You are on page 1of 4041

Byk Trke Szlk

Srm No: 1.0 Farabi


A klama
(veya aznn iine) bakmak
* ne syleyeceini beklemek.
* onun szne gre davranmak.
... (bir) hl almak
* bir duruma gelmek.
... canls
* dkn.
... damgas n vurmak
* (biri iin) kt bir yargya varmak.
... -e kuvvet
* herhangi bir eye arlk verildi inde kullan lr.
... frn ekmek yemesi lz m
* bir duruma erimek iin pek ok emek vermesi, al mas gerekir.
... gzyle bakmak
* yerine koymak.
... ile beraber
* ile birlikte.
... kim ... kim
* yak trlan eyin uygunsuzluunu belirtmeye yarar.
... olsun, ... olsun,
* sz geen her ey.
... ss vermek
* geree aykr olarak, kendisinde veya herhangi bir eyde stn bir nitelik veya deer varm gibi
gstermek.
... ziyafeti ekmek
* herhangi bir eyi en iyi biimde baarmak, herhangi bir ynyle doyurmak.
...-a veya ...-e gelince
* sra gelince anlamna gelerek bir konu bittikten sonra sz baka bir konuya geirmeye yarar.
* ayrcalk gsteren bir dnceye geildi ini anlat r.
...-a, ...-ya getirmek
* birini bir duruma getirerek istedii gibi davranmak.
...-den eylemek
* yoksun brakmak.
...-nda / ...-inde deil
* bir eyin sylenen niteliine nem vermeyi anlat r.
...i tutmak
* bir ii yapaca ve grecei o zamana rastlamak.
...ikinci plna dmek
* bir kimsenin veya topluluun gznde eski nemini, deerini yitirmek.
...ile beraber
* -d / -dii anda.
* -dan / -den baka.
* -d / -dii hlde.
...-mas yla, ...-mesi bir olmak
* ayn anda, abucack, birden.
...maya veya ...meye grsn (veya gr)
* sz konusu fiilin douraca sonuca kesinlik kazandrmak iin kullanl r.
...nn resmidir...
* bir durumun olaca kesin ve bellidir.
19 Mays
30 Austos
* Zafer Bayram.
a
* Seslenme bildirir.
a
* (a:) ama, hatrlama, sevinme, ac ma, zlme, kzma gibi duygular glendirir, cmlenin banda veya
sonunda kullanl r.
a / e
* ekimli fiilin sonuna gelerek anlam pekitirir.
-a- / -e-
* simden fiil treten ek.
-a / -e
* Ynelme durumu eki: daa, eve, yola, ne. nl ile biten isimlerden sonra araya y sesi girer.
-a / -e
* Fiilden zarf treten ek: yaza yaza, gide gide, koa koa, de kalka, gle oynaya. nl ile biten fiillerden
sonra araya y sesi girer: yaaya yaaya, bekleye bekleye, okuya okuya, yrye yrye. Bu ek gre, kala, gee, sapa
rneklerinde kal plamt r.
a, A
* Trk alfabesinin birinci harfi, ses bilimi bakmndan kaln nllerin dz ve geni olan n gsterir.
* Nota iaretlerini harflerle gsterme ynteminde l sesini bildirir.
ab
* Su.
aba
* Ynden, dvlerek yaplan kal n ve kaba kuma.
* Bu kumatan yaplm yakas z ve uzun stlk.
* Bu kumatan yaplm olan.
* Eskiden dervilerin giydii abadan yaplm , n ak h rka.
* Abla.
* Anne.
aba alt ndan denek (sopa) gstermek
* yumuak grnmekle birlikte yine de gzn korkutmak.
aba gibi
* (kuma iin) kaba ve kaln.
aba grei
* Aba giyilerek ve bele kuak balanarak yap lan bir tr gre.
aba vakti yaba, yaba vakti aba
* kii, ihtiyalarn vaktinden nce ve ucuz olduu zaman karlamaldr.
abac
* Aba yapan veya satan kimse.
* Abadan giyecek yapan veya satan kimse.
* Bedavac, asalak.
abac kebeci, ara yerde sen neci?
* "anlamadn bu ie ne kar yorsun?" anlam nda kullanlan bir sz.
abacl k
* Aba yapma veya satma ii.
* Abadan giyecek yapma veya satma ii.
abad
* Kal nca ve ak saman renginde, yar mat bir yaz kd tr.
abajur
* I bir yere toplamak, dorudan doruya gzlere vurmasn nlemek iin kullanlan lmba siperi.
* Genellikle zeri siperli masa lmbas veya ayakl lmba.
abajurcu
* Abajur yapan veya satan kimse.
abajurculuk
* Abajurcunun ii veya meslei.
abajurlu
* Abajuru olan.
abaks
* Say boncuu, rk.
abal
* Abas olan, aba giymi olan.
abandrma
* Aband rmak ii.
abandrmak
* Bir kimsenin bir yere abanmasn salamak.
* Bir hayvan yere ktrmek.
abandone
* Dvemeyecek duruma gelen (boksr).
abandone etmek
* dvemeyecek duruma getirmek.
abandone olmak
* dvemeyecek duruma gelmek.
aban
* Sarmtrak dall naklarla ilenmi bir tr beyaz, ipek kuma.
* Bu kumatan yaplm.
abanma
* Abanmak ii.
abanmak
* Eilerek bir eyin, bir kimsenin zerine kapanmak.
* Bir yere veya bir kimseye yaslanmak, dayanmak.
* Bir eyin veya bir kimsenin zerine kp ullanmak.
* Birine yk olarak onun srt ndan geinmeye bakmak.
abanoz
* Abanozgillerin ar, sert ve siyah renkli tahtas.
abanoz gibi
* ok sert.
abanoz kesilmek
* sertleerek dayankll artmak.
* kirden matlamak, rengini kaybetmek.
abanozgiller
* ki eneklilerden, scak lkelerde yetien ve kerestesine abanoz denilen bir bitki familyas .
abanozlama
* Abanozlamak durumu alma.
abanozlamak
* Aa ve benzeri maddeler uzun sre suda kalarak kararmak.
* (insan) uzun sre gnete kalarak kararmak, yanmak.
abart
* Abartma, mbala.
abartc
* Bir eyi olduundan byk veya ok gsterme huyunda olan (kimse), abartmac , mbalac.
abartc lk
* Abartc olma durumu, abartmac lk, mbalac lk.
abartl
* Olduundan fazla gsterilen, mbalal.
abartlma
* Abartlmak ii.
abartlmak
* Abartmak iine konu olmak, mbala edilmek.
abartsz
* Olduundan fazla gsterilmeyen, mbalas z.
abart
* Abartmak ii veya biimi.
abartma
* Abartmak ii, mbala.
abartmac
* Abartc, mbalac.
abartmacl k
* Abartcl k, mbalacl k.
abartmak
* Bir eyi olduundan byk veya ok gstererek anlatmak, mbala etmek.
abartmal
* Abartlm, mbalal .
abartmas z
* Abartlmam, abartmadan, mbalasz.
abasz
* Abas olmayan, aba giymemi olan.
abao
* Alt, alttaki, aa .
* Gemiyi batan veya ktan halatla karaya balama.
abat
* Bayndr, mamur.
* en, rahat.
abat etmek
* mamur etmek, rahata kavuturmak, zenginletirmek, gnendirmek.
abat eylemek
* abat etmek.
abat olmak
* mutlu olmak, rahata kavumak, gnenmek.
abay sermek
* bir yere teklifsizce yerlemek.
abay yakmak
* gnl vermek, tutulmak, k olmak.
Abaza
* Kuzeybat Kafkasya'da yaayan bir halk ve bu halka mensup olan kimse.
Abazaca
* Abazalar tarafndan kullanlan dil.
abazan
* Karn a olan (kimse).
* Uzun sre kadnsz kalan (erkek).
abazan kalmak
* uzun sre cinsel ilikide bulunmamak, kadnsz kalmak.
abazanlk
* Abazan olma durumu.
Abbas yolcu
* yola kacak kimse.
Abbas
* Abbas bin Abdlmuttalib soyundan gelen, Badat merkez olmak zere n Asya ve Kuzey Afrika'da 750-
1258 tarihleri arasnda hkm sren slle.
abd
* Kul.
* Kle.
Abdal
* Safevler devrinde ran'da yaayan Trk oymaklar ndan biri.
* Anadolu'da yaayan birtak m oymaklara verilen ad.
abdal
* Eskiden baz gezgin dervilere verilen ad.
* Dilenci klkl , st ba perian kimse.
* Bkz. aptal.
abdala malm olur
* bir eyin olacan nceden sezen kimseler iin aka yollu sylenir.
abdallk
* Abdal olma durumu.
abdest
* Mslmanlarn, baz ibadetleri yapabilmek iin el, az, burun, yz, kol, ayak y kama ve baa, enseye slak el
gezdirme, kula temizleme biiminde yaptklar arnma.
* drar yapma ve kal n barsa boaltma.
abdest almak
* abdest yoluyla arnmak.
* namaz klmak iin gerekli ykama kurallarn yerine getirmek.
abdest bozmak
* ayak yoluna gitmek.
abdest bozulmak
* yeniden abdest alma gerei ortaya kmak.
abdest tazelemek
* yeniden abdest almak.
abdestbozan
* eritgillerden, vcudu yass , birbirine kenetlenmi boumlar bulunan ve bazs metrelerce boyda olan bir
barsak asala, tenya, erit.
abdestbozan otu
* Glgillerden, siyah ve yeil boya karlan bir bitki (Poterium spinosum).
abdesthane
* Abdest bozacak yer, ayak yolu, tuvalet.
abdesti gelmek (veya olmak)
* abdest bozmaya ihtiya duymak.
abdesti kamak
* abdest bozma ihtiyac varken yok olmak.
abdestinde namaz nda
* dindar.
abdestinden phesi olmamak
* yapt i te kusuru olmadn kesin olarak bilmek.
abdestini vermek
* azarlamak.
abdestli
* Abdest alm bulunan veya abdesti bozulmam olan.
abdestlik
* Abdest alnacak yer.
* Abdest aln rken giyilen ve kolsuz h rkaya benzeyen bir tr giyecek.
* Abdest almaya yarayan.
abdestsiz
* Abdest almam veya abdesti bozulmu olan.
abdestsiz yere basmamak
* din buyruklarna titizlikle uymak.
abdiciz
* Alak gnlllk bildirmek zere "ben" yerine kullanl r.
abdlleziz
* Akdeniz blgesinde ve Afrika'da yetien ok yllk ve otsu bir bitki (Cyperus esculentus).
* Bu bitkinin yemi gibi yenilen, tatl ve yal rn.
abece
* Bkz. alfabe.
abece sras
* Bkz. alfabe s ras.
abecesel
* Bkz. alfabetik.
aberasyon
* Sap n.
abes
* Akla ve geree aykr .
* Gereksiz, lzumsuz, yersiz, bo.
abes bulmak
* gereksiz, sama saymak.
abes kamak
* uygunsuz dmek.
abesle uramak (veya abesle itigal etmek)
* yersiz, yararsz eylerle vakit ldrmek.
abeslik
* Abes olma durumu.
ab hayat
* Efsanelere gre ien kimseye lmszlk salayan bir su, bengi su.
ab hayat imi
* ya ok ilerlemi olduu hlde gen grnen (kimse).
ab kevser
* Cennette bulunduuna inanlan Kevser rmann ad.
ab ru
* Yz suyu.
* Irz, namus, eref, haysiyet.
abide
* An t.
abideleme
* An tlama.
abidelemek
* An tlamak.
abideletirme
* An tlat rmak ii.
abideletirmek
* An tlat rmak.
abidemsi
* An t benzeri.
abidev
* An tla ilgili, antsal, anta benzer, ant gibi.
abis
* Okyanuslar n ok derin yeri ve daha zel olarak, gne n n eriemedii kesim.
abiye
* Bayanlarn zel gecelerde giydii k giysi veya tuvalet.
abla
* Bir kimsenin kendinden byk olan k z kardei.
* Byk k z karde gibi sayg ve sevgi gsterilen kz veya kadn.
* Genel ev veya randevu evi iletmecisi kadn, aa, mama.
ablak
* Yayvan ve dolgun yz veya yz byle olan (kimse).
ablaka
* Ablak gibi, ablak tarznda.
ablaklk
* Ablak olma durumu.
ablalk
* Abla olma durumu.
ablalk etmek
* abla gibi yakn ve koruyucu davran ta bulunmak.
abltif
* kma durumu.
ablatya
* Uzunluu 150, geni lii 4-10 kula olan bir balk a.
abli
* Yar m serenleri saa, sola veya ortaya evirmek iin bunlarn ucuna bal bulunan donan m.
abliyi karmak (veya brakmak)
* armak, souk kanll n yitirmek, ipin ucunu karmak.
abluka
* Bir lkenin veya bir yerin d dnya ile olan her trl balant s n kuvvet kullanarak kesme, kuatma, ihata.
abluka altnda tutmak
* ablukay devam ettirmek.
abluka etmek
* genellikle denizden kuatmak.
* etrafn evirmek, bulunduu yerden ayrmak.
ablukaya almak
* Bkz. abluka etmek.
ablukay kald rmak
* abluka kararndan ve uygulamasndan vazgemek.
ablukay yarmak
* abluka blgesini zor kullanarak yarp gemek.
abone
* nceden demede bulunarak sreli yaynlara alc olma ii.
* Pein para ile bir eye belli bir sre iin alc olan kimse.
* Bir yere gitmeyi alkanlk hline getirmek.
abone etmek
* pein para ile belli bir sre iin bir eyi srekli olarak almay salamak.
abone olmak
* pein para ile belli bir sre iin bir eyi srekli olarak almay nceden stlenmek.
abone yapmak
* abone olmay salamak..
abonelik
* Abone veya aboneler iin kullan labilecek kadar olan.
abonman
* Bir sat c veya kamu kuruluu ile alc lar arasnda yaplan anlama.
aborda
* Bir deniz teknesinin baka bir tekneye, bir iskeleye veya bir rhtma yann vererek yanamas.
aborda etmek
* (gemi iin) yanlamasna yanamak.
abra
* Bozuk teraziyi dengelemek iin hafif gelen kefeye konulan ta, demir, ivi gibi a rl k, dara.
* Bir dei tokuta ste verilen ey.
abrakadabra
* Eski alarda baz hastal klara iyi geldiine inanlan byl sz.
* Sihirbazlar n ska kulland byl sz.
abrama
* Abramak ii, idare.
abramak
* (deniz ta tlar iin) Ynetmek, idare etmek.
abra
* Alaca benekli.
* (bitki yapraklar nda) Klorofil azl ndan dolay ak renkte lekeleri olan.
* illi, opur yzl, a k renk gzl, apar.
* Deseni ve atks bozuk hal.
* arp k, eri, dzgn olmayan.
* Ters, kaba, grgsz.
abril
* Nisan, april.
abstraksiyonizm
* Bkz. soyutuluk.
abstre
* Soyut, somut kar t, mcerret.
abstre say
* Bkz. soyut say .
absrt
* Sama.
absrt tiyatro
* Bkz. sama tiyatro.
abu
* ama ve korku bildirir.
abuhava
* klim.
abuk sabuk
* Akla, manta uymayan, dnmeden sylenen, sama sapan (sz).
abuk sabuk konumak
* sama sapan sz sylemek.
abuk sabukluk
* Ciddiyetsizlik, samalk.
abuli
* sten yitimi, irade kayb .
abullabut
* Hantal, kaba ve anlays z (kimse).
* Biimsiz ve kt giyinen, giyimine zen gstermeyen (kimse).
abullabutluk
* Abullabut gibi davranma, abullabut olma durumu.
abur cubur
* S ras, tad, yarar gzetilmeksizin rastgele yenilen eyler.
* e yaramayan, bo.
abus
* Ask suratl , somurtkan (kimse).
* Somurtkan, atk, ask (yz).
* Nitelii bilinmeyen, garip, acayip.
Ac
* Aktinyum'un ksaltmas.
acaba
* Merak, kararszlk veya kuku anlat r.
-acak / -ecek
* Fiil ekim eki (gelecek zaman eki).
* Fiilden isim ve sfat yapma eki.
Acar
* Gneybat Kafkasya'nn Trkiye s nr na yakn blgesinde yaayan bir halk.
acar
* Atlgan, gz pek, yiit, kabaday, ylmaz, kabna smaz.
* Gl ve becerikli, evik, enerjik.
* Yeni.
Acara
* Bkz. Acar.
acarlama
* Acarlamak ii.
acarlamak
* Acar duruma gelmek.
acarl k
* Acar olma durumu.
acayibine gitmek
* yadrgamak, tuhafna gitmek.
acayip
* Saduyuya, grenee, olaana aykr, alacak, amaya deer, garip, tuhaf, yadrganan, yabans.
* ama anlatr.
acayip olmak
* yadrganacak bir duruma girmek.
acayipleme
* Acayiplemek durumu.
acayiplemek
* Bakalamak, yadrganacak bir duruma girmek.
acayipletirme
* Acayipletirmek ii.
acayipletirmek
* Acayip, yadrganacak bir duruma getirmek.
acayiplik
* Acayip olma durumu, yabansl k, gariplik, tuhaflk.
accelerando
* Parann al nrken gittike h zlanacan anlatr.
acele
* abuk davranma zorunluluu, ivedi, ivecenlik.
* Vakit geirmeden, tez olarak.
acele acele
* abuk abuk, hzl olarak, byk bir abuklukla.
acele etmek
* abuk davranmak, ivmek.
* tel etmek, sabrs zlanmak.
acele ie eytan karr
* dnp tanmadan, ivedi olarak yaplan iten iyi sonu beklenmemesi gerektiini anlatr.
aceleci
* Tez i gren, abuk davranan, tell , ivecen.
acelecilik
* Aceleci olma durumu, ivecenlik.
aceleletirme
* Aceleletirmek ii.
aceleletirmek
* abuklat rmak.
aceleye gelmek
* abuk yapld iin gereken zen gsterilmemi olmak.
aceleye getirmek
* zaman darlndan yararlanarak birini aldatmak veya bir ii stnkr yapmak.
Acem
* ranl.
* ran'a zg.
* ran lkesi.
acem
* Trk mziinde mi notasna yakn bir perde.
Acem halay
* Gney Anadolu yresinde oynanan bir halk oyunu.
Acem k lc gibi
* hem birinden yana, hem ona kar olabilen.
Acem llesi
* Takrangillerden, turuncu ve sar renkte iekli, y ll k ve ok yllk trleri olan, tohumla saks da ve tarlada
retilebilen bir ss bitkisi, gne topu.
Acem pilv
* Safran ve zencefil ile yaplan ran usul bir pilv eidi.
acemairan
* Klsik Trk mziinde kullanlan et makamlar ndan biri.
acemborusu
* Canl krmz iekler aan bir ss bitkisi (Bigonia radicams).
acembuselik
* Klsik Trk mziinde kullanlan birleik bir makam.
Acemce
* Farsa.
acemi
* Bir iin yabancs olan, eli ie al mam, bir ii beceremeyen.
* inde, mesleinde ilerlememi.
* Bir yerin, bir eyin yabancs.
* Saraya yeni alnm cariyelere verilen ad.
acemi aas
* Hareme yeni alnan cariyelerin aas.
acemi aylak
* Tecrbesiz, toy, beceriksiz.
acemi er
* Askere yeni al nan ve eitim dnemini henz tamamlamam er.
acemi oca
* Osmanl ordusuna kap kulu eri yetitirmek iin kurulan okul.
acemi olan
* Yenieri ocanda yetitirilmek zere tutsaklardan veya devirme yoluyla Hristiyanlardan toplanan ocuk.
acemice
* Toyca, beceriksizce.
acemileme
* Acemilemek durumu.
acemilemek
* Beceriksizlik gstermek, bocalamak.
acemilik
* Acemi olma durumu, aceminin ekingenlii ve rkeklii, acemice davran, toyluk.
acemilik ekmek
* henz almad bir ite zorluk ekmek, bocalamak.
acemilik etmek
* dncesizce hareket etmek, acemice davranmak.
acemkrdi
* Klsik Trk mziinde birleik bir makam.
acemleme
* Acemlemek durumuna gelmek.
acemlemek
* Kltr ve medeniyet bakmndan ran' veya ran halkn rnek almak.
* Kendini ranl gibi hissetmek veya ranl gibi davranmak.
acemletirme
* Acemletirmek ii.
acemletirmek
* Kltr veya medeniyet bak m ndan ran' veya ran halk n rnek aldrmak, Acem kltrn
yayg nlat rmak.
acente
* Bir kuruluun mal veya ticar ilerini kazan kar lnda yrten ticarethane.
* Vapur ortakl veya banka ubesi.
* Bir kurumun veya ubelerinin banda bulunan kimse.
* Bir kurulua bal olmakszn szlemeye dayanarak belirli bir yer ve blge iinde srekli olarak ticarethane
veya iletmeyi ilgilendiren ilerde araclk eden, bunlar o iletme adna yapan kimse.
acentelik
* Acentenin yapt i.
* Acente kuruluu.
acep
* Acaba.
aceze
* Acizler, gszler, eli ermezler, dknler.
ac
* Tat alma organnda baz maddelerin brakt yak c durum, tatl kart.
* Tad bu nitelikte olan.
* Keskin, hoa gitmeyen, iddetli.
* Renk iin, koyu.
* Ar , sanc .
* Dar dan gelen bir etki ile d organlarda birdenbire oluan ve o etkilerin kalkmas ile duyulan rahatszlk,
strap.
* Kr c, zc, incitici, dokunakl, korkun.
* lm, yangn, deprem gibi olaylarn yaratt znt, keder, elem.
ac ac
* Ac olarak, ac vererek, ac duyurarak, znt iinde.
* Dokunakl, kr c, zc olarak, znt iinde.
ac aa
* Sedef otugillerden, scak lkelerde yetien, kabuu ve odunu hekimlikte kullanlan kk bir aa, kavasya
(Quassia amara).
ac badem
* Glgillerden bir meyve aac (Amygdalus amara).
* Bu aacn acmtrak, keskin kokulu meyvesi.
ac badem kurabiyesi
* rmik ve ekerle yorularak zerine ac badem konduktan sonra frnda piirilen bir eit kurabiye.
ac bakla
* Baklagillerden, ac olan taneleri suda tatllatrlarak yenilen otsu bir bitki, Yahudi baklas (Lupinus termis).
ac bal
* Deli bal.
ac balk
* Sazangillerden, Avrupa'da ve lkemiz gllerinde yaayan, 8-10 cm uzunluunda bir bal k, grdek (Rhodeus
amarus).
ac ceviz
* Genellikle Kuzey Amerika'da yetien, gzel grnl bir ceviz tr.
ac ekmek (veya duymak)
* ar , sz duymak.
* zlmek, znt iinde kalmak.
ac idem
* Zambakgillerden, 10-30 cm boyunda, erit yaprakl ve a k renk iekli, tohumlar romatizma tedavisinde
kullanlan zehirli bir idem tr, gz idemi (Colchicum autumnale).
ac elma
* Bkz. ebucehil karpuzu.
ac gelmek
* dokunakl, kr c, zc gelmek.
ac grm
* kt gnler yaam.
ac h yar
* Bkz. ebucehil karpuzu.
ac karpuz
* Bkz. ebucehil karpuzu.
ac kavak
* Da kava veya titrek kavak (Populus tremula).
ac kavun
* Bkz. eek h yar .
ac kk
* Lousa otu kklerinin kurutularak dvlmesiyle elde edilen ac bir toz.
ac kuvvet
* Sert, etkili, zorlu kuvvet.
ac marul
* Birleikgillerden, tad ac, dili yaprakl, srgnnden kan st uyuturucu ve yat t rc olarak kullan lan
iki y llk bir bitki (Lactuca virosa).
ac meyan
* Bkz. dikenli meyan.
ac ot
* Kuzey Anadolu dalarnn ormanlarnda yeti en, toprak altnda bilek kal nlnda kk bulunan ok yllk
ve otsu bir bitki (Tamus communis).
ac patl can kra almaz
* kt durumda olan bir kimseyi yeni kt durumlar etkilemez.
ac sakz
* am sak z.
ac sylemek
* olumsuz bir davrana kar gerei olduu gibi sylemek.
ac sz
* Kiinin onuruna dokunan gnln inciten sz.
ac su
* indeki minerallerin etkisiyle tad sert olan kuyu veya p nar suyu.
ac tatl
* yi kt.
ac vermek
* zntye sebep olmak, incitmek.
ac yavan
* Tyl dalak otu.
ac yitimi
* Sinir bozukluu, ok il alma, donma gibi sebeplerle ac duyumunun birazn n veya tamam nn yok
olmas, analjezi.
ac yonca
* Kz l kantarongillerden, bataklk yerlerde yetien, kt kokulu ve ok ac olan yapraklar hekimlikte
kullanlan bir bitki (Menyanthes trifoliata).
acca
* Olduka ac .
acklma
* Acklmak ii veya durumu.
acklmak
* Ac kmak iine konu olmak.
ackl
* Ac ndracak, ac verecek nitelikte olan, dokunakl , koygun.
* Ac grm, yasl, kederli.
ackl komedi
* Elendirici olmay amalamayan, dramatik yn ar basan, duygusal bir oyun tr, trajikomik.
ackma
* Ac kmak ii.
ackmak
* Alk duymak, yemek yeme ihtiyac duymak.
* Uzun sre bir eyin yokluunu eken kimse, o eyden ne kadar ok elde etse, yine kendisine yetmeyeceini
dnr.
ackt rma
* Acktrmak ii.
ackt rmak
* Alk duymasna sebep olmak.
* A brakmak, yeterince doyurmamak.
aclanma
* Ac lanmak ii.
aclanmak
* Tad ac olmak, ac lamak.
* Ac l durumda olmak, zntye kap lmak, zlmek.
aclama
* Ac lamak ii.
aclamak
* Tad bozulmak, ac olmak.
* Dokunakl duruma gelmek.
* (konuma) K rc , sert bir durum almak.
* Yemlerde genellikle ya asitlerinin oksidasyonu ve hidroliz sonucu uygun olmayan koku ve tat meydana
gelmek.
aclatrma
* Ac lat rmak ii.
aclatrmak
* Ac bir duruma getirmek.
acl
* Ac katlm olan.
* Ac s olan, kederli.
aclk
* Ac olma durumu.
* Dokunakll k, kederlilik, yasl lk.
acll k
* Ac l olma durumu.
acma
* Ac mak ii.
* Baka bir kimsenin veya canlnn mutsuzluuna kar duyulan znt, merhamet.
acmak
* Tad ac duruma gelmek, ac lamak.
* Ac l, arl olmak.
* Bakasnn acsna ortak olmak veya durumundan znt duymak.
* Bakasnn urad veya urayaca kt bir duruma zlmek, merhamet etmek.
* Bir eyi vermeye k yamamak veya verdiine, elden kardna zlmek.
acmas z
* Ac maz, kat yrekli, merhametsiz.
acmas zca
* Ac masz olarak, acmas z bir biimde, zalimce, zalimane.
acmas zlk
* Ac maz olma durumu, merhametsizlik, zulm.
acmk
* Buday tarlalarnda yeti en, tohumu zehirli, yaban bir bitki, belemir.
acms
* Ac ya yak n tad olan, tad az ac olan, ac mtrak.
* Dokunakl.
acmt rak
* Ac ms.
acnacak
* znt duyulacak, merhamet edilecek.
acndan lmek
* alktan lmek.
* ok ackmak.
acndrma
* Ac ndrmak ii.
acndrmak
* Bir kimsenin ac masna yol amak, merhamete getirmek.
acnlacak
* znt duyulacak, merhamet edilecek durumda bulunan.
acnlma
* Ac nlmak ii.
acnlmak
* Ac nmak iine konu olmak.
acnma
* Ac nmak ii.
acnmak
* Ac mak iine konu olmak.
* Bakasnn hesabna zlmek, yazklanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessf etmek.
acrak
* Az ac, ac mt rak.
acrga
* Yaban turpu.
acs kmak
* olumsuz, kt sonucu ortaya kmak.
acs iine (veya yreine) kmek (veya ilemek)
* bir eyin acsn pek ok duymak.
* olmadan olaca dnerek ok zlmek.
acs na dayanamamak
* bir kimse bir yaknnn lmnden byk znt duymak.
acs n almak
* acl n gidermek.
* szy dindirmek.
* kederini azaltmak.
acs n barna basmak
* ikyet etmeden zntye katlanmak.
acs n ekmek
* yaplan yanl bir iin kt sonucunu grmek.
acs n karmak
* (tat iin) ac ln yok etmek.
* urad madd veya manev zarar karlayacak bir i yapmak.
* almak, intikam almak.
acs n grmek
* bir yaknn n lmn grmek.
acs z
* Tad ac olmayan.
* Ar, sz duyulmayan.
* znt, sknt olmayan, kedersiz.
act
* Ac tmak ii veya biimi.
actma
* Ac tmak ii.
actmak
* Ac lk vermek.
* Ar ve sz duymasna sebep olmak.
acyc
* Ac ma duygusu olan (kimse).
acy
* Ac mak ii veya biimi.
acibe
* Hi grlmemi, allmam, alacak veya yadrganacak ey.
acil
* vedi, ivedili.
acil servis
* (hastanelerde) Vakit yitirilmeden baklmas gereken hastalarn ilk tedavilerinin yapld yer.
acil ifalar dilemek
* hastan n ksa srede iyilemesi dileinde bulunmak.
acilen
* Hemen, hi zaman yitirmeden, tez elden, gecikmeden, ivedilikle.
aciyo
* Bkz. acyo.
aciz
* Gc bir ie yetmez olann durumu, gszlk.
* Beceriksizlik.
* Birinin borcunu vaktinde deyememesi durumu.
ciz
* Gc bir ie yetmez olan, gsz.
* Beceriksiz.
ciz kalmak
* ok uramaya ramen o ii yapamamak.
cizane
* Sz syleyen kimsenin kendi yaptklarn abartmamak iin kulland "acizlere yakacak biimde"
anlam nda bir nezaket sz.
cizleri
* Alak gnlllk gstermek iin "ben" zamiri yerine kullanlan bir sz.
cizlik
* Beceriksizlik, gszlk.
acube
* Tuhaf kimse.
acul
* Tez canl, ii tez, ivecen.
* Hzl , abuk.
acun
* Dnya.
acur
* Bkz. ajur.
acur
* Kabakgillerden, kabuu izgili ve tyl, sarmtrak, yeil veya sar, zeri yeil lekeli, irice bir eit hyar
(Cucumis flexuosus).
acurlu
* Bkz. ajurlu.
acuze
* Huysuz, irkin, yal kadn, cad kar.
acyo
* Herhangi bir parann gerek deeriyle srm deeri arasnda veya bir ticaret senedinin zerinde yazl
miktar ile indirimden sonraki tutar arasnda doan fark.
* Bir ticaret senedinin yenilenmesinde alnan komisyon.
* Senetli kredi ilemlerinde bankalar n yapt klar tahsilt.
acyocu
* Borsa veya piyasada tahvil iin eitli hileler uygulayan, dolaplar eviren kimse.
acz i inde olmak
* gc yetmemek, becerememek.
acze dmek
* aresiz kalmak, elinden birey gelmemek.
a
* Yemek yeme ihtiyac olan veya yemesi gereken, tok kart.
* Yiyecek bulamayan, yoksul kimse.
* Gz doymaz, haris.
* ok istekli, ok hevesli.
* Karn doymam olarak.
-a / -e
* simden isim ve sfat yapma eki: bakr-a, top-a, k r-a vb.
* Fiilden s fat yapma eki: gl-e vb.
* Fiilden isim yapma eki: t ka-, say-a, sr-e vb.
a ac na
* a olarak, bir ey yemeden.
a a k kalmak
* yoksulluk iinde, evsiz barksz kalmak.
a ay oynamaz
* kendisinden i beklenilen kimseden emeinin karl esirgenmemelidir.
a brakmak
* yiyecek vermemek veya karnn doyurmasna engel olmak.
a bil
* Srekli olarak a ve bakmsz.
* Srekli olarak a ve bakmsz.
a doymam, tok ackmam sanr
* a insan elde ettiinden ounu ister, varl kl insan ise var olanla yetinir gibi grnr.
a doyurmak
* yoksullar beslemek.
a gezmektense tok lmek yedir
* yoksulluk lmden de beterdir.
a gz
* Gz a, doymaz, tamahkr, haris.
a gzl
* Mala veya yiyecek iecek eylere doymak bilmeyen, gz a, doymaz, tamahkr, haris, camgz.
a gzl
* kart .
a gzllk
* A gzl olma durumu veya a gzlye yak acak davran, doymazl k, tamahkrlk, tamah.
a gzllk
* kart .
a gzllk etmek
* bir eye kar ar istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkrl k etmek.
a gzn, aarlar gzn
* "uralarda uyank bulunmak gerekir, yoksa umulmad k bir anda byk zararlarla yz yze gelirsin"
anlam nda kullanl r.
a kalmak
* karnn doyuramamak.
* yoksullua dmek.
a karn na
* mide boken henz birey yiyip imemiken.
a kurt gibi (yemek, mek veya sald rmak)
* byk bir istekle.
a susuz kalmak
* yoksulluktan yaayamayacak bir duruma gelmek, yoksul bir duruma dmek.
a tavuk kendini arpa ambar nda sanr
* insanlar, yokluunu, yoksulluunu ektikleri eyler iin olmayacak hayaller, dler kurar.
aacak
* Amaya yarayan ara.
* Anahtar.
aalya
* Kokusuz, gzel renkli iekler aan bir bitki, aelya, azelya.
aan
* Amak iini yapan.
* Oynak kemiklerin arasndaki a lar geniletmeye yarayan kaslar n genel ad, bken kart .
aar
* Anahtar.
* tah amak iin yemekten nce iilen alkoll iki, aperitif.
aelya
* Bkz. aalya.
a
* Birbirini kesen iki yzeyin veya iki dorunun oluturduu knt.
* Birbirini kesen iki yzey veya ayn noktadan kan iki yarm dorunun oluturduu geometrik biim,
zaviye.
* Gr, bakm, yn.
a lm
* A lmede sz konusu olan yntem ve teknik.
ac
* Amak iini yapan.
aa al nmak
* grevine son verilmek.
aa alma
* bir grevliyi geici bir sre iten alma.
aa almak
* grevine son vermek.
aa karmak
* iinden karmak.
aa kmak
* belli olmak, anlalmak.
* iinden karlmak.
aa vurmak
* belli etmek, ortaya karmak.
* gizli bir durumu ortaya karmak.
a kmak
* saklamakla grevli bulunduu parann veya mal n eksik olduu anlalmak.
a n kapatmak
* eksiini tamamlamak.
ak
* A lm, kapal olmayan, kapal kar t .
* Engelsiz.
* rtsz, plak.
* Bo.
* Grevlisi olmayan, bo (i, grev), mnhal.
* Aral ok.
* ler durumda olan.
* Kolay anlal r, vazh.
* Gizlilii olmayan, olduu gibi grnen.
* Her trl dnceyi hogryle kar layabilen, etkisinde kalabilen.
* (renk iin) Koyu olmayan.
* (kitap, resim, film iin) Sevime sahnelerini btn plakl yla anlatan.
* Kapal olmayan (hava, i yeri).
* Belli bir yerin biraz uza.
* Denizin k ydan uzaka olan yeri.
* Doru olarak, aka.
* Bir ihtiyacn kar lanamamas durumu.
ak a k
* Saklamaks zn, gizli yer b rakmaksz n, itenlikle.
ak al
* Koyunlarn ve keilerin barndrld klar st ak, etraf ta duvar veya l itlerle evrili basit barnak.
ak azl
* Aptal, sersem, ahmak.
ak al nla
* baar ve vn ile.
ak art rma
* Bir maln sat nda alclar arasnda fiyat artrma yarna dayanan sat.
ak bilet
* Yolculuklarda dn tarihi kararlatr lmam , belirli bir dnem iin geerli, gidi dn bileti.
ak bono
* Para hanesi bo b raklarak imza edilen bono.
ak bono vermek
* sn rsz yetki tanmak.
ak blge
* Gmrk snrlamalarnn olmad blge, serbest blge, serbest mnt ka.
ak celse
* A k duruma.
ak ciro
* Senet veya ek arkasna kime denecei belirtilmeden imzalanma yoluyla yaplan ciro.
ak ek
* zerine para miktar yazlmam, ek.
ak deniz
* Denizin, kara sularn n d nda kalan blm.
* Yakn karalarla evrili olmayan deniz, engin.
ak devre
* inden srekli akm gemeyecek bir yaltkanla kesilmi elektrik devresi.
ak dolam sistemi
* Genellikle btn eklem bacakl larda ve birok yumuakada bulunan atardamar ve kan boluundan
olumu ak bir dolam sistemi.
ak duruma
* Mahkemede herkesin durumay dinleyebilecei oturum.
ak dme
* Yal grete pehlivann k st derek yenilmi say lmas .
ak eksiltme
* Yaptrlacak bir iin veya satn al nacak bir maln ucuza salanmas iin ii yapacak veya mal satacak kiiler
aras nda fiyat drme yar na dayanan ilem.
ak elli
* Cmert.
ak ellilik
* Cmertlik.
ak fikirli
* Olaylar ve zellikle yenilikleri iyi anlay p gerei gibi karlayabilen, dndn olduu gibi syleyebilen
(kimse).
ak fikirlilik
* A k fikirli olma durumu.
ak hava
* Bulutsuz hava.
* Bahe, park gibi yap d olan yer.
ak hava sinemas
* Yaz n veya iklimi elverili yerlerde srekli olarak alan, st ak, yanlar kapal sinema.
ak hava tiyatrosu
* Yaz n veya iklimi elverili yerlerde srekli olarak alan, st ak, yanlar kapal tiyatro.
ak hece
* nl ile biten hece.
ak hesap
* Pein para veya bono vermeden yaplan al veri.
ak imza
* zeri bo b raklan bir kdn altna, dolduracak olana gvenilerek at lan imza.
ak iletme
* Maden yata n rten verimsiz topraklar kaldrld ktan sonra ak havada yaplan i letme.
ak kahverengi
* Kahverenginin bir veya birka ton a.
ak kalp ameliyat
* Kalbin ii almadan nce dolam sun' kalp denilen bir aygta devredildikten sonra yaplan kalp ameliyat.
ak kalpli
* Bkz. ak yrekli.
ak kalplilik
* Bkz. ak yreklilik.
ak kapamak
* (bte) gider fazlas n para salayarak gidermek.
ak kap brakmak
* gereinde, bir konuya yeniden dnebilme imkn brakmak, kesip atmamak.
ak kap politikas
* Yabanc mallar bir lkeye serbeste sokma politikas.
ak kap siyaseti
* A k kap politikas.
ak konumak
* gerei ekinmeden sylemek.
ak kredi
* Bankalarn gvendikleri mterilere rehin, ipotek veya kefil istemeksizin verdikleri bor para.
ak liman
* Btn gemilerin formalite ynnden kolayca girip ktklar liman.
* Hava artlarndan kolayca etkilenen liman.
ak maa
* Grevinden alnan birine yasaca tannan, belirli bir sre iinde denen aylk.
ak mavi
* Mavinin bir ton a.
ak mektup
* Zarf yaptr lmam mektup.
* Yaz ld kimseye gnderilmeyip bas n yoluyla aklanan mektup.
ak olmak
* (o yerde) kendisi her zaman iyi karlanmak.
ak ordugh
* Krda kurulan ordugh.
ak oturum
* Gncel, siyas, sosyal ve bilimsel konularn veya sorunlarn herkesin izleyebilecei bir biimde ak olarak
tart ld toplant.
ak oy
* Verenin adn gsteren ve konuulan sorun zerindeki dncesini belli edecek yolda verilen oy.
ak retim
* Ders konular radyo ve televizyon gibi aralarla yaymlanan veya posta ile ilgililere ulatrlan retim
yntemi.
ak nerme
* erisinde dei ken bulunan ve bu dei kenin alaca deerle doruluu veya yanll kesinleen nerme.
ak pazar
* Gmrk kayd olmayan, her devletin mal n serbeste satabilecei ehir veya lke.
ak pembe
* Pembenin bir ton a .
ak polie
* Eksik bilgileri sonradan tamamlanmak zere dzenlenen polie.
ak rejim
* Parlmenter rejim.
ak sak
* Grenee aykr derecede plak veya rtsz.
ak sak konumak
* cins konularla ilgili szler sylemek.
ak sar
* Sarnn bir ton a.
ak saym
* Bir seim sonunda verilen oylar n a k olarak saylmas, aleni tadat.
ak seik
* ok a k, ok belirgin.
ak senet
* Bkz. ak bono.
ak sylemek
* anlalmam ynn brakmadan anlatmak veya ekinmeden sylemek.
ak szl
* Her eyi olduu gibi syleyen, szn esirgemeyen.
ak szllk
* A k szl olma durumu.
ak ehir
* Dman saldrsna kar savunma nlemleri alnmam, iinde herhangi bir asker hedef bulunmayan ve bu
durumu nceden iln edilmi olan ehir.
ak tat
* st rtlmemi tat (araba, otomobil vb.).
ak teekkr
* Herhangi birine basn yoluyla edilen teekkr.
ak tohumlular
* Tohumlar kozalak pullar zerinde a k olarak bulunan iekli bitkilerin ayrld iki byk daldan biri.
ak tribn
* A k havadaki spor msabakalarnda seyircilerin oturduu ve st kapal olmayan blm.
ak tutmak
* bir i yerinin al r durumunu srdrmek.
ak vermek
* gelir, gideri karlamamak.
* gizlenmek istenen bir olay, bir dnceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, a klamak.
ak yara
* Kapanmam, srekli ileyen yara.
ak yeil
* Yeilin bir ton a .
ak yrekle
* z sz bir olarak, hibir ey saklamakszn.
ak yrekli
* Dndn olduu gibi syleyen, ii temiz, gizli yn olmayan (kimse), samim, ak kalpli.
ak yreklilik
* A k yrekli olma durumu, samimiyet, a k kalplilik.
ak zaman
* Tutkal n yzeye srld an ile pres edilip, sklmas gereken an arasnda geen sre.
akaz
* Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris).
aka
* Gizli bir yn kalmaksz n, kolay anlalr bir biimde.
akas
* Dorusu, a k olan , anlalr biimi, gizli kapakl olmayan yan.
* A k olarak.
ak
* Borsada fiyat dalgalanmalar ndan yararlanarak aktan para kazanan (kimse).
akgz
* Uyank davranarak karn salayan, imknlardan kurnazca yararlanmasn bilen.
akgzlk
* A kgzllk.
akgzllk
* A kgz olan n durumu, akgze yak acak davran.
aklama
* A klamak ii, izah.
aklama cmlesi
* Bir nceki cmleyle balant kuran yani, demek ki, yle ki gibi balayclarla balayan, sz konusu duygu
veya dnceyi btnleyen cmle.
aklama yapmak
* herhangi bir konuyu aydnla kavuturmak amacyla konumak veya yazmak.
aklamak
* Bir konuyla ilgili olarak gerekli bilgileri vermek, izah etmek.
* Bir sorunla ilgili olarak ayd nlatc bilgi vermek, tavzih etmek.
* Bir szn, bir yazn n ne anlatmak istediini belirtmek, yorumlamak.
* A ka sylemek, ifa etmek.
* Belirtmek, gstermek, aa vurmak, izhar etmek.
aklamal
* Birtakm aklamalarla anla lmas , renilmesi kolaylatr lm, izahl.
aklanan
* A klamalar sonunda ortaya kmas beklenen kavram.
aklanma
* A klanmak ii.
aklanmak
* A klamak ii yaplmak, izah edilmek, ifa edilmek.
aklar livas
* i gc olmayan, bota kalan kimse.
aklar livas
* ii gc olmayan, bota kalan kimse.
aklar livas olmak
* i bulamayarak isiz ve kazansz kalmak.
aklama
* A klamak durumu almak.
aklamak
* A k duruma gelmek.
* Rengi a lmak.
aklat rma
* A klatrmak ii.
aklat rmak
* A k duruma getirmek.
* Rengini atrmak.
aklatma
* A klatmak ii.
aklatmak
* A klamasn salamak.
aklayan
* A klamalar sonucunda elde edilen kavram.
aklayc
* Bir sorunu gerekli a kla kavuturan.
* Kendinden nce gelen kelimeyi belirten, aklayan (kelime veya kelimeler): "Atatrk yeni Trkiye'nin
kurucusu, daima sayg ile anlacaktr" cmlesindeki 'yeni Trkiye'nin kurucusu' sz Atatrk adnn a klayc sdr.
aklay
* A klamak ii veya biimi.
akla kavuturmak
* (bir konu veya sorunu) aydnlatmak, kapall ktan kurtarmak, anlal r duruma getirmek.
aklk
* A k olma durumu.
* Uzaklk, mesafe.
* rtsz, plak yer.
* Bo ve geni yer.
* Bir yerin uzaklara kadar baklabilecek ve bakan n iinde ferahlk douracak durumda olmas.
* Gerei olduu gibi yanstma durumu.
* Bir sz veya yaz da maksad n ak olmas zellii, vuzuh.
* Drbn, fotoraf makinesi gibi optik aralarda a z ap, n girebildii delik.
aklk getirmek (veya kazand rmak)
* (bir konu veya sorunu) anlal r duruma getirmek.
aklkler
* Bir mikroskobun akl n lmeye yarayan alet.
akta brakmak
* i ve grev vermemek, yersiz yurtsuz brakmak veya birka kiiye birlikte salanan bir iyilikten birini
yararlandrmamak.
akta kalmak (veya olmak)
* i ve grev bulamamak, yersiz yurtsuz kalmak veya birka kiinin birlikte eritii bir iyilikten
yararlanamamak.
aktan
* Bir yerin uzandan.
* S ra ve aama gzetilmeden, d ardan atayarak.
* Emek ve para harcamadan.
aktan (para) kazanmak
* emek ve sermaye olmadan para kazanmak.
aktan a a
* Belirgin olarak, gz gre gre.
aktan kazanmak
* emek ve sermaye koymadan kazan salamak.
aktan para almak
* bir i veya mal iin, kararlatrlm cret veya deer dnda para almak.
aktan tayin
* Derece ve belli bir sra gzetilmeksizin yaplan atama.
alama
* leride, ilerinde en uygununun seilebilmesi iin, g bir sahnenin eitli alardan ekiminin yap lmas .
alm
* A lma.
* Bir yldzla gk ekvatoru arasndaki uzakl k; kuzeye doru olan art, gneye doru olan da eksi iaretiyle
llr.
alp salmak
* (kadn iin) ok ak sa k giyinmeye balamak.
* (kadn iin) eskisine gre lsz davran larda bulunmaya balamak.
al
* A lmak ii veya biimi.
* Yeni bir yapnn, yerin veya yeni bir kuruluun al maya balamas , kat.
al konumas
* Herhangi bir toplantnn a lmas srasnda yap lan ilk konuma.
al treni
* Bir al kutlamak iin yaplan toplant , resmikat.
alma
* A lmak ii.
* Bir film ekiminde karanl kta balayp gittike aydnlanarak grntlerin belirmesine dayanan noktalama.
* Bir grupta, sralar n jimnastik altrmalar iin dank dzene girmesi.
* atlama.
almak
* Amak ii yap lmak veya amak iine konu olmak.
* (renk iin) Koyuluunu yitirmek.
* Kendine gelmek, biraz iyilemek, ferahlamak.
* (gemi) Gitmek, uzaklamak.
* S klmas , ekinmesi, tutukluu kalmamak.
* (kurulular iin) lk kez veya yeniden ie balamak.
* ini gereinden veya gtrebileceinden geni tutmak.
* Genilemek, bollamak.
* Delinmek, y rtlmak.
* (sis, karanlk, duman iin) Dalmak, younluunu yitirmek.
* Gereken gce ulamak.
* S rr n, zntsn, sorunlar n birine sylemek.
* (pencere, kap, yol iin) Geit vermek.
* Ayrntya girmek.
* (yzerken) Ky dan uzaklamak.
am
* Ama, al , kat.
amlama
* A mlamak ii, terih, erh.
amlamak
* Bir sorunu veya konuyu ele alp en ince noktalarna kadar gzden geirerek anlatmak, erh etmek, terih
etmek.
amlanma
* A mlanmak ii.
amlanmak
* A mlamak iine konu olmak.
andrma
* A ndrmak ii.
andrmak
* A nmasn salamak.
* Bir cismin yzeyini aarak bir dzlem zerine yaymak.
anm
* A nmak ii, inkiaf.
* Bir cismin yzeylerinin a lp bir dzlem zerine yaylmas.
anma
* A nmak ii.
anmak
* Gelimek.
* (tohum, hastalk iin) indeki yetenekler uyanarak amacna varmak, gelimek, inkiaf etmek.
ansama
* A nsamak ii, istikaf.
ansamak
* Bir yerin zelliklerini ortaya karmak iin arat rma ve inceleme yapmak, istikaf etmek.
aortay
* Bir asal blgeyi, lleri birbirine eit olan iki asal blgeye ayran doru.
aortay dzlemi
* ki dzlemli bir a y iki komu ve eit aya blen dzlem.
aler
* Bkz. iletki.
asal
* A ile ilgili.
asal blge
* A ile i blgesinin birleiminden oluan dzlem paras.
asal ap
* Ay ve Gne gibi gk cisimlerinin iki dorusu aras ndaki a.
asal h z
* Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birletiren doru paras nn birim zamanda tarad a.
asal ivme
* A sal h zn birim zamanda dei en nicelii.
asal sapma
* Belli bir a dzeyinde gerekleen sapma.
asal uzaklk
* Gk cisimlerinin (yld z veya gezegen) birbirlerinin kar lama dzlemine gre uzakl.
asal yol
* Hareket eden cismin birim zamanda gzlemciye gre ald yol.
a
* Amak ii veya biimi.
* Bir kuruluu al maya balatma.
a konumas
* Herhangi bir toplanty balatmak iin yaplan ilk konuma.
at
* Bir duvarda ak b raklm bulunan kap, pencere, kemerleme benzeri aklk.
ak
* Bir cismin yzeyi zerinde sert bir madde veya bir ara srterek onu dzletirip parlatma, perdah.
* Demircilikte delik bytmekte kullan lan ara.
* Anahtar ve her trl ama arac.
ak c
* Ak yapan (kimse), perdah.
* Anahtarc.
ak lama
* Aklamak ii.
ak lamak
* Ak ile parlatmak.
ak lanma
* Aklanmak ii.
ak lanmak
* Ak yaplmak, perdahlanmak.
ak latma
* Aklatmak ii.
ak latmak
* Ak ii yaptrmak, perdahlatmak.
ak l
* Ak yaplm , perdahlanm, perdahl.
ak sz
* Ak yaplmam , perdahlanmam, perdahsz.
al ldrmek
* alk hissini geitirmek, yattrmak.
alk
* A olma durumu.
* Ktl k.
* Yoksulluk.
* Ar istek iinde bulunmak.
alk ekmek
* yoksulluk iinde bulunmak.
alk grevi
* Kendisine veya bakalarna yaplan bir haks zl protesto iin bir kimsenin a durarak gsterdii tepki.
alktan gz (veya gzleri) kararmak (veya dnmek)
* ok ackmak.
alktan iman gevremek
* ok ackmak.
alktan nefesi kokmak
* yoksulluk iinde bulunmak.
alktan lmek
* dayanlmaz derecede ackmak, ok ackmak.
alktan lmeyecek kadar
* (yiyecek, iecek iin) pek az (yemek, imek).
* gereinden az.
ama
* Amak ii.
* Orman iinde aa kesme veya yakma yoluyla tar ma elverili bir duruma getirilen arazi.
* Bir eit susamsz, kal nca yal simit.
amac
* Ama yapan veya satan kimse.
amak
* Bir eyi kapal durumdan kurtarmak.
* Bir eyin kapan veya rtsn kaldrmak.
* Engeli kaldrmak.
* Sarlm, katlanm , rtlm veya iliklenmi olan eyleri bu durumdan kurtarmak.
* Oyarak veya kazarak ukur, delik oluturmak.
* Tkal bir eyi, bu durumdan kurtarmak.
* evresini geniletmek.
* Birbirinden uzaklatrmak.
* Yarmak.
* Dm veya dolam bir eyi zmek.
* Bir kuruluu, bir i yerini, bir yeri iler veya ilk defa kullanl r duruma getirmek.
* Bir ayg t, bir dzeni vb.lerini al r duruma getirmek.
* Al verii balatmak.
* Rengin koyuluunu azaltmak.
* Yakmak, gzel gstermek.
* Ferahlk vermek.
* Bir konu ile ilgili konumak.
* Savala almak, fethetmek.
* Avunmak veya danmak iin sylemek.
* Yapmak, dzenlemek.
* Ay rmak, tahsis etmek.
* S klganl n, utangaln gidermek.
* Grnr duruma getirmek.
* (hava iin) Bulutlarn da lmas yla gk yz ayd nlanmak.
* Geit vermek.
* ini dkmek.
amalk
* Kiri karmak veya eyay iyice temizlemek iin kullan lan her trl madde.
amaz
* Satran oyununda ah koruyan talardan birinin yerinden oynatlmamas durumu.
* inden zor klr durum.
* (tulatta) Karsndakine bir nkte veya tekerleme syleme kolayln veren sz.
amaz halat
* Gemilerin limana balanmas ve sahilden esecek rzgrla rht mdan uzaklamamas iin ky ya dikine
balanan halat.
amaza dmek
* iinden klmas g durumda kalmak.
amaza getirmek (veya drmek)
* dzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak.
amazlk
* Amaz olma durumu.
* Az pek sk olma durumu, ketumiyet.
at azn , yumdu gzn
* fkelenerek veya k zarak ar szler syledi.
at rma
* At rmak ii.
at rma kutuyu, syletme kty
* kt konuabilecek birine, bildiklerini a klama frsat verilmemesi gerektiini tler.
at rmak
* Amak iini yaptrmak.
ad
* Bir kimseyi, bir eyi anlatmaya, tanmlamaya, aklamaya, bildirmeye yarayan sz, isim: ocuk, kedi, aa,
dnce, iyilik, Ahmet, Erturul birer addr.
* Herkese tannm veya iitilmi olma durumu, n, nam, hret.
* An lacak deer, nem.
* sim.
ad
* Sayma, saylma.
ad almak
* kendisine ad verilmek.
* n kazanma.
ad bilimi
* zel adlar zerinde duran ve zel adlar kken bilgisi, tarih gelime, dil ve kltr sorunlar asndan
inceleyen bilim dal.
ad cmlesi
* Bkz. isim cmlesi.
ad ekilmek
* ad ekmek ii yap lmak.
ad ekilmek
* ad ekmek ii yap lmak.
ad ekimi
* Bkz. isim ekimi.
ad ekme
* Ad ekmek ii, kur'a.
ad ekmek
* raslantya ve talihe bal bir ayrma yapmak iin, her birinde birer ad yazlm ktlardan birini ekmek,
kur'a ekmek.
ad ekmeye girmek
* kur'aya tbi olmak.
* oyunun balangc nda, oyuncular aras nda alan seimi, balama at veya karlama hakk iin ncelik
salayan i.
ad ektirmek
* ad ekmek iini yapt rmak.
ad deiimi
* Bkz. mecazimrsel.
ad durumu
* Bkz. isim hli.
ad gvdesi
* Bkz. isim gvdesi.
ad koymak
* armak veya anmak iin bir canl ya, bir yere, bir eye ad vermek, adlandrmak, isim koymak, tesmiye
etmek.
ad kk
* Bkz. isim kk.
ad takmak
* adlandrmak, ad koymak.
ad tamlamas
* Bkz. isim tamlamas.
ad vermek
* ad koymak, adlandrmak, tesmiye etmek.
* bir ii kimin yapt n sylemek.
ad yapmak
* isim yapmak.
ada
* Her yan su ile evrilmi kara paras.
* Trafie ak bir yol zerinde sola dnleri salayan, sa tarafta veya yol ortas nda yer alan kaldr m ta yla
ayrlm alan.
* evresi yollarla belirlenmi olan arsa ve byle bir arsay kaplayan yaplar topluluu.
ada bal
* Bkz. amber bal .
ada ay
* Ball babagillerden, yurdumuzda ok yetien tyl ve beyaz mtrak yapraklar olan trl bir bitki (Salvia
oflicinalis).
* Bu bitkiden yap lan scak iecek.
ada gibi gemi
* pek byk (gemi).
ada soan
* Zambakgillerden, soanndan il olarak yararlanlan birtak m maddeler elde edilen ok y ll k bir bitki
(Urginea maritima).
ada tavan
* Evcil cinsleri de olan tavana yakn bir kemirici memeli (Oryetolagus cuniculus).
adabmuaeret
* Terbiyeli, ince davranmak iin tutulmas gereken yollar, davran tresi, davran bilgisi, topluluk tresi,
grg.
adack
* Kk ada.
adacl k
* Kavramlar n gerek varlklar olduunu kabul eden, kavram gerekliine kart olarak, tmel kavramlarn
yalnzca nesnelerin adlar olduunu ileri sren gr, nominalizm.
adagio
* Yava, ar olarak.
* Bu biimde alnan beste.
adak
* Adamak ii veya adanlan ey, nezir.
adak adamak
* bir dilein gereklemesi amac yla kurban kesip yoksullara da tmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette
bulunmak.
adaklama
* Adaklamak durumu.
adaklamak
* Kk ocuk yrmeye balamak.
adaklanma
* Adaklanmak ii veya durumu.
adaklanmak
* Nianl duruma gelmek, nianlanmak.
adakl
* Ada olan, adak adam olan.
* Nianl, yavuklu, szl.
adakl k
* Adak olarak ayrlm (hayvan).
* Adak adanan yer.
adaksz
* Ada olmayan, adak adamam olan.
* Nianl olmayan.
adale
* Kas.
adaleli
* Kasl, kaslar s k , gelimi.
adalesiz
* Kassz.
adalet
* Hak ve hukuka uygunluk, hakk gzetme, doruluk, tre.
* Bu ii uygulayan, yerine getiren devlet kurulular .
* Herkese kendine uygun deni, kendi hakk olan verme.
adalet datmak
* kanunlarn sayd haklar sahiplerine vermek, tannmak.
adalet divan
* Devletler arasndaki birtakm hukuk anlamazlklarna bakan ve merkezi La Haye'de bulunan uluslar aras
mahkeme.
adalet kaps
* Hak ve hukukun aranmas iin bavurulan merci, mahkeme.
adalet mahkemesi
* Bkz. adliye mahkemesi.
adalet rgt
* Adliye tekilt.
adalet saray
* Mahkemelerin bulunduu byk yap.
adalete teslim etmek
* san , adalet ileriyle uraan kurulua gtrmek.
adalete teslim olmak
* sank, adalet ileriyle uraan kurulua gidip hakknda gerekli ilemin yaplmasn istemek.
adaletine s nmak
* (birinden) anlay, hogr, yaknl k beklemek.
adaletli
* Adalete uygun den veya adaletli olan, adil.
adaletlilik
* Adaletli olma durumu.
adaletsiz
* Adalete ayk r den veya adaleti olmayan.
adaletsizlik
* Adalete ayk r davran.
adal
* Ada halkndan olan (kimse).
adal
* Kas niteliinde olan; kasla ilgili olan, kas l.
* Kaslar iyi gelimi, adaleli, kasl.
adam
* nsan.
* Erkek kii.
* yi yetimi, deerli kimse.
* Birinin yannda ve iinde bulunan kimse.
* Birinin yararland, kulland kimse.
* Birinin szn dinleyen, naz n eken kimse, kay rc.
* yi huylu, gvenilir kimse.
* (belirsizlik zamiri yerine), Herkes, kim olursa olsun.
* Grevli kimse.
* (isim tamlamalar nda) Bir alanda derin bilgisi olan veya bir alan benimseyen.
* E, koca.
adam adama (savunma)
* futbolda, basketbolda kar takm oyuncusunu kollama, rahat hareket etmesini, say yapmasn engelleme.
adam ak ll
* Bkz. adamakll.
adam almamak
* son derece kalabalk olmak.
adam azman
* ok iri yapl kimse.
adam ba na
* her kiiye, her birine.
adam beenmemek
* herkesi deersiz grmek.
adam boyu
* Yaklak olarak normal bir adam boyunda.
* nsan boyunca.
adam deilim
* herhangi bir durumun gereklememesi hlinde, kendisinin insan saylamayaca anlam nda kullanlan ant,
gz da sz.
adam etmek
* eitmek, yetitirmek, topluma yararl duruma getirmek.
* bir yeri dzene sokmak veya bir eyi ie yarar duruma getirmek.
adam evld
* yi bir ailenin iyi yetimi ocuu.
adam gibi
* terbiyeli, akll uslu.
* adamla, insanl a yarar yolda.
* iyice.
adam hesabna koymak
* birine deer vermek, sayg gstermek.
adam iine kmak
* toplulua karmak, deerli insanlar n bulunduu yerlere gitmek, ee dosta gitmek.
adam iine kar mak
* deerli bir toplulua girmek, kendisine deer verilir olmak.
adam k tlnda (veya yokluunda)
* ie yarar kimselerin bulunmad durumda.
adam kullanmak
* iyi al trmasn bilmek.
adam olmak
* gelimek, bymek, imanlamak.
* iyi yetimek, iyi bir duruma gelmek.
adam sarraf
* nsanlarn karakterini abuk anlayacak duruma gelmi kimse, insan sarraf.
adam sen de! (veya yalnz adam)
* bir iin nemsenmediini anlatmak iin sylenir.
adam s rasna gemek (veya girmek)
* daha nce toplumda nemli bir yeri veya zel bir deeri yokken artk kendisine nem ve deer verilmek.
adam yerine koymak
* adamdan saymak, varl n kabul etmek.
adama
* Adamak ii.
adama dnmek (veya benzemek)
* dzelmek.
adamak
* Bir dilein gereklemesi amac yla kurban kesip yoksullara datmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette
bulunmak, nezretmek.
* Kutsal sayd bir ey uruna kendini feda etmek, ant niteliinde sz vermek.
* Ay rmak.
adamakll
* Gereinden ok, iyice.
adamakla mal tkenmez
* byk vaatlerde bulunanlar iin alay yollu sylenir.
adamca
* nsana yarar biimde.
* nsan say s olarak.
adamcaz
* Kendisine kar sevgi veya ac ma duyulan adam.
adamcasna
* Adamca.
adamc k
* Yerilen, kmsenen; acnan (kimse).
adamc l
* nsandan rkmeyen, insana alm olan, insana sokulan, scakkanl , munis.
adamc ll k
* Adamcl olma durumu.
adamdan saymak
* bir kimseye deeri olmad hlde deer vermek, sayg duymak.
adam
* (bir ii) ustalkla yapan.
adamn ad kacana can ksn
* Bkz. insan n ad kacana can ksn.
adamn alacas iinde, hayvann alacas dnda
* Bkz. insan n alacas iinde, hayvan n alacas d nda.
adamn iyisi al verite (veya i ba nda) belli olur
* bir kiiyi iyi bir insan olarak deerlendirebilmek iin al verite veya i banda ahlk d davran larda
bulunmamas gerekir.
adamna atmak
* Bkz. tam adam na atmak.
adamna dmek
* (yaplacak bir i) gzel bir rastlant sonunda anlayan na, uzmanna verilmi olmak.
adamna gre
* kiiler arasnda ayr calk gzeterek.
* herkesin yeteneine uygun olarak.
adamn bulmak
* Bkz. tam adam n bulmak (veya adamna dmek).
adamkk
* Bkz. adamotu.
adaml k
* nsana yak acak durum, tutum ve davran.
* Yabanlk.
adaml k sende kalsn
* iyilik bilmese de sen yine iyilik et.
* bu ii nas l olsa sana yaptracaklar, bari kendiliinden yap da onurunu koru.
adamotu
* Patl cangillerden, geni yaprakl, kt kokulu bir bitki, kankurutan, adamkk (Mandragora autumnalis).
adamsz
* Yard mcs z, hizmetisiz.
* Erkeksiz, kocas z.
adamszlk
* Adamsz olma durumu.
a'dan z'ye kadar
* batan aa, btnyle.
Adana kebab
* Kymasna bolca ac biber katlarak hazrlanan i kfte.
adanma
* Adanmak ii.
adanmak
* Adamak i ine konu olmak.
adap
* Tre.
* Yol yordam, yol yntem.
adap erkn
* Yol yntem.
adaptasyon
* Uyarlama.
* Bir eseri evrildii dilin, konuulduu toplumun yaayna, inanlarna uyarlama.
* Uyma.
adapte
* Uyarlanm .
adapte etmek
* uyarlamak.
adapte olmak
* uymak.
adaptr
* Bir letin aplar birbirinden farkl olan paralar ndan birini tekine geirebilmek iin yararlan lan balayc .
ada
* Adlar ayn olanlardan her biri.
adal k
* Ada olma, ayn ad tama durumu.
adatepe
* Genellikle tropikal blgelerde grlen ve evresindeki alak alanlar zerinde dik yamalarla bir ada gibi
ykselen, anmdan dolay ortaya km tepe.
adatma
* Adatmak iini yapt rmak.
adatmak
* Adamak iini yaptrmak.
adavet
* Dmanlk, yal k.
aday
* Bir grev, bir i iin kendini ileri sren veya bakalar taraf ndan ileri srlen kimse.
* Bir i iin yetitirilmekte olan kimse, namzet.
aday aday
* Herhangi bir ii yapmak, bir grevi yklenmek iin adaylk aamas n kazanmak amacyla bavuran kimse.
* Milletvekili ve senatr seimlerinde, partinin aday olmak iin, partisinde yap lan n seimlere adayl n
koyan kimse.
aday gstermek
* bir i veya bir grev iin birini aday olarak belirlemek: Anayasa.
aday olmak
* herhangi bir ie alnmak veya seilmek iin istekli olmak.
adayavrusu
* ki veya ifte krekli kk balk teknesi.
adayln koymak
* bir i veya greve seilmek iin kendini ileri srmek.
adaylk
* Herhangi bir i, bir grev iin kendini ileri srme veya bakalar taraf ndan ileri srlme, namzetlik.
* Bir grevde yetitirilme.
adc
* Adc lk retisiyle ilgili olan.
* Bu retiye bal kimse.
adclk
* Kavramlar n gerek varlklar olduunu kabul eden, kavram gerekliine kart olarak, tmel kavramlarn
yalnzca nesnelerin adlar olduunu ileri sren gr, isimcilik, nominalizm.
addan treme fiil
* Bkz. isimden treme fiil.
addedilme
* Addedilmek ii.
addedilmek
* Saylmak.
addetme
* Addetmek ii.
addetmek
* Saymak.
addolunma
* Addolunmak i i veya durumu.
addolunmak
* Saylmak.
aded
* Adete, say ca.
adem
* Yokluk, hilik, lm.
* Osmanlca szlerle birleerek "-siz, -lik" anlamnda kullanl r.
dem
* Din inanlara gre ilk yarat lan insan ve ilk peygamber.
* nsan, insanolu, adam.
* nsanda bulunmas gereken olumlu zelliklere sahip olan.
dem baba
* nsanln babas, Hz. dem.
* Hapishanede evresindeki mahkmlar haraca balayan kimse.
* Afyonke.
dem elmas
* Grtlak k nts.
dem evld
* Bkz. demolu.
demci
* demcilik yanls olan kimse.
demcilik
* XX. yzyln banda simgecilie kar bir tepki olarak Rusya'da ortaya kan bir edebiyat akm.
ademimerkeziyet
* Yerinden ynetim.
ademimerkeziyeti
* Yerinden ynetimci.
ademimerkeziyetilik
* Yerinden ynetimcilik.
ademiyet
* Yokluk.
demiyet
* nsanlk.
* Doru drst insana yak r durum, adamlk.
demolu
* nsan denilen yaratklarn hepsi.
demotu
* Bkz. adamotu.
adenit
* Lenf dmleri iltihab.
adese
* Mercek.
* Kovucuk.
* Gr derecesi, incelii.
adet
* Say.
* Herhangi bir sayda olan (ey), tane.
det
* Bir kimsenin yapmaya al m olduu ey, alk .
* Topluluk iinde eskiden beri uyulan kural, tre.
* Ay ba.
det edinmek
* bir eyi alkanlk ve huy durumuna getirmek.
det grmek
* (kadn) ay ba olmak.
det olmak
* teden beri yapl r olmak.
* bir ey gelenek durumuna gelmi olmak.
det yerini bulsun diye
* gerekli grld iin deil, yalnz al lm olduu iin.
deta
* Baya , basbaya, hemen hemen, sanki.
* Baya yryle.
adete
* Say bakmndan, say ca.
adetimrettep
* Bkz. tam say .
adezyon kuvveti
* Yan yana duran veya srtnen iki cismin moleklleri arasndaki eki kuvveti.
ad (veya ismi) gibi bilmek
* ok iyi bilmek.
ad batas (veya ad batasca)
* "yok olas" anlamnda bir ilenme.
ad batmak
* (sevilmeyen bir ey veya kimse iin) unutulmak, ad anlmaz olmak, artk sz edilmemek.
ad belirsiz
* n olmayan, tannmayan, kim ve ne olduu bilinmeyen.
ad bile okunmamak
* birine hi nem verilmemek.
ad kmak
* kt bir n kazanmak.
* hakk olmayan bir n kazanma.
ad km dokuza, inmez sekize
* birinin bir kere ad ktktan sonra onun hakkndaki yaygn inan art k kolay kolay dzelemez.
ad deliye kmak
* deli olmad hlde deli olarak tannmak.
ad duyulmak
* tan nmak, nlenmek.
ad gemek
* anlmak, sz konusu olmak, ismi gemek.
* ad yazlmak.
ad kald rlmak
* anlmaz olmak, silinip gitmek.
ad kalmak
* bir kimse veya bir ey ortadan ekildikten, ldkten sonra dillerde yalnz ad dolamak.
ad kar mak
* (kt) bir ile birinin ilgisi bulunduu sylenilmek.
ad ktye kmak
* n kt olarak yaylmak.
ad olmak
* gereksiz, yersiz n olmak.
ad san
* bir kimsenin kimlii.
ad stnde
* adndan belli olduu gibi.
ad var
* yaamayan, yalnzca hayalde var olan.
ad verilmek
* ad taklmak.
ad l
* Zamir.
ad m
* Yrmek iin yaplan ayak atlar nn her biri.
* Bir admda alnan yol (bu uzunluk 75 cm sayl r).
* Giriim, hamle.
* Bir gsterge ucunun e olarak ayrlm yaylardan biri boyunca ald yol.
* Ayakta temel durutan, bir ayan trl ynlerde iki ayak boyu kadar ara ile yer deitirmesi.
* Teknolojide iki dili arasndaki aralk.
ad m adm
* Ar a r, yava yava.
ad m adm gezmek
* her yerini dola p grmek.
ad m adm izlemek
* arkas ndan izlemek.
* gizlice takip etmek.
ad m atmak
* yrmek iin ayan ne doru uzat p basmak.
* bir ie ilk kez girimek.
ad m atmamak
* gitmemek, uramamak, aramamak.
ad m ba
* Birbirine yakn yerlerde, sk sk.
ad m n att rmamak
* bir yere girmesine engel olmak.
ad m n geri almak
* balad bir iten geri dnmek.
ad mlama
* Admlamak i i.
ad mlamak
* Admla lmek.
* Bir yerde ileriye geriye doru giderek dolamak.
ad mlarn amak
* yrrken hzlanmak.
ad mlarn seyrekletirmek
* h zl yrrken ad mlarn yavalatmak.
ad mlarn sklatrmak
* daha kk ve abuk admlar atarak hzl yurmek, ivmek, acele etmek.
ad mlk
* Adm uzunluunda olan.
* Bir yerin ok uzak olmad n belirtmek iin kullanl r.
ad msayar
* Yrme sras nda gerek sonulara varabilmek iin geilen yerin uzunluunu anlayabilmek amacyla ayaa
taklan alet, pedometre.
ad na
* o eyin veya o kimsenin yerinde olarak, nam na, onun hesab na.
ad n az na almamak
* darg nlk, k rg nlk, k zg nlk gibi bir sebeple bir kimseden hi sz etmemek.
ad n almak
* ad taklmak, ad verilmek.
ad n anmak (veya anmamak)
* birinden sz etmek (veya etmemek).
ad n balamak
* bir bakasndan adn sylemesini istemek.
ad n bozmak
* andna uymamak, andna aykr davranmak.
ad n kirletmek (veya lekelemek)
* adnn ktye kmasna yol amak.
ad n koymak
* karl n veya fiyatn kararlatrmak.
ad n tamak
* birinin adyla anlmak, sahip olduu adn sorumluluunu yklenmi olmak.
ad n vermek
* birinin adn bildirmek.
* biri tarafndan salk verildiini sylemek.
ad yla sanyla
* bilinen n ve niteliiyle.
ad
* S radan, hibir zellii olmayan.
* Aa lk, baya , alak.
ad ad m
* Admda uygunluk, beraberlik gerektirmeyen ve grup olarak yaplan bir tr yry.
ad defter
* Bir iletmenin veya ticarethanenin yapt ilemlerinin muhasebe kaytlarn n geirildii ticar defter.
ad kesir
* Baya kesir.
ad sulu
* Basit sular i leyen kimse.
adil
* Adaletle i gren, adaletten, haktan ayr lmayan, hakk yerine getiren, adaletli.
* Hakka uygun, hakl .
adilne
* Adalete uygun olarak, haka.
adleme
* Adlemek durumu.
adlemek
* Ad bir duruma girmek, bayalamak.
adletirme
* Adletirmek ii.
adletirmek
* Adlemesine yol amak.
adlik
* Baya lk, dklk, aa lk.
adisyon
* (lokanta, otel gibi yerlerde) Hesap.
adlandrlma
* Adlandr lmak ii.
adlandrlmak
* Ad vermek ii yaplmak.
adlandrma
* Adlandrmak ii.
adlandrmak
* Bir kimseyi veya bir eyi kullanarak belli etmek, ad vermek, ad koymak, tesmiye etmek.
* Ad koyma, ad vermeyi salamak, tesmiye etmek.
adlanma
* Adlanmak ii.
adlanmak
* Kendisine ad verilmek.
* Kt n kazanmak.
adlama
* Adlamak durumu.
adlamak
* Ad durumuna gelmek.
adlat rma
* Adlatrmak ii.
adlat rmak
* Ad durumuna getirmek.
adl
* Ad olan.
* nl.
adl adyla
* herkesin bilip tand biimde.
adl sanl
* nl.
adl
* Adaletle ilgili.
adl makam
* Adalet ilerinin grld ve sonuca baland kamuya ait ynetim yeri.
adl merci
* Adaletle ilgili sorunlarn zm iin bavurulan resm daireler.
adl polis
* Adliye ierisinde gvenlii salayp adl ilere yardmc olan kolluk gc.
adl sicil
* Bir kimsenin mahkmiyetinin olup olmad n n anla lmas iin konulmu olan kayt yntemi.
adl tabip
* Adl tpta grevli doktor.
adl tatil
* Her y l 20 Temmuz ile 5 Eyll tarihleri arasnda, kanunda yazl durumlarn dnda, hibir adl ilemin
yaplmad sre.
adl t p
* Tbbn adalete yardm eden kolu; adaletin bu ile uraan kuruluu.
adl yl
* Mahkemelerin bir yl iindeki alma sresi.
adl zabta
* Bir su sonras san ve su delillerini adl yetkililere sunan kolluk kuvveti.
adliye
* Hukuk ve adalet ilerini gren devlet kurulular.
* Hukuk ve dalet ilerinin grld resm yap.
adliye encmeni
* Adalet komisyonu.
adliye mahkemesi
* Anayasa mahkemesi, genel mahkemeler, asker ve idar mahkemeler d nda kalan ve denetim mahkemesi
olan Yargtay ile hkm mahkemeleri.
adliye nezareti
* Osmanl mparatorluunda adliye tekiltnn bal olduu en st makam.
adliye tekilt
* Yarg organlar ve bu organlarn birbirleriyle olan ilikilerini, derecelerini, grev ve yetkilerini dzenleyen
ve yrten mekanizmann btn.
adliye vekleti
* Adalet bakanl .
adliyeci
* Adliye kuruluunda meslek grevlisi.
adrenalin
* Bbrek st bezlerinin etkili bir maddesi; hekimlikte damarlar daraltma, bronlar ama, kanamalar kesme
gibi amalarla kullanl r.
adres
* Bir kimsenin arand nda bulunabilecei yer, oturduu yer.
* Gnderilen eyin zerine, al cnn adn ve bulunduu yeri bildirmek iin yaz lan yaz.
adres brakmak (gstermek veya vermek)
* arandnda bulunabilecei, oturduu yeri bildirmek.
adres defteri
* Kiilerin kendilerine lz m olan adresleri toplad klar defter.
adres kart
* Adres defteri.
adres kitab
* Genellikle belli bir i veya meslekte olanlar n i ve ev adreslerini toplu olarak gsteren kitap.
adres makinesi
* Posta gnderilerinin zerine kt, plstik veya madenden, adres basan alet.
adres rehberi
* Adres defteri.
adsz
* Ad olmayan, isimsiz.
* Trklerde, ailesinden ayr ld iin artk onun ad n tamak, onun ad ile anlmak hakkn yitirmi olan ve
ancak bir yararl k gsterince ad kazanabilen delikanl.
adsz parmak
* Orta parmak ve sere parmak arasndaki parmak, yzk parma.
aerobik
* Hzl mzik temposu eliinde yap lan, vcudun evikliine ve hareketliliine dayanan bir tr jimnastik.
aerobik solunum
* Hcrede yalnz molekler oksijenin kullanld bir solunum ekli.
aerodinamik
* Hareket hlinde olan bir cisim zerinde havann yaratt etkiyi inceleyen bilim.
* Aerodinamik bilim alanyla ilgili.
* Fizik biliminin gazlarn hareketini inceleyen dal.
af
* Bir suu, bir kusuru veya bir hatay balama.
* Mazur grme veya grlme.
* (grevden) kar lma.
af buyurun!
* "affedersiniz" veya "affnz rica ederim" anlamnda bir sz.
af karlmak
* bir suun balanmas iin Trkiye Byk Millet Meclisinden kanun karmak.
af dilemek
* balanmasn istemek.
af kapsam na alnmak
* af kanununa girmek.
afacan
* Zeki ve yaramaz (ocuk).
afacanlama
* Afacanlamak ii.
afacanlamak
* Yaramazlamak, yaramaz, ele avuca s maz duruma gelmek.
afacanl k
* Afacan olma durumu, yaramazl k.
afak
* Ufuklar, drt bir taraf.
afakan
* Bkz. hafakan.
afak
* Belli bir konu zerine olmayan (konuma), dereden tepeden.
* Nesnel, objektif.
afaklik
* Bkz. objektiflik.
afal afal
* akn bir biimde.
afallama
* Afallamak ii.
afallamak
* aknl ktan sersemlemek.
afallama
* Afallamak ii.
afallamak
* aknl k iinde kalmak, ar p bir ey yapamaz olmak.
afallatrma
* Afallatrmak ii.
afallatrmak
* aknl k iinde b rakmak, birini arp bir ey yapamaz duruma sokmak.
afallatma
* Afallatmak ii.
afallatmak
* aknl a drerek sersemletirmek.
afat
* Afetler, bellar, kranlar.
afazi
* Bkz. sz yitimi.
aferin
* Okama, alklama, beenme gibi duygular belirtmek iin sylenir, bravo.
* Eskiden rencilere verilen beenme ve takdir kd .
aferin almak
* deerli grlp beenilmek.
aferist
* Vurguncu, dalavereci, kar n bilen, karc.
afet
* Doann sebep olduu ykm.
* Kran.
* ok kt.
* Gzellii ile insan akna eviren, akln bandan alan kad n.
* Hastalklarn dokularda yapt bozukluk.
afetzede
* Afete uram, afet grm.
affa uramak
* balanmak, affedilmek.
affedersin veya affedersiniz
* zr dilemek iin sylenir.
* kar kmak iin sylenir.
affedilme
* Balanma.
affedilmek
* Balanmak.
affetme
* Balama.
affetmek
* Balamak.
* Hogr ile karlamak, mazur grmek.
* Grev veya iten karmak.
affetmemek
* balamamak, ho grmemek.
affetmisin
* "hi de yle deil", yanl yorsun" anlamnda kullanl r.
affettirme
* Affettirmek ii.
affettirmek
* Balanmasn salamak.
affettuoso
* Bir parann yumuak ve duygulu bir biimde alnacan anlat r.
affeyleme
* Affeylemek ii.
affeylemek
* Affetmek.
affn dilemek (veya istemek)
* bir i veya grevi yerine getiremeyeceini nezaketle bildirmek.
affnza snarak
* "balayaca nza gvenerek" anlam nda bir nezaket sz.
affolunma
* Affolunmak ii.
affolunmak
* Balanmak, affedilmek.
Afgan
* Afganistan halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Afganistan'a ve Afganistan halkna zg olan.
Afganl
* Afgan.
afi
* Gsteri, al m, caka.
afi kesmek (satmak veya yapmak)
* birine kar gsteri yapmak, kabadaylk etmek.
afif
* ffetli.
afife
* Namuslu, iffetli, saygdeer (kadn).
afili
* Gsterili, alml .
afis
* Gm bal n n k.
afi
* Bir eyi duyurmak, tantmak iin hazrlanan, ou resimli duvar iln.
afi asmak
* duvarlara iln yap trmak.
afi yutmak
* yalana dolana kanmak.
afii
* Afi yapan sanat.
afiilik
* Afi yapma sanat.
afie
* A a km, duyulmu.
afie etmek
* aa vurmak, belirtmek, duyurmak, dile drmek, reklm etmek.
afie olmak
* (bir kimse) bilinmeyen bir ynyle tannmak.
afileme
* Afi asma ii, afilemek ii.
afilemek
* Afi as p duyurmak.
* Nitelemek, gstermek.
afite kalmak
* (oyun iin) ilgi grerek gnlerce oynanmak.
afiyet
* Hasta olmama durumu, sal k, esenlik.
afiyet bulmak
* iyilemek, saln kazanmak.
afiyet olsun
* bir ey yiyip ienlere "yaras n" anlam nda sylenen iyi dilek sz.
afiyet eker olsun
* "yarasn, a z tad yla yensin'" anlamnda sylenir.
afiyet zere olmak
* salkl, rahat yaamak.
afiyetle
* az tadyla, keyifle.
afoni
* Bkz. Ses yitimi.
aforizm
* zl sz, zdeyi.
aforoz
* Hristiyanlkta kilise tarafndan verilen "cemaatten kovma" cezas.
aforoz etmek
* kilise birliinden karmak.
* darl p biriyle konumamak, yakn olmaktan karmak, ilgiyi kesip uzaklatrmak, adn duymak bile
istememek.
aforozlama
* Aforozlamak ii.
aforozlamak
* Aforoz etmek, kovmak.
aforozlu
* Aforoz edilmi, kovulmu, uzaklat rlm.
afra tafra
* alm.
* alml .
afral tafral
* alml .
Afrika ekirgesi
* Deiik boyda ve renkte genellikle kuzey Afrika'da ekilmemi arazilerde rastlanan zararsz bir ekirge
(Locusta migratona).
Afrika domuzu
* ift parmakllardan, kaln derili, Afrika'da yaayan ve yaban domuzuna benzer bir hayvan (Phacochoerus
aethiopicus).
Afrika menekesi
* ki eneklilerden, tyl yaprakl, mor, pembe, beyaz renkli iekleri olan, evlerde saksda yetitirilen ok
yll k bir ss bitkisi (Saintpaulia ionantha).
Afrikal
* Afrika kkenli olan kimse.
* Afrikal oyuncu.
Afrikall k
* Afrikal olma.
afsun
* By, fsun.
afsuncu
* Byc, frk.
afsunculuk
* Afsuncunun yapt i.
afsunlama
* Afsunlamak ii.
afsunlamak
* Bylemek.
afsunlanma
* Afsunlanmak i i.
afsunlanmak
* Bylenmek.
afsunlu
* Byl, sihirli, fsunkr.
Afar
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
aft
* Pamukuk.
aftos
* Oyna, metres.
afur tafur
* alm.
afur tafura gelmemek
* alm satmadan holanmamak; byle bir davrana kar tepki gstermek.
afyon
* Olgunlamam haha kapsllerine yaplan izintilerden szan, sonradan katlaan st; iinde morfin ve
kodein gibi ok uyuturucu maddeler bulunan, gl bir zehir olmakla birlikte, hekimlikte kullanlan deerli bir il.
afyon ekmek
* keyif iin afyon yutmak.
afyon ruhu
* Yattr c olarak kullanlan afyon tentr.
afyonke
* Keyif iin afyon yutan veya eken (kimse), afyon tiryakisi.
afyonkelik
* Afyon ekmeye dknlk.
afyonlama
* Afyonlamak ii.
afyonlamak
* Afyon vererek uyuturmak, uyutmak.
* Telkin yoluyla doru dnmeyi nleyerek zararl bir yola srklemek.
afyonlanma
* Afyonlanmak ii.
afyonlanmak
* Afyonlamak ii yaplmak.
afyonlu
* inde afyon bulunan.
* Afyon yutmu.
* Dalgn, uyumu, uyuuk (kimse).
afyonu bana vurmak
* ar davranlarda bulunacak kadar fkelenmek, ne yapt n bilememek.
afyonunu patlatmak
* kendi keyfine dalm olan birini fkelendirmek.
Ag
* Gm'n ksaltmas.
aga
* Aa.
agh
* Bilir, bilgili, haberli, uyan k.
agh olmak
* bilgi edinmi olmak.
agami
* Gney Amerika'da yaayan, mavi ve yeil metalik yansmal bir ku.
aganta
* Ysa veya lka edilmekte olan bir halat n ve zincirin ksa bir sre elde tutulup braklmamas iin verilen
emir.
agaragar
* Deniz yosunlarndan karlan, beslenme endstrisinde, hekimlikte ve bakteriyolojide kullan lan bir tr
jeltin, jeloz.
agel
* Arap erkeklerinin kefiyelerinin zerine baladklar , ynden rlm kaln ember ba.
agitato
* Bir parann canl ve cokulu alnacan anlatr.
agltinasyon
* Kmeleim.
agltinin
* Serumda meydana gelen antikor.
agnosi
* Tanszl k.
agnostik
* Bilinemezci.
* Bilinemezcilikle ilgili.
agnostisizm
* Bilinemezcilik.
agnozi
* Duyularda herhangi bir bozukluk olmamasna ramen snav sisteminin belirli bir yerindeki doku
bozukluundan ileri gelen alg kayb veya yokluu.
Agop'un kaz gibi bakmak
* aptal aptal bakmak.
agora
* Yunan klsik devrinde, sitenin ynetim, politika ve ticaret ilerini konumak iin halkn topland alan,
halk meydan.
agorafobi
* Bkz. alan korkusu.
agraf
* Kanca, kopa.
agrafi
* Bkz. yazma yitimi.
agrandisman
* Byltme.
agrandisr
* (fotorafl kta) Bylte.
agreje
* (yabanc lkelerde) Doent olmak iin snav vermi kimse, doent.
agreman
* Bir elinin bir lkeye atanmas ndan nce o lkeden istenen uygun grme yaz s .
agu
* St ocuklar nn neelendikleri zaman kardklar ses.
agu bebek
* Byd hlde bebeklie zenen ocuklara alay yollu sylenir.
agucuk
* St ocuu.
* St ocuunu sevmek iin sylenir.
agulama
* Agulamak ii.
* Yeni domu bebeklerin kard ses.
agulamak
* (bebek) Agu agu diye ses karmak.
agu
* Kucak.
a
* plik, sicim, tel gibi ince eylerden kafes biiminde yap lm rg.
* rmcek gibi birtakm hayvanlarn salg lar yla oluturduklar rg.
* lke yzeyine yaygnlatrlm rg, ebeke.
* Tuzak.
* Oyun alan n ortadan ikiye blen iple yaplm rg.
* aprazlama rg ile yaplan ve kale direkleri arkas na gerilen rg, file.
a
* Donun veya pantolonun ap arasna gelen yeri, aplk.
a atmak (veya brakmak)
* balk avlamak iin denize a salmak.
a benek
* A kl koyulu kahverengi a grnnde olan, arpa yapraklarna yerleerek olduka nemli zararlara yol
aan askl mantar.
* Bu mantar n ortaya kard ekin hastal.
a ekmek
* yakalanan balklar toplamak iin a sudan karmak.
a i nesi
* An rlmesinde kullanlan i biiminde tahtadan veya plstikten yaplm alet.
a iplii
* Keten, kenevir, naylon gibi maddelerden a yapmnda kullan lan iplik.
a kay
* Balk alarn ta yan kayk.
a kepe
* Balkl kta kullan lan, adan rlerek yaplan uzun sapl sepet.
a kurdu
* En ok elma ve erik gibi yemi aalarna zarar veren bir kurt.
a kurunu
* Balk alarn suda tutmaya yarayan zeytin ekirdei biiminde delikli kurun madde.
a mantarlar
* nsan ve hayvanlarda hastal a yol aan ve birok tr iine alan ilkel bitkiler topluluu.
a tabaka
* Gz yuvarlarn n i yzeyinde grme sinirinin yay lmas ile beliren, a duyarl, a ms blm, retina.
a tonos
* Gotik mimaride kullanlm , a biiminde paral tonos.
a torba
* 25 cm geniliinde ve 50 cm uzunluunda adan yaplm k rmz yosunlarn suya dal narak avlamada
kullanlan, bir ip ve kay ktaki makara yardm ile suyun yzeyine kp inebilen bir torba.
a yatak
* Hamak.
aa
* Krlk kesimde geni topraklar olan, sz geen, varlkl kimse.
* Halk arasnda saylan ve sz geen erkeklere verilen san.
* Byk karde, aabey.
* Okur yazar olmayan yal ca kiilerin adlaryla birlikte kullanlan san.
* Osmanl mparatorluunda baz kurulularn ba nda bulunanlara verilen resm san.
aa bor eder, uak har
* aa para s knt s iinde olup bor etse de, uak, hlden anlamaz ve bol harcamay srdrr.
aa kap s
* Yenieri aas nn dairesi.
aa yama
* Yenieri aas na bal emir avuu.
aababa
* Dede, ata.
* San "aa" olan babaya ocuunun seslenii.
* Bir yerde, bir topluluk iinde etkili olan, sz geen, ileri gelen (kimse).
aabey
* Bir kimsenin kendinden yaa byk olan erkek kardei.
* Karde olmayanlar aras nda da genellikle yaa byk olanlara bir sayg sesleni i olarak kullan lr.
aabeylik
* Aabey olma durumu.
aabeylik etmek (veya yapmak)
* Birini aabey gibi korumak, gzetmek.
aaca kan keinin dala bakan ola olur
* ocuklar ana ve babalarndan rendiklerini yapmaya zenirler.
aaca ksa pabucu yerde kalmaz
* davranlar na engel olacak hibir tak nt s yok.
aaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma lr
* insan yapaca ite bakalarna deil, kendine gvenmelidir.
aac kurt, insan dert yer
* kurt aac nasl iten ie kemirirse dert de insan iten ie yer bitirir.
aa
* Gvdesi odun veya kereste olmaya elverili bulunan ve uzun yllar yaayabilen bitki.
* Bu gibi bitkilerin gvdesinden ve dallar ndan yaplan.
* Direk.
aa ars
* Dzgn kanatl , kuyruunda yumurtlama hortumu olan, 3-4 cm boyunda aa zararls.
aa bal
* Erik, kays gibi aalardan szan zamk.
aa biti
* Yar m kanatllardan, bitkiler zerinde yaayan, srayc bir bcek tr (Psylla).
aa ilei
* Ahududu.
aa ebegmeci
* Ebegmecigillerden, boyu yksek bir ot (Fr. lavatere).
aa kaplama
* Konut duvarlarn yaltma ve gzelletirme amacyla aa veya aa rnlerinden yararlanlarak yap lan
kaplama.
aa kavunu
* Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yetien, ta yapraklar mavimsi pembe, kk bir aa (Citrus
medica).
* Bu aacn iri bir limon grnndeki buruuk kabuklu yemii.
aa kurbaas
* Kurbaagillerden, boyu 3-5 cm olan, srt yaprak yeili, aalara t rmanan bir kurbaa tr (Hyla arborea).
aa kurdu
* Aalar kemirerek beslenen birtakm sinek kurtuklar na verilen ad.
aa kpesi
* Hatmi.
aa mantar
* Aata biten bazitli mantarlara verilen ad.
aa minesi
* Mine ieigillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yetitirilen, krmz, mor iekli bir aak (Lantana).
aa mobilya
* Oturma, yemek yeme, alma, yatma vb. ilerin yaplmasnda kolayl k ve rahatlk salayan, paralarnn
byk ounluu masif, lifli, yangal ve tabakal aa malzemeden yaplan, tanabilir veya sabit olarak kullanlan eya.
aa nemi
* Aata bulunan su miktar nn, ayn aacn mutlak kuru arl na oran.
aa olmak
* bir yerde ve ayakta ok beklemek.
aa oyma
* Oyma bask sanatlar ndan dz bir bask teknii.
aa sakz
* Reine.
aa sansar
* Sansargillerden, srt koyu esmer, karn daha a k, iyi trmanan, postu deerli bir memeli tr (Martes
martes).
aa ya iken eilir
* ocuklar kk yata kolay eitilir, byk insan kolay kolay eitilemez.
aa k
* Taflan gibi, dallar dibinden balayarak atallanan kk aa.
aa lk
* Aa yetitirme ii.
aadelen
* Yuva yapmak iin aalar oyan bcek.
aakakan
* Seregillerden, aa kurtlar ile geinen bir ku (Picus).
aakesen
* Zar kanatllardan, kurtuklar en ok gl fidanlar zerinde yaayarak yapraklara zarar veren, kara renkli bir
bcek (Hylotoma).
aalama
* Aalamak ii.
aalamak
* Aaland rmak.
aalandrlma
* Aaland rlmak ii.
aalandrlmak
* Aal duruma getirilmek.
aalandrma
* Aaland rmak ii.
aalandrmak
* Bir yeri aal duruma getirmek.
aalanma
* Aalanmak ii.
aalanmak
* Aal duruma gelmek.
aalama
* Aalamak durumu.
* Bitki ekilleri gsteren ve akiklerde olduu gibi maden filizlerinin gerek yzeyinde gerek ilerinde rastlanan
tabi desen.
aalamak
* Aa durumuna gelmek.
aal
* Aac olan.
aal k
* Aa bei.
* Aac bol olan (yer).
aal kl
* Aalar bol olan (yer).
aas
* Aaca benzeyen, aac andran.
aasz
* Aac olmayan.
aalanma
* Aalanmak ii.
aalanmak
* Aa tavr taknarak al m yapmak.
aalk
* Aa olma durumu.
* Kibar ve cmerte davran.
-aan / -een
* Fiilden s fat ve isim yapma eki: yat-aan, gez-een, ol-aan, dur-aan, pi-een vb.
aann aln terlemezse rgadn burnu kanamaz
* i veren iisi ile birlikte almazsa ii ie var gcyle sarlmaz.
aann eli tutulmaz
* cmertlii, elinin akl, tartlmaz.
aar k
* Aklam, rengi solmu.
aarma
* Aarmak ii.
* Tan atma, afak skme.
aarmak
* Ak olmak, ak duruma gelmek, beyazlanmak, solmak.
* Ayd nlanmak.
aart
* Uzaktan ancak seilebilen, belli belirsiz bir aklk.
* St, yourt, peynir, ayran gibi yiyecek ve iecekler.
aartlma
* Aartlmak ii.
aartlmak
* Temizlenmek, beyazlatlmak.
aartma
* Aartmak ii.
* Kuyumculukta gm temizleme ii.
aartmak
* Ak duruma getirmek, beyazlatmak.
abeneklilik
* Arpa bitkisinde grlen mantar hastal (Pyrenophora).
ac
* A ile balk tutarak geinen kimse.
ack
* Palmiyelerde ieklerin dibinin evresindeki telli k n.
acl k
* A ile balk tutma.
ada
* Kaynatlarak ok koyu ve yapkan bir macun durumuna getirilen pekmez veya limonlu eker eriyii.
ada yapmak
* vcuttaki fazla tyleri ada ile almak, temizlemek.
adac
* eker, tatl ve helva yapmnda ada haz rlayan ii.
* Ada ile vcuttaki fazla tyleri veya kllar temizlemeyi meslek edinmi kimse.
adalanma
* Adalanmak ii.
adalanmak
* Ada durumuna gelmek, adalamaya balamak.
* Ada bulamak.
adalama
* Adalamak durumu.
adalamak
* Ada durumuna gelmek, adalanmak.
* (sohbet) Tam tadna varl r durum almak, koyulamak.
adalatrma
* Adalatrmak ii.
adalatrmak
* Ada durumuna getirmek.
adal
* Adalanm.
* (deyi iin) Bilinmeyen kelimelerle, anlalmas g, dolambal cmlelerden oluan.
* Karmak.
adal k
* Pekmez yapmaktan baka ie yaramayan zm.
adrma
* Adrmak ii.
adrmak
* Amasna sebep olmak.
* Aa inmek, yk veya terazide denge bozularak bir yan ar gelmek.
a
* Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik grevleri bozan ve miktarna gre canl y ldrebilen
madde, zehir.
a aac
* Zakkum.
a iei
* Zakkum.
a gibi
* ac veren, ok etkileyen.
* ok sert, keskin.
a otu
* Baldran.
al
* Koyun ve kei srlerinin geceledii, it veya duvarla evrili yer.
* Baz yld zlarn, zellikle ayn evresinde grlen geni ve aydnlk teker, ayla, hale.
* Baz grntlerdeki ok kl cisimleri evreleyen kl teker.
alama
* A verme, zehirleme.
alamak
* A vermek, zehirlemek.
* (bir eye), A katmak.
alandrma
* Aland rmak ii.
alandrmak
* Al duruma getirmek.
alanma
* Alanmak ii.
alanmak
* Bilmeden veya farknda olmadan zehirli bir ey yemek veya imekle zehirlenmek.
alama
* Alamak durumu.
alamak
* Al duruma gelmek.
alda olak dosa ovada otu biter
* Tanr her yaratt nn rzkn verir.
al
* inde a bulunan, zehirli.
al bcek
* Kn kanatllardan, baka bcekleri yemesi bakmndan yararl bir bcek. (Carabus).
allanma
* Allanmak durumu.
allanmak
* Toplan p bir arada durmak.
* evresinde a l denen hale olumak, halelenmek.
am
* Ayan stndeki tmsek yer.
aml
* st ar tmsek olan (ayak).
ana drmek
* tuzana drmek.
anma
* Anmak ii.
anmak
* (hayvan) Yere yatp yuvarlanmak.
ar
* Tartda ok eken, hafif kar t.
* Davran lar yava olan.
* Deeri ok olan, gsterili.
* ap, boyutlar byk.
* etin, g.
* Tehlikeli, korkulu, vahim.
* S knt veren, bunaltc.
* Dokunakl, insann gcne giden, kr c.
* Yava.
* Arbal , cidd.
* (koku iin) Keskin, boucu.
* (yiyecek iin) Sindirimi g.
* Youn.
* (uyku iin) Uyanlmas g, derin.
* Ksk, alak.
* G iiten, sar.
* Ar siklet.
ar ar
* Acele etmeden.
* Fazlas yla.
ar aksak yrmek (veya gitmek)
* pek yava olarak.
ar almak
* bir ite yava davranmak.
ar ara
* Ar vas ta.
ar ayak
* Dourmas yakn (gebe kadn).
ar basmak
* arl fazla gelmek.
* bir ite gc ve etkisi stn gelmek.
ar basmak
* gc, etkisi veya zellii daha stn ve belirgin olmak.
* bir ite gc ve etkisi stn gelmek.
ar basmak
* bir kimse kbusa uramak.
ar canl
* ok yava i yapan, evik olmayan.
* Varl sknt veren sevimsiz.
* Tembel.
* Gebe (kadn).
ar canllk
* Hareketlerin yava olmas, hmbllk, tembelce davran biimi.
ar ceza
* Ar hapis ve be y ldan yukar olan hapis cezalar.
ar ekmek
* tartda ar gelmek.
ar durmak
* cidd, a rbal, oturakl , soukkanl hareket etmek.
ar elli
* Bkz. eli ar.
ar ellilik
* Eli ar olma durumu.
ar ezgi
* ok ar, yava yava, ahenkli.
ar gelmek
* gcne gitmek, onuruna dokunmak.
* yaplmas g gelmek.
ar hapis cezas
* 2-24 y l veya mr boyu hapis cezas .
ar hastalk
* lmle sona erebilecek gibi olan hastal k.
ar hidrojen
* Dteryum.
ar i
* Byk tehlikeler yaratan ve fazla g isteyen her trl i.
ar iitmek (veya duymak)
* kulaklar iyi iitmemek, kulaklar az iitmek.
ar kamak
* gcendirici olmak.
ar kayba uramak
* madd ve manev byk zarar grmek.
ar kayp
* (sava, deprem, sel gibi doal afetlerde) Byk kayp.
* Madd zarar.
ar kre
* Yer yuvarlan n, younluu ve kat l ok olan blm, barisfer.
ar ol!
* cidd, a rbal, soukkanl, sabrl ol!.
* acele etme, yava ol!.
ar oturmak
* uslu durmak.
ar para cezas
* Baz sulara gre takdir edilen para cezas.
ar sanayi
* retim aralar yapan sanayi.
ar satmak
* nazlanmak, gnlsz davranmak.
ar sklet
* Baz spor dallarnda yarmaclarn a rl ile snrlandrlan kategori, baarlk.
ar sylemek
* ac, dokunakl , szler sylemek.
ar sz
* Kiinin onuruna dokunan, dayanlmas g sz.
ar su
* Baz nkleer reaktr tiplerinde ntron yavalatcs olarak kullanlan, iinde hidrojen atomlar yerine
dteryum izotoplar bulunmas sonucu oluan su (DO).
ar top
* Gl, nl, tannm kimse.
ar uyku
* Uyanlmas g, derin uyku.
ar vas ta
* Motoru, a r yk veya birden fazla rmork tamak amacyla glendirilmi kamyon ve benzeri ara.
ar vas ta ehliyeti
* Ar vas ta srclerine verilen kullanma belgesi.
ar ya
* Kal n ya.
arbal
* Davran lar ll, olgun (kimse), vakur, cidd.
arbal lk
* Arbal olma durumu, vakar, ciddiyet.
arca
* Olduka a r.
ardan
* Ar olarak.
ardan almak
* bir ii gereken sre iinde bitirmemek.
* bir ii gnlsz, isteksiz yapmak, geciktirmek.
arkanl
* Hippokrates'in ortaya att a r canll k, soukluk, kolayca duygulanmay gibi nitelikleri kendinde toplayan
kiilik tipi.
* Bkz. ar canl.
arkanllk
* Arkanl olma durumu.
arlama
* Arlamak ii, ikram, izaz.
* Gelin veya gvey karlan rken alnan kvrak bir hava.
arlamak
* Konua sayg gstererek onun her trl rahatn, ihtiyacn salamak, ikram etmek, izaz etmek.
arlanma
* Arlanmak ii.
arlanmak
* Arlamak iine konu olmak.
arlama
* Arlamak durumu.
arlamak
* (hava) S k c ve bunalt c bir durum almak, bozulmak.
* (hasta iin) Tehlikeli duruma gelmek, fenalamak.
* Yavalamak.
* (gebe kadn iin) Dourmas yaklamak.
* Arbal olmak.
* (yiyecek) Bozulmaya yz tutmak.
* Glemek, zorlamak.
* (organ iin) Grevini yapamaz duruma gelmek.
arlat rma
* Arlatrmak ii.
arlat rmak
* Bir eyin arlamasna yol amak.
arlatma
* Arlatmak ii.
arlatmak
* Arlamak iini yaptrmak.
arl nca altn demek
* ok deerli olmak.
arl n (ortaya) koymak
* kimliini ve kiiliini kabul ettirmek.
arlk
* Ar olma durumu.
* Deerli olma durumu.
* Arbal lk.
* Tehlikeli olma durumu.
* S knt l, bunalt c durum.
* Orduda bir birliin cephane, yiyecek ve eya ykleri.
* eyizini dzmek iin gveyin geline verdii para, kaln.
* Uyuukluk ve geveklik durumu.
* Uykuda iken gelen ve insana boulur gibi bir duygu veren durum.
* Yer ekiminin, bir cismin moleklleri zerindeki etkisinin oluturduu bileke.
* Tak .
* Yk, klfet.
* Sorumluluk.
* Etki, yetki, bask, glk.
* Dikkati ve nemi bir ey zerinde younlatrmak.
* Terazilerde tartma ii yapl rken bir kefeye konulan nesne.
* Deerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olaann zerinde ve belli oranda, fazladan bir deer
tan nmas.
arlk basmak (veya kmek)
* geveklik ve uyku gelmek.
* (uykuda) sknt l duruma girmek.
* Ar bir hava kaplamak, sessizlik olumak.
arlk merkezi
* Bir cismin btn noktalar na ayr ayr etki yapan yer ekimi kuvvetlerinden olumu tek kuvvet
durumundaki bilekenin uygulama noktas.
* Bir iin en nemli blm.
arlk olmak
* birine yk olmak, kendi masrafn bakasna ektirmek, sk nt vermek.
arlkl
* Deerlendirmelerde, herhangi bir konu veya evreye olaann zerinde ve belli bir oranda, fazladan tan nan
(deer).
arsama
* Arsamak hareketi.
arsamak
* Birine kar souk davranarak sknt verdiini anlatmak.
* Bir ii yava yapmak, nemsememek, ilgilenmemek.
* Bir ii ar bulmak, yk saymak, yksnmek.
arak
* Yn, iplik eirilen ii arlatrmak iin alt ucuna geirilen yarm kre biiminde, ortas delik aa veya
kemik para.
* Teker biiminde yass nesne, kurs.
araklanma
* Araklanmak ii veya durumu.
araklanmak
* banda veya (ergenlik sras nda) memede a rak biiminde bir tmsek olumak.
a
* Amak ii veya biimi.
* (su buharn n ve baka gazlarn) Yerden havaya doru k, ya kart.
at
* len bir kimsenin genliini, gzelliini, iyiliklerini, deerlerini, arkada b raktklarnn aclarn veya byk
felketlerin acl etkilerini dile getiren sz veya okunan ezgi, yazlan yaz, sau, mersiye.
* Alama, gelin olan bir k zn arkasndan meziyetlerini sayp dkerek alama.
at yakmak (veya tutturmak)
* at sylemek, at dzmek.
at
* lye at sylemek iin para ile getirilen kimse, saucu.
atl k
* Atn n ii veya meslei.
atlama
* lmleri anmak iin dzenlenen trende okunan vg.
az
* Yzde, avurtlarla iki ene arasnda, ses karmaya, soluk al p vermeye ve besinleri iine almaya yarayan
boluk.
* Bu boluun dudaklar evreledii blm.
* Kaplarn veya ii bo eylerin ak yan.
* Bir akarsuyun denize veya gle dkld yer, munsap.
* Koy, krfez, liman, yol gibi yerlerin ak yan.
* Birka yolun birbirine kavutuu yer, kavak.
* Kesici aletlerin keskin yan .
* Bir dilin snrlar iinde, blgelere ve snflara gre deien syleyi zellii.
* Birini yanltmak, kandrmak amacyla dolambal birtakm szler syleme zellii.
* Bir blge ezgilerinde grlen zelliklerin tm.
* Bazen "kez" anlamna gelir.
* slp, ifade zellii.
* (tehlikeli eyler iin) Pek yakn yer.
az
* Yeni dourmu memelilerin ilk st.
az amak
* sz sylemek, konumak.
* azarlamak, paylamak.
az amamak
* tek bir sz olsun sylememek, susup kalmak.
az atrmamak
* ok konuarak bakalarnn sz sylemesine, konumasna engel olmak.
az a za
* az na kadar, tamamen.
az a za vermek (veya konumak)
* iki kii birbirine pek yak n durarak bakalar i itmeyecek biimde konumak.
az alkanl
* ok sylendii iin bir sz sk sk kullanma durumu.
az aramak (veya yoklamak)
* renmek istenilen eyi syletecek yolda dil kullanmak.
az birlii
* Bir konuda anlaarak ayn biimde konuma, sz birlii.
az birlii etmek
* bir konuda anlaarak ayn ekilde konumak, sz birlii etmek.
az birlii etmek
* bir konuda anlaarak ayn biimde konumak, sz birlii etmek.
az burun birbirine kar mak
* dayak yeme sonunda yz, yara bere iinde kalmak.
* yzde ar fke, znt, yorgunluk gibi durumlarn izleri grnmek.
az dala
* Az kavgas , karl kl atma, barma, dil dala.
az deiiklii
* Yemein eidinde dei iklik.
az deitirmek
* nce sylediini baka trl anlatmak.
az dil vermemek
* hi konumamak, susmak.
az dolusu
* Azn alabilecei kadar.
* (kfr iin) Birbiri ardnca, birok.
az khyas
* Birinin syleyecei szlere kar an kimse.
az kalabal
* Birbirini tutmayan gereksiz szler.
az kalabal na getirmek
* birini gereksiz szler sylemek yolu ile artmak.
* sz syleme becerisine sahip olma.
az kavaf
* Karsndakini kandrmak iin gerekli gereksiz ok sz syleyen.
az kavgas
* Karl kl ar szler syleyerek yap lan ekime, atma, dil kavgas.
az kokusu
* Bir kimsenin ekilmez davranlar , istekleri, szleri.
az kullanmak
* duruma, ortama gre sz sylemek, szn amacna gre deitirmek.
az nian
* Yaln z szle yaplan nianlanma.
az satmak
* yksekten atarak kendini vmek.
az akas
* Szle yaplan aka.
az tad
* (ailede veya toplumda) Dirlik dzenlik, iyi geinme veya rahatlk.
az tadyla
* huzurla, rahatlk iinde, iine sine sine, lezzetini duyarak.
az tamburas almak
* szle avutmaya, oyalamaya al mak.
az tats zl
* Bir topluluk iindeki geimsizlik, huzursuzluk.
az tkamak
* konuma imkn vermemek.
az tfei
* Mermileri iddetle flenerek frlatlan bir eit tfek tasla .
az ttn
* Keyif iin azda inenen bir tr ttn.
az nls
* Geniz yoluna kaymadan kan nl, a zs l nl.
az yapmak
* birini kandrma, yanltma amac yla duygularn , dncelerini olduundan baka trl gsterecek biimde
konumak.
az yaymak
* ak ve drst konumaktan kanmak.
az yer, yz utanr
* armaan alan, armaan verenin isteini yerine getirmeye alr.
az yoklamak
* Bkz. az aramak.
azda dalmak
* (genellikle hamur ii iin) iyi pimi ve lezzetli olmak.
azda sak z gibi inemek
* bir sz veya dnceyi s k s k tekrarlayp durmak.
azdan
* Yaz l olmayarak, szle, szl, ifah.
azdan aza
* Herkes birbirine syleyerek.
azdan aza dolamak (veya gemek)
* herkes birbirine sylemek.
azdan burun yakn, kardeten karn yak n
* "insann kendi yarar her eyden nemlidir" anlamnda kullan lr.
azdan dolma
* (top veya tfek iin) Namlusu azndan doldurulan.
azdan kapmak
* bakalarndan dinlemek yolu ile yarm yamalak birtakm bilgiler edinmek.
azlama
* Azlamak ii.
azlamak
* Bir ii kolaylamak.
* Bir paray yuvasna geirmek iin nce yuvann az n ayarlamak.
* Bir boazn veya bir limann azn ortalamak.
azlara sakz olmak
* herkesin diline dmek.
azlama
* A zlamak ii veya durumu.
azlamak
* ki kan damar, birbiri iine almak.
azl
* Az herhangi bir biimde olan.
azlk
* Bir ucuna sigara tak lan, br ucundan nefes ekilen ubuk biimindeki ara.
* Nefesli alg larda aza gelen yer.
* Yemi kfelerinin zerine yaprakl dallarla yaplan kapak.
* Kuyu bilezii.
* Su tesisat nda su alp vermeye yarayan vanal u.
* Hayvann srmasna, zararl bir ey yemesine engel olmak iin azna taklan tel, deri gibi kafes.
* (dokumacl kta) zgnn al p kapand ve iinde mekiin getii yer.
* Telefon ve benzeri cihazlarda aza yaklatr lan blm.
* Bir eyin balad yer.
* Huni.
azlk
* Azl k yapan veya satan kimse.
azotu
* Toplar atelemek iin falyaya konulan ve barutun patlamasna sebep olan madde.
azsl
* Azla ilgili.
azsl nl
* Bkz. az nls.
azsz
* Az olmayan.
* Yumuak huylu, sessiz.
alad alayacak
* alamak zere olan.
alama
* Alamak ii.
alamak
* znt, ac, sevin, pimanl k aldanma vb.nin etkisiyle gz ya dkmek.
* Aa budand nda kesilen yerlerden besi suyu veya z su akmak.
* S zlanmak, yak nmak.
* Bir duruma kar znt duymak.
alamak para etmez
* zlmenin yarar olmaz.
alamakl
* Alar gibi olan, zntl.
alamakl olmak
* alayacak duruma gelmek.
alamal
* Alar gibi olan, alayacak gibi.
* Ac ma duygusu uyandracak hlde, szlamal.
alamayan ocua meme vermezler
* hakkn aramasn bilmeyen kimsenin i i grlmez.
alams
* Alayacak gibi, alamal .
alanma
* Alanmak ii.
alanmak
* Alamak ii yaplmak.
alant
* Hafif hafif alama.
alar gzden, sahte szden kendini sak n
* "kendini acnd ranlardan kork" anlamnda kullan lr.
alama
* Alamak ii.
alamak
* Birlikte alamak.
* S zlanmak.
alata alata
* Srekli alatarak, devaml eziyet ederek, zerek.
alat
* Trajedi.
alatc
* Alamaya yol aan.
alat
* Alatmak ii veya biimi.
alatma
* Alatmak ii.
alatmak
* Alamas na yol amak.
alaya alaya
* Alayarak.
alayann mal glene hayretmez
* birinden haksz olarak al nan mal n onu alana yarar olmaz.
alay c
* lnn ard ndan alamak iin para ile tutulan kimse, a t, yas.
alay
* Alamak ii veya biimi.
al
* A bulunan.
ama
* Amak ii.
* Akan yld z, ahap.
amak
* Sarkmak, aaya inmek, eilmek, meyletmek.
* Ykselmek, yukar kmak.
anam
* Koyun ve kei bana alnan vergi, say m vergisi.
anama
* Anamak ii.
anamak
* (hayvan) Yere yatp yuvarlanmak.
anamc
* Anam vergisi toplayan kimse.
araz
* Kt niyet ve dmanl klar.
ar
* Vcudun herhangi bir yerinde duyulan srekli ve iddetli ac .
ar kesici
* Ac y, s zy dindirici (il).
ar kesimi
* Ar duyusunun kendiliinden veya tedavi sonucu yok olmas, analjezi.
ar sz
* Rahats zl k veren ac, sanc.
arkesen
* Ar duyusunu ortadan kaldran, dindiren (il vb.), analjezik.
arlarda gz ars, her kiinin z ar s
* herkesi en ok ilgilendiren ey kendi derdidir.
arl
* Aryan, ar s olan.
arma
* Armak i i.
* Memeli hayvanlarda grlen ara konak kenelerin bulat rd arma asalaklarndan ileri gelen hastal k.
arma asalaklar
* Omurgallardan alyuvar asala olarak yaayan trl biimlerdeki sporlular topluluu.
armak
* (vcudun bir yeri) Arl olmak.
arna gitmek
* onuruna dokunmak veya gcne gitmek.
ars tutmak
* (gebe kadn iin) doum sanc lar balamak.
* (hasta bir organ) armaya balamak.
arsz
* Ars olmayan.
* Ar vermeden.
* Dertsiz, tasasz.
arsz bana kabast balamak
* kendine gereksiz yere i karmak.
artma
* Artmak ii.
artmak
* Armasna yol amak.
as
* A grnnde olan, a gibi rlm olan.
au
* A.
aulamak
* Aulamak.
austos
* Yl n 31 gn sren sekizinci ay.
austos bcei
* E kanatllardan, erkei yazn karn nn altndaki zel bir organdan kesik ve srekli ses karan bir bcek,
orak bcei (Cicada plebeja).
austos bcekleri
* Gen srgnlerden z su emerek tarm ve orman bitkilerine zarar veren birok trn bulunduu e
kanatl lar familyas .
ayar
* Bakalar, yabanc lar, eller.
aza alnmaz (veya aza alnmayacak)
* sylenmesi ay p, irkin (sz, kfr).
aza almamak
* anmamak, szn etmemek.
aza dmek
* dedikodu konusu olmak.
aza koyacak bir ey
* yiyecek bir ey.
aza tat, boaza feryat
* (yiyecek iin) miktar ok az olan.
az ak
* akn, alk, bn.
* Hayranlkla, bylenmi olarak.
az ak (veya az bir kar ak) kalmak
* ok armak, aakalmak.
az ak ayran delisi (veya budalas)
* yeni grd her eye aknlkla bakan, aran.
* saf, bn.
az bir
* Sz birlii etmi.
az bozuk
* Svmeyi alkanl k edinmi olan, kfrbaz.
az burnu yerinde
* olduka gzel, yakkl.
az iri anana dnmek
* az kuruyup aclamak.
az dili balanmak
* herhangi bir sebeple konuamaz olmak.
az dili kurumak
* herhangi bir sebeple tkrk az olmak.
az dili tutulmak
* beklenmedik bir durum karsnda heyecanlanmak, hayranl k duymak.
az dolu dolu konumak
* heyecanl sz sylemek.
az gevek
* S r saklamaz, s r tutmaz.
az havada
* evresindekilerden habersiz, alk, ak n.
az kalabal k
* Birbirini tutmayan szler syleyen, yerli yersiz ok konuan, boboaz.
az kara
* Kara haber vermekten holanan, om azl.
* Bir yerde konuulan veya yaplan duyup grmesi istenilmeyen (kimse).
az kenetli
* S r tutan, s r saklayan (kimse).
az kilitli
* Dudaklar beyaz (at).
* S r saklayan.
az kulaklarna varmak
* ok sevinmek.
az kulaklarnda
* ok sevinli, mutlu.
az kurumak
* bir konuyu ok sylemek sebebiyle, ondan bkmak.
* iecek ihtiyac duymak.
az kurusun
* felket dileinde bulunanlara kar kullan lan bir ilenme.
az lf (veya lkrd ) yapmak
* kolay konuma yetenei olmak.
* inandrc sz syleme yetenei olmak.
az oynamak
* bir eyler yemek.
* konumak.
az pek
* S r vermeyen, ketum.
az pis
* Svmeyi huy edinmi olan.
az s k
* Bkz. az pek.
az sulanmak
* imrenmek.
az st kokmak
* ok gen ve toy olmak.
az teneke kapl (olmak)
* ok s cak veya ok ac eyleri kolayl kla iebilen veya yiyebilenler iin aka yollu sylenir.
az torba deil ki bzesin
* herkesin dedikodu yapmasn n nne geilemeyeceini anlatr.
az var, dili yok
* pek sessiz, kendi hlinde.
* konumayan, derdini anlatamayan.
az varmamak
* sylemeye, aklamaya gnl elvermemek.
az yanmak
* o eyden byk zarar grmek.
azna (veya diline) kira istemek
* sylemesi beklenen eyi sylemekte nazl davranmak.
azna (veya diline) sal k
* bir sz yerinde syleyen kiilere sylenir.
azna (veya nne) bir kemik atmak
* birini kk bir kar gstererek susturmak.
azna abdestle almak
* o kiiyi anarken ok saygl davranmak.
azna almak
* sylemek.
azna almamak
* adn az na almamak.
azna almamak
* sz konusu etmemek, anmamak, sylememek.
azna atmak
* yemek iin aza koymak.
azna bakakalmak
* szlerine hayran olmak.
azna baktrmak
* kendini zevk ile dinletmek.
azna bir parmak bal almak
* birini tatl szlerle veya eitli hediyelerle bir sre iin kandrmak, oyalamak.
azna bir ey (veya bir p) koymamak
* hibir ey yememek.
azna bir zeytin verir, alt na (veya ard na) tulum tutar.
* yapt kk iyiliklere kar lk byk kar bekler.
azna burnuna bulatrmak
* bir ii beceremeyip berbat etmek, bozmak.
azna dmek
* ok yaygn olarak bilinip konuulmak.
azna etmek
* haddini bildirmek.
azna geldii gibi
* nn sonunu dnmeden.
azna geleni sylemek
* nezaket d na karak ar ve kr c szler sylemek.
* ok ve dncesizce konumak.
azna gem vurmak
* susturmak, syletmemek.
azna kadar
* bo yeri kalmayacak biimde.
azna kilit takmak (veya vurmak)
* susturmak.
azna koymamak
* yememek veya imemek.
azna lyk
* bir yiyecein tad anlat lrken "sen de yesen, beenirsin" anlam ile sylenir.
azna sak z olmak
* dedikodusuna konu olmak.
azna srmemek
* bir eyden hi yememek.
azna ta alm
* sze kar mayp susanlar iin kullan lr.
azna tkamak
* susturmak, fazla konumas na engel olmak.
azna tkrmek
* birini kltmek zere kfr olarak kullanlan uygunsuz szler sarf etmek.
* birine benzemek.
azna verilmesini beklemek (veya istemek)
* almayp, ilerinin bakalar tarafndan yaplmasn beklemek.
azna vur, lokmasn al
* yumuak huylu kimseye her istenileni kolaylkla yaptrabilme anlamnda bir ataszdr.
azna yakmamak
* sylemesi ay p kamak, uygun dmemek, yakk almamak.
aznda bakla slanmamak
* hi sr saklamamak.
aznda brakmak
* Bkz. lf aznda kalmak.
aznda bymek
* sevmediinden veya ii almadndan yutamamak.
aznda gevelemek
* aka sylememek.
aznda ya kalmamak
* bir dncesini bir kimseye birok kez sylemi olmak.
azndan
* birisinden dinleyerek.
* adna.
azndan baklay karmak
* Bkz. baklay az ndan karmak.
azndan bal akmak
* ok tatl konumak.
azndan kan (veya kan sz) kula duymamak (iitmemek)
* szlerini tartmadan sylemek.
azndan kmak
* bir sz istemeden, fark na varmadan sylemek, sylemi bulunmak.
azndan t kmamak
* hibir ey sylememek.
azndan dirhemle kmak
* ok az konumak.
azndan dklmek
* aka sylemekten ekindii ey, konumas ndan belli olmak.
azndan dmemek (veya drmemek)
* her zaman szn etmek.
azndan girip burnundan kmak
* trl yollara bavurarak birini bir eye raz etmek, kandrmak.
azndan hay r kmazsa bari er syleme
* "lehte konumuyorsun, bari aleyhte de konuma" anlamnda kullan lr.
azndan karmak
* istemedii hlde bo bulunup syleyivermek.
azndan kapmak
* birinin bildii eyleri, ustal kl konumalarla ona sezdirmeden renmek.
* birinin konumas n keserek kendi sze balamak.
azndan lkrd (veya lf) almak (veya ekmek)
* karsndakini konuturarak birtakm gizli eyleri renmek.
azndan lokmasn almak
* birinin hakk olan eyi ondan almak.
azndan yel als n
* az n hayra a.
azn (veya enesini) tutmak
* boboazlk etmemek.
* kt sz sylememe.
* bir konuda arzu edilmeyen dncelerin aa kmas n bir ekilde nlemek.
azn aaca na gzn a
* dikkatsiz kiileri uyarmak iin "dikkatli ol uyank ol!" anlamnda kullanl r.
azn a p gzn yummak
* fke ile, sonunu dnmeden azna gelen btn a r szleri sylemek.
azn amak
* konumaya balamak.
* ar szler sylemeye balamak.
* alk alk bakmak.
azn amamak
* hibir sz sylememek, ses karmamak.
azn aramak (veya yoklamak)
* Bkz. az aramak.
azn b ak amamak
* zntsnden sz syleyecek durumda olmamak.
azn bozmak
* kaba szler sylemek, kfretmek.
azn burnunu aramba anana (veya pazarna) evirmek
* krp paralamak, dvmek.
azn burnunu datmak
* birinin yzne iddetle tokat, yumruk indirmek.
azn dilini balamak
* birini konuamaz duruma getirmek.
azn havaya (veya poyraza) amak
* umduunu elde edememek.
azn hayra a!
* kt ihtimaller sz konusu edildiinde gereklememesi dilei ile sylenir.
azn hayra amak
* Bkz. azn hayra a!.
azn kapamak
* kendisine kar salayarak bir kimseyi susturmak.
azn kapamak (veya kilitlemek)
* susmak, bir ey sylemek istememek.
azn kiraya vermek
* kendini de ilgilendiren bir konuda dncesini sylememek.
azn koklamak
* niyetini ve durumunu renmek.
azn kullanmak (veya satmak)
* birinin sylediklerini kendi dncesi gibi gstermeye almak.
azn mhrlemek
* konumamak, susmak.
azn peyim (veya seveyim)
* sevindirici bir sz syleyene "ne gzel syledin" anlam nda kullanl r.
azn sk (veya pek) tutmak
* sr vermemek.
azn tkamak
* szn kesmek susturmak.
azn toplamak
* sylemekte olduu kt sz veya kfrleri kesmek.
azn yoklamak
* birinin bir ey hakknda bildiini kendisine sezdirmeden syletmeye al mak.
azn n ii yang n yerine dnmek
* az nn tad bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek.
azn n iine baktrmak
* szlerini seve seve ve dikkatli dinletmek.
azn n iine girmek
* ok yanamak, iyice sokulmak.
* hayranlkla, byk bir zevkle seyredip dinlemek.
azn n ka (kal b veya lokmas) olmamak
* bir ey bir kimsenin uraabilecei konulardan olmamak.
* bir ey, bir kimsenin szn edemeyecei kadar deerli olmak.
azn n kokusunu ekmek
* bir kimsenin ekilmez davranlar na katlanmak.
azn n mhr ile
* orulu olarak.
azn n payn (veya lsn) vermek
* verilen karl kla bir kimseyi sylediine veya yaptna piman etmek.
azn n perhizi yok
* az na geleni syler.
azn n suyu akmak
* ok beenip istemek, imrenmek.
azn n tad bozulmak (veya kamak)
* bir kimsenin kurulu dzeni dirlii bozulmak.
azn n tad n almak
* o eyin ac tecrbesini geirmi bulunmak.
azn n tad n bilmek
* gzel yemeklerden anlamak.
* her eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak.
azn n tad n bilmek
* gzel yemeklerden anlamak.
* her eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak.
azn n tad n ka rmak
* bir kimsenin kurulu dzenini bozmak; neesini, keyfini bozmak.
azyla ku tutsa...
* ne yapsa, ne kadar aba ve ustal k gsterse.
ah
* Sesin tonuna gre pimanl k, fke, zlem, beenme, sevgi gibi duygular anlat r.
* (a:h) Ar, ac duyulduunda sylenir.
* (:h) lenme, beddua.
ah alan onmaz
* "ktlk ettii iin beddua alan iflh olmaz" anlamnda kullan lr.
ah almak
* birinin ilenmesini stne ekmek.
ah ekmek
* derin bir keder veya zlemle iten gelerek ah demek.
ah etmek
* ac ile iini ekmek.
* ilenmek.
ah vah etmek
* pimanln , zntsn dile getirmek.
ah yerde kalmaz
* "ktlk cezasz kalmaz" anlamnda kullanl r.
aha
* te burada.
ahack
* Dikkati ok yakn bir noktaya ekmek iin kullan lr.
ahali
* Aralar nda ayn yerde bulunmaktan baka hibir ortak nitelik dnlmeksizin bir lkede, ehirde veya
semtte oturanlar n tamam.
* Bir yerde toplanan kalabalk, halk.
ahar
* Hattatlarn kt cillamak iin kulland klar niasta ve yumurta akndan yaplan zel bir karm.
aharlama
* Aharlamak ii.
aharlamak
* Ahar srmek.
aharl
* Ahar olan, zerine ahar srlm olan.
ahbap
* Kendisiyle yak n iliki kurulup sevilen, saylan kimse.
* Seslenme sz olarak da kullan lr.
ahbap avular
* her vakit birlikte grlen ve birbirine ok bal olan arkadalar iin sylenir.
ahbap kmak
* nceden tan m olmak.
ahbap kusuruna bakan ahbapsz kalr
* "dostlarn ufak tefek kusurlarna bakmamak gerekir" anlamnda kullanl r.
ahbap olmak
* arkada olmak, dostluk kurmak, yak nlk kurmak.
ahbapa
* Dosta, iten, teklifsizce.
ahbapla dkmek
* yerli yersiz yaknlk gstermek.
ahbaplk
* Ahbap olma durumu, nsiyet.
ahbaplk etmek
* arkadal k etmek, arkadaa konumak.
ahcar
* Talar.
ah
* A.
ahba
* Aba.
ahlk
* Al k.
ahde vefa (etmek)
* (devletler hukukunda) devletlerin, kat ldklar milletler aras antlamalara uyma zorunluluunda olduklarn
belirten kural.
* sznde durma.
ahdetme
* Ahdetmek ii.
ahdetmek
* Bir eyi yapmak iin kendi kendine sz vermek.
* Yemin etmek.
ahd
* Antlamaya gre olan, antlama gerei olan.
Ahdiatik
* (Hristiyanlara gre branilerde) sa'dan nceki kutsal kitaplar.
Ahdicedit
* (Hristiyanlara gre branilerde) sa'dan sonraki kutsal kitaplar.
ahengi bozulmak
* dirlii, dzeni bozulmak.
ahenk
* Uyum.
* Uyuma, anlama.
* algl elence.
ahenk almak
* uyumlu hle gelmek.
ahenk kaidesi
* Bkz. nl uyumu.
ahenk kurmak
* uyuma salamak, anlama salamak.
ahenk salamak
* dzene sokmak, birlii salamak.
ahenk tahtas
* Telli alglardan zerine teller gerilmi bulunan kapak tahtas.
ahenk vermek
* dzeni, uyumu salamak.
ahenk yapmak
* alg l elence dzenlemek.
ahenkletirme
* Ahenkletirmek ii.
ahenkletirmek
* Ahenk salamak.
ahenkli
* Uyumlu, dzenli.
* Elenceli.
ahenklilik
* Ahenkli olma durumu, uyumluluk.
ahenksiz
* Uyumsuz, dzensiz.
* Elencesiz.
ahenksizlik
* Uyumsuzluk, dzensizlik.
ahenktar
* Ahenkli.
aheste
* Yava, ar.
aheste aheste
* Yava yava, ar a r, usul usul.
aheste beste
* Yava yava, ar a r.
ahfat
* Torunlar, soy.
Ahfe'in keisi gibi ban sallamak
* sylenen sz anlamadan kafa sallayarak onaylamak.
ah kmak
* yapt ilenme etkisini gstermek.
ah tutmak
* birinin ilenmeleri gereklemek.
ah yerde kalmamak
* yapt ilenme er ge etkisini gstermek.
ah m ahm
* Beenilecek, deer verilecek bir ey deil.
ah m ahm bir ey deil
* beenilecek, deer verilecek bir ey deil.
ah r
* Evcil byk ba hayvanlar n barnd kapal yer, hayvan dam.
ah ra ekmek
* bir sry ahra kapamak, bir hayvan ahra balamak.
ah ra evirmek
* bir yeri pis, bakms z, dan k, harap duruma getirmek.
ah rlama
* Ahrlamak i i.
ah rlamak
* (hayvan) Ahrda uzun sre kal p hamlamak.
Ahska Trkleri
* Grcistan' n Trkiye sn rlarna yakn blgelerinde yaam olan, ancak 2. Dnya Sava sonlarnda
Sovyetler Birliinin deiik blgelerine srlen Trkler.
Ahi
* Ahilik oca ndan olan kimse.
ahi
* Cmert, eli ak.
Ahilik
* Kk eski Trk tresinde olan ve Anadolu'da yksek bir geliim gsteren esnaf, zanaat , ifti gibi btn
alma kollarn iine alan ocak.
ahilik
* Eli a k olma durumu, cmertlik.
ahir
* Son, sonraki, ahr.
* Sonra, en sonra, sonunda.
ahir vakit
* nsan mrnn son yllar.
ahir zaman
* Son zaman.
* (halk inan na gre) Dnyann son gnleri, kyametin kopmak zere bulunduu gnler veya y llar.
ahir zaman peygamberi
* Mslmanlarca son peygamber olduuna inanlan Hz. Muhammed.
ahiren
* Son zamanlarda, son gnlerde, son olarak, yaknlarda.
ahiret
* Bkz. ahret.
ahiretlik
* Bkz. ahretlik.
ahit
* Kendi kendine sz vererek bir ii zerine alma, ant.
* Antlama.
* Devir, zaman.
ahitleme
* Ahitlemek ii.
ahitlemek
* Antlamak.
ahitname
* Antlama belgesi, antlama, anlama.
ahiz
* Alma.
* Kabul etme.
ahize
* Bir elektrik akmn alp baka bir kuvvete eviren let, alc , reseptr.
ahkm
* Yarglar, hkmler.
ahkm karmak
* kendi dncelerine dayanarak birtak m yarglara varmak.
ahkm kesmek
* ekinmeden kesin yarglarda bulunmak, bilir bilmez konumak.
ahkm yrtmek
* (bir szden) kendi anlayna gre sonular karmak.
ahlf
* Birinin yerine geenler, halefler, kuaklar, eslf kar t .
ahlk
* Bir toplum iinde kiilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulunduklar davran biimleri ve kurallar .
* Belli bir toplumun belli bir dneminde bireysel ve toplumsal davran kurallarn tespit eden ve inceleyen
bilim.
* yi nitelikler, gzel huylar.
ahlk bilimi
* Yarar, iyi, kt gibi sorunlar inceleyen, trelere dayanan bir davran yasas gelitiren, neyin urunda
sava lmaya deer, neyin hayata anlam kazand rd, hangi davran n iyi ve hangisinin kt olduu gibi sorunlar
kendine konu edinen bilim, etik.
ahlk d
* Tre d.
ahlk dc lk
* Ahlk bilimine aykr davranma.
ahlk yasas
* Ahlk ilerini belirleyen, kendine uyulmas ahlk asndan gerekli olan genel ve geer kural.
ahlk zab tas
* Byk ehir halkn n sosyal ve sal k durumunu koruyan, ehir dzeni iin al an tekilt.
ahlka
* Ahlk anlay na gre, ahlk deerlerine ball kla.
ahlk
* Ahlk konular n inceleyen filozof veya bu konularla uraan kimse.
* Her eyi ahlk asndan deerlendiren kimse.
ahlkl k
* Ahlk bir ara deil, bir ama sayan reti, trecilik, moralizm.
ahlken
* Ahlka uygunlukla.
ahlk yat
* Ahlk bilimi.
ahlk
* Ahlka uygun, ahlkla ilgili.
ahlk vazife
* Kanunun zorlamas olmaks zn, doru bilindi i iin yap lmas gereken iler.
ahlkl
* Ahlk kurallarna bal , bunlara uygun davranan (kimse).
ahlkll k
* Bir insann veya bir insan grubunun iyi ve kt as ndan davran biimi ve ahlk dn.
* Ahlk kurallar, yasalar ile uyum iinde olma.
ahlksz
* Ahlk kurallarna uymayan.
* Drst davranmayan, kt huylu, terbiyesiz.
ahlkszca
* Ahlksz biimde veya tarzda.
ahlkszlk
* Ahlksz olma durumu.
* Ahlk kurallarna uymama, ahlkszca davran .
ahlkszlk etmek
* ahlks zca davranmak.
ahlama
* Ahlamak ii.
ahlamak
* ekmek, ah etmek, ah eker gibi ses karmak.
ahlat
* Glgillerden, kendi kendine yetien, zerine armut alanan aa, yaban armudu (Pirus piraster).
* Bu aacn, armuda benzeyen ve ancak iyice olgunlat ktan sonra yenilebilen yemii.
* Kaba adam, yol iz bilmez kimse.
ahlt
* Bir karm iindeki paralar, geler.
* Beden yapsnn temelini oluturan geler.
ahlterbaa
* Bedende bulunduu var say lan drt ge.
ahlatn (veya armudun) iyisini (dada) ay lar yer
* kendilerine yakmayan gzel bir eyi eline geirenler iin kullanl r.
ahmaa yz, abdala sz vermeye gelmez
* ahmaa gereinden ok ilgi gsterirseniz sizi s k sk urat rr.
ahmak
* Akl n gerei gibi kullanamayan, bn, budala, aptal.
ahmak yerine koymak
* bir kimseye aptalm, anlamazm gibi davranmak.
ahmaka
* Biraz ahmak.
* (ahmak'a) Ahmaa yakr nitelikte, aptalca.
ahmakslatan
* Yava yava ve ince ince yaan yamur, isenti.
ahmaklama
* Ahmaklamak durumu.
ahmaklamak
* Ahmak duruma gelmek, aptallamak.
* Bir an iin aalayp bocalamak.
ahmaklatrma
* Ahmaklatrmak ii.
ahmaklatrmak
* Ahmaklamasna sebep olmak, aptallatrmak.
ahmaklk
* Zeks az gelimi olma durumu, budalalk, anlay szlk, akls zlk.
ahraz
* Dilsiz, sar ve dilsiz.
ahret
* Din inana gre, insan n ldkten sonra dirilip sonsuza dek kalaca ve Tanr'ya hesap verecei yer, br
dnya.
ahret adam
* Dnya ilerinden el ekip srekli ibadetle uraan kimse.
ahret kardei
* nan ve ibadette birbirinden ayrlmayan ve bu ilikiyi ahrette de srdreceklerini dnen kad nlara
verilen ad.
ahret suali
* Gereksiz ve usand rc soru.
ahret yolculuu
* lm.
ahreti (veya br dnyay) boylamak
* lmek.
ahretini yapmak (veya zenginletirmek)
* hayr ileri yaparak sevap kazanmak.
ahretlik
* Besleme kz.
* Ahret kardei olan kadnlardan her biri.
ahrette on parma yakas nda olmak
* kendisine kar sorumlu olan kimseden ahrette davac olmak.
aha
* nsann veya hayvann gs ve karn iindeki organlar, ba rsak, cier gibi eyler.
ahap
* Aatan, tahtadan yaplm.
ahtapot
* Kafadan bacakllardan, dokunal bir mrekkep bal tr (Octopus).
* Genellikle burun zar zerinde kan bir eit ur, polip.
ahtapot gibi
* srnak, yap kan kimse.
* smrmek amac yla birok ie, konuya el atan, yay lan.
ahu
* Ceylan, karaca.
* Gzel, ince, zarif kad n.
ahu gibi
* ok gzel, ekici.
ahu gzl
* Gzel gzleri olan.
ahu paras
* ok gzel, ekici.
ahududu
* Glgillerden, dikenli bir bitki (Rubus idaeus).
* Bu bitkinin duta benzeyen, k rmz renkli, sulu ve kokulu yemii, aa ilei.
ahval
* Durumlar, hller, vaziyetler.
* Davran lar.
* Olaylar.
ahzetme
* Ahzetmek ii.
ahzetmek
* Almak, kabul etmek.
ahzita
* Al veri, alm satm, aksata.
ahzkabz
* Kendine mal etme.
aidat
* denti.
* Kesenek.
aidiyet
* Ait olma durumu, ilikinlik.
aile
* Evlilik ve kan ba na dayanan, kar, koca, ocuklar, kardeler arasndaki ilikilerin oluturduu toplum
iindeki en kk birlik.
* Kar, koca ve ocuklardan oluan topluluk.
* Ayn soydan gelen kimseler zinciri.
* Aralar nda kandalk veya h s mlk bulunan kimselerin tm.
* Birlikte oturan hsm ve yaknlarn tm.
* E, kar .
* Ayn gaye zerinde anlaan ve birlikte al an kimselerin btn.
* Temel nitelii bir olan dil, hayvan veya bitki topluluu.
aile ad
* Soyad.
aile bahesi
* Ailelerin rahatl kla gidebilecei, genellikle ikisiz yer.
aile btesi
* Ksa bir sre iinde bir iinin veya ii ailesinin hayat seviyesinde meydana gelen dei meleri belirlemek
amac yla yaplan istatistik almas .
aile dostu
* Ailece tanlan ve evlerine gidilip gelinen ahbap, yakn.
aile gazinosu
* Sadece evlilerin girebildii ve birlikte elendikleri yer.
aile hayat
* Aile bireylerinin btn ilerini dzenli olarak ev iinde yapma durumu.
aile hukuku
* Aileyi oluturan kiilerin karl kl hak ve grevlerini dzenleyen hukuk dal.
aile meclisi
* Aile makamnn grevini yerine getiren kan veya soy hsmlarndan en az kiiden oluan heyet.
aile oca
* Ailenin kurduu, yerletii, gelitirdii ev.
aile plnlamas
* Ailede ocuk edinmeyi s nrlama, doum kontrolu.
aile reisi
* Kanunlara gre aile ykmlln ta yan kimse.
aile saadeti
* Genellikle kar, koca bazen de bykler ve ocuklar aras ndaki uyum, anlama, sevgi ve hogr.
ailece
* Btn aile birlikte.
ailecek
* Ailece.
ailelik
* Aile say s nn btn.
ailesiz
* Ailesi olmayan.
ailev
* Aile ile ilgili.
ait
* lgilendiren, ilikin, iliik, ilgili, iin, -e den.
ait olmak
* ilgilendirmek, birinin olmak, birine dmek.
ajan
* Bir devlet veya kuruluun gizli amalar iin alan kimse, casus.
* Bir kimsenin, bir ortakln veya bir devletin baz ilerini gren kimse, i grevlisi, temsilci.
ajanda
* Unutulmamas iin gerekli notlar yazmaya yarayan takvimli defter, anda.
ajanlk
* Ajan olma durumu.
* Ajann grevi.
ajans
* Haber toplama ve yayma iiyle uraan kurulu.
* Bir ticar kuruluu tan tan, onunla ilgili bilgi aktaran ve bu yolla kazan salayan i kolu.
* Bu i kollar nn alt bro.
ajitasyon
* Ruhsal gerginliin da vurmas.
ajur
* Delikli rg, gzenek.
ajurlu
* Ajuru olan veya her yan ajur biiminde ilenmi bulunan, gzenekli.
ak
* Kar, st gibi eylerin rengi, beyaz, kara ve siyah kar t.
* Bu renkte olan.
* Temiz namuslu.
* S knt s z, rahat.
* Beyaz leke.
* Baz eylerde beyaz blm.
-ak / -ek
* simden isim treten ek (kltme eki): ba-ak, ben-ek vb.
-ak / -ek
* Fiilden yer isimleri treten ek: dur-ak, yat-ak vb.
-ak / -ek
* Fiilden alet isimleri treten ek: or-ak, b-ak, tara-k, ele-k, kre-k vb.
ak aa
* Saraylarda hizmet gren hadm aalarnn beyaz rktan olan.
ak Arap
* Arap szc "zenci" anlamna da geldiinden asl Araplarn sz konusu olduu anlatlmak istenirken
kullanlr.
ak basma
* Ak su, perde, katarakt.
ak basmak
* Gze beyaz leke inerek grme yetisini yitirmek.
ak benek
* Gzn saydam tabakasnda bir yara veya ban sonucunda olumu, grmeyi derece derece azaltan beyaz
benek.
ak demir
* Dvme demir.
ak don kara don geitte belli olur
* Bkz. ak karas geitte belli olur.
ak dmek
* (sa ve sakal) tek tk aarmaya balamak.
ak gzl
* Gzlerinin rengi pek ak olan ve nazarn n hemen dediine inanlan (kimse).
ak gn aart r, kara gn karartr
* mutlu bir yaay kiiyi din klar, mutsuz bir yaay ise ypratr.
ak kan
* Lenf.
ak kan yangs
* Adenit.
ak koyunun kara kuzusu da olur
* iyi bir aileden kt bir ocuk da kabilir.
ak kpek kara kpek geit banda belli olur
* kimin ne olduu deney veya s nav sonunda anla lr.
ak madde
* Demet durumundaki sinir liflerinden oluan beynin i, omuriliin d tabakas .
ak m kara m nne dnce grrsn
* imdiden bouna dnme, sonu belli olduu zaman anlarsn.
ak pak
* tertemiz.
* sa sakal aarm .
ak pak
* Bembeyaz, temiz, parlak.
ak pas
* Lhana, turp, algam, karnabahar gibi bitkilerin kk d ndaki btn blgelerine yerleebilen, zellikle
semiz otugillerde karla lan yosunumsu mantar (Albugo candida).
ak sakaldan yok sakala gelmek
* ok yalan p iyice kuvvetten dmek.
ak slmen
* Cva ile klorun birleimi olan, ok zehirli, beyaz bir toz, sblime, slmen.
ak yazl
* Bahtl, ansl.
ak yel
* Gneyden esen rzgr, lodos.
ak yem
* zmarit, istavrit, uskumru gibi balklarn beyaz etinden yaplan ve oltada kullanl an yem.
ak yld z
* oban yld z.
aka
* Byk karde, aabey.
akabe
* Tehlikeli, sarp ve zor geit.
akabinde
* Arkasndan, hemen arkadan, ard ndan, hemen ardndan.
akacak kan damarda durmaz
* herhangi bir zarar karsnda bunun ka nlmaz olduunu anlatarak avundurmak iin sylenir.
aka
* Bir yerde birikip kalan svlar, bir i lem sonunda geriye kalan art klar, gereksiz nesneleri d arya aktmak
iin kullanlan boru, oluk veya baka ara.
* Kanal, ark, su yolu.
* Yer alt su oluu.
akalama
* Akalamak ii, tefcir, drenaj.
* Yer alt sular n toplayan tesisat.
akalamak
* Bir yerde birikmi sular aktmak.
* Bataklklar aka yoluyla kurutmak.
akalatma
* Akalatmak ii.
akalatmak
* Akalama iini yaptrmak.
akademi
* Bilginler, yazarlar, sanatlar kurulu.
* Yksek okul.
* plak modelden yaplm insan resmi.
akademici
* Kurallara bal resim ve heykel almas yapan kii veya sanat.
akademicilik
* Resim veya heykel al masnda kurallara ball k.
akademik
* Akademi ile ilgili.
* Bilimsel nitelii olan.
akademisyen
* Akademi yesi.
akaa
* Grgengillerin, kerestesinden yararlan lan beyaz kabuklu bir tr (Betula alba).
akait
* Bir dinin renilmesi gereken inanlarn n ve tapnma kurallarnn tm veya bunlar toplayan kitap.
akaju
* Maun.
* Maundan yaplm.
akak
* Akarsu yata, yatak, mecra.
* Irmak, dere, ay, kk akarsu.
* (su iin) vinti yeri.
* Eimi, inii fazla olan yer.
akala
* Amerikan tohumundan yurdumuzda retilen bir pamuk tr.
akamber
* zellikle amber bal nn ba rsaklarndan karlan, kl renginde, yapkan, bklgen ve misk gibi kokulu
olan bir ta.
* S cak kelerde yetien bir aatan (Hymenea) elde edilen kat, gzel kokulu reine.
akamet
* Ksrlk, verimsizlik.
* Baarszl k, sonusuzluk.
akamete uramak
* baars z, sonusuz kalmak.
akan sular durmak
* itiraza, syleyecei sze yer kalmamak.
akan yldz
* Gne sistemine bal , kesin yrngesi bulunmayan ve bu sebeple atmosferin st katmanlarna girince ate
klesi durumuna dnen kk gk cismi, ama, ahap, meteor.
akar
* Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn, tarla, ba gibi mlk.
akar amber
* Asya ve Amerika'da yetien, odunu ceviz aacn nkine benzeyen, gzel kokulu z suyu olan byk bir aa
(Liquidambar orientalis).
akarca
* Kemik veremi.
* Srekli ileyen ban, fistl.
* Kk akarsu.
* Kapl ca.
akaret
* Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn gibi mlk.
akarlar
* Tknaz yapl , gvdeleri halkas z, balar gsle birleik, a z yaplar sr c, sokucu veya emici
rmceimsiler takm.
akarsu
* Yeryznde ve yer alt nda belirli bir yatak iinde, eim boyunca srekli veya zaman zaman akan su.
* Tek sra elmastan veya inciden gerdanlk.
* Kesintisi olmayan, aralksz.
akaryak t
* Benzin, gaz ya, mazot gibi sv durumunda olan yakacak.
akaryak t istasyonu
* Benzin, gaz, motorin gibi yak tlar n satld yer.
akasma
* Dn ieigillerden, beyaz iek veren, bahelerde ss iei olarak yetitirilen sarl c bir bitki; yaban
asmas , Meryem ana asmas (Clematis vitalba).
akasya
* Baklagillerden, scak iklimlerde birok eitleri yetien ve tanen, zamk, boya gibi maddelerinden
yararlanlan bir aa (Acacia).
* Baklagillerden, yurdumuzda yetien bir ss ve glge aac , salkm aac (Robinia pseudoacacia).
akbaba
* Akbabagillerden, ba ve boynu plak olan, dalk yerlerde yaayan, lele beslenen, ok yksekten uarak
keskin gzleriyle ok uzaklar grebilen, iri ve yrtc bir ku (Vultur monachus).
* htiyar.
akbabagiller
* Gndz yrt clar alt takm nn, kanatlar geni ve byk olan, iyi uan byk kular iine alan bir
familyas.
akbakla
* Kuru fasulye.
akbal k
* Sazangillerden, eti klkl, yumurtas ile tarama yaplan bir balk (Leuciscus).
* Akya bal.
akbal kl
* Leyleksilerden, batakl k, rmak ve gl kylarnda yaayan, olduka byk, ak renkli bir ku tr (Egretta
alba).
akba
* Yaz n kutup blgelerinde yaayan, kn lk k ylara gen, ksa ve ince gagal , siyah bacakl yaban bir tr
ku, deniz kaz (Bemicla).
akbuday
* Kurak iklime dayankl, beyaz kabuklu, ekmeklik buday.
akburak
* Baklagillerden, buraa yakn bir bitki cinsi (Lathyrus sativus).
akci er
* Gs kafesinin byk bir blmn dolduran ve solunum organnn temeli olan, sal sollu iki paral
organ.
akci er gbei
* Akcierin, i yan yznn hemen arkasnda bron, sinir ve damarlarn girip kt yer.
akci er kesecikleri
* Akcier lopuunun paralar; bronuklarn son blm.
akci er lopuu
* Birok akcier keseci inin birleerek oluturduu para.
akci er petei
* Akcierlerde solunumda gaz al veriini salayan, hava borucuklar nn sonunu oluturan kesecik.
akci er zar
* Gs boluunun iini ve bu boluun iinde bulunan akcierin dn kaplayan ince zar, plevra.
akci erliler
* Karndan bacakl yumuakalarn tek cierle soluk alan bir takm.
aka
* Olduka beyaz, beyazca.
aka
* Bkz. ake.
aka armudu
* nce kabuklu, sar, etli ve sulu bir tr armut.
aka paka
* Beyaz tenli, gzel (kad n).
aka yel
* Gneydoudan esen yel, keileme.
akaaa
* Akaaagillerden ss aac olarak da dikilen tahtas hafif ve salam bir aa, isfendan (Acer).
akaaagiller
* ki eneklilerden, rnei akaaa olan bir bitki familyas.
akakavak
* Akkavak.
akal
* Paraya bal , parayla ilgili, mal.
ake
* Kk gm para.
* Her tr maden para.
ak l
* Rengini atm , aarm, iinde ak renk bulunan.
ak llanma
* Akllanmak ii.
ak llanmak
* Akl duruma gelmek, rengini atmak veya atm gibi olmak.
ak llama
* Akllamak ii veya durumu.
ak llamak
* Akl duruma gelmi olmak.
ak llk
* Akl olann durumu.
akpleme
* Zambakgillerden, yapraklarnn uzun, geni olmas, ieklerinin gzellii dolaysyla bahe iekleri aras na
giren zehirli bir bitki cinsi (Veratrum album).
akdar
* Budaygillerden, bir y ll k veya daha uzun yaayabilen otsu bir bitki tr (Panicum miliaceum).
akdedilme
* Akdedilmek durumu.
akdedilmek
* Akdetmek ii yaplmak.
Akdeniz hummas
* Malta hummas.
Akdeniz mavisi
* Parlak ve canl grnmde mavi rengin bir tr.
akdetme
* Akdetmek ii.
akdetmek
* (mukavele, muahede, ittifak gibi karl kl balanma anlam tayan Arapa szlerle) Yapmak.
akdiken
* Hnnapgillerden, hekimlikte ve boyacl kta kullan lan bir bitki cinsi, gvem erii, geyik dikeni (Rhamnus
cathartica).
akdoan
* Kartalgillerden bir doan tr, aksungur.
akdut
* Beyaz renkte olan dut.
akemi
* ki elemanl mermer yap trc s.
akgnlk
* Tts olarak yak lan bir tr aa sak z.
akhardal
* Hekimlikte i srdrc olarak kullanlan hardal trlerinden biri (Sinapis alba).
ak
* Herhangi bir kuvvet alan nda, belli bir dzlemin belli bir blmnden getii var saylan g izgileri,
seyeln.
ak ak karas kara
* beyaz tenli, kara gzl, kara sal .
ak karas geitte belli olur
* bir iddiadaki doruluun ancak deney veya snav sonunda belli olacan anlatmak iin sylenir.
akbet
* (bir i veya durum iin) Son, sonu.
* Sonunda, eninde sonunda.
akbetine uramak
* birinin iinde bulunduu kt duruma dmek.
akc
* Akma zellii olan.
* Kolay sylenebilen, okunabilen, anlamca ak (anlatm), selis.
akc nsz
* Cierlerden gelen havan n, az boluundaki yar kapal bir engele arpmasyla oluan bol sesli nsz (r, l,
, y).
akclk
* Akc olma durumu.
* Sz, yaz ve anlat m n akc olma zellii, selset.
akclk lei
* Bir s v nn belli scakl ktaki akcl n lmekte kullanlan alet.
akl
* Dnme, anlama ve kavrama gc, us.
* Haf za, bellek.
* t, sal k verilen yol.
* Dnce, kan .
akl akl, gel engele tak l
* bir sorunun nasl zmleneceini dnememe durumu.
akl akldan stndr
* bir kimsenin akl na gelmeyen bir are, herhangi birinin aklna gelebilir.
akl almak
* danmak, gr almak.
akl almamak
* inanlacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek.
akl almaz
* inanlacak gibi olmayan, inan lmaz.
akl dan mak
* bir konuda birinin grn sormak.
akl defteri
* Hatrlanp yap lmas gereken eylerin yazld kk defter, not defteri, muht ra defteri, ajanda.
akl d
* Akla, geree, uygun olmayan.
* Us d, gayriakl, irrasyonel.
akl dclk
* Akl d davranma yanls gr, us dcl k, irrasyonalizm.
akl dii
* Yirmi ya sralar nda altl stl ve sal sollu, en ieride kan az dii, yirmi ya dii.
akl doktoru
* Psikiyatrist.
akl durdurmak
* bir ey ok art c nitelikte olmak, insan artmak.
akl erdirememek (veya ermemek)
* ne olduunu anlayamamak, srrn zememek.
akl erdirmek
* anlamak, srr n zmek.
akl etmek
* herhangi bir nlem veya areyi zaman nda dnmek, vaktinde hat rlamak.
akl hastahanesi
* Akl hastalar nn yatrld hastahane.
akl hastas
* Ruh hastas, deli.
akl havsala almamak
* akla manta smamak.
akl hocas
* Birine yol gsterip akl reten kimse.
* Herkese akl retmeye merakl kimse.
akl iin yol (veya tarik) birdir
* iyi dnlnce ayr ayr kimselerce var lacak sonu hep ayndr.
akl ii deil
* akla uygun deil, doru deil.
akl kr olmamak
* akll bir kiinin yapaca i olmamak.
akl kethdas
* Herkese akl retme meraknda olan kimse.
akl kumkumas
* ok bilmi kimse.
akl kutusu
* ok akll, zeki kimse.
akl retmek
* nasl davranaca n gstermek, yol gstermek, akl vermek.
akl sr ermemek
* bir iin niteliini, gizli ynlerini anlayamamak.
akl terelelli
* pek delimen, kendisinden cidd bir dnce, davran beklenmeyen (kimse).
akl var, yakn var (veya akl var, izan var)
* kafa yormaya gerek yok.
akl vermek
* bir konuda yol gstermek, akl retmek.
akl yata deil, batadr
* akll olma ile yal olma arasnda ilgi yoktur; baz kkler byklerden daha akll olabilir.
akl yormak
* hat rlamaya almak, zihnini zorlamak.
akl yrtmek
* herhangi bir konuda fikir vermek.
akl zayfl
* Delilie kadar varmayan akl bozukluu.
aklc
* Aklclkla ilgili.
* Aklclktan yana olan kimse, usu, rasyonalist.
aklcl k
* Akla dayanan, doruluun ltn duyularda deil, dnmede ve tmden gelimli karmalarda bulan
retilerin genel ad, usuluk, akliye, rasyonalizm.
* Akla ve akl yolu ile var lan yargya inanma, akla aykr veya akl d hibir eyi tan mama davran ve
tutumu, akliye, rasyonalizm.
* Bilginin evrensellik ve zorunluluunun deneyden ve deneye dayanan genellemeden deil, yaln zca akldan
kartlabileceini savunan reti, rasyonalizm.
aklda kalmak
* aklda yer etmek, unutulmamak.
aklda tutmak
* unutmamak.
akldan karmak
* dnmemek, unutmak, umudunu kesmek.
akldan kmak
* unutulmak.
akldan kmak
* unutmak.
akldan kmamak
* unutamamak.
akldan geirmek
* bir ey yapmay dnmek, tasarlamak.
akllandrma
* Akllandrmak ii, durumu.
akllandrmak
* Akl n kullanmasn salamak, akln bana getirmek.
akllanma
* Akllanmak ii.
akllanmak
* Karlalan olaylarn sonular ndan yararlanarak davranmak.
* Uslanmak.
akllara durgunluk vermek
* ok alacak bir sey olmak.
akllar pazara karmlar, herkes yine kendi ak ln alm (veya akllar gelin olmu, herkes kendininkini beenmi)
* "insan kendi akln bakas nnkinden stn grr" anlamnda kullan lr.
akll
* Gerei iyi gren ve ona gre davranan.
* Karsndakinin dncesizliini belirtmek iin sylenilen uyarma sz.
* (alay yollu) Dncesiz, aptal.
akll dnnceye kadar deli ocuunu (veya olunu) everir
* kendini ak ll sananlar ok kez aklsz diye tan nanlardan daha az baar gsterir.
akll geinmek
* kendini ok akll sanmak.
akll kpr arayncaya dek deli suyu geer
* atak kii tehlikeyi gze alarak ie giriir ve abuk sonu al r.
akll olmak
* gereklere uygun davranmak.
akll uslu
* Akll olarak, yaramazlk etmeyerek, dengeli.
akllca
* Akla yakn, doru olarak.
* Akla yakn, doru, makul.
aklll k
* Akll olma durumu; uyanklk.
aklll k etmek
* yerinde ve uygun davranmak.
aklsal
* Dnceyi ve gerei somut deerlerle birbirine balayan hakikati iine alan ey.
aklsallat rma
* Aklsallat rmak durumu.
* Bilin d olaylar n mantk ve akla dayal olarak aklanmas.
aklsallat rmak
* Bir eyi ak lsa duruma getirmek.
akls z
* Akl, gerei grp ona gre davranmaya elverili olmayan, anlay kt.
akls z ban cezas n ayak eker (veya ak lsz iti veya kpei yol kocat r)
* dncesizlik veya tedbirsizlik yznden, gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlanl r.
akls zlk
* Aklsz olma durumu.
* Aklszca yaplan i veya davran .
akls zlk etmek
* dncesiz ve yersiz davranmak.
akm
* Akmak ii.
* Hava, su gibi akkan maddelerin veya elektrik yklerinin belli bir ynde ak, yer deitirmesi, cereyan.
* Sanatta, siyasette, dnce hayat nda ortaya kan yeni bir gr, yntem, hareket, cereyan tarz.
* Debi.
akm derken bokum demek
* szn yolunca syleyememek, dzensiz eyler sylemek.
akm lm
* Bir akarsuyun veya kanaln su yolunda bir saniyede akan su hacmini lme.
akmc
* Belli bir akma bal kii.
akmler
* Bir elektrik akmnn iddetini lmeye yarayan ara, amperler.
akmtoplar
* Ak, akmltr.
akn
* Kalabalk bir eyin arkas kesilmeyen bir geli durumunda olmas.
* Dman topraklarna tedirgin etme, yldrma, apul gibi amalarla toplu olarak yaplan baskn.
* Futbolda say yapmak amacyla kar tak m kalesine doru genellikle topluca giriilen saldr , hcum.
akn
* Kazak-K rg z Trklerinin saz airlerine verdii ad.
akn akn
* Arkas kesilmeyen kalabalk bekler durumunda.
akn etmek
* toplu olarak gitmek, mek.
* dman lkesine saldrmak, bask n yapmak.
aknc
* Dman lkesine akn yapan sava.
* Grevi kar tarafa top srmek ve say yapmak olan n sradaki oyuncu, forvet.
aknclk
* Aknc olma durumu.
aknclk etmek
* dman lkesinde kar gleri yldrmak, tedirgin etmek.
aknd rk
* Reine, am sakz, akma.
aknkayas
* Kaya balgiller familyasndan derin ve uzaklarda yaayan ince, uzun bir bal k tr.
aknt
* Akmak ii.
* Havann veya suyun herhangi bir yne doru yer dei tirmesi, akm, cereyan.
* Hastalk sebebiyle vcudun bir yerinden sulu madde akmas.
* Eiklik, eim, meyil.
* am tr aalarda bulunan reinenin eriyerek akmas olay .
* S v yap trclarn aa yzeylerine gereinden ok srlmesi ile oluan durum.
aknt bilimi
* Deniz ak nt lar n inceleme konusu edinen bilim dal.
aknt aanozu
* Akntya kaplm yenge.
* Vcudunda gze arpacak bir arp klk bulunan kimseler iin kullan lr.
aknt l
* Aknts olan, eik, meyilli.
aknt ler
* Bir akarsuyun ve kanaln ak nt h zn ve dzeyini lmeye yarayan alet.
aknt ya kaplmak
* bir ak ntnn etki alanna girmek, ak nt ile birlikte srklenmek.
* etki alt nda kalarak bir topluluun davranna kat lmak.
aknt ya krek ekmek
* olmayacak bir i urunda bouna abalamak.
akp gitmek
* (zaman iin) abuk gemek.
ak
* Akmak ii veya biimi.
* Geip gitme, srp gitme.
* Ak n.
akkan
* Kendilerine zg bir biimleri olmay p iinde bulunduklar kabn biimini alan ve yn oluturmayan (sv
veya gaz), seyyal.
akkanlama
* Akkan duruma gelme.
akkanlamak
* Akkan duruma gelmek.
akkanlatr c
* Akkan duruma getirme zellii olan.
akkanlatr cl k
* Akkan duruma getirme zellii olma.
akkanlatrma
* Akkanlatrmak ii.
* Akkanlar n niteliini dzeltmek iin younlaan akm iinde paracklarn asltsn salayan yntem.
akkanlatrmak
* Akkan duruma getirmek.
akkanlk
* Akkan olma durumu.
akma
* Kulaa ho gelen veya kolayca sylenen seslerin zelli i.
akmal
* Akma zellii olan.
akmaz
* D etkenlerin tesiriyle akmazl dei meyen, duraan.
akmazlk
* Akmaz veya duraan maddenin durumu.
aktma
* Aktmak ii.
* Hayvanlarn, zellikle atlarn alnlarnda bulunan ve burunlar na doru uzanan beyaz leke.
* Un, st, ya, yumurta, eker veya pekmezle yorularak cvk bir duruma getirilen hamurun kzgn sa
zerinde piirilmesiyle yap lan bir eit tatl.
* Enli bilezik.
aktmak
* Akmas n salamak, akmas na yol amak, dkmek.
aktmal
* Alnnda ak tmas olan (hayvan).
akide
* Bir eye inanarak balan, inan, din inanc.
akide
* ekerin kaynat larak ada durumuna getirilmesi yolu ile yaplm renkli ve kokulu, azda g eriyen eker;
daha ok akide ekeri yerine kullanl r.
akide ekeri
* Bkz. akide.
akidesi bozuk
* nanc zayf olan (kimse).
akideyi bozmak
* doru bilinen bir inan veya giditen ayr lmak.
akik
* Yzk ta, mhr gibi eyler yapmakta kullanlan, trl renklerde, yar saydam, parlak ve deerli bir ta;
kalseduan kuvarsn n bir trdr.
akil
* Akll.
akil bali
* Dl verebilecek duruma gelmi olan, erin.
akil bali olmak
* dl verebilecek erikin duruma gelmi olmak.
* rtn ispat etme ya na gelmi olmak.
akilne
* Akllca.
akim
* Ksr, verimsiz, dl veremeyen.
* Sonusuz, baar sz.
akim kalmak
* sonuca ulaamamak, baar salayamamak.
akis
* Ik veya ses dalgalar nn yanstc bir yzeye arparak geri dnmesi, yans ma, yank.
* Bir cismin, parlak bir yzeyde grnmesi.
* Bir eyin baka bir ey zerinde yaratt etki.
* Evirme, evirtim.
akis uyandrmak
* bir konunun zerinde dnlmesine, tart lmas na yol amak, ilgi veya tepki yaratmak.
akit
* Hukuk sonu dourmak amac ile iki veya daha ok kimsenin veya kuruluun karl kl ve birbirine uygun
irade beyanlar ile gerekleen ilem, szleme, mukavele, kontrat.
* Nikh.
kit
* Bir ii karl kl olarak kararlat rp stlerine alan taraflardan her biri, szleme veya mukavele yapan.
akit vaadi
* n szleme.
akkaraman
* Vcudu beyaz, az, burun, gz etraf, kulak ve ayaklarda siyah lekeler bulunabilen, kaba kar k yapal ,
Orta Anadolu ve Dou Anadolu'nun bat kesimlerinde yayg n olarak yetitirlen yerli bir tr koyun.
akkarnca
* Dz kanatllardan, s cak veya l man lkelerde yaayan, bitkilere ok zarar veren bir bcek cinsi, termit
(Termes).
akkarncalar
* Az paralar iyi gelimi, iri bal, sr c bcekler topluluu, termitler.
akkavak
* Stgillerden, yapraklarnn alt beyaz olan bir kavak tr, akakavak, Hollanda kava (Populus alba).
akkefal
* Sazangillerden bir cins tatl su bal (Alburnus).
akkelebek
* Hemen btn meyve aalarnda tomurcuk dman saylan, iri ak kanatlar kaln, kara damarl bir kelebek
(Aporia crataegi).
akkirpani
* Ak, fakat kirli.
akkor
* Ik saacak beyazla varncaya dein stlm olan.
akkorluk
* Akkor olma durumu.
akku
* Atmaca, yrt c bir ku.
akkuyruk
* Tadn artrmak iin ay harman na katlan beyaz bir ay tr.
-akla / -ekle
* Baz fiillerin skl k atlarn treten ek: tart-akla- , it-ekle- vb.
akla fenalk vermek
* ok armak, ld racak gibi olmak, zvanadan kmak.
akla gelmedik
* dnlemeyen.
akla gelmeyen baa gelir
* insan ummad , dnmedii eylerle daima kar laabilir.
akla gelmez
* hat rlanamaz, dnlemez.
akla hayale gelmez
* inanlmaz.
akla karay semek
* (bir ii baar ncaya dein) ok s k nt ekmek, glklerle karlamak.
akla sar gibi
* akl n kabul edebilecei biimde, makul.
akla smak (veya s mamak)
* inanlacak gibi olmamak.
akla yakn
* akl n benimseyebilecei, akln kabul edebilecei.
akla yatkn
* uygun, ak ll ca, makul.
akla zarar (veya ziyan)
* ok alacak, aknl a uratacak (ey).
aklama
* Aklamak ii, ibra.
aklama belgesi
* Alacak verecek kalmadn gsteren belge, ibraname.
aklamak
* Susuz veya borsuz olduu yargs na vararak birini temize karmak, tebriye etmek, ibra etmek.
* Baarl gsterilmek, deerli olarak nitelendirilmek.
aklan
* Sularn bir denize veya gle gnderen blge, maile.
* Bir da s rasnn yamalarndan her biri.
aklanma
* Aklanmak ii.
aklanmak
* Ak olmak, temizlenmek.
* Bir dava sonunda temiz ve iliiksiz kmak, temize kmak, beraat etmek.
aklama
* Aklamak ii.
aklamak
* Ak duruma gelmek, aarmak, beyazlamak.
aklatrma
* Aklatrmak ii.
aklatrmak
* Aklamas n salamak, beyazlatrmak.
aklen
* Akl icab, ak l gereince.
aklevrek
* Tatl su levrei.
akl
* Ak bulunan, ak renkli.
akl almamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* bir eyin olabileceine inanmamak.
* uygun bulmamak.
akl bana gelmek
* davranlar nn yanll n sezerek doru yolu bulmak.
* aylmak, kendine gelmek.
akl banda
* srekli akll davranan.
* doru drst, kusursuz.
akl banda olmamak
* iyi dnebilir durumda olmamak.
akl bandan bir kar yukar (veya yukar da)
* dnmeden aklna geleni yapan.
akl bandan gitmek
* ok sevinten veya ok korkudan ne yapacan a rmak.
akl baka yerde olmak
* baka eyler dnmek.
akl bir yerde olmak
* dnlmesi gerekenden baka bir ey dnmek.
akl bokuna karmak
* korkudan arp ne yapacan bilememek.
akl kmak
* titizlikle zerinde durmak, ok korku geirmek, ok korkmak.
akl dalmak
* dnceyi belli bir konu, sorun zerinde toplayamamak.
akl durmak
* dnemez bir duruma gelmek, armak.
akl ermek
* anlayabilmek.
* aklca olgunlamak.
akl evvel
* Akll geinen.
akl fikri bir eyde olmak
* btn dnd bir konuda younlamak.
akl gitmek
* armak, korkmak.
* ok beenmek, bay lmak.
akl kalmak
* beenilen bir eyi dnmekten kendini alamamak.
akl karal
* Ak ve karas olan, beyazl siyahl .
akl kar mak
* ne yapaca n bilememek, armak, bocalamak.
akl kesmek
* bir eyin olabileceine inanmak.
akl kesmemek
* sonucu tahmin edememek, ilerisini grememek.
akl sra
* akl nca, sand na gre, dnne gre, umduuna gre.
akl sra
* Akl nca.
akl sonradan gelmek
* verdii kararn yanl olduunu anlayp vazgemek.
akl taklmak
* zihni bir eyle uramak.
akl tam ayar
* akl yerinde.
akl yatmak
* anlamaya balamak, olaca na inanmak, tatmin olmak.
akl z vanadan kmak
* delirmek, akln oynatmak.
akl evvel
* Densiz, mnasebetsiz, saduyu sahibi olmayan.
* Kendisini en akll sanan.
akl k
* Ak olma durumu.
* Kadnlarn makyaj iin yzlerine srdkleri beyaz bir sv, dzgn.
akl ma gelen ba ma geldi
* olmas ndan korktuum ey oldu.
akl mda!
* ldes oyununa katlanlardan biri tekine bir ey verirken kardakinin "unutmadm" anlamnda syledii
sz.
akl na birey gelmek
* phelenmek.
akl na dmek
* hat rlamak.
* kafasnda bir dnce domak.
akl na esmek
* daha nce dnmemi olduu eyi birden yapmaya karar vermek.
akl na geleni sylemek
* rastgele konumak.
akl na geleni yapmak
* her istediini dnmeden yapmak istemek.
akl na gelmek
* hat rlamak, anmsamak.
* bir eyi yapmay dnmek, tasarlamak.
akl na getirmek
* hat rlatmak.
* dnmek.
akl na koymak
* bir ey yapmaya kesin olarak karar vermek.
* kararlatrmak, ok istemek.
akl na koymak
* bir kimse birine, bir ey telkin etmek.
akl na sdrmak
* bir eyin olabileceine inanmak, akl almak.
akl na smamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* olabileceine inanmamak.
akl na aaym (veya aarm)
* ad geen kimsenin akls zca bir davranta bulunduunu anlatr.
akl na takmak (veya akl n takmak)
* srekli olarak bir eyi dnmek, bir dnceye saplan p kalmak.
akl na turp skaym
* birinin dncesini ve yapt n beenmemek.
akl na tkrmek
* birinin dncesini beenmemek, knamak.
akl na uymak
* birinin uygun olmayan grne gre i yapmak, davranmak.
akl na vurmak
* birden dnvermek.
akl na yelken etmek
* dncesizce davranmak veya akl na geleni hemen yapmak.
akl nca
* (kmseme yollu) Dncesine gre, akl sra.
akl nda kalmak
* unutmamak.
* hat rlamak.
akl nda olsun!
* unutma!.
akl nda tutmak
* renmek, bellemek.
* unutmamak.
akl ndan karmamak
* devaml hatrlamak, hi unutmamak.
akl ndan kmak
* unutmak.
akl ndan geirmek
* bir ey yapmay dnmek, tasarlamak.
akl ndan gemek
* dnmek.
akl ndan tutmak
* bir ey dnmek.
akl ndan zoru olmak
* arada bir durum ve artlarn gerektirdi i gibi davranmamak.
akl n (bir eyle) bozmak
* bir ey zerine derek hep onunla urap durmak.
akl n ba na almak (veya toplamak, devirmek)
* akls zca davranlarda bulunmaktan kendini kurtarmak.
akl n ba ndan almak
* dnemeyecek bir duruma getirmek, ok artmak.
akl n baka yere vermek
* konuulan konudan baka bir ey dnr olmak.
akl n almak
* ilgisini a r derecede ekmek.
akl n elmek
* niyetinden, kararndan caydrmak.
* ayartmak, batan karmak.
akl n ka rmak
* delirmek.
* gereksiz, yersiz i yapmak.
akl n oynatmak
* ld rmak.
* akl d iler yapmak.
akl n peynir ekmekle yemek
* ak nca ve aklszca i ler yapmak.
akl n armak
* yerinde olmayan bir i yapmak, yersiz dnmek.
akl n takmak
* srekli olarak akl bir eyle uramak.
akl nn kesinden gememek
* hibir zaman dnmemek.
akl nn terazisi bozulmak
* akllca olmayan davran larda bulunacak bir duruma dmek.
akl nla bin yaa
* akla yakn grlmeyen bir dnce ileri srene sylenir.
akl selim
* Saduyu.
akl
* Aklla ilgili, akla dayanan.
akliyat
* Akl yolu ile kazan lan bilgiler.
akliye
* Akl hastalklar ile ilgili hekimlik kolu.
* Akl hastalklar ile ilgili hastahane blm.
* Aklclk, usuluk, rasyonalizm.
akliyeci
* Akl hastalklar uzman.
akma
* Akmak ii.
* Reine, am sakz, ak ndr k.
akma haner
* Ortas oluklu haner.
akma sn r
* Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmas yla snrl ve kalc deformasyona uramas veya belirlenen
toplam uzamaya maruz kalmas durumundaki mukavemeti.
akmak
* (sv maddeler veya ok ince taneli kat maddeler iin) Bir yerden baka bir yere doru gitmek.
* (bu gibi maddeler) Aaya, yere dmek.
* (sv bir madde iin) Bir yerden kmak.
* (bir kap veya bir yer) indeki veya stndeki svy szd rmak.
* abucak savumak; ortadan kaybolmak.
* Art arda ve toplu olarak gitmek.
* (kuma iin) Ypranp iplikleri erimeye balamak.
* (zaman iin) abuk gemek.
* (boya iin) Birbirine kar mak.
* Karmak, katlmak.
* Srp gitmek.
akmantar
* Tad gzel ve besleyici bir tr mantar, kei mantar (Agaricus campestris).
akmasa da damlar
* ok deilse bile, az ok bir gelir veya kazan salar.
akmaz
* Durgun su, glet.
akompanyatr
* Bir para alnd zaman ses veya bir letle ona katlan kimse, elik eden.
akonitin
* Boan otundan karlan ve hekimlikte kullanlan zehirli bir madde.
akont
* Bir borca karl k, hesab daha sonra grlmek zere yap lan ksm deme.
akordeon
* stndeki dmelere veya tulara basarak, metal dilcikleri titretme yolu ile alnan krkl, elde ta nabilir
bir alg.
* Kumalarda makine ile yaplm krma.
akordeoncu
* Akordeon alan kimse.
akordiyon
* Bkz. akordeon.
akordiyoncu
* Bkz. akordeoncu.
akordu bozuk
* Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz.
akort
* Bir algy doru ses vermesi iin ayarlama.
* Armoniyi salayan seslerin birlemesi.
akort etmek
* alg lar n seslerini ayarlamak, dzenlemek.
akort yapmak
* alg lar n tellerini, ses veren aralar n ayarlamak.
akortu
* Piyano ve org gibi mzik aletlerini ayarlamay meslek edinmi kimse.
akortlama
* Akortlamak ii.
akortlanma
* Akortlanmak ii.
akortlanmak
* Akortlanmak ii yaplmak.
akortlatma
* Akortlatmak ii.
akortlatmak
* Akortlamak iini yaptrmak.
akortlu
* Akordu olan, akort edilmi.
akortsuz
* Akordu olmayan, akort edilmemi.
* Birbirini tutmayan, uyumsuz.
akortsuzlatrmak
* Radyoda bir ayar frekansnda sapma meydana getirmek.
akortsuzluk
* Ses dzensizlii veya ayarszl.
* Radyoda gerek ayar frekans ile doru deeri arasndaki sapma.
akraba
* Kan veya evlilik yoluyla birbirine bal olan kimseler, hsm.
* Oluma ynnden ayn kaynaa dayanan eyler.
* Biri, dierinin sonucu olan eyler.
akraba kmak
* nceden tanmadan veya bilmeden konuarak akraba olduklarn anlamak.
akraba diller
* Ayn ana dilden gelen diller.
akraba olmak
* evlilik yoluyla yaknlk kurmak.
akrabalk
* Akraba olma durumu.
akran
* Yaa denk, yat, boyda, r.
akranlk
* Akran olma durumu, yatl k.
akreditif
* Belirli bir nicelikteki para iin, bir bankan n ykmll alt nda, nc bir kii yararna bir baka
bankada veya arac snda at rlan kredi.
* Kredi mektubu.
Akrep
* Zodyak zerinde Terazi ile Yay burlar arasnda yer alan bur. Zodyak.
akrep
* Akreplerden, scak ve nemli yerlerde yaayan, kvrk ve kalkk kuyruunda zehirli bir inesi olan bcek
(Scorpio).
* Saatin iki ibresinden k.
akrep gibi
* her frsatta szleriyle bakalarn incitme veya onlara ktlk etme durumunda olan.
akrepler
* rmceimsilerin, rnei akrep olan tak m .
akrobasi
* Cambazl k, akrobatl k.
akrobat
* Cambaz.
akrobatlk
* Cambazl k.
akromatik
* Beyaz zmlemeden geiren, renksemez.
* Hcrede boyay kabul etmeyen (blm).
akromatik i iplik
* Mitozun ilk evresi sonunda btn hcrelerde beliren ve hcre boyalaryla pek boyanamayan i biimindeki
oluum.
akromatin
* Hcre ekirdei iindeki ince iplikiklerden yaplm, kromatin ile boyanmam olan kromozomlar
oluturan blm.
akromatopsi
* Bkz. renk krl.
akromegali
* Genel gelime bittikten sonra el, ene, burun gibi vcudun sivri ksmlarndaki kemiklerin kalnlamas ,
bymesi veya uzamas.
akropol
* Eski Yunan ehirlerinde, en nemli yap lar n ve tap naklar n bulunduu i kale.
akrosti
* Her dizenin ilk harfi yukar dan aa ya doru okununca ortaya bir sz kacak biimde dzenlenmi
manzume, muvaah, tevih.
aks
* Dingil.
aksak
* Aksayan, hafife topallayan.
* yi gitmeyen, iyi ilemeyen.
* Trk mziinde olduka kvrak bir usul.
* Eski Yunan ve Ltin iir lsnde, sondan bir nceki hecesi ksa olacak yerde uzun olan dize.
aksak eekle yksek daa klmaz
* eksik aralarla salkl i yaplmaz.
aksakal
* Kyn veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse.
* Ermi, evliya.
aksaklk
* Aksak olma durumu.
aksam
* Ksmlar.
aksama
* Aksamak ii.
aksamak
* Hafif topallamak.
* (bir i) Gerei gibi yrmemek, geri kalmak.
aksan
* Bir lkenin insanlarna veya bir evreye zg syleyi zellii.
* Vurgu, kelime vurgusu, grup vurgusu.
aksan bozuk
* Bir dildeki kelimeleri doru syleyemeyen.
aksata
* "alma ve verme" Al veri.
aksat
* Aksatmak ii veya biimi.
aksatma
* Aksatmak ii.
aksatmak
* Aksamasna yol amak, bir ii gerei gibi yrtmemek.
aksay
* Aksamak ii veya biimi.
akse
* Hastalk nbeti, kriz.
aksedir
* Kaplamas mobilyac lkta kullanlan, a k kahve rengi z odunlu olan bir aa (Thuya occidentalist).
akselerograf
* vmeyazar.
akselerometre
* vmeler.
akseptans
* Yabanc lkelerde okuyacak renciler iin gnderilen kabul belgesi.
* Polielerin zerine "kabulmdr" biiminde yaz larak alt imzalanan aklama.
aksesuar
* Bir aletin, bir makinenin ilevine kat lmayan, ancak kendine zg ayr bir yarar bulunan alet, ara veya
nesne.
* Konunun gerektirdii lde kullanlan, bir sahne iinde yer alan veya oyuncunun dekor gerei kulland
eitli eya.
* Kadn giyiminde giysiyi btnleyen ayakkab, anta, kemer, apka, eldiven, mcevher gibi eya.
aksesuarc
* Aksesuar hazrlayan kimse.
* Aksesuar kullanmasn seven.
aksetme
* Aksetmek ii.
aksetmek
* (ses) Bir yere arpp geri dnmek, yanklanmak, yank vermek.
* ( k) Bir yere vurmak.
* (bir k veya bir ekil) Dz ve parlak bir yzeye arpp orada aynen grnmek, yanslanmak.
* Ulamak, yaylmak, duyulmak.
* Evirmek, tersine evirmek.
aksettirme
* Aksettirme ii.
aksettirmek
* (sesi) Yanklamak.
* ( ) Yanstmak.
* Haberi, durumu, ulatrmak, yaymak, duyurmak.
aksr k
* Herhangi bir sebeple burun zarn n gcklanmas sonucu solunum kaslar nn birdenbire kas lmas yla a z ve
burundan h zl, grltl soluk boalmas olay, aksrma, haprma, haprk.
aksr kl
* Aks ra tutulmu, aksr olan, sk sk aksran, haprkl.
aksr kl t ksr kl
* Yal, hastalkl .
aksr
* Aks rma, aksrma biimi.
aksrma
* Aks rmak ii.
aksrmak
* Burun zarlarnn g cklanmas ile solunum kaslarn n birdenbire kas lmas zerine, a z ve burundan hzl,
grltl soluk boaltmak, haprmak.
aksrtma
* Aks rtmak ii.
aksrtmak
* Birinin aksrmasna sebep olmak, haprtmak.
aksi
* Ters, zt, kar t, olumsuz, menfi.
* Uygun olmayan.
* nat , h rn, huysuz.
aksi aksi
* Olumsuz bir biimde, ters ve kzgn olarak.
aksi gibi
* istenmedii hlde, aksilik olarak.
aksi hlde
* yoksa, yle olmazsa.
aksi eytan
* iler yolunda gitmedi i zaman "ne kadar ilgisiz, mnasebetsiz" anlamnda kullan lr.
aksi takdirde
* yoksa, aksi hlde.
aksi tesadf
* "ansszl a bak" anlam nda kullanl r.
aksilenme
* Aksilenmek ii.
aksilenmek
* Aksilemek, huysuzlanmak.
aksileme
* Aksilemek ii.
aksilemek
* Huysuzlanmak, huysuzluk etmek, ters davranmak, inatl k etmek.
aksili i tutmak
* glk karmak, inadnda direnmek.
aksili i stnde
* olumsuz davranl.
aksilik
* Terslik, inat lk, huysuzluk.
* Bir iin yolunda gitmemesi durumu, uygunsuzluk, elverisizlik.
aksilik kmak
* engel ortaya kmak.
aksilik etmek
* glk karmak, uyumaya yanamamak, huysuzluk etmek, inat lk etmek, ters davranmak.
aksine
* Tersine.
aksiseda
* Yank.
aksiyom
* Kendiliinden apak olan ve byle olduu iin teki nermelerin n dayana olan temel nerme, belit,
mtearife.
aksiyon
* Bir kuvvetin, madd bir etkenin, bir dncenin ortaya kmas.
* nsan etkinliinin veya iradesinin a a kmas .
* Hareket, i.
* Bir oyuncunun sahne zerindeki hareketi, bu hareketten ortaya kan geliim.
* Oyunun temas n gelitiren balca olay, hikye, geliim.
* Sermayenin belirli bir blm.
* Hisse senedi, pay senedi.
aksoan
* Ada soan.
akson
* Sinir uyarmalarn sinir hcresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hcrelerinin uzantlarndan en belirli ve
uzun olan .
aksona
* Vurgun hastal na kar uygulanan emniyet duraklar.
akst
* Stgillerden, kabuklar eczac lkta kullanlan bir st tr (Salix alba).
aksu
* Gzdeki billr cismin saydaml n yitirerek aarmasndan ileri gelen krlk, ak basma, perde, katarakt.
aksungur
* Akdoan.
akslmel
* Tepki, reaksiyon.
akam
* Gndzn son ve gecenin ilk saatleri.
* Gece.
* Akam vakti klnan namaz.
akam ahra sabah ayra
* hayatta yiyip iip yatmaktan baka kaygs olmayanlar iin sylenir.
akam akam
* Akam n olduu u dar zamanda.
akam azad
* Ders k, ders paydosu.
akam ezan
* Gnn drdnc namaz vaktini bildiren ezan; gnein batt sralar.
akam gazetesi
* Basks leden sonra, zellikle akama doru yaplan gazete.
akam gnei
* Etkisi azalm gn .
* Yall k dnemi.
akam karanl
* Alaca karanlk.
akam namaz
* kindi ile yats namaz arasnda k lnan namaz.
akam pazar
* Pazarlarda, iportalarda akama doru tezghta kalm mallarn ucuz fiyatla sat l.
akam piyasas
* Akam zerleri belli bir yerde yaplan gezinti.
akam saati
* Akam vakti, akamleyin.
akam simidi
* kindi zeri karlan scak, susaml simit.
akam yeli
* Akamlar esen serin rzgr.
Akam Yldz
* Vens, ulpan.
akama doru
* Gndzn akama yakn bir zamannda.
akama kadar
* btn gn, ara vermeden.
akama kalmak
* (i) gecikmek, bitmemek.
akama sabaha
* Neredeyse, pek yaknda, ksa bir zaman iinde.
akamc
* Akamlar iki ime alkanlnda olan kimse.
* almas akama rastlayan.
* almalarn daha youn olarak akam saatlerinde yapan.
akamclk
* Akamc olma durumu.
akamclk etmek
* akamclar iki imek amacyla bir araya gelmek.
akamdan
* akam olmak zere iken, akama doru.
akamdan akama
* Her akam st ste.
akamdan kalm (veya kalma)
* geceki sarholuun mahmurluunu ta yan.
akamdan kavur, sabaha savur
* kazand n gn gnne harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak iin kullan lr.
akamdan sonra merhaba (veya sabahlar hayrolsun)
* i iten getikten, olan olduktan sonra gsterilen ilgi iin sylenir.
akam bulmak (veya akam etmek)
* akamlamak, gn bitirmek.
akam n iini sabaha (veya yarna) brakma
* bu gn yaplmas gereken bir ii ertesi gne brakmak sakncaldr.
akamki
* Akam olan, akam yaplan.
akamlama
* Akamlamak durumu, ii.
akamlamak
* Btn gn bir yerde veya bir ite geirerek akama erimek, akam bulmak.
* Akam bir yerde geirmek.
* (ay) Dolun ay durumundan sonra ge domak.
akamlar (veya akam erifler) hayrolsun!
* akam vakti kullan lan esenleme sz, iyi akamlar!.
akamlar
* Akam vakti.
* Her akam.
akamlatma
* Akamlatmak ii.
akamlatmak
* Akam yapt rmak, akam buldurmak veya ettirmek.
akamleyin
* Akam saatlerinde, akam olduunda, akam vakti.
akaml sabahl
* Her akam ve her sabah.
akamlk
* Akama zg olan, akam iin.
akamlk sabahl k
* Nerede ise, ka nlmaz sonu pek yakn.
akamsefas
* Gecesefas .
akamst
* Gnein batt sralarda, akama doru, akam yaklarken.
akamzeri
* Bkz. akamst.
akn
* Kllarnda ve gzlerinde, bazen de derisinde doutan boya maddesi bulunmad iin her yan ak olan
(hayvan veya insan) apar, albino.
aknl k
* Ak n olma durumu.
aktar
* Baharat, ev illar, gereleri satan kimse veya dkkn.
* Anadolu'da ine, iplik, baharat, zarf, k t, ttn vb. satan kimse veya dkkn.
aktar c
* Dam kiremitlerini aktarp k rklar yenileyen kimse.
* Voleybolda br oyuncularn vurmas iin topu, an zerine ykselten oyuncu.
* Grnty bir blgeden baka bir blgeye ileten ara.
aktar lma
* Aktarlmak ii.
aktar lmak
* Aktarmak iine konu olmak.
aktar m
* Aktarma ii, nakil.
aktar
* Aktarmak ii veya biimi.
aktariye
* Aktar n satt eyler.
aktarlk
* Aktar n yapt i.
aktarma
* Aktarmak ii.
* Bir ta ttan baka bir tata geme.
* Srlmemi tarlay ilk veya ikinci kez srme.
* Al nt, iktibas.
* Bir oyuncunun topu kendi takmndan bir baka oyuncuya gndermesi.
* Arlar bir kovandan tekine geirme.
* Bir hesaptan baka bir hesaba para havale etme, virman.
aktarma etmek
* aktarmak.
aktarma yapmak
* bir ta ttan tekine gemek.
* btede bir blmden baka bir blme denek geirmek.
aktarmac
* Aktarma iini yapan kimse.
aktarmac lk
* Aktarma ii, aktarma iiyle urama.
aktarmak
* Bir yerden, bir kaptan baka bir yere veya kaba geirmek.
* Bir eyin yolunu, ynn dei tirmek.
* Bir kitaptan veya bir yazdan bir blm almak, iktibas etmek.
* Bir dilden baka bir dile evirmek, tercme etmek.
* at kiremitlerini gzden geirerek kr k ve bozuk olanlarn n yerlerine salamlarn koymak.
* Srlmemi tarlay ilk ve ikinci kez srmek.
* letmek; bildirmek.
* Bir teknie gre biimlendirmek, uyarlamak.
* Bir kitab, daha ok Kur'an' bandan sonuna kadar okumak.
aktarmal
* (tatlar iin) Belli bir sre sonra inilip baka bir tata binilmesini gerektiren.
aktarmasz
* (tatlar iin) Belli bir sre sonra inilip baka bir tata binilmesini gerektirmeyen.
aktartma
* Aktartmak ii yaptrmak.
aktartmak
* Aktarmak ii yaptrtmak.
aktavan
* Bir cins iri l s an (Jaculus).
aktif
* Etkin, canl , hareketli, alkan.
* Etkili, etken.
* Bir ticarethanenin, ortakl n para ile deerlendirilebilen mal ve haklarnn tm.
* Etken.
aktif fiil
* Etken fiil.
aktif metot
* rencilerin, kiisel almalarn ve i yapma yeteneklerini gelitirmeyi salayan bilimsel yntem.
aktif rol oynamak
* etkili olmak.
aktif tama
* Bir maddenin hcre zarndan enerji harcanarak hcre iine veya d na tanmas.
aktifleme
* Aktif duruma gelme.
aktiflemek
* Canl hareketli, etkili olmak, aktif duruma gelmek.
aktifletirme
* Aktifletirmek ii.
aktifletirmek
* Aktiflemesini salamak, aktif duruma getirmek.
aktiflik
* Etkinlik.
aktinit
* Aktinyum, toryum, protaktinyum, tulyum, pltonyum, amerikyum, kryum ve berkelyum radyoaktif
elementlerinin ortak ad.
aktinoloji
* Gne nlar nn hem insan hem de btn canllar zerinde etkisini inceleyen bilim dal.
aktinyum
* Atom numaras 89, atom arl 227 olan, radyoaktif bir element.K saltmas Ac.
aktinyumlu
* znde aktinyum bulunduran.
aktivite
* Etkinlik.
aktivizm
* Etkincilik.
aktr
* Erkek oyuncu.
* Olduundan baka trl grnen kimse.
aktre
* Ahlk.
aktrlk
* Aktrn grevi, aktrn yapt i.
* Olduundan baka trl grnme, kendini baka trl gsterme.
aktris
* Kadn oyuncu.
aktalite
* Gncellik.
* Gnn olay veya konusu.
aktalitesini kaybetmek
* gncelliini yitirmek.
aktalizm
* Gemi jeolojik olaylarn bugnklere bakarak aklanabileceini ileri sren reti, edimselcilik.
* Kuvveden fiile gemi olan hl (Aristo felsefesi).
aktel
* Gncel, imdiki.
* Edimsel.
akur
* Azgn, kzgn (hayvan).
akustik
* Fizik biliminin konusu ses olan kolu, yank bilimi.
* Kapal bir yerde seslerin dalm biimi, ses da lm, yanklanm.
akut
* lerlemi, iddetli, acil (hastalk).
akuzatif
* Ykleme durumu.
ak
* Akmltrn k salt lm ad .
akmltr
* Elektrik enerjisini kimyasal enerji olarak depo eden, istenildiinde bunu elektrik enerjisi olarak veren cihaz,
akmtoplar.
akpunktr
* Vcudun belirli noktalarna genellikle altn ine batrarak yap lan in'de yay lm olan tedavi.
akva
* Kuvvetli, salam.
* Bir tr srmal ve kstekli bak.
akvam
* Kavimler.
akvarel
* Sulu boya resim.
akvaryum
* Tatl veya tuzlu su hayvanlarn n, su bitkilerinin yapay bir ortamda beslendii cam su kab.
akvaryumcu
* Akvaryum iiyle uraan kimse.
akvaryumculuk
* Akvaryumcunun meslei.
* Ss bal beslemecili i.
akya bal
* Uskumrugillerden, ufak pullu, 10-15 bazen de 50-60 kg gelen bir balk, akbalk (Lichia amia).
akyuvar
* Kan ve lenf gibi vcut s v lar nda bulunan ekirdekli, yuvarlak hcre, lkosit.
akzambak
* Zambakgillerden, ss bitkisi olarak yetitirilen, iei di ve yz i lerinin tedavisinde kullanlan bir bitki
(Lilium candidum).
Al
* Alminyum'un k saltmas.
al
* Aldatma, dzen, tuzak, hile.
al
* Kann rengi, kzl, krm z.
* Bu renkte olan.
* (at donu iin) Dorunun a , kzla alan.
* Yze srlen pembe dzgn, all k.
al (veya aln)
* ite.
al (veya kanl) gmlek gizlenemez
* gizli tutulmas elde olmayan eyler iin sylenir.
-al- / -el-
* simden fiil treten ek.
-al / -el
* simden sfat treten ek: gen-el, gvel (< gk-el), gz-el (<gzel), do-al, z-el vb.
al basmak
* lousa albast hastal na tutulmak.
al bayrak (veya sancak)
* Trk bayra .
al benden de o kadar
* ben de ayn durumday m veya ben de ayn dncedeyim.
al birini, vur tekine (veya birine)
* hibiri ie yaramaz, hepsi bir ayarda.
al elmaya ta atan ok olur
* deerli kimselere sataan ok olur.
al giymedim ki al naym
* "bu ile hibir ilgim olmad iin sylenen szleri kendi zerime almadm" anlam nda kullan lr.
al glm ver glm
* iki sevgilinin birbirine sevgi gsterisinde bulunmalar.
* bir kimseye yap lan hizmetin hemen kar ln bekleme durumu.
al kan
* Doymu alifatik hidrokarbonlar n genel ad, parajin.
al kanlara boyanmak
* yaralanmak, vurularak lmek; ehit olmak.
al kar s
* Lousalara musallat olarak onlar boduu sanlan grnt.
al kiraz stne kar yam
* dnlmeyen, beklenilmeyen eylerin de olabileceini anlatr.
al sana bir daha
* yeni bir aksilik olunca bezginlik bildirmek iin "ite" anlamnda sylenir.
al takke ver klh
* uzun bir ekimeden sonra, ekie ekie.
* aralarndaki senli benli ilikiyi srdrerek.
ala
* Kark renkli, ok renkli, alaca.
* A k kestane renginde olan, el (gz).
* Kekliin boynundaki siyah halka.
* Alabaln k saltlm ad .
l
* yi, pek iyi.
-ala- / -ele-
* Fiilden s klk (tekerrr) ats treten ek: alk-ala-, a-ala-, silk-ele-, it-ele-, kak-ala-, kov-ala- vb.
ala ala
* Toplu olarak yaplan ilerde bararak sylenen ala ala hey! nleminde geer.
ala alaya kalkmak
* bar arak grlt etmeye kalkmak.
ala gn
* Yaz n gne bulut arkas nda kald nda oluan glgeli durum.
ala sulu
* Yeni olgunlamaya balam (meyve).
* yi pimemi, suluca (yemek).
ala tav
* Az tavl, yar ya yar kuru olan (toprak).
ala tavl
* Bitkinin imlenmesi iin yeterli tav bulmam (toprak).
* yice pimemi (yemek).
Ala Yuntlu
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
alabacak
* Aya sekili (at).
* Ara bozucu, dnek, uursuz (kimse).
alabalk
* Ala bal kgillerden, souk ve duru sularda yaayan, eti turuncu ve lezzetli, 250 gr dan 2 kg a kadar gelen bir
tatl su bal (Trutta faris).
alabalkgiller
* Omurgal hayvanlardan, kemikli balklar n bir familyas.
alabanda
* Deniz teknelerinin i yanlar, borda kar t.
alabanda ate
* Geminin bir yannda bulunan toplarla birden ate edilmesi komutu.
alabanda etmek
* dmeni saa veya sola, sonuna kadar evirmek.
alabanda iskele
* Dmeni sol yana doru sonuna kadar evirme komutu.
alabanda sancak
* Dmeni sa yana doru, sonuna kadar evirme komutu.
alabanda vermek
* azarlamak, paylamak, halamak.
alabanday yemek
* adamakll azarlanmak.
alaba
* Turpgillerden, algama benzeyen bir bitki.
alabildiine
* S nrsz, usuz bucaksz.
* Ar derecede, gereinden ok.
* Olanca h z ile.
alabora
* Geminin devrilecek kadar yan yatmas.
* Bir serenin yatay durumdan dey duruma getirilmesi.
* Selmlamak iin filika kreklerinin yukarya kaldr lmas .
* Bal toplamak iin dalyan an n yukar ya alnmas.
alabora olmak
* tekne, sandal vb. deniz aralar devrilip ters dnmek.
* iler alt st olmak.
alabros
* Fra gibi dik kesilmi (erkek sa).
alaca
* Birka rengin karmndan oluan renk.
* ki veya daha ok renkli.
* Birka renkli iplikten yaplm dokuma.
* Aata ilk olgunlaan meyve.
* Keklik, bld rcn gibi kular avlamak iin kullanlan iki renkli bez.
* Meyvelere, daha ok zme den ben.
* Kt huy.
alaca a
* Aure.
alaca bulaca
* ok kark renkli.
alaca dmek
* (meyve) olgunlamaya balamak.
alaca karanlk
* Gne domadan nce veya battktan hemen sonraki ayd nlk, yar karanlk.
alacabal kl
* Balklgiller familyas ndan, uzunluu 50 cm, kl rengi, akla kara kar k, sazlklarda yaayan bir ku tr
(Ardeola ralloides).
alaca olmak
* birinden alnacak paras olmak.
* vakit darl ndan bir neriyi kibarca geri evirmek.
alaca olsun!
* "gnn birinde ondan cm alr m" anlamnda gz korkutma sz.
alaca m olsun da ala kargada olsun
* alacakl olmak iyi bir eydir.
alaca na ahin, vereceine karga (veya kuzgun)
* alrken kolayl k gsteren, verirken de glk karan kimse.
alaca na tutmak
* bir eyi verecee veya borca karl k saymak.
alacak
* Bir hesap gereince daha al nmam olan para, mal veya baka ey, matlp.
* Para verilerek alnacak ey.
alacak verecek
* al veri ilikisi.
alacakarga
* Saksaan.
alacakl
* Birinden alaca olan, borlu kart.
* Birinden alaca olan kimse.
alacakl kmak
* alaca vereceinden ok olmak.
alacakl olmak
* birinden alaca bir ey bulunmak.
alacalama
* Alacalamak ii.
alacalamak
* Renk renk, benek benek boyamak.
alacaland rma
* Alacaland rmak ii.
alacaland rmak
* Alaca duruma getirmek.
alacalanma
* Alacalanmak ii.
alacalanmak
* Alaca bir duruma gelmek.
* Eriyen karlar arasndan yer yer toprak grnmek.
* Herhangi bir heyecan dolay s yla benzi kzarp bozarmak, renkten renge girmek.
alacal
* Alaca, rengrenk.
alacal bulacal
* ok kark ve i renkli, alaca bulaca.
alacal k
* Alacal olma durumu.
* Renkli ve renksiz kllarn btn vcutta dzenli ekilde da lmayarak byk ve kk paralar hlinde
birlemesiyle meydana gelen bir at donu.
alacameneke
* Herca meneke.
alacasansar
* Benekli sansar tr.
alaam
* Rengi kz la yakn bir am tr (Picea excelsa).
alak
* zeri dal ve hasrla rtlm kulbe, ardak.
* Keeden yap lan adr.
alafranga
* Frenklerin tre, det ve hayatna uygun, Frenklerle ilgili, alaturka kart.
* Avrupa uygarln benimsemi, Avrupa eitimiyle yeti mi (kimse).
* Alafranga saat.
alafranga mzik
* Bat tarznda ve llerinde yaplm mzik.
alafranga saat
* Gn 24 saat sayarak, gnn balay n gece yars 01 olarak kabul eden saat sistemi.
alafranga tuvalet
* Bat tarznda kapakl, zerine oturulabilen klozetli tuvalet.
alafrangac
* Alafranga hayat benimsemi olan.
alafrangacl k
* Alafrangac olma durumu.
alafrangalama
* Alafranga usulleri benimseme, alafranga olma.
alafrangalamak
* Alafranga olmak, alafranga davranmak.
alafrangalatrma
* Alafrangalatrmak ii.
alafrangalatrmak
* Alafrangalamas na sebep olmak.
alafrangal k
* Alafranga olma durumu.
algarson
* Ksa kesilmi sa.
* Olan sa biiminde kesilmi (kadn sa).
alageyik
* Geyikgillerden, postu benekli, erkeklerinin boynuzlar uca doru krek biiminde genileyen, Gney
Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaayan bir cins geyik, sn (Dama dama).
alimisema
* Gk kua.
-alak / -elek
* Fiilden s fat treten ek: yat-alak, as-alak, k-elek vb.
alka
* lgi.
* Gnl ba.
alka ekmek (toplamak veya uyandrmak)
* ilgi ekmek.
alka duymak
* ilgi duymak.
alkabah
* lgilendirici, ilgi eken, ilgin.
alkadar
* lgili, ilgili bulunulan.
alkadar etmek
* ilgilendirmek.
alkadar olmak
* ilgilenmek.
alkalandrma
* Alkalandrmak ii.
alkalandrmak
* lgilendirmek.
alkalanma
* Alkalanmak ii.
alkalanmak
* lgilenmek.
* Gnl balamak, yaknlk duymak.
* Bir ey ekici gelmek; zevk almak.
alkal
* lgili.
alakarga
* Kargagillerden, iri gvdeli, tc, tyleri alacal bir ku tr, kestane kargas (Garrulus glandarius).
* Saksaan.
alkart
* Yemek listesinden seilen, fiyatlar ayr ayr hesaplanan (yemek), tabldot kart.
* Yemek listesinden yemek seerek.
alkasz
* lgisiz, ilgisi olmayan.
alkaszlk
* lgisizlik.
alkay (veya alkasn) kesmek
* ilgiyi, ilgisini kesmek, ilikisi kalmamak, ayr lmak.
alkok
* Rafadan.
alalama
* Alalamak ii, kamuflj.
alalamak
* Beneklerle, izgilerle veya renklerle bezeyerek bir eyi bulunduu evreye uydurmak, maskelemek, kamufle
etmek.
alamana
* Balk avlamakta veya yk tamakta kullan lan byk kayk.
alamana a
* Ky lardan uzak sularda avlanmak iin iki alamana kay taraf ndan kullanlan, uzunluu 200 ile 250,
genilii 7 ile 25 kula olan byk a.
almet
* Belirti, iaret, iz, nian.
* Byklk, irilik bak m ndan alacak durumda olan ey.
almetifarika
* Baz ticaret eyas zerine konulan, o eyay reten veya satan tantan resim, harf gibi zel iaret, marka.
* Ay rc nitelik, ayrc zellik.
almetifarikal
* Almetifarikas olan.
almint
* arabuk, annda, hemen, ipak.
almint yemek
* Kolayca hazrlanp tketilebilen yemek.
alan
* Dz, ak ve geni yer, meydan, saha.
* Orman iinde dz ve aasz yer, dzlk, kayran.
* Bir konu veya al ma evresi.
* Yz lm.
* inde birtakm kuvvet izgilerinin yaylm bulunduu var saylan uzay paras .
* Eski Roma'da ak hava gsterisi yap lan geni yer.
* Bir alc merceinin net bir grnt salayabildii derinlik ve geniliin btn.
* Yar malarn, karlamalar n ve oyunlarn yapld yer, saha.
alan h z
* Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birletiren doru paras nn birim zamanda tarad alan.
alan korkusu
* Baz kiilerin alan, park, sokak gibi yerlerde duyduklar rkeklik hastal , agorafobi.
alan talan
* Karmakark, allak bullak, darmada nk.
alan talan etmek
* allak bullak etmek, datmak, alt st etmek, yama etmek.
alan talan olmak
* her biri bir yana dalmak.
alan topu
* Tenis.
alarga
* A ktan ge, yaklama.
* A k deniz, engin.
* Uzaktan, aktan.
alarga durmak
* uzak durmak, kar mak istememek, ilgisiz davranmak.
alarga etmek
* ak denize kmak, engine almak.
* geri ekilmek, uzaklamak.
alargada durmak
* uzakta durmak.
alargadan seyretmek
* Uzaktan bakmak.
alrm
* Bir tehlike olduunda bunu herkesin haber almas iin verilen i aret.
alrma gemek
* beliren tehlikeye kar direnebilecek, dayanabilecek duruma gelmek.
alaa etmek
* birini, yetkilerini elinden alp yerinden uzaklat rmak, atmak, kovmak.
* kap p yere vurmak.
alaa vur yukar
* ekie ekie (pazarlk).
ala m
* ki veya daha ok metalden, baz durumlarda metallerle, C, P, Te gibi elementlerden oluan metal
grnmnde kat veya sv karm.
ala mlama
* Ala mlamak ii.
ala mlamak
* zen metale, alam elementlerini eriterek katmak.
alaten
* Czaml, abra.
alaturka
* Eski Trk gelenek, grenek, tre ve hayatna uygun, alafranga kart.
* Bu tre ve hayat benimsemi (kimse).
* Alaturka saat.
* Dzensiz, yntemsiz.
alaturka mzik
* Trk mzii.
alaturka saat
* Gnein batnda 12'yi gsterecek biimde ayarlanm saat, ezan saat.
alaturka tuvalet
* Tuvalet ihtiyacn gidermek amacyla melme usulne gre yaplan tuvalet.
alaturkac
* Alaturka bilen, alaturka eser veren kimse.
* Trk mziinden yana olan.
* Bu tr mzii seslendiren veya alan, syleyen.
alaturkacl k
* Alaturkac olma durumu.
alaturkalama
* Alaturkalamak durumu.
alaturkalamak
* Alaturka olmak.
alaturkalatrma
* Alaturkalat rmak ii.
alaturkalatrmak
* Alaturkalamasn salamak.
alaturkalk
* Alaturka olma durumu.
alavandal
* Bkz. andavall.
alavere
* Bir eyin elden ele gemesi.
* Bir eyi elden ele vererek aktarma.
* Vapurlarda bu biimde tama ii iin bordalarda kurulan basamakl iskele.
* Kargaalk.
alavere dalavere yapmak (veya evirmek)
* hileli, dzenli bir i yapmak, yalanla dolanla i grmek.
alavere tulumbas
* Emme basma tulumbas.
alavereci
* Piyasada fiyat dnce ykselir umuduyla mal alan ve fiyat ykselince mal satan toptanc, vurguncu,
spekltr.
alay
* Herhangi bir trende veya gsteride yer alan topluluk.
* ok kalabal k.
* Btn, hepsi.
* Genel olarak tabur (svarilerde drt veya be blk) ve bunlara bal birliklerden oluan asker
topluluu.
* ok miktarda, fazla sayda.
alay
* Ses tonu, sz, davran gibi yollarla biriyle, bir eyle elenme; onu kmseme.
alay alay
* Kalabalk olarak, pek ok.
alay beyi
* Albay rtbesinde jandarma alay komutan.
alay etmek
* bir kimsenin, bir eyin, bir durumun, gln, kusurlu, eksik vb. ynlerini kmseyerek elence konusu
yapmak.
alay gemek
* alay etmek.
alay gibi gelmek
* inanlacak gibi olmamak.
alay malay
* hep birden, birlikte.
alaya almak
* alay etmek, elenmek.
alaya bozmak
* alay nitelii vermek.
alaya kmak
* asker bir okulda baar gsteremeyerek ktaya gnderilmek.
alaybozan
* Bir eit fitilli tfek.
alayc
* Alay etme huyu olan, mstehzi.
* Alay eden, kmseyen, kmseyerek elenen.
alaycl k
* Alay etmeyi huy edinmi olma durumu.
alaynda olmak
* ii nem vermeyerek yapmak, ii aka konusu yapmak.
lyvl ile
* btn gsterii ile.
alyi
* Gsteri, gz kamat rma.
alyili
* Gsterili.
alayl
* Erlikten yetimi subay.
* Gerekli okul eitimini grmeden kendini yetitirmi olan (kimse), mektepli kar t .
* Gsterili, grkemli, debdebeli.
alayl
* Alay edici, kmseyici, mstehzi.
alays
* Alaya benzer, cidd olmayan.
alaz
* Alev, yalaz.
alaz alaz
* Alev alev.
alaza
* Dklen tohumlarla ertesi y l kendiliinden kan tahl, soan vb.
alazlama
* Alazlamak ii.
* Vcutta k zllk veya kzl lekeler belirmesi durumu.
alazlamak
* Bir eyin yzn alevden geirmek, aleve tutmak.
* S zlatmak, yakmak, ac vermek.
alazlanma
* Alazlanmak ii.
alazlanmak
* Alazlamak iine konu olmak.
* nsan derisi iin, stnde kz ll k veya k zl lekeler belirmek.
albasma
* Albast.
albast
* Doum s rasnda temizlie dikkat edilmemesi yznden lousann tutulduu ateli hastalk, lousa
hummas , albasma.
albatr
* Kaymak ta, su mermeri.
albatros
* Frtna kuugillerden, 1 m uzunluunda, Atlantik Okyanusu'nda yaayan iri bir ku tr (Diomedea
exulans).
albay
* Rtbesi yarbay ile tugeneral aras nda bulunan ve as l grevi alay komutanl olan stsubay, miralay.
albayl k
* Albay rtbesi veya albayn grevi.
albeni
* Al m, ekicilik, cazibe.
albeni vermek
* ekiciliini artrmak, ilgi toplamak, ho ve gzel gstermek.
albenili
* Al ml, ekici, cazibeli.
albenisi olmak
* ekicilii bulunmak.
albinos
* Ak n.
albm
* Resim, fotoraf, pul gibi eyleri dizip saklamaya yarayan bir tr defter.
* Herhangi bir konu ile ilgili ksa aklamalar verilerek resimler baslm olan kitap.
* Bir sanatnn eserlerinin bir blmnn yer ald kaset, uzunalar, tekeralar.
albmin
* Bitkilerin, hayvanlar n doku ve svlarnda bulunan, birleimi karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kkrt
olan, suda eriyen, beyaza yakn renkte, yapkan madde.
albmin ieme
* Birok hastalklarda, zellikle bbrek hastal klarnda idrarda albmin bulunmas durumu, ak tutma.
albminli
* inde albmin bulunan.
alack
* ok alak.
alack dalar ben yarattm demek
* ok kurumlu olmak, kendini ok beenmek.
alak
* Yerden uzakl az olan, yksek kart.
* Aa , yksek olmayan (yer).
* (boy iin) Ksa.
* Bile bile en kt, en ahlkszca davranlarda bulunan, aal k, soysuz, namert, rezil hain.
alak basn
* Barometrede 760 mm altnda bulunan, kt havaya iaret olan hava durumu.
alak gerilim
* Dk voltajl elektrik hatt.
* Deeri ve gc az olan elektrik potansiyeli.
alak gnll
* (makam, para vb. durumlarda) Aa olanlar kendisiyle eit tutan veya kendi deerini olduundan aa
gsteren (kimse), mtevaz .
alak gnlllk
* Alak gnll olma durumu.
alak kabartma
* Heykel sanatnda, yzeyden knts az olan kabartma.
alak kavuum
* Kavuumda gezegenin gnele yer arasnda bulunmas.
alak ses
* Hafif ses.
* Kal n ses.
alak yaylak
* Devaml oturma blgesinde, normal tahl ziraat yaplan alanlar n bitii inde genellikle deniz seviyesinden
900-1200 metre ykseklikteki yaylak.
alaka
* Olduka alak.
* Alak, aa lk kimselere yararcas na.
alaklama
* Baya lamak durumu.
alaklamak
* Baya lamak.
alaklat rma
* Alaklat rmak durumu.
alaklat rmak
* Alaklamasna sebep olmak.
alaklk
* Alak olma durumu.
* Alaka davran , enaat.
alal
* Aa lama, bayalama, mezellet.
alalma
* Alalmak ii, inme.
* Topran kp oturmas.
* Kabarma alalma olay nda sularn indii dnem, cezir.
* Dknlk, zl.
alalmak
* Alak duruma gelmek, yksekten aa doru inmek.
* (insan iin) Deeri azalmak.
alalt
* Kk drme, hor grme, zillet.
alaltc
* Kk drc.
alalt
* Alaltmak ii veya biimi.
alaltma
* Alaltmak ii.
alaltmak
* Alak duruma getirmek.
* Deerini azaltmak.
alarak
* Az alak.
al
* Al tan n piirilip toz durumuna getirilmesinden elde edilen madde.
al kalp
* Bir eyin zerine al dklerek alnan kalp.
al ta
* Toprak iinde katman olarak bulunan ve piirilip toz durumuna getirilerek al yapmaya yarayan hidratl
kalsiyum slfat, jips.
alc
* Al tan karan kimse.
* Tavan ve duvarlarn al ile kaplanmasnda al an ii.
allama
* Allamak ii.
allamak
* Al ile s vamak.
* Al kart rmak.
allanma
* Allanmak ii.
allanmak
* Allamak iine konu olmak.
allatma
* Allatmak ii.
allatmak
* Al ile kapatt rmak, svatmak.
all
* inde al bulunan.
* Al ile sarlm olan.
alpan
* Tavan sslemelerinde kullanlan ve eitli desenleri olan aldan yaplm kalp.
alya almak (veya koymak)
* krlan bir kemii gerei gibi kaynamas iin alya batr lm sarg ile sarmak.
aldan
* abuk ve kolay aldatlan kimse.
aldang
* zeri ot veya kumla rtlm ukur, tuzak.
aldan
* Aldanmak ii veya biimi, kanma.
aldanma
* Aldanmak ii.
aldanmak
* Grne kaplarak yanl bir yarg ya varmak, yanlmak.
* Bir hileye, bir yalana kanmak.
* D kr kl na uramak.
* Avunmak, oyalanmak.
* (bitkiler iin) Havann birden snmasyla zamansz aan iek, souk sebebiyle donmak.
aldatc
* Aldatma nitelii olan, yanltc, kand rc.
aldatlma
* Aldat lmak ii.
aldatlmak
* Aldatmak iine konu olmak.
aldat
* Aldatma ii veya biimi.
aldatma
* Aldatmak ii.
aldatmaca
* Aldatmaya dayanan davran , aldat c oyun.
aldatmak
* Beklenmedik bir davranla yanltmak.
* Karsndakinin dikkatsizliinden, ilgisizliinden, gerei gibi uyank olmay ndan yararlanarak onun
zarar na kazan salamak.
* Birine verilen sz tutmamak, yalan sylemek.
* Bir eyin grnrdeki durumu, o eyin nitelii bak m ndan yanl bir kan vermek.
* Ayartmak, kt yola srklemek, batan karmak, ifal etmek.
* (kar veya koca) Eine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek.
* Oyalamak, avutmak.
aldehit
* Alkolleri oksitlendirme veya asitleri indirgeme yolu ile elde edilen uucu bir sv.
ald
* (halk edebiyatnda) sylemeye balad.
ald abdest rktt kurbaaya dememek
* salad yarar, verdii zarar karlamamak.
aldr
* Ald rmak ii veya biimi.
aldr etmemek
* nem vermemek, aldrmamak, ilgi gstermemek, ilgilenmemek, ilgisiz kalmak, umursamamak.
aldr sz
* Ald rmaz, umursamayan.
aldrma
* Ald rmak ii.
aldrmak
* Almak iini yaptrmak.
* Getirtmek.
* Vcuttan herhangi bir paray veya organ sal k sebebiyle operasyonla kartmak.
* nem vermek, deer vermek (bu fiil, bu anlam ile ancak olumsuz, soru veya art biimlerinde kullan lr).
* Elindekini bakasna kaptrmak.
* S drmak.
aldrmaz
* Bir eye nem vermeyen; umursamayan, kay tsz, lkayt.
aldrmazlk
* Ald rmaz olma durumu, tasaszlk, kayts zlk, lkayd.
aldrtma
* Ald rtmak ii.
aldrtmak
* Ald rmak iini bakas na yaptrmak.
alegori
* Bir grnt, bir yaant veya bir davran n daha iyi kavranmas n salamak iin gz nnde canland rp
dile getirme.
alegorik
* Alegori ile ilgili.
aleksi
* Okuma yitimi.
alelcayip
* Acayip st ok acayip, tuhaf, garip, bambaka.
alelcele
* ok acele ederek, arabuk, ivedilikle.
alelde
* Her zaman grlen, olaan.
* Baya , sradan.
aleldelik
* Alelde olma durumu.
alelhesap
* Hesaba sayarak.
alelhusus
* Hele, zellikle, en ok.
aleltlak
* Genel olarak.
alelumum
* Genel olarak, genellikle.
alelusul
* (yntem gerei, yntem zere) Yol yordam gereince, kurala uygun bir biimde.
alem
* Bayrak.
* Minare, kubbe, sancak direi gibi yksek eylerin tepesinde bulunan, madenden yaplm ay y ldz veya lle
biiminde ss.
lem
* Yeryz ve gkyzndeki nesnelerin oluturduu btn, evren.
* Dnya, cihan.
* Ayn konu ile ilgili kimseler veya bu kimselerin uralar nn btn.
* Hayvan veya bitkilerin btn.
* Durum ve artlar.
* Herkes, bakalar.
* Ortam, evre.
* Elence.
* Kendine zg birok nitelii bulunan ey veya farkl davran iinde bulunan kimse.
* Duygu, dnce, d gc.
alem olmak
* sembol olmak.
lem yapmak
* sazl szl elenmek.
alemci
* Camilerin kubbelerine, minarelerine alem yapan veya takan kimse.
alemdar
* Bayra veya sanca tayan, bayraktar, sancaktar.
* nder.
leme dalmak
* evre ile ilgisini kesip i dnyasna kapanmak.
* elenceye, zevkusefaya kap lmak.
lemi var m?
* yak k alr m, uygun olur mu?.
lemin az torba deil ki bzesin
* Bkz. elin az torba deil ki bzesin.
lemmul
* Dnya lsnde, evrensel, niversel.
alenen
* A ktan aa, herkesin gz nnde, herkesin iinde, gizlemeden, a ka.
alengirli
* Gsterili, yak kl.
alen
* A k, ortada, meydanda, herkesin iinde yaplan.
alenleme
* Alenlemek ii veya durumu.
alenlemek
* Herkese bilinir duruma gelmek.
aleniyet
* A k olma durumu, a kl k.
alerji
* Baz canl lar n birtakm yiyeceklere, illara, toz, koku gibi nesnelere kar hastalk derecesinde gsterdikleri
ar tepki.
* Bir kimseye veya bir eye kar olumsuz ynde duyulan ar duyarl k.
alerjik
* Alerji ile ilgili olan.
* Herhangi bir maddeye veya kimseye kar olumsuz duygular olan, alerjisi bulunan.
alessabah
* Sabah erkenden.
alesta
* Harekete haz r, tetikte.
alesta beklemek
* hazr durumda beklemek.
alesta durmak
* tetikte beklemek.
alesta tutmak
* hemen kullanlabilecek durumda bulundurmak.
alet
* Bir el iini veya mekanik bir ii gerekletirmek iin zel olarak yap lm nesne.
* Bir sanat yapmaya, uygulamaya yarayan zel ara, aygt.
* Bir makineyi oluturan ve ilemesine yard m eden paralardan her biri.
* Ho grlmeyen bir ie yardmc veya arac olmay kabul eden kimse, maa.
alet edevat
* Bu el iini veya mekanik bir ii gerekletirmek iin kullanlan aralar.
alet etmek
* bir ite birini uygun olmayan bir biimde kullanmak.
alet olmak
* bilerek bir kar karl veya bilmeyerek kt bir ite aracl k etmek, vasta olmak.
aletli
* Aleti olan veya aletle yaplan.
aletli jimnastik
* Birtakm aletler kullan larak yaplan jimnastik.
alev
* Yanan maddelerin veya gazlarn trl biimlerde uzanan kl dili, yal m, yalaz, alaz.
* Ate, s caklk, kvlcm.
* Ak atei.
* Mzrak ularna tak lan kk bayrak, flma.
alev alev
* Alevli olarak.
* Vcut s s herhangi bir sebeple artm ve bu sebeple kzarm olarak.
alev almak
* tutumak, yanmaya balamak.
* comak, heyecanlanmak, heyecana gelmek, tellanmak, fkelenmek.
alev bacay (veya saa ) sarmak
* ate bacay sarmak.
alev gibi parlamak
* canl, l l olmak.
alev krmzs
* Alev rengi.
alev lmbas
* Gaz veya benzinle alan, ucundan bir alev pskrterek yanan ve kurun boru ilerinde kullan lan bir ara.
alev makinesi
* Dman zerine alevli svlar pskrten tanabilir alet.
alev saa sarmak
* bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir duruma gelmek, ate bacay sarmak.
Alev
* Alevlie bal (kimse).
Alevlik
* Halife Ali yanls olma durumu.
alevlendirme
* Alevlendirmek ii.
alevlendirmek
* Alevlenmesini salamak, tututurmak.
* Etkisini, iddetini art rmak, oaltmak.
alevlenme
* Alevlenmek ii.
alevlenmek
* Alev karmaya balamak.
* Zorlu, fkeli veya heyecanl bir durum almak.
* Parlamak.
alevli
* Alevi olan, alevlenmi.
* iddetli, hararetli.
aleyh
* Kar, kar t, zt.
aleyhe dnmek
* kar durum almak, kar duruma gemek.
aleyhinde (veya aleyhine) sylemek (veya bulunmak)
* ekitirmek, yermek.
aleyhinde olmak
* birine kar olumsuz duygu ve davran iinde bulunmak.
aleyhine dnmek
* destek vermekten vazgeip kar duruma gemek.
aleyhine olmak
* bir i, birinin zarar na olmak, onun iin iyi olmamak.
aleyhtar
* Kar olan, kart.
aleyhtarlk
* Bir ie, harekete veya dnceye kar olma, kart lk.
aleyhte olmak
* kar durum almak.
aleykmselm
* Arapa selmnaleykm selmlama szne verilen "esenlik, selmet zerinize olsun" anlam nda karl k.
alfa
* Yunan alfabesinin birinci harfi.
alfa
* Kuzey Afrika'da ve spanya'da yetien ve k t, ip, hal yapmnda kullan lan bir bitki.
alfa nlar
* Radyoaktif maddelerin yaydklar ndan biri.
alfabe
* Bir dilin seslerini gsteren, belirli bir s raya gre dizilmi belli sayda harflerin btnne verilen ad.
* Bir dilin harflerini tantarak okuma renmeyi salayan kitap.
* Bir iin balang c.
alfabe d
* Bir milletin alfabesinde bulunmayan harf, Trk alfabesinde bulunmayan x, w, q harfleri gibi.
alfabe s ras
* Harflerin alfabedeki belirli dzene gre dizilii.
* Eitlik ilkesini salamak iin uyulan dzen.
alfabetik
* Alfabe sras na gre dizilmi.
alfabetik katalog
* Eserleri yazarlar n soy adlarna veya adlarna gre sraya sokan katalog.
alfabetik sralama
* Bkz. alfabe s ras.
alfaterapi
* Alfa nlar nn tedavide kullanlmasna verilen ad.
alfenit
* inde bakr, inko, nikel bulunan ve atal bak takm yapmakta kullanlan gml bir ala m.
alg
* Su yosunu.
algarina
* Ar bir eyi denizden karmak veya denize indirmek iinde kullan lan byk vinli deniz teknesi.
* Baz gemilerin ba veya k taraf ndan eik olarak uzatlm bulunan makaral , ksa ve kaln dikme.
alg
* Kazan, alacak.
* Rvet.
* Vergi.
alg
* Haha stn toplamakta kullanlan kak.
alg
* Bir eye dikkati ynelterek, o eyin bilincine varma, idrak.
alg ba
* Haha kozasn izmeye yarayan alet.
alglama
* Alglamak ii, idrak etme.
alglamak
* Bir olay veya bir nesnenin varl n duyum yolu ile yal n bir biimde bilin alanna almak, idrak etmek.
alglanma
* Alglanmak ii veya durumu.
alglanmak
* Alglamak iine konu olmak, idrak edilmek.
alglatma
* Alglatmak ii veya durumu.
alglatmak
* Alglamak iini birine yaptrmak, idrak ettirmek.
alglayc
* Alg yetkisi olan.
algn
* Cl z, zayf, hastal kl.
* Birine gnl vermi, tutkun, vurgun.
algler
* Su yosunlar.
algoritma
* IX. yzyl n ba nda yaam olan Trk matematikilerinden Musaolu Harezmli Mehmed'e Araplar n
unvan olarak verdii Elharezm adndan batda yaplan bir terim. Orta ada ondal k say sistemine gre yaplan ve
son zamanlarda belirli herhangi bir kurala bal bulunan her trl hesap ilemine verilen ad, Harezmli yolu.
-al / -eli
* "...-den beri" anlamnda zarf-fiil eki: al-al, gid-eli, grme-y-eli vb.
al al, moru mor
* tel veya yorgunluktan yz kpkrmz kesilmi (olarak).
* salkl, canl kanl.
alc
* Satn almak isteyen kimse, mteri.
* Kendisine bir ey gnderilen kimse.
* Bir elektrik akmn alp baka bir kuvvete eviren cihaz.
* Ahize, alma.
* Azrail.
* Grntleri alan cihaz, kamera.
alc bulmak
* mteri bulmak.
alc kmak
* mteri bulunmak.
* istemek, talip olmak.
alc gzyle bakmak
* inceden inceye gzden geirmek.
alc klna girmek
* mteri gibi davranmak.
alc ku
* Atmaca.
alc verici
* Balad n geri alan.
alc ynetmeni
* Al cy dorudan doruya altran ve yneten, alc hareketlerini gerekletiren, grntlerin filme
alnmas n salayan kimse, kameraman.
* Televizyon alcsn dorudan al tran kimse, kameraman.
al
* Glgillerden, krlarda yetien yaban bir aa (Crataegus).
* Bu aacn mayho yemii.
alk
* Aklsz, sersem, budala, ebleh.
alk
* Hayvan ulu.
* Eskimi giyecek.
alk alk
* Aptalca, ak n ak n.
alk alk bakmak
* aptalca, akn akn.
alk salk
* Aptal.
* Aptalca.
alklama
* Al klamak i i.
alklamak
* Al k duruma gelmek, bir ey karsnda aptalla p armak, ak nlamak, aptallamak.
alklat rma
* Al klat rmak ii.
alklat rmak
* Al k duruma getirmek.
alklk
* Al k olma durumu veya alka bir i.
alkonulma
* Al konulmak ii.
alkonulmak
* Al koymak iine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek.
alkoyma
* Al koymak ii.
alkoymak
* Bir sre iin bir yerde tutmak.
* Birini, yapmakta olduu veya yapmak istedii iten geri tutmak.
* Ay rp saklamak.
* Mahrum etmek.
* Mani olmak, engel olmak.
alm
* Almak ii.
* Gz, gnl eken durum, cazibe.
* Kurum, alm, gurur.
-alm / -elim
* stek kipinin okluk 1. kii eki: al-alm, gid-elim, bala-y-alm, bekle-y-elim vb.
alm alm
* Gsteri, ekici hareket.
alm satm
* Satn alma ve satma ii, al veri.
alm satm brosu
* Al veri i lerinin yapld veya dzenlendii ube, yer.
alm satm ofisi
* Al m satm brosu.
almc
* Bakasnn hesabna alacak toplayan veya kabul eden kimse.
alml
* Al m olan, ekici, cazibeli.
* Kurumlu, alml , gururlu.
alml al ml
* Gsterili, gzel.
almll k
* Al ml olma durumu.
alms z
* Al m olmayan, cazibesiz.
alms zlk
* Al msz olma durumu.
aln
* Yzn, kalarla salar arasndaki blm.
* Bir ocakta her trl ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yzeyi.
* (baz eylerde) n, n yz.
* Kar.
aln ats
* ki kan aras, aln n ortas .
aln damar atlamak
* Bkz. ar damar atlam .
aln teri
* Emek.
aln teri dkmek
* ok emek vermek, zahmetli bir i grmek.
aln teri ile kazanmak
* hak ederek, alarak, emek vererek kazanmak.
aln yazs
* Yazg, talih, kader, mukadderat.
alnd
* Para veya baka bir eyin teslimalndn gsteren belge, makbuz.
alndl
* Yerine gitmesini salamak iin gnderenin ek bir cret deyerek postaya alnd karl nda verilen
(mektup, paket vb.).
alngan
* Ar duygulu, abuk gcenen, krlan.
alnganlk
* Al ngan olma durumu.
alnl k
* Kadnlarn al nlar na taktklar altn veya gmten ss eyas.
* Yaplarda cephe ss.
alnma
* Al nmak ii.
alnmak
* Almak ii yaplmak.
* Bir szn, bir davrann kendisine kar olduunu sanarak incinmek, kr lmak veya fkelenmek.
* Elde edilmek.
* Uyarlanmak, adapte olunmak.
alnt
* Bir yazya baka bir yazar n yazsndan alnm para, aktarma, iktibas.
* Baka bir dilden al nm kelime.
alntlama
* Al ntlamak ii.
alntlamak
* Bir yazya baka bir yazar n yazsndan cmle veya cmleler almak, alnt yapmak, aktarmak, iktibas etmek.
alp satmaz grnmek
* ilgisiz grnmek veya davranmak.
alp satt olmamak
* hi ilgisi bulunmamak.
alp verecei olmamak
* bir kimseyle hibir ilgisi olmamak.
alp verememek
* anlaamamak, ekememek, geinememek.
alp vermek
* yrek arpnts geirmek.
alp yrmek
* az zamanda ok ilerlemek, yaylmak, oalmak, artmak.
alr almaz
* hemen, derhal.
alrlk
* Duygusal uyarmlar alabilme yetenei, idrak kabiliyeti.
al
* Almak ii veya biimi.
al fiyat
* Bir mal iin alm karl denen para ve retim gereleri fiyat .
al veri
* Al m satm ii.
* liki, mnasebet.
al veri yapmak
* alm satm iini gerekletirmek.
al verie kmak
* alm satm ii iin arya gitmek.
al verii kesmek
* biriyle ilgisi kalmamak.
alk
* Herhangi bir duruma alm olan.
alk olmak
* alkanlk durumuna gelmek.
alklk
* Al k olma durumu.
allma
* Al lmak ii.
allmak
* Bir eye alm duruma gelinmek.
allmam
* Nadir, bilinmeyen, az rastlanan.
allm
* Her zamanki, mutat.
alkan
* Al kn.
alkanl nda olmak
* iyice al k bulunmak, huy hline getirmek.
alkanlk
* Bir eye alm olma durumu, itiyat, huy.
* Yaknl k, arkadal k, nsiyet.
* ve d etkilerle davranlar n tekrarlanmas , hep ayn biimde gereklemesi sonucu beliren, artlanm
davran.
alkanlk edinmek
* bir eyi srekli yapar olmak, itiyat edinmek.
alkanlktan kopamamak
* belli bir huydan vazgeememek, alkl b rakamamak.
alk
* Yaplmaya al lm davran.
alk n
* Bir eye veya bir ey yapmaya alm olan.
alk n olmak
* iyice al mak, hi yabancl k ekmemek.
alk nlk
* Al kn olma durumu, al kanl k.
alma
* Al mak i i.
almak
* Bir ii tekrarlayarak kolaylkla yapabilmek.
* Yadrgamaz duruma gelmek.
* Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek.
* Srekli ister olmak.
* Balanmak, snmak.
* Etkisini yitirmek.
* Evcillemek, ehllemek.
* Tutumak, yanmaya balamak.
alm kudurmutan beterdir
* allan bir eyden kolayca vazgeilmez.
alt rma
* Al t rmak ii.
* Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak iin yap lan tekrar, temrin, egzersiz.
* Vcudun biyolojik ynden geliimini salayan alma, idman.
alt rmak
* Al masna yol amak.
* Uyar duruma getirmek.
Ali
* Kii ad olarak aadaki deyimlerde geer.
li
* Yce, yksek.
Ali Cengiz oyunu
* "kurnazca ve haince dzen" anlamnda kullanl r.
Ali kran ba kesen
* ok zorba.
Ali kran ba kesen
* zorba.
licenap
* Cmert.
* Onurlu, erefli.
licenaplk
* licenap olma durumu.
alifatik
* A k zincirli (organik madde).
alil
* Hastalkl , sakat.
alim
* Bilen, bilici.
lim
* Bilgin.
alimallah
* Allah "Allah bilir" anlamna gelen bu sz, sylenen bir szn doruluuna inandrmak iin kullan lr.
limane
* lime yakan, limin yapt gibi.
limlik
* Bilginlik.
alinazik
* Kzlenmi patl can, sarmsakl yourt ve kyma ile yaplan bir eit yemek.
Ali'nin klh n Veli'ye, Veli'nin klh n Ali'ye giydirmek
* (bir kimse) birinden aldn tekine, tekinden aldn bir bakasna vererek i ini yrtmek.
Ali'nin klh n Veli'ye, Veli'nin klh n Ali'ye giydirmek
* birinden ald n brne, bir bakas ndan aldn da ona vererek i ini yrtmek.
aliterasyon
* iir ve nesirde uyum salamak iin sz balar nda ve ortalarnda ayn nszn veya ayn hecelerin
tekrarlanmas.
alivre
* rn daha tarladayken, yetitii zaman teslim edilmek zere, nceden pey verilerek yapl an (sat).
* Datm, datma.
alivre sat
* Vadeli sat.
aliyyll
* En gzel, en iyi, mkemmel.
alizarin
* Kk boyas, kk krmzs.
alize
* Tropikal blgelerdeki denizlerde btn yl sresince dzenli esen birtakm rzgrlar.
Alka Evli
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
alkali
* Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel ad. Bu maddelerde, asitlerin k rmzya
evirmi olduu bitkisel mavi rengi eski durumuna dndrme zellii vardr.
alkali metaller
* Oksitlenmelerini sodyum, lityum, potasyum, rubidyum, sezyum elementlerinin salad metaller.
alkalik
* Alkali ile ilgili olan veya iinde alkali bulunan, kalev, antiasit.
alkalimetre
* Bkz. alkaller.
alkaloit
* zellikleri ile alkalileri andran organik madde.
alkaller
* Alkalilerin saflk derecesini belirtmeye yarayan cihaz, alkalimetre.
alkarna
* stiridye, midye, tarak gibi kabuklu hayvanlar avlamak iin deniz dibini taramakta kullan lan, az k sm
demirden bir a.
alk m
* Gk kua.
alk
* Bir eyin beenildiini, onayland n anlatmak iin el rpma, alk lama.
alk aas
* Padiah alklamakla grevli kimse.
alk almak
* ok beenilmek.
alk kopmak
* birdenbire gl bir biimde el rp lmak.
alk toplamak
* ok alklanmak.
alk tufan kopmak
* srekli ve cokun alk balamak.
alk tutmak
* el rparak veya topluca, yksek sesle "yaa", "var ol" gibi szler ile birini alk lamak.
* taraftar olmak belli bir grten yana olmak.
alk
* Alk layan (kimse).
* akak, dalkavuk, yze glc, yac.
alk lk
* Alk olma durumu.
alk lama
* Alk lamak ii.
alk lamak
* Bir eyin beenildiini, onayland n anlatmak iin el rpmak.
* Beenmek, takdir etmek.
alk lanma
* Alk lanmak ii.
alk lanmak
* Alk lamak iine konu olmak.
alkil
* Alkol kk.
alkol
* Bira, arap gibi svlarn veya pancar, patates niastasnn ekere dntrlmesi sonucu ortaya kan glikoz
zeltilerin mayalam zlerinin damtlmasyla elde edilen, kokulu, uucu, yanc, renksiz sv, C2H5OH, ispirto,
etanol, etil alkol.
* Her trl alkoll iki.
alkolik
* Alkoll ikilere ar derecede dkn olan (kimse).
alkolizm
* Alkoll ikilere hastal k derecesinde dkn olma durumu.
alkoll
* Alkolden yaplm veya iinde alkol bulunan.
* kili.
alkoller
* S vlardaki alkol oran n lmeye yarayan cihaz.
Allah
* Kinatta var olan her eyin yaratc s , koruyucusu olduuna ve tek olduuna inan lan yce ve stn varlk,
Yaradan, Tanr, Rab, Mevl.
* Allah ad baz isim tamlamalar nda tamlanan kelimeyi glendirir.
* En byk, en usta.
Allah Allah!
* ama veya can sknt s anlatan bir nlem.
* Trk askerinin hcum naras.
Allah (bin bir) bereket versin
* bir kazan kar snda durumundan honut olmay belirtir.
Allah (seni) inand rsn
* inanlmas pek kolay olmayan bir ey anlatl rken yemin yerine sylenir.
Allah (veya Allah m)
* bir ey karsnda hayranlk veya yakarma bildirir.
Allah acs n unutturmasn
* Tanr bu acy unutturacak daha byk bir ac gstermesin.
Allah akl fikir versin (veya Allah ak llar versin)
* akls zca bir davran ta bulunanlar iin kullanl r.
Allah aratmasn
* yak nlacak bir durumda "Tanr daha ktsn gstermesin" anlamnda kullanl r.
Allah artrsn
* (gerek veya alay anlamnda) Tanr daha ounu versin.
Allah akna
* birlikte sylendii szn anlamna gre ant vermek veya yalvarmak iin "Allah'n seversen" anlamnda,
ama, usan bildirir.
Allah balasn
* (ocuunu, sevdiini) Tanr kazadan, beldan korusun, esirgesin.
Allah baht ndan gldrsn
* (evlenecek kz iin) mutluluk dileini belirtir.
Allah bana, ben de sana
* imdi sana borcumu deyecek param yok, kazanrsam derim.
Allah bels n versin
* ilenme sz.
Allah beterinden saklas n (veya esirgesin)
* Tanr daha kt duruma drmesin.
Allah bilir
* belli deil.
* bana yle geliyor ki.
Allah bir
* yemin yerine kullan lr.
Allah bir dediinden baka szne inanlmaz
* birinin ok yalanc olduunu anlatmak iin sylenir.
Allah bir yastkta kocats n
* yeni evlenenlere "bir arada yalan n" anlamnda sylenen bir iyi dilek sz.
Allah byktr
* gnn birinde hakkn alacana, kendine yap lm olan hakszlklar n dzeleceine inanmak gerektiini
anlatr.
Allah cann alsn
* ilenme sz.
Allah cezasn vermesin (veya Allah cezasn versin)
* yar aka, yar ama yollu, bazen de gerek fke ile sylenen ilenme sz.
Allah dana gre kar verir
* Tanr herkese dayanabilecei lde s k nt verir.
Allah derim
* pek bozuk bir i iin sorulan "ne dersin?" sorusuna kar "syleyecek baka sz bulamyorum" anlamnda
kullanlr.
Allah dirlik dzenlik versin
* Tanr aile huzuru versin.
Allah dokuzda verdiini sekizde almaz
* aln yazs ne ise o olur.
Allah drt gzden ayrmasn
* "Tanr, ocuu yetim veya ksz brakmasn" anlamnda bir iyi dilek sz.
Allah dmanma vermesin
* anlatlan bir ktln bykln belirtmek iin sylenir.
Allah ecir sabr versin
* ba sal dilei olarak sylenir.
Allah eksik etmesin
* Tanr yokluunu gstermesin.
* birinin yapt bir hizmet anl rken onun iin teekkr yollu sylenir.
Allah eksikliini gstermesin
* pek gerekli olan bir eyin kusuru anlat lrken, byle de olsa onun varlna kredildiini anlat r.
Allah emeklerini eline vermesin
* Tanr emeklerini boa karmasn.
Allah esirgesin (veya saklasn)
* Tanr korusun! Tanr kt durumla kar lat rmas n!.
Allah etmesin
* olmas istenilmeyen bir durumdan veya bir olaydan sz edilirken sylenir.
Allah gecinden versin
* "ok yaayasn"' anlamnda kullanlan bir iyi dilek sz.
Allah gstermesin
* Tanr kt bir durumla karlamaktan korusun.
Allah hakk iin
* ant imek veya ant vermek iin kullanlr.
Allah Halil brahim bereketi versin
* Tanr ok versin, bereket versin.
Allah hayrl etsin
* genellikle bir olay balangc nda "Tanr uurlu etsin" anlamnda sylenir.
Allah herkesin gnlne gre versin
* Tanr herkesin dileini yerine getirsin.
Allah honut olsun
* bir kimsenin, kendisine iyilii dokunan biri iin kulland bir iyi dilek sz.
Allah iin
* gerekten, dorusu.
Allah iki iyilikten birisini versin
* (ar hasta iin) ya lsn kurtulsun, ya iyi olsun.
Allah iyili ini (veya ly n ) versin
* hoa gitmeyen bir davran karsnda hogr ile sylenir.
Allah kabul etsin
* sevap say lan bir i yapld nda sylenir.
Allah kahretsin
* "Tanr cezas n versin" anlam nda bir ilenme sz.
Allah kavutursun
* birinin yak n, bulunduu yerden ayrl nca kalanlara kavuma dileinde bulunmak iin sylenen sz.
Allah kazadan beldan saklasn
* Tanr'n n insan trl ktlklerden korumas dileiyle sylenen bir iyi dilek sz.
Allah kerim
* Tanr byktr, Tanr'ya gvenmeli.
Allah ksmet ederse
* Tanr izin verirse.
Allah korusun (veya saklas n)
* Tanr tehlikeye, kt duruma drmesin!.
Allah kuru iftiradan saklasn
* bir sulama karsnda bunun srf iftira olduunu anlatmak iin sylenir.
Allah manda ifal versin
* ok veya ar yemek yiyenler iin aka yollu sylenir.
Allah mbarek etsin
* kutlu olsun.
* onaylanmayan bir durumda alay yollu kullan lr.
Allah mstahak n versin
* (gerek veya alay anlamnda) kma anlatan bir sz.
Allah ne verdiyse
* yemek olarak evde ne varsa.
Allah mrler versin
* sayg gsterilen bir kimseye selm veya teekkr olarak sylenir.
Allah vm de yaratm
* ok gzel olanlar iin sylenir.
Allah rahatlk versin
* genellikle yatmaya gidilirken sylenen bir iyi dilek sz.
Allah rahmet eylesin
* lleri hayrla anmak iin sylenir.
Allah rzas iin
* dilencilerin para isterken syledikleri yalvarma sz.
* ne olursun.
* karl k beklemeksizin.
Allah sa gz (veya eli) sol gze (veya ele) muhta etmesin
* Tanr kimseyi kimseye, en yaknlarna bile muhta etmesin.
Allah selmet versin
* yola kanlara "Tanr kazadan beldan korusun" anlamnda sylenen bir uurlama sz.
* yolda glk iinde bulunanlara iyi dilek sz olarak kullanlr.
* uzaktaki tandklar anlrken kullanlr.
* birinden pek yana olmayan bir sz sylenecei zaman onun adndan nce getirilen giri sz.
* "keyfin bilir, gidersen git" anlamnda kullanl r.
Allah senden raz olsun
* yaplan bir iyilik kars nda "Tanr seninle birlik olsun, iyiliini senden esirgemesin" anlamnda teekkr
olarak kullanlr.
Allah seni (veya sizi) inandrs n
* doru sylyorum, Tanr tan ktr.
Allah son grl versin
* Tanr, yall kta sknt gstermesin.
Allah sonunu hayr etsin
* bir iin sonucu iin kayg duyulduunda sylenen bir iyi dilek sz.
Allah taksimi
* eitlik gzetilmeden yaplan paylatrma, kul taksimi kar t.
Allah taksimi
* Eitlik gzetilmeden yaplan paylatrma kul taksimi kart.
Allah taksiratn affetsin
* (ller iin) Tanr kusurlarn balasn.
Allah tamamna eritirsin
* herhangi bir i veya olay n iyi sonulanmas dileiyle sylenir.
Allah tekrarna erdirsin
* tekrar bu gnleri grn.
Allah utandrmas n
* bir ie girienlere sylenen baar dilei.
Allah var (veya Allah' var)
* dorusunu sylemek gerekirse.
Allah vere de
* iyi dilek anlatr.
Allah vergisi
* Tanr vergisi, yaradl tan olan yetenek veya zellik.
Allah vermesin
* bir eyin olmamas dileini anlatr.
Allah versin
* iyi bir ey ele geirenlere memnunluk bildirmek iin, bazen de tak lma ve aka iin sylenir.
* dilenciyi savmak iin sylenir.
Allah yaps
* nsanlar tarafndan deil de tabiatta olduu gibi.
Allah yaratt dememek
* kyas ya dvmek, ok hrpalamak.
Allah yazd ise bozsun
* gereklemesi istenmeyen bir olay veya durum iin kullanl r.
Allah yr ya kulum demi
* az zamanda ok para kazananlar veya iinde ok ilerleyenler iin sylenir.
Allah ziyade etsin
* (kahve ve yemekten sonra) "Tanr artrs n" anlam nda kullanlan bir iyi dilek sz.
Allah'a (bin) kr
* "hamdolsun", "bereket versin" gibi durumdan memnun olunduunu anlatr.
Allah'a bir can borcu var
* Allah'a verecei canndan baka hi kimseye bir borcu yok.
Allah'a emanet
* "Tanr esirgesin" anlamnda birini verken sylenir.
Allah'a emanet olun
* ayrlann kalana syledii bir esenleme sz.
Allaha smarladk
* Ayrlan n kalan veya kalanlara syledii bir iyi dilek sz.
Allah'a yalvar
* kendi kusuru yznden g bir duruma dp yaknan kimseye "ben sana yardm edemem, benden bir ey
umma" anlam nda sylenir.
Allah' (veya Allah'n) seversen
* "Allah akna" gibi, yerine gre ant verme, yalvarma iin kullanlmakla birlikte, ama veya usan gibi
duygular da anlatr.
Allah' ok, insan az bir yer
* pek ss z ve kuytu bir yer.
Allah' m!
* iddetli bir duygulanma anlatan nlem.
Allah' n (veya Tanr'nn) gn
* (b kknlk duygusu ile) hemen hemen her gn.
Allah' n adam
* garip, saf, zavall (kimse).
Allah' n bels
* varl znt veren.
Allah' n binasn ykmak
* kendini veya bakas n ldrmek.
Allah' n cezas
* pek yaramaz, irret.
Allah' n emri
* kader.
Allah' n evi
* cami, mescit.
* insan gnl.
Allah' n gazab
* ok s k nt veren ey.
Allah' n hikmeti
* beklenmeyen, sebebi anlalmayan veya a lan eyler iin kullan lr.
Allah' n iine bak
* (bir iin, bir olay n) beklenmedik, alacak bir durum almasnda kullan lr.
Allah' n kulu
* insan, kimse, kii.
Allah' ndan bulsun
* ben kendisine bir ey yapmayacam, yapt ktln cezasn Tanr versin.
Allah' n seversen
* istek, dilek ve yalvarma amacyla kullanl r.
allahl k
* Kendisinden hibir ite yararlk umulmayan saf ve zarars z (kimse).
allahsz
* Tanr'y tanmayan, Tanr'nn varl na inanmayan, Tanrsz.
* Ac masz, insafs z, vicdans z.
allahszlk
* Tanrszlk.
Allah'tan
* iyi ki.
* yaradl tan.
Allah'tan kork!
* "yapma, utan, yaz kt r!".
Allah'tan korkmaz
* can yak c, insafsz, acmasz.
Allah'tan umut kesilmez
* daha ok ar hastalar iin sylenilen "iyileebilir" anlamnda bir iyi dilek sz.
Allahlem
* Tanr daha iyisini bilir anlam nda kullan lr.
Allahteal
* Yce Tanr , ulu Allah.
allak
* Sznde durmaz, dnek, aldat c.
* Kendisine gvenilmesi doru olmayan (kimse).
allak bullak
* Alt st, karmakark.
allak bullak etmek
* karmakar k bir duruma getirmek, dzeni bozmak.
* (akl n, zihnini) dnemez duruma getirmek.
allak bullak olmak
* ok kark duruma gelmek, alt stne gelmek, karmakar k olmak, dzeni bozulmak.
* (akl, zihin) akna dnmek, karmak, armak.
allama
* Allamak ii.
allamak
* "Sslemek, donatmak" anlamna gelen allamak pullamak deyiminde geer.
allme
* Derin ve ok bilgisi olan, ok bilgili.
allme kesilmek
* her eyi bilir grnmek.
allmelik
* Allme olma durumu.
allmelik taslamak
* bilgisiz olduu hlde her eyi bilir grnmek.
allanma
* Allanmak ii.
allanmak
* Sslenmek.
allama
* Allamak ii veya durumu.
allamak
* Al duruma gelmek.
allegretto
* Bir parann allegrodan biraz daha ar al nacan anlatr.
allegro
* Bir parann canl, neeli ve hzl alnacan anlatr.
allem
* Bir ii istedii duruma getirmek iin "her trl kurnazca areye bavurmak" anlamyla allem etmek kallem
etmek deyiminde geer.
all
* zerinde al renk bulunan.
all pullu
* Gz al c renkler ve eylerle sslenmi.
allk
* Al olma durumu.
* Kadnlarn ss iin yanaklarna srdkleri al boya.
alma
* Almak ii.
* Al nt, iktibas.
alma
* Bir elektrik akmn alp baka bir kuvvete eviren cihaz, al c, ahize, reseptr.
almak
* Bir eyi veya kimseyi bulunduu yerden ay rmak.
* Bir eyi elle veya baka bir arala tutarak bulunduu yerden ay rmak, kald rmak.
* Yannda bulundurmak.
* Birlikte gtrmek.
* Satn almak.
* Ele geirmek, fethetmek.
* ine smak.
* Kabul etmek.
* Kendine ulatrmak, iletilmek.
* eri szmak, iine ekmek.
* (erkek, kadn iin) ... ile evlenmek.
* Srkleyip gtrmek.
* Kazanmak, elde etmek.
* Zararl, tehlikeli bir eye uramak.
* Brmek, sarmak, kaplamak.
* Ksaltmak, eksiltmek.
* Yolmak, koparmak.
* Yerini dei tirmek, ekmek.
* Temizlemek.
* (du, banyo iin) Yapmak; ykanmak.
* (ieri) Gtrmek.
* Bir yeri savala ele geirmek.
* (tat veya koku iin) Duymak.
* rtmek, koymak.
* (sre iin) Dei tirmek.
* ... gibi anlamak.
* Balamak.
* Davran veya makam deitirmek.
* (iecek veya sigara iin) mek.
* Yutmak; kullanmak.
* (yol iin) Gitmek, (mesafe) katetmek.
* almak.
* Greve, ie balatmak.
* Grevden, iten ekmek.
* Kazan salamak.
* (lm sebebiyle) Ayrlmak.
* Gidermek, yok etmek.
* Soldurmak.
* Vcuttaki hasta bir organ ameliyatla karmak.
* (motor) almas iin gerekli olan elektrik veya yakttan yararlanr duruma gelmek.
almamazlk
* Kabul etmeme durumu.
Alman
* Cermen soyundan olan halk ve bu halktan olan kimse.
* Alman halkna, Almanya'ya zg olan ey.
Alman gm
* inko, bak r ve nikelden yaplan, gm and rr bir ala m, mayor.
Alman papatyas
* Orta Avrupa'da yetien bir papatya tr (Anfhemis mobilis).
Alman usul
* Bir topluluk iin yaplan harcamada giderlerin herkese eit olarak bltrlmesi yntemi.
almanak
* Yl n gn, hafta, ay gibi blmlerinden baka, bayram, yl dnm gibi belli gnleri ve birtakm astronomi,
meteoroloji, istatistik bilgilerini gsteren kitap biiminde takvim.
Almanca
* Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile svire'nin bir blmnde kullanlan
dil.
* Almanlarn kulland dil.
* Bu dile zg olan.
Almanc
* Almanya yanls olan (kimse).
* Almanya'da alan Trk iisi.
Almanc lk
* Almanc gibi davranma.
Almanlama
* Almanlamak i i veya durumu.
Almanlamak
* Alman yaay tarzn benimsemek.
Almanlatrma
* Almanlatrmak ii.
Almanlatrmak
* Almanlara zg yaay tarz kazandrmak.
alma
* ki veya daha ok eyin sra ile deitirilerek kullanlmas veya kendiliinden deierek almas, keikleme,
mnavebe.
* Birinin doru olmas tekinin yanll n gerektiren iki nermenin oluturduu sistem.
almak
* ki veya daha ok eyin sralanmalar nda deiiklik olan.
* Almal olarak ileyen, mtenavip, alternatif.
almak yapraklar
* Sap n iki yan nda karl kl deil de aralkl olarak bir sada, bir solda bitmi yapraklar.
almakl k
* Dnml ve dzenli sralanma.
almal
* Alma nitelii olan.
alna
* Bir eyin n taraf, n yz.
aln ak yz ak
* ekinecek hibir durumu veya ay b olmayan.
alnna kara srmek
* bir kimsenin haksz yere kt tan nmasna yol amak.
alnnda yazlm olmak
* bir olay n, kiinin bana gelmesini Allah'n buyurmu olduuna inanmak.
alnndan pmek
* beenmek, takdir etmek.
alnn karlamak
* kmseyerek meydan okumak.
alnnn ak ile
* ayplanacak bir duruma dmeden, tertemiz, erefiyle, baar gstermi olarak.
alnnn kara yazs
* kt kaderi, kt talihi.
alo
* Telefon konumasnda kullan lan seslenme sz.
alogami
* Bir iek tepeciinin baka bir iek tozu ile tozlanmas.
alotropi
* Karbon, fosfor gibi maddelerin, fiziksel bakmdan ayr zellikler gsterebilmesi durumu.
alp
* Yiit, kahraman.
Alp eren
* Dervi.
* Mcahit.
Alp yldz
* Dalar n ok yksek yamalar nda yetien bir iek (Paradisia liliastrum).
alpaka
* ifte parmakllar tak m nn devegiller snf ndan, Gney Amerika'da yaayan, uzun tyl, memeli bir
hayvan (Lama glama pacos).
* Bu hayvann yn veya bu ynden dokunan kuma.
alpaks
* Kolayca bklebilen alminyum ve silisyum kar m.
alpinist
* Dac.
alpinizm
* Dacl k.
alplk
* Alp olma durumu, yiitlik, kahramanlk.
alimi
* Elementleri altna evirmek isteyen bir i alan, simya.
alimist
* Alimi ile uraan kimse, simyac.
alt
* Bir eyin yere bakan yan, st kart.
* Bir nesnenin taban.
* Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen blm.
* Bir eyin yere yakn blm.
* Birka eyin iinden bize gre uzak olan.
* (birka eyden) Yere yakn olan.
* Alt kelimesi "... altnda" biiminde kullanld nda "bir eyin etkisinde" anlam n verir.
* Alt bir isimle tamlama kelime oluturduunda a) nceki ismin kavramna etki veya yer anlam katar: Ayak
alt. b) (snflamalarda) ikinci derecede olan.
* (kaynatma veya piirmede) Yanan ocak, ocak alevi.
alt alta
* Birbirinin alt nda olarak.
alt alta st ste
* birbirleriyle itiir kalkr durumda.
alt blm
* Yaz larda blmlerin ayr ld paralardan her biri, ayrm.
alt cins
* Bir cins iinden ayrlan ikinci derecede bir cins.
alt ene
* nsan ve hayvanlarda yiyecekleri inemeye yarayan, oynayabilen ene.
alt ene oynamak
* yemek, imek.
alt damak
* Damaklardan altta olan .
alt deri
* st derinin altnda bulunan ikinci tabaka, hipoderm.
* Baz gvde ve yapraklar n st derilerinin altnda bulunan, ou kez hcre zarlar kal nlam zel doku,
hipoderm.
alt di
* Alt ene zerinde s ralanm dilerin biri.
alt dudak
* Dudaklardan altta bulunan .
* Bceklerin az sisteminde bulunan alt para.
alt etmek
* stnlk salamak, yenmek, s rtn yere getirmek.
alt familya
* Bir familyann iinden ayrlan ikinci derecede bir familya.
alt geit
* Trafik ak m n kesmemek iin bir yolun altndan geirilen yol.
alt gverte
* Gemilerde gvertelerden altta bulunan.
alt hava yuvar
* Dnyamz kuatan atmosferin 10 km kalnlnda olan alt katman.
alt rk
* Ayn rk iinde yetitirme amacna ve evreye bal kal narak deime uratlm ve bu yolla rk iinde
zellikle fizyolojik nitelikleri bakmndan kaltsal sapma gsteren hayvan topluluu.
alt kart
* Konusu ile yklemi ayn olan, biri tikel olumlu, br tikel olumsuz, kar karya konmu iki nermeden
her biri: Baz insanlar bilgindirler" ile "Baz insanlar bilgin deildirler" gibi.
alt kat
* Bir yapn n veya aracn katlarndan altta bulunan blm.
alt kurul
* Belli bir konuyu ele almak amacyla bir kurul iinden birka kii seilerek oluturulan kurul.
alt olmak
* yenilmek.
alt snf
* Bir s nf iinden ayrlan ikinci derecedeki sn f.
alt ube
* Bir ube iinde kurulan ikinci derecedeki ube.
alt tabaka
* Tabakalardan altta bulunan.
alt takm
* Bir tak m iinde kurulan ikinci derecedeki takm.
alt taraf (veya yan )
* geriye kalan.
* iin daha sonras.
* deeri, olup olaca.
alt tr
* Bir tr iinde ayrlan ikinci derecedeki tr.
alt st
* ok kark ve da nk.
alt st brei
* nce bir yz, sonra evrilerek br yz k zartlarak piirilen brek.
alt st etmek
* alt yzn st yzne getirmek.
* ok kark duruma getirmek, dzenini bozmak.
* zarar vermek, ykmak.
* huzursuz etmek, rahatszl k vermek.
alt st olmak
* ok kark duruma gelmek.
* heyecanlanmak, zlmek, tedirgin olmak, y k lmak.
* rahats zlanmak.
alt yan kmaz sokak
* sonu gelmeyen, sonu al namayan iler iin sylenir.
alt yap
* Bir yap iin gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik gibi tesisatlarn hepsi.
* Toplumun ekonomik yapsn oluturan ve insan bilincinden bamsz olarak biimlenen retim
ilikilerinin hepsi, st yap kart.
alt yaz
* Gazete, dergi gibi yay nlarda kan resim ve fotoraflar aklayan yaz.
* Yabanc dildeki bir filmin konumalarn eviri olarak grntnn alt nda veren yaz.
alt yazlama
* Alt yaz lmak ii.
alt yazlamak
* Alt yaz lar hazrlamak ve gerekletirmek.
alt yazlay c
* Alt yaz lamak iini yapan (kimse).
alt yazl
* Alt yaz s bulunan (film, grnt).
Altayca
* Altay Trkesi.
* Trk, Mool, Manu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin kendisinden tredii varsaylan ana dil.
Altayist
* Altayistik ile uraan kimse.
Altayistik
* Altay grubuna giren Trk, Mool, Manu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kltr ve tarihleriyle
uraan bilim dal.
alternatif
* Seilebilecek bir baka yol, yntem; seenek.
* Almak.
* Dalgal (akm).
alternatr
* Dalgal elektrik akm veren rete.
altes
* Prens ve prenseslere verilen eref unvan .
* Bu unvan ta yan kimse.
alt
* Beten sonra gelen say nn ad ve bu say y gsteren rakam, 6, Vl.
* Beten bir artk.
alt alay st kalay
* ii d gibi zenilmi olmayan eyler iin sylenir.
Alt Karde
* Kuzey kutup ynnde, Byk Ay 'n n karsnda bulunan takm y ldz.
alt kar beberuhi
* ksa boylu olanlar iin alay yollu sylenir.
alt kaval st ihane
* Bkz. alt kaval st ihane.
alt kaval, st i hane
* (giyim iin) alt , stne uymaz.
alt okka etmek
* birini kollarndan ve bacaklar ndan tutup yukar kaldrarak sallamak veya gtrmek.
alt ya olmak
* ie birtak m oyunlar karmak, byle bir ie girimekte sak ncalar bulunduu anla lmak.
alt yol
* Alt yolun birletii yer.
altdan yemek
* hastahanelerde hi perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek.
altgen
* Alt kenarl okgen, mseddes.
altk
* Konusu ile yklemi ayn olan, biri tmel olumlu, biri tikel olumlu; biri tmel olumsuz, biri tikel olumsuz iki
nerme aras ndaki balant durumu, mtedahil: "Kimi insanlar fanidir" nermesi "Btn insanlar fanidir"
nermesinin alt olur.
altl
* Alt paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden alt tane bulunan.
* skambil, domino gibi oyunlarda zerinde alt i areti bulunan kt veya pul.
* Divan edebiyatnda her bendi alt msradan oluan nazm biimi.
altlk
* Alt s bir arada, alt taneden olumu, alt tane alabilen.
altn
* Atom say s 79, atom arl 196,9 olan, 10640 C de eriyen, kolay ilenen, yksek deerli, paslanmaz
element, ksaltmas Au.
* Alt ndan yaplm.
* Alt ndan yaplm sikke.
* Nitelii iyi olan, stn nitelikte olan, deerli.
altn ad pul oldu, kz ad dul oldu
* uygunsuz davran lar yznden temiz tannan kiilii lekelendi.
altn adn bak r etmek
* kt iler yaparak temiz ve parlak nn karartmak.
altn anahtar her kapy aar
* para olunca her glk yenilebilir.
altn babas
* ok zengin, paras ok olan kimse.
altn beik
* Bir elleriyle kendi bileklerini kavrayan iki kiinin, teki elleriyle kar lkl olarak birbirlerinin bileklerini
tutmalar .
altn bilezik
* Alt ndan yaplm kola taklan ve pek ok tr olan ss eyas .
* Para getiren sanat veya meslek.
altn a
* En parlak ve mutlu a.
altn eli bak kesmez
* varlkl veya deerli kiilerin elini kimse bkemez.
altn gibi
* altna benzeyen, sar.
altn kaplama
* Herhangi bir metal alt n suyuna bat rlarak ince bir altn tabaka ile sarlarak alt na benzetilmek.
altn kesei
* Yerden temiz kle durumunda kan alt n.
altn kesmek
* ok para kazanr olmak.
altn kk
* Gney Amerika'da yetien, kusturucu nitelii olan bir kk, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha).
altn kp
* Alt n para biriktiren; paras ok olan.
altn leene kan kusmak
* varlk iinde hastalk veya sknt ekerek yaamak.
altn saat
* zlenme orann n en ok olduu vakit, prime time.
altn sar s
* Alt n rengini andran.
altn suyu
* Bir k s m konsantre nitrik asit ile veya drt ksm konsantre hidroklorik asitten olumu, zellikle pltin
ve altn gibi metalleri zmekte kullan lan bir karm.
altn topu
* gzel ve tombul olan kucak ocuklar iin bir benzetme sz olarak kullanl r.
altn tutsa, toprak olur (veya altna yap sa elinde bakr kesilir)
* giriti i ilerde byk talihsizliklere urayan kimsenin durumunu anlatr.
altn yamurcun
* Bir tr ku, yamur kuu.
altn yl
* Elerin birlikte ulatklar 50. evlilik yl.
altn yumurtlayan tavuk
* meslei, sanat, paras olan, gelirli kimse.
* turist.
altn yrekli olmak
* ok iyi niyetli olmak, yumuak huylu grnmek.
altna etmek (veya karmak)
* yatana veya donuna abdest etmek.
altnba
* Daha ok Ege blgesinde yetien, yuvarlak, kalnca kabuklu gzel bir kavun tr.
altnc
* Alt saysn n sra sfat , srada beinciden sonra gelen.
altnc duygu
* n sezi.
altnc his
* Bkz. alt nc duygu.
altnda kalmak
* ezilmek.
altnda kalmamak
* karl n vermek, grd iyilik veya ktl kar lks z brakmamak.
altndan apanolu kmak
* giriilen ite baa dert olacak bir durumla kar lamak.
altndan apanolu kmak
* bir ite baa dert olacak bir durumla, bir sorunla kar lamak.
altndan girip stnden kmak
* mal , paray dncesizce harcayp tketmek.
altndan kalkamamak
* bir ii baaramamak, becerememek, stesinden gelememek.
* kendini savunamamak.
altndan kalkmak
* bir gl yenmek, baarmak.
altn izmek
* (bir szn) nemini belirtmek, zerine dikkati ekmek; vurgulamak.
altn slatmak
* yatana veya donuna kk abdestini etmek.
altn stne getirmek
* sz veya tutumuyla evreyi birbirine drmek, karmakark etmek.
* bir ey bulmak iin aramadk yer brakmamak.
altnlama
* Alt nlamak ii veya durumu.
altnlamak
* Alt n durumu veya grnm almak.
altnoluk
* lemeli kadn alvar.
* Alt n srma veya klaptanla ilenmi izgili ipek kuma ve bu cins kumalarn stnde bulunan srma
i lemeli yollar.
* Sarklar n stne sar lan s rma erit.
altntop
* Turungillerden, s cak blgelerde yetien bir meyve aac, greyfrut (Citrus decumana).
* Bu aacn kanarya sars renginde, tad acms meyvesi, k z memesi, greyfrut.
altntop
* ki eneklilerden, uzun, dikenli ve krecikler hlinde saplar olan bir kakts tr (Trollius ranunculoides).
altparmak
* Ellerinde veya ayaklarnda altar parma olan (kimse).
* ri bir tr palamut bal.
* Ayr renkte alt yolu olan kuma.
* Bu kumatan yaplan gelin giysisi.
altpatlar
* Alt tane fiek alan toplu tabanca, revolver.
altar
* Alt saysn n letirme biimi; her birine alt, her seferinde alts bir arada olan.
altz
* Bir doumda dnyaya gelen alt (karde).
altimetre
* Ykseklikler.
altlama
* Altlamak ii.
altlamak
* zel diye alnan bir eye, genel bir kavramn altnda yer vermek.
altl
* Alt olan.
altl stl
* Alt ve st birlikte.
* Alt ve st katta olmak zere, birlikte.
altlk
* Tabak veya bardak alt.
* Hayvanlarn altna yay lan ot veya saman.
* Arabaya koulan atlar n yollar kirletmemesi iin kuyruunun altna yerletirilen torba.
altm
* Elli dokuzdan sonra gelen say nn ad ve bu say y gsteren rakam, 60, LX.
* Alt kere on, elli dokuzdan bir artk.
altm alt
* Altm alt say almakla kazan lan bir eit iskambil oyunu.
altm altya balamak
* temelli olmayan bir zmle durumu kurtarm grnmek.
altm drtlk
* Bir notann altm drtte biri deerinde olan nota.
altm ar
* Altm sfatnn letirme biimi, her birine altm , her defasnda altm bir arada olan.
altm nc
* Altm sfatnn sra bildiren biimi, srada elli dokuzuncudan sonra gelen.
altm l k
* inde altm tane bulunan.
* Altm ya nda olan veya grnen.
alto
* Kemanla viyolonsel aras byk keman, viyola.
* Kontralto.
altta kalann can ksn
* "herkes ban n aresine baks n, gc yetmeyen ne olursa olsun" anlamnda kullanl r.
altta kalmak
* herhangi bir atmada, ekimede yenilmek.
altta yok stte yok
* yoksul, fakir.
alttan (veya aadan) almak
* sert konuan birine kar yumuak, olumlu davranmak.
alttan alta
* gizlice, el alt ndan.
alttan gremek
* gizli gizli yenme yollarn kollamak.
altun
* Alt n renginde olan.
alfte
* ffetsiz, oynak, cilveli (kadn).
alftelik
* Alfte olma durumu.
almin
* Suda znmeyen, 20500 C de eriyen, beyaz bir toz olan alminyum oksit (Al2O3).
almina
* Bkz. almin.
alminyum
* Atom numaras 13, atom arl 26,98 olan, gm parlaklnda, beyaz, 6600 C de eriyen hafif bir
element. Ksaltmas Al.
* Alminyumdan yap lm.
alminyum ta
* Boksit.
alvyon
* Akarsularn tayp yd klar bal k, kil gibi ok ince taneli eylerin kum ve ak lla karmasyla oluan yn,
l .
alveol
* Torba biiminde kk boluk veya genilemi ksm.
alvere tulumbas
* Emme basma tulumba.
alyans
* Nian yz.
alyon
* Para babas.
alyuvar
* Kana al rengini veren, ekirdeksiz, yuvarlak, kk hcre, eritrosit.
Am
* Amerikyum'un ksaltmas.
am
* Diilik organ , fer.
-am / -em
* Fiilden isim treten ek: tut-am, dn-em vb.
ama
* elikili ve tutars z iki cmleyi birbirine balamaya yarar, amma.
* Uyarma veya artl bir ifade niteliinde olan bir cmleyi, baka bir cmleye balamaya yarar.
* Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cmleyi onun sebebi durumunda olan cmleye balar.
* Bir yargy veya bir buyruu pekitirmek iin de kullanl r.
* Bazen dikkati ekmek iin cmlenin sonuna getirilir.
m
* Grmez, kr.
ama ne
* ne ho.
* alacak nitelii olan.
amabile
* Bir parann sevimli ve cana yak n alnacan anlat r.
ama
* Eriilmek istenilen sonu, maksat.
* Gaye.
* Hedef.
ama d
* Gaye d, hedeflenen amacn dnda.
ama edinmek
* bir amaca ulama isteinde bulunmak.
ama gtmek
* bir amac gerekletirmeye al mak.
amalama
* Amalamak ii, hedef alma, istihdaf.
amalamak
* Bir amaca ulamay istemek, istihdaf etmek.
amalanma
* Amalanmak i i.
amalanmak
* Amalamak iine konu olmak.
amal
* Amac olan, gayeli.
* Bir amaca ynelik.
amallk
* Amal olma durumu.
amasz
* Amac olmayan, gayesiz.
amaszlk
* Amasz olma durumu.
amade
* (bir ii) Yapmaya hazr.
-amak
* Fiilden isim treten ek: bas-amak, tutamak, ka-amak vb.
amal
* ler, ilemler.
ml k
* m olma durumu.
amalierbaa
* Matematikte drt ilem terimine verilen ad.
aman
* Yard m istendiini anlat r.
* Bir suun ba lanmas nn istenildiini anlatr.
* Rica anlatr.
* Usan ve fke anlat r.
* Dikkat uyandrmak iin kullanl r.
* ok beenmeyi anlat r: Aman ne gzel ey! Bu anlamda kullanldnda buna da edat da getirilebilir.
* ama anlatr.
aman Allah (Allahm)
* ama, beenme veya beenmeme, korku gibi duygular belirtmek iin kullan lr.
aman bulmak
* kurtulmak.
aman dedirtmek (veya amana getirmek)
* kar koyan birini boyun emek zorunda b rakmak, zor durumda brakmak.
aman derim!
* sakn ha, byle bir i yapaym deme.
aman dilemek
* nce direnirken zor kar s nda boyun eip cann n balanmasn dilemek.
aman vermek
* cann balamak, ldrmemek.
aman vermemek
* rahat b rakmamak, gz at rmamak.
* acmayp ldrmek.
aman zaman
* Karsndakini yumuatmak iin sylenen szleri anlatr.
amana gelmek
* nce direnirken zor kar s nda boyun emek.
amann
* Korkma ve ama sz.
amanname
* slm devletlerinde dmana gvenlik iinde olduunu bildirmek zere verilen belge.
amansz
* Aman vermez, hi acmayan, cana kyc.
amansz hastalk
* Kanser.
amanszca
* ldrc bir durumda, ac masz olarak.
* Hogrsz olarak.
amas mamas yok!
* hibir zrn geerli olamayacan anlat r.
amas var
* herkesin bilmedii sakncas veya kusurlar var.
Amasya'nn barda, biri olmazsa biri daha
* ele geirilmeyen veya kaan bir eye zlmek botur, nk her zaman benzeri salanabilir.
amatr
* Bir ii para kazanmak iin deil, yalnz zevki iin yapan kimse, hevesli, profesyonel kar t.
amatrlk
* Amatr olma durumu.
amazon
* (eski alarn Amazonlarna benzetilerek) Erkek gibi, sava saflarnda yer alan kadn.
* Ata binen kadn.
ambalj
* Eyay sarmaya yarayan mukavva, kt, tahta, plstik madde gibi malzeme.
ambalj yapmak
* (bir eyi) bu gibi maddelerle paketlemek, sandklamak.
ambaljc
* Ambalj yapan kimse.
ambaljcl k
* Ambaljc olma durumu veya ii.
ambaljlama
* Ambaljlamak ii.
ambaljlamak
* Ambalj yapmak.
ambale etmek
* Birini dnemez duruma getirmek, ok yormak.
* Otomobili fazla gaz vermekten al maz hle sokmak.
ambale olmak
* ok yorulup i gremez, dnemez duruma gelmek.
ambar
* Genellikle tahl saklanan yer.
* Yiyecek ve baz eyann sakland yer.
* Geminin yk koymaya ayrlm yeri.
* Eya tama ileri yapan kurum veya ortaklk.
* Kum, akl gibi yap malzemesini lmekte kullanlan ve her yan ounlukla 75 cm olan kp lek.
* Genellikle tahl n ok retildii yer, blge.
ambarc
* Ambara bakan grevli, ambar memuru.
ambarcl k
* Ambarcnn grd i.
ambarda kurutma
* Kapal bir yerde, gl bir vantiltr kullanlarak salanan hava akm ile yeil ve sulu yemlerin kurutulmas .
ambargo
* Bir devletin, gemilerin kendi limanlar ndan ayrlmasn yasaklama buyruu.
* Bir maln serbest srmn engellemek iin konulan yasak.
ambargo koymak
* gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak.
* bir maln serbest srmn engellemek.
* bir mala el koymak, msadere etmek.
* siyas, ekonomik, sosyal alanlarda caydrma amacyla yapt rm uygulamak.
ambargoyu kaldrmak
* ambargo ile ilgili yasaklamay kald rmak.
ambarlama
* Ambar durumuna gelmek.
ambarlamak
* Ambar ii yapmak.
amber
* Amber bal ndan karlan gzel kokulu, kl renginde bir madde.
* Gzel kokulu baz maddelerin ortak ad.
amber aac
* Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum).
amber bal
* Balinagillerden, boyu 25 m'ye kadar kan, ba byk, dili, ok yrt c bir balk, ada bal (Catodon
macrocephalus).
amber iei
* Amber aacnn toparlak, f ndk byklnde, altn sars renginde gzel kokulu iei.
amberbaris
* Sar al.
amberbu
* Hindistan'da, ran'da yetien, piince gzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tr pirin.
amblem
* Soyut bir eyin, bir kavramn sembol olan varlk veya eya, belirtke.
amboli
* Atardamarda kann pht lamas veya ya paracklar nn olumas sonucunda meydana gelen tkanma.
amblns
* Hasta arabas , cankurtaran (arabas), cankurtaran.
amca
* Babann erkek kardei.
* Yal erkeklere sayg iin kullanlan seslenme.
amcalk
* Amca olma durumu.
amcalk etmek
* birine amca gibi yak nlk gstermek.
amcamla day m, hepsinden ald m paym
* yak nlar ndan bekledii ilgi ve yard m grmeyen bir kimsenin artk yeni bir dilekte bulunmaya niyetli
olmad n anlatmak iin sylenir.
amcazade
* Amcan n olu veya kz .
amel
* Yaplan i , edim, fiil.
* Bir kimsenin dinin buyruklar n yerine getirmek iin yaptklar.
* Srgn, trk, ishal.
amele
* i, emeki.
amele taburu
* Genellikle yol yap m ilerinde grevli amelelerden oluan birlik.
amelelik
* Amele olma durumu.
amel
* e dayanan, i stnde, tatbik, pratik.
* bakmndan, ie.
* Elverili, kolay, uygun, kestirme.
* Hareketle ilgili olan, yalnz dnce alannda kalmayp ie dnen uygulamal , tatbik.
amelimanda
* yapamaz durumda olan.
ameliyat
* Operatrn, hasta zerinde kesme ve dikme yoluyla yapt mdahale, operasyon.
* . ler, faaliyetler.
ameliyat geirmek
* ameliyat edilmi olmak.
ameliyat masas
* zerinde ameliyat yaplan zel donanml masa.
ameliyathane
* Hastalar n ameliyat edildii yer.
ameliyatl
* Ameliyat edilmi.
ameliye
* Yaplan i , ilem.
amenajman
* Devlete ve kiilere ait ormanlarn, nceden haz rlan p kabul edilmi esaslara uygun olarak iletilmesi.
* Tabi kaynaklar n iletilmesi.
amenna
* nand k anlam ile "yledir", "doru", "diyecek yok" gibi tasdik etme anlat r.
Ament
* Kur'an surelerinden birinin ad.
Amerika armudu
* Defnegillerden, Amerika'da yetien bir aa (Persea gratissima).
* Bu aacn armuda benzer yemii.
Amerika bademi
* Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir s cak iklim aac (Styrax americana).
Amerika elmas
* Antep fstgillerden, Amerika'da yetien bir aa, bilader aac (Anacardium occidentale).
* Bu aacn badem biiminde ekirdekli, armuda benzer yemii.
Amerika tavan
* Kemiricilerden, arka ayaklar ok uzun, kk bir memeli krk hayvan (Eriomys chincilla).
Amerika zm
* ekerci boyas.
Amerikal
* Amerika Birleik Devletleri halkndan olan kimse.
Amerikallama
* Amerikallamak ii veya durumu.
Amerikal lamak
* Amerikallarn yaay tarzn benimsemek.
Amerikan
* Amerika Birleik Devletleri halkndan olan kimse.
* Amerika'ya zg, Amerika ile ilgili olan.
amerikan
* Pamuktan dz dokuma, kaput bezi. Amerikan bezi biiminde de kullanl r.
Amerikan bar
* Lokanta, otel veya evlerde iki iin ayrlm ke.
Amerikan bezi
* Bkz. amerikan.
Amerikan salatas
* Rus salatas .
Amerikanca
* Amerika Birliik Devletlerinde kullanlan ngilizce.
Amerikanist
* Amerikan tarihi ve kltr ile uraan bilimci.
Amerikanvar
* Amerikalya yakan biimde, Amerikal gibi.
amerikyum
* Atom numaras 95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element. K saltmas Am.
ametal
* Metal olmayan elementler.
ametist
* Ss ta olarak kullanlan mor renkte bir tr kuvars.
amfi
* Amfiteatr kelimesinin k salt lm.
amfibi
* ki yaayl .
* Hem karada hem de suda hareket eden (tat), yzergezer.
amfibi harekt
* Kara ve deniz aralaryla yaplan manevra.
amfibol
* Piroksenlere yakn siyah, esmer, yeil renkli bir silikat grubu.
amfibyumlar
* Kurbaa ve semenderleri iine alan iki yaayl omurgallar sn f.
amfiteatr
* Dinleyicilerin oturduu, s ralar arkaya doru basamakl olarak ykselen salon.
* Yunan ve Roma'da ak hava tiyatrosu.
* Toprak paras.
amfizem
* Vcut organlar ndan bir blmnn hava ile imesi.
amfor
* ki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karn geni testi.
amfora
* Bkz. amfor.
amigo
* ounlukla spor yar malarnda seyircileri coturan kimse.
amigoluk
* Amigonun yapt i.
amil
* Yapan, etken, etmen, sebep, faktr.
amilz
* Niastay paralayarak ekere eviren bir enzim.
amin
* Amonyaktaki hidrojen yerine, tek deerli hidrokarbonlu kklerin gemesiyle oluan rnlerin genel ad.
min
* "Allah kabul etsin" anlamnda, dualarn arasnda ve sonunda kullanl r.
aminoasit
* Bir amino grubu ile bir karboksil grubu tayan, proteinlerin temel ta olan organik bileik.
amip
* Amipler tak m ndan, vcudunun biim dei tirmesiyle oluan geici kollar veya ayaklar zerinde srnerek
yer deitiren, tatl ve tuzlu sularda yaayan bir hcreli canl (Amoibe).
amipler
* Bir hcreli hayvanlar n kk bacakllar snfna giren bir tak m .
amipli
* inde amip bulunan.
* Amiplerin yol at.
amir
* Buyuran, emreden, st.
* Bir ite emir verme yetkisi olan kimse.
amiral
* Deniz kuvvetlerinde, ordudaki general rtbesine eit rtbedeki subay.
amirallik
* Amiral olma durumu.
* Amiralin makam.
amirane
* Amir gibi, amire yakan biimde.
amirce
* Amire yakr biimde, amir gibi.
amiriita
* Bkz. ita amiri.
amirlik
* Amir olma durumu.
amit
* Amonyan hidrojeni yerine bir asit kknn gemesiyle oluan birleiklerin snf ad .
amitoz
* Amip, akyuvar ve baz bakterilerde hcre blnmesi yoluyla olan oalma.
amiyane
* Kibarca olmayan, baya .
* S radan.
amiyane tabiriyle
* halk az ile, halk deyiiyle.
amma
* Bkz. Ama.
* Yanna getirildii kelimenin anlamna arl k katarak ama veya hayranlk anlatr.
amma velkin
* Ancak, bununla beraber.
ammada yaptn ha!
* sylenen bir sze pek inanlmadn ve aldn anlat r.
amme
* Halkn btn, kamu.
amme davas
* Kamu davas .
amme efkr
* Kamuoyu.
amme hukuku
* Kamu hukuku.
amme idaresi
* Kamu ynetimi.
amme menfaati
* Kamu yarar.
amnezi
* Haf za kayb , bellek yitimi.
amnios
* Dl kesesi.
amnios suyu
* Dl kesesini dolduran ve cenini iinde bulunduran sv, anak.
amonyak
* Azot ve hidrojen birleimi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3).
* inde bu gazn eritilmi bulunduu su, n ad r ruhu.
amonyaklama
* Amonyaklamak ii.
amonyaklamak
* Baz yemlerin amonyak veya bir amonyum bilei i ile kar trmak veya doyurmak.
amonyum
* Amonyakl tuzlarda maden rol oynayan bir birleim kk (NH4).
amonyum karbonat
* Hamur kabartmada maya olarak kullanlan karbonik asidin amonyum tuzu, nadr kayma .
amonyum slfat
* Sanayide sentez yolu ile elde edilen amonyum ntr slfat, azotlu gbrelerin en ok kullan lan dr.
amor
* Bir eit kuma.
amoralizm
* Ahlk dcl k, tre d cl k.
amorf
* Biimsiz.
amorti
* Birden denerek faizinin ilemesine son verilen tahvil.
* Piyangoda denen para kadar denen karlk.
amorti etmek
* bir giriimde yatr lan paray zamanla yeniden kazanmak.
amortisman
* Ta nmaz mallarn anmalar na karl k olarak, yll k krdan ayr lan belirli pay.
* Faizin ilemesine son vermek iin bir tahvilin birden denmesi.
amortisr
* Motorlu aralarda sarsnt, sallant gibi hareketleri en aza indiren, yaylar n gereksiz hareketlerini gidermeye
yarayan dzen.
* Bu dzeni kuran ge, cihaz, yumuatmalk.
amper
* Elektrik akmnda iddet birimi. Ksaltmas A.
amper saat
* Bir amper iddetinde ak m geiren bir iletkenden bir saat iinde geen elektrik miktar .
ampermetre
* Amperler.
amperler
* Bir elektrik akmnn iddetini lmeye yarayan aygt, akmler.
ampir
* Napoleon dneminde Fransa'da ve Avrupa'da yaylm olan yap, mobilya, giyim vb. slbu.
ampirik
* Bir kurama deil de yalnzca deneye, gzleme dayanan.
ampirist
* Deneyci.
ampirizm
* Deneycilik.
amplifikatr
* Alak veya yksek frekansl ak mlarn gerilimini, iddetini veya gcn artrmaya yarayan ara, ykselte.
ampul
* inde, elektrik akm ile akkor durumuna gelerek k verebilen bir iletkeni bulunan, havas boalt lm cam
ie.
* inde ou kez zerk edilecek, s v durumda il bulunan kk veya byk cam tp.
amptasyon
* Bir organ kesip karma.
* Herhangi bir btnden bir para kesme veya koparma.
amuda kalkmak
* iki eli stne dayanarak bacaklarn havada dikey tutmak.
amud
* Dikey, dikine, dik.
amudufkar
* Omurga kemii, bel kemii.
amut
* Dikme, dik durumda.
amyant
* Kolayca bklen ve atee dayanan liflerden olumu, bir tr ak asbest.
an
* Zamann blnemeyecek kadar ksa bir paras, lhza.
an
* ki tarla arasndaki s nr.
an
* Zihin.
-an / -en
* simden isim treten ek: oul-an > olan, k z-an, kk-en vb.
-an / -en
* Fiilden s fat treten ek.
ana
* ocuu olan kadn, anne.
* Yavrusu olan dii hayvan.
* Dince aziz tannan baz kadnlara verilen sayg unvan.
* Yal kadnlara saygl bir seslenme sz olarak kullan lr.
* Velinimet.
* Alaca n veya borcun, faizin dnda olan blm.
* Temel, as l, esas.
* izgilerden herhangi birini anlatan kelimeye sfat olarak geldiinde, o izginin, belirli bir kural alt nda
hareket ederek bir yzey oluturmaya yaradn anlatr.
ana ar
* Ar beyi.
ana avrat dz (veya dmdz) gitmek
* svmek, kfretmek.
ana baba
* Ana ile baban n oluturduu birlik.
ana baba bir
* ayn ana ve babadan olan (kardeler).
ana baba eline bakmak
* ana ve babann verdii para ile geinmek.
ana baba gn
* ok kalabalk.
* S knt l kalabal k, tell , tehlikeli zaman, yer veya durum.
ana baba yavrusu
* nazl bytlm ocuk.
ana bilim dal
* niversite veya fakltelerde blmlerin alt bilim veya uzmanlk dallar.
ana bir, baba ayr
* analar bir, babalar ayr olan (kardeler).
ana cadde
* ehirde ara sokaklarn ald geni yol.
ana izgi
* Belli bir kurala gre yrtlerek bir biimin olumasna yarayan izgi.
ana dal
* Aa, aak veya al larda gvdeden ilk kan ve bitkinin at sn oluturan dal.
ana defter
* Ticar bir kuruluun, ayl k ve bilno hesaplarn gsteren defter, byk defter, defterikebir.
ana deniz
* Ktalar birbirinden ay ran engin deniz, okyanus, umman.
ana deniz bilimi
* Oinografi.
ana dil
* Baka diller veya leheler tretmi olan dil.
ana dili
* nsann ocukken anasndan, evindekilerden ve soyca bal olduu topluluktan rendii dil.
ana direk
* Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel para.
ana dorusu
* Dnen silindirin yan yzn oluturan dikdrtgenin bir kenar.
* Dnen koninin yan yzn oluturan dik genin hipotensne verilen ad.
ana duvar
* Bir yapn n, drt bir ynn evreleyen kaln d duvar.
ana dnce
* Temel fikir.
ana fikir
* Belirli bir konuda bir yazn n temeli olan dnce.
ana gibi yr olmaz, Badad gibi diyar olmaz
* insanlar iinde bize ana kadar candan bal dost yoktur.
ana kadn
* Bir ailede veya bir toplulukta en ok saylan kadn.
ana kap
* Bir yapn n ssl, byk n kap s.
ana kara
* Yeryzndeki be byk kara parasndan her biri, kta.
ana kent
* Bir lkenin veya bir blgenin evresindeki yerleim yerlerine ekonomik ve toplumsal ynlerden egemen
olan ve genellikle lkenin baka lkelerle olan her trl ilikilerinin saland en nemli kenti, metropol, byk ehir.
* Bir lkede byk kentlerden herhangi biri, metropol, byk ehir.
ana kzna taht kurar, k z baht kocadan arar (veya ana kzna taht kurmu, baht kuramam )
* kocas iyi olmayan bir kadn, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz.
ana kitap
* Bir bilim alan nda yazlm temel kitap.
ana kk
* Tohumun imlenmesinden sonra kkn topraa dalarak gelimesi sonucu oluan ilk kk.
ana kralie
* Kral n annesi.
* Ar beyi.
ana kubbe
* Camilerde ayaklar veya ana duvar zerindeki kasnaa oturtulmu kubbe.
ana kuca
* Anan n sevgi ve sevecenlikle dolu evresi.
ana kuyu
* bir ocakta ana k ve havaland rmada kullanlan kuyu.
ana kuzusu
* Pek kk kucak ocuu.
* S knt ya, g ilere almam, nazl bytlm ocuk veya gen.
ana mektebi
* Bkz. anaokulu.
ana motif
* Bir sanat eserinde sk sk tekrarlanarak ona zellik kazandran motif, laytmotif.
ana muhalefet
* ktidar n dnda sayca en stn olan parti.
ana ortakl k
* Birok ortakln pay senetlerini elinde bulundurarak onlar denetimi alt nda tutan sermaye yatrm
ortakl , holding.
ana rahmine dmek
* dl yatanda cenin olumak.
ana saat
* Bir gzlem evi veya kurumda, saatler iinde en doru giden ve br saatlerin ayarlanmasnda kullan lan
saat.
ana sanl
* Soyadn ana ynnden alan.
ana sav
* leri srlerek savunulan dncelerin en belli bal olan.
ana saya
* Belirli bir yerleim birimine veya bir ehre verilen toplam gazn llmesi amacyla, ana da tm boru hatt
balangc na tesis edilen saya sistemi.
ana snf
* Genellikle be ya n bitirmi ocuklar ilkokul renimine hazrlayan sn f.
ana szleme
* Taraflar aras dzenlenen ilk ve temel szleme.
ana ehir
* Ana kent.
ana toplardamar
* Kirli kan kalbin sa kulak na boaltan iki byk toplardamardan her biri.
ana vatan
* Ana yurt.
* Bir eyin ilk kez yetitigi, grnd yer.
ana yap
* Bir yap btn iinde ykseklik ve biim bakmndan gze arpan, nemli blm.
ana yars
* Teyze.
ana yol
* Kk yollar n kendisine a ld byk yol.
* Cadde.
ana yn
* Kuzey, gney, dou ve bat ynlerinden her biri.
ana yurt
* lk yurt edinilen yer, ana vatan.
ana yrei
* Annelik duygusu, ana sevecenlii.
anabolizma
* zmleme.
anaca
* Ana olarak.
anack
* Kk anne.
* Sevimli, sempatik anne.
anacl
* Anasna dkn (ocuk) .
ana
* Yavru yetitirecek duruma gelmi olan hayvan veya yemi verecek durumdaki aa.
* ri, kart.
* Kurnaz, deneyli, bilgili, bana buyruk.
analama
* Analamak ii.
analamak
* Ana duruma gelmek.
analk
* Ana olma durumu.
anadan (yeni) domua dnmek (veya anadan yeni domu gibi olmak)
* dertsiz, tasasz, sal kl bir duruma gelmek.
anadan doma
* r lplak.
* doutan olan.
anadan grme
* annesinde grd gibi.
* geleneksel.
Anadolu
* n Asya'n n bir paras olarak Trkiye'nin Asya ktasnda bulunan toprana verilen ad.
Anadolulu
* Anadolu halk ndan olan (kimse).
anadut
* Ekin veya ot demetlerini arabaya yklemeye veya harman aktarmaya yarayan, uzun sapl ara, dirgen, yaba.
anaerki
* Soyda temel olarak anay alan ve ailede ocuklar ana kln na mal eden ilkel bir toplum dzeni,
maderahlik.
anaerkil
* Anaerki temeline dayanan, maderah, matriarkal.
anaerkillik
* Kadn n stnlne dayal toplumsal rgtlenme dzeni.
* Anan n egemen olduu aile hayat .
anaerobik
* Oksijensiz yerde yaayabilen, yetiebilen.
anafor
* Bir engelle karlaan su veya hava ak ntsnn dnerek ve ukurlaarak yapt evrinti, ters akntlarn
oluturduu dnme, erim, evri, burga, girdap.
* Karmakark, sinirli, g durum.
* Yolsuz veya emeksiz elde edilen ey.
anafora kapt rmak
* emeksiz, karl ksz olarak bakas nn yararlanmas na imkn vermek.
anaforcu
* Yolsuz veya emeksiz kazan peinde olan (kimse).
anaforculuk
* Anaforcu olma durumu.
anafordan
* yolsuz veya emeksiz olarak.
anaforlama
* Anaforlamak ii.
anaforlamak
* Yolsuz veya emeksiz olarak kazan elde etmek.
anaforlu
* Akntl , cereyanl .
anagram
* Bir kelimedeki harflerin yerini deitirerek elde edilen kelime.
anahtar
* Bir kilidi a p kapamak iin kullanlan ara, aar, ak.
* Bir eyin zembereini kurmak iin kullanlan ara, kurgu.
* ifre yazmak ve zmek iin kararlatrlm olan yol.
* stenilen yere veya aygta, istee gre elektrik ak m nn gemesini salamak iin kullan lan dzen,
komtatr.
* Somunlar veya vidalar evirerek sktr p gevetmek iin kullanlan elik sapl ara.
* Notalarn mzik merdivenindeki ykseklik derecelerini gstermek ve buna gre okunmasn salamak iin
portenin bana konulan iaret.
* Konserve kutularnn kapa n keserek amaya yarayan alet, aacak.
* Vesile, ara, vasta.
anahtar azl
* Mobilya kapaklarnn ve ekmecelerin yzlerine alan anahtar deliklerinin zerine ivilenen paslanmaz
elik veya dkmden yaplm ortas anahtara uygun, delikli metal ve plstik gere.
anahtar bitkiler
* Mera zerinde ok bulunan ve bunlarn doru bir ekilde otlatlmalar ile tm merann doru bir ekilde
otlanm olaca kabul edilen bitki trleri.
anahtar kelime
* Bir kompozisyonda kullanlan temann ifade edildii bal ca kelimelerden biri.
anahtar ta
* (yapcl kta) Kemerlerin en stndeki ta, kilit ta .
anahtar uydurmak
* bir kilidi amak iin kendi anahtarndan baka bir anahtar kullanmak.
anahtar vermek
* (tulat tiyatrosunda) komie nkte yapma kolayl vermek.
anahtarc
* Anahtar yapan, satan veya onaran kimse.
* Kap, kasa gibi yerlere anahtar uydurarak hrs zlk yapan kimse.
anahtarcl k
* Anahtarcn n yapt i.
anahtar beline takmak
* evde ynetimi ele almak.
anahtarlk
* Anahtarlar n kaybolmas n nlemek, kolayca kullanlmasn salamak iin tak ld maden, deri ve
benzerinden yaplan halka veya kl f.
-anak / -enek
* Fiil kklerinden isim treten ek.
anakonda
* Boagillerden tropikal Gney Amerika'da yaayan, avn sararak ve skarak ldren ylan (Eunectes
murinus).
anakronik
* a gemi, aa uymaz, eskimi.
anakronizm
* Tarihe aykrlk.
* aa uymama.
analat rma
* Analat rmak ii.
analat rmak
* Annedeki zellikleri kazandrmak.
anal
* Anas olan.
anal kuzu knal kuzu
* Bkz. anal.
anal kuzu, knal kuzu
* annesi sa olan ocuklarn mutluluunu anlatr.
analk
* Ana olan n durumu.
* Ana duygusu.
* Ana yerini tutan veya ana kadar yaknlk gsteren kad n.
* vey ana.
* Anaca davran .
analk etmek
* analk grevini yapmak veya ana gibi yaknl k gstermek.
analkzl
* Sala, tuz, su, bulgur ve kyman n yorularak kk kfteler hline getirilmesi ve bu malzemenin et suyu ve
nohut ile piirilmesiyle hazrlanan yemek.
analist
* Tahlil, analiz yapan kimse, zmleyici.
analitik
* zmlemeli.
analiz
* zmleme, tahlil.
analiz etmek
* zmlemek, tahlil etmek.
analizci
* Analizle uraan veya analiz yapan kimse.
analizr
* Analiz yapan cihaz, aygt veya organ.
analjezi
* Ary dindirme, ac duyumunu yok etme, ac yitimi.
analjezik
* Bkz. arkesen.
analoji
* Benzeim, benzeme.
* And r, andr ma.
* rnekseme.
analojik
* Analoji ile ilgili, benzemeye dayanan.
anam avradm olsun
* birini kesin olarak inand rmak iin sylenen ok kaba bir ant.
anam babam
* teklifsiz bir seslenme.
anam!
* Kadn erkek, byk kk herkese kar kullan lan teklifsiz bir seslenmek.
* Sese verilen tona gre ama, beenme, ac, znt gibi duygular anlat r.
anamal
* Sermaye, kapital.
* Bir ticaret iinin kurulmas, yrtlmesi iin gereken anapara ve paraya evrilebilir mallarn btn,
sermaye.
anamal birikimi
* Anamalcnn elde ettii artk deerin bir blmn kendi kullanrken byk blmn anamal na
ekleyerek onu bytmesi.
anamalc
* retim aralarn zel mlkiyetinde bulunduran, anamal sahibi, sermayedar, kapitalist.
* Anamalclk dzenini benimsemi.
anamalcl k
* Anamala dayanan ve kr amac gden retim dzeni, kapitalizm.
anan yahi, baban yahi
* birini, bir ie raz etmek iin gereinden ok verek yumuatmak amac gdldn bakasna anlatrken
kullanlr.
ananas
* Ananasgillerden, scak lkelerde yetien bir aa (Ananas sativus).
* Bu aacn tad, kokusu ok beenilen meyvesi.
ananasgiller
* Bir eneklilerden, scak lkelerde yetien ve rnei ananas olan bitki familyas .
an'ane
* Gelenek.
an'aneci
* Ananeye bal olan, geleneki.
an'anecilik
* Gelenekilik.
an'anesiz
* Gelenee sahip bulunmayan.
ananet
* Erkekte cinsel gszlk, pululuk.
an'anevi
* Gelenee dayanan, geleneksel.
anann ak st gibi (hell olsun)
* anam n st bana nasl hell ise, bu da sana yle hell olsun.
anann rekesi
* sama bir sze kar verilen kar lk.
anaokulu
* renim a na henz gelmemi iki ile alt ya arasndaki ocuklar okul dzenine hazrlayan eitim
kuruluu.
anapara
* letilen parann faiz katlmam btn.
anari
* Siyas ve idar kurumlardaki zlme sonucu olarak devlet denetiminin kalmamas durumu, bas zl k.
* Kargaa, baboluk.
anarik
* Anari niteliinde olan.
anarist
* Anari ile ilgili olan.
* Anarizm yanl s olan kimse.
anaristleme
* Anaristlemek ii veya durumu.
anaristlemek
* Anarist zellii tamak.
anaristlik
* Anarist olma durumu, ii.
anarizm
* Tarih artlar ne olursa olsun devletin ortadan kaldr lmas na alan reti.
anartri
* Dil tutukluu.
anas alamak
* ok s k nt ekmek, eziyet ekmek, bitkin duruma gelmek.
anas danas
* soyu sopu, btn aile.
anas klkl
* gr, davran, huy vb. bak mndan anas na benzeyen.
anas turp (veya sar msak), babas algam (veya soan)
* ne olduu belirsiz kimselerin ocuu.
anas yerinde
* bir gencin anas kadar yal (kad n).
anasl
* Kkten, asl olarak, esasl bir biimde.
anasna avrad na svmek
* birinin anas n ve karsn amalayarak irkin sz sylemek.
anasna bak, k zn al, kenar na bak, bezini al
* bir k zn karakterini renmek isteyenler, anas nn hlini gz nne alrlarsa aldanmam olurlar.
anasndan doduuna piman
* ok tembel, enge.
* canndan bezmi.
anasndan doduuna piman etmek
* ok eziyet etmek, ok zmek, bezdirmek.
anasndan emdii st burnundan (fitil fitil) gelmek
* bir ii yaparken ok sknt ekmek.
anasndan emdii st burnundan getirmek
anasn alatmak
* bir kimseye ok eziyet etmek, ok s k nt ektirmek.
anasn bellemek
* bir kimseye en byk ktl yapmak.
anasn eek kovalasn!
* sz edilen kimse veya i iin bkk nlk, dikkate almama ve umursamama anlatr.
anasn sat! (veya sataym)
* nem verme, aldrma, umursama, bunun iin gam yeme (yemem)!.
anasn n gz
* ok kurnaz, ok ak gz, dalavereci, hinoluhin.
anasn n ipini satm (veya pazara karm)
* ipsiz, kendisinden her trl soysuzluk beklenebilen (kimse).
anasn n kz
* anas nn huylar kendisinde de grlen k z.
anasn n krpe kuzusu
* pek kk kucak ocuu.
anasn n nikhn istemek
* bir eye deerinden ok para istemek.
anasr
* Unsurlar, geler.
anasz
* Anas olmayan.
anaszlk
* Anasz olma durumu.
anason
* Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur ilerinde ve rak yapm nda kullanlan, yurdumuzda ekimi
yaplan bitki (Pimpinella anisum).
anatomi
* nsan, hayvan ve bitkilerin yapsn ve organlar nn birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, terih.
* Beden yaps, gvde yaps.
* Bir eyin oluumunda gze arpan zel yap .
anatomici
* Anatomi uzman.
* Anatomi dersi veren retim yesi.
anatomik
* Anatomi ile ilgili.
* nsan vcudunun anatomisi ile ilgili.
anatomist
* Anatomiyle uraan bilimci.
anavaya
* Gc bal klarn Akdeniz'den Karadeniz'e kmas , katavaya.
anayasa
* Bir devletin ynetim biimini belirten, yasama, yrtme, yarglama glerinin nasl kullanlacan gsteren,
yurttalarn kamu haklarn bildiren temel yasa, kanunuesas, tekiltesasiye kanunu.
anayasac
* Anayasay savunan, anayasadan yana olan.
* Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse).
anayasal
* Anayasa ile ilgili.
anbean
* Dakikadan dakikaya, her an, gittike.
anca
* Ancak.
anca beraber, kanca beraber
* bir ite iki veya daha ok kimsenin, o i kt de gitse, birbirinden ayrlmamalar gerektiini anlat r.
ancak
* "Yalnz, sadece" gibi snrlama anlatr.
* "Olsa olsa", "en ok", "daha ok", "glkle" gibi, bir eyin daha ounun, ilerisinin olmad n gsterir.
* "Lkin", "ama", "yaln z" gibi bir dnceye kart ikinci bir dnceyi anlat r.
* En erken.
anez
* Genellikle hamsi, bazen de aa, sardalye veya tirsi balklarndan yaplan tuzlu ve yal ezme.
anda
* Ajanda.
* (oul durumunda) Anlar, hatrat.
* An , yadigr.
andante
* Yar yava, adagio ile andantino aras.
andantino
* Andante'den daha canl, daha h zl.
andaval
* Ahmak, aptal, beceriksiz, sakn, bn.
andavall
* Bn ve grgsz, beceriksiz (kimse).
andemi
* Belli bir blgede sk sk grlen hastal k.
andemik
* Belli bir blgede sk sk grlen.
andezit
* Pljiyoklzl bir yanarda kltesi.
and k
* S rtlan.
and r
* And rmak ii veya biimi, analoji.
* ki ey arasnda baz noktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil.
and rma
* And rmak ii, analoji.
* ltibas.
and rmak
* (bir ey) Baka bir eyi and rmak.
and rma
* And rmak ii.
and rmak
* Anmak iini yaptrmak.
* Benzer yanlar bulunmak, ar trmak.
and z
* Yapraklar dikenli olan bir eit ard.
* Servi aac.
* Krlarda yetien yaban bir otun kk.
and z otu
* Birleikgillerden, nemli yerlerde yetien, sar iekli, ac ve kokulu bir ot (nula).
andoskop
* Bkz. endoskop.
andoskopi
* Bkz. endoskopi.
andropoz
* Erkeklerde ya dnm.
anekdot
* Ksa veya zl anlat m olan gldrc hikye, fkra.
anele
* Gemilerde trl ilerde kullan lan bir tr demir halka.
anemi
* Kanszl k.
anemik
* Kansz.
anemometre
* Yeller.
anemon
* Da llesi.
aneroit
* Cva yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranl barometre.
anestezi
* Uyuturucu bir illa vcudun btnnde veya belirli bir blgesinde duyular n yok olmas, duyum yitimi.
anestezist
* Anestezi uzman .
anesteziyoloji
* Duyum yitimi bilimi.
anevrizma
* Bir atardamar n bir noktasnda oluan ur biimindeki geveme ikinlii.
angaje
* Szle veya yazl olarak balanan.
angaje etmek
* birini sz veya yaz ile balamak, taahht etmek.
angaje olmak
* szle veya yazl olarak bir eye balanmak.
angajman
* Yklenme, stlenme, balant , taahht.
angajmanl
* Balant s , taahhd olan.
angajmansz
* Balant s , taahhd olmayan.
angajmanszlk
* Angajman olmama durumu.
angarya
* Bir kimseye veya bir toplulua zorla, cret vermeden yapt rlan i.
* Klelik dzeninde kylnn derebeyine yapt zorunlu cretsiz hizmeti.
* Sava durumundaki bir devletin, kendi sularndaki yabanc bir devletin ticaret gemilerine el koyarak
bunlardan yararlanmas.
* Olaanst durumlarda veya s k ynetimde devletin vatandalara ait tatlara el koymas.
* Usand rc , b kt rc , zorla yap lan i.
angarya ekmek
* bir ii isteksizce, hat r iin yapmaya mecbur olmak.
angaryac
* Bakasna cretsiz i yaptran kimse.
angaryaya komak
* birini zorunlu olmad hlde bir ite almaya zorlamak.
ang
* Harman zaman fazla sap yklemek iin kz ve at arabalarn n iki taraf na taklan parmakl k.
angn
* nl, anlm, mehur.
Anglikan
* ngiliz kilisesine bal olan (kimse).
Anglikanizm
* ngiliz kilisesinin tuttuu inan yolu.
Anglofil
* ngiliz yanls.
Anglosakson
* V. ve VI. yzylda Byk Britanya'y ele geiren Cermen rkndan oymaklara verilen ad.
* Ana dili ngilizce olan kimse.
* ngilizlere has olan.
Angolal
* Angola'da yaayan (kimse).
angstrm
* Metrenin on milyarda biri deerine eit olan k dalgalarn lme birimi. Ksaltmas A.
angud
* Angut kuunun renginde.
angut
* rdekgillerden, tyleri kiremit renginde, evcilletirilebilen bir yaban kuu (Casarca ferruginea).
* Ahmak, kaba saba.
anha minha
* Aa yukar .
anhidrit
* Genellikle kaya tuzu ve al ta yla birlikte bulunan doal, susuz kalsiyum slfat.
an
* Hatra.
* Yaanm olaylar n anlatld yaz tr, hatra.
an k
* Haz r.
an klama
* An klamak ii.
an klamak
* Haz rlamak.
an klama
* An klamak ii.
an klamak
* Haz r olma durumu.
an klk
* Haz rlk.
an lama
* An lamak ii, an durumuna girme.
an lamak
* An nitelii kazanmak.
an lma
* An lmak ii.
an lmak
* Anmak iine konu olmak, hatrlamak.
an msama
* Hatrlama.
an msamak
* Hatrlamak.
an msanma
* Hatrlanma.
an msanmak
* Hatrlanmak.
an msatma
* Hatrlatma.
an msatmak
* Hatrlatmak.
an r
* Anrma i i veya biimi.
an rma
* Anrmak ii.
an rmak
* (eek) Barmak.
an rt
* Eein an rrken kard ses.
an rtma
* Anrtmak ii.
an rtmak
* Anrmas n salamak.
an trma
* An trmak ii.
* Bir yazda veya iirde bilinen bir olay, bir ataszn anlatma veya artrma sanat, telmih.
an trmak
* Bir eyi aka sylemeyip st kapal anlatmak, dolayl anlatmak, ima etmek ihsas etmek.
an t
* nemli bir olay veya byk bir kiinin gelecek kuaklarca tarih boyunca an lmas iin yaplan, gze
arpacak byklkte, sembol niteliinde yap , abide.
* nemi ve deeri ok olan eser.
an t mezar
* Grkemli, antsal mezar.
Antkabir
* Atatrk'n mezar.
* (kk a ile) Tarih deeri olan kiilerin mezar olarak yaplan ant deerindeki yap .
an tlama
* An tlamak i i.
an tlamak
* An t durumuna gelmek, ant deeri kazanmak.
* Sayg ve sevgi ile an lr duruma gelmek, abidelemek.
an tlat rlma
* An tlat rlmak durumu.
an tlat rlmak
* An tlat rmak durumuna getirmek.
an tlat rma
* An tlat rmak ii.
an tlat rmak
* An t durumuna getirmek, abideletirmek.
an tsal
* An t niteliinde olan, anta benzeyen, abidev.
* Bykl, grn ve gzelliiyle grenleri etkileyen, grkemli.
an ts
* An ta benzer.
an z
* Ekin biildikten sonra tarlada kalan kkl sap.
* Ekin biildikten sonra srlmemi tarla.
an z bimek
* anz ve tarla kenarndaki otlar bimek.
an z bozmak
* anz alt st etmek iin topra yzden srmek.
an zlk
* An z sklmemi tarla.
an
* Bir anda oluveren, apansz.
* Anszn, birdenbire.
an akn
* Bir anda gerekletirilen hcum.
an h z
* Bir andaki h z.
ande
* Hemencecik, bir anda, birden.
anden
* Anszn, birdenbire.
anif
* Sert, kaba.
anilin
* Benzenden treyen bir amin.
anilin boyalar
* Ta kmr eterinden elde edilen, fotorafl kta, basm ilerinde, boya sanayiinde kullanlan organik boya
cevheri.
animasyon
* Canland rma.
animato
* Bir parann canl al naca n anlatr.
animizm
* Canlcl k.
anjin
* Boaz mukozas nn i mesi, boak, yutak iltihab, hunnak, farenjit.
anjiyo
* Anjiyografinin ksaltmas.
anjiyo olmak
* anjiyografi ektirmek veya yaptrmak.
anjiyografi
* Damar iine x nlar n geirmeyen bir madde rnga edildikten sonra damarlar n filminin al nmas.
anjiyoloji
* Dola m organlarn inceleyen anatomi blm.
Anka
* Masallarda ad geen ve gerekte var olmayan byk bir ku, Zmrdanka.
Ankara keisi
* Uzun, kvrck ve ipek gibi yumuak k llar olan ve Ankara yresinde yetitirilen evcil kei tr, tiftik keisi.
Ankara kedisi
* Uzun tyl ve Ankara yresinde yetien kedi rk .
ankastre
* Bir oyua, yuvaya yerletirilmi (tesisat).
ankesrl telefon
* Kutulu telefon.
anket
* Soruturma, sormaca.
anket yapmak
* bir konuda soruturma, arat rma yapmak.
anketi
* Soruturmac .
anketilik
* Soruturmac lk.
anketr
* Anket yapan uzman.
ankiloz
* Oynar eklemlerde oynakl n kalmamas yla eklemin ilemez duruma gelmesi, eklem kaynamas.
anladmsa arap olaym
* hibir ey anlamadm.
anlak
* Zek.
anlakl
* Zeki.
anlam
* Bir kelimeden, bir szden, bir davran veya olgudan anla lan ey; bunlarn hatrlatt dnce veya nesne,
mana, fehva.
* Bir nermenin, bir tasarnn, bir dncenin veya eserin anlatmak istedii ey.
anlam aykrl
* Kart anlaml kelimelerin, szlerin bir araya gelmesi.
anlam bayalamas
* Anlam ktlemesi.
anlam bilimi
* Dili anlam a s ndan inceleyen bilim dal, semantik.
anlam bilimsel
* Anlam bilimi ile ilgili, semantik.
anlam karmak
* bir cmlede veya bir metinden yeni ve deiik bir anlam yakalamak veya bulup karmak.
* yersiz ve gereksiz bir yargya varmak, yanl deerlendirmek; bir sze, syleyenin aklndan gemeyen bir
anlam vermek.
anlam daralmas
* Geni kavramlar olan bir kelimenin, bu kavramlar iinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir
anlamdan zel bir anlama gei .
anlam deimesi
* Anlam n daralmas , genilemesi, kaymas veya bayalamas .
anlam genilemesi
* Dar bir anlamda kullan lan baz kelimelerdeki anlamn ilgili kavramlara yaylmas.
anlam iyilemesi
* Kt ve olumsuz bir anlam olan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanmas.
* Bkz. isimden treme fiil.
anlam kaymas
* Yeni bir anlam vermek zere kelimelerin gerek anlamlarndan kayarak kalplamalar.
anlam ktlemesi
* Anlam iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kt veya ktye doru giden bir anlam kazanmas.
anlam vermek
* kendince bir yargya varmak, yorumlamak.
anlama
* Anlamak ii, vukuf.
* Bir olay veya nermenin daha nce bilinen bir kanunun veya formln sonucu olduunu grme.
anlamak
* Bir eyin ne demek olduunu, neye iaret ettiini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek
sonu niteliinde baka bir bilgi edinmek.
* Sorup renmek.
* Doru ve yerinde bulmak.
* Birinin duygularn, isteklerini, dncelerini sezebilmek.
* Bir ey zerinde bilgisi bulunmak.
* (olumsuz veya soru biiminde) yilik grmek, yararlanmak.
* Sahip olmay istemek, dileinin yerine getirilmesini istemek.
anlamamak
* holanmamak, ilgilenmemek.
anlamamazlk
* Anlamazlk.
anlamazlk
* Bir eyi anlamam , kavrayamam gibi davranmak.
anlamazlktan gelmek
* bir eyi anlad hlde anlamam, farkna varmam gibi davranmak.
anlamda
* E anlaml, mradif, mteradif, sinonim.
anlamdal k
* E anlamllk.
anlam na gelmek (veya manaya gelmek)
* (bir anlam) bildirmek.
anlamlandrma
* Anlamlandrmak ii.
anlamlandrmak
* Anlam n aklamak; anlam vermek, anlam kazand rmak.
anlaml
* Anlam olan, bir ey demek isteyen, dndrc, manal , manidar.
anlaml anlaml
* Anlaml olarak.
anlamll k
* Anlaml olma durumu.
anlamsal
* Anlamla ilgili, semantik.
anlamsz
* Anlam olmayan, nemli bir ey anlatmayan, manasz.
anlamszlama
* Anlamszlamak durumu.
anlamszlamak
* Anlamsz duruma gelmek.
anlamszlatrma
* Anlamszlat rmak durumu.
anlamszlatrmak
* Anlamsz duruma getirmek.
anlamszlk
* Anlamsz olma durumu, manaszlk.
anlarsn ya!
* aklanmamas gereken bir olay dolayl yoldan anlatmak iin kullan lr.
anla k
* Aralar nda anlama bulunan taraflardan, kimselerden biri.
anla lan
* anlaldna gre, galiba.
anla ld Vehbi'nin kerrakesi
* iin i yz, gerei renildi.
anla ld Vehbi'nin kerrakesi
* Bkz. anla ld Vehbi'nin kerrakesi.
anla lma
* Anla lmak ii.
anla lmak
* Anlamak iine konu olmak, belli olmak, ortaya kmak.
anla lmaz
* Anla lmas g olan, bir anlam verilemeyen, kar k, mulk.
anlama
* Anlamak i i, uyuma, itilf.
* Devletler aras siyas, ekonomik, kltrel vb. alanlarda yaplan uzlama ve bu uzlamann tespit edildii
belge, uyuma, itilf, antant.
anlama yapmak
* anlama belgesi dzenleyip imzalamak.
anlamak
* Dnce, duygu, ama bak mndan birlemek.
anlamal
* Anlamaya dayanan.
anlamaya varmak
* bir konuda birisiyle anlamak.
anlamazlk
* ki veya daha ok tarafn kar laan dnce ve amalar arasnda ayr lk, uyumazl k, ihtilf.
anlamazlk kmak
* bir konuda uyumazlk sz konusu olmak.
anlat rma
* Anlatrmak ii.
anlat rmak
* Anlamay , uzlamay , uyumay salamak.
anlata anlata bitirememek
* bir eyden ok sz etmek, vmek.
anlat
* Hikye etme, tahkiye.
anlatc
* Hikye, f kra gibi eyleri anlatan kimse.
anlatlma
* Anlatlmak ii.
anlatlmak
* Anlatmak iine konu olmak.
anlatm
* Anlatmak ii.
* Bir duyguyu, bir dnceyi, bir konuyu sz veya yaz ile bildirme, ifade.
anlatm bilimi
* slp yntemlerini inceleyen edeb aratrma, inceleme, stilistik.
anlatm tonu
* Anlatmda mantk ve dnce zelli ine gre oluan ton.
anlatmc
* Yaln zca hikye etmeye arlk veren (eser).
* Eserlerinde hikye etmeye, tahkiyeye arlk veren (yazar).
anlatmcl k
* Bkz. ekspresyonizm.
anlatml
* Dnce ve duyguyu gl ve canl bir biimde anlatan.
anlat
* Anlatmak ii veya biimi, takrir.
anlatma
* Anlatmak ii.
anlatmak
* Bir konu zerinde aklamada bulunmak, bilgi vermek, izah etmek.
* nand rmak, belirtmek.
* Sylemek, nakletmek.
anlattrma
* Anlatt rmak ii.
anlattrmak
* Bir konu zerinde bilgisini lmek, a klama yaptrmak.
anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az
* anlayl kimseleri en kk bir sz bile etkiler, oysa anlays z kimselere ne sylense yarars zdr.
anlayp dinlemek
* (bir olayla ilgili olarak) iyice anlamak.
anlay
* Anlamak ii veya biimi, telkki, zihniyet.
* Anlama yetenei, feraset, izan, zek.
* Ho grme, hlden anlama.
* Ay rc bir nitelik olmak bakmndan gr, zihniyet.
anlay gstermek
* istenilen veya sylenilen bir eyi hogryle karlamak.
anlayl
* Anlay olan, ferasetli, izanl, zeki.
* Hogrl.
anlayll k
* Anlayl olma durumu.
anlays z
* Anlay k t olan, kafasz, kavraysz, vurdumduymaz, kal n kafal, izansz, ferasetsiz, gabi.
* Hogrsz.
anlays zl k
* Anlay ktl , kafaszlk, kal n kafall k, vurdumduymazlk, izanszlk, gabavet.
* Hogrszlk.
anl anl
* Gzel, gsterili, nl.
anlk
* Ksa sren, bir an iinde olan.
* Duyu ve iradeden ayr olarak dnlen bilme melekesi, anlama gc; usa vurma, yarglama, mdrike,
entelekt.
anlkl k
* Duyu ve irade karsnda anl n stnln ileri sren doktrin, zihniye, entelektalizm.
anma
* Birini veya bir eyi akla getirerek szn etme.
* lm bir insan hatrlamak iin yap lan tren, ihtifal.
anma treni
* Bir kiiyi veya bir olay hatrlamak iin yaplan tren.
anmak
* Birini veya bir eyi akla getirerek szn etmek veya onu dnmek, zikretmek, hatrlamak.
* Bir sz azna almak.
* Bir armaanla gnln almak.
* Adlandrmak.
anmal k
* An lmak iin verilen ey, hat ra, yadigr, bergzar.
anne
* ocuunu dnyaya getiren kadn.
anne olmak
* (kadn) ocuk sahibi olmak.
anneanne
* Annenin annesi.
annelik
* Anne olma nitelii veya durumu.
annelik etmek
* annelik grevini yapmak veya anne gibi ilgi ve yaknlk gstermek.
anofel
* S tma mikrobunu alayan bir tr sivrisinek (Anopheles maculipennis).
anomali
* Sapakl k, aykrlk.
anonim
* Ad san bilinmeyen.
* Yarat csnn ad bilinmeyen (eser).
anonim ortakl k
* Sermayesi paylara blnm olan ve her orta n sorumluluu sermayedeki payyla snrl bulunan ortaklk,
anonim irket.
anonim irket
* En az be kiinin kurduu, sermayesi hisselere blnm ve her ortan sorumluluu sermayedeki hissesi
ile snrl ortakl k, anonim ortaklk.
anons
* Duyuru, duyurma.
anons etmek
* szle veya yazyla bir durumu, bir haberi halka bildirmek.
anonsr
* Bkz. sunucu.
anorak
* Bal kl, su geirmeyen spor ceket.
anorganik
* norganik.
anormal
* Genel olan rnee, allma ve kurala aykr olan; dzgn olmayan, gayritabi.
* Dengesi bozuk, deli.
anormalleme
* Anormallemek ii.
anormallemek
* Anormal duruma gelmek.
anormallik
* Anormal olma durumu.
anot
* Bir elektrolitte elektrik ak mnn gelip baland ve ieri girdii u, art u.
ansefal
* Kafatas iindeki beyin ve yard mc organlarn hepsi.
ansefalit
* Beynin irinsiz iltihapl hastal.
ansma
* Bkz. an msama.
ansmak
* Bkz. an msamak.
ansz
* Anlays z, ak lsz.
* Birdenbire, habersiz.
anszn
* Hi hatra gelmedik bir s rada, birdenbire, an olarak, anden.
ansiklopedi
* Btn bilim, sanat dallarn tek veya bir arada belli bir ynteme gre inceleyen eser, bilgilik.
ansiklopedici
* Ansiklopedi hazrlayan veya satan (kimse).
ansiklopedicilik
* Ansiklopedicinin yapt i.
* Deiik alanlardaki bilgileri sistemli bir yntemle bir araya getirme veya toplama ii.
ansiklopedik
* Ansiklopedi ile ilgili.
* Her konuda biraz bilgi sahibi olan.
ansiklopedik szlk
* Alfabetik sraya gre kelimelerin karl klarn geni bir biimde veren, zel adlar da iine alan szlk tr.
ant
* Tanr'y veya kutsal bilinen bir kiiyi, bir eyi tank gstererek bir olay dorulama, yemin.
* Kendi kendine sz verme.
ant imek (veya etmek)
* bir eyi yapmaya veya yapmamaya ant ile sz vermek, yemin etmek.
ant kardei
* Bkz. kan kardei.
ant verdirmek
* bir eyi yapmas iin bir kimseye ant iirmek.
ant vermek
* "Allah akna, "ocuklarn n ba iin" gibi szlerle kar s ndakini bir eye zorlamak.
antagonizma
* Tezat.
antant
* Anlama, uyuma, mutabakat, itilf.
antant kalmak
* anlamak, uzlamak.
antarktik
* Gney kutupla ilgili, gney kutup yaknnda olan.
antarktik kara
* Gney kutuptaki kara blgesi.
anten
* Bolukta yaylan elektromanyetik dalgalar toplayarak bu dalgalar n transmisyon hatlar ierisinde
yaylmasn salayan cihaz.
* Duyarga.
* Olta amandrasn n alt ve st ksmnda bulunan ince ular.
anten ykselteci
* Anten ile alc arasnda yer alarak elektromanyetik dalgalarn genliini ykselten cihaz.
antenli
* Anteni olan.
antenli balk
* Gs yzgeleri sapl, iskeleti kemiklemi, srt yzgeleri uzam kemikli bal k tr.
Antep baklavas
* Antep yresinde yaplan zel bir tatl tr.
Antep fst
* Antep fstgillerin rnek bitkisi, yurdumuzda Gazi Antep ve Siirt blgelerinde yetien, yanl olarak am
fst da denilen bir aa (Pistacia vera).
* Bu aacn, ince ve sert kabuklu, yal yemii.
Antep fstgiller
* Ayr ta yaprakllardan, tipik rnei Antep f st aac olan bir familya.
Antep ii
* Gazi Antep yresine zg, iplikleri karlm ve kafes eklini alm kuma zerine ayn renk iplikle
verevine sarlarak yaplan bir eit el ilemesi.
anterit
* nce barsak iltihab.
anterograf
* Barsak kaslmalarn lmeye yarayan alet.
anterosel
* nce barsak f t .
anterostomi
* Barsak dmlenmesinin kesilip al nmas.
antet
* K t veya zarf stne baslm ad ve adres, bal k.
antetli
* Bal kl.
antetsiz
* Bal ksz.
antialerjik
* Alerjilerin nlenmesinde veya tedavisinde kullan lan illarn zellii.
antiasit
* Alkalik, kalev.
antibiyotik
* Bitkilerde, zellikle kf mantarlarnda bulunan veya sentezle elde edilen, birok mikroba kar kullanlan,
penisilin, streptomisin gibi maddelerin ortak ad.
antibiyotik tedavisi
* Bir veya birok antibiyotiin durdurucu veya ldrc etkisinden faydalanlarak yap lan tedavi.
antidemokratik
* Demokrasiye aykr olan.
antidot
* Bkz. panzehir.
antiemperyalist
* Emperyalizme kar olan.
antiemperyalizm
* Emperyalizme kar tutum, davran veya reti.
antifriz
* Bir s v ya katld nda o svnn donma derecesini drerek donmas n nleyen madde.
antihijyenik
* Salk kurallarna ayk r olma.
antijen
* erisine girdii organizma aracl yla antikor oluumunu salayan bakteri, virs, parazit gibi protein
yapsnda madde.
antik
* lk adaki uygarlklarla, zellikle eski Yunan ve Roma uygarl klar ile ilgili olan.
antik a
* Eski Yunan ve Roma uygarlklar nn geliip yayld a.
* Bu aa zg olan.
antika
* Eski alardan kalma eser veya tarih deeri olan eski eya.
* Genele, olaana, gelenee aykr, acayip, tuhaf.
* Mendil, rt, yatak araf gibi bezlerin kenarlarna paralel ipliklerden bir blm ekilip dikey olanlarn
ikisi, bir arada tire ile sarlarak yaplan di di ss, s an dii, ajur.
* Antik.
antika mobilya
* En az yz sene evvel imal edilmi olan, ana hatlarda herhangi bir deiiklik yap lmam ve belli bir ekole
gre isimlendirilen mobilya.
antikac
* Antika eya veya eser satan veya toplayan kimse.
antikaclk
* Antika eya veya eserlerle urama ii.
antikalk
* Antika olma durumu.
* Tuhaflk.
antikapitalist
* Kapitalist rejime kar olan kimse.
antikapitalizm
* Kapitalizme kar olma.
antikasn bilmek
* en iyisini bilmek.
antikatot
* Bas nc azaltlm bir elektrik boalma tpnde, katot nlarn alan elektronik lmbadaki genellikle metal
yaprak.
antikite
* Tarihte lk a, antik devir.
antikomnist
* Komnizme kar .
antikomnizm
* Komnizm aleyhtarl .
antikor
* Hastalk etkenlerini zarars z duruma getirmek iin vcudun kard madde.
antilop
* Antiloplardan, scak lkelerde yaayan, ok hzl koan, boynuzlu bir hayvan (Anthilopus).
* Bu hayvann derisinden yaplm .
antiloplar
* Gevi getiren memeli hayvanlar n bir familyas.
antimon
* Atom numaras 51, atom arl 121,76 olan, 6300 C de eriyen, haddede veya eki alt nda ilenemeyen,
ounlukla bas m harfleri ala m nda kullanlan, mavimt rak beyaz renkte bir element. K saltmas Sb.
antinomi
* atk .
antipati
* Sevimsizlik, soukluk.
* Kart duygu.
antipatik
* Antipati uyandran, sevimsiz, souk.
antipatik bulmak
* sevimsiz bulmak, kan kaynamamak.
antipropaganda
* Kar propaganda.
antisemit
* Yahudilik aleyhtarl .
antisemitist
* Yahudilere kar dmanca duygular besleyen ve Yahudilere kar ayrt edici tedbirler alnmasn isteyen
gre bal olan (kimse).
antisemitizm
* Yahudilere kar dmanca duygular besleyen ve Yahudilere kar ayrt edici tedbirler alnmasn
isteyenlerin gr veya tutumu.
antisepsi
* Mikroplar illa ldrme yollar.
antiseptik
* Antisepsi yapmak iin kullanlan veya antisepsi zellii olan (madde).
antisiklon
* Yksek bas nl atmosfer ktlesi; havan n sarmal biimli hareketi iin kullan lr.
antitez
* Kar sav.
antitoksik
* Antitoksin.
antitoksin
* ine giren toksinleri zararsz hle getirmek iin vcudun kard madde.
antlama
* ki veya daha ok devletin sald rmazl k, savata ittifak gibi konularda stlenmelerini belirttikleri belge ve
belgede belirtilen durum, muahede, pakt.
antlamak
* Antlama yapmak, ahitlemek.
antl
* Ant imi veya ant iirilmi.
antoloji
* airlerin, yazarlar n, bestecilerin eserlerinden al nm seme paralardan oluan kitap, seki, gldeste.
antrakt
* Ara.
antrasit
* Glkle tutuan, koku, duman karmadan, byk bir s vererek yanan bir tr ta kmr.
antre
* Bir yapda girip geilen yer, methal.
* Balang yemei.
antrenman
* Bir spor dalnda yaplan al t rma veya haz rl k al mas, idman, egzersiz.
antrenman yapmak
* spor amacyla almak, al trma yapmak.
antrenmanl
* dmanl.
antrenmans z
* Antrenman olmayan, idmansz.
antrenr
* Bir spor dalnda sporcuyu eiten, yetitiren ve altran kii, altr c.
antrenrlk
* Antrenrn ii veya meslei, altr cl k.
antrepo
* Gmrklere gelmi ticar eyann konulduu, korunduu yer, ardiye.
antrepocu
* Antrepo ileten kimse.
* Antrepoya bakan kimse.
antrepoculuk
* Antrepocunun yapt i .
antrkot
* S rn iki krek arasndan ve pirzolalk yerinden kartlan kemiinden syrlm et dilimi.
antrok
* Triyas devri katmanlarnda bulunan, derisi dikenlilerden, deniz llelerinin saplar n oluturan kalsiyum
karbonat birleimli fosil.
antropoit
* Bkz. insans.
antropoitler
* Bkz. insanslar.
antropolog
* nsan bilimi uzman.
antropoloji
* nsann kkenini, evrimini, biyolojik zelliklerini, toplumsal ve kltrel ynlerini inceleyen bilim, insan
bilimi.
antropolojik
* nsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel.
antropomorfizm
* nsan biimcilik.
antroponim
* Kii adlar n inceleyen bilim dal.
antroposantrizm
* nsan tabiatn merkezi sayan, btn br yaratklar n insan iin yaratlm olduklarn syleyen din nitelikli
reti, insaniincilik.
antropozoik
* nsann belirmesi ve yaylmasn niteleyen antropozoik devir teriminde geer.
antropozoik devir
* Antropozoik.
antrparantez
* Sz aras nda, sras gelmiken, istitrat.
anut
* nat , ayak direyici.
anri
* drarn yapamama eklinde ar bir bbrek rahats zl belirtisi.
ans
* Sindirim kanaln n doru ba rsak denilen son blmndeki k delii, makat, er.
ans yzgeci
* Balklarda ans blgesinde tek olarak bulunan yzge.
anyon
* Negatif elektrikle ykl iyon, eksin.
anzarot
* S cak lkelerde yetien bodur bir aa (Sarcocolla).
* Bu aacn yara tedavisinde kullanlan reinesi.
* Rak .
aort
* Kalbin sol karnc ndan kan ve vcuda k rmz kan datan byk atardamar.
apac
* ok ac .
apak
* ok a k, ok belirgin.
apaklk
* Apa k olma durumu.
* Bir eyin, hibir kukuya yer b rakmaksz n aydnl k, ak bir biimde grnmesi.
apak
* ok ak.
apala
* Abla.
apalak
* (bebekler ve kk ocuklar iin) Tombul, grbz, iri.
apandis
* Kr ba rsa n ince bir parmak gibi olan son blm.
apandisit
* Apandisin iltihaplanmas.
apans z
* Hi beklenmedik bir srada, pek ans zn.
apans zn
* Birdenbire, ok an olarak.
apar topar
* Tel ve acele ile, yaka paa.
aparey
* eitli paralardan meydana gelen alet, cihaz.
aparkat
* Boksta bkk kolla aa dan yukarya doru atlan yumruk.
aparma
* Aparmak ii.
aparmak
* Almak, alp gtrmek.
* Gizlice almak, alp kamak, almak.
apart otel
* Mterilerin kendi yeme ve ime ihtiyac n kar layabilmek iin gerekli malzemeler ile donat lm bams z
apartman veya vill tipinde ina edilmi ancak otel gibi iletilen konaklama tesisi.
apartman
* Birka katl ve her katnda bir veya birka daire bulunan yap.
apa
* Klhan beyi, kabaday , hayta.
apatit
* Doada, kemik dokusunda bulunan, iinde flor veya klor olan doal kalsiyum fosfat.
apaydn
* ok ayd nlk.
apaydnl k
* Apaydn olma durumu.
apayr
* Bsbtn ayr, bambaka.
apaz
* Avu.
* Bir avu dolusu.
apaz
* ok az.
apazlama
* Apazlamak ii.
* Pupa ile orsa arasnda geminin omurgas na 450 a ile esen (rzgr).
* Byle esen bir rzgrla.
apazlamak
* Avulamak.
* Yelken rzgrla dolup imek.
* (gemi) Apazlama rzgrla gitmek.
apel
* Anonim ortakl klarda sermaye artr m iin yaplan deme ars.
aperitif
* tah amak iin yemekten nce iilen iki, aar.
ap
* Butlarn i taraf, iki bacak aras.
ap aras
* ki baca n aras nda kalan yer.
ap ak
* Bacaklar n aarak yryen, ayr k bacakl.
* Bacaklar aa aa yrme.
ap k
* Yorgun, gsz, akn.
* Kuyruunu ap arasna alarak ylgn ylgn giden (hayvan).
ap p kalmak
* armak.
ap l k
* A.
ap ma
* Ap mak ii.
ap mak
* Hayvan yorgunluktan bacaklarn birbirinden ayrarak kvermek.
* Oturmak, bacaklar ay rarak melmek.
* Ne yapacan kestirememek, armak.
ap trma
* Ap trmak ii.
ap trmak
* Hayvan ok yorarak yryecek gcn brakmamak.
* ifte demir atarak dndke geminin bir alan iinde kalmasn salamak.
apiko
* Geminin, zinciri toplay p demirini kaldrmaya hazr bulunmas .
* Haz r, tetik.
* Derli toplu, ssl, k.
aplik
* Duvar amdan, duvar lmbas.
aplikasyon
* Uygulama.
* Bir kuma zerine baka bir kuma parasn veya bir danteli dikme yolu ile uygulayarak yaplan ss.
* Eldeki haritaya gre arazi zerinde bir parseli kazklarla belirtme.
aplike
* Dz veya desenli bir kumatan kesilmi motiflerin bir baka kumaa ilenmi durumu.
apokaliptik
* Anla lmaz, kapal, karanl k (sz veya yaz ).
apokrif
* Doruluuna gvenilmez sz veya yaz.
apolet
* Subaylarda rtbeyi gstermek iin niformalarn omuzlarna taklan iaretli para, omuzluk.
* Giysilerin omuzlarna ss olarak tak lan para.
apoletleri sklmek
* bir su sebebiyle rtbesi indirilmek veya askerlikten at lmak.
aport
* Avn veya kendisine gsterilen eyin zerine atl p getirmesi iin kpee verilen buyruk.
aposteriori
* Deney sonucu ortaya kan (bilgi), sonsal.
apoi
* ember biiminde, telden yaplma, torbaya benzer, byk gzl a.
apotr
* Yard mc, koruyucu, havari.
appassionato
* Bir parann cokunca al naca n anlatr.
apraksi
* Bkz. ilev yitimi.
apre
* Kuma veya derinin cillanmas, perdahlanmas .
* Dokumacl kta, boyacl kta cil olarak kullan lan madde.
apreci
* Apre yapan kimse.
apreleme
* Aprelemek ii.
aprelemek
* Kuma veya deriyi cillamak, perdahlamak.
apreli
* Apresi olan.
apresiz
* Apresi yap lmam, perdahlanmam veya cillanmam.
april
* Nisan ay, abril.
apriori
* Hibir denemeye dayanmayan ve akl yordamyla bulunup ortaya konan, nsel.
apse
* rin birikimi, ban.
apse yapmak
* bir doku iinde iltihap olumak.
apseleme
* Apselemek durumu.
apselemek
* Yara irin balamak, apse yapmak.
apsent
* Pelinle kokulandr lm sert bir iki.
apsis
* Ynl bir eksen zerinde bir noktan n, balang noktas na olan uzakl nn cebirsel deeri.
* Bir noktann uzaydaki yerini bulmaya yarayan ana izgilerden yatay olan, koordinat.
aptal
* Zeks pek gelimemi, zek yoksunu, alk, ahmak.
* Kmseme belirten seslenme; azarlama.
aptal aptal
* Aptal gibi, aptalca, aval aval.
aptal olmak
* aptal durumda bulunmak.
aptal yerine koymak (veya koyulmak)
* anlamaz, bilmez sanmak (sanlmak).
aptalca
* Biraz aptal.
* (apta'lca) Aptala yarar nitelikte, aptal gibi, ahmaka.
aptalcasna
* Aptala yakr biimde, aptal gibi.
aptallama
* Aptallamak ii veya durumu.
aptallamak
* Zeks n iletemez olmak, alklamak, ahmaklamak.
aptallatrma
* Aptallat rmak ii veya durumu.
aptallatrmak
* Aptallamasna sebep olmak, aptal duruma getirmek, ahmaklat rmak.
aptalla vurmak
* bir eyi bilmez, anlamaz gibi grnmek.
aptallk
* Aptal olma durumu veya aptalca i.
aptallk etmek
* aptalca davranmak veya aptalca i grmek.
apteriks
* Bkz. kivi.
aptes
* Bkz. abdest.
aptesbozan
* Bkz. abdestbozan.
aptesbozan otu
* Bkz. abdestbozan otu.
apteshane
* Bkz. abdesthane.
aptesli
* Bkz. abdestli.
apteslik
* Bkz. abdestlik.
aptessiz
* Bkz. abdestsiz.
apukurya
* Et kesimi yortusu.
apul apul
* Tombul ocuklarn bacaklarn aarak salna salna yrylerini anlatr.
Ar
* Argon'un k saltmas.
ar
* Tarm alanlar iin yz metre kare deerinde yzey l birimi.
ar
* Utanma, utan duyma.
-ar- / -er-
* Belirli fiillere gelen geni zaman eki: a-ar, bi-er, ge-er, bat-ar, k-ar, yat-ar, kalk-ar, l-er vb. Bu ekle
yaplm isimler de vardr: keser, aar "anahtar", kar "menfaat" vb.
-ar- / -er-
* simden geisiz fiil treten ek.
-ar- / -er-
* simden geili fiil treten ek: ba-ar-mak, suv-ar-mak vb.
-ar- / -er-
* Fiilden ettirgen at treten ek: k-ar-mak, gid-er-mek vb.
ar bels
* namus ve onuru iin bakas sz eder korkusu.
ar damar atlam
* utan duyulacak eyleri hi sklmadan yapan, utanmaz.
ar etmek
* utanmak.
ar namus tertemiz
* utanmas olmayan.
ar ve hay perdesi yrt lmak
* utanmamak, utan duymamak, yzszlk etmek.
ar y l deil, kr y l
* birinin sklmay bir yana brakarak yaln z karna bakt anlatl rken sylenir.
ara
* ki eyi birbirinden ayran uzakl k, aklk, aral k, boluk, mesafe.
* ki olguyu, iki olay birbirinden ayran zaman, fasla.
* Kiilerin veya topluluklarn birbirine kar olan durumu veya ilgisi.
* Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin ii.
* Bir oyunda, bir filmde dinlenme sresi, antrakt.
* Toplu jimnastik dizilmelerinde, sradakilerin birbirlerinden yanlamasna olan uzaklklar .
* Aralk.
* Futbol oyununun krk beer dakikalk iki devresi arasnda oyunculara verilen on be dakikal k dinlenme
sresi, haftay m.
* (basketbol ve voleybol iin) Takmlarn oyun srasnda aldklar birer dakikalk dinlenme ve talimat alma
sresi, mola.
ara amak
* dostluu bozmak, anlamazl a yol amak.
ara bal k
* Esas blmn alt bal klarn anlatmak iin kullanl r.
ara bono
* Arada denen olaan d bono.
ara bozucu
* Ara bozan (kimse), fesat , fiti, mnafk, mfsit.
ara bozuculuk
* Ara bozucu olma durumu, fitilik, mnafklk, fesat.
ara bulma
* Anlamazlk durumunda bulunan kimseleri uzlatrma ii.
ara bulmak
* anlaamayanlar uzlat rmak.
ara bulucu
* Uzlatran kimse, uzlat rc .
ara buluculuk
* Uzlatr cl k.
ara buluculuk etmek
* ara bulmada yardmc olmak.
ara cmle
* Birleik veya yaln cmlelerde anlam biraz daha aklamak iin araya giren iki virgl veya iki ksa izgi
iinde verilen cmle.
ara deniz
* Okyanuslardan dar ve az derin boazlarla ayrlan, karalarn arasna sokulmu deniz.
ara kap
* ki yap veya oda arasnda, kolayca gemek iin alan kap.
ara karar
* Bir davann bak lmas n kolaylatrmak iin yargdan nce, arada nlem niteliinde verilen karar.
ara kazan
* Mal btnyle devretmeden arada elde edilen kazan.
ara kesit
* izgilerin, yzeylerin, kat cisimlerin birbirlerine rastlad klar ve kesitikleri yer.
ara konak
* Asalan, gelime evreleri srasnda beslenip barnd konaklardan her biri.
ara mal
* retimde gerekli mal elde etmek iin kullan lan yar ilenmi mal.
ara name
* ark , trk, keke gibi kk gfteli bestelerde, gftenin iki ktas aras na, bana, sonuna da gelebilen,
szsz alnan para.
* S k s k sylenen sz veya a lan sorun.
ara namesi
* Bkz. ara name.
ara seim
* Genel seimler dnda yaplan ara dnem seimleri.
ara scak
* Souk ve scak yemek servisi arasnda ikram edilen hafif scak yiyecekler.
ara snav
* niversite ve yksek okullarda yar yl iinde yaplan s nav.
ara sra
* Seyrek olarak, zaman zaman.
ara sokak
* Ana yola alan ikinci derecedeki yol.
ara sz
* Dorudan doruya konuulan veya yazlan konuyu ilgilendirmeyen dolayl sz, istitrat.
ara tmce
* Bkz. ara cmle.
ara vermek
* yeniden balamak iin, bir ii bir sre b rakmak, durmak.
ara yerde
* arasnda, arada.
ara yn
* Drt ana ynden ikisi arasnda olan ynlerden her biri.
araba
* Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her trl kara ta t.
* Araba ile tanm veya tanacak miktar.
araba araba
* Arabalar dolusu, birok arabalarla.
araba devrilince yol gsteren ok olur
* i iten getikten sonra verilen dn deeri yoktur.
araba falakas
* ift atl arabalarda, okun dibinde ve iki yannda bulunan ularna koum kaylar balanan aa blm.
araba kullanmak
* araba srmek.
araba mezarl
* Kullan lmaz hle gelmi veya eski arabalarn brak ld yer.
araba vapuru
* Arabal vapur.
arabac
* Arabay sren kimse.
* Araba yapan veya satan kimse.
arabacl k
* Araba srme ii.
* Araba yapma veya satma ii.
arabal
* Arabas olan.
* Araba vapuru.
arabal vapur
* Arabaya tayan vapur, vapur, araba vapuru.
arabal k
* Araba konulan yer, garaj.
* Araba dolduracak miktar.
araban
* Klsik Trk mziinde bir makam.
arabann n tekerlei nereden geerse art tekerlei de oradan geer
* ocuklar, byklerin yaay na uyarlar.
arabann tekerine ta koymak
* glk karmak.
arabankrd
* Klsik Trk mziinde az kullanlm birleik bir makam.
arabasn dze karmak
* karlat glkleri yenip iini kolay yrr hle getirmek.
araba
* Pimi ve dondurulmu hamur yannda yenen tavuklu veya hindili orba.
arabesk
* Arap slbunda olan (ey).
* Giriik bezeme.
arabeski
* Arabesk mzik sanats.
arabeskleme
* Arabesk durumuna gelme.
arabesklemek
* Arabesk zellii kazanmak veya arabesk durumuna gelmek.
Arab
* Araplarla ilgili, Araplara zg olan.
* Arapa.
Arabist
* Arap dili ve edebiyatyla uraan kimse.
Arabistan defnesi
* Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'nn s cak blgelerinde yetien, kabuklar hekimlikte kullanlan bir
aa k (Daphne gnidium).
Arabistik
* Arap dili ve kltr arat rmalar.
arabizasyon
* Araplatrma.
arabozan
* ki kiinin aras ndaki dostluu veya geimi bozan (kimse), fesat, mnafk, mzevir.
arabozanlk
* ki kiinin aras ndaki dostluk veya geimi bozma ii, mnaf klk, mzevirlik.
arac
* Uzlatran, anlama salayan kimse.
* retici ile tketici aras nda alm satm konusunda balant kuran ve bundan kazan salayan kimse,
mutavasst.
arac koymak
* bir kimseyi, uzlama salamak iin grevlendirmek.
aracl yla
* Arac olarak, balant kurarak, vastasyla, yoluyla.
aracl k
* Aracnn grd i, tavassut, vas ta.
aracl k etmek
* bir iin zmnde araya girerek yardm etmek, tavassut etmek.
ara
* Bir i yapmakta veya sonulandrmakta, gcnden yararlanlan nesne.
* Kiiler veya nesneler arasnda balant salayan ey, vasta.
* Bir eye ulamak, bir eyi elde etmek iin yararlanlan kimse veya ey.
* Ta t.
* Bir sonuca ulamak iin kullanlan ey.
ara lk
* Dnme biimlerinin, kuramlar n, mantk ve ahlk biimlerinin yalnzca hayatn deiik artlarna uyma
aralar olduunu savunan dnya gr, enstrmantalizm.
aral
* Arala yaplan veya olan, vas tal, bilvasta.
aral jimnastik
* Bkz. aletli jimnastik.
arasz
* Ara kullanlmadan, dorudan doruya yap lan veya olan, vastasz, bilvasta.
araszl k
* Aras z olma durumu.
arada bir
* seyrek olarak.
arada karmak
* baka iler arasnda bir ii de yapvermek.
arada kalmak
* iki taraf uzlatrmak zere araya girme dolaysyla g duruma dmek.
arada kaynamak
* kar k bir durumda gereken ilgiyi grmemek.
aradan
* o zamandan bu zamana dek.
aradan ekilmek
* iliiini kesmek.
aradan karmak
* birok iten birini yap p bitirivermek.
aradan kaldrmak
* i yapma imkn n yok etmek.
Araf
* Cennet ile cehennem aras nda bir yer.
Arafat
* Mekke'nin dousunda, hac larn, kurban bayramnn arife gn toplandklar tepe.
Arafatta soyulmu hac ya dnmek
* her eyini kaybedip rl plak kalmak, aresiz kalmak.
aragonit
* Beyaz, yeil, mavimsi gri renkte billrlam bir tr kalsiyum karbonat.
arak
* Ter.
* Pirin ve eker kamndan elde edilen bir tr rak.
-arak / -erek
* Fiillerden zarf yapan ek.
araka
* ri taneli bezelye.
arak
* Araklayan, alan, hrs z.
arakl k
* Hrs zlk.
arakye
* Dervilerin giydikleri, tiftikten yaplm ince klh.
* Bir tr kk zurna.
araklama
* Araklamak ii, alma, arma.
araklamak
* almak, armak.
aralama
* Aralamak ii.
aralamak
* ki ey arasnda a klk oluturmak, yar amak.
* Aralkl duruma getirmek, seyrekletirmek.
* Bitkilerin fazla dal ve ubuklarn kesmek, seyrekletirmek.
aralanma
* Aralanmak ii.
aralanmak
* Biraz a lmak, aralk olmak.
* Gitmek, uzaklamak, yanndan ayrlmak.
* Seyrelmek.
aralar iyi
* dostluklar dzenli.
aralarnda dalar kadar fark olmak
* aralarnda her ynden byk ayrl klar bulunmak, benzer nitelikler ok az olmak.
aralarndan kara kedi gemek (veya aralar na kara kedi girmek)
* iki dost birbirine gcenmek, iki dostun arasna soukluk girmek.
aralarndan su szmamak
* birbirleriyle ok yakn, sk fk arkadalk kurmak.
aralarn amak
* iki kii arasndaki dostluu, ilikiyi bozmak.
aralarn bozmak
* iki kii arasndaki ilikiyi bozmak.
aralarn bulmak
* birbirleriyle anlaamayan iki kiiyi uzlatrmak, bartrmak.
aralatma
* Aralatmak ii.
aralatmak
* Aralk duruma getirtmek, biraz atrmak.
aralk
* ki ey arasndaki a kl k, mesafe.
* S ra, vakit.
* Uygun, elverili durum, f rsat.
* Evin iki blm veya iki oda arasndaki dar geit, geenek, koridor.
* Yl n 31 gn sren son ay, ilk knun.
* Ayakyolu.
* Yar a k, tam kapanmam.
* Bir sesi bir baka sesten, kal na veya inceye doru ay ran uzaklk.
* Toplu beden eitiminde art arda dizilenleri ayran akl k.
* Portenin paralel izgileri arasndaki boluk.
* (basmc lkta) Harfler veya satrlar arasndaki a kl k, espas.
* Borsada hisse senetlerinin alm satm emirlerinin verildii sre.
aralk etmek
* aralamak, yar amak.
aralk oyunu
* Tiyatroda iki perde aras nda yap lan koro, bale, monolog gibi elendirici oyun.
aralk vermek
* yeniden balamak iin bir ii ksa sre ile brakmak.
* harfler arasnda veya satrlar arasnda boluk brakmak.
aralkl
* Birbirine bitiik olmayan, aralarnda a klk bulunan.
* Dizgide kelimeler, harfler veya sat rlar aras nda a kl olan, espasl .
* Kesik kesik.
aralksz
* Birbirine bitiik olan, aralarnda a klk bulunmayan.
* Srekli, aral k vermeden.
aralkta
* br eyler arasnda.
arama
* Aramak ii, taharri.
* Saklanan sann ve su belgelerinin elde edilmesi iin bir kimsenin ev, i yeri gibi yerlerde, zerinde ve
eyasnda yap lan arat rma ilemi.
arama emri
* Yaplacak arat rma ilemi iin yetkili organdan alnan buyruk.
arama karar
* Arama yaplabilmesi iin hkim tarafndan verilmi karar.
arama tarama
* Polisin kukulu grd kimseler zerinde b ak, silh, esrar gibi yasak eyler aramas .
* Denizdeki maynlar toplama veya yok etme ilemi.
arama yapmak
* birini veya bir eyi bulmaya al mak, taharri etmek.
aramak
* Birini veya bir eyi bulmaya al mak.
* Bir yntem bulmaya almak.
* Aratrmak, yoklamak.
* Ziyarete, hatr sormaya gitmek.
* Bir eyin yokluunu duyarak geri gelmesini istemek, zlemek.
* nem verip istemek.
* art koulmak.
aramak taramak (veya aray p taramak)
* dikkatle aramak, ok aramak.
aramakla bulunmaz
* ok deerli, ancak rastlant ile ele geer.
Aramca
* Bkz. Aramce.
Aramce
* Sam dillerinin bat lehelerini iine alan ve milttan nceki dnemlerde kullanlm bulunan l bir dil.
aranlma
* Aranlmak ii veya durumu.
aranlmak
* Aramak iine konu olmak.
* Sz konusu olmak.
aranje
* Bu sz "dzenlemek" anlamnda "aranje etmek" biiminde kullanlr.
aranjman
* Dzenleme.
aranjr
* Dzenleyici.
aranma
* Aranmak ii.
aranmak
* Aramak iine konu olmak.
* steklisi bulunmak.
* Eksiklii duyulmak.
* Kendi stn aramak veya ortal kta kendi kendine bir eyler aramak.
* art koulmak.
* Olumsuz, kt davranlarda bulunarak cezay gerektirmek.
arant
* Aranlan zm.
Arap
* Orta Dou ile Kuzey Afrika'nn byk bir blmnde yaayan halk ve bu halk n soyundan olan (kimse).
* Arap halk na zg olan ey.
* (kk a ile) Zenci, fellh.
* Koyu esmer veya kara.
arap
* Negatif fotoraf.
Arap gibi olmak
* simsiyah olmak, kararmak.
Arap olaym
* (aka yollu) sylenen bir eyin doruluuna inand rmak iin kullanl r.
Arap rakamlar
* Bugn kullandmz saylar gsteren rakamlar.
Arap sabunu
* Potasla yaplan, yumuak, esmer bir sabun.
arap sa gibi
* karmakar k.
arap sa na dnmek
* iler ok kar p zmlenmesi g bir duruma gelmek.
Arap tavan
* Kemirgen memelilerden bir hayvan (Daculus daculus).
Arap uyand (veya Arabn gz a ld)
* geen bir olaydan ders alndn anlat r.
Arap zamk
* Akasyadan elde edilen bir zamk, zamk arab.
Arapa
* Sam dilleri ailesine giren ve Arap lkelerinde kullanlan dil.
* Bu dile zg olan.
Arapalatrma
* Arapalatrmak ii.
Arapalatrmak
* Arapaya evirmek.
* Arap dili zellii kazand rmak.
Araplama
* Araplamak durumu.
Araplamak
* Arap olmak, Arapl benimsemek.
Araplat rma
* Araplatrmak ii.
Araplat rmak
* Arap kimliini kazand rmak.
Araplk
* Arap olma durumu.
Arapsa
* zmlenemeyecek kadar kark durum.
Arapsa
* Kk, yuvarlak ve ok s k yeil yapraklar olan uzadka aa doru sarkan bir tr ss bitkisi.
ararot
* S cak iklimlerde yetien maranta adl kamtan ve baka bitkilerin kknden karlan, ocuk mamas
yapmaya yarayan un.
ararot kam
* Maranta.
Arasat
* Mslman inan na gre, kyamet gn btn llerin toplanacaklar yer.
aras (veya aralar) almak (ak olmak veya bozulmak)
* arkadal klar sarslmak, arkadal k balar kopmak, birbirine dar lmak.
aras gemeden
* vakit gemeden, sca s ca na.
aras ho (veya iyi) olmamak
* o eyden holanmamak, aralar nda gerginlik, geimsizlik olmak.
aras olmamak
* geinememek.
aras soumak
* aradan zaman geerek nemini yitirmek.
aras na (veya aralarna) karmak
* byyp yetimek.
aras z
* Srekli olarak, arkas kesilmeden, ara vermeden, mstemirren, vira.
arasta
* arlarda veya al veri blgelerinde ayn ii yapan esnaf n bir arada bulunduu blm.
arait
* Yer f st.
arat r
* Aratrma.
arat rc
* Aratran, inceleyen, aratrman, aratrmac (kimse).
* Merakl , mtecessis.
arat rc lk
* Aratrc nn yapt i .
arat rlma
* Aratrlmak ii.
arat rlmak
* Aratrma yap lmak, gzden, geirilmek.
arat rma
* Aratrmak ii, taharri.
* Bilim ve sanatla ilgili olarak yaplan yntemli alma.
arat rma filmi
* Herhangi bir bilimsel aratrmada alcnn salt bir kay t arac olarak kullanlmasyla elde edilen film.
arat rma grevlisi
* Yksek retim kurumlar nda yaplan aratrma, inceleme ve deneylerde yardmc olan ve yetkili organlarca
verilen grevleri yapan retim yard mcs , asistan.
arat rmac
* Bilim ve sanat alanlarnda arat rma yapan kimse, aratrman.
arat rmacl k
* Aratrmac olma durumu.
arat rmak
* Birini veya bir eyi bulmak iin bir yeri gzden geirmek.
* Bir gerei ortaya karmak iin aramalarda bulunmak, sormak, soruturmak.
* Bilimde ve sanatta yntemli al malar yapmak.
arat rman
* Aratrc.
arat
* Aratmak ii veya biimi.
aratma
* Aratmak ii.
aratmak
* Aramak iini bir bakasna yapt rmak.
* Arzu ettirmek, istetmek.
aratmamak
* yenisi, eskisinin yerini doldurabilmek, yokluunu duyurmamak.
araya almak
* bir evreye kabul etmek.
araya girmek
* iki kiinin aras ndaki bir ie karmak.
* iki kiiyi uzlatrmaya almak.
* bir i yap lrken ona engel olacak baka bir ey kmak.
araya gitmek
* harcanmak, kaybolmak, karkl a kurban olmak.
araya koymak
* bir ite sz geer bir kimsenin aracl na bavurmak.
araya soukluk girmek
* dostluk ba gevemek.
araya vermek
* yararsz bir i e harcamak.
aray amak
* aradaki uzaklk artmak.
aray soutmak
* zaman gemek, eski yak nlk, dostluk kalmamak.
aray yapmak
* aralar alm iki kiiyi bar t rmak.
* aras alm kimse ile barmak.
arayc
* Bir eyi aramay i edinen kimse.
* Arama iiyle grevlendirilmi kimse.
* stenilen y ldz teleskop iine getirebilmek iin byk teleskoplara paralel olarak bal, gr alan geni
olan kk teleskop.
arayc fiei
* Bir tr donanma fiei.
arayp da bulamamak
* beklenmedik iyi bir durumla kar lamak.
arayp soran bulunmamak (veya olmamak)
* kimsesi olmamak.
arayp sormak
* biri hakk nda haber sormak veya birinin ziyaretine giderek ona kar ilgi gstermek.
aray
* Aramak ii veya biimi.
araz
* Belirtiler.
* Hastalk belirtileri, semptom.
* linek.
arazbar
* Trk mziinde bir birleik makam.
arazbarbuselik
* Trk mziinde bir birleik makam.
arazi
* Yer yz paras, yerey, yer, toprak.
arazi ama
* fundalk, koruluk, sazl k yerleri temizleyerek tar ma elverili duruma getirme.
araziye uymak
* ortama, evreye uymak, grnmemeye almak.
arbalet
* Kundakl, tetikli yay.
arbede
* Grltl kavga, patrt .
arbitraj
* Hisse senedi, tahvil, yabanc para gibi deerli ktlar daha krl grlen baka ktlarla deitirme ii.
arboretum
* Botanik bahesinde aa ve benzeri bitkilerin dikimine ayrlm blm.
arda
* aret olarak yere dikilen ubuk.
* Maden zerine kaz ma yapmak ve krkta evrilen eyleri yontmak iin kullanlan elik kalem.
* Ardl.
ardak
* ten rmeye yz tutmu aa.
ardaklanma
* Ardaklanma ii, durumu.
ardaklanmak
* (aalarda) Mantarlarn sebep olduu rmeye uramak.
ard aras kesilmemek
* aral ksz olarak gelmek.
ard ardna
* Birbirlerini kovalayarak, ara vermeden, aralks z.
ard kesilmek
* arkas gelmemek, tkenmek.
ard sra
* Peinden, arkasndan.
ard
* Servigillerden, gzel kokulu yapraklar n kn da dkmeyen, yuvarlak kara yemileri il olarak kullanlan
bir aak (Juniperus).
ard kuu
* Kara tavukgillerden, Avrupa ve Asya ormanlarnda yaayan, s rt kahverengi, karn ak, kuyruu kara bir ku
tr (Turdus pilaris).
ard otu
* Ard aac nn kk bitkisi.
ard raks
* Cin.
ardl
* Birinin ardndan gelip onun yerine geen kimse, ncel kart, halef.
* Bir kar mda varlan sonu.
ardl grnt
* Bir duyunun kaybolmasndan sonra geriye kalan grnt.
ardlma
* Ardlma ii.
ardlmak
* Birisinin srtna aslmak.
* Musallat olmak, aslmak, taklmak.
* Satamak, atmak.
ardn ardn
* Geri geri, ard s ra.
ardna (veya arkasna) dmek
* arkas ndan gitmek, peini b rakmamak.
ardna kadar ak
* (kap, pencere iin) sonuna kadar ak.
ardnca
* Hemen arkas ndan, hemen ardndan, arkas s ra, ard sra.
ardnda yz kpek havlamayan kurt, kurt say lmaz
* nemli kimseleri ekemeyip onlara dil uzatanlar n ok olduunu anlatr.
ardndan (veya arkasndan) atl kovalamak
* bir ii gereksiz bir tella yapanlar iin sylenir.
ardndan sapan ta yetimez
* bir kimsenin ok hzl gittiini anlatmak iin kullanl r.
ardn almak (veya getirmek)
* bitirmek, tamamlamak.
ardn brakmamak
* Bkz. peini b rakmamak.
ardn kesmek
* arkas gelmemek, nlemek, son vermek, durdurmak.
ardk
* Birbiri ardndan gelen, mtevali.
ardk grnt
* Bir duyunun kaybolmasndan sonra da devam eden grnt.
ardk olgular
* Bir hastalktan sonra grlebilen fakat hastal n kesin sonucu olmayan olgular.
ardk saylar
* Bir, iki, gibi birbiri ardndan gelen say lar.
ardklk
* Ard k olma durumu.
ardiye
* Genellikle ticaret eyasn saklamaya yarar yer, depo, antrepo.
* Byle bir yerde saklan lan eya iin denen cret.
ardiyeci
* Ardiye ileten kimse.
* Ardiyeye bakan kimse.
arduaz
* Kayaan ta, kayrak.
arefe
* Bkz. arife.
arefe gn
* Bkz. arife gn.
arena
* Amfiteatrn ortasnda, boa grei, yar , oyun gibi trl gsteriler yaplan alan.
* Siyas ekimelerin getii yer.
areometre
* S vler.
arga
* Dokuma tezghlarnda enine atlan iplik, atk .
argalama
* Argalamak ii.
argalamak
* Dokumada arga atmak.
argali
* Boynuzlugillerden, Kuzeydou Asya'da yaayan, byk boynuzlar olan yaban koyunu (Ovis ammon).
argn
* Yorgun, zayf, bitkin.
* Beceriksiz.
argnlk
* Argn olma durumu.
argt
* Geit, boaz, da boaz, derbent.
* Keklik tutmakta kullan lan, tahtadan kapanlar n yan taraflar na balanan aa para.
argo
* Kullan lan ortak dilden ayr olarak ayn meslek veya topluluktaki insanlar n kulland zel dil veya sz
daarc .
* Serserilerin, klhan beylerinin kulland sz veya deyim.
argolama
* Argolamak zellii gsterme.
argolamak
* Karl kl argo konumak.
* Sz argo durumuna gelmek.
argon
* Atom numaras 18, atom arl 39,9 olan, havada %1 orannda bulunan, rengi, kokusu ve tad olmayan
bir element. Ksaltmas Ar.
argonot
* Kafadan bacakllardan, salyangoz kabuu biiminde kabuu olan ve ahtapota benzeyen bir hayvan
(Argonauta argo).
argman
* Bir k kmesinin dei kenine verilen ad.
ar
* Temiz, mnezzeh.
* Yabanc eylerden ar nm , katks z, saf, halis.
* Gnahsz.
ar
* Zar kanatllardan, bal ve bal mumu yapan, inesiyle sokan bcek (Apis mellifica).
ar bal alacak iei bilir
* iini bilen kimse nereye bavuracan bilir.
ar beyi
* Her kovanda bir tane bulunan ana ar .
ar biti
* Kr, kanats z, k zlca renkli kk sinek (Braula caeca).
ar dala
* Bal petei.
ar gibi
* ok al kan.
ar gibi sokmak
* inelemek, ac sz sylemek.
ar kil
* Porselen yapmakta kullanlan bir eit ak ve gevrek kil, kaolin.
Ar Kovan
* Yenge tak m yldz yresinde bir yld z kmesi.
ar kovan
* Arlarn iinde bal yaptklar eitli maddelerden yaplm yuva.
ar kovan gibi ilemek
* (bir yerin) gireni kan ok olmak.
ar kuu
* Ar kuugillerden, srt sar , karn mavimsi yeil, Gney Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Asya'da az aalkl,
ak yerlerde yaayan bir ku (Merops apiaster).
ar kuugiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf na giren bir familya.
ar sili
* Tertemiz.
ar st
* Gen ii ar nn ba ndaki bezlerden salglad azotu ok madde.
arc
* Bal almak iin ar yetitiren kimse.
arc lk
* Bal almak iin ar yetitirme i i.
ark
* Ark.
* Fide veya fidan dikilen yer.
ark
* Eti, ya erimi zayf, cl z, kuru, sska.
ark ekmek
* t kanan, bozulan arklar temizleyip amak.
ark emek
* inin, ek sre iinde harcad ve sonucunda artk deer yaratt , karl denmeyen emek.
ark
* Su yolu yapan kimse.
arklama
* Arklamak ii.
arklamak
* Ark (II) duruma gelmek.
arklama
* Arklamak i i.
arklamak
* Ark (II) olmak.
arklatma
* Arklatmak durumu.
arklatmak
* Ark (II) duruma getirmek.
arklk
* Zayflk, s skal k.
arlama
* Arlamak ii, tenzih.
arlamak
* Bir eyde herhangi bir ayp veya kusur bulunmad n bildirmek, tenzih etmek.
arlanma
* Arlanmak durumu, arlama.
arlanmak
* Arlamak.
arlar
* Tek tek veya bir topluluk dzeni iinde yaayan, vcutlar, zellikle karnlar ve arka ayaklar kllarla rtl
zar kanatl lar familyas .
arlama
* Arlamak durumu, ar duruma gelme, zleme.
arlamak
* Ar duruma gelmek, saflamak, zlemek.
arlatrma
* Arlatrmak ii, zletirme.
arlatrmak
* Ar duruma getirmek, zletirmek.
arl k
* Temizlik.
* Katks zlk.
* Gnahszlk.
arl k
* Kovanlar n konulduu yer, kovanlk.
arna dokunmak
* utan duymak.
arndrma
* Arndrmak ii.
arndrmak
* Arnmas n salamak.
arnn yuvas na kaz k (veya p) drtmek
* tehlikeli kiiyi kk rtmak.
arn
* Arnmak ii veya biimi.
arnma
* Temizlenme.
* Ruhun tutkulardan temizlenmesi.
* Sanat yoluyla duygularn arnmas.
arnmak
* Temizlenmek.
* Katks z, ar duruma gelmek.
* Rahatlamak.
ar
* Kolun dirsekten parmaklara kadar olan blm.
ar
* zg.
ar
* Araba oku.
artc
* Artma zellii olan.
* Deterjan.
artc lk
* Artma ii.
artm
* (petrol, ya vb. iin) Artma ii, rafinaj.
artm evi
* eker, petrol gibi maddelerin artld yer, tasfiyehane, rafineri.
art
* Artmak ii veya biimi.
artma
* Artmak ii.
artma nitesi
* Doal gaz retim kuyularndan toplama hatlaryla gelen gaz n ierisindeki hidrojen slfr, karbondioksit ve
su buharo gibi hidrokarbon bilei i olmayan gazlarla, hidrokarbon kondanstlar nn tabi gazdan ayrld birim.
artmak
* Temizlemek.
* Katks z duruma getirmek, tasfiye etmek.
arz
* Sonradan ortaya kan.
* Bulam , musallat olmu.
arz olmak
* bulamak, srekli grnr durumda olmak.
* sonradan ortaya kmak.
arza
* Engebe.
* Aksama, aksakl k.
* Bir notann sesini yarm ton ykseltmek, alaltmak veya eski durumuna getirmek iin notann soluna
konulan diyez, bemol ve bekr iaretlerinin ortak ad.
arza yapmak
* Bozulmak, ilemez duruma gelmek.
arzalanma
* Arzalanmak ii.
arzalanmak
* Arza, aksakl k gstermek.
arzal
* Engebeli.
* (Ara vb. iin) Aksayan, ilemeyen, bozulmu.
* Yar m yamalak, idare edecek biimde.
arzasz
* Engebesiz, dz.
* Aksamayan, bozulmadan ileyen.
* Huzurlu, rahat, mutlu.
arz
* Sonradan olan, dtan gelen.
* Geici, ereti.
Ari
* ran'dan geerek Kuzey Hindistan'a yerleen halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili, bu halka zg.
ar
* plak.
* zgr, hr.
Ari dil
* Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-ran grubuna verilen ad.
aria
* Operalarda solistlerden birinin orkestra eliinde syledii ark, arya.
arif
* ok anlayl ve sezgili (kimse), var l .
arif olan anlasn (veya anlar)
* herkesin anlayaca kadar ak sylenmeyen bir szn gerek anlamn kavrayanlar iin sylenir.
arifane
* Arif olana yakacak yolda, biimde.
* Yiyecei ortaklaa salanan (toplant).
arifane ile
* ortaklaa.
arife
* Belirli bir gnn, olayn bir nceki gn veya ona yakn gnler, n gn.
arife gn
* Din bayramlardan nceki gn.
arioso
* Dramatik ve lirik bak mdan yksek bir anlat m gc olan a r bal hava.
Aristocu
* Aristotelesi.
Aristoculuk
* Aristotelesilik.
aristokrasi
* Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular snfnn elinde bulunduu tarih ynetim biimi.
* Soylular snf .
aristokrat
* Aristokrasi yanls.
* Soylu.
aristokratik
* Aristokratlkla ilgili.
aristokratlk
* Aristokrat olma durumu.
Aristotelesi
* Aristotelesilik yanl s olan kimse.
Aristotelesilik
* Yunan filozoflarndan Aristoteles'in felsefesi, gezimcilik.
* Bu felsefeyi benimsemi olma durumu.
aritmetik
* Matematiin, konusu saylar, bunlarn zellikleri ve ilemler olan kolu.
* Bu bilimle ilgili.
aritmetik dizi
* Ard k terimleri arasndaki ayrm deimeyen dizi: 1,3,5,7,9... dizisi aritmetik bir dizi olup ortak arpan
denilen deimez oran 2 says dr.
aritmetik ilem
* Aritmetik yoluyla yaplan zm.
aritmetik orta
* Bir diziyi oluturan saylarn toplam nn, dizinin terim say s na blnmesiyle elde edilen say .
aritmetiksel
* Aritmetik ile ilgili.
aritmi
* Kalp atlar ndaki dzensizlik ve eitsizlik.
aritmik
* Ritimli olmayan, dzensiz.
ariya
* Sanca, yelkeni veya sereni direkten aa alma.
ariyet
* Ereti, dn.
* Belli bir tan r maln kullanlmasn n geri verilmek artyla bedelsiz olarak bir kimseye brak lmas .
ariyeten
* Ereti olarak, dn olarak.
ariz amik
* Enine boyuna, her yn ile.
ariza
* Yksek bir makama sunulan mektup veya dileke.
arjantin
* Byk bira barda.
Arjantinli
* Arjantin halkndan olan.
ark
* inden su aktmak iin topra kazarak yap lan ak oluk, ar k, hark, cetvel, kanal.
arka
* Bir eyin temel tutulan yznn tam ters yan.
* Bir eyin srt durumunda olan yzeyi.
* Geri kalan blm.
* Art, pe.
* Otururken srt n dayand yer.
* (insan iin) Vcut, beden.
* Arkada olan, arkada bulunan.
* Koruyucu, kayrc, iltimas , piston.
* Gemi, geride kalm zaman.
arka (veya srt) evirmek
* eski ilgiyi gstermez olmak, yabanc gibi davranmak.
arka arka
* Geriye doru.
arka arkaya
* Hemen birbirinin arkasndan, art arda.
arka arkaya vermek
* birbirini korumak iin birlemek, destek olmak, dayanmak.
arka ayak
* Hayvanlarda vcudun gerisinde bulunan ayaklardan biri.
arka bulmak
* bir koruyucu, kayrc bulmak.
arka kmak
* bir kimseyi bakalar na kar korumak, kayrmak.
arka kapdan kmak
* okuldan baar szlkla ayrlmak.
arka mzii
* Bir oyunda hareket ve szlerin yan s ra etkiyi artrmak iin hafife al nan mzik.
arka olmak
* madd, manev ynden destek olmak.
arka plnda
* Geride.
* nemsiz.
arka sokak
* Ana yola alan ikinci derecedeki sokak.
arka teker
* Aralarn arka dzeninde yer alan tekerlek.
arka vermek
* desteklemek, dayamak.
arka yz
* Bir eyin arkada kalan yz.
arka
* Al.
* Da srtlarnda davarlarn yatrld dz, rzgr almayan kuytu yer.
arkada brakmak
* birinden daha ileri gitmek.
arkada brakmak
* bir eyden epey uzaklam bulunmak.
* zaman bakmndan gemite brakmak.
* (len kimseye gre) dnyada b rakmak.
arkada kalanlar (veya arkadakiler)
* bir kimsenin ldnde veya bir yere gittiinde geride b rakt yaknlar.
arkada kalmak
* geriden gelmek, geride kalmak.
* deerce ileride olanlarn arkas nda kalmak, ileri gidememek, geride kalmak.
arkadan arkaya
* Gizli gizli, el alt ndan, gizlice, belli etmeden.
arkadan sylemek
* kendisi bulunmad bir yerde kimseyi ekitirmek, dedikodusunu yapmak.
arkadan vurmak
* bir kimse kendisine gvenen ve inanan birine gizlice ktlk etmek.
arkada
* Bir ite birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik, yren.
* Birbirlerine kar sevgi ve anlay gsteren kimselerden her biri.
arkada canl s
* arkadal a deer veren, arkadalar na ok dkn olan kimse.
arkada deil, arka ta
* zarar veren arkadalar iin sylenir.
arkada olmak
* bir kimseyle dostluk kurmak, iten olmak.
arkadaa
* Arkada olarak; itenlikle, dosta.
arkadal k
* Arkada olma durumu, arkadaa yakr davran , omuzdal k, nsiyet.
arkadal k etmek
* bir ite birlikte bulunmak; huyu ve dnceleri birbirine uymak.
* bir sre beraber bulunmak, birlikte gitmek, elik etmek, refakat etmek.
arkaik
* Arkaizmle ilgili, eskimi (sz veya eser).
* Gzel sanatlarda klsik a ncesinden kalan.
arkaizm
* Konuulan ve yaz lan dilde, kullan mdan dm olan eski sz ve deyim.
* Kullan ld adan daha eski bir adan kalma bir biimin, bir yap nn zellii.
arkalama
* Arkalamak ii, yardm, mzaheret.
arkalamak
* Arkasna almak, yklenmek.
* Bir kimseye gven vererek yardm etmek, destek olmak, korumak, mzaheret etmek.
arkalanma
* Arkalanmak ii.
arkalanmak
* Kendisine yardm edilmek, destek olunmak.
arkal
* Koruyan, koruyucusu, dayana olan.
arkal
* Arkalk.
arkalk
* Ev iinde giyilen kolsuz, kalnca bir tr k sa hrka.
* S rt dayamaya yarar yer.
* S rtnda yk tayan hamallarn, yk tarken kullandklar arka yast, semer, arkalk.
arkalkl
* Arkal , srt dayayacak yeri olan.
arkalks z
* Arkal , srt dayayacak yeri olmayan.
arkas (veya srt) yere gelmemek
* sarslmamak, yerinden drlememek, gl olmak.
arkas al nmak
* sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak.
arkas gelmek
* devaml olmak, srekli olmak.
arkas kesilmek
* tkenmek, son bulmak.
arkas olmamak
* kay racak kimsesi olmamak.
arkas pek
* Gl birine veya salam bir eye gvenen.
arkas sra
* arkas ndan.
arkas sra
* Ardndan, peinden.
arkas yufka
* Sevilen bir yemein arkasndan baka bir yemein bulunmadn anlatmak iin sylenir.
* Soua kar gerei gibi giyinmemi olma durumu.
arkasna almak
* srtna yklemek, tamak.
* desteini salamak.
arkasna bakmadan gitmek
* arkada kalanlarla hi ilgilenmeden bir yerden ayrlmak.
arkasna dmek (veya taklmak)
* bir ii sona erdirmek iin sk al mak.
* (birini) gzden ayrmayarak arkasndan gitmek.
arkasnda (veya s rtnda) yumurta kfesi yok ya!
* eski dncesini deitirmekte, sznden caymakta sak nca grmeyenler iin kullanl r.
arkasnda dolamak (veya gezmek)
* bir ii yaptrmak iin ilgili veya yetkili bir kimsenin urad yerlere giderek grme frsat aramak.
arkasndan
* birinin orada hazr bulunmamas durumunda.
arkasndan komak
* i yaptrmak iin birinin arzusunu kollamak, grme f rsat aramak.
* birine ok ilgi duymak.
arkasndan srklemek
* arkas ndan gelmesini salamak.
arkasn (bir eye) vermek
* dnmek.
arkasn (birine) vermek
* birinin koruyuculuuna gvenmek.
arkasn (veya peini) brakmak
* vazgemek.
arkasn almak
* bir ii tamamlamak.
arkasn dayamak
* birinin koruyuculuuna gvenmek.
arkasn getirememek
* balad bir ii srdrp sona erdirememek.
arkasn svamak
* okamak, vmek, iltifat etmek.
arkasz
* Arkal olmayan.
* Koruyan olmayan, koruyucusu, dayana olmayan.
arkast
* Arkas yere gelecek biimde.
arkaya b rakmak (veya koymak)
* sonraya, baka zamana veya iin sonuna b rakmak; ertelemek.
arkaya kalmak
* geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek.
arke
* lk ana madde.
arkebz
* XV. yzy lda Fransa'da kullanlmaya balanan, tanabilir ateli silh.
arkeen
* Kambriyumlardan nce oluan en eski yer kat.
arkegon
* Erelti otlarnda, baz su yosunlarnda, btn kara yosunlar nda ve baz a k tohumlularda grlen diilik
organ .
arkeolog
* Kaz bilimci, arkeoloji uzman veya bilgini.
arkeoloji
* Tarih ncesi ve eski alardan kalma eserleri tarih ve sanat bakm ndan inceleyen bilim, kaz bilimi.
arkeolojik
* Arkeoloji ile ilgili.
arkeopteriks
* Hem ku hem srngen zellikleri gsteren bir hayvan fosili.
ark t
* Ky evlerinde kap lar n arkasna konulan kaln kuak.
arkoz
* Birleiminde feldspat bulunan, kum ta trnden bir tortul kaya.
arktik
* Kuzey kutupla ilgili, kuzey kutup yak nnda olan.
arlanma
* Arlanmak ii.
arlanmak
* (olumsuz olarak veya olumsuz anlaml cmlelerde kullanl r) Utanmak.
arlanmaz
* Utanmaz, sklmaz.
arl
* Namuslu, utanga, s k lgan.
arl ar ndan, huysuz huyundan vazgemez
* herkes kendi karakterine gre davranta bulunur.
arma
* Bir devletin, bir hanedann veya bir ehrin sembol olarak kabul edilmi resim, harf veya ekil, ongun.
* Geminin yrmesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelken tak m .
arma donatmak
* armay yerli yerine koymak.
arma soymak
* hareketli olan armay , limanda klamak, yamur ve kardan korumak amacyla bir sre iin skmek.
arma uurmak (veya arma budatmak)
* armay rzgra kapt rmak.
armada
* Donanma.
armador
* Geminin direk, seren, yelken ve ip gibi donanmn dzenleyen usta.
armadura
* Gemide direklere takl halatlar balamak iin kpetenin i taraf nda bulunan delikli ve ubuklu levha.
armaan
* Birini sevindirmek, mutlu etmek iin verilen ey, hediye.
* dl.
* Bir bilim adamnn emek verdii dalda onu anmak iin haz rlanan bilimsel eser.
* Ba, ihsan.
armaan etmek
* birine bir eyi armaan olarak vermek, hediye etmek.
armal
* Armas bulunan.
armatr
* Ticaret gemisi sahibi.
armatrlk
* Armatr olma durumu.
* Gemi iletme ii, gemi iletmecilii.
armatr
* Bir aletin ana blmn oluturan ksm.
* Bir m knat s n iki kutbu aras nda, kuvvet akmn toplu bir duruma getirmek iin bu kutuplar aras na
yerletirilen demir paras .
* Bir kondansatrdeki iki iletken yzeyden her biri.
armoni
* Trl sesler aras nda salanan uyum.
armoni orkestras
* Yaln z flemeli alglardan oluan orkestra.
armonik
* Armoni ile ilgili olan.
* Armonika.
armonika
* Yan yana sralanm deliklerden her biri flenince, ayr notada sesler karan kk az algs, m zka.
* Akordeon.
armoniler
* Frekans, ana sesin frekans ndan tam kat olan sesler.
armonize
* Tamamlayc sesler eklenmi (mzik paras).
armonyum
* Ta nabilir kk org.
armud
* Armut biiminde olan.
armudiye
* Armut biiminde nazarl k olarak taklan altn.
armudun iyisini (dada) aylar yer
* Bkz. Ahlat n iyisini (dada) aylar yer.
armut
* Glgillerden, iekleri beyaz, yurdumuzun her yerinde yetien, bir aa (Pirus communis).
* Bu aacn rengi sardan yeile kadar deiebilen tatl, sulu, yumuak, ufak ekirdekli meyvesi.
* Fazla bn.
armut gibi
* ok anlaysz, bn.
armut kaba
* rn, armut biiminde olan bir ss kaba.
armut kurusu
* Daha sonraki mevsimlerde yenmek zere kurutulmu armut.
armut pi azma d!
* bir ie hi emek harcamaks zn onun kendiliinden olmasn bekleyenlerin durumunu anlat r.
armut top
* Boksrn al malarnda kulland ii haval, d deri, armut biiminde top.
armutun sap var, zmn (veya kirazn) p var demek
* her eye kusur bulmak, hibir eyi beenmemek.
armuz
* Gemilerde gverte ve borda kaplama tahtalarnn yan yana gelmeleri sonucu aralarnda oluturduklar izgi.
Arnavut
* Arnavutluk ve evresinde yaayan bir halk.
* Bu halka zg olan (ey).
Arnavut bacas
* at penceresi.
Arnavut biberi
* Ac krmz biber.
Arnavut cieri
* Cier tavas.
Arnavut kaldr m
* Yollarda irili ufakl talarla geliigzel yaplan kald rm.
Arnavuta
* Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutlarn kulland dil.
Arnavutlama
* Arnavutlamak.
Arnavutlamak
* Arnavut dilini ve kltrn benimsemek.
Arnavutlatrma
* Arnavutlatrmak durumu.
Arnavutlatrmak
* Arnavut kimliini kazandrmak.
Arnavutluk
* Arnavut olma durumu.
* Arnavut halkn n btn.
arnika
* kz gz, s r gz, mast iei.
aroma
* Bitki zlerinden veya yalarndan elde edilen ho koku.
aromatik
* Ho kokulu, aromal.
arozz
* Kamyon, araba gibi bir ta t aracna, doldurma ve boaltma dzeni olan, bir su deposu eklenmesiyle
oluturulan, sulamaya yarar ara.
arp
* Bkz. harp (II).
arpa
* Budaygillerden, taneleri ekmek ve bira yapmnda kullanlan, hayvanlara yem olarak verilen, yurdumuzda
ok yetitirilen bir bitki (Hordeum vulgare).
* Bu bitkinin taneleri.
arpa boyu kadar gitmek (veya yol almak)
* pek az ilerlemek.
arpa ektim, dar kt
* ters sonu veren iler iin sylenir.
arpa gvesi
* Tahllara dadanan bir gve tr.
arpa suyu
* Bira.
arpa ehriye
* Arpa biiminde dklm ehriye.
arpac
* Arpa alan ve satan kimse.
arpac kumrusu gibi dnmek
* ne yapaca n bilmeyerek derin derin dnmek.
arpack
* Gz kapa nn kenarnda kan kk ban, it dirsei.
* Tfek, tabanca gibi ateli silhlarda namlunun en ileri blmnde bulunan ve nian alrken gezle birlikte
gz ile hedef aras nda ayn izgi zerine getirilen kk knt.
* Arpa biiminde ehriye.
arpack soan
* Tohumdan yetitirilen ve tohumluk olarak kullanlan kk soan.
arpacl k
* Arpa yetitirme veya al p satma ii.
arpaan
* Yaban arpa.
arpalama
* Atlarn ayaklar nda grlen ve rahat yrmelerini nleyen bir hastalk.
* ok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastal .
arpalk
* Arpa ekilen yer, arpa tarlas.
* Arpa konulan yer.
* Hayvann diinde bulunan ve hayvan yaland ka silindii iin yan belli eden bir nian.
* Mft ve kazasker gibi din grevlilerine ayl k yerine verilen giyecek, yiyecek gibi eyler veya para.
* Bamaklk.
* Karl ksz yarar salan lan yer veya kimse.
arpalk etmek
* arpal k yapmak.
arpalk yapmak
* bir kaynaktan srekli olarak kar salamak.
arpas ok gelmek
* comak, azmak, kudurmak.
arp
* Arp alan kimse.
arpej
* Bir akort oluturan seslerin birbiri arkas ndan alnmas.
arsa
* zerine yap yaplmak iin ayr lm yer.
arsenik
* Atom numaras 33, atom arl 74,91, younluu 5,7 olan, atmosfer basnc altnda 4500 C de
sblimleen, maden filizlerinde ok yayg n bulunan, metal grnmnde basit element, san otu, zrn k. K saltmas
As.
ars ulusal
* Uluslar aras.
ars z
* Utanmas, sklmas olmayan, yl k, yzsz (kimse).
* A gzl davranan (kimse).
* Kolayca reyebilen (bitki).
ars z ars z
* Utanmaz bir biimde, yl arak, srnaarak.
ars zca
* Ars z gibi, arsza yakan biimde.
ars zlanma
* Ars zlanmak ii.
ars zlanmak
* Ars zlk etmek.
ars zlama
* Ars zlamak ii.
ars zlamak
* Ars z duruma gelmek.
ars zlk
* Ars z olann durumu veya arsza yakacak davran , yl klk, srnaklk.
ars zlk etmek
* utanmadan, sklmadan, yzszce davranmak; a gzl davranmak.
arslan
* Aslan.
arslann ad km , akallar ba keser
* hakszl veya ktl esas yapann yerine bu konuda ad n plna kan kiiler anlam nda kullanl r.
arslanl
* Osmanl devletinde kullan lan arslan baskl gm sikke.
ar
* slm din inanna gre gn en yksek kat .
ar
* Askerlikte "yr" komutu.
are
* Keman yay.
* Tren, troleybs, tramvay gibi elektrikle ileyen tatlarda telden elektrik akm almaya yarayan, yukarya
doru uzanm demir yay.
aretip
* lk rnek.
ar l
* Dokuzuncu kat gk.
ar n
* Yaklak olarak 68 cm ye eit olan uzunluk ls.
ar nlama
* Ar nlamak ii.
ar nlamak
* Ar nla lmek.
* Amasz, geni ad mlarla dolamak.
ar nlk
* Ar n lsnde, arn kadar.
aridk
* Avusturya'da imparator ailesi prenslerine verilen unvan.
arides
* Aridkn kars veya kz.
* Avusturya hanedannda prenses.
ariv
* Belgelik.
arivci
* Belgelik grevlisi veya uzman.
arivcilik
* Arivcinin yapt i veya grevi.
arivleme
* Arivlemek ii.
arivl emek
* Arive kaldrmak, arivde saklamak.
art
* Arka, geri.
* Bir eyin br yz.
art arda
* Birbirinin arkasndan.
art avurt
* Avurdun arka blm.
art avurt nsz
* Dil ucunun art damaa arpmasndan oluan ve dilin yanlarndan akan ses.
art blge
* Deniz kysnda bulunan bir yerin gerisindeki blge, hinterland.
art damak
* Dama n arka blm.
art damak nsz
* Cierlerden gelen havan n dil srt yardmyla art dama n eitli noktalarnda bazen patlayarak, bazen de
szarak oluturduu nsz: k, g, .
art dnce
* Bir dncenin arkas nda gizli tutulan asl dnce.
art elden
* birini oyalay p, ondan gizli olarak.
art eteinde namaz k l
* ok temiz huylu kimseler iin sylenir.
art niyet
* Art dnce.
art oda
* Gzde iris ile billr cismin arasndaki boluk.
art teker
* tici gc salayarak bisikleti yrten teker.
art zamanl
* Evrim asndan ele al nan sre iinde birbirini izleyen, diyakronik.
art zamanl dil bilimi
* Dil olaylarn dei ik zaman ve evrim asndan ele alan dil bilimi.
art zamanl lk
* Deiik zaman ve evrim a s ndan incelenen dil olaylarnn zellii, diyakroni.
artaan
* Al landan veya beklenilenden artk verimi olan, bereketli.
* oalan, fazlalaan, artml.
artaanlk
* Al landan veya beklenilenden artk rn verme durumu, bereket.
artakalma
* Artakalmak ii veya durumu.
artakalmak
* Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak.
art
* Yry durumunda bulunan bir asker birliin gvenliini salamak iin arkadan gelmek zere braklan
kta, dmdar.
* Gemi bir sanat veya edebiyat rn srdren (sanat, hareket).
artl k
* Artnn grevi.
arter
* Atardamar.
* Trafii youn olan ana yol.
arterit
* Atardamar bozukluu.
artezyen
* Topra burgu ile delinerek alan ve suyu yksee fkran kuyu.
artezyen kuyusu
* Artezyen.
art
* Toplama ileminde + iaretinin ad, zait.
* S frdan byk, nnde art i areti bulunan (say ), eksi kar t , pozitif.
art say
* Kendisinden nce + iareti bulunan, s frdan byk say , pozitif say.
art u
* Elektrikli zmlemede, s v ya batrl p ak m n gemesini alayan, metal ulardan art ykl olan, anot.
artk
* ildikten, yenildikten veya kullanldktan sonra geriye kalan.
* Kalan veya artan blm.
* Bir ey harcandktan sonra onun artan blm.
* Daha ok, daha fazla.
* Bundan byle, sonra, daha, yeter.
artk deer
* inin, i gcnn kar l olarak, denen deerin zerinde rettii ve i verenin, karln demeksizin
sahip olduu ek deer.
artk emek
* inin, ek sre iinde harcad ve sonucunda artk deer yaratt , karl denmeyen emek.
artk gn
* Art k yllarda ubat ay na eklenen, drt ylda bir gelen 29. gn.
artk y l
* Drt ylda bir gelen 366 gnlk yl, seneikebire.
artklama
* Art klamak ii.
artklamak
* Yemekte artk brakmak.
artm
* Artma, art , oalma.
artml
* Piince itii iin miktar artm gibi grnen, artaan.
artn
* Katyon.
artr lma
* Art rlmak ii.
artr lmak
* Art rmak iine konu olmak, oaltl mak, tezyit edilmek.
artr m
* Bir eyi idareli harcayarak onun bir blmn artrma ii, tasarruf.
* Mzayedede artrma.
artrma
* Art rmak ii.
* Al clar arasndaki yarmaya dayanan ve en yksek fiyat srene maln verilmesiyle biten yntem,
mzayede.
artrmak
* Artmasn salamak, oaltmak.
* Bir mal baka alc lar n verdii fiyattan daha yksek bir fiyatla almak istemek.
* Tutumlu davranp biriktirmek, tasarruf etmek.
* Herhangi bir davranta ileri gitmek.
art
* Artmak ii veya biimi, artma, art m, oal.
artist
* Gzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanat, sanatkr.
* Elence yerlerinde gsteri yapan kimse.
artist gibi
* boylu poslu, gzel ve alml (kimse).
artiste
* Artiste benzer biimde, artist gibi.
artistik
* Gzel sanatlarn gerektirdii nitelie uygun, sanatl.
artistlik
* Artistin grevi.
* Artist olma durumu.
artma
* Artmak ii.
artmak
* Byk heybe.
artmak
* Eskisinden daha ok oalmak.
* Gereince harcand ktan sonra bir miktar geri kalmak.
* Deeri ykselmek, fazlalamak.
artrit
* Eklem romatizmas .
artroz
* Genellikle ekil bozucu, iltihaps z, sreen eklem hastal .
arttrma
* Artt rmak ii.
arttrmak
* Art rmak ii yaplmak.
* Ykseltmek.
aruz
* Hecelerin uzunluk ve ksalk, kapall k veya akl k deerlerine gre trl ses kalplarndan oluan Divan
Edebiyat nazm ls.
arya
* Operalarda solistlerden birinin orkestra eliinde syledii, genellikle kendi iinde btnl olan para.
Aryanizm
* IV. yzylda Arius adl bir papazn kurduu ve Hristiyan inann n tersine olarak sa'n n tanrl n inkr
eden mezhep.
arz
* Sunma.
* (byk bir makama) Anlatma, bildirme.
arz
* En, genilik.
arz
* Yer, yeryz.
arz dairesi
* Bkz. enlem dairesi.
arz derecesi
* Bkz. enlem.
arz etmek
* sunmak.
* sayg ile bildirmek.
arz odas
* Mevkii olan insanlar n, halkla grt oda.
arz talep kanunu
* Belirli bir piyasada sunu ve talep dengesini dzenli tutma sistemi.
arz ve talep
* reticinin piyasaya mal karmas ve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar, sunu ve istem.
arzan
* Enine olan.
arziyat
* Yer bilimi, jeoloji.
arzu
* stek, dilek.
* Heves.
arzu duymak
* birine veya bir eye kar istek duymak.
arzu etmek
* yrekten istemek.
arzuhl
* Dileke, istida.
arzuhl gibi (veya kadar)
* bir mektubun ok uzun olduunu anlatmak iin sylenir.
arzuhlci
* Para ile dileke, mektup vb. yazan kimse.
arzuhlcilik
* Arzuhl yazma ii.
arzulama
* Arzulamak ii.
arzulamak
* stek duymak, zlemek, istemek.
arzulu
* stekli, hevesli.
arzusu kalmak
* istei yerine gelmemek, hevesini alamamak.
As
* Arsenik'in ksaltmas .
as
* Kakm.
as
* skambil k tlar nda birli.
* Bir ite bata gelen (kimse veya ey).
as-
* Ast sfat nn k saltlm; eklendii kelimenin daha aa derecelisini anlatan yeni kelimeler tretmeye yarar.
as kat
* Herhangi bir l biriminin blnd eit paralardan her biri.
as yn
* Ara yn.
asa
* Baz lkelerde, hkmdarlarn, mareallerin, din adamlarnn g sembol olarak, trenlerde tad klar bir
tr aa veya metalden denek.
* Eskiden ihtiyarlar n baston yerine kullandklar uzun sopa.
asab
* Sinirli.
* Sinirle ilgili, sinirsel.
asableme
* Asablemek ii.
asablemek
* Kzmak, fkelenmek, sinirlilik belirtileri gstermek, sinirlenmek.
asablik
* Asab olma durumu.
asabiye
* Sinir hastalklar ile ilgili hekimlik kolu.
* Sinir hastalklar ile ilgili hastahane blm.
asabiyeci
* Sinir hastalklar uzman .
asabiyet
* Sinirlilik, asab yapl olma.
asal
* Bal ca, temel niteliinde olan, esas.
asal gazlar
* Atomlarnn d elektron halkalar tamamyla veya geici olarak elektrona doymu olan gazlar (helyum,
neon, argon, kripton, ksenon), soy gazlar.
asal say(lar)
* Blenlerinin kmesi iki elemanl olan elemanlardan biri 1, br say nn kendisi olan doal say(lar).
asalak
* Bir canl nn iinde veya zerinde srekli veya geici olarak, onun zararna yaayan baka canl , tufeyli,
parazit.
* Bakalarnn srt ndan geinen (kimse), ekti.
asalak bilimi
* Asalaklarn yapsn, yaay n, konak yla ilikisini ve yapt hastalklarla bu hastal klara kar giriilecek
sava konu alan bilim dal, parazitoloji.
asalaklama
* Asalaklamak durumu.
asalaklamak
* Asalak duruma gelmek.
asalakl k
* Asalak olann durumu.
asalet
* Soyluluk.
* Bir grevi yklenmi olan, o grevin sahibi olan kimse, asillik, vekillik kar t.
* Yaz da veya szde baya sz ve deyim bulunmamas durumu.
asaleten
* Bir grevde temelli olarak, as l olarak, vekleten kar t .
* Kendi adna hareket ederek.
asaleten atama
* Srekli grev yapmak zere bir greve atama.
asamble
* Kurul.
asansr
* nsanlar veya ykleri bir yapn n bir katndan tekine veya yksek yerlere kar p indiren elektrikle iler
ara.
asansr boluu
* Binalarda asansrn ilemesi iin brak lan boluk.
asansrc
* Asansrn bak m ve onarmn yapan kimse.
* Otel ve hastahane gibi byk kurulularda asansrn dzenli almasn salayan kimse.
asap
* Sinirler.
asar
* Yaplar, eserler.
asar atika
* Eski yap lar, eski eserler.
asayi
* Bir yerin dzen ve gvenlik iinde bulunmas durumu, dzenlilik, gvenlik.
asayi berkemal
* Gvenliin yerinde olduunu anlat r.
asbakan
* kinci bakan.
asbest
* Tremolitin bozulmas ndan oluan lifli, kr lmadan bklebilen ve atete nitelii deimeyen bir mineral, ta
pamuu, kaya lifi.
asbest yn
* Asbestin ilenerek yn biimine sokulmuu.
aselbent
* Hekimlikte ve koku yap m nda kullanlan, aselbent aacn n kabuklar izilerek elde edilen bir reine.
* Bu reinenin elde edildii aa (Styrax officinalis).
asenkron
* E zamanl olmayan, balama ve bitme anlar baka olan (olaylar); senkron, e zaman kar t , yadn kurun.
asepsi
* l kullanmadan, yaln z s yardm ile aygt ve pansuman gereleri gibi eyleri mikropsuzlatrma ii.
aseptik
* Her trl mikroptan arnm .
ases
* Gece bekisi.
* Osmanl mparatorluunda yenieri oca nn kaldr lmas ndan nceki gvenlik grevlisi.
asesba
* Yenieri ocandaki asker grevinin yan s ra, baehrin dzenini korumakla da ykml olan 28. ortan n
orbac ba s na verilen ad.
asetat
* Asetik asidin tuzu veya esteri, saydam.
asetatl
* Birleimine asetat kartrlm .
asetik
* Sirkeyle ilgili, sirkeyle ayn zellikleri tayan.
asetik asit
* Sirkeye tadn ve zelliklerinden birounu veren asit.
asetilen
* Renksiz, sarmsak kokulu, gl ve beyaz bir k vererek yanan hidrokarbonlu bir gaz.
aseton
* Birok organik maddeyi eritmekte kullan lan uucu, kolayca alev alr, eter kokusunda bir s v .
asfalt
* Siyah renkte ekilsiz bir cins bitm.
* Ana maddesi katran olan ve yollarn kaplanmas nda kullan lan karm.
* Asfaltlanm .
asfaltit
* Petroln ayrmas ile oluan ve oklukta tortul kayalarn gzeneklerinde bulunan doal bitm.
asfaltlama
* Asfaltlamak ii.
asfaltlamak
* Asfaltla kaplamak.
asfaltlanma
* Asfaltlanmak ii.
asfaltlanmak
* Asfalt dklmek, asfaltla kaplanmak.
asgarmterek
* Herkes tarafndan kabul edilen nokta, zerinde anlamaya var lan husus, uyuulan konu, ortak payda.
asgar
* En az, en aa, en azndan, en dk.
* Minimum.
asgar cret
* ilere bir al ma gn karl olarak denen ve iinin gda, konut giyim, salk, ulam ve kltr gibi
ihtiyalarn gnn fiyatlar zerinden en az dzeyde karlamaya yetecek cret.
ashap
* Sahipler.
* Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konumalarnda bulunanlar, sahabeler.
as
* Asmak ii.
-as / -esi
* Fiilden s fat yapan ek.
asda olmak (veya as da kalmak)
* bir ie son verilmeyip ylece brak lm olmak veya kalmak.
ask
* Somurtkan.
* Asl .
ask suratl
* Honutsuzluunu, k zg nln yzne sert bir anlam vererek belirten" fkeli grnl yz olan.
asl
* Bir eyin kendisi, rnek, kopya kart.
* Kk, kken, kaynak.
* Gereklik, esas, hakikat.
* Soy, nesep.
* Gerek.
* Bir eyin temelini oluturan, ana.
* Aranlan nitelikleri en ok kendinde toplam olan.
* (a'sl) Balca, bata gelen, gerek olarak.
asl nsha
* Bir yazma eserin veya belgenin kopyalar nn dayand zgn biimi.
asl saylar
* S ra veya letirme eki almam yal n saylar.
asl vurgu
* Kelimenin asl ndaki vurgu.
aslanma
* Aslanmak ii, intifa.
aslanmak
* Bir eyden yarar salamak, intifa etmek.
asl
* Aslm olan.
asl
* Aslmak ii veya biimi.
asll
* Bir kkene dayanan, kkenli.
aslma
* Aslmak ii.
aslmak
* Asmak ii yaplmak veya asmak iine konu olmak.
* Bir yere tutunup sarkmak.
* Tutup ekmek.
* Bir ey isterken karsndakini tedirgin edecek derecede ileri gitmek stelemek, srar etmek.
* Hzla eline almak.
* Boynuna ip geirip sallandrlarak ldrlmek, idam edilmek.
* Kar cinsin ilgisini ekmek iin arpc davranlarda bulunmak.
* Israrla zerine gitmek, sonuna kadar mcadele etmek.
aslm adam
* Salepgillerden, iekleri aslm bir insana benzeyen ve kklerinden salep karlan bir bitki.
asls z
* Doru olmayan, temelsiz, dayanaksz, kksz (haber).
aslt
* znemeyen madde paracklar nn dibe kmeden bir sv ortamda kalm durumu, sspansiyon.
* Byle bir sv kar m , sspansiyon.
asm
* Asma ii.
asm takm
* Kadnlarn takndklar ss eyas.
asnt
* Bir ii hemen yapmay p bekleterek geri brakma, tehir, tavik.
* Birini tedirgin edecek kadar zerine dme.
* S rnaan, tebelle olan kimse.
asnt olmak
* tebelle olmak, srnamak.
asp kesmek
* (genellikle i banda bulunan bir kimse iin) yasay ineyerek sert davranmak.
asr
* Yzy l.
* a.
asrlarca
* Yzlerce yl.
asrlk
* Yzy llk.
asi
* Ba kaldran, isyan eden.
* Hay rsz, dik bal .
aside
* Un, et ve bamya ile yap lan bir Arap yemei.
asidimetre
* Asitler.
asil
* Soylu.
* Yksek duygu ile yaplan.
* Bir grevde temelli olan, vekil kart .
asileme
* Asilemek ii.
asilemek
* Kar gelmek, ba kaldrmak, isyan etmek.
asilik
* Asi olma durumu, isyan etme, isyankrlk.
asilik etmek
* kar gelmek, ba kald rmak.
asillik
* Asil olma durumu, asalet.
* Soylu olma durumu, soyluluk.
asilzade
* Soylu.
asilzadelik
* Soyluluk.
asimetri
* Simetrisi olmayan, bak mszlk.
asimetrik
* Simetrik olmayan, bakmsz.
asimilsyon
* Benzer hle getirme, kendine benzetme, kendine uydurma, zmleme.
* Benzeme.
asimile
* Bu sz "benzemek", "kendine uydurmak" anlamnda "asimile etmek" biiminde kullanl r.
asimptot
* Bir eriye giderek yaklaan, ama sonuna kadar uzatlsa bile yaklat hlde eriyi kesmeyen doru;
sonumaz.
asistan
* Yard mc.
* Aratrma grevlisi.
asistanl k
* Asistan, aratrma grevlisi olma durumu asistann grevi.
asit
* Turnusoln mavi rengini krmz ya evirmek zelliinde olan ve birleimindeki hidrojenin yerine maden
alarak tuz oluturan hidrojenli birleik, ham z.
asit alkol
* Ayn zamanda asit ve alkol gruplar n ieren birleiklere verilen ad.
asit borik
* Bkz. borik asit.
asit fenik
* Bkz. fenol.
asitler
* Bir asidin zelliini, konsantrasyon derecesini lmeye yarayan cihaz, asidimetre.
ask
* Bkz. askl.
askarit
* Barsak solucan.
asker
* Erden mareale kadar orduda grevli bulunan herkes.
* Askerlik grevi veya devi.
* Ordunun yalnz er rtbesinde olan blm.
* Topluluk dzenine sayg s olan, disiplinli.
* Yurdun korunmas yolunda iyi dvmesini baaran.
asker karmak
* (bir devlet) belli kanunlara bal olarak asker toplamak.
* kylara ve en ok dman k ylarna asker indirme.
asker gibi
* disiplinli, dzgn.
asker kaa
* Askerlik devini yapmamak iin asker ocandan ayrlan veya oraya gitmekten kaan kimse.
asker oca
* Askerlik devinin yap ld k la, ordugh, tahkimli blge, gemi, tersane gibi hizmet yerlerine verilen ad.
asker olmak
* askerlik devine balamak.
asker tayn
* Erlere verilen azk.
askerce
* Askere yakr biimde.
askerci
* Asker yanls.
askercilik
* Askerci olma durumu.
* Bir tr ocuk oyunu.
askere al nmak
* askerlik devini yapmak iin er eitim merkezine gnderilmek.
askere arlmak
* askerlik devini yapmak iin ubece istenmek.
askere gitmek
* askerlik devini yapmak iin orduya katlmak.
asker
* Askerlikle ilgili, askere zg.
asker ambargo
* Bir lkeyi cezalandrmak amacyla asker alanda yaptr m uygulama.
asker atae
* Bir ulusun yabanc lkelerdeki eliliklerinde grevli asker uzman.
asker inzibat
* Asker birlikler arasnda dzeni, disiplini, kanunlar yrtmekle grevli snf ve bu sn ftan olan asker.
asker kaput
* Askerlerin giydii kal n kumatan stlk.
asker rtiye
* Asker ortaokul.
askerleme
* Askerlemek ii.
askerlemek
* Bir yer askerlikle ilikili duruma gelmek, askerlik nitelii kazanmak.
askerletirme
* Askerletirmek ii.
askerletirmek
* Asker ynetimine geirmek; (bir eye) askerlik nitelii kazandrmak.
askeriye
* Askerlik.
askerlik
* Asker olma durumu; askerlik devi ordu hizmeti.
askerlik dairesi
* Yurttalar askere alma ileriyle grevli olan askerlik ubelerinin bal bulunduklar blge dairesi.
askerlik etmek
* askerlik yapmak.
askerlik hizmeti
* Orduda belirli bir srede yaplan yurt devi.
askerlik yapmak
* kanunlara gre yurttalarn ykml olduklar ordu devinde bulunmak.
askerlik yoklamas
* Askerlik ubelerine kay tl kimselerin belirli zamanlarda yaplan durum yoklamas .
ask
* zerine herhangi bir ey asmaya yarar nesne.
* Pantolon veya giysilerin dmesini nlemek iin omuzdan arlan ba.
* Art rma, eksiltme gibi resm i ilnlarn n ilgili daire duvar nda belli bir zaman sresince as l durmas .
* Hastahanelerde k rk kol veya bacaklar n aslarak tutturulduu ara.
* ay, kahve tamaya yarar kahveci tepsisi, fener.
* Saklanmak iin tavana aslm dizi veya hevenk.
* Yeni yap lan yaplarn atsna, ev sahibi tarafndan usta iin veya dn arabalar na dn sahibi
tarafndan arabac iin armaan olarak aslan kuma.
* Gelinin oturaca yerin stne aslan ssler.
* Kadnlarn kulland altn dizisi veya zincirli mcevherat.
* Dnlerde geline yaknlar taraf ndan taklan hediye.
* pek bceinin kozas n sarmas iin yanna konulan al rp .
* Saz airleri arasnda yap lan deyi yarnda stn gelene verilmek iin duvara as lan kuma, tabanca gibi
dl.
askda brakmak
* sonuca vardrmamak.
askda kalmak
* (bir i) bir engel dolay s yla sonuca varamamak.
askl
* Ask s olan.
askl k
* Avclarn s rtlarna takt klar ask takm.
* Asl p saklanacak sebze, meyve.
* Vestiyer.
asknt
* Bakalarnn srt ndan geinen.
* Kar cinsi rahatsz eden kimse.
askya almak
* alt boalp destei kalmayan yapy dikmelerle bolukta tutarak y k lmaktan kurtarmak.
* oturmu veya batm bir gemiyi yzdrmek iin baka teknelere asarak kald rmak.
* bir ii zamannda yapmayp belirsiz bir zamana brakmak, savsaklamak.
askya karmak (veya kar lmak)
* evlenecek kimselerin durumunu nfus kaytlarn n bulunduu yerde ask yoluyla iln etmek.
askya kmak
* ipek bcei koza sarmak zere dallara kmak.
askl
* Sporlar ask denen torbalar iinde oluan (mantar).
askospor
* Askl mantarlar n sporuna verilen ad.
asla
* Hibir zaman, hibir biimde.
Aslan
* Zodyak zerinde, Yenge ile Baak burlar arasnda yer alan burcun ad , Zodyak.
aslan
* Kedigillerden, erkekleri yeleli, yrtc, Afrika'da yaayan, uzunluu 160 cm, kuyruu 70 cm ve ucu pskll,
ok koyu sar renkli gl bir memeli tr, arslan.
* Grbz ve yiit adam.
aslan az
* Havuz kenarlar na konulan ve az ndan su akan aslan biiminde ss ta.
aslan gibi
* boylu boslu, gl ve yakkl.
* sal yerinde.
aslan kesilmek
* aslan gibi gl ve cesur duruma gelmek.
aslan pay
* Hak edilenden daha ok alnan pay.
aslan st
* Rak .
aslan yatandan belli olur
* bir kimsenin oturduu yerin durumu, onun kiiliini belli eder, uygun bir durumda olmas gerekir.
aslan yrekli
* ok yiit, hibir eyden korkmayan.
aslanaz
* S raca otugillerden, trl renkte, gzel, kokusuz iekleri olan bir bitki.
aslanca
* Aslana yakr yolda, aslan gibi, yiite.
aslangiller
* Kedi cinsinden olan btn et oburlar iine alan hayvan familyas.
aslan m!
* genler, delikanllar iin kullanlan bir seslenme sz.
aslan n aznda
* elde edilmesi ok g.
aslankula
* Bir sap zerinde dizili sar veya krm z iekli otsu bir bitki.
aslankuyruu
* Ballbabagillerden, eskiden hekimlikte terletici olarak kullan lan bir bitki, yer p rasas (Leonurus).
aslanlk
* Yiitlik, cesaretlilik.
aslanpenesi
* Glgillerden, sar, beyaz iekli bir yaban bitki (Alchemilla).
* irpene.
aslen
* Kk veya soy bakmndan.
asl astar
* i yz, gerek ekli.
asl astar
* Esas , doruluu, geerlilii.
asl astar (veya asl asl) olmamak
* yalan, as lsz olmak.
asl kmak
* gerek olduu anla lmak, gerek olduu ortaya kmak.
asl fasl yok
* yalan, uydurma.
asl nesli
* Soyu sopu.
asl k
* Ksr olan (kadn veya dii hayvan).
asl
* Temel olarak alnan, esas olan.
asl dnce
* Ana fikir.
asl maa
* Devlet dairelerinde alan memurlara verilen ayln, ykselmeye temel olan her aamas .
asl nsha
* Bir yaznn oalt lmas na rneklik eden ilk nsha.
asliye
* Temel, esas.
asma
* Asmak ii.
* Aslm, as l.
asma
* Asmagillerden, dallar ardak zerine yay lan bitkilere genel olarak verilen ad.
* Belirli bir tr zm veren bitki (Vitis).
asma bahe
* Ayak ve kemerler zerine kurulan teraslardan yaplm bahe.
asma b y
* Asma dallar nn evresine tutunmasna yarayan yeil uzantlar, slk.
asma biti
* E kanatllardan, asmalara zarar veren, sarms renkte bir bcek, filoksera (Phylloxera vestatrix).
asma kaba
* Kabakgillerden srngen veya sarlgan, mevsimlik bir kabak tr (Lageneria vulgaris).
* Bu trn ince uzun, sebze olarak kullanlan rn.
asma kat
* Yaplarda genellikle tabanla birinci kat arasna yaplan, bask tavanl, alt bo kat.
asma kilit
* Kilitlenecek eyin stndeki halkalara geirilip kapatlacak biimde yaplm kilit.
asma kpr
* ki ba ndaki ayaklardan baka dayana olmayan, ounlukla uzun ve yksek kpr.
asma merdiven
* Yukar ucundan bir yere aslarak kullan lan ip merdiven.
asma yapra
* Zeytinyal ve etli dolma yapmakta kullanlan krpe asma yapra .
asmagiller
* ki eneklilerden, belli bal tr asma olan bitki familyas .
asmak
* Bir eyi aaya sarkacak biimde bir yere ilitirip sark tmak.
* zerine taknmak, kuanmak.
* Bir kimseyi boazndan ip geirip sarktarak ldrmek, idam etmek.
* Gitmek zorunda olunan bir yere zrsz gitmemek veya grevi olan bir ii zrsz yapmamak.
asmal
* Asmas olan.
asmalk
* Asma iin ayrlm yer veya toprak.
asmolen
* Pimi toprak, cruf ve beton kar m ndan yaplan kiri, putrel nervrler arasna konulan delikli tula.
asonans
* Yar m kafiye, her dizenin sonunda gelen, ayn aksan veren nlnn ondan sonra veya nce gelen nsz
hi dikkate almadan tekrarlama eklinde uyak.
asorti
* (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yapda olan.
asortik
* (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yapda olan.
asosyal
* Sosyal olmayan.
asparagas
* Uydurma, gerek olmayan, gerekmi gibi gsteren haber.
aspidistra
* Zambakgillerden, genellikle saksda yetitirilen, yapraklar dorudan doruya topraktan kan bir ss bitkisi.
aspiratr
* Havadaki duman, toz vb. yabanc maddeleri emerek dar atan cihaz, emme.
aspirin
* Ar kesici ve ate drc olarak kullanlan beyaz renkli, ekimt rak il.
aspur
* Yalanc safran.
asr saadet
* Hz. Muhammed'in yaad zaman.
asr
* Modern, acl.
asrleme
* acllama, adalama.
asrlemek
* acllamak, adalamak.
asrlik
* acll k.
assai
* Birlikte kullan ld terimin anlamna ar lk kazandr r: Adagio assai ok yava, ok ar.
assolist
* Bir mzik program nda daha ok en son olarak sahneye kan, alannda tannm ve ok nl olan sanat.
ast
* Alt.
* Birinin buyruu altnda olan grevli, madun.
* (birine gre) Rtbe veya kdemce kk olan asker.
astar
* Giyecek, perde, anta, ayakkab gibi eylerde, kuman veya derinin i tarafna geirilen ince kat.
* S va veya boyadan nce vurulan kat.
* Gemicilikte bir eyi salamlatrmak iin kullanlan bez, halat, aa vb.
astar boyas
* Boyacl kta asl boyadan nce srlen, kiri kapatmak ve srlecek boyann dayankll n artrmak iin
kullanlan boya.
* zerine resim yap lacak bezin veya duvarn yal boyay emmesi iin, resim yaplmadan nce srlen boya.
astar kaplama
* Kontratablalarda kr aacn biim deitirmesini nlemek amacyla iki yzne yapt rlan kaplama kat.
astar srmek (veya vurmak, ekmek)
* astar boyas ile boyamak.
astar yznden pahal olmak
* bir iin ayrnt lar na harcanlan para veya emek, elde edilen sonucun deerini amak, masrafl olmak.
astarlama
* Astarlamak ii.
astarlamak
* Astar geirmek.
* Boyacl kta, astar vurmak, astar srmek.
astarlanma
* Astarlanmak ii.
astarlanmak
* Astar geirilmek.
astarlatma
* Astarlatmak i i.
astarlatmak
* Astar yaptrmak veya geirtmek.
astarl
* Astar geirilmi, astarlanm.
astarl zarf
* yzne ince bir k t geirilmi zarf.
astarl k
* Astar olmaya elverili (kuma vb.).
astarya
* Bir gemiye ykleme veya boaltma iin tan nan sre.
astasm
* ncllerinden biri nceki tasmn varg s durumunda olan bir ek tasm.
astat
* Atom numaras 85 olan, bizmutun alfa nlaryla bombardman sonucu elde edilen yapay element.
Ksaltmas At.
astatin
* Astat.
astemen
* Orduda en kk rtbeli subay.
astemenlik
* Astemen rtbesi veya astemenin grevi.
ast astk, kestii kestik
* acmas z, ok sert veya istedii gibi davranan kimseler iin kullanl r.
astm
* Bronlar n daralmas ndan ileri gelen nefes darl .
astml
* Astm olan, ast m hastalna tutulmu olan.
astrma
* Astrmak ii.
astrmak
* Asmak iini yaptrmak.
astigmat
* Net grmeyen, astigmatizme tutulmu (gz).
astigmatizm
* Gzn saydam tabakasnda meridyenlerin eitsizlii yznden net grememe durumu.
astragan
* Karakul kuzusunun k vrck ve parlak postu.
* Bu posttan yaplm olan.
astrofizik
* Gk fizii.
astrolog
* Yldz fal yla uraan kimse, mneccim.
astroloji
* Yldz falc l, mneccimlik.
astronom
* Astronomi bilgini, gk bilimci.
astronomi
* Gk bilimi, felekiyat.
astronomik
* Gk bilimiyle ilgili olan.
* Ar ok yksek.
astronomik fiyat
* ok yksek fiyat.
astronomik rakam
* nsana ak nlk verecek derecede byk rakam.
astronot
* Uzay adam .
astronotluk
* Uzay adam olma durumu veya uzay adamnn grevi.
astropikal
* Tropikal blgelere yakn, fakat daha yksek bir enlemde olan.
astsubay
* Silhl Kuvvetler yasasna gre astsubay okullarnda yetierek Silhl Kuvvetlere kat lan astsubay avutan
astsubay kdemli baavua kadar rtbesi olan asker.
astsubay baavu
* Astsubayln beinci basama.
astsubay avu
* Astsubayln ilk basama .
astsubay kdemli baavu
* Astsubayln altnc ve son basama.
astsubay kdemli avu
* Astsubayln ikinci basama.
astsubay kdemli stavu
* Astsubayln drdnc basama.
astsubay stavu
* Astsubayln nc basama .
astsubaylk
* Astsubay olma durumu veya astsubayn grevi.
asude
* Sessiz, rahat, sakin.
asudelik
* Huzur iinde olma, mutluluk.
asuman
* Gk, gkyz.
Asurca
* Sam dilleri ailesine giren ve Milttan nceki dnemlerde n Asya'da kullan lm olan l bir dil.
Asyal
* Asya'da yaayan kimse.
* Asya'ya zg olan, Asya ile ilgili (olan).
Asyall k
* Asyal olma durumu.
a
* Piirilerek haz rlanan yemek.
a dam
* Baz blgelerde yemek piirilen yer, mutfak.
a erme
* A ermek durumu.
a ermek
* hamilelikte baz yiyeceklere kar ar dknlk gstermek, ok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek.
a evi
* Para ile yemek yenilen yer, a, lokanta.
* Yoksullara parasz yemek yedirilen veya dat lan yer, ahane.
* Dn ve benzeri toplantlarda, verilecek yemekleri hazrlamak iin geici olarak mutfak gibi kullan lan
yer.
* Tekkelerde yemek piirilen yer.
a oca
* Yemek piirilip yoksullara datlan yer.
a tanca kepeye paha olmaz
* skk zamanlarda nemsiz eylerin deeri oktur.
a yermek
* Bkz. a ermek.
aa
* Bir eyin alt blm.
* Bir yere gre daha alak yerde bulunan.
* Eiml i bir yerin daha alak olan yeri.
* Nitelii dk, kt, ad.
* Baya , ad.
* Daha kk, daha az; deer ynnden daha az.
* Aa ya, yere doru.
aa (falan) yukar
* bir kimsenin adnn dilden drmediini, onun pek gzde olduunu anlatr.
* bir hizmette ok kullan lan kiice, yaknma olarak kullanl r.
aa almak
* devirmek, y kmak.
aa bitkiler
* Su yosunlar, mantarlar ve kara yosunlar gibi su dnda fazla boy atmayan damarsz bitkiler.
aa dmek
* dzeyi, miktar, nitelii alalmak.
aa grmek
* kk grmek, beenmemek, hor grmek.
aa kal r yeri (veya yan) yok
* nitelikleri bakmndan bakalaryla karlat rld nda eksii olmayan, denk olan.
aa kalmamak
* herhangi bir nitelik bakmndan ondan geri olmamak.
aa kurtarmaz
* bundan daha ucuza olmaz.
* daha aa bir durumu kendine ly k grmez.
aa mahalle
* Yksek bir yerleim blgesine gre alakta kalan yer, yerleim blgesi.
* Genel ev.
aa tkrsem sakalm, yukar tkrsem b y m
* iki kart ve ayn derecede sakncal durum karsnda karar verme zorluunu anlat r.
aa yukar
* Tama yakn, yaklak olarak.
aa yukar (yrmek)
* bir batan bir baa (yrmek).
aadan almak
* sert konuan bir kimseye yumuak bir dil kullanmak, alttan almak.
aalama
* Aa lamak ii.
aalamak
* Deerinden dk gstermek.
* Kltc davranlarda bulunmak, hor grmek.
aalanma
* Aa lanmak durumu.
aalanmak
* Aa duruma drlmek.
aalama
* Aa duruma dme, mezellet.
aalamak
* Aa lk duruma dmek.
aalatma
* Aa latmak ii.
aalatmak
* Aa lamak iine uratmak, tenzil etmek.
aal yukarl
* Aa s ve yukars olan; aas yukars birlikte.
aalk
* Aa olma durumu, adilik.
* Nitelii dk, ad.
aalk duygusu
* Kiinin gereklere uyan veya uymayan sebeplerle, benliini yetersiz ve kk grmesi.
aalk kompleksi
* Kendini olduundan yetersiz, yeteneksiz ve gsz grme duygusu.
aasama
* Aa samak ii.
aasamak
* Bir kimseyi veya bir eyi aal k ve deersiz gstermek, hafife almak, hafifsemek, tezyif etmek.
aas
* Aa taraftaki.
aama
* nem veya deer bakmndan gitgide ykselen bir sra basamaklarn her biri, rtbe, mertebe, paye.
* Varlmas istenen bir amaca doru geilmesi gerekli dnemlerden her biri, evre, basamak, merhale.
aama sras
* nem ve deer bakmndan gitgide ykselen basamaklar dizisi, hiyerari.
* Otoritenin en geni lde en st mertebede olarak deiik nem s ralar arasnda kat ve kesin bir biimde
dald toplumsal tekiltlan biimi, hiyerari.
aamal
* Aamas olan, kademeli.
aar
* Ondalk.
* Tarm rnlerinden alnan onda bir nisbetindeki vergiler.
aar
* Ondalk.
a
* Yemek piiren kimse, ah.
* Yemek piirip satan kimse.
* Yemek yenilen dkkn, a evi, lokanta.
a baltas
* Kemikli et kesmeye yarar kk balta.
aba
* Birka ann birlikte alt yerde bulunanlarn ba .
* Bir lokanta veya evde yemek piirmekle grevli kimse.
abal k
* Aba olma durumu, aban n grevi.
al k
* A olma durumu veya a nn grevi.
* Yemek piirme zanaat veya bilgisi.
aerat
* Onluklar.
ahane
* A evi.
* Mutfak.
a
* Organizmada belli birtakm hastalklara kar bakl k salamak iin vcuda verilen, o hastal n
mikrobuyla hazrlanm eriyik.
* Bir aacn dal veya gvdesi zerine, ayn familyann daha iyi bir trnden al nan dal, gz, tomurcuk gibi
paralar kaynatrma ii veya bylece eklenen para.
* Bu eriyiin uygulanmas.
* Al (kimse veya bitki).
a boyal
* A boyas renginde boyanm.
a boyas
* ine kar an demir hidroksit miktarna gre pas sars, k zl veya koyu esmer renk alm gevrek kil.
* Koyuca krmz , kiremit rengi.
a kd
* A olanlara verilen resm belge.
a olmak
* a yap lmak.
a ta
* Ta durumundaki a boyas.
a vurmak
* bakl k veya tedavi amacyla vcuda a vermek, a yapmak.
ac
* A yapan kimse.
ac lk
* Ac nn yapt i .
a Badad sorulmaz
* bir eye ok istekli olan kimsenin, o eyi elde etmedeki zorluklar hie sayd n anlatr.
a cuk oturmak
* ii ok olumlu bir biim almak.
kesilmek
* tutku hline getirmek.
n gz krdr
* kendisini aka kaptran kimse, sevgilisinin kusurlarn grmedii gibi, evresinde olup bitenlerle de
ilgilenmez.
ak
* Baldr kemii ile eklemleerek bilein belli bal oynak merkezini oluturan, ayak bileinde bulunan kk
kemiklerden biri.
* Yap atlarnda, uzun mertek, a rma.
k
* Bir kimseye veya bir eye kar ar sevgi ve ball k duyan, vurgun, tutkun (kimse).
* Halk iinde yetien, deyilerini sazla syleyen, szl iir geleneine bal halk airi.
* Sevien bir iftten kadna oranla genellikle erkee verilen ad.
* Dalgn, kalender (kimse).
* Ahbap, arkada gibi bir seslenme.
ak atmak
* yar etmek, yar mak.
ak atmak (veya ak oynamak)
* ak kemiiyle oyun oynamak.
ak kemii
* Ak.
k olmak
* sevmek, tutulmak.
kane
* a yarar biimde (olan).
kl k
* k olann durumu.
kl s
* ok seveni, dkn.
kta
* Birbirleriyle sevien erkek ve kadndan her biri.
ktalk
* Karl kl sevime, muaaka.
ktalk etmek
* karl kl sevimek.
alama
* Alamak ii.
* Yeni alanm aa.
* Soua s cak, scaa souk su katma.
* Bu yolla elde edilmi.
* Bitkilerin a yoluyla retilmesi, ilkah.
* Alanm (aa).
alamak
* Organizmada baklk yaratmak veya yerlemi bir hastal a kar koyabilmek iin hazrlanm bir a y
vcuda vermek, a yapmak.
* Elde edilmesi istenilen herhangi bir aacn bir parasn ana zerine kaynat rarak retmek.
* Bakasna hastalk geirmek.
* Birtakm dnce veya duygular bakas na benimsetmek, telkin etmek, etkilemek.
* Soua s cak, scaa souk su katmak.
alanma
* Alanmak ii.
alanmak
* Alamak iine konu olmak.
alatma
* Alatmak ii.
alatmak
* Alamak iini yaptrmak.
al
* Herhangi bir hastal a kar alanm olan (kimse).
* Kendisine a yaplm (bitki).
alma
* Almak durumu.
almak
* Amak iine konu olmak.
am
* Erkek hayvan n diisiyle iftlemesi.
and rma
* And rmak ii.
and rmak
* Anmak iine uratmak.
* Dokunduu cisimleri eriterek anmas na yol amak.
* (bir yere) Pek ok gidip gelmek.
an m
* Anmak ii.
* Erozyon.
anma
* Anmak ii.
* Yer kabuunu oluturan kayalar n, bata akarsular olmak zere trl d etmenlerle y pratl p, yerinden
koparlmalar veya eritilmeleri, itikal, erozyon.
anmak
* Birbirine srtnerek incelmek.
* Eskimek, ypranmak.
* kntlar silinmek, dzlemek.
ant
* Anm yer.
ar
* On says.
* Bir din tren srasnda veya cemaatle namaz kl ndktan sonra Kur'an'dan okunan on ayetlik blm.
aramento
* alma, a rma.
ar
* Al lan veya dayanlabilen dereceden ok daha fazla, takn.
* Bir eye gereinden ok fazla balanan, nem veren, mfrit.
* Bir eyin gereinden ok olan .
* tede, tesinde.
* Gereinden fazla, ok.
ar bellem
* Belleme yetisinin olaanst bir durumda gelimi olmas.
ar besi
* Olaanst nicelikte yemek yeme veya yedirme.
ar doyma
* Belli scakl ktaki bir sv iinde, eriyebildii kadar eriyen bir maddenin, scakl n dmesine karn bir snra
kadar erimi olarak kalmas durumu.
ar duyu
* Herhangi bir duyu organyla ve zellikle dokunma duyusuyla salanan her tr uyarana kar olaan d bir
duyarlk gsterme durumu.
ar erime
* Erime noktasndan daha aa bir s derecesine dmesine ramen birtakm artlar altnda bir svnn
katlamamas durumu.
ar gitmek
* ly ka rmak, usandrmak.
ar tar
* ok ar , fazla miktarda.
ar u
* Politika alannda sa veya sol grlerin en ateli ve ykc kanad.
arcl k
* Beklenenin stnde ar davranma eilimi.
arlk
* Ar olma durumu.
arlma
* Ar lmak ii.
arlmak
* Armak iine konu olmak.
arnt
* Ar lm olan (ey).
arma
* Armak ii.
* Bakalarnn yaz lar ndan blmler, msralar alp kendininmi gibi gsterme veya bakalarn n konularn
benimseyip deiik biimde anlatma, intihal.
* Ar lm.
* Yap atlarnda uzun mertek, ak.
* Kk kazan, kova, bakra.
arma kay
* Bir ark dndrmek iin kasnaktan kasnaa geirilen kuak biimindeki kay ember.
armaclk
* Bakasna ait olan bir eyi izinsiz alma.
* Bir yazarn baka bir yazarn eserinden konu veya biim almas.
armak
* Yksek veya geilmesi g bir yerin stnden te yanna geirmek.
* alp gtrmek.
* Tehlike iinde bulunan bir eyi acele karmak.
* Bakasnn eserinden paralar alp kendininmi gibi gstermek.
armasyon
* alma, a rma.
art
* Arma ii.
artma
* Artmak ii.
artmak
* Armak iini yaptrmak.
* Armak.
asz
* Herhangi bir hastal a kar alanmam olan (kimse).
* Kendisine a yaplmam (bitki).
at
* Siper, kuytu yer.
* Alacak yer.
* Da geidi.
aikr
* A k, apa k, belli, meydanda olan.
aikr etmek
* aklamak, belli etmek.
aikr olmak
* belli olmak, ortaya kmak, belirginlemek.
aikre
* A ka, belli ederek, saklamadan.
aina
* Bildik, dost, arkada, tandk.
* Bilinen, tandk olan.
ainalk
* Birbirini bilme, tan ma, tan kl k.
* Tankl gsterir davran.
ainalk gstermek
* ilgilenmek, tandn belli etmek.
airet
* Oymak.
aiyan
* Ku yuvas .
* Ev, oturulan yer, mesken.
ak
* Ar sevgi ve bal lk duygusu, sevi.
ak etmek
* h zla vurmak.
ak olmay nca mek olmaz
* gl bir istek olmay nca hibir ey elde edilemez.
ak olsun
* "Aferin" sznden daha gl olarak bir davran n, bir tutumun ok beenildi ini bildirir.
* Beenilmeyecek bir davran , bir tutum karsnda k nama, sitem bildirir.
* Derviler arasnda selm sz olarak kullanl r.
ak yapmak
* cinsel ilikide bulunmak, sevimek.
aka dmek
* k olmak.
aka gelmek
* bir eyi yapmak iin byk bir istek duymak, comak, cokunluk gstermek.
akn
* Belli bir sreyi am, tesine gemi.
* Benzerlerinden stn.
* ok, fazla.
akncl k
* Birey ve evrenseli birletirmeye alan ahlk nitelikli Amerikan felsefesi.
alama
* Bkz. Alama.
alamak
* Bkz. Alamak.
al k
* A yapmak iin haz rlanan ve saklanan eyler.
* Dvldkten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buday.
* S ras gelince kullanlmak iin saklanan yemeklik eyler, zahire.
ama
* Amak ii.
amak
* Yksek, uzak veya geilmesi g bir yerin te yan na gemek.
* (sre) Gemek, bitmek, sona ermek.
* (erkek hayvan) Diisiyle iftlemek.
* Grnmeden kamak.
ana
* Aina.
ana fine
* Gizli dost.
* Gizli dostluk.
aoz
* Ahap gemilerin omurgalarnn uzunluunca ve iki yannda borda kaplamalar nn en dar yzn
yerletirmek iin a lan keskin, sivri keli yuva.
atrma
* Atrmak ii.
atrmak
* Amak iini yaptrmak.
aure
* Buday, nohut gibi taneleri, kuru yemileri ekerle kaynatarak yaplan bir tr tatl .
aure ay
* Muharrem ay.
aure gn
* Aurenin piirildii Muharrem aynn onuncu gn.
aurelik
* Aure yapmada kullanlan.
* Aure da tmaya yarayan ssl kap.
afte
* Oynak, ak sak kadn, kokot.
aftelik
* Afte olma durumu.
At
* Astatin'in k saltmas.
at
* Atgillerden, binme, yk ekme veya tama gibi hizmetlerde kullan lan memeli hayvan.
* Satranta, her ynde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biiminde hareket eden ta.
-at
* simden isim treten ek (Arapa okluk eki): gidi-at, gelir-at vb.
at anas
* Bkz. atlar anas .
at ba (beraber) gitmek
* eit durumda olmak.
at binenin (veya i bilenin), kl kuanann
* her ey, onu gerei gibi kullanmasn bilene yak r.
at binicisine gre kiner
* insanlar n, balarnda bulunan kiinin etkisi alt nda kalarak, onun tutumuna gre davrandklarn anlatr.
at cambaz
* At alp satan kimse.
* Sirklerde veya elence yerlerinde, at stnde hnerlerini gsteren kimse.
at al ndktan sonra ahrn kap s n kapamak
* i iten getikten sonra nlem almaya kalkmak.
at evirmek
* geri dndrmek.
at donu
* Atn tynn rengi.
at gibi
* vcudu iri yar olan (kadn).
at gzl
* Atlarn koum takmnda, gz hizasnda bulunan korumalk.
* evresinde olup bitenleri iyi alglayamama, deerlendirememe, sabit fikirlilik.
at hrsz gibi
* kl k kyafeti ve tutumu gven vermeyen (adam).
at izi it izine karmak
* iyiyi ktden ayramayacak kadar bir karklk ortaya kmak.
at kestanesi
* At kestanesigillerden, 15 ile 30 m ykseklikte, geni yaprakl , iekleri kokulu bir aa (Aesculus
hippocastanum).
* Bu aacn kestaneye benzeyen yemii.
at kestanesigiller
* ki eneklilerden, rnei at kestanesi olan bir bitki familyas .
at koturacak kadar
* pek geni.
at koturmak
* ok geni, alabildiine rahat hareket edilebilecek yer ve ortam yaratmak, veya bulmak.
at meydan
* at koularn n yap ld meydan.
at meydan
* At veya at arabalar koularn n yap ld yer.
at nal kadar
* (nian, madalya, elmas, plka gibi gse taklan eyler iin) pek byk.
at olur, meydan olmaz (bulunmaz), meydan olur (bulunur), at olmaz (bulunmaz)
* gerekli artlar her zaman bir arada bulunmaz.
at oynatmak
* atla hner gstermek.
* yarmak.
* bildii ve istedii gibi davranmak.
at pazarnda eek osurtmuyoruz!
* syleneni dinlemeyene sylenen bir uyarma sz.
at sinei
* ift kanatllardan, uzunluu 8 mm kadar olan, kanatlar byk ve kt, at, s r ve domuzlarn bacak ve
kuyruk aralarnda yaayan, eklem bacakl bir sinek tr (Hippobosca equina).
at var, meydan yok
* yapacak g var, ama kullanma imkn yok.
ata
* Baba.
* Dedelerden ve byk babalardan her biri.
ata et, ite ot vermek
* bir ii ters yapmak.
atabek
* Bkz. atabey.
atabey
* Eski Trk devletlerinde, zellikle Seluklularda ehzadelerin eitimi veya ba msz olarak bir eyaletin
ynetimi ile grevli vezir.
ataclk
* Uzaklarda bulunan ve birok kuaktan beri grnmeyen birtak m zelliklerin yeni bir kuakta birden
ortaya kmas, ataya ekme, atavizm.
atadan babadan grmek
* gelenek hlinde eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak.
ataerki
* Soyda temel olarak babay alan ve ailede ocuklar baba soyuna mal eden topluluk dzeni, pederahlik.
ataerkil
* Ataerki temeline dayanan, pederah, patriarkal.
atak
* Dncesizce her ie atlan, cr'etkr.
* Geveze, yalanc.
atak
* Atl m, akn.
* Saldr , sald r, hcum, hamle.
atak yapmak
* akn yapmak, at lm yapmak.
atakl k
* Atak olann durumu veya ataka i , davran, cr'et.
atalet
* Tembellik.
* sizlik, isiz kalma, ilemezlik.
atalk
* Ataya yakr davran, babal k.
atama
* Atamak ii, tayin.
atamak
* Birini bir greve getirmek, tayin etmek.
ataman
* Eskiden Rus Kazaklarn babuuna verilen unvan.
atanma
* Bir greve getirilme, tayin edilme.
atanma yapmak
* tayin etmek.
atanmak
* Bir greve getirilmek, tayin edilmek.
ataraksiya
* Hibir heyecan veya zihin etkisiyle uyarlmayan ruh dinginlii, ac ya olduu kadar kvanca kar da ilgisizlik.
atardamar
* Kalbin sa karnc ndan akcierlere, sol karnc ndan vcudun di er blmlerine kan tayan damar,
iryan.
atari
* Bilgisayarlarda basit programlarla dzenlenmi bir oyun tr.
atarkanal
* Spermay idrar yoluna salan iki kanal.
atasz
* Uzun deneme ve gzlemlere dayan larak sylenmi ve halka mal olmu sz, darb mesel: Ayan yorganna
gre uzat. Atsan atlmaz, satsan satlmaz vb.
ata
* Tutacak.
atae
* Bir elilie bal uzman, elilik uzman.
ataelik
* Atae olma durumu veya makam .
* Ataenin grev yapt yer.
Atatrk
* Atatrklk yanls olan (kimse), Kemalist.
Atatrklk
* Atatrk'n dnce ve uygulamalar ndan kaynaklanan; Trk Devleti'nin bams zlk ve btnln, mill
egemenlii, kii zgrln, ada olmay amalayan; akla, bilime ve geree dayanan, evrensel arlkl , gelecee
ynelik, birbiri ile uyumlu amalar, uygulamalar ve ilkeler btn.
* Bu ilkeye ball k.
atavik
* Atac lkla ilgili.
atavizm
* Atac lk.
atbal
* Su ayg r.
at
* Soy at yetitiricisi.
at lk
* Soy at yetitiriciliinde yap lan at koular, at sergileri gibi al malar.
ate
* Ateist.
atefleksiyon
* Dl yatann biiminin bozulmas.
ateh
* Bunama, bunaklk, ihtiyarl k yznden al k duruma gelme.
ateh getirmek
* bunamak.
ateist
* Tanrtan maz.
ateizm
* Tanrtan mazlk.
atelye
* Bkz. atlye.
aterina
* Gm bal .
ate
* Yanc cisimlerin tutumasyla beliren s ve k, od.
* Tutumu olan cisim.
* Istma veya piirme iin kullan lan yer veya ara.
* Patlayc silhlarn atlmas.
* Vcut s s .
* Cokunluk.
* Tehlike, felket.
* Byk znt, ac.
* Krmz, alev renginde olan.
* fke, hrs, hn.
ate amak
* ateli silhla mermi atmaya balamak.
ate almak
* yanmak, tutumak.
* (ateli silh) patlamak.
* tellanmak, fkelenmek, heyecanlanmak, comak, acele davranmak, acele etmek.
ate almaya m geldin?
* urad yerden hemen gitmeye kalkan kimseye sitem olarak sylenir.
ate bacay (veya saa) sarmak
* bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir durum almak.
ate bal
* Sardalye.
ate basmak
* kzarmak, skl p bana kan yrmek.
ate bcei
* Kn kanatllardan, karanlkta ldama zellii ol an bcek (Lampyris noctiluca).
ate bcekleri
* Kn kanatllardan, rnei ate bcei olan bcekler takm.
ate kmak
* Bkz. yangn kmak.
ate iei
* Ball babagillerden, ate krm zs renginde iekler aan bir ss bitkisi (Salvia splendens).
ate dt yeri yakar
* bir acy onu ekenden bakas tam anlayamaz veya ayn lde zlemez.
ate etmek
* ateli silhlarla mermi atmak.
ate gecesi
* Hristiyanlarda 24 Hazirana rastlayan Yahya yortusunun, meydanlarda ate yakmak, bu atein stnden
atlamak ve evresinde oynamak yolu ile kutlanan bir nceki gecesi.
ate gemisi
* Eski alarda dman gemilerini yakmak iin zel bir biimde yaplm , ii yakc maddelerle dolu gemi.
ate gibi
* ok s cak.
* zeki, alkan ve becerikli.
* kpkrm z.
ate gibi yanmak
* atei ykselmek.
ate hatt
* Savata en ilerideki birliklerin ellerindeki silhlarla ate aabilecekleri hat.
ate kay
* Ate bal avlamak iin kullanlan ve iinde ate yaklan kayk.
* Yangn sndrmede kullanlan tulumbay ta mak iin kullan lan byk ve geni kayk.
ate kesilmek
* ok kzgn davranlarda bulunmak, ate pskrmek.
* (sonradan) ok alkan, hareketli ve becerikli olmak.
ate kesmek
* ateli silhlarla yaplan ata son vermek.
ate k rmzs
* Yanan atein rengi.
ate olmayan yerden duman kmaz
* kk de olsa birtakm belirtilerin nemli olaylara iaret olduunu anlatr.
ate olsa cirmi kadar yer yakar
* hasmn pek nemsenmediini anlatr.
ate pahas
* ok pahal.
ate paras
* Atein bir blm.
* ok canl, hareketli, becerikli, alkan.
* ok yaramaz (ocuk).
ate pskrmek
* iddetli, fkeli konumak.
* ok fkeli olmak.
ate samak
* ok kzmak, ok fkelenmek.
ate tulas
* Ocak, soba gibi yerlerde kullan lan, atee dayankl tula.
ate vermek
* tututurmak.
ate yad rmak
* ateli silhlarla aralksz mermi atmak.
* evresindekilere a r szler sylemek.
ate!
* ate etmek iin verilen komut.
atebaz
* Osmanllarda enlikler iin donanma fieklerini haz rlayan kimse.
* Atele hner gsteren oyuncu.
atei
* Fabrika, vapur, lokomotif gibi atele ileyen yerlerde ocaklara kmr at p atein srekli yanmasn salayan
kimse.
ateilik
* Ateinin ii.
atee atmak
* bile bile ok tehlikeli bir ie girimek.
atee dayan kl
* ar s dan zarar grmeyen.
atee tutmak
* az s tmak.
* zerine ateli silhla mermi atmak.
atee vermek
* ate iine sokmak.
* bir yeri kasten yakmak, kundak sokmak.
* ar tela ve sknt ya drmek.
* bir lkeyi savaa sokarak veya kargaa ve kar klk yaratarak sknt ve y k ma uratmak.
atee vurmak
* bir yemei pimek zere ocaa koymak.
atee vursa duman vermez
* pek cimri olanlar iin sylenir.
atei bana vurmak
* ok fkelenmek, sinirlenmek, comak.
atei kmak (veya ykselmek)
* (hasta iin) vcut ss olaandan ok artmak.
atei dmek
* (hasta iin) atei gemek veya azalmak.
atei uyandrmak
* snmek zere olan atei canlandrmak.
atein
* Ateli, cokun.
ateine (veya nrna) yanmak
* bir kimse yznden zarara uramak.
ateini almak
* yksek vcut s sn drmek.
* derece ile atei lmek.
* acy, yanmay azaltmak.
atekes
* Savaan iki kuvvetin karl kl olarak sava durdurmas , b rakma, mtareke.
atele barut bir yerde durmaz
* biri kz, biri erkek iki gencin bir yerde yalnz balar na kalmalarnn sak ncal olduunu anlatmak iin
sylenir.
atele oynamak
* pek tehlikeli bir ile uramak.
ateleme
* Atelemek ii.
atelemek
* Tututurmak, yakmak.
* Top, tfek gibi patlayc maddeleri patlatmak.
* Kk rtmak, heveslendirmek.
atelendirme
* Atelendirmek ii.
atelendirmek
* Coturmak, kkrtmak, iddetlendirmek.
atelenme
* Atelenmek ii.
atelenmek
* Atelemek iine konu olmak.
* Vcut s s artmak.
* Comak, k zmak, iddetlenmek.
ateler iinde
* (hasta) ok ateli bir durumda.
ateletme
* Ateletmek ii.
ateletmek
* Atelemek iini yaptrmak.
ateleyici
* Ateleme nitelii olan.
* Patlayc maddeleri atelemekte kullanlan cihaz.
ateli
* Atei olan.
* Cokun, coturucu, cokulu.
* Cinsel istekleri gl olan.
ateli ateli
* Youn ve heyecanl bir biimde, hararetli hararetli.
ateli silh
* Patlayc madde arac ile mermi atan top, tfek gibi silh.
atelik
* Ate yak lan veya konulan yer.
atelilik
* Ateli olma durumu.
ateperest
* Atee tapan.
ateten gmlek
* ac, znt veren, dayanlmaz, skntl durum.
atfen
* Mal ederek, ykleyerek.
atfetme
* Atfetmek ii, isnat.
atfetmek
* Bir ii veya bir sz bir kimseye mal etmek, yklemek, isnat etmek.
* Yneltmek, evirmek.
atgiller
* Atlar, eekleri ve zebralar iine alan, tek parmakl memeliler familyas.
at alan skdar' geti
* frsatn kar lp artk yaplacak bir ey kalmad n anlatr.
at c
* yi nian alan, att n vuran kimse.
* Yalanc, as lsz eyler uydurup syleyen.
at cl k
* Atc olma durumu.
* Baz ateli silhlar kullanarak yaplan spor.
* Yalanclk, uydurmac lk.
at f
* Yneltme, evirme.
* likili bulma.
at fet
* yilik, ba, kayra, ltuf, ihsan, inayet.
* Karl k beklemeden gsterilen sevgi.
at k
* St veya yourt alkamaya yarar kk yayk.
at k
* Atlm , atlan.
at k kt
* K t, ileme srecinden veya kullan mdan sonra arta kalan ve kt veya karton retiminde ve kt
hamuru yapmnda tekrar kullan lan kt veya karton paralar .
at k su
* Evlerde, i yerlerinde kullanmdan dolay kirlenen ve bina dna sevkedilen pis su.
at l
* Tembel.
* siz, aylak.
* Etkisiz, ie yaramaz.
* Bkz. sreduran.
at lgan
* ekinip korkmadan kendini tehlike veya glklere atan.
* Giriken.
at lganlk
* Atlgan olma durumu.
at lm
* leri atlma, at lma ii.
* Hzla ilerleme, hamle, savlet.
* Herhangi bir konuda ilerleme abas, hamle.
* Say kazanmak amac yla yaplan at l, hcum.
at lmc
* Durumunu gelitirme gc gsteren, atl m yapan, hamleci.
at l
* Atlmak ii veya biimi, at lma.
at lma
* Atlmak ii.
at lmak
* Atmak iine konu olmak.
* Saldrmak, hcum etmek.
* Bir eye doru birden gitmek, birden bir davranta bulunmak.
* Bir ie girimek, balamak.
* Patlamak.
at m
* Atmak ii.
* Atlan bir eyin gidebildii uzaklk.
at mc
* Pamuu, yn yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme iini yapan kimse, halla.
at mc lk
* Atmc nn ii, hallal k.
at mlk
* Silh doldurmaya yetecek veya en az bir atm yapabilecek barut miktar .
* Konuacak, yazacak sz veya bilgi.
at n lm arpadan olsun
* ok sevilen bir ey yapl rken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonu kt de olsa katlan lacan anlat r.
at n salam kaza balamak
* eeini salam kaza balamak.
at p (veya atmak) tutmak
* bir kimse veya bir ey iin kt konumak.
* abartmal konumak.
at
* Atmak ii veya biimi.
* Bir silhn mermisini amaca ulat rmak iin gereken i ve bilgi.
* (kalp, nab z iin) Vuru, arp.
at yeri
* Silh atma altrmalar yaplan yer, poligon.
at ma
* Atmak ii.
* Saz airlerinin deyile tartmalar .
at mak
* Az kavgas etmek.
* Kendisine dargn olan bir kimseye barkm gibi sz sylemek.
* Saz airleri, belli bir ayak zerine birbirlerini kk drmek amac yla karlkl deyi sylemek.
at trma
* Attrmak ii.
at trma yeri
* Ayakst yemek yenilen yer.
at trmak
* Acele olarak yemek veya imek.
* (yamur veya kar) Serpitirmek.
at trmalk
* Attrmaya yarayan.
ati
* Gelecek.
atik
* abuk davranan, evik.
atik
* Eski, eski zamanla ilgili.
atik tetik
* abuk hareket edebilen, evik.
atiklik
* abukluk, eviklik.
atk
* Soua kar omuzlara, baa, srta veya boyna alnan rt.
* Baz kad n ayakkablarnda ve ocuk patiklerinde ayan stnden geen, yandan iliklenen ince uzun para.
* Byk yaba.
* Kap ve pencerelerin yap m nda st tarafa konan aa, ta veya beton destek, st eik.
* Dokuma tezghlarnda mekikle enine atlan iplik, arga.
atk iplik
* Dokumacl kta mekikle enine atlan iplik kuman en iplii.
atklama
* Atklamak ii.
atklamak
* Dokuma tezghlarnda mekikle atk atmak, argalamak.
atkl
* Atks olan.
atkuyruu
* Atkuyruugillerden, kk sap mrl olan, daha ok nemli yerlerde yetien ve il olarak kullan lan bir
bitki (Equisetum arvense).
* Gen kzlarn salarn balarnn arkas na toplayarak u blmn kaldr p serbest braktklar sa biimi.
atkuyruugiller
* Erelti otugillerden, rnei atkuyruu olan bir bitki familyas.
atla arpay dvtrmek (veya dalatrmak)
* fesat kartrmak, ara bozanlk etmek.
atlad geti Gen Osman!
* bir iin bittiini veya tehlikenin atlatld n anlatr.
atlama
* Atlamak ii.
* Belirli bir yerden gerilip hz alarak yap lan s rama ile vcudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma
veya belli bir ykseklikten arma.
* Bu biimde en uzaa atlamak veya en yksei amak amacyla yar lan atletizm dal.
atlama beygiri
* Ykseklii 1.70'e ayarlanabilen ve atlamalar iin kullanlan beden eitimi arac.
atlama tahtas
* Daha iyi bir duruma gemek iin ara olarak kullanlan yer veya kimse.
atlama ta
* Suyu geerken zerine basp atlamak iin konulan byk ta, atlang.
atlama ta yapmak
* daha iyi bir yere gemek iin bir durumu veya bir kimseyi ara olarak kullanmak.
atlamak
* Bir engeli s rayarak veya frlayarak amak.
* Yksek bir yerden alak bir yere, ayakst gelecek biimde kendini brakmak.
* Binmek.
* (basnda) Haberi zaman nda verememek veya dier gazetelerden renmek.
* Okuma, yaz yazma, say sayma gibi ilerde baz blmleri b rakp gemek.
* S nf okumadan gemek.
* Yanlmak, aldanmak.
* kmak, inmek.
atlamba
* ocuklar n atlama oyunu.
atlandrma
* Atlandrmak ii.
atlandrmak
* Ata bindirmek veya binecek at vermek.
atlang
* Suyu geerken zerine basp atlamak iin konulan byk ta, atlama ta.
atlanlma
* Atlanlmak ii.
atlanlmak
* Atlanmak.
atlanma
* Atlanmak ii.
atlanmak
* Ata binmek veya at edinmek.
atlanmak
* Atlamak ii yap lmak.
atlar anas
* ri yar, erkeksi kadn.
atlar nallan rken kurbaalar ayak uzatmaz
* kkler byklerin yannda hadlerini bilmelidir.
atlar tepiir, arada eekler ezilir
* byklerin atmas ndan kkler zarar grr.
atlas
* Yz parlak, s k dokunmu bir tr ipekli kuma.
atlas
* Dnyan n, bir lkenin, bir blgenin fiziksel ve siyas corafyas ile ekonomi, tarih gibi konularda toplu bilgi
vermek iin bir araya getirilmi corafya haritalar derlemesi.
* Bir konuyu a klamak iin haz rlanm resim veya levhalardan olumu kitap.
atlas iei
* Uzun ve sark k yaprakl, parlak k rmz iekler aan kakts.
atlas ieigiller
* Kaktsgiller.
atlas kemi i
* Boyun omurlarn n stten birincisi.
atlatlma
* Atlat lmak ii.
atlatlmak
* Atlatmak ii yap lmak veya bu ie konu olmak.
atlatma
* Atlatmak ii.
atlatmak
* Atlamak iini yaptrmak.
* Kt bir durumu geitirmek.
* Savmak.
* Savsaklamak.
* Aldatmak.
* (basnda) Baka ilgililerden nce bir haberin yaymlanmasn salamak.
atlaya zplaya
* atlayarak.
* istekle, isteyerek.
atlet
* Atletizmle uraan kimse.
atlet fanils
* Kolsuz erkek fanils.
atletik
* Atletleri ilgilendiren.
* Vcudu gelimi, biimli, atlet gibi.
atletizm
* Beden gcn, eviklii, yetenekleri gelitirmeye yarayan kou, atlama, arlk kaldrma ve atma gibi, tek
bana yap lan vcut al malar.
atl
* At olan.
* Ata binmi kimse, svari.
* Binek at kullanan asker veya asker sn f.
atl kar nca
* ri bir kar nca tr (Ponera grandis).
atl kovalarcas na
* gereksiz yere acele ederek.
atl spor
* At zerinde yaplan btn sporlar n genel ad.
atl karnca
* Yere dikilmi bir eksen erevesinde dndrlen asklara takl oyuncak atlar, uaklar vb.den oluan bir
elence arac.
atma
* Atmak ii.
atma Recep, din kardeiyiz
* sylediklerin hep yalan (veya abartma), fark ndayz.
atmaca
* Kartalgillerden, ava altr labilen kk bir yrt c ku (Accipiter nisus).
* Sapan.
atmak
* Bir cismi bir yne doru frlatmak.
* Bir eyi yere doru b rakmak.
* (bir kimseyi) Uzaklatrmak, gndermek, ilgisini kesmek.
* Koymak.
* Yerletirmek, bir kenara koymak.
* Uzatmak.
* Bir yerden baka bir yere tamak.
* (sille, tokat, kl ) Vurmak.
* (top, tfek gibi silhlar iin) Patlatmak.
* (kurun, glle, ok gibi eyleri) Hedefe iletmek.
* (zaman bildiren tmlelerle) Geri brakmak.
* rtmek.
* (yaplm kt bir ii birine) Yklemek.
* Szle satamak.
* Kovmak, darya karmak, ilgisini kesip uzaklatrmak.
* stenilmeyen bir eyi kendi mal olmaktan karmak.
* Kullan lmas gelenek hline gelmi bir eyi kullanmaktan vazgemek.
* karmak, d arya vermek.
* Patlayc maddelerle havaya uurup y kmak.
* Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak.
* ki imek.
* Bilmeden, kestirerek sylemek.
* Yalan veya abartmal sz sylemek.
* atlamak, y rtlmak veya yap k olduu yerden ayrlmak.
* (kalp, nab z gibi kan dolam ile ilgili organlar iin) Vurmak, arpmak.
* (sknt dolaysyla) Giyilen bir eyi karmak.
* Yaz l veya banda alnm bir metinden baz blmleri karmak.
* Deerini eksiltmek.
* (renk iin) Solmak.
* Sylemek.
* Gndermek, yollamak.
* Haykrmak, ba rmak.
* Etkisi kaybolmak, almak, b rakmak.
* Gtrmek, sahiplenmek.
atmasyon
* Uydurma, palavra.
atmasyoncu
* Uydurmac, palavrac (kimse).
atmasyonculuk
* Atmasyoncu olma durumu.
atmk
* Erkeklerin cinsel organndan salg lanan madde, er suyu, bel, meni, sperma.
atmosfer
* Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz tabakas, gaz yuvar.
* Hava yuvar.
* inde yaanlan ve etkisinde kal nan ortam, hava.
* Bas n birimi olarak kullanlan, 150 C de deniz yzeyinde, 76 cm uzunluunda ve taban l cm 2 olan cva
stununun arl (l kg 33 gr).
atmosfer basnc
* Atmosferin yeryznde bulunan her cisim zerine yapt basn.
atmosferik
* Atmosferle ilgili, cevv.
atol
* Mercanlar n bir araya toplanmas ile olumu, halka biiminde adac k, mercan ada.
atom
* Birka tr birleince eitli kimyasal birleikleri (moleklleri), bir tek tr ise bir kimyasal geyi oluturan
parac k.
* (eski Yunan filozoflarna gre) Gerein son, art k blnemez, bozulamaz diye tasarlanan temel geleri.
atom arl
* Herhangi bir atomun 16 say s ile gsterilen oksijen atomuna gre arl .
atom bombas
* Atom ekirdeklerinin paralanmas sonucu enerji olumas temeline dayanan bomba.
atom a
* Atom enerjisinin insanln hizmetine girdii a.
atom ekirdei
* Atomun ekim kuvvetinin etkisiyle, evresinde elektronlar dolaan, proton ve ntronlardan oluan pozitif
elektron ykl merkez blm.
atom enerjisi
* Atom ekirdeklerinin paralanmasndan veya hafif atomlarn kaynamasndan oluan byk enerji.
atom numaras
* Bir atom ekirdeinin iinde bulunan protonlar n says.
atom reaktr
* Nkleer paralanma sonucu oluan enerjiyi kontrol etmekte kullanlan dzen.
atom santrali
* Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika.
atom say s
* Bir atom ekirdeinin ierisinde bulunan protonlarn says.
atomal
* Atomlarla ilgili olan.
atomcu
* Atomculuk yanls (kimse).
* Atomla ilgili.
atomculuk
* Evrenin, blnmez paralarn kmelenmesinden olutuunu ileri sren reti.
atomik
* Atomla ilgili olan.
atonal
* Yeni bir bestecilik rna gre, ton ve makam temeline bal kalmadan oluturulan (beste).
atlye
* Zanaat lar n veya resim, heykel sanatlar yla uraanlarn al t yer, ilik.
atlye resmi
* Bir iin ayrnt lar n gsteren ve atlyede yapm s rasnda kullanlan 1/1 ldeki teknik resim.
atraksiyon
* Gazino gibi yerlerde yaplan, mterileri oyalayc, elendirici, ilgi ekici gsteri.
atropin
* Gzelavrat otundan karlp hekimlikte kullanlan zehirli bir il.
atsan at lmaz, satsan sat lmaz
* ie yaramad veya s k nt verdii hlde vazgeilemeyen eyler ve kimseler iin sylenir.
attan inip eee binmek
* bulunduu nemli grevden daha aa bir greve alnmak.
attar
* Bkz. aktar.
att trnak kadar olamamak
* bir kimsenin sz edilenden daha deersiz olduunu anlatmak iin kullanl r.
attrma
* Attrmak ii.
attrmak
* Atmak iini yapt rmak.
Au
* Alt n'n ksaltmas.
aut
* Top oyunlarnda topun kar takm oyuncularnn vuruuyla oyun alannn veya kale izgisinin arkas na
gemesi.
av
* Karada, denizde, glde veya akarsularda evcil olmayan hayvanlar vurma veya yakalama ii.
* Bir hayvann bir baka hayvan yemek iin yakalamas.
* Bu yollarla yakalanan hayvan.
* Tuzaa drlen, kendisinden yararlan lan kimse.
-av / -ev
* Fiilden isim treten ek: s na-v, gr-ev, d-ev, ile-v, tre-v vb.
av avlanm , tav tavlanm
* olan olmu, i i ten gemi, art k yapacak bir ey yok.
av dnemi
* Av hayvanlar nn avlanmas veya bu amala kullan lan av aralarnn kullanlmasnn serbest olduu yl n
belirli blm.
av kpei
* Taz, kopoy, zaar gibi ava yardmc lk etmeye alt rlm kpek.
av kuu
* Avlan lan ku.
av mevsimi
* Av dnemi.
av yasa
* Yl n av dnemi d nda kalan zamanda konulan yasak.
ava kmak
* avlanmak iin gitmek.
avadanc
* Eski Osmanl saraynda bir snf hademe.
avadanl k
* Bir ii yapmak, bir arac onarmak iin kullanlan alet takm.
aval
* Ticar senetlerde, demeden sorumlu olanlar n dememesi hlinde nc bir kiinin alacakllara senet
bedelini deyeceine ilikin verdii gvence.
aval
* Safl sersemlik derecesine varan (kimse).
aval aval
* Aptal bir biimde, aptal aptal.
avam
* Halkn aa tabakas.
* Halk.
avanak
* Kolaylkla kand rlabilen veya aldatlabilen, aptal, bn.
avanaka
* Avanak gibi, avanaa uygun den biimde.
avanakl k
* Avanak olma durumu, avanaka davran.
avanakl k etmek
* aptallk etmek, avanak gibi davranmak.
avangart
* nc.
avans
* Alaca na saylmak zere nceden yaplan deme, ndelik, peinat.
avans almak
* ndelik almak.
avans ekmek
* ndelik ekmek.
avans vermek
* ndelik vermek.
avanta
* Bir kimsenin, emek vermeden salad kazan.
avantac
* karc , belei, bedavac.
avantac lk
* karc lk, beleilik, bedavaclk.
avantadan
* bedavadan, beleten.
avantaj
* stnlk salayan ey, yarar, kr.
avantajl
* Yarar salayan, yararl (durum veya ey).
avantajsz
* Yarar salamayan, yarars z.
avantr
* Serven, macera.
avantriyer
* Servene at lan, macerac .
Avar
* Kuzeydou Kafkasya'da Da stan Federe Cumhuriyeti'nde yaayan halk.
* III. - VI. yzyllar arasnda Moolistan'da VI. - IX. yzyllar arasnda Orta Avrupa'da yaam halk.
avara
* Bir geminin baka bir gemiden veya k ydan almas.
* Ky ya dayanlarak sandaln a lmas iin krekilere verilen komut.
avara
* e yaramaz, kt.
* zerinde dnd ve kendisini ta yan milden bamsz olarak alan mekanizma.
avara kasnak ilemek (veya dnmek)
* hibir ie yaramadan bouna.
avaraya almak
* o blmn almas n durdurmak.
Avarca
* Avarlarn kulland dil.
avare
* siz, isiz gsz, babo, baboluk, aylak.
avare dolamak
* isiz, i siz gsz, babo, aylak dolamak.
avare etmek
* bir kimseyi iinden alkoymak.
avare olmak
* isiz gsz dolamak.
avareleme
* Avarelemek durumu.
avarelemek
* Aylaklk etmek.
avarelik
* sizlik, baboluk, aylaklk.
avarz
* Kazalar, bellar.
* Engebeler, engeller, tmsekler, yzey biimleri.
* Osmanllarda nceleri yaln z olaanst durumlarda, sonralar ise srekli olarak halktan toplanan vergi.
avarya
* Bir deniz yolculuunda geminin veya yknn grd zarar.
* eitli sebeplerle dayan klln ve esnekliini kaybetmi yapa ve yn.
avaz
* Yksek ses, nara.
avaz avaz (barmak)
* var gcyle ba rmak.
avaz kt kadar
* ok yksek sesle.
avc
* Avlanmay seven veya av kendine i edinen kimse.
* Avclara zg olan.
* Baka hayvanlar yakalamakta usta olan (hayvan).
* Bir eyi byk bir istekle izleyen ve bulup ortaya karan, tan tan kimse.
avc eri
* Piyade mangas nda her ere verilen ad.
avc hatt
* Savata dmana doru dalarak n safta ilerleyen asker topluluu.
avc otu
* Dn ieigillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis).
avc ua
* Dman uaklarn drmek iin kullan lan uak.
avc lk
* Avc olma durumu veya ii.
avc lk etmek
* avlanma ile uramak.
avcu kanmak
* halk inan na gre eline bir yerden para geecei anlalmak.
avcuna saymak
* pein olarak demek.
avcunu yalamak
* umduunu ele geirememek.
avcunun ii gibi bilmek
* (bir yeri, bir eyi) ok iyi ve ayrntl olarak bilmek.
avcunun iinde tutmak
* ona istediini yapt racak gte olmak.
avcunun iine almak
* bir kimseyi bask ve etkisi alt na almak.
avdet
* Dn, geri gelme.
avdet etmek
* dnmek, geri gelmek.
avdet
* (genellikle Musevler iin) slm dinine dnm olan.
avene
* Yardak lar.
averaj
* Ortalama.
* Say fark.
avgn
* Duvarda suyun gemesi iin b raklan delik veya st kapal su yolu.
avisto
* denmesi gereken polielere yazlan ve "grldnde" anlamna gelen bir terim.
avize
* Tavana aslan, amdanl, lmbal , billr, cam veya metal ssl ayd nlatma arac.
avize aac
* Zambakgillerden, Amerika'dan dnyann her yan na yaylm olan, avize biiminde sarkk, iri ve beyaz
iekli bir ss aac (Yucca glosiosa).
avlak
* Av ok olan yer, av yeri.
avlama
* Avlamak ii.
* Voleybolda kar oyuncularn bo brakt ve yetiemeyecei yere topu yavaa indirip say alma.
avlamak
* Bir av diri veya l olarak ele geirmek.
* Tuzaa drmek, kurnazl kla kand rmak.
avlanma
* Avlanmak ii.
avlanmak
* Avlamak iine konu olmak.
* Ava gitmek, ava kmak, av iin dolamak.
avlatma
* Avlatmak iini yapt rma.
avlatmak
* Avlanmak iini yaptrmak.
avlu
* Bir yapn n veya yap grubunun ortas nda kalan st ak, duvarla evrili alan.
avokado
* Amerikan armudu (Persea americana).
avrat
* Kadn.
* Kar, e.
avrat pazar
* Cariyelerin satld pazar.
* Kadnlarn teberi sattklar pazar yeri.
avret
* Ut yeri.
Avrupa kayn
* Avrupa'da yetien bir kayn tr.
Avrupa
* Avrupallara vergi, Avrupallara benzer, Avrupal lar gibi.
Avrupal
* Avrupa'da yaayan, Avrupa halkndan olan kimse.
* Avrupa'ya zg olan, Avrupa ile ilgili (olan).
Avrupal lama
* Avrupallamak.
Avrupal lamak
* Avrupallarn dnce, davran ve yaantlarn benimsemek.
Avrupal lk
* ada olma, dnce ve davran ta bat llerinde bulunma.
Avar
* Bkz. Afar.
avu
* Elin i taraf.
* Elin yar yumulmu durumu.
* Yar yumulmu elin alaca miktar.
avu (veya el) amak
* dilenmek, para istemek, yard m istemek.
avu avu
* Her defas nda bir avu.
* (para iin) Bol bol, pek ok.
* Avulayarak.
avu dolusu
* (para iin) Pek ok.
avu ii
* Elin parmak dipleri ile bilek arasndaki i blm.
avu ii kadar
* pek kk, dar (yer).
avulama
* Avulamak ii.
avulamak
* Avula kavramak, avula almak.
avukat
* Hak ve yasa ilerinde isteyenlere yol gstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde bakalar nn hakk n
aramay, korumay meslek edinen ve bunun iin yasann gerektirdii artlar tayan kimse.
* Gerekmedii hlde bakas nn savunmas n stlenen kimse.
avukat tutmak
* adl ilemleri gereince yerine getirmek iin bir avukata vekletname verip onu grevli k lmak.
avukatlk
* Avukat meslei.
* Avukat n yapt i.
* Gereksiz, bo savunma.
avun
* Ac nn hafiflemesi veya unutulmas , avuntu, teselli.
avundurma
* Avundurmak ii.
avundurmak
* Oyalanmas n salamak.
* Ac s n hafifletmek, ac s n unutturmak, teselli etmek.
avunma
* Avunmak ii, teselli.
avunmak
* Bir eyle uraarak acsn unutmak, skntlardan uzaklamak, teselli bulmak, mteselli olmak.
* Oyalanmak; yetinmek.
* (hayvan) Gebe kalmak.
avuntu
* nsan avutan ey, teselli.
avurdu avurduna gemek
* ok zay flamak.
avurt
* Yanan az boluu hizas na gelen blm.
avurt satmak (veya avurt zavurt etmek)
* beceremeyecei eyleri becerebilecekmi gibi konumak.
* korkutucu byk szler sylemek.
avurt i irmek
* yana n i tarafndaki boluu su veya havayla doldurup ikin duruma getirmek.
avurt nsz
* Dil ucunun n damaa veya art damaa arpmasndan oluan ve dilin yanlar ndan akan ses: Dil, bel, el, dal,
bal, al kelimelerindeki l nsz gibi.
avurtlama
* Avurtlamak ii.
avurtlamak
* Bylenmek.
* alm satmak, yksekten atmak.
avurtlar kmek (veya avurtlar birbirine gemek)
* ok zay flad yznden belli olmak.
avurtl u
* alm satan, yksekten atan.
Avustralya kara tavuu
* Seregillerden, erkeinin kuyruu lir biiminde ve ok ssl bir Avustralya kuu (Maenura superba).
Avustralyal
* Avustralya kkenli olan (kimse).
Avusturyal
* Avusturya kkenli olan (kimse).
avutma
* Avutmak ii, teselli.
avutmak
* (bir kimsenin ac s n veya skntsn ) Yat t rmak, teselli etmek.
* Oyalamak.
avutucu
* Avutan, teselli eden.
avutulma
* Avutulmak ii.
avutulmak
* Avutmak iine konu olmak.
Ay
* Yer yuvarlan n uydusu olan gk cismi, kamer.
* Yl n on iki blmnden her biri.
* Art arda gelen iki yeni ay arasnda geen sre.
* Bir ayn herhangi bir gnnden ertesi ayn ayn gnne kadar geen veya yaklak 30 gn olarak kabul
edilen sre.
ay
* Birdenbire duyulan ac, ar veya arma, rkme veya sevin anlatr.
-ay / -ey
* simden isim treten ek: kol-ay, dz-ey, gn-ey, yz-ey vb.
-ay / -ey, y
* Fiilden isim ve sfat treten ek: ol-ay, dene-y, yapa-y vb.
ay al
* Ay n aylas , hale.
ay ayd n, hesap belli
* anlalmayacak bir ey yok, hesap ortada, ak.
ay bal
* Ay bal gillerden, 3 m boyunda, grn balk ba na benzeyen, kuyruk yzgeci hill biiminde olan,
Akdeniz'de yaayan bir bal k tr, pervane bal, kemer bal (Mola mola).
ay bal giller
* Kemikli balklar takmn n engel eneliler alt takmna giren bir familya.
ay balta
* Az yar m daire biiminde olan balta, teber.
ay ekirdei
* Ay ieinin tohumu.
* Genellikle vakit geirmek iin ii yenen kuru yemi eidi.
ay dede
* (ocuk dilinde) Ay.
ay dedeye misafir olmak
* gece a kta yatmak, geceyi akta geirmek.
ay dnm
* Ayba.
ay evi
* Ayla.
ay gibi
* Bkz. ay paras .
ay harmanlanmak
* ayn evresinde ayla olumak.
ay
* Ay n yeryzne verdii k.
* Ay n dolunay durumundaki parlak durumu, mehtap.
ay karanl
* Bulutlar arkasnda kalan ayn yayd hafif aydnlk.
ay modl
* Gzlem aralarn iinde tayan, ay aratrmalar iin kullan lan ve ay yzne yumuak ini yapan ara.
ay rmcei
* Ay modl.
ay paras (gibi)
* (kadn veya k z iin) ok gzel.
ay takvimi
* Ay n gkyzndeki grnen hareketine ve evrelerine gre dzenlenen takvim, kamer takvimi.
Ay tutulmas
* Yer yuvarlan n Gne ile Ay arasna girmesiyle, Ay'n yer yuvarla glgesinde kalmas , husuf.
ay y ldz
* Trk bayra ndaki aya ve be nl y ldzdan olumu simge.
ay y l
* Ay n on iki kez yeni aydan yeni aya gelmesi iin geen sre (354 gn 8 saat).
aya
* Elin parmak dipleriyle bilek aras ndaki i blm, avu ii; ayak taban .
* Yapraklarn dz ve parlak blm.
ayaa dmek
* ie ilgisiz ve yetkisiz kimseler kar mak.
ayaa frlamak
* h zla ayaa kalkmak.
ayaa kaldrmak
* tel ve heyecana drmek.
ayaa kalkmak
* ayaklar zerinde durmak, dikilmek.
* tellanmak, tela kaplmak, heyecanlanmak.
* (hasta) iyi olmak, iyilemek.
* sayg gstermek iin oturma durumundan ayak zeri durumuna gemek.
aya (veya ayaklar) dolamak
* yrrken teltan ayaklar birbirine taklmak.
aya (veya ayaklar) suya ermek
* bir gerei anlayarak akl ba na gelmek.
aya al mak (veya almamak)
* bir yere srekli gitmek (veya gitmemek).
aya dmek
* Bkz. yolu dmek.
aya dze basmak
* glkleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek.
aya ile (veya kendi aya ile) gelmek
* kendi isteiyle gelmek veya emek ekilmeden elde edilmek.
aya uurlu
* geldii yere uur getirdiine inanlan (kii).
aya zengide
* hemen yola kmak zere olan.
aya yerden kesilmek
* aya yere demez olmak.
* bir ta ta binip yaya yrmekten kurtulmak.
aya yrten batr
* halkn dzen iinde almasn batakiler salar.
ayana (veya ayaklar na) kapanmak
* alal rcasna yalvarmak.
* balanmak iin yalvarmak.
ayana (veya baca na) geirmek
* aceleyle bir eyi giymek.
ayana ba olmak
* (biri) bulunduu yerden ayrlmasna veya yapt ii srdrmesine engel olmak.
ayana ba vurmak
* nne bir engel karmak.
ayana abuk
* bir yere al landan daha ksa srede gidip gelen.
ayana armak
* yanna gelmesini istemek.
ayana elme takmak
* biri yrrken ayaklar arasna ayak uzat p drmek.
* (birinin) iinde ykselmesine engel olmak.
ayana dolanmak (veya dolamak)
* bakasna yapmay tasarlad ktlk kendi bana gelmek.
* i yapmakta olan birine engel olmak, yrmesine engel olmak.
ayana dmek
* ok yalvarmak.
ayana gelmek
* alak gnlllk gstererek birinin yan na gelmek.
* emek ekilmeden elde edilmek.
ayana getirmek
* sra, sayg gzetmeksizin birinin yanna gelmesini salamak.
ayana gitmek
* alak gnlllk ederek veya sayg gstererek birinin yan na varmak.
ayana ip takmak
* bir kimseyi ekitirmek.
ayana kira istemek
* gelmeye nazlanmak, gitmeye enmek.
ayana scak su mu, souk su mu dkelim?
* ender gelen bir konua yar sitem, yar sevinle sylenen sz.
ayana enmemek
* hamarat olmak, ayak ilerini b kmadan, yorulmadan yapmak.
ayanda donu yok, fesleen ister (veya takar) bana
* yoksulluuna bakmayarak ss ve gsteri yapmak ister.
ayan (veya ayaklarn) altna almak
* tek bacan (veya bacaklarn ) kvr p zerine oturmak.
ayan (veya ayaklarn) peyim
* yalvarrm.
ayan alamamak
* ar veya uyuma dolay s yla aya n oynatamamak.
* allan bir yere gitmekten kendini alamamak.
ayan balamak
* engel olmak.
ayan ekmek
* sk sk gitti i bir yere artk uramaz olmak, ilgiyi kesmek.
ayan denk almak
* bakalarnn kendisine yapmas ihtimali bulunan ktlklere kar uyank davranmak.
* dikkat.
ayan denk basmak
* dikkatli ve uyank davranmak.
ayan giymek
* ayakkab sn giymek.
ayan kayd rmak
* bir yolunu bulup birini iinden veya grevinden uzaklatrmak.
ayan kesmek
* bir yere gitmez olmak, uramamak.
* bakasn bir yere artk uramaz duruma getirmek.
ayan srmek
* verilen bir ii a rdan almak.
* bir yerden uzaklamak zere bulunmak.
* halk inan na gre bir kimsenin gelmesi, ardndan bakalarn n da gelmesine yol amak.
* lmek zere olmak.
ayan tek almak
* bir ite iyi dnp dikkatli davranmak.
ayan vurmak
* ayakkab ayan yara etmek.
ayan yorgan na gre uzatmak
* giderini gelirine uydurmak.
ayan n (veya ayaklar) alt nda
* (yksek bir yerden) geni bir alan grr durumda.
ayan n (veya ayaklarnn) altn peyim
* "pek ok yalvarrm" anlam nda kullanl r.
ayan n altna almak
* tekme ile dvmek.
ayan n altna karpuz kabuu koymak
* bir yolunu bulup bir kimseyi dzenle iinden uzaklat rmak.
ayan n ban zmek
* kars n boamak.
* serbest davranmas n engelleyen ilikilere son vermek.
ayan n bast yerde ot bitmez
* urad yere bereketsizlik, uursuzluk getirir.
ayan n pabucu olamamak
* deerce ondan ok aa olmak.
ayan n pabucunu bana giymek
* dengi olmayan bir kimseyle evlenmek.
* deersiz bir kimseyi stn bir yere geirmek.
ayan n tozu ile
* yoldan gelir gelmez, henz dinlenmeden.
ayan n tozunu silmeden
* henz yoldan gelmiken.
ayan n trab olmak
* bir kimse baka bir kimseye kul gibi balan p onun her emrini yerine getirmek.
ayak
* Bacaklar n bilekten aada bulunan ve yere basan blm.
* Bacak.
* Birtakm eylerin yerden ykseke durmas n salayan dayak, destek veya bunlardan her biri.
* Vcudun belden aa blm.
* Byk bir rmaa karan ikinci derecedeki akarsularn her biri.
* Gl aya.
* Yryn arlk veya abukluk derecesi.
* Basamak.
* Halk edebiyat nda uyak.
* Halk edebiyat nda kouklarda k sa yedekli dizelere verilen ad.
* Yar m arn veya 30,5 cm uzunluundaki l birimi, kadem.
* 30,4 cm deerinde ngiliz uzunluk ls birimi, fut.
* (buzdolab llerinde) ngiliz ls fut'un kb al narak hesaplanan deer.
* Bir dorunun baka bir doruyu veya bir dzlemi kestii nokta.
* Aa dzeyde, s radan, baya.
ayak atmak
* girmek.
* ilk kez gitmek.
ayak atmamak
* bir yere hi gitmemek, uramamak.
ayak ayak stne atmak
* otururken bir baca n tekinin stne almak.
ayak ba
* Bir yere veya bir ie gidilmesine engel olan ey.
ayak basmak
* bir yere varmak, ulamak.
* girmek, gelmek, uramak.
* (bir yere veya meslee) girmek, balanmak.
ayak basmamak
* bir yere hi uramamak.
ayak bilei
* Baldr kemikleriyle tarak kemikleri arasnda bulunan ve yedi kemikten oluan ayan arka blm.
ayak ekmek
* kand rmaya almak, avutmak.
ayak deitirmek
* talim yrynde ksa bir ad m atmak yolu ile ad mlarn bakalar nnkine uydurmak.
ayak diremek
* bir dnceyi, bir davran sonuna kadar srdrmek, kendi tutumundan amamak.
ayak divan
* Olaanst durumlarda o anda bulunulan yerde padiah n katlmasyla bir konuyu grmek ve karara
balamak iin yaplan toplant, ayakta toplanan meclis.
* Ayakta yaplan sohbet.
ayak ii
* Birtakm getir gtr ileri.
ayak izi
* Herhangi bir zemin zerinde ayan brakt iz.
ayak keseri
* Ayakta durarak aa yontmaya elverili uzun sapl keser.
ayak kiras
* Bir haber veya eya getirene emeine karlk verilen para, ayak teri.
ayak makinesi
* Ayak yard m ile iletilen makine.
ayak oyunu
* Hile.
ayak sat cs
* Gezgin sat c.
ayak srmek
* verilen bir ii a rdan almak.
* gnderilen yere istei ile gitmemek.
ayak takm
* Grgszlkleri veya bilgisizlikleri dolaysyla toplum iinde aa durumda olan kiiler.
ayak tara
* Bkz. tarak.
ayak tedavisi
* Ayakta oluan bir hastal n veya rahatszl n tedavisi.
* Ayakta tedavi.
ayak teri
* Ayak parmaklar arasndan kan pis kokulu salg.
* Hizmet iin bir yere gnderilen kimseye verilen cret, ayak kiras.
ayak topu
* Futbol.
ayak tutmak
* mani yarmalarnda karsndakine uymas gereken uya vermek.
ayak ucu
* Yatann veya yatlan bir yerin ayak uzat lan yn, yeri.
* Ayak parmak ularn n oluturduu dar dayanak yzeyi.
ayak uydurmak
* yryte ad m atn bakalarn nkine uydurmak.
* kendi gidi ve davrann bakas nnkine benzetmek.
ayak vermek
* k atmalarnda dinleyicilerden biri uyak belirtmek.
ayak yal n
* Yal n ayak.
ayak yapmak
* birini aldatmak, kandrmak iin dalavere evirmek.
ayakalt
* Gelip geenlerin ok olduu yer.
ayakaltna almak
* hakir grlmek, gzden karlmak.
ayakaltnda brakmak
* ezilmesine, yok olmas na gz yummak, korumamak.
ayakaltnda dolamak
* bir ie yaramad hlde herkesin iine engel olacak biimde ortalkta dolamak.
ayakbast
* Bir yere d ardan gelen insan ve eyadan al nan vergi, toprakbast.
ayakak
* Merdiven, merdiven basama .
* Dokuma tezgh ayakl.
* ocuklar n, cambazlar n ayaklarna takp yrdkleri ifte srk.
ayak
* Ayak ilerinde kullanlan kimse.
* Bir i sresince tutulan hizmeti.
* Gezici sat c, eri.
ayakn
* Dokuma tezghlarnda atk ipliklerini hareket ettirmek iin ayakla bas lan tahta ayaklk.
ayakkab
* zellikle sokakta aya korumak iin gi yilen ve alt ksele, lstik gibi dayankl maddelerden yaplan ayak
giyecei, pabu.
ayakkab vurmak
* (ayakkab) aya zedelemek, aya rahats z etmek.
ayakkabc
* Ayakkab yapan veya satan kimse, pabuu.
* Ayakkab sat lan yer.
ayakkabclk
* Ayakkabc nn ii, pabuuluk.
ayakkablarn evirmek
* konuk ayakkab lar n gidi ynne doru dzgn biimde sralamak.
* baz davranlarla konuu gitmeye zorlamak.
ayakkabl k
* Ayakkab konulan yer, ayakkab dolab.
* Ayakkab yapmaya elverili olan (deri, ksele gibi eyler).
ayaklama
* Ayaklamak ii.
ayaklamak
* Ayakla lmek.
ayaklandrma
* Ayaklandrmak ii.
ayaklandrmak
* Ayaklanmak iini yaptrmak.
ayaklanma
* Ayaklanmak ii.
* Birok kimsenin cebir ve iddet kullanarak devlet glerine kar gelmesi, ba kaldrma, isyan, kyam.
ayaklanmak
* (ocuk iin) Yrmeye balamak.
* (hasta iin) Yryebilir duruma gelmek.
* Ayaa kalkp gitmeye davranmak.
* (birok kimse) Cebir ve iddet kullanarak devlet glerine kar gelmek, ba kald rmak, isyan etmek.
* Uyanmak, uyanp kalkmak.
ayaklar altna almak
* nem verilmesi gereken eyleri hie saymak, inemek.
ayaklar ba, balar ayak olmak
* deersiz kimseler baa geip, deerli kimseler ise en geride braklmak.
ayaklar dolamak
* yrrken ayaklar birbirine tak lmak.
ayaklar geri geri gitmek
* bir yere gnlsz, istemeye istemeye gitmek.
ayaklar yere dememek
* ok sevinmek.
ayaklarna (veya aya na) kara su (veya sular) inmek
* uzun sre ayakta kalmak veya yrmekten ok yorulmak.
ayaklarn srmek
* glkle yrmek, aya n srmek.
ayaklarn yerden kesmek
* bir ta ta binerek yrmekten kurtulmak.
ayaklarn n (veya ayann) ucuna basmak
* ok yava, sessiz, grlt yapmamaya zen gstererek yrmek.
ayakl
* Aya olan.
* Bir destekle yere dayanan.
* Ayakla iletilen.
ayakl canavar
* ok hareketli, yaramaz, cin gibi ocuk.
ayakl koma
* Halk iirinde mstezat tarznda sylenen deyi.
ayakl ktphane
* Pek ok konuda bilgisi olan, ok ey okumu ve renmi olan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse.
ayakl mani
* Cinasl ayaklarla sylenen bir mani tr.
ayaklk
* Ayakla iletilen makinelerde ayan bast yer, pedal.
* Ayak basacak yer.
* Ayakak.
* Taban.
ayaksz
* Aya olmayan.
ayakszlar
* Omurgal hayvanlarda amfibyumlar s nfnn en ilkel yapl trlerini iine alan bir takm.
ayakta
* Ayaa kalkm durumda.
* Tell, heyecanl.
ayakta kalmak
* oturacak yer bulamamak.
* yklmamak, kmemek.
* deerini yitirmemek, nemini korumak.
ayakta tedavi
* hastan n yataa yatr lmas gerekli grlmeyerek kendisine ayakta yaplan tedavi.
ayakta tutmak
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasna, yklmasna, kmesine engel olmak.
* bir kuruluun yaamas n salamak.
ayakta tutmak
* o eyin srekliliini salamak.
ayakta uyumak
* ar dalg n, ak n veya yorgun olmak.
ayaktan
* (kesim hayvanlar iin) canl olarak.
ayakta
* Arkada, yolda; hempa.
ayakucu
* Yeryznde bir noktada ekln gsterdii dorultudaki alt yn.
ayakst
* Oturmadan, ayakta durarak; k sa srede.
* Acele olarak.
* Haz r yemek, festfut.
ayakzeri
* Ayakst.
ayakyolu
* nsann besin artklaryla idrarn boaltt yer, abdesthane, hel, kademhane, memihane, kenef, tuvalet.
ayal
* Kar, e.
ayan
* Belli, ak.
yan
* leri gelenler.
* Senato yeleri.
ayan beyan
* Besbelli, apak, ak seik.
ayan olmak
* belli olmak, bilinir olmak.
ayandon
* 18 Ocak'ta balayan bir frt na.
ayar
* Bir ayg tn gereken ii yapabilmesi durumu.
* Saatler iin belli bir yere gre kabul edilmi olan l.
* Alt n, gm gibi madenlerden yaplm eylerin saflk derecesi.
* Bir i veya bir davran ta gereken l.
* Deer derecesi.
ayar etmek
* (bir ayg t n) almasn dzeltmek, dzenli iler duruma getirmek.
ayarc
* Esnafn kulland l aletlerini denetleyen grevli.
ayar bozuk
* Belli bir ayar olmayan.
* Ahlk, karakter veya akl yerinde olmayan.
ayarlama
* Ayarlamak ii.
ayarlamak
* Bir lnn doruluunu belli bir rnee gre dzeltmek, dorulamak.
* Bir ayg t belli bir i yapabilecek duruma getirmek.
* leri birbiriyle at mayacak veya zaman nda bitirecek biimde dzenlemek.
* Kandrmak.
ayarlanma
* Ayarlanmak ii.
ayarlanmak
* Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek.
ayarlatma
* Ayarlatmak ii.
ayarlatmak
* Ayar ettirmek.
ayarl
* (saat ve makine iin) Ayarlanm , doru almas salanm, dzeltilmi, dzenli, doru.
* (altn ve gm iin) Belirli bir ayar olan.
ayarl pense
* Vida, c vata ve musluk aksamn sktrmak amac yla kullanlan, az akl ayarlanabilen zel alet.
ayarsz
* Ayar yaplmam, ayar bozuk, dzensiz.
* Davran lar lsz.
* (altn ve gm iin) Belli bir ayar olmayan.
ayarszl k
* Ayars z olma durumu.
* lszlk, dzensizlik.
ayart
* Batan karma.
ayartc
* Batan karan, doru yoldan saptran, ayartan.
ayartc lk
* Ayartcn n yapt i .
ayartlma
* Ayartlmak ii.
ayartlmak
* Ayartmak iine konu olmak.
ayartma
* Ayartmak ii.
ayartmak
* Batan karmak, doru yoldan saptrmak.
* Kandrmak.
* Birini, alt yerden ay rp bakasn n yan nda almaya kand rmak.
ayaz
* Duru, sakin havada kan kuru souk.
* (hava ve gece iin) Souk.
ayaz kesmek
* uzun sre soukta kalp mek.
ayaz paa kol geziyor
* d arda ok souk var.
ayaz vurmak
* (sebze ve meyveler iin) donmak.
ayaza ekmek
* kn kuru souk artmak.
ayazda kalmak
* soukta kalmak.
* bo yere beklemek, eline bir ey gememek.
ayazlama
* Ayazlamak ii.
ayazlamak
* (hava) Ayaza evirmek.
* Ayazda kal p mek.
* Bo yere beklemek, eline bir ey gememek.
ayazland rlma
* Ayazlandrlmak durumu.
ayazland rlmak
* Ayazlanmas salanmak.
ayazland rlm rak
* Halk inanna gre stma tedavisinde kullanlmak zere rakn n a larak balkonda veya d ar da bekletilmi
hli.
ayazland rma
* Ayazlandrmak durumu.
ayazland rmak
* Ayazlanmasn salamak.
ayazlanma
* Ayazlanmak ii.
ayazlanmak
* Ayazda b rakl p soumak.
ayazlatma
* Ayazlatmak ii.
ayazlatmak
* Soukta bekletmek.
* Ayazda soutmak.
ayazlk
* Evlerde serinlemek iin kullanlan n ak yer, tahtabo, balkon, taraa.
ayazma
* Rumlarn kutsal saydklar kaynak veya pnar.
ayba
* Ay n ilk gn, ay dnm.
* Ay n ilk gn.
ayba olmak
* (kadn n) ayda bir dl yatandan kan gelmek, det grmek.
aybeay
* Aydan aya, ay ay olarak.
aya
* Ay n ilk gnlerinde ald yay biimi, hill.
* Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinten yaplm ay yld zl ss, alem.
ayiei
* Birleikgillerden, sar renkli iei ok iri olan, yurdumuzda ok yetitirilen bir bitki, gn iei, gnebakan;
gndnd (Helianthus annuus).
* Bu bitkinin ya karlan tohumu.
ayiei ya
* Ay ieinden karlan ya.
ayrei
* ine tarn, ceviz konularak ay biiminde yap lm rek.
ayda y lda bir
* ok seyrek olarak.
aydemir
* Yz yay biiminde bir eit keser.
aydn
* Ik alan, kl , aydnl k.
* Kltrl, okumu, grgl, ileri dnceli (kimse), mnevver.
* Kolayca anla lacak kadar ak (sz veya yaz ), vazh.
aydnger
* Parlak yzeyli, saydam, mimarlkta izim iin kullanlan zel bir kt.
aydnlanma
* Ayd nlanmak ii.
* Bir sorun zerine gerei kadar bilgi edinme, tenevvr.
* Bir yzeyin, karsna konulan eit k kaynaklar nn say s ile orantl olarak aydnl k grnmesi.
aydnlanmak
* Ayd nlk olmak.
* Bir sorun zerine gerei kadar bilgi edinmek, tenevvr etmek.
aydnlatc
* Ayd nlk verici.
* Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren.
aydnlatlma
* Ayd nlatlmak ii.
aydnlatlmak
* Ayd nlatmak iine konu olmak.
aydnlatma
* Ayd nlatmak ii.
* Sahnelerin klandr lmas ii.
aydnlatmak
* Karanl giderip grnr duruma getirmek.
* Bir sorun zerine bilgi vermek.
aydnl k
* Bir yeri aydnlatan g, k.
* Ik alan.
* Kolay anlalacak derecede ak olan, vazh.
* Ktlkten uzak, temiz, saf.
* Bir yapn n ortas na gelen oda ve br blmlerin k almas iin, damn ortasndan zemine kadar a lan
boluk.
aydnl kler
* Ayd nlklar lmeye yarayan aygt, lksmetre.
ayet
* Kur'an surelerini oluturan cmlelerden her biri.
aygn
* Bitkin.
aygn baygn
* Gsz, ok yorgun, bitkin.
* Duyguda ly ka rm.
* Kendinden geercesine k, vurgun.
aygr
* Damzlk erkek at.
aygr deposu
* Aygrlarn bakld byk ah r.
aygr gibi
* iri yar csseli, gl (kimse).
aygt
* Birok paradan yap lm alet, cihaz.
* Vcutta belirli bir grevin salanmasna yarayan organlarn hepsi, cihaz.
* Birka aletin uygun biimde eklenmesinden oluturulan ve baz belli deneylerin yaplmasna yarayan tak m.
ay-gn takvimi
* Gnein grnen hareketlerine gre dzenlenen takvim.
ay-gn yl
* Hem ay evreleri deiimi hem de gnein gkyzndeki grnen hareketi gz nne al narak dzenlenmi
olan takvim y l.
ay
* Memelilerin et obur tak m ndan, be parmakl, tabanlarna basarak yryen, yurdumuzda boz tr
bulunan, iri gvdeli hayvan (Ursus arctos).
* Kaba saba.
ay bal
* Fok.
ay gibi
* iri yar.
* kaba, anlays z (kimse).
ay grdm, yld za itibar m (veya minnetim) yok
* bir eyin en iyisine altktan sonra ondan aa olanlar beni doyuramaz.
ay grmeden bayram etme
* bir i gereklemeden ona oldu gzyle bakl p sevinilmemelidir.
ay gl
* ki enekliler s nfnn dn ieigiller familyasndan bir akayk tr (Peconia corollina).
ay zm
* Fundagillerden, kk taneli yemiler veren, tyl bir bitki (Arbutus uva ursi).
ay yavrusu ile oynuyor
* iri ve yetikin birinin ufak tefek birine, bir ocua el akas yapmas veya gcn onda denemesi karsnda
ayplama yollu sylenir.
ay yry
* Gergin kol ve bacaklarla drt ayak yrme.
aybaca
* ift yan yelkenlerden birini sadan, birini soldan kullanma biimi.
aybn yzne vurmak
* birinin kusurunu yzne sylemek.
ayboan
* ri yar, kaba ve anlaysz (kimse).
ayc
* Ay oynatmay i edinen kimse.
* Sert, kaba ve hoyrat (kimse).
aycl k
* Ay cn n ii, meslei.
aygiller
* Memeli et oburlardan, aylar iine alan bir familya.
ayk
* Sarholuu veya baygnl gemi olan.
* Sarholuu gemi bir biimde.
* Anlayl, uyan k.
aykla pirincin tan !
* bir iin pek kark ve iinden klmaz durumda olduunu anlatmak iin kullan lr.
ayklama
* Ay klamak ii.
ayklamak
* Bir eyin iinden, i e yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ayr p karmak,
temizlemek.
* Bir grevde gereksiz grlenleri iinden ayrmak.
ayklanma
* Ay klanmak ii.
* Yaayan varlklarda ortam n artlarna en iyi uyan trlerin veya bireylerin reyip kalmas, uyamayanlarn
yok olmas , st fa.
ayklanmak
* Ay klamak iine konu olmak.
ayklatma
* Ay klatmak ii.
ayklatmak
* Ay klamak iini yaptrmak.
ayklk
* Ay k olma durumu.
aykmak
* Ay lmak, kendine gelmek, uyanmak, akl ba na gelmek.
aykula
* uha ieinin bir tr (Primula auricula).
aylk
* Kabal k, kaba davran.
aylk etmek
* kaba davranmak.
aylp bay lmak
* birini kendinden geercesine sevmek.
* ar lde sinir bunal mlar geirmek.
aylma
* Ay lmak ii.
aylmak
* Sarholuk, baygnlk gibi bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek.
* Akl bana gelip gerei grmek.
aylt
* ki imi bir kimsenin duyduu ba ars ve sersemlik, mahmurluk.
ayltma
* Ay ltmak ii.
ayltmak
* Ay lmas n salamak.
-aym / -eyim
* stek kipi tekil 1. kii eki: yaz-ay m, iz-eyim, oku-y-aym, bekle-y-eyim vb.
ayn
* Arap alfabesinde on sekizinci, Osmanl alfabesinde yirmi birinci harf.
ayn on drd
* Dolunay.
ayn on drd gibi
* yz ok gzel (kadn veya kz).
aynga
* Kaak ttn, ttn.
ayngac
* Ttn kaaks.
ayngaclk
* Ttn kaakl .
aynn k rk trks var, krk da Ahlat stne
* bir kimsenin hep ayn eyi veya hikyeyi anlatmas kar s nda sylenir.
aynlar atlatmak
* bu harfin gsterdii Arapaya zg sesi grtlakta boumlamaya almak.
ayp
* Toplumun ahlk kurallarna aykr olan, utan lacak durum veya davran.
* Kusur, eksiklik.
* Utan veren.
ayp etmek (veya yapmak)
* yak kszca davranmak.
ayp yerler
* vcutta rtl tutulmas gereken yerler.
ayplama
* Ay plamak ii, takbih.
ayplamak
* Knamak, takbih etmek.
ayplanma
* Ay planmak ii.
ayplanmak
* Ay plamak iine konu olmak.
aypl
* Ay b, kusuru olan.
aypsz
* Ay b, kusuru olmayan.
ayptr sylemesi
* "bunu sylemek size kar sayg szlk olacak, ama sylemek zorunday m" anlamnda zr dilemek iin
kullanlr.
* vnmek gibi olmasn ama.
ayra
* Cisimleri, birleime veya ayr ma uratarak niteliklerini belirtmede kullanlan madde, miyar.
ayran
* I yaln gelerine ayrma zellii olan.
ayr c
* Ay rma zellii veya gc olan.
ayr m
* Ay rmak ii.
ayr m yapmak
* eit davranta bulunmamak, fark gzetmek.
ayr m yaratmak
* farkll k karmak, ikilik ortaya atmak.
ayr mlama
* Ay rm yapmak ii.
ayr mlamak
* Ay rm yapmak.
ayrma
* Ay rmak ii.
ayrma
* Bir eyi benzerlerinden ayrt etmeye yarayan durum veya ge, farika.
ayrmak
* Blmek.
* Bir btnden bir paray herhangi bir amala bir tarafa koymak, saklamak.
* Bir yeri bir engelle blmek.
* Birbirinden uzaklatrmak.
* Nitelik deiikliini anlamak.
* Semek.
* ki veya daha ok kimse aras ndaki anlamay , uzlamay bozmak.
* Farkl davranmak, fark gzetmek.
* (bir ey veya yeri) Bir ey veya kimse iin kullanmay belirlemek, tahsis etmek.
ayrt edilmek
* Ay rt etmek iine konu olmak.
ayrt etmek
* Birka eyi birbirinden ay ran nitelii anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek.
ayrt
* Ayn cinsten olan eyler arasndaki ince fark, nans.
ayrtma
* Ay rtmak ii.
ayrtmak
* Ay rmak iini yapt rmak.
ayrtman
* S navlarda, sorular n hazrlanmas ndan notlarn verilmesine kadar btn deerlendirme almalarna
katlan grevli, mmeyyiz.
ayrtmanlk
* Ay rtmann grevi, mmeyyizlik.
ayt
* Mine ieigillerden, Akdeniz evresinde yetien, mavi, beyaz veya meneke renginde iekler aan, 1-2 m
boyunda bir aa k, hay t (Vitex agnus-castus).
ayya kaval almak
* anlaysz bir kimseye bir ey anlatmaya almak.
ayy vurmadan postunu satmak
* henz ele gememi bir ey zerinde hesap yapmak.
ayin
* Din tren, ibadet.
* Mevlev tekkelerinde okunan ar bestelerin biimi.
ayinicem
* Mevlev ve Bekta tekkelerinde kadn ve erkein birlikte katld , din mzikli sohbet treni.
ayk r
* Al lma, doru diye bellenmie uygun olmayan, kar t, ters, mugayir.
* Gidilen yol zerinde olmayp gidi ynne ters den.
* apraz, ters.
* Btn noktalar ayn dzlemde bulunmayan.
ayk r dorular
* Ayn dzlemde bulunmayan dorular.
ayk r dmek
* uygun gelmemek, ters gelmek, ters dmek.
ayk r katmanlama
* Katmanlar dzenli bir biimde olmayan katmanlama.
ayk r olmak
* ters olmak, zt olmak.
ayk rlama
* Aykrlamak ii.
ayk rlamak
* Dikey olarak gelmek; kestirmeden gitmek, dz yoldan ayr lmak.
ayk rlama
* Aykrlamak ii.
ayk rlamak
* Aykr duruma gelmek.
ayk rl k
* Aykr olma durumu, mugayeret, muhalefet.
ayla
* Ay n ve baz yldzlarn dolay ndaki k evresi, ay a l, hale.
* Baz kutsal kiilerin ba etrafnda gsterilen k evresi.
aylak
* siz, bo gezen, avare.
* siz, bir ey yapmayarak.
aylak olmak
* bota olmak, yapacak bir ii olmamak, bo oturmak.
aylak
* Temelli ii olmayan ii.
aylakl k
* Temelli i sahibi olmama durumu.
* sizlik, avarelik.
aylaklk
* Aylak olma durumu, isizlik, avarelik.
aylaklk etmek
* bo durmak, bo oturmak, isiz gsz dolamak, almamak.
aylama
* Aylamak ii.
aylamak
* Beklemek.
* Srmek, devam etmek.
* Ay dolduran bir sre geirmek, aylarca kalmak.
aylandz
* Sedef otugillerden, Avrupa'ya in'den getirilmi, k sa zamanda yetiip boy att iin bir glge aac olarak
dikilen, kt kokan bir aa, kokar aa (Ailanthus glandulosa).
aylanma
* Aylanmak ii.
aylanmak
* Bir yerin evresinde dolanmak.
ayl
* zerinde ay biimi bulunan.
* Ay olan, mehtapl.
ayla gemek
* almas karl olarak her ay belirli bir para alnacak bir ie balamak.
* gndelikten veya cretten kadroya gemek.
aylk
* Birine, grevi karl olarak veya geimi iin her ay denen para, maa.
* Bir ay iinde olan veya bir ay sren.
* Ayda bir kez yaplan veya kan.
* ... aydan beri var olan.
* Ay olarak, bir ay iin.
aylk almak
* bir aylk al ma karl nda para almak.
aylk balamak
* emekli olan veya baka sebeplerle almayanlara her ay iin belirli bir paray demeyi stlenmek.
aylk vermek
* aylk olarak stlenilen paray demek.
aylk
* Aylkla alan kimse.
* Baka geliri olmay p yalnz ald ayl kla geinen kimse.
aylkl
* Aylk alan (kimse), maal.
* Karl aylkla denen.
ayma
* Aymak ii.
aymak
* Kendine gelmek, akl bana gelmek, aylmak.
* Gerei anlamak.
aymaz
* evresinde olup bitenlerin fark na varmayan, gafil.
aymazlk
* evresinde olup bitenlerin fark na varamama durumu, aymaza yakacak durum, gaflet.
ayn
* Gz.
ayna
* I yanstan, varl klar n grntsn veren, cill ve srl cam.
* Gemilerde iareti erlerin kulland drbn.
* Aknt ve anaforun birletii yerde oluan su burgac.
* Doramacl k ve yapc lkta ereve iine geirilen tahta veya ta levha.
* Krein yass u blm.
* (atlarda) Diz kapa.
* yi bir durumda, yolunda.
* (Karagz oyununda) Perde.
* Bir olay , bir durumu yanstan, gz nnde canlandran olay, durum, ey.
ayna gibi
* dmdz ve parlak.
* (deniz iin) kmltsz, durgun.
ayna ta
* Yap, an t ve eme gibi yerlere konan yaz l veya yazsz ssl ta levha.
ayna trna
* Aynay duvara tutturmak ii n kullanlan nikel veya kromla kaplanm metal paras.
aynabakar
* Byk, yumurtams , krm zms mavi renkli bir erik tr.
aynac
* Ayna yapan veya satan kimse.
* Hileci, iine hile kar tran.
aynacl k
* Aynacnn yapt i veya aynac olma durumu.
aynal
* Aynas olan.
* Parlak yzl, yak kl , gzel.
aynal sazan
* zerinde az sayda byk pullar bulunan bir tr sazan bal .
aynalk
* Geminin ve bal bulunduu limann ad yazlan, dz veya az yuvarlak k blm.
aynalk tahtas
* Sandallar n k taraflar nda oturann srtn dayamasna yarayan tahta.
aynas z
* Aynas olmayan.
* Hoa gitmeyen, kt, yak ksz, irkin, ters, biimsiz.
* Polis.
aynas zlk
* Aynasz olma durumu.
aynaz
* Bataklk.
aynaz
* Ky oyunlarn yneten kimse.
aynen
* Olduu gibi, deitirmeden, ayn yla.
ayn
* Bakas deil, yine o.
* Ay rt edilemeyecek kadar benzeri zdei, tpks.
* Deimeyen, aralarnda ayr m olmayan.
ayn az kullanmak
* ayn eyi sylemek, ayn dnceyi ileri srmek.
ayn kap ya kmak
* sonu bakmndan fark etmemek, ayn sonuca varmak.
ayn potada erimek
* benzer konular ve sorunlar birlikte dnmek veya deerlendirmek.
ayn telden almak
* ayn eyi sylemek.
ayn yolun yolcusu
* kt sonlar birbirine e olan.
ayn zamanda
* Hem de, bununla birlikte.
aynlk
* Ayn olma durumu, zdelik, ayniyet.
aynsefa
* Birleikgillerden, iekleri sar renkli bir k r bitkisi (Calendula arvensis).
aynyla
* Hibir dei iklik olmadan, olduu gibi.
ayn
* Gzle ilgili.
ayn
* Para olarak deil, madde olarak verilen.
ayn hak
* Ta nr veya tanmaz zerinde dorudan doruya egemenlik yetkisi veren ve herkese kar ileri srlebilen
haklar.
ayniyat
* Kullan lmaya veya harcamaya elverili, tanmas kolay eya.
ayniyet
* Ayn lk, zdelik.
ayntayniyum
* Bkz. einsteiniyum.
ayol
* Daha ok kadnlarn kulland bir seslenme sz.
ayra
* Yay ayra.
ayra amak
* sz veya yaz iine, as l konu ile ilgisi az olan bir blm sktrmak.
ayran
* St veya yourt yaykta alkalanarak ya alndktan sonra kalan sulu blm.
* Yourdu suland rarak yaplan iecek.
ayran azl
* Aptal, budala, sersem.
ayran budalas
* Aptal, sersem.
ayran delisi
* Bn, safdil.
ayran gnll
* abuk k olan.
ayranc
* Ayran yapan veya satan kimse.
ayranc lk
* Ayran yapp satma ii.
ayran kabarmak
* fkelenmek, comak.
* ar bir cinsel arzu duymak.
ayran yok imeye, atla (veya tahtrevanla) gider smaya
* yoksulluuna bakmadan gsteri yapmaya kalkanlar n glnln anlatmak iin kullanl r.
ayranm budur, yars sudur
* yaplan bir iin yarm yamalak olduu bildirilmek iin kullan lr.
ayranlama
* Ayranlamak zellii veya durumu.
ayranlamak
* Ayran durumuna gelmek.
ayr
* Yerleri bir olmayan.
* Baka, baka trl.
* Yaln z, tek bana olan.
ayr ayr
* Birbirinden ayr olan, dei ik.
* Her biri iin.
* (her biri) Ayr olarak.
ayr bas m
* Genellikle bir dergide yaymlanm bilimsel bir yaz nn ayr bir bror olarak basm.
ayr ba ekmek
* topluluktan ayrl p kendi bana i yapmak.
ayr cinsten
* Farkl yapda olan, heterojen.
ayr anak yaprakllar
* anak yapraklar birbirine bitimi olmayan bitkiler.
ayr dmek
* birbirinden uzakta kalmak.
* uyumamak.
ayr gayr bilmemek (veya ayr s gayrs olmamak)
* birbirinden hibir ey esirgemeyecek durumda olmak.
ayr sei yapmak
* birka ey aras nda fark gzetmek.
ayr ta yaprakllar
* Ta yapraklar birbirine bitiik olmayp yan yana yer alm bulunan bitkiler.
ayr tutmak
* farkl davranmak.
ayrca
* Ayr olarak.
* Ayr bir nem verilerek.
* Bundan baka.
ayrcal
* Bakalarna benzemeyen, ayr tutulan, mstesna.
ayrcalk
* Bakalarndan ayr ve stn tutulma durumu, imtiyaz.
ayrcalk tan nmak (veya gstermek)
* bakalarndan ayr ve stn tutmak.
ayrcalkl
* Ayrcal olan, ayrcalk tan nan, imtiyazl.
ayrcalks z
* Ayrcal olmayan, ayrcalk tan nmayan, imtiyazsz.
ayrcasz
* Ayr tutulmadan, istisnasz.
ayr
* Yol kava , iki yolun ayrld yer.
ayrk
* Ayrlm.
* Ayr tutulan, bakalarna benzemeyen, ayrcal, mstesna.
* Kur'a d , mstesna.
* Ayrk otu.
* Dzgn ve uygun olmayan, arpk.
ayrk kme
* Ortak elemanlar olmayan kme.
ayrk otu
* Budaygillerden, kk hekimlikte idrar sktrcu olarak kullanlan yaban bir bitki (Agropyrum repens).
ayrkl
* Ayr tutulmu, benzerlerine uymayan, kural d olan, istisna.
ayrklk
* Ayrkl olma durumu, ayr tutma, ayr tutulma, istisna.
* Bir konik (elips, daire, parabol, hiperbol) zerinde hareket eden bir cismi, odaa veya merkeze birletiren
dorunun byk eksen ile yapt a.
* nermelerin birbirine balanmas i leminde ya ... ya ve ya da ile gsterilen iliki.
* Kaplamlar birbirinden ayr olmakla birlikte ayn yakn cinsin kaplamna giren kavramlar aras ndaki
balant .
ayrks
* Al lagelmi tre ve davranlara aykr olan, eksantrik.
ayrks ay
* Ay n yrngesindeki en beri noktasndan art arda iki geii arasndaki sre fark.
ayrks yl
* Yerin kendi yrngesindeki gnberi noktas ndan art arda iki geii arasndaki sre fark.
ayrkslk
* Ayrks olma durumu.
ayrksz
* Hibir ayr olmadan veya hibirini ayr k tutmakszn, istisnasz, bilistisna.
ayrlanma
* Ayrlanmak durumu.
ayrlanmak
* Ayr duruma gelmek.
ayrlama
* Ayrlamak ii, teferrt.
ayrlamak
* Benzerleri aras nda ayr bir yeri ve nemi olmak, teferrt etmek.
ayrl
* Ayrlm olan, ayr duran, munfasl.
ayrl k
* Ayr olma durumu.
* Birinden uzak dme.
* Dnce, gr veya duygu aras ndaki uymazlk, mubayenet.
* Evlilik birliinin yarg karar ile geici bir sre iin kaldrlmas .
ayrl
* Ayrlmak ii veya biimi.
ayrl ma
* Ayrl mak i i veya durumu.
ayrl mak
* Birbirinden ayrlmak.
ayrlma
* Ayrlmak ii.
* Bir bimeden geen beyaz n trl renklerde grnmesi.
ayrlmak
* Ay rmak iine konu olmak.
* Bir yerden, bir kimseden, bir eyden uzaklamak.
* (kar ve koca iin) Evlilik birliini bozmak.
ayrlmazlk
* zelliklerin, kendilerini tayan nesnelerle; ilineklerin tzle balants, kalc lk kart .
ayrm
* Ay rmak ii, tefrik.
* Bir kimse veya nesnenin bir bakasyla kar trlmamasn salayan ayrl k; benzer eyleri birbirinden ayran
zellik, bakalk, fark.
* Alt blm.
* Cinsleri ve trleri birbirinden ay ran ana karakter, fark.
* Ayrlma noktas.
* Bir veya daha ok sahne iinde gelitirilip, olay n tamamlanm bir parasn veren film bl.
ayrmlama
* Senaryonun hazrlanmasnda gelitirim ile evrim senaryosu arasnda yer alan, senaryonun sahne ve
ayrmlarnn belirlendii, bal ca karakterlerin ayrnt lar yla izildii, konumalarn son biimini ald aama.
ayrmlama
* Ayrmlamak ii, farkllama.
* Hcrelerin veya canl organizmalar n ilevlerine veya yaay trlerine ilikin yapsal nitelik kazanmas ,
farkllama.
* Bir i kayann kat lamas srecinde yer ve zamana gre ayrmlar n ortaya kmas, farkl lama.
ayrmlamak
* Ayrml duruma gelmek, farkllamak.
ayrml
* Ayrm olan, aralarnda ayrm bulunan, deiik, farkl.
ayrmll k
* Ayrml olma durumu, farkllk.
ayrmsama
* Ayrmsamak ii veya durumu.
ayrmsamak
* Bir eyi anlamak, bir eyi grmek, fark etmek.
ayrmsz
* Ayrml olmayan, ayn , farks z.
ayrmszl k
* Ayrms z olma durumu, farkszl k.
ayrnt
* Bir btnn nemce ikinci derecede olan gelerinden her biri, detay.
* Edebiyat veya sanat eserlerinde bir btnn gelerinden her biri, teferruat, tafsilt.
* Bir tiyatro eserinde ana dnceye yardmc olan kelime, cmle veya eya.
ayrntlara inmek
* bir konuyu en kk noktasna kadar inceleyip aratrmak.
ayrntl
* Ayrnts olan, teferruatl , tafsiltl, detayl, mufassal.
ayrk
* Ayrm olan.
* Ayr trden, eit eit, muhtelif.
ayrklk
* Ayrk olma durumu.
ayrm
* Ayrmak ii.
ayrma
* Ayrmak ii.
* Molekllerin, trl etkenlerle geici olarak daha yal n atom ve molekllere blnmesi, tahalll.
ayrmak
* Birbirinden ayrlmak, birlii bozmak.
* Molekller, trl etkenler sebebiyle geici olarak daha yaln atom veya molekllere blnmek.
ayrtrma
* Ayrt rmak ii.
ayrtrmak
* Btnn bozulmasna sebep olmak.
* Ayrmasn salamak.
ayrt
* ki dzlemin ara kesiti.
aysar
* Ay n etkisiyle huyunun deitii sanlan (kimse).
* Deiken huylu, karars z (kimse).
aysberg
* Buz da.
aysfild
* Buzla, bankiz.
aysz
* Ay olmayan (gkyz, gece).
ayekadn
* Klksz, lezzetli bir tr taze fasulye.
ayt ma
* Ayt mak ii.
ayt mak
* Atmak, tart mak, mnakaa etmek.
* Halk airleri belli bir ayak erevesinde karl kl atmak.
ayva
* Glgillerden, iekleri iri ve pembe, yapraklarn n alt tyl, orta ykseklikte bir aa (Cydonia vulgaris).
* Bu aacn byk, sar renkte, tyl, mayho, dokusu serte, ufak ekirdekli meyvesi.
ayva gbekli
* gbei ukur olan (kimse).
ayva hoaf
* Ayvadan yaplan hoaf.
ayva kompostosu
* Ayvadan yaplan komposto.
ayva marmeld
* Ayva ve ekerden yaplan ezme.
ayva reeli
* Ayva ve ekerden yaplan kokulu reel.
ayva ty
* Vcuttaki ince, sar tyler.
ayvadana
* Ykseklii 15-70 cm , sk tyl, soluk sar iekli, ok yllk ve otsu bir bitki (Achillea nobilis).
ayvalk
* Ayva aalarn n ok bulunduu yer.
ayvan
* Teras, sundurma.
* Bir taraf darya ak olan oda.
ayvay yemek
* kt duruma dmek, ii bozulmak.
ayvaz
* Byk konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde al trlan uak.
* Koca, erkek, e.
ayvaz kasap hep bir hesap
* ha yle ha byle, ikisi de bir.
ayvazlk
* Ayvaz n grevi.
ayyar
* Dolandr c, hilekr.
ayyarl k
* Dolandr cl k.
ayya
* kiye dkn, ikici, iken, bekri.
ayyal k
* Ayya olma durumu.
ayyuk
* Gn en yksek yeri.
* Gn kuzey yarm kresinde bulunan bir takm y ldz n en parlak yldz.
ayyuka kmak
* (ses iin) ykselmek.
* (dedikodu iin) herkese duyulmak, yaylmak.
Az
* Azot'un k saltlmas. Bu gaz N k saltmas ile de gsterilir.
az
* Al lm olandan, umulandan veya gerekenden eksik, ok kart .
* Nicelik, g, nitelik, sre bakmndan eksiklik bildirir.
az az
* Uzun sreli, yava yava.
* Kk llerle.
az buuk
* Bir para, biraz.
az bulmak
* yeterli grmemek, az saymak, azmsamak.
az buz olmamak
* (bir ey) az msanacak kadar olmak.
az ok
* Bir para, olduka.
az daha
* az kalsn, neredeyse.
az deil!
* birinin herhangi bir karakter bak m ndan grnd gibi olmadn anlatmak iin sylenir.
az gelimi
* gelimesi gecikmi olan.
* eitim dzeyi dk kalm , retimi daha ok ilkel tarma dayanan, doal kaynaklarn gereince
deerlendiremeyen (lke).
az gelmek
* yetmemek, daha ok istemek.
az grmek
* umduundan eksik bulmak.
* azmsamak.
az gnn adam olmamak
* ok yaam, ok grm bulunmak.
az kald (veya az kalsn)
* bir iin olmas , gereklemesi, bitmesi ok yaknken olmadn anlatr.
az tamah ok ziyan getirir
* h rsl ve pinti insan her zaman zararl kar.
aza
* Organlar, vcut paralar.
* ye.
* Vcut paras, organ.
aza oa bakmamak
* olanla yetinmek.
aza sormular: "nereye?" "oun yanna" demi
* kk kazanlar n bile hep varlkl kimselere dt inancn belirtir.
azade
* Ba bo, erkin, serbest.
* Ba bo, erkin, serbest olarak grltden azade yaamak.
azade azade
* bir eyden kurtulmu, uzak.
azadelik
* Azade olma durumu, serbestlik.
azalma
* Azalmak ii, eksilme, tenakus.
azalmak
* Az denecek bir miktara inmek veya eskisinden az bir duruma gelmek.
* Etkisini yitirmek, hafiflemek.
azaltma
* Azaltmak ii.
azaltmak
* Az denecek bir miktara indirmek veya eskisinden az bir duruma getirmek, krmak.
* Etkisini yitirmesine sebep olmak, hafifletmek.
azamet
* Ululuk, byklk.
* Gurur.
* Grkem, heybet.
* Debdebe.
* alm, kurum, tekebbr.
azamet satmak
* byklk taslamak, alm satmak, bbrlenmek.
azametli
* Ulu, ok byk.
* Gururlu.
* Grkemli, heybetli.
* Debdebeli.
* alml , kurumlu.
azam
* En byk, en yksek, en ok, maksimum.
azap
* (Mslmanlkta) Dnyada gnah ilemi olanlara ahrette verilecek ceza.
* Organik veya ruh byk s k nt, ezin.
azap
* (Anadolu'nun birok blgesinde) iftlik ua.
* Anadolu beyliklerinde donanmadaki grevlerde kullanlan asker.
azap ekmek
* ahrette ceza grmek.
* ok byk skntya uramak.
azap vermek
* ac ektirmek, zmek.
azar
* Paylama.
azar azar
* Sreyi uzatarak, yava yava, az az.
* Kk llerle.
azar iitmek
* azarlanmak.
azarlama
* Azarlamak ii, paylama.
azarlamak
* Paylamak, tekdir etmek.
azarlanma
* Azarlanmak ii, paylanma.
azarlanmak
* Azarlamak iine konu olmak, paylanmak, kt szle karlamak.
azarlatma
* Azarlatmak ii.
azarlatmak
* Azarlamak iini yaptrmak veya azarlanmas na yol amak.
azat
* Serbest brakma.
* Okullarda paydos.
* Serbest brak lm olan.
azat etmek
* serbest brakmak, sal vermek.
* (kle ve cariyeler iin) zgrln geri vermek.
azat eylemek
* azat etmek.
azatl
* Azat edilmi (cariye veya kle).
azatlk
* Azat olma durumu, serbestlik.
* Azat edilme vakti gelmi olan (cariye, kle).
azats z
* Azat edilemez.
azca
* Olduka az.
azdr lma
* Azd rlmak ii.
azdr lmak
* Azmasna yol amak.
azdrma
* Azd rmak ii.
azdrmak
* Azmasna sebep olmak.
* Azgn duruma getirmek.
* martmak.
* Kt davran veya alkanlklara srklemek, yoldan karmak.
azelya
* Aalya.
Azerbaycanl
* Azerbaycan halk ndan olan kimse.
Azer
* Azerbaycan Cumhuriye'tinde ve gney Azerbaycan'da (ran'da) yaayan Trk soylu halk veya bu halktan
olan kimse.
* Azer halkna zg olan, Azer halk ile ilgili (olan).
Azerce
* Azerbaycan Trkesi.
azgn
* Azm olan.
* (ten iin) abuk iltihaplanan, yaras hemen kapanmayan.
* (ocuk iin) ok yaramaz.
* Cinsel istekleri ar olan.
azgnlama
* Azgnlamak i i.
azgnlamak
* Azgn duruma gelmek.
* Cinsel istekleri ar lamak.
azgnlk
* Azgn olma durumu.
az
* Kpek dilerinden sonra ieriye doru, alt ve st enenin iki yan nda beer tane bulunan ve yiyecekleri
tmeye yarayan dilerin ortak ad , az dii, tc di.
* kz arabalarnda n ve arka yast klar dingile balayan aa ivi.
az oa saymak (veya tutmak)
* verilen kk bir armaan ok ve deerli kabul etmek.
az dii
* Az .
azck
* ok az, biraz.
* (sre ve miktar iin) Az olarak, biraz.
azck a m kaygsz bam
* derdim olmas n da baka bir ey istemem.
azk
* Yiyecek, besin, gda.
azkl
* Az olan.
* Yoksullar doyuran.
azklk
* Az k olarak ayrlan veya hazrlanan yiyecekler.
* Az k koymaya yarayan kap veya torba.
* Hemen yemek zere, harman zamanndan nce biilip savrulan ekin.
azl
* Gz bir eyden ylmayan, azg n.
* iddetli, korkun, ok etkili.
azmsama
* Az msamak ii.
azmsamak
* Bir eyin umulduundan az olduu yargsna varmak, daha fazlasn istemek, az grmek, az bulmak.
aznlk
* Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakmndan ayr ve tekilerden say ca az olanlar, ekalliyet, ounluk
kart.
* Bir lkede egemen ulusa gre ayr soydan ve sayca az olan topluluk, ekalliyet.
aznlk hkmeti
* Mecliste ounluu olmayan bir partinin kurduu hkmet.
aznlkta kalmak
* bir toplulukta belli bir sorun zerine oy verenler, kar dnceye oy verenlerden daha az olmak.
azma
* Az mak i i.
azmak
* Gittike kz mak, iddetlenmek.
azt rma
* Az t rmak ii.
azt rmak
* Az masna yol amak.
aztma
* Az tmak ii.
aztmak
* Azgn duruma getirmek.
* rndan karmak.
azil
* Grevden alma.
azim
* Bir iteki engelleri yenme karar .
azimet
* Gidi.
azimet etmek
* gitmek, yola kmak.
azimkrane
* Kararl.
* Kararll kla, kararl olarak.
azimli
* Kararnda, tutumunda direnen, kararl .
azit
* Azothidrik asit HN3 deki hidrojenin yerine bir kkn gemesi ile treyen birleiklere verilen ad.
aziz
* Sevgide stn tutulan, muazzez.
* Ermi, eren.
azize
* Ermi kad n.
aziziye
* Sultan Abdlaziz'in ve devlet adamlar nn giydii fes.
azizlik
* Aziz olma durumu.
* Muziplik.
azizlik etmek
* muziplik etmek.
azledilme
* Azledilmek ii.
azledilmek
* Grevden alnmak.
azletme
* Azletmek ii.
azletmek
* Bir grevliyi iinden ay rp akta brakmak, grevden almak, karmak.
azlk
* Az olma durumu.
* Az nlk.
azlolunma
* Azlolunmak ii.
azlolunmak
* Grevinden alnmak, grevinden karlmak.
azma
* Azmak ii.
* ki ayr rkn karmas ndan doan, k rma, melez, metis.
azmak
* Kk su birikintisi, glck.
* Bataklk.
azmak
* Taknlkta ileri gitmek, ktln artrmak.
* (deniz, rmak vb. iin) Kabarmak, tamak.
* (yara, hastalk vb. iin) Etkili, tehlikeli duruma gelmek.
* Cinsel duygular artmak.
* (amar) Artk aart lamaz duruma gelmek.
* (hayvanlar iin) ki ayr rktan domak.
azman
* ok gelimi.
* Azma.
* Kerestelik tomruk.
azman kaya
* Kaya balnn bir eidi.
azmanlama
* Azmanlamak i i.
azmanlamak
* rilemek, kocaman duruma gelmek.
azmetme
* Azmetmek ii.
azmetmek
* Bir iteki engelleri yenmeye karar vermi olmak.
azmettirme
* Azmettirmek ii.
azmettirmek
* Bir suu veya herhangi bir ii kesinlikle yapmas na karar verdirmek.
azm kudurmutan beterdir
* "cokun ve heyecana kap lm kimseyi zaptetmek zordur" anlamnda kullanl r.
aznavur
* Grcce, iri "yar" "k rc " sinirli, ask yzl, sert kimse.
aznavur gibi
* zalimce davranan.
aznif
* Bir tr domino oyunu.
azoik
* inde fosil bulunmayan (toprak).
* En eski jeolojik (sistem).
azol
* Heterosiklik birleiklerin nemli bir snfna verilen ad.
azonal
* Yeryznn herhangi bir noktas nda enleme bal olmaks zn meydana gelen olay.
azot
* Atom numaras 7, atom arl 14,008 olan, havada bete drt oran nda bulunan, rengi, kokusu, tad
olmayan element. Ksaltmas N.
azotlama
* Azotlamak ii.
* Azotlu besin almayan bitki veya hayvanlar n dokularndaki serbest azotu tespit etme ii.
azotlamak
* Azotla kar t rmak veya birletirmek.
azotlanm
* Azotlama ilemi yap lm.
azotlu
* inde azot bulunan.
azotometre
* Bir organik maddede bulunan azotun gaz hacmini ayarlamaya yarayan aygt.
azotler
* Azotometre.
Azrail
* Tanr buyruu ile insanlar n can n almakla grevli olduuna inanlan melek.
Azrail'e bir can borcu olmak (veya kalmak)
* nasl olsa leceini kabul etmek.
* hi kimseye borcu kalmamak, btn borlarndan kurtulmak.
Azrail'in elinden kurtulmak
* lmden kurtulmak.
Azrail'le burun buruna gelmek
* lmle kar karya gelmek.
azvay
* Sarsabr.
B
* Bor'un ksaltmas.
* Basso ksaltmas.
b, B
* Trk alfabesinin ikinci harfi. Be ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tml, ift dudak patlayc sn
gsterir.
* Nota iaretlerini harflerle gsterme ynteminde ngilizler b harfiyle "si" yi, Almanlar ise "si bemol"
gsterirler.
Ba
* Baryum'un ksaltmas .
baba
* ocuun dnyaya gelmesinde etken olan erkek.
* ocuu olmu erkek.
* Tarikatlarn bazsnda tekke by.
* Bu gibi kimselere verilen unvan.
* Silh kaak l,kara para aklama ve uyuturucu madde ticareti gibi kirli ve gizli iler yapan etenin ba.
* Yarat c, kurucu kimse.
* Gemi veya iskelede halatn tak ld yuvarlak bal , iri demir, aa veya beton dikme.
* Kazlarda kar lan topra n miktar n hesaplayabilmek iin yer yer braklan toprak dikme.
* at mertei.
* Koruyucu, babalk duygular ile dolu kimse; bir lkeye veya bir toplulua yararl olmu kimse.
* Ata.
baba
baba adam
* Yal, a rbal , iyi yrekli, olgun adam.
baba buca
* \343 baba oca.
baba deil, trabzan babas
* babalk grevlerini yapmayan babalar iin sylenir.
baba evi
* Babadan, dededen kalma ev, toprak, yurt.
baba hindi
* ri ve iyi beslenmi erkek hindi.
baba koruk (veya erik) yer, olunun dii kama r
* babann yapt kt iin sknt s n ocuu eker.
baba miras
* Babann yaad dnemden kalan deerli mal veya dost.
baba nasihati
* Bir babann verdi i t.
baba oca
* Babadan, dededen kalma mlk veya bir kimsenin iinde doup byd, yaad ev, toprak ya da yurt,
baba evi, baba buca , baba yurdu.
baba oluna bir ba ba lam; oul babaya bir salk m zm vermemi
* babalar ocuklar iin byk fedakrlklara katlan rlar, ama ocuklar babalar iin fedakrlkta bulunmazlar.
baba olmak
* (erkek iin) ocuk sahibi olmak.
baba tatl s
* Bir eit hamur tatl s, ambaba.
baba yadigr
* Babadan kalan, baba dneminde yaplm, babann hatras n tayan.
baba yurdu
* Baba evi, baba oca.
babaanne
* (ocua gre) Babann annesi.
babaca
* Baba gibi, babaya yak n.
babacan
* Cana yak n, olgun, hogrl, iyi kalpli, gvenilir (erkek).
babacanca
* Sevgi ve sevecenlikle, cana yakn olarak.
babacanlama
* Babacanlamak ii veya durumu.
babacanlamak
* Babacan duruma gelmek.
babacanlk
* Babacan olma durumu, cana yaknlk.
baback
* Kk baba.
* Sevimli, ho, sempatik baba.
babacl
* Babas n ok seven, babasna ok dkn olan.
babacl k
* Devletin trl snflar zerinde babalk ederek bu sn flar arasnda denge kurmaya al mas ilemi,
paternalizm.
baba
* Erkek kmes hayvanlarn n en iri ve yal olan.
babako
* (kadn iin) Gl ve gsterili, iri yar.
babadan babaya
* dedelere doru zincirleme.
babadan oula
* torunlara doru zincirleme.
* atalarndan beri.
babafingo
* Yelkenli gemilerde direklerin ve gabyann stnde bulunan en yksek blm.
Baba
* Babalik mezhebinden olan kimse.
Babalik
* XIII. yzylda Baba shak'n kurduu mezhep.
babak
* Ayaksz olduu iin ylan sanlan, solucanla beslenen bir tr kertenkele (Anguis fragilis).
babalanma
* Babalanmak ii.
babalanmak
* Babalar tutmak, fkelenmek.
* Diklenmek, kabadayca davranmak.
babalar m z
* bizden, bizim kuaktan ncekiler.
babal
* Babas olan.
babal
* Zaman zaman sinir nbeti geiren.
babalk
* Baba olma durumu.
* vey baba.
* Kayn baba, kayn peder.
* Yal veya kmsenen adamlara seslenme olarak kullan lr.
babalk etmek
* baba gibi davranmak.
babalk frn has i ler
* babas nn paras ile geinenlere sitem olarak kullan lr.
babam!
* teklifsiz bir seslenme sz.
* tekrarlanan iki emir kipi arasna getirilerek iin srekliliini anlatmaya yarar.
babam n (veya ustamn) ad H dr, elimden gelen budur
* gcm ancak bu kadar n yapmaya yeter.
babana rahmet
* yaplan bir i, bir davran kars nda "Allah senden raz olsun." anlamnda kullanlan bir sz.
babas tutmak (veya babalar stnde olmak)
* gibi deyimlerde "ok fkelenmek, fkesi her hliyle belli olmak" anlam nda geer.
babas na ekmek
* her yn ile tamamen babaya benzemek.
babas na rahmet okumak
* hakknda iyilik dnmemek.
babas nn (veya babalarn n) iftlii
* bir mal veya kuruluu yalnzca kendi karlar na ara yapmak.
babas nn hayr na
* hibir kar gzetmeksizin.
babas nn olu
* her ynyle babasna benzeyen erkek ocuk.
babas z
* Babas lm ocuk, yetim.
babayani
* Gsterii ve zentisi olmayan.
babayanilik
* Babayani olma durumu.
babayiit
* Gl kuvvetli.
* Mert, korkusuz adam, kabaday.
* Bir giriimde kendine gvenebilecek durumda olan.
babayiitlik
* Babayiit olma durumu, babayiite davran , kabadayl k.
Babli
* Osmanl imparatorluu dneminde stanbul'da sadaret (Babakanl k), dahiliye ve hariciye nezaretleri (
i leri ve D i leri bakanlklar) ile ray Devlet (Dantay) dairelerinin bulunduu yap.
* stanbul'da bu evredeki basn.
* Osmanl hkmeti.
bab nda
* Konusunda.
bab ndan
* Bkz. bab nda.
Bab
* "Bb'a ait" Bablik yanls.
Bablik
* XIX. yzylda, ran'da Ali Muhammed Bab'n kurduu din reti.
baca
* Duman ocaktan ekip havaya vermeye yarayan maden veya kgir yol.
* Su yolu, lm, maden oca gibi yer alt yaplarnn hava delii.
baca ba
* Ocan stndeki ta raf.
baca kula
* Ocan iki yannda tatan yap lm ufak raf.
baca tomruu
* Bacann damdan yukar blm.
bacak
* Vcudun kasktan tabana kadar olan blm.
* Hayvanlarda yrmeye veya atlamaya yarayan organ.
* Baz eylerin yerden ykseke durmasn salayan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak.
* Oyun ktlarnda, olan, vale.
bacak bacak stne atmak
* otururken bir baca n tekinin stne koyarak oturmak.
bacak kadar
* ufack.
bacak kadar boyu var, trl trl huyu var
* daha kk, ama dei ik, herkesten farkl al kanl klar, huylar edinmi .
bacak kalemi
* Kaval kemii.
bacakkran
* Nemli blgelerde yetien yeilimsi sar iekli bir bitki (Narthecium).
bacaklar kopmak
* ok yorulmak.
bacaklar tutmamak
* ayaklarnn zerine basp yryemeyecek duruma gelmek.
bacakl
* Baca olan.
* Bacaklar uzun olan, uzun boylu.
* Felemenk altn na verilen ad.
bacakl yaz
* ri ve okunakl yaz .
bacaklk
* zellikle hokey oyuncularn n giydikleri deriden yaplm koruyucu.
bacaksz
* Baca olmayan.
* Bacaklar ksa olan, ksa boylu, bodur.
* Yandan byk ilere kalkan ocuklar iin sylenir.
bacanak
* Karlar karde olan erkeklerden her biri.
* Dost, arkada.
bacanaklk
* Bacanak olma durumu.
bacas ttmek
* (aile iin) yaamas srp gitmek.
bacas ttmez olmak
* (aile iin) da lmak veya ii bozulmak.
bac
* Byk k z karde, abla.
* Kz karde.
* Bir evde uzun zaman alm yal kadnlara (daha ok yal zenci kadnlara) verilen unvan.
* Tarikat eyhlerinin kars.
ba
* Osmanl mparatorluunda gmrk vergisi.
* Zorla alnan para, hara.
-ba
* Fiilden isim treten -ma/-me ekinin tr.
ba
* Ba alan kimse.
bal k
* Ba alma ii veya grevi.
bad
* Yel, rzgr.
badana
* Duvarlar boyamak iin kullanlan sulandrlm kire veya boya.
badana etmek (veya vurmak)
* badanalamak, badana yapmak.
badanac
* Geimini badana yapmakla kazanan kimse.
badanacl k
* Badanacn n yapt i.
badanalama
* Badanalamak ii.
badanalamak
* Duvarlar boyamak iin suland rlm kire veya plstik boya srmek.
badanalanma
* Badanalanmak ii.
badanalanmak
* Badana yaplmak.
badanalatma
* Badanalatmak ii.
badanalatmak
* Badanalamak iini yaptrmak.
badanal
* Badana edilmi olan.
* Yzne ok pudra ve boya srm olan (kadn).
badanas z
* Badana edilmemi.
* Badanas bozulmu.
badas
* Harman kaldr ldktan sonra yerde kalan toprak, p ve samanla kark tahl taneleri, harman dknts.
badat
* Birleikgillerden, ekeri ok, bir tr yer elmas .
bade
* arap, iki.
badehu
* Ondan sonra.
badeli
* Ak badesi imi kimse.
badeli k
* Dnde bir pirin elinden ak badesi ierek saz alp syleyen halk airi.
badem
* Glgillerden, yurdumuzun her yerinde yetien aa (Amygdalus communis).
* Bu aacn ya veya kuru yenilen yemii.
badem aac
* Glgillerden ilkbaharda beyaz ve pembe renkli iekler aan ykseke bir bitki, badem (Amygdalus
communis ve Prunus amygdalus).
badem by k
* Badem ii biiminde st duda n her iki yan nda yer alan byk.
badem ezmesi
* Ezilmi bademle yap lan ekerleme.
badem gibi
* (salatalk iin) taze ve gevrek.
badem gzl
* Badem ii biiminde iri gz.
badem ii
* Bademin d kabuu alndktan sonra kalan ii.
badem krk
* Tilki postunun yaln z bacak kesiminden yaplan krk.
badem parmak
* Baparmak.
badem ekeri
* nce bir eker tabakasyla kaplanm i badem.
badem trnak
* Badem biiminde uzunca t rnak.
badem ya
* Bademden karlan ve deri, ksele gibi eyleri yumuatmak iin kullanlan ya.
badema
* Bundan sonra, bundan byle.
bademci
* Badem satan kimse.
bademcik
* Boaz n iki yan nda birer tane bulunan, badem biimindeki organ.
bademli
* inde badem bulunan yiyecek.
bademlik
* Badem aalar ok olan yer, badem bahesi.
bademsi
* Badem biiminde olan.
baderna
* Halat n anabilecek yerine sarlan bez, halat sarg s .
bad
* Bakla, fasulye, bezelye gibi taze sebzelerde, iinde tohumlarn s ralanm bulunduu kabuk.
bad saba
* Sabah vakti esen ve ruhu okayan, gnle ferahl k veren hafif rzgr.
badi
* rdek.
badi badi yrmek (veya gitmek, komak)
* rdek gibi iki yana sallanarak yrmek (gitmek).
badik
* rdek; palaz.
* Ksa boylu.
badikleme
* Badiklemek ii.
badiklemek
* rdek gibi iki yana sallana sallana yrmek.
badikleme
* Badiklemek durumu.
badiklemek
* rdek gibi saa sol yalpa vurarak yrme eilimi gstermek.
badire
* Birdenbire ortaya kan tehlikeli durum.
badiye
* l.
badminton
* Tenise benzeyen ve bir tr tyl topla oynanan oyun.
badya
* Az geni, yayvan, byke su kab.
bagaj
* Yolcu yk.
* Tren, vapur gibi tatlarda yolcularn yklerinin konulduu yer.
* Otomobillerin yk konulabilen, genellikle arkada olan blmleri.
bagaj kapa
* Otomobillerde iine yk konulabilen bagajlar kapatmaya veya kilitlemeye yarayan blm.
bagaj kilidi
* Bagaj kapa n kilitlemeye yarayan alet.
bagaj memuru
* Toplu tam yerlerinde ve aralarnda bagaj ilerini yrtmekle grevli kimse.
baget
* nce, ksa denek.
* Tralanm, dikdrtgen biiminde deerli ta.
* Dk gramajl kk boy ekmek.
bagetli
* Bageti olan.
ba
* Bir eyi baka bir eye veya birok eyi topluca birbirine tutturmak iin kullanlan ip, sicim, erit, tel gibi
dmlenebilir nesne.
* Sarg.
* Balam, deste, demet.
* lgi, iliki, rab ta.
* Kemikleri birbirine balamaya, i organlar yerinde tutmaya yarayan lif demeti.
ba
* zm ktklerinin dikili bulunduu toprak paras.
* Meyve bahesi.
ba bahe
* Bahe gibi tanmaz mal.
ba b a
* Ba ve bahelerde yetien meyve fidanlarn , bitki ve zellikle zm ktklerini budamaya yarayan kesici
alet.
ba bozmak
* ban zmlerini toplamak.
ba bozumu
* Bada rnn toplanmas .
* Bu iin yapld mevsim, gz, sonbahar.
ba budamak
* badaki zm ktklerini budamak.
ba ubuu
* Asma fidesi.
ba doku
* Hcre says az, hcre aras maddesi ok ve genel olarak dier dokular birbirine balayarak destek grevi
yapan doku.
ba fiil
* Fiillerin zarf olarak kullan lan ekilleri, ula, zarf fiil: gl-e gl-e, ko-arak, otur-up vb.
baa
* Kaplumbaa.
* Deniz kaplumbaasnn kabuu.
* Kaplumbaa kabuu.
* Kaplumbaa kabuundan yap lm veya bu kabuu andrr biimde olan.
* Ur.
baa bak, zm olsun, yemeye yzn olsun
* kii, karl k bekledii iten istediini alabilmek iin gereken harcamalar yapmald r.
baan
* Vakti gelmeden l doan yavru, dk.
* l doan kuzunun derisi.
baboan
* Kskt, eytansa .
bac
* Ba yetitirip rnn satan kimse.
* Balayan veya souk haddehaneden kan metal erit bobinlere bant yap tran (kimse).
back
* Balama iinde kullanlan erit biiminde ba.
backl
* Ba olan, bulunan.
backsz
* Ba olmayan, bas z.
bacl k
* Ba yetitirme ve rnn satma ii.
Badad' tamir etmek
* karnn doyurmak.
badad
* Aa direkler zerine aklm talara sva vurularak yaplan (duvar veya tavan).
* Yaplarda kullanlan ta.
badalama
* Badalamak ii.
badalamak
* Drmek iin ayan birinin ayaklarna takmak, elme atmak.
badama
* Badamak ii.
badamak
* Birka eyi birbirine geirerek balamak.
* inden k lmayacak bir duruma getirmek, kr dm etmek.
bada
* Sa aya sol uyluun, sol aya sa uyluun altna alarak oturma biimi.
bada kurmak
* bu biimde oturmak.
badak
* Her yeri ayn zellii gsteren, mtecanis, homojen.
badaklama
* Badaklamak durumu.
badaklamak
* Ayn zelli i gstermek, homojen duruma gelmek.
badaklat rma
* Badaklatrmak ii.
badaklat rmak
* Badak duruma getirmek, homojenletirmek.
badaklk
* Badak olma durumu, homojenlik.
badalma
* Badalmak ii.
badalmak
* Badamak iine konu olmak.
badam
* Tutarlk, tutarll k, insicam.
badama
* Badamak ii, imtiza.
badamak
* Anlamak, uzlamak, uymak, imtiza etmek.
* ocuk oyunlarnda arkada olmak.
* Bada kurup oturmak.
badamaz
* Uyumaz, tutarsz.
badamazlk
* Uyumazl k, geimsizlik.
badat rc
* Badama salayan.
badat rma
* Badatrmak ii.
badat rmac
* Badatrmac lk yanls kimse.
badat rmacl k
* Pek ok deiik retiyi birletirmeyi amalayan felsef veya din reti.
* Farkl kkenlere sahip deiik kltr zelliklerini birletirme veya kaynatrma ii.
badat rmak
* Badamas n salamak.
ba
* By, sihir.
bac
* Byc.
* Batan kar c.
bal
* Grece, izaf.
* Baka bir cisme uyarak srklenen, ayn zamanda kendine zg bir kmldan da bulunan bir cismin
grnrdeki bu k m ldann n nitelii, izaf.
bal deer
* Bir aritmetik say s nn, nne + ve - iaretleri yaz ldktan sonraki deeri.
* Bir saynn rakamlar ndan her birinin bulunduu basamaa gre ald deer, izaf deer.
bal nem
* Bir metre kp hava iinde bulunan su buhar a rl n n, ayn artlardaki havann doymu su buhar nn
arl na oran.
baldak
* Beikteki ocuun dmemesi iin beie sarlp balanan, kumatan yaplm enli ba.
* Kadnlarn det zamannda baladklar bez.
ballk
* Grece olma durumu, izafiyet, rltivite.
bam
* Bir eyin veya bir kimsenin gc ve etkisi altnda bulunma durumu, tbiiyet.
bamlama
* Bamlamak i i.
bamlamak
* Bir eyi bam altna sokmak, etkisi altnda tutmak.
bamlama
* Bamlamak ii.
bamlamak
* Bir eye veya bir kimseye tamamen ba ml olmak.
baml
* Baka bir eyin istemine, gcne veya yardmna bal olan, zgrl, zerklii olmayan, tbi.
baml sral cmle
* Anlam bakmndan birbirine bal olan ve zneleri, tmleleri veya yklemleri ortak olan cmle.
bamll k
* Baml olma durumu, tbiiyet.
bamsz
* Davran larn , tutumunu, giriimlerini herhangi bir gcn etkisinde kalmadan dzenleyebilen, hr, zgr,
mstakil.
* Herhangi bir kurulua, partiye bal olmayan kimse.
bamsz milletvekili
* Herhangi bir partinin aday olmadan seilen veya herhangi bir partiye bal olmayan milletvekili, bams z.
bamsz sral cmle
* Anlam bakmndan birbirine bal olduu hlde zneleri, tmleleri, yklemleri ayr olan cmle.
bamszlama
* Bamszlamak i i.
bamszlamak
* Bamsz duruma gelmek.
bamszlatrma
* Bamszlatrmak ii.
bamszlatrmak
* Bamsz duruma getirmek.
bamszl k
* Bamsz olma durumu veya nitelii, istikll.
ban
* naatta veya kaz s rasnda topran kmesini nlemek iin yerletirilen para veya dayak.
ban vurmak
* kaz duvarlarn n kmemesi iin ba nlarla desteklemek.
bant
* Bir nesneyi baka bir nesne ile uyarl klan ba.
* Eyay, kavramlar veya tasarmlar birlik, bal l k, birliktelik gibi durumlarda toplayan grn veya nitelik,
grelik, ballk, izafet, rltivite.
* ki veya daha ok nitelik arasnda matematik ilemleri yardm ile kurulan bal lk veya eitlik.
bantc
* Bant cl k yanls olan kimse, greci, rltivist.
bantcl k
* Bant ll k retisi; zellikle bilginin bant l olduunu ileri sren her trl felsefe retisi; grecilik,
izafiye, rltivizm.
bantl
* Varl baka bir eyin varlna bal bulunan, mutlak olmayan, greli, izaf, nisp, rltif.
bantl l k
* Var olabilmek veya belirlenebilmek iin, bant yolu ile baka bir eye bal bulunma durumu, grelilik,
izafiyet, rltivite.
bar
* Gs.
* (ok yay ve da iin) Orta blm.
* Cier, ba rsak gibi vcut boluklarnda bulunan organlarn ortak ad , aha.
bar yelei
* Eskiden zrh altna giyilen, kseleden yaplm yelek.
bardak
* Baldak.
bargan
* Barp a ran, tepkisini hemen ve sert bir ekilde da vuran kimse.
bar yanmak
* znt ekmek, ok ac duymak.
* ok susam olmak.
barp armak
* fkeyle ba rmak.
bar
* Barmak ii veya biimi.
bar ar
* Grlt, amata.
* Grltyle, amata ederek.
barma
* Bkz. barma.
barmak
* Bkz. barmak.
barma
* Barmak ii.
barmak
* (insan) Yksek ve gr ses karmak.
* Kendini belli etmek.
* Yksek sesle azarlamak.
barsak
* Sindirim organn n mideden anse kadar olan, ince barsak ve kaln barsaktan oluan blm.
barsak asks
* nce barsa karn n arka blmne balayan ve karn zar nn bir blmnden oluan ask.
barsak iltihab
* Sindirim organnda oluan iltihab durum ve buna bal hastal k.
barsak ingini
* ounlukla srgn ve kar n ars ile beliren barsak iltihab .
barsak kaz nts
* Kal n barsak hastal klarnda karlan smks madde.
barsak kurdu
* Omurgallarn ve de zellikle insanlarn ba rsa nda yaayan asalak solucan.
barsak otu
* Farekula.
barsak solucan
* Ortalama 25 cm boyunda, insanlarn, zellikle ocuklar n barsaklarnda asalak olarak yaayan yuvarlak
solucan, askarit.
barsaklarn deerim
* "canna k yar m, ldrrm" anlam nda korkutmak, gzda vermek zere kullan lr.
bart
* Barma sesi.
bartkan
* ok bar p armak huyunda olan (kimse).
bartlak
* Orta byklkte, eti sevilen bir cins gebe rdek (Querquedula).
bartma
* Bartmak ii.
bartmak
* Barmasna yol amak.
* Bir haberi, bir istei, birinin aracl yla duyurmak.
ba
* Balamak ii veya biimi.
* Balanan ey, hibe, teberru.
ba
* Ba yapan kimse.
bak
* Herhangi bir devin veya ykmlln d nda kalan, muaf.
* Baz mikroplara kar a veya doal yolla diren kazanm olan.
baklk
* Bir devin veya ykmlln dnda kalma durumu, muafiyet.
* Baz mikroplara kar a veya doal yolla kazanlm diren durumu.
baklk bilimi
* Bakl k olaylarn n ortaya kma artlarn, geliimini, alnabilecek nlemleri ve yaplabilecek tedaviyi
inceleyen t p dal, immnoloji.
balama
* Balamak ii, affetme, af.
* Hibe etme.
balamak
* Bir mal veya hakk karl k beklemeden birine vermek, teberru etmek.
* Herhangi bir kt davran iin ceza vermekten vazgemek, affetmek.
* Grevden ekmek, almak.
* Deyimlerde "Tanr esirgesin, ayrmasn" gibi anlamlarda kullanl r.
balamamak
* karsndakinin yanlndan, kusurundan doacak frsatlar karmamak, ac madan deerlendirmek.
balanma
* Balanmak ii, affedilme.
balanmak
* Balamak iine konu olmak, affa uramak, affedilmek, affolunmak.
balatma
* Balatmak ii.
balatmak
* Balamak iini yaptrmak.
balay c
* Balayan.
bat
* Szleme, akit, mukavele, kontrat.
bat
* Bat yapanlardan her biri, kit.
batlanma
* Batlanmak ii veya durumu.
batlanmak
* Bat ile sonulanmak.
batlama
* Batlamak i i veya durumu.
batlamak
* Aralar nda bat yapmak.
batl
* Batla, szleme ile balanm olan.
bakesen
* Makasl bcek.
bala
* E grevli kelimeleri veya nermeleri birbirine balayan kelime tr, rabt: Ve, ya, veya, ya da birer
balat r.
bala grubu
* Bala bei.
bala bei
* Balala veya balasz birbirine balanm olan, ayn nitelikte iki veya daha ok kelimeden oluan bek.
balal
* Balac olan.
balal tamlama
* simleri, sfatlar arasna bala alan isim veya s fat tamlamas.
balal yan cmle
* Birleik cmlelerde ki balac yla temel cmleye balanan yan cmle.
balad yerde otlamak
* Bkz. b rakt m (brakt) baladm (balad) yerde (ayrda) otluyorsun (otluyor).
balam
* Cinsleri ayn veya birbirine yakn olan eylerin bir arada balanm , demet, deste.
* Bir iirdeki drtlklerin her biri, bent.
* (herhangi bir olguda) Olaylar, durumlar, ilikiler rgs veya balants, kontekst.
* Bir dil birimini evreleyen, ondan nce veya sonra gelen, birok durumda sz konusu birimi etkileyen,
onun anlamn , deerini belirleyen birim veya birimler btn, kontekst.
balama
* Balamak ii.
* ift telli olan ve mzrapla al nan bir saz.
* Yaplarda duvarlar birbirine balayan kiri, putrel vb.
balama zarf fiili
* Ve balac grevinde kullanlarak, kendinden sonraki ekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve kii
bakmlarndan uyan -p ekini alm fiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Glp geti (Gld ve geti) gibi.
balamac
* Balama yapan veya satan kimse.
* Balama alan kimse.
balamacl k
* Balamac nn ii veya meslei.
balamak
* Ba veya baka bir arala tutturmak.
* Dmlemek.
* (yara iin) l koyup bezle sarmak.
* Denk yapmak, paket yapmak.
* Olumak, tutmak, meydana gelmek.
* Bir i veya kimse iin ay rmak, tahsis etmek.
* (bir i iin) Anlama yapmak.
* Birinde bir eye kar ilgi, istek uyand rarak o eye ilgi, yaknl k duymas n salamak.
* Uyulmas zorunlu olmak.
* Baka bir ile uraamaz durumda olmak.
* Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak.
* Gnln kazanmak.
* Btn ilgisini bir yerde younlat rmak.
* Geii engellemek.
balamal k
* Balama yapmaya yarayan.
balamsal
* Balam ile ilgili.
balamsal anlam
* Bir szn kullanlan veya amalanan balama gre anlam kazanmas.
balanak
* Balan lacak ey, balant , irtibat.
balan m
* Balanmak ii veya biimi.
* (siyas veya sosyal konularda) Yan tutma.
balan
* Balanmak ii veya biimi.
balanma
* Balanmak ii.
balanmak
* Balamak iine konu olmak.
* Sevmek, iten bal olmak.
* Beklenen ey elde edilmez olmak.
* Yaln zca belli bir ile uramak.
* Bir ey bir kimseye ayr lmak, tahsis edilmek.
balant
* ki veya daha ok eyin birbiriyle bal, iliik veya ilgili bulunmas, irtibat.
* ki ey arasnda iliki salayan ba.
balant borusu
* Katlardaki pis ve kirli sular toplayan, kolona ileten boru.
balant kurmak
* irtibat salamak.
* haberleme salamak.
balant nls
* Bkz. balay c nl.
balant nsz
* Bkz. balay c nsz.
balant yapmak
* iliki kurmak; anlama, szleme yapmak.
balant l
* Aralar nda balant bulunan, irtibatl , rabtal .
balant s z
* Aralar nda balant bulunmayan.
* Asker, siyas ynden hibir bloka bal olmayan (lke), bloksuz.
balant s z lkeler
* Balant s zl k siyaseti izleyen lkeler, bloksuz lkeler.
balant s zlk
* Balant s z olma durumu.
balant s zlk politikas
* Asker, siyas ynden hibir bloka girmeme siyaseti.
balant s zlk siyaseti
* Balant s z lkelerin izledii siyaset.
balak
* Aralar nda anlama veya szleme salanm olan (kimse veya topluluk), mttefik.
* Sonu, sebep gibi birbiriyle sk s k ya bal ve kar lkl baml olan (nesne, terim).
balaklk
* Balak olma durumu.
balam
* Eleme.
* Aralar nda ortak kar bulunan devletler ilikisi.
balaml
* Aralar nda karl kl destek ve bamll k bulunan.
balama
* Balamak ii, ittifak.
balamak
* Bir ey yapmak iin birbirine antlama veya szleme ile balanmak, ittifak etmek.
balatma
* Balatmak ii.
balatmak
* Balamak iini yaptrmak.
balay c
* Balama nitelii olan.
* Balamaya ve birletirmeye yarayan: "Ve" balayc bir edatt r.
* Uyulmas zorunlu.
balay c nl
* nszle biten kelime kk ve gvdelerine nsz ile balayan eklerin getirilmesi srasnda ve kk ile eki
birbirine balayan nl: al--r, a--l -mak, gec-i-k-mek vb.
balay c nsz
* nl ile biten kelime kk ve gvdelerine nl ile balayan bir ek eklendiinde araya giren y nsz,
koruyucu nsz: okul-da-y-m, eski -y-ince vb.
bal
* Bir ba ile tutturulmu olan.
* Gereklemesi bir art gerektiren, tbi, vabeste.
* Bir kimseye, bir dnceye, bir hatraya sayg veya ak gibi duygularla balanan, tutkun.
* S nrlanm , snrl.
* Kapatlm olan, kapal.
* Bir kuruluun yetkisi altnda bulunan.
* Bir halk inanna gre, by etkisiyle cinsel gten yoksun edilmi (erkek).
* Sad k.
bal kalmak
* uymak, tbi olmak.
bal kredi
* Kredi aan lkeden mal veya hizmet satn alnmas art ile salanan kredi.
bal olmak
* tbi bulunmak.
bal su
* Aata hcre zar nn emdii ve tad su.
balk
* Ba yeri, zm balar ok olan (yer).
balk bahelik, -i
* Ba, bahesi zengin ve bol olan (yer).
balla k
* Biri tekine bal olarak var olan; biri olmadan teki dnlemeyen iki eyin, bu iliki ynnden durumu.
balla m
* ki veya daha fazla deiken aras ndaki bant.
* Organizmann deiik yap, zellik ve olaylar nda grlen karl kl ilgi, korelsyon.
ballama
* Bal lamak ii.
ballamak
* ki ey arasnda karl kl bant olmak veya ball k kurmak.
ball k
* Bal olma durumu, merbutiyet.
* Birine kar, sevgi, sayg ile yak nlk duyma ve gsterme, sadakat.
* Bkz. Balla m.
banaz
* Bir dnceye, bir inan a ar lde balan p ondan baka bir dnce ve inan kabul etmeyen,
mutaassp.
banazlama
* Banazlamak durumu.
banazlamak
* Banaz duruma gelmek.
banazlk
* Banaz olma durumu, banazca davran , taassup.
* Bir dnceye, bir inan a ar lde balan p ondan bakas n dnmeme durumu, taassup.
bar yan k
* ok dert, ac , sknt ekmi.
bar yufka
* Yufka yrekli, merhametli.
bar kara
* skete kuunun bir tr (Saxicola torquata).
bar na basmak
* kucaklamak.
* biriyle ilgilenerek onu koruyup kayrmak, yetitirmek.
bar na ta basmak
* sesini karmaksz n her trl ac ya katlanmak.
bar n delmek
* ok dokunmak, iine ilemek.
bar n ezmek
* zlmek, dertlenmek.
bar
* Barmak ii veya biimi.
bar ar
* Grlt, amata.
* Grltyle, amata ederek.
bar a ara
* Byk grlt ederek, bararak ararak.
bar ma
* Bar mak i i, birlikte ba rma.
bar mak
* Birlikte veya kar lkl barmak.
bar trma
* Bar t rmak ii veya durumu.
bar trmak
* Barmasna yol amak, hep birden bartmak.
bas z
* Ba bulunmayan.
baha
* Paha.
baha bimek
* deerini belirlemek.
bahadr
* Savalarda, arpmalarda gc ve y lmazlyla stnlk kazanan veya yiitlik gsteren (kimse).
bahadrlk
* Bahadr olma zellii, durumu.
Baha
* Bahalik yanls kimse.
Bahalik
* XIX. yzylda Bablikten domu olan, ran'dan baka Avrupa ve Amerika'da da yaylm bir din.
bahane
* Bir eyin gerek sebebi gizlenerek ileri srlen szde sebep.
bahane aramak
* bir ii yapmamak iin sebep aramak.
bahane bulmak
* bir ii yapmak veya yapmamak iin szde sebep gstermek.
bahane etmek
* herhangi bir eyi sebep olarak ileri srmek.
bahaneli
* Bahanesi olan.
bahanesiz
* Bahanesi olmayan.
bahar
* Kuzey yarm kre iin, 21 Martta gndz gece eitliiyle balayarak 22 Haziranda gn dnm ile biten,
k ve yaz arasndaki mevsim; ilkyaz, ilkbahar.
* Bu mevsimde aalarda aan iekler ve yapraklar.
* Genlik a.
bahar
* Yiyecek ve ieceklere ho koku ve tat vermek iin kullanlan tar n, karanfil, zencefil, karabiber gibi
maddeler.
bahar bayram
* Genellikle mays aynn ilk gnlerinde kutlanan bayram.
bahar dnemi
* Yl n ktan sonra gelen ilk aylar.
bahar nezlesi
* Bkz. saman nezlesi.
bahar noktas
* lkbaharda gndz gece eitlii annda gnein gk ekvatoru izgisi zerinde bulunduu nokta.
baharat
* Tarn, karanfil, zencefil, karabiber gibi maddelerin toplu ad.
baharat
* Baharat satan kimse.
baharatl k
* Baharat satma ii.
baharatland rmak
* Baharat ile sslemek, lezzetlendirmek veya baharat ekmek.
baharatl
* Baharat olan.
baharats z
* Baharat olmayan.
baharc
* Baharat alm satmyla uraan (kimse).
bahar ba na vurmak
* (alay yollu) genliin verdii cokuyla gereksiz veya ar davranta bulunmak.
bahariye
* Divan edebiyatnda, bahar tasviri ile balayan kaside.
baharl
* inde karabiber, karanfil, tar n gibi bahar bulunan.
bahe
* Sebze yetitirilen yer, bostan.
* iek ve aa yetitirilen yer.
bahe domatesi
* Tarla ve bahelerde sun' gbre kullanmadan, doal olarak yetitirilen domates tr.
bahe kekii
* Bahelerde zel yntemlerle yetitirilen kekik.
bahe makas
* eitli ot ve bitkileri dzgn kesmek ve budamak amacyla yap lan bir makas tr.
bahe nanesi
* Bahelerde yetitirilen bir nane tr.
baheci
* iek, aa ve sebze yetitirme iiyle uraan kimse.
bahecilik
* Bahecinin ii.
* Bahe yapma ii.
baheli
* Bahesi olan.
bahelik
* Balar, baheleri olan (yer).
bahemsi
* Baheye benzeyen, bahe gibi dzenlenmi yer.
bahesiz
* Bahesi olmayan.
bahvan
* Geimini bahe rnlerini yetitirip satmakla salayan kimse.
* Bir bahenin dzenlenmesi ve bakmyla grevli kimse.
bahvanl
* Bahvan bulunan.
bahvanlk
* Bahvann yapt i.
bahir
* Deniz.
* Aruzdaki vezin takmlarndan her biri.
* Mevlid'in blmlerinden her biri.
bahis
* Konuulan ey, konu.
* Grnde veya iddiasnda hakl kacak tarafa bir ey verilmesini kabul eden szl anlama.
* Sz.
* Bir kitabn blmlerinden her biri.
bahis amak (veya almak)
* belli bir konuda konumaya balamak (balanlmak).
bahis konusu
* Sz konusu.
bahis mevzuu olmak
* zerinde konuulmak, sz konusu olmak.
bahis tutumak
* karl kl bahse girmek.
bahisi
* Oyunlarda veya at yar larnda yarn sonularn tahmin ederek bahis oynayan veya oynatan kimse,
mterek bahisi.
bahname
* inde cinsel konularla ilgili a k sak yazlarn, resimlerin bulunduu eser.
bahr
* Denizle ilgili.
bahr
* Yal apkn.
bahriye
* Bir devletin deniz glerinin ve kurulularnn btn.
bahriye ifte tellisi
* Hareketli bir halk oyunu ve ezgisi.
bahriyeli
* Deniz Kuvvetlerine bal asker.
* Deniz Harp Okulu rencisi.
bahse girmek
* grnde veya iddiasnda hakl kacak tarafa bir ey verilmesini kabul eden szl anlama yapmak.
bahsetme
* Bahsetmek ii.
bahsetmek
* Bir konu zerinde sz sylemek, konumak, szn etmek.
bahsi gemek
* bir konu zerinde konuulmu olmak.
bahsi kapamak
* bir konu zerindeki konumay kesmek.
bahsi kaybetmek
* ileri srlen, savunulan grn yanl olduu ortaya kmak.
bahsi kazanmak
* ileri srlen, savunulan grn doru olduu belli olmak.
bahsi tazelemek
* konumay ayn konu zerine getirmek.
bahetme
* Bahetmek ii.
bahetmek
* Balamak, sunmak.
bahi
* Bir hizmet grene hakkndan ayr olarak verilen para.
bahi (veya bele) atn diine baklmaz
* para verilmeden salanan bir eyin ufak tefek kusurlarn ho grmelidir.
baht
* Olacaklar n, ka nlmaz olduunu belirleyen ilh iradenin insan iin veya bir toplum iin izdii hayat tarz ,
kader, talih.
* ans, mutluluk.
baht ii
* Talihe brak lm, talihe bal i .
baht a k
* Talihli.
baht a k olmak
* bir konuda ans yaver gitmek, talih yzne glmek.
baht a lmak
* talihi dnp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek.
baht bal olmak
* talihi kapal olmak.
* (kzlar iin) evlenecek istekli kmamak.
baht kapanmak
* talihsizlie uramak, istenen sonuca ulamamak.
baht kara
* Mutsuz, talihsiz.
baht kara olmak
* srekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak.
baht na ksmek
* talihsizliinden yak nmak.
bahtiyar
* Baht olan, bahtl, talihli, mutlu.
bahtiyarl k
* Bahtl olma durumu, mutluluk.
bahtl
* Baht iyi olan, mutlu, talihli.
bahtsz
* Baht kt olan, mutsuz, talihsiz.
bahtszlk
* Bahts z olma durumu, mutsuzluk.
bahusus
* Hele, zellikle, stelik.
bak bak!
* ama bildirir.
bak!
* ite.
* ama anlat r.
* kmseme bildirir.
baka
* Drbn.
bakakalma
* Bakakalmak ii veya durumu.
bakakalmak
* aknl a urayp ne yapaca n bilmez durumda kalmak.
bakal m (veya bakaym)
* iinde yer ald cmlenin gvensizlik, kuku, merak, uyarma gibi anlamlar n peki tirir.
bakalit
* Formaldehit ile bir fenoln younlamas sonucu elde edilen yapay reine.
bakalitli
* Bakalit bulunduran, bakalit kaplamal.
bakalorya
* (eskiden niversite ve yksek okullara girebilmek iin lise reniminden sonra verilen) Olgunluk snav.
bakam
* Baklagillerden, odunundan krm z boya karlan bir aa, bakkam (Haematoxylon campechianum).
bakan
* Bakmak iini yapan (kimse).
* Hkmet ilerinden birini ynetmek iin, genellikle milletvekilleri arasndan, babakan tarafndan seilerek
cumhurbakannca onaylandktan sonra i ba na getirilen yetkili, vekil, nazr.
bakanak
* Gevi getiren hayvanlar n ayaklarnn arkasndaki krelmi t rnak, kemik knts.
bakanlar kurulu
* Babakan ve bakanlardan oluan kurul, hkmet.
bakanl k
* Bakan olann durumu ve grevi, vekillik.
* Bakan n ynetimi altndaki kurulular n btn veya bu kurulularn bulunduu yer, nezaret, veklet.
bakar
* kz, s r.
bakar kr
* Gzleri salam grnd hlde gremeyen.
* ok dikkatsiz (kimse).
bakar msnz?
* seslenme nlemi.
bakara
* skambil k d ile oynanan bir kumar.
bakarak
* gre.
bakarsn
* olur ki.
bakaya
* Kal nt lar.
* Askerlik a na girenlerden son yoklamada bulunarak askere al nm olduklar hlde arldklarnda
gelmeyen veya gelip de ktalarna gitmeden toplandklar yerlerden veya yollardan savuanlar.
* Ait olduu y l iinde toplanamay p ertesi yla kalan vergiler.
bak
* zellikle dalk yrelerde bir yamac n gne nlarna, gneye veya kuzeye kar konumunu belirleyen,
bunun sonucu olarak da doal artlarn tespit eden durumu.
* Fal.
bakc
* Bakmak iiyle grevlendirilen kimse.
* Bir eyi satn almay dnmeden yalnzca bakarak ilgilenen (kimse).
* Falc.
bakclk
* Bakmak ii.
* Falclk.
baklma
* Bak lmak ii.
baklmak
* Bakmak iine konu olmak veya bakmak ii yap lmak.
bakm
* Bir eyin iyi gelimesi, iyi bir durumda kalmas iin verilen emek veya emek verme biimi.
bakm evi
* Bak ma ihtiyac olan kimselerin bakld klar, bar ndklar kurulu.
* Kademe.
* Kurum ve kurulularda motorlu aralarn onarld ve korunduu yer veya birim.
bakm yapmak
* ara ve gerelerin dzenli almas iin onarmn yapmak.
bakm yurdu
* Yoksul veya kimsesiz yal ve sakatlar n barndrl p bakldklar yurt, darlceze.
bakmc
* Bak m iini yapan kimse.
bakmndan
* Bak veya gr as , yn, deerlendirme as , -e gre.
bakml
* yi baklm, zerinde iyi al lm .
bakml k
* Filmin kartpostal byklnde cam bir perde zerinde grnmesini salayan cihaz.
bakml lk
* Bak ml olma durumu.
bakmsz
* zen gsterilmemi, baklmam.
bakmszlk
* Bak msz olma, terk edilme, yzst brak lma durumu.
bakncak
* Tfeklerde hedefin uzaklna, yaknl na gre ayar edilecek biimde yaplm iner kalkar gez, niangh.
baknd
* Bak hele, olacak ey mi? gibi ama anlat r.
baknma
* Bak nmak ii.
baknmak
* Bakmak ii yap lmak, evreye gz gezdirmek, aratrmak.
* Muayene olmak.
bakr
* Atom numaras 29, younluu 8.95 olan, 10840 C ye doru eriyen, doada serbest veya birleik olarak
bulunan, s ve elektrii iyi ileten, kolay dvlr ve ilenir olduundan eski alardan beri trl ilerde kullanlan, kz l
renkli element. K saltmas Cu.
* Bak rdan yaplm kap.
* Bak rdan yaplm.
bakr ala m
* %1'in zerinde znm elementlerin oluturduu bakr alamlarn n genel ad.
bakr al
* Bak r tuzlar ile zehirli duruma gelmi.
* Yeile alar mavi renk.
bakr almak
* (bakr kaptaki yemek) bakr tuzlar ile zehirli duruma gelmek.
bakr kaplama
* Demir benzeri madenlerin yzeyinde bak r katman oluturma ilemi.
bakr oksit
* Kimyasal forml CuO veya Cu2O olan bakr n oksit biimi.
bakr pas
* Bak r zerinde nemli havalarda oluan bakr hidrokarbonat.
bakr rengi
* Kz la yak n kahverengi.
* Bu renkte olan.
bakr slfat
* Gz ta.
bakr ta
* Malakit.
bakr tuzu
* Bak r slfat, gz ta.
bakrc
* Bak r ileyen veya bak r kap kacak satan kimse.
bakrcl k
* Bak r kap yapma veya satma ii.
bakrlama
* Bak rlamak durumu.
bakrlamak
* Bak r rengini almak, (rengi) bakrn rengine benzemek.
bakrl
* Bak r ieren maddeler.
bak
* Bakmak ii veya biimi.
bak as
* Bir olayda, konuyu, dnceyi belirli bir ynden inceleme, gr as.
bak atmak
* ksa bir srede bak p gemek.
bakk
* Bkz. bakml .
bakksz
* Bkz. bakmsz.
bakm
* ki veya daha ok ey arasnda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunluu.
* Eksen olarak al nan bir dorudan, benzer noktalar karl kl olarak ayn uzaklkta bulunan iki benzer
parann birbirine gre olan durumu, tenazur, simetri.
bakml
* Bak m bulunan, simetrik, mtenazr.
bakmsz
* Aralar nda bakm bulunmayan (iki ey) veya iki yan arasnda bakm olmayan (bir ey), asimetrik.
bakmszlk
* Bak msz olma durumu, asimetri.
bakma
* Bak mak i i.
bakmak
* ki veya daha ok kimse birbirine bakmak.
* Kaamak ve gizli olarak birbirine bakmak.
baki
* Srekli, kalc, daim.
* Bir eyden artan (miktar).
baki kalmak
* srekli, kal ml olmak.
* bir eyden artmak.
* artakalan, geride kalan, teki.
bakir
* Cinsel ilikide bulunmam (erkek).
* El dememi, kullanlmam.
* (toprak iin) lenmemi.
* Eskimemi, ypranmam , yeni.
bakire
* Cinsel ilikide bulunmam dii; kz, kz olan kz.
bakirelik
* Bakire olma durumu, erdenlik.
bakirlik
* Bakir olma durumu; el dememilik, bozulmamlk.
bakiye
* Art k, artan, kalan, geri kalan.
* Kal nt .
bakkal
* Yiyecek, iecek ve baka ihtiya maddelerini perakende olarak satan kimse.
* Bu gibi eylerin satld dkkn.
bakkal akkal
* Bakkal ve benzeri ilerle uraan esnaf iin kmseme sz.
bakkal defteri
* Kark, dzensiz yaz larla dolu defter.
bakkal kd
* Kal n ve kaba kt.
bakkala brakma!
* bir ii "bakalm!" diyerek savsaklamak isteyenlere sylenir.
bakkaliye
* Bakkal dkkn nda satlan eyler.
* Byk bakkal dkkn.
bakkall k
* Bakkal n ii.
bakkam
* Bkz. bakam.
bakla
* Baklagillerden, yurdumuzun her yerinde yetitirilen, taneleri bad iinde bulunan bir bitki (Vicia faba).
* Bu bitkinin yeil rn veya kuru tanesi.
* Bir zinciri oluturan halka veya paralardan her biri.
bakla iei
* Sarmtrak efltuna alan beyaz renkte olan bitki.
* Bu renkte olan.
bakla dkmek (veya atmak)
* bakla ile fala bakmak.
bakla fal
* Bakla taneleri ile baklan bir fal tr.
bakla slanmamak
* Bkz. aznda bakla slanmamak.
bakla kadar
* (bit, pire gibi kk bcekler iin) ok iri.
bakla kr
* Beyaz oalm, beyazlamaya yz tutmu renk.
* At donlarndan koyu ve iri lekeli kr.
bakla oda nohut sofa
* Bkz. nohut oda.
baklagiller
* Bakla, fasulye, akasya, keiboynuzu gibi, bad l pek ok sebze ve aalar iine alan, iki enekli ayr ta
yaprakllardan byk bir bitki familyas , bakliye.
baklal
* Baklas olan.
baklalk
* Bakla tarlas .
baklams
* Bakla biiminde olan.
baklams meyve
* Bkz. bad .
baklan
* Anguta benzeyen krmz renkli bir eit yaban kaz (Otis tarda).
baklava
* ok ince yufkadan yap larak arasna kaymak, fstk, ceviz, badem gibi eyler konulan tatl.
* Ekenar drtgen biiminde olan nesne.
baklava amak
* baklava yapmak iin gerekli olan ince yufkalar hazrlamak.
baklava brek
* (bir baka eyle kar lat rldnda) ok kolay ve zevkli (i).
* ok tokluk durumunda "baklava brek olsa yemem" biiminde kullanl r.
baklava dilimi
* Ekenar drtgen biiminde olan.
baklavac
* Baklava yapan veya satan kimse.
baklavac lk
* Baklava yapma veya satma ii.
baklaval
* inde baklava bulunan.
* inde baklava desenleri olan.
baklaval k
* Baklava yap m nda kullan lan veya baklava yapmaya elverili olan.
baklay azndan karmak
* sabr tkenip o zamana kadar sylemedii eyleri sylemeye balamak.
* ak sylemekten kand bir sorunu sonunda aklamak.
bakliyat
* Baklagillerden elde edilen rn.
bakliye
* Bkz. baklagiller.
bakma
* Bakmak ii.
bakmak
* Bak bir ey zerine evirmek.
* Aramak.
* (yer iin) Yz bir yne doru olmak.
* Bir eyin gelimesi veya iyi bir durumda kalmas iin emek vermek.
* Beslemek, geindirmek.
* (bir i) Birinden beklenmek.
* (hasta iin) Muayene etmek, tedavi etmek.
* Yoklamak, incelemek, denemek.
* Bir ii yapmak, bir ii yapmakla grevli olmak.
* Yaplabilmesi bir eye bal bulunmak.
* Gzetmek, ilgilenmek.
* Renklerde, Benzemek, andrmak.
* nem vermek, nem vererek zerinde durmak.
* Anlamak, farkna varmak.
* Baka bir eyle ilgilenmeyip elindeki veya nndeki ile urar olmak.
bakra
* ounlukla bakrdan yaplan kk kova.
* Bir bakracn alabildii miktar.
baksana! baksan za!
* seslenme iin kullan lr.
* dikkat ekmek sz.
bakteri
* Toprakta, suda, canl larda bulunan, rme, mayalanma veya hastal klara yol aan, kresel, silindirimsi,
kvr k biimde olan, blnerek oalan, klorofilsiz, tek hcre canl.
bakteridi
* arbon hcresi gibi hareketsiz bakteri.
bakterigiller
* Bakterilere verilen ad, bakterileri iine alan canllar.
bakterisit
* Canllarn vcudunda veya laboratuar deneylerinde bakterileri fiziksel, kimyasal etkiyle ldren (etken).
bakteriyel
* Bakterilerle ilgili.
bakteriyolog
* Bakterilerle ilgili, bakteriyoloji alan nda alan kimse.
bakteriyoloji
* Bakterilerin ve genel olarak mikroplarn biimlerini, niteliklerini inceleyen bilim.
bakteriyolojik
* Bakteri bilimi ile ilgili.
bakteriyoskopi
* Bakterilerin mikroskopla incelenmesi ilemi.
baktka alr
* gzellii birdenbire gze arpmayan.
baktrma
* Baktrmak ii.
baktrmak
* Bakmasna yol amak, bakmas n salamak.
bal
* zellikle bal arlarnn bitki ve ieklerden toplad klar bal znden yap p, kovanlarndaki petek gzlerine
doldurduklar , rengi beyazdan esmere kadar deien tatl , koyu, s v madde.
* Olgunlam incirin, d na szan tatl s .
* Aalarn kabuundan szarak p htlaan besi suyu.
bal alacak iei bilmek (veya bulmak)
* kar salanabilecek yeri veya eyi bilmek veya bulmak.
bal ars
* Zar kanatllardan, bal yapan eklem bacakl tr (Apis mellifica).
bal bal demekle a z tatllanmaz
* szde kalan dilek ve tasar lar n i bitirmede hibir etkisi olmaz.
bal ba
* En temiz bal.
bal iei
* Almak yaprakl, krmz veya krmzya alar sar renkli iekli aak.
bal dk de yala
* bir yerin ok temiz olduunu anlatr.
bal dudak
* Bkz. bal dudakl.
bal dudakl
* Tatl dilli.
bal gibi
* pek tatl.
* pheye yer brakmadan, ok iyi, adamakll.
bal kaba
* i turuncu, iri ve tatl bir kabak eidi (Cucurbita moschata).
* Aptal, beyinsiz kimse.
bal kelebei
* Bal kovanlarna ok zarar veren bir bcek (Galleria mellonella).
bal mumu
* Arlarn peteklerini yapmak iin karn halkalar arasndan salg ladklar yumuak ve sarms madde.
* Bu maddenin sanayide kullan lmak iin yapay olarak hazrlanm .
bal mumu gibi erimek
* ok zay flamak.
bal mumu macunu
* Mobilyadaki kusurlarn onarmnda kullan lan, toprak boya ile renklendirilmi bal mumu.
bal mumu yap trmak
* unutulmamas iin iaret edip dikkati ekmek.
bal zl
* Bal z bulunduran.
bal z
* Baz ieklerin iinde bulunan, arlarn bal yapmak iin emdikleri tatl sv , nektar.
bal z bezi
* Bitkilerin yaprak, yumurtalk ve erkek organlarn n dibinde bulunan ve bal z karan bez.
bal zlk
* ieklerde bal zn karan bezlerin bulunduu organ.
bal petei
* Arlarn iine bal doldurduu bal mumu levha.
bal rengi
* Kahverengine alan sar renk.
* Bu renkte olan.
bal samak
* kovandan bal rn almak.
bal tutan parma n yalar
* imknlar geni bir iin banda bulunan kimse bu imknlardan az da olsa yararlanr.
bala
* Yavru, ocuk.
balaban
* ri, byk.
* i man, grbz (kimse, ocuk).
balaban
* Atmaca veya doan gibi y rtc bir ku.
balaban kuu
* Bataklklarda yaayan, bal k la benzer, eti yal ve ar, iri bir ku (Botaurus).
balabanlama
* Balabanlamak durumu.
balabanlamak
* Balaban duruma gelmek, irilemek.
balabanl k
* Balaban olma durumu.
balak
* Bkz. malak.
balalayka
* keli, telli Rus halk saz.
balama
* Orta oyununda Rum tipi.
* Karagz, matiz ve klhan beyi tipleri taraf ndan yabanc lkelerin tiplerine hitap ederken kullanlan sz.
balans
* Denge, muvazene.
balans ayar
* Otomobilin sars lmas n nlemek iin, tekerleklere gerei kadar balans pensi denen kurun paras takarak
denge salama ii.
balans pensi
* Arabalar n tekerleklerindeki dengeli dnmeyi salamak iin cant ile lstik kenarna sktr lan kurun
paras.
balar
* at kirii olarak kullanlan ve kiremitlerin altna denen ince tahta, pedavra.
balast
* Demir yollar nda traverslerin alt na, oselerde dzeltilmi toprak zerine denen ta kr klar .
* Safra.
balast diren
* Gerilimin byk deiimlerinde, devredeki akm sabit tutmak iin konulan diren.
balast gemi
* Ambarlarnda yk bulunmayan gemi.
balast yem
* ok byk miktarda ham selloz ihtiva eden ve dolay syla youn yemlerden ok daha dk sindirilebilir
besin maddeleri ihtiva eden ve hayvanlara tokluk hissi vermek amacyla kullanlan yem.
balat
* Orta ada, bentten oluan bir Bat iiri tr.
* Batda, belirli danslara elik eden bir tr ark.
* Serbest biimli, romantik, mzik aralaryla al nan veya ark olarak okunan eser.
balata
* Souk ve scakta byk bir srtnme kat say sna sahip olan suya ve yaa dayan kl, yava a nan madde.
* Motorlu aralarda fren yapmay salayan, tekerlek mili zerine yerletirilmi yarm ay biimindeki alet.
balay
* Evlilik hayat nn ilk ay veya ilk gnleri.
balbal
* Eski Trklerde kiinin anlmas iin mezar nn veya baz kurganlarn etraf na dikilen ta.
balc
* Ar yetitirip bal alan veya satan kimse.
balcl k
* Ar yetitirme veya bal al p satma ii.
balak
* Kabza.
* Kabzan n demir siperi.
balk
* inde eitli organik maddeler bulunan, daha ok killi, koyu, yapkan amur, mil.
* Glk kartan.
* indeki kil oran yksek, yal , su geirmez, koyu toprak.
balk hurmas
* Sand klara bas larak kurutulan hurma (veya kuru incir).
balk inciri
* Kurutulmu incir, bal k hurmas.
balkl
* Bal olan.
baldr
* Baca n dizden ayak bileine kadar olan blm, incik.
* Bu blmn yumuak ve ikin olan arka taraf.
baldr bacak
* A k sak grlen kadn baca.
baldr kemii
* Baldrda bulunan iki kemikten ince olan.
baldrak
* Don ve pantolon gibi giysilerin dizden aa olan blm.
* Kl kay nn aa uzanan paras.
baldran
* Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetien zehirli bitkilerin ortak ad, au otu. (Conium maculatum).
* Bu bitkiden karlan zehir.
baldran erbeti
* Ac ekerek, yz suyu dkerek elde edilen kazan.
baldranlk
* ok bald ran yetien yer.
baldrgan
* Baldran.
* eytan otu, eytan tersi otu (Ferula assa-foetida).
baldr plak
* Ayak tak m ndan, isiz, serseri.
baldr kara
* Nemli yerlerde yetien birok erelti otu trnn ortak ad , karabaldr.
baldrpatlatan
* Grete hasm n bir ayan tutarak diz kapana kadar bkp zerine yklenme oyunu.
baldrsokan
* ift kanatllarn, sinekgiller familyasndan, karasinee ok benzeyen, kan emen, hastalk bulat ran, hayvan
sal ynnden zararl bir sinek tr (Stomaxys calcitrans).
baldz
* Erkee gre karsn n kz kardei.
baldo
* ri ve dolgun taneli, pilvlk pirin.
bale
* Belli hafif figrlere, adm atlara, ounlukla sahne dzenine ve mzie dayal gsteri tr.
* Bu tr gsteri yapan sanat topluluu.
balerin
* Bale yapan k z veya kadn sanat.
balerinlik
* Asl meslei balerin olan kimse.
balet
* Bale yapan erkek sanat.
balgam
* Solunum organlar nn salg lad, azdan d ar at lan smks madde.
balgam atmak
* yaplmakta olan bir i veya bir konu zerine kuku uyand racak bir sz sylemek.
balgam ta
* Damarl ve yar saydam bir tr Kadky ta, Hacbekta ta, mhresenk.
balgaml
* Balgam olan.
balgmeci
* Bal peteini andran bir tr diki bzgs.
balhane
* Bal szme ve paketleme ilemlerinin yapld yer.
bala kmak
* balk avlamaya gitmek.
balk
* Omurgallardan, suda yaayan, solungala nefes alan ve yumurtadan reyen hayvanlarn genel ad .
balk
* Zodyak zerinde, Kova ile Ko burlar arasnda yer alan burcun ad. Zodyak.
balk adam
* Deniz dibine inilebilecek donanmla su altnda al may i edinen kimse, dalg, kurbaa adam.
balk batan kokar
* bir ite aksakl n bata olanlardan balad n anlatr.
balk bilimci
* Balklar snfn inceleyen bilim adam.
balk bilimi
* Su rnleri aratrmalarnda zellikle balklar sn fn inceleyen bilim.
balk orbas
* Beyaz etli bal klardan yaplan bir tr orba.
* Suda piirilip k lklar ayklanm, incecik ky lm bal k ile soan, ya, havu, patetes ve domatesten
hazrlanan bir orba tr.
balk eti
* Omurgallardan, suda yaayan hayvanlarn yumuak ve ak renkli eti.
balk etinde
* Ne i man, ne zay f olan, biimli tombul.
balk istifi
* ok skk olarak bir yere dolmu (insanlar).
balk kartal
* Kartallardan, su kylarnda yaayan, balkla beslenen, beyaz, kahverengi izgili, yrt c ku (Pandion
haliaetus).
balk kavaa knca
* hibir zaman olmayacak iler iin sylenir.
balk otu
* Cava ve Malabar'da yetien, zehirli meyvesiyle balklar sersemleterek avlamaya yarayan bir bitki
(Anamirta).
balk pazar
* Balklarn avlad balklarn gnlk ve taze olarak sat a sunulduu yer, ticar merkez.
balk st
* Yumurtlama sras nda erkek bal klarn kard beyaz madde.
balk taba
* Balk koymaya yarayan kap.
* Yayvan servis taba .
balk tutkal
* Balk endstrisi art klar ndan retilen, yava kuruyan, fakat balama gc yksek yaptr c.
balk tutmak
* bal avlamak.
balk unu
* Kurutulmu bal ktan zel ilemlerle elde edilen un.
balk ya
* ri bal k ve deniz hayvanlarnn sanayide kullanlan ya.
* Morina bal nn karacierinden karlan ve hekimlikte zayfla kar kullanlan iyotlu, vitaminli ya.
balk yemi
* Balk avlamada oltan n ucuna taklan genellikle yiyecek tr madde.
balk yumurtas
* Balklarn daha ok s yerlere braktklar, remelerini salayan yumurta.
* ounlukla mersin bal n n, eritilmi bal mumuna batr larak hazrlanan yumurtas, havyar.
balk
* Balk tutan veya satan kimse.
* Balklara zg.
balk dm
* leme balangcnda yaplan ve sonra kolayca zlerek iin tersine de tutturulan dm ekli.
balk kaza
* Balklarn souk ve nemli havalarda giydii boazl ve ynl kal n kazak.
balk yaka
* Kazaklarda boynu saran ve katlanabilen yaka, boazlk.
balkl
* Balkla beslenen, balk yiyen.
* Uzun bacakllardan, boynu ve gagas uzun, su ky lar nda yaayan, balk yiyerek beslenen byk bir ku
(Ardea cinerea).
balklgiller
* Leyleksiler takmnn bal k llar alt takmna giren bir familya.
balkl k
* Balk tutma, avlama ii.
* Balk retme, balktan yararlanma ve satma ii.
balkllar
* ounlukla uzun bacakl, uzun gagal bal k l cinsinden kular familyas.
balkn
* Perde ayakllardan, uzunca gagal, uzun ve atal kuyruklu, deniz kylarnda yaayan bir ku cinsi, deniz
krlang c (Sterna hirundo).
balkgz
* Ayakkablarn ba geirilen deliklerine ve kemer deliklerine taklan maden, kemik gibi eylerden yap lm
halka.
balkgz objektif
* Normal objektiflerden ok daha geni ay alan ve grnty d bkey ayna grnts biiminde veren
objektif tr.
balkhane
* Balklarn toptan sata karld , souk hava deposu olan yer.
balklama
* (suya dalmada, atlamada) Balk gibi gergin, dz ve ba aa bir biimde.
* Bir ie, bir duruma, bir harekete sonucunun ne olacan dnmeden girierek.
balklamak
* Balklama tarz suya atlamak.
balklandrma
* Balkland rmak ii.
balklandrmak
* Balk ile doldurmak, sslemek.
balklava
* Deniz, gl ve rmaklarda bal k yata olan yer.
balkl
* Bal olan.
balknefesi
* Balinagillerin bandan karlan ve kozmetik maddeler ve ssl mumlar yapmnda kullanlan bir ya.
balks rt
* Balk kl biiminde birbirine paralel ve apraz izgili kuma deseni.
* Yollarda sularn ortada toplanmayarak iki yana akmas iin yaplan ikinlik.
balks z
* Bal olmayan.
bali
* Dl verme a na eren, bulu ana ermi olan.
bali olmak
* bulmak, erimek.
* erinlik ana ermek, erinlemek, bulua ermek, akl bali olmak.
balina
* Balinalardan, uzunluu 20 m, arl 200 ton olan, ya ve ubuklar iin avlanan memeli hayvan, kadrga
bal , falyanos (Balaena mistycetus).
* Giysilerin dik ve dzgn durmas iin baz yerlerine zellikle yakalarna konulan sert, esnek, yass, dar,
uzun ubuk.
balina ubuu
* Balinan n azna ald suyu darya szp iindeki deniz hayvanlarn tutmasna yarayan ve st enesinin
iki yan nda tarak dileri gibi sralanm , boynuz dokusunda, esnek kemiksi blmlerin ad.
balina ya
* spermeet balinas nn kafa sinslerinde bulunan ya.
balinalar
* rnek hayvan balina olan, kutup denizlerinde yaayan memeli hayvanlar familyas.
balinal
* Balina taklm olan, balina geirilmi olan (giysi).
balistik
* Ateli silhlarda barut gaz nn bas nc ile frlay p hedefe varncaya kadar merminin havadaki hareketini
inceleyen bilim.
balkan
* Sarp ve ormanlk sra dalar.
Balkanlar
* Hrvatistan, Srbistan, Karada, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan,
Romanya, Yunanistan ve Trakya'y iine alan blge.
Balkanl
* Balkan devletlerinden olan, Balkanlarla ilgili.
Balkanll k
* Balkanl olma durumu.
Balkanolog
* Balkanoloji uzman .
Balkanoloji
* Balkan uluslarnn dili, tarihi ve kltr ile uraan bilim dal.
Balkar
* Bkz. Malkar.
Balkarca
* Bkz. Malkarca.
balk
* Gzel ssl, parlak.
* Ar, sanc.
balk ma
* Balkmak ii.
balk mak
* Parlamak, par ldamak.
* imek akmak.
* Su halkalanmak, dalgalanmak.
* Kesik kesik armak, sanc mak.
balk r
* Parlt.
* imek.
balkon
* Bir yapn n genellikle st katlarnda dar ya doru km, evresi duvar veya parmaklkla evrili blm.
* Tiyatro ve sinema gibi byk salonlarda asma kat.
balkonumsu
* Balkona benzer.
balkp
* A k sar renk.
ballandra balland ra
* Balland rarak.
ballandrma
* Balland rmak ii.
ballandrmak
* mrendirecek biimde vmek.
ballanma
* Ballanmak ii.
ballanmak
* Bal bulamak, bal srlmek.
* Tatllamak, tatlanmak, olgunlamak.
ball
* inde bal bulunan.
ball brek
* ok lezzetli.
ball brekli olmak
* ok iyi anlamak.
ball pasta
* Bal ile yaplm veya iine bal konmu pasta.
ballbaba
* Ballbabagillerden, beyaz iekli ve ok yll k otsu bir bitki (Lamiumalbum).
ballbabagiller
* Nane, lvanta iei, kekik gibi kokulu bitkileri iine alan ve iki enekli bitiik ta yaprakllardan oluan bir
familya.
balldar
* ncir.
ballk
* Bal konulan kap.
* Balarda grlen klleme hastal.
* Ballbaba.
ballkl
* Ballk hastal olan.
balo
* Dansl ve resm giyimli gece toplants.
balo vermek
* baloyu hazrlamak, dzenlemek.
balon
* Istlm hava veya havadan daha hafif bir gazla doldurulan, atmosferde uabilen, kre biiminde ara.
* Hava veya gazla doldurulmu, kauuktan yaplan ocuk oyunca .
* Karn yuvarlak ve ikin, boynu dar cam kap.
balon lstik
* Bisikletlerde kullanlan bir lstik tr.
balon uurmak
* ilgililerin ne diyeceklerini ve nasl davranacaklarn anlamak amac yla asl olmayan bir haber yaymak.
baloncu
* Balon satan kimse.
baloncuk
* Kk balon.
balonculuk
* Balon yapmak veya satmak ii.
balonvari
* Balona benzer, balon gibi.
balotaj
* Bir seimde adaylardan hibirinin, gerekli oyu salayamamas dolaysyla seimin sonusuz kalmas .
baloz
* Gemici, ii gibi kimselerin elenmek iin gittikleri ikili, dansl yer.
balsam
* Baz aalardan elde edilen, parfm ve illarn yapmnda kullanlan reine, belsem.
balsaml
* Balsam ieren, antiseptik ve besleyici zellii olan (il, merhem vb.).
bals ra
* Yapraklarn zerinde oluan bir tr kf.
* Bir tr kudret helvas.
balta
* Kesmek, yarmak, yontmak gibi ilerde kullan lan aa sapl, demir ara.
balta dememi (girmemi veya grmemi)
* iinden hi aa kesilmemi, s k ve gr (orman, koru).
balta olmak
* direnerek bir ey istemek, vakitli vakitsiz tedirgin etmek, as lmak, musallat olmak.
balta vurmak
* balta ile kesmek, paralamak.
baltaba
* Ba bodoslamas omurga hatt na dikey olarak elik lmadan yap lm (gemi).
baltac
* Balta yapan veya satan kimse.
* Odun k rc.
* Yangn sndrme kurulular nda balta kullanan er.
* nceleri sefer sras nda all k ve ormanlk yerleri temizlemek, yol amak, ad rlar kurup kaldrmak,
ykleri bindirip indirmekle; sonralar kzlar aasna bal olarak saray korumak ve saray n d hizmetlerini yapmakla
grevli kimse.
baltack
* Kk el baltas.
* Deirmen tann ortasnda bulunan ha biimindeki alet.
baltadan kurtulmak
* kesilmemek.
baltalama
* Baltalamak ii, sabotaj.
* Bilinli ve kas tl olarak, bir ii veya bir durumu bozarak zarara yol aan harekette bulunma, sabote etme.
baltalamak
* Balta ile kesmek.
* Bir ii, bilinli ve kastl olarak bozacak veya ykacak davranta bulunmak, sabote etmek.
baltalay c
* Baltalama hareketini yapan kimse.
baltalay cl k
* Baltalama iini yapan kimse.
baltal
* Baltas olan.
* Yollar ama ve dzenlemede balta ile donat lm asker s nf .
baltalk
* S k s k kesimi yap lan orman.
* Bir kyn odun ihtiyacn salamasna izin verilen koruluk veya orman blgesi.
baltas ktkten kmak
* bir engelden, bir skntdan kurtulmak.
baltay taa vurmak
* farknda olmayarak birine dokunacak szler sylemek, pot krmak.
Baltk
* Baltk denizine ky s olan lkeler ve bu lkelerin halk .
Baltk dilleri
* Baltk lkelerinde konuulan Hint-Avrupa dil grubu.
baltrap
* Atclkta hedef vazifesi gren plkalar havaya f rlatan yayl alet.
balya
* ember ve demir tellerle balanm ticaret eyas .
balya makinesi
* Deiik tar m rnlerini ip ya da ember ile balyalama veya denkleme iini yapan alet.
balya yapmak
* balyalamak.
balyalama
* Balyalamak ii.
balyalamak
* Balya yapmak, denk yapmak.
balyalanma
* Balyalanmak ii.
balyalanmak
* Balyalamak ii yaplmak.
balyemez
* Eskiden kara ve deniz savalarnda kullanlan, orta apta, uzun menzilli tuntan top.
balyos
* Osmanl mparatorluu dneminde Frenk ve zellikle Venedik elilerine verilen ad.
balyoz
* Talar k rmak, kazk akmak gibi i lerde kullanlan, ok iri ve a r eki, varyos.
balyoz gibi
* ok a r, ezici (kol veya yumruk).
balyozlama
* Balyozlamak ii.
balyozlamak
* Balyozla vurmak, balyozla dvmek.
balyozlanma
* Balyozlanmak ii veya durumu.
balyozlanmak
* Balyoz ile dvlmek.
bam teli
* Baz sazlarda kaln ses veren tel veya kiri.
* Sakal n, alt dudan hemen altndaki blm.
bam teline basmak (veya dokunmak)
* en ok k zaca eyi yapmak veya sz sylemek.
bambaka
* Bsbtn baka, apayr, deiik, farkl .
bambakalk
* Bambaka olma durumu.
bambu
* Budaygillerden, scak lkelerde yetien, boyu 25 m kadar olabilen, mobilya, merdiven, baston gibi birok
eyan n yapmnda kullanlan bir tr kam, Hint kam, hezaren (Bambusa vulgaris).
* Bu kam tan yap lm olan.
bambul
* Kurtuk evresinde ekinlerin kkn, ergin evrede baaklar kemiren, kahverengi, kn kanatl bcek
(Anisoplia austriaca).
bambul otu
* S cak ve lman blgelerde yetien otsu veya al tr bir bitki (Heliotropium).
bamya
* Ebegmecigillerden bir bitki (Hibiscus esculentus).
* Bu bitkinin hem taze, hem kurutularak yenilen rn.
bamya tarlas
* Mezarlk.
ban
* Osmanl mparatorluu dneminde Macaristan ve Hrvatistan'da sancak beylerine ve kk prenslere
verilen unvan.
ban aac
* Asya'nn tropik blgelerinde ve Afrika'n n kuzeyinde yetien, yapraklar telek damarl, iekleri salkm
durumunda, meyvesinden kokusuz bir ya elde edilen aa (Moringa oleifera).
* Sepeti sd, sorgun.
ban otu
* Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'nn scak blgelerinde yetien zehirli ve otsu bir bitki (Hyoscyamus).
ban ya
* Hint ya.
bana
* Ben zamirinin ynelme hli ekli biimi.
bana bak!
* "beni dinle" anlam nda teklifsiz bir seslenme ve gzda sz.
bana da ... demesinler
* bir iin kesinlikle yaplaca n belirtmek iin sylenir.
bana dokunmayan (veya beni sokmayan) y lan bin yaasn
* birok kimseler, kendilerine ktl dokunmayan kiiye dokunmak istemezler.
bana msn dememek
* hibir ey etkili olmamak, aldr etmemek.
banak
* Ekmek paras, lokma.
banal
* Herkesin kulland, herkesin anlad .
* Baya , sradan.
banallik
* Banal olma durumu.
bano
* Amerika zencilerinin ald gitar biiminde, maden gvdesi olan be veya daha ok teli olan bir mzik
aleti.
banolama
* Banolamak durumu.
banolamak
* Bano durumuna gelmek.
banda almak
* bir sesi, ses cihaz ile bant zerine kaydetmek.
bandaj
* Sarg ile sarma.
* Ba, sarg .
bandajlama
* Bandajlamak ii.
bandajlamak
* Sarg ile sarmak.
bandajlatma
* Bandajlatmak ii.
bandajlatmak
* Sarg ile sard rmak, bandaj yapt rmak.
bandra
* Geminin hangi devlete ait olduunu gsteren bayrak.
* Yabanc devlet bayra .
bandral
* Bandras olan.
bandrma
* Bandrmak ii.
* pe dizilmi ceviz, badem ve benzerlerinin, niasta ile kaynatlm zm suyuna veya baka bir tatl ya
bat rlmasyla yaplan sucuk.
* Kurutulacak zmn gnee serilmeden nce iine batr ld potasl suyun konulduu kap.
bandrmak
* Banmak.
* abuk kurumas ve renginin parlak sar olmas iin zm salkmlar n veya inciri kll veya potasl l k suya
daldr p karmak.
bando
* Trl fleme ve vurgulu alglardan oluan ve daha ok geit trenlerinde kullanlan mz kaclar topluluu
veya takm, m zka.
bandocu
* Bandoda grevi olan kimse, mz kac.
bandoculuk
* Bandocu olma ii veya durumu.
bandrol
* Paket veya ielerin azlarna konulan erit veya etiket.
* Devlete verginin kesildiini gsteren etiket.
* Bayrak direinin tepesine ss olarak konulan uzun, kuma erit.
bandroll
* Bandrol bulunan.
bangr bangr
* Yksek sesle, grltyle.
bangr bangr alamak
* yksek sesle, hrkarak alamak.
bangr bangr barmak
* yksek sesle, avaz kt kadar barmak.
bangrdama
* Bangrdamak ii.
bangrdamak
* fkelenerek yksek sesle bar p armak, bang r bangr barmak.
Bangladeli
* Banglade halkndan olan kimse.
bani
* Kurucu.
* Yapan, kuran.
bank
* Etibank, Smerbank gibi belirtme gruplarnda banka sznn yerine kullanl r.
bank
* ounlukla bahelerde, parklarda oturulacak sra.
banka
* Faizle para alp veren, kredi,iskonto, kambiyo ilemleri yapan, kasalarnda para, deerli belge, eya saklayan
ve daha baka ekonomik etkinliklerde bulunan kurulu.
* Bankaclk ileminin yap ld yer.
banka czdan
* Banka hesab olanlarn sahip olduklar kk defter, banka czdan.
banka defteri
* Bkz. banka czdan .
banka gibi
* ok zengin (kimse).
banka kart
* Banka ilemleri iin otomatik makinede kullan lan zel ifreli kart.
bankac
* Bankaclk ilemleri ile uraan veya bankada grevli kimse.
bankac lk
* Banka ilemleri yapma ii.
* Bankacnn meslei.
bankadan ekmek (veya almak)
* bankadaki hesabndan para almak.
bankamatik
* Bankalarn para ilemlerini gnn her saatinde otomatik olarak yapan makine.
bankaya yatrmak
* bankadaki hesabna para koymak, biriktirmek.
banker
* Banka sahibi.
* Bankac.
* Para, altn gibi tanr deerlerin ticaretiyle uraan kimse.
* ok zengin (kimse).
bankerlik
* Banker olma durumu.
* Bankerin yapt i.
bankerzede
* Banker ile olan i ilikilerinde zarara urayan kimse.
banket
* ehirler aras yollarn iki tarafnda yayalarn yrmesine ve tatlarn trafii aksatmadan durabilmesine
yarayan akl veya toprak yol.
bankiz
* Buzla.
banknot
* Devlet bankas tarafndan piyasaya karlan kt para.
banko
* yerlerinde zerine eya koymaya elverili, i takibi iin gelenle grevli arasna konulmu tezgh.
* Talih oyunlarnda, oyunu ynetenin ortaya koyduu para.
* Talih oyunlarnda oyunu yneten kimse.
* Talih oyunlarnda ortada toplanan parann hepsine oynandn anlat r.
* Su alt tepelii.
banko at
* Yar larda dereceye girecei kesin olarak tahmin edilen at.
banko geme
* Banko gemek durumu.
banko gemek
* Yar larda veya toto, loto gibi oyunlarda, bir at n veya saynn kesin olarak tutturulaca n tahmin edip
i aretlemek.
banko say
* Saysal loto oyununda, garanti olarak kaca tahmin edilen say.
banlama
* Banlamak ii.
banlamak
* Horoz tmek.
* Barmak.
banliy
* Genellikle oturma alan niteliinde olan, ehir merkezinden uzakta veya sn rlarna yakn yerlerde bulunan
ehir yresi, evre, dolay.
banliy treni
* ehirle banliy arasnda ileyen tren.
banma
* Banmak ii.
banmak
* Kat bir eyi sulu veya tuz, biber gibi toz durumundaki maddelerin iine batr p karmak.
bant
* Dz, ensiz, yass ba, erit.
* Yara zerine yaptrlan zel olarak haz rlanm ill kk erit.
* Ses alma cihazlarnda seslerin kayd iin kullan lan manyetik oksitli plstik veya selloz erit.
bant zmek
* manyetik bir bant zerine alnm sesleri yazya aktarmak, dei fre etmek.
bant doldurmak
* bir band ses kaydederek kullanmak.
bant zmpara
* ekmeye dayankl, uzun kt veya bezden retilmi, genellikle z mparalama makinelerinde kullanlan
and rma gereci.
bantlama
* Bantlamak ii.
bantlamak
* Bantla iki eyi birbirine tutturmak, bant yap t rmak.
bantlayc
* Bant yapan kimse.
* Bantlama makinesi.
banttan vermek
* genellikle radyo ve televizyonda banttan yararlanarak daha nceden al nm bir sesi veya grnty
yaynlamak.
banyo
* Yaplarda, iinde ykanlan blm, hamam.
* Banyo kvetinde ykanma.
* Tedavi amac ile hazrlanan ill su.
* Vcudun bir blmn veya btnn, fiziksel veya kimyasal bir etki altnda bir sre bulundurma ilemi.
* Duyarl yzeylerin ilenmesinde belirli bir ilemin gerektirdii maddeyi erimi olarak iinde bulunduran
sv.
banyo bataryas
* S cak ve souk su ile du balantsn n bir arada bulunduu musluk tak m .
banyo almak
* banyo yapmak.
banyo dolab
* Banyo iin gereken btn malzemenin iinde bulundurulduu dolap.
banyo havlusu
* Banyo sonras kullan lan ve zel olarak yaplan havlu.
banyo kabini
* Du kabini.
banyo kazan
* Banyoyu ve suyu stmak iin yaplan zel kazan veya stma aleti.
banyo kveti
* Genellikle iine su doldurulup ykanmaya elverili tekne.
banyo sabunu
* Banyo yaparken vcudu ykamak iin kullanlan sabun.
banyo takm
* Banyo odalar nda slak zemine serilen alt plstik, st havlu benzeri dokuma olan paspas.
banyo yapmak
* ykanmak.
banyolu
* inde banyo blm olan.
* Banyodan henz km bir kimsenin durumu.
banyosuz
* Banyosu olmayan.
baobap
* Ebegmecigillerden, s cak lkelerde yetien, ok yksek olmamakla birlikte, gvdesinin evresi 20 m yi
aabilen bir aa (Adansonia digitata).
bap
* Kap.
* (kitaplarda) Blm, bal k.
* Konu, husus.
* Arap gramerinde mastar eitlerinden her biri.
bar
* Anadolu'nun dou ve kuzey blgesinde, en ok Artvin ve Erzurum yrelerinde el ele tutuularak oynanan,
ar ritmli bir halk oyunu.
bar
* Dansl , ikili elence yeri.
* Ayakst iki iilen meyhane.
* Bir salonda iki imek iin hazrlanm ke.
bar
* Hava basnc birimi.
bar
* Cam kaplarda oluan pas.
bar
* Halterde kaldr lmas gereken alet.
bar atei
* Youn yaylm atei.
bar balamak
* kir balamak, paslanmak.
bar bar
* Barmak fiili ile kullanlarak barn fkeli ve yksek sesle olduunu anlatr.
* Apa k grnmek, ortada olmak.
bar havas
* Bar oyunlar nda tek veya toplu olarak sylenen ezgi.
bar tutmak
* bar oynamak iin hazrlanmak ve oyuna balamak.
baraj
* Suyu toplamak, gcnden yararlanmak amacyla akarsu zerinde yaplan bent, bet.
* Herhangi bir alanda baary tespit etmek iin gerekli olan art.
* Futbol veya hentbolda serbest at yapacak oyuncunun nnde kar takm oyuncular nn yanyana dizilip
oluturduklar duvar.
baraj atei
* Youn yaylm atei.
baraj mesafesi
* Serbest at sras nda, at noktas ndan kaleye doru ve oluturulan baraja kadar belirlenen nizam ara
akl.
baraj yapmak (veya kurmak)
* (futbol veya hentbolda kaleye yaplan vurular nlemek iin) oyuncular kale nn kapatacak biimde
sralanmak, duvar yapmak.
baraj amak
* herhangi bir sebeple konulmu olan art yerine getirip baar salamak.
barak
* Tyl, k ll uha, kebe.
* Bir cins tyl av kpei.
baraka
* Tahta, inko gibi hafif eylerden yap lm , temelsiz ereti yap .
barakack
* Kk baraka.
baran
* Yamur.
barata
* Osmanl saraynda genel olarak bostanclarn, baltac ve kapclarn giydikleri, k rmz uhadan yaplm ,
ucu kvrk, uzunca bal k.
* Bilim doktorlar nn ve kardinallerin giydikleri drt ke klh veya bal k.
baratarya
* Kaptann, tayfalar n, gemi sahibine, armatre veya sigorta ortakl na bilerek verdikleri zarar.
barba
* htiyar Rum meyhanecilerine seslenmek iin kullan lr.
barbakan
* Kale duvarlarnda dmana ok atmak iin a lm delik.
barbar
* Uygarlamam.
* Uygarlamam kavim, topluluk.
* Kaba ve krc.
* Kaba saba, ilkel.
barbarca
* Barbara yakan bir biimde.
* Kaba ve krc bir davranla.
barbarizm
* Bir szn fonetik veya morfolojik yapsnda yaplan byk yanll k.
barbarlama
* Barbarlamak i i.
barbarlamak
* Barbar gibi davranmak.
barbarl k
* Barbar olma durumu.
barba
* Bar oyunlar nda srann sa banda yer alan ve oyunun dzenini salayan kimse.
barbata
* Kalelerde mazgal ve mazgal siperlerinin oluturduu girintili k ntl d duvarlarn st blm, kale
korkuluu.
barbek
* zellikle balkonlarda zgara et piirmekte kullan lan ve duvar ierisine gmlm ocak.
barbunya
* Barbunyagillerden, krmz pullu, beyaz etli, kemikli bir bal k (Mullus barbahs).
* Taneleri yuvarlak, oval veya yass, krmz benekli, bir tr fasulye.
barbunyagiller
* Dikenli yzgeliler alt takmna giren, vcutlar iri pullarla kapl , barbunya ve tekir trleri iyi bilinen bir
familya.
barbut
* Zarla oynanan bir eit kumar.
barc
* Bar ileten kimse.
barcl k
* Barc olma durumu.
* Barcnn ii veya meslei.
bara
* Orta ada kullanlan krekli ve yelkenli tama gemisi.
* Kalyon trnden kk sava gemisi.
barak
* Kl kabzas nn siperi.
barda
* Dam ustalarnn kulland, ban n bir ucu ember paras biiminde eri, br ucu keskin eki.
* Fc keseri.
bardack
* Bir tr kk ve tatl ya incir.
bardack erii
* Bardak erii.
barda taran damla
* sabr tketen a r davran veya durum.
barda tarmak
* sabrn tketmek.
bardak
* Su ve benzeri eyleri imek iin kullanlan, genellikle camdan yap lan kap.
* Bir bardan alaca miktar.
* (baz blgelerde) Toprak testi.
bardak erii
* ri ve tatl bir tr erik.
bardakalt
* Bardan konulduu yeri kirletmemesi iin kullanlan, genellikle rg, kt veya plstik rt.
* Yemek ncesi yenilen bardak alt byklnde bir tr lhmacun.
bardak
* Bardak veya mlek yapan veya satan kimse.
bardaktan boanrcasna yamak
* (yamur) ok iddetli yamak.
bardan
* ok beyaz.
bardan
* Yk tamak iin kullanlan anta veya uval.
bardan bardan
* Beyaz beyaz.
bardo
* Aygr ile dii eek iftlemesinden retilen her yataki hayvan.
barem
* Devlet memurlar nn maalarnn derece ve tutarlarn dzenleyen sistem ve izelge.
baret
* ilerin balar na giydikleri, metal veya plstikten yaplm apka.
baret
* Kk takke, papaz takkesi.
* Bir tr ss inesi.
barfiks
* eitli beden hareketleri yapmaya elverili ykseklikte, iki ayak zerine tutturulmu ubuklu jimnastik arac.
bargh
* ine izinle girilen yer, ota, yksek divan.
bargam
* Levree benzer bir balk.
barhana
* Kafile, kk kervan, g.
* G eyas, ev eyas.
bar
* Bahe duvar, it.
barnak
* Barn lacak yer, melce.
barndrma
* Barnd rmak ii.
barndrmak
* Barnmasn salamak.
barnma
* Barnmak i i.
barnmak
* Doa etkilerinden korunmak iin kapal bir yere snmak.
* Yerlemek, yaamak iin uygun artlar bularak oturmak.
* evresiyle uyumlu, dirlik iinde yaamak.
* (soyut kavramlar iin) Bir yerde etkili olmak, geliecek ortam bulmak.
bar
* Barmak ii.
* Savan bittiinin bir antlamayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh.
* Byle bir antlamadan sonra insanlk tarihindeki sre.
* Uyum, karl kl anlay ve hogr ile oluturulan ortam.
bar gr olmak
* her trl darg nl unutarak barmak.
bar yapmak
* bar antlamasn imzalamak.
bar
* Bar seven, barsever, sulhu, sulhsever, sulhperver.
* Bar amalayan, bar ngren.
barl
* Bkz. bar.
barl k
* Bar olma durumu, kavga etmeme eilimi.
bark
* Bakas ile bar durumunda bulunan, dargn veya dman olmayan, sevecen, hogrl.
bark olmak
* sevecen ve hogrl davranmak.
barklk
* Bark olma durumu.
barma
* Barmak durumu, uzlama, anlama.
barmak
* ki taraf, aralarndaki dargnl kaldrmak, uzlamak, anlamak.
* Sevmek, zevk almak.
barsever
* Bar, barl, sulhu, sulhsever, sulhperver.
barseverlik
* Barsever olma durumu.
bartrma
* Bartrmak ii.
bartrmak
* Barmalar n salamak, ara bulmak.
bari
* Hi olmazsa, hi deilse, o hlde, yle ise.
* Keke.
barikat
* Bir yolu veya geidi kapamak iin her trl aratan yararlanlarak yaplan engel.
barikat kurmak
* engel oluturmak.
barikat yapmak
* eitli aralarla bir engel oluturmak.
barikatlama
* Barikatlamak ii.
barikatlamak
* Barikat ile evirmek, barikat yapmak.
barisfer
* Bkz. ar kre.
barit
* Baryum oksit (BaO) veya baryum hidroksit Ba(OH)2.
baritin
* Doal baryum slfat (BaSO4).
baritli
* inde barit bulunduran.
baritli y kama
* Kal nbarsan ve rektumun radyolojik ilemde baryum slfatla doldurulmas ve y kanmas.
bariton
* Tenor ve bas aras ndaki erkek sesi.
* Basso ile alto arasnda ses veren, pistonlu bir tr az alg s.
bariyer
* Hemzemin geitlerde kara yolu gvenliini salamak iin kullanlan a lr kapanr engel.
* Kara yollarn n kenarlar na yaplan korkuluk, engel.
* Herhangi bir yolu kapamak iin yaplan engel.
* Engelli at yarlarnda zerinden atlanmas gereken yapay engel.
bariz
* A k, gze arpan, belirgin.
barizleme
* Barizlemek ii.
barizlemek
* Bariz duruma gelmek.
bark
* Bkz. ev bark.
barka
* Byk sandal.
barkarol
* Venedik gondolclerinin sz ve mzii nceden yazlmadan, ilerinden geldii gibi syledikleri ark.
* Ritmi zamanl mzik eseri.
barklanma
* Barklanmak ii veya durumu.
barklanmak
* Ev sahibi olmak; evlenmek.
barkot
* izgi im.
barlam
* Bkz. barlam.
barmen
* Bar tezghtar.
barmenlik
* Bar tezghtarl.
baro
* Bir ehir veya bir blge avukatlar nn bal olduklar meslek kuruluu.
baro bakan
* Baro genel kurulunca en az on be yllk kdemi olan avukatlar arasndan seilen ve baroyu temsil eden
baro yesi.
barograf
* Bir hava tatn n uarken izledii yolun yksekliklerini izgi hlinde gstermeye veya iaretlemeye yarayan
alet, ykseklikler.
barok
* M.S 1600 ile 1750 yllar aras ndaki klsik sanat izleyen resim, mimarlk slbu.
* Bat edebiyatlarnda dengeden ok harekete, dnceden ok duyuma, biimlerin serbeste
yaratlmasndan duyulan cokuya nem veren, abartmal, etkileyici, elikiden ekinmeyen edebiyat akm.
barok mzik
* alglar aras nda veya alglarla sesler arasnda kartl klar kuran XVl-XVlll. yzy llar arasndaki mzik
reformunu oluturan mzik.
baroku
* Barokuluk yanls olan kimse.
barokuluk
* Barok sanat ve edebiyat gr ve ilkelerini benimseyen akm.
barometre
* Bas nler.
* Gsterge.
baron
* Bat lkelerinde vikont ile valye arasnda soyluluk unvan.
baronluk
* Baron olma durumu veya baronun grevi.
baroskop
* Havann iinde bulunduu cisimlerin arl zerine yapt hafifletici etkiyi gsteren ve havas
boalt labilen bir fanus iinde terazisi bulunan fizik cihaz .
barparalel
* Dey direkler zerine paralel olarak tutturulmu iki tahta ubuktan olumu jimnastik arac .
barsak
* Barsak.
barsam
* Yzgeleri dikenli ve zehirli bir eit arpan bal (Trachinus vipera).
barsama
* Gzel kokulu yapraklar yemeklere konulan, nane ve yaban kekiinin ortak ad.
barud
* Koyu gri renkte olan.
barut
* Ateli silhla bir merminin atlmasna veya herhangi bir arac n f rlat lmas na yarayan, patlay c, kat madde.
barut esmeri
* Koyu esmer renkte olan (kimse).
barut f s
* Barut koymaya, doldurmaya ve muhafaza etmeye yarayan kutu, f .
barut f s gibi
* ok kzgn, sinirli ve kinle dolu kimse.
* her an olay kacak yer veya kavgaya yol aacak durum.
barut gibi
* fkeli, huysuz, sert, aksi (kimse).
* pek eki veya ac.
barut hakk
* Mermiyi istenilen uzakla atabilmek iin gerekli barut gaz basncn salamaya yetecek miktarda barut.
barut kesilmek (veya olmak)
* ok fkelenmek.
barut kokusu gelmek
* sava tehlikesi sezilmek.
barut rengi
* Koyu giri.
barutu
* Barut yapan kimse.
barutuluk
* Barut yapma veya alp satma ii.
baruthane
* Barut yaplan veya saklanan yer.
barutla oynamak
* tehlikeli ilerle uramak.
barutluk
* Barut saklanan kap veya yer.
baryum
* Atom say s 56, younluu 3.78 olan, doada en ok baryum slfat ve baryum karbonat olarak bulunan,
havada abuk oksitlenen, gm renginde, kat ve basit bir element. Ksaltmas Ba.
baryum karbonat
* Karbondioksidin, barit zerine etkisiyle elde edilen beyaz bir kat.
baryum slfat
* Baritin.
bas
* En kaln erkek sesi.
* Sesi byle olan sanat.
* En kaln sesli orkestra algs.
bas (veya bas git)
* ekil, yr, git, defol!.
bas bariton
* Bas n kamad ince tonlara kabilen, buna ramen basn indii kaln ve tok tonlara inemeyen sesi olan
sanat.
bas bas
* Barmak fiili ile kullanlarak barn yksek sesle olduunu anlat r.
bas tutmak
* ince sesli alglara tek perdeden elik etmek.
basak
* Merdiven.
basakl
* Merdiveni olan.
basaks z
* Merdiveni olmayan.
basamak
* Bir yere karken veya bir yerden inerken bas lan ve art arda gelen, birbirinden belirli aral klarla ykselen
dz yzeylerden her biri.
* Derece, aama, kerte.
* Bir amaca ulamak iin yararlanlan kii, durum veya yer.
* (aritmetikte) On kuralna gre yazlm bir saynn, her rakam nn bulunduu sra, hane.
* (cebirde) Bir tam denklemde bulunan bilinmeyenin en yksek kuvveti.
basamak basamak
* Yava yava (ykselme veya inme).
* Derece derece.
basamak yapmak
* bir durumu daha ykseine erimek iin ara olarak kullanmak.
basamakl
* Basama olan, basamak basamak olan.
basar
* Gz.
* leriyi grme, alg lama yetisi.
basar
* Merdivenin ayakla baslan yzeyi.
basar
* Grme ile ilgili.
basarna
* Bir cismin bir yann kaldrala ykseltme ii.
* Dalyann kapak yeri.
basbaya
* Al landan, bilinenden hibir deiiklii olmayan.
basen
* Omurgann bel ile kala arasndaki blm.
* Ktasal uzantdan okyanus ortas s rtlarna kadar devam eden ve 4000-5000 m derinlii olan deniz dibi.
bas
* Resim kliesi, dkme harf, ta kal p kullanarak makine yard m ile kda ve bez gibi eylere yaz , resim
karmak ii, tab.
basc
* Kitap, dergi gibi eyleri basan kimse, tbi.
basclk
* Bas c olma durumu veya basc nn ii.
bask
* Bas lm , yasslam.
* ok yksek olmayan, alak.
* Ksk.
basklatrma
* Bas klatrmak ii.
basklatrmak
* Bas k durumuna getirmek.
baskl k
* Bas k olma durumu.
* Bir elipsin byk ve kk eksenleri arasndaki fark n byk eksene oran .
basla
* Bas mc lkta, provalarda "basn z, bas lsn" anlamlarnda kullanlan terim.
basla vermek
* prova hlindeki bir kitabn veya herhangi bir yaz nn bas ma uygun olduunu bildirmek.
basl
* Bas larak yerletirilmi.
* Bas m evinde baslm, matbu.
basl
* Bas lmak ii veya durumu.
baslma
* Bas lmak ii.
baslma dayan m
* Dokusunu basarak ezmeye alan d etkilere aac n gsterdii diren.
baslmak
* Basmak iine konu olmak veya basmak ii yaplmak.
basm
* Bas sanat, tabaat.
* Bas ii, tab, tipografya.
basm evi
* Bas ii yaplan yer, matbaa.
basmc
* Bas m evi ileten kimse, matbaac.
basmcl k
* Bas m evi iletme ii, kitap basma ii, matbaacl k.
basn
* Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda kan yaynlarn btn, matbuat.
basn ataesi
* Resm veya zel kurum ve kurulularda, yabanc temsilciliklerde basn ile ilgili konular dzenleyen yetkili
ve sorumlu kimse.
basn bildirisi
* Bas n yayn organlarna bilgi vermek amacyla yetkili kurum veya kiiler tarafndan haz rlanm yazl
aklama.
basn dnyas
* Grsel ve yazl basn organlar ile burada grevlilerin tm.
basn kart
* Meslei basn ileri olan kimselerin ta d kimlik belgesi.
basn zgrl
* Gr ve dnceleri bas n ve yayn yoluyla aklayabilme ve yayabilme hakk.
basn toplant s
* Yetkili veya ilgili bir kimsenin, bir konu veya eitli konular zerinde aklamada bulunmak iin
gazetecilerle yapt toplant.
basn yasa
* Bas n yayn organlarnn bir konu hakk nda yayn yapmasn kstlayp engelleme.
basn
* Bir yzey zerine etkide bulunan gcn yz lm birimine den miktar, tazyik.
basnlama
* Bas nlamak ii.
basnlamak
* Hava tat aralarnda, insan organizmas iin yeterli basn dzeyini salamak veya ayarlamak.
basnl
* Bas n yklenmi olan.
basnl su
* Bas n yklenerek fk rtlma dzeyine getirilmi su, tazyikli su.
basnler
* Hava basncn lerek yer ykseltilerini ve hava deiimlerini tespit etmek iin kullanlan alet, barometre.
basnlm
* Hava basnc lmlerini inceleyen birim.
basler
* Buharn veya herhangi bir gazn bulunduu kab n yzeyine yapt basnc belirleyen alet.
* Akkanlar n basncn len ara.
basp gemek
* nde gideni gemek.
* nem vermeyerek uramamak.
basp gitmek
* birdenbire gitmek, aklna koyduu eyi yapmak zere bulunduu yerden uzaklamak, ekip gitmek.
basrgama
* Bas rgamak ii.
basrgamak
* Arlk kmek veya basmak.
* Kbus kmek.
basrganma
* Bas rganmak durumu.
basrganmak
* zerine arlk basmak, kbus kmek.
bas
* Basmak ii.
basil
* Bakterilerin omak biiminde ince uzun olan tr.
basiret
* Doru gr, uza gr, sezi , uyankl k, anlay, kavray, dikkat, sagr.
basireti balanmak
* iyi dnemez, gerei gremez bir duruma dmek.
basiretli
* Gerei grebilen, uza grebilen, basireti olan, sagrl.
basiretsiz
* Gerekleri grebilmekten uzak, ileri ve uzak grl olmayan, sagrsz.
basiretsizlik
* Gerekleri, ileriyi ve uza grememe, sagrden yoksun olma.
basit
* Yaplmas veya anlalmas kolay olan, kark olmayan, baya.
* Sssz, gsterisiz.
* Bilgi ve grgs snrl olan, baya, grgsz.
* Her zaman rastlanan, zellii olmayan, olaan.
* Kolay.
basit cisim
* Maddesi tek elementten olumu cisim.
basit cmle
* Tek yarg bildiren cmle.
basit faiz
* Faizleri zerine eklenmemi ana paraya belli bir dnem sonunda verilen faiz.
basit kelime
* Anlaml olarak daha kk paraya blnemeyen, kk durumundaki kelime, yaln kelime.
basit kesir
* Pay paydasndan kk olan kesir.
basit renk
* Bimeden geen beyaz n ayrld renklerden her biri.
basite
* Basit olarak, kolay tarafndan.
basite indirgemek
* basitletirmek, sade bir biime dndrmek,basite irca etmek.
basitleme
* Basitlemek ii.
basitlemek
* Basit duruma gelmek.
basitletirme
* Basitletirmek ii.
basitletirmek
* Gereksiz ayrntlardan artarak sade duruma getirmek.
basitlik
* Basit olma durumu.
Baska
* spanya'nn Bask blgesinde kullanlan dil.
basket
* Basketbolda kazan lan say .
basket yapmak
* basketbolda say kazanmak.
basketbol
* Beer kiilik iki tak m arasnda topu 3 m ykseklikteki karl kl duran a geirilmi iki sepetten birine
sokup say kazanmak esas na dayanan bir oyun.
basketbolcu
* Basketbol oyuncusu.
basketbolculuk
* Basketbol oynama veya oynatmak ii.
basketi
* Basketbol oyuncusu, basketbolcu.
bask
* Bir eserin basl biimi veya durumu.
* Bas says.
* Bir eserin baslarak tekrarlanan her bir kezi.
* Giysinin iine kvrl p dikilen kenar .
* Hak ve zgrlkleri kstlayarak zor altnda bulundurma durumu, tazyik.
* Bir maddeyi s k p ezen alet, pres.
* Belirli ruh etkinlik ve sreleri, kiinin istei d nda bilinaltna itmesi veya bu itilenlerin bilince kmasn
nleme durumu.
* Kar tak m oyuncusunun hareketini ve sonu almas n engellemek amacyla uygulanan yak n savunma
durumu.
bask altnda tutmak
* zgrln engellemek, kstlamak.
bask grubu
* Bir iin yaplmasnda, gerekletirilmesinde veya tamamlanmasnda bask oluturan g.
bask kalb
* Kitap kaplarna sslemeler basmak iin kullan lan kalp.
bask resim
* Gravr teknii ile yaplan resim, kazma resim.
bask yapmak
* bir kimseyi bir ii yapmaya zorlamak, zor kullanmak.
baskc
* lenecek kumalar zerine kalplara resim basan kimse.
* Matbaacl kta bask i lerini yapan kimse.
* Kstlay c.
baskcl k
* Baskc nn ii.
baskda kalmak
* yamur yad ktan sonra topran st ksm sertleerek tohumlar fidelenip toprak stne kmak.
baskl
* Basks olan.
baskl k
* Bir masadaki ktlarn umamas iin zerlerine konulan zel biimdeki arlk.
baskn
* Su iledii veya sulularn bulunduu sanlan bir yere ans zn girme.
* Ksa sreli, beklenmedik saldr .
* (sertlik, zorluk bak m ndan) stn.
baskn basanndr
* dman gafil avlayp saldran taraf sava kazanr.
baskn kmak (veya gelmek)
* (karlat rma konusu olan kimseyi) gemek, stnln gstermek.
baskn vermek
* an ve habersiz girmek, saldr da bulunmak.
baskn yapmak
* su ilendii veya sulularn bulunduu sanlan bir yere ans zn girmek.
* dmana ans zn saldrmak.
* ans zn konuk gelmek.
baskna uramak
* dmann beklenmedik bir saldrs yla karlamak.
* bir yerde su st yakalanmak.
* beklenmedik bir zamanda konuklar gelmek.
basknc
* Baskn yapan kimse.
basksz
* Hak ve zgrlkleri kstlanmam.
* Disiplinsiz.
* Terbiyesiz, ahlks z.
basksz bymek
* serbest bir eitimle yetimek.
basklrnet
* Kal n sesli klrnet.
baskl
* ounlukla bir ktleyi ok daha kk bir ktle yardmyla tartmaya yarayan alet.
* ki kolu sra ile kalkp inebilen, ortasndan veya ularndan birine az ok yak n deimez bir noktaya
dayanan kald ra.
basma
* Basmak ii.
* zerinde bas ile yap lm renkli biimler bulunan pamuklu kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
* Gazete, dergi, kitap gibi bas ile hazrlanm yazl eyler, matbua.
* Bas lm , matbu.
* skambil k d ile oynanan bir oyun.
* Gbre, tezek.
basma kal b
* Kitap, kuma gibi eylerin bask s iin hazrlanan kal p.
basmac
* Basma yapan veya satan kimse.
* Pamuklu, tlbent vb. zerine kal pla desen basan kimse.
* Boha ile kylerde eya satan kadn, bohac.
basmacl k
* Basma alm satm.
* Pamuklu, tlbent vb. zerine kal pla desen basma i i.
* Matbaacl k.
basmahane
* Basma yaplan i yeri.
basmak
* Vcudun a rln verecek biimde ayak tabann bir yere veya bir eyin zerine koymak.
* (kk ocuklar iin) Ayakta durabilmek.
* Bir eyi, zerine kuvvet vererek itmek.
* S ktrarak yerletirmek.
* Bas ii yapmak, tabetmek.
* rtmek, brmek, kaplamak.
* Bir ey zerinde kalp, mhr gibi bir arala iz yapmak.
* Baskn yapmak.
* Baz isimlerle birlikte sertlik, ar lk anlamlar nda yardmc fiil olarak kullanl r.
* Bir kimse bir yaa girmek.
* evreyi kaplamak, kmek.
* Bas n yaparak sv ve gazlar itmek.
* Kmes hayvanlar kulukaya yatmak.
* Bir eyin etkisinde kal p eziklik, znt ve arlk duymak.
basmakalp
* zgnl olmayan, deiiklik gstermeyen, bilineni tekrarlayan, harclem, klie.
basmakalplamak
* Basmakalp durumuna gelmek.
basmal
* Basma zellii olan.
basmalk
* zerine baslacak ey.
basso
* En kaln erkek sesi.
* En kaln sesli orkestra algs.
bastana salatas
* Domates, taze soan, yeilbiber, maydanoz, nane ve limon suyu kullanlarak yap lan bir salata tr.
bastarda
* Bkz. batarda.
bast
* Kyma ile piirilmi sebze.
* Bastrma.
bastbacak
* Bacaklar ksa veya arpk (kimse).
* (ocuk iin) Yaramaz.
bast yerde ot bitmez
* gittii yere uursuzluk gtrr, gittii yerin bereketini kurutur.
bast yeri bilmemek
* ok sevinmek.
* ak nlktan nerede olduunu seememek, durumunu kontrol edememek.
bastk
* Pestil.
bastrak
* Yol yapm nda akl, kum, curuf gibi maddeleri ezmeye ve skt rmaya yarayan alet.
bastrk
* Kapy arkadan bastrmak iin kullanlan aa dayak.
* Arlk, bask, yk.
bastrlma
* Bastrlmak ii.
bastrlmak
* Bastrmak iine konu olmak.
bastrm
* Ruh dnyasnda oluan tepkimelerin bilin dna yansmas.
bastrma
* Bastrmak ii.
* Bast .
bastrmak
* Basmak iini yaptrmak.
* Zararl bir olay nlemek.
* stnln gstermek.
* Bir kuman kenarn kvr p dikmek.
* Gidermek.
* (cevap iin) Hemen yetitirmek.
* Anszn birinin yanna gitmek.
* Birdenbire ve pek ok etkisini gstermek.
* Kmes hayvanlarn kulukaya yat rmak.
* Bask yapmak, zerine iyice dmek.
bastika
* Bir yelken serenine veya herhangi bir aaca alan delik.
baston
* Yrrken dayanmaya yarayan aa veya metalden yap lan ara.
* Geminin ba taraf ndaki yat k direin (cvadrann) d arya doru uzanan paras .
baston francala
* nce, uzun ekmek.
baston gibi (veya baston yutmu gibi)
* dimdik duran veya yryen (kimse).
bastoncu
* Baston yapan veya satan kimse.
bastonculuk
* Baston yapma veya satma ii.
bastonlu
* Bastonu olan.
bastonsuz
* Bastonu olmayan.
basur
* Kal n barsan alt blmnde ve anste toplardamarlar n genilemesiyle oluan varis, hemoroit.
basur memesi
* Anste genileyip meme gibi uzam damar yn.
basur otu
* Dn ieigillerden, nemli ormanlarda biten, kklerinde basur memelerine iyi gelen bir madde bulunan,
sar iek aan kk bir bitki (Ranunculus ficaria).
basurlu
* Basuru olan, hemoroitli.
basbadelmevt
* lmden sonra dirilme.
basya
* Sapotgillerden, tohumlarndan sabunculukta kullan lan bir ya elde edilen, Asya'da yetien bir aa (Basia).
ba
* nsan ve hayvanlarda beyin, gz, kulak, burun, az gibi organlar kapsayan, vcudun st veya nnde
bulunan blm, kafa, ser.
* Bir topluluu yneten kimse.
* Balang.
* Temel, esas.
* Arazide en yksek nokta.
* Bir eyin genellikle toparlaka ucu.
* Bir eyin ular ndan biri.
* Kasaplk hayvanlarda ve baz yiyeceklerde tane.
* Para deitirirken verilen veya alnan stelik, sarrafiye.
* Bir eyin yakn veya evresi.
* "Ba" kelimesi birok deyimde "z varlk, kendisi" anlamn tayan bir zamir niteliindedir.
* nem veya ynetim bakmndan ileride olan, en nemli, en stn anlam nda birleik kelimeler yapar.
* Grete pehlivanlar n ayrld klar be derecenin en yksei.
* "... ba na" adlardan sonra ve nicelik anlatan kelimeden nce gelerek letirme anlam verir.
* Deniz teknelerinde n taraf.
* En u, yksek nokta veya en n.
ba
* ban.
ba arlk
* Ar s klet.
ba ar s
* Ba n armas, bata oluan rahatszlk.
* Srekli sknt yaratan durum veya kimse.
ba ar s olmak
* sknt vermek, uratrmak.
ba ar tmak
* tedirgin etmek, bkknlk vermek, can skmak.
ba alamamak
* ok uratran bir konu yznden vakit ve frsat bulamamak.
ba almak
* frsat bulmak.
ba aa
* Ba aa gelmek zere.
ba aa dmek
* kiiliinden kaybederek toplum iindeki durumu sarslmak.
ba aa etmek
* tersine evirmek.
ba aa gelmek
* tepesi st dmek.
ba aa gitmek
* srekli zarar grmek veya ktlemek.
ba aa gitmek
* ileri ters gitmek, srekli zarar etmek.
ba balamak
* ba na bir rt rtmek.
* baak vermek.
* birine veya bir eye balanmak, intisap etmek.
ba ba
* ocuklarn "Allaha smarladk" anlam nda ellerini balarna gtrmelerini salamak iin sylenir.
ba baa
* Birlikte, beraberce.
ba baa (veya kafa kafaya) vermek
* iki veya daha ok kimse bir kenara ekilip konumak.
* dayanmak.
ba baa brakmak
* birinin, bir eyle veya bir kimseyle yalnz kalmas n salamak.
ba baa kalmak
* biriyle veya bir eyle yalnz kalmak.
ba baa olmak
* birlikte bulunmak, beraber yaamak.
ba bels
* S knt , znt veren.
ba bezi
* Mendil.
ba ba
* Ustura.
ba biti
* Bkz. bit.
ba bulmak
* (al verite) kazan brakmak.
ba ana
* Kafa tas .
ba ekmek
* n ayak olmak.
ba evirtmek
* ba arkaya doru dndrtmek.
* birinin arkasndan hayranl kla bakmak.
ba dndrmek
* baardan, gururdan, sevinten ok mutlu duruma getirmek, ar heyecanland rmak.
ba dndrc
* (abuklukta) olaanst, a r.
* baygnlk verici.
ba dndrc
* akna, serseme evirici.
ba dnmesi
* Gz kararp decek gibi olma.
ba edebilmek
* bir kimseyi yola getirmeye veya bir eyi yapmaya gc yetmek.
ba emek
* sayg gstermek iin ba eerek selmlamak.
* direnmekten vazgeip buyruk altna girmek, ink yat etmek.
ba elde iken
* lmeden, yaarken sa iken.
ba etmek (veya edememek)
* gc yetmek (yetmemek), baar kazanmak (kazanmamak).
ba gelmek
* yenmek, gc yetmek.
ba gstermek
* belirmek, ortaya kmak, zuhur etmek, vuku bulmak.
ba gz etmek
* evlendirmek.
ba gz olmak
* evlenmek.
ba kaldrma
* ba kaldrmak ii, isyan.
ba kaldrmak
* ayaklanmak, ynetime kar gelmek, isyan etmek.
* iyice comak, kabarmak.
ba kaldrmamak
* Bkz. ban kald rmamak.
ba kesmek
* selm iin ba emek.
ba k vurmak
* batan gelen dalgalarla gemi, ba ve k zerinde inip kalkmak.
ba k rl r fes iinde, kol krl r yen iinde
* aile iindeki, arkadalar arasndaki uyumazl klar yabanc lara duyurulmamal dr.
ba komak (koymak)
* bir ey uruna lm gze almak.
ba komak
* bir ii baarmak iin al mak.
ba nereye giderse, ayak da oraya gider
* kkler byklerin izinde gider, her ite onlar rnek tutarlar.
ba ol da, istersen soan ba ol
* kk bir ite de olsa, bata olmak nemlidir.
ba olan bo olmaz
* bir yerde ba olan kimse tad deer dolay syla o yere gelmitir.
* i bandaki kiinin ii oktur.
ba rts
* Bkz. bart.
ba sal
* len bir kimsenin yaknlarna sylenen ilgi ve yak nlk anlatan sz.
ba sal dilemek
* len bir kimsenin yak nlar na ilgi ve yak nlk anlatan sz sylemek.
ba sallamak
* karsndakinin her szn uygun bulur grnmek.
ba tac
* ok sevilen, ok yksek tutulan (kimse veya ey).
ba tac etmek
ba tac etmek
* ok sevmek ve saymak, el stnde tutmak.
ba tutamamak
* rzgr, frt na yznden, yapl ndaki veya ykseliindeki bir bozukluk sebebiyle gemi dmene uymamak,
rotadan kmak.
ba tutmak
* eleba olmak.
ba ucu
* Yatlan bir yerin ba konulan yn veya yak n.
ba ucu kitab
* S k s k yararlan lan, ana bilgileri veren, deerini hi yitirmeyen eser.
ba stnde tutmak
* ok iyi arlamak.
ba stnde yeri var
* byk bir sayg ve ilgi ile kar lanr veya a rlan r.
ba stne
* bir dilein yerine getirileceini itenlikle belirtmek iin "peki" anlamnda kullanlan sz.
ba vermek
* (ban) olgunlamak.
* (buday vb. bitkiler) baak balamaya balamak, baak olumak.
* (gemi, kayk) dndrmek, evirmek.
ba yakmak
* kt duruma drmek.
ba yapmak
* (kuafr) sa bak m ve tuvaleti yapmak.
ba yarl r (k rl r) brk (fes) iinde, kol kr lr krk (yen) iinde
* aile iindeki kiilerin anlamazl klar aile iinde kalmaldr.
ba yarma
* Vida yap m nda kullanlacak olan perinlerin balarna tornavida yerleri amak ii.
ba yast
* Yatakta ban altna konulan yastk.
ba yemek (ban yemek)
* birinin lmne veya yok olmasna sebep olmak.
* birinin g duruma dmesine yol amak.
baa ba
* birinden stn olmadan.
baa ba
* Eit durumda, dengeli olarak.
baa ba gelmek
* eit olmak, denk olmak.
baa ba noktas
* bir yabanc paran n veya deerli k dn piyasa deeri ile stnde yazl deerin ayn olmas durumu.
baa kmak
* glkler karan biriyle olan iini, kendi istedii yolda sonulandrabilmek.
baa kmak
* bir eye gc yetmek.
baa gemek
* en stn yeri almak.
baa gelen ekilir
* aresiz durumlara dldnde insann kendini zntye kaptrmayp bu durumlara katlanmas nn olaan
ve doru bulunduunu anlat r.
baa gelmek
* (kt bir duruma) uramak.
baa gremek
* yal grete, en usta pehlivanlar bapehlivanlk iin yarmak.
* en stn sonucu elde etmek iin mcadele vermek.
baa vermek
* dei toku yaparken ste baz eyler vermek.
baaa
* Boyuna dikey ynden kesilmi olan ve yl halkalar ember biiminde grnt veren aa.
Baak
* Zodyak zerinde Aslan ile Terazi burlar arasnda bulunan burcun ad, Zodyak.
baak
* Arpa, buday, yulaf gibi ekinlerin taneleri tayan klkl ba .
* Tarlalarda, balarda dklm veya tek tk kalm olan rn.
baak balamak (veya tutmak)
* arpa, buday, yulaf gibi ekinlerde baak olumak.
baak toplamak
* tarlalarda kalm baaklar veya balarda dklm meyveleri toplamak.
baak
* Tarlalarda kalm baaklar veya balarda dklm meyveleri toplayan kimse.
baakk
* ieklerde baa oluturan iek demeti veya topluluu.
baaklama
* Baaklamak ii.
baaklamak
* Tarlalarda, balarda kalm dkntleri toplamak.
baaklanma
* Baaklanmak durumu.
baaklanmak
* Baak balamak, tutmak.
baakl
* Baa olan (ekin).
* Arka ucu baka biimde olan (ok).
baaktr
* Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli erkek oyuncu.
baaktrlk
* Baaktrn ii veya meslei.
baaktris
* Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli kadn oyuncu.
baaktrislik
* Baaktrisin ii veya meslei.
baalt
* Yal grete pehlivanlar n ayrld be derecenin ikincisi.
* Gemilerde tayfa ve erlerin ba taraftaki koular.
baar
* Baarmak ii veya baarlan i , muvaffakyet.
baar gstermek (veya kazanmak)
* baarmak.
baar l
* Baar gsteren, muvaffakyetli.
* Baarlm, stesinden gelinmi.
* Baarl bir biimde, baar gstererek.
baar lma
* Baarlmak ii.
baar lmak
* Baar ile sona ermek.
baar m
* Elde edilen bir baar.
* Bir sporcunun yapabilecei en iyi derece, takat sn r, performans.
baar s z
* Baar gstermeyen, muvaffakyetsiz.
* Baarlamayan, muvaffakyetsiz.
* Baar gstermeyerek.
baar s z olmak
* baar salayamamak, baar gsterememek.
baar s zl a uramak
* baars z olmak.
baar s zl k
* Baarsz olma durumu, muvaffak yetsizlik.
baarma
* Baarmak ii.
baarmak
* Bir ii istenilen biimde bitirmek, muvaffak olmak.
baasistan
* En st derecedeki asistan.
baasistanlk
* Baasistan olma durumu.
* Baasistann grevi.
baat
* Benzerleri aras nda g ve nem bakmndan bata gelen, hkim, dominant.
baat karakter
* Bir melezde her zaman ortaya kan karakter.
baatl k
* Baat olma durumu, hkimiyet.
baatl k yasas
* Irk karmasnda gl z yap nn sonraki soylardan stn geldiini kan tlayan yasa.
babakan
* Hkmet bakan ; bakanlar kurulunun ba, kabinenin ba , bavekil.
babakanl k
* Babakan olma durumu ve babakann grevi.
* Babakan n makam .
* Babakan ve grevlilerinin alt daire.
babayi
* Bir da t m iinde btn bayilerin bal bulunduu ana bayi.
babu
* Eski Trklerde ba, bakan, komutan.
* Osmanl mparatorluunda sava zaman baka birliklerden ayrl p bir araya getirilerek oluturulan birliin
veya milis glerinin komutan.
baavu
* Astsubay baavu.
* Yenieri ocann avuu.
baavuluk
* Astsubay baavu rtbesi.
ba
* i ba .
* i veya pimi koyun, kuzu, s r ba satan kimse.
ba k
* ieklerin erkek organlarnda iek tozunu ta yan torback, haefe.
badanman
* Dan manlarn ba .
badanmanl k
* Badan man n ii veya grevi.
badekorcu
* Dekorcular n ba, dekor hazrlamada en st sorumlu.
badekorculuk
* Badekorcunun ii veya meslei.
badizgici
* Bir bas m evindeki dizgicilerin ba, bamrettip, sermrettip.
badizgicilik
* Dizgicilerin ba .
badmenci
* Dmencilerin ba.
badmeni
* Gemi veya teknelerin bana yerletirilen ve iyi bir manevra salayan dmen.
baefendi
* Devlet dairelerinde k demli memur, baktip.
baeksper
* Eksperlerin ba .
baeser
* Kendi trnde en mkemmel eser, bayapt, aheser.
baeski
* En k demli kimse.
* Yenieri blklerinin en kdemsiz subay ve erlerinin en kdemlisi.
bafiyat
* En iyi rn iin tespit edilen fiyat.
bagardiyan
* Gardiyanlarn ba .
bagarson
* Garsonlarn ba, metrdotel.
bagarsonluk
* Bagarson olma durumu.
* Bagarsonun ii, metrdotellik.
bagedikli
* En yksek rtbeli astsubay.
bahakem
* Yar may veya oyunu yneten hakemlerin ba.
bahekim
* Bir hastahaneyi ynetmekle grevlendirilen hekim, batabip, sertabip.
bahekimlik
* Bahekimin grevi.
* Bahekimin makam .
bahemire
* Bir klinik veya hastahanede hemireleri ynetmekle grevlendirilmi hemire.
bahemirelik
* Bahemire olma durumu.
bahostes
* Hava yollarnda hosteslerin en deneyimlisi ve yaplan sefer boyunca hizmetten sorumlu kimse.
ba ak
* rt veya apka ile ba rtlmemi.
ba armak
* bir iten dolay sorumlu duruma dmek.
ba balanmak
* biri evlendirilmek.
* birini yanda olarak kazanmak, kendi yan nda tutmak.
ba bal
* Serbest olmayan.
* Evli.
ba belda
* zlmesi g, s k ntl bir durumda.
ba belya girmek (veya uramak)
* skc , zc bir durumla karlamak.
ba btn
* ei hayatta olan (kar veya koca).
ba atlamak
* ba ok ar mak.
ba ekmek
* herhangi bir konuda nde gitmek, n ayak olmak.
ba dara dmek
* sknt ya girmek.
ba daralmak
* (para ynnden) sknt ya, darl a dmek.
ba darda kalmak
* paraszl ktan dolay sknt da olmak.
ba derde girmek
* sknt l bir duruma dmek.
ba dertte
* zlmesi g, s k ntl durumda.
ba devletli
* Talihli, baht ak.
ba dimdik
* Onurlu, gururlu.
ba din
* Kayg s z ve tasas olmayan.
ba dnmek
* insana, eyan n dnmesi, ayan n alt ndan yerin ekilmesi gibi bir duygu gelmek.
* sknt yaratan bir durum karsnda bunalmak.
* grkemli bir ey kar s nda armak.
* para veya mevki sebebiyle arp marmak.
ba dumanl
* Doruunu sis brm (da).
* Sevdadan veya ikiden sarho.
ba ge ermek (veya demek)
* beklenmeyen bir mutlulua ermek.
ba havada
* sevinli.
ba ho olmamak
* bir eyden holanmamak.
ba iin
* "ocuumuzun ba iin", "annenizin ba iin" gibi szlerde deerli bir kii ortaya konarak kullanlan ant
veya yalvarma sz.
ba kalabal k
* yannda bir ii konuamayacak kadar ok kimse var.
ba kazan gibi olmak
* ba nda ok ar ve uultulu bir sersemlik olmak.
ba nra yanmak
* bakas uruna byk bir zarara uramak.
ba nnde
* uslu, evrede gz olmayan.
ba s k lmak (veya skmak)
* herhangi bir glk kar s nda kalmak, bunalmak.
ba s k ya gelmek
* herhangi bir glk kar s nda bunalmak, zor durumda kalmak.
ba taa demek
* ar bir durum kendisine ders olmak.
ba tutmak
* grltden veya zntden ba armak.
ba stnde yeri olmak
* her zaman iyi karlanmak, arlanmak.
* bir dnce veya davran uygun bulmak.
ba yasta dmek
* yorgunluktan veya gszlkten uykuya dalmak.
ba yastk yz grmemek
* yataa yatp uyumam olmak.
ba yerde
* utanla, k rg nlkla, zntyle.
ba yerine gelmek
* zihin yorgunluu gemi olmak.
ba yukarda
* onurlu, kibirli, kendini beenmi.
ba yumuak
* Uysal, sz dinler (kimse).
ba zapt olunmamak
* binicisini alp gtrmek.
babo
* Bir eye veya kimseye bal olmayan.
* Balanmam, serbest b raklm.
* Ynetimsiz, basksz, denetimsiz.
babo brakmak
* stnde hibir bask veya denetim bulundurmamak, kendi havasna brakmak.
babo kalmak
* bask altnda bulunmamak, kar an , greni olmamak.
baboluk
* Ba bo olma durumu.
babozuk
* Askerlerin arasna kat lm sivil sava .
* Dzensiz topluluk.
* Kargaal, kark, iinden k lamayan.
babozukluk
* Ba bozuk olma durumu.
* Dzensiz davran , dzensizlik, disiplinsizlik.
bakabak
* Sa dklm veya dibinden kesilmi.
* Ba n rtmeden.
bam gzm stne
* belirtilen istekleri itenlikle yapmay kabul etmeyi anlatr.
bamla beraber
* memnunlukla, seve seve.
ban sa olsun
* yak nlar ndan birini topraa vermi bir kimseye sylenen ilgi ve yak nlk anlatan sz.
bana balta kesilmek (veya olmak)
* srekli istemek, srar etmek, inat etmek.
bana bel amak
* kt bir olay dolays yla dert sahibi olmak.
bana bel almak
* bir sorunla kar lamak, kt bir duruma dmek.
bana bel olmak (veya kesilmek)
* sknt vermek, tedirgin etmek, musallat olmak.
bana bir hl gelmek
* kt bir duruma uramak.
* lm ihtimalini bildirmek iin kullanl r.
bana buyruk
* kimseden izin almaksz n diledii gibi davranan.
bana almak
* bir eyi fkeyle, nefretle geri vermek.
bana als n
* birine verilmek istenilen bir eyin fke ve nefretle geri evrildi ini anlatmak iin sylenir.
bana karmak
* martmak, ok yz vermek.
bana kmak
* birinden yz bulup ona kar pek marka davranmak.
bana orap rmek
* birine, haberi olmadan kt duruma drc davranta bulunmak.
bana dert etmek (veya amak)
* bir eyi znt konusu yapmak.
bana devlet kuu konmak
* beklemedii byk bir nimeti ele geirmek.
bana dikmek
* birini veya bir eyi korumak iin bir kimseyi grevlendirmek.
* bir iecei kab yukar kaldrarak sonuna dek imek.
bana dolamak
* musallat etmek.
bana dnyan n bels n sarmak
* byk felket getirmek.
bana ekimek
* ar yk olmak.
* stne kalmak.
bana geirmek
* ba na giymek.
* bir eyi fke ile birisinin bana vurmak.
bana gemek
* grevi alt nda bulundurmak.
* bir iin ynetimini ele almak.
* bir ii yapmaya balamak.
bana gelmek
* bir grevin bana gelmek.
* kt bir durumla kar lamak.
* beklenmedik, art c bir olay veya durumla karlamak.
bana gne gemek
* gne arpmak.
bana i amak
* uratr c ve zc bir iin kmas na yol amak.
bana i karmak
* istenilmeyen veya uratrc bir ie yol amak.
bana i kmak
* boa gitmeyen ve beklenmedik bir i veya olayla karlamak.
bana kak n etmek
* yaplan bir iyilii srekli olarak syleyerek b ktrmak.
bana kakmak
* yaplan bir iyilii yzne vurarak birini zmek.
bana kalmak
* istemedii hlde bir ii yapmak veya bir kimseye bakmak zorunluu ile karlamak.
bana kan kmak
* fkelenmek, hiddete kap lmak, kontroln yitirmek.
bana karalar balamak
* ok kederlenmek.
bana oturmak
* Bir ii yapmaya balamak, ie koyulmak.
bana sarmak
* birine musallat etmek.
bana ta etmek
* ok deer vermek, ilgi gstermek.
bana ta dmek (veya yamak)
* felkete uramak.
bana vur, az ndan lokmasn al
* uysal ve sessiz kimseler iin kullanl r.
bana vurmak
* (itii iki) ne yaptn bilemez bir duruma drmek.
* (gaz veya scaktan) ba armak.
bana ykmak
* harap etmek, zor durumda b rakmak.
banda
* (bir eyin) srada nde olan, nde geleni.
banda beklemek (veya durmak)
* yannda durup gzetlemek.
banda deirmen evirmek
* grlt ile tedirgin etmek.
banda kavak yeli esmek
* (gen iin) sorumluluk duygusundan uzak, zevk, elence peinde komak.
* gereklemeyecek eyler dnerek vakit geirme.
banda olmak
* ayn sk nt l durumda bulunmak.
banda olmak
* yneticisi olmak.
banda paralansn
* yaplan bir iyilik ok sylendiinde o iyiliin artk istenmediini belirten bir sz.
banda torbas eksik
* eek gibi bir adam.
bandan almak
* kurtulmak, sorumluluu atmak.
bandan aa kaynar sular dklmek
* zntl veya kt bir olay karsnda birdenbire byk bir s k nt duymak.
bandan akn olmak
* ii pek ok olmak.
bandan atmak
* yaplmas g bir ii yapmaktan kendini kurtarmak.
* srdrlmesi gereksiz grlen bir bal la, bir ilikiye son vermek.
bandan byk ilere gi rimek (veya kalkmak)
* gcnn stnde olan ilere kalkmak.
bandan gemek
* daha nce ayn duruma uram olmak.
bandan kesmek
* yaplmas istenmeyen bir ii batan engellemek.
bandan korkmak
* hayatndan kayg duymak, cezaland rlmaktan korkmak.
bandan savmak
* bir istekte bulunan szde bir sebeple uzaklatrmak.
ban artmak
* gereksiz szlerle birini bunaltmak.
* bir i iin birini tedirgin etmek, uratrmak.
ban artmamak (veya ba nz artmayay m)
* uzun uzun anlatlan bir sorunu sonuca balarken szn uzad n anlatmak iin sylenir.
ban alamamak
* bir eyden kurtulamamak.
ban alp gitmek
* izin almadan ve gidecei yeri bildirmeden gitmek, savumak.
ban atelere yakmak
* ba na byk bir dert almak.
ban balamak
* birini nianlamak veya evlendirmek.
ban beklemek
* gzetlemek.
ban belya sokmak
* birini, kt sonular verecek bir duruma itmek.
ban bir yere balamak
* birini bir ie yerletirmek, isizlikten, baboluktan kurtarmak.
ban bo brakmak
* yalnz veya serbest b rakmak.
ban atmak
* ba arsn nlemek iin aln n stnden arkaya doru earp ve benzeri eyleri epeevre balamak.
ban karmak
* (bitki iin) filizlenmeye balamak.
ban derde sokmak
* sknt l bir duruma girmek veya getirilmek.
ban dik tutmak
* onurunu korumak.
ban dinlemek
* sessiz, sakin kalmak.
ban dndrmek
* mutluluktan yar sarho duruma getirmek.
* kendine hayran brakmak.
ban duman almak
* sis kaplamak, sis brmek.
ban ezmek
* bir daha ktlk edemeyecek duruma getirmek.
ban gzn yarmak
* bir ii kt yapmak, bir ii istenildii gibi yapmamak.
ban istemek
* ldrlmesini istemek.
ban kald rmamak (veya kald ramamak)
* bir ii aralksz srdrmek.
* iyileememek, yataktan kamamak.
ban kamaya vakti olmamak (veya ban kayacak vakti olmamak)
* arada en ufak baka bir i yapamayacak kadar sk k durumda bulunmak.
ban koltuunun alt na almak
* lm gze alarak bir ie giri mek.
ban kurtarmak
* cann korumak.
* geimini salayacak bir duruma gelmek.
ban nra yakmak
* birini ar bir zarara uratmak.
ban ortaya koymak
* bir ie giriirken lm gze almak.
ban sokmak
* barnacak bir yer bulmak.
ban tatan taa vurmak
* aresiz kalarak ok piman olmak.
ban toplamak
* (kadn) san toplayp ba na bir eki dzen vermek.
ban uurmak
* Bkz. kellesini uurmak.
ban vermek
* kendini feda etmek.
ban yakmak
* g bir duruma sokmak.
ban yemek
* yok olmasna sebep olmak.
ban n altnda
* yastn n alt nda.
ban n altndan kmak
* birinin hilesiyle yaplmak.
ban n aresine bakmak
* kimseden yard m grmeden kendi iini kendi yapmak.
ban n derdine dmek
* baka bir eyle ilgilenmeyecek kadar skntl durumda bulunmak.
ban n dikine gitmek
* kendi dnce ve grnn en iyi olduuna inanarak kimsenin dn, uyars n dinlememek.
ban n etini yemek
* karsndakini bezdirinceye, b kt rncaya kadar srekli konumak veya sylemek.
ban n gznn sadakas
* baa gelecek bir bely savmak veya nlemek iin yaplan ba, zveri.
baimam
* Birden ok imam bulunan camilerde ynetici durumundaki imam.
baka
* Bilinenden ayr , deiik, farkl, zge.
* Nitelik ynnden allmn dnda bir stnl olan.
* Konu edilen, bilinenden ayr nesne ve kimse iin teklik veya okluk olarak bakas, bakalar biiminde
kullanlr.
* "Ayrca stelik bir yana" anlamlar nda -dan / -den baka biiminde kullan lr.
baka biri
* dier bir kimse.
baka ii yok mu?
* Bu ie ne diye karyor? Bu i onu ilgilendirmez.
baka olmak
* farkl olmak, deiik grnmek.
bakaca
* Ayrca.
bakafiye
* Dize balarnda ayn kelime olmamak kaydyla ayn sesleri veren kelimelerden oluan kafiye.
bakahraman
* Bir eserde barol oynayan kii, bakii.
bakalam
* Bir ktlenin fizike ve kimyaca deimesi, istihale, metamorfizm.
bakalama
* Bakalamak ii.
* Embriyon evresinden ergin olana dein bir hayvan n geirdii biim ve yap deiimleri, istihale,
metamorfoz.
bakalamak
* Baka bir varla, nitelie dnmek, deimek, farkl lk kazanmak.
* Biim deitirmek, istihale etmek.
* Ktlemek, bozulmak.
bakalatrma
* Bakalatrmak ii.
bakalatrmak
* Baka bir duruma getirmek.
bakaldr
* Ayaklanma, isyan.
bakalk
* Al lana benzememe, deiik olma durumu, deiiklik.
bakan
* Bir topluluun, bir toplantn n veya bir dernein banda bulunan kimse, reis.
* Baz lkelerde devletin ve hkmetin ba.
bakan vekili
* Bakann iini grmesi iin yerine brakt veya yetki verdii kimse.
bakan yardmcs
* Bakana yard m eden sorumlu ve yetkili kimse.
bakanlk
* Bakan olma durumu.
* Bakann grevi veya makam, reislik, riyaset.
bakanlk etmek
* bir toplant veya topluluu, bakan olarak ynetmek.
bakanlk makam
* Bakann odasnn bulunduu veya oturduu yer.
bakanlk sistemi
* Devlet ynetiminde tek bir kiinin bakanl nda hkmet etme ve devleti ynetme esasna bal siyas
sistem.
bakarakter
* Oyunun nde gelen asl karakteri , asl tipi.
bakas
* Dier bir ahs, herhangi bir kimse, dieri, tekisi.
baktip
* Bir resm dairede veya kuruluta alan ktiplerin ba , bayazman.
baktiplik
* Bir resm dairede veya kuruluta alan ktiplerin ba , bayazman.
bakent
* Baehir.
bakentlik
* Bakent olma durumu.
bakesit
* Aacn boyuna dikey ynde kesilmesi sonunda yl halkalarnn ember biiminde grnt verdii yzey.
bakilise
* Piskoposluk makam olan byk kilise, katedral.
bakii
* Bir eserin veya bir oyunun en nemli kiisi, bakahraman.
bakomutan
* Savata bir devletin btn kara, deniz ve hava kuvvetlerine komuta eden en byk komutan,
bakumandan, serdar.
bakomutanlk
* Bakomutann grevi.
* Bakomutann makam.
bakonak
* Asalan en iyi gelitii, dolaysyla en ok yararland ve yaamaktan holand konak .
bakonsolos
* En yksek derecedeki konsolos.
bakonsolosluk
* Bakonsolosun grevi.
* Bakonsolosun makam.
bake
* Bir yerde en sayg n kiinin veya byklerin oturmas iin ayr lan yer.
bakeye kurulmak
* saygn kiilere ayrlan yere oturmak.
bakumandan
* Bakomutan.
bakumandanlk
* Bakomutanlk.
Bakurt
* Rusya'daki Bakurdistan Federe Cumhuriyeti'nde yaayan Trk halk veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Bu halka zg olan, bu halkla ilgili.
Bakurta
* Bakurt Trkesi.
balhana
* Yapraklar s k , yuvarlak bal lhana (Brassica oleracea).
balama
* Balamak ii.
balama meridyeni
* Boylamlarn hesab nda balang olarak kabul edilen meridyen.
balama vuruu
* Futbolda oyuna ilk balamada veya her golden sonra topu santrada yeniden oyuna sokmada yaplan vuru.
balama!
* (ho olmayan bir sz veya davran la ilgili olarak) "tekrarlama" anlamnda emir.
balamak
* Bir ie girimek, harekete gemek.
* alr, iler, yrr duruma girmek.
* Olmak, olumak, ortaya kmak, domak.
* Grnmek.
* Etkisini gsterme.
* Ho olmayan bir davrana koyulmak.
balang
* Bir iin, bir dnemin, bir hayatn vb.nin ilk blm.
* n sz veya giri, mukaddime.
balang noktas
* Bir iin veya eyin balad yer.
* S fr saysnn, say dorusundaki yeri.
* Parametrelenmi bir yayn ularndan biri.
balang tutmak
* bir ii, bir dnemin, balad nokta veya tarih olarak kabul etmek, belirtmek.
balan lma
* Balanlmak ii.
balan lmak
* Balanmak.
balanma
* Balanmak ii.
balanmak
* Balamak iine konu olmak.
* Ba olumak.
balat lma
* Balat lmak ii.
balat lmak
* Balatmak ii yaplmak.
balatma
* Balatmak ii.
balatmak
* Balamasna yol amak.
* (birinin) Kt konumasna yol amak.
balayc
* Bir ey renmeye yeni balayan (kimse), mptedi.
balay
* Balamak ii veya biimi.
bal
* Ba olan.
bal bana
* Baka eylerden ayr olarak kendi bana, tek ba na.
bal ca
* En nemli, bata gelen.
bal k
* Genellikle ba korumak iin giyilen nesne, takke, klh, serpu.
* Hayvan koumunun baa geirilen blm.
* Bir stunun, bir direin tepelii.
* Bir yaznn, bir kitabn blmlerinin bana konulan ve konuyu ksaca tantan yaz, serlevha, antet.
* Baz blgelerde, evlenirken, damadn kaynatasna demesi grenek olan para.
* Tablalarn veya i paralarn n dzgn kalmasn salamak amac ile ba taraflar na taklan para.
* Tekerlek parmaklar nn ak l olduu ksm, top.
bal k atmak (veya koymak)
* bir yazya balk olarak ad bulmak.
bal k vermek
* baz blgelerde, evlenirken damat kaynatasna para veya mal vermek.
bal k
* Bal k yapan veya satan (kimse).
bal kl
* Bal olan.
* Antetli, anteti olan.
bal ksz
* Bal olmayan.
bamabeyinci
* Osmanl saraynda mabeyincilerin ba.
bamak
* Ayakkab, pamak.
bamakale
* Bayaz.
bamak
* Ayakkab yapan, satan kimse, pamak.
* Camilerde, giri blmnde, karlan ayakkablara bekilik eden kimse.
bamakl k
* Bamakn n ii.
bamaklk
* Padiahn anne, kz karde, k z ve hasekilerine balanan denek, has, arpal k.
* (camide) Ayakkab konulan yer.
bamal
* Anamal, sermaye, kapital.
bamisafir
* En deerli konuk.
bamuallim
* Baretmen.
bamuallimlik
* Baretmenlik.
bamubassr
* Gzetmenlerin ba olan kimse.
bamuharrir
* Bayazar, sermuharrir.
bamuharrirlik
* Bayazar olma durumu.
bamurakp
* En st dzeydeki deneti.
bamurakpl k
* Bamurakb n yapt i.
bamdr
* En st dzeydeki mdr.
bamdrlk
* Bamdrle ynetilen kurulu.
* Bamdrn alt daire.
bamfetti
* En st dzeydeki mfetti.
bamfettilik
* Bamfetti olma durumu.
bamhendis
* En st dzeydeki mhendis.
bamhendislik
* Bamhendisin yapt i veya grev.
bamrettip
* Badizgici, sermrettip.
bamrettiplik
* Bamrettibin yapt i .
bamsevvit
* Yaz msveddeleri haz rlayan ve adna msevvit denen memurlarn bakan .
banokta
* Balang noktas.
baoda
* Geleneksel Trk evinde zellikle konuklarn a rland byk ve zenli denmi oda.
baoyuncu
* Bir filmde veya tiyatro eserinde barol canlandran oyuncu.
baoyunculuk
* Baoyuncu olma durumu.
baretmen
* (ilkokullarda) Ynetimden sorumlu olan retmen, mdr.
baretmenlik
* Baretmen olma durumu.
bart
* Kadnlarn salar n rtmek iin kullandklar rt, earp.
bartl
* Ba n bart ile rtm olan (kadn).
bapapaz
* Baz kiliselerin papazlarna, teki papazlara gre bir stnlk veren unvan.
bapapazlk
* Bapapazn grevi ve makam.
* Bapapazn sorumluluunda olan blge.
baparmak
* El ve ayakta bulunan en kal n parmak.
bapehlivan
* Birok pehlivan yenerek gcn kabul ettirmi pehlivan.
bapehlivanlk
* Bapehlivan olma durumu.
bapiskopos
* Katoliklerde piskoposlarn ba olan din adam.
bapiskoposluk
* Bapiskoposun grevi ve makam.
barahip
* Manastrlarda en kdemli ve ynetimden sorumlu rahip.
barahiplik
* Barahibin grevi.
barejisr
* Baynetmen.
barejisrlk
* Baynetmenlik.
barol
* Baoyuncunun rol.
* Bir filmin veya bir tiyatro eserinin bakiisini canlandrma ii.
basavc
* En st dzeydeki savc .
basavclk
* Basavc olma durumu.
* Basavcn n grevi veya makam.
basz
* Ba olmayan.
* Yneticisi, bakan olmayan.
baszlk
* Ba veya bakan bulunmama durumu.
* Yasas ve hkmeti olmayan topluluk, erksizlik, anari.
baehir
* Bir devletin ynetim merkezi olan ehir, devlet merkezi, bakent.
bata (veya banda) bulunmak
* bir iin yneticisi olmak.
bata gelmek
* nde olmak, stn durumda olmak.
bata gitmek
* en ileri durumda bulunmak.
bata tamak
* ok sayg gstermek.
bataban
* Yunan ve Roma mimarlklarnda, stunlarn stne oturan ve iki stun arasndaki uzakln stn rten
byk, uzun ta kirilerin oluturduu blm.
batabip
* Bahekim.
batabiplik
* Bahekimlik.
batan
* ba ndan alarak, bir kez daha, yeniden.
batan aa
* Hepsi, btn, bir utan br uca kadar.
batan amak
* pek ok olmak, pek oalmak.
batan baa
* Tamamen, btnyle, hepsi bir arada.
* Ba ndan sonuna kadar.
batan karmak
* ayartmak, kt yola srklemek, doru yoldan saptrmak.
batan kmak
* ahlk bozulmak.
batan kalm (veya kalma)
* bakas tarafndan kullan lm.
batan kara etmek
* batma tehlikesi karsnda, gemi ban karaya vurup oturmak.
batan kara gitmek (veya etmek)
* sonunu dnmeyerek hesapsz, batarcas na yaamak.
batan savma
* stnkr, zen gstermeden.
batan savmac
* Bir ii yapmamak veya savsaklamak iin bahane bulma, ba ndan savma veya atma.
batan savmacl k
* Bir ii yapmamak iin bahane bulma ii.
batan sona
* Daima, her zaman.
batanmaz
* Asi, isyanc , dzen bozucu.
batanmazl k
* Anarizm.
batankara
* tc kular takmnn, batankaragiller familyasndan, Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'da yaayan, esitli
renklerde olabilen bir ku tr (Parus maior).
batankaragiller
* Omurgal hayvanlarn, tc kular tak m ndan yz kadar ku trn iine alan geni bir familya.
batarda
* Osmanl donanmasnda yer alan kadrga cinsinden bir tr sava gemisi.
bateknisyen
* En yksek dzeyde bulunan teknisyen.
bateknisyenlik
* Bateknisyenin grevi.
baucu
* Bir yerin deyinin gk kreyi kestii nokta.
baucu noktas
* Yeryzndeki bir gzlem noktasndan geen dey dorultusunun gkyzn deldii iki noktadan, ufkun
stnde olan, semtrreis.
baucu uzakl
* Gkyznde verilen bir nokta veya yld zn baucu noktasndan asal uzakl .
bauzman
* En yksek dzeyde bulunan uzman.
bauzmanl k
* Bauzman olma durumu.
* Bauzman n grevi.
balke
* Smrge imparatorluklarnda smrgelere egemen olan lke.
bast
* Geminin n blmnde apan n bulunduu yer.
baveklet
* Babakanlk.
bavekil
* Babakan.
bavekillik
* Bavekil olma durumu.
bavurdurma
* Bavurdurmak ii veya durumu.
bavurdurmak
* Bavuru ii yaptrmak, mracaat etmesini salamak, mracaat ettirmek.
bavurma
* Bavurmak ii, mracaat.
bavurmak
* Bir iin yaplmas iin bir kimsenin arac ln istemek veya bir ite bir eyden yararlanmak amacyla ona el
atmak, mracaat etmek.
* Bilgi sahibi olmak iin bir kayna kullanmak.
bavuru
* Bavurmak ii, mracaat.
* Bilgi sahibi olmak iin bir kayna kullanma, bilgiye ulama, referans.
bavurucu
* Bir i iin bavuran kimse, mracaat.
bavurulma
* Bavurulmak durumu.
bavurulmak
* Bavuru yaplmak, mracaat edilmek.
bayap t
* aheser.
bayardmc
* Bir kurum veya kuruluta grevli amirin yard mclarndan en st dzeyde olan.
bayargc
* Oyunu yneten yargclardan, anlamazlk durumunda, kararda yetki stnl olan, bahakem.
bayaver
* Yaverlerin ba olan kimse.
bayaverlik
* Bayaver olma durumu.
* Bayaverin grevi veya makam.
bayazar
* Bir gazete veya derginin bayaz lar n yazan kimse, bamuharrir, sermuharrir.
bayazarl k
* Bayazar olma durumu.
* Bayazarn grevi.
bayaz
* Gazete ve dergilerde ilk stuna veya birinci sayfaya konulan nemli yaz, bamakale.
bayazman
* Bir dairedeki yazmanlar n ba, baktip.
bayazmanlk
* Bayazman olma durumu, baktiplik.
* Bayazmann grevi veya makam.
bayemek
* Geleneksel Trk mutfanda orbadan sonra gelen en nemli yemek.
bay ldz
* ift yldzlarda byk olan yld z.
baynetmen
* Bir filmde veya tiyatro oyununda en st dzeyde ynetmenlik yapan kimse, barejisr.
baynetmenlik
* Baynetmenin ii veya meslei.
bayukar
* Bir yer alt kuyusunun st k smna gemeyi salayan geit.
bat
* Kurun borular n azn amakta kullanlan, imirden yaplm , ucu sivri bir eit takoz.
bata ka
* Glkle zorlukla.
bataa saplanmak
* iinden klmas g bir durumda olmak.
batak
* zerine basnca ken amurlam toprak.
* Hay r gelmez, yarar salamaz, batm.
* Kt durum, iinden klmaz i.
batak ulluu
* ullukgillerden, bataklklarda yaayan, rengi kahverengiye alan siyah, 30 cm uzunluunda bir ulluk tr
(Gallinago galli nago).
batak
* Borcunu dememeyi alkanlk hline getirmi olan (kimse).
* Eline geen paray batran.
batak l
* Bataklklar seven, bataklklarda yaayan (bitki, hayvan).
batak lk
* Batak olma durumu.
batakhane
* Gidenlerin dolandrld veya kt bir durumda brakld yer.
* lerin zamannda ve gereince yaplmad yer.
batakl
* Batakl olan (yer).
batakl k
* ok derin olmayan sularla rtl batak blge.
* Uygunsuz ve kt, ahlk d durum.
batakl k ard c
* Bataklk ve sk bitki rtl yerlerde yaayan kk ve tc ku (Acrocephahus palustris).
batakl k baykuu
* Baykugiller familyasndan, srt tyleri pas rengi olan, bataklklarda yaayan bir ku tr, ishak kuu (Asio
flammeus).
batakl k gaz
* Metan.
batakl k keteni
* Papirs familyas ndan, bataklklarda yetien bir bitki, pamuk otu (Eriophorum).
batakl k krlangc
* Ksa gagal, uzun kanatl , uarken deniz k rlangc n andran bir tr ku (Glareda).
batakl k kular
* Omurgal hayvanlardan hem tavuksulardan, hem yamur kularn iine alan kular s nf .
batakl k nergisi
* Avrupa ve Kuzey Amerika'da gneli su ky lar nda yetien ok yllk bir bitki (Caltha palustris).
batar
* Zatrree.
batarya
* En kk topu birlii.
* Sava gemilerinde borda toplar ve bunlarn bulunduu gverte paras.
* Birka ayg tn bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden oluan takm.
batarya atei
* Bir bataryada bulunan toplarn hep birden ate dzenine gemesi.
batarya kutusu
* Bataryan n btn olarak ta nmasn salayan sand k.
bataryal
* Batarya ile glendirilmi veya desteklenmi.
* Batarya ile alan (radyo, telefon vb.).
bateri
* Orkestrada vurma alg lar tak m , davul.
baterist
* Bateri alan kimse, davulcu.
bat
* Yeryzndeki bal ca drt ynden gnein batt yn, gn indi, garp.
* Bu ynde olan, bu ynle ilgili, garb.
* Bulunulan yere gre gnein batt ynde olan blge, garp.
* (siyas anlamda) Avrupa ve Kuzey Amerika.
* Gnein 22 Martta ve 23 Eyllde batt nokta.
bat bloku
* Bat Avrupa lkeleri ile Kuzey Amerika lkelerinin oluturduu blok.
Bat Trkesi
* Hazar Denizinin batsndaki Trk dnyasnda XIII. yzy ldan beri kullanlan ve Ouzcaya dayanan Trk
dili.
bat c
* Bat yanls olan kimse, garp.
bat cl k
* Bat yanls olma durumu, garpl k.
bat k
* (gemi iin) Batm.
bat l
* Doru ve hakl olmayan.
* rk, temelsiz.
bat l inan
* Doa st olaylara, gizli ve akl d glere, kehanetlere ar derecede bal bo inan, bat l itikat.
bat l itikat
* Bo inan.
bat l
* Bat lkeleri veya bat blgesi halkndan olan (kimse), garpl .
* Bat uygarl n benimsemi bulunan (kimse).
bat llama
* Batllamak i i, garpl lama.
bat llamak
* zellikle Avrupa lkelerinin dncede, almada, gr ve anlay ta izledikleri temel ilkeleri benimsemi
olmak, garpllamak.
bat llatrma
* Batllat rmak ii, garpllat rma.
bat llatrmak
* Batllamasn salamak, garpllatrmak.
bat ll k
* Batl olma durumu.
* Bat uygarl n benimseme, garpllk.
bat n
* Karn.
* Gbek, kuak.
Bat n
* Batniye mezhebinden olan kimse.
* rek.
Bat nye
* Grnrdeki olaylarn ardnda gizli gereklerin bulunduunu kabul eden tarikatlara verilen ad.
bat rk
* Kftelik bulgur, dvlmemi ceviz ii, soan, domates, nane, maydanoz, tahin ve limon suyu kullanlarak
yaplan, taze asma yapra veya lahanaya sarlarak tketilen bir salata tt.
bat rlma
* Batrlmak ii.
bat rlmak
* Batrmak iine konu olmak.
* Yok edilmek.
bat rma
* Batrmak ii.
bat rmak
* S vnn veya yumuak bir maddenin iine gmlmesine yol amak, batmas n salamak.
* Bir ite sermayeyi yitirmek.
* Bir kimseyi ekitirip iyice ktlemek.
* Kirletmek.
* Mahvetmek.
bat
* Batmak ii veya biimi.
bati
* Yava, ar.
batik
* Kuma, deri veya kt sslemede kullan lan bir yntem.
* Bu yntemle haz rlanm kuma.
* Bu kumatan yaplm olan (giysi).
batisfer
* Su st aralarna elik kablo ile balanm, negatif yzebilirlii bulunan dal kresi.
bati skaf
* Deniz diplerinde inceleme yapmak iin kullanlan ara.
batk
* Batk nlk, ifls.
batkn
* Borlarn deyemez duruma den, ifls etmi (kimse), mflis.
batknlk
* Borlarn deyemedii mahkeme karar ile tespit ve iln olunan tccarn durumu, ifls.
batma
* Batmak ii.
* Yklma, kme; yok olma, inkraz.
* Bir gk cisminin (Ay, Gne, Yld z vb.) ufkun alt na inmesi.
batmak
* Bir s v nn stnde iken iine gmlmek.
* (Gne, Ay, y ldz iin) Dnyan n dn dolaysyla ufkun altna inmek.
* fls etmek.
* Kirlenmek.
* Saplanmak.
* Dokunmak, incitmek.
* (tedirgin etmemesi gereken eyler iin) Tedirgin etmek.
* Hoa gitmeyen bir duruma uramak.
* Yok olmak.
* Daha kt bir duruma uramak.
* kmek.
* Yklmak egemenlii sona ermek.
batman
* Miktar blgelere ve tartlacak eylere gre deien eski bir arlk ls.
batonsale
* Tuzlu hamurdan yap lan ince uzun ubuk, tuzlu ubuk.
batz
* Harman makinesi, harman dvme makinesi.
batsat
* Ara sra, seyrek olarak tek tk.
battal
* e yaramaz, kullanlmaz.
* Al lm olandan byk.
battal edilmek
* kullanlamaz duruma getirilmek, bozulmak.
battal etmek
* kullanlamaz bir duruma getirmek.
battal olmak
* kullanlamaz, ie yaramaz duruma gelmek.
battaniye
* Yorgan yerine veya yorgan stnde kullanlan, ou ynden dokunmu kal nca rt.
battaniyeli
* Battaniyesi olan.
batt bal k yan gider
* iler kt gitti ine gre artk istenildi i gibi davranlabilir.
batur
* Bahadr.
batyal
* 200 ile 2000 m arasnda derinlii olan (deniz).
bav
* Hayvan avcl a altrma ii.
bavc
* ahin ve kpek gibi hayvanlar avc la alt ran kimse.
bavl
* Ava altrlm (hayvan).
* Avclarn, kpeklerini ava al t rmak iin kullandklar yapay ku vb.
bavl ma
* Bavlmak ii.
bavl mak
* ahin ve kpei ava alt rmak.
bavul
* Yolculukta, iine eya konulan byk anta.
bavul ticareti
* Gmrksz ve vergisiz ithaline izin verilen eyay yabanc lkelerden satn alp, bavul veya antalarla yolcu
beraberinde s nrdan geirerek i piyasada deerlendirmek ii.
bavulcu
* Bavul yapan veya satan kimse.
bavullu
* Bavulu olan.
Bavyeral
* Bavyera halkndan olan (kimse).
bay
* Paras, mal ok olan, zengin (kimse).
bay
* Bey yerine kullanlan bir unvan.
* Erkek zel adlar yerine kullan lr.
baya
* Aa lk, pespaye.
* Kibar olmayan, basit ad, s radan, amiyane, banal.
* Her zamanki gibi olan, hibir zellii bulunmayan.
* Hemen hemen, deta.
* Gerekten, ok, olduka, epey.
* ok iyi, pekl.
baya kamak
* (sz, davran , giyini iin) yakmamak, uygunsuz olmak.
baya kesir
* Ondalk olmayan kesir.
bayalama
* Baya lamak durumu.
bayalamak
* Baya bir durum almak, baya bir duruma girmek.
bayalat rma
* Baya lat rmak ii.
bayalat rmak
* Baya lamasna sebep olmak.
bayal k
* Baya olma durumu veya bayaca davran.
bayan
* Han m yerine kullanlan bir unvan.
* Kadn zel adlar yerine kullanl r.
* E, kar .
bayat
* Taze olmayan.
* Gncelliini, nemini, zelliini yitirmi , ok sylenmi.
Bayat
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bayat
* Azer ve Trkmen halk iirinde mani trne verilen ad.
bayat
* Klsik Trk mziinde uak drtlsne buselik belisi katlmasyla yaplm eski bir makam.
bayataraban
* Araban ve bayat makamlarndan oluturulan bir birleik makam.
bayatbuselik
* Bayat makamn n buselik belisi veya drtls ile sona ermesinden oluan bir birleik makam.
bayatlama
* Bayatlamak durumu.
bayatlamak
* Bayat duruma gelmek, tazeliini yitirmek.
bayatlatma
* Bayatlatmak ii.
bayatlatmak
* Tazeyken kullanmayp bayatlamas iin bekletmek.
bayatlk
* Bayat olma durumu.
bayats
* Bayatlamaya balam .
bayatsmak
* Bayatlamaya yz tutmak.
baygn
* Baylm, kendinden gemi.
* Szgn.
* Gnl vermi.
* nsan kendinden geirir gibi olan.
* Ylm, dklm.
baygn baygn bakmak
* kendinden gemi bir ekilde, evreye gz gezdirmek.
* hayranlkla seyretmek.
baygn dmek
* ok yorulmak.
baygnlama
* Bayg nlamak ii.
baygnlamak
* Bayg n duruma gelmek.
* (gz iin) Szlmek.
baygnlk
* Bayg n olma durumu.
* Duyumlarn durmas, kan dolam nn ve solunum grevlerinin duraklamas, vcudun kmldanamamas
gibi fizyolojik aksamalarla beliren kendinden geme durumu.
baygnlk geirmek
* baylmak.
* ok heyecanlanmak, tellanmak.
baygnt
* Bayg nlk.
* pek bceklerinin sindirim organlarnda grlen ve yemden kesilmelerine yol aan bir hastalk; bu sebeple
koza yapamama durumu.
bayla bayla
* steyerek, istekle, ok isteyerek, severek.
baylma
* Bayg n duruma girme, kendinden geme.
baylmak
* Bayg n duruma girmek, uyur gibi olmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek.
* ok holanmak, ok sevmek.
* S cak, alk, susuzluk, yorgunluk gibi etkenlerle dayanma gcn yitirmek.
* Vermek, demek.
bayltc
* Bayltan.
* Bayltacak gibi etkide bulunan.
bayltma
* Bayltmak ii.
bayltmak
* Baylmasn salamak, baylmasna yol amak.
baylttrma
* Baylttrmak ii veya durumu.
baylttrmak
* Baylmasna yol amak, baylmas n salamak.
bayndr
* (yer iin) Geliip gzellemesi, hayat artlarn n uygun duruma getirilmesi iin zerinde al lm olan,
mamur.
Bayndr
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bayndrc
* Bayndr duruma getirici.
bayndrlama
* Bayndrlamak durumu.
bayndrlamak
* Bayndr duruma gelmek.
bayndrlat rma
* Bayndrlatrmak ii, imar etme.
bayndrlat rmak
* Bir yeri bayndr duruma getirmek, imar etmek.
bayndrlk
* Bayndr olma durumu, mran.
* Bayndr duruma getirme i i, imar.
Bayndur
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bayr
* Kk yoku.
bayr aa
* Tepeden dze doru.
bayr kuu
* al blbl.
bayr turpu
* ri bir turp tr (Cochlearia armoracia).
* Kaba, terbiyesiz erkek.
bayr yukar
* Tepeye doru, yoku bana ynelerek.
bayrlama
* Bayrlamak durumu.
bayrlamak
* (yer ve yol iin) Diklemek.
bayi
* Baz maddeleri satma izni olan kimse, dkkn veya kurulu.
bayilik
* Bir maddeyi srekli satma ii.
* Bu iin yapld yer.
bayku
* Ba nda, kulak yerinde iki sorgucu bulunan, y rtc gece kularnn genel ad.
bayku gibi
* uursuzluk getirdiine inanlan kimseler iin sylenir.
baykugiller
* Byklkleri eitli olan kukumav, puhu gibi yrtc kular iine alan kular familyas.
baylan
* Nazl, mark (biimde).
baylanl k
* Zenginlik.
* marklk, naz, ive.
baylanma
* Baylanmak ii.
baylanmak
* Nazlanmak, marmak.
bayma
* Baymak ii.
baymak
* (yiyecek) Baygnlk vermek, mideyi bulandrmak, midede ezinti yapmak.
* Aldatmak, kand rmak, etki altnda brakmak.
baypas
* Damar aktarma.
* Devre d brakma.
baypas ameliyat
* Kalpte tkanm bir damar n besledii blgeye kan ak n artrmak iin o blgeye eklemek iin yap lan
damar ameliyat.
bayra yarya indirmek
* mill yas iln etmek iin bayra direin yarsna kadar indirmek.
bayrak
* Bir milletin, belli bir topluluun veya bir kuruluun simgesi olarak kullanlan, renk ve biimle
zelletirilmi, genellikle dik drtgen biiminde kuma.
* nc.
* Simge, sembol.
* Baklagil ieklerinde dierlerinden daha stte bulunan, daha byk olan ve ounlukla baka bir renkte ve
yuvarlaka olan ta yapra .
* Gerektiinde indirilip kaldr lan, al p kapat lan kol.
bayrak amak
* gnll asker toplamaya girimek.
* bir lk yolunda toplanmaya armak.
bayrak ekmek (veya asmak)
* bayra bir diree veya ipe takmak.
bayrak dikmek
* bayrakl bir sopay bir yere saplamak.
bayrak direi
* Bayrak asmak iin hazrlanm uzun direk.
* Gemilerde gvertenin en yksek direi.
bayrak gibi
* kendini belli edecek bir biimde.
bayrak merasimi
* Bkz. bayrak treni.
bayrak treni
* Bayrak karsndaki sayg duruu.
bayrak yar
* Atletizmde drt sporcudan oluan ekibin aralarnda paylat klar mesafelere balarken elden ele geirmek
yoluyla bir sopay, bayra drmeden yaptklar kou.
bayrakalt
* Ordu hizmeti, askerlik.
bayrak
* Bayrak eken kimse.
* Bayrak yapan, diken veya satan kimse.
bayraklar amak
* barp a rarak, hrnl k etmek.
bayraklama
* Bayraklamak ii veya durumu.
bayraklamak
* Bayrak deeri kazanmak.
bayrakl
* Bayra olan, zerine bayrak ekilmi bulunan (yer).
* Bkz. eli bayrakl .
bayraklk
* Bayrak olmaya uygun kuma.
* Bayrak asmaya uygun direk.
bayraktar
* Bayra tayan kimse.
bayraktarl n yapmak
* bir ak m n, bir grn yaylmasnda nc olarak al mak.
bayraktarl k
* Bayraktar n grevi.
bayraktarl k etmek
* nclk etmek, yol gstermek.
bayram
* Mill veya din bakmdan nemi olan ve kutlanan gn veya gnler.
* Sevin, nee.
* zel olarak kutlanan gn.
bayram alay
* Bayram gnlerinde padiahlarn camiye gidi ve geli s rasnda yaplan tren.
bayram ay
* (Hicr takvime gre) Ramazandan sonra gelen ay, evval.
bayram ocuu
* Bayram dolaysyla sslenmi, donatlm, sevinli ocuk.
* Bayram gn domu ocuk.
bayram deil, seyran deil, enitem beni niye pt
* gsterilen bu ilginin, bu yaknl n bir sebebi olacak.
bayram etmek (veya yapmak)
* ok sevinmek.
bayram gn
* Bayrama rastlayan, bayramn kutland gn.
bayram haftasn mangal tahtas anlamak
* sz, konu ile hibir ilgisi olmayacak biimde ters anlamak.
bayram havas
* Neeli, sevinli bir ortam.
bayram hediyesi
* Bayram gnleri kar lkl veya tek yanl verilen armaan.
bayram kou gibi
* gsterili ve zevksiz bir biimde sslenmi olan.
bayram namaz
* Din bayramlarn ilk gnnde sabah namazndan sonra k lnan zel namaz.
bayram ekeri
* zellikle din bayramlarda konuklara ikram edilen eker veya ikolata.
bayram tebrii
* Bayram kutlamak iin yaz lp gnderilen kart veya birine yaplan ziyaret.
bayram topu
* Din bayramlarn balad n duyurmak iin atlan top.
bayram yeri
* Bayram gnlerinde ocuklar iin kurulan a k elence yeri.
bayram ziyareti
* Din bayram gnlerinde, bayram kutlamak iin yap lan k sa ziyaret.
bayramda seyranda
* seyrek olarak, arada srada.
bayramdan bayrama
* ok seyrek olarak, nadir olarak, nadiren.
Bayram
* Hac Bayram Veli'nin tarikatna girmi olan kimse.
Bayramlik
* Bayram tarikat.
* Bayram tarikatndan olma durumu.
bayramlama
* Bayramlamak ii.
bayramlamak
* Birbirinin bayramn kutlamak.
bayramlk
* Bayramda kullanlan, bayrama zg olan.
* Bayramlarda verilen armaan.
bayramlk ad
* Birisi tarafndan hakaret yollu kullanlan szn kendisine ait olduunu bildirmek iin kullanl r.
bayramlk az
* kfr.
bayramlk az n amak
* kaba konumak, kfretmek.
bayramst
* Bayrama yakn.
bayramzeri
* Bkz. Bayramst.
bayr
* ok eski zamanda var olmu veya eskiden beri var olan, kadim.
bayrl k
* Bayr olma durumu, kdem.
baysal
* Huzur ve refah iinde olan.
baysallk
* Huzur ve refah iinde bulunma durumu.
baysungur
* ahin cinsinden, yrtc bir ku.
baytar
* Hayvan hastalklar hekimi, veteriner.
baytarl k
* Baytarn meslei.
baz
* Temel, esas.
* Bir asitle birleince bir tuz oluturan madde, esas.
* Taban.
baz losyon
* Cildin esnek ve sal kl grnmesini salamak ve zellikle yal ciltlerin parlak grntsn gidermek iin
kullanlan bir tr losyon.
baza
* Mobilyann uzunluunca konulan dar ayak.
* Dolap gvdesinin zemine dzgn oturmasna yarayan ereve eklindeki kaide.
bazal
* Baz ok olan (tuz) veya bazn zelliklerini ta yan (madde), esas.
bazalt
* Koyu renkli, sert, bir eit yanarda kltesi.
bazar
* ar, pazar.
* Pazarlk, al veri.
bazen
* Ara sra, arada bir, kimi vakit.
baz
* Birtakm, kimi.
* Ara sra, arada bir, kimi vakit.
baz baz
* Ara sra, arada bir.
baz dingil dner baz teker
* karl kl ilikilerde her iki tarafa da zaman zaman sz syleme hakk doar anlamnda kullan lr.
bazlar (veya baz s )
* birtakm, kimisi.
bazie
* Oyun.
bazidiyospor
* Bazitli mantarlarn sporlarna verilen ad.
bazik
* Baz nitelii gsteren.
* Birleiminde asit ve baz arl oran normal tuza gre az, fakat baz oran normal tuza gre yksek olan
(tuz).
bazik oksitler
* ou oksijen bak m ndan zayf olan, su ile birleince baz etkisi gsteren, asitlerle birleince tuzlar veren
oksitler.
bazilika
* Kral saray .
* Dikdrtgen biiminde, u ksm nda yarm embere benzeyen bir knts olan Roma mahkemesi.
* Ortadaki yksek, yanlardakiler daha alak olmak zere ii, iki s ra stunla, salona ayrlm , dikdrtgen
biiminde kilise.
bazit
* Bazit mantarlar n reme organ .
bazitli mantarlar
* Sporlar bazitlerin iinde bulunan mantarlar grubu.
bazlama
* Sacda piirilmi yuvarlak pide.
* Tatls bol, kaln gzleme.
bazlama
* Bazlama.
bazlama
* Bir maddenin baz durumuna gelmesi.
bazuka
* Roketatar.
Be
* Berilyum'un k saltmas.
be
* Trk alfabesinin ikinci harfinin ad .
be
* (teklifsiz konumada) Ey, hey, yahu.
bebe
* Bebek, kk ocuk.
bebe aspirini
* Kk ocuklara iirilmek zere, ilc zel olarak yaplm aspirin.
bebecik
* Kk veya acnacak durumda olan bebek.
* Yana yakmayacak davran larda bulunan kimse.
bebek
* Meme veya kucak ocuu.
* Plstik, tahta, bez vb.den yaplan insan biiminde oyuncak.
* Sevgi sesleni i olarak kullan lr.
* Gz bebei.
bebek beklemek
* (kadn) gebe durumda bulunmak.
bebek gibi
* ok gzel (kadn).
* bebee yakr biimde.
bebek lm
* eitli hastalklardan, 0-2 ya grubunda bulunanlar n lm.
bebeke
* Bebek gibi, bebee yakr biimde.
bebekleme
* Bebeklemek ii.
bebeklemek
* marka davranlarda bulunmak.
bebeklik
* Bebek olma durumu.
* Yeni doan yavrunun yetikinlerin bakmna srekli olarak ba ml olduu dnem.
* Bebek gibi davranlarda bulunma.
bebeklik etmek
* bebek gibi davranlarda bulunmak.
Beberuhi
* Karagz oyunundaki kambur ccenin ad .
* (kk b ile) Sevimsiz, budala, bcr erkek.
becayi
* Yer deime, karl kl yer dei tirme.
becayi etmek
* deiik yerdeki grevliler, kar lkl yer deitirmek.
becelleme
* Becellemek ii.
becellemek
* Cebellemek.
beceri
* Elinden i gelme durumu, ustalk, maharet.
* Kiinin yatknl k ve renime bal olarak bir ii baarma ve bir ilemi amaca uygun olarak sonulandrma
yetenei, maharet.
* Vcudun, yaplmas g al trmalara yatkn olmas durumu.
becerikli
* Becerisi olan, elinden i gelen, usta, maharetli, mahir.
beceriklilik
* Becerikli olma durumu, ustal k, maharet.
beceriksiz
* Becerisi olmayan, usta olmayan.
beceriksizlik
* Beceriksiz olma durumu.
becerme
* Becermek ii.
becermek
* G grnen bir i veya duruma zm bulmak, stesinden gelmek.
* Bir eyi kullanlmaz duruma getirmek, bozmak, kirletmek.
* Irz na gemek, kirletmek.
* Birini ldrmek.
becet
* Seregillerden, kk bir ku (Passer).
becit
* Gerekli, lzumlu.
* vedi, acele.
Be tavuu
* Tavukgillerden, ba kk ve plak, ty mavimtrak kl renginde, tavuk byklnde, evcil bir hayvan
(Numida meleagris).
Beene
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bedahet
* Besbelli, apak olma durumu.
* Bir konuda haz rl ksz konuabilme yetenei.
bedaheten
* Birdenbire, ansz n, dnmeksizin.
bedava
* Karl ksz, paras z, emeksiz.
bedava sirke baldan tatldr
* masrafsz veya emeksiz elde edilen eylere herkes istek gsterir.
bedavac
* Her eyi bedavadan salamaya al an (kimse).
bedavaclk
* Bedavac olma durumu.
bedavadan
* Bedava olarak.
bedavadan ucuz
* ok ucuz.
bedavalama
* Bedavalamak durumu.
bedavalamak
* Bedava duruma gelmek.
bedavasna
* Bkz. bedavadan.
bedavaya
* ok ucuza.
bedayi
* Estetik yn a r basan gzellikler.
bedbaht
* Mutsuz, bahtsz, talihsiz.
bedbaht etmek
* zmek.
bedbaht olmak
* zlmek.
bedbahtlk
* Mutsuzluk, bahtszlk.
bedbin
* Ktmser, karamsar, pesimist.
bedbin etmek
* zmek, karamsarla sokmak, mitsizlie drmek.
bedbin olmak
* mitsizlie dmek, ktmserlie kaplmak.
bedbinleme
* Bedbinlemek ii.
bedbinlemek
* Ktmserlemek, ktmser olmak, karamsar olmak.
bedbinletirme
* Bedbinletirmek ii.
bedbinletirmek
* Ktmser, karamsar duruma getirmek.
bedbinlik
* Ktmserlik, karamsarlk, pesimizm.
bedehre
* Kt yzl.
* Ask suratl , lnetlenmi, surats z.
beddua
* lenme, ilen.
beddua etmek
* ilenmek, intizar etmek.
beddua sinmek
* ilencin tutmas yznden, birinin ii srekli ters gitmek.
bedduas tutmak
* ilenci yerine gelmek.
bedduas n almak
* biri tarafndan kendisine ilenilmek.
bedel
* Deer, fiyat, kymet.
* Bir eyin yerini tutabilen kar lk.
* Eit, denk.
* Askerlik yapmamak veya yaplacak sreyi ksaltmak isteyenlerin devlete dedikleri para.
* Bakasnn adna ve onun paras ile hacca giden kimse.
* Uak, hizmeti, oban.
bedel tutmak
* kendi yerine askerlik yapmas iin birini para ile tutmak.
bedel vermek
* askerlik yapmamak veya ksa sre yapmak iin devlete para demek.
bedelci
* Bedel verdii iin ksa sre hizmet gren asker.
bedelli
* Bedeli olan, bedel denilen.
* Bedelci.
bedelli askerlik
* Askerlik a na gelmi genlerin belirlenen miktardaki paray deyerek yapt klar ksa sreli vatan grev.
bedelsiz
* Bedeli olmayan, bedel denilmeyen.
* ok deerli, bedeli belirlenemeyen.
bedelsiz ithalt
* Yurt dndaki iilerin veya geici grevle yurt dna giden kamu grevlilerinin dnlerinde kendi
mesleklerinin icras veya kiisel kullanm iin getirdikleri mallar iin yaplan dzenleme.
beden
* Canl varl klarn madd blm, vcut.
* Vcudun, ba, kol ve bacak dnda kalan blm, gvde.
* Kale duvar.
beden cezas
* nsan vcudu zerine uygulanan ceza.
beden eitimi
* Vcudu glendirmek ve sal korumak amacyla aral veya arasz hareketler yapma.
beden terbiyesi
* Spor ilerinden sorumlu makam.
* Bkz. beden eitimi.
bedence
* Beden bak m ndan.
bedenci
* Beden eitimi retmeni.
bedenen
* Bedeniyle, vcuduyla, fiilen.
beden
* Bedenle ilgili, bedensel.
bedenli
* Bedeni olan.
bedensel
* Bedenle ilgili, beden.
bedesten
* inde deerli eya al np satlan kapal ar.
bedev
* lde, ad rda yaayan gebe.
* Byle bir hayat srdren kimse.
* (byk b ile) Bedevlik tarikatndan olan dervi.
bedevlik
* Bedev olma durumu.
* (byk b ile) XIII. yzylda kurulan bir Snn tarikat.
bedhah
* Ktlk isteyen, kt yrekli.
bedih
* Besbelli, apak.
bedi
* Gzellik llerine uyan, gz gnl okayan, beenilen.
* Estetik.
bedileme
* Bedilemek ii.
bedilemek
* Bedi duruma gelmek.
bediiyat
* Estetik bilimi, gzel sanatlar.
bedik
* Kazak Trklerinde bir hastal n iyilemesi iin yaplan tren.
bedir
* Dolunay, ayn on drd.
bedirik
* Temizlenip taranm ve erilmeye haz r duruma getirilmi yn veya pamuk topa , yuma.
bedirlenme
* Bedirlenmek durumu.
bedirlenmek
* Dolunay biimini almak.
* Parlak ve salkl grnmek.
bedirleme
* Bedirlemek durumu.
bedirlemek
* Ay bedir durumunu almak, bedirlenmek.
bednam
* Kt n kazanan, ktl ile dillere den.
bedk
* am sak z, reine.
begayet
* Son derece, pek ok, a r.
Begdili
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
begonvil
* Akdeniz blgesinde yaygn bir iek.
begonya
* Begonyagillerden, dekoratif yapraklar ve renkli iekleri olan, pek ok eitleri bulunan scak lke bitkisi
(Begonia).
begonyagiller
* ki eneklilerden, rnei begonya olan bir bitki familyas.
begm
* Hint prenseslerine verilen unvan.
be
* Bey.
beence
* vc tan tma yaz s , takriz.
beendi
* Bkz. hnkrbeendi.
beendirme
* Beendirmek ii.
beendirmek
* Beenilmesini, ho grnmesini salamak.
beeni
* Gzel veya irkin yarg s n verdiren duygu, zevk.
* Gzeli irkinden ay rma yetisi, zevk, gusto.
beenilir
* Beenme duygusu veren, beenilen.
beenilme
* Beenilmek ii veya durumu.
beenilmek
* yi ve gzel bulunmak.
* Sevilmek, hoa gitmek.
beenirlik
* Beenme durumu, beenilir olma durumu.
beeni
* Beenme.
beenme
* Beenmek ii.
beenmek
* yi veya gzel bulmak.
* Benzerleri aras ndan birini seip ay rma.
* Onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek.
beenmemek
* yi veya gzel bulmamak.
* Kuku duymak, kuku ile karlamak.
* Kmsemek, hor grmek.
* Onaylamamak.
beenmeyen kz n (veya kk kzn ) vermesin
* bir durumun beenilmemesi kars nda, beenmeyenin umursanmad n anlatr.
beenmezlik
* Beenmeme, iyi veya gzel bulmama.
belik
* Beylik.
behavyorizm
* Davran lk.
behemehal
* Her hlde, ne olursa olsun, ne yapp yapp, mutlaka.
beher
* Her bir.
behey
* kma bildirmek iin kullanlan bir nlem.
behime
* Drt ayakl hayvan.
behim
* (duygular iin) Hayvanca, hayvana yak r biimde olan.
behimlik
* Behim olma durumu.
behit
* Cennet, umak.
behre
* Pay, nasip, hisse.
behresiz
* Pay , nasibi, hissesi olmayan; bbehre.
beis
* Engel, uymazlk.
* Ktlk, zarar.
beis grmemek
* saknca, zarar grmemek.
beis yok
* zarar yok, nemi yok.
bej
* Sarya alan a k kahverengi.
* Bu renkte olan.
bek
* Sert, kat; salam.
bek
* Savunucu.
bek
* Hava gaz lmbasnn ucu.
beka
* Kalclk, lmezlik.
beka bulmak
* lmezlik erdemine ulamak, lmszlemek.
bekar
* Diyezli veya bemoll bir sesin eski durumuna getirilmesini gsteren nota iareti.
bekr
* Evlenmemi kimse.
* Evli olduu hlde ailesinden ayr , yalnz yaayan kimse.
bekr kalmak (veya yaamak)
* evlenmemek, evlenmemi olmak.
* lm veya boanma dolay s yla eini yitirmek.
bekr odas
* Bekrlarn, taradan gelmi i ilerin kalaca oda.
bekra kar boamas kolaydr
* bilgi ve tecrbesi olmayan bir kimsenin ii hafife almas, nemsememesi, gereince deerlendirememesi
tbidir.
bekret
* Kz olan kz olma durumu, kzlk, erdenlik.
* Saflk, temizlik, masumluk.
* Sanat ve dncede zgnlk, yenilik.
* Doall k, tazelik.
bekrhane
* Bekrlarn kalmas iin ayrlm veya dzenlenmi oda.
* Bekrlarn yaad mstakil ev.
bekrlk
* Bekr olma durumu.
bekrlk sultanl k
* evlenmeden tek bana yaaman n daha iyi olduunu anlatr.
bekas
* ulluk.
beki
* Bir eyi veya bir yeri bekleyip korumakla grevli kimse.
beki kalmak
* koruyucu, gzc, denetleyici olarak beklemek.
bekilik
* Bekinin yapt i.
bekilik etmek
* (bir eyi) bekleyip korumak.
bekinme
* Bekinmek ii.
bekinmek
* nat etmek, direnmek.
* Kapanmak, t kanmak.
bekitme
* Bekitmek ii.
bekitmek
* Kapamak, tkamak.
bekle yrin kesini!
* yak nda gerekleecei sanlmayan umutlar kars nda sylenir.
bekleme
* Beklemek ii.
* Vakit ldrme.
bekleme odas
* Bir kimseyi veya bir tat beklemek iin gelenlerin oturduklar yer.
bekleme salonu
* Doktor, avukat vb. ile grme ncesinde oturulan yer.
bekleme yeri
* Bir kimseyi veya ta t beklemek iin ayrlan blme, bekleme odas, bekleme salonu.
beklemek
* Bir i oluncaya, biri gelinceye dein bir yerde kalmak, durmak.
* Sre tan mak, acele etmemek.
* Bir eyi, bir kimseyi gzetmek, korumak, muhafaza etmek.
* Ummak.
* Karlalmas ihtimali bulunmak.
* Aramak, istemek.
beklemeli
* S nfta kalp derslere devam etmeyen (renci).
beklenilme
* Beklenilmek ii veya durumu.
beklenilmek
* Beklenmek.
beklenme
* Beklenmek durumu.
beklenmedik
* Birdenbire, ansz n.
beklenmek
* Beklemek iine konu olmak.
beklenmez
* Beklenmeyecek durumda olan.
beklenmezlik
* Beklenmeme durumu.
beklenmezlik fiili
* -aca /-ecei biimindeki sfat-fiil ekine tutmak fiili getirilerek yaplan ve iin istenmeden, beklenmeden
olduunu anlatan birleik fiil.
beklenti
* Bir olgunun sonunda gereklemesi beklenen ey.
* Bireyin belli art ve durumlarn alaca biimler veya kendisinden beklenenler konusundaki n gr.
bekleme
* Beklemek ii veya durumu.
beklemek
* Birlikte veya kar lkl beklemek.
bekletilme
* Bekletilmek ii veya durumu.
bekletilmek
* Bekletmek iine konu olmak veya bekletmek ii yaplmak.
bekletme
* Bekletmek ii.
bekletmek
* Beklemek iini birine yaptrmak.
bekleyi
* Beklemek ii veya biimi.
bekri
* kiye dkn, ikici, ayya.
bekrilik
* kiye dknlk, ayyalk.
Bekta
* Hac Bekta Veli'nin tarikatna girmi olan kimse.
Bekta babas
* Bekta tarikatndan olan dervi.
Bekta dedesi
* Bekta tarikatnda daha st makamlarda bulunan ve ynetimde sorumluluk tayan dervi.
Bekta s rr
* ok gizli tutulan s r.
Bekta zm
* Takrangillerden bir al (Ribes grossularia).
* Bu alnn mayho, nohut byklnde, ak veya kara yemii.
bektakavuu
* Byk ve gzel iekler veren, lk iklimlerde yetien bir kakts (Echinocactus).
Bektalik
* Bekta tarikat.
* Bekta tarikatndan olma durumu.
bel
* aret.
bel
* nsan bedeninde gsle karn arasnda daralm blm.
* Bu blmn, s rtn altna rastlayan blgesi.
* Hayvanlarda omuz ba ile sar aras .
* Da srtlarnda geit veren ukur yer.
* Geminin orta blm.
bel
* Atmk, meni, sperm.
bel
* Topra kazmaya veya kirizma yapmaya yarayan, uzun sapl, ayakla baslacak yeri tahta, ucu sivri krek
veya atal biiminde bir tarm arac .
bel
* Ses iddetiyle ilgili birim.
bel ar s
* Bel evresinde oluan ve duyulan ar.
bel ba
* Bel kemeri.
bel balamak
* birisinin kendisine yardmc olacana inanmak, gvenmek.
bel bel
* Durgun, anlams z bakmay anlatan bel bel bakmak deyiminde geer.
bel bellemek
* topra belle kazmak.
bel etmek
* iaret koymak, iaret vermek.
bel evld
* (bir kimsenin) z ocu .
bel ft
* Bel blgesinde ftk.
bel geveklii
* Cinsel gc yitirme.
bel kemeri
* Elbise zerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kuma veya metalden yaplan zel ba.
bel kemii
* Omurga.
* Bir eyin varl ile ilgili en nemli blm, temel, esas.
bel kra kra
* krta krta, salna salna.
bel krmak
* gvdeyi, belden saa sola bkmek.
bel kndesi
* (grete) Ellerin arkadan gelip hasmn gbei zerinde kilitlenmesi yolundaki kndeleme.
bel soukluu
* reme organlarn n aknt l ve bulac bir hastal .
bel soukluuna uratmak
* bir ie veya bir sze gereksiz yere kararak onun akn sektirmek.
bel vermek
* (duvar gibi dik eyler) d arya veya (tavan gibi yatay eyler) aa ya doru kamburlamak.
* destek olmak.
bel
* inden k lmas g, sakncal durum.
* Byk zarar ve s k ntya yol aan olay veya kimse.
* Hak edilen ceza.
* (istenmedik bir davran a zorlayan) Etki.
bel aramak
* kavga karmak iin frsat aramak.
bel karmak
* kavga karmak.
bel kesilmek
* birisine sknt ve eziyet vermek, musallat olmak.
bel okumak
* birine beddua etmek.
belgat
* yi konuma, szle inand rma yetenei.
* Sz sanatlarn inceleyen bilgi dal , retorik.
* Konuyu btn ynleriyle kavrayarak, hibir yanl ve eksik anlay a yer brakmayan, yorum gerektirmeyen,
yapmacktan uzak, dzgn anlatma sanat .
* Bir eyde gizli olan derin anlam.
belgatli
* Belgati olan.
belgatsiz
* Belgati olmayan.
belhat
* Al klk.
bellar mbarei
* istenilmeyen, kan lan bir durumun gerekleti i bildirilirken alay yollu sylenir.
bell
* Yorucu, zc, can s k c.
* Kavgac , irret.
* Yolsuz kadnlarn zorba dostu.
bels
* -den dolay, -den sebebiyle.
belsn bulmak
* hak ettii cezay grmek.
belya atmak (girmek veya uramak)
* beklenmedik bir bel ile karlamak.
belya uramak
* ok kt bir durumla karlamak.
bely sat n almak
* gz gre gre bely stne ekmek.
belce
* ki ka aras .
Belikal
* Belika halkndan olan (kimse).
belde
* ehir.
* Mekn, yer, evre.
beldeitayyibe
* Medine ehri.
beled
* ehirle ilgili.
* Yerleik.
* Bir tr pamuklu, kaln kuma.
belediye
* l, ile, bucak gibi yerleim merkezlerinde temizlik, aydnlatma, su ve esnaf n denetimi gibi kamu
hizmetlerine bakan, yeleri halk taraf ndan seilen, tzel kiilii olan tekilt.
* Bu tekiltn bulunduu bina.
belediye bakan
* Belediye tekilt n yneten kimse.
belediye avuu
* Zabta ilerinde st grevli.
belediye encmeni
* Belediye kanununda belirtilmi grevleri yerine getiren, zel kanunlarla belediye meclisince verilen
grevleri, belediye meclisi toplu bulunmad zaman, tetkik eden ve karara balayan organ.
belediye meclisi
* Belediye tzel kiiliine tan nan yetkileri kendinde toplayan organ.
belediye nikh
* Meden kanuna gre kylan resm nikh.
belediye polisi
* Zabta grevlisi.
belediye reisi
* Belediye bakan.
belediye saray
* Belediyeye ait btn ilerin yapld ve brolar n bir arada bulunduu byk yap .
belediye sular
* Belediye buyruklar na ve yasaklarna aykr davran lar.
belediye tekilt
* Nfusu iki binden fazla olan yerleim yerlerinde hkmet kararyla kurulan, belediye bakan, belediye
meclisi, belediye encmeni ve belediye memurlar ndan oluan kurulu.
belediyeci
* Belediye ileri grevlisi.
belediyecilik
* Belediye ileri.
belediyelik
* Belediyeyle ilgili.
belediyelik olmak
* belediye ile ilgili bir ii olmak.
belek
* Kundak, ocuk bezi.
* Bei e konulan yatak.
beleme
* Belemek ii.
belemek
* (ocuu) Kundaklamak.
* Bei e yatrp balamak.
* Bulamak, bulatrmak.
belemir
* Orta Anadolu'da tarlalarda yetien, iekleri mavimsi renkte bir yllk bir bitki, peygamber iei, mavi
kantaron (Cephalaria syriaca).
belen
* Bel.
* Tepe, yksek yer; bay r.
* Da zerindeki yksek geit, dik da yolu.
belenme
* Belenmek ii.
belenmek
* Kundaklanmak.
* Bulanmak, bulamak, rtlmek.
belerme
* Belermek ii.
belermek
* (gz iin) Ak iyice belirecek biimde almak.
belertme
* Belertmek ii.
belertmek
* Gzlerini, ak ok grnecek biimde amak.
bele
* Karl ksz, emeksiz, paras z elde edilen.
bele (veya bahi ) atn diine (veya ya na) baklmaz
* bedava gelen eyde kusur aranmaz.
belei
* Parasz geinmeyi seven, lp, bedavac.
beleilik
* Belei olma durumu.
belee konmak
* emek, para vermeden elde etmek.
beleten
* Emek vermeden, karl ksz.
beletme
* Beletmek ii.
beletmek
* Kundaklatmak.
belge
* Bir geree tan klk eden yaz , fotoraf, resim, film vb. vesika, dokman.
belge almak
* (iki y l ayn snfta st ste kalan renci) okuldan uzaklatr lmak, okuldan kar lmak.
belgeci
* Belgesel filmler yapan, yneten sinemac.
belgegeer
* Yaz l, bilgi ve belgelerin telefon sistemi vastasyla bir yerden bir yere iletilmesini annda salayan ara,
faks.
belgeleme
* Belgelemek ii, tevsik.
belgelemek
* Bir olgunun doru olduunu belge ile gstermek, ortaya karmak, tevsik etmek.
belgelendirme
* Belgelendirmek ii.
belgelendirmek
* Belge gstererek belirtmek.
belgelenme
* Belgelenmek ii.
belgelenmek
* Belgelemek iine konu olmak.
* ki yl st ste ayn snfta kalan renci okuldan karlmak.
belgeli
* Belgesi olan.
* ki yl st ste s nfta kald iin okula devam etme hakk n yitirerek belge alan.
belgelik
* Belge ve yazlarn sakland yer, ariv.
belgesel
* Belge nitelii bulunan (ey), dokmanter.
* Belge nitelii tayan film veya televizyon program.
belgesel film
* Hayattan al nan herhangi bir olguyu, kendi tabi evresi ve ak iinde veya geree en yak n biimde
hazrlanm yapay bir yerde ileyen, belirli bir amac yans tan film.
belgeselci
* Belgesel, film eken veya bunun zerinde alan (kimse).
* Belgesel niteliindeki eserleri seven veya bunlarla ilgilenen (kimse).
belgeselcilik
* Belgeselcinin yapt i.
belgi
* Bir eyi benzerlerinden ayran zellik, iar, almet, nian.
* Duyu, dn ve inantaki ayr c zellik, iar.
belgileme
* Belgilemek ii.
belgilemek
* Belgi ile gstermek.
belgili
* Belgiye dayanan, belirli olan.
belgin
* Tam ve kesin olarak belirlenmi olan, sarih.
belginlik
* Belgin olma durumu, sarahat.
belgisiz
* Belirli olmayan, iaret edilemeyen, gayrimuayyen.
belgisiz sfat
* Bkz. belirsizlik sfat .
belgisiz zamir
* Bkz. belirsizlik zamiri.
belgisizlik
* Belgisiz olma durumu.
belgit
* Senet.
* Bir nermeyi tan tlamak iin gsterilen ve daha nce doru diye kabul edilen baka nerme, hccet,
burhan.
beli
* Evet.
beli almak
* kk aptesini tutamaz olmak.
beli bkk
* Beli bklm, gsz, zavall .
beli bklmek
* yal lk yznden gsz kalmak, bir i yapamayacak duruma dmek.
beli kmek
* kamburlamak.
beli gelmek
* cinsel birleme s rasnda salg boalmak.
beli
* Belgati olan, belgatli.
belik
* Sa rgs.
belik belik
* rg rg, rg hlinde.
belikleme
* Beliklemek ii.
beliklemek
* Salar rmek.
belinden gelmek
* birinin dl olmak.
belini bkmek
* aresizlik iinde brakmak.
belini dorultmak (veya dorultamamak)
* yeniden durumunu dzeltmek.
belini krmak
* birini bir eyi yapamaz duruma getirmek.
belini vermek
* dayamak,yaslanmak.
belinleme
* Belinlemek ii.
belinlemek
* Birden uyanarak evresine korku ile akn ak n bakmak, irkilmek.
belirgin
* Belirmi durumda olan, besbelli, ak, bariz, sarih.
belirginleme
* Belirgin duruma gelme.
belirginlemek
* Belirgin duruma gelmek.
belirginletirme
* Belirgin duruma getirme.
belirginletirmek
* Belirgin duruma getirmek.
belirginlik
* Belirgin olma durumu.
belirleme
* Belirlemek ii, tayin.
belirlemek
* Belirli duruma getirmek, belirli klmak, tayin etmek.
* Yeni bir kavram, zn oluturan geleri aklayarak tan mlamak, s nrlamak.
* Bir kavram , ayrc bir ge ekleyerek sn rlamak, kapsam bakmndan daraltmak, genellemek kar t.
belirlenim
* Belirli duruma gelme ii.
* Bir kavram n anlam nn, ieriinin, yap s nn veya sn rlarnn tam olarak belirlenmesi ii, gerektirim,
determinasyon.
belirlenimci
* Belirlenimcilik yanls olan (kimse), gerekirci, determinist.
belirlenimcilik
* Her olayn baka olaylarn gerekli ve kan lmaz bir sonucu olduunu ileri sren reti, gerekircilik,
determinizm.
belirlenme
* Belirlenmek ii.
belirlenmek
* Belirli duruma getirilmek.
belirlenmezci
* Belirlenmezcilik yanl s olan (kimse), indeterminist.
belirlenmezcilik
* Nedensellik yasasna bal olmayan, bir sebebe balanmayan olay ve durumlarn da bulunduunu ne
sren gr, indeterminizm.
* nsan iradesinin hibir arta bal olmad n, iinde bulunduu artlarla belirlenmediini, insann zgr
iradesinin nedensellik yasasna bal olmadn savunan gr, indeterminizm.
belirleme
* Belirlemek ii veya durumu.
belirlemek
* Belirgin duruma girmek.
belirli
* A k ve kesin olarak s nrlanm veya kararlatrlm olan, muayyen.
belirli belirsiz
* Yar belirgin durumda, az ok belli olan.
belirli gemi
* Fiilin belirttii kavramn, iinde bulunan zamandan nce olup bittiini kesinlikle bildiren kip, -di'li gemi,
grlen gemi. Bu zaman Trkede -d (-di) / -t (-ti) ekiyle kar lanr.Ald, biti, utu vb.
belirli nesne
* Belirtme durumu ekini alm , geili fiil durumunda olan yklemle ilgili kelime veya kelime grubu.
belirlilik
* Belirli olma durumu.
belirme
* Belirmek ii, tebellr etme.
belirmek
* (nce belli veya grnr olmayan bir ey iin) Ortaya kmak, tezahr etmek.
* Bir dnce veya durum iin, kesin bir biim almak, tebellr etmek.
* yice grnr ve anla lr bir durum almak, tebarz etmek.
belirsiz
* Belirli olmayan, gayrimuayyen.
* Nitelii hakknda tam bir bilgi edinilemeyen, mphem.
* Bilinmeyen, mehul.
belirsiz gemi
* Fiilin belirttii kavramn, iinde bulunulan zamandan nce olup bittiini bakasndan duyarak veya belirsiz
olarak bildiren kip, -mi'li gemi, grlmeyen gemi. Trkede bu zaman -m / -mi ekiyle kurulur: Gelmi,
glm, alam gibi.
belirsizlik
* Belirsiz olma durumu, mphemiyet.
belirsizlik sfat
* simleri yaklak, kabataslak belirten s fat: baz, birka, her, birtakm, filan vb.
belirsizlik zamiri
* smin yerini belirsiz, kabataslak tutan zamir: baz s , birka, birou, az , herkes, biri vb.
belirte
* Zarf.
belirten
* Tamlayan.
belirti
* Bir olay n veya durumun anla lmas na yardm eden ey, almet, nian, niane.
belirtik
* A k, belli, sarih.
belirtilen
* Tamlanan.
belirtili
* Belirtisi olan.
* Belirtilmi olan, belirli k lnan.
belirtili nesne
* Belirtme durumundaki nesne, sarih meful.
belirtili tamlama
* Tamlayan -in (-nin) tak s , tamlanan nc kii iyelik eki alan ve belirli bir kavram tayan tamlama:
Doan' n kalemi, iein kokusu gibi.
belirtilme
* Belirtilmek ii.
belirtilmek
* Belirtmek iine konu olmak.
belirtisiz
* Belirtisi olmayan.
* Belirtilmemi olan.
belirtisiz nesne
* Yal n durumdaki nesne.
belirtisiz tamlama
* Tamlayan yal n durumda olan, tamlanan genellikle nc kii iyelik eki alan ve ou kez tr kavram
veren isim tamlamas: Ankara kedisi. Tuz Gl gibi.
belirtken
* Bir zl szle birlikte kullanlan iaret.
* Soyut bir eyin, bir kavramn sembol olan varlk veya eya, amblem.
* Gsterge.
belirtme
* Belirli k lma, gr bildirme, tasrih.
belirtme durumu
* Yklemi geili bir fiil olan cmlede fiilin dorudan etkiledii -i (-, -u, -) ekini alm isim, ykleme
durumu, i hli, akuzatif. Evi grdm. Yazy okudum.
belirtme grubu
* Tamlamalardan daha geni kelime dizisi: Kaln bir kitabn ssl cilt kapa bir belirtme grubudur.
belirtme s fat
* Bir ismi gsterme, soru, say veya belirsizlik bak mlarndan belirten sfat: Bu kap . Birinci dnem. Ka
renci? Hangi ev? ocuk gibi.
belirtmek
* A klamak, tebarz ettirmek.
belit
* Kendiliinden apak ve bundan dolay teki nermelerin n dayana say lan temel nerme, mtearife,
aksiyom: "Tm, paralarn her birinden byktr" sz bir belittir.
belitken
* Belitler sistemi.
belitleme
* Belitlemek ii.
* Tmden geliimci bir bilime esas olacak belit sistemi.
belitlemek
* Belgeye dayanarak ortaya koymak.
* Belitleme kuramn ortaya koymak.
belitlenebilirlik
* Belitlenebilen kuram.
beliye
* Felket, keder, tasa.
belki
* Muhtemel olarak, olabilir ki.
* Olsa olsa, ya ... ya, ihtimal.
belki de
* u da olabilir.
belkili
* Olasl , muhtemel.
* Doru olabilecei gibi, yanl da olabilen, belli ve kesin olmayan, olasl, ihtimal.
belladonna
* Gzelavrat otu.
belleini yitirmek
* bellek kaybna uramak.
bellek
* Yaananlar, renilen konular, bunlar n gemile ilikisini bilinli olarak zihinde saklama gc, akl,
hafza, daarck.
* Bir bilgisayarda, program deimeyen verileri, yaplacak i iin gerekli olan ara sonular toplayan blm.
bellek karkl
* Kelimelerin doru anlamn hatrlayamamak veya ilk olarak grlen bir eyi nce grdn sanma
duygusuna kaplmak biiminde beliren bir ruh hastal.
bellek kayb
* Bellek yitimi.
bellek yitimi
* Byk sars nt veya humma yznden bellein bozulmas veya kaybolmas biiminde beliren ruh hastal.
* Bellein k sa bir sre durup ilememesi.
bellem
* Bellemek yetisi.
belleme
* Bellemek ii.
belleme
* At ve benzeri hayvanlarn s rtna vurulan kee, mein veya kaln kuma paras , yapk, haa.
bellemek
* renip aklda tutmak.
* Sanmak.
bellemek
* Bel denilen arala topra i lemek.
bellenmek
* Bellenmek (I) iine konu olmak, renilmek.
bellenmek
* Bellenmek (II) iine konu olmak.
belleten
* Bilim kurumlarn n almalar ile ilgili yaz ve haberlerin yaymland dergi.
belletici
* altrc, retici, mzakereci.
belletme
* Belletmek ii.
belletmek
* Bellemesini salamak, retmek.
belletmen
* Orta retimde ettleri denetleyen kimse, belletici.
belli
* Beli olan.
belli
* Bilinmedik bir yan olmayan, malm.
* Gizli olmayan, ortada olan, anla lan, bedih, zahir, aikr.
* Belirli, muayyen.
belli bal
* Belirli, muayyen.
* nemli.
belli belirsiz
* Zorlukla seilebilen, yar belli, yar bellisiz, duyulabilen, ok az belli olan.
belli etmek
* aklamak, iyice grnr anlalr duruma getirmek.
* sezdirmek, hissettirmek.
belli olmak
* anlalmak, aklanmak.
bellik
* aret, marka.
bellilik
* Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet.
bellisiz
* Belli olmayan, bilinemeyen.
belsem
* Bkz. balsam.
bembeyaz
* ok beyaz veya her yan beyaz, apak.
* Prl pr l, apak.
bemol
* Bir sesin yarm ton kalnlatrlacan gsteren nota iareti.
* Bylece kal nlat rlm (ses).
ben
* ou doutan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabart .
* En ok zmde grlen olgunlama belirtisi.
* Sata, sakalda beliren beyazl k.
ben
* Olta veya tuzaa konulan yem.
* Kuun yavrusuna tad yem.
ben
* Tekil birinci kiiyi gsteren zamir.
* Kiiyi br varl klardan ayran bilin.
* Bir kimsenin kiiliini oluturan temel ge, ego.
ben bu ite yokum
* ben bu ie karmam.
ben hanc, sen yolcu olduka
* zel ilikilerimiz srp gittike (senin bana iin der).
ben ahm (veya eyhimi) bu kadar severim
* ben bundan daha ok zveride bulunamam.
benbenci
* Kendini ok ven, hep kendinden sz eden, kibirli, gururlu.
benbencilik
* Benbenci olma durumu.
bence
* Bana gre, dndm gibi.
benci
* Kendini beenen, kendini her konuda stn gren, hodpesent, megaloman.
bencil
* Yaln z kendini dnen, kendi karlar n herkesinkinden stn tutan, hodbin, hodkm, egoist.
* Bencillik retisine inanan.
bencil olmak
* bencilce davranta bulunmak.
bencilce
* Bencile yak r biimde.
bencileyin
* Benim gibi.
bencilik
* Benci olma durumu, hodpesentlik, egoizm.
* nsann btn eylemlerinin ben sevgisiyle belirlenmi olduunu, buna gre ahlkll n da yalnzca kendini
koruma igdsnn bir biimi olduunu ileri sren reti.
* Kendi benini ve kar n hayatn mutlak ilkesi yapan anlay .
bencilleme
* Bencillemek ii.
bencillemek
* Bencil duruma gelmek.
bencillik
* Bencil olma durumu, hodbinlik, egoistlik, egoizm.
bencillik etmek
* bencil davranmak.
bende
* Kul, kle.
bendegn
* Kullar, kleler.
bendeg
* Kulluk, klelik.
* Kle ile ilgili, kleye ait.
bendehane
* Bendenin, klenin evi.
benden de al o kadar
* Bkz. al benden de o kadar.
benden gnah gitti
* Bkz. benden sylemesi.
benden sylemesi
* ben zerime bor saydm eyi syledim, kendimi sulu saymam.
bendeniz
* alak gnlllkle ben yerine ve "kleniz'" anlamnda kullanl r.
bendeniz cennet kuu
* kendini tantrken kullan lan bir deyim.
bendezade
* Bendenin olu.
bendir
* Alaturka alg aleti.
benefe
* Meneke.
benek
* Herhangi bir ey zerindeki ufak leke, nokta, puan.
* Gne lekeleri yresinde grlen, parlak taneciklerden ve parlak damarlardan olumu blm, fekl.
beneklenme
* Beneklenmek ii.
beneklenmek
* Benek olumak.
benekleme
* Beneklemek ii veya durumu.
beneklemek
* Benek benek durum almak.
benekli
* Ufak lekeleri bulunan.
benekli kpek bal
* Kara benekli, kk boyda bir cins kpek bal (Scylliorhinus canicula).
bengi
* Sonu olmayan, hep kalacak olan, lmsz, ebed.
bengi
* Ege ve Gney Marmara blgesinin halk oyunlarndan biri.
bengi su
* ene sonsuz hayat verdiine inanlan ve efsanelerde geen su, abhayat.
bengileme
* Bengilemek ii.
bengilemek
* Bengi klmak, sonsuz yaama nitelii kazand rmak, lmszletirmek, ebedletirmek.
bengileme
* Bengilemek ii.
bengilemek
* Sonsuz yaama nitelii kazanmak, lmszlemek, ebedlemek.
bengilik
* Zamanla ilgisi, balang c ve sonu olmayan varlk.
* lmezlik, ebedlik.
* Sonsuz ve llmez zaman.
beni sokmayan ylan bin (yl) yaasn
* zararl olduu bilinen, ama kimseye ktl dokunmayan kiiyle uramamaldr.
benidem
* demoullar , insanlar.
benibeer
* nsan.
beniinci
* Kiinin benliini merkez sayma gr, benmerkezci.
beniincilik
* Dnyada kiinin benliini merkez sayan felsefe gr, benmerkezcilik, egosantrizm.
benildeme
* Benildemek ii.
benildemek
* Belinlemek.
benim diyen
* kendine gvenen, gl olduuna inanan.
benim olum bina okur, dner dner yine okur
* "ok almasna karlk verimli ve yararl olmuyor" anlamnda k nama veya eletiri belirtmek iin
kullanlr.
benimseme
* Benimsemek ii, sahip kma, tesahup.
benimsemek
* Bir eyi kendine mal etmek, sahip kmak, kabullenmek, tesahup etmek.
* Bir eye, birine balanmak, snmak.
benimsenme
* Benimsenmek ii.
benimsenmek
* Benimsenmek iine konu olmak.
benimsetme
* Benimsetmek ii.
benimsetmek
* Birinin benimsemesini salamak.
benimseyi
* Benimsemek ii veya durumu.
beniz
* Yz rengi.
beniz gemek
* benzi solmak.
benizli
* Benzi bulunan, benze sahip olan.
benlenme
* Benlenmek ii.
benlenmek
* Ben olumak.
benli
* Teninde ben bulunan.
benli
* Bkz. senli benli.
benlii yourmak
* kiilii oluturmak.
benliinden kmak
* kendine benzemez olmak.
benlik
* Bir kimsenin z varl , kiilii, onu kendisi yapan ey, kendilik, ahsiyet.
* Kendi kiiliine nem verme, kiiliini stn grme, kibir, gurur.
benlik atmas
* Benliin n plna kmas ile bagsteren atmas.
benlik davas
* Her eyi kendi dncesine uydurmak ve her eyde sz sahibi olmak abas .
benlik ikilemesi
* znenin kiiliini iki veya daha ok bilin merkezine blen ve tek kiide eitli kiilikler durumunda
beliren bir ruh hastal .
benlik yitimi
* Kiilik duygusunun ve benlik bilincinin yitirilmesi ile beliren ruh hastal .
benliki
* Her konuda hep kendini ileri sren, hep kendinden sz eden (kimse).
* Benlikilik yanls olan (kimse).
benlikilik
* Her konuda hep kendini ileri srme, hep kendinden sz etme durumu.
* Kendi benliinin geliimini, btn davranlarn n ilkesi yapan kiinin nitelii, egotizm.
benmari
* Bir kab kaynar suya oturtmak yolu ile iindekini stmak veya eritmek yntemi.
benmerkezci
* Beniinci.
benmerkezcilik
* Beniincilik.
bent
* Ba, rab t.
* Kanun maddesi; kitaplarda kendi iinde btnlk oluturan blm.
* Suyu biriktirmek iin nne yaplan set, bet.
* Gazete yazs.
* Balam.
bent etmek
* kendine balamak.
bent olmak
* balanmak, tutulmak.
benzeme
* Benzemek ii.
benzemek
* ki kii veya nesne aras nda birbirini andracak kadar ortak nitelikler bulunmak, andrmak.
* San s n uyandrmak, gibi grnmek.
benzemeklik
* Benzer olma durumu.
benzemez
* skambil veya okey oyununda farkl ktlarn veya talarn bir araya gelmesi.
benzen
* Maden kmr katranndan karlan C6H6 formlndeki hidrokarbonun bilimsel ad.
benzer
* Nitelik, grn ve yap bakmndan bir bakas na benzeyen veya ona e olan (ey), mabih, mmasil.
* Bkz. benzeim.
* Baz nemsiz veya tehlikeli sahnelerde asl oyuncunun yerine kan, yap ve yz bakmndan bu oyuncuyu
and ran kimse, dublr.
benzer ekiller
* Kenarlarn n uzunluklar arasndaki oran deimemekle birlikte kar lkl a lar eit olan ekiller.
benzeri
* Benzerlik gsteren, benzer.
benzerlik
* Benzer olma durumu.
* ki gende kelerinin elenmesine gre karl kl alarn e ve karl kl kenarlarn orantsndan doan
durum.
benzersiz
* Benzeri olmayan, esiz.
benzersizlik
* Benzersiz olma durumu.
benze
* Birbirine benzeyen, aralarnda benzerlik bulunan, mabih, nazir.
benzeen
* nl veya nsz benzemelerinde etki alt nda kalan nsz veya nl: St (st-), ekmekten (ekmek-
ten), odalardan (oda-lar-dan) kelimelerinde bulunan -, -ten, -dan eklerindeki nsz veya nller gibi.
benzeik
* Benzeme zellii gsteren.
benzeim
* Baz ortak ynleri olan iki ey arasndaki benzeme.
* ki eklin kenarlarnn uzunluklar arasndaki oran deimemekle birlikte, karl kl alarnn eit bulunmas
durumu.
benzeim oran
* ki eklin kenarlarnn arasndaki oran.
benzelik
* Benze olma durumu, mabehet.
benzeme
* Benzemek ii.
* Bir kelimede bir sesin baka bir sesi kendisine benzetme etkisi: yurt-da > yurtta, aranba > aramba, o
+ bir < br gibi.
benzemek
* Birbirine benzemek, mabih olmak.
benzemezlik
* Bir kelimede bulunan ayn veya benzeri seslerden birinin deiiklie uramas, disimilsyon: K nnap >
krnap, attar > aktar, kehribar > kehlibar gibi.
benzeti
* Benzetme, aslndan kopya edilmi, tebih.
benzeti ressam
* Byk sanatlarn yaptklar n, orijinaline bakarak yapan ve benzeti olduunu belirten ressam.
benzetici
* Benzeterek yapan, sahteci, kopyac.
benzetici ressam
* Byk sanatlarn slbunda alarak, yapt ileri orijinal eser diye satan sahteci ressam.
benzetilme
* Benzetilmek ii.
benzetilmek
* Benzetmek iine konu olmak.
benzeti
* Bir eyi baka bir eye benzetmek i i veya biimi.
benzetme
* Benzetmek i i.
* Bir eyin neteliini anlatmak iin, o nitelii eksiksiz tayan bir eyi rnek olarak gsterme ii, tebih.
benzetmek
* Benzer duruma getirmek.
* Bir eyde baka eye benzeyen ynler bulmak.
* Kt bir duruma getirmek, bozmak.
* Dvmek.
benzetmek gibi olmas n
* kt bir sona uram birinden veya bir eyden sz ederken, ona benzetilen kimse veya ey iin kt bir
duygu beslenilmediini anlatr.
benzeyi
* Bir eyin baka bir eye benzemesi durumu.
benzeyisizlik
* Benzememek durumu.
benzi atmak (veya umak)
* ans zn yznn rengi sararmak, solmak.
benzi kl gibi olmak
* yznden kan ekilmek, yz sararmak.
benzi sararmak
* yznn rengi solmak.
benzi umak
* yz sararmak.
benzin
* Petroln damt lmas ile elde edilen, zgl arl yaklak 0,65 olan, renksiz, uucu, kendine zg kokusu
bulunan bir sv.
* Benzen.
benzin istasyonu
* Aralarn benzin, ya gibi ihtiyalarn karlayan, yolculara dinlenme ve al veri imkn veren tesis,
benzinlik.
benzin pompas
* Benzinlikte ara depolarna benzin koyma ve verilen benzin tutarn gsterme arac.
benzinci
* Benzin satlan yer veya benzin satan kimse.
benzincilik
* Benzincinin ii veya meslei.
benzinde kan kalmamak
* kanszlk sebebiyle yz sararmak.
benzine kan gelmek (veya benzi kanlanmak)
* salkl duruma gelmek, canlanmak.
benzinleme
* Benzinlemek ii veya durumu.
benzinlemek
* Benzin dkerek yakmak.
* Bir nesneyi benzine bulamak.
benzinli
* Benzinle alan (motor, makine vb.).
benzinlik
* Benzin satlan yer, benzin istasyonu.
benzol
* Benzin ve tolen kar m bir akaryakt.
beraat
* Aklanma.
beraat etmek
* aklanmak, temize kmak.
beraatzimmet
* Borcu, verecei olmama durumu, borsuzluk.
beraatzimmet as kd r
* tersi ispatlanmad ka insanlar n susuz saylmalar ilkesini anlatr.
beraber
* Birlikte, bir arada.
* Ayn dzeyde.
* -e ramen, -e kar n.
beraberce
* Birlikte, beraber olarak.
berabere bitmek
* (oyun, yarma) takmlar n ayn say y almas yla sonulanmak.
berabere kalmak
* (oyun, yarma iin) takmlar ayn say y almak veya denk gelmek, baa ba kalmak, baa ba gelmek.
beraberinde
* yannda.
beraberlik
* Birlikte olma durumu.
* Ba baa kalma durumu.
beraberlik mzii
* Orkestra, koro veya oda mziinde olduu gibi birok sesin oluturduu mzik.
berat
* Bir bulutan, bir haktan yararlanmak iin devlete verilen belge, patent.
* Osmanl mparatorluunda bir greve atanan, aylk balanan, san, nian veya ayr cal k verilen kimseler iin
karlan padiah buyruu.
Berat Gecesi
* Hz. Muhammed'e peygamberliin Cebrail arac lyla bildirildii aban aynn 15. gecesine rastlayan kandil
gecesi.
Berat Kandili
* Bkz. Berat Gecesi.
berbat
* Kt.
* Bozuk.
* irkin, beenilmeyen.
* Darmadan, bakms z, perian, viran.
berbat etmek (veya eylemek)
* kt duruma getirmek.
* bozmak.
berbat olmak
* kt duruma gelmek; kirlenmek.
* bozulmak.
berber
* Sa ve sakaln kesilmesi, taranmas ve yaplmas iiyle uraan veya bunu meslek edinen kimse.
* Bu iin yapld dkkn.
berber bal
* Hanigillerden, kuyruunun atal ok uzun olan, Akdeniz'de yaayan, eti yenilen bir balk (Serranus
anthias).
berber bataryas
* Berber dkknlar nda lvaboya su akmasn salayan deve boynu biimindeki musluk tak m .
berber ra
* Berber ustas nn yannda yeti tirilmek zere al an ocuk.
berber dkkn
* Berber.
berber koltuu
* Berberler iin yaplan hareketli, oynar balkl zel koltuk.
berber salonu
* Byk berber dkkn.
Berber
* Kuzey Afrika'daki Cezayir blgesinde Berberistan halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
berberlik
* Berberin yapt i .
berceste
* Salam ve ltif.
* Seilmi, seme.
* Sanat deeri yksek anlamlar tayan dize.
berdelacuz
* Halk tahminine gre, 9-18 Mart arasnda grlen kocakar souu.
berdevam
* Srmekte olan, srp giden.
berdu
* Ba bo, serseri.
* Pis, bozuk, bakms z.
bere
* Vurma ve incitme sonucu vcudun herhangi bir yerinde oluan rk.
* Herhangi bir eyde grlen izik, ezik.
bere
* Yuvarlak, yass ve sipersiz balk.
bereket
* Bolluk, grlk, ongunluk, feyz, feyezan.
* yi ki, neyse ki, iyi bir rastlant olarak.
* Yamur.
bereket ki (veya bereket versin ki)
* iyi ki, Tanr'ya kr ki.
bereket versin
* para alan kimsenin syledii iyi dilek sz.
* bir kimsenin bir durumdan honutluunu anlatmas, teselli bulmas.
bereketlenme
* Bereketlenmek ii veya durumu.
bereketlenmek
* oalmak, artmak.
bereketli
* Bol, verimli.
bereketli ola! (veya olsun!)
* yemek yemekte olanlara veya rnlerini devirenlere sylenen iyi dilek sz.
bereketlilik
* Bereketli olma durumu.
bereketsiz
* Kendinden beklenen yararl salayamayan (ey).
bereketsizlik
* Bereketsiz olma durumu.
bereleme
* Berelemek ii.
berelemek
* Bereli duruma getirmek.
berelenme
* Berelenmek ii veya durumu.
berelenmek
* Bereli duruma gelmek.
bereli
* Beresi olan.
bereli
* Beresi olan.
berenar
* yle byle, az ok, biraz, olduka.
bergamod
* Sarms pembe renginde olan.
bergamot
* Turungillerden bir aa (Citrus bergamia).
* Bu aacn, kabuklarndan reel yaplan ve esans kar lan meyvesi.
bergzar
* Anmak iin verilen hatra, armaan, yadigr.
berhane
* Byk, harap, kullans z ev.
berhane gibi
* gereinden ok byk (ev).
berhava
* Havaya verilmi, uurulmu.
* Yarars z, bo.
berhava etmek
* havaya uurmak.
* bitirmek, yok etmek.
berhava olmak
* patlama yolu ile havaya umak.
* boa gitmek.
berhayat
* Hayatta olan, canl, yaayan.
berhudar
* Mutlu.
berhudar ol!
* "iyi gnler gresin" anlam nda dilek olarak kullanl r.
beri
* Konuann nndeki iki uzakl ktan kendisine daha yakn olan.
* Bu uzaklkta bulunan.
* kma durumundaki kelimelerden sonra getirilerek bir iin balang cn gsterir.
beribenzer
* S radan baya , alelde.
beriberi
* Genellikle Uzak Dou lkelerinde B vitamini eksikliinden ileri gelen bir hastal k.
beriki
* Beride olan.
* Beride olan ey veya kimse.
beril
* Doada altgen billrlar durumunda bulunan, saydam, ou yeil renkli berilyum ve aliminyum silikat.
berilyum
* Atom numaras 4, younluu 1,84, atom arl 9,013 olan, zmrt gibi baz talarn birleiminde bulunan,
29700C de eriyen, havann etkisine kar ince bir oksit tabakas yla kapl element. K saltmas Be.
berjer
* Arkas kabark ve yksek oturacak yeri geni koltuk.
berk
* Sert, kat.
* Salam.
berkelyum
* Atom numaras 97, atom arl 294 olan, amerikyum veya kryumdan elde edilen yapay element.
Ksaltmas Bk.
berkemal
* Mkemmel, pek iyi.
berkime
* Berkimek ii.
berkimek
* Salamlamak, g kazanmak, pekimek.
berkinme
* Berkinmek ii veya durumu.
berkinmek
* Berkimek.
* Pekitirilmek.
berkitme
* Salamlatrma, tahkim, takviye.
berkitmek
* Salamlatrmak, tahkim etmek, takviye etmek.
berklik
* Salamlk.
* Sertlik, kat lk.
berlam
* nce pullu, srt a k kahverengi, yanlar ve karn beyaz, ortalama 30-40 cm boyunda, Marmara ve Ege
deniziyle Akdeniz'de bol bulunan bir balk tr (Merluccius merluccius).
bermuda
* Dizlere kadar inen dar ve ksa pantolon.
bermutat
* Al lagelen biimde, her zaman olduu gibi.
berrak
* Duru, temiz, ayd nlk, ak.
berraklama
* Berraklamak ii veya durumu.
berraklamak
* Berrak duruma gelmek, durulamak.
berraklatrma
* Berraklatrmak ii.
berraklatrmak
* Berrak duruma getirmek, durulatrmak.
* A k, net ve kolay anlal r duruma getirmek.
berrakl k
* Berrak olma durumu, duruluk.
berri
* Kara ile (toprakla) ilgili, karasal.
bertafsil
* A klamal, uzun uzadya, ak olarak.
bertaraf
* Bir yana, yle dursun.
bertaraf etmek
* ortadan kaldrmak, gidermek.
bertaraf olmak
* ortadan kalkmak, yok edilmek.
bertik
* Yara, bere.
* ncinmi, burkulmu.
* Deride mor leke, rk.
bertilme
* Bertilmek ii veya durumu.
bertilmek
* ncinmek, burkulmak.
* Berelenmek yaralanmak.
* Morarmak, rmek.
bertme
* Bertmek ii.
bertmek
* Bertilmek.
berzah
* Kstak, dar dil.
besalet
* Yiitlik, yararll k.
besbedava
* Pek ucuz.
besbelli
* A k, apa k, ok belli.
* Anla ldna gre, anlalyor ki.
besbeter
* ok kt.
beselemek
* Bkz. eselemek beselemek.
beserek
* Tyl ve damzl k erkek deve.
besermek
* Bkz. esermek besermek.
besi
* Yaatmak ve gelitirmek iin gereken besinleri yedirip iirmek ii.
* Bir eyi istenilen durumda tutmak ve oturtmak iin kullanlan takoz gibi eyler.
besi doku
* Tohumlarn iinde embriyonu evreleyen blm.
* Yumurta ak maddesi.
besi dokulu
* Besi dokusu olan.
besi dokusu
* Besi doku.
besi dokusuz
* Besi dokusu olmayan.
besi hayvan
* Beslenmek amacyla yavru iken alnan veya besiye ekilen hayvan.
besi meras
* Besleme deeri olduka yksek mera bitkileri ile kapl olan ve gerektiinde ilve yemler de verilerek
zellikle kesime gnderilecek hayvanlarn fazla canl arlk kazanmalar iin otlatldklar doal veya sun' verimli
mera.
besi r
* Tohum imlenirken yeni kan bitkiyi beslemeye yarayan ve embriyonun evresine yaylm bulunan
besleyici maddelerin btn.
besi suyu
* Bitkilerin damarlar nda dolaan besleyici su.
besici
* S r, davar gibi hayvanlar besleyerek semirten, satan kimse.
besicilik
* Besicinin yapt i.
besihane
* Besi yap lan yer.
besili
* Semiz, semirtilmi.
besin
* Yenilebilir, beslenmeye elverili her tr madde, azk, gda.
* Yaamak, varl n srdrmek iin gerekli ey.
besinli
* Besini olan, g dal.
besinsiz
* Besini olmayan, yeterli besin almayan, gdasz.
besinsizlik
* Besinsiz olma durumu, gdaszlk.
besiye ekmek
* hayvan semirtmek iin al t rmadan beslemek.
besle kargay, oysun gzn
* nankrlk edenler iin sylenir.
beslek
* Besleme, hizmeti, ahretlik.
besleme
* Beslemek ii.
* Evltl k olarak alnan, ev ilerinde altrlan k z.
* Herhangi bir kuruluu, onun madd yardmlar dolaysyla kr krne destekleyen.
besleme basn
* kar uruna, herhangi bir kuruluun veya iktidardaki glerin grlerini savunan basn.
besleme gibi
* giydiini kendine yak tramayan (kz).
besleme kz
* Besleme.
beslemek
* Yiyecek ve ieceini salamak.
* Yedirmek.
* Semirtmek.
* Eklenmek, katlmak, oaltmak.
* Bir eyi korumak veya salamca durmasn salamak iin, evresini veya altn desteklemek, doldurmak,
peki tirmek.
* Yetitirmek.
* Bir duyguyu gnlde yaatmak.
* Madd yard m yapmak, desteklemek.
beslemelik
* Besleme.
* Besleme olarak.
beslenen
* Snmsz.
beslengi
* Hizmeti, evltlk, besleme.
beslenilme
* Beslenilmek ii veya durumu.
beslenilmek
* Beslenmek iine konu olmak.
beslenme
* Beslenmek ii.
* Vcut iin gerekli besin maddelerinin alm.
beslenme bozukluu
* Baz organ ve dokularda veya organizmann btnnde ekil veya alma dzensizlii meydana getiren,
bir veya birka beslenme grevinin bozulmas.
beslenme antas
* Anaokulu ve ilkretim okullarnn rencilerinin beslenme saatinde yiyeceklerini iinde bulunduran anta.
beslenme eitimcisi
* Beslenme eitimi ile uraan uzman.
beslenme eitimi
* Besin maddelerinin zellikleri, insan vcudunun gelimesinde yiyeceklerin etkisi ve grevi, yiyecek
seiminde dikkat edilmesi gereken noktalar, iyi beslenmenin sal k ynnden nemi, ucuz ve dengeli beslenmenin
yollar gibi konular i leyen bilim dal.
beslenme odas
* Anaokulu, ilkretim okulu gibi eitim kurumlar nda yemek yenilen yer.
beslenme saati
* Anaokulu, ilkretim okulu gibi eitim kurumlar nda yemek yeme zaman .
beslenme uzman
* Beslenmenin genel zelliklerini kitle apnda ele alan, inceleyen yetkili.
beslenmek
* Kendini beslemek.
* Beslemek iine konu olmak.
besletme
* Besletmek ii veya durumu.
besletmek
* Beslemek iini bakas na yapt rmak.
besleyici
* Besleyen, beslemeye yarayan, besin deeri yksek, mugaddi.
* Yz ve boyunda gne lekelerini azaltp l hcreleri atan krem tr.
besli
* Bkz. besili.
besmele
* "Ac yan ve esirgeyen Tanr'nn ad ile" anlamna gelen ve bir i e balarken sylenilen Arapa
bismillahirrahmanirrahim sznn ksaltmas .
besmele ekmek
* bismillahirrahmanirrahim szn sylemek.
besmelesiz
* ocuklar iin "pi" anlamnda kullanlan bir svg.
* Besmele ekmeden.
beste
* Bir mzik eserini oluturan ezgilerin btn.
beste balamak
* bestelemek.
beste yapmak
* bir mzik eseri yaratmak.
besteci
* Beste yapan kimse, bestekr, kompozitr.
bestekr
* Besteci.
besteleme
* Bestelemek ii.
bestelemek
* Beste yapmak.
bestelenme
* Bestelemek ii.
bestelenmek
* Bestelemek iine konu olmak, bestesi yaplmak.
besteli
* Bestesi olan, bestelenmi.
bestelik
* Beste olma durumu.
bestenigr
* Klsik Trk mziinde en eski birleik makamlardan biri.
bestesiz
* Bestesi olmayan.
bestseller
* oksatar.
be
* Drtten sonra gelen say nn ad ve bu sayy gsteren rakam, 5, V.
* Drtten bir fazla.
* Be s nfl ilkokul.
be alt
* Biraz, bir para, birka.
be aa be yukar
* Bkz. aa, be yukar.
be beter
* Besbeter.
be binlik
* Be bin liralk btn k t para.
be bir
* Bkz. pencyek.
be drt
* Oyunda, atlan zarlardan birinin be, brnn drt benekli yznn ste gelmesi.
be duyu
* Dokunma, grme, iitme, koklama, tat alma duyular.
be iki
* Bkz. pencd.
be karde
* amar, tokat.
be milyonluk
* Be milyon liral k btn k t para.
be on
* Az sayda, biraz.
* Be ve on santim llerinde biilmi kereste.
be para almamak
* hi para almamak.
be para etmez
* hibir deeri yok, ie yaramaz.
be paralk
* Deersiz, aa lk, baya.
be paralk etmek
* Bkz. on paralk etmek.
be paralk olmak
* alalmak, kusurlar aa kmak.
be parasz
* parasz, yoksul.
be parmak bir olmaz
* ana ve babalar bir olduu hlde kardeler aras nda eitli farkll klar bulunur.
be
* Bkz. pencse.
be vakit
* Gnn belirli be vaktinde k lnan namaz.
be yzl
* Be yz olan cisim.
be yzlk
* Be yz liralk btn kt para.
* inde be yz tane bulunan.
bearet
* yi haber, mjde, mutu, erim.
bebyk
* ri mumula.
beer
* nsanolu, insan.
beer
* Be saysnn letirme biimi, her birine be, her defasnda bei bir arada.
beer aar
* insan her zaman yan labilir.
beer
* nsanolu ile ilgili.
* Bedensel, bedenle ilgili.
beer corafya
* nsanlarn yerleik bulunduu yre ile ilgisini ve o yrenin veya yerin trl olaylarn inceleyen corafya
kolu.
beeriyet
* nsanlk, insanoullar.
beeriyeti
* Beeriyet yanl s (kimse), hmanist, insancl.
beeriyetilik
* Beeriyeti olma ii veya durumu, hmanizm, insancllk.
beerli
* Beer beer sralanm.
begen
* Be kenarl okgen.
beibirlik
* Kadnlarn ss iin tak ndklar, be altn lira deerinde olan altn.
beibiryerde
* Bkz. beibirlik.
beiini sallamak
* ocukluundan veya ok eskiden tan mak, bymesine hizmet etmek.
beik
* St ocuklar n yatrmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yaplm sallan r bir eit
kk karyola.
* Bir eyin doup geliti i yer.
* Yz st yatta, geriye bkl ayak bileklerini ellerle kavrayarak karn zerinde ba ve ayak ynnde
sallanma.
* Ambaljlanacak maln biimine uygun olarak alta konulan para veya paralar n tm.
beik kertii
* Daha beikte iken anas babas tarafndan ni anlanm kimse.
beik kertme
* Daha beikte iken anas babas tarafndan ni anlanma.
beik salncak
* Bayram yerinde kurulan bir tr salncak.
beiki
* Beik yapan veya satan kimse.
beiklik
* Beik olmaya uygun.
beiklik etmek
* beik vazifesini, fonksiyonunu yapmak.
beikrts
* ki yana aknt s olan at .
beikten mezara kadar
* btn hayat boyunca, lnceye kadar.
beinci
* Be saysnn sra s fat, srada drdncden sonra gelen.
beinci kol
* Bir lkede gizli olarak, dman iin alan rgt.
beiz
* Bei bir arada doan (kardeler).
beizli
* Be tanesi bir arada olan.
beleme
* Belemek ii.
* Tahmis.
belemek
* Bir ii be kez yapmak.
* Bir eyin say s n bee karmak.
beli
* Be paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden be tane bulunan.
* skambil, domino gibi oyunlarda zerinde be iareti bulunan kt veya pul.
* Divan edebiyatnda be dizeli blmlerden olumu manzume, muhammes.
* Be ses veya be mzik arac iin yaz lan mzik eseri, kentet.
* Be mzisyenin ald caz orkestras.
* Halk edebiyat nda lemeli bir bende, konu ile ilgili ayn lde bir ift dizenin balanmasyla oluan
manzume.
belik
* Be para, be kuru veya be lira deerinde olan ake.
* Bei bir arada olan, be tane alabilen.
belik simit gibi kurulmak
* kendine deer vererek bir yere yay lp oturmak.
beme
* Her ubuu ayr ayr be renkte olan, yollu bir eit kuma.
* krk tezghn n kt.
beme
* Tabaklanmam ham deri.
beparmak
* Derisi dikenlilerden, be nl yldz biiminde bir deniz hayvan, bepene (Uraster).
* Be renkte dokunmu ubuklu kuma.
beparmak otu
* Glgillerden, yol ky lar nda ve ay rlarda yetien, srgne kar kullanlan bir bitki, kurt penesi (Potentilla
reptans).
bepene
* Bkz. beparmak.
beta
* Be tala oynanan bir tr ocuk oyunu.
beu
* Gler yzl, gle, glmser.
bet
* Beti benzi atmak, beti benzi umak, beti benzi sararmak gibi deyimlerde beniz kelimesi ile birlikte, "ehre"
anlam nda ikileme oluturur.
* Bet bereket kalmamak, beti bereketi gelmek, beti bereketi kamak gibi deyimlerde bereket kelimesi ile
birlikte "bolluk" anlamnda ikileme oluturur.
bet
* Kt, irkin, tuhaf.
bet beniz kalmamak
* yz sararp solmak.
bet bet bakmak
* kt kt bakmak, bir ktlk yapacakm gibi durmak.
bet suratl
* Yreinin ktl yznden belli olan.
beta
* Yunan alfabesinin ikinci harfi -B.
beta nlar
* Radyoaktif cisimlerin yaydklar ndan biri.
betatron
* Elektronlar hzlandran elektromanyetik bir ara.
betelemek
* Bkz. etelemek betelemek.
betelenmek
* Kar gelmek, diklemek, kafa tutmak.
beter
* yice kt.
beter etmek
* daha kt duruma getirmek.
beterin beteri var
* ok kt bir duruma den kimse, bundan daha kt durumlar n da bulunduunu dnerek teselli
bulmal dr.
beterleme
* Beterlemek ii veya durumu.
beterlemek
* Beter duruma girmek veya o durumda bulunmak.
beti
* Resim ve heykel sanatlarnda varl klarn biimi.
beti benzi kire kesilmek (beti benzi atmak, solmak veya beti benzi umak)
* herhangi bir sebeple kan ekilip yz solmak, korkmak.
beti bereketi kalmamak (veya kamak)
* azalmak, ktlamak, abuk tkenmek.
betik
* Yaz l olan ey, kitap, mektup, tezkere, pusula.
betili
* inde insan, hayvan ve doa geleri bulunan (resim veya heykel), figratif.
betili sanat
* Doann grnen biimlerini ileyen sanat, figratif sanat.
betim
* Betimlemek ii, betimleme.
* Bir eyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu betimleyen sz veya yaz, tasvir.
betimleme
* Betimlemek ii, tasvir.
betimlemeci
* Betimlemeye a rl k veren, tasvirci.
betimlemek
* Bir nesnenin, kendine zg belirtilerini tam ve ak biimde sz veya yaz ile anlatmak, tasvir etmek.
betimlenme
* Betimlenmek durumu.
betimlenmek
* Betimlemek ii yaplmak.
betimleyici
* Betimleme yanls.
betimsel
* Betimle ilgili, tasvir.
betimsel dil bilgisi
* Bir dilin belirli an inceleyen dil bilgisi, betimlemeli dil bilgisi, tasvir dil bilgisi .
betine gitmek
* gcne gitmek, kendine yedirememek.
betisiz
* inde insan, hayvan ve doa geleri bulunmayan (resim veya heykel), nonfigratif.
betisiz sanat
* Beti kullanmayan nonfigratif sanat.
beton
* imentonun su yard m yla kum, akl gibi maddelerle karmas sonucu oluan sert, dayankl , balayc
yapay y m.
beton gibi
* ok salam, dayan kl, sert.
* gl.
betonarme
* Yapda gc, esnekli i artrmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, demirli beton.
betoncu
* Yaplarda beton dkme ileriyle uraan usta veya ii.
betoniyer
* Beton karma makinesi.
betonkarar
* Beton karma makinesi.
betonlama
* Betonlamak durumu.
betonlamak
* Beton duruma gelmek.
bevliye
* drar yollar hastal klar, roloji.
bevliyeci
* drar yolu hastalklar hekimi, rolog.
bevliyecilik
* Bevliyecinin ii veya meslei.
bevvap
* Kapc .
* Mahalle okullarnda hademe.
bey
* Gnmzde erkek adlarndan sonra kullanlan sayg sz.
* Erkek zel adlar yerine kullan lr.
* E, koca.
* Zengin, ileri gelen kimse, bay.
* skambil k tlar nda birli, as.
* Boy gibi kk bir toplumun veya kk bir devletin bakan.
* Komutan.
* Erkek sfatlarnn hemen arkasna eklenir.
bey (veya paa) gibi yaamak
* bolluk iinde yaamak.
bey armudu
* ri, kokulu ve tatl bir armut tr.
bey erki
* Zengin erki, plutokrasi.
bey karde
* erkekler iin seslenme sz.
bey mi yaman, el mi yaman
* Bkz. el mi yaman, bey mi yaman.
beyaban
* l.
beyan
* Syleme, bildirme.
* Bir eserde, dncelerin, duygularn, hayallerin dou ve deerlerini, bunlar n anlatmnda tutulacak yollar
konu edinen bir edebiyat bilgisi dal.
beyan etmek
* bildirmek, sylemek, ileri srmek, anlatmak.
beyanat
* Deme, bildiri.
beyanat vermek (veya beyanatta bulunmak)
* deme vermek.
beyanname
* Bildirge.
beyaz
* Ak, kara kart.
* Bu renkte olan.
* Beyaz rktan olan kimse.
* (baskda) Normal karalkta grnen harf eidi.
beyaz adam
* Beyaz rka mensup olan kii.
* Avrupal.
beyaz baston
* Grme zrllerin yrrken kullandklar maden ubuk.
beyaz cam
* Televizyon ekran.
beyaz dizi
* Genellikle sevgi konular n basit bir biimde ileyen romanlardan oluan dizi.
beyaz eya
* Buzdolab , amar makinesi, bulak makinesi gibi ev aletlerine toplu olarak verilen ad.
beyaz et
* Tavuk, balk vb. etlere verilen genel ad.
beyaz etmek (veya beyaza ekmek)
* yazy temize ekmek.
beyaz rk
* Avrupa, Kuzey Amerika, Gney ve Bat Asya ile Kuzey Afrika'da yaayan ve teninin rengi ak olan rk.
beyaz i
* Beyaz pamuklu veya keten kumalar zerine beyaz veya renkli ipliklerle yaplan sarma i.
beyaz kitap
* Bir sorunu ayd nlatmak ve savunmak iin bir kurum veya hkmete yaymlanan kitap.
beyaz kmr
* Akarsulardan elde edilen elektrik gc.
beyaz oy
* Onaylayc oy.
beyaz perde
* Gstericiden kan grntlerin zerinde yansd, sinema filminin oynat ld yzey.
* Sinema.
beyaz peynir
* Beyaz renkli bir tr peynir.
Beyaz Rus
* Ekim ihtillinde komnist kzl ynetimden kaan Rusyal kimse.
* Beyaz Rusya halk ndan olan kimse.
beyaz sabun
* Beyaz renkli bir tr sabun.
beyaz arap
* Sadece beyaz zm rasndan yap lan arap.
beyaz zehir
* Eroin, kokain gibi sv olmayan uyuturucu madde.
beyazms
* Beyaza alan.
beyazmtrak
* Beyaza alar renk.
beyazn ad, esmerin tad
* esmerleri vmek iin sylenir.
beyazlanma
* Beyaz duruma gelme, aarma.
beyazlanmak
* Beyaz duruma gelmek, aarmak.
beyazlama
* Beyazlamak ii veya durumu.
beyazlamak
* Beyaz duruma getirmek.
beyazlat c
* Daha beyaz duruma getiren kimyasal madde.
* Dokunan kumalar n renk tonlarn aan veya beyazlatan ve kumalar zerindeki lekeleri gideren (kimse).
beyazlat lmak
* Beyaz duruma getirilmek, aartlmak.
beyazlatma
* Beyazlatmak ii, aartma.
* (ktl kta) Parlakl n iyiletirilmesi iin hamur bileenlerinin renginin az veya ok oranda deitirilmesi
veya giderilmesi.
beyazlatmak
* Beyaz duruma getirmek, aartmak.
beyazl
* Beyaz bulunan.
beyazl k
* Beyaz olma durumu.
* Aart.
beyazsinek
* zellikle pamuklar n zerinde reyerek bitkinin z suyunu emen ve kurumasna sebep olan bir sinek tr.
beyaztilki
* Tilkinin klk tynden yaplan krk.
beybaba
* Yal erkeklere teklifsizce sesleni biimi.
* ocuklar n babalar iin kulland sayg sz.
beyefendi
* Sayg belirtmek iin erkek adlarnn sonuna getirilen veya bu adlarn yerine kullanlan san.
beygir
* At.
* Yk tayan, araba eken, stne binilen at.
* Atlama beygiri.
beygir gc
* Saniyede 75 kilogrammetrelik i yapan bir motorun gc.
beygirci
* Beygir besleyen veya kiraya veren kimse.
beygirli
* Beygiri olan.
beygirlik
* Beygire ait, beygir iin.
* Beygir gcnde.
beygirsiz
* Beygiri olmayan.
beyhude
* Bouna.
* Yarars z, anlamsz.
beyhude yere
* bo yere, bou bouna, gerei yokken.
beyhudelik
* Beyhude olma durumu.
beyin
* Kafatasnn st blmnde beyin zar ile rtl, iki yar m yuvar biiminde sinir ktlesinden oluan, duyum
ve bilin merkezlerinin bulunduu organ, dima.
* Muhakeme, usa vurma.
* Bir eyi ynetmede nemli grevi olan kimse.
* Bilgisi, eitimi, dncesi yksek dzeyde olan kimse.
beyin cerrah
* Beyin konusunda uzmanlk yapm cerrah.
beyin cerrahsi
* Hastahanelerde beyin konusunda ameliyat yapabilen blm.
beyin g
* leri dzeydeki meslek ve bilim adamlar ile uzmanlarn bir baka gelimi lkede yerleip almak amac
ile kendi lkelerinden ayrlmas.
beyin gc
* Bir lkede ileri dzeyde iyi yetimi olan meslek ve bilim adamlar ile uzmanlarn fikir gc.
beyin jimnastii
* Bkz. zihin jimnastii.
beyin kanamas
* Beyni besleyen damarlardan bir veya birka ndan d ar kan s zmas sonucu, beslenen blgenin almaz
duruma gelmesi.
beyin karnc klar
* inde beyin-omurilik svs bulunan, kafa iinin, drt boluundan her biri.
beyin omurilik s v s
* rmceksi zarla ince zar arasndaki bolukta bulunan beyinle omurilii epeevre saran sv.
beyin ora
* Beynin iki lopu arasndaki zar.
beyin tak m
* Bir kurum veya kuruluun ynetiminde etkin rol oynayan kimseler.
beyin geni
* Beynin alt taraf ndaki k vrml yuvarlak knt.
beyin ykamak
* insan, kendine zg dnce ve dnya grne yabanc lat rmak, baka ynde dnr ve davran r
duruma getirmek amacyla eitli yollarla etkilemek.
beyin zar
* Beyni st ste saran zar, korteks.
beyin zarlar
* Beyni st ste saran zar.
beyincik
* Kafatasnn art blmnde ve beynin altnda, hareket dengesi merkezi olan organ, dimae.
beyinli
* Beyni olan.
* Akll, dnceli.
beyinsel
* Beyinle ilgili.
beyinsi
* Beyne benzeyen.
beyinsiz
* Beyni olmayan.
* Aklsz, dncesiz.
beyit
* Ev.
* Anlam bakmndan birbirine bal iki dizeden olumu iir paras.
beyitli
* Beyti bulunan, iinde beyit olan.
beyiye
* Bkz. satmlk.
beylerbeyi
* Sancak beylerinin ba.
beylik
* Bey olma durumu.
* Devletle ilgili, devlete zg olan, devlet mal olan, mir.
* Herkesin kulland, ok bilinen, herkesin bildii, basmakalp.
* Rahat yaama.
* Merkeze tam bal olmayarak bir beyin ynetimi altndaki lke, emirlik, emaret.
* Hkmet.
* Bir eit kk ve ince asker battaniyesi.
beylik fr n has karr
* devlet grevlisi olman n insana birok kazanlar saladn aka yollu anlatmak iin sylenir.
beylik sz
* Herkesin kulland, etkisi kalmam sz.
beyliki
* Divan kaleminin ba.
beynamaz
* Namazsz, namaz klmayan, pis (kimse).
beynelmilel
* Milletler aras, uluslar aras, enternasyonal.
beynelmilelci
* Bkz. uluslar aras c.
beynelmilelcilik
* Milletlerin sosyal s nflar arasnda uygunluk olmas ve birlikte davranlmas gerekti ini savunan gr,
milletler aras cl k, uluslar arasclk, enternasyonalizm.
beyni atmak
* Bkz. tepesi atmak.
beyni bulanmak
* sersemlemek, dnemez olmak.
* kt bir ey sezinlemek.
beyni karncalanmak
* zihin yorgunluundan dnemez olmak.
beyni kaynamak
* ar scaktan sersemlemek, bunalmak.
beyni sramak
* akl bandan gitmek.
beyni sulanmak
* dzgn dnemez olmak, bunamak.
beyninde
* Aras nda.
beyninde imekler akmak
* ok zlmek, sarslmak.
* zihninde birden bir dnce domak.
beyninden vurulmua dnmek
* beklenmedik bir durum karsnda olaanst bir znt ve aknla uramak.
beynine girmek
* herhangi bir konuda birisini ynlendirmek, ikna etmek.
beynine vurmak
* (iki etkisiyle) ne yapt n bilemez duruma gelmek.
beynini kemirmek
* rahats zl k vermek, huzurunu ka rmak.
beysbol
* Dokuzar kiilik iki takm arasnda bir top ve sopayla oynanan, Amerika Birleik Devletlerinde yaygn bir
eit oyun.
beysbolcu
* Beysbol oynayan ve oynatan (kimse).
beytlmal
* Devlet hazinesi.
beyyine
* Bir olay n doruluunu ortaya koyabilen yntem.
* Duruma sras nda bir dnceyi gerekletirmek iin bavurulan belge, kan t, tutamak, delil.
beyzade
* Bey olu.
* Soylu kimse.
* zenle bytlm, nazl kimse.
beyzadelik
* Soyluluk.
beyz
* Yumurta biiminde, sbe, oval.
bez
* Pamuk veya keten ipliinden yaplan dokuma.
* Pamuktan, dz dokuma.
* Herhangi bir cins kuma.
* Herhangi bir i iin kullan lan dokuma.
* Geliigzel kuma paras , aput.
* Bezden yaplm .
bez
* inden geen kandan veya z sudan baz maddeler ayrarak salg oluturan organ, gudde.
bez balamak
* bebeklere altlarn kirletmesinler diye bez koymak.
bez tyler
* Bitkilerde salg karan tyler.
bezci
* Bez yapan veya al p satan (kimse).
bezcilik
* Bezcinin ii veya meslei.
bezdirici
* Usan veren.
bezdirilme
* Bezdirilmek ii veya durumu.
bezdirilmek
* Bezmesine sebep olmak, bezmesine yol amak.
bezdirme
* Bezdirmek ii.
bezdirmek
* Bkt rmak, usandrmak, bkk nlk vermek.
beze
* Yara veya ban sebebiyle vcudun herhangi bir yerinde oluan ikinlik.
* Bez (I).
beze
* Hamur topa, paz.
beze
* Yumurta ak ve pudra ekeri ile yaplan bir eit kuru pasta.
bezek
* Ss, ziynet.
* Bir eseri sslemeye yarayan motiflerin her biri.
bezeki
* Duvar ve tavanlar boyayp birtakm resim veya ekillerle ssleyen kimse, nakka.
* Gelinleri ssleyen kadn.
bezekleme
* Bezeklemek ii.
bezeklemek
* Sslemek, bezemek.
bezekli
* Bezei olan, ssl, sslenmi.
bezeleme
* Bezelemek ii.
bezelemek
* Hamur topa yapmak.
bezeli
* Bezei olan, bezekli.
bezelye
* Baklagillerden, yurdumuzun her yannda yetitirilen, trmanc bir bitki (Pisum sativum).
* Bu bitkinin yuvarlak tanesi.
bezeme
* Ssleme, tezyin.
* Ss, ssleyen ey.
bezemeci
* Bezeme yapan oymac veya nakka.
bezemecilik
* Bezemecinin yapt i .
bezemek
* Sslemek, donatmak, tezyin etmek.
bezemeli
* Ssl, dekoratif.
bezen
* Bezek, ss.
bezeni
* Bezenme ii veya biimi.
bezenme
* Bezenmek ii veya durumu.
bezenmek
* Bezemek iine konu olmak, sslenmek.
* Kendini bezemek, sslenmek.
bezetme
* Bezetmek ii.
bezetmek
* Bezeme yaptrmak, ssletmek.
bezeyici
* Bezekleme yapan ressam, dekoratr.
bezeyi
* Bezeme ii veya biimi.
bezgi
* Ss, bezek.
bezgin
* Yaama veya i grme isteini yitirmi.
bezginleme
* Bezginlemek ii.
bezginlemek
* Bezgin duruma gelmek.
bezginlik
* Bezgin olma durumu, usan, yorgunluk.
bezi herkesin arnna gre vermezler
* genel kurallar kiilerin isteklerine gre bozulmaz.
bezik
* ki, veya drt kii arasnda 96 k tla oynanan bir eit iskambil kd oyunu.
bezilme
* Bezilmek ii.
bezilmek
* Bezmek iine konu olmak, bezmek durumuna gelinmek.
bezir
* Keten tohumu.
* Bkz. bezir ya.
bezir ya
* Keten tohumundan karlan ve yal boya yapmak iin iine renkli maddeler katlan, abuk kurur bir ya.
bezirgn
* Tccar.
* Al verite ok kr amacn gden kimse.
* Mesleini sadece kazan iin kullanan kimse.
* Yahudilere verilen ad.
bezirgnba
* Padiahn kullanaca uha, bez, tlbent gibi eyalar salamak ve bunlar korumakla grevli kimse.
* Bir ocuk oyunu.
bezirgnl k
* Bezirgna yakr davran.
bezirleme
* Bezirlemek ii.
bezirlemek
* Bezir ya ile yalamak, bezir ya srmek.
bezleme
* Bezlemek ii.
bezlemek
* Bez veya kuma ile rtmek veya kaplamak.
* ocuun alt na bez koymak, ocuu belemek.
bezm
* ki meclisi, dost toplant s .
bezme
* Bezmek ii.
bezmek
* Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bkp usanmak.
bezsi
* Bez dokusunda olan, bezi and ran.
bezzaz
* Kuma alp satan kimse,manifaturac.
bezzazlk
* Kuma satma ii, manifaturac lk.
b c bc
* (ocuk dilinde) Ykanma.
* Genellikle benzinliklerde bulunan otomobil ykama aleti ve yeri.
b c bc yapmak
* ykanmak.
b cl
* Ak kemiinin alt nda bulunan kk bir kemik.
* Bu kemikle oynanan bir oyun.
b clgan
* Bkz. b lgan.
b cr bcr
* Srekli ve ok konuma iin kullanlr.
b crgan
* Boru biimindeki maden paralarn iini dzletirip parlatmakta kullan lan alet.
b ak
* Bir sap ve elik blmden oluan kesici ara.
* eitli kesme ilerinde kullanlan keskin azl ara.
* Jilet.
b ak alt na yatmak
* (insan iin) ameliyat olmak.
b ak atmak
* bir hedefe bak frlatmak.
* b aklamak.
* ameliyat etmek.
b ak baa gelmek
* b akla birbirine saldracak kadar zorlu kavga etmek.
b ak ekmek
* zerindeki ba birden ele alarak birine saplamaya haz rlanmak.
b ak gibi
* ince, keskin.
b ak gibi kesilmek
* (sz, konuma, sohbet) birden bitmek, duruvermek.
b ak gibi kesmek
* ok keskin olmak.
* birdenbire ve tamamen ortadan kaldrmak.
b ak gibi saplanmak
* (sanc , ar) birden ve gl olarak gelmek.
b ak kemie dayanmak
* ekilen s k nt artk katlan lamayacak bir duruma gelmek.
b ak knn kesmez
* ktler yararlandklar kimselere ktlk etmekten ekinirler.
b ak srt
* Ban keskin olmayan ters yan .
* ok az (fark), ok yakn (aral k).
b ak silmek
* bir ii bitirmek.
b ak vurmak
* b akla kesmek.
* b aklamak.
b ak yaras onulur, dil yaras onulmaz
* hakaret, ar sz gibi gnl k rc davranlar n hibir zaman unutulmayaca n anlatr.
b ak yemek
* b aklanmak.
b ak
* Bak ve daha baka kesici aralar yapan veya satan kimse.
b akl k
* Bak ve benzeri eyleri yapma veya satma ii.
b aklama
* Baklamak ii.
b aklamak
* Bakla kesmek.
* Bakla yaralamak.
b aklanma
* Baklanmak ii.
b aklanmak
* Baklamak iine konu olmak.
b aklatma
* Baklatmak ii.
b aklatmak
* Bakla saldr y tahrik etmek, bakla saldrtmak ve yaralatmak.
b akl
* Ba olan.
b aklk
* Bak koyacak yer.
* Bak yapmaya elverili (maden).
b k
* Sel veya dere yata.
b lgan
* Azm, yaylm (yara).
* Hayvanlarn trnak kknde oluan yara.
b k
* Tahta veya aa bimekte kullanlan, karl kl iki sap olan ve iki ki i tarafndan kullanlan byk testere.
* Motorla alan bir eit gl testere.
* Sara ba.
* Ba budamaya yarayan dili bak.
b k evi
* Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylarn ve kenarlarn dzgn ve eit olarak
dzelten i yeri.
b k tozu
* Doramacl kta bk dan kan ve oklukla yakacak olarak kullanlan toz ve tala.
b kc
* Bk ile aa ve tahta kesen kimse.
* Bk yapp satan kimse.
b khane
* Bk evi.
b kn
* Klhanbeyi, kabaday.
* Korkusuz, gz pek, yrekli, cesur.
b knlama
* Bknlamak ii.
b knlamak
* Kabaday lk taslamak.
b knlk
* Bkn olma durumu.
b dk
* Ksa ve tknaz.
b k lma
* Bklmak ii.
b k lmak
* Usan lmak.
b k p usanmak
* ok bezmek.
b k
* Bkma ii veya biimi.
b k ma
* Bkmak ii.
b k mak
* Karl kl olarak birbirinden b kmak.
b kkn
* ok bkm, usanm, bezmi.
b kknlk
* ok bkm olma durumu.
b kknlk gelmek
* b kmak, usanmak, bunalmak.
b kknlk vermek
* bir eyi srekli tekrarlayarak karsndakini usandrmak.
b kknt
* Bkma duygusu.
b kma
* Bkmak ii.
b kmak
* Tekrarlanmas, srp gitmesi yznden bir eyden doygunluk veya yorgunluk duyarak onu istemez
duruma gelmek, usanmak.
* Dayanamaz duruma gelmek.
b ktrc
* Bkk nlk verici.
b ktrma
* Bkt rmak ii.
b ktrmak
* Bkmasna yol amak, b kknlk vermek, usandrmak.
b ldr
* Geen y l, bir yl nce.
b ldrcn
* Tavukgillerden, boz renkli, benekli, yurdumuzda en ok gzn, eti iin avlanan gebe ku (Coturnix).
b ldrcn eti
* Bldrcn kuunun saka ve avclarca beenilen krmz eti.
b ldrcn gibi
* ksa boylu, dolgunca, alml (kadn).
b lkma
* Blkmak ii veya durumu.
b lkmak
* Bozulmak, yumuamak, zedelenmek, erimek.
b llk bllk
* ok tombul, etli butlu.
b ng l b ng l
* Dolgun ve pelte gibi titrek.
b ng ldak
* Kafatas kemiklemeden nce kemiklerin birleme yerlerinde bulunan k k rdak blm.
b ng ldama
* Bng ldamak ii.
b ng ldamak
* (et ve sv iin) Yumuaklk veya imanl k sebebiyle oynamak, titremek.
b rak Allah' n seversen
* bir kimse veya nesnenin deersizliini belirtmek iin kullanl r.
b rak ki
* saymasak, hesaba katmasak da.
b raklma
* Braklmak ii veya durumu.
b raklmak
* Brakmak iine konu olmak, terk edilmek.
b rakm
* Brakmak ii.
b rak
* Brakma ii veya biimi.
b rakma
* Karl kl brakmak ii, atekes, mtareke.
b rakmak
* Savama, arpma gibi durumlar karl kl b rakmak, atekes yapmak, mtareke yapmak.
b rakt
* Tereke.
b rakma
* Brakmak ii.
* Salverme, terk.
b rakmak
* Elde bulunan bir eyi tutmaz olmak.
* Koymak.
* Bir ii baka bir zamana ertelemek.
* Unutmak.
* Eski bulunduu yerini veya durumunu deitirmemek.
* Saklamak, artrmak.
* Bir iin sorumluluunu, ykmlln bakasna vermek, grevlendirmek.
* Engel olmamak.
* Sark tmak.
* (len, ayr lan birinden i, kii, nesne vb.) Kalmak.
* Bir alkanlktan veya bir iten vazgemek.
* Uramaz olmak, art k uramamak.
* (b yk veya sakal) Uzatmak.
* zgrlk vermek, hrriyetine kavumasn salamak.
* Boamak.
* Kt bir durumda terk etmek.
* Ayrlmak; terk etmek.
* S nf geirmemek, dndrmek.
* Bir pazarlkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek.
* Bak lmak, korunmak iin vermek.
* Yanna almamak, yannda gtrmemek.
* Sahiplik hakkn bakas na vermek.
* Yapk olan bir ey yapklktan kurtulmak.
* (bulunduu veya dokunduu yerde) Oluturmak, meydana getirmek.
b rakt m (brakt ), baladm (balad) yerde (ay rda) otluyorsun (otluyor)
* uzun sredir hibir ilerleme ve deiiklik gstermiyor (veya gstermiyorsun).
b raktrma
* Braktrmak ii.
b raktrmak
* Brakmas n salamak, b rakmasna yol amak.
b trak
* Krlarda yetien yaban bir otun d dikenli tohumu.
b y terlemek
* b y yeni yeni kmaya balamak.
b yn balta kesmez olmak
* kimseden korkusu olmamak.
b yn silmek
* bir ii olmu bitmi sayarak onunla uramaktan vazgemek.
b yk
* st dudak zerinde kan kllar.
* Balklarda deri uzants.
* Asma gibi bitkilerde, sarl p tutunmaya yarayan srgn.
b yk altndan glmek
* birinin durumuna belli etmemeye alarak glmsemek.
b yk b rakmak
* b yk uzatmak.
b yk burmak (veya bkmek)
* alm yapmak amacyla byklar n kvrmak.
b yklanma
* Byklanmak ii.
b yklanmak
* By kmak, by kl duruma gelmek.
b yklar ele almak
* delikanl lk ana girmek.
b ykl
* By olan, by n tra etmemi olan.
b ykl bal k
* Sazangillerden, byklerinin boyu 2 m yi bulan, eti sevilen bir balk (Barbus fl uviatilis).
b yks z
* By olmayan, by n tra etmi olan.
b zbz
* Davula sol elle vurulan ince denek.
b zdk
* Ufak ocuk.
b zr
* Kadnl k organn n st yannda cinsel zevk duyumu noktas olan blm, klitoris.
Bi
* Bizmut'un ksaltmas.
baman
* Hogrsz, amansz, gaddar, zalim.
biat
* Bir kimsenin egemenliini tan ma.
* Osmanl mparatorluunda padiah lnce tahta geecek olunun devlet ynetimindeki etkili gruplarca
kabul ve tasdik edilmesi.
biat edilmek
* birinin egemenlii tannmak.
biat etmek
* birinin egemenliini tanmak, kabul etmek.
bbaht
* Bahts z, kadersiz, kt talihli.
bbehre
* Pay olmayan, pay almam.
biber
* Patl cangillerden, yurdumuzda ok yetien bir bitki (Capsicum annuum).
* Bu bitkinin, tazeyken sebze olarak yenilen veya kurutulup baharat olarak yararlanlan rn.
biber atmak
* iine biber koymak.
biber gibi
* ok ac.
biber gibi yanmak
* (deri, gz vb.) ok ac mak.
biber salas
* Krmz biberden yaplm sala.
biber turusu
* Yaln zca uzun yeil biberden yaplm turu.
biberiye
* Ballbabagillerden, Akdeniz evresinde ok yeti en, gzel kokulu yapraklarn dkmeyen, iekleri soluk
mavi renkli, ok yllk bir bitki (Rosmarinus officinalis).
biberleme
* Biberlemek ii.
biberlemek
* Biber serpmek, biber katmak.
biberli
* ine biber kat lm.
* Ac .
biberlik
* Biber konulan kk kap.
* Biber yetitirilen yer.
biberon
* Genellikle st ocuklarna st ve sulu yiyecekleri iirmekte kullanlan emzikli i e.
bibersiz
* ine biber kat lmam .
* Ac s z.
bibi
* Babann k z kardei, hala.
bibliyofil
* Kitapsever.
bibliyograf
* Bibliyografya uzman, kaynaklar bilen uzman.
bibliyografi
* Bibliyografya.
bibliyografik
* Kaynakla ilgili.
bibliyografya
* Kaynaklar, kaynaka.
bibliyoman
* Bibliyomanisi olan (kimse).
bibliyomani
* Hastalk derecesine varan kitap sevgisi, kitap dknl.
bibliyotek
* Kitapl k, ktphane.
bibliyoteki
* Ktphaneci.
biblo
* eitli maddelerden yaplan heykel, vazo gibi zarif kk ss eyas .
biblo gibi
* ufak tefek, zarif (kz).
bici
* Bkz. cici bici.
bicik
* Meme, meme ba .
bicili
* Bkz. cicili bicili.
bare
* aresiz, zavall (kimse).
bare olmak
* aresiz kalmak.
barelik
* Biare olma durumu, zavalll k, aresizlik.
biem
* slp.
bienek
* Her y l belirli bir sre otlatld ktan sonra yeniden gelien bitkilerin biilerek deerlendirildii tabi ayr.
bierbalar
* Ekini hem bien, hem de ba durumuna getiren makine.
bierdver
* Ekin bien, dven, taneleri ayran, saman balam veya balya durumuna getiren makine.
biici
* Bimek iini yapan (kimse).
biicilik
* Biicinin ii veya meslei.
biilme
* Biilmek ii.
biilmek
* Bimek iine konu olmak.
biilmi kaftan
* btn ile uygun, elverili (i).
biim
* D grn, ekil.
* Yakk alan ekil, uygun ekil.
* Herhangi bir eyin benzeri.
* Sanat ve edebiyat eserlerinde d grn, form.
* Tarz.
* Manzumelerin kurulu ve uyak dzenlerine gre olan d grn, ekil.
biim
* Bimek ii.
biim almak
* biimlenmek, belli bir biime girmek, ekillenmek.
biim bilimi
* Yap bilimi, morfoloji.
biim birimi
* Kelimelere gramer bak m ndan biim veren, ou ek durumunda olan ge, morfem.
biimci
* Biimcilik yanls olan (kimse).
* Al lm kural, tutum, davran veya belli biimin d na kmayan (kimse), ekilci, formaliteci, formalist.
biimcilik
* Biime s k skya bal l k.
* z, ierii yeterince nemsemeden, yalnz biim zerinde duran, biime arlk veren gr.
biime sokmak (veya biim vermek)
* bir eyi biimlendirmek.
biimine getirmek
* sras n, frsat n bulmak, punduna getirmek, en uygun durumunu yakalamak.
biimleme
* eitli maddelerin biimsel imknlar ile birbirleri aras ndaki dzen ilikilerini aratrma ii.
biimlendirilme
* Biimlendirilmek ii.
biimlendirilmek
* Bir eye biim verilmek.
biimlendirme
* Biimlendirmek ii, ekillendirme.
biimlendirmek
* Bir eye belirli bir biim vermek, ekillendirmek.
biimlenme
* Biimlenmek ii, ekillenme.
biimlenmek
* Bir ey belli bir biim kazanmak, ekillenmek.
biimli
* Biimi gzel olan, mevzun.
* Ortam na uygun den, yakk alan.
biimsel
* Biime dayanan, biimle ilgili, ekle ait, ekl, formel.
biimselletirme
* Biimselletirmek ii.
biimselletirmek
* Biimsel duruma getirmek.
* Bir kuram biimsel bir kurama dntrmek.
biimsellik
* Biime uygun olma durumu.
biimsiz
* Kendine zg bir biimi olmayan, biimi bozuk, ekilsiz.
* Kt, ho olmayan, yakks z.
* Kendine zg billrlam bir biimi olmayan (madde), amorf.
biimsizleme
* Biimsizlemek ii.
biimsizlemek
* Biimsiz duruma gelmek, biimi bozulmak.
biimsizlik
* Biimsiz olma durumu.
* irkinlik, yak kszlk.
bii
* Bimek ii veya biimi.
biki
* Dikilecek kuma belli bir modele ve lye gre kesme sanat.
biki diki kursu
* Terzilik mesleini retmek amacyla verilen kurs.
biki diki yurdu
* Halka ak terzilik mesleini retme ve uygulama yeri.
biki yapmak
* dikilecek kuma belli bir modele ve lye gre kesmek.
biki yurdu
* Biki ve diki okulu.
bikici
* Kuma belli bir modele gre bien (kimse).
bime
* Bimek ii.
* Alt ve st tabanlar birbirine paralel ve eit iki okgenden, yanal ayr tlar da eit ve paralel dorulardan
oluan ok dzlemli cisim, menur, prizma.
* Yontulmu yap ta.
bimek
* Belli bir biim vererek kesmek.
* Dikilecek kuma belli bir lye ve modele uygun olarak makasla kesmek.
* Ekini, otu orakla, trpanla, makine ile kesmek.
* Yayl m ateiyle ldrmek.
* (deer, paha, fiyat) Koymak.
bitirme
* Bitirmek ii.
bitirmek
* Bimek iini yapt rmak.
bdar
* Uyank, uyumayan.
bid'at
* slm dininde Hz. Muhammed zamanndan sonra ortaya kan dei ik yarglar ve ilkeler.
* Sonradan treyen ey.
bidayet
* Balama, balang.
bide
* Bedenin belden aa blmlerini ykamakta kullanlan tuvalet arac .
bidon
* ine sv maddeler konulan, sac, plstik veya inkodan yaplm, ounlukla silindir biiminde kap.
bidoncu
* Bidon satan kimse.
bienal
* Yl ar , iki y lda bir olan.
biftek
* Izgara veya tavada piirilen dana eti dilimi.
bgne
* Yabanc .
* lgisiz.
bgnelik
* Bgne olma durumu.
bigudi
* Kadnlarn salar n k v rmak iin kullandklar , metal veya plstikten, boru biiminde kk ara.
bgnah
* Susuz, gnahsz.
bhaber
* Habersiz, bilgisiz.
bihakk n
* Hakk ile, hakk olarak, gerekten.
bhu
* akn, sersem, akl banda olmayan, deli.
bil
* lsz, aresiz, umutsuz.
bijon anahtar
* Araba tekerleklerinin somunlarn skmek iin kullanlan alet.
bijuteri
* Kuyumcunun yapt deerli taklarn tamam.
* Deerli olmayan maden veya talardan yaplm tak , ss eyas.
bkarar
* Karars z, tereddtl.
bikarbonat
* Hidrojen karbonatlarn genel ad.
bkes
* Kimsesiz.
bkeslik
* Bkes olma durumu.
bikini
* ki paral kadn mayosu.
bikir
* Kzlk, erdenlik.
bilder aac
* Amerika elmas.
bilhare
* Sonra, sonradan, daha sonra, sonralar.
bilistisna
* stisnas z, ayrksz, ayrm yap lmadan.
bilkaydart
* Kaytsz ve artsz olarak, herhangi bir k stlama olmaks zn.
bilkis
* Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine.
bilno
* Bir kuruluun veya bir ticarethanenin belirli bir dnem sonundaki veya belirli bir gndeki ta nr ve
tanmaz varlklar ile bunlar salamak iin kullanlan z ve yabanc kaynaklar dengeli olarak gsteren izelge.
* Giriilen herhangi bir ite, belirli bir sre sonunda elde edilen iyi ve kt sonularn karl kl durumu.
bilr
* Katranl kldan yaplan ve kalafat ilerinde kullan lan bir tr macun.
bilrdo
* Yeil uha kapl bir masa zerinde, fil dii toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun.
bilrdocu
* Bilrdo oynayan veya oynatan kimse.
bilrdoculuk
* Bilrdo salonunu iletme veya oynama ii.
bilvas ta
* Vastasz, aras z, arac sz, dolaysz, dorudan doruya.
bilcmle
* Btn, hep ...-in hepsi.
bildiinden amamak (veya kalmamak)
* hibir etkiye aldr etmeyerek doru bildii davran srdrmek.
bildiini okumak
* herkes ne derse desin bildii, istedii gibi davranmak.
bildiini yapmak
* verilen tleri dinlemeyerek tutumunu srdrmek.
bildiini yedi mahalle bilmez
* bir kimsenin ok kurnaz, ok bilmi olduunu anlat r.
bildik
* Tandk.
bildik kmak
* birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tan tklarn anlamak.
bildim bileli (veya bildik bileli)
* teden beri, eskiden beri.
bildirge
* Bir kimsenin resm bir kurulua herhangi bir durumu bildirmek iin verdii izelge, beyanname.
* Vergi ykmllerinin belli zamanlarda, bal olduklar vergi dairelerine verdikleri gelir bildirme belgesi,
beyanname.
bildiri
* Resm bir makam, kurum veya bir topluluk tarafndan herhangi bir durumu ilgililere duyurmak iin yaz lan
yaz, tebli, tebligat.
* Bilimsel bir konu zerine yazlan aklama, tebli .
bildirilme
* Bildirilmek ii veya durumu.
bildirilmek
* Bildirmek iine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek.
bildirim
* Yaz l olarak yaplan aklama, tebli.
* Bu a klaman n yapld kt, ihbarname.
bildirim dencesi
* Sresi belli olmayan srekli i szlemelerinin daha nce bildirim yaplmakszn yrrlkten kald rlmas
sebebiyle ykml olanlarca kar tarafa verilmesi zorunlu olan dence, ihbar tazminat .
bildiri
* Bildirmek ii veya biimi.
bildiriim
* letiim, haberleme, komnikasyon.
bildirime
* Bildirimek ii veya durumu.
bildirimek
* Bir duygu veya dnceyi iaretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anlamak.
bildirme
* Bildirmek ii, beyan.
bildirme cmlesi
* Yklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cmle.
bildirme kipleri
* Belli zaman kavram veren, belirli gemi, belirsiz gemi, imdiki zaman, geni zaman, gelecek zaman
kipleri: Gel-di, gelmi, gel-iyor, gel-ir, gel -ecek gibi.
bildirmek
* Herhangi bir eyi haber vermek.
* Herhangi bir konuda bilgi vermek.
* Anlatmak, ifade etmek.
bile
* Birlikte.
* Ayn zamanda, da, de, dahi.
* stelik.
bile bile
* Bilerek, isteyerek, nceden tasarlayarak, dnlerek, kasten.
bile bile ldes
* Kt bir durumu yle gerektii iin kabullenmi grnme, bilerek aldanm grnme.
bilecen
* Her eyi bilen, her eyden anlayan.
* Bilgilik taslayan, ukal.
bilecenlik
* Bilecen olma durumu.
bilei
* Kesici aralar bilemek iin kullanlan alet.
bilei ta
* Bak, ak , makas gibi kesici aralar bilemekte kullanlan ince taneli sar ist.
bileinde altn bilezii olmak
* Bkz. kolunda altn bilezii olmak.
bileine gvenmek
* gcne veya hnerine gvenmek.
bileine kadar (veya bileklerine kadar)
* (amur, kar iin) ayaklar iine gmlecek biimde.
* (giysi etei iin) yalnz ayaklar grnecek kadar (uzun).
bileinin hakk ile
* kendi gc ve kendi almas ile.
bilek
* Elle kolun, ayakla bacan birleti i blm.
* G, kuvvet.
bilek damar
* Nab z.
bilek gibi
* (sa veya akarsu iin) gr, kal n.
bilek gc
* Kol kuvveti.
bilek grei
* Karl kl iki kii dirseklerini dayayarak birbirlerinin bileini bkmek.
bilek kuvveti
* Beden kuvveti, kol kuvveti.
bilek saati
* Bilee taklan kk saat.
bileklik
* Oyunlarda bilein incinmesini nlemek iin bilee tak lan mein sarg .
bileme
* Bilemek ii.
bilemedin (veya bilemediniz)
* en ok, en fazla.
bilemek
* Kesici aletleri zmpara veya bilei tanda keskinletirmek, keskin duruma getirmek, keskinletirmek.
* Glendirmek, etkisini artrmak.
bilenme
* Bilenmek ii.
bilenmek
* Bilemek iine konu olmak, keskin duruma getirilmek.
* Bir ie youn bir biimde haz rlanmak, konsantre olmak.
* Hrslanmak, ar derecede istemek.
bilerek
* isteyerek, kasten.
bileen
* Bir bileke oluturan kuvvetlerin her biri.
bileik
* Birleerek olumu, basit olmayan, mrekkep.
* Kimyasal tepkimeler sonucu iki veya daha ok elementten oluan ve bunlardan bamsz fiziksel, kimyasal
nitelikler gsteren (madde).
* Ses ve grntnn birlikte yer ald film paras .
bileik faiz
* Sre tarihine dek birikmi faizlerin ana paraya eklenmesiyle elde edilen toplam stnden denen faiz,
mrekkep faiz.
bileik kap
* Birleik kap.
bileik kaplar
* Birleik kaplar.
bileik kesir
* Pay paydasna eit veya pay paydas ndan byk olan kesir.
bileik nerme
* En az iki nermeden oluan yeni nerme.
bileikgiller
* Bitiik yaprakl iki eneklilerden, iekleri kme durumunda toplu olarak bulunan, baz cinsleri uucu ya
veya st ta yan bir familya.
bileim
* ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge oluturma, terkip.
* Bir maddenin hangi kimyasal trlerden olutuunu belirleyen verilerin tamam.
* Bileme sonucu oluan cisim.
* Bilemek ii veya durumu.
bileke
* Bir cisme uygulanan birka kuvvetin toplam etkisine eit olan tek kuvvet, muhassala.
bileme
* Bilemek ii, terekkp.
bilemek
* ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge oluturmak, terekkp etmek.
biletirici
* Biletirmek iini yneten kimse.
biletirme
* Biletirmek ii.
biletirmek
* Bilemesini salamak.
* ki veya daha ok vektrn, paralel kenar kuralna uygun olarak geometrik toplamn almak, geometrik
toplam.
bilet
* Para ile alnan, konser, sinema, tiyatro gibi elence yerlerine girme, ula m aralar na binme veya bir talih
oyununa katlma imkn n veren belge.
bilet kesmek
* bileti kopar p al cya vermek, bilet satmak.
bileti
* Bilet satan grevli.
biletilik
* Bilet satma ii.
biletli
* Bileti olan.
biletme
* Biletmek ii.
biletmek
* Bilemek iini yaptrmak.
biletsiz
* Bileti olmayan.
bileyici
* Kesici aletleri bilemeyi i edinmi olan kimse, zac.
bileyicilik
* Bileyicinin yapt i, zaclk.
bilezik
* Bilee ss iin taklan halka.
* ki borunun ucunu birletirmeye yarayan halkaya benzer para.
* Motor pistonlarna, yalama, soutma, zellikle s znty nleme gibi amalarla yerletirilmi, genel olarak
dkme demirden yaplm , ular ak ve esnek halka.
* Kelepe.
* Mobilyalar n ayak altlarna taklan kare, dikdrtgen, silindir, kesik koni ve benzeri ekilli, pirin veya nikel
kapl demirden yaplm, iki ucu delik gere.
bilezikli
* Bilezii olan.
* Bilezik takm olan.
bilfarz
* Tutalm ki, sayalm ki, sz gelii, diyelim ki.
bilfiil
* olarak, i edinerek, gerekten.
bilge
* Bilgili, iyi ahlkl, olgun ve rnek (kimse), hakim.
bilgece
* Bilgeye yarar (biimde), hkimane.
bilgelik
* Bilge olma durumu ve nitelii.
* Bilgi, hikmet.
* (lk a felsefesinde) Kendini tanman n bilgisi, vukuf.
bilgi
* nsan akl nn erebilecei olgu, gerek ve ilkelerin btnne verilen ad, malmat.
* renme, aratrma veya gzlem yolu ile elde edilen gerek, malmat, vukuf.
* nsan zeksnn almas sonucu ortaya kan dnce rn, malmat, vukuf.
* Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavrad temel dnceler, malmat.
* Bilim.
* (biliimde) Kurallardan yararlanarak kiinin veriye ynelttii anlam.
bilgi edinmek
* renmek, bilgi almak.
* Bir durumu renmek.
bilgi ilem
* zellikle bilgisayar vb. makinelerle yaplan i lemlerin dzenli biimde yrtlmesi.
bilgi kuram
* Bilginin temelini, bilim alan nda uygulanan yntemleri, s nr ve gvenilirlik bak m ndan inceleyip aratran
felsefe dal, epistemoloji.
bilgi leni
* Belli bir konunun tartld bilimsel toplant, sempozyum.
bilgi toplamak
* deiik yer ve kaynaklardan salanan bilgileri bir araya getirmek.
bilgici
* Sofist.
bilgicilik
* Antik Yunan felsefesinde eletiri akm, sofizm.
* Bakasn yanltmak iin doru olmad bilinerek yap lan uslamlama ve karsama, safsatacl k.
bilgi
* Bilgili kimse.
* Bilgisiz olduu hlde bilgili grnmek isteyen, bilgili geinen kimse.
bilgi bilgi
* Bilgisi olduunu gstererek, bildirerek.
bilgilik
* Bilgi olma durumu.
bilgilik satmak (veya taslamak)
* bilmedii hlde bilir grnmek, bilgin geinmek.
bilgilendirme
* Bilgilendirmek ii veya durumu.
bilgilendirmek
* Bir konuda bilgi sahibi olmasn salamak, haberdar etmek.
bilgilenme
* Bilgilenmek ii veya durumu.
bilgilenmek
* Bilgi sahibi olmak, renmek.
bilgili
* Bilgi sahibi olan, malmatl, haberli.
* Bilerek.
bilgilik
* Ansiklopedi.
bilgin
* Bilimsel bir konuda ok bilgisi olan (kimse), lim.
bilgince
* Bilgine yakr, bilgin tavrnda, bilgin gibi.
bilginlik
* Bilgin olma durumu.
bilgisayar
* ok sayda aritmetiksel veya mantksal ilemlerden oluan bir ii, nceden verilmi bir programa gre
yapp sonulandran elektronik ara, elektronik beyin, kompter.
bilgisayarc
* Bilgisayar alm satmc s .
* Bilgisayar programcs, yap mcs veya mhendisi.
bilgisayarcl k
* Bilgisayar ticareti veya uzmanl .
bilgisayarlamak
* Bilgisayara geirmek.
bilgisayarlamak
* Bilgisayar dzeniyle donatlmak.
bilgisiz
* Bilgi sahibi olmayan, malmatsz, cahil.
bilgisizlik
* Bilgisiz olma veya bilgi yokluu durumu, cehalet.
bilgiyazar
* Elektronik sistemle dizgi yapan alet.
bilhassa
* Hele, her eyden nce, bata, zellikle, en ok, mahsus.
bili
* Bilgi, malmat.
bili bili
* Tavuk gibi kmes hayvanlarn armak iin karlan ses.
bilici
* Bilen.
bililtizam
* Bile bile, bilerek ve isteyerek.
bilim
* Evrenin veya olaylarn bir blmn konu olarak seen, deneye dayanan yntemler ve gereklikten
yararlanarak yasalar karmaya alan dzenli bilgi, ilim.
* Genel geerlik ve kesinlik nitelikleri gsteren yntemli ve dizgesel bilgi.
* Belli bir konuyu bilme isteinden yola kan, belli bir amaca ynelen bir bilgi edinme ve yntemli arat rma
sreci.
bilim adam
* Bilimsel al malarla uraan kimse, bilgin, lim.
bilim d
* Bilime aykr , bilime uymaz, gayriilm.
bilim kadn
* Bkz. bilim adam.
bilim kuram
* Bilimlerin koyduklar dnsel sorunlar inceleyen ve tek tek bilimlerin yntemlerini, ilkelerini,
varsay mlarn aratran felsefe dal .
bilim kurgu
* ada bilim verileriyle d gcnden oluan film, roman vb.
bilim kurgusal
* Biyoloji ve elektrikle ilgili olan, biyonik.
bilimci
* Bilgin.
bilimcilik
* Bilginin, temeli olarak yalnz bilim yntemine nem verme, ilimcilik.
bilimsel
* Bilimle ilgili, bilime dayanan, ilm.
bilimsel deneycilik
* Her bilginin deneyle veya gzlemle dorulanabileceini, snanabileceini savunan felsefe ak m .
bilimsel dnce
* Bilim temeline dayanan zgr eletirici, aratrc ve bams z dnce.
bilimsel sosyalizim
* htillci sosyalizm, Marx lk.
bilimsel toplant
* Uzmanlar n katl m ile gndemi bilimsel konular n oluturduu toplant.
bilimselletirme
* Bilimselletirmek ii.
bilimselletirmek
* Bilimin metotlarna uygun duruma getirmek.
bilimsellik
* Bilimsel olma durumu.
bilimsiz
* Bilime, bilim yntemlerine uygun olmayan gayriilm.
bilimsizlik
* Bilimsiz olma durumu bilimsizce i.
bilincine varmak
* anlamak, kavramak.
bilincini yitirmek
* bilincini herhangi bir sebeple yitirmek.
bilin
* nsann kendisini ve evresini tanma yetenei, uur.
* Alg ve bilgilerin zihinde duru ve ayd nlk olarak izlenme sreci, uur.
* Temel bilgi, temel gr.
* Bir toplumdaki ruh etkinliklerin veya ruh durumlarn btn.
* Dima.
bilin ak
* Dncelerin arka arkaya birbirini izlemesi.
* Kiinin aklndan geenlerin birinci kii az ndan yans t lmas .
bilin d
* Bilinsizce yaplan i ve etkinliklerin btn gayriuur.
* nsan ruhunun, bask altnda tutulan isteklerle bunlara bal dncelerden oluan ve bilince ulaamayan
blm.
bilin kayb
* Haf za yitimi.
bilinalt
* Bilin d olmakla birlikte, dilendii zaman kapsamndakilerin bilince arlabildii zihin blgesi, uuralt
tahteuur.
bilinlendirme
* Bilinlendirmek ii.
bilinlendirmek
* Bilinli duruma getirmek.
bilinlenme
* Bilinlenmek ii.
bilinlenmek
* Bilinli duruma gelmek, uurlanmak.
bilinli
* Bilinci olan, bilinle yap lan, uurlu.
* Eletirmeli bir biimde, kendi etkinliinin farknda olan, uurlu.
bilinlilik
* Bilinli olma durumu uurluluk.
* Nesne, olay ve edimlere uyan k bulunma durumu, uurluluk.
bilinsiz
* Bilinci olmayan, bilinle yaplmayan, uursuz.
* Kendi etkinli ini eletirmeli bir biimde sezmeyen, uursuz.
bilinsizlik
* Bilisiz olma durumu, uursuzluk.
* Nesne, olay ve ilere kar uyank bulunmama durumu, uursuzluk.
bilindik
* Bilinen.
bilinemez
* nsan akl yla bilinemeyen ey.
bilinemezci
* Bilginin bantl olduuna inanan (kimse).
* Tanr'n n ve evrenin nereden trediinin bilinmediini ve bilinemeyeceini ileri sren retiyi benimseyen
(kimse), ledri, agnostik.
bilinemezcilik
* Bilginin bantl olduuna ve bundan dolay salt olmad na inanan reti.
* Tanr'n n ve evrenin nereden trediinin bilinmediini ve bilinemeyeceini ileri sren reti, ledriye,
agnostisizm.
bilinen
* Deeri belli olan nicelik, bilindik, malm.
bilinme
* Bilinmek ii.
bilinmedik
* Bilinmeyen.
bilinmek
* Bilmek iine konu olmak, anlalmak, renilmek.
bilinmeyen
* Deeri belli olmayan, bilinmeyen (nicelik), bilinmedik, mehul.
bilinmez
* Anlam gizli ve anlalmas g olan, mulk.
* Belli olmaz, kukulu, mehul.
bilinmezlik
* Bilinmez olma durumu.
bilir
* "Anlar", "sayar", "yapar" anlamlar ile isimlerle birleerek birleik sfat kurar.
bilir bilmez
* yarm bilgi ile, bilip bilmediini gz nne almadan.
bilirki i
* Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anlamazl zmlemek iin kendisine bavurulan kimse, uzman,
ehlihibre, ehlivukuf, eksper.
* zmlenmesi zel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda oyuna veya dncesine bavurulan kimse,
ehlihibre, ehlivukuf.
bilirki i raporu
* Bilirkiinin hazrlam olduu rapor.
bilirki ilik
* Bilirkiinin yapt i .
bilisiz
* renim grmemi, cahil.
bilisizlik
* Bilisiz olma durumu, cahillik.
bilistifade
* Yararlanarak.
bili
* Canlnn, bir nesne veya olayn varlna ilikin bilgili ve bilinli duruma gelmesi, vukuf.
* Bildik, tandk, dost.
bili kmak
* tan mak, nceden tan olmak.
biliim
* Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletiimde kullanlan ve zellikle elektronik aletler aracl ile
dzenli bir biimde i lenmeyi n gren bilim, informatik, sibernitik.
biliim a
* Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletiim sistemi.
biliim teknolojisi
* Biliimde kullanlan btn ara ve gerelerin oluturduu sistem.
biliimci
* Biliim alannda uzman ki i.
bilime
* Bilimek ii.
bilimek
* Karl kl olarak birbirini tan mak, muarefesi olmak.
* renmek.
billhi
* Tanr'ya ant ierim" anlamnda bir ant.
* "nan olsun" anlamnda kullanl r.
billr
* Baz cisimlerin aldklar geometrik biim.
* Duru ve temiz kesme cam, kristal.
* Billrdan yaplm.
* Ko yumurtas .
billr cisim
* Gzde, irisin arkasnda, mercek grevini yapan, mercimek biim ve byklndeki saydam cisim.
billr gibi
* ok duru, ok temiz (su).
* ok beyaz ve przsz (kol, gerdan, gs).
* (ses iin) przsz.
billr
* Billra benzer, billr gibi.
billriye
* Billrdan yaplm veya billrla ilgili.
* Genellikle billrdan yap lm eya satan dkkn.
billrlama
* Billr durumuna gelme.
* Herhangi bir cisim molekllerinin baz fizik ve kimya deimeleriyle geometrik biim almas, kristalleme.
billrlamak
* Billr durumuna gelmek, billr durumunda younlamak, kristallemek.
* Belirgin duruma gelmek, netlik kazanmak.
billrlat rma
* Billrlatrmak ii.
billrlat rmak
* Billr durumuna getirmek.
billrlu
* inde billr bulunan.
* Bol kl, pr l prl parlayan (yer).
billrsu
* Billra benzeyen, billru andran, kristaloit.
* Diyalize urayarak zmlenen madde, koloit kar t.
bilme
* Bilmek ii.
* Bir eyin ne olduunun bilincine varma.
* Bilgi edinmenin gaye ve sonucu.
bilmece
* Bir eyin adn anmadan, niteliklerini st kapal syleyerek o eyin ne olduunu bulmay dinleyene veya
okuyana brakan oyun, muamma.
* Bilinmeyen ey, muamma.
bilmece zmek
* bilmecenin cevabn bulmak.
bilmece gibi konumak
* ak, anla lr biimde konumamak.
bilmeden
* bilmeyerek.
* sonucun ne olacan kestiremeden.
bilmedii be vakit namaz
* her eyi pek iyi bilir, anlam nda bir sz.
bilmek
* Bir eyi anlam veya renmi bulunmak.
* Bir bilim veya sanat dalnda yeterli olmak.
* Bir i yapmaya al m olmak, elinden gelmek.
* Tanmak, hatrlamak.
* Sanmak, var saymak, farz etmek.
* Anlamak.
* Sorumlu tutmak.
* nanmak.
* Bazen "iine gelmek", "uygun bulmak" anlamnda da kullanlr.
* -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleik fiiller oluturur.
* Saymak.
* Geni zamann olumsuz birinci tekil kiisi olarak bilmem biiminde kullan lnca duraksama, ama,
tereddt anlamn verir.
bilmem hangi (veya bilmem ka, kim, nasl, ne)
* nemli veya anlatlmas gerekli grlmeyen eyler iin kullanl r.
bilmemek
* birlikte kullan ld fiilin bir trl gerekleemediini anlatr.
bilmemezlik
* Bilememe durumu, bilmezlik.
bilmez
* Anlamaz, kavramaz, hatrbilmez, kadirbilmez gibi szlerle "yapamaz", "edemez" anlamlarnda kullanl r.
bilmezleme
* Bilmezlemek ii, tehil.
bilmezlemek
* Bir kimseyi, bir ey bilmez gstermek, tehil etmek.
bilmezlenme
* Bilmezlenmek ii.
bilmezlenmek
* Bilmiyor gibi grnmek, bilmezlikten gelmek, tecahl etmek.
bilmezlik
* Bilmez olma durumu, cehalet.
bilmezlikten gelme
* yazar n, bildii belli olan bir eyi bilmez veya baka trl bilir grnecek yolda bir anlat sanat ,
tecahlarifane.
bilmezlikten gelmek
* bilmiyor grnmek.
bilmi
* Her eyi bilir geinen, bilgilik taslayan.
* Bkz. ok bilmi.
bilmukabele
* Karl kl olarak, kar lk olarak.
* (davran tresinde) Ben de, size de, sizlere de.
bilmnasebe
* S ras gelince, s ras dnce.
bilsat
* Kurulular, irketler arasnda bilgi satma, bilgileim, bencmarking.
bilumum
* Btn, hep, kamu, ... -in hepsi.
bilvas ta
* (birinin) Aracl ile, arala; dorudan doruya olmayarak, dolayl.
bilye
* Ta, maden, toprak, cam gibi eylerden yaplm kk yuvarlak, misket.
* Motorlu ta tlarda dnme veya srtnme etkilerini azaltmak, anmay ve enerji yitimini nlemek iin,
gbeklerdeki yataklara yerletirilen, ounlukla elikten, kk yuvarlak.
bilyeli
* Bilyesi olan.
bilyeli yatak
* Bisiklet, otomobil gibi tatlarn tekerleklerinde srtnmeyi azaltmak amac yla iine elik bilye yerletirilmi
blm.
bilyon
* Milyar.
bin
* On kere yz, dokuz yz doksan dokuzdan bir artk.
* Bu sayn n ad ve bu sayy gsteren rakam, 1000, M.
* Bir isimden nce geldiinde arlk ve okluk bildirir.
bin bilsen de bir bilene dan
* bir insan bir eyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir.
bin bir
* Pek ok, ok say da.
bin bir ayak bir ayak stne
* herkesin ayakta olduu kalabalk.
bin can ile
* ok isteyerek, gnlden.
bin dall
* ounlukla mor kadife zerine srma ile kabartma dal, yaprak ve iek ilenmi giysi veya rt.
bin derde deva
* pek ok ie yarayan; her s k nty gideren.
bin dereden su getirmek
* birini kandrmak iin birok sebep ileri srmek, dil dkmek.
bin ii, bir ba
* her ie, ba olacak bir kimse gerekir.
bin kal ba girmek
* birbirine benzeyen birok i yapmak, srekli olarak dnce deitirmek.
bin kat
* Pek ok, kyaslanmayacak lde.
bin nasihatten bir musibet yedir
* yaanm olaylar, tlerden ok daha etkilidir.
bin piman olmak
* ok piman olmak.
bin tarakta bezi olmak
* birok ile uramak.
bin trl
* Birbirinden ok farkl, ok dei ik.
bin yaa!
* (memnunluk bildirmek iin kullan lan sz) ok yaa!.
bin zahmetle
* ok zor, byk zorlukla.
bina
* Yap.
* Arapa fiil atsn konu edinen bilim ve kitap.
* at.
bina etmek
* yapmak, kurmak, ina etmek.
* (bir dnce sistemine gre) kurmak, dayamak, yapmak.
binaen
* -den dolay, -den tr, -dii iin.
* Dayanarak.
binaenaleyh
* Bundan dolay, bundan tr, bunun iin, bunun zerine.
bnamaz
* Bkz. beynamaz.
binba
* Rtbesi yzba ile yarbay arasnda bulunan ve asl grevi tabur komutanl olan subay.
binbalk
* Binba rtbesi veya binba nn grevi.
binde bir
* ok seyrek olarak.
bindi
* Destek, hamil.
bindii dal kesmek
* (kendisine gerekli ve yararl olan eyi) farknda olmadan yararsz duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek.
bindirilme
* Bindirilmek ii veya durumu.
bindirilmek
* Bindirmek ii yaplmak.
bindirilmi kuvvetler
* Motorlu ta tlara bindirilmi asker birlikleri.
bindirim
* Fiyat art rma, zam.
bindirimli
* Fiyat artr lm, zaml .
bindirme
* Bindirmek ii.
* Birbiri zerine gelerek eklenen levha, kiremit, ahap paralarnn durumu.
* karma harektna kat lacak birliklerin, karma yerine gitmek iin kendilerine ayrlan deniz aralarna
binmeleri.
bindirme kilit
* Gvdesi kutu biiminde olan, kapak veya kapn n arkasna dorudan vidalanan, basit mekanizmal kilit.
bindirmek
* Bir kimseyi bir eyin zerine kartmak, oturtmak veya iine yerletirmek, binmesini salamak.
* (tat) Ba tarafndan baka bir tata arpmak veya bir yere vurmak.
* Eklemek, katmak.
binek
* Binmeye ayr lm ey ve daha ok at.
* zerine binilen, binmeye yarayan.
binek at
* Sadece binmek, gezmek veya binicilik sporu iin yetitirilen at.
binek ta
* At veya arabaya binmek iin stne klan ykseke ta.
biner
* Bin say s nn letirme biimi, her birine bin, her defas nda bini bir arada olarak.
bingi
* Kemerler zerine oturtulmu kubbe ile kemerlerin arasn kapatan gen biimindeki kubbe paralar ndan
her biri.
bini
* Binme ii.
* Kap, dolap gibi eylerin, kanatlar kapannca kalan aral rtebilmek iin bu kanatlarn kenarna aklan
ta.
bini amak
* ok fazla olmak.
bini bir paraya
* pek ok ve ucuz.
* pek ok yaplan, pek ok olan.
binici
* Binen.
* Ata iyi binen kimse.
binicilik
* Ata binme ustal .
* Ata binilerek yaplan spor.
binilme
* Binilmek ii.
binilmek
* Binmek ii yaplmak.
binin yar s be yz (o da bizde yok)
* ok dnceli grnen birine aka yollu "aldrma!" anlam nda sylenir.
bininci
* Bin say s nn sra sfat , srada dokuz yz doksan dokuzuncudan sonra gelen.
bini
* Binmek ii veya biimi.
* Atl alay.
* Atl alayda giyilen giysi.
* Yksek aamal bilginlerin ve yenieri subaylarnn giydikleri cbbe.
* niversite retim yelerinin giydikleri cbbe.
binime
* Binimek durumu.
binimek
* ki paradan biri, brnn stnde olmak.
* Kas kirileri birbiri stne binmek.
* Kr k bir kemiin iki paras birbiri stne gelmek.
binit
* stne binilen hayvan, binek at .
binit
* Hamur durumundaki ekmeklerin, f rna atlmadan nce, iine konulduu oyuk gzl tahta.
binlerce
* Birok bin; pek ok.
binlik
* Bin liralk k t para.
* Yaklak olarak litrelik byk ie.
* Bin tanesi bir arada olan.
binme
* Binmek ii.
binmek
* Yksek bir eyin veya bir hayvann stne kp ayaklar n sallandrarak oturmak.
* Bir yere gitmek iin tren, vapur, uak, otomobil gibi bir ta tta yer almak.
* (bisiklet motosiklet, binek hayvan iin) Kullanmak.
* istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biim almak.
* Bir ey skarak yanndakinin stne kmak.
* Fiyat artmak.
* Eklenmek, katlmak.
binnetice
* Sonu olarak, nihayet.
binyl
* Bin yl iine alan zaman dilimi.
bioktle
* Belirli zamanda snrlar belirli bir biyotopta bulunan canl organizmalarn toplam ktlesi.
biomedikal
* Hem biyoloji hem de tpla ilgili olan.
biomekanik
* Biyoloji, fizyoloji ve tp konularn mekanik kanunlar yntemiyle irdeleme.
biomikroskop
* Kendine zg bir k ile kullanlan ift gz mercekli mikroskop.
bperva
* ekinmez, sak nmaz, korkusuz, gz pek.
* ekinmeden, korkmadan.
bir
* Saylarn ilki.
* Bu sayy gsteren rakam 1, I.
* Bu say kadar olan.
* Herhangi bir varl belirsiz olarak gsterir.
* Tek.
* Birleik.
* E, ayn, bir boyda.
* Ortaklaa olan, mterek.
* Deer, nem bak mlarndan birbirinden farksz, birbirine eit, birbirine benzer.
* S fat veya zarf durumunda ba na geldii kelimelere kuvvet, istek veya kesin olmayan anlamlar katar.
* (tekrarlanarak) Bir kez.
* Sadece.
* Ancak, yaln z.
bir (veya sa) elinin verdiini br (veya sol) elin duymasn
* yaplan bir iyilik gizli tutulmal, onunla vnlmemelidir.
bir (veya tek bana)
* yalnz olarak, yannda kimse bulunmadan.
* baka birinin yardm olmaks zn.
bir ..., bir (veya bir de)
* hem .... hem.
bir abam var atarm, nerede olsam yatarm
* tek ba na bulunan kimsenin istedii yerde barnp rahat edebileceini anlatr.
bir ac kahvenin krk yl hatr vardr
* Bkz. bir fincan kahvenin krk y l hat r vardr.
bir azdan
* hep birlikte, beraberce, hep birden.
bir azdan k p bin dile yayl r
* ortaya atlan bir sz ok abuk yayl r.
bir alay
* Birok, bir sr, pek ok.
bir lem
* Kendine zg bir nitelii olan.
bir an
* ok ksa bir sre iin kullanl r.
bir an nce
* Bir ara, olabildii kadar tez.
bir ara
* Ksa bir sre.
* Gemite bir zaman.
bir araba
* Odun, kmr gibi baz eylerin l birimi.
* Pek ok, fazla.
bir arada
* Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak.
bir aral k
* Bir ara.
bir araya gelmek
* bir yerde toplanmak, bulumak.
bir araya getirmek
* toplamak.
bir arpa boyu (gitmek veya yol almak)
* ok az.
bir aa bir yukar
* amasz olarak gidip gelmeyi anlatr.
bir at mlk barutu olmak (veya kalmak)
* bir konuda yapabilecei ok az eyi bulunmak.
bir avu
* Bir avu dolduracak kadar.
* Az, ok az.
bir aya ukurda olmak
* yaayacak ok az zaman kalm olmak; ok yalanm olmak.
bir ayak nce (evvel)
* bir an nce.
bir ayak stnde bin yalan sylemek (veya bir ayak stnde krk yalan n belini bkmek)
* ok ksa srede pek ok yalan sylemek.
bir baba dokuz evld besler, dokuz evlt bir babay beslemez
* ok ocuu olan baba, her ocuk babasna bak lmasn tekinden bekledii iin skntda kalr.
bir bak ma
* Baka bir grle, baka bir dnle.
bir baltaya sap olmak
* belirli bir i sahibi olmak.
bir bardak suda frt na koparmak
* nemsiz, kk bir sorunu bytmek.
bir ba na
* Tek bana.
bir batan (veya utan) bir baa (veya uca)
* bir yerin bir sn rdan br s nr na kadar.
bir ben, bir de Allah bilir
* sknt l durumlarda sylenilen bir deyim.
bir biimine getirmek
* zm yolu bulmak.
bir bir
* Bkz. hepyek.
bir bir
* Birer birer, ayr ayr .
* Olduu gibi, tam tamna, eksiksiz.
bir boy
* Bir kez.
* Hele.
bir boyda
* Boylar eit.
bir boydan bir boya
* Bir yerin bir ucundan br ucuna kadar, batan baa.
bir bu eksikti
* sknt l bir durum varken bir yenisinin kmas zerine sylenir.
bir at altnda (olmak veya bulunmak)
* ayn yap iinde.
bir ekirdek geri kalmamak
* btnyle denk olmak.
bir enekliler
* Oulcuu bir enekten olumu, kapal tohumlulardan bir bitki sn f.
bir enetli
* Kapsll yemilerin tek paral olanlar .
bir rp da
* bir ele alta, ele al r almaz, abucak.
bir iekle bahar (veya yaz) olmaz
* kk, gzel bir belirti ile doyurucu sonuca ulalmaz.
* apk n kimseler iin kullanl r.
bir ift
* Bir tak m.
* Biraz, bir iki.
bir ift sz
* Bir iki sz.
bir ift sz olmak
* syleyecek bir eyleri bulunmak.
bir oklar
* ok sayda olan (kimse veya ey).
bir plkte iki horoz tmez
* bir yerde iki kii ba olmaz.
bir uval inciri berbat etmek
* dzelmekte olan bir durumu yersiz, yanl davranlarla bozmak.
bir daha
* bir kez daha.
* hibir zaman.
bir daha yzne bakmamak
* darl p ilgiyi kesmek.
bir dalda durmamak
* sk sk i veya dnce deitirmek.
bir damla
* ok az.
* (ocuk iin) ok kk.
bir de
* ve olana katarak, fazladan.
* umulan n veya beklenilenin d nda bir durumu anlatan cmlelerin ba na gelir.
bir dedii bir dediini tutmamak
* syledikleri birbirine uymamak, tutarsz konumak.
bir dedii iki olmamak
* her istedii yap lmak.
bir dediini iki etmemek
* her istediini hemen yapmak.
bir defa
* Olup bitti anlatan cmlelere katlr.
* "ilk nce", "hele" anlamnda da kullanl r.
bir defada
* ara vermeksizin.
bir defal k
* Bir kere yapmaya yetecek kadar.
* Bir kereye zg olan, bir kereye zg olarak.
bir deli kuyuya bir ta atar, k rk akll karamazm
* bazen bir kimsenin yapt yersiz bir i, birok kimse tarafndan dzeltilemez.
bir derece (veya bir dereceye kadar)
* biraz.
bir deri bir kemik (kalmak)
* ok zay flamak.
bir dikili aac olmamak
* evi veya mlk olmamak.
bir dirhem
* ok az, birazc k.
bir dirhem bal iin bir eki keiboynuzu inemek
* verimi az, zahmeti ok olan bir ile uramak.
bir dirhem et bin ay p rter
* biraz kilo almak bazen insan gzelletirir.
bir dokun bin ah iit (dinle) kaseifafurdan
* insanlar konuturmak iin biraz dertlerini demek yeter.
bir dolu
* Birok.
bir don bir gmlek
* yar plak.
bir dostluk kald!
* az bir mal kalnca satc lar n kulland bir zendirme deyimi.
bir duda yerde bir duda gkte
* masallardaki dev gibi korkun ve irkin.
bir dziye
* Srekli olarak.
bir el
* (ateli silh iin) bir kez atm.
bir el bir eli ykar, iki el bir yz ykar
* baz durumlarda yardmcsz i yap lmayacan anlatr.
bir elden
* ayn kimse tarafndan.
* bir merkezden.
bir eli yada bir eli balda (olmak)
* varlk ve bolluk iinde olmak.
bir elin sesi kmaz
* bir davann bir kii tarafndan savunulmas etkili ve yeterli deildir.
* yardmlaarak iler daha kolay baarlr.
bir elini brakp tekini pmek
* ar sayg gstermek.
bir elle verdi ini br elle almak
* yapar grnd bir iyilii, salad bir karla detmek.
bir elmann yar s o, yar s bu
* birbirlerine ok benzeyen kimseler iin kullan lr.
bir evcikli
* Msr, ceviz, fndk gibi erkek ve dii organlar ayr ieklerde, ancak ayn kk zerinde bulunan (bitki).
bir fende kazk kakmak
* bir bilgi veya bilim dalnda saplanm kalmak.
bir fincan (veya bir ac) kahvenin krk yl hatr vardr
* iyilik kk de olsa unutulmaz.
bir gecelik
* Bir gece iin, bir gece iinde olup biten, bir geceye ait.
bir gmlek aa
* bir derece daha dk (birinden).
bir gmlek fazla eskitmi olmak
* birinden daha yal ve daha grm geirmi olmak.
bir gz alarken br gz glmez
* keder veya sknt varken dostlar, akrabalar elenmemelidir.
bir gz glmek
* hem glp hem alamak.
bir gzeli
* Yaps tek bir hcreden oluan (hayvan veya bitki), tek hcreli.
bir gzeliler
* Yaps tek bir hcreden oluan hayvanlar veya bitkiler.
bir gn evvel
* olabildii kadar abuk.
bir gnden bir gne
* hi, hibir zaman.
bir gnlk beylik beyliktir
* hoa giden bir durum, ksa da srse ekici ve gzeldir.
bir gzel
* ok iyi, iyice.
bir hl olmak
* bir eyin ok tekrarlanmas yznden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenalk gelmek.
* huyu deimek.
* kazaya uramak, lmek.
bir hamlede
* abucak, bir atlta.
bir hayli
* Epey, ok.
bir ho
* Tuhaf bir ekilde, garip.
bir ho eylemek
* hznlendirmek.
bir ho olmak
* armak.
* hznlenmek.
bir holuu olmak
* bir rahatszl , bir neesizlii olmak.
bir hcreli
* Bkz. bir gzeli.
bir iim su (gibi)
* (kadn iin) ok gzel.
bir ine bir iplik olmak
* Bkz. ine iplie dnmek.
bir iki
* Birtakm, baz, bir para, biraz, ok az sayda, birka kez.
bir iki demeden (demeye kalmadan) (veya bir iki derken)
* duraksamadan, kars ndakine vakit brakmadan, duraksamadan.
bir iaretine bakmak
* bir ii yapmak iin haz r beklemek.
bir itir oldu
* istenmeyen, kt bir durum karsnda sylenir.
bir kafada
* ayn dncede.
bir kalem
* Bir an iin.
* Ayn , benzer, tek tr.
bir kalem gemek
* bo vermek, bir an iin gz ard etmek.
bir kalemde
* birden ve toptan.
bir kap ya kmak
* ayn sonuca varmak.
bir karar
* Ayn durumunu koruyarak, belli durumunu deitirmeden.
bir kararda bir Allah
* insan talihinin her an deiebileceini ve bunun olaan karlanmasn tler.
bir kar
* ok ksa.
* ok az.
bir kar beberuhi
* ok ksa boylu kimse.
bir karyla bir koca, drdr eder her gece
* sknt veya yaln zlk yznden iki dost (bile) birbiriyle dalar, anlamsz konuur.
bir kak suda bomak
* bir kimseye ok kzmak veya ok fkelenmek.
bir kazanda kaynamak
* anlamak, uyumak, badamak.
bir kenarda durmak
* gerektii zaman kullanmak zere hazrda tutmak.
bir kere
* Aslnda.
* Bir kez, bir defa.
bir kerecik
* Bir defaya mahsus olarak.
bir kyamettir gitmek (veya kopmak)
* ok fazla grlt, patrt , tel olmak.
bir kz bin kii ister, bir kii alr
* gzel eyi herkes ister, ama o, ancak bir kiiye ksmet olur.
bir kol engi (olmak)
* en szler ve davranlarla evresine nee saanlar iin sylenir.
bir koltua iki karpuz smaz
* ayn zamanda birden ok ile ilgilenmek baar iin sakncaldr.
bir kou
* Koarak, koa koa, abucak.
bir koyundan iki post kmaz
* birinden, gcnn yetmedii bir zveriyi beklememek gerekir.
bir Krolu, bir Ayvaz
* bir kar kocann ocuklar nn, yaknlarnn yanlarnda bulunmadn veya hi ocuklar olmad n anlatr.
bir keye atmak
* gerektiinde kullan lmak iin bir yere koymak.
bir keye koymak
* saklamak, biriktirmek.
bir kulandan girip br kula ndan kmak
* sylenen sze nem vermemek.
bir kurun atm
* kurunun gidebilecei uzaklk.
bir lokma bir hrka
* hayatta azla yetinmeyi, dervie geinmeyi anlatr.
bir mum al da derdine yan
* bakalaryla uraacana kendi durumunu dn.
bir nebze
* ok az, bir para.
bir nefeste
* (sz ve iecekler iin) Ara vermeden.
bir nice
* Bir hayli, birok.
bir numara
* Tek, birinci.
bir numaral
* Birinci, bata gelen.
bir o kadar
* Ne kadar varsa o kadar daha, bir kat, bir misli.
bir o yana, bir bu yana
* rastgele, birok yerlere, eitli ynlere.
bir olmak
* bir araya gelmek, i birlii yapmak.
bir lde
* Biraz, belli oranda.
bir rnek
* Ayn biimde olan, yeknesak.
bir papel etmemek
* hi bir ie yaramamak, deeri olmamak.
bir paral k etmek
* ok utanacak, ie yaramaz bir duruma drmek.
bir para
* Biraz, azck, ok az.
bir parmak
* Parmak ucuyla alnan miktar veya parmak ucuyla alarak.
* ok kk (ocuk).
bir postum var atar m, nerede olsa yatarm
* istediim yere gider, istediim biimde davranr m.
bir pul etmemek
* hi deeri olmamak.
bir pula satmak
* bir kimseyi bir kar uruna harcamak.
bir srarsn ekirge, iki s rarsn ekirge, sonunda yakalanrsn ekirge (veya ncsnde avucuma dersin ekirge)
* birka kez saklanabilen bir su gnn birinde ortaya karak yapan kt bir duruma drr, sulu cezas z
kalmaz.
bir skml k can olmak
* ok cl z ve gsz olmak.
bir sra
* st ste, ard ardna.
bir solukta
* abucak, arabuk, ok ksa bir srede, hemen.
bir syle on dinle
* az konuup ok dinlemek yaral olur.
bir syledi pir syledi
* uzatmadan, gerei gibi syledi.
bir szn iki etmemek
* birinin her istediini hemen yerine getirmek.
bir sr
* ok sayda, pek ok.
bir ey sanmak
* (bir kimseyi, bir eyi, bir yeri) gereinden, olduundan baka trl dnerek hayal krkl na uramak,
deerlendirmede yanlmak.
bir ey sylemek
* konumak.
* belirtmek, anlatmak, ifade etmek.
bir eye benzememek
* ie yarar durumda olmamak.
bir eyin uyuu vukuundan beterdir
* sylenti veya dedikodu olayn gereklemesinden daha ktdr.
bir eyler (veya bir ey) olmak
* huyu, durumu, tutumu deimek, yeni huylar edinmek.
* bayl r gibi olmak, birden fenalk gelmek.
* lmek.
bir eyler, bir eyler
* daha fazla aklamamak, ksa kesmek gerektiinde sylenir.
bir tahtada
* bir defada, yekten.
bir tahtas eksik
* aklca eksik, yar m akll .
bir tane
* Biricik, yegne.
bir tanem
* Sevgi sz.
bir tarafa brakmak (veya koymak)
* nemsememek, benimsememek, ertelemek.
bir tala iki ku vurmak
* bir davranla birden ok yararl sonuca ulamak.
bir tek atmak
* bir kadeh iki imek.
bir temiz
* Adamakll.
bir terimli
* Aralar nda yalnz arpma, blme, kuvvete ykseltme, kk alma ilemleri yaplacak olan (nicelikleri gsteren
terim).
bir torba kemik
* ok zay f.
bir tuhafl olmak
* kendini iyi hissetmemek.
bir tutmak (veya bir grmek)
* eit saymak, eit grmek.
bir trl
* (tekrarl kullan ldnda) iin yaplmasnn da, yaplmamasn n da ayn derecede kt olduunu belirtir.
* hibir biimde, hibir yolla.
bir vakitler
* Gemi zamanda, eskiden, vaktiyle.
bir varm bir yokmu
* bir masala balarken, "eskiden" anlamnda sylenen bir tekerleme.
* masal gibi geip gitmi, art k hayal olmu.
bir yakadan ba karmak
* bir at altnda dirlik dzenlik iinde yaamak.
bir yana
* -den baka, say lmazsa, hari tutulursa.
bir yana dnya bir yana
* bir varla ok deer verildi ini anlatmak iin kullan r.
bir yandan (yanda)
* bir taraftan (tarafta), hem ... hem.
bir yast a ba koymak
* (kar koca) evli bulunmak.
bir yast kta kocamak
* (kar koca birlikte) uzun bir mr srmek.
bir ya na daha girmek
* imdiye dein grmedii a lacak yeni bir eyle karlamak.
bir y n
* birok, pek ok, bir sr.
bir yiyip bin kretmek
* kt durumda olanlara bakarak kendi durumunun deerini bilmek.
bir yol
* Bir kez.
bir yol tutturmak
* bir davran, bir tutum biimi belirlemek.
bir yolunu bulmak
* bir ii sonulandrmak iin are bulmak.
bir zaman
* Gemi zamanda, eskiden, vaktiyle.
* Belirli bir sre, biraz.
bir zamanlar
* Zamannda, vaktiyle, eskiden.
bira
* Arpa ile erbeti otunu mayalandrarak yap lan bir iki, arpa suyu.
bira barda
* Bira imek iin yaplm zel bardak.
bira mayas
* Mayalanm durumdaki birann yznden al nan bir tr mantar.
birac
* Bira yapp satan kimse.
* ok bira ien (kimse).
birac lk
* Bira yapma ve satma ii.
birader
* Erkek karde.
* "Yahu, dost, arkada" anlamnda seslenme olarak kullan lr.
* Masonlar n birbirlerine verdikleri ad.
birahane
* Genel olarak sadece bira iilen, ayn zamanda da abuk hazrlanan baz s cak veya souk yemeklerin
yenildii yer.
birahaneci
* Birahane ileten kimse.
biral k
* Bira yapmakta kullan lan.
biraz
* Ksa bir sre iin.
* Yeterince deil, yeter lde deil.
* Az miktarda, ok deil.
birazc k
* Pek az, ok az.
birazdan
* Az sonra.
biraz
* Bir para.
birbiri
* Karl kl olarak biri tekini, teki de onu.
* Biri dierinin yan s ra.
birbiri iin yarat lm olmak
* birbiriyle ok iyi anlamak.
birbiri stne gelmek
* arkas arkasna, ara vermeden.
birbirine dmek
* aralar almak, aralarnda anlamazlk kmak.
birbirine girmek
* kavga etmek, dvmek.
* karmak.
* (iplik vb. iin) dolamak, zlmeyecek duruma gelmek.
birbirine katmak
* aralarn amak, aralar n bozmak, olay karmak.
birbirini tutmaz
* birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsz.
birbirini yemek
* iki veya daha ok kimse birbiriyle uramak, birbirine ktlk etmek.
birbirinin azna girmek
* birbirine ok dkn olmak.
birbirinin azna tkrmek
* bir sorunda, bir olayda szlemi gibi, az birlii yapmak.
birbirinin gzn karmak
* kyas ya dvmek.
birbirinin gzn oymak
* aralarnda a r geimsizlik olmak.
birci
* Teki, monist.
bircilik
* Tekilik, monizm.
birou
* ok sayda olan kimse veya ey.
birok
* Olduka ok, say s belirsiz, bir hayli, mteaddit.
birden
* Bir defada, hepsi bir arada.
* Anszn, hemencecik.
* Birlikte, beraberce.
birdenbire
* Anszn, hemencecik, beklenmedik bir srada.
birdirbir
* Oyuncular n birbirinin stnden atlayarak oynadklar bir oyun.
bire ... vermek
* (buday, arpa, nohut, fasulye gibi rnler iin) toprak, kullan lan tohumun belli bir kat kadar rn vermek.
bire be katmak
* eklemek, abartmak, bire bin katmak.
bire bin katmak
* ok abartmak.
bire bir
* Verilen ldeki karl k, miktar.
bire bir eleme
* ki kmenin elemanlar arasnda, bir elemana kar , bir eleman alnarak yaplan eleme.
birebir
* Etkisi kesin olan.
* stenildii gibi, uygun.
birebir gelmek
* etkisini hemen ve kesin olarak gstermek.
birer
* Bir says nn letirme say sfat, her birine bir.
birer birer
* Her biri ayr olarak.
birer ikier
* Tek veya birka birlikte olarak.
bireim
* Paralarn veya gelerin bir araya getirilip bir btn olarak birletirilmesi.
* Bu biimde oluan btn.
* Element veya baka maddeleri bir araya getirerek, sun' olarak bileik cisimler oluturma, sentez.
* Yal ndan karmak olana, kllden cz'ye, zorunludan olasya, ilkeden onun uygulanmas na, genel yasadan
bireysel duruma, nedenden etkiye, nclden var lan sonuca giden dnme biimi, terkip, sentez.
bireimli
* Bireim yolu ile elde edilen, sentetik.
birey
* Kendine zg nitelikleri yitirmeden blnemeyen tek varlk, fert.
* Bir trn kapsam iine giren somut varlk.
* Doa bilgisinde tr oluturan tek varl klardan her biri.
* Toplumlar oluturan ve dnsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum iinde belirlenen insanlarn her
biri, fert.
* nsan topluluklar n oluturan, insanlar n benzer yanlarn kendinde tamakla birlikte, kendine zg ayrc
zellikleri de bulunan tek can, fert.
birey olu
* Yumurtann dllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geirdii geliim evrelerinin btn,
ontogenez, soy olu kart.
birey st
* Tek bir bireyi aan.
* Genellikle fertlerin evresini aan, bireylerin bilincinden bamsz olan.
bireyci
* Kii haklarn savunan.
* Bireycilikten yana olan, ferdiyeti.
bireycilik
* Bireylerin yararlarn toplumsal yararlardan daha stn veya daha nemli sayan reti, tutum veya
politikalarn genel ad , ferdiyetilik, individalizm.
* Btne, genele deil de, bireye, tek olana stnlk tanyan gr, ferdiyetilik, individalizm.
bireyleme
* Trle ilgili bir rnein bireyde gereklemesi.
* Bamsz kiilie varan gelime sreci.
bireyletirme
* Bireye zg klma.
bireyletirmek
* Bireye zg klmak, bakalar ndan ayrmak.
bireylik
* Bir kimseyi d gzlemciler gznde benzersiz, tek klan zellikler veya bunlarn tek biimi, ferdiyet.
* Bireyi benzerlerinden ayran niteliklerin btn.
bireysel
* Bireyle ilgili olan, bireye zg olan, ferd.
bireyselletirme
* Bireysel duruma getirme.
* Ancak ortaklaa ve genel olarak var olan eyi bireylere uygulama ve yayma.
* nsanlarn doal, toplumsal ve tarih gelimesinden; kendine zg olan eylerin, zelliklerin, bireysel olann
ekilip kar lmas .
bireyselletirmek
* Bir eyi ayr olarak, bireysel olarak gz nne almak.
bireysellik
* Birey olma olgusu.
* Bir kiiyi benzerlerinden ayran zelliklerin btn, ferdiyet.
biri
* Bir tanesi.
* Bilinmeyen bir kimse.
* Tamlanan olarak kullanlan baz isim tamlamalar nda tamlayann kmsendiini, hor grldn anlat r.
* Yklem durumunda olan bir isim takmn n belirtileni olarak kullan ldnda, belirtenin hor grldn
anlatr.
biri ok olmak
* haddini aarak karsndakini usandrmak.
biri eikte biri beikte
* ufak cocuu ok olan kimseler iin sylenir.
biri yer biri bakar, kyamet ondan kopar
* bir eyden yalnz bir veya birka kii yararlanr da bakalarna yararlanma imkn verilmezse bundan byk
sorunlar kar.
birice
* En fazla, tek.
biricik
* Ei, benzeri, ikincisi olmayan ve ok sevilen, tek, yegne.
birikim
* Birikme, bir yerde toplanp ylma.
* Gzlemler, deneyler sonucu elde edilmi eylerin btn.
* Toplumlar n kltrel varlklar nn geliip genilemesi ve uygarl k dzeyinin ykselmesi sreci.
* Mal ve parann toplanp oalma sreci.
* Herhangi bir anma srecinde veya ta ma ii yapl rken alvyonlu maddelerin braklmas.
birikinti
* Bir yerde kendi kendine birikmi olan ey.
birikinti konisi
* Dalk blgelerden veya yamalardan sularn getirdii kum veya ta paralarnn bir dzlkte oluturduu
yelpaze biimindeki y n.
biriki
* Birikme ii veya biimi.
birikime
* Birikimek ii.
birikimek
* Bir yere toplanmak, bir araya gelmek.
birikme
* Toplan p y lma.
birikme havzas
* Kar ve yamur sularnn biriktii blge.
birikmek
* Toplan p y lmak.
* Birbirine eklenip oalmak.
biriktirim
* Biriktirme.
biriktirme
* Biriktirmek ii, tasarruf.
biriktirmek
* Toplay p y mak.
* Bir eyi, paray ll kullanarak artrmak, tasarruf etmek.
* renme, yarar salama gibi sebeplerle baz nesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak.
birileri
* Baz kimseler.
birim
* Bir kmenin her eleman veya bir okluu oluturan varl klarn her biri, nite.
* Bir nicelii lmek iin kendi cinsinden rnek seilen dei mez para, vahit.
* Herhangi bir kurulutaki alt blmlerden her biri.
* Dilin, oluturduu yap iinde, belli bir dzlemde yer alan br gelerle kurduu ba ntlarla tanmlanan
ayr nitelikli ge, nite.
birimci ekonomi
* Birime bal ekonomi.
birimler bl
* Birden dokuz yz doksan dokuza kadar olan saylar bl.
birincasf
* Birleikgillerden hekimlikte kullanlan bir bitki.
birinci
* Bir says nn s ra sfat.
* Zaman, yer, sra bakmndan bakalarndan nce gelen.
* S rada, nem sras nda en stn olan kimse.
* (ulam aralarnda) Mevki, s nf, orun.
birinci a
* Yeryznn yaklak yz milyon y ll k a, paleozoik.
birinci gelmek (veya kmak)
* biroklar arasnda en iyi olarak seilmek.
birinci olmak
* bata gelmek, nde gelmek.
birinci orun
* (tren, vapur, uak vb.) Birinci mevki.
birinci zar
* Yemilerin derisi, d kabuk, meyve d.
birincil
* S rada, nemde ilk yeri alan, ana, temel, esas.
birincil grup
* ten, samim, yz yze ilikilere dayanan iki veya daha ok insandan meydana gelen topluluk.
birincilik
* Birinci olma durumu.
* (oul durumda) ampiyonluk iin yap lan yar malar.
birincivasf
* Birleikgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki.
birinden) buz gibi soumak
* birinden tiksinmek.
birinin bana dikilmek
* birinin yanndan uzaklamamak, onu denetim alt nda bulundurmak.
* bir ii yaptrmak iin yannda ayakta durmak.
* bir eyin yannda ve ayakta beklemek.
birinin anna ot tkmak (tkamak veya t kanmak)
* sesini karamayacak, ktlk edemeyecek bir duruma getirmek (getirilmek), susturmak.
birisi
* Bilinmeyen bir kimse.
birisinden biri
* ilerinden biri, birka kiiden herhangi biri.
birka
* ok olmayan, az sayda, az.
birka
* Az sayda olan kimse veya ey.
birleme
* Bir etme, tek duruma getirme.
* Tanr'n n birliini dile getirme, tevhit.
birlemek
* Bir etmek, tek duruma getirmek.
* Tanr'n n birliini dile getirmek, zikretmek.
birler
* Ondalk say sistemine gre yaz lan bir tam sayda sadan sola doru ilk say nn bulunduu basamak.
birleen
* Birbirini kesen, bir noktada kesien (doru, yay).
birleik
* Bir araya gelmi, birlemi olan, mttehit.
birleik cmle
* Birka yan cmle veya ara cmle ile bir temel cmleden kurulan cmle.
birleik fiil
* sim soyundan bir kelime ile biim veya anlam bakmndan kaynap btnleen fiil: Reddetmek,
hissetmek, kaybolmak, bakakalmak, hasta olmak, tedavi etmek gibi.
birleik isim
* Birleik kelime biiminde belirli kurallar iinde kalplam isim: Aslanaz , baehir, kaptkat , gecekondu
gibi.
birleik kap
* Alt taraf ndan birletirilmi kaplardan her biri.
birleik kaplar
* Alt taraflarndan deiik boyut ve kesitlerde borularla birletirilmi sistem.
birleik kelime
* Ses dmesi, ses tremesi, kelime trnn deimesi, zerindeki ekin grevini kaybetmesi veya anlam
kaymas dolaysyla aralarna ek girmeyerek kalplam iki veya daha ok szden oluan kelime: pazartesi (< pazar
ertesi), hissetmek (< hiss etmek), ayakkab (< ayak kab), delikanl (<deli kanl ), kaptkat (< kapt kat ) gibi.
birleik oturum
* Bir arada yaplan oturum.
birleik oy pusulas
* Seime katlan btn partilerin adaylarn ayr ayr gsteren oy pusulas.
birleik zaman
* Yal n zamanl ve ekimli bir fiilin -di (i-di), -mi (i-mi,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak
bildirdii zaman: Sevdiydi (sevdi -y-di <sevdi+i-di), sevecekmi (sev-ecek-mi < sev-ecek + i-mi) sev-er-se (sev-erse
< sev-er + ise) gibi.
birleilme
* Birleilmek ii veya durumu.
birleilmek
* Birlemek ii yap lmak, bir araya gelinmek, buluulmak.
birleim
* Birlemek ii.
* Bir meclisin bir gn iindeki toplanmalar, inikat.
* Dllenmek iin erkekle dii hayvan n bir araya gelmesi.
birleme
* Birlemek ii.
birleme deeri
* Basit bir cismin bir atomu ile birleebilecek olan hidrojen atomlar nn en yksek miktar.
birlemek
* Ayr iken tek bir btn durumuna gelmek.
* Bulumak, bir araya gelmek.
* Uyumak, ayn grte olmak.
* Ayn ama evresinde toplanmak.
* Kaynamak.
* Cinsel ilikide bulunmak.
birletirici
* Birlii salayan.
* Uzlamay salayan.
* ki veya daha ok nesnenin birlemesini salayan.
birletirme
* Birletirmek ii veya durumu.
birletirmek
* Bir araya getirmek.
birli
* skambil, domino gibi oyunlarda bir iaretini tayan kt veya pul, as.
birlik
* Tek, bir olma durumu, vahdaniyet.
* Bir taneden olumu, bir tane alabilen.
* Birlemi, bir arada olma durumu, vahdet.
* Bal lk, benzerlik, balant, vahdet.
* Belli bir topluluun yararlarn korumak iin kurulmu dernek.
* Askerlikte blk, tabur, alay gibi bir btn saylan topluluk.
* Konunun bir ana dnce evresinde toplanmas.
* Blnmezlii ieren yal n btn.
* En byk deerdeki nota, drt drtlk.
birlik olmak
* bir ii yapmak iin anlamak.
birlikte
* Bir arada, beraberce.
* Yannda, beraberinde.
birliktelik
* Birlikte olma durumu.
birlikten kuvvet doar
* toplu veya beraber davranmak daha byk g salar.
birsam
* Sanr, halsinasyon.
birtakm
* Belirsiz olarak okluu anlatr (niteledii isim okluk biimde olur), kimi, baz.
birun
* Osmanl saraynda Harem dairesinin ve Enderun'un dnda kalan blm.
biryan
* Tandrda susuz piirilen kebap.
biryan pilv
* Biryan ya ile piirilen pilv.
biryan ya
* Tandrda susuz piirilerek yap lan kebaptan kan ya.
biryanc
* Biryan yapan veya satan kimse.
bisiklet
* Tekerlein ayakla evrilmesiyle hareket eden iki tekerlekli ta t, iftteker.
bisiklet yolu
* Trafikte bisikletlerin gemesine ayrlm dar yol.
bisikleti
* Bisikletle spor yapan kimse, ifttekerci.
bisikletilik
* Bisikletle yaplan spor, ifttekercilik.
* Bisiklet satma, onarma ii.
bisikletli
* Bisikleti olan.
bisikletsiz
* Bisikleti olmayan.
biskvi
* Un, st, eker veya tuzla yaplan ince, gevrek kuru pasta tr.
bismillh
* "Allah'n ad ile" anlamnda, bir ie balarken sylenen veya a rma, korku gibi duygular belirten sz.
bismillah demek
* bir ie uurlu olmas dilei ile balamak.
bistro
* kili kahve, kk lokanta.
bisturi
* Neter.
bislfat
* Hidrojenli slfatlara verilen ad.
bislfr
* Moleklnde iki kkrt atomu bulunduran birleik.
biek
* Yayk dvmede kullan lan ara.
bii
* rek, tatl bir ekmek tr.
bit
* Yar m kanatllar alt takmna giren, insan ve memeli hayvanlarn vcudunda asalak olarak yaayan bcek,
kehle (Pediculus).
bit kadar
* en kk, en ufak, ok kk.
bit otu
* S racagillerden, birok eitleri bulunan ve kuzey yarm krede yetien bir bitki.
* Bitlere kar kullanlan bir madde.
bit yenii
* Bir iin gizli kalm kt ve aksak yan , kukulu bir nokta.
btap
* Bitkin, yorgun.
btap dmek
* ok yorulmak, yorgun dmek.
btaraf
* Yansz, tarafs z.
btarafl k
* Yansz olma durumu, yanszca davran.
bitek
* Bol ve iyi bitki yetitiren, verimli (toprak), mmbit.
bitelge
* Topran bitki yetitirme gc.
bitevi
* Bkz. biteviye.
biteviye
* Ayn biimde, srekli olarak.
biteviyelik
* Ayn biimde srp gitme durumu.
bitey
* Bitki rts, flora.
biti kanlanmak
* sknt iinde yaayan bir kii para ve varlk ynnden glenmek.
bitik
* Yorgunluk veya hastalktan gc kalmam.
* Durumu kt, fena.
* Yapk, dolak,ekli.
bitiklik
* Bitik olma durumu.
bitim
* Bitmek ii.
* Son, nihayet, mnteha.
bitimli
* Sonu olan, sonlu.
bitimsiz
* Sonu olmayan, snrlandrl p belirlenmeyen, namtenahi.
bitirilme
* Bitirilmek durumu.
bitirilmek
* Bitirmek iine konu olmak.
bitirim
* ok hoa giden (kimse, yer).
* Barbut oynatlan yer, kahve, kumarhane.
* Yaman, zeki, ok beenilen.
bitirim yeri
* Kumarhane.
bitirimci
* Barbut kahvesi ileten, barbut oynatan kimse.
bitirimhane
* Kumar oynanan yer, kumarhane.
bitiri yemi
* Et retimi iin beslenen hayvanlara belirli bir devreden itibaren besi sonuna kadar yedirilen ve enerji deeri
daha yksek olan karma yem.
bitirme
* Bitirmek ii, itmam, mezuniyet.
bitirme fiili
* Etmi biimindeki s fat-fiille ve olmak yard mcs yla yaplan ve fiilin, yard mc fiilin i aret etti i zamandan
nce olup bitti ini anlatan birleik fiil.
bitirmek
* Bitmesini salamak,sona erdirmek, tketmek, tamamlamak, sonulandrmak.
* Gsz drmek, bitkin duruma getirmek, yormak.
* Onulmaz duruma getirmek, mahvetmek.
bitirmi
* Bir bilim dalnda veya baka bir alanda bilginin doruuna ulam (kimse).
* Bilgili, a kgz.
biti
* Bitmek ii veya biimi, bitme, sona erme.
bitiik
* Birbirine dokunacak kadar yaknlam veya yan yana olan.
* Yandaki ev, komu.
* Yan, yandaki.
bitiik anak yaprakl lar
* anak yapraklar birbirine bitimi bulunan bitkiler.
bitiik ta yaprakl lar
* Ta yapraklar birbirleriyle yandan bitiik olan bitkiler.
bitiiklik
* Bitiik olma durumu.
bitiimli
* Bitiken.
bitiken
* Kelime retim ve ekiminde ekler getirilirken kk veya gvdesi dei iklie uramayan (dil), iltisak.
bitiken dil
* Kelime kkleri deimeyen, eklerle tretilen dil.
bitikenlik
* Bitiken olma durumu.
* Yeni bir kelime tretmek iin kklere ek getirme zellii.
bitime
* Bitimek ii, ittisal.
bitimek
* Birbirine dokunacak kadar yanamak.
bititirme
* Bititirmek ii.
bititirmek
* Bitimesini salamak.
bitki
* Bulunduu yere kkleriyle tutunup gelien, dl veren ve hayatn tamamladktan sonra kuruyarak varl
sona eren, yosun, ot, aa gibi canllarn genel ad, nebat.
bitki bilimci
* Bitki bilimiyle uraan, bitki bilimi uzman, botaniki.
bitki bilimi
* Bitkileri inceleyen bilim kolu, botanik.
bitki bitleri
* Bitkiler zerinde yaayan, k rmz bcei, aa biti, iek veya fidan biti gibi bceklerin ortak ad.
bitki corafyas
* Yeryznn bitki rtsn ve bu rtnn evreyle ilgisini inceleyen corafya bilimi.
bitki rts
* Bir blgede yetien bitkilerin topu, bitey, flora.
bitki patalojisi
* Bitki hastal klarn inceleyen bilim dal.
bitki st
* St grnnde bitki z suyu.
bitki topluluu
* Benzer doal olaylara ve yaama koullar na uymu, belirli bir grn alm bitkilerin bir araya gelmi
durumu.
bitkici
* Bitki yetitiren kimse.
bitkicilik
* Bitki yetitirme i i .
bitkileme
* Bitkilemek ii veya durumu.
bitkilemek
* Bitki durumuna gelmek.
bitkimsi
* Bitkiye benzer, bitkiyi andr r.
bitkimsi hayvanlar
* Mercan, snger gibi bitki grnmnde olan hayvanlar.
bitkin
* Gc tkenmi olan, ok yorgun.
bitkinlik
* Bitkin olma durumu.
bitkisel
* Bitki ile ilgili, bitki cinsinden olan; bitkiden elde edilen, nebat.
bitkisel hayat
* Hastalk veya kaza sebebiyle bilinsiz ve hareketsiz duruma gelen kiinin hayat.
bitkisel kazein
* Kspe ve sv ya art klarndan elde edilen azotlu madde.
bitkisel ya
* Bitkilerden deiik yntemler kullanlarak elde edilen ya.
bitleme
* Bitlemek ii.
bitlemek
* Birinin bitlerini ayklamak.
bitlenme
* Bitlenmek ii.
bitlenmek
* zerinde bit remek.
* Kendi bitlerini ay klamak.
bitler
* Kanatl lar alt snfna giren, az yaplar sokup emmeye elverili, memelilerde yaayan ve kanla beslenen bir
bcek takm.
bitli
* stnde bit bulunan.
* Cimri.
bitli (veya kurtlu) baklann da kr al cs olur
* ie yaramaz da olsa, her eyin isteklisi bulunduunu anlatr.
bitli koku
* st ba kirli, vcut temizliine bakmayan (kadn).
Bitlis kftesi
* Yasz kyma, kftelik bulgur, pirin, ya, nar, yumurta ve baharat kullanlarak hazrlanan ceviz
byklnde bir yemek.
bitme
* Bitmek ii.
bitmek
* Tkenmek.
* Sona ermek.
* ok yorulmak, gsz kalmak, ok zayflamak.
* ok sevmek, baylmak, beenmek.
bitmek
* Bitki, ty, sa gibi eyler iin, k p yetimek.
* Beklenmedik zamanda ortaya kmak.
bitmek tkenmek bilmemek
* bir trl sonu gelmemek, eksilmemek.
bitmez tkenmez (veya bitip tkenmez)
* hi bitmeyen, sonu gelmeyen, usuz bucaksz.
bitmi i
* pazarl kta bir eyin son fiyat.
bitnik
* Genel davranlar ve h rpan giysileri ile toplum hayatndan kopma eilimi gsteren ve toplum d nda bir
yaants olan gen.
bitpazar
* Eski eyan n al np sat ld pazar.
bittabi
* Doal olarak, tabiat ile, tabi, elbette.
bitter
* Bir eit ac bira.
* Bir eit ard raks.
* Ac ikolata.
bitm
* Keskin bir koku, alev ve koyu duman kararak yanan, karbon ve hidrojen bakmndan ok zengin tabi
yak t maddelerinin genel ad, yer sak z.
* Yol kaplamasnda, kt ve atlarn su geirmez duruma getirilmesinde, kmr tozundan briket yapmnda
vb. kullanlan, tabi sda kat, younluu bire yak n, koyu kestane renginde madde.
bitmleme
* Bitmlemek ii.
bitmlemek
* Belirli bir kalnlkta bitm ile rtmek.
bitml
* inde bitm bulunan veya bitmn btn zelliklerini gsteren.
bvefa
* Sevgisine bal olmayan, vefas z.
biyaprak
* Yapraklar halka dizilili, daha ok akvaryumlarda bulundurulan su bitkisi.
biye
* Genellikle giysinin yaka, kol, etek evresine kendi kumandan veya baka kumatan geirilen ince erit.
biyel
* Makinelerde, bir ucu pistona, br ucu volan eviren kald raca geirilmi bulunan hareketli ubuk.
biyelcik
* Kk biyel, kk hareketli ubuk.
biyeli
* Biye geirilmi, biyesi olan.
biyesiz
* Biyesi olmayan, biye geirilmemi olan.
biyoelektrik
* Canl varl klarn rettii elektrik.
biyoelektronik
* Molekler biyolojinin hcrelerin yap s na giren molekller arasnda geerli elektrostatik glerini inceleyen
blm.
biyoenerji
* Biyoktlenin kimyasal dnmyle elde edilen enerji.
biyofizik
* Fizyolojide geen fiziksel olaylarn bilimi, biyolojik fizik.
biyogaz
* Ahr gbresinden elde edilen yan c gaz, gbre gaz .
biyograf
* Hayat hikyesi yazar.
biyografi
* Hayat hikyesi, tercme-i hl, hl tercmesi.
biyografik
* Biyografi ile ilgili.
biyojeografi
* Bitki ve hayvanlar n yeryz zerindeki dal mn ve bunun sebeplerini inceleyen bilim, biyoloji
corafyas.
biyokatalizr
* Canl dokular n hepsinde ok az bulunan ve hayat iin gerekli kimyasal tepkimeleri uyand ran veya
kolaylat ran madde.
biyokimya
* Hcreden en gelimi organa kadar canl dokular inceleyen ve bunlar oluturan maddeleri aratran bilim
dal.
biyolog
* Biyoloji ile uraan kimse, biyoloji uzman .
biyoloji
* Bitki ve hayvanlar n doma, gelime, reme gibi yaay evrelerini inceleyen bilim, dirim bilimi.
biyolojici
* Okulda biyoloji dersini veren retmen.
biyolojik
* Biyoloji ile ilgili, dirimsel, dirim bilimsel.
biyometeoroloji
* Canllar zerinde hava olaylarnn etkisini inceleyen bilim.
biyonik
* Biyoloji ve elektronikle ilgili olan.
* Dirim kurgu.
biyopsi
* Mikroskopta yap s n incelemek amacyla canldan bir doku paras alma.
biyopsi yapmak
* para almak.
biyosfer
* zerinde hayat olan yeryz blgesi.
biyoimi
* Organ dokularndaki kimyasal olaylar inceleyen kimya kolu.
biyotit
* Bir eit kara renkli mika.
biz
* oul birinci kii zamiri.
* Resm konumada, bazen teklik birinci kii zamiri ben yerine kullanlr.
* (baz yazarlar iin) Ben zamirinin yerine kullanl r.
biz
* Kat bir eyi dikerken ine geirecek yeri delmek iin kullanlan, elikten yaplm, sivri ulu ve aa sapl
ara, t.
* Mara i inde kal n karton paralarnn ineyi k rmamasn salamak ve delik delmek ileminde kullanlmak
zere hazrlanm tahta sapl, ince sivri ulu bir tr uvaldz.
biz
* lkemiz sularnda yaayan bir mersin bal tr, ip (Acipenser nudiventris).
biz att k kemik diye, el kapt ilik diye
* bizim ie yaramaz diye vazgeti imizi bakalar deerli buldu.
biz bize
* Yaln z biz, aramzda yabanc bir kimse olmaks zn.
biz bize benzeriz
* aramzda fark yok, zelliklerimiz veya tutum ve davran larmz aynd r.
biz krk kiiyiz, birbirimizi biliriz
* birbirimizi ok yakndan tanr z; onun yle bir stn durumu olmadn biliriz.
bzar
* Tedirgin, bezmi, usanm , bezginlik getirmi.
bizar etmek
* tedirgin etmek, usand rmak.
bizar olmak
* usanmak, b kmak.
bizatihi
* Kendiliinden, kendinden, znden, kendisi.
bizce
* Bize gre.
bizcileyin
* Bizim gibi.
bizden
* Bizim taraf m zda olan (kimse).
bizdenlik
* Bizden olma durumu.
bize de mi lolo?
* iin iinde bir i olduunu bilmez miyiz sanyorsunuz?.
bizim gelin bizden kaar, tutar ellere ban aar
* bize yabanc duran yakn m z, dostumuz, akrabamz bakalar na rahata itenlikle, yardm eder.
bizimki
* Bizim olan, bizimle ilgili olan.
* Kadnlarn kocalarndan, kocalarn karlarndan sz ederken kullandklar sz.
* Yakn evremizde olan bir kimseden sz ederken kullanl r.
bizleme
* Bizlemek ii.
bizlemek
* Ucu ivili denekle hayvan drtmek.
bizlengi
* Ucu ivili denek.
bizmut
* Atom say s 83, atom arl 209 olan, 271,3 C de eriyen, younluu 9,8 olan, kz lms beyaz renkli,
krlgan ve kat bir element. Ksaltmas Bi.
* l olarak kullan lan ve asl maddesi bizmut olan karm.
bizon
* Amerika'da yaayan bir cins hrgl yaban kz.
bizzat
* Kendi, kendisi, ahsen.
blstul
* Yumurta hcresi embriyon olurken moruln n gelierek ii bo yuvarlak biime girmesi durumu, morul.
blender
* Piirmeden nce malzemeyi kesip kartran elektrikli alet.
blok
* Kocaman ve a r kitle.
* Birden ok blm bir araya getirilmi olan, bir btn oluturan.
* Politik karlar sebebiyle birlik kuran devletler topluluu.
* ine resim veya yaz ktlar konulan karton kap.
* Birbirine bitiik byk yap lar.
* Voleybolda, file stnde kar oyuncunun topu sert vururken, nnde iki veya kiinin elleri ile
oluturduklar perde.
blok inaat
* Birbirine bitiik yaplan yaplar.
blokaj
* Bloke etmek ii.
* Hareketine engel olma, hareketini durdurma.
* Sivri talarn toprak zemine dikine ak larak, zerine beton dklmesiyle yaplan dolgu.
* Bankaclkta bir varl n yetkili otoritelerin izni olmadan sahibi tarafndan kullanlamamas durumu.
bloke
* Kullan lmas nlenmi, el konulmu.
bloke ek
* Keideci tarafndan anlamazl n zmne kadar demenin durdurulduu ek tr.
bloke etmek
* kullanlmasn nlemek amacyla el koymak.
* sava durumundaki bir lkenin d lkelerle ilikisini engellemek.
* kapatmak, durdurmak.
* (futbolda kaleci) topu yakalamak.
bloklama
* Bloklamak ii.
bloklamak
* Blok durumuna gelmek.
bloknot
* Yapraklar kolayca kart labilecek biimde yaplm not defteri.
bloksuz
* Hibir bloka girmemi olan; balantsz.
bloksuzluk
* Bloksuz davranma, balantszl k.
blf
* skambil oyunlar nda elindeki ktlar olduundan baka gsterme davran .
* Karsndakini yan ltarak veya yldrarak bir iten caydrmak iin sylenen as ls z sz veya tak nlan aldat c
tavr, kuru s k .
blf yapmak
* karsndakini yanltarak veya yld rarak bir iten caydrmak iin asl olmayan sz sylemek veya aldatc
tavr taknmak.
blf
* Blf yapan (kimse).
blcin
* Giysi yap lan bir tr mavi, kaba pamuklu kuma.
* Bu kumatan yaplan (giysi).
blm
* Bir tr iskambil oyunu.
blz
* Vcudun st blmne giyilen, genellikle ince kumatan yap lan veya iplikten rlen kadn giysisi.
boa
* Boagillerden, yalnz Gney Amerika'da yaayan, zehirsiz, ok iri, gl bir ylan (Boa constrictor).
* Kadnlarn boyunlarna ald klar ylan biiminde dar ve uzun krk, boyun krk.
boagiller
* Avlarn yutmadan nce uzun gvdeleriyle sarp skarak boan ve ezen sarlgan ylanlar kapsayan zehirsiz
ylanlar familyas.
boalar
* Srngenler sn fn n, ylanlar tak m nn bir blm.
bobin
* Makara.
* Fotoraf filmi rulosu.
* (kt ve karton iin) Tampon silindiri veya mihver boru etraf na sar lm k t veya kartonun srekli
uzunluu.
* inden elektrik akm geebilen yaltlm tel ile bu telin, makara tiresi gibi sarl bulunduu silindirden
oluan aygt.
bobin krc
* Dank iplik bobinlerini dzelten ve boyamaya elverili biime getiren makinede alan (kimse).
bobinaj
* Bir filmi veya m knat sl kua bir makaradan baka bir makaraya sarma.
boca
* Geminin rzgr almayan yan , rzgr st, orsa veya rzgr st kart , poca.
boca alabanda
* Boca etme komutu.
boca etmek
* geminin ban bocaya rzgr almayan tarafa evirmek.
* (birden evirip) boaltmak, dkmek.
bocalama
* Bocalamak ii.
bocalamak
* (gemi) Rzgra kar gidemeyerek srklenmek.
* Bir ite tutulmas gereken yolu kestirememek, ne yapacan bilememek, karars z olmak.
bocalatma
* Bocalatmak ii.
bocalatmak
* Bocalamasna yol amak.
boci
* Ar yk tamaya yarayan, iki kaln ve kk tekerlei olan el arabas .
bocuk
* (Ortodokslarca kutlanan) sa'nn doum yortusu.
* Domuz.
bocuk domuzuna dnmek
* ok semiz ve besili olmak.
bocurgat
* Ar ykleri ekmek iin manivel ile dndrlen ve dndrldke, ekilecek eyin bal bulunduu
urgan kendi zerine saran krk.
bodoslama
* Gemi omurgasn n ba ve k taraf ndan yukarya uzanan aa veya demir direklerden her biri.
bodoslama
* Bodoslamak ii.
bodoslamadan
* n taraftan, ba taraftan.
bodoslamak
* A klamak, belirtmek, ileri srmek.
bodrum
* Bir yapn n yol dzeyinden aa da kalan blm.
bodrum gibi
* bask tavanl, genellikle gne grmeyen (oda).
bodrum kat
* Bir yapn n zemin katn n altnda olan ve oturulabilen en alt kat.
bodu
* Aa veya topraktan yaplm kk testi.
bodur
* Enine gre boyu ksa ve tknaz.
bodur kalmak
* boyu uzamamak.
* gelimemek.
bodur pas
* Arpa yapraklar na yerleen ve seyrek olarak yurdumuzda da grlen ilkel mantar (Puccinia hordei).
* Bu mantar n yol at hastalk.
bodur tavuk her gn (veya her dem) pili
* ksa boylular olduklarndan daha gen grnrler.
bodurlama
* Bodurlamak ii veya durumu.
bodurlamak
* Bodur duruma gelmek.
bodurluk
* Bodur olma durumu.
Boa
* Zodyak zerinde, Ko ile kizler burlar arasnda yer alan burcun ad , \343 Zodyak.
boa
* Damzlk erkek s r.
boa gibi
* ok gl grnen, vcudu iyi gelimi (delikanl).
boa grei
* Daha ok spanya ve Meksika'da, zel olarak yetitirilmi boay yenmek amac yla yaplan gsteri.
boada
* Kll veya sodal su ile amar ykama.
* Ykanmak zere hazrlanm amar n zerine scak kl suyu szme ii.
boak
* Anjin.
boalk
* Boa olarak kullanlmak iin ayrlan bir yandan yukar erkek sr.
boan otu
* Dn ieigillerden, zellikle kknde akonitin adnda bir zehir bulunan bitki, kurtboan otu (Acunitum
napellus).
boanak
* Saanak, bora.
boasak
* Boaya gelmi veya boa isteyen inek.
boasama
* (inek) Boasamak ii veya durumu.
boasamak
* (inek) Boa istemek veya boaya gelmek.
boas
* nce bez, astar.
boaya ekmek
* (inek) boa ile cinsel ilikide bulundurmak, keleye ekmek.
boaz
* Boynun n blm ve bu blm oluturan organlar, imik.
* i e, gm gibi kaplarda aza yakn dar blm.
* ki da arasnda dar geit, derbent.
* ki kara aras ndaki dar deniz.
* Yiyecei iecei salanan kimse.
* Yeme ime.
* Yedirip iirme ykm, iae.
boaz amak
* aalarn dibini kazarak topra kabartmak.
boaz boaza (veya g rtlak grtlaa) gelmek
* zorlu kavga etmek.
boaz derdi
* geim iin urama.
* yemek piirme, haz rlama s k ntlar.
boaz dokuz boumdur
* bir sz iyice dnmeden sylenmemelidir.
boaz durmaz
* yeme ime ihtiyacn n baka ihtiyalar gibi geri brak lamayacan anlat r.
boaz iinde kavga var
* ar bir biimde al n gidermeye alanlar iin sylenir.
boaz kavgas
* Geim iin yaplan didinme.
boaz meselesi
* Geim derdi.
boaz ola
* "afiyet olsun, yarasn, bereketli olsun" anlam na, yemek yiyenlere sylenir.
boaz olmak
* boaz armak.
* imrenmekten boaz imek.
boaz tokluuna
* ayrca cret verilmeden yalnz karn n doyurarak.
boaz a lmak
* itah artmak.
boaz dmlenmek
* zntden boaz tkanmak.
boaz inmek
* bademcikleri imek, iltihaplanmak.
boaz ilemek
* durmadan bir eyler yemek.
boaz kurumak
* ok susamak.
boaz na bir yumruk tkanmak (veya gelip oturmak)
* konuamaz olmak, sesi kmamak.
boaz na dikkat etmek
* yiyeceine, ieceine zen gstermek.
boaz na dizilmek
* (znt, kayg gibi sebeplerle) isteksiz yemek, itah kesilmek.
boaz na durmak
* yedii eyi yutamamak.
boaz na dkn
* yiyip imeyi ok seven (kimse).
boaz na indirmek
* fazla ve geliigzel yemek.
boaz na kadar
* pek ok, lzumundan fazla, ar lde.
boaz na sar lmak
* stne yrmek.
boaz nda dmlenmek
* sylemek istediini heyecan veya znt yznden diyememek.
boaz nda kalmak
* az ndaki lokmay znt dolay syla yutamaz duruma gelmek.
boaz ndan artrmak
* yiyeceinden ksp parasn artrmak.
boaz ndan gememek
* sevdii bir kimsenin yokluu veya yoksulluu dolay s yla bir yiyecei yalnz bana yemekten znt
duymak.
boaz ndan kesmek
* yiyip imede ok tutumlu davranmak.
boaz n doyurmak
* karnn doyurmak.
boaz n sevmek
* yiyip imeye dkn olmak.
boaz n skmak
* bunaltmak, sk nt vermek.
boaz n yrtmak
* olanca gcyle barmak.
boazkesen
* Bir boaz savunmak iin deniz k ysnda yaplan hisar.
boazlama
* Boazlamak ii.
boazlamak
* Hayvan veya insan boaz ndan keserek ldrmek.
* Gaddarca, kan dkerek ldrmek.
boazlanma
* Boazlanmak ii.
boazlanmak
* Boazlamak iine konu olmak veya boazlamak ii yap lmak.
boazlama
* Boazlamak ii.
boazlamak
* Birbirini boazlamak veya kyasya dvmek.
boazlatma
* Boazlatmak ii.
boazlatmak
* Boazlamak iini yaptrmak.
boazl
* Boaz olan.
* ok yemek yiyen, yemek istei ok olan, itahl .
boazsz
* Boaz olmayan.
* ok az yemek yiyen, itahsz.
bodurma
* Bodurmak ii.
bodurmak
* Bomak iini yapt rmak.
bodurtma
* Bodurtmak ii.
bodurtmak
* Bodurmak iini birine yapt rmak.
bodurulma
* Bodurulmak ii.
bodurulmak
* Bodurmak ii yap lmak.
boma
* Bomak ii.
* ncir, dut, kuru zmn mayalandktan sonra ilkel aralarla damtlmasyla elde edilen, alkol derecesi dk
bir tr rak .
bomaca
* ounlukla ocuklarda nbet nbet ksrklerle grlen bulac bir hastal k.
bomacal
* Bomacaya tutulmu olan (kimse).
bomak
* Bir canl y, soluk almasna engel olarak ldrmek.
* El, ip veya benzeri ile bir eyi epeevre skmak.
* Silik bir duruma getirmek, bastrmak.
* Tamamyla kaplamak, sarmak.
* Pepee yapmak, bir kimseyi bir eyin fazlas na eritirmek veya uratmak.
* (motorlu tatlarda) Fazla yakt, motoru almaz duruma getirmek.
* Bir durumu baka bir durum yaratarak rtmeye al mak.
* Gelimesine engel olmak.
* (renkler iin) Uygun dmemek.
* Bunaltmak.
bomak
* Boum yeri.
bomak bomak
* boum boum.
bomakl
* Bomaklar olan.
bomakl ku
* Toygar kuunun bir tr.
boucu
* Boma zellii olan.
* Solunumu gletiren.
* ok scak, s k nt veren.
bouk
* Kslm (ses).
bouk bouk
* Bouk bir biimde, ks k ksk.
bouklama
* Bouklamak ii.
bouklamak
* (Ses) Bouk duruma gelmek, ks klamak.
boula boula
* Boulacakm gibi, bouk bir biimde.
boulma
* Boulmak ii.
boulmak
* Bomak iine konu olmak.
* Havas zl ktan lmek.
* Bunalmak.
boum
* Boulmu, sklm yer.
* Parmak veya kam, saz gibi bitkilerin ikince blm.
* nce damarlarn veya sinirlerin yumak gibi topland yer.
boum boum
* ok boumlu.
boumlama
* Boulmak ii.
boumlamak
* Boum durumuna getirmek.
boumlanma
* Boumlanmak i i.
* Cierlerden gelen havan n, az ve burundaki eitli nokta ve blgelerde engellemeye urayarak ses olarak
kmas, telffuz.
boumlanma blgesi
* Az boluunda seslerin olutuu eitli blgelerden her biri.
boumlanma noktas
* Az boluunda seslerin olutuu noktalarn her biri, kak, mahre.
boumlanmak
* Boum olumak, boum boum olmak.
* Bir ses karmak iin ses yolunun herhangi bir yerinde daralma veya kapanma olmak.
boumlu
* Boumu olan.
bountu
* Zor soluk alma.
* S knt .
* Bir eyi deerinden ok yksee satma ii, vurgunculuk, ihtikar.
bountuya getirmek
* birini bunaltp artmak yolu ile kendisinden, bir i veya mal karl olarak ok miktarda para ekmek.
bounuk
* Ksk, bouk.
* S knt l, kapal, donuk.
bouma
* Boumak ii.
boumak
* Birbirinin boazna sar lmak, dvmek.
* tiip kakmak.
bouulma
* Bouulmak ii veya durumu.
bouulmak
* Boumak ii yaplmak.
boha
* ine amar, elbise gibi eyler koyup sarmaya yarayan drt ke kuma.
* Ufak ve seme ttn dengi.
boha brei
* Boha biiminde sarlan bir eit brek.
bohac
* Boha iinde dokuma eya gezdirip satan kadn.
bohacl k
* Bohac nn ii.
bohalama
* Bohalamak ii.
bohalamak
* Bir eyi boha iine koyup sarmak.
* Grete rakibin kol ve ayaklarn st ste getirerek kmldayamaz hlde alttan kavrayp kucaklamak.
bohas n koltuuna almak
* kendi isteiyle ayrlmak.
bohas n koltuuna vermek
* kovmak, iine son vermek.
bohas n toplamak
* eyasn toplamak.
bohem
* Yar nn dnmeden gn gnne tasas z, derbeder bir yaay olan edebiyat ve sanat evresinden (kimse
veya topluluk).
bohem hayat
* Ba bo yaay.
bok
* Dk.
* (kaba konumada) Hor grlen, tiksinilen.
* G durum.
bok atmak
* (birine) leke srmek, kara almak.
bok bcei
* Kn kanatllardan, genellikle otul memeli hayvanlarn gbrelerinde yaayan ve bokla beslenen bcek
(Geotrupes stercorarius).
bok canna olsun
* b k lan, ktl grlen eylere kar bir svg sz olarak sylenir.
bok etmek
* (bir ii, bir eyi) bozmak, berbat etmek.
bok kartrmak
* bir ii bozacak biimde davranmak.
bok psr
* hoa gitmeyen, can skan ey ve onun ayrnt ve przleri.
bok stn bok
* ok kt, ok berbat.
bok yedi ba
* burnunu her ie sokan, her ie karan.
bok yemek
* yak ksz bir i yapmak.
bok yemek dmek
* birinin bir ie kar mamas , burnunu sokmamas gerekir.
bok yemenin Arapas
* yak kszl n by.
bok yoluna gitmek
* yararsz, gereksiz bir ey uruna yok olmak.
boka nispetle tezek amberdir
* ok kt bir eyin yan nda, ondan daha az kt olan gzel grnr.
boklama
* Boklamak ii.
boklamak
* (bir yeri veya bir ii) Kt bir duruma getirmek.
boklanma
* Boklanmak durumu.
boklanmak
* Kt bir duruma gelmek, pislenmek.
boklama
* Boklamak durumu.
boklamak
* Kt bir duruma girmek.
boklu
* Boku olan; pis.
bokluk
* Pislik.
* Kt durum.
boks
* Belirli kurallara uyularak yaplan yumruk dv, yumruk oyunu.
boksit
* Korindon.
boksr
* Boks oynayan kimse, yumruk oyuncusu.
boksrlk
* Boksrn ii veya meslei.
boktan
* temelsiz, derme atma, yararsz.
boku bokuna
* bou bouna, yok yere.
boku kmak
* bir i veya durum tatszlamak.
bokun soyu (veya bok soyu)
* kzlan veya tiksinilen bir eye kar svg olarak sylenir.
bokunda boncuk bulmak
* birine hak etmedii hlde ok deer vermek.
bokunu karmak
* bok etmek.
bokuyla kavga etmek
* ok sinirli ve geimsiz olmak, her eye fkelenir olmak.
bol
* ine girecek eyin boyutlarndan daha byk veya geni olan, dar kart.
* (nicelik bakmndan) Olaandan veya al landan ok, kt kar t .
bol
* zel bir cam iinde likr, arap, meyve ve maden suyu kart rlarak hazrlanan iki.
bol bol
* Fazla, byk miktarda, sknt ya dmeden.
bol bolamat
* Refah, zenginlik, bolluk.
bol bulama
* Bol bol, pek ok.
bol doramak
* (paras n) sa p savurmak.
bol kepe
* Servis s rasnda yiyecei bol bol datma.
* Cmert, eli ak, zengin gnll.
bol keseden
* bol bol, lsz, ok.
bol paa
* Geni paal.
* Dkk, sa, apal.
bolalma
* Bolalmak ii veya durumu.
bolalmak
* Bollamak.
bolarma
* Bolarmak ii veya durumu.
bolarmak
* Bol duruma gelmek.
bolca
* Olduka ok, oka.
* Olduka geni.
bolero
* Ksa ve kolsuz kadn ceketi.
* Ar ritmli bir spanyol dans.
* Bu dansn mzii.
bolie
* Yahudi kadn.
Bolivyal
* Bolivya halkndan olan.
bollanma
* Bol duruma gelme.
bollanmak
* Bol duruma gelmek, genilemek.
bollama
* Bollamak ii veya durumu.
bollamak
* Bol durumda olmak.
bollatrma
* Bollatrmak ii veya durumu.
bollatrmak
* Bol duruma getirmek.
bollatma
* Bol duruma getirme.
bollatmak
* Bol duruma getirmek, geniletmek.
bolluk
* Bol olma durumu.
* Her eyin bol olduu zaman.
* Her eyin bol olduu (yer).
* Fazlalk.
bolometre
* Inmler.
Bolevik
* Boleviklik yanls kimse.
* Boleviklikle ilgili olan.
Boleviklik
* Rusya'da XX. yzyl balarnda doan ve Lenin tarafndan gelitirilen komnist hareket.
Bolevizm
* Boleviklik, komnistlik.
bom
* Bir eit kumar.
bomba
* Canl veya cansz hedeflere atlan, ii yak c ve y k c maddelerle doldurulmu, trl byklkte patlayc,
ateli silh.
* Byk f veya varil.
* Bomba biiminde, kaln demirden kap.
bomba
* Yan yelkenlerin alt yakas n gerip amak iin kullan lan yatay seren.
bomba gibi
* iyi, salam, gz alc, gsterili.
* iyi hazrlanm, ok alm (renci).
bomba gibi patlamak
* fkelenerek, birdenbire ve yksek sesle bar p armak.
* bir olay birdenbire ortaya karak herkesi a rtmak.
bombac
* Bomba kullanan veya yapan kimse.
bombaclk
* Bombacnn ii veya meslei.
bombalama
* Bombalamak ii.
bombalamak
* Belli bir hedefe, ounlukla havadan, bomba atmak.
bombalanma
* Bombalanmak ii.
bombalanmak
* Bombalanmak iine konu olmak.
bombalatma
* Bombalatmak ii.
bombalatmak
* Bombalamak iini yaptrmak.
bombardman
* Topa tutma.
* Bombalama.
bombardman etmek
* top atei veya bomba ile bir yere saldrmak.
* bir kimseyi ar szlerle paylamak.
bombardman ua
* Bombalama iinde kullanlan uak.
bombardon
* Bandoda en kaln sesi veren, pistonlu, nefesli alg.
bombe
* i kin, kabark, tmsekli.
* i kinlik, kabar klk.
bombe bezi
* Ayakkab sayalar nn burun blmlerine iten dikilen bir kuma tr.
bombeli
* i kinlii, kabarkl olan.
bombesiz
* Bombesi olmayan.
bombok
* ok kt, ok berbat.
bombo
* Bsbtn, tamamen bo.
bomboz
* ok boz.
bon otu
* Patl cangillerden, hekimlikte kullanlan, uyuturucu ve zehirli, bir veya iki y llk otsu bir bitki (Hyoscyamus
niger).
bonbon
* eker erbeti iinde kaynatl p zeri ekerle kaplanm meyve.
bonbon ekeri
* Bkz. bonbon.
bonboncu
* Bonbon yapan veya satan kimse.
bonbonculuk
* Bonbon yapma veya satma ii.
boncuk
* Cam, ta, sedef, tahta, plstik gibi maddelerden yap lan, ortas delik, ou yuvarlak ve renkli ss tanesi.
boncuk boncuk
* boncuk gibi yuvarlak taneler durumunda.
boncuk fasulye
* Bir tr iri taneli fasulye.
boncuk gibi
* kck (gz).
boncuk mavisi
* Yeile alan bir mavi.
boncuk tutkal
* Boncuk biiminde glten tutkal.
boncuku
* Boncuk yapan veya satan kimse.
boncukuluk
* Boncukunun ii veya meslei.
boncuklan
* Boncuklanmak ii veya durumu.
boncuklanma
* Boncuklanmak ii.
boncuklanmak
* Gzya , iy, ter boncuk biiminde yuvarlak taneler olumak.
boncuklama
* Boncuklamak ii.
boncuklamak
* Boncuk biimini almak.
boncuklu
* Boncuu olan, boncukla sslenmi .
boncukluk
* Boncuk olmaya elverili (nesne).
boncuksuz
* Boncuu olmayan.
bone
* Dz veya kvr ml her eit yumuak kuma vb. maddeden yaplan bal k.
bonfile
* Kasaplk hayvanlarda karnn iinde, bel kemi inin iki yan ndan aaya doru uzanan ve yumuakl
dolaysyla beenilen et blm.
bonfilelik
* Bonfile yapmaya elverili (et).
bonjur
* Gnayd n.
* Uzun siyah ceketle, izgili pantolondan oluan erkek giysisi.
bonkr
* yi yrekli.
* Eli a k, cmert.
bonkrlk
* yi yreklilik, eli a klk, cmertlik.
bonmare
* inde her trl giyim, ss eyas oyuncak vb. satlan byk maaza.
bono
* Belirli bir srenin sonunda, belirli bir parann, belirli bir kimseye deneceini belirten senet.
bono krd rmak
* bir bonoyu, sresi dolmadan, eksiine paraya evirmek.
bono vermek
* bor alnd n gsteren vadeli senedi imzalayp teslim etmek.
bonservis
* alt yerden ayrl rken grevini iyi yapt n belirtmek amacyla birine verilen belge, temiz i kd .
bop
* Poker oyununda, oyuna girmek iin ortaya konmas gereken en az miktar.
bopluk
* Bop tutar nda olma.
bopstil
* Zppece giyini biimi.
* Bu biimde giyinen kimse.
bor
* lenmemi, tal k, sert, ekilmemi (toprak).
bor
* Atom say s 5, atom arl 10,8 olan, tabiatta bor asidi veya boratlar durumunda bulunan, younluu 2.45
olan basit element. K saltmas B.
bora
* Genellikle arkasndan yamur getiren sert ve geici yel.
bora gibi
* ok sert, fkeli, iddetli.
borak
* Bor (I).
boraks
* Younlam bir borik asitten treyen sodyum tuzu.
boral
* Yamurlu, sert rzgrl ve souk haval .
boran
* Rzgr imek ve gk grlts ile ortaya kan sanak ya l hava olay .
borani
* Pirinli, yumurtal ve yourtlu spanak veya benzeri sebze yemei.
borasit
* Sert billr veya yumuak beyaz ktle durumunda bulunan magnezyum borat.
borat
* Bor asidi ile bir oksidin birlemesinden oluan tuz.
borazan
* fleyerek alnan, perdesiz alg, boru.
* Bu boruyu alan kimse.
borazanc
* Borazan alan kimse.
borazanc ba
* Birok borazancn n ba olan borazanc.
borazanc lk
* Borazancnn ii.
borca almak
* veresiye almak.
borca batmak
* ok borlu olmak.
borca girmek
* borlanmak, bor para almak.
borcunu bilmek
* borcunu zamannda der olmak.
borcunu bilmek (veya saymak)
* bir ey yapmay yerine getirilmesi gereken bir i olarak deerlendirmek.
borcunu kapatmak (veya bortan kurtulmak)
* borcunu deyip bitirmek.
bor
* denmesi gerekli para veya baka bir ey.
* Birine kar bir eyi yerine getirme, gereklii, ykmllk, vecibe.
bor
* Pancar, lhana ve et veya krema konularak yaplan sebze orbas .
bor almak
* daha sonra demek zere birinden para veya bir ey almak.
bor altna girmek
* bor para almak.
bor bini amak
* (bor) pek ok olmak, altndan kalklamayacak duruma gelmek.
bor etmek
* borlandrmak.
bor grtla na kmak
* Bkz. borca batmak.
bor har
* Borlanarak veya benzeri yollara bavurarak.
bor demekle (veya vermekle), yol yrmekle tkenir
* birden denmeyen bir bor azar azar verilerek denebilir.
bor yapmak
* bor olarak almak.
bor yemek
* borla geinmek.
bor yiidin kamsd r
* bor, kiiyi daha ok al maya zorlar.
bor yiyen kesesinden yer
* borla al veri yapan, aldklarnn parasn hemen vermez, ama aldklar nn kar l kesesinden kacaktr.
borland rlma
* Borlandr lmak ii veya durumu.
borland rlmak
* Borlanmasna yol a lmak.
borland rma
* Borlandrmak ii.
borland rmak
* Borlanmasna yol amak, borlu duruma getirmek.
borlan lma
* Borlanlmak ii veya durumu.
borlan lmak
* Borca girilmek, bor edilmek.
borlanma
* Borlanmak ii, istikraz.
borlanmak
* Karl n sonra vermek art yla birinden para veya bir ey almak.
* Manev bir ykmllk altna girmek.
borlu
* Borcu olan, bor alm olan, verecekli, medyun.
* Bir ykm altnda bulunan.
* Bir eyi birinin yardmyla elde etmi olan.
borlu bulunmak (veya olmak)
* borlu duruma dmek.
borlu kmak
* grlen hesapta verecei kalmak.
borlu lmez, benzi sararr
* bor kiiyi ldrmez, ancak hasta edecek kadar zer.
borluluk
* Borlu olma durumu.
borluluk dengesi
* Bir lkenin belli bir tarihe kadar birikmi d bor ve alacaklarn gsteren durum veya belge.
borsuz
* Borcu olmayan.
borsuz harsz
* Hi bor yapmadan.
borsuzluk
* Borsuz olma durumu.
borda
* Geminin veya kayn yan.
borda bordaya
* yan yana.
borda etmek
* yandan yanamak.
borda fenerleri
* Gemilerde biri (solda) k rmz , biri (sada) yeil olarak iki yanda yak lan fenerler.
borda hatt
* Donanma gemilerinin bir s rada ve paralel olarak gitmek iin ald klar durum.
bordalama
* Bordalamak ii.
bordalamak
* Gemiyle bir baka gemiye borda bordaya gelmek veya kazayla ona arpmak.
bordo
* Mora alan krmz renk, arap tortusu rengi.
* Bu renkte olan.
bordro
* Bir hesabn ayr nt lar n gsteren izelge.
bordr
* Kaldrmlar n kenarlar nda bulunan talar.
* (genellikle giyim kuam malzemesindeki) Kenar ss.
* Cilt kapandaki kaln izgiler.
* Banyo, tuvalet ve mutfak gibi slak zeminlerde duvar demeleri arasna konan motifli bir tr fayans.
borik
* Bordan treyen bir asit ve anhidrite verilen ad.
borik asit
* Etkisi az, beyaz, sedef grnmde bir madde, asit borik.
borikli
* inde borik asit bulunan.
borina
* Drt ke yelkenlerin yan yakalarna, alt tarafa doru balanan halat.
Bornova misketi
* Bir eit zm.
bornoz
* Banyodan karken kurulanmak iin kullanlan, nden a k, havludan yaplm giyecek.
* Kuzey Afrika'da Berberlerin giydikleri bal kl, geni, ksa kollu bir stlk.
borsa
* Baz tccarlarn ve zellikle sarraflarla deerli kt ve tahvil al veriiyle uraanlar n alm satm ve
deiim amac yla devlet denetimi altnda i yapt klar yer.
borsa acentesi
* Mteriden aldklar al ve sat emirlerini borsada yerine getirip karl nda komisyon alan kimse.
borsa cetveli
* Borsada belirlenen fiyatlar gsteren gnlk blten.
borsa deeri
* Borsada arz ve talebe gre oluan fiyat.
borsa kd
* Borsada kay tl, aln p satlan hisse senedi.
borsa oyunu
* Borsada oynanan hava oyunu.
borsa simsar
* Mteri ile borsa acenteleri arasnda arac lk yapan kimse.
borsa tahtas
* Borsada alm satm fiyatlarnn iln edildii pano.
borsac
* Deerli kt, para ve tahvil zerine borsa oyunu yapan kimse.
borsaclk
* Borsacn n ii veya meslei.
bor
* Bor (II).
boru
* Bir yerden baka bir yere sv veya gaz aktarmaya yarayan, ii bo, ular ak, uzun ve dar silindir.
* Nefesle alnan perdesiz maden alg , borazan.
boru a
* Tesisat oluturan borularn btn.
boru asks
* Her tr borunun as lmas nda kullanlan, lma demiri veya elik emberlerden yap lan ask.
boru bilezi i
* Soba borularn n ek yerine geirilen ssl ember.
boru almak
* borazan ttrmek.
boru iei
* an iei.
* Tatula.
boru ieigiller
* an ieigiller.
boru deil (veya boru mu bu?)
* azmsanacak, kmsenecek, nem verilmeyecek ey deil.
boru hatt
* Doal gaz ar tma nitesinden al nan gazn, bir veya daha fazla datm merkezlerine veya tketim
merkezlerine doal gaz tanmas amac yla tesis edilen boru ebekesi.
boru kaba
* Boumsuz, boru gibi uzun su kaba.
boru kelepesi
* Boruyu duvara tespit etmekte kullanlan gere.
boru mengenesi
* Kesme, di ama gibi ilemler iin borunun s kca baland alet.
boru yolu
* Petrol, kt yerden baka yere aktan boru tesisat, payplayn.
borucu
* Boru yapp satan kimse.
* Boru montajnda alan kimse.
boruk
* Dalarda yetien, kokulu, sprge ve yakacak olarak kullanlan bir ot tr.
borulu
* Borusu olan.
borumsu
* Boru biiminde olan.
borusu tmek
* sz gemek, yetkisi olmak.
borusu tutmak (veya stnde)
* (zenciler iin) az kprerek kriz geirmek, ok fkelenerek etrafa saldrmak.
borusunu almak
* kar salad kimsenin davasn gtmek.
bos
* Bkz. boy bos.
boslu
* Bkz. boylu boslu.
bostan
* Sebze bahesi.
* Kavun, karpuz tarlas .
* Kavun ve karpuza verilen ortak ad.
bostan bekisi
* Bostan koruyan ve kollayan kimse.
bostan bozuntusu
* Korkak, yreksiz, ie yaramaz adam.
bostan dolab
* Sebze bahesini sulamak iin bir at balanarak diklemesine dnen kovalarla kuyudan su karmaya yarayan
dolap.
bostan kebab
* Patl can ve yeillikler ile kuu inceliinin toprak tencerede pi irilmesiyle yaplan kebap.
bostan korkuluu
* Kular rktp yaklatrmamak iin tarlaya dikilen kukla.
* Kendisinden beklenilen grevi yapmayan veya kendisinden ekinilmeyen gsz kimse.
bostan patlcan
* Az ekirdekli, iri ve yuvarlak bir patlcan tr.
bostanc
* Bostan ileriyle uraan kimse.
* Osmanl tarihinde sarayn korunmas na ve ehrin gvenliine bakmakla grevli olan erlerden her biri.
bostanc oca
* Bostanclarn bal olduklar ocak.
bostanc lk
* Bostan ileriyle urama.
* Bostancnn grevi.
bostanl k
* Bostan olmaya elverili yer.
bo
* inde, stnde hi kimse veya hibir ey bulunmayan.
* siz.
* Bir ie yaramayan.
* Bilgisiz.
* Grevlisi olmayan (i, grev), mnhal.
* Yaplacak i i olmayan.
* Verimsiz.
* Anlamsz.
bo (veya bota) gezmek veya gezinmek
* isiz gsz dolamak.
bo atp dolu tutmak (vurmak)
* umutsuz olarak giriilen bir i, iyi sonu vermek.
bo baak dik durur
* bilgisiz olan stn grnmek iin kas lr.
bo brakmak
* bir yerde kimse oturmamak, bo kalmak.
bo brakmamak
* (para, yiyecek gibi eylerle) yardm etmek.
* isiz brakmamak.
bo bo bakmak
* amasz, anlams z ve bilinsizce bakmak.
bo br
* Bkz. br.
bo bulunmak
* dikkatsiz ve dalgn bulunmak.
* sylenmesi sakncal olan bir eyi syleyivermek.
bo kmak
* umduu gereklememek, sonu vermemek.
bo kmamak
* bir iten az da olsa, bir kazanla kmak.
bo dnmek
* hibir ey elde edemeden geri gelmek.
bo durmak
* isiz kalmak, almamak.
bo durmamak
* her zaman bir ile uramak.
* birinin yapt na karl k olarak bir harekette bulunmak.
bo dmek
* (kadn) eriat hkmlerine gre kocas ndan ayrlmak.
bo gezenin bo kalfas
* isiz gsz dolaan kimse.
bo gezmekten bedava almak yedir
* almak insan tembellikten kurtar r.
bo gzlerle bakmak
* anlams z bakmak.
bo inan
* Kaynaklar bilimsel ve din temele dayanmayan, dar, biimci inanma, batl itikat.
bo kafal
* akls z veya bilgisiz.
bo kd
* Eski eriat hkmlerine gre, ayrlmak isteyen kocann, kar s na gnderdii boanma k d.
bo kalmak
* kimse oturmamak.
* isiz kalmak.
bo kile dipsiz ambar
* Bkz. dipsiz kile bo ambar.
bo konumamak
* gerekleri sylemek, bilgisine dayanarak anlatmak.
bo koymak
* yoksun brakmak, mahrum etmek.
bo kme
* Hibir gesi olmayan kme.
bo lf
* Gereksiz, verimsiz, ie yaramayan ekilde konuma.
bo ol (veya olsun)
* erkein kar sn boamak iin syledii sz.
bo olmak
* evlilik birlii sona ermek, boanmak.
bo oturmak
* hibir ii, ura olmamak.
bo sz
* Bir dnce anlatmayan, lf olsun diye sylenmi sz.
bo torba ile at tutulmaz
* kar veya karl k gsterilmeden bir kimse bir yere balanmaz.
bo vermek
* aldrmamak.
bo yere
* Bouna.
bo yerine vurmak
* brlerine vurmak.
bo zaman
* alarak geirilen saatler d nda kalan sre.
boa almak
* askya almak.
* (motorlu aralarda) vites kolunu vitesten kurtarmak, rlntiye almak.
boa karmak
* olumlu bir sonu alnmasn engellemek.
boa kmak
* (umut, dnce gibi eyler) sonu vermemek, gereklememek.
boa gitmek
* (harcanan emek, para) hibir ie yaramamak, olumlu bir sonuca ulaamamak.
boa koysan dolmaz, doluya koysan almaz
* iinden klamayan g bir durum karsnda kalndnda sylenir.
boa vermek
* bo geirmek.
boal m
* Boalmak ii, dearj.
boalma
* Boalmak ii, inhill.
* Derdini birine aarak ferahlama, rahatlama.
* Elektrik yknn baka bir iletkene geii veya sfra dmesi.
boalmak
* Bo duruma gelmek, iinde bir ey kalmamak, inhill etmek.
* Dar ya akmak, dklmek.
* Gevemek, a lmak.
* Derdini, skntsn birine anlatarak ferahlamak, dearj olmak.
* (hayvan) Bandan kurtulmak.
boalta
* Bir kabn iindeki havay boaltmaya yarayan ara, hava boaltma makinesi.
boalt
* Boaltm.
boalt lma
* Boaltlmak ii veya durumu.
boalt lmak
* Boaltmak iine konu olmak.
boalt m
* Boaltmak ii.
* Sistemlerin alabilmesi iin srekli olarak gereken boaltma ilemleri.
* Sindirimden sonra ba rsaklarda kalan posan n, idrar torbasndaki idrar n ve ter, tkrk, smk gibi
salglarn vcuttan dar atlmas, ifra.
boalt m organ
* Vcuttan dar atlmas gereken maddeleri toplay p boaltan organ.
boaltma
* Boaltmak ii.
boaltma havzas
* Sularn rmaa veya gle veren yerlerin btn.
boaltmak
* Bo duruma getirmek.
* Dkmek, boca etmek.
* Bir silhta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak.
* Derdini dkmek.
* Kusmak.
* Gevetmek, amak.
boama
* Boamak ii.
boamak
* Kanunlara gre iki e, aile ilikisini kesmek.
* Kars ile aras ndaki nikh ban bozmak.
boand rma
* Boand rmak ii veya durumu.
boand rmak
* Boanmasn salamak.
* (kar ile kocay) stekleri zerine kanunlara uyarak ayrmak.
boanma
* Boanmak ii.
* Elerden birinin boanma ilm almas yla evlilik birliinin son bulmas.
boanma davas
* Elerden birinin evlilik birliine son verecek karar elde etmek iin at dava.
boanma ilm
* Mahkemenin boanmay kesin hkme baladn belirterek verdii resm belge.
boanmak
* (kar ve koca) Mahkeme karar ile birbirinden ayr lmak.
* (hayvan) Balndan, koum tak m ndan veya bandan kurtulmak.
* Birdenbire ve bol bol akmak.
* (bask altnda gergin duran bir ey) Birden ve hzla kurtulmak.
* (kapal bir yerde bulunan insanlar) Birden dar kmak.
* Dertlerini, yaknmalar n anlatmak.
* ok alamak.
* S yrlmak kurtulmak.
boatma
* Boatmak i i.
boatmak
* Boamak iini yaptrmak.
boattrma
* Boatma iini yaptrtma.
boattrmak
* Boatma iini yaptrtmak.
boboaz
* Saklanmas gereken eyleri syleyiveren, sr saklayamayan, geveze.
* Yerli yersiz konuan (kimse).
boboazl k
* Boboaz olma durumu.
boboazl k etmek
* gereksiz, yersiz, dncesiz konumak.
bolama
* Bolamak ii, ihmal.
bolamak
* Brakmak.
* lgi gstermemek, ihmal etmek.
boluk
* Oyuk, ukur, kapanmam yer.
* Kesinti, kopukluk.
* Bo geen sre.
* Eksiklik, yoksunluk duygusu.
* Yetersizlik.
* inde hibir cisim bulunmayan uzay, vakum.
boluk tulumbas
* Bkz. boalta.
boluklu serpme
* Zmpara retiminde tanecikler aras nda %50 boluk kalacak biimde dzenlenen tane yaptrma ilemi.
Bonak
* Bosna halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Bonaklara zg olan, Bonaklarla ilgili olan.
Bonak gzeli
* Sar sal , al yanakl, ablak yzl gzel.
Bonaka
* ounlukla Bosna-Hersek Cumhuriyet'inde yaayan Bosna Mslmanlarn n kulland dil.
Bonakl k
* Bonak olma durumu.
bota gezmek
* isiz olmak.
bota kalmak
* isiz kalmak.
bou bouna
* Gereksiz yere, bouna.
bouna
* gereksiz, yararsz yere, bo yere, beyhude, nafile.
bouna
* Bo yere, yararsz yere, gereksiz, beyhude, nafile, tevekkeli.
bot
* Kk gemi.
* Aa, plstik veya kauuktan yaplm kk sandal.
bot
* Uzun konlu, kapal ayakkab.
botanik
* Bitki bilimi, nebatat.
botanik bahesi
* Otsu veya al tr bitkilerin yetitirildii ve incelemelerinin yap ld halka a k bahe.
botanik park
* Otsu ve al tr bitkiler ve deiik aa trleri ile dzenlenmi, dinlenme ve gezme amacyla halka a k
geni alan.
botaniki
* Bitki bilimci.
boy
* Bir eyin taban ile en yksek noktas arasndaki uzaklk.
* Bir yzeyde, en saylan iki kenar arasndaki uzaklk, en kart .
* Uzunluk.
* Yol, rmak, deniz ky s .
* Kuma iin l.
* Sre.
* Uzaklk.
* Destan.
boy
* Ortak bir atadan trediklerine, birbirleriyle kan akrabal bulunduuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve
ekonomik ilikilerini anaerkil, ataerkil anlay uygulayan geleneksel topluluk, kabile, kln.
boy abdesti
* slm dininin gerekli bulduu durumlarda ve biimde ykanp abdest alma, gusl.
boy almak (veya srmek)
* boyu uzamak, boylanmak.
boy atmak
* boyu uzamak, boylanmak, gelimek.
boy aynas
* nsan btnyle gsteren byk ayna.
boy beyi
* Boyun en sayg n ve lider kimliine sahip kiisi.
boy bos
* Vcudun yaps bakm ndan biimi.
* Geerlilik, deer.
boy bos yerinde
* uzun ve biimli.
boy boy
* eitli byklk ve nitelikte.
boy gstermek
* grnmek.
* gsteri yapmak.
boy mentee
* Dz yaprak mentee benzeri 1,75-3,50 cm uzunluunda mentee.
boy otu
* Baklagillerden, iekleri mavi, sar veya beyaz renkli, kurutulan tohumlar emen yapmnda kullanlan bir
bitki (Trigonella faenum-graecum).
boy lmek
* yarmak.
boy pos
* Bkz. boy bos.
boy vermek
* (su) insan boyunu aacak kadar derin olmak.
* suya dalarak boyu ile suyun derinliini lmek.
* bymek.
boy vermemek
* s olmak, (su) insan boyunu gememek.
boya
* Renk vermek, d etkilerden korumak iin eyann zerine srlen veya iine kat lan renkli madde.
* Renk.
* Yazmak iin kullanlan mrekkep.
* Aldat c grn.
boya ekmek
* boyuna bymek, uzamak.
boya f ras
* Boya srmek veya resim yapmak iin kullanlan dei ik tr ve llerde fra.
boya kalemi
* Resim yapmak iin kullanlan deiik renkli kalem.
boya kk
* Bitki kklerinden elde edilen tabi boya.
boya kullanmak
* boyanmak, makyaj yapmak.
boya kutusu
* ine eitli renkli kalemleri ve fralar koymaya yarayan kutu.
boya tabakas
* ablonlarn sulu kenar kapat cs ile kaplanmas.
boya tabancas
* S v boyay pskrtmek iin kullanlan alet.
boya tutmak
* (boyanan nesne) iyi boyanr olmak.
boya vurmak (veya ekmek, srmek)
* boyamak.
boyac
* Boya satan kimse.
* Boyama iini, boyacl meslek edinen kimse.
* Boya satlan dkkn.
boyac kp
* Bir iin kolayca ve abucak yaplamayaca n anlatmak iin boyac kp m bu? boyac kp deil ki
(hemen dald rp karasn) gibi deyimlerde kullanl r.
boyac kpne girmi gibi
* ok boyal kad n.
boyac sand
* Ayakkab boyac lar nn boya, fra, cil gibi gerelerini koyduklar ve mterinin ayan basp ayakkabsn
boyatt , omuza as larak ta nabilir bir eit kk sandk.
boyacl k
* Boya yapma veya satma ii.
* Boyacn n yapt i.
boyahane
* Boya ileri yap lan yer.
boyalama
* Boyalamak ii.
boyalamak
* Geliigzel boya srmek.
boyalanma
* Boyalanmak durumu.
boyalanmak
* Boya srlmek.
boyal
* Boya srlm, boyanm veya boyaya batrlm.
* Renkli.
* (kadn iin) Yzn ok boyam olan, makyajl.
boyal bas n
* Okuyucunun ilgisini ekmek iin renkli fotorafa yaz ve haberden ok yer veren, kupon veya ekililerle
armaan datan basn.
boyama
* Boyamak ii.
* Renkli yazma veya mendil.
* Rengi boya ile sonradan verilmi olan.
boyama kazan
* rg ynlerinin veya ipliklerin boyanma ileminin yapld byk tekne.
boyama kitab
* Kkleri eitici nitelikte iinde boyanacak resimler bulunan kitap.
boyamak
* Boya srerek veya boyaya batrarak renk vermek.
* Ar sz sylemek, aalamak.
boyana
* Boyna.
boyanma
* Boyanmak ii.
boyanmak
* Boyamak ii yaplmak.
* Kendi kendini boyamak, yzne boya srmek, makyaj yapmak.
* Boya veya renkli bir ey srlmek.
boyar
* Tuna blgesinde, Transilvanya'da, Rusya'da soylulara verilen unvan.
boyar
* Boyama zellii olan madde, boyar madde.
boyar madde
* Baz ortamlarda znerek ortama belli renk veren doal veya yapay renkli madde.
* Hcre z suyu iinde eriyik durumunda bulunan renkli madde.
boyas atmak
* boyas solmak.
boyas z
* Boya srlmemi.
* Renksiz.
* (kadn iin) Yzn boyamam olan, makyajsz.
boyas zlk
* Boyas z olma durumu.
boyatlma
* Boyatlma ii.
boyatlmak
* Boyamak ii yaptr lmak, boya srdrlmek.
boyatma
* Boyatmak ii.
boyatmak
* Boyamak iini yaptrmak, boya srdrmek.
boyayc
* Boyama zellii olan.
boyca
* Boy bak mndan.
boydak
* Yk olmayan yaya.
* Bekr, yalnz, serbest.
boydan boya
* Bir utan br uca kadar.
boyda
* Ayn boyda olan.
* Akran.
boydal k
* Boyda olma durumu.
boykot
* Bir ii, bir davran yapmama karar alma.
* Bir kimse, bir topluluk veya bir lkeyle amaca ulamak iin her trl ili kiyi kesme.
boykot etmek
* bir ii, bir davran yapmama karar almak.
boykotaj
* Boykot etmek ii.
boykotu
* Boykot yapan veya boykota katlan kimse.
boykotuluk
* Boykot yapma ii.
boylam
* Yeryzndeki herhangi bir noktann meridyen dairesiyle balang olarak alnan Greenwich gzlem evinin
meridyen dairesi arasndaki a deeri, tul.
boylama
* Boylamak ii.
boylamak
* stemeyerek bir yere gitme durumunda kalmak.
* Batmak.
* Dmek.
* Ykselmek, kmak.
* Destan sylemek, anlatmak.
boylamas na
* Boyu dorultusunda.
boylan
* Boylanmak ii veya biimi.
boylanma
* Boylanmak ii.
boylanmak
* Boyu uzamak.
boyler
* Kalorifer kazan nn scakl ndan yararlanarak, iindeki suyun stlmas salanan depo.
boylu
* Boyu olan.
* Boyu benzerlerinden uzun olan.
boylu boslu
* Uzun boylu, yak kl, gsterili.
boylu boyunca
* Boyu uzanabildii kadar, boyu uzunluunca.
boylu poslu
* Bkz. boylu boslu.
boyluca
* Uzun boylu gibi olan.
boyna
* Sandal k tan yrten ksa krek.
boyna etmek
* sandal ktan tek krekle yrtmek.
boynu alt nda kalsn!
* lsn, gebersin.
boynu armut sap na dnmek
* ok zay flamak.
boynu bkk
* zgn, kr lm , kimsesiz, acnacak ve yardm bekler durumda, zavall.
boynu eri
* Asmalar n yeni srgnlerini yiyen veya kemiren ba zararl s.
boynu eri
* herhangi bir sebeple birine kar direnecek veya sz syleyecek durumda olmayan.
boynu kldan ince olmak
* haksz olduu anla ldnda verilecek her cezaya raz olmak.
boynuna
* stne.
boynuna almak
* bir eyi bor veya dev olarak zerine almak.
boynuna geirmek
* bir eyi kendine mal etmek, zimmetine geirmek.
boynunda kalmak
* bir sz iletmedii veya birine denecek paray demedii iin zerinde bor kalmak.
boynunu bkmek
* acndrc, aresiz bir durumda kalmak.
* bir durumu, bir ii ister istemez kabul etmek.
* (bitki iin) canll n yitirmek.
boynunu krmak
* ekip gitmek.
boynunu uzatmak
* her eye, her cezaya raz olmak.
boynunu vurmak
* ba n keserek ldrmek.
boynuz
* Baz hayvanlarn ba nda bulunan, t rnaks bir maddeden, uzun, kvr k veya atall korunma organ .
* Bu organdan yaplm .
* Kurun borudan kol alma ileminde kullanlan demirden yaplm alet.
boynuz ekmek
* boynuz kullanarak kan ekmek, hacamat etmek.
boynuz dikmek
* (kadn) baka erkekle iliki kurarak kocas n aldatmak.
boynuz emek
* istemeyerek uymak, kar tarafn gcn kabul etmek.
boynuz isterken kulaktan olmak
* daha iyisini, mkemmelini ararken mevcut olan yitirmek, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan
olmak.
boynuz kula gemek
* bir konuda daha sonra yetienler yetenek bakmndan eskileri gemek.
boynuz takmak (veya taknmak, takt rmak)
* (koca) kars baka bir erkekle iliki kurarak aldatlmak.
boynuzlama
* Boynuzlamak ii.
boynuzlamak
* (hayvan) Boynuzu ile vurmak, ssmek.
* (kadn iin) Kocasn baka bir erkekle aldatmak.
boynuzlanma
* Boynuzlanmak ii veya biimi.
boynuzlanmak
* Boynuzu kmak.
* Boynuz batr lmak, boynuz yaras almak.
* (erkek iin) Kars veya bir kad n yakn tarafndan aldatlmak.
boynuzlama
* Boynuzlamak ii veya durumu.
boynuzlamak
* Boynuz durumuna girmek.
boynuzlatma
* Boynuzlatmak ii.
boynuzlatmak
* Erkek, kars veya bir kadn yakn tarafndan aldatlmak.
boynuzlu
* Boynuzu olan (hayvan).
* Karsnn veya kadn yaknlarndan birinin iffetsizliine gz yuman (erkek).
* Troleybs.
boynuzlugiller
* Kei, koyun, s r ve antiloplar iine alan, ii bo olan boynuzlar srekli kalan ve dall olmayan,
omurgallarn memeliler s nf.
boynuzluteke
* Kn kanatllardan, kurtuu mee aalar nda yaayan bir bcek (Carambyx).
boynuzsu
* Boynuza benzer, boynuz gibi.
boynuzsuz
* Boynuzu olmayan.
boysuz
* Boyu benzerleri arasnda ksa olan.
boyu
* (bir isim tamlamas nda tamlanan olduunda) sresince, boyunca.
boyu (bosu) devrilsin (veya devrilesi)
* "lsn" anlam nda ilen sz.
boyu (veya boyuna, boyunca) beraber
* kendi boyu kadar.
boyu bacadan m at?
* daha evlenecek yata deil.
boyu boyuna, huyu huyuna
* kar koca veya arkadalar arasnda her bak mdan uygunluk olmas gerekir.
boyun
* Gvdenin bala omuz aras nda kalan blgesi.
* i e, gm gibi kaplar n veya vida, cvata gibi aralar n dar olan st blm.
* Sorumluluk.
* Da srtlarnda gemeye elverili alak yer.
boyun ba
* Gmlek yakas nn altndan geirilip ss olarak balanan uzun, enlice kuma paras, kravat.
boyun bir kar uzad
* gerei olmayan o ii yapmakla sanki ykseldin anlamnda sylenir.
boyun borcu
* Yaplmas gereken dev, vecibe.
boyun bkmek
* Bkz. boynunu bkmek.
boyun emek
* isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak.
boyun kesmek
* ba n emek.
boyun krmak
* sayg duyulan bir kimse kar s nda, ayakta iken ba ne bkmek.
boyun olmak
* kefil olmak.
boyun vermek
* buyruk alt na girmek.
boyuna
* Ene dik olarak, boyunca, uzunlamasna, tuln.
* (bo'yuna) Ara vermeden, durmaksz n.
boyuna bosuna bakmadan
* fizik yapsn n gereince gelimemi olmasn gz nnde bulundurmadan.
boyunca
* Boyu veya uzunluu kadar.
* Srd zaman kadar, sresince.
boyunca ocuu olmak
* yetikin ocuu olmak.
boyundurua atmak (veya almak)
* (grete) hasmn ban koltuk alt na alp boynuna kol dolamak.
boyundurua vurmak
* bask altna almak.
boyunduruk
* ift sren veya arabaya koulan hayvanlar n birlikte yrmelerini salamak iin boyunlarna geirilen bir
tr aa ember.
* Zulm ve zorbalk basks, esaret.
* Grete hasm n ban koltuk altna alp boynuna kol dolama oyunu.
* Kap veya pencere gibi akl klarn zerine konulan aa, ta veya beton kiri, lento.
* Mengenenin st yanndaki kemer biimli blm.
boyunduruk alt na girmek
* bakasnn bask s alt nda kalmak.
boyunduruk paras
* Bir mahalleden veya kyden baka yere gelin gtrlrken, kaynatann, gelinin ayrld yerin delikanl lar na
verdii bahi.
boyunlandrmak
* Kapsam kazandrmak.
boyunlu
* Boynu olan.
boyunluk
* Boyuna sar lan ey, boyun sargs.
boyunun lsn almak
* kendi yetersizliini, beceriksizliini anlamak; bekledii yaknl grememek.
boyut
* Bir cismin herhangi bir yndeki uzanm.
* Nitelik, genilik, kapsam.
* Durum.
* Dorularn, yzeylerin veya cisimlerin llmesinde ele al nan dorultudan uzunluk, genilik ve
derinlikten her biri, buut.
boyut katmak
* baka veya yeni bir gr as vermek, genilik, kapsam ve ierik kazand rmak.
boyut kazanmak
* yeni bir durum, ierik, genilik, kapsam kazanmak.
boyutlandrma
* Boyutlandrmak ii.
boyutlu
* Boyutu olan.
boyutsuz
* Boyutu olamayan.
boz
* A k toprak rengi.
* Bu renkte olan.
* A lmam , srlmemi (toprak).
boz bulank
* ok bulank.
boz madde
* Sinir hcrelerinden oluan, beyinde d, omurilikte i tabaka.
boz yel
* Lodos.
boza
* Arpa, dar, m s r, buday gibi tahllarn hamurunun ekitilmesiyle yaplan koyuca, tatl veya mayho iecek.
boza gibi
* (svlar iin) koyu ve bulank.
boza olmak
* utanmak, bozum olmak.
bozac
* Boza yapan veya satan kimse.
bozacl k
* Boza yapma veya satma ii.
bozahane
* Boza yaplan yer.
bozark
* Bozarm olan.
bozarma
* Bozarmak ii veya durumu.
bozarmak
* Rengi boz olmak, renk dei tirmek, rengini atmak.
bozay
* Tehlikeli bir cins ay.
bozbakkal
* Karatavukgillerden, boz renkli ard kuu (Turdus pil ris).
bozca
* Rengi boza alan.
* lenmemi, all k toprak, ham tarla.
bozdoan
* Bir doan tr (Falco aesalon).
* Yenieriler taraf ndan kullanlan ve atlarn eyerlerinde as l duran alt toplu grz.
bozdur bozdur harca
* ok az olan eyler iin alay olarak kullanl r.
bozdurma
* Bozdurmak ii.
bozdurmak
* Bozmak iini yaptrmak.
bozdurtma
* Bozdurtmak ii veya durumu.
bozdurtmak
* Bozdurmak.
bozdurulma
* Bozdurulmak ii veya durumu.
bozdurulmak
* Bozmak ii yaptrlmak.
bozgeven
* Yurdumuzda Erciyes danda yeti en bir geven tr (Astragalus microcephalus).
bozgun
* Bir toplulukta karl kl gvenin bozulmas ile beliren kar kl k.
* Yenilen bir ordunun, dzen ban yitirerek asker onurunun gerektirdii btn balar bozmas , hezimet.
* Bu durumda bulunan.
* Morali bozulmu, km, ylgn.
bozguna uramak (veya vermek)
* yenilip perian olmak, dalmak, hezimete uramak.
bozguncu
* Bozgunluk yaratan (kimse, g vb.).
bozgunculuk
* Bozguncuya yakr davran.
bozgunluk
* Bozgun.
* Bozgun olan n durumu.
bozk r
* Kurakl otsu bitkilerden oluan, s cak ve lman iklimlerde geni alanlara yaylan, aasz doal blge, step.
bozk r kedisi
* Genellikle bozkrlarda yaayan yaban kedi (Otocolobus manul).
bozk r koyunu
* Asya koyunu (Ovis vignei).
bozk r tavuu
* Bartlak.
bozk rlama
* Bozkrlamak i i veya durumu.
bozk rlamak
* Bozkr durumuna gelmek.
bozkurt
* Birok Trk destannda yer alan kutsal hayvan.
bozlak
* Orta ve Gney Anadolu'nun birok blgelerinde bir trk ezgisi.
* Bu ezgiyle sylenen, konusu ackl trkler.
bozlama
* Bozlamak eylemi.
bozlamak
* (deve) Ba rmak.
* lk koparmak.
bozma
* Bozmak ii.
* Biimi ve kullan l deitirilmi .
bozmac
* Eski eyleri alp bozarak para para satan kimse.
bozmak
* Bir eyi kendisinden beklenilen i i yapamayacak duruma getirmek.
* Bir yerin, bir eyin dzenini kar trmak.
* Dokunmak, zarar vermek.
* Kt duruma getirmek.
* Geersiz bir duruma getirmek.
* Byk paray ufak birimlere ayrmak.
* Bir kimseyi beklemedii bir davran kars nda brakarak veya szn yalana kararak kk drmek.
* Bozguna uratmak, yenmek, malp etmek.
* Alt n paraya evirmek, bozdurmak.
* Ba veya bostann son rnn toplamak.
* Kzl na zarar vermek.
* Akl n yitirecek derecede bir eye dkn olmak.
* Biimini ve kullanl n dei tirmek.
* Brakmak, datmak.
bozrdek
* Tatl sularda bulunan bir tr rdek.
bozrak
* Rengi boza alan.
bozuk
* Bozulmu olan.
* (bir organ) Grevini yapamaz duruma gelmi.
* Kzgn, sk ntl .
* Maden, kk deerli para.
* Ktmser, gergin, huzursuz, kark.
bozuk
* Trk halk mziinde, balamadan biraz byk ve meydan sazndan kk dokuz telli bir saz.
bozuk almak
* can sklm , yz as lm olmak.
bozuk dzen
* Dzensiz, dzeni bozuk olan.
bozuk para
* Ufak birimlere ayrlm para, ufaklk, bozuk.
bozuk para gibi harcamak
* deerini drecek biimde bir kimseden yararlanmaya kalkmak.
bozuka
* Biraz, bozuk, bozuk gibi.
bozukluk
* Bozuk olma durumu.
* Bir paran n ufak birimlere ayr lm durumu, ufaklk, bozuk para.
bozulma
* Bozulmak ii.
bozulmak
* Bozmak iine konu olmak.
* (yiyecek iin) Kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ekimek.
* yi ve deerli niteliini yitirmek.
* Bir eye kzmak, ierlemek.
* Saln yitirip zay flamak.
* Dalmak, bozguna uramak.
bozulu
* Bozulmak ii veya biimi.
bozum
* Bozulmak ii, utangalk, mahupluk.
bozum etmek
* utand rmak, mahcup etmek.
bozum havas
* Utangalk, mahcupluk, yenilmilik.
bozum olmak
* utanmak, utanacak duruma dmek, mahcup olmak.
bozumca
* Kurun renginde iri bir kertenkele.
bozuntu
* Bozulmu bir eyin kalan blmleri, dknt.
* Kendinde bulunmas gereken nitelikleri tamayan kimse veya ey.
* aknl a dme.
bozuntuya uramak
* ak nla kap lmak.
bozuntuya vermemek
* bir kimsenin hoa gitmeyen bir durumunda fark etmemi gibi davranmak.
bozuma
* Bozumak i i.
bozumak
* Aralar a lmak.
bozuuk
* Aralar a lm, bozulmu olan.
bozuukluk
* Bozuk durumda, kar lkl bozulma iinde.
bozyrk
* st hafif benekli, ba kk, kuyruu kaln ve ksa, zehirsiz ve zararsz bir ylan (Eryx).
bbrek
* Kandaki zararl maddeleri szen, idrar salan, omurgann sa ve sol yannda bulunan ift organlardan her
biri.
bbrek ta
* Bbreklerde oluan ta.
bbrek st bezi
* Bbreklerin stnde bulunan, hormon niteliinde salgs olan bez (II).
bbrek ya
* Kasaplk hayvanlar n bbreklerinin evresinde oluan ya.
bbreksi
* Bbrek biiminde olan.
bbr
* Memelilerden, scak lkelerde yaayan, derisi benekli, yrt c hayvan (Hyrax syriensis).
* Bbrlenme, kibir.
bbrlenme
* Bbrlenmek ii.
bbrlenmek
* vnerek kabarmak, kurulmak.
bbrlenmek
* ok bbrlenmek.
bbrt
* Bbrlenme.
bce
* Bc.
bcek
* Eklem bacakllarn, alt bacakl , ou kanatl ve vcutlar ba, gs, karn olarak eklemlerden olumu
hayvan snf , haere.
* Kelebek, kurt ve trtl n dnda kalan kk hayvancklara verilen ad.
* stakoza benzer, uzunluu 30-40 cm kadar olan, sar renkli, ksa kskal , yenilen bir deniz hayvan.
bcek bilimci
* Bcek bilimi uzman, entomolojist.
bcek bilimi
* Bceklerin yapsn, yaayn ve hastal k yapc niteliklerini inceleyen bilim dal , entomoloji.
bcek karmak
* ipek bcei yetitirmek.
bcek gibi
* ufak tefek ve esmer (ocuk).
bcek kabuu
* Mor ile yeil arasnda ve metal parlaklnda olan renk.
* Bu renkte olan.
bcekba
* Osmanl mparatorluunda zabta grevlisi.
bcekil
* Bcek yiyen, bcekle beslenen (hayvan veya bitki).
bcekiller
* Omurgal hayvanlardan memeliler snfna giren, bcek yiyen, karada yaayan hayvanlar tak m .
bcekhane
* Bceklik.
bcekkapan
* rnek bitkisi drosera olan ve baz organlar bcek yakalamaya, sindirmeye elverili olan bitkilerin ortak
ad .
bceklenme
* Bceklenmek ii.
bceklenmek
* inde veya stnde bcek remek.
bcekler
* Vcutlar ba, gs ve karn olarak blgeye ayrlan, duyargalar birer, kanatlar ikier, ayaklaryla az
paralar er ift olan eklem bacakllar snf.
bcekli
* inde veya stnde bcek bulunan, bceklenmi.
bceklik
* pek bcei yetitirilen yer, bcekhane.
bceksavar
* Evdeki zararl bcekleri savp ldrmekte kullanlan ve il pskrten sprey.
bceksiz
* inde bcek bulunmayan.
bcelenme
* Bcelenmek ii veya durumu.
bcelenmek
* (tah l) Bceklenmek.
bc
* Kurt.
* Bcek.
* ocuklar korkutmak iin sylenen ve hayalet, hortlak vb. gibi hayal bir varl a verilen ad.
bcl bcl
* Gzlerini iki yana oynatarak (bakmak).
b
* Eklem bacakllardan, soluk sar renkli, zehirli bir rmcek tr.
br
* nsan ve hayvan vcudunun kaburga ile kala arasndaki blm, bo br.
* Yan taraf.
bre bre
* Bararak.
brme
* Brmek ii.
brmek
* (kz, manda, deve) Barmak.
* (insan) Anlalmaz bir biimde yksek sesle ba rmak.
brtlen
* Glgillerden, bahe itlerinde, yol kenarlarnda kendiliinden yetien dikenli ve ok yll k bir al, diken
dutu (Rubus caesus).
* Bu bitkinin nce krm z iken olgunla nca kararan mayho yemii.
brtlenlik
* Brtlen allarn n ok olduu yer.
brtme
* Brtmek ii.
brtmek
* Brtmek iini yaptrmak.
brt
* Brme sesi.
br
* Brmek ii veya biimi.
bke
* Kahraman, gl kimse.
* Ulusal veya uluslar aras bir yar mada ilk dereceyi alan, birinci olan (kimse), ampiyon.
bkelik
* Bke olma durumu, ampiyonluk, ampiyona.
bldrme
* Bldrmek ii.
bldrmek
* Blmek ii yaptrlmak.
blen
* Bir blme ileminde blnen sayn n ka eit paraya ayr ldn gsteren say.
blge
* S nrlar idar veya ekonomik birlie, toprak, iklim ve bitki zelliklerinin benzerliine veya zerinde yaayan
insanlarn ayn soydan gelmi olmalarna gre belirlenen toprak paras, m ntka.
* Vcut yzeyinde sn rlar belli herhangi bir blm, nahiye.
blgeci
* Belli bir blgenin karlar iin al an (kimse).
blgecilik
* Belli bir blgenin karlar iin al ma durumu.
blgesel
* Blge ile ilgili veya bir blgeye zg olan.
blme
* Blmek ii, ayrma, paralama, taksim.
* Salon, oda veya sofa gibi byk bir yerden ayrlm daha kk yer.
* Byk bir yeri, alan kk oda veya ksmlara ay ran ince duvar veya tahta perde.
* Blmek ilemi, taksim.
* Cins kavramlarn tr, alt tr kavramlar na ayrmak ii.
* Gemilerin iinde, su bask n, yang n gibi durumlarda, ara kaplar kapannca arzann veya hasarn
yaylmasn nlemek iin kullan lan birbirlerinden ayr lm yerler.
* Kal n aa gvdesinden odun veya tekne yapmak iin ayrlan tomruk.
blme iareti
* Blme ileminin yaplaca n ifade eden bl "/" iareti.
blme
* Ambalj iinde bulunan mallar birbirinden ayrmaya yarayan koruyucu para.
blmek
* Bir btn iki veya daha ok paraya ay rmak, taksim etmek.
* Birliin bozulmas na yol amak, paralamak.
* Bir nicelii iki veya daha ok eit paraya ayrmak.
blmeli
* Blme ile ayr lm olan.
bl
* Blme ilemini gsteren iaretin "/" okunuu, taksim; "a/b" anlatm, "a bl b" diye okunur.
* Bir baya kesrin gsterili inde pay ile payda arasna konulan yatay izginin okunuu; "a/b" kesri "a bl
b" diye okunur.
blc
* Blme iini yapan, blen.
* Bir topluluu, birlii paralama, blme amacnda olan, fesat, mnafk.
* Bir siyas partinin birliini paralamay, bozmay ama edinen kimse.
blclk
* Blcnn yapt i, ara bozuculuk.
blk
* Bir btnden ayrlm olan para, ksm.
* Sa rgs.
* Hizip.
* Tak mlardan oluan, veya drd bir tabur oluturan ve br birliklerin temeli saylan birlik.
* On kuralna gre yazlan bir tam saynn, sadan sola doru er er ayr lan basamaklar ndan her bir l
takm.
blk blk
* Paralara ayrlm, ksm k sm.
blk prk
* Btnl salanamam durumda, para para.
blkba
* Yenieri ordusunda st rtbeli bir grevli.
blm
* Bir btn oluturan paralarn her biri, k s m.
* Bir kuruluun ynetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon.
* Bir okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanl k dal nda eitim salayan birimlerinden her biri,
departman.
* a, devir.
* Blme ilemi sonunda elde edilen say.
* Canllarn blmlenmesinde filumlarn bir araya gelmesiyle oluan birlik.
blmleme
* Blmlemek ii, snflama, tasnif.
blmlemek
* Birok ey aras nda, birbirine eit veya benzer olanlar kmelere ayrmak, s nflamak, tasnif etmek.
blmlendirme
* Blmlendirmek ii, s nflandrma.
blmlendirmek
* Bir eyi blmlere ay rmak, snflandrmak.
blmleni
* Blmlenmek ii veya biimi.
blmlenme
* Blmlenmek ii veya durumu.
blmlenmek
* Blmlemek iine konu olmak, snflanmak.
blmsel
* Blnme ile ilgili, ksm.
blnebilme
* Kalansz blnr olma durumu.
blnen
* Blme ilemine uratlan say ; eit blmlere ayrlmas gereken miktar veya say .
blng
* Fraksiyon.
blnme
* Blnmek ii.
* Hcrelerin, belli bir bykle varnca eit blmlere ayr lp oalmas .
* Yar ta toplu olarak koarken birbirinden ayrlma.
blnmek
* Bir btn, belirli blmlere, paralara ayrlmak.
blnmez
* Paralanamaz, ayrlamaz.
blnmezlik
* Blnmez olma durumu.
blnt
* Blnm para.
* Fraksiyon.
blntler
* Bir btnn ayrlm olduu blmler, taksimat.
bln
* Blnmek ii veya biimi.
bl
* Blmek ii veya biimi.
blme
* Blmek ii.
blmek
* ki veya daha ok kimse aralar nda herhangi bir eyi paylamak, lemek, payn almak, taksim etmek.
bltrme
* Bltrmek ii.
bltrmek
* Blmek iini yaptrmak.
blm
* Blme, paylama.
blt
* Eklem bacakllarn vcudunu oluturan yan yana dizili paralarn her biri, halka.
* Zigotun blnmesinden sonra embriyonda ortaya kan ve az ok birbirine benzeyen paralarn her biri.
bltlenme
* Dllenmi yumurtan n blstulay oluturuncaya dek art arda blnmesi.
bltl
* Bltlere, halkalara ayrlm olan.
bn
* Budala, saf.
bn bn
* Budala ve safca bakarak.
bn bn bakmak
* anlamayarak, safa, akn akn bakmak.
bnce
* Budala, saf (bir biimde).
bnleme
* Bnlemek ii.
bnlemek
* Bn duruma gelmek, aptallamak.
bnlk
* Bn olma durumu, budalalk, aptall k, sersemlik, saflk.
brek
* A lm hamurun veya yufkann aras na, peynir, kyma, spanak gibi eyler konularak piirilen eitli
biimlerde hamur ii.
brek amak
* brek yapmak iin hamurdan ince yufkalar hazrlamak.
breki
* Brek yapan veya satan kimse.
brekilik
* Brek yapma veya satma ii.
breklik
* Brek yapmaya elverili olan, brek iin ayrlm olan.
brk
* Genellikle hayvan postundan yaplan balk.
brkenek
* Gevi getiren hayvanlar n midelerinin ikinci blm.
* Yamurdan veya souktan korunmak iin giyilen ucu sivri boluk, klh.
brtme
* Brtmek ii.
brtmek
* Az piirmek, halamak.
brttrme
* Brttrme ii.
brttrmek
* Brtmek ii yaptrlmak.
brt bcek
* eitli bcekler.
brtk
* Halanarak veya atete biraz kzartlarak pimi olan (ey).
brtlme
* Brtlmek ii.
brtlmek
* Brtmek iine konu olmak.
brlce
* Fasulyeye benzer bir bitki ve bunun gbei koyu benekli tohumu (Vigna sinensis).
* Bu bitkinin sebze olarak yararlanlan yeil rn.
bsme
* Bsmek ii.
bsmek
* Bir madde birdenbire gaz durumuna gelerek patlamak, infilk etmek.
byle
* Bunun gibi, buna benzer.
* Bu yolda, bu biimde.
* Bu derece.
* inde "ne", "nasl" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldiinde, o cmlede anlat lan eyin ho
karlanmad n veya ona aldn anlatr.
byle baa, byle t ra
* kiilere yaraan ilemler uygulanr.
byle byle
* Bylelikle.
byle gelmi byle gider
* her zaman byle olmu, gene de byle olacak.
bylece
* Tam byle, bu biimde.
* Sonunda, bylelikle.
bylecene
* Bylece, bylelikle.
bylelikle
* Bu yolda yryerek, sonunda.
bylemesine
* Bu biimde, bu yolda.
bylesi
* Bunun gibisi, bu biimde olan .
bylesine
* Ar bir biimde.
Br
* Brom elementinin ksaltmas .
brahma
* ri yap l, bacaklar tyl, paal bir tavuk rk.
Brahman
* Hint kastlarnda ilk kast.
* Bu kasttan olan kimse.
Brahmanizm
* Brahmanl k.
Brahmanlk
* Kalt m yoluyla geen bir kast blnmesine dayal toplumsal bir kuruluu ieren Hint dini, Brahmanizm.
braket
* Dikiten kan kitaplar n srt na makine ile bez geirme.
brakisefal
* Kafatasnn n alt eksenine gre ksa olan (kimse), ksa kafal.
branda
* Gemilerde tayfa ve erlerin yatt dikdrtgen biiminde, astarlanm bezden yap lan, halatlarla bir yere
tutturulan asl yatak.
branda bezi
* Keten ve pamuk ipliinden s k ve salam dokunmu bez.
bran
* (bilim iin) Dal, kol.
bravo
* Aferin, yaa!.
bre
* "Ey, hey" anlamnda kullan lr.
* "Be" yerine kullanlr.
* "Vay" gibi ama anlatr.
* Tekrarlanan iki emir kipi arasna getirilerek iin srekliliini anlat r.
* aknl k, coku anlat r.
Brehmen
* Bkz. Brahman.
bre
* Doal imento ile lvl, kavkl , kabuklu, kemikli k rnt lar n kaynamas yla olumu ktle.
* Bir tr yapay mermer.
brezil
* Baklagillerden baz aalarn krmz boya karlan odunu.
brka
* st kapal, k n kzak olarak kullanlan tek atl, yayl hafif araba.
bri
* Drt kii arasnda oynanan bir iskambil oyunu.
brifing
* Bir konuda zet olarak verilen bilgi veya a klama.
brik
* ki direkli, seren yelkenli, birka top ta yan gemi.
brik
* nde ok yksek bir oturma yeri, arkada da boylamasna yerletirilmi oturacak yerleri bulunan drt
tekerlekli, yayl at arabas.
briket
* Linyit ve kmr tozundan basnla elde edilen yakt.
* Linyit, kmr tozu ve katran tortusundan basnla elde edilen, tula biimli yap malzemesi.
briketi
* Briket yapan veya satan kimse.
briketilik
* Briketinin ii veya meslei.
briketleme
* Briketlemek ii.
briketlemek
* Briket hline getirmek.
briyantin
* Sa parlatmak ve yatrmak iin kullanlan gzel kokulu bir madde.
briyantinli
* Briyantinle sslenmi, briyantin srnm.
brizbiz
* Pencerelerin erevesine, ieriden tutturulan ince perde.
brokar
* S rma veya gm ilemeli bir tr ipekli kuma.
brokkoli
* Kk, yeil yumrular hlinde olan, halanarak yemei hazrlanan bir tr sebze.
brom
* Atom numaras 35, atom arl 79,909 olan, deniz sular nda az, baz gllerde ok miktarda bulunan,
younluu 2,97 olan krmz renkli, pis kokulu, zehirli sv bir element. Ksaltmas Br.
bromhidrik
* Bromun hidrojenle birlemesinden oluan.
bromhidrik asit
* Bromun hidrojenle birlemesinden oluan HBr aside verilen ad.
bromr
* Bromhidrik asidin tuzu veya eteri.
bromrl
* Yapsnda bromr bulunan.
bron
* Soluk borusunun akcierlere giden iki kolundan her biri ve bunlarn dallar.
bronuk
* Bronlar n u dallarndan her biri.
bronit
* Bron ve bronuklar n iltihaplanmas.
bronz
* Tun.
bronz gibi
* tunca benzeyen, tun renginde olan.
bronzlama
* Bronzlamak i i.
bronzlamak
* Bronz rengini almak.
bro
* Kadnlarn takndklar ss inesi.
bror
* Sayfa say s az, kk kitap, risale.
brovning
* 7.65 mm lik otomatik tabanca.
brve
* Diploma, ahadetname.
Bruxelles lhanas
* Bkz. Brksel lhanas .
Brksel lhanas
* Ceviz byklnde bir lhana tr, Frenk lhanas (Brassica oleracea gemmifera).
brlr
* S v yakt kolayca yanabilecek taneciklere ayrarak pskrten ara, yakma.
brt
* Kesintisi yaplmam, kesintisiz (para).
* Kab ile daras karlmadan tartlan (a rl k).
bu
* Yerde, zamanda veya sz zincirinde en yakn olan gsterir.
* En yaknda bulunan bir varl veya biraz nce anlan bir eyi iaret yolu ile belirtmek iin kullanl r (ekim
sras nda bunu, buna, bunda, bundan, biimlerine girer. okluk biimi bunlar).
bu (veya u) kadar
* bir saydan sonra gelerek o saydan artk miktar bildirir.
bu abdestle daha ok namaz kl nr
* bir tutum veya davran n etkisinin srekli olacan anlatr.
bu arada
* Bu sre iinde.
* Birlikte, beraber.
bu cmleden
* bunlar arasnda, bunlar gibi.
bu gidile
* bu biimde, bu tarzda.
bu gzle
* bu anlayla.
bu gnlerde
* iinde bulunduumuz zamanda, bu birka gn iinde.
bu haysiyetle
* bu bakmdan.
bu kabil
* bu gibi, bu trl.
bu kabilden
* gibi, eidinden.
bu kadar
* bu denli.
bu kadar kusur kad kznda da bulunur
* zerinde durulmaya demeyecek kadar kk bir kusurdur.
bu meyanda
* Bkz. bu arada.
bu meyanda
* Bu arada.
bu ne perhiz bu ne lhana turusu!
* szleri ve davranlar birbirini tutmuyor, eliiyor.
bu sefer
* Bu defa, bu kez.
bu s caa kar m dayanr?
* ar harcamalarla eldeki imknlar n tkeneceini anlat r.
bu trl
* byle, bu biimde.
bu yzden
* bundan dolay, bunun iin.
buat
* Elektrik akm devrelerinde birletirme yapmak veya akm bir veya daha fazla kollara ayrmak iin
kullanlan ara, kutu.
bubi
* Kk bir dokunma ile patlayan, kamufle edilmi bombadan oluan bubi tuza teriminde geer.
bucak
* Kenar, ke, yer.
* lelerin, bir mdrle ynetilen blmlerinden her biri, nahiye.
bucak bucak
* Her yerde, her yanda, her tarafta.
bucak bucak aramak
* her yerde aramak.
bucak bucak kamak
* bir olay, bir durum veya bir kimseyle karlamamaya almak.
buuk
* (say ve letirme sfatlarndan sonra gelir, tek ba na kullanlmaz) ... ve yarm.
buuklu
* Kesirli.
budak
* Aacn dal olacak srgn.
* Dal.
* Dal n gvde iindeki balang yeri olan ve tahtalarda grlen yuvarlak koyuca renkte sert blm.
budak delii
* Tahtalardaki budak yerinin karlmasndan sonra alan boluk.
budak z
* Taze srgn.
budaklanma
* Budaklanmak ii.
budaklanmak
* Budak srmek, dallanmak.
budakl
* Buda olan.
budala
* Zekca geri.
* Bir eye ar lde dkn.
* Zekca geri olan kimse.
budala budala
* budala gibi, budalaca.
budalaca
* Budalaya yakr (biimde).
budalacasna
budalalama
* Budalalamak ii.
budalalamak
* Budala duruma gelmek, budala gibi davranmak.
budalalk
* Budala olma durumu.
* Budalaca yaplan i .
budalalk etmek
* akls zca davranmak.
budama
* Budamak ii.
budamak
* Daha ok rn almak veya dzgn bir biim vermek amacyla aa, asma gibi bitkilerin dallarn kesmek,
dallar n k saltmak.
* Yeni filiz srmesi iin bir bitkinin dallarn kesmek.
* (grete) Rakibinin ayaklarn bir ayak oyunu veya vuruu ile yerden kesmek.
* Bir eyi eksiltmek, azaltmak.
budan
* Budanmak ii veya biimi.
budanma
* Budanmak ii.
budanmak
* Budamak iine konu olmak.
budatma
* Budatmak ii.
budatmak
* Budamak iini yaptrmak.
Buddhist
* Buddhizm dininden olan kimse.
Buddhizm
* Tabiatst kiilemi bir tanr dncesi yerine, salt varl koyarak onun insanda arzu biiminde
belirdiini, bundan da strab n doduunu, straptan kurtulmak iin var olmaktan vazgemek gerektiini ileri sren,
Hindistan ve in'de yayg n olan, Buddha'n n ileri srd mistik dnya gr ve din.
Budist
* Bkz. Buddhist.
budun
* Aralar nda tre, dil ve kltr ortakl bulunan, boy ve soy bakmndan da birbirine bal insan topluluu,
kavim.
* Ulus, millet.
budun betimci
* Etnograf.
budun betimi
* Etnografya, kavmiyat.
budun bilimci
* Budun bilimi uzman , etnolog.
budun bilimi
* Etnoloji, rkiyat.
budun bilimsel
* Etnolojik.
budunsal
* Kavm, etnik.
bugn
* inde bulunduumuz gn.
* inde bulunduumuz a, zaman.
* inde bulunduumuz gnde.
bugn bana ise yar n sana
* bugn birinin ba na gelen kt bir durumun, daha sonra bakas nn da bana gelebileceini hatrlatmak
i in sylenir.
bugn yarn
* ok yaknda, nerede ise.
bugnden tezi yok
* hemen imdi, derhal.
bugnden yarna
* az zaman sonra.
* bugn yaayanlardan gelecek kuaklara.
bugne bugn
* "unutma ki", "unu iyi bil ki" anlamnda kullanl r.
* bugne dein.
bugnk
* Bugne zg, bugn olan, bugn yaplan.
bugnk gnde
* imdi, iinde bulunduumuz zamanda, imdiki artlarda.
bugnk tavuk yarnki kazdan iyidir
* salanm bir kazancn umulan daha byk bir kazanca feda edilmemesini tler.
bugnlk
* Bugn iin.
bugnlk yarnl k
* ok yaknda olmas beklenen eyler iin sylenir.
buday
* Budaygillerin rnek bitkisi (Triticum).
* Bu bitkinin baaktan ayrlm tanesi.
buday baak verince orak pahaya kar
* ihtiya duyulan ey deer kazanr.
buday benizli
* A k esmer.
buday biti
* Yar m kanatllardan, vcudu yeil, ba siyah, ekinlere zararl bir bcek, ekin biti (Sitophilus granarius).
buday gvesi
* Tahla zarar veren kk bir kelebek (Tinea granella).
buday pas
* Pas mantar gillerden asalak bir mantar (Puccinia graminisi).
* Bu mantar n buday ve benzeri bitkilerin yapraklarnda oluturduu hastalk.
buday rengi
* (ten iin) Ak esmer.
buday srmesi
* Buday baaklarndan oluan ilkel mantar (Tilletia tritici).
* Bu mantar n yol at hastalk.
buday unu
* Yabanc maddelerinden temizlenmi ve tavlanm budaylar n tekniine uygun olarak tlmesiyle elde
edilen bir rn.
budayc l
* Bataklk yerlerde, patates, pancar tarlalarnda yaayan gc bir ku (Luscinia svecica cyanecula).
budaygiller
* Bir eneklilerden, rnei buday, yulaf, arpa, pirin, avdar, msr, ayrk ve ayr otlar, kam , bambu olan,
iekleri baak durumunda byk bir bitki familyas .
budays
* Buday andran.
budays meyve
* ok ince olan kabuu, zarndan ayrlmayacak derecede kaynam olan tohum izlenimi veren bir kuru
meyve.
budays tane
* Bkz. budays meyve.
budays tohum
* Bkz. budays meyve.
bura
* Erkek deve, iki hrgl deve.
buu
* Is etkisiyle gaz durumuna geen s v .
* Souk bir cisim zerinde ince bir tabaka durumunda younlam sv.
buu evi
* Hastalk dolaysyla mikroplu saylan eyann scak buu ile temizlendii yer, tephirhane.
buu kebab
* Et, arpac k soan, domates, sarmsak, kekik ve baharat kullan larak hi su konmadan haz rlanan bir et
yemei.
buul buul
* Buu kararak.
buulama
* Buulamak ii.
* Buuda pimi (yemek).
buulamak
* Buudan geirmek, buuya tutmak.
* Baz yemekleri buu ile piirmek.
buulandrma
* Buuland rmak ii.
buulandrmak
* Buulanmasna yol amak.
buulan
* Buulanmak ii veya biimi.
buulanma
* Buulanmak ii.
buulanmak
* zerinde buu olumak, buu ile kaplanmak.
buulama
* Buulamak ii, buharlama.
buulamak
* Buu durumuna gelmek, buharlamak.
buulat rc
* Suyu buu durumuna getirmek iin kullanlan (ara).
buulu
* zerinde buu bulunan, buulanm.
* Szgn, dalg n bakl olan (gz).
buulu buulu
* Nemli, dolu dolu, yal.
buur
* Bura.
buusu stnde
* scak s cak, scakl azalmam durumda.
buhar
* Is etkisiyle svlarn ve baz kat lar n dntkleri gaz durumu.
buhar kazan
* Buhar elde etmekte kullan lan kazan.
buhar kurutucusu
* Buhar ierisindeki su damlacklarn ayran ve kuru buhar elde edilmesini salayan ara.
buhar makinesi
* Buhar bas ncyla ileyen makine.
buhar olmak
* yok olmak, kaybolmak.
buhar valf
* Buharl snma sisteminde, kalorifer dairelerinde buhar akn kesmeye ve dengelemeye yarayan alet.
buharlama
* Buharlamak ii, buulama, tebahhur.
buharlama noktas
* Bir s v nn kaynatlma sonucunda buhar durumuna geme derecesi.
buharlamak
* Buhar durumuna dnmek, buulamak, tebahhur etmek.
* Dalgnlamak, hayaller iinde kalmak.
buharlatr c
* Buharlama ilemini gerekletiren alet.
buharlatrma
* Buharlatrmak ii.
buharlatrmak
* Bir s v y kaynatarak buhar durumuna getirmek.
* Bir s v y ince damlacklar durumunda damtmak.
buharlay c
* Buhar hline getiren (makine vb.).
buharl
* Buhar olan.
* Buhar gc ile al an.
buharl gemi
* Buhar gcyle alan gemi.
buharl stma
* Buharn ta d sdan yararlanarak yaplan stma.
buharl makine
* Buharla al an makine.
buharl tren
* Buhar gcyle alan tren.
buharl t
* kard buharla kuru amarlar tlemeye haz r duruma getiren t.
buhran
* Bunalm, bunluk, kriz.
buhran geirmek
* bunalm geirmek.
buhrana tutulmak
* buhran geirmek.
buhranl
* Bunalml .
buhur
* Din trenlerde yak lan kokulu aa vb. maddeler, tts.
buhurdan
* Buhurluk.
buhurdanlk
* Buhur yapmak iin kullanlan ara.
buhurluk
* inde tts iin kullanlan maddeler yaklan kap.
buhurumeryem
* Tavankula, siklmen.
buji
* Patlamal motorlarda gaz tututurmaya yarayan elektrikli ara.
buka
* Ar cezallarn ayaklar na takl p ucuna pranga balanan demir halka.
* Kamamas iin hayvanlar n ayana taklan zincir, demir kstek.
buka vurmak
* buka takmak.
buka lama
* Bukalamak ii.
buka lamak
* (hayvan iin) Ayaa buka takmak.
buka l
* Ayanda buka bulunan.
* Bilekleri beyaz olan (hayvan).
buka lk
* Hayvanlarn aya na buka taklacak yer, bilek.
bukalemun
* Bukalemungillerden, 20-30 cm boyunda, renk deitirmesiyle nl srngen tr, kaya keleri (Chamaeleo
chamaeleon).
* karna gre davrann , grn deitiren kimse.
bukalemun gibi renkten renge girmek
* srekli dnce dei tirmek.
bukalemungiller
* Srngenler sn fn n renklerini bulunduklar yerin rengine uyduran, hareketleri yava, bukalemun trlerini
iine alan bir familyas .
bukanak
* Ayak.
buke
* Gzel koku, rayiha.
buket
* iek demeti.
bukle
* Kk lle durumunda, kvrml sa.
bukle bukle
* Kvrm k vrm, bukleli (sa).
bukleli
* Kvrmlar olan (sa).
buklesiz
* Kvrmlar olmayan (sa).
buklet
* Bklm iplik.
* Bu iplikten dokunmu (giyecek).
bukran
* Saralarn kulland yn krp nts.
bul
* Yaln z iki geni yz testere ile dzeltilmi tahta.
bula
* Yenge, amca veya day kars.
bula bula bunu (onu, bir eyi, bir kimseyi) bulmak
* var olanlar n en deersizini semek.
* kt bir raslanty anlatmak iin kullan lr.
bulada
* Byk pili.
bulak
* Kaynak, pnar.
bulama
* Bulamak ii.
* Genellikle zm ras nn kaynatlmas ile yaplan koyu pekmez.
bulama
* Sulu, c vk hamur.
* Bu koyulukta yaplan eitli hamur yemekleri.
* Kark, oradan buradan toplanm .
bulamak
* Bir nesnenin her yan n bir eye dedirerek stn onunla kaplamak, bir nesneyi baka bir maddeye
bat rmak.
* Kirletmek.
bulandr c
* Bulant veren.
* Tiksindirici, nefret uyand ran.
bulandr lmak
* Bulandrmak ii yaplmak.
bulandrmak
* Bulanmas na yol amak, bulanmasn salamak.
* ki veya daha ok eyi birbirlerinden fark edilmeyecek biimde kartrmak.
bulank
* Bulanm olan, duru olmayan.
* Bulutlu, kapal.
* A k seik grnmeyen, net olmayan.
* (bak ) iin, Donuk, anlamsz; fersiz.
* Nitelii tam anlalmayan.
bulanka
* Biraz bulan k olan, ok duru olmayan.
bulanklama
* Bulanklamak ii veya durumu.
bulanklamak
* Bulank olmak.
bulanklatrmak
* Bulank duruma getirmek.
bulanklk
* Bulank olma durumu.
bulan
* Bulanmak ii veya biimi.
bulanma
* Bulanmak ii.
bulanmak
* Bulamak iine konu olmak, her yan bir eyle kaplanmak.
* Duruluunu yitirmek.
* Parlakln ve a kl n yitirmek.
* (i, mide ii) Bulants olmak.
* Karmak.
bulant
* Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum.
bulant vermek
* (iini, midesini) bulandrmak.
bul a c
* Birinden bakasna geen, bulaan, sri.
bula c hastal k
* Mikrop yolu ile yay lan hastalk.
bula k
* Yiyecek veya iecekte kullan lan ykanmam mutfak eyas veya kap kacak.
* Bulam olan.
* Yapkan, sulu.
* z, etki, kalnt.
bula k adam
* Yolsuz, uygunsuz iler yapan, satama alkanl olan kimse.
bula k bezi
* Bula klar ykamak iin kullanlan bez.
bula k deniz
* Mayn tehlikesi olan deniz.
bula k deterjan
* Bula k tozu.
bula k eldiveni
* Bula k ykarken kullan lan plstikten yap lm geirimsiz eldiven.
bula k gemi
* Tayfalarnda veya iindeki yolcular arasnda bulac hastalk bulunan gemi.
bula k i
* Yolsuz, uygunsuz, kirli i.
bula k makinesi
* Bula k ykamaya yarayan alet.
bula k makinesi tuzu
* Bula k makinelerinde suyun iinde veya y kananlar n zerinde kire kal ntlarn yok eden kimyasal
bileim.
bula k suyu
* Bula k ykarken kullan lan su.
bula k suyu gibi
* (sulu yiyecek ve iecekler iin) kt hazrlanm, tad tuzu olmayan.
bula k tozu
* Bula klar ykarken kullan lan, temizleme ve artma zellii bulunan toz.
bula k
* i kirli kaplar y kamak olan kimse.
bula k lk
* Bula knn ii.
bula khane
* Kla, okul, otel gibi yerlerde bulak ykamaya ayrlan zel blm.
bula kl k
* Bula k olma durumu.
bula lma
* Bula lmak ii veya durumu.
bula lmak
* Bulamak i ine konu olmak.
bulakan
* Bulat yerden kolay temizlenemeyen, yapkan.
* Satama, kavga etme alkanl olan.
bulakanl k
* Bulakan olma durumu.
bulama
* Bulamak i i.
bulamak
* Bir nesne, zerine srlen bir ey yznden kirlenmek.
* stenilmeyen bir madde bir eye srlmek.
* (hastal k) Gemek, sirayet etmek.
* atmak, satamak, tedirgin etmek.
* stemeden veya rastlant sonucu bir ie kar mak.
bulatrlma
* Bulat rlmak ii veya durumu.
bulatrlmak
* Bulat rmak iine konu olmak.
bulatrma
* Bulat rmak ii veya durumu.
bulatrmak
* Bulamasna yol amak.
bulatmak
* Bulat rmak.
buldok
* Kpekgillerden, burnu bas k, alt enesi sttekinden uzun, iri ve gl bir kpek tr (Canis familiaris
molosus hibernicus).
buldozer
* nndeki geni bakla topra sy rp engebeleri kaldran, tekerlekli veya t rtll bir yol makinesi.
bulduka bunar (veya bulmu da bunuyor)
* bulduuyla yetinmiyor da daha ounu istiyor.
buldumcuk
* Sonradan grme.
buldumcuk olmak
* bir eye sonradan ulanca marmak.
buldurma
* Buldurmak ii.
buldurmak
* Bulmak iini yaptrmak.
buldurtma
* Buldurtmak ii.
buldurtmak
* Bulmas n veya buldurmasn salamak.
Bulgar
* Slvlarn gney kolundan olan bir halk veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Bulgaristan'a zg olan, Bulgaristanla ilgili olan.
Bulgarca
* Bulgar dili.
bulgari
* Drt telli balama.
Bulgaristanl
* Bulgaristan halk ndan olan ( kimse).
bulgu
* Var olduu hlde bilinmeyeni bulup ortaya karma ii ve bu iin sonunda elde edilen ey.
* Aratrma verilerinin zmlenmesinden karlan bilimsel sonu, netice.
* Vcuttaki ilevsel bir bozukluun, hastaln belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom.
bulgulama
* Bulgulamak ii.
* Yeni olaylar ve bilgileri bulma yntemi ve retisi.
bulgulamak
* Yeni olaylar ve bilgileri bulmak.
bulgur
* Kaynatl p kurutulduktan ve kabuu kar ldktan sonra kr lan buday.
* Sert ve ufak taneler durumunda yaan kar, ebe bulguru.
bulgur bulgur
* Bulgur tanesi gibi.
bulgur orbas
* Domates, bulgur, taze biber, soan, tereya ve sala kullan larak hazrlanan bir orba tr.
bulgurcu
* Bulgur yapan ve satan kimse.
bulgurcuk
* Gne yzeyinde teleskopla seilebilen kk, dairesel grnl paracklardan her biri.
bulgurculuk
* Bulgurcunun ii veya meslei.
bulgurlama
* Bulgurlamak ii.
bulgurlamak
* Bulgur tanaleri gibi kk paralara ayrmak.
bulgurlanma
* Bulgur taneleri gibi kk paralara ayrlma.
* Gne yzeyinde bulgurcuk denilen taneciklerin kaynamas olay.
bulgurlu kfte
* nce bulgurla yorulmu kfte.
bulgurlu pilv
* Bulgurla piirilen pilv.
bulgurluk
* Bulgur yapmaya elverili.
Bulgurlu'ya gelin mi gidecek?
* gerei yokken ivedi ve srekli olarak diki, nak gibi ilerle uraanlara aka yollu sylenir.
bulgusal
* Bulguyla ilgili, bulguya ait.
bulgusal yntem
* retilmek istenen eyi, rencilerin kendilerinin bulmasn salayan retim yntemi.
bullak
* Bkz. allak bullak.
bulma
* Bulmak ii.
bulmaca
* eitli biimlerde dzenlenen ve dndrerek, aratarak buldurmay ama edinen oyun.
bulmak
* Arayarak veya aramadan, bir eyle, bir kimse ile karlamak; bir eyi elde etmek.
* Kaybedilen bir eyi yeniden ele geirmek.
* Varl bilinmeyen bir eyi ortaya karmak, kefetmek.
* lk kez yeni bir ey yaratmak, icat etmek.
* stenilen eye kavumak, nail olmak.
* Bir yer, bir noktaya erimek, ulamak.
* Herhangi bir gre, bir yargya varmak.
* Semek, uygun saymak.
* Salamak, temin etmek.
* (kabahat, su, kusur iin) Yklemek.
* Erimek.
* Cezaya uramak.
* Hatrlamak.
bulucu
* Bir eyi bulan, bir bulu yapan kimse, kif.
* Gazlar, maynlar, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalar bulmaya yarayan ara, detektr.
bul
* Erin olma, bali olma, erinlik.
bul a
* Ergenlik a.
bula ermek
* erinlemek.
bulundurma
* Bulundurmak ii.
bulundurmak
* Var olmasn , hazr bulunmas n salamak.
* Eksik etmemek.
bulunma
* Bulunmak ii.
bulunmak
* Bulmak iine konu olmak.
* Herhangi bir durumda olmak.
* (bir yerde) Olmak.
* Bulunmaz, esiz, benzersiz, g bulunan.
bulunmaz Hint kuma
* ok az bulunduu ve ok deerli olduu sanlan ey.
buluntu
* Kaz veya aratrmalarla ortaya kar lm olan, bazen de rast gelinerek bulunan eski alardan kalma eya.
* Sokakta bulunup al nan ocuk.
bulup buluturmak
* aba gstererek salamak, yaratmak.
bulu
* Bulmak ii veya biimi.
* lk defa yeni bir ey yaratma, icat.
* Bilinen bilgilerden yararlanarak daha nce bilinmeyen yeni bir bulguya ulama veya yntem gelitirme, icat.
* Konu, duygu, dnce ve hayalde bakalar nn etkisinden syrlarak, bunlarn ileniinde yeni bir yol tutma.
bulu hakk
* Bir buluun veya o buluu uygulama alannda kullanma hakk nn bir kimseye ait olduunu gsteren belgeye
karl k kazanlan hak.
buluma
* Bulumak i i.
buluma yeri
* Buluulacak yer.
bulumak
* Bir araya gelmek; karlamak.
* nceden belirlenmi bir yer ve zamanda bir araya gelmek.
* Kavumak.
buluturma
* Buluturmak ii.
buluturmak
* Bir araya gelmelerini salamak, bir araya getirmek.
buluulma
* Buluulmak ii.
buluulmak
* Bulumak i i yap lmak.
bulut
* Atmosferdeki su damlac klar ve buz taneciklerinin grlebilir younluk kazanmasyla oluan, biimleri,
ykseklikleri ve yol atklar hava olaylaryla birbirinden ayrlan ynlar.
* Herhangi bir eyden oluan youn yn.
* Keder, endie.
bulut gibi
* ok sarho.
bulutuk
* Kk bulut.
bulutlanma
* Bulutlanmak ii.
bulutlanmak
* Bulutlarla kaplanmak.
* Kederlenmek, hznlenmek.
bulutlu
* Bulutlarla kaplanm, bulutlanm.
* zerinde bulut varm gibi bulan k grnen.
* (bellek iin) Kar k, net olmayan.
bulutsu
* Uzayda ekseni evresinde yavaa dnen, kzgn gaz ve tozlardan olumu gk varl , neblz.
bulutsuz
* Bulutu bulunmayan, a k, berrak.
buluttan nem kapmak
* en kk bir eyden al nmak, ok alngan olmak.
bulvar
* ehir iinde aal , geni cadde.
bumbar
* Bykba ve kkba hayvanlar n kal n barsa.
* Bu barsaa cier, kyma, pirin veya bulgur doldurularak yap lan yemek.
* Souun girmesini nlemek iin kap ve pencere aralklarna tak lan, ii pamuk dolu, uzun bez k lf.
bumburuuk
* ok, iyice burumu olan.
bumbuz
* ok souk.
bumerang
* Kvrk bir sopaya benzeyen ve frlatld nda geri dnen, aatan yaplma bir av arac.
bumlama
* Bumlamak ii.
bumlamak
* Lstik trnaklar nn janta iyi oturmamas ndan dolay jantn i lstik zerine basmas sonucu lstik patlamak.
bun
* S knt .
buna
* Bu zamirinin ynelme eki alm durumu.
buna dedi (idi) buna demedi (idi) diyerek
* birok ey arasndan, iyilerini semeye balamken nce beenmeyip brakt klarn da sonradan, yeniden
seip alarak.
bunak
* Bunam olan (kimse), ateh getirmi olan (kimse), matuh.
bunaka
* Bunaa benzer, biraz bunak.
* Bunaa yak r (bir biimde), bunak gibi.
bunakl k
* Bunak olma durumu.
bunalm
* Doal bir srete birdenbire oluan ayk rl k, bunluk, buhran, kriz.
* Tehlikeli sonu dourabilecek gerginlik, buhran.
* Bir hastalkta iyileme veya lmle sonulanan, birdenbire olan fizyolojik dei iklik, kriz.
* ounlua ilikin sat n alma gcnn durmas, sat deerlerinin dmesi, al ma gcnn azalmas gibi
sebeplerle ortaya kan iktisad durum, kriz.
* Ruh ynden sonucu tehlikeli olabilecek durum.
bunalm geirmek
* herhangi sebeple oluan bunalm yaamak.
bunalma dmek
* ruh bak mdan gerginlik veya sknt iine girmek.
bunalml
* Gerginlik, sknt veren, gerginlii olan.
bunal
* Bunalmak ii veya biimi.
bunalma
* Bunalmak ii.
bunalmak
* Soluk almas glemek.
* ok sklmak, ok tedirgin olmak.
bunalt
* S knt , i sknt s .
bunaltc
* Boucu, s k c, s k nt veren.
bunaltlma
* Bunaltlmak ii veya durumu.
bunaltlmak
* Bunalmas na yol almak.
bunaltma
* Bunaltmak ii.
bunaltmak
* Bunalmas na yol amak.
bunama
* Frengi, alkolizm gibi d sebeplerden veya yall k, damar tkanmas gibi i sebeplerden ileri gelen, zihn
bantnn kopmas, ateh.
bunamak
* Frengi, alkolizm gibi d sebeplerden veya yall k, damar tkanmas gibi i sebeplerle zihn bant kopmak,
ateh getirmek.
bunay
* Bunamak ii veya biimi.
bunca
* Epey, ok.
* Bu kadar, bu denli.
buncaz
* Bunun gibi.
bunda
* Bu zamirinin kalma durumu.
bunda bir i var
* olayn bir i yz, durumun gizli bir yn var.
bundan
* Bu zamirinin kma eki alm durumu.
bundan byle
* bundan sonra.
bundan iyisi can sal
* bu en iyisidir, daha iyisi olamaz.
bungalov
* Hindistan'da tek katl, genellikle tahtadan yap lm, veranda ile evrili ev.
* Genellikle tahtadan yaplm , tek katl ev.
bungun
* S knt l.
bungunlatrmak
* Bungun hle getirmek.
bunlar
* Bu zamirinin oul eki alm durumu.
bunlu
* S knt l.
bunluk
* Bunalm, s k nt.
bunmak
* Beenmemek, azmsamak, kmsemek.
bunu
* Bu zamirinin belirtme eki alm durumu.
bunun
* Bu zamirinin tamlayan durumu.
bunun buras
* dikkati ekmek iin "buras " anlam nda kullanl r.
bununla birlikte
* Buna ek olarak.
* Bunun byle olduuna bakmayarak.
bura
* (bu ve ara kelimelerinden) Bu yer.
* Kalma ve kma durumlarnda orta hecenin dt ve burda, burdan biimlerinin kullanld da grlr.
burackta
* ok yakn ve belirli bir yeri gsterir.
burada
* Bu yerde.
buradan
* Buradan.
buradaym diye barmak
* gze arpacak bir yerde bulunmak.
buraan
* Gl esen rzgr.
buralar
* bu yerler.
bural
* Bu memleketli, bu yerin halk ndan.
buram buram
* (duman, koku gibi havada yay lan eyler iin) Pek ok.
buras
* Bu yer, bura.
burcu
* Gzel koku, tr.
burcu burcu
* (koku iin) Gzel gzel, pek gzel.
burcumak
* Gzel koku yaymak.
bur
* Kale duvarlarndan daha yksek, yuvarlak, drt ke veya ok keli kale knts.
* Zodyak zerinde yer alan on iki takm y ldza verilen ortak ad.
bur
* kse otu.
burak
* Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanlan yll k bir yem bitkisi (Vicia ervilia).
* Bu bitkinin mercimee benzeyen tanesi.
burlar kua
* Gk kresinde tutulma emberinin getii ve zerinde on iki burun (Ko, Boa, kizler, Yenge, Aslan,
Baak, Terazi, Akrep, Yay, Olak, Kova, Balk) eit aralklarla datld kuak. \343 Zodyak.
burdurma
* Burdurmak ii.
burdurmak
* Burmak iini yaptrmak.
burgac k
* Bkz. kargack burgack.
burga
* Anafor, girdap.
burgata
* Tel ve bitkisel halatlarn pus (2.54 cm) olarak evresini belirten birim.
burgu
* Tahtada belirli delik amaya yarayan delgiye takl sarma, yivli, keskin, elik alet.
* Tpa ekmeye yarayan, ucu sivri ve helis biiminde demir alet, tirbuon.
* Yerin orta ve derin katmanlar na inebilmeyi salayan delici alet.
* Telli sazlarda, telleri germeye yarayan mandal.
burgu makarna
* Burgu biiminde dklm ve fr nlanm makarna.
burgulama
* Burgulamak ii.
burgulamak
* Burgu ile delmek, delik amak.
burgulanma
* Burgulanmak ii.
burgulanmak
* Burgulamak iine konu olmak, burgu ile delinmek.
burgulu
* Burgusu olan.
* Burgulanm olan.
burgusuz
* Burgusu olmayan.
* Burgulanmam olan.
burhan
* Kant.
* Belgit.
burjuva
* ehirlerde yaayan, zel imtiyazlardan yararlanan ehirli.
* Orta snftan olan kimse, kent soylu.
burjuva edebiyat
* Orta snf halk kesimine hitap eden edebiyat.
burjuvaca
* Burjuva gibi, burjuvaya yakan biimde.
burjuvalk
* Burjuva olma durumu.
burjuvazi
* Burjuva sn f, kent soyluluk.
burkma
* Burkmak ii.
burkmak
* Burarak evirmek.
* Burkulmak.
* Ac vermek, zmek.
burkucu
* Burkma iini yapan.
* zc.
burkulma
* Burkulmak ii.
burkulmak
* Burkmak iine konu olmak.
* Vcuttaki organlardan biri birdenbire kendi eklemi zerinde dnmek.
* znt duymak.
burlesk
* Sanat alan nda ve zellikle edebiyatta rastlanan, komiklie dayanan bir tr.
burma
* Burmak ii.
* Sar burma tatl s nn bir ad.
* Burularak yaplm bilezik.
* Burulmu, burularak yap lm, kvr lm.
* Hadm etme, i di etme.
* Musluk.
* Erilmek iin bklm yn.
* Ya iken burularak kurutulan ot.
* Kuru incir.
burmak
* Bir eyi iki ucundan tutup ekseni evresinde evirerek bkmek.
* Hadm etmek, idi etmek.
* Aza kekre tat vermek.
* (mide, barsak) Sanc mak.
* zmek, sknt vermek.
burnaz
* ri ve uzun burunlu.
burnu bile kanamamak
* tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak.
burnu byk
* kibirli.
burnu bymek
* kibirlenmek, byklenmek.
burnu havada
* kendini ok beenmi (olmak).
burnu havada (veya kaf da nda) (olmak)
* ok kibirli (olmak).
burnu kr lmak
* byklenemez duruma gelmek.
burnu srtlmek (veya burnu srtmek)
* sknt ektikten sonra daha nce beenmedii bir durumu kabul etmek, gururundan vazgemek.
burnu yere dse almaz
* kendini beenmi, kibirli.
burnuna girmek
* birine ok sokulmak.
burnunda (veya gznde) ttmek
* ok zlemek.
burnundan (fitil fitil) gelmek
* elde ettii gzel ey, sonradan gelen zntler zerine kendisine zehir olmak.
burnundan ayrlmamak
* yanndan gitmemek, uzaklamamak.
burnundan den bin para olmak
* ok ask suratl olmak.
burnundan kl ald rmamak
* kendisine hi sz syletmemek, ok huysuz olmak.
burnundan solumak
* ok fkelenmi olmak.
burnundan yakalamak
* birini ynetimi altna almak, kaamak bulamayaca duruma getirmek.
burnunu ekmek
* smn ekmek.
* umduunu bulamamak, amacna ulaamamak.
burnunu krmak
* birini g durumda brakarak byklenmesini veya direniini yok etmek.
burnunu sksan can kacak
* ok zay f ve gsz kimseler iin kullanl r.
burnunu sokmak
* gerekmedii hlde her ie karmak.
burnunun dibi
* ok yakn.
burnunun dibine sokulmak
* ok yaklamak, iyice yaklamak.
burnunun dikine (veya dorusuna) gitmek
* t dinlemeyerek kendi bildii gibi davranmak.
burnunun direi krlmak
* ok pis bir koku duyarak tedirgin olmak.
burnunun direi szlamak
* (madd veya manev) ok ac duymak, ok zlmek.
burnunun ucundan tesini (veya ilerisini) grmemek
* kt dnceli olmak.
burnunun ucunu grmemek
* ok sarho olmak.
burnunun yeli harman savurmak
* byklenmek, kibirlenmek.
* ok fkelenmek.
burs
* Bir rencinin renimini yapmas veya bir kimsenin bilgi ve grgsn artrmas iin belli bir sre devlet
veya zel kurulularca, denen ayl k para.
* Bu amala vakfedilmi parann veya mal n geliri.
burslu
* Burs alan, bursu olan.
burssuz
* Burs almayan, bursu olmayan.
burtlak
* Tal k, all k yer.
buru
* Sanc, buruntu.
buruk
* Burulmu olan.
* Tad kekre olan.
* Al narak ksknlk gsteren, gcenmi (kimse).
* Uygun olmayan artlar sonucu dnerek byyen aacn kerestesi.
buruk buruk
* Buruk bir biimde.
buruka
* Tad biraz buruk olan.
buruklama
* Buruklamak i i veya durumu.
buruklamak
* Buruk durum almak.
burukluk
* Buruk olma durumu, kekrelik.
* Ksknlk, gcenmilik.
buruksu
* Burua benzer, buruk gibi.
burulma
* Burulmak ii.
burulma dayanm
* Elyafn bkerek k rmaya alan kuvvete kar aac n gsterdii diren.
burulmak
* Ekseni evresinde dndrlmek.
* Sancmak, armak.
* Al narak ksknlk gstermek, gcenmek.
burum burum
* Burulmak fiili ile birlikte "ok fazla burulmak" anlam nda kullanl r.
burun
* Al nla st dudak arasnda bulunan, knt l, iki delikli koklama ve solunum organ.
* Baz eylerin n ve sivri blm.
* Karan n, zellikle yksek ve dal k kylarda, trl biimlerde denize uzanm blm.
* Kibir, byklenme.
burun boluklar
* Burun deliklerinden yukar doru a lan, mukozayla kapl boluklar.
burun buruna
* Birbirine ok yak n ve yz yze.
burun buruna gelmek
* beklenmedik bir anda karlamak, birbirlerine ok yaklamak.
* karsnda hissetmek.
burun bkmek
* beenmemek, nem vermemek.
burun delii
* Burnun iki boluundan her biri.
burun kanad
* Burun deliinin yan taraf ndaki kabar k blm.
burun kvrmak
* nem vermemek, kmsemek, beenmemek.
burun otu
* Burna ekilen ttn, enfiye.
burun perdesi
* Burun boluunu ikiye ayran blme.
burun iirmek
* kibirlenmek.
burun yapmak
* stnlk taslamak.
Burundili
* Burindi halkndan olan (kimse).
burunduruk
* Hayvanlar nallarken srmamas iin dudaklarn k strmaya yarayan kska, yavaa.
burunlamak
* Dlamak, aalamak.
burunlu
* Herhangi bir biimde burnu olan.
* knts olan.
* Kendini beenmi, onurlu, kibirli.
burunluk
* Burunsak.
burunsak
* Hayvan yavrusunun anasndan st emmesini nlemek iin burnuna geirilen bal k.
* Hayvanlarn burunlarna geirilen ip.
burunsal k
* Burunsak.
buruntu
* Buru, sanc , barsak bozukluu.
buru buru
* ok burumu.
buruma
* Burumak i i.
burumak
* Dzgnl bozulmak, zerinde krk ve katlamalar olmak.
* (azda) Kekrelik duymak.
* Tiksinmek, holanmamak.
buruturma
* Buruturmak ii.
buruturmak
* Buruuk duruma getirmek.
buruuk
* Gerginlii, dzgnl kalmam burumu olan.
buruuka
* Biraz buruuk olan, pek dzgn olmayan.
buruukluk
* Buruuk olma durumu.
* Ciltte olumu krk.
buruuksuz
* Buruuu olmayan.
busbulan k
* ok bulank.
buse
* pck, pme, p.
buselik
* Klsik Trk mziinde on basit makamdan biri.
buselikairan
* Klsik Trk mziinde birleik bir makam.
busines klas
* lik orun.
but
* Vcudun kala ile diz arasndaki blm.
* Hayvanlarn, bacaklarnn gvdeye bitiik olan dolgun, etli blm.
butafor
* Oyun iin gerekli sahne eyas .
butaforcu
* Oyun iin gerekli sahne eyas n yapan uzman.
butik
* Giyim ve ss eyas satlan dkkn.
butiki
* Butik ileten kimse.
butikilik
* Butik iletme ii.
butlan
* Batl olma durumu.
* Geersizlik, hkmszlk.
* Yanl l k, hakszlk.
buton
* altrmaya yarayan dme.
buut
* Boyut.
* Uzunluk.
buydurmak
* Dondurmak, ok tmek.
buyma
* Buymak ii.
buymak
* Souktan donarak lmek.
* ok mek.
buyot
* Yatakta snmak iin kullanlan scak su torbas.
buyruu altna girmek
* bir kimse baka bir kimsenin isteklerini ister istemez yerine getirmek zorunda olmak.
buyruk
* Belirli bir davran ta bulunmaya zorlayc sz, emir, ferman.
* Egemenlik.
buyruk kulu
* Emir kulu.
buyruku
* Buyuran, emreden (kimse).
buyrulma
* Buyrulmak ii.
buyrulmak
* Buyurmak ii yaplmak.
buyrultu
* Sadrazam, vezir, beylerbeyi gibi yksek devlet grevlilerince yaz lan buyruk.
* rade.
buyur
* Buyurun anlamnda bir hitap sz.
buyur etmek
* "buyurun" diyerek konuu sayg ile ieri almak veya sofraya a rmak.
buyur?
* anlamadm, sznz tekrarlar m s nz?.
* syleyiniz, emrediniz.
buyurgan
* S k s k buyruk veren, buyruk verir gibi konuan.
buyurganl k
* Buyurgan olma durumu.
buyurma
* Buyurmak ii.
buyurmak
* Bir eyin yaplmasn veya yaplmamasn kesin olarak sylemek, emretmek.
* Sylemek, demek, dncesini bildirmek.
* Gelmek, gitmek, gemek, girmek.
* Almak.
* 'Etmek, eylemek' anlamnda yard mc fiil olarak kullan lr.
buyuru
* Buyruk, emir.
buyurucu
* Buyruk, emir veren.
buyurun cenaze namazna!
* hi beklenmedik kt bir durum karsnda, aka yollu znt anlatr.
buz
* Donarak kat duruma gelmi su.
* ok souk bir etki uyand ran ey veya kimseleri anlatmak iin kullanl r.
buz alan
* Buzla.
buz balamak
* (svlar iin) yzeyi donmak.
buz da
* Kutup blgelerinde buzullardan koparak aknt larla yer dei tiren byk buz paras, aysberg.
buz duvar
* Samim olmamaktan ortaya kan, arzu edilmeyen, arada soukluk yaratan durum.
buz gibi
* ok souk.
* (kt nitelikler iin) kesin bir gerei belirtir.
* (et iin) temiz ve yal .
buz kalb
* Suyun belli biimlerde donmasn salayan zel kap.
buz kesilmek
* buz gibi soumak; buz durumuna gelmek.
* ok mek, donmak.
* alacak, zlecek bir durum kar s nda donakalmak.
buz kesmek
* ok mek.
buz torbas
* Tedavi amac yla kullanlan ve iinde buz paralar bulunan plstik bir torba.
buz tutmak
* (sv iin) stnde buz olumak, buzla kaplanmak.
buz stne yaz yazmak
* sresi, etkisi ok az olacak bir i yapmak.
* bir kimseye etki yapmayan szler sylemek.
buz yala
* Yksek dalarda kal c kar ve buzulun birlikte oluturduu, arkas ve yanlar dik, n ak, ember biimli
ukurluk.
buza
* Stten kesilmemi s r yavrusu.
buzalama
* Buzalamak ii.
buzalamak
* (sr iin) Yavrulamak.
buzalama
* Buzalamak ii.
buzalamak
* Buza durumuna gelmek.
buzal
* Buza s olan.
buzasz
* Buza s olmayan.
buzcu
* Buz satan kimse.
buzculuk
* Buzcunun ii veya meslei.
buzzer
* Buzu zen, donmay nleyen alet, defroster.
buzdolab
* Yiyecek ve iecek gibi eyleri souk olarak saklamaya yarayan, motorla alan dolap.
buzhane
* Buz yaplan yer.
* Souk hava deposu.
buzkran
* Donmu deniz, gl veya rmaklarda ulam teki gemilere kolaylatrmakta kullan lan, buzlar k rarak yol
amak iin yaplm gemi.
buzla
* Deniz suyunun donmas yla kutup blgelerinde oluan buz alan, bankiz, aysfild.
buzlanma
* Buzlanmak ii.
buzlanmak
* Buzla kaplanmak, buz tutmak.
buzlar zlmek
* buzlar erimeye ve krlmaya balamak.
* aradaki soukluk, dargnl k, gerginlik ortadan kalkmak.
buzlama
* Buzlamak ii.
buzlamak
* Buz durumuna gelmek.
buzlu
* Buz tutmu, buz balam olan.
* Buz iinde tutularak, iine buz kat larak soutulmu.
* Buulanm gibi olan, saydam olmayan.
buzlu cam
* Saydaml giderilmi cam.
* Televizyon ekran.
buzluan
* zerinde buz eksik olmayan yksek da tepesi.
buzluk
* Yiyecek ve iecekleri soutarak saklamak iin kullanlan, buzla soutulan kap veya dolap.
* Buzdolab nn iinde buz yapan blme.
buzuki
* Balamaya benzer, bozuk dzen alnan bir Yunan alg s .
buzul
* Kutup blgelerinde veya da balar nda aa ya doru a r ar yer deitiren byk kar ve buz ktlesi,
cumudiye.
buzul bilimci
* Buzul bilimi uzman, glsyolojist.
buzul bilimi
* Fizik corafyann buzullar ve yeryzndeki ilevlerini konu alan blm, glsyoloji.
buzul a
* Drdnc zaman n, yeryznn bugnknden daha byk blgelerinin buzullarla rtl bulunduu
dnemi, pleistosen.
buzul dnemi
* Buzullarn yayld drdnc zaman.
buzul kar
* Bir buzulun olumasnda temel olan kat lam kar kmesi.
buzul kayna
* Buzulun eriyerek topra n alt na inen suyunu darya veren kaynak.
buzul masas
* evresindeki buzlar erirken, alt na rastlayan blm erimekten koruyan ve bylece buzdan bir ayak
zerinde kalan ktle.
buzul seli
* Buzulun erimesiyle oluan sel.
buzul ta
* Buzullarn tayp biriktirdikleri, zerleri ok kez par ltl veya izikli talar, moren.
buzullama
* Buzul durumuna gelme.
* Gemi alarda ve imdi geni veya dar bir blgenin buzullarla rtlmesi olay.
buzullamak
* Buzul durumuna gelmek.
buzullu
* Buzulu olan.
buzulsuz
* Buzulu olmayan.
bcr
* Ufak tefek ve ksa boylu, bodur (kimse).
bcrleme
* Bcrlemek ii.
bcrlemek
* Bcr duruma gelmek.
bcrlk
* Bcr olma durumu.
Bd
* Bkz. Edi ile Bd.
bfe
* ine sofra takmlar nn konduu dolap.
* Toplantlarda yiyecek ve ieceklerin konulduu masa.
* ki, yiyecek tr eylerin satl p tketildii yer.
bfeci
* Bfe ileten kimse.
bfecilik
* Bfe iletme ii.
Bgdz
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
be
* Bve.
belek
* Bve.
beme
* Bemek ii.
bemek
* Suyu nne bent yaparak toplamak.
bet
* Su birikintisi, glck.
bl
* Kk bl, soprano bl, alto bl, bariton bl olarak drt tr bulunan, bakrdan, perdeli veya
pistonlu mzik aralarnn ad.
br
* Bkz. eri br.
bhtan
* Kara alma, iftira.
bhtan etmek
* kara almak, iftira etmek.
bk
* Ovada veya dere kysnda al ve diken topluluu.
* Brtlen.
* Akarsu ky lar ndaki verimli tarlalar.
* Dneme.
bken
* Oynak kemikleri arasndaki a lar daraltan kaslar n genel ad, aan kart.
bklk
* Akarsu ky lar ndaki verimli tarlalar, bk.
bklm
* Bklm, kvr lm eylerin oluturduu kat.
* Dneme, viraj.
bklm bklm
* ok bklml, k vrm kvrm.
bkme
* Bkmek ii.
* Bklm kaytan veya iplik.
* Vcudun bir blmn yanndaki blm zerine kvrma.
bkmek
* Serte evirmek, k vrmak.
* Birka tel iplii burarak sarmak.
* Emek.
* Katlamak.
* Dndrmek.
bktrme
* Bktrmek ii.
bktrmek
* Bkmek iini yaptrmak, kvrtmak.
bkc
* Aa veya kontraplklar kalpla veya elle bkerek ekil veren kimse.
bkclk
* Bkcnn ii veya meslei.
bkk
* Bklm, eilmi olan.
bklgen
* Kolay eilip bklen.
* Bknl.
bklgenlik
* Bklgen olma durumu.
bklme
* Bklmek ii.
bklmek
* Bkmek iine konu olmak, katlanmak.
* (iplik iin) Erilmek.
* Eilmek.
* Ynelmek.
bkl
* Bklm olan.
bkl
* Bklmek ii veya biimi.
bkm
* Bkmek ii.
* Bir eyin bklm yeri, kat, kvr m.
* (iplik, yn vb. iin) Bir defada erilmi ip miktar.
bkml
* Bklm olan, bkm olan.
bkmsz
* Bklmemi olan, bkm olmayan.
bkn
* Gramer grevleri ve yap bakmndan, kelime kklerinin ba nda, iinde veya sonunda trl deiikliklerin
olmas, insiraf.
bknl
* Tretmede ve ekimde kelime kkleri deiiklie urayan (dil), insiraf.
bknl dil
* Gramer grevleri ve yap bakmndan kelime kklerini deitiren dil: Arapa fail, fiil; air, iir gibi.
bknme
* Bknmek ii.
bknmek
* Kvrlmak, bklmek.
* Ardan, sancdan kvranmak.
bknt
* Bkme sonucu oluan biim veya iz.
* Barsakta olan ar.
* Dneme, viraj.
bk
* Bkmek ii veya biimi.
blbl
* Karatavukgillerden, sesinin gzellii ile tan nm olan tc ku (Luscinia megarhynchos).
* Sesi ok gzel olan kimse.
blbl ana
* ok ufak (kse).
blbl gibi bilmek
* ok iyi renmi olmak.
blbl gibi konumak (veya okumak)
* kolaylkla konumak, okumak.
blbl gibi konuturmak (veya syletmek)
* itiraf ettirmek.
blbl gibi sylemek
* hibir ey saklamadan bildiklerini sylemek, itiraf etmek.
blbl gibi ak mak
* gzel sesle, neeyle konumak.
blbl kesilmek
* bir etki veya bask alt nda oka konumak.
blblkona
* Bir tr hamur tatls.
blblleme
* Blbllemek ii.
blbllemek
* Blbl gibi tmek veya ak mak.
blbl alt n kafese koymular, "ah vatanm" demi
* kii, yurdu dnda ne kadar zengin olursa olsun, yine de yurdunu zler.
blbln ektii dili bels
* ilerisi dnlmeden sylenen sz insann ba na dert aabilir.
blblyuvas
* Daire biiminde, ortas ukur ve bu ukur yere pitikten sonra dvlm Antep f st konulan bir tr
hamur tatls.
blten
* zel veya resm kurum ve kurulular veya yetkili kiilerce herhangi bir durumla ilgili olarak sreli veya
sresiz yay mlanan duyuru.
* Dergi.
bnye
* Vcut yaps.
* Yap, kurulu.
bnyece
* Bnye olarak, bnye bak m ndan.
brg
* Ba rts.
* araf.
* Atk.
* nce perde.
brgl
* Brgs olan.
bro
* alma odas, yazhane.
* Dan ma ve yaz ilerinin yrtld i yeri.
* Blm, ube.
* Yaz masas .
brokrasi
* Krtasiyecilik.
* Kamu ynetimi.
brokrat
* Devlet dairesinde alan grevli.
* Krtasiyeci.
brokratik
* Krtasiyecilikle ilgili.
* Kamu ynetimi ile ilgili.
brudet
* Soukluk.
brk
* Duvak.
brl
* Brnm.
brm
* Brlm, drlm, katlanm olan ey.
brmcek
* Koza gibi yumaklanm ey.
brmck
* Ham ipekten dokunmu giysi kuma.
* Ham ipekten dokunan bir tr i ama r kuma.
brme
* Brmek ii.
brmek
* Sarmak, kaplamak, rtmek, basmak, istil etmek.
* ok, gl etkilemek.
brnme
* Brnmek ii.
brnmek
* Brmek iine konu olmak.
* Sarnmak, rtnmek.
* Bir grne girmek.
bryan
* Bkz. biryan.
bryan pilv
* Kemiksiz koyun eti, pirin, soan, domates, baharat ve ya karmyla f rnda piirilen bir pilv tr.
bryanc
* Bkz. biryanc .
bsbtn
* yiden iyiye, iyice, tamamen, tamamyla, temelli.
bst
* Vcudun, omuzlarla birlikte gsten yukar blm.
* Heykelt ralkta ba , gs, bazen de omuzlar iine alan sanat rn.
btan
* Metal bidonlar iinde az bir basn altnda svlaan, yakt olarak yararlanlan HC formlndeki
hidrokarbr gaz.
bte
* Devletin, bir kuruluun, bir aile veya bir kimsenin gelecekteki belirli bir sre iin tasarlad gelir ve
giderlerini tr ve ayrnt lar yla gsteren izelge.
* Devlet ve teki kurulu veya topluluklarn belirli bir dnem iindeki gelir ve giderlerinin oranlama
niceliklerini nceden belirleyen, onaylayan ve bu ilemlerin yaplmasna izin veren kanun veya karar.
bte a
* Btede belirlenen giderlerin gelirlerden ok olmas durumu.
bte y l
* Bir btenin uygulanmaya balad gnden ertesi yl ayn gne kadar geen sre.
bteleme
* Btelemek ii.
btelemek
* Bte yapmak veya hazrlamak.
bten
* Olefin grubundan C4H8 formlnde iki hidrokarbonun ad.
btn
* Eksiksiz, tam.
* Paralanmam.
* ok saydaki varlk ve nesnelerin hepsi, btn.
* Ufaklk, bozukluk olmayan (para).
* Birlik, tamlk.
btn btn
* Bsbtn.
btn btne
* Btn olarak, tamamyla.
btnc ekonomi
* Ekonominin btn alanlarn kapsayan yap ve oluum, makro ekonomi.
btncl
* Totaliter.
btncllk
* Btncl olma durumu.
btnleme
* Btnlemek ii, btn, tek para durumuna getirme, tamamlama, ikmal.
* Btnleme snav.
btnleme snav
* lk ve orta dereceli okullarla niversite ve yksek okullarda btnlemeye kalan renciler iin genellikle yaz
tatili veya dnem sonunda a lan snav, ikmal imtihan.
btnlemek
* Eksiksiz duruma getirmek, tamamlamak.
* Ufak, bozuk paralar byk para durumuna getirmek.
btnlemeli
* Btnleme snavna girmesi gereken (renci).
btnlemeye kalmak
* bir renci yar y l veya retim yl sonunda bir veya birden ok dersten bir kez daha s nava girmek zere
baar s zl a uramak, ikmale kalmak.
btnlenme
* Btnlenmek ii veya durumu.
btnlenmek
* Btnlemek iine konu olmak, ikmal edilmek, tamamlanmak.
btnler
* Btn durumuna getiren veya btn durumuna getirmek iin eklenen, mtemmim.
btnler a
* llerinin toplamn 180 ye karan alardan her biri.
btnleme
* Btnlemek ii.
btnlemek
* Btn duruma gelmek.
btnletme
* Btnletmek ii.
btnletmek
* Btn durumuna getirmek, tamamlatmak.
btnleyen
* Btn durumuna getiren, mtemmim.
btnleyici
* Btnleme iini yapan.
btnlk
* Btn olma durumu.
btnsel
* Btn niteliinde olan, btnle ilgili, total.
btnsellik
* Btn olma durumu.
bve
* Daha ok srlara saldran, onlarn kann emen, v zlt lar yla tedirginlik yaratan sokucu sinek (Hypoderma
bovis).
bvelek
* Bve.
bvet
* Bkz. Bet.
bvet
* (istasyon, tiyatro, sinema gibi yerlerde) Yiyecek ve iecek satlan kk bfe.
by
* Tabiat kanunlarna aykr sonular elde etmek iddiasnda olanlar n bavurduklar gizli ilem ve davran lara
verilen genel ad, afsun, sihir, fsun, ba .
* Kar durulmaz gl etki.
by bozmak
* yaplm bir byy etkisiz duruma getirmek.
by bozulmak
* yaplm bir by etkisiz duruma getirilmek.
by yapmak
* by yolu ile etki altna almaya veya aldrmaya almak.
bycek
* Biraz byk, bye yakn.
byc
* By yapan kimse, sihirbaz.
* evresindekileri abuk ve gl olarak etkileyen kimse.
byclk
* Bycnn yapt i, sihirbazlk.
byms
* Bye yakr, byk gibi, byklere zg.
byk
* (somut nesneler iin) Boyutlar, benzerlerinden daha fazla olan, kk kart.
* (soyut kavramlar iin) ok, ortalamay aan.
* Nicelii ok olan.
* stn nitelii olan.
* Yetikin, belli bir yaa gelmi.
* nemli.
byk (sz) sylemek
* yapaca bir ey hakknda kesin konuarak vnmek.
byk abdest
* Dk, kaka.
byk abdesti gelmek
* gden ba rsa n boaltma gerekliini duymak.
byk aile
* Byk baba, byk anne ile bunlarn evli oullarndan, gelinlerinden ve ocuklarndan oluan aile.
byk amiral
* Baz lkelerde kara ordusunda mareale denk saylan donanma subaylarn n en yksek aamasndaki
amiral.
byk ana
* Byk anne.
byk anne
* Annenin veya babann annesi, nine.
byk atardamar
* Kalbin kas lmas ile karnc klardaki kan btn vcuda ta yan ana atardamar.
byk baba
* Annenin veya babann babas , dede.
byk balk kk bal yutar
* gller, gszleri ezer.
byk ba n derdi byk olur
* byk ilerin banda bulunanlar n karlaaca glkler de oktur.
byk boy
* Normal llerden daha byk.
byk ember
* Bir krenin merkezinden geen bir dzlemde ara kesiti olan ember.
byk dalga
* (radyo yayn iin) Uzun dalga.
byk defter
* Ticar bir kuruluun aylk ve bilno hesaplar n gsteren defter.
byk eli
* stn aamal eli.
byk elilik
* Byk eli olma durumu.
* Byk elinin makam.
byk grmek (bilmek veya tutmak)
* kendini veya bakas n olduundan stn saymak, yceltmek.
byk hanm
* Yal kadn.
byk harf
* zel adlarla cmle balar gibi yerlerde kullan lan ve byk yazlan, zel biimli harf, majskl.
byk kalori
* 1 atmosfer basn alt nda 1 kg suyun scakl n 14.50 C den 15.50 C ye karmak iin gereken s miktar,
kilokalori.
byk kan dolam
* Kalbin srekli kas lp gevemesiyle kan ve lenfin vcudun byk blmn dolamas.
byk lf etmek
* Bkz. byk sz sylemek.
byk lokma ye byk syleme
* baaramayaca n, sonulandramayaca n bir konuda kesin szler syleme.
byk maaza
* Her trl tketim maddesinin bol miktarda sata sunulduu yer.
byk mevlit ay
* Ay takviminin nc ay , rebiylevvel.
byk oynamak
* ok para koyarak kumar oynamak.
* byk bir tehlikeyi gze alarak bir ie girimek.
byk nerme
* Tas m n ncllerinden byk olan , majr.
byk para
* ok para.
byk peder
* Byk baba, dede.
byk sesli uyumu
* Kelimede kaln nllerden (a, , o, u) sonra kal n, ince nllerden (e, i, , ) sonra ince nllerin gelmesi
kural, byk nl uyumu.
byk szme tvbe!
* bir konuda ok kesin konuulduunda, tersi bir durumun baa gelmemesi dileini belirtir.
byk ehir
* Ana kent.
byk tansiyon
* Kan bas ncn n yksek olmas.
byk terim
* Kapsam daha geni olan son u nermesinin yklemi grevini tayan terim.
byk tvbe ay
* Ay takvimin beinci ay, cemaziylevvel.
byk nl uyumu
* Trke bir kelimenin ilk hecesinde kaln bir nl varsa, ondan sonra gelen btn hecelerin kal n nllerle,
ince bir nl varsa sonraki hecelerin de ince nllerle srp gitmesi kural : ocuklamak, denizcilik gibi.
byk yemin etmek
* bir eyi yapmamak konusunda en kutsal eyler zerine ant imek.
Bykay
* Kuzey yarm krede yedi yldzdan olumu takm yld z, Yedigir, Dbbekber.
bykba
* S r, manda gibi hayvanlar n niteliini belirtmek iin kullanl r.
byke
* Biraz byk.
* Olduka nemli.
bykle byk, kkle kk olmak
* her ya ve durumdaki kiilere kar dosta, arkadaa davranmak.
byklenme
* Kendini byk gsterme, kibir.
byklenmek
* Kendini byk gstermek, byklk taslamak, kibirlenmek.
byklerin ellerinden, kklerin gzlerinden pmek
* sevgi ve sayg gstermek.
bykl kkl
* Byk kk hepsi bir arada.
byklk
* Byk olma durumu, ululuk.
* Byklere yarar balayc davran.
byklk gstermek
* gnl ululuu gstermek.
byklk hastal
* Kendini olduundan daha byk ve nemli grme, gsterme hastal , megalomani.
byklk satmak
* gururlanp stnlk taslamak.
byklk taslamak
* kendini stn grmeye almak, bbrlenmek.
bykseme
* Byksemek ii.
byksemek
* Byk olduunu kabul etmek.
byks
* Byk gibi, byme benzer.
bykten bye
* miras n nce bye, o lnce kalanlarn en byne gemesi kural, ekber evlt hakk.
byleme
* Bylemek ii.
bylemek
* By ile etki altna almak.
* Etkisi altna almak, birini kendine balamak, teshir etmek.
byleni
* Bylenmek ii veya biimi.
bylenme
* Bylenmek ii.
bylenmek
* Bylemek iine konu olmak.
byleyici
* Etkileyen, ekici nitelii olan.
byleyici zellik
* Srekli byleyici ve etkileyici olma.
byleyi
* Bylemek ii veya biimi.
bylte
* Fotoraf ve resim byltmeye, byltp basmaya yarayan ayg t, agrandisor.
byltme
* Byltmek ii.
* Fotoraf ve resimlere boyut kazandrma ilemi, agrandisman.
byltmek
* Bir eyi byk duruma getirmek, bytmek.
* (resim, harita gibi eyler iin) Daha byk rneini yapmak.
* Abartmak.
byl
* Kendisine by yaplm (kimse).
* By gc olan, sihirli.
byme
* Bymek ii.
* Organizmann btnnde veya bu btnn bir blmnde boyutlarn artmas.
bymek
* Organizmann btnnde veya bu btnn bir blmnde, boyutlar artmak, irilemek, eskisinden byk
duruma gelmek.
* Yetimek.
* Ya artmak, yalanmak.
* Artmak, glenmek, iddeti artmak.
* Sayca artmak.
* Genilemek.
* nem ve deer kazanmak.
bym de klm
* (ocuk iin) konumas ve davran lar yana uymayan, byklerinki gibi olan.
bysel
* By ile ilgili olan.
byte
* Odak boyutu birka santimetre olan yaklatrc mercek, pertavsz.
bytken doku
* Srgen doku.
bytme
* Bytmek ii.
* Birisi tarafndan yetitirilmi kimse.
* Uzakta duran cisimlere drbn veya benzeri bir arala bak ldnda cismi gren a nn plak gzle
bakld zamanki aya oran.
bytmek
* Byk duruma getirmek, geniletmek.
* Yetitirmek, bakmak.
* Abartmak, mbala etmek.
bytlme
* Bytlmek ii.
bytlmek
* Bytmek ii yaplmak.
bytrlk
* Ar latrma.
byt
* Bytmek ii veya biimi.
byye kaplmak (veya tutulmak)
* yaplan bynn etkisinde kalmak, bir eyin o kimsenin ekiciliinden kurtulamamak.
byy
* Bymek ii veya biimi.
bz
* Knk.
bzdrme
* Bzdrmek ii.
bzdrmek
* Bzmek.
* Bzmek iini birine yaptrmak.
bzgen
* Kas larak vcuttaki herhangi bir delii aan veya kapayan ember biimindeki kaslar n genel ad.
bzg
* Dikite kuman bir ucundan istenilen yere kadar geirilen bir ipliin ekilmesi ile oluan, kuman
bolluunu azaltan sk, kk kvr m.
bzgleme
* Bzglemek iini yapmak.
bzglemek
* Bzg eklini vermek.
bzgl
* Bzgs olan, bzlerek dikilmi olan.
bzgsz
* Bzgs olmayan.
bzme
* Bzmek ii.
* Az bzlerek kapatlan (kese, torba vb.).
bzmek
* Buruturarak, sktrarak veya k vrm yaparak bir eyin alann ve hacmini kltmek.
* Kapatmak, dedikodu yaplmasna engel olmak.
bzk
* Toplanarak bzlm.
* Kal n barsan sona erdii yer, ans.
* Yreklilik, cesaret.
bzkta
* Kafa dengi arkada, kafadar.
bzlme
* Bzlmek ii.
bzlmek
* Bzmek ii yaplmak.
* Korku, aknl k, souk gibi etkenlerle bir kenara sinmek, bir kenara ekilmek.
bzlp oturmak (kalmak)
* bir kenarda ekingen bir tavrla oturmak.
bzl
* Bzlmek ii veya biimi.
bzme
* Bzmek ii.
bzmek
* Bzlerek alan hacmini kltmek, krmak.
bzk
* Bzlerek yzey veya hacmi klm olan, bzm; kr k.
by-pass
* Bkz. baypas.
C
* Karbon'un k saltmas.
* Elektrik kapasitesinin k saltlmas.
c, C
* Trk alfabesinin nc harfi. Ce ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan tml katk di - di eti
nszn gsterir.
* Nota iaretlerini harflerle gsterme ynteminde do sesini gsterir.
* Romen rakamlarnda 100 say sn gsterir.
Ca
* Kalsiyum'un ksaltmas .
-ca / -ce, -a / -e
* Vurgusuz zarf eki: Ksa-ca, iyi-ce, ak-a, mert-e vb.; dil adlar tretir: Alman-ca, ngiliz-ce, Rus-a, Trk-
e vb. "bakm ndan" anlamna zarf tretir: Para-ca, ya-ca vb. "-a gre" anlamna zarf tretir: Onlar-ca, biz-ce, ben-ce,
sen-ce vb. "taraf ndan" anlamna zarf tretir: Bakanlk-a, hkmet-e vb. "kadar" anlamna zarf tretir: Bun-ca, on-
ca vb. say ca eitlik bildiren zarflar tretir: Yzyllar-ca, aylar-ca, gnler-ce, binler-ce vb. topluluk beraberlik anlatan
zarflar tretir: Aile-ce, ev-ce, ky-ce vb.
-ca / -ce, -a / -e
* S fatlardan kltme sfatlar treten ek: Sarn-ca, esmer-ce, soluk-a, sert-e vb.
caba
* Bir ey demeden, para vermeden alnan ey, bedava.
* Fazla olarak, stelik.
cabadan
* Bedava olarak, karl ksz, fazladan.
cack
* Yourt, ayran iine hyar veya marul doranarak yaplan, ou kez sar msakl, itah ac yiyecek.
cack
* Bir tr ot.
-cack / -cecik
* Zarf treten ek (vurgusuz): hemen-cecik, yava-ack, usul-cack vb.
cadaloz
* ok konuan, huysuz ve irret (kadn, kocakar ).
cadalozlama
* Cadalozlamak ii.
cadalozlamak
* Cadaloz gibi davranmak.
cadalozluk
* Cadaloz olma durumu.
cadde
* ehir iinde ana yol.
caddeyi tutmak
* herhangi bir sebeple bir yoldan geii engellemek, kapamak.
* (korkulu bir durumda) ban alp gitmek, uzaklamak.
cad
* Geceleri dolaarak insanlara ktlk etti ine inanlan hortlak.
* Huysuz, irkin, ihtiyar kadn.
* ok gzel gz.
cad gibi
* sa ba dank, trnaklar uzun ve pis kad nlar iin kullanlr.
* ok becerikli.
cad kazan
* dedikodunun, fesadn ok olduu yer.
cadlama
* Cadlamak ii.
cadlamak
* (kadn) irkinleip huysuzlamak.
* Bitki bakmszlktan yabanlemek.
cadlk
* Cadya yakr davran, huysuzluk.
cadlk etmek
* huysuzluk etmek, cad gibi davranmak.
cadsprgesi
* Emeleri zellikle dal ular ndaki kabuk alt nda sk bir a rerek ekirdekli yemi aalarn n
ieklenmesine, dolaysyla meyve verimine engel olan askl mantar (Taphrina cerasi).
* Bu mantar n yol at bitki hastal .
cafcaf
* Gsteri, atafat.
* Az kalabal ile bir eyi elde eden, irret.
cafcafl
* Gsterili, fazla k, atafatl .
* Kark, grltl pat rtl , tehlikeli.
Cafer
* iliin bir kolu ve bu koldan olan kimse.
ca
* Parmakl k, korkuluk.
ca
* Byk bez veya deri torba, cav.
ca
* Lavabo, banyo.
* Hamam, du, banyo vb. yerlerde atk suyun akmasn salayan zemindeki delik.
cal k
* Dokumacl kta, zg makinesinde zg iplii bobinlerinin desen ve renk sras na gre yerletirildii
sehpa.
cahil
* renim grmemi, okumam, bilgisiz.
* Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan.
* Deneysiz, gen, toy (delikanl veya kz).
cahil kalmak
* bilgi edinememek, bilgisi olmamak.
cahilne
* Cahilce, cahile yakr (biimde).
cahilce
* Cahil gibi, cahile yak r (biimde).
cahiliye
* Araplarda Mslmanlktan nceki a.
cahiliyet
* Cahillik, bilgisizlik.
cahillik
* Cahil olma durumu, bilgisizlik.
* Genlik, toyluk, deneysizlik ve bu yzden ilenen kusur.
cahillik etmek
* bilgisizliini gstermek.
* genlik, toyluk, deneysizlik yznden kusur ileme.
caiz
* Din, yasa, tre veya baka bak mdan ilenmesinde, yaplmasnda saknca olmayan, yapl p ilenmesine izin
verilen, uygun, yerinde saylan, yak k olan.
caize
* airlerin kasidelerle vdkleri bykler tarafndan kendilerine verilen bahi .
* Yaz da bir szn olduu gibi tekrarlandn gstermek iin alt hizasna konulan trnak biimindeki
noktalama iareti.
* Yol yiyecei, azk.
-cak / -cek, -ak / -ek
* Kltme isimleri treten ek: Yavru-cak, kuzu-cak vb.
caka
* Gsteri, al m, kabaday lk, fiyaka.
caka satmak
* gsteri yapmak, al m satmak.
caka yapmak
* gsterili davranmak, fiyakal durumda olmak.
cakac
* Caka yapmay seven.
cakaclk
* Cakac olma durumu veya cakal davran .
cakalanma
* Caka satma.
cakalanmak
* Caka satmak.
cakal
* Cakas olan, caka ile yap lan, gsterili.
cakasz
* Cakas olmayan.
cal
* Yapmackl , dzme, sahte.
calip
* Celp eden, eken, ekici.
Calvinci
* Bkz. Kalvenci.
Calvincilik
* Bkz. Kalvencilik.
cam
* Soda veya potas kat lm silisli kumun atete eritilmesiyle yaplan sert, saydam ve abuk kr lr cisim.
* Tm veya bir blm bu maddeden yaplm, sra.
* Pencere.
* Kadeh, iki.
cam ivisi
* Yaklak aplar 1 mm, boylar 1,5-2,5 cm aras nda deien ince ve basz tel ivi.
cam evi
* Cam takma ileri yaplan dkkn, camc .
* erevelerde camn yerletirilmesi iin alan yiv.
cam gibi
* arkas grnen, saydam, effaf.
* (gz iin) donuk, cans z.
cam gz
* Gz takma olan.
* A gzl, tamahkr.
cam kanatllar
* Kurtuklar , elma, kay n, kavak, mee ve grgen aalar na zarar veren, kanatlar cams, hortumlar
krelmi kelebekler familyas.
cam macunu
* Cam yuvasna tutturmak ve yaltkanlk salamak amac ile kullanlan bezir ya ve stbe kar m .
cam mozaik
* Renkli ta paralar yerine cam paralarndan yaplan mozaik.
cam resim
* Renkli camlar n kesilip birbirlerine kurun ubuklarla balanmas ile yaplan ss veya resim.
cam suyu
* Potas veya sodann kuvars ile eritilmesinden elde edilen, aac n bceklere ve atee direncini artran renksiz
sv.
cam yuvas
* Cam evi.
cam yn
* ok ince, bklebilir cam liflerinin oluturduu s ve ses yalt m nda kullanlan madde.
camadan
* apraz dmeli, ipek veya srma ilemeli bir tr ksa yelek.
* Drt ke yelkenleri boarak yzeylerini kltme ii.
camadan vurmak
* fazla rzgra kar yelkeni kasmak.
camadan fora etmek
* balar koyuverip kslm yelkeni amak.
camadanl
* Camadan giymi olan.
cambaz
* Yerde ve tel, at, bisiklet vb. zerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gsterileri yapan kimse,
akrobat.
* At alp satan veya yetitiren kimse.
* Usta, becerikli kimse.
* Kurnaz, hileci.
* Osmanl Devletinde atl olan ve savalarda padiahn nnde dmana kar ilk saldrya geen birlik.
cambazhane
* Cambazlarn oyunlar n gsterdikleri yer.
cambazlk
* Cambazn ii veya meslei, akrobatlk, akrobasi.
* At alp satma veya yetitirme ii.
* Kurnazlk, hilecilik.
cambul cumbul
* (yemek iin) ok sulu, suyu bol.
camc
* Cam ticaretini veya cam takmay meslek edinmi kimse.
* Evin iini pencereden gzetleyen kimse.
camc elmas
* Ucundaki kk, dnebilen elmas paras ile cam izerek kesmeye yarayan ara.
camc macunu
* Cam ile ereve arasndaki aralklar kapatmakta kullanlan ve kaba stbele bezir yandan yaplan
hamur.
camc lk
* Cam al p satma veya takma ii.
* Evin iini pencereden gzetleme.
camekn
* Gstermelik, satl k eylerin sergilendii caml blme veya yer, sergen, vitrin.
* Bir yeri, bir veya daha ok blme ay ran cam blme, caml k.
* Ser (II).
* Hamamlarda soyunulan caml yer.
* Gzlk.
cameknl
* Camekan olan (yer).
cameknl kutu
* Televizyon.
cameknsz
* Camekn olmayan.
camgbei
* Yeile alar mavi renk.
* Bu renkte olan.
camgz
* Deniz kysna yak n yaayan, boyu bir buuk metre kadar olan, eti lezzetli bir tr kpek bal (Galeius
canis).
camgzeli
* Evlerde ss olarak yetitirilen, pembe, krmz iekler aan bir tr kna iei (Impatiens sultan).
cam ereveyi indirmek
* etraf kr p dkmek, her eyi paralayp datmak.
cam z
* Manda, su s r, km.
cami
* Mslmanlarn hep birlikte namaz klmak iin topland klar yer.
cami
* Toplayan, bir araya getiren.
* ine alan, iinde bulunduran.
cami y k lm , ama mihrab yerinde
* yaland hlde gzellii bozulmam (kadn).
camia
* Topluluk, zmre.
camit
* Cansz.
* Donmu.
camlama
* Camlamak ii.
camlamak
* Cam geirmek, cam takmak.
camlanma
* Camlanmak ii.
camlanmak
* Cam taklmak.
camlama
* Camlamak ii.
camlamak
* Cama benzer duruma gelmek.
camlatma
* Camlatmak ii.
camlatmak
* Cam taktrmak.
caml
* Cam taklm, cam geirilmi, cam olan.
caml kk
* Saraylarda veya bahelerde souktan korunmak iin camla rtlm oda, salon.
caml k
* Caml ereve ile blnm yer.
* iek, sebze gibi bitkileri d etkenlerden korumak iin yaplm kk limonluk, camekn.
cams
* Cam gibi saydam, cama benzer.
* Yerin iinden yze kan erimi s cak maddelerin, souma sras nda billrlamay p biimsiz olarak
katlam durumu.
camsz
* Cam olmayan.
can
* nsan ve hayvanlarda yaamay salad na ve lmle vcuttan ayr ldna inanlan madde d varlk.
* Yaama, hayat.
* G, dirlik.
* Kii, birey.
* nsann kendi varl, z.
* Gnl.
* Bektalik ve Mevlevlikte tarikat kardei.
* Yaknl k duygusu belirten bir seslenme sz.
* ok iten, sevimli, sevilen, irin.
can ac s
* Vcudun herhangi bir yerinde duyulan iddetli ac .
can alacak nokta (veya yer)
* bir eyin en nemli yeri.
can al c
* En nemli, en arp c.
* Azrail.
can al p can vermek
* lm s knts ve ac s iinde bunalmak.
can arkada
* Bkz. can dostu.
can atmak
can ba stne
* istenilen eyin byk bir memnunlukla yaplaca n anlatr.
can bana s ramak
* ok korkmak.
can bay lmak
* i gemek, takatsizlik gstermek.
can beraber
* ok sevgili.
can beslemek
* kaygszca yiyip iip rahat na bakmak.
* bakasnn yiyeceini, ieceini salamak.
can boazdan gelir (veya geer)
* insan yiyeceine nem vererek glenebilir veya yemeden yaamak mmkn deildir.
can borcunu demek
* lmek.
can bunalt s
* Ar znt sebebiyle cann s k lma, bunalma hli.
can cana, ba baa
* herkesin kendi can nn, kendi ba nn kaygsna dt bir tehlike ann anlat r.
* birbirini seven iki kii bir arada yaln z olarak.
can cier
* ok yakn, sk fk, pek iten (arkada).
can cier kuzu sarmas
* ili dl, candan, pek iten.
can cier olmak
* birbiriyle ok yakn arkada olmak.
can cmleden aziz
* insann kendisi herkesten nce gelir.
can abas
* varln kantlama amac yla a r gayret.
can eki mek
* lmek zere bulunmak.
* sona ermek, tkenmek, bitmek.
can eki mektense lmek yedir
* bir ite eitli sknt ve zntlerle karla p olaanst gayret harcamaktansa o iten vazgemek daha
iyidir.
can kmay nca (veya kmadan) huy kmaz
* insan alkanlklarndan, huylarndan vazgeirmek mmkn deildir.
can damar
* En nemli veya hassas nokta, bir eyin yaamas iin en nemli ara.
can damar na basmak
* bir iin en nemli yn zerinde durmak.
can dayanmamak
* bir ey karsnda insann dayan kll elden gitmek.
can derdinde olmak
* zor bir durumdan kurtulmaya almak.
can derdine dmek
* lm korkusuna kaplmak.
can direi
* Kemann iinde, alt ve st kapaklar arasnda dikili duran ubuk.
can dostu
* Pek iten dost.
can dman
* Ar dmanlk gden kimse, ldrmeyi bile dnen dman.
can erii
* Genellikle yeilken yenen sert, sulu bir tr erik.
can evi
* Yrein altndaki blge.
* En duyarl yer, yrek.
can evinden vurmak
* en etkileyici ynnden sald rmak.
can feda
* ok imrenilen iyi veya gzel eyler, davran lar karsnda sylenir, can kurban.
can gelmek
* canlanmak, glenmek.
can gzdesi
* Sevgili.
can havli
* lm korkusu.
can havli ile...
* lm korkusundan doan gl bir tepki ile.
can kalmamak
* bitkin bir duruma gelmek, gc tkenmek.
can kaygs na dmek
* her eyden vazgeip sadece kendi hayatn koruma veya kurtarma abasnda olmak.
can korkusu
* Bkz. can havli.
can korkusu
* lm korkusu.
can kula
* ok yakn dost, srda.
can kula ile dinlemek
* byk bir dikkatle dinlemek.
can kurban
* Can feda.
can kuu
* Ruh.
can noktas
* En nemli husus, vurgulanmas gereken yer.
can olmak
* sevimli, ho grnmek.
can pahasna
* cann vererek veya tehlikeye koyarak.
can pazar
* Herkesin kendi cann n kaygsna dt ve kendini kurtarmaya alt bir durum.
can sal
* nsann sa ve sal kl olmas.
can sevecek bir ey
* hoa gidecek bir ey.
can skc
* znt yaratan, zc.
can sknts
* yaplacak bir i olmamaktan ve hibir eyle oyalanma imkn bulunamad iin duyulan tedirginlik,
bunalm.
can skmak
* b kk nlk vermek.
can sohbeti
* tenlikle konuan ok yakn dostlar bir arada syleip dertleme.
can tahtas
* Gs kemii.
can vermek
* lmek.
* ruha g vermek.
* canlanmasna yol amak.
* bir eyi ok istemek.
can yakmak
* zulmetmek, eziyet etmek.
* bir kimseyi byk zarar ve ziyana sokmak.
* zmek, ac vermek.
can yelei
* Bkz. cankurtaran yelei.
can yolda
* Yaln zl ktan kurtulmak iin birlikte yaanlan (kimse vb.).
cana
* Sevgiliye hitap sz.
cana can katmak
* yaama gcn artrmak.
cana kymak
* ldrmek.
cana minnet saymak (veya bilmek)
* bir ltuf olarak kabul etmek.
cana yakn
* Sevimli.
cana yaknlk
* Cana yak n olma durumu.
canan
* Gnlden sevilen, gnl verilmi olan kadn, sevgili.
* (tasavvufta) Tanr.
canavar
* Masallarda sz geen yaban, yrt c hayvan.
* Kurt, domuz gibi cana k yan yaban hayvan.
* Haar, yaramaz ocuk.
* Ac masz, kt ruhlu, zalim (kimse).
* Kpek bal.
canavar dd
* Ta tlarda bulunan, tiz ses karan alet.
* Ac ac ses karan ve uzaklara kadar tehlike iareti vermek iin kullanlan ddk.
canavar gibi
* iri yar, sald rgan.
* ok fazla.
canavar kesilmek
* h r nlamak, canavar gibi olmak.
canavar otu
* Canavar otugiller familyas nn rnek trlerinden olan ve kenevirle ttn kklerinin asalaklarndan biri
saylan iekli bitki (Orobanche ramosa).
canavar otugiller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, tarm bitkilerine zarar veren asalak bir bitki familyas.
canavarca
* Canavar gibi, canavara uygun den biimde.
canavarlama
* Canavarlamak ii.
canavarlamak
* Canavar gibi davranmak.
* Korkun, rktc bir durum almak.
canavarlk
* Canavar gibi davranma.
canca z
* Cancaz m sznde sevgi ve teklifsizlik; canca z isterse deyiminde ise nemsemezlik anlatr.
candan
* ten, yrekten, gnlden, samim.
* tenlikle, istekle, ilgiyle.
candan candan
* tenlikli bir biimde.
candan gemek
* lmek.
candan yrekten
* itenlikle.
candanlk
* Candan olma durumu.
candarma
* Jandarma.
canfes
* zerinde desen bulunmayan, ince dokunmu, parlak, tok, ipekli kuma.
* Bu kumatan yaplm.
canfes gibi yaprak
* (asma ve dut yapraklar iin) ince, taze ve sinirsiz yaprak.
canfeza
* Trk mziinde ok az kullan lm bir birleik makam.
cangl
* Bkz. cengel.
* Karkl k, kargaa.
cangl cungul
* Hayvanlara taklan anlar n veya baka maden eyann kard kaba sesleri anlat r.
* Bu biimdeki grlt.
canhra
* Yrek paralayan, kulak trmalayan, ac, tyler rpertici.
can acmak
* arpma, vurma vb. sonucu ac duymak.
* zlmek, rahatsz olmak.
can azna (veya boazna) gelmek
* byk bir tehlike karsnda lecekmi gibi bir korkuya kaplmak.
* ar duygulanmak, ok heyecanlanmak.
can burnuna (veya burnundan) gelmek
* bir ey yaparken ok zorluk ekmek.
can burnunda olmak
* ok yorgun ve bezgin olmak.
can cana lmek
* bakasna yaplacak eyi kendine yaplacak gibi dnmek.
can canna (veya iine) s mamak
* sabrszl k gstermek, tahamml etmemek.
can cebinde
* zayf ahlkl kimse.
can cehenneme
* sevilmeyen bir kimse iin duyulan fke ve nefreti bildirir.
can ekilmek
* (vcudun herhangi bir organ iin) canll azal r gibi olmak.
* ii ezilmek.
can ekmek
* bir eyi istemek, istek duymak, arzulamak.
can kas ca!
* "byk zarara veya ktle uras n, perian olsun, lsn" anlamlarnda kullanlan bir ilenme sz.
can kmak
* ok yorulmak veya ok zorluk ekmek.
* lmek.
* ok ypranmak.
can ksn!
* "lsn, gebersin" anlam nda bir ilenme sz.
can gelip gitmek
* ayl p bay lmak.
* mit ve mitsizlik arasnda kalp heyecanlanmak.
can gelmek
* yeniden canlanmak, can yerine gelmek.
can gibi sevmek
* ok gl bir sevgiyle balanmak.
can gitmek
* zen gsterilen, ok sevilen bir eye zarar gelecek diye kayglanmak.
can gnlden (veya can yrekten)
* itenlikle, ok isteyerek.
can ile oynamak
* tehlikeli ilerle uramak.
can ile uramak
* ar hasta olmak, lm deinde can ekimek.
* byk s k ntya dmek.
can istemek
* heves duymak.
can isterse
* (olumsuz bir cevap kar s nda) "kabul etmezse etmesin!" anlam nda kullanlr.
can pek
* Ac ya, sknt ya kar dayankl.
can sa olsun!
* zlmeye gerek olmadn kar tarafa bildirmek iin kullanl r.
can sklmak
* ii s k lmak, yapacak bir ii olmamaktan tedirginlik duymak.
* keyfi kamak.
* yar zlmek, yar fkelenmek.
can skkn
* keyfi kam.
can tatl
* S knt ya ve ac ya katlanmak istemeyen.
can tez
* Beklemeye dayanamayan, sabrsz.
can yanan eek attan yrk olur
* zarara veya ktle urayan kimse ac s n karmak iin ar aba harcar.
can yanmak
* ok ac duymak.
* ac bir deneme geirmek; bir ite zarar grmek.
can yerine gelmek
* yorgunluu gemek; saln , gcn kazanmak.
can yok mu?
* birinin katland sknty bakalarna rnek gstermek iin sylenir.
can yrekten
* Bkz. can gnlden.
canm cierim
* iten bir sevgi seslenii.
canm dese, canm ks n diyor sanmak
* birinin en gnl okay c szleri bile kendisine dokunmak, batmak.
canm!
* honutsuzluk anlatr.
* sevgi seslenii olarak kullan lr.
* (ca:nm) ok gzel, ok deer verilen.
canm sokakta bulmadm
* tehlikeye veya herhangi bir s k ntya katlanmaya hi niyetim yok.
canmn ii
* efkat veya sevgi seslenii.
cann isterse!
* "dilediin gibi olsun, sen bilirsin, bana gre hava ho" anlam nda kullanlr.
canna acmamak
* kendini dnmeden, kendine bakmadan yaamak.
canna demek
* ok holanmak.
* ruhu ad olmak.
canna dkn
* kendine iyi bakan, kendini koruyan.
canna ezan okumak
* bir kimsenin hakkndan gelmek, ldrmek.
canna gemek, canna ilemek (veya can na kr etmek)
* ok etkilemek.
canna kasdetmek
* intihara kalkmak.
* birini ldrmeye hazrlanmak.
canna k ymak
* acmadan ldrmek.
* kendini ldrmek.
* gcnden fazla i grerek ar derecede kendini yormak.
canna minnet
* beklenilmeyen iyi bir durumla kar lanca duyulan memnunluu anlatmak iin sylenir.
canna okumak
* berbat ve perian etmek.
canna rahmet
* "Alllah rahmetini esirgemesin" anlamnda kullan lr.
canna susamak
* lmek istemek.
* birini ldrmeyi istemek.
canna tak demek (veya etmek)
* dayanamaz duruma gelmek, sabr kalmamak.
canna tkrdmn (veya frdmn)
* kzgnlk ve fke belirtir.
canna yandm (veya yandmn)
* sevgi, hayranlk veya fke gibi trl duygular anlatr.
canna yetmek
* katlanamayacak duruma gelmek, bezmek, b kmak.
canndan bezmek (veya bkmak, usanmak)
* lm gze alacak kadar sknt iinde olmak.
canndan gemek
* lmek iin hazr olmak.
cann (bir yere) dar atmak
* bir tehlikeden glkle kurtularak bir yere s nmak.
cann actmak
* birine ac vermek.
cann almak
* (Tanr) ldrmek.
* cann verdirecek kadar memnun etmek.
* sknt ya sokmak.
cann ba lamak
* ldrlmesi gerekirken vazgemek.
cann burnundan getirmek
* ok yormak, fazla alt rmak.
cann cehenneme gndermek (veya yollamak)
* ldrmek.
cann karmak
* h rpalamak, ok yormak, yprandrmak.
cann diine almak (veya takmak)
* her tehlikeyi gze alarak ie girimek.
cann s kmak
* keyfini bozmak, neesini ka rmak.
cann sokakta bulmak
* sal korumak gerektiini anlatan bir sz.
cann vermek
* kendini feda etmek.
* hibir ey esirgememek.
* bir eye ok dkn olmak, ok sevmek.
cann yakmak
* ac verecek biimde cezalandrmak.
* bir kimseyi, ok s k nt ve zarara sokmak.
cannn derdine dmek
* canndan baka bir ey dnemeyecek kadar skntda olmak.
cannn iine sokaca gelmek
* ok holanmak, ok sevmek.
cani
* Cinayet ilemi olan kimse, k yac .
canice
* Cani gibi, caniye yakr (biimde).
canilik
* Cani olma durumu.
canip
* Yan, taraf.
caniyane
* Cani gibi, canice.
cankurtaran
* Hastahane veya kliniklere hasta veya yaral ta maya zg ara, amblns.
* Havuz veya pljda yzme bilmeyenleri uyaran, tehlikeden koruyan ve onlar kurtaran kimse.
cankurtaran an
* Tipili veya sisli havalarda s nacak veya ynelecek yeri yolculara, gemilere belli etmek iin kullan lan an
(veya ddk).
cankurtaran dd
* Cankurtaran an.
cankurtaran gemisi
* Karaya oturan, yanan veya batma tehlikesi ile kar karya kalan gemileri kurtarmaya yarayan gemi.
cankurtaran kulbesi
* Da geitlerinde tipiden veya souktan korunmak icin s nak olarak yap lm kulbe.
cankurtaran sal
* Deniz kazalar nda kullan lmak zere gemilerde bulundurulan sal.
cankurtaran sandal
* Deniz kazalar nda veya gemi batmak zere iken insanlar kurtarmaya yarayan motorlu, krekli sandal,
filika.
cankurtaran simidi
* Suda boulma tehlikesine kar kullanlan ve sudan hafif maddelerden, byk simit veya yelek biiminde
yaplm ara.
cankurtaran amandras
* Denize denlerin kolayca belirlenip kurtarlmalar iin denize b raklan ve kazaya urayanlarn bulup
kendilerini gstermeleri iin kullan lan, parlak renkli, fosforlu amand ra.
cankurtaran yelei
* Yelek biiminde yaplm cankurtaran arac.
cankurtaran yok mu!
* lm tehlikesi karsnda yardm isteme sz.
cankurtaranl k
* Cankurtaran olma durumu.
canla bala
* Seve seve her trl yorgunluu gze alarak, var gcyle.
canlandrc
* Canll k veren, canll k kazand ran.
* Bir canl resim veya ema filmi iin hareketlilii salayan tek tek resimleri yapan sanat.
canlandrcl k
* Canland rc olma durumu.
canlandrlma
* Canland rlmak ii.
canlandrlmak
* Canland rmak iine konu olmak.
canlandrm
* Ortada kalan kalntlarna gre bir eserin ana tasarsna uygun olarak yeniden izimi.
canlandrma
* Canland rmak ii.
* Tek tek resimleri veya hareketsiz cisimleri gsterim sras nda hareket duygusu verebilecek biimde
dzenleme ve filme aktarma ii.
* Kiiletirme.
* Gemi bir olayn gelimesini ve sonucunu ayn biimde yanstarak sunma.
canlandrmak
* Canlanmasn salamak, canlanmasna yol amak.
* Yaatmak, (birinin) k lna girmek.
* Younluk, etkinlik kazand rmak.
* Canll k, tazelik, dirilik getirmek.
canlanma
* Canlanmak ii.
canlanmak
* Gc artmak, diri duruma gelmek.
* Etkinlii artmak, hareketlilik kazanmak.
* Depremek.
* Gemite yaanan bir olay veya durum yeniden hat rlanmak.
canl
* Can olan, diri, yaayan.
* Gl, etkili, hareketli, hayat dolu.
* Yaayp yer deitirebilen yarat k, hayvan.
canl canl
* Diri diri, henz lmemi.
* Heyecanla.
canl cenaze
* ok zayf, bir deri bir kemik kalm kimse.
canl model
* Figrlerle ssl veya heykeltral kta yararlan lan kad n veya erkek.
canl mzik
* Gazino, lokal vb. yerlerde yemek s rasnda bir veya birka mzisyenin alg ve sesleri ile paralar
seslendirmesi.
canl zdekilik
* Evrenin temeli olarak dnlen maddenin canl olduunu savunan doktrin, hilozoizm.
canl resim
* Bir hareketi paralar na ayr p bunlarn elle yap lan resimlerinin al cyla tek tek evrilmesine dayanan ve
gsterimde srekli bir hareketi ortaya koyan film teknii.
canl yayn
* (televizyon ve radyo iin) Daha nceden herhangi bir gere zerine tespit edilmemi, al cyla tespit edildii
anda yap lan yayn.
canlc lk
* Olup bitenin ruhlar alannn gizli glerince ynetildiine inanan ilkel anlay, animizm.
* Bamsz bir ruh varl n insanda ve doa nesnelerinde yerleik olduuna inanan ilkel din gr.
* Tek ve ayn ruhun fikr ve organik hayatn ilkesi olduunu ileri sren reti.
* ocukta bir dnce biimi olarak btn cisimlerin canl olduuna inanma.
canll k
* Canl olma durumu.
* Neelilik, hareketlilik.
cans z
* Cann yitirmi, lm.
* Gsz, mecalsiz.
* lgi uyandrmayan, snk.
* Durgun.
* Canl olmayan (varl k), camit.
cans z cans z
* Cansz olarak, cansz gibi.
cans z dmek
* hastalk veya yorgunluk yznden bitkin bir duruma gelmek.
cans z hedef
* nsan ve hayvan d nda kalan hedef.
cans zlama
* Canszlamak ii.
cans zlamak
* Cansz duruma gelmek.
cans zlatrma
* Canszlatrmak ii.
cans zlatrmak
* Cansz duruma getirmek.
* Bir diin canl dokusunu yok etmek.
cans zlk
* Cansz olma durumu.
* Hareketsizlik.
cansiparane
* Cann verircesine, zveriyle.
cantiyane
* Kantiyane.
capcanl
* ok canl (bir biimde).
car
* ar, telll ile duyurma; iln.
* Tehlike durumu, imdat, yardm.
car
* Baz yerlerde kadnlarn kollar na rttkleri veya boydan boya rtndkleri araf, zar.
car car
* ok ve yksek sesle, grltl bir biimde (konuma).
car etmek
* nara atmak, haykrmak; iln etmek.
carcar
* Geveze, yaygarac.
carcur
* Bkz. arjr.
carcur
* "Geliigzel konumak" anlam na gelen carcur etmek deyiminde geer.
carcur
* Fermuar.
cari
* Akan.
* Olagelen, geen, yrrlkte olan.
cari hesap
* ki taraf arasnda srp giden alacak verecek ilemlerinin tutulan hesab.
cari masraf
* Belirli bir dnemde yaplan harcamalar.
cari para
* Geerli olan, yrrlkte bulunan para.
cari cret
* gc piyasasnda i gcnn, arz ve talebe gre belirlenen fiyat .
cariye
* Yabanc lkelerden karlp zgrlkten yoksun edilen, al np satlabilen, her konuda efendisinin
isteklerine bal bulunan gen kadn, halay k.
cariyelik
* Cariye olma durumu.
cariyelik etmek
* cariye gibi hizmet etmek.
cariyeniz (veya cariyeleri)
* eskiden, sz sylenen kimseye ar bir sayg gstermi olmak iin kadnlar taraf ndan "ben" zamiri yerine
kullanlrd.
* ayn maksatla gen kadnlardan sz edilirken onlar anlatan kelimelere bir unvan gibi getirilirdi.
carlama
* Carlamak ii.
carlamak
* Bararak konumak; ok sylemek.
* ln etmek, duyurmak; nara atmak, haykrmak.
carl
* Car (II) olan.
carsz
* Car (II) olmayan.
cart
* Sert bir ey yrtlrken kan ses.
cart cart tmek
* kendini beenmi bir davran la ve buyururcasna sz sylemek.
cart curt
* Gerekli gereksiz yerde sylenen, abart l sz.
cart curt etmek
* gz korkutmak veya vnmek amacyla abartl konumak.
cart kaba kt
* yksekten atana veya al ml bir tav r taknana kar sylenen hafifseme nlemi.
carta
* Yellenme.
cartadak
* Birdenbire ve grlt ile.
cartadan
* Cartadak.
cartay ekmek
* lmek.
cascavlak
* (ba iin) ok sasz, ok tysz, hi ty olmayan.
* r lplak, rtsz.
cascavlak kalmak
* btn imknlar elinden alnm olarak ortada kalmak.
casus
* Bir devletin veya bir kimsenin srlarn bakas nn hesabna renmeyi stne alan kimse, at.
casusluk
* Casus olma durumu, atlk.
casusluk etmek
* casus olarak almak.
cav
* Bkz. a (II).
cavalacoz
* Deersiz, nemsiz, derme atma.
cavla ekmek
* lmek.
cavlak
* plak, tysz.
cavlakl k
* Cavlak olma durumu, plaklk.
cavlama
* Cavlamak ii.
cavlamak
* Kavlamak, tyn dkmek, plak kalmak.
cavlamak
* lmek.
caydr c
* Kararndan, sznden dndrc.
caydr cl k
* Caydrc olma durumu.
caydr lmak
* Caymas salanmak, kararndan dndrlmek, vazgeirilmek.
caydr
* Caydrmak ii veya biimi.
caydrma
* Caydrmak ii.
caydrmak
* Caymas n salamak, kararndan dndrmek, vazgeirmek.
cayg n
* Vazgeip iin ardn brakan, dnek.
cayr cay r
* Bir cismin abuk ve iddetle yand n, yrt ldn anlatmak iin kullanl r.
* iddetli, etkili olarak.
cayrdama
* Cayrdamak ii.
cayrdamak
* (nesneler iin) Ses kararak yanmak veya yrtlmak.
cayrdatma
* Cayrdatmak ii.
cayrdatmak
* (nesneler iin) Sert, uzun, grltl ses kartmak.
cayrt
* iddetli yanma, yrt lma sesi, grlt.
cayrt vermek
* grlt ile gzda vermek.
cayrt y basmak (veya cay rt koparmak)
* birdenbire ba rp armaya balamak.
cay
* Caymak ii veya biimi.
cayma
* Caymak ii.
caymak
* Sznden, kararndan dnmek, vazgemek.
caz
* Balangta Kuzey Amerika zencilerinin mzii iken sonralar btn dnyada benimsenen bir mzik tr.
* Caz mzii alan orkestra.
caz takm
* Caz mzii alan orkestrann btn alglar.
cazbant
* Caz mzii alan orkestra.
cazc
* Caz mzii alan veya besteleyen kimse.
cazcl k
* Cazc nn ii veya meslei.
cazg r
* Greecek olan pehlivanlar yksek sesle izleyicilere tantan ve dualarn okuyarak onlar alana sren kimse.
* Fitneci.
cazg rlk
* Cazgr olma durumu.
cazr caz r
* (bir cismin kaynama ve yanmasn belirtirken) Gl ve sesli olarak.
cazrdama
* Cazrdamak ii.
cazrdamak
* Caz diye ses karmak.
cazrdatma
* Cazrdatmak ii.
cazrdatmak
* Cazrdamasna yol amak.
cazrt
* Cazrdama sesi.
cazibe
* Al m, almll k, ekicilik, albeni.
* ekim.
cazibe kanunu
* Yer ekimini belirten kurallar btn.
cazibedar
* ekicilii olma, al ml.
cazibeleme
* Cazibelemek durumu.
cazibelemek
* ekici, al ml duruma gelmek.
cazibeletirmek
* ekici, al ml duruma getirmek.
cazibeli
* ekici, al ml, albenili.
* nemli, arl olan.
cazibesiz
* ekici olmayan, al msz.
cazip
* lgi uyandran, ekici, elverili.
cazipleme
* Caziplemek durumu.
caziplemek
* Cazip duruma gelmek.
cazipletirme
* Cazipletirmek durumu.
cazipletirmek
* Cazip duruma getirmek.
cazipli
* ekici, al ml, albenili.
caziplik
* Cazip olma durumu.
cazl
* Caz olan.
cazs z
* Caz olmayan.
cazur cazur
* Bkz. cazr caz r.
Cb
* Kolombiyum'un ksaltmas.
cc
* Kemann s rt ve gs tahtasn iki yanndan C harfi biiminde enten oyuklar.
Cd
* Kadmiyum'un ksaltmas.
CD
* Yabanc devlet eliliklerine ait arabalar n plkalarnda kullan lan k saltma.
Ce
* Seryum'un ksaltmas.
ce
* Trk alfabesinin nc harfinin ad.
ce
* Kucak ocuklarn , bebekleri elendirmek iin karlan ses.
-ce
* Bkz. -ca / -ce (I).
-ce
* Bkz. -ca / -ce (II).
ce demeye mi geldin?
* "Bu kadar az oturmaya m geldin?" anlamnda kullanl r.
cebbar
* Zorlayc , zorba.
* Kudret sahibi, Tanr .
* Gkyznn gneyinde bulunan bir yldz kmesi.
* Becerikli, ak gz (kad n).
cebe
* Zrh.
* Silh.
cebeci
* Yenieri ordusunda silh yapan, onaran ve bakm ile grevli bulunan; savata ordunun silh ve
cephanesini ulatran yaya kapkulu ocaklar ndan bir sn f asker.
cebel
* Da.
* Sahipsiz, bo toprak.
* Ekilmemi tarla, ekime elverili olmayan yer.
cebeli
* Osmanl mparatorluu dneminde, sava srasnda tmar, zeamet sahiplerinin dirlikleri oranna gre
yanlar nda gtrmekle ykml bulunduklar atl asker.
* Ayn dnemde illerdeki atl inzibat kuvveti.
cebelleme
* Cebellemek ii.
cebellemek
* Uramak, ekimek; tartmak, mnakaa etmek.
cebellezi
* Hakk olmayan bir eyi kendisine mal edip cebine koyma, cebine indirme.
cebellezi etmek
* cebine indirmek.
ceberut
* Tanr'n n her eyin stnde olan kudreti.
* (tasavvufta) Allah'a varmann nc basama .
* ("byk kudret" anlamndan kayarak) Merhametsizlik, zorbalk.
* Ac masz, merhametsiz, zorba.
cebi delik
* Tutumlu olmayan (kimse), savurgan.
cebi delik (kimse)
* para tutmayan, zrt, parasz.
cebi para grmek
* paras yokken para kazanmaya balamak.
cebin
* Korkak.
* Al n, yz.
cebinden karmak
* ondan ok stn olmak.
cebine indirmek (veya atmak)
* (para iin) hakk olmad hlde kendine mal etmek.
cebini doldurmak
* karlat elverili durumlardan yararlanarak bol para kazanmak.
cebir
* Zor, zorlay .
cebir
* Art ve eksi gerek say larla, bunlarn yerini tutan harfler yardmyla nicelikler arasnda genel balantlar
kuran matematik kolu.
cebir kullanmak
* bir ii yaptrmak iin zora bavurmak.
cebire
* Kr k kemikleri yerinde tutmak iin kullanlan tahta, mukavva veya tenekeden yap lm, zeri bezle
kaplanan levha, syek, koaptr.
cebirsel
* Cebirle ilgili.
cebirsel deyim
* Bilinen veya bilinmeyen byklk lleri zerinde, bunlara bal bir byklk lsn karmak iin
gerekli i lemleri gsteren ve birbirine cebirsel iaretlerle balanan harf ve say lar btn.
cebirsel forml
* Cebirsel deyim.
cebirsel ifade
* Cebirsel deyim.
cebren
* Zorla, zor kullanarak, zoraki.
cebretme
* Cebretmek ii.
cebretmek
* Zorlamak.
cebr
* Zorla yaplan; zor kullanlarak yaptrlan.
cebr yry
* Bir yere kuvvet yetitirmek veya dmandan nce varmak iin yaplan sk yry.
cebrinefs
* Kendini zorlama, kendini tutma.
cebriye
* Yazgc lk, kadercilik, fatalizm.
ceddine lnet (veya yedi ceddine lnet!)
* "soyun sopunla birlikte Tanr cezan z versin!" anlamnda ilenme bildiren sz.
ceddine rahmet!
* "aferin, bravo" veya "Tanr senden raz olsun" anlam nda kullanlr.
Ced
* Olak burcu.
cedit
* Yeni.
cedre
* Guatr, gua.
cefa
* Byk s k nt, zg, eziyet.
cefa ekmek (veya grmek)
* znt, sknt ekmek.
cefa etmek
* zmek, eziyet etmek.
cefakr
* Cefal.
cefake
* Cefa eken, cefal, s k ntya katlanan.
cefal
* S knt ya, eziyete katlanm veya katlanan.
cefaya katlanmak
* sknt veya znty sabrla kar lay p tahamml etmek.
ceffelkalem
* Hi dnp tanmadan, bir rpda.
cehalet
* Bilgisizlik, bilmezlik.
cehdetme
* Cehdetmek ii.
cehdetmek
* alp abalamak.
cehennem
* Din inanlara gre, ktlk yapanlarn ldkten sonra ceza grecekleri yer, tamu.
* ok skntl yer.
cehennem azab
* Cehennemde uranlacana inanlan ceza.
* ok byk sknt, eziyet.
cehennem gibi
* ok s cak.
cehennem hayat
* Byk s k nt ve zntlerle dolu yaay.
cehennem kt
* Cehennemde yanmaya yarar kimse.
cehennem ol
* defol!.
cehennem olmak
* defolmak.
cehennem ta
* Gmn nitrik asitte ergitilmesiyle elde edilen, havaya dayankl, kta bozulmayan beyaz kristal.
cehennem zebanisi
* Zalim, ac masz kimse.
cehenneme kadar yolu var
* "defolsun, istedii yere kadar gitsin, korkum yoktur" anlam nda svme.
cehennem
* Cehennemle ilgili.
* zc, yak c, cehennem gibi.
cehennemi boylamak
* (sevilmeyen kimse iin) lmek.
cehennemin buca (veya dibi)
* ok uzak yer.
cehennemin dibine gitmek
* (kzlan kimse iin) defolup gitmek.
cehennemleme
* Cehennemlemek durumu.
cehennemlemek
* Cehenneme dnmek.
* Ar znt ve sknt ekilen yer hlini almak.
cehennemlik
* ldkten sonra yerinin cehennem olaca san lan, cehenneme lyk (kimse).
* Hamamn oca , klhan.
* Modern ekmek frnlarnda atein bulunduu en scak blm.
cehil
* Bilgisizlik, bilmezlik.
cehre
* Pamuk, yn, ipek gibi eyleri eirip iplik durumuna getirmeye yarar ara, i.
cehri
* Kk boyasgillerden, meyve, kabuk veya odunundan gzel k rmz renk elde edilen bir kk (Rhamnus
infectorius).
ceht
* aba, abalama.
-cek
* Bkz. -cak / -cek.
ceket
* Erkeklerin ve kadnlarn giydii, genellikle nden dmeli, kalay rten, kollu giysi.
ceketatay
* Bkz. Jaketatay.
celdet
* Yiitlik, kahramanl k.
cell
* Byklk, ululuk.
* fke, kzgnl k.
Cell
* lk olarak Yavuz Sultan Selim dneminde ortaya k p devlete isyan eden Bozoklu Dervi Cell'in
adamlarna ve ondan yana olanlara, sonralar da treyen btn ek yaya verilen ad.
Celllik
* Cell olma durumu.
celllenme
* Celllenmek ii.
celllenmek
* fkelenmek, kzmak.
cellli
* Sert ve fkeli (kimse).
* Hrn, cokun.
celllice
* Cellli gibi, cellliye benzer.
celbe
* Avc antas.
celep
* Koyun, kei, s r gibi kesilecek hayvanlarn ticaretini yapan kimse.
* Topkap, Galata, brahim Paa ve Edirne saraylar na alnp trl devlet hizmetleri iin aday olarak
yetitirilen gen.
celeplik
* Koyun, kei, s r gibi kesilecek hayvanlarn ticaretini yapma ii.
cel
* A k, aikr.
* Parlak, cill .
cel yaz
* (Arap harfleriyle) Uzaktan okunacak biimde istif edilmi iri sls levha yaz s .
celil
* ok byk, ulu.
* Tanr'n n sfatlarndan biri.
cellt
* lm cezasna arpt rlanlar ldrmekle grevli olan kimse.
* Ac masz, kat yrekli, kolaylkla su ileyen, zalim.
cellt gibi
* acmas z.
celltl k
* Celldn grevi.
* Kat yreklilik, zalimlik.
celp
* Getirtme, kendi zerine ekme.
* Mahkeme tarafndan dava edene, edilene veya tanklara gnderilen ar belgesi.
* Askerlik devini yapmaya arma.
celp etmek
* kendine ekmek.
* getirmek.
celp kd
* ar kd, ar belgesi, celpname.
celpname
* Celp kd , ar belgesi.
celse
* Oturum.
celseyi amak
* oturumu amak.
celseyi tatil etmek
* oturuma ara vermek.
cemaat
* Bir imama uyup namaz klan kiiler.
* nsan kalabal.
* Bir dinden veya bir soydan olanlarn topluluu.
cemaat ne kadar ok olsa (veya cami ne kadar byk olsa) imam gene bildiini okur
* bir yetkili kimse, evresindekilerin dncesi ne olursa olsun kendi istediini yapmaya alr.
cemaate uymak
* iinde bulunulan bir toplulua uyarak davranmak.
cemaatimslimin
* Mslman halk.
cemaatle namaz klmak
* imama uyarak namaz klmak.
cemaatleme
* Cemaatlemek ii veya durumu.
cemaatlemek
* Cemaat hline gelmek.
cemaatli
* Cemaati olan.
cemaatsiz
* Cemaati olmayan.
cemaatsizlik
* Cemaatsiz olma durumu.
cemadat
* Canszlar, cans z varlklar.
cemal
* Yz gzellii.
cem'an
* Toplayarak, toplam olarak, hepsi.
cem'an yekn
* Toplam olarak, hepsinin tamam .
cemaziylh r
* Ay takviminin altnc ay , kk tvbe ay.
cemaziylevvel
* Ay takviminin beinci ay, byk tvbe ay.
cemaziylevvelini bilmek
* bir kimsenin herkese bilinmeyen, gemiteki kt bir ynn veya kt durumunu bilmek.
cembiye
* Bir eit eri kama, haner.
cembiyeli
* Cembiyesi olan.
cembiyesiz
* Cembiyesi olmayan.
cemetme
* Cemetmek ii.
cemetmek
* Toplamak, bir araya getirmek.
cemi
* Btn, hep, (bir eyin) hepsi, (bir eyin) tm.
* Toplama.
* Toplama.
* oul, okluk.
cemil
* (erkek iin) Gzel.
* Tanr'n n sfatlarndan biri.
cemile
* (kadn iin) Gzel.
* Gnl al c davran.
cemilendirme
* oullandrma ii.
cemilendirmek
* oullandrmak, okluk hline getirmek.
cemilenme
* oullanma i i.
cemilenmek
* oullanmak.
cemiyet
* Dernek.
* Topluluk, toplum.
* Dn.
* Birbirine uygun veya zt anlaml kelimeleri tenasp veya tezat sanatlar yoluyla bir araya getirme.
* Bir olay veya kiiyi kutlama amacyla bir araya gelen topluluk.
cemiyetli
* Cemiyet iinde geen, derli toplu, dan k olmayan.
cemre
* ubat aynda birer hafta aral klarla nce havada, sonra suda ve en sonra toprakta olutuu san lan scakl k
ykselii.
cemre dmek
* scakl k ykselii o hafta iindeki gnde balamak.
cenabet
* Cnp.
* Pis, kt, holan lmayan kimse veya ey.
Cenabhak
* Allah, Tanr .
cenah
* Ku kanad.
* Kol, paz .
* Yan, taraf.
* Sava dzenindeki ordunun iki yanndan her biri.
cenap
* Sayg, onur ve byklk anlamyla kullan lr.
cenaze
* Kefenlenip tabuta konmu, gmlmeye hazrlanm insan ls.
* Cenaze treni.
cenaze alay
* ly kaldrma treni veya bu trende yer alan veya cenazeyi izleyen topluluk.
cenaze duas
* Cenaze defnedilirken okunan dua.
cenaze gibi
* benzi sararm.
cenaze levazmat
* lnn kefenlenmesi sras nda gerekli olan malzemeler.
cenaze merasimi
* Cenaze treni.
cenaze namaz
* Cenaze gmlmeden nce musalla ta nn stne konan tabutun nnde k lnan namaz.
cenaze treni
* Cenaze namaz ndan mezara kadar yaplan din tren.
cenazeyi kald rmak
* ly gmmek zere gtrmek; gmmek.
cenbiye
* Az eri bir tr Arap b a .
cendere
* Bir eyi skmak, ezmek gibi i lerde kullan lan mekanizma, pres.
* Manev bask.
cendereleme
* Cenderelemek ii.
cenderelemek
* Manev bask altnda mcadele etmek.
cendereye sokmak
* manev bask alt na almak.
Cenevizli
* Ceneviz (bugnk Cenova ehri) Cumhuriyeti halkndan olan kimse.
cengver
* Sava.
* yi dven, dv, savakan, vurukan.
cengverce
* Cengvere yak r biimde.
cengverlik
* Saval k, savakanl k, dvlk.
cengel
* Otlarla ve sk aalarla rtl geni Hindistan ormanlarna verilen ad.
cenin
* Ana rahminde doma zaman n tamamlayamam veya vaktinden nce dm ocuk.
ceninisakt
* Dk.
cenk
* Sava, kavga.
* Byk aba, ura, kavga; ekime.
cenk etmek
* savamak, mcadele etmek.
cenki
* Sava, kavgac.
cenkilik
* Cenki olma durumu.
cenkleme
* Cenklemek ii.
cenklemek
* Savamak.
* Atmak, ekimek, mnakaa etmek.
cennet
* Din inanlara gre, iyilik yapanlarn, gnahszlarn, ldkten sonra sonsuz bir mutlulua kavuacaklar
yer; umak (II).
* ok gzel, huzur veren yer.
cennet bal
* Cennet balgillerden, mavi yeil zemin zerine bakr rengi izgili tropikal bal k (Macropodus
viridiauratus).
cennet balgiller
* Kemikli balklar takmn n kefallar alt takm na giren bir familya.
cennet biberi
* Zencefilgillerden karabiber tadnda bir bitki.
cennet gibi
* gzel, bakml (yer).
cennet kuu
* Cennet kuugillerden, tyleri gzel renkli bir ku (Paradisea apoda).
* Gzel, alml kadn.
* Henz pek kkken len bebek.
cennet kuugiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn bir familyas .
cennet kz
* Yrei temiz ama budala denecek kadar saf kimse.
cennet taam
* Tad ok gzel olan yemek veya yiyecek.
cennete evirmek
* temiz, bak ml, gzel bir yer durumuna getirmek.
cennete dnmek
* gzel, rahat yaan lr, bakml bir yer durumuna gelmek.
cennetleme
* Cennetlemek durumu.
cennetlemek
* Cennet durumuna girmek.
* Cennetin gzellikleriyle donanmak.
cennetlik
* ldkten sonra yerinin cennet olacana inan lan (kimse).
* (lm kimse iin) Yeri cennet olan, cennetmekn.
cennetmekn
* Cennetlik.
centilmen
* yi arkadalk eden, saygl , grgl, kibar (erkek).
centilmence
* Centilmene yakr (bir biimde).
centilmenlik
* Centilmen olma durumu.
* Centilmene yakr davran.
centilmenlik antlamas
* Hukuk ve resm olmayan, ancak taraflarn karl kl gvenlerine dayanan szl antlama.
cenub
* Gneyle ilgili, gneye zg olan, gney.
cenup
* Gney.
cenuplu
* Gneyli.
cep
* Genellikle bir ey koymaya yarar, giysinin belli bir yeri a larak iine yerletirilen astardan yaplm torba
veya giysinin zerine konulan para ile yaplm yer.
* Belirtisiz isim tamlamas yapsnda, tamlayan grevinde "cebe s abilecek boyda" anlamn verir.
* Sava alannn bir yerinde dman n geriletilmesiyle ortaya kan taktik durum, kertme.
* Trafii kolaylatrmak iin yaya kaldrmlar nda veya yollarda yaplan cep biimindeki ta t yanama yeri.
* Kablosuz telefon.
cep defteri
* Cebe s abilecek byklkteki defter.
cep feneri
* Pille alan ve cepte tanan kk fener.
cep harl
* Bir kimseye ufak tefek gndelik harcamalar kar lamas iin verilen para.
cep harl n karmak
* gnlk masraf n kar layacak kadar kazan sahibi olmak.
cep kitab
* Cepte ta nacak, cebe girecek biimde kk kitap.
cep saati
* Cepte ta nan saat.
cep szl
* Cepte ta nabilecek ve gnlk ihtiyaca hemen cevap verebilecek kk szlk.
cep takvimi
* Cepte ta nabilecek kk boy takvim.
cep telefonu
* Cebe s abilecek kklkte olan, ta nabilir, kablosuz telefon.
cep televizyonu
* ok kk boyutlar olan veya cebe sabilecek kklkteki televizyon.
cepi
* Yankesici.
cepilik
* Yankesicilik.
cephane
* Ateli silhlarla atlmak iin haz rlanan her trl patlayc madde.
cephaneci
* Kara, deniz ve hava birliklerinde cephanelik grevlisi veya sorumlusu olan kimse.
cephanelik
* Cephanenin saklanmasna yarar kapal ve korunmu yer.
cephe
* (yaplarda) Yz, alna.
* zerinde sava n srd blge.
* Yan, yn, taraf.
* Belli bir dnce, istek evresinde salanan beraberlik.
cephe amak
* sava olmayan bir blgede, savaa haz rlanmak ve balamak.
cephe almak
* has m durumu taknmak, bir dnceye kar olmak, direnmek.
cephe gerisi
* Sava alannn gerisinde kalan blge.
cepheden cepheye komak
* durmadan, deiik cephelerde savamak, ylmak bilmemek.
cepheden hcuma gemek
* dola k yollara sapmadan, dorudan doruya konuyu ele alarak birine kar kmak veya mcadeleyi a ktan
aa yapmak.
cephelenme
* Cephelenmek ii.
cephelenmek
* Cephe oluturmak.
cepheleme
* Cephelemek ii.
cephelemek
* Bir dnce, bir istek evresinde birlik oluturmak.
cepheli
* Ynl, tarafl.
cepken
* Kollar yrtmal ve uzun, harla i lenmi bir tr k sa, yakasz st giysisi.
cepleme
* Ceplemek ii.
ceplemek
* Kazanmak, cebine indirmek.
cepten aramak
* bir kimseyi cep telefonundan aramak.
cepten vermek
* kendi kesesinden, kendi malndan demek.
cer
* ekme, srkleyerek gtrme.
cer hocas
* Tarada imaml k yaparak para ve erzak toplayan gen medrese rencisi.
cerahat
* rin.
* Yara.
cerahatlenme
* Cerahatlenmek ii.
cerahatlenmek
* (yara) rin toplamak.
cerahatli
* rin toplam , irinli.
cerahatsiz
* rin toplamam, irinsiz.
cerbeze
* Gzel konuma.
* Beceriklilik, girginlik.
* Kurnazlk, hilekrlk.
cerbezeli
* Girgin, kolaylkla ve inandr c sz syleyen, dilli.
cereme
* Bakas tarafndan yap lan veya kaza sonucu ortaya kan zarar deme.
ceremesini ekmek
* bakasnn yol at zarar demek.
ceren
* Ceylan.
cereyan
* Bir yne doru akma, ak, ak nt.
* Akm.
* Bir eyin gelime, olma durumu.
* Ayn eilimde olan, ayn gr paylaan kimselerin oluturduu hareket.
cereyan arpmak
* elektrik ak m na tutulup etkisinde kalmak.
cereyan etmek
* gemek, olmak, yap lmak.
cereyana kaplmak
* elektrik ak m yla arp lmak.
* suyun ak iinde kalp srklenmek.
* bir eilim, bir gr hareketi iinde yer almak.
cereyanda kalmak
* kapal bir yerde, karl kl ak pencere veya kap arasnda meydana gelen hava aknt s nda kal p tmek.
cereyanl
* Akntl .
* Akml.
cerh
* Yaralama.
* (bir dnce, inan, veya iddia iin) rtme.
cerh etmek
* yaralamak.
* rtmek.
ceride
* Gazete.
* Tutanak, kayt defteri.
* Svari kolu.
ceriha
* Yara.
cerime
* Cereme.
Cermen
* Bugnk Almanya'y, Bohemya ve Polonya'nn bat blmn kapsayan Cermanya'da M.. 3. yzyldan 9.
yzyla kadar oturan halk veya bu halktan olan kimse.
Cermen dilleri
* Kuzey Avrupa'da konuulan ve Hint-Avrupa dil ailesi iinde yer alan diller.
cermen mentee
* Bina kap lar ile pencerelere taklan ve yapraklar mentee uzunluunun yar s kadar olan, sactan k vrlarak
yaplm mentee.
Cermence
* Cermen dili.
cerrah
* Operatr.
* nemsiz yaralar iyiletiren kimse.
cerrah
* Cerrahlkla ilgili.
* Hekimliin, ameliyatla tedavi yapan dal.
cerrah mdahale
* Ameliyat.
cerrahlk
* Cerrah olma durumu veya cerrahn meslei.
cerrar
* ekici, srkleyici.
* Zorla para alan (kimse).
* Sava aralaryla donatlm kalabal k ordu.
* Dilenci.
cerre kmak
* (medreselerde okuyan softalar) para ve erzak toplamak iin belli aylarda kylere dal p imamlk veya
mezzinlik yapmak.
cesamet
* Byklk, irilik.
cesametli
* Kocaman, iri.
cesaret
* G veya tehlikeli bir ie giriirken kiinin kendinde bulduu gven; yreklilik, yiitlik, yrek ve gz
peklii.
* ekinmezlik, atlganl k.
cesaret almak (veya bulmak)
* herhangi bir durumdan, davrantan g almak.
cesaret etmek
* korkulmas gereken bir ie korkmadan girimek, gze almak.
cesaret gelmek
* ylgnl gitmek, yreklenmek.
cesaret gstermek
* yrekli davranmak.
cesaret vermek
* birinin ylgnl n gidermek, birini yreklendirmek.
cesarete gelmek
* ylgnl gitmek, yreklenmek.
cesaretini krmak
* yrekliliini gidermek, korkutmak.
cesaretini toplamak
* kendine gven duygusunu, yrekliliini ve at lganln bir araya getirmek.
cesaretlendirilme
* Cesaretlendirilmek ii, yreklendirilme.
cesaretlendirilmek
* Yreklendirilmek.
cesaretlendirme
* Cesaretlendirmek ii, yreklendirme, yiitlendirme.
cesaretlendirmek
* Yreklendirmek, yiitlendirmek, cesaret vermek.
cesaretlenme
* Cesaretlenmek ii, yreklenme, yiitlenme.
cesaretlenmek
* Ylgnl gitmek, yreklenmek, yiitlenmek.
cesaretli
* Hibir eyden korkusu olmayan, yrekli, yiit.
cesaretlilik
* Cesaretli olma durumu, yreklilik.
cesaretsiz
* Yreksiz.
* ekingen.
cesaretsizlik
* Cesaretsiz olma durumu, yreksizlik.
ceset
* l vcut, naa.
cesim
* Byk, iri, kocaman.
ceste
* "Azar azar", "ksm ksm" anlamndaki ceste ceste ikilemesinde geer.
ceste ceste
* Azar azar.
cesur
* Yrekli, cesaretli.
cesurane
* Cesaretle, yreklice, yiitesine.
cesurca
* Cesura yak an biimde, cesur gibi.
cesurluk
* Yreklilik, gz pek olma durumu.
* Atlganl k.
cet
* Dede, byk baba, ata.
cetbecet
* Atalardan beri, soyca.
cetvel
* Doru izgileri izmeye yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plstikten veya madenden yaplm ara,
izgilik.
* Liste, izelge.
* Ark, su kanal.
cevaben
* Cevap olarak, kar lk olarak.
cevab dikmek (veya dayamak, yapt rmak)
* kesin, ters ve karsndakinin beklemedii bir karl k vermek.
cevab
* Cevap niteliinde olan.
cevahir
* Elmas, yakut gibi deerli talar, mcevher.
cevahir yumurtlamak
* cevher yumurtlamak.
cevahirci
* Mcevher alp satan kimse, mcevherci.
cevap
* Bir soruya, bir istee, bir sz veya yazya verilen kar lk, yant.
cevap anahtar
* S navlarda sorulan sorular n zlm biimi.
cevap hakk
* Bir kimsenin ahsyla ilgili bas n yayn organlar nda kan haberlere karl k olarak ya dzeltme ya da cevap
verme hakk .
cevap k d
* S navlarda sorulan sorular n cevaplarn n bulunduu kt.
cevap vermek
* karl k olarak bildirmek veya sylemek.
* ihtiyac karlamak.
* iyi sonu vermek, iyi sonu alnmak.
cevaplama
* Cevaplamak ii.
cevaplamak
* Bir soruya, bir istee, bir sz veya yazya karl k vermek, yantlamak.
cevaplandrlma
* Cevapland rlmak ii, yantland rlma.
cevaplandrlmak
* Bir eyin cevab, kar l verilmek, yantlandr lmak.
cevaplandrma
* Cevapland rmak ii, yantlandrma.
cevaplandrmak
* Bir eyin cevabn, karl n vermek, yantlandrmak.
cevapl
* inde cevap bulunan, yan tl.
cevapl telgraf
* Cevabn n creti bir ey sorup cevap almak iin telgraf gnderen kimse tarafndan nceden denmi olan
telgraf tr.
cevapsz
* Cevab verilmemi, kar lks z, yantsz.
cevapsz brakmak
* karl nda herhangi bir cevap vermemek, bir tepki gstermemek.
cevaz
* zin, msaade.
cevaz vermek
* ho grmek, uygun bulmak.
ceveln
* Dolama, dolanma, gezinme, gezinti.
cevher
* Bir eyin z, maya, gevher.
* Deerli ss ta, mcevher.
* yi yetenek.
* Tz.
cevher yumurtlamak
* deerli szler sylediini sanarak samalayanlar iin alay yollu sylenir.
cevherli
* Cevheri olan.
cevhersiz
* Cevheri olmayan.
cevir
* Eziyet, cefa, zg.
ceviz
* Cevizgillerin rnek bitkisi olan, uzun mrl, gvdesi kal n, kerestesi deerli, yurdumuzda ok yetien aa
(Juglans regia).
* Bu aacn yal , niastal yemii, koz.
* Ceviz aac nn kerestesinden yaplm .
ceviz ii
* Cevizin kabuu k rldktan sonra kalan i.
ceviz krmak
* yanl tutum veya davranta bulunmak, hata yapmak.
cevizgiller
* rnei ceviz olan, tas z iki eneklilerden bir bitki familyas.
ceviz
* Cevizden yap lm veya cevizi and ran.
cevizli
* Cevizi olan, ceviz katlm .
cevizlik
* Ceviz aac nn ok olduu yer.
cevretme
* Cevretmek ii.
cevretmek
* Eziyet etmek.
cevval
* Davran lar abuk ve kesin olan.
cevvaliyet
* abukluk, hareketlilik.
cevv
* Atmosfer ile ilgili, atmosferik.
Cevza
* kizler burcu.
ceyln
* ift parmakllardan, boynuzlugiller familyas ndan, llerde yaayan, ok hzl koan, gzlerinin gzellii ile
tan nan, ince bacakl, zarif, memeli hayvan, gazal (Gazella dorcas).
ceyln bakl
* Szgn ve tatl bakl .
ceyln gibi
* yaps ince ve uyumlu.
ceylnca
* Ceyln gibi, ceylna uygun biimde.
ceza
* Uygun grlmeyen tepki ve davranlar nlemek iin znt, sknt, ac veren uygulama.
* Su ileyen bir kimsenin yaantsna, zgrlne, mallar na, onuruna kar devletin koyduu s nrlama.
ceza alan
* (futbol, hentbol vb. de) Bir oyuncunun bilerek yapt kural d davrann penalt ile cezalandrld veya
kalecinin topu elle tutmasna izin verilen alan.
ceza almak
* renci cezalandr lmak.
* (grevli, suluya) para cezas verdirmek.
ceza at
* Ceza vuruu.
ceza ekmek
* hapiste yatmak.
* manev bakmdan ilenen suun a rl n ekip sknt ve znt iinde kalmak.
ceza evi
* Hkmllerin iinde tutulduklar yap, hapishane, mahpushane.
ceza grmek
* kendisine ceza verilmek, cezalandr lmak.
ceza hukuku
* Su kapsam iine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezalar inceleyen hukuk dal.
ceza kesmek
* (grevli) para cezas yazmak.
ceza reisi
* Ar ceza mahkemesi bakan.
ceza sahas
* Bkz. ceza alan.
ceza vermek
* cezalandrmak.
* para cezas demek.
ceza vuruu
* zellikle futbolda, bir oyuncunun oyun alannda yanl davrann cezaland rmak iin, kar tarafn
yapmaya hak kazand serbest vuru.
ceza yazmak
* Bkz. ceza kesmek.
ceza yemek
* cezalandrlmak.
ceza
* Ceza ile ilgili, cezaya ilikin, cezaya dayanan.
cezaland rlma
* Cezalandr lmak ii.
cezaland rlmak
* Cezaya arptr lmak, ceza verilmek, tecziye edilmek.
cezaland rma
* Cezalandrmak ii.
cezaland rmak
* Bir kimseye veya varla ceza vermek.
cezalanma
* Cezalanmak ii.
cezalanmak
* Cezaya arplmak.
cezal
* Cezalandr lm (kimse).
cezasn bulmak
* hak ettii kt sona uramak.
cezasn ekmek
* yapt bir kusur veya tedbirsizliin zararna uramak.
* hkmedilen cezay bitirmek.
cezasz
* Cezaya arptr lmam , cezalandrlmam.
cezaya arpt rmak
* cezalandrmak.
Cezayir menekesi
* Zakkumgillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yetitirilen, kendine zg mavi, a k mor renkli iekleri ve
ortas ukur ta yapraklar olan bir bitki (Vinca).
Cezayirli
* Cezayir halkndan olan (kimse).
cezbe
* Bir duygu veya bir inann etkisiyle ar lde coup kendinden geme durumu.
cezbelenme
* Cezbelenmek durumu.
cezbelenmek
* Cezbeye tutulmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek.
cezbeli
* Cezbesi olan.
cezbesiz
* Cezbesi olmayan.
cezbetme
* Cezbetmek durumu.
cezbetmek
* Kendine ekmek, balamak.
cezbeye tutulmak (veya kap lmak)
* bir duygu veya bir inann etkisiyle ar lde coup kendinden gemek.
cezerye
* Ezilmi havu iine fndk, eker vb. eklenerek yaplan bir tatl tr.
cezir
* Kk.
* Alalma.
cezire
* (denizde) Ada.
cezp
* Kendine ekme.
* Etkileyerek kendine balama.
cezr
* Kkl, kkten, temelden, radikal.
cezve
* Kahve piirmeye yarayan, sapl , silindire benzer kk kap.
cezve srmek
* kahveyi piirmek iin cezveyi atee doru itmek.
Cf
* Kaliforniyum'un k saltmas.
CGS
* Santim, gram, saniye kelimelerinin k saltlmas ndan oluan uluslar aras fizik birimleri sistemi.
charter
* Bkz. artr.
check up
* Bkz. ekap.
-c / -ci, -cu / -c
* simden isim ve sfat treten ek: kap -c, kfte-ci, su-cu, trk-c, bal k-, simit-i, yourt-u, krk- vb.
cbl
* plak.
* Yoksul, parasz, geim darl eken.
cc kmak (veya c cn kartmak)
* ok yorulmak, hrpalanmak.
cck
* Gzel.
* Ss.
* Derisi soyulmu et.
* organlar.
cda
* Mzrak.
cda
* Atn iki omzunun aras .
* Derin, ileyen yara, byk ban.
cdak
* Mzrak.
cgara
* Bkz. sigara.
ck
* "Yok olmaz" anlamnda kullanl r.
-ck / -cik, -cuk / -ck
* simden kltme ve okama isimleri treten ek: baba-c k, anne-cik, yavru-cuk, p-ck vb.
* nne bir nl getirilerek s fat ve zarf tretir: az-c k, dara-ck, bir-i -cik vb.
* -ca ekli zarflardan pekitirme zarflar tretir: Yavaca-ck,usulca-c k vb.
-cl / -cil
* simden "seven" anlamna sfat tretir: adam-c l, insan-cl, balk-l, ev-cil vb.
clz
* ok zayf ve gsz, eneze, nahif.
* ( k iin) Gsz, snk.
clzlama
* Cl zlamak ii.
clzlamak
* Zayf ve gsz dmek, zayflamak.
* Gcn, deerini yitirmek.
clzlk
* Cl z olma durumu.
clk
* Bozularak kokmu.
* Cvk.
* rinlenmi.
* Sznn eri olmayan.
clk kmak
* kusurlu, bo veya bozuk kmak.
clk etmek
* bozmak, rtmek.
clkava
* Kurdun veya tilkinin ense postundan yaplan krk.
clk kmak
* bozulmak, doru ve uygun yolundan ayrlmak.
clklama
* Clklamak ii.
clklamak
* Clk duruma gelmek.
clklk
* Clk olma durumu.
cmbar
* mbar.
* Filiz, srgn.
cmbarlama
* Cmbarlamak ii.
cmbarlamak
* Dokunmakta olan hal nn veya bezin kenarn c mbarla geriye almak.
cmbz
* Kl gibi ince eyleri tutmak veya ekmek iin kullan lan kk maa.
* zellikle dokumacl kta kuma yzlerindeki dm, p gibi maddeleri temizlemekte kullanlan el arac.
cmbzc
* Dokumacl kta cmbzlamak iini yapan (kimse).
cmbzlama
* Cmbzlamak ii.
cmbzlamak
* Cmbzla yolmak.
* Dokumacl kta kuma yzlerindeki dm, p gibi maddeleri c mb zla temizlemek.
cnck
* Bardak, kadeh, tabak gibi sradan veya porselenden yaplan eyler, zccaciye.
cnck boncuk
* Yalanc talardan yaplm kpe, kolye gibi eyler.
cng l
* Kk zm salkm.
* Boncuk, gm veya alt n para ile yaplm, bal a veya giysiye taklan ss, cingil.
cr cr
* Durup dinlenmeden ince ve usandr c ses kararak.
cr cr tmek
* gereksiz, yerli yersiz konumak.
crboa
* Bir tr l san (Dipus Caegyptius).
* Cl z, zayf, elimsiz ocuk.
crc r
* Kaynana zrlt s.
* Geveze.
* Pamuk kozalarnn pamuunu ve ekirdeini birbirinden ay ran kr k.
* Austos bcei.
crc r bcei
* Dz kanatllardan ocaklarda, f rnlarda, krlarda yaayan bcek, c rlak.(Grillus domesticus, G. campestris).
crc r delgi
* Dnme hareketini yivli gvdesi zerindeki parann ileri geri itilmesinden alan ve kk delikler amak
iin kullanlan ara.
crc r kolu
* Lokma vidalar skmeye yarayan alet.
crdaval
* Mee dalndan yaplan ucu demirli, uzun cirit denei.
crldama
* Cr ldamak ii.
crldamak
* Cr cr diye ses karmak.
crlt
* Cr cr diye kan ses.
crlak
* (ses iin) Hoa gitmeyen, keskin ve i, tiz.
* Crcr bcei.
crlak crlak
* ok tiz ve ince bir sesle.
crlama
* Crlamak ii.
crlamak
* nce ve usandrc ses karmak.
crlatma
* Crlatmak ii.
crlatmak
* Crlamasna yol amak.
crlayk
* rmcek kuugillerden, ormanlk, al lk yerlerde yaayan, gzel ten bir ku (Lanius).
* Austos bcei.
crmalama
* Crmalamak ii.
crmalamak
* Trmalamak.
crmk
* Trnak izi.
crnak
* Yrt c hayvan t rna.
crnaklama
* Crnaklamak ii.
crnaklamak
* Trmalamak.
crnk
* Set duvarlarnda su akacak delik.
crt
* K t, kuma gibi eyler yrt lrken kan ses.
crtlak
* Crlak.
* Olgunluktan ezilebilecek duruma gelmi (meyve, sebze).
crtlama
* Crtlamak ii.
crtlamak
* Crt diye ses karmak.
cs
* ocuklar atee ve tehlikeli eylere kar uyarrken sylenir.
cva
* Atom say s 80, atom arl 200.5 olan, donma noktas -38, 80 C olduundan, baya scakl kta s v olarak
bulunan, younluu 13, 59 olan, gm renginde bir element. K saltmas Hg.
cva gibi
* yerinde durmaz, ele avuca s maz, ok hareketli.
cvadra
* Geminin ba taraf ndan havaya doru biraz kalkk olarak uzat lm bulunan direk.
cval
* Cvas olan.
cvata
* Birbirine balanmak istenen aa veya demir paralar n hazrlanm olan deliklerden geirilerek, ucuna
somun takl p sktr lan iri bal vida.
cvatalama
* Cvatalamak ii.
cvatalamak
* Cvata ile tutturmak.
cv k
* Fazla suyla kart iin biimini koruyamayacak kadar sulanm .
* Souk ve can skc akalar yapan (kimse).
cv k cvk
* Souk ve can skc olarak.
cv k mantarlar
* Bakterilerle ortak yaayan, ilkel ve hayvanms yapl , peltemsi mantarlar.
cv klanma
* Cvklanmak durumu.
cv klanmak
* Cvk duruma gelmek.
cv klama
* Cvklamak durumu.
cv klamak
* Cvk duruma gelmek.
cv klat rma
* Cvklatrmak ii.
cv klat rmak
* Cvk duruma getirmek.
cv klk
* Cvk olma durumu.
cv l cvl
* (kular) Cvlt ile terek.
* Canl, hareketli olarak.
* Canl, neeli.
* Hareketli, kalabalk.
cv ldama
* Cvldamak ii.
cv ldamak
* Cvl cvl tmek.
cv ldama
* Cvldamak ii.
cv ldamak
* Hep birden c v ldamak.
cv lt
* Kularn trken kardklar ses.
* (ses iin) Canl lk, atelilik.
cv ltl
* Cvlts olan.
cv ltsz
* Cvlts olmayan.
cv ma
* Cvmak ii.
cv mak
* Cvk duruma gelmek.
* (bir i) rndan kmak.
* Saygszca davran ta bulunmak.
cv tlma
* Cvtlmak ii.
cv tlmak
* Cvk duruma getirilmek.
cv tma
* Cvtmak ii.
cv tmak
* Cvk duruma getirmek.
* Bir ii yak k almayacak bir duruma getirmek.
cvma
* Cvmak ii.
cvmak
* Sekmek, deip gemek, vurup sapmak.
cyak c yak
* Barmak fiili ile birlikte kullanlarak ince, ac ve yksek sesle durmadan ba rmay anlatr.
cyaklama
* Cyaklamak ii.
cyaklamak
* nce, ac ve yksek sesle ba rmak.
cyaklatma
* Cyaklatmak ii.
cyaklatmak
* Cyaklamasna sebep olmak.
cyrdama
* Cy rdamak ii.
cyrdamak
* Yrt lrken c yrt karmak.
cyrdatma
* Cy rdatmak ii.
cyrdatmak
* Cayrdamasna sebep olmak.
cyrt
* Bez veya k t gibi eylerin yrtl rken kard klar ses.
cz
* (ocuk dilinde) Ate.
* Kzgn ya n iine bir ey atlnca kan ses.
cz etmek
* cz diye ses karmak.
* ac duymak.
cz sinei
* Bir tr bvelek.
czbz
* Izgarada piirilmi (et).
czgara
* Toplu hlde Trk mzii icra edilirken kullanlan bir yayl alg tr.
czk
* izgi.
* z.
czktrma
* Cz kt rmak ii.
czktrmak
* Yazmak, karalamak.
czldama
* Cz ldamak ii.
czldamak
* Cz rdamak.
czlt
* Cz rt.
czlt l
* Cz rts olan.
czr c zr
* Pimekte olan kebab n, yada k zartlan yiyecein, kesilen camn veya yaz yazarken kam kalemin
kard sesi anlatr.
czrdama
* Cz rdamak ii.
czrdamak
* Cz r czr ses karmak.
* Boaz ndaki gc ktan dolay kesik ve ince ses karmak.
czrdatma
* Cz rdatmak ii.
czrdatmak
* Cz rdamas na yol amak.
* K t zerinde ustaca kalem oynatmak veya beceriyle yaz yazmak.
czrt
* Cz rdama sesi.
czrtl
* Cz rdayan, c zrt s olan.
czlam
* Kama, savuma.
czlama
* Czlamak durumu.
czlamak
* Cz diye ses karmak.
* Cz etmek.
czlam ekmek (veya czlam etmek)
* kamak, savuup gitmek.
-ci
* Bkz. -c / - ci.
cibilliyet
* (huy ve ahlk bakmndan) Yaradl , maya.
cibilliyetsiz
* Soysuz, st bozuk.
cibilliyetsizlik
* Cibilliyetsiz olma durumu.
cibinlik
* Sivrisinekten ve baka bceklerden korunmak iin yatan stne ve yanlarna gerilen adr biiminde tl.
cibre
* S kl p suyu al nan zm ve baka meyvelerin posas.
cici
* Sevimli, cana yakn, ho, gzel, hoa giden.
cici anne
* Baz ocuklar n, byk annelerine veya o yataki kad n yaknlar na verdikleri ad.
* vey ana, vey anne.
cici bici
* Ssl giysi veya ss eyas.
cici mama
* Kadnlarla dp kalkmaya balayan toy bir erkekten sz edilirken onun bu ilikilerine verilen ad.
cicik
* nsan veya hayvan memesi.
cicili bicili
* Gze arpan sslerle bezenmi.
cicim
* Ensiz olarak dokunmu paralarn yan yana eklenmesiyle oluan, perde veya rt olarak kullanlan nakl
ince kilim.
cicim ay
* Balay, yeni evlilerin ilk haftalarda dillerinden drmedikleri sevgi sz.
cicim!
* bir sevgi sz.
* alay yollu seslenme sz.
cicoz
* Cam veya toprak bilyelerle oynanan bir ocuk oyunu.
* Bu oyundaki bilyelerin her biri.
* Hi yok.
cicozlama
* Cicozlamak durumu.
cicozlamak
* Kamak, uzaklamak.
cicozluk
* Cicoz olma durumu.
cidal
* Savama, cenk.
* Az kavgas , ekime.
cidalci
* Sava.
cidar
* Duvar.
* eper.
cidden
* akasz olarak, gerekten.
cidd
* aka olmayan, gerek.
* Arbal .
* Titizlik gsterilen, nem verilen.
* Tehlikeli, endie veren, ar, vahim.
* Elendirme amac gtmeyen.
* Glmeyen.
* Gvenilir, salam.
* nemli.
* nem vererek, gerek olarak.
cidd cidd
* Cidd bir biimde, cidd olarak.
ciddleme
* Ciddlemek ii.
ciddlemek
* Cidd bir durum almak.
ciddlik
* Cidd davran .
* Cidd durum.
ciddiye almak
* inanmak, gerek sanmak, nem vermek.
ciddiyet
* Ciddlik, arbal lk.
ciddiyetsiz
* Ciddiyeti olmayan, lubali.
ciddiyetsizlik
* Ciddiyetsiz olma durumu.
cif
* Bir maln fiyat na sigorta ve navlun cretinin de katlm olduunu gsteren ngilizce bir terimin ba
harflerinden oluturulmu bir ksaltma.
cife
* Le.
* ren ey.
cigara
* Bkz. sigara.
cier
* Akcierlerle karacierin ortak ad .
* (kasaplkta) Akci er, yrek ve karacierin oluturduu tak m.
* Yrek, i.
cier acs
* Evlt acs.
cier kebaps
* Cier kavurup satan kimse.
cier otlar
* Yapraklar kara yosunlarndan bir bitki snf.
cier otu
* Dn ieigillerden, ok yllk otsu bir bitki (Hepatica).
cier sarma
* nce kylm ak ve karacier, pirin, ya, am fst , ku zm, yeil soan, yumurta ve baharat
kar m yla frnda piirilen bir kebap tr.
cier sotesi
* Sote.
cier yaras
* Cier acs.
cier, kebap olmak
* byk bir acya uramak, yrei yanmak.
cierci
* Kesilen hayvanlarn cier, ba, ayak, ikembe gibi paralarn satan kimse, sakatat.
* Cier piirip satan kimse.
cierdeldi
* Kuma zerine kk delikler a larak yaplan ileme.
* Bu delikleri amakta kullanlan ucu sivri kk ara.
cieri (veya yrei) s zlamak
* ok acmak, derin bir ac ma duygusuyla zlmek.
cieri be para etmez
* deersiz, aal k (kimse).
cieri paralanmak
* Bkz. yrei paralanmak.
cieri yanmak
* ok ac ve sknt ekmek, byk bir acya uramak.
cierimin kesi
* ok sevdiim.
* ok sevgili evld m.
cierine ilemek
* ok dokunmak, (sz, kt davran) etkilemek.
cierini delmek
* ackl bir durum, kiiye dayanlmaz bir znt vermek.
cierini okumak
* onun aklndan geenleri, gizli dncelerini bilmek.
cierini skmek
* bir kimseyi ok byk zararlara uratmak.
cierini yakmak
* bir kimseye byk bir ac ektirmek.
cierinin iini bilmek
* ok yakndan tanmak, her trl dncesini bilmek.
cierleri bayram etmek
* her zamankinden daha iyi cins sigara ien veya temiz havaya kan kiilerin syledii sz.
cierpare
* ok sevilen (kimse).
cihan
* Evren, lem.
* Dnya.
cihangir
* Dnyan n byk bir blmn eline geiren.
cihangirane
* lkeler fetheden cesur kahraman.
cihangirlik
* Cihangir olma durumu.
cihan tutmak
* dnyay tutmak.
cihannma
* Her yan grmeye elverili, caml at kat veya taraa, kule.
* Dnya haritas .
cihaninas
* Dnyay tan m , hereyi yerli yerinde bilen kimse.
cihanmul
* Evrensel, niversal.
cihar
* (tavla oyununda zarlar iin) Drt.
cihar d
* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn ikili dmesi.
cihar se
* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn l dmesi.
cihar yek
* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn birli dmesi.
cihat
* Din uruna yaplan sava.
cihat amak
* sava iin ar yapmak.
cihaz
* Aygt, alet, takm.
* eyiz.
cihazlanma
* Donan ma sahip olma, teknolojik gelimelerin en son rnleriyle donatlma.
cihazlanmak
* Teknolojik gelimelerin en son rnleriyle donatlmak.
cihet
* Yn, yan, taraf.
cihetiyle
* -den dolay, -den tr, sebebiyle.
-cik
* -ck / -cik.
-cil
* -cl / -cil.
cil
* Bir eyi parlatmak iin kullanlan kimyasal birleik.
* Parlaklk.
* Gereksiz ss, gsteri.
cil topu
* Cil eriyiini yzeye srtmede kullanlan, d dokuma bezden, ii ykanm yn veya pamuktan hazrlanan
topa.
cil vermek
* aydnlatmak.
cil ya
* Cil topunun, cillanacak yzeyde kolayca kaymas n salayan, asitsiz, renksiz ve reinesiz ince ya.
cilc
* Cil yapan, eyaya cil vuran kimse.
cilc lk
* Eyaya cil vurma i i.
cillama
* Cillamak ii.
cillamak
* Cil srmek, cil vurmak.
* Przn gidererek parlatmak.
* Neesini art rmak.
cillanma
* Cillanmak ii.
cillanmak
* Cillamak iine konu olmak.
cillatma
* Cillatmak ii.
cillatmak
* Cillamak iini yaptrmak.
cill
* Cils olan, cil srlm, cil ile parlatlm, mcell.
Cill Ta Devri
* Tarihten nceki zamanlarn ayrld devirden biri.
cilsz
* Cil srlmemi veya cils kalmam olan.
cilsun
* Yiit, eli abuk, becerikli kimse.
cilban
* ok kk taneli fasulye.
cilbent
* Klsr.
cildiye
* Deri hastal klar, dermatoloji.
cildiyeci
* Deri hastal klar uzman, dermatolog.
cildiyecilik
* Cildiyeci olma durumu.
cilt
* Deri, ten.
* Formalar veya yapraklar birbirine dikilerek veya yaptrlarak bir kitaba geirilen deri, bez veya ktla
kapl kapak.
* Bir eserin ayr ayr baslan blmlerinden her biri.
cilt evi
* Cilt ileri yapan dkkn, cilti.
cilt kapa
* Forma veya fasikl hlinde yaymlanan eserlerin bir rnek ciltlenip kullan lmas iin hazrlanan bez veya
plstik kaplanm kal n karton.
cilti
* Kitaplar ciltleyen kimse, mcellit.
* Cilt evi.
ciltilik
* Ciltinin ii, mcellitlik.
ciltleme
* Ciltlemek ii.
ciltlemek
* Kitaba cilt yapmak.
ciltlenme
* Ciltlenmek ii.
ciltlenmek
* Ciltlemek ii yaplmak.
ciltletme
* Ciltletmek ii.
ciltletmek
* Ciltlemek iini yaptrmak.
ciltli
* Ciltlenmi olan.
ciltlik
* Cilt yapmaya yarayan malzeme.
* Ciltlerden oluan takm.
ciltsiz
* Ciltlenmemi olan.
cilve
* Hoa gitmek iin yaplan davran , krtma, naz.
* Grnme, ortaya kma, tecelli.
cilve etmek (veya yapmak)
* nazlanmak, krtmak.
cilvebaz
* Cilve yapan, cilveli davranan kimse.
cilvekr
* Cilveli.
cilvelenme
* Cilvelenmek ii.
cilvelenmek
* Cilve yapmak.
cilveleme
* Cilvelemek ii.
cilvelemek
* Karl kl cilve yapmak.
* Birbirine ok yak n arkadam gibi tak lmak.
cilveli
* Cilvesi olan, cilve yapan, cilvekr.
cilvesiz
* Cilvesi olmayan.
cim
* Arap alfabesinde c sesini gsteren harfin ad .
cim karnnda bir nokta
* hibir bilgisi olmayan, cahil.
* acemi, toy.
cima
* (insanlarda) iftleme, cinsel iliki.
cimbakuka
* elimsiz ve biimsiz (kimse).
cimcime
* Kk ve tatl bir tr karpuz.
* Kk ve sevimli (ocuk, kad n).
cimdall
* Bir tr oyun.
cimnastik
* Bkz. jimnastik.
cimnastiki
* Bkz. jimnastiki.
cimri
* Elindeki paray harcamaya kyamayan.
cimrice
* Cimri gibi, cimriye yak n.
cimrileme
* Cimrilemek ii.
cimrilemek
* Cimri gibi davranmaya balamak.
cimrilik
* Cimri olma durumu, pintilik, nekeslik.
cimrilik etmek
* cimrice davranmak, pintilemek.
* daha az vermek, esirgemek.
cin
* Masallara ve baz inanlara gre, gze grnmeyen yarat k.
* Akll, zeki.
cin
* Buday, arpa, yulaf gibi tanelerden kar lan ve ard la kokuland rlan bir tr alkollu iki.
cin
* (Cenova ehrinin adndan) Pamuklu, kaln kumatan giysi veya pantalon.
cin cin bakmak
* kurnazca bakmak.
* uykusuz gzlerle bakmak.
cin al
* arpk veya d grn irkin olan insanlar iin kullanl r.
cin arpmak
* (bir inana gre, cinlerin fkesiyle) inme inmek.
cin arpma dnmek
* neye urad n bilemeyecek kadar kt bir duruma dmek.
cin dars
* Bkz. cin msr .
cin fikirli
* ok anlayl, ok kurnaz, zeki.
cin gibi
* anlayl ve zeki.
cin ifrit olmak (veya kesilmek)
* son derece kzmak fkelenmek.
cin msr
* Bir tr ufak taneli msr, cin dars .
cin sa
* Kskt.
cin tutmak
* (bir inana gre cinlerin etkisiyle) delirmek.
cina
* Cinayetle ilgili veya konusu cinayet olan.
cinas
* ok anlaml bir kelimeye, her defas nda baka bir anlam ykleyerek birbirine yakn birka yerde kullanma.
* ok anlam olan bir kelimenin iyi anlamn kullanr grnerek ktsn ne karma.
cinasl
* Cinas olan, cinas sanat bulunan.
cinayet
* Adam ldrme.
* Adam ldrme derecesinde ar su.
cinayet ilemek
* adam ldrmek.
cinci
* Cin a rma ve onlarla konuma gibi bir iddia ile geim salayan (kimse).
cingil
* Bkz. c ngl.
cingz
* A kgz, hi aldat lmayan.
cini tutmak
* ok sinirlenmek.
cinlenme
* Cinlenmek durumu.
cinlenmek
* fkelenmek.
cinler cirit (veya top) oynamak
* o yer ssz olmak.
cinleri ayaa kalkmak
* sinirlenmek.
cinleri bana toplanmak (veya mek)
* fkelenmek.
cinleme
* Cinlemek ii.
cinlemek
* Cin gibi davranmak.
cinli
* inde cinlerin olduuna inan lan.
* fkeli, sinirli (kimse).
cinnet
* Delilik.
cinnet geirmek
* delirmek, akln karmak.
cins
* Tr, eit.
* Aralar nda ortak zellikler bulunan varlklar topluluu.
* Soy, kk, asl.
* Garip, tuhaf.
* Pek ok ortak zellikleri bulunan trler topluluu.
* Yksek nitelikte olan.
cins cibilliyet
* Nitelik, asl; soy sop.
cins cins
* eitli, eit eit.
* Trlerine gre.
cins isim
* Cins ismi.
cins ismi
* Bir trden olan varlklarn ad: Kedi, nehir, dnce, annelik gibi.
cinsel
* Bkz. cins.
cinsel taciz
* Ahlkszca ve ulu orta veya gizlice sz ve davran larla kar cinse eziyet etme, tedirginlik ve sknt verme.
* alma hayatnda ekonomik g, st makam veya baka etkili bir greve sahip olanlar n, genellikle kar
cinsi ahlk d birtakm tutum ve davranlarla cinsel ynden skntya sokup rahatsz etmesi.
cinsellik
* Cinsel zelliklerin btn.
cins
* Cinsiyetle ilgili, cinsel, eeysel.
cinsiltif
* Kadn; gzel, alml , hoa giden kadn.
cinsiyet
* Bireye, reme iinde ayr bir rol veren ve erkekle diiyi ayrt ettiren zel bir yarat l, eey, cinslik, seks.
cinslik
* Cinsiyet.
cinslik bilimi
* Cinsiyetle ilgili sorunlar inceleyen bilim, seksoloji.
cinsliksiz
* Cinslii olmayan, erkek veya dii olmayan, eeysiz.
cinyolu
* Tarlalarn arasnda grlen verimsiz topraklar.
cip
* Her trl arazide kullanlabilen ufak, hafif, motorlu tat.
cips
* nce, yuvarlak kesilerek kzart lm patates.
ciranta
* Bir senedi ciro eden kimse.
cirim
* Hacim, oylum.
* Miktar, tutar, blm.
cirit
* At koturup birbirine denek atarak topluca oynanan oyun.
* Bu oyunda atlan denek.
cirit atma
* Atletizmin ciridi frlatmaya dayanan dal.
cirit atmak
* (bir yerde) oka bulunmak, sk dolamak ve serbeste davranmak.
cirit oynamak
* istedii biimde, keyfince davranmak.
cirit oyunu
* Cirit.
cirit ucu
* Cirit sopasnn ucundaki demir, temren.
ciriti
* Cirit oynayan kimse.
ciro
* Bir ticaret senedinin, alacakl tarafndan bakasna evrilmesi ve senedin arkas na gereken yaz nn yazl p
imza edilmesi.
ciro etmek
* bir ticaret senedinin veya ekin arkasna gereken yazy yazmak.
cisim
* Maddenin biim alm durumu.
* Gvde, beden, vcut.
cisimcik
* Kk cisim.
* Atom tanecii.
cisimlenme
* Cisimlenmek ii, tecessm.
cisimlenmek
* (cismi olmayan bir ey iin) Cisim durumuna gelmek, tecessm etmek.
cisimleme
* Cisimlemek durumu.
cisimlemek
* Cisim hline gelmek, tecessm etmek.
cisman
* Cisimle, bedenle ilgili.
* Din bir inanla ilgili dncelere bal olmayarak, yalnz madd temellere dayanan, ruhan kar t .
cismanlik
* Maddlik.
cismen
* Cisim olarak, vcuta, bedence.
civan
* Yakkl gen erkek veya gen kadn.
* Gen ve yak kl olan.
civanm!
* bir sevgi seslenii.
civanka
* Bir tr nak ve ileme.
civanmert
* Mert yarad ll, yce gnll, yiit.
civanmertlik
* Civanmert olma durumu.
civanperemi
* Birleikgillerden, birok trleri olan bir kr bitkisi, kandil iei (Achillea millefolium).
civar
* Yre, yak n yer, dolay.
civciv
* Kmes hayvanlarnn yumurtadan yeni km yavrusu.
civcivli
* Grltl patrtl, tell .
civcivlik
* Sekiz on haftal k oluncaya kadar civcivlerin bakmna ayr lan kmes.
civelek
* Canl, neeli ve sokulgan.
* Yenieri ocana yeni girmi delikanl.
civeleklik
* Civelek olma durumu.
ciyak ciyak
* Bkz. c yak c yak.
ciyaklama
* Cyaklama.
ciyaklamak
* Cyaklamak.
cizvit
* sa Dernei denilen bir Hristiyan derneinin yesi.
cizye
* Mslman devletlerde Mslman olmayanlardan alnan bir eit vergi.
Cl
* Klor`un ksaltmas.
Co
* Kobalt`n ksaltmas.
coraf
* Corafya ile ilgili.
coraf durum
* Bir yerin evresi ile ilgisinin tespiti veya grnm.
corafik
* Coraf.
corafya
* Yeryzn fizik, ekonomik, beer, siyas, ynlerden inceleyen bilim.
* Bir yeryz parasn, bir blgeyi, bir lkeyi belirleyen, niteleyen, fizik, ekonomik, beer, siyas
gerekliklerin tm.
corafyac
* Corafya aratrmalar yapan kimse.
* Corafya retmeni.
corafyacl k
* Corafyac olma durumu veya corafyacnn meslei.
cokey
* Yar atlar na binen, yetenekleri bu amaca gre gelitirilmi kimse.
cokeylik
* Cokeyin yapt i.
conta
* Geirmezlii salamak iin, sktrlm iki yzey arasna yerletirilmi, genellikle kauuk ve kurundan
yaplan ince para.
contalama
* Contalamak ii.
contalamak
* Conta koymak veya yerletirmek.
cop
* Kal n ksa denek.
* Polislerin kulland ara veya lstik sopa.
coplama
* Coplamak ii.
coplamak
* Copla vurmak, copla dvmek.
coplanma
* Coplanmak ii.
coplanmak
* Copla dvlmek.
coplatma
* Coplatmak ii.
coplatmak
* Coplamak iini yaptrmak.
corum
* Balk akn .
* Uskumrular n byk balklardan korkarak kyya s nmas durumu.
coku
* Genellikle byk bir istekle ortaya kan geici hayranl k veya heyecan durumu.
* Sevin gsterileriyle beliren gl heyecan.
* Salg bezleri ve dinamik etkinliklerle kendine zg ilikileri bulunan i veya d uyaranlarn kam lad
gl duygu durumu.
* Bir dnceyle, bir duyguyla dolarak ycelme; ruhun kendini ap ycelmesi, heyecan.
cokulanma
* Cokulanmak ii.
cokulanmak
* Cokulu duruma gelmek.
cokulu
* Cokusu olan.
cokun
* Comu olan.
cokunca
* Cokun (bir biimde).
cokunlama
* Cokunlamak i i.
cokunlamak
* Cokun bir duruma gelmek.
cokunluk
* Cokun olma durumu veya cokunca yaplan i.
coma
* Comak ii, galeyan.
comak
* Duygu ve dnceleri gl bir tepki ile d ar vurmak, galeyan etmek.
* (doa olaylarndan herhangi biri) Birdenbire oalp hzlanmak.
coturma
* Coturmak ii.
coturmak
* Comasn salamak, comasna yol amak.
coturucu
* Coturan.
coturuculuk
* Coturucu olma durumu.
coturulma
* Coturulmak iine konu olmak.
coturulmak
* Comak ii yapt rlmak.
countu
* Coku, heyecanl davran.
cmert
* Para ve maln esirgemeden veren, eli ak, selek, semih.
* Verimli.
cmert davranmak
* saknmadan, esirgemeden bol bol vermek.
cmerte
* Cmert bir biimde, saknmadan, bol bol.
cmertleme
* Cmertlemek ii.
cmertlemek
* Cmerte davranmak.
cmertlik
* El akl , verimlilik, semahat , mrvvet.
cnk
* Byk yelkenli gemi.
* Saz airlerinin, kendilerinin veya bakalarnn iirlerini derledikleri, uzunlamas na alan, deri kapl defter.
Cr
* Krom'un ksaltmas.
crescendo
* alglar giderek daha yksek ses verecek biimde alnma durumu.
Cs
* Sezyum'un k saltmas.
Cu
* Bak r'n k saltmas.
-cu
* Bkz. -c / -ci.
cudam
* Beceriksiz, gsz, grgsz kimse.
cuk
* Bkz. aa cuk oturmak.
-cuk
* Bkz. -ck / -cik.
cukka
* Hayvan ve insan memesi.
cukkay yutmak
* oyunda tlmek.
-cul
* Bkz. c l /-cl.
cuma
* Haftan n altnc gn, perembe ile cumartesi arasndaki gn.
* Cuma namaz.
cuma gecesi
* Perembeyi cumaya balayan gece.
cuma namaz
* Cuma gn len ibadetinde cemaatle kl nan namaz.
cumartesi
* Haftan n yedinci gn, cuma ile pazar arasndaki gn.
cumartesi kibar gibi sslenmek
* zentili fakat zevksiz sslenmek.
cumba
* Yaplarn st katlar nda, ana duvarlarn dna, sokaa doru knt yapm balkon.
* Eski evlerde pencere hizasndan sokaa doru knts olan kafesli blm.
cumbadak
* Suya den bir cismin kard sesi anlatmak iin dmek fiiliyle birlikte kullanl r.
cumbalak
* Takla.
cumbalama
* Cumbalamak ii.
cumbalamak
* Bir parann dar kenarndaki testere izi veya benzeri girinti ve knt lar dzeltmek.
cumbalatma
* Cumbalatmak ii.
cumbalatmak
* Cumbalamak iini yaptrmak.
cumbal
* Cumbas olan (yap ).
cumbasz
* Cumbas olmayan (yap ).
cumbul cumbul
* Ar lde iilmi ikinin veya yenmi sulu yemein vcutta kard sesi anlatr.
cumbuldama
* Cumbuldamak ii.
cumbuldamak
* Bir kabn iinde alkalanp ses karmak.
cumbuldatma
* Cumbuldatmak ii.
cumbuldatmak
* (bir s v iin) Bir kab n iinde alkalamak.
cumburdama
* Cumburdamak durumu.
cumburdamak
* Cumburtu sesi karmak.
cumburlop
* Ar bir cismin suya dt zaman kard sesi anlatmak iin kullan lr.
cumburtu
* Suya den ar bir cismin veya alkalanan suyun kard ses.
cumhur
* Halk.
* Topluluk.
cumhur cemaat
* Cmbr cemaat.
cumhura muhalefet kuvveihatadandr
* halkn tuttuu bir davaya kar k lmaz.
cumhurbakan
* Cumhuriyetle ynetilen lkelerde devlet bakan, reisicumhur.
cumhurbakanl
* Cumhurbakan olma durumu.
* Cumhurbakan nn makam.
cumhurca
* Toplu olarak, hep birlikte.
cumhuriyet
* Milletin, egemenlii kendi elinde tuttuu ve bunu belirli sreler iin setii millet vekilleri aracl ile
kulland devlet biimi.
Cumhuriyet Bayram
* 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyeti kutlamak zere yasayla kabul edilmi olan resm bayram.
cumhuriyeti
* Cumhuriyet yanl s olan kimse.
cumhuriyetilik
* Cumhuriyet yanl s olma durumu.
cumhuriyetperver
* Cumhuriyeti, cumhuriyet yanls.
cumhurreisi
* Bkz. cumhurbakan.
cunda
* Yatay serenlerin her iki ba .
cunta
* Bir lkede ynetime el koyan kimselerden oluan kurul.
cuntac
* Cunta yesi.
cup
* Suya den bir eyin kard sesi anlatmak iin kullanl r.
cuppadak
* Cumbadak.
cura
* Tezene ile alnan iki veya telli halk saz.
* Bir eit kk atmaca.
* Ufak tefek, gelimemi.
cura zurna
* Bir eit kk zurna.
curac
* Cura yapan veya alan kimse.
curcuna
* Grltl, kar k durum.
* Alaturka mzikte h zl bir usul.
curcunal
* Curcuna iinde olan (yer, ses, hava).
curcunaya evirmek, dndrmek (veya curcunaya vermek)
* ortal kark, grltl duruma sokmak.
curnal
* Bkz. jurnal.
curnata
* Bldrcn skn.
cui
* Cokunluk, coma.
-c
* Bkz. -c / -ci.
cbbe
* Hukukularn, niversitede belli bir aamaya ulam bilim adamlarn n elbise stne giydikleri uzun,
yanlar geni, dmesiz giysi.
cbbe gibi
* ok geni ve uzun (giysi).
cbbeci
* Cbbe yapan ve satan kimse.
cbbeli
* Cbbe giymi olan.
cce
* Boyu, normalden ok daha ksa olan (kimse).
* Gelimemi.
cceleme
* Ccelemek durumu.
ccelemek
* Cce durumuna gelmek.
ccelik
* Cce olma durumu.
cck
* Filiz, tomurcuk.
* Kmes hayvanlarnn yavrusu, civciv.
* Ku yavrusu.
* Soan, marul gibi katmerli bitkilerin en i blm.
* Bir eyin k veya onu andran bir paras .
ccklenme
* Ccklenmek ii.
ccklenmek
* Filizlenmek.
cckleme
* Ccklemek durumu.
ccklemek
* Filizlenme durumu almak.
cda
* (yurt, baba oca gibi ok sevilen eylerden) Ayrlm olan, uzak kalm olan.
cda etmek
* ayrmak.
chel
* Bilgisizler, cahiller.
-ck
* Bkz. -ck /-cik.
-cl
* Bkz. -cl /-cil.
cls
* Hkmdarlk taht na kma, tahta oturma.
clsiye
* Hkmdarlar n cls trenlerinde datt bahi.
* airlerin tahta kan padiah iin yazd iir.
cmbr cemaat
* Toplu olarak, hepsi birden, cumhur cemaat.
cmb
* Elenti.
* Maden gvdeli, tambura benzer bir saz.
* Canll k, coku.
cmb yapmak
* toplu hlde elenmek.
cmb
* Cmb alan (kimse).
cmbl
* Elentili, hareketli.
cmle
* Dizge, sistem.
* Bir yarg bildirmek iin tek ba na ekimli bir fiil veya ekimli bir fiille kullanlan kelimeler dizisi, tmce.
* Btn, hep, herkes.
cmle lem
* Herkes.
cmle bilgisi
* Bir cmleyi oluturan kelime ve kelime gruplar arasndaki ilikiyi inceleyen ve snflamalar yapan, dil
bilgisinin ana blmlerinden biri, tmce bilgisi, sz dizimi.
cmle kaps
* Yaplarda ana kap .
cmlecik
* nerme.
* Kk cmle.
cmlenin geleri
* cmlenin kuruluunda balca grevleri yklenmi olan kelimeler, zne, tmle, yklem.
cmlesi
* Hepsi.
cmleten
* Hep birden.
cmudiye
* Buzul.
cnha
* Crm derecesindeki su, kabahatten a r ve cinayetten hafif olan su.
cnun
* Delilik.
cnp
* Cinsel ilikiden sonra, dinin buyurduu biimde henz ykanmad iin temiz saylmayan (kimse), cenabet.
cnplk
* Cnp olma durumu.
cppe
* Bkz. cbbe.
cr'et
* Yreklilik, ataklk, cesaret.
* Dncesizce, saygy aan davran .
cr'et etmek
* atakl k etmek, yreklilikle davranmak.
cr'etkr
* Atak, cr'etli.
cr'etkrlk
* Cr'etkr olma durumu.
cr'etlenme
* Cr'etlenmek durumu.
cr'etlenmek
* Cr'etli davranmak.
cr'etli
* Cr'eti olan.
cr'etsiz
* Cr'eti olmayan.
crmmehut
* Sust.
crmmehut hlinde
* suu ilerken, su st yakalanmak.
cruf
* Maden posas, demir boku, dk.
* Kaloriferlerden kan yanm kmr art.
crm
* Su.
* Yanl l k, kusur veya hatadan doan durum.
csse
* nsan gvdesi.
csseli
* ri yap l, iri gvdeli, iri yar (insan).
cssesiz
* nce yapl , ufak tefek, gsz.
cz
* Bir btn oluturan blmlerden her biri.
* Kur'an` n blnm olduu otuz paradan her biri.
* Bas l eserlerin ayr bir kapak iinde sat a karlan bir veya birka formal k blm, fasikl.
czam
* Hansen basilinin sebep olduu deri hastal .
czaml
* Czam hastal na tutulmu olan.
czdan
* Cebe girecek byklkte, para ve kt koymaya yarar kk anta.
* Bir kimsenin kimliini bildirmek iin resm bir yerden kendisine verilen, cep defteri biimindeki belge.
cz'
* Az, az ck, pek az.
* Tikel.
-
* Kltme eki.

* Trk alfabesinin drdnc harfi. e ad verilen bu harf, ses bilimi bakmndan tmsz, katk, di - di
eti nszn gsterir.

* Trk alfabesinin drdnc harfi.
-a / -e
* Bkz. -ca / -ce (I).
-a / -e
* Bkz. -ca / -ce (II).
aba
* Herhangi bir ii yapmak iin ortaya konan g, zorlu, srekli alma, ceht.
aba gstermek
* bir ii baarmak iin al mak, uramak.
aba harcamak
* bir ii yapabilmek iin elden gelen btn gc kullanmak.
abalama
* abalamak ii.
abalama kaptan ben gidemem
* bu ii yapacak gte deilim, zorlaman n yarar yok.
abalamak
* G bir durumdan kurtulmaya uramak.
* Bir ii baarmak iin uramak.
abalanma
* abalanmak ii.
abalanmak
* abalamak ii yap lmak.
abalay
* abalamak ii veya biimi.
abucack
* abucak, sr'atle.
abucak
* ok abuk, vakit geirmeden, abucack, hzla, sr'atle.
* Ksa srede ve kolaylkla.
abuk
* Al landan veya gsterilenden daha ksa bir zamanda, tez, yava kart.
* Hzl.
* Acele et, oyalanma" anlamnda.
abuk abuk
* abuk olarak, ivedilikle.
abuk ol (veya abuk)
* abuk davran, abuk i gr, oyalanma!.
abuk parlayan abuk sner
* olaan saylmayacak kadar k sa bir zamanda olan bir gelimenin srekli olamayacan anlat r.
abuka
* abucac k, olduka abuk.
abuklama
* abuklamak i i.
abuklamak
* abukluk kazanmak, h zlanmak.
abuklatrlma
* abuklat rlmak ii.
abuklatrlmak
* abuklamak i i yapt rlmak.
abuklatrma
* abuklat rmak ii, tacil.
abuklatrmak
* Bir ie abukluk vermek, tesri etmek.
abukluk
* abuk olma durumu hz, sr'at.
aa
* (ticaret gemilerinde) Eski ve usta gemici.
* Genel ev ileten kadn, mama.
aa bal
* Hamsigillerden kk bir balk (Clupea sprattus).
aaa
* Meksika'dan yaylm , hareketli, modern bir dans.
aaron
* Karsndakini susturacak biimde ve ok konuan, enesi kuvvetli, geveze.
aaronca
* aarona yakr (bir biimde).
aaronluk
* aaron olma durumu veya aaronca davran.
adr
* Kee, deri, k l dokuma veya sk dokunmu kal n bezden yaplarak direklerle tutturulan, tanabilir barnak,
erge, oba, ota.
* Glgelik olarak kullan lan tente veya emsiye.
adr a ra
* adrn direk bal .
adr bezi
* Pamuk veya ketenden dokunmu kaln, sk bir tr bez.
adr ana
* adr direinin ucunda, adr bezini tutmaya yarayan oyuk aa.
adr at
* Orta noktadan balayarak drt tarafa bakan yzeyi bulunan ve kare piramit biimindeki at.
adr iei
* Nilfergillerden, in ve Amerika rmaklarnda yeti en, byk yaprakl, pembe ve beyaz iekli bir bitki
(Euryaleferox).
adr devlet
* Gebe boy ve airetlerden oluan devlet.
adr direi
* adrn dzgn ve gergin kurularak kmemesini salayan orta direk.
adr kurmak
* adr iinde oturulabilecek bir duruma getirmek.
adr tiyatrosu
* Oyunlarn ve dier gsterilerini ok byk bir adr iinde halka sunan gezici tiyatro veya gsteri grubu.
adr ua
* Maydanozgillerden, z suyu hekimlikte kullan lan bir bitki (Dorema ammoniacum).
adr ykmak
* kurulu olan ad rlar skp toplamak.
adrc
* adr yapan veya satan kimse.
adrc lk
* adr yapma veya satma ii.
adrl
* adr olan.
* adra yerlemi olan.
adrl ordugh
* adrlarda bar ndr lan asker g.
a
* Zaman paras, vakit.
* Hayat n ocukluk, genlik gibi trl dnemlerinden her biri, ya.
* Kendine zg bir zellik tayan zaman paras, dnem, devir.
* Tarihin ayrld drt byk blmden her biri, kurun.
* Bir eyin uygun, elverili zaman.
* Bir katman n olutuu sre.
a amak
* herhangi bir bakmdan ncekilerden farkl olan yeni bir evrensel gidie yol amak.
a d
* a n gerektirdii artlarn gerisinde kalm , khne.
* Askerlie alnma a d nda.
a d olmak (veya kalmak)
* yedek askerlik an doldurmu olmak.
a d lk
* a d olma durumu.
aa
* ocuk, bebek.
aanak
* Bkz. alg aanak.
aanoz
* Kabuklular n n ayakl lar alt tak m ndan, eti iin avlanan, pavuryaya benzer kk su hayvan (Carcinus).
aanoz gibi
* eri br (kimse).
aatayca
* Adn Cengiz`in ikinci olu aatay`dan alan, Dou Trkesinin XV. yzylda oluan yaz dili.
ac l
* (insan iin) an yeniliklerini benimseyen, ona gre davranan, asr, modern.
* Tekniin, bilimin yeniliklerinden yararlanan, modern.
ac llama
* acllamak ii, asrleme, modernleme.
ac llamak
* a n yeniliklerine uygun duruma gelmek, asrlemek, modernlemek.
ac llatrma
* acllatrmak ii, modernletirmek.
ac llatrmak
* a n gereklerine uydurmak, asrletirmek, modernletirmek.
ac llk
* acl olma durumu, asrlik, modernlik.
ada
* Ayn ada yaayan, muasr.
* Bulunulan a n anlayna, artlarna uygun olan, modern, muas r.
adalama
* adalamak ii, muasrlama.
adalamak
* a n tutumuna, anlayna, gereklerine uymak, muas rlamak.
adalatrma
* adalatrmak ii.
adalatrmak
* adalamas na yol amak.
adalk
* ada olma durumu, modernlik.
a gemek
* eskimek, dnemi veya modas gemek.
al al
* a ldayarak akan sularn sesini yanslar.
aldama
* a ldamak ii.
aldamak
* Sular akarken talara, kayalara arparak ses karmak.
alday
* a ldamak ii veya biimi.
alt
* Suyun, akarken talara, kayalara arparak kard ses.
alt l
* a lts olan.
an gerisinde kalmak
* gelimelere ve yeni dncelere uyum salayamamak, ayak uyduramamak.
an amak
* dnce, tutum ve davranlaryla bulunduu adan daha ileride olmak.
ara ara
* Srekli ararak.
ar
* Davetli.
arc
* a r iini yerine getiren kii, daveti.
* Sahnede oyuncular takdim eden kimse.
arlma
* arlma.
arlmak
* arlmak.
arm
* a rma ii.
* Ruh arma s rasnda seans.
ar
* a rmak ii veya biimi.
arma
* a rmak ii.
armak
* Birinin gelmesini kendisine yksek sesle sylemek, seslenmek.
* Herhangi birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek.
* Binmek iin bir ara istemek.
* (yksek sesle) ark , trk sylemek.
art
* a rma sesi.
artkan
* tyle kendi trnden olan kular n evresine toplanmas i in avclarn yararland ku, rtkan.
artma
* a rtmak ii.
artma
* Telll.
artmak
* a rmak iini yapt rmak.
ala
* Olmam, ham yemi.
* Badem, kays, erik gibi tek ekirdekli yemilerin krpe iken yenilebilen ham ekli.
alama
* alamak ii.
alamadan atlamak
* gerekli olgunlua erimeden olgun davranlarda bulunmak, byklk taslamak.
alamak
* (akarsu) Kprerek ve ses kararak cokun bir biimde akmak.
* Comak.
alar
* alayan.
alayan
* Kk bir akarsuyun, ok yksek olmayan bir yerden dklp akt yer, kk elle.
alayk
* Yerden ses kararak, grltyle kaynayarak kan genellikle s cak su, kaynak.
alay
* alamak ii veya biimi.
ama
* amak i i.
amak
* (gne ) Vurmak.
anak
* Dl kesesini dolduran ve dlt iinde bulunduran sv, amnios suyu.
ar
* Birinin bir yere gelmesini isteme, davet.
* ar cihaz .
ar cihaz
* Telefon sistemi ve a dzeninde belli bir numara verilerek ta yanna kolayca ulalmasn veya ona haber
b raklmasn salayan alet.
ar numaras
* ar cihaz nn numaras .
ar c
* a rmak iini yapan, armak iin giden kimse, daveti.
* Baz yerlere girmek isteyenleri sras gelince aran kimse, mbair.
ar cl k
* arcn n grevi.
ar l
* Bir toplantya, bir yere veya birinin yanna arlm kimse, davetli.
ar lk
* Davet iin yaz lan kt, davetiye, okuntu.
ar l
* arlmak ii veya biimi.
ar lma
* arlmak ii.
ar lmak
* a rmak ii yaplmak.
ar m
* Yksek bir sesin yetiebilecei kadar uzaklk.
ar s z
* arlmam veya arlmayan kimse.
ar m
* Bir dncenin veya grntnn, bir bakasn hat rlatmas.
* Davran lar, dnceler ve kavramlar aras nda yer ve zaman birliinin etkisiyle kurulan balantlar sonucu,
bilin alan na bunlardan birisi girince tekini de bilince ekmesi olay , teda.
ar m yapmak
* art rmak.
ar mc
* armcl k doktrini taraftar olan (kimse).
ar mc lk
* Btn bellek ilemlerini, akl n btn ilkelerini, hatta bellek hayat nn hepsini, dncelerin arm ile
aklamak isteyen doktrin.
ar ml
* arm olan.
ar msal
* armla ilgili.
ar msz
* arm olmayan.
ar ma
* armak ii.
ar mak
* Birbirini armak.
* Hep birden bararak yaygara etmek.
ar trma
* art rmak ii.
ar trmak
* Bir arma yol amak.
* Akla getirmek, hat rlatmak, andrmak.
* Benzemek, andrmak.
-ak
* simden isim yapma eki.
k
* Yrt k, yark.
k k (olmak)
* ok yrtk, lime lime, para para (olmak).
akal
* Et oburlardan, sr durumunda yaayan, kurttan kk bir yaban hayvan (Canis aureus).
* Kurnaz, yalanc, dzenci, aal k kimse.
* Titiz, huysuz, grgsz.
akal armudu
* Yaban armut, ahlat.
akal erii
* ok eki, sert, iri ekirdekli bir erik tr (Prunus spinosa).
akal yamuru
* Gne varken yaan yamur.
akalboan
* Krlarda rastlanan bir bitki.
akaloz
* Mermi olarak akl ta atan bir tr top veya bu topu kullanan topu.
akar
* Denizde, aa veya ky lara yerletirilen, belirli aralklarla yan p snen kk fener.
* Uzunluu iki yz elli - yz, genilii on kula olan balk a.
akaralmaz
* Basit, ilkel akmak.
* lkel bir biimde retilmi.
* e yaramayacak durumda olan, bozuk.
* (kalitesiz) Tabanca.
aker
* Kul, kle, cariye, yanama.
ak
* A lp kapanan bir veya birka azl kk cep ba.
* Bkz. deniz ak s .
ak gibi
* canl ve atik.
ak c
* Bak.
ak l
* Kk veya orta boyda ta paras, akl ta.
ak l ukul
* Kark biimde, ne dedii belli olmakszn.
ak l kuu
* Yamur kuugiller familyasndan kuzey blgelerde yaayan scak aylarda gneye geen gmen ku
(Crocethia alba).
ak l ta
* Deniz kylarnda veya derelerde suyun a ndrmas ile sivrilikleri kaybolmu, toparlak veya badem
biiminde ufak bir ta tr.
ak l yol
* akl talar ile denmi yol.
ak ldak
* Bir arkn yaln z bir yne doru i lemesine yol verip tersine dnmesini nleyen veya deirmen, su dolab
gibi birtak m makinelerin ileyiini kard sesle kontrole yarayan para.
* Elde evrildike grltl ses karan, deirmi biiminde bir ocuk oyunca.
* Koyunlarn kuyruklar altndaki kllara yapp kuruyan pislik.
ak ldama
* akldamak ii.
ak ldamak
* Srtnen, yuvarlanan akl talar gibi ses karmak.
ak ldatma
* akldatmak ii.
ak ldatmak
* akldamak iini yapt rmak.
ak l
* ivi, kazk gibi bir eyle tutturulmu.
* aklm bir eye bal.
* Yeri deimez, sabit.
ak l kalmak
* bir yerde deimeden durmak.
ak lp kalmak
* bir yerde uzun sre hareketsiz kalmak.
ak ll
* akl olan.
ak llk
* akl denmi veya birikmi yer.
ak lma
* aklmak ii.
ak lmak
* akmak iine konu olmak.
* Hzla dp saplanmak.
* Ortaya kmak, farkna varlmak, anlalmak.
ak lt
* akl talarn n ve onlara benzer eylerin kmldatlnca kardklar ses.
ak m
* imek, ak n.
* Kvlc m, erare.
ak n
* Bkz. akm.
ak nt
* imek akmas, parlamas.
* An bulu, dnce, beklenmeyen sz veya davran.
ak nt l
* aknts olan.
ak nt s z
* aknts olmayan.
ak r
* (gz iin) Ak mavi, hareli el.
* akrdoan.
ak r
* arap.
ak r ayaz
* A k ama ok souk hava.
ak r ukur
* ak uk diye ses kararak.
* Girintili kntl , przl yzey.
ak r pene
* Tuttuunu koparan, giritii veya ele ald her ii baaran, becerikli (kimse).
ak r penelik
* Tuttuunu koparma, becerikli olma durumu.
ak rc
* Ku avnda akrdoan tutan kimse.
ak rcl k
* akrc nn ii ve meslei.
ak rdiken
* Maydanozgillerden, hekimlikte kullanlan bir bitki, deve elmas (Arctium tomentosum).
ak rdikenlik
* akr dikeni bol olan yer.
ak rdoan
* Yrt c kulardan bir doan eidi, torul (Accipiter gentilis).
ak rkanat
* Kanatlar mavi hareli bir rdek eidi (Anas crecca).
ak rkeyf
* Yar sarho.
ak rkeyif
* Bkz. akrkeyf.
ak rlama
* akrlamak durumu.
ak rlamak
* akrkeyf olmaya balamak.
* Olgunlamaya yz tutmak.
ak sz
* aks olmayan.
ak
* akmak ii veya biimi.
ak k
* akm olan.
ak ma
* akmak i i.
ak mak
* Birbirine geip kenetlenmek; tak lmak.
* Sz yar etmek.
* Doru, a, yzey gibi geometrik biimler st ste konulduklar nda birbirini btnyle rterek eit olmak.
* Ayn zaman dilimi iinde bulunmak.
ak mal
* Birbirine eit ekiller.
ak trma
* akt rmak ii.
ak trmak
* akmak i ini yaptrmak.
* ki iip keyfetmek.
akma
* akmak ii.
* Vurup akarak yaplm kuyumcu ii, ukurlusuna dii akma, kabartmalsna da erkek akma denir.
* Bu ite kullanlan kuyumcu kalb .
* Deri hastal , yara, ban.
akma kap
* Genellikle iki kuak zerine tahtalarn ivi ile tutturulmas yntemiyle yaplan basit kap.
akmac
* akma iini yapan kimse.
akmak
* Taa vurulup kvlcm karlan elik paras.
* elik, ta, cam, plstik vb. maddeden yaplm gaz veya benzinle dolu tututurma aleti.
* Tabanca veya tfeklerde bulunan tetik dzeni.
akmak
* Kuruyunca kaln kabuk balayan kabarcklarla beliren ve genellikle yzde kan bir deri hastal .
akmak
* Vurarak sokup yerletirmek.
* ivi ile tutturmak.
* Kazk akp hayvan balamak.
* Kabul edilmeyecek bir eyi kurnazlkla kabul ettirmek.
* Vurmak.
* Bir eyi baka bir eye srtmek, vurmak veya arpmak.
* Sezinlemek, anlamak, farkna varmak.
* ki imek.
* Saplamak.
* Anlamak, bilmek.
* Parldamak, k vermek.
akmak akmak
* ate yakabilmek iin akma tututurmak.
akmak akmak
* (gzler iin) Parlar durumda, alev alev.
akmak ta
* Demir veya elie srtldnde kvlc m kartan bir tr kuvars.
* Dvenlerin altna aklan kk ve kesici ta.
akmak
* akmak yapan veya satan kimse.
* Tfek ve tabanca akmaklarn yapan ve onaran kimse.
akmakl k
* akmak yapp satma ii.
akmaklama
* akmaklamak durumu.
akmaklamak
* (gz) akmak akmak olmak, kzarmak ve iyice almak.
akmakl
* akmak ta ve zemberekle ate alan eski zaman tfei.
akmaklk
* akmakta kullanlacak olan.
* ine akmak konulan koruyucu malzeme.
akmaks z
* akma olmayan.
* Eski, kullanlmaz tabanca veya tfek.
* Kibrit.
akozlama
* akozlamak durumu.
akozlamak
* Uygunsuz bir durumu fark etmek.
akr
* Paa blm diz stnde veya diz alt nda kalan bir tr erkek alvar.
* Kularn ayanda bulunan ve ss gibi grnen ty.
akrl
* akr giymi.
* Ayaklar tyl, paal (gvercin) veya baka (ku).
akrsz
* akr olmayan.
aktrlma
* akt rlmak ii.
aktrlmak
* akt rmak ii yaplmak.
aktr
* akt rmak ii veya biimi.
aktrma
* akt rmak ii veya durumu.
aktrmadan
* Belli etmeden, gizlice, sezdirmeden.
aktrmak
* akmak iini yaptrmak.
* Birinin bir eyi sezmesini salamak.
al
* Tal k yer, plak tepe.
ala
* Belli isimlerden nce gelerek fiile balan r ve isimle ilgili bir abukluk, sreklilik, dikkatsizlik anlam katar.
ala kalem
* Geliigzel, durmadan yazarak.
ala kam
* Durmadan kam layarak.
ala kak
* Soluk almadan yiyerek.
ala kl
* Durmadan kl sallayarak.
ala krek
* Srekli krek ekerek.
ala paa
* Zorla yrterek, srkleye srkleye.
alacak
* Yourt mayas.
alk
* Eline ayana abuk, atik, evik.
alap
* Tanr.
alar
* Farkl lk veya anlam incelii, nans.
alar saat
* Ayarlanna gre istenilen zamanda alan saat.
alarma
* alarmak ii.
alarmak
* Ekinler veya meyveler olmaa yz tutmak.
alene
* Durup dinlenmeden konuan, enesi dk.
alenelik
* alene olma durumu.
aldrlma
* aldrlmak ii.
aldrlmak
* almak ii yaptrlmak.
* Hrs za kaptrlmak.
aldr
* aldrmak ii veya biimi.
aldrma
* aldrmak ii.
aldrmak
* almak iini yapt rmak.
* Hrs za kaptrmak.
alg
* Mzik aleti, enstrman.
* alg alma, mzik.
* Mzik topluluu.
alg aleti
* Mzik yapmak iin kullan lan ara, enstrman.
alg aanak
* alg, nee ve grlt olduu hlde.
alg almak
* bir mzik aletini seslendirmek.
alg ora
* Trpan.
alg c
* alg almay kendine meslek edinmi kimse.
alg c bcek
* Yaklak 5 mm boyunda, ba sert bir kabukla rtl, kahverengi veya siyah, zararl bcek.
alg c otu
* Turpgillerden, kurak yerlerde yetien bir bitki cinsi (Sisymbrium).
alg cl k
* algcn n ii.
alg
* Baz alglarn tellerine vurmaya yarar ku ty, kemik, boynuz gibi eylerden yaplm alma arac, tezene,
mzrap.
* Bahe sprgesi, alk.
alg hane
* Mzik evi, algl lokanta veya elence yeri.
alg l
* inde alg alnan.
* alg alnarak yap lan.
alg l aanakl
* Elenceli, ark l, algl , grltl patrt l, neeli.
alg n
* S cak veya souktan geliemeyerek c lz kalan ekin.
* Uzun zaman bakr kapta kalan tad bozulmu yemek, al k.
* Ktrm, inmeli, sakat.
alg sz
* algs olmayan.
al
* Brtlen, ahu dudu gibi aaktan kk, dallar ok atall ve saplar odunsu bitki.
al blbl
* Seregillerden, gzel ten, kk bir ku, tleen (Sylvia communis).
al rp
* Kolayca ate yakmaya yarayanince ve kuru aa dal, kuru ot gibi eyler.
al dikeni
* Bkz. karaal.
al fasulyesi
* Klkl bir eit fasulye.
al gibi
* sk ve sert (sa, sakal).
al horozu
* Tavukgillerden, eti beenilen bir yaban kuu (Tetraourogallus).
al idi, rp idi, evim idi ya, ay idi uyu idi, kocam idi ya
* her ne kadar evim derme atma, kocam kaba saba idiyse de, bir dzen kurmu, yaayp gidiyordum.
al kakc
* Ek ya bozuntusu.
al kuu
* Seregillerden, ba koyu krmz , gvdesine doru rengi alan, all k yerleri seven tc bir ku
(Troglodytes).
al kuugiller
* al kuu benzeri trleri iine alan kular familyas.
al sprgesi
* Krmz iekleri olan ve sprge yap m nda kullanlan bir bitki.
alk
* arp k.
* Verev kesilmi.
* Tabi olmaktan uzaklam, kendi renginden olmayan.
* Yan yan giden.
* Ad defterden silinmi.
* Yznde ban veya yara yeri olan.
* ban yeri.
* Koyunlarda iek hastal .
* algn.
alk kavak
* Dallar sepetilikte kullanlan bir kavak tr, sepeti kava.
allandrma
* allandrmak ii.
allandrmak
* orak bir araziyi al ekimi yntemi ile yeertmek.
all k
* als oka olan yer.
alm
* Gsteri, kardakini etkileme amacyla yaplan davran, kurum, caka.
* Kl cn keskin yan.
* Menzil, erim.
* Biraz benzeme, andrma.
* Bir oyuncunun topu elinden veya aya ndan ka rmadan karsndaki oyuncular k vrak hareketlerle aldat p
gemesi.
* Geminin su kesiminden aa blmnn ba ve k bodoslamasna doru darlamas.
alm atmak (veya yapmak)
* Bkz. almlamak.
alm satmak
* kurulup byklk taslamak.
alm yemek
* futbolda alm ile geilmek.
almc
* alm yapan kimse.
almna gelmek (veya getirmek)
* uygun zaman veya durumu ele geirmek.
almndan geilmemek
* ok kurumlu olmak, ok alml olmak.
almlama
* almlamak i i.
almlamak
* Oyunda topu kar tarafa kaptrmamak iin el, ayak veya vcutla artc hareketlerde bulunmak.
* Bir frsattan yararlanarak bir bakas nn hakk olan bir eyi ele geirmek.
almlan
* almlanmak ii veya biimi.
almlanma
* almlamak i i veya durumu.
almlanmak
* alml davranmak.
* Kendisine alm yap lmak.
almlay
* almlamak i i veya biimi.
alml
* Gsterili, kurumlu.
* Ba yksek, yap s dar (gemi).
alml al ml
* alm gstererek, alm satarak.
almlk
* Yourt veya maya almaya yetecek kadar.
almll k
* alml olma durumu.
alms z
* alm olmayan, gsterisiz.
alms zlk
* almsz olma durumu.
alnma
* alnmak i i.
alnmak
* almak iine konu olmak.
* nme inmek.
alnt
* alnm olan (ey).
alp rpmak
* eline geeni almak.
alsz
* als olmayan.
al
* almak ii veya biimi.
allma
* allmak ii.
allmak
* almak iine konu olmak.
alp abalamak
* ok gayret gstermek.
alkan
* ok alkan, al may seven, faal.
alkanlk
* alkan olma durumu, faaliyet.
alma
* almak ii, emek, say.
* Bir yap eleman nn yk altnda biim deitirmesi, az veya ok zorlanmas .
* Bnyesindeki suyun azalmas veya oalmas sonucu aacn biim ve boyutlarnn deimesi.
* saati.
alma bar
* huzuru.
alma belgesi
* Bir i yerinde veya alannda al labileceini gsterir belge.
alma dolab
* st yzeyinde alma tablas bulunan, n yzeyinde kapak ve ekmeceleri olan mobilya.
alma gezisi
* Bir i balama veya n anlama yapmak zere klan gezi.
alma gn
* Tatil gnleri dnda kalan ve al labilen her gn, i gn.
alma hayat
* hayat .
alma karnesi
* veren tarafndan al ma hayat na balayan iiye verilen, onun iilik durumunu gsterir belge.
alma masas
* zerinde i yaplan masa.
alma odas
* inde i yaplan oda.
alma saati
* saati.
alma saatleri
* in balama ve biti an aras ndaki saatler, i saatleri.
alma yntemi
* Bir al ma veya i sresinde izlenen bilimsel ve metodik yntem.
almac
* Salk, ynetim bilimi gibi konularda al ma yapan kimse.
almak
* Bir eyi oluturmak veya ortaya karmak iin emek harcamak.
* i veya grevi olmak.
* zerinde bulunmak.
* (makine veya letler iin) e yarar durumda olmak veya ilemekte bulunmak.
* Bir eyi yapmak iin gereken arelere bavurmak, o eyi gerekletirmek iin kendini zorlamak, aba
harcamak.
* Bir eyi renmek veya yapmak iin emek vermek.
altran
* veren.
altr c
* Bir spor dalnda, sporcuyu eiten, yetitiren ve altran kii, antrenr.
altr cl k
* altrcn n ii veya meslei.
altr lma
* altrlmak durumu.
altr lmak
* alma yaptrlmak.
altr
* altrma ii.
altrma
* altrmak ii veya biimi.
altrmak
* almas n salamak.
* almak iini yapt rmak.
alka
* alkar.
alkak
* alkar.
alkalama
* alkalamak ii.
alkalamak
* inde bir ey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak.
* Sulu bir eyi sarsarak veya rparak kart rmak.
* Sudan sarsarak geirmek veya iinden suyu arparak geirmek yolu ile bir eyi temizlemek.
* Tahl sarsarak kalburdan geirmek, elemek.
* Vcudun bir yerini srekli oynatmak.
* (kuluka yumurtalar n) evirmek.
* Salnn bozulmas na yol amak.
alkalan
* alkalanmak ii veya biimi.
alkalanma
* alkalanmak ii.
alkalanmak
* alkalanma iine konu olmak.
* Dalgalanmak.
alkalat
* alkalatma ii veya biimi.
alkalatma
* alkalatmak ii.
alkalatmak
* alkatmak.
alkalay
* alkalama ii veya biimi.
alkama
* alkamak ii.
* alkalanarak yap lan.
alkamak
* Tahl elemek.
alkan
* alkanmak ii veya biimi.
alkanma
* alkanmak ii.
alkanmak
* alkamak iine konu olmak.
* (deniz, gl iin) Dalgalanmak.
* Comak.
* (haber, sylenti) Herkesin az nda dolamak.
* Cokunluk, hareketlilik iinde bulunmak.
alkant
* (deniz) Dalgalanma.
* alkanm ey.
* Kalbur yardmyla ayrlan er p.
* Coku.
* Kargaa ve bunalmn yol at dzensiz, kark, sknt l durum.
alkantl
* alkants olan.
alkants z
* alkants olmayan.
alkar
* Tahl tanesini yabanc nesnelerden semeye veya tohumlukta kullanlacak tahl ayrmaya yarayan dner
kalburlu ara, alka.
alkatma
* alkatmak ii.
alkatmak
* alkalamak iini yaptrmak.
alkay
* alkamak ii veya biimi.
alk
* alg.
* Trpan.
alma
* almak ii.
* Hrs zlk, sirkat.
* Baa sarlan sark.
* alnm .
* Kakmal olmayan, kalemle i lenmi.
* Kibrit.
almac
* Maden zerine alma ii yapan usta.
alma
* Tahtadan yaplm kap.
almadan oynamak
* ok keyifli ve sevinli durumda bulunmak.
* bir ie ok hevesli grnmek.
almak
* Bakasnn maln gizlice almak, h rszl k etmek, armak.
* Vurarak veya srterek ses kartmak.
* Bir mzii dinlemeyi salayan aleti altrmak.
* Ses karmak, ses vermek.
* Atmak, arpmak, vurmak.
* Yourt yapmak iin st mayalamak, katp kartrmak.
* zerine srmek.
* Bozmak, zarar vermek.
* Kuman bir parasn kesmek.
* (madeni) Oymak, kalemle ilemek.
* Sprmek, temizlemek.
* Benzemek, andrmak.
* (zaman iin) Boa harcatmak, ziyan etmek.
alpara
* Parmaklara takl p alnan zil veya buna benzer ses karc ara.
* A klarda kumluk alanlarda yaayan ve alar keserek balk lara arar veren bir eit aanoz (Portunus
puber).
alt
* Diken, al.
altl k
* alts ok olan yer.
alyaka
* Birdenbire yakasna yaparak.
alyaka etmek
* yakasna yap p skca tutmak.
am
* amgillerin rnek bitkisi olan ve yurdumuzda birok tr yetien bir orman aac (Pinus).
am bal
* Arlarn sar am zerinde biten yaprak bitlerine salgladklar bal svsndan oluturduklar bir tr bal.
am devirmek
* karsndakine dokunacak veya kt bir sonu douracak sz sylemek.
am fst
* Fstk am nn kozalak biimindeki meyvesinden kar lan sert kabuklu, yal ve niastal tohum.
am sakz
* am aacndan kar lan reine.
am sakz oban armaan
* verilen bir armaann sunulduu kimsenin deerine uygun olmad n ve verenin gcnn ancak buna
yettiini zr yollu anlatmak iin sylenir.
am sakz gibi
* tedirginlik verecek kadar bir insann peinden ayr lmayan.
am yarmas (veya blmesi)
* iri gvdeli insan.
am yeili
* am yapraklar na benzer yeilin bir tonu.
amar
* giysisi.
* Ykanmas gerekli kirli.
* Kirli eyalar y kama ii.
amar deitirmek
* i giysilerini kartp temizlerini giymek.
amar deterjan
* ama rlarn daha abuk, daha iyi temizlenmesini salayan kimyasal birleim.
amar dolab
* ama r saklamada kullanlan ekmeceli dolap.
amar ertesi olmak
* ok amar ykamaktan ar yorulup hasta olmak.
amar ipei
* Nak yapmakta kullanlan ipek iplik.
amar ipi
* Kurutmak iin zerine amar as lan ip veya tel.
amar leeni
* ama rlarn iinde ykand , metal veya plstikten yap lm , geni kap.
amar makinesi
* ama r ykamaya yarayan ara.
amar mandal
* Kurutmak iin aslm ama rlar ipe skca tutturmak amacyla kullanlan kk, tahta veya plstik kska.
amar sabunu
* ama r ykamak iinde kullanlan beyaz sabun.
amar sepeti
* Kirli veya y kanm amarlarn iinde topland sepet.
amar sodas
* Beyaz ama rlarn youn veya asitli kirlerini eritmek iin kullanlan sodyum karbonat.
amar suyu
* ama rlarn beyazl n ve kolayca temizlenmesini salayan kimyasal birleimli su.
amar takm
* Fanil, don, gmlek, orap, mendil gibi eya, bir arada bohaya konulup verilen hediye.
amarc
* Para ile bakalarnn ama rn y kayan kimse.
amarcl k
* ama rcn n ii.
amarhane
* ama rlk.
amarlk
* ama r ykamak iin kullanlan yer, amarhane.
* ama r yapmna yarayan.
amat
* Avlan lm balklar elde tamaya yarar engel ask .
ama
* Sazangillerden, pullarndan yalanc inci yaplan bir rmak bal (Leuciscus rutilus).
amak
* Aatan oyularak yaplm kulplu su kab , apak.
* Kpklenerek akma.
amak amak
* Bolca, bol miktarda.
amgiller
* Kozalakllardan, ine gibi ince ve uzun yapraklarn yaz k dkmeyen, tohumlar plak olarak kozalak
pullar zerinde bulunan, am, kknar, ldin gibi bitki trlerini iine alan reineli aalar familyas .
aml k
* am aalar ok olan yer.
* am korusu.
amuka
* Gm bal na benzer bir bal k. amukann byklerine tokmak ba denir (Atherina hepsetus).
amur
* Su ile karp, bular ve iine batl r duruma gelmi toprak, balk.
* Yap ilerinde kullanlan eitli malzeme ile yaplan har.
* Satakan, evresine tedirginlik veren, sulu (kimse).
amur atmak (veya sratmak)
* birini kt bir ie kar m gstermek, kara al mak, iftira etmek.
amur banyosu
* Tedavi gc olan amurla yaplan banyo.
amur deryas
* Her taraf amurla kaplanm olan.
amur gibi
* (ekmek iin) iyi pimemi ve siyah unla yaplm .
* herkese sata p tedirginlik veren (kimse).
amur rb
* Denizin s ve amurlu yerlerinde kullanlan 25-30 kula uzunluunda bir balk a.
amur kalemi
* Heykelt ralar n amura biim verme s rasnda kullandklar imir ara.
amura bulamak (veya batmak)
* kirli ve uygunsuz bir ie karmak.
amura ta atmak
* \343 irkefe ta atmak.
amura yatmak
* borcunu dememek, szn yerine getirmemek.
amurcuk
* Sazangillerden, sazandan kk, eti tatsz bir gl ve bataklk bal (Chrondrostoma nasus).
amurcun
* Anadolu ve Kuzey Afrika'da yaayan bir tr rdek.
amurdan ekip karmak
* birini kt veya onurunu tehlikeye dren bir durumdan kurtarmak.
amurlama
* amurlamak ii.
* Yanmaya elverili cevherin bir blmnn eski retim alanlarnda brak lmas sonucunda kmas
muhtemel yang nn nlenmesi ii.
amurlamak
* amur srmek, amurla svamak.
* Ktlemek.
amurlanma
* amurlanmak ii.
amurlanmak
* zerine amur srlmek.
amurlama
* amurlamak ii.
amurlamak
* amur durumuna gelmek.
* Satamaya koyulmak.
amurlatma
* amurlatmak ii veya biimi.
amurlatmak
* amur srdrmek, amurla svatmak.
amurlu
* amur bulam, stnde veya iinde amur bulunan.
amurluk
* amuru ok olan yer.
* Paalar amurdan korumak iin giyilen tozluk.
* Ta tlarda tekerleklerin st blmn rten para.
* Ayakkablarn amurunu kaz mak iin yap larda giri kap s nn nnde, yere imento veya betonla
tutturulan, demirden yaplm trl biimlerdeki ayakkab silecei.
amurluku
* Aralarn amurluklarn yapan veya onaran kimse veya i yeri.
amurlukuluk
* amurlukunun ii veya meslei.
amursuz
* amuru olmayan, stnde amur bulunmayan.
amuru karnnda, iei burnunda
* Bkz. iei burnunda, amuru karn nda.
an
* inden sarkan tokmann kenarlara vurmasyla ses karan madenden ara, kampana.
an almak
* herkese bildirmek.
an an
* an sesine benzer ses kararak.
* Srekli ve yksek sesle edilen gevezelik.
an an etmek (tmek veya konumak)
* yksek sesle srekli gevezelik etmek.
an iei
* an ieigillerden, ss bitkisi olarak ekilen ve iekleri an biiminde olan bir bitki cinsi, Meryem ana
eldiveni (Campanella).
an ieigiller
* Bitiik ta yaprakllardan, rnei an iei olan bir bitki familyas.
an kulesi
* inde an bulunan uzun, yksek yap, kule.
anak
* Toprak, metal vb. den yaplm yayvan, ukurca kap.
* iein en d nda bulunan yeil yapraklarn tm.
* Gz ukuru.
* evresine gre alakta bulunan ve genellikle geni tekne biiminde yer.
anak a zl
* Byk a zl.
* S r saklamaz.
anak anten
* Belirli frekanslarda uzaydaki aktar cdan yaplan radyo ve televizyon yaynlarn almaya yarayan tepsi
biiminde anten.
anak mlek
* Topraktan yaplm trl kaplar.
anak tutmak (veya amak)
* davranlar veya szleriyle kt bir karl a yol amak.
anak zengi
* Bas lan yeri, taban n byk bir blmn kaplayacak kadar geni zengi.
anak yalamak
* dalkavukluk etmek.
anak yalayc
* Dalkavuk.
anak yalayc lk
* Dalkavukluk.
anak yalayc lk etmek
* dalkavukluk etmek.
anak yapra
* ana oluturan yapraklarn her biri.
anak
* anak yapan veya satan kimse.
anaklk
* anak yapma veya satma ii.
anaklk
* Gemi direklerindeki gzetleme yeri.
anaks
* anaa benzeyen, anak gibi.
anaks hcreler
* Salg olaca vakit i en ve belirli bir hacme geldiklerinde ilerindeki sv salgsn boaltan bez hcreleri.
anc
* an yapan veya satan kimse.
* an almakla grevli kimse.
ancl k
* ancn n ii veya meslei.
and
* ivisiz, birbirine geirilme yntemine gre hazr kesilmi kereste.
* Tahta kapak veya tavan.
andr
* Kark, melez.
* Alanmam, yaban.
angal
* Ayakta greirken kar greinin koltuu altndan bir kolu sokarak bir ayakla o greinin bir baca na
engel taktktan sonra onu ne doru eip ba zerinden atma oyunu, elme takma.
angal
* Dall budakl aa.
* Fasulye s r, s rk.
angl ungul
* Kulaa ho gelmeyen kaba ses karan.
angr ungur
* Dme veya birbirine arpma srasnda kaba ve zevksiz ses kararak.
angrdama
* ang rdamak ii veya durumu.
angrdamak
* Derek veya birbirine arparak grlt karmak.
angrt
* ang rdama sesi.
anlt
* an sesi.
anta
* Ksele, mein, kuma gibi hafif malzemeden yaplp byklne gre para, evrak, yiyecek koyup tamaya
yarayan kap.
anta iei
* ki eneklilerden, beyaz, erguvan veya sar renkli bir ss bitkisi.
antac
* anta yapan veya satan (kimse).
antacl k
* anta yapma sanat veya anta satma ii.
antada keklik
* ele geirilmesi o kadar kesin ki elde edilmi sayl r, torbada keklik.
antadan yetimek
* bir meslei eitim grmeden, tecrbelerle kazanmak.
antal
* antas olan.
antasz
* antas olmayan.
ap
* Genellikle cisimlerin genilii, kutur.
* Byklk, l.
* Deer.
* Yapn n veya arsan n boyutlarn ve sn rlarn gsteren harita.
* U noktalar dairenin evresi zerinde bulunan ve emberin merkezinden geen doru paras.
* Bilgi, tecrbe ve yeteneklerin tm.
* Bozuk, eri, dolak, aykr.
apa
* Tarlalarda topra i lemek iin kullanlan aa sapl demir kaz arac.
* apalamak ii.
apa
* ipo.
apac
* apa ile al an ii.
apacl k
* apacnn yapt i .
apaul
* Kl n n veya eyasnn dzgn ve temiz olmasna zenmeyip dzensizlik iinde yaayan, pasakl .
apaulcu
* Serseri, babo (kimse).
apaulculuk
* Serserilik, baboluk.
* Kl k k yafete zen gstermeyii i edinme.
apaullatrma
* apaullat rmak ii veya durumu.
apaullatrmak
* apaul duruma getirmek.
apaulluk
* apaul olma durumu, kl k k yafete zen gstermeyi.
apak
* Gz pnarnda ve kirpiklerde birikerek phtlaan veya kuruyan aknt .
* Madenler dvlrken srayan ince, ufak para.
* Metal veya toprak eya kenarlarnda bulunan prz.
apak
* Sazan familyasndan, vcudu yandan bask, 50 cm uzunluunda, 4-5 kg arl nda, sar pullu, eti tatsz,
klkl bir tatl su bal (Abramis brama).
apaklan
* apaklanma ii veya biimi.
apaklanma
* apaklanmak ii.
apaklanmak
* apak olumak.
apakl
* apa olan.
apaksz
* apa olmayan.
apalama
* apalamak ii.
apalamak
* apa ile kabartmak.
apalan
* apalanmak ii veya biimi.
apalanma
* apalanmak ii.
apalanmak
* Bir yer apa ile kabart lmak.
apalatma
* apalatmak ii.
apalatmak
* apalamak iini yaptrmak.
apal
* apalanm (yer).
* apas olan.
apanolu
* Baa dert olacak durum.
apanolunun abdest suyu gibi
* (iilecek eyler iin) sulu, tatsz ve kt grnte olan.
apar
* Postac, ulak.
* (hayvan ve bitki iin) Benekli, alacal.
* Derisi, kllar ve gzleri, boya maddesi yokluundan renksiz olan (insan veya hayvan), ak n, albinos.
* iek bozuu yz.
apar
* Takadan byk, ba ve k taraf yukar kalkk bir eit Karadeniz kay .
aparz
* inden k lamayacak kadar g olan, kar k i.
apari
* ok ineli; beden, kstek ve ine blmlerinden meydana gelen, her bir ineye hindi, horoz, kaz, mart,
tavuk, rdek gibi kularn kanat, kuyruk tyleri taklan bir tr olta takm.
apas z
* apalanmam (yer).
* apas olmayan.
apak
* Aatan oyularak yaplm su kab, amak.
* Az ak f.
apk mak
* Enini boyunu lmek, aplamak.
apk n
* Geici aklar arkasnda koan.
* Cinsellik tayan veya hat rlatan.
* Haylaz.
* Okayc bir sz gibi de kullan lr.
apk nca
* apkn bir biimde.
apk nlama
* apknlamak ii.
apk nlamak
* apkn duruma gelmek.
apk nlk
* apkn olma durumu veya apknca davran .
apla
* Maden kazmak iin kullanlan elik kalem.
aplama
* aplamak ii.
aplamak
* Bir eyin enini, boyunu lmek, apkmak.
* Keresteleri drt ke olarak kesip bimek.
apl
* ap geni olan.
apma
* apmak ii.
apmak
* Koturmak.
* Akn etmek, komak.
aprak
* Eyer rts, aprak.
aprak
* Kark, dolak.
* Anla lmas , zlmesi veya iinden klmas g, kark, mulk.
apraklama
* apraklamak ii.
apraklamak
* aprak duruma gelmek.
apraklk
* aprak olma durumu.
aprama
* apramak ii.
apramak
* Kark, aprak, zlmez duruma gelmek.
* ki ey birbiriyle apraz olarak kesimek.
apraz
* Eik olarak birbiriyle kesi en.
* Grete hasm nn koltuk altndan kol geirip sarma oyunu; bir veya iki kolla yapld na gre tek apraz ve
ift apraz denir.
* Kopa, dme.
* Bir tr olta inesi.
* Kart yn.
apraz ate
* Karl kl ynlerden silhla saldrma.
apraz kafiye
* Drtlklerde birinci ile nc, ikinci ile drdnc dizelerin birbiriyle kafiyelenmesi dzeni.
apraz kur
* ki lke paras arasnda nc bir lkenin parasyla belirlenen kombiyo srm deeri, lke parasn n
birbirlerine oran.
apraza almak
* aprazlama olarak davranmak.
apraza sarmak
* bir i iinden klmaz duruma gelmek, aprazlamak.
aprazda srmek
* apraza al nan hasm geriye doru h zla srmek.
aprazlama
* apraz olarak, makaslama.
* Testerenin keserken skmamas iin dilerini belli llere gre saa sola bkme.
* Evirme.
aprazlamak
* apraz duruma getirmek.
aprazlama
* aprazlamak ii.
aprazlamak
* inden k lmaz duruma gelmek, ne yap laca bilinemez duruma gelmek.
aprazl k
* apraz olma durumu.
aprazler
* Elde veya makinede aprazlanan dilerin eimini denetlemede yararlanlan yardmc alet.
aprazvari
* apraz olarak.
aps z
* ap olmayan.
* Deersiz.
aptan dmek
* alma gc, verimi azalm veya tkenmi olan.
apul
* Yama, talan, plka.
apula
* Kaba deriden yap lm ucu sivri ve kvrk ayakkab .
apulac
* apula yapan veya satan kimse.
apulacl k
* apulac nn ii veya meslei.
apulcu
* apul yolu ile bakasn n mal n alan, talanc , yamac, plkac.
apulculuk
* apulcunun yapt i veya davran.
apullama
* apullamak ii.
apullamak
* apul yolu ile bir mal almak veya bir yeri soymak, yamalamak.
aput
* Eski bez paras, paavra.
* Bez.
ar
* Rus imparatorlar na ve Bulgar krallarna verilen unvan.
arabuk
* Pek abuk, abucack, hemencecik, tez elden.
* Kolaylkla.
arur
* Gereksiz yere harcama.
arur etmek
* gereksiz yerlere harcayp tketmek.
arur olmak
* gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak.
ardak
* Tarla, bahe gibi yerlerde aa dallar ndan rlm barnak.
* Asma gibi bitkilerin dallarn sardrmak iin direklerle yaplm yer.
* Kameriye.
ardakl
* arda olan.
ardaks z
* arda olmayan.
arda
* ki veya drt zamanl Macar halk dans.
are
* Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kald rmak iin tutulmas gereken yol, kar yol, zm yolu.
* Bir eyi nleme, tedavi yolu, deva.
aresine bakmak
* gerekeni yapmak, zm yolu bulmak.
aresiz
* aresi bulunmayan, onulmaz.
* are bulamayan (kimse), bare.
* ster istemez.
aresiz kalmak
* zm yolu, kar yolu bulamamak.
aresizlik
* aresiz olma durumu.
arevi
* ar n olu.
argh
* Trk mziinde "do" perdesinin ad .
* Bu perdede karar k lan makam.
ark
* Tabaklanmam s r derisinden yap lan ve deliklerine geirilen eritle skca balanan ayak giyecei.
* Araba yoku aa giderken tekerlei frenlemek iin altna srlen demir levha.
* Para czdan.
ark
* ar k yapan veya satan kimse.
arkl k
* ar k yapma veya satma ii.
arkl
* Ayana ar k giymi.
arkl erkn harp
* Kurnaz veya uyank kyller iin aka yollu sylenir.
arklk
* ar k yapmaya elverili.
* ar k konulacak yer.
arksz
* ar olmayan veya ark giymemi.
arie
* ar n karsna veya kad n ara verilen unvan.
ark
* Bir eksenin dndrd tekerlek biimindeki makine paras.
* Herhangi bir kt'ann, biimini ve dzenini bozmadan kanatlar ndan biri evresinde dnerek yn
deitirmesi.
ark evirmek
* ayn yol zerinde dnerek gitmek.
ark etmek
* (bir dorultuda giden kimse veya ey) saa veya sola doru yn dei tirmek.
* geri dnmek.
arka
* Osmanllarda nc grevi.
arka vermek (veya arka ektirmek)
* (kesici aralar iin) bilei ark ile biletmek.
arkac
* Osmanl ordusunda nc svari birliinde grevli asker.
ark
* Vapurlarda makine blmn yneten kimse.
* arkla bak bileyen kimse, bileyici.
arkba
* Vapurlarda birinci ark .
arkl k
* arkn n grevi.
ark dndrmek
* geimini salamak.
arkfelek
* arkfelekgillerden gzel, byk, parlak k rmz iekleri olan, duvar kenarlarna ve kameriyeler evresine
ekilen t rmanc bir ss bitkisi, f rldak iei (Passiflora caerulea).
* Yakl nca dnerek k vlcm saan donanma fiei.
* Talih, kader.
arkfelekgiller
* Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, rnei ark felek olan bir bitki familyas.
arkna etmek (veya okumak)
* birine byk ktlk yapmak veya iini bozarak zarar vermek.
arkt
* Eski, bozuk, sakat.
arkl
* ark olan.
* Her iki yanda birer ark bulunan vapur.
arks z
* ark olmayan.
arktan kma
* yepyeni, gzel.
arl k
* ar olma durumu.
* ar n ynetiminde bulunan devlet.
arliston
* Birinci Dnya Sava'ndan sonra Avrupa'da yaygnlaan dans tr veya bu dansn mzii.
* Sivri ulu, uzun ve kal n, tatl yeilimsi biber.
* nce, uzun ve arpc .
arliston biber
* arliston ad verilen bir biber tr.
arliston marka
* Yeni icat, az bulunur, antika.
arliston marka kereste
* Az bulunan kereste.
* Haddini bilmez, terbiyesiz.
armh
* Sulunun ldrlmek amacyla ivilendii ha biimindeki daraac.
* Ana direkleri ve gabya ubuklar n yandan tutan halatlar.
armha germek
* ha biimindeki daraacna ivilemek.
armk
* Bkz. armh.
arnaar
* ster istemez.
arpan
* Bir arpmada arp lan say veya cebirsel anlatmlardan her biri.
arpan bal
* Levrekgillerden, yzgeleri dikenli ve zehirli, eti sevilen bir bal k, trakunya (Trachinus draco).
arpanlara ayrma
* bir sayy veya cebirsel anlatm iki veya daha ok arpann arpm durumuna getirme.
arp
* Kaba sva, arpma s va.
* Birbiriyle arpl an iki say arasna konulan iaret: "a x b" veya "a . b" "a arp b" diye okunur.
arpc
* Etkili.
arpc lk
* arp c olma durumu.
arpk
* Dzgnln yitirerek erilmi.
* Gerek niteliini yitirmi.
* Aksi, ters, huysuz.
arpk urpuk
* ok arpk, eri br.
arpka
* Biraz arpk.
arpklama
* arp klamak i i.
arpklamak
* arp k duruma gelmek.
arpklatrma
* arp klatrmak ii.
arpklatrmak
* arp k duruma getirmek.
arpkl k
* arp k olma durumu, erilik.
arpl an
* Bir arpma ileminde tekrarlanan say .
arpl
* arp iareti konmu.
* Bir tr olta inesi.
arpl
* arp lmak ii veya biimi.
arplma
* arp lmak ii.
* arp k duruma gelme.
arplmak
* arpmak iine konu olmak.
* arp k duruma gelmek.
* Al np gcenmek.
* ekiciliine kap lmak.
arpm
* arpma ileminin sonucu olan say.
arpm cetveli
* Bkz. arpm tablosu.
arpm tablosu
* Birbiriyle arplan saylarn (ou 1'den 9'a kadar) arpmlar n gsteren izelge, kerrat cetveli.
arpnma
* arp nmak ii.
arpnmak
* rp nmak.
arpnt
* (kalp iin) Hzl ve s k vurma.
arpntl
* Heyecanl, tell .
arpnts tutmak
* heyecen, korku veya zntden arp nt nbeti gelmek.
arpntsz
* arp nts olmayan.
arp
* arpmak ii veya biimi.
arplma
* arp lmak ii veya biimi.
arplmak
* arp mak i i yap lmak.
arpma
* arp mak i i, msademe, sadme.
* nclerin veya kk birliklerin yapt klar kk savama.
arpmak
* Birbirine arpmak, tokumak.
* Vurumak.
* Birbirine stn gelmeye almak.
arptrma
* arp trmak iini yapmak.
arptrmak
* arp mak i ini yaptrmak.
arptlma
* arp t lmak ii veya biimi.
arptlmak
* arp tmak ii yaplmak.
arptma
* arp tmak ii.
arptmak
* arp k duruma getirmek.
* Gerek anlamdan saptrmak.
* Yanl a ve kt duruma gtrmek.
arpma
* arpmak ii.
* arpmak ilemi, darp, zarp.
* Alaturka mzikte temel notalarn arasna skt rlm ve usul bozmayan, tek perdelik kk fazlal k.
* Kuyu engeli biiminde be kollu byk olta inesi.
* rp larak yaplan (ey).
arpma i areti
* arpmak ileminin yaplmasn salayan x iareti.
arpma kap
* Tek veya ift kanatl olan, zel menteesi yardm ile ie ve da doru alabilen kap tr.
arpmak
* Hzla demek, vurmak.
* Etkisiyle birdenbire hasta etmek.
* Varlna inanlan bir gcn fkesine uramak.
* El abukluu ile almak.
* Kurnazlkla, zorla ele geirmek.
* Hzl atmak.
* Hzla bir yere vurmak.
* Biri arplan, br arpan denilen iki say verildiinde, arpan arp landaki birim kadar oaltarak arpm
ad verilen bir nc sayy elde etmek, zarp etmek.
* ekiciliiyle etkilemek, artmak.
arptr
* arptrmak ii veya biimi.
arptrma
* arptrmak ii.
arptrmak
* arpma iini yaptrmak veya arpmasna yol amak.
* Yankesiciye kaptrmak.
araf
* Yatan stne serilen veya yorgan kaplanan bez rt.
* Eskiden kadnlar n kulland ve batan rtlen, pelerinli, eteklikli sokak giysisi.
araf araf
* Olabildiince uzun, uzun uzun.
araf gibi
* (deniz, gl, su iin) dalgas z, dmdz ve durgun.
araf kadar
* (eni boyu kk olmas gereken eyler iin) pek byk, ok geni.
arafa dolanmak
* bir iin iinden kamamak, kt ve baarsz duruma dmek, zor durumda kalmak, araflamak.
arafa girmek
* (eskiden, yeni yetien kz iin) araf giymeye balamak.
araf
* araf yapan veya satan kimse.
arafl k
* araf yapma sanat veya araf satma ii.
araflama
* araflamak i i.
araflamak
* Yorgan arafla kaplamak.
* Kt ve baarsz duruma dmek, arafa dolanmak.
araflanma
* araflanmak ii.
araflanmak
* araflama iine konu olmak.
* araf giymek.
araflatma
* araflatmak ii.
araflatmak
* araflamak iini yaptrmak.
arafl
* zerinde araf olan.
* araf giymi olan (kimse).
araflk
* araf yapmaya elverili olan (kuma).
arafs z
* zerinde araf olmayan.
* araf giymemi olan.
arafs zl k
* arafsz olma durumu.
aramba
* Haftan n drdnc gn, sal ile perembe aras nda bulunan gn.
aramba kars
* Sa ba karmakark, st ba zensiz kadn.
* Al kars.
aramba pazar
* Herey karmakark ortada olan yer.
aramba pazarna evirmek
* zellikle yze vurarak ok dayak atmak.
ar
* Dkknlar n bulunduu al veri yeri.
ar aas
* ary ve esnaf dzen altnda tutmakla grevli kimse.
ar ekmei
* Has undan arda yap lan ve sat n alnan ekmek tr.
ar ve pazar dolamak (veya gezmek)
* al veri edinilen her yeri dolamak (gezmek).
arl
* ar esnaf.
artr
* Dolmu uak.
asar
* Viyana'da oturan Alman imparatoruna verilen unvan.
at
* Casus.
* Ara bozmak amacyla sz tayan kimse.
atlama
* a tlamak ii veya durumu.
atlamak
* Casusluk yapmak.
atl k
* a t olma durumu, casusluk.
at
* Sert bir eyin krlrken kard ses.
at
* ki yolun veya iki derenin birleti i yer, kavak.
at etmek
* at diye ses karmak.
at kap
* beklenmedik bir zamanda kap y alarak.
at orada at burada at kap arkasnda
* ok yer deitiren bir eyin durumunu anlatr.
at pat
* Biraz, yarm yamalak.
* Ara sra.
* Uygunsuz zamanlarda, vakitli vakitsiz.
atak
* ki da yamacnn kesi mesi ile olumu dere yata.
* Yapk, ikiz (meyve).
* Kavgac .
atak bayrak
* Yenierilerin yars sar , yars krmz renkteki bayra .
atal
* ki veya daha ok kola ayrlan denek.
* Yol, aa gibi, kollara ayrlan eylerin ayrlma yeri.
* Dall olan eylerin her kolu.
* Yemek yerken kullanlan iki, veya drt uzun dili ounlukla metal ara.
* Dirgen.
* Ucu kollara ayrlm .
* ki tarafl .
* ki anlaml, iki trl anlalabilir.
* Bir tr olta inesi.
atal az
* Bir rman denize kavutuu yerde l larn birikmesiyle oluan gen biimli ova, delta.
atal a
* Yeil mercimek, kuru barbunya, dvme soan, tereya ve baharat kullanlarak haz rlanan bir orba tr.
atal ayak
* Ateli bir silhn namlusuna destek olan, genellikle ters V biiminde yere kurulan iki ayakl para.
atal bel
* Baheyi bellemeye yarayan ucu atall ve sapl alet.
atal b ak takm
* Sofra iin gerekli olan atal, ka k, bak ve di er servis aralarnn tm.
atal ivi
* Elektrik ve telefon kablolarn sprgelie, kap veya pencere pervaz gibi ahap yzeylere tutturmakta
kullanlan, iki ucu sivri, U biiminde zel ivi.
atal don
* Paalar ksa, diz stnde kalan don.
atal grmek
* net grememek, bir eyi iki grmek. atal matal ka atal zerine atlan p srt na oturulacak gzleri kapal
kiinin, zerinde oturan n tek veya atal biimde kaldr lm ift parmann ka olduunu bilmesi temeline dayanan
bir eit birdir bir oyunu.
atal ine
* ki veya engeli olan olta inesi.
atal karg
* Byk balklar zpknlayarak avlamakta kullanlan dili, sivri ulu ara.
atal kaz k
* Sonuta ne olaca belirsiz, kark, karanlk ve pheli durum.
atal kundak
* A ld zaman V biiminde olan iki ayakl top kunda.
atal kuyruk
* Uzun ve ince gvdeli, lk denizlerde yaayan bir bal k tr (Lepidopus caudatus).
atal sakal
* Sakal ortadan ikiye ayrlm (kimse).
atal ses
* ki perdeden kar gibi olan ve kula t rmalayan ses.
atal zpkn
* atal karg.
atallanma
* atallanmak ii.
atallanmak
* atal gibi ikiye ayrlmak.
atallama
* atallamak ii.
atallamak
* ki veya daha ok ihtimal ortaya karak anlalmas g bir duruma gelmek.
atallatrma
* atallatrmak ii.
atallatrmak
* atallamas na yol amak.
atall
* atal olan veya atal durumunda olan.
* ki veya daha ok ihtimali olan.
* (ses iin) Przl.
atallk
* atal konulan yer.
atana
* Filika byklnde, islimle ileyen deniz teknesi, kk vapur, istimbot.
atanac
* atana ileten kimse.
atapat
* Ayakla inenince veya bir yere srtlnce at pat diye patlayan bir elence fiei.
at
* Bir yapn n, bir evin dam n kuran paralarn btn.
* Birbirine atlm aklm eylerin btn.
* Yapn n tavan ile dam arasndaki genellikle az kullanlan yer.
* nsan ve hayvanda iskeletin kuruluu.
* Barn lan, s nlan yer.
* Belli bir maksada ynelik kimselerin oluturduu kurulu.
* zne veya nesne durumlar na gre, belirli at eklerinin fiil kk veya gvdelerine getirilen trev, bina:
Sevinmek (sev-in-), sevdirmek (sev-dir-), sevindirmek (sev-in-dir-) gibi.
* Bir yapy rten ve eik yzeyleri olan damn tahtadan i yaps.
* Hikye, roman, piyes gibi edeb trlerde olay kuruluu, kurgu.
at aras
* Tavanla at rts arasnda kalan bo blm, tavan aras.
at ekleri
* Fiil kk veya gvdelerinden dnl, edilgen, ite, ettirgen atlar yapmaya yarayan ekler: (Sev-in-), (sev-il-
), (sev-i -), (kapa-t-), (ge-ir-), (sev-dir-) gibi.
at etei
* atnn, binann d duvarlarn aan, ya lara kar duvar n en st blmn koruyan da uzanm ksm .
at kaplayc
* skele kurup ahap at kaplamasn ve duvarlar kee veya zel ktlar ile kaplayan usta.
at kat
* Yaplarda at ile son kat arasnda yaplan kk kat.
at kirii
* Bir ucu tavann stne bindirilen ve zerine kiremit alt tahtalar nn kapland ana kiri.
at rts
* atlarn stne kiremit, inko ve oluklu sac vb. ile kaplanan, tavana su gemesini nleyen yap blm.
at penceresi
* Tavan arasn aydnlatmaya yarayan pencere veya caml kapak.
at c
* atma iini yapan kimse.
at k
* atlm olan.
at k ehre
* atk yz.
at k ka
* Kalar birbirine ok yakn ve at k olan (kimse).
at k surat
* atk yz.
at k yz
* fkeli yz (ehre, surat).
at klama
* atklamak ii.
at klamak
* atk duruma gelmek.
at klk
* atk olma durumu.
at ldama
* atldamak durumu.
at ldamak
* atk duruma gelmek.
at l
* ats olan (yap).
* atlm olan.
* Ba na atk balanm olan.
at l
* atlmak ii veya biimi.
at lma
* atlmak ii.
at lmak
* atmak iine konu olmak.
at nma
* atnmak ii.
at nmak
* Kalar n atp surat asmak.
at r atr
* Sert bir ey kr lrken, yanarken yerinden sklrken veya skt rl nca kan ses.
* Zor kullanarak, bask yaparak.
* Glk ekmeden.
at r atr atlamak
* ok atlamak.
* ok kskanmak.
at r atr etmek
* atr atr ses karmak.
at r atr skmek
* bir eyi zorlayarak yerinden skp karmak.
at r utur
* Bir ey krlrken kan sesi anlatr.
at rdama
* atrdamak ii.
at rdamak
* atr diye ses karmak.
* kmeye, yok olmaya yz tutmak, tehlikeli duruma dmek.
at rdatma
* atrdatmak ii.
at rdatmak
* Bir eyin atr diye sesini kartmak.
at rt
* atrdama sesi.
at rtl
* atrt s olan.
at s z
* ats olmayan, st ak (ev, kulbe).
at
* atmak ii veya biimi.
at k
* Birbirini tutmayan, birbirini elen, birbirine uymayan, eliik, mtenakz.
at lma
* atlmak ii.
at lmak
* atmak ii yaplmak.
at k
* Yasalar n veya nermelerin kendi aralar nda eliiklii, antinomi.
at ma
* atmak ii.
* Silhl byk kavga, arbede.
* Sava maksad yla dmana kar ilerleyen bir birliin keif ve gvenlik kollar arasnda ilk silhl vuruma.
* Trl ynlerden uzanan kvr ml da sralarnn, bir yerde dar bir a ile birbirine yakla p kaynamas veya
dmlenmesi.
at mak
* Birbirine atmak veya atlmak.
* (sz, iddia veya davranla) Birbirini tutmamak, birbirini elmek, mtenakz olmak.
* Karl kl vurumak.
* Kavga etmek.
* (deve ve kpek iin) iftlemek.
* Ayn zamana rastlamak.
at t rma
* attrmak ii.
at t rmak
* Birbirine attrmak, kavga ettirmek, birbirine drmek.
at y almak
* atya ulamak.
atk
* U uca, birbirine atlan eylerin btn.
* Sehpa.
* Al ndan geerek ban evresine ember gibi balanan ba, kabast .
* Bir iin btnnn veya paralarn n bir araya getirilmesinde uyulan yntem.
atkl
* atk s olan.
atkl k
* ift kzlerini birbirlerine balayan ifte boyunduruklu aa.
atkn
* atk.
atknlk
* atk n olma durumu.
atksz
* atk s olmayan.
atladn m ?
* ar sab rszl k gsterenlere sylenen kaba bir uyarma.
atlak
* atlam olan.
* atlam yer.
* atlama.
* Deli.
atlak ses
* Przl, bozuk ses.
atlak zurna
* irkin sesli, geveze, boboaz.
atlaklk
* atlak olma durumu.
* atlam yer, atlak.
* Delilik.
atlama
* atlamak ii.
* Tohumlarn da lmas iin meyve kabuunun yar lmas , alma.
* Dalgalarn s kyya geldikleri zaman dklp kprmesi, atlak.
* Uygun olmayan kuruma sonucu aacn boyu ynndeki lif ayr lmas .
atlamak
* Paralar ayrl p dalmayacak biimde yarlmak.
* Bir yzeyde kr klar, izgiler olumak.
* Ar yemekten, imekten, yorgunluktan veya (bebek) alamaktan lecek duruma gelmek veya lmek.
* S knt , sevin, yalnzlk, heyecan, sabrszlk, k skanl k gibi ruh durumlar ar derecede duymak.
atlasa da (veya atlasa da patlasa da)
* elinden gelen her areye bavursa da.
atlat
* atlatmak ii veya biimi.
atlatma
* atlatmak ii.
atlatmak
* atlak duruma getirmek.
* atlamas na yol amak.
* Akl n ka rmak.
atlay
* atlatmak ii veya biimi.
atma
* atmak ii.
* Provada geici olarak bir giysiye ilitirilmi olan para.
* Duvarlar aa gvdesinden birbirine tak larak ve ivisiz olarak yap lan yayla evi, yrk adr .
* Bir eit demelik kuma.
* Ahap yaplarda aa iskeletin temel paralar.
* Semerin aa ksm.
* Heykel yap m nda amuru ayakta tutan tel iskelet.
atma ka
* Aralar nda kls z yer olmayp birbirine kavumu olan kalar.
atmak
* Denek, kl , tfek gibi uzun eylerden birka tanesini, tepelerinden birbirine aprazlama dayayarak
durdurmak.
* (kereste vb. gereci) Birbirine tutturmak.
* Bir eyi yapmak iin gerekli paralar bir araya getirmek.
* (yk hayvana) ki yanl yklemek.
* (baa yemeni, atk, yazma gibi eyleri) Balamak.
* (ka, yz iin) Sertlik, fke bildiren bir duruma sokmak.
* zc olaylarla karlamak.
* Birine sert szle sylemek veya yaz lar yazmak.
* Rastlamak, kar lamak.
* S ras gelmek, zaman gelmek.
atpat
* Bkz. atapat.
atra patra
* Bir dilin az ok ve yalan yanl olarak konuulduunu anlatr.
att rma
* attrmak ii.
att rmak
* atmak iini yaptrmak.
av
* Ses, n, haber.
av
* At, eek gibi hayvanlar n erkeklik organ .
av
* Hoa kal anlam nda genler arasnda kullanlan bir sz.
avalye
* Balklarn tuttuklar balklar iine attklar sepet.
avdar
* Budaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale).
avdar ekmei
* avdar ve buday unu karm ndan yaplan ekmek.
avdarl
* avdar katm.
avdarmahmuzu
* Budaygillerin ve en ok avdarn baa zerinde treyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu andran,
1-4 cm uzunlukta, 2-7 mm genilikte, az ok kvr k, kolayca kr labilen, zel kokulu, silindir yap l ubuklar hlinde
olan ve hekimlikte kullanlan ask l mantarlardan biri (Claviceps purpurea).
avdars z
* avdar katmam olan.
avel
* Tutulan balklar n iine konduu sepet, avalye.
avlan
* alayann by, elle.
avlanma
* avlanmak ii.
avlanmak
* Grlts evreye yay lmak.
* Dillere dmek, yu bulmak.
avl
* Henz ava alt rlmam doan yavrusu.
avmak
* Gne domak.
* Dal p yaylmak, salmak.
* Sapmak, yol deitirmek, amatan amak.
avr
* Maydanozgillerden bir bitki ve bunun eczacl kta kullan lan reinesi (Opopanax chironium).
avuldur
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
avun
* Hayvan derisinden veya avdan yaplm krba.
avu
* Osmanl devleti tekiltnda eitli hizmetler yapan grevli.
* Osmanl ordusunda st komutanlar n buyruklarn ast komutanlara ulatran grevli.
* Onbadan sonra gelen ve grevi manga komutanl olan er rtbesi.
* Bir iin veya iilerin banda bulunan ve onlar yneten sorumlu kimse.
* Asker okullarda snf birincisi.
avu kuu
* avu kuugillerden, uzun yay biimli gagal, gvercinden kk, ba sorgulu, ksa kanatl bir ku, ibibik,
htht (Upopa epops).
avu kuugiller
* rnei avu kuu olan bir ku familyas .
avu zm
* Kabuu ince, ekirdei ufak, iri taneli bir tr beyaz zm.
avuluk
* avu olma durumu veya grevi.
* avu rtbesi.
ay
* aygillerden bir aak (Thea chinensis).
* Bu aan zel ilemlerle kurutulan yapra.
* Bu yapraklarn halanmas ile elde edilen gzel kokulu ve sarmt rak krm z renkli iecek.
* Konuklar n ay, brek, pasta gibi iecek ve yiyeceklerle arland toplant.
* Mzikli toplant .
ay
* Dereden byk, rmaktan kk akarsu.
ay bahesi
* ay, kahve ve alkolsz ikilerin iildii bahe.
ay barda
* ay imekte kullanlan, belli biimde cam bardak.
ay demlemek
* Bkz. demlemek.
ay evi
* ay gibi ieceklerin hazrland ve bunlarn iildii yer, ayhane.
ay fincan
* Genellikle porselenden yaplan, ay imeye yarayan, kulplu fincan.
ay ka
* Kahve yaparken veya aya toz eker koyarken lek olarak kullan lan ve ekeri kartrmaya yarayan kk
kak.
ay kenarnda kuyu kazmak
* elde, maksada ula lacak bol ara varken emek harcayarak baka yollar aramak.
ay oca
* ay piirilen veya ay iilen yer.
ay saati
* ay imek iin belirlenmi saat.
ay servisi
* ay dat m .
ay ekeri
* ay tatlandrmak iin kullan lan kat eker, kp ekeri.
ay takm
* aydanlk, stlk, ekerlik ve alt veya on iki ay fincan ndan oluan takm.
* ay sunulurken kullan lan rt ve peetelerin hepsi.
ay vermek
* konuklara ay ve brek, rek, pasta gibi yiyecekler sunulan toplant dzenlemek.
ayan
* Akrep, y lan, yan, krkayak vb. zehirli hayvan.
ayc
* ay yapp satan kimse.
* ay yetitiricisi.
* ay imeye dkn, ay tiryakisi.
aycl k
* ay yapma ve satma ii.
* ay yetitirme ii.
ayda ra
* Elz ve evresinde k na gecesi veya dnlerde, ellerde yanan mum ta narak oynanan trkl bir halk
oyunu veya bu oyunun mzii.
aydan geip derede boulmak
* byk glkleri yenmiken nemsiz bir sebepten baar s zla uramak.
aydanl k
* inde ay piirilen kap.
aygiller
* ki eneklilerden, yapraklar ndan ay yaplan bir bitki familyas.
ayhane
* ay evi.
ayhaneci
* ayhane ileten kimse.
ayhanecilik
* ayhanecinin ii veya meslei.
ay grmeden paalar svamak
* Bkz. dereyi grmeden paalar svamak.
ayr
* zerinde gr ot biten dz ve nemli yer.
* Byle yerde biten otlar.
ayr gzeli
* Budaygillerden bir bitki ay r otu (Erogrostis major).
ayr kuu
* Tarla kuu.
ayr mantar
* apkasnn alt yz ince dilimli, yenebilen ve zehirli de olabilen mantar trlerinin ortak ad .
ayr otu
* ayr oluturan eitli bitkilerin genel ad.
* Budaygillerden kuru ve kireli yerlerde yetien kk bir ayr otu, fleol (Phleum pratense).
ayr peyniri
* Bir eit az tuzlu veya tuzsuz taze peynir.
ayr tavuu
* Orman tavuugillerden, s rt beyaz izgili siyah ve esmer, karn siyah bir ku (Tympanuchus cupido).
ayr teresi
* Turpgillerden beyaz iekli, yaban bir bitki (Cardemina pratensis).
ayr tirfili
* Baklagillerden, hayvan yemi olarak yetitirilen bir bitki (Trifolium pratense).
ayr yulaf
* Budaygillerden, yulafa benzeyen bir kr bitkisi (Avenastrum).
ayrlama
* ayrlamak ii.
ayrlamak
* ayrlanmak.
* (hayvan) Yedii ayrdan hastalanmak.
ayrlanma
* ayrlanmak ii.
ayrlanmak
* (hayvan) ayrda otlamak.
ayrlama
* ayrlamak ii.
ayrlamak
* ayr durumuna gelmek.
ayrlatma
* ayrlatmak ii.
ayrlatmak
* ayrlanmas n salamak.
ayrl
* ayr olan.
ayrlk
* ayr olan yer.
ayrmelikesi
* Erkesakal, keisakal.
ayrsedefi
* Dn ieigillerden, sulak yerlerde yetien, kk i srdrc olarak kullanlan bir bitki (Thalictrum).
ayrsz
* ayr olmayan.
aykara
* ay kenarnda kan gze, kaynak, pnar.
ayk z
* Bir tr iek.
aylak
* Yrt clardan, uzun kanatl , engel gagal, kk kular ve fare gibi zararl hayvanlar avlayan, tavuk
byklnde bir ku (Milvus migrans).
* Toy, tecrbesiz, acemi.
aylak frtnas
* K balarnda olan frtna.
aylaka
* aylaa yak r (biimde).
aylaklk
* Toyluk, tecrbesizlik, acemilik.
ayl
* inde ay bulunan.
ayl kek
* ine ay kar trlarak yap lan kek.
aylk
* ay aaklar nn yetitii yer.
* ay iin kullanlan.
e
* e ad verilen bu harf, ses bilimi bakmndan tmsz, katk, di-di eti nszn gsterir.
e
* Trk alfabesinin drdnc harfinin ad.
ebi
* Bir yanda kei yavrusu.
ecik
* Maden kulp, halka, ivi.
e
* Tahl yn.
* Tahl elenen kalbur.
ee
* ki kanatllardan, insana uyku hastal alayan, sinekten byk bir cins Gney Afrika bcei (Glossina).
een
* Kafkasya'nn kuzeydousundaki een Cumhuriyeti'nde yaayan bir halk veya bu halk n soyundan olan
(kimse).
eence
* een dili.
edene
* Bkz. etene.
edik
* Mesh zerine giyilen sar pabu.
* Terlik.
emel
* Yay veya engel biiminde bklm olan.
emellenme
* emellenmek ii.
emellenmek
* Yay veya engel biimini almak veya girmek.
ehre
* Yz, sima.
* Grn.
* Somurtkanl k.
ehre almak
* tavr taknmak.
ehre etmek
* surat etmek.
ehre zrd
* Yz irkin.
ehrece
* ehre bakmndan.
ehreli
* ehresi olan.
ehresi bozulmak
* yz, tavrlar dmek.
ek
* Slavlarn bat kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse.
* ek halk na zg olan.
ek
* Bir kimsenin, bankadaki paras nn diledii kimseye denmesi iin bankaya gnderdii yazl belge.
ek araban (veya yalnz ek!)
* git buradan!.
ek valf
* Depodaki suyun kamasn nlemek iin kullanlan ara.
* inden gaz ak nn gemesine bir ynde izin veren, ters ynde gaz akn otomatik olarak kapayan ve
durduran vana.
ek vana
* ek valf.
ekap
* Tam bakm.
ekberi
* Harman yerinde ynlar ekmeye yarayan alet, gelberi.
eke
* ek dili.
ekek
* Drt tekerlekli el arabas.
ekecei olmak
* ba na skntl ok i gelecek olmak.
ekecek
* Ayakkab ile topuk aras na sokularak, ayan ayakkab ya kolay girmesini salayan, maden, boynuz ve plstik
maddeden yap lm alet.
ekek
* Kayk, mavna ve kk gemilerin karaya ekildikleri yer.
ekel
* Kk apa.
* vendirenin alt ucunda bulunan, pullua yapan topra ay rmaya yarayan demir blm.
ekeleme
* ekelemek ii veya durumu.
ekelemek
* Tekrar tekrar ekmek.
ekelez
* Sincap.
ekem
* Yeil yaprakl, dikensi, atee atld nda at rdayarak yanan bir bitki.
ekememe
* ekememe ii veya durumu.
ekememek
* ekmek iini yapamamak.
* Katlanamamak.
* Kskanarak ho grmemek.
ekememezlik
* ekememe durumu veya ekememekten, kskanl ktan doan davran .
ekemez
* Kskan.
ekemezlik
* Bkz. ekememezlik.
eker
* Bir tartma aletinin kaldrabildii a rl k miktar.
* ekici ara.
eki
* Tart.
* ki yz elli kiloya eit olan, odun, kire gibi ar ve kaba eyleri tartmakta kullanlan bir arlk ls.
* Kadnlarn balar na balad klar rt.
* Bkz. eki dzen.
* znt, sknt.
eki dzen
* Dzenlilik, zen, itina, intizam, ihtimam.
eki dzen vermek
* dzgn duruma getirmek, dzeltmek, dzenlemek.
eki ta gibi
* ar ve kmldamaz.
ekici
* ekme iini yapan.
* Kendisi iin eilim uyandran, alml , cazibeli, cazip.
* Kurtarma arac .
ekicilik
* ekici olma durumu, cazibe.
* ekme gc.
eki
* ivi akmak, madenleri dvmek gibi ilerde kullan lan ve bir sapla dvecek bir maden blmden yap lm
ara.
* Yaklak 1.20 m uzunluundaki maden tele bal ve arl 7.257 kg olan glle.
eki atma
* ekicin en uzaa atlmas temeline dayanan atletizm dal.
eki kemii
* Orta kulaktaki drt kk kemikten biri.
eki makinesi
* Ayakkab imaltnda taban kelerinin burun ksmlarn incelten ve kseleleri dverek dzelten bir
makine.
ekihane
* Demir fabrikalarnda makine ile alan ok ar ekilerin bulunduu yer.
ekileme
* ekilemek ii.
ekilemek
* ekile dvmek.
ekik
* Yanlara doru ekilerek gerilmi gibi olan.
* eriye doru kam, bat k.
ekike
* ekie yakn, biraz ekik.
ekili
* ekilme ii.
ekilme
* ekilme ii.
* Bir grevden, bir iten kendi istei ile ayr lma, istifa.
* Yerin ykselmesiyle bu yeri rten deniz sularnn gerilemesi, basma kart .
* Savata, bir ordunun veya bir birliin dmandan ayrlmak iin yapt davran, ricat.
* Bir boksrn veya greinin herhangi bir sebeple karlamay brakmas.
ekilmek
* ekme ii yaplmak.
* Kendini geriye veya bir yana ekmek.
* Bir iten bir grevden kendi isteiyle ayr lmak, istifa etmek.
* Azalmak veya yok olmak.
* Bir yere, bir duruma gemek.
* Bir yerden uzaklamak, bir yere uramamak.
* Gerilemek, geri gitmek, ricat etmek.
* Katlmamak, vazgemek.
* Katlanmak, stlenmek, tahamml etmek.
ekim
* ekmek ii.
* Herhangi bir cismin, baka bir cismi kendine doru ekme gc, cazibe.
* Fiillerin eitli zaman, kii ve kiplere, isimlerin de isim hallerine gre uradklar deiiklikler, tasrif.
* Al cn n srekli olarak bir kez alt rlmasyla elde edilen film paras , pln.
ekim ekleri
* Fiil, isim kk veya gvdelerine gelerek bal olduklar kelime gruplarna gre kelimeler aras nda durum
(hl) iyelik, okluk, zaman, ahs ilikisi kuran birimler: ev-e, ev-im, ev-ler, gel-di, gel-di-m, gel-di-ler gibi.
ekimci
* Yapmc .
* Kameraman.
ekimleme
* ekimlemek ii.
ekimlemek
* (bir cismi) Genel ekim yasas na gre baka bir cismi ekmek.
ekimli
* ekimi olan.
* ekim ekleri alabilen.
ekimli fiil
* Kip zaman ve kii eklerini alm fiil.
ekimler
* ekim kuvvetlerini lmeye yarayan ara.
* Yer yer deien yer ekiminin tam ve gerek deerini dikey olarak belirlemeye yarayan ara, gravimetre.
ekimsenme
* ekimsenmek ii.
ekimsenmek
* Bir eyi yapmaktan geri durmak, kanmak, el ekmek, istinkf etmek.
ekimser
* Oy vermekten, eilim gstermekten veya bir ey yapmaktan kanan, mstenkif.
ekimserlik
* ekimser davranma durumu.
ekimsiz
* ekimi olmayan.
* Cins, say , kii belirtmeden btn durumlarda deimeyen kelimeler.
ekimsizlik
* ekimsiz olma durumu.
ekince
* Herhangi bir konuda ileriyi dnerek ekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz.
ekince koymak
* ekindiini, sak nd n belirtmek.
ekine ekine
* ekinerek.
ekingen
* Her eyden ekinme huyu olan, rkek, sk lgan, muhteriz.
ekingen davranmak
* rkeke davran larda bulunmak.
ekingence
* ekingene yak r (biimde), rkeke.
ekingenleme
* ekingenlemek ii.
ekingenlemek
* ekingen duruma gelmek.
ekingenlik
* ekingen olma durumu.
ekinik
* Birka kuak sonra ortaya kan ve o zamana kadar aradaki dllerde gizli kalan soya ekim nitelikleri iin
kullanlr, resesif.
ekinilme
* ekinilmek ii.
ekinilmek
* ekinmek iine konu olmak.
ekini
* ekinmek ii veya biimi.
ekinme
* ekinmek ii.
ekinmek
* Sayg, korku, utanma gibi duygularla bir eyi yapmak istememek, kanmak.
* Bir ey srnmek.
ekinti
* Duraksama, karars zlk, tereddt.
ekip almak
* uzaklat rmak, meguliyetine son vermek, koparmak.
ekip evirmek
* hle yola koymak, ynetmek.
ekip gitmek
* b rakp gitmek, ayr lmak, savumak.
ekirdecik
* Hcre ekirdeinin iinde tek veya birden ok bulunan yuvarlak cisim.
ekirdek
* Etli meyvelerin iinde bir veya birden ok bulunan, ou sert bir kabukla kapl tohum.
* Yenmek iin sat lan kabak veya ayiei ekirdei.
* Bir hcrenin merkezini oluturan cisimcik.
* Atom ekirdei.
* Kuyumculukta kullan lan ve be santigrama eit olan a rl k ls.
* Bir eyin temelini oluturan z, nve.
* Aalarda soyulmayan blm.
ekirdek aile
* Anne, baba ve henz evlenmemi ocuklardan oluan aile.
ekirdek kahve
* ekilmemi veya dvlmemi kahve.
ekirdeki
* ekirdek satan kimse.
ekirdekilik
* ekirdek satma ii.
ekirdeklenme
* ekirdeklenmek ii.
ekirdeklenmek
* ekirdek balamak.
ekirdekli
* ekirdei olan, iinde ekirdei bulunan.
ekirdeksel
* Atom ekirdei ile ilgili, nkleer.
ekirdeksiz
* ekirdei olmayan, iinde ekirdei bulunmayan.
ekirdekten yetime
* herhangi bir ite, meslekte, kk yatan balayarak yetimi olan.
ekirge
* Dz kanatllardan, uzun olan art bacaklarna dayanarak uzaa srayabilen, birok trleri olan bcek
(Acridium).
ekirge kuu
* S rck (Sturnus vulgaris).
ekirge tleeni
* Orta Asya ve Avrupa ilerinde yaayan tc bir ku.
ekirge alvar
* Paalar ok dar, bacak blm geni olarak dikilmi alvar.
eki
* ekmek ii veya biimi.
* Bir motorun ekme gc.
* Az kavgas .
ekie ekie pazarlk (etmek)
* (alc) bir mal ucuz almak iin titizce pazarlk (etmek).
ekiken
* ekimeyi seven, kavgac (kimse).
ekili
* ekme gcn n tekerleklerden alan ara.
ekime
* ekimek ii.
ekimek
* ki ynnden kar lkl ekmek.
* Bir eyi birbirine kar ekmek.
* (ad ekme, niyet, kt ii n) Aralarnda ekmek.
* Az kavgas etmek.
* aba, gayret harcamak.
ekimeli
* ekimeye yol aan.
* Sert, etin, zorlu.
ekimesiz
* ekimeye yol amayan.
ekite
* Tuzla terbiye edilmi yeil zeytin.
ekitirici
* ekitirmek iini yapan (kimse).
* Bir kimsenin kt taraflarn uzun uzadya sayp dken (kimse).
ekitiricilik
* ekitiricinin ii.
ekitirme
* ekitirmek ii.
ekitirmek
* Ular nda tutarak ayr ynlere doru ekmek.
* Tekrar tekrar ekerek koparmak.
* Bir kimsenin kt taraflarn uzun uzadya sayp dkmek.
ekiver kuyruunu
* artk ondan hay r bekleme.
ekiye gelmek
* dzene uymak.
ekiye gelmez
* lsz derecede ok veya byk.
* dzeltilemez, dzene sokulamaz.
ekkin
* Elini eteini ekmi, ilgisiz.
ekme
* ekmek ii.
* Masa, dolap gibi eylerin darya ekilen gz, ekmece.
* Yksekteki ince dallar ekip kesmeye yarar, ay biiminde, uzun sapl, az trtkl bak.
* Dzgn biimli.
* ekilerek giyilen veya kullan lan.
* Parmak veya mzrapla al nan alg .
* Aacn yapsndaki nem orann n azalmas sonucu boyutlar nn klmesi.
* yaparken giyilen bir tr alvar.
* Vcut blmlerinin bkc kas gc ile bir direnci kendisine yaklatrmas.
ekme demir
* Haddeden geirilmi demir.
ekme kat
* Apartmanda veya evlerde drt yan teras olarak braklan en st kat.
ekmece
* Masa, dolap gibi eylerin darya ekilen gz, ekme.
* inde mcevherat veya baka deerli eyler saklanan kk, ssl sand k.
* Gemilerin bar nabilecekleri koy.
ekmeceli
* ekmecesi olan.
ekmecesiz
* ekmecesi olmayan.
ekmek
* Bir eyi tutup kendine veya baka bir yne doru yrtmek.
* (tat iin) Brakmak, koymak.
* Germek.
* ine almak.
* Bir yerden baka bir yere tamak.
* Bir amala ortadan kaldrmak.
* Solukla iine almak.
* zerinde bulunan bir silhla saldrmak iin davranmak.
* Atmak, vurmak.
* (bir kimseyi veya bir eyi) Geri almak.
* (g durumlara) Uramak, dayanmak, katlanmak.
* Yklenmek, zerine almak, etkisi alt nda bulunmak.
* (tartda) Arl olmak.
* Demek.
* Herhangi bir engel kurmak.
* (ad ekme, niyet, piyango iin) ans denemek amacyla haz rlanm ktlardan birini almak.
* mbik yardm ile elde etmek.
* izgi durumunda uzatmak.
* Tpksn yazmak veya izmek.
* (ie, vantuz, slk vb. iin) Tedavi amacyla uygulamak.
* Bir yerden bir eyi yukar doru almak.
* Grnty bir aletle zel bir nesne zerinde tespit etmek.
* Ta ma gc olmak.
* tmek.
* (protesto, polie, ek gibi eyler iin) Dzenleyip yrrle koymak.
* (dikkat, ilgi vb. iin) zerine toplamak.
* Hoa gitmek, sarmak.
* Kaan ilmei rmek.
* Masrafn karlamak.
* Bir duyguyu iinde yaatmak.
* ki imek.
* Yrtmek, srmek.
* (bir kimse) Ailesinden birine herhangi bir bakmdan benzemek.
* (bir eyin i yzn anlamak amacyla) Skt rmak.
* Herhangi bir anlama almak.
* rtmek, giymek.
* Dii hayvan iftlemek iin erkein yanna gtrmek.
* (yol, ay iin) Srmek.
* Daralp k salmak.
* Sylemek.
* Asmak.
* (boya, badana vb.) Srmek.
* Yollamak.
* (bir eyi) Emip d arya karmak.
ekmeli
* ekmesi veya ekii olan.
* ekmecesi olan.
ekmelik
* Genellikle yemeni gibi giyeceklerde, ayan daha rahat girmesi iin topuk zerinde bulunan uzun k nt.
ekoslovak
* ekoslovakya'da yaayan (kimse).
ekoslovakyal
* ekoslovak halkndan olan kimse.
ektiri
* Yelkenleri olmakla birlikte krekle de yol alan eski zaman gemisi, ektirme.
ektirici
* Tekstil imalt nda dokunmu malzemeyi istenilen boy ve ene gre ektiren arac altran ii.
ektiri
* ektirmek ii veya biimi.
ektirme
* ektirmek ii.
* ektiri.
* Byk yelken kay.
* Sklebilir elbise, yemek ve salon dolaplar nn tablalarn birbirine tutturmak iin metal veya plstikten
yaplm balant paras.
* Arabalar n gbek bilyalarn karmak iin kullan lan ara.
ektirme a
* Yan yana ilerleyen iki tekne tarafndan ekilen geni azl byk balk a.
ektirmek
* ekmek iini yaptrmak.
* Birinin sknt ekmesine, onulmaz duruma gelmesine yol amak.
ekl
* Ucuna kk bir arlk balanm iple oluturulan, yer ekiminin dorultusunu belirtmek iin sarktlarak
kullanlan bir ara, akul.
ekyat
* Gerektiinde alp yatak hline getirilebilen koltuk, kanepe.
elebi
* Grgl, terbiyeli, olgun (kimse).
* Bay.
* Bekta ve Mevlev pirlerinin en byklerine verilen unvan.
* Hristiyan tccar.
elebice
* elebiye yakr (biimde), elebi gibi.
elebilik
* elebi olma durumu veya elebice davran .
elek
* Boynuzu krk veya eri hayvan.
elen
* Ev saa.
elen
* Sporda rekor kranlar aras nda elden ele geen kupa ve bu kupay kazanmak iin yaplan yarma.
elenk
* iek, dal ve yapraklarla yap lm halka.
* Kadnlarn balar na taktklar mcevher veya madenden yaplm sorgu.
elenk koymak
* bir kimseyi anmak iin mezar na veya antna elenk brakmak.
elgi
* Alna balanan yazma yemeni.
elie su vermek
* elii hzla soutarak zel bir ekilde daha ok sertlemesini salamak.
elik
* Su verilerek ok sert ve esnek bir duruma getirilebilen, birleiminde az miktarda karbon bulunan demir ve
karbon ala m, pulat.
* elikten yaplm .
elik
* Ksa kesilmi dal.
* Kk salmak amacyla yere dikilen dal.
* ocuklar n elik omak oyununda ucuna omakla vurarak havaya kaldrdklar , iki taraf sivri, ksa denek.
* Gemilerde, zerine halat veya ip geirip tutturmaya yarayan aa veya metalden yap lm ksa denek.
* Bir aac alamak amacyla haz rlanm dal.
elik bal k
* Hafif piyade silhlarnn, havan ve top mermi paralarn n etkilerine kar ba korumak iin giyilen zel
bal k.
elik ember
* Balya, eya, yk vb. sar lp ambaljlanmas nda kullanlan dar, elik erit.
elik omak
* ocuklar n, omakla elie vurarak oynadklar oyun.
elik gibi
* zayf, fakat gl (vcut).
elik halat
* elikten yaplan, asma kpr ayaklarn birbirine balayan, tral a n denizde ekmeye yarayan halat.
elik kalemi
* Her trl metal, tahta ve talar kesme, oyma ve yontma ilerinde ekile vurarak kullanlan, elikten
yaplm, keskin ulu alet.
elik kap
* Ana evresi elikten, yzeyi ahaptan yaplan d kap.
elik kasa
* Kymetli eyay ve paray muhafaza etmek iin elikten yaplan kasa.
elik macunu
* Ya, vernik, dolgu ve renk gerelerinden haz rlanan boya astar.
elik metre
* zerinde l birimleri iaretlenmi kk bir kutuya girebilen, ince elik metalden yap lm lme arac.
elik pamuu
* Verniklenmi yzeyleri dzeltmeye veya matlatrmaya yarayan uzun ve keskin kenarl elik tel tomar .
elik yelek
* zel ala m ve maddelerle kurun geirmeyecek biimde yaplm st giysisi.
elikhane
* elik elde edilen fabrika.
elikleme
* elik dikerek aa yetitirme.
eliklemek
* elik dikerek aa yetitirmek.
elikleme
* eliklemek ii.
eliklemek
* elik durumuna gelmek.
* elik gibi salam olmak.
elikletirme
* elikletirmek ii.
elikletirmek
* elik durumuna getirmek.
* Glendirmek, g kazandrmak.
elikli
* elii olan, elik ieren veya elikle kapl.
eliksi
* elie benzeyen, elii andran.
elim
* G, kuvvet.
elimli
* Gl.
elimsiz
* Gsz, nahif.
elimsizlik
* elimsiz olma durumu.
eliik
* elime durumunda olan, elimeli, mtenak z.
eliiklik
* eliik olma durumu.
eliiklik ilkesi
* ki eliik nermenin hem doru hem yanl olamayaca ilkesi.
eliken
* eliik.
eliki
* elime, tenakuz.
elikili
* elime durumunda olan, elimeli, mtenak z.
elikisiz
* elime durumunda olmayan, elimesiz.
elime
* Birbirine ters olma, birbirini tutmama.
* nerme, yarg , kavram ve terimlerin birbirini tutmama durumu.
elimek
* (dnce ve davran ) Birbirini tutmamak, birbirlerine ters dmek, mtenak z olmak.
elimeli
* eliik, elikili.
elimesiz
* eli ii olmayan, elikisiz.
elimezlik
* inde elime yaratmayan kuram.
elimezlik ilkesi
* eliik nermeleri znde bulundurmayan ve yasaklayan kuram.
ello
* Viyolonselin ksaltlm ad.
elme
* elmek ii.
* Birini yere drmek iin ayann nne ayak uzatmak.
* Arkadan hafife balanan ba rts.
elme atmak (veya takmak)
* elme ile ykmaya almak.
* bir ii veya bir kimseyi baltalamak, gelimesini engellemek.
elmece
* Akl n kar t racak biimde.
elmek
* Drmek.
* Yolundan evirmek, engel olmak, engellemek.
* (rt vb. bir ey) rtnp iki ucunu balamak.
* Bir eyin kenarn verev veya apraz kesmek, almak.
* Dua okumak, zikretmek.
* (dnce ve davran iin) Birbirini tutmamak, birbirine ters dmek.
* Topa gidi ynn deitirecek biimde vurmak.
elmeleme
* elmelemek ii.
elmelemek
* elme takmak.
elmelenme
* elmelenmek ii.
elmelenmek
* elme tak lmak.
* (bir i veya kimse) Engellenmek, baltalanmak.
elmeleyi
* elmelemek ii veya biimi.
elmik
* Buday ve baakla kark iri saman.
eltek
* oban yama, yardmc, uak.
eltik
* Kabuu ayklanmam pirin.
eltik kargas
* Bkz. kara leylek.
eltik tarlas
* Pirin yetitirilen sulak tarla.
eltiki
* eltik yetitiricisi.
eltikilik
* eltik yetitirme ii.
eltikli
* inde eltik olan.
eltiklik
* eltik ekmeye veya retmeye elverili yer.
em
* Yeillii bol olan yer.
embalo
* Klvsen.
ember
* Merkez denilen sabit bir noktadan ayn uzaklk ve dzlemdeki noktalar kmesinin oluturduu kapal eri.
* Bu biime getirilmi kat cisimlerin evresi.
* ocuklar n oynamak iin evirip arkas ndan kotuklar tekerlek biiminde oyuncak.
* Sand k, denk, f vb. nin da lmamas iin zerlerine geirilen dayankl bir cisimden kuak.
* Byk yazma yemeni.
* Almas, zm g durum.
* Basketbolda iinden topun gemesiyle say kazanlan al demir halka.
ember evirmek
* (ocuk) emberi dndrmek.
ember geirmek
* emberle kuatmak.
ember iine almak (veya embere almak)
* kuatmak.
ember kay k
* Arka taraf yuvarlak kayk.
ember makas
* Karyola ve somya imalt nda kullan lacak olan elik emberleri kesmeye yarayan ara.
ember sakal
* Yuvarlak bir biimde kesilmi sakal.
emberden dnmek
* baarya ulamak zere iken olumsuz bir sonula karlamak.
emberi yarmak
* kuatmadan, bir veya birka noktay geerek kurtulmak.
emberleme
* emberlemek ii.
emberlemek
* emberle kuatmak.
emberlenme
* emberlenmek ii.
emberlenmek
* emberle kuat lmak.
* ember durumuna gelmek.
emberletme
* emberletmek ii.
emberletmek
* emberlenmesini salamak.
emberli
* emberi olan.
* ember geirilmi olan.
embersel blge
* ember ve emberin iindeki noktalarn meydana getirdii dz yzey.
embersiz
* emberi olmayan.
* ember geirilmemi olan.
eme
* me.
emen
* Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu (Cuminum cyminum).
* Bu tohumu un durumuna getirip sarmsak, krm z biberle kart rarak yaplan, pastrma zerine srlen
macun.
emenleme
* emenlemek ii.
emenlemek
* emen srmek.
emenli
* emeni olan veya emen srlm olan.
emi
* Dut veya zm kurusu.
emkiri
* emkirmek ii veya biimi.
emkirme
* emkirmek ii.
emkirmek
* (birine) Kar gelmek, sert cevap vermek.
* Kpek kesik kesik havlamak.
emrek
* Kollar ve bacaklar s vanm (kimse).
emreme
* emremek ii.
emremek
* Kolunu veya paalar n svamak, eteini toplamak.
emrenme
* emrenmek ii.
emrenmek
* Kendi kol, etek veya paalarn emremek.
* Bir ie girimek iin hazrlanmak, paalar svamak.
enen
* Geveze.
ene
* Omurgallardan kemik veya kkrdak ile desteklenen, altl stl dileri tayan ve azn a lp kapanmasn
salayan para.
* Omurgas z hayvanlarda buna benzeyen yap.
* Mengene veya kerpeten gibi aralar n eyay sktran karlkl iki paras ndan her biri.
* ok konuma huyu.
* Ke.
ene almak
* gevezelik etmek.
ene ukuru
* Alt enenin ucundaki ukur.
ene kavaf
* Geveze.
ene yar
* Durmadan karlkl konumak.
ene yartrma
* karl kl gevezelik etme, karl kl ene alma.
* Bkz. sz gstergesi.
ene yartrmak
* karl kl gevezelik etmek, karlkl ene almak.
ene yormak
* bouna syleyip durmak.
enebaz
* ok konuan, enesi kuvvetli, eneli.
enebazl k
* enebaz olma durumu.
enek
* Tohumda embriyonu kaplayan etli blm.
* Kularn gagasn oluturan alt ve st blmlerden her biri.
* Bceklerde azn iki yannda bulunan paralay c sert organ.
enekli
* enei olan.
eneksiz
* enei olmayan ve enekleri iyi grlemeyen.
eneleme
* enelemek ii.
enelemek
* Karl kl olarak konumak.
eneli
* enesi olan.
* ok konuan.
enen tutulsun
* (om azllara) "syleyemez ol! anlamnda beddua olarak kullanl r.
enesi almak
* durmadan konumak, gevezelik etmek.
enesi atmak
* (can ekiirken) enesi titremek.
enesi durmamak
* gereksiz yere srekli konumak.
enesi dmek
* yerli yersiz konuup gevezelik etmek.
enesi dk
* ok gereksiz eyler konuan, boboaz, geveze.
enesi kitlenmek
* alt ve st ene s msk bir durumda bir araya gelmek.
enesi kuvvetli
* Kolay ve etkili sz sylemekten yorulmayan.
enesi oynamak
* bir ey yemekte bulunmak.
enesini atrmak
* sz frsat vermek.
enesini balamak
* len bir kimsenin enesi altndan geirilen tlbendi bann stnde dmlemek.
* bir kimsenin lmn istemek.
enesini bak amamak
* sknt ve zntden konumamak.
enesini da tmak
* ok gl bir yumrukla enesine vurmak.
enesini kapatmak
* susturmak.
enesini tutmak
* bildiini, dndn sylememek veya konumaktan vazgemek.
enesinin ba zlmek
* gevezelik etmek, yerli yersiz, durmadan konumak.
enesiz
* enesi olmayan.
* Yerinde ve dzgn konumasn bilmeyen.
enet
* A ldnda tohumlarn ortaya kt kabuk.
* stiridye gibi iki eneli yumuakalarda, kolsu ayakllarda kavknn iki parasndan her biri.
enetli
* ki veya daha ok eneti bulunan.
eneye kuvvet
* konuma gcyle, durmadan konuup syleyerek.
eng
* Eski bir Trk saz.
engel
* Bir yere taklmaya, geirilmeye yarayan eri ve ucu sivri demir.
* Basketbolda embere yan durarak tek elle ba zerinden geirilerek atlan ut, engel at.
engel at
* engel.
engel atmak
* bir konuya taraftar toplama giriiminde bulunmak, iliki kurmak.
engel eneliler
* eneleri gaga biiminde uzam ve tam kemiklememi balklar takm, yap k eneliler.
engel inesi
* engel biiminde ilmiklerden oluan bir tr ileme.
* engelli ine.
engel sakz
* Kengel sakz .
engel takmak
* uramak veya ktlk etmek iin el atmak.
engelleme
* engellemek ii.
engellemek
* engelini takmak.
* engel at yapmak.
engellenmek
* engel taklmak, engelle tutturulmak.
engelleyi
* engellemek ii veya biimi.
engelli
* engeli olan veya ucu engel biiminde olan.
engelli ine
* Tutturulduu yerden kurtulmamas iin ucu zel yuvaya geirilen ine.
engelsi
* engeli andran, engel biimli.
engi
* alg eliinde oynamay meslek edinmi kad n.
engi kolu
* engilerden oluan topluluk.
engi takm
* engi kolu.
engilik
* enginin yapt i.
engegane
* Saz elentisi.
enileme
* enilemek ii.
enilemek
* Can yanan kpek alar gibi ac ac ses karmak.
enk
* Harp and ran, telli bir alg.
entik
* Bir eyin kenarndan kesilerek veya k rlarak a lan kk kertik, trtk.
* Kertikli.
* Kk oyuk.
* Bas m s rasnda bas m aletinin diyaframn belirli bir akla getirecek dzeni iletmek iin filmin kenarna
yaplan ukurluk.
entik amak
* entik oluturmak.
entik atmak
* entiklemek.
entikleme
* entiklemek ii.
entiklemek
* Bir eyde entik amak.
* Bir eyi ince doramak.
entiklenme
* entiklenmek ii.
entiklenmek
* entikli duruma gelmek.
entikli
* zerinde entik bulunan.
entilme
* entilmek durumu.
entilmek
* entmek iine konu olmak.
entme
* entmek ii.
entmek
* Bir eyin kenarnda kertik amak.
* Soan, salatalk gibi eyleri kk ve ince paralar durumunda doramak.
epevre
* Bkz. epeevre.
epeevre
* Btn yanlarn kuatacak biimde, f rdolay.
epel
* Kir, bulak, amur, pislik.
* rne karm yabanc madde.
* al rp.
* Bozuk, kapal , yamurlu hava.
epelleme
* epellemek ii.
epellemek
* epel duruma getirmek, kartrmak.
epellenme
* epellenmek ii.
epellenmek
* epelli duruma gelmek.
* Karp bozulmak.
epelli
* inde sap, ta, toprak gibi yabanc madde bulunan.
epellilik
* epelli olma durumu.
eper
* it.
* Ahlksz, huysuz, geimsiz kimse.
* Ba ubuu, al rp.
* Sebze bahesi.
* Zar.
eper ekmek
* itten duvar evirmek.
eperli
* eperi olan, eperle evrili bulunan.
epez
* Bozuk ipek kozas .
epi
* ebi.
epin
* Bahelerde kullanlan kk apa.
epni
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
er
* "Geliigzel ve dayan ksz yap lm" anlam nda er p veya erden pten ikilemelerinde geer.
er p
* al rp k rnt s.
* Dknt, sprnt.
* Baz ocuk oyunlar nda dikkat anlamnda kullanlan uyarma sz.
ereve
* Resim, yaz, ayna gibi eyleri sslemek veya bir yere aslabilecek duruma getirmek iin bunlara geirilen
kenarlk.
* Kap, pencere ile bunlarn cam veya tablalarnn yerletirilmi olduu kenarlk.
* Bir dnce alannn snrlar veya bu snrlar iindeki alan.
* Beden eitiminde aslma ve t rmanmalar iin kullan lan ara.
ereve anlama
* Hkmet ile sendika ve iverenler arasnda toplu szleme ncesinde var lan n anlama.
ereveci
* ereve yapan kimse.
* Resimlere, tablolara ereve takma iiyle uraan kimse.
erevecilik
* ereve yapma veya satma ii.
ereveleme
* erevelemek ii.
* Filmi evrilecek balca cismin, gerek byklk gerek yer bakmndan grnt erevesine gre
dzenlenmesi ii.
erevelemek
* Bir eye ereve geirmek veya bir eyi ereve iine alma.
erevelenme
* erevelenmek ii.
erevelenmek
* ereve iine alnmak.
ereveletme
* ereveletmek ii.
ereveletmek
* ereve geirtmek.
ereveli
* ereve geirilmi veya ereve iine alnm olan.
erevesiz
* ereve iinde olmayan.
eri
* Ky, pazar ve benzeri yerlerde dolaarak ufak tefek tuhafiye eyas satan gezginci esnaf.
* (baz blgelerde) Tuhafiyeci.
erici
* eri.
erilik
* erinin yapt i.
erden pten
* Dayanksz, rk.
* Zayf, narin, elimsiz.
erez
* Asl yemekten say lmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler.
* Yemek d nda yenilen ya veya kuru yemi gibi eyler.
erezci
* erez satan kimse.
erezcilik
* erez satma ii.
erezlenme
* erezlenmek ii.
erezlenmek
* erez trnden bir eyler yemek.
* Bir eyden biraz yararlanmak, imlenmek.
erezlik
* erez olabilecek eyler.
* erez konulan kap.
erge
* Derme atma adr, gebe adr.
* ingene adr.
* Ota.
ergeci
* Padiah adrn beklemekle grevli yenieri.
ergi
* Bkz. erge.
ergici
* Pazarlarda sergi aan gezginci esnaf.
eri
* Asker.
eriba
* Alay beyi.
* ingene topluluklarnn ba.
eribal k
* eriba olma durumu.
erkez
* Kafkasya'da yaayan bir boy veya bu boydan olan kimse.
* erkezlere zg, erkezlerle ilgili.
erkez peyniri
* Peynir yapmak iin mayalanan stn ince dilimler hlinde scak suya atlmasyla yap lan, taze veya kuru
olarak yenen tuzlu bir peynir tr.
erkez tavuu
* Tavuk, hindi gibi kmes hayvanlarn n etinden yaplan ve salas na dvlm ceviz, biber katlarak
hazrlanan bir yemek.
erkezce
* erkez dili.
erkezlik
* erkez gibi davranma eilimi.
ermik
* Kapl ca, lca.
ervi
* Kasaplk hayvanlardan elde edilen eitli yalar n eritilmii.
* Yemein sulu k sm.
ervili
* ervii olan.
eit
* Ayn trden olan eylerin baz zelliklerle ayrlan beklerinden her biri, tr, nevi.
* Canllarn blmlenmesinde, bireylerden oluan, trden daha kk birlik.
* Trl.
eit eit
* eitli olan, trl trl.
eitkenar
* Kenarlarndan hibiri tekine eit olmayan (okgen).
eitkenar gen
* kenar da ayr uzunlukta olan gen.
eitleme
* eitlemek ii.
* Belli bir temay deiik armoni, melodi ve ritmle ssleyerek yeniden alma, varyasyon.
eitlemek
* Bir eyin eidini art rmak.
eitlendirme
* eitlendirmek ii.
eitlendirmek
* eitlerini artrmak.
eitlenme
* eitlenmek ii.
eitlenmek
* eitli duruma gelmek.
eitli
* eidi ok olan, trl, mtenevvi.
eitlilik
* eidi ok olma durumu, tenevv.
eme
* ounlukla herkesin yararlanmas iin yap lan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan akt ,
yalakl su hazinesi veya yaps.
emeye gitse eme kuruyacak
* ok talihsiz kimseler iin sylenir.
emiblbl
* zeri beyaz, sarmal ssler ve iek motifleri ile bezenmi cam ilerine verilen ad.
eni
* (yiyecek, iecek iin) Tat, tadml k.
* Hoa giden bir zellik.
eni katmak
* deiik, zel ve ho bir katk yapmak.
eni tutmak
* ekmekilikte una kartr lacak suyun orann belirtmek.
enici
* Saraylarda ve byk konaklarda yemek ve sofra ilerini yneten kimse.
* Sikkelerin ayar n dzenleyen kimse.
* Ttn veya ikilerin tat ve niteliini belirleyen kimse.
eniciba
* Baenici.
* S k s k e deitiren erkek.
enicilik
* enicinin ii.
enileme
* enilemek ii.
enilemek
* eni vermek.
enilenme
* enilenmek ii.
enilenmek
* Tad yerine gelmek.
enili
* enisi olan.
enilik
* Yemee eni vermek iin kat lan baharat vb.
enisine bakmak
* tad na bakmak.
ete
* Ordu birliklerinden olmayan silhl kk birlik.
ete sava
* Kk asker birlikleri veya eteler tarafndan dman y pratmak iin her trl yola bavurarak yaplan
sava.
eteci
* eteden olan kimse.
etecilik
* eteci olma durumu veya etecinin yapt i.
etele
* izilerek veya oyularak alan kertik.
* Ekmeki, st gibi esnaf n, uzunlamas na ikiye blp zerine kertikler enterek hesap tuttuklar aa dal.
etele ekmek (veya tutmak)
* hesap tutmak amac ile bir yere izgiler izmek.
eteleme
* etelemek ii veya durumu.
etelemek
* ete durumuna gelmek.
eteletirme
* eteletirmek ii veya durumu.
eteletirmek
* ete durumuna getirmek.
eteleye dnmek
* (insan n yz veya baka bir taraf iin) zerinde birok kesikler ve syr klar olmak.
etene
* Kendir tohumu.
etin
* Amalanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, zmlenmesi, ilenmesi g veya engeli ok olan, mkl.
etin ceviz
* Yola getirilmesi g olan kimse, yaplmas zor olan i.
etince
* etin (bir biimde).
etinleme
* etinlemek ii.
etinlemek
* etin duruma gelmek.
etinletirme
* etinletirmek ii veya durumu.
etinletirmek
* etin duruma getirilmek.
etinlik
* etin olma durumu, sertlik.
etrefil
* Karkl dolays yla, anlalmas veya sonuca balanmas g.
* Yap ve ses kurallar na aykr kullanlan (dil).
* Sarp, engelli ve engebeli yer.
etrefilce
* Biraz etrefil.
etrefilleme
* etrefillemek ii veya durumu.
etrefillemek
* etrefil duruma gelmek.
etrefilli
* Kark ve anlalmas g olan.
etrefillik
* etrefil olma durumu.
etrefilsiz
* Basit ve anlalmas kolay olan.
evgen
* Denek.
* Atlara binilerek deneklerle oynanan bir eit top oyunu, polo.
evik
* Kolaylk ve abuklukla davranan, tetik.
evike
* evik (bir biimde).
evikleme
* eviklemek ii.
eviklemek
* evik duruma gelmek.
evikletirme
* evikletirmek ii.
evikletirmek
* evik duruma getirmek.
eviklik
* evik olma durumu veya evike davran.
evir kaz yanmasn
* karsndakine dokunacak yersiz bir sz sylediini fark eder etmez szn evirmeye kalk anlara alay
veya aka yollu sylenir.
evir sesi
* Telefon numarasn n aranmaya hazr olduunu belirten ince ve monoton ses, sinyal.
evir sinyali
* evir sesi.
eviren
* eviri yapan kimse, evirmen.
evirge
* Elektrik akmn ap kapama veya deitirme i ini yapan ara, alter, komtatr.
evirgi
* evrilebilen anahtar, tokmak vb. aralar.
eviri
* Dilden dile aktarma, evirme, tercme.
* Bir dilden baka bir dile evrilmi yaz veya kitap, tercme.
eviri dili
* Bir bilgisayar n sembolik makine dili.
evirici
* Szl veya yaz l eviri yapan kimse, dilma, tercman, mtercim.
* Elektrik akmnn ynn dei tirmeye yarayan ara, komtatr.
evirici dili
* Bilgisayarda makine dili komutlarnn sembollerle kaydedildii alak dzeyli proglamlama dili.
eviricilik
* eviri ii yapma, dilmal k, tercmanlk.
evirim
* evirme ii.
* Sinema filmi elde etmek zere al cnn al t rlmas, duyar katn zerinde gizli grntlerin belirmesi.
evirim senaryosu
* ekimlere blnm, her ekimin say s belirtilmi, evirim iin btn teknik aklamalar ve konumalar
iine alan senaryo.
eviri
* evirmek ii veya biimi.
evirme
* evirmek ii, tedvir.
* Kuzu, olak gibi hayvanlar n ite, kor zerinde evrilerek piirilmii.
* Uzaktan dola p dman n yan gerilerine derek onu istemedii bir durumda dvmek zorunda b rakma,
kuatma, ihata.
* Bir dilden baka dile evrilmi, tercme.
* Bir mzik paras ndaki araln veya bir cmle parasnn tiz sesini pese, pes sesini tize dntrmek ii.
evirme a
* Balk srlerinin nce evrelerinin sarlmas, sonra an alt nn kapat lmas yoluyla kamalarn nleyerek
avlamay salayan bir a tr.
evirmek
* Bir eyin ynn deitirmek.
* teki yzn grnr duruma getirmek.
* Dndrerek hareket ettirmek.
* Ynetmek, idare etmek.
* Yolundan al koymak, yoldan dndrmek.
* Geri gndermek.
* Bir giyecei skp i yzn da getirmek.
* evrilemek, tevil etmek.
* Hile, dolap, dalavere gibi drst olmayan davranlar iin yapmak.
* Kt bir duruma getirmek.
* Bir dilden baka bir dile aktarmak, tercme etmek.
* Bir yerin evresini bir eyle sarmak, kuatmak.
* Bir durumdan baka duruma getirmek, dntrmek.
* Bir durumdan baka duruma gemek.
* (kt oyunu iin) Oynamak.
evirmen
* Bir yazy veya konumay bir dilden baka bir dile eviren kimse, mtercim.
evirmenlik
* evirmen olma durumu, mtercimlik.
* evirmenin grevi.
evirtme
* evirtmek ii.
evirtmek
* evirmek ii yapt rmak.
evre
* Bir eyin yakn, dolay , etraf.
* Bir kimse ile ilikisi bulunanlar, muhit.
* Ayn konu ile ilgili bulunan kimselerin tm, muhit.
* Kiinin iinde bulunduu toplumu oluturan ortam.
* S rma ilemeli mendil.
* Dzlem zerindeki bir ekli s nrlayan izgi.
* Hayat n gelimesinde etkili olan doal, toplumsal, kltrel d faktrlerin btnl.
* Bir birimden nce veya sonra gelen ayn trden birimlerin tm; bunlarn oluturduu kk grup,
konteks.
evre a
* Geometride, bir emberin i blgesinde, kesi ember zerinde bulunan a.
evre bilimci
* evre bilimi uzman, ekolojist.
evre bilimi
* Canllarn aralar ndaki balant lar ve ortamlar yla olan ilikilerini inceleyen biyoloji dal, ekoloji.
evre bilimsel
* evre bilimiyle ilgili, evre bilimine dayanan, ekolojik.
evre kirlilii
* Doal kaynaklarn ar ve yanl kullanlmas, tahrip edilmesi sonucunda evrede dengenin olumsuz ynde
bozulmas ve birtakm sorunlarn ortaya kmas.
evre sal
* Belli bir evrede yaayan kiilerin sal n etkileyen d faktrler ve alnan nlemler.
evre teker
* Sap ve kkte, merkez blmnn en d kua.
evre yolu
* ehir trafiini aksatmamak amac yla yerleim yerinin dndan geen ve ehir yollarna balanan ana yol.
evreci
* evre kirlilii sorunlaryla uraan kimse veya topluluk.
evrecilik
* evrecinin yapt i .
evreleme
* evrelemek ii, kuatma, ihata.
evrelemek
* ine almak, kuatmak, sarmak, ihata etmek.
* Bir konunun snrlar n izmek, tahdit etmek.
evreleni
* evrelenmek ii veya biimi.
evrelenme
* evrelenmek ii.
evrelenmek
* Kuat lmak, snr iine alnmak, tahdit edilmek.
evreleyi
* evrelemek ii veya biimi.
evrelik
* Marangozlukta, mimarlkta ve dlgerlikte kullan lan btn kenar paralar .
evren
* Ufuk, gz erimi.
evresel
* evre ile ilgili.
evri
* Bir sz veya davran grnr anlamndan baka bir anlamda kabul etme, tevil.
* Anafor, burga.
evrik
* evrilmi, dnk.
evrileme
* evrilemek ii.
evrilemek
* evriye uratmak, tevil etmek.
evrili
* evrilmi, kuatlm .
* Dnk.
evrili
* evrilmek ii veya biimi.
evrilme
* evrilmek ii.
evrilmek
* evirmek iine konu olmak.
* Kendini evirmek, birine dnmek.
evrim
* Devir.
* Bir elektrik akmnn iletken zerinde ald yol, devre.
* Elektrik enerjisinin bir baka enerjiye dntrlmesi.
evrimli
* i iyi yneten, becerikli, idareli.
evrimsel
* evrimle ilgili veya evrim biiminde olan, devr.
evrinme
* evrinmek ii, tavaf.
evrinmek
* Bir eyin etraf nda sayg ile dolanmak, tavaf etmek.
evrinti
* Bir eyin kendi ekseni evresinde srekli dnmesi.
* Su ve hava evrintisi.
* eitli tahl kar.
evriyaz
* Bir yazy btn ses inceliklerini belirterek baka bir alfabeye evirme yolu, yaz evrimi, transkripsiyon.
eyiz
* Gelin iin hazrlanan her trl eya.
eyiz emen
* Eksiksiz, kusursuz eyiz.
eyiz dzmek
* eyiz haz rlamak.
eyizci
* eyiz hazrlayan veya satan kimse.
eyizcilik
* eyiz hazrlama veya satma ii.
eyizleme
* eyizlemek ii.
eyizlemek
* Evlenecek kzn eyizini hazrlayp vermek.
eyizlenme
* eyizlenmek ii.
eyizlenmek
* eyizli duruma gelmek veya getirilmek.
eyizli
* eyizi olan.
eyizlik
* eyiz olarak hazrlanan, eyiz iin ayrlan.
* eyiz eyas.
eyizsiz
* eyizi olmayan.
eyrek
* Drtte bir.
* Gm mecidiyenin drtte biri deerinde olan be kuru.
* On be dakikal k zaman.
* Alman mark.
eyrek final
* Bir yar mada ikili elemelerle son sekiz tak m n oluturduu grup veya aama.
eyrek finalist
* eyrek final aamasna ykselme baarsn gsteren ekip veya kii.
eyrek son
* Koullarda yar final yar na katlacak drt kiiyi semek zere sekiz kii veya drt tak m ay rmak iin
sekiz tak m arasnda dzenlenen seme yar.
eyrekleme
* eyreklemek ii.
eyreklemek
* St ocuklar nn kollar n ve bacaklarn aprazlayarak vcutlar na idman yaptrmak.
eyreklenme
* eyreklenmek ii.
eyreklenmek
* eyreklemek ii yaplmak.
-
* Bkz. -c / -ci.
ban
* Vcudun herhangi bir yerinde oluan ve ou, deride i kinlik, kzart, ar ve ate ile kendini gsteren irin
birikimi.
ban ara
* ban n patlamak zere olan yeri.
* Ar sonular dourabilecek durum veya sorun.
ban ilemek
* ban irin aktmak.
banba
* Kurcaland , zerine dld takdirde a r veya kt bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu.
bann ban koparmak
* ar bir sorunun patlak vermesine yol amak.
banlama
* banlamak durumu.
banlamak
* ban durumuna gelmek.
dam
* Sab r.
dama
* damak ii.
damak
* Sabretmek.
ft
* Yahudi.
* (kk ile) Hileci, dzenbaz.
ft ars
* Trl eylerin karmakar k bir durumda bulunduu yer.
ftl k
* Yahudilik.
* (kk ile) Hilekrlk, dzenbazl k.
ftl k etmek
* hile yapmak, dzenbazl k etmek.

* Dan bir noktas ndan kopup yuvarlanan ve yuvarlandka byyen kar kmesi.
* Blme veya paravana.
dmek
* dada aa yuvarlanmak.
gibi bymek
* (bir olay iin) birdenbire ve etkileyici bir ekilde bymek.
a
* Mersin bal n n, yumurtasndan havyar yaplan tr (Acipenser ruthenus).
a
* Horoz, cennet kuu gibi birtak m kularn kuyruundaki tylerden en uzun ve gsterili olan .
alanma
* alanmak ii.
alanmak
* (at n kuyruu) Horoz kuyruu gibi dikilmek.
lt
* lkla kark ses.
r
* n kar zerinde at iz.
* Hayvanlarn gide gele atklar ince yol, kei yolu, patika.
* z.
* (bakalarnn da uyabilecei) Yeni bir biim, yntem veya yol.
* Byk hattatlar n sanat yolu.
r amak
* bir alanda yeni bir yol, yntem balatmak.
rndan kmak
* doru ve uygun yolundan ayrlmak.
r
* rmak ii veya biimi.
rma
* rmak ii.
rmak
* a rmak, seslenmek.
* Trk sylemek.
rt
* rma sesleri.
rtkan
* a rtkan.
* Bir eyi yksek sesle evreye duyuran.
* kar olduu iin birini vp koruyan kimse.
rtkanlk
* rtkann yapt i.
rtma
* rtmak ii.
* Basit, kk, nefesli bir alg.
rtmac
* rtma alan kimse.
rtmak
* a rtmak.
l k
* Ac ac veya ince ve keskin barma, feryat, figan.
l k atmak (koparmak veya basmak)
* kulak t rmalay c korkun sesler kararak ac ac barmak.
l k la
* lk atarak bar p ararak.
ralk
* Karda krekle, dallarla alan dar yol.
* Bir tr all k.
r
* Haykr.
rma
* rmak ii.
rmak
* Hep birden barp ararak grlt etmek.
-k
* Bkz. -ck / -cik.
kacak
* Hamamlarda dar ya k p giyinme yerine giderken kurulanmak zere verilen havlu.
* Boy lecek (kimse).
kagelme
* kagelmek ii.
kagelmek
* Beklenmedik bir zamanda gelmek.
kak
* klacak yer, k t, mahre.
* Boumlanma noktas, mahre.
kan
* karma ileminde btnden alnan say.
kar
* Dolayl bir biimde elde edilen kazan, menfaat.
kar budak
* evresi ile balants zayflayan ve baz aa trlerinde kendiliinden debilen budak tr.
kar yol
* G durumlarda insan baarya ulatran, kurtaran davran, zm yolu, are.
karayazmak
* karma ii gerekleecek olmak.
karc
* Yaln z kendi karn dnen, karn kollayan kimse, menfaati, menfaatperest.
karcl k
* Yaln z kendi karn dnme durumu, menfaatilik, menfaatperestlik.
karl
* karlmak ii veya biimi.
karlma
* karlmak ii.
karlmak
* karmak iine konu olmak.
karm
* karmak ii.
* Belli nermelerin kabul edilen veya gerek olan doruluklarndan veya yanl l klarndan, baka nermelerin
kabul edilen veya gerek olan doruluk veya yanllklarn karma, istidll.
karna bakmak
* sadece kendini ve kendi durumunu gzeterek kar salamak.
karn tepmek
* kendisine yarar salayacak bir eyi veya bir durumu istememek, byle bir eyden veya durumdan
yararlanmamak.
kar
* karmak ii veya biimi.
karma
* karmak ii.
* karmak ilemi, tarh.
* Ky lara ve en ok dman ky lar na asker indirme, asker karma.
karma birlii
* Deniz kysnda karma harekt yapmak zere eitilmi, zel yaplm hafif ve kk teknelerden
kurulmu asker birlik.
karma gemisi
* karma yaplacak kyya asker, ara ve cephane tamaya yarayan, alt dz kk deniz arac.
karma harekt
* Dman igalinde olan bir ky ya, gvenli bir kpr ba kurmak amac yla dzenlenen ve eitli birliklerin
grev ald asker harekt.
* Bir konuda kamuoyu oluturmak veya yanda toplamak iin youn faaliyet gstermek.
karma iareti
* karma ilemini anlatan iaret.
karmak
* (birinin veya bir eyin) kmasn salamak, kmasna sebep olmak.
* (cmlede zaman anlatan bir szle) Sonunu getirmek.
* Anlamak, ne olduunu bilmek.
* Bulmak, ortaya koymak.
* Hatrlamak.
* Sylemek.
* Dkntl hastala tutulmak.
* (keyif, tat, zevk gibi eyler iin) ok holanmak.
* (fke, h rs, ac gibi eyler iin) Zararn ektirmek.
* Salamak, elde etmek.
* Gibi gstermek, bir davran yklemek.
* Sindirim yolundan dar atmak.
* lgisini keserek uzaklatrmak.
* Giysi, ayakkab gibi eyleri vcuttan ayrmak, soymak.
* Yaymlamak.
* Gidermek.
* Sebep olmak, yol amak.
* Yapmak, retmek.
* Sunmak.
* Gstermek.
* (bir eyi) Bir rnee gre yapmak.
* nc bir say elde etmek zere belli bir saydan, daha az deerli baka bir say kadar birim eksiltmek,
tarh etmek.
* Yollamak, gndermek.
* Yk boaltmak.
* Resim yapmak veya fotoraf ektirmek.
karsama
* Bir nermeden, dnce yoluyla bir baka nermeye geme ii, intikal.
kart
* Boaltm ile vcuttan d ar kan madde, trah maddesi.
kartlma
* kartlmak ii.
kartlmak
* kartmak ii yaplmak.
kartma
* kartmak ii.
* zerindeki resim slatlarak yaptrld yere kart lan, zel olarak haz rlanm zamkl kt.
* Bu yolla karlan resim.
kartmak
* karmak iini yapt rmak.
k
* Kk boha, k n.
k k
* Yerinden km (kemik veya organ).
* knts olan.
* Bir kemik veya organ n yerinden km olmas .
k k
* kklar dzelten kimse, s nk, kr k .
k klk
* kkn n meslei.
k klk
* kk olma durumu.
k lama
* klamak ii.
k lamak
* k yapmak.
k lanma
* klanmak ii.
k lanmak
* klamak ii yap lmak.
k latma
* klatmak ii.
k latmak
* k yaptrmak.
k lma
* klmak ii.
k lmak
* (d ar veya yukar ) Gidilmek.
k n
* Bir beze sarlarak dmlenmi kk boha.
k n etmek
* kna koyup balamak, k na koymak, k nlamak.
k nlama
* knlamak ii.
k nlamak
* kna koyup balamak.
k nt
* Bir yzeyde ileri doru kan blm.
* Bir metni dzeltmek veya ona bir ey eklemek iin sat r dna yazlan yaz, kma.
* Kambur.
k ntl
* knts olan.
k ntsz
* knts olmayan.
k r kr
* kr kr.
k
* kmak ii veya biimi.
* Bir yerden kmak iin kullanlan yer.
* Beklenilmeyen bir srada yaplan sert konuma.
* Yoku.
* Kuat lm bir blgedeki birliklerin yapt saldr .
* Grete cazgr n alana kard pehlivanlarn izleyicilere doru yryerek al m yapmaya balamas .
* Verilen bir i aretle yar a balama, depar.
* Havacl kta uak, filo bir grev iin uua balama.
* Mezuniyet, okul bitirme.
k almak
* iten ayrlmak.
k belgesi
* Bir kimsenin bir okulu bitirdiini gstermek iin geici olarak verilen belge.
* Bir maln lke d na karlma iznini gsteren belge.
k izgisi
* Yar a balang olarak belirlenen beyaz izgi.
k hakemi
* Yar a balama iaretini veren grevli.
k kaps
* Yaplarda dar kmay salayan kap.
k noktas
* Bir eye balanlan yer.
k takozu
* Ksa mesafeli h z koularnda, sporcularn dizlerini yere dayadktan sonra ayaklarn bastr p itme gc
salamak ve hz kazanmak amacyla kullandklar zel ara.
k vermek
* belge dzenleyip iine son vermek.
k yapmak
* bir tartmada, kar dncede olanlar alt etmek iin sert davranta bulunmak.
* uan herhangi bir grevle havalanmas.
k yolu
* zm.
k amamak
* boy lememek, eit derecede olmamak.
k l
* Belli bir okulu veya renim derecesini bitirmi olan, mezun, neetli.
k ma
* kmak ii.
* Birine sert szler sylemek.
k mak
* Bir kimseye hoa gitmeyen bir davran ndan dolay sert szler sylemek, azarlamak.
* Yeter olmak, yetmek.
k t rma
* ktrmak ii.
k t rmak
* Gereken miktara ulatrmak.
k t
* kak.
kma
* kmak ii.
* Bir yapn n st katlarndan darya doru uzanm blm, balkon.
* Hamamdan karken kullanlan havlu ve kurulanma takm, kacak.
* Bir yaz sayfasn n kenar na metinle ilgili olarak yaz lan ek, derkenar.
* km .
* kmak, neet.
* Eski, kullanlm.
kma durumu
* sim soyundan bir kelimenin kavramnda k gsteren durum, -den hli, ablatif: Evden, sokaktan vb.
kmak
* eriden darya varmak, gitmek.
* Elde edilmek, salanmak, istihsal edilmek.
* Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup snavn vererek yetimi olmak, mezun olmak.
* Ayrlmak, ilgisini kesmek.
* Sresi dolunca ayrlmak.
* Yaplmak, yrmek.
* Yetiecek lde olmak.
* Eksilmek.
* Sonuca ulamak.
* S yrlmak, ayr lmak.
* Harcama zorunda kalmak.
* Herhangi bir durumda olduu anlalmak.
* Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan baka bir duruma gemek.
* Bir eyin yukarsna varmak veya ykselmek.
* Bir inceleme, bir aratrma sonucu bulmak.
* iin, yetkili birini makamnda grmek.
* Talihine veya pay na dmek, isabet etmek, vurmak.
* Gitmek, koyulmak.
* Bir konu yetkililerce karara balanmak.
* Birdenbire grnmek.
* Mal olmak.
* Oyunda herhangi bir rol oynamak.
* (bir yere) Ulamak, varmak.
* Karaya ayak basmak.
* Yaylmak, duyulmak.
* Olmak, bulunmak, var olmak.
* Bir iddia ile ortalkta grnmek.
* Yaylmak.
* Kar gelebilmek, boy lmek.
* Bulamak.
* (yap iin) Yapmak.
* Bulunduu yeri brakp baka yere gemek, tanmak, ayrlmak.
* Bir sebeple bulunulan yerden ayrlmak.
* Nitelii sonradan anla lmak veya sonradan ortaya kmak.
* Davran ta herhangi bir nitelii bulunmak.
* Yerinden oynamak.
* Grnr veya belli bir durumda bulunmak.
* Olumak, olmak.
* Piyasaya srlmek.
* Bitmek, bymek, srmek.
* Verilmek.
* (ay veya mevsim) Gemek.
* Yeni yetiip sata sunulmak.
* Ykselmek, artmak.
* Art rmak, fiyat ykseltmek.
* Sesini ykseltmek.
* Byk abdest bozmak.
* Giderilmek, yok olmak.
* Unutmak.
* (Ay, gne) Domak.
* Vermeye katlanmak.
* Yaymlanmak.
* Gelmek.
* Gereklemek.
* Bulunduu yerden ayrlmak; frlamak, kopmak.
* (bir eyin) Dzeni bozulmak, eskisinden daha deiik, kt bir duruma girmek.
* Flrt etmek.
* Erimek, grmek.
kmaklk
* kma durumunda olma.
kmal
* kma durumunda olan.
kmal tamlama
* Tamlayan kma durumunda olan ve tamlanan nc kii iyelik eki alan tamlama: nsanlardan bazlar.
rencilerden ikisi gibi.
kmal tmle
* Fiilin anlamn tamlayan ve kma durumunda bulunan dolayl tmle.
kmaz
* Sonu kapal, k yeri olmayan, hibir yere ulaamayan (yol, sokak).
* zme ulamayan, zm yolu olmayan.
kmaz ay n son arambas
* hi yaplmayacak bir iin szde yaplma zaman olarak sylenir.
kmaz sokak
* Herhangi bir yne k olmayan sokak.
kmaza girmek
* (bir i) zmlenemeyecek, iinden k lmayacak bir duruma dmek.
kmaza sokmak
* (bir ii, bir durumu) zmlenemez, g bir duruma getirmek.
kra
* S k al .
kralk
* kra ile rtl yer.
krk
* Kuyudan kovay ekmeye yarayan ve el ile evrilen ara.
* plik bkmek, iplik sarmak gibi ilerde kullan lan, el veya ayakla evrilen dolap.
* Ar bir eyi ekecek ipin sarlmasna yarayan ve bir eksen zerinde uzunca bir kolla evrilerek dnen
silindir.
krk
* krk yapp satan kimse.
* Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yn hline getiren ve bo makaralara saran bir makine.
krkl k
* krk yapma ii veya satma.
krkn
* Bir rdek tr.
krkl
* kr olan.
krks z
* kr olmayan.
kt
* retim sonucu ortaya kan rn, girdi kar t .
* Art k.
* Bilgisayarda yaz lan bir metni kda dkme.
* Mezuniyet belgesi.
-l
* Bkz. -cl / -cil.
-l
* Kltme sfatlar treten ek: ak-l, kr-l vb.
lan
* ri bir eit ide.
lbr
* Yourtlu yumurta yemei.
lbr
* Yulara taklan ip veya zincir.
ldr ldr
* Canl canl.
* Parlak parlak, parlayarak.
ldras ya
* ld racak gibi, pek ok.
ldr
* ld rmak ii veya biimi.
ldrma
* ld rmak ii.
ldrmak
* Delirmek, akln oynatmak.
* Israrla istemek, byk arzu gstermek.
ldrtc
* ld rtmak iini yapan.
ldrtcl k
* ld rtc olma durumu.
ldrtma
* ld rtmak ii.
ldrtmak
* ld rmas na sebep olmak.
lgn
* Ar davran larda bulunan, deli, mecnun.
* ok byk, ar, olaanst.
lgna dnmek
* sevni, fke, kzgnl k vb. duygular sonucu ar lde heycanlamak, kendine hkim olamamak.
lgnca
* Deli gibi, delicesine.
* Ar bir biimde.
lgncasna
* lgn gibi, lgna dnm olarak.
lgnlama
* lgnlamak ii.
lgnlamak
* lgnca davranlarda bulunmak.
lgnlk
* Ar davran .
lkava
* Bkz. c lkava.
ma
* Halat ucu.
ma vermek
* halat uzatmak.
mac
* Vapur iskelelerinde ma uzatan veya tutan ii.
macl k
* macn n ii.
mbar
* Dokuma tezghndaki kuma germeye yarayan iki taraf dili ara, mbar.
mkrma
* mk rmak ii.
mkrmak
* (ku iin) Pislemek.
n
* Doru, gerek.
n n
* Metal eyaya vurulunca kan sese benzeyen bir ses kararak.
n n inletmek
* gr ve keskin ses karmak.
n n tmek
* srekli olarak keskin ses karmak.
n tutmak
* doru olduunu sylemek, dorulamak.
nar
* ki eneklilerden, 30 m' ye kadar uzayabilen, gvdesi kal n, uzun mrl, geni yaprakl bir aa (Platanus).
nargiller
* rnei nar olan bitki familyas.
nar ms
* nara benzeyen.
nar ms isfendan
* nara benzer aka aa tr (Acer psudoplatanus).
narl
* nar olan.
narlk
* nar aalar ok olan yer.
nayaz
* A k, mehtapl , ok souk hava.
nnlatmak
* (kadehleri) Birbirine tokuturmak.
ngar
* Kavga, grlt.
ngar karmak
* grlt, kavga karmak.
ngar kopmak
* grlt, kavga kmak.
ng
* Kvlc m.
* Para, zerre.
ng l
* Ufak ve seyrek taneli zm salk m .
ng r ng r
* (ses iin) ngrak sesi gibi ses kararak.
ng ra ekmek
* lmek.
ng rak
* Kk an.
* indeki tanelerin hareketiyle ses karan metal yuvarlak nesne.
ng rak
* ngrak yapan veya satan kimse.
ng rakl k
* ngrak yapmak veya ng rak satmak ii.
ng rakl
* ngrak tayan, zerinde ng rak bulunan.
* Neeli ve yksek sesle (glme, kahkaha).
ng rakl ylan
* ngrakl y langillerden, kuyruk ucundaki sert pullar kmldatarak kuru yaprak h rtsna benzer bir ses
kartan tehlikeli bir y lan (Crotalus).
ng rakl ylangiller
* Omurgal hayvanlardan srngenler sn fna giren bir familya.
ng rdak
* ngrak.
* ocuk oyunca olarak kullan lan sapl bir tr ng rak.
ng rdama
* ang rdamak ii.
ng rdamak
* ngrak sesi karmak.
ng rdatma
* ngrdatmak ii.
ng rdatmak
* ngrak sesi karmasn salamak.
ng rt
* ngran sesine benzer keskin ve kesik ses.
nlak
* nlamas, yanks ok olan (yer).
nlama
* nlamak ii.
nlamak
* n diye ses karmak.
* Yank vermek.
nlamal
* nlamas olan.
nlat
* nlatma ii veya biimi.
nlatma
* nlatmak ii veya biimi.
nlatmak
* nlamasn salamak.
nlay
* nlamak ii veya biimi.
nsabah
* Sabahleyin, ok erken.
p p
* (ocuk dilinde) Ykanma.
pl p l
* Su ile oynayarak.
pldak
* (kk ocuklar iin) plak.
pr
* Yonga.
pr makinesi
* Elyafl plka imaltnda kullan lmak zere odunlar yonga hline getiren makine.
plak
* stnde bulunmas gereken giysi, rt vb. bulunmayan.
* (ba iin) Sasz.
* zerinde yeillik bulunmayan.
* inde, gerekli eya bulunmayan.
* Yal n, sssz.
* Olduu gibi, apak.
* plak vcut resmi, n.
* Yoksul kimse.
plak alev
* Istlacak maddelere veya bunlarn iinde bulunduu kaplara dorudan doruya yneltilen ate veya alev.
plak at
* Koumlar ve gemi taklmam, eyerlenmemi at.
plak gzle (bakmak)
* grmeye yardmc olacak hibir ara kullanmaksz n.
plak maden
* Tamamen saf durumda, iinde hibir yabanc madde bulunmayan maden.
plak mlkiyet
* Yararlanma hakk bakasn n olan bir mal zerindeki sahiplik durumu, kuru mlkiyet.
plak resim
* Resim sanatnda plak insan konu alan bir resim tr, n.
plak tohumlular
* A k tohumlar.
plak cret
* Vergiler, yan demeler veya primler dnda kalan asl cret.
plaklar kamp
* inde, insanlar n giysisiz dolap yaadklar dinlenme blgesi.
plaklama
* plaklamak ii.
plaklamak
* plak duruma gelmek.
plaklatrma
* plaklatrmak ii.
plaklatrmak
* plak duruma getirmek.
plaklyla
* hibir ey saklamakszn, olduu gibi.
plaklk
* plak olma durumu.
planma
* planmak ii.
planmak
* plak duruma gelmek.
r r
* rp nmak fiili ile birlikte ne yapaca n arm bir durumda ok znt ve tel anlatr.
ra
* am gibi reineli aalarn yal ve abuk yanmaya elverili blm.
* Lmba.
ra dibine k vermek
* Bkz. mum dibine k vermek.
ra
* Mum, kandil, lmba gibi k arac; k.
rak
* Zanaat renmek iin bir ustann yan nda alan kimse.
* Dkknda ayak ilerine bakan kimse.
* Saray veya daire gibi byk yerlerde yllarca hizmet ettikten sonra geimi salanarak izin verilen kimse.
rak karmak
* bir kimsenin beklediinden az bir kazanla ortal ktan uzaklatrldn anlatmak iin kinayeli olarak
kullanlr.
* Cariye veya odalklar n saray, konak veya kk gibi byk yerlerde yllarca hizmet ettikten sonra
evlenmesine veya geimi salayacak o yerden ayr lmas na izin vermek.
rak etmek
* bir ustan n yan nda altktan sonra geimini salayabilecek dzeye erimi olan kiiye ba msz al mas
iin izin vermek.
raklk
* rak olma durumu, yamaklk.
* ran yapt i.
* raa verilen cret.
* raklarn al t yer.
raklk etmek
* rak olarak almak.
rakma
* zerine kandil, mum veya herhangi bir k konulan yksek tabla, amdan.
rakman
* zerinde me'ale yaklan kule veya demir direk.
* Balklarn bal klar k yya ekebilmek iin geceleyin yaktklar ate.
* rakma.
ral
* ras olan veya ra gibi reineli olan.
ralk
* ra olarak kullan lmaya elverili.
ramoz
* Balklarn, ate bal avlarken zerinde ra ve funda yakt klar zgara.
r l
* Gemilere ykleme sras nda, bir f y yukar kaldrabilmek iin fnn iki bana taklan enli ve kancal
zincir.
r plak
* Btnyle plak, rl plak.
r plaklk
* rplak olma durumu.
r r
* Pamuu ekirdeinden ay rmaya yarayan let.
r r
* Kk pnar.
* Crcr bcei.
r rlama
* rlamak ii veya durumu.
r rlamak
* Pamuk, keten ve kendir gibi bitkisel dokuma ham maddelerini ekirdek veya kabuklarndan temizlemek.
rlplak
* Tamamen plak, r plak.
* ok a k ve yaln bir durumda.
rlplaklk
* r lplak olma durumu.
rnk
* Kk boyda kayk.
* flok yelkeni bulunan, iki yz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli.
rp
* Dal, budak krpnts.
* Boyal ve gergin bir sicimi yay gibi ekip b rakmak yoluyla izgi izme.
rp (gibi)
* (kol ve bacak iin) ok ince, ok zayf.
rp ipi
* ki nokta arasnda dzgnl salamak iin kullanlan ip.
rp vurmak
* boyaya batr lm ipin gerilip abucak rp lmas yla yzeylere izgi ekmek.
rpc
* rpmak iini yapan.
* Yazma kuma ilerini, boyalar tutsun diye deniz suyunda rpan kimse.
rplma
* rp lmak ii.
rplmak
* rpma iine konu olmak.
rpn rpn
* rp narak.
rpn
* rp nmak ii veya biimi.
rpnma
* rp nmak ii.
rpnmak
* Ac ile kmldanmak.
* Kaslar birdenbire kendiliinden ve dzensiz bir biimde k m ldamak, ihtil etmek.
* Ses kararak hafif dalgalanmak.
* Ne yapacan a rm bir durumda znt ve tel gstermek.
* ok istenilen bir eyi gerekletirebilmek iin ar derecede aba harcamak.
rpnt
* rp nma.
* Sularn ufak ve oynak dalgalarla kaynamas.
rpnt l
* Ufak ve oynak dalgal (deniz).
rp
* rpma.
rpma
* rp mak i i.
rpmak
* (kular) Kanatlarn oynatmak.
rptrlma
* rp t rlmak ii.
rptrlmak
* rp t rmak ii yaptr lmak.
rptrma
* rp t rmak ii.
* arabuk, zensiz ve stnkr yaplan (i).
rptrmak
* Emek harcamadan, zensiz ve stnkr yapmak.
rpya getirmek
* bir s ra veya izgi zerine getirmek.
rpma
* rpmak ii.
* Kuman kenar n k v rp dikmek iin ine, kenara gre apraz tutularak ve ift kattan bat rl p tek kattan
karlarak yaplan diki biimi.
rpmac
* rpmak iini yapan kimse.
rpmacl k
* rpmac nn ii veya meslei.
rpmak
* Hzla ve kesik kesik silkelemek.
* ki eyi birbirine arpmak.
* Bir eyin ucundan bir para kesmek.
* Sulu yiyecekleri h zla ve srekli olarak atal, kak gibi bir eyle kartrmak.
* Grete rakibinin kollar n beli hizas nda sms k kavrayarak minderde kendi zerinden saa ve sola srt
st savurmak.
* almak, h rszl k etmek.
rptrma
* rpt rmak ii.
rptrmak
* rpmak iini yaptrmak.
t
* Kk bir eyin kr lrken kard hafif ve sreksiz ses.
t karmamak
* hi ses karmamak.
t kmamak
* en hafif bir ses bile kmamak.
t etmek
* t sesi karmak.
t yok
* en hafif bir ses bile yok.
ta
* Dzgn biilmi uzun ve ensiz tahta.
tak
* Dada yaayan ve geimini odun satarak salayan.
* Kaba, huysuz, kavgac.
tt
* zerinde dikili bulunduklar eyin iki kenarn st ste getirerek birletirmeye yarayan iki paradan yaplm
metal tutturmalk, fermejp, kopa.
* Mobilya kapaklarn, kaplar kilitleme ve srglemenin dnda kapal tutmaya yarayan ve az bir kuvvetle
alp kapanmas n salayan iki paral metal veya plstik ara.
ttlama
* ttlamak ii.
ttlamak
* ttla tutturmak.
t pt
* Ufak tefek ve sevimli.
tr tr
* Kmr ve odun yanarken, ince tahta ubuklar vb. kr lrken, gevrek bir ey yenilirken kan ses.
tr tr etmek
* trdamak.
tr tr konumak
* dzgn ve uzunca konumak.
tr ptr
* (ocuklar iin) Kolaylkla ve tatl tatl (konumak).
* t pt.
trdama
* trdamak ii.
trdamak
* tr t r ses karmak.
trdata t rdata
* trdatarak.
trdat
* trdatmak ii veya biimi.
trdatma
* trdatmak ii.
trdatmak
* tr t r ses karmasna yol amak.
trday
* trdamak ii veya biimi.
trt
* trdama sesi.
tk rldm
* Ar incelik, dayan kszlk ve ekingenlik gsteren (kimse).
tk rldmlk
* tkr ldm olma durumu.
tlama
* tlamak ii.
* Antep fstn n kabuunu aralama.
tlamak
* t sesi karmak.
tlatlma
* tlatlmak ii.
tlatlmak
* tlatmak ii yap lmak.
tlat
* tlatmak ii veya biimi.
tlatma
* tlatmak ii.
* Antep fstn n kabuunu aralama.
tlatmak
* Bir eyden t sesi karmak.
* Bir kimseye, bilmedii bir eyden ancak sezdirecek kadar sz etmek.
* Antep fstn n kabuunu aralamak.
* paralarnn baz yerlerini oyup karmadan makasla kesmek.
tlk
* itlembik.
tpt
* Ayak altnda ezilerek tr tr ses karan bir tr patlanga, atapat.
vdrma
* vdrmak ii.
vdrmak
* vmak iini yaptrmak.
vgar
* ift srmekte veya araba ekmekte olan hayvanlara yardmc olarak koulan hayvan.
vgn
* Rzgr ve karla kark yaan yamur.
* Aa srgn, filiz.
vlama
* vlamak ii.
vlamak
* Fkrarak akmak.
vma
* vmak ii.
vmak
* Atlamak, s ramak, z plamak.
* (h zla giden bir ey) Bir yere arp p yn deitirmek, sekmek, avmak, sapmak, inhiraf etmek.
yan
* ok ayakl lardan.sarmtrak renkte, zehirli bcek (Scolopendra).
yan gibi
* hain bak l sar n kimse.
yan gzl
* Mavi gzl.
yanl k
* Hain olma durumu, hainlik.
yanl k etmek
* hainlik etmek.
zktrmak
* iziktirmek.
-i
* Bkz. -c / -ci.
iee kesmek
* iek amak.
iei burnunda (veya iei burnunda, amuru karnnda)
* yeni, ok taze, yeni koparlm .
iek
* Bir bitkinin, reme organlarn tayan ou gzel kokulu, renkli blm.
* iek aan k r veya bahe bitkisi.
* Davran lar hafif, toplum kurallarna uymayan kimse.
* rinli kabarc klar dkerek yzde izler brakan ateli, ar ve bulac bir hastal k.
* Sblimleme veya ieksime yoluyla elde edilen toz.
iek amak (veya vermek)
* ieklenmek.
* yeniden ortaya kmak, grnt vermek.
iek as
* iek hastal na kar ba klk salamak amacyla a olarak yaplan zayflat lm iek virs.
iek bahesi
* iek yetitirilen veya ieklerle kaplanm ssl bahe.
iek biti
* Yar m kanatllardan, kk ve yumuak vcutlu olan, bitkilerin zerinde sr durumunda yaayan bir
bcek.
iek boyas
* Krmz.
iek bozuu
* iek hastal ndan yz delik deik olmu, opur.
iek karmak
* iek hastal na tutulmak.
iek durumu
* ieklerin sap zerindeki dizilii.
iek drbn
* Bkz. kaleydoskop.
iek evi
* iek yetitirilen ve satlan yer.
iek gibi
* temiz, bak ml, gzel.
iek olmak
* ya na, durumuna uymayan a r davranlarda bulunmak.
iek pazar
* ieklerin alnp satld ar .
iek sap
* iekleri sapa birletiren ince ve kk sap.
iek sap
* iek durumunda btn ieklerin, zerinde topland veya bititi i sap.
iek soan
* Lle gibi ieklerin ekim zaman kklerinde oluan soan biimindeki yumru filiz.
iek suyu
* Turungillerin ieklerinin imbikten geirilmesiyle elde edilen gzel kokulu su.
iek tac
* ieklerin reme organlar nn evresinde trl renkte yaprakklardan oluan ve bcekleri eken organ.
iek tozu
* Ba n iinde bulunan, iekte dllenmeyi salayan toz.
iek ya
* Ayiei ya.
iek yapra
* iek sap zerinde ve iee yak n, zel biimler gsteren yaprak.
ieki
* iek yetitiren, satan veya yapma iek iiyle uraan kimse.
* iek sat lan yer.
ieki esnaf
* Sebze ve meyve toptancs , komisyoncusu.
iekilik
* iek yetitirme, satma veya yapma, iek yapp satma ii.
iekleme
* ieklemek ii.
ieklemek
* iek dikmek.
* iekle donatmak.
ieklendirme
* ieklendirmek ii.
ieklendirmek
* iekli duruma getirmek.
* iekli bir durumdaym gibi grnmek.
iekleni
* ieklenmek ii veya biimi.
ieklenme
* iek ama.
* iein ama zaman .
* Tuzlar n billrlama sularn yitirerek toz durumuna gelmesiyle oluan tuzlar.
ieklenmek
* iek amak, iek vermek, iekli duruma gelmek.
iekleme
* ieklemek ii veya durumu.
ieklemek
* iek durumuna girmek, iek gibi olmak.
iekli
* iei veya iek resimleri olan.
iekli bitkiler
* Bkz. tohumlu bitkiler.
ieklik
* Kopar lm iekleri koymaya yarar kap.
* iek sakslarn koymaya veya iek yetitirmeye ayrlm yer.
* Eski evlerde ss eyas konulan rafl duvar oyuu.
* iein zerinde anak, ta ve teki organlarnn bulunduu para.
ieksever
* iee dkn kimse.
ieksime
* ieksimek ii veya sonucu.
ieksimek
* iek gibi olmak, ieklenmek.
* Kristal durumunda bulunan bir bileik, kristal suyunu yitirip beyazms bir toz durumunu almak.
* Deride leke, sivilce, iek gibi dkntler belirmek.
ieksiz
* iei olmayan.
ieksiz bitkiler
* Mantarlar ve erelti otlar gibi, reme organlar gizli olan bitkiler sn f.
ift
* (nesneler iin) Birbirini tamamlayan iki tekten oluan.
* Bir erkek ve bir diiden oluan iki e.
* Topra srmek iin birlikte koulan iki hayvan.
* Kk maa veya cmbz.
ift at
* k hakeminin, k n yanl olduunu kouculara bildirmek ve yar durdurmak iin yapt iki el
tabanca at.
ift ayakllar
* Duyargalar sekiz eklemli, vcut halkalar nda ikier ift ayak bulunan, slak ve karanl k yerleri seven ok
ayakllar topluluu.
ift caml
* Aralar nda boluk braklarak taklm iki cam bulunan (pencere).
ift cinsellik
* Kiinin beyninde bir dii bir de erkek gizil gcn bulunmas durumu.
ift ubuk
* iftilik yapabilmek iin gereken her trl ara.
* Mal mlk, para edebilecek btn varl klar.
ift dalma
* Ayakta greirken beklenmeyen bir atl mla karsndakinin iki ayan birden kapma.
ift desimetre
* zerinde yirmi cm'lik blntler bulunan l cetveli.
ift diki
* Birbirlerinden geen iki sra dz diki.
* Bir s nfta iki yl st ste okuma.
ift direkli
* ki direkli kk yelkenli.
ift dirsek
* Boruya 180 lik dn veren dirsek.
ift dililer
* Omurgallardan, st enedeki bir ift kemirmeye yarayan kesici diin arasnda bir ift daha kk dileri
bulunan kemiriciler takmn n bir alt takm.
ift grmek
* sarho olmak.
ift kanatl lar
* Sinekler gibi iki kanad olan ve emici azlar bulunan bcekler tak m, iki kanatllar.
ift kap
* st ste kapanan veya birbirine vidalanarak kullanlan, yaltma zellii ok, iki katl kap.
ift kiilik
* ki kiiye ait, iki kiilik.
ift kol
* Ayn ynde ilerleyen, duran veya yryen birliklerden ve aralardan oluan yan yana iki kol.
ift komak
* hayvanlar sabana pullua komak.
ift kme
* Birbirine ok yak n iki y ldz kmesi.
ift motorlu
* ki motorlu kk uak.
ift parmakl lar
* Memelilerin kz, koyun gibi parmaklar ift olan takm.
ift pencere
* Yal tkanl art rmak amacyla st ste kapanan iki kanat biiminde yap lm pencere.
ift say
* 4, 6, 8 gibi 2'nin kat olan ve 2'ye blnebilen tam say.
ift srmek
* saban, pulluk kullanarak topra ekilebilir duruma getirmek.
ift vuru
* Kas tl olmayan ama kurala da aykr olan bir davran a uygulanan ve dorudan doruya kaleye
ekilemeyecek, iki vurulu bir ceza tr.
ift yld z
* Birbirinin ekim etkisinde bulunan ve bylece ortak ktle merkezi evresinde dolanan yakn iki yld z.
ift zaman
* Tarla srme zaman .
ifti
* Geimini topra ekerek salayan ki mse, renber.
iftilik
* ifti olma durumu.
* iftinin grd iler, tarm, renberlik, ziraat.
iftilik etmek
* tarmla uramak, renberlik yapmak.
ifte
* kisi bir arada bulunan veya ikili.
* (sandal, kayk iin) ift krekli.
* At, eek ve katrn arka ayaklaryla vuruu, tekme.
* ki namlulu av tfei.
ifte atmak
* (at, eek) arka ayaklar ile vurmak.
* iki namlulu av tfeini patlatmak.
ifte ubua gitmek
* ekim ve biim ileriyle uramak.
ifte dalmak
* Bkz. ift dalma.
ifte diki
* Bkz. ift diki.
ifte gitmek
* tarla srmeye gitmek.
ifte kavrulmu
* Bir eit sert ve ufak kesilmi lokum.
* Pek pikin (kimse).
* ok ile ekmi (kimse).
ifte k ska
* kili kskaca alma durumu.
ifte komak
* baka bir ite kullanlan hayvanlar sabana, pullua komak.
ifte kumrular
* ok sevien ve birbirinden hi ayrlmayan kimseler.
ifte nara
* Birbirine bal kk iki dmbelekten oluan alg.
ifte standart
* ifte l, ikili davran veya tutum.
ifte vatandal k
* ki ayr millet vatandal na sahip olma.
ifte yemek
* hayvann iftesine maruz kalmak.
iftehane
* Ku retmeye yarar kafesli yer.
ifteleme
* iftelemek ii.
iftelemek
* (hayvan) Arka ayaklaryla tepmek.
* (gemi) Havann sertlemesi zerine ikinci demirini de atmak.
iftelenme
* iftelenmek ii.
iftelenmek
* ifte yemek.
ifteleme
* iftelemek ii veya biimi.
iftelemek
* Birbirini iftelemek.
ifteli
* iftesi bulunan.
* ifte atan veya alnnda ift sakar bulunan.
* Rahat durmayan, satakan.
* Uursuz.
ifter ifter
* Her defas nda, her yapl nda ift olarak.
iftetelli
* Gs ve gbek titreterek, gerdan krarak oynanan bir oyun.
* Bu oyunun mzii.
ifti bozmak
* iftilik yapmaktan vazgemek.
iftleme
* iftlemek ii.
iftlemek
* ift duruma getirmek, ikilemek.
* Dii ile erkei bir araya getirmek.
iftlenme
* iftlenmek ii.
iftlenmek
* kili duruma getirilmek.
iftleme
* iftlemek ii.
iftlemek
* Bir ey tek iken bir tanesinin daha katlmasyla iki olmak.
* Erkek ve dii hayvan veya bitki hcreleri dllenmek iin bir araya gelmek.
iftletiri
* iftletirmek ii veya biimi.
iftletirme
* iftletirmek ii.
iftletirmek
* ift yapmak.
* Hayvanlar iftlemek zere bir araya getirmek.
iftlik
* Tarm yaplan, hayvan yetitirilen ve orada alanlarn oturmas iin evleri bulunan geni toprak paras .
iftlik khyas
* iftlik ilerini yneten kimse.
iftteker
* Bisiklet.
ifttekerci
* Bisikleti.
ifttekercilik
* Bisikleti olma durumu.
igan
* ingene.
igan mzii
* Macar folklorundan gelimi zel yayl sazla alnan hareketli halk mzii.
i
* Pimemi veya az pimi .
* Yersiz ve yak ksz.
* Yann gerektirdi i grgye ve olgunlua erimi olmayan.
* (renk, k iin) Gz rahatsz eden, gze batan.
i brek
* i kyma, soan ve baharat karmn a lm olan yufkaya koyarak hazrlanan ve yada kzartlarak
yaplan brek.
i i yemek
* paralayp ldrecek derecede birine kzmak.
i dmek
* ho kar lanmamak, kaba ve yersiz bulunmak.
i iplik
* Bklmemi iplik.
i kamak (veya dmek)
* yersiz, yakks z olmak.
i kfte
* yice dvlm i etle ince bulgura biber, soan, baharat, sala, maydanoz katlarak bulgur yumuayncaya
kadar yorulup s k lan ve piirilmeden yenen kfte.
i renki
* i renkilik anlay nda resim yapan (sanat).
i renkilik
* XX. yzyln balangc nda ilk defa izlenimciliin renklerini brak p gereinden ok saf renkler kullanarak
abartlm tabiat bi imlerini gsteren resim anlay.
i st emmi
* Bkz. insanolu i st emmi.
i toprak
* Uzun zaman ilenmemi, g srlr toprak.
i yemedim ki karnm ars n
* su ilemedim ki korkaym.
ide
* Ayr anak yaprakl iki eneklilerden bir aa, hnnap (Zizyphus sativa).
* Bu aacn k rmz kabuklu, sert ekirdekli, iri zeytin biiminde ve byklnde, gzn olgunlaan yemii.
idem
* Zambakgillerden, trl renklerde iek aan, ok yllk, yumrulu bir kr bitkisi, mahmur iei (Colchicum).
iden vermek
* yiyecek karln para olarak demek.
ie
* Ceviz veya badem ii.
iil
* Eski Trk boylarndan biri.
iin
* Omuz.
iindirik
* ki ucuna su kab, yourt tablas gibi ta nacak eyler as larak omuza al nan aa, omuzluk.
iit
* ekirdek, zellikle pamuk ekirdei.
iitli
* iit kar m olan.
ileme
* ilemek ii.
ilemek
* Gze batmak.
* Kaba davranlarda bulunmak.
ilik
* i olma durumu.
* Kaba, yersiz, yak ksz davran.
ilik etmek
* ters veya yersiz bir davranta bulunmak.
inek
* Yolst.
inem
* Azda inenecek miktar(da), bir para, inemlik.
ineme
* inemek ii.
inemek
* Aza alnan bir eyi diler arasnda ezmek, tmek.
* Ayak veya tekerlek altna alarak ezmek.
* Saylmas gereken bir eyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar altna almak.
* Egemenlii altna almak, hkmetmek.
inemik
* Azda inenip karlan yemek.
inemlik
* Azda inenecek miktarda olan.
ineni
* inenmek ii veya biimi.
inenme
* inenmek ii.
inenmek
* inemek ii yaplmak.
* gal altna al nmak.
inetme
* inetmek ii.
inetmek
* inemek iini yaptrmak.
ineyi
* inemek ii veya biimi.
iklet
* ekerli ve kokulu ineme sakz, jiklet.
ikleti
* iklet yapan veya satan kimse.
ikletilik
* ikletinin ii ve meslei.
ikolata
* Kakaodan yaplan ve bazen iine eker, st, fstk, fnd k kat lan yiyecek.
ikolatac
* ikolata yapan veya satan kimse.
* ok ikolata yiyen veya seven kimse.
ikolatacl k
* ikolata yapmak veya satmak ii.
ikolatal
* ikolatas olan.
il
* Orman tavuugillerden, eti iin avlanan, ormanlarda yaayan bir ku, da tavuu (Tetrastes bonasia).
il
* ounlukla yzde oluan kahverengi kk benekler.
* Aynada oluan leke.
* Kklerdeki kl gibi ince uzantlar.
* Tynde kk benekler bulunan (hayvan).
* Yeni ve parlak.
il il
* Prl pr l, parlak.
il yavrusu gibi dalmak
* toplu bir hlde bulunan insanlarn her biri bir yana dalmak.
ile
* Dervilerin krk gn sre ile kendilerine uygulad klar zahmetli ve perhizli dnem.
* Zahmet, sk nt .
ile
* pek, yn, pamuk gibi her trl iplik kangal.
* Yay kirii.
ile ekmek
* ok s k nt ekmek.
ile karmak (veya doldurmak)
* sknt l bir iin veya bir durumun sona ermesini beklemek.
ilecilik
* Din maksatlarla ve trelere bal olarak tabi eilimleri ve beden isteklerini yenmek iin isteyerek ac
ekme.
ileden karmak
* ok kzdrmak.
ileden kmak
* olup bitenler karsnda sabr ve dayankl kalmay p taknl k gstermek.
* ile sresini bitirmek.
ilehane
* Dervilerin ile doldurduklar yer.
ilek
* Glgillerden, saplar srngen, iekleri beyaz bir bitki.
* Bu bitkinin gzel kokulu, pembe, krmz renkli meyvesi.
ilek reeli
* ilek ve ekerden yap lan kokulu bir tr reel.
ilek suyu
* ilekten s k lan meyve suyu.
ilek zm
* Bir tr zm.
ileki
* ilek yetitiren veya satan kimse.
ilekilik
* ilek yetitirme veya satma ii.
ileke
* Birok s k ntl ve zntl durumlara dm olan.
ilekelik
* ileke olma durumu.
ileli
* ilesi olan, ok s k nt ekmi olan.
* ok zntlere yol aan.
ilemek
* Yamur iselemek.
* Nemlenmek, slanmak.
* (blbl) akmak.
ilenti
* Hafif yamur, serpinti.
ilesi dolmak
* dervi ve tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geirmeleri gereken sreyi tamamlayarak ileden kmas .
* zc ve sknt l bir durumdan kurtulmak.
ileye girmek
* dervilerin krk gn sre ile kendilerine uyguladklar zorlu ve perhizli dneme girmek.
ilingir
* Kilit, anahtar gibi demirciliin ince ilerini yapan usta.
ilingir sofras
* zerine meze ve iki konmu tepsi, kk iki sofras.
ilingirlik
* ilingirin yapt i.
illenme
* illenmek ii.
illenmek
* il (Il) olumak.
illi
* ili olan.
ilsiz
* ili olmayan.
im
* Budaygillerden, bahelerin yeillendirilmesinde yararlanlan ok y ll k bitki (Lolium).
im im
* steksizce.
imbali
* Orkestralarda al nan iki yuvarlak yzeyden olumu metal vurmal alg .
imek
* Serenin kk bir tr.
imdik
* imdiklemek ii.
* Ba parmakla iaret parma nn ucu aras na alnan miktar.
* Gnl kracak sz.
* Tatar brei.
imdik atmak (veya basmak)
* imdiklemek.
imdikleme
* imdiklemek ii.
imdiklemek
* Bir kimsenin etini iki parmak ucu aras nda kstrarak skp actmak.
* Bir btnden kk kk paralar koparmak.
imdiklenme
* imdiklenmek ii.
imdiklenmek
* imdik at lmak.
imdirme
* imdirmek ii veya durumu.
imdirmek
* immek iini yaptrmak.
imek
* imecek yer.
imen
* Kendiliinden yetimi im.
* Bkz. emen.
imenli
* imeni olan.
imenlik
* imeni olan (yer).
imensiz
* imeni olmayan.
imento
* Killi kalkerleri zel f rnlarda piirip ezmekle elde edilen, amuru arabuk kat la p sertleen ve yaplara
har olarak kullanlan kl renginde veya beyaz toz.
imentocu
* emento reten veya satan kimse.
imentoculuk
* imento retmek veya satmak.
imentolama
* imentolamak ii.
imentolamak
* imento srmek, imento ile svamak.
imentolanma
* imentolanmak ii.
imentolanmak
* imento srlmek, imento ile kaplanmak.
imentolatma
* imentolatmak ii.
imentolatmak
* imento ile s vatmak, imento karm malzeme ile yaptrmak.
imentolu
* imentosu olan.
imentosuz
* imentosu olmayan.
imleme
* imlemek ii.
imlemek
* im ekmek.
imlendirme
* imlendirmek ii.
imlendirmek
* imlenmesini salamak.
imlenme
* imlenmek ii.
imlenmek
* imle kaplanmak.
* zerinde im bitmek.
* Kendinin olmayan eylerden biraz yarar salamak.
* (yiyeceklerden) Azar azar alp yemek.
imleyi
* imlemek ii veya biimi.
immek
* Suya btn vcuduyla girip kmak.
in anasonu
* Manolyagillerden, sar renkteki iekleri anason kokan bir aak (lllicium anisatum).
in gl
* Bkz. kamelya.
in lhanas
* in'de yetitirilen bir tr lhana.
in leyl
* Tespih aac.
inakop
* Lfer balnn k (Temnodon altator).
ince
* in dili.
inilya
* inilyagillerden, postu iin avlanan, yumuak ve gm rengi tyleri olan kemirici hayvan (Chinchilla
laniger).
inilyagiller
* rnek hayvan inilya olan kemiriciler familyas.
ingen
* ingene.
ingene
* Hindistan'dan ktklar sylenen, dnyann eitli yerlerinde gebe olarak yaayan bir topluluk veya bu
topluluktan olan kimse.
* (Kk ile) Cimri.
ingene borcu
* Tutar pek nemli olmamakla birlikte ufak ve dank borlarn btn.
ingene ergesi
* Derme atma ve pis bir yer.
ingene ergesinde musandra ne arar
* yoksul bir kimseden ne beklenir?.
ingene dn
* Grltl toplant .
ingene kavgas
* nemsiz bir sorun zerine balayp gittike kz an, yakas almad k kfrlere yol aan kavga.
ingene palamudu
* Palamut balnn yavrusu.
ingene paras
* Bozuk para, ufakl k.
ingene pembesi
* Gz al c, i pembe renk.
* Bu renkte olan.
ingenece
* ingene dili.
* (Kk ile) ingeneye yarar (biiminde), ingene gibi.
ingeneleme
* ingenelemek ii.
ingenelemek
* Cimrice davranlarda bulunmak.
ingenelik
* ingene olma durumu.
* (Kk ile) Ars zca a gzllk, cimrilik.
ini
* Duvarlar kaplayp sslemek iin kullan lan, bir yz s rl ve genellikle iek resimleriyle bezeli, pimi,
balk levha, fayans.
* S rl ve ssl, pimi balktan yaplm olan.
ini demek
* bir yeri ini ile kaplamak.
ini mrekkebi
* Simsiyah, ince ve solmaz bir is mrekkebi.
inici
* ini yapan veya satan kimse.
inicilik
* ini yapma sanat .
inili
* inisi olan, inilerle bezenmi olan.
inisiz
* inisi olmayan.
inke
* Salam, sert ta.
* En ufak para.
* Benek.
inko
* Atom numaras 30, atom arl 65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. Ksaltmas Zn.
* Bu elementten yap lm.
inko
* Tombala oyununda kart n bir veya iki srasn doldurunca kazand n bildiren ve aka sylenen sz.
* Tombala oyununda kart n bir veya iki srasn doldurana verilen dl.
inkograf
* inkografi ustas.
inkografi
* oaltlmak istenilen resim veya yazlarn kal bn inko zerine karma sanat.
inli
* in milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse).
intiyan
* i astarl, uzun kadn donu, kadn alvar.
ip
* Milimetrik yzeyler zerinde on binlerce devre elemanndan oluan ve son derece karmak elektronik
devrelerin yerletirildii, genellikle silikon gibi yar iletken bir malzemeden yaplm ince bir dilim.
ipil
* (gz iin) Ar l ve kirpikleri dklm.
ipilleme
* ipillemek ii.
ipillemek
* Gzleri ipil duruma gelmek.
ipilti
* Yamur serpintisi.
ipo
* Gemiyi istenilen bir yerde tutmak iin bir zincirle denize atlan, iki veya daha ok kolu bulunan gemi
demiri.
ipura
* Karagz balna benzer, eti beyaz bir Akdeniz bal (Aurata aurata).
ir
* Kays, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu.
irirci
* irir yapan kimse.
iri
* iri otunun kknn tlmesiyle yap lan ve su ile kar larak tutkal gibi kullanlan esmer, sar bir toz.
iri gibi
* yapkan ve ac.
iri otu
* Zambakgillerden, beyaz iekli bir bitki (Asphodelus).
irii
* iri yapan ve satan kimse.
irii ana
* iri haz rlamakta kullan lan derin kap.
* Ac ve kurumu, zehir gibi.
iriilik
* iriinin ii veya meslei.
irileme
* irilemek ii.
irilemek
* iri srmek.
irilenme
* irilenmek ii veya durumu.
* Niastann ve baz inorganik tuzlarn etkisi ile granrler yaps nn bozulmas, su alarak imesi, kristal
zelli ini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere kar hassasiyetinin artmas .
irilenmek
* iri srlmek.
irili
* iri srlm.
* ncelii kola ile rtlm (bez, kuma).
irkef
* Pis ve bulan k su.
* ren ve bulakan (kimse veya ey).
irkefe
* irkefe yak r bir biimde (olan).
irkefe (amura) ta atmak (veya irkefi zerine sratmak)
* edepsiz bir kimsenin tepkisine yol aacak bir davran ta bulunmak.
irkefleme
* irkeflemek ii.
irkeflemek
* irkef durumuna gelmek.
irkefli
* ren ve pis durumda bulunan.
irkeflik
* irkef olma durumu veya irkefe davran.
irkin
* Gze veya kulaa ho gelmeyen, gzel kar t .
* Yakk almayan.
* Karanlk, dalavereli, pheli.
irkin kamak
* ho olmayan bir durum olmak.
irkince
* irkine yakn, irkin bir biimde (olan).
irkinleme
* irkinlemek ii.
irkinlemek
* irkin bir duruma gelmek.
irkinletirme
* irkinletirmek ii.
irkinletirmek
* irkin bir duruma getirmek.
irkinlik
* irkin olma durumu.
* irkin olann nitelii.
irkinseme
* irkinsemek ii.
irkinsemek
* Bir eyi irkin bulmak.
iroz
* Yumurtas n atarak zayflam uskumru bal ve bunun kurutulmuu.
* ok zayf kimse.
irozlama
* irozlamak ii veya durumu.
irozlamak
* (uskumru iin) Yumurtas n atarak zayflamak.
* ok zayflamak.
irozluk
* iroz olmaya elverili.
* Zayflk, kuruluk.
is
* Baz bitkilerden s zan ve kat laarak sarmt rak bir cisim durumuna gelen bir eit ekerli z su, kudret
helvas.
ise
* nce yamur, isenti.
iseleme
* iselemek ii.
iselemek
* (yamur) nce ince yamak.
iseme
* isemek ii.
isemek
* iselemek.
isenti
* Toz gibi ince yaan (yamur).
iskin
* iseleyen yamurdan hafife slanm .
* iseleyen yamur.
i
* (ocuk dilinde) Sidik.
i etmek
* iemek.
ii gelmek
* ieyecei gelmek.
iik
* Tavan yavrusu.
it
* Ba, bahe, bostan gibi yerlerin evresine al , kam, aa dal gibi eylerden ekilen duvar.
it
* Pamuktan dokunmu basma.
* Ba rts, yazma, yemeni.
it sarma
* it sarmagillerin rnek bitkisi olan, daha ok tarla kenarlarnda yeti en, beyaz iekli, tysz ve uzun
sapl , sar lc , ok yllk ve otsu bir bitki (Convolvulus sepium).
it sarma giller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, it sarma , kahkaha iei, mahmude, kskt gibi bitkileri iine
alan bir familya.
ita
* Etil memeliler s nf nn etiller takmnn kedigiller familyasndan bir hayvan.
itar
* pek ve pamukla dokunan bir tr kuma.
itari
* zmaritgillerden, zerinde sar izgiler bulunan, en by yar m kiloyu amayan, klkl bir bal k
(Boxsalpa).
* Bir tr ince dokunmu, izgili kuma.
iten
* Saman ta mak iin arabalara konulan ince dallardan rlm byk sepet veya it.
* Kuzu al .
iti
* itmek ii.
iti yapmak
* salar, itilmi tarakla taramak.
* itilemek.
itileme
* itilemek ii.
itilemek
* Kirini karmak iin amarn iki yann ele alp birbirine srmek.
itilenme
* itilenmek ii.
itilenmek
* itilemek iine konu olmak.
itili
* itilenmi olan.
itilmek
* itmek iine konu olmak.
itime
* itimek ii.
itimek
* Birbirine geip pekimek.
itlembik
* Kara aagillerden, mercimekten az byk, buruk lezzette meyvesi olan bir aa, melengi (Celtis).
itlembik gibi
* ufak tefek, esmer ve sevimli.
itleme
* itlemek ii.
itlemek
* Kabak ekirdei, fstk gibi eylerin kabuklarn kararak yemek.
* itle evirmek.
itme
* itmek ii.
itmek
* Bir araya getirmek, birletirmek.
* Kumataki delii rerek kapamak.
* Taran dilerini iplikle balayp skt rmak.
* itilemek.
itmik
* zm salk mnn kk dal.
* ki parmak ucu ile alnan miktar, imdik.
ivi
* ki eyi birbirine tutturmak iin aklan, ucu sivri, bal , metal veya aatan yaplm ufak ubuk.
* Kalkan balnn zerindeki dmeye benzer kemiksi oluum.
ivi kar, ama yeri kal r
* gnl yaras kapansa da unutulmaz.
ivi iviyi sker
* gl bir ey kendisi gl olan baka bir eyle veya durumla etkisiz brakl r.
ivi gibi
* ok salam ve evik (insan).
* ok souk.
ivi gibi olmak
* ok mek, donmak.
ivi kesmek
* ok mek.
ivi kestirmek
* ok tmek.
ivi krmak
* ayakkab lar n iinden kan ivi ular n bir letle kesip raspa ile eeleyerek kselenin iine gmmek.
ivi sokmak (veya srmek)
* bir iin olmas nda engel, glk karmak.
ivi yazs
* Eski Farslarn, Medlerin ve Asurlularn kulland yaz.
ivi yukar
* Yal grete hasm ayaklarndan yakalay p tepesi st diktikten sonra srt n yere getirerek yenme yolu.
ivici
* ivi satan kimse.
* Topu sert olarak kar alana dikine indiren oyuncu.
ivicilik
* ivi yapp satma ii.
ivid
* ivit renginde olan.
ivileme
* ivilemek ii.
* Dimdik ve ayakst bir durumda (denize atlama).
* Topu kar alana dikine indirmeye yarayan sert vuru.
ivilemek
* Bir eyi bir yere ivi ile tutturmak, mhlamak.
* Vurmak, ldrmek.
* Olduu yerde hareketsiz brakmak.
* Ayn noktaya srekli olarak bakmak.
* Sabitletirmek, kesin olarak yerletirmek.
ivilenme
* ivilenmek ii.
ivilenmek
* ivi ile tutturulmak, mhlanmak.
* Bir yerde hareketsiz kalmak.
iviletme
* iviletmek ii.
iviletmek
* ivi akt rmak.
ivili
* ivisi olan.
* ivi aklarak yaplm .
* ivi ile bir yere tutturulmu.
* eitli spor oyunlarnda giyilen bir ayakkab tr.
ivisiz
* ivisi olmayan veya ivilenmemi olan.
ivisiz kalkan
* Vcudunda ivi yerine benekleri bulunan, eti ok lezzetli kalkan bal cinsi.
ivit
* Eskiden ivit otundan, bugn yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sarl n gidermek iin amar n son
suyuna kart rlan toz boya.
ivit mavisi
* ivit rengindeki mavi.
ivit otu
* Baklagillerden, yapraklarndan ivit karlan bitki tr ( ndigofera).
* Turpgillerden, yapraklarndan mavi boya karlan bitki (salis tinctoria).
ivit rengi
* Bir tr koyu mavi renk.
* Bu renkte olan.
ivitleme
* ivitlemek ii.
ivitlemek
* ama r ivitli suya sokup sar ln gidermek.
ivitlenme
* ivitlenmek ii.
ivitlenmek
* ivitlemek iine konu olmak.
ivitli
* inde ivit bulunan.
* ivitli sudan geirilmi olan (amar).
ivitsiz
* ividi olmayan veya ivitlenmemi olan.
iy
* Havada buu durumundayken akamn ve gecenin serinliiyle yerde veya bitkilerde toplanan kk su
damlalar, ebnem.
iyleme
* Hafif ve ince yaan yamur, isenti.
iylemek
* Yamur iselemek.
izdirme
* izdirmek ii.
izdirmek
* izmek iini yaptrmak.
izecek
* Aac izmeye yarayan, ember kesitli, ucu sivri ve aa sapl el arac .
izelge
* izgilerle blmlere ayrlm kt, cetvel.
izge
* Bir olay n eitli durumlarn gstermeye veya birka ey arasnda karlatrma yapmaya yarayan
izgilerden olumu biim, grafik.
izgi
* izilerek veya eitli yollarla olumu iz, izi, hat.
* Yz ve vcut hatlarn n her biri.
* Bir noktann yrtlmesiyle oluan biim.
* Temel.
* Bir durumdan baka bir duruma atlanan, geilen yer, s nr.
izgi ekmek
* bir noktay hat biiminde eitli ynde uzatmak.
* bitirmek, sona erdirmek.
izgi film
* Bir konuyla ilgili olarak kiilerinin hareketlerini belirtecek yolda art arda izilmi resimlerden oluan sinema
filmi.
izgi lek
* Pln veya haritan n alt kesinde yatay bir izgi ile gsterilen, harita zerindeki uzunluun gerekte ne
kadar uzunlua karl k olduunu belirten ve bunun izgi zerinde iaretlenmesiyle elde edilen lek.
izgi resim
* Yaln z izgilerle yaplm resim.
izgi roman
* Konuyu ve olaylar zincirini kesintisiz olarak resimleme yntemiyle okuyucuya sunan anlatm tarz.
izgileme
* izgilemek ii.
izgilemek
* izgi ekmek, izgi izmek.
izgilenme
* izgilenmek ii veya durumu.
izgilenmek
* izgi meydana gelmek.
izgileme
* izgilemek ii veya durumu.
izgilemek
* izgi durumuna gelmek.
izgili
* zerinde izgi bulunan.
izgilik
* izgi izmeye yarar tahta, cetvel tahtas.
izginme
* izginmek ii veya durumu.
izginmek
* Bir eyin etraf nda dnp durmak.
* Tereddt etmek.
izgisel
* izgi ile gsterilmi.
izgisiz
* zerinde izgi olmayan.
izi
* izgi.
* Saban demirinin toprakta brakt iz.
* Tutum, davran.
izici
* izen.
* Tarlada haha kozalaklarn afyon almak iin izen kimse.
izicilik
* izicinin ii.
izik
* izilmi.
* izgi.
izik izik
* izikle dolu.
izikli
* izikleri olan.
iziktirme
* iziktirmek ii.
iziktirmek
* abucak izmek.
* Batan savma yazmak.
izili
* izilmi olan.
izili
* izilmek ii veya biimi.
izilme
* izilmek ii.
izilmek
* izmek iine konu olmak.
izim
* Belli bir kurala gre ve genellikle yalnz cetvel ve pergel yardmyla bir eklin izilmesi.
izimci
* izim yapan kimse.
izin izin
* izgi durumunda, srayla.
izinti
* Ufak syr k.
* Bir yazda zeri izilen yer.
izi
* izmek ii veya biimi.
izme
* Koncu diz kapaklarna kadar kan bir eit ayakkab.
izme
* izmek ii.
izmeci
* izme yapan veya satan kimse.
izmecilik
* izme yapma veya satma ii.
izmeden yukar kmak
* bilmedii, akln n ermedii, yetkisi dndaki bir ie karmak.
izmek
* izgi ekmek.
* Resmini yapmak, resmetmek.
* izgiler hlinde belirtmek, desenini yapmak.
* izgi hlinde berelemek.
* Geersiz k lmak iin zerine izgi ekmek.
izmeleri ekmek
* bir ie girimek.
izmeli
* izmesi olan.
oban
* Davar, koyun, kei, sr, manda srlerini gdp otlatan kimse.
* Bkz. ulpan.
oban ald baa gitti, kurt ald daa gitti
* mal n, varl n bakalar kulland, kendisine bir ey kalmad.
oban brei
* Halanm patateslerin stle pre hline getirilmesi, malzemenin doranm soanla kavrulmas , zerine et
suyu, k yma ve nane eklenerek piirilmesiyle hazrlanan brek.
oban kebab
* Ta kebabna benzeyen yourtlu et yemei.
oban kpei
* Sry koruyan iri cins kpek.
oban kulbesinde padi ah ryas grmek
* iinde bulunduu duruma uygun dmeyen dler kurmak.
oban merhemi
* Terementi ve mum ya ile yaplm yara merhemi.
oban salatas
* Domates, salatalk ve biberler kk kk doranarak yaplan soanl salata.
oban Yldz
* Vens, ulpan.
obanaldatan
* obanaldatangillerden, kanatlar sivri, kuyruu uzun bir ku tr, keisaan, da krlangc (Caprimulgus
europeus).
obanaldatangiller
* En iyi bilinen tr obanaldatan olan, kular sn fn n gk kuzgunumsular tak m nn bir familyas .
obanantas
* Turpgillerden, yemileri torbay andran bir yaban bitkisi (Capsella bursa pastoris).
obandaarc
* Turpgillerden yaban bir bitki, ku ekmei (Thlaspi).
obandenei
* Kara budaygillerden, beyaz veya pembe iekli, yrek biimi yaprakl, otsu bir kr bitkisi (Polygonum
aviculare).
obandd
* ki eneklilerden, sap ve yapraklarnda keskin bir koku ve ac bir tat olan, nemli yerlerde yetien bir bitki,
meyhaneci otu (Asarum europaeum).
obann gnl olursa tekeden ya (st veya kremez) karr
* bir ii bitirecek kii, isterse olmayacak gibi grnen ilere zm yolu bulur.
obaninesi
* Itr iei cinsinden kokulu bir bitki (Geranium).
obanlama
* Kr yaantsn n ve zellikle obanlarn ak ve yaaylarn anlatan edebiyat tr, pastoral.
obanlk
* oban olma durumu veya obann grd i.
* obana verilen cret.
obanlk etmek
* oban olarak almak, hayvan gtmek.
obanpskl
* obanpsklgillerden, bir ss bitkisi (llex aquifolium).
obanpsklgiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi obanpskl olan bitki familyas .
obanszgeci
* Yourt otu.
obantara
* Maydanozgillerden, tarlalarda ok rastlanlan, beyaz iekli bir bitki (Scandix).
obantuzluu
* Sar al.
ocuu olmak
* ocuu domak.
ocuumsu
* ocuksu.
ocuk
* Kk yataki olan veya kz.
* Soy bakmndan oul veya kz, evlt.
* Bebeklik a ile erginlik a arasndaki gelime dneminde bulunan insan.
* Gen erkek.
* Byklere yakmayacak biimde dncesizce davranan kimse.
* (bykler arasnda daha az yal lar iin) nsan.
* (kmseme yolu) Belli bir ite yeteri kadar tecrbesi ve yetenei olmayan kimse.
ocuk ald rmak
* (kadn) karnndaki bebei hekime ameliyatla ald rmak.
ocuk bahesi
* ocuklar n gezinmesi, oyun oynamas ve hava almas iin yap lm bahe.
ocuk bakc
* Bkz. ocuk bakcs.
ocuk bakcs
* ocuk bakm ile grevlendirilmi k z veya kadn.
ocuk bezi
* Bebeklerin altna balanan bez.
ocuk bilimci
* ocuk bilimi uzman, pedolog.
ocuk bilimi
* Konu olarak ocuu alp her bakmdan inceleyerek zelliklerini belirten bilim, pedoloji.
ocuk dili
* ocuklar n belli birtak m seslerden, basitletirilmi kurallardan, rneklemelerden yararlanarak kullandklar
dil.
ocuk dnyaya getirmek
* ocuk dourmak.
ocuk drmek
* (gebe kadn) ocuunu vaktinden nce ve l olarak dourmak, dk yapmak.
ocuk gibi
* yetenekleri gelimemi, ocuk kalm.
* kolay kanar, kolay inanr.
ocuk gibi sevinmek
* ok sevinmek.
ocuk ii
* Kolay veya nemsiz i.
ocuk kalmak
* bym olmasna ramen ocuka dnceler tayp ocuk gibi davranmak.
ocuk olmak
* ocuklamak.
ocuk oyunca
* nem verilecek deerde olmayan.
* Kolay i.
ocuk oyunca hline getirmek
* yeteneksiz kimseler kar arak bir i i deerinden drmek.
ocuk oyunu
* ocuklar n oynad oyun.
* Basit ve sradan bir olay veya durumun olmadn ifade etmek iin sylenir.
ocuk peydahlamak
* (evli olmayan kadn) gebe kalmak.
ocuk ruhlu
* ocuklara benzeyen bir i dnyas olan, ocuksu davranlar olan.
ocuk yapmak
* (isteyerek) ocuu olmak.
ocuk yetitirmek
* ocuu topluma yararl bir duruma getirmek.
ocuk yuvas
* Genellikle alan kadnlarn kk ocuklarn sabah brakp akam aldklar bakm evi, kre.
ocukcaz
* Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan kz.
ocuka
* ocua yakr (biimde), ocuk gibi.
ocuku
* ocuk sal ve hastalklar doktoru.
ocukla ocuk, bykle byk olmak
* iinde bulunulan yere veya evredeki insanlara uymak.
ocuklar!
* arkadalar!.
ocuklama
* ocuklamak ii.
ocuklamak
* ocuk gibi davranlarda bulunmak.
ocuklatrma
* ocuklat rmak ii.
ocuklatrmak
* ocuklamasna yol amak.
ocuklu
* ocuu olan.
ocukluu tutmak
* ocuksu davranlarda bulunmak.
ocukluk
* ocuk olma durumu.
* nsan hayatnn bebeklikle ergenlik arasndaki dnemi.
* ocuka davran.
ocukluk etmek
* ocuka davranlarda bulunmak.
* gerei gibi dnmeden tecrbesizce davranmak.
ocuksu
* ocuk gibi, ocuka olan, ocua benzeyen.
ocuksuluk
* ocuksu olma durumu.
ocuksuz
* ocuu olmayan.
ocuksuzluk
* ocuksuz olma durumu.
ocuktan al haberi
* bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir ey, ocuklarn rastgele syledikleri bir szle anlald nda
sylenir.
oal
* oalmak ii veya biimi.
oalma
* ok duruma gelme, artma.
oalmak
* Azken ok olmak, ok duruma gelmek.
oalt c
* oaltma iini gerekletiren dzenek.
oalt m
* oaltmak ii.
* Asl kopya ile ayn zellikleri ta yan yeni bir kopyay tek ilemde elde etme.
oalt
* oaltmak ii veya biimi .
oaltma
* oaltmak ii.
* ok duruma getirme, teksir.
oaltma makinesi
* zel bir kt zerine yazlm yazy oaltmaya yarayan makine, teksir makinesi, mstensih.
oaltmak
* Miktarn , say s n, lsn art rmak.
* oaltma makinesi kullanlarak saysn artrmak, teksir etmek.
ou
* ou zaman, ok defa.
* Bir eyin byk blm.
* ok kimse.
ou gitti, az kald
* yaplmakta olan iin en nemli, en g blm bitti, az ve nemsiz blm kald .
ou kez
* Birok kere, defalarca.
ou zarar, az karar
* "arya kamamal" anlamnda kullanl r.
oul
* Kelimelerin belirli eklerle birden ok varl veya kiiyi bildirme biimi, okluk: Ordular. Geldik. Evlerimiz
gibi.
oul eki
* okluk eki.
oul ekleri
* okluk ekleri.
oulcu
* oulculukla ilgili olan, plralist: oulcu gr.
* oulculuk yanls olan (kimse), plralist.
oulculuk
* eitli eilimlerin, dncelerin, ynetimde etkisini kabul eden siyas yntem, plralizm.
oullama
* oullamak ii.
oullamak
* oul duruma getirmek.
oullatrma
* oullat rmak ii.
oullatrmak
* Bir kelimeyi okluk ifade edecek biime getirmek.
oulluk
* oul olma durumu.
oumsama
* oumsamak ii.
oumsamak
* Bir eyin dnlenden daha ok olduu yargsna varmak, ok grmek, ok bulmak.
oun
* ok kez, sk sk, ekseriya.
ounca
* En ou, ekseri.
ounluk
* Say stnl, ekseriyet.
ounlukla
* ounlua dayanlarak.
* ou zaman,.ou kez.
ourcuk
* S rck kuunun baka bir ad , ekirge kuu (Suturnus vulgaris).
ok
* Say, nicelik, deer, g, derece vb. bakmndan byk ve a r olan, az kar t.
* Say, glk, sre vb. bak m ndan a rl k bildirir.
ok anlaml
* ok anlamllkla ilgili olan.
ok anlamll k
* Bir kelimenin birok anlamlar bildirme nitelii.
ok ayakllar
* Eklem bacakl bceklerin, yan gibi, her ekleminde bir veya iki ift aya olan takm.
ok ok
* En ok, en son, olsa olsa.
ok dzlemli
* Birka dzlemin birbirini kesmesiyle olumu (a).
ok eli
* Ayn zamanda birok kadnla evli olan (erkek) veya birok erkekle evli olan (kadn), poligram.
ok elilik
* Kar veya kocadan herhangi birinin birden ok say da olmasn n toplumsal olarak onaylad evlilik biimi,
poligami.
ok fazl
* Birden ok faz bulunan (ak m, sistem).
ok gemeden
* ksa bir sre sonra.
ok gelmek
* gereinden fazla olmak.
* ekilmez ve katlanlmaz olmak.
ok grmek
* esirgemek.
* bir kimsenin bir davrann yadrgamak.
ok gzeli
* Bkz. ok hcreli.
ok hcreli
* Yapsnda birden ok hcre bulunan (hayvan veya bitki).
ok hcreliler
* Yapsnda birden ok hcre bulunan bitki ve hayvanlar.
ok karl
* Bkz. ok eli.
ok karl lk
* Bir erkein kanun olarak ayn zamanda iki veya daha ok sayda kadnla evli olabildi i evlilik biimi,
polijini.
ok katl otopark
* Katlar nda ara park yerlerinin bulunduu bina.
ok k sa dalga
* 2.9 m'den 3.4 m'ye kadar (104 megahertze kadar) olan radyo dalgalar.
ok kocal
* ok karl .
ok kocall k
* ok karl l k.
ok ortakl
* Birok ortaktan oluan (irket), anonim.
ok partili
* Birden fazla partinin katl m ile yaanan siyas hayat.
ok seslendirilmi
* ok sesli duruma getirilmi.
ok sesli
* ok seslilikle ilgili, polifonik.
* Dilde birok sesi bildiren (harf), polifonik.
* Birok dei ik sesin bir araya gelmesiyle yaplan (mzik), polifonik.
ok seslilik
* Birok sesi mzie uygun olarak yazma sanat, polifoni.
* Dilde bir harfin birden ok sesi karlamas nitelii, polifoni.
ok sylemek
* gevezelik etmek.
ok szl
* Tatl dilli, konukan.
ok ey!
* ama anlat r.
ok kr!
* Tanr'n n verdii nimetlerden honutluu anlatr.
ok tanrc
* Birden ok tanrn n varl n benimseme.
ok tanrclk
* Birok tanrn n varl dncesini benimseyen inan, politeizm, paganizm.
ok tas m
* Birinin vargs tekine ncl olmaya yaramak yoluyla birbirine bal bulunmayan birok tasmdan olumu
kant.
ok terimli
* Aralar nda art (+) veya eksi (-) iareti bulunan birok terimden oluan cebir ile ilgili anlat m.
ok uluslu
* (sanayi veya ticaret iin) ki veya daha ok ulusla ilgili olan; eitli uluslarn katld ortaklk.
ok yanl (veya ynl)
* ikiden ok yan olan.
* birok konuda bilgi ve almas olan.
ok yllk
* Yllarca toprak stnde ve toprak altnda canl l n srdrebilen bitki.
* iek amadan nce birok yl yaayan (bitki).
ok yzl
* Btn yzleri birer okgen olan ekil.
okal
* Savalarda giyilen z rh.
okbilmi
* Her eye akl eren, zeki, akll.
* karn bilen, kurnaz.
okbilmilik
* ok bilmi olma durumu.
okbilmilik taslamak
* kendini okbilmi gibi gstermek.
oka
* ok olarak.
* Ar , fazla.
oku
* okuluk retisini benimseyen (kimse), plralist.
okuluk
* Gerekiliin a klanmasnda birden ok ilkenin temelde bulunduu kabul eden retici, bircilik kart ,
plralizim.
okgen
* A oluturacak biimde drtten ok kenardan oluan kapal dzlem.
oklar
* Birou.
oklarnca
* Birok kimselerce, birok kimse tarafndan.
okluk
* Say veya l ynnden ok olma durumu, kesret, ekseriyet.
* ounluk.
* S k s k, oka, ok kez, ou.
okluk eki
* Getirildii kelimenin birden ok olduunu anlatan ek.
oklukla
* Genellikle.
okraan
* Gr kaynak.
okrama
* okramak ii.
okramak
* Fkr f k r kaynamak.
oksamak
* ok grmek.
oktan (veya oktand r)
* ok zaman nce, ok zamandan beri, teden beri, uzun sreden beri.
olak
* Eli veya kolu sakat olan.
olaklk
* El veya kol sakatl .
olpa
* Aya sakat olan.
* Beceriksiz, eli ie yakmayan, acemi.
olpal k
* olpa olma durumu.
olpan
* Bkz. ulpan, Vens.
oluk ocua kar mak
* evlenip ocuklar dnyaya gelmek.
oluk ocuk
* ocuklarla birlikte aile topluluu.
* Bir ite gereken tecrbeyi kazanmam yaa kk kimseler, genler.
oluk ocuk elinde kalmak
* tecrbesiz, ok gen kiilerin eline gemek.
oluk ocuk sahibi olmak
* (erkek) evlenip ei ve ocuklar olmak.
oluklu ocuklu
* oluk ocuu olan.
omak
* Denek.
omak sokmak (veya koymak)
* Bkz. tekerine omak koymak.
omaklama
* omaklamak ii.
omaklamak
* omakla vurmak.
omar
* ri kpek, oban kpei.
opra
* Balk kl.
* S k al lk veya sazlk.
opra bal
* Kayal klarda yaayan, iri bykl bir tatl su bal (Cobitis).
opur
* Yz iek hastal ndan kalma kk yara izleri tayan, a r iek bozuu olan (kimse).
opurina
* zmarite benzer bir balk.
opurlama
* opurlamak ii.
opurlamak
* opur duruma gelmek.
opurlatrma
* opurlatrmak ii.
opurlatrmak
* opur duruma getirmek.
opurluk
* iek bozuu olma durumu.
or
* Hastalk, dert.
* S r vebas.
orak
* Bitkisi iyi olmayan veya hi bitki vermeyen, verimli olmayan.
* (su iin) Ac.
* Toprak damlara ekilen su geirmeyen killi toprak.
* Baz topraklarn yznde beyaz bir katman durumunda toplanan ve eskiden barut yapmakta kullanlan
potasl , sutlu tuz.
* Verimsiz, k s r, bak msz, yoksul.
oraklama
* oraklamak ii.
oraklamak
* orak duruma gelmek.
oraklatrma
* oraklatrmak ii.
oraklatrmak
* orak duruma getirmek.
oraklk
* (toprak iin) Verimli olmama durumu.
* (su iin) Aclk.
orap
* eitli ipliklerden rlen, ayaa giyilen giyecek.
orap kamak
* orabn bir teli kopup rgs uzunlamasna almak.
orap rmek
* Bkz. bana orap rmek.
orap sk gibi gitmek (veya gelmek)
* balayan bir i veya birbirine bal birok i arka arkaya ve kolayca srp gitmek.
orap
* orap ren veya satan kimse.
orap lk
* orap yapma ii.
* orap alp satma ii.
orba
* Sebzeyle veya etle hazrlanan scak, sulu iecek.
orba etmek
* kart rmak.
orba gibi
* pek sulu (yemek).
orba imeye armak
* yemek yemeye armak.
orba ka
* Yemek yerken kullanlan tatl ka ndan byk kak.
orba olmak
* Bkz. orbaya dnmek.
orba taba
* orba konmak iin yap lan zel tabak.
orbac
* orba piirip satan kimse.
* Tarada halk n Hristiyan ileri gelenlerine verdii unvan.
* Yenierilerde bir birlik komutan.
* Tayfalarn gemi sahibine verdikleri ad.
orbac lk
* orba piirip satma ii.
orbada tuzu (veya maydanozu) bulunmak
* bir i veya grevde az da olsa emei gemi olmak.
orbal k
* orba piirmeye yarar.
orbaya dnmek
* karmakar k duruma gelmek, iinden k lmaz bir durum almak.
orbaya sinek dmek
* iin tad kamak, yeteri kadar iyi ve gzel olmad anla lmak.
orlu
* Hastalkl , dertli.
orman
* Bkz. karman orman.
otanak
* zerinde birok fndk bulunan dal.
otira
* otiragillerden, dikenli, sert pullu, k sa ve geni, siyaha yakn esmer bir bal k (Balistes capriscus).
otiragiller
* rnek hayvan otira olan kemikli balklar familyas.
otra
* Aatan yaplm kk su kab .
otuk
* Darda kalm aa kk.
* Kesilen aacn topraktan yukarda kalan blm.
* Asma kt, tevek.
drme
* drmek ii.
drmek
* emek.
* leri doru fkrtmak.
mek
* Alalmak, aa ya inmek.
ncek
* Dayanma noktas ortada olan kald ra, tahterevalli.
nme
* nmek ii.
nmek
* Bir yan inerken br yan kalkmak.
r
* ri gvdeli, ksa sapl bir tr halk saz .
r
* Maydanozgillerden bir eit dikenli yaban bitkisi.
* Tohumdan yetimi kk fidan.
rc
* r (I) alan kimse.
kek
* ukur yer.
* Bataklk, sazl k.
kel
* Taan bir suyun ekildikten sonra b rakt tortu.
* kelti, rsup.
kelek
* Ya alnm st veya yourdun kaynat lmasyla elde edilen bir eit peynir, kesik, ekimik.
* Tortu.
kelekli
* inde kelek bulunan, kelei olan.
kelge
* Bataklk, su kenar, bal k.
kelme
* kelmek ii.
kelmek
* (bir s vnn iinde erimi olan kat bir madde) Bir ayracn yardmyla sv dibine kmek, teressp etmek.
kelti
* Bir kelme sonunda bir svn n dibine ken kat madde, rsup.
keltme
* keltmek ii.
keltmek
* kelmeye uratmak, kelmesini salamak.
kermek
* kmesini salamak.
kertme
* kertmek ii veya durumu.
* Bir tr halk oyunu.
* Bkz. cep.
kertme
* Deniz dibine indirilerek stne balklar geldiinde kelerinden ekilip kaldrlan a.
kertmek
* ktrp oturtmak.
* Bulunduu yerde yere ykmak.
* Moral bozmak, dankla yol amak.
kkn
* km olan.
* Vcut, akl ve ruha gc azalm olan.
kknleme
* kknlemek ii.
kknlemek
* kkn duruma gelmek.
kknlk
* kkn olma durumu.
kme
* kmek ii, inhitat.
* Bir k s m yerin alttan y k larak alalmas.
kmek
* Bulunduu dzeyden aa inmek, ukurlamak.
* zerinde bulunduu yere yklmak.
* melmek.
* Oturmak, birdenbire oturmak.
* (deve, s r vb. iin) Olduu yere oturmak.
* (akak, avurt vb. iin) eri doru girmek, ukurlamak.
* nerek kaplamak.
* (tortu) Dibe inmek.
* Sars lp dinliini yitirmek.
* Son bulmak, yk lp dalmak.
* (duygu, durum vb.) Basmak, yaylmak.
* Youn bir biimde duymak.
ktrme
* ktrmek ii.
ktrme havuzu
* Pis suyu temizleme demelerine, yabanc maddelerin ktrld havuz.
ktrmek
* kmesine yol amak, kmesine sebep olmak.
kk
* km, ukurlam , ieri ekilmi.
kklk
* kk olma durumu.
km
* kme biimi, inhitat.
knt
* kme.
* ken eylerin kalnt s , enkaz.
* Suyun dibine ken eyler.
* Jeolojik bir olay sonunda oluan toprak kkl.
* Uyaranlara kar duyarln, i yapabilme gcnn, kendine gvenin azalarak karamsarl n, umutsuzluun
glenmesiyle ortaya kan akl bozukluk, depresyon.
* Gerileme, kriz.
knt hendei
* Yer kabuunun birbirine parelel olarak uzanan kr klar veya basamakl kr k dizileri aras ndaki km
blm, yer knts.
k
* kmek ii veya biimi, inhitat.
* Yklma.
* melip yere oturu.
* Son bulma, mahvolma, inhitat.
kme
* kmek ii.
kmek
* Bir eyin ba na kp toplanmak.
l
* Kumluk, susuz ve ssz geni arazi, sahra.
l tavuu
l tavuugiller
* Omurgallardan llerde yaayan, uzun gvdeli, arpk bacakl kular tak m (Ptero clidae).
le dnmek
* harap olmak, bozulmak.
lleme
* llemek ii.
llemek
* zl topra akp l durumuna gelmek.
* Verimsiz hle gelmek.
lletirme
* lletirmek ii veya durumu.
lletirmek
* l durumuna getirmek.
llk
* l ok olan.
* orak.
me
* Tahta kepe.
meli
* melmek ii veya biimi.
melme
* melmek ii.
melmek
* Dizlerini bkerek topuklar zerine oturmak.
meltme
* meltmek ii veya durumu.
meltmek
* melmek iini yapt rmak.
mez
* Medreselerde mderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan renci.
* Birinin kendi iini reterek yetitirdii kimse.
mezlik
* Mderrisin yannda rencilik etme.
* Birinin sznden kmama, davranlarna uyma durumu.
mlek
* Toprak tencere.
mlek hesab
* Basit ve gvenilmez hesap.
mlek kebab
* mlek iinde piirilen et yemei.
mleki
* anak, mlek, testi yapan veya satan kimse.
mlekilik
* anak, mlek, testi gibi eyler yapma sanat, seramikilik.
mlekleme
* mleklemek ii.
mleklemek
* mlek iine konu olmak.
mmek
* melmek.
ngl
* Ufak bataklk, amurlu kk gl.
p
* Saman inceliinde herhangi bir sap, dal veya tahta paras.
* Yarars z, pis veya zararl olduu iin atlan ufak tefek eylerin hepsi.
p arabas
* Sprntlerin, at klarn ta nd araba.
* e yaramaz, deersiz, kaba saba kimse.
p atlamaz
* gznden hibir ey kamayacak kadar titiz ve dikkatli (olan), aldatlamaz.
p gibi
* ok ince, zayf.
p kebab
* Ksa ve ince aa ilere geirilerek piirilen et kebab.
p kovas
* Bkz. p torbas , p sepeti.
p sepeti
* Bro ve evlerde pleri, at klar koymaya yarayan kap.
p tenekesi
* plerin iinde topland byk kap.
* plk.
* e yaramayan, kt, berbat (ey).
p torbas
* Evlerde iine plerin konduu kt veya plstik torba.
patan
* Kimin kiminle evleneceini nceden kararlatrp gerekletirdiine inanlan manev g.
* Evlenmelerde arac lk eden kimse.
patanlk
* patan n ii.
p
* Evlerden pleri toplayan veya sokaklar spren temizlik iisi.
plk
* pnn yapt i .
pe dnmek
* ok zay flamak.
pleme
* Dn ieigillerden, kkleri i srdrc olarak kullan lan, kara pleme, yeil pleme ve sar pleme
gibi trleri olan bir bitki, marulcuk (Helleborus).
plenme
* plenmek ii.
plenmek
* eitli yiyeceklerden azar azar yemek.
* Kendine a ktan ufak tefek karlar salamak.
pl
* (zm vb. iin) Sap olan.
* ple, sprntyle karm.
pl
* her trl yetkinin s nrszca kullanld yer.
pl
* her trl yetkinin s nrszca kullanld yer.
plk
* plerin atld yer, sprntlk, mezbele.
plk horozu
* Gzeli, irkini ayrt etmeyen kad n dkn erkek.
plk
* plkleri satn alarak ie yarar madde ve malzemeleri yeniden deerlendirme iin hazrlayan kimse.
plklk
* plknn ii.
psz
* p olmayan.
psz zm
* Kusursuz ve uygun ey.
* Birlikte yaayacak yaknlar olmayan e.
pten elebi
* ok zay f, gsz kii.
r p
* Bkz. er p.
rdek
* Gabya mantileri zerine balanan palanga, flok ve yan yelkenleri kandilisas .
re otu
* Bkz. rek otu.
rek
* Az yal, bazen ekerli ve yumurtal, gevreke bir hamur i i.
* Bir gk cisiminin tekerlek biiminde grlen yz, kurs.
rek mantar
* Ormanlk alanlarda yetien bir mantar.
rek otu
* Dn ieigillerden bir bitki ve bunun reklere eni katmak iin ekilen, susam iriliindeki siyah
tohumu (Nigella damascena).
reki
* rek yapan veya satan kimse.
rekilik
* rek yapp, satma ii.
reklenme
* reklenmek ii.
reklenmek
* (ylan iin) Halka durumunda k vrlp toplanmak.
* Srekli kalmak, yerlemek.
* Bir duyguyu gl ve srekli olarak duymak.
reklik
* rek yapmaya elverili olan, rek iin ayr lm olan.
rk
* Say boncuu, abaks.
rten
* Damevresindeki yamur sularn oluklardan alp duvar temelinden uzaa aktan, saak kenarlarndan
d ar doru uzanm aa oluk.
rten gibi
* oluk gibi, ok gr bir biimde.
rt
* Deirmende buday teknesi oluu.
ven
* Kk ve dallar, suyu sabun katlm gibi kprten, kir temizleyici bir bitki, sabun otu, helvac kk
(Saponaria officinalis).
* evgen.
z
* Bumbar, barsak.
* Bumbarn ya .
zdrme
* zdrmek ii.
zdrmek
* zmek iini yaptrmak.
zelti
* zlme sonucu ortaya kan madde.
zg
* Dokumacl kta atk lar n geirildii uzunlamasna ipler, ar.
zgn
* zlm, dalm.
* (kar, buz iin) Erimeye balam, yumuam.
zgnlk
* zgn olma durumu.
zme
* zmek ii.
* El tezghlar nda dokunan, genellikle yatak, yorgan araf yapmakta kullanlan ince bez.
zmek
* Dml, bal veya sar l bir eyi amak.
* Dmeyi iliinden amak.
* (sa iin) Amak.
* zg ipini tezgha yerletirmek.
* (bulmaca, sorun vb. iin) Bilinmeyen, gizli noktas n bulup onu a klamak.
* Bir problemde aranan sonucu, belli geler yard m yla ortaya karmak, halletmek.
* Bir maddeyi bir zcde zndrmek, onun zeltisini yapmak.
zc
* zmek iini yapan.
* Baka bir maddeyi zmek zellii olan.
zk
* zlm olan.
zlme
* zlmek ii.
* Savata, gerideki savunma hattna ekilmek isteyen birliin dmandan syrlmas.
* Bir sesin boumlanmasndan sonra organlarn eski duruma gemesi.
* Kiilik veya karakter gibi bir btnde birliin bozulmas durumu.
zlmek
* zmek iine konu olmak.
* Geveyip yumuamak, erimeye balamak.
* Birliini, beraberliini yitirmek, dalmak, paralanmak.
* Gevemek, gsz kalmak.
* Dalmak, kmek.
zlm
* zlmek ii, dal m, bozgun.
* Sinir merkezleri arasndaki i birlii ve uyumun bozulup kesilmesi.
zl
* zlmek ii veya biimi.
* Eriyerek geveme.
* Dal .
* Ykl .
zm
* Bir sorunun zlmesinden alnan sonu, hal.
* Bir denklemde bilinmeyenlerin yerine konulunca o denklemi gerekletiren say veya say lar.
* Bir problemi zmek iin verilenler zerinde yaplacak ilemlerin gsterilmesi.
zm yolu
* Bir gl giderme aresi.
zmc
* zm getiren kimse.
zmleme
* zmlemek ii.
* Herhangi bir konunun, bir nesnenin dncede veya gereklikte kurucu paralarna ayrlmak yoluyla
yapsnn, ileyiinin ve geliim yasalar nn ortaya konmas ilemi.
* Bir cmledeki kelimelerin hangi kelime trnden olduklarn veya zne, tmle, yklem grevlerinden
hangisinde bulunduklarn belirtme, tahlil.
* Bir maddenin birleimindeki yaln cisimlerin niteliini veya niceliini anlamak iin yaplan ilem, tahlil,
analiz.
* Bir sayy onluk ve birliklerine ayrp, yazmak.
* Bir metni belirli yntemlere bal kalarak gzden geirme, tahlil.
zmlemek
* zmleme yoluyla bir eyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek.
* Anlam ve nitelii anlalamayan bir konuyu a kladktan sonra sonuca balamak, tahlil etmek, analiz
etmek.
zmlemeli
* zmlemeye dayanan, zmle ilgili, tahlil, analitik.
zmleni
* zmlenmek ii veya biimi.
zmlenme
* zmlenmek ii.
zmlenmek
* zmlenmek iine konu olmak.
* Onluk sayma dzeninde, say lar basamak deerlerine ayr larak yazlmak.
zmleyici
* zmlemek iini yapan kimse.
zmleyi
* zmlemek ii veya biimi.
zmsel
* zmle ilgili, tahlil, analitik.
zmsz
* zm olmayan.
zmszlk
* zm olmama durumu.
zndrme
* zndrmek ii.
zndrmek
* znmesini salamak.
znme
* znmek ii.
* Bir s v ile kar an kat, s v veya gaz durumundaki bir maddenin bu sv iinde homojen bir btn
oluturacak biimde kar mas .
znmek
* zlmek iine konu olmak, dalmak, erimek.
znt
* zlme, da lma durumu.
z
* zmek ii veya biimi.
zme
* zmek ii.
zmek
* (bir eyi oluturan geler) Birbirinden ayr lmak.
zya
* Karn boluundaki sindirim organlar zerinde bulunan ve onlarn zerinden syrlarak veya kesilerek
alnan ya.
-u
* Bkz. -c / -ci.
ubuunu tttrmek
* zntsz, kayg s z yaamak.
ubuk
* Krpe dal.
* Denek biiminde ince, uzun ve sert olan ey.
* Ttn imek iin kullanlan uzun a zl k.
* Kumata dz izgi.
* Ana direkler zerine srlen ikinci ve nc direk paras.
ubuk aac
* Stleengillerden, ii delik olan dallar ubuk gibi kullan lan bir aack (Mabea).
ubuk makarna
* nce, uzun, ubuk biiminde dklm ve frnlanm makarna.
ubuk odas
* Bkz. ubukluk.
ubuku
* ubuk yapp satan kimse.
* Saraylarda ve byk konaklarda ttn ubuklar n hazrlayan kimse.
ubuklama
* ubuklamak ii.
ubuklamak
* Hal , kilim gibi rtlerin tozunu temizlemek veya ilte, pamuk gibi eyleri kabart p dzeltmek iin
zerlerine denekle vurmak.
ubuklu
* ubuu olan.
* (kumata) Uzunlamasna izgili.
ubukluk
* ubuk saklanan uzun dolap.
ubuksuz
* ubuu olmayan.
ucu
* Semerci.
uha
* Tysz ince, sk dokunmu yn kuma.
uha iei
* ki eneklilerden, ok yllk, deiik renkli iekleri ve rozet yapraklar olan, dere kenarlarnda da yetien bir
ss bitkisi.
uha ieigiller
* ki eneklilerden, rnei uha icei olan bir bitki familyas .
uhacl k
* uha dokuma ii.
uhadar
* Bir dairenin dardaki ayak ilerine bakan kimse.
uhadarl k
* uhadar n ii.
uhal
* uhas olan.
uhuh
* (ocuk dilinde) Tren.
* Lokomotifin alrken kard ses.
uka
* Akdeniz, Marmara ve Karadeniz'de yaayan tekirlerin irisi.
ukur
* evresine gre aa km olan (yer).
* ene ve yanaktaki gamze.
* Sin, mezar.
ukur amak
* topra kazarak ukur yapmak.
ukura dmek
* kt ve uygunsuz bir duruma girmek.
ukurlanma
* ukurlanmak ii.
ukurlanmak
* ukur durumuna girmek veya ukurlu olmak.
ukurlama
* ukurlamak ii.
ukurlamak
* ukur duruma gelmek.
ukurlatma
* ukurlatmak ii.
ukurlatmak
* ukur durumuna getirmek veya ukurlu yapmak.
ukurlu
* ukuru olan.
ukurluk
* ukur olma durumu.
* ukur yer.
ukurunu kazmak
* birinin felketine yol aacak bir dzen kurmak.
ul
* Genellikle kldan yap lm kaba dokuma.
* Kldan veya ynden yaplm hayvan rts.
* Giyim, giysi.
ul aput
* Dokunmu eski eya veya eski giysi.
* Her trl dokunmu kuma.
ul tutmaz
* giysi ve mal deeri bilmeyen, derbeder, serseri, avare (kimse).
ulcu
* ul ileriyle uraan kimse.
ulha
* El tezghnda bez dokuyan kimse.
ulha kuu
* Bir iskete tr (Parus pendulinus).
ullama
* ullamak ii.
* Tavan ve kuzu eti ile kzartlm hamur yemei.
ullamak
* Hayvana ul rtmek.
* Frtnal denizde dalgalar gverteye su atmak.
ullandrma
* ulland rmak ii veya durumu.
ullandrmak
* ullanmasna sebep olmak.
ullan
* ullanmak ii veya biimi.
ullanma
* ullanmak ii.
ullanmak
* Alta almak iin birinin zerine abanmak.
* Birini bezdirecek, bkt racak kadar tedirgin edici olmak.
ulluk
* ullukgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yaayan, 32 cm uzunluunda, tyleri kahverengi ve kl
rengi, gebe, eti iin avlanan, uzun gagal bir ku, bekas (Scolopax rusticola).
ullukgiller
* Yamur kularn n rnek hayvan ulluk ve batak ulluu olan alt familyas .
ulpan
* Vens.
ulsuz
* ulu olmayan.
* Varlks z, parasz.
ultar
* Eyerin veya palann zerine rtlen kilim, hal gibi rt.
ultar
* Bkz. ultar.
ulu dzmek (veya dzeltmek)
* giyimi kuam yenilemek.
* madd durumu iyilemek.
upra
* Bkz. opra.
upra bal
* ipura.
urur
* Lpina familyasndan, eti pek sevilmeyen, kk bir deniz bal (Crenilabrus).
* nemsiz, deersiz.
urlatma
* urlatmak ii veya durumu.
urlatmak
* Hzla, hzlandrmak.
uka
* Ac biber, krmz biber.
uval
* Pamuk, kenevir veya sentetik iplikten dokunmu byk torba.
* Bir uvaln alabilecei miktar.
uval gibi
* kaba ve seyrek (kuma) veya bol ve tsz (giysi).
uvalc
* uval yapan veya satan kimse.
* Tarm ilerinde rn uvallara dolduran kimse.
uvalcl k
* uval yapp satma ii.
* rn uvala doldurma ii.
uvaldz
* uval gibi dokumalar dikmekte kullanlan, ucu yass ve eri, byk ine.
uvallama
* uvallamak ii veya durumu.
uvallamak
* uvala doldurmak.
* Baaramamak.
uvallanma
* uvallanmak ii veya durumu.
uvallanmak
* uvallamak iine konu olmak.
uvallatma
* uvallatmak ii veya durumu.
uvallatmak
* uvallamas n salamak.
uvall
* uvallanm veya uval olan.
uvalsz
* uval olmayan veya uvallanmam.
uva
* dil rma k ysndaki uvasistan Federe Cumhuriyeti'nde oturan, Trk soyundan bir halk veya bu halkn
soyundan olan kimse.
* uvalara zg olan.
uvaa
* uva Trkesi.
-
* Bkz. -c / -ci.
k
* Erkeklik organ.
kndr
* Pancar.
kr
* Bir yz balta, bir yz kazma olan ara.
nk
* undan dolay, u sebeple.
re karmak
* bir nesneyi ie yaramayacak durumda olmasndan dolay kullanmamak.
rk
* rm olan.
* Salam ve dayankl olmayan.
* Salam bir temele veya kantlara dayanmayan.
* Gerei gibi ilemez, sakat.
* Vurma veya sktrma yznden vcutta oluan mor leke.
rk (veya re) kmak
* birinin salam olmad anlalmak.
* salk durumunun elverisiz olmas yznden askerlik devinden balanmak.
rk boya
* Doal olmayan ve basit kimyasal yollarla elde edilen boya.
rk ar k
* Salam olmayan, ie yaramaz.
rk gaz
* Otomobil vb. ta t aralar nn egzozundan kan yanm gaz.
rk i
* Bozuk, kt, ie yaramaz zellikleri olan durum veya i.
rk para
* Ayar dk on ake, sa para kart .
rk sak z
* ok kullan lan sz veya dnce.
rk tahtaya basmak
* tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir ie girimek.
rkl
* Doal olarak hayvan ve bitki kalntlarnn zerinde yaayan ve onlarn rmesine yol aan (bitki ve
organizmalar), saprofit.
rkl
* r olan.
rklk
* rk olma durumu.
* e yaramayan maddelerin b rakld yer.
* Sakncal, pheli, belirsiz durum.
rksz
* r olmayan.
rme
* rmek ii.
rmek
* (bitki veya hayvan) Trl etkilerle ve en ok mikroplarn etkisiyle, kimyasal deiiklie urayarak bozulup
dalmak.
* Salamln , dayankll n yitirmek.
* Vurulma veya skma yznden vcutta lekeler olumak.
* (insan iin) Ypranmak, kmek.
* (dava iin) Temelsiz ve kan tsz kalmak.
rtme
* rtmek ii.
rtmek
* rmesine sebep olmak.
* (eti) Bayatlatp gevrek bir duruma getirmek.
* Doru olarak ileri srlen bir dncenin, bir davann boluunu, anlams zl n ortaya koymak.
rtlme
* rtlmek ii veya durumu.
rtlmek
* rtmek iine konu olmak.
* Doru olarak ileri srlen dncenin yanll n, gereklere dayanmad n ortaya karmak.
rt
* rtmek ii veya biimi.
ry
* rmek ii veya biimi.

* Yryen eei durdurmak iin sylenen sz.


* Yakks z bir davran karsnda sylenen kaba bir sz.
D
* Dteryum'un k saltmas.
d D
* Trk alfabesinin beinci harfi. De ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan tml, patlayc di eti
nszn gsterir.
* Nota iaretleri harfle tanmlandnda re notas n gsterir.
* Romen rakamlarnda be yz saysn gsterir.
da / de
* (sonunda kaln nll hece bulunan kelimelerden sonra da, ince nll hece bulunan kelimelerden sonra
de, biimlerinde yazl r; yaz da, ta / te biimi kullanlmaz.) Daha nce gemi bir cmle veya e grevli ge ile sonraki
aras nda "-den baka" anlamyla iliki kurar.
* Azarlama, yalvarma, kmseme, yaknma, vme anlamlar nda iki cmleyi balar.
* art bildiren fiillerden sonra "bile, dahi" anlam na gelerek artn geerli olmad n anlatr.
* Kart anlaml cmleleri pekitirerek balar.
* Baz birleik cmleleri "ama, fakat" anlam yla birbirine balar.
* Baz edat, bala ve zarflardan sonra gelerek anlam glendirir.
* Kendisinden nceki fiili zarf-fiil durumuna sokar.
* -erek, -ip ekli zarf-fiillerden sonra kullan lrsa temel fiilin olu biimini, nermenin nasl olutuunu anlat r.
* Tekrarlanan iki isim, iki sfat aras nda kullanlrsa anlam glendirilmi olur.
* Bir istee kar olan fiili balamaya yarar.
* Tekrarlanan fiiller arasnda sreklilik bildirir.
* Bir eyin yerine geebilen iki cmlenin fiillerini birbirine balar.
* Tekrarlanan kelimelerin aras na girerek kuvvetli istek, direnme bildirir: ocuk satcy grnce eker de
eker diye tutturdu ... cmlede da...da, de...de, da...de veya de...da biimleriyle e grevli geleri, "hem ... hem"
anlam yla balar.
-da / -de /, -ta / -te
* Bulunma hli eki: oda-da, sokak-ta, ev-de, gk-te vb. Baz rneklerde bu ek kalplamt r: gzde, szde,
ondalk.
-da- / -de-, -ta- / -te-
* Yansmalardan geisiz fiil treten ek: fsl -da-mak, al-da-mak, gmbr-de-mek, fingir-de-mek vb.
Dadac
* Dadaclk ak m na bal sanat, dadaist.
Dadac lk
* Savaa ve toplumsal dzensizlie kar ba kald rmadan doan bir sanat akm, Dadaizm.
* 1916'da dil ve estetik kurallarn tanmayan, kelimelerin anlamlarna deer vermeyen, anlat mda babo ve
alabildiine ar mlara dayanan bir yol izleyen, bile bile kapall a sapan bir r, Dadaizm.
Dadaist
* Dadac.
Dadaizm
* Dadaclk.
dadandrma
* Dadand rmak ii.
dadandrmak
* Dadanmasna yol amak.
dadanma
* Dadanmak ii.
dadanmak
* Tadn ald, holand bir eyi s k sk istemek.
* Yarar, kar amacyla veya alkanlkla bir yere sk sk uramak.
dada
* Erkek karde.
* Delikanl, yiit kimse.
* (dou illerinde) Seslenme sz olarak kullanl r.
dadal k
* Dada olma durumu.
dad
* ocuk bakm ile grevlendirilmi kad n.
dad olmak
* ocuk bakc l grevini stlenmek.
dad lk
* Dad olma durumu veya dadnn yapt i.
dad lk etmek
* bebek veya ocuk bakcl ile uramak.
* zerine sorumluluk almak, gz kulak olmak, sahip kmak, sahiplenmek.
da
* Yer kabuunun kntl , yksek, eimli yamalar yla evresine hkim ve olduka geni bir alana yay lan
blmlerine verilen ad.
da
* Kzgn bir demirle vurulan damga, ni an.
* yiletirmek iin vcudun hastalkl blmnde k zg n bir arala yap lan yank.
* Byk znt, ac.
da (veya dalar) gibi (kadar)
* ok byk, ok iri, ok gl.
* pek ok.
da (veya dalar ) devirmek
* ok zor ileri baarmak.
da adam
* Kaba saba kimse.
da anas
* ok iri kad n, dalar anas.
da ardnda olsun da, yer altnda olmasn
* yaasn da uzakta olsun.
da armudu
* Yaban armut, ahlat.
da aslan
* Puma.
da ays
* Dalarda yaayan yaban ve tehlikeli ay cinsi.
* ehir yaayna almam ok kaba kimse.
da ba
* Da doruu.
* ehir d; ssz yer.
da bayr
* nili kl yer, k r.
da birli i
* Da artlarna gre eitilmi asker birlik.
da am
* Dada yetien am tr.
da ay
* Bkz. ada ay .
da ayr
* Dalk blgelerde derin ve rutubetli topraa sahip alanlarda gelien tabi ay r.
da ilei
* Dada yetien ilek, yaban ilei.
da da stne olur, ev ev stne olmaz
* ayn evde oturan iki aile aras nda er ge birtakm anlamazlklar kar.
da daa kavumaz, insan insana kavuur
* ne kadar uzak dm olurlarsa olsunlar, insanlar gnn birinde birbirleriyle kar laabilirler.
da dalak otu
* 5-10 cm ykseklikte, yere yat k ve iekleri soluk sar renkli bir dalak otu tr (Teucrium montana).
da doura doura bir fare dourmu
* byk eyler beklenen bir iten nemsiz bir sonu aln nca sylenir.
da elmas
* Yaban elma.
da erii
* Yaban erik.
da etei
* Da yamac nn alt blm.
da evi
* Dalk yerlerde kurulmu ev.
* ehirlerin kirli havasndan uzaklamak, tabiat varlklarndan ve gzelliklerinden yararlanmak iin yaplm
ev.
da gl
* Dalar arasndaki ukur alanlarda akan sularn birikimi ile oluan gl.
da havas
* Yksek yerlerdeki serin ve temiz hava.
da iklimi
* Sert, kuru ve souk havan n hkim olduu iklim tr.
da ispinozu
* S rt kara benekli, karn beyaz, erkeinin gerdan portakal renginde, aalk yerlerde yaayan
ispinozgillerden bir ku.
da keisi
* Boynuzlugiller familyasndan, ufak srler hlinde yaayan, ok evik bir antilop tr, elik (Rupicapra
tragus).
da kestanesi
* Amerika'n n scak blgelerinde yetien sert yap l aa ve bu aacn meyvesi (Sloane berteriana).
da krlangc
* obanaldatan, keisaan.
da kolu
* S radalardan her iki yne doru uzanan da srt.
da koyunu
* Yaban koyun.
da ky
* Dalk yerlerde kurulmu yerleim yeri.
da llesi
* Dn ieigillerden, mor renkli, an biimi tyl iekleri olan otsu bir bitki, anemon (Anemone
vulgaris).
da meras
* Dalar arasnda kalan hayvan otlatmaya elverili blge.
da nanesi
* Ykseklii 20-50 cm arasnda olan, sk beyaz tyl, kuvvetli nane kokulu, ok yllk ve otsu bir bitki
(Cyclotrichium niveum).
da oluu
* Yer kabuunun belli yerlerinde kvrlma, kr lma ve ykselme olaylar sonucu dalar n oluunu inceleyen
bilim kolu, orojeni.
da otla
* Da meras.
da seresi
* Seregillerden, orman ve bahelerde yaayan srt kahverengi, karn kl rengi ve beyaz olan bir tr sere
(Passer montanus).
da san
* Kemiriciler takmn n sincapgiller familyasndan postu beenilen bir memeli tr (Marmota marmota).
da ta
* ehir dndaki her yer.
* ok fazla.
da tavuu
* Bkz. il (I).
da topu
* Katr s rtnda tanan kk top.
da yolu
* Da eteklerinden geen vasfs z yol.
da yrmezse, abdal yrr
* byklk taslayan birinden bitecek bir iimiz varsa, biz onun ayana gidip iimizi grmeliyiz.
daa kmak
* ekiyalk etmek veya hkmete kar gelmek iin dalara ekilmek.
daa kaldrmak
* birini, herhangi bir amala, zorla daa veya ssz bir yere gtrp orada tutmak.
daalas
* Eti k rmz bir eit kk ala balk (Salmo alpinus).
daar
* Az yayvan, dibi dar toprak kap.
* Daarc k.
daarc ykl
* bilgisi ok olan, bilgili.
daarc na atmak
* bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerletirmek.
daarc ndakini karmak
* hazrlad bir sz sylemek.
daarck
* Mein torba.
* Bilginin biriktii yer, bellek.
* Repertuar.
daarckta bir ey kalmamak
* her eyi tketmek, bitirmek.
dac
* Daa trmanma sporu yapan kimse, alpinist.
dacl
* Da artlarna ve iklimine gre yetitirilen bitki.
dacl k
* Daa trmanma sporu, alpinizm.
dada ban var, yreinde da n var
* mal mlk veya evld olanlar kayg ve tasadan uzak olamazlar.
dada bym
* kaba ve grgsz kimse.
dadaa
* Grlt, patrt, tel, karmakar k durum, sknt .
dadaal
* Grltl patrtl.
dadaasz
* Grltsz, patrt s z, sessiz ve sakin (yer veya ortam).
dadan gelip badakini kovmak
* sonradan geldii bir yerde eskiden beri burada bulunan kiinin yerini almaya al mak.
dadan inme
* ok kaba saba kimse.
dal m
* Dalarak birbirinden ayrlma.
* Bir toplumda veya kmede incelenen bir veya birok zelliin zamana, yere veya seilen herhangi bir
deikene gre hesaplanan saysal ve oransal dal .
* Ulusal gelirin toplumun bireyleri veya kesimleri arasndaki dal .
* Mal retiminde, katk da bulunanlara, retilen mallardan herhangi bir lde verilmesi, datlmas.
* arm.
* Bir ses biriminin, anlam biriminin veya dizimin dei ik kullanm veya balamlardaki evrelerinin tm.
* Birleiminde ktle iinde tamamen eit olarak dalm gerek veya koloidal eriyik biiminde baka bir
madde bulunan kat , sv veya gaz durumundaki btn cisimlere verilen ad.
dal
* Dalmak ii veya biimi, zlme.
* Ykl , k.
dalma
* Dalmak ii.
* S nrl blgelere toplanm birlik, gere ve kurulularn dman saldr sna kar daha iyi korunmalar n
salamak amacyla birbirlerinden uzaklatrlmalar.
* Ayn silhla ayn hedefe atlan mermilerin, barut haklarnn ve baka artlarn deimesi yznden ayr ayr
noktalara vurmas.
dalmak
* Toplu durumda iken ayr lp birbirinden uzaklamak.
* Deer ve birimler belli etkenlerle, oranl olarak blnmek.
* Paralanarak yay lmak, ufalanmak.
* Kark duruma gelmek, dzeni bozulmak.
* Birlii beraberlii bozulmak.
* Bir topluluun, kuruluun varl son bulmak, fesholunmak, mnfesih olmak.
* Etkisi, gc azalmak.
dank
* Geni bir alana yaylm olan.
* Bir arada olmayan, birbiriyle balants olmayan.
* Dzeni bozuk, kark.
* Dzensiz, dzenli olmayan, tertipsiz.
* Dncelerini toparlayamayan.
dank gzenek
* Aa bakesitindeki gzeneklerin dengeli dzende da lm gsterme hli.
dank k
* Bir sahnenin aydnlatlmasnda genel aydnlanmay salayan veya sahnenin genel aydnlanma derecesini
artrmakta kullan lan k.
danka
* Biraz dalm, dan k gibi.
dankl k
* Dank olma durumu.
dant
* Kark, geliigzel atlm teberi.
Dastanl
* Kuzeydou Kafkasya'daki Da stan Federe Cumhuriyeti halkndan olan kimse.
datc
* Mektup, gazete vb. eyleri dolaarak da tan kimse, mvezzi.
* Motorlarda yksek gerilimli akm alma srasna gre bujilere yay p gnderen aygt, distribtr.
datclk
* Datma ii.
datk
* Kendinden gemi, sarho.
datlma
* Datlmak ii.
datlmak
* Datmak ii yaplmak, tevzi edilmek.
datm
* Datmak ii, tevzi.
* Bir merkezden eitli yerlere gndermek ii.
datm brosu
* Datm iinin yapld bro.
datm evi
* Datm iiyle uraan kurulu merkezi.
datmc
* Datm iiyle uraan kimse veya kurulu.
datmcl k
* Datmcn n ii.
dat
* Datmak ii veya biimi.
datma
* Datmak ii, tevzi etme.
datmak
* Toplu durumda bulunan kimse veya eyleri birbirinden uzaklat rmak veya ayrmak.
* Belli bir orana gre bltrmek, pay etmek, tevzi etmek.
* Bir eyin veya bir yerin dzenini bozmak.
* Gl bir vurula byk bir zarara yol amak.
* Bir topluluun varl na son vermek, feshetmek.
* Kurulu bir dzeni bozmak.
* Etkisini, gcn azaltmak, gidermek.
* letmek, ulat rmak.
da
* Dalk blgelerde sylenen trklerin makam.
dala
* Dalama arac.
dalama
* Dalamak ii.
dalama resim
* Tahta zerine kzgn demirle yap lan bir tr resim, yakma resmi, pirogravr.
dalamak
* Kzgn bir demirle hayvan derisine damga vurmak.
* Akan kan dindirmek veya hasta blmleri ortadan kaldrmak iin vcudun bir yerini kzd rlm bir metal
arala yakmak.
* (ok s cak, souk veya ac bir ey) Yakmak.
* Ac s yreine ilemek.
dalan
* Dalanma ii veya biimi.
dalanma
* Dalanmak ii.
dalanmak
* Dalamak iine konu olmak.
dalar anas
* ok iri kad n, da anas .
dalara dmek
* byk bir znt dolaysyla insanlardan kap ss z yerlerde yaamak.
dalara talara
* kt bir durumdan sz edilirken "hepimizden rak olsun" anlamnda sylenir.
dalarn misafir ald mevsim
* yaz mevsimi.
dalarn enlii (veya dalarn gelin anas )
* ay, kaba, anlaysz kimse.
dalat
* Dalatmak ii veya biimi.
dalatma
* Dalatmak ii.
dalatmak
* Dalamak iini yapt rmak.
dalay
* Dalamak ii veya biimi.
dal
* Dalk blge halk ndan olan.
* Kaba saba, grgsz.
* Daa ait.
dal
* Dalanm olan.
dal
* Kvrck ko ile Karaman koyununun birlemesinden doan melez koyun.
dalk
* Birok dan bulunduu, dalarla kapl (blge).
dah
* Bkz. deh.
dah etmek
* srmek, yrtmek.
daha
* imdiye kadar, henz.
* Olana ek olarak, olana katarak.
* Kendisinden sonra nc kii iyelik eki alan bir sfatla birlikte sz edilen konuda en nemli durumu
belirtmek iin kullanl r.
* Bundan baka, bunun dnda.
daha bir
* Deiik, farkl.
daha da
* karlat rma derecesini vurgular.
daha daha
* "Baka neler oldu?" anlamnda kullanl r.
daha iyisi can sal
* "bulunabileceklerin en iyisi oldu" anlamnda kullanl r.
daha neler!
* "hi yle ey olur mu!" anlamnda kullan lr.
dahas
* (bir eye) Fazlas, ilvesi.
dahas var
* bir konuda bilinmesi gereken baka eyler de olduunu anlatmak iin kullanl r.
dahdah
* (ocuk dilinde) At.
dahi
* Da, de.
* "Bile" anlamnda art bildiren fiillerden sonra gelerek artn geerli olmad n bildirir.
dhi
* Olaanst yetenei ve yaratc gc olan (kimse).
dhice
* Dhiye yak r (biimde).
dahil
* Bir ie kar m olma, kar ma.
dhil
* , ieri.
* inde olmak zere, ile birlikte.
dhil etmek
* iine almak, katmak.
dhil olmak
* katlmak, girmek veya iinde olmak.
dhilen
* eriden, iten.
* (illar iin) ip, yutularak.
dhil
* le ilgili.
dhil deniz
* Bkz. i deniz.
dhil harp
* Bkz. i sava.
dhil nizamname
* tzk.
dhil talimatname
* ynetmelik.
dhilik
* Dhi olma durumu, deha.
dhiliye
* (devlet ynetiminde) ileri.
* Vcudun i hastalklar yla ilgili hekimlik kolu.
* hastalklar yla ilgili hastahane blm.
dhiliye mtehass s
* hastalklar uzman .
dhiliye subay
* Asker okul, hastahane gibi kurulularda i ynetimde grevli subay.
dhiliyeci
* hastalklar uzman .
dhiyane
* Dhiye yak r (biimde), dhice.
dahletme
* Dahletmek ii.
dahletmek
* Karmak, burnunu sokmak; satamak.
dahra
* Bkz. tahra.
daim
* Srekli, sonsuz.
daim etmek (veya eylemek)
* srekli klmak.
daim olmak
* sre durmak, srp gitmek, devam etmek.
daima
* Her vakit, srekli olarak.
daim
* Srekli, kalc, temelli, gedikli.
dair
* Bir konu zerine olan, zerine, konusunda, ... ile ilgili, stne.
daire
* Bir emberin iinde kalan dzlem paras.
* Bir yapn n konut olarak kullanlan blmlerinden her biri, kat.
* Belirli devlet ilerini evirmekle grevli kurululardan her biri ve bunlar n iinde al tklar yap.
* Bir yap veya gemide belli bir ie ayrlm blm.
* (soyut kavramlar iin) Belli sn r, l.
* Saz takmnda usul vurmaya yarayan tef.
daire kesmesi
* Bir dairenin iki yar ap ile aralar ndaki yayn evreledii alan.
daire paras
* Bir dairenin bir kirii ile o kiriin yay arasnda kalan paras.
daireli
* Dairesi olan.
dairesel
* Daire ile ilgili, daire biiminde olan.
dairesiz
* Dairesi olmayan.
dairev
* Dairesel.
-daki / -deki, -taki / -teki
* simden sfat yapma eki: da-daki ev, bahe-deki aalar, i-teki masa, uzak-taki akrabamz vb.
dakik
* Dzenli ileyen.
* Zaman kullanmada ok dikkatli olan, her eyi zamannda yapmaya zen gsteren.
dakika
* Bir saatlik zaman n altmta biri.
* Bir derecenin altmta biri.
* An, zaman.
dakikane
* Tam zamannda, dakik olarak.
* Sad k bir biimde.
dakikas dakikasna
* tam zamannda.
dakikas dakikasna uymaz
* her an baka bir ruh durumu gsterir.
dakikasnda
* Hemen o anda, an nda.
daktilo
* Yaz makinesi.
* Yaz makinesi ile yazmay meslek edinen kimse.
daktilo etmek
* yaz makinesiyle yazmak.
daktilo k d
* Daktilo yaz lar iin kullanlan kt.
daktilo makinesi
* Yaz makinesi.
daktilo masas
* zerinde daktilo ile yaz yazlan zel masa.
daktilo eridi
* Daktilodaki harflerin beyaz kt zerinde daha iyi okunmas n salayan karbonlu erit.
daktilograf
* Yaz makinesi ile yaz yazan kimse, daktilo.
daktilografi
* Yaz makinesi ile yaz yazma ii.
daktiloluk
* Daktilo olma durumu.
daktiloskopi
* Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yntemi.
daktilotekni
* Sulunun parmak izlerini belirleme, kimliini arat rma ve bulmaya yarayan yntemlerin btn.
dal
* Aacn gvdesinden ayrlan kollardan her biri.
* Kol, blm.
* Canllarn blmlenmesinde, snflarn bir araya gelmesiyle oluan birlik, ube.
dal
* Arka, srt.
* Kol.
* Boyun, ense; omuz.
dal
* plak, yal n.
dal
* Zaman belirten kelimelerin bana getirildiinde kelimenin anlamn glendirir.
dal
* Arap alfabesinde de harfi.
dal budak salmak
* karmak bir biimde yay lp genilemek.
* soy ynnden genileyip yaylmak.
dal gibi
* ince uzun yapl.
dal gibi kalmak
* (vcudu) ok zay flamak.
dal vermek
* dayanmak, yaslanmak.
dal yarak
* Budalal yznden her zaman densizlik eden kimse.
dala ka
* byk glklerle.
dalak
* Midenin arkasnda, diyaframn altnda, sol bbrein stnde, yass, uzunca, akyuvar reten ve ypranm al
yuvarlar toplayan, damarl gevek bir dokudan olumu organ.
* Omurgal hayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarlar ok olan bir organ.
* Bal petei.
* Tekerlek biimindeki kaar peyniri.
dalak kestirmek
* stmadan bym dala eski bir usulle tedavi ettirmek.
dalak otu
* Ballbabagillerden, Akdeniz evresinde kuru yerlerde yeti tirilen, yz kadar tr bulunan, glendirici,
uyarc ve yara saaltc olarak kullanlan otsu veya odunsu bitki, duvar sedefi (Teucrium chamaedrys).
dallet
* Sap n, sapknl, doru yoldan ayrlmak.
dallete dmek
* doru yoldan ayrlmak, sapknlk etmek.
dalama
* Dalamak ii.
dalamak
* (kpek, kurt gibi sr c hayvanlar iin) Dilemek, s rmak.
* (zehirli bcek, s rgan otu gibi yak c maddesi bulunan eyler veya sert kuma iin) Dokunarak teni ac tmak
veya ka ndrmak.
dalan
* Lobi.
* Biim, ekil.
dalanc
* Lobici.
dalancl k
* Dalancn n ii veya meslei.
dalap olmak
* (dii hayvan, zellikle ksrak) Erkek istemek.
dala
* Kavga, grltl barp arma.
dalama
* Dalamak ii veya durumu, dala.
dalamak
* (kpekler) Bouup birbirini srmak.
* Az kavgas etmek.
dalavere
* Yalan dolanla gizlice grlen kt i, gizli oyun.
dalavere evirmek (veya dndrmek)
* yalan dolanla gizlice kt i grmek.
dalavereci
* kar iin hileye bavuran (kimse).
dalaverecilik
* Dalavereci olma durumu.
dalbast
* Bir tr iri, al kiraz.
dalck
* Ana daln kollarndan her biri, kk dal.
daldalan
* Arka arkaya, pei sra.
daldan dala
* Oradan oraya, dzensiz, karars z.
daldan dala konmak
* sk sk i, konu veya dnce dei tirmek.
daldr lma
* Daldrlmak ii.
daldr lmak
* Daldrmak iine konu olmak.
daldr
* Daldrma ii veya biimi.
daldrma
* Daldrmak ii.
* Bir dal gvdeden ay rmadan topraa gmerek kklenmesini salama yolu.
* Bu yolla daldr lan dal.
daldrma
* Cam veya seramikten yaplm bir eit kulplu kap.
daldrmak
* Dalmak iini yaptrmak, dalmas na sebep olmak.
* Dalmak.
daldrtma
* Daldrtmak ii.
daldrtmak
* Daldrmasn salamak.
daldz
* Marangozlarn kulland aa oymaya yarayan oluklu demir alet.
* Aatan oyulmu ar kovan .
* Aatan oyulmu yayk.
* Petekten bal almak iin kullanlan demir kepe, demir bak.
dalfes
* stnde sark bulunmayan, sar ksz fes.
dalfidan
* Taze ve yeni fidan.
dalfidan boylu
* nce, uzun ve yeni dal gibi boyu olan.
dalga
* Deniz veya gl gibi geni su yzeylerinde genellikle rzgrn, depremin vb. nin etkisiyle oluan k vrml
hareket.
* (scak, souk, moda iin) Belli bir sre etkili olan dnem.
* Titreimin bir ortam iinde yaylma hareketi.
* Bir yzeydeki kvrm.
* Salar n kvrm geni lii.
* Gizli i, dalavere.
* Esrar, eroin vb. uyuturucu maddelerin verdii keyif durumu.
* Dalgnlk.
* Geici sevgili.
* Macera, meru olmayan kazan veya ak ilikisi.
dalga band
* Hem radyo hem de optik dalgalar kapsayan bant.
dalga boyu
* Yan yana iki dalga s rt arasnda kalan ve uzunluu yerine gre birka metreden birka yz metreye kadar
ulaabilen yatay uzaklk.
* Devirli hareketlerde bir devir iindeki hareketin yayld uzakl k.
dalga ukuru
* Biribiri ard ndan gelen iki dalga arasnda oluan ukur blge.
dalga dalga
* (renk iin) A kl koyulu.
* Dzgn olmayan, alakl, yksekli.
* (sa iin) K vrml.
dalga gemek
* zerinde durulmas gereken ile ilgilenmeyerek, baka eyler dnmek.
* elenmek, alay etmek.
* geici sevgi ilikisi kurmak, gnl elendirmek.
dalga genlii
* Dalgann en yksek noktas ile sf r noktas arasndaki nicelik.
dalga hz
* Dalga boyunun dalga periyoduna oran.
dalga kua
* Ayn frekans ieren dalgalar btnl.
dalga periyodu
* Dalgalarn arka arkaya iki tepesinin belli bir noktadan gei sresi.
dalga saymak
* bo ve aylak durmak.
* yersiz ve gereksiz eylerle uramak.
dalga s rt
* Dalgann iki yanndaki ukurlar aras ndaki yksek kesimi.
dalga tepesi
* Dalgann en yksek noktas.
dalga uzunluu
* Dalga boyu.
dalga yksekli i
* Denizlerde dalga ukuru ile dalga tepesi arasndaki dey mesafe.
dalgac
* ine gereken nem ve dikkati gstermeyen.
dalgac Mahmut
* yaplmas gerekli bir ii benimsemeyen, kaytarc .
dalgac k
* Kk dalga.
dalgac lk
* Dalgac olma durumu, kaytar cl k.
dalgakran
* Ky kurulular n, tekneleri, dalgalar n y pratc etkisinden korumak veya gemilerin yk alp boaltmasn
salamak amacyla liman ve iskele nlerine yaplan uzun set.
dalgalandr c
* Bir s v y veya ortam dalgalanmaya srkleyici.
dalgalandr
* Dalgaland rmak ii veya biimi.
dalgalandrma
* Dalgaland rmak ii.
dalgalandrmak
* Dalgal duruma getirmek.
dalgalan
* Dalgalanma ii veya biimi.
dalgalanma
* Dalgalanmak ii.
* Mal fiyatlarn n trl sebeplerle inii veya k.
* Bir toplumda uyumsuzluktan doan kar klk.
* Kou duruunda, dizlerin hafif bklmesinden ve kollarn gevek olarak ne yukar doru kald rlmasndan
sonra, dizlerin gerilerek gvdenin dorulmasyla vcudun diz, kala, bel, s rt, ba ve kollarda gelitirdii bir dalga
hareketi.
dalgalanmak
* Dalga olumak.
* Hareket durumunda olmak, kprdamak.
* (renk iin) Ton deitirmek.
dalgalanmaya b rakmak
* parann gerek deerini bulmas iin giriimde bulunmadan beklemek.
* bir konu iin giriimde bulunmadan beklemek.
dalgal
* Dalgas olan.
* Dalga dalga grnen.
* (sa iin) K vrml.
* (renk iin) A kl koyulu.
* Belli dalga boylarn alabilen.
dalgal akm
* Bir evrimde ak yn srekli dei en akm, alternatif akm.
dalgal akm reteci
* Dalgal elektrik akm veren rete, alternatr.
dalgaler
* Oluan dalgalar n yksekliini ve derinli ini, ukurunu len alet.
dalgasna ta atmak
* iini bozmak, keyfini karmak.
dalgasn talamak
* (birinin) iini bozmak.
dalgasz
* Dalgas olmayan.
dalgaya dmek (veya gelmek)
* yanlmak, dalg nlkla unutmak.
dalgaya getirmek
* birinin dalg nlndan yararlanarak onu kand rmak.
dalgay baa almak
* gemi veya sandal n ban dalgalarn geldii yne evirmek.
dalg
* Gaflet, aymazlk.
dalg
* Genellikle zel donanmla su yzeyi altnda almay meslek edinen kimse, balk adam, kurbaa adam.
* Birinden habersiz bir ey almak huyunda olan kimse.
dalg bcekler
* Sivrisinek kurtuklarna sald rarak yok eden, durgun sularda yaayan kn kanatllar familyas.
dalg el bisesi
* Dalglarn su alt nda hareketlerini engellemeden vcutlar n eitli etkenlerden korumak iin zel olarak
yaplm elbise.
dalg gzl
* Su altnda grmeyi salayan ve iine su girmeyecek biimde yap lm gzlk.
dalg kular
* Gagalar bir kl fla rtl, kanatlar ve kuyruu ksa, ayaklar perdeli, iyi yzen ve dalan baz kular iine
alan kular tak m .
dalg kuu
* Dalg kularndan, Amerika ve Avrupa'nn kuzeyinde yaayan bir hayvan (Colymbus glacialis).
dalg kuugiller
* Kular s nfnn dalg kular takmna giren bir familya.
dalg tp
* Dalglarn su alt nda uzun sre kalmalar iin solunum yapmalarn salayan tp.
dalglk
* Dalgc n meslei.
dalgn
* evresinde olup bitenleri fark edemeyecek kadar dncelere dalm olan veya dikkatini belirli bir konu
stnde toplayamayan, gafil.
* Kendinden gemi.
dalgn dalgn
* evresiyle ilgilenmeden, dnceli olarak.
dalgnca
* Dalgn bir biimde, dalg n olarak.
dalgnlama
* Dalgnlamak i i.
dalgnlamak
* Dalgn duruma gelmek.
dalgnlat rma
* Dalgnlatrmak ii.
dalgnlat rmak
* Dalgn duruma getirmek.
dalgnl na gelmek
* dalg nlk dolaysyla fark edememek.
dalgnl na getirmek
* birinin dalg nlndan yararlan p kendi isteini gerekletirmek.
dalgnlk
* Dalgn olma durumu veya dalg nca davran.
* Derin uyku durumu.
dalgr
* Bir yzeyde renk dalgalanmas sonucu grlen parlakl k, menevi, hare.
dalgndz
* Gpegndz.
dalc
* Su altna dalan (kimse, hayvan).
-dalk / -delik
* simden isim ve sfat reten birleik ek: On-dalk, gn-delik vb.
dalna basmak
* holanmad eyleri yaparak birini k zdrmak.
dalna binmek
* bir kimseye bir i yaptrmak iin aslmak, musallat olmak, s k trmak.
daln
* Gzel bir grn, bir dnce karsnda kendinden geercesine sessiz bir cokuya dalma, istirak.
dalp kmak
* (deniz, gl gibi yerlerde) suyun iinde kaybolup yeniden grnmek.
* (deniz, gl gibi yerlerde) az sre kalmak.
* birok yerlere girmek.
dalp gitmek
* bir dnce veya hayal ile bulunduu ortamdan uzaklamak.
dal
* Dalmak ii veya biimi.
* Topu yakalamak amacyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sramas , plonjon.
dalz
* kulaktaki kemik dolambac n orta blm.
dalkavuk
* Kendisine kar ve yarar salayacak olanlara ar bir sayg ve hayranlk gstererek yaranmak isteyen kimse,
aklaban.
* Saraylarda devlet byklerini nkteli szlerle elendiren kimse.
dalkavuka
* Dalkavuk gibi, dalkavua yakr (biimde).
dalkavuklama
* Dalkavuklamak i i.
dalkavuklamak
* Dalkavuka davranmaya balamak.
dalkavukluk
* Dalkavuk olma durumu veya dalkavuka davran, aklabanlk.
dalkavukluk etmek
* dalkavua yarar biimde davranmak.
dalk l
* Kl cn ekmi olan.
* Kl cn ekmi olarak, yaln k l.
dalk ran
* Kabuk bcekleri familyas ndan, fnd k aalar nda yaayan kn kanatl bcek (Anisandrus dispar).
* Zorlu esen rzgr.
dalkurutan
* Kabuk alt ndaki odun kat nda oyuklar aarak dibudak srgnlerini ve zeytin dallarn kurutan kn kanatl
bcek (Hylesinus oleiperda).
dallama
* Dallamak ii.
dallamak
* Budamak.
dallandrma
* Dallandrmak ii.
dallandrmak
* Dallanmas na yol amak.
* Bir ii, bir sorunu bytp kark duruma getirmek.
dallanp budaklanmak veya (bir ii) dalland rp budaklandrmak
* bir i, bir sorun byyerek kar k duruma gelmek (getirilmek).
dallan
* Dallanmak ii veya biimi.
dallanma
* Dallanmak ii.
dallanmak
* Dal vermek.
* Yaylmak, genilemek.
* (bir i, bir sorun) Kark, g bir duruma girmek.
dallar basmak
* aata dallar eecek kadar ok meyve olmak.
dall
* Dallar olan.
* zerinde dallar , iekleri olan (kuma).
dall budakl
* Kark bir duruma girmi olan, aprak.
dall gll
* ok renkli, canl .
dalma
* Dalmak ii.
* Greinin ayaktayken, birden eilerek, rakibinin belden aa herhangi bir yerini kapmas.
dalmak
* Suyun iine btnyle ve hzla girmek.
* Bir yerin iine girmek.
* Baka bir eyle uraamayacak veya baka bir eyi dnemeyecek biimde kendini bir eye kaptrmak.
* Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden gemek.
* Uyumak.
* Grete dalma oyununu yapmak.
dalle
* Tam le zaman.
dals
* Dal and ran, dala benzeyen.
* Grevi, biimi ve durumu yapraa benzeyen yass (dal).
dals z
* Dal olmayan.
daltaban
* Yal n ayak (kimse).
* Aa lk, serseri.
daltonizm
* Renk krl.
daluyku
* Derin uyku.
dalya
* Bir ey sayl rken birim olarak al nan say ya gelince sylenen uyarma sz.
dalya
* Yldz iei (Dahlia).
dalyan
* Deniz, gl ve rmaklarda kylara yak n yerlerde a ve kazklarla oluturulan, byk balk avlama yeri.
dalyan a
* Huni biiminde olduka dar gzl balk a.
dalyan orbas
* eitli taze bal klardan yaplan bol soanl orba.
dalyan gibi
* boylu boslu.
dalyan kftesi
* ine bezelye, havu ve halanm yumurta konularak rulo biiminde hazrlanm bir tr kfte.
dalyan sepeti
* Dalyann denizden yana olan dip tarafndaki akl kapamak iin kullan lan byk sepet.
dalyan tarlas
* Dalyann, deniz iinde kurulu bulunduu alan.
dalyan yeri
* Sabit veya yzer dalyan kurmaya elverili avlanma yeri.
dalyanc
* Dalyan sahibi olan veya dalyanla balk avlayan kimse.
dalyasan
* Sarklar n omuz zerine dklen ucu.
dam
* Yaplar d etkilerden korumak amacyla zerlerine yaplan ou kiremit kapl blm.
* Toprak daml ev, kk ev, ky evi.
* Ahr.
* Tutuk evi.
dam
* Dansta kavalyenin ei.
* skambil k tlar nda kz.
dam aktarma
* Damn kiremitlerini elden geirip k rklarn deitirme.
dam alt
* Barn lacak, sn lacak yer.
dam koruu
* Dam koruugillerden, bir veya ok yllk trleri olan, lk iklimlerde yetien otsu bir bitki (Sedum).
dam koruugiller
* ki eneklilerden rnek bitkisi dam koruu olan bir bitki familyas .
dam stnde saksaan, vur beline kazmay
* yersiz ve sama szler kar s nda hafifseme yollu sylenir.
dam yand, iindeki san da (birlikte) yand
* "bu, byk bir kayp, ama eskiden yol at rahats zl k da sona erdi" anlam nda kullanl r.
dama
* Karelere ayrlm zemin zerinde on alt tala iki kii aras nda oynanan oyun.
dama kmak
* cins istekleri artmak.
dama demek
* gc kalmayarak bir ii daha ileri gtremeyecek duruma gelmek.
* tkenmek.
dama tahtas
* zerinde dama oynanan tahta.
dama ta
* Dama oynanan ta.
* S k s k bir yerden baka bir yere giden veya atanan.
dama ta gibi oynatmak
* sk sk bir yerden bir yere gndermek veya atamak.
damacana
* Su veya baka svlar ta maya yarayan dar azl i kin karnl genellikle hasr veya plstik sepet iinde
korunan byk ie.
damac
* Dama oyuncusu.
damak
* Az boluunun tavan.
damak etei
* Dama n kemiksiz ve yumuak olan arka blm.
damak tad
* Tat alma duyusuna uygun yiyecek.
damak nsz
* Dil srt yardm ile n damakta veya art damakta oluan ses: g, k, n.
damakl
* Dama olan.
damakl di
* Dama ile beraber hazrlanm takma di.
damaks
* Boumlanma noktas damakta bulunan (ses).
damaks l
* Damakla ilgili.
damaks llama
* Damaks llamak ii.
damaks llamak
* Bir kelimede art damaktan kan bir nsz veya kaln bir nl n damaa kayp yumuamak ve incelmek:
Yana > yine, alma > elma gibi.
damaks llam
* Damaks llaan veya gerekte damaks olan nsze verilen ad.
damaks llatrma
* Damaks llatrmak ii.
damaks llatrmak
* Bir fonemin boumlanma noktas n sert damaa doru kaydrmak.
damaks z
* Dama olmayan.
* Tat alma duyusu zay flam olan veya bu duyuyu tamamen yitirmi olan (kimse).
* Sivri ulu balk inesi.
damal
* stnde kareler bulunan.
damar
* Canl varl klarda kann veya besleyici s v lar n dolat kanal.
* Mermerde, baz talarda ve tahta kesitlerinde renk ayr l gsteren dalgal izgi.
* Baka trden katmanlarn arasnda bulunan s v, maden veya mineral katman .
* Soy, yaradl .
* Huy, miza.
* inde ongun besi suyunun dolat odunsu dokudan boru.
* Bceklerde kanat zarn dik tutmaya yarayan organ.
damar aktarma
* Vcudun bir yerinden alnan damar tkanm damarn yerine koymak suretiyle yaplan tedavi, by-pass.
damar damar
* ok damarl.
* Katmanl.
damar sertlii
* Atardamar i yzeyinde yalanma, ypranma, kirelenme sebebiyle ortaya kan kan dolam gl ve
kan bas ncn n artmas hastal.
damar tabaka
* nce kan damarlarndan oluan, gz kresinin iini deyen katman.
damar tkankl
* Atardamar kann n p htlamas veya ya paracklarnn olumas sonucunda meydana gelen tkanma,
amboli.
damarck
* Kk damar.
damardaraltan
* Damarlarn kas tabakas n bzerek kann dola mn abuklatran veya dzenleyen (sinir, madde).
damargeni leten
* Damarlarn kas tabakas n geveterek apn byten (sinir, madde).
damar (veya damarlar) kabarmak
* (bir huy veya duygu) gl bir biimde ortaya kmak.
damar bozuk
* Huysuz, sinirli, aksi, geimsiz kimse.
damar kurusun
* birinin huysuzluuna fkelenildiinde, ilenme olarak sylenir.
damar tutmak
* kt huyu, aksilii depremek.
damarna (veya damarlarna) ilemek
* kt bir huy, vazgeilmez bir biimde yerlemek.
damarna basmak
* birini, duyarl olduu bir konuda kzdrmak.
damarna ekmek
* soyunun zelliklerini tamak.
damarna girmek
* birinin holanaca eyler yaparak kendisini ona sevdirmek.
damarn bulmak
* holanabilecei biimde davranp uysalln salamak.
damarlandrma
* Damarlar yetersiz olan bir organa yeni damarlar eklemeyi amalayan ameliyat.
damarlanma
* Bir organn, bir blgenin damarlarnn durumu.
damarlanmak
* Damar damar olmak, damar durumu almak.
damarlar ayaa kalkmak
* Bir duygu sonucu iddetle istemek.
damarl
* Damar olan, damar gzle grlecek kadar kabarm olan.
* Aksi, huysuz, sinirli, geimsiz.
damarsz
* Damar olmayan.
* Uysal, iyi huylu.
damasko
* ounlukla demelik olarak kullanlan, keten ve ipek karm bir tr kuma.
damat
* Gvey.
* Padiah soyundan kz alm olan kimse.
damat girmek
* aileye gvey olarak katlmak.
damatl k
* Gveylik.
damdan ardaa atlamak
* hibir mantk ba kurmadan konudan konuya gemek.
damdan der gibi (dercesine)
* (sz iin) birdenbire ve yersiz olarak.
damdazlak
* Hi sa olmayan.
damga
* Bir eyin zerine bir nian, bir iaret basmaya yarayan ara.
* Bu arala bas lan nian, i aret.
* Bir kimsenin ad n ktye karan, yz kzartc durum.
* Bir eyin kime, hangi aa ait olduunu gsteren belirgin iz, iaret, nitelik.
damga harc
* Kamuya ait mal ve hizmetlere vatanda n katk pay olarak dedii vergi.
damga kanunu
* Damga pullarn n nasl ve ne miktarda yaptrlacan gsteren kanun.
damga pulu
* Resm ilemlerde belgelere yapt rlan pul.
damga vergisi
* Kiiler veya kurulular aras hukuk ilemlerin geerliliini belgeleyen ktlardan al nan vergi.
damga vurmak
* damgalamak.
* iz brakmak.
damga yemek
* (biri) kt bir yargya veya nitelenmeye uramak.
damgac
* Damga vurmakla grevli kimse.
* Damga yapan veya satan kimse.
damgacl k
* Damgacnn ii veya meslei.
damgalama
* Damgalamak ii.
damgalamak
* Bir eyin zerine damga ile iaret yapmak, damga vurmak.
* Bir kimseye geree dayanmadan herhangi bir zellik veya nitelik yklemek.
* Birine yz kzartc bir su yklemek.
damgalanma
* Damgalanmak ii.
damgalanmak
* Damgalamak iine konu olmak.
damgalatma
* Damgalatmak ii.
damgalatmak
* Damgalamak iini yaptrmak.
damgalay
* Damgalama ii veya biimi.
damgal
* Damgas olan, damgalanm olan.
* (kendisine) Yz kzartc bir su yklenmi olan.
damgas z
* Damgalanmam , damgas olmayan.
damt c
* Damtmaya yarayan, damtma iinde kullanlan ara, imbik.
* Endstride damtma rnleri elde etmede trl ham maddeleri damtan kimse.
damt k
* Damtma yoluyla, damtlarak elde edilmi olan.
damt lma
* Damtlmak ii.
damt lmak
* Damtmak ii yaplmak veya damtmak i ine konu olmak.
damtma
* Damtmak ii, taktir.
damtmak
* Gaz rnler elde etmek iin, baz kat nesneleri s yoluyla temel gelerine ayrtrmak, imbikten ekmek,
taktir etmek.
* S v karmlarda, karmak, dei ken birleimleri oluturan geleri, zellikleri belirli rnlere ay rmak.
damzlk
* Yaln z dl alnmak iin yetitirilen yksek nitelikli (hayvan veya bitki).
* Maya.
damla
* Yuvarlak biimde, ok kk miktarda s v .
* Damlalkla kullanlan il.
* Kalbe inen inme; fel.
* ok az.
* Damla biiminde olan (ziynet).
damla damla
* Azar azar.
damla hastal
* Gut.
damla inmek
* fel olmak, damlaya uramak, yreine inmek.
damla sak z
* ri taneli, parlak ve ok sevilen bir tr sakz.
damla ta
* Tra edilmeyerek yuvarlak ve cill braklm, deerli veya yar deerli ta.
* Sark t.
damla ta
* Yaplarda ss unsuru olarak kullanlan damla biiminde ta.
damlack
* Kk damla.
damlalk
* Bir s v y damla damla aktmak iin bir ucuna kauuktan yap lm balk geirilmi , br ucu sivri, cam veya
plstikten ara.
* Bir yapda rtenleri ve dam oluklarn ta yan yan duvar.
* Bula k teknesinin yan na konulan ve ykanm kap kacan sularn tekneye aktan oluklu blm.
damlama
* Damlamak ii.
damlamak
* Damla durumunda tane tane dmek.
* indekini damla damla aktmak.
* Bir yere ar lmadan, birdenbire, ekinmeden girmek.
damlat lma
* Damlatlmak ii.
damlat lmak
* Damlatmak ii yaplmak.
damlatma
* Damlatmak ii.
damlatmak
* Damla damla aktmak.
* Damlalkla il koymak.
* Damtmak.
damlaya damlaya gl olur
* azar azar olagelen bir eyi kmsemenin doru olmad n, nk birikerek nemli bir nicelie ulaacan
anlatr.
daml
* Dam olan.
damper
* Bir asinin zerine taklm, inip kalkan kasas olan, kendinden hareketli, yk boaltan dzen.
damperli
* Damper dzeni olan.
damping
* Milletler aras pazarlar elde etmek veya elindeki mal elden karmak iin dk fiyatla satma.
* Ucuzluk.
damsz
* Dam olmayan.
dan dan
* Kaba, k rc.
dan dun
* Karl kl at lan silh seslerini anlat r.
-dan, -den / -tan, -ten
* kma hli eki: Tarladan, ky-den vb.
* simlerden sfat ve zarflar da tretir: toptan, candan, gerekten vb.
dana
* nein, stten kesilmesinden bir yana kadar olan erkek yavrusu.
dana derisi
* l buzandan elde edilen ve tire yapmnda kullan lan zel deri.
dana eti
* Stten yeni kesilmi danan n eti.
dana hummas
* nekte buza y dourduktan sonra ortaya kan bir tr hastal k.
danaaya
* Ylanyast gillerden, yapraklar lekeli bir bitki (Arum).
danaburnu
* Toprak iinde yaayp bitkilere, kklerini keserek zarar veren bir bcek, kk kurdu (Gryllotalpa vulgaris).
* Aslanaz iei.
danac
* Dana oban .
danadili
* Bir tr cnk.
danak ran otu
* Salepgillerden, bataklk yerlerde yetien bir bitki (Epipactis).
danalar gibi barmak (veya brmek)
* ok kuvvetle haykrmak.
danann kuyruu kopmak
* beklenen veya korkulan sonu gereklemek.
Danca
* Danimarka dili.
dandini
* Bebekleri uyuturken, oyalarken sylenen tekerlemelerde geer.
* Dzensiz, kar k, darmadan k.
dandini bebek
* Yana yakmayacak davran larda bulunanlar iin sylenir.
dane
* Ku yemi.
dang
* Bata, kaslarda, oynaklarda arlar yapan, vcutta kzl lekeler gsteren, ateli ve salgn bir hastalk.
dangadak
* Birdenbire, damdan der gibi.
dangalak
* Aklsz, dncesiz.
dangalaka
* Dangalaa yak r (biimde).
dangalakl k
* Dangalak olma durumu veya dangalaka davran.
dangl dungul
* Kaba saba, yersiz ve lzumsuz.
dangldamak
* Dangrdamak.
dangrdama
* Dangrdamak ii veya biimi.
dangrdamak
* Yksek sesle, bara bara konumak.
dan
* nemli bir konuda birka kiinin bir arada konumas, mavere.
dan k
* Olmayan bir durumu varm gibi gstermek veya olduundan baka anlatmak iin nceden yaplan
anlama, muvazaa.
dan kl
* Gerekte olmad hlde bir anlama sonunda yle gsterilen, muvazaal .
dan kl dv
* Bakalarn aldatmak veya atlatmak iin nceden yaplm gizli anlamaya dayanan davran, ike.
dan klk
* Dan kl olma durumu, muvazaa.
dan lma
* Dan lmak ii.
dan lmak
* Dan mak ii yaplmak.
dan ma
* Dan mak ii, mavere, isti are, mzakere, meveret.
* Dan lan yer, mracaat, enformasyon.
dan ma brosu
* Baz kurulularn ileriyle ilgili olarak sorulacak sorular cevaplamak iin alm bro.
dan ma meclisi
* 1982 Anayasasn hazrlayan ve Kurucu Meclisi oluturan organlardan biri.
dan mak
* Bir i iin bilgi veya yol sormak, gr almak, istiare etmek, mracaat etmek, meveret etmek.
dan man
* Bilgi ve dncesi al nmak iin kendisine dan lan grevli kimse, mavir.
dan manl k
* Dan mann yapt grev, mavirlik.
Dantay
* Ynetim davalar na bakmak, bakanlar kurulunca gnderilen yasa ve tzk tasarlar ile imtiyaz szlemeleri
zerine dncelerini bildirmek gibi grevleri olan, yeleri Anayasa Mahkemesince seilen bams z anayasa kuruluu,
Devlet uras.
Danimarka k rmz s
* Kllar krmz , ortalama 600 kg a rlnda iri yapl, sert artlara uyum salayan bir st s r rk.
Danimarkal
* Danimarka halkndan veya bu halk n soyundan olan kimse.
daniska
* En iyi, katmerli.
daniment
* Bilgili.
* Tanzimattan nce, kadlarn yannda yetimek zere grevlendirilen kimse.
* Sahn medreselerinde oda sahibi olabilen renci.
dank
* "oktan beri anlayamad bir eyi, bir olayn ortaya kmas yla birdenbire kavray vermek" anlamna gelen
kafasna dank demek veya kafasna dank etmek deyimlerinde geer.
dans
* Mzik temposuna uyularak yaplan ve estetik deer tayan dzenli vcut hareketleri, raks.
dans etmek (veya yapmak)
* mzik temposuna uyarak, estetik deer tayan vcut hareketleri yapmak.
dans
* Dans eden kii.
* Dans meslek edinen kii.
dansimetre
* Younlukler.
dansing
* Dans etmek iin gidilen, halka a k yer.
dansl
* Dans olan, dans edilen.
dansr
* Dans etmeyi meslek edinen erkek.
dansrlk
* Dansrn ii veya meslei.
dansz
* Dans etmeyi meslek edinen kadn.
danszlk
* Danszn ii veya meslei.
danssz
* Dans olmayan, dans edilmeyen.
dantel
* Her trl iplikle rlen veya bir kuman kenarna ilenen trl biimde ince ve a grnmnde rg,
tentene.
dantel aac
* Dulaptal otugillerden, Antillerde yetien, snger gibi kullanlan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir aa
(Lgetta).
dantel
* Bkz. dantel.
dantell
* Dantels olan.
dantelli
* Danteli olan.
dapdar
* ok dar.
dapdarac k
* ok dar.
dar
* ine alaca eye oranla lleri yetersiz olan, geni ve bol kart .
* Geni lii az veya yetersiz olan, ensiz.
* (yaratc yetiler iin) Yetersiz.
* Az, elverisiz, s nrl.
* Yeterli paran n olmamasndan doan sknt.
* Glkle, ucu ucuna, ancak.
dar
* dam mahkmlarn asmak iin dikilen direk.
dar a
* ls 90 den kk olan a .
dar aralk
* Borsada hisse senetlerinin alm satm emirlerinin verilmesi sras nda geen ksa sre.
dar atmak
* glkle ve ivedi olarak bir yere s nmak; kamak.
dar boaz
* Ksk.
* Toplumun, zmlenmesinde glklerle karlat bunalml durum.
dar darna
* glkle ve son anda; g hl ile, u uca.
dar gelirli
* Geliri normal bir geim salamaya yetimeyen; geim sknts eken.
dar gelmek
* sknt ve huzursuzluk vermek.
dar grl
* Yeni ve deiik grleri benimsemeyen, anlay gstermeyen.
dar hat
* Dar demir yolu.
dar kamak
* istemedii bir evreden kendini dar atmak.
dar kafal
* Kavray az, anlay kt; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse).
dar nl
* Alt enenin az almas yla oluan nl: u, .
dara
* Kabyla birlikte tartlan bir nesnenin kabnn a rl .
* Bu kabn arlna karlk olarak terazinin br kefesine konulan arlk.
* inde yk tanan aracn bo durumdaki arl.
dara bomak
* birinin g durumundan yararlanmak.
dara dar
* Glkle, ancak, u uca, son dakikada.
dara dmek
* para sknt s na dmek.
dara gelmek
* aceleye gelmek.
* mecbur olmak.
dara getirmek
* aceleye getirmek.
daraban
* (kalp iin) Vurma, vuru, at.
darack
* ok dar.
dara
* Dar.
daraac
* dama mahkm olanlar asmak iin kurulan sehpa.
daral
* Daralma ii veya biimi.
daralma
* Daralmak ii.
* Geni nllerin, yanlarndaki baz nszlerin etkisiyle darlamas: geymek > giymek, yene > yine gibi.
daralmak
* Dar duruma gelmek, klmek; azalmak.
* Glemek, zorlamak.
* S kmak, ba dara gelmek, bunalmak.
* Zayflamak.
daralt
* Dar gibi grnme veya olma.
daraltc
* Borularn aplar n daraltmakta kullanlan balant paras.
daraltlma
* Daraltlmak ii.
daraltlmak
* Daraltmak ii yaplmak.
daraltma
* Daraltmak ii.
daraltmak
* Dar duruma getirmek.
* Sayca azaltmak.
daras n almak
* iine bir ey konulacak kabn arl n tartmak.
daras n dmek
* tarttktan sonra kabn arln hesaptan dmek.
daras z
* Daras al nmadan.
daral k
* S knt l ortam, durum, darlk.
daraya atmak (veya karmak)
* deer vermemek.
darbe
* Vuru, arp .
* Bir lkede bask kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hkmeti istifa ettirmek
veya rejimi deitirecek biimde ynetimi, devirmek ii.
* Birini kt duruma dren, sarsan olay.
darbe vurmak (veya indirmek)
* iyi olan bir durumu ktye dntrmek.
darbe yemek
* gcn sarsc, yok edici bir durum almak.
darbeci
* Vuran, arpan kimse.
* Darbe yaparak ynetime el koyan kimse.
darbecik
* Kk, hafif darbe.
darbecilik
* Darbecinin ii.
darbeleme
* Darbelemek ii.
darbelemek
* Vurmak, arpmak.
* Ykma uratmak.
* Bir ii engellemek.
darbmesel
* Atasz, atalar sz.
darbuka
* Toprak veya madenden yap lan, bir yan ak, uzunca bir tr dmbelek.
darbukac
* Darbuka alan kimse.
darbukacl k
* Darbukac nn ii veya meslei.
darca
* Biraz dar, pek geni olmayan, dar olarak.
darda bulunmak
* para sknt s iinde bulunmak.
darda kalmak
* paraca s k nt iine girmek.
* zor duruma dmek.
dardaan
* Palmiye cinsinden bir aa (Milium effusum).
* Bu aacn itlembik byklnde, sert ekirdekli tatl yemii.
darg n
* Darlm olan, kskn.
* Souk, ilgisiz.
darg n durmak
* kskn durumda olmak.
darg nlama
* Dargnlamak i i.
darg nlamak
* Dargn bir durum almak.
darg nlk
* Dargn olma durumu.
dar
* Budaygillerden, tohumlar gereinde buday yerine besin olarak kullanlan, kurakl a dayankl bir bitki,
akdar (Panicum).
* (baz blgelerde) M s r.
dar darna
* Glkle, u uca.
dar unundan baklava, incir aac ndan oklava olmaz
* kt gerele iyi i grlemez.
drdnya
* Dnya, yeryz.
drflfl
* Dou Hint Adalarnda yaban olarak yetien, t rmanc , meyveleri 6 cm uzunluunda, 7 mm apnda, koni
biiminde, a k esmer renkli, yakc ve keskin lezzetli, itah ac bir bitki (Fructus Piperis longi).
darlgan
* abuk al np darlan (kimse).
darlganlk
* abuk al np darlma durumu.
darlma
* Darlmak ii.
darlmaca
* "Darlmak olmaz", "sakn darlma" anlam nda kullanlan darlmaca yok deyiminde geer.
darlmak
* Hoa gitmeyen bir tutum, davran veya sz dolay s yla gcenip grmez olmak, ilgiyi kesmek.
* Gcenmek, k rlmak, alnmak, incinmek.
* Azarlamak, paylamak.
darltma
* Darltmak ii.
darltmak
* Darlmas na sebep olmak.
dars bana
* bir baar, bir mutluluk bakas iin istendiinde sylenir.
darlama
* Darlamak ii.
darlamak
* Daralmak.
darlatrma
* Darlat rmak ii.
darlatrmak
* Daraltmak.
darlk
* Dar olma durumu.
* Geim zorluu.
* s k nts.
darmadan
* ok dank ve kark, tarumar.
darmadan etmek
* datmak, kar trmak.
* dayak atp iyice dvmek.
darmadan k
* Darmadan olmu.
darmaduman
* Karmakark.
darmaduman etmek
* karmakar k bir duruma getirmek.
darmaduman olmak
* karmakar k bir duruma gelmek.
darp
* Vurma, dvme.
* arpma.
* Vuru.
darp etmek
* vurmak, arpmak.
* (para iin) damga basmak.
darphane
* Para baslan yer.
darlceze
* Dknler evi.
darlbedayi
* Gzel sanatlar evi, kuruluu.
darleytam
* Yetimler evi.
darlfnun
* niversite.
darifa
* Salk yurdu.
Darvincilik
* Darwin'ce gelitirilen, canl trlerin doal ayklanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan
trediini ileri sren gr.
dasdarack
* ok dar.
dasit
* Kuvarsl diyorit birleiminde olan bir sz nt ktlesi.
dasitan
* Destan.
dasitan
* Destan.
dastar
* Ba rts.
-da / - ta
* simden isim treten ek: din-da, arka-da, meslek-ta, sr-da, yol-da vb.
datif
* Ynelme durumu.
dassla
* Yurt zlemi, yurtsama.
dav
* Postu, kaplan postu gibi izgili bir tr Afrika zebras (Hippotigris burchelli).
dava
* Hukuk korunmann bir hkm ile salanmas iin yarg organlarna bavurma.
* leri srlerek savunulan dnce, zmlenmesi gerekli olan konu, sav.
* Sorun.
* lk.
* Sevgili.
dava adam
* Bir lk urunda srekli alan kimse.
dava etmek (veya amak)
* hukuk korunman n bir hkm ile salanmas iin yarg organlarna bavurmak.
dava grmek
* alan davalar incelemek ve sonuca balamak.
dava gtmek
* srekli olarak bir konuyu savunmak veya gndemde tutmak.
dava vekili
* Avukat says beten az olan yerlerde avukat yetkisini tayan meslek adam.
davac
* Dava eden kimse, mddei.
davalama
* Davalamak durumu.
davalamak
* Birbiri aleyhinde mahkemeye bavurmak.
daval
* Kendisinden bir ey dava edilen kimse, mddeialeyh.
* Dava konusu olan (ey).
* Davas olan.
daval k
* Davay gerektiren.
davar
* Koyun ve keiye verilen ortak ad.
* Koyun veya kei srs.
davar gtmek
* sry otlatmak, korumak ve gerektiinde st samak.
* ie yaramayan, aptal veya acemi insanlar kendi karlar dorultusunda kullanmak.
davaya bakmak
* alan davay incelemek, arat rmak ve sonuland rmak, ryet etmek.
davet
* ar, a rma.
* Yemekli toplant .
davet etmek
* armak.
* yol amak.
* birinin bir eye uymasn istemek.
daveti
* arda bulunan kimse, arc .
davete icabet etmek
* arl olduu yere gitmek.
davetiye
* Davet iin yaz lan kt.
davetkr
* (bak , davran vb. iin) aran, davet eden.
* ekici, cazibeli.
davetli
* arl .
davetname
* Yasal bir i iin gnderilen arl k.
davetsiz
* arlmadan gelen.
davlumbaz
* Duman toplay p bacaya vermeye yarayan knt .
* Yandan arkl vapurlarn arklarn rten yarm daire biimindeki kapak.
davrandrma
* Davrand rmak ii.
davrandrmak
* (birinin) Davranmasn salamak.
davran
* Davranmak ii veya biimi, tutum, muamele, hareket.
* Dtan gzlemlenebilecek tepkilerin toplam.
* Organizmann uyaranlar karsndaki tepkilerinin btn.
davran bilgisi
* Grg kurallar .
davranl k
* Psikolojinin inceleme konusunun davran olduuna inanan, bilincin, psikolojinin aratrma alan na
girdiini inkr eden gr, behavyorizm.
davranma
* Davranmak ii.
davranma!
* kmldama!.
davranmak
* Bir kimseye veya bir eye kar belli tav r taknmak.
* Bir eye el atmak, girimek.
* Bir ii yapmaya hazr olmak, hazrlanmak.
davud
* Kal n, tok ve gr (ses).
davul
* Byk ve enlice bir kasnan iki yanna deri geirilerek yaplan, tokmak ve denekle alnan alg.
davul (birinin) boynunda, tokmak (bir bakasn n) elinde
* sorumluluu tayan biri olduu hlde, sz geen bir bakasdr.
davul almak
* bir eyi herkesin haber alabilecei biimde ortala yaymak.
davul alsan iitmez
* ok sar.
* uykusu ok ar, derin uykuda.
davul dengi dengine diye alar
* evlenecek kimselerin birbirlerine denk olmas gerekir.
davul dvmek
* davul almak.
davul gibi
* i ve gergin.
davul tozu
* Gereklemesi imkns z olan durumlar iin kullanlr.
davulcu
* Davul alan kimse.
davulculuk
* Davulcunun ii veya meslei.
davulu biz ald k, parsay bakas toplad
* biz altk, uratk, bakas yararland .
davulun sesi uzaktan ho gelir
* iin iinde olmayanlar o ii kolay veya krl san rlar.
davya
* Dii kerpeteni.
dayaa idmanl olmak
* dayak yemeye al m olmak.
dayak
* (bir insan veya bir hayvan ) Dvmek ii, patak, ktek.
* Bir eyin yklmamas iin dayatlan aa, destek, payanda.
* Evlerin kapsnn almamas iin kap nn arkasna konulan kol, destek, srg.
dayak arsz
* Dayaktan korkmaz olmu, dayak yemeye al m.
dayak atmak
* dvmek, sopa ile dvmek.
dayak cennetten kmtr
* daya n yola getirici bir etkisi bulunduunu anlatr.
dayak dkn
* Dayaa lyk olan, dvlmeyi hak eden.
dayak kakn
* Dayak yemeye al m, dayaktan korkmaz kii.
dayak yemek
* dvlmek, sopa ile dvlmek.
dayaklama
* Dayaklamak ii.
dayaklamak
* Yklmamas iin bir eye destek koymak.
* Kapy bir destekle arkasndan kapamak, srglemek.
dayaklanma
* Dayaklanmak ii veya durumu.
dayaklanmak
* Dayaklamak ii yap lmak.
dayakl
* Daya olan.
dayaklk
* Destek olarak kullanlan ey.
dayal
* Dayanm olan.
* lgili, dair, mstenit, mebni.
dayal deli
* Demesi ve eyas eksiksiz.
dayama
* Dayamak ii.
dayamak
* Bir eyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda brakmak veya tutmak.
* Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, g almak.
* Hzla, fke ile veya korkutmak iin yaklatrmak, uzatmak.
* Vakit geirmeden, bekletmeden vermek.
* (kap, pencere iin) Ard na kadar amak.
* Kalitesiz, kt veya rk bir mal, gizlice iyi olanlarn arasna kat p mteriye satmak.
* Varmak, ulamak.
dayanak
* Dayanlacak ey, istinatgh, mesnet.
* Bir iddiay glendirmeye yarayan tan t.
* G verici, yardmc , destek.
* Bir gerekliin onaylanmas iin olaylar n arkasnda veya altnda bulunan ey; kendisine bir ey yklenilen,
bir varla destek olan, altta bulunan temel.
dayanak noktas
* Yaplarda bir blmn arln tamaya yarayan ge.
* Dayanak.
dayanakl
* Dayana olan.
dayanaklk
* Dayanak, destek olma durumu.
dayanaksz
* Dayana olmayan.
dayanamamak
* katlanamamak, sabredememek.
dayan
* Sab r.
* Dayanak.
dayandrma
* Dayandrmak ii.
dayandrmak
* Dayanmasn salamak, istinat ettirmek.
dayankl
* Dayanabilen, salam, gl, mukavim, zorlu.
* Metanetli, metin, mtehammil.
dayankll k
* Dayankl olma durumu, metanet.
dayanks z
* Dayanmayan, salam olmayan, gsz, metanetsiz.
dayanks zlk
* Dayanksz olma durumu, metanetsizlik.
dayanlma
* Dayanlmak ii veya durumu.
dayanlmak
* Dayanmak ii yap lmak.
dayanlmaz
* (bir kimse veya ey iin) Kar konulamaz veya kar klamaz.
* Tahamml edilemez, katlanlamaz.
dayanm
* Bir varln d etkilere kar direnme zellii, diren.
dayanm mr
* Bkz. dayanma mr.
dayanrlk
* Diren, mukavemet.
dayan
* Dayanma ii veya biimi.
dayank
* yeleri arasnda dayanma bulunan (millet, topluluk, sn f vb.), mtesanit.
dayanma
* Dayanmak i i, tesant.
* Bir topluluu oluturanlarn duygu, dnce ve ortak karlarda birbirlerine karl kl balanmas , tesant.
dayanmac
* Dayanmac lktan yana olan, solidarist.
dayanmaclk
* Bir topluluun btn bireyleri aras nda bir dayanma bulunmasn toplu durumda yaamann
gereklerinden sayan ve bireycilikle ortaklaacl k arasnda yer alan bir reti, solidarizm.
dayanmak
* (bir topluluu oluturan kiiler) Bir eyi gerekletirmek iin duygu, dnce ve kar birlii gstermek,
birbirini kollamak, mtesanit olmak.
dayanmal
* Aralar nda dayanma bulunan.
dayanma
* Dayanmak ii.
dayanma mr
* Bir malzemenin kopmaya, k rlmaya ve grevini yapamaz hle gelmesine kadar gstermi olduu diren.
dayanmak
* Bir yere yaslanmak, kendini dayamak.
* Kullan l uzun srmek, dayankl olmak.
* Zarar grmemek, varl n korumak, hasar grmemek.
* Birinden, bir eyden g almak, gvenmek; istinat etmek.
* Tutunmak, kar durmak, kar koymak, mukavemet etmek.
* Bir eyin zerinde kurulmu olmak, istinat etmek.
* G bir duruma katlanmak, ekmek, sabretmek, tahamml etmek.
* Varmak, ulamak.
* Btn gcn kullanarak bir ii yapmak.
* (tkenmeyen iler iin) Sonunda birinin veya bir eyin zerinde kalmak.
* Hz vermek.
* Yetimek, yeter olmak.
dayant
* Dayanklk.
dayat
* Dayatmak ii veya biimi.
dayatma
* Kendi isteinde inatlama.
dayatmak
* Kendi istek ve arzular dorultusunda srar etmek, inatlamak.
dayatma
* Dayatmak ii, empoze etme.
dayatmac
* stedii ni yaptrmada bask uygulayan, direten, empoze eden.
dayatmak
* Dayamak iini yaptrmak, empoze etmek.
* Kendi istediini yaptrmakta direnmek.
* Bakasnn isteine kar koymak.
* Empoze etmek.
dayatt rma
* Dayatt rmak ii.
dayatt rmak
* Dayatmak iini yaptrmak.
dayayp demek
* (evi, oday) mobilya ve benzeri eya ile demek.
dayay
* Dayamak ii veya biimi.
daye
* ocuk bakc s , st nine, dad.
day
* Annenin erkek kardei.
* Bir kimsenin kayrc s olan, sz geer kimse.
* Yal erkeklere seslenme sz olarak kullanlr.
* Osmanl mparatorluu dneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seimle baa getirilen ynetici.
* Cesur, yiit.
daylanma
* Day lanmak ii.
daylanmak
* alm satmak, yksekten atmak.
daylk
* Day olma durumu.
* Kayrcl k.
* Kabaday lk, klhanbeylik.
dayolu
* Day nn olu, day zade.
dayzade
* Day olu veya daynn kz.
daylak
* Dii deve.
* Deve yavrusu.
daz
* Sa dklm (ba), dazlak.
* plak (toprak).
dazara dazar
* ok ivedi ve tell .
dazara dazr
* Dazara dazar.
dazlak
* Tepesindeki sa dklm olan (kimse, ba).
dazlaklama
* Dazlak duruma gelmek.
dazlaklamak
* (insan) Tepesindeki sa dklm olmak, dazlak duruma gelmek.
* Salar n ustura ile kaztmak.
dazlaklk
* Dazlak olma durumu.
dazlama
* Dazlamak ii.
dazlamak
* G beenmek, g beenir olmak.
de
* Trk alfabesinin beinci harfinin ad .
de
* Bkz. da / de.
-de
* Bkz. -da / -de, -ta / -te.
debagat
* Tabaklk, sepicilik.
debba
* Sepici, tabak (II).
debbe
* Kulplu ve az kapakl bakrdan su kab , gm.
debboy
* Silh, giysi gibi asker eyas ambar.
debdebe
* Grkem, gsteri, atafat, ihtiam.
debdebeli
* Grkemli, gsterili.
debeleni
* Debelenmek ii veya biimi.
debelenme
* Debelenmek ii.
debelenmek
* Bir acn n etkisiyle veya bir baskdan kurtulmak iin rpnmak.
* rp nmak, tepinmek, km ldamak.
* Bouna ura p durmak.
debi
* Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geen suyun hacmi, akm.
debil
* Zayf yapl, gsz.
debillik
* Genellikle yap ile ilgili ar ve srekli gszlk.
debimetre
* Bir borudan akan gaz veya svnn hacim ve ktle cinsinden debisini kontrol eden, dzenleyen ve len
ara.
debriyaj
* Otomobillerde kavrama yntemi ile kenetlenmi iki mili birbirinden ayran ve ekici mili hareket
dzeninde tutarak ekilen milin durmas n ve bu ilem sonunda arac n hareketini salayan sistem.
debriyaj pedal
* Kavrama pedal.
Deccal
* Din inanlara gre k yamete yak n bir zamanda kacana inanlan yalanc ve kt yaradll kimse.
deccal
* Yalanc, fesat, dedikoducu.
decrescendo
* Bir parann, sesi gittike ksarak al naca n anlatr.
dede
* (evlt iin) Babann veya anann babas , byk baba.
* Byk babadan balayarak geriye doru atalardan her biri.
* Mevlev tarikatnda ile doldurmu olan dervilere verilen unvan.
* ok yal kimselere seslenme sz olarak kullanl r.
dede (dedesi) koruk yer, torununun dii kamar
* eskilerin yapt yanl ilerden daha sonrakiler de zarar grr.
dededen kalma
* ok eski dnemlerden beri kullanlan nesne.
dedektif
* Bkz. detektif.
dedektr
* Bkz. detektr.
dedelik
* Dede olma durumu veya dedeye yakan davran.
dedi mi
* (dedi'mi) tam vaktinde.
dedii kmak
* dedii ey gereklemek.
dedii dedik
* her istediini yaptr r, syledii szden dnmez.
dediim dedik, ttrdm (veya ald m) ddk
* bir insann sznde direndiini anlatmak iin sylenen bir tekerleme.
dediim dediki
* Her isteini yaptran, inat, iddiac (kimse).
dediin
* ad verilen, saylan, kabul edilen.
dediinden (d ar) kmak
* szn dinlememek.
dediine gelmek
* birinin dncesini nce kabul etmezken sonradan doru bulup kabul etmek.
dediine kara demek
* inatl k ederek karsndaki ile anlamaya yanamamak.
dedikodu
* Konusu ekitirme veya knama olan konuma, k lkal.
dedikodu etmek (veya yapmak)
* birini ekitirmek.
dedikodu kumkumas
* i gc dedikodu olan kimse.
dedikoducu
* ok dedikodu yapan.
dedikoduculuk
* Dedikodu yapma ii.
dedirme
* Dedirmek ii.
dedirmek
* Demek zorunda brakmak.
* Denilmesini salamak.
dedirtme
* Dedirtmek ii.
dedirtmek
* Demek zorunda braktrmak.
dedksiyon
* Tmden gelim.
def
* Bkz. tef.
def
* Savma.
defa
* Kez, kere.
defalarca
* S k s k, srekli olarak.
defans
* Savunma.
def'aten
* Birden, bir defada.
defetme
* Defetmek ii.
defetmek
* Kovmak.
* Savmak, savuturmak.
defibel kabilinden
* bir bely savarcasna.
defibratr
* Yongalar liflerine ayr t ran zel alet.
defigam etmek
* znty, sknty atmak.
defihacet etmek
* byk abdest bozmak.
defile
* Giyecekleri tantmak amacyla mankenlerin yaptklar gsteri, moda gsteri geidi, giyim gsterisi.
defin
* (ly) Gmme.
define
* Toprak altna gmlerek saklanm , para veya deerli eyler, gm.
defineci
* Gm bulmak umuduyla kaz yapan veya yaptran kimse.
definecilik
* Defineci olma durumu.
deflsyon
* Para darl, durgunluk.
defleme
* Deflemek ii.
deflemek
* Defetmek.
defne
* Defnegillerden, yapraklar gzel kokulu ve yaz k yeil olan bir aa (Laurus nobilis).
defne yapra
* eitli yiyeceklere gzel koku versin diye katlan yaprak.
defnedilme
* Defnedilmek ii, gmlme.
defnedilmek
* (l) Gmlmek.
defnegiller
* rnek bitkisi defne olan, iki eneklilerin ayr ta yaprakl lar ndan, yapraklar kokulu birok tr iine alan
bir bitki familyas.
defnetme
* Defnetmek ii, gmme.
defnetmek
* (ly) Gmmek, topraa vermek.
defneyapra
* Bir lfer eidi.
defnolunma
* Defnolunmak ii.
defnolunmak
* (l) Gmlmek.
defo
* Kusur, zr, bozukluk.
defol!
* savu git, uzakla.
defolma
* Defolmak ii.
defolmak
* (hakaret sz olarak) Savumak, ekilip gitmek.
defolu
* Defosu olan, bozuk, zrl, kusurlu (kuma, giysi vb.).
deformasyon
* Biimi bozulma, biimsizleme.
deforme
* Biimi, kalb bozulmu.
deforme olmak
* biimi, kalb bozulmak.
defosuz
* Defosu olmayan, salam.
defroster
* Buzzer.
defter
* Genellikle hafif bir kapak ierisinde, bir araya tutturulmu k t yapraklar .
defter amak
* para yardm veya gnll toplamaya girimek.
defter emini
* Tapu ilerine bakan yksek grevli.
defter tutmak
* ilem veya hesaplar dzenli olarak bir deftere geirmek.
defterci
* Defter yapan veya satan kimse.
deftercilik
* Defter yapmak veya satmak ii.
defterdar
* Bir ilin maliye ilerini yneten yksek grevli.
* Osmanllarda maliye ilerinin en yksek yetkilisi veya illerde maliye ileriyle uraan grevli.
defterdarlk
* Defterdar n makam, grevi veya grevin yrtld yap.
defterden silmek
* adn anmaz olmak, dost saymaz olmak.
defterhane
* Osmanl lkelerindeki btn toprak kaytlarn iine alan ana defterlerin bulunduu ve bunlara zg ilerin
grld daire.
defteri drlmek
* lmek, ldrlmek.
* grevine son verilerek bir yerden uzaklatr lmak.
defteri kapamak
* sz konusu ii artk yapmaz olmak; bir eyle ilgiyi kesmek.
defterihakan
* Osmanl mparatorluunda Tapu ve Kadastro Genel Mdrl.
defterikebir
* Ana defter.
defterinde olmamak
* sahip bulunmamak, tabiatnda bulunmak.
defterini drmek
* ldrmek.
degajman
* Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuruuyla uzaa atmas .
dediri
* Dedirmek ii veya biimi.
dedirme
* Dedirmek ii.
dedirmek
* Demesini salamak, demesine yol amak.
deer
* Bir eyin nemini belirlemeye yarayan soyut l, bir eyin dedii karl k, kymet.
* Bir eyin para ile llebilen karl , paha.
* Yksek ve yararl nitelik.
* stn, yararl nitelikleri olan kimse.
* Kiinin isteyen, ihtiya duyan bir varlk olarak nesne ile balant s nda beliren ey.
* Bir dei kenin veya bilinmeyenin say ile anlat m .
deer analizi
* Bir rnn her parasn n veya ekonomik ilemin her basama nn sistemli bir biimde analiz edilip, katma
deerinin hesaplanmas ve maliyetle ilikisinin meydana karlmas ii.
deer art rma
* Fiyatn ykseltme.
deer bimek
* bir eyin deerini belirtmek, bir eye deer koymak.
deer drme
* Fiyatn indirme, deerini aaya ekme.
deer drm
* Parann altn veya yabanc bir paraya gre deerinin drlmesi, sat n alma gcnn azalmas,
devalasyon.
deer kuram
* Deerlerin nem sralarn ve bu arada en yksek deeri aratrarak bir deer ls bildiren felsefe
kuram.
deer vermek
* deerli saymak, nem vermek.
deer yargs
* Bir deerlendirme getiren yarg .
deerbilir
* Deeri olan eyleri, kimseleri sayan veya koruyan, iyilikbilir, kadirbilir, kadirinas.
deerbilirlik
* Deerbilir olma durumu, iyilikbilirlik, kadirbilirlik, kadirinaslk.
deerbilmez
* Deeri olan eyleri, kimseleri saymayan veya korumayan, hatrs z.
deerbilmezlik
* Deerbilmez olma durumu.
deerleme
* Deerlemek ii.
deerlemek
* Deer belirtmek.
deerlendirilme
* Deerlendirilmek ii, kymetlendirilme.
deerlendirilmek
* Deerlendirmek ii yaplmak, kymetlendirilmek.
deerlendirme
* Deerlendirmek ii, kymetlendirme.
deerlendirmek
* Bir eyi yerinde ve yararl bir yolda kullanmak, kymetlendirmek.
* Bir eyin zn, nemini, nitelik ve niceliini belirlemek.
deerlenme
* Deerlenmek ii, k ymetlenme.
deerlenmek
* Deer kazanmak, deeri artmak, deer salamak, kymetlenmek.
deerli
* Deeri olan veya deeri yksek olan, k ymetli.
deerli kt
* Kapsad hak, senede bal olan, senetsiz ileri srlebilmesine imkn olmayan kt.
deerlilik
* Deeri olma durumu, kymetlilik.
deersiz
* Deeri olmayan veya deeri ok az olan, nemsiz, kymetsiz, naiz.
deersizlik
* Deersiz olma durumu.
degin
* likin, stne ait, dair, mteallik.
deil
* sim cmlesinde ykleme veya baka elere olumsuzluk anlam veren kelime.
deil a
* "yle dursun" anlamna.
deil mi ki
* madem, mademki.
deim
* Bir kimsenin, kendisine i verilmeye hak kazandran durumu, liyakat.
deimli
* Liyakatli.
deimsiz
* Liyakati olmayan, liyakatsiz.
dein
* Kadar, dek gibi bir iin bir durumun sona erdii zaman veya yeri gsterir.
dein
* Sincap.
deini
* Deinme.
deini
* Deinmek ii veya biimi.
deinme
* Deinmek ii, temas.
deinmek
* Bir konuyu ele alarak ondan ksaca sz etmek, dokunmak, temas etmek.
deinti
* Temas.
deirme
* Deirmek ii.
deirmek
* Duyurmak, bildirmek, ulatrmak.
* Dedirmek, dokundurmak.
deirmen
* ten ara veya alet.
* inde tme ii yaplan yer.
deirmen ta
* Deirmende, dnerek taneleri ezen yuvarlak ta.
* Deirmen ta yapmakta ve bazen de yap larda kullanlan akmak ta trnden sert bir ta.
deirmen tann altndan diri kar
* en ar artlarda btn glkleri yener.
deirmenci
* Deirmen yapan veya ileten kimse.
deirmencilik
* Deirmen yapma ii.
* Deirmen iletme ii.
deirmenin suyu nereden geliyor?
* bu iin masrafn karlayacak para nasl kazn lyor?.
deirmenlik
* Deirmende tlmek iin ayrlm (tah l).
* Bir deirmen tan i letecek gte (akarsu).
deirmi
* Yuvarlak.
* (kuma iin) Eni boyuna eit olan.
* Yemeni, yazma, ba rts, mendil.
deirmi sakal
* Deirmi bir biimde kesilmi sakal.
deirmileme
* Deirmileme ii.
deirmilemek
* Yuvarlak biime koymak.
deirmileme
* Deirmilemek ii.
deirmilemek
* Deirmi hle gelmek.
deirmilik
* Deirmi olma durumu, yuvarlaklk.
dei
* Demek ii veya biimi.
* Bir ey verip yerine baka bir ey alma, mbadele, trampa.
dei etmek
* bir ey verip yerine baka bir ey almak.
dei toku
* Dei, al veri, mbadele, trampa.
deiebilir
* Deime zellii ta yan, dei tirilebilen.
deiebilirlik
* Deiebilir olma durumu.
deien yld z
* Parlakl zamana bal olarak deime gsteren y ldz.
deiici
* Biimden biime giren, deiken.
deiik
* Deitirilmi.
* Al lmn d nda bir zellii bulunan.
* eitli, farkl.
* Yedek (i amar, giyecek).
deiiklik
* Deiik olma durumu.
* Bir btnden bir blmnn deimesiyle ortaya kan yeni durum.
* Amaca uygun biime getirmek iin yaplan deitirme, tadil.
deiiklik nergesi
* Baz kanun maddelerinin amaca daha uygun olmas iin Byk Millet Meclisine yaplan neri.
deiiklik teklifi
* Deiiklik nergesi.
deiiklik yapmak
* deitirmek.
deiim
* Bir zaman dilimi iindeki deiikliklerin btn.
* Yeni dllerin atalarna tpatp benzememesini salayan zelliklerin tm, varyasyon.
* retilen mallarn baka mallar veya para karl deitirilmesi.
* Bir niceliin birbirinden ayr deerler almas veya byle iki deer arasndaki ayr m.
* Rzgrn yn deitirmesi.
deiim ynetimi
* Hzla deien bir ortamda ayakta kalabilmek ve rakiplerin nne geebilmek iin, irketin kendini
yenilemesi, deiim f rsatlarn analiz edip ortaya kan potansiyeli deerlendirmesi ve en uygun stratejinin belirlenip
bunun uygulanmas iin yeniden rgtlenme ve yaplanma ii.
deiimli
* Deime zellii gsteren.
deiimli nszler
* nsz uyumuna bal olarak tmllk ve tmszlk bakmndan birbirinin yerine geen nszler: p / b,
/ c, t / d, k / g, k / .
deiinim
* Doada ve toplumda nitelikle ilgili deimelerin yava yava deil, birdenbire olmas, bir eyin ortam ve
artlarn bulduunda birdenbire nitelik deitirmesi, mutasyon.
deiinimci
* Deiinimcilik yanls, mutasyonist.
deiinimcilik
* Bir canl varlktaki soya ekimin (genlerin baz zel durumlarnn yitirilmesi, yeniden olumas veya
deimesi yznden) anden deiebileceini ve bu deimen, trlerin olumas nda ana yol olduunu ileri sren
kuram, mutasyonizm.
* Doa ve toplumdaki deimelerin deiinim biiminde olduunu savunan dnce akm, mutasyonizm.
deii
* Deimek ii veya biimi.
deike
* Her canlda d etkilerle ortaya kabilen, kal tmla ilgili olmayan deiiklik, modifikasyon.
deiken
* Deime zellii gsteren, ok deien, deiebilir, karars z, deiici, mtehavvil.
* Deiik say deerleri alabilen nicelik.
deikenlik
* Deiken olma durumu.
deikin
* Deiiklie uram, deiik, muaddel.
deikinlik
* Deikin olma durumu.
deime
* Deimek ii.
* Deiim, mbadele.
deimek
* Baka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek.
* Yerine baka ey veya kimse gelmek.
* Karl kl alp vermek, mbadele etmek.
* Deitirmek.
* (olumsuz biimiyle) ok deer vermek.
deimez
* Aynen kalan, deiiklie uramayan.
deitirge
* Bir dei iklik yap lmas iin verilen nerge, tadil teklifi.
deitirge
* Bir cismin veya bir gcn biimini deitirmeye yarayan alet, konvertisr.
deitirici
* Deitirme zellii olan.
* Deitirme iini yapan nesne veya kimse.
deitirili
* Deitirilmek ii veya biimi.
deitirilme
* Deitirilmek ii.
deitirilmek
* Deitirmek ii yap lmak.
deitirim
* Deitirmek ii.
deitirme
* Deitirmek ii, tebdil, tahrif.
deitirmek
* Baka bir biime sokmak, dei iklie uratmak.
* Bir ey veya kimseyi bulunduu yerden baka bir yere almak.
* Bir ey verip yerine baka bir ey almak.
* Birini b rakp bakasn edinmek veya kullanmak.
* Baka bir duruma, baka bir grnme getirmek.
* Anlatma yeni bir ierik vermek.
deitirtme
* Deitirtmek ii.
deitirtmek
* Deitirmek iini yaptrmak.
deme
* Deme ii, temas.
deme
* Her, herhangi bir, geliigzel, rastgele.
* Sekin, seme.
deme gitsin
* deme, kar ma gitsin.
deme keyfine
* konuulan iten ok holanldn anlatmak iin kullanl r.
demek
* Aralk kalmay ncaya kadar birbirine yaklamak, dokunmak, temas etmek.
* Ulamak, erimek.
* stenilen yere dmek, rast gelmek, isabet etmek.
demek
* Deerinde olmak.
* Karl k olmak.
* (zevk veren eyler iin) Hoa gitmek.
* Herhangi bir nitelikte olmak.
* E deerde olmak.
denek
* Elde tanacak incelikte dzgn aa, sopa.
* Denekle atlan dayak.
denek gibi
* ok zay f ve ince.
deneki
* Motorlu ta tlar n alt yerlerde yolcularn bini ve s ra dzenini salayan kimse, khya.
* ehir dzeni ile ilgili grevli.
denekilik
* Denekinin yapt i.
denekleme
* Deneklemek ii.
deneklemek
* Denekle vurmak.
deh
* Binek veya koum hayvanlar n yrtmek iin sylenen bir sz.
deha
* nsan zeksnn, insan kiiliinin eriebilecei en yksek kerte, dhilik.
* Dhi.
dehalet
* S nma, korunma.
dehdeh
* Bkz. dahdah.
dehha
* Ar korku verici, dehet sac.
dehleme
* Dehlemek ii.
dehlemek
* Hayvan deh diyerek yrtmek.
* Kovmak.
dehlenme
* Dehlenmek ii.
dehlenmek
* Dehlemek ii yaplmak.
dehletmek
* Aa lamak, hor grmek.
dehliz
* st kapal, dar ve uzun geit, koridor.
dehet
* Bir tehlike veya korkun bir ey kar s nda duyulan rknt, ylg.
* Olaanst.
* Olaanst eyler karsnda ama anlatr.
dehet samak
* ortala korku vermek.
dehete drmek
* dehet iine sokmak.
dehete kaplmak (veya dmek)
* ok korkmak.
dehetlenme
* Dehetlenmek ii.
dehetlenmek
* Dehete kaplmak.
dehetli
* Korku veya rknt veren.
* art c.
* ok fazla, son derece.
deist
* Deizm yanls.
deizm
* Tanr'y yalnzca ilk sebep olarak kabul eden, Tanr iin baka herhangi bir g ve nitelik tan mayan, vahyi
reddeden gr.
dejenere
* Soysuz.
* Yoz.
dejenere etmek
* soysuzlatrmak, yozlat rmak.
dejenere olmak
* soysuzlamak, yozlamak.
dejenereleme
* Dejenerelemek ii.
dejenerelemek
* Soysuzlamak.
* Yozlamak.
dejenerelik
* Soysuz, yoz; soysuzluk, yozluk.
dek
* Kadar, gibi bir iin sona erdii noktay veya zaman anlatr.
dek
* Dzen, hile.
* Tokuma, atma.
* Salam.
dek
* Bkz. tek.
dekadan
* XIX. yzyl sonlarnda Fransa'da natralistlere kar kan sembolizm akmna nclk etmi olan
sanatlara verilen ad.
dekadanlk
* Dekadan olma durumu.
dekagram
* Bir kilonun yzde biri, dag.
dekalitre
* On litrelik hacim l birimi, dal.
dekametre
* On metre uzunluunda bir l birimi, dam.
dekan
* Fakltenin ynetiminden sorumlu profesr.
dekanlk
* Dekann grevi.
* Dekann makam .
dekar
* On ar (1000 m) deerinde yzey l birimi.
Dekart
* Descartes'in retisi ile ilgili, kartezyen.
* Descartes felsefesini benimseyen kimse.
Dekart lk
* Descartes'in felsefesi.
* Descartes'in retisi, kartezyenizm.
dekaster
* On metrekplk hacim ls birimi.
dekatlon
* 100 m kousu, uzun atlama, glle atma, yksek atlama, 400 m kousu, 110 m engelli kou, disk atma,
srkla yksek atlama, cirit atma, 1500 m koular n ieren atletizm yarmas.
dekatloncu
* Dekatlon yarmalarna katlan atlet.
deke dmek
* hileye, oyuna gelmek.
deklnr
* Bir devre kesicinin ileyiini etkileyerek a lmas n nleyen dzen.
* Fotoraf makinesinin resim ekilirken baslan dmesi.
deklrasyon
* Bildirme, duyurma, iln etme.
* Bir konunun kamuoyuna duyurulmas iin yaplan aklama, bildiri.
* Mal bildirimi.
deklre
* Bildirilmi, iln edilmi.
deklre etmek
* bildirmek.
* gmrklerde vergi konusu olacak eya vb.yi resm makama bildirmek.
dekolte
* Kollarn n, gs ve s rtn n bir blm a k kadn giysisi.
* A k.
dekolte konumak
* ak sak konumak.
dekont
* denmi veya denecek olan hesaplarn dkm.
* Kapatlan bir hesaptan yap lacak indirme.
* Btn indirmeler yapldktan sonra borlu taraf ndan denecek, alacakl tarafndan alnacak olan miktar.
dekor
* Tiyatro, sinema ve televizyonda sahneye konulan eserin yazld yerin, ann zelliklerini belirleyen
eitli gelerin (perde, aksesuar vb.nin) btn.
* Bir yere ssleme amac yla verilen dzen.
* Grn, manzara.
dekorasyon
* Dekor yapma ii.
* Bir yeri ssleme.
dekoratif
* Dekor olarak kullan lan, sslemeye yarayan, ssleyici, tezyin.
* Gstermelik.
dekoratr
* Tiyatro, opera vb. dekorlarn tasarlayan sanat.
* mimar.
dekoratrlk
* Dekoratr olma durumu.
* Dekoratrn ii ve meslei.
dekorcu
* Meslei dekor yapmak olan sanat .
dekorculuk
* Dekorcu olma durumu.
* Dekorcunun ii ve meslei.
dekore
* Ssleme amacyla dzenlenmi.
dekore etmek
* (bir yere) ssleme amacyla dzen vermek.
dekovil
* Ray aral 60 cm eninde veya daha az olan, arabalar buhar, hayvan veya insan gcyle yrtlen, kk
demiryolu.
dekstrin
* Niastann blnmesinden elde edilen zamkl bir madde (C6 H10 O5).
dekstroz
* Niasta ekeri.
dellet
* Klavuzluk, araclk.
* z, iaret.
dellet etmek
* yol gstermek.
* gstermek, anlatmak, demeye gelmek.
* belirtmek.
deldirme
* Deldirmek ii.
deldirmek
* Delmek iini yaptrmak.
* Geersiz hle getirmek.
delecek
* Zmba.
delegasyon
* Herhangi bir topluluu temsil etmekle grevli yetkili kurul.
delege
* Kendisine yetki verilerek bir yere veya birinin kat na gnderilen kimse, eli, murahhas.
delegelik
* Delegenin grevi, murahhasl k.
delep delep
* Parlayarak, par l parl.
delepmek
* Parlamak.
delge
* Mukavva, kt, kay, maden gibi eylerde delik amaya yarayan ara, delecek, zmba.
delgi
* Maden, tahta, ta vb. zerinde delik amaya yarayan aygt, matkap.
delgi
* Ucu sivri demirli, aatan tutacak yeri olan ve ttn dikmeye yarayan ara.
deli
* Akl n yitirmi olan, akl dengesi bozulmu olan, mecnun.
* Davran lar a r ve takn olan (kimse), lgn.
* Ar derecede dkn.
* Cokun, azgn.
deli alacas
* Birbirini tutmayan parlak renklerden oluan.
deli bal
* Arlarn zehirli ieklerden topladklar bal.
deli balta
* Ac masz, gaddar, zalim kimse.
deli bayra amak
* k olmak.
deli bozuk
* Gn gnne, sz szne uymayan.
deli bozukluk
* Deli bozuk olma durumu.
deli kmak
* ld rmak.
* ok sinirlenmek.
deli dana hastal
* ngiltere'de byk ba hayvanlarda grlen eden bulac ve ldrc bir hastalk.
deli dana(lar) gibi dnmek
* ne yapaca n bilemeyerek, aknca davranmak.
deli deli
* Delice.
deli divane
* lgn, ar deli.
deli divane (k) olmak
* ar derecede sevmek.
deli divane olmak
* mutlu olmak, bir kimseyi, bir eyi ar derecede sevmek.
deli dolu
* lerisini gerisini dnmeden davranan, rastgele konuan, patavatsz.
deli etmek
* lgna evirmek.
deli fiek
* Delimen ve atak.
deli fieklik
* Deli fiek olma durumu.
deli gibi
* deliye yara r davranta, delicesine.
deli gmlei
* Tehlikeli ve saldrgan delilere giydirilen kolsuz gmlek.
deli gllbicisi
* Bkz. gllbici.
deli rmak
* Aknts ok h zl olan rmak.
deli k zn eyizi gibi
* bir arada sergilenen ve birbirine yakmayan eya iin sylenir.
deli olmak
* ok sevmek.
* ok sinirlenmek.
deli olmak iten deil
* g durumlarda aresizlii anlatr.
deli orman
* ok sk ve gr orman.
deli otu
* Turpgillerden, bahelere ss olarak dikilen bir bitki, kuduz otu (Alyssum).
deli psteki sayar gibi
* ok kark, ok ayrntl , skc bir ile urama.
deli Raziye gibi
* delice davran larda bulunan kz veya kadn.
deli samas
* Anlamsz, tutarsz, delice sz.
deli sarayl (gibi)
* acayip biimde giyinenler, takp tak tranlar iin sylenir.
deliba
* Koyunlarda ve danalarda grlen tehlikeli bir hastalk.
* Huysuzluk yapan hayvan.
delice
* Davran lar a r, deli gibi olan.
* Delicesine.
* Budaygillerden, genellikle buday tarlalarnda yeti en, tohumu zehirli, yaban bir bitki (Lolium
temulentum).
* Alanmam zeytin aac, yaban aa.
* Atmaca, ahin.
delice doan
* Kartallar tak m nn kartalgiller familyasndan bir ku tr (Falco subbuteo).
delicesine
* Ar bir biimde.
delicesine tutulmak
* ar bir biimde balanmak, ok sevmek.
delici
* Delen, delmek iini yapan.
* ok etkili, etkileyici.
delie tkmak
* tutuklamak, hapsetmek.
delik
* Dar, kk a klk; dar, kk ukur.
* Delinmi.
* Ceza evi.
* Kk hayvan yuvas.
delik byk, yama kk
* eldeki imknlar gerekenden ok az.
delik deik
* Her yan deliklerle dolu.
delik deik aramak
* her yerde aramak.
delik deik etmek
* (bir canl nn vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler amak.
* bir eyin her yannda delikler amak.
delik deik olmak
* (bir canl nn vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler olumak.
* bir eyin her yan delinmek.
delik eirmek
* hapse girmek, tutuklanmak.
delikanl
* ocukluk andan km gen erkek.
* Genlere seslenme sz olarak kullan lr.
* Sznn eri, drst, namuslu kimse.
delikanll k
* Delikanl olma durumu.
* nsann delikanl olduu a.
delikli
* Delii veya delikleri olan.
* Kevgir.
* Deliklerle kapl esnek doku eritlerine verilen ad.
* Bir tr olta inesi.
delikli boncuk (veya ta) yerde kalmaz
* az ok ie yarayan her eyin isteklisi bulunur.
delikliler
* Delikli ve sert bir kabukla kapl bir hcreli hayvanlar takm.
deliksiz
* Delii olmayan.
deliksiz uyku
* Arada hi uyanmadan uyunulan uzun uyku.
delil
* nsan arad geree ulatrabilecek iz, kant, emare.
* Kant.
* Klavuz, rehber.
delilenme
* Delilenmek ii veya durumu.
delilenmek
* Deli gibi davranmak.
delilie vurmak
* kendini deli gibi gstermek.
delilii tutmak
* delice davranmak.
delilik
* Deli olma durumu veya delice davran.
delimsirek
* lgnca, delicesine.
delinin eline denek vermek
* ktlk yapabilecek bir kimsenin davranlarn kolaylatrmak.
delinme
* Delinmek ii.
delinmek
* Delmek iine konu olmak.
* Bir eyde delik olumak.
* inemek, uymamak, aykr davranmak.
deliri
* Delirmek ii veya biimi.
delirme
* Delirmek ii.
delirmek
* Deli olmak, akln yitirmek, ld rmak.
delirtme
* Delirtmek ii.
delirtmek
* Deli etmek, ldrtmak.
delimen
* mark ve delice tavrl, zp r.
* Gl, hareketli, salam yapl .
delimence
* Delimene yakr (biimde) delimen gibi.
delimenlik
* Delimen olma durumu, delimence davran, z prlk.
delimenlik etmek
* delimence davranmak.
deliye dnmek
* ok sevinmek.
* ok zlmek.
deliye her gn bayram
* her frsattan yararlanarak bayramm gibi davrananlara ve her eyi elenceli ynden alanlara alay yollu
sylenir.
delk
* Ovma, ovuturma.
* Srtnme.
delme
* Delmek ii.
* Yelek.
* Delinerek yaplm .
delmek
* Delik amak, delik duruma getirmek.
* ncitmek, k rmak.
delta
* Yunan alfabesinin drdc harfi (D).
* Bir rman atallanarak dkldu yer, atal az.
delta kas
* Omuz ba nda bulunan gen biimindeki kas.
dem
* Soluk, nefes.
* Zaman, a.
* ki.
* Haz rlanan ayn renk ve koku bak m ndan istenilen durumu.
* Koku.
* Piirilen yemeklerin yenecek k vama gelmesi.
dem
* Kan.
-dem / -tem
* simden isim treten ek.
dem ekmek
* (kular) uzun ve gzel ezgiler karmak.
* iki imek.
dem dkmek
* (kadnlar) ay banda kan yitirmek.
dem tutmak
* bir algya baka bir alg veya sesle elik etmek.
dem vurmak
* bir eyden sz etmek, konu amak.
demagog
* Demagoji yapan kimse, halk avcs , halk dalkavuu.
demagogluk
* Demagog olma durumu.
demagoji
* Bir kimsenin veya grubun duygular n kamlayarak, gerek d szler syleyerek onlar kazanmaya
alma, halk avcl .
demagoji yapmak
* bir kimsenin veya grubun duygular n kamlayarak, gerek d szler syleyerek onlar kazanmaya
almak.
demagojik
* Demagojiye dayanan, demagoji ile ilgili.
deme
* Demek ii.
* Anlam.
* (halk edebiyatnda) iir.
* Daha ok Alev airlerin tarikatlaryla ilgili konular ileyen iirlerine, kendilerince verilen ad.
* Atasz; a t.
deme (veya deme) gitsin
* anlatlmas g, anlat lamaz.
deme!
* (de'me) "gerek mi", "yok canm" gibi ama anlatr.
deme
* Yetkili bir kimsenin bir konuda yayn organlarna yapt a klama, beyanat.
deme vermek
* (yetkili bir kimse) bir konuda yayn organlar na aklama yapmak, beyanat vermek.
demediini b rakmamak (veya komamak)
* birisi iin krc, ar, ileri geri konumak.
demek
* Sylemek, sz sylemek.
* Ad vermek.
* (bir dilde) Karl olmak.
* Anlam na gelmek.
* (herhangi bir) Ses karmak.
* Herhangi bir yarg ya varmak.
* Demek kelimesi dnmek, oranlamak, ummak, istemek veya erimek gibi anlamlara da gelebilir.
* (hareketin olumsuz biimi, zt anlam kelimelerle kullanld nda) artlar ne olursa olsun bir ii yapmak.
* O hlde, u hlde.
* Bir ie kalkmak, yeltenmek.
demek istemek
* bir dnceyi sylemek istemek; bir eyi anlatmak istemek.
demek ki (demek oluyor ki)
* u hlde, yle ise.
demek olmak
* anlamna gelmek.
demem o deme deil
* benim sylemek istediim o deil.
demem o deme deil
* Bkz. deme.
demet
* Balanarak oluturulmu deste, balam.
* Bitki veya iek balam.
* stn yapl bitkilerde z sular n akmas na yarayan, bitkiye desteklik eden damarl veya lifli kordon.
* Uzunlamasna birbirine bitiik olarak bir arada bulunan sinir ve kas telleri topluluu.
* Bir atomun paralanmasndan doan elektriklenmi taneciklerin yrngelerinden oluan k topluluu.
demet demet
* Birok demetler durumunda balanm olarak, deste deste, demetleme.
demeti
* Demet yapan kimse.
* Harman makinesini ekin demetleriyle dolduran kimse.
demetik
* Demet paras, kk demet.
demetleme
* Demetlemek ii.
demetlemek
* Demet yapmak, demet durumunda ay rp balamak.
demetlenme
* Demetlenmek ii.
demetlenmek
* Demet yaplmak.
demetleti
* Demet yaptrmak ii veya biimi.
demetletme
* Demet yaptrmak ii.
demetletmek
* Demet yaptrmak.
demetleyi
* Demet yapmak ii veya biimi.
demetli
* Demet biiminde olan.
demev
* Kanl , kan ok (insan).
* Kanla ilgili.
* fkeli, sinirli.
demeye getirmek
* dorudan doruya sylemeyip dolays yla anlatmak.
demeye kalmamak
* birden, hemen.
demin
* Az nce.
demincek
* ok az nce.
deminden
* Demin, az nce.
deminki
* Biraz nceki.
demir
* Atom say s 26 atom arl 55.847 olan, mavimtrak esmer renkte 7,8 younluunda, 1510 C de eriyen,
zellikle elik, dkm ve alamlar durumunda sanayide kullanlmaya en elverili element. Ksaltmas Fe.
* Baz nesnelerin demirden yaplm paras.
* Ayakkab topuuna veya ayakkab burnuna anmay nlemek iin aklan, zel olarak yaplm madenden
para.
* Gemilerin dalgalara, aknt lara kaplarak yer deitirmemesi iin suya atlan, zincirle gemiye bal bulunan,
ucu engelli ar demir ara, apa.
* Demirden yaplm.
* Gl, kuvvetli, sert.
demir aac
* ki eneklilerden, ana yurdu Avustralya olan bir evcikli veya iki evcikli bir aa (Casuarina).
demir almak
* gemi yola kmak iin apas n denizden ekmek, gitmeye hazrlanmak.
* lmek, ekip gitmek.
demir atmak
* (gemi) apas n denize salmak.
* bir kimse bir yerde uzun sre kalmak.
demir bilek
* Gl kuvvetli kimse.
demir boku
* Demir d, maden crufu.
demir dikeni
* Toprak zerinde yat k olarak bulunan, iekleri kk ve ak sar renkli, meyvesi 10 mm kadar apnda,
boynuz eklinde sivri ulara sahip bir bitki (Tribulus terrestris).
demir gibi
* ok salam.
* ok gl, ok kuvvetli.
demir hat
* Demir yolu.
demir kap
* Irmaklarda gemilerin gemesine engel olan kayalk yer.
demir kr
* Siyah, beyaz kark griye yakn renkte at donu.
demir ku
* Uak.
demir oksit
* Demirin hem tabiatta hem de sentetik yaplm olarak grlen ve dei ik kimyasal deer ve renkte
bulunabilen oksit biimi.
demir pas
* Demirde oluan pas.
* Bu pasn renginde olan.
demir perde
* Sahne ile izleyicilerin bulunduu salonu yang n tehlikesinde birbirinden ayran, demirden yaplm perde.
demir resmi
* Geminin bir limanda demirlemek iin dedii vergi.
demir slfat
* Slfirik asidin kimyasal forml Fe2(SO4)3 olan demir tuzu ve bunun hidrolatrlm biimi.
demir taramak
* (gemi) rzgr veya aknt yznden apasn srmek.
demir tavnda dvlr
* bir iin yaplmas iin uygun olan bir zaman, bir durum vardr.
demir zerinde
* demirini alm ve kalkmaya hazr (gemi).
demir yeri
* Limanlarda gemilerin demir atmas na ayrlm yer.
demir yolcu
* Demir yolu grevlisi.
demir yolculuk
* Demir yolcunun grevi.
* Demir yolu yapma ve iletme ii.
demir yolu
* Lokomotif, vagon gibi demir tekerlekli tatlarn yrd paralel iki ray denerek yaplan bir tr yol, tren
yolu.
* Bu yollar n ynetimi.
demir yumruk
* Gl kuvvetli kimse.
demirba
* Bir yerde kullanlan, bir yere kay tl olan, bir grevliden brne teslim edilen dayankl eya.
* Bu nitelikte olan.
* Bir yerin eskisi, emektar olan (kimse).
demirbatan dmek
* demirba listesinden karmak, kaydn silmek.
demirci
* Demir satan, demir eya yapan veya onaran kimse.
demirci mengenesi
* Kzgn demiri tutmak iin kullan lan k ska.
demircilik
* Demir eya alp satma veya onarma i i.
* Demircinin zanaat .
demire vurmak
* birini demir zincirle balamak.
demirhindi
* Baklagillerden, scak iklimlerde yetien bir aa (Tamarindus indica).
* Bu aacn meyvesi.
* Bu meyveden yaplan erbet.
* Pinti, hasis.
demir
* Demir mavisi, gri.
demirkapan
* Mknats.
Demirkaz k
* Kutup Yld z.
demirleblebi
* Baarlmas ok g i.
* Baa klmas g kimse.
demirleme
* Demirlemek ii.
demirlemek
* Kol demirini takmak, kapatmak.
* (gemi) Demir atmak.
* Demire vurmak.
demirleme
* Demirlemek ii.
demirlemek
* Demir durumuna gelmek.
* Demir gibi salam duruma gelmek.
demirli
* inde metal veya karm durumunda demir bulunan.
* Demir parmakl k veya demir bir para taklm olan.
* Demir atm (gemi).
* Balan p kalm .
demirli beton
* Yapda gc, esnekli i artrmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, betonarme.
Demirperde
* II. Dnya Sava sonras souk sava dneminde, batl lkelerin kendilerini dou bloku lkelerinden
ayran s nra ve bu lkelere taktklar ad.
demirsiz
* Demiri bulunmayan, iinde demir olmayan.
demirsizlik
* Vcutta veya kanda beliren demir yetersizlii.
demiurgos
* Efltun felsefesinde evreni yaratan, yaratc tanr .
demke
* (gvercin iin) Dem eken, gzel ses karan.
demleme
* Demlemek ii.
demlemek
* (ay) Kaynar suyun iine attktan sonra renk ve koku vermesi iin bekletmek.
demlendirme
* Demlendirmek ii.
demlendirme suyu
* Suda veya baka bir s v da slatmak suretiyle yaplan ya ekstraksiyon s rasnda ele geen ve suda
znebilen maddeleri ieren s v .
demlendirmek
* Demlemek.
demlenme
* Demlenmek ii.
demlenmek
* (ayn) Rengi ve kokusu suya gemek.
* (pilv iin) Pitikten sonra bir sre bekletilerek kvama gelmek.
* ki imek.
demli
* Demlenmi, rengini, kokusunu, tadn bulmu (ay).
demlik
* ayn demlendii kap.
demode
* Modas gemi olan.
demode olmak
* modas gemek, gzden dmek, deerini yitirmek.
demograf
* Nfus bilimci.
demografi
* Nfus bilimi.
demografik
* Nfus bilimiyle ilgili.
Demokles'in kl c
* her an gerekleebilecek tehlike.
demokrasi
* Halkn egemenlii temeline dayanan ynetim biimi, el erki, demokratlk.
demokrat
* Demokrasi yanl s.
demokratik
* Demokrasiye uygun.
demokratikleme
* Demokratiklemek ii.
demokratiklemek
* Demokrasiye uygun biime girmek.
demokratikletirme
* Demokratikletirmek ii.
demokratikletirmek
* Demokrasiye uygun biime getirmek.
demokratlama
* Demokratlamak ii.
demokratlamak
* Demokrasi ilkelerini uygulamak, demokrasiye uygun yap y kurmak; demokrat bir biimde davranmak.
demokratl k
* Demokrasi.
demonstrasyon
* Gsteri.
-den bu yana
* -den beri.
-den yana
* iin.
* -e kal rsa.
-den yana (olmak)
* birinin tarafn tutmak.
-den yana kmak
* birinin yanls olmak, birini tutmak.
denaet
* Alaklk.
denden
* Bir izelgede alt alta gelen ayn sz veya sz gruplarnn birka kez yaz lmas n nleyerek kolayl k salamak
iin birinci sat rn altndakiler yerine kullanlan (") iareti.
denden iareti
* Bkz. denden.
denek
* zerinde deney yaplan kimse veya ey.
denek ta
* Alt n, gm gibi madenlerin ayarn anlamak iin, srtldkleri bir tr ta, mihenk.
* Bir kimse veya nesnenin deerini anlamaya yarayan ey.
deneme
* Denemek ii, snama, tecrbe.
* Son biimi bulmam, taslak durumunda olan eser.
* Herhangi bir konuda yeni ve kiisel grlerle bezenmi bir anlat m iinde sunulan dz yaz tr.
deneme hayvan
* Meran n verimi veya mera zerinde uygulanan slah ve amenajman ilemlerinin etkileri hakk nda bilgiler
edinmek amacyla otlatlan ve canl arlk art veya st verimi devaml ekilde llen hayvan.
deneme tahtas
* zerinde bilgisizce, tedavi, onarm gibi iler yaplan kimse veya ey.
deneme yayn
* Radyo, televizyon gibi haberleme aralarnn balangta ie al mak ve daha verimli olmak zere yaptklar
ksa sreli yayn.
denemeci
* Deneme yazar.
denemecilik
* Deneme yazarl, deneme yazma ii.
denemek
* Deerini anlamak, gerekli nitelii tay p tamadn bulmak iin bir insan, bir nesneyi veya bir dnceyi
snamak, tecrbe etmek.
* Bir ie, baarmak amacyla balamak, giriimde bulunmak, teebbs etmek.
denenme
* Denenmek ii.
denenmek
* Denemek iine konu olmak.
denet
* Denetlemek ii, tefti.
* Lboratuvar ilemi tamamlanm bir filmin herhangi bir eksii olup olmad n anlamak iin datmcya
verilmeden nce incelenmesi.
deneti
* Denetlemeyle grevli kimse, murakp, kontrolr.
* Gsterim odasnda filmi izleyerek grntlerin, sesin, rengin kusursuz olup olmad n, izik vb. bulunup
bulunmad n inceleyen kimse.
denetilik
* Denetinin grevi.
* Deneti olma durumu, murak plk, kontrolrlk.
denetici
* Bir ilemin istenilen llerde yrtlmesini denetim alt na alan cihaz.
* S caklk, bas n veya nem deimelerini nleyerek bunlara ilikin hareketin denetimini yapan alet.
* Su altndaki bir aleti uzaktan yneten makine.
denetilme
* Denetmek iine konu olma.
denetilmek
* Denetmek iine konu olmak.
denetim
* Denetlemek ii, murakabe, kontrol.
denetim kurulu
* Bkz. denetleme kurulu.
denetimci
* Denetim iini yapan kimse.
denetimli
* Denetlenmi olan.
denetimsiz
* Denetlenmi olmayan.
denetleme
* Denetlemek ii, murakabe, kontrol.
denetleme kurulu
* Devlet kurulular nda denetim iini yapmakla grevli yelerin oluturduu kurul, tefti kurulu.
* Bir kuruluun yasalara ve kendi amac na uygun olarak alp almadn denetleyen kurul.
denetleme raporu
* Deneti tarafndan hazrlanan ve bir iin doru, usullere ve ynetime uygun olarak yap lp yaplmad n
belirten yaz.
denetleme yapmak
* kontrol etmek.
denetlemek
* Bir iin doru ve ynetime uygun olarak yapl p yap lmadn incelemek, murakabe etmek, tefti etmek,
kontrol etmek.
denetlenme
* Denetlenmek ii.
denetlenmek
* Denetlemek iine konu olmak.
denetleyici
* Denetleyen (kimse).
* Denetleyen alet.
deney
* Bilimsel bir gerei gstermek, bir yasay dorulamak, bir var saym kan tlamak amacyla yap lan ilem,
tecrbe.
* Deneyim, tecrbe.
deney kab
* inde kimya deneyleri yapmaya yarayan zel kap.
deney tp
* ounlukla kimyasal deneylerde kullanlan bir ucu kapal cam boru.
deneyci
* Deneycilik yanls olan (kimse), ampirist.
deneycilik
* Bilginin gzlem, deneme veya duyular ile elde edilebileceini ileri sren geleneksel reti, grgclk,
ampirizm, usuluk kar t.
* Organizma ile durum veya evre aras nda bir etkileim olarak yaantya nem veren, bilgiyi, simgelerle
iletiimi yaplan denetimli ve yeniden dzenlenmi yaant biiminde dnen ada bir felsefe anlay, grgclk,
ampirizm.
deneyim
* Tecrbe.
deneyim kazanmak
* deneyimli duruma gelmek.
deneyimci
* Deneyimi n plna karan kimse.
deneyimcilik
* Deneyimcinin ii.
deneyimli
* Deneyim kazanm olan, tecrbeli.
deneyimsiz
* Deneyimi olmayan, tecrbesiz.
deneyimsizlik
* Deneyimsiz olma durumu, tecrbesizlik.
deneyi
* Denemek ii veya biimi.
deneyleme
* Deneylemek ii.
deneylemek
* Deney yapmak.
deneyli
* Deneye bavurularak yap lan.
deneysel
* Deneye dayanan, deney yoluyla olan, deneyle ilgili, tecrb.
deneyselcilik
* Gerek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceini; bilgilerimizin varsay ma dayanan bir nitelik
tadn , gerein insan yaantsnn bir rn olarak dnlmesi gerektiini; deerler ile ahlkll n mutlak deil,
toplumsal olduunu ileri sren reti, eksperimantalizm.
deneysellik
* Deneyle ilgili olma durumu.
deneysiz
* Deneye bavurulmadan yaplan.
deneyst
* Deneyle kazanlmas imknsz, aklla ilgili olan (bilgi).
deneystclk
* nsan bilgisinin niteliini ve ilkelerini akl yoluyla zmek amac yla deney alann n tesine gitmeye al an
anlay, mtealiye, transandantalizm.
* Ahlkta belli bir gizemcilii savunan, Tanr, doa ve insan kaynatrmaya alan Amerikan felsefe okulu,
mtealiye, transandantalizm.
denge
* Bir nesnenin veya bir insann devrilmeden durma hli, muvazene.
* Birbirini ortadan kald ran glerin sonucu olan durma hli.
* Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.
* Bkz. toplumsal denge.
* Siyas glerin, yetkilerin birbirini snrlayacak biimde datlmas.
* Ekonomik hayatn uyumlu dzeni.
* Vcudun en kk dayanak yzey veya yzeylerinde dmeden durmas.
denge kalas
* Aletli jimnastik dalnda kullanlan ve 1.20 m ykseklikte, piramit biiminde, iki ayak zerinde duran 5 m
uzunluunda, 10 cm yrme yzeyi olan dzgn kalastan yaplm denge arac.
denge ta
* Omurgallarn zellikle de memelilerin i kulak keseciinde bulunan kalsiyum tuzu.
dengeci
* Denge unsurunu n plnda tutan.
dengecilik
* Dengeci olma durumu.
dengeleme
* Dengelemek ii.
dengelemek
* Dengeli duruma getirmek.
* Bir cismi g katarak veya eksilterek denge durumuna getirmek.
dengelenme
* Dengelenmek ii.
dengelenmek
* Dengesi salanmak.
dengeleyici
* Denge salayan, dengeleme zellii olan.
* Otomobillerde eiklii veya yaylanma genliini azaltmak iin asi ve tekerleklere yerletirilen dzen,
stabilizatr.
* Bir evredeki ilemin daha dengeli bir duruma gelmesini salayan alet.
dengeli
* Dengesi olan, muvazeneli.
* Tutum ve davranlarnda uyum olan (kimse), istikrarl.
* Kurallara uygun, sk nt yaratmayan.
dengeli beslenme
* Salk iin gerekli olan besinleri belirli llerde ve dzenli bir biimde alma.
dengeli klmak
* huzura, dzene kavuturmak.
dengelik
* Denge salayan alet.
dengesi bozulmak
* dik durumdan decek duruma gelmek.
* aralarnda iliki bulunan eyler arasndaki uyum bozulmak.
dengesiz
* Dengesi olmayan, muvazenesiz.
* Tutum ve davranlarnda uyum olmayan (kimse), istikrarsz.
dengesizletirme
* Dengesizletirmek ii.
dengesizletirmek
* Dengesiz duruma getirmek.
dengesizlik
* Bir eyde denge bulunmamas durumu.
* Bir kimsenin, tutum ve davranlar nda sk sk, beklenmedik dei meler olmas , istikrars zl k.
dengeik
* Dmen sisteminde yelpazenin itme merkezinin kenarna deil, yaknna konulan ek dmen.
dengi dengine
* uygun olanyla.
dengine dengine
* getirmek punduna getirmek.
dengiyle kar lamak
* kendisine yaplan bir iin karl n ayn deerde i yaparak vermek.
den
* Alak, kt, kiiliksiz (kimse).
denilme
* Denilmek ii.
denilmek
* Ad verilmek.
* Sylenmek, sz edilmek.
deniz
* Yer kabuunun ukur blmlerini kaplayan, birbiriyle balant l, tuzlu su ktlesi.
* Bu su ktlesinin belirli bir paras.
* (denizde) Dalga olma durumu.
* Geni alan.
* S nrsz genilik, okluk, younluk.
* Aydaki dzlkler.
deniz ak nts
* Deniz suyunun baz etkilerle belirli bir ynde yer deitirmesi.
deniz alt
* Deniz altnda bulunan.
* Deniz altnda yaplan.
* Dalgalara kar ak.
deniz ataesi
* Byk eliliklerde grev yapan deniz kuvvetlerine bal asker st dzey grevlisi.
deniz ayg r
* Denizlerde yaayan bir tr vah hayvan.
deniz aynas
* Denizin dibini ak ve seik grebilmek iin zel olarak yaplm cam, alet.
deniz basmas
* ken bir kara parasna deniz sularn n dolmas .
deniz bilimci
* Deniz bilimi ile uraan kimse.
deniz bilimi
* Ana deniz bilimi, oinografi.
deniz bindirmek
* denizde birden frtna kmak.
deniz buzu
* Kutuplara yakn yerlerde souk havann etkisiyle denizlerin stnde oluan buz.
deniz kmak
* denizde frtna olmak.
deniz ulluu
* Ky blgelerinde yaayan bir tr ulluk.
deniz depremi
* Deprem merkezi denizin dibinde odaklaan bir tr yer sarsnts.
deniz durmak (veya dmek)
* denizdeki frtna gemek.
deniz feneri
* Ky lar n tehlikeli yerlerinde, baz kaya ve adacklarn zerinde geceleri deniz tatlar na yol gsteren,
tepesinde gl bir k kayna olan fener.
deniz geii
* Gaz boru hattn n denize girmesi durumunda, ky eridinden belli bir derinlikteki kesi mden teye hattn
deniz altnda kalan ksm.
deniz hamam
* Plj.
deniz haritas
* Denizlerin oluum ve konumlar n deiik renk ve izgilerle gsteren harita.
deniz hukuku
* Devletler hukukunda denizin trl blmlerinin durumunu dzenleyen ve devletlerin bu blmler
zerindeki yetkilerini belirten antlama, gelenek vb. niteliindeki kurallar n btn.
deniz iklimi
* Denizlerde, adalarda, yksek enlemlerde grlen ve scakl k oynamalar az olan iklim.
deniz kaplumbaalar
* Denizde yaayan, ayaklar yzge biimindeki btn kaplumbaalara verilen ad.
deniz kaplumbaas
* Denizlerde yaayan ve ayaklar n yzge gibi kullanan bir deniz hayvan .
deniz kaz
* Akba.
deniz k rlangc
* Balkn.
deniz k z
* Denize yakn kayalklar zerinde ark syleyen, ba ve gs kadn biiminde, belden aas balk
kuyruklu doast yaratk.
deniz kula
* A k denizden bir kum setiyle ayr lm veya k y dilinin gelimesiyle gl biimini alm , s koy veya krfez,
lgn.
deniz kuvvetleri
* Bir lkeyi denizden gelecek saldrlara kar korumak iin kurulan asker kurulular.
deniz marulu
* S sularda bulunan, ince levhaya benzeyen yapraklar olan yeil su yosunu (Ulva lactuca).
deniz mavisi
* Deniz renginde koyuca mavi.
deniz menekesi
* an ieinin bir tr.
deniz mili
* 1852 m olan uzunluk ls birimi.
deniz motoru
* Deniz yollarnda yolcu ta maya yarayan pervaneli ve patenli motorlu gemi.
deniz otobs
* Tepkili motorlar sayesinde, zel hava yastklar zerinde h z kazanan ve suya temas etmeden hzla
seyreden, yolcularn kapal mekn ierisinde tayan bir deniz ta t .
deniz rdei
* Frtna kuu.
deniz rmcei
* En byk yenge tr (Maja squinado).
deniz prasas
* Denizlerde yetien bir tr yosun.
deniz piyadesi
* karma harektnda k yya ulaacak tarzda eitilen deniz kuvvetlerine zg snf.
deniz rezenesi
* Maydanozgillerden, deniz kumsallarnda bol olarak yetien, trl bir bitki (Crithmum maritimum).
deniz sarma
* ok y llk, srnc, beyaz stl ve otsu bir bitki (Convolvulus soldanella).
deniz seviyesi
* Kara ile denizlerin birleti i ve yksekliin 0 olarak kabul edildii nokta.
deniz suyu
* Birleiminde sudan baka dei ik tuzlar ve gazlar bulunan su.
deniz tavancl
* Balk kartal.
deniz tutmak
* deniz ta tlar nda sallantdan etkilenmek.
deniz tutmas
* Gemide dalgalarn etkisiyle sallantlarn yaratt rahatszlk.
deniz ua
* Su zerinden havalanabilecek ve uutan sonra yine su zerine inebilecek ekilde dzenlenmi hava ta t.
deniz ss
* Stratejik blgelerde deniz kuvvetlerinin asker harektlar ynettii ve birimlerini konulandrd asker
merkez.
deniz zm
* 1-2 m ykseklikte, dik dall, dallar yeil renkli, yapraklar pulsu ve kn hlinde dallar sarm, al
grnnde, meyvesi bezelye byklnde, krmz ve nadiren sar renkli, ok y llk bir bitki (Ephedromajor).
deniz yeli
* mbat.
deniz ylan
* Ylanlar takmndan ok zehirli, krek biiminde yass kuyruklu, Hint ve Pasifik okyanuslarnda yaayan bir
hayvan (Hydrophis).
deniz yolu
* Deniz tatlarn n izlemeye zorunlu olduklar yol.
deniz yolu ile
* denizden, deniz tatlar ile.
deniz yolu ula m
* Liman ve iskeleler arasnda deniz tatlaryla yap lan tama ii.
deniz yosunu
* Denizlerde biten ve genellikle ky larda ve kayalklarda youn olarak grlen bitki tr.
denizalas
* Kemikli balklar takmn n alabal kgiller familyasndan denizlerde yaayan bir balk tr (Salmo trutta
marina).
denizalt
* Deniz yzeyinin altnda ve stnde yol alabilen sava gemisi, tahtelbahir.
denizalt c
* Denizaltlarda grevli kimse.
denizalt cl k
* Denizaltc olma durumu.
denizanas
* Selenterelerden, yass bir diske benzeyen, saydam, serbeste yzebilen deniz hayvan, medz.
denizaslan
* Amerika'n n kuzeybat ky lar nda yaayan ve s k renk dei tiren etil bir memeli tr.
denizar
* Denizlerin tesinde bulunan.
denizat
* Ba at ba na benzeyen, suda dik duran, kuyruk yzgeci olmayan, 10-15 cm boyunda bir deniz hayvan
(Hippocampus hippocampus).
denizay s
* 1,5-2 m boyunda, uzun ve yumuak tyl postu beenilen, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi
(Arctocephalus ursinus).
denizci
* Denizle ilgili ilerde al an kimse.
* Deniz askeri.
* Deniz sporlar yla uraan kimse.
denizcilik
* Denizlerde sefer yapma ii.
* Denizle, gemi iletmesiyle ilgili meslek.
* Deniz sporculuu.
denizaks
* Yumuaka.
denizde kum, onda para
* ok paral kimse.
denizdeki baln karada komisyonculuunu yapmak
* gerekte bulunmayan bir konu zerinde varm gibi savunuculuunu yapmak, hayal konularda gereksiz
sz sylemek.
denizden (veya denizi) geip ayda boulmak
* byk glkleri yenmiken nemsiz bir sebeple baars zl a uramak.
denizden km bala dnmek
* Bkz. sudan km bala dnmek.
denize almak
* kydan ok uzaklamak.
denize kmak
* gezi veya av iin kydan ayrlmak.
denize dkmek
* dman denize kadar srp yok etmek.
denize den y lana sarlr
* g bir duruma denlerin bundan kurtulmak iin her trl areye bavurmalar olaand r.
denize indirmek
* denizde kullan lacak, genellikle yeni yaplan bir arac kzaklar yard m yla karadan suya salvermek.
denizgergedan
* Balinagillerden, 8-10 m boyunda, erkeinin st enesinde iki uzun di bulunan bir deniz memelisi
(Monodon monoceros).
denizgl
* Mercanlar s nf ndan dokunalar ksa bir tr hayvan (Actinia).
denizgzeli
* Bkz. sar az.
denizhyar
* Deniz hyarlarndan, boyu 25 cm kadar olabilen, yuvarlak ve yumuak vcutlu derisi dikenli bir hayvan
(Holothurion).
denizhyarlar
* rnek hayvan denizhyar olan derisi dikenliler snf (Holothurion).
denizsrganlar
* Salgladklar svlarla insan derisinde srgan etkisi uyand ran, iri medzleri iine alan selentereler s nf.
denizibii
* Bkz. deniz rezenesi.
denizinesi
* Yuvarlak somakl, vcudu ince ve uzun bir deniz bal (Syngnathus acus).
denizinei
* Amerika ve Afrika'nn tropikal k y sularnda yaayan, 2-3 m boyunda deniz memelisi (Hydrodamalis
gigas).
denizkadayf
* Esmer su yosunlarndan bir deniz bitkisi (Alaria esculenta).
denizkedisi
* Tm bal lar takmndan, vcudu ince uzun, byk bal , derin ve byk denizlerde yaayan bir bal k
(Chimaera monstrosa).
denizkestanesi
* Hareket edebilen dikenlerle rtl, yuvarlak kalker kabuklu, derisi dikenlilerden bir yumuaka (Echinus
esculentus).
denizkz
* Solunumlar hem akcierlerle, hem solungalarla olan, arka yeleri olmayan, otul amfibyumlar snfndan
bir hayvan.
denizkozala
* Konik biimli kabuunda bir yark bulunan kar ndan bacakl yumuaka (Conus).
denizkp
* Lle ta.
denizkula
* Yass kabuklu, ii sedefli, 10 cm uzunluunda bir deniz yumuakas (Haliotis).
denizkurdu
* Deneyimli, eski denizci, usta denizci.
denizlleleri
* Vcutlar bir sapla deniz dibine bal veya serbest olabilen be veya daha fazla kollu, toplu durumda
yaayan derisi dikenlilerden bir snf.
denizlik
* Kayklarda borday aan dalgalarn ieriye girmesine engel olan eik tahta.
* Pencerelerin altnda, ite ve dta yap larak sularn duvar iine s zmas n veya duvar yzeyinde yaylmasn
nleyen eik blm.
* Denize girerken kullanlan kadn mayosu.
denizmaymunu
* Denizkedisi.
denizpalamudu
* Ky kayalarnn zerinde yapk olarak yaayan, beyaz kalkerli plkal arla evrili, koni biiminde, kk,
kabuklu bir bcek (Balanus).
denizpelidi
* Bir tr deniz bcei.
denizakay
* Kayal klara yapk olarak yaayan, dokunalar ok ve uzun, gzel renkli bir polip tr (Anemonia actinia).
denizakayklar
* Deniz akayklarn iine alan selentereler alt s nf.
deniztara
* ki enetli kabuklu bir yumuaka tr (Pecten).
deniztavan
* Az dokunalar geni ve etli, uzun, plak vcutlu deniz yumuakas (Cyclopterus lumpus).
deniztilkisi
* Saban bal .
denizy ldz
* Denizyldzlarndan, y ldz biiminde be kolu olan, kayalklar zerinde yaayan derisi dikenli bir hayvan
(Aster).
denizy ldzlar
* rnek hayvan denizyldz olan derisi dikenliler sn f.
denk
* Yk hayvanlarn n sa ve soluna konulan iki yk parasndan her biri.
* Yatak, yorgan, kuma gibi eyann sarl p balanmasyla oluan yk, balya.
* Arlk bakmndan eit olan.
* Uygun, nitelik ynnden eit.
* Destekleri paralel, ynleri ayn, iddetleri eit bulunan gler.
denk dmek
* uygun olmak, frsat olmak.
denk gelmek
* uygun dmek, uygun gelmek.
* rast gelmek, rastlamak.
denk getirmek
* uygun drmek, rastlatmak.
denk kme
* Bire bir elenebilen, eleman say lar eit kme.
denk yapmak
* denk durumuna getirmek.
denki
* Denk ileri ile uraan veya denk yapan kimse.
denkilik-i
* Denki olma durumu.
denklem
* inde yer alan baz niceliklere ancak uygun bir deer verildii zaman salanabilen eitlik, muadele.
* Bir yannda olaya giren eitli maddelerin formlleri, teki yan nda da tepkime sonucu oluan yeni
maddelerin formlleri bulunan eitlik.
denkleme
* Denklemek ii.
denklemek
* Denk duruma getirmek.
denklemler sistemi
* ki veya daha ok denklemden oluan ve hepsinin birlikte ortak zm istenen takm.
denklenmek
* Denk yaplmak.
denkleme
* Denklemek durumu.
denklemek
* Birbirine denk olmak, denk duruma gelmek.
denkletirici
* Denkletirme ilemini salayan.
denkletirme
* Denkletirmek ii.
denkletirmek
* Denk duruma gelmesini salamak.
* Gereken miktar salamak.
denklik
* Denk olma durumu, eitlik, msavat.
denkta
* Denk, eit, kfv.
denkte
* Bkz. denkta.
denli
* "Kadar" anlamnda stnlk derecesini belirtir.
denli
* Ar bal, szleri ve davran lar ll olan (kimse).
denli densiz sz sylemek
* uygunsuz, yak ksz ve saygsz szler sylemek.
denlilik
* Denli olma durumu.
denme
* Denmek, denilmek ii.
denmek
* Ad verilmek.
* Sylenmek, sz edilmek.
densimetre
* Bitkilerin d k s mlar ile toprak zerinde kapladklar alan eitli byklklerdeki halkalar yardm ile
len bir alet.
densiz
* Yakks z ve saygszca davranan.
densizlenme
* Densizlemek durumu.
densizlenmek
* Densizlik etmek.
densizleme
* Densizlemek ii.
densizlemek
* Yakks z ve saygszca davranr duruma gelmek.
densizlik
* Densiz olma durumu, densizce davran.
densizlik etmek
* densiz bir davranta bulunmak.
denirme
* Denirmek ii.
denirmek
* Bir eyin yapsn veya niteliini bozmak, tayir etmek.
deontoloji
* dev bilgisi.
depar
* k.
depara gemek
* kouya veya yara h zla balamak.
depara kalkmak
* kou veya yar iinde birdenbire hz artrmak.
departman
* Bir i yeri, okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlk dal nda eitim salayan alt birimlerinden
her biri, blm.
depderin
* ok derin.
deplsman
* Spor takmlarnn kendi ehirleri dnda ma yapmaya gitmesi.
deplsmana gitmek (veya kmak)
* (spor takmlar ) kendi ehirleri dnda ma yapmaya gitmek.
depo
* Korunmak, saklanmak veya gerektiinde kullanlmak iin bir eyin konulduu yer.
* Bir maln toptan satld ve oka bulunduu yer.
* Ordu mallarnn sakland, bakmlarnn yapld yer.
depo etmek
* ymak, biriktirrnek.
depocu
* Depoya bakan kimse.
depoculuk
* Depocunun yapt i.
depolama
* Depolamak ii.
* Bellek cihazna verinin yerletirilmesi veya saklanmas.
depolamak
* Depo etmek, biriktirmek.
* Bir bellek cihazna veriyi yerletirmek veya saklamak.
depolanma
* Depolanmak durumu.
depolanmak
* Depolamak ii yaplmak.
depozit
* Bir taahht sras nda yat rlan gvence veya balanma paras.
depozito
* Bkz. depozit.
deppoy
* Bkz. debboy.
deprem
* Yer kabuunun derin katmanlar nn k rl p yer dei tirmesi veya yanardalarn pskrme durumuna
gemesi yznden oluan sarsnt, yer sarsnt s, hareket, zelzele.
deprem bilimci
* Deprem bilimiyle uraan kimse.
deprem bilimi
* Depremleri, yer hareketlerini inceleyen bilim, sismoloji.
deprem blgesi
* Depremlerin sk sk olutuu, gevek ve krk yer alt kua.
deprem kua
* Depremlerin olutuu ayn dzlemde yer alan blgeler.
deprem merkezi
* Depremin olutuu odak nokta ve yayld yer.
depremizer
* Depremleri yazan cihaz, sismograf.
depremyazar
* Depremlerin yerini, sresini, iddetini tespit eden ok duyarl cihaz, sismograf.
depremzede
* Depremde zarar grm insan.
deprenme
* Deprenmek ii.
deprenmek
* Kmldamak, hareket etmek, sarslmak.
depresyon
* Ruh knt.
depreme
* Depremek durumu.
depremek
* Yeniden ortaya kmak, nksetmek.
depretirme
* Depretirmek ii.
depretirmek
* Depremesine sebep olmak.
der demez
* hemen, o srada.
der olu der
* bir eyin srekli sylendiini anlatr.
derakap
* Hemen arkas ndan, hemencecik, derhal.
derbeder
* Yaay ve davran dzensiz (kimse).
derbederlik
* Derbeder olma durumu.
derbent
* ki da arasndaki geit yeri, boaz.
* S nrlarda bulunan kk kale.
der
* Alma, toplama.
* Kaydetmek (almak, toplamak).
derde derman olmak
* soruna zm bulmak, sknty geirmeye are gstermek.
derdest
* Yakalama, tutma, ele geirme.
derdest etmek
* yakalamak, tutmak, ele geirmek.
derdi ba ndan akn olmak
* ar derecede megul olmak birok sorunu bulunmak.
derdi gn
* ok ilgilenilen, ok dnlen, uralan (ey).
derdi veren devas n da verir
* her sknt nn, zntnn bir aresi vard r.
derdine deva bulunmak
* sknt y halletmek, atlatmak, aresizlii yenmek.
derdine dmek
* yaplmas gereken bir eyi gerekletirmenin yollarn aramak.
derdine yanmak
* kendi durumuna zlmek.
derdini ekmek
* zntsne katlanmak.
derdini demek (veya depretirmek)
* derdini hatrlatp yeniden zlmesine yol amak.
derdini dkmek
* derdini, sknt lar n ayrntl olarak anlatmak.
derdini Marko Paaya anlat
* yak nman dinleyecek kimse yok.
derdini sylemeyen derman bulamaz
* insan skntsn bakas na aklayarak giderebilir.
dere
* Genellikle yazn kuruyan kk akarsu ve bunlar n yata.
* ki da arasndaki uzun ukur.
* Damlarda yamur sularn toplayarak olua veren inko veya kiremit yol.
dere gibi akmak
* vcudun bir yerinden ok kan akmak veya bir savata ok kii yaralanarak lmek.
dere tepe
* nili kl (yer).
dere tepe dz gitmek
* "engelleri aarak gitmek" anlamnda bir tekerleme.
derebeyi
* Topraklarn derebeylik dzenine gre yneten kimse.
* Zorba.
derebeylik
* Derebeyi olma durumu.
* zellikle Bat Avrupa'da topra ve zerinde yaayan kylleri tek bir kimsenin mal sayan Orta a siyas
dzeni, feodalite.
* Derebeyi ynetimindeki blge.
derece
* Bir sre iindeki durumlardan her biri, basamak, aama, rtbe, mertebe.
* l aletlerinin leinde belirtilmi bulunan bal ca blmlerden her biri.
* Bir zeltinin younluunu lmede kullan lan birim.
* Bir emberin 360'ta birine eit olan a birimi.
* S caklkler, termometre.
* Denli, kadar.
* Sporda baar gsterme.
derece almak
* baar gstererek dl kazanmak.
derece derece
* Azar azar, yava yava, tedricen.
* Farkl farkl, deiik.
dereceleme
* Derecelemek ii.
derecelemek
* Derecelere ayrmak.
derecelendirilme
* Derecelendirilmek ii.
derecelendirilmek
* Derecelendirmek ii yaplmak.
derecelendirme
* Derecelendirmek ii.
derecelendirmek
* Derecelemek ii yaplmak.
dereceli
* Derecesi olan.
* Derecelere ayr lm, kademeli.
derecesiz
* Derecesi olmayan.
* ok fazla.
derecik
* Kk dere.
dereden tepeden konumak
* geliigzel konumak, rastgele konular zerinde konumak.
dereke
* Aa derece.
dereotu
* Maydanozgillerden, ince yaprakl , baz yemeklere konulan gzel kokulu bir bitki (Anethum).
dereyi grmeden paalar svamak
* gerektiinden ok nce veya henz ortada hibir ey yokken haz rlanmaya kalkmak.
dergh
* Tarikattan olanlarn barndklar , ibadet ve trenler yaptklar yer, tekke.
dergi
* Siyaset, edebiyat, teknik gibi konular inceleyen ve belirli aralklarla kan sreli yayn, mecmua.
dergicilik
* Dergi yay mlama ii.
derhal
* Hemen abucak.
deri
* nsan ve hayvan vcudunu kaplayan ty, kl veya pulla kapl rt.
* lenerek kullan lr duruma getirilmi hayvan derisi.
* Bu deriden yaplm .
* Soyulmadan yenen yemilerin ince kabuu veya soyulan yemi lerde kabuk altndaki zar.
deri
* Toplant, dn.
* Pazar veya panay r kurulan gn, dernek.
deri alt
* Derinin altnda bulunan.
derici
* Dericilik yapan kimse.
dericilik
* Belirli bir amala kullanmak iin hayvan derisini ileme.
* Deri alp satma ii.
derili
* Derisi olan, deri ile kaplanm olan.
derilme
* Derilmek ii.
derilmek
* Dermek iine konu olmak.
derim evi
* Kafes biiminde tahtadan yaplm portatif ev.
* Keeden yap lm ad r.
derin
* Dibi yzeyinden veya az ndan uzak olan.
* Yzeyden ieri inen.
* Kendi trnde ok gelimi, en ileri durumda olan.
* Youn.
* Uzun sren.
* Ayrntya nem verilerek hazrlanan.
* ok iten gelen.
* Dip.
derin derin
* Derin olarak.
derin derin dnmek
* zntl dnceye dalmak.
* ok fazla dnmek.
derin dondurucu
* Buzdolab nda besinleri bozulmadan uzun sre saklayacak blm.
derin soutma
* Derin soutucu retimi teknii.
derin soutucu
* Buzdolab dzeni iinde ok yksek soutucu zellii olan bir tr buzdolab.
derin uyku
* Uyanlmas g uyku, ar uyku.
derince
* Biraz derin.
derinden
* En ince ayr ntsna kadar, etrafl ca.
* Pek belli olmayan uzak bir yerden.
* ten.
derinden derine
* Uzaklardan.
* En iyi biimde, en ince ayrnt lar na kadar.
derinlemesine
* ok ayrntl olarak.
derinleme
* Derinlemek durumu.
derinlemek
* Derin duruma gelmek.
* Bir konuda kkl, salam bilgi edinmek, bilgisini geniletmek.
* Ses kayna uzaklaarak az duyulur duruma gelmek.
derinletirme
* Derinletirmek durumu, tamik.
derinletirmek
* Derin duruma getirmek.
* Ayrntlarna kadar incelemek, derinliine incelemek.
derinletme
* Derinletmek ii.
derinletmek
* Derin duruma getirmek.
derinliine
* Derin olarak, derinlemesine.
derinlik
* Bir eyin dip tarafn n yzeye, a za olan uzakl.
* Bir cismin en ve boy d ndaki nc boyutu.
* Bulunulan yere gre uzakta olan yer.
* zne inerek ayrnt lar yla kavrama gc.
* Varln ii, z.
* Varl ortaya kar lamam , kantlanamam ey.
* Yanak veya dank dzende bulunan bir birliin en ileride ol an ksm nn bandan, en geride bulunan
ksmnn sonuna kadar olan uzakl k.
* Borsada az sayda hisse senedinin el deitirmesi.
derinlik kayalar
* Yer kabuunun derinlerinde, byk ktleler biiminde katlam magma kayalar .
derinlik lm
* Deniz derinliinin veya yksekliinin zel bir aletle belirlenmesi ilemi.
derinlikler
* Denizin derinliini lmeye yarayan alet.
derinti
* Toplant.
* Geliigzel toplanm eya.
* nsan kalabal, gruh.
derisi dikenliler
* Beli bak ml denizkestaneleri denizh yarlar, denizyldzlar deniz ylanlar ve denizllelerini iine alan
deniz hayvanlar dal.
derisi kemiklerine yap mak
* ok zay flamak.
derisine s maz
* ok kibirli.
derisini yzmek
* derisini soymak, syrmak.
* birinin btn varl n elinden almak.
* ikence ederek ldrmek.
deriik
* Derimi olan, mtemerkiz, mteksif, konsantre, seyreltik kart.
deriiklik
* Deriik olma durumu.
derime
* Derimek durumu.
* Bir cismin, birleimindeki suyu yitirerek daha koyu k vama gelmesi, konsantrasyon.
derimek
* Bir nokta dolaynda toplanmak, temerkz etmek.
* Bir s v , iindeki su veya sv miktar azalarak koyulamak, teksf etmek.
derivasyon
* Yatan dei tirme.
derk
* Anlama, kavrama.
derk etmek
* anlamak, kavramak.
derken
* dendii hlde.
* tam o srada.
* diye davranrken.
* diye dnrken.
derken
* Bkz. demek.
derkenar
* (yazda) Sayfa kenarna kaydedilen yaz, kma.
derkenar etmek
* bir kitabn sayfalar nn veya yazn n kenar na not dmek.
derlem
* Koleksiyon.
derlemci
* Koleksiyoncu.
derlemcilik
* Koleksiyonculuk.
derleme
* Derlemek ii, tedvin.
* Seilip toplanm .
derlemek
* Seme yaparak toplamak, bir araya getirmek, tedvin etmek.
* Dzgn bir biimde toplamak.
derlenme
* Derlenmek i i.
derlenmek
* Derlemek ii yap lmak, toplanmak, dzene girmek.
derleyici
* Derleme yapan kimse.
derleyicilik
* Derleyicinin yapt i.
derleyip toplamak (veya toparlamak)
* dan k olan eyleri bir araya getirip dzenlemek, dzene sokmak.
derli toplu
* Dzenli, da nk olmayan, dzen verilmi.
* Dzenli bir biimde.
derman
* G, takat, mecal.
* l.
* kar yol, are.
derman kesilmek (veya dermandan kesilmek)
* yorgunluktan gszlemek.
dermans z
* Gc kalmam, bitkin.
dermans zlama
* Dermanszlamak ii.
dermans zlamak
* Gc kalmamak, gsz duruma gelmek, gszlemek.
dermans zlk
* Gszlk, bitkinlik, zafiyet.
dermatit
* Deride grlen her eit iltihapl hastal k.
dermatolog
* Deri hastal klar uzman, cildiyeci.
dermatoloji
* Deri hastal klar ile ilgili hekimlik dal, cildiye.
derme
* Dermek ii.
* Ayn trden bir araya getirilmi eylerin hepsi, koleksiyon.
derme atma
* Geliigzel toplanm, aralarnda uygunluk bulunmayan.
* Deersiz gerelerle zensiz olarak yaplm.
* nemsiz, deersiz.
dermek
* Derlemek, toplamak, devirmek.
dermeyan
* Ortada, ortaya konmu.
dermeyan etmek
* bir dnce ileri srmek, ortaya koymak.
dermit
* Bkz. dermatit.
dernek
* Toplant, dn.
* Pazar veya panay r kurulan gn, deri.
* Belirli ve ortak bir amac gerekletirmek iin kurulan yasal topluluk, cemiyet.
dernek kurmak
* dernek oluturmak.
derneki
* Dernek yesi olan.
* Bir dernee ok bal olan.
dernekilik
* Bir dernekten yana olma, bir dernee ok bal olma.
dernekleme
* Derneklemek ii.
derneklemek
* Dernek kurmak.
derneik
* Derli toplu, dzenli.
derpi
* ngrme, gz nnde tutma, akl ndan geirme.
derpi etmek
* ngrmek, gz nnde tutmak, aklndan geirmek.
derrace
* Bisiklet.
ders
* Bir konuda retmenin renciye sn fta, belirli bir srede verdii bilgi.
* Bu bilgi aktarm iin ayrlan sre.
* rencinin renmek zorunda olduu bilgi.
* Bir olay n bellekte brakt retici iz, t, ibret.
ders almak
* (bir konu zerinde bir renci) yetkili bir kimseden bilgi edinmek.
* bir olaydan tecrbe kazanmak, ibret almak.
ders al mak
* ders yapmak.
ders d
* Ders sresinin dnda.
ders grmek
* Bkz. ders almak.
ders ii
* Ders sresinde.
ders olmak
* (bir olay), tecrbe kazand rmak, retici rnek olmak, ibret olmak.
ders vermek
* retmek, yetitirmek.
* azarlamak, sert davranmak, sert bir karl kla yola getirmek.
ders yapmak
* Bkz. retim yapmak.
dershane
* rencilerin, bir retmenin gzetimi altnda, anlatma, aratrma, kme almas gibi yollarla ve trl
eitim ara ve gerelerinden de yararlanarak ders yaptklar yer, derslik, snf.
* Okul dnda para ile ders veren kurulu.
dershaneci
* Dershane ileten kimse.
dershanecilik
* Dershane iletmecilii.
dersiam
* Osmanllar dneminde mderrislerin camilerde verdikleri ders.
* Osmanllarda camilerde ders veren mderrislerin unvan.
dersiz topsuz
* Dzensiz, karmakar k.
derslik
* S nf, dershane.
dert
* znt.
* Hastalk; ar.
* Sorun, kayg.
* Ur.
dert anlatmak
* derdini dkmek.
dert babas
* Herkesin derdini, rahatlkla, ekinmeden veya bir zm yolu bulabilir midiyle aklay p anlatt kimse.
dert deil
* nemsemeye, zlmeye demez!.
dert dkmek
* sknt lar n bir bir anlatmak, dile getirmek.
dert edinmek (veya etmek)
* bir sorunu veya durumu znt konusu yapmak.
dert eirmek
* iinden klmas g bir sorunla uramak zorunda kalmak.
dert kp
* Sorunlar , sknt lar ok olan kimse.
dert olmak (veya kesilmek)
* (bir kimse veya olay iin) sk nt vermek.
dert orta
* Ayn derdin s k nts iinde bulunanlardan her biri.
* Bir kimsenin derdini anlatt , derdini paylat dostu.
dert sahibi
* znts, sorunu olan.
* Hastalkl .
dert yanmak
* derdini szlanarak anlatmak.
dertlenme
* Dertlenmek durumu.
dertlenmek
* zntye kap lmak, dertli duruma gelmek, kayglanmak.
dertleme
* Dertlemek durumu.
dertlemek
* Karl kl dertlerini anlatmak.
dertli
* Derdi olan.
dertlilik
* Dertli olma durumu.
dertop
* Bir araya getirilerek, bzlerek.
dertop etmek
* bir araya getirmek, toparlamak.
dertsiz
* Derdi olmayan.
dertsiz ba n derde sokmak
* bir derdi yokken gereksiz yere znt veren bir ie girimek.
dertsizlik
* Dertsiz olma durumu.
deruhte
* zerine alma, stlenme.
deruhte etmek
* stlenmek.
derun
* , ieri, z.
* Gnl, yrek, ruh.
derun
* le ilgili, iten.
dervi
* Bir tarikata girmi, onun yasa ve trelerine bal kimse, alp eren.
* Alak gnll ve her eyi ho gren kimse.
* Yoksulluu, ilekelii benimsemi kimse.
* Krlang bal nn pek k.
derviane
* Dervi gibi, dervie yak an biimde.
dervie
* Dervie yakr (biimde), dervi gibi; hogrl.
derviin fikri ne ise zikri de odur
* insan, nem verip dnd eyi konumaktan kendini alamaz.
dervilik
* Dervi olma durumu.
derya
* Deniz.
* Bilgili kimse.
* Bir eyin bol olduu yer.
derya gibi
* ok bilgili.
* pek ok.
deryadil
* Her eyi ho gren, ok sab rl .
derz
* Duvar talarn n veya tulalar nn harla doldurulup zerinden mala ekilerek dzeltilen aral.
Descartes'
* Bkz. Dekart .
Descartes'l k
* Bkz. Dekart lk.
desen
* Tahta, ini, kuma, kt gibi yzeylerin zerinde varlklar , nesneleri belirli izgilerle gsterme, tasvir.
* Grsel bir etki yaratmak amac yla yaplm izgi resimlerin hepsi.
* Desen yapma sanat.
desenci
* Desen ile uraan kimse.
desencilik
* Desencinin ii veya meslei.
desenleme
* Desenlemek ii.
desenlemek
* Desen yaparak izmek.
desenli
* Desenlerle ssl olan.
desenli kaplama
* Aacn yl halkalarn n kaplama yzeyinde gzel grnl izgiler oluturmas yla elde edilen bir kaplama
tr.
desensiz
* zerinde desen bulunmayan.
desibel
* itme duyarln lmekte kullanlan bir let.
desigram
* Bir gram n onda biri, dg.
desikatr
* Kurutma kab.
desilitre
* Bir litrenin onda biri, dl.
desimetre
* Bir metrenin onda biri, dm.
desinatr
* Meslei desen yapmak olan kimse.
* Endstri, mimarlk vb.de desen yapan kimse.
desinatrlk
* Desinatrn yapt i.
desise
* Aldatma, oyun, dzen, hile, entrika.
desister
* Bir sterin onda biri, dst.
deskriptif
* Tasvir.
despot
* Bir lkeyi zora ve baskya dayanarak yneten kimse, mstebit.
* Ortodoks Rumlarn din bakanlar na verilen ad.
* Her istediini ve dilediini yapt rmak isteyen kimse, tiran.
despota
* Despota yakan biimde, despot gibi.
despotik
* Despota.
despotizm
* Despotluk, istibdat.
despotluk
* Despot olma durumu, mstebitlik, istibdat, despotizm.
* Bir lkeyi zora, baskya ve keyfe bal ynetme.
dessas
* Dzenci, entrikac .
destan
* Tarih ncesi tanr, tanra, yar tanr ve kahramanlarla ilgili olaanst olaylar konu alan iir, epope.
* Bir kahramanlk hikyesini veya bir olay anlatan, koma biiminde, ls on bir hece olan halk iiri.
* ada Trk edebiyatnda biim ve ierik ynnden, geleneksel destanlardan ayrl k gsteren uzun
kahramanlk iiri.
destan dzmek
* kahramanlk hikyesi veya herhangi bir olay anlatan iir yazmak.
destan gibi
* uzun yazlm (mektup).
destan yaratmak
* olaanst kahramanlk gstermek, yararlk gstermek.
destanc
* Destan yazan veya anlatan kimse.
destan
* Destan biiminde yazlm olan.
* Destan kahramanlar na yarar nitelikte olan.
* Destana benzer, destan gibi.
destanlama
* Destanlamak durumu.
destanlamak
* Olaanst kahramanl k ve baar gstermek.
destanl
* Destan olan, iinde destan bulunan.
destanl k
* Destan durumuna gelmeye yarayan (ey).
destansal
* Destanla ilgili destana zg.
* Destan kahramanna benzer.
destans
* Destan niteliinde olan, destana benzer, epik.
destansz
* Destan olmayan, iinde destan bulunmayan.
destar
* Sark.
destar
* Sarkla ilgili.
* Sark yapan kimse.
destarl
* Sar olan, sar kl.
deste
* Cinsleri ayn veya birbirine yakn olan eylerin bir arada balanm , demet, balam.
* ok.
* Kl , bak vb.nin elle tutulacak yeri, kabza.
* Yal grete pehlivanlar n ayrld klar be dereceden en k.
* Ayn cinsten onluk bir kme.
deste deste
* Demet demet.
desteci
* Desteleyici.
destek
* Dayanak, dayak.
* zerine bir ey oturtmaya, tutturmaya, koymaya yarar ara, hamil.
* Yard mc.
* Bir vektr tayan sonsuz doru.
* Bir birlik iin salanan yardm veya koruma.
destek doku
* Vcuda destek grevi yaptklar iin ba dokusunun kkrdak ve kemik dokularna bir arada verilen ad.
* Kal n eperli, gl hcrelerden olumu, bitkiye diklik, sertlik ve salaml k kazandran doku.
destek grmek
* yardm etmek, mzaherette bulunmak.
destek olmak
* g salamak, yardmc olmak.
destekleme
* Desteklemek ii.
* Devlete yaplan para yardm, sbvansiyon.
destekleme alm
* Bir rnn deerini belli bir dzeyden aa drmemek iin devlete yap lan sat n alma ii.
desteklemek
* Destek koymak.
* Bir kimse veya kurulua yardm salamak, mzaheret etmek.
* Arka olmak, arka kmak.
desteklenme
* Desteklenmek ii.
desteklenmek
* Desteklemek iine konu olmak.
* Desteklemek ii yap lmak.
destekleme
* Desteklemek ii.
desteklemek
* Destekleri karl kl olarak almak veya vermek.
destekleyi
* Destekleme ii veya biimi.
destekli
* Desteklenmi, destek konulmu.
destekli bte
* Dayana olan bte.
desteksiz
* Destei olmayan, desteklenmemi .
desteksiz atmak
* mbalal konumak, yalan sylemek.
desteleme
* Destelemek ii.
destelemek
* Deste durumuna getirmek, deste yapmak.
destelenme
* Destelenmek ii.
destelenmek
* Destelemek ii yaplmak.
desteleyici
* Biilmi ekini deste yapan ii, desteci.
desteleyicilik
* Desteleyici olma durumu.
destere
* Bkz. testere.
destroyer
* Orta tonajda, yksek hzl sava gemisi, muhrip.
destur
* zin, msaade.
* (destur) "Yol verin", "savulun","izin verin" anlam nda kullanl r.
* Karanlk, ssz yerlere pis veya at k su dkerken cin arpmasn diye yksek sesle sylenir.
destursuz
* zinsiz, msaadesiz.
destursuz atmak
* kolay yalan syleyebilmek, palavra atmak.
destursuz baa gireni sopa ile kovarlar
* bir yere izinsiz girmek veya bir ie izinsiz el atmak kt karlan r.
desturun
* ren veya ayp bir sz sylemek zorunda kaln nca "affedersiniz" anlamnda kullan lr.
-de / -te
* Bkz. -da / -ta.
dearj
* Boalma.
* Rahatlama.
dearj olmak
* ak, pil gcn yitirmek.
* iini dkmek, boalmak, rahatlamak.
deeleme
* Deelemek ii.
deelemek
* Gl bir biimde demek, kart rmak.
* Aratrmak.
deifre
* zlm, aklanm.
deifre etmek
* bir ifreyi veya g bir yazy zmek, okuyup anlamak.
deifre olmak
* (gizli durum) aa kmak.
deik
* Deilmi olan.
* Deilmi yer.
deilme
* Deilmek ii.
deilmek
* Demek ii yaplmak.
deme
* Demek ii.
demek
* Oymak, delmek, yazmak, yara amak, iini amak, kart rmak, kazmak.
* Bir sorunun zerinde yeniden durmak, hatrlatmak, kurcalamak.
detant
* Yumuama, gerginlik azalma.
detay
* Ayrnt.
detaylandrma
* Detaylandrmak ii.
detaylandrmak
* Detay duruma getirmek.
detektif
* Gizli polis, polis hafiyesi.
* zel soruturmayla grevlendirilmi kimse.
detektiflik
* Detektif olma durumu.
detektr
* Gazlar, maynlar, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalar vb.ni bulmaya yarayan cihaz, bulucu.
deterjan
* Petrol trevlerinden elde edilen, temizleme, artma zelli i bulunan, toz, sv veya krem durumunda
olabilen kimyasal madde, artc .
deterjanc
* Deterjan reticisi.
deterjanclk
* Deterjanc nn ii veya meslei.
determinant
* Birka bilinmeyenli birinci dereceden eitlik sistemlerini zmede kullanlan yard mc cebirsel anlat m.
determinasyon
* Belirlenme ii.
determinist
* Belirlenimcilik felsefesine bal olan kimse, belirlenimci.
determinizm
* Belirlenimcilik.
detone
* Yanl , kusurlu.
detone olmak
* yanl almak veya sylemek.
dev
* Korkun, ok iri ve olaanst gl masal yarat .
* Olaanst irilikte olan.
* ok byk, ok nemli.
dev admlaryla ilerlemek
* ok abuk ilerlemek, st ste baar lar gstermek.
dev anas
* Masallarda geen dii dev.
* ri yar kad n.
dev aynas
* Nesneleri olduundan ok byk gsteren ayna.
dev aynasnda grmek
* (gerekten yle olmad hlde) kendini ok byk ve nemli saymak.
dev gibi
* iri ve korkun.
dev kpek bal giller
* Omurgal hayvanlardan balklar snf nn kpek bal klar takmnn bir alt familyas .
deva
* l, are.
devaimisk
* Gzel kokulu bir tr helva.
devalasyon
* Deer drm.
devam
* Srme, srp gitme, kesilmeme, bitmeme.
* Bir yere belli bir amala, gereken zamanlarda gitme.
* Ek, para.
* Kesme, srdr, devam et!.
devam etmek (veya ettirmek)
* balanm bir ii srdrmek.
* srekli gitmek.
devaml
* Srekli, bitmeyen, kesintiye uramayan.
* ine dzgn giden.
devaml otlatma
* Bir merann otlatma mevsimi ierisinde aral ksz bir ekilde, mera bitkilerine dinlenme imkn verilmeden
hayvanlarn otlat lmas .
devaml lk
* Devaml olma durumu, sreklilik.
devamsz
* Devam etmeyen, sreksiz.
* ine dzgn devam etmeyen.
devamszl k
* Devam etmeme durumu, sreksizlik.
devasa
* Dev gibi, ok byk.
devasz
* yiletirilemeyen, ilc bulunamayan.
* aresiz.
devce
* Dev gibi, deve benzer.
deve
* Gevi getiren memelilerden, boynu uzun, srt nda bir veya iki hrgc olan, yk ta makta kullanlan
hayvan (Camelus).
deve bir akeye, deve bin akeye
* imkn olmad zaman bir ey ucuz da olsa al namad hlde imkn olunca pahal da olsa alnr.
deve dikeni
* Birleikgillerden, yol ve tarla kenarlarnda yetien, 30-100 cm ykseklikte 1-2 yllk ve otsu bir bitki (Silyum
marianum).
deve dii
* (nar, buday vb. iin) ri taneli.
deve dii gibi
* sradan olmayan iri grnmde olan .
* sradan olmayan, tannm, gl.
deve dl
* Karn ieriye ekik (at).
deve elmas
* akrdiken.
deve gibi
* uzun boylu ve hantal.
deve kini
* Gemeyen byk kin, bitmek tkenmek bilmeyen kin.
deve kolu
* l nitelikli blgelerde tama ilerinde kullan lmak iin develerden kurulmu asker ulat rma birliklerine
verilen ad.
deve kuu
* Afrika ve Arabistan bozkrlarnda yaayan, ksa kanatlar umaya elverili olmayan fakat uzun bacaklaryla
ok hzl koabilen tehlikeyi sezdii an kafasn kuma sokarak saklandn ve gereklerden uzak olduunu sanan iri bir
ku (Struthio camelus).
deve kuu gibi (yke gelince ku, umaya gelince deve)
* uygun artlarda terslik karanlar iin kullanl r.
deve kuu gibi ban kuma sokmak (veya gmmek)
* bir tehlike, bir olay karsnda yararl olmayaca apa k ortada olan kaamak bir yola sapmak.
* kendini aldatarak bakalarn aldatt n sanmak.
deve kuuluk
* Deve kuu gibi olmak veya davranmak ii.
deve kuuluk etmek
* deve kuu gibi ban kuma sokup gereklerden uzak duracan sanmak.
deve nalbanda bakar gibi
* hi grmedii, bilmedii bir eye bakar gibi.
deve olmak
* (para veya yiyecek) kaybolmak.
deve tmar
* zensiz, stnkr yaplan.
deve ty
* Deve tynden yaplm.
deve yapmak
* (bakasnn maln ) kendine mal etmek.
deve yk
* Bir devenin ta yabilecei yk miktar.
* Ar lde, ok fazla.
deve yrekli
* ok korkak.
deveboynu
* S veya U biiminde boru.
deveci
* Deve sahibi, deve kiralayan kimse.
* Deve kervann gden kimse.
* ok sert ve kaba oynayan kimse.
deveci ile gren kapsn yksek amal
* yksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlar nn gerektirdii zveriyi gze almal drlar.
devecilik
* Deve yetitirme veya deve ile yk tama ii.
devede kulak
* bir btne gre ufak bir para.
deveden byk fil var
* herhangi bir konuda sz sahibi olanlardan daha byk, daha yetkilisinin bulunabileceini anlatmak iin
kullanlr.
develik
* zellikle Gneydou Anadolu'da develerin korunduu veya baland, evlerin alt katnda bir blm.
developman
* Ia kar hassas fotorafik malzeme poz verildikten sonra kullanlan kimyev banyo maddesi.
devenin ba (papucu veya nal)
* Bkz. yok devenin ba.
deveran
* Dola m, dnme.
deverandem
* Kan dolam.
devetaban
* Birleikgillerden, geni yaprakl bir ss bitkisi (Phlodentron).
devety
* Devety renginde olan, ak kahverengi.
deveye hendek atlatmak
* yaplmas ok zor, hemen hemen imkns z olan iler iin kullan lr.
deveyi dze karmak
* glkleri giderip ileri yoluna koymak.
deveyi havuduyla yutmak
* herkesin gz nnde byk hrszlk yapmak.
deveyi yardan uuran bir tutam ottur
* kk bir kar peinde komak, bazen kiinin byk zararlara uramasna yol aabilir.
devim
* Devinim.
devim bilimi
* Dinamik.
devimli
* Devimi olan.
devimsel
* Devinim durumunda olan, harek.
* Devinimi yalnzca fizik kanunlarna bal olmayan, ayn zamanda etkin bir gc, bir amac da ieren,
dinamik.
devimselcilik
* Beliren ve gelien eylerin kendiliklerinden etkin olduklarn , gelimelerini salayan gcn d ardan
gelmeyip kendileriyle zde bulunduunu ileri sren reti, dinamizm, mekanikilik kart.
devimsellik
* Devimsel olma durumu.
devimsiz
* Devimi olmayan.
devin duyumu
* Devinmekten ve zellikle kaslarn kas lmas ndan canln n edindii duyum, kinestezi.
devindirici
* Devindirme zellii olan.
devindirme
* Devindirmek ii.
devindirmek
* Devinmesine yol amak.
devingen
* Hareketli, mteharrik.
devingenlik
* Devingen olma durumu veya hareketlilik.
devinim
* Devinmek ii, hareket.
* Duraan bir noktaya gre devinmekte olan bir nesnenin durumu, devim, hareket.
* Bir ruh durumundan baka bir ruh durumuna gei; bir dnce srecinin balamas, hareket.
devinme
* Devinmek ii, hareket.
devinme olay
* Yer'in dnme ekseninin tutulum dzleminin normali evresinde bir koni izecek biimde ok yava olarak
dnmesi.
devinmek
* Vcudu oynatmak veya k prdatmak, kmldanmak, hareket etmek.
* Bir cismin, bir noktaya gre, yeri veya durumu dei mek, hareket etmek.
devir
* Kendine zg bir zellik tayan zaman paras, dnem, periyot.
devir
* Dnme, dn.
* Dolama.
* Aktarlma.
* Bir maln mlkiyetini veya bir mal zerindeki hakk bir bakasna geirme.
* Bir grevin bir kimseden bir bakas na gemesi.
* Srekli ve dzenli deime, evrim.
* Bir hareket, birbirinin ayn olan ve eit zamanlarda yap lan baka hareketlerden olutuunda hareketlerin
her biri veya bunlar n yap lmas iin geen her zaman aral , periyot.
devir amak
* tarihte zellik tayan yeni bir a balatmak.
devirli
* Eit zaman aralklar ile ardk olarak tekrarlanan (hareket).
devirme
* Devirmek ii.
devirmek
* Ayakta veya dik duran bir eyi drmek, yatay duruma getirmek.
* Bir ynetim organnn veya bakan nn ynetim gcn zorla elinden almak.
* Btnyle imek.
* Bir yana emek.
* Bir kitab ba ndan sonuna kadar okuyup bitirmek.
devitken
* Herhangi bir hareketi salayan, muharrik.
devitme
* Devitmek ii.
devitmek
* Hareket durumuna getirmek.
devleme
* ok byme, irileme.
* Ar geli me.
devlemek
* ok bymek, irilemek.
* Ar bir gelime gstermek.
devletirme
* Devletirmek ii.
devletirmek
* Dev duruma getirmek, ar lde gelitirmek.
devlet
* Toprak btnlne bal olarak siyas bakmdan tekiltlanm millet veya milletler topluluunun
oluturduu tzel varlk.
* Devletin ynetim organlar.
* Mutluluk; talih.
* Byklk, mevki.
devlet adam
* Devlet ynetiminde sz sahibi kii.
devlet baba
* Devlet.
devlet bakan
* Baz resm kurulularn ynetimi babakan ad na stlenen hkmet yesi.
devlet bankas
* Baz lkelerde devletten ald sermaye ile kurulan, ynetimde devletin atad kiiler bulunan veya devletin
izniyle para bastrp piyasaya srme hakk bulunan banka.
devlet bakan
* Devletin banda bulunan kimse.
devlet dkn
* Bolluk ve mutluluk iinde iken sonradan fakir dm kimse.
devlet kaps
* Devletin resm daireleri.
devlet kuu
* Umulmadk bir talih.
devleti
* Devletilik yanls.
* Devletilie uygun olan.
devletilik
* Bir milletin ynetimle ilgili ve ekonomik ilevlerinin devlete birleik bir ynetim altnda btnletirilmesi
siyaseti ve retisi.
* Genellikle devleti tre, kltr, hukuk vb.nin kaynak ve taycs olarak grme eilimi.
devlethane
* Kendisine sayg gsterilen bir kimseyle konuulurken nezaket gerei olarak "eviniz" yerine sylenirdi.
devletle!
* "gle gle'" yerine kullanlan bir uurlama sz.
devletler aras
* Birden ok devleti kapsayan veya birok devletle ilgili olan.
devletletirilme
* Devletletirilmek ii.
devletletirilmek
* Devletletirmek ii yaplmak.
devletletirme
* Devletletirmek ii, kamulat rma.
devletletirmek
* Kamu yarar iin devlete mal etmek, devlet eliyle iletmek, kamulat rmak.
devletli
* Mutluluk ve refah iinde olan (kimse).
* Osmanl mparatorluunda paa, vezir gibi devlet adamlarna verilen unvan.
devletl
* Devletli.
devoniyen
* Birinci a n drdnc dnemi ve bu dnemde olumu yer tabakalar.
devralma
* Devralmak ii.
devralmak
* Bir eyi devir yoluyla almak, teslim almak.
devran
* Dnya.
* Kader, talih.
* Zaman.
devran
* Devirler, alar.
devre
* Dnem.
* Elektrik devresi, evrim.
devre
* Ters, yanl.
devre mlk
* zellikle tatil beldelerinde belli dnemlerde kullan lmak zere satn alnan ve deiik kiilerce de
kullanlabilen kk daire.
devredilebilir
* Bakasna devredilebilen bir hak iin sylenir veya kullanl r.
devredilebilirlik
* Bir hakk n karl kl veya karl ksz olarak bakas na geirilebilme durumu veya nitelii.
devredilme
* Devredilmek ii.
devredilmek
* Devretmek ii yaplmak.
devredilmezlik
* nsan haklarn n niteliklerinden birini belirtmek iin kullanlan terim.
devren
* Devir (II) yoluyla, devrederek.
devretme
* Devretmek ii.
devretmek
* Dnmek, dolamak.
* Bir maln mlkiyetini, bir mal zerindeki hakk bakasna geirmek.
* Aktarmak.
* Batan sona dein okumak; bitirmek.
devreye alnmak
* iin iine girmesini salamak.
devreye girmek
* ilgilenmek, karmak, araya girmek.
devreye sokmak
* iin iine girdirmek, kartrmak.
devr
* Devirli.
* Devirle ilgili.
devrilem
* Dnyay dolama.
devridaim
* Tam ve srekli dn veya dolam.
* Motorda suyun dnmesini salayan cihaz.
devrihind
* Trk mziinde bir kk usul.
devrik
* Katlan p kendi zerine bklm.
* Yatrlm, yklm, dik durumunu yitirmi.
* (iktidarda olanlar iin) Darbe ile makamndan indirilmi .
devrik cmle
* Yklemi teki kelimelerden daha nce gelen cmle.
devrikebir
* Trk mziinde bir byk usul.
devriklik
* Devrik olma durumu.
devrili
* Devrilmek ii veya biimi.
devrilme
* Devrilmek ii.
devrilmek
* Yok edilmek, ortadan kald rlmak.
devrim
* evrilme, katlanma, bklme.
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) nklp.
* (son yllarda) htill.
devrimci
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) nklp.
* (daha sonraki yllarda) Devrim yapan veya devrime bal olan, ihtillci.
devrimcilik
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) nklpl k.
* (daha sonraki yllarda) ihtillcilik.
devrirevan
* Trk mziinde bir byk usul.
devrisaadet
* Hazreti Muhammed'in yaad dnem, saadet asr.
devrisi
* (gn, hafta, ay, yl iin) Bir sonraki, ertesi.
devriye
* Gvenlii salamak amac yla dolaan polis, jandarma veya asker topluluu, karakol.
* Osmanllarda ilmiye snfndan olan kimselere verilen derece.
devriye gezmek
* Bkz. karakol gezmek.
devrolunma
* Devrolunma ii.
devrolunmak
* Devredilmek.
devirilme
* Devirilmek ii.
devirilmek
* Devirmek ii yap lmak.
devirim
* Devirmek ii.
devirimli
* Dzenli olarak derlenmi.
devirimsiz
* Dzenli olarak derlenmemi.
devirme
* Devirmek ii.
* Asker yetitirilmek zere Yenieri Ocana alnacak ocuklar seip toplama ii.
* Yenieri Ocana bu yolla alnan ocuk.
devirmek
* Bir araya getirmek, derlemek, toplamak.
* Katlamak, dzgn duruma getirmek.
deyi
* Dil, sz, iaret, mimik gibi anlatm aralarnn btn.
* Hristiyan felsefesinde Tanr kelm n insanlara ulatran oul (sa), logos.
deyim
* Genellikle gerek anlamndan az ok ayr, ilgi ekici bir anlam ta yan kalplam anlatm, tabir.
deyimleme
* Deyimlemek ii.
deyimlemek
* Deyim zelliini kazanmak.
deyimletirme
* Deyimletirmek ii.
deyimletirmek
* Deyim durumuna getirmek, deyim zellii kazandrmak.
deyip de gemek
* nemsememek.
deyip de gememek
* nemsemek.
deyi
* Syleme biimi, anlat m biimi, slp.
* Halk iiri, halk trks.
* Bir kimsenin bir konuyla ilgili anlattklar, ifade.
deyyus
* Karsnn veya kendisine ok yak n bir kad nn iffetsizliine gz yuman kimse anlamnda svg sz.
dezavantaj
* Engelleme, zarar verme durumu.
dezenfektan
* Mikrop k rma zellii olan (madde).
dezenfektasyon
* Mikroplardan temizlemek ii.
dezenfekte
* Mikroplardan temizlenmi.
dezenfekte etmek
* mikroplardan temizlemek, mikropsuzlatrmak.
-d / -di; -du / -d; -t / -ti; -tu / -t
* Belirli gemi zaman eki: al-d, gel-di, vur-du, gl-d, at-t, ko-tu, d-t vb. Bu ekle tremi isimler de
vard r: tredi, alnd, uydu, dedikodu, gecekondu vb.
d br dbr
* Ses karan admlar atarken yaplan yry anlat r.
d an
* Ya tavas .
d d
* Konuurken "r" leri "" gibi syleyen (kimse).
d dk
* Akrabaln uzak olduunu anlatmak iin dd nn dd deyiminde geer. \343 dzd k.
-d k / -dik; -duk / -dk; -t k / -tik; -tuk / -tk
* Gemi zaman sfat fiil eki: tan -dk adam, grl-me-dik olay vb. Bu ekle yaplm isimler de vardr: tan-
d -a rastlamak, bil-di-ini sylemek vb.
d lak
* Bzr, klitoris.
d mb rdatma
* Dmb rdatma ii.
d mb rdatmak
* (saz, cura, tambur gibi alg lar iin) almak.
d md zlak
* rplak.
* Elindeki her eyini, imknlar n yitirmi.
* Tepesinde sa dklm (kimse).
d md zlak kalmak
* elindeki her eyi, imknlarn yitirmek.
d m k
* Bir eit zm.
-d r / -dir; -dur / -dr; -tr / -tir; -tur / -tr
* Ek fiilin geni zamannn tekil nc kii ekli: dalg n-dr, gzel-dir, yorgun-dur, ssl-dr, ak-tr,
kpek-tir, ocuk-tur, rk-tr vb.
-d r / -dir; -dur / -dr; -tr / -tir; -tur / -tr
* Ettirgen at eki: yaz-dr-, iz-dir-, vurdur-, l-dr-, at-tr-, bi-tir-, tut-tur-, tttr- vb.
d r dr
* Srekli, bezdirecek biimde (sylenme).
d r dr etmek
* bezginlik verecek biimde sylenip durmak.
d ramudana
* Bir rzgr tr.
d rdr
* Bezginlik verecek biiminde sylenen sz.
d rdrc
* Bezdirici sz etme al kanl olan (kimse), geveze, yerli yersiz ok konuan (kimse).
d rdrlanma
* Drdrlanmak ii.
d rdrlanmak
* Dr d r etmek.
d rlt
* Bezdirici bir biimde sylenme, drd r.
* ekime, atma.
d rlt karmak
* ekimeye yol amak.
d rlanma
* Drlanmak i i.
d rlanmak
* Herkesi tedirgin edecek, bezdirecek biimde sylenmek.
d rlama
* Drlamak ii.
d rlamak
* Kavga etmek, a z kavgas etmek, dillemek.
-d rt / -dirt; -durt / -drt; -trt / -tirt; -turt / -trt
* Ettirgen at eki: al-drt-, ger-dirt-, vur-durt-, l-drt-, a-trt-, bi-tirt-, koturt-, k-trt- vb.
d
* Herhangi bir cisim veya alann snrlar iinde bulunmayan yer, hari, i kar t .
* Bir konunun kapsam na girmeyen ey.
* Grlen, ite bulunmayan yzey.
* (somut kavramlarda) ki veya ikiden ok eyde merkeze daha uzak olan.
* Yabanc lkelerle ilgili.
* Bir kimsenin grn, durum ve davran lar.
* Bireyin tesinde bir varl olan.
* A k havada geen sahneleri iine alan ekim.
d a
* ki doruyu kesen bir dorunun bu dorularn dnda kalacak biimde yapt a .
d lem
* nsann kendi evresi d ndaki yaay, dnya.
d alm
* thalt.
d almc
* thalt .
d almc lk
* thalt lk.
d asalak
* Konakn n zerinde yaayan ve ounlukla kan emen asalak.
d bakalam
* Magmann sokulmasyla, komu kayalarn urad bakalama, egzomorfizm.
d bellek
* Bilgisayar n yalnzca giri k kanallarn kullanarak eriebildii bellek.
d beslenme
* Besinin organik maddelerden salama, heterotrofi.
d bor
* Devlet btesine, kamu veya zel kesime d lkelerden kredi yoluyla salanan para.
d evre
* Canlnn d nda olan ve kendisinin de bilinli veya bilinsiz olarak tepkide bulunduu uyaranlarn hepsi.
d izgiler durumu
* Ayr ayr birliklerin evreden merkeze ulaan yollarla dman zerinde birlemesi.
d okgen
* Kenarlar bir dairenin ember izgisi zerine gelen okgen.
d deri
* Sinir sistemini ve duygu organlar n oluturan, embriyonun d yzn rten tabaka, ektoderm.
d dnya
* lke d .
* Bilinten bamsz olan, bilincin d nda var olanlarn hepsi.
d evlilik
* Evlenecek kimsenin eini kendi boy veya soyunun dndan semesi kuralna dayal evlilik biimi, dardan
evlenme, egzogami.
d gebelik
* Dllenmi bir yumurtann dl yata dnda olumas ve gelimesi.
d gezegen
* Yrngesi Yer yrngesinin d nda kalan gezegen.
d gezi
* Bulunulan lke snrlar d na yaplan gezi.
d gler
* Ekonomi ve politika a s ndan gl devletler.
* Mekanik paralanma, kimyasal ayrma, yel, dalga, akarsu ve buzullarn etkileri gibi kkenleri Gne
enerjisine dayanan glerin veya etkenlerin btn.
d hatlar
* Yurt d ulam n salayan yol.
* Yurt d iletiimi.
d ileri
* Bir devletin baka devletlerle ilgili ileri, hariciye.
d kapnn d mandal
* ok uzak akraba.
d kavuz
* Budaygillerde baak n en altnda baz trlerde iein btn organlar n ierisine alacak bir ekilde
geli mi olan kavuz.
d kredi
* Ekonomik durumu iyi olan lkelerden salanabilecek kredi.
d kulak
* Kula n, kulak kepesi ve d kulak yolundan oluan blm.
d kutsal
* Kutsallkla ilgisi bulunmayan, kutsall a ne uygun ne de kart olan.
d lstik
* Baz kara tatlarnda i lstii koruyan kal n lstik.
d merkezli
* D merkezlikle ilgili olan.
d merkezlik
* Bir elips ve hiperbolde, odaklar arasndaki uzakl n byk eksen uzunluu ile olan oran.
d odun
* Kabukla olgun aa blmleri arasnda bulunan, tam olgunlamad iin marangozlukta kullanlmas
sakncal olan odun blm.
d pazar
* Bir lkenin mal satabildii yabanc lke.
d pazarlama
* Baka lkelere birtak m rnleri satma, bu yolla ticaret yapma.
d piyasa
* Baka lkelerde oluan ve var olan al verie dayal ticaret imkn.
d plzma
* Bir hcre ierisindeki sitoplzman n fakl lam d kat.
d politika
* Bir devletin s nrlar tesindeki devletlere uygulad siyaset.
d sat m
* hracat.
d sat mc
* hracat.
d sat mc lk
* hracatl k.
d ters a
* ki paralel doruyu kesen nc bir dorunun iki yan nda, paralellerin dnda altl stl oluan drt
adan her biri.
d ticaret
* Bir devletin yabanc devletlerle yapt al veri, ithalt ve ihracatn tamam .
d ticaret a
* Yabanc lkelerden al nan mallarn satlandan daha fazla olmas sonunda ortaya kan bor tutar.
d vurum
* Bkz. d a vurum.
d vurumcu
* Bkz. d a vurumcu.
d yar ap
* Dzgn bir okgenin kelerinden geen dairelerin yar ap.
d yz
* Bir eyin dardan grn.
d zar
* Ayn irilikte olmayan ktin durumuna gelmi iek tozu tanecikleri.
d a dnk
* Dla ilikisi olan.
* Da dnklk davranlar gsteren (kimse).
d a dnklk
* Kiinin ilgisinin kendi duygu ve dnceleri yerine, dtaki nesnel ve toplumsal evreye ynelmesi durumu.
d a vurmak
* belli etmek.
d a vurum
* Ruh olaylarn belli iaret veya tasvirlerle yanstlmas; insan ruhunun alglanabilecek biimde kendini da
yans tmas, ifade.
d a vurumcu
* Da vurumculuk ak m na bal olan sanat, ekspresyonist.
d a vurumculuk
* Olaylarn, varlklarn gerekten olduu gibi deil de sanat nn i dnyasna gre anlat lmas anlayna
dayanan sanat ak m , ekspresyonizm.
d ar
* D evre, d yer, hari.
* Kiinin konutundan ayr olan yer.
* Yurt d.
* Da, d evreye.
d ar atmak
* kovmak.
d ar kmak
* byk abdest yapmak.
d ar vurmak
* belli etmek, aklamak.
d ardan evlenme
* Bkz. d evlilik.
d arl
* Taral, darlkl.
d ars
* Kapal , sn rl bir yerin tesi.
d arlk
* Tara.
d arlkl
* Taral.
d beslenen
* Besinini organik maddelerden salayan, heterotrof.
d bkey
* Yzeyi tmsek, kk ve ikin olan, tmsekli, muhaddep, konveks.
d bkeylik
* Da doru ukur, i kin veya kabark olma durumu.
d eli yakar, ii beni yakar
* grne aldanmamal.
d kalayl, ii alayl
* d ssl, gzel grnl, ama ii berbat.
d k
* Erime durumundaki madenlerin yzeyinde toplanan madde, cruf.
d na kmak
* tan nan hak ve yetkileri amak.
d nda
* ...-den baka, saylmazsa.
d nda b raklmak
* hari tutulmak.
d nda kalmak
* karmamak, ilgilenmemek.
d nl
* Bir eyin, bir dncenin aslnda ve gereinde olmay p onun dnda kalan, ze bal olmayp ar z olan,
z d, znl kart.
d k
* Ans yoluyla dar ya at lan besin art , kazurat.
d klama
* Dknn ve d salg lar n dar at lmas ilemi.
d kl k
* Baz omurgallarda, zellikle keseliler, srngenler ve kularda, barsak ile sidik ve reme kanallarn n
ald yer.
d ksever
* Dklarda yaayan hayvanlar.
d lama
* Dlamak ii.
d lamak
* Bir kimse veya bir toplum, bir kimseyi, bir durumu, bir dnce vb. yi yok saymak, ilgilenmemek.
d lanma
* Dlanmak ii veya durumu.
d lanmak
* Dar da tutulmak, bir yere veya toplulua al nmamak.
d latrma
* Dlatrmak ii.
d latrmak
* Da vurmak.
d rak
* Herkesin renmesinde saknca grlmeyen, gizli kapal olmayan (her trl bilgi, reti), irek kar t .
d sal
* Dla, ilgili, da ilikin, haric.
d tan
* Aslnda olmay p sonradan ve darn n etkisiyle ortaya kan (dnceler).
d tan evlilik
* Bkz. d evlilik.
d zdk
* Akrabaln uzak olduunu anlatmak iin yaln z d zdnn dzd deyiminde kullanl r. \343 d dk.
d zdzc
* Dzdzc lk eden kimse.
d zdzclk
* Birka dolandrc nn, bir insann ilgisini belli bir konu zerinde toplayp parasn almalar.
d zlak
* Dazlak.
d zlama
* Dzlamak ii.
d zlamak
* Dolandrmak, arpmak, soymak.
d zman
* ri yap l, uzun boylu, iman.
-di
* Bkz. -d / -di.
dialkol
* Bkz. Glikol.
diaspora
* Kopuntu.
diba
* Alt n ve gm ilemeli bir tr ipek kuma.
dibace
* Balang, giri , n sz.
dibek
* Tatan veya aatan yaplm byk havan.
* Dibekte dvlm olan.
dibek kafal
* Anlays z, kaba, budala kimse.
dibi grnmek
* bir kab n iindeki ey tkenmek.
dibi krm z mumla (veya bal mumuyla) m ardm
* "zerinde nemle durarak armad m" anlamnda kullan lr.
dibine dar ekmek
* bir eyi sonuna kadar tketmek, bitirmek.
dibini bulmak
* iindekini tketmek.
dibini tutmak
* (pien yemekler iin) tencerenin dibine yap mak.
didaktik
* retici.
* retim yntemlerini ele alan bilim, retim bilgisi.
didar
* Yz, ehre.
dide
* Gz.
dideban
* Gzc, beki, nbeti, gzetleyici.
* Gmrk kolcusu.
didik didik
* Didiklenmi olan.
* Didikleyerek.
didik didik etmek (veya olmak)
* didiklemek, (didiklenmek).
didikleme
* Didiklemek ii.
didiklemek
* ekitirerek veya srarak paralamak, gagalamak.
* Bir yerin veya bir eyin iindeki eyay kartrarak aramak, arat rmak.
* Kendi kendini harap etmek, zmek.
* Bir konuyu btn ayrnt lar yla gzden geirmek, iyice aratrmak.
* Huzursuzluk vermek, skntya sokmak.
didikleni
* Didiklenmek ii veya biimi.
didiklenme
* Didiklenmek ii.
didiklenmek
* Didiklemek ii yaplmak.
didini
* Didinmek ii veya biimi.
didinme
* Didinmek ii.
didinmek
* ok glk ekerek srekli almak.
didinti
* Glk ekerek ve srekli olarak al p abalama, didime.
didiim
* Konuma ve tart may bir ara deil, bir ama sayan felsefe yntemi, eristik.
didiip durmak
* srekli olarak birbirini hrpalamak.
didiken
* Didimekten holanan.
didime
* Didimek ii.
didimek
* El veya szle birbirini hrpalamak.
* Geimini salamak amacyla g artlarda al mak, uramak.
didon
* Halkn stanbul'daki yabanc lara, zellikle Franszlara verdi i ad.
didon sakall
* Yaln z enesinde sivri sakal olan.
didona
* Bkz. Didon.
didona sakall
* Didon sakall.
diesel
* Bkz. dizel.
difana
* katl bir balk a.
difenbahya
* Yapraklarn n gzellii nedeniyle sera ve salonlarda yetitirilen bir ss bitkisi.
diferansiyel
* Dnemelerde otomobilin iki arka tekerleinin ayr hzla dnmesini salayan bir dili ayg t.
* zellikle fonksiyonlar n deimeleriyle ilgili matematik dal.
diferansiyel denklem
* inde bir deikenin bilinmeyen bir fonksiyonu ve bu fonksiyonun deikene gre eitli basamaklardan
trevleri bulunan denklem.
diferansiyel hesap
* Deikenlerin sonsuz kk farklarndaki artma deerlerini bulmaya yarayan hesap.
difraksiyon
* Kr nm.
difteri
* ounlukla ocuklarda grlen burun, boaz, yutak eperine yerleen mikroplarn yol at bulac
hastal k, kupalaz.
difterili
* Difteriye yakalanm olan.
diftong
* kili nl.
diftonglama
* Diftong durumuna gelme ii.
diftonglamak
* Diftong durumuna gelmek.
difzyon
* Molekllerin kinetik enerjileri sebebiyle ok youn bir blgeden az youn bir blgeye hareketleri.
dier
* Baka, zge, teki, br.
dieri
* tekisi, bakas.
dierkm
* zgeci, zgecil.
dierkml k
* zgecilik.
dijital
* Saysal.
* Verilerin bir ekran zerinde elektronik olarak gsterilmesi.
dik
* Yatay bir dzleme gre yer ekimi dorultusunda bulunan, eik olmayan.
* Eimi dike yakn olan.
* Yatk durmayan, sert.
* (ses iin) Sert, kaln, tok.
* (bak iin) Sert.
* (sz iin) Ters, aksi.
* (davran iin) Kaba, yersiz.
* Birbirine dikey olan dorulardan olumu.
-dik
* Bkz. -d k / -dik.
dik a
* Birbirini kesen iki dorunun oluturduu alar eit olduklar nda, bu a lar n her biri.
dik ls
* Genellikle ho karlanmayan bir durumun arln anlat r.
dik bal
* nat , bildiinden dnmeyen, byklerinin szn dinlemeyen, boyun emez.
* Kurumlu.
dik bime
* Ekseni tabanna dikey olan bime.
dik dik bakmak
* ok sert bir biimde, sert sert; fkeli fkeli bakmak.
dik kafal
* Dik bal .
dik kuyruk
* Bir tr rdek.
dik rzgr
* Geminin yoluna kar esen rzgr.
dik silindir
* Ekseni tabanna dikey olan silindir.
dik gen
* Kenarlarndan ikisi birbirine dikey, bir as doksan derece olan gen.
dik yamuk
* Kenarlarndan biri tabanlarna dik olan yamuk.
dike
* Dik olarak, diklemesine.
* Derinden.
dikdrtgen
* A lar dik olan paralel kenar.
dikdrtgensel
* Dikdrtgen benzeri, dikdrtgen gibi.
dikdrtgensel blge
* Dikdrtgenin snrlad dzlemsel blge.
dike
* Ba ubuu dikmek iin delik amaya yarayan demir.
* Kazk, s rk, aa ubuk.
dikel
* Bel (III).
dikelme
* Dikelmek durumu.
dikelmek
* Dik duruma gelmek, diklemek.
* Ayakta durmak.
* Sert konumak, kar gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek.
diken
* Baz bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuu gibi blmlerinde ve baz hayvanlarn derisinde bulunan sert,
ucu sivri ve batc k ntlardan her biri.
* Dikeni ok olan bitki.
diken diken
* Dikeni bol.
* Dik duruma gelmi, diklemi.
diken dutu
* Brtlen.
diken stnde oturmak (veya olmak)
* bir yerde tedirginlik duymak.
dikence
* Dikenli balkgillerden, tatl su balklarn n kk bir tr (Gasterostsus pungitius).
dikencik
* Kk diken.
dikencikli
* Ucu sivri olan.
* Kk dikenleri olan.
dikenleme
* Dikenlemek ii veya durumu.
dikenlemek
* Diken durumu almak, diken gibi olmak.
dikenli
* Dikenli olan.
* Dikeni olan bitkilerin bulunduu (yer).
* Zor, etin, sknt veya znt veren.
dikenli balk
* Dikenli balkgillerden, tatl sularda yaayan, gs veya kar n yzgeleri dikenlerden olumu kk bir
balk (G. aculeatus).
dikenli balkgiller
* Balklar snfnn kemikli balklar takmna giren bir familya.
dikenli meyan
* Bir iki m ykseklikte, beyazms mor iekli, tys yaprakl ok yllk bir bitki, ac meyan (Glycyrrhiza
echinata).
dikenli salyangoz
* Karndan bacakl lar snfndan, l k ve tropik denizlerde yaayan, kabuu zerinde birok dikeni olan bir
yumuaka (Murex).
dikenli tel
* zerinde yer yer diken gibi sivri knt lar olan ve bir yeri korumak, geii gletirmek iin kullanlan tel.
dikenli yzgeliler
* Balklar snfnn kemikli balklar takmnn bir alt takm.
dikenlice
* Dikenli olarak.
dikenlik
* Dikenli bitkileri ok olan yer.
dikensi
* Dikene benzer, dikeni andran.
dikensi knt
* Omurlarn, srt boyunca alt alta duran kemik kntlar.
dikensiz
* Dikeni olmayan.
* S knt s z, zntsz.
dikensiz gl olmaz
* "iyi veya gzel olan her eyin az ok sknt veren bir yan da bulunur" anlamnda kullan lr.
dikey
* Dik olarak.
* Baka bir doru ile kesitiinde onunla birlikte dik a oluturan (doru izgi), amud.
dikgen
* Birbiriyle veya kesim noktas ndaki teetleriyle dik a yapacak biimde kesi en.
dikici
* Tarmla uraan kimse, ifti.
* Skk ayakkablar onaran veya yeni yap lan ayakkab lar n diki iini yapan kimse.
* Dikii.
dikicilik
* Dikicinin yapt i.
dikili
* Dikilmi olan.
dikili aac olmamak
* mal mlk olmamak, yoksul olmak.
dikili ta
* nemli bir olayn durumu veya bir zaferin an s iin dikilmi tek para yksek ta, obelisk.
dikilip durmak (veya kalmak)
* bir yerde, bir sre ayak stnde durmak.
dikili
* Dikilmek ii veya biimi.
dikilme
* Dikilmek ii.
dikilmek
* Dikmek (I) ii yaplmak.
* Dik duruma gelmek.
* Ayakta durmak.
* (gz) Belli bir noktaya uzun sre bakmak.
* Kar koymak, engellemek.
* (baz reme organlar dokular na kan dolmas yla) Sert ve dik bir duruma gelmek.
dikilmek
* Dikmek (II) ii yaplmak.
dikim
* Dikmek ii veya biimi.
* Bitki dikmek ii.
dikim evi
* Giysi ve amar dikilen i yeri.
dikimhane
* Dikim evi.
dikine
* Dikey olarak, diklemesine.
* nadna.
dikine gitmek
* kimsenin szn dinlemeyerek kendi bildiini yapmak.
dikine t ra
* Karsndakini sinirlendirecek biimde sylenilen yalan, ar palavra.
diki
* Dikmek ii.
* Dikme biimi.
* Dikilen yer.
* Giysi zerinde gzle grlen dikilmi iplik yolu.
* Dikilecek ey.
* Giysi dikme i i, terzilik.
* Boaltmak zere imek amacyla kaldr.
diki atmak
* yarlan veya yrtlan deriyi dikile bir araya getirip tutturmak.
diki inesi
* Diki dikmek iin zel olarak yaplm i ne.
diki kald
* az kalsn, nerede ise, az kald.
diki makinesi
* Diki dikme ilerinde kullanlan, kol veya elektrik gcyle alt rlan alet.
diki okumas
* ingene kavgalar nn en uzun ve en aza alnmaz tekerlemesi.
diki pay
* Kuma bierken kuman kenar ndan diki yerine kadar b raklan blm.
diki tutturamamak
* bir ite veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun sre kalmamak.
diki i
* Diki diken kimse, terzi.
diki ilik
* Diki dikme ii.
diki ini almak
* dikilmi yarann ipliklerini kesip karmak.
diki li
* Dikii olan, diki yaplm.
diki siz
* Dikii olmayan.
* Yaptrma.
dikit
* Maaralar n tabannda, yukardan damlayan kireli sularn kat lamasyla oluan kolonlardan her biri,
stalagmit.
dikiz
* Bakma, gzetleme, erkete.
dikiz aynas
* Ta tlara veya yol dnemelerine arka taraf grebilmek iin konulan ayna.
dikiz etmek (veya gemek)
* dikizlemek.
dikizci
* Dikizleyen kimse, gzc, gzetleyici, erketeci.
dikizcilik
* Dikizci olma durumu, gzclk, gzetleyicilik, erketecilik.
dikize almak
* gizlice gzetlemek.
dikizleme
* Dikizlemek ii.
dikizlemek
* Sezdirmeden bakmak, gzetlemek, dikiz etmek.
dikizlik
* Gzetleme delii.
dikkat
* Duygularla dnceyi bir ey zerinde toplama, uyan klk.
* lgi, zen.
* Dikkat ediniz!.
dikkat ekmek (veya dikkati ekmek)
* ilgi toplamak.
* uyarmak.
dikkat etmek
* duygularla dnceyi bir ey zerinde toplamak, uyank davranmak.
* gzne arpmak veya ilgisini ekmek.
dikkat kesilmek
* btn dikkatini bir ey zerinde toplamak.
dikkat toplam
* Dikkatin srekli olarak bir nesne veya konunun belirli bir yn zerinde toplanmas , konsantrasyon.
dikkate almak
* gz nnde bulundurmak, hesaba katmak, gereini dnmek.
dikkatli
* Dikkat eden, zen gsteren (kimse).
* Titiz, aratrc, sorgulayc.
dikkatsiz
* inde dikkatli davranmayan, dalg n, savruk, zensiz.
dikkatsizlik
* Dikkatsiz olma durumu, dalgnlk, savrukluk, zensizlik.
dikkatsizlik etmek
* dalg nlk etmek, savrukluk etmek.
diklemesine
* Dik olarak.
diklenme
* Dik duruma gelme.
diklenmek
* Dik bir duruma gelmek.
* Birine kar ters bir davranta bulunmak, kar gelmek, kafa tutmak.
dikleme
* Diklemek ii.
diklemek
* Dik duruma gelmek.
* Birine kar ters tutum iine girmek, kar durmak.
dikletirme
* Dikletirmek ii.
dikletirmek
* Dik duruma getirmek.
* Sert duruma getirmek.
diklik
* Dik olma durumu.
dikme
* Dikmek ii.
* Dikey olan doru veya dzlem, amut.
* Fidan, yeni dikilmi fidan.
* Bir evde aileyi srdrecek olan tek ocuk.
* Aa, direk.
* Yk kaldrmakta kullanlan bir direkli mauna.
* Ahap yaplarda pencere ve kap yanlarna dikilen direklerden her biri.
dikmek
* Bir cismi dik olarak durdurmak.
* Yetitirmek iin bir bitkiyi topraa yerletirmek.
* (bardak, kadeh, testi gibi kaplar iin) Ba aa ederek iindekini imek.
* Beklemek iin birini bir eyin bana getirmek.
* Top, ta gibi eyleri dikine havaya atmak.
* (yap) Kurmak, ina etmek.
* Top vb. yi oyun alannda belirli bir yere koymak.
dikmek
* Biilmi veya yrtlm kuma, deri, yara vb. yi ineye geirilmi iplikle tutturmak.
dikmelik
* Fidan dikilen yer, fidanlk.
dikmen
* Koni biiminde tepe.
dikse
* Aas z yerlerde, ku yakalamak iin stne kse yerletirilen aa.
diksiyon
* Seslerin, szlerin, vurgularn, anlam ve heyecan duraklar nn hakkn vererek syleme biimi.
* Konuulan dilin incelenmesi ve kullanlmas.
* Duru, a k vurgulama ve kaklara tam uyarak konuma.
dikta
* Hibir art olmakszn kr krne uyulmas gereken buyruk.
diktac
* Ynetimde dikta yanls olan (kimse).
diktac lk
* Dikta yanls olma durumu.
diktafon
* Bir tr ses alma cihaz.
diktatr
* Btn siyas yetkileri kendinde toplam bulunan kimse.
* Zorba.
diktatrce
* Diktatr gibi, diktatr olarak.
diktatrlk
* Diktatr olma durumu.
* Egemen ve mutlak siyas bir gcn, bir veya birok kiinin oluturduu bir yrtme organ nca, denetimsiz
olarak yrtld siyas dzen.
* Bir diktatr tarafndan ynetilen lke.
diktatrlk etmek
* diktatrce davranmak, zorbal k etmek.
dikte
* Bakas tarafndan yazlmak iin syleme, yazdrma.
* Bu biimde yazdr lan ey.
dikte etmek
* yazdrmak iin sylemek.
* birine isteklerini zorla kabul ettirmek.
diktirme
* Diktirmek ii.
diktirmek
* Dikmek iini yapt rmak.
diktirtme
* Diktirtmek ii.
diktirtmek
* Diktirmesini salamak.
dil
* Az boluunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ; tat alma
organ .
* nsanlarn dndklerini ve duyduklar n bildirmek iin kelimelerle veya iaretlerle yapt klar anlama,
lisan.
* Bir aa, bir gruba, bir yazara zg sz daarc ve sz dizimi.
* Belli durumlara, mesleklere, konulara zg dil.
* Dnce ve duygular bildirmeye yarayan herhangi bir anlatm arac .
* Baz flemeli alg larda titreerek ses karan ince metal yaprak.
* Birok aletin uzun, yass ve ou hareketli blmleri.
* Makaralarn ve bastikalar n iine yerletirilmi olan, zerinden geirilen halat istenilen yne evirmeye
yarayan, evresi oluklu, kk dner tekerlek.
* Anahtar.
* Denize uzanan dar ve alak kara paras, berzah.
* Sorguya ekilmek iin yakalanan tutsak.
* Byk ba hayvanlarn halanp piirildikten sonra yenebilen dili.
* Ayakkab balarn n aya rahatsz etmemesini salayan ve ba altna rastlayan saya paras.
dil
* Gnl, yrek.
dil (veya diller) dkmek
* kand rmak, inandrmak veya yararlanmak iin tatl szler sylemek.
dil az vermemek
* Bkz. az dil vermemek.
dil akrabal
* Bir ana dilden treyen diller arasndaki yaknlk.
dil alt
* Kalp hastalklarnda ilc n h zl ve kesin etkisini salamak iin dilin altna konup emilen il.
dil alt bezleri
* Dilin altnda bulunan tkrk bezleri.
dil atlas
* Dilleri, leheleri veya dil olaylarn yayl blgelerine gre gsteren atlas.
dil avc s
* Bkz. casus.
dil bal
* Kemikli balklar takmndan, pullu, 50 cm byklnde, yass bir balk (Solea vulgaris).
dil bilgisi
* Bir dilin ses, biim ve cmle yapsn inceleyip kurallarn tespit eden bilim, gramer.
dil bilimci
* Dil bilimiyle uraan kimse, dilci, lengist.
dil bilimi
* Dillerin yapsn, gelimesini, dnyada yaylmasn ve aralarndaki ilikileri ses, biim, anlam ve cmle bilgisi
bakmndan genel veya kar lat rmal olarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengistik.
dil bilimsel
* Dil bilimiyle ilgili.
dil bir kar
* saygszca karl k verenler iin kullan lr.
dil birlii
* Lehe ve a z farklar n gidererek ayn dili kullanan toplumlar aras nda ortak bir yaz dilinde ve alfabede
birleme.
dil cambaz
* Dncelerini ok iyi anlatan, gzel konuan, hatip.
dil corafyas
* Yeryznde dillerin yay ld alanlar inceleyen bilim dal.
dil karmak
* alay etmek, elenmek.
dil dala
* Az dala.
dil ebesi
* Lf ebesi.
dil felsefesi
* Dilin z, kkeni, anlam , yaps zerine arat rmalar yapan felsefe dal.
dil kavgas
* Bkz. az kavgas .
dil lboratuvar
* Teyp yardmyla yabanc dilleri retmek iin dzenlenmi zel yer.
dil olan
* stanbul'daki yabanc eliliklerde Trke retilerek evirmen olmak zere yetitirilen gen.
dil otu mu yedin?
* ok konukan kimseler iin sylenir.
dil renimi
* Yabanc bir dilde renim grme.
dil retimi
* Yabanc dille eitim ve retim yapma.
dil pelesengi
* Sz aras nda yerli yersiz sylenen ve tekrarlanan sz.
dil peyniri
* Koyun stnden yaplan, yal , lezzetli, tuzsuz peynir.
dil srmek
* konuma srasnda kelimeleri yanl sylemek.
* istenmeyen bir konudan sz etmek.
dil srmesi
* Szleri yerinde ve dzgn olarak syleyememe.
dil akas
* Bkz. az akas.
dil tutmak
* sorguya ekmek iin dman askeri yakalamak.
dil tutukluu
* Dilin iyi al mamas ndan ileri gelen syleme gl.
* Herhangi bir sebeple konuamama.
dil uzatmak
* bir kimse veya bir ey iin kt sylemek.
dil yaras
* Ac szn yaratt k rg nlk.
* Gnl yaras .
dilalt
* Tavuklarda grlen bir hastal k.
diltometre
* Genlemeler.
dilver
* Yiit, delikanl .
dilbasan
* Hekimlerin boaz grebilmek iin dili bastrd klar ara.
* Ecza kartrmakta kullanlan yass ara.
dilbaz
* Gzel sz syleyen, konukan.
* Konumasyla kandran.
dilber
* Al ml, gzel (kadn).
dilberduda
* Dudak biiminde haz rlanan bir hamur tatls.
dilci
* Dil bilimci.
* Dille ilgili aratrmalar yapan kimse.
dilcik
* Budaygillerde, yaprak ayas ile yaprak knnn birbirinden ayr ld yerde bulunan sivri ulu, kk, saydam
k nt.
* Bceklerin aznda kk dilin nnde bulunan blm.
* flemeli alglarda veya org borularnda kam , tahta veya metalden yass para.
dilcilik
* Dil konusunda aratrma yapma ii.
dilda
* Ayn dili konuanlardan her biri.
dilden dile dolamak
* ok konuulmak, uzun sre bahsedilmek.
dile (dillere) dmek
* hakknda dedikodu yaplmak.
dile (veya dillere) destan
* ok tannm, nl.
dile gelmek
* dile dmek.
* (konuma kudreti, yetenei, olmayan varlk) konumak, dillenmek, lisana gelmek.
dile getirilmek
* anlatlmak.
dile getirmek
* konuturmak.
* belirtmek, anlatmak, aklamak, ifade etmek.
dile kolay
* anlatlmas kolay ama yaplmas veya katlanlmas ok g.
dile vermek
* gizli tutulmas gereken bir eyi aa vurmak, duyurmak, yaymak.
dilediin(iz) gibi
* kendi dnce, gr ve isteine gre.
dilediini yapmak
* kendi, dnce, gr ve isteini yapmak.
dilek
* Bir kimsenin diledii ey, istek, talep, rica, murat.
dilek kipi
* Dileme kavram veren kip. Trkede bu kip -se eki ile kurulur.
dileke
* Bir dilei bildirmek iin resm makamlara sunulan, imzal ve adresli, pullu veya pulsuz yaz , istida, arzuhl.
dileme
* Dilemek ii.
dilemek
* Birinden bir eyin yaplmasn istemek, rica etmek, arzu etmek.
* Biri iin bir dilekte bulunmak.
* Can istemek.
dilemma
* kilem.
dilenci
* Geimini dilenerek salayan (kimse).
* Israrla ve arszca bir eyi isteyen (kimse).
dilenci ana
* inde her eyden biraz bulunan.
dilenci vapuru
* Btn iskelelere urayarak sefer yapan vapur.
dilencilik
* Dilenci olma durumu.
* Dilenciye yak r davran.
dilencilik etmek
* dilenmek.
dilenciye hyar vermiler de eri diye beenmemi
* hem ihtiya duyduu konuda yard m istiyor, hem yaplan yardm kmsyor anlamnda kullanl r.
dilendirme
* Dilendirmek ii.
dilendirmek
* Dilenecek duruma getirmek.
* Dilencilik yapt rmak.
dilenemez dilenci
* yoksullua dt hlde durumunu kimseye amayan kimse.
dileni
* Dilenmek ii veya biimi.
dilenme
* Dilenmek ii.
dilenmek
* Sadaka istemek.
* Kendisini ac ndrarak bir kimseden birey istemek.
dileyici
* Dilekte bulunan, dileyen (kimse).
dili (baka bir dile) almak
* bir kimsenin konumas baka bir dile benzemek.
dili almak
* herhangi bir sebeple konumayan kimse konumaya balamak.
dili a rlamak
* hastalk sebebiyle glkle sz syleyebilmek, glkle konumak.
dili almak
* bir sz ok kullanmaktan dolay o sze almak.
dili bir kar
* Bkz. dili pabu kadar.
dili bir kar d ar kmak (veya sarkmak)
* komaktan, yrmekten ve yorulmaktan ok susamak.
dili boazna akmak
* konuamaz olmak, sesi soluu kmamak.
dili bozuk
* Bir dili doru ve dzgn konuamayan.
dili zlmek
* (konuamayan veya susan kii) konumaya balamak.
dili damana yap mak (veya dili dama kurumak)
* susuzluktan az kurumak, ok susamak.
dili dolamak
* korku, heyecan, hastalk, utangalk, sarholuk gibi sebeplerle syleyeceini ararak kar trmak.
dili dnd kadar
* syleyebildii kadar, anlatma gcnn elverdii lde.
dili dnmemek (veya dnmek)
* bir sz doru, dzgn sylemeyi becerememek (veya becermek).
* amac n iyi anlatamamak (veya anlatmak).
dili durmak
* susmak.
* dedikodu etmemek.
dili durmamak
* srekli konumak.
* sylenemeyecek eyleri de sylemek.
dili ensesinden ekilsin!
* b kt racak kadar ok konuan veya kt szler syleyenler iin ilenme olarak kullanlr.
-di'li gemi
* Bkz. belirli gemi.
dili k ltan keskin
* krc ve ar konumalar iin kullanl r.
dili kurusun!
* "sz syleyemez olsun" anlamnda ilenme sz.
dili olsa da sylese (veya anlatsa)
* "cans z nesneler konuabilseler, baz olaylara tanklk da edebilirler" anlamnda kullan lr.
dili pabu kadar
* saygszca ve gnl k rc karl kta bulunan.
dili tutuk
* Serbeste, kolaylkla konuamayan.
dili tutulmak
* sevin, korku, aknl k gibi sebeplerle birdenbire sz syleyemez olmak.
dili uzamak
* haddini bilmeden konumak.
dili uzun
* ncitici szler syleyen, kstah, saygsz kimse.
dili varmak (veya varmamak)
* bir sz sylemeye gnl raz olmak (veya olmamak).
dili yanmak
* znt ve eziyet ekmek, zarara uramak.
dili yanmak
* b kmak, nefret etmek.
dili yatkn
* yabanc bir dili kolaylkla renme yetenei olan.
dili zifir
* Gnl kr c szler syleyen.
dilim
* Bir btnden kesilmi veya ayrlm ince, yass para.
* Radyatr paralar ndan her biri.
dilim dilim
* Para para.
dilim dilim etmek
* dilimlemek.
dilimin ucunda
* bir sz hat rlanacak gibi olup da hatrlanamadnda sylenir.
dilimleme
* Dilimlemek ii.
dilimlemek
* Dilimlere ay rmak, dilim dilim etmek.
dilimleni
* Dilimlenmek ii veya biimi.
dilimlenme
* Dilimlenmek ii.
dilimlenmek
* Dilimlere blnmek veya ayrlmak.
dilimleyi
* Dilimlemek ii veya biimi.
dilin kemi i yok
* insan doru veya yanl her eyi syleyebilir.
dilinde ty bitmek
* tekrar tekrar sylemekten usanmak, bkmak.
dilinden anlamak
* bir canl nn kard seslerden veya onun davran larndan ne anlatmak istediini anlamak.
* sz konusu olan eyin zelliini bilmek.
dilinden drmemek
* srekli olarak ayn kiiden veya eyden sz etmek; sk sk anmak.
dilinden kurtulamamak
* srekli olarak, bir kimsenin sitem, eletiri ve satamalar na uramak.
diline dolamak (virt etmek veya diline takmak)
* ayn eyi durmadan ve her yerde tekrarlamak.
* bir kimseyi her yerde ktlemek.
diline pelesenk etmek
* Bkz. diline dolamak.
diline salam olmak
* saklanacak konular a a vurmamak.
* kt sz sylemekten kanmak.
dilini (veya dillerini) yutmak
* sevin, korku, heyecan gibi sebeplerle konuamaz olmak.
dilini balamak
* bir kimseyi herhangi bir sebeple sz syleyemez duruma getirmek, susmak zorunda brakmak.
dilini dedirmemek
* hi yememek.
dilini eek ars soksun!
* hoa gitmeyen bir ey syleyen kimseye ilen olarak kullanlr.
dilini kedi (fare) mi yedi?
* neden konumuyorsun?.
dilini kesmek (veya kesip oturmak)
* susmak.
dilini tutamamak
* sonunu dnmeden, geliigzel konumak.
dilini tutmak
* sonunu dnmeden, geliigzel konumaktan saknmak.
dilinim
* Dilinme.
dilinin alt nda bir ey olmak
* bir kimsenin szlerinden, aka sylemedii bir eyler anlalmak.
dilinin alt ndaki baklay karmak
* gizli tutulmas gereken bir eyi sylemek.
dilinin cezas n (veya bels n) ekmek (veya bulmak)
* lsz, dncesiz konumak yznden zarar grmek.
dilinin ucuna gelmek
* syleyecek duruma gelmiken vazgemek.
dilinin ucunda
* Bkz. dilimin ucunda.
dilinin ucuyla
* iten, yrekten olmayarak, lf olsun diye.
dilinme
* Dilinmek ii.
* Kayalarn, ince katlar biiminde kolayl kla ayrlabilme nitelii.
dilinmek
* Dilmek ii yaplmak.
dili
* Dilmek ii veya biimi.
diliyle sokmak
* bir kimseye ar ve kr c szler sylemek.
diliyle tutulmak (veya yakalanmak)
* suunu, kendi konumas ile aa vurmak.
dillek
* Dedikoducu, dedikodusever.
dillendirme
* Dillendirmek ii.
* Kiiletirilen varl klara, cansz yaratklara sz syletme sanat , intak.
dillendirmek
* (biri) Hakknda dedikodu yaplmasna sebep olmak.
dillenme
* Dillenmek durumu.
dillenmek
* (ocuk) Konumaya balamak.
* Konuma yetenei olmayan varl k konumak, dile gelmek.
* Onaylanmayan baz davranlar sebebiyle hakk nda dedikodu yap lmak, dile dmek.
dillerde dolamak (veya gezmek)
* her yerde kendisinden sz edilmek.
dillere destan olmak
* bir olay veya bir nitelik halk arasnda yaylmak.
dilleme
* Dillemek ii.
dillemek
* Karl kl tatl tatl sylemek.
* Drlamak.
dilli
* Konukan, srekli ve tatl konuan.
* Dedikoducu, ileri geri konuan.
dilli ddk
* St, kavak gibi aalarn ince dallar ndan veya kam tan yaplan bir eit ddk.
* ok konukan kimse.
dilli ddk etmek
* bir haberi herkese yaymak.
dilma
* evirici, tercman.
dilmalk
* Dilmacn meslei, eviricilik, tercmanlk.
dilme
* Dilmek ii.
* Drt ke kesilmi aa.
dilmek
* Bir btn kk ve yass paralara ayrarak kesmek.
* Yarmak.
dilsel
* Dille ilgili.
dilsever
* Dili seven (kimse).
dilsiz
* Konuma merkezinin veya konuma organlarnn bozukluu sebebiyle konuamayan (kimse), ahraz.
* Ses karmayan, sessiz olan (kimse).
dilsizlik
* Dilsiz olma durumu.
dilviyum
* Bugnk rmaklarn drdnc adan kalma en eski alvyonlarna verilen ad.
dima
* Beyin.
* Bilin, zihin.
dimdik
* ok dik (olarak).
* Salkl , zinde.
* S knt lar karlayacak durumda olan, ba emeyen, metin.
* (bak iin) Dikkatli, srarl .
* Saa sola sapmadan, dosdoru.
* Kaskat, ok sertlemi olarak.
dimdik ayakta durmak
* yklmamak.
dimdik durmak
* tam dik durumda olmak.
* tutumunu deitirmemek, ylmamak.
dimi
* S k dokunmu bir tr pamuklu kuma.
diminuendo
* Sesi gittike azaltarak.
* Mzik parasn n banda ">" iaretiyle gsterilen nota terimi.
dimmer
* Elektrik akm iddetini el ile evirerek ayarlayan anahtar, reosta.
dimnit
* Erken olgunlaan ince kabuklu bir eit siyah zm.
dimyat
* Seyrek ve yuvarlak taneli bir eit zm.
* (byk D ile) A r hrsla fazla malda gz olan kimsenin elindekini avucundakini de kaybedebilecei
anlam nda "Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak" sznde geer.
din
* Tanr'ya, doast glere, eitli kutsal varl klara inanmay ve tap nmay sistemletiren toplumsal bir
kurum.
* Bu nitelikteki inanlar kurallar, kurumlar, treler ve semboller biiminde toplayan, salayan dzen.
* nanl p ok balan lan dnce, inan veya lk.
din
* C.G.S. sisteminde bir gramlk bir ktlenin hz n saniyede bir santimetre artran g birimi: Bir nevton 105
din'e eittir.
din
* Bir eyin en yksek ve sivri noktas.
din
* lmek.
din adam
* Meslei dinle ilgili iler olan grevli.
din birlii
* Ayn din etrafnda oluturulan inan gc.
din d
* Dinle iliii olmayan, ldini.
din doruu
* Dan en yksek yeri.
din erki
* Din ilkelerine dayanan egemenlik, din gc.
din felsefesi
* Dinin ilkelerinin zn ve anlam n temellendirmeyi amalayan felsefe dal.
dinamik
* Mekaniin kuvvet, hareket, enerji aras ndaki ilikilerini inceleyen dal , devim bilimi.
* Devimsel.
* Canl, etkin, hareketli.
dinamik analiz
* zmleme konusu yaplan veya modele dahil edilen deikenlerin zaman iindeki deimelerinin de
dikkate alnd yntem.
dinamikleme
* Dinamiklemek durumu.
dinamiklemek
* Dinamik duruma gelmek.
dinamit
* Nitrogliserin ile yap lan patlay c bir madde.
* Tutku, zlem, heyecan.
* iddetli, korkun, hrsl.
dinamit lokumu
* Kmr tozu, kil gibi maddelere emdirilmi dinamit.
dinamiti
* Dinamit reten, satan veya patlatlma iinde alan kimse.
dinamitilik
* Dinamitinin ii veya meslei.
dinamitleme
* Dinamitlemek ii.
dinamitlemek
* Dinamitle havaya uurmak.
* Bir giriimi, bir kuruluu engelleyici, yk c davranta bulunmak.
dinamitlenme
* Dinamitlenmek ii.
dinamitlenmek
* Dinamitle havaya uurulmak.
* Engellenmek.
dinamizm
* Devimselcilik.
* Davran lar canl ve hareketli olan canlnn zellii.
dinamo
* Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dntren alet.
dinamometre
* Kuvvetler.
dinar
* Yaklak olarak altn lirann drtte biri deerinde olan eski bir para.
* Bahreyn, Cezayir, ran, Irak, Kuveyt, Libya, Tunus, rdn, Yemen ve eski Yugoslavaya'da kullanlan para
birimi.
dince
* Dine gre, din bakmndan.
dincelmek
* Dinlemek.
dinci
* Din grleri her alana yaymak isteyen kimse.
dinci erki
* Bkz. Din erki.
dincilik
* Dincinin ii.
din
* Gc ve sal k durumu yerinde, canl, zinde, tendrst, tvana.
dinlenmek
* Din bir durum ve grnm kazanmak.
dinleme
* Dinlemek ii.
dinlemek
* Din duruma gelmek.
dinlik
* Din olma durumu, zindelik, mecal.
dindar
* Din inanc gl, din kurallarna bal (kimse), mtedeyyin.
dindarl k
* Dindar olma durumu.
dinda
* Ayn dinden olan kimse.
dinda olmak
* ayn dinden olmak.
dinden imandan kmak
* kendini kontrol edemeyecek kadar ok fkelenmek, ok sinirlenmek.
dinden imandan olmak
* din inanc n yitirmek.
dindirme
* Dindirmek ii.
dindirmek
* Dinmesini salamak.
dine
* Konaklama yeri.
dinek
* Dinlenmek iin durulan yer.
dinelme
* Dinelmek ii.
dinelmek
* Ayakta durmak veya ayaa kalkmak, dik durmak.
* Kar koymak, kafa tutmak.
dinen
* Din bakmndan.
dineri
* skambil k tlar ndaki iaretlerden karo.
dingi
* Bir ifte krekli kk patalya.
dingil
* Tekerleklerin merkezinden geen ve tatn altna enlemesine yerletirilmi mil, aks.
dingildek
* Taban zerinde hareketsiz duramayp sallanan, oynak; dengesi bozuk.
* Ypranm.
* Szne gvenilmez, kaypak.
dingildeklik
* Dingildek olma durumu, dengesizlik.
dingildeme
* Dingildemek ii.
dingildemek
* Sallanmak, oynamak.
* Korkmak, kukulanmak.
dingilli
* Dingili olan.
dingin
* Hareket etmeyen, kmldamayan, sakin.
* Gc tkenmi, yorgun, mecalsiz.
dingincilik
* Tam bir gnl rahatl , tutkusuzluk iinde btn arzulardan syrlm olarak, diren gstermeden kendini
Tanr ibadetine vermeyi ve tanrsal ruh dinginli i kazanmay amalayan dnya gr.
dinginleme
* Dinginlemek durumu.
dinginlemek
* Dingin duruma gelmek.
dinginletirme
* Dinginletirmek ii veya durumu.
dinginletirmek
* Dingin duruma gelmesini salamak.
dinginlik
* Dingin olma durumu, durgunluk, sknet.
Dingo'nun ah r
* girenin kann belli olmad yer.
din
* Dinle ilgili, din zerine.
dini bir uruna
* Mslmanlk davas yoluna.
dini btn
* Dinine ok bal, inanc salam olan, dinin buyruklarn eksiksiz yerine getiren.
dini gibi bilmek
* ok iyi, kesinlikle bilmek.
dini iman para
* tek dncesi para olan kimseler iin kullanl r.
dinim hakk iin (veya dinim akna)
* "dinimi tank tutar m" anlamnda bir ant.
dinine yandm
* fke, kzgnlk gibi duygular belirtmek iin kullanlan ilenme sz.
dini
* Dinmek ii veya biimi.
dink
* Pirinci kabuundan ayrmak veya bulgur dvmek iin kullan lan dibek.
* ayak, aba gibi eyleri dvmek iin kullan lan ara.
dinleme
* Dinlemek ii.
dinleme salonu
* Mzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yay nlar yapmak veya ses kaydetmek amac yla akustii
salanm salon, oditoryum.
dinlemek
* itmek iin kulak vermek.
* Birinin szn, dn kabul edip gereince davranmak.
* Uymak, ba emek, itaat etmek.
* Kulakla veya dinleme aletiyle hastay muayene etmek.
dinlence
* Tatil.
dinlendirici
* Dinlendirme zellii olan.
dinlendirilmi
* Bir sre bekletilmi.
dinlendirme
* Dinlendirmek ii.
dinlendirmek
* Dinlenmesini salamak.
* Durulmaya brakmak.
* (tarla iin) Nadasa brakmak.
* Yanan lmba, ate vb.yi sndrmek.
dinlenme
* Dinlenmek ii, istirahat.
dinlenme kamp
* Kurulular n tatil geirmek iin dzenledikleri kamp.
dinlenme salonu
* stirahat etmek, dinlenmek iin ayrlm salon.
dinlenme yapmak
* istirahat etmek, dinlenmek, yorgunluk karmak.
dinlenmek
* G kazanmak iin almaya ara vermek, yorgunluunu gidermek, istirahat etmek.
* nemsenmek, d yerine getirilmek.
* Baz yiyecek ve ieceklerin tadn arttrmak, kolay pimesini salamak gibi sebeplerle bir sre bekletmek.
dinleti
* Sanatnn mzik eserlerini bir toplulua almas veya sylemesi, konser.
dinletme
* Dinletme ii.
dinletmek
* Dinlemesini salamak, sz geirmek.
dinleyici
* Sylenen veya alnan bir eyi dinleyen kimse.
* Kaytl olmad hlde derslere dar dan devam eden kimse.
dinleyicilik
* Dinleyici olma durumu.
dinleyi
* Dinlemek ii veya biimi.
dinme
* Dinmek ii.
dinmek
* Sona ermek, bitmek, durmak.
* (ses iin) Susmak.
* (kar, yamur, rzgr iin) Kesilmek, yamas veya esmesi durmak.
dinmez
* Dinmeyen.
dinozor
* Dinozorlar takmndan, boyu 20 m kadar olabilen, ilk alarda yaam, gnmze fosilleri kalm bir
srngen.
* Gelimelere ayak uyduramam, a n gerisinde kalm veya mevcut durumu korumak isteyen kimse.
dinozorlar
* Omurgal hayvanlardan srngenler sn fna giren, soyu tkenmi bir takm.
dinozorlama
* Dinozorlamak i i.
dinozorlamak
* Dinozor gibi davranmak.
* Gelimelere ayak uyduramamak, a n gerisinde kalmak veya mevcut durum ve dzeni koruyup herhangi
bir kkl dei iklik yapmamak.
dinsel
* Din.
dinsiz
* Din inanc olmayan.
* Ac masz.
dinsizin hakk ndan imans z gelir
* acmas z olan kiiyi, kendisinden daha acmas z biri yola getirir.
dinsizlik
* Dinsiz olma durumu.
dip
* Oyuk veya ukur bir eyin en alt blm.
* Taban.
* Dikili duran bir eyin yerle birletii nokta ve evresi veya bir eyin yan ba.
* Kapal bir yerin kapya gre en uzak blm.
* Arka, k.
dip a
* Palamut vb. bal klar avlamak iin denizin dibine at lan a.
dip bal kl
* Dipte yaayan su rnlerinin avlanlmas .
dip dibe
* yan yana skm olarak.
dip doruk
* Batan aa, dipten tepeye kadar, btn.
dip koan
* Hesap karmaya, gerektiinde koparlan para ile karlat rma yapmaya yarayan ve yapraklar, deftere
bal olan blm.
dipik
* Tfek vb. silhlarn namlu gerisinde bulunan, at srasnda silhn omuza dayanmasn veya tabancada elle
kavranmasn salayan taban blm.
dipikleme
* Dipiklemek ii.
dipiklemek
* Dipikle vurmak.
dipiklenme
* Dipiklenmek ii.
dipiklenmek
* Dipikle vurulmak.
dipdam
* Hapishane.
dipdin
* ok sal kl, ok canl.
dipdiri
* ok diri.
dipfriz
* Bozulabilecek yiyecekleri ok dk slarda dondurarak uzun sre saklamak iin kullan lan buzdolab.
diplrya
* Pisi bal n n k.
dipleme
* Diplemek ii.
diplemek
* (bitkiyi) Kknden skmek.
* (iilecek bir eyi) Dibine kadar imek.
dipli
* Dibi olan.
diploit
* ki kromozom takm tayan hcre veya organizma.
diploma
* Bir kimseye herhangi bir okulu veya renim program n baaryla tamamladn; bir derece veya unvana
hak kazand n; bir i, sanat veya meslek dal nda alabilme yetkisi elde ettiini belirtmek iin bir retim kurumunca
dzenlenip verilen resm belge, icazetname, ahadetname.
diplomal
* Diplomas olan.
* Yetkisi diploma ile belgelenmi.
diplomas z
* Diplomas olmayan.
* Diplomas olmas gereken bir meslekte, diplomas olmadan al an.
diplomasi
* Uluslar aras ilikileri dzenleyen antlamalar btn.
* Yabanc bir lkede ve uluslar aras toplantlarda lkesini temsil etme ii ve sanat.
* Bu ite alan kimsenin grevi, meslei.
* Bu grevlilerin oluturduu topluluk.
* G bir grme s rasnda gsterilen ustal k ve beceriklilik.
diplomat
* Uluslar aras konularda lkesini temsil etmekle grevlendirilen kimse.
* likilerinde kurnaz, becerikli olan.
* Teksir yapmak iin kullanlan bir mumlu kt tr.
diplomata
* Diplomata yakr biimde, diplomat gibi.
* Kurnazlkla, akgzlkle.
diplomatik
* Diplomasi ile ilgili.
diplomatik dil
* Diplomasi alannda kullanlan dil.
diplomatlk
* Diplomat olma durumu.
* Diplomasi.
dipnot
* Sayfa iinde geen herhangi bir dnce veya bilgi ile ilgili olarak sayfa alt na konulan a klama, haiye.
dipsiz
* Dibi olmayan.
dipsiz kile, bo ambar
* para, mal tutmayann durumunu veya bir i iin bo yere urald n anlatr.
dipsiz testi
* eline geen para veya mal hesapszca, bo yere harcayan.
-dir
* Bkz. -d r / -dir.
dirayet
* Yetenek, beceriklilik, zek.
dirayetli
* Yetenekli, becerikli; zeki.
dirayetsiz
* Yeteneksiz, beceriksiz.
dirayetsizlik
* Dirayetsiz olma durumu.
direk
* Aatan veya demirden yaplan uzun ve kaln destek.
* (baz zel adlarda) Stun.
* En nemli kimse.
direk direk barmak
* tedirgin edecek biimde ba rmak.
direk gibi
* salam yap l, iri yapl .
direki
* Alamana kayklarnda diree karak gzclk yapan kimse.
direkli
* Direi olan.
direklik
* Direk yapmaya elverili (aa).
direksiyon
* Motorlu aralarda, araca istenilen yn vermeye ve belirli bir dorultuda gtrmeye yarayan dzenek,
ynelte.
direksiyon k rmak
* arac istenilen yne evirebilmek iin direksiyonu o yne dndrmek.
direksiyon sallamak
* motorlu tat kullanmak.
direksiyona gemek
* arac kullanmak zere src yerine oturmak.
* bir iin ynetimini zerine almak.
direkt
* Doru olarak, hibir yerde durmadan, duraks z, doruca.
* Dorudan doruya, dolaysz, aracsz.
direktif
* Ynerge, talimat.
direktif almak
* talimat almak, emredilmek.
direktif vermek
* talimat vermek.
direktr
* Ynetmen, mdr.
direktrlk
* Ynetmenlik, mdrlk.
direme
* Diremek ii.
diremek
* Bir eyi dikine koymak, dayamak, durdurmak.
* Direnmek, kar koymak, inat etmek, srar etmek.
diren
* Dirgen.
diren
* Dayanma, kar koyma gc, mukavemet.
* Bir nesnenin elektrik akmna kar durma zellii, mukavemet, rezistans.
* Bir evrime istenilen deerde ek diren katmak iin kullan lan dzen, mukavemet, rezistans.
direnli
* Direnci olan.
dirensiz
* Direnci olmayan.
direngen
* Direnen, inat, anut, muannit.
direngenlik
* Direngen olma durumu, inatl k.
direnim
* Direnmek ii, inat, taannt.
* Borcun yerine getirilmesi, temerrt.
direni
* Direnmek ii veya biimi, kar koyma, dayanma, mukavemet.
direni i
* Kar koyan, dayanan (kimse).
direnleme
* Direnlemek ii.
direnlemek
* Dirgenle yaymak.
direnme
* Direnmek ii, kar koyma, dayanma, inat etme, srar etme, mukavemet etme.
direnmek
* Herhangi bir dncede, bir istekte veya bir durumda kar koymak, ayak diremek, inat etmek, srar etmek,
taannt etmek.
direken
* Bir ii ylmadan sonuna kadar gtren, sebatkr.
direme
* Diremek ii, sebat.
diremek
* Sznden veya kararndan dnmemek, dayanmak, sebat etmek.
diretme
* Diretmek ii, inat.
diretmek
* Direnmek, ayak diremek, inat etmek, srar etmek.
direy
* Fauna.
dirgen
* Harmanda saplar yaymaya yarar uzun atall ara.
dirgenleme
* Dirgenlemek ii.
dirgenlemek
* Dirgenle yaymak.
dirhem
* Okkann 400'de 1'ine eit olan, 3,148 gramlk eski bir arlk ls; stanbul iin bir dirhem 3,207 gr
olarak tespit edilmi tir.
* Bir tr gm para.
dirhem dirhem
* Azar azar, az az, ok az lde.
dirhem dirhem satmak
* kendini dirhem dirhem satmak.
dirhemle sylemek (veya konumak)
* ok az veya yava konumak.
diri
* Yaamakta olan, yaayan, canl, l kart .
* Gl, zinde.
* Solmam prsmemi.
* Gerei kadar pimemi.
diri diri
* Canl olarak.
diri rt
* Ormanlk blgelerde aalar n alt nda yeeren al , rp veya odunsu bitkiler.
dirice
* Biraz diri.
diri
* Esirgeme.
diri etmek
* esirgemek.
diriksel
* Diri ile, canl ile ilgili, canllar zerinde olan, diril.
diriksel s
* Hayvanlarn vcut ss.
diril
* Diriksel.
diril
* ilte yz veya gmlek yapmaya yarar pamuklu bir kuma.
diril s
* Hayvanlarn vcut ss, diriksel s.
dirileme
* Dirilemek ii.
dirilemek
* Bitkin, prsm veya solmuken yeniden diri duruma gelmek.
dirilik
* Diri olma durumu.
dirili
* Dirilmek ii veya biimi, dirilme, canlanma.
* Yeni bir at lmla g kazanma.
* Din inanlara gre lmden sonra dirilme, basbadelmevt.
dirilme
* Dirilmek ii.
dirilmek
* Glenip canlanmak.
* (bitki iin) Solmu, prsm durumdayken yeniden canll k kazanmak, diri duruma gelmek.
* (hasta iin) Yeniden sal n kazanmak, iyilemek.
* ld sanlan ey canllk kazanmak.
* Yeniden etkin olmak, geerli duruma gelmek.
diriltici
* Canll k verici nitelii bulunan.
diriltme
* Dirilmesini salama, canlandrma.
diriltmek
* Dirilmesini salamak.
dirim
* Hayat, yaam.
* Yaama gc.
dirim bilimci
* Biyolog.
dirim bilimcilik
* Gereklii tek yanl olarak yalnzca dirim bilimsel adan inceleyen, organik yaam n kavramlar n teki
gereklik alanlar na da uygulayan gr.
dirim bilimi
* Biyoloji.
dirim bilimsel
* Biyolojik.
dirim konisi
* Gelime durumundaki fidan veya yapraklar n srgen dokulu ucu.
dirim kurgu
* Canllar dnyasn zellikle beynin almasn taklit eden elektronik aletlerden yararlanmay konu edinen
bilim dal, biyonik.
dirim suyu
* Ab hayat.
dirimli
* Hayat olan (canl).
dirimlik
* Hayatla ilgili, dirimsel.
* Hayat, yaam, sal k.
* Mal mlk, gelir.
dirimsel
* Hayatla ilgili veya hayata bal olan, hayat, biyolojik.
dirimselcilik
* Hayat olaylarn fiziksel kimyasal glerle deil de, zel bir yaama ilkesi, yaam gc ile a klayan reti.
dirlik
* Yaay, hayat, salk, varlk, geim.
* Huzur, erin.
* Osmanl mparatorluunda bir hizmete kar lk olmak zere bir kimseye devlete verilen aylk veya bir yere
bal gelir.
dirlik dzenlik
* Aile yeleri veya bir arada alan kimseler arasnda iyi geinme durumu.
dirlik yz grmemek
* rahata kavuamamak.
dirliksiz
* Dirlii olmayan.
* Geimsiz, huysuz (kimse).
dirliksizlik
* Geimsizlik.
dirsek
* Kol ile n kol aras ndaki eklemin arka yan.
* Ke.
* Giysi kolunda dirsee rastlayan blm.
* Borularn dorultusunu deitirmekte kullanlan balant paras.
* Bir direi veya baka bir eyi salamlatrmak iin yanna eik olarak yerletirilen aa, makas.
dirsek evirmek
* daha nce i birlii yapt kiiyi uzaklatracak davranlarda bulunmak.
dirsek rtmek
* okumak iin yllarca almak.
dirsek dirsee
* ok kalabal kta sk k durumda.
dirsek kemii
* n kolun iskeletini oluturan iki uzun kemikten i yanda olan.
dirsek temas
* liki, ba, balant.
dirsekleme
* Dirseklemek ii.
dirseklemek
* Dirsekle vurmak, dirsekle itmek.
dirseklenme
* Dirseklenmek ii veya durumu.
dirseklenmek
* Dirsek biiminde kvr lmak, dirsek oluturmak.
* Dirsekle itilmek.
dirseklik
* Dirsek olarak kullanlmaya uygun olan (aa, boru vb.).
* Ceket kolunun dirsek blmn korumak veya yamamak iin kullan lan (kuma vb.).
* Koltuk, kanepe vb. de dirsekleri dayamaya elverili blm.
dirsizlik
* Dirlik dzenlikten uzak durum.
disimilsyon
* Benzemezlik, bakalama.
disiplin
* Bir topluluun, yasalarna ve dzenle ilgili yazl veya yazsz kurallarna titizlik ve zenle uymas durumu,
sk dzen, zapturapt.
* Kiilerin iinde yaad klar topluluun genel dnce ve davranlar na uymalarn salamak amacyla al nan
nlemlerin btn.
* retim konusu olan veya olabilecek bilgilerin btn; bilim dal .
disiplin cezas
* Disiplin sularndan birini ileyen kimseye davranlarnn a rl k derecesine gre verilen ceza.
disiplin kurulu
* Disiplin kurallarna ayk r davranan kimselerin sular n tespit ederek uygun cezalar vermekle grevli
kurul.
disiplin suu
* Bir kimsenin disiplin ynetmeliine gre yapmamas gereken davranlardan birini yapmas.
disipline
* Etmek yardmc fiili ile "s k dzen veya denetim altna almak" anlam nda kullanlr.
disipline edilmek
* zapturapt altna alnmak, denetim altnda tutulmak.
disiplinli
* Disiplini olan.
disiplinsiz
* Disiplini olmayan.
disiplinsizlik
* Disiplinsiz olma durumu.
disk
* Disk atmada kullanlan, erkekler iin 2, kad nlar iin 1 kg arl nda, genellikle metal bir ember ile
evrelenmi tahta arak.
* Gramofon pl.
* Omurlar birbirine birletiren ana madde.
* nce ve ap olduka byk teker eklinde para.
disk atma
* Atletizmde disk frlatma yarmas.
disk zmpara
* Mermer ve metal maddeleri kesmeye veya temizleyip parlatmaya yarayan alet.
diskalifiye
* Etmek yardmc fiili ile "sporda yar d b rakmak", olmak yardmc fiili ile "sporda yar d b raklmak"
anlamlarnda kullan lr.
diski
* Disk atan kimse.
diskilik
* Diskinin ii.
disket
* Bilgisayardaki ilemlerin kaydedildii bir koruyucu iinde bulunan manyetik ortam.
diskjokey
* Radyo ve diskoteklerde mzik yaynlarn plk veya ses bantlar arac lyla yneten kimse.
disko
* Diskotek.
diskotek
* Plk, ses band koleksiyonu.
* alnan plk, bant vb. eliinde dans edilen klp, disko.
diskur
* Sylev, nutuk.
diskur gemek (veya ekmek)
* nutuk verir gibi konumak.
dispanser
* Hastalara ayakta parasz veya ok az para ile baklan ve il verilen bakm evi, sal k evi.
dispe
* Bir ortak avaryada deniz kazas ndan sonra gemi, yk ve navlunla ilgili kimselerin urad klar zararlarn ve
bunlar tarafndan yaplm olan masraflarn nasl, kimler tarafndan ve ne oranda karlanacan belirlemek iin
yaplan ilem.
* Deniz sigortas dilinde, ilgili taraflar n ortak avaryada kendilerine den ykmllkleri, paylar nn nemi
lsnde ayrntl olarak belirten belge.
dispei
* Dispe iiyle uraan uzman.
dispersiyon eriyik
* ok ince kat taneciklerin su vb. svlarda erimeden dalmas hli.
disponibilite
* Bankalarda mevcut nakit ve derhal paraya evrilebilecek kymet.
disprosyum
* Atom arl 162.5, atom numaras 66, younluu 8,54 olan, 1500 C'de eriyen, a k yeil renkte zeltiler
veren, az bulunan bir element. Ksaltmas Dy.
distribtr
* Datc .
distribtrlk
* Distribtrn yapt i , da tcl k.
di
* ene kemiklerinin stne dizili, srp koparmaya ve inemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri.
* ark, testere, tarak gibi entikli eylerdeki kntlarn her biri.
* (sar msak dilimi ve karanfil gibi die benzetilen eyler iin) Tane.
* Omurgal hayvanlarn enelerinde veya ilkel yap l omurgal lar n grtlak ve azlarnda bulunan kemiksi sert
paralar.
* Baz dantel ve ilemelerin kenarlarndaki yuvarlak sivri blm.
di ars
* Di blgesinde oluan hastal ktan meydana gelen ar.
di bademi
* Kabuu ince olduu iin dile krlabilen bir badem tr.
di bilemek
* ktlk yapmak iin frsat beklemek, hnc n gsterir durum almak.
di buday
* ocuk ilk di kardnda kaynatlp zerine toz eker ve dvlm ceviz gibi eyler ekilerek yaknlara
datlan baday.
* Bu sebeple yap lan tren.
di ekimi
* Di ekme ii.
di karmak
* ene kemikleri iinde bulunan di, di etini deldikten sonra az boluuna doru sivrilmek.
di damak nsz
* Bkz. di eti damak nsz.
di di
* kntlar olan.
* kntl bir biimde.
di dudak nsz
* Bkz. di eti dudak nsz.
di eti
* Di kklerini kaplayan kaln krmzmtrak et.
di eti damak nsz
* Dil ucunun, st di etleriyle n damaa dokunmas ndan oluan nsz: c, , z, s, n, j, .
di eti dudak nsz
* Alt duda n st dilere dokunmasyla oluan dudak nsz: f, v.
di eti nsz
* Dil ucunun di etine dokunmasndan oluan nsz: j, .
di fras
* Dileri temizlemede kullan lan bir fra tr.
di geirememek
* gc yetmemek.
di geirmek
* zorla veya inatla istediini yaptrmak.
di gcrdatmak
* fkesini davranlar yla gstermek.
di gstermek
* gl olduunu, saldrya geebileceini durumuyla belli etmek, tehdit etmek.
di hekimi
* Dii.
di hekimlii
* Diilik.
di kiras
* Sarayda veya zengin konaklar nda iftardan sonra konuklara verilen armaan veya para.
* Bir kimseye fazladan verilen para, armaan vb.
di macunu
* Dileri temizlemede kullan lan macun.
di otu
* Di otugillerden, kurak ve orak yerlerde yetien, ok yll k ve otsu bir bitki (Plumbago europea).
di otugiller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, rnei di otu olan ve genellikle scak ve kurak yerlerde yetien
bitkilerden oluan familya.
di z
* Dilerin, katlgan doku, damar ve sinirlerden olumu i blm.
di tababeti
* Diilik.
di tabibi
* Dii.
di tac
* Dilerin di etlerinin d nda kalan blm.
di ta
* Di kklerinde oluan kiresi ta tabaka.
* Dilerin di etlerinin d nda kalan blm.
di nsz
* Dil ucunun st di etlerine dokunmas yla oluan nsz: d, t, c, .
dibudak
* Zeytingillerden, kerestesi sert ve deerli bir aa (Fraxinus excelsior).
* Bu aatan yaplm.
dii
* Di, a z bak myla ve hastalklaryla uraan hekim, di hekimi.
diik
* ok kk di.
diilik
* Di, a z bak myla ve hastalklaryla uraan tp dal , di hekimlii.
die di
* iyi, kt bireyin kar ln istemek.
die dokunmak
* e yarar olmak, nemli olmak yerinde ve anlaml olmak.
die dokunur
* ie yarar, belirtilmeye deer, nemli.
diei
* Talar yontmak iin kullanlan dili bir eit eki.
dieileme
* Dieilemek ii.
dieilemek
* Diei denilen ekile deirmen ta zerinde di yapmak, deirmen tann dilerini bilemek.
dieme
* Diemek ii.
diemek
* Di karmak.
dii
* Yumurta oluturan veya yavru douran (birey).
* Hayvan ve bitkilerin, erkei taraf ndan dllenecek biimde olumu cinsi.
* Kadn.
* Kadna zg.
* Girintili ve kntl olmak zere bir ift oluturan nesnelerin girintilisi.
* (maden iin) Yumuak, kolay ilenen.
* uh, iveli, ekici.
dii bakr
* Kolay ilenebilen bakr.
dii demir
* Yumuak demir.
dii klie
* Yaz s oyma olan klie.
dii organ
* ieklerde yumurtal iine alan, dllenme sonucu meyve ve tohumlar oluturacak organ.
diil
* Baz dillerde dii say lan (kelime), mennes.
diileme
* Diilemek durumu.
diilemek
* Diiye zg davranta bulunmak.
diiletirme
* Diiletirmek ii.
diiletirmek
* Dii duruma getirmek.
diilik
* Dii cinsten olma durumu.
* Kadna zg olma durumu.
diilletirme
* Diilletirmek ii.
diilletirmek
* Baz dillerde bir kelimeyi diil duruma sokmak.
diillik
* Baz dillerde kelimelerin diil olma durumu.
diinden t rna ndan artrmak
* (para iin) yiyecek, giyecek vb. ihtiyalarndan keserek biriktirmek.
diindirik
* pe ilmik atarak hayvan n azna taklan gem.
diine gre
* gcnn yetecei bir durumda.
diine vurmak
* Isrmak, dilemek.
* Deerini anlamak iin kontrol etmek.
diini skmak
* darla, s k ntya dayanmak, katlanmak.
diini skmek
* ktlk edemeyecek duruma getirmek.
diini t rnana takmak
* ok byk glklere, skntlara katlanmak; btn gcn kullanmak.
diinin kovuuna bile gitmemek
* (yiyecek iin) ok az gelmek.
diisel
* uh.
diiyle trnayla
* Bkz. diini trna na takmak.
dilek
* Dileri darya doru kk olan (kimse).
* Szn geiren; istediini yaptrabilen (kimse).
dileme
* Dilemek ii.
* Dantel biiminde ssleme.
dilemek
* Bir eyin bir paras n s rmak veya koparmak.
dilenme
* Dilenmek ii.
dilenmek
* Dilemek iine konu olmak, dile s rlmak.
* Tanelenmek, di tutmak.
* Glenmek, dediini yapt rr olmak.
dileri dklmek
* yalanmak, ihtiyarlamak.
diletme
* Diletmek ii.
diletmek
* Dilemek iini yaptrmak.
* Bir eye di atrmak.
dili
* Dileri olan.
* Szn geiren, istediini yaptrabilen gl (kimse).
* Dileri olan ark.
* Kaya bal.
* Ayakkabc lar n sayay kal ba ekmek iin kullandklar kerpeten gibi bir ara.
dili trnakl
* sald rc olan, szn geiren.
dilik
* Boksta karlama s rasnda boksrlerin dilerini ve dudaklarn korumak iin dilerine geirdikleri kauuk
koruyucu.
disiz
* Dii olmayan.
disizlik
* Disiz olma durumu.
diten artrmak
* yiyecek giderlerini ksarak para biriktirmek.
ditilmek
* Ditmek ii yap lmak.
ditiramp
* Eski Yunanllarn Dionysos erefine okuduklar tren arks .
* Lirik iir.
ditme
* Ditmek ii.
ditmek
* Yn, pamuk vb. ni tellere ayrarak kabartmak.
* ok kk paralara ay rmak.
div
* Bkz. dev.
dival
* Alt mukavva ile beslenmi, st srmal i leme.
divan
* Yksek dzeydeki devlet adamlarn n kurduu byk meclis.
* Divan edebiyat airlerinin iirlerini topladklar eser.
* Sedir.
* Meclis.
divan durmak (veya el pene divan durmak)
* sayg gsterilen bir kimse karsnda el kavuturup ayakta durmak.
divan edebiyat
* XIII-XIX. yzyllar arasnda dil, konu, ileni bakmndan Arap, Fars etkisi alt nda gelimi edebiyat.
divan kalemi
* Sadrazam buyruklarn n ve fermanlarn n yazld yer.
divan saz
* Meydan saz.
divane
* Kk divan.
divane
* Deli, kak, budala.
* Bir eye ok dkn olan.
divane olmak
* Bkz. deli divane olmak.
divaneleme
* Divanelemek ii.
divanelemek
* Divane duruma gelmek.
divanelik
* Kakl k, delilik.
divanesi olmak
* bir eye ok dkn olmak.
divaneye dnmek
* ok zlmek.
divanhane
* Geni sofa.
* Kubbealt .
divan li
* Yce divan.
divan harp
* Asker mahkeme.
Divanhmayun
* Osmanllarda padiah, sadrazam ve baz yksek rtbeli devlet grevlilerinin oluturduu meclis ve meclisin
alt yer.
Divanmuhasebat
* Saytay.
divan
* Divan kaleminden kan ferman, berat gibi belgelerde kullanlm olan (yaz).
divan krmas
* Divan yaz nn basitletirilmi bir tr.
divik
* Akkarnca, termit.
divit
* Genellikle kuak arasnda ta nlan ve kalemlii ile hokkas bir arada olan yaz takm.
divitin
* Bir yz havlu, pamuklu veya ynl kuma.
divlek
* Kal n kabuklu olgun kavun.
diyabaz
* Feldspatlardan bir pljiyoklz ile ojitten olumu yeil renkli bir ktle.
diyabet
* eker hastal, eker.
diyabet bilimi
* eker hastaln inceleyen bilim dal.
diyabet uzman
* eker hastal alan nda uzmanlam hekim.
diyabetik
* eker hastal ile ilgili.
diyabetolog
* Diyabet uzman .
diyabetoloji
* Diyabet bilimi.
diyafram
* Gs ve kar n boluklarn birbirinden ayran ince ve geni kas.
* Bir k demetinde utaki klar tutmak ve optik cihazlarda daha net bir grnt elde etmek iin ap
ayarlanabilir k geirmez levha.
diyagonal
* Kenarlarna oranla erilemesine dokunmu kuma.
* Kegen.
diyagram
* Herhangi bir olayn dei imini gsteren grafik.
* Bir iein btn ayrntlarn gsteren taslak.
diyaklz
* Yer alt ndaki basn ve gerilim dolaysyla, ta ktlelerinin yer deitirmeden atlay p yarlmas, atlak.
diyakoz
* Hristiyanlkta papaz n yardmcs olan din adam .
diyakroni
* Art zamanl k.
diyakronik
* Art zamanl .
diyalj
* Piroksen cinsinden, doal kalsiyum, magnezyum ve demir silikat.
diyalekt
* Lehe.
diyalektik
* Gereklii ve onun elimelerini incelemeye yarayan ve bu elimeleri amaya yarayan yollar aramay
ngren akl yrtme yntemi.
diyalektiki
* Diyalektik yntemini uygulayan kii.
diyalektolog
* Diyalektoloji uzman .
diyalektoloji
* Lehe bilimi.
diyalel
* Bir nermeyi baka bir nerme ile tantlamak yoluyla yap lan sofizm, st rtl bir tr ksr dng.
diyaliz
* Baz cisimlerin gzenekli zarlardan geebilmesi temeline dayanan bir zmleme veya artma yntemi.
diyalog
* Karl kl konuma.
* Oyun, roman, hikye gibi eserlerde iki veya daha ok kimsenin konumas .
* Konumaya dayanlarak yaz lm eser.
* Anlama, uyum salama veya bu yolda alma.
diyalog kurmak
* anlama ve uyum salayacak yolda kar lkl konumak.
diyanet
* Din kurallarna tam bal olma durumu.
* Din.
diyanet ileri
* Dinle ilgili iler.
diyapazon
* Titretirilince ana seslerden birini veren, U biiminde, kk bir elik ara.
diyapozitif
* Saydam bir yzey zerine al nm , projeksiyonda kullanlmaya zg, pozitif grnt, slyt.
diyar
* lke.
* Dnya.
diyar gurbet
* , eitim vb. sebeplerle g edilen yabanc yer.
diyastaz
* Niastay dekstrin ve glikoz durumuna getiren, tkrkte ve pankreasn salgs nda bulunan bir enzim.
diyastol
* Sistolden sonra karncklar n genilemesi.
diyatome
* Silisli sert kabuklar olan ve fosilleri, kaln yer katmanlar oluturan bir algler familyas.
diye
* ki cmleyi sebep bildirerek birbirine balar.
* Herhangi bir yarg ya vararak, niteleyerek, sanarak, diyerek.
* Adl .
diye diye
* Syleyerek.
diyecek
* Sylenecek sz.
diyecek yok
* eletirilecek bir yan yok, sz yok.
diyet
* slm hukukunca ldrme ve yaralamalarda sulunun demek zorunda olduu para veya mal.
diyet
* Perhiz, rejim.
diyet peyniri
* Tuzsuz ve ya al nm bir peynir tr.
diyetetik
* Kt beslenmenin yol at hastal klar, yiyeceklerin besin deerlerini inceleyen salk bilgisi dal.
diyetisyen
* Diyet uzman .
diyez
* Bir sesin yarm ton inceltileceini gsteren nota iareti.
* Bylece inceltilmi (ses).
diyoptri
* Optik sistemlerin yaknsaklk birimi.
diyorit
* zellikle pljiyoklazdan oluan, saydam, st tanecikli derinlik kayac.
diz
* Kaval, baldr ve uyluk kemiinin birleti i yer.
* Oturulduunda uyluun st yan.
diz ara
* Diz kapa kemii.
diz ba
* Dizde orabn tutturulduu ba.
diz boyu
* Dize kadar.
diz kmek
* dizlerini yere koyarak oturmak.
* Bkz. dize gelmek.
diz dize
* Dizleri birbirine deecek biimde birbirine yakn (oturmak).
diz kapa
* Dizin diz kapa kemii ile kapl blm.
diz kapa kemii
* Dizin nnde bulunan, kapak biiminde oynar kemik.
diz st kmek
* dizleri yere gelecek biimde eilmek veya oturmak.
diz(leri)ini dvmek
* pimanl k duymak.
dizanteri
* Arl ve kanl ishalle beliren, barsakta yaralara yol aan bulac, salgn hastalk, kanl basur.
dizanterili
* Dizanteriye yakalanm olan (kimse).
dizayn
* izim.
dizaync
* Dizayn iiyle uraan kimse.
dizdar
* Kale muhafz , kale bekisi.
dizdirme
* Dizdirmek ii.
dizdirmek
* Dizmek iini yaptrmak.
dize
* iirin satrlarndan her biri, m sra.
dize gelmek
* ba emek, boyun emek.
dize getirmek
* kendisine kar geleni yenerek buyruuna uyacak duruma getirmek.
dizel
* S ktrlm hava iine pskrtlen yaktla al an motor.
dizeleme
* Dizelemek ii.
dizelemek
* Dize durumuna getirmek.
dizeletirme
* Dizeletirmek ii.
dizeletirmek
* Dize durumuna getirmek.
dizem
* Bir dizede veya notada vurgu, uzunluk veya ses zelliklerinin, duraklarn dzenli bir biimde
tekrarlanmasndan doan ses uygunluu, tartm, ritm.
dizemli
* Dizemli olan, tartml , ritmli, ritmik.
dizemsiz
* Dizemi olmayan, tartms z, ritmsiz.
dizge
* Bir btn oluturacak biimde karl kl olarak birbirine bal gelerin btn, manzume, sistem.
* Bir ilkeye veya dnya grne gre dzenlenmi dnceler, bilgiler, retiler btn, manzume, sistem.
dizgeli
* Dizgesi olan, dizgesel, sistemli, sistematik.
dizgesel
* Dizge ile ilgili, sistemli, sistematik.
dizgesiz
* Dizgesi olmayan, dizgeye bal olmayan, sistemsiz.
dizgi
* Bas m iin harfleri, kelimeleri, sat rlar, sayfalar oluturacak biimde dzenleme, tertip.
dizgi yeri
* Dizgi ilerinin yap ld yer, mrettiphane.
dizgici
* Bas m evinde dizgi iiyle uraan kimse, mrettip.
dizgicilik
* Dizgicinin ii, mrettiplik.
dizgin
* Gemin ularna balanarak hayvan yneltmeye yarayan kay .
dizgin vurmak
* dizgin takmak.
dizgine gelmek
* dzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek.
dizginini ekmek
* birinin ar davranlar na engel olmak.
dizginini kesmek
* zerindeki basky artrmak.
dizginleme
* Dizginlemek ii.
dizginlemek
* Ata dizgin takmak veya at yrtmek iin dizginini oynatmak.
* Birinin ar davranlar n nlemek.
dizginlenme
* Dizginlenmek ii.
dizginlenmek
* Dizginlemek ii yaplmak veya dizginlemek iine konu olmak.
dizginleri (ele) vermek
* bakasnn ynetimini kabullenmek.
dizginleri ele almak
* ynetimi eline geirmek.
dizginleri gevetmek
* birinin zerindeki basky azaltmak.
dizginleri koparmak
* her trl ba ve bask dan kurtulmak.
dizginleri salvermek
* ba bo brakmak.
dizginsiz
* Dizgini olmayan.
* Ar olan, engel tan mayan, lsz.
dizi
* Bir iplik veya tel zerine dizilmi inci, boncuk gibi eylerin oluturduu btn, sra.
* Herhangi bir bakmdan bir btn oluturan eylerin tm, seri.
* Yan yana, art arda veya zaman s rasna gre sralanm birbiriyle ilikili nesne veya olaylar n oluturduu
btn s ra.
* Saf durumundaki bir k tann, birbiri arkasnda duran erlerine verilen ad.
* Deerleri artarak veya eksilerek art arda gelen terimler tak m .
* Ayn sz dizimsel balam iinde birbirinin yerini alabilecek olan ve gl bir kartlk balants kuran
gelerin oluturduu btn, paradigma.
* Dizi film.
* Bir oktavn iinde sralanan sekiz sesin btn.
dizi (veya dizinin dibi)
* yan ba .
dizi dizi
* Dizilerek, dizim dizim, diziler durumunda.
dizi film
* Birbirini izleyen ve ayr blmlerden oluan filmler.
dizici
* Dizgici.
dizilemek
* Dizi durumunda sralamak.
dizili
* Dizilmi olan, s ralanm , mrettep.
dizili
* Dizilmek ii veya biimi.
dizilme
* Dizilmek ii .
dizilmek
* Dizi durumuna getirilmek, dizmek ii yaplmak.
* S raya girmek.
dizim
* Dizilmek ii, dizme.
* Sz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim oluturan geler birleimi, sentagma.
dizim dizim
* Dizilmi olarak, dizi dizi.
dizin
* Bir kitabn veya derginin kii, konu, yer ad vb. bakmndan iindekileri yer numarasyla belirten ve eserin
arkasnda yer alan alfabetik liste, indeks, fihrist.
* Belli bir konuda kan kitap ve dergideki yazlarla ilikiyi salayan ve ayr bir kitap veya sreli yay n
biiminde kan eser.
* Kitapl k, belge vb. iin dzenlenen belli bir bilginin veya belgenin bulunduu yeri gsteren dzenli liste.
dizini dvmek
* ok piman olmak.
dizi
* Dizmek ii veya biimi.
dizleme
* Dizlemek ii.
dizlemek
* Dize kadar batmak.
* Dizini kullanarak bastrmak.
dizleri kesilmek (veya tutmamak)
* dizlerinde derman, g kalmamak.
dizlerine kapanmak
* ok yalvarmak.
dizlerine kara su inmek
* beklemekten veya yorgunluktan gsz kalmak.
dizlerinin ba zlmek
* korkudan ayakta duramayacak duruma gelmek.
dizlik
* Dize, korumak amacyla geirilen ey.
* Dize kadar uzanan konlu orap.
* donu.
* alvar.
* nl.
dizme
* Dizmek ii.
dizmek
* Baz nesneleri iplie, tele vb. ne geirmek.
* Yan yana veya st ste sralamak.
* (basm evinde) Harfleri yan yana getirerek yaz dzenlemek.
* Dzenlemek, hazrlamak.
dizmen
* (basm evinde) Dizgici, mrettip.
dizst
* Dizler zerinde durabilen veya dizler zerine konduunda altr labilen ara.
dizyem
* S caklerde santigradn onda biri.
do
* Gam (II) dizisinde "si" ile "re" arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota iareti.
do anahtar
* Portenin zerine izilen ve o izgideki notaya adn veren anahtar.
dobra dobra
* Saknmadan, ekinmeden (sylemek, konumak).
doent
* niversitelerde profesrden nceki basamakta bulunan retim yesi.
doentlik
* Doent olma durumu.
* Doentin grevi.
Dodurga
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
dogma
* Doruluu snanmadan benimsenen, bir retinin veya ideolojinin temeli yaplan sav, nas.
dogmac
* Dogmacl kla ilgili.
* Dogmacl k yanl s olan kimse.
dogmacl k
* ne srlen reti ve ilkeleri eletirmeden doru olarak benimseyen ve benimsedii var saymlardan kat
bir yntemle nermeler treten anlay , dogmatizm.
dogmalat rma
* Dogmalat rmak ii.
dogmalat rmak
* Bir inanc dogma durumuna getirmek.
dogmatik
* Deney bilgisini, deneye dayanan kantlar hie sayarak, kan lar n inan retilerinden karan (dnce
biimi).
* Felsefe ve din dogmalarnn bilimsel (mantksal) ve sral bir yolla ortaya konuluu.
dogmatik felsefe
* Eletirmeciliin ve kukuculuun tersine olarak, her trl inkr ve kukunun stnde tutulan birtak m
ilkeleri benimseyen felsefe.
dogmatizm
* Dogmacl k.
doa
* Tabiat.
* nsan eliyle byk dei iklie uramam doal gzelliklerini koruyan, genellikle ehir d kesim.
doa bilgisi
* Tabiat bilgisi.
doa bilimci
* Tabiatn eitli zellikleri zerinde al an, aratrma yapan, tabiat.
doa bilimcilik
* Doa bilimcisinin ii, uras.
doa bilimleri
* Tabiat bilimleri, olaylar ve yasalar olan fizik, kimya, gk bilimi gibi bilimler.
doa d
* Doaya aykr, tabiata aykr, gayritabi.
doa tesi
* Duyularmzla alglayamad mz varlklarn sebeplerini ve temellerini arat ran felsefe, fizik tesi,
metafizik.
* Akl ve sezgiyle elde edilen ilk ilkeleri veya mutlak bilgiyi konu alan felsefe, fizik tesi, metafizik.
* Bu felsefeyle ilgili olan.
doa yasas
* Doa olaylarnn bal olduu yasa.
doacak
* Gelecek.
doac
* Doacl k yanls olan, natrist.
doacl k
* Toplumsal kurular n ve yaay biiminin doaya dnk olmasn ama edinen reti, natrizm.
doa
* iir veya sz birdenbire, dnmeden, iine doduu gibi syleme, irtical.
doalama
* Doalamak ii.
* O anda, birdenbire.
doalama tiyatro
* ten geldii gibi, irticalen gerekletirilen oyun.
doalamak
* ten gelerek sylemek, irticalen dile getirmek.
* O anda iir sylemek, irticalen iir sylemek.
doatan
* Birdenbire, dnmeden, iine doduu gibi (sylemek, konumak), irticalen.
doal
* Tabi.
* Tabiatn dzenine ve gereklerine uygun, tabi.
* Kendiliinden, insan eliyle yaplmam.
doal ayklanma
* Darwin'e gre doada ve toplumda canl trlerin aras ndaki var olma sava n en gllerin, evreye en iyi
uyabilenlerin kazandklarn ; gszlerin, evreye uyamayanlarn ise ortadan kalktklarn savunan reti.
doal corafya
* Fizik corafya.
doal gaz
* Yer kabuunun iinde bulunan, yak t olarak nem s ralamasnda ham petrolden sonra ikinci s ray alan ve
petroln bir cinsi olan yan c gaz.
* Hidrokarbon rezervuar sahalar nda alan kuyulardan elde edilen, esas itibar yla metan gaz ile az miktarda
propan, btan gibi daha a r molekll hidrokarbon gazlar ve eser miktarda su buhar, hidrojen, karbondioksit ve
azot karm gaz.
* Konutlarda ve i yerlerinde s nma, retim ve enerji amac yla belli bir merkezden kontroll olarak bir
ebeke sistemiyle datlan yanc gaz.
doal gaz enerjisi
* Doal gazdan elde edilen enerji.
doal say
* 1, 2, 3, ... saylarndan her biri.
doalc
* Doalc lk yanls olan, natralist.
doalc lk
* Gerein doaya uygun biimde yanst lmasn amalayan sanat akm, natralizm.
* Gerein yalnz doa ile aklanmas , natralizm.
doallama
* Doallamak ii.
doallamak
* Doal duruma gelmek, tabilemek.
doallatrma
* Doallatrmak ii.
doallatrmak
* Doal duruma getirmek, tabiletirmek.
doall k
* Doal olma durumu, tabilik.
doan
* Kartalgillerden, kk ku, fare vb. ile beslenen ve altr larak ku av nda kullanlan yrt c bir ku (Falco).
doanc
* Avc doan yeti tiren veya doanla avlanan kimse.
doancl k
* Doancn n ii veya meslei.
doasever
* Doann kirlenmesine ve tahrip edilmesine kar kan (kimse).
doast
* Doa yasalarna uymayan, doa yasalaryla a klanamayan, tabiatst.
doastclk
* Doa yasalaryla aklanamayan olaylarn ve gereklerin varl na inanmak gerektiini ileri sren reti,
srnatralizm, tabiatstclk.
doduuna bin piman
* bezgin.
* tembel.
doduuna piman etmek
* Bkz. anasndan doduuna piman etmek.
doduuna piman olmak
* ar zlmek, olaanst skntda olmak, eziyete uramak.
dodurma
* Dodurmak ii.
dodurmak
* (Gne, Ay, y ldz iin) Domasn salamak.
* Douncaya kadar beklemek.
doma
* Domak durumu.
* Domu.
* Dnyaya gelme.
doma byme
* Herhangi bir yerde doup yetimi.
* Balangtan beri.
domaca
* ten geldii gibi, irticalen, doalama.
domak
* Dnyaya gelmek.
* (Gne, Ay, y ldz) Ufuktan ykselerek grnmek.
* Ortaya kmak, sonucu olmak.
* (dnce, hayal gibi eyler iin) Zihinde birdenbire olumak.
doram
* Dorama sonucu ortaya kan para.
doram doram
* Parampara, darmadan.
dorama
* Doramak ii.
* Bir yapn n kap, pencere, dolap, raf gibi aa, metal veya plstik blmeleri.
doramac
* Ahap dorama yapan kimse.
doramac lk
* Doramac olma durumu veya doramac nn sanat .
doramak
* Keserek paralamak.
doranma
* Doranmak ii.
doranmak
* Kesilmek, para para edilmek.
* Kesilir gibi armak.
doratma
* Doratmak ii.
doratmak
* Doramak iini yapt rmak.
doray
* Doramak ii veya biimi.
doru
* Bir ucundan br ucuna kadar yn deimeyen, eri ve arpk kart.
* Gerek, yalan olmayan.
* Akla, manta uygun.
* Yasa, yntem ve ahlka bal, drst, namuslu.
* Geree veya kurala uygun.
* Gerek, hakikat.
* ki nokta arasndaki en k sa izgi.
* Yanl sz, eksiksiz.
* Hibir yne sapmadan, dosdoru, doruca.
* Kar ynnce.
* (zaman anlatan kelimelerden sonra) Yakn, yaknlarnda.
doru a
* 180 derecelik a.
doru ak m
* letken bir devre zerinde yn deitirmeyen srekli elektrik akm.
doru bulmak
* uygun grmek, onamak.
doru kmak
* gerek olduu anla lmak.
doru doru dosdoru
* en dorusu udur ki.
doru durmak
* dik durmak.
* uslu durmak.
doru drst
* Tam olarak, eksiksiz olarak, istenildii gibi, kusursuz, yanlsz.
doru orantl
* Birbirine bal olan ve biri artnca teki de artan iki byklk arasndaki bant .
doru oturmak
* uslu oturmak.
doru paras
* Doru zerinde iki nokta ile s nrlanm para.
doru syleyeni dokuz kyden kovarlar
* doru olmakla birlikte bakalar nn iine gelmeyen szleri syleyenlerin sevilmediini anlatr.
doru yol
* Her trl ktlkten uzak olan tutum.
doruca
* Doruya yakn.
* Hibir yne sapmadan; dolayl olmayarak, dolamayarak.
dorucu
* Her eyin dorusunu sylemeyi huy edinmi olan (kimse).
dorucu davut
* her eyin dorusunu yapmay veya sylemeyi huy edinmi kimseler iin kullanl r.
doruculuk
* Dorucu olma durumu.
* Bir insann sz ve hareketleriyle kanaat ve inanlarnn, dnnn uyumas.
dorudan
* Aracsz.
dorudan doruya
* Dolays z, arasz, araya baka bir ey girmeden, resen.
dorulama
* Dorulamak ii, teyit, tasdik.
* Bir var say mn doruluunu denetlemek iin, deney ve mantk tan tlama yoluyla yaplan i lemlerin
btn.
dorulamak
* Bir eyin doru olduunu ortaya koymak, desteklemek, teyit etmek, tasdik etmek.
* Bir nermenin doruluunu veya yanl l n belirlemek amac yla olaylar inceleyip aratrmak.
dorulanma
* Dorulanmak ii.
dorulanmak
* Dorulamak iine konu olmak veya dorulamak ii yaplmak.
dorulma
* Dorulmak ii.
dorulmak
* Eik veya eri bir ey, dz bir duruma gelmek.
* (oturan veya yatan bir kimse iin) Toparlanmak, dik bir duruma gelmek.
* (para iin) Salanmak, kazanlmak.
* Ynelmek.
* Yeniden glenmek, kalk nmak.
dorultma
* Dorultmak ii.
dorultma
* ki ynl bir dalgal ak m , bir ynl doru akma evirmeye yarayan aygt, redresr.
dorultmak
* Dorulmasn salamak, doru duruma getirmek.
* Dzeltmek.
* Yneltmek.
* Yn bulmak.
* (para iin) Salamak, kazanmak.
dorultman
* Bir nokta veya bir izginin hareketine az veya ok yn vererek bu hareketi yneten ey.
* izgi oluturan noktan n veya yzey oluturan izginin ynelmesi gereken dorultuyu gsteren izgi veya
dzlem.
dorultu
* Yn, istikamet.
* Tutulan, izlenen yol.
* Paralel olmayan iki sonsuz doruyu birbirinden ayrt ettiren durum veya belli bir sonsuz dorunun
belirtti i tek yol, istikamet.
dorulu
* Bir doru boyunca, olan, mstakim.
doruluk
* Doru olma durumu, doru olana yakr davran , drstlk.
* Dncenin gerekle uyumas; yarg ve nermelerin geree uygun olmas.
dorulum
* Ynelim, tropizm.
dorusal
* Bir doru ile ilgili olan; bir doruyu izleyen.
* (bir dorunun denklemi birinci dereceden olduu iin) Birinci derece ifadelerine, genel olarak verilen sfat.
dorusu
* Gerei sylemek gerekirse, gerek u ki.
dou
* Gnein doduu ana yn, gn dousu, ark, mark.
* Bulunulan yere gre gnein doduu ynde kalan blge.
* Avrupa'ya gre Asya ve Kuzeydou Afrika'nn bir blm.
* Bu ynle ilgili, bu ynde olan, ark.
* Gne'in 21 Mart ve 23 Eyllde doduu yn.
dou bilimci
* Dou bilimi uzman, arkiyat, msterik, oryantalist.
dou bilimi
* Avrupa'ya gre douda yer alan uluslarn dillerini, tarihlerini, kltr ve trelerini inceleyen bilim, arkiyat,
oryantalizm.
Dou Bloku
* Dou Avrupa lkelerinin II. Dnya Sava'ndan sonra oluturduu, 1990'l yllarda dalan siyas blok.
dou kay n
* Dou blgelerinde yetien bir tr kayn aac.
dou noktas
* Gne emberi merkezinin 21 Mart ve 23 Eyllde ufkunda doduu nokta.
Dou Trkesi
* Hazar Denizi'nin ve Trkmenistan'n dousunda kalan Trklerin kulland dil.
doulu
* Dou lkelerinden olan veya dou uygarln benimsemi (kimse), arkl .
doululama
* Doululamak ii.
doululamak
* Dou yaay n benimsemek.
doululuk
* Doulu olma durumu, arkl lk.
* Dou ahlk, grenek ve geleneklerine bal olma durumu.
doum
* Domak fiili, tevellt, veldet.
* Bir kimsenin doduu yl.
doum evi
* Doum yaplan salk kuruluu.
doum gn
* Bir kimsenin doduu gn.
doum ilmhaberi
* ocuk dounca resm grevlilerce hazrlanan belge.
doum kontrol
* Doumlarn s nrlandrlmas veya istemeyerek gebe kalman n nlenmesi iin uygulanan yntemlerin
btn.
doum odas
* inde doum yaplan hastahane odas.
doum oran
* Bir lkedeki doumlar n saysal durumu.
doum sancs
* Doum yaparken duyulan sanc.
* Yeni bir duruma geilirken ekilen zorluklar.
doum tarihi
* Bir kimsenin doduu tarih.
doum yapmak
* dourmak.
doum yeri
* Bir kimsenin doduu ky, ile veya ehir.
doumhane
* Doum evi.
doumlu
* Belirli bir ylda domu, tevelltl.
doumsal
* Doumdan, soydan gelen.
douranlar
* Hayvanlarn yavru dourma yoluyla reyen sn f.
dourgan
* ok douran.
* ok eser veren, velt.
dourganlama
* Dourganlamak ii veya durumu.
dourganlamak
* Dourgan duruma gelmek.
dourganlatrma
* Dourganlatrmak ii veya durumu.
dourganlatrmak
* Dourgan duruma getirmek.
dourganlk
* ok dourma durumu, dourgan olma durumu.
dourgu
* Ortaya kan sonu.
dourma
* Dourmak ii.
dourmak
* Yavru dnyaya getirmek, doum yapmak.
* Ortaya kmasna yol amak, sebep olmak.
dourtma
* Dourtmak ii veya durumu.
dourtmak
* Dourmas n salamak, dourmas na yardm etmek.
dourucu
* Dourmas n salayan.
* Yeni dnceleri ortaya koyan (kimse).
douru
* Dourmak ii veya biimi.
dou
* Domak ii veya biimi.
doutan
* Doumla beraber (gelen), yarad ltan, ftr.
* Kiinin doduu andan beri var olan, renilmi eylerin sonucu olmayarak, doula birlikte gelen,
yaradl tan, f tr.
doutanclk
* Herhangi bir canl trnn yapsal ve grevsel geliiminde yaant, renme gibi edinilmi faktrlere deil,
kal tmla ilgili olanlara arlk ve ncelik veren gr, f triye, nativizm.
dok
* Gemilerin yknn boalt ld veya onarld , st rtl havuz.
* Ticaret mallarn saklamak iin r htmda yaplan byk depo.
doksan
* Seksen dokuzdan sonra gelen say nn ad ve bu say y gsteren rakam, 90, XC.
* Dokuz kere on, seksen dokuzdan bir art k olan.
doksan (veya krk, seksen) kap nn ipini ekmek
* birok yere uramak.
doksanar
* Doksan sfat nn letirme biimi, her birine doksan, her defasnda doksan bir arada olan.
doksannc
* Doksann s ra sfat, s rada seksen dokuzuncudan sonra gelen.
doksanlk
* inde doksan tane bulunan.
* Doksan yanda olan.
doktor
* Hekim.
* Bir faklteyi veya bir yksek okulu bitirdikten sonra belli bir bilim dalnda en yksek renim basamana
vard n, geirdii zel s navla ve baarl bir eserle gsterenlere verilen unvan.
doktor doktor dolamak (veya gezmek)
* tedavide abuk ve kesin sonu almak midiyle birok doktora bavurmak.
doktora
* Doktor unvann kazanmak iin verilen snav.
* Bir faklte veya yksek okulu bitirdikten sonra o bilim dalnda s nav ve bilimsel bir eserle eriilen derece,
basamak.
doktoral
* Doktoras olan.
doktorasz
* Doktoras olmayan.
doktorluk
* Hekim olma durumu, hekimlik, tabiplik.
* Doktor olma durumu.
doktrin
* reti.
doktrinci
* Doktrinle ilgili (kimse veya gr).
doku
* Bir vcudun veya bir organn yap gelerinden birini oluturan hcreler btn, nesi.
* Bir btnn yap s ve zellii.
doku bilimci
* Doku bilimiyle uraan kimse, bilgin.
doku bilimi
* Canllardaki dokularn oluum, evrim ve birleimini inceleyen bilim dal, histoloji.
doku bozukluu
* Yara, darbe, iltihap, ur gibi sebeplerle bir organda ortaya kan bozukluk, ypranma, lezyon.
dokuma
* Dokumak ii, mensucat, tekstil.
* Kuma olabilen, kuma yaplabilen.
* Tezghta dokunarak elde edilen (kuma).
* Minder rts, yatak kl f gibi eyler iin kullan lan ve boyal pamuk ipliinden dokunan bez.
* Yap, oluum.
dokuma tezgh
* Dokuma iinin yapld makine veya ara.
dokumac
* Dokumacl k yapan kimse.
dokumacl k
* Kuma dokuma ii, sanat veya dokuma ticareti, tekstil.
* Dokuma sanayii.
dokumahane
* Dokuma tezghlarnn bulunduu ve al t yer.
dokumak
* Tezghta iplii, zg ve atk durumunda kullanarak kuma yapmak.
* En ince noktalar na kadar zen gstererek, emek vererek ortaya karmak.
* Aacn yemilerini s rkla vurarak indirmek.
dokumal
* Dokumas olan.
* Dokunmu.
dokuna
* Birok omurgasz hayvann banda bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzant.
dokunakl
* Etkili, insan n iine ileyen, messir.
dokunakll k
* Dokunakl olma durumu.
dokunca
* Ktle yol aan, sal bozan.
* Zarar, ykm, tahrip.
dokunca grmek
* zarara uramak, harap olmak.
dokuncal
* Dokuncas olan, zararl.
dokuncasz
* Dokuncas olmayan, zarars z.
dokundurma
* Dokundurmak ii.
dokundurmak
* Dokunmas n salamak.
* Bir eyi st kapal ve sitem yollu hatrlatmak, tariz etmek.
dokunma
* Dokunmak (I) ii, temas.
dokunma
* Dokunmak (II) ii.
dokunma duyusu
* Deri zerine yaplan deme, vurma, bastrma, ekme gibi etkileri alan duyu.
dokunmabana
* Kanser.
dokunmak
* Nesnelerin scaklk, soukluk, sertlik, yumuakl k gibi trl niteliklerini derinin altndaki sinir ular
aracl yla duymak, demek, el srmek, temas etmek.
* Kartrmak.
* Almak, kullanmak, el srmek.
* Saln bozmak.
* Tedirgin etmek, satamak.
* (iyilik, ktlk gibi kavramlarda) Olmak.
* (insan iin) ine ilemek, duygulandrmak, etkilemek, koymak, batmak.
* likin, ilgili olmak, deinmek.
* Hafife demek.
* Onur, anlay vb. ile uyumaz bir durum ortaya kmak.
dokunmak
* Dokumak ii yaplmak.
dokunmatik
* Dokunma ile alan makine.
dokunsal
* Dokunum ile ilgili olan.
dokunulma
* Dokunulmak ii.
dokunulmak
* Dokunmak iine konu olmak.
dokunulmaz
* liilmez, el srlmez, taarruzdan korunmu.
* Hibir biimde eletirilemez.
dokunulmazl n kaldrmak
* iliilmez olma durumunu, masuniyetini saymamak.
dokunulmazl k
* Dokunulmaz, iliilmez, karlmaz olma durumu, masuniyet.
* Anayasa veya uluslar aras gelenekler gereince, kiilere tannan ilimez olma durumu veya ayr cal k.
dokunum
* evremizdeki nesnelerin s caklk, soukluk, sertlik, yumuakl k gibi niteliklerini derimiz araclyla bildiren
duyarlk yetenei, lmise.
dokunu
* Dokunmak (I) ii veya biimi, temas.
dokunu
* Dokunmak (II) ii veya biimi.
* Dokunma ipliklerinin aprazlama biimi.
dokurcuk
* Desenli veya yollu dokunmu yn kuma.
dokurcun
* Ot veya ekin y n , tokurcun.
* Dokuzta oyunu.
* izgili ayak kuma.
dokutma
* Dokutmak ii.
dokutmak
* Dokumak iini yaptrmak.
dokuyucu
* Dokumac.
dokuyu
* Dokumak ii veya biimi.
dokuz
* Sekizden sonra gelen saynn ad ve bu sayy gsteren rakam, 9, IX.
* Sekizden bir artk olan.
dokuz ayn arambas bir araya gelmek
* birok i birden ortaya kp s k k bir durum yaratmak.
dokuz babal
* Babas belli olmayan birok erkekle dp kalkan bir anadan doma.
dokuz canl
* ok salam, kolay kolay lmeyen.
dokuz dourmak
* merakla, heyecanla, sabrs zl kla beklemek.
dokuz krn bir denei
* birok kimsenin tek yardmc s, tek dayana .
dokuz kyden kovulmu
* geimsizlii veya baka davranlar yznden birok yerden at lm.
dokuz yorgan eskitmek (veya paralamak)
* ok uzun yaamak.
dokuzaltm be
* Bkz. dokuzaltmbelik.
dokuzaltm belik
* Bir tabanca tr.
dokuzar
* Dokuz say s nn letirme biimi, her birine dokuz, her defasnda dokuzu bir arada olan.
dokuzgen
* Dokuz kenar olan okgen.
dokuzlu
* Dokuz paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden dokuz tane bulunan.
* zerinde dokuz iareti bulunan iskambil kd.
dokuzta
* Dokuz tala oynanan ve talarn yerleri ile yrtme yollar izgilerle gsterilen oyun, dokurcun.
dokuzuncu
* Dokuz say s nn s ra sfat, s rada sekizinciden sonra gelen.
dokman
* Belge, vesika.
dokmantasyon
* Belgeleme, bir al ma iin gerekli belgeleri arama ve salama, belgelere dayandrma.
dokmanter
* Belgesel.
dolaba girmek (veya gelmek)
* aldatlmak, oyuna gelmek.
dolab bozulmak
* kurduu i dzeni bozulmak.
dolak
* Tozluk yerine bacaklara ayak bileinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kuma paras .
* Ba rts, yazma.
* Boyun atks.
dolaksz
* Dola olmayan, bzgs bulunmayan.
dolam
* Dolamak iinin her defas.
* Bir kez dolanacak miktar.
dolama
* Dolamak ii.
* Trnak yresindeki yumuak blmlerin, bazen de kemiin iltihaplanmasndan ileri gelen ar l i .
* Giysilerin stne giyilen, n ak bir tr stlk.
* Baa sarlan bir eit rt, pou, sark.
* eitli eserlerdeki barok ve rokoko slbunda i ie ssleme motifi.
dolama otu
* Dolama otugillerden, iekleri kk, yeil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolama otugiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi dolama otu olan ve iine kask otunu da alan karanfilgillerin alt familyas.
dolamak
* plik, erit, tel gibi nesneleri bir eyin zerine dndrerek sarmak.
* Sarmak, kavuturmak.
dolamba
* Dolanarak giden, dnerek uzanan yolun kvr nt s .
* kulak.
* Bal k.
dolambal
* Dolambac olan.
* inden zor klr, aprak.
dolambas z
* Dolambac olmayan.
* A k, dorudan doruya olan.
dolam k
* Bir tr a, bir tr avc tuza.
dolan
* \343 yalan dolan.
dolan ta
* Mineralleri gzle grlebilen, benekli ve yeilimt rak renkli gabro ile bazalt aras pskrk ktle.
dolandr c
* Birini aldatarak mal veya parasn alan (kimse).
dolandr cl k
* Dolandr c olma durumu veya dolandr cya yakr i.
dolandr l
* Dolandr lmak ii veya biimi.
dolandr lma
* Dolandrmak iine konu olmak.
dolandr lmak
* Dolandrmak iine konu olmak.
dolandr
* Dolandrmak ii veya biimi.
dolandrma
* Dolandrmak ii.
dolandrmak
* Birini aldatarak parasn veya mal n elinden almak.
* Dolatrmak.
dolan dolan
* Dolanarak, gezerek.
dolanm
* Tedavl, sirklsyon.
dolan
* Dolanmak ii veya biimi.
dolanl ifls
* Hileli ifls.
dolanma
* Dolanmak ii.
dolanmak
* Bir eyin evresine sarlmak.
* Bir eyin evresinde dnmek, gezmek.
* Karmak, dolamak.
* Geliigzel gezmek.
dolant
* Gezip dolalan yer, alan.
dolap
* Genellikle tahtadan yaplm , blme veya ekmelerine eya konulan, kapakl mobilya.
* Dnerek alan ve zellikle su eken dzen.
* Bkz. dnme dolap.
* Dzen, hile, manevra.
* (stanbul bedesteninde) Dkkn.
dolap beygiri
* Kuyudan su ekip bahe ve bostanlar sulamaya yarayan arkl dzeni ileten, dndren at, eek veya kat r.
dolap beygiri gibi dnp durmak (veya dolamak)
* dar bir evrede hi deimeyen yorucu bir ii yapmak.
dolap evirmek (veya dndrmek)
* hile ve dalavere ile i yapmak.
dolap
* Dolap yapan veya satan kimse.
* Dolap ileten kimse.
* Hileci, dzenci.
dolar
* Amerika Birleik Devletleri ve Kanada gibi devletlerin para birimi.
dola
* Bkz. sarma dola.
dola k
* (sa, ip vb. iin) Kar k.
* Dolaarak giden (yol).
* Kolay zlmeyecek veya iinden klmayacak derecede kark.
* Amac dorudan doruya deil de, dolay syla sezdiren.
dola klk
* Dola k olma durumu.
dola ksz
* Dola k olmayan.
dola lma
* Dola lmak ii.
dola lmak
* Gezilmek.
dola m
* Dolamak ii.
* Kalbin srekli olarak kas lp gevemesiyle kan ve lenfin damarlar iinde durmadan yer deitirmesi,
deveran.
dolama
* Dolamak ii.
dolamak
* Gezmek, gezinmek.
* Doru gitmeyip yolu uzatmak veya (yol) uzamak.
* Dnp baka bir ynden gelmek.
* (kan iin) Akmak.
* Sa, iplik vb. eyler birbirine kararak g zlr duruma gelmek.
* ok kimse tarafndan sylenmek.
* Bir yeri belli bir amala gezmek.
* Denetlemek amacyla bir yeri gezmek.
* (nefes, el iin) Bir ey zerinde hafife hareket etmek.
* Gezinmek.
* Belirmek.
dolat rlma
* Dolatrlmak ii.
dolat rlmak
* Dolatrmak iine konu olmak.
dolat rma
* Dolatrmak ii.
dolat rmak
* Dolamak iini yaptrmak.
dolay
* Bir yeri saran baka yerlerin btn, evre, havali, etraf.
dolay kutupsal
* Kutup yakn nda olan.
* Herhangi bir yere gre 24 saat iinde izdii ember ufkun stnde kalp kendisi hi batmayan (yldz).
dolay
* Dolay, evre.
* tr, yznden, sebebiyle.
dolay dolay
* Dolaarak, dnerek.
dolaysyla
* Bal olarak dorudan doruya olmayarak.
* Sebebiyle, yznden, ... -dan (-den) tr.
dolaylama
* Ssl, sanatl edeb sz: Atatrk yerine Byk Kurtarc veya Trkiye'nin kalbi Ankara demek gibi.
dolayl
* Dorudan doruya olmayan, dolaysyla olan, vastal , bilvas ta.
dolayl anlatmak
* ant rmak, ima etmek.
dolayl zne
* Bkz. szde zne.
dolayl tmle
* Fiilin anlamn btnleyen ve ynelme, kalma, kma durumlarndan birinde bulunan veya edat alan
tmle.
dolayl vergi
* Ykmls nceden bilinmeyen, mal sat n alan ykmlendiren, tketiciden al nan vergi.
dolaysz
* Dorudan doruya olan, araya herhangi bir ara girmeden, vas tas z, bilvasta.
dolaysz vergi
* Ykmls nceden bilinenden dorudan doruya al nan vergi.
doldurma
* Doldurmak ii.
* Bkz. ykleme.
* Gereksiz szler ve benzetmelerle dolu anlatm.
doldurmak
* Dolmasn salamak, dolu duruma getirmek.
* (ateli silhlar iin) ine mermi srmek.
* Bildirge, izelge, fi gibi basl k tlar n bo yerlerini tamamlamak.
* Yan, yl n bitirmek.
* Birini bakas iin kt dnecek bir duruma getirmek.
* (ses, koku iin) Yay lp kaplamak.
* Belirli bir sreyi kaplamak, almak.
* Canland rmak.
doldurtma
* Doldurtmak ii.
doldurtmak
* Doldurmak iini yaptrmak.
doldurulma
* Doldurulmak ii.
doldurulmak
* Dolu bir duruma getirilmek.
* (biri) Bakas iin kt dnecek bir duruma getirilmek.
dolduru
* Doldurmak ii veya biimi.
doldurua getirmek
* (birini) nceden hazrlamak, kt dnecek hle sokmak.
dolgu
* Bir oyuun, bir kovuun iine doldurulan madde.
* Cevher alnmasndan sonra oluan boluklarn doldurulma ileminde kullan lan ta, toprak ve benzeri
malzeme.
* Toprak doldurma ilemi; bu ilemin sonucu.
dolgu yapmak
* doldurmak.
* rk dileri temizleyip oyuu, uygun bir madde ile doldurmak.
dolgulu
* inde dolgu maddesi olan, doldurulmu.
dolgun
* Dolarak biimi yuvarlaklam .
* i mana yak n, balk etinde.
* (para iin) ok.
* fke, kzgnl k, krgnl k gibi duygularla dolu.
* Birbirine uyan, uyum gsteren.
dolgun maa
* Dolgun cret.
dolgun cret
* Yksek ve tatmin edici cret.
dolgunca
* Biraz iman.
* Fazlaca, oka, bol.
dolgunlama
* Dolgunlamak ii.
dolgunlamak
* Dolgun duruma gelmek.
dolgunluk
* Dolgun olma durumu.
dolikosefal
* Uzun kafal.
dolma
* Dolmak ii.
* Baz sebze ve tavuk, kuzu gibi hayvanlarn iine pirin ve baka eyler doldurularak piirilen yemek.
* Doldurularak yaplan.
* Yalan, hile, dalavere.
dolma biber
* Dolma yapmaya uygun, byk biber tr.
dolma kalem
* ine mrekkep doldurularak kullanlan yaz kalemi.
dolma otu
* Dolma otugillerden, iekleri kk, yeil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolma otugiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi dolma otu olan ve iine kask otunu da alan karafilgillerin alt familyas .
dolma yutmak
* kan p aldanmak.
dolmak
* (bitkilerde) Olgunlamak, erginlemek.
* Bir yere iyice yay lmak, kaplamak.
* Bir yerde pek ok kimse toplanmak, kalabalk duruma gelmek.
* (sre, hesap) Tamamlanmak.
* Sabr tkenip fkesi taacak duruma gelmek.
dolmalk
* Dolma yapmaya yarar.
dolmen
* kisi dikili, ncs de bunlarn zerine kapak gibi yatrlm byk tatan oluturulmu ta devri
mezar.
dolmu
* Bo yeri kalmam, mebu.
* Teker teker yolcu alp dolunca yola kan kayk, motor, otomobil gibi kk ta t.
dolmu dura
* Dolmular n yolcu indirip bindirdii yer.
dolmu uak
* Belirli merkezler arasnda bir tarifeye bal olmaksz n dzenlenen ucuz uak seferi, artr.
dolmu yapmak
* teker teker yolcu alp dolunca yola kan tatla yolcu tamak.
* birka kii ortaklaa bir ta t tutmak.
dolmuu
* Dolmu i leten kimse.
dolmuuluk
* Dolmuunun ii veya meslei.
dolomit
* Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat birleiminde bir mineral.
dolu
* Havada su buusunun birden younla p katlamasndan oluan, trl irilikte, yuvarlak veya dzensiz
biimli saydam buz paralar durumunda yere hzla den bir ya tr.
dolu
* i bo olmayan, dolmu, mebu, bo kart .
* Bir yerde sayca ok.
* Bo yeri yok, her yeri tutulmu.
* Bo vakit olmayan, megul.
* (i, ura, olay vb. iin) ok olan.
* (top, tfek gibi ateli silhlar iin) inde atlacak mermisi bulunan.
* ki doldurulmu bardak.
* Bir duygunun gl etkisinde olan.
* (tornacl kta) Delik almam, (gere).
dolu dizgin
* (svari ve at arabas iin) Son hzla.
* nne geilemeyecek biimde; ok olarak.
dolu dizgin gitmek
* son hzla komak.
* nne geilemeyecek biimde olmak.
dolu serpme
* Zmpara retiminde tanecikler aras nda belirli boluklar kalmayacak biimde dzenlenen tane yaptrma
i lemi.
dolu yamak
* dolu yere dmek.
dolukma
* Dolukmak ii.
dolukmak
* Gz yaarmak, alayacak duruma gelmek.
doluluk
* Dolu olma durumu.
dolum
* Doldurma ii.
dolunay
* Ay n tam bir daire olarak dolgun, parlak grld evre, bedir.
dolup tamak
* gereinden ok olmak, gereinden ok kaplamak.
dolusu
* Doldurulacak miktar.
dolu
* Dolmak ii veya biimi.
doluma
* Dolumak ii.
dolumak
* Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek.
doluya koydum almad, boa koydum dolmad
* iinden klmayan g bir durum karsnda sylenir.
domalan
* Askl mantarlardan, toprak iinde yumru biiminde yetien, yenilebilen bir bitki, yer mantar, keme (Tuber
melanosporum).
domal
* Domalmak ii veya biimi.
domalma
* Domalmak ii veya durumu.
domalmak
* Dizler bkk, ba ileride, melmi bir durum almak.
domaltma
* Domaltmak ii veya durumu.
domaltmak
* Domalmasn salamak.
domates
* Patl cangillerden, yapraklar tyl, iekleri salk m durumunda, vitamince zengin, krm z rn iin
yetitirilen bir bitki (Lycopersion esculentum).
* Bu bitkinin yenilen rn.
domates orbas
* Ana maddesi domates suyu olan orba.
domates salas
* Yemeklere tat ve lezzet vermek iin domatesten yaplan sala.
dombay
* Manda, su s r.
domdom kurunu
* Vah hayvanlar ldrmek iin kullanlan tfek kurunu, dumdum.
domestik
* Evcil.
* , lke ii.
dominant
* Hkim, bata gelen, egemen, baat.
domino
* zerleri noktalarla iaretli dikdrtgen biiminde 28 tala masa zerinde oynanan bir oyun.
* Maskeli balolarda giyilen kukuletal uzun giysi.
dominyon
* ngiliz uluslar topluluuna ye olan bamsz lkelere verilen ad.
domur
* Kabarck.
* Tomurcuk.
domur domur
* Boncuk gibi iri taneler durumunda.
* Kabar k kabark.
domuz
* ift parmakllardan eti ve ya iin beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica).
* Hain, aksi, ters, inat.
domuz arabas
* Ar ykleri yakn yerlere tamak iin kullanlan, ufak tekerlekli, st dz, alak araba.
domuz ayr k otu
* Budaygillerden, tar ma zararl bir bitki (Cynodon dactylon).
domuz bal
* Yunus bal gillerden bir memeli tr (Phocaena communis).
domuz dam
* Maden kuyularnda, kme tehlikesi olan yerlerde her yan direklerle rlen boluk.
domuz dikeni
* Yapraklar saps z ve dikenli, iekleri etli otsu bir bitki.
domuz gibi
* kt huylu ve hain.
* adamakll, iyice.
domuz gibi yemek (veya t k nmak)
* oburcasna ok yemek.
domuz otu
* Kumsallarda ve kayalklarda yetien sar iekli ot.
domuz ya
* Domuzdan kar lan ya.
domuzaya
* Tfek namlusundan sky karmaya yarar engelli ubuk.
domuzdan (bir) kl ekmek (veya koparmak)
* sevilmeyen veya eli sk olan birinden bir ey alabilmek.
domuzgiller
* ift parmakllar takmn n, gevi getirmeyenler alt takmna giren bir familya.
domuzlan
* Kn kanatllardan bir bcek (Brachynus crepitans).
domuzlama
* Domuzlamak ii.
domuzlamak
* Hainlik etmek, aksilik etmek.
domuzluk
* Hainlik, haincesine inatlk.
* Su deirmeninde ark n bulunduu ve dnd yer.
domuzluk etmek
* hainlik etmek, haince davranmak, inat lk etmek.
domuztrna
* Palangan n taklmas iin kullan lan, bir yan atal biiminde ift trnakl , br yan halkal demir kanca.
domuzuna
* nat olsun diye, inadna.
* yiden iyiye, adamakll, ok.
don
* Giysi.
* Vcudun belden aa s na giyilen uzun veya k sa i giysisi, klot.
* At tynn rengi.
don
* Hava scakl nn sfrdan aa dmesiyle sularn buz tutmas.
don zlmek
* hava snarak buzlar erimeye balamak.
don gmlek
* zerinde sadece don ve gmlek var denilecek kadar soyunmu durumda.
don kesmek
* (bitki) souktan bozulmak, donmak.
don tutmak
* buz tutmak, donmak.
don ya
* Baya scakl kta kat durumda bulunan ve i yalar nn eritilmesiyle elde edilen hayvansal ya.
* Souk ve sevimsiz kimse.
don ya gibi
* konumayan, hareketsiz kimseler iin sylenir.
dona ekmek
* hava, sular donduracak kadar soumak.
donakalma
* Donakalmak durumu.
donakalmak
* arp bir sre ne yapacan, ne diyeceini bilememek.
donam
* Bir evin kap , pencere, tavan, deme gibi blmleri.
* Gemi ve sandallarn donatlmas.
donama
* Ssleme, tezyin.
donamak
* Sslemek, tezyin etmek.
donanm
* Bir gemi direine, bir yelkene veya baka bir paraya bal bulunan halat ve makara gibi manevra aralar .
* Tesisat, dem.
* Bir bilgisayarda bulunan fiziksel birimler.
donanm kilidi
* Bilgisayarda baz programlarn izinsiz kullanlmasn engelleyen kilit.
donanma
* Donanmak ii.
* Bir devletin deniz kuvvetleri, sava gemileri.
* Belli bir amala kullanlan gemilerin btn.
* Bayramlarda, sevinli gnlerde bayrak, k kullanarak, fiek yakarak yaplan enlik.
donanmak
* Giyinip kuanmak, sslenmek.
* Yayl p kaplanmak.
* Ikl duruma gelmek, klarla bezenmek.
* Gerekli nesneler vb. bir araya getirilip sslenmek, gsterili duruma getirilmek.
donat
* Donatmaya yarayan eyler, tehizat.
donat lma
* Donat lmak ii.
donat lmak
* Donatmak iine konu olmak veya donatmak ii yaplmak.
donat m
* Donatma, tehiz.
* Bir fabrikay, bir hava alann, bir spor kuruluunu veya bir asker birlii etkinlik gstermesi iin gerekli
ara ve gerelerle donatma.
* Bir sanat eserinde ikinci derecede olan ayrnt lar, yardmc geler.
donat mc
* Bir film veya tiyatro eseri iin gerekli sahne donatm iini yneten kimse.
donat
* Donatmak ii veya biimi.
donatma
* Donatmak ii, tehiz.
donatmak
* Birinin giyimini salamak.
* Gz al c eyler kullanarak gsterili bir duruma getirmek, sslemek.
* Bir eyin i grebilmesi iin gereken nesneleri, gereleri katmak, tehiz etmek.
* Svmek veya azarlamak.
donatt rma
* Donattrmak ii veya durumu.
donatt rmak
* Donatmak iini yaptrmak.
dondura
* Derin dondurucu, dipfriz.
dondurma
* Dondurmak ii.
* ekerli stn veya meyve sularn n dondurulmasyla hazrlanan souk yiyecek.
dondurmac
* Dondurma yapan veya satan kimse.
* Dondurma sat lan yer.
dondurmacl k
* Dondurmac olma durumu.
* Dondurma yapma ve satma ii.
dondurmak
* Donmasn salamak.
* Bir eyi deitirilemez durumda tutmak.
dondurucu
* Donmaya yol aan, donduran.
* ok souk, ok ten.
dondurulma
* Dondurulmak ii.
dondurulmak
* Dondurmak iine konu olmak veya dondurmak i i yap lmak.
* Deimez duruma getirilmek.
dondurulmu
* Buz durumuna getirilmi.
* Soukta korunmu, souktan katlam.
done
* Bkz. veri.
donkiotluk
* Gerei yokken kahramanlk gstermeye kalkma durumu.
donlu
* Donu olan.
donma
* Donmak ii.
donma derecesi
* Bir maddenin ak kan durumdan kat duruma getii (santigrat) derece.
donma noktas
* Suyun donmaya balad derece.
* Eriyik hlde bulunan bir metalin kendi zelliine bal olarak donmaya balad andaki s derecesi.
donmak
* Souun etkisiyle kat duruma gelmek, buz tutmak.
* (canllar) Yaam n yitirmek, souktan lmek.
* ok mek.
* (bitki iin) Souktan zarar grmek; yararlan lmaz duruma gelmek.
* Kimyasal bir etki ile kat lamak.
* Eriyik hlde bulunan bir metalin kat hle gemeye balamas hli.
* Beklenmedik bir durum karsnda birden hareketsiz kalmak.
* Gelimemek, yeniliklere a k olmamak.
donmu sebze
* Daha sonra kullanlmak zere bir kap iinde dondurulmu taze sebze.
donra
* Sa kepei, ka kona.
* Kal nlam , tabaka durumuna gelmi kir.
donsuz
* Don giymemi olan.
* Yoksul; serseri.
donuk
* Parlakl olmayan, mat.
* (gz iin) Canll olmayan, fersiz.
* Canll az olan, durgun, uyuuk.
donuk donuk
* Canll olmayarak.
* Rengini ve parlakln yitirmi, mat.
donuklama
* Donuklamak durumu.
donuklamak
* Donuk duruma gelmek.
donuklatrma
* Donuklatrmak ii.
donuklatrmak
* Donuk duruma getirmek.
donukluk
* Donuk olma durumu.
donuna etmek
* donuna kk veya byk abdestini yapmak.
donuna karmak
* istemeyerek donuna kk veya byk abdestini yapmak.
donuna yapmak (veya doldurmak)
* (ocuk) kk veya byk abdestini donuna etmek.
* ok korkmak.
donup kalmak
* Bkz. donakalmak.
dopdolu
* Bsbtn dolu.
doping
* Bir spor yarmas srasnda vcuda stn hareket ve enerji salamak iin kullan lan uyar c il.
doping yapmak
* baz bedensel zellikleri deitiren veya ok artran bir uyarc maddeyi ok az miktarda vermek.
* uyarc etkide bulunmak.
dopingleme
* Doping yapma.
dopinglemek
* Doping yapmak.
doru
* Gvdesi k zl, ayaklar ve yelesi koyu renkli olan (at).
* Bu renkte olan (at donu).
doruk
* Da, ulu aa gibi yksek eylerin tepesi, en yksek yeri, zirve, ahika.
* En stn baar dzeyi.
doruk izgisi
* Yksek dalarda, doruk ularn birbirine balayan ve bitiik iki aklan ay ran s nr.
doruk dal
* Adan gelien srgnn dik uzamas ile oluan ve aac n gvdesini meydana getiren dal.
doruk toplant s
* Devlet katndaki en yetkili kiilerin bir araya gelerek yaptklar grme.
doruklama
* Doruklamak ii.
* Tepeleme.
doruklamak
* Bir kab tepeleme doldurmak.
dorum
* Deve yavrusu.
dosdoru
* ok doru.
* Saa sola sapmadan.
dost
* Sevilen, gvenilen, yak n arkada, gnlda, iyi grlen (kimse), dman kar t.
* yi geinen, aralar nda iyi iliki bulunan.
* Erkek ve kadnn evlilik d iliki kurduu kimse.
* Baz hayvanlarn sahibine gsterdii sevgi iin kullan lr.
* Bir eye dkn olan, ar ilgi duyan kimse.
dost alatr, dman gldrr (veya dost sz ac dr)
* dost olan kimsenin syledii sz, ac da olsa, insan n iyilii iindir.
dost baa, dman ayaa bakar
* temiz giyinip kuanmann gerekliliini anlatr.
dost dman
* Herkes (herkese).
dost edinmek
* dost kazanmak.
dost kara gnde belli olur
* gerek dostlar ancak zntl, skntl gnlerde insan yalnz b rakmamakla belli olur.
dost kaz
* Dost bilinen kimseden gelen zarar veya ktl anlat rken kullanl r.
dost olmak
* yak nlk kurmak, ahbap olmak.
dost tutmak
* (erkek veya kad n) evlilik d iliki kurmak.
dosta dmana kar
* dostalara znt vermemek, dmanlar da sevindirmemek iin, ele gne kar.
dostane
* Dosta.
dosta
* Dosta yak r (biimde).
* Dost gibi.
dostlar al verite grsn (diye)
* gsteri olsun, i gryor densin (diye).
dostlar bana
* iyi bir eyi dostalar iin de dilemek amacyla kullanlr.
dostlar bandan rak
* kt bir durumun arl n belirtmek iin kullan lr.
dostlar ehit, biz gazi
* tehlikeli ileri bakalarna brak p kendileri sonutan yararlanmak iin bir kenara ekilenlerin bencilliini
alay yollu anlatr.
dostlama
* Dostlamak ii veya durumu.
dostlamak
* Dost durumuna gelmek, dost olmak.
dostluk
* Dost olma durumu; dosta davran.
dostluk baka, al veri baka
* iki kii arasndaki dostluk, al verite birinin tekine zveri ile davranmasn gerektirmez.
dostluk etmek
* yak nlk kurmak, dost gibi candan davranmak.
dostluk kantarla, al veri miskalle
* i ilikilerine dostluk kar trlmamal dr anlamnda kullanl r.
dostluk kurmak
* yak nlk, ahbapl k kurmak.
dostluk okkayla, al veri dirhemle
* "dostluun tarts olmaz, al veri ise lye gre olur" anlamnda kullanl r.
dostsuz
* Dostu olmayan.
dostun att ta ba yarmaz
* dostun ac sznden veya sert davranndan insana ktlk gelmez.
dosya
* Ayn konu, ayn kimse, ayn ile ilgili belgeler btn.
* Bu gibi belgelerin topland kartondan kap.
dosya amak (veya hazrlamak)
* bir kimse, konu veya ile ilgili yeni bir dosya dzenlemek.
dosyalama
* Dosyalamak ii.
dosyalamak
* (yazlar) Dosyaya koymak.
dosyalanma
* Dosyalanmak ii.
dosyalanmak
* Dosyalamak ii yap lmak veya dosyalamak iine konu olmak.
doya doya
* Doyuncaya kadar.
doyas ya
* Doyuncaya kadar, bol bol.
doygu
* Yaamay salayacak besin, rzk.
doygun
* Her trl ihtiyacn gidermi olan, tatmin olmu, mstani.
doygunlamak
* yice doymak veya doygun bir duruma gelmek.
doygunluk
* Doygun olma durumu veya gnl tokluu, istina, tatmin.
* Bir istein yerine gelmesi, bir eyin elde edilmesi, varlmak istenen bir hedefe ulalmasndan doan duygu,
tatmin.
doyma
* Doymak ii.
* a) bir gazn, belli bir s caklkta o scakl a zg olan en byk basn altnda bulunmas; b) yeinlii gittike
artr lan bir manyetik alann iindeki bir elik ubuun alabilecei en ok manyetizmay alm olmas .
* Bir s v nn iinde belli bir cisimden eriyebilecek en ok miktarn erimi bulunmas, iba.
doymak
* stei kalmayncaya kadar yemek, al kalmamak.
* Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak.
* Bir ihtiyacn yeteri kadar karlamak.
* (olumsuz biimde) Bkmamak.
doymaz
* Doymak bilmeyen, a gzl.
doymazlk
* Doymaz olma durumu, a gzllk.
doymu
* Bir ey yiyerek tok duruma gelmi.
* stei kalmam , istei giderilmi, tatmin olmu.
* Doyma durumuna gelmi (gaz, sv veya elektromknats), mebu.
doyulma
* Doyulmak durumu.
doyulmak
* Doymak.
doyum
* Eldekinden honut olma durumu, yetinme; kanma, kanaat.
* Baz istekleri giderme, tatmin.
doyum evi
* Gsterisiz, kk lokanta.
doyum olmamak
* tad na doyulmamak, bir eyden bklmamak.
doyumlu
* Doyumu bulunan.
doyumluk
* Doyulacak kadar (miktar).
* apul, yama.
doyumsuz
* Bir trl tatmin olmayan, b k lmayan.
doyumsuzluk
* Doymama durumu.
* Tatmin olamama, cinsel birlemede orgazma ulaamama.
doyunma
* Doyunmak ii veya durumu.
doyunmak
* Yeteri kadar yemi olmak, doymak.
doyuran
* Bir s v nn iinde eriyerek onu doyma durumuna getiren (madde).
* Bir elik ubuu doyma durumuna getiren indkleyici manyetik alan.
doyuran buhar
* Kendi s vs ile doyma durumunda olan buhar.
doyurma
* Doyurmak ii.
doyurmak
* Al n gidermek.
* Geindirmek, yaamasn salamak.
* Kandrc, inandr c, yeterli olmak, tatmin etmek.
* Para yedirmek.
* Bir maddenin iine alabilecei kadar baka bir madde katmak.
* Doyma durumuna getirmek.
doyurucu
* Doyurma zellii bulunan, tatminkr.
* Kandrc, inandr c, yeterli.
doyurulma
* Doyurulmak ii.
doyurulmak
* Doyurmak iine konu olmak.
doyuru
* Doyurmak ii veya biimi.
doyu
* Doymak ii veya biimi.
doyuma
* Doyumak ii.
doyumak
* Karl kl doymak.
doz
* Bir ilcn bir defada veya bir gnde alnmas gereken miktar.
* Bir maddenin bir birleie, bir karma giren veya girmesi gereken belli miktar , dze.
* Genellikle bir davranta, bir konumada vb. nde yeterli grlen l.
dozaj
* Dozu ayarlama.
* Dzem.
dozer
* Trtll veya lstik tekerlekli yol yapm makinesi, buldozer, yoldzler.
dozunu karmak (veya dozu kamak)
* ly amak, ar gitmek.
Dger
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
den
* Bkz. dven.
dme
* Bkz. dvme.
dmeci
* Bkz. dvmeci.
dmek
* Bkz. dvmek.
dmelik
* Bkz. dvmelik.
dnme
* Bkz. dvnme.
dnmek
* Bkz. dvnmek.
d
* Bkz. dv.
d
* Bkz. dv.
dlk
* Bkz. dvlk.
dken
* Bkz. dvken.
dmek
* Bkz. dvmek.
dke dke
* Dkerek.
dke saa
* Datarak.
dkme
* Dkmek ii.
* Bir yerden bir yere dklen, aktarlan.
* Kaplarn iinde olmayan, y n biiminde ortaya dklm olan.
* Kal ba dklmek yoluyla yaplm .
dkme (veya tama) su ile deirmen dnmez
* yetersiz ve gelii gzel nlemlerle i grlemez, yrtlemez.
dkme demir
* inde % 2'den % 6'ya kadar karbon bulunan bir demir-karbon ala m , font, pik (l).
dkmeci
* Dkmc.
dkmecilik
* Dkmclk.
dkmek
* S v veya tane durumunda olan eyleri bulunduklar yerden, kaptan baka bir yere boaltmak.
* Belli bir yere boaltmak.
* Aktmak, drmek.
* Samak, serpmek.
* Salmak, brakmak.
* stnde bulunan bir eyi drmek.
* Teninde kzamk, k zl, su iei hastalklarnda olduu gibi k rmz lekeler kmak.
* Maden, mum eriyii veya imento, al gibi eyleri kal ba aktarak biim vermek, dkm yapmak.
* Sulu hamuru kzgn ya veya tepsinin iine aktarak piirmek.
* Bir yere oka bir ey ymak, tamak.
* Bol bol vermek, demek, sarf etmek.
* ok sylemek.
* Bir eyi yok etmek iin atmak.
* ok sayda renciyi snavda veya bir st s nfa geirmede baarsz saymak.
* Bir ite veya bir konuyu ele al biiminde deiiklik yapmak.
* A a vurmak, sylemek, ortaya koymak.
* Yakmak, tututurmak.
* Kullanmak, harcamak, sarf etmek.
dktrme
* Dktrmek ii.
dktrmek
* Dkmek iini yapt rmak.
* Kolaylkla ve gzel sylemek, yazmak veya oynamak.
dkk
* Dklm.
* ok eskimi.
* Dkml.
dkklk
* Dklm olma durumu.
dklgen
* Bir eit zm.
dklme
* Dklmek ii.
dklmek
* Dkmek ii yaplmak veya dkmek iine konu olmak.
* Kr, sokak gibi yerlerde insanlar oka birikmek.
* ok eskimi olmak, deerini ve gzelliini yitirmek.
* (kuma iin) Dkml olmak.
* ok yorgun, hasta olmak.
* Bir ii, bir konuyu ele al biiminde deiiklik olmak.
* (akarsular iin) Gl veya denizde son bulmak.
* Yerinden ayr lmak, dmek.
* kmak, ortaya konulmak.
* Salnmak, serbest braklmak.
* Kaplamak, yaylmak.
dklp salmak
* soyunmak, ok almak.
* bir ey uruna ok para harcamak.
dkl
* Dklmek ii veya biimi.
dkm
* Kal ba dkme ii ve bunun yap l yntemi.
* Kal ba dkme yoluyla yaplm (nesne).
* Kuman dkml olma nitelii.
* Bir eyi ayrnt l olarak ortaya koyma.
* Dklme zaman.
dkm evi
* Fabrikalarda dkm yaplan yer.
dkmc
* Dkm ileri yapan kimse, dkmeci.
dkmclk
* Dkmcnn ii ve zanaat, dkmecilik.
dkmhane
* Dkm evi.
dkmleme
* Dkmlemek ii.
dkmlemek
* Bir iin dkmn yapmak.
dkml
* Niteliinden tr kolayca istenilen biim verilebilen (kuma).
dknme
* Dknmek ii.
dknmek
* Kendi stne dkmek.
* Rahat bir k yafet giymek.
dknt
* Dklm, salm eyler.
* Bir topluluktan geri kalm kimseler.
* Baz hastalklarda grlen ban, leke, uuk gibi hastalk belirtisi.
* Deniz yzne yak n, zerinde dalgalarn atlad kaya kmesi.
* e yaramayan, deersiz, kt, berbat.
* Deersiz, baya, ayak takm ndan olan.
* Paralanan talarn yama aa kaymas, yuvarlanmas, etekte birikmesiyle oluan yer.
* (ktl kta) retimin herhangi bir safhas nda skartaya kan, genellikle tekrar hamur hline getirilen, ya
ve kuru biimleri olan k t veya karton art .
dkntl
* Dknts olan.
* Deride dknt ile grlen, dknt ile beliren (hastalk).
dkntsz
* Dknts olmayan.
dkp samak
* datmak, ziyan etmek.
dl
* Canllarn remesi sonucu ortaya kan yeni birey veya yeni bireylerin btn, zrriyet, nesil.
* Yavru, ocuk.
dl almak
* cins bir hayvandan yararlanarak iyi cins yavru almak.
dl ay
* Hayvanlarn yavrulad klar ay.
dl d
* ocuklar ve torunlar, soy sop.
dl d sahibi olmak
* ocuk ve torunlar bulunmak.
dl ei
* Etene, son, meime.
dl vermek
* yavru vermek, remek.
* rn vermek.
dl yata
* Memelilerde dln ana karnnda iken, iinde bulunduu organ, rahim.
dl yolu
* Dl yatann azndan dar ya doru uzanan yol, vagina.
dlek
* Ar bal, uslu, ar davranl .
* Dz, engebesiz (toprak paras).
dlleme
* Dllemek ii, ilkah.
dllemek
* Erkek gamet bir yumurtacktaki dii gametle kaynamay salayarak yumurtac tam bir hcre durumuna
getirmek, ilkah etmek.
dlleni
* Dllenmek ii veya biimi.
dllenme
* Erkek gametle dii gametin kaynamasyla yumurtac n embriyon durumuna gelmesi, alanma, ilkah.
* Tozlama.
dllenmek
* Dllemek iine konu olmak, alanmak.
dllenmesiz
* Dllenmemi olan.
dllenmesiz reme
* Dllenmemi yumurtan n gelimesiyle oluan reme biimi, partenogenez.
dll dl
* Dl d olan.
* ocuk veya torun sahibi olarak.
dlt
* Embriyonun, btn organlar belirdikten sonra ald ad, cenin.
dmifinal
* Yar final.
dmivole
* Futbolda topun yere vurup sektii anda, ayakla yap lan vuru.
dnbaba
* Turnagagas.
dndrme
* Dndrmek ii, irca, tahvil.
dndrmek
* Dnmesini salamak.
* evirmek.
* S nfta brakmak.
* Dzene koymak, ynetmek.
dndrlme
* Dndrlmek ii.
dndrlmek
* Dndrmek iine konu olmak.
dndrp dolatrmak
* dolayl yoldan anlatmak.
dndr
* Dndrmek ii veya biimi.
dne dne
* Dnerek, evrilerek.
dne
* Dalgal akml elektrik motor veya dinamolar nda hareketli blme verilen ad, rotor.
dnek
* nan ve dncesini sk sk deitiren, szne gvenilmeyen, kaypak.
dneke
* Dnee yakacak biimde (olan).
dneklik
* Dnek olma durumu.
* Dnee yakacak biimde davran .
dnel
* Kendi ekseni evresinde dnerek olumu.
dneleme
* Dnelemek ii.
dnelemek
* Dolamak, dola p durmak.
dnelme
* Dnelmek ii.
dnelmek
* En yksek noktaya ktktan sonra alalmaya balamak.
dnem
* Belli zellikleri olan zaman paras, devre, devir, periyot.
* Bir a iinde belli zellikleri olan s nrl sresi.
* Yasama meclisinin iki seilii arasndaki zaman sresi, devre.
* Bir yl iindeki iki ayr retim sresi.
* Boksta er dakikalk dvme srelerinden her biri, raunt.
dneme
* Bir yolun yn dei tirdii yer, viraj.
* Bir durumda, tutumda, davranta, dncedeki aama.
dnence
* Yer kresi zerinde, gne nlar nn ylda iki kez dik a ile geldii, s cak kuan kuzey ve gney
sn rlarn oluturan ve eliin 23 27 kuzey ve gneyinden geen emberleri.
dnence yl
* Gne'in ilkbahar noktasndan art arda iki geii arasndaki sre (365 gn 5 saat 48 dakika 46 saniye).
dnencel
* Dnence ile ilgili.
dnencel ay
* Ay'n ilkbahar noktasndan geen saat dairesinden art arda iki geii arasndaki sre (27 gn 1 saat 43
dakika).
dnenceli
* Mnavebeli.
dnenme
* Dnenmek ii.
dnenmek
* Olduu yerde veya bir eyin evresinde dnmek.
* Frsat kollayarak istedii bir eyin evresinde dnmek.
dner
* Dnmekte olan, dnen, dnecek biimde dzenlenen.
* Bir eksene geirilmi etlerin dndrlerek piirilmesiyle yaplan kebap, dner kebap.
dner ayna
* Arkal nl ayna, iki taraf da aynal cam.
* ki yzl, riyakr (kimse).
dner kap
* veya drt kanatl, dey ekseni evresinde dnerek gei salayan kap .
dner kavak
* Yol ortalarna ina edilmi aksi yne veya sola dnleri salayan ada.
dner kebap
* Bkz. dner.
dner kule
* Kulelerin zerine kurulmu kendi ekseni etrafnda yavaa dnen kule.
dner sahne
* Bir oyunun sergilenmesi sras nda kolayca dnp seyircilerin nne geebilecek, kullan ma haz r sahne.
dner sermaye
* Kamu maliyesi alannda belirli ve srekli bir amac n elde edilmesi iin genel veya katma bteden bir
miktar paran n, azaltlmamak art ile kurulua veya bu kurulula ilgili iletmelere verilmesi, mtedavil sermaye.
dnerci
* Dner yapp satan kimse.
dnercilik
* Dnercinin ii.
dngel
* Mumula.
dngel orucu
* Srekli olarak a kalma.
dng
* Bkz. ksr dng.
dnme
* Dnmek ii.
* Biimi dei meyen bir eklin ekseni evresindeki hareketi.
* Baka bir dinde iken Mslman olan, mhtedi.
dnme dolap
* Elence alanlarnda, bir eksen evresinde yukar dan aa dnen ve oturma yerleri olan elence arac.
* Byk konaklarda bir yerden bir yere yemek geirmek iin duvardaki bir amaya yerletirilmi olan
dnebilen dolap.
dnme ekseni
* Dnen bir cismin her noktasnn izdii emberlerin merkezlerinden geen doru.
dnmek
* Kendi ekseni zerinde veya baka bir eyin dolaynda hareket etmek.
* Geri gelmek, geri gitmek.
* Ynelmek.
* Sapmak.
* Bir eyi andracak duruma girmek, benzemek.
* S nfta kalmak.
* nan, din veya dncesini deitirmek.
* Durumdan duruma gemek, deimek, olduundan daha deiik bir durum almak.
* Dolap, dalavere vb. kelimelerle "gizlice yaplmak, evrilmek" anlamnda kullan lr.
* Belirli bir yerde dolamak.
* Kendini bir yandan bir yana evirmek.
* Ynetilmek, dzene konulmak, ekip evrilmek.
* Braklan bir konu veya ie balamak; sz konusu etmek, hatrlamak.
* Benzemek.
dnmel i
* Bir tr hal motifi.
dnk
* Dnm, evrilmi.
* Ynelmi.
dnlme
* Dnlmek ii veya durumu.
dnlmek
* Dnmek ii yap lmak.
dnm
* 1000 m lik bir alan ls.
* Tekrarlanan belli bir olayn tamamlanmas ve yenisinin balamas .
* Eni boyu k rkar mimar ar n olan alan ls.
* Gidip gelme ile yaplan bir iin her seferi.
* Dnmek ii.
dnm noktas
* Bir olay n yeni bir duruma geme zaman .
dnmlk
* Dnm lsnde.
* Dnme yetecek lde olan.
dnp dolamak (veya dne dolaa)
* uzun sre gezmek.
* aray iinde olmak, her areye bavurmak.
dn
* Dnmek ii veya biimi.
* Oyuncunun bir ayan yerden kesmeden yapt dnme hareketi.
dnl
* Dn olan.
* znesi ile nesnesi bir olan fiil, mutavaat.
dnl at
* Fiildeki kavramn zneye dndn bildiren at. Trkede bu at ou kez -n-, bazen de -I- veya -- at
ekleriyle kurulur: Sevinmek (sev-in-mek), yorulmak (yor-ul-mak), almak (al- -mak) gibi.
dnl fiil
* Kavramn zneye dnmesini salamak iin ou kez -n- bazen de -I- veya -- at ekleriyle kurulan fiil,
mutavaat fiili: renciler s nflarn geince ok sevinirler gibi.
dnl zamir
* Kii kavramn peki tirerek belirten zamir. Trkede bu kavram kendi kelimesiyle salanr.
dnllk
* Dnl olma durumu.
dnme
* Dnmek ii, tahavvl.
* Kelime iinde, yan yana den iki sesten birinci sesin ikincisinin etkisiyle deimesi, benzeme.
dnmek
* Bir biimden veya bir durumdan baka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek.
dnsz
* Dn olmayan.
dntrme
* Dntrmek ii, tahvil.
dntrmek
* Dnmesini salamak, tahvil etmek.
* Bir ekli, belli bir kurala gre, baka bir ekle evirmek.
dntrc
* Dntren.
* Ayn frekansta fakat younluu veya gerilimi genellikle farkl olan bir veya birok deiik akm dizgesini,
deiik bir ak m dizgesine dntren elektromanyetik indkleli duruk ara, muhavvile, transformatr.
dntrlme
* Dntrlmek ii.
dntrlmek
* Dntrmek iine uramak.
dntrm
* Dntrmek ii, tahvil.
dnm
* Olduundan baka bir biime girme, baka bir durum alma, tahavvl, inklp; transformasyon.
* Grevinin dei iklie uramas yznden bir organda ortaya kan deime.
* Bilinaltna itilmi bir duygu veya istein, kart grnmnde veya baka bir biimde bilince ykselmesi,
transformasyon.
dnmc
* Dnmclkle ilgili olan.
* Dnmclk yanls (kimse).
dnmclk
* Yaayan trlerin yaln biimlerden karmak biimlere doru evrimle gelierek ortaya kt n ne sren
reti, transformizm.
dnml
* Deierek, s ra ile.
* Deien, s ra ile olan.
dpiyes
* Etek ceketten oluan iki paral kadn giysisi.
drder
* Drt saysn n letirme say s fat, her birine drt, her defasnda drd bir arada olan.
drdl
* Kenarlar ve alar birbirine eit olan drtgen, murabba, kare.
* Ruba.
drdn
* Ay veya benzeri gk cisimleri emberlerinin yarsn n aydnlk olduu evre, yarm ay, terb.
drdnc
* Drt saysn n sra sfat, srada ncden sonra gelen.
drdnc a
* Yeryznn yaklak iki veya milyon yllk a.
drdz
* Drd birlikte domu olan veya bir arada bulunan.
* Drd bir bat nda domu drt ocuk.
drdz yumrucuklar
* Beyinle beyincik arasnda bulunan drt kabartnn ad.
drdzleme
* (eski Yunan edebiyatnda) trajedi, sonuncusu yerme dram olan drt sahne eserinden oluan blm.
drt
* Drt saysn n ad ve bu sayy gsteren rakam, 4, lV.
* ten bir artk.
* Drt sfat bazen "her, btn" anlamna gelir.
drt ayak
* Drt ayakl hayvan.
* Elleri de ayak gibi kullanarak.
drt ayak stne dmek
* tehlikeli bir durumdan hi zarar grmeden kurtulmak.
drt ayakl lar
* Srngenleri ve memelileri iine alan bir s nf.
drt ba mamur
* her bak mdan istenildii gibi olan, eksiksiz, kusursuz.
drt bir
* Bkz. ciharyek.
drt bir taraf (veya yan)
* her yan, btn evre.
drt bucak
* Her taraf, her yer.
drt ifte
* Krek yarlarnda sancak ve iskelesinde drder krei olan tekne.
drt dnmek
* tella are aramak.
* bir i yapmak iin tella saa sola komak.
drt drtlk
* Birlik.
* Tam, kusursuz, mkemmel.
drt duvar arasnda kalmak
* evde, kapal bir yerde kalmak zorunda olmak.
drt elle sarlmak (veya yapmak)
* bir ie byk bir zen ve nem vererek girimek.
drt gz
* Gzlkl kimse.
drt gz bir evlt iin
* "anne ve babann btn emek ve didinmesi evlt iindir" anlamnda kullan lr.
drt gzle beklemek (veya bakmak)
* ok isteyerek veya zleyerek beklemek.
drt ilem
* Toplama, karma, arpma ve blmeden oluan, matematiin drt temel ilemi.
drt kal
* By yeni terleyen (delikanl ).
* Kal n ve gr kal .
drt ke
* Kare biiminde.
drt ke olmak
* ok keyiflenmek, ok zevk duymak.
drt st, murat st
* ii her zaman yolunda olanlar iin sylenir.
drt yan deniz kesilmek
* aresiz ve umutsuz kalmak.
drt yol
* Drt yolun birletii yer.
drt yol az
* Drt yolun birletii kavak.
drt yzl
* Drt yz olan ok yzl.
* Taban gen olan piramit.
drtcihar
* Oyunda, atlan zarlarn ikisinin de drt benekli olan yanlarnn ste gelmesi.
drtgen
* Drt kenar olan okgen, drt kenar.
drtkenar
* Drtgen.
drtleme
* Drtlemek ii.
* Bir gazelin her beytinin ba na iki dize katlarak yaplan naz m biimi, terb.
* Tarlay drt kez srme.
drtlemek
* Bir eyin say s n drde karmak.
drtl
* Drt paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden drt tane bulunan.
* skambil, domino gibi oyunlarda zerinde drt iareti bulunan k t veya pul.
* Drt kiiden oluan mzik topluluu, kuartet.
drtl final
* Drt takmn kat lm ile oynanan final malar.
drtlk
* Drt taneden olumu, drt tane alabilen.
* Birlik notan n drtte biri uzunluunda nota.
* Drt dizelik blmlerden olumu iir veya iir paras, kta.
* Birbirine dik iki ap boyunca drde blnm dairenin her bir dilimi.
drtnal
* Atn en hzl koma biimi.
* Bir ii ok abuk yapma, acele etme.
drtnala
* (at iin) Drtnal koarak.
drtnala kaldrmak
* drtnal koturmaya balamak.
drtnala kalkmak
* drtnal komak.
drttek
* Krek yarlarnda sancak ve iskelesinde ikier tek krei olan tekne.
d
* Gs, bar.
* Kaburga alt .
dee dmek
* Bkz. yataa dmek.
dek
* Yatak.
* Gemi gvdesinde, su basnc, arpma, karaya oturma vb. durumlarda darbeleri karlayabilecek, yk ve
makinelerin a rl na dayanabilecek direnteki yap gereci.
* Dvlmek zere harman yerine serilen ekin saplar.
dekli
* Dei olan.
* Yalpas az olan yayvan gemi.
deli
* Denmi olan, mefru.
* Bkz. dayal deli.
dem
* Tesisat, donan m.
demci
* Deyici, tesisat .
demcilik
* Demcinin yapt i, tesisat lk.
deme
* Demek ii.
* Yaplarda taban zerine denen tahta vb. kaplama.
* Bir yapn n denmesine yarayan her trl eya, mefruat.
* Koltuk, kanepe, divan gibi eyalarn kuma, yay, pamuk vb. blmleri.
* Halk edebiyat nda ve trklerden nce sylenen, bazen tekerleme biiminde olan uyakl giri blm.
demeci
* Deme yapan (kimse).
* Perde, koltuk, kanepe gibi eya satan veya onaran (kimse).
demeci ivisi
* zellikle mobilya demeciliinde kullanlan byk bal , kore kesitli gvdeli, sivri ulu ve siyah renkli ivi.
demecilik
* Deme yapma ii.
* Deme alp satma ii.
demek
* Bir taban, tahta, karo, mermer gibi yap gereleriyle kaplamak.
* A p yaymak; kuma, hal gibi eyleri bir yeri iyice rtecek biimde sermek.
* Bir ev veya dairenin oturulabilir duruma gelmesi iin gerekli eyay oraya yerletirmek.
* Yerletirmek.
demeli
* Demesi olan.
demelik
* Yaplarda tabana demek iin kullanlan (gere).
* Kanepe, koltuk gibi eyann kaplanmasna elverili (kuma).
demesiz
* Demesi olmayan.
deni
* Denmek ii veya biimi.
denme
* Denmek ii.
denmek
* Demek ii yaplmak.
* Birine kzarak kt ve kk drc szler sylemek.
* Uzun uzadya ve yererek yazmak.
detilme
* Detilmek ii.
detilmek
* Detmek ii yaptrlmak.
detme
* Detmek ii.
detmek
* Demek iini yapt rmak.
deyici
* Tesisat iini yapan usta, tesisat.
deyi
* Demek ii veya biimi.
dgm
* Hayvann n iki baca ile gbek arasndaki etten yaplan pastrma.
dteryum
* ekirdeinde bir proton ve bir ntron bulunduran hidrojen atomunun bir izotopu, ar hidrojen.
Ksaltmas D.
dvdrme
* Dvdrmek ii.
dvdrmek
* Dvmek iini yapt rmak.
dvdrtme
* Dvdrtmek ii.
dvdrtmek
* Birine dvdrmek iini yaptrmak.
* Dvme yaptrmak.
dvdrtlme
* Dvdrtlmek ii.
dvdrtlmek
* Birine dvdrlmek.
dvdrlme
* Dvdrlmek ii.
dvdrlmek
* Dvmek ii yaptrlmak.
dve
* Aatan yaplm havan.
dven
* Bkz. dven.
dvenci
* Bkz. dvenci.
dviz
* lkeler aras deme yapmakta kullanlabilecek para, ek ve polie gibi her trl deme arac.
* Yabanc lke paras.
* Propaganda veya tantma amacyla zeri yaz lm bez veya karton.
dviz karmak
* yurt d na izinsiz dviz karmak.
dvizzede
* Bankalara dvizle borlan p ev veya araba satn alan, ancak dvizin a r art dolay s yla ald kredileri
geri deyemeyerek edindii mal yok pahasna elinden karmak zorunda kalan kimse.
dvme
* Dvmek ii.
* Dvlerek kabuu karlm buday ve bundan yaplan yemek.
* Vcut derisi zerine ine gibi sivri bir arala izilmek ve iine renk veren maddeler konulmak yoluyla
yaplan kmaz yaz veya resim.
* Kzgn durumda iken dvlerek biim verilmi (metal eya).
* Dvlerek yap lan.
dvme yapmak
* vcuda dvme ilemek.
dvmeci
* Kullan lmadan nce dvlmesi gereken maden filizlerini veya dier maddeleri dven ii.
* Vcuda dvme yapan kimse.
dvmecilik
* Dvme yapma ii.
dvmek
* Vurarak can n actmak.
* ama r, hal gibi eyleri toka, sopa gibi eylerle vurarak temizlemek.
* Bir eyi toz durumuna getirmek iin ezmek.
* Ezmek veya rpmak.
* Atete k zdr larak yumuatlm bir madeni, vurarak istenilen biime getirmek.
* Topa tutmak.
* arpmak, vurmak.
dvmelik
* Msr ve buday dvmeye yarayan, yarma buday yapan bir ara.
dvlgen
* Dvlerek levha durumuna geebilen (maden).
dvlgenlik
* Madenin dvlgen olma nitelii.
dvlme
* Dvlmek ii.
dvlmek
* Dvmek iine konu olmak.
dvl
* Dvlmek ii veya biimi.
dvnme
* Dvnmek ii.
dvnmek
* Ar znt, aresizlik, pimanlk duyarak rp nmak, kendi kendini dvmek.
* ok zlmek.
dvn
* Dvnmek ii veya biimi.
dv
* Dvmek ii veya biimi.
* Tokat, yumruk, tekme gibi sald rlarla yaplan kavga.
dv
* Dven kimse.
dvken
* yi dven veya dvmeyi seven.
dvkenlik
* Dvken olma durumu.
dvme
* Dvmek ii.
dvmek
* Karl kl birbirini dvmek.
* (iki silhl kuvvet) at mak.
* Boks yapmak.
dvtrme
* Dvtrmek ii.
dvtrmek
* Dvmelerini salamak.
dragoman
* Tercman, dilma.
dragon
* Ejderha.
* Bat ordular nda, atl veya yaya olarak arpan asker s nf .
drahmi
* Yunan para birimi.
drahoma
* Gelinin gveye verdii para veya mal.
draje
* st ekerli, renkli ve parlak bir madde ile kaplanm hap.
* Daha ok ikolata ile kaplanm kuru yemi.
dram
* Sahnede oynanmak iin yazlm oyun.
* Ac kl zntl olaylar , bazen gldrc ynlerini de katarak konu alan sahne oyunu tr.
* Tiyatro edebiyat.
* Ac kl olay.
drama
* Dram.
dramatik
* Sahne oyununa zg olan.
* Coku veren, duygular kam layan.
* Ac kl.
dramatikleme
* Dramatiklemek durumu.
dramatiklemek
* Dramatik bir durum almak.
dramatize etme
* Dramatize etmek ii veya biimi.
dramatize etmek
* (bir edeb eseri) Radyo, televizyon veya sahne oyunu biimine getirmek.
* Bir olay olduundan daha ackl, abart l bir biimde ortaya koymak.
dramaturg
* Oyun yazma ve ynetme kurallarn bilen, bir oyun yazl r veya sahnelenirken bu bilgisinden yararlan lan
kimse, oyun yazar, tiyatro yazar .
dren
* Hendek.
* Ameliyat sonras vcut iinde kalan doku artklar n ve svlar d ar atmak veya yara zerindeki ihtihab
aktmakta kullan lan bklgen tp.
drenaj
* Toprakta bitkilerin yetimesine zararl olan fazla sularn aktlmas, akalama.
* Yarada biriken svy akala boaltma.
dretnot
* XX. yzyln balarnda kullanlan bir z rhl tipi.
drezin
* Yol kontrol ve bakm iin demir yollarnda kullanlan kk araba.
dripling
* Topu ksa aralklarla veya yava yava vurarak ileri gtrmek.
dripling yapmak
* futbol, basketbol gibi oyunlarda topu ksa aralkl ve denetimden karmayacak vurularla srmek.
drog
* Hayvan ve bitkilerden, kurutularak veya zel metotlarla toplanarak elde edilen, eczacl k ve ksmen
sanayide kullanlan ham veya yar ham madde.
drosera
* Droseragillerden, topuz biimindeki yapraklarnn st yzeyi, bcekleri yakalayan yap kan tyler ile rtl
otsu bir bitki (Drosera rotundifolia).
droseragiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi drosera olan bitki familyas.
-du
* Bkz. -d / -di vb.
dua
* Tanr'ya yalvarma, yakar .
* badet veya yakarma amacyla okunan din deeri olan metin.
dua etmek
* Tanr'ya yalvarmak.
duac
* Biri iin Tanr'ya yalvaran kimse.
duahan
* Dua okuyucu.
duas tutmak
* hayr duas gereklemek.
duasn (veya dua) almak
* iyi yaplan bir ile birinin honutluunu kazanmak.
duayen
* Kordiplomatikte kdemlilik bak m ndan bata gelen diplomat.
* Bir meslekte yaa ve kdemce ileri olan kimse.
duba
* Yk tamak veya kpr kurmak iin kullanlan alt dz bir tr deniz arac.
* i bo, her yan kapal, suyun stnde yzen bir tr byk amandra.
duba gibi
* ok i man.
dubar
* Kefalgillerden, 30-40 cm uzunluunda, eti lezzetli bir bal k tr (Mugil cephalus).
dubara
* Oyunda, atlan zarlardan ikisinin de iki benekli yznn ste gelmesi.
* Oyun, hile, aldatmaca, dzen.
dubarac
* Oyunla, hileyle, aldatmacayla, dzenle i gren (kimse), dzenci.
dubaracl k
* Dubaracnn yapt i, hilekrlk.
dublj
* ekilmi bir filmi sonradan szlendirme.
* Yabanc dildeki filmlerin yerli veya baka bir dile evrilmesi ii.
dubljc
* Szlendirici, seslendirici.
dubljcl k
* Szlendiricilik, seslendiricilik.
duble
* Belirli miktarn veya bykln iki kat.
* Giysilerin i blmne geirilip kumala birlikte dikilen astar veya giysilerin iine ayr olarak giyilen
giyecek.
duble etmek
* astar geirmek.
dubleks
* ift katl.
dubleks daire
* Kendi i merdiveni ile balanan iki ayr kattan oluan tek daire.
dublr
* Bir oyuncunun yerine oynayabilecek baka oyuncu.
dublrlk
* Dublr olma durumu, dublrn yapt i .
duar
* Uram, yakalanm, tutulmu.
duar olmak
* uramak, tutulmak.
dudan (veya dudaklarn) srmak
* yak ksz bir durum kar snda amak.
dudan bkmek
* alayacak gibi olmak.
dudann ucuna gelmek
* hemen syleyecek durumda olmak.
dudak
* Azn, dileri rten ve dar ya doru az veya ok k vrlan st ve alt kenarlarndan her biri.
* Az.
dudak benzemesi
* Dudak nszlerinin veya yuvarlak nllerin dz nlleri etkileyip yuvarlaklatrmas.
dudak boyas
* Dudaklar boyamak iin kullan lan kokulu, renkli madde, ruj.
dudak bkmek
* bir eyi beenmediini, kmsediini belli etmek, umursamamak, kksemek, pek ald r etmemek.
dudak ukuru
* st dudan ortasndaki oluk.
dudak dudaa gelmek (veya kalmak)
* pmek.
dudak elemesi
* Szlendirmede, perdedeki grntde yer alan dudak hareketlerine uygun ses karma.
dudak s rtmak
* hayran brakmak.
* hayrete, aknla drmek.
dudak kalemi
* Rujun daha kalc olmas n salayan ve dudak izgilerini belirlemeye yarayan kalem.
dudak pay brakmak
* bardak veya fincan gibi kaplar, az na kadar doldurmayp dudan yanaabilecei kadar bo bir yer
b rakmak.
dudak sark tmak
* somurtmak.
dudak tiryakisi
* tii sigarann duman n iine ekmeksizin dar fleyen tiryaki.
dudak ucuyla sylemek
* belli belirsiz anlatmak, isteksizce sylemek.
dudak nsz
* Az boluundan gelen havann dudaklara arp p patlamasyla veya dudaklar n aralndan s zmasyla
oluan nsz.
dudak yar
* Bkz. tavan duda.
dudaksl
* Boumlanma noktas dudaklarda bulunan ses eidi.
dudaksllama
* Baz kelimelerde eitli sebeplerle dz nllerin yuvarlaklamas veya nszlerin dudak nszlerine
dnmesi: dvr > duvar, kon > komu gibi.
dudu
* Kadnlara verilen bir unvan, hanm.
* Yal Ermeni kadn.
dudu dilli
* ok konuan, tatl dilli (kadn).
duetto
* Bir kadn ve bir erkek sesin szleri dnml olarak okuduklar hafif mzik paras .
duhul
* Girme, giri.
duhuliye
* Giri creti.
duhuliye kart
* Giri belgesi, girimlik.
-duk
* Bkz. -d k / -dik vb.
duka
* Dk unvann n eskiden kullan lan biimi.
* Bir eit Venedik alt n akesine verilen ad.
dukal k
* Bir dukan n ynetiminde bulunan lke.
dul
* Ei lm veya einden boanm (kadn veya erkek).
dul kalmak
* (kadn veya erkek iin) ei lmek.
dulaptal otu
* Dulaptal otugillerin rnek bitkisi olan, Kuzeydou Anadolu dalarnda yetien iekleri gzel kokan, al
grnnde, ok y llk bir bitki (Daphne mezereum).
dulaptal otugiller
* rnek bitkisi dulaptal otu olan, tas z iki eneklilerden bir familya.
dulavrat otu
* Birleikgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki (Arctium tomentosum).
dulda
* Yamur, gne ve rzgrn etkileyemedii gizli, kuytu yer, siper.
* Esirgeme, koruma, himaye.
dulda tutmak
* stne ekmek, rtnmek, koruyacak biimde sarnmak.
duldalama
* Duldalamak ii.
duldalamak
* Korumak, siper altna almak.
duldalanma
* Duldalanmak ii.
duldalanmak
* Korumak, siper altna girmek.
duldal
* Duldas olan.
duldas z
* Duldas olmayan.
dulluk
* Dul olma durumu.
duluk
* Yz.
* akak.
* Yzn akakla ene arasndaki yan.
Duma
* arlk zamannda Rus parlmentosuna verilen ad.
duma
* Nezle, ingin, zkm, nevazil.
duman
* Bir maddenin yanmas ile kan ve iinde kat zerrelerle buu bulunan kara veya esmer renkli gaz.
* Havalanan tozlarn veya sisin havada oluturduu bulanklk.
* Kt, yaman.
* Esrar.
duman almak
* sis kaplamak, sis brmek.
* sigara dumann iine ekme.
duman alt olmak
* esrar iilen bir yerin havasndan etkilenmek.
duman att rmak
* kt duruma drmek, geride brakmak, birini yldrmak.
duman etmek
* datmak, bozmak, yok etmek.
* yenmek, baar salamak.
duman olmak
* ii, durumu berbat olmak.
* (bir kimse veya bir ey) ortadan kaybolmak.
duman rengi
* Koyu kl rengi, fme.
* Bu renkte olan.
dumana bomak
* bunaltmak, phe iinde brakmak.
duman doru ksn
* "iyi ve gzel olmasa bile ynteme uygun olsun yeter" anlam nda kullanlr.
duman stnde
* (sebze, meyve, yemek iin) ok taze.
* ok yeni, zerinden ok zaman gememi.
duman vermek
* ortal kartrmak.
dumanlama
* Dumanlamak ii.
dumanlamak
* Dumanl duruma getirmek; dumana tutmak.
dumanlanma
* Dumanlanmak durumu.
dumanlanmak
* Dumanl duruma gelmek.
* Bulanmak, karmak.
dumanl
* Duman olan, duman karan.
* Sisli, sisle rtl.
* S knt l, bulank; esrik, sarho.
dumansz
* Duman olmayan, duman karmayan.
dumdum
* Ba taraf ha biimi entilmi, arpt yerde tehlikeli yaralar aan bir tr tfek kurunu.
dumur
* Krelme.
dumura uramak
* krelmek.
dun
* Alak, aa , aalk.
* Altta, aa da.
duo
* ki ses veya iki mzik.
* Karl kl iki kii taraf ndan sylenen ark .
dupduru
* ok duru.
-dur
* -dr / -dir vb.
-dur-
* Bkz. -d r- / -dir- vb.
dur (veya durun!)
* "biraz zaman gesin" anlam yla cmlelerin bana gelir.
dur durak (veya dur dinlen, dur otur) yok
* durup dinlenmeden srekli almay anlatr.
dura
* Tura.
dura
* Heykel, stun gibi eylerin stne konulduu para, ayak, taban, kaide.
duraan
* Yerini dei tirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit.
* Etkin olmayan, gelimemi.
duraan elektrik
* Kimyasal olarak enerjinin depo edildii akmltrn rettii elektrik.
duraanlama
* Duraanlamak ii veya durumu.
duraanlamak
* Duraan duruma gelmek.
duraanlk
* Duraan olma durumu.
durak
* Tren, tramvay, otobs gibi genel tatlarn durmak zorunda olduu veya durabilecei yer.
* Cmle sonundaki nokta.
* Hece lsyle yazlm iirlerde l kalplar iindeki durma yerleri.
* Bir l uzunluunda susma.
* Konumada, anlam n gerektirdii biimde kelimeler aras ndaki ses kesintisi.
duraklama
* Duraklamak durumu.
* lerlemekte bulunan bir birliin, vakitsiz, yersiz ve dzensiz olarak yryn durdurmas .
duraklamak
* (hareket durumundaki bir ey) Ksa bir sre iin durmak veya arada bir durmak.
* Bir sre ses karmamak, bir ey sylememek, duraksamak, tereddt etmek.
duraklatma
* Duraklatmak ii.
duraklatmak
* Bir eyin duraklamas n salamak.
duraklay
* Duraklamak ii veya biimi.
durakl
* Dura olan.
* Hep ayn yerde kalan, hep ayn yerde tekrarlanan.
durakl dalga
* Btn noktalar ayn anda, zt ve ayn fazl titreimler yapan dalga, kararl dalga.
duraklk
* Durak olma durumu.
* Durgunluk.
duraksama
* Duraksamak durumu, tereddt.
duraksamak
* Ne yapmak veya ne demek gerektiini kestiremeyerek duraklamak, tereddt etmek.
duraksamal
* Duraksayan, tereddtl.
duraksamas z
* Duraksamas olmayan, tereddtsz.
duraksay
* Duraksamak ii veya biimi.
duraksz
* (otobs iin) Mola vermeden, duraklarda durmadan.
dural
* Hep bir durumda ve hi deimeden kalan.
duralama
* Duralamak durumu.
duralamak
* Duraklamak.
duralay
* Duralamak ii veya biimi.
durall k
* Dural olma durumu.
durdu, durdu, turnay gznden vurdu
* uzun sre bekledi, ama sonunda byk bir kazan elde etti.
durduu yerde
* hibir emek harcamadan.
* gerei yokken.
durdurma
* Durdurmak ii.
durdurmak
* Durmasn salamak.
durdurtma
* Durdurtmak ii.
durdurtmak
* Durmasn salamak, durmas na yol amak.
durdurulma
* Durdurulmak ii.
durdurulmak
* Durdurmak ii yaplmak.
durduru
* Durdurmak ii veya biimi.
durendi
* Uza grr, ileriyi dnr, n grl.
durgu
* Olmakta olan bir eyin birdenbire durarak kesilmesi, sekte.
* Bir mzik eserinde, biti etkisi yapan armonik zincirlemeler btn.
durgun
* Kmldan ve canll k gstermeyen, dingin, sakin.
* Neesiz, keyifsiz, sessiz, canl olmayan.
* Canl olmayan, snk, hareketsiz.
durgun ikinlik
* Ekonomideki durgunluk ve enflsyonun ayn anda yaanmas, stagflsyon.
durgunlama
* Durgunlamak durumu.
durgunlamak
* Durgun olma durumu.
durgunlatrma
* Durgunlatrmak ii.
durgunlatrmak
* Durgun duruma getirmek.
durgunluk
* Durgun olma durumu.
durgunluk kmek
* sessiz, sakin duruma girmek.
durma
* Durmak durumu.
* Eleme, elenme, tevakkuf.
durmadan
* Ara vermeden, kesintisiz, srekli.
durmak
* Hareketsiz kalmak, yrmez olmak.
* lemez olmak, almamak.
* Bir yerde bir sre oyalanmak, elenmek, elemek, tevakkuf etmek.
* Dinmek, kesilmek.
* Varln srdrmek.
* Var olmak.
* Beklemek, dikilmek.
* Yaamak.
* Birisinin mal olarak bulunmak veya o malla ilikisi olmak.
* Kalmak.
* Hareketsiz durumda olmak.
* Bir yerde olmak veya bulunmak.
* Belli bir durumda, bir grevde bulunmak.
* (olumsuz biimiyle) Ara vermeden, srekli olarak.
* Bir konuyla ok ilgilenmek, stne dmek.
* Kk veya gvdeleri sonuna -a (-e) eki alm fiillere gelerek sreklilik bildiren birleik fiiller oluturur:
aladurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi.
durmu oturmu
* olgun, davran lar tutarl (kimse).
* tutarl, a rl a kamam .
durmu oturmuluk
* olgunluk, tutarl lk.
duromer plstik
* S k a yap l molekllerden oluan sert ve kat plstik tr.
-durt-
* Bkz. -d rt- / -dirt- vb.
duru
* Bulankl olmayan, temiz, berrak.
* (ten) Przsz.
* (dil, slp iin) Ar nm , kark olmayan.
durucu
* Srekli kalan, oturan.
duruk
* Hareketi olmayan, belirli bir sre dei meyen, statik, dinamik kart.
* Kuvvetlerin dengelenmesiyle ilgili.
* Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengeleri ile uraan bilim dal , statik.
* Dalgal akml elektrik motor veya retelerinde hareketsiz blm, stator.
-duruk
* simden isim treten ek: boyun-duruk, burun-duruk, oul-duruk vb.
durukluk
* Duruk olma durumu.
duruksun
* Karar veremeyen, mtereddit.
durulama
* Durulamak ii.
durulamak
* Ykanm eyleri duru sudan geirmek.
durulanma
* Durulanmak ii.
durulanmak
* (ykanm eyler) Duru sudan geirilmek.
* (insan) Y kandktan sonra bir daha temiz su dknmek.
durulama
* Durulamak durumu.
durulamak
* Duru bir duruma gelmek.
durulma
* Durulmak (I, II) durumu.
durulmak
* Duru duruma gelmek.
* (grlt, k m ldan, karklk, ya, yel iin) Dinmek, skn bulmak.
* Uslanmak, sakinlemek.
durulmak
* Durmak ii yap lmak, kalnmak.
durultma
* Durultmak ii.
durultmak
* Duru duruma getirmek.
duruluk
* Duru olma durumu.
* (dil, uslp iin) Kark olmama durumu.
durum
* Bir zaman kesiti iinde bir eyi belirleyen artlarn hepsi, vaziyet, hl, keyfiyet, mevki, pozisyon.
* Duru biimi, konum.
* Bireyin toplum iindeki ilikileriyle belirlenen yeri.
* sim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilikilerini belirleyen biim, hl.
durum almak
* belli bir duru biimine gemek.
* bir olay kar s nda belli bir tavr almak.
durum eki
* smin bir isimle veya fiille ilgisini kuran ek.
durum ortac
* Bkz. sfat-fiil.
durum ulac
* Bkz. zarf-fiil.
durum vaziyeti
* Grn.
durumca
* Duruma gre, durum bakmndan.
durumu bozulmak
* madd durumu ktlemek.
durumu dzelmek
* madd durumu iyilemek.
durumuna dmek
* artlar ktlemek.
durumunda olmak (veya bulunmak)
* zorunluunda olmak.
durup dinlenmeden
* aras kesilmeksizin, arka arkaya, srekli olarak.
durup durup
* Durarak.
* Ara sra, zaman zaman, bekleyerek.
durup dururken
* gerei veya sebebi yokken.
* birdenbire, ansz n.
duru
* Durmak ii veya biimi.
duruma
* Davac ile daval nn yarg kar snda hazr bulunduklar yarglama evresi.
du
* Temizlik veya tedavi amacyla yksekten pskrtmek yoluyla su dknme.
* Bu biimde su dknmeye yarayan alet.
du kabini
* Du veya banyo kvetinin etraf na taklan, suyun d arya s ramasn nleyen, buharn ieride kalmasn
salayan, alminyum veya plstikten yaplm erevelerine cam, mika ve benzeri plstik malzeme geirilmi, n
panelleri bir ray zerinde hareket edebilen bir tr banyo.
du teknesi
* Du yapmak amac yla banyonun bir kesine yerletirilmi derinlii fazla olmayan tekne.
duak
* Hayvann iki aya n iple balayarak yap lan kstek.
duaklama
* Duaklamak ii.
duaklamak
* Hayvann iki aya n duakla balamak, ksteklemek.
dut
* Dutgillerden, kuzey yarm krenin genellikle l man blgelerinde yetien, yapraklaryla ipek bcei beslenen
aa (Morus).
* Bu aacn, ak, kara, pembe renkte eki veya tatl, sulu meyvesi.
dut gibi olmak
* ok sarho olmak.
* utanmak, mahcup olmak.
dut kurusu
* Dutun kurutulmas ile elde edilen kuru yemi.
dut pekmezi
* Dut ezilmesi ve rasn n kaynat lmas sonunda elde edilen bir pekmez tr.
dut yemi blble dnmek
* nee ve konukanln yitirmek, susmak.
dutuluk
* Dut aac yetitirme.
dutgiller
* Dut, incir ve benzeri cinsleri iine alan iki eneklilerden bir bitki familyas.
dutluk
* Dut aalarn n ok olduu yer, dut bahesi.
duva na doymamak
* yeni gelinken lmek veya kocasndan ayrlmak.
duvak
* Gelinin ban, bazen de yzn kapayan dantel veya tlden rt.
* Kp, tandr, baca gibi eylerin ta veya topraktan yaplm kapa.
* Baz bebeklerin doduu zaman balarn evreleyen zar.
duvak dkn
* Yeni gelinken dul kalan.
duvak
* Duvak yapan veya satan kimse.
duvakl k
* Duvak yapma veya satma ii.
duvaklama
* Duvaklamak ii.
duvaklamak
* Ba n ve yzn duvakla rtmek.
duvaklanma
* Duvak rtnme.
duvaklanmak
* Duvak rtnmek.
* Gelin olmak.
duvakl
* Ba ve yz duvakla rtl.
* Doduunda, banda zar olan (bebek), perdeli.
duvaks z
* Duva olmayan.
duvar
* Bir yapn n yanlar n da kar koruyan, i blmlerini birbirinden ayran ta, tula vb. gerelerden yaplan
veya rlen dikey dzlem.
* Bir toprak parasn snrlayan ta, tula, kerpiten yaplan engel.
* Engel.
* Sonusuz, sonu vermeyen yer.
* Voleybolda a zerinde kar takm oyuncusunun vuruuna kar koyma.
duvar aya
* Yaplarda ss gesinin dnda grevi olmayan, duvara yap k, zerinde yukar dan aa ya yivler bulunan
yarm ayak.
duvar ekmek
* duvar rmek.
* aradaki ilikiye son vermek, grmemek.
duvar daya
* Yklmamas iin duvara eik olarak konulan destek aa.
duvar dii
* leride eklenecek duvarn iyice tutunmas iin duvarn bir yerinde b raklan tula k ntlar, ekleme dii.
duvar gazetesi
* Duvara as lan, ounlukla elle, yaz makinesi ile yaz lan okul veya dernek gazetesi.
duvar gibi
* ok sar.
duvar hal s
* Duvara asmak zere dokunmu, zerinde genellikle resim ilenmi olan ince hal.
duvar kd
* Duvarlar ssleyip gzelletirmek iin yzeylerine yap trlan dz veya desenli kt.
duvar pas
* ki oyuncunun rakip oyuncuya topu kaptrmadan birbirlerine atmalar ve alan kazanmalar .
duvar resmi
* Duvar yzeyi zerinde mum boyas, sulu boya, yal boya, mozaik veya kazma gibi tekniklerle yap lan
resim.
duvar saati
* Duvara as l saat.
duvar sarma
* Yaprak dkmeyen, gvde yapraklar sapl, st yz koyu, alt yz ak yeil renkli, sert ve derimsi, kk
iekli, meyvesi bezelye tanesi byklnde etli, sar veya morumsu siyah renkli bir bitki (Hedera helix).
duvar sedefi
* Bkz. dalak otu.
duvar takvimi
* Duvara as lan, gnlk veya aylk durumu ayr ktlarla gsteren takvim.
duvar yapmak
* Bkz. baraj yapmak.
duvarc
* Duvar ren nitelikli ii.
duvarclk
* Duvar rme ii.
duy
* Elektrik ampulnn takld bakr veya pirinten yivli yer.
duy priz
* Ampul takmaya veya elektrik ak m almaya yarayan ara.
duyar
* Duygulu, duygun, duyarl, hassas.
* Beden zerinde uyarld nda hzl ve gl tepkilere yol aan.
duyar kat
* Film taban zerinde yer alan, a kar duyarl olan gm bromrl ecza tabakas.
duyarga
* Eklem bacakllardan ban n blmnde bulunan, eklemlerden olumu hareketli duyu alma organ,
lmise, anten.
duyargal lar
* Bir ift duyargas bulunan, bceklerle ok ayakl lar iine alan eklem bacakl lar topluluu.
duyarl
* D etkenlere kar duyarl olan, hassas.
duyarlk
* Duyum ve duygular alglayabilme yetenei, hassasiyet.
* Zayf bir etkiye kar , tepki gsterebilme yetenei.
* Bir duyar kat n ktan etkilenme yetenei.
duyarlkl
* Duyarl olan.
duyarll k
* Duyarl olma durumu.
duyarsz
* Duyarl olmayan.
duyarszlama
* Duyars zlamak durumu.
duyarszlamak
* Duyarl olma yetenei kalmamak.
duyarszlatrma
* Duyars zlatrmak ii.
duyarszlatrmak
* Duyars zln ortadan kald rmak, duyarsz duruma getirmek.
duyarszl k
* Duyars z olma durumu.
duygan
* Ar duygulu.
duygu
* Duyularla alglama, his.
* Belirli nesne, olay veya bireylerin insan n i dnyasnda uyandrd izlenim.
* nsezi.
* Ahlk, estetik vb. eyleri deerlendirme, onlara balanma yetenei.
* Kendine zg bir ruh hareket ve hareketlilik.
duygu uyandrmak
* bir duygu oluturmak.
duygu uyanmak
* bir duygu olumak.
duyguca
* Duygu bakmndan.
duyguda
* Bir konuda duygular bakas ile ayn olan.
* yesi olmad hlde bir partinin, bir kuruluun grlerini benimseyen veya bir gr, bir retiyi, bir
akm tutan (kimse), sempatizan.
duygudalk
* Ayn duygular paylama.
* Bir insann bir bakas na kar dorudan doruya bir eilim duymas , sempati.
duyguland rma
* Duygulandrmak ii.
duyguland rmak
* Duygulanmas n salamak, duygulanmasna sebep olmak.
duygulan m
* Etkilenme, duygulanma.
* sten ve anl ktan ayr grlen, duygusal tepkiler gsterme durumu.
* Duyarln harekete geii.
* D sebeplerle bir ruh durumunun deimesi.
* Tutkudan daha dzenli, ama daha gsz olan sekin bir eilim.
duygulan
* Duygulanmak ii veya biimi.
duygulanma
* Duygulanmak durumu, tahasss.
* salg bezlerini de kapsayan trl etkiler altnda duygusal tepkiler gsterme.
duygulanmak
* Bir olay, bir grnm karsnda birdenbire gl duygularn etkisinde kalmak.
duygular aa vurmak
* izlenimleri a ka sylemek, belirtmek.
duygularyla davranmak
* (bir kimse) aklndan ok duygular nn etkisinde kalmak.
duygulu
* Duygusu, duyarl ok olan, kolay duygulanan, ili, hassas.
duygululuk
* Tepkilerin ncelikle duygulara dayanmas durumu.
* abuk, kolay heyecanlanma eilimi.
* Uyarmlar almadaki incelik.
duygun
* Duygulu, duyar, hassas.
duygunluk
* Duygun olma durumu, hassasiyet.
duygusal
* Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hiss.
* Duygunun ar bast , duygunun ar etkiledii (eser veya insan).
duygusal dnme
* Bilgiye dayal dnmenin kar snda, duygusal yaamdan kan ve onunla belirlenen dnme.
duygusallk
* Duygusal olma durumu.
* Duyumlarn ve duygularn a r basmas, a r bir biimde insan etkilemesi durumu.
duygusuz
* Duygusu, duyarl olmayan, hissiz.
* Kat yrekli, umursamaz, hissiz.
duygusuzluk
* Duygusuz olma durumu, hissizlik.
* Duygusuzca davran .
duyma
* Duymak durumu.
duymak
* itmek, ses almak.
* Bilgi almak, renmek, haber almak.
* Sezmek, fark etmek, hissetmek.
* Dokunma, koklama vb. duyularla alg lamak, hissetmek.
* Nesnelere dokunmakla onlarn s caklk, soukluk, sertlik, a rl k, hareket gibi fizik durumlar ndan bilgi
edinmek, hissetmek.
* Bir ruh durumu iine girmek.
duymamazl k
* Duymazl k.
duymazlk
* Duymam gibi davranma durumu.
duymazlktan gelmek
* ilgilenmek istemedii iin duymam gibi davranmak.
duynak
* Bkz. toynak.
duysal
* Duyuyla alnan.
duyu
* nsanlarn ve hayvanlarn, d dnyann uyaranlarn grme, iitme, koklama, dokunma ve tatma
organlaryla alglama yetenei, hasse.
duyulma
* Duyulmak durumu.
duyulmak
* Duymak durumuna konu olmak.
duyulmam
* O gne kadar kar lalmam (ey), alacak (ey).
duyulur
* Duyulan, duyularla alglanabilen.
duyulur duyulmaz
* ok alak, ancak iitilebilen (ses).
* haber renilir renilmez.
duyum
* Haber, istihbarat.
* Duyu.
duyum ei i
* Bir uyar m n, duyabilecei en aa derecesi.
duyum ikilii
* Bir duyunun baka nitelikte bir duyum uyand rmas , bir sesin ayn zamanda bir renk duygusu vermesi gibi,
sinestezi.
duyum yitimi
* Bkz. anestezi.
duyumculuk
* Her bilginin temelinde duyumlarn bulunduu ileri srlen retilerin genel ad, sansalizm.
duyumlu
* Duyumu olan.
duyumler
* Derinin duyarl n lmeye yarayan alet.
duyumsal
* Duyu organlar ile ilgili.
duyumsama
* Duyumsamak durumu.
duyumsamak
* Duyular aracl yla bir eyi alg lamak.
duyumsamazlk
* Duygusuzluk; az ve yava tepki gsteren, bunun sonucu duyguland rc sebeplere kar ilgisiz kalan insan n
nitelii.
* Dzgl olarak trl durumlarn harekete getirdii ilgi ve duygulardan yoksun olma durumu.
duyumsatma
* Duyumsatmak ii.
duyumsatmak
* Duyumsamasna sebep olmak.
duyumsuz
* Duyumu olmayan.
duyumsuzluk
* Duyumsuz olma durumu.
duyurma
* Duyurmak ii.
duyurmak
* Duymasn salamak.
* ln etmek.
* Sezdirmek.
duyuru
* Herhangi bir olguyu, bir ii, bir durumu duyurmak iin yaymlanan yazl veya szl haber, iln, anons.
duyuru tahtas
* ln n zerinde duyurulduu tahta.
duyurucu
* Duyurma zellii olan.
duyurulma
* Duyurulmak ii.
duyurulmak
* Duyulmasn salamak.
* ln edilmek.
duyurum
* Duyurma ii.
duyusal
* Duyu ile ilgili.
duyu
* Duymak ii veya biimi.
* Sezi.
duyust
* Duyularla verilmeyen.
* Alglama yoluyla deil, dnme ile kavranan.
-d
* Bkz. -d / -di vb.
dalist
* kici, ikicilik yanl s.
* kicilie ilikin.
dalizm
* kicilik.
Dbbasgar
* Kk Ay.
Dbbekber
* Byk Ay.
dbel
* Duvarlarda ivinin daha salam yerlemesi iin alan delie nceden ak lan plstik yuva.
* 4-20 mm aplarnda, ular yar k ve trtll, ba taraf uca doru daralan delikli, orta sert veya sert plstikten
yaplm zel kavel.
dbe
* Oyunda, atlan zarlardan ikisinin de be benekli yznn ste gelmesi.
dden
* Kireli blgelerde kirecin erimesi veya yer alt ndaki karstl bir ukur tavann kmesiyle oluan doal kuyu.
ddk
* inden hava veya buhar geirilince keskin ses karan ve iaret vermek iin kullanlan ara.
* Aklsz, bo kafal.
* Ta tlarda kar taraf uyaran korna.
ddk gibi
* (giysi iin) ok dar, darac k.
ddk gibi kalmak
* yapayaln z kalmak.
* zayflamak.
ddk makarnas
* i delik makarna.
* Aptal, anlaysz.
ddk
* Ddk yapan veya satan kimse.
ddkleme
* Ddklemek ii veya durumu.
ddklemek
* Cinsel ilikide bulunmak.
* Aldatmak, kand rmak.
* Deersiz bir eyi ok deerliymi gibi birine satmak.
ddkl
* Dd olan.
* Ddkl tencere.
ddkl tencere
* Buhar bas ncndan yararlanarak yemei abuk ve salkl olarak piiren bir tr tencere.
dello
* ki kii arasnda, tanklar nnde yaplan silhl vuruma.
* ki siyas, ekonomik g arasndaki atma.
* Bkz. sz dellosu.
dellocu
* Dello yapan kimse.
det
* Bkz. duo.
dgh
* Trk mziinde bir birleik makam.
dme
* Giyecek, yorgan vb.nin baz yerlerine ilikleyici veya ss olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert
maddelerden yaplm kk tutturmalk.
* evrilmek veya zerine baslmak yoluyla bir elektrik akmn aan, kapayan herhangi bir makineyi ileten
veya durduran para, komtatr.
* st deri altndaki kkrdak ve yadan olumu dme biimindeki knt.
dmeci
* Dme, fermuar, boncuk gibi eyler yapan veya satan kimse.
dmecilik
* Dme yapma veya satma ii.
dmek
* Dm yapmak.
dmeleme
* Dmelemek ii.
dmelemek
* Bir eyin dmesini iliine geirmek, iliklemek.
dmelenme
* Dmelenmek durumu.
dmelenmek
* Dmelenmek iine konu olmak veya dmelemek ii yap lmak, iliklenmek.
dmeli
* Dmesi olan.
* Dme ile tutturulan.
dmesiz
* Dmesi olmayan.
* Dme ile tutturulamayan.
d
* Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur.
* Pirin.
dm
* plik, ip, halat gibi bklebilir eyleri kvrp kendi zerine veya birbirine dolayarak yap lan boum.
* Anla lamayan, zlemeyen kar k durum.
* Gelen ve yansm dalgalarn giriimiyle oluan kararl dalgalarda titreim genliinin sf r olduu
noktalardan her biri.
* Edeb eserlerde apra k olgularn zlmeden nce topland en byk merak unsuru.
dm atmak
* dmlemek.
dm dm
* zerinde dmler olan.
dm noktas
* Bir eyin sonulanmas iin zlmesi, akla kavuturulmas gereken g yan.
dm stne dm vurmak (atmak)
* parasn pintilik ederek saklamak.
dm vurmak
* dmlemek.
* parasn pintilik ederek saklamak, biriktirmek.
dmleme
* Dmlemek ii.
dmlemek
* Dm yapmak.
* Dm yaparak balamak.
dmlenme
* Dmlenmek durumu.
dmlenmek
* Dmle balanmak.
* S kmak.
* Btn sorunlar bir yerde toplan p birlemek.
dml
* Dmlenmi olan.
* Budakl.
* Sorunlu, kar k.
dmsz
* Dm olmayan.
dmn zmek
* anlalmaz bir eyi anlal r duruma getirmek.
dn
* Evlenme dolay syla yaplan tren, elence.
* Snnet dn.
dn alay
* Dne katlanlar n alg eliinde ve toplu hlde yrmesiyle oluan topluluk.
dn bayram etmek
* ok sevinmek, ok sevin duymak.
dn iei
* Dn ieigillerin rnek bitkisi (Ranunculus).
dn ieigiller
* ki eneklilerden, baz trleri ss bitkisi olarak kullanlan bir familya.
dn orbas
* Et, un, yourt kat larak zellikle dnlerde yaplan ve zerine kzgn ya dklen orba eidi.
dn deil, bayram deil, enitem beni neyi pt
* gsterilen yak nln, iltifatn gizli bir sebebi olacak.
dn dernek
* Evlenme dolay syla yaplan kutlama treni ve elence.
dn dernek, hep bir rnek
* olaylarn veya yaplan ilerin hep birbirine benzediini anlatr.
dn evi
* inde dn yap lan yer.
dn evi gibi
* sevinli ve tell bir kalabalk bulunan (yer).
dn hamam
* Dnden bir gn nce gelin ve yaknlarnn yiyecek, mzik, oyun ve gsterilerle ho vakit geirerek
ykanp temizlenme.
dn pilv
* Dnlerde zel olarak pi irilen pilv.
dn pilvyla dost arlamak
* bakasnn kesesinden veya elinden ikramda bulunmak.
dn salonu
* Kiralanarak iinde elence ve toplant yaplan salon.
dn yahnisi
* Hafife kavrulan bol soan iinde kemikli kuzu etinin a r atete piirilmesiyle hazrlanan, az sulu yemek
tr.
dnc
* Dn sahibi, toycu.
* Dn arcs .
* Dne katlanlar.
dncba
* Dn yneten kimse.
dnsz
* Dn olmadan, dn yapmadan, dn olmayan.
dnnde kalburla (elekle) su ta mak
* bir yard m na karl k olarak bekr bir kimseye ok byk bir yardmda bulunma sz olarak kullanl r.
drck
* nce bulgur.
dk
* Baz devletlerde prensten sonra gelen en yksek soyluluk unvan.
-dk
* Bkz. -d k / -dik vb.
dkkn
* Perakende sat yapan esnaf n, kk zanaat sahiplerinin sat yaptklar veya al t klar yer.
* Grevli olarak allan yer, i yeri.
* Kumarhane.
dkknc
* Dkkn ileten kimse.
dklk
* Dk olma durumu.
* Bir dkn ynetimindeki lke.
dldl
* Hz. Ali'ye Peygamber tarafndan armaan edilen kat rn ad.
* Kt at.
* Eski otomobil veya modas gemi ara.
* Mekanik olarak alan oyuncak ocuk arabas.
dlger
* Yaplarn kaba aa ilerini yapan kimse.
dlger bal
* Kemikli balklar takmndan, ba byk, az geni, vcudu yass ve sbe, st dikenli pullarla kapl bir
balk (Zeus faber).
dlgerlik
* Dlgerin zanaat.
dmbelek
* Azna deri gerilmi, anak biiminde, darbukaya benzer bir eit alg.
* Anlays z, sersem.
dmbeleki
* Dmbelek alan veya dmbelek satan kimse.
dmdar
* Art.
dmdz
* ok dz.
* Kendi hlinde, uysal (kimse), basit.
* Bilgisi, grgs ok dar bir s nr iinde kalan (kimse).
dmen
* Hava ve deniz tatlar nda, ta ta istenilen yn vermeye ve belirli bir dorultuda gtrmeye yarayan
hareketli para.
* Dalavere, hile.
* Ynetim, idare.
dmen bedeni
* Dmen boazn oluturmak iin boydan boya konulan tek para.
dmen boaz
* Dmenin dmen yelpazesinden yukar kalan blm.
dmen evirmek
* hileye, dzene bavurmak.
dmen evi
* Dmen boaznn gemesi iin k bodoslamasnn st ucuna ve teknenin kmbet olan blmne alm
oval delik.
dmen k rmak
* yn deitirmek.
dmen kullanmak
* bir ii kurnazca ynetmek.
dmen neferi
* En geride olan, sonuncu, en tembel.
dmen suyu
* Gemi giderken arkas nda b rakt kpkl iz.
dmen suyundan gitmek
* birine baml olmak, her eyde ona uyarak davranmak.
dmen tutmak
* teknenin gidecei yolu gzleyerek dmeni ynetmek.
dmen yapmak
* dalavere, hile ile birini kand rmak, aldatmaya almak.
dmenci
* Gemilerde dmeni kullanan kimse.
* En geride olan, sonuncu, en tembel.
* Dalavereci, hileci, dzenbaz.
dmencilik
* Dmencinin ii.
* En geride olma durumu, sonuncu olma durumu.
* Dalaverecilik, dzenbazl k, hilecilik.
dmeni eri
* Yan yan yryen.
dmeni krmak
* ekip gitmek, kamak, uzaklamak.
dmenine bakmak
* artlar ne olursa olsun kar n gzetmek.
dmensiz
* Dmeni olmayan.
dmtek
* Klsik Trk mziinde tempo.
dmtek tutmak
* tempo tutmak.
dn
* Bugnden bir nceki gn.
* Gemi.
* Bugnden bir nceki gnde.
* Ksa bir sre nce.
dn bir, bugn iki
* (ie baladndan beri) ok az zaman getii hlde.
dn cin olmu, bugn adam arpyor
* iinde ustalamadan hile yollarna bavuruyor.
dnden
* Bugnden bir nceki gnden.
* oktan, seve seve.
dnden bugne
* abucak, az zamanda.
dnden haz r (veya raz)
* kendisine yaplan bir neriyi seve seve ve hemen kabul eden.
dnden lm
* alma hevesi kalmam .
dnit
* Temel maddesi olivin olan iri taneli kaya.
dnk
* Bugnden bir nceki gnle ilgili.
* Yakn gemiteki.
* Acemi, yeni, toy.
dnk ocuk
* Deneyimi az, toy, acemi.
dnr
* Kar kocann baba ve analarnn her biri.
dnr dmek
* bir k z evlenmek zere bakas iin istemek.
dnr gezmek
* evlenecek erkek iin k z aramaya kmak.
dnr gitmek
* evlenecek kimse iin kz istemeye gitmek.
dnrc
* Kz grmeye giden kimse, grc.
dnrclk
* Dnrcnn ii.
dnrleme
* Dnrlemek ii veya durumu.
dnrlemek
* Kz al p verme yolu ile hsm olmak.
dnrlk
* Dnr olma durumu.
* Evlenme sonucu oluan yak nlk, akrabal k, shriyet.
dnya
* stnde yaadmz gk cismi.
* D, evre, ortam.
* nanlar bir olan lke veya insanlar topluluu.
* Duygu, dnce ve hayal lemi.
* El gn, herkes.
* Meslek veya i birli i iinde bulunma, camia.
dnya ahret kardeim olsun
* bir kiiye kardelik duygusundan baka bir gzle baklmadn anlat r.
dnya lem
* Herkes, btn insanlar.
dnya bana dar olmak (veya gelmek)
* ok s k lmak, byk bir aresizlik iinde kalmak.
dnya bana yklmak
* ok s k lmak, umutlar n yitirmek.
dnya bir araya gelse
* dnyadaki btn insanlar engel olmaya kalksa bile.
dnya durduka
* sonsuzlua dek, ebediyen.
dnya durduka durasn!
* ok yaa, Tanr sana sonsuz bir mr versin!.
dnya evi
* Evlilik.
dnya evine girmek
* evlenmek.
dnya grm
* ok gezmi, ok yer grm.
dnya grl
* Evrenin ve hayatn anlamn , amac n, deerini insan varln ve davranlar n btnyle kavramaya
alan genel dnce, evrene toplu bir bak.
dnya gr
* inde yaanlan a tanma, anlama yetisi.
dnya gz ile grmek
* lmeden nce, salnda.
dnya gzne zindan olmak (grnmek veya kesilmek)
* byk bir karamsarlk ve umutsuzluk iinde olmak.
dnya gzeli
* ok gzel (kad n veya erkek).
dnya kadar
* pek ok.
dnya kelm
* Tanr szlerinden baka sz.
dnya kelm etmek
* konumak.
dnya mal
* Varlk, servet.
* nsann houna gidecek, huzur verecek durum ve artlarn btn.
dnya nimeti
* nsanlarn dnyada yiyecei, iecei, kullanaca imknlarn tm.
dnya penceresi
* Gz.
dnya varm
* sknt l bir durumdan kurtulan kimsenin syledii sz.
dnya y k lsa umurunda deil
* hibir eyle ilgilenmez, sorumsuz, kayg s z.
dnya yz grmemek
* kapal bir yerde srekli kalmak.
dnyada
* (olumsuz fillerle) Hibir zaman, hibir biimde.
dnyadan elini eteini ekmek
* bir kenara ekilip evresiyle ilgisini kesmek, toplumun yaay na karmamak, dnya ileriyle ilgilenmez
olmak.
dnyadan gemek (veya el ekmek)
* bir kenara ekilip toplum yaam na kar mamak.
dnyadan haberi olmamak
* evresinde olup bitenleri bilmemek.
dnyalar (biri) -in oldu
* ok sevindi.
dnyal
* Dnyaya ait olan.
dnyal dorultmak
* yaam sresince yetecek paray kazanmak.
dnyalk
* Mal, mlk, servet, para.
dnyann (birey) -i
* pek ok..., hesapsz.
dnyann drt buca
* dnyann her yan, her yn.
dnyann ka bucak (veya ke) olduunu gstermek (anlamak)
* dnyada ne gibi glkler olduunu bildirmek (veya anlamak), insann bana neler gelebileceini retmek
veya renmek.
dnyann br (veya bir) ucu
* ok uzak yerler iin sylenir.
dnyann tad n karmak
* btn zevklerden yararlanmak, mutlu ve rahat yaamak.
dnyann ucu uzundur
* yaad ka insan n trl durumlarla, eitli olaylarla karlaabileceini anlat r.
dnyann yedi harikas
* Eski uluslarn olaanst olarak niteledikleri yap lar (Msr piramitleri, Semiramis'in asma baheleri,
Zeus'un heykeli, Artemis tapna, Mausolos'un antkabri, skenderiye feneri, Rodos heykeli).
dnyasndan gemek
* her eye kar ilgisiz duruma gelmek.
dnyaya gelmek
* (insan iin) domak.
dnyaya getirmek
* dourmak.
dnyaya gzlerini kapamak (veya yummak)
* (insan) lmek.
dnyaya kaz k akmak (veya kakmak)
* ok uzun mrl olmak, ok yaamak.
dnyay anlamak
* dnyada neler olduunu renmek, deneyimi artmak.
dnyay gz grmemek
* znt, fke, karamsarlk ve ok mutlu olma gibi durumlarda baka bir ey dnememek, ll
davranamamak, youn olarak bir i ile urama.
dnyay haram etmek
* bir yeri yaanlmaz duruma getirmek.
dnyay toz pembe grmek
* zc durumlara bile iyimser gzle bakmak.
dnyay tutmak
* ok yay lmak, her yere dalmak.
dnyay zindan (zehir) etmek (veya dnyay bana dar etmek)
* bir kimseyi ok s knt l bir duruma sokmak.
dnyev
* Dnya ile ilgili, dnya ilerine ilikin, uhrev kar t .
do
* Bkz. duo.
dpedz
* ok dz ve doru bir biimde, dmdz olarak.
* Baka bir ama gtmeden, aktan a a, akas, gerekten.
* Yal n, basit, sssz, sade.
-dr
* Bkz. -d r / -dir vb.
-dr-
* Bkz. -d r- /-dir- vb.
drbn
* Uzaktaki cisimlerin grntlerini bytmeye veya yaklatrmaya yarayan, objektif ve okler adl iki
mercekten oluan optik alet.
* Gzetleme delii.
drbnl
* Drbn olan.
drbnn tersiyle bakmak
* o eyi kmsemek, olduundan ok daha az nemli grmek.
drme
* Drmek ii.
* Lhana.
* ine peynir, kyma gibi eyler konularak yenilen pimi yufka; bir tr gzleme.
drmece
* Balarda, tomurcuk, yaprak ve salkm yiyerek yaayan, sarms gece kelebei (Sparganothis pilleriana).
drmek
* Bir eyi kvrp silindir biiminde kendi zerine sarmak.
* Bir eyi st ste katlamak.
-drt-
* Bkz. -d rt- / -dirt- vb.
drtme
* Drtmek ii.
drtmek
* Ucu sivri bir eyle hafife itmek.
* stenilen eyi yaptrmak iin birine kkrtc sz sylemek, tahrik etmek.
* Uyarmak, ikaz etmek.
* Demek, dokunmak.
drt
* Fizyolojik veya ruh dengenin dei mesi sonucu ortaya kan ve canly trl tepkilere srkleyebilen iten
gelen gerilim, muharrik.
drtkleme
* Drtklemek, ii.
drtklemek
* st ste birka kez drtmek.
* Birini uyarmak veya kkrtmak.
drtlme
* Drtlmek ii.
drtlmek
* Drtmek iine konu olmak veya drtmek ii yaplmak.
drt
* Drtmek ii veya biimi.
drtleme
* Drtlemek ii.
drtlemek
* Birka kez drtmek.
drtme
* Drtmek ii.
drtmek
* Birbirini drtmek.
drttrme
* Drttrmek ii.
drttrmek
* Ksa aralklarla s k s k drtmek.
dr
* Drlm ey.
* Armaan, hediye.
* eyiz.
* Dne ar lanlara dn sahibince verilen armaan.
dr
* Bel denilen tar m arac.
drlme
* Drlmek ii.
drlmek
* Drmek iine konu olmak veya drmek ii yaplmak, kvrlmak.
* Bklmek.
* Toplanmak, sar lmak, katlanmak.
drl
* Drlm, kvr lm.
drl
* Drlmek ii veya biimi.
drm
* Drme, silindir biiminde kvrma.
* Yufka ekmeinin, iine trl katklar konulan sarlm biimi.
drm drm
* Kvrarak, silindir biiminde sararak.
* Svg sz olarak kullanlan drz szcnn anlamn peki tirir.
drmleme
* Drmlemek ii.
drmlemek
* Drm biiminde sarmak, kvrmak.
drst
* Sznde ve davranlarnda doruluktan ayr lmayan, doru, onurlu.
* Doru, yanl sz.
drst oyun
* Kurallara ve karl kl hogrye bal kalarak oynanan oyun, fair-play.
drstlk
* Doruluk.
drt
* Sert, gcendirici, krc.
Drz
* Suriye'nin Havran blgesinde yaayan ve kendilerine zg mezhepleri olan bir Mslman topluluu.
drz
* Ar bir hakaret ve kfr sz olarak kullanlr.
dse
* Oyunda, atlan zarlardan ikisinin de benekli olan yanlarn n ste gelmesi.
dstur
* Genel kural, kaide.
* Yasalar iine alan kitap.
d
* Uyurken zihinde beliren olaylarn, dncelerin btn, rya.
* Gerek olmayan ey, imge, hayal.
* Gereklemesi istenen ey, umut.
d grmek
* rya grmek.
d gc
* Bir eyi zihinde canlandrma, yaratma, dnme yetenei, hayal gc.
* Muhayyile.
d krkl
* ok istenilen veya umulan bir ey gereklemediinde duyulan znt, hayal kr kl .
d kurmak
* bir eyi zihinde dnp canlandrmak, hayal kurmak.
d
* Srekli hayal kuran, hayalperest.
dlk
* D olma durumu.
* Bilincin zayflamas yla ortaya kan bir ruh bozukluu durumu.
de kalka
* Glkle.
* Biriyle yakn iliki kurarak.
des
* Dkn kar s.
deslik
* Des olma durumu.
de
* Oyunda, atlan zarlardan ikisinin de alt benekli olan yanlarnn ste gelmesi.
* Umulmayan iyi bir rastlama.
de atmak
* umulmadk bir baar kazanmak.
dey
* Yer ekimi dorultusunda olan, akul.
dey ember
* Bir yerin deyini sn rlayan ember (veya dzlem).
dey dzlem
* zdm dzlemi.
deyazma
* Deyazmak ii.
deyazmak
* Decek gibi olmak.
deylik
* Dey olma durumu veya dey durumda bulunan bir cismin zellii.
dk
* Grev ve meslek almas dnda severek yaplan, dinlendirici, oyalayc ura, hobi.
dkn
* Bir eye kendini ar vermi olan ok bal , merakl, mptel.
* Eski deer ve onurunu yitirmi.
* Byk geim skntsna dm.
* Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahn yitirmi.
* Yall k, hastal k gibi sebeplerle alma gcn yitirmi.
dkn olmak
* ok nem, deer vermek.
dknler evi
* alma gcnden yoksun, kazanc olmayan yoksul kimselerin barnd rld toplumsal bir yardm kuruluu,
darlceze.
dknler yurdu
* Bkz. dknler evi.
dknleme
* Dknlemek durumu.
dknlemek
* Dkn duruma gelmek.
dknlk
* Dkn olma durumu, iptil.
* ou kez yapya bal srekli ve a r gszlk.
* Rezillik, insana yakmayan hayat.
* (paraca) S k ntda olma, gzden dme.
dkn
* tutkun, ok nem, deer veren.
dleme
* Dlemek ii.
dlemek
* Bir eyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biimde tasarlamak, zihinde canlandrmak.
dman
* Birinin ktln isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye alan (kimse), ya, hasm.
* Birbirleriyle savaan devletler ve bu devletlerin asker, sivil btn uyruklar.
* Aralar nda birbirleriyle atmaya varacak lde anlamazlk olan taraflarn her biri.
* Bir eyin yaamasna, barnmas na engel olan (g, tutum vb.).
* Bir eyi byk lde kullan p tketen.
* Baz eylerden nefret eden, tiksinen kimse.
dman az
* Dmann uydurduu sz, bir durumu kt gsteren sz.
dman bana
* kt bir durumun arl n gstermek iin kullanl r.
dman atlatmak
* iyi durum ve baarlarla dman k skandrmak veya kzdrmak.
dman dmana gazel (veya yasin) okumaz
* dmandan ancak ktlk beklenir.
dman kesilmek
* dman olmak, dman gibi grmek.
dman olmak
* kin beslemeye balamak.
dmanca
* Dman gibi, dmana yakr biimde.
dmanlama
* Dmanlamak ii.
dmanlamak
* Dman durumuna girmek.
dmanlk
* Dman olma durumu.
* Dmanca duygu veya davran, ya lk, has mlk, husumet.
dme
* Dmek ii.
dmek
* Yer ekiminin etkisiyle bolukta, yukardan aa ya inmek.
* Durduu, bulunduu, tutunduu yerden ayr larak veya dayanan, dengesini yitirerek yukardan aaya
inmek.
* Yere devrilmek, yere serilmek.
* Hava tatlar kaza sonucu hzla yere inerek arpmak.
* Vcuda bol gelen giysi aa kaymak.
* Yamak.
* Vurmak, demek, rastlamak.
* Vakti gelmeden (l) domak.
* Atlanmak, aradan kmak, eksik kalmak.
* karmak, eksiltmek.
* Bir zorunluk sebebiyle bulunduu yerden ayrlmak, gitmek.
* Ar ilgi veya sevgi gstermek.
* Uramak, kap lmak.
* Yakmak, uygun gelmek.
* Yakk almak.
* devi veya yetkisi iinde bulunmak.
* Bulunmak.
* Biriyle yaamak, al mak, birlikte olmak durumunda kalmak.
* Bir blme sonunda payna ayrlmak.
* Kt bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak.
* bandan uzaklamak.
* Hz, gc, deeri azalmak.
* ( s ve bas n iin) Eksilmek, azalmak.
* Dknlemek.
* Bir yere ansz n gelmek, damlamak, tesadfen gelmek.
* Belirli zamana rastlamak.
* Frsat kmak.
* Olmak, olumsuz bir duruma girmek.
* Savata savunulmaz duruma gelerek teslim olmak.
* Baz deyimlerde "yrmek, birlikte gelmek" anlamlarnda kullanl r.
* Baya lamak.
* Al mak, mptela olmak.
dmez kalkmaz bir Allah
* insanlar n talihsizliklere uramas olaandr.
dsel
* D ile ilgili, hayal.
dsz
* D olmayan.
dk
* Aa doru dm, aa sarkm .
* Az.
* Deeri azalm .
* ktidardan dm veya drlm.
* Belli dil kurallar na uymayan.
* Eski deer ve onurunu yitirmi olan.
* Yaayabilecek duruma gelmeden doan yavru, ceninisakt, sak t, skt (II).
dk yapmak
* ocuk drmek.
dklk
* Dk olma durumu.
* Adlik, baya lk, seviyesizlik.
* Kurallara uymama durumu.
dn
* Duyularla deil, zihn olarak tasarlanan, biim verilen, canlandrlan nesne veya olay, fikir, ide.
dn dn, boktur iin
* kt bir durumda kar yol bulunamad nda sylenir.
dnce
* Dnme sonucu var lan, dnmenin rn olan gr, mtala, fikir, mlhaza, ide.
* D dnyann insan zihnine yans mas.
* Tasa, kayg , sknt .
* Niyet, tasar .
* lke, ynetici sav.
dnce al verii
* Karl kl gr bildirme, fikir teatisi.
dnce zgrl
* Dncenin d bask ve yasaklarla sn rland rlmamas, bunlarn etkisinden bamsz olmas .
dncedir almak
* bir konuda kayg lanarak zm yolu bulmaya almak.
dncel
* Gerekte olmayp, yaln zca dncede, tasar m iinde var olan.
* Yaln z dnce ile kavranabilen.
dnceli
* Dncesi olan.
* Kayg l, tasal.
* Dnerek davranan, anlay l .
dncelilik
* Dnceli olma durumu.
dncellik
* Dncel olma nitelii.
* Nesnel gereklii olan varl n karsnda, salt dnce veya tasarm olarak varlk.
dncesini amak
* grn bildirmek.
dncesini okumak
* bir kimsenin ne dndn anlamak.
dncesiz
* Dncesi olmayan.
* Tasasz, kaygs z.
* Dnmeden davranan, anlaysz.
dncesizlik
* Dncesizce davranma durumu.
dncesizlik etmek
* dncesizce davranmak.
dnceye dalmak
* derin derin dnmek.
dnceye varmak
* bir gre veya karara varmak, bir inanca ulamak.
dnda
* Bkz. dnde.
dnde
* Ayn dncede olan, ayn dnceyi savunan, hemfikir.
dndrme
* Dndrmek ii veya durumu.
dndrmek
* Dnmesine sebep olmak, dnmesine yol amak.
* Tasalandrmak, kayglandrmak.
* Akla getirmek, hat rlatmak, nceden kestirmek.
dndrmelik
* Dndrmeye yol aan ey.
dndrtme
* Dndrtmek ii veya durumu.
dndrtmek
* Dndrmesine sebep olmak.
dndrc
* Dnmeye sebep olan, dnmeye yol aan.
* Tasalandran, kaygland ran.
dnme
* Dnmek durumu, tefekkr.
* Duyum ve izlenimlerden, tasarmlardan ayr olarak, akl n bamsz ve kendine zg durumu;
karlatrmalar yapma, ayrma, birletirme, balantlar ve biimleri kavrama yetisi.
dnme yasalar
* Doru olmas gereken bir dnmenin belli artlar alt nda nas l gerekletiini gsteren kurallar.
dnmek
* Bir sonuca varmak amac yla bilgileri incelemek, karlatrmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak, dnce
retmek, zihn yetiler oluturmak, muhakeme etmek.
* Akl ndan geirmek, gz nne getirmek.
* Zihniyle arayp bulmak.
* Bir eye kar ilgili ve titiz davranmak.
* Akl etmek, ne olabileceini nceden kestirmek.
* Tasarlamak.
* Tasalanmak, kayg lanmak.
* Farz etmek.
dnsel
* Dnce ile ilgili, dnce sonucu ortaya kan, dnceye dayanan, fikr.
dntl
* Kurgusal, spekltif.
dnc
* Dnr.
dnclk
* Dncnn ii veya meslei.
dnlme
* Dnlmek ii.
dnlmek
* Dnmek iine konu olmak veya dnmek durumunda bulunulmak.
dnm
* Dn, fikir, ide.
dnp tanmak
* konuyu btn ynleriyle inceleyip ona gre davranmak, iyice dnmek.
dnr
* Genel sorunlar zerine yeni ve kendine zg dnceleri olan kimse, mtefekkir.
dnrlk
* Dnr olma durumu.
dn
* Dnmek ii veya biimi, mtala.
* nsann, zellikle davran larna yn veren ahlk tutumu ve dnme biimi.
dp kalkmak
* (erkek kadnla veya kad n erkekle) yasa ve tre d yakn iliki kurmak.
* biriyle ok yakn arkadalk etmek.
drme
* Drmek ii.
drmek
* Dmesine yol amak, dmesine sebep olmak.
* Deerini, fiyat n indirmek.
* Azaltmak.
* (ta, solucan iin) Vcuttan atmak.
* skat etmek.
* Uratmak.
* Deerli bir eyi ucuz veya kolay ele geirmek.
* Zayf b rakmak, gcn azaltmak.
drtme
* Drtmek ii veya durumu.
drtmek
* Drmesini salamak.
drlme
* Drlmek ii veya durumu.
drlmek
* Drmek iine konu olmak veya drmek ii yap lmak.
drm
* Drmek ii veya durumu.
dr
* Drmek ii veya biimi.
d
* Dmek ii veya biimi.
dt
* Dk.
dttr
* Kl cidd olmayan, tuhaf ve hafif giyimli.
* Dar ve ksa giysi.
dttr Leyl
* tuhaf, dar ve k sa giyinmi kadn.
dve
* Boaya gelmemi, 1-2 yanda dii s r.
dvel
* Devletler.
dven
* Harmanda ekinlerin sap ve tanelerini ay rmak iin kullan lan, nne koulan hayvanlarla ekilen, alt
yznde keskin akmak talar dikine ak l bulunan, k zak biiminde ara, dven.
dven dii
* Dvenin altna dikine aklan keskin ta.
dven srmek (veya dvmek)
* dvenle ekinlerin tanelerini baaklarndan karmak.
dvenci
* Harman zaman dven srmek iin tutulan ocuk.
* Dven yapan veya satan kii.
dver
* Yaplarda kullanlan kal n aa, direk, mertek.
dvesime
* Dvesimek ii veya durumu.
dvesimek
* Boa dii istemek.
dyek
* Trk mziinde bir usul.
dyun
* Borlar.
dz
* Yatay durumda olan, eik ve dik olmayan.
* Kvrml olmayan, doru.
* Yzeyinde girinti knt olmayan, mstev.
* Ksa keli, kesiz (ayakkab ).
* Yayvan, alt derin olmayan.
* Kvrck veya dalgal olmayan (sa).
* Yal n, sade, sssz.
* izgisiz, desensiz ve tek renkli.
* Engebesiz olan yer, dzlk, ova.
dz
* inde anason, sak z gibi kokulu maddeler olmayan zm raks, dziko.
-dz
* simden zaman zarf treten ek.
dz bask
* Kal p izlerini nce kauua, kauuktan da k da geirmeye yarayan ift kopyal bask yntemi, ofset.
dz duvara trmanmak
* ok yaramaz ocuklar iin kullanl r.
dz kanatllar
* Uzunluuna katlanan alt kanatlar, az ok sert olan sttekiler tarafndan rtlen, drt kanatl bcekler
takm.
dz rak
* Sakz katlan ve mastika denilen sak z rak s ndan ayrt edilmek iin zm rak sna verilen ad, dziko.
dz tmle
* Yal n durumda bulunan tmle.
dz nl
* Dudaklarn gerilip dzlemesiyle oluan nl: a, e, ,i.
dz yaz
* iir olmayan yaz, nesir, mensur.
dzayak
* inde merdiven veya inilip klacak blm bulunmayan (ev, yol).
* Basit, yavan, kuru, sath.
* Bir halk oyunu tr.
dzce
* Olduka dz.
dze
* Bkz. doz.
dze inmek
* ekyalktan vazgemek.
dze
* Bir yzeyin eiklik derecesini anlamaya yarayan ara, tesviye aleti.
* Bkz. kabarckl dze.
dzeleme
* Ayn dzeye getirme, yzey ayrmlarn lme, tesviye.
* Bir yerin deiik noktalardaki ykseltisini, belli bir yatay dzleme gre (deniz yzeyi) belirlemek iin
yaplan ilemlerin btn.
dzelme
* Dzelmek durumu.
dzelmek
* Dz duruma gelmek, dzlemek.
* Kt, bozulmu bir durumda iken dzenli duruma gelmek.
* (hava iin) Souk ve ya azalmak.
* (hasta iin) yi olmak.
dzelti
* Dzeltmek ii, tashih.
* Bas lmakta olan bir eserin provalar zerinde zel dzeltme iaretleriyle yanl lar gsterme.
dzeltici
* Dzeltme iini yapan.
* Dzeltmen, musahhih.
dzeltici jimnastik
* Yaama ve alma artlarnn etkisiyle oluan vcut bozukluk ve aksaklklarn nlemek veya gidermek iin
uygulanan zel beden eitimi tr.
dzelticilik
* Dzeltici olma durumu, dzelticinin grevi, musahhihlik.
dzeltilme
* Dzeltilmek ii.
dzeltilmek
* Dzeltmek iine konu olmak veya dzeltmek ii yaplmak.
dzeltim
* Dzeltme ii.
dzeltme
* Dzeltmek ii, tashih.
* Reform, iyiletirme, slahat.
* Dzelti.
dzeltme i areti
* Kal n olup da ince okunan nllerle birlikte bulunan g, k, l nszlerini ve nnde nlleri ince okutmak
veya yabanc kelimelerde uzun okunmas gereken nlleri belirtmek iin kullanlan i aretinin ad, apka: det, lem,
k; kt, tezgh; il, tel; lhana, lmba, ltin vb.
dzeltmek
* Dzgn duruma getirmek.
* Bozukluunu gidermek, onarmak.
* Yanl tan kurtarmak, tashih etmek.
dzeltmen
* Dizilmekte olan bir eserin provalarn dzeltme ile grevli kimse, dzeltici, musahhih.
dzem
* Bir birlei e veya bir karma girecek madde miktarlar nn belirtilmesi, dozaj.
dzeme
* Dzemek ii.
dzemek
* Herhangi bir kar m istenilen orana gre hazrlamak, karmn dozunu belirlemek.
dzen
* Belli yntem, ilke veya yasalara gre kurulmu olan durum, uyum, nizam, sistem.
* Soyut ve somut nesnelerin bir sraya, bir hedefe, bir amaca gre s ralanmas.
* Yerletirme, tertip.
* Bir devletin belli bal ilkeleri bak mndan ynetimde tuttuu yol, ynetim biimi, rejim.
* Toplumsal bir yap iinde gelerin btne, btnn gelere ve gelerin biribirlerine gre ilikileri.
* Alet edevat tak m .
* Bez dokuma tezgh .
* Mzik aletlerinde ses ayar , akort.
* Dolap, hile.
dzen aklamas
* Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncularn grnleri, davranlar zerine yaplan
aklama.
dzen ba
* Disiplin, dzence.
dzen kurmak
* iler duruma getirmek.
* dzenlemek.
* hileye bavurmak.
dzen teker
* Makinelerde, hareketin hzn dzgn tutmaya, almay dzenlemeye yarayan byk apl ark, volan.
dzen vermek (dzene koymak veya dzene sokmak)
* dzenlemek, dan klktan kurtarmak.
* akort etmek.
dzenbaz
* Dzenci, hileci.
dzenbazl k
* Dzenbaz olma durumu.
dzence
* S k dzen, disiplin.
dzenci
* Dzen, hile yapan, hileci, oyunbaz, dzenbaz, dessas.
dzencilik
* Dzenci olma durumu.
dzenek
* Mekanizma.
dzenleme
* Dzenlemek ii.
* Belirli sesler, alglar veya topluluklar iin yazlm bir eserin, baka sesler, alg lar veya topluluklar
tarafndan sylenip alnabilmesi iin o eserde yaplan dei iklik, aranjman.
dzenlemeci
* Dzenleme yapan kimse.
dzenlemek
* Dzenli, dzgn duruma getirmek, dzen vermek, tanzim etmek.
* Yapmak, hazrlamak.
* Dzenleme yapmak.
* Mzik aletlerini akort etmek.
dzenlenme
* Dzenlenmek ii.
dzenlenmek
* Dzenli, dzgn duruma getirilmek.
* Yaplmak, tertip edilmek.
dzenleik
* Dzenleri birbirine uygun.
* Bir s nflamada ayn dzen ve ayn srada bulunan.
dzenleim
* Ayn sradaki nesne veya kavramlarn birbirinin yan nda oluu.
* Bir s nflamada ayn srada bulunan iki veya daha ok kavramn bants.
dzenleyici
* Herhangi bir ii, kuruluu gerekletirip dzenli sonu alnmasn stlenen kimse, organizatr.
* Bir makinenin grevini istenilen lde tutup ayarlayabilen ara, regltr.
dzenli
* Dzeni olan, yerli yerinde, kararl, tertipli, muntazam.
* Sistemli, nizaml.
dzenli ordu
* En kk birimden en byk birlie kadar her trl donan ma sahip asker g.
dzenlik
* Bkz. dirlik dzenlik.
dzenlilik
* Dzenli olma durumu.
dzensiz
* Dzeni olmayan veya dzeni bozuk, kark, tertipsiz, intizamsz, gayrimuntazam.
* Sistemsiz.
dzensizlik
* Dzensiz olma durumu, tertipsizlik, intizams zl k, nizamszlk.
dzey
* Bir yzeyin veya bir noktann nisp ykseklii ve o ykseklikten getii var saylan dzlem, seviye.
* Bir nesnenin veya kimsenin baka nesnelere veya kimselere gre olan deer ve ycelik derecesi, seviye.
dzeyli
* Belli bir dzeyi olan, seviyeli (kimse).
dzeysiz
* Belli bir dzeyi olmayan, seviyesiz (kimse).
dzeysizlik
* Belli bir dzeyi olmama durumu, seviyesizlik.
dzg
* Yarglama ve deerlendirmenin kendisine gre yapld lt, uyulmas gereken kural, norm.
dzgl
* Dzgye uygun, normal.
dzgn
* Doru ve przsz, muntazam.
* Eksiksiz ve yerli yerinde, kusursuz, insicaml, rabtal , muntazam.
* Kurala uygun olarak, kusursuz bir biimde.
* Kenar veya ayr tlar ile alar birbirine eit olan (biim).
* Kadnlarn, teni przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yar sv veya boyal krem,
fondten.
dzgnc
* Dzgn yapan veya satan kimse.
* Gelinin dzgnn sren ve onu ssleyen kadn.
dzgnl
* Yzne dzgn srm olan.
dzgnlk
* Dzgn olma durumu.
dzgsel
* Kurallarla, yasalarla ilgili olan, kural, yasa koyan, normatif.
dzgsz
* Dzgye uymayan, dzgs olmayan, anormal.
dziko
* Rak , dz (II).
dzine
* Ayn cinsten olan nesnelerin on iki tanesinin bir arada olmas.
* ok.
dzlem
* zerinde girinti ve knt olmayan, dz, yass.
* zerine, kesien iki dorunun her noktas nn dokunmas gereken yzey, mstev.
dzlem geometri
* Bir dzlem iinde kalan, iki boyutlu olan ekli inceleyen geometri.
dzlem kre
* Yer yuvarla zerindeki biimleri btnyle bir dzlem zerinde gstermek amacyla eitli haritaclk
yntemlerine bavurularak haz rlanm harita.
dzleme
* Dzlemek ii, tesviye.
dzlemek
* Dzlem durumuna getirmek, tesviye etmek.
dzlemsel
* Dzlem niteliinde olan.
dzlenme
* Dzlenmek durumu.
dzlenmek
* Dz, dzlem durumuna gelmek.
dzleme
* Dzlemek durumu.
* Baz kelimelerde, eitli sebeplerle, yuvarlak nllerin dz nllere dnmesi.
dzlemek
* Dz duruma gelmek.
dzletme
* Dzeltmek ii.
dzletmek
* Dz duruma getirmek.
dzlk
* Dz olma durumu.
* Geni, dz yer.
dzme
* Dzmek ii.
* Gerek olmayan, asl na benzetilerek uydurulan, uydurma, sahte.
dzmece
* Gerek olmayan, dzme, sahte.
dzmeci
* Dzme eyler yapan, sahteci, sahtekr.
dzmecilik
* Dzmeci olma durumu, dzmecilik, sahtekrlk.
dzmek
* Bir ihtiyac karlamak amacyla birok eyleri birbirini tamamlayacak biimde bir araya getirmek.
* Dzene sokmak, dzene koymak, sralamak, elverili, uygun bir duruma getirmek.
* Yaratmak, oluturmak, meydana getirmek.
* Uydurmak.
* Cinsel ilikide bulunmak.
dztaban
* Tabi ayak kemerinin kaybolmas ile oluan yap sal bozukluk.
* Taban kemerli olmayan.
* Dar tabanl bir tr rende.
* Uursuz.
dztabanlk
* Dztaban olma durumu.
dzlme
* Dzlmek ii veya durumu.
dzlmek
* Dzmek iine konu olmak veya dzmek ii yaplmak.
dzm dzm
* Dizim dizim.
Dy
* Disprosyum'un ksaltmas.
e
* Sonu niteliinde bulunan cmlenin bana getirildiinde "yle ise", "yle olunca", "mademki yle" szleri
gibi art niteliinde olan bir cmle yerini tutar.
* (e:) Bana getirildii cmledeki kavrama gre eitli tonlar alarak birtakm duygular anlat r.
* (soru vurgusuyla) ama ve merak anlatr.
-e
* Bkz. -a / -e (I).
-e
* Bkz. -a / -e (II).
-e
* Bkz. -a / -e (III).
-e hli
* Bkz. verme durumu.
e mi?
* olur mu?.
e, E
* Trk alfabesinin altnc harfi; ses bilimi bak m ndan ince nllerin dz ve geni olan n gsterir.
* Nota iaretlerini harflerle gsterme ynteminde mi sesini bildirir.
ebabil
* Da krlang c, keisaan.
ebadnda
* boyutlar nda, apnda, lsnde, byklnde.
ebat
* Boyutlar.
ebcet
* Arap alfabesinin her harfi bir rakam kar layan ve anlamsz sekiz kelimeden oluan deiik bir dzeni. Bu
dzende bataki elif harfinden balanarak, her harfe, birden ona kadar birer birer, ondan yze kadar onar onar,
yzden bine kadar yzer yzer arttrmak yoluyla bir deer verilmitir.
ebcet hesab
* Ebcet dzeninden yararlanarak bir kelimeyi rakama evirmek veya kelimelerle ve genellikle eski airlerin
yapt gibi, msralarla nemli bir olayn tarihini gsterme yntemi.
ebe
* Doum iini yaptran kad n.
* Byk anne, nine.
* Genellikle ocuk oyunlarnda ba olan, dier ocuklara veya gruba kar cezasn ekmek ve bundan
kurtulmak iin tek bana btn sorumluluu zerine alan ocuk.
ebe olmak
* oyun iinde ebelik yapmak.
ebebulguru
* Bulgur iriliinde yaan kar.
ebed
* Sonsuz, lmsz.
ebed uyku
* lm.
ebed uykuya dalmak
* lmek.
ebedleme
* Ebedlemek ii.
ebedlemek
* Ebed duruma gelmek, sonsuzlamak, lmszlemek.
ebedletirme
* Ebedletirmek ii.
ebedletirmek
* Ebed duruma getirmek, sonsuzlat rmak, lmszletirmek.
ebedlik
* Ebed olma durumu, sonsuzluk.
ebediyen
* Sonsuz olarak, sonsuzlua kadar.
* (olumsuz cmlelerde) Hibir zaman.
ebediyet
* Sonsuzluk.
ebegmeci
* Ebegmecigillerden, iekleri il, yapraklar sebze olarak kullan lan, kendiliinden yetien ok yllk ve
mor iekli bir bitki (Malva siylvestris).
ebegmecigiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi ebegmeci olan bir bitki familyas.
ebekua
* Gk kua, alkm.
ebeleme
* Ebelemek ii.
* Mayal hamuru bezelere ayrarak, yufka haline getirip sac zerinde piirdikten sonra alt st k s mlarn n
yalanmasyla yap lan ekmek.
ebelemek
* Oyunda ebe yapmak.
ebeleyi
* Ebelemek ii veya biimi.
ebeli
* Ebesi olan.
ebelik
* Ebe olma durumu veya ebenin yapt i .
* ocuk oyunlarnda ebe olma durumu.
ebemkua
* Ebekua.
ebesiz
* Ebesi olmayan.
ebet
* Sonu olmayan gelecek zaman, sonsuzluk.
ebeveyn
* Ana ve baba.
ebleh
* Aklsz, budala, alk.
eblehleme
* Eblehlemek ii veya durumu.
eblehlemek
* Ebleh durumuna gelmek.
eblehlik
* Ebleh olma durumu, eblehleme.
ebonit
* 100 ksm kauuun 32 k s m kkrtle ilenmesinden elde edilen plstik madde.
ebru
* K t sslemeciliinde kitre ve kola gibi yaptrclarla younlatrlm su zerine, neft ya ile
suland rlm yal boya damlat larak yaplan ve kda geirilen ss.
ebrucu
* Renkleri kar trarak ss k tlar zerine ebru yapan sanat.
ebruculuk
* Ebru yapma sanat veya ebru satma ii ile urama.
ebrulama
* Ebrulamak ii.
ebrulamak
* Ebru yaparak boyamak.
ebrul
* zerinde deiik renkler bulunan.
ebrulu
* zerine ebru yaplm (kt, kuma).
ebucehil karpuzu
* Kabakgillerden, elma byklndeki meyvesi ok ac ve i srdrc, ishal yap c bir bitki, ac hyar, ac
elma, it hyar (Citrullus colocynthis).
Ebussuut Efendinin gelini gibi
* eskiye balanp pek kapal giyinen k z veya kadn iin alay yollu sylenir.
Ebussuut Efendinin torunu
* eskiye ok bal , tutucu olanlar iin kullanl r.
eblyoskop
* Cisimlerin kaynama s cakln tespit etmeye yarayan cihaz.
ecdat
* Dedeler, atalar.
ece
* Gzel kadn, kralie.
-ecek
* Bkz. -acak / -ecek.
ecel
* Hayat n sonu, lm zaman .
ecel aman verirse
* mr yeterse, lmezsem.
ecel beii
* ok tehlikeli ta t veya geit.
ecel geldi cihana, ba ars bahane
* lmn herkes iin kanlmaz bir olay olduunu anlat r.
ecel erbeti imek
* lmek.
ecel teri
* "ok korkmak, ok sklmak veya bunalm geirmek" anlamnda ecel teri (veya terleri) dkmek deyiminde
geer.
ecel teri dkmek
* ar korkudan terlemek, lm duygusuna kaplmak.
ecele are bulunmaz
* aresiz gibi grnen her g iin bir kar yolu vardr.
eceli gelen kpek cami duvarna siyer
* herkesin zerine titredii, kutsal sayd eyi ktleyen, bozan kimse kt sonucuna katlanr.
eceli gelmek
* lm veya yok olmas ka nlmaz duruma gelmek.
eceline susamak
* lmek istermi gibi tehlikeli ilere girimek.
eceliyle lmek
* olaan saylan herhangi bir biimde lmek.
-ecen
* Fiilden s fat treten ek: sevecen, evecen vb.
ecinni
* Cin.
ecinniler top oynuyor
* bombo, kimse yok, ssz ve sessiz.
ecir
* Sevap.
* cret.
* cretle alan kimse.
* i, amele.
ecir sabr dilemek
* ba sal dilemek.
ecirlik
* Ecir olma durumu.
eci bc
* Hibir yeri dzgn olmayan, irkin bir biim alm bulunan, arpk urpuk, eri br.
ecnebi
* Baka devlet uyruunda olan (kimse), yabanc .
* (sfat tamlamalarnda) Baka devlet.
ecnebilik
* Yabanc olma durumu.
ecu
* Bkz. ek.
ecza
* Kimyasal yollarla elde edilen, il yapmaya yarayan veya sanayide trl ilerde kullan lan maddelerin genel
ad .
ecza antas
* Acil durumlarda kullanlmak zere arabada veya evde bulundurulan ve pansuman iin gerekli il ile
malzemenin konulduu anta.
ecza dolab
* inde gerekli illarn ve aletlerin bulunduu zel olarak yaptr lan kk dolap.
ecza kutusu
* l kutusu.
eczac
* l yapan veya hazr illar satan diplomal kimse.
eczac kalfas
* Eczacnn yardmcs.
eczacl k
* llarn haz rlanmasyla uraan uygulamal bilim.
* Eczacnn meslei veya grevi.
eczahane
* llarn yap ld ve sat ld yer.
eczal
* Kimyasal madde ile kaplanm , kartr lm, ilem grm.
* i kimyasal madde ile doldurulmu mermi atan ateli silh.
eczal pamuk
* Steril duruma getirilmi pamuk.
eczane
* Bkz. eczahane.
eczasz
* Eczas olmayan.
-e
* Bkz. -a / -e.
ehel
* ok cahil, ok bilgisiz olan.
eda
* Davran , tavr.
* Naz, ive.
* Anlat yolu.
eda
* Verme, deme.
* (namaz iin) Klma yerine getirme.
eda etmek
* borcunu demek.
* namaz klmak.
edal
* Herhangi bir biim ve grnl olan.
* Tav rlar ho olan; nazl, iveli.
edat
* Bir kelimeden sonra gelerek o kelime ile dier geler arasnda ilgi kuran kelime, ilge.
edat grubu
* Edat tmleci.
edat tmleci
* Genellikle bir zarf tmleci grevinde kullanlan ve ismin edatla oluturduu kelime grubu, edatl tmle.
edatl
* Edat bulunduran.
edatl tmle
* Edatla kurulmu tmle.
ede
* Byk erkek karde, aabey.
edeb
* Edebiyatla ilgili, edebiyata ilikin.
edeb eser
* Edebiyatta sanat deeri tayan deiik edebiyat trlerinde kaleme alnm eserlerin her biri.
edeb sanat
* Edeb sanatlarn her biri.
edeb sanatlar
* Edebiyatta anlatm zenginletirmek, renklendirmek ve daha arpc hle getirmek iin temelde benzetme
esasna dayal sz ve manaya bal anlatm incelii ve zellii.
edebikelm
* Sylenmesi kaba, irkin ve sakncal nesnelerin veya kavramlarn deiik szlerle daha uygun ve edepli bir
biimde anlatlmas, rtmece.
edebini taknmak
* edepli davranmaya balamak.
edebiyat
* Olay, dnce, duygu ve imajlar n dil aracl ile biimlendirilmesi sanat, yaz n, literatr.
* Bir bilim kolunun trl konular zerine yazlm yaz ve eserlerin hepsi, literatr.
* ten olmayan, gereksiz, bo szler.
edebiyat bilimi
* Edebiyatn iinde yer alan konular sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarnn yntemlerini de kullanarak
arat ran, inceleyen, irdeleyen ve tahlil eden bilim dal.
edebiyat tarihi
* Btn edeb hareketleri, dnemleri, yazar ve airleri, dil ve slp zelliklerini a klayan bilim dal veya
kitap.
edebiyat yapmak
* bir konu zerinde gereksiz yere ssl szler sylemek.
edebiyata
* Edebiyata uygun, edebiyata benzer.
edebiyat
* Edebiyatla uraan kimse.
* Edebiyat dersi okutan retmen.
edebiyat lk
* Edebiyatla urama ii.
edebiyatsever
* Edebiyata tutkun.
edememe
* Edememek durumu.
edememek
* Rahat olamamak; kendinde bir eksiklik duymak; geinememek.
edep
* Toplum tresine uygun davranma, incelik.
edep etmek
* utanmak, sklmak.
edep yahu!
* ak sak sz syleyenlere kar "utan!", "edebini tak n" anlam nda kullanlan sz.
edep yeri
* nsanlarda reme organlarnn bulunduu yer, ut yeri.
edepleni
* Edeplenmek ii veya biimi.
edeplenme
* Edeplenmek ii veya durumu.
edeplenmek
* Uslanmak, ince ve terbiyeli olmak.
edepli
* Uslu, ince, terbiyeli, meddep, uygun.
edepli edepli
* Uslu olarak, uslu uslu.
edepsiz
* Utanlacak ileri hi sklmadan yapan, utanmaz, s k lmaz, terbiyesiz.
* Sakn lacak kt (kimse), irret.
edepsiz edepsiz
* Edepsize yakr biimde.
edepsizce
* Terbiyesizce, utanmadan.
edepsizleme
* Edepsizlemek ii.
edepsizlemek
* Edepsizce davranlarda bulunmak, terbiyesizlemek.
edepsizlik
* Utanmazlk, s klmazlk, terbiyesizlik, irretlik.
edeptir sylemesi
* affedersiniz, sylemesi ayptr ama.
eder
* Fiyat, paha.
edevat
* Bir i iin gerekli olan malzemelerin, paralar n tm.
Edi
* Birbiriyle iyi anlaan iki yal nn ba baa kal n anlatan Edi ile Bd, akire Dudu sznde geer.
edi
* yapma veya yaplan i.
edibane
* Terbiyeli, nazik.
* Edebiyatya yakr biimde.
edik
* Yumuak ve renkli sahtiyandan yaplm yarm konlu lpn.
* Ksa izme.
edilgen
* Szde zneyle kullan lan veya znesi dolayl yolla belirtilen fiil, mehul, pasif, etken kart.
edilgen at
* ou kez -(i)l- bazen de -(i)n- at ekleriyle kurulan fiil ats.
edilgen fiil
* Gerek znesi belli saylmayan fiil. Trkede bu fiil -(i)l, bazen de -(i)n- edilgen at ekleriyle kurulur: yaz-
lmak, oku-n-mak, tan-n-mak vb.
edilgenleme
* Edilgenlemek durumu.
edilgenlemek
* Edilgen duruma gelmek.
edilgenletirme
* Edilgenletirmek ii.
edilgenletirmek
* Edilgen duruma getirmek.
edilgenlik
* Edilgen olma durumu.
edilgenlik eki
* Fiillerin gerek znesini gizleyen yap m eki.
edilgi
* Dar dan gelip bir eyde belli bir deiiklik yapan i veya bu iin sonucu, infial.
edilgin
* Hareketi ve etkisi olmayan, pasif.
* Etkileri alc durumunda olan, munfail, pasif, etkin kar t.
* Olaylarn gidiini etkilemek ve denetlemek iin kiinin hibir aba gstermemesi durumu.
edilginlik
* Edilgin olma durumu.
edilme
* Edilmek ii veya durumu.
edilmek
* Etmek fiiline konu olmak, yap lmak.
edim
* Yaplm , gereklemi i ,amel, fiil.
* nsan bilin ve faaliyetlerinin tek tek davranlar .
* Belirli bir i durumuyla karlat zaman kiinin yapabildii davran .
* Alacaklnn isteyebilecei ve borlunun yapmak zorunda olduu davran, ivaz.
edimli
* Edimi olan.
edimsel
* Edim niteliinde olan, gerek olarak var olan, fiil, aktel, gizli ve tasarl kart .
edin
* Edinilen ey veya eyler, mktesebat.
edinilme
* Edinilmek ii.
edinilmek
* Edinmek ii yap lmak.
edinim
* Kazanma, iktisap.
edinme
* Edinmek ii, kazanma, iktisap.
edinmek
* Kendini (bir eye) sahip k lmak, kendine salamak, iktisap etmek.
edinti
* Edinilen, kazanlan ey.
edip
* Edebiyatla uraan, edeb eser veren kimse, yazar.
edisyon
* Bas m.
editr
* Bas c, yaymc , nair, tbi.
editrlk
* Bas cl k, yay mclk.
edna
* ok aa , en alt dzeyde.
edvar
* alar, devirler.
* Alaturka mzik kurallar n inceleyen eser.
edvar musikisi
* Alaturka klsik mzik.
efe
* Yiit, zellikle Bat Anadolu ky yiidi, zeybek.
* Aabey.
* Kabaday .
efece
* Efe gibi, efeye yak r (biimde).
efekt
* Radyo ve televizyon yaynlarnda, tiyatro oyunlar nda veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi
gereken seslerin tabi kaynaklarn d nda, optik, mekanik, kimyasal yntemlerle gerekletirilmesi.
efektif
* Banknot ve metal sikke.
efelek
* Lbada.
efeleni
* Efelenmek ii veya biimi.
efelenme
* Efelenmek ii.
efelenmek
* Diklenmek, kafa tutmak.
efeleme
* Efelemek ii.
efelemek
* Efe durumuna gelmek.
efelik
* Efe olma durumu.
* Kabaday lk.
efelik etmek (veya yapmak)
* kabadaylk etmek.
efemine
* Kadnlara benzeyen veya kadns davranlar iinde grnen, davran ve kl k kyafet bakmndan kadna
zenen (erkek).
efendi
* Eitim grm kii iin zel adlardan sonra kullan lan unvan.
* Gnmzde bey unvan ndan farkl olarak zel adlardan sonra kullanlan ikinci derecede bir unvan.
* Buyruu yryen, sz geen kimse.
* Koca.
* Saygdeer, ince, elebi.
* (erkekler iin) Seslenme sz olarak kullan lr.
efendi efendi
* Uslu uslu.
efendi gibi yaamak
* sknt s z, varlk iinde yaamak.
efendibaba
* Baz ailelerde ocuklarn babalar, gelinlerin kay npederleri iin kullandklar sayg sz.
efendice
* Efendi gibi, efendiye yara r (biimde).
efendiden bir adam
* terbiyeli, kibar ve arbal kimse.
efendilik
* Efendi olma durumu, efendiye yak r davran.
efendim
* Bir sesleni karsnda "buradaym" anlam nda kullanlr.
* Anla lmayan bir sz tekrarlatmak veya kar sndakinin ne dndn sormak iin sylenir.
* Nezaket veya sayg iin sze kat lr.
efendim nerede, ben nerede?
* "Ben ne diyorum siz ne diyorsunuz" anlamnda kullan lr.
efendime syleyeyim
* sz sylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kulland bir sz.
efil efil
* Sa, giysi gibi hafif eylerin rzgrda dalgalanmasn belirtir, ifil ifil.
efil efil esmek
* yazn rzgr yava yava, serin serin esmek.
efil efil etmek
* rzgrda dalgalanmak.
efkr
* Eski dnceler, fikirler.
* Tasa, kayg .
* Kamuoyu, efkarumumiye.
efkr basmak
* tasalanmak, kayglanmak.
efkr datmak
* sknt y gidermek, zntden uzaklamak.
efkr etmek
* efkrlanmak.
efkrumumiye
* Kamuoyu.
efkrlan
* Efkrlanmak ii veya biimi.
efkrlanma
* Efkrlanmak ii.
efkrlanmak
* Tasalanmak, kayg lanmak, zlmek.
efkrl
* Tasalanm, tasal, kayg l.
eflk
* Gkler.
eflke ser ekmek
* ok yksek olmak.
efltun
* A k mor renk.
* Bu renkte olan.
efltun
* Efltun renginde olan.
* Pltonik.
efor
* Zihince ve bedence ortaya konan aba, emek.
efrad n cami, ayar n mani
* ne eksik ne fazla; eksii art olmayan.
efrat
* Bireyler, fertler.
* Erler, erat.
efriz
* Bkz. friz.
efsane
* Eski alardan beri sylenegelen, olaanst varl klar, olaylar konu edinen hayal hikye, sylence.
* Geree dayanmayan, asls z sz, hikye vb.
efsaneleme
* Efsanelemek ii.
efsanelemek
* Efsane durumuna gelmek.
efsaneletirilme
* Efsaneletirilmek ii.
efsaneletirilmek
* Efsane nitelii kazandrlmak.
efsaneletirme
* Efsaneletirmek ii.
efsaneletirmek
* Efsane durumuna getirmek.
efsaneli
* Efsanesi olan.
efsanev
* Efsanelerde geen, kendisi iin efsaneler dzlen veya efsaneyi and rr nitelikte olan (kimse, hayvan, yer).
efsun
* By, sihir.
efsunkr
* Byl, sihirli.
efsunlama
* Efsunlamak ii.
efsunlamak
* Bylemek, by yapmak.
eften pften
* Batan savma yaplm, dayanksz, derme atma, rk, deersiz (ey).
ege
* Bir ocuu koruyan, ilerine bakan ve her trl davrannda sorumlu kimse, veli, iye.
Egeli
* Trkiye'nin batsndan, Ege blgesinden olan (kimse).
egemen
* Ynetimini hibir kstlama veya denetime bal olmaks zn srdren, baml olmayan, hkmran, hkim.
* Szn geiren, stnlk kazanan.
egemenlik
* Egemen olma durumu.
* Milletin ve onun tzel kiilii olan devletin yetkilerinin hepsi, hkmranlk, hkimiyet.
eglog
* Ksa kr manzumesi, oban trks.
ego
* Ben.
egoist
* Bencil, hodbin.
egoistlik
* Bencil olma durumu.
egoizm
* Bencillik, hodbinlik.
egosantrik
* Egosantrizm yanls.
egosantrizm
* Dnyada bireyin benliini merkez sayan felsefe gr, beniincilik.
egotizm
* Benlikilik.
egzama
* Birdenbire ortaya karak gelien kzart, ka nma, sulanma, kabuk balama gibi doku bozukluklar yla
belirginleen bir deri hastal , mayasl.
egzamal
* Egzamas olan.
egzamams
* Egzamay andran.
egzersiz
* Al t rma.
* dman.
egzersiz yapmak
* altrma yapmak.
egzistansiyalist
* Varoluu.
egzistansiyalizm
* Varoluuluk.
egzogami
* D evlilik.
egzomorfizm
* D bakalam.
egzotik
* Uzak, yabanc lkelerle ilgili, bu lkelerden getirilmi, yabancl.
egzotik orba
* Ana malzemesi; deniz krlang c, kaplumbaa vb. deniz rnleri olan bir orba tr.
egzotizm
* Bir eserde uzak, yabanc lkelerle ilgili olaylar , kiileri, yresel grleri yans tma, yabancll k.
egzoz
* ten yanmal motorlarda yanan akaryakt gaz ve bu gaz n boalt lmas .
* Bu gazn atlmasn salayan dzen.
* Susturucu.
egzoz gaz
* Egzozdan atlan gaz.
egzozcu
* ten yanmal motorlarda egzoz dzenini yapan veya onaran usta.
ediri
* Edirmek ii veya biimi.
edirme
* Edirmek ii.
edirmek
* Eik duruma getirmek.
ee
* Gs kafesini oluturan, arkadan omurgaya, nden de gs kemiine eklenen uzun, yass ve eri
kemiklerden her biri, kaburga.
ee
* Madenleri, tahtay vb. yi yontmak, dzeltmek, perdahlamak iin kullan lan, zeri prtkl, sert, ensiz, elik
ara.
eeleme
* Eelemek ii.
eelemek
* Ee ile dzletirmek, andrmak.
-een
* Bkz. -aan / -een.
eer
* art anlam n glendirmek iin artl cmlelerin ba na getirilir, ayet.
ei
* Yemi koparrken dallar ekmeye veya kovandan bal almaya yarayan ara.
eik
* Yatay bir izgi veya dzlemle a oluturacak biimde olan, mail, meyil, ev.
* Bklm.
* Dik veya paralel olmayan doru.
eik bime
* Ekseni tabanna dikey olmayan bime.
eik izgi
* Dz olmayan izgi.
eik dzlem
* Bir cismi yksee karmak iin gerekli gc ayarlamada kullan lan eik, dz yzey.
eik silindir
* Ekseni tabanna dikey olmayan silindir.
eiklik
* Eik olma durumu, eim, yamukluk, meyil.
* Bir dzlem zerinde hareket eden bir gk cismine ilikin yrnge dzleminin, tutuluma bak dorultusuna
dik dzleme veya belirtilmi herhangi bir dzleme gre yapt a .
eilim
* Bir eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelme, meyil, temayl.
* Para piyasalarnda zamanla oluan dei im, alm sat m ilemleriyle ilgili ini k seyri.
eilimli
* Eilimi olan, istekli, meyyal, mail.
eili
* Eilmek ii veya biimi.
eilme
* Eilmek ii.
* Bir dorunun, bir baka doruya (veya dzleme) gre eik olmas.
* Yerin manyetik alan nda bulunan serbest mknatsl bir inenin dorultusu ile yatay dzlem arasndaki a .
eilmek
* Belirli bir ynle a oluturacak bir durum almak, bir yne doru arp lmak.
* (insan) Bir ii yapmak iin belini emek.
* Bakasnn bask s n veya egemenliini benimsemek, kabul etmek.
* (bir ii) nemseyip ele almak.
eim
* Eilmi olma durumu.
* Bir yzeyin yatay dzleme doru eilmesi, eiklik, meyil.
eimli
* Eimi olan.
* Bir eyi yapmaya iten ynelmi, meyyal.
eimler
* Bir yzey, dzlem, yol veya cihazn yatay dzleme oranla eimini len ara, klinometre.
eimsiz
* Eimi olmayan.
ein
* Arka, srt.
* Beden, vcut.
* Boy bos, endam.
einik
* Eilmi olan, mail.
* Bir eyi sevmi, istemi veya yapmaya iten ynelmi olan.
einme
* Einmek durumu.
einmek
* Bir eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelmek, meyletmek.
einti
* Eelenen bir eyden dklen ince toz.
eir
* Arlarn kard bir tr salg.
eir kk
* Dere ve durgun su kenarlarnda yeti en, 50-125 cm yksekliinde, ok yllk ve otsu bir bitki (Acorus
calamus).
eir mumu
* Kn arlarn kovan deliklerine svadklar madde.
eirme
* Eirmek ii.
eirmek
* Yn, pamuk gibi eyleri i ile bkp iplik durumuna getirmek.
eirmen
* plik eirmeye yarar ara, kirmen.
eirtme
* Eirtmek ii.
eirtmek
* Eirmek ii yaptrmak.
ei
* Emek ii veya biimi.
eitbilim
* Bkz. eitim bilimi.
eitici
* Eitimi salayan, eitmeye elverili veya eiten deerleri bulunan.
* Genellikle ocuk eitimi ile uraan kimse, mrebbi.
eiticilik
* Eitici olma durumu veya eiticinin ii.
eitilme
* Eitilmek i i.
eitilmek
* Eitmek iine konu olmak.
eitim
* Belli bir bilim dal veya sanat kolunda yetitirme, geli tirme ve eitme ii.
* ocuklar n ve genlerin toplum yaaynda yerlerini almalar iin gerekli bilgi, beceri ve anlaylar elde
etmelerine, kiiliklerini gelitirmelerine yard m etme, terbiye.
* Eitim bilimi.
eitim bilimi
* retim ve eitimi kurallara balayan bilim kolu, pedagoji.
* retmenlik sanat, uygulamas veya meslei iin gerekli bilgi ve becerileri kazand ran bilim dal, pedagoji.
eitim dnemi
* Herhangi bir konuda bilgi ve becerileri gelitirmek iin ayr lan sre.
eitim enstits
* Orta dereceli okullara retmen yetitirmek iin kurulmu yksek okul.
eitim fakltesi
* lk ve orta retim okullarna retmen yetitirmek iin kurulmu drt y llk yksek renim kurumu.
eitim program
* Eitimi dzenleyen ve ynlendiren sistem.
eitimci
* Eitim iiyle uraan (kimse), terbiyeci, pedagog.
eitimcilik
* Eitimci olma durumu eitme ii veya eitimcinin grevi.
eitimli
* Eitim grm, eitilmi.
eitimsel
* Eitimle ilgili, terbiyev.
eitimsiz
* Eitim grmemi, eitilmemi.
eitme
* Eitmek ii, terbiye etme.
eitmek
* Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelimesi zerine etki yaparak eitli davran yatk nlklar, bilgi ve
grg alayarak, nceden tespit edilmi amalara gre onun belirli bir ynde geli mesini salamak, terbiye etmek.
* (hayvan iin) stenilen davran lar yapabilecek biimde yetitirmek.
eitmen
* Eitim iiyle uraan kimse.
* Kurs grerek kyde retmenlik yapan kimse, ky retmeni.
eitmenlik
* Eitmenin ii.
eitsel
* Eitimle ilgili, terbiyev.
eitsellik
* Eitsel olma durumu.
elek
* Srnn yaz n le s ca nda dinlendii glgelik.
* Yolcularn geceyi geirdikleri yer, han, konak.
eleme
* Elemek ii.
elemek
* Oyalamak, durdurmak.
* Avutmak.
elence
* Elenmek ii.
* Neeli ve hoa vakit geirten ey.
* Neeli ve hoa vakit geirilen toplant .
elenceli
* Elendiren, hoa giden.
elencelik
* Oyalanmak iin yenilen ekerleme, kavrulmu badem, fstk kabak ekirdei gibi eyler.
elencesiz
* Elencesi olmayan.
elendiri
* Glmece, mizah.
elendirici
* Elendirme nitelii olan, elendiren.
elendiri
* Elendirmek ii veya biimi.
elendirme
* Elendirmek ii.
elendirmek
* Elenmesini salamak, elenmesine yol amak.
elenilme
* Elenilmek ii.
elenilmek
* Elenmek ii yaplmak.
eleni
* Elenmek ii.
elenme
* Elenmek ii.
* Neeli, hoa vakit geirme.
* Alay etme.
* Oyalanma.
elenmek
* Neeli, hoa vakit geirmek.
* Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayf noktas ile alay etmek.
* Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek.
* Oyalanmak.
elenti
* Neeli ve hoa vakit geirilen toplant .
eleme
* Elemek, oyalanmak ii, tevakkuf.
elemek
* Oyalanmak, elenmek, tevakkuf etmek.
* Bir yerde oturmak, yaamak, ikamet etmek.
eme
* Emek ii.
eme
* Kavis.
emeli
* Emeci olan, kavisli, mukavves.
emek
* Dz olan bir eyi eik duruma getirmek.
* Sert bir cismi bkmek.
Emr
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
erelti
* Erelti otu.
erelti otu
* Erelti otugillerden, kumlu yerlerde yetien, 150 cm kadar ykselebilen, tpta barsak kurtlarn drmek
iin kullanlan ok yllk ve otsu bir bitki (Driopteris filix-mas).
erelti otugiller
* Damarl ieksizlerden, rnei erelti otu olan bir bitki topluluu.
ereti
* Belirli bir sre sonra kald rlacak olan, geici, ireti, muvakkat.
* Takma.
* yi yerlememi, yerini bulmam, belli belirsiz.
* Uyumsuz, yakmam.
* stnkr, ciddiye almadan.
ereti almak
* dn almak.
ereti ata binen tez iner
* dn alnm aralarla giriilen iler ok kez yrtlemez.
ereti kuyruk tez kopar
* temeli olmayan ilere gvenilmez.
ereti oturmak
* bir yerde ok k sa sre oturmak, ilimek.
ereti vermek
* dn vermek.
eretileme
* stiare, iretileme.
eretilik
* Ereti olma durumu, iritilik.
eretiye almak
* bir yapn n alt blmn onarmak iin stn destekler zerinde durdurmak.
erez
* Eirdir Glnde yaayan bir bal k.
eri
* Doru, dz olmayan, bir noktas nda yn deitiren, arpk, iri.
* Yay gibi kavislenmi, emeli, mukavves.
* Yatay veya dey olmayan, btnyle bir yana eilmi bulunan, eik, mail.
* Yanl .
* Bir olay n iddetindeki azal ve oallar gsteren izgi.
* Doru olmayan (izgi, yzey), mnhani.
eri bakmak (veya eri gzle bakmak)
* kt dnce ile bakmak.
eri br
* Yer yer erilmi ve bklm olan, arpk urpuk.
eri ehre
* Ask yz.
eri gemi doru sefer
* kullanlan ara yetersiz ama yap lan i istee uygun.
eri oturup doru konualm
* birisine kar tutumumuz ne olursa olsun doruyu sylemeliyiz.
eri sz
* Ktleme sz.
eri yz
* Aksi, sert (surat).
erice
* Az eri olan.
erice
* S r sinei, bvelek.
erice
* Butlarn topak etlerinden yaplan pastrma.
erili
* Erisi olan.
erilik
* Eri olma durumu.
erili
* Erilmek ii veya biimi.
erilme
* Erilmek ii.
erilmek
* Eri duruma gelmek, irilmek.
eriltme
* Eriltmek i i.
eriltmek
* Eri duruma getirmek.
erim
* Burga.
* Eri, dalgal.
erim erim
* Eri eri, dalga dalga, eriler izerek.
erisi dorusuna gelmek
* olmayacak gibi grnen bir i, bir giriim, rastlant sonucu olumlu bitmek.
eritme
* Eritmek ii.
eritmek
* Eriltmek, iritmek.
eriye eri doruya doru
* gerek neyse aynen belirtilmelidir.
esi
* Ucu yanm odun, ksei.
eh
* Olur, peki veya fena deil anlamnda kullanl r.
* Bezginlik anlatr.
ehem
* ok nemli.
ehemmiyet
* nem.
ehemmiyet vermek
* nem vermek.
ehemmiyetli
* nemli, mhim.
ehemmiyetsiz
* nemsiz.
ehil
* Topluluk, cemaat.
* Bir ite yetkili olan, bir ii yapan, yeterli, erbap.
* Kar kocadan her biri, e.
* Sahip.
ehil olmak
* ustalamak, uzman olmak.
ehl
* Evcil.
ehlibeyt
* Hz. Muhammed'in k z, damad ve torunlarndan oluan ailesine verilen ad.
ehlidil
* Gnl eri, kalender, rint.
ehlihibre
* Bilirkii.
ehlikeyf
* Rahatna dkn, keyif sahibi.
ehlleme
* Evcilleme.
ehllemek
* Evcillemek.
ehlletirilme
* Evcilletirilme.
ehlletirilmek
* Evcilletirilmek.
ehlletirme
* Evcilletirme.
ehlletirmek
* Evcilletirmek.
ehlisalip
* Hallar.
ehlisnnet
* Hz. Muhammed'in snnetini yerine getirenler.
ehlivukuf
* Bilirkii.
ehliyet
* stat, uzluk.
* Src belgesi.
ehliyetli
* Yeterlikli, yeterli, kifayetli.
* Ehliyeti olan.
ehliyetname
* Ehliyet, yeterlik belgesi, src belgesi.
ehliyetsiz
* Yetersiz.
* Ehliyeti olmayan.
ehliyetsizlik
* Ehliyetsiz olma durumu, yetersizlik.
ehlizevk
* Gzel veya irkin hkmn verdiren duyguya sahip, zevki olan (kimse).
ehram
* Msr firavunlarnn piramit biimindeki mezarlar na verilen ad.
* Piramit.
ehven
* Daha az kt, ye, zarars z.
* Bkz. ucuz.
ehven kurtulmak
* ucuz kurtulmak.
ehvenier
* Birka ktden en az kt olan , ktnn iyisi.
ehveniyet
* Ehven olma durumu.
einstenyum
* Atom say s 99 olan, uranyumun srekli snmas yla veya termonkleer tepkimeler srasnda oluan yapay
element. Ksaltmas E.
ejder
* Trl biimlerde tasarlanan korkun bir masal canavar, ejderha, dragon.
* Byk ylan.
ejder (ejderha) gibi
* iri yapl ve korkun grnl.
ejderha
* Bkz. ejder.
ejektr
* Fkrtc.
ek
* Bir eyin eksiini tamamlamak iin ona kat lan para.
* Bir gazete veya derginin gnlk yaym ndan ayr ve cretsiz olarak verdii para, ilve.
* Sonradan katlan, dikilen, yap t rlan parann belli olan yeri.
* ki borunun birbirine birletirildii yer.
* Eklenmi, kat lm .
* Kelime tretmek veya kelimenin grevini belirtmek iin kullanlan ekil verici ses veya sesler, lhika.
-ek
* Bkz. -ak / -ek.
ek bent olmak
* ar p ne diyeceini bilememek.
ek bilezii
* ki boruyu birbirine eklemekte kullanlan balant paras, manon.
ek bte
* Yllk bteye sonradan eklenen bte.
ek ders
* Haftalk mecbur ders yknn d nda kalan ders.
ek eylem
* Ek fiil.
ek fiil
* sim, sfat, zamir gibi isim soyundan kelimelerin yklem grevinde kullanlmasn salayan yardmc fiil. Bu
fiilin geni zaman, ah s ekleriyle ekilir: alkan- m, alkan-sn, al kan(-d r) alkan-z, alkanlar(lar-dr). Bu
fiilin belirli, belirsiz gemi zamanlar yla artnn ekiminde ek fiil gerektiinde kullanlabilir: gzeldi (<gzel i-di),
yorgunmu (<yorgun i-mi), iyiyse (< iyi i-se) vb.
ek grev
* Devlet dairelerinde bir kimsenin asl iiyle birlikte yrtt ikinci i.
ek kk
* Sap n yanlar ndan kan ince kk.
ek oylum
* Camilerde yarm kubbelerin iki veya yan nda kk yarm kubbelerle yaplan oylum eklemleri.
ek denek
* Aylk cretlere ek olarak verilen prim veya ikramiye.
ek tahsisat
* Ek denek.
ekbir
* (makamca) Bykler, devlet bykleri, ileri gelenler.
* Kendini beenmi kimseler iin kullanl r.
ekalliyet
* Az nlk.
ekarte
* Saf d etmek, konu d nda tutmak anlamndaki ekarte etmek sznde geer.
eke
* Byk, yetikin, yal, kart.
* Ya kk olduu hlde szleri ve davranlar bykm gibi olan ocuk.
ekecek
* Tohum.
ekenek
* Ekilen yer, mezraa.
ekici
* Herhangi bir tarm rnn reten, tar mla uraan (ifti).
ekili
* Ekilmi olan, mezru.
ekilme
* Ekilmek ii.
ekilmek
* Ekmek ii yaplmak.
ekim
* Ekmek ii.
* Yl n 31 gn sren 10. ay , terinievvel.
ekin
* Tahl n tarlaya atld andan harman oluncaya kadar ald duruma verilen ad.
* Kltr, hars.
ekin biti
* Bkz. buday biti.
ekin iti
* Ba n dik tutup herkese yksekten bakan kimse.
ekin kargas
* Tyleri parlak, kara ve erguvan parltl bir tr karga (Corvus frugilefus).
ekinci
* Ekin ekip bimekle uraan kimse, ifti.
ekincilik
* Ekin ekip bime ii, tar m.
ekini belli etmemek
* eksik, bozuk, yanl, kusurlu bir ii salam, doru ve doal imi gibi gsterme becerisini kantlamak.
ekinlik
* Ekin ekilmi yer.
ekinokok
* Et oburlarn gelimi dnemlerinde barsaklarnda yaayan tenya tr.
ekinoks
* Gn gece eitlii.
ekinti
* Ekilen ey.
ekip
* Tak m, grup, kol.
* ilerin oluturduu tak m.
ekip bimek
* tarm yapmak.
ekipman
* Bir kurulu veya iletmeye gerekli olan eya.
-ekle-
* Bkz. -akla- / -ekle-.
eklektik
* Semecilik yanl s , semeci.
eklektizm
* Semecilik.
eklem
* Vcut kemiklerinin u uca veya kenar kenara gelip birletii yer, mafsal.
eklem bacakl lar
* Birbirine eklenmi halkalardan oluan bcekler, rmcekler, kabuklular ve ok ayakllar gibi blmlere
ayrlan hayvan s nf .
ekleme
* Eklemek ii.
* Eklenmi.
ekleme dii
* Bkz. duvar dii.
eklemek
* Bir eyi ekle tamamlamak, ulamak, ilve etmek.
* Bir eyi ek olarak kullanmak.
eklemeli
* Bitiken.
eklemleme
* Eklemlemek ii.
eklemlemek
* Eklemle birletirmek.
eklemlenme
* Eklemlenmek ii.
eklemlenmek
* Eklemle birlemek.
eklemli
* Eklemi olan.
eklemliler
* Eklem bacakllar.
eklemsiz
* Eklemi olmayan.
eklemsizler
* Kolsu ayakllardan, kavk enetleri arasnda eklem olmayan bir snf.
eklenme
* Eklenmek ii.
eklenmek
* Eklemek ii yap lmak.
* Ekle tamamlanmak.
eklenti
* Bir eye eklenmi olan, ek durumunda bulunan para, aksesuar.
eklentiler
* Herhangi bir yapya gre ayr bir ilevi bulunan blmler veya yaplar, mtemilt.
ekler
* i krema ile doldurulmu bir pasta tr.
eklesil
* niversitelerde rencilerin ders seme veya brakma ilemi.
ekleme
* Eklemek ii.
eklemek
* Ek durumuna gelmek.
ekletirme
* Ekletirmek ii.
ekletirmek
* Vurmak, ak etmek.
ekletme
* Ekletmek ii.
ekletmek
* Eklemek iini yapt rmak.
ekli
* Eklenmi olan, eki olan.
ekli pkl
* Ekli, yamal ve dzensiz.
ekme
* Ekmek ii.
ekmeden biilmez
* emek vermeden beklenen bir sonuca eriilmez.
ekmedii yerden biter
* umulmayan ve istenilmeyen yerde karlalan kimseler iin kullanl r.
ekmeinden etmek
* iinden karmak, iinden atmak.
ekmeinden olmak
* geimini salayan iinden mecbur olarak ayrlmak.
ekmeine gz koymak (veya dikmek)
* birinin geimini salayan ii elinden almaya almak.
ekmeine ya srmek
* istenmedii hlde birinin iine yarayacak biimde davranmak.
ekmeini karmak
* alt i ten geimini karlayacak kadar kazan salamak.
ekmeini kana doramak
* byk bir sk nt ve zntye katlanmak.
ekmeini kazanmak
* geimini salamak.
ekmeini tatan karmak
* geimini salamakta ok becerikli olmak.
ekmeini yemek
* birisinin iinde alarak kendi geimini salamak.
* geim ynnden birisinin yard m ndan yararlanmak.
ekmeiyle oynamak
* birinin geim kayna n tehlikeye drmek.
ekmek
* Bir bitkiyi retmek iin topraa tohum atmak veya gmmek.
* Topra ekip bimek iin kullanmak.
* Serpmek.
* Bir eyin balamasna yol aacak sebepleri hazrlamak.
* Birini uydurma bir sebeple b rakp gitmek, savumak, atlatmak.
* (para iin) Bouna harcamak, ziyan etmek.
* Yar ta gemek.
ekmek
* eitli tahl unundan yaplm hamurun fr nda, sata veya tand rda piirilmesiyle yaplan yiyecek.
* nsan geindirecek i, kazan.
* Yemek, a.
ekmek aac
* Dutgillerden, s cak lkelerde yetien, meyvesi beyaz etli ve biraz unlu, besleyici bir bitki (Artocarpus
incisa).
ekmek aslan n aznda
* geim salayacak bir i bulmak ve para kazanmak kolay deildir.
ekmek ayvas
* Gevrek ve sulu bir tr ayva.
ekmek arpsn
* karsndakini inandrmak iin edilen yemin.
ekmek dolmas
* Soan, maydanoz ve baharat kar mnn ii boaltlm somun ekmee doldurulmas ve piirilmesi yoluyla
hazrlanan bir yemek tr.
ekmek dman
* Bir ailede geimin salanmasna katlmayan tketici durumdaki kiiler.
ekmek elden, su glden
* kendisi almay p bakasnn kazancyla geinme durumu.
ekmek kaday f
* Yuvarlak kk pide biiminde yaplp kurutulduktan sonra yumurtaya bulanp yada kzartlan bir tr
kaday fa, ate zerinde koyu eker erbeti iirilerek hazrlanan tatl .
ekmek kaps
* Geim salayan i yeri.
ekmek kavgas
* Geim salamak iin al p urama, geim sava .
ekmek kaygs
* Geim salamak abas .
ekmek kf
* Doal olarak ekmek, peynir ve benzeri besinler zerinde gelien askl mantar (Penicillium crustaceum).
ekmek mayas
* Ekmek yapmnda hamurun mayalanmasn salayan madde.
ekmek pmek
* yeminin gcn artrmak iin ekmei pp baa gtrmek.
ekmek paras
* Geimi salayan para veya kazan.
ekmek tahtas
* Ekmeklik hamurun fr na srlmek zere haz rland ve zerine konulduu uzun tahta.
ekmek tatl s
* Ekmekten yap lan tatl.
ekmek ufa
* Ekmek k rnt s .
ekmeki
* Ekmek yapan veya satan kimse.
* Ekmek sat lan dkkn.
ekmekilik
* Ekmek yapma veya satma ii.
ekmeklik
* Ekmek yapmaya yarayan veya ayr lan.
* ine ekmek konulan kap.
* Oyunda hep yenilerek kendisinden para kazanlan kimse.
ekmeksiz
* Ekmei olmayan.
* Yiyecei olmayan.
* Ekmek olmadan.
ekol
* Okul.
ekolli
* Bkz. yank ca.
ekoloji
* evre bilimi.
ekolojik
* evre bilimsel.
ekolojik ortam
* Canllarn aralar ndaki balant lar n, ilikilerin kurulduu yer, evre.
ekolojist
* evre bilimci.
ekonometri
* Ekonomik olaylarn aklanmasnda ok sayda dei keni gz nne alarak ve kar lkl bantlar kurarak,
teorik almalarn deneylerle dorulanmasn salayan matematiksel yntem.
ekonomi
* nsanlarn yaayabilmek iin retme ve rettiklerini blme biimlerinin ve bu faaliyetlerden doan
ilikilerin btn, iktisat.
* Bu ilikileri inceleyen bilim dal, iktisat.
* Ar harcamalardan saknma, iktisat.
ekonomi corafya
* Ekonomik olaylarn yeryznde, bir lkede veya bir blgede da ln inceleyen corafya kolu.
ekonomi politik
* nsan toplumlarnda madd refahn datmn ve insanlar arasndaki ekonomik ilikilerin geliimini konu
alan bilim dal.
ekonomi yapmak
* tutumlu davranmak.
ekonomik
* Ekonomi ile ilgili olan, iktisad.
* Az masrafl , kazanl, hesapl , iktisad.
ekonomik ambargo
* Bir lkeyi cezalandrmak amacyla ekonomik alanda yapt rm uygulama.
ekonomik davranmak
* tutumlu davranmak.
ekonomist
* Ekonomi uzman , iktisat .
ekonomizm
* Her eyin ekonomik sebeplerle belirlendii ve ii s nf mcadelesinin yalnzca ekonomik bir mcadele
olduunu ileri sren dnce akm.
ekopraksi
* Bakasnn yapt hareket ve davran lar anlamsz olarak tekrarlama, yansca.
ekose
* eitli renklerde kareli olan (kuma).
ekran
* zerine bir cismin k yoluyla grnts drlen, saydam olmayan dz yzey, grntlk.
* Beyaz perde, grntlk.
* Televizyon cam , grntlk.
eksantrik
* D merkezli, merkez d (olan).
* Ayrks .
eksantrik mili
* Makine paralarn n almasn yneten bir tr yuvarlak mil.
ekselns
* Bakan ve eliden balayarak cumhurbakanlna kadar ykselen, yksek makam sahibi yabanc lara verilen
eref unvan.
* Bu unvan ta yan kimse.
eksen
* Bir cismi iki eit paraya blen izgi, mihver.
* zerinde bir pozitif yn var saylan sonsuz doru.
* Araba dingili.
eksen oyuncu
* Oyun kurucu.
eksen lke
* (bir topluluu veya pakt ) Kurucu veya ynlendirici lke.
ekser
* Byk ivi, enser.
ekseri
* En ok, en ou, ou kez.
ekseriya
* ounlukla, okluk, ou kez.
ekseriyet
* ounluk, okluk.
ekseriyetle
* Genellikle, ounlukla, oklukla.
eksi
* karma ileminde " - " iaretinin ad, naks.
* S frdan kk, nnde eksi iareti bulunan (say), negatif, naks, art kar t .
eksi say
* S frdan kk say, negatif say .
eksi u
* Elektrikli ayrtrmada sv ya batrl p ak m n gemesini salayan metal ulardan eksi ykl olan, katot.
* Elektrikle yaplan temizleme, parlatma vb. ilemlerde yer alan eksi ykl elektrot.
eksibe
* Kum yn , kumul.
eksik
* Gerekli duyulan, ihtiya duyulan (ey), noksan.
* Bir blm olmayan, natamam.
* Mkemmel olmayan, kusurlu, muallel, sakat.
* Az.
eksik artk
* Biraz eksik veya fazla olabilir anlam nda kullanl r.
eksik kmak
* tart veya lnn tam olmad grlmek.
eksik domak
* vaktinden nce veya organlar gelimeden domak.
eksik etek
* Kadn.
eksik etmemek
* her zaman bulundurmak, srdrmek.
eksik gedik
* Ufak tefek ihtiyalar.
eksik gedik kapamak
* gerekli olan ufak tefek ihtiyalar karlamak.
eksik gelmek
* yetimemek, yetmemek.
eksik olma
* "var ol, sa ol" gibi honutluk anlatr.
eksik olmamak
* her vakit ve her f rsatta bulunmak.
eksik olmasn
* "sa olsun, var olsun" anlam nda birine kar honutluk bildirir.
eksik olsun
* "gerei yok" anlamnda kullanl r.
* lsn!.
eksiklenme
* Eksiklenmek ii veya durumu.
eksiklenmek
* Eksii bulunmak.
eksikli
* Kendisine bir ey gerekli olan, muhta.
* Kadn.
eksiklik
* Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, naksa, fkdan.
eksiksiz
* Eksii olmayan, tam, tamam.
* yi, namuslu, temiz.
eksilen
* karma ilemindeki ilk say.
eksili
* Eksilme ii.
eksilme
* Eksilmek ii, tenakus.
eksilmek
* Azalmak, az duruma gelmek.
* Bulunmak, var olmak, rastlanmak.
eksiltilme
* Eksiltilmek ii.
eksiltilmek
* Eksiltilmek iine veya durumuna konu olmak.
eksiltme
* Eksiltmek ii.
* Bir iin kimin tarafndan daha ucuz yaplacan n anla lmas iin istekliler arasnda a lan fiyat krma ii,
mnakaa, ihale.
eksiltmek
* Eksik duruma getirmek, says n azaltmak.
eksiltmeye karlmak
* bir i, istekliler arasnda en uygun olana brak lmak iin hazrlanp sunulmak, ihaleye karlmak.
eksin
* Anyon.
ekskavatr
* Kaz makinesi kazaratar, kazma.
eksper
* Bilirkii, uzman.
eksperimantalizm
* Deneyselcilik.
eksperlik
* Bilirkiinin grevi, uzmanlk.
ekspertiz
* Eksperlerce yaplan inceleme, keif, muayene.
ekspertiz raporu
* Eksperler tarafndan yap lan inceleme sonunda hazrlanan rapor.
ekspoze
* Bir yere sunulan bildiri zeti.
ekspozisyon
* Sergi.
ekspres
* Yaln z byk duraklarda duran, byk iskelelere urayan ve ok hzl giden tren, uak veya gemi.
* vedilikle, abuk yap lan (ey).
* (posta ile yollanan, hzla yerine gitmesi istenilen eyler iin) zel ulak.
ekspres yol
* Ta tlar n h zlar n kesmeden gidebilecei genilikte, gidi ve geli ynleri blnm yol.
ekspresyonist
* Da vurumcu.
ekspresyonizm
* Da vurumculuk.
ekstra
* En iyi, stn nitelikli (tr).
* Fazladan, allan ve gerekenden baka.
ekstrafor
* Giysilerin etek, kol, yaka paralarna, perdelerin ucuna geirilen seyrek dokunmu keten erit.
ekstrasistol
* Kalp ve damarlarda normal iki kaslma arasnda oluan fazladan kas lma.
ekstre
* Hesap zeti veya dkm.
* z, hlsa.
ekstrem
* En u, en son.
* Ar , mfrit.
eki
* Sirke veya limon tadnda olan.
* Bu tad veren ey.
eki elma
* Sert, sulu ve eker oran dk bir tr elma.
eki kiraz
* Vine.
eki limon
* Ekilii fazla olan ham limon.
eki maya
* Bir nceki eki veya mayal hamurdan alnp bir sre fermente edildikten sonra yeni yaplm bir hamuru
mayalamak amacyla kullan lan maya.
eki surat
* Ksknlk veya honutsuzluk anlatan yz.
eki yonca
* Eki yoncagillerden, ok yllk otsu bitki (Oxalis acetosella).
eki yoncagiller
* ki eneklilerden yapraklarnda kuzukula asidi bulunan bir bitki familyas.
eki yz
* Eki surat.
ekikulak
* Kuzukula .
ekili
* inde ekisi bulunan.
ekili orba
* Nohut, dvme, krm z mercimek, patlcan, sumak ekisi, sarmsak, ya ve baharat kullan larak hazrlanan
bir orba tr.
ekilik
* Eki olma durumu veya eki tat.
ekime
* Ekimek ii.
ekimek
* Eki duruma gelmek.
* Mayalanmak.
* Utanmak, mahcup olmak.
* S rnamak, srar etmek.
* Surat asmak.
ekimik
* Ya alnm stten yaplan peynir, kesmik, kelek.
ekimsi
* Tad ekiye alan.
* Buruk.
ekimtrak
* Az eki.
ekitilme
* Ekitilmek ii.
ekitilmek
* Ekitmek ii yaplmak.
ekitme
* Ekitmek ii.
ekitmek
* Ekimesine yol amak.
ekti
* Her yiyecei can eken.
* Bakalarnn srt ndan geinen, asalak, tufeyl.
* Anas lp baka bir koyuna altr lan veya elle beslenen koyun.
* Ars z, yzsz, grgsz.
* Cimri, pinti, grmemi.
* Anas ve babas olmayan veya atlm, b raklm ocuk.
ekti pktler
* Bir eve dadanan asalak kimseler.
ektilik
* Ekti olma durumu.
ektirme
* Ektirmek ii.
ektirmek
* Ekmek iini yaptrmak.
ektoderm
* Bkz. d deri.
ek
* Ortak pazar lkelerince kabul edilen para birimi.
ekvator
* Yer yuvar nn eksenine dik olarak getii ve yer yuvarn iki eit paraya bld var saylan en byk
ember, elek.
ekvatoral
* Ekvatorla ilgili eleksel.
* Yldzlarn al m ve ykselimini lmekte kullan lan drbn.
ekzotermik
* Is veren.
el
* Kolun bilekten parmak ularna kadar olan, tutmaya ve i yapmaya yarayan blm.
* Arac, vasta.
* (iyelik ekleriyle veya baz deyimlerde) Sahiplik, mlkiyet.
* Kez, defa.
* skambil oyunlar nda k t atma sras .
* Ynetim, bask , etki.
* Baz nesne ve aralarn tutmaya yarayan blm.
* Elle yaplan.
el
* Yabanc , yak nlar n d nda kalan kimse.
* lke, yurt, il.
* Halk, ahali.
* Oba, airet.
-el
* Bkz. -al / -el.
el amak
* dilenmek.
* bakasnn yardmn isteyecek durumda olmak.
* Bkz. k t amak.
el adam
* Yabanc kimse.
el lem
* Herkes, el gn, yabanc lar.
el alkanl
* Bir i veya hareketin birok kez yap lmas ile kazan lan zellik, ustal k, maharet.
el almak
* tarikatlarda bir mrit, mridinden, bakalar na yol gsterme iznini almak.
* bir sanat yapmak iin ustan n iznini almak.
* kt oyunlar nda kar taraf n oynad kdn daha nemlisini oynayarak stnlk salamak.
el altnda
* kolayca alnabilecek yerde, hazrda.
el altndan
* gizlice.
el arabas
* Elle srlen, ta, toprak gibi eyleri ta maya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu kk araba.
el ar dman gayreti
* dosta dmana kar kk dmemek iin.
el atmak
* birisinin iine kar mak, mdahale etmek.
* bir ie girimek, teebbs etmek.
el ayak (veya el etek) ekilmek
* ortalkta hi kimse kalmamak, sszlap sessizlemek.
el ayas
* Elin, bilekle parmaklar arasndaki i blm.
el balamak
* sayg iin ellerini gbeinin stne kavuturup durmak.
* namaza durmak.
el basmak
* kutsal bir ey zerine el koyarak yemin etmek.
el bebek gl bebek
* nazl, mark.
el beenmezse yer beensin
* beenilmeyen bir kimse olmaktansa lmek daha iyidir.
el bende!
* tekrarlanan oyunda balama sras veya hakk bende.
el bezi
* Kurulama ve temizleme ilerinde kullan lan bez.
el birli i
* Bir i yapmak iin birleme, beraberlik, dayanma.
el birli i etmek
* birlikte davranmak, dayanmak.
el bombas
* Elde tanabilen ve pimi ekilerek atelenen kk tip bomba.
el abukluu
* Bir ii abuklukla yapabilme ustal .
* Hilesini kimseye sezdirmeden yapabilme.
el antas
* Gnlk ilerde veya k sa gezilerde kullanlan, iinde zel eya bulunan kap.
el ekmek
* vazgemek.
el ektirmek (veya ektirilmek)
* grevinden uzaklatrlmak.
el rpmak
* alk lamak, tempo tutmak.
* birini armak iin ellerini birbirine vurmak.
el deirmeni
* El gcyle altr lan ve kahve, baharat gibi eyleri tmeye yarayan bir tr kk deirmen.
el deitirmek
* kullanm veya mlkiyeti bir kimseden baka bir kimseye gemek.
el dememi
* hi kullanlmam, dokunulmam.
* safl bozulmam .
el dokunulmak (veya dokunulmamak)
* daha nce kullan lmak (veya kullanlmamak), el demi olmak (veya olmamak).
el duu
* Ykanrken elde tutup su pskrtmeye yarayan ara.
el el stnde oturmak
* herhangi bir i yapmadan, bo oturmak.
el elde ba bata
* elde bulunan her eyin tkendiini anlatr.
el elden stndr (ta ara kadar)
* bir kimse, kendisinden stn bir bakas nn da olabileceini bilmelidir.
el elden stndr, taa ara kadar
* daha iyi, daha kaliteli, daha uzman kiilerin bulunabileceini belirtir.
el ele
* Birbirinin elini tutarak.
el ele vermek
* birlikte davranmak, bir konuda birlemek.
el elin aynasdr
* insann her davrann evresindekiler a ka grr.
el elin eeini trk ararak arar
* bakalar, insann kendi sknt ve sorunlar na gereken nemi vermez, gerektii kadar ilgilenmez.
el emei
* Elde yap lan i.
* Bu alman n karl .
el emei gz nuru
* ok incelik isteyen uzun zaman ierisinde elle yaplp ortaya karlan gzel eser veya ilerin deerini
belirtmek iin kullanl r.
el ense ekmek (veya etmek)
* grete, kolunu hasmn boynuna getirip ba parma grtlaa, drt parma da enseye geirerek hasm
ykmak amac yla ekmek.
* Yenmek, malp etmek.
el erimi
* ok uzakta olmayan, elin ulaabilecei uzaklk.
el erki
* Demokrasi.
el ermez, g yetmez
* bir i karsndaki gszl anlatmak iin kullanl r.
el etek ekilmek
* Bkz. el ayak ekilmek.
el etek pmek
* bir ii yaptrmak iin ok yalvarmak.
* yaltaklanmak.
el etmek
* bir kimseyi el iaretiyle armak.
el fal
* Avu iindeki izgilere gre bak lan fal.
el feneri
* Elektrik feneri.
el freni
* Motorlu ta tlarda el ile altr lan fren.
* Duran bir tat, bulunduu yerde sabitletirmek veya hareket imkn n engellemek iin kullanlan ve elle
ynetilen fren.
el frenini ekmek
* almas durdurulmu bir motorlu arac n hareketini nlemek iin el frenini uygun konuma getirmek.
el gn
* Bakalar, yabanc lar.
el havlusu
* El ve yz ykadktan sonra kurulanmak iin kullan lan havlu, yz havlusu, kk havlu.
el iin yanma nare, yak ubuunu bak keyfine
* bakalarnn derdini kendine sorun yapp da kendi rahat n ve dzenini bozma.
el ile (elle) tutulur
* ok ak ve belli.
* somut.
el ile gelen dn bayram
* bir topluluun hep birlikte urad bir skntya yaknmasz katlanlaca n anlatr.
el i ilii
* Eyann makine kullanmadan yaplan blmlerine harcanm ii emei.
el i i
* Makine kullanmadan, el emei ile yap lan i.
* Okullarda kt, mukavva, tahta gibi eylerle yaptrlan almalar.
el i i kd
* Kesip yaptrma ilerinde kullanlan bir yz parlak renkli kt.
el kadar
* kk, kck.
el kald rmak
* (biri) oy verdiini veya sz istediini elini kald rarak belirtmek.
* (birine) vurmaya kalk mak.
el kantar
* Bkz. kantar.
el kaps
* Aile oca nn d nda muhta olunan, gelir, geim salayan, bakalar na ait olan yer.
* Yabanc lke.
el kapsna dmek
* yabanclara muhta olmak.
el katmak
* bir ie kar mak, mdahale etmek.
* bir iin yaplmasna yard m etmek.
el kazan yla a kaynatmak
* bakasnn haz rlad imknlar kendi hesabna kullanarak i evirmek.
el keseri
* Marangozluk ilerinde kullanlan kk keser.
el klavuzu
* Herhangi bir konuda basit konular ve bilgileri ieren kitapk.
el kz
* Gelin, kad n, e.
el kiri
* Kolayca vazgeilir, atal r (ey).
el kitab
* Herkesin kolaylkla yararlanmas iin herhangi bir konuda, pratik amalarla hazrlanan kitap.
el koymak
* bir yolsuzluu ortaya karmak, incelemek, vaziyet etmek.
* yetkili organ bir mal veya bir kuruluu kendi buyruuna almak.
* (i) zerine almak, sorumluluu stlenmek.
el mi yaman bey mi yaman? el yaman!
* bataki ne kadar gl grnrse grnsn, asl gcn halkta olduunu anlatr.
el oltas
* zmarit bal iin kullanlan olta.
el penlerin ok olsun
* eli plenin syledii bir iyi dilek sz.
el pmek
* yal veya sayg gsterilmesi gereken kimselerin sa elinin stn nce dudaa, sonra alna gtrmek.
el pene divan durmak
* sayg gsterilen kimse kar snda el kavuturup ayakta durmak.
el sabunu
* El ve yz ykamak iin retilen salon.
el sanatlar
* El tezghlar nda bir yard mc ara kullanarak elle yaplan i lerin hepsi.
el skmak
* selmlamak iin birinin elini tutmak.
el szl
* Elde ve cepte tanabilen kk szlk.
el srmemek
* dokunmamak, dememek.
* bir ii yapmak, ilgilenmemek.
el akas
* Elle yaplan aka.
el tas
* El, yz ykanrken su dknmek veya iinde sabunlu su hazrlanp el temizlemekte kullan lan tas.
el tazelemek
* bir ite yorulan kimse yerine baka birini getirmek.
el telefonu
* Cep telefonu.
el telsizi
* Elde tanabilen kk menzilli telsiz.
el topu
* Yedi veya on birer kiilik iki takm arasnda yaln zca elle oynan, topu kar takmn kalesine atmaya dayanan
oyun, hentbol.
el tutmak
* bir i uzun sre uratrmak, vakit kaybettirmek.
el ula
* Yard mc, yamak.
el ulakl
* Yamaklk.
el uzatmak
* birinden bir hakk almaya kalk mak.
* yardm etmek.
el uzluu
* Ustal k, el al kanl , maharet.
el stnde tutmak
* bir kimseye ok sayg ve sevgi gstermek.
el vermek
* yardm etmek.
* tarikatlarda mrit, bir mride, bakalarna yol gsterme izni vermek.
* halk hekimlii gibi konularda yetki vermek.
* kt oyunlar nda kar tarafa elde olan veya olmayan sebeple oyun stnln tanmak.
el vurmamak
* bir ii yapmaya yanamamak ve balamamak.
el yatknl
* e alm olma durumu, mmarese.
* El ilerini yapmakta yetkinlik.
el yazs
* Elle yazlan yaz .
el yazmas
* Yazma kitap.
* Yazma (ey).
el ykamak
* o ile olan ilgisini kesmek.
el yordam
* Elin duyumu ve yard m ile varl klar alglama.
el yordamyla
* grmeden, elle yoklayarak.
el
* Gzde sar ya alar kestane rengi.
* Bu renkte olan.
elaman
* Bezginlik ve szlanma anlat r.
elaman ekmek
* bezginlik gsterip yaknmak.
elaman demek
* ok bezmek.
elan
* imdi, u anda, hl, henz, daha.
elstik
* Elastik.
elstik
* Esnek.
elstikiyet
* Esneklik.
elbasan tavas
* nceden halanarak hazrlanm yas z etin zerine yourt ve rplm yumurta karmn n dklp
frnda piirilmesiyle yaplan bir yemek.
elbet
* Her hlde, phesiz, kukusuz.
elbette
* Elbet.
elbise
* Giysi.
elbise dolab
* indeki asklara giysi aslan, genellikle tahtadan yaplan ve zel blmeleri olan mobilya.
elbiseli
* Elbisesi olan, giyinik.
elbiselik
* Giysi yap lmaya elverili (kuma).
elbisesiz
* Elbisesi olmayan, plak.
elci
* Baz yrelerde mevsimlik tar m iisi toplayp ii ile iveren aras nda aracl k yapan kimse.
elcik
* Bisiklet ve motosiklette dmenin elle tutulan k s mlarna geirilen ve yumuak, sentetik maddeden yap lan
kaplama.
elek
* Geline k na yaklmas ndan sonra elinin iine girdii, kumatan yaplm bir tr eldiven.
eli
* Bir devleti baka bir devlet kat nda temsil eden kimse, sefir.
* Bir uzlama salamak veya i bitirmek iin birinin yan na gnderilen kimse.
* Yalva, peygamber, resul.
elilik
* Eli olma durumu.
* Elinin grevi veya makam, sefirlik, sefaret.
* Elinin grevini yapt yap, sefaret, sefarethane.
elilik etmek (veya yapmak)
* elilik grevinde bulunmak.
* iki taraf aras nda uzlat rma grevini yapmak.
elilik uzman
* Eliliin, belli bir kolundaki grevli uzman , atae.
elim
* Bir kerede ele al nabilecek kadar az olan nesne.
* Tutam, bir demet, bir para.
eliye zeval olmaz
* bir kimseden baka bir kimseye bir neri ulatran kimse bu araclndan dolay sorumlu tutulmaz.
elde
* arpma ve toplama ilemlerinde bir sonraki srann rakamlar na katlacak olan (ey).
elde avuta (bir ey) kalmamak
* mal ve parasn harcayp bitirmi olmak.
elde avuta (ne varsa)
* (mal, para vb. iin) ne varsa, hepsi.
elde bir
* Kesinlikle gerekleecek ey.
elde bulunan
* sahip bulunulan, hazrdaki.
elde etmek
* bir eye sahip olmak.
* bir kimseyi kendi hizmetine almak veya kendinden yana ekmek.
elde kalmak
* elinde kalmak.
elde olmamak
* elinde olmamak.
elde tutmak
* sahibi olsun olmasn, bir mal mlkiyeti altna bulundurmak, zilyet olmak.
eldeci
* Sahibi kendisi olsun olmasn bir mal kullanmakta olan, elinde tutan kimse, zilyet.
eldeki
* elde bulunan, hazrdaki.
eldeli
* Toplama veya arpmalarda bir sonraki basamaa aktar lan say.
elden
* Aracsz olarak, kendisi taraf ndan.
* Birinin aracl yla.
elden aza yaamak
* gnlk kazanc ancak ihtiyalarn karlayacak kadar olmak.
elden almak
* bir mal pazara karlmadan sahibinin elinden satn almak.
elden ayaktan dmek (veya kesilmek)
* yal lk sebebiyle veya sal bsbtn bozularak alamaz duruma gelmek.
elden brakmamak
* bir eyle srekli ilgilenmek, elden drmemek.
elden karmak
* bir eyin sahipliini bakasna geirmek, satmak.
elden kmak
* mal olmaktan kmak, satlmak.
elden dme
* Az kullan lm ve sahibinin elinden ucuza alnm (eya).
elden drmemek
* baz eylerle bir sre ok ilgilenmek.
elden ele
* Bir kiiden tekine.
elden ele dolamak
* birok sahip deitirmek veya birok kimselerce ele alnmak.
elden ele gemek
* bir ey sahip deitirmek.
elden geirmek
* eksiklik veya bozukluklarn gidermek veya denetlemek iin incelemek.
elden gel!
* ver!.
* kutlayalm.
elden geldii kadar
elden gelmemek
* yapamamak, dayanamamak.
elden gitmek
* bir eyi yitirmek, o eyden yoksun kalmak.
elden karmak
* elde edilebilecek bir eyden trl sebeplerle yararlanamamak.
elden kamak
* elde edememek.
* frsat karmak, deerlendirememek.
elden ne gelir?
* aresiz bir durumda yaplacak bir ey olmadn anlatr.
elden vefa, zehirden ifa
* zehirden ifa beklenilmeyecei gibi yabanc lardan da yard m ve iyilik beklemek botur.
eldesiz
* Toplama veya arpmalarda toplam ve arp m n dokuzdan byk olmamas .
eldiven
* D etkilerden korumak iin ele giyilen kuma, deri veya kauuktan yaplan el giysisi.
eldivenli
* Eldiveni olan.
eldivensiz
* Eldiveni olmayan.
-ele-
* Bkz. -ala- / -ele-.
ele alnr
* olduka iyi, ie yarar.
ele alnmaz
* ok kt, ok berbat.
ele almak
* bir ey zerinde al maya balamak, incelemek, aratrmak.
ele avuca s mamak
* sz dinlememek, bask alt na alnmamak, zapt edilememek.
* mar k davranmak.
ele bakmak
* avu iindeki izgilere bakp kiinin geleceini okumak, el fal na bakmak.
ele geirmek
* yakalamak.
* sahibi olmak.
ele gemek
* yakalanmak.
* edinilmek.
ele gelmek
* tutulabilmek.
* (bebek) kucaa al nacak kadar bym olmak.
ele gne (veya ele gne kar)
* herkese, yabanclara kar .
ele gne kar
* herkese, yabanclara kar .
ele verir talkn, kendi yutar salk m
* bakalarna, kendisinin inanmad ve yapmad tleri kolayca verir.
ele vermek
* sulu bir kimseyi haber verip yakalatmak.
eleba
* Oyunda arkadalarna ba olan ocuk.
* Kt, olumsuz i veya hareketlerde nder olan kimse, sergerde.
elebal k
* Eleba olma durumu, sergerdelik.
eleimsama
* Gk kua, alimisema.
eleji
* At, ili, ackl yakarlar, yaknmalar ve melnkolik duygular anlatan iir.
elek
* Taneli veya un gibi toz durumunda olan eyleri yabanc maddelerden ayklamak veya incesini kabasndan
ayrmak iin kullanlan tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmi, gzenekli tel, kl, bez vb. ile yap lan ara.
-elek
* Bkz. -alak / -elek.
eleki
* Elek yapan veya satan kimse.
* ingene.
elekilik
* Elek yapp satma ii.
eleklik
* Kei klndan veya at yelesinden yap lm iplikle dokunan ve sanayide baz s vlar szmekte kullan lan zel
dokuma tr.
elekten geirmek
* elemek.
* ayklamak.
* arat rma sonunda doruyu yanl, iyiyi kty ayrmak.
elektrifikasyon
* Elektrik enerjisini endstri, ulam ve gndelik hayata uygulama, elektriklendirme.
elektrii kesmek
* elektrik enerjisinin ak na engel olmak.
elektrii yakmak
* elektrik enerjisini bir yeri aydnlatmak iin ap kullanmak.
elektrik
* Maddenin elektron, pozitron, proton gibi paracklarnn hareketleriyle ortaya kan enerji tr.
* Bu enerjinin gndelik hayatta kullanlan biimi.
* Bu enerjiden elde edilen aydnlanma.
* Fiziin, elektrik olaylarn inceleyen kolu.
* Elektrikle alan.
* arp cl k, cazibe, canl lk.
elektrik anahtar
* Elektrik gcnden k, s, hareket olarak yararlanrken akm kesme veya srdrmek iin kullanlan ara.
elektrik arpmas
* Akm geen bir tele canln n dokunmas sonunda iddetli sars lmas veya lmesi.
elektrik dinamosu
* Gl bir elektrom knats n kutuplar aras nda dnen sar mlar biiminde dzenlenmi bir iletkenden
oluan ve iletkenin dndrlmesiyle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dntren ara.
elektrik direi
* Elektrik enerji hatlarn tayan, aa veya metal direk.
elektrik dmesi
* Duvarda gml ve elektrik akmn ap kesmeye yarayan dme.
elektrik fabrikas
* Elektrik enerjisi reten ve bu enerjiyi nakil hatlaryla datan byk i yeri.
elektrik feneri
* Pil ile alan fener, el feneri.
elektrik fr n
* Elektrik enerjisi ile al an mutfak aleti.
elektrik fincan
* Elektrik tellerinin sar ld ak m geirmeyen porselen.
elektrik kayna
* Elektrik enerjisi kullanlarak yaplan kaynak ilemi.
elektrik oca
* Elektrik enerjisi ile al an ve s tma arac olarak kullanlan alet.
elektrik saati
* Kullan lan elektrik enerjisinin miktarn n gsteren ara.
elektrik santrali
* Daha az donanml kk elektrik fabrikas .
elektrik sayac
* Elektrik sarfiyatn len ve kaydeden alet.
elektrik sprgesi
* Elektrik enerjisi ile al an sprge.
elektrik teli
* Elektrik akmn kolayca iletebilen ve zellikle bak rdan yaplan tel.
elektrik reteci
* Jeneratr.
elektrik vermek
* bir yeri elektrikle donatmak.
* ikence amacyla birinin plak bedenine doru ak m vermek.
* elektrik enerjisini kullandrmak.
elektrik yay
* Biribirine demeyen iki kmr ubuk arasnda elektrik akm s rasnda oluan yay biimindeki k.
elektrik zili
* Elektrik gcnden yararlanan titreim sonucu ses veren ara.
elektriki
* Elektrik ileri yapan usta.
elektrikilik
* Elektrikinin ii.
elektrikleme
* Elektriklemek ii.
elektriklemek
* zerinde elektrik gc bulunmayan bir iletkene, elektrikli baka bir iletkeni yaklatrmak veya dedirmek
yoluyla elektrik gc vermek.
elektriklendirme
* Elektriklendirmek ii.
* Bir yeri elektrik gcyle donatma.
elektriklendirmek
* Elektrik salamak.
* Sinirli ve gergin bir duruma yol amak.
elektriklenme
* Elektriklenmek ii.
elektriklenmek
* Elektrik enerjisiyle ykl duruma gelmek.
* Sinirli ve gergin bir duruma gelmek, gerginlemek.
elektrikli
* Elektrii olan, elektrik enerjisiyle ykl olan, elektrikle ileyen.
* Sinirli ve gergin bir duruma gelmi olan.
elektrikli basa
* Elektrikle veya uzaktan kumanda edilen kap, pencere ve elektrikli aralarda kullanlan sistem a c.
elektrikli daktilo
* Elektrik enerjisi ile al an yaz makinesi.
elektrikli stc
* Elektrik enerjisinin oluturduu sy evreye yayan ara.
elektrikli sandalye
* Baz lkelerde lm cezasn n uygulanmasnda kullanlan idam arac.
elektrikli tren
* Elektrik enerjisi ile al an tren.
elektriksiz
* Elektrii olmayan, elektrik enerjisiyle ykl olmayan, elektrikle al mayan.
elektro
* Bkz. elektrokardiyografi.
elektroansefalografi
* Beyin hcreleri aras nda var olan ve sal derinin toplad gizil g farklar nn yazlmas.
elektroansefalogram
* Beyin hcrelerinin dourduu gizil g farklar nn yazlmasyla elde edilen izelge.
elektrobiyoloji
* Canllarda grlen elektrik olaylarn inceleyen bilim.
elektrodinamik
* Elektrik akmlar nn dinamik hareketini konu edinen fizik dal.
* Bu dalla ilgili olan.
elektrodinamometre
* Elektrik akmnn iddetini len cihaz.
elektrodiyaliz
* Birtakm koloitlerin ortamdaki teki paracklara oranla gzenekli zarlardan daha kolay gemesi zelli ine
dayanan kimyasal ar tma ynteminin elektrik enerjisiyle hzlandr lm tr.
elektrofil
* Bir atom veya iyondan elektron alabilen veya onunla elektron paylaabilen madde.
elektrofon
* Fonograf kaytlarn okumak ve elektrik akmnn aracl yla ykselterek sese evirmek iin gerekli aralar
iinde toplayan cihaz.
elektrogitar
* Elektrikten yararlanlarak sesi ykseltilen gitar.
elektrojen
* Elektrik reten (sistem).
elektrokardiyograf
* Bkz. kardiyograf.
elektrokardiyografi
* Bkz. kardiyografi.
elektrokardiyogram
* Bkz. kardiyogram.
elektrokimya
* Elektrik akmnn etkisiyle ortaya kan kimyasal deimeleri ve kimya ilemlerinde oluan enerji elektrik
retiminde kullanmay aratran bilim dal.
elektrolit
* Elektroliz ilemiyle zlen madde.
elektroliz
* Bir elektrik akmnn etkisiyle ortaya kan kimyasal ayrma.
elektromanyetik
* Elektromanyetii bulunan veya bununla ilgisi olan.
elektromanyetik dalgalar
* Yaylmak iin herhangi bir ortama ihtiya duymayan, bolukta yay labilen, manyetik veya elektrik
alanlarndan oluan, ykl paracklar n h zlanmasyla meydana gelen enerji dalgalar.
elektromanyetik g
* Manyetik alan iindeki elektrik akn etkileyen g.
elektromanyetizma
* Elektriklenme ile m knat slanmann karl kl olarak etkilenmelerinden ortaya kan olaylarn btn.
* Elektrik akmyla mknats elde etme.
elektrometalrji
* Metalurji rnlerinin elde edilmesi ve artlmasnda termik elektriin s ve elektroliz zelliklerinin
kullanlmas.
* Elektrikle s tma olaylarndan yararlanlarak yap lan ve madenlere uygulanan termik ilemlerin hepsi.
elektrometre
* Elektrikte kullan lan trl l cihazlar.
elektromknats
* inde manyetik aky toplay p arttr c bir yumuak demir bulunan, bobin veya bobinlere doru ak m
geirilerek elde edilen mknats.
elektromobil
* Elektrik enerjisiyle ileyen otomobil.
elektromotor
* Mekanik veya kimyasal bir etki alt nda elektrik reten.
* Elektrik enerjisini mekanik enerjiye eviren cihaz.
elektron
* Btn atomlarda bulunan negatif yke sahip temek parack, pozitron kart .
elektron ak
* Serbest elektronlar n yer dei tirmesi.
elektron demeti
* Ayn enerji kaynandan kan ve biribirine yakn yrngede yaylan elektronlar.
elektron gaz
* Bo veya gaz dolu bir ortamda, yahut bir iletkenin iinde dolaan serbest elektronlar n tm.
elektron lmbas
* Gaz geirmeyen bir tr iindeki bolukta veya bir gazl ortamda elektron ak m oluturan elektronik ara.
elektron mikroskobu
* Normak k yerine bir elektron demeti ile alan ve bir milyon kere net bytebilen zel mikroskop.
elektronegatif
* Elektrolizde art (pozitif) kutupta toplanma nitelii olan (cisimler).
elektronik
* Elektron temeline dayanan.
* Serbest elektronlar konu olarak alan bilim dal.
elektronik beyin
* Bkz. bilgisayar.
elektronik alg lar
* Elektrikten yararlanarak ses gc ykseltilen alg lar.
elektronik mzik
* Elektronik alg ve cihazlarla yarat lan mzik.
elektronik saat
* Elektrik enerjisi ile al an saat.
elektroniki
* Elektronik ii ile uraan kimse.
elektropozitif
* Elektrolizde eksi (negatif) kutupta toplanma nitelii olan (cisimler).
elektroradyoloji
* Hastalklarn tehis ve tedavi edilmesinde elektrik nlar nn uygulanmasn ngren tp dal.
elektrosaz
* Bkz. elektronik alg .
elektroskop
* Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gsteren ara.
elektrostatik
* Elektrikle ilgili.
* Elektriklenmi cisimler zerinde elektrii denge durumunda inceleyen fizik dal.
elektrostatik serpme
* Yksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlanlarak z mpara taneciklerinin kt veya beze
yapt rl rken dzenli dal m salayan yntem.
elektrook
* Ruh hastal klarnda, beyinden ok ksa sreli yksek elektrik akm geirerek, hastay iyiletirmeye alma
yntemi.
elektrot
* Bir elektrolitin iine daldr lan iki iletken ubuktan her biri, bunlar n arts na (pozitifine) anot, eksisine
(negatifine) katot denir.
elektroteknik
* Elektrik tekniine ait, elektrik teknii ile ilgili.
elem
* Ac , znt, dert, keder.
eleman
* ge, unsur.
* Bir toplulukta alan insanlar n her biri.
* Kmeye ait varlklardan her biri.
eleman says
* Bir kmedeki varl klarn says.
eleme
* Elemek ii.
* Elenmi, seilmi olan.
* eyrek sona katlacak sporcu ve takmlar ayrmak iin dzenlenen seme yar .
eleme snav
* Herhangi bir eitim kurumuna bavuran istekliler arasndan belli dzeyde baar gsterenleri semek iin
dzenlenen iki aamal snavdan ilki.
elemek
* Elek yard m yla ayklamak veya incesini kabasndan ayrmak, elekten geirmek.
* Gzden geirmek, ay klamak, iyisini ktsnden ay rmak.
* S nav veya yarma yoluyla en iyileri semek.
* plii elemgeden geirip yumak yapmak.
* Bir yar macy yarma d brakmak.
element
* Kimyasal zmlemeyle ayrtr lmayan veya bireim yoluyla elde edilemeyen madde.
elemge
* ile durumundaki iplii yumak yapmak veya masuraya sarmak iin, zerine geirilen kafes dolap
biimindeki hafif ve bir eksen zerinde dnen ara.
elemli
* zntl, kederli.
elemsiz
* Elemi, znts, kederi olmayan.
elenme
* Elenmek ii.
* Yenilen oyuncu veya takmn yar malardan kar lmas .
elenmek
* Elemek iine konu olmak veya elemek ii yaplmak.
* S navdan geirilmek, seilmek.
* Turnuva d kalmak, yarmadan karlmak.
* Szlmek.
elenti
* Arpa, buday ve benzerlerinin kalburdan geirilmi blm.
eletirel
* Eletiri niteli i ta yan, tenkid.
eletiri
* Bir insan, bir eseri, bir konuyu, doru ve yanl yanlarn bulup gstermek maksadyla inceleme ii, tenkit.
* Bir edebiyat veya sanat eserini her ynyle salamak ve deerlendirmek amac yla yazlan yaz tr, tenkit,
kritik.
* zellikle bilginin temellerini ve doruluk durumunu inceleme, snama, yarglama.
eletirici
* Eletirmeci, eletirmen.
* Eletirme nitelii olan, tenkiti.
eletiricilik
* Eletiricinin ii, eletirmenlik, tenkitilik, mnekkitlik.
* nsan bilgisinin s nr zerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyank tutulmas , eletirimcilik, kritisizm.
* Kant'n ak l ve bilginin sn rn ve imknlarn tespit etmek iin, zellikle dogmacl n ve pheciliin
karsna koyduu felsefe yntemi, kritisizm.
eletirilme
* Eletirilmek ii.
eletirilmek
* Eletirmek ii yaplmak.
eletirim
* Eletirmek ii.
eletirimci
* Eletirimcilikle ilgili olan.
eletirimcilik
* Eletiricilik.
eletirme
* Eletirmek ii, tenkit.
eletirmeci
* Eletirme yapan kimse, eletirmen, tenkiti, mnekkit.
eletirmecilik
* Eletirmecinin yapt i tenkitilik, mnekkitlik.
eletirmek
* Bir dncenin, bir eserin, bir yargnn doruluk veya yanl l n ortaya karmak ve gerek deerini
belirtmek iin onu incelemek, tenkit etmek.
eletirmeli
* Eletirme ile ilgili, eletirme zerine olan, eletirel, tenkid.
eletirmen
* Eletiri yazan kimse, eletirmeci, tenkiti, mnekkit.
eletirmenlik
* Eletirmenin ii, eletiricilik, mnekkitlik.
elezer
* Sadist.
elezerlik
* Sadizm.
elgin
* Yabanc , gurbette yaayan, garip.
elhak
* Gerekten, hi phesiz, dorusu.
elhamdlillah
* Allah'a kr.
elhasl
* Szn ksas , ksacas, iin sonu, velhas l.
eli ak
* Parasn ve maln esirgemeyen, cmert, bonkr.
eli ar
* Yava i gren.
* Vurunca ok actan (kimse).
eli almak
* bir ite uzluk, ustalk kazanmak.
* herhangi bir davran det edinmek.
eli altnda olmak
* buyruunda olmak, istedii anda o eyden yararlanabilmek.
eli armut devirmek
* birisinin bir i yaparken brnn de bo durmayarak ayn ii yapabileceini anlat r.
eli aya (olmak)
* yardmc s (olmak), her iine yarar (olmak).
eli aya (veya eli kolu) bal
* aresiz, istediini yapamayacak bir durumda olan.
eli aya buz kesilmek (veya tutmamak)
* gsz, dermans z kalmak.
eli aya dolamak
* armak, tellanmak.
eli aya dzgn
* bedence kusursuz, sakat deil.
eli aya titremek
* korku, sinir gibi sebeplerle heyecanlanmak.
eli aya tutmak (veya tutmamak)
* beden gc yerinde olmak, (veya olmamak).
eli aza varmamak
* bir eyi bol bol alma veya bol bol verme al kanl nda olmak.
eli bayrakl
* irret, edepsiz, kavgac .
eli bo
* i olmayan, bo gezen.
eli bo kmak
* umduunu alamamak, baar s zla uramak.
eli bo dnmek (evrilmek veya geri gelmek)
* umduunu alamadan dnmek.
eli bo gelmek (veya gitmek)
* armaansz gelmek, gitmek.
* umulan eyi getirmeden gelmek.
eli brnde
* Ahap yaplarda kmalarn alt na eik ve aralkl olarak konulan ahap destek.
* Hal ve kilimlerde kullanlan eski bir motif tr, eli belinde.
eli brnde (veya koynunda) kalmak
* baars zl a uramak, bir ey yapamaz duruma dmek.
eli abuk
* abuk i gren, hamarat.
eli dar (veya eli darda) olmak
* para sknt s iinde olmak.
eli demek
* bir ey yapmaya vakit ve frsat bulmak.
eli dursa aya durmaz
* kp rdak, hareketli.
eli ekmek tutmak
* geimini kendi emeiyle salayacak duruma gelmek.
eli ermek (veya ermemek)
* yapabilmek, ulaabilmek.
eli ermez gc yetmez
* aresiz, zavall.
eli geni
* Geimi iyi olan, cmert.
eli geni lemek
* bolca paraya kavumak.
eli gitmek
* bir eyi kavramak, tutmak istemek.
eli hafif
* (cerrah, dii, berber vb.) Ac tmadan, tedirgin etmeden i gren.
eli harama uzanmak
* dince yasaklanm bir ie ynelmek.
eli ie yatmak
* becerikli, eli yatkn olmak.
eli kalem tutmak
* yaz yazmay bilmek.
* dndn gzel bir anlatmla yazmak.
eli k rlmak
* eli, ie yatk n bir duruma gelmek.
eli kolu bal kalmak (veya durmak, olmak)
* bir engel dolaysyla hibir i yapamaz duruma gelmek.
eli koynunda
* bo, isiz; aresiz.
eli koynunda kalmak
* aresiz kalmak.
eli kulanda
* nerede ise olacak, ok yaknda olmas beklenilen (ey).
eli kurusun
* "eli tutmaz olsun, eli bir i gremez olsun" anlamnda bir ilenme.
eli maal
* Kavgac , irret, daya atmay seven.
eli olmak
* karm olmak, gizli bir ilgisi bulunmak.
eli para grmek
* eline para gemek.
eli selek
* Eli a k, cmert.
eli sk
* ok tutumlu, cimri, pinti.
eli silh tutan
* silh kullanabilen.
eli sopal
* Zorba.
eli aka nda
* dnceli, kaygl .
eli uz
* Usta, belli bir ite becerikli, mahir.
eli uzun
* Frsat bulduka te beri aran, hrsz.
eli varmamak (veya gitmemek)
* bir ii yapmaya gnl raz olmamak.
eli yatk n
* eli o ie al k, becerikli.
eli yatk n
* Elle yaplan ilerde becerikli (kimse).
eli yatmak
* eli almak.
eli yordaml
* Eli ie yakr, yatkn.
eli yz dzgn
* yzne bak lr, gzelce.
elif
* Arap alfabesinin ilk harfinin ad.
elifba
* Arapa, Farsa ve Osmanlcann alfabesi.
elif
* Bantlarla sslenmi bir tr kuma.
elifi elifine
* tam, tam olarak, noktas noktasna.
elifi mertek sanmak
* ok cahil olmak.
elik
* Da keisi, yaban keisi.
elm
* Ac nacak, ackl.
elimi sallasam ellisi, bam sallasam tellisi
* Bkz. elini sallasa ellisi, ban sallasa tellisi.
elin (veya lemin) az torba deil ki bzesin
* bakalarnn syleyeceklerine engel olamazs nz; halk elverili bir durum karsnda eitli yorumlar yapar.
elinde
* bak m , gzetimi alt nda.
* egemenlii alt nda, yetkisinde.
elinde avcunda nesi varsa
* parasnn, varl nn hepsi.
elinde bulunmak (veya olmak)
* o eye sahip bulunmak.
elinde bymek
* bytlmek, baklmak.
* eitilmek, bilgi, grg ve terbiye sahibi olmak, yetitirilmek.
elinde kalmak
* birinin bak m nda, ynetiminde olmak.
* bir ey satlmay p sahibinde kalmak.
elinde olmak
* isteyince o ii yapabilmek.
elinde olmamak
* iradesi dnda bulunmak.
elinde tutmak
* kendi tekelinde bulundurmak, bakalar na kaptrmamak.
* bir mal satmayp bekletmek.
elinde... var
* yapar, bilir, bulundurur.
elinden
* yznden,... -den dolay.
elinden bir i (veya ey) gelmemek
* aresizlikten veya yeteneksizlikten bir i yapamamak.
elinden bir kaza (veya sakatlk) kmak
* istemeyerek birini yaralamak veya ldrmek.
elinden kmak
* birisi tarafndan yaplmak.
* ustaca hazrlanmak retilmek.
elinden geleni ard na (arkasna) koymamak
* yapabilecei btn ktlkleri yapmak.
elinden geleni yapmak
* gcnn yettii ni yapmak.
elinden gelmek
* yapabilmek.
elinden gelmemek
* aresizlikten, baka trl yapamamak.
elinden hibir ey kurtulmamak
* her eyi becerebilmek.
elinden i kmamak
* abuk i grememek.
elinden iyi i gelmek
* becerikli, hnerli olmak.
elinden kan kmak
* cinayet ilemek.
elinden kurtulmak
* birinden kamay baarmak.
elinden tutmak
* yardm etmek; kayrmak.
eline (elinize veya ellerinize) sal k
* el emei ile gzel bir ey yapana sylenen bir vg sz.
eline a r
* elinden abuk i kmayan.
eline almak
* bir iin veya yerin ynetimini emri altna almak.
* bir ii kendi yapmaya balamak.
eline ayana kapanmak (sar lmak veya dmek)
* birine ok yalvarmak.
eline ayana enmemek
* her trl ayak hizmetlerini yksnmeden yapmak, hamarat olmak.
eline bakmak
* bir kimsenin yardmyla geinmek.
* ne getirdi diye gzlemek.
eline abuk
* abuk i gren.
eline domak
* yal bir kimse, birini, ocukluundan beri ok yakndan tan mak.
eline dmek
* egemenlii, buyruu altna girmek.
* yakalanmak.
* birine muhta olmak.
* rastlamak, tesadf etmek.
eline erkek eli dememi olmak
* (kz iin) namuslu olmak.
eline eteine doru
* her trl ktlkten uzak olan, drst.
eline eteine sarlmak
* ok yalvarmak.
eline frsat gemek
* imkn bulmak.
eline gemek
* kazanmak, edinmek, elde etmek.
* rastlamak, bulmak.
* yakalamak.
eline kalmak
* ondan baka yardm edeni olmamak, yalnz ona muhta olmak.
eline su dkemez
* deerce ondan ok geride.
eline tututurmak
* karsndakinin isteyip istemediini dnmeksizin verivermek.
eline yzne bulatrmak
* gerektii gibi bir ii yapamamak, baarsz olmak, becerememek.
elini ayan kesmek (veya ekmek)
* uramaz olmak.
* uramamak, ilgilenmemek.
elini ayan peyim
* "ok yalvarr m" anlamnda kullan lr.
elini belli etmek (veya gstermek)
* (kt veya okey vb. oyunlarda) elindeki kd veya ta, oynayanlara belli edecek biimde szle veya
i aretle aklayp oynamak.
elini abuk tutmak
* gerekli tedbiri zamannda almak .
elini eteini ekmek (veya kesmek)
* o eyle ilgisini kesmek.
elini kalbine (veya vicdanna) koyarak (sylemek, dnmek veya hkm vermek)
* doru, yansz, haka.
elini kana bulamak (veya bulatrmak)
* ldrmek.
elini kolunu balamak
* bir ey yapamayacak duruma getirmek.
elini kolunu sallaya sallaya gelmek
* gelirken hibir armaan getirmemek veya bitirmeye gittii iten sonu almakszn dnmek.
elini kolunu sallaya sallaya gezmek
* (ortada grnmemesi gereken kimse) pervaszca, kimseden ekinmeden dolamak.
elini kula na atmak
* gazel veya trk sylemek iin elini kulak kepesinin arkasna koymak.
elini oynatmak
* paray esirgememek.
elini sallasa ellisi (ban sallasa tellisi)
* birinin kar cinsten birok insan kolaylkla elde edebileceini anlatr.
elini scak sudan souk suya sokmamak
* evde hibir i yapmamak, ok nazl olmak.
elini srmemek
* eliyle dokunmamak.
* bir ii kendine yak trmayarak, tenezzl etmemek.
elini uzatmak
* yardm etmek.
elini veren kolunu alamaz
* kendisine iyilik yap ldnda, devam n fazlasyla isteyen kimseler iin kullanl r.
elinin alt nda
* her zaman kolayca alnp yararlan labilecek yerde ve yaknlkta.
elinin hamuruyla erkek iine karmak
* (kadnlar iin) beceremeyecei ileri yapmaya kalkmak.
elinin kr
* b kt rc , usandrc durum karsnda azarlama yollu verilen karl k.
* kt, anlalmaz.
elinle ver, ayanla ara
* dn ald eyi geri vermeyi geciktirenler iin yaknma olarak sylenir.
elips
* Btn noktalar nn odak denilen belirli iki ayr noktaya olan uzaklklarnn toplam birbirine denk olan
kapal eri.
elipsoidal
* Elipsoitle ilgili, elipsoit biiminde olan.
elipsoit
* Elipse benzeyen.
* Bir elipsin kendi ekseni etrafnda dndrlmesiyle oluan cismin biimi.
eliptik
* Elips ile ilgili, elips biiminde olan.
elit
* Sekin.
eliyle
* aracl yla, marifetiyle.
eliyle koymu gibi (bulmak)
* hi aramadan, kolayca.
elle tutulacak taraf (yan) kalmamak
* salam bir yan kalmamak.
* gvenilecek veya kayr lacak bir yn olmamak; hibir deerli yan olmamak.
elle tutulur gzle grlr (veya dille anlatlr)
* ok belirgin, ok a k.
elleme
* Ellemek ii.
* Seilmi, iyi.
ellemek
* Elle dokunmak, elle kartrmak.
ellenme
* Ellenmek ii.
ellenmek
* (bir eye) Elle dokunulmak.
ellenmi dillenmi
* iffetsizlii yaylm (kadn).
eller yukar !
* "ellerini kaldrarak teslim ol" anlamnda kullanl r.
ellerde gezmek
* elden ele dolamak, el stnde tutulmak, sayg ve sevgi grmek.
ellerim yan ma gelsin
* "Allah canm alsn ki doru sylyorum" anlam nda kullanl r.
ellerin dert grmesin
* "Allah senden raz olsun" anlamnda iyi dilek sz.
elleme
* Ellemek ii.
ellemek
* Elle dokunmak.
* Elle itierek akalamak.
* Al verite, alanla satan birbirlerinin ellerini tutup s karak uzlamak.
* Birine dokunacak sz sylemek.
* Birbirinin elini s karak g denemesi yapmak.
* El s karak selmlamak.
* Ar bir yk kald rmak iin birka kii birden tutmak.
* Yard mlamak.
elli
* Krk dokuzdan sonra gelen saynn ad, 50, L.
* Be kere on; k rk dokuzdan bir art k.
elli
* Eli olan.
ellik
* Eldiven.
* Ekin bierken sol elin parmaklarna geirilen, eldiven biiminde, tahtadan yaplan bir ara.
* Yelken dikenlerin kulland, maden yks olan mein eldiven.
ellilik
* inde elli tane bulunan.
* Elli ya nda olan.
* Elli kuru veya elli lira deerinde para.
ellinci
* Ellinin s ra s fat; s rada k rk dokuzuncudan sonra gelen.
ellier
* Elli sfat nn letirme biimi; her birine elli, her defasnda ellisi bir arada olan.
elma
* Glgillerden, iekleri pembe veya beyaz bir aa (Pirus malus).
* Bu aacn kabuu parlak, sert, krm zdan yeile kadar trl renkte, kokusu ho, tad eki veya tatl , dokusu
gevrek, ufak ekirdekli meyvesi.
elma ay
* Elmal ay.
elma da, alma da demesini biliriz
* artlara gre uygun davranmay ifade eder.
elma gibi
* krm z (yanak).
elma sirkesi
* Elma suyundan elde edilen sirke.
elma suyu
* Elmadan kar lan meyve suyu.
elma arab
* Elma rasnn mayanmas yla elde edilen arap.
elma ekeri
* Boya katlm eker pekmezine batr larak ekerlenen ve ubua taklarak satlan elma.
elma urubu
* Elmann ekerle kaynatlmasndan elde edilen bir tr iecek.
elmaba
* Tepeli dalg.
elmac
* Elma yetitiren veya satan kimse.
elmack
* Yzn yanakla gz arasnda bulunan, az ok kntl blm.
elmack kemii
* Yzn yanakla gz arasnda bulunan kemii.
elmacl k
* Elmac nn yapt i .
elmalk
* Elma bahesi.
elmann yars o, yars bu
* Bkz. bir elmann yar s o, yar s bu.
elmas
* Billrlam ar karbon.
* Mcevher olarak kullanlan, saydam, deerli ta.
* Elmastra.
* Elmas talar yla sslenmi.
elmas gibi
* ok iyi, ok deerli .
elmasm
* vg ile seslenme.
elmasiye
* Dondurulmu meyve suyundan yaplan bir tr pelte.
elmasl
* Elmasla sslenmi olan.
elmastra
* zeri elmas gibi yontulmu (iyi tr cam, billr).
* Ucu elmasl , kalem biiminde cam keskisi.
elolu
* El, yabanc.
* Damat; koca.
elpen
* Kertenkele.
elti
* Karde karlarndan her birinin tekine gre ad .
eltieltiyekst
* Bir tr bitki.
eltilik
* Elti olma durumu.
elvan
* Renkler.
* Trl renklerden olan.
elvan elvan
* eit eit.
elveda
* Bir daha kavuulmayaca dnlen bir eyden ayr lrken kullan lr.
* Bir daha karla lmayacak biimde ayr lrken "Allaha smarladk, Allaha emanet olun" anlamnda kullan lr.
elverir ki
* yeter ki.
elverili
* Uygun, ie yarayan, msait.
elverililik
* Uygun olma durumu.
elverisiz
* Uygun olmayan, uygun gelmeyen.
elverisizlik
* Uygun olmama durumu.
elverme
* Elvermek ii veya durumu.
elvermek
* Yetmek, yetecek kadar olmak.
* Uygun gelmek.
elvermemek
* Uygun olmamak, uygun gelmemek, imkn bulunmamak.
elyaf
* Lifler, teller.
elzem
* ok gerekli, vazgeilmez.
em
* l, merhem.
-em
* \343 -am / -em.
emanet
* Korunmak iin birine veya bir yere braklan eya, kimse vb., inan, vedia.
* Bir kimse ile birine gnderilen ey.
* Eyann emanet olarak brakld yer.
* Baz devlet dairelerine verilen ad.
* Can.
emanet brakmak (veya vermek)
* bir eyay veya paray koruma iini yapan kimseye veya bir yere vermek.
emanet dolab
* Emanetinin ald para veya eyay saklad mobilya.
emanet etmek
* bir eyi veya bir kimseyi birine veya bir yere korumak iin brakmak.
emaneti
* cret kar l eyay alkoyup koruyan kimse.
emanetilik
* Emanetinin ii.
emanete hyanet olmaz
* emanet olarak braklan eyi titizlikle korumak gereklidir.
emaneten
* Emanet olarak.
emanetullah
* S nt , yetim ve ksz (ocuk).
emare
* Belirti, iz, ipucu.
emarecik
* Kk iz, ufak belirti.
emaret
* Emirlik, beylik.
emay
* Baz maddeleri korumak, belirli bir parlaklk kazand rmak veya boyamak iin kullanlan, saydam veya
donuk cama benzeyen cil.
emaye
* zeri emayla kaplanm olan.
* (fotorafl kta) Ia kar hassas malzeme.
emaylama
* Emaylamak ii.
emaylamak
* Emayla kaplamak.
embriyolog
* Embriyoloji uzman.
embriyoloji
* Dlt durumuna gelinceye kadar oulcuun geirdii geliim evrelerini inceleyen biyoloji kolu.
embriyon
* Oulcuk, reym.
emcek
* Meme.
emcik
* Meme.
emdi i (hell) st haram olmak
* doruluktan ayr lmak, kt iler yapmak, anaya babaya sayg szca davranmak.
emdirme
* Emmesini salamak, emdirmek ii.
emdirmek
* Emmesini salamak.
emdirtme
* Emdirtmek ii.
emdirtmek
* Emdirmesini salamak.
eme seme yaramamak
* ie yarad kabul edilmemek, makbule gememek, takdir edilmemek.
eme yaramak
* ie yaramak, yararl olmak.
eme
* Su ve kara yosunlar nn, kk andran tutunma organ.
-eme
* Bkz. -ama / -eme.
emei ekilmi
* ok emek verilerek haz rlanm (yemek).
emei gemek
* bir eyin ortaya kmas iin alm olmak.
emek
* Bir iin yaplmas iin harcanan beden ve kafa gc.
* nsann bilinli olarak belli bir amaca ulamak iin giritii hem doal ve toplumsal erevesini hem de
kendisini deitiren alma sreci, say.
* Uzun ve yorucu, zenli alma.
-emek
* Bkz. -amak / -emek.
emek ekmek
* bir ite ok alarak yorulmak.
emek harcamak
* aba gstermek.
emek vermek
* bir eyin meydana gelmesi iin zenle ve ok almak.
emeki
* Emek karl geimini salayan kimse.
* Herhangi bir retim aracna sahip olmayan, geimini emei karlnda salayan ii.
emekilik
* Emeki olma durumu.
emekleme
* Emeklemek ii.
emekleme a
* Bir eyde henz olgunluk, tecrbe kazanlmam dnem.
emekleme dnemi
* Emekleme a.
emeklemek
* Dizler ve eller zerinde yrmek.
* Bir ie yeni balarken tecrbesizlikten tr acemilik geirmek.
emekli
* Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli.
* Belirli bir sre altktan sonra kanunlar gerei ii ile ilgisi kesilerek kendisine aylk balanm olan(kimse).
emekli maa
* Bkz. emekli ayl .
emekli ayl
* Emekli olduktan sonra denen aylk.
emekli ikramiyesi
* Emekli olma sras nda yaplan toplu deme.
emekli olmak
* belirli bir sre altktan sonra kanun ile salanan haklardan yararlanarak grevinden ayrlmak, tekat
olmak.
emeklilik
* Emekli olma durumu, tekatlk.
emeklilik a
* Emekli olduktan sonraki dnem.
emekliye ayrmak (karmak veya kartmak)
* kanuna gre aylk balayarak bir grevliyi grevinden ayrmak.
emekliye ayrlmak (veya kmak)
* emekli olmak, tekade sevk olunmak.
emeksiz
* Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz.
emeksiz evlt
* vey evlt.
emektar
* Bir grevde uzun sre kal p o ie emei gemi olan (kimse).
* ok kullan lm, eski.
emektarlk
* Emektar olma durumu.
emel
* Gerekletirilmesi zamana bal istek.
emel beslemek
* istei, arzuyu srekli dnmek veya glendirmek.
emeline let etmek
* birini veya bir eyi kendi istekleri dorultusunda kullanmak.
emen
* ukur, ba ubuu, aa veya sebze dikmek iin alan ukur.
emici
* Emme iini yapan.
emici kllar
* Bitkilerin kklerinde bulunan ve topraktaki besin maddelerini emip beslenmelerine yarayan tek hcreli
uzant lar.
emici tyler
* Emici kllar.
emik
* Emmekten ryen yer, emme izi.
* nsan beyni.
emik
* Bkz. imik, mk.
emilme
* Emilmek ii.
emilmek
* Emmek iine konu olmak.
emin
* nanl r, gvenilir.
* Sakncas z, emniyetli, tehlikesiz.
* phesi olmayan.
* Osmanl imparatorluunda baz devlet grevlerindeki sorumlu kiilere verilen ad.
emin olmak
* inanmak, gvenmek.
emir
* Buyruk, komut.
* Bir makamdan brne geerken grevliye verilen belge.
emir
* Araplarda ve daha baka Mslman lkelerde bir kavim, ehir veya lkenin ba.
emir almak
* talimat almak.
emir cmlesi
* Yklemi emir kavram veren cmle.
emir eri
* Subaylarn kt'a ve daire dnda buyruklarnda bulunan er, emirber.
emir etmek
* Bkz. emretmek.
emir kipi
* Fiilin yaplmasn dileyen veya emreden isteme kipi. Trkede bu kip birinci teklik ve okluk ki iler iin
kullanlmaz. kinci kiiler iin -in, -iniz, nc ki iler iin, -sin, -sinler ekleri kullanlr.
emir kulu
* Bir ii, ald buyruk gereince yapmak ykmllnde olan kimse.
emir subay
* Yksek rtbeli komutanlar n emrine verilmi subay.
emir vermek
* buyurmak, buyruk vermek.
emirber
* Emir eri.
emirberlik
* Emirber olma durumu, emirberin ii.
emircik
* Yal apkn, iskele kuu.
emirlik
* Emir (II) olma durumu.
* Bir emirle ynetilen blge.
emirname
* Yaz l buyruk.
emisyon
* Devlete para, senet ve tahvil karma, piyasaya srme.
emi
* Emmek ii veya biimi.
emime
* Emimek ii veya durumu.
emimek
* Karl kl olarak emmek.
* Salmadan nce koyunlar n kuzular tarafndan gizlice emilmesi.
emitirme
* Emitirmek ii.
emitirmek
* Emimelerini salamak.
emlk
* Ev, arsa, bahe gibi tanamayan mal ve mlklerin ortak ad, tanmazlar, gayrimenkul.
emlk brosu
* Emlk alm satm, kiralanmas ile uraan i yeri.
emlk vergisi
* Her y l belediyelere denen ev, dkkn, arsa vb. mlklerin vergisi.
emlki
* Emlk alp satma iiyle geinen kimse.
emlkilik
* Emlkinin ii.
emleme
* Emlemek ii veya durumu.
emlemek
* l srmek, il vermek.
emlik
* Emme dnemindeki kk ocuk .
* Zamanndan daha ge doan kuzu veya olak .
emme
* Emmek ii.
* Sourma, massetme.
* Boruda akan sv nn oluturduu eki.
* Petrol ile ilgili ilemlerde bir akkan n ekilii; bir deponun byle bir ekilme ile doldurulmas ilemi.
emme
* Amma, ama.
emme basma tulumba
* Hem eken hem de ileten tulumba.
emme
* Kendisine balanan bir kabn iindeki gaz seyreltmeye veya skt rmaya yarayan, iinden bir sv
geirilerek altrlan ara, aspiratr.
emmek
* Dudak, dil ve soluk yardmyla bir eyi iine ekmek, somurmak.
* Tkrk yard myla eriterek iine ekmek.
* Sourmak, massetmek.
* Uzun sre yararlanmak.
emmi
* Amca.
emmi olu
* Amcan n olu.
* Dost, arkada, teklifsiz olunan kimse.
emniyet
* Gvenlik.
* Gven, inanma, itimat.
* Polis ileri.
* Gvenlik ilerinin yrtld yer.
* Bir arata gven salay c para.
emniyet pimi
* Ateli silhlarda gvenli kullan m salayan pim.
emniyet altna almak
* korumak.
emniyet amiri
* lelerin genel gvenlii nden kaymakama kar sorumlu olan amir.
emniyet dura
* Su altna dalan kiilerin vurgun yememesi iin su yzne k mesafesinde salk ynnden gvenli blge.
emniyet dmesi
* Patlayc ve yanc aletlerin gvenle kullan lmas na yardmc olan, kullan ld zaman ak, kullanlmad
zaman da kapal tutulan dme.
emniyet etmek
* gvenmek.
emniyet kemeri
* Uaklarda, otomobillerde vb. de gvenlik bakmndan bele taklan kemer.
emniyet kilidi
* Kap ve kasalarda gvenlii salayan kilit.
emni yet mdr
* lin genel gvenliinden valiye ve i ileri bakanna kar sorumlu olan mdr.
emniyet supab
* Makinelerde gvenli kullan m salayan alet.
emniyet vermek
* gven vermek.
emniyetli
* nanl r, gvenilir.
emniyetsiz
* nanlmaz, gvenilmez.
emniyetsizlik
* Gvensizlik.
emoglobin
* Bkz. hemoglobin.
emoroit
* Basur.
empermeabl
* Yamurluk.
emperyalist
* Emperyalizm yanl s olan (kimse).
emperyalizm
* Bir milletin baka bir milleti siyas ve ekonomik egemenlii alt na alarak yaylmas veya yaylmay istemesi,
yaylmac lk.
empirme
* Emprime.
empoze
* Zorla benimsetilmi, kabul ettirilmi olan.
empoze etmek
* bir eyi zorla benimsetmek, kabul ettirmek.
empresyonist
* zlenimci.
empresyonizm
* zlenimcilik.
emprezaryo
* Belli bir yzde karl nda, bir sanatnn al ma programlarn ve anlamalarn dzenleyen kimse.
emprime
* Deiik renkte boya kullan larak, kuma zerine desen ve zemin basma ilemi.
* Bu ileme urat lan (ipekli, ynl vb. kuma).
emraz
* Hastalklar.
emre muharrer senet
* inde yazl olan parann gene onda yaz l kimseye veya onun gsterecei birine denmesi gereken
buyrua yaz l senet.
emretme
* Emretmek ii.
emretmek
* Buyurmak, emir vermek.
emretti patrik efendi!
* birinin yersiz bir buyruuna kar alay yollu kullanl r.
emreyleme
* Emreylemek ii veya durumu.
emreylemek
* Buyurmak, emretmek.
emrihak
* lm.
emrihak vaki olmak
* lmek.
emrine girmek
* bir kimsenin buyruu altnda bulunmay kabul etmek.
emrine vermek
* grevlendirmek, atamak.
* yararlanmas iin ayrmak.
emrivaki
* Oldu bitti, olup bitti.
emrivaki yapmak
* Bkz. oldu bittiye getirmek.
emsal
* Benzerler.
* Yat, e, denk.
* rnek.
* Kat say.
emsalsiz
* Esiz, ei benzeri olmayan, bir benzeri daha bulunmayan.
emsalsizlik
* Esiz olma durumu, esizlik.
emtia
* Mallar, satlacak eyler.
emval
* Mallar, para ile alnan eyler.
emzik
* St ocuklar n oyalamak iin azlar na verilen kauuk meme.
* Beslemek iin st ocuklarna meme yerine emdirilen az kauuklu st iesi, biberon.
* brik, aydanlk, testi gibi kaplar n, suyu azar azar aktmaya yarayan ii delik uzant s, ibik.
* Sigara azl .
emzik borusu
* Dorudan doruya sobaya tak lan dirsek boru.
emzikli
* Emzii olan.
* Memede ocuu olan (kad n).
emziksiz
* Emzii olmayan.
emzirilme
* Emzirilmek ii.
emzirilmek
* ocua meme verilmek.
emziri
* Emzirmek ii veya biimi.
emzirme
* Emzirmek ii.
emzirmek
* Kadn veya dii hayvan memesindeki st yavruya vermek.
emzirtme
* Emzirtmek ii.
emzirtmek
* Emzirmek iini yaptrmak.
en
* Bir yzeyde boy saylan iki kenar arasndaki uzaklk, genilik, boy kart.
en
* Hayvanlara veya eyaya vurulan damga, iaret.
en
* Ba na geldii s fatlarn en stn derecede olduunu gsterir.
-en
* Bkz. -an / -en.
en az ndan
* en az ile, hi olmazsa.
en fenas
* Bkz. en kts.
en iyisi
* en ok tercih edilen.
en kts
* hi istenmeyen.
enam
* Yarat lm btn canllar.
* Halk.
enayi
* Fazla bn, avanak, et kafal, budala.
enayi dmbelei
* ok enayi.
enayice
* Enayi gibi.
enayicesine
* Enayice davranarak, enayi gibi.
enayileme
* Enayilemek ii veya durumu.
enayilemek
* Enayi durumuna dmek.
enayilik
* Enayi olma durumu, enayice davran.
enayilik etmek
* enayi gibi davranmak.
enberi
* ift yldzlarda birleenlerin ktle merkezine gre izdikleri elips yrngede, ktle merkezinin bulunduu
odaa en yak n nokta.
enbiya
* Nebiler, peygamberler.
encam
* Son, iin sonu.
* Gelecek.
encek
* Enik.
encik
* Enik.
encikleme
* Enciklemek ii.
enciklemek
* Bkz. eniklemek.
encmen
* Yarkurul, komisyon, komite.
endaht
* Atma, at, atlma.
* Silh atma, boaltma.
endam
* Vcut, beden, boy bos.
endam aynas
* nsan boyunca gsteren ayna.
endaml
* Boylu, boyu bosu yerinde.
endamsz
* Boyu bosu yerinde olmayan, ksa, elimsiz.
endaze
* 65 cm boyunda bir uzunluk ls.
* l.
endazeleme
* Endazelemek ii.
endazelemek
* Endaze ile lmek.
endazesiz
* lsz.
endazeyi karmak
* fazla abartmak, ly karmak.
endazeyi a rmak
* ne yapaca na karar verememek, eli aya dolamak.
endeks
* ndeks.
endeksleme
* Endekslemek ii.
endekslemek
* Endekse balamak.
endekslenme
* Endekslenmek ii veya durumu.
endekslenmek
* Endekse balanmak.
endeksli
* Endekse balanm.
endemik
* Sadece orada yetien.
ender
* ok az, ok seyrek.
* ok seyrek olarak, ok seyrek bir biimde.
enderun
* Saraylarda harem ve hazine dairelerinin bulunduu yer.
* Byk saraylarn i blm.
* Devlet grevlilerini yetitiren okul.
enderunlu
* Enderunda eitim grm olan.
endirekt
* Dorudan deil, dolayl .
endie
* Dnce.
* Tasa, kayg ; kuku, korku.
endie etmek
* tasalanmak, kayglanmak.
endielenme
* Endielenmek ii.
endielenmek
* Tasalanmak, kayg lanmak.
endieli
* Tasal, kaygl ; kukulu, korkulu.
endiesiz
* Tasasz, kaygs z, kukusu olmayan, korkusuz; dncesiz.
endiesizlik
* Endiesiz olma durumu.
endieye dmek
* tasaya kaplmak, kayglanmak.
endoderm
* deri.
endogami
* evlilik.
endokrin
* salg.
endokrinoloji
* salg bilimi.
Endonezyal
* Endonezya halkndan olan kimse.
endoskop
* nsan vcudunun herhangi bir boluunu, muayeneyi kolaylat rmak iin aydnlat p grnr hle getiren
alet, andoskop.
endoskopi
* nsan vcudunda, organ veya kovuk ilerinin endoskopla muayenesi.
endotermik
* Isalan.
endksiyon
* Tme varm.
endstri
* Sanayi.
endstrileme
* Endstrilemek ii, sanayileme.
endstrilemek
* Endstri alannda gelimek, sanayilemek.
endstriyalizm
* Sanayicilik.
endstriyel
* Endstri ile ilgili, sna.
enek
* Enenmi, burulmu, erkeklii giderilmi.
-enek
* Bkz. -anak / -enek.
eneme
* Enemek ii.
enemek
* Erkeklik bezlerini burarak veya kararak erkekliini gidermek, idi etmek, had m etmek.
enenme
* Enenmek ii.
enenmek
* Enemek ii yap lmak, erkeklii giderilmek.
enerji
* Maddede var olan ve s, k biiminde ortaya kan g, erke.
* Organizmann etkin gc.
* Manev g.
enerjik
* Enerji ile ilgili.
* Gl ve hareketli.
* Davran larnda kararlar n kesinlikle uygulayan.
enerjiklik
* Enerjik olma durumu.
enez
* Cl z, zayf, gsz.
eneze
* Enez.
enezeleme
* Enezelemek ii.
enezelemek
* Eneze duruma gelmek.
enfarkts
* Bir organda, bir atardamar n, doku bozukluu sonucu kan p hts ile tkanmas .
enfeksiyon
* Organizmada hastal a yol aan bir mikrobun genel veya yerel gelimesi, yaylmas.
enfes
* ok gzel, en gzel.
enfiye
* rtlm ttnden yaplan ve burna ekilen keyif verici toz, burun otu.
* Burna ekilmek iin hazrlanm toz il.
enflsyon
* Para ikinlii.
* Pahallk.
* Gereinden fazla art, i kinlik.
enflanza
* Grip, ingin, paavra hastal .
enformasyon
* Dan ma, tantma.
* Haber alma, haber verme, haberleme.
enfraruj
* Kz l tesi.
enfrastrktr
* Alt yap .
enfs
* Nesnelerin gereine deil, ferdin dnce ve duygular na dayanan, znel.
engebe
* ve d glerin etkisiyle oluan, yayla, ova, koyak, ukur gibi biimlerin btn, yer biimleri, yzey
ekilleri, arza.
engebeli
* Engebesi olan, engebesi ok olan, ar zal .
engebelik
* Engebeli olma durumu.
* Yer biimleri, yzey biimleri, ar za.
engebesiz
* Engebesi olmayan.
engel
* Bir eyin gereklemesini nleyen sebep, mni, mahzur, mkl, mnia.
* Engelli koularda, her yarnn zerinden atlamas gereken, ereve ile tabandan kurulu tahta dzen.
engel bal
* Uskumru cinsinden kk balk.
engel karmak
* bir iin yaplmasn zorlatrmak.
engel olmak
* nlemek, geciktirmek.
engel snav
* Ynetmeliklerde belirtilen zrleri sebebiyle herhangi bir snava zamannda giremeyen renciler iin
alan s nav.
engelleme
* Engellemek ii.
* stek, ihtiya veya bir davrann belli bir sonuca ulamasn n nlenmesi.
* (siyas kurulular vb. de) Tart ma yntemlerinin btn imknlarndan yararlan larak kanunlarn
tart lmas n ve oylanmasn dzenli bir biimde nlemek, geciktirmek amacyla yap lan giriimler, obstrksiyon.
engellemek
* Bir eyin gereklemesini nlemek.
* Grete hasm aprazda srerken drmek iin ayana basmak veya topuuna ayak takmak.
engellenme
* Engellenmek ii.
engellenmek
* Engel olunmak.
engelleyi
* Engellemek ii veya biimi.
engelli
* Engeli olan, mnial .
engelli kou
* Belirli aralklarla konmu, deiik ykseklikteki on itli engelin zerinden alarak srdrlen kou.
engelsiz
* Engeli olmayan, mniasz.
engerek
* Engerekgillerden, ba keli, rengi kara veya karaya yakn, tal k ve gneli yerlerde yaayan, zehirli bir
ylan (Vipera aspis).
engerek otu
* Hodangillerden, trleri ss bitkisi olarak yetitirilen, yapraklar sert tyl bir ot (Echium vulgare).
engerekgiller
* rnei engerek olan zehirli y lanlar familyas.
engin
* Ucu buca grnmeyecek kadar geni, ok geni, vsi.
* Denizin k ydan ok uzaklarda bulunan geni blm; ak deniz.
engin
* Deer ve fiyat dk olan.
* Yksekte olmayan, alak (yer).
enginar
* Birleikgillerden ok yll k dikenli bitki (Cynara scolymus).
enginleme
* Enginlemek ii veya durumu.
enginlemek
* Engin bir durum almak.
enginlik
* Engin olma durumu.
* Alabildiine genilik.
engizisyon
* Orta ada, Katoliklerde kat din inanlarna kar gelenleri cezalandrmak iin kurulan kilise
mahkemelerinin ad.
* Orta ada, Katoliklerde kat din inanlarna kar gelenleri cezalandrma yntemi.
enik
* Kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlarn yavrusu, encik.
* ocuk.
enikleme
* Eniklemek ii.
eniklemek
* (kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlar iin) Dourmak.
enikonu
* yiden iyiye, iyice.
eninde sonunda
* ne zaman olsa.
* nihayetinde, en sonda.
enine boyuna
* gsterili, iri yar .
* eksiksizce, enikonu.
enine boyuna
* ok ince ayrntlar ile.
* ri yar.
enir
* Bir tr yaban mersini.
enite
* Bir kimsenin kz kardeinin veya kadn hs mlarndan birinin kocas.
enjeksiyon
* ne yapma, ine vurma.
enjeksiyoncu
* Enjeksiyon yapan kimse.
enjektr
* Bir s v y herhangi bir yere basnla veren bir tr pompa, ine, rnga.
enkaz
* Yknt , dknt, knt.
enlem
* Yer yuvar zerinde herhangi bir noktadan geen paralel ile ekvator arasndaki yay parasn n asal deeri,
arz derecesi.
enlem dairesi
* Ayn enlemdeki noktalarn oluturduu ekvatora paralel daire, arz dairesi.
enlemesine
* Eni boyuna gre daha fazla olarak.
enli
* Eni byk olan, geni.
enlice
* Eni biraz geni.
enlilik
* Enli olma durumu.
ente
* ift yldzlarda, yoldan bayld za gre izdii bal yrngenin, bay ldza en yakn noktas.
ense
* Boynun arkas .
ense ukuru
* Ensede boyun hizasnda bulunan ukurluk.
ense kk
* Ensenin gvde ile birletii yer.
ense kulak yerinde
* (erkek iin) iri yar .
* kelli felli.
ense yapmak
* hi almadan rahata yaamak.
enseleme
* Enselemek ii.
enselemek
* Yakalamak.
enselenme
* Enselenmek ii.
enselenmek
* Yakalanmak, ele geirilmek.
enser
* Byk ivi, ekser.
ensesi kaln
* Gl, istediini yapabilen, sz geer (kimse).
ensesinde boza piirmek
* s tmak, k zg n duruma getirmek.
* birini ok zmek, tedirgin etmek, srekli altrmak.
ensesine binmek
* birine bir ii yapt rmak iin srekli bask altnda bulundurmak.
ensesine yap mak
* yakalayp s k trmak.
ensiz
* Eni kk olan, dar.
ensizlik
* Ensiz olma durumu.
enstantane
* Iklama sresi saniyenin 1/25'i veya daha ksa olan h zl bir hareketi ekme yntemi.
* Bu yntemle ekilen (fotoraf).
* Bir anda olan.
enstantane fotoraf
* Bkz. enstantane.
enstit
* Bir niversiteye bal veya bamsz bir kurulu olarak genelikle arat rma yapan ve baz durumlarda
retime de yer veren eitim kurumu.
enstrman
* alg.
enstrmantal
* Yaln z alg larla ilgili olan.
enstrmantal mzik
* Yaln z alg lar iin hazrlanm mzik.
enstrmantalizm
* Aral k.
enslin
* eker hastalna kar kullanlan bir hormon.
entari
* Genellikle tek paral kadn giyecei.
* Arap lkelerinde erkeklerin giydii uzun, dz stlk.
entarilik
* Entari yaplmaya uygun (kuma).
entegrasyon
* Btnleme, birleme.
entegre
* Bir btn, bir grubu oluturan.
entel
* Entellektel olmaya zenen ancak bunun iin gerekli olan nitelii kazanmam .
* Sahte ayd n.
entelekt
* Akl, zihin, idrak, anl k.
entelektalizm
* Anlkl k, zihniye.
entelektel
* Bilim, teknik ve kltrn, deiik dallar nda zel renim grm (kimse), ayd n, mnevver.
* Fikir sorunlaryla ilgili.
entelektellik
* Entelektel olma.
entelekya
* Aristo'ya gre, her varl n erimeye yneldii olgunluk durumu.
enteresan
* lgi ekici, ilgin.
enteresanlk
* Enteresan olma durumu, ilginlik.
enterkoneksiyon
* \343 interkoneksiyon.
enternasyonal
* Uluslar aras, milletler aras, beynelmilel.
enternasyonalci
* Uluslar arasc, beynelmilelci.
enternasyonalcilik
* Uluslar arascl k.
enternasyonalizm
* Uluslar arascl k, beynelmilelcilik.
enterne
* Gz alt nda (olan).
enterne etmek
* gz altna almak.
entertip
* Bas mc lkta harfleri sat r olarak dizen ve dken dizgi makinesi.
entimem
* Bir veya birden ok ncl (nceden bilindii var saylarak) kaldr lm olan tasmsal karm.
entipften
* Hi deeri olmayan, derme atma, uydurma.
entomoloji
* Bcek bilimi.
entomolojist
* Bcek bilimci.
entrika
* Bir ii salamak veya bozmak iin giriilen gizli al ma, oyun, dolap, dzen, dalavere, dek, desise, hile.
entrika evirmek
* entrika ile amacna ermeye almak, dolap evirmek.
entrikac
* Entrika eviren, dzenci, dessas.
entrikacl k
* Entrikac olma durumu.
entrikaya kurban gitmek
* bir hileli, dalavereli i sonunda zarara uramak.
enva
* Trler, eitler.
envaieit
* eit eit, trl trl.
envaieitli
* Envaieidi olan, trl trl.
envaitrl
* ok deiik trleri olan, eitli eitli, trl trl, envaieitli.
envanter
* Bir ticaret kuruluunun para, mal ve dier varlklar yla genel olarak borlu ve alacakl durumlarn ,
nicelikleri ve deerleriyle ayr nt l olarak gsterme.
* Bu durumu gsteren izelge.
envestisman
* Yatrm.
enzim
* Bir tepkimeye sebep olan ve onu h zland ran eriyebilir organik madde, ferment.
eosen
* nc an, memelilerin olutuu dnemi.
epe
* Eskrimde kullanlan bir tr k l.
* Bu kl kullanlarak oynanan bir tr kl oyunu.
eper
* Ia kar bak ldnda kt tabakasn n yapsal grnm.
epey
* Az denmeyecek kadar, olduka, hayli.
epeyce
* Olduka, bir hayli.
epeyi
* Bkz. epey.
epidemi
* Salgn hastalk.
epidemioloji
* Salgn hastalklar inceleyen hekimlik dal.
epiderm
* st deri.
epifit
* st bitken.
epigenez
* S ral olu.
epigrafi
* Yaz t bilimi.
epigram
* Her trl konuda yaplm ksa manzume.
epik
* Destana ilikin, destana zg, destanla ilgili, destans (eser).
epikerem
* nertilerinin biri veya her ikisi kantyla birlikte ileri srlen tas m.
Epikurosu
* Epikuros'un kurduu felsefe ak m n benimseyen, Epikurosuluk yanl s olan kimse.
Epikurosuluk
* Epikuros'un dncelerinin yaama ilkesi yaplmas; hazlara, sevinlere ynelik bir hayatn hedef
edinilmesini ileri sren reti.
Epikrc
* Bkz. Epikurosu.
Epikrclk
* Bkz. Epikurosuluk.
epilog
* Bir eserin sonu blm.
epistemoloji
* Bkz. bilgi kuram.
epitel
* Bkz. epitelyum.
epitelyum
* Tek veya ok hcreden oluan, vcudun btn d ve i yzeylerini kaplayan doku.
epizot
* Bir roman veya hikyede ikinci derecede bir olay.
* Deiik anlat tr, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin asl ndan az ok ayrlan deiik biimli
olan.
epope
* Destan.
eprime
* Eprimek ii.
eprimek
* Bozulmak, ekiyip rmek.
* (yemi) Dura dura olgunlamak, yumuamak.
* Erimek.
epsilon
* Yunan alfabesinin beinci harfi (e).
Er
* Erbiyum'un k saltmas.
er
* Erkek.
* Kahraman, yiit.
* Asker, nefer.
* ini iyi bilen, yetenekli.
* Koca.
er
* Erken.
-er
* Bkz. -ar / -er.
er bezi
* Erkeklik hormonunu oluturan erkek cinsiyet bezi, husye, haya, testis.
er dii
* Hem erkek hem dii gametleri bulunan (birey), erselik, hnsa.
* iekliinde hem erkek hem dii iei bulunan (bitki).
er diilik
* Er dii olma durumu, erseliklik.
er ekmei
* Sahur yemei.
er ge
* Erken veya ge, her ne vakit olsa.
er lokmas er kursanda kalmaz
* insan grd iyilii karl ks z b rakmaz.
er meydan
* Gre meydan.
er suyu
* Atmk, meni.
eradikasyon
* Yok etme.
erat
* Erden bagedikliye kadar askerlere verilen genel ad.
* Erler.
erbain
* Hicr takvimde 22 Aralktan 31 Ocak gnne kadar sren krk gnlk k dnemi.
erbap
* Bir iten anlayan, bir ii iyi yapan kimse.
erba
* htiyalar devlete karlanan onba ve avu rtbesindeki asker.
erbalk
* Erba kademesi.
erbin
* Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2.
erbiyum
* Tabiatta ok az olan, uygulama alan bulunmayan, atom numaras 68, atom a rl 167.2 olan bir element.
Ksaltmas Er.
erce
* Erken olarak, er gibi, ere benzer biimde.
ercecik
* Erkenden.
ercik
* iek tozu reten ve on tanesi eitli ekillerde birleerek erkek organ meydana getiren iek k sm.
erdem
* Ahlk n vd iyilikilik, alak gnlllk, yiitlik, doruluk gibi niteliklerin genel ad, fazilet.
* nsann ruh olgunluu.
erdemli
* Erdemi olan, faziletli.
erdemlilik
* Erdemli olma durumu, faziletlilik.
erdemsiz
* Erdemi olmayan, faziletsiz.
erdemsizlik
* Erdemsiz olma durumu, faziletsizlik.
erden
* Bakir.
erdenlik
* Bakirlik.
erdiine erer, ermediine ta atar
* satakan, edepsiz (kimse).
erdirme
* Erdirmek ii.
erdirmek
* Ermesini salamak, ermesine yol amak.
ere gitmek (veya varmak)
* (kadn, kz) evlenmek.
ere vermek
* (kz) evlendirmek.
erek
* Gerekletirmek iin tasarlanan ve erimek istenilen ey, ama, gaye, maksat, hedef.
erek bilimi
* Evreni ereklerle aralar aras nda bir ilikiler dizgesi olarak gren reti, teleoloji.
* Yaln zca insan hareketlerinin deil, tarih ve tabiat olaylarnn ve btnn olduu gibi tek tek olaylar n da
ereklerle belirlenmi ve ynetilmi olduunu kabul eden reti, teleoloji.
erekilik
* Her eyin bir erekle belirlendii, bir eree yneldiini; her eyin bir ereklik yasasna gre olup bittiini
benimseyen gr, finalizm.
ereklilik
* Bir erekle belirlenmi olma veya bir eree ynelmi olma durumu.
ereksel
* Erek niteliinde olan.
ereksel neden
* Temelde bulunan erek veya varlmak istenen eree gtren sebep.
eren
* Benliinden syr lm, z varl ndan gemi, kendini Tanr 'ya adam , ermi, evliya, veli.
* "Erenler" biimi eskiden derviler arasnda bir seslenme sz olarak kullanl rd.
* Olaanst sezgileriyle birtakm gerekleri grdne inanlan kimse.
Erendiz
* Jpiter, Mteri.
erenlerin sa solu olmaz
* cana yak n kiilerin baz yersiz davranlar , bilerek yaplmad iin ho kar lanmald r anlamnda kullanl r.
erg
* C. G. S. sisteminde, uygulama noktasn, kuvvet ynnde 1 cm hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yapt i e
eit olan i birimi: Bir kilogram metre 981 x 105 erge eittir.
erg
* Byk Sahra'da kumullarla rtl blge.
erganun
* Org.
ergen
* Ergenlik anda olan.
* Henz evlenmemi, bekr.
ergen olmak
* evlenecek aa girmek.
ergene
* Maden yeri.
ergene kar boamak kolay
* bir iin iinde olmayanlarn o iteki glkleri kmsediklerini anlatr.
ergenleme
* Ergenlemek ii veya durumu.
ergenlemek
* Ergenlik ana ulamak.
ergenletirme
* Ergenletirmek ii.
ergenletirmek
* Ergenlik ana kavumasn salamak.
ergenlik
* Cins organlar n fizyolojik gelimesiyle balayan, bula ermilikle yetikinlik aras ndaki dnem.
* ocukluk andan yetikinlik ana geen kimselerin yznde kan sivilceler.
ergi
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) yi bir eye erime durumu, mazhariyet.
ergilik
* Ergi durumu.
ergime
* Ergimek ii, zeveban.
ergime ss
* Bir kat nn s v durumuna gemesi iin verilmesi gereken s.
ergime noktas
* Bir kat nn kat durumdan s v duruma gemeye balad ve ergime sona erene kadar koruduu scaklk.
ergime yasas
* Ergime kurallarnn dei mez oluumu.
ergimek
* (scakl art rlmak yoluyla bir cisim) Kat durumdan sv duruma gemek, zeveban etmek.
ergimi
* Is etkisiyle sv durumuna gelmi (kat cisim).
ergimi maden
* S v duruma gelmi maden.
ergin
* Olmu, yetimi, kemale ermi.
* Haklar n kendi kullanmak iin yasann gsterdii yaa gelmi olan (kimse), reit.
erginleme
* Erginlemek ii.
erginlemek
* Birini bir konu zerinde aydnlatp onu gerekli temel bilgi ve becerilerle donatarak ergin ve yetimi
klmak.
erginlenme
* Erginlenmek ii veya durumu.
erginlenmek
* Ergin duruma gelmek.
erginleme
* Erginlemek ii.
erginlemek
* Ergin bir duruma gelmek, reit olmak.
erginlik
* Ergin olma durumu, kemal, rt.
ergitme
* Ergitmek ii.
ergitmek
* Ergimesini salamak, ergimesine yol amak.
ergonomi
* nsann, makinenin ve evrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biimde al masn inceleyen bilim dal , i
bilimi.
erguvan
* Baklagillerden, efltunla krmz aras renkte iek aan, gzel bir ss aac (Cercis siliquastrum).
erguvangiller
* Almak yaprakl aa familyas.
erguvan
* Efltunla krm z aras renk.
* Bu renkte olan.
ergrmek
* Ulat rmak, eritirmek.
-eri
* Bkz. -ar / -eri.
erigen
* abuk eriyip da lan.
erik
* Glgillerden, beyaz iekli bir aa (runus domestica).
* Bu aacn kabuu ince, sardan k rmzya, mora kadar trl renkte, mayho veya tatl, eti sulu, tek ve sert
ekirdekli yemii.
erik hoaf
* Eriin ekerli suda kaynatlmas ile hazrlanan ve souk iilen hoaf.
erik kompostosu
* Eriin ekerli suda kaynatlmas ile hazrlanan tatl.
erik marmeld
* eker kar trlarak piirilmi erik ezmesi.
erik pestili
* Eriin kaynatlmas ve yufka biiminde kurutulmas ile hazrlanan pestil.
erik rak s
* Erik suyunun damtlmasyla elde edilen bir tr rak.
erik reeli
* Eriin eker ile kaynatlmas sonucu yaplan reeli.
erika
* Sprge otu.
eriklik
* Erik aalar ok olan yer, erik bahesi.
eril
* Baz dillerde erkek cinsten saylan (kelime), mzekker.
erillik
* Baz dillerde, kelimelerin eril olmas durumu.
erim
* Bir eyin erebilecei uzaklk, menzil.
erim
* yi bir eye iaret olan durum, bearet.
erim erim
* Erimek iinin anlamn peki tirir.
erime
* Erimek ii.
erimek
* Kat cisim sv iine kararak sv durumuna gemek.
* Kat cisims etkisiyle sv duruma gelmek.
* (dokumalar iin) Anp incelerek dalmak.
* ok zayflamak.
* Utancndan ok sklmak.
* Yok olmak, bitmek, tkenmek.
erimez
* Erime zelliini yitirmi olan ve bu zellii olmayan.
erin
* Dl verme yetkinliine eren, bali.
erincek
* Tembel, enen.
erin
* Hibir eksii, hibir znts ve acs olmama durumu, dirlik, rahat, huzur.
erinli
* Erinci olan, huzurlu, rahat.
erinsiz
* Erinci olmayan, tasal, huzursuz, rahatsz.
erinlik
* Erin olma durumu, bul.
erinme
* Erinmek ii veya durumu.
erinmek
* enmek.
erinsiz
* Erinci olmayan, huzursuz, rahatsz.
erirlik
* Eriyebilme nitelii veya derecesi.
eristik
* Didiim.
eri
* Ermek ii ve durumu.
eriilme
* Eriilmek ii.
eriilmek
* Erimek ii yap lmak, ulamak, yetiilmek.
eriim
* Erimek ii.
* Belli iki yer aras nda gidip gelebilme, ulam, muvasala.
erikin
* Vcudunun geliimi tamamlanm olan, khil.
erikinlik
* Erikin olma durumu, olgunluk, khillik.
erime
* Erimek ii.
erimek
* Varlmas zamana, emee bal olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulamak.
* Bir yere ulamak, varmak.
* Belirli bir olgunluk durumuna varmak.
* (zaman iin) Gelip atmak.
erite
* Kesilip kurutulmu hamur, ev makarnas.
* Deniz yosunu.
eritirme
* Eritirmek ii.
eritirmek
* Erimesini salamak.
eriten
* inde kat bir madde eriyebilen veya kat bir maddeyi eritebilen (sv).
eritici
* Eritme zellii olan.
* Bir baka maddeyi eriten, zndren cisim.
eritilme
* Eritilmek ii.
eritilmek
* Eritmek ii yaplmak.
eriti
* Eritmek ii veya biimi.
eritme
* Eritmek ii.
* Metallerde erimeyi salamak amacyla dkmden nce yaplan stma ilemi.
eritme peynir
* Sert peynirlerin eritilip, bazen baharat kat lmas yla elde edilen bir tr peynir.
eritmek
* Erimesini salamak, erimesine yol amak.
* Harcayp tketmek.
* ok zmek.
* Zayflatmak.
* Yok etmek.
eritrosit
* Alyuvar.
eriyik
* indeki kat bir madde erimi bulunan sv, mahll.
eriyip bitmek
* znt ve skntdan ok zayflamak.
eriyi
* Erimek ii veya biimi.
erk
* Bir ii yapabilme gc, kudret, iktidar.
* Sz geerlik, istediini yapt rabilme gc, nfuz.
* Bir bireyin, bir toplumsal kmenin, bir toplumun, baka birey, kme veya toplumlar egemenlii, bask s ve
denetimi altna alma, hrriyetlerine karma ve onlar belli biimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya
yetenei,iktidar.
erkn
* Bir topluluun ileri gelenleri, bykler, stler.
* General veya amiral aamasndaki askerler.
* Yol, yntem.
erkn krk
* Padiah taraf ndan vezirlie ykseltilenlere giydirilen krk.
erknharbiyeiumumiye
* Genelkurmay.
erknharp
* Kurmay.
erknharplik
* Erknharp olma durumu.
erke
* Enerji.
* (tabi bilimlerde) baarma gc, bir direnmeyi yenme gc.
erke
* Erkek kei.
erkesakal
* Keisakal; ayr melikesi.
erkek
* nsan, hayvan ve bitkilerin diiyi dlleyecek cinsten olan.
* Sperma oluturan organizma.
* Yetikin adam, kadn kar t.
* Koca.
* Szne gvenilir, mert.
* Girintili ve kntl olmak zere bir ift oluturan nesnelerin k ntl s .
* Sert, kolay bklmez.
erkek anahtar
* Elektrikte veya makine alannda dii yuvaya giren anahtar.
erkek bakr
* Sert bakr.
erkek demir
* Sert demir.
erkek erkee
* Yaln z erkekler arasnda.
erkek fatma (veya aye)
* erkek gibi davranlar olan kadnlar iin kullan lr.
erkek fi
* Prize sokulan bacakl elektrik fii.
erkek gibi
* erkee yakr biimde, erkee benzer.
erkek ii
* Sadece erkein yapabilecei, daha ok g, kuvvet isteyen zahmetli i.
erkek olmak
* kad nken cinsiyet deitirmek.
* erkee yara r davranlarda bulunur duruma gelmek.
erkek organ
* Bitkilerde ta yapraklarn evreledii, dllenmeyi salayan tek veya birou bir arada bulunan organ.
erkek terzisi
* Erkek elbisesi diken terzi.
erkeke
* Erkek gibi, erkee yakr (biimde), yiite, merte.
erkekil
* Erkee dkn.
erkeklenme
* Erkeklenmek ii.
erkeklenmek
* Kabaday lk gsterisinde bulunmak.
erkekler hamam
* Sadece erkeklerin iinde ykand veya erkeklere ayrlm hamam.
erkekleme
* Erkeklemek ii.
erkeklemek
* (erkek ocuk) ocukluk andan kp erkeklik a na girmek.
* (kz, kadn iin) Erkek gibi sert davranlar kazanmak.
erkekli
* Erkei olan.
erkekli diili
* ki cinsi bir arada bulunan.
erkekli kad nl
* Kadn erkek hep bir arada olarak.
erkeklik
* Erkek olma durumu.
* Erkeke davran, yiitlik, mertlik.
* Bir erkein fizyolojik grevini yerine getirme gc.
erkeklik organ
* Erkein iftleme organ, kam , penis, fallus.
erkeklik ld m?
* hakszla kar koymak, mertlik gstermek gerekiyor.
erkeklik sende kals n!
* karsndakinin yak ksz davran na uyup da tatszlk karma, efendice davran!.
erkeklik taslamak
* erkekmi gibi kendini gstermek, erkeke davranta bulunmak, kabadayca davranmak.
erkeksi
* Erkee benzeyen, erkei andran, erkee yaraan.
erkeksilik
* Erkeklii andran.
erkeksiz
* Erkei bulunmayan.
erken
* Zamann ilerlememi bir annda.
* Al lan zamandan nce.
erken bunama
* Birbirinden ayr grntleri bulunan izofreni trndeki hastalklar.
erkence
* Erken olarak.
* Olduka erken.
erkenci
* Erken davranan.
* Erken olgunlaan veya yetien (meyve, sebze).
* Sabah n ilk saatlerinde harekete geen.
erkenden
* Erken olarak, ok erken.
erkete
* Dikiz.
erketeci
* Dikizci, gzc.
erketecilik
* Erketecinin yapt i , dikizcilik.
erketecilik etmek (veya yapmak)
* gzclk, dikizcilik grevini zerine almak.
erketelik
* Dikizcilik, gzclk.
erketelik yapmak
* gzclk etmek.
erkin
* Hibir arta bal olmayan, istedii gibi davranabilen, serbest.
erkinci
* Liberal.
erkincilik
* Bireyin zgrln ve ekonomik gler aras nda hr yarmay savunan, bireyler, snflar ve milletler
aras ndaki ekonomik ilikilere devletin karmamasn isteyen reti, liberalizm, devletilik, toplumculuk kar t.
* Herkese vicdan, inan, dnce zgrl tannmas nn gerekli olduunu savunan, hr dne bal
dnya gr, liberalizm.
erkinlik
* Erkin olma durumu, serbestlik, serbest.
erkli
* Erki olan, nfuzlu, muktedir, kadir.
erklilik
* Erkli olma durumu.
erksizlik
* Baszlk, anari.
erlik
* Erkeklik, yiitlik.
* Er olma durumu.
erme
* Ermek ii.
ermek
* Erimek, kavumak.
* Yetiip dokunmak.
* (bitkiler veya bunlar n rnleri iin) Olgunlamak.
* (kendini Tanr yoluna vermi kimseler iin) nsanst kutsal bir aamaya erimek.
Ermeni
* Ermenistan'da yaayan halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu soyla ilgili, bu soya zg olan.
ermeni gelini gibi krtmak
* ar veya yava hareket edenlere alay yollu sylenir.
Ermenice
* Hint-Avrupa dil ailesinden, Ermenilerin kulland dil, Ermeni dili.
ermin
* Kakm, as.
ermi
* Din inanlara gre kendisinde olaanst manev g bulunan kii, evliya, veli.
ermilik
* Ermi olma durumu, evliyal k, velilik.
eroin
* Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyuturucu bir madde.
eroin kullanmak
* eroini sv veya toz hlinde vcuda zerk yoluyla almak, srekli kullanmak.
eroinci
* Eroin yapp satan kimse.
* Eroin kullanan kimse, eroinman.
eroincilik
* Eroinci olma durumu.
eroinman
* Eroin kullanma al kanl olan (kimse), eroinci.
eroinmanl k
* Eroinman olma durumu.
eros
* Ruh zmleme asndan cinsel eilimler ve bundan doan isteklerin tm.
* (byk E ile) Yunan mitolojisinde ak tanrsn n ad .
erosal
* Erosu, erotik.
erosu
* Erosla ilgili.
* Roman, hikye, heykel, resim gibi sanat eserlerinde ak konusuna ve cinsel ilikilere geni yer veren.
erosuluk
* Cinsel duygu ve isteklerine ok dkn olma durumu, erotizm.
erotik
* Akla ilgili olan, ak anlatan, ksnl, erosal, ehev, ehvan.
* Cinsel akla, cinsiyetle ilikisi olan, ksnl, erosal.
erotizm
* Erosuluk.
* Ksnllk, ehvaniyet.
erozyon
* Anma; itikl.
erozyona uramak
* anmak veya anmak iine konu olmak.
ersatz
* Bkz. erzatz.
erselik
* Er dii.
erseliklik
* Er diilik.
erseme
* Ersemek ii veya durumu.
ersemek
* Erkek istemek.
ersiz
* Kocasz.
ersizlik
* Kocaszlk.
erte
* Bir gnn veya olayn arkasndan gelen zaman.
erteleme
* Ertelemek ii, tehir, tecil, talik.
ertelemek
* Baka zamana b rakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek.
erteleni
* Ertelenmek ii veya biimi.
ertelenme
* Ertelenmek ii.
ertelenmek
* Daha sonraki bir zamana braklmak.
erteleyi
* Ertelenmek ii veya biimi.
ertesi
* Bir gnn, bir haftann, bir ayn, bir yln ard ndan gelen gn, haftay, ay, mevsimi veya yl gsterir.
ervah
* Ruhlar.
ervahna yuf olsun
* "yazklar olsun", Allah kahretsin anlamnda svme veya k nama sz olarak kullanlr.
erzak
* Uzun sre saklanabilen yiyeceklerin genel ad.
erzatz
* Bakasnn yerine kullanlabilen, baka bir maln yerini alabilen, yedek.
es
* Notada duraklama zaman ve bunu gsteren iaretin ad.
es gemek
* zerinde durmamak, bo vermek, nemsememek.
esami
* Adlar, isimler.
esamisi okunmamak
* kendisine deer verilmemek, ad anlmamak.
esans
* Bitkilerden trl yollarla karlan veya kimyasal yntemlerle yap lan, kokulu ve uucu s v .
esaret
* Klelik, tutsaklk, esirlik.
* Hakimiyet altnda bulunma.
* Boyunduruk.
esarette kalmak
* uzun sre esir olarak bulunmak.
esas
* Bir eyin zn oluturan ana ge, temel.
* (bir i veya szde) Doru biim.
* Ana, temel olarak al nan, bal ca, asal, esas.
esas duru
* Haz r ol durumu.
esas vaziyet
* Dimdik k m ldamakszn, haz r ol durumu, esas duru.
esas vaziyete gemek
* hazr ol durumunu almak.
esasa balamak
* belirli bir kurala dayand rmak.
esasen
* Ba ndan, temelinden, kkeninden.
* Dorusu, dorusunu isterseniz, zaten, zati.
* Nasl olsa, gene.
esas olmamak
* gerek olmamak, yalan olmak.
esas
* Esasla ilgili, asl ve temel olanla ilgili, asal.
esasland rma
* Esaslandrmak ii veya durumu.
esasland rmak
* Esasl duruma getirmek, salamlat rmak.
esaslanma
* Esaslanmak ii veya durumu.
esaslanmak
* Temeli salamlamak, temellemek.
esasl
* Kkl, geni lde etkili, gzel, doru.
* Kkl, etkili, gzel bir biimde, doru olarak.
esass z
* Salam bir temele dayanmayan, kksz.
* Doru olmayan, yalan.
esatir
* Tarih ncesi tanrlarnn efsaneli servenlerini anlatan ve bir topluluun duygular n, anlay n ve
zlemlerini gstermesi bakm ndan deeri olan hikyeler, mitoloji.
esatir
* Esatirle ilgili, esatire ait.
esbab mucibe
* Gereke.
esbak
* Eski, gemi, nceki.
esbap
* Sebepler.
esef
* Ac nma, yerinme.
esef etmek
* zlmek, ac nmak.
esefle
* zlerek, ac narak.
eseflenme
* Eseflenmek ii.
eseflenmek
* Ac nmak.
esefli
* Esefi bulunan.
eselemek beselemek
* Kandrmak, allem etmek kallem etmek.
eseme
* Bkz. mantk.
esen
* Hibir hastal , vcuta hibir eksii olmayan, sal kl, shhatli, salim.
esenleme
* Esenlemek ii, selm.
esenlemek
* Biriyle kar lald nda, birinin yan na gidildiinde veya yanndan uzaklaldnda kendisine szle veya
i aretle bir nezaket gsterisi yapmak, selm vermek, selmlamak.
* Birine esenlik dileyerek ayrlmak, veda etmek.
esenleme
* Esenlemek ii, selmlama.
esenlemek
* Birbirine selm vermek, selmlamak.
* Vedalamak.
esenlik
* Esen olma durumu, salk, afiyet, shhat, selmet.
esenlikli
* Esenlii olan.
eser
* Emek sonucu ortaya konan rn, yap t.
* z, iaret, im.
* (soyut kavramlar iin) Belirti.
eser kalmamak
* hibir belirti, iz olmamak.
esericedit
* "Byk boy yaz kd " anlamnda kullanlan esericedit kd deyiminde geer.
esericedit k d
* Eskiden kullanlan bir tr kt.
eserme
* Esermek ii veya durumu.
esermek
* Bakmak, beslemek, yetitirmek.
esermek besermek
* Emek vererek ortaya karmak.
esham
* Paylar, hisseler.
* Bor alnan bir parann belirli zamanda deneceini gsteren senetler.
-esi
* Bkz. -as /-esi.
esik
* ukur yer.
esim
* Yelin esii.
esin
* Etkilenme, arm veya ie domayla akla gelen yaratc duygu, dnce, ilham.
* Sabah yeli.
esindirme
* Esindirmek ii.
esindirmek
* Birinde esin uyandrmak, ilham etmek.
esinleme
* Esinlemek ii veya durumu.
esinlemek
* (birine) Esin duymasn salamak, ilham vermek.
esinlenme
* Esinlenmek ii.
esinlenmek
* Bir eyden ilham almak, iine domak, mlhem olmak.
esinti
* Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha.
esintili
* Esintisi olan.
esintisiz
* Esintisi olmayan.
esir
* Tutsak.
* Kle.
* Bir dnceye veya bir kimseye kr krne bal olan kimse.
esir
* Atomlar aras ndaki boluu ve btn evreni doldurduu var saylan, arl olmayan, s ve ileten tz
(cevher).
* Hava.
esir almak
* tutsak etmek.
esir dmek
* tutsak olmak.
esir etmek
* tutsak durumuna getirmek.
esir olmak
* tutsak olmak.
esir yatmak
* savata dman eline dp uzun sre tutsak kalmak, esarette kalmak.
esirci
* Kle ve cariye al verii yapan kimse.
esircilik
* Kle ve cariye al verii yapma.
esire
* Dii tutsak.
* Cariye, dii kle.
esirgeme
* Esirgemek ii, himaye, vikaye.
esirgemek
* Korumak, himaye etmek, vikaye etmek.
* Bir eyi yapmaktan veya vermekten kanmak.
* (olumsuz biimde) Feda etmekten ekinmek, diri etmek.
esirgemezlik
* zveride bulunma.
esirgenme
* Esirgenmek ii.
esirgenmek
* Esirgemek ii yaplmak.
esirgeyici
* Koruyan, koruyucu.
esirgeyi
* Esirgemek ii veya biimi.
esirifira
* ok hasta olma, ayaa kalkamayacak biimde yatma.
esirlik
* Esir olma durumu veya sresi, tutsakl k, klelik.
esirme
* Esirmek ii.
esirmek
* Sarho olmak; akl n yitirmek, delirmek; kendinden gemek.
* ok kzmak, sertlemek.
esi
* Esmek ii veya biimi.
eskatologya
* nsann ve dnyan n sonunu, br dnyay anlatmaya alan tanr bilimi kolu.
eski
* oktan beri var olan, zerinden ok zaman gemi bulunan.
* ok kullanmaktan ypranm, harap olmu.
* Bir nceki, sabk.
* Geerli olmayan.
* Herhangi bir meslekte uzun sreden beri alm olan.
* Gemi alardaki.
* (tamlanan olarak kullan lnca alayl olarak) Herhangi bir grevden dt veya durumunu yitirdii iin bir
kimsenin eski sayg nln n kalmadn bildirir.
* Mesleinde uzmanlam , tecrbesi olan.
* Gemi dnemlerde yaayan (kimse).
eski aza yeni taam
* turfanda bir ey yenilirken sylenen sz.
Eski a
* Yaz nn bulunuuna kadar geen sre.
eski amlar bardak oldu
* devir deiti, eski tutumlarn deeri kalmad.
eski defterleri kartrmak (veya yoklamak)
* eski olaylar, bir yarar umarak veya baka bir amala yeniden ele almak.
Eski Dnya
* Avrupa, Asya ve Afrika'ya topluca verilen ad.
eski eserler
* Eski topluluklarn bilim, edebiyat, din ve gzel sanat na ilikin her trl rn veya kalnts, asaratika.
eski gz ars
* eski sevgili, ilk gz ar s.
eski hamam eski tas
* hibir eyi deimemi, eski durumunda kalm .
eski hayrat da berbat etmek
* bir ii daha iyi bir duruma sokmaya alrken bsbtn bozmak.
eski kafal
* Gnn dnce ve yaay na ayak uyduramayan (kimse).
eski kafall k
* Eski kafal olma durumu.
eski kye yeni det
* yadrganan bir yenilik yapmaya kalkanlar iin sylenir.
eski kurt
* Mesleinde uzmanlam olan kimse.
* Bir iin hileli yanlar n bilen ve kolay aldatlmayan kimse.
eski psk
* ok eski; iyice eski (eyler).
eski toprak
* Yaland hlde din (kimse).
eski tfek
* Herhangi bir ite eski ve tecrbeli olan (kimse).
eski yaz
* Trklerin slmiyeti kabulnden sonra kullanmaya balad ve 1928 yl nda Ltin alfabesine dayal yeni
Trk harflerinin kabulne kadar geen dnemde yaz hayatnda benimsenmi olan Arap alfabesini esas alan yaz
sistemi.
eskice
* Biraz eski, ok yeni olmayan.
eskici
* Her trl eski eya alm sat myla uraan kimse.
* Eskimi ayakkablar onaran kimse.
eskicilik
* Eskicinin ii.
eskiden
* Gemi zamanlarda, gemi alarda, gemite, mukaddema.
eskiler
* eski a insanlar, eski kuaklar, bizden nce yaayanlar.
* eski eya.
eskileme
* Eskilemek ii.
eskilemek
* Eskimek.
eskilik
* Eski olma durumu.
eskime
* Eskimek ii.
eskimek
* Eski duruma gelmek.
* Ypranm.
* Yalanmak.
Eskimo
* Kuzey Kutbu'nda yaayan topluluklar n ad .
* Bu topluluktan olan kimse.
* Bu toplulua zg, bu toplulukla ilgili (olan).
Eskimoca
* Eskimo dili.
eskimsi
* Biraz eski; eskiye benzer, eskiyi andran, eski gibi.
eskisi gibi
* nceden olduu gibi.
eskisi kadar (veya gibi)
* eskiden olduu gibi, eskiden olduu lde.
eskisi olmayann acar olmaz
* yeni bir ey edinince eskisini hemen elden karmamald r.
Eskiehir ta
* Lle ta.
eskitilme
* Eskitilmek ii.
eskitilmek
* Eskitilmek ii yap lmak, eski duruma getirilmek.
eskitme
* Eskitmek ii.
eskitmek
* ok kullanarak eskimi duruma getirmek, ypratmak.
* Yalandrmak.
* Etkisini srdrememek, y pratmak.
eskiyi
* Eskimek ii veya biimi.
eskiz
* Taslak.
eskort
* Koruma, muhafz tak m .
eskrim
* Drtc kl, kesici kl ve delici kl ad verilen silhlarla yaplan spor, kl oyunu.
eskrimci
* Eskrim yapan kimse, kl oyuncusu.
esklb
* Kargack, burgack, zensiz.
eslf
* Bizden ncekiler, gemiler, ncel, ahlf kar t.
eslek
* Bakasnn buyruk ve dileklerini yerine getiren, sz tutan, yumuak bal, itaatli, muti.
esleme
* Eslemek ii veya durumu.
eslemek
* nem vermek, aldr etmek.
esma
* Adlar, isimler.
esmay stne sratmak
* davranlar yla bely stne ekmek.
esmayhsn
* Allah'n adlar .
esmayerife
* Esmayhsn.
esme
* Esmek ii.
esmek
* (hava iin) Hava bir ynden bir yne akmak, rzgr olmak.
* Yaplmas nce dnlm olmayan veya beklenmeyen bir eyi yapmaya birdenbire karar vermek.
esmer
* Siyaha alan buday rengi.
* Teni ve salar karaya alan, koyu buday rengi olan (kimse), yaz.
* (hava) Kurun renk.
esmer amber
* Amber bal nn barsaklarndan karlan amber.
esmer kf
* Esmer kfler familyasn n asalak hayata uyabilen rnek tr, zellikle arlarda ldrc gelimeler douran
ilkel mantar (Mucor mucedo).
esmer kfler
* Asalak yaaya uymu trleri de bulunan yosunumsu mantarlar familyas.
esmer su yosunlar
* eritleri blmeli, renkleri esmer su yosunlar .
esmer eker
* Kristal eker yapm sras nda kristallerin santrifjleme ile ayrlmasndan sonra kalan urubun
kristallendirilmesi sonucu elde edilen daha ok kraker ve biskvilerde kullan lan ok ince kristalli, koyu renkli, kokulu
bir eker.
esmerce
* Esmere yakn, biraz esmer olan.
esmerimsi
* Esmere alan.
esmerleme
* Esmerlemek ii.
esmerlemek
* Esmer duruma gelmek.
* Siyaha yak n bir koyu renk almak.
esmerletirme
* Esmerletirmek ii.
esmerletirmek
* Esmer duruma getirmek.
esmerlik
* Esmer olma durumu.
esna
* Bir iin yapld an, s ra.
esnaf
* Kk sermaye ve sanat sahibi.
* Kt yola sapm olan kadn.
* Bal ca dncesi, mesleinin btn inceliklerinden yararlanp bunlar karsndakinin zarar na kullanarak
ve meslekte kt rnek oluturarak ok para kazanmak olan kimse.
esnaf az
* ar ve pazarda satc lar n mteri ekmek iin kullandklar dil.
esnaf loncas
* Herhangi bir meslek dalnda esnaflarn kurduu dernek.
esnaflk
* Esnaf olma durumu.
* Esnafn yapt i.
esnasnda
* S rasnda, olduu anda.
esnek
* Bir d gcn etkisi altnda uzamak, ksalmak, erilmek gibi biim dei ikliklerine urad ktan sonra, etkinin
kalkmas yla eski biimini alabilme zelliinde olan, elstik.
* Deiik yorumlara elverili.
esnekleme
* Esneklemek ii veya durumu.
esneklemek
* Esnek bir durum almak.
esnekletirme
* Esnekletirmek ii.
esnekletirmek
* Esnek duruma getirmek.
esneklik
* Esnek olma durumu, elstikiyet.
esneme
* Esnemek ii.
esnemek
* Uykulu, skntl veya yorgunluk duyulan bir anda az genie aarak soluk alp vermek.
* Bir cisim bir etki ile biim deitirmek.
* Bollap genilemek.
esnetme
* Esnetmek ii.
* Trl sebeplerle ksalan kaslar amak ve uzatmak iin bal bulunduklar eklemlerde yaplan esnek, yayl ve
zorlu germe hareketi.
esnetmek
* Esnemesine sebep olmak.
esneye esneye
* Srekli esneyerek.
esneye gerine
* Esneyerek.
esneyi
* Esnemek ii veya biimi.
espas
* Bir kelimenin harflerini ayrmak iin kullanlan harflerden daha ksa ve kk metal ubuk.
* Aralk.
espasl
* (basmc lkta) Espas olan.
* Aralkl.
Esperanto
* Polonyal doktor L. Zamenhof taraf ndan btn milletlerce kullan lmak iin 1887'de hazrlanm, grameri
on alt kurala dayanan, kolay bir yapma dil.
Esperantocu
* Esperanto yanls .
esperi
* Ava altrlamayan bir tr doan.
espiyon
* Birinin kusur veya sularn gizlice bildirmesi iin o kimsenin stleri tarafndan tutulmu olan ve bundan
kar salayan kii.
espressivo
* Duygulu, iten.
espri
* nce anlaml , dndrc ve akal sz, nkte.
* Yaz da, resimde, szde ve davranta ince, derin anlam, nkte.
espri patlatmak
* konuma srasnda, beklenilmedik anda, ortama uygun ho, nkteli veya ilgin sz sylemek.
espri yapmak
* nkteli, akal sz sylemek.
esprili
* Esprisi olan.
* Espiri yapma niteliini tayan (kimse).
espritel
* Yerinde ve zamannda, gzel ve ho kar lanan, ince anlaml, dndrc sz syleyen, nkte yapan
(kimse).
esrar
* Gizler, srlar.
esrar
* Hint kenevirinden karlan ve kullanlacak miktara gre uyarc, sarho edici veya uyuturucu etkileri olan
bir madde.
esrar ekmek
* esrar imek.
esrar kumkumas
* Kim olduu ve neler yapt bilinmeyen kimse.
esrar otu
* Hint keneviri.
esrar perdesi
* Bir eyin anlalmasn gletiren engel.
esrar tekkesi
* Toplu ve gizli olarak esrar iilen yer.
esrara dalmak
* srlara gmlmek.
esrarc
* Esrar yapan, satan veya esrar eken kimse.
esrarcl k
* Esrarcnn ii.
esrarengiz
* Gizlerle, srlarla rtl, esrarl .
esrarengizlik
* Esrarl olma durumu.
esrarke
* Esrar (II) kullanmay alkanlk durumuna getiren kimse.
esrarkelik
* Esrarke olma durumu.
esrarl
* Gizli ynleri bulunan, ne olduu anlalamayan, akl erdirilemeyen, esrarengiz.
esrarl
* inde esrar bulunan.
esre
* Arap yazsnda, bir nszn dar, dz ve k sa (,i) okunaca n gsteren iaret, kesre.
esri
* Esrik.
esrik
* Esrimi, sarho, mest, sermest.
esriklik
* Sarho olma durumu.
esrime
* Sarho olma ii, gaiy.
esrimek
* Herhangi bir sebeple kendinden gemek, gayolmak.
* Coup kendinden gemek, vecde gelmek.
* Mest olmak, sarho olmak.
esritme
* Esritmek ii.
esritmek
* Sarho olmasna yol amak, sarho etmek.
essah
* Doru, gerek, sahi.
estafurullah
* Teekkr edilen veya vlen bir kimsenin syledii bir incelik ve alak gnlllk sz.
estamp
* Metal, tahta vb.zerine kazldktan sonra baslan resim.
estampaj
* Metal, tahta vb.zerine resim basma, oaltma yntemi.
estek kstek
* "Oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, iten ka nmak" gibi anlamlara gelen estek kstek etmek veya estek
etmek, kstek etmek biimlerinde de kullanl r.
ester
* Oksijenli asitler ile alkollerin aralar ndan bir su molekl ayrlmas sonucunda verdikleri madde.
esterleme
* Oksijenli asitlerle alkollerin birleerek ester oluturmas .
estet
* Gzeli en stn, en yce deer sayan kii.
estetik
* Sanatsal yarat nn genel yasalaryla sanatta ve hayatta gzelliin kuramsal bilimi, gzel duyu, bediiyat.
* Gzellik duygusu ile ilgili olan veya gzellik duygusuna uygun olan.
* Gzellii ve gzelliin insan belleindeki ve duygularndaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu,
gzel duyu.
* Kusurlu bir organ dzeltmek veya gzelletirmek amacyla uygulanan (yntemler).
estetiki
* Estetikle uraan kimse.
estetikilik
* Gereklik ve yarar kayglarndan s yrlarak, bir sanat veya felsefe konusunu salt gzellii iin sevme kuram,
gzel duyuculuk.
estetizm
* Estetikilik, gzel duyuculuk.
estirilme
* Esritilmek ii.
estirilmek
* Estirmek ii yap lmak.
estirme
* Estirmek ii.
estirmek
* Esmesini salamak.
estomp
* Kara kalem resimde izgiyi veya pastel boyasn yaymak iin kullanlan kendi zerine sarlm kt veya
deri.
esvap
* Giysi, giyecek, elbise.
esvaplk
* Esvap yapmaya elverili (kuma).
e
* Birbirinin ayn olan veya birbirine ok benzeyen iki eyden her biri, benzer.
* Kar kocadan her biri, hayat arkada , refik, refika.
* Birlikte yaayan dii ve erkek hayvandan her biri.
* Kuma, ortak.
* Arkada.
* Etene, son, meime.
* kier ki ilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kiiden her birinin brne gre durumu.
e adl
* Bkz. e sesli.
e adll k
* Bkz. e seslilik.
e anlam
* Szler arasnda anlam birlii olmas durumu.
e anlaml
* Anlamlar ayn veya birbirine ok yak n olan (kelimeler), anlamda, mteradif, sinonim.
e anlamll k
* E anlaml olma durumu, anlamdalk.
e bacakllar
* Denizlerde, karalarda ve tatl sularda, baka hayvanlar n asala, asalaklar n ara konaks veya zgr olarak
yaayan kabuklular takm.
e bas n
* Hava basnlar eit olan yeryz noktalarn birletirdii var say lan eri, izobar erisi.
e bas nl
* Bas ncn hep ayn kalmas.
e bakan
* Bir kurul, toplant veya kongrenin bakanln yapan bakanlardan her biri.
e biim
* Baka bir eyin biim veya yap bakm ndan ayns olan ey, izomorf.
e biimli
* Biim veya yap bakmndan birbirinin benzeri veya ayns olan, izomorfik.
e biimlilik
* Benzer yapda olan maddeler arasndaki billrlama benzerlii, izomorfizm.
* ki matematik kmesi aras nda benzerlik bant s , izomorfizm.
* Organizmada eitli soylardan ileri gelen benzerlik, izomorfizm.
e cinsel
* Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilikide bulunan kimse, homoseksel.
e cinsellik
* E cinsel olma durumu, homoseksellik.
e ekim
* Bkz. tpk ekim.
e deer
* Deer ynnden birbirine eit olan (ey), muadil.
e deerli
* Deerleri eit olan.
* E biimli olmadklar hlde yz veya hacim lmleri eit bulunan (biim).
* Cebirde karl kl olarak zmleri ayn olan (denklem sistemleri).
e deerlik
* E deer olma durumu, muadelet.
e deprem
* eitli yerlerde ayn h zla duyulmu (ayn dereceli) olan deprem.
e dost
* Tandklar.
e eksenli
* Motorlarda eksen llerinin eit olmas.
e gdm
* Belli bir amaca ulamak iin trl iler aras nda balant , iliki, dzen ve uyum salama, koordinasyon.
e gdmc
* Trl iler arasnda dzen ve uyum salayan (kimse), koordinatr.
e gdml
* Aralar nda e gdm bulunan, koordine.
e kanatl
* Kabuklu bitler, yaprak bitleri ve austos bcekleri gibi bitki sal ynnden ok nemli familyalar iine
alan, zars kanatlar bir boyda, hortumlu bcekler takmnn bir alt takm.
e koma
* Tanr'n n birden ok olduuna inanma, Tanr'ya ortak koma, irk.
e komak
* Tanr'ya ortak komak, Tanr'dan baka bir tanr bulunduuna inanmak, irk komak.
e merkezli
* Merkezleri ayn olan iki veya daha ok ekil.
e sesli
* Sylenileri ayn, anlam ve kkleri ayr olan (kelimeler), e adl, seste, homonim.
e seslilik
* E sesli olma zellii, e adll k.
e s cak
* S cakl eit olan (yeryz noktas), izoterm.
e s cak erisi
* S cakl n yeryznde veya bir blgedeki da ln gstermek amacyla dzenlenen haritalarda, eit
scakl ktaki yerleri birletiren i ie erilerden her biri, izoterm erisi.
e tutmak
* talimde veya oyunda ikier olmak iin arkada semek.
e yap
* Bol yamur yaan orman blgelerinde byyen aalarn gvdelerindeki blmler arasnda belirli yapsal
zellik farklarn n bulunmamas durumu.
e yapm
* ki tarafn ortak olarak oluturduu yapm.
e ykselti
* Ykseklikleri birbirine eit olan (yerler), izohips.
e ykselti erisi
* E ykselti noktalar arasnda izilen izgilerin oluturduu eri, izohips erisi.
e zaman
* Ayn zaman iinde hareket eden, senkron.
e zamanl
* Balamalaryla bitmeleri aras nda geen zaman eit olan (olaylar), senkronik.
* Ayn zamanda oluan.
e zamanl dil bilimi
* Bir dilin zaman iindeki deime ve gelimesi srasnda, belirli bir dnemde ortaya kan olgularn
inceleyen dil bilimi.
e zamanll k
* Belli bir evrede grlen dil bilimi olgularnn, olaylarn n zellii, senkroni.
eantiyon
* Basit rnek.
* Bir maln niteliini belirtmek, zelliklerini gstermek amacyla, o maln parasz verilen veya gnderilen
paras.
earp
* Ba rts.
eee gc yetmeyip semerini dvmek
* gl birine kzp da ondan alamad hnc n evresindekilerden karmak.
eei dne a rmlar, "ya su lz md r, ya odun" demi
* yersiz veya zamans z yaplan ikramlara her zaman bir karl k beklendiini anlatr.
eeini (veya at n) salam kaz a balamak
* iini gven altna almak.
eek
* Atgillerden, uzun kulakl binek ve hizmet hayvam, merkep (Equus asinus).
* Kaba, yeteneksiz, inat kimse.
* Odun kesmek iin kullanlan veya drt ayakl sehpa.
* Duvar rmek, sva yapmak gibi ilerde kullanlan drt ayakl sehpa.
eek ars
* Zar kanatllar takmndan, al i nesi olan bir tr iri yaban ars (Vespa crabro).
eek cenneti
* br dnya.
eek davas
* Bir dik gende hipotensn karesinin dik kenarlar n kareleri toplamna eit olduunu kantlayan teorem.
eek derisi gibi
* derisi ok kaln.
* duygusu az, duygusuz.
eek dikeni
* Deve dikeni trnden bir bitki, kenger.
eek gibi
* kaba, dncesiz.
eek hyar
* Kabakgillerden yaban trmanc, otsu bir bitki (Ecballum elaterium).
eek hoaftan ne anlar (suyunu ier, tanesini brak r)
* beenilebilecek bir eyi deerlendiremeyen, kmseyen kimseler iin kullanl r.
eek inad
* Sylediinden veya yapt ndan dnmeme, ok direnme.
eek kadar
* byk, iri; ar derecede gelimi.
eek kafal
* Kal n kafal , anlaysz, kavrays z (kimse).
eek kula kesilmekle kheyln olmaz
* asl nda niteliksiz olan bir eye ne yaplsa dei mez.
eek kuyruu gibi ne uzar, ne k salr
* durumunda, almasnda hibir gelime grlmeyen kimseler iin kullan lr.
eek marulu
* Bir tr yaban marul.
eek maydanozu
* Maydanozgillerden iki yllk otsu bir bitki (Anthriscus silvestrisis).
eek otu
* Evliya otu.
eek spas
* Svg veya sevgi sz olarak kullanl r.
eek srt
* Beik rts.
eek sudan gelinceye kadar dvmek
* adamakll dvmek.
eek akas
* Ar el akas.
eekba
* Yetkisi nemsenmeyen, gcn gerektii gibi gstermeyen kimse.
eeke
* Kaba (bir biimde).
eeki
* Eeklerle yk ta yan veya insan gezdiren kimse, merkepi.
eekilik
* Eekinin ii.
eekkula
* Karakafes.
eekleme
* Eeklemek ii.
eeklemek
* ok anlays z ve kaba davranlarda bulunmak.
eeklik
* ok anlays z ve kaba davran.
eekten dm karpuza dnmek
* ok armak, donup kalmak.
* kt bir duruma dmek.
eelek
* Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen i blm.
eeleme
* Eelemek ii.
eelemek
* Toprak, kl gibi toz durumunda bulunan eyleri hafife kazp kartrmak.
* Bir iin, sorunun asl n anlamaya almak; kurcalamak.
* Datp kartrmak.
eelenme
* Eelenmek ii.
eelenmek
* Eelemek ii yap lmak.
* Bulunduu yeri kendi kendine eelemek.
eelmobil
* retilen mal deerlerinin ini kna gre tespit edilen cret deme lm.
eey
* Bireye, reme iinde ayr bir grev veren ve erkekle diiyi ayrt ettiren zel yarad l, cinslik, cinsiyet.
* Bir organizmann dii veya erkek olarak snflandrlmasn salayan grev, yap ve karakter topluluu.
eeyli
* Erkek veya dii eeyden birine sahip olan, dier eey olmadan reyemeyen cinslii olan.
eeyli reme
* ki bireyin bir araya gelmesini gerekli klan ve gametlerin birbirleriyle dllenmesini salayan reme biimi.
eeylilik
* Eeyli canlnn durumu.
eeysel
* Cinsel, cins.
eeysiz
* Eeyi olmayan, cinsliksiz.
eeysiz oalma
* Eey hcreleri oluturmaksz n, blnme yoluyla oalma.
egin
* Bkz. ekin.
ehas
* Kiiler, ah slar.
* Bir olayda veya edeb bir eserde yer alan kiiler.
ei manendi olmamak
* benzeri olmamak.
eiine yz srmek
* bir dilekte bulunmak iin bir kiiye yalvarmaya gitmek.
eiini andrmak
* iini yaptrmak iin bir yere ok gidip gelmek.
eiini atlamak
* bir konuya veya bir soruna hakk yla vakf olmak .
eik
* Kap boluunun alt yannda bulunan alak basamak.
* Kap aznda basaman konulabilecei yer.
* Balang yeri, balang noktas, yakn .
* Telli alglarda zerine tellerin bindii kpr.
* Karalar zerinde veya deniz diplerinde birbirine komu iki ukurluu ayran tmsek biiminde, zeri ou
kez dz kabartlar.
* Bir tepkinin balamas nda, ortaya kmas nda etkili olan ruh, fizyolojik nokta.
eilme
* Eilmek ii.
eilmek
* Emek iine konu olmak.
einme
* Einmek ii.
einmek
* (hayvan) Aya yla yeri kazmak.
eir
* Kstah, sayg s z kimse.
eit
* Yap, deer, boyut, nicelik ve nitelik bakmndan birbirinden ne artk ne eksik olmayan (iki veya daha ok
eyler), msav.
* Ayn haklardan yararlanan, ayn dzeyde olan.
eit enetli
* ki enetli birbirine eit yumuakalar.
eiti
* Eitilik yanls.
eitilik
* nsanlarn zellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bakmlar ndan eitliini isteyen retilerin genel ad,
msavat lk.
eitleme
* Eitlemek ii.
eitlemek
* Eit duruma getirmek.
eitlenme
* Eitlenmek ii.
eitlenmek
* Birbiriyle eit duruma gelmek.
eitleme
* Eitlemek ii veya durumu.
eitlemek
* Eit duruma gelmek.
eitletirme
* Eitletirmek ii.
eitletirmek
* Eit duruma getirmek.
eitlik
* ki veya daha ok eyin eit olmas durumu, denklik, msavat, muadelet.
* Kanunlar ynnden insanlar arasnda ayr m bulunmamas durumu.
* Beden, ruh, bakalklar ne olursa olsun, insanlar arasnda toplumsal ve siyas haklar ynnden ayrm
bulunmamas durumu.
eitlik derecesi
* Gibi veya kadar edatlar ile kavramlarn kar lat rl p eit lde gsterilmesi.
eitlik eki
* Kelimeye "gibi, gre" anlam katan ek. Trkede bu kavramlar -ce, -si ekleri verir.
eitsiz
* Eit olmayan, gayrimsavi.
eitsizlik
* ki veya daha ok eyin eit olmamas durumu, msavatszlk.
ekl
* Biimler, ekiller, kl k.
ekenar
* Kenarlar eit olan.
ekenar drtgen
* Drt kenar da bir birine eit olan drtgen, main.
ekenar gen
* kenar da birbirine eit olan gen.
ekya
* Dada, krda yol kesen hrszlar, haydutlar.
* Haydut, k r hrsz.
ekya gibi
* yz, baklar ve kl korkun olan.
ekyalk
* Ek ya olma durumu veya ek yaca davran.
ekin
* Atn bir tr hzl yry.
* Byle yryen (at).
* Byle bir yry ile.
ekin
* Srgn, filiz.
ekinci
* Savaa giden eyalet askeri.
ekinli
* Hzl ve dzenli giden (at).
ekinsiz
* Hzl ve dzenli gitmeyen (at).
elek
* Ekvator.
eleksel
* Ekvatoral.
elem
* Kopya.
eleme
* Elemek ii.
* Grnt ve ses kuaklar arasndaki ba, senkronizasyon.
elemek
* Benzer iki eyi bir araya getirmek.
* Ses ile grnt arasnda gerekli ba salamak.
elemeli
* Elemesi yaplm (film).
elemesiz
* Grnt ve ses kuaklar veya ses kuaklar arasnda eleme bulunmayan (film).
* Elemesi bozulmu olan (film).
elenik
* Herhangi bir biimde birbiriyle oranl bulunan (nokta, izgi, say).
elenme
* Elenmek ii.
elenmek
* Elemek iine konu olmak.
eleme
* Elemek ii.
elemek
* Birbiriyle e olmak, e tutmak.
* iftlemek.
eletirme
* Eletirmek ii.
eletirmek
* Elemesini salamak.
eli
* Ei olan, ei ile birlikte.
elik
* E olma durumu.
* Belirli bir modeli ile armoni oluturan ve bir veya birka partiye bltrlen sesler btn.
elik etmek
* bir solist, bir alg veya orkestra ile birlikte mzik icra etmek, refakat etmek.
* beraberinde gitmek, arkadalk etmek, refakat etmek.
* beraberinde bulunmak.
eme
* Emek ii.
* Kaynak, pnar.
emek
* Topra veya toprak gibi yumuak bir eyi biraz kazmak.
* Aratrmak, incelemek.
emek
* (at iin) Hzl gitmek.
eofman
* Spor almalar nda giyilen, pamuklu veya sentetik kumatan, iki paral giysi.
elm
* zometri.
eraf
* Bir yerin zenginleri, sz geenler, ileri gelenler.
eraflk
* Eraf olma durumu.
eref
* ok onurlu, ok erefli.
eref saati
* Bir iin olumlu yola girmesi iin en uygun zaman.
* grecek kimsenin ters davranmayarak, glk karmayarak uysall k gsterdii zaman.
eribegh
* Bfelerde iki ve benzeri eylerin ikram edildii yer.
esiz
* Ei benzeri olmayan veya ei benzeri grlmemi olan.
* E bulmam, einden ayrlm veya yannda ei olmayan.
esizlik
* Esiz olma durumu.
etirme
* Etirmek ii.
etirmek
* Emesini salamak.
etirmek
* At hzl srmek, koturmak.
eya
* Trl amalarla kullan lan, insan yaps, ta nabilir, cansz varl klarn btn.
eyal
* Eyas olan.
et
* nsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasndaki kas ve yadan oluan tabaka.
* Kasaplk hayvanlardan salanan kaslardan olumu besin maddesi.
* Ten.
* Meyvelerde ekirdekle deri aras ndaki blm.
et balamak
* imanlamak.
* yara kapanmak.
et beni
* Deri dokusunun anormal byyp yalanmasyla oluan kabarck.
et kafal
* Anlays z, kaba; budala, enayi.
et kesimi
* Hristiyanlarn byk perhize girmek zere bulunduklar gnler, apukurya.
et kr m
* Et kesimi.
et lokmas
* Et yemei.
et obur
* Etle beslenen, etil.
et oburlar
* Etiller.
et s r
* Eti iin beslenen sr.
et sinei
* Bkz. kl rengi et sinei.
et sotesi
* Sote.
et suyu
* inde et kaynatlm su.
et eftalisi
* Eti ekirdeinden ayrlmayan bir eftali tr (Prunus persica duracina).
et tavuu
* Eti iin beslenen tavuk.
et trnak olmak
* sk aile ba kurmak.
et trnaktan ayr lmaz
* yak n h s mlar arasndaki ba kolay kolay kopmaz.
et toprak
* Yumuak, k rmz ve zl toprak.
et tutmak
* imanlamak.
et unu
* Karada yaayan memeli hayvanlar n deri, trnak, boynuz ve kemikleri ile mide, ba rsak muhteviyat
ayrldktan sonra geriye kalan et ve dier yumuak dokular nn veya kansz ve kemiksiz mezbaha art klarn n usulne
gre piirilip pres edilerek yalar alnd ktan sonra tlmesi ile elde edilen bir rn.
etajer
* Raflar olan, kapaksz ve tan r dolap.
etalon
* Arlk ve uzunluk lleri iin kabul edilmi kanun l modeli.
etamin
* Pamuk, keten veya ipekten, seyrek dokunmu delikli bir tr kuma.
etanol
* Bkz. alkol.
etap
* Bir yar n belirli uzakl kapsayan blmlerinden her biri, aama, merhale.
eti
* Kasap.
etik
* Kk et paras.
etil
* Genellikle etle beslenen, et obur.
etiller
* Dileri et yiyecek biimde gelimi omurgal memeli hayvanlardan bir takm, et oburlar.
etei ayana dolamak
* eli aya dolamak.
etei belinde
* kvrak ve hamarat (kadn).
etei dk
* Pasakl veya dkn (kadn).
etei kirlenmek
* (kadn iin) namusuna dokunulmak.
eteindeki ta dkmek
* btn bildiklerini aklamak.
eteine dmek (veya sar lmak)
* yalvarp yakarmak.
eteine yap mak (veya s nmak)
* birinin koruyuculuu altna girmek.
etek
* Giysinin belden aada kalan blm.
* Vcudun belden aa s na giyilen, dei ik biimlerde, genellikle kad n giysisi.
* Giysinin alt kenar.
* adr, kanepe rts gibi kumatan olan eylerin yere sarkan blm.
* Da, tepe, y n gibi yamal eylerin alt blm.
* Edep yeri.
* Yamur sular nn, atnn baz yerlerinden ieri s zmas n nlemek iin yaplan sa rt.
etek bezi
* Kundak ocuklarn n belden aas na sarlan bez.
etek dolusu
* Pek ok, bol bol, alabildiince fazla.
etek kiri
* Yolsuz iliki.
etek pmek
* yaltaklanmak, dalkavukluk etmek.
etek silkmek
* el etek ekmek.
etekleme
* Eteklemek ii.
eteklemek
* Birinin eteini sayg gstermek amac yla pmek veya per gibi yapmak.
* Yaranmaya almak, dalkavukluk etmek.
etekleri tutumak
* ok tellanmak.
etekleri zil almak
* ok sevinmek.
etekleyi
* Eteklemek ii veya biimi.
eteklik
* Vcudun belden aa s n rten, beli dar, alt geni, genellikle kadn giysisi, etek.
* Etek yapmaya elverili (kuma).
* Bir eyin aaya doru uzanan yz.
etelemek betelemek
* Kt davranmak.
eten
* Etene.
* Yemilerin yenilen blm.
etene
* Memelilerde ana ile dlt arasnda kan al p verme iini salayan organ, son, e, dl ei, meime, plsenta.
* Meyve yapranda yumurtacklar n bal olduu blm.
etenelenme
* Embriyon veya eklentileriyle ana arasnda kimyasal dei tokuu salamak amacyla ilgi kurma.
etenelenmek
* Embriyon veya eklentileriyle ana arasnda ilgi kurmak.
eteneli
* Etenesi olan.
eteneliler
* Etenesi bulunan memeliler alt snf.
etenesiz
* Etenesi olmayan.
etenesizler
* Etenesi bulunmayan basit yapl memeli hayvanlar.
eter
* Oksijenli asitlerin alkollerle birlemesinden oluan svlara verilen ad.
* Hekimlikte kullanlan, ok uucu, renksiz ve kendine zg kokusu olan bir sv, lokman ruhu.
eterleme
* Eterlemek ii.
eterlemek
* Eter buhar koklatarak anestezi yapmak.
eterleme
* Eterlemek ii.
eterlemek
* Bir alkol veya bir asit eter durumuna dnmek.
eterletirme
* Eterletirmek ii.
eterletirmek
* Eter durumuna getirmek.
et bba
* Doktorlar, hekimler.
Eti
* Hitit.
eti budu yerinde (veya etine dolgun)
* imanca, tombul.
eti kemii
* esas, ana zellii, asl arl .
eti ne budu ne?
* ya kk.
* imknlar, gc s nrl, paras az.
eti senin, kemii benim
* ocuk velilerinin retmene, ustaya vb. ye ocuun eitiminde kendisine tam yetki verdiini anlatmak iin
sylenir.
etik
* Tre bilimi, ahlk bilimi.
* Ahlk, ahlkla ilgili.
etiket
* Bir maln tr, miktar, fiyat vb. nitelikleri veya kitap, defter vb. eylerin kime ait olduunu belirtmek, belli
etmek iin zerlerine konulan kk kt.
* Toplum iindeki davranlarda izlenecek yol, terifat.
* Kimlik.
etiketi
* Etiket yaptran kimse.
* Etikete nem veren, etikete sk s kya bal olan.
etiketilik
* Etiketinin ii veya meslei.
* Etiketi olma durumu.
etiketleme
* Etiketlemek ii.
etiketlemek
* Sata kar lan mal zerine etiket koymak.
etiketlenme
* Etiketlenmek ii.
etiketlenmek
* Sata kar lan mal zerine etiket konulmak.
etiketli
* Etiketi olan.
* Etikete bal .
etiketlik
* Etiket yapmaya yarayan veya etiket ubuu.
etiketsiz
* Etiketi olmayan.
etil
* Organik birleiklerin birleimine giren karbon ve hidrojen atomlar grubu.
etilalkol
* Bkz. alkol.
etilen
* Yanc, renksiz, az kokulu, 0,97 younluunda karbon ve hidrojen birleimi.
etimolog
* Etimoloji uzman .
etimoloji
* Kken bilimi.
* Bir kelimenin kkeni.
etimolojik
* Kken bilimi ile ilgili.
etinden et koparmak (veya kesmek)
* ok ac vermek.
etine dolgun
* i man say lmayan, balk etinde.
etioloji
* Sebep bilimi.
Etiyopyal
* Etiyopya halk ndan olan, Habe, Habe.
etken
* Etki yapan (her ey), messir, faktr.
* Bir madde zerinde belli bir dei iklik yapan, messir.
* Dorudan doruya znenin yapt ii anlatan fiil, edilgen kart, malm.
etken fiil
* znesi belli olan fiil: Ali kediyi ok sever. cmlesinde olduu gibi.
etkenlik
* Etken olma durumu.
* Bir n bir duyar kat etkileme zellii.
etki
* Bir kimse veya nesnenin baka bir kii veya ey zerindeki gc, tesir.
* Bir etken veya bir sebebin sonucu.
* Bir kimse zerinde b raklan izlenim.
etkileme
* Etkilemek ii, tesir.
etkilemek
* Etkiye uratmak, tesir etmek.
etkilenme
* Etkilenmek ii.
etkilenmek
* Etkiye uramak, mteessir olmak.
etkileim
* Birbirini karl kl olarak etkileme ii.
etkileme
* Etkilemek ii.
etkilemek
* Karl kl olarak birbirini etkilemek.
etkileyici
* Etkileyebilecek zellikte olan.
etkili
* Etkisi olan, tesirli, messir.
etkili olmak
* etkisi duyulmak, etkisini gstermek, tesirli olmak.
etkililik
* Etkili olma durumu, messiriyet.
etkime
* Etkimek ii, tesir.
etkimek
* Etkide bulunmak, tesir etmek.
etkin
* Hareketli, ileyen, alan, faal, aktif.
* Fiilde bulunan, etkinlik gsteren, edilgin kart .
* Kimyasal tepkimelere katlma yatk nl gsteren (molekl, atom).
etkin okul
* Eitim etkinliklerinin plnlanmas, uygulanmas ve deerlendirilmesi konular nda rencilere geni apta
katlma imkn salayan okul.
etkin retim
* Ele al nan bir sorunun zmnde, geleneksel retim yntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birka
bilgi alannda aratrma, deneme ve inceleme yapmaya nem veren retim.
etkinci
* Etkincilik taraftar (kimse).
etkincilik
* Btn varl n etkinlik olduunu, bu etkinliin bir taycy gerektirmediini ileri sren reti, aktivizm.
etkinleme
* Etkinlemek ii.
* Bir molekl, bir atom veya bir iyonun normal durumundan, enerji ynnden daha zengin ve olaya girmeye
hazr olduu duruma gemesi.
etkinlemek
* Etkin zellik kazanmak.
etkinletirme
* Etkinletirmek ii.
etkinletirmek
* Etkin duruma getirmek.
etkinlik
* Etkin olma durumu, al ma, i yapma gc, faaliyet.
* Fiilde bulunann, etkin olan n nitelii.
etkisiz
* Etkisi olmayan, tesirsiz.
etkisizleme
* Etkisizlemek ii.
etkisizlemek
* Etkisiz duruma gelmek.
etkisizletirme
* Etkisizletirmek ii.
etkisizletirmek
* Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek.
etkisizlik
* Etkisiz olma durumu.
etle t rnak aras na girilmez
* aile anlamazl klarnda bir yan tutmak doru deildir.
etle t rnak gibi
* birbirlerine candan bal , sk ilikili.
etlenme
* Etlenmek ii.
etlenmek
* i manlamak, semirmek.
etli
* inde et bulunan.
* Eti ok olan.
* Dolgun, kaln.
* (meyveler iin) Yenecek ksm ok olan.
etli bitki
* Kurak ortamda yaayan ve dokular iinde bol su depo eden, yapraklar ve saplar kal n bitki.
etli butlu
* Olduka iman.
etli canl
* Dolgun vcutlu, sal kl, gl.
etli ekmek
* Bkz. etli pide.
etli meyve
* Ortas etli ve sulu olan yemi.
etli pide
* Genellikle kyma ve sebze ile haz rlanan i malzemesinin ince alm hamur zerine yay larak frnda
piirilmesi ile yap lan pide.
etlik
* K iin etinden k yma, kavurma, past rma ve sucuk yaplan semiz hayvan.
* Buzdolab nda et koymak iin ayrlm yer.
etliye stlye karmamak
* toplum iindeki eitli hareketlerden uzak durmak, hibir eyle ilgilenmemek.
etme
* Etmek ii.
etme (veya etme yahu)
* alacak durumlarda "yle mi, doru mu, gerek mi?" gibi anlamlar bildirir.
etme bulma dnyas
* ktlk eden ktlk bulur.
etme eyleme
* kt bir davran karsnda "yapma, affet" anlam nda kullanl r.
etmedi ini brakmamak (veya komamak)
* elinden gelen her trl ktl yapmak.
etmek
* Bir ii yapmak.
* Bir durumu ortaya karmak.
* (iyi, kt zarflaryla) Davranmak.
* (olumsuz olarak) Bir ihtiyac karlamak.
* Bulmak, erimek.
* Birini bir eyden yoksun b rakmak.
* Vermek.
* Eit deer kazanmak.
* Herhangi bir deerde olmak.
* (neler, ok, az gibi belgisiz sfatlarla) Ktlkte bulunmak.
* (tmle olarak yatak, alt gibi kelimelerle) Kk veya byk aptesini yapmak.
etmen
* Birlikte veya ayr ayr etkisini gsteren ve belli bir sonuca gtren glerden, artlardan, gelerden her biri,
amil, faktr.
etnik
* Kavimle ilgili, budunsal, kavm.
etnograf
* Etnografya uzman, budun betimci.
etnografya
* Kavimleri karlatrarak inceleyen, kltr oluumlar n aratran bilim, budun betimi, kavmiyat.
etnolog
* Etnoloji uzman.
etnoloji
* nsanlarn rklara ayrl n, bunlar n nereden ktn, oluumunu, yeryzne yay ln, aralarndaki
niteliklerini inceleyip karlatran ve snflayan bilim, budun bilimi, rkiyat.
etnolojik
* Etnoloji ile ilgili.
etokrasi
* Yaln zca ahlk zerine kurulu ynetim biimi.
etol
* Genellikle krkten, gsterili kumalardan veya yn rgden yaplm uzun omuz atks.
etraf
* Yanlar, taraflar.
* evre.
* Bir kimsenin srekli ilikide bulunduu kimseler, yak nlar, muhit.
etrafnda drt dnmek
* isteini elde etmek iin birinin yanndan ayrlmay p gnln etmeye almak.
etrafn almak
* evresinde toplanmak, ortaya almak, kuatmak.
etrafl
* Ayrntl , eksiksiz, kapsayc.
etrafl ca
* Derinlemesine, ayrntl olarak, etrafl.
etsiz
* Eti olmayan.
* Kuru, s ska, zayf.
etti i hayr, rktt kurbaaya dememek
* yol at zarar, yapt iyilikten byk olmak.
etti i yanna (kr) kalmak
* yapt ktlk karl ksz kalmak, cezasn grememek.
etti ini bulmak ( veya ekmek)
* yapt kt davran n karl n grmek.
etti ini yan na brakmamak
* yaplan kt davran a karlk vermek.
etti iyle kalmak
* yapmak istedii ktl baar ya ulatramayan kimse, baarszl n znts ve utanc iinde kalmak.
* yapmak istenilen ktlk amac na ulaamamak.
ettirgen
* Fiil kk ve gvdesine bir ek getirilerek, fiilin gsterdii iin bakasna yaptr ldn gsteren (fiil):
Krd rmak, bildirmek gibi.
ettirgen at
* Ta d kavram bir nesneye aktarlabilen ve geili veya geisiz fiil kk veya gvdesine -ir, -tir-, -t-
eklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesi ile kurulan at: iirmek (i-ir-), sylettirmek (syle-t-tir-),
gldrtmek (gl-dr-t-) gibi.
ettirgen fiil
* Ta d kavram bir nesneye aktarlabilen atl fiil, faktitif. Geili veya geisiz fiil kk veya gvdelerine -
ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesiyle kurulur: lc zorla iirdik. Bu ii bakasna
yaptrtmak gerekir." cmlesinde olduu gibi.
ettirgenlik
* Ettirgen olma durumu.
ettirme
* Ettirmek ii.
ettirmek
* Bakasnn yapmasn salamak.
* Sebep olmak.
ett
* Herhangi bir konuda yaplan inceleme, aratrma.
* n al ma.
* Belli bir konuyu inceleyen, aratran eser veya yaz .
* rencilerin, bir retim grevlisinin gzetimi, denetimi altnda ders al malarna ayrlan zaman, mtala,
mzakere.
ett etmek
* incelemek, aratrmak.
etv
* Yiyecekleri, nesneleri yksek syla sterilize ve dezenfekte etmekte kullan lan kapal ara.
* Trl eyalar kurutmakta veya temizlemekte kullanlan ara.
* Mikroplarn retilmesinde uygun scakl salayan kapal ara.
etyaran
* Daha ok parmaklarda olan, derinlere kadar ileyen dolama, kurlaan.
etyemez
* Etyemezlikle ilgili.
* Etyemezlik rejimini uygulayan kimse, vejetaryen.
etyemezlik
* Her tr etin, et trevlerinin, hayvansal besinlerin yer almad beslenme biimi, vejetaryenlik.
Eu
* Evropiyum'un ksaltmas.
ev
* Yaln z bir ailenin oturabilecei biimde yaplm yap.
* Bir kimsenin veya ailenin iinde yaad yer, konut.
* Evin i dzeni, eyas vb.
* inde bir i grlen veya bazen belirli bir amala kullan lan yer.
* Herhangi bir yerde toplumsal, kltrel, ekonomik ynlerden tantma grevini stlenen veya belli alanlarda
olan kiilerin toplan p toplumsal ilikilerini srdrmelerini salayan kurulu.
* Aile.
* Soy, nesil.
ev amak
* ayr bir eve yerlemek, ayr bir eve gemek.
* evlenmek.
ev adam
* Evine bal erkek.
ev alma, komu al
* komuya verilen deeri anlat r.
ev alt
* Eski evlerde ambar, ahr olarak kullanlan zemin kat.
ev bark
* Ev, mlk.
* Aile, oluk ocuk.
ev bark ykmak
* kar kocay birbirinden ayrmak.
ev bozmak
* (kar koca) ayr lmak veya ayrlmasna sebep olmak.
ev ekmei
* Mayal hamurdan ev tipi frnlarda veya tandrlarda piirilen eitli boyda ve kalnlkta ekmek.
ev ekonomisi
* Evin bak m , geimi ve yaay ile ilgili bilim dal .
ev eyas
* Evde kullanlan deiik nitelikli eyalarn btn.
ev ev dolamak (veya gezmek)
* her eve urayarak dolamak (gezmek).
ev gailesi
* Evin madd manev yk.
ev halk
* Bir evde yaayanlar n hepsi.
ev ii
* Evdekilerin ev iindeki ihtiyalarn salayan iler.
ev iletmek
* genel ev sahibi olmak.
ev kadn
* Ev ileriyle uraan ve bu ii iyi baaran kadn.
* Dar da almayp evinin ilerini yapan kad n.
ev kiras
* Kiralanan ev iin denen para.
ev sahibi
* Evi veya konutu yasalara gre tasarrufu alt nda bulunduran, evin sahibi olan kimse, mlk sahibi.
ev sahibi mlk sahibi, hani bunun ilk sahibi
* mal mlk yznden kendini zntye kaptrmamak veya mal mlk ile vnmemek gerektiini anlatr.
ev sinei
* Bcekler snf nn, ift kanatllar tak m ndan, kl renkli, dizanteri ve tifo mikroplar tayan bir eklem
bacakl tr (Musca domestica).
ev tutmak
* ev kiralamak.
ev yemei
* Evde yaplan yemek.
evaze
* (giysi iin) Etek ucuna doru genileyen.
evcara
* Klsik Trk mziinde bir makam.
evce
* Evcek.
evcek
* Btn ev halk birlikte.
evci
* Tatil gnlerini evinde geiren (yat l renci, er vb.).
evci kmak
* tatil gnlerinde okuldan (kladan vb. den) eve gelmek.
evcik
* Kk, sevimli ev.
evcil
* Eve ve insana alm , kendisinden yararlanabilen (hayvan), ehl, yaban kar t .
evcil hayvan
* Evde baklabilen, insana al m olan, evcilletirilmi hayvan.
evcilik
* Genellikle kz ocuklarnn ev ilerini rnek alarak oynad klar oyun.
evcilleme
* Evcillemek ii, ehlleme.
evcillemek
* Evcil bir duruma gelmek, ehllemek.
evcilletirilme
* Evcilletirmek ii.
evcilletirilmek
* Evcil duruma getirilmek, ehlletirilmek.
evcilletirme
* Evcilletirmek ii, ehlletirme.
evcilletirmek
* Evcil bir duruma getirmek, ehlletirmek.
evcillik
* Evcil olma durumu.
evcimen
* Evine, ailesine ok bal (kimse).
* Ev ilerini iyi bilen, becerikli (kadn).
* Akl banda, sakin.
ev
* En yce yer.
* Yer yuvar na gre, Yer te, (Gnee gre) Gn te.
* Bkz. evi.
evde kalmak
* (kz iin) evlenme a gemi olmak.
evdeci
* iftliklerde iilere yemek hazrlayan a .
evdeki pazar (veya hesap) ar ya uymamak
* nceden tasarlanan bir i umulduu gibi sonulanmamak, dnld gibi olmamak.
evdemonizm
* Mutuluk.
evde
* Ayn evde oturanlardan her biri.
evecen
* Aceleci, acul.
evecenlik
* Acelecilik.
evegen
* vecen.
* veen, abuk ilerleyen, had, akut.
evelemek
* "Bir sz tam sylememe, azn n iinde m rldanmak" anlamnda evelemek develemek sznde geer.
everme
* Evermek ii.
evermek
* Evlendirmek.
evet
* "yledir" anlam nda dorulama veya tasdik kelimesi.
* Konuma arasnda cmlenin olumlu anlamn pekitirmek iin de kullanl r.
evet efendimci
* Kendine zg bir dncesi olmadndan veya ho grnmek iin karsndakinin her szne "evet
efendim" diyen (kimse).
evetleme
* Evetlemek ii veya durumu.
evetlemek
* Evet demek, onaylamak.
evgin
* ncelikle yap lmas gereken, ivedili, mstacel.
evham
* Kuruntular, kukular, vehimler.
evhamlanma
* Evhamlanmak ii.
evhamlanmak
* Kuruntu duymak, kuruntuya kaplmak, kukulanmak, vehmetmek.
evhaml
* Kuruntulu, kukulu, vehimli, mtevehhim.
evhamsz
* Evham olmayan.
evi srtnda
* Evi yurdu olmadan herhangi bir yerde yaayan.
evi
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam, evc.
evin
* Bir eyin iindeki z, lp.
* Buday tanesinin olgunlam ii, z, habbe.
evin balamak
* rn tanelenmek, tane balamak, olgunlamak.
evin direi
* Ailenin en nemli kiisi.
evinin kadn
* Evine, kocasna bal ve bunlarla ilgili ileri baar r nitelikte olan kadn.
evinlenme
* Evinlenmek ii.
evinlenmek
* (buday, arpa vb.) Olgunlamak.
evinli
* zl ve dolgun (tohum).
evinsiz
* zsz, bo, kof.
evire evire
* yice, istedii gibi, adamak ll .
evirgen
* ini bilen, ll ve hesapl i gren.
evirme
* Evirmek ii.
* Bir nermenin konusunu yklem, yklemini de konu durumuna getirerek, vargs doru olan yeni bir
nerme karma, akis: "Hibir insan lmsz deildir" nermesinden evirme yoluyla "hibir lmsz insan deildir"
nermesi karlabilir.
evirmek
* Dndrmek, evirmek.
* Yapsn deitirmek, taklip etmek.
evirmek evirmek
* iyice, istedii gibi, adamak ll gzden geirmek.
evirtik
* Evirtime uram .
evirtim
* Evirtmek ii, akis.
evirtmek
* (sakarozu) Glikoz ve levloza evirmek.
* Bak ml olarak ters evirmek.
eviye
* Mutfakta musluk altnda bulak ykamaya yarayan tekne.
eviye sifonu
* Mutfaklarda bulak y kamaya yarayan teknenin altna konan ve pis sular ana atk su kanalna aktaran ara.
evkaf
* Vakflar.
* Vakf mallarn yneten kurulu.
evl
* Daha iyi, ye.
evldiyel ik
* Evlttan evlda eskimeden kalacak kadar dayan kl (eya).
evldyal
* oluk ocuk, ev halk .
evlt
* Bir kimsenin olu veya kz , ocuk.
* Soy, dl.
* Yal kimselerin ocuklar ya ndakilere kullandklar bir seslenme.
evlt edinmek
* yasayla belirtilmi artlar iinde bir kimseyi evlt olarak nfusuna geirmek.
evlt gibi (veya evld gibi)
* zenle, titizlikle.
evltl
* Evld olan.
evltlk
* Evlt olma durumu.
* Birinin yasayla evlt hakk tand kimse.
* Kk yatan beri eve alnp yeti tirilen kimse.
evltsz
* Evld olmayan.
evlek
* Tarlan n, tohum ekmek iin saban iziyle blnen blmlerinden her biri.
* Dnmn drtte biri kadar olan alan ls.
* Tarlalarda suyun akmas iin a lan su yolu.
* On liralk kt para.
evlekleme
* Evleklemek ii.
evleklemek
* Srlecek tarlay eit blmlere ay rmak.
evlendirilme
* Evlendirilmek ii.
evlendirilmek
* Evlenmesi salanmak.
evlendirme
* Evlendirmek ii.
evlendirmek
* Evlenmesini salamak.
evleni
* Evlenmek i i veya biimi.
evlenme
* Evlenmek ii, izdiva.
evlenmek
* Erkekle kadn, aile kurmak iin kanuna uygun olarak birlemek, izdiva etmek.
evlenmek barklanmak
* evlenerek bir aile kurmak.
evlerden rak (veya uzak)
* lm veya kt bir durumdan sz edilirken dinleyenlerin ayn durumla kar lamamalarn dilemek iin
sylenir.
evlere enlik
* beenilmeyen, olumsuz karlanan bir durum, bir davran karsnda alay yollu sylenir.
evleviyet
* ncelik.
evleviyetle
* ncelikle, haydi haydi.
evli
* Evlenmi bulunan (kadn veya erkek).
* Herhangi bir sayda ev bulunan (yer).
* Evi olan.
evli barkl
* Evlenmi, ocuklar olan (kimse).
evli evine, kyl kyne
* artk dalalm, herkes evine, iine gitsin.
evlik
* Herhangi bir sayda evi olan, hanelik.
evlilik
* Evli olma durumu.
evlilik birlii
* Kar ve kocadan oluan topluluk.
evlilik d
* Kanun olmayan, kanuna uygun olmayan, gayrimeru.
evliya
* Erenler, ermiler, veliler.
* Yatr.
evliya gibi
* uysal, ok iyi ahlkl kimse.
evliya otu
* Baklagillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki, eek otu (Onobrychis).
evliyal k
* Ermilik.
evmek
* Bkz. ivmek.
evolsyon
* Deime, gelime.
evrak
* K t yapraklar , kitap sayfalar.
* Yaz lm kitaplar, mektuplar veya yaz lar.
evrak antas
* inde belge veya dosya bulunan ve tanabilen, ksele, deri, kuma vb. yaplan zel kap.
evrak dolab
* Dosyalar, dier yaz ve belgeleri saklamakta kullanlan dolap.
evrat
* Mslmanlarca belirli zamanlarda okunmas det olan dualar ve Kur'n ayetleri.
evrat ekmek
* okunmas det olan dualar ve Kur'n ayetlerini srekli tekrarlamak.
evre
* Bir olayda birbiri ardnca grlen, bir ite birbiri ardnca beliren, geli en deiik durumlarn her biri, aama,
safha, merhale, faz.
evren
* Gk varlklar nn btn, kinat, kozmos.
* Dzenli ve uyumlu bir btn olarak dnlen btn varl klar.
* Kiinin iinde yaad , ilikide bulunduu ortam.
evren bilimi
* Evreni yneten genel yasalar bilimi, kozmoloji.
* Evrenin oluumunu, yaps n inceleyen felsefe ve bilimsel reti.
evren bilimsel
* Evren bilimiyle ilgili, kozmolojik.
evren doumu
* Evrenin oluumu, kkeni, douu ve yaradl ile ilgili kuram, kozmogoni.
evren pulu
* Mika.
evrensel
* Evrenle ilgili.
* Btn insanl ilgilendiren, lemmul, cihanmul, niversal.
* Dnya lsnde, dnya apnda.
evrenselleme
* Evrensellemek ii.
evrensellemek
* Evrensel duruma gelmek.
evrenselletirme
* Evrenselletirmek ii.
evrenselletirmek
* Evrensel duruma getirmek.
evrensellik
* Evrensel olma durumu.
evrik
* (baka bir nermeye, teoreme veya probleme gre) Terimleri ters durumda olan (nerme, teorem veya
problem).
evrilir
* Konu ile yklemin birbirinin yerine gemesiyle doruluu bozulmayan (nerme): "Her insan gler evrilir
bir nerme say lr, nk "her glen insand r" yargs yanl olmaz.
* Al cda kullanl p kimyasal ilemden getikten sonra dorudan doruya pozitife dnebilen (film).
evrim
* Zaman iinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelime sreci.
* Bir canl y tekilerden ayrt eden biimsel ve yap sal karakterlerin gelimesi yolunda geirilen bir dizi
deime olay, tekml.
* nklp.
evrimci
* Evrimcilik yanls olan (kimse).
* Evrimcilikle ilgili.
evrimcilik
* Evrimi temel alan doa bilimi ve felsefe retisi.
evriik
* Evirme yoluyla elde edilen (nerme): "Her insan gler" nermesinin evriii, "her glen insand r"
biiminde olur.
evropiyum
* Atom numaras 63, atom arl 122 olan, yalnz tuzlar ve bir tek oksidi bulunan parlak gri renkte bir
element.K saltmas Eu.
evsaf
* Nitelikler, vasflar.
evsel
* Evle ilgili.
evsel atk
* Evde kullanmdan dm, eskimi, ypranm veya p durumuna gelmi maddeler.
evseme
* Evsemek ii veya durumu.
evsemek
* Evini, yurdunu zlemek.
evsin
* Avlan rken avc lar n hayvanlardan gizlendii yer.
evsiz
* Evi olmayan.
evsiz barksz
* siz gsz, avare, ba bo.
evvel
* nce.
* lk, nceki, gemi.
evvel Allah
* "nce Tanr yardmyla" anlamnda bir peki tirme sz.
evvel bahar
* ilk bahar.
evvel ve ahir
* bata da sonda da, eninde sonunda.
evvel zaman
* ok nceden, ok eskiden, nceleri.
evvel
* nce, ilk nce, ilkin.
evvel can, sonra canan
* nce can, sonra sevgili.
evvelce
* nce.
* nceleri, eskiden.
evvelden
* nceden, eskiden, evvelce.
evvelemirde
* ncelikle, ilk nce, her eyden nce.
evveli
* Evvelki.
* Eskiden.
evveliyat
* Bir iin nceki evreleri, ncesi, nceleri.
evvelki
* nce olan, nceki.
* ki nceki.
evvelleri
* eskiden, gemite.
evvelsi
* Bkz. evvelki.
ey
* Kendisine sz sylenilen kimse veya kimselerin dikkati ekilmek istendiinde ad n bana getirilir ve
uzat labilir.
* Kendisine seslenilen kimse, nesne vb.nin ad nn ba na getirilerek anlam glendirir.
* Usan anlat r.
* (soru olarak) yle ise, o hlde?.
-ey
* Bkz. -ay / -ey.
eyalet
* ounlukla valilerce ynetilen ve ynetim bakmndan bir tr bams zl olan byk il.
* Osmanl imparatorluunda en byk sivil ve asker ynetim blgesi.
eyer
* Binek hayvanlar nn srtna konulan, oturmaya yarayan nesne.
eyer boaltmak
* cirit oyununda hedef olmaktan kurtulmak iin eyer zerinde saa sola eilmek.
* sald rlar boa karacak nlemler almak.
eyer kalta
* Eyerin tahtadan yaplan kafes biimindeki blm.
eyer kapatmak (veya kapamak)
* eyeri atn srtna koyup balamak.
eyer ka
* Eyerlerin n ve arka taraflar ndaki kntl blm.
eyer vurmak
* eyeri hayvan n srt na koyup balamak.
eyerci
* Eyer yapp satan kimse.
eyercilik
* Eyer yapma veya satma ii.
eyere de gelir, semere de
* her ie yarar, incesine de, kabasna da.
eyeri bo kalmak
* binicisi lmek.
eyerleme
* Eyerlemek ii.
eyerlemek
* At zerine eyeri koyup balamak, eyer vurmak.
eyerlenme
* Eyerlenmek i i.
eyerlenmek
* Eyer vurulmak.
eyerli
* Eyer vurulmu, srt na eyer konulmu (hayvan).
eyersiz
* S rtna eyer konulmam (hayvan).
eyitmek
* Demek.
eylem
* Eylemek ii, fiil, aksiyon.
* Fiil.
* Bir durumu deitirme ve daha ileriye gtrme ynnde etkide bulunma abas, amel.
eylemci
* Dncesini eylemi ile gerekletirmeye al an (kimse).
eylemcilik
* Eylemci olma durumu.
* nsan hayat ve dncesinde bal ca gerekliin etki ve eylem olduunu ne sren reti ve dnya gr,
aktivizm.
eylemde bulunmak
* bir harekete kalkmak.
eyleme
* Eylemek ii.
eyleme gemek
* tasarlanan bir ii uygulamaya balamak.
eylemek
* Etmek, yapmak.
eylemli
* Eylem durumunda olan, amel, fiil.
* Kadrolu.
eylemlik
* Mastar.
eylemsi
* Fiilimsi.
eylemsiz
* Eylemi olmayan.
eylemsizlik
* Eylemsiz olma durumu.
eylemsizlik ilkesi
* (bir cisme bir kuvvet etki etmedike) Cismin durmas veya dzgn dorusal bir hareket yapmas .
eyll
* Yl n 30 gn sren dokuzuncu ay .
eymir
* \343 emr.
eytam
* Yetimler.
eytam maa
* Memur yetimlerine verilen aylk.
eytiim
* Diyalektik.
eytiimsel
* Eyitiimle ilgili.
eyvah
* Beklenmedik, kt, hoa gitmeyen bir haber veya olay karsnda duyulan acnmay anlat r.
eyvallah
* "Teekkr ederim", "Allaha smarladk" ve "evet, yle olsun" anlamlarnda kullan lr.
eyvallah demek
* ho grerek kabul etmek veya edilmek.
eyvallah etmemek
* birinden yardm istememek, gnl borcu olmamak, boyun ememek.
eyvallah olmamak
* gnl borcu olmamak.
eyvan
* Bkz. ayvan.
eyyam
* Gnler.
eyyam aas
* Her durum ve zamanda frsat kollayarak byklere yaranan kimse.
eyyam efendisi
* Eyyam azas.
eyyam grm (veya srm)
* iyi gnler grm, mutlu zamanlar yaam.
eyyam ola
* "havan n iyi olmas n dilerim" anlam nda bir sz.
eyyamc
* Gnn dilediince geiren, gnn gn eden.
eyyamcl k
* Eyyamc olma durumu.
ez de suyunu i
* deersiz, faydasz eyler iin kullanlr.
eza
* zme, sknt verme, zg.
eza cefa
* Bask ve zulm.
ezan
* Mslmanlkta namaz vaktini bildirmek iin mezzinin yapt ar.
ezan saati
* Ezan okuma saati.
ezan vakti
* Ezan okunma zaman.
ezanc
* Ezan okuyan kimse, mezzin.
ezan
* Ezanla ilgili.
ezan saat
* Gnein batnda 12'yi gsterecek biimde ayarlanan saat.
ezans z
* Ezan okunmayan, ezan olmayan.
ezber
* Bir metni veya bir sz eksiksiz tekrarlayabilecek biimde ak lda tutma.
* Ezberleme ve aklda tutma yetenei.
* Ezber edilecek ders.
ezber etmek
* ezberleyerek aklda tutmak.
ezber okumak
* herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle sylemek veya konumak.
ezberci
* Dersini veya herhangi bir konuyu anlayarak deil de, kelime kelime hafzasnda tutan (kimse).
ezbercilik
* Ezberci olma durumu.
ezberden
* Ezberlenmi biimde, ezbere.
ezberden yapmak
* bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle okumak veya sylemek.
ezbere
* Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak.
* Asln , gereini anlamadan, bilmeden, dnmeden, incelemeden.
ezbere anlatmak
* okunan bir eyi olduu gibi, bozmadan anlatmak.
ezbere bilmek
* o yerin her yann iyice bilmek.
ezbere i grmek
* incelemeden geliigzel yapmak.
ezbere konumak
* bilmeden, asln arayp sormadan konumak.
ezbere yapmak
* ezberden yapmak.
* model veya doa karsnda durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyl suretiyle resim yapmak.
ezberinde
* Belleinde.
ezberleme
* Ezberlemek ii.
ezberlemek
* Bir eyi olduu gibi aklda tutmak, ezber etmek.
ezberlenme
* Ezberlenmek ii.
ezberlenmek
* Ezberlemek ii yap lmak.
ezberletme
* Ezberletmek ii.
ezberletmek
* Ezberlemesini salamak.
ezberleyi
* Ezberlemek ii veya biimi.
ezcmle
* Bal ca, belli bal olarak, esas olarak.
* rnek olarak.
ezdirme
* Ezdirmek ii.
ezdirmek
* Ezmek iini yaptrmak.
ezdirtme
* Ezdirtmek ii.
ezdirtmek
* Ezdirmek iini yapt rmak.
ezel
* Balangc belli olmayan zaman, ncesizlik.
ezel ebet
* Ezelden ebede kadar, ebediyen.
ezel
* Balangc olmayan, ncesiz.
* Eski.
ezel ebed
* nsz, sonsuz.
ezel takdir
* Yazg.
ezercesine
* Ezer gibi, ezmee yakn.
ezgi
* Belli bir kurala gre kar lan ve kulakta haz uyand ran ses dizisi, name, melodi.
* Bir mzik paras nda batan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi.
* Kulaa ho gelen ses veya sz dizisi.
* Gidi, yol, tarz, tempo.
* znt, sknt.
ezgi
* Boyalar ezmeye yarayan demir veya porselen alet.
ezgilenme
* Ezgilenmek durumu.
ezgilenmek
* Ezgi zelliini kazanmak.
ezgili
* Ezgisi olan, melodik.
ezgin
* Paraca durumu bozuk olan (kimse).
* ok cefa grm (kimse).
* rk, ezik (meyve).
* znt veren.
ezgince
* Ezgin bir biimde.
ezginlik
* Ezgin olma durumu.
* Alk duygusunu andran bir tedirginlik.
* znt, sknt.
ezici
* Ezmek iini yapan.
* stn, yok eden, ar basan.
* Ypratc, bunalt c, sk ntl .
ezik
* Ezilmi veya yasslm .
* Olaylar ve hayat artlar kar s nda gsz ve sknt l duruma dm olan, zntl.
* Bere, rk.
ezik bzk
* Ezilmi ve bzlm, eri br.
eziklik
* Ezik olma durumu.
ezile bzle
* Utangalkla, s klganl kla.
ezilgen
* Kolayca ezilip toz durumuna gelen.
ezilip bzlmek
* g bir duruma dp davran laryla utand n belli etmek.
ezili
* Ezilmek ii veya biimi.
ezilme
* Ezilmek ii.
ezilmek
* Ezmek iine konu olmak.
* (mide, yrek ve i szlerini zne olarak aldnda) Alk sknts duymak.
ezilmi
* Ezik duruma gelmi.
* Kendisine bask yaplm, haklar elinden alnm.
ezilmilik
* Ezilmi olma durumu.
ezim evi
* Tohumlarn ezilip ya karld yer.
ezim ezim
* Ezmek veya ezilmek fiillerine getirilerek onlar n anlamlar n peki tirir.
ezin
* Organik veya ruh byk s k nt, azap.
ezinti
* Alk etkisiyle midede duyulan tedirginlik.
* Korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, sknt.
ezip bzmek
* ezerek paralayarak, tamamen deitirerek kullan lmaz veya anlalmaz duruma getirmek.
eziyet
* Ar glk ve sknt , zg.
eziyet ekmek
* zahmet ve sknt ya uramak.
eziyet etmek
* zahmet ve sknt vermek, cann yakmak.
eziyet vermek
* zahmet ektirmek.
eziyetli
* Eziyet ekerek yaplan.
* Eziyet veren, eziyet ektiren, zgl.
eziyetsiz
* Eziyet ekmeden yap lan, s k ntsz, zgsz.
ezkaza
* Kaza ile, yanllkla, rastgele.
ezme
* Ezmek ii.
* Sebze veya yemi ezerek yap lan yiyecek.
* Bitkilerin etli ve yumuak ksmlarn macun kvamna getirmek zere paralamak, kat ve telsel k smlarn
szerek ay klamak ilemi.
ezme boya
* Ya veya baka bir maddeyle ezilerek hamur hline getirilmi boya.
ezmek
* stne basarak veya bir ey arasna sktrarak yassltmak, biimini deitirmek.
* Ar bir ey, baka bir eyin zerinden gemek, inemek.
* S v iinde bastrp kartrarak eritmek.
* zmek, skntya sokmak.
* Bask altnda tutmak.
* Dayankll n aacak derecede altrarak yormak.
* Yenmek, sindirmek.
* Harcamak.
ezofori
* ki gzde grme bozukluu.
ezogelin orbas
* Krmz mercimek, et suyu, ya, nane, karabiber, k rmz biber kar m piirilen ve Anadolu'da yaygn olan
bir tr orba.
ezoterik
* Belirli bir insan topluluunun d nda kimseye bildirilmeyen, yalnzca sn rl, dar bir evreye aktarlan (her
trl bilgi, reti), batn, irek.
Ezrail
* Bkz. Azrail.
F
* Flor'un ksaltmas .
f, F
* Trk alfabesinin yedinci harfi. Fe ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan tmsz, srtnc di dudak
nszn gsterir.
* Nota iaretleri harflerle gsterilirken fa sesini gsterir.
* Baz lkelerde s birimi olarak kullanlan fahrenhayt derecesinin gstergesi.
* Mercein odak uzakl nn sembol.
F.K.B
* Fizik, kimya, biyoloji ksaltmas .
fa
* Gam (II) dizisinde mi ile sol arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota iareti.
fa anahtar
* Portedeki notalarn fa yksekli inde olaca n gsteren iaret.
faal
* ok alan, alkan, canl, hareketli, aktif.
* ler durumda olan.
* Etkin.
faaliyet
* alkanlk, al ma, canl lk, hareket.
* ler durumda olma, etkinlik.
faaliyet gstermek
* almak.
* iler durumda ol mak, etkinlik gstermek.
faaliyete gemek
* almaya balamak, alr duruma gemek, ilemeye balamak.
* iler duruma gelmek, etkin duruma gelmek.
faaliyette bulunmak
* alma iine girmek.
faaliyetten al koymak
* almas durdurulmak, almadan al konulmak.
fabl
* ounlukla manzum, sonuta ahlk bir ders karlan alegorik hikye.
fabrika
* lenmemi veya yar i lenmi maddelerin makine, ara ve benzeri ile ilenerek tketime hazr duruma
getirildii sanayi kuruluu, retim evi.
fabrikac
* Fabrika sahibi veya fabrika ileten kimse, fabrikatr.
fabrikasyon
* Fabrikada yaplarak tketime haz r duruma getirilen (madde).
fabrikatr
* Fabrikac.
fabrikatrlk
* Fabrika sahiplii veya iletmecilii.
facia
* ok znt veren, ackl olay, afet.
* Trajedi, alat .
facialama
* Facialamak durumu.
facialamak
* Facia durumuna gelmek.
facial
* Facias olan, facia gibi karlanan.
faa
* skambil destesinin en altndaki k t.
* Yz, ehre, surat.
* Giysi.
* Ykl geminin bordasndaki su dzeyi ile bo geminin bordasndaki su dzeyi aras nda kalan blm.
faa etmek
* serenleri baa veya geriye doru evirerek yelkenleri sarmak.
faal
* Haval, gsterili.
faas olmak
* haval, gsterili olmak.
faasn almak (veya al aa etmek)
* birini mahup etmek, bozmak.
faeta
* Elmasn yontulmu yzlerinden her biri, faseta.
faetal
* zerinde faetalar bulunan.
fauna
* Halat n rselenecek yerine tel veya sicimle yap lan sarg.
fauna etmek
* srtnme veya hava olaylarndan korumak amacyla, halat ince iple sarmak.
faunalk
* Fauna yapmakta kullan lan tel veya sicim.
fagosit
* Yutar hcre.
fagositoz
* Hcre yutarl.
fagot
* Tahtadan paralar u uca takl, uzun bir boru biiminde, perdeli bir flemeli alg .
fafur
* in imparatorlar na verilen unvan.
* in'de yaplm kse, tabak, vazo gibi porselen eya.
fafur
* Fafurdan yaplm .
fahi
* ly aan, a r, ok fazla.
* Ahlka ve trelere uygun olmayan.
fahie
* Orospu.
fahielik
* Orospuluk.
fahrenhayt
* Erimekte olan buzun scakl n 32 C, kaynar suyun buhar s cakln 212 C de gsterebilecek biimde
derecelenmi bulunan bir tr termometre.
fahr
* Sayg iin verilen veya vn iin kabul edilen (bakanlk, yelik, doktora gibi unvan), onursal.
* Gnll, karl ks z.
fahriye
* Divan edebiyatnda airlerin kendi zelliklerinden vnerek sz ettikleri manzume veya manzumenin bir
blm.
fahte
* Klsik Trk mziinde daha ok ilhi, beste ve zellikle perev formlarnda kullan lan, yirmi zamanl ve on
iki vurulu bir byk usul.
fahur
* ok vnen, ok bbrlenen.
faik
* stn, yksek.
faikyet
* stnlk, ykseklik.
fail
* Eden, yapan, ileyen.
* Hukuk sonu douran bir su ileyen kimse.
* zne.
failimehul
* Kimin yapt belli olmayan veya bilinmeyen.
failimuhtar
* stediini yapmakta zgr, bana buyruk.
* Yaptklarndan sorumlu olacak durumda ve yata olan (kimse).
fainal four
* Drtl final.
fair-play
* Drst oyun.
faiz
* letmek iin bir yere dn verilen paraya kar lk alnan kr, getiri, rem, nema.
* Kapitalist ekonomide, art k deerin dei iklie uram biimi olarak parann fiyat , kiralanan parann kira
bedeli.
faiz fiyat
* Faize verilen 100 kuru karl nda alnan bir y llk faiz.
faizci
* Faizle dn para veren kimse, tefeci.
faizcilik
* Faizcinin ii, tefecilik.
faize vermek
* (paray) faizle dn vermek.
faizlendirme
* Faizlendirmek ii.
faizlendirmek
* Paray faize verip iletmek, oaltmak, nemaland rmak.
faizli
* (para iin) Faizi olan, faizle ilem gren.
faizsiz
* (para iin) Faizi olmayan.
fak
* Tuzak, kapan.
Fak Fuk Fonu
* Sosyal yardmlama amacyla 1990'l yllarda kurulan, halk arasnda bu ksaltmayla tannan fakir fukara
fonu.
faka basmak
* aldatlmak, tuzaa dmek.
faka bastrmak
* aldatmak, tuzaa drmek.
fakat
* Yaln z, ancak, ama, lkin.
fakfon
* Bak r, nikel ve inkodan oluan gm grnnde bir ala m.
fak r
* Yoksulluk, fukaralk.
fakih
* Fkh bilgini.
fakir
* Geimini glkle salayan, yoksul, fukara.
* Zavall .
* (nesneler iin) Olmas gerekenden az.
* Alak gnlllk iin birinci kii zamiri grevinde kullanl rd.
* Hindistan'da yoklua eziyete kendini altrm dervi.
fakir cevher
* indeki madenin oran dk olan maden cevheri.
fakir dmek
* yoksullamak.
fakir fukara
* Yoksullar, geimini salamakta glk ekenler.
fakir tavuu tek tek yumurtlar
* destekisi olmayan, dayana olmayan kimsenin ileri yava yrr.
fakirane
* Fakir gibi, fakire uygun den biimde.
fakirce
* Fakire benzer durumda.
fakirhane
* Dknler yurdu.
* Alak gnlllk gstermek iin "evimiz" anlamnda kullanl r.
fakirizm
* Hint felsefesinde insan vcudu btn ktlklerin kayna sayld ndan, bedene eziyeti ruhun kurtuluu
ve mutluluu iin gerekli gren ilekelik, Hint dervilii.
fakirleme
* Yoksullama.
fakirlemek
* Yoksullamak.
fakirletirme
* Fakirletirmek ii veya durumu.
fakirletirmek
* Yoksullatrmak.
fakirlik
* Yoksulluk.
* Verimsizlik, k s rl k.
* Yetersizlik.
fakr
* Bkz. fak r.
faks
* Belgegeer.
faksimile
* Tpkbasm.
fakslama
* Fakslama, belgegeerleme ii.
fakslamak
* Belgeerlemek, belgeer ile gndermek.
faktitif
* Ettirgen fiil.
faktr
* Etken, etmen.
fakl
* Benek.
faklte
* Bir niversitenin, renim alan veya uzmanl k konusu bak mndan ayr lm kollarndan her biri.
faklteli
* Faklte rencisi olan (kimse).
fal
* Gelecei renmek, ans ve ksmeti anlamak amacyla oyun k d, kahve telvesi, el ayas gibi eylere
bakarak anlam karma.
fal amak (veya bakmak)
* bakla, su, iskambil vb. ne bakarak gelecekte olacak eyleri anlamaya almak.
fal ta
* Falclarn fala bakmak iin kullandklar dei ik biim ve renklerdeki ta.
falaka
* Ceza olarak ayak tabanlar na vurmakta kullan lan, ayaklar uygun bir durumda skt rp tutan kal nca bir
sopa ile bunun iki ucuna bal bir ipi olan ikence arac.
* Bu arala uygulanan dayak cezas.
* Baz kaldralarda kullan lan ucu iple bal aa paras.
falakac
* Sadrazamn, stanbul kadsnn, yenieri aasnn veya sekbanban n denetlemeler sras nda yannda
bulunan ve sulu bulunanlar falakaya yat ran grevli.
falakal
* Falakas olan.
falakaya ekmek (yatrmak, vurmak veya ykmak)
* falakaya balayarak dvmek.
falan
* Sylenmesi istenmeyen veya gerekli grlmeyen bir zel ad n yerini tutar.
* Tarih, yer, kii ve benzeri szlerle sfat tamlamalar yap ldnda, bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen
eyleri genel olarak anlatmaya yarar.
* Cmlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlamnda kullanl r.
falan festekiz
* Bkz. falan filn.
falan femekn
* Bkz. falan filn.
falan fstk
* Bkz. falan filn.
falan filn
* nem verilmeyen, hafifsenen eyler iin kullanl r.
falanca
* Falan.
falannc
* Sylenmesi gerekli grlmeyen sra says yerine kullanl r, filnnc.
falanj
* Eski Yunanllarda, zellikle Makedonya yayalarnn ekirdeini oluturan m zrakl alay.
* Baz lkelerde yar asker siyas kurululara verilen ad.
falanjist
* spanya'da falanj yesi.
falc
* Fala bakmay kendine geim yolu yapan kimse.
falcl k
* Falcnn ii.
falata
* Bkz. falete.
falete
* Eri kundurac ba.
falez
* Bkz. yal yar.
falihayr
* yiye yorulur olgu.
fallus
* Erkeklik organ.
falname
* Fala bakmann inceliklerini ve yorumlama zelliklerini anlatan kitap.
falso
* Bir para alnr veya sylenirken yap lan nota yanll .
* Yanl davran.
falso kmak
* bozuk olmak, umduunu bulamamak.
falso vermek
* bozulmaya yz tutmak, ak vermek.
falso yapmak
* yanl almak, sylemek.
* yanl davranta bulunmak.
falsolu
* Yanl , hatal , kusurlu.
falsosuz
* Hatasz, kusursuz.
falya
* Toplar atelemek iin a z otunun konulduu delik.
* Kapp koyuverme, sal verme.
falyanos
* Yunus bal nn iri bir tr.
familya
* Aile.
* Birok ortak zellikleri sebebiyle bir araya getirilen cinslerin topluluu, fasile.
* Kar, e.
fan
* Havaland rma arac, pervane, pervane kanad; vantiltr.
* S cak veya souk havay dengeli olarak savuran ara.
fanatik
* Bir kimseye veya bir eye a r dknlk ve tutkuyla bal olan (kimse), mutaass p, banaz.
fanatizm
* Bir kimseye veya bir eye a r dknlk ve tutkuyla ball k, taassup, banazl k.
fanfan
* Konumas ok iyi anlalmayan (kimse).
fanfar
* flemeli bakr alglardan oluan orkestra.
* Bu orkestran n ald tartml ve canl para.
fanfin
* "Anla lmayan yabanc bir dille konumak" anlam nda kullanlan fanfin etmek deyiminde geer.
fangri
* Mercan trnden bir balk.
fani
* nsan gznn alg lad k iddeti.
fni
* lml, gelip geici, kalmsz.
fni dnya
* lml, kalmsz dnya.
fanil
* Genellikle ince pamuk ipliinden dokunmu, ten zerine giyilen i amar.
* Yumuak ynden rlm veya dokunmu, hafif ve gevek kuma.
fnilik
* Fni olma durumu.
fanta
* Mavimsi yeil renkli bir tr batankara.
fantasma
* Gerekte olmad hlde var gibi grnen hayal.
fantastik
* Gerekte var olmayan, gerek olmayan, hayal.
* XVIII. yzyldan balayarak Fransa'da gelien bir edeb tr.
fantaziye
* Bkz. fantezi.
fantazya
* Arap atl lar nn bayramlarda yaptklar gsteri, atl gsteri.
fantazyal
* Fantazyas olan.
fantezi
* Sonsuz, snrs z hayal.
* Deiik heves, dei ik beeni, dei ik dn.
* Ssl ve tr deiik olan.
* Serbest biimli beste veya alaturkada serbest biimli ark.
fantezist
* Fantezi merakls, fanteziye dkn.
fanti
* skambil oyunlar nda olan, bacak, veya vale adlaryla bilinen kt.
fantom
* Hayalet.
fanus
* Ssl, ayakl fener.
* Saat, mikroskop gibi aralar tozdan korumak iin zerlerine kapatlan, yarm kre biiminde cam kap.
* Genellikle silindir biiminde olan mum, gaz lmbas gibi aydnlatma aralarnn evresini kapatarak
rzgrdan koruyan cam mahfaza.
fanuslu
* Fanusu olan.
fanya
* Gzl bir balk ana iri gzl ikinci bir a eklendiinde, bu ikinci aa verilen ad.
fanyol
* Bak rdan yaplm bariton veya tenor ses veren alg.
far
* Ta tlar n n blmnde bulunan, uza ayd nlatan gl k verici.
far
* Kadnlarn ss iin gz kapaklarna srdkleri eitli renkte boya, dzgn.
farad
* Elektrik sa birimi.
fara
* Toplanan sprntleri alp atmak iin kullanlan krek biiminde teneke veya plstikten, sapl kap.
fara gibi (veya fara kadar)
* ok byk veya ok geni alan (a z).
faraza
* Diyelim ki, sayal m ki, sz gelii, ola ki, tutalm ki.
faraz
* Bir varsayma dayanan, varsaymsal, hipotetik.
faraziye
* Varsay m, hipotez.
farba
* Frfr, farbala.
farbala
* Frfr.
fare
* S angillerden, kk vcutlu, kemirgen, memeli hayvan (Mus).
* Bazen s an yerine kullanlr.
fare kt delii bilir
* bir kabahate, sua veya gizli ie kalkan kii, yakalanaca n anlaynca nereye s naca n bilir.
fare delie smam , bir de kuyruuna (veya kna) kabak balam
* yapamayaca kadar ar bir ii varken baka bir i daha yklenmi.
* kendisi snt durumunda iken yanna bir kii daha alm .
fare delii
* Gizlenecek yer.
fare delii bin altn
* herkesin ka p saklanacak bir yer arad durumlarda, saklan lacak bir yer bulmak ok gtr.
fare dii
* Bir ine veya boncuk oyas tr.
fare dse, ba yarl r
* bir yerin bo ve yoksulluk iinde bulunduunu anlatr.
fare kuyruu
* Tahta ilemeciliinde veya ahap doramada, kilit yeri amakta kullanlan ince, dar testere.
fare otu
* Stleengillerden, mavi iekli, tohumlar fare zehiri olarak kullanlan bir bitki.
farekula
* uha ieigillerden, tohumu ku yemi olarak kullanlan bitkilerin cins ad (Anagallis).
* Yaban mercankk.
fareler cirit oynamak
* bir yerde kimseler bulunmamak.
farenjit
* Yutak iltihab, hunnak, anjin.
farfara
* Az kalabal k, grltc.
* vngen.
farfarac
* Grltc, amatac (kimse).
farfaracl k
* Farfarac olma durumu.
farfaralk
* Farfara olma durumu, farfara davran.
farma
* Farmak ii.
farmak
* Gsz dmek, yorulmak.
* Eskimek, ypranmak.
* Vazgemek, usanmak.
* Kocamak, yalanmak, ihtiyarlamak.
fari
* Vazgemi, ekilmi.
* S knt s z, rahat.
* (bir mlkn) Kullanma hakk n bakasna brakan.
fari olmak
* vazgemek, ekilmek, el ekmek.
farika
* Bir eyin benzerlerinden ayrt etmeye yarayan durum veya ge, ayrma.
faril
* Balk alarnn alt ve st yanlarna geirilen kei k lndan yap lm ip.
Faris
* Farsa.
fariza
* Tanr buyruu.
* Yaplmas gerekli dev, grev.
* eriata uygun bir biimde miras lara den pay.
fark
* Bir kimse veya nesnenin bir bakasyla kar trlmamasn salayan ayrl k; benzer eyleri birbirinden ayran
zellik, bakalk, ayrm.
* Ayrm.
* karma ileminin sonucu.
fark atmak
* ileri gitmek, ok stn gelmek.
fark etmek
* grmek, semek.
* anlamak, sezmek.
* deimek, bakalamak.
* ayrt etmek.
fark etmez
* nemi yok, etkisi olmaz, dei mez.
fark gzetmek
* ayr tutmak.
fark olunmak
* seilip ayrt edilmek.
* anlalmak.
* sezilmek.
farkna varmak
* gzne arpmak, fark etmek, anlamak.
farknda olmak
* sezmek, anlamak.
farknda olmamak
* grlmesi veya bilinmesi gereken eylerden haberi bulunmamak, kavranmas gereken bir eye dikkat
etmemek.
farkl
* Fark olan, aralar nda fark bulunan, deiik, ayrml .
farklca
* Farkl gibi.
farkllama
* Farkl lamak ii, ayrmlama.
* Ayrmlama.
farkllamak
* Farkl duruma gelmek, ayrmlamak.
farkllatrma
* Farkl latrmak ii.
farkllatrmak
* Farkl duruma getirmek.
farkll k
* Farkl olma durumu, ayrml lk, bakal k.
* Doal, toplumsal ve bilince dayanan her olay ve olguyu btn tekilerden ayran zellik.
farks z
* Fark olmayan.
farks zlama
* Farkszlamak i i.
farks zlamak
* Farksz duruma gelmek.
farks zlk
* Farksz olma durumu, ayrms zlk.
farmakodinami
* Hasta veya normal organizmalar zerinde, illarn etkisini deneysel olarak inceleyen veya aratran bilim.
farmakodinamik
* llarn etki gc.
* Hasta veya normal organizmalar zerinde illarn etkisini inceleyen eczacl k dal.
farmakognozi
* llarn doada bulunduklar durumda incelenmesi.
farmakolog
* Farmakoloji ile uraan, farmakoloji uzman.
farmakoloji
* llarn etkisini ve kullanl n inceleyen bilim dal.
farmason
* Mason.
* Dinsiz, imans z.
farmasonluk
* Masonluk.
Fars
* ran' n gneybatsnda yaayan halk veya bu halkn soyundan olan kimse.
fars
* lkel, yaln gldrme gelerinden yararlanan, bazen inan rl n snrn aan, gldrmeyi ama edinen oyun.
Farsa
* ran devletinin resm dili.
fart furt
* Anlamsz, bo szlerle bbrlenerek.
fart furt, farta furta etmek
* anlams z, bo szlerle bbrlenmek.
farta furta
* Bkz. fart furt.
fartas furtas olmamak
* patavatszca konumak.
farz
* Mslmanlkta, zr olmadka yaplmas zorunlu, yap lmamas gnah saylan.
* Yapmak zorunda kal nan ey, boyun borcu.
farz etmek
* yle kabul etmek, var saymak.
farz olunmak
* var saylmak.
farzmuhal
* Olmayacak, gereklemeyecek bir eyi olacakm, gerekleecekmi gibi dnerek, sayarak, tutalm ki,
sayal m ki.
fasa fiso
* Deer ve nemi olmayan, bo (ey veya sz).
fasarya
* Bo, anlamsz (sz).
* e yaramaz, yeteneksiz.
faset
* Bask ilerinde harf ve satrlar formada tutmak ve skmak iin kullan lan kama.
* Diin n yzne estetik amala yap lan kaplama.
faseta
* Bkz. faeta.
fas l
* Blm, ksm, devre.
* Orta oyununa balamadan nce saz takmnn ald kek havas ve curcuna.
* Perev, nak, ark, saz semaisi gibi paralarn belli bir sraya gre alnp sylenmesi.
* Osmanl ve Arap tiyatrosunda oyunun perde blm.
* Belli bir srede yap lan i, karlalan durum veya olay.
fas l heyeti
* Gerekli sazlarla tam olarak bir fasl yapabilecek durumdaki alaturka saz topluluu.
fas la
* Aralk, ara, kesinti.
fas la vermek
* ara vermek, kesmek.
fas lal
* Aral, aralkl, kesintili.
fas las z
* Aras z, aral ksz, durmadan, ara vermeden, kesintisiz, biteviye.
fasih
* (anlat iin) A k ve dzgn.
* A k ve dzgn konuma yetenei olan.
fasikl
* Cz.
fasile
* Familya.
fasit
* Kt, bozuk.
* Ara bozucu, fesat karan, mfsit.
fasit daire
* Ksr dng.
fasit olmak
* (namaz, oru, aptes gibi eyler iin) bozulmak.
faska
* Kundak ocuklarn n beline, z bnn zerinden sarlan geni sarg.
fasla fasla
* Yer yer.
fasletme
* Fasletmek ii.
fasletmek
* Ay rmak, blmek.
* zmek, sonulandrmak.
Fasl
* Fas halk ndan olan kimse.
fason
* Kesim.
fasone
* zg veya atk nn kuma yzeyi zerinde, kendiliinden bir desen oluturduu her tr kuma.
* Bu tr kumalar oluturan desen rnei.
fassal
* ftira atan, gerek olmayan isnatlarda bulunan (kimse).
fassall k
* Fassal olma durumu.
fast food
* \343 festfut.
fasulye
* Fasulyegillerden, barbunya, al, Aye kadn, horoz gibi birok trleri bulunan bitki (Phaseolus vulgaris).
* Bu bitkinin sebze olarak yararlanlan yeil rn ve kuru tohumlar.
fasulye gibi kendini nimetten saymak
* kendine ok deer vermek.
fasulye pilkisi
* Kuru fasulyenin piirilmesi ile yaplan pilki.
fasulye piyaz
* Halanm kuru fasulye ile kat yumurta ve kuru soan kar m piyaz.
fasulye sr gibi
* zayf, sska ve ok uzun boylu.
fasulyegiller
* Kapal tohumlu, iki enekli, ayr ta yaprakl iekli bitkiler familyas.
fa
* A a vurulmu, ortaya dklm.
fa etmek
* (gizliyi) aa vurmak, duyurmak, ortaya dkmek, dile vermek.
fa olmak
* belli olmak, aklanmak, ortaya kmak.
fa r fa r
* Su veya baka svlarn bol ve ok akmasn anlat r.
faing
* Hristiyanlarda byk perhizden nce dzenlenen enlik ve elenceler, karnaval.
faist
* Faizm yanls olan (kimse, gr vb.).
faistleme
* Faistlemek durumu.
faistlemek
* Faist duruma gelmek.
faistletirme
* Faistletirmek ii.
faistletirmek
* Faistlemesini salamak.
faistlik
* Faizm.
faizan
* Faist eilimli.
faizm
* talya'da 1922-1943 yllar aras nda etkinliini srdren, meslek kurulular na dayanan, devlet snrlar n
geniletmeyi amalayan, yetkinin, tek partinin elinde topland dzen.
* Demokratik dzenin yerine a r bir ulusuluk ve bask dzeni kurmay amalayan reti.
fatalist
* Yazgc , kaderci.
fatalite
* Al n yazs, yazg, kader.
* Uursuzluk.
fatalizm
* Yazgc lk, kadercilik, cebriye.
fatih
* Zafer kazanan, fetheden (kimse).
* slm devletlerinde bir lkeyi veya bir ehri savaarak alan hkmdar ve komutanlara verilen unvan.
* Byk ve nemli bir i bitiren kimse.
fatiha
* llere Tanr'nn rahmetini dilemek iin dua olarak okunan Kur'an'n ilk suresi.
fatiha okumak
* o eyden umudunu kesmek.
fatihane
* Fatih gibi, fatihe benzercesine.
fatura
* Satlan bir mal n cinsini, miktar n ve fiyat n bildirmek iin satc nn alc ya verdii hesap pusulas .
faturalama
* Faturalamak ii.
faturalamak
* Bir maln faturasn dzenlemek.
fatural
* Faturas olan.
fatural yaam
* Yaplan al verite fatura alma alkanl.
faturas n (birine) karmak (veya detmek)
* sorumluluu birine yklemek.
faturas z
* Faturas olmayan.
faul
* Ma ve karlamalarda bir sporcunun hareketini nlemek iin yaplan kural d hareket.
faull
* Faul olan, faul yapan.
faulsz
* Faul olmayan, faul yapmayan.
fauna
* Belli bir blgede yetien hayvanlarn tm, direy.
* Bu hayvanlarn tanmn yapan eser.
fava
* Bakla tanelerinin kabuu soyulduktan sonra yaplan zeytin yal yemek.
favori
* Herhangi bir i veya yarmada stnlk kazanacana inan lan (kimse, tak m vb.).
* Yar kazanaca dnlen at.
* Yzn iki yannda brak lan sakal demeti.
* En ok beenilen.
* Bir mata, yarmada veya karlamada kazanmas beklenilen taraf.
fay
* Kr k (III).
fayans
* Duvarlar kaplayp sslemek iin kullan lan, bir yz s rl ve genellikle iek resimleriyle bezenmi, pi mi
balktan levha.
fayans demek
* bir yeri fayansla kaplamak.
fayans
* Fayans deyen veya satan kimse.
fayansl k
* Fayans nn ii veya meslei.
fayda
* Yarar, kr.
fayda etmemek
* etkisi olmamak, ie yaramamak, yararl olmamak.
fayda vermemek
* yararl olmamak.
faydac
* Faydas olan, fayda salayan, fayda, yarar gzeten kimse.
faydacl
* Yararcl.
faydacl k
* Yararcl k.
faydalanma
* Yararlanma.
faydalanmak
* Yararlanmak, istifade etmek.
faydal
* Yararl.
faydal olmak
* yararl olmak, yarar salamak.
faydas dokunmak
* yararl olmak, kr salamak.
faydas olmak
* yararl olmak, olumlu etki yapmak.
faydasn grmek
* yarar salamak.
* kr elde etmek.
* iyiletirmek.
faydasz
* Yarars z.
fayrap
* Bir istim kazan nn, istim oluturacak biimdeki yanar durumu.
* Gemilerde ateiye atei harland rmak iin verilen komut.
* Herhangi bir eyi veya ii h zlandrma.
* (kap, pencere, giysi iin) Ama, karma.
fayrap etmek
* ocan ateini harlandrmak.
* herhangi bir ii veya eyi hzlandrmak.
* amak, karmak.
fayton
* Tek krkl, drt tekerlekli, genellikle ift atl binek arabas, payton.
* Perde ayakllardan, scak deniz kylarnda yaayan, uzun kuyruklu bir ku (Phaeton).
faytoncu
* Fayton sren kimse.
* Fayton ileten kimse.
faytonculuk
* Faytoncunun ii.
faz
* Evre, safha.
faz kalemi
* Priz, datma tablolar gibi yerlerde gerilim bulunup bulunmad n anlamaya yarayan ara.
fazl
* Faziletli, erdemli (kimse).
fazilet
* Erdem.
faziletkr
* Fazilet sahibi, faziletli.
faziletli
* Erdemli.
faziletsiz
* Erdemsiz.
faziletsizlik
* Faziletsiz olma durumu.
fazla
* Gereinden, allmtan ok, ar (olan), ziyade.
* Daha ok, akn.
* Artm olan.
* Gereksiz, yersiz.
fazla gelmek (veya gitmek, kamak)
* ekilmeyecek, bktracak, tedirgin edecek bir durum almak.
fazla karmak
* allm olan lde ok imek (veya yemek, konumak).
fazla mal gz karmaz
* ne kadar ve ne trden mal olursa olsun elden karlmamald r.
fazla olmak
* dayanma gcn aacak davranlarda bulunmak, ok olmak.
fazlaca
* Gereinden biraz daha ok olarak, bir hayli ok.
fazladan
* allana ek olarak, allandan ok, bol bol, ok ok.
fazlalama
* Fazlalamak ii, ziyadeleme.
fazlalamak
* oalmak, says artmak, ziyadelemek.
fazlal k
* okluk, gereinden artk olma durumu.
fazlal k etmek
* birinin varl, bulunduu yerde gereksiz olmak.
Fe
* Demir'in ksaltmas.
fe
* Trk alfabesinin yedinci harfinin ad.
fecaat
* ok ac kl, yrekler acs durum.
feci
* Ac kl, ok ac kl, yrekler ac s , trajik.
fecir
* Tan vakti, gn aarmas.
* Tan kz ll .
fecrikzip
* Tan yerinde gn domadan beliren, sonradan kaybolan geici aydnlk, yalanc tan, geici tan.
fecrisad k
* Tan yerinde gn douncaya kadar sren kesiksiz ayd nlk, gerek tan.
feda
* Bir ama urunda bir deer veya varl ktan vazgeme, uruna verme.
feda etmek
* kymak, gzden karmak.
feda olsun
* varsn gitsin, urunda yok olsun!.
feda
* Bir lk uruna tehlikeli ilere girierek cann esirgemeyen kimse, serdengeti.
* Bir kimseyi veya bir yeri koruyan kimse.
fedace
* Feda gibi, feda olarak.
fedalik
* Fedaice davran, serdengetilik.
fedakr
* zverili.
fedakrca
* zverili (olarak).
fedakrl a katlanmak
* bir amaca, bir emele ulamak iin birok skntya, zntye, gle dayanmaya al mak.
fedakrl k
* zveri.
fedakrl k etmek
* zverili davranmak.
* azlna katlanmak, az oluu ile yetinmek, vazgemek.
fedakrl k yapmak (veya gstermek)
* zverisini ortaya koymak.
federal
* Federasyon durumunda birlemi olan.
federalist
* Federalizme bal olan.
* Fedaralizm yanl s .
federalizm
* Birok devletin zel kanunlara ve ba mszla sahip olarak tek bir devlet durumunda birlemeleri yntemi.
federalleme
* Federallemek durumu.
federallemek
* Federal duruma gelmek.
federasyon
* Kk devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek iin yapt klar ortaklk, devletler birli i.
* Birok kurululardan oluan birlik.
federatif
* Federalizme bal veya uygun olan.
federe
* Bir federasyona bal olan.
* Bir konfederasyonun yesi.
feding
* Radyoda bir sesin grlnn zaman zaman azalmas veya bsbtn yok olmas durumu.
fehamet
* Byklk, ululuk.
* Deer.
fehametlu
* Byklk, ululuk gsteren (kimse).
* Osmanl imparatorluu zamannda sadrazamlara, Msr hdivi ve yabanc prenslere, eyalet beylerine verilen
unvan.
fehva
* Anlam.
* Kavram; terim, deyim.
fehvasnca
* Uyarnca, sz gereince.
fek
* Bozma, feshetme, kesme, ayrma, koparma.
fekl
* Patates gibi baz bitkilerin yumrularnda bulunan niasta.
fel
* Grng.
felh
* Kurtulu, selmet, onma.
felh bulmak
* kurtulmak, onmak.
felket
* Byk zarar, znt ve sknt lara yol aan olay veya durum, y k m, bel.
* ok kt.
* aknl k, hayret, arl k bildirir.
felketli
* Felket getiren.
felketzede
* Felkete uram.
felce uramak
* bir i yarm kalmak, yrmez duruma gelmek, tam olarak durmak.
felce uratmak
* bir ii yryemez duruma getirmek.
fel
* nme, nzul.
fel gelmek
* inme inmek.
fel olmak
* inme inmek.
felli
* nmeli, fel olmu, mefl.
feldmareal
* Alman, Avusturya, ngiliz, Rus ve sve asker hiyerarisinde en yksek rtbe.
feldspat
* Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak zere e ayrlan en nemli silikatl mineral grubu.
felee ksmek
* talihten yaknmak, anstan midini kesmek.
felein emberinden gemi
* hayatta ac tatl birok gnler grm geirmi, olgunlam, tecrbe kazanm.
felein sillesine uramak (veya sillesini yemek)
* byk bir ykma uramak.
feleini armak
* ummad bir durumda kalmak, ak nlk iine dmek.
felek
* Gk, gkyz, sema.
* Dnya, lem.
* Talih, baht, ans.
* Asker m zkada zilli bir mzik arac.
felek
* Bkz. filenk.
felek yr olursa
* Tanr yardm eder, bir terslik kmazsa, artlar uygun giderse.
felekiyat
* Gk bilimi, astronomi.
felekten bir gn (veya gece) almak
* gzel bir gn (gece) geirmek.
felekten km almak
* gzel bir vakit geirmek, istedii gibi elenmek.
Felemenk
* Bugnk Hollanda, Belika ve Kuzeydou Fransa'ya eskiden verilen ad.
Felemenke
* Felemenk dili.
Felemenkli
* Felemenk halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
felfelek
* Kk bir kelebek tr.
* Hurmagillerden, kestane byklndeki yemii erit drc nitelik tayan Asya bitkisi (Areca catechu).
felfelek sokmak
* birini kukuya drmek.
felfelleme
* Felfellemek ii.
felfellemek
* Eski canll n yitirmek.
* Afallamak, armak.
* Dnen, hareket eden bir cisim, durmadan nce hzn yitirmek.
feliks
* Palmiye yaprana benzeyen, park ve bahelerde ss iin kullanlan iri gvdeli bir bitki (Phoenix
canariersis).
fellh
* ifti.
* Msr kyls.
* Zenci, Arap.
fellek fellek
* Tella, heyecanla, koarak, kouturarak.
fellik fellik
* Tella, kouturmayla.
felsefe
* Varln ve bilginin bilimsel olarak aratr lmas .
* Bir bilimin veya bilgi alan nn temelini oluturan ilkeler btn.
* Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir an retisi.
* Dnya gr.
* Bir konuda soyut dn.
felsefe yapmak
* olaylarn sebep ve sonular zerine kendince soyut birtakm dnceler ileri srmek.
* bilgilik taslamak.
felsefeci
* Felsefe incelemeleri yapan kimse.
* Felsefe retmeni.
felsef
* Felsefe ile ilgili olan, felsefeye ilikin.
feminist
* Feminizm yanls (kimse, gr).
feminizm
* Toplumda kadn n kstl olduuna inanlan ve yararlanmas gereken haklar oalt p ve erkeinkiler
dzeyine karmak, eitlik salamak amacn gden dnce ak m .
fen
* Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad.
* Fizik, kimya, matematik ve biyolojiden elde edilen verileri i ve yapm alannda uygulama, teknik.
* Bilim, bilgi.
* Hile, hilekrlk.
fen bilimi
* Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak ad.
fena
* yi nitelikte olmayan, kt.
* zc.
* ok.
* (kiiler iin) stenilen ve gereken nitelikte olmayan.
* Hoa gitmeyen, rahats z edici.
* Davran lar toplumun ahlk anlayna uymayan.
* ok, fazla, ar biimde.
fena
* lml olma durumu, lmllk.
fena bulmak
* lmek, yok olmak.
fena deil (veya fena saylmaz)
* olduka iyi.
fena etmek
* kt davranmak.
* kt bir duruma drmek.
fena gzle bakmak
* kt niyetini anlatr biimde bakmak.
fena hlde
* fazlaca.
fena hlde
* Ar lde, son derece, pek ok, adamak ll.
fena kalpli
* Herkesin ktln isteyen, bakalar iin ktlk dnen.
fena olmak
* hasta gibi olmak, fenalamak.
* ok zlmek, bozulmak.
fena yapmak
* kt duruma drmek.
fena yerine vurmak
* tehlike yaratabilecek bir organa veya baka bir yere darbe indirmek.
fenafillh
* Allah yolunda yok olma.
fenalama
* Fenalamak i i.
fenalamak
* Kt bir duruma girmek.
* (hasta) Arlamak.
* Anszn baylacak gibi olmak.
fenalatrma
* Fenalat rmak ii durumu.
fenalatrmak
* Fenalamasna sebep olmak, fena duruma getirmek.
fenalk
* Ktlk, er.
* Uygunsuz durum, rahatszlk veren yap.
fenalk etmek
* ktlk etmek, ktlkte bulunmak.
fenalk geirmek (veya gelmek)
* kendini bilmeyecek veya baylacak bir duruma gelmek.
fenas na gitmek
* zlmek, gcenmek, kr lmak, sinirlenmek.
fenaya ekmek
* (sze) kt anlam vermek.
fenaya sarmak
* i veya durum ktye gitmek.
fenci
* Fenle uraan kimse.
* Fen konular nda ders veren retmen.
fener
* Saydam bir maddeden yaplm veya byle bir madde ile donatlm, iinde k kayna bulunan ayd nlatma
arac.
* Gemilere yol gsteren k kulesi, deniz feneri.
* Tepesinden kulplu kahveci tepsisi, ask.
fener alay
* Bayram gecelerinde kalabalk halk topluluklarn n, ellerinde fener veya mealelerle ehri dolaarak yapt klar
gsteri.
fener bal
* Fener balgillerden, vcudunda pek ok k verme organ bulunan, tropik denizlerde yaayan bir balk
(Lophius piscatorius).
fener bal giller
* Kemikli balklar takmn n, vcutlar bas k, derileri plak, a zlar ok byk olan, derin denizlerde yaayan
balklar familyas .
fener ekmek
* elinde fenerle nden gitmek.
* bir kalabala nderlik etmek.
fenerci
* Fener yapan veya satan kimse.
* Deniz feneri bekisi.
* Sokak fenerlerini yakan kimse.
fenercilik
* Fener yapmak veya satmak ii.
feneri nerede sndrdn
* ge kalanlara taklmak iin sylenen bir sz.
fenerli
* Feneri olan.
fenerli burgu
* Ahap blmleri delmeye yarayan matkap.
fenersiz
* Feneri olmayan.
fenersiz yakalanmak
* beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla karlamak.
fenik
* Alman marknn yzde biri.
Fenike portakal
* Fenike ve yresinde yetitirilen sulu ve kokulu bir tr portakal.
Fenikeli
* Fenike halkndan olan (kimse).
fenlenme
* Fenlenmek ii veya durumu.
fenlenmek
* Yana gre bilmemesi gereken eyleri renmi olmak.
fenn
* Fenle ilgili.
* Yntemine gre i gren.
fennini almak (veya kapmak)
* bir iin inceliklerini, pf noktalarn kavray p o alanda usta olduunu gstermeye balamak.
fenol
* Boyacl kla, plstik maddelerin ve baz illarn yapmnda kullan lan, ounlukla maden kmrnn
katran ndan karlan benzinin oksijenli trevi, asit fenik.
fenomen
* Olay, olgu.
* Grng.
fenomenal
* Olguya ilikin.
fenomenizm
* Grngclk.
fenomenoloji
* Grng bilimi.
fent
* Dzen, hile.
fent evirmek
* dzen, hile yapmak.
feodal
* Derebeylikle ilgili.
feodalite
* Derebeylik.
feodalizm
* Derebeylik sistemi.
feodallik
* Derebeylik, derebeyi olma durumu.
fer
* Parlaklk, aydnl k.
* (gzde) Canllk.
fer
* Pahallk, k, nur, canll k.
ferace
* Kadnlarn sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkas bol, yakasz, ou kez eteklere kadar uzayan st
giysisi.
* Dervilerin giydii bol bir tr h rka.
feraceli
* Ferace giymi olan (kimse).
feracelik
* Ferace yapmaya elverili (kuma).
feragat
* Hakk ndan kendi isteiyle vazgeme.
feragat etmek
* hakkndan vazgemek, el ekmek.
feragat gstermek
* hakkndan vazgemek.
feragatli
* Vazgeebilen, zveride bulunabilen, zveri gsterebilen.
fera
* (bir iten) Vazgeme, ekilme, el ekme, terk etme.
* (bir mlk) Bakasna brakma, bakasn n stne geirme.
ferah
* Bol, geni.
* Havadar, ayd nlk, i ac .
ferah
* (kalp, gnl, i vb. iin) S knt s z, tasasz, sevinli olma durumu, sevinme, sevin, i rahatl , gnl
akl.
ferah fahur
* Ferih fahur, kolayl kla, rahatlkla.
ferah ferah
* Bol bol, geni geni.
* yiden iyiye, haydi haydi, rahatlkla.
* En aa.
ferah tut
* "i rahatl n , huzurunu koru" anlamnda kullan lr.
ferahfeza
* Klsik Trk mziinde, yegh perdesinde karar klan makamlardan biri.
ferah
* Bolluk, genilik.
* Ucuzluk.
* Polis ve inzibat grevlilerinin boyunlar na taktklar aya biiminde st yaz l metal arma.
* II. Mahmut devrinde feslerin tepesine pskl tutturmak iin taklan metal tepelik.
ferahlama
* Ferah duruma gelme.
ferahlamak
* Genilemek, a lmak.
* S knt s , tasas dalmak.
ferahlandrma
* Ferahlandrmak ii veya durumu.
ferahlandrmak
* Ferahlamas salanmak.
ferahlanma
* Ferahlanmak ii veya durumu.
ferahlanmak
* Rahatlamak, znt veya sknt s kalmamak, a lmak, genilemek.
ferahlat c
* Ferahlk veren, ferahlk salayan.
ferahlatma
* Ferahlatmak ii.
ferahlatmak
* Ferah duruma getirmek, rahatlatmak.
ferahl k
* Ferah olma durumu, genilik, gnl akl .
ferahl k duymak
* iinin a kl n, rahatl n hissetmek.
ferahnk
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
ferahnkairan
* Klsik Trk mziinde bir makam.
ferahnma
* Klsik Trk mziinde bir makam.
feraset
* Anlay, sezi, sezgi, zek.
ferasetli
* Anlayl.
ferasetsiz
* Anlays z.
fer
* Dii canl larda reme organn n d blm, vulva.
ferda
* Erte, yarn, yar nki.
* Gelecek zaman, yarn.
ferde
* Kk denk, top.
ferdenferda
* Tek tek.
ferd
* Bireysel, kiisel, fertle ilgili.
ferdiyet
* Bireysellik.
ferdiyeti
* Bireyci.
ferdiyetilik
* Bireycilik.
ferhane
* Birden ok maazas bulunan eski hanlarn tipinde, avlulu geni bina, byk han veya kervansaray.
feri
* Ayrntlarla ilgili, ayrnt niteliinde olan.
* kinci dereceden.
feribot
* Arabalar veya vagonlar bir kydan br kyya geirmeye yarayan gemi, araba vapuru.
ferih
* ok sevinli, neeli.
ferih fahur
* Bolluk iinde.
* Geni ve skntsz.
* Bamsz, balantsz, can nn istedii gibi.
ferik
* Tmgeneral veya korgeneral.
ferik
* Kmes hayvanlarnn civcivlikten km yavrusu, pili.
* Gevrek bir elma tr.
feriklik
* Tmgenerallik veya korgenerallik.
feritah
* En iyisi, en gzeli, en stn.
ferite
* Melek.
ferli
* Parlak (gz, k).
ferma
* Av kpeinin gizlendii yerden av gzetlemesi.
ferman
* Buyruk, emir.
* Osmanl imparatorluunda padi ah n verdii, uyulmas gerekli hkmleri tayan yazl buyruk, yarlk.
ferman karmak
* padiah tarafndan herhangi bir konuda emir verilmek.
* yetkili bir kimse tarafndan buyruk verilmek.
ferman dinlememek
* yasa, kural, yol yntem tanmamak.
ferman sizin
* siz nasl isterseniz yle olsun!.
fermanl
* Hkmete kar gelmek suuyla aranan ve cezalandrlmas iin hakknda ferman kan (kimse).
* Kimseden korkusu olmay p diledii gibi davranan.
fermanl deli
* Deli olduu herkese bilinen kii.
fermantasyon
* Mayalanma, tahammr.
fermejp
* tt.
fermene
* Trl nak larla ilemeli, n kavumayan, yelee benzeyen bir giysi.
fermeneci
* Fermene yapan veya satan kimse.
fermeneli
* Fermenesi olan.
ferment
* Maya, enzim.
fermiyum
* (fiziki Fermi'nin adndan) Einstenyumla ayn zamanda bulunan ve atom says 100 olan yapay element.
Ksaltmas Fm.
fermuar
* Giysi, anta vb. yerlerde kullanlan, karl kl diler ve bunlarn zerinde yryen kapatc dan oluan
mekanizma.
fernez
* Snger toplamak iin kullanlan makineli dalma arac .
fersah
* Yaklak be kilometrelik bir uzaklk ls.
* (ok uzun) Uzaklk.
fersah fersah
* Pek ok, bol bol.
fersahlk
* Aras herhangi bir fersah olan.
fersiz
* Donuk, cansz, (gz, k, yz).
fersizleme
* Fersizlemek ii veya durumu.
fersizlemek
* Fersiz duruma gelmek, donuklamak.
fersizlik
* Fersiz olma durumu.
fersude
* Eskimi, ypranm, anm.
fert
* Birey.
fertik
* Kama, uzaklama, s v ma.
fertik ekmek (veya fertii krmak)
* kamak.
feryad basmak
* l k koparmak, yksek sesle haykrmaya balamak.
feryat
* Haykr, l k.
feryat etmek
* yksek sesle haykrmak.
* byk bir yokluk, zarar ve sknt iinde bulunmak.
feryat figan
* Haykrma, barma, lklarla alama.
feryat koparmak
* yksek sesle barmak, haykrmak.
ferz
* Satran oyununda vezir.
ferz karmak
* acemi bir oyuncuya kar vezirsiz oynamak.
ferz kmak
* satranta piyade, kar daki en son kareye kadar srlp vezir olmak.
fes
* apka yerine kullanlan, krmz, kaln uhadan yaplm, tepesinde pskl olan, silindir biiminde bal k.
fes rengi
* Koyu k rmz renk.
* Bu renkte olan.
fesahat
* Anlatta dzgnlk ve aklkla birlikte amaca uygunluk.
fesat
* Bozukluk.
* Karkl k, kargaalk, ara bozuculuk.
* Herhangi bir konuda iyimser olmayan, kt yorumlayan.
* Kartrc, ara bozucu.
* Hile.
fesat kartrmak (veya fesat karmak)
* ara bozmak, ortal kar trmaya almak, insanlar birbirine drecek iler yapmak.
fesat kumkumas
* Fesat kayna, ortakl kartrmay huy edinmi, ktlk peinde koan kimse.
fesata vermek
* fesat karmak.
fesat
* Ara bozucu, kar kl k karan, ordubozan, mfsit.
fesatlk
* Kartrcl k, ara bozuculuk, ordubozanl k.
fesatl k
* Fesat olma durumu, fesata davranma.
fesh etmek
* Bkz. feshetmek.
feshedilme
* Feshedilmek ii.
feshedilmek
* Kapatlmak, dat lmak, faaliyetten men edilmek.
feshetme
* Feshetmek ii.
feshetmek
* (verilmi bir yargy) Kald rmak, bozmak.
* Kapatmak, datmak.
fesih
* (verilmi bir yargy) Kald rma, bozma.
* Datma, datlma.
fesini havaya atmak
* klh n havaya atarak sevin gsterisinde bulunmak.
fesleen
* Ballbabagillerden, Akdeniz lkelerinde yetien, yapraklar gzel kokulu, beyaz veya pembe iekli, bir yllk
ve otsu bir ss bitkisi, reyhan (Ocimum basilicum).
festekiz
* Bkz. falan festekiz.
festfut
* Ayakst attrma, fast food.
* Byk maazalarda hazr yemek blm.
festival
* Dnemi, yap ld evre, katlanlarn says veya nitelii programla belirtilen ve zel nemi olan sanat
gsterisi.
* Belli bir sanat dalnda oyun ve filmlerin sunulmas ve gsterilmesi sonunda dl veya derece verilmesi
biiminde dzenlenen ulusal veya uluslar aras gsteri dizisi, enlik.
* Bir blgenin en nl rn iin yaplan gsteri, enlik.
* Dzensiz toplant, curcuna.
fesuphanallah
* ama anlatr.
femekn
* Bkz. falan femekn.
fetha
* Aralk, az, delik.
* stn (II).
fethetme
* Fethetmek ii.
fethetmek
* Bir yeri veya lkeyi savaarak almak, lke amak.
* Herkesin takdirini, vgsn kazanp kendine hayran b rakmak.
fetih
* Bir ehir veya lkeyi savaarak alma.
fetihname
* Bir yerin alndn mjdelemek iin hkmdarlar n yabanc devlet adamlarna, ehzadelere, valilere vb. ne
yazdklar resm mektup.
feti
* lkel toplumlarda doast bir g ve etkisi olduuna inanlan canl veya cansz nesne, tapnacak, put.
* Tapnrcasna sevilen ey veya kimse.
* Uurlu saylan ey.
fetiist
* Fetiizmi uygulayan (kimse, gr).
* Fetiizme dkn (kimse).
fetiizm
* lkel toplumlarda doast bir g ve etkisi olduuna inanlan canl veya cansz nesnelere tapnma,
tap ncakl k, putperestlik.
* Kar cinsin giysi vb. eyleriyle cins coku ve doygunluk salama.
fetret
* ki peygamber veya padiah arasnda peygambersiz veya padiahs z geen sre.
* slm dinine gre Hz. sa ile Hz. Muhammed arasnda geen sre.
* ki olay arasndaki sre.
* Hkmet gcnn gevedii bir yerde dzenin yeniden kurulmas na kadar geen sre.
fettan
* Fitneli, kartr c.
* Gnl ayartc, cilveli.
fettanca
* Fettan gibi.
fettane
* Cilveli, gnl alc (kadn).
fettanlama
* Fettanlamak ii.
fettanlamak
* Fettan bir duruma gelmek.
fettanlk
* Fettan olma durumu.
fets
* Embriyonun geliimini byk lde tamamlad , btn organ taslaklarnn olutuu nc aydan
douma kadarki durumu.
fetva
* slm hukuku ile ilgili bir sorunun din hukuk kurallar na gre zmn aklayan, eyhlislm veya
mft tarafndan verilebilen belge.
fetva vermek (veya karmak)
* bir iin yaplabilmesi iin yargda bulunmak.
* gereksiz yere emir verir gibi konumak.
fetvac
* Gereksiz yerde ve haddi olmayan emirler veren.
fetvahane
* Mftnn makam.
* eyhlislm kap s.
fetvayierife
* eyhlislm fetvas.
fetvayierife karmak
* eyhlislm fetvas iln etmek.
fev
* nsan kalabal.
fev fev
* Akn akn.
feveran
* Fkrma, kaynama.
* Birdenbire fkelenme, kprme, parlama.
feveran etmek
* birdenbire fkelenmek, kprmek, parlamak.
fevk
* st, yukar.
fevkalde
* Al lm olandan ayr, olaanst, beklenmedik, grlmedik, iitilmedik.
* Ar , ok fazla.
* ok iyi, ok stn, ok gzel.
fevkalde hl
* Olaanst hl.
fevkaldelik
* Olaanstlk, olaandan farkl olma durumu.
fevkalbeer
* nsan st.
* stn nitelikli insan.
fevkan
* stte, stteki.
fevr
* Birdenbire, dnmeden yaplan.
fevrlik
* Fevri olma durumu.
fevt
* Elden kma (karma), karma, yitme.
* lme.
fevt etmek
* yitirmek, elden karmak.
fevt olmak
* yitirmek.
* lmek.
fevvare
* Fskiye.
feyezan
* Tama, takn, seylp.
* Bereket.
feyiz
* Verimlilik, grlk, ongunluk.
* lerleme, kltrel gelime, olgunluk.
feyizlenme
* Feyizlenmek ii.
feyizlenmek
* Feyzalp aydnlanmak, istifade etmek.
feyizli
* ok rn veren, verimli.
feylesof
* Filozof.
feylesofa
* Filozofa.
feylosofluk
* Filozofluk.
feyyaz
* ok verimli, gr.
feyzalmak
* Etkilenmek, olgunlamak, ders almak.
feza
* Uzay.
fezleke
* zet, hulsa.
* Bir karar n ksaca yazlmas.
* Tahkikat evrak.
f
* Bir araya getirilerek emberlerle tutturulmu ensiz tahtalardan yaplan, yuvarlak, karn i kin ve alt st
dz kap.
* Bir f nn alabildii l.
f bal
* Fya istif edilmi balk tuzlamas.
f gibi
* bodur ve ok iman.
fc
* F yapan veya satan kimse.
fclk
* F yapp satma ii.
flama
* Fya koyma, f ya doldurma.
flamak
* Fya koymak.
fkara
* Bkz. fukara.
fkdan
* Yokluk, bulunmama durumu, eksiklik.
fkh
* Bir eyi, gerei gibi, iyice anlay p bilme.
* slm hukukunda din ve dnya ileri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmu olan kurallarn
btn.
fkr fkr
* Suyun, ses kararak kaynarken ald durumu veya herhangi bir svnn kaynay n anlatr.
* Cilveli, oynak.
fkr fkr kaynamak
* (bir eyden bir yerde) ok bulunmak.
fkrdak
* Cilveli, oynak (kadn).
fkrdakl k
* Fkrdak olma durumu.
fkrdama
* Fkrdamak ii.
fkrdamak
* Fkr f k r kaynamak.
* Cilvelenmek.
fkrdama
* Fkrdamak i i.
fkrdamak
* Oynaka davran larda bulunmak.
fkrdatma
* Fkrdatmak ii.
fkrdatmak
* Fkr f k r kaynatmak.
* Cilve yapmas na sebep olmak.
fkrday
* Fkrdamak ii veya biimi.
fkrt
* Kaynayan suyun kard ses.
* Cilveleme.
fkra
* Ksa ve zl anlatm olan, nkteli, gldrc hikye, anekdot.
* Gazetelerin veya dergilerin belirli stunlar nda, genel bal k altnda gndelik konular bir gr ve
dnceye balayarak yorumlayan cidd veya elendirici yaz tr.
* Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat r balaryla ayrld klar ufak blmlerden her biri.
* Paragraf.
* Omur.
fkrac
* Fkra anlatan kimse.
* Fkra yazar.
fkracl k
* Fkra syleme veya yazma ii.
fkrama
* Fkramak ii veya durumu.
fkramak
* Herhangi bir yiyecek mayalanarak ekimek, flamak.
fldr
* abuk, h zl, tell .
fldr fldr
* abuk ve srekli bir biimde.
fndk
* Kayngillerden, kuzey yarm krenin l k yerlerinde ve yurdumuzun daha ok Dou Karadeniz blgesinde
yetien bir aa k (Corylus avellana).
* Bu aan sert bir kabuk iinde bulunan yal , niastal rn.
* Hileli zar.
fndk altn
* Osmanl mparatorluunda kenar ssleri fnda benzediinden bu adla an lan altn sikke, fndk.
* Kk ve deerli ey.
fndk atei
* Nargilede ttnn stne ortalamasna konulan yuvarlak, kk, yanar kmrler.
fndk biti
* Kn kanatllardan, fnd k kurdu dediimiz kurtuklar dolaysyla f ndk rnnn en byk dman olan,
uzun gagal bcek (Balaninus nucum).
fndk faresi
* Kemiricilerden, karn beyazms, srt boz renkli, fnd kllarda ok zarara yol aan bir memeli tr
(Muscardinus avellanarius).
* Evlerde rastlanan kk fare tr.
fndk kabuu
* Fnd n kabuk rengini and ran bir tr kahverengi.
fndk kabuunu doldurmaz
* ok nemsiz, deersiz.
fndk krmak
* apk nlk yapmak.
fndk kurdu
* Fnd k bitinin fndk iinde gelierek onun dklmesine, deerini yitirmesine yol aan kurtuu.
fndk kurdu gibi
* ufak tefek tombulca (kadn).
fndk san
* Bkz. f ndk faresi.
fndk ya
* Fnd ktan elde edilen ya.
fndk yuvas
* Tombul ellerin d yznde, parmak diplerinde grlen ukurluklar.
fndk
* Fnd k yetitiren veya satan kimse.
* Cilveli, oynak kadn.
fndkl k
* Fnd k yetitirme veya satma ii.
* Cilveli, oynak olma durumu.
fndk
* Fnd k kabuunun rengi.
* Fnd k altn.
fndkkran
* Fnd k ve buna benzer kabuklu yemilerin kabuunu krmaya yarayan ara.
* veli, uh, batan karc (kadn).
fndklk
* Fnd k aalar ok olan yer, f ndk korusu.
fr
* Frl frl.
* Pi, f rlama.
fr dnmek
* bir kimseye yaranmak veya yardm etmek iin stn aba harcamak.
fr fr
* Frl frl.
fra
* Bir eyin tozunu, kirini gidermekte veya bir eye boya, cil srmekte kullanlan, bir araya getirilerek
balanm kl veya kla benzer baka tellerden yaplan ara.
* Resim yapma sanat ve biimi.
* kmeyi engelleyen balar n oynamasn veya kaymasn nlemek iin aralara yerletirilen direk paras.
fra ekmek
* kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, fralamak.
fra gibi
* dik, sk ve sert (sa, sakal).
frac
* Fra yapp satan kimse.
fracl k
* Fra ve fraya benzer aralarn yapm ve sat m .
fralama
* Fralamak i i.
fralamak
* Temizlemek veya parlatmak iin fra ile srtmek.
* (avc lkta) Sk ve bataklk ormandan gemek.
* Kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, fra ekmek.
fralanma
* Fralanmak i i.
fralanmak
* Fra ile ovulmak, dzgnletirilip parlatmak veya temizlenmek.
* ok azarlanmak.
fralatma
* Fralatmak ii.
fralatmak
* Fralamak i ini yaptrmak.
fralay
* Fralamak i i veya biimi.
fral
* Fras olan.
fralk
* ine resim yapmada kullanlan f ralarn konulduu szgeli kap.
frdolay
* epeevre.
frdnd
* Biri dndnde tekinin de dnmesini engellemek iin u uca getirilerek serbest bir eksenle balanm
ift halka.
* Topa gibi evrilerek oynanan, tuntan, alt keli bir kumar arac.
* Bir ipe bal olarak birden fazla ipa atld nda ipalar n karmamas iin tekne zinciri ile paralarn
baland zincir arasna konulan metal ara.
* Belirli bir gr veya dnce sahibi olmayan.
frf r
* Giysi, perde gibi eylerin kenarlarna dikilen krmal veya bzgl ss, farba, farbala.
frf rl
* Frfr olan.
frl f rl
* Bir ey srekli ve hzla dnerek.
frldak
* Rzgrla dnen, ember biiminde ocuk oyunca.
* Havaland rmak amacyla oda veya mutfak pencerelerine tak lan kanatl ara.
* Ocak veya soba borusunun iyi ekmesini salamak iin tepesine taklan ve rzgrn gittii yne
dnebilecek biimde yaplan apka.
* Dolap, dzen, hile.
frldak evirmek (veya dndrmek)
* istediini yapmak iin hileli yollara bavurmak.
frldak iei
* arkfelek.
frldak gibi
* srekli dnce dei tiren, sznden dnen (kimse).
frldak
* Frldak yapan veya satan kimse.
* Dzen eviren, dzenci, dolap eviren kimse.
frldakl k
* Frldak nn ii veya meslei.
frldanma
* Frldanmak ii veya durumu.
frldanmak
* Frl frl dnmek.
frldatma
* Frldatmak ii.
frldatmak
* Frl frl evirmek.
frn
* Her yandan ayn derecede s alarak ekmek, pasta vb. piirmeye yarayan, tavan tonoz biiminde, nnde
tek aklk bulunan ocak.
* Ekmek, pasta vb. nin piirildii ve sat ld dkkn.
* Is verici bir dzenekle alan, yiyecekleri piirmeye veya stmaya yarayan alet.
* Bir maddeyi fiziksel veya kimyasal deiiklie uratmak amacyla s t lan alet.
* Frnda piirilmi.
frn gibi
* ok s cak (yer).
frn kebab
* Byk tencerelere yerletirilerek f rnda piirilen et yemei, et kebab.
frnc
* Frn ileten kimse.
frncl k
* Frn iletme i i.
frnda makarna
* Halanm makarnal arn arasna zellikle kaar peyniri konularak zerine st dklp f rnda piirilen
makarna yemei.
frnlama
* Frnlamak ii.
frnlamak
* Piirmek iin f rna koymak.
* Frnda kurutmak.
frnlanma
* Frnlanmak ii.
frnlanmak
* Frna konulmak veya fr nda kurutulmak.
frnlatma
* Frnlatmak ii.
frnlatmak
* Frnlamak iini yaptrmak.
frnl
* Frnlanm .
frnlk
* Frnda piirilmeye hazr yemek.
* Bir frnn alaca kadar.
frka
* nsan topluluu.
* Tmen.
* Siyas parti.
frkac
* Parti yesi.
* Bir partiye ok bal olan, partici.
frkacl k
* Particilik.
frkata
* 10 - 15 ift krekli, hzl, eski bir sava gemisi.
frkate
* Bkz. firkate.
frlak
* Dar doru frlam , km, kk.
frlama
* Frlamak ii.
* Ars z, terbiyesiz ocuk.
* Pi.
frlamak
* Hzla, birdenbire bulunduu yerden kmak, ayrlmak.
* Yerinden oynay p ileriye doru knt yapmak.
* Fiyat birdenbire ykselmek.
frlat lma
* Frlatlmak ii.
frlat lmak
* Frlatmak ii yaplmak.
frlat
* Frlatmak ii veya biimi.
frlatma
* Frlatma i i.
* Kol ve bacan vcudun orta izgisinden trl ynlere, son eklemine kadar h zla ve gergin olarak
uzaklatrlmas (almas).
frlatmak
* Hzla atmak, bulunduu yerden dar atmak.
frlay
* Frlamak ii veya biimi.
frsat
* Uygun zaman, uygun durum veya art, vesile.
frsat beklemek (veya aramak)
* en uygun art kollamak.
frsat bilmek
* bir eyden belli bir amala hemen yararlanmak.
frsat bu frsat
* yararlanlacak en uygun zaman.
frsat bulmak
* uygun, elverili zaman bulmak.
frsat dkn
* Ktlk yapmak iin frsat kollayan (kimse).
frsat dmek (veya kmak)
* bir imkna kavumak.
frsat kollamak (veya gzlemek)
* yapmak istedii i iin uygun bir zaman veya bir durum beklemek.
frsat vermek
* bir ii yapmak iin uygun, elverili art salamak.
frsat yoksulu
* Eline frsat gemedii iin zararsz gibi grnen (kii).
frsat
* Frsatlar iyi deerlendiren, frsat kollayan.
frsatl k
* Frsat olma durumu.
frsat ganimet bilmek
* kan f rsattan en iyi biimde yararlanmak.
frsat karmamak
* elverili durumdan yararlanmak.
frsatn drmek
* kolayn bulmak.
frsattan istifade etmek
* ele geirilen imkn veya durumdan en iyi biimde yararlanmak.
frt
* Bir solukta veya bir yudumda iilebilecek miktarda sigara veya iki.
frt frt
* (yer dei tirme iin) Srekli olarak, ikide bir.
frtna
* Yamur ve kasrga getiren ok gl rzgr.
* Bu rzgr n denizde veya kum llerinde yaratt dalgalanma.
* G atlatlan kt durum.
* Kart dnce veya durumlarn yaratt karklk; sknt.
* Saatteki hz 70 mil olan rzgr.
frtna kmak
* sert rzgr esmeye balamak.
frtna gibi
* h zla, birdenbire.
* tell , aceleci.
frtna kopmak (veya patlamak)
* iddetli frt na kmak.
* bir yerde kavga ve grlt kmak.
frtna kuu
* Perde ayakllardan, kvr k gagal , a k denizlerde yaayan bir ku, deniz rdei (Thalassidroma pelagica).
frtna kuugiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf na giren bir familya.
frtna ura
* Frtnal yer veya f rtnan n ok olduu yer.
frtnal
* ok rzgrl.
* ok tart mal , ekimeli, grltl, kark.
frttrma
* Frtt rmak ii veya durumu.
frttrmak
* Akl n ka rmak, delirmek, akln yitirmek, ldrmak.
fs fs
* Gizli ve yava konuulurken kan sesi anlatr.
fsfs
* Koku, il vb. svlar pskrtmek iin kullanlan ara.
fsfslama
* Fsfslamak i i.
fsfslamak
* Koku, il vb. svlar pskrtmek.
fsfslanma
* Fsfslanmak ii veya durumu.
fsfslanmak
* Koku, il vb. svlar pskrtlmek.
fs l fsl
* Fslt hlinde, fsldayarak, alak sesle.
fs ldama
* Fsldamak ii.
fs ldamak
* Bakalarnn duyamayaca kadar alak sesle konumak, f slamak.
fs ldanma
* Fsldanmak ii.
fs ldanmak
* Fslt hlinde sylenmek.
fs ldama
* Fsldamak ii.
fs ldamak
* Birbirine f sldamak.
fs lt
* Fsldarken kan, glkle duyulan ses.
fs lt gazetesi
* Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu.
fs r fsr
* nce bir ey yanarken veya dar bir delikten su geerken kan sesi anlatr.
* Gizli olarak, alak bir sesle.
fs rt
* Fslt .
fskiye
* Havuzda suyu yukarya doru, trl biimlerde fkrtan azlk, fkrk.
fslama
* Fslamak i i.
fslamak
* Bkz. f s ldamak.
* Gizlice haber vermek.
fslanma
* Fslanmak ii.
fslanmak
* Fslamak i i yap lmak.
fst k
* Antep fst, am f st veya yer fst denilen yemilerin genel ad .
* Tombul, ksa boylu, tknaz (kimse).
fst k am
* Bkz. am fst .
fst k ezmesi
* Fstkla yaplan bir ekerleme.
fst k gibi
* dolgun, besili ve canl.
* ok gzel.
fst k
* Fstk yetitiren veya satan kimse.
fst k lk
* Fstk yetitirme ii.
* Fstk alp satma ii.
fst k
* Sarya alan a k yeil renk.
* Bu renkte olan, a k yeil.
fst k makam
* ok ar, a r ar, yava yava.
fst klamak
* Kk rtma amac yla araya nifak sokmak.
fst klk
* Fstk aalar dikilmi yer, fstk bahesi.
f f
* Fr f r.
f ldama
* Fr f r ses karma.
f ldamak
* Fr f r ses karmak.
f lt
* Frdama sesi.
f r fr
* pek kuma bir yere srtnrken veya su hafif hafif akarken kan ses.
f rdama
* Frdamak sesi.
f rdamak
* Fr f r ses kartmak.
f rdatma
* Frdatmak ii.
f rdatmak
* Fr f r ses kartmak.
f rt
* Frdama sesi.
fk
* Atgillerin taze dk s , tersi.
fklama
* Fklamak ii.
fklamak
* Topra fk ile gbrelemek.
fkl k
* Fknn biriktirildii yer.
fkn
* Bir aacn dibinden sren ince dal, srgn, filiz, dal, pi.
* Asma ktnde herein st yannda biten dal.
fkrdak
* S vlar f krtmaya yarayan ara.
* Azndaki iki cam borudan biri flenince tekinden su fkran, lboratuvarlarda ykama ilerinde
kullanlan bir deney arac.
fkrk
* Su fk rtmaya yarayan aralar n genel ad, fskiye.
fkr
* Fkrmak ii veya biimi.
fkrma
* Fkrmak ii.
* Gne yzeyinden uzaya scak gaz ktlelerinin frlamas.
fkrmak
* Gaz veya svlar bir yerden basn etkisiyle yukarya doru birdenbire ve hzla kmak.
* (bitkiler iin) Toplu hlde, gr olarak yetimek.
* Bir ey bir yerde bol bol grlmek.
fkrt
* Fkran bir eyin kard ses.
fkrtc
* Belli h zla hareket eden bir akkan yard m yla, baka bir akkann boalmasn salayan alet, ejektr.
fkrtlma
* Fkrtlmak ii.
fkrtlmak
* Fkrmas salanmak.
fkrtma
* Fkrtmak ii.
fkrtmak
* Fkrmasn salamak.
flama
* Flamak ii.
flamak
* Fkramak.
ftk
* organlardan bir parann, daha ok barsak blmnn kar n eperlerini geip deri altnda ur gibi bir
sikinlik yapmas , kavl, yarmlk.
ftk olmak
* byk s k nt duymak, kahrolmak, aresiz kalmak.
ftkl
* Ft olan, kavl.
ftrat
* Yarad l, hilkat.
ftraten
* Doutan, yaradl gereince.
ftr
* Yarad lla ilgili, yaradl tan, doutan (olan).
ftriye
* Doutanc lk.
fttrmak
* Bkz. f rttrmak.
fi
* "-de, iinde" anlamlarnda szlerin ba nda kullanlan edat.
fi tarihinde
* olduka eski bir zamanda.
fiber
* S ktrlm bitki tellerinden yaplm mukavva veya tahta.
fiberglas
* Plstik maddelerden, zellikle polyesterden paralar yap mnda kullan lan salamlatrma maddesi.
fibrin
* Kan ve lenf serumunda bulunan albminli bir madde.
fibrinojen
* Pht lama srasnda fibrine dnen bir kan proteini.
fidan
* Aa ve aaklar n yeni yetieni.
* Baka bir yere dikilmek iin bulunduu yerden kar lan taze aa, dikme.
fidan biti
* Yaprak biti.
fidan boylu
* nce uzun ve biimli (kimse).
fidan gibi
* ince ve uzun boylu.
fidanck
* Kk fidan.
fidanl k
* Fidan yetitirilen yer, dikmelik.
fide
* Bahvanl kta yastklarda tohumdan yetitirilip baka yerlere dikilmek iin hazrlanan sebze veya krpe
iek.
fideci
* Fide yetitirip satan kimse.
fidecilik
* Fide yetitirip satma ii.
fideizm
* nanc lk, imaniye.
fideleme
* Fidelemek ii.
fidelemek
* Fidan dikmek.
fidelik
* Fide yetitirilen yer.
* Fide olmaya uygun.
fidye
* Tutsak edilen veya rehin al nan bir kimsenin serbest braklmas iin istenen para, kurtulmal k.
* Fidyeinecat.
fidyeinecat
* Kurtulma bedeli, kurtulmalk.
fifre
* Yanlamasna al nan, alt delii olan, tahtadan bir tr flt.
figan
* Ac ile barma, inleme.
figan etmek
* ac ile ba rmak, inlemek.
figr
* Resim ve heykel sanatlarnda varl klarn biimi.
* Bir dans oluturan ll ad mlarla beliren zincirleme hareketlerden her biri.
* Birbirini izleyerek melodik ve ritmik bakmdan bir btn oluturan notalar grubu.
figran
* Genellikle tiyatro ve sinemada, konumas olmayan veya konumas ok az olan rollere kan kimse.
* Bir toplumda, bir toplulukta snk, etkisiz olan kimse.
figranlk
* Figran olarak al ma.
figratif
* Figrl, figrc.
figratif sanat
* inde insan, hayvan ve doa geleri yer alan, figrc sanat.
figrl
* Figr olan.
fi
* Baklagillerden, hayvan yemi olarak yetitirilen bir bitki (Vicia sativa).
fihrist
* indekiler.
* Katalog.
* Alfabetik sralamalar iin kullanlan, kenar nda btn harflerin yer ald not defteri.
fihristleme
* Fihristlemek ii.
fihristlemek
* Fihriste geirmek.
fiil
* , davran.
* Olumlu veya olumsuz olarak ekimli durumda zaman kavram tayan veya zaman kavram ile birlikte ah s
kavram veren kelime.
fiil cmlesi
* Bildirme veya isteme kiplerinden biriyle kurulan ve olumsuzu ancak -ma/ -me eki ile yap labilen cmle.
fiil ekimi
* Fiil isim kk veya gvdelerine zaman kavram ile birlikte ah s kavram da veren eklerin getirilmesi, fiil
tasrifi.
fiil gvdesi
* Kk bir baka yapm eki alm fiil.
fiil kk
* Fiil soyundan bir kelimenin blnmeyen anlaml ksm .
fiil taban
* Fiil kk ve gvdelerinin ekim eki almam hli.
fiile koymak
* eyleme geirmek.
fiilen
* Gerekten, gerekten yaparak, alarak.
fiil
* Eylemli, edimsel, gerekten yaplan (i).
fiili bozuk
* Ahlka dk (kimse).
fiil hizmet
* Memur, ii gibi al anlar n bal olduklar sosyal gvenlik kurumunda tam kesenek vermek suretiyle
geirdikleri sre.
fiil hizmet zamm
* Ypratc ilerde alanlarn yaptklar ar ve tehlikeli iten dolay fiil hizmet yllar na eklenen sre.
fiilimsi
* Olumsuzu yaplan ve tmle olabilen mastar, sfat-fiil, zarf-fiil gibi trleri bulunan fiilden tremi ekillere
verilen ad, eylemsi.
fiiliyat
* olarak yaplanlar, edim, edimler, iler, gerekletirilen iler.
fikir
* Dnce, mlhaza, mtala.
* Dn, ide.
* Kuruntu.
fikir (veya birinin fikrini) almak
* (birinin) dncesinden yararlanmak.
fikir adam
* Herhangi bir dnce alanndaki grlerine deer verilen kimse.
fikir danmak
* bilgi edinmek iin bir yetkiliden bilgi almak.
fikir edinmek
* kanaat sahibi olmak.
fikir hrriyeti
* Dnce zgrl.
fikir iisi
* Bilim ve fikir alannda al an kimse.
fikir vermek
* dncesini bildirmek.
* bir konuda yol gsterici bilgi edinmek.
fikir yazs
* Dnce yn ar basan yaz veya makale.
fikir yormak
* bir konuda ok dnmek.
fikir yrtmek
* bir konu zerine dncesini sylemek.
fikirli
* Herhangi bir konu zerinde dncesi olan, akll, dnceli.
fikirsiz
* Herhangi bir konu zerinde dnemeyen, gr olmayan, dncesiz.
fikirsizlik
* Fikirsiz olma durumu, dncesizlik.
fikren
* Dnce yoluyla, dnerek, zihnen.
fikr
* Dnce ile ilgili.
fikrini elmek
* kand rmak, dncesini dei tirtmek, ikna etmek.
fikrisabit
* Saplant, idefiks.
fikriyat
* Dnceler.
fiks mn
* Tr ve fiyat nceden belirlenen yemek.
fikstr
* Yar malarn zamann ve sras n belirleyen izelge.
fiktif
* tibar.
fil
* Filgillerin hortumlular tak m ndan, Afrika ve Asya'n n scak blgelerinde yaayan, ok iri, kaln derili
hayvan (Elephas).
* Satranta apraz hareket ettirilen ta.
fil dii
* Filin silh olarak kulland iki uzun ve eri dii.
* Di tacnda mine, kklerde ise seman denilen ve diin sert blmn oluturan doku.
* Fil diinden yaplm.
fil elmas
* Turungillerden, Hindistan'da yetien bir aa (Feronia elephantum).
* Bu aacn yenilen meyvesi.
fil faresi
* Memeliler s nf ndan, burun blm hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi s rayabilen bir
hayvan (Macroscelides proboscideus).
fil gibi
* ok i man, ok yemek yiyen kimse.
fil hastal
* ounlukla bacaklarn i ip fil aya biimini almasyla beliren bir hastalk.
fil yry
* Ellerin ve ayaklarn gergin kol ve bacaklarla birbirine ok yakn basarak oluturduu bir yry biimi.
filman
* Elektrik ampullerinden akm getiinde akkor duruma gelen ince iletken tel.
filn
* stenmeyen durum veya sylenmesi sakncal zel adlar n yerine kullan lr.
* Cmlede "ve benzerleri" anlamnda kullanl r.
filn falan
* Bkz. falan filn.
filn festekiz
* Bkz. falan filn.
filnca
* Falanca.
filn nc
* Falannc.
filntrop
* nsansever, insanlar n iyilii iin alan kimse.
filriz
* Keten dvmeye yarayan tokmak.
filrizleme
* Filrizlemek ii.
filrizlemek
* Keteni dverek tel durumuna getirmek.
filrmoni
* Gl mzik sevgisi.
* Mzik konserleri dernei.
filrmonik
* Mzii seven (kimse).
* Mzik sevenlerin kurduklar dernek veya konser dernekleri iin kullanlr.
filbahar
* Takrangillerden, ilkbaharda beyaz ve gzel kokulu iekler aan, park ve bahelerde ss bitkisi olarak
yetitirilen aa k, akasma, filbahri (Philadelphus).
filbahri
* Bkz. filbahar.
fildekoz
* Bir eit pamuk iplii.
* skoya iplii denilen ince ve salam pamuk ipliinden dokunmu.
fildii
* Fil diinin donuk beyaz rengi.
fildii gibi
* donuk, beyaz (ten).
fildii karas
* Fil dii klnden yaplan kara boya.
fildii rengi
* Fildii.
file
* Yn, pamuk vb. ipliklerden dmlerle olumu a.
* Al verite kullanlan ilmeklerden olumu a torba.
* Salar n dalmamas iin kullanlan a biiminde rg.
filenk
* Ar cisimleri bir yerden bir yere kaydrmak ve zellikle deniz teknelerini karaya ekmek iin bunlarn
altna srlen yuvarlak aa, felek.
filet
* Derinlii ayn olan s su alan .
fileto
* Kasaplk hayvanlar n srt nda, dikensi k nt boyunca iki yandaki et.
filgiller
* Memeliler s nf nn hortumlular takmnn bir familyas.
filhakika
* Gerekten, dorusu, hakikaten.
filibit
* Bkz. flebit.
filigran
* Baz ktlarn dokusunda bulunan ve ancak aydnl a tutulunca grlen izgi, resim ve yaz gibi biimler.
filigranl
* Filigran olan.
filika
* Gemilerde bulundurulan sandal.
filikac
* Filikalara bakmakla grevli kimse.
filinta
* Namlusu ksa, kurun atan bir eit kk tfek.
* Gzel, yak kl .
filinta gibi
* gen, ince uzun boylu, evik, yakkl (kimse).
Filipinli
* Filipin adalar halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
filiskin
* Yerden 2-3 kar ykseklikte, ok yllk ve otsu bir bitki (Mentha pulegium).
Filistinli
* Filistin halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
filiz
* Yeni srm krpe ve kk dal veya yaprak, srgn.
filiz
* Ocaktan kar lan ilenmemi, baka maddelerle kark hlde bulunan, ham maden birlei i.
filiz gibi
* ince ve gzel vcutlu.
filiz vermek
* srgn kmaya balamak.
filizcik
* Kk srgn.
filiz
* Asma filizinin rengi, ak yeil renk.
* Bu renkte olan.
filizk ran
* Mays aynda aalarn filizlendii mevsimde esen bir f rtna.
filizleme
* Filizlemek ii.
filizlemek
* Bitkilerin gereinden ok olan filizlerini krmak.
filizlenme
* Filizlenmek ii.
* Yumrularn zerinde ince uzun filizlerin belirmesi biiminde grlen patates hastal .
filizlenmek
* (bitki) Filiz vermek.
* Gelimeye, bymeye balamak.
filizli
* Filizi olan.
filkula
* Ylan yastgillerden ana yurdu tropikal Amerika olan, kk yumrulu bir ss bitkisi (Caladium).
* Pazarlarda satlan bir tr snger.
film
* Fotoraf lkta, radyografide ve sinemacl kta resim ekmek iin kullan lan, sellozdan, saydam, bklebilir
erit.
* Sinemacl kta, bir oyunun btnn tayan erit veya eritlerin btn.
* Sinema makinesiyle gsterilen eser.
* Camlara yaptrlarak ierinin grnmesini engelleyen bir tr ince yaprak.
film ekmek
* bir sinema kamerasyla grntleri tespit etmek veya bir hareket ve grnn sral resmini ekmek.
* vcudun rntgenini almak.
film evirmek
* beyaz perdede oynatlacak bir eseri filme almak veya bu eserin ekilii srasnda rol yapmak.
* elenmek, ho vakit geirmek.
film mzii
* Filmin grntlerine elik etmek amacyla zel olarak bestelenmi veya hazrlanm mzik.
film oynamak
* bir film, sinemada gsterilmekte olmak.
film oynatmak
* bir filmi sinemada gstermek.
film yldz
* Sinema dnyasnda ok nl olan oyuncu, star.
filmci
* Sinemac.
filmcilik
* Sinemacl k.
filmletirmek
* Film durumuna getirmek, filmletirmek ii.
filo
* Bir arada ve bir komuta altnda bulunan sava gemilerinin veya uaklarn n btn.
* Ayn tr yk tayan ticaret gemilerinin veya kara tatlarnn btn.
* Bit.
filojenez
* Soy olu.
filoksera
* Asma biti.
* Asma bitinin yol at ba hastal .
filolog
* Filoloji ile uraan bilgin.
filoloji
* Dili ve yaz l belgeleri dil ve tarih a s ndan inceleme.
* Dil yoluyla bir toplumun kltrn inceleyen bilim, lisaniyat.
filolojik
* Filoloji ile ilgili.
filotill
* Torpidolardan oluan filo.
filoz
* Balklarn alar su yznde tutmak iin kulland klar kabak veya mantardan yaplm a amandras .
filozof
* Felsefe ile uraan ve felsefenin gelimesine katkda bulunan kimse, felsefeci, feylesof.
* Felsefe yapmaya merakl olan (kimse).
* Sakin, kendi hlinde yaayan.
filozofa
* Filozofa yarar biimde (olan).
filozofik
* Felsefe ile ilgili, felsefeye dayanan.
filozoflama
* Filozoflamak i i veya durumu.
filozoflamak
* Filozof zellii kazanmak.
filozofluk
* Filozof olma durumu.
filtre
* Szge.
* Szek.
filtreli
* Filtre tak lm olan.
filtresiz
* Filtre tak lmam olan.
filum
* Canllarn blmlenmesinde, dallarn bir araya gelmesiyle oluan birlik.
filvaki
* Gerekte, gerekten, vaka.
filvaki ... ama
* her ne kadar ise de.
Fin
* Finlandiya halkndan veya bu halk n soyundan olan kimse.
* Fin halkna zg olan.
Fin hamam
* ok scak yerden ve sudan ok souk yere ve suya girme gibi vcudu uyarc nitelii olan hamam, sauna.
Fin Ugor
* Ural dillerinden bir dil bei.
* Bu dil bei ile ilgili olan.
final
* Sona eren, biten.
* Elemeli yarmalarda sonucu belirten karlama.
* Bir mzik paras nn son blm, biti.
* Dnem sonu snav.
finale kalmak
* son yar maya kat lma hakkn kazanmak.
finalist
* Son yar maya kalan sporcu veya takm.
finalizm
* Bkz. erekilik.
finanse
* "Bir giriim iin gereken paray, krediyi salamak" anlam nda kullanlan finanse etmek birleik fiilinde
geer.
finansman
* Bir giriime ileyebilmesi, geli ebilmesi iin gereken para ve krediyi salamak ii.
fincan
* ay, kahve gibi genellikle scak eyler imekte kullanlan kk kap.
* Elektrik tellerinin eklem noktalarna konulan porselenden yaplm yal tkan ara.
* Bir fincann alabildii l.
fincan brei
* Tepsiye serildikten sonra fincan az biiminde bir kalpla yuvarlaklar kesilerek yaplan bir eit brek.
fincan fincan
* Fincan andrarak, fincan biiminde.
fincan gibi
* iri ve patlak (gz).
fincan oyunu
* Fincanlar n altna yzk saklayarak oynanan bir oyun.
fincanc
* Porselen veya cam eya satan kimse.
fincanc katrlarn rktmek
* zarar dokunabilecek bir kimsenin houna gitmeyen bir davranta bulunmak.
fincanl k
* Miktar herhangi bir fincan kadar olan.
* Herhangi bir sayda fincan alabilecek genilikte olan.
Fince
* Fin dili.
fingir fingir
* Davran ve szlerdeki a rl anlatmak iin fingirdemek fiiliyle birlikte kullan lr.
fingirdek
* Ar derecede oynak ve kr tkan, cilveli (kad n).
fingirdeme
* Fingirdemek ii.
fingirdemek
* Dikkati ekecek kadar kr tkan, oynak davranmak.
fingirdeme
* Fingirdemek ii.
fingirdemek
* Birbiriyle fingirdemek.
fini
* Bitme.
* Bir yar n son bulduu yer veya izgi, var.
finie kalkmak
* uzun veya orta mesafe koularda vara yakla rken h z artrmak.
fink
* "Hibir eye aldrmadan gnlnce gezip elenmek" anlamna gelen fink atmak deyiminde geer.
fino
* ok tyl kk bir kpek tr.
* Esrar.
firak
* Ayrl , ayr lk.
firakl
* zntl, dokunakl , ie ileyen.
firar
* Kama, kurtulma.
* Bir san k, tutuklu veya hkmlnn gzclerin elinden kurtulmas.
firar etmek
* kamak.
firara kadem basmak
* kamak.
firar
* Kaak, kakn, kam olan (kimse).
firavun
* Eski M s r hkmdarlarna verilen unvan.
* Kibirli, suratsz ve kt yrekli kimse.
* skambil k tlar yla oynanan bir eit oyun.
firavun faresi
* Etillerden, Afrika'da, zellikle Msr'da yaygn, kedi byklnde bir hayvan (Herpestes ichneumon).
firavun inciri
* Frenk inciri.
firavunlama
* Firavunlamak i i.
firavunlamak
* Kt, acmas z bir insan olmak.
firavunluk
* Firavun olma durumu.
* Firavunun grevi.
fire
* Her tr ticar malda kuruma, dklme, bozulma gibi sebeplerle eksilme, a rl k yitimi.
* Bir i yap lrken kan artk para.
fire vermek
* kuruma dolay syla eksilmek.
firez
* Ekin.
* Yeni kmaya balam ekin.
* Biilmi tarlada kalan tahl kkleri, an z.
firfiri
* Parlak kz l renk.
* Bu renkte olan.
firik
* Olgunlamak zere olan tah l.
* erez olarak yenen tahl kavurgas.
firitah gelse
* en gls, en yetkilisi, en stn olsa.
firkat
* Ayrl , ayr lk.
firkate
* Bkz. f rkata.
firkateyn
* direkli, bir tr yelkenli sava gemisi.
firkete
* Kadnlarn salar n tutturmak iin kullandklar U biimindeki naylon, tel veya baadan sa tokas.
firketeleme
* Firketelemek ii.
firketelemek
* Firkete ile tutturmak.
firma
* Tzel kiilii olsun olmasn bir ekonomik etkinlik birimi.
firuze
* Kpe ve yzk ta gibi bezek ilerinde kullan lan, mavi renkli, saydam olmayan hidratl doal alminyum
ve fosfattan oluan deerli bir mineral.
fisebilillh
* Hibir kar lk beklemeden.
fiske
* Parmaklardan birinin ucunu ba parman ba na ilitirip birdenbire ileriye f rlatarak yap lan vuru.
* ki parmak ucu ile tutulabilen miktar.
* nsan derisinde herhangi bir sebeple ortaya kan ufak ve ii su dolu kabart .
fiske fiske kabarmak (veya olmak)
* kabarcklar olumak.
fiske kondurmamak (veya dokundurmamak)
* bir kimse veya nesneyi en kk bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak.
fiskeleme
* Fiskelemek ii.
fiskelemek
* Fiske vurmak.
* Hafife sitem etmek.
fiskos
* Bakalarnn duyamayaca biimde gizli ve alak sesle konuma.
fiskos etmek
* bakalarnn bulunduu yerde birka kii gizlice, alak sesle konumak.
fistan
* Giysi.
* (sko, Arnavut ve Yunanllarda) Erkeklerin giydikleri ksa, plili eteklik.
fistanl
* Fistan giymi.
fistanlk
* Fistan yapmaya elverili.
fistansz
* Fistan giymemi.
fisto
* Elde veya makinede ilenmi ssl erit.
* Dantele benzer ssleri olan bir tr kuma.
* Bu kumatan yaplm.
fistolu
* zerine fisto dikilmi olan.
fistl
* Akarca.
fi
* Prizden ak m almaya yarayan ara.
* Bir eserin haz rlanmasnda kolaylk salamak veya bir ie klavuzluk etmek iin yaz lp snflandrlan kk
kt yapraklar ndan her biri.
* Kumarda, baz al veri i lerinde para yerine kullan lan pul ve benzeri.
* Bir ii yaptrmak veya gereken srann alnd n belirtmek iin bir koandan kopar lm k tlardan her biri,
makbuz.
fi amak
* bir ile ilgili konuda gereken bilgileri fi zerine yazmaya balamak, filemek.
fie
* Baz mobilya kilitlerinin iinde bulunan, birbirinin benzeri fakat farkl ldeki ular yayl kilit eleman .
fiek
* Tfek, tabanca gibi hafif ateli silhlar n iine, atlmak iin srlen ve iinde barut bulunan bir kovan ile bu
kovann ucuna yerletirilmi mermiden oluan cephane, kurun.
* Donanma ve enliklerde kullanlan eitli yanc veya patlay c maddeler.
* Silindir biiminde st ste konarak kda sarlm maden para.
* Fiek biiminde yap lm baharat ambalj.
fiek atmak
* ortal kartracak bir sz sylemek.
* cinsel birlemede bulunmak.
fiek gibi
* h zla.
fiek salvermek
* ara bozacak sz sylemek.
fieki
* Fiek yapan veya satan kimse.
fiekhane
* Fiek yaplan yer.
fiekli
* inde fiek bulunan.
fieklik
* zerine tfek, tabanca fiekleri geirilip bele as lan veya omuzdan bele doru apraz geirilen kemer,
kargl k.
* Ktklk.
fieklikli
* Fieklii olan.
fiini tutmak
* bir kimsenin davran larn fi zerinde belirlemek.
fika
* ipo trnan kaldrp asmak iin geminin kenarnda bulunan sabit veya hareketli demir ask.
fileme
* Filemek ii.
filemek
* Fi zerine yazmak.
* Bir ile ilgili konuda fi amak.
filenme
* Filenmek ii.
filenmek
* Fie geirilmek, fie yaz lmak.
* Gvenlik kurulularnda dosyas bulunmak.
fili
* Fie yazlm olan.
* Gvenlik kurulularnda kayd bulunan (kimse).
filik
* Fi koymaya yarar yer veya kutu.
* Fi olmaya veya fi yaplmaya uygun olan.
fit
* Birini bakasna kar kk rtma.
fit
* deme, raz olma.
fit
* ngiliz uzunluk ls birimi olan foot, ayak sznn okluk biimi.
fit olmak
* deme, raz olmak.
fit vermek (veya fit sokmak)
* birini bakasna kar kk rtmak, aray amak; kuku uyandrmak.
fiti
* Kk rtc , ara bozucu, kovcu.
fitilik
* Kk rtc lk, ara bozuculuk, kovculuk.
fitil
* Lmbada, kandilde ve mumda yan, akmakta benzinin yanmasn salayan, trl biimlerde bklm
veya dokunmu pamuktan yaplan genellikle ya ekici madde.
* Derin yaralarn tedavisinde, yara iine sal nan steril gaz bezi eridi.
* Anse konulan donmu ya kvamnda ve koni biiminde il.
* Eskiden toplar ve imdi lmlar atelemekte kullanlan kaytan biiminde tututurucu madde.
* Kuman alt na kaytan biiminde bklm bir ey koyup stten dikerek yaplan kabartma yol.
* Koltuk ve sandalye gibi oturulan eyan n yapmnda diki veya ivileri gizlemekte kullanlan erit.
* Dokunuunda yollar olan kuma.
* Elli ktla oynanan ve en az says olann kazanmas kuralna dayanan bir iskambil oyunu.
fitil fitil burnundan gelmek
* Bkz. burnundan gelmek.
fitil gibi
* ok sarho.
fitil olmak
* ok sarho olmak.
fitil vermek
* kzdrmak, azdrmak, k krtmak.
fitilci
* Fitil yapan veya satan kimse.
* Kargaalk karan (kimse).
fitili almak
* birdenbire tellanmak, kayglanmak, fkelenmek.
fitilleme
* Fitillemek ii.
fitillemek
* Fiek, dinamit gibi patlayc maddelerin fitilini atelemek.
* Birini kzdrmak veya kkrtmak, fitil vermek.
fitillenme
* Fitillenmek ii.
fitillenmek
* Fitil taklmak.
* Kzd rlmak, k krtlmak.
fitilli
* Fitili olan veya fitille atelenen.
* zerinde dokuma dorultusunda fitiller olan kuma.
fitilsiz
* Fitili olmayan.
fitin
* Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler tarafndan deerlendirilemeyen
organik bir bileik.
fitleme
* Fitlemek ii.
fitlemek
* Birini, bakasna kar kk rtmak, fitnelemek.
fitlenme
* Fitlenmek ii.
fitlenmek
* Biri bakasna kar k krtlmak.
fitne
* Geimsizlik, karklk, kargaa.
* Fitneci, ara bozucu.
fitne fesat karmak
* ara bozucu sz sylemek ya da davranlarda bulunmak.
fitne fcur
* ok fitneci, ara bozucu, kartrc.
fitne kumkumas
* Ara bozucu kimse.
fitne sokmak
* ara bozmak, (insanlar) birbirine katmak.
fitneci
* Fitne karan, kar t rc , ara bozucu.
fitnecilik
* Fitneci olma durumu.
fitneleme
* Fitnelemek ii.
fitnelemek
* ekitirmek, yermek, gammazlamak, kovlamak.
fitnelik
* Kartrma, eki tirme, ara bozma.
fitopatoloji
* Bitki hastal klarn inceleyen bilim dal.
fitre
* Ramazan ay iinde verilmesi dince buyrulan, miktar belirli sadaka.
fitret
* Bkz. fetret.
fiyaka
* Gsteri, al m, afi, caka.
fiyaka satmak
* gsteri yapmak, caka yapmak, al m satmak.
fiyakac
* Gsterii, cakac, fiyaka yapan (kimse).
fiyakal
* Gsterili, cakal, fiyakas olan.
fiyasko
* Bir giriimde gln ve baar s z sonu.
fiyasko vermek
* bir giriim baar s zlkla sonulanmak.
fiyat
* Al m veya satmda bir eyin para karl ndaki deeri, eder, paha.
* Bir mal veya i gc iin uygun grlen para karl .
* Bir deer ile para birimi aras ndaki iliki.
fiyat (veya deer) bimek
* bir deer iin denecek para karln belirlemek.
fiyat ayarlamak
* para deerindeki dei iklik ve baka ekonomik artlar dolaysyla fiyatlar dzenlemek.
fiyat krmak
* fiyat drmek, fiyat indirmek.
fiyat vermek
* isteyecei veya deyecei fiyat bildirmek.
fiyatland rma
* Fiyatlandrmak ii.
fiyatland rmak
* Fiyatn belirtmek, fiyat tespit etmek, fiyatlandrmak.
fiyatlanma
* Fiyatlanmak ii.
fiyatlanmak
* (bir eyin) Fiyat ykselmek, pahallamak.
fiyatlar dondurmak
* fiyatlarn ykselmesini nlemek, fiyatlarn olduu gibi kalmasn salamak.
fiyatl
* Fiyat olan, pahal.
fiyonk
* Kelebek biiminde balanm kurdele vb.
fiyonk makarna
* Fiyonk biiminde dklm ve sat a sunulmu makarna.
fiyort
* Norve, skoya ve Kuzey Amerika k ylarnda buzullarn oluturduklar dik yamal, derin eski buzul
koyaklarnn aa kesimlerinin deniz altnda kalmasyla oluan krfez.
fizibilite
* Yaplabilirlik.
fizik
* (maddenin kimyasal yapsndaki deiiklikler dnda) Genel veya geici yasalara bal , deneysel olarak
arat rlabilen, llebilen, matematiksel olarak tanmlanabilen madde ve enerji olgularyla uraan bilim dal.
* nsann doal yap s .
* Kiinin d grn.
fizik gc
* Gl yap s, gc kuvveti.
fizik kondsyonu
* Fiziksel ve ruhsal bak mdan bir sporcunun durumu.
fizik tesi
* Doa tesi.
fizik tedavisi
* Hastalklar su, k, hava, elektrik gibi fiziksel ve mekanik yntemlerle tedavi etme.
fizik yaps
* Bir insann vcut grn.
fiziki
* Fizik bilgini veya fizikle uraan kimse.
* Fizik retmeni.
* Fizik tedavisiyle uraan doktor.
fizik
* Fiziksel.
fizik corafya
* Yeryznn d nda insan ve teki varl klar zerine etki yapan doal olaylar n douunu, oluumunu ve
sonularn inceleyen corafya bilimi.
fizik harita
* Herhangi bir yerin dalarn , ovalarn , pltolarn, akarsular n, gllerini gsteren harita.
fizikokimya
* Kimyasal olaylar fiziksel yntemlerle zmleyen, fizik ve kimya konularn kapsayan bilim.
fiziksel
* Fizikle ilgili olan.
* Genel olarak doaya, maddeye, nesnelere ilikin olan.
* Gerek, gerek olma durumu.
fizyokrat
* Fizyokratlk yanl s.
fizyokratl k
* Tarm emeinin retici emek olduunu ve yalnzca bu emein, deeri yarattn ileri sren XVIII.yzy l
ekonomi gr.
fizyolog
* Fizyolojist.
fizyoloji
* Canllarn hcre, doku ve organlarnn grevlerini ve bu grevlerin nasl yerine geldiklerini inceleyen bilim
dal.
fizyolojik
* Fizyoloji ile ilgili, vcutla ilgili.
* Normal, doal olarak ileyen.
fizyolojist
* Fizyoloji bilgini, fizyolog.
fizyonomi
* Yz izgilerinin genel durumundan kan anlam.
fizyoterapi
* \343 fizik tedavisi.
fizyoterapist
* Fizyoterapi uzman , hastalar fizyoterapi yoluyla tedavi eden kimse.
flm
* Bkz. emniyet kilidi.
flma
* aret olarak veya eitli amalarla kullan lan kk bayrak.
* Mhendislerin, haritaclarn kulland renkli belirtme sr .
* Mzrak ucuna tak lan kk bayrak.
* ki veya keli, kk boyutlu bayrak.
flmac
* Flma kullanarak anlamay salayan kimse.
Flman
* Flndra lkesi halkndan veya bu halk n soyundan olan kimse.
* Flman halkna zg olan.
Flman at
* Belika kkenli iri koum at .
Flman kuu
* Bkz. flmingo.
Flmanca
* Hint-Avrupa dil ailesinden, Hollanda, Fransa ve Belika'n n bir blmnde konuulan dil.
flmangiller
* Kular s nfnn leyleksiler takmna bal flmanlar alt takmn n bir familyas.
flmanlar
* Kular s nfnn, leyleksiler tak m nn bir alt takm .
flmingo
* Leyleksilerden, tyleri beyaz, pembe, kanatlarnn ucu kara, eti yenir bir ku (Phoenicopterus ruber).
flndra
* Genellikle ince bezden yaplm , ukurluk blm dar, kurdele biiminde bayrak.
flndra bal
* Bkz. kurdele bal.
flnel
* Keten ve ynden dokunan kuma.
fl
* Fotoraf ekiminde k yeterli olmad nda bir grnty net almak iin kullan lan ok ksa sreli ve gl
parlt .
* Fotoraf ekiminde gl parltya ihtiya duyulduunda kullanlan lmba.
* letiimde stnl, ncelii olan nemli haber.
* Gsterie, ilgiye dkn.
fl conta
* Su motorlarnda motor ile su borusu arasna geirmezlii salamak iin yerletirilen yuvarlak lstik veya
kauuk madde.
flr
* Otomobillerde drt sinyal lmbasn n ayn anda yan p snmesini salayan dzen.
flvta
* Flt.
flebit
* Toplardamarlarda i zar iltihab.
flegmon
* Deri altndaki veya organlar arasndaki katlgan dokunun iltihaplanmas.
fleol
* Budaygillerden, kk bir ayr otu (Pheleum pratense).
flibit
* Bkz. flebit.
flit
* Sinek, sivrisinek gibi bcekleri ldrmek iin pskrtlen il.
* Bu ilc havaya pskrten ara.
flitleme
* Flitlemek ii.
flitlemek
* Flit vb. kullanarak bir yere il pskrtmek.
flok
* Geminin c vadrasna ekilen gen yelken.
flor
* Bkz. flor.
flora
* Bir blgede yetien bitkilerin hepsi, bitki rts, bitey.
floresan
* Bkz. floresan.
floresans
* Bkz. floresans.
flori
* Alt n para.
florin
* Hollanda para birimi, gulden.
florya
* Bkz. flurya.
flo
* Sellozdan, yapay, parlak, bkmsz iplik.
flo
* Poker oyununda ayn renkten ve ayn trden be kt.
flre
* Eskrimde kullanlan, namlusu dz ve yuvarlak, ucu dmeli kl .
flrt
* Kadnla erkek arasndaki yakn iliki, oyna.
* Flrt edilen kimse.
* Siyasal bir partiye, yabanc bir lkeye vb. ne tam olarak balanmadan yaklama.
flrt etmek (veya yapmak)
* kar cinsten biriyle yakn iliki kurmak.
flrcun
* Bkz. kocaba.
flrya
* spinozgillerden, tyleri yeilimsi, aalk ve fundal klarda yaayan, gzel tl bir ku, yelve (Chloris
chloris).
flor
* Atom numaras 9, atom arl 19, younluu 1,265, kokusu ozonu andran, yeilimtrak sar renkte,
halojenler grubunun ilk elementi olan basit element. K saltmas F.
floresan
* Florl.
floresan lmba
* indeki seyreltilmi gazdan oluan elektrik boalmas sonunda yaylan n mlarn etkisiyle eperleri
florl durumuna gelen cam tp.
floresans
* Flor.
flor
* Baz cisimlerin aldklar , boyu daha uzun k nmlarna dntrmesi zellii.
florl
* Flor zellii gsteren, floresan.
florit
* Kalsiyum florr birleiminde, eitli renkleri olan bir mineral.
florr
* Florun baka bir elementle verdii ikili birleik.
flt
* Yan tutularak alnan, orkestrada yer alan bir flemeli alg.
flt
* Flt alan kimse.
fob
* Al c ile satc arasnda kararlat rlan bir fiyatn, mal n satc tarafndan belli bir limanda gemi zerinde
teslimi artyla biilmi olduunu gsteren bir ksaltma.
fobi
* Belirli nesneler veya durumlar karsnda duyulan olaan d gl korku, ylg.
fodla
* ounlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yaplm pideye benzer bir tr ekmek.
fodlac
* Evlere fodla datan kimse.
* Fodla ile geinen kimse.
fodlacl k
* Fodlac olma durumu.
fodra
* Dz ve dik durmas iin elbisenin baz yerlerine kumala astar aras na konulan sert ve kolal bez.
fodul
* stnlk taslayan, kibirlenen.
fodulca
* Fodul gibi, fodula yarar (biimde).
fodulluk
* stnlk taslama durumu, fodulca davran.
fok
* Etiller takmnn fokgiller familyasndan, 1-2 m boyunda, postu deerli, memeli deniz hayvan, ay bal
(Phoca).
fokgiller
* Souk denizlerin kylarnda yaayan, etiller tak m nn yzge ayakllar alt tak m ndan bir familya.
fokstrot
* Drt tempolu bir dans.
fokur fokur
* Fokurdayarak.
fokurdak
* Fokurdama zellii olan.
fokurdama
* Fokurdamak ii.
fokurdamak
* Ses kararak kaynamak.
fokurdatma
* Fokurdatmak ii.
fokurdatmak
* Fokurdamasn salamak.
fokurtu
* S vlar fokurdarken kan ses.
fol
* Tavuun istenilen yere yumurtlamas iin o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen ey.
fol yok yumurta yok
* ortada bu konu ile ilgili hibir belirti olmad hlde varm gibi bir kukuya dmek.
folk
* Halk.
folk mzii
* Halk mzii.
* zellikle II. Dnya Savandan sonra Amerika'da balayan halk ark lar ndan esinlenen mzik.
folk sanats
* Halk mzii ile uraan veya syleyen sanat.
folklor
* Halk bilimi.
folklorcu
* Halk bilimci.
* Halk oyunlar n reten veya oynayan kimse.
folklorculuk
* Folklorcunun ii veya meslei.
* Halk bilimi ile uramak ii.
* Halk oyunlar n retmek veya renmek ii.
folklorik
* Halk bilimi ile ilgili.
folklorist
* Bkz. folklorcu.
folluk
* Tavuklarn yumurtlamas iin hazrlanm yer.
folyo kd
* Yiyecekleri korumak ve saklamak iin kullanlan, ince effaf kt.
fon
* Belirli bir i iin gerektike harcanmak zere ayr lp iletilen para.
* Sinemada, tiyatroda oyuncularn arkas ndaki resim, fotoraf veya eitli plstik gelerden oluan dekor,
grnt.
* (resimde) Bir tabloda, zerinde konunun ilendii boya kat .
* mimarde stne baka eyler eklenen blm.
* Bir kuman alt dokusu.
fon mzii
* Bir sahne eseri oynanrken alnan mzik.
fonda
* Geminin demir att yer.
fonda
* Gemiler iin demir atma komutu.
fonda etmek
* demir atmak.
fondan
* inde likr, tatl veya ho kokulu maddeler bulunan, azda kolayca eriyen bir tr ekerleme.
fondip
* Sonuna kadar, bir solukta bir dikite.
fondip yapmak
* bir solukta, bir dikite imek.
fondten
* Kadnlarn, cildi przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yar sv veya boyal krem,
dzgn.
fonem
* Ses birimi.
fonetik
* Ses bilgisi.
* Sesleri btn zellikleri, ayrntlaryla gsteren, sesil.
fonetiki
* Ses bilgisi ile uraan, ses bilgisi uzman.
fonksiyon
* lev.
* Grev.
* Bir veya birok deiken (deerleri deiebilen) niceliklere bal olarak deien nicelik.
* Bir birleikteki herhangi bir madde grubunun kimyasal grevi, bu grevi nitelendiren zelliklerin tamam.
fonksiyonalizm
* levcilik, grevcilik.
fonksiyonel
* Fonksiyonla ilgili; fonksiyonlar inceleyen, ilevsel.
* Bir kimyasal fonksiyon ile ilgili.
fonograf
* nceden zel bir madde zerine tespit edilmi sesleri istendiinde tekrarlayan cihaz, sesyazar, gramofon.
fonografi
* Seslerin gerektike tekrarlanmasn salamak iin, bunlarn titreimlerini, madde zerine iz olarak geirme
yntemi.
fonojenik
* Sesi radyo veya fonografa uygun olan (kimse).
fonolit
* Sesli ta.
fonolog
* Ses bilimci.
fonoloji
* Ses bilimi.
fonotelgraf
* Telefonla iletilen telgraf.
font
* Dkme demir, pik (I).
fora
* Yelkenleri atrmak iin verilen komut.
fora
* Ayakkab style penesi arasna konulan para.
fora etmek
* amak, zmek.
* ekip karmak.
* amak, plak duruma getirmek.
forint
* Macar para birimi.
form
* Biim, ekil.
* Bir eyin istenilen ve olmas gereken durumu.
* stenilen eylerin yaz lmas , doldurulmas iin hazrlanm bas l belge.
forma
* Biim, ekil.
* rencilerin, sporcularn, baz mesleklerde alanlar n giydikleri, bal bulunduklar okul, spor klb veya
meslekleri belirten tek tip giysi.
* Tek kt tabaka zerine baslan 16 sayfal k kr lm kitap paras.
forma bal k
* Dalglarn eskiden kulland yuvarlak metal balk.
formaldehit
* Doymu aldehitlerin ilk yesi olan H-CHO formlndeki aldehit.
formalk
* Forma yapmak iin ayrlm , forma yapmaya uygun.
* Herhangi bir sayda formas olan.
formalist
* Biimci, formaliteci, ekilci.
formalite
* Yntem veya yasalarn gerektirdii ilem.
* nem verilmedii hlde bir zorunlulua bal olarak yaplan biimsel davran.
* Yerine getirilmesi kanunca zorunlu k lnan ilem.
formaliteci
* zellikle resm ilerde yntemlere, tzklere sk s k ya balan p ilerin yrmesini gletiren kimse.
* Biimci, ekilci, ekilperest, formalist.
formalizm
* Biimcilik.
formasyon
* Biimlenme.
* Belirli bir dzeyde eitim grme, yetime.
format
* Film veya fotorafta boyutlar.
formatlama
* Formatlamak ii.
formatlamak
* Bilgisayarda bir disketi zararl gelerden temizlemek.
formatl
* Bilgisayarda bir disketin zararl gelerden temizlenmi durumu.
formda olmak
* gerekli g ve yeteneklere sahip olmak.
formdan dmek
* g ve yetenei yitirmek.
formel
* Biimsel.
formen
* Ustaba.
* ilerin dzenli ve verimli almasn salayan ve iiler zerinde otoritesi olan ii.
formik asit
* Karncalarda ve baz bitkilerde bulunan asit (HCOOH), karnca asidi.
formika
* Fenol formol reinesine bat r lm ve yzeyi yapay reine ile kaplanm birka kat kttan oluan ve ou
marangozlukta kullanlan bir eit madde.
formol
* Formaldehidin %40' lk dei ik sulu zeltisine verilen ad.
formunu korumak
* gerekli g ve yetenei bozmadan devam ettirmek.
* diri ve canl grnmek.
forml
* Genel bir olguyu, bir kural veya ilkeyi aklayan simgeler takm.
* Bir belgenin yaz laca biimi ve ona zg olan deyimi gsteren rnek.
* kar yol, tutulan yol, yntem.
* Kal plam , basmakalp anlatm.
* Bir veya birok nicelie bal bulunan bir niceliin hesaplanmasna yarayan cebirsel anlatm.
* Birleik bir cismin birleimine giren maddeleri ve bunlarn o birleik maddedeki oranlarn gsteren
ksaltma takm.
forml bulmak
* bir ii zmleyecek kar yol bulmak, zm bulmak.
formle
* "Bir dnceye bir anlatm biimi vermek" anlamnda kullanlan formle etmek birleik fiilinde geer.
formler
* Forml dergisi.
formlleme
* Formllemek ii.
formllemek
* Forml durumuna gelmek, ksa ve zl duruma gelmek.
formlletirme
* Formlletirmek ii.
formlletirmek
* Forml durumuna getirmek.
foroz
* Bir a atl nda karlan bal k miktar.
foroz kay
* Dalyandan balk karmak iin kullanlan kayk.
fors
* Devlet bakannn bulunduu yerlere, amirallerin al tklar kurululara veya gemilere, generallerin
garnizonlarna ve bu dzeydeki grevlilerin arabalarna ekilen veya drt keli bayrak.
* Sz geirirlik, sayg nlk.
forsa
* Gemilerde krek eken tutsak veya hkml kimse.
forseps
* Baz g doumlarda ocuun ba n tutup dar ekmeye yarayan ara.
forslu
* zerine fors ekilmi (gemi, otomobil).
* Sz geer, gl.
forsmajr
* Zorlayc sebep.
forsu olmak
* bir konuda sayg nl, gc, sz geirirlii bulunmak.
fort pense
* Kk bal vidalar skmakta kullan lan zel bir alet.
forte
* Parann gl alnacan gsterir.
fortepiano
* F. P. harfleriyle gsterilen, parann nce gl alnp syleneceini, hemen sonra hafifletileceini belirten
terim.
fortissimo
* Bir mzik eserinde baz blmlerin ok gl alnmas gerektiini belirtir.
forum
* Eski Romal lar zaman nda, Roma'da ve dier ehirlerde kamu ilerini konumak iin halk n topland alan.
* Dinleyici durumunda olanlarn da sz alabildikleri belli bir konu zerinde dzenlenmi toplant.
* Baz sorunlar n grlerek karara baland genel toplant.
* Tartma alan.
forvet
* Futbolda grevi kar tarafa top srmek ve gol atmak olan ileri utaki oyuncu, aknc .
fos
* rk, temelsiz, bo, kof.
fos kmak
* bir iin sonu gelmemek, bo kmak.
fosfat
* Fosforik asidin tuzu veya esteri.
fosfatlama
* Fosfatlamak ii.
fosfatlamak
* Ekilen topraklara fosfatl gbre vermek.
* Madensel bir parann yzeyinde koruyucu bir fosfat tabakas oluturmak.
fosfatl
* inde fosfat olan.
fosfor
* Atom numaras 15, atom arl 30,97 olan, yar saydam, bal mumu kvamnda, karanlkta ldayan
sar msak kokulu, 1,83 younluunda, zehirli bir element. K saltmas P.
fosfor
* Baz cisimlerin veya canl varlklarn normal scakl nda hissedilir bir art olmadan, karanl kta k verme
zelli i.
fosforl
* Fosfor zellii olan.
fosforik
* Gbre, sabun, deterjan yapmnda ve eczacl kta kullan lan, renksiz s v anlam na gelen fosforik asit
teriminde geer.
fosforik asit
* Fosfor, hidrojen ve oksijenden oluan, suda kolay znen, 42 C' de eriyen, kristal yapl , renksiz bir asit
(H3PO4).
fosforlu
* Birleiminde fosfor olan.
* Ikl, parlak.
* Gsterili, ok boyal.
fosforsuz
* Fosforu olmayan.
fosgen
* Karbonmonoksit ile klordan meydana gelen boucu bir gaz.
fosil
* Yerin altnda kalp talam hayvan ve bitki kal nt s , tal, mstehase.
* Dnce, yaay biimi vb. bakmlardan an gerisinde kalm kimse.
fosilleme
* Fosillemek durumu, tallama.
fosillemek
* Fosil durumuna gelmek, tallamak.
* Gerilemek, khnelemek.
fosilli
* inde fosil bulunan.
foslama
* Foslamak ii.
foslamak
* Fos kmak.
foslatma
* Foslatmak ii.
foslatmak
* Yanl n veya hilesini ortaya kararak birini bozmak, utandrmak.
fosseptik
* Lm ukuru.
fosur fosur
* "Ttn, sigara vb.nin duman n savurarak imek" anlamnda fosur fosur imek deyiminde geer.
fosurdama
* Fosurdamak ii.
fosurdamak
* Solurken azdan ses karmak.
fosurdatma
* Fosurdatmak ii.
fosurdatmak
* Ttn, sigara vb. ni duman kararak imek.
fosurtu
* Sigaray fosur fosur ierken kan ses.
foa
* Tombul f ndk grubunda standart bir fndk eiti.
fourdama
* Fourdamak ii.
fourdamak
* Four four ses karmak.
fourdata fourdata
* Fourdayarak, fourdat r bir biimde.
fourdatma
* Fourdatmak ii.
fourdatmak
* Suyun fourdamas na yol amak.
fota
* inde arap yaplan bir eit f.
fotin
* Bkz. potin.
foto
* Ik.
foto
* Fotoraf sznn ksaltlm .
fotoak m
* Fotoelektrik olayndan elde edilen ak m.
fotoelektrik
* I n etkisiyle elektrik retme, yaratma.
* Ik malarnn etkisiyle oluan her tr elektrik olay iin kullanl r.
fotofini
* Bir yar ta, yaranlar n var ann tespit eden ara.
fotoraf
* Grnty, a kar duyarlkl (cam, kt gibi) bir yzey zerinde zel makine ile tespit etme yntemi.
* Bu yntemle tespit edilerek oaltlan resim.
fotoraf ekmek
* fotoraf makinesiyle grnt tespit etmek.
fotoraf makinesi
* Fotoraf ekerken grnty duyarlkl yzey zerinde tespit etmeye yarayan cihaz.
fotoraf
* Fotoraf eken veya basan kimse.
* Fotoraf ekilen veya fotoraf makinesi satlan yer, fotorafhane.
fotorafl k
* Fotoraf ekme yntemi.
* Fotoraf nn meslei.
fotorafhane
* Fotoraf nn alt yer.
fotorafn almak
* fotoraf makinesiyle resmini ekmek.
fotoraflama
* Fotoraflamak ii.
fotoraflamak
* Fotorafla tespit etmek, fotorafn ekmek, grntlemek.
fotojen
* Ik yaratan, douran.
fotojenik
* I n baz cisimler zerine yapt kimyasal etki ile ilgili veya bu etkileri yaratma zellii tayan.
* Fotoraf kd n ok etkileyen.
* Fotorafta veya sinema filminde gzel bir etki brakan (yz, duru).
fotokimya
* Ik etkisiyle oluan kimyasal tepkimeleri inceleyen bilim.
fotokinezi
* Baz hayvanlar karanlkta k, ok aydnl kta karanl k aramaya iteleyen drt.
fotokopi
* Tpkekim, eekim.
fotokopici
* Fotokopi ilerini yapan, fotokopi eken kimse.
fotokopicilik
* Fotokopicinin ii.
fotolitografi
* Ta veya maden zerindeki rneklerin, a duyarl tabakalar zerinde fotoraf veya kopya yoluyla
karlmasnda kullanlan bask teknii.
fotomekanik
* Fotoraftan bask kliesi elde etmek iin uygulanan her trl yntem.
fotometre
* l kler.
fotometri
* Ik lm.
fotomodel
* Fotoraf veya reklm fotoraflar iin modellik eden kimse.
fotomontaj
* Bir konu zerindeki eksik blmleri tamamlamak veya daha ok konuyu bir araya toplamak iin birka
fotorafn birletirilmesi.
fotomorfoz
* Canl varl klarn birey olu srasndaki geliimi zerinde n yapt etki.
fotoroman
* Bir metinle bir dizi fotoraftan oluan hikye veya roman.
fotosentez
* Yeil bitkilerin kta basit birleiklerinden karmak yapl organik molekller yapmas.
fotosfer
* Ik yuvar .
fotoskop
* Merceklerin uyumundaki deiiklikleri, onlarn yzeylerindeki yansmalarla gzlemeye yarayan alet.
fotoimi
* Fotokimya.
fototaksi
* Bkz. fototaktizm.
fototaktizm
* Ia gm.
fototek
* Fotoraf belgelii.
fototerapi
* l n tedavi amacyla kullan lmas .
fototropizm
* Ia dorulum.
foya
* Parltsn art rmak iin elmas talarn n altlar na konan ince metal yaprak.
foyas kmak
* bir olay dolay s yla bir kimsenin kt nitelii ortaya kmak.
foyas n belli etmek
* gz boyac l, suu, kt nitelii veya gizli niyeti ortaya kmak.
ftr
* apka, anta, iek ve baka ss eyas yapmak iin kullan lan ince ve yumuak kee.
Fr
* Fransiyum'un ksaltmas.
fragman
* Tantma filmi.
frak
* Resm trenlerde giyilen uzun etekli, eteinin arkas beline kadar y rtmal , siyah, resm erkek ceketi ve
takm.
frakl
* Frak olan.
fraksiyon
* Bir siyas partinin politikas n parlmentoda, yerel ynetimlerde, eitli kurulularda yrtmek iin
tekiltlanm grup, blnt, blng.
* Bir siyas partinin iinde, partinin izlemekte olduu ana siyas izgiye kar olan, ayr bir tekilt merkezi
bulunan ve partinin ounlukla ald kararlara kar savaan parti ii grup.
francala
* yi nitelikli undan yaplan ince uzun ekmek.
francalac
* Francala yapan veya satan kimse.
francalacl k
* Francala yapma ve satma ii.
francalalk
* Francala yapmaya uygun olan (un).
frank
* Frans z para birimi.
franklk
* Frank deerinde.
Fransz
* Fransa'da yaayan bir halk ve bu halk n soyundan olan kimse.
* Frans z halk na zg olan, Fransa ile ilgili olan.
Franszca
* Hint-Avrupa dillerinden, Fransa ve Fransz uygarl n benimsemi lkelerde kullanlan dil.
* Bu dile zg olan.
Franszlama
* Frans zlamak ii.
Franszlamak
* Frans z olmak, Franszl benimsemek.
Franszlat rma
* Frans zlatrmak ii.
Franszlat rmak
* Frans z kimliini kazand rmak.
Franszlk
* Frans z olma durumu.
fransiyum
* Aktinyum'dan elde edilen, atom numaras 87, atom arl 223 olan radyoaktif element. Ksaltmas Fr.
frapan
* Gz al c, gze arpc , alml.
frekans
* (Ses, dalga vb. iin) Birim zamandaki titreim say s , sklk.
fren
* Bir makinenin, herhangi bir tatn hzn kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma.
fren mesafesi
* Hareket hlindeki aracn frene basld durumda ald yol uzunluu.
fren yapmak
* bu mekanizmay kullanarak tatn hz n kesmek veya tat durdurmak.
frenci
* Tren yolu dnemecinde yol boyundaki frenlere kumanda eden grevli.
frengi
* Genellikle cinsel birlemelerle bulaan, tedavi edilmezse inme, krlk, delilik gibi sonulara kadar varan,
dle de geerek vcuta ve aklca sakat bir soyun yetimesine yol aan hastalk.
frengi
* Gemi gvertelerinde, sularn darya akmas iin bordalara a lan delik.
frengili
* Frengi hastalna tutulmu olan.
Frenk
* Anglosakson, Cermen veya Ltin rklarnn birinden olan kimse.
* Osmanllarn Avrupallara, zellikle Franszlara verdikleri ad.
Frenk asmas
* Asmagillerden, sonbaharda yapraklar gzel bir renk alan ss sarma (Ampelopsis).
Frenk ilei
* Kokusuz, krmz iri meyve veren ilek tr.
Frenk gmlei
* Yakas kravat takmaya uygun, ou uzun kollu, ceket veya yelek altna giyilen erkek gmlei.
Frenk inciri
* Kaktsgillerden, yapraklar etli ve yayvan dikenli bir bitki, firavun inciri, Hint inciri (Opuntia ficus-indica).
* Bu bitkinin kal n, dikenli kabuu olan tatl yemii.
Frenk lhanas
* Brksel lhanas .
Frenk maydanozu
* Maydanozgillerden, salata ve salalarda kullanlan bodur ve trl bir bitki.
Frenk menekesi
* Turpgillerden, iekleri gzel kokulu bir ss bitkisi tr (Hesperis).
Frenk zm
* Takrangillerden bir al (Fibes nigrum).
* Bu bitkinin daha ok urubu yaplan, uzun salkm biiminde, taneleri ufak, k rmz ve mayho yemii.
Frenke
* Frenk ve zellikle Fransz dili.
* Frenklerin biiminde ve Frenklere zg olan.
* Avrupal gibi.
Frenkleme
* Frenklemek ii.
Frenklemek
* Frenge benzemek, Frenk gibi davran larda bulunmak.
Frenkletirmek
* Frenklere zg yaay tarz kazandrmak.
Frenklik
* Frenk gibi davranma.
frenleme
* Frenlemek ii.
frenlemek
* Bir ta t n, mekanizmann hareketini fren yard m yla yavalatmak veya durdurmak.
* Bir gidiin, bir tutumun a rl n engellemek, gemlemek.
frenlenme
* Frenlenmek ii.
frenlenmek
* Frenlemek ii yap lmak.
frenleyici
* Baz organlar n almas n engelleyen.
* Engelleyen, ilerlemeye, gelimeye engel olan.
frenoloji
* Kafatasnn biimine bakarak insan n karakterini ve zihn yeteneini inceleme.
frer
* Erkek karde anlamnda papazlar iin kullan lan bir sz.
* Yabanc lara ait okullarda grevli papaz.
fresk
* Ya duvar s vas zerine kire suyunda eritilmi maden boyalarla resim yapma yntemi.
* Bu yntemle yap lm duvar resmi.
freze
* Tornac lkta, bir deliin azn geniletmeye yarayan elik alet.
* Frezeleme iinde kullanlan takm tezgh.
frezeci
* Teknik resme veya modele uygun her eit paray freze tezghnda yapabilen ii.
frezeleme
* Frezelemek ii.
frezelemek
* Bir paray freze tezghnda ilemek.
fribord
* Bir geminin su yznden yukar kalan blm.
frigo
* Dondurulmu krema.
* Sevimsiz, souk (kimse).
frigorifik
* Soutma zellii olan, soutucu.
frijider
* Buz dolab, soutucu.
frijidite
* Cinsel soukluk.
frikik
* Serbest vuru.
* Etein almasyla bacan grnmesi.
frikik yakalamak
* ak bacak grmek.
friksiyon
* Ovma, ovuturma.
frisa
* Ttnleme suretiyle kurutulmu ringa bal .
frika
* Yelkeni dolduramayacak kadar hafif rzgr.
fritz
* Patases kzartmaya yarayan zel kap.
friz
* Tavandan inerek sahnenin st ksmn, sahne boyunca kaplayan ksa, dar perde.
* Eski Yunan ve Roma yaplarnda taban kirii ile at arasnda kalan, zeri boydan boya kabartmalarla ssl
blm, efriz.
frize kaplama
* Aacn yl halkalarn n kaplama yzeyinde paralel izgiler hlinde grlmesiyle elde edilen bir kaplama
eidi.
frktoz
* Levloz, meyve ekeri.
fuar
* Belli zamanlarda, belli yerlerde ticar mal sergilemek amac yla alan byk sergi.
fuarc
* Fuar ileriyle uraan kimse.
fuarcl k
* Fuar dzenleme ii.
fuaye
* Bir gsteri veya toplant binas nda, temsil veya toplant aralarnda kullanlan dinlenme yeri.
fuel oil
* Ham petroln dam tlmas sonunda elde edilen ve yakt olarak kullanlan rn, ya yak t.
fuhu
* inde bulunulan toplumun kurallarna uymayan cinsel ilikide bulunma; bir veya birka kiiyle para
karl nda cinsel ilikide bulunma.
* Taknlk, ar davran.
fujer
* Erelti otu, ak merdiveni.
fukara
* Yoksul, fakir, fkara.
* Zavall .
* Dervi.
fukara babas
* Yoksullara yardm etmeyi seven kimse.
fukaralk
* Yoksulluk, fakirlik.
* Gszlk.
fukusgiller
* Su yosunlarndan, gelgitli denizlerin kayalklara yakn yerlerinde yetien esmer bir yosun.
ful
* Takrangillerden, birok trleri bulunan aa k ve bunun gzel kokulu beyaz iei (Casmin sambac).
* Kk taneli bir bakla tr.
ful
* Tam, btn, eksiksiz.
* skambil oyununda benzer ktlarn bir araya gelmesi.
fular
* Bir tr ince ipek kuma.
* pek earp.
fule
* Adm aral .
full- time
* Bkz. fultaym.
fultaym
* Tam gn.
fultaymc
* Tam gn al an (kimse).
* Tam gn al may destekleyen (kimse).
fultayml
* Tam gn al may kabul eden (kimse).
fulya
* Nergisgillerden, soan kkl bir bitki ve bu bitkinin zerrin ve nergis adlaryla da anlan gzel kokulu
iekleri (Narcissus jonquilla).
fulya bal
* Fulya bal gillerden, yan kanatlar ok geni, kuyruu testere gibi dili bir bal k tr (Myliobatis aquila).
fulya balgiller
* rnek hayvan fulya bal olan omurgal hayvanlar snf.
funda
* Sprge otu.
funda san
* ili ve Peru'da yaayan kemiriciler takmndan bir memeli tr (Ectadon degus).
funda tavuu
* Avustralya'da yaayan tavuksulardan bir ku tr (Cathetfurus lathami).
funda topra
* Funda yapraklarnn rmesiyle oluan ve gbre olarak yararlanlan toprak.
fundagiller
* Fundalar takmndan, baya funda veya sprge als, azelya, yaban mersini, koca yemi gibi ou her
zaman yeil birok al ve aa iine alan bir bitki familyas .
fundalar
* Fundagillerle birlikte bunlara benzeyen daha baka familyalar da iinde toplayan bir bitki takm.
fundalk
* Funda ile kaplanm yer.
fundamentalist
* Fundamentalist yanl s olan kimse.
fundamentalizm
* Birinci Dnya Sava yllar nda Amerika'da ortaya kan protestan kkenli din ak m.
funya
* Top atelemeye yarar kapsl.
* Topu atelemek iin falya deliine konulan ara.
furgon
* Yolcu katarlarna eklenen yk vagonu.
furta
* Bkz. farta furta.
furya
* Olaandan ok fazla bulunma durumu.
fut
* 30,480 cm'ye eit olan ngiliz uzunluk l birimi, ayak, kadem. oulu: fit.
futa
* pekli petamal.
futa
* Dar, uzun ve hafif bir yar kay, kik.
futbol
* Topu, kafa veya ayak vurular ile kar kaleye sokma kuralna dayanan ve on birer kiilik iki takm aras nda
oynanan top oyunu, ayak topu.
futbolcu
* Futbol oyuncusu.
fuzul
* Yersiz, gereksiz.
fcceten
* Birdenbire, ansz n (lmek).
fcceten gitmek
* ans zn lmek.
fcur
* Bkz. fitne fcur.
fg
* ok sesli mzikte bir beste.
fls
* Bak r para.
flsahmere muhta
* ok fakir, be paras yok, dkn, zavall.
fme
* Duman rengi.
* Bu renkte olan.
* Tts ile kurutulmu (bal k, et).
fmerol
* Etkin olmayan dnemlerde, yanardalar n azndan yay lan gaz.
Frs
* Eski Fars halk ndan olan kimse.
fru
* Dallar, kollar, ayrntlar.
* ocuklar, torunlar.
frumaye
* St bozuk, mayas bozuk, soysuz.
fsun
* Sihirli, byl, afsunlu.
fsunkr
* Sihirli, byl, afsunlu.
ftuhat
* Zaferler, fetihler.
ftuhat
* Fthat yapan.
ftur
* Bezginlik, umutsuzluk, usan.
ftur etmemek
* umursamamak, nemsememek.
ftur getirmek
* bezginlik getirmek, bezmek.
ftursuz
* ekinmez, umursamaz.
ftursuzca
* nemsemeyerek, aldrmayarak.
ftrist
* Geleceki.
ftrizm
* talyan airi Marinetti'nin 1909 yl nda yaymlad bildiri ile ortaya kan, yeni hayat vmek, geleneksel
edeb kurallar ykmak amac n gden ve Dadac lk, gerek stclk gibi akmlara nclk etmi olan edebiyat r,
gelecekilik.
ftroloji
* Gelecek bilimi.
ftvvet
* Din ve meslek birlik, esnaf tekilt .
fze
* ti gc, bir yanc ve bir yakc maddenin srekli olarak yanmasndan doan hareket ettirici ge.
fzeatar
* II. Dnya Savandan bu yana otomatik mermiler atan baz silhlara verilen ad.
fzen
* Resim izerken kullanlan, taflan ubuklarndan yap lan kalem, kmr kalem.
* Kmr kalemle yaplm resim.
fzesavar
* Saldr nitelikli fzeleri etkisiz duruma getirmek amacyla retilen savunma sistemi.
fzyometre
* Erime ssn lmeye yarayan cihaz.
fzyon
* Birleme, kaynama.
g, G
* Trk alfabesinin sekizinci harfi. Ge ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan ince nllerle n damak,
kal n nllerle art damak patlayc nszlerinin tmllerini gsterir.
* Nota iaretlerini harflerle gsterme ynteminde sol sesini bildirir.
Ga
* Galyum'un k saltmas.
-ga / -ge
* Fiilden isim treten ek.
gabard
* Yal ard aac.
gabardin
* S k dokunmu bir tr ince ynl veya pamuklu kuma.
* Su geirmeyen kumatan yaplm regln pards.
gabari
* Baz eyaya verilmesi gereken boyutlar, yan gr izmeye, hazrlamaya veya denetlemeye yarayan rnek.
* Motorlu veya motorsuz tatlarn kpr vb. altndan rahata geebilmeleri iin en yksek boyutlar belirten
ller.
* Bir binan n yre imar dairesinin ngrd azam ykseklii.
gabavet
* Anlays zl k, kaln kafal lk.
gabi
* Anlays z, ahmak, ebleh, kal n kafal.
gabilik
* Anlays zl k, ahmaklk, kaln kafall k.
gabin
* Al verite sat n al nan mala denen karl n, maln deerinden ok fazla olmas , al verite hile yapma.
* Edimler aras nda ak orans zl k.
Gabonlu
* Afrika'daki Gabon halkndan olan kimse.
gabro
* Renkli minerallerden (amfibol, piroksen ve olivin) oluan bir tr iri taneli kaya.
gabya
* Ana direklerin zerine srlen ubuklara ve ana direklerin stlerinde bulunan serenlere verilen ad.
gabya yelkeni
* Ana yelkenler zerindeki yelkenler.
gabyac
* Yelkenli gemilerde yelken, arma, seren ve btn bunlara ait her tr ii yapan grevli, gabyar.
gabyar
* Bkz. gabyac .
gac
* Bkz. gaco.
gacr gacr
* Gac r gucur.
gacr gucur
* Sert cisimlerin arpt klarnda, birbirine srtndklerinde kan irkin ve kulak trmalayc sesi belirtmek
iin kullanl r.
gacr gucur etmek
* gacr gucur ses karmak.
gacrdama
* Gac rdamak ii.
gacrdamak
* Tedirginlik veren, kulak trmalay c ve dzensiz ses karmak.
gacrdatma
* Gac rdatmak ii.
gacrdatmak
* Gac rdamasna sebep olmak.
gacrt
* Gac rdarken kan ses.
gaco
* Kadn, dost, sevgili, metres.
* Torik yavrusu.
-ga / -ge; -ka / -ke
* Fiillerden isim treten ek: bur-ga, sz-ge, k s-ka, yz-ge vb.
gaddar
* Ac mas olmayan, bakalar na hakszlk eden, merhametsiz, kat yrekli, insafs z davranan, kyc.
gaddar gaddar
* Ac masz bir biimde, gaddarca.
gaddar olmak
* acmas z, haksz, insafs z davranmak.
gaddarca
* Gaddara yak r (biimde), insafs zca.
gaddarlk
* Gaddar olma durumu, kycl k.
gaddarlk etmek
* gaddarca, insafs zca davranmak, kycl k etmek.
gadir
* Haks zl k etme, zarar verme.
* Ac maszlk, merhametsizlik, kyg.
gadirlik
* Kyg, gadir.
gadolinyum
* Atom numaras 64, atom arl 156,9 olan, yksek sda eriyen, birtakm tuzlar bilinen, parlak gri renkte
kat element. K saltmas Gd.
gadre uramak
* haksz davran larla kar karya gelmek.
gadretme
* Gadretmek ii.
gadretmek
* Haks zl k etmek.
gadrolma
* Gadrolmak ii veya durumu.
gadrolmak
* Haks zl a uramak.
gadrolunma
* Gadrolunmak ii veya durumu.
gadrolunmak
* Haks zl a urat lmak.
gaf
* Yersiz, beceriksiz, zamansz sz veya davran, patavatszl k pot.
gaf yapmak
* bilmeden, yersiz bir davranta bulunmak veya bakas n incitecek sz sylemek, pot k rmak, am
devirmek.
gaffar
* Kullarnn gnahlar n affeden, balayan, balayc anlamnda Allah'n isimlerinden biri.
gafil
* evresindeki gerekleri grmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalgn (kimse).
gafil avlamak
* umulmadk, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma drmek.
gafil avlanmak
* beklenmedik bir srada yakalanmak, habersiz ve haz rlksz bir anda bir olayla kar lamak, zor duruma
drlmek.
gafilne
* Dikkatsizlikle, gafletle yaplan, gaflet iinde bulunan kimseye yakan biimde.
gafillik
* Gafil olma durumu, gaflet.
gafillik etmek
* evresindeki gerekleri grmemek, sezmemek.
gaflet
* Dalgnlk, dikkatsizlik, bo bulunma, aymazl k, dalg , ihtiyatszlk.
gaflet basmak
* dalg n, dikkatsiz bir durumda bulunmak.
* uykusu gelmek.
gaflet uykusu
* Dalgnlktan ileri gelen uyuukluk.
gafur
* ok balayc ve merhamet eden, sayan anlam nda Allah' n sfatlar ndan biri.
gag
* Oyuna komiklik ve nee katan beklenmedik sz veya hareket, glt.
gaga
* Genel olarak kularda azn bir uzants durumunda olan, biim ve bykl deiik, boynuz yap s nda,
kat ve k ntl organ.
* Az.
gaga burun
* Burnu uzun ve aaya doru kvrk olan (kimse).
gagaburun
* Ba bodoslamas gagay and r r biimde yaplm ticaret yelkenlisi.
gagalama
* Gagalamak ii.
gagalamak
* (ku) Gagasyla yemi toplamak.
* (ku) Gaga ile vurup s rmak.
* Azarlamak, h rpalamak.
gagalanma
* Gagalanmak ii.
gagalanmak
* Gagalamak ii yaplmak.
* Azarlanmak, h rpalanmak.
gagalama
* Gagalamak ii.
gagalamak
* (kular iin) Birbirini gagalamak.
* Birbirini gagalayarak oynamak.
gagal
* Gagas olan.
* Gaga burun.
gagal memeli
* Tek deliklilerin gagal memeliler familyasndan, vcudu yumuak tylerle kapl, eti yenen, Avustralya ve
Tasmanya rmaklarnda yaayan bir memeli tr, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus).
gagal memeliler
* rnek tr gagal memeli olan, tek delikliler takmn n bir familyas.
gagams
* Gagay andran, gagaya benzeyen.
gagasndan yakalamak
* bir kimseyi kar koyamayacak duruma getirmek.
Gagavuz
* Byk ounluu Moldovo'da, az bir k sm Deliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna'da oturan
Ortodoks Trk halk veya halktan olan kimse.
Gagavuzca
* Gagavuz Trkesi.
gh
* Bkz. kh.
gh
* Bazen, ara sra.
ghce
* Zaman zaman.
gaile
* S knt , dert, keder, znt.
* Uratrc, przl i , yk.
* stenmeyen durum, ba bels.
gaile amak
* sknt yaratmak, znt vermek.
gaileli
* Baa dert olan, znt veren, gaile karan.
* S knt s olan, dertli.
gailesiz
* Gaile karmayan.
* Gailesi olmayan, dertsiz, huzurlu, din.
gailesizlik
* Gailesiz olma durumu, dertsizlik.
gaip
* Gz nnde olmayan, haz r bulunmayan, nerede olduu bilinmeyen.
* nc kii.
* Grnmez lem.
gaiplik
* Gaip olma durumu.
* Bir kimsenin lm tehlikesi iinde kaybolmas veya kendisinden uzun sre haber al nmamas sonucu yarg
karar ile kiiliine son verilmesi.
gaipten haber vermek
* (kendisinde manev g olduuna inanlan kimse) gelecekte neler olaca ndan veya bilinmeyen lemden
haber vermek.
gaita
* nsan d ks.
gak
* Kargann kard ses.
gaklama
* Gaklamak ii.
gaklamak
* (karga) Gak diye ses karmak.
gala
* Resm bir trenden sonra verilen byk ve gsterili len.
* Genellikle resm giysilerle gidilen, bir temsilin ilk oynan veya bir filmin ilk gsterilii.
galaksi
* Gk adas.
galalit
* Ar kazeinden oluan ve birok ite kullanlan plstik bir madde.
galat
* Yanl (kelime veya sz).
galathis
* Duygu yan lmas , yanlsama.
galatmehur
* Yaygn yanl.
gale
* erisinde kalp yaplan taraf kapl , bir taraf ak tepsi eklinde dizgi aleti.
galebe
* Yenme, yengi.
* stnlk, okluk.
galebe almak
* yenmek.
* stn gelmek, baskn kmak.
galenit
* inde doal kurun bulunan slfr.
galeri
* Bir yapn n birok blmlerini ayn katta birbirine balayan iten veya dtan yaplm geni geit.
* Sanat eserlerinin veya herhangi bir mal n sergilendii salon.
* Maden ocaklar nda alan yer alt yolu.
galerici
* Galeri ileten kimse.
galeta
* Frnda iyice piirilerek kurutulan eitli biimde peksimet.
galeta unu
* Galetadan veya kzarm ekmek kabuundan yaplan un.
galeyan
* Kaynama.
* Coma.
galeyan etmek
* kaynamak.
* comak.
galeyana gelmek
* comak, hiddetlenmek.
galeyana getirmek
* coturmak.
galeyanl
* Galeyana gelmi olan.
gali
* Alak ve alt dz gemi.
* Gemilerin st gvertelerinde ve palavralarnda bulunan mutfak.
galiba
* Grne gre, san lr ki, anlalan.
galibarda
* Mora alan krmz.
galibiyet
* Yenme, yengi.
galip
* Bir yar ma, kar lama, at ma vb. sonunda yenen, stn gelen, baar kazanan.
galip gelmek
* yenmek, stn gelmek.
galiz
* Kaba ve irkin, iren.
galon
* Anglosaksonlarn kulland yaklak 4,5 litrelik bir tr l birimi.
* ounlukla akaryak t vb. sv maddeleri tamada kullanlan, silindir biiminde, metalden byk kap.
* Boya sanayiinde kullanlan be litrelik ambalj.
galo
* Taban tahtadan yaplm deri ayakkab.
* Salk kurumlarnda ve zellikle hastahanelerde zel blmlere girerken ayaa geirilen ince ve effaf
korumal k.
galsame
* Solunga.
galvaniz
* "Galvanizlenecek parann batrld erimi inko banyosu" anlam na gelen galvaniz banyosu teriminde
geer.
* zeri deerli madenlerle kaplanacak bir bakr levhan n bat rld alt n, gm veya pltin banyosu.
galvaniz banyosu
* Galvanizlenecek parann batrld erimi inko banyosu.
galvanizci
* Maden paralar n scakta daldrma yntemiyle galvanizlenmesinde kullanlan erimi inko banyosunu
hazrlamak ve denetlemekle grevli ii.
galvanize
* Paslanmaktan korumak iin erimi inkoya batr larak kaplanm (nesne).
galvanizleme
* Galvanizlemek ii.
galvanizlemek
* Maden bir paray paslanmaktan korumak iin galvaniz banyosunda erimi inko ile kaplamak.
galvanizlenme
* Galvanizlenmek ii.
galvanizlenmek
* Galvanizlemek ii yap lmak.
galvanizletme
* Galvanizletmek ii.
galvanizletmek
* Galvanizle kaplatmak.
galvanizli
* Galvanizlenmi (madde).
galvanizm
* Canl organizmalarda doru akmn etkisi olay.
galvano
* Elektroliz yoluyla yaplm resim kliesi.
galvanokoter
* Elektrikle kzdr lan dala.
galvanometre
* Mknatsl inede oluan sapmalar gzlemek yoluyla elektrik akmnn iddetini lmeye yarayan cihaz.
galvanoplsti
* inde herhangi bir maden erimi bulunan bir svya, istenilen eyay daldrp svdan elektrik akm
geirmek yoluyla o eyay bir maden tabakasyla kaplama ilemi.
galvanoskop
* Manyetik bir ibre yardmyla elektrik akmn n varl n veya ynn gsteren cihaz.
galvanotip
* Galvanoplsti yoluyla hazrlanan ve tipo baskda kullanlan kabartma klie.
galvanotipi
* Tipografik klieleri oaltmada kullanlan galvanoplsti.
galyot
* Ba ve k ok yuvarlak gulet tipinde, alt dz bir gemi.
galyum
* ok seyrek bulunan, alminyumu andran, younluu 5,9, atom arl 69,72 olan, 29,8 C de eriyen
element. Ksaltmas Ga.
gam
* Tasa, kayg , znt.
gam
* Sekiz notan n kal n sesten inceye veya inceden kalna gitmek zere sralanm dizisi. Do, re, mi, fa, sol, l,
si, do veya do, si, l, sol, fa, mi, re, do.
gam ekmek
* tasalanmak, kayglanmak, zlmek.
gam yapmak
* gam biiminde deneme ve al t rmay alg veya sesle uygulamak.
gam yememek
* tasa etmemek, kayglanmamak, zlmemek.
gama
* Yunan alfabesinin nc harfi (g).
gama nlar
* Radyoaktif cisimler tarafndan yay lan ve x nlarndan daha k sa dalgal olan nlar.
gamagloblin
* Kanda, lenfte, safrada vb. de bulunan bir protein tr.
gamal
* Baz eski dinlerin ve Nazizmin sembol olan, ular Yunancann gama harfi biiminde k rlm (ha).
gamba
* yi toplanmam halat veya zincirlerde ortaya kan dolakl k, burulma.
gambot
* Birka topu olan bir eit kk ve hafif sava gemisi.
gamet
* Erkek veya dii reme hcresi.
gametli
* Gameti olan, gamet oluturan.
gamlanma
* Gamlanmak ii.
gamlanmak
* Tasalanmak, znt duymak, kayglanmak.
gaml
* Kayg l, tasal.
* S knt veya znt veren.
gamll k
* Gaml olma durumu.
gamma
* Bkz. gama.
gammaz
* Sz getirip gtren, arkadan ekitiren, ara bozucu, fitneci, kovcu.
gammazlama
* Gammazlamak ii, kovlama.
gammazlamak
* Birinin yapt i i, syledii sz yermek, ktlemek, birisini yerip ekitirmek, kovlamak.
gammazlanma
* Gammazlanmak i i.
gammazlanmak
* Gammazlamak ii yap lmak, kovlanmak.
gammazlk
* Gammazn ii, fitnecilik, kovculuk.
gamsele
* Geirmez kauuklu yamurluk.
gams z
* znts olmayan.
* Olaylar kendine dert etmeden geitiren, aldr etmeyen, tasasz.
gams zlk
* Gams z olma durumu, tasaszlk.
gamze
* Baz insanlarn enelerinde, yanaklarnda doal olarak bulunan veya gldkleri zaman grlen kk
ukur.
* Yan bak , gz szme, sitemli bakma.
-gan / -gen; -kan / -ken
* Fiillerden sfat treten ek: s k l-gan, en-gen, al -kan, dv-ken vb.
Ganal
* Bat Afrika'daki Gana'da yaayan veya Gana halk ndan olan kimse.
gang
* Bir maden cevherini, bir deerli ta saran deersiz madde.
* Maden cevher damarn n iletilemeyen deersiz blm.
gangama teknesi
* Dibi tarayarak snger avcl nda kullan lan tekne tr.
gangliyon
* Sinirlerde ve lenf damarlar nda yer yer ortaya kan yuvarlak ilik.
* Merkez sinir sistemi d nda bulunan hcre gvdelerinin oluturduu kitle.
gangster
* Yasa d iler yapan ete yesi.
* Herhangi bir kar iin her trl ktl yapan kimse.
gangsterlik
* Gangster olma durumu.
gani
* Zengin, varl kl .
* Bol.
gani gani
* Bol bol.
gani gnll
* Cmert, eli ak.
ganimet
* Savata dmandan zorla ele geirilen mal.
* Bir rastlant sonucu ele geen kazan veya imkn.
* Yama sonrasnda elde kalan mal, alnt.
ganyan
* At yarlarnda birincilii kazanan (at).
* Bu at iin alnan bilet.
ganyan oynamak
* bir at yarnda resm programda yer alan at n numarasn tayan bileti alarak onun birinci gelmesi tahmini
zerine para yat rmak.
gar
* Yolcu ve eya ulamn salamak iin demir yolu ile ilgili birok kuruluun bulunduu yer.
garabet
* Yadrganacak yn olma, gariplik, tuhaflk.
garaip
* Grlmemi, a lacak eyler, iitilmemi olaylar.
garaj
* Otomobil, vagon gibi tatlarn konulduu st rtl yer.
* Otomobillerin bak m ve onarmnn yap ld yer.
* ehirler aras yolcu otobslerine hareket ve var noktas olarak belediyelerce ayrlan yer, otogar.
garajc
* Otomobil, otobs gibi tatlar belli bir sre barndracak kapal yer salayan, gereinde bak m ve
onarmlarn yaptran i letmeci.
garam
* Dnceden ok, canl duygulara ve aka dayanan (sanat eseri).
garanti
* Gvence, inanca, teminat.
* Kesinlikle, kesin olarak, ne olursa olsun.
garanti etmek
* o eyle ilgili olarak gvence vermek.
* bir iin gereklemesi iin gerekli nlemleri almak.
garanti vermek
* gvence altna almak.
garantileme
* Garantilemek i i.
garantilemek
* Bir iin gereklemesi iin gereken nlemleri almak, salama balamak.
garantili
* Garantisi olan, gvenceli.
garantisiz
* Garantisi olmayan, gvencesiz.
garantr
* Gvence veren ve bunun gereklemesini gzeten ve denetleyen kimse, kurulu veya devlet.
garaz
* Hedef, ama, maksat.
* Birine kar gdlen ktlk etme istei, kin, dmanl k.
garaz (veya garez) balamak
* birine kar dmanl k beslemek.
garaz (veya garezi) olmak
* birine kar ktlk, kin beslemek.
garazkr
* Garaz balayan.
garazkrlk
* Garaz balama durumu.
garazl
* Dmanlk besleyen, kin gden, garaz olan.
garazsz
* Dmanlk beslemeyen, garaz olmayan.
garazsz ivazsz
* Hibir gizli maksat gtmeden.
garb
* Bat ynnde olan, bat ile ilgili, bat ya zg olan; bat.
gar gur
* Birbirine srtnen nesnelerin kard ses.
gar gur etmek
* gar gur diye ses karmak.
gard
* Eskrim, boks gibi oyunlarda korunma iin alnan durum.
gardenparti
* Bir bahede veya parkta yaplan davet.
gardenya
* Kk boyasgillerden, scak blgelerde yetien bir aa veya aa k cinsi (Gardenia).
* Bu aan gzel kokulu iei.
gard fren
* Trenlerde vagon frenlerini ileten kimse.
gard rop
* Giysi dolab veya yeri.
* Bir kiinin sahip olduu btn giysileri, giysi takmlar .
gard ropu
* Giydirici.
gardiyan
* Ceza evlerinde dzeni, tutuklularn yasalara uygun biimde davranmalarn salamakla grevli kimse.
gardiyanlk
* Gardiyan olma durumu veya gardiyann grevi.
garez
* Bkz. garaz.
gargar
* Szgeli testi.
gargara
* Yutmadan, su veya baka bir sv ile az veya boaz alkalama ii.
* Bu maksatla kullanlan ill sv.
gargara yapmak
* bir s v ile az veya boaz alkalamak.
gargaraya getirmek
* grltye, kar kl a boarak bir szn veya bir iin etkisini azaltmak, datmak, dikkatten ka rmak.
gariban
* Kimsesiz, zavall , garip.
garibanlk
* Gariban olma durumu.
garibe
* alacak ey, yadrganacak ey.
garibine gitmek
* yadrgamak, a rmak.
garip
* Kimsesiz, zavall .
* Yabanc , gurbette yaayan, elgin.
* Yadrganan, anla lmam , gizli ynleri olan, yabans , tuhaf.
* Dokunakl, hzn veren.
* alacak bir ey kar s nda sylenir.
garip bulmak
* yadrgayarak karlamak, tuhaf ve anla lmaz olarak nitelemek.
garip garip
* Zavall , ak n bir biimde.
garip kuun yuvasn Allah yapar
* garip ve kimsesiz kiiye Tanr yardm eder.
garipleme
* Gariplemek ii.
gariplemek
* Garip bir duruma gelmek.
gariplik
* Garip olma durumu, garabet.
gariplik basmak
* yalnzlk kmek.
garipseme
* Garipsemek ii.
garipsemek
* Kendini gurbette veya kimsesiz gibi dnerek ilenmek.
* Bir eyi garip, tuhaf ve uygunsuz bulmak, alamamak, yad rgamak.
gark
* (suya) Batma, batrma; boulma.
gark etmek
* bat rmak, bomak.
* birine bir eyi bol bol vermek.
gark olmak
* gmlmek, batmak.
* bir eyden bol miktarda olmak.
garni
* Herhangi bir yiyecek blm bulunmayan otel.
garnitr
* Herhangi bir eyi ona uygun nitelikte tamamlayan nesne.
* Giyecekleri sslemek iin eklenen ey, ss.
* Et veya bal k gibi as l yemein yan na sslemek veya tamamlamak iin eklenen sebze, patates gibi
yiyecekler.
garnitrl
* Garnitr olan.
garnizon
* Bir ehri savunan veya yalnz orada bulunan asker birlikler.
* Asker birliklerin bulunduu yer.
garoz
* Palamut ve toriin i organlar.
garp
* Bat.
garp
* Bat kltr ve medeniyetinden yana olan.
garp lk
* Bat yanls olma durumu.
garpkr
* Bat rneklerine benzer, Bat yaps.
garpl
* Batl.
garpl lama
* Batllama.
garpl lamak
* Batllamak.
garpl latrma
* Batllat rma.
garpl latrmak
* Batllat rmak.
garpl lk
* Batl olma durumu, batl l k.
garson
* Lokanta, otel, pastahane, kahvehane gibi yerlerde mterilere hizmet eden kimse.
garsoniyer
* Baz erkeklerin, kendi konutlarndan ayr olarak evlilik d ilikiler iin tuttuklar zel konut.
garsonluk
* Garson olma durumu.
* Garsonun grevi.
gaseyan
* bulants.
* Kusma.
gaseyan etmek
* kusmak.
gas p
* Zorla alan.
gasil
* l ykama.
gasletme
* Gasletmek ii.
gasletmek
* (ly) Ykamak.
gasp
* Bir mal sahibinin izni ve haberi olmadan zorla ve hile ile alma.
gaspetme
* Gaspetmek ii veya biimi.
gaspetmek
* Zorla, izinsiz almak.
gassal
* l ykay cs.
gastrit
* Mide iltihab.
gastroenterolog
* Sindirim sistemi hastalklar hekimi, sindirim bilimci.
gastroentoroloji
* Tbbn sindirim sistemi hastal klarn inceleyen dal, sindirim bilimi.
* Hastahanelerde sindirim organlar hastal klarn n incelendii, tedavi edildii blm.
gastronom
* Damak zevki olan, azn n tadn bilen, iyi yemekten anlayan kimse.
gastronomi
* yi yemek merak .
* Sala uygun, iyi dzenlenmi, ho ve lezzetli mutfak; yemek dzeni ve sistemi.
gastroskop
* Yutma borusu, mide ve on iki parmak ba rsan n gzle grlmesini salayan, hastaya az yolu ile
uygulanan fiberoptik alet.
gastroskopi
* Gastroskopla yaplan muayene.
gastrul
* Yumurta hcresi oulcuk durumuna gelirken blstulann bir noktas ndan ukurlaarak i ie gemi iki
hcre katman biimine girme evresi.
gaiy
* Kendinden geme, esrime.
gayolma
* Gayolmak ii veya durumu.
gayolmak
* Kendinden gemek, esrimek.
gato
* Pasta, rek.
gauss
* Manyetik alann iddet birimi. Ksaltmas G.
gavot
* Bir tr eski Frans z halk dans.
gvur
* Mslman olmayan kimse, Hristiyan.
* Dinsiz kimse.
* Merhametsiz, ac masz, inat.
gvur etmek
* bouna harcamak, yerinde harcamam olmak, ie yaramaz duruma getirmek.
gvur eziyeti
* Bile bile verilen zahmet, eziyetli i.
gvur icad
* Bat yaps teknik eyaya eskiden tutucu evrelerin verdii ad.
gvur inad
* Yumuatlamayan, yok edilemeyen inat.
gvur inad tutmak
* iyiden iyiye inatlamaya balamak.
gvur olmak
* Hristiyan olmak.
* bouna harcanmak.
gvur orucu gibi uzamak
* bir i gereinden ok srmek.
gvur ls gibi
* ok a r ve hantal.
gvura kzp oru yemek (veya bozmak)
* bakasna k zp kendine zararl olan bir i yapmak.
gvurca
* Batllarn konutuu yabanc dillerden herhangi biri.
* Ac masz, insafs zca.
gvurcasna
* Hi ac makszn, insafs zcasna.
gvurlama
* Gvurlamak ii.
gvurlamak
* Gvur olmak.
* Ac masz davranmaya balamak.
gvurluk
* Gvur olma durumu, dinsizlik.
* Ac maszlk, insafs zl k, gaddarl k.
gvurluk etmek
* acmas z, insafsz davranta bulunmak, gaddarlk etmek.
gayakol
* Peygamber aac reinesinden karlan ve hekimlikte kullanlan bir sv.
gaybubet
* Bulunmay, yokluk.
gaybubet etmek
* ortada grlmez olmak.
gaybubetinde
* bulunmad srada, yokluunda.
gayda
* fleme dd olan tulumlu bir alg.
gaydac
* Gayda alan veya yapp satan kimse.
gaye
* Ama, hedef.
gayeli
* Amac olan.
gayesiz
* Amac olmayan.
gayet
* Pek, ok, pek ok, gl bir biimde, etkili olarak.
gayetle
* Ar derecede.
gayr
* Baka kimse, bakas.
* (ga'yr) Arapa baz szlerin ba na getirilerek "olmayan" anlam n verir.
gayret
* Olaanst alma, aba, alma istei.
* Kutsal saylan eylere yabanc lar n sald rmas n grmekten doan dayanamama duygusu.
* Koruma, esirgeme, kay rma duygusu.
gayret almak
* yreklenmek, cesaret almak.
gayret day ya dt
* i, onu baarabilecek olana kald.
gayret etmek
* emekle almak, abalamak, uramak.
gayret gstermek
* aba harcamak, baarmak iin al mak.
gayret kua
* Kuak balama treninde gelinin beline dolanan kuak, krm z kemer.
gayret vermek
* isteklendirmek, zendirmek, yreklendirmek.
gayrete gelmek
* bir ii yapmaya veya bitirmeye zenmek; canlanmak.
gayretine dokunmak
* bir ii yapamayaca n ileri srenlere kzarak veya kendisinin yapmas beklenen ii bakasnn yapmasndan
utan duyarak baarmaya almak.
gayretke
* alkan.
* Yan tutan, kayran.
gayretkelik
* Gayretke olma durumu.
gayretlenme
* Gayretlenmek ii.
gayretlenmek
* alma istei duymak veya alma istei artmak.
gayretli
* alkan, aba gsteren.
gayretlilik
* Gayretli olma durumu.
gayretsiz
* almayan, aba gstermeyen.
gayretsizlik
* Gayretsiz olma durumu.
gayr
* Art k, bundan byle.
gayri
* Baka, dier.
* Art k, bundan sonra.
gayriahlk
* Ahlka aykr , ahlks zca.
gayriakl
* Akl d, irrasyonel.
gayricidd
* Cidd olmayan, lubal, ciddiyetsiz.
gayriihtiyar
* stemeksizin, dnmeden, elinde olmayarak.
gayriilm
* Bilime aykr , bilime uymaz, bilim d.
gayriinsan
* nsanlk d.
gayriirad
* stensiz, irade d .
gayrikabil
* Olamaz, olamayacak, zm olmayan.
gayrikabiliitiraz
* Kar klamayacak kadar kesin.
gayrikabilikyas
* Karlatrlamaz, llemez, bambaka.
gayrikabiliifa
* yi onmaz, onulmaz.
gayrikabilitahmin
* Kestirilemez.
* Beklenmedik.
gayrikabilitelfi
* Yerine konulamaz, onarlamaz, eksiklii giderilemez.
gayrikfi
* Yetersiz, yetmez.
gayrikanun
* Yasaya uygun olmayan, yasa d .
gayrik yas
* Kuralsz.
gayrily k
* Yakmaz, yak ksz.
gayrimahdut
* S nrsz, sonsuz, usuz.
gayrimahsus
* Duyulmaz, sezilmez.
gayrimakul
* Akla aykr , sama.
gayrimalm
* Bilinmeyen, bilinmez, bilinmedik.
gayrimemnun
* Memnun olmayan, kzgn, honutsuz, kskn, krgn, szlanan.
gayrimenkul
* Ta nmaz.
gayrimeskn
* Bo, ssz, enliksiz.
gayrimesul
* Sorumsuz.
gayrimeru
* Yolsuz, yasaya veya treye ayk r.
* Evlilik d.
gayrimezru
* Ekilmemi, almam (toprak).
gayrimuayyen
* Belirsiz.
gayrimuhtemel
* htimali bulunmayan, olaca sanlmayan.
gayrimuntazam
* Dzensiz, dan k, geliigzel.
gayrimutab k
* Uyumayan; uymayan, uygun gelmeyen.
gayrimmbit
* orak, verimsiz.
gayrimmkn
* Olmaz, imknsz.
gayrimnasip
* Uygunsuz, yak ksz.
gayrimsav
* Eitsiz, denk olmayan.
gayrimslim
* Mslman olmayan.
gayrimsmir
* Yarars z, verimsiz, sonusuz.
gayrimtecanis
* Ayr cinsten, badamaz.
* Karmam, badamam.
gayrinizam
* Dzenli olmayan, dzensiz.
gayrisafi
* Kark, kat k.
gayrisafi haslt
* Net olmayan gelir.
gayrisafi mill hs la
* Bir lkede bir yl sresince retilen mal ve hizmetlerin piyasa fiatlarna gre hesaplanan deeri.
gayris hh
* Salkl olmayan, sal ks z.
gayriahs
* Kiilik d.
gayriuur
* Bilin d olan veya bilin d olarak, yapt n bilmeyerek.
gayritabi
* Doa d , doaya aykr.
* Olaan d.
* Acayip.
gayrivaki
* Olmam, olmadk.
gayrivarit
* Hatra gelmez.
gayrivazh
* Anla lmaz, kapal, rtl.
gayur
* Gayreti olan, gayretli, ok al kan.
Gayya
* Cehennemde bulunduu var saylan bir kuyunun veya derenin ad.
gayya kuyusu
* Karmak ilerin dnd yer veya ok apra k durum.
gayz
* fke, hn.
gayzer
* Volkan blgelerinde, belli aralklarla su ve buhar fk rtan scak kaynak, kayna.
gayzerit
* Volkan blgelerinde oluan silisli kelti, kayna ta .
gaz
* Tl.
gaz
* Normal basn ve scakl kta olduu gibi kalan, iinde bulunduu kab n her yanna yaylmak ve bu kabn i
yzeyinin her noktasna basn yapmak zelliinde olan akkan madde.
* Gaz ya, petrol.
* Sindirim borusunda, azdan yutulan hava ile mayalanma sonucu oluan uucu maddelerin karmas.
* Gaz lmbas.
* (motorlu aralarda) Benzin.
gaz bezi
* Gaz bezi.
gaz bombas
* inde canllar iin tehlikeli gazlar bulunan bomba.
gaz boyamas
* En son ilem olarak gaz yana sokularak boyalar sabitletirilmi olan balk, ba rts.
gaz detektr
* Boru hatlaryla tanan gazn kontrol edilen ortamda bulunup bulunmadn tespit edebilen ve
konstrasyonu lebilen cihaz.
gaz ibii
* Gaz n yand az.
gaz lmbas
* ine konan gaz yan bir fitil yard m yla yakan, ieli, trl biimlerde lmba.
gaz maskesi
* Zehirli gazlardan korunmak amac yla zel olarak yap lm gere.
gaz oca
* Gaz yayla yanan ocak.
gaz lm
* Gazlar n hacim, younluk vb.nin llmesi.
gaz sayac
* inden geen gazn ne kadar olduunu len ara, hava gaz saati.
gaz sobas
* ine konan gaz yann yanmasyla snan soba.
gaz ta
* Bileme iinde kullanlan bir tr ta.
gaz ya
* Renksiz veya sar renkte, ham petroln 150-250 C ler arasnda eritilmesinden elde edilen akaryak t.
gaz yuvar
* Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz katman, atmosfer.
gaza
* slm dinini korumak veya yaymak amacyla Mslman olmayanlara kar yaplan sava, kutsal sava.
gaza basmak
* harekete geirmek veya hz n artrmak iin motorlu tat n gaz pedal na basmak.
gaza getirmek
* birini olmad k bir ey veya hayal bilgilerle coturmak, ileri srmek.
gazaba gelmek
* fkelenmek, kzmak.
gazaba uramak
* gl bir kimsenin h mna uramak.
gazab n yenmek
* fkesini, iddetini gstermemek veya bastrmak.
gazal
* Ceyln.
gazap
* fke, kzgnl k, hiddet.
gazaplandrma
* Gazaplandrmak ii.
gazaplandrmak
* fkelendirmek, k zdrmak.
gazaplanma
* Gazaplanmak ii.
gazaplanmak
* fkelenmek, kzmak.
gazapl
* fkeli, k zg n, hiddetli.
gazeki
* Cepken altna giyilen kolsuz bir eit giysi.
gazel
* Divan edebiyatnda be ile on be beyit arasnda dei en, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin
ikinci dizeleri birinci beyitle uyakl, en ok lirik konularda yazlan naz m biimi.
* Klsik Trk mziinde belli bir kurala bal olmadan bir kii tarafndan herhangi bir makamda gezinerek
sesle yaplan taksim.
gazel
* Sonbaharda kuruyup dklen aa yapra .
gazel damar
* ah damar.
gazel okumak
* gazel sylemek.
* oyalamak veya kandrmak zere bo szler sylemek.
gazel tutturmak
* yksek sesle ark veya trk sylemek.
gazelhan
* Gazel okuyan, gazel syleyen kimse.
gazelhanlk
* Gazel sylemeyi kendine meslek edinme.
gazeliyat
* Bir airin divannda bulunan gazeller blm.
gazellenme
* Gazellenmek ii veya durumu.
gazellenmek
* (aa) Yapraklarn dkmek.
* (yaprak) Sararp kurumak.
gazete
* Politika, ekonomi, kltr ve daha baka konularda haber ve bilgi vermek iin, yorumlu veya yorumsuz, her
gn veya belirli zaman aralklar yla karlan yayn.
* Gazetenin ynetildii, hazrland, basld yer.
gazeteci
* Gazete yaymlayan kimse.
* Gazeteye yaz yazmay , haber toplay p vermeyi veya gazetenin yaz ilerinde al may i edinen kimse.
* Gazete satan kimse.
gazetecilik
* Gazetecinin yapt i.
gazetelik
* Gazete koymaya yarar kk atk.
* Gazeteye haber diye yazlacak nitelikte.
gazhane
* Hava gaz retilen veya depolanan yer.
gaz
* Termik etki olmaks zn kendiliinden grlen k.
gazl
* Gaz ile ilgili, gaz saabilen.
gazi
* (slmlkta) Dmanla savaan veya sava yapm (kimse).
* Olaanst yararl klar gstererek dman yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur
unvan.
* Savatan sa ve zafer kazanm olarak dnen (kimse).
gazi olmak
* savatan, lmeden dnmek.
gaziler helvas
* Undan yaplan bir tr helva.
gazilik
* Gazi olma durumu.
* Gazi unvan.
* Yiitlik.
gazino
* Yemek yenilen, gsteri izlenen, bazen oyun sergilenen elence yeri.
* Byk kahvehane ve birahane.
gazinocu
* Gazino ileten kimse.
gazinoculuk
* Gazinocu olma durumu veya gazinocunun yapt i.
gazla!
* defol, git!.
gazlama
* Gazlamak ii.
gazlamak
* Gaz ya srmek.
* (motorlu aralarda) Motora fazla benzin gitmesini ve aracn hzlanmasn salamak iin gaz pedal na
kuvvetle basmak.
* Kamak.
gazlanma
* Gazlanmak ii.
gazlanmak
* Gaz ya srlmek.
* Sindirim yolunda gaz olmak.
gazlama
* Gazlamak i i veya durumu.
gazlamak
* Gaz durumuna girmek.
gazlatrma
* Gazlat rmak ii.
gazlatrmak
* Bir maddeyi gaz durumuna dntrmek.
gazl
* Gaz olan veya gaz bulam olan.
gazl bez
* Yaralara kapatlan ince ve seyrek bez.
gazoil
* A k sar renkte, olduka kvaml, yakc ve yanc olarak kullanlan petrol rn.
gazojen
* S v veya kat yakt hava veya oksijen etkisiyle gazlatrmaya yarayan ara.
gazolin
* Ham petroln ilk dam t lmas nda ayrlan ok uucu, hafif akaryakt.
gazometre
* Gazlar n toplanmas, belirli basn alt nda datlmas iin kullanlan depo.
* Gazler.
gazometri
* Bkz. gaz lm.
gazoyl
* \343 gazoil.
gazoz
* Meyve esans, eker ve karbon asidi ile yap lan, bas nl hava ile i elere doldurularak hazrlanan alkolsz
iecek.
gazoz aac
* Bir szn ok sama olduunu bildirmek iin sylenir.
gazozcu
* Gazoz yapp satan kimse.
* Elence yerlerinde dolaarak gazoz satan kimse, gazoz satcs.
gazozculuk
* Gazozcunun yapt i .
gazler
* Belirli bas n altnda gelen gaz n hacmini lmeye yarayan ara, gazometre.
gazsz
* inde gaz olmayan veya gaz bulamam olan.
gazup
* fkeli.
gazve
* Arap airetleri aras nda yaplan sava.
* Din uruna yaplan sava.
Gd
* Gadolinyum'un ksaltmas .
Ge
* Germanyum'un k saltmas.
ge
* Trk alfabesinin sekizinci harfinin ad .
-ge
* Bkz. -ga / -ge.
gebe
* Karn nda yavru bulunan (kadn veya hayvan), ykl, hamile, ayl .
* inde oulcuk veya dlt bulunan (dl yata).
* Bir birikim sonucu ortaya kmas beklenen (durum veya olaylar).
gebe kalmak
* (insan, hayvan iin) karn nda yavru olumak.
gebe olmak
* bir eyin olma ihtimali bulunmak.
gebelik
* Gebe olma durumu, hamilelik.
* Dllenme ile doum arasnda geen sre.
gebelik testi
* Gebe olup olmadn anlamak iin yap lan test.
geberik
* l, lm.
geberip gitmek
* istenmedik bir biimde ve zamanda lmek.
geberme
* Gebermek ii.
gebermek
* lmek.
gebertilme
* Gebertilmek ii.
gebertilmek
* Gebertmek ii yaplmak, ldrlmek.
gebertme
* Gebertmek i.
gebertmek
* ldrmek.
gebe
* Aptal, sersem.
* Bodur ve i man.
* Karn i olan.
gebelik
* Gebe olma durumu.
gebre
* At tmar etmekte kullan lan k ldan kese.
gebre
* Gebre otunun yemii.
gebre otu
* Srekli yeil kalan al grnmnde bir bitki (Capparis).
gebre otugiller
* Gebre otu gibi bitkileri kapsayan familya.
gebreleme
* Gebrelemek ii.
gebrelemek
* (hayvan ) Gebre (I) ile t mar etmek.
gebrelenme
* Gebrelenmek ii.
gebrelenmek
* Gebrelemek iine konu olmak.
gece
* Gne batt ktan gn aarmaya balayncaya kadar geen sre, tn.
* Bu sre iindeki karanlk.
* Gece vaktinde, geceleyin.
* Elence, anma vb. amalarla geceleri dzenlenen toplant .
gece bekisi
* Baz i yerlerini, kurulular gece bekleyen kimse.
gece gz kr gz
* geceleyin iyi i yaplamayaca n anlatr.
gece gndz
* Her zaman, ara vermeden, aralks z, geceli gndzl.
gece gndz dememek
* vaktin uygun olup olmadna bakmamak, vakit sememek.
* srekli olarak, ara vermeksizin bir ii yapmak.
gece hayat
* Gece elencelerine dknlk.
gece iilii
* Geceleyin yaplan hrszlk.
gece ii krler ii
* gece yap lan iin randmanl olamayaca n anlatr.
gece kyafeti
* Gece giyilen elbise.
gece kulb
* Geceleri ak olan, dans etmek, mzik dinlemek ve gsteri izlemek iin gidilen elence yeri.
gece kuu
* Gece gezmesini seven kimse.
* Gece uyuyamayan.
* Geceleri para karl erkeklerle iliki kuran kad n.
* Yarasa.
gece mavisi
* Koyu mavi.
gece silhl gndz klhl
* kimseye sezdirmeden kt iler yapan kimse.
gece uuu
* Asker amala uaklar n geceleyin yapt uu .
* Geceleri para karl erkeklerle iliki kurmak ii.
gece yan
* Uuk gibi birdenbire oluan kabarckl deri dkntlerine verilen ad.
gece yars
* Gnein batmas ile domas aras ndaki srenin ortas .
* Gecenin ilerlemi saatleri, gecenin ortas.
gece yats
* Geceyi bir yerde konuk olarak geirme.
gece yay
* Gnein gk kresinde bir gn boyunca izdii emberin ufuk altnda kalan paras.
gececi
* alma sras geceye rastlayan grevli.
geceki
* Gece olan, gece yap lan.
gecekondu
* Yasa d , gizlice yaplan kk konut.
* Acele ile yapl vermi, derme atma yap.
gecekondu gibi
* derme atma yaplm olan (yap).
gecekonducu
* Gecekonduda oturan kimse.
* Gecekondu yap p satan kimse.
gecekondulama
* Gecekondulamak i i.
gecekondulamak
* Gecekondu says oalmak, gecekondularla dolmak.
geceleme
* Gecelemek ii.
gecelemek
* Geceyi bir yerde geirmek.
geceler gebedir
* her sabah uyandmz zaman yeni yeni olaylarla kar la rz.
geceleri
* Gece vakti.
* Her gece.
geceleyin
* Gece vakti.
geceli
* "Hem gece hem gndz, srekli, aralksz" anlam ndaki geceli gndzl deyiminde geer.
geceli gndzl
* Srekli, durmaksz n.
gecelik
* Geceye zg olan, gece kullanlan.
* Yatakta giyilen giysi, gmlek.
* Bir gece iin denen cret.
gecesefas
* ki eneklilerden, gece aan kk kokulu iekleri olan, otsu bir bitki (Mirabilis jalapa).
gecesefasgiller
* rnek bitkisi gecesefas olan bir bitki.
geceyi gndze katmak
* aral ksz, gece gndz al mak, byk aba gstermek.
gecikilme
* Gecikilmek durumu.
gecikilmek
* Gecikmek ii yaplmak.
geciki
* Gecikmek ii veya biimi.
gecikme
* Gecikmek ii, teehhr, rtar.
gecikmek
* Ge kalmak, herhangi bir ii kararlatr lan zamandan sonra yapmak.
gecikmeli
* Gecikmesi olan, tehirli, rtarl .
gecikmesiz
* Gecikmesi olmayan.
geciktirilme
* Geciktirilmek ii veya durumu.
geciktirilmek
* Gecikmesine yol a lmak.
geciktirim
* zleyiciye herhangi bir olay n ortaya kaca n sezdirmek, fakat sonucu durmakszn geciktirerek onu
srekli bir bekleme, gerginlik, sknt iinde b rakmak biimindeki anlatm.
geciktirme
* Geciktirmek ii, tehir.
geciktirmek
* Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek.
ge
* Kararlat rlan, beklenen veya allan zamandan sonra, erken kart.
* Belirli zamandan sonra olan.
-ge
* Bkz. -ga / -ge.
ge (veya ge efendim!)
* kulak asma, nem verme.
ge kalmak
* vaktinden sonra davranmak, gecikmek.
ge olsun da g olmas n
* eitli engellerle gereklemeyen ilerde avunmak iin sylenir.
gee
* Biraz ge olarak, ge saatlere yakn.
gee
* (herhangi bir saat ban) Geerek, geerken.
gee
* Karl kl iki yandan her biri, yaka.
geek
* ok geilen yer, ilek yol.
* Kk tahta kpr.
geeli
* Geesi (II) olan.
geen
* (hafta, ay, yaz, k gibi zaman anlatan szlerle) Bir nceki.
* Belirsiz bir sre nceki, birka gn nceki.
geende
* Ne kadar getii belli olmayan yak n bir zaman nce.
geenek
* Bkz. koridor.
geenlerde
* Yakn bir gemite, yaknda.
geer
* Yrrlkte bulunan, geerlii olan, kullanlan.
* Beenilen, makbul, mergup.
* S nf geme durumu.
geer ake
* herkese, aranan, beenilen, muteber.
geer ake
* Herkese, aranan, beenilen, muteber.
geerleme
* Geerlemek ii.
geerlemek
* Gemesini salamak.
geerletme
* Geerletmek ii.
geerletmek
* Geer duruma getirtmek.
geerli
* Yrrlkte olan, uygulanan, muteber.
* Beenilen, tutulan, srm olan.
geerlik
* Yrrlkte olma, deerini srdrme durumu, reva.
* Srm olma durumu.
geerlilik
* Geerli olma durumu, geerlik.
* Bir kavram n, bir yargnn, mantk veya anlam ve deeri bakmndan onaylanabilir olmas.
geersiz
* Yrrlkten karlm, hkmsz.
geersizleme
* Geersiz duruma dme.
geersizlemek
* Geersiz duruma dmek, geerliini yitirmek.
geersizletirmek
* Geersiz duruma getirmek.
geersizlik
* Geersiz olma durumu, hkmszlk.
gege
* Seyredilecek uygun bir program aramak amacyla televizyon kanallarn tarama, zaping.
gege yapmak
* gegelemek.
gegeleme
* Gegelemek ii veya durumu.
gegelemek
* Televizyon kanallarn aramak veya taramak, zaping yapmak.
gegin
* Gekin.
geici
* ok srmeyen.
* Ksa ve belli bir sre iin olan, geeen, muvakkat, palyatif.
* Bulaan, bula c.
* Yaya, yoldan veya kardan kar ya geen, yolcu.
geici madde
* Yasa, tzk ve ynetmeliklerde belirli bir sre geerli olan madde.
geicilik
* Geici olma durumu.
geili
* Geilmek ii veya biimi.
geilme
* Geilmek ii.
geilmek
* Gemek ii yaplmak.
* Brakmak, terk etmek.
geilmemek
* bol veya ok, a r olmak.
geim
* Geinmek ii, geinme aralar, geinme, maiet.
* Anlama, uyuma.
geim derdi
* Geim sknts.
geim dnyas
* Kiinin kendi karlarn dnmesi gerektiini belirtmek iin kullanlr.
geim kap s
* Yaamak iin gereken kazancn saland i yeri.
geim s knt s
* Geinmede ekilen glk.
geim yolu
* Yaamak iin gereken kazanc salama arac veya aresi.
geim zorluu
* Geim sknts.
geimini dorultmak
* geinmek iin para kazanmak.
geimli
* evresindekilerle iyi geinen.
geimlik
* Yiyecek paras , nafaka.
geimlilik
* Geimli olma durumu.
geimsiz
* evresindekilerle iyi geinemeyen, kavga karan, huysuz, irret.
geimsizleme
* Geimsiz olma.
geimsizlemek
* evresindekilerle iyi geinememek.
geimsizlik
* Geimsiz olma durumu.
geindirme
* Geindirmek ii.
geindirmek
* Geinmesini salamak.
geinilme
* Geinilmek durumu.
geinilmek
* Geinmek ii yaplmak.
geinim
* Geinmek ii.
geinip gitmek
* ok iyi deilse de yle byle geinmek.
geinme
* Geinmek ii.
geinme endeksi
* Belirli bir sosyal grubun ortalama yaama dzeyini srdrebilmesi iin yapmas gereken giderleri izleyen
fiyat indeksi.
geinmek
* Yaamak iin gerekeni salamak.
* Uzlamak, anlamak.
* Taslamak.
* Kendi ihtiyalarn bakalarndan salamak.
* lmek.
geinmeye gnl olmamak
* herhangi bir konuda isteksizlii belli etmek iin kullan lr.
geirgen
* inden gaz, s v gibi eyleri kolaylkla geiren.
* S vlarn gemesine elverili (kaya).
geirgenlik
* Baz cisimlerin, ilerinden baka eyler (gaz, s v , akm) geirme zellii.
* Saydam cisimlerin geirme derecesi.
* Kayalarn, svlarn geebilmesine kar elverililii.
geirici
* Geirmek iini yapan (kimse).
* Uurlamaya gelen.
geirilme
* Geirilmek ii.
geirilmek
* Geirmek ii yap lmak.
geirim
* Geirmek ii.
geirimli
* Geirgen.
geirimlilik
* Geirgenlik.
geirimsiz
* Geirgenlii olmayan.
geirimsizlik
* Geirimsiz olma durumu.
geiri
* Geirmek ii veya biimi.
geirme
* Geirmek ii.
geirmek
* Gemek iini yaptrmak, gemesini salamak.
* Bir eyi bir yandan br yana gtrmek.
* Bir eyi bir yerden baka yere tamak, nakletmek.
* Tespit etmek, yazmak, kaydetmek.
* Bir eyi kendisine ayrlm olan yere yerletirmek; takmak.
* Yola kan birini uurlamaya gitmek, selmetlemek, teyi etmek.
* (bir sre) Yaamak, oturmak, kalmak.
* Giymek, giyinmek.
* Bir ii birden ok kii zerinde uygulamak.
* (herhangi bir durumu) Yaam olmak, uramak.
* Etmek, yapmak.
* Bulat rmak.
* Uramak.
* Bir ihtiyac eldeki imknla karlamak.
geirtilme
* Geirtilmek durumu.
geirtilmek
* Geirmek ii yap lmak.
geirtme
* Geirtmek ii.
geirtmek
* Geirmek iini yapt rmak.
gei
* Gemek ii veya biimi.
* Herhangi bir durumdaki dei me, intikal.
* Resimde iki ayr rengi birbirine balayan ara ton.
* Bir para sresince bir tondan baka bir tona atlama.
* Ses organlar nn bir durumdan tekine gemesi.
* Ak, srekli olu.
gei hakk
* Gei stnl.
gei stnl
* Cankurtaran, itfaiye, gvenlik aralar na tan nan, yolu ncelikle kullanma hakk .
geiim
* Geimek ii, geime, tedahl.
* Belirli bir ii yapma yeterliliinin ilikili veya balantl baka bir ii yapma sonucunda artmas , intikal.
geili
* Nesne ile kullan labilen (fiil): Sevmek (okuma-y sevmek), grmek (ev-i grmek), k rmak (cam- k rmak),
dkmek (st- dkmek) gibi.
geime
* Geimek ii.
* Yar geirgen bir zarla birbirinden ayrlm iki svn n karl kl geerek birbirine karmas.
* Yar geirgen bir eperin iki yanna yerletirilmi, deriiklii farkl iki s v dan oluan yer deitirme olay,
ozmos.
geimek
* Birbirinin iine geip kar mak, tedahl etmek.
geisiz
* Nesne ile kullan lmayan (fiil), lzm: Glmek, alamak, dmek, gitmek, ksmek, bar mak gibi.
geitirici
* Tedavi edici etkisi olmayan, ar ve szlar geici olarak azaltan, dindiren (il vb.).
geitirilme
* Geitirilmek ii.
geitirilmek
* Geitirmek ii yaplmak.
geitirme
* Geitirmek ii.
geitirmek
* Gereken nemi vermemek, stnde durmadan bandan savmak.
* Az bir zararla atlatmak, kurtulmak.
geit
* Gemeye yarayan yer, geecek yer.
* ki da arasnda dar ve uzun yol.
geit hakk
* Bir ta nmaz mal zerinden dier bir ta nmaz mal sahibinin gemesi biiminde doan yararlanma hakk .
geit resmi
* Geit treni.
geit treni
* Bir topluluun zel gnlerde dzenli bir biimde belli bir yerden gemesi, geit resmi.
geit vermek
* geilecek bir yeri olmak.
gekin
* htiyarlamaya yz tutmu, gemi.
* Gemi.
* (bitkiler iin) Gereinden ok olgun veya solmaya balam.
gekinlik
* Gekin olma durumu.
geme
* Gemek ii, mrur.
* Birbirinin iine geirilerek tutturulan iki eyden birinde bulunan kntl para.
* aklm, yaptrlm veya lehimlenmi olmay p gereinde sklebilecek biimde paralar birbirine tak lp
kenetlenmi olan.
geme namert kprsnden, ko aparsn su seni
* namerde kar minnet altnda kalmaktansa s k ntya katlan.
gemek
* Bir yerden baka bir yere gitmek.
* Bir yandan girip te yandan kmak.
* Yol olarak kullanmak.
* (bir duruma) Uramak, konu olmak.
* Brakmak, vazgemek.
* Yaamak.
* Bir eyi bundan byle yapma durumunda olmamak.
* Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek.
* (hastal k iin) Bulamak, sirayet etmek.
* Herhangi bir durum, soya ekim yoluyla birinde grnmek.
* Bir yeri amak, br yana ulamak.
* Yerini brakp baka yer almak.
* Bir konu zerinde veya bir yerde alm olmak.
* Etki yapmak, iletmek.
* Grev almak.
* Kalmak, devrolmak.
* Geride brakmak, amak.
* Tkenmek, bitmek, sona ermek.
* stnlk salamak.
* Sylemeden veya bitirmeden atlamak.
* (zaman iin) Amak, geride brakmak, harcamak.
* Bir mzik paras n mek ederek renmek, almak veya sylemek.
* Birinden mek etmek.
* (haberi) Bir iletiim arac ile bildirmek.
* Snmek.
* Yaz lmak, girmek.
* Srm olmak, satlmak.
* Konumada veya bas nda sz edilmek.
* Yrrlkte bulunmak, geerli olmak.
* Okulda, snavda baar gstermek.
* Bir yere gidip oturmak.
* (yol, ara veya akarsu iin) Bir yerin yaknndan veya iinden gitmek.
* ok bekletilmekten rmeye yz tutmak.
* S yrlmak, kurtulmak, iin iinden kmak.
* ekitirmek, yermek.
* Baz kelimelerle birleik fiil yapar.
gemeli
* Gemesi olan.
gemelik
* Baz yerlerden geenlerin demek zorunda olduklar para, mruriye.
gemez
* Sahte, deerini yitirmi, kalp.
gemez ake
* Deerini yitirmi, kalp, sahte.
gemi
* Gemek iini yapm.
* Zaman bak m ndan geride kalm.
* rmeye yz tutmu.
* Bu gne gre geride kalm olan zaman, mazi.
* Arkada kalan hayat, mazi.
* Kiinin lm yaknlar.
gemi ola
* "o f rsat bir daha ele gemez" anlamnda kullanl r.
gemi olsun
* hastalk, kaza geirenlere beklenmedik byk bir olumsuz durumdan kurtulanlara veya hapishaneye
girenlere sylenen iyi dilek sz.
gemi zaman
* Fiilin belirttii zaman kavramnn, iinde bulunduu zamandan nceye ait olmas . Trkede bu zaman
belirli gemi ve belirsiz gemi olarak iki trldr: Ali geldi, Ahmet bu havada stanbul 'a gidip gelmi gibi.
gemi zaman grnm
* -m - gemi zaman eki alm fiille yardmc fiilin veya baka bir fiilin birlikte kullanlmasndan ortaya kan
ve olay n tamamlanm olduu kavramn veren grnm: Gelmi olmak, gitmi olmak, vermi bulunmak gibi.
gemi zaman sfat-fiili
* Gemi zaman kavram veren ve isim, sfat gibi kullanlan sfat-fiil. Trkede bu sfat-fiil -dik veya -mi
ekleriyle kurulur. Bildiklerinizi anlatn. Tan dk adam. Gemii saygyla anyoruz cmlelerindeki bildik, tand k, gemi
birer gemi zaman sfat-fiilidir.
gemie mazi, yenmie kuzu derler
* gemite kalan olaylarn zerinde durulmasndan hibir yarar beklenmez.
gemii kandilli
* Svg yerine sylenen bir sz.
gemii knal
* Svg sz.
gemii olmak
* aralarnda eskiye dayanan dostluk, arkadal k olmak.
* aralarnda k rg nla yol aacak bir durum gemi bulunmak.
* bir durumun, daha nce gemi bir evresi bulunmak.
gemileri
* birinin lm anas , babas ve yaknlar.
gemilerini kartrmak
* birinin lmlerini yermek veya onlara svmek.
geti Bor'un pazar , sr eeini Ni de'ye (veya geti Bor'un pazar)
* artk i iten geti.
getii yoldan gemek
* daha nce ayn olaylar yaam olmak, tecrbe sahibi olmak.
getii yoldan gemek
* daha nce ayn olaylar yaam olmak, tecrbe sahibi olmak.
getim olsun
* vazgetim, kalsn.
geda
* Dilenci.
* Yoksul, fakir.
gedik
* Bir dzey stndeki ykk, atlak veya aralk, rahne.
* Da geidi.
* Boluk, eksiklik.
* Glk, g durum.
* Eksik dili.
* Yarma saldr s nda dman mevzilerinde a lan yer.
* Bir ii yapmak, bir eyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz.
gedik almak
* giderilmesi ok g bir eksiklik veya ak ortaya kmak.
gedik amak
* dman mevzilerindeki zayf bir noktadan giri yeri amak.
gedik kapamak
* kk bir ihtiyacn kar lamak.
gedik kapmak
* bir gelir kayna ele geirmek.
gedikleri t kamak
* kan veya kacak olan zorluklar nlemek.
gedikli
* Gedii olan.
* Bir yerle veya ile olan ilgisini srp gtren (kimse), srekli, daim.
* Astsubay.
gedilme
* Gedilmek durumu.
gedilmek
* Gedik olmak, gedik almak.
* Bak, keser vb.nin a zlar a nmak.
gedme
* Gedmek ii.
gedmek
* Gedik amak, entmek, delmek.
geiri
* Geirmek ii veya biimi.
geirme
* Geirmek ii.
geirmek
* Midede toplanan gaz sesle azdan karmak.
geirti
* Geirirken kan ses.
gerek
* Yumuak kaburga kemikleri.
* Kaburgann alt yannda bulunan boluklardan her biri.
gerek batmas
* Gerekte duyulan sanc.
geh
* Bkz. gh.
gehgeh
* Bu sz nbetli hastala yakalanmak anlamnda kullan lan gehgeh tutmak deyiminde geer.
gel gelelim
* fakat, ama, ancak.
gel keyfim gel
* byk bir memnunluk veya alay anlatr.
gel zaman git zaman
* aradan olduka uzun bir zaman getikten sonra.
gelberi
* Byk ocaklardan atei dar ekmek iin kullanlan uzun sapl demir ara.
* Trmk.
* Harman dkntlerini toplamaya yarayan ara.
* Aa dallarn budamak iin kullan lan eri demir.
gelberi etmek
* armak, almak, kendine mal etmek.
gele
* Tavla oyununda elinde k rk ta bulunan oyuncunun att uygun olmayan zar.
gelecei varsa grecei de var
* ktlk yapmaya kalkacak olursa, karl n elbette grr.
gelecei varsa, grecei de var
* ktlk yapmaya kalkacak olan, bunun karl n elbette grr.
gelecek
* Zaman bak m ndan, ileride olmas , gereklemesi beklenen.
* Daha gelmemi, yaanacak zaman, istikbal, ati.
gelecek bilimi
* Ftroloji.
gelecek zaman
* Fiilin belirttii zaman kavramnn, iinde bulunduu zamandan sonraya ait olmas. Trkede bu zaman
bal ca -e, -ecek, -esi, -se, -meli ekleriyle kurulur: Gele, gelecek, gelesi, gelse, gelmeli gibi.
gelecek zaman grnm
* Gelecek zaman sfat-fiiliyle yard mc fiilin birli kte kullanlmas ndan ortaya kan ve niyet kavram veren
grnm.
gelecek zaman kipi
* Fiilin belirttii zaman kavramnn, iinde bulunulan zamandan sonraya ait olduunu sn rl bir biimde
gsteren kip. Trkede bu kip -acak / -ecek ekiyle kurulur: Geleceim, geleceksin gibi.
gelecek zaman s fat-fiili
* sim veya s fat gibi kullan lan ve gelecek zaman kavram veren fiilimsi. Trkede bu sfat-fiili -ecek / -esi
ekleriyle kurulur: Akacak kan damarda durmaz. Gresim geldi gibi.
geleceki
* Gelecekilik yanls, ftrist.
gelecekilik
* Ftrizm.
geleen
* Ana rmaa kar an (akarsu).
gelembe
* Koyun yata .
geleme
* ki yl srlmeyen, bo tarla.
gelen
* Gelmek iini yapan (kimse veya nesne).
* Bir k kaynandan kp bir aynan n yzne veya saydam bir cismin yzeyine den (n).
gelen aam giden paam
* ynetim kimde olursa olsun benim iin fark etmez.
gelen geen
* Gelip geenler, gelenler, urayanlar.
gelen giden
* Gelenler, urayanlar, ziyaret edenler, gelip geenler.
gelen gideni aratr
* bir ie veya greve sonradan gelen orada daha nce al andan daha baarsz ve geimsiz olabilir.
gelen gideni aratr
* bir ie veya greve sonradan gelenin, orada daha nce alandan daha baars z, kt olabileceini anlatr.
gelen paam, giden aam
* biri tekinin yerine geen byklerine ho grnmek yolunu tutanlar iin sylenir.
gelenek
* Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalm olmalar dolay s yla saygn tutulup kuaktan kuaa iletilen,
yaptrm gc olan kltrel kal ntlar, alkanlklar, bilgi, tre ve davran lar, an'ane.
geleneki
* Geleneklere bal (kimse).
gelenekilik
* Toplumsal kurumlar ve inanlar daha ok gemiten sregeldikleri iin benimseyen, saygn tutan,
destekleyen, yeni kltr gelerine daha az deer veren tutum veya reti.
gelenekleme
* Geleneklemek ii.
geleneklemek
* Gelenek durumuna gelmek, gelenek deeri kazanmak.
gelenekletirme
* Gelenekletirmek ii.
gelenekletirmek
* Bir eyi gelenek durumuna getirmek.
gelenekli
* Gelenei olan, geleneklere dayanan.
geleneksel
* Gelenee dayanan, gelenekle ilgili olan, an'anev.
gelenekselleme
* Geleneksellemek durumu.
geleneksellemek
* Gelenek durumunu almak.
geleni
* Tarla faresi, byk fare.
gelge
* Yerli, temelli olmayan, geici.
* Bir i zerinde srekli olarak durmayan, sebats z.
gelgei
* Gelip geici, sebatkr olmayan (kimse).
gelgel
* Albeni, alm, ekicilik.
* Baa tak lan elmas veya altn ine.
gelgelelim
* Ancak, ne var ki, fakat.
gelgelli
* Gelgeli olan, alml.
gelgit
* Bouna gidip gelme.
* Ay ve Gne'in yer yuvar zerindeki ekim gleri sebebiyle deniz yznde, zellikle ana denizlerde su
dzeyinin alalmas , kabarmas olay , meddcezir.
gelin
* Evlenmek iin hazrlanm, sslenmi kz veya yeni evlenmi kad n.
* Bir kimsenin olunun kars.
* Aileye evlenme yoluyla girmi olan kadn.
gelin abla
* Yenge.
gelin alay
* Gelini damat evine gtrmek iin gidenlerin hepsi.
gelin al c
* Gelini gtrmek iin olan evinden gelen kimse.
gelin almak
* erkee bir e bulmak.
* gelini baba evinden zel bir trenle alp gvey evine gtrmek.
gelin bcei
* Han m bcei.
gelin iei
* Zambakgillerden bir bitki (Fritillaria imperialis).
gelin etmek
* kz evlendirmek.
gelin gitmek
* bir aileye, yere gelin olarak gitmek.
gelin gvey olmak
* ilgilinin nasl karlayacan dnmeden bir ii olmu bitmi sayarak sevinmek.
gelin hamam
* Dnden birka gn nce evlenecek k z iin hamamda yap lan tren.
* Dnn ertesi gn, gerdekten sonra, olan evinin kadnlarn n gelini hamama gtrp topluca yaptklar
tren ve ykanp temizlenme.
gelin havas
* Gelin alayn n kz evinden ayrl p olan evine gidinceye kadar, yol boyunca, davul ve zurnann ald zel
ezgi.
* Denizin hafif dalgal, rp ntl olmas.
gelin kua
* Gk kua.
gelin kuu
* Tarla kuugillerden bir ku (Otocoris pencillatus).
gelin olmak
* (kz) evlenmek.
gelin otu
* Gveyfeneri.
gelin teli
* Gelinlerin balarna taklan, parlak, uzun, ince gm tel.
gelin yazmak
* gelinin yzn deiik ss gereleriyle bezemek.
gelinboan
* Bir ahlat tr.
gelincik
* Yaz n krlarda, zellikle ekin tarlalar nda yetien, krm z ve otsu bitki (Papaver rhoeas).
* Sansargillerden, ince uzun yap l, sivri eneli, kk bir hayvan, gelin kadn (Mustela nivalis).
* Mezgitgillerden, ylan bal na benzer, eti sevilen bir bal k (Mustela tricirrata).
* Ylanck, arpac k, ban vb. verilen ad.
gelincikgiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, iine gelincik, haha, krlang otu gibi bitkileri alan familya.
gelinfeneri
* Ku kiraz.
gelini ata bindirmiler "ya nasip" demi
* kesin sonu alnmadan hibir ie oldu bitti gzyle bak lmaz.
gelinlik
* Gelin olma durumu.
* Gelin giysisi.
* Gelin giysisi yapmaya uygun (kuma).
* Gelin olma ana gelmi (k z).
* Gelin iin hazrlanm.
gelinlik a
* Gen kzlarn evlenme dnemi.
gelinlik etmek (veya tutmak)
* (gelin) kocasnn yaknlar yannda bir sre ban rtmek.
gelinliki
* Gelinlik diken veya satan kimse.
gelinme
* Gelinmek ii.
gelinmek
* Gelmek ii yaplmak.
gelinparma
* Uzun taneli bir zm tr.
gelip atmak (veya gelip dayanmak)
* vakti gelmek, kanlmaz olmak.
gelip geici
* Srekli olmayan, k sa sreli.
gelip gemek
* bir yerden gemek.
* bir sre bir makam, bir yer vb.inde bulunmak.
* ksa bir sre etkin olmak.
gelir
* Bir kimseye veya toplulua belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat.
* Bir ekonomik birimin belli bir sre iinde kazand para (cret, aylk, kira vb.), varidat, irat.
gelir dal m
* Bir lkenin toplam gelirinin o lkenin bireyleri arasndaki da lm.
gelir gider
* Salanan ve harcanan paralar.
gelir kayna
* Para salama yeri veya faaliyeti.
gelir vergisi
* Kiilerin gelirlerinden, bir oran lsnde devlete dedikleri dolaysz vergi.
geli
* Gelmek ii veya biimi.
geli igzel
* Herhangi bir, zensiz, itinas z, batan savma, rastgele, llettayin.
geli im
* Gelimek ii, serpilip byme.
* lerleme, inkiaf, tekml.
geli kin
* Gelimi olan, mtekmil.
geli me
* Gelimek ii, inkiaf, nevnema, tekml.
* Yaz larda giri blmlerinden sonra konunun trl ynlerden alp geniledii, zenginleti i, olgunlat
blm.
* Olan biten.
geli mek
* Byyp boy atmak, yetimek, nevnema bulmak.
* lerlemek, olgunlamak, genilemek, inkiaf etmek.
* i manlamak.
geli tirici
* Gelitirme zellii olan.
geli tirilme
* Gelitirilmek ii.
geli tirilmek
* Gelitirmek ii yaplmak.
geli tirim
* Senaryonun hazrlanmasnda zet ile ayr mlama arasnda yer alan aama.
geli tirme
* Gelitirmek ii.
geli tirmek
* Gelimesini salamak, gelimesine yol amak.
gelme
* Gelmek ii.
* Gelmi olan.
* Yetime.
* Bir nn, kaynandan karak bir ayna yzne veya saydam bir cismin yzeyine erimesi.
gelmek
* Bir yere gitmek, varmak.
* Geriye dnmek.
* Oturmaya, ziyarete gitmek.
* sabet etmek.
* Varmak, ulamak.
* Varln srdrmek, yaamak, intikal etmek.
* Ortaya kmak, domak.
* Belli bir sre dolmak veya belli bir zamana ulamak.
* Kadar olmak.
* kmak, ynelmek.
* zlemek, takip etmek.
* Bir yerden alnp bir yere ulat rlmak.
* Katlmak, eklenmek, tremek.
* Daha nce zerinde durulmu olan bir konuya yeniden dnmek.
* Sonu kmak.
* Dayanmak, tahamml etmek.
* Kendine yaplan herhangi bir davran veya durumu iyi karlamak.
* Bir eye sonradan inanmak, doruluuna hak vermek, eilim gstermek, kabul etmek.
* Etkisini herhangi bir biimde gstermek.
* Kazan lmak, salanlmak.
* Uymak.
* Olmak, -e uramak.
* Akmak.
* Dmek, rast gelmek.
* Grnmek, sanlmak.
* Uygun dmek.
* Balamak, ortaya kmak.
* Mal olmak.
* Biriyle birlikte gitmek.
* (zaman gsteren szlerle birlikte) Balamak, ulamak.
* htiya anlatan deyimler kurmaya yarar.
* Srerlik fiili yapmaya yarar.
* -mez, -mezlik ile birlikte yapmack anlatan deyimler yapar.
* Ynelme durumundaki baz kelimelere getirilerek birleik fiil yapar.
* Gelmek fiilinin olumlu emir kipi, bazen t, istek anlatr.
* Gel, gelsin biiminde "elinde ise" anlamnda da kullanl r.
* dike...-ecei biiminde kullan lan sfat-fiil eklerinden sonra geldiinde nceki fiille ilgili olarak pekitirilmi
bir istek ve srerlik bildirir.
* (sralama gsteren kelimelerle ve sralama say s fatlar ile) Herhangi bir srada bulunmak.
gelmi
* ri bal klarda k l k durumunda olan kemik.
gelmi gemi
* Bugne kadar gelmi olan.
gelsin... (veya gelsin... gitsin...)
* yaant veya durumun rahatln anlat r.
* sorumsuzca davranp iine gereken nemi vermemeyi anlatr.
gem
* At ynetmek iin azna taklan demir ara.
gem almak
* (at) alp hizmete elverili duruma gelmek.
gem almamak
* sz dinlememek.
gem vurmak
* hayvann az na gem takmak.
* birinin taknl n nlemek.
gemi
* Su stnde yzen, insan ve yk tamaya yarayan byk ta t, sefine.
gemi adam
* Bir i szlemesine dayanarak gemide alan kaptan, subay, tayfa vb. kimselere verilen ad.
gemi aslan
* Gsterii yerinde olduu hlde hibir ie yaramayan adam.
gemi azya almak
* at, gemi az lar aras na alp etkisiz brakarak svarisinin ynetiminden kmak ve alabildiine komak.
* sz dinlemez olmak.
gemi enkaz
* Batm veya hasara uram gemiden arta kalanlar.
gemi zgaras
* stnde gemi yap lan byk k zak.
gemi iskeleti
* Geminin gvdesinin yaplmasndan nceki ana yaps.
gemi karaya oturmak
* gemi, s bir yere saplan p kalmak.
gemi lei
* Batm gemi teknesi.
gemi yata
* Gemileri korumaya elverili koy.
gemici
* Gemide alan veya gemi ileten kimse.
gemicilik
* Gemi kullanma veya iletme ii.
* Gemi endstrisi.
gemilik
* Gemi yaplan yer, tersane.
gemini k smak
* bir kimsenin zerindeki bask y arttrmak.
gemisi apa oturmak
* i, dzelemeyecek kadar bozulmak.
gemisini kurtaran kaptan
* g bir duruma dnce ne yapp yapp kurtulanlara vg olarak sylenir.
gemisini yrtmek
* (bir ii) hibir engel tanmadan srdrmek.
gemleme
* Gemlemek ii.
gemlemek
* (hayvan n) Azna gem takmak.
* Ar istek ve davranlara engel olmak, frenlemek.
gemlenme
* Gemlenmek ii.
gemlenmek
* Gemlemek ii yaplmak veya gemlemek iine konu olmak.
gen
* Geni.
* gen, drtgen gibi geometri terimlerinde "kenarl" anlamyla kullanlmtr.
gen
* Bir sre srlmeyerek bo braklm (tarla).
gen
* inde bulunduu hcre veya organizmada zel bir etkisi olan, kuaktan kuaa ve hcreden hcreye geen
kal tmsal ge.
gencecik
* ok gen.
gencelme
* Gencelmek durumu.
gencelmek
* Genlemek.
gen
* Ya ilerlememi olan ihtiyar kart.
* (bitki, hayvan iin) Gelimesini tamamlamam olan.
* Genlikteki zelliklerini koruyan, din.
* Zihin bakmndan yeterince gelimemi, toy.
* Yeni gelimekte olan, ksa bir gemii olan.
gen irisi
* Yana gre ok serpilip bym.
genleme
* Genlemek ii.
genlemek
* (bir kurulu) Gen yelerle yenilemek.
* Gen grnmek.
* Yeniden genlik ve canll k kazanmak.
genletirilme
* Genletirilmek ii.
genletirilmek
* Genletirmek ii yap lmak.
genletirme
* Genletirmek ii.
genletirmek
* Yeniden genliine ve dinliine kavuturmak.
* (bir kuruluu) Gen yelerle canlandrmak.
* Gen gstermek.
genlik
* Gen olma durumu, ihtiyarlk kart.
* nsan hayatnn ergenlikle orta ya arasndaki dnemi.
* Gen insanlarn btn.
* Gen bir kimsenin tutumu.
genten
* Gen saylan (kimse).
gene
* Yeniden, bir daha, yine, tekrar.
* yle de olsa; yle olmasna karlk.
* ylesi de.
gene de
* yle olduu hlde, ramen.
genel
* Bir eye veya bir kimseye zg olmayp onun btn benzerlerini iine alan, umum.
* Ayrntlar gz nne al nmayarak btn bakmndan ele alnan.
* Geni yetkileri olan baz resm grevlerin ad nda yer alr.
* Herkesin yararlanabilecei (yer, nesne).
* Bir genelleme sonucunda elde edilen.
genel af
* Kamu yararna uygunluu anlald nda belli bir veya birka su eidi iin yaplan kovuturmalarn
durdurulmas , verilmi cezalarn kaldr lmas veya azalt lmas.
genel bakan
* Bir kurum veya kuruluun idaresinden btnyle sorumlu olan kimse.
genel bakanlk
* Genel bakann ii veya meslei.
genel bte
* Yllk gelir ve gider kalemlerinin hepsini kapsayan bte.
genel corafya
* Yeryznn her trl corafya olaylarn ayr ayr olarak aratran; douunu, ileyiini, yay ln inceleyen
corafya bilimi.
genel dil bilimi
* Dilin yapsn , gelime ve deimesini karlatrmal olarak inceleyen bilim dal .
genel ev
* Genel kadnlarn erkek kabul ettikleri ev, kerhane, umumhane.
genel gider
* Bir iin zerinde grlmeyen ama yapm iin gerekli olan yardmc giderler toplam.
genel grnm
* Bir yerin, bir olay n dtan grnm.
genel grnml
* Dtan grnl.
genel grl
* Gr geni olan.
genel grllk
* Genel gre sahip olma, gr geni olma.
genel grme
* Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konularn Trkiye Byk Millet Meclisi genel kurulunda
grlmesi.
genel grev
* Grevin btn ii kesimince uygulanmas.
genel kadn
* Fuhu meslek edinmi kadn.
genel kurul
* Bir kuruluta btn yelerin katlmasyla yap lan toplant.
genel ktphane
* Btn alanlarda yazlm ve yaymlanm kitaplar, sreli yaynlar ve belgeleri bnyesinde toplayan
ktphane, umum ktphane.
genel mdr
* Bir kurum veya kuruluta idarenin en st dzeydeki sorumlusu.
genel mdrlk
* Genel mdrn yetkisi ve makam.
genel lek
* Fazla ayrntya girmeden yap lan lm.
genel sekreter
* Baz kamu kurulularnda veya byk zel kurulularda ynetim ilerini yrten grevli.
genel sekreterlik
* Genel sekreterin yetkisi ve makam.
genel uygunluk bildirimi
* Umum mutabakat beyannamesi.
genel yazman
* Genel sekreter.
genel yetenek
* lleri yeteneklerin ortalamas saylan yetenek.
genel zek
* Bireyin belli, zel veya bams z yeteneklerinden ayr olarak, karlat genel durumlara uymadan
gsterdii yetenek veya g.
* Zek testleriyle llen dei ik yetenek ve glerin birleimine verilen ad.
geneleme
* Bir dncenin baka baka szlerle yeniden anlat lmas , tamim.
genelge
* Yasa ve ynetmeliklerin uygulanmas nda yol gstermek, herhangi bir konuda aydnlatmak, dikkat ekmek
zere ilgililere gnderilen yaz, tamim, sirkler.
genelkurmay
* Yurdun savunmasyla ilgili btn art ve olaylar gz nnde tutarak, barta ordunun eitim ve
donat m n, savata yksek ynetimini dzenleyen makam, erknharbiyeiumumiye.
genelleme
* Genellemek ii.
* Zihnin genel dnceler yapmas ilemi veya zelden genele gei, tamim.
* Bir ilemin sonucu olan genel kavram, yarg, bilim yasas veya kuram.
genellemek
* Varlklar veya olaylar arasndaki benzerlik bant lar n bir dncede toplamak, tamim etmek.
genelleme
* Genellemek ii, taammm.
genellemek
* Genel duruma gelmek, genel bir durum almak, taammm etmek.
genelletirilme
* Genelletirilmek ii.
genelletirilmek
* Genelletirmek ii yaplmak.
genelletirme
* Genel duruma getirme.
* Tek tek veya zel durumlardan genel bir yasan n, nermenin karlmas, tamim.
genelletirmek
* Genel duruma getirmek.
genellik
* Genel olma durumu, yayg nlk, umumiyet.
* Genel dncenin, yani kavramn zellii.
genellikle
* Genel olarak, byk bir ounlukla, umumiyetle.
genelmek
* Genilemek.
general
* Kara ve hava ordularnda albaydan sonra gelen ve mareallie kadar olan yksek rtbeli subaylara verilen
genel ad.
generallik
* General rtbesi.
* Generalin grevi veya makam.
genetik
* Bitki, hayvan ve insanlarda kalt m olaylarn inceleyen biyoloji dal, kaltm bilimi.
geni
* Eni ok olan, enli, vasi, dar kart .
* ine almas gerekenden daha ounu alabilen, dar kar t.
* Kapsam byk, dar snrlar iinde kalmayan, yaygn.
* Kolay kolay tasalanmayan, hogrl, rahat.
* ok.
geni a
* Bir dik adan daha byk olan a.
geni bir nefes almak
* sknt l bir durumdan kurtulmak, ferahla kavumak.
geni gnll
* Her olay ho karlayan.
geni grl
* Konular ok ynl deerlendiren (kimse).
geni grllk
* Konular ok ynl deerlendirmek ii veya biimi.
geni karlamak
* hogr ile deerlendirmek.
geni mezhepli
* Bkz. mezhebi geni.
geni ufuklu
* Gr ve bak a s geni olan (kimse).
geni nl
* Alt enenin almasyla oluan nl.
geni yrekli
* Hemen, abucak tel gstermeyen, merak etmeyen, tasasz.
geni zaman
* Fiilin her zaman yapld n, yaplmakta olduunu veya yaplacan belirten zaman. Trkede bu kip -r, -ir
veya -er ekiyle kurulur: Bala-r, severim (sev-er-im), geliriz (gel-ir-iz) gibi.
geni zaman grnm
* Geni zaman sfat-fiiliyle yardmc fiilin birlikte kullanlmasndan doan grnm: Gelmez olmak.
Grnmez olmak gibi.
geni zaman sfat-fiili
* Fiilin her zaman yapld n, yaplmakta olduunu veya yaplacan belirten sfat-fiil. Trkede bu biim -ir,
-er, -mez ekleriyle kurulur: Gelir (varidat), gider (masraf), gler yz, bitmez i, dinmez ar, grnmez kaza gibi.
genie
* Biraz geni.
genie konumak
* uzun uzun, bol bol konumak, sylemek, sohbet etmek.
genileme
* Genilemek ii.
genilemek
* Geni duruma gelmek, bymek.
* Rahat bir duruma gelmek, almak, ferahlamak.
* Yaygn duruma gelmek.
geniletilme
* Geniletilmek i i.
geniletilmek
* Geniletmek ii yaplmak.
geniletme
* Geniletmek ii.
* Bir konuyu, ayrntlarn katarak gelitirme.
geniletmek
* Geni duruma getirmek.
genilik
* Geni olma durumu.
* En, boy kar t.
genitif
* Tamlayan durumu.
geniz
* Az ve burun boluunun arka blm.
geniz nls
* Geniz yoluyla kan nl. Trkede bu nl n sesiyle birlikte kullan lr: Tanr, sonra, deniz kelimelerindeki
a, o, e nlleri gibi.
geniz nsz
* Geniz yoluyla kan nsz: Trkede blge azlarnda rastlanan nsz gibi.
genizden (konumak) (veya karmak)
* burnu tkal gibi (konumak).
genizsi
* Genzel.
genizsileme
* Dudak nsznn, geniz nszne dnmesi. Trkede ve Trk lehelerinde b sesinin m sesine dnmesi
gibi.
genleme
* Genlemek ii.
genleme kat says
* Birim nicelikte bir maddenin 10 C scakl k artnda gsterdii hacim genilemesi.
genlemek
* (bir cisim birleimi ve yap s deimeden) Is etkisiyle hacimce bymek.
genlemeler
* Isnan s v lar n grnr genleme kat saylarn belirleyen ara, diltometre.
genletirme
* Genletirmek ii.
genletirmek
* S cakl n ykselterek bir cismin yaps n ve birleimini bozmadan hacmini, boyunu art rmak.
genlik
* Genilik.
* Bolluk, refah.
* Dalga genlii.
genom
* Gametlerde bulunan kromozomlarn hepsine verilen ad.
genosit
* Jenosit.
gensoru
* Trkiye Byk Millet Meclisinde bir soru zerine babakana veya bakanlardan birine, milletvekillerince
alan ve sonunda soruturma yaplmas istenebilen soru, istizah.
gensoru nergesi
* Gensoru teklifinde bulunma.
genzek
* Genizden konuan.
genzel
* Genizsi.
geoit
* Yerkresinin geometrik olmayan gerek biimine (zerindeki engebeler dnlmeksizin) verilen ad. Bu
yerkresi tam kre olmad gibi, elipsot biiminden de ayrd r.
geometri
* Nokta, izgi, a, yzey ve cisimlerin birbirleriyle ilikilerini, lmlerini, zelliklerini inceleyen matematik
dal, hendese.
* Bu konu ile ilgili olan kitap veya ders.
geometrik
* Geometriyle ilgili veya geometriye uygun olan, hendes.
geometrik izim
* Cetvel, pergel vb. ile elde edilen izgi.
geometrik dizi
* Ard k terimleri arasndaki oran deimeyen dizi.
geometrik toplam
* iki ardk kenar , belirli iki vektrle gsterilen bir paralelkenarda, bu vektrlerin ortak bulunduklar
noktadan kan kegenin oluturduu nc vektr; iki kuvvetin bilekesini belirtir.
geometrik yer
* Ayn zellikleri olan noktalarn oluturduklar izgi veya yzey.
gepegencecik
* ok gen, krpe.
gepegen
* Gepgen, pek gen.
gepgen
* ok gen.
* ok gen olarak, ok genken.
geree aykr
* Geree uymayan, hilfhakikat.
geree aykr lk
* Geree uymama durumu, aykr olma durumu.
geree uygunluk
* Geree uyma durumu.
gerek
* Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varl inkr edilemeyen, olgu durumunda olan,
hakik.
* Aslna uygun nitelikler tayan, sahici.
* Temel, bal ca, asl.
* Doadaki gibi olan, doay olduu gibi yanstan.
* Gerek durum, gereklik, realite.
* Yalan olmayan, doru olan ey.
* Dnlen, tasarmlanan, imgelenen eylere kart olarak var olan.
gerek d
* Gerein d nda olan, gerek olmayan.
gerek dl k
* Gerek d olma durumu.
gerek kii
* Hakik ah s.
gerek mantarlar
* Balarda mildiyu hastal n yapan emeleri iyi gelimi mantarlar (Peronospora viticola).
gerek say
* Bir eksen zerindeki bir noktann yerini belirlemeye yarayan say .
gereki
* Gerei gren ve ona gre davranan veya geree uygun olarak yaplan, realist.
* Gerekilik yanls olan, realist.
gerekilik
* Gereki tutum ve davran, realizm.
* Gerekleri olduu gibi yanstmaya al an sanat r, realizm.
* Dnmenin temeli ve iin ls olarak gereklie balanan gr ve tutum; bilinten bams z bir
gerekliin var olduunu benimseyen gr, realizm.
gerekleme
* Gereklemek ii, teyit.
gereklemek
* Bir eyin doruluunu herhangi bir eyle ortaya koymak, teyit etmek.
gerekleme
* Gereklemek ii, tahakkuk.
gereklemek
* Gerek olmak, gerek durumuna gelmek, tahakkuk etmek.
gerekletirilme
* Gerekletirilmek ii.
gerekletirilmek
* Gerek duruma getirilmek.
gerekletirme
* Gerekletirmek ii.
gerekletirmek
* Gerek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak.
gerekli
* Gereklenmi, gerek olduu anla lm, muhakkak.
gereklik
* Gerek olan, var olan eylerin tm, hakikat, realite.
gerekte
* Aslnda, tam anlamyla, hakikatte.
gerekten
* Gerek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki.
gerekst
* (gerekstclere gre) Gerei aan, gerein stndeki gerek, srrealite.
gerekstc
* Gerekstclkten yana olan (kimse).
* Gerekstclkle ilgili olan (gr, eser vb.).
gerekstclk
* Akl n, geleneklerin, al kanl klar n denetiminden uzak bilinalt gereklerini yans tan, yani bilinen gerekle
ban kesip kendince bir gerek yaratmak amacn gden edebiyat ve sanat akm, srrealizm.
geri
* Her ne kadar, ise de, vaka.
gerdan
* Vcudun omuzlarla ba arasnda kalan n blm.
* i manlarda enenin altndaki tombulluk.
* (kesilmi hayvanlarda) Boyun.
gerdan krmak
* naz ile boynu bala birlikte iki yana oynatarak krtmak.
* boynu, ba geriye oynatarak byklk taslar bir durum almak.
gerdaniye
* Klsik Trk mziinde ince sol notasn and ran perde ve bir makam ad.
gerdaniyebuselik
* Gerdaniye makam ile buselik belisinden oluan bir birleik makam.
gerdanlk
* ou deerli ta ve madenlerden veya altn paradan yaplm, boyna taklan tak, kolye.
gerdee girmek
* (gvey) dn gecesi gelinle bir araya gelmek.
gerdek
* Gelin ile gveyin dn gecesi babaa kaldklar oda.
* Zifaf.
gerdel
* St vb. eyler koymaya veya hayvanlara yem vermeye yarayan kova biiminde tahta veya deriden kap.
* Gemilerde temizlik ilerinde kullanlan, sa veya pirin emberli tahta kova.
gerdirilme
* Gerdirilmek ii.
gerdirilmek
* Gerdirmek ii yap lmak.
gerdirme
* Gerdirmek ii.
gerdirmek
* Germek iini yaptrmak.
gere gere
* Kendine gvenerek.
* Gvenerek.
gere
* Bir ey yapmak iin kullanlmas gereken maddeler, malzeme, materyal.
gerei dnlmek
* bir sorunu sonulandrmak iin tutulacak yolu kararlat rmak.
gerei gibi
* nasl olmas gerekli ise yle.
gereince
* Gerei gibi, gereine gre, gerektii gibi, mucibince.
gerek
* Bir eyin yaplabilmesinin veya olabilmesinin bal olduu (ey), lz m.
* Gl ihtimal belirtir.
* Kelimeleri, kelime beklerini, grevde eleri birletirme, eitlik, istenileni seme gibi anlamlar katarak
balar.
* cap.
gerek grmek
* yaplmasn istemek.
gereke
* Gerektirici sebep, esbabmucibe.
* Bir nermenin kendiliinden var kld gereklik.
* Bir yasann nerilmesi ve hazrlanmasnda, yasa tasarsn n hazrlan ve maddelerin dzenleni sebepleri.
* Mahkeme kararlar nda, kararn dayand yasal ve hukuk sebeplerin gsterilmesi.
gereke gstermek
* gerektirici sebep ve dokman ileri srmek.
gerekelendirme
* Gerekelendirmek ii veya durumu.
gerekelendirmek
* Gerekeli duruma getirme.
gerekeli
* Gerekeye dayanan, gerekesi olan.
gerekesiz
* Gerekeye dayanmayan, gerekesi olmayan.
gerekirci
* Belirlenimci, determinist.
gerekircilik
* Belirlenimcilik, determinizm.
gerekli
* Yaplmas, olmas veya bulunmas uygun olan, yerinde olan, lzumlu, vacip.
gerekli grmek
* yaplmas icap etmek.
gerekli klmak
* icap ettirmek.
gereklik
* Gerek olma durumu, lzum, icap, iktiza.
gereklik kipi
* Fiilin yaplmas gerektiini belirten isteme kipi. Trkede bu kip -mal / -meli ekiyle kurulur: Gelmeliyim,
gelmelisin, gelmeli, gelmeliyiz, gelmelisiniz, gelmeliler gibi.
gereklilik
* Gerekli olma durumu, lzum.
gerekme
* Gerekmek ii, iktiza, istilzam.
gerekmek
* Bir eyin yaplabilmesi veya gereklemesi baz nesne, fiil vb. ye bal olmak, gerek olmak, lz m olmak,
icap etmek, iktiza etmek.
gerekseme
* htiya.
gereksemek
* Bir eyi kendisi iin gerek saymak, ihtiya duymak, muhta olmak.
gereksinim
* htiya.
gereksinme
* Gereksinmek ii veya durumu.
gereksinmek
* htiya duymak.
gereksiz
* Gerei olmayan, yararsz, lzumsuz.
gereksizlik
* Gereksiz olma durumu, lzumsuzluk.
gerektirim
* Belirlenim.
gerektirme
* Gerektirmek ii, istilzam.
gerektirmek
* Gerekli k lmak, icap ettirmek, istilzam etmek.
gerelti
* Engel, perde.
geren
* Kuruyunca atlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak.
gergedan
* Gergedangillerden, scak lkelerde yaayan, burnunun stnde bir veya iki boynuzu bulunan, kaln derili,
sald rc bir hayvan (Rhinoceros inducus).
gergedan bcei
* 4 cm'ye yakn boyda, erkeklerinde sert bir boynuz bulunan ve kurtuk evresini, aa kk kemirerek
geiren k n kanatl bcek (Oryctes nasicornis).
gergedangiller
* Tek parmakllar tak m na giren gergedanlar iine alan bir familya.
gergef
* zerine kuma gerilerek nak ilemeye yarar, ou dikdrtgen biiminde olan ereve.
gergef ilemek
* gergefle nak ilemek.
gergi
* Perde.
* p, kay, tel vb.yi gerginletirme iinde kullanlan ara.
gergili
* Gergisi olan.
gergin
* Gerilmi durumda olan.
* (cilt iin) Buruuu, k r olmayan.
* Bozulacak duruma gelmi olan (iliki).
* Huzursuz, sinirli.
gergince
* Biraz gergin.
gerginleme
* Gerginlemek ii.
gerginlemek
* Gergin duruma gelmek.
gerginletirme
* Gerginletirmek ii.
gerginletirmek
* Gergin duruma getirmek.
gerginlik
* Gergin olma durumu.
geri
* Arka, bir eyin sonra gelen blm; art, alt taraf, ileri kart.
* Bundan bakas .
* Son, sonu.
* Bir eyin sona kalan blm.
* Gemi, mazi.
* (hayvan iin) Boalt m organn n d .
* Benzerlerine ayak uydurup ilerleyememi, geliememi.
* (saat iin) Eksik gsteren.
* Aptal, anlaysz.
* Geriye doru.
* Geri dn, geri git!.
geri
* Araba zerine gerilerek kenarlar arabann korkuluuna tutturulan ve iine saman veya tahl doldurulan
byk k l uval.
geri almak
* verdiini geri istemek.
* geriye doru gtrmek.
* dmandan kurtarmak.
* arabay geri geri gtrmek iin vites kolunu geri durumuna geirmek.
geri basmak
* geri geri gitmek.
geri ekilme
* sava daha elverili artlarda srdrmek amac yla bir asker birliin dmandan zlerek baka bir mevzi
veya blgeye hareket etmesi, ricat.
geri ekilmek
* bulunduu yerden arkaya doru gitmek; kamak.
* kart bir ii srdrmekten veya srdrenler arasnda bulunmaktan vazgemek.
geri evirmek
* geri vermek, geldii yere gndermek, iade etmek.
* kabul etmemek, reddetmek.
geri dnmek
* geldii yere gitmek.
geri durmak
* (bir i yapmaktan) ka nmamak.
geri geri (ekilmek)
* arka arka (gitmek).
geri gitmek
* ktlemek.
geri gndermek
* geldii yere gndermek, iade etmek.
geri hizmet
* Silhl kuvvetlerin stratejik ve taktik anlam na girmeyen, her eit sal k, veteriner, tahliye, ulatrma ve
dier eitli hizmetlerin btn, lojistik.
* Ordunun trl itiyalar ile ilgili ilerin btn.
geri kafal
* Yenilikleri istemeyen, eskiye bal.
geri kalmak
* arkada kalmak.
* gecikmek.
* adalarnn ve yatlarn n dzeyine gelememek veya dzeyinde olmamak.
geri kalmamak
* yapmaktan kanmamak.
* birinden daha az baarl olmamak.
geri kalm
* (lke, toplum iin) Az gelimi.
geri kalmlk
* Az gelimilik.
geri komamak
* yapmamazlk etmemek.
geri pln
* Bkz. arka plnda.
geri saymak
* geriye doru saymak.
geri tepme
* Merminin atl sras nda, bir ateli silhn namlusu iinde gazlar n geriye doru s ktrmasndan ileri gelen
hareket.
geri vermek
* ald yere veya kimseye vermek, iade etmek.
geri vites
* Otomobilin geri gitmesini salayan dili dzeni.
geri zekl
* Zek dzeyi gelimemi.
geriatri
* Yalanma ile ilgili sal k konular zerinde duran tp dal, yal lk bilimi.
gerici
* Toplumda yeniliklere deer vermeyen, her ynyle eskiyi zleyen veya eski dzeni getirmeye alan
(kimse veya gr), mrteci.
gerici
* Bir organ germeye yarayan (kas).
gericilik
* Gerici (I) olma durumu veya gerici davran, irtica.
geriden geriye
* gizlice, sinsice; uzaktan, yakn bir ilgi gstermeyerek.
gerile gerile
* Kendini nemli gstererek, kabara kabara, kas larak.
gerilek
* Kendi stne geri dnen veya dner grnen.
gerileme
* Gerilemek ii.
* Sonulardan ilkelere, etkilerden sebeplere ve birleiklerden yal nlara doru usa vurma ilemi.
* Bir dokunun, bir organ n bir evrim geirmesi veya bir yap nn basitlemesi.
* Geri ekilme, ricat.
* Kavrama yeteneinin giderek zayflamas durumu.
gerilemek
* Geri ekilmek, geriye ekilmek.
* Daha aa bir dereceye dmek.
* (hastal k) Gelimeksizin yok olmaya yz tutmak.
* Bir tepki karsnda kat say lan bir tutumdan vazgemek.
geriletme
* Geriletmek ii.
geriletmek
* Gerilemesine yol amak.
gerileyici
* Geri giden, gerileyen.
gerileyici benzeme
* Kelimelerde sonraki sesin nceki sesi etkilemesi: Eczac > ezzac, aranba > aramba gibi.
gerileyi
* Gerilemek ii veya biimi.
gerili
* Gerilmi olan.
gerilik
* Geri olma durumu.
* drak etme yeteneinde veya okul baar lar nda ya na gre geri kalma durumu.
gerilim
* ki ucundan ters yanlara ekilen bir telin her noktasnda, o iki gce kar koyan g, tevettr.
* Bir iletkenin ular arasndaki gizil g fark , potansiyel fark, voltaj.
* Gerginlik, tansiyon.
* htiyalar n karlanamad veya bir hedefe ynelmi davranlar engellendiinde ortaya kan cokulu
durum.
* Konumada bir sesin ortaya kmas iin ses kirilerinin gerginlemesi, tansiyon.
* eitli yollara bavurularak filmde yaratlan skntl , gergin hava, tansiyon.
gerilim lm
* S vlardaki yzey gerilimlerini belirleme ii, tansiyometri.
* Mekanik gerilim niceliini, birtakm l aralarndan yararlanarak belirleme, tansiyometri.
gerilimli
* Gerilimi olan.
gerilimler
* Buhar, ayr ma, yzey vb. ye ilikin gerilimleri len alet, tansiyometre.
gerilimsiz
* Gerilimli olmayan.
gerili
* Gerilmek ii veya biimi.
gerill
* Dzensiz ete.
* zellikle bir rgtten g alan, baltalama eylemlerine girien birlik.
* Bu birlikten olan kimse.
gerill sava
* Dman kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amacyla gerilllar n yapt
sava.
gerillc
* Gerill sava yapan birlie bal olan kimse.
gerillc lk
* Gerillc olma durumu.
gerilllamak
* Gerill gibi faaliyet gstermek.
gerilme
* Gerilmek ii.
* Kaslar n son uzama gc ile vcudun btn blmlerinde oluan gergin durum, geveme kar t.
gerilmek
* Germek ii yaplmak, gergin duruma gelmek, belirli bir uzama ile ekilmek.
* Gergin bir biimde almak.
* Kas lmak.
* (sinir, iliki ve davran iin) K zmak, fkelenmek, sinirlenmek.
gerine gerine
* Rahatlk, mutluluk, vn duyarak.
gerini
* Gerinmek ii veya biimi.
gerinme
* Gerinmek ii.
gerinmek
* Kollar aarak, gvdeyi gergin bir duruma sokmak.
* Rahatlk, mutluluk, vn duymak.
gerisingeri
* Geldii yere veya ters yne doru, geriye dnmek.
* Yeniden, tekrar, bir daha.
gerisingeriye
* Gerisingeri.
geri
* Dalar n ve tepelerin st k sm, srt.
geriye brakmak
* tehir etmek.
geriye dnmek
* yzn arkaya evirip ters yne gitmek.
geriye yrtmek
* makable amil olmak.
geriz
* Lm, keriz.
gerize ta atmak
* edepsiz bir kimseye edepsizliini gstermeye frsat vermek.
Germanist
* Cermen dilleri uzman.
Germanistik
* Cermen dillerini konu olan bilim dal .
Germanofil
* Alman dostu, Alman yanls, Almansever.
germanyum
* Atom numaras 32, atom arl 72,6 ve younluu 5,46 olan, 937,4 C de eriyen, kalay ve silisyumu
and rr, az rastlanr bir element. Ksaltmas Ge.
germe
* Germek ii.
* Bir yeri blmek, s nr belli etmek iin yaplan tahta perde.
* Birbirine yaklak bkl vcut blmlerini, gerici kaslar n almasyla birbirinden iyice uzaklat rma,
bkme kart .
germek
* Bir eyin ular ndan veya kenarlarndan ekerek gergin duruma getirmek.
* Gergin bir eyle rtmek.
* (kol, bacak iin) Uzatmak.
* (sinir, iliki, davran iin) Gergin duruma getirmek, sinirlendirmek.
germen
* Kale, kermen.
germen
* Canl yaratklarda gametlere dayanan ve gametlerle tanan reme gelerinin tm.
gerundium
* Zarf-fiil.
gerze tavuu
* Karadeniz blgesinin genellikle siyah renkli ibikleri boynuz biiminde atall, yerli bir tavuk rk.
gerzek
* Geri zekl sznn ksaltlm biimi.
gestalt
* Psikolojik olaylar n bir btn veya biim olduunu savunan gr.
* Biim, boy, durum, yap.
gestapo
* Almanya'da Hitler dneminde kurulan gizli, siyas polis rgt.
getiri
* Faiz.
getirilme
* Getirilmek ii veya durumu.
getirilmek
* Gelmesi salanmak.
getirim
* Getirme ii.
getirimci
* Getirim salayan ey veya kimse.
getirimli
* Getirimi olan.
getiri
* Getirmek ii veya biimi.
getirme
* Getirmek ii.
getirmek
* Gelmesini salamak.
* Bir eyi yannda veya stnde bulundurmak.
* Erimek veya eriti ini sanmak.
* leri srmek.
* Sebep olmak, ortaya karmak.
* letmek, bildirmek.
* Gelir salamak.
* Bir makama atamak veya seme.
* Baz kelimelerle birleik fiil yapmaya yarar.
getirtme
* Getirtmek ii.
getirtmek
* Getirmek iini yapt rmak.
getr
* Baca n alt blmn ve ayakkabnn stn rten kuma veya kseleden yap lm bir tr tozluk.
getto
* (eskiden Avrupa lkelerinde) Yahudilerin gnll olarak veya zorlanarak yerletikleri ve her trl
ihtiyalarn baka yere gitmeden karlayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi.
* Bir ehrin herhangi bir az nlka yerleilen blm.
geveleme
* Gevelemek ii.
gevelemek
* inemeden az iinde evirip evirmek.
* Bir sz tam olarak ve aka sylememek.
geveleyi
* Gevelemek ii veya biimi.
geven
* Baklagillerden, ok yllk, dikenli bir al; baz trlerinden kitre denilen zamk kar lr, keven (Astragalus).
gevenlik
* Geveni ok olan yer.
geveze
* ok konuan, enesi dk, lf, lfazan.
* S r saklamayan, boboaz.
gevezelenme
* Gevezelenmek ii.
gevezelenmek
* Gevezelik etmek.
gevezelik
* Geveze olma durumu, lfazanlk.
* Dzensiz, geliigzel konuma, yazma.
gevezelik etmek
* sama sapan konumak.
* yrenlik etmek.
gevher
* Cevher.
gevi
* (hayvan iin) ineme.
gevi getirenler
* ift parmakl hayvanlarn, sindirim organlar gevi getirmeye uygun olan alt takm.
gevi getirmek
* yutmu olduu yiyecei midesinden az na karp yeniden inemek.
gevi getirmeyenler
* ift parmakllar takmna giren, mide yaplar basit olan bir alt takm.
gevme
* Gevmek ii.
gevmek
* Azda kat bir ey inemek, gevi getirmek.
gevrecik
* ok gevrek veya incecik.
* ok taze, yumuack.
gevrek
* Kolayca krlp ufalanan.
* (gl iin) en, neeli.
* Azn iinde kolayca paralanp dalacak biimde hazrlanm bir tr rek.
gevrek gevrek glmek
* kendine gvendiini veya kar sndakini hafifsediini anlat r.
gevreki
* Gevrek yapan veya satan kimse.
gevrekilik
* Gevrekinin ii veya meslei.
gevreklik
* Gevrek olma durumu.
gevreme
* Gevremek ii.
gevremek
* Kolay kr lr duruma gelmek.
* Ekin olgunlamak.
gevretilme
* Gevretilmek ii.
gevretilmek
* Gevremek ii yaplmak.
gevretme
* Gevretmek ii.
gevretmek
* Bir eyin gevremesini salamak.
gevek
* S k veya gergin olmayan, gevemi olan.
* lgisiz, kaytsz.
* Cansz, hareketsiz, iradesiz.
gevek azl
* Geveze, boboaz.
gevek vurgu
* zerinde vurgu olan bir nlden sonra, nszle balayan bir hecenin geliiyle zayflayan vurgu.
geveklik
* Gevek olma durumu.
* lgisiz, kaytsz davran.
* Uyuukluk, kesiklik, rehavet.
geveme
* Gevemek ii.
* stein, abann, ciddiyetin azalmas.
* Yrein atmasnda kas lmadan sonra gelen dinlenme ve iine kan dolma dnemi.
* Gerilen kaslarn veya fke, kayg, korku gibi cokularla artan ruh gerilimin normal duruma gelmesi.
* Gerilmi vcut blmlerinin, direnci olmadan, kendi arlklaryla, baz hareketlerle yeniden kendi
durumuna gelmesi, gerilme kart.
* Para piyasasnda deer yitimi.
gevemek
* Sertlik ve gerginlii bozulmak.
* zlmek.
* Yumuamak, yatmak, sakinlemek.
* Para piyasasnda deer yitirmek.
* Sevmek, holanmak.
gevetilme
* Gevetilmek ii.
gevetilmek
* Bir eyin gevemesini salamak, bir eyi gevek duruma getirmek.
gevetme
* Gevetmek ii.
gevetmek
* Sertlik ve gerginliini bozmak.
* Rahatlatmak, sakinletirmek.
geveyi
* Gevemek ii veya biimi.
geyik
* Geyikgillerden, erkeklerinin ba nda uzun ve atall boynuzlar olan memeli hayvan (Cervus elaphus).
* Karsnn veya bir kadn yakn nn ihanetine uram erkek.
geyik bcei
* Geyik boynuzunu andran salam eneleriyle, orman ve tarm aalarn kemirerek beslenen, 20 ile 60 mm
boyunda kn kanatl bcek (Lucanus cervus).
geyik bcekleri
* Geyik bcei ve benzerlerini iine alan kn kanatl lar familyas .
geyik dikeni
* Bkz. akdiken.
geyik etine girmek
* (gen k z) erginlik a na ermek.
geyik muhabbeti
* Bo konuma.
geyik otu
* Sedef otugillerden, bahelerde ss olarak yetitirilen trl bir bitki (Dictamnus fraxinella).
geyikdili
* Erelti otugillerden, Kuzey ve Bat Anadolu'nun ky kesimlerinde yetien, yapraklar uzunca dil biiminde
ok yllk otsu bir bitki (Scolopendrium officinale).
geyikgiller
* Gevi getirenlerden geyik, alageyik, karaca gibi hayvanlar iine alan bir familya.
geyikler krk m nda
* hibir zaman olmayacak iler iin sylenir.
geya
* Dans ve arkc Japon kad n.
* zel olarak konuk arlamak iin yetitirilmi Japon kadn.
gez
* Okun, kirie geen ucundaki kertik.
* Tfek, tabanca gibi ateli silhlarda namlunun gerisinde bulunan ve nian al rken arpackla birlikte gz ile
hedef arasnda ayn doru zerine getirilen kertik.
gez
* Yer lmeye yarar dml ip.
* Yap ilerinde kullanlan ekl.
gez gz arpack
* tfekle yaplan atlarda daha iyi nian almak iin kullanlan bir sz grubu.
gezdirilme
* Gezdirilmek ii.
gezdirilmek
* Gezdirmek ii yap lmak.
gezdiri
* Gezdirmek ii veya biimi.
gezdirme
* Gezdirmek ii.
gezdirmek
* Birinin gezmesini salamak, dolatrmak.
* Tantmak amacyla dolat rmak.
* Bir eyi baka bir eyin zerinde dolat rarak dkmek.
* Srterek, dedirerek hareket ettirmek.
* Bir eyi herkesin almas iin dolat rmak, sunmak.
* Herhangi bir biimde giydirmek.
geze almak
* tfei hedefe dorultmak.
gezegen
* Gne evresinde dolanan, ondan ald klar yans tan gk cisimlerinin ortak ad, seyyare, plnet.
gezegenler aras
* Gne evresinde dolanan cisimler aras ndaki boluk.
gezeen
* ok gezen (kimse).
gezeleme
* Gezelemek ii.
* Dnden sonra, gelin ve damad n akrabalar na yapt klar ziyaret.
gezelemek
* Gezinmek.
* S knt l bir durumda dolamak, gezinmek.
gezenti
* Vaktini gezmekle geiren, gezmeyi ok seven, gezeen.
gezeralar
* Pille alan kulaklk aracl ile mzik dinlemeye yarayan, insann zerinde tayabilecei teyp, walkman.
gezgin
* Gezmek, tanmak, grmek, dinlenmek amacyla geziye kan (kimse).
gezginci
* Gezerek i gren, gezici, seyyar.
gezgincilik
* Gezginci olma durumu.
gezginlik
* Gezgin olma durumu, turistlik, seyyahlk.
gezi
* lkeler veya ehirler arasnda yaplan uzun yolculuk, seyahat.
* Gezilip hava alnacak yer.
* Gezinti yeri.
gezi
* Pamuk ve ipekle kark dokunmu hareli kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
gezi yaz s
* Gezilip grlen yerleri, zelliklerini, oralardaki insanlar n yaantlarn , geleneklerini anlatan dz yaz.
gezici
* Gezerek i gren, gezginci, seyyar.
* Halk topluluklar na eitim ve retim amacyla gtrlen (hizmet).
gezici topluluk
* Belli bir yeri olmayp zel aralarla dolaarak oyunlar sergileyen topluluk.
gezicilik
* Gezici olma durumu.
gezili
* Gezilmek ii veya biimi.
gezilme
* Gezilmek ii.
gezilmek
* Gezmek ii yaplmak, dola lmak.
gezimcilik
* Derslerini rencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles'in felsefesi, Aristotelesilik, peripatetizm.
gezini
* Gezinmek ii veya biimi.
gezinme
* Gezinmek ii, seyran.
gezinmek
* Elenmek, vakit geirmek iin gezmek, dolamak, seyran etmek.
* Belirli bir evre iinde gezip durmak.
* zellikle doatan yaplan mzikte, ezgiyi belli bir makam anlay iinde dei ik perdeler zerinde almak,
dolamak.
gezinti
* Uzak olmayan bir yere yaplan gezi, tenezzh.
* Kale duvarlarnn i taraf nda kuleleri birbirine balayan dar yol.
* Evlerde oda kaplarnn ald aralk, koridor.
* Sofa, balkon.
* Bir algyla belli bir para almaksz n ezgiler karma ii.
gezinti yeri
* Yry yapmak, dolamak ve hava almak amacyla ayrlm yol veya blge, promnat.
gezip tozmak
* elenmek amacyla oka gezmek.
gezi
* Gezmek ii veya biimi.
geziye kmak
* uzak yerleri dolamak.
gezleme
* Gezlemek ii.
gezlemek
* Bir yeri lmek.
* Bir hedefi vurmak iin silha gerekli dorultuyu vermek, nian almak.
* Okun gezini kirie yerletirmek.
gezlik
* Eri kl larn a z blm.
gezme
* Gezmek ii, seyran.
gezmek
* Hava almak, ho vakit geirmek gibi bir amala bir yere gitmek, seyran etmek.
* Bir yerde dolamak, yrmek.
* Gitmek, bavurmak.
* Bulunmak.
* Bir yeri grp incelemek.
* (hasta iin) Ayaa kalkmak.
* Herhangi bir biimde gezinmek.
* Bir yerde gezi yapmak.
gezmen
* Gezgin.
-g/ -gi, -gu / -g
* Fiilden isim treten ek: al-g, sil-gi, sor-gu, gr-g; as-k , tep-ki, co-ku, ks-k vb.
gc k
* Boazda duyulup aks rtan, ksrten yakc kant.
* Szleriyle, davran laryla karsndakini kzd ran, sinirlendiren, skan (kimse).
* Beyaz renkli, dal koyununa benzer vcut yapsnda, kuyruu son omurlara kadar ya kitlesi ile kapl ve
bu sebeple alt k sm yuvarlaka grnen, kaba, kar k yapa l bir koyun tr.
gc k almak (kapmak veya olmak)
* bir davrana veya bir kimseye srekli sinirlenmek.
gc k etmek
* sinirlendirmek, fkelendirmek, kzd rmak.
gc k tutmak
* bir sre boaz gcklamas na yakalanmak.
gc k vermek
* boaz yakp ka ndrarak ksrmeye yol amak.
gc ka
* Gck bir biimde (olan).
gc klama
* Gcklamak ii.
gc klamak
* Gck oluturmak, kandrmak.
* Kukuland rmak.
* Cins istek uyandrmak.
gc klanma
* Gcklanmak ii.
gc klanmak
* Gck duymak.
* Kukulanmak, huylanmak.
* Cins istek uyanmak.
gc klay
* Gcklanmak ii veya biimi.
gc r
* Sakza kvam n arttrmak iin katlan, kauuk cinsinden bir madde.
* Yeni.
gc r gc r
* Sert eylerin birbirine srtnmesinden kan sesi anlatr.
* Tertemiz, yepyeni, prl pr l (olarak).
gc r gc r etmek
* gc rt sesi karmak.
gc rdama
* Gcrdamak ii.
gc rdamak
* Gcrt karmak.
gc rdatma
* Gcrdatmak ii.
gc rdatmak
* Gcrt karmasna yol amak.
gc rday
* Gcrdamak ii veya biimi.
gc r bkme
* hemen yetitirilen.
* zoraki.
* zorla ve abucak.
gc rt
* Sert nesnelerin srtnmesi sonucu kan ses, gc rdama sesi.
* leri geri sylenme, tepki gsterme, protesto.
gc rtl
* Gcrts olan.
gc rtsz
* Gcrts olmayan.
-g / -gi, -gu / -g
* Fiilerden isim ve sfat treten ek: dal-g, bil-gi; bas-k , del-gi vb.
gda
* Besin.
gda rejimi
* Gdaya bal rejim.
gdaklama
* Gdaklamak ii.
gdaklamak
* (tavuk) Kesik kesik ba rmak.
gdaklay
* Gdaklamak ii veya biimi.
gdal
* Besini olan, besinli.
gdasz
* Besini olmayan, yeterli besin alamayan, besinsiz.
gdaszlk
* Besinsizlik.
gd g d
* ocuklar gdklar veya gldrrken sylenen sz.
gdk
* ene alt, gerdan.
gdklama
* Gd klamak ii.
gdklamak
* Vcudun baz yerlerine dokunarak birinde rperme veya glerek kanma ile beliren bir sinir tepkisi
uyandrmak.
* Elendirici, hoa giden szler sylemek.
gdklanma
* Gd klanmak ii.
gdklanmak
* Gd klamak ii yaplmak.
gdklay
* Gd klamak ii veya biimi.
gdm
* Kk para, bir miktar.
gdm gd m
* Azar azar, yava yava.
gg
* (ocuk dilinde) ene alt.
gk
* Baz deyimlerde geen yansma bir sz.
gk dedirtmemek
* ses karmas na f rsat vermemek.
gk demek
* ses karmak; kar kmak, yaknmak.
gk dememek (veya g k kmamak)
* hi sesini karmamak, kar kmamak, yaknmamak.
gld r gldr
* Tok ve yksek bir ses kararak.
gllg
* Bkz. gllgi.
gllg l
* Bkz. gllgili.
gllg sz
* Bkz. gllgisiz.
gllgi
* Kin, gizli ve kt ama.
gllgili
* Gizli amal, kandrc.
gllgisiz
* Gizli amac olmayan, inand rc lk ve kandr cl ktan uzak.
-gn/ -gin, -gun/ -gn
* Fiilerden sfat treten ek.
gna
* Zenginlik, bolluk.
* Bkma, usanma.
gna gelmek
* usanmak, b kmak.
gna getirmek
* b kmak, usanmak.
gpta
* mrenme, imrenti.
gpta etmek
* imrenmek.
gptasn ekmek
* gptayla bakmak, imrenmek, zenmek .
gr
* Sz, lk rd.
* Yalan, uydurma.
gr atmak
* konumak, lf atmak.
gr gemek
* bol bol konumak; ene almak.
* dikkat etmemek, akl baka yerde olmak.
gr g r
* Srekli ve usan verecek biimde ses karmay anlatr.
gr g r gemek
* alay etmek.
gr g ra almak (veya getirmek)
* alaya almak.
gr kaynatmak
* (birka kii) ilerini brak p yrenlik etmek.
gr gr
* Gr sesi kararak.
grgr
* Mekanik olarak alan sprge.
* A k denizlerde balk avlamakta kullan lan byk a.
* Mekanik dzenekli sprme aracnn firma ad ve bu trden btn sprgeler.
* Usan veren srekli ve kaba bir sesle.
* Komik, matrak, elenceli.
grgrc
* Bo lf etmeyi seven, alayc, komik (kimse).
grgrlama
* Grgrlamak ii.
grgrlamak
* Grgrla sprmek.
gr l grl
* Sert ve grltl ses kararak.
grla
* Alabildiine, ok.
grla gitmek
* uzun srmek, srp gitmek.
* bol bol ortaya dklp harcanmak.
grnata
* Klrnet.
grnatac
* Klrneti.
grt
* Sert veya kaln bir ey kesilirken kan ses.
grt g rt
* Grt sesi kararak.
grtlana basmak
* birine bir ey yaptrmak iin dayatmak veya inat etmek.
grtlana dkn
* ok yiyip ien.
grtlana kadar
* ok fazla, bol bol.
grtlana sarlmak
* peini brakmamak, musallat olmak.
grtlandan kesmek
* herhangi bir ama iin yiyeceinden ksnt yapmak, boazndan kesmek, tasarruf etmek.
grtlak
* Soluk borusunun st blm, imik, hanere.
* Yiyip ime.
* Ses rengi, yaps.
grtlak g rtlaa gelmek
* kyas ya dvmek.
grtlak nsz
* Akcierlerden gelen havann grtlaktaki yar kapal engellere arpp gevemesi ile oluan sert nsz.
grtlaklama
* Grtlaklamak ii.
grtlaklamak
* Birinin grtla n skmak.
grtlaklama
* Grtlaklamak ii.
grtlaklamak
* Birbirinin grtlana sarlarak dvmek.
grtlaklay
* Grtlaklamak ii veya biimi.
grtlaks
* Grtlakta boumlanan (ses), grtlak nsz.
grtlama
* Grtlamak ii.
grtlamak
* (ay) ekerini a zda tutarak imek.
gy gy
* Keman vb. alglarn kard sesleri anlatmak iin kullanl r.
gyaben
* Kendi yokken, ortada olmakszn.
* Adn, szn bakalar ndan duyarak, grmeden.
gyab nda
* Kendi yokken, arkas ndan.
gyab
* (bir kimse) Bulunmad srada yap lan, verilen.
* Uzaktan, grmeden (olan).
gyab hkm
* Kendi yokken arkasndan verilen hkm.
gyab tutuklama
* Kendi yokken arkasndan yaplan tutuklama.
gyap
* Yokluk, bulunmama, yitiklik.
gyap karar
* Durumaya gelmemenin yapt rm.
gybet
* ekitirme, yerme, ktleme, kov.
gybet etmek
* ekitirmek, yermek.
gybeti
* ekitirici, kovcu.
gygy
* Herhangi bir tr yayl alg.
gygyc
* Kemanc.
* Beceriksiz.
-gi
* Bkz. -g / -gi, -gu / -g.
gibi
* ...-e benzer.
* O anda, tam o srada, hemen arkasndan.
* miesine, benzer biimde.
* ...-e yakr biimde.
gibi gelmek
* ... san s vermek, ... san s yaratmak.
gibi olmak
* bir duruma, bir duyguya yaklamak.
gibi yapmak
* imiesine davranmak.
gibilerden
* Ona benzer biimde.
gibisi
* Benzeri.
gibisinden
* Bir ismin tamlanan durumunda olduu zaman, "bir eye benzer durumda olandan" anlam nda kullanl r.
* Bir fiilden sonra geldiinde o fiilin benzeri bir durumu anlatr.
gibisine gelmek
* imi gibi gelmek, sanmak.
gibisine getirmek
* san s uyand rmak, sans vermek.
gici me
* Gicimek ii veya durumu.
gici mek
* Ka nmak, ka nt duymak, gidimek.
-gi
* Bkz. - g / -gi, -gu / -g.
gide gide
* Gidip dolaarak, gezip grerek.
gideen
* Gl aya.
gider
* Bir i iin harcanan parann btn, masraf.
* Gelecekte salanacak deerler karl yaplan harcamalar.
* Binalarda ortak kullanmla ilgili atk sular n merkez kanalizasyona iletilmesini salayan boru hatt.
giderayak
* Gitme annda, gitmek zere iken.
giderek
* Yava yava, derece derece, gittike, tedrici olarak, tedricen.
gideren alan
* Bir demiri mknatsladktan sonra bunun bir noktasndan kan indkleme ak n sf ra indirmek iin
gereken iddetteki manyetik alan.
giderici
* Yok eden; dindiren.
giderilme
* Giderilmek ii.
giderilmek
* Ortadan kald rlmak, yok edilmek.
giderme
* Gidermek ii.
gidermek
* Ortadan kald rmak, yok etmek.
gidertme
* Gidertmek ii.
gidertmek
* Giderilmesine, ortadan kald rlmasna yol amak.
gidi
* aka yollu sylenen azarlama sz.
* Bir eye duyulan zlem ve istei belirtmek iin kullanl r.
* Ahlksz, pezevenk.
gidici
* Gitme durumunda bulunan, gitmek zere olan, ksa sre iin var olan, kal c kart.
* lmek zere olan.
gidili
* Gidilmek ii veya biimi.
gidilme
* Gidilmek ii.
gidilmek
* Gitmek ii yap lmak.
gidimli
* Bir tasarmdan tekine geerek, karmlar yaparak, bir nermeden tekine mant k bir yolla ilerleyerek,
paralardan btnl olan bir dnce kuran (dnce yolu).
gidip gelme
* Gidi, dn.
gidi
* Gitmek ii.
* Gitme biimi, tempo.
* Tutum, durum, davran.
* Bir yere gitme.
gidi alay
* Padiahlarn saray d gezilere kmalar dolaysyla dzenlenen tren.
gidi dn
* Gitme ve gelme (veya dnme).
gidi geli
* Trafik, seyrsefer.
gidi o gidi
* konumaya konu olan kimsenin bir daha dnmediini anlatr.
gidiat
* Olaylarn durumu, ilerin gelime biimi.
* Tutum, durum, davran.
gidime
* Gidimek ii.
gidimek
* Ka nt duymak, ka nmak, gicimek.
gidon
* Ynelte.
* Komodorlara zg mas atal biiminde kesilmi sancak, fors.
-gil
* Bir adn sonuna eklenerek "soy, aile" kavram veren ve nl uyumuna girmeyen bir ek.
* oul eki -ler ile birlikte hayvan ve bitki familyalar n bildiren isimler yapar: kedi-gil-ler, bakla-gil-ler vb.
gilaburu
* Kuzey ve Orta Anadolu'da orman kenarlar nda yetien, 2-4 m ykseklikte bir aak (Viburnum opulus).
-gin
* Bkz. -gn / -gin, -gun / -gn.
gine
* Gene, yine.
Gineli
* Gine halk ndan olan kimse.
ginseng
* Uzak Dou lkelerinde (in, Japonya, Kore vb.) yetien, geleneksel tedavilerde kullan lan, kazk kkl,
otsu ve ok y llk bir bitki (Panax ginseng).
gipr
* plikten veya ipekten olan, geni ilmeklerden oluan bir tr dantel.
* Kuma.
giranbaha
* Pahada a r, deerli .
giray
* Kr m hanlarna ve han ailesinden olan prenslere verilen unvan.
girdap
* Bir engelle karlaan su veya hava ak ntsnn dnerek yapt evrinti, ters akntlarn oluturduu dnme,
burga.
* Tehlikeli yer veya durum.
girdi
* Bir retimde yararlan lan para, gere ve i gc, kt kart.
girdisi kts
* Yakn iliki.
* Bilinmeyen kar k ynler, ayr ntlar.
* Bir retimde yararlan lan para, gere ve i gc.
girecek delik aramak
* saklanmak veya saklanmak istemek.
giren
* Hafif bulutlu, sisli hava.
girenleme
* Girenlemek ii veya durumu.
girenlemek
* Hava bulutlanmak, serinlemek.
girgin
* Herkesle abucak yaknl k kurarak iini yrtebilen, p s rk kar t .
girginlik
* Girgin olma durumu.
girift
* Birbirinin iine girip karm , giri ik, aprak.
* (eski gzel yaz sanat nda) Bo yer brakmayacak biimde i ie istif edilmi (yaz).
* Klsik Trk mziinde kullanlm neye benzer bir alg.
giriftar
* Tutulmu, yakalanm.
giriftar olmak
* yakalanmak, tutuklanmak.
giriftlik
* Girift olma durumu .
giriftzen
* Girift alan kimse.
girili
* Girilmek ii veya biimi.
girilme
* Girilmek ii.
girilmek
* Girmek ii yaplmak.
girim
* Girmek ii, girme.
girimlik
* Bir yere girmek hakkn gsteren kt, giri kart, duhuliye kart .
girinti
* Dz bir yzeyde bulunan ierlek blm.
girintili
* Girintisi olan.
girintili k nt l
* Dz veya dzgn olmayp girinti ve kntlar olan.
girintisiz
* Girintisi olmayan.
girintisiz kntsz
* Dzgn, dmdz.
girip kmak
* az kalmak zere uramak.
* bir yere sk sk gelmek.
giri
* Girmek ii veya biimi.
* Bir yapda girip geilen yer, methal, antre.
* Bir eserin konusunu tantarak kolay kavranmasn salayan, n szden sonra yer alan blm, methal.
* Bir anlatmda gelime blmne hazrlk yapmay salayan blm, girizgh.
* Bir bilime haz rl k amacyla yazlan eser.
* Bir mzik paras nda bataki blm, methal.
* Bir yere girmek iin denen para, giri creti, duhuliye.
giri kaps
* Yaplarda ieri girmek iin kullan lan kap .
giri kart
* Bir kurulua, bir toplantya veya bir spor karlamasna serbeste girebilme olana salayan belge.
giri kat
* Bkz. yer kat, zemin kat.
giri creti
* Bir gsteriyi grmek iin denen cret, duhuliye.
giriik
* Birbirinin iine girmi, kar m olan, girift.
giriik bezeme
* Kvrlarak, birbirinin iine geerek uzayp giden, yaprakl dallar andran geometrik grnte birtakm
biimlerden olumu bezeme izgileri, girift tezyinat, arabesk.
giriik cmle
* Bir temel cmle ile bir veya birka fiilimsiden kurulan cmle, mudil cmle: Koarak geldi. renciler
sabahleyin koa koa okula gidiyorlard gibi.
giriik tamlama
* inde tmle, sfat tamlamas veya zarf bulunan tamlama: Ali'nin eve gelmesi gibi.
giriilme
* Giriilmek ii.
giriilmek
* Girimek ii yaplmak.
giriim
* Bir ie girime, teebbs.
* ki veya daha ok dalga hareketinin, ayn noktaya ayn anda gelmesiyle birbirini yok edebilmesi veya
kuvvetlendirebilmesi olay .
giriim lme
* ki veya daha fazla dalga hareketini lme ii.
giriimci
* Bir ii yapmak iin giriimde bulunan kimse, mteebbis.
* Ticaret, endstri gibi alanlarda sermaye koyarak giriimde bulunan kimse, mteebbis.
giriimcilik
* Giriimci olma durumu.
giriimde bulunmak
* davranmak, teebbs etmek.
giriimler
* Ik giriim saaklarn uzaktan lmeye yarayan ara, interferometre.
giriken
* Kendi kendine i, ura yaratabilen, bir ie hi ekinmeden girebilen, bakalaryla kolayca iliki kurabilen,
mteebbis.
girikenlik
* Giriken olma durumu.
girilik
* Bir baka sze yol amak iin sylenen sz, girizgh.
girime
* Girimek ii, teebbs.
girimek
* Bir ie, bir eye balamak iin hazrlk yapmak, ele almak, teebbs etmek.
* Dvmeye balamak.
girimek
* birbirine karmak.
* kavgaya tutumak.
Girit kekii
* Girit adas nda yetien, beyaz tyl, pembe iekli ve ok yllk bir bitki (Origanum dictamnus).
Giritli
* Girit adas halk ndan olan kimse.
girizgh
* Girilik, giri.
girme
* Girmek ii.
girmek
* Dar dan ieriye gemek.
* S mak.
* Yer almak, katlmak, iltihak etmek.
* (ordu) Almak, fethetmek.
* ncelemek, ayrntlara inmek.
* Girimek, balamak.
* Bulamak.
* (zaman anlaml kavramlar iin) Balamak.
* (ar, sanc) Balamak, saplanmak.
* Yeni bir duruma gemek, dnmek.
* (soyut eyler iin) yice anlamak, iyice bilmek.
* Kavgaya tutumak.
* Balamak.
* Erimek, ulamak.
* Bir eyin yapmnda, birleiminde yer almak.
* Yaz lmak, balamak.
* Yemek yemek.
girmelik
* Bir yere girmek iin verilen para, giri creti.
girmesiyle kmas bir olmak
* ii abucak bitirip kmak.
gie
* stasyon, sinema, banka, maaza ve baz giri kaplarnda bilet veya para alp verilen, ou kk pencere
biiminde olan yer.
gitar
* Genellikle alt telli, telleri iki parmak arasnda ekilerek alnan bir alg, kitara.
gitarc
* Gitar alan kimse.
gitarclk
* Gitarc olma durumu.
gitarist
* Gitarc.
gitgide
* Zaman ilerledike, giderek, gittike, ileride.
gitme
* Gitmek ii.
gitmek
* Bir yere doru ynelmek.
* Bir yerden veya bir iten ayr lmak.
* kmak, ulamak.
* Belli bir amala bir yere devam etmek veya bir ile uramak.
* Bir duruma, bir sonuca ulamak, varmak.
* Yakmak, yaramak.
* Tketilmek, harcanmak.
* Gtrlmek, gnderilmek.
* Yeter olmak, yetmek, yetimek.
* Yrmek, yol almak.
* Dayanmak.
* Gemek.
* Herhangi bir durumda olmak.
* Yok olmak, elden kmak.
* lmek.
* Bavurmak, yapmak.
* Bir ey zarar grm olmak.
* (makine iin) lemek, al mak.
* (bir durum) Srmek.
* Satlmak.
* deerlendirmek, saymak, karlamak.
gitsin!
* emir kiplerinden sonra gelerek buyurulan iin yap lmas ndan sorunun kapanmas istendiini anlatr.
gitti
* gemi zaman kipindeki fiillerden sonra gelerek, istenmeyen bir eyin yapld n, yaplaca n, istenen bir
eyin olmad n veya olmayacan anlatr.
* ayn biimde, fiillerin sonuna gelerek yap lmas ilk nce pek istenmeyen bir eyin kabul edildiini anlatr.
gitti de geldi
* yaayabileceinden umut kesilecek kadar a r hastalk geirip de iyi olanlar iin sylenir.
gitti gider (dahi gider)
* sz konusu olan eyin bir daha gelmeyeceini, ele gemeyeceini anlatr.
gittike
* Zaman ilerledike, gitgide, giderek.
giydi i yakrken eller bak rken
* genken, gzelken.
giydirici
* Stdyolarda ba kadn oyuncularn giyimine yardm eden kimse, gardropu.
* Oyuncular n giysilerini giydiren kimse, gard ropu.
giydirilme
* Giydirilmek ii.
giydirilmek
* Giydirmek ii yap lmak.
giydirip kuatmak
* temiz, yeni st ba yapmak.
giydiri
* Giydirmek ii veya biimi.
giydirme
* Giydirmek ii.
giydirmek
* Giymek iini yaptrmak.
* Ar szler sylemek, hakaret etmek.
giyecek
* Giymek iin kullan lan her ey, giyim, giysi.
giyili
* Giyilmek ii veya biimi.
giyilme
* Giyilmek ii.
giyilmek
* Giymek ii yaplmak.
giyim
* Giymek ii.
* Giyme biimi.
* Giyilen eylerin tm, giysi, giyecek.
giyim evi
* Her trl giysi satan dkkn veya maaza, konfeksiyon maazas.
giyim kuam
* st ba.
giyimi kuam yerinde
* temiz ve zenli giyinmi.
giyimli
* Giyinmi, giyinik.
giyimli kuaml
* Temiz ve zenle giyinmi (kimse).
giyinik
* Giyinmi olan.
giyinip kuanmak
* zenle giyinmek.
giyini
* Giyinmek ii veya biimi.
giyinme
* Giyinmek ii.
giyinmek
* Kendi zerine giymek.
* (giysiyi) Belli bir yerden almak veya belli bir yerde diktirmek.
* (ar bir sze veya davrana) Sesini karmadan ierlemek.
giyi
* Giymek ii veya biimi.
giyit
* Giysi.
giyme
* Giymek ii.
giymek
* rtnp korunmak iin bir eyi vcuduna geirmek.
* Ar sz veya hakareti, kltc davran ses karmadan dinlemek.
giyotin
* Fransa'da lm cezas na arptrlanlarn ban kesmek iin kullanlan ara.
giysi
* Her trl giyim eyas, giyecek, elbise, libas, amar.
giz
* S r.
giz
* Yelken gemilerinde mizana direi denilen k direkte eik duran bayrak sereni.
gizem
* Akl n eriemedii, aklanmayan veya zlemeyen ey, sr.
gizemci
* Gizemcilik dnceleri tayan (kimse), mistik.
gizemcilik
* Akl n yetmedii alanlarda ve zellikle Tanr kavramnda, geree gnl yoluyla veya bir irade zorlayyla
ulalabileceini kabul eden felsefe ve din retisi, mistisizm.
gizemli
* Gizem niteliinde olan veya iinde gizem bulunan, esrarengiz.
gizemsel
* Gizemle ilgili, gizeme ilikin, mistik.
gizil
* Gizli kalm, henz varl ortaya kmam olan, potansiyel.
gizil g
* Henz yap lm deil de g olarak var olan, gereklemeyen ama gerekleebilecek olan, imkn
durumunda olan, sakl olan g, potansiyel.
* Bir iletkenin herhangi iki noktas arasnda bir elektrik akmnn ortaya kmasna yol aan g.
gizleme
* Gizlemek ii.
gizlemek
* Saklamak, grnmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak.
* Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek.
gizlenilme
* Gizlenilmek ii.
gizlenilmek
* Gizlenmek ii yap lmak, saklanmak.
* Gizli tutulmak.
gizleni
* Gizlenmek ii veya biimi.
gizlenme
* Gizlenmek ii veya durumu.
gizlenmek
* Kendi kendini gizlemek, saklanmak.
* Gizlenilmek, gizli tutulmak.
gizlenmi
* Saklanm.
gizleyi
* Gizlemek ii veya biimi.
gizli
* Grnmez, belli olmaz bir durumda olan.
* Bakalarndan saklanan, duyurulmayan, sakl kalan, mahrem, mestur.
* Nitelii anla lmayan, bilinmeyen.
* Sakl olarak, saklayarak.
gizli celse
* lgililerden bakas nn kat lmas na ve dinlemesine izin verilmeyen duruma.
gizli cemiyet
* Gizli rgt, illegal kurulmu cemiyet.
gizli dernek
* Belli sayda kiilerin illegal faaliyetleri srdrmek amacyla kurduklar dernek.
gizli dil
* Baz kiilerin bakalarnn anlamad ve sadece kendilerinin zel anlamlar n bildii kelimelerle konutuu
dil.
gizli din
* Ta nan veya inan lan din kurallarnn hi kimseye aklanmad, sr gibi saklanan din.
gizli din tamak
* din veya inancn kimseye bildirmemek.
gizli duruma
* Adliyede, sadece izinli veya grevli olanlar n katlabildii, kamuya kapal duruma, gizli celse.
gizli gizli
* Gizli olarak, saklayarak.
gizli kapakl
* Bakalarna duyurulmayan, kimseye haber verilmeyerek yaplan (i).
* A k, anlal r olmayan (sz, konuma).
gizli oturum
* Genellikle ilgililerden bakasnn katlmasna, dinlemesine izin verilmeyen toplant.
gizli oy
* Bir ilemin herhangi bir kurulun oyuna bal olmas durumunda oy verecek olanlarn oylarn gizli olarak
vermeleri yntemi.
gizli polis
* Mill Emniyet Tekilt grevlisi.
* Ajan, sivil gvenlik grevlisi.
gizli stma
* Kendini belli etmeyen s tma.
* Gizlice ktlk eden kimse.
gizli eker
* Henz tehisi konulmam veya yksek dzeyde seyretmeyen eker hastal.
gizli tutmak
* bakalarna duyurmamak, saklamak.
gizli yama
* Gzle grlemeyecek kadar zenle yaplm yama.
gizlice
* Kimseye gstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak.
gizlicilik
* zellikle ruhlar dnyasyla ve evrenin bilinmeyen gleriyle ilgili bilgi dnyasna dayal eitli kuramlar,
uygulamalar ve ayinler iin kullanlan genel ad.
gizliden gizliye
* Kimsenin haberi olmadan, kimseye haber vermeden, el alt ndan, kimseye duyurmadan, gizlice.
gizlilik
* Gizli olma durumu.
gldyatr
* Eski Roma'da arenada birbirleriyle veya y rtc hayvanlarla dven kimse.
glse
* Yumuak deri.
* zerine saydam bir cil tabakas ekilmi olan (eya).
glsnost
* A klk, effaflk.
glsyolog
* Buzul bilimi uzman, buzul bilimci.
glsyoloji
* Buzul bilimi.
glyl
* Kuzgunkl c .
glikojen
* Karacier ve kaslarda bulunan, hidrolizle eker veren karbonhidrat.
glikol
* ok dayan kl filmlerin ve baz sentetik kumalar n yapmnda kullanlan, birleiminde iki alkol grubu
bulunan madde, dialkol (CH2 OH-CH2 OH).
glikoz
* zellikle zm suyunda bulunan karbon, hidrojen ve oksijenden oluan eker, zm ekeri (CH2-OH-
(CHOH)4-CHO).
glikozit
* Birok bitkilerde bulunan glikoz birleiklerinin genel ad.
glikozri
* drarda ekerli bir maddenin, zellikle glikozun bulunmas durumu.
gliserin
* Yal maddelerden, sabunlatrma yoluyla karlan renksiz, tatl urup k vamndaki sv (CH2 OH-CHOH-
CH2 OH).
global
* Toptan, toplam.
* Kresel.
globalleme
* Kreselleme.
globallemek
* Kresellemek.
globlin
* Kan oluturan maddelerden biri olan iri molekll protein.
glokom
* Karasu (gz hastal ).
glokoni
* Koyu yeil renkli, hidratl doal demir ve potasyum silikat.
glten
* Kat cisimlerin paralarn birbirine yaptran madde.
* Tahl unlar ndan niasta kar ldktan sonra geri kalan albminli madde.
glten ekmei
* eker hastal olanlar iin yap lan niastasz ekmek.
glten tutkal
* Hayvanlarn deri, kemik, sinir vb. art klarndan elde edilen genellikle scak olarak kullanlan bir yapt rc
tr.
gnays
* Kuvars, mika ve feldspattan birlemi kaya.
goblen
* Kanavie veya telleri say labilecek trde kuma zerine renkli iplikle yaplan zel bir ileme.
* Bu tr ilenmi (kuma).
gocuk
* Tek para hayvan postundan yaplan ceket.
* i krk, pel, vb.den yaplan kal n ceket.
gocuklu
* Gocuu olan.
gocundurma
* Gocundurmak ii.
gocundurmak
* Gocunmasna sebep olmak.
gocunma
* Gocunmak ii.
gocunmak
* Bir eyden alnmak, ekinmek, kanmak.
gofret
* zeri petek biiminde, biskviye benzer tatl, hafif bir yiyecek.
gol
* ift kale ile oynanan futbolda, voleybolda veya hentbolda topun kaleye sokulmasyla kazanlan say.
gol atmak
* topun kar tak m n kalesine girmesini salamak.
gol karmak
* uygun durumda olmasna ramen kar tak m n kalesine topu sokamamak.
gol olmak
* top kaleye girmek.
gol toto
* Futbol malarndaki en ok goll sonular nceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir
oyun.
gol yapmak
* topu kar takm kalesine sokarak say kazanmak.
gol yemek
* topun, kendi kalesine girmesine engel olamamak.
golc
* ok gol atan oyuncu.
golf
* Ufak bir topu zel sopalarla elerek, deiik engelleri aarak, belli bir delie sokmak amacyla geni,
imenlerle kapl bir alanda, ak havada oynanan bir oyun.
golf pantolon
* Paalar bzgl bacak blm daha geni pantolon.
golf
* Golf oynayan kimse.
golfstrim
* Atlas Okyanusunda, Meksika krfezinden balayarak Britanya ve skandinavya kylarna kadar ulap
Avrupa Rusya'sn n kuzey ky lar na kadar gelen ve Bat Avrupa'nn deniz iklimini yumuatan scak su ak nts .
gollk
* Gol olmaya elverili, gol olabilecek.
gomalak
* Alkolde eriyen hayvan reine.
gonca
* Henz almam veya almak zere olan iek, tomurcuk.
gondol
* Genellikle Venedik'te kullanlan, ayakta, k tarafta tek krekle yrtlen, 10 m uzunluunda, yass ve iki
ba yukarya kvrk kayk.
gondolc
* Gondol altran kimse.
gonk
* Kee veya bez kapl bir tokmakla vurularak titremesi salanan bir kurstan oluan vurgulu alg .
* Boksta her raundun balang ve bitimini bildiren ses verici ara.
gonokok
* Bel soukluu mikrobu.
goril
* Afrika'nn Ekvator blgesinde ormanlarda yaayan, insanmslarn en iri ve en gls (Gorilla gorilla).
* Koruyucu.
goist
* Goizm yanl s olan (kimse veya tutum), ar solcu, ihtillci solcu.
goizm
* Ar solculuk, ihtillci solculuk.
gotik
* Gotlarla ilgili.
gotik harfler
* lk bas m denemelerinde kullan lm olan keli harfler.
gotik sanat
* Temel zellii sivrilik olan, XII. yzyldan sonra Rnesans'a kadar Avrupa'da gelien sanat ve mimarl k
slbu.
Gotlar
* Orta ada Orta Avrupa'da yaayan bir ulus.
goygoycu
* Arap takviminin Muharrem aynda kap kap dolaarak ve ilhler okuyarak dilenen kimse.
* Dilenci.
* Bou bouna, bilgisiz olarak, gereksiz yere ok konuan (kimse) .
goygoyculuk
* Goygoycunun yapt i.
gbei biriyle bal (veya beraber kesilmi)
* her zaman birlikte bulunan, birbirinden ayr lmayan kimseler iin kullanl r.
gbei atlamak
* birok glkleri yenmek iin ok uramak.
gbei dmek
* gbek deliinin kapanmamas ndan ftk olumak.
gbei sokakta kesilmi
* evde durmay p hep sokaklarda gezen, srtk.
gbeini kesmek
* ocuun gbeiyle etene arasndaki damar rgsn kesmek.
* birini ok eskiden beri tanmak, bilmek.
gbek
* nsan ve memeli hayvanlarda gbek bann dmesinden sonra karnn ortasnda bulunan ukurluk.
* Dltte, yumurtann dlt dnda kalan blmlerle ilikisini salayan organlarn kt yer.
* Ya balam iman kar n.
* (ehir, lke vb. iin) Orta ks m.
* Baz sebze ve meyvelerin ortas.
* Kuak, nesil, batn.
* Bahe, hal, tavan, tepsi gibi ssl eylerin ortalarndaki biim.
* Hz azaltarak trafii ynetmek amac yla bir kava n giriine yerletirilen ember veya gen biimindeki
ada.
* n ve arka tekerlerin ortasna oturtulmu mil zerinde dnen ve teker tellerinin taklmasna yarayan para.
* Kan tekerleinin ortas, araba tekerleinin dingil geen yeri.
* Deirmen tann ortas.
* Kilitleme sistemlerinde, anahtar dilerinin tam olarak birbirine oturduu pirin yuva.
gbek ad
* Yeni doan ocuun gbei kesilirken konulan ad.
gbek atmak
* karnn hareket ettirerek oynamak.
* ok sevinmek.
gbek ba
* Yeni doan ocuun gbei kesildikten sonra geri kalan damar rgsne (kan gelmemesi iin) baladklar
ba.
* Bir bitkide yumurtac yumurtal n etenesine balayan kordon.
gbek balamak (veya salvermek)
* imanlayarak karn bymek, gbeklenmek.
gbek alkamak (veya alkalamak)
* gbeini saa sola hareket ettirerek oynamak.
gbek dans
* Daha ok gbek ve kala sallamak veya kvrmakla yap lan dans.
gbek havas
* Sanat deeri olmayan, hafif, elenmek amacyla alnan veya sylenen oyun havalar.
* ok elenceli durum.
gbek odunu
* Aa gvdesinin dier blmlerine gre farkl zellik gsteren i odun blm.
gbek otu
* Yapraklar etli; otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus).
gbek ta
* Hamamlarda, terlemek iin zerine uzan lan ve alttan stlan geni mermer seki.
gbeklenme
* Gbeklenmek ii.
gbeklenmek
* Karn yalan p imanlamak.
* (marul, lhana iin) Yapraklar byyp s klamak.
gbekli
* Karn yalan p imanlam.
* (marul, lhana iin) Yapraklar byyp s klam.
gbel
* Babas belli olmayan ocuk, pi.
* Kimsesiz, ba bo ocuk.
* ocuk.
* S nrlar ayrmak iin tarla kenarlarnda yap lan toprak tepecikler.
gbelek
* Yenilen bir eit mantar.
gbelez
* Kpek yavrusu.
gce
* Tarhana, bulgur yapmak iin kullanlan kabuu soyulmu ve k rlm buday.
* Yar lm ve krlm bulgurdan yaplan orba.
gcen
* Tavan yavrusu.
* Kedi, kpek yavrusu.
* Domuz yavrusu.
g
* Ekonomik, toplumsal veya siyas sebeplerle bireylerin veya topluluklarn bir lkeden baka bir lkeye, bir
yerleim yerinden baka bir yerleim yerine gitme ii, muhaceret.
* (evden eve) Ta nma, nakil.
* G s rasnda ta nan ev eyalar.
* Kularn, geyiklerin, yarasalarn, baz balk ve bceklerin mevsim, iklim, besin miktar vb.ye gre evre
deitirmeleri.
g etmek (veya eylemek)
* oturduu yerden baka bir yere gidip yerlemek, gmek.
* lmek.
gebe
* Deiik artlara bal olarak belli bir yre iinde adr, hayvan ve teki aralarla yer deitiren, yerleik
olmayan (kimse veya topluluk), ger.
* (baz hayvanlar iin) Mevsimlere gre lke veya yer deitiren.
gebeleme
* Gebelemek ii veya durumu.
gebelemek
* Gebe durumuna gelmek.
gebelik
* Gebe olma durumu.
* Bir toplumsal birliin, yaamak iin gerekli kaynaklar elde edebilmek zere dzenli aral klarla yer
deitirme gelenek veya al kanl nda olmas.
gelge
* Glen yer.
ger
* Gebe.
ger konar
* Gebe bir yaam sren, srekli bir yere yerleemeyen, ger.
geri
* Srekli yer dei tiren, g etmekten holanan.
germe
* Germek ii.
* Bitkileri yerinden karp baka yere dikme.
germek
* Bir kimseden dier kimseye geirmek, havale etmek, devretmek.
* Bitkileri yerinden, karp baka yere dikmek, deitirmek, grmek.
gertme
* Gertmek ii.
gertmek
* Bir eyin kmesine sebep olmak.
gken
* Bkz. gcen.
gkn
* Gecek duruma gelmi.
* Gebe.
* Ya ilerlemi (kimse), ok yal (kimse).
gme
* Gmek ii.
gmek
* Yerlemek amacyla mahalle, ky, ehir veya lke deitirmek.
* (baz hayvanlar) Scak iklimli lkelere gitmek.
* kmek.
* lmek, yok olmak.
* Oturmak.
gmen
* Kendi lkesinden ayr larak, yerlemek iin baka lkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir.
* S cak iklimli lkelere giden (hayvan).
gmenleme
* Gmenlemek ii veya durumu.
gmenlemek
* Gmen durumuna girmek.
gmenletirme
* Gmenletirmek ii.
gmenletirmek
* Gmen durumuna getirmek.
gmenlik
* Gmen olma durumu, muhacirlik.
g
* Toprak kaymas, kaya, heyeln.
gc
* Mevsimine gre yer deitiren (hayvan).
gk
* km, gm (yer).
* km, kaym toprak, knt, yknt .
* Kaya veya cevherin kendi kendine yer altna doru kmesi.
gm
* Baz kimyasal maddelerin veya k, s, elektrik gibi glerin etkisiyle protoplzmann yanama veya
uzaklama biiminde olan yer deitirmesi, taksi (II).
gp gitmek
* lmek.
grme
* Grmek ii.
grmek
* Gmesine sebep olmak.
* kertmek.
* (miktar ok olan eyler iin) Yiyip bitirmek.
* Bitkileri yerinden karp baka yere dikmek, germek.
grtme
* Grtmek ii.
grtmek
* Gmesine sebep olmak.
grc
* Seferde padiah tularnn ikisini bir konak ileride tayan drt kiiden ikisine verilen unvan.
grlme
* Grlmek ii veya durumu.
grlmek
* Grmek ii yaplmak.
g
* Gmek ii veya biimi.
gme
* Bir kelime iinde birbirini izleyen iki sesin yer deitirmesi, metatez: mlek > lmek, yalnz > yanlz,
kibrit > kirbit vb.
gden
* Kal n barsan son blm, rektum.
* Karn, i kembe.
* Mide.
gden barsa
* Bkz. gden.
gde
* Semiz, etli.
gek
* Gkek.
ge merdiven dayam
* ok uzun boylu.
gem
* Yeile alar mor.
germek
* Bkz. gvermek.
gerti
* Gverti.
* Vurma ve arpma sonucu vcutta oluan rk, morart.
gs daralmak (veya tkanmak)
* glkle nefes almak.
* ii s k lmak.
gs kabarmak
* vn duymak, kvanmak, iftihar etmek.
gsn gere gere
* kendine gvenerek.
* vnerek.
gsn kabartmak
* bir olay dolay s yla k van duygusunu ortaya koymak, vnmek.
gsn yrtmak
* cokunluunu ortaya koymak, comak, cvldamak .
gs
* Vcudun boyunla karn arasnda bulunan ve yrek, akcier gibi organlar iine alan blm, sine.
* Bu vcut blmnn n taraf, srt kar t .
* Bu blmn iindeki organlar.
* Meme.
gs bar a k (olmak)
* zensiz bir klkta.
gs boluu
* Akcierlerle kalbi iine alan akcier zarn n evreledii boluk, gs kovuu.
gs cerrahisi
* Cerrahnin gs ii organlar yla ilgili dal .
gs apraz
* (grete) Karsndakini koltuk altlar ndan apraz yakalama.
gs ukuru
* Bkz. gs boluu.
gs darl
* Solunumu gletiren hastalk.
gs eti
* Gs k smnda bulunan et.
gs geirmek
* zlerek derinden soluk almak, iini ekmek.
gs germek
* bir gle kar koymak, dayanmak.
gs gse
* Kar kar ya, yz yze.
gs hastal
* Gs blgesi ile ilgili hastalk.
gs ingini
* Solunum yollarn n iltihaplanmas.
gs kafesi
* Vcutta omurgan n, kaburgalarn ve gs kemiiyle bunlar saran kaslarn oluturduu yrek ve
akci erleri koruyan boluk.
gs kemii
* Gsn n tarafnda, zerine kaburga kkrdaklar ile kprck kemiklerinin eklendii yass kemik, iman
tahtas.
gs kovuu
* Bkz. gs boluu.
gs sesi
* Ba veya boazdan gelmeyen gr ve ak bir biimde kar lan ses.
gs tahtas
* Gs kemii.
* Mandolin, gitar, keman veya ut gibi telli alg larda tellerin gerili bulunduu gvde blm, algn n gs.
gs vermek
* eziyete, skntya katlanmak, tahamml etmek.
gsleme
* Gslemek ii.
gslemek
* Gsle zorlamak.
* Kar durmak, engel olmak, direnmek.
gsl
* Gs olan.
* Gs geni olan.
* ri memeli (kadn).
gslce
* Biraz iri gsl.
gslk
* Genellikle ilkokul rencilerinin giydii bir rnek stlk, nlk.
* Elbisenin kirlenmemesi iin gse taklan nlk veya giyilen bir tr gmlek.
gk
* inde gk cisimlerinin hareket ettii sonsuz boluk, uzay, feza.
* Yeryz zerine mavi bir kubbe gibi kapanan boluk, sema.
* Gkyznn, denizin rengi, mavi veya yeile alan mavi.
* Olgunlamam .
gk ada
* Milyonlarca y ldzdan, yldz kmelerinden, bulutsu ve gaz bulutlar ndan olumu, saman yolu gibi
bamsz uzay adas , galaksi.
gk adas
* Bkz. gk ada.
gk atlas
* Yldzlarn gk kresi zerindeki yerlerini gsteren harita.
gk bilimci
* Gk bilimiyle uraan bilgin, astronom.
gk bilimi
* Gk cisimlerinin konumlarn , hareketlerini, birbirine olan uzaklklar n llmesini, bunlarn fizik ve kimya
bakmndan yap larn anlatan bilim, felekiyat, astronomi.
gk bilimsel
* Gk bilimle ilgili, astronomik.
gk cismi
* Gk yznde bulunan Gne, Ay, gezegenler, kuyruklu yldzlar, neblzler gibi btn cisimlere verilen
ortak ad.
gk delinmek
* birdenbire ok ve hzl yamur yamak.
gk doan
* Kuzey yarm krede yaayan bir tr gmen ku (Accipitridae).
gk ekseni
* ki ucu sonsuza uzat lm, olarak dnlen yer ekseni, gnlk harekette yld zlarn evresindeki eksen.
gk elei
* Gk eksenine yer merkezinde dik olan dzlemin gk kresiyle ara kesiti.
gk evi
* Gk olaylarn yldzlarn, Gne, Ay ve gezegenlerin konumlarn, hareketlerini kresel bir kubbe iinde,
eitli aralarla gsteren yap , plnetaryum.
gk fizii
* Yldzlarn n inceleyen, fizik yap lar n aratran bilim kolu, astrofizik.
gk gzl
* Gzleri mavi ile ak yeil aras olan.
gk grlemesi
* imek aktktan veya y ldrm dtkten nce veya sonra havada duyulan grlt.
gk grlts
* Gk grlemesi.
gk gvercin
* Genellikle Avrupa ve yakn douda bahelik yerlerde yaayan bir tr ku (Columba oenas).
gk kr
* At donlarndan maviye alan kr.
gk kubbe
* Kubbeye benzemesi bakmndan gk.
gk kumu
* Gk talarnda grlen kresel tanecikler.
gk kua
* Dmekte olan yamur damlac klarnda gne nlarnn kr lp yansmasyla gk yznde oluan yedi
renkli, kemer biimindeki grnt, alk m, ebe kua, ebem kua, eleimsama, hac lar kua, yamur kua ,
alimisema.
gk kutbu
* Gk ekseninin gk kresini deldii iki noktadan her biri.
gk kresi
* yz gkyz olarak kabul edilen, yar ap sonsuza uzanm yer merkezli kre.
gk ta
* Gezegenlerin aras nda hareket eden, tmyle gaz durumuna gemeden yer yzne ulaan kat cisim,
meteor ta, meteroit.
gk yakut
* Mavi renkli deerli bir korindon tr, safir.
gke
* Gkle ilgili, semav.
* Gk rengi, mavi.
* Gzel.
gke yazn
* Edebiyat, yazn.
gkek
* Gzel, sevimli (insan).
gkl
* Maviye alan renk, mavimsi.
* Gkle ilgili, semav.
gkdelen
* Yirmi, otuz veya daha ok katl yap.
gkkandil
* Kendini bilmeyecek kadar sarho.
gkkuzgun
* Gkkuzgunumsular tak m nn gkkuzgungiller familyasndan, ba, kanatlar mavi, boyun ve karn yeil
gc ku (Coracias garrulus).
gkkuzgungi ller
* En iyi bilinen tr gkkuzgun olan gkkuzgunumsular takmn n, gkkuzgunlar alt takmna giren bir
familya.
gkkuzgunlar
* Kular s nfnn, gkkuzgunumsular tak mna giren bir alt takm.
gkkuzgunumsular
* Gkkuzgunlar, aakakanlar, obanaldatanlar, saanlar iine alan kular sn fndan bir takm.
gklere karmak
* ar derecede vmek.
gklere kmak
* pek ok ykselmek.
gkmen
* Mavi gzl (kimse).
gknar
* Bkz. kknar.
gksel
* Gkle ilgili, semav.
gkte ararken yerde bulmak
* ok glkle ele geirebileceini sand eyi veya kimseyi birdenbire bulmak.
gkten zembille mi indi
* Tanr'n n zel olarak gnderdii, saygnlk grmesini istedii bir kii mi?.
* uramadan, didinmeden, kendiliinden mi tredi?.
gkt rmalayan
* Gkdelen.
gkt rmalay c
* Gkdelen.
Gktrk
* VI.-VIII. yzyllarda Moolistan ve Orta Asya'da yaam eski bir Trk ulusu ve bu ulustan olan kimse.
Gktrke
* Gktrk dili, Orhon Trkesi.
gkyolu
* Samanyolu, samanurusu.
gkyz
* Gn grnen yzeyi, sema.
gkyz mavisi
* A k mavi.
gl
* Olumas genellikle tektonik, volkanik vb.olaylara bal olan, toprakla evrili, derin ve geni, tuzlu veya
tuzsuz durgun su rts.
* Yapay su birikintisi.
gl aya
* Bir gln artan sular n denize, baka bir gle veya rmaa tayan akarsu, ayak.
gl ba
* Gle akan ay.
gl kestanesi
* Suda yetien ve meyvesi kestane gibi yenilen bitki (Trapa natans).
gl olmak
* gereksiz olarak bir yerde su toplanmak, gllenmek.
glalas
* Avrupa ve Anadolu gllerinde yaayan bir tr alabal k (Salmo lacus tris).
glck
* Kk gl.
glcl
* Gllerde, gl kylarnda yetien veya yaayan.
glek
* Kk su birikintisi, glck.
glerme
* Glermek ii veya durumu.
glermek
* Gl durumuna gelmek.
* Hayvann ipi ayana ve boynuna dolaarak kalkamayacak biimde yere yklmak.
glet
* Glek.
* inde ham deri slatlan ta havuz.
glge
* Saydam olmayan bir cisim taraf ndan n engellenmesiyle kl yerde oluan karanlk.
* Gne nlar ndan korunacak yer.
* Ne olduu anlalamayan karalt, siluet.
* Resimde bir ekli cisimlendirmek iin, onun k almamas gereken yerlerine vurulan az ok koyu renk.
* Birinin yanndan hi ayrlmayan kimse.
* Koruma, kayrma himaye.
glge bal
* Alabalkgillerden, uzunluu 20-50 cm, srt yzgeci byk, tatl su bal (Thymallus thymallus).
* Glge balgillerden, byk, eti lezzetli, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de yaayan bir balk,
ta levrei, minakop (Umbrina cirhosa).
glge bal giller
* rnek hayvan glge bal olan kemikli balklar takm.
glge dmek
* bir ey zerine karalt inmek, zerine glge gelmek.
glge drmek
* bir eyin deerini veya nn azaltacak iler yapmak.
glge etmek
* a engel olmak.
* engel olmak.
glge gibi
* varln belli etmeyen, gizlice.
glge olay
* Bir olaya katlan, fakat ona hibir etki yapmayan veya baka bir olay tarafndan var edilerek ona bal kalan
olay.
glge olaycl k
* Ruh etkinliinin bilinli olmadan da var olabileceini ileri srerek bilinci, bir glge olay sayan felsefe
retisi.
glge oyunu
* Geriden kla aydnlat lm bir perde arkas nda hareket ettirilen resimlerin glgelerinden yararlanlarak
oynatlan oyun.
glge tiyatrosu
* Saydam bir perde zerinde, arkadan kuvvetli bir kla ayd nlatlan oyuncular n glgeleriyle yaptklar
gsteri.
glgecil
* Glgede yetien veya glgeyi seven.
glgede brakmak
* ondan daha stn bir dzeye ykselmek, ondan ok daha baarl olmak.
glgede kalmak
* ad san pek duyulmamak, n plna kamamak, daha az nl olmak.
glgeleme
* Glgelemek ii.
glgelemek
* Glgeli duruma getirmek.
* Resimde glge oluturmak.
* Bir kimsenin veya bir eyin deerini azaltmak, snklk getirmek.
glgelendirme
* Glgelendirmek i i.
glgelendirmek
* Glge etmek, glgeli yapmak.
* Bulandrmak, bozmak.
* Dinlendirmek.
glgelenme
* Glgelenmek ii.
glgelenmek
* Glgeli duruma girmek.
glgeleyici
* Glge veren, glgeleme iini yapan.
glgeleyi
* Glgelemek ii veya biimi.
glgeli
* Glge altnda olan.
* Nitelik ve ayr nt lar iyice bilinmeyen.
glgeli resim
* Glge ile hacim etkisinin verildii resim.
glgelik
* Glge altnda bulunan yer.
* Glgesinde oturulan tente, ardak gibi herhangi bir ey.
glgesinden korkmak
* ok korkak olmak, bir saknca sz konusu olmayan ilere girimekten bile korkmak.
glgesine snmak
* birinin emri altna girmek.
glgesiz
* Glgesi olmayan.
glgeye yatmak
* daha nce elde edilen para, makam, n vb. s narak zaman geirmek veya bundan yararlanmak.
glleme
* Gllemek ii.
gllemek
* Gl durumuna getirmek.
gllenme
* Gllenmek ii.
gllenmek
* Akarsu, ukurlarda birikmek, glck olmak.
glleme
* Gllemek durumu.
gllemek
* Gl hline gelmek.
gllk
* Gl olan yer.
glk
* At, eek, beygir, katr vb. yk ta yan ve binilen hayvan.
gme
* Bkz. gme.
gmgk
* Her yan mavi, masmavi.
gmleinden (veya gmlekten) geirmek
* evlt olarak kabul etmek, evlt edinmek.
gmlek
* Vcudun st k smna giyilen ince kollu veya yarm kollu, yakal giysi.
* Kadnlarn giydikleri ince kumatan yap lm kolsuz, yakasz i ama r, kombinezon.
* Vcudun st k smna giyilen i amar.
* Kitap kapana geirilen kap, kl f.
* Gbek, batn.
* Beyaz k salamak iin lmban n zerine geirilen amyanttan kl f.
* Basamak, kat, derece.
* Dosya kartonu.
* Memeli hayvanlarda barsaklar dtan saran yal zar.
gmlek deitirmek
* (ylan) st derisini deitirmek.
* huy veya dnce deitirmek.
gmlek eskitmek
* hayat srdrm olmak.
gmleki
* Gmlek diken veya satan kimse.
gmlekilik
* Gmlekinin yapt i .
gmlekli
* Gmlei olan.
gmleklik
* Gmlek yapmaya elverili (kuma).
gmlekliler
* Vcutlar torba biiminde ve yar saydam, sert bir gmlekle rtl, denizlerde yaayan bir hayvan sn f.
gmleksiz
* Gmlei olmayan.
gmme
* Gmmek ii.
* Defnetme, tedfin.
* Mayal veya mayas z, yal veya yas z olarak yaplan bir tr kl pidesi.
* Gzn veya kn ekilen ekin.
* zerinde bulunduu yzeyin iine gmlm olan.
gmme balkon
* D yzeyden dar tamayan, evin kullanm alan iinde kalarak yaplm balkon.
gmme banyo
* ini veya benzeri bir madde ile kaplanarak gml olarak yerletirilmi olan banyo teknesi.
gmme dolap
* Duvarn iine yerletirilmi dolap.
gmme kilit
* Gvdesi kapak veya ekmecenin kenarna alan yuvaya gmlerek taklan kilit.
gmmek
* Topran iine koymak, toprakla rtmek.
* Bir ly topran iine yerletirmek, defnetmek.
* Birinin cenaze trenine kat lmak veya bir cenazeyi kaldrmak.
* Bir nesnenin iine yerletirmek, batrmak.
* Birinden daha ok yaamak.
gm
* Toprak altna gmlerek saklanm para veya deerli eyler, define.
gmk
* Gmlm olan, gml.
gmldrk
* Boyundurua geirilen ksa denek.
* Eyerin geriye kaymamas iin atlarn boyunlarndan arl p kolanlar na balanan kay.
gmlemek
* Para veya deerli eyleri toprak alt na gmerek saklamak.
gmlme
* Gmlmek ii.
gmlmek
* Gmmek ii yaplmak veya gmmek iine konu olmak.
* Yerlemek, oturtulmak, kendini gmmek.
* Yok olmak, kaybolmak, grnmez olmak.
* Bir eyin derinliine inmek.
gmlt
* Avcn n avn beklerken iine sakland ukur.
gml
* Gmlm olan, toprak altnda saklanm olan, metfun.
* Batm , kaybolmu olan.
gml
* Gmlmek ii veya biimi.
gm
* Gmmek ii veya biimi.
gmt
* Mezar, metfen, kabir, makber, sin.
gmtlk
* Mezarlk, kabristan, sinlik.
gn
* Tabaklanm deri.
* Ksele.
* Hayvan derisi.
gnc
* Ham veya ilenmi deri satan kimse.
* Ayakkab tamircisi.
gn
* Zengin, varl kl .
gnlk
* Zengin olma durumu.
gnder
* Bayrak ekilen direk.
* vendire.
* Kayk ve yelkenli gemilere yn vermeye yarayan, ucunda metal olan aa sopa.
gnderi
* Bir yerden bir yere zellikle posta ile gnderilen paket, telgraf, mektup vb.
* Yolcu etme, uurlama.
gnderici
* Posta ile paket, telgraf, mektup vb. gnderen kimse.
gnderili
* Gnderilmek ii veya biimi.
gnderilme
* Gnderilmek ii.
gnderilmek
* Gnderilmek ii yaplmak veya gndermek iine konu olmak.
gnderi
* Gndermek ii veya biimi.
gnderli
* Gnderi olan.
gnderme
* Gndermek ii, irsal.
* (szlklkte) Bir madde ban i lerken, ilgisi dolaysyla baka bir madde bana yollama.
* Atf yapmak ii.
gnderme belgesi
* Bir yere gnderilen eyann listesi, irsaliye.
gndermek
* Bir yere doru yola karmak, yollamak, ulamas n, gitmesini salamak, irsal etmek.
* Yetki vererek gitmesini salamak.
* Bir kaynaktan kp gelmek, ulamak.
* Yolcu etmek.
gndertme
* Gndertmek ii.
gndertmek
* Gndermek iini yaptrmak.
gnen
* Ekilecek topran sulandr lmas.
* Nem, rutubet.
* Nemli (toprak).
gnen
* Bolluk, rahatl k ve varlk iinde iyi yaama, refah.
gnenli
* Gnenci, iyi bir hayat olan, mreffeh.
gnendirilme
* Gndermek ii.
gnendirilmek
* Mutlulua kavuturulmak.
gnendirme
* Gnendirmek ii.
gnendirmek
* Mutlulua, esenlie, huzura kavuturmak, sevindirmek, abat etmek.
gnendirtme
* Gnendirtmek ii.
gnendirtmek
* Mutlulua, huzura kavumasn salamak.
gnenme
* Gnenmek ii.
gnenmek
* Mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat srmek, sevin duymak, sevinmek, abat olmak.
gnl akmak
* birine kar gl sevgi duymak.
gnl bol
* Yeterli imknlardan yoksun olmasna kar lk cmert, eli a k davranmak isteyen.
gnl bulanmak
* kusacak gibi olmak.
* kukulanmak.
gnl ekmek
* imrenip istemek.
gnl elinmek
* gzel szlere aldanmak, kaplmak.
gnl kmek
* yaama gc azalmak, ruh dengesi bozulmak.
gnl gani
* Cmert ve gz tok, gani gnll.
gnl ile oynamak
* birini sever grnp elenmek.
gnl kalmak
* isteyip de edinemedii bir eyi istemekten vazgememek.
* gcenmek.
gnl kanmak
* bir ile ilgili kayg s kalmamak, mutmain olmak, msterih olmak.
gnl kara
* Bakalarnn ktln isteyen.
gnl kararmak
* dnya zevklerine kar istei kalmamak.
gnl kaymak
* sevmeye eimli olmak.
gnl k rlmak
* zlmek, incinmek, yerinmek.
gnl olmak
* sevip istemek.
gnl olmak
* raz olmak.
gnl raz olmamak
* hi istememek.
gnl taklmak
* bir eye kar ilgi duymak.
* ak ile sevmeye balamak.
gnl tok
* Zorunlu ihtiyalar kar lannca bununla yetinen, fazla mal ve para istemeyen, mstani.
gnl varmamak
* istek duymamak, istememek, ekinmek.
gnl yaral
* k, tutkun, ak karl k grmeyen.
gnl zengin
* mknlar lsnde para ve mal n esirgemeden veren.
gnlnce
* Dileine uygun.
gnlnde kalmak
* ok istedii hlde ulaamamak, elde edememek.
gnlnden geirmek (veya gemek)
* bir eyin olmas n veya bir ey yapmay istemek; dnmek.
gnlnden kopmak
* kendiliinden birdenbire vermek.
gnlne domak
* iine domak, sezmek, hissetmek.
gnlne dokunmak
* zlmek, rahatszlk duymak.
gnlne gre
* dileine gre, isteine uygun olarak.
gnln elmek
* kand rmak, yola getirmek, akn kazanmak.
* kendi yanna ekmek, sempatisini kazanmak.
gnln drmek
* k olmak, sevdalanmak.
gnln etmek (veya yapmak)
* birini raz ve honut etmek.
gnln ho etmek
* birinin dileini yerine getirerek onu sevindirmek.
gnln kapt rmak
* k olmak.
gnln karartmak
* yaamaya kar sevgi ve isteini azaltmak.
gnln pazara karmak
* sevmek iin kendine yak an semeyip rastgele birini sevmek.
gnln serin tutmak
* sakin, soukkanl olmak, hemen heyecanlanmamak.
gnln sndrmek
* kstrmek, krmak, incitmek.
gnln yaralamak
* incitmek, krmak, zmek.
gnlnn dmeni bozuk
* isteklerinde, zellikle gnl ilerinde tutarll k gstermeyen, sk s k istek deitiren.
gnl
* Sevgi, istek, dn, anma ve hatr gibi kalpte var saylan duygu kayna .
* stek, arzu.
gnl (veya kalp) k rmak (veya ykmak)
* birini ok zecek bir davranta bulunmak, gcendirmek.
gnl amak
* insann i sknt s n gidermek, i amak.
gnl ak tmak
* k olmak, sevmek.
gnl almak (veya gnln almak)
* sevindirmek.
* krlan bir kimseyi gzel bir davranla honut etmek.
gnl avcs
* Geici aklar arkasnda koan kimse, apk n.
gnl avlamak
* huyunu suyunu yakndan bilerek olumlu davranta bulunmak, tavlamak.
gnl avutmak
* hoa vakit geirmek .
gnl ba
* Sevgi ba, duygusal iliki.
gnl balamak
* severek balanmak, iten sevmek.
gnl bels
* Ak n verdii sknt, dert.
gnl birlii
* Duygusal anlama.
gnl borcu
* Yaplan iyili e kar kendini borlu sayma, minnet, minnettarl k, kran.
gnl borlusu
* Yaplan iyili e kar kendini borlu sayan, minnettar.
gnl bulandrmak
* mide bulandrmak.
* kukulandrmak.
gnl ekmek
* sevdal olmak.
gnl k
* Yaama gcnn yitmesi, ruh dengenin bozulmas.
gnl darl
* s k nts.
gnl dilencisi
* Sevdiinden ayrlmamak iin onun her davran na katlanan kimse.
gnl elencisi
* nsan oyalayp hoa vakit geirten ey.
gnl elendirmek
* geici bir ilgi ve sevgi gstererek hoa vakit geirmek.
gnl eri
* Hogrs geni, ak yrekli, gvenilir kimse, rint, ehlidil.
gnl ferahl
* rahatl , dertsizlik.
gnl ferman dinlemez
* gnl sevdiinden asla vazgemez.
gnl gezdirmek
* semek iin aklndan birok eyleri geirmek.
gnl holuu
* Hibir basknn etkisi alt nda olmakszn, severek isteyerek.
gnl indirmek
* kendisine yak tramad bir eye raz olmak.
gnl kimi severse gzel odur
* gzellik anlayn n kiiden kiiye deiti ini anlat r.
gnl kocamamak
* ruhen din kalmak.
gnl koymak
* gcenmek, alnmak, darlmak.
gnl maskaras
* Sevda yznden gln durumlara dm kimse.
gnl meselesi
* Ak yznden ortaya kan sorun, ak derdi.
gnl okamak
* birini ho bir sz veya davran la sevindirmek, iltifat etmek.
gnl okay c
* Hoa giden.
gnl rahatl
* rahatl i huzuru ba dinlii, huzur.
gnl rzas
* steyerek, iinden gelerek.
gnl tokluu
* Doygunluk, istina.
gnl urusu
* Gnl almay bilen kimse.
gnl vermek (veya balamak)
* sevmek, k olmak.
gnl yakmak
* insan ar derecede etkilemek, sarsmak, kendinden gemesine yol amak.
* ak dolaysyla i yangn na tutulmak.
gnl yaras
* Bir kimseyi derin znt iinde brakan ac; gnl bels .
gnl ykmak
* birini ok zecek bir davranta bulunmak, gcendirmek, gnl krmak.
gnlda
* Duygular ayn olanlardan her biri, candan dost.
gnlden karmak
* sevmez veya anmaz olmak.
gnlden karmamak
* sevilen kimseyi hi unutmamak.
gnlden rak olmak
* sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek.
gnllenme
* Gnllenmek ii veya durumu.
gnllenmek
* Gcenmek, darlmak, al nmak.
gnll
* Ar veya tehlikeli bir ii yapmay hibir ykm yokken isteyerek stlenen.
* ok istekli.
* Seven kimse veya sevgili.
gnll gnlsz
* Yar istekli yar isteksiz olarak.
gnllce
* Biraz gnll.
gnlllk
* Gnll olma durumu.
gnlsz
* Gnl olmayan, isteksiz, istemeyerek.
gnlszce
* steksiz bir biimde istemeyerek.
gnlszlk
* Bir ii istemeyerek yapma, isteksizlik.
gnye
* Dik alar lmeye ve izmeye yarayan dik gen biiminde ara.
gnyeleme
* Gnyelemek i i.
gnyelemek
* Gnye ile lmek.
gr (veya grrsn)
* (tehdit yollu) anla, gr.
gr bak
* "grrsn, greceksin" anlamnda kullanl r.
grdek
* Ac balk.
grdrme
* Grdrmek ii veya durumu.
grdrmek
* Grmek iini yaptrmak.
* Bir ii bakasna yaptrmak.
gre
* (bir eye) Uygun olarak, bir ey uyarnca, gereince.
* Bak lrsa, hesaba katl rsa, gz nnde tutulunca, nazaran.
* Sorulursa.
gre
* uygun, elverili, iin.
grece
* (bir eye) Gre olan, varl baka bir eyin varl na bal olan, kesin olmayp kiiden kiiye, zamandan
zamana, yerden yere deiebilen, bal, izaf.
grececilik
* Grecilik.
grecei gelmek (veya gresi gelmek)
* grmek isteini duymak, zlemle grmek istemek, zlemek.
greceli
* zaf, bant l, bal.
grecelik
* Grece olma durumu.
grecilik
* Bant cl k, izafiye, rltivizm.
greli
* Bant l, izaf, nisp, rltif.
grelik
* Bant , izafet.
grelilik
* Bant lk, bal lk, izafiyet, rltivite.
grenek
* Bir eyi eskiden beri grld gibi yapma alkanl.
greneki
* Greneklere bal (kimse).
grenekilik
* Greneklere ball k.
grenekli
* Greneklerine bal grenei olan.
greneksel
* Grenekle ilgili.
greneksiz
* Grenei olmayan.
greneksizlik
* Greneksiz olma durumu.
gresime
* Gresimek ii.
gresimek
* Grecei gelmek, grmek istei duymak, zlemek.
grev
* Bir nesne veya bir kimsenin yapt i ; i grme yetisi, fonksiyon.
* Resm i, vazife.
* Bir organ veya hcrenin yapt i .
* Bir cmlede bir dil biriminin br birimlerle ilikisi aracl yla yerine getirdii i.
* Bir deerin baka deerlerle olan ili kisi.
grev almak
* bir grevde bulunmak, bir grevi stlenmek.
grevcilik
* levcilik.
grevda
* Birlikte grev yapan; ayn grevi yapan.
grevdalk
* Bir grevin yerine getirilmesi iin birka organn birlikte almas durumu, sinerji.
grevden alnmak
* bulunduu grevden karlmak, iine son verilmek, azlolunmak.
* bulunduu makamdan daha az yetkisi olan bir baka makama atanmak.
grevden almak
* bir grevliyi iinden ay rp akta brakmak, karmak, azletmek.
grevden ayr lmak
* yapmakta olduu ii brakmak.
grevden uzaklatrmak
* yapmakta olduu grevi zerinden almak.
grevlendirilme
* Grevlendirilmek ii.
grevlendirilmek
* Grev verilmek, tavzif edilmek.
grevlendirme
* Grevlendirmek ii.
grevlendirmek
* Birine bir grev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek.
grevlenme
* Grevlenmek ii veya durumu.
grevlenmek
* Grev almak.
grevli
* Grevi olan, vazifeli.
* Resm grevi olan kimse, memur.
grevlilik
* Grevli olma durumu, memurluk.
* Resm i.
grevsel
* Greve ilikin, grevle ilgili.
grevsel dil bilimi
* Kelimeleri cmle iinde yklendikleri grev bak m ndan inceleyen dil bilimi.
grevselcilik
* levcilik.
grevsiz
* Bir grevi bulunmayan.
grevsizlik
* Bir grevi bulunmama durumu.
greyim seni
* senden baar l sonular bekliyorum.
* (tehdit yollu) sen bunu yaparsan karl n da grrsn!.
grg
* Bir toplum iinde var olan ve uyulmas gereken sayg ve incelik kurallar, terbiye.
* Bir kimsenin, karlat ve kiilii zerinde olumlu etki yapan deneysel bilgi, deneyim.
* Grm olma durumu.
grg fukaras
* Grgs az veya iyi olmayan (kimse).
grg kurallar
* Bir toplumda veya toplulukta, davranlarn d biimlerini denetlemeye ynelik olan kurallar n btn,
adabmuaeret.
grg tan
* Tankl, olay grm olmas na dayanan tan k.
grgclk
* Deneycilik.
grglenme
* Grglenmek ii veya durumu.
grglenmek
* Grgl duruma gelmek.
grgl
* Grgs olan.
grglce
* Grgl bir biimde (olan).
grgsz
* Grgs olmayan.
grgszce
* Grgsz bir biimde (olan).
grgszlk
* Grgsz olma durumu veya grgszce davran.
grk
* Gzellik, gsteri.
grkem
* Gz al c ve gsterili olma durumu, debdebe, ihtiam, tantana, hamet.
grkemli
* Gz al c ve gsterili, hametli, muhteem, antsal.
* ri yap l, iyice serpilmi.
grkl
* Gzel, gsterili.
grme
* Grmek ii, ryet.
grme as
* Bir cismin iki ucundan gelen nlar gzn grme merkezinde meydana getirdii a .
grme gzesi
* Petek gz oluturan ok sayda hcreden her biri, ommatidyum.
grme hcresi
* Grme gzesi.
grme iitsel eitim
* Bas l eitim gerelerinin yannda daha ok grme ve iitme duyularna ynelik gerelerden yararlan larak
yaplan eitim.
grme!
* arl k anlatr.
grmece
* Grmek artyla.
grmedie dnmek (veya grmemie dnmek)
* tam bir sal a kavumak.
* ba ndan gememi gibi olmak.
grmek
* Gz yardmyla bir eyin varl n alglamak, semek.
* Anlamak, kavramak, sezmek.
* Yanna gidip konumak.
* Bir ey hakknda bir yargya varmak, deerlendirmek.
* Belirli bir zamann iinde bir olaya tank olmak, yaamak; izlemek.
* Yapmak, etmek.
* Kendisine yap lmak, bir davranla karlamak, maruz kalmak.
* Almak.
* Bir eye erimek.
* ok deer vermek.
* Bir ileme uramak.
* (yer iin) Yz bir yne doru olmak, bakmak.
* Ziyaret etmek.
* Karlamak, rastlamak.
* Gzlerin grmedii durumlarda baka duyu organlaryla alg lamak.
* Sahne olmak, geirmek.
* (olumsuz) Bir iin hi yaplmad n belirtir.
* Saymak, herhangi bir ey gibi grmek.
* Gezmek.
* Vermek.
* Kar oyuncunun yapaca vuruu nceden kestirip ona gre durum almak.
grmemezlie gelmek
* grmemi gibi davranmak.
grmemezlik
* Grmezlik.
grmemezlikten gelmek
* grmemi gibi davranmak, aldrmamak.
grmemi
* Birdenbire ulat iyi duruma uymayan, grgszce davranan.
grmemiin olu olmu (ekmi, kn koparm )
* grgsz kimse ummad bir eye eriince ne yapacan arr.
grmemilik
* Grmemi olma durumu veya grmemie davran.
grmez
* Grme yetisi olmayan (kimse), kr, m.
grmezden gelmek
* grmemi gibi yapmak, farknda deilmicesine davranmak.
grmezlik
* Grmemi gibi davranma.
grmezlikten gelmek
* grmemi gibi davranmak.
grm geirmi
* grgl, gemite iyi gnler yaam , gn grm, tecrbeli.
grmlk
* Bir eyi grm olma durumu.
grmlk duygusu
* Kiinin, yeni bir yaanty eskiden de yaam olduu yolundaki duygusu.
grsel
* Grme ile, grme duyusuyla ilgili, grmeye dayanan.
grsel etkileme
* Grme yoluyla etkilenme yntemi.
grsel iitsel
* Grme ve iitme duyularyla ilgili olan, odyovizel.
grsel iitsel ar m
* Grme ve iitme duyularna dayal olarak oluan ar m.
grsel iitsel eitim
* Bas l eitim gerelerinin yannda daha ok grme ve iitme duyularna ynelik gerelerden yararlan larak
yaplan eitim.
grsel sanatlar
* Resim, oymac lk, heykelcilik, mimarlk gibi sanatlar, plstik sanatlar.
gr
* Grme yetisi.
* Bir yerin evreyi grme zellii, nezaret.
* Dolays z kavrama, birden kavrama.
grc
* Evlenmek isteyen erkek iin kz grmeye giden kimse, dnr.
grc gitmek
* evlenecek erkek iin k z grmeye gitmek.
grclk
* Grcnn yapt i.
grcye kmak
* (evlenmesi sz konusu olan kz) grcye grnmek.
grlme
* Grlmek ii.
grlmek
* Gz yardmyla bir ey, bir varl k alglanmak, seilmek.
* Gereken i yaplm olmak.
* Bir eyin bulunduu anlalmak, kar lalmak, rastlanmak.
grlmemi
* O gne kadar kar lalmam, alacak nitelikte olan.
grm
* Grme yetisi.
grmce
* Bir kadna gre kocann kz kardei.
grmcelik
* Grmce olma durumu.
grmcelik yapmak (veya etmek)
* (grmce) geline kt davranmak.
grmlk
* Yaln z grlmek iin konulan nesne.
* Nianlanan kza, ilk kez grmeye gidildiinde erkek tarafndan tak lan veya verilen armaan.
grmsetme
* Sinema filmlerinden kesilmi blm.
* Ekrandaki mzik programlarnda arka zemin olarak hazrlanm grntler, klip.
grnd Sivas'n balar
* umutla beklenen sonu ters ynde geliti.
grnen ky klavuz istemez
* belli gerekler karsnda duraksamak yersizdir.
grng
* Duyularla alglanabilen her ey, fenomen.
grng bilimi
* Alglanan grngeler retisi, olay bilimi, fenomenoloji.
grngclk
* Gerek olann yaln zca grngler olduunu ne sren gr, olaycl k, fenomenizm.
grnme
* Grnmek ii.
grnmek
* Grlr duruma gelmek, grlr olmak.
* zlenim uyandrmak.
* Benzemek, grnnde olmak.
* Azarlamak.
grnmez
* Grnmeyen, beklenmeyen.
grnmez kaza
* Hi umulmadk zamanda, umulmadk biimde olan kaza.
grnmez olmak
* gzden kaybolmak.
grnt
* Gerekte var olmad hlde varm gibi grnen ey, hayalet.
* Herhangi bir nesnenin mercek, ayna gibi aralarla oluturulan biimi; herhangi bir nesnenin baz k
olaylar sonucu elde edilen biimi, hayal.
* Bir film zerinde sralanm resimlerin gsterici yardmyla grntle art arda drlmesi sonunda
hareketin yeniden kurulmasyla ortaya kan grn; grntlk zerindeki hareketli resimler btn.
* Say dorusu zerinde bir sayya kar gelen nokta.
* Manzara.
grntleme
* Grntlemek ii.
grntlemek
* Belirli bir konuyu buna en yakn grntler iinde tasarlamak, yaratmak, gerekletirmek.
grntleyici
* Grntlemeyi salayan alet.
grntlk
* Ekran.
grntsel
* Grntye dayanan.
grnm
* Bir eyin dtan bakl nca grnen biimi, grnme durumu, manzara.
* Fiil kavramlarnda olu biimi: Atld atlacak, dt decek, gelmi olmak, gidecek olmak gibi.
grnml
* Grnm olan.
grnr
* Grnen, gzle grlebilen.
* Belli, apak gze arpan.
grnrde
* Dtan bak nca, grne gre, ortada, meydanda.
grnrlerde
* Ortalkta, meydanda.
grnrlk
* Grlebilen bir eyin nitelii.
grn
* Gzn ilk bakta veya zihnin dolaysz olarak alglad ey.
* Geree uymayan d grnt, zevahir.
* Bulunulan bir yerden grlebilen alan, manzara.
* Fiillerin belirttii olularn sresi, gelimesi ve bitmesiyle ilgili btn biimleri kapsayan gramer kategorisi.
grn almak
* gibi, benzer grnmek.
grnte
* Dtan grndne gre, grnene inanmak gerekirse, grnene bak lrsa.
grn kurtarmak
* Bkz. zevahiri kurtarmak.
grp grecei rahmet bu
* grecei iyiliin btn, grecei tek iyilik.
grp gzetmek
* korumak, yard m etmek, mukayyet olmak.
gr
* Gzle bir eyi alg lama yetisi.
* Bir olay, varl k veya dnce zerinde varlan yarg, fikir.
* (ceza evi, hastahane iin) Ziyaret.
gr a s
* Bir eyi grebilme alan.
* Bak as.
gr ayrl
* Bir gr veya dncede farkl deerlendirmede bulunma, farkl dnme.
gr bildirmek
* bir konuda elde edilen dnce ve tecrbeleri vermek.
gr birli i
* Ayn gr ve dncede olma.
gr sahibi
* Gr veya dnce ileriye sren kimse.
gr tarz
* Dnceleri aklama biimi.
grme
* Grmek ii, mlkat, mzakere.
grme yapmak
* tartmak, mzakere etmek.
grmeci
* Grmeye giden kimse.
grmek
* Buluup konumak, konuup sohbet etmek.
* Dostluk, ahbaplk etmek.
* Bir i, bir konu zerinde kar lkl dnceleri ileri srmek, mzakere etmek.
grtrme
* Grtrmek ii.
grtrmek
* Grmelerini salamak.
grtrlme
* Grtrlmek ii veya durumu.
grtrlmek
* Grmeleri salanmak.
grlme
* Grlmek ii veya biimi.
grlmek
* Grmek ii yap lmak, mzakere edilmek.
* Herhangi biriyle grmek.
gstere gstere
* A k ak, alenen.
gsteren
* Gsterilenle birleerek gstergeyi oluturan ses veya sesler btn.
gsterge
* Bir eyi belirtmeye yarayan ey, belirti, im, iaret.
* Bir arac n ilemesiyle ilgili baz lmlerin sonucunu kendiliinden gsteren ara, indikatr.
* Bir durum ile ilgili eitli aamalar gsteren liste.
* Anlamla, biimin, gsterenle gsterilenin kaynamas ndan oluan dil birimi, belirtke.
gsterge bilimi
* letiim amacyla kullan lan her trl gsterge dizgesinin yapsn , ileyiini inceleyen bilim, im bilimi,
semiyoloji, semiyotik.
* (matematiksel mant kta) Gstergelerin dildeki kullanmlar veya dille uygulanmas .
gsteri
* lgi, dikkat ekmek iin, bir topluluk nnde gsterilen beceri veya oyun.
* Bir istek veya kar grn, halk n ilgisini ekecek biimde topluca ve aka yaplmas, nmayi.
* Sinema veya tiyatroda film, oyun gsterme ii.
* Birinin veya bir topluluun kendi duygusunu gsteren sz veya davran, tezahrat.
gsteri adam
* Gsterici.
gsteri yry
* Bir topluluun duygular n dile getirmek iin ana yollar ve alanlarda yryerek yaplan gsteri.
gsterici
* Gsterme zellii bulunan.
* Gsteri yapan, nmayi i.
* Fotoraf, film vb. ni bir yzeye yanstmaya yarayan ara, projektr.
gsterilen
* Gstergenin kavram yn, gsterenle birleerek gstergeyi oluturan ierik.
gsterili
* Gsterilmek ii veya biimi.
gsterilme
* Gsterilmek ii.
gsterilmek
* Grlmesi salanmak.
gsterim
* Grntlerin gsterici yardmyla bir yzeye yans tlmas i i, projeksiyon.
* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar nda verilen gsterilerden her biri, seans.
gsteri
* Gsterme ii veya biimi.
* Bakalarn aldatmak, artmak, korkutmak veya kendini beendirmek iin birinin yapt yapay davran.
* Gze arpc nitelik, gz alcl k.
gsteri yapmak
* bakalarn aldatmak, artmak, korkutmak veya kendini beendirmek iin yapay davranmak.
gsterii
* Gsteri yapmas n seven, gsteri amac gden.
gsteriilik
* Gsterii olma durumu.
gsterie kamak
* gsteri yapmaya balamak.
gsterili
* Gsterii olan, gz alc , grkemli, saltanatl.
gsterilice
* Biraz gsterili, olduka gsterili.
gsterililik
* Gsterili olma durumu.
gsterisiz
* Gsterii olmayan, mtevaz.
* Gsteri yapmayan.
gsterisizce
* Biraz gsterisiz.
gsterisizlik
* Gsterisiz olma durumu, sadelik, tevazu.
gsterme
* Gstermek ii.
* Tehir, sergileme.
gsterme hakk
* Sinema, tiyatro, konser gibi grsel sanatlarda telif hakk .
gsterme parma
* Elde ba parmaktan sonraki parmak, i aret parma, ahadet parma.
gsterme sfat
* Bir cismi gsterme yoluyla belirten s fat, iaret sfat: Bu kitap, u adam, o ocuk gibi.
gsterme zamiri
* Varlklarn yerini, iaret yoluyla belirten zamir, iaret zamiri.
gsterme zarf
* Bir fiilin, bir ismin veya bir zarfn anlamn gsterme yoluyla sn rlayan zarf: te geldik. Ta uzaklara gitti
gibi.
gstermeci
* Cinsel organlarn gsteren ruh hastas , ut ac , tehirci.
gstermecilik
* Cinsel organlarn gsterme biiminde grlen ruh sapkl k, ut ac lk, tehircilik.
* Kendini stn gsterme abas .
gstermek
* Grlmesini salamak, grmesine yol amak.
* Birini veya bir eyi iaretle belirtmek.
* Belirtmek, anlatmak.
* Bir eyin etkisi alt nda tutulmak.
* Kantla inandrmak.
* retmek, aklamak.
* Yapmasn sylemek, grevlendirmek.
* Gzelliini ortaya karmak, temsil etmek.
* Herhangi bir biimde deerlendirmeye yol amak.
* Sert bir biimde kar lk vermek.
* Grnmek, benzemek.
* Etmek.
gstermelik
* Bir btnn niteliini anlatmak iin btnden ayrl p verilen para, rnek, numune, mostralk.
* Gsterii olan.
* Gsteri iin yap lan.
gstertme
* Gstertmek ii.
gstertmek
* Gstermek iini yaptrmak.
gt
* Ans.
* Alt taraf, dip.
* Kaba et, k, popo.
* G veya yreklilik.
gtten bacakl
* ksa boylu.
gtn gtn
* Geri geri, kn kn.
gtrme
* Gtrmek ii.
gtrmek
* Ta mak, ulatrmak veya koymak.
* Bir kimseyi bir yere kadar yannda yrtmek.
* Bir eyi yak ndan uzaa gtrmek.
* Yerinden ayrp uzaa atmak veya yok etmek.
* ldrmek.
* Dayanmak, katlanmak, tahamml etmek.
* Birinin yannda yryp ona bir yere kadar arkadalk etmek.
* Bir sonuca vard rmak.
* Gvenlik grevlileri taraf ndan yakalanmak.
* Kaybolmasna, yok olmas na yol amak.
* Yok olmasna sebep olmak, ifna etmek.
* Tmyle sahip olmak.
gtrtme
* Gtrtmek ii.
gtrtmek
* Gtrlmesini salamak.
gtr
* Toptan, olduu gibi.
gtr i
* Toptan yaplan i.
gtr pazarl k
* Bir iin btn ile ilgili olarak fiyat zerinde anlama.
gtr tur
* Fiyat, ula m, otel, gezi vb. hizmetlerin tamamn veya byk bir blmn kapsayan tur.
gtrc
* Gtren, ynelten.
gtrlme
* Gtrlmek ii.
gtrlmek
* Gtrmek ii yaplmak veya gtrmek iine konu olmak.
gtrm
* Dayanma, sabr, tahamml.
gtrml
* Gtrm ok olan, sabrl, mtehammil.
gtrmsz
* Gtrm az olan.
gtr
* Gtrmek ii veya biimi.
gvde
* Bir eyin as l toplu blm.
* nsan bedeni.
* Hayvanlarda ba, ayak ve kuyruktan, aalarda kk ve dallardan geri kalan blm.
* (kasaplkta) Kesilmi hayvann, sakatatlar alnd ktan sonraki durumu.
* Kklere yap m eklerinin getirilmesiyle ortaya kan trev.
gvde gsterisi
* Ayn amata birleenlerin glerini gstermek iin byk bir kalabalkla yapt klar gsteri.
gvdelenme
* Gvdelenmek ii.
gvdelenmek
* Gvde olumak.
* (gvde iin) Kal nlamak, belirgin duruma gelmek.
gvdeli
* ri yap l.
gvdesel
* Gvde ile ilgili.
gvdesiz
* Gvdesi olmayan.
* Grnrde gvdesi olmayan.
gvdesizlik
* Gvdesi olmama durumu.
gvdeye atmak (veya indirmek)
* oburca yemek.
gvek
* Cevizin yeil kabuu.
gvel
* Yeil bal (rdek).
gvem
* S rlara dadanan zar kanatl bir tr sinek.
gvem erii
* Bkz. akdiken.
gveri
* Yeillik, gverti, sebze, zerzevat.
gveri
* Gvermek ii veya biimi.
gverme
* Gvermek ii.
gvermek
* Yeermek.
* Morarmak.
gverti
* Gveri, sebze, zerzevat.
gymek
* Yakmak.
gynk
* Yank.
* Orman yaklarak a lan tarla.
* Gnete yanm .
* yice olmu (yemi ).
* Ac s olan, elemli.
gynme
* Gynmek durumu.
gynmek
* Dertlenmek, zlmek, ilenmek.
* Ham meyve olgunlamak.
gyk
* Yank, yanm.
* Hastalk atei, humma.
gynme
* Gynmek ii.
gynmek
* Bkz. gynmek.
gz
* Grme organ.
* (baz deyimlerde) Grme ve bakma.
* yi veya kt nitelikler, tutkular, duygular anlatan bak.
* Bak , gr.
* Suyun topraktan kaynad yer, kaynak.
* Delik, boluk.
* ine girilen, teberi konulan, blmleri olan bir eyin her blmesi.
* ekme, ekmecelerin her biri.
* Terazi kefesi.
* Kskanlk veya hayranl kla bakld nda bir eye ktlk verdiine inanlan uursuzluk, nazar.
* Sevgi, ilgi, gnl balants.
* Aacn tomurcuk veren yerlerinden her biri.
* Blm, hane.
* Baz yaralarn u blm.
gz aamamak
* youn iler yznden bir eyle ilgilenme imkn bulamamak.
gz ap kapayncaya kadar
* ok ksa bir zamanda.
gz atrmamak
* baka bir i yapmasna vakit veya imkn vermemek.
gz ak
* Gz yuvar nn d n saran, katlgan dokudan olumu, dayan kl beyaz eper.
gz alabildiine
* gzn grebilecei en uzak yerlere kadar.
gz alc
* Gzellii ile ilgi eken, alml , gze arpan.
gz almak
* gzellii ile dikkati ekmek; gz kamatrmak.
gz alt kremi
* Gzalt morluklar n, torbalanmalarn gideren bir krem tr.
gz ard etmek
* gereken nemi vermemek.
gz a s
* Dal zerindeki gzelere yaplabilen aa as .
gz ainal
* Uzaktan zaman zaman grmekten ileri gitmemi tan klk.
gz atmak
* ksaca bakvermek.
gz aydna gelmek (gitmek)
* birine kavutuu sevindirici bir durum dolaysyla "gzn aydn" demeye gitmek.
gz bac
* Gz ba yapan kimse, illzyonist.
gz bac lk
* Gz aldatmak amac yla zel olarak haz rlanm aralarla gz ba yapma sanat, illzyonizm.
* El abukluu ile gz boyama.
gz ba
* El abukluu ve ustalkla gerekte olmayan bir eyi oluyor gibi gsterme ii.
* Akl ve duygular yanltan sebep.
gz bankas
* Gerektike bakalarna aktarlmak iin lmlerinden hemen sonra gnlllerin gzndeki saydam
tabakan n alnp sakland gz klinii.
gz banyosu
* Gz hastalklarnn iyiletirilmesi iin yaplan banyo.
* Holanarak kadnlara bakma.
gz bebei
* I n azlna veya okluuna gre byyp klen, gzde irisin ortasndaki yuvarlak delik.
* ok sevilen, nem verilen (kimse vb.).
gz bilimi
* Gzn yap s nn, al masnn ve hastal klarn n incelendii hekimlik dal , oftalmoloji.
gz boncuu
* Nazar demesin diye tak lan gz biimindeki boncuk nazar boncuu.
gz boyamacl k
* gz boyamak ii.
gz boyamak
* kand rmak, yan ltmak; gsterile aldatmak.
gz demek
* uursuzluk, ktlk getirdiine inanlan kskan veya hayran baklar dolaysyla kt bir duruma dmek.
gz demiri
* Gemilerin ba tarafnda bulunan, her zaman kullanlan byk apa.
gz dikei
* Pek ok istenerek zerine dlen ey.
gz dikmek
* bir eyi ele geirmek isteine kap lmak.
gz dii
* st enedeki kpek dilerinden her biri.
gz doldurmak
* grn ile umulduundan ok etkilemek.
gz doyurmak
* (bir ey) gz, grn ile umulduundan ok etkilemek.
gz emei
* Gz ok yoran ince i.
gz erimi
* Ufuk.
gz etii
* Gzn i a sndaki krmz knt.
gz etmek
* gzle iaret etmek.
gz evi
* Bkz. gz yuvas.
gz gezdirmek
* derinlemesine incelemeden okumak.
* bir yeri, bir eyi abucak incelemek.
gz gre gre
* belli ve apak olarak, herkesin gz nnde.
gz grmeyince gnl katlanr
* yak nmzda bulunmayanlarn zlemine, acsna daha kolay dayanabiliriz.
gz gz
* zerinde birok gz (delik) bulunan.
* oda oda.
gz gz olmak
* zerinde birok gz (delik) olumak veya bulunmak.
gz gze
* Bak lar kar laarak.
gz gze gelmek
* her iki tarafn baklar karlamak.
gz gz grmemek
* youn sis, duman, toz gibi sebeplerle hibir ey grlememek.
gz hakk
* Grlp de imrenilebilecek yiyeceklerden, grenlere karlan pay.
gz hapsi
* Bir kimseye bulunduu yerden ayrlmamas biiminde verilen ceza.
gz hapsine almak
* bak larn zerinden ayrmamak, gzetlemek, hibir davran n gzden karmamak.
gz kadehi
* Gz banyosu iin kullan lan kadeh biimindeki kap.
gz kamatr c
* muhteem, ok gzel, parlak, grkemli.
gz kamatrmak
* kuvvetli k veya parlakl k, ksa bir zaman iin gr bulandrmak.
* bir niteliiyle hayran brakmak.
gz kapa
* Gz yuvarlarn n nnde bulunan, birbirine yaklaarak gz rten, kenarlarnda kirpikler bulunan
koruyucu organ.
gz karar
* l veya tart ile deil, gzle oranlanarak belirlenen miktar.
gz ka szmek
* dikkatle ve hissettirmeden baklarla kontrol altnda tutmak.
gz kesesi
* Gzlerin hemen altnda derinin ve kaslar n bozulmas sonucu oluan ikinlik.
gz kesilmek
* btn dikkatiyle bakmak.
gz krpmadan
* acmadan, merhamet etmeden.
* hi duraksamadan, hi ekinmeden.
gz krpmak
* gz kapan kapay p amak.
* bakasna sylediklerinin doru olmad n i aretle anlatmak iin, benimsedii kimseye bakarak gzn
kapay p amak.
gz krpmamak
* hi uyumamak.
gz koymak
* bir kimseyi veya bir eyi ele geirmeyi istemek.
gz kulak olmak
* gzetmek, korumak, bakmak.
* grme, iitme yoluyla bilgi edinmeye almak.
gz kuyruu
* Gzn akak taraf ndaki ucu.
gz kuyruuyla bakmak
* gz ucuyla bakmak.
gz memesi
* Gz etii.
gz mercei
* Gzn n taraf nda bulunan ve dardaki cisimlerin grntsnn a tabaka zerine dmesini salayan
mercek biiminde saydam organ.
gz nuru
* Grme yetenei.
* Deerli bir i ortaya karmak iin gzleri ok yoran.
gz nuru dkmek
* gz emei harcamak.
gz nuru dkmek
* fazla emek sarfetmek.
gz n
* Grlebilen, yakn yer.
gz nnde
* apak, belirgin, aikr olarak.
gz nnde tutmak (veya bulundurmak)
* herhangi bir durumun nasl bir sonuca yol aacan hesaba katmak, dikkate almak.
gz nne almak
* nceden dnmek, hesaplamak, dikkate almak.
gz nne getirmek
* zihinde canlandrmak, tasarlamak.
gz pencere
* at katlarnda veya kap stlerinde yuvarlak veya oval biimli, genellikle ssl kk pencere.
gz pnar
* Gzn burun tarafndaki ucu.
gz sevdas
* Yaln z bakmakla yetinilen ak.
gz szmek
* baygn ve anlaml bakmak.
gz ta
* Baz gz, deri, bitki hastalklar nda ve bac lkta kullanlan, koyu mavi renkte zehirli bir tuz, bakr slfat
(Cu SO4).
gz ucu
* Yan gz.
gz ucuyla bakmak
* belli etmemeye al arak ban evirmeden yandan bakmak.
gz ucuyla bakmak
* yan gzle bakmak, farkettirmeden gzlemek.
gz ucuyla grmek
* fark etmek.
gz ucuyla szmek
* iyice tanmak, bilmek veya dikkat ekmek amac yla hafif ksk gzle incelemek, bakmak.
gz var, izan var
* bir eyin gz ve akl yoluyla anlalacan anlatr.
gz yld rmak
* gzn korkutmak.
gz yoklamas
* Bakalarnn dikkati onun zerinde olmak, kendisini izleyenlerin deerlendirmesi dikkatlice grme, gz
hapsinde tutma.
gz yummak
* kusurlar grmemezlikten gelmek, ho grmek, balamak.
* umudunu kesmek,umutsuzlua dmek.
gz yummamak
* hi uyumamak.
* ho grmemek, ba lamamak.
gz yuvar
* Kafatasnda bir ukur iine yerlemi bulunan, gzn yuvarlak olan paras.
gz yuvas
* Gz yuvarlarn n iinde bulunduklar kemik oyuklardan her biri, gz evi.
gzalt
* Birinin, gvenlik kuvvetlerince belli bir yerde belli bir sre alkonulmas, nezaret.
gzalt na almak
* birini gvenlik kuvvetlerince belli bir sre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak.
gzayd n etmek
* gzel bir olay iin kutlamak, iyi dileklerde bulunmak.
gzc
* Gzlemek veya gzetlemek iini yapan kimse.
* Gz hekimi.
* S navda, snavn kurallara uygun bir biimde yaplmas n salayan kimse.
gzclk
* Gzcnn ii.
* Gz hekimlii.
gzclk etmek
* kollamak, sa solu kolaan etmek.
gzda
* Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yldrma, tehdit.
gzda vermek
* sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, y ldrmak, tehdit etmek, caydrmaya almak.
gzde
* Benzerleri aras nda nitelikleri sebebiyle stn tutulan, beenilen, nem verilen (kimse veya ey).
* nemli bir kimsenin beendii kad n.
gzden karmak
* bir mal, para, deer yarg s vb. madd veya manev varl n elden karlmasn kabul etmek.
gzden dmek (veya drmek)
* sevgi ve ilgiyi yitirmek (veya yitirtmek).
gzden geirmek
* okumak.
* niteliini anlamak iin bir eyin her yanna bakmak, incelemek, muayene etmek.
* (ara, motor vb. iin) al p almad n inceleme, deneme, denetleme ii.
gzden gnlden karmak
* hi nem vermemek, ilgisini kesmek.
gzden rak olan gnlden de rak olur
* ayr denlerin aras ndaki sevgi de zamanla azal r.
gzden karmak
* dalg nlkla grmemek.
gzden kamak (veya gznden kamak)
* grlmemek, farkna varlmamak.
gzden kaybetmek
* grnmemek, ortadan ekilip gitmek.
gzden kaybolmak
* ortadan ekilmek veya grnmez olmak.
gzden nihan olmak
* grnmez olmak, kaybolmak.
gzden srmeyi almak (veya ekmek)
* h rszlkta ok becerikli, ok usta olmak.
gzden uzak tutmak
* nem vermemek, arka plna itmek.
gzden uzaklamak
* ayrl p baka yere gitmek, grnmez olmak.
gze
* Hcre.
* Su kayna.
gze almak
* gelebilecek her trl zarar ve tehlikeyi nceden kabul etmek.
gze batmak
* ar derecede grnr olmak.
* tedirgin etmek, uygunsuz veya yak ksz grnmek.
* ekememezlie yol amak.
gze bilimi
* Sitoloji, hcre bilimi.
gze arpmak
* dikkati zerine ekmek.
gze diken olmak
* herkesin kskanl kendisine evrilmek.
gze girmek
* davran ve yetenekleriyle ilgi ve nem kazanmak.
gze grnmek
* belli, a k olmak.
gze grnmemek
* ortaya kmamak, ortal kta dolamamak, saklanmak.
* kendisi var olduu hlde gz onu grememek.
gze gz
* Ayn biimde acsn karma, misilleme.
gze yasak olmaz
* bir kimseye veya nesneye bak lmas n kimse nleyemez.
gze yutarl
* Vcuda giren mikroplar n yutar hcreler tarafndan yutulup yok edilmesi, hcre yutarl, fagositoz.
gze zar
* Hcre zar.
gzeler aras
* Dokularda gzelerin arasnda yer alan, hcreler aras .
gzeme
* Gzemek ii.
gzemek
* Kumataki delii rerek kapatmak.
* Dikilen bitkilerin seyrek yerlerini s klat rmak.
gzene
* Kovandan bal al rken arlardan korunmak iin baa giyilen, n taraf telden bal k.
gzenek
* Delikli bir nesnenin deliklerinden her biri.
* Bitkilerde solunum ve fotosentez iin gerekli okjisen ve karbondioksit al veriine, suyun buhar olarak
d ar at lmas na yarayan, yapraklarn alt yzeyinde ok sayda bulunan, hcreler arasndaki mikroskobik deliklerden
her biri, mesame.
* Canl dokularda d deri zerindeki kk, basit a kl k, mesame.
* Gne yzeyinde grlen kk yuvarlak, kara lekelerden her biri.
* Bir malzemenin iinde irili ufakl boluklarn bulunmas hli sngerimsi grn.
* Pencere.
* Bir ilemede, rgde, ipliklerin kesilmesi, ayr tutulmas yoluyla oluturulan boluk, ajur.
gzenekli
* Gzenekleri olan.
gzeneklilik
* Gzenekli bir cismin niteli i.
gzeneksiz
* Gzenekleri olmayan.
gzeneksizlik
* Gzeneksiz olma durumu.
gzer
* Buday, toprak gibi eylerin elendii iri gzl kalbur.
gzetici
* Gzetme yapan, koruyucu, bakc , kollayc .
* Yar lar aralar ndaki akla gre derecelendiren yar l k artlarnda, ellier metre aralkla dnemelere
dizilen en az drt gzlemciden her biri.
gzetilme
* Gzetilmek ii.
gzetilmek
* Gzetmek ii yaplmak veya gzetmek iine konu olmak.
gzetim
* Gzetme ii, nezaret.
* Himaye.
* Gzalt.
gzetime almak
* Bkz. gzalt na almak.
gzeti
* Gzetmek ii veya biimi.
gzetleme
* Gzetlemek ii.
gzetleme delii
* Kapn n d ndakileri grmeye yarayan ve kap ortasnda alm mercekli delik.
gzetlemek
* Birine veya bir eye gizlice bakmak.
* Birinin yaptklar n belli etmeden izlemek.
gzetleni
* Gzetlenmek ii veya biimi.
gzetlenme
* Gzetlenmek ii.
gzetlenmek
* Gzetlemek ii yaplmak.
gzetletme
* Gzetletmek ii veya durumu.
gzetletmek
* Gzetlemek iini birine yapt rmak.
gzetleyici
* Gzetlemek iini yapan (kimse).
gzetleyi
* Gzetlemek ii veya biimi.
gzetme
* Gzetmek ii.
gzetmek
* Korumak, bakmak, zen gstermek, himaye etmek.
* nem vermek, gz nnde bulundurmak, ayr tutmak.
* Kollamak, kayrmak, beklemek.
* Bir sonuca giderken btn ayrnt ve etkenleri dikkate almak.
gzetmen
* Okullarda renciler arasnda dzeni salamakla grevli kimse, mubassr.
* Film al malarnda yapmc adna filmin sanat, teknik ve para ynn dzenleyen kimse.
gzetmenlik
* Gzetmenin yapt i .
gzettirme
* Gzettirmek ii.
gzettirmek
* Gzetmek iini yaptrmak, gzetmesini salamak.
gzg
* Ayna.
gzle grlr, elle tutulur hle gelmek
* ok ak bir biimde grlmek, herkes tarafndan bilinmek.
gzle yemek
* bir eye ok istekle ve dik dik bakmak.
* gz dedirmek.
gzlei
* Gzetleme yeri.
* Dalar n yksek yerlerinde nian almak iin aa veya tatan yap lan belli yer.
gzlem
* Bir nesnenin, olayn veya bir gerein, niteliklerini bilmek amacyla, dikkatli ve plnl olarak ele alnp
incelenmesi, mahede.
* nceleme sonucu elde edilen deer, mahede.
* eitli ara ve gerelerin yardmyla olaylarn sebeplerini bilmek iin uygulanan bilimsel yntem.
* Bir yaz veya eseri yazmaya balamadan nce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve arat rma
yapma ii.
* Bir gk cismini veya olayn plak gzle veya bir ara yard m yla izleyerek, grlen deerleri tespit etme
i lemi, rasat.
gzlem evi
* Gk gzlemleri yapan, gk cisimlerini ve olaylarn inceleyen yer, rasathane, observatuvar.
gzlemci
* Dikkatle, eletirici bir gzle gzlem yapan kimse, mahit.
* Bir konferans, kongre vb. ne katlan, genellikle sz alma ve nerge verme hakk olmayan, toplantlar kendi
veya bakas adna izleyen kimse, mahit.
gzlemcilik
* Gzlemcinin yapt i.
gzleme
* Gzlemek ii, tarassut.
* Gk bilimi veya meteorolojide zel aralarla inceleme.
gzleme
* Sacda veya yada kzartlan, tatl veya tuzlu bir hamur ii.
gzleme
* Meralarda ya n toprakla tutulmas ve yem retiminin artrlmas amac yla, 40-50 cm aral klarla 15-20 cm
apnda ve 7-8 cm derinliinde ukurlar almas.
gzlemeci
* Gzleme yapan veya satan kimse.
gzlemecilik
* Gzlemecinin i i veya meslei.
gzlemek
* Bir eyin olmas n veya bir kimsenin gelmesini beklemek, intizar etmek.
* Dikkatle bakmak, tarassut etmek.
* ncelemek, aratrmak.
* Gizlice bakmak, gzetlemek.
gzlemleme
* Gzlemlemek ii.
gzlemlemek
* Gzlemek.
* D dnyadaki bir eyi iyi bilmek iin dikkati onun zerinde tutmak, mahede etmek.
gzlenme
* Gzlenmek ii.
gzlenmek
* Gzlemek ii yaplmak veya gzlemek iine konu olmak.
gzler nne serilmek
* grlmek, btn plaklyla ortaya kmak.
gzler nne sermek
* aklamak, sergilemek, gstermek, tantmak.
gzleri almak
* uyanmak.
* Bkz. gz almak.
gzleri baylmak
* uyku, istek gibi herhangi bir durum gzlerinden belli olmak.
gzleri berraklamak
* bak lar daha canl ve parlak olmak.
gzleri buulanmak (veya bulutlanmak)
* gzleri yaararak evreyi bulank grmek.
gzleri akmak akmak (olmak)
* ateli hastal k veya fkeden gzleri k zarm ve parlam olmak.
gzleri ekik
* gzleri akaklara doru gerilmi olan.
gzleri ukura gitmek (veya kamak)
* ar yorgunluktan gz evresi kararmak veya kmek.
gzleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
* alayacak kadar duygulanmak.
gzleri dnmek
* (ar ateten veya can ekiirken) gzlerin renkli blm kapaklarn altnda kalarak grnmemek.
* fkesinde ne yapt n bilmemek.
gzleri evinden (veya yuvalarndan) uramak (veya f rlamak)
* korku, fke ve tel gzlerinden belli olmak.
gzleri fal ta gibi almak
* byk bir aknlk veya fkeden dolay gzler doal olmayan bir biimde a lmak.
gzleri fldr fldr etmek
* eytanca ve apknca bakmak.
gzleri k iinde (veya kl )
* gl k yznden bakamamak.
* ok neeli, mutlu, heyecanl.
gzleri kamamak
* hayran olmak, bylenmek.
gzleri kan anana dnmek (veya gzleri kanlanmak)
* uykusuzluk, yorgunluk, alama gibi sebeplerle gzleri ok k zarmak.
* sinirden, fkeden, hiddetten gzleri irilemek ve kzarmak.
gzleri kapanmak
* lmek.
* ok uykusu gelmek.
gzleri kararmak
* ba dnmesi, alk, yorgunluk gibi sebeplerle iyi gremez olmak.
gzleri parlamak
* gzlerinde sevin ve istek belirmek.
gzleri sulanmak
* gzlerine ya gelmek.
gzleri szlmek
* gz kapaklar hafife kapanmaya balamak.
gzleri tak lp kalmak
* (bir eyden) gzlerini ay ramamak.
gzleri velfecri okumak
* kurnazl gzlerinden belli olmak.
gzleri yaarmak
* gzleri sulanmak.
* duygulanmak.
gzleri yollarda kalmak
* birinin gelmesini, merak, istek veya zlemle beklemek.
gzlerinde imek (veya imekler) akmak
* ok kzmak, fkelenmek.
* ok zc bir sebeple sars lmak.
gzlerinden okumak
* (birinin) iinden geenleri baklarndan sezmek.
gzlerine inanamamak
* hi umulmayan, hi beklenmeyen bir eyin grlmesi karsnda armak.
gzlerine uyku girmemek (veya gzlerini uyku tutmamak)
* hi uyuyamamak.
gzlerini (veya gzn) oymak
* birine ok ktlk etmek.
gzlerini amak
* uyanmak.
* kendine gelmek, aylmak.
gzlerini alamamak
* bak larn ay ramamak.
gzlerini bay ltmak
* gzlerini yar kapamak.
gzlerini belertmek
* gzlerini, ak ok grnecek biimde amak.
gzlerini bitirmek
* gzlerini ar yormak.
gzlerini devirmek
* fke ile bakmak.
gzlerini devirmek
* fke ile bakmak.
gzlerini dikmek
* dikkatle bakmak, gzn ayrmadan bir yere veya bir kimseye bakmak.
gzlerini fal ta gibi amak
* ak nlkla, hayretle bakmak.
gzlerini karmak
* biriyle gz gze gelmemek iin gzlerini baka tarafa evirmek.
gzlerini kan brmek
* Bkz. gzn kan brmek.
gzlerini kapamak
* lmek.
gzlerinin ii glmek
* ok sevindii yznden, gzlerinden belli olmak.
gzlerinin iine kadar kzarmak
* utancndan yz ok k zarmak.
gzletme
* Gzletmek ii.
gzletmek
* Gzlemek iini yapt rmak.
gzleyici
* Gzlemci, mahit, rast.
gzleyi
* Gzlemek ii veya biimi.
gzl
* Herhangi bir biimde veya renkte gz olan.
* Blmesi veya gzleri olan.
* Delii olan.
gzlk
* Grme bozukluu olan gzlerin daha iyi grmesine veya gzleri korumaya yarayan, bir ereveye
yerletirilmi ift camdan oluan ara.
* Atlarn evreden rkmemeleri iin gzlerinin iki yan na taklan siper.
* Gzene.
gzlk takmak
* gzlk kullanmak.
* iyi grmek, dikkat etmek.
gzlk
* Gzlk satan veya onaran kimse.
* Gzlk satma ve onarma ilerinin yap ld dkkn.
gzlklk
* Gzlk satma ii.
* Gzle cam takma, gzlk erevesi onarma ii.
gzlkl
* Gzlk takm olan, gzlk kullanan.
gzlkl ylan
* Kobra.
gzlksz
* Gzl olmayan, gzlk takmam olan.
gzsz
* Gz olmayan.
* Grmez, m, kr.
gz (veya gzleri) kararmak
* ba dnmek, hafif baygnl k geirmek.
* umutsuzluun veya ar bir istein etkisi altnda ne yaptn bilmez duruma gelmek.
gz (veya gzleri) stnde (kalmak)
* kskanl k sebebiyle herkesin ilgisini ekmek.
* herkesin dikkatini ekmek.
gz a
* Doymak bilmeyen, a gzl.
gz ak
* Uyank, becerikli.
gz ak gitmek
* gereklemesini ok istedii bir dileine erimeden lmek.
gz aklk
* frsattan yararlanma, kurnazca davranma.
gz almak
* iyiyi kty veya kendisine yarayan ayrt eder duruma gelmek.
gz akmak
* gz yaralanp kr olmak.
gz almak
* nceden iyi gremedii bir eyi sonradan grr olmak.
* bir ey ilk etkisini yitirmek, yad rganmaz olmak.
gz almamak
* bir ii becerebileceine inanmamak, yadrganmaz olmak.
gz arkada kalmak
* b raklan bir ey veya kimse ile ilgili tedirginlii srmek.
gz bal
* Aymaz, gafil.
* Sorup soruturmakszn, bak p anlamadan.
gz bal olmak
* balanmak, tutulmak.
* bylenmi bulunmak.
gz bir eyde (veya bir eyin zerinde) olmak
* dikkati bir yerde toplanmak.
gz bulanmak
* bulank grmeye balamak.
gz bykte olmak
* byk emeller beslemek.
gz kas ca
* ilen olarak sylenen sz.
gz kmak
* gzn kr olsun.
gz dalmak
* gz bir noktaya dikili olarak dalgn bakmak.
gz d arda
* Evine, eine bal olmayp bakalaryla da iliki kuran.
gz doymak
* ok istenen bir eyin yeterli miktar elde edildikten sonra daha ounu istememek.
gz dnesi
* "geberesi" anlamnda bir ilen.
gz dnmek
* ar bir istein, fkenin etkisiyle ne yapt n bilmez duruma gelmek.
gz dumanlanmak
* fkeden gz hibir ey grmez duruma gelmek.
gz dnyay grmemek
* hi kimseye, hibir eye nem, deer vermemek.
gz gibi sak nmak (saklamak veya esirgemek)
* bir eye ar ilgi gstermek, nemle bakp korumak.
gz gibi sevmek
* pek ok sevmek.
gz gitmek
* bir eyi istemeden grmek, elinde olmayarak bakmak.
gz gnl almak
* neelenmek, ferahlamak.
gz gnl tok
* Bkz. gnl tok.
gz grmemek
* grmez olmak.
* belli bir eyden baka bir eyle ilgilenmemek.
* fke sonucu en kt eyleri yapacak duruma gelmek.
gz grmez olmak
* artk ona deer vermemek.
gz gz deil
* iyi insan olmad yznden, bak ndan belli oluyor.
gz hibir ey grmemek
* heyecana kapl p baka hibir eyle uraamaz duruma gelmek.
gz s rmak
* bir kimseyi tanyacak gibi olmak.
gz ilimek
* birdenbire veya istemeden grmek.
gz kalmak
* elde edemedii bir eye kar istei srmek.
* elde edemedii bir eyi kskanmak.
gz kapal
* Dnmeden, duraksamadan.
* evresinde olanlardan haberi olmayan.
gz kapal olmak
* evresinde olup bitenin fark na varmamak, ilgisiz kalmak.
gz kara
* Korkusuz.
gz kaymak (veya kamak)
* gznde hafife al k bulunmak.
* istemeyerek bak vermak.
gz keskin
* ok iyi gren.
gz kesmek
* bir ii yapabilme konusunda kendisine veya bakalarna gvenmek.
gz kesmemek
* bir ii yaparken kendine veya bakalar na gvenmemek.
* beenip sememek.
gz k zmak
* gz hibir ey grmeyecek lde fkelenmek.
gz korkmak
* daha nce geirdii kt bir denemeden sonra birinden veya bir eyden zarar gelebilecei kansna varmak.
gz kr olsun
* baz zorunlu durumlarda zarar istemeyerek kabullenmeyi anlatr.
* ihtiya duyulan eyin yokluu kar s nda sylenir.
gz olmak
* bir eyi ele geirmek istei beslemek.
gz olmamak
* bir eye sahip olmay istememek.
* heves beslememek, fazla nem vermemek.
gz nnde
* yannda, mevcudiyetinde.
gz pek
* Korkusuz, yrekli, cesur.
gz pek olmak
* korkmamak, y lg nlk gstermemek, ok cesur olmak.
gz snmek
* kr olmak.
gz su imemek
* gvenmemek.
gz sulu
* ok nemsiz olaylarda bile gzyalarn tutamayan.
gz taklmak
* dikkati eken bir eyden baklar n ayramamak.
gz tok
* Paraya, mala dknlk gstermeyen, a gzllk etmeyen.
gz topraa bakmak
* lmek zere olmak.
gz tutmak
* gvenmek, beenmek.
gz tutmamak
* gvenmemek, beenmemek.
gz uyku tutmamak
* uyuyamamak.
gz yememek
* bir ii yapacak g ve yetenei kendinde bulamamak.
gz ylmak
* daha nceden denedii iin o durumla karlamaktan korkmak, o ie girimekten ekinmek.
gz yolda (veya yollarda) kalmak
* birinin gelmesini merak istek veya zlemle beklemek.
gz yksekte (veya ykseklerde) olmak
* bulunduu durumdan ok stn olan bir duruma ulama amac n gtmek.
gzkme
* Gzkmek ii.
gzkmek
* Grnmek.
gzm ksn (veya kr olsun)
* bir eyin doruluuna inandrmak iin edilen ant.
gzm grmesin
* bana hi grnmesin, yzn grmek istemem.
gzm! (veya gzmn nuru)
* sevgi anlatan bir seslenme.
gzn aydn!
* sevinli bir olay dolays yla kullanlan bir kutlama sz.
gznde
* bir kimseye gre, nazarnda, indinde.
gznde bymek
* bir ey bir kimseye olduundan g veya nemli grnmek.
gznde bytmek
* bir kimseyi olay veya eyi abartmak.
gznde olmamak
* herhangi bir znt veya zor durum dolaysyla o eye deer verecek durumda bulunmamak.
gznde imek akmak
* sert ve iddetli darbe yznden gz nnde yldzlar olumak.
* ok sevindiini belli etmek.
gznde ttmek
* ok zlemek.
gznden kamak
* grememek, dikkat edememek.
gznden kamamak
* dikkatle izlemek.
gznden kskanmak
* zerine titremek, kollayp gzetmek.
gznden srmeyi almak
* Bkz. gzden srmeyi almak.
gznden uyku akmak
* ok uykulu olmak.
gzne bakmak
* Bkz. gznn iine bakmak.
gzne batmak
* ok gelmek, tedirgin etmek.
gzne arpmak
* grnr olmak, dikkati ekmek.
gzne dizine dursun
* nankrlk eden kimseye sylenen bir ilenme.
gzne girmek
* sevgi ve ilgisini kazanmak.
gzne hibir ey grnmemek
* kendi derdi dolay syla hibir eye deer vermemek.
gzne ilimek
* bir eyi birdenbire, istemeden grmek.
gzne karasu inmek
* karasu hastal yznden gz grmez olmak.
* gelmesini ok istedii kimsenin uzun sre yolunu gzlemek.
gzne kestirmek
* baarabileceini ummak.
* zevkine uygun bulmak, holanmak.
* uygun bulmak, elverili grmek.
gzne sokmak
* bir kimsenin grmedii veya bulamad bir eyi, ona sert bir tav rla gstermek.
gzne uyku girmemek
* hi uyuyamamak, uykusuz kalmak.
gzn (bir eye) dikmek
* Bkz. gzlerini dikmek.
gzn amak
* uyank, dikkatli bulunmak.
gzn amak
* grn deitiren bilgi vermek, uyarmak.
gzn amak
* kad n ilk cinsel ilikiyi o erkekle kurmu olmak.
gzn amak
* evreyi tanmaya balamak.
gzn aartmak
* Bkz. gzlerini belertmek.
gzn alamamak
* bir eye, bir yere bakmakta iken, gzn oradan baka bir yere evirememek.
gzn ayrmamak
* bir eye srekli olarak bakmaktan kendini alamamak.
gzn balamak
* dnce ve duygularn yanltmak.
gzn brmek
* ondan baka hibir eyi grmemek, tamamen ona balanmak.
gzn karmak
* beceriksizce davranmak, zarara uratmak.
* iyisi dururken en ktsn semek.
gzn daldan budaktan (veya pten) esirgememek (veya sak nmamak)
* tehlikeli ilere at lmaktan ekinmemek.
gzn doyurmak
* bol bol vermek.
gzn drt amak
* aldanmamak iin ok uyank bulunmak.
gzn gzne dikmek
* bakasnn gzne srekli olarak bakmak.
gzn hrs brmek
* ok fazla istemek, a r istemek.
* ok fkelenmek.
gzn kan brmek
* adam ldrecek kadar fkelenmek.
gzn kapamak
* lmek.
* grmezden gelmek.
gzn krpmadan
* ekinmeden, korkusuzca.
gzn kin brmek
* intikam alma duygusundan baka bir eye nem vermemek.
gzn korkutmak
* yld rmak.
gzn oymak
* ok ktlk etmek.
gzn sevdiim
* okamalk olarak kullanl r.
gzn seveyim
* rica veya sevgi sz.
gzn toprak doyursun
* kendinden olan veya kendisine verilen ey ne kadar ok olursa olsun, bununla yetinmeyenler iin ilenme
olarak sylenir.
gzn stnden ayrmamak
* srekli denetim alt nda bulundurmak.
gzn yld rmak
* Bkz. gzn korkutmak.
gzn yummak
* Bkz. gznn kapamak.
* lmek.
gzn yummak
* grmemezlikten gelmek.
gznn bebei gibi sevmek
* ok sevmek.
gznn apa n silmeden
* sabahleyin uyanr uyanmaz.
gznn iine baka baka
* cesaret ve souk kanll kla.
gznn iine bakmak
* bir kimsenin stne titremek.
* buyruunu yerine getirmeye hazr bulunmak.
* bir arzunun gereklemesi iin gzleriyle birine yalvarmak.
gznn kuyruuyla (veya ucuyla) bakmak
* belli etmemeye al arak, ban evirmeden yandan bakmak.
gznn nnde olmak
* srekli denetimi altnda olmak.
* hi unutmamak, olduu gibi hatrlamak.
gznn nnden gemek
* hat rlamak.
gznn nnden gitmemek
* bir trl unutamamak.
gznn nne gelmek
* bir eyi zihinde canlandrmak tasarlamak, hatrlamak.
gznn stnde kan var dememek
* birinin her davrann ho grmek.
gznn ya na bakmamak
* hi acmamak, hi merhamet etmemek.
gzyle grmek
* bir olaya tank olmak.
gzyle tartmak
* kim ve ne olduunu anlamak iin dikkatle bakmak.
gzya
* Gzya bezlerinin salg lad, baz etkilerle akan duru s v damlac klarndan her biri.
gzya bezeleri
* Gzya bezleri.
gzya bezleri
* Gzya ve gz kapa bezlerine verilen ad.
gzya etii
gzya memesi
* Gzn i a sndaki krmz knt.
graben
* \343 knt hendei.
grado
* Bir s v nn iindeki alkol derecesi.
* Derece.
gradosu dmek
* itibar azalmak; derecesi dmek.
grafik
* Bir olay n, niceliin eitli durumlarn gstermeye veya birka ey arasnda karlatrma yapmaya yarayan
izgilerden olumu ekil, izge.
* Biim, desen veya izgilerle gsterme.
grafit
* Kurun kalemi ve baz ara paralarnn yapmnda kullanlan, yumuak, kolay toz durumuna gelebilen, gri
siyah renkli, yapay olarak billrlaabilen bir eit doal karbon.
grafolog
* Yaz uzman.
grafoloji
* Yaz bilgisi.
grafometre
* Plnlarn yap m nda, arazi zerindeki alar lmekte kullanlan ara.
gram
* C. G. S (santimetre, gram, saniye) sisteminde kilogramn binde biri deerindeki ktle birimi. Ksaltmas gr.
grama rl k
* Bkz. gramkuvvet.
gramaj
* Arlk ls, gram.
gramatikal
* Gramere, gramer kurallar na uygun.
gramer
* Dil bilgisi.
* Dil bilgisi kitab.
gramerci
* Dil bilgisi uzman olan (kimse).
gramkuvvet
* Bir gram ktleye 45 enlemindeki deniz yzeyinde Yer'in uygulad kuvvet, gramarlk.
gramofon
* Sesyazar, fonograf.
gramsantimetre
* Bir gram a rl nda bir cismin bir santimetre yer deitirmesini salayan enerji birimi, kilogram metrenin
yz binde biri.
granat
* Grena.
grandi
* Geminin batan ikinci direi.
grandk
* Byk bir dkln egemenine verilen ad.
* arlk Rusyasnda prenslere verilen unvan.
granit
* Kuvars, feldspat, ortoklz ve mika minerallerinden birlemi trl renkte, billrsu, ok sert bir tr kaya.
granit gibi
* gl, dayan kl, sert.
granitleme
* kuvvetlerin etkisiyle yer yuvarla iindeki kayann granite dnmesi.
granl
* Bir maddenin en kk tanesi.
* Stoplzmada bulunan kk tanecikler.
granlin
* Opalin tr.
granlit
* Kuvars, feldspat, granit, Moskof cam gibi maddelerden birlemi billr kayaan ta ktlesi.
gravr
* Aa, metal veya ta bir yzeye ayr katlar hlinde deiik renkli boyalar srldkten sonra stteki katlar
yer yer kazyarak alttaki renklerden yararlanma teknii, kazma resim.
* Bu teknikle yaplm resim.
gravrc
* Gravr yapan sanat.
gravrclk
* Gravrcnn ii veya meslei.
gravyer
* svire'de yaplan bir eit sar , yal peynir.
Grejuva
* Rum atei.
Grek
* Eski Yunanl.
* Eski Yunanllarla ilgili, eski Yunanllara zg olan ey.
Greke
* Eski Yunan dili.
grekoromen
* Belden aasn tutmamak ve ayaklarla oyun yapmamak gibi kurallar olan gre tr.
gren
* K dn yzeyinin przllk derece ve tipinin bir izlenimi.
grena
* Nar iei renginde bir ss ta.
* Alminyum silikat ile kalsiyum, magnezyum, demir veya manganez gibi madenlerden birinin
birlemesinden olumu eitli renkteki mineral.
gres
* Rafine edilmi bir yalama ya ile bir sabunun, istenen k vama gre deien oranlarda iyice
kar trlmasndan elde edilen yar koyu yalama ya , makine ya .
gres pompas
* Makine aksamn gresle yalamak iin kullan lan pompa.
gres ya
* Bkz. gres.
grev
* brakm.
grev gzcs
* Grevin seyrini kollayan kimse.
grev krc
* Grevi krma giriiminde bulunan kimse.
grev krc l
* Grevin etkisini azaltmak veya tamamyla yok etmek amacyla greve urayan i verenin veya ona yardmc
olan bir bakasnn yasal olarak yasaklanm hareketlerde bulunmas.
grev szcs
* Grev boyunca grevle ilgili beyanlarda bulunmakla grevli kimse.
grev yapmak
* ii brakmak.
grevci
* brakm yapan kimse, i brakmc.
greyder
* Alt nda bulunan ve dei ik alarda al abilen ba ile topra kesen veya yayan yol makinesi.
greyderci
* Greyder kullanan, yapan veya satan kimse.
greyfurt
* Turungillerden s cak blgelerde yetien bir meyve aac (Citrus decumana).
* Bu aacn kanarya sars renginde, tad acms meyvesi, altntop.
gri
* Kl rengi, boz.
gril
* Izgara.
grip
* Yorgunluk, krklk, kas ar lar ve atele beliren, bula c, salg n hastal k, paavra hastal, enflanza.
gripli
* Grip hastal na yakalanm kimse.
grizu
* Normal scakl k ve basnta kmr ocaklarnda aa kan ve byk blm saf metandan oluan, kolayca
tutuabilen gaz.
grizumetre
* Bkz. grizuler.
grizuler
* Maden ocaklar nda havan n grizu orann lmeye yarayan cihaz, grizumetre.
grosa
* On iki dzine.
groston
* Bir geminin kullanlan blmnn ton birimi cinsinden karl .
grostonluk
* Herhangi bir groston lsnde olan.
grotesk
* Eski a Roma yap lar nda bulunan tuhaf, gln figrlerden olumu ssleme slbu.
* Kaba glnlklerden, tuhaf ve olmayacak akalamalardan yararlanan, kart grntleri, badamaz
durumlar artc biimde birletiren gldr biimi.
grup
* Ayn yerde bulunan kimse ve nesneler btn, kme, bek.
* Grleri, karlar bir olan kimseler btn.
* Ortak zellikleri olan varlklar, nesneler btn.
* eitli s nf veya birliklere bal elemanlarn, belirli bir taktik grevi gerekletirmek zere, tek komutann
emri altnda birletirilmesinden oluan k ta topluluu.
grup grup
* Birden fazla kii veya nesnenin oluturduu kme, bek bek, posta posta.
grup mobilya
* Benzer yap ve grnteki elemanlarn kendi aralarnda st ste veya yan yana konulmas yla elde edilen
bir sistem mobilya.
gruplandrma
* Gruplandrmak ii.
gruplandrmak
* Gruplara ayrmak.
* Dank olan eyleri toplayarak grup oluturmak.
gruplanma
* Gruplanmak ii veya durumu.
gruplanmak
* Grup grup olarak bulunmak.
gruplama
* Gruplamak i i.
gruplamak
* Grup oluturmak, gruplara ayrlmak.
-gu
* Bkz. -gi / -gi, -gu / -g.
guano
* zellikle deniz kular nn pisliklerinin bir yerde uzun sreden beri birikip y lmasyla oluan, azot ve
fosfat bakmndan zengin, gbre olarak kullanlan madde.
guarani
* Paraguay para birimi.
gua
* Bir eit zamkl , mat sulu boya.
* Bu boya ile yap lan resim.
Guatemall
* Guatemal halkndan olan kimse.
guatr
* Boyundaki kalkan bezinin a r bymesiyle beliren hastalk, gua, cedre.
gudde
* Bez, beze.
gudubet
* Yzne baklmayacak kadar sevimsiz ve irkin.
gudubetlik
* Gudubet olma durumu.
gufran
* Yarlgama.
gugu iei
* Bkz. hsnyusuf.
guguk
* Gugukgillerden, genellikle Avrupa'da yaayan, diileri baka kular n yuvasna yumurtlayarak yavrularnn
bakm iini onlara grdren, srt gri, karn kahverengi beyaz izgili, 35 cm boyunda, bcekil bir ku (Cuculus
canorus).
* Birisiyle elenmek ve onu k zdrmak iin ocuklarn bu biimde kardklar ses.
guguk gibi kalmak (veya oturmak)
* tek ba na kalmak veya oturmak.
guguk yapmak
* birine guguk diye hayk rmak.
gugukgiller
* Omurgal hayvanlarn, kular snfnn bir familyas.
guguklu
* Guguklu saatin ksa sylenii.
guguklu saat
* Saat balar n ve buuklar bir guguk kuunun alan kk kapdan veya pencereden kmas ve tmesiyle
bildiren saat.
gula
* Etli, salal bir Macar yemei.
gulden
* Florin.
gulet
* ki direkli yelkenli bir sava gemisi tr.
gulgule
* Grlt, amata.
gulu gulu
* Hindinin kard ses.
gulyabani
* Karanlk ve ssz yerlerde, insann grdn sand korkun hayalet.
-gun
* Bkz. -gn / -gin, -gun / -gn.
gurbet
* Doup yaanlm olan yerden uzak yer.
gurbet acs
* doup yaanlan yerden uzak olmann verdii znt, sknt.
gurbet ekmek
* doup yaad yerleri zlemek.
gurbet eli
* Bir kimsenin doup byd yerden baka yer.
gurbeti
* Gurbete kan, geimini gurbette kazanan kimse.
gurbetilik
* Gurbeti olma durumu.
gurbete (veya gurbet ellere) dmek
* aile ocandan uzak bir yere gitmek.
gurbete kmak
* doup yaanlan yerden uzaklamak.
gurbetlik
* Gurbet.
gurbetzede
* Gurbete dm.
gurk
* Kuluka.
* Erkek hindi.
gurk etmek
* tavuk kulukuya yatmak isterken veya yavrularn ar rken gurk gurk diye ses karmak.
gurk olmak
* kulukaya yatmak zere bulunmak.
gurka yatmak
* tavuk civciv karmak iin yumurta zerine oturmak.
gurklamak
* Kuluka olmak.
* Erkek hindi kabarmak.
gurlama
* Gurlamak ii.
gurlamak
* Guruldamak.
gurme
* Damak zevki olan ve yiyeceklerini titizlikle seen kimse.
guruldama
* Guruldamak ii.
guruldamak
* (sindirim yollarndan bir sv geerken) Gur gur diye ses karmak.
gurultu
* Guruldama sesi.
gurup
* Bir gk cisminin (Ay, Gne, yldz) ufkun altna inmesi.
* zellikle Gne'in batmas, bat.
gurup etmek
* (Gne iin) batmak.
gurup rengi
* Turuncuya alan krmz .
* Bu renkte olan.
gurur
* Kendini beenme, byklenme, kibir.
* vnme, kurum, al m.
* Onur, eref.
gurur duymak
* gururlanmak.
gurur gelmek
* kurumlanmak.
gururlanma
* Gururlanmak ii.
gururlanmak
* vnmek, byklenmek, kurumlanmak.
gururlu
* Kendi kiiliine nem veren, onurlu, marur.
* Kurumlu, alml .
gururluca
* Gururlu bir biimde (olan).
gururuna a r gelmek
* kiiliine zor gelmek, byklnn zedelendiini dnmek.
gururuna dokunmak
* kiilii zedelenmek, onuru krlmak.
gururunu ayak altna almak
* her trl fedakrl gze alp, taviz vermek, ilkelerden vazgemek.
gururunu okamak
* yzne kar deerlerini belirterek bir kimseyi duygulandrmak.
gusletme
* Gusletmek ii veya biimi.
gusletmek
* Gusl abdesti almak.
gusto
* Beeni, zevk.
gusl
* slm dininin gerekli grd durumlarda ve biimde y kanp abdest alma, boy abdesti.
guslhane
* Eski evlerde, iinde ykanlabilir biimde yaplm inko kapl kk blme.
gua
* Guatr, cedre.
gut
* Organizmadaki rik asidin atlmayarak vcudun baz yerlerinde, zellikle ayak ba parma nda, topuk ve
eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ar ve i lerle ortaya kan hastalk, damla hastal , nkris.
guttasyon
* Kk basnc ile yapraktan damlalar hlinde d ar su atlmas .
guvernr
* Bir kamu kuruluunu yneten kimse.
-g
* Bkz. -g / -gi, -gu / -g.
gbre
* Verimini artrmak iin topraa dklen her trl hayvan d ks, kimyasal veya bitkisel madde, kemre.
gbre bcei
* Kn kanatllardan, gbre ile beslenen bir bcek cinsi (Onitis).
gbre gaz
* Gbreden elde edilen yan c gaz, biyogaz.
gbreleme
* Topraa gbre dkme, gbre kartrma.
gbrelemek
* Verimini artrmak iin topraa gbre dkmek.
gbrelenme
* Gbre dklme.
* Gelimesi, yeti mesi iin her trl imkn salama.
gbrelenmek
* Gbre dklmek.
gbreli
* Gbrelenmi olan.
gbrelik
* Gbre konulan yer.
gbresiz
* Gbrelenmemi olan.
gce sarmak
* bir i g bir duruma gelmek, glemek.
gcendirici
* Gcendiren, gnl kran, inciten (biimde).
gcendirme
* Gcendirmek ii.
gcendirmek
* Gcenmesine yol amak, gnln krmak, incitmek.
gcenik
* Gcenmi, k rlm , incinmi, kskn.
gceniklik
* Gcenik olma durumu.
gcenilme
* Gcenilmek ii veya durumu.
gcenilmek
* Gcenmek iine konu olmak, herhangi bir kimseye gcenmek.
gceni
* Gcenmek ii veya biimi .
gcenme
* Gcenmek ii.
gcenmek
* Birinin beklenilmeyen bir davran veya sz kar s nda krgnlk duymak, zlmek.
gc
* Bez tezgh nda iplii ayarlayan tezgh tara.
gc gcne
* Zorla, zorlayarak, glkle.
gc gcne yetmek (veya yetmemek)
* zorlukla.
* eldeki imknlarla, ancak altndan kalkabilmek, stesinden gelebilmek.
gc iplii
* Dokumada kullan lan salam, kaln iplik.
gck
* Ksa, bodur, gelimemi, gdk.
* Kuyruksuz, kuyruu kesik (hayvan).
* Aa direklerin hazrlanmas sras nda arta kalan ksa para.
gck ay
* ubat ay.
gcmseme
* Gcmsemek ii veya durumu.
gcmsemek
* Bir eyin yaplmasn g grmek, bir ii isteksiz yapmak.
gcn
* Dara dar.
* Glkle, ancak, zorla.
gcne gitmek
* gnl k rlmak, onuruna dokunmak.
gcne komak
* bir sorunun kolay zm varken onu gletirmek.
g
* Ar ve yorucu emekle yap lan, mkl.
* Yaplmas zor, etin.
* Zorlukla.
g
* Fizik, dnce ve ahlk ynnden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yetenei, kuvvet.
* Bir olaya yol aan her trl hareket, kuvvet, takat.
* S nrsz, mutlak nitelik.
* Byk etkinlii ve nemi olan nitelik.
* Birim zamanda yaplan i.
* Bir cihazn, bir mekanizmann i yapabilme nitelii.
* Siyas, ekonomik, asker vb. bakmlardan etki ve nemi byk olan devlet.
* Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endstriyel ve asker potansiyeli.
* Yeterliini ve gvenilirliini kantlam kimse.
* Bir akarsuyun andrma ve tama yetenei.
* Bir topran verimlilik yetenei.
-g
* Bkz. -g/, -gi, -gu/ -g.
g beenir
* her eyden holanmayan, zorlukla karar veren, mklpesent.
g bel
* Zorlukla, glk ekerek.
g birlii
* Mevcut madd ve manev imknlar bir araya toplamak, gleri birletirme.
g gelmek
* bir eyin yaplmasnda zorluk ve sknt ile karlamak.
g kayna
* Enerji kayna .
g mevkide kalmak
* iinden klmas zor bir durumda bulunmak.
glendirici
* G veren, g katan.
glendirilme
* Glendirilemek ii.
glendirilmek
* Gl duruma getirilmek, g kazanmas salan lmak.
glendirme
* Glendirmek ii.
glendirmek
* Gl duruma getirmek, g kazanmas n salamak.
gleni
* Glenmek ii veya biimi.
glenme
* Glenmek ii.
glenmek
* Gl duruma gelmek.
gleme
* Glemek ii.
glemek
* G duruma gelmek, zorlamak.
gletirme
* Gletirmek ii.
gletirmek
* G duruma getirmek.
gl
* Gc olan.
* Etkisi, nemi byk olan, forslu.
* Nitelikleri ile etki yaratan, etkili.
* iddeti ok olan.
gl kuvvetli
* Sal, gc, kuvveti yerinde olan.
* Madd ve manev bak mlardan gc, arkas, torpili olan.
gl ( veya glkleri) yenmek
* bir gl, zorluu ortadan kald rmak.
glk
* G olan bir eyin nitelii , zorluk.
* Ar ve yorucu emek, zahmet, meakkat.
* Engel.
glk ekmek
* bir ii ok zor yapmak, zor bir durumla karlamak.
glk karmak
* bir eyin gereklemesini engelleyici sebepler ileri srmek.
glkle
* G, kolay olmayan bir biimde.
gllk
* Gl olma durumu.
gsnme
* Gsnmek ii veya durumu.
gsnmek
* Bir eyi g saymak.
gsz
* Gc olmayan, ciz.
gsz dmek
* gc yetmemek.
gszce
* Gsz bir biimde (olan).
gszlk
* Gsz olma durumu, gsze yakacak davran , kuvvetsizlik, aciz, iktidarszlk.
gdek
* Amalanan sonu, gdlen ey.
gdeksiz
* Bir amaca dayanmayan, garazs z.
gdeleme
* Gdelemek ii.
gdelemek
* Ardna dmek, kovalamak, srmek.
gderi
* Genellikle geyik veya kei derisinden yaplm yumuak ve mat mein.
* Bu meinden yaplm .
gderici
* Gderi yapan veya satan kimse.
gdericilik
* Gderi deri sanayii ve ticareti.
gderihane
* Gderinin yapld yer.
gderileme
* Gderilemek ii.
gderilemek
* Gderi il emlerini yapmak.
gd
* Bilinli veya bilinsiz olarak davran douran, srekliliini salayan ve ona yn veren herhangi bir g,
saik.
* Kayna duygulanma deil, ak l olan sebep, saik.
* Bir etkinlik veya iin gizli sebebi.
* Bireyleri bilinli ve amal ilerde bulunmaya ynelten drt veya drtler bilekesi, saik.
gdc
* Gtmek iini yapan kimse.
* oban, s rtma.
gdk
* Eksik yan olan, tamamlanmam, ksa.
* Kuyruu kesik veya kopmu.
* Yetersiz, sonu vermemi.
gdk kalmak
* byyememek, kk, bodur kalmak.
* bitmemi, sonu vermemi durumda olmak.
gdkleme
* Gdklemek ii.
gdklemek
* Gdk duruma gelmek.
gdklk
* Gdk olma durumu.
gdlenme
* Bireyin, iinin ynn, gcn ve ncelik sras n belirleyen i veya d drtcnn etkisi ile ie gemesi,
motivasyon.
* Canlda ie veya renmeye geme istei.
gdlme
* Gdlmek ii.
gdlmek
* Gtmek ii yaplmak.
* (bir kimse veya topluluk) Birinin dnce ve amac dorultusunda ynetilmek.
gdm
* Ynetmek ii, idare.
* Biliimde, bir olaylar dizisini, bir sreci veya bir arac yneltme ve dzenlemeyle ilgili ilevlerin btn.
gdm bilimi
* Canllarda ve makinelerde kontrol, iletiim ve i leyii inceleyen bilim, kibernetik, sibernetik.
gdmc
* Gdmclkten yana olan kimse.
gdmclk
* Bir lkenin ekonomi, tarm gibi ilerinde tutulan gdml yol.
gdmleme
* Bir gr, kan veya inanc benimsetme abas.
gdmlemek
* Belli bir amaca veya inanca ynlendirmek.
gdml
* Gdlebilen, ynetilebilir.
* Belirli bir pln veya ynde yrtlen bir amac, bir eilimi yans tan.
gdml sanat
* Belli bir siyas ve toplumsal ideoloji dorultusunda oluturulan sanat.
gdmllk
* Gdml olma durumu.
gfte
* Mzik eserlerinin yaz l metni, sz.
gfteci
* Gfte yazan kimse, sz yazar.
gm
* Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakrdan su kab.
gherile
* Tarmda gbre, hekimlikte il olarak kullanlan, barut gibi patlay c maddeler yapmna yarayan, beyaz
renkte ve ince billrlar durumunda birleik bir madde, potasyum nitrat (KNO3).
gl
* Glgillerin rnek bitkisi (Rosa).
* Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan iei.
gl gibi
* ok iyi, ok gzel.
gl gibi bakmak
* geimini para sknt s olmadan salamak.
* iyi, temiz bakmak.
gl gibi geinmek (veya yaamak)
* ok iyi anlamak, geinmek.
* pek geni olmayan bir imknla rahat, skntsz yaamak.
gl rengi
* Gl renginde olan.
gl suyu
* Gl ya elde edilmesi s rasnda yan rn olarak elde edilen kokulu ve renksiz sv.
gl stne gl koklamamak
* bir sevgili stne bir ikincisini sevmemek.
gl yac
* Gl ya karan veya satan kimse.
gl yac lk
* Gl ya karma veya satma ii.
gl ya
* Gllerin imbikten ekilmesiyle elde edilen gl suyunun stnde toplanan kokulu ya.
glabdan
* Gl suyu serpmek iin kullanlan, az emzikli, armut biiminde kk kap.
glbahar
* Krmz boya elde etmede kullanlan iyi bir cins toprak.
* Bir tavla oyunu.
glbank
* Hep bir a zdan ve makamla yaplan dua veya ant.
glbeeker
* Gl iei ve eker ile yap lan macun kvam nda bir eit reel.
glbcei
* Alt n bcek.
glc
* Gl reten kimse.
glclk
* Gl retme ii.
gldeste
* Antoloji.
gld glecek
* Glmek zere olan, glmeye hazr durumda, glmser.
gldr gldr
* ok grlt ederek, yksek ses kararak, hzla.
gldrme
* Gldrmek ii.
gldrmek
* Glmesine sebep olmak.
gldr
* Gldrme zellii olan.
* nsanlarn, olaylarn, durumlarn gln ynlerini belirten sahne eseri, komedi, fars.
gldrc
* Glmeyi salayan, glmeye yol aan, komik.
gle gle
* Glerek.
* Mutlu, gzel gnlerde uurlama iin kullanlan seslenme sz.
* "zntsz bir hayat srerek, gnl ferahl ile (giy, otur, kullan, byt...)" anlamnda bir iyi dilek sz.
gle oynaya
* sevinerek, nee ile.
glecen
* Sevimli ve cana yak n tavrlar olan (kimse).
gle
* Her zaman glmseyen, mtebessim.
glelik
* Gle olma durumu.
gleen
* Gler yzl, ok glen (kimse).
gler misin, alar msn!
* hem glnecek hem zlnecek nitelikteki a rtc olaylar karsnda sylenir.
gler yz
* ten ve yapmac ksz, yumuak, okayc davran .
gler yzl
* Yaknl k gsteren, iten davranan.
gler yzllk
* Gler yzl olma durumu.
glerim! (veya gleyim bari!)
* yersiz grlen bir dnceye kar hafifseme olarak sylenir.
glerken sr r
* grnrdeki iyiliine gvenilmemesi gereken (kimse).
glgiller
* ilek, armut, elma, badem gibi trleri iine alan, ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnei gl olan bir bitki
familyas.
glhatmi
* Ebe gmecigillerden, yapraklar geni ve yuvarlak, iekleri byk ve trl renklerde olan, ok yllk otsu
bir bitki (Althaea rosea).
glistan
* Gl bahesi.
* Huzurlu, rahat ve zenginlik dolu (yer).
glkurusu
* Kurutulmu pembe gl rengi.
* Bu renkte olan.
gllbi
* Akl hastahanelerindeki hademelere verilen ad.
gllbici
* Bkz. gllbi.
gllbicilik
* Gllbicinin yapt i .
gllbicilik etmek
* birinin takn ve mark davranlar na katlanarak yzne glmek.
gll
* Niastadan yaplan, ok ince kuru yufka; bu yufkadan hazrlanan tatl .
* Tad ho olmayan toz durumundaki baz illarn kolayca yutulabilmesi iin bunlarn iine konulduklar,
niastadan kk kap.
glle
* Eskiden som ta veya demirden, yuvarlak bir biimde yapl rken, gnmzde elikten silindir biiminde,
bir ucu sivri olarak yaplan top mermisi.
* Atletizm yarmalarnda atlan pirin veya pirinten daha sert bir maddeden yap lan, erkekler iin 7.257 kg,
kadnlar iin 4 kg olan maden kre.
glle atma
* Tek elle tanan glleyi ileriye doru frlatma.
* Glleyi en uzaa atmak amacyla yarlan atletizm dal .
glle gibi
* ok a r.
* hlsiz, yorgun arg n.
glleci
* Top gllesi yapan kimse.
* Glle atma sporu yapan kimse.
gll
* Gl olan.
gllk
* Gl bahesi veya gl ok olan yer.
gllk glistanl k
* Bolluk ve rahatl k iinde olan (yer).
glme
* Glmek ii.
* Kahkaha.
glme komuna, gelir bana
* birinin ba na gelen kt bir durum senin de bana gelebilir.
glmece
* Elendirmek, gldrmek ve birine, bir davrana incitmeden tak lmak amacn gden ince alay, mizah,
humor.
* Gerein gldrc yanlarn ortaya koyan edebiyat tr, mizah.
glmeceli
* inde glmece nitelikleri bulunan (yaz , karikatr vb.), mizah.
glmek
* (insan) Houna veya tuhafna giden olaylar, durumlar karsnda, genellikle sesli bir biimde duygusunu
aa vurmak.
* Mutlu, sevinli zaman geirmek, elenmek, hoa vakit geirmek.
* Biriyle alay etmek.
* Dikkati ekecek derecede ho ve s cak grnmek.
glmekten kr lmak (katlmak)
* ar derecede sarslarak glmek.
gl seven dikenine katlanr
* insan sevdii kimse veya sevdi i i yznden gelecek skntlara katlanr.
gl tarife ne hacet, ne iektir biliriz
* birinin uygunsuz durumlar saylrken bunlarn teden beri bilindiini anlatmak iin sylenir.
glck
* ocuk glmsemesi.
* Glmseme, tebessm.
glk
* Hindi.
* Sebze yetitirmek iin alan ocak.
glmseme
* Hafife glme, tebessm.
glmsemek
* Gler gibi olmak, hafife glmek.
glmser
* Hafife glmseyen, sevimli.
glmseyi
* Glmsemek ii veya biimi.
gln
* Alay zerine eken, elence konusu olan, gldrc, tuhaf, komik.
glnleme
* Glnlemek ii, komikleme.
glnlemek
* Gln duruma gelmek, komiklemek.
glnletirme
* Glnletirmek ii.
glnletirmek
* Gln duruma getirmek.
glnl
* Gldrc, elendirici zellikleri bulunan (oyun, hikye, sz).
glnlk
* Gln olma durumu, komiklik.
glnme
* Glnmek ii.
glnmek
* Glmek ii yap lmak.
* Alay edilmek.
glp gemek
* umursamamak, ald r etmemek, zerinde durmamak.
glp oynamak (veya glp sylemek)
* neeli, sevinli, keyifli, gzel vakit geirmek.
gl
* Glmek ii veya biimi.
glme
* Glmek ii.
glmek
* Karl kl veya birlikte glmek, birlikte akalamak.
gllme
* Gllmek ii veya durumu.
gllmek
* Karl kl veya birlikte glnmek.
glt
* Bir skece, revye veya bir elence gsterisine eklenen glnl szler veya durumlar.
glt
* Bir skete, revde veya elence gsterisinde eklenen szleri ve durumlar hazrlayan kimse.
gm
* Derinden ve patlayc yankl grlt.
gm gm
* Yankl grlt sesinin tekrarland n anlatr.
gm gm atmak
* heyecanla vurmak.
gm gm etmek
* derinden yankl ses olmak, ses kmak.
gmbedek
* Gmbrdeyerek.
* Beklenmedik bir zamanda, birdenbire.
gmbr gmbr
* Byk bir grlt ile.
gmbrdeme
* Gmbrdemek ii.
gmbrdemek
* Gmbr diye ses karmak.
* (insan iin) lmek, gmleyip gitmek.
gmbrdetme
* Gmbrdetmek ii.
gmbrdetmek
* Gmbrdemesine yol amak.
gmbrdeyi
* Gmbrdemek ii veya biimi.
gmbrt
* Gmbrdeme sesi, grlt.
gmbrtl
* Gmbrt sesi karan.
gme
* Avc kulbesi.
* Bostanda yap lan beki kulbesi.
gme gitmek
* boa gitmek, bo yere yok olmak.
* (insan iin) bou bouna lmek, hi uruna lmek.
* deeri anlalmadan yitip gitmek.
gme
* Bal peteini oluturan alt keli gzeneklerden her biri.
gme bal
* Gmeciyle birlikte bulunan szlmemi bal.
gmele
* Bkz. gme.
gmleme
* Gmlemek ii.
gmlemek
* Gm diye ses karmak.
* S nfta kalmak.
gmletme
* Gmletmek ii.
gmletmek
* Hzla vurmak veya arpmak.
gmleyip gitmek
* beklenmedik bir zamanda anszn lmek.
gmrah
* (su, sa, ses gibi bir yerden kan eyler iin) Bol, sk, ok, gr.
gmrahlk
* Gmrah olma durumu, bolluk, sklk, grlk.
gmrk
* Bir lkeye giren veya bir lkeden kan mal ve eya zerinden alnan vergi.
* Bir verginin alnmas ilemiyle uraan devlet kuruluu.
* Bir lkenin giri ve knda gmrk denetim ve gzetiminin yapld yer.
gmrk kanunu
* Gmrk ilerini ve ilemlerini yasal bir dzen iinde toplayan kanun.
gmrk koymak
* engel olmak, k s tlamak.
gmrk
* Gmrk grevlisi.
* Bakalaryla ilgili eyay bir cret karlnda gmrkten karma iini zerine alan komisyoncu.
gmrklk
* Gmrk memurluu.
* Gmrkten eya karma komisyonculuu.
gmrkleme
* Gmrklemek ii.
gmrklemek
* (bir maln) Gmrkte giri ilemini yapmak.
gmrklendirme
* Gmrklendirmek ii.
gmrklendirmek
* (bir maln) Gmrk ilemlerini yapt rmak.
gmrklenme
* Gmrklenmek ii veya durumu.
gmrklenmek
* Gmrklemek ilemi yap lmak.
gmrkl
* Gmrk vergisi denmesi gerekli olan.
* Gmrk vergisi denmi olan.
gmrksz
* Gmrk vergisi denmesi gerekmeyen.
* Gmrk vergisi denmemi, kaak.
gmrkten mal ka rr gibi
* bir ite gereksiz tel ve ivedilik gstererek; herkesten saklamaya al arak.
gml
* Susam ve ekin demeti veya y n.
gm
* Atom say s 47, atom arl 107.88, younluu 10.5 olan, 9600 C ye doru sv durumuna geen, parlak
beyaz renkte, kolay ilenir ve tel durumuna gelebilen element. Ksaltmas Ag.
* Bu elementten yap lm.
gm bal
* Gm bal gillerden, beyaza yak n gm renginde bir deniz bal (Atherina presbyter).
gm balgiller
* Kemikli balklar takmn n, rnek hayvan gm bal olan bir familyas .
gm grisi
* Gm renginde olan.
gm rengi
* Gm parlakl nda, gm andran renk, gm.
* Bu renkte olan.
gm sa olsun, altn gidekosun
* eldeki ey, elde edilmesi g olan daha deerli bir eyden stn tutulmal .
gm servi
* Ay n suya yans masyla oluan parltl grnm.
gm yamurcun
* Kuzey yarm krenin en u noktalarnda yaayan yamur kuu (Squatarola squatarola).
gm
* Gm ileyen sanat veya gmten yaplm eya satc s.
gmn
* Pskl kuyruklulardan, eski kitap sayfalarnda, deme aral klarnda, ekerli maddeler ve tahta krntlar
yiyerek yaayan, vcutlar kk pullarla rtl, kanatsz bcek (Lepisma saccharina).
gmgz
* Para canls, agzl, cimri.
gm
* Gm renginde olan.
gmleme
* Gm rengini alma.
gmlemek
* Gm rengini almak.
gmleme
* Gmlemek ii.
gmlemek
* Gmle kaplamak veya sslemek.
* Gmn rengini andran bir renk vermek.
gmlenme
* Gmlenmek ii.
gmlenmek
* Gmle kaplanmak.
* Gm gibi parldamak.
gmletme
* Gmletmek ii.
gmletmek
* Gmle kaplatmak veya ssletmek.
gml
* Gm olan, gmle kaplanm veya sslenmi olan.
gms
* Gme benzer.
gmsz
* Gm olmayan.
gm
* Bkz. gm.
gmlemek
* Bkz. gmlemek.
gn
* Gne.
* Gne .
* Gndz.
* Yer yuvarlan n kendi ekseni etraf nda bir kez dnmesiyle geen 24 saatlik sre.
* inde bulunulan zaman.
* Zaman, sra.
* a, devir.
* yi yaanm zaman.
* Bayram niteliinde zel gn.
* ounlukla ev hanmlar nn ayn belirli gnlerinde konuk arlamak iin yapt klar toplant .
* Tarih.
-gn
* Bkz. -gn / -gin, -gun / -gn.
gn aarmak
* tan yeri aydnlanmak.
gn almak
* bir i grmek iin ilgili kiiden bir gn ayrmasn istemek, randevu almak.
* ya n, gn gnne bitirmi olmak.
gn atmak
* davay ileri bir tarihe brakmak.
* gne domak.
gn bal
* Gnete bal koyuluuna getirilmi zm ras.
gn bal
* Lpinagillerden, k rmz renkli, siyah benekli bir bal k (Julis turcica).
gn bat m
* Gnein ufukta kaybolmas, gurup.
gn bat s
* Bat.
gn batmak
* Bkz. gne batmak.
gn bugn
* iinde bulunduun gn iyi deerlendir; bugn ne yapabilirsen kazanc n odur.
gn iei
* Ayiei, gnebakan, gndnd.
gn dikilmesi
* tam le vakti, zeval.
gn dikilmesi
* Tam le vakti, zeval.
gn domadan kimlii sylenmez
* bir i iyice belli olmadan sonucu hakknda yarg yrtlemez. Yarn ne gibi durumlar veya olaylar
kaca n kimse bilmez.
gn domadan neler doar
* beklenmedik bir srada umut verici durumlarla da karlama imkn vardr.
gn domak
* sabah olmak.
gn domak
* isteklerini gerekletirmek iin iyi bir duruma erimek veya eline olaanst bir frsat gemek.
gn dousu
* Dou.
* Doudan esen rzgr.
gn dnm
* Gndz ile gecenin eit olduu gn.
gn durumu
* Gnein al mnn en ok olduu gn.
gn gemek
* gne arpmak.
gn gibi ak
* ok ak, ok belli.
gn grmek
* esenlik, bolluk, mutluluk iinde yaamak.
gn grmemek
* sknt iinde yaamak.
gn grmez
* hi gne almaz (yer).
gn grm
* iyi yaam .
* birok hayat tecrbesi bulunan (kimse).
gn gnden
* gnden gne, her gn biraz daha, giderek.
gn gne uymaz
* bir gnn ileri, durumlar, artlar baka bir gnnkine uymaz.
gn na kmak
* akla kavumak, aydnlanmak.
gn kavumak
* gne batmak, akam olmak.
gn koymak
* yaplacak bir i iin gn tespit etmek, belirlemek.
gn merkezli
* Gne'in merkezine bal olan, Gne'in merkezinden bakld var say larak llen (bir y ldz n
koordinatlar ).
gn meselesi
* her an mmkn, srekli gerekleebilecek durumda.
gn ola harman ola
* bir gn onun da zaman gelir.
gn olur yl besler, y l olur gn beslemez
* ticarette kazan, gn gnne uymaz.
gn ortas
* le, le vakti.
gn tutulmas
* Bkz. gne tutulmas .
gn yamuru
* Gne km ken yaan iri damlal yamur.
gn yapmak
* (ounlukla ev han mlar) ayn belirli gnlerinde konuk arlamak.
gn yay
* Gnein gk kresinde bir gn boyunca izdii emberin ufuk stnde kalan paras.
gn yeli
* Dou rzgr.
gnah
* Dince su say lan i veya davran.
* Ac maya yol aacak kt davran , yaz k.
* (baz deyimlerde) Sorumluluk, vebal.
* Kabahat, hafif su.
gnah benden gitti (veya gitsin)
* "ben grevimi yaptm, bundan sonras iin sorumluluk kabul etmem" anlamnda kullan lan sz.
gnah karmak
* (Hristiyanlarda) Tanr'nn ba lamas iin papaza gidip iledii gnahlar anlatmak.
* kt davranlar n, sularn aklamak, anlatmak.
gnah ilemek
* gnah say lan davranta bulunmak.
gnah keisi
* Srekli sulanan, her gelenin fkesini ondan kard kimse.
gnah olmak
* yazk olmak.
gnaha girmek
* dince su saylan bir i yapmak.
gnaha sokmak
* gnah ilemesine yol amak.
gnah (veya vebali) boynuna
* ben kar mam, sorumluluk sana (veya ona) der.
gnah kadar sevmemek
* hi sevmemek, nefret etmek.
gnahna girmek (veya gnah n almak)
* birisi iin haksz olarak kt dnmek, kukulanmak; iftira etmek.
gnahn ekmek
* birinin yapt veya birine kar yap lan ktln cezasn grmek.
gnahn vermez
* ok cimri.
gnahkr
* Gnah ilemi, gnahl .
gnahkrl k
* Gnahkr olma durumu.
gnahl
* Gnah olan.
gnahsz
* Gnah veya suu olmayan.
gnahszl k
* Gnahsz olma durumu.
gn k
* Ayiei.
gna r
* Bir gn ara ile, iki gnde bir.
gnaydn
* Daha ok sabahlar sylenen esenleme sz.
gnbegn
* Gnden gne.
gnberi
* Yer'in, Gne'e en yakn bulunduu nokta.
gnce
* Gnlk (I).
gncek
* emsiye.
gncel
* Gnn konusu olan, imdiki, bugnk (haber, olay vb.), aktel.
gncelik
* Gnce yaz lan defter, muhtra.
gncelleme
* Gncellemek durumu.
gncellemek
* Gncel duruma getirmek.
gncelleme
* Gncellemek ii.
gncellemek
* Gncel duruma gelmek.
gncelletirme
* Gncelletirme ii.
gncelletirmek
* Gncel duruma getirmek.
gncelliini yitirmek
* sre amna urayarak nem ve deerini yitirmek.
gncellik
* Gncel olma durumu, aktalite.
gnda
* Bkz. gnde.
gndeli e gitmek
* gnlk iler yaparak gelir salamak.
gndelik
* Her gnk, yevm.
* Her gn yay mlanan, her gn kan.
* Gn hesabyla veya her gn denen para, yevmiye.
gndeliki
* Gndelikle alan (kimse).
gndeliki kadn
* Gndelikle ev ilerinde al an hizmeti kadn.
gndelikilik
* Gndeliki olma durumu.
gndelikli
* Gndelikle alan (kimse).
gndem
* Meclis, kongre gibi toplantlarda grlecek konularn btn, ruzname.
gndem d
* Toplant programn n d nda (kalan).
gndeme almak
* bir kurul toplantsnda grlecek konular bir listeyle tespit etmek.
gndeme getirmek
* bir toplantda bir konuyu tartmak, grmek iin nermek.
* bir konuya gncellik kazandrmak.
gnden gne
* Gn getike, gittike.
gnde
* Ayn gnde olan.
gndnd
* Ayiei.
gndz
* Gnn sabahtan akama kadar sren aydnlk blm, gece kart.
* Gndz vaktinde.
gndz feneri
* Zenci, arap.
gndz gzyle
* Gndzn, gndz vakti, gn nda, her eyin a k seik grld saatlerde.
gndz klhl, gece silhl
* gerekte iyi olmad hlde iyi gibi grnen kimseler iin kullanl r.
gndz yrtclar
* Kular s nfndan kartallar tak m nn, engel gagal, sivri ve kvr k trnakl , iyi uan kular iine alan bir alt
takm.
gndzc
* Gndz al an grevli.
* Gndz renim gren renci.
* Gndzleri iki kullanan kimse.
gndzleri
* Gndz vakti.
* Her gn.
gndzl
* Okula gndz giden, yatl olmayan (renci), nehar.
gndzlk
* Gndze zg.
gndzsefas
* Kahkaha iei.
gndzn
* Gndz vaktinde.
gne dorulum
* Ynelim.
gnebakan
* Ayiei.
gne
* ok gne alan yer.
gneik
* Hindiba.
gne
* (byk G ile) Gezegenlere ve yer yuvarlana k ve s veren byk gk cismi.
* Bu gk cisminin yayd k ve s.
gne amak
* gne bulutlardan s yrl p grnmek.
gne almak (veya gne grmek)
* gne nlaryla aydnlanacak durumda olmak.
gne balkla svanmaz
* herkesin bildii gerek inkr edilemez.
gne banyosu
* Vcudun her yann veya bir blmn gne nlar na tutma, gnelenmek.
gne batmak
* gn sonunda, gne ufukta kaybolmak.
gne arpmak
* scak havada gne alt nda ok kalmaktan hasta olmak.
gne avmak
* gne yaylmak, gne domak.
gne dil teorisi
* Dilin treyii felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alannda Atatrk dneminde ortaya atlan bir kuram.
gne domak
* sabahleyin gne ufuktan ykselmek.
gne gzl
* Gz gne ve eitli tabiat olaylarndan korumaya yarayan alet.
gne gn
* Gne'in, Yer'in bir noktas ndaki meridyen dzlemine arka arkaya iki kez girmesi iin geen zaman.
gne hayvanc klar
* Kk bacakl lardan, n biimindeki yalanc bacaklar yla hareket eden bir hcreli hayvanlar tak m , gnsler.
gne kremi
* Gnelenme srasnda cildin kurumasn, ar yanmasn ve atlamas n nleyen bir tr zel krem.
gne lekeleri
* Gne yzeyinde grlen siyah benekler.
Gne saati
* Bir dzlem ortasna dikilmi bir ubuun, bu dzlem zerine ayr ayr zamanlarda den glgesine
baklarak saati gsteren blmler izilerek yap lm ara.
Gne sistemi
* Gnele gezegenlerin oluturduklar dizge.
gne st
* Gnelenme srasnda cildin kurumasn nleyen, koruyucu, beyaz renkli bir tr makyaj malzemesi.
gne tac
* Gne atmosferinin alevli blm.
Gne takvimi
* Gnein grnrdeki gnlk ve yllk hareketine gre dzenlenen takvim.
Gne tekeri
* Gnein gkyzndeki iz dm olan parlak daire.
Gne tutulmas
* Ay'n, Yer ile Gne arasna girmesi yznden Gnein yer yznden kararm grnmesi, ksuf.
gne ya
* Gnelenme srasnda cildin daha abuk koyulamas iin kullan lan bir tr yal sv.
gne yan
* Gne nlar nn insan teninde yapt esmerlik.
Gne y l
* Gnein grnrdeki yllk hareketine gre tan mlanan yl.
gnee kar iemek
* sayg gsterilmesi gereken eylere saygszl k gstermek.
gnei zerine dodurmamak
* gne domadan nce yataktan kalkmak.
gnein alnnda (veya gnein altnda)
* gnein yakc nlar altnda.
gneleme
* Gnelemek veya gnelenmek ii.
gnelemek
* Gne nlar ndan vcudun yararlanmasn salamak.
gnelenme
* Gnelenmek ii veya durumu.
gnelenmek
* Gne nlar ndan yararlanmak iin kendini gne alt nda bulundurmak.
gneletme
* Gneletmek ii.
gneletmek
* (bir eyi) Gne n n etkisinde brakmak.
gneli
* Gne nlar yla aydnlanm.
* (hava iin) Ak, aydnlk.
gnelik
* Gne nlar na engel olan perde veya buna benzer gere.
* Siperlik.
* Gne nlar n alan (yer).
* Al c merceini zararl nlardan korumak iin mercek nne tak lan ve mercein nnde glgeli bir alan
salayan yard mc donat m tr.
gnesel
* Gnee ilikin, Gnele ilgili.
* Gnele birlikte doan, Gnele birlikte batan (gk cismi).
gnesiz
* Gne nlar yla aydnlanmayan, gne nlar n almayan.
* (hava iin) Kapal, bulutlu.
gnesizlik
* Gnesiz olma durumu.
gnetopu
* Bkz. Acem llesi.
gney
* Solunu douya, san batya veren kimsenin tam kar s na den yn, drt ana ynden biri, cenup, kuzey
kart.
* Bu ynde olan, bu ynle ilgili, cenub.
* Gne gren yer.
* Lodos.
gney karaman
* Siyahtan kl rengine kadar dei en renklerde, kuyruklar dier karamanlara gre daha kk, kuzularndan
bukleli post alnabilen ve Bat Toroslar blgesinde yetitirilen bir tr koyun.
gney noktas
* Gney dorultusunun ufuk zerinde g deldii nokta.
Gneybal
* Gney yarm krede bir takm y ldzn ad .
gneybat
* Gneyle bat aras yn.
gneydou
* Gneyle dou aras yn.
gneyli
* Gney blgelerinden olan (kimse veya topluluk), cenuplu.
* Trkiye'nin gney illerinden olan (kimse).
gngrmez
* Hi gne almaz (yer).
gngrm
* yi yaam.
* Birok hayat tecrbesi bulunan (kimse).
* ok yal.
gngrmlk
* ok hayat tecrbesi olmak.
gnindi
* Gurup zaman.
* Bat.
gnleme
* Gnlemek ii.
gnlemek
* Gn belirlemek, tarihlendirmek.
gnlerce
* Birok gn srerek.
gnlerden bir gn
* gemi zamanda bir gn, vaktiyle.
gnleri gece olmak
* ok kederlenecek bir duruma uramak.
gnleri say l olmak
* lm yakn olmak.
* bir yerde kalmak iin ancak birka gn bulunmak.
gnl
* Tarihli.
* Belli bir zamanla sn rl .
gnlk
* O gnk, o gnle ilgili.
* zerinden gn gemi veya geecek.
* Her gn yap lan, her gn yay mlanan, her gn kan.
* Gn gnne tutulan hat ra, gnce, muhtra.
* Gn gnne tutulan an yazs veya bu yazlar iine alan eser, gnce.
gnlk
* Tts iin kullanlan bir eit aa sakz .
gnlk aac
* Asya'nn s cak blgelerinde (Styrax) ve Afrika'da yetien (Boswelia) trlerinden gnlk karlan deiik
cinste aalara verilen ortak ad.
gnlk defter
* Bir iletmenin yapt ileri gn gnne geirdii defter, yevmiye defteri.
gnlk gnelik
* scak, yas z ve gzel hava.
gnlk gnelik
* A k ve bol kl (yer veya hava).
gnlk gnelik grnmek
* sknt s z, sorunsuz, huzur ortam nda bulunmak.
gnlk
* Gnlk yazar , gnlk tutmu ve yaymlam olan kimse.
gnte
* Yer yrngesinin Gne'e en uzak bulunduu nokta, ev.
gnsler
* Bkz. gne hayvanc klar.
gntn eitlii
* Gece ile gndzn eit uzunlukta olmas , ekinoks.
gn
* Kskanlk, ekememezlik, haset.
* Zamanndan nce doan yavru .
gn birliine
* Gn birlik.
gn birlik
* Btn bir gn boyunca, gece kalmadan, sabah gidip akamdan nce dnmek zere.
gn dolmak
* nceden belirlenmi bir sreyi tamamlamak.
* mrn tamamlamak, eceli gelmek.
* hamilelikte ocuun olmas gereken sreyi tamamlamak, doldurmak.
gn gemi
* eski tarihli.
* son kullanma tarihi dolmu olan yiyecek, bayat.
gn gnne
* Tam vaktinde, her gn, gnnde, tam gnnde.
gn gnne uymaz
* her zaman ayn durumda bulunmaz, kararsz.
gn yetmek
* lm zaman gelmek.
* (gebe iin) doum vakti gelmek.
gnc
* Kskan, haseti, hasut.
gnclk
* Kskanlk, hasetlik.
gnleme
* Gnlemek ii.
gnlemek
* Kskanmak, ekememek, haset etmek.
gnn adam
* O gnlerde ok sz edilen kii.
* Zamann gereine gre yn ve tutum deitiren kimse.
* Kendisinde zaman n gerektirdii deerler bulunan kimse.
gnn birinde
* belli olmayan bir gnde.
gnn (veya gnlerini) saymak
* (kurtulamayacak hasta) son gnlerini yaamak.
gnn beklemek
* Bkz. gnn (veya gnlerini) saymak.
gnn doldurmak
* bir iin sona ermesi iin gereken sreyi tamamlamak.
gnn grmek
* kt bir sonla karlamak, cezaya arptr lmak.
* ocuklarnn iyi, mutlu gnlerini grmek.
* ay ba grmek.
gnn gstermek
* (tehdit yollu) cezalandrmak.
gnn gn etmek
* hibir eyi dert edinmeyip gnn ho geirmek.
gpegndz
* Ortalk iyice ayd nlkken, iyice gndz iken.
gpgzel
* ok gzel.
gr
* Bol ve gl olarak kan veya fk ran.
* Bol, verimli, feyyaz.
gr gr
* Bkz. grl grl.
grbz
* Salam, gl ve iyi gelimi, iri.
grbzleme
* Grbzlemek ii.
grbzlemek
* Gelimek, grbz duruma gelmek.
grbzlk
* Grbz olma durumu.
Grc
* Grcistan halkndan veya bu halk n soyundan olan kimse.
Grcce
* Grc dili.
gre
* iftlemek isteyen ksrak veya dii eek.
* Bir yandan yana kadar olan tay.
* Kuvvetli, din.
* ekingen, korkak, rkek.
grecilik
* Bkz. devimselcilik.
gre
* Belli kurallar iinde, g kullanarak, iki kiinin trl oyunlarla birbirinin srtn yere getirmeye almas.
gre etmek (veya tutmak)
* gremek.
gre mayosu
* Greirken, greilerin giydii zel mayo.
gre minderi
* Kapal spor salonlarnda greilerin zerinde gretikleri, st yekpare kapl olan kauuk minder.
grei
* Gre yapan, green kimse, pehlivan.
grei kprs
* Vcudun, s rt yere dnk, avular ve tabanlarda yay biiminde dayal bulunduu durum.
greilik
* Grele uraan spor dal , pehlivanl k.
greilme
* Greilmek ii veya durumu.
greilmek
* Gre yaplmak.
greme
* Gremek ii.
gremek
* (iki kii) Trl oyunlarla birbirinin srt n yere getirmeye al mak.
gretirme
* Gretirmek ii.
gretirmek
* Gre yaptrmak.
grgen
* Grgengillerden, Karadeniz ky lar ndaki ormanlar mzda ok yetien, kerestesi beenilen bir aa
(Carpinus betulus).
grgengiller
* ki eneklilerden, iek durumlar t rtls; grgen, hu, fndk, kzlaa gibi kerestelik aalar iine alan bir
familya.
grlek
* alayan.
grleme
* Grlemek ii.
grlemek
* Kal n ve gr ses karmak.
* Beklenmedik bir zamanda ans zn lmek.
grleme
* Grlemek ii.
grlemek
* Gr bir duruma gelmek.
grleyi
* Grlemek ii veya biimi.
grlk
* Gr olma durumu.
* Verimlilik, feyiz.
gruh
* Deersiz, aa grlen, kmsenen topluluk, derinti, sr.
grl grl
* Bol ve gr kan veya akan eylerin sesini anlat r.
grldeme
* Grldemek ii.
grldemek
* ok hzl ve grltl ses karmak.
grlt
* Aralar nda uyum bulunmayan dzensiz seslerin btn, patrt, amata.
* Birok kiinin kart kavga, karklk veya tart ma.
grlt bastrmak
* grltden daha ok gl ses karp onu etkisizletirmek.
grlt karmak (etmek, koparmak veya yapmak)
* dzensiz ve rahatsz edici sesler karmak.
* kavga, karkl k, tart ma karmak.
grlt kmak
* kavga, tart ma karklk olmak.
grlt patrt
* Kavga, grlt.
grltc
* Grlt yapan veya grlt karan (kimse), velveleci.
grltl
* Grlts olan.
* Kark olaylarla dolu.
grltl patrt l
* ok grltl ve kark.
grltsz
* Grlts olmayan.
* Kimseyi tedirgin etmeyen veya kimsenin dikkatini ekmeyen.
grltszce
* Grlt yapmayarak, tedirginlik karmayarak.
grltye (veya patrtya pabu brakmamak)
* korkutmalara ald r etmeyip diledii gibi davranmak.
grltye (veya patrtya vermek)
* gereksiz bir tela drmek.
grltye gelmek
* (bir i, bir dnce vb.) tel ve kar kl a rastlayarak ilgi ekmemek, zerinde durulmamak.
grltye getirmek (veya bomak)
* (bir ii, bir dnceyi) tel ve kar klk yznden ilgi ekmez duruma getirmek.
* sz kalabal ndan, karklktan yararlanarak istediini elde etmek.
grltye gitmek
* tel ve kar kla rastlayarak deeri anla lmayp unutulmak.
grz
* Silh olarak kullanlan ar topuz.
gtaperka
* Sumatra'da ve evresindeki adalarda yetien byk bir cins aatan elde edilen, kablo yapmnda kullanlan,
kauua benzer, zamkl bir madde.
gtme
* Gtmek ii.
gtmek
* Hayvan veya hayvan srsn nne kat p otlatarak srmek.
* Bir dnceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerekletirmeye almak.
* Bir kimseyi, bir topluluu kendi dnce ve amac dorultusunda ynetmek, sevk ve idare etmek.
gttm domuzu bana retme
* yllardr tand m bir kimsenin huylar n da bilirim.
gve
* Kurtuu deri, yapa , ynl kuma ve dokuma yiyen pul kanatl lardan bir bcek (Tine pellionella).
gve
* inde yemek piirilen toprak kap.
* Bu kapta piirilen yemek.
gvel
* A k yeil, maviye alar gz rengi.
gvelenme
* Gvelenmek ii.
gvelenmek
* Gve tarafndan yenilmek.
gvem eri i
* Bkz. akdiken.
gven
* Korku, ekinme ve kuku duymadan inanma ve balanma duygusu, itimat.
* Yreklilik, cesaret.
gven beslemek
* gven duymak, inanmak, itimat etmek.
gven duymak
* gvenmek, inanmak.
gven
* Karanlk odada, alabilecek kadar k salayan, duyar kat etkilemeyen zel yapda bir lmbadan elde
edilen k.
gven kazanmak
* kendisine inandrmak.
gven mektubu
* Bir elinin, gittii yerin devlet bakanna sunulmas iin kendi bakannca eline verilen belge, itimat
mektubu, itimatname.
gven oylamas
* Greve yeni balam veya grevini srdren hkmetin tutumunu deerlendirmek iin mecliste yaplan
oylama.
gven vermek
* gven duygusu uyandrmak, itimat telkin etmek.
gven yazs
* Gven mektubu.
gvence
* Bir antlamada taraflardan birinin sorumluluu zerine almas, inanca, teminat, garanti.
* Al nan sorumlulua kar olarak ortaya konulan ey.
* Birinin phelerini datmak iin sylenen inandrc sz, teminat.
gvence akesi
* Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmediinde kar tarafa el konulacak olan para.
gvence vermek
* bir anlamada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluu yklenmek, inanca vermek, teminat vermek,
garanti vermek.
* bir sorumluluk karl olarak (para vb.) ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek.
gvenceli
* Gvencesi olan, gvence salayan, garantili.
gvencesiz
* Gvencesi olmayan, gvence salamayan, garantisiz.
gvenceye balamak
* teminat alt na almak.
gven
* Gvenme duygusu, itimat.
gvendii dalara kar yamak (veya gvendii dal elinde kalmak)
* yardm veya yarar bekledii kimseden, yerden veya eyden iyilik gelmemek.
gveni olmak
* gvenmek, inanmak.
gveni sarslmak
* gveni kalmamak.
gvenilir
* Gven duygusu veren, gvenilen.
gvenilirlik
* Gvenilir olma durumu.
gvenilme
* Gven duyulma, gvenle bak lma.
gvenilmek
* Gvenle baklmak, kendisine gven duyulmak.
gvenirlik
* Gvenilme durumu, gvenilir olma durumu.
gveni
* Gven duyma, gvenme.
gvenli
* Gven verici, emniyetli, emin.
gvenlik
* Toplum yaamnda kanun dzenin aksamadan yrtlmesi, kiilerin korkusuzca yaayabilmesi durumu,
emniyet.
gvenlik borusu
* Buharl tesisatta basncn belirli bir deerin stne kmasn nleyen U biimli boru.
gvenlik grevlisi
* Gvenlii salamakla grevli kimse.
gvenlik vanas
* Buharl tesisatta basn belirli bir deerin stne knca a larak tesisatn gvenliini salayan vana,
emniyet supab.
gvenme
* Gven duyma, gveni olma.
gvenme dostuna, saman doldurur postuna
* "dost sand n birtak m kimseler sana kolaylkla ktlk edebilirler" anlamnda kullanl r.
gvenmek
* Gven duymak, gveni olmak, itimat etmek.
gvenoyu
* Greve yeni balam veya grevini srdren hkmetin tutumunu deerlendirmek iin meclisin verdii
oy; itimat reyi.
gvenoyu almak
* hkmetin tutumu meclise onaylanmak.
gvenoyu vermek
* hkmetin tutumu ile ilgili olumlu oyu meclise kullanmak.
gvensiz
* Bakalarna gvenmeyen, itimatsz.
gvensizce
* Gvensiz bir biimde, gvensiz olarak.
gvensizlik
* Gvensiz olma durumu, itimatszl k.
gvensizlik duymak
* gvenmemek.
gvensizlik nergesi
* Hkmetin uygulamalar na kar gsterilen yaz l veya szl itimatszlk.
gvercin
* Gvercingillerden, hzl ve uzun zaman uabilen, ksa vcutlu, s k tyl, birok evcillemi trleri bulunan,
yemle beslenen ku (Columba).
gvercinboynu
* Yeil, mavi ve pembe arasnda dalgalanr gibi grnen renk.
gvercingiller
* Gvercin, kumru gibi kular iine alan geni bir familya.
gvercings
* Yeil ile mavi aras nda bcek kabuuna benzer dalgal ve deiken renk.
gvercinler
* Gvercin, kumru gibi kular iine alan takm.
gvercinlik
* Evcil gvercin yetitirmek iin hazrlanm yer.
gverte
* Gemide ambar ve kamaralarn st.
gvey yemei
* Erkek evi tarafndan dn akam akraba ve yaknlara verilen yemek.
gvey,-i
* Evlenmekte olan bir erkee, evlenme treni srasnda verilen ad.
* Bir k zn ailesinden olan byklere gre kzn kocas, damat.
gveyfeneri
* Patl cangillerden, k rmz ve ekimsi meyvesi idrar sktrc olarak kullanlan, ok yllk ve otsu bir bitki,
gelin otu (Physalis alkekengi).
gveyi girmek
* erkek iin, evlenmek.
* i gveyi olarak, gelinin ailesinin evinde oturmak.
gveyi olmadk, ama kap d nda bekledik
* bir konuyu iyi bilmeyen ama yabancs da olmayan kimseler tarafndan kullanl r.
gveylik
* Gvey olma durumu, damatlk.
* Gvey iin al nm , yap lm giysi, armaan.
* Gvey iken kullanlan veya yaplan.
gvez
* Mora alan krmz.
gya
* Szde, sanki.
gz
* (kuzey yarm kre iin) Eyll, ekim ve kasm aylar n iine alan sre, sonbahar.
* Eyll 22 ile Aralk 21 arasndaki mevsim.
gz idemi
* Ac idem.
gz dnemi
* Gz aylar.
* Eitim retimde ilk yar y l.
gz noktas
* Gzn, gn-tn eitlii annda gnein gk ekvatoru izgisi zerinde bulunduu nokta.
gzaf
* Bo, anlamsz, beyhude (sz).
gzel
* Biimindeki uyum ve llerindeki denge ile hoa giderek hayranlk uyandran.
* yi; ho.
* Beklenene uygun den ve baar dncesi uyand ran.
* Soyluluk ve ahlk stnlk dncesi uyandran.
* Grg kurallar na uygun olan.
* (hava iin) Sakin, ho.
* Okayc , aldatc, kandrc.
* Pek iyi, doru.
* Hoa giden, beenilen, iyi, doru bir biimde.
* Gzel kz veya kadn.
* Gzellik kraliesi.
gzel duyu
* Estetik, bediiyat.
gzel duyuculuk
* Estetikilik, estetizm.
gzel duyusal
* Estetik.
gzel gzel
* Olaan bir durumda, herhangi bir sk ntya uramadan.
gzel olmak
* gzellemek.
gzel sanatlar
* Edebiyat, mzik, resim, heykel, mimarl k, tiyatro gibi insanda coku ve hayranl k uyandran sanatlar.
gzel yaz sanat
* Harflere gzel biimler vererek yazma sanat, hsnhat, kaligrafi.
gzelavrat otu
* Patl cangillerden, 100-150 cm ykseklikte, atropin denilen zehirli ilc n karld pis kokulu, ok y ll k ve
otsu bir bitki (Atropa belladonna).
gzelce
* Gzele yak n, gzel gibi.
* (gze'lce) yice, adamakll .
gzelhatun iei
* Bkz. nergis zamba .
gzelim
* deer verilen, sevilen.
* teklifsiz bir seslenme olarak kullanl r.
gzelleme
* Halk edebiyat nda konusu ak olan, lirik bir iir tr.
* en, sevinli duygular anlatan trklerde zel bir ezgi.
gzelleme
* Gzellemek ii.
gzellemek
* Gzel bir durum almak.
gzelletirilme
* Gzelletirilmek ii.
gzelletirilmek
* Kendisine gzellik verilmek, gzel duruma getirilmek.
gzelletirme
* Gzelletirmek ii.
gzelletirmek
* Gzellik vermek, gzellik kazandrmak.
gzellik
* Estetik bir zevk, coku, holanma duygusu uyandran nitelik, hsn.
* Okayc sz veya davran, iyilik, yumuaklk.
* Ahlk ve fikr nitelikleriyle hayranlk uyand ran ey.
* Gzel olan bir kimsenin nitelii.
gzellik enstits
* Kadnlarn yz ve vcut bakmlarnn yapld yer.
gzellik kraliesi
* Yz ve vcut gzellii gz nnde bulundurularak yaplan yarmalarda birincilii kazanan kz.
gzellik malzemesi
* Makyaj malzemesi.
gzellik mstahzarlar
* Makyaj malzemelerinin genel ad.
gzellik salonu
* Kuafr.
gzellik yarmas
* Yaln z yz ve vcut gzelliinin l olarak kabul edildii yarma.
gzellikle
* Okayc sz veya davranla, iyilikle.
gzergh
* Yolst uranlacak, geilecek yer.
* Yol boyu.
* ok geilen yer, geek.
gzey
* Az gne alan, ok glgeli kuzey yama.
gzide
* Sekin, seilmi, seme.
* Ayd n, okumu, sekin (kimse).
gzlek
* Gz yamuru.
* Gz mevsiminin geirildii yer.
* Havalarn soumas zerine yaylalardan dnen hayvanlar n otlatlmas ve bir sre barnd rlmas iin
ayrlm, da eteklerinde bulunan mera.
gzleme
* Gzlemek ii.
gzlemek
* Gz bir yerde geirmek.
gzlk
* Gzn yaplan.
* Gzn ekilen tahl.
gzn
* Gz mevsiminde.
,
* Trk alfabesinin dokuzuncu harfi, ses bilimi bak m ndan, ince nllerle n damak, kaln nllerle art
damak nszlerinin tml ve yumua. Yumuak ge ad verilen bu harf, Trkede kelimelerin banda hi
gemedii gibi, sonunda da genellikle tek hecelilerde bulunur.
* S nflama ve sralamalarda maddelerin s ras harfle gsterildiinde dokuzuncu maddenin ba na getirir.
H
* Hidrojen'in ksaltmas .
h, H
* Trk alfabesinin onuncu harfi. He ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan tmsz s zc grtlak
nszn gsterir.
* Nota iaretlerini harfle gsterme ynteminde si sesini gsterir.
ha
* stek uyandrmak iin kullan lr.
* (ha:) ama anlat r.
* (ha:) Dikkati ekmek, uyarmak iin kullanlr.
* (ha:) Bir eyin birdenbire hat rland n veya kavrandn anlat r.
* (ha:) Soru bildirir.
* Tekrarlanarak kullanld nda eitlik anlam verir.
* "Evet" anlamnda kullanl r.
* Bazen tekrarlanan bir emir kipinin tekrarlar arasnda yer alarak fiil ile anlat lan iin uzad ve bundan
b k ld bildirilir.
* Neredeyse, hemen yak nda.
ha babam (veya ha babam ha)
* karsndakinin abasn artrmak iin kullan lr.
* srekli olarak, hi durmadan.
ha bire
* Durmadan, ara vermeden, arka arkaya, srekli olarak.
ha bugn ha yar n
* neredeyse, ksa bir srede.
ha deyince
* istenilen anda.
ha Hoca Ali, ha Ali Hoca
* deiik gibi gsterilen iki eyin, gerekte hibi r bakal olmadn anlat r.
ha yle
* Bkz. hah.
ha unu bileydin
* "bunu oktan anlaman, bilmen gerekirdi" anlam nda kullanl r.
hab
* Uyku.
habanera
* ok kvrak bir Kba dans .
* Bu dansn mzii.
habaset
* Ktlk, alaklk.
habbe
* Tahl tanesi, evin.
* Su kabarc.
* Karagz, Matiz, Klhanbeyi tiplerinin "yemek yemek" anlamnda kulland sz.
habbesi kalmad (veya habbesi yok)
* hi kalmad , hi yok.
habbeyi kubbe yapmak
* nemsiz bir eyi abartmak.
haber
* Bir olay, bir olgu zerine edinilen bilgi, sal k.
* letiim veya yayn organlar yla verilen bilgi.
* Bilgi.
* Yklem.
haber ajans
* Yurt ve dnya olaylarn toplayp yay mlayan kurulu.
haber almak
* (kendisine) bildirilmek, renmek, bilgi edinmek.
haber atlamak
* (gazetecilikte) bir haberi vaktinde yaymlayamamak.
haber blteni
* Radyonun, televizyonun ve eitli haber ajanslar nn yaymlad , gnn i ve d olaylar konusunda
kamuoyunu aydnlatc bilgiler veren ksa metin.
haber brosu
* Bal bulunduklar iletiim organlar na blgesel haberleri iletmekle grevli birim.
haber kmamak
* (biri veya bir ey iin) beklenen bilgi gelmemek.
haber deyince
* istenilen anda, arabuk.
haber gemek
* teleks, telefon vb. ile bilgi iletimi yapmak.
haber gndermek
* herhangi bir arala bildirmek.
haber kayna
* Haber alnan kii ve yer.
haber kipi
* Bildirme kipi.
haber merkezi
* Bir yayn organn n haberleri derleyip toparlamak ve deerlendirmekle sorumlu ve ykml haber birimi.
haber salmak (veya yollamak)
* haber gndermek.
haber stdyosu
* Ses dzeni, ses geirmezlik zellii ile radyo ve TV gibi yay n organlarnda yaln z haber okunmak iin
ayrlm zel blm veya oda.
haber uurmak
* gizlice veya hemen haber gndermek.
haber vermek
* bildirmek, haber ulatrmak.
* bir durumun, bir olayn belirtisi olmak.
haberci
* Haber getiren kimse, ulak.
* Bir durumun, bir olayn belirtisi.
* Muhbir, ihbar eden (kimse).
habercilik
* Bir haberi usulnce haz rlama ve yay n organlarnda yay mlama ii.
haberdar
* Haberli, bilgili.
haberdar etmek
* haber vermek, bildirmek.
haberdar olmak
* bilgi edinmek, haber almak.
haberden haber ver
* (bir kimse veya bir konuda) bilgi ver.
haberi olmak
* bilgisi olmak, bilmek.
haberin olsun!
* herhangi bir konuda birine uyar da bulunmak iin sylenir.
haberleme
* Haberlemek ii, iletiim, muhabere.
* Yaz ma.
haberlemek
* Karl kl olarak haber alp vermek, ileti mek, muhabere etmek.
haberli
* Bir olay veya durum zerine bilgisi olan, haberi olan.
* Haber vermi veya alm (olarak).
haberlik
* Haber durumunda olan.
habersiz
* Haberi olmayan, haber almam, hibir bilgisi olmayan.
* Haber vermeden, habersizce.
habersizce
* Haber vermeden, haberi olmadan, habersiz, gizlice.
habersizlik
* Haber alamama durumu.
Habe
* Etiyopya halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse, Etiyopyal.
* (kk h ile) Derisinin rengi ok koyu esmer olan (kimse).
Habe
* Habe.
habip
* Sevilen, sevgili.
* Hz. Muhammet.
habis
* Kt, alak, soysuz (kimse).
* (baz hastalklar veya urlar iin) Ktcl.
habislik
* Habis olma durumu.
habitat
* Yerleme, oturma.
* Bitkinin doal olarak yetiti i yer, yurt.
habitus
* Bitkinin yerindeki durumu, dallanmas, kklerinin toprak ierisindeki dalmasn belirten morfolojik
grn.
hac
* Genellikle tek tanrl dinlerde kutsal olarak tannan yerlerin, o dinden olanlarca yl n belli aylarnda ziyaret
edilmesi.
* slmn be artndan biri olan, Mslmanlarca zilhicce aynda Mekke'de yap lan Kbe'yi ziyaret ve tavaf
treni.
hacamat
* Vcudun herhangi bir yerini hafife izip, zerine boynuz, bardak veya ie oturtarak kan alma.
* Hafif yaralama.
hacamat baltas
* Hacamat iin kullanlan kesici kk ara.
hacamat etmek (veya yapmak)
* hacamat yoluyla kan almak.
* hafife yaralamak.
hacamat i esi
* Hacamat yapmak iin kullan lan az dibinden dar i e.
hacamat
* Hacamat yapan kimse.
hacamatlama
* Hacamatlamak ii.
hacamatlamak
* Hacamat etmek, hacamat yapmak.
* Hafife yaralamak.
hacca gitmek
* Mslmanlar hac amac yla Mekke'ye gitmek.
* Hristiyanlar kutsal saylan yerlere gitmek.
haccetme
* Haccetmek ii.
haccetmek
* Mslmanlkta hac zaman nda Kbe'yi ziyaret ve tavaf etmek.
* Hristiyanlar kutsal saylan yerlere gitmek.
hacet
* Herhangi bir ey iin gerekli olma; gereklilik, lzum.
* Tanr'dan veya kutsal say lan kiiden beklenen dilek.
* Abdest (kk veya byk).
* htiya duyulan ey, gerekli ey.
hacet dilemek
* istekte bulunmak.
hacet grmek
* gerekli bulmak, gerekli saymak.
* ayak yoluna gitmek.
hacet kalmamak
* gerei olmamak.
hacet kaps
* Dua etmek veya dilekte bulunmak iin nnde durulan trbenin kaps (penceresi).
hacet penceresi
* Bkz. hacet kaps.
hacet tepesi
* zerinde yaplan duann kabul olunacana inanlan tepe.
hacet yeri
* Ayak yolu, abdesthane.
hacet yok
* gereklii yok, gerekli deil, istemez.
haceti olmak
* ayak yoluna gitmesi gerekmek.
hacetini yapmak
* kk veya byk abdest etmek.
hac
* Din buyruklarn yerine getirmek iin hacca gitmi Mslman.
* Kuds', Efes'i veya baka kutsal bir yeri ziyaret etmi olan Hristiyan.
hac bekler gibi beklemek
* byk bir sabrszlkla beklemek.
hac devesi
* Tek hrgl deve.
hac ff
* Arap halk ndan olanlar iin kullanlan alayl sz.
hac olmak
* hacca gidip, haccn gereklerini yapmak.
hac ya
* Gl yandan karlan, haclarn srnd zel koku.
hacaa
* Byk ehirlerde gereksiz, yersiz ok para harcayan taral zengin.
hacaalk
* Hac aa olma durumu.
hacaalk etmek
* gereksiz yere, gsteri iin bol para harcamak.
hacbekta ta
* Balgam ta .
haclar bayram
* Kurban bayram .
haclar kua
* Gk kua.
haclaryolu
* Samanyolu.
haclk
* Hac olma durumu.
hacs hocas
* kim varsa, herkes, hepsi.
hacyatmaz
* Yere nasl braklrsa brak lsn, dibinde bulunan arlk sebebiyle dik bir durum alan oyuncak.
* karlar iin, g durumlarda kiiliinden zveride bulunarak kendini abucak toparlamay beceren kimse.
hacyolu
* Bkz. haclaryolu.
hacim
* Bir cismin uzayda doldurduu boluk, oylum, cirim, syg.
hacimli
* Hacmi olan, oylumlu.
hacimlice
* Biraz hacimli, oylumluca.
hacimsiz
* Hacmi olmayan, oylumsuz.
* Borsada gerekletirilen yetersiz tutarda alm satm.
hacir
* Kst, k s tll k.
hacir altna almak
* kstlamak.
* hastalk, bunama vb. sebeplerden tr davranlar nn nas l sonu vereceini bilemeyen bir kiiyi
mahkeme aracl ile mal ve mlk ynetimi bak mndan k stlamak.
* Meden Kanuna gre eitli haklarn kullanmaya yetkili olan kiinin bu haklarnn mahkeme karar ile
elinden al nmas, haklarn kullanma bakm ndan kstlanmas.
Hacivat
* Karagz oyununda kendini halktan stn grme, bilgilik taslama, kitap dili kullanma gibi zentileri olan
kimse.
haciz
* Bir alacan denmesi iin borlunun parasna, aylna veya malna icra dairesince el konulmas.
haciz koymak
* borlunun malna el koymak.
hacizli
* Haczedilmi, mahcuz.
haczetme
* Haczetmek ii veya biimi.
haczetmek
* Bir alacan denmesi iin borlunun geim ve mesleinde gerekli olan eyler dnda kalan para, aylk veya
mal na icra dairesince el konmak.
ha
* Hristiyanln sembol saylan ve birbirini dikey olarak kesen iki izgiden oluan biim, istavroz, salip.
ha karmak
* Hristiyanlar sa ellerini aln, karn, iki koltuk ve gs hizas na gtrerek ha biiminde tap nma iaretini
yapmak, istavroz karmak.
ha suya atma
* Hristiyanlarn bir din treni olarak k n suya ha atmalar.
halamak
* armha germek.
hal
* Ha olan.
Hal lar
* XI. yzyl ile XII. yzyl arasnda batl Hristiyanlarca kutsal yerleri Mslmanlarn elinden almay
amalayan seferlere kat lanlara verilen ad, ehlisalip.
havari
* Ha benzeri.
had
* S nr, u.
* Derece.
* (insan iin) Yetki ve deer.
* Terim.
hd
* Keskin; sivri.
* (hastal k iin) abuk ilerleyen, iveen, akut.
* Ar (bunalm, geimsizlik gibi kt durumlar iin) iddetli; gergin.
hadde
* Madenleri tel durumuna getirmek iin kullanlan ve trl apta delikleri olan elik ara.
hadde fabrikas
* Som demire ubuk, kebent, levha, ray gibi biimler verilen yapm evi.
haddeci
* Hadde iiyle uraan kimse.
haddeden geirmek
* en kk ayrntsna kadar incelemek, dikkatle aratrmak.
haddehane
* Ham demir madeninin eritildii byk ocak, fr n.
haddeleme
* Haddelemek ii.
haddelemek
* Madenleri haddeden geirerek, birtakm ilemler sonucu, istenilen biime getirmek.
haddi hesab yok
* pek ok, snr, ls yok.
haddi mi (veya haddine mi dm)
* onun bunu yapmaya yetkisi veya yetenei yoktur.
haddi olmamak
* (hakk veya yetkisi) olmamak.
haddikifayeyi bulmak
* yeterince olmak.
haddinden fazla
* gereinden ok, a r.
haddini amak
* ly ka rmak, ar gitmek.
haddini bildirmek
* sert bir karl kla usland rmak, yola getirmek, cezalandrmak.
haddini bilmek
* kendi deer ve yeteneini olduundan stn grmemek.
haddizatnda
* Aslnda.
hademe
* yerlerinde temizlik ve getir gtr ilerine bakan grevli, odac, mstahdem.
hademeihayrat
* Din kurulular nda temizlik ve ayak ilerine bakan grevliler.
hademelik
* Hademe olma durumu veya hademenin grevi, odac lk.
had m
* Ksrlat rlm , enenmi erkek.
had m aas
* Harem aas.
had m etmek
* ksrlatrmak, enemek.
had mlat rma
* Hadmlatrmak ii.
had mlat rmak
* Eneyerek ksrlat rmak.
had mlk
* Hadm olma durumu.
hadi
* Bkz. Haydi.
hadi hadi
* "Ksa kes", "ii uzatma", "bizi aldatamazsn" anlamnda kullanl r.
* abukluk, acele bildirir.
hadim
* Hizmet eden, hizmet edici; yarayan, yarar.
hadis
* Hz. Muhammed'in genel kural deerindeki sz ve davranlar.
* Bu sz ve davranlar inceleyen bilim.
hdis
* Sonradan ortaya kan.
hdisat
* Olaylar, hadiseler.
hadise
* Olay.
hadise karmak
* olay karmak.
hadiseli
* Olayl.
hadisene
* Haydisene.
hdisesiz
* Olays z.
hadsiz hesapsz
* Saylamayacak derecede ok.
haf
* Futbolda kalecinin nnde bulunan iki bekin nndeki oyuncudan her biri.
hafakan
* S knt , arpnt .
hafakanlar bomak (veya basmak)
* sknt dan bunalmak.
hafazanallah
* Kt bir ihtimalden sz edilirken "Tanr korusun" anlam nda sylenir.
hafz
* Koruyan, saklayan.
* Kur'an' btnyle ezbere bilen ve okuyabilen kimse.
* Aptal, ahmak, bn.
* Bir eyi anlamadan ezberleyen kimse.
hafza
* Bellek.
hafza kayb
* Sinir sistemindeki bir arza sebebiyle bilincin yitirilmesi.
hafzal
* Haf zas olan.
hafzali
* Seyrek taneli, kaln kabuklu, etli ve parlak altn sars renginde byk taneli bir tr zm.
hafzasz
* Haf zas olmayan.
hafzay yoklamak
* hat rlamaya almak.
hafzktp
* Kitapl k grevlisi.
hafzlama
* Haf zlamak ii.
hafzlamak
* ok almak, ezberlemek, ineklemek.
hafzl k
* Haf z olma durumu veya haf zn grevi.
* Aptallk, ahmakl k.
* Ezbercilik, bir eyi anlamadan renme zellii.
hafi
* Gizli, sakl.
hafi celse
* Bkz. gizli oturum.
hafif
* Tartda a rl az gelen, yeni, ar kart.
* G veya yorucu olmayan, kolay.
* Ar bal olmayan, cidd olmayan, hoppa.
* (yiyecek iin) Miktar az, sindirimi kolay.
* Kal nl veya younluu az olan.
* Etkisi az olan.
* Zorlu olmayan.
* nemli olmayan.
* (uyku iin) abuk uyanlan.
* ok dik olmayan (srt, yoku).
* Gc az olan, belli belirsiz.
* S knt s z, ferah.
* Belli belirsiz.
hafif atlatmak
* kt bir durumdan ok az bir zararla kurtulmak.
hafif gelmek
* arl fazla olmamak.
* nemsiz grmek, deer verilmemek.
hafif giyinmek
* az ve ince giyinmek.
hafif hafif
* Yava yava, ar a r.
hafif hapis cezas
* Ayr hcreye kapatlmakszn ektirilen hapis cezas.
hafif sanayi
* eitli tketim mallar reten sanayi.
hafif s klet
* Grete 68 kg, boks ve halterde 67,5 kg olarak tespit edilmi arlk.
hafif tertip
* yle byle, biraz, a rl a kamadan.
hafif uyku
* Derin olmayan, kolayca uyanlabilen uyku.
hafif yollu
* st kapal, k sa bir a klamayla.
* Davran lar ile iinde bulunduu toplumun ahlk anlayna ters den (kadn), hafifmerep.
hafife
* Hafif olarak, hafif bir biimde, belli belirsiz.
hafife almak
* kmsemek, nemsememek.
hafifleme
* Hafiflemek ii.
hafiflemek
* Herhangi bir sebeple eski a rl azalmak.
* Etkisi, gc azalmak.
* Bir s k ntdan kurtulmak, rahatlamak.
hafifleme
* Hafiflemek ii.
hafiflemek
* Hafiflemek.
* Ar ball n yitirmek.
hafifletirme
* Hafifletirmek ii.
hafifletirmek
* Hafiflemesine yol amak.
hafifletici
* Hafifletme zellii olan.
hafifletici sebep, -bi
* Suun hafiflemesine sebep olan durum veya olay.
hafifletme
* Hafifletmek ii.
hafifletmek
* Hafiflemesine yol amak, hafifletirmek.
hafifleyi
* Hafiflemek ii veya biimi.
hafiflik
* Hafif olma durumu.
* Rahatlk.
* Davran lar iinde bulunduu toplumun ahlk anlay na uymama durumu.
hafiflik etmek
* yak ksz bir davran ta bulunmak veya sz sylemek.
hafifmerep
* Davran lar, iinde bulunduu toplumun ahlk anlay na uymayan (kadn).
hafifseme
* Hafifsemek ii, yeniseme, istihfaf.
hafifsemek
* Bir kimseyi veya bir eyi nemsememek, yenisemek, istihfaf etmek.
hafifseyi
* Hafifsemek ii veya biimi.
hafiften
* Hafife, belli belirsiz, yava yava.
hafiften almak
* nemsiz bulup zerine dmemek, yeterince ilgilenmemek.
hafit
* Erkek torun.
hafiye
* zel soruturmalarla edindii bilgileri ilgililere ileten kimse, detektif.
hafiyelik
* Hafiye olma durumu veya hafiyenin grevi.
hafniyum
* Atom numaras 72, atom arl 178,6 olan, az rastlan r bir element. K saltmas Hf.
hafriyat
* Kaz.
hafriyat
* Hafriyat ii ile uraan kimse.
hafriyatl k
* Hafriyat nn ii veya meslei.
hafta
* Birbiri ardnca gelen yedi gnlk dnem.
hafta aras
* Hafta ii her gn.
hafta aras nda (veya iinde)
* iki pazar arasndaki gnlerde.
hafta ba
* Haftan n ilk gn; genellikle pazartesi.
hafta ii
* Haftan n her gn.
hafta sekiz, gn dokuz
* tedirgin edercesine sk sk.
hafta sonu
* Haftan n son gnleri, genellikle cumartesi ve pazar.
haftalk
* Haftada bir kez yaplan veya yay mlanan.
* Herhangi bir hafta sren.
* Haftada bir denen para.
haftalk
* cretini haftadan haftaya alan (kimse).
haftalkl
* cretini haftadan haftaya alan (kimse).
haftaym
* Futbolda 45'er dakikal k iki dnemin her biri, yar.
* Bu iki dnem aras nda kalan 15 dakikalk dinlenme sresi, ara.
hah
* Olmas istenen veya beklenen bir ey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatr.
hah yle
* yaplan bir iin beenildiini anlatr.
haham
* "hikmet" Yahudi din adam.
hahamba
* Bir lkedeki Yahudi topluluunun din bakan.
hahambal k
* Hahambann grevi veya hahambana yardmc olan tekilt.
hahamhane
* Hahambann al t yer.
hahaml k
* Hahamn unvan ve grevi.
hahha hahhah
* Alayl yapmackl gl.
hahnyum
* Atom numaras 105 olan, kaliforniyum atomlarn n, azot ekirdekleriyle bombard man ndan elde edilmi
yapay element, nilsbohryum. K saltmas Ha.
hail
* Engel.
haile
* ok ac kl olay.
* Manzum biimde yazlm trajedi.
hain
* Hyanet eden (kimse).
* Zarar vermekten, zmekten veya ktlk yapmaktan holanan (kimse).
* Bazen sitemli bir seslenme olarak kullanlr.
* Kt bir niyet ta yan.
hain hain
* Kt bir biimde.
haince
* Hain bir anlam ta yan.
* Hain bir biimde.
hainleme
* Hainlemek ii.
hainlemek
* Haince davranr olmak.
hainlik
* Hain olma durumu veya haince davran .
hainlik etmek
* (birine) haince davranmak, ktlk etmek.
haiz
* Bir eyi olan, elinde bulunduran, tayan.
haiz olmak
* elinde bulundurmak, uygun olmak, tamak.
haje
* Afrika'da yaygn kobra tr (Naja haje).
Hak
* Tanr'n n adlarndan biri.
hak
* Adalet.
* Adaletin, hukukun gerektirdii veya birine ayrd ey, kazan.
* Dava veya iddiada geree uygunluk, doruluk.
* Gemi ve harcanm emek.
* Pay.
* Emek karl cret.
* Doru, gerek.
hak
* Maden, aa, ta zerine elle yaz veya ekil oyma.
* K ttaki yaz y kazma.
hk
* Toprak.
Hak dini
* slmiyet.
hak edi
* Bir retim veya yapm srasnda hak edilmi durum veya para.
hak etmek
* bir emek karl hakk olan eyi elde etmek, hak kazanmak.
* lyk olduu (kt) kar l almak.
* bir baar dolay syla dllendirilmek.
hak getire
* yoktur, bulunmaz, ne arar.
hk ile yeksan etmek (veya olmak)
* (yap, ehir vb. iin) temelinden ykp harap etmek (veya olmak), btnyle ortadan kald rmak (veya
kalkmak).
hak kazanmak
* emein karln alabilecek duruma gelmek.
hak kuu
* shak kuu.
hak vermek
* birinin dncesini, davasn, iddiasn doru bulmak.
hak yemek
* bakalarnn hakkn vermemek.
hak yerini bulur (veya hak yerde kalmaz)
* hakszlk er ge ortaya kar.
hak yolu
* Doruluk, doru yol.
hakan
* Trk, Mool ve Tatar hanlar iin "hkmdarlar hkmdar " anlamnda kullan lan bir unvan.
* Osmanl padiahlarna verilen unvan.
hakanl k
* Hakan olma durumu.
* Hakann egemenliindeki lke.
* Hakann ynetimi.
hakaret
* Onur krma, onura dokunma, kltc sz veya davran.
hakaret etmek
* bir eyi veya bir kimseyi aal k ve deersiz gsterecek biimde davranmak.
hakaret grmek
* ar veya kltc davran grmek, aalanmak.
hakaret saymak
* bir sz veya davran hakaret olarak kabul etmek.
hakaretamiz
* Hakaret ieren, hakaret dolu.
Hakas
* Rusya'daki Hakas Cumhuriyeti'nde yaayan Trk halk ve bu halktan olan kimse.
Hakasa
* Hakas Trkesi.
haka
* Dorulukla.
hakas
* Dorusu, doru olan.
hakem
* Yargc .
* Gre, futbol gibi oyunlarda, oyunu yneten sorumlu kii.
hakem heyeti
* Baz lkelerde yurttalardan seilmi ve mahkemede yarg grevini yapan geici kurul, jri.
* Yar ma, mnazara vb. nde en doru ve kesin sonucu belirlemekle grevli kurul, yargclar kurulu.
hakem karar
* Sporda (zellikle gre ve boksta) sonucun hakem veya hakemler tarafndan iln edilmesi.
* Mahkemeler tarafndan tayin edilen yeminli hakemlerin verdii karar.
hakemlik
* Hakemin grevi, yarg cl k.
hakeza
* Bunun gibi, byle.
hk
* Yeile alar toprak rengi.
* Bu renkte olan.
hakikat
* Bir iin dorusu, gerek, asl, esas.
* Gereklik.
* Gerekten; dorusu.
hakikat olmak
* gerek duruma gelmek, gereklemek.
hakikaten
* Gerekten, sahiden, dorusu da budur ki.
hakikatli
* Yaknl ve bal l srekli olan, vefal.
hakikatsiz
* Yaknl ve bal l srekli olmayan, vefasz.
hakikatsiz kmak
* yak nl ve bal l srekli olmamak.
hakikatsizlik
* Hakikatsiz olma durumu, vefas zlk.
hakik
* Gerek.
* Nitelii deimemi, aslna uygun olan, gerek olan.
hakim
* Bilge.
* Tanr.
hkim
* Egemenliini yrten, buyruunu yrten, szn geiren egemen.
* Yarg.
* Bata gelen, bata olan, baskn kan.
* Duygu, davran vb. ni iradesiyle denetleyebilen (kimse).
* Yksekten bir yeri btn olarak gren.
* Benzerleri aras nda g ve nem bakmndan bata gelen, dominant, baat.
hkim olmak
* buyruunu yrtmek, egemenli ini srdrmek.
* etkili olmak, hkmetmek.
hakimane
* Bilgece.
hkimane
* Buyururcasna, hkmedercesine.
hkimiyet
* Egemenlik.
hkimiyetimilliye
* Ulusal egemenlik, mill egemenlik.
hkimlik
* Szn geirme, buyruunu yrtme durumu.
* Yarglk.
hakir
* Aa grlen, deersiz, hor.
hakir grmek
* nemsememek, deer vermemek, kmsemek, kk grmek, hor grmek.
Hakka erenler
* (dinde) Tanr s rr na eriip manev g kazananlar.
hakkk
* Hak (II) ileri yapan sanat, oymac.
hakkaniyet
* Hak ve adalete uygunluk, doruluk, nasfet.
hakketme
* Hakketmek ii.
hakketmek
* Maden, aa, ta zerine elle yaz veya ekil oymak.
* Yaz ve ekilleri kazyarak silmek.
hakk gemek
* birinin payndan bakas alm olmak.
* birinde veya bir eyde emei olmak.
hakk iin
* kutsal eyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant imek iin sylenir.
hakk olmak
* pay, alaca, hissesi olmak.
* sznde, dncesinde, iddias nda hakl olmak.
hakk denmez
* onun iyiliklerine, emeklerine karlk olarak ne yaplsa azdr.
hakk var
* doru dnyor, doru sylyor, doru davranyor.
hakkhyar
* Seme hakk, muhayyerlik.
hakkhuzur
* Bir toplantda bulunma kar l alnan para, oturum creti.
Hakk n rahmetine kavumak (veya Hakka kavumak, Hakka yrmek)
* lmek.
hakknda
* lgili olarak, zerine.
hakkndan gelmek
* zor bir ii baar ile sona erdirmek.
* yenmek, almak veya cezasn vermek.
hakkn aramak
* hakk olduuna inand eyi elde etmeye almak.
hakkn hell etmek (veya etmemek)
* hakkn , emeini balamak (balamamak).
hakkn vermek
* gereini btn olarak yerine getirmek.
* birinin almas nn kar ln gereince deerlendirmek.
hakkn yemek
* birinin hakk olan eyi vermemek.
hakkskt
* Susmalk, sus pay.
hakkyla
* Gerei gibi, iyice.
haklama
* Haklamak ii.
haklamak
* Bozmak, perian etmek, yenmek.
* Krmak, bozmak.
* Yiyip bitirmek.
haklama
* Haklamak biimi veya durumu.
haklamak
* ki taraf birbirine hakkn verip, alacak verecekleri kalmamak, demek.
hakl
* Hakka uygun, doru, yerinde.
* Davas, iddias, dncesi veya davran doru ve adalete uygun olan (kimse).
hakl bulmak
* davasn , iddiasn, dncesini, davrann doru bulmak, yerinde grmek.
hakl kmak
* davasn n, iddiasnn, dncesinin veya davrannn doru olduu anlalmak.
hakl olmak
* davas, iddias, davran , dncesi adalete uygun olmak.
hakl lk
* Hakl olma durumu.
hakperest
* Haksever.
hakperestlik
* Hakseverlik.
haksever
* Doru bildii eyden ayrlmayan (kimse), hakperest.
hakseverlik
* Haksever olma durumu, hakperestlik.
haksz
* Hak ve adalete uygun olmayan.
* Davas, iddias, davran, dncesi doru ve yerinde olmayan (kimse).
haksz bulmak
* bir iddiay, dnceyi, davran doru ve yerinde bulmamak.
haksz yere
* Haks z olarak, hak etmedii hlde.
hakszca
* Hakka, adalete uymayan (biimde).
hakszlk
* Haks z olma durumu.
* Hak ve adalete aykrlk.
hakszlk etmek
* adalete aykr davranmak, gadretmek.
hakinas
* Haktanr.
hakinaslk
* Haktanrlk.
haktanr
* Herkesin hakk n gzeten (kimse), hakinas.
haktanrlk
* Haktanr olma durumu.
hakuran
* Kumru.
hakuran kafesi gibi
* birok aral klar, a klklar bulunan (oda, yer).
hal
* zme, zlme; eritme; kar k bir sorunun iinden kma, sonuca varma.
hal
* Genellikle st kapal pazar yeri.
hal
* Tahttan indirme.
hl
* Bir eyin iinde bulunduu artlar veya tad niteliklerin btn, durum, vaziyet.
* Davran , tutum, tavr.
* imdiki zaman, iinde yaan lan zaman.
* G, kuvvet, takat.
* Kt durum, s k nt, dert.
hal aresi
* zm yolu.
hl deiimi
* Bir yldzn scaklna, basnc na, younluuna, aydnlatma gcne veya ktlesine ilikin deiim.
hl hat r sormak
* bir kimseye "naslsn z, ne durumdasn z"anlam nda nezaket sorusu yneltmek.
hl olmak
* kt duruma dmek, lmek.
hl ulac
* Zarf-fiil.
hala
* Babann k z kardei.
hl
* imdiye kadar veya o zamana kadar, henz.
hl o masal
* hep ayn sz, ayn dnce, davran veya sorun.
Hala
* ran' n gneyinde yaayan bir Trk topluluu veya bu topluluktan olan kimse.
Halaa
* Hala Trkesi.
halaolu
* (birine gre) Halann olu veya ocuu, halazade.
hals
* Bir yerden, bir eyden kurtulma, kurtulu.
hals olmak
* kurtulmak.
halskr
* Kurtar c.
halat
* Kenevirden yaplm ok kaln ip.
halat ekme
* Bir halat birer ucundan tutan iki taraf n birbirini ekmesiyle yaplan yarma.
halvet
* Sevimlilik, irinlik, tatl lk.
halay
* Anadolu'nun eitli blgelerinde davul ve zurna eliinde toplu olarak oynanan bir halk oyunu.
halay ekmek (veya tepmek)
* halay oyunu oynamak.
halayk
* Kadn kle, cariye.
halaykl
* Halay olan.
halaykl k
* Halayk olma durumu.
halaza
* Ekinler biilirken tarlaya dklen tanelerden ertesi yl kendiliinden yetien ekin.
halazade
* Halaolu veya halakz.
hlbuki
* Oysa, oysaki.
hlden anlamak (veya bilmek)
* bir kimsenin iinde bulunduu g durumu anlayarak, sezerek, anlay gstermek.
haldr hald r
* Hzla ve ses kararak.
hale
* Ay n evresinde grlen k halkas, al, ayla.
* Hristiyanlkta aziz saylanlar n resimlerinde balar evresinde izilen daire.
hle yola koymak
* iyi bir dzen vermek, tertiplemek.
Haleb
* Halep halk ndan olan kimse.
Haleb ordaysa ar n burada
* bir iddiay veya sz abartlm bularak kan t n istemek iin kullan lr.
halef
* Birinin ardndan gelip onun yerine geen kimse, ardl, selef kar t.
halef selef
* Biri tekinin yerini alma.
halef selef olmak
* biri tekinin yerini almak, yerine gemek.
halel
* Bozma, bozukluk.
halel gelmek
* bozulmak, zarara uramak.
halel getirmek (veya getirmemek)
* zarar vermek, engel olmak, ket vurmak.
halel vermek
* bozmak, sarsmak.
haleldar
* Bozukluu olan.
haleldar olmak
* bozulmak, sarslmak.
halelenme
* Halelenmek ii.
halelenmek
* (Ay) evresinde k halkas olumak, allanmak.
haleli
* Halesi olan.
hlen
* imdi, u anda, bugnk gnde.
Halep ban
* ark ban.
halet
* Durum.
haletiruhiye
* Ruh durum, ruh durumu.
hal'etme
* Hal' etmek ii veya biimi.
hal'etmek
* Tahttan indirmek.
halfa
* Budaygillerden, lifleri ip, uval ve kt yapmnda kullanlan bir bitki (Sitipa tenacissima).
half-time
* Bkz. haftaym.
halhal
* Kadnlarn ayak bileklerine takt klar bilezik.
hal
* Yere veya mobilya stne serilmek, duvara gerilmek iin, ou ynden dokunan, k sa ve sk tyl, nakl,
kal n yayg.
halc
* Hal dokuyan veya satan kimse.
halcl k
* Hal dokuma sanat veya sanayii.
* Hal alp satma ii.
hali
* Bo, ssz, tenha.
hli (veya hlleri) duman olmak
* kt duruma dmek.
hli harap olmak
* bitkin, perian olmak, kt duruma dmek.
hli kalmamak
* gc takat, eski durumu olmamak.
hli tavr yerinde
* durumu, grn, davran dzgn.
hli zere
* olduu gibi.
hli vakti yerinde
* paraca durumu iyi, zengince.
hali
* Koy, krfez.
* Gelgit olay nn belirgin olduu yerlerde, bu olaydan doan akntlarn etki yapt ky larda akarsu
azlarn n huni biiminde genilemi durumu.
halife
* Hz. Muhammed'in vekili olarak Mslmanlarn imamln ve eriatn koruyuculuunu yapmakla grevli
kimse.
* Hkmdar.
* Osmanl padiahlarnn kullandklar unvanlardan biri.
* Babali kalemlerinde ktip.
* ok iyi yetimi, eitilmi kimse.
halifelik
* Halifenin grevi, hilfet.
* Halife nitelii ve makam .
* Halifenin egemenlii altndaki lkeler.
hlihaz r
* imdiki durum, bugnk durum.
hlihaz rda
* Bu gnlerde, son zamanlarda.
* imdi, u anda.
halik
* Yarat c, yaratan, yoktan var eden.
* z. (byk H ile) Yaradan, Tanr .
Halil brahim bereketi
* brahim Peygamber'i iaretle bolluk, refah anlatr.
halile
* Dou Hindistan'da yetien bir bitki (Terminalia citrina).
halim
* (insanlar iin) Yumuak huylu.
halim selim
* Yumuak ve doru (kimse).
hlinde
* (grnmnde) olarak.
hline bakmamak
* kendisinin ne durumda olduunu dnmeden gcn aan ilere kalkmak.
hline gelmek
* gibi olmak.
hline kpekler glyor
* ok kt bir duruma denler iin kullan lr.
hlini almak
* herhangi bir duruma gelmek.
halis
* Katk olmayan, katksz, saf.
halis muhlis
* Katks z, eksiksiz, z.
halisane
* Her trl kar dncesinden uzak olarak, temiz yrekle, itenlikle.
halisddem
* Katks z, saf kan.
halita
* Ala m.
* Birden ok geden olumu karmak bir btn.
haliyle
* Olduu gibi.
* Olaan bir sonu olarak, ister istemez.
halk
* Ayn lkede yaayan, ayn uyrukta olan insan topluluu.
* Ayn soydan gelen, ayr lkelerin uyruu olarak yaayan insan topluluu.
* Bir lke ierisinde yaayan deiik soylardan insan topluluklarn n her biri.
* Belli bir blgede veya evrede yaayanlarn btn.
* Yneticilere gre bir lkedeki yurttalarn btn.
* Ayd nlar n d nda kalan topluluk.
halk
* Yaratma.
halk adam
* inden kt halk kesiminin btn zelliklerini yakndan bilen, halk tarafndan sevilen kimse.
halk az
* Ayn lehe iinde daha kk ayr lklar gsteren ve belli yerleim blgelerine zg olan konuma dili.
halk avcl
* Demagoji.
halk avcs
* Demagog.
halk bilgisi
* Halk biliminin, evreyi oluturan canl, cansz doal nesnelerle ilgili inan ve uygulamalar konu alan dal.
halk bilimci
* Halk bilimiyle ilgili aratrma, derleme, incelemeler yapan kimse, folklorcu.
halk bilimi
* Bir lkede yaayan halk n kltr rnlerini, szl edebiyatn, geleneklerini, trelerini, inanlar n,
mutfan, mziini, oyunlarn , halk hekimliini vb. ni inceleyerek, bunlarn birbirleriyle ilikilerini belirten; kaynak,
evrim, yayl m, deiim, etkileim gibi sorunlarn zmeye, sonu, kural, kuram ve yasalar bulmaya alan bilim dal,
folklor, halkiyat.
halk bilimsel
* Halk bilimi ile ilgili, folklorik.
halk dili
* Halk azlar ndan ortak dile geerek, ortak dildeki karl ile birlikte dile bir eni katmak zere yaygn bir
biimde kullanlan az zelliklerinin btn.
halk edebiyat
* Ad belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlarnn yaratt klar iir, destan ve hikye gibi edebiyat
trlerine verilen ad.
halk etmek
* yaratmak.
halk evi
* Halk evleri kuruluunun grev yapt yap.
halk evleri
* Halk eitip mill birlie ve lkye yneltmek amac yla kurulmu olan kurulular.
halk matinesi
* Tiyatro, sinema vb. elence yerlerinin dzenledikleri ucuz matine.
halk mzii
* Yaz l hibir kurala dayanmadan, yalnzca i itme yoluyla kuaktan kuaa aktarlan, halkn ortak mal olan
geleneksel mzik tr.
halk odas
* Kk yerleim blgelerinde toplu grme iin yaplm kk yer, oda.
halk okulu
* Halk iin gerekli olan bilgilerin verildii okul.
halk oylamas
* Byk bir topluluun trl siyas ve toplumsal sorunlar karsnda olumlu veya olumsuz grn
belirlemek iin bavurulan oylama, referandum.
halk ozan
* Halk iinde yetien, deyilerini genellikle sazla syleyen, szl iir geleneine bal ozan, k.
halk yardakl
* Halk kkrtma ii, tahrikilik.
halk yardaks
* Halk kkrtan, halk kt yola sevkeden kimse.
halka
* eitli metallerden veya tahtadan yap lm ember.
* ember biiminde eitli nesnelerden yaplm tutturma arac .
* Deerli metallerden yap lan ember biimindeki ss eyas.
* Su gibi svlarn iine kat bir nesnenin dmesiyle oluan, gittike byyerek a lan embere benzeyen
biim.
* ember biiminde dizilmi topluluk.
* Uykusuzluk, yorgunluk, znt gibi sebeplerle gz altnda beliren koyuluk.
* Bir tr ufak, yal ve tuzlu simit.
* Yerden ykseklii ayarlanabilen aralklara asl iki halat n ularna taklan 18 cm ap nda, 28 mm
kal nlnda tahta veya deri kapl iki demir halkadan oluan aslma aralar ndan her biri.
halka (veya leme) verir talkn (telkini), kendi yutar salk m
* verdii de kendi uymayan kimseler iin kullanl r.
halka dizilili
* Ayn eksen evresinde dizilmi.
halka dnk
* Halkn yararna olan.
halka inmek
* halkn anlay ve gr dzeyinde olmak.
halka olmak
* bir ember biiminde dizilmek.
halka oyunlar
* El ele tutuup ember biiminde dizilerek oynanan oyunlar.
halka yay
* Boru anahtarn n iyi tutmasn salayan ve evreyle anahtar kolu arasna konulan sarmal yay.
halkac
* Halka yapan veya satan kimse.
* Lnaparklarda i e, sigara gibi nesnelere halka geirmek yoluyla oyun oynatan kimse.
halkalama
* Halkalamak ii.
halkalamak
* Bir eyi kvrarak halka biimine getirmek.
* Bir yer veya eyin evresini ember biiminde kuatmak.
halkalan
* Halkalanmak ii veya biimi.
halkalanma
* Halkalanmak i i.
halkalanmak
* Halka biiminde olumak.
halkalay
* Halkalamak ii veya biimi.
halkal
* Halkas olan.
* Bir tr olta inesi.
halkal damar
* Bitkilerin gelimesine yarayan halka biimindeki damar.
halkal gzler
* evresindeki tenin rengi koyu olan gzler.
halkallar
* Slklerle solucanlar iine alan snf.
halkams
* Halka biiminde olan.
halkav
* Halka biiminde olan.
halk
* Halkn yarar iin uraan (kimse).
halklk
* Bireyler arasnda hibir hak ayrl grmemek, topluluk iinde hibir ayr cal k kabul etmemek, halk ad
verilen tek ve eit bir varl k tanmak gr ve tutumu, poplizm.
* XX. yzylda Fransa'da ortaya kan, yoksul halk n yaay ve duygular zerinde duran bir edebiyat r ,
poplizm.
halkiyat
* Halk bilimi, folklor.
halkoyu
* Byk bir topluluun trl siyas ve toplumsal sorunlardaki grnn al nmas ve ona gre uygulamaya
giriilmesi iin yaplan oylamada halk n bildirdii olumlu veya olumsuz oy.
halla
* Yn, pamuu yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme iini yapan kimse, atmc .
halla pamuu gibi atmak
* toplu durumda bulunan kii veya nesneleri darmadan etmek.
hallal k
* Hallacn yapt i, at mc lk.
hallenme
* Hallenmek ii.
hallenmek
* Yeni bir duruma girmek, deimek.
* Kendinden gemek, bayl r gibi olmak.
* Bir eye kar istek duymak. hallenip kllenmek kendi imknlaryla iyi kt geinip gitmek, kendi ya yla
kavrulmak.
halleme
* Hallemek ii.
hallemek
* Karl kl dertlerini anlatmak, dertlemek.
* Bir eyle yakndan ilgilenmek.
halletme
* Halletmek ii.
halletmek
* G grnen bir olay veya duruma zm yolu bulmak.
* zmek.
* Yoluna koymak, olumlu sonuca balamak.
* Bir cismi bir sv iinde eritmek.
* Bir yemei yenecek duruma getirmek.
* Cinsel iliki kurmak.
hallice
* Durumu benzerlerine gre biraz daha iyi olan.
hallihamur
* inde bulunduu artlara uymak anlamna gelen hallihamur olmak deyiminde geer.
hallolma
* Hallolmak durumu.
hallolmak
* zmlenmek, sonulanmak.
* Bir s v iinde erimek.
hallolunma
* Hallolunmak durumu.
hallolunmak
* zlmek, sonuca balanmak.
halojen
* Madenlerle birleince tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementlerine verilen ad.
hlsiz
* Hli, gc olmayan, bitkin, dermansz, takatsiz.
hlsizce
* Hlsiz bir biimde (olan).
hlsizleme
* Hlsizlemek durumu.
hlsizlemek
* Hlsiz bir duruma gelmek.
hlsizlik
* Hlsiz olma durumu, bitkinlik, dermanszl k, takatsizlik.
halt
* Bir eyi baka bir eyle kartrma.
* Uygunsuz sz syleme, uygunsuz i yapma.
* Uygun olmayan, beenilmeyen ey.
halt etmek
* uygunsuz bir sz sylemek, uygunsuz davranmak.
halt kar trmak
* uygunsuz davran ta bulunmak veya i yapmak.
halt yemek
* yak ksz ve kt bir i yapmak.
halter
* Birbirine metal sapla balanm iki glle veya disklerden yaplm ara.
* Bu arac iki elle kaldrmay amalayan spor dal.
halterci
* Halter sporu yapan kimse.
haltercilik
* Halterci olma durumu.
halk
* Temiz huylu, iyi ahlkl .
halvet
* Iss z yerde yaln z kalma.
* Iss z ve kapal yer.
* Hamamlarda ok scak kk yer.
halvet gibi
* ok s cak (yer, oda).
halvet olmak
* grmek iin yalnz kalp ieriye kimseyi sokmamak.
halvethane
* Eski saraylarda girilmesi yasak olan oda.
* Eski tekkelerde dervilerin yalnzca ibadet etmek ve ile doldurmak iin kapandklar oda.
Halvet
* badetlerini tenhada yapan bir tarikat.
* Bu tarikattan olan kimse.
ham
* (meyve iin) Yenecek kadar olgun olmayan.
* lenmemi (madde).
* dmans z.
* Gerekleme kolayl veya imkn olmayan.
* Kaba, toplum kurallar n bilmeyen, incelmemi.
ham besi suyu
* Kkler tarafndan topraktan emilip yapraklara kadar kan besi suyu.
ham ervah
* Yersiz, yak ksz sz ve davranlar olan kimse, i adam.
ham gaz
* lenmemi gaz.
ham hayal
* Gereklemeyecek dnce veya mit.
ham hum
* "Belirsiz birtakm szler sylemek" anlam na gelen ham hum etmek deyiminde geer.
* nemsiz, bo sz.
ham hum aralop
* dzenle veya el abukluu ile yaplan, kimsenin akl erdiremedii i.
ham madde
* Bir rn veya mal oluturmak iin gerekli maddelerin ilenmeden nceki doal durumu.
ham pay
* Zvanal gemeleri salamlatrmak amac ile zvanadan genellikle te biri orannda karlan para.
hamail
* Omuzdan apraz olarak bele inen ba, hamayl .
* Muska.
hamak
* ki aa veya direk aras na aslarak iine yatlan ve sallanabilen, adan veya bezden yaplm yatak, a yatak.
hamakat
* Ahmaklk.
hamal
* cretle yk tayarak geinen kimse, tayc, yk.
hamal camal
* Hamal ve benzeri kimseler.
hamal semeri
* Arkalk.
hamal sr
* S rk hamallar nn kulland aa.
hamala semeri yk olmaz
* insana kendi ii ar gelmez.
hamalba
* Hamallara bakanl k eden kimse.
hamaliye
* Hamal creti, hamallk.
hamall n etmek (veya yapmak)
* bir iin nemsiz, fakat a r ve yorucu ykn tamak.
hamallk
* Hamaln yapt i.
* Hamala verilen para, hamaliye.
* Kaba ve a r i.
* Gereksiz yere yklenme.
* Zihni gereksiz bilgilerle doldurma.
hamam
* Ykanlacak yer, yunak, s dam.
hamam anas
* Kadnlar hamamnda natrlar yneten kad n.
* ri yar, gl ve iman kadn.
hamam bohas
* Kadnlarn ar hamam na giderken amarlar n veya eyalarn koyduu boha.
hamam bcei
* Hamam bceigillerden, temiz tutulmayan yerlerde reyen zararl bir bcek (Blatta orientalis).
hamam bceigiller
* Dz kanatllar takmna giren, rnek hayvan hamam bcei olan bir familya.
hamam gibi
* pek s cak.
hamam kesesi
* Hamamda kiri karmak iin kullan lan k ldan veya kenevirden rlm ele geebilen kese.
hamam otu
* Vcuttaki gereksiz kllar almak iin amur kvamna getirilip srlen toz.
hamam takm
* Hamamda kullan lan havlu, kese, tas gibi gerekli aralar.
hamam tas
* Banyo ve hamamlarda emeden veya kurnadan su al p dknmeye yarayan yayvan kap.
hamam yapmak
* ykanmak.
hamama giren terler
* bir ie girien kimse, o iin glklerini veya masraflarn gze almaldr.
hamamc
* Hamam ileten kimse.
hamamc olmak
* gusl abdesti almas gerekmek.
hamamcl k
* Hamamc olma durumu veya hamamcn n yapt i.
hamamn namusunu kurtarmak
* grnn kurtarmaya ynelen birtakm yetersiz arelere bavurarak kt bilinen bir yere onur
kazand rmaya almak.
hamamlk
* Baz evlerde y kanmak iin ayr lm, ounlukla ii ve yanlar inko kapl, dolaba benzer yer.
hamarat
* Ev ilerinde ok alan ve becerikli kadn.
hamarata
* Hamarat bir biimde, hamarat gibi.
hamaratlama
* Hamaratlamak ii.
hamaratlamak
* Hamarat duruma gelmek, hamarat olmak.
hamaratlk
* Hamarat olma durumu.
hamarattaze
* alkan, becerikli (olan).
hamaset
* Yiitlik, kahramanl k, cesaret.
hamas
* Yiitlerden ve yiitliklerden sz eden (destan, iir).
hamayl
* Bkz. hamail.
Hambel
* \343 Hanbel.
hamburger
* Bir tr kfteli ve yuvarlak ekmekli sandvi.
hamburgerci
* Hamburger yapan veya satan kimse.
hamdetme
* Hamdetmek ii veya biimi.
hamdetmek
* Tanr'ya kretmek.
hamdsena
* Tanr'ya olan kran duygular n bildirme.
Hamel
* Ko burcu.
hamhalat
* Kaba saba, grgsz.
* Verimsiz, orak, kuru.
hamz
* Asit.
hami
* Gzeten, koruyan, koruyucu (kimse).
* Kayran, kay rc (kimse).
hamil
* Elinde bulunduran, zerinde tayan.
* Destek, bindi.
hamil olmak
* zerinde bulundurmak, ta mak.
hamile
* Gebe, ykl, ayl .
hamilelik
* Gebelik.
* Hamile elbisesi.
hamilen
* zerinde tayarak.
hamilikart
* Tavsiye edildii yazl kart , pusulay tayan kimse.
haminne
* Yal ve sayg duyulan kadnlara verilen unvan.
hamisiz
* Koruyucusu, kayran olmayan.
hami
* Mektup kd nn bo bir yerine yazlan ek dnce, kma, not (post scriptum).
hamiyet
* Bir insann yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma abas .
hamiyetli
* Hamiyeti olan.
hamiyetperver
* Hamiyetli, hamiyet sahibi.
hamiyetperverlik
* Hamiyet sahibi olma.
hamiyetsiz
* Hamiyeti olmayan.
hamiyetsizlik
* Hamiyetsiz olma durumu.
hamla
* Kreklerin bir kez suya daldrl p karlmas.
* Bu biimde sandal n ald yol.
* Ktan birinci oturak.
hamlac
* Byk sandal ve kayklarda ktan birinci oturakta krek eken kimse.
hamla
* fle.
hamlama
* Hamlamak.
* ini toprandan yap lm nesnelerin ilk piirilii.
* Bu piirmenin yapld f rn blm.
hamlamak
* Uzun zaman idman yapmamak, hareket etmemek yznden gcn veya evikliini yitirmek.
hamlama
* Hamlamak durumu.
hamlamak
* Hamlamak durumu.
hamle
* leri atlma, at lm.
* Saldr , savlet.
* Satranta ve damada ta srme ii.
* Atak (II).
hamle etmek (veya yapmak)
* at lmak, saldrmak.
* nemli bir ie girimek, bir ite baar salamak iin aba harcamak.
hamleci
* Atl mc.
hamletme
* Hamletmek ii.
hamletmek
* Bir sebebe yklemek, yormak.
haml k
* Ham olma durumu.
* dmans zl k.
hamse
* Divan edebiyatnda be mesnevnin bir araya gelmesinden oluan eser.
hamsi
* Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve Bat Avrupa kylarnda avlanan, 10-12 cm boyunda, ince uzun bir
balk (Engraulis encrasicholus).
hamsi buulama
* Hamsinin frnda piirilen yemei.
hamsi orbas
* Hamsi ile yaplan orba.
hamsigiller
* Kemikli balklarn hamsi, ringa, sardalye, tirsi balklarn iine alan bir familyas.
hamsikuu
* Baharat, un ve yumurtaya bulanarak yaplan hamsi tavas.
hamsili pilv
* Haz rlanan i pilv n zerine ayklanp temizlenmi hamsilerin konulmas ve frnda piirilmesiyle yap lan
bir tr pilv.
hamsin
* Erbainden sonra gelen, 31 ocakta balayan elli gnlk k dnemi.
hamt
* Tanr'ya kretme.
hamt etmek
* Tanr'ya kretmek.
hamt olsun
* "Tanr'ya krler olsun" anlamnda honutluk anlatr.
hamule
* Yk.
* K t dolgu maddesi.
hamur
* Unun su veya baka s v larla yorulmu durumu.
* (kt iin), Nitelik, tr.
* (ekmek ve hamur ileri iin) yi pimemi.
* z, asl, maya.
hamur amak
* yorulmu hamuru inceltip yufka durumuna getirmek.
hamur boya
* Ressamn boya tablas zerinde, resmine srmek iin hazrlad hamur kvamndaki yal boya.
hamur orbas
* Hamur ile yaplan orba.
hamur gibi
* yorgunluktan eli aya tutmaz.
* yiyeceklerin ok piip bulama durumuna gelmesi.
hamur ii
* Hamurdan yaplan yiyeceklerin genel ad.
hamur tahtas
* zerinde hamur a lan tekerlek biiminde ve ksa ayakl masa, yastaa.
hamur tatls
* Hamurla yap lan tatllarn genel ad .
hamur teknesi
* inde hamur yourmaya yarayan zel kap.
hamur tutmak
* hamur haz rlamak.
hamurcu
* Frnda hamur youran (ii), hamurkr.
hamurculuk
* Hamurcunun ii veya meslei.
hamurkr
* Hamurcu.
hamurlama
* Hamurlamak ii.
hamurlamak
* Hamur srmek.
* (kapal tencerenin kenarn buu kmas n diye) Hamurla s vamak.
hamurlanma
* Hamurlanmak ii.
hamurlanmak
* Hamura bulanmak.
hamurlama
* Hamurlamak ii.
hamurlamak
* Hamur k vam almak, gevemek.
hamursu
* yi pimemi, hamur gibi, hamurumsu.
hamursuz
* Yahudilerin, Hamursuz Bayram dolaysyla yapp yedikleri bir eit mayasz rek.
Hamursuz Bayram
* Yahudilerin M s r'dan klar n anmak amac yla her yl kutladklar bayram.
hamurumsu
* Hamur k vamnda olan, iyi pimemi, hamursu.
hamut
* Araba koumunda atlarn boyunlarna geirilen aa veya stne mein geirilmi ember.
han
* Osmanl padiahlarnn adlarn n sonuna getirilen unvan.
* Dou lkelerinde yerli beyler ve K rm giraylar iin kullanlan unvan.
han
* Yol zerinde veya kasabalarda yolcular n konaklamalarna yarayan yap .
* Byk ehirlerde serbest mesleklerde alanlarn oda veya daire tutup altklar birka katl yap .
han gibi
* gereinden ok geni olan yer.
han hamam sahibi
* mlk ok, varl kl kimse.
han kapsndan teelti atmak
* defetmek, kovmak.
hanay
* ki ve daha ok katl ev.
* Sofa, hol.
* Avlu.
Hanbel
* slmlkta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.
hanc
* Han ileten kimse.
hanc sarho yolcu arho
* kimin ne yapt, ne ettii belli deil.
hancl k
* Hanc olma durumu veya hancn n yapt i.
haner
* Ucu eri ve sivri, kamaya benzer, silh olarak kullanlan bir tr bak.
haner iei
* iekleri haner sapn and rd iin Ltin ieine verilen bir ad.
hanere
* Grtlak.
hanerleme
* Hanerlemek ii.
hanerlemek
* Hanerle yaralamak veya ldrmek.
hanerlenme
* Hanerlenmek ii.
hanerlenmek
* Hanerle yaralanmak veya ldrlmek.
handan
* en, neeli.
hande
* Glme, gl.
handikap
* At yarlarnda binicilerle eyerin toplam arl nn, atlarn kouyu kazanma ans n etkileyecek biimde
ayarlanmas.
* Elverisiz durum, engel.
handiyse
* Yakn zamanda, neredeyse, hemen hemen.
hane
* Ev, konut.
* Ev halk .
* Bir btn oluturan blmlerden her biri, blk, gz.
* Ondalk say sisteminde bir say nn sadan sola doru rakamlarn n derecelerine gre her birinin
bulunduu yer, basamak.
* Klsik Trk mziinde, perev gibi saz paralarn n blmlerinden her biri.
* Birleik kelimelerde ikinci kelime olarak bulunur, bina, yap , yer, makam anlamlarn kar lar.
hanedan
* Hkmdar veya devlet by gibi bir kiiye dayanan soy, byk aile.
* Belli ve byk soydan gelen.
* Eli a k ve konuksever.
hanedanlk
* Hanedandan olma durumu.
Hanef
* slmlkta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Hanef mezhebinden olan kimse.
Haneflik
* Hanef mezhebi.
hanek
* Sz, konuma.
haneli
* Herhangi bir sayda evi olan.
* Herhangi bir sayda hanesi olan.
hanelik
* Herhangi bir sayda evi olan, evlik.
hanende
* ark sylemeyi meslek edinmi kimse, arkc , okuyucu.
hanendelik
* Hanende olma durumu, arkclk, okuyuculuk.
hangar
* Uak, araba, tarm arac, eya gibi nesneleri bar ndrmaya yarar kapal yer, sundurma.
hangar gibi
* ok byk ve geni yer.
hangi
* ki veya daha ok eyden bir tanesini belirtecek bir cevap istemek iin kullanlan soru sfat.
* Fiili dilek veya art birleik zamannda olan cmlelerde, nesnenin veya cmlenin belirteni durumunda
olduunda nesnedeki kavram genelletirir.
hangi akla hizmet ediyor?
* ne gibi bir dnce ile byle olmayacak, mantks z bir i yap yor?.
hangi biri?
* ok olanlardan hangisi.
hangi dada kurt ld?
* kendisinden beklenmedik bir davran karsnda ama ve sitem anlatr.
hangi peygambere kulluk edeceini armak
* kimin szn yerine getireceini bilemeyerek ak nlk iinde kalmak.
hangi rzgr att?
* bir yere uzun sre uramamken beklenmedik bir zamanda gelenlere sitem yollu sylenir.
hangi ta pekse (katysa), ba n ona vur
* kendi kusuru yznden zor bir duruma den veya bakalar ndan yardm isteyen bir kimseye
fkelenildiinde sylenir.
hangi ta kald rsan, altndan kar
* her iten anlar veya anlad iddias nda bulunur.
* her ie kar r.
hangisi
* Birka kii arasndan kim veya birka ey arasndan hangi ey.
han m
* Kz ve kadnlara verilen unvan, bayan.
* Kar, e.
* Kadnl n btn iyi niteliklerini tayan.
* Toplumsal durumu, varl iyi olan, hizmetinde bulunulan kadn.
han m bcei
* Kn kanatllardan, kara benekli, krmz renkte, kurtuklar yedii iin yararl saylan bir bcek, gelin bcei
(Coccinella).
han m evld
* Nazl bytlm, tkr ldm kimse.
* Pi.
han m han mc k
* Evine, ocuklarna, iine gerei gibi bakan, evresiyle uyumlu (kad n, kz).
* Byle bir kadna veya kza yara r davranlar olan.
han manne
* Kayn valide.
han mefendi
* stn bir sayg gstermi olmak iin kad n adlarn n sonuna getirilir veya adlarn yerine kullanl r.
han mefendilik
* Han mefendi olma durumu ve zellii.
han meli
* Han meligillerden t rmanc , korularda, allklarda yetien bir bitki (Lonicera caprifolium).
* Bu bitkinin gzel kokulu iei.
han meligiller
* ki eneklilerden, rnei han meli olan bir bitki familyas.
han mgbei
* Bir eit hamur tatl s.
han mlk
* Han m olma durumu ve zellii.
han mnine
* Bkz. haminne.
han mparma
* nce uzun, parmak biiminde bir eit hamur tatl s .
hani
* Nerede, ne oldu, nerede kald.
* Kardakinin daha nceden bildii bir ey kendisine hatrlatlmak istenildi inde kullanlr.
* Verilen sz hatrlatan szn ba na getirildiinde sitem anlatr.
* Bazen "bari" anlam nda kullanlr.
* "Dorusunu sylemek gerekirse","kald ki, stelik" anlamlarnda kullan lr.
hani
* Hanigillerden, Akdeniz'de yaayan, alaca krm z renkli, beyaz etli, orta byklkte bir bal k (Serranus
cabrilla).
hani ya
* hani.
hani yok mu
* dikkati arkadan gelen sze ekmek iin sylenir.
hanidir
* ne vakittir, epey zamand r, oktan beri.
hanigiller
* yi bilinen trleri hani ve yaz l hani olan kemikli balklar takm.
hanlk
* Han olma durumu.
* Han n egemenliindeki lke.
* Han n ynetimi.
hant hant
* "Rahats z edecek biimde bir eye a r istek duymak" anlam nda hant hant tmek deyiminde geer.
hantal
* Kocaman, iri, kaba.
* i, davranlar kaba ve yava.
hantallama
* Hantallamak i i.
hantallamak
* Hantal bir duruma gelmek.
hantallk
* Hantal olma durumu.
hanman
* Ev bark, ocak.
hanman n ykmak
* ocan ykmak, evini barkn datmak.
Hanya
* "Haddini bilmek" anlam nda Hanya'y Konya'y bilmek (veya anlamak) bilmemek (veya anlamamak)
deyiminde geer.
Hanya'y Konya'y anlamak
* bir iin gerek ynn anlayarak akl bana gelmek, akllanmak.
Hanya'y Konya'y gstermek (veya retmek)
* Bkz. dnyann ka bucak olduunu gstermek.
Hanya'y Konya'y renmek
* Bkz. anlamak.
hap
* Kolayca yutulabilmesi iin kk toparlak durumuna getirilmi il.
* Bir iimlik afyon.
hap
* (ocuk dilinde) Yutma sesi.
hap etmek
* yemek, yutmak.
hapaz
* Avu.
hapazlama
* Hapazlamak ii.
hapazlamak
* Avulamak.
hap
* Afyon vb. uyuturuculara al m olan (kimse).
hapl k
* Uyuturucu madde zellii tayan haplara dkn olma durumu.
hap yutmak
* kt bir duruma dmek.
hap r hapr, hap r hupur
* tahl ve grltl bir biimde (yemek).
hapis
* Bir yere kapatp salvermeme.
* Yasalara gre suu belirlenen bir kimseyi ceza evine koyma cezas.
* Cezaya arptr lm sulularn kapat ldklar yer, ceza evi, hapishane.
* Ceza evine kapat lm kimse, mahpus.
* Pullar salvermemek, kapatmak temeline dayanan bir eit tavla oyunu.
hapis giymek
* hapis cezas na arptrlmak.
hapis yatmak
* hkml olduu sreyi hapishanede geirmek.
hapishane
* Hapis cezasna arpt rlanlarn kapat ldklar yer, dam, ceza evi, kodes.
hapishane kakn
* sulu olup da henz tutuklanmam kimse.
* kt, serseri, hoyrat kimse.
hapislik
* Hapiste bulunma durumu veya sresi.
haploit
* Olgun bir reme hcresinde bulunan kromozom takm.
haploloji
* Bkz. Orta hece yutumu.
hapsedilme
* Hapsedilmek ii.
hapsedilmek
* Hapsetmek ii yaplmak.
hapsetme
* Hapsetmek ii.
hapsetmek
* Bir suluyu hapishaneye koymak.
* Bir yere kapatp salvermemek.
* Bir kimseyi veya bir eyi bou bouna tutmak, alkoymak.
hapsettirme
* Hapsettirmek ii.
hapsettirmek
* Hapsedilmesine yol amak.
haprk
* Aks rk.
haprkl
* Aks rkl .
haprma
* Haprmak ii, aksrma.
haprmak
* Aks rmak.
haprtma
* Haprtmak ii.
haprtmak
* Aks rtmak.
hapu
* Haprma sesi.
hapt
* "Bir tartmada karsndakini susturmak ve karl k veremez duruma getirmek" anlamnda haptetmek
birleik fiilinde geer.
haptetme
* Haptetmek ii.
haptetmek
* Karsndakini susturmak, cevap veremez durumunda brakmak.
har
* Birtakm ikileme ve deyimlerde eitli anlamlarla geer.
har
* S cak, kzgn, yakc .
har gr
* tartp ekime, tartp ekierek.
har gr
* Bkz. har.
har har
* Grltl, bol ve srekli olarak.
har hur
* kar klk ve anlamazlk.
har hur
* Bkz. har.
har vurup harman savurmak
* dncesizce ve hesaps zca harcamak, bol bol harcayp tketmek.
hara
* At retilen iftlik, ayg r deposu.
hara
* Hare.
harabat
* Ykntlar, harabeler, viraneler.
* (Divan edebiyatnda) kili elence yeri, meyhane.
harabat
* Madd eylere deer vermedii iin stne bana zenmeyen, dank, derbeder.
* Vaktini meyhanelerde veya zevk ve sefada geiren (kimse).
harabatlik
* Harabat olma durumu, dan klk, derbederlik.
harabe
* Eski alardan kalm ehir veya yap , ren, kalnt.
* Yklm veya yk lmaya yz tutmu yap, y k .
harabelik
* Harap olmu yer, ren.
haraca balamak
* bir kimseyi belli zamanlarda kendisine belli miktarda para vermeye zorlamak.
haraca kesmek
* zorbalkla para koparmak veya kar salamak.
hara
* Osmanl Trklerinde genel olarak toprak sahiplerinden devlete alnan vergi.
* Osmanl Trklerinde Mslman olmayanlar n devlete demekle ykml olduklar vergi.
* Bir yerden, bir kimseden zorbalkla al nan para.
hara mezat satmak
* ak artrma ile satmak.
hara yemek (veya almak)
* bakasnn srtndan geinmek.
hara
* Hara toplamakla grevli olan kimse.
* Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para szdran kimse.
hara lk
* Haran n grevi.
* Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para szdran kimsenin yapt i .
haral
* Haraca balanm, vergi deyen.
harakiri
* Japonlarda karnn bakla deme yoluyla kendini ldrme.
harala grele
* Tel ile.
haram
* Din kurallarna aykr olan, dince yasak olan.
* Yasak.
haram etmek
* o eyden umulan yarar ve rahat tattrmamak.
haram olmak
* bir eyden gerei gibi yararlanamamak.
haram olsun!
* "hayrn grme, grmesin!" anlamnda kullanlan bir sz.
haram para
* Yasa d yollardan kazanlan para.
haram yemek
* din inanlara aykr olarak, haksz olarak bir eye el atmak, sahip olmak.
harama ukur zmek
* nikhs z olarak cinsel ilikide bulunmak.
harami
* Hrs z, haydut.
haramilik
* Hrs zlk, haydutluk.
haramsz
* Haram olmayan, haram karmam .
haramzade
* Yasa d birlemelerden doan ocuk, pi.
haran
* Byk tencere.
harap
* Bayndrl kalmam , yklacak duruma gelmi, ykkn, viran.
* Bitkin, yorgun, perian.
* ok sarho.
harap etmek
* harap duruma getirmek.
harap olmak
* harap duruma gelmek, haraplamak, perian olmak.
haraplama
* Haraplamak ii.
haraplamak
* Harap duruma gelmek, viran olmak, perian olmak.
haraplk
* Harap olma durumu, ykknlk.
harar
* ou k ldan dokunmu, byk uval.
harar gibi
* iine ok ey alabilen, geni, byk eyalar iin kullanlr.
hararet
* Is.
* S caklk.
* Susama, susuzluk.
* Cokunluk, atelilik.
hararet basmak
* ok susamak.
* vcut s s artma.
hararet kesmek (veya sndrmek)
* susuzluu gidermek.
hararet vermek
* susatmak.
hararetlendirme
* Hararetlendirmek ii.
hararetlendirmek
* Hararetlenmesine yol amak.
hararetlenme
* Hararetlenmek ii.
hararetlenmek
* Iss artmak.
* Canlanmak, k zmak.
hararetli
* Iss, scakl fazla olan.
* Cokun, ateli, canl.
hararetli hararetli
* Youn ve heyecanl bir biimde, ateli ateli.
harao
* "iyi, gzel" Bir tr yn rgs.
haraza
* Kavga, grlt, kar kl k.
* fke, sinir.
haraza
* S rn t kesesinden kan ta.
harbe
* Ksa mzrak.
* Harbi.
harbi
* Ateli silhlarn iini temizlemekte kullanlan ubuk, harbe.
* Doru, hilesiz, temiz, mert.
harb
* Savala ilgili.
* Osmanl Devletiyle henz bar durumunda bulunmayan, bir antlama yapmam devletler ve bu
devletlerin uyruklar.
* Osmanl lkelerinde ticaretle uraan yabanc uyruklara verilen ad.
harbi basmak
* doru, hzl yrmek.
harbi konumak
* dosdoru, gerei gizlemeden konumak.
harbilik
* Doruluk, temizlik, mertlik.
* Ateli silhlarda harbinin yerletirildii yer.
harbiye
* Sava ileri.
* (byk H ile) Subay yetitiren yksek okul, harp okulu.
Harbiye Nezareti
* Osmanl mparatorluunda Mill Savunma Bakanl na verilen ad.
Harbiyeli
* Harp okulu rencisi.
harcama
* Harcamak ii, paray elden karma, sarf.
* Bir ey almak iin elden karlan para, gider.
harcama kalemi
* Muhasebe ilemleri iinde en fazla sat n alnan maddelerin btn.
harcamak
* Bir i grmek veya bir ey satn almak iin paray elden karmak, sarf etmek.
* Bir ey yapmak iin kullanmak, tketmek.
* Birinin deer ve onurunu krc bir durum yaratmak.
* Manev ynden kt duruma drmek, feda etmek.
* Yok olmasna, l mesine sebep olmak.
harcanabilir
* Harcanma zellii olan.
harcanma
* Harcanmak ii.
harcanmak
* Harcamak ii yaplmak, harcamak iine konu olmak.
harcay
* Harcamak ii veya biimi.
harc
* Ucuz, her keseye uygun.
harc olmak
* bir i, birinin yapabilecei nitelikte olmak.
harclem
* Herkesin alabilecei, herkesin kullanabilecei, herkesin iine yarayan, her keseye uygun.
* Hibir zellii olmayan, yenilii olmayan, basmakalp.
harcrah
* Yolluk.
har
* Harcanan para, masraf.
* Resm ilerde devlet veznesine denen para.
* Yapda tula veya talarn rgsn pekitmek, duvarlar s vamak iin kullanlan, toprak, saman veya kum,
kire, imento gibi eyleri su ile kararak yap lan amur, kar m.
* Bir yemein yaplmasnda kullanlan ve tat veren maddelerin btn.
* Giysiler dikilirken kullanlan tamamlayc veya ssleyici eyler.
* Bahvanl kta dei ik nitelikteki toprak vb. maddelerin kar trlmasyla haz rlanm toprak.
harl
* Yaplmas iin har denen.
* Har ile rlm.
* Sslerle bezenmi (giysi).
harl k
* Ufak tefek ihtiyalar iin ayrlm para.
harsz
* Harc olmayan.
hardal
* Turpgillerden 100-150 cm ykseklikte, sar iekli, deriyi yak c nitelikte olan ve tohumu hekimlikte
kullanlan, tad ac ve bir yll k bir bitki (Brassica nigra).
* Bu tohumun toz durumuna getirilmi veya sirke ile kartr larak yaplm macunu.
hardal rengi
* Kirli sar renkte.
hardaliye
* ine hardal katlarak yaplan zm ras .
hardall
* Hardal olan.
hardall k
* Hardal yapmnda kullanlan malzeme.
* Hardal konulan kap.
hardals
* Uzun iki enetli meyve.
hardalsz
* Hardal olmayan.
hare
* Baz nesne, canl, gz vb. nde dalgalanr gibi grnen parlak izgiler, menevi , dalgr.
* zerinde dalgal izgiler bulunan kuma.
* ok sert ta, mermer.
harekt
* Davran lar, iler.
* Belli bir ama gzetilerek bir asker birlie yaptr lan manevra, arp ma, evirme, kovalama gibi iler.
hareke
* Arap harfleriyle yazlm metinlerde ksa nlleri gstermek iin kullan lan iaret.
harekeleme
* Harekelemek ii.
harekelemek
* Bir nsze hareke koymak.
harekeli
* Hareke konulmu.
harekesiz
* Hareke konulmam .
hareket
* Bir cismin durumunun ve yerinin deimesi, devinim.
* Vcudu oynatma, kp rdatma veya kmldanma.
* Davran .
* Yola kma.
* Belirli bir amaca varmak iin birbiri ardnca yaplan ilerlemeler, akm.
* Yer sarsnts, deprem.
* Devinim.
* (demir yollarnda) Katarlarn dzenlenmesi ve hangi saatlerde yola kp hangi duraklarda karlaacaklarn
dzenleme ileri.
* Bir parann yaval k, abukluk derecesi.
* Kas ve eklemlerin, belli doal artlar iersinde ilemeleri sonucu vcut blmlerinde dzenli ve olumlu
etkilerle oluturduklar yer deiimi.
* Devinim.
hareket dairesi
* Demir yollar nda hareket ilerini dzenleyen, izleyen daire.
hareket etmek
* yola gitmek, yola kmak.
* vcudu oynatmak, kprdatmak veya kmldamak, devinmek.
* davranmak.
* devinmek.
hareket noktas
* Bir iin, bir yolculuun vb.nin balad yer.
* Bir sorunun incelenmesinde balang olarak al nan nokta.
harekete geirmek
* bir iin yaplmasna sebep olmak, kmldatmak, canlandrmak.
harekete gemek
* bir ii yapmaya balamak, bitirmek amac ile bir ie girimek.
harekete getirmek
* kmldatmak, canlandrmak.
hareketlendirme
* Hareketlendirmek ii.
hareketlendirmek
* Hareketlenmesine yol amak.
hareketlenme
* Hareketlenmek ii.
hareketlenmek
* Hareket kazanmak, harekete gemek.
hareketli
* Hareketi olan, yer dei tirebilen, devingen, mteharrik.
* Canll k gsteren, canl, kp rdak.
hareketlilik
* Hareketli olma durumu, devingenlik.
hareketsiz
* Hareket etmeyen, yerinden kmldamayan, durgun, duraan.
hareketsizlik
* Hareketsiz olma durumu.
harek
* Hareket durumunda, devinim durumunda olan.
harelenme
* Harelenmek ii.
harelenmek
* Kmldadka zerinde parlak izgiler grnmek, dalgalanmak.
hareli
* Haresi olan.
harem
* Saray ve konaklarda kadnlara ayrlan blm.
* Bu blmde oturan kad nlarn hepsi.
* Kar, e.
harem aas
* Osmanl saraylarnda ve byk konaklarda haremle selmlk aras nda hizmet gren hadm, zenci kle,
had m aas.
harem khyas
* Haremin al veriine bakan erkek grevli.
haremlik
* Saray ve konaklarda kadnlara ayrlan blm, selmlk kart.
* Karl k, elik.
haremlik selml k olmak
* bir yerde kadnlar ayr, erkekler ayr oturmak.
Harezm yolu
* Bkz. algoritma.
harf
* Dildeki bir sesi gsteren ve alfabeyi oluturan i aretlerden her biri.
harf atmak
* sz atmak, tanmad bir kadna uygunsuz szler syleyerek yaklamaya al mak.
harf evirisi
* Transliterasyon.
harfendaz
* Onur kr c sz syleyen.
harfendazlk
* Harfendaz olma durumu.
harfi harfine
* Tastamam, uygun, gerekte olduu gibi.
harfitarif
* Arapada addan nce gelen ve adn belirli olduunu gsteren elif, lm harfleri, tanmlk.
harfiyen
* Harfi harfine, hibir deiiklik yapmadan.
harharyas
* Harharyasgillerden, boyu 2 m' yi bulan ok tehlikeli bir kpek bal tr (Carcharhinus lamia).
harharyasgiller
* Kpek balklar takmna giren bir familya.
har ba na vurmak
* ok kzmak; azmak, kendini tutamayacak duruma gelme.
har gemek
* kzgnl, scakl , hevesi, istei veya fkesi azalmak.
harl har l
* Aralks z olarak, durmakszn, btn gcyle.
harlanma
* Har lanmak durumu.
harlanmak
* (hayvan) Huysuzlanmak, huysuzluk etmek.
harldama
* Har ldamak durumu.
harldamak
* Grltyle ve srekli olarak akmak; yanmak; almak.
harlt
* Har ldarken kan ses.
harm
* Sebze ve meyve bahesi.
* Tarla ve bahe evresindeki it.
harn
* Bir eyden huylanp yrmeyen, geri geri giden (hayvan).
* Hain, huysuz.
* Obur.
haricen
* Dtan, dardan.
haric
* Dla ilgili, dtan olan.
hariciye
* (devlet ynetiminde) D ileri.
* Ameliyat veya tedaviyi gerektiren hastal klarla ilgilenen hekimlik kolu.
* Hastahanelerde bu hastalklarla ilgilenen blm.
hariciye nazr
* D ileri bakan.
hariciyeci
* D siyaset ile uraan meslek adam .
* Hariciye hastalklar uzman hekimi.
hariciyecilik
* Hariciyeci olma durumu.
hari
* D, dar.
* Yabanc lke, dar .
* Dta kalmak zere, dnda saylmak zere.
hari olmak
* o iin iinde olmamak.
hariten gazel okumak (veya atmak)
* bir konuyu iyice bilmeden, zerinde gr ve dnce ileri srmek.
* bir konumaya yersiz ve zamans z katlmak.
harika
* Yarad ln ve imknlarn stnde nitelikleriyle insanda hayranlk uyand ran (ey).
* ok byk bir hayranlk uyand ran, eksiksiz, kusursuz, tam, mkemmel.
harikalar yaratmak
* hayranlk uyand racak baarlar kazanmak.
harikulde
* Ei grlmemi, aknl k yaratc, olaanst.
* ok gzel.
harikuldelik
* Harikulde olma durumu veya zellii, olaanstlk.
harim
* Girilmesi yabanc ya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer.
harir
* pek.
haris
* stekli, a gzl, bir eyi ok fazla isteyen, hrsl.
harita
* Corafya, tarih, dil, nfus vb. olgularla ilgili yeryznn veya bir parasn n, belli bir orana gre
kltlerek dzlem zerine izilen tasla.
haritac
* Harita yapan kimse, kartograf.
haritac lk
* Haritac olma durumu.
* eitli amalara ynelik haritalarn yapm yntemi, kartografi.
haritada olmak
* gz nnde bulundurulmas gerekmek.
haritadan silinmek
* bir lke, baka devletin hkimiyeti altna girmek.
* (bir ky, kasaba) sava veya deprem gibi bir olay sonunda yok olmak.
harital k
* Haritalar n sakland yer.
hark
* Bkz. ark.
harlak
* Har lt ile akan su, alayan.
harlama
* Harlamak ii.
harlamak
* (ate iin) Kuvvetlenmek, harl bir biimde yanmak.
* Birden fkelenerek barmak, birine kmak.
harlatma
* Harlatmak ii.
harlatmak
* (atei) Kuvvetlendirmek, alevlendirmek.
harl
* Kuvvetli, harl harl yanan.
harman
* Tahl demetlerinin zerinden dven geirilerek tanelerin baaklar ndan ayrlmas ii.
* Bu iin yapld yer veya mevsim.
* Birok eitten birer para alp yeni birleim oluturma ii.
* (ktl kta) Selloz a lmas aamas ndan balayp kt veya karton sayfasnn meydana gelmesine kadar
kullanlan bir veya birka kt hamuru ile dier malzemelerin meydana getirdii sulu sspansiyon.
harman evirmek
* harmanlamak.
harman orman
* Bkz. karman orman.
harman dvmek
* ekin tanelerini saptan ayrmak iini yapmak.
harman etmek (veya yapmak)
* birok eitten birer para alp yeni bir birleim oluturmak.
harman savurmak
* tah l samandan ay rmak iin dvlmn rzgra kar savurmak.
harman sonu
* Harmandan sonra kalan, toprakla karm tahl.
* Byk bir varl k veya iten sonra kalan blm.
harman sonu dervilerin
* bir iin sonunda iyi pay alanlar iin sylenir.
harman yeri
* zerinde harman dvlen, sktr lm sert toprak alan.
harmanc
* Harman ii ile uraan kimse.
harmancl k
* Harmanc olma durumu.
* Harmanc nn yapt i.
harmandal
* (Ege blgesinde) Bir eit zeybek oyunu.
harmani
* Btn vcudu saran, kolsuz ve bazen kukuletal bir eit st giysisi, pelerin.
harmaniye
* Bkz. harmani.
harmanlama
* Harmanlamak ii.
harmanlamak
* Harman etmek.
* Bir ember oluturacak biimde dolamak.
* (gemi) Az bir dmen asyla byk bir eri izerek yrmek.
harmanlanma
* Harmanlanmak ii.
harmanlanmak
* Ttn, ay, iki gibi eylerin birka eidi birbirine katl p kar trmak.
* (Ay) evresinde al olumak.
harmanlatma
* Harmanlatmak ii.
harmanlatmak
* Harman yaptrmak.
harmanlk
* Harman iin gerekli eya.
* Harman yeri.
harmoni
* Armoni.
harmonyum
* D grn piyanoya benzeyen, kr ayakla iletilen kk org.
harnup
* Keiboynuzu.
harp
* Sava.
harp
* Dik tutularak parmakla alnan, keli ve telli, byk alg , arp.
harp amak
* Bkz. sava amak.
* Bir konuda gl biimde mcadele etmek, bir konuyu iddetle savunmak.
harp akademileri
* Trk Silhl Kuvvetlerine kumandan ve kurmay subay yetitiren okullar.
harp dairesi
* Mill Savunma Bakanl nda sava gereleri ile uraan daire.
harp mall
* Savata sakat kalm asker.
harp okulu
* Trk Silhl Kuvvetlerine subay yetitiren yksek okul, harbiye.
harp zengini
* Sava sras nda yolsuz kazanlar salayarak ksa srede zengin olan kimse.
Harput kftesi
* Kyma, ince bulgur ve fesleen gibi deiik koku ve baharatla haz rlanan sulu kfteli yemek.
harrangrra
* Grlt ile ve zensiz olarak.
harrup
* Harnup.
hars
* Tarla srme.
* Kltr.
hart
* ( srmak, yemek vb. iin) Birden ve sert bir biimde.
hart hart
* Sert ve kaba ses kararak.
hart hurt
* Az dolusu srarak ve ses kararak (yemek).
harta
* "S rasz, sayg s z davranlarda bulunmak" anlam nda hartas hurtas olmamak deyiminde geer.
hartadak
* Anszn ve serte (s rmak, kapmak).
hartadan
* Bkz. hartadak.
hartama
* Kiremit yerine kullanlan veya kiremit altna konulan ince tahta.
harttadak
* Bkz. hartadak.
hartu
* Merminin arkasndan namluya srlen bezden veya kartondan barut kesesi.
has
* zg, mahsus.
* Katks z, en iyi cinsten; saf.
* yi nitelikleri kendinde toplam olan (kii).
* Osmanl Devletinde yz bin akeyi aan dirlik.
* Hkmdara zg olan.
has un
* Kepeinden btnyle ayrlm birinci sn f un.
hasa
* Bkz. hasse.
Hasanpaa kftesi
* Frnda kaar ve maydanoz, soan kar m ile hazrlanan sosla piirilen kfte.
hasar
* Herhangi bir olayn yol at, krlma, dklme, yklma gibi zarar.
hasara uramak
* zarar grmek, y k lmak, harap olmak.
hasarl
* Hasara uram.
hasat
* rn kald rma, ekin bime ii.
* Bu biimde toplanm rn.
hasat
* rn kald rma, toplama, ekin bime ii ile uraan kimse.
hasatl k
* Hasat olma durumu.
* Hasatn n ii.
hasbelkader
* Rastlant sonucu olarak, tesadfen.
hasbetenlillh
* Tanr iin, Tanr uruna, Tanr rzas iin, hibir karl k beklemeksizin.
hasbhl
* Sylei, sohbet.
hasbhl etmek
* sylemek, kar lkl konumak, sohbet etmek.
hasb
* Gnll ve kar lks z yaplan.
* Sebepsiz.
hasb gemek
* (bir eye) nem vermemek, ilgi gstermemek, k sa kesmek.
hasblik
* Gnll ve kar lks z i yapma, gnlllk.
hasebi nesebi
* Soyu sopu.
hasebiyle
* Dolaysyla, ...-dan / -den tr.
haseki
* Osmanl Devletinde bir grevde eskimi olanlara verilen unvan.
* Bostanc ocann kk dereceli subaylar.
* Osmanl saraynda karavalar arasndan seilen padiah gzdesi.
haseki sultan
* Padiahtan ocuu olan karava.
hasekikpesi
* Dn ieigillerden bir ss bitkisi (Aquilegia).
hasenat
* Yararl, iyi, gzel iler.
hasep
* Kiisel zellikler, nitelikler.
haset
* Kskanlk, ekememezlik, gn.
haset etmek
* kskanmak, ekememek, gnlemek.
haseti
* Kskan, gnc.
hasetlenme
* Hasetlenmek ii.
hasetlenmek
* Kskanmak, ekememek.
hasetli
* Haset dolu.
hasetlik
* Haset olma durumu, haseti davran, kskanlk, gnclk.
hasl
* Yeni baak tutmaya balam yeil ekin.
hsl
* Olan, ortaya kan; grnen.
hsl olmak
* ortaya kmak, tremek.
hsla
* Bir iten elde edilen sonu.
hslat
* rn.
* Gelir, kazan.
hslatl
* Gelir getiren; rn veren.
hsl
* Szn ksas , ksacas.
hsl velkelm
* Szn ksas , ksacas, zetlersek.
hsl kelm
* Bkz. hsl velkelm.
hasm
* Dman, ya.
* Bir oyun, dava veya yar ta kar taraf.
hasmca
* Hasm gibi davranarak.
hasml k
* Hasm olma durumu.
* Dmanlk, yal k.
hasr
* Saz, kabuk, yaprak gibi bir bitki maddesiyle rlm taban veya tavan rts.
* Tamam veya bir blm byle bir rgden yaplm olan.
hasr
* Ay rma, (bir eyi) zg k lma.
hasr otu
* Hasr otugillerden, bataklklarda yetien dz, ince uzun ve dayan kl olan yapraklar ktk yapmaya, hasr ve
zembil rmeye yarayan bir saz, zembil otu, semerci saz, su kam , kofa, kiliz (Typha).
hasr otugiller
* Su k ylarnda yetien, rnei hasr otu olan bir bitki familyas.
hasralt
* "Bir ii isteyerek, bilerek ve haksz olarak yrtmemek, rtbas etmek" anlamnda has ralt etmek deyiminde
geer.
hasrc
* Hasr ren veya satan kimse.
hasrcl k
* Hasr rme zanaat veya satma ii.
hasrlama
* Hasrlamak ii.
hasrlamak
* Hasrla demek, stn hasrla rtmek.
hasrlanma
* Hasrlanmak durumu.
hasrlanmak
* Hasrla denmek, st hasrla rtlmek.
hasrl
* Hasr olan, hasrla kaplanm olan.
* Hasrla kaplanm i e.
hasis
* Cimri, pinti, ksmk.
* Baya , insan klten, alak.
hasislik
* Hasis olma durumu.
* Hasis davran .
hasislik etmek
* cimrice davranmak.
hasiyet
* zglk, hassa.
* (yiyecek ve iecek iin) Yarar, etki.
hasiyetli
* (yiyecek ve iecek iin) Yararl, etkili.
haslet
* nsann yaradlndan gelen zellik, huy.
haspa
* Kz veya kad nlara aka veya alay yollu sylenen sz.
hasret
* zlem.
hasret ekmek
* zlem duymak.
hasret gitmek
* zlemini ektii, sevdii bir yere veya kimseye kavuamadan lmek.
hasret kalmak
* zlemek.
hasretini ekmek
* ok zlemek.
* ihtiya duyduu hlde o eyi elde edememenin znts iinde bulunmak.
hasretli
* Hasreti olan, zlemli.
hasretlik
* Sevilen bir ey veya kimseden ayr kalma durumu, ayrl k.
hasretme
* Hasretmek ii.
hasretmek
* Bir eyin btnn birine, bir eye ayrmak, vermek.
hasrolunma
* Hasrolunmak durumu.
hasrolunmak
* Bir ey btnyle birine verilmek, ayrlmak.
hassa
* zglk, zellik, hasiyet.
hassa askeri
* Hkmdar korumakla grevli asker sn f.
hassas
* Duyum ve duygular alglayan.
* abuk duygulanan, duygun, duyar, duyarl, ili, alngan.
* abuk etkilenen.
* Yapm ve bakm zen isteyen, aksamadan ok doru al an, kesin ller gerektiren ilerde kullan lan
(alet).
hassas olmak
* duyarl bulunmak, abuk duygulanmak.
hassasiyet
* Hassasl k, duygunluk, duyarlk.
hassaslk
* Hassas olma durumu, hassasiyet.
hassaten
* Ayrca, zellikle, bilhassa.
hasse
* Bir eit pamuklu kuma, patiska.
hasta
* Sal bozuk olan, esenlii yerinde olmayan (kimse, hayvan).
* Zihinsel yetenekleri bozulmu olan.
* Parasz, zrt.
hasta bak c
* Tedavi ile ilgili hekimin buyruklarn yerine getirip hastaya bakan hemirelere yard m eden kimse.
hasta bak cl k
* Hasta bakc olma durumu.
* Hasta bakcnn ii.
hasta etmek
* hasta olmas na yol amak.
hasta ol benim iin, leyim senin iin
* kii kendisi iin bir fedakrlkta bulunan kimseye kar sras gelince daha byk fedakrlkta bulunur.
hasta olmak (veya dmek)
* hastalanmak.
hastahane
* Hastalar n yat rlarak tedavi edildikleri salk kurumu.
hastahanelik
* Hastahaneye kaldrlacak durumda olan.
hastahanelik etmek
* birini ar derecede dvmek.
hastahanelik olmak
* hastahaneye yatmay gerektirecek kadar hastalanmak.
* ok dayak yemek.
hastahaneye kald rmak (veya yatrmak)
* tedavi amacyla hastahaneye gtrmek.
hastaland rma
* Hastalandrmak ii veya biimi.
hastaland rmak
* Hasta etmek, hastalanmas na sebep olmak.
hastalan
* Hastalanmak ii veya biimi.
hastalanma
* Hastalanmak ii.
hastalanmak
* Sal bozulmak, esenlii yerinde olmamak, hasta olmak.
hastal k
* Organizmada birtak m deiikliklerin ortaya kmasyla fizyoloji grevlerinin bozulmas durumu, sayrlk,
maraz, esenlik kart.
* Ruh sal nn bozulmas durumu.
* Bitkilerin yaplarnda grlen bozukluk.
* Ar dknlk, tutku.
hastal k almak (hastalk kapmak veya hastala tutulmak)
* bula c bir hastala yakalanmak.
hastal k tablosu
* Hastann yata nn ba nda bulunan ve hastaln seyrini gsteren levha.
hastal kl
* Vcut direnci az olan, abuk hastalanan, mariz.
hastas olmak
* bir eye ok dkn olmak.
hastel
* Daha ziyade genlerin ve arat rmaclarn konaklamas iin yaplm ve belirli kurallara gre ynetilen
ekonomik tesisler.
hasut
* Kskan, gnc.
haa
* Belleme (II).
h
* Bir durum veya davrann kesinlikle kabul edilmediini anlat r.
* Dine aykr grlen bir ihtimalden sz edilirken, zorunlu olarak kullan lr.
h huzurdan (veya huzurunuzdan)
* uygunsuz bir ey sylemek zorunda kalnd nda balanma dilei anlatr.
h smme h
* "yle olmas na ihtimal yok, yle deildir" anlamnda kullan lr.
haarat
* Bcekler.
* Deersiz ve zararl kimseler.
haar
* ok yaramaz, ele avuca smayan (ocuk).
* Huysuz, azg n (hayvan).
haar ca
* Biraz haar .
* Haarya yakr biimde, haar gibi.
haar lama
* Haarlamak i i.
haar lamak
* Haar davranlarda bulunmak.
haar lk
* Haar olma durumu.
* Haarca davran .
haat
* Darmadank, ie yaramaz, bozuk, kt.
* Yorgun, bitkin.
haat etmek
* bozmak, kullan lmaz duruma getirmek.
* (birini) dvmek, perian etmek, a r lde hrpalamak.
haat olmak
* bozulmak, kullanlamaz duruma gelmek.
* yorulmak, perian olmak.
haat kmak
* bozulmak, ie yaramaz duruma gelmek.
* ok yorulmak, bitkinlemek.
haefe
* Ba k.
haere
* Bcek.
haha
* Gelincikgillerden, kapsllerinden afyon, tohumlar ndan ya karlan bir yllk ve otsu bir kltr bitkisi
(Papaver somniferum).
haha ya
* Hahatan karlan ve yiyecek olarak kullanlan ya.
hahahane
* Hahan i lendii yer.
hal
* Dokumacl kta kullanlan unlu veya irili sv.
hallama
* Hallamak ii.
hallamak
* Dokumay unlu veya irili s v ya bat rmak.
ham ha m
* Halanmak fiili ile birlikte kullan larak bu fiili pekitirir.
har har
* (sert ve kuru eyler iin) Ha rdayarak, hartl ses kararak.
har huur
* Hardayarak, ha rtl ses kararak.
hardama
* Hardamak ii.
hardamak
* K t, kolal kuma gibi sert eyler birbirine srtnrken kaln ve bouk ses karmak.
hart
* Hardarken kan ses.
hartl
* Hart s olan, hardayan.
hain
* Sert, krc, gnl krc olan.
hainleme
* Hainlemek ii.
hainlemek
* Sertlemek, gnl krc davranlarda bulunmak.
hainlik
* Hain olma durumu, hain davran.
hair
* Toplanma, bir araya gelme.
* Kyamet gnnde lleri diriltip mahere karma.
hair neir
* Kaynama, bir arada olma.
hair neir etmek
* kaynatrmak, bir arada bulundurmak.
hair neir olmak
* kaynamak, bir arada bulunup uramak.
hai
* Hint kenevirinden karlan esrar.
* Kuru ot.
haiv
* Doldurma.
* Yaz y veya konumay gereksiz ayrntlarla uzatma.
haiye
* Bir yaz sayfasn n alt na, metnin herhangi bir noktasyla ilgili olarak yazlan aklama, dipnot.
halak
* Kzgn, kaynar, ok scak.
halama
* Halamak ii.
* Halanarak piirilen.
halamak
* Bir eyin stne kaynar su dkmek veya bir eyi kaynar suya daldrmak.
* Suda kaynatarak piirmek.
* (kaynar sv iin) Yakmak.
* (don, kra iin) Bitkilere zarar vermek.
* Dalamak.
* Serte paylamak, azarlamak.
halaml lar
* Bir hcrelilerden, vcutlarnda hareketi salayan kirpiimsi titrek tyleri veya beslenme iini gren
ekmeleri olan, ou sularda yaayan ve ancak mikroskopla grlebilen hayvanlar snf.
halan
* Halanma biimi.
halanma
* Halanmak ii.
halanmak
* Halamak ii yaplmak.
* Kaynar su vb. dklmek, kaynar su vb. ile yanmak.
halatma
* Halatmak ii.
halatmak
* Halamak iini yapt rmak.
hamet
* Grkem.
hametli
* Grkemli.
* Hkmdarlara verilen unvan.
haviyat
* Szde ve yazda haiv olan blmler.
hayet
* Korku, korkma.
hat
* izgi.
* Yaz .
* Ula m salayan bir ta t n urad yerlerin btn, yol, geek.
* Elektrik akm tayan tel veya kablo sistemi.
* Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla iletiim salayan yol, kanal.
* S nr.
* Yz biimlendiren izgi veya k rklk.
* Vcut biimi.
hat bekisi
* Demir yolunu, telefon, telgraf hatlarn gzetleyip koruyan grevli kimse.
hat ekmek
* telefon, telgraf tellerini demek veya direklere germek.
hata
* Yanl , yanl lk, yanlg.
* stemeyerek ve bilmeyerek yaplan yanl, yanlma, yanlg.
* Su, gnah, kusur.
hata etmek (veya ilemek)
* yanllk yapmak; yanlgya dmek.
hata vuruu
* Ceza at.
hatal
* Hatas olan, yanl l bulunan.
hatasz
* Hatas olmayan, yanl l bulunmayan.
hataya dmek
* yanlmak.
hat l
* Duvar berkitmek iin talarn aras na yatay olarak yerletirilen direk.
hat llama
* Hatllamak ii.
hat llamak
* Duvar hatlla glendirmek.
hat r
* Dnme, aklda tutma, hafza, zihin, ak l.
* Gnl, kalp.
* Birine kar duyulan sayg, sevgi.
* Durum, keyif, hl.
hat r almak
* Bkz. gnl almak.
hat r bels
* Sevgi, sayg duyulan biri iin katlanlan s k nt.
hat r gnl bilmemek (saymamak veya tanmamak)
* sayg, sevgi duyduu kimsenin gcenmesini bile gze alarak doru bildiini yapmak.
* krc davranmak.
hat r hat r
* Sert eyler kesilir, yenilir, koparlrken kan sesi anlatr.
hat r hutur
* Bkz. hat r hatr.
hat r iin i tavuk yemek
* bir kiiyi gcendirmemek iin yaplmas g olan eyleri bile yapmak.
hat r senedi
* Gerek bir ticar ileme ve bir alacaa dayanmayan, gerek duruma uymayan, yalnz herhangi bir kiiye
para salanlmas amacyla dzenlenerek imzalanan senet.
hat r sormak
* Bkz. hl hatr sormak.
hat ra
* Gemite yaanm eitli olaylardan bellein sakland her trl iz, an .
* Anda, anmal k, yadigr.
hat ra (veya hatr ve hayale) gelmemek
* bir eyin gerekleeceini, olacan hi dnmemek.
hat ra defteri
* ine hat ralarn yazld defter.
hat rat
* An lar, anda.
hat r iin
* gnl ho olsun diye.
hat r iin
* yznden, sebebiyle.
hat r kalmak
* gcenmek, krlmak.
hat r saylr
* olduka ok.
* nemli, saygn, saygdeer.
hat rna bir ey gelmesin
* bir dncede, szde veya davranta kt bir ama gdlmediini anlatr.
hat rna gelmek
* hat rlamak, aklna gelmek.
hat rnda kalmak
* unutmamak, hatrlamak.
hat rnda olmak
* unutmam olmak.
hat rnda tutmak
* unutmamak.
hat rndan (veya hatr ve hayalinden) gememek
* hi aklna gelmemek, hi dnmemek.
hat rndan kmamak
* sevdii, sayd birinin isteini reddetmeyip gnln k rmaktan ekinmek.
hat rn ho etmek
* sevindirmek, memnun etmek.
hat rn krmak
* zmek, gcendirmek.
hat rn saymak
* gerekli saygy gstermek.
hat rn sormak
* hl hat r sormak.
hat rlama
* Hatrlamak durumuna konu olmak, an msama.
hat rlamak
* Bilinip unutulan bir eyi akla getirmek, an msamak.
hat rlanma
* Hatrlanmak durumu, anmsanma.
hat rlanmak
* Hatrlamak durumuna konu olmak, an msanmak.
hat rlatma
* Hatrlatmak durumu, an msatma.
hat rlatmak
* Birisinin unuttuu bir eyi aklna getirmek, anmsatmak.
* Birinin bir eyi unutmamas n salamak, uyarmak.
hat rl
* Hatr say lan, etkili, sayg n.
hat rsz
* Hatr say lmayan, etkisiz, saygn olmayan.
hat rinas
* Saygl , hat r sayan, hat r k rmayan.
hatif
* Sesi iitilen fakat kendisi grlmeyen.
* Gaipten seslenir gibi haber veren melek.
hatiften gelmek
* gaipten ses gelmek.
hatim
* Sona erdirme, bitirme.
* Kur'an' ba ndan sonuna kadar okumak.
hatim indirmek
* Kur'an' ba ndan sonuna kadar okuyup bitirmek, hatmetmek.
hatim srmek
* bitirmek iin Kur'an' okumaya devam etmek.
hatime
* Son, sonu.
* Bir eser veya yaznn sonu, son blm.
hatime ekmek
* son vermek.
hatip
* Topluluk karsnda sz syleyen kimse, konumac .
* Bir topluluk karsnda etkili, ak, dzgn konuarak bir dnceyi anlatmada, bir duyguyu a lamada
yetenekli kimse.
* Camilerde hutbe okuyan hoca.
hatiplik
* Hatip olma durumu.
hatmetme
* Hatmetmek ii.
hatmetmek
* Sona erdirmek, bitirmek.
* Kur'an' veya herhangi bir kitab batan sona kadar okuyup bitirmek, sona erdirmek.
hatmi
* Ebegmecigillerden, baz cinslerinin kk ve iekleri hekimlikte kullanlan ok yll k otsu bir ss bitkisi,
aa kpesi (Althaea officinalis).
hatta
* Bile, hem de, stelik, ayrca.
hattat
* El yaz s ok gzel olan sanat.
* Meslei hattatl k olan kimse.
hattatl k
* Hattat olma durumu.
* Hattat sanat.
hatt hareket
* Tutulan yol, tutulacak yol, davran , tutum.
hatun
* Kadn.
* Bayan, hanm.
* E, zevce.
* Yksek makamdaki kadnlara ve hakan elerine verilen unvan.
hav
* Kadife, uha, yn vb. nin yzeyindeki ince ty.
hava
* Hava yuvarn oluturan, btn canllarn solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, ak kan gaz karm.
* Meteorolojik olaylarn btn.
* Canllar zerindeki etkisine gre hava yuvar nn durumu.
* Gkyz.
* evreyi kuatan boluk.
* Gkyz dorultusunda.
* Esinti.
* Mzik paralarnda tr.
* Mzik aletlerinden kan ses perdesi.
* Keyif, lem.
* (grn, davran, sz vb. iin) Bir kimsenin durumunu belirten zellik.
* Tarz, slp.
* Durum, ortam, atmosfer.
* Sonusuz, anlamsz, bo durum, davran , sz vb.
* ekicilik, albeni, al m, cazibe.
hava amak (veya almak)
* bulutlar da lmak.
hava ak m
* Deiik sebeplerle atmosferde havann yer deitirmesi.
hava alan
* Uaklarn kalkp inmesi iin yaplm dz, ak ve asfaltlanm geni yer, uak alan.
hava almak
* ak havada gezmek.
* umduunu bulamamak, hibir ey kazanmamak.
* ferahlamak, almak, ho vakit geirmek.
hava almak
* iine hava girmek.
* ferahlamak, almak, ho vakit geirmek.
hava at
* Basketbol ve futbolda hakemin iki takmdan birer oyuncunun arasnda topu havaya atarak, duran oyunu
yeniden balatmas .
hava bas nc
* Yer yuvar n evreleyen havan n yeryzndeki bir alana uygulad kuvvet.
hava basmak
* Bkz. hava vermek.
* byklenmek, gururlanmak.
hava bilgisi
* Meteoroloji.
hava birlii
* Hava kuvvetleri iinde yer alan asker birlik.
hava boaltma makinesi
* Boalta.
hava boluu
* Yeryzndeki engebelerin havada dourduu younluk farklar.
hava bozmak
* havada yamur veya frtna belirtileri gzkmek.
hava bulanmak
* yamur yaacak duruma gelmek.
hava almak
* her biri, birbiriyle elien, birbirine uymayan davran ve dncede bulunmak.
hava arpmak
* iklim ve rzgr olumsuz etkilemek.
hava dei imi
* Hastalar n daha abuk iyilemesi, yorgunluklar n giderilmesi gibi amalarla yaplan evre deiiklii,
tebdilihava.
* Havann kapanmas , amas, snmas, soumas gibi deiimlerin genel ad.
hava dei tirmek
* iklimi deiik bir yere gidip bir sre oturmak.
hava deli i
* Bir eyin iindeki havann yenilenmesine yarayan delik.
hava durumu
* Metoroloji ile ilgili olaylarn btn.
hava dzenleyicisi
* Kapal yerlerde scakl k ynnden istenilen hava artlarn salayan ara.
hava gaz
* Maden kmrnden karlan, yaklarak k veya s salanan gaz.
* Bo lf, nemsiz ey.
hava gaz beki
* Hava gaz ile alan lmbann ucu.
hava gaz f rn
* Hava gaz ile alan f r n.
hava gaz sayac
* Hava gaz sarfiyatn len alet, gaz sayac.
hava haritas
* Hava durumlarn n ilendii zel yeryz haritas .
hava ho
* "bir eyin olmas yla olmamas aras nda fark yok" anlamnda kullanl r.
hava hukuku
* Havada ula m dzenlemek iin konulmu hukuk kurallarn n btn.
hava indirme
* Hava kuvvetlerine ait birliklerin hava yoluyla gerekletirdii harekt.
hava iyi (veya fena) esmek
* ortamla ilgili her trl art uygun (veya kt) durumda olmak.
hava karmak
* (nesneler iin) iindeki havay tutamayp dar ya vermek.
hava kanal
* Havay bir yerden baka bir yere iletmekte kullan lan kanal (boru).
hava kapa
* Bir kanaldan geen havann niceliini ayarlayan kapak.
hava kapanmak
* gkyz bulutlarla rtlmek.
hava kararmak
* gnein batmasyla ortalk yar kararmak.
* gkyz iyice bulutlanmak.
hava kesesi
* Balklarn aa ve yukar inip kmalarn salayan, hava ile dolup boalan kese.
* Kularda vcudun eitli yerlerinde bulunan ve akciere bal olan boluklar.
* Birok bceklerde trake borular zerinde yer alm olan hava dolu i kinlikler.
hava kprs
* Zorunlu durumlarda iki ehir veya lke aras nda hava yoluyla salanan srekli ulam.
hava kuvvetleri
* lkenin havadan savunulmas n salamak iin uak, helikopter, balon gibi aralardan ve bunlarla ilgili yer
hizmetlerinden, kurulular ndan oluan tekilt.
hava kre
* Hava yuvar.
hava liman
* ehirler veya lkeler aras hava yolu ulam iin gerekli teknik ve ticar kurulular n btn.
* Bu alt yapn n yerletirilmesini, iletilmesini ve gelitirilmesini salayan kurulu.
hava meydan
* Hava liman.
hava musluu
* Radyatrlerde oluan souk havann dar atlmasn salayan musluk.
hava oyunu
* Bir mal fiyatn n ykselecei umuduyla o maldan, szde ileride teslim al nmak zere, bir parti sat n almak
ve vakit gelince bu mal n pahalanp ucuzlad na gre fiyat fark n satcdan almak veya demek eklinde giriilen bir
eit talih oyunu.
hava paras
* Bir yeri kira ile tutabilmek iin sahibine veya iindeki kirac ya a ktan verilen para.
hava patlamak
* frtna kmak.
hava raporu
* Hava durumu.
hava sahas
* Bir devletin yaln z kendisinin kullanma hakk olduu, baka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak
yararlanabilecei gkyz paras.
hava szgeci
* Otomobillerde motora ve hava kompresrne giden havay szmeye yarayan alet.
hava artlar
* Hava durumu.
hava tahmini
* Ksa bir sre iin havan n nasl olaca n bulma.
hava ta
* Gk ta.
hava tebdili
* Hava deiimi.
hava ulam
* Hava yolu ulam.
hava ss
* Asker havacl kla ilgili pln ve programlar dzenleyen merkez.
hava vermek
* tekerlek vb. cisimleri hava ile iirmek; i kinliini artrmak, hava basmak.
* akcierlere basn alt nda hava veya oksijen doldurmak.
hava yast
* Ta tlarda kaza riskini azaltmaya ynelik hava basnl yastk.
hava yast kl
* Hava yast olan.
hava yolu
* Hava tatlarn n uu sras nda izlemeye zorunlu olduklar yol.
hava yolu ile
* uakla.
hava yolu ulam
* Hava tatlaryla yolcu, yk vb. eyalar ta ma ii.
hava yuvar
* Yer yuvar n kuatan eitli gaz katmanlarndan oluan rt, atmosfer.
havac
* Hava tatlarnda grevli kimse.
* Hava kuvvetlerine bal asker.
havac lk
* Havac olma durumu.
* Havacn n yapt i, havada uma teknii.
* Hava seferlerini ve bu konu ile ilgili teknikleri inceleyen bilim dal.
havac va
* S rdiligillerden, Akdeniz blgesinde yetien ve kklerinden k rmz boya elde edilen ok yll k otsu bir
bitki (Alkanna tinctoria).
* Deer ve nemi olmayan, bo.
havada kalmak
* yerden yksekte bulunmak.
* sonuca ulamamak.
* bir iddia dayanaksz olduundan kantlanmamak.
havadan
* Emeksiz, aktan.
* Bo, deersiz.
havadan sudan (konumak)
* geliigzel, dereden tepeden (konumak).
havadan sudan konumak
* nemsiz konular zerine konumak.
havadar
* Havas bol, temiz olan (yer), yeleken, yele.
havadis
* lgi ile kar lanabilecek haber.
hava
* Hava ile ilgili, havada bulunan.
* A k mavi renginde olan.
* Diledii gibi davranan, uar, hoppa.
* Deersiz, bo.
hava fi ek
* Trenlerde, geceleri yaklarak havaya uurulan, renkli klar saan fiek.
* Geceleyin dman blgelerini aydnlatmak amacyla kullanlan fiek.
hava mavi
* Gn rengi, a k mavi.
* Bu renkte olan.
havalik
* Hava olma durumu, uar lk, hoppalk.
havaiyat
* Bo, deersiz i ve szler.
havalandr c
* Kapal bir yerin srekli ve doal olarak havalandrlmasn salayan alet veya dzen.
havalandr lma
* Havaland rlmak ii.
havalandr lmak
* Havaland rmak ii yaplmak.
havalandrma
* Kapal bir yerin havas n dei tirmek amacyla d ardan temiz hava giriini veya eitli aralarla hava
akmn salama ilemi.
* Herhangi bir eyi a k havada bir sre brakma.
havalandrmac
* Havaland rma iini yapan grevli kimse.
havalandrmak
* Havalanmasn salamak.
havalandrmal
* Havaland rmas olan.
havalanma
* Havalanmak ii.
havalanmak
* Temiz hava almas salanmak, havas dei tirilmek.
* Yerden ayrl p ge umak.
* (bir ey) Hava akmyla yer deitirmek.
* Yerinde oturamaz duruma gelmek.
* Beenilmeyen davranlarda bulunmak.
havalara umak
* ok sevinmek.
havale
* Bir ii bir bakasn n sorumluluuna b rakma, smarlama, devretme.
* Banka, postahane vb.nin araclyla gnderilen para.
* Postahane, banka vb. nin araclyla para gnderildiinde, gnderenle alacak olann adlar ve para miktar
yazl k t, havale k d, havalename.
* Gebelerde, kk ocuklarda grlen bir eit rpnmal , bazen ateli de olabilen hastalk.
* Bir arsay evirmek, kapamak iin ekilen perde veya duvar.
* Yksek ve byk bir grn olma.
havale etmek
* bir eyin alnmasn, yap lmas n bir kimseye b rakmak, smarlamak, devretmek.
* yollamak, gndermek.
havale gelmek
* postahane veya banka yoluyla para gelmek.
* gebe ve ocuklara ou zaman baylma, yksek atele beraber rpnma krizleri gelmek.
havale gndermek (veya yollamak)
* postahane banka vb. aracl yla birine para demesini salamak.
havaleli
* Havalesi olan.
* Gereinden ok yksek, yklacak gibi olan.
havalename
* Havale.
haval
* Herhangi bir nitelikte havas olan.
* yi, temiz hava alan, havadar.
* Bir ii gereince benimsemeyen, nemsemeyen.
* Gz al c, ekici, albenisi olan.
* S ktrlm hava ile al an (alet vb.).
haval direksiyon
* Motorlu bir tatn direksiyon sisteminin hidrolik dzen ile kolayca hareket salayabilmesi zellii veya
durumu.
haval fren
* Hava basnc ile ynetilen pistonlu fren.
havali
* evre, yre, dolay.
havan
* inde bir ey dvp ufalamaya yarayan, tahta, ta, maden veya plstikten yaplan kap.
* Ttn kyma makinesi.
havan dvcnn h nk deyicisi
* bakasna yard m edecek veya yreklendirecek gc olmad hlde yle grnp yardak lk edenler iin
sylenir.
havan topu
* stn at gcne sahip bir eit k sa namlulu top.
havanda su dvmek
* bouna uramak.
havaneli
* Havanda bir eyi dvmeye yarayan tokmak.
havan n gz yal
* nerede ise yamur yaacak.
havar
* Yard mc.
* Hz. sa'nn t ve inanlarn yaymak iiyle grevlendirdii on iki yard mc s ndan her birine verilen ad.
* Bir ndere bal, onun dnce veya inanlarn yayan kimse.
havarlik
* Havarnin ii veya grevi.
havas
* Nitelikler, zellikler.
* Kendilerini halktan ayr ve stn sayan, kendilerinde bir eit ayrcalk gren (kimseler), avam kart.
havs
* Duyumlar, duygular.
havas olmak
* bir kimsenin albenisi veya cana yaknl olmak.
havas olmak
* o kimseye benzemek, o kimseyi hatrlatmak.
havasna uymak
* bulunduu evre ve ortam benimsemek veya birinin huyunu almak.
havasn bulmak
* keyiflenmek, neelenmek.
havasz
* Havas olmayan, hava almayan.
* Havas iyi veya yeterli olmayan.
* Gz al c, ekici olmayan.
havaszlk
* Havas z olma durumu.
havaya
* bouna, sonusuz olarak.
havaya gitmek
* hibir eye yaramamak, boa gitmek.
havaya pala (veya k l) sallamak
* bouna, gereksiz aba harcamak.
havaya savurmak
* gereksiz yere harcamak.
havaya umak
* patlama dolaysyla zarar grmek.
* havaya gitmek.
havay bozmak
* bir topluluun keyfini ka rmak.
havhav
* (ocuk dilinde) Kpek.
havi
* inde bulundururan, kapsayan.
havi olmak
* iinde bulundurmak, iine almak, kapsamak, iermek.
havil
* "korku, korkma" anlam nda can havliyle deyiminde geer. \343 can.
havlama
* Havlamak ii.
havlamak
* (kpek) Barmak, rmek.
havlanma
* Havlanmak durumu.
havlanmak
* zerinde hav olumak.
havlatma
* Havlatmak ii.
havlatmak
* Havlamas na sebep olmak.
havlay
* Havlamak ii veya biimi.
havl
* Hav olan.
* Havlu.
havl can
* Zencefilgillerden, ayn adla anlan kk saplar baharat olarak kullanlan trl bir bitki (Galanga officinalis).
havlu
* Kurulanmaya yarar havl bez.
havlu atmak
* (oyunda) pes etmek.
havlucu
* Havlu dokuyan veya satan kimse.
havluculuk
* Havlu dokuma veya satma ii.
havluluk
* Havlu asmak iin zel olarak yap lm ara, havlu asaca .
* Banyolarda havlularn konulduu kk dolap.
* Havlu yapmaya elverili olan, zel dokunulu pamuklu (kuma).
havra
* Yahudi tapna, sinagog.
* ok grltl yer.
havsala
* Ku kursa.
* Leen.
* Zihnin bir eyi anlama ve kavrama yetisi.
havsalas almamak
* akl kabul edememek.
havsalas geni
* Hogrs olan, hibir eye aldr etmeyen.
havsalasna s mamak
* akl almamak, kavrayamamak.
* kabul edememek.
havu
* Maydanozgillerden, koni biimindeki etli kk iin sebze olarak yetitirilen iki yllk otsu bir kltr bitkisi,
yeregeen, prkl (Daucus carota).
havu suyu
* Havu meyvesinin sklmas ile elde edilen meyve suyu.
havulu kek
* inde havu bulunan kek.
havuduyla yutmak
* Bkz. deveyi havuduyla yutmak.
havut
* Deve semeri.
havuz
* Su biriktirmek, yzmek veya evreyi gzelletirmek gibi amalarla alt ve yanlar mermer, beton ve benzeri
eylerden yap larak iine su doldurulan, genellikle st ak yer.
* Kum, asit vb. konulan ukur yer.
* Byk gemilerin onarlmak iin ekildikleri yer.
havuzcu
* Otelde havuzla ilgili ilere bakan grevli.
havuzcuk
* drar borular nn bbrekle birletikleri yerde huni biimindeki genilik.
havuzlama
* Havuzlamak ii.
havuzlamak
* (gemiyi) Onarmak iin havuza ekmek.
havuzlanma
* Havuzlanmak ii.
havuzlanmak
* (gemi) Onarlmak iin havuza ekilmek.
havuzlu
* Havuzu olan.
havuzsuz
* Havuzu olmayan.
havvaanaeli
* Kk beyaz iekli bir y llk bir bitki (Anastatica hierochuntia).
havya
* Madenlerle yap lan kaynak ilerinde lehimi eritmek iin atele veya elektrikle kzdrlarak kullanlan,
ounlukla eki biiminde ucu bakr alet.
havyar
* Tuzla hazrlanm yar ezme durumunda, genellikle mersin bal yumurtas.
havza
* Da veya tepelerle snrlanm, sular ayn denize, gle veya rmaa akan blge.
* Maden blgesi.
* Tekne.
hay
* yi dilek, azarlama, ama ve sevin bildirmede kullan lr.
hay Allah
* iyi dilek.
hay hay gitmek vay vay kalmak
* saln, genli ini yitirerek sal ndan yak nr duruma gelmek.
haya
* Er bezi.
hay
* Utanma duygusu, utan, utanma, s k lma.
hay perdesi yrtlmak
* utan duymamak.
hayal
* Zihinde tasarlanan, canlandr lan ve gereklemesi zlenen ey, d, imge, hulya.
* mge.
* Grnt.
* Belli belirsiz grlen ey, glge.
* Ayd nlatlan bir perde arkasnda deri veya kartondan yaplm, hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu
resimlerle oynatlan oyun.
hayal gc
* Zihnin hayal yaratma yetisi, d gc, imgeleme, muhayyile.
hayal bilim
* Bilim kurgu.
hayal dzeyi
* Hayal edebilme gc, seviyesi.
hayal etmek
* bir eyi zihinde tasarlayp canland rmak.
hayal gibi
* ince, zarif.
hayal krkl
* ok istenilen veya umulan bir eyin gereklemeyiinden duyulan znt, d krkl.
hayal kurmak
* gereklemesi istenen, zlenen eyi dnmek.
hayal meyal
* Belli belirsiz, a k seik olmayan (durumda).
hayal olmak
* gerekletirilememek.
* gemite kalmak, hatra olmak.
hayal oyunu
* Karagz oyunu.
hayal seviyesi
* Hayal dzeyi.
hayalt
* Hayaller.
hayalbaz
* Hayalci, hayal.
hayalci
* Bir eyi gereklemi gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse.
* Karagz oynatan kimse, hayal.
* Hayale kaplan, hayal kuran, hayalperest.
hayalcilik
* Hayal ile uraan kimse.
hayale dalmak
* d dnyadan uzaklaarak gereklemesi istenilen eyleri veya hat ralar dnmek.
hayale kaplmak
* hayallerin etkisi alt nda kalmak.
hayalen
* Hayal olarak.
hayalet
* Gerekte var olmad hlde bazen grld san lan cin, peri, hortlak gibi grntler.
* Gerekte var olmad hlde varm gibi grnen ey, grnt.
* Belli belirsiz grlen ey, glge.
hayalhane
* Karagz oynatlan yer.
* Hayal kurma yetenei.
hayl
* Utanga, sklgan.
hayal
* Hayal niteliinde veya hayal rn olan, sanal.
* Karagz oynatan kimse, hayalci, karagzc.
hayalifener
* Resimli camlar olan ve bu resimleri duvara yanstan fenere benzer ara.
* ok zayf olanlar iin aka yollu kullan lr.
hayalifenere dnmek
* ok zay flamak.
hayalinden geirmek
* olmas n istemek, dnmek.
hayalli
* Hayali olan.
hayalperest
* Srekli hayal kuran, hep hayal peinde koan (kimse), d.
hayalperestlik
* Hayalperest olma zellii.
hays z
* Utanmas olmayan, sklmayan.
hays zca
* Haysz (olarak), haysz (davranarak).
hays zlk
* Utanmazlk, s klmazlk.
hayat
* Yaam, dirim.
* Doumdan lme kadar geen sre, mr.
* Hayat biimi, iinde yaanlan artlarn btn, yaant.
* Meslek ve durum.
* Geim artlarnn btn.
* Canll gsteren hareket, kaynama.
* Yazg, kader.
* Canl varl k; yaamay salayan artlarn btn.
* Bir kimsenin tarih biyografisi, hayat yks, hayat hikyesi.
hayat
* Genellikle ky ve kasaba evlerinde, st kapal, bir veya birka yan a k sofa.
* Avlu.
* Balkon.
* Sundurma.
hayat adam
* Zamana kolayca uyan, her trl gl yenmesini bilen kimse.
hayat aac
* Soy aac, soy kt.
* Beyinciin kesitinde dtaki boz madde blmne yaylarak dallanma gsteren ak maddenin oluturduu
aa biimi.
hayat arkada
* E, kar kocadan her biri.
hayat dolu
* Yaama istei ok olan, neeli, canl.
hayat felsefesi
* Hayat anlama ve alglama biimi.
hayat geirmek
* yaamak, varln srdrmek.
hayat hikyesi
* Bir kiinin hayat boyunca geirdii nemli olaylar ve evreler, zgemi, biyografi.
hayat kadn
* Erkeklerin cinsel zevklerine para kar l hizmet eden ve bu ii meslek edinen kadn, fahie, orospu.
hayat kavgas
* Hayat mcadelesi.
hayat memat
* Bkz. lm kalm.
hayat memat meselesi
* Bkz. lm kalm meselesi.
hayat mcadelesi
* Yaamak ve geinmek iin harcanan emeklerin btn.
hayat okulu
* Yaanlan evre ve zamanda karla lan olaylarn tm.
hayat pahall
* Yiyecek, iecek, giyecek gibi geim maddelerinin pahal olmas.
hayat seviyesi
* Yaama ve geinme dzeyi.
hayat sigortas
* Bir kimsenin, yal lk a nda toptan kendisine veya miraslarna denmek artyla yapt sigorta
anlamas, yaam gvencesi.
hayat standard
* Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, ihtiyalar n kar layabilme dzeyi.
hayat artlar
* Hayat boyunca karlalabilecek her trl sosyal ve ekonomik durumlar.
hayat tarz
* Yaay biimi.
hayat vermek
* canll k vermek, canland rmak.
hayata atlmak
* geim salamak zere almaya balamak.
hayata balamak
* yaamay sevdirmek, hayattan kopmamak.
hayata gzlerini yummak (veya kapamak)
* lmek.
hayata ksmek
* bezgin, ktmser olmak, yaama isteini yitirmek.
hayat kaymak
* her ii ters gitmek, mahvolmak.
hayatn bahar
* genlik a.
hayatna girmek
* yaamnda yer almak.
hayatn (birine) borlu olmak
* biri tarafndan lmden kurtarlm olmak.
* birinin yaam bir bakas nn destei ile salanm olmak.
hayatn kazanmak
* geimini salamak.
hayatn yaamak
* her trl baskdan uzak, dilediince, gnlnce yaamak.
hayat
* Hayatla ilgili.
* Byk nem tayan, nemli.
hayatiyet
* Yaama gc, canll k.
hayatiyetli
* Yaama gcyle dolu, canl .
hayatta olmak
* yaamak.
haybe
* Bo, ie yaramaz, anlamsz.
haybeci
* siz gsz, bedavadan geinen (kimse).
haybeden
* Zahmet ekmeden, bedavadan.
haybeye krek ekmek
* bo bouna uramak.
hayda
* Hayvanlar harekete geirmek iin kullanlan sz.
* aknl k belirten nlem.
haydalama
* Haydalamak biimi.
haydalamak
* Hayvan hzlandrmak iin hayda diye seslenmek.
haydalanma
* Haydalanmak durumu veya biimi.
haydalanmak
* Defedilmek, dehlenmek.
haydama
* Haydamak ii.
haydamak
* ifte koulan hayvan srmek, dehlemek.
* Kovmak, defetmek.
haydan gelen huya gider
* kolay ve emeksiz kazanlan eyler elden kolay kar.
haydar
* Dervilerin giydii, kolsuz, ksa, aba h rka.
haydar yaka
* Yelek, hrka gibi giysilerin a k V harfi biimindeki yakas.
haydi
* steklendirmek, abukluk belirtmek iin kullanl r.
* Kabul ve onama bildirir.
* htimal belirtir.
* Hafifseme, alay etme belirtir.
* Ho grme anlamnda kullanl r.
haydi canm sen de
* "byle ey olmaz, sana inanmam" anlamnda kullanl r.
haydi haydi
* Bol bol, kolay kolay.
* Olsa olsa, en ou.
haydi oradan
* kovmak, azarlamak iin kullanl r.
* Bkz. haydi canm sende.
haydin
* steklendirme, davrand rma iin kullanl r; haydi nleminin birden ok kiiye seslenirken emir kipine gre
ald biim.
haydindi
* "abuk ol, acele et" anlam nda kullanl r.
haydisene
* Haydi nleminin buyurma, dilek bildiren pekitirmeli biimi.
haydut
* Silhl soygun yapan kimse, ekya, aki.
* Yaramaz, sevimli ocuk.
haydut gibi
* insana korku veren, iri yar (kimse).
* yaramaz ve sevimli ocuklar iin kullan lr.
haydutluk
* Haydut olma durumu veya hayduta i, akilik, ekavet.
haydutluk etmek
* haydut gibi davranmak.
hayfa
* Eyvah, yazk, heyhat!.
hayhay
* "steyerek, seve seve, elbette" anlamlarnda onama bildirir.
hayhuy
* Herkesin ayn anda konumasndan veya elenmesinden oluan grlt.
* Bo ve sonusuz aba.
hayf
* Haks zl k, insafszlk.
* Ac nma, zlme.
* Vah! Heyhat! Yazk!.
hayflanma
* Hay flanmak ii.
hayflanmak
* Ac nmak, zlmek, yerinmek, esef etmek.
hayn
* Hain.
hayr
* yilik, karl k beklenmeden yaplan yardm.
* yi, hay rl , yararl, faydal.
hayr
* Yok, yle deil, olmaz anlamnda onamama, inkr kelimesi.
* Olumsuz cmlelerdeki olumsuz anlam peki tirir.
hayr beklememek
* iyilik ummamak, yararl olacan sanmamak.
hayr dememek
* cevap vermemek, bir eyi geri evirmemek.
hayr etmemek
* yarar olmamak.
* iyilememek, dzelememek.
hayr gelmemek
* yararl olmamak.
hayr grmemek
* (o ey) kendisine yararl olmamak.
hayr ilemek
* dine ve insanl a uygun, iyi bir davranta bulunmak.
hayr kalmamak
* ie yarar durumu kalmamak, artk ie yaramaz olmak.
hayr sahibi
* yiliksever.
hayr yok
* (o ey) yararl deil.
hayrd r inallah
* anlatlan bir ryay iyiye yormak iin kullanlr.
* ama ve merak veren olgular kars nda sylenir.
hayrdua
* yi dua.
hayrdua etmek
* iyi dileklerde bulunmak.
hayrhah
* yilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hay rsever.
hayrhahlk
* yilik isteme durumu.
hayrla anmak (veya yad etmek)
* lm bir kimsenin ardndan iyi konumak.
hayrlama
* Hay rlamak biimi veya durumu.
hayrlamak
* Pazarlkta anlatktan sonra birbirlerine hayr dilemek.
hayrl
* Yarar, hayr olan.
* Uurlu, iyi, gzel.
hayrl (veya hay rls) olsun
* iyisi, hayrl olan olsun.
hayrls ile
* hayrl olan dilemek iin sylenir.
hayrperver
* yiliksever, yardmsever, hayrsever.
hayrsever
* Yoksullara, dknlere, yardma muhta olanlara iyilik ve yardm etmesini seven, iyiliksever, yardmsever.
hayrseverlik
* Hay rsever olma durumu, iyilikseverlik, yard mseverlik.
hayrsz
* Yarar olmayan, hayr olmayan.
* Sevgi ve bal ln yitiren, vefasz.
hayrszlk
* Hay rsz olma durumu.
hayt
* Bkz. ayt.
hayz
* Kadnlarda ayba.
hayzdan nifazdan kesilmek
* detten kesilmek, dourma zelliini yitirmek, menopoza girmek.
hayk r
* Barma.
hayk r
* Haykrmak ii veya biimi.
* Haykrma sesi.
hayk rma
* Haykrmak durumu.
hayk rmak
* Birlikte haykrmak.
hayk rma
* Haykrmak ii.
hayk rmak
* Tel, ikyet vb. sebeplerle yksek sesle barmak.
* a rmak, seslenmek.
* (durum veya nitelik) ok belirgin olarak grnmek.
hayk rt
* Yksek sesle ac ac barma, haykrma.
hayk rtma
* Haykrtmak biimi veya durumu.
hayk rtmak
* Haykrmasna sebep olmak.
haylamak
* At ve benzeri hayvanlar srmek iin seslenmek.
haylaz
* Hoa gitmeyen davranlarda bulunan (kimse), hayta.
* alma gc varken al mayan, aylaklk eden, tembel.
haylazca
* Haylaz gibi, haylaza yakr biimde.
haylazlama
* Haylazlamak durumu.
haylazlamak
* Haylaz bir duruma gelmek.
haylazl k
* Haylaz olma durumu veya haylazca davran.
haylazl k etmek
* haylazca davran larda bulunmak.
hayli
* Epey, olduka ok.
* Olduka.
haymana
* Ba bo hayvanlarn salnd ayrlk.
* Tembel.
haymana beygiri gibi dolamak
* isiz gsz dolamak.
haymana mandas
* Haymana kz.
haymana kz
* ri yar ve tembel, ie yaramaz kimse.
haymatlos
* Vatansz.
hayra almet deil
* uursuz saylacak bir olay iin kullan lr.
hayra kar (olmak)
* iyilikle, hayrl olmas dileiyle.
hayra yormak
* rya veya olay iyi bir durumun belirtisi saymak.
hayran
* ok beenen, hayranlk duyan.
* Birini beenen, hayranl k duyan kimse.
hayran etmek
* (kendisini) beendirmek.
hayran hayran
* Hayran olarak, kendinden geerek.
hayran olmak (veya kalmak)
* (bir ey veya kimsenin) iyi, gzel veya olaanst durum ve davranlar karsnda zevk ve sayg duymak.
hayranl k
* Hayran olma durumu.
* Tutku, a r istek.
hayranl k duymak
* ok beenmek, tutkuyla balanmak.
hayranl kla
* ok beenerek, hayran kalarak.
hayrat
* Sevap kazanmak iin yaplan iyilik.
* Halkn yararlanmas iin yap lan okul, eme, han gibi yap lara verilen ad.
* Sevap kazanmak iin yaplm olan.
hayret
* Beklenmedik, garip bir eyin sebep olduu ak nlk, arma.
* alacak bir ey kar s nda sylenir.
hayret etmek
* amak, a rmak, aakalmak.
hayrete (veya hayretlere) dmek
* aakalmak, a rmak.
hayretle
* ak nlkla, aarak.
hayrette (veya hayretler iinde) kalmak
* aakalmak, a rmak.
hayrette brakmak
* amasna sebep olmak.
hayretten donakalmak
* ok armak, inanamamak.
hayr dokunmak
* yararl olmak.
hayr olmamak
* iyilii dokunmamak, yarar salamamak.
hayrn gr
* yeni alnan bir ey iin "gle gle kullan" veya krg nlk, alay anlamnda sylenir.
hayrola
* "Ne var", "ne oluyor" anlam nda kullan lr.
hayrlhalef
* Hay rl ocuk, hayrl evlt.
haysiyet
* Deer, sayg nlk, itibar.
* Onur, z sayg s , eref.
haysiyet divan
* Onur kurulu.
haysiyetine dokunmak
* onuru incinmek.
haysiyetiyle
* Dolaysyla, sebebiyle.
* Onuruyla.
haysiyetli
* Deeri, saygnl olan.
* Onurlu.
haysiyetsiz
* Deeri, saygnl olmayan.
* Onursuz.
haysiyetsizli k
* Haysiyetsiz olma durumu, haysiyetsizce davran.
* Onursuzluk.
hayta
* Osmanllarn ilk dnemlerinde eyalet askerlerinin u boylarnda grevli sn flarndan biri.
* Serseri, klhanbeyi, kabaday, holigan.
haytalk
* Hayta olma durumu, serserilik, ba boluk, klhanbeyilik, kabadayl k.
haytalk etmek
* serserice davran larda bulunmak.
hayvan
* Bitkilerden farkl olarak, duygu ve hareket yetenei olan canl yarat k.
* nsandan farkl olarak, dil ve ak ldan yoksun canl yaratk.
* At, eek, katr gibi trl hizmetlerde kullanlan yaratk.
* Aklsz, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse).
* Bir seslenme biimi.
hayvan bilimci
* Hayvan bilimi uzman, zoolog.
hayvan bilimi
* Biyolojinin, hayvanlarn yap , grev, davran ve snflandrmalar, yeryzndeki dal lar yla uraan bilim
dal, hayvanlar bilimi, zooloji.
hayvan gibi
* akls z, duygusuz, kaba.
hayvan koklaa koklaa, insan konua konua
* insanlar konuarak daha iyi anlarlar.
hayvan kmr
* Kan ve kemik gibi organik maddelerden yapl p hekimlikte kullanlan kmr.
hayvanat
* Hayvanlar.
* Hayvan bilimi, zooloji.
hayvanat bahesi
* Genellikle her tr hayvann doal artlarda beslendii, korunduu, sergilendi i byk bahe.
hayvanca
* ok kaba ve hoyrat (bir biimde).
hayvancaz
* Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan hayvan.
hayvanck
* Ancak mikroskopla grlebilen ok kk hayvan.
* Hayvancaz.
hayvanclk
* Evcil hayvanlara bakma ve yetitirme ii.
hayvan
* Hayvanla ilgili, hayvansal.
* Hayvanca.
hayvaniyet
* Hayvanl k.
hayvanlama
* nsanlk erdemlerini yitirme, kabalama.
hayvanlamak
* nsanlk erdemlerini yitirmek, kabalamak.
hayvanlat rma
* Hayvanlatrmak durumu.
hayvanlat rmak
* Hayvan durumuna getirmek.
hayvanlk
* Hayvan olma durumu, hayvaniyet.
* Hayvanca davranma.
hayvanlk etmek
* hayvanca davranmak.
hayvansal
* Hayvan.
* Hayvandan elde edilen.
haz
* Hoa giden duygulanma, holanma, zevk.
* Bir eyden duyusal veya manev sevin duyma.
* Srdrlmesi istenen l ml ve doygunluk veren coku.
haz almak
* holanmak, keyif almak.
haz duymak
* holanmak.
haz vermek
* holanmasn salamak.
haza
* Bu, u, o.
* Etkisiz, kusursuz.
hazakat
* (hekimler iin) Ustalk, uzluk.
hazakatli
* Hazakat sahibi.
hazan
* Gz, sonbahar.
hazandide
* Grm, geirmi.
* Solgun, sararm, solmu.
Hazar
* VI.-X. yzyllar arasnda Hazar Denizi'nin ve Kafkaslarn kuzeyinde yaam bir Trk boyu veya bu
boydan olan kimse.
hazar
* Bar.
Hazarca
* Hazar Trkesi.
hazar
* Barla ilgili.
hazc
* Hazc lk ile ilgili olan.
* Hazc l benimseyen ve savunan kimse, hedonist.
hazcl k
* Zevki, insan hayatnn tek deer ve amac sayan, haz veren her eyin iyi olduunu kabul eden reti,
hedonizm.
* Hazza, fiziksel zevke hastal k derecesinde dknlk, hedonizm.
* Ekonomik etkinliin, hazzn en yksek derecesine varacak biimde gelitirilmesi retisi, hedonizm.
hazfetme
* Hazfetmek durumu veya biimi.
hazfetmek
* Gidermek, kald rmak, karmak, silmek.
hazk
* (hekimler iin) Usta, uz.
hazm
* Sindirme, sindirim.
* Benimsenme, kabul edilme.
hazml
* Yersiz davran lara, dokunakl szlere ald rmayan, ii geni (kimse).
* Benimseyen, katlanan, kabullenen.
hazms z
* Yediklerini kolay sindiremeyen.
* Yersiz davran lara kar susmak elinden gelmeyen (kimse).
* Benimseyemeyen, katlanamayan, kabullenemeyen.
hazms zlk
* Sindirim sisteminin iyi almamas durumu.
* Benimseyememe, katlanamama, kabullenememe.
hazn
* Klk yiyecek.
hazr
* Bir i yapmak iin gereken her eyi tamamlam olan, ank, amade, mheyya.
* Belli bir ie yarayacak, kullanlacak bir duruma getirilmi.
* Belirli bir biimde yaplm olarak satlan, alc bekleyen, smarlama kart.
* Ba na getirildii fiilin bir frsat sayld n anlatr.
hazr bulunmak (veya olmak)
* bir yerde var olmak, kendi bulunmak.
* bir eyi hemen yapabilecek durumda olmak.
hazr orba
* nceden hazrlanm ve paket hlinde sata sunulmu orba.
hazr deer
* nceden belirlenmi deer.
hazr etmek
* hemen kullanabilecek duruma getirmek.
hazr giyim
* Standart llere gre seri olarak hazrlanm ve sata sunulmu giyim eyas .
hazr kahve
* Neskafe.
hazr k ta
* Gerektii anda kullanlmak ve grevlendirilmek zere haz r bulundurulan birlik.
hazr mezar n ls
* her hizmeti bakalarndan bekleyen tembeller iin sylenir.
hazr ol
* Askerlikte esas duru denilen, ayakta, ba ve vcut dik, gzler ileride, eller uyluklara yapm bir durua
geilmesi iin verilen komut.
hazr ol duruu
* Vcudun ba dik, gs ileride, omurga ve bacaklar gergin, topuklar bitiik, kollar doal yerinde, avular
uyluklarda olarak ayakta bulunduu durum.
hazr olmak
* hazr durumda bulunmak.
hazr para
* Nakit, elde mevcut para, likit.
hazr yemek
* Ksa srede hazrlanan ve genellikle ayakst yenilen hafif yiyecek.
hazr yiyici
* nceden kazanlm varl harcayan.
hazra dalar dayanmaz
* srekli harcama, en byk birikimleri bile eritir.
hazra konmak
* bakasnn emeiyle ortaya km bir eyden yararlanmak.
hazrcevap
* Gerektiinde abuk, yerinde cevaplar bulup veren.
hazrcevaplk
* Haz rcevap olma durumu.
hazrc
* Emek harcamadan her eyi hazr olarak elde etmek isteyen kimse.
* Haz r giysi sat lan yer veya satan kimse.
hazrc lk
* Her eyi hazr bulmaya veya elde etmeye dkn olma durumu.
hazrda
* yararlanlabilecek bir durumda, el altnda.
hazrdan yemek
* yenisini kazanmaks zn elindekini harcamak.
hazrlama
* Haz rlamak ii.
hazrlamak
* Bir eyi kullanlacak, yararlanlacak duruma getirmek.
* Bir eyi ortaya koymak, gerekletirmek.
* nceden dzenlemek.
* Gelecek iin nlem almak, ihtiyalar tespit etmek.
* Sebep olmak, yol amak.
* Birini herhangi bir eyi yapabilecek veya bir eyi yklenebilecek duruma getirmek.
* Al t rmak.
* Bir maddeyi elde etmek.
hazrlan
* Haz rlanmak ii veya biimi.
hazrlanma
* Haz rlanmak ii.
hazrlanmak
* Haz r olmak, kendini hazrlamak.
* Haz r duruma getirilmek.
hazrlatma
* Haz rlatmak ii.
hazrlatmak
* Haz r duruma getirmek.
hazrlay
* Haz rlamak ii veya biimi.
hazrlk
* Haz rlanmak iin gereken eyler veya durumlar.
hazrlk devresi
* Haz rlk dnemi.
hazrlk dnemi
* Haz rlanmak iin geen sre.
hazrlk grmek
* hazr olmak iin gereken eyleri toplamak veya durumlar salamak.
hazrlk snf
* rencilere, belli bir retim programn izlemek veya belli bir okulda okumak iin gerekli temel anlay,
bilgi ve becerileri kazandrmak amac yla bir okula, bir niversiteye bal olarak alan sn f.
hazrlkl
* Bir ey iin nceden haz rlanm olan.
hazrlkl olmak (veya bulunmak)
* hazrlanm olmak.
hazrlks z
* Bir ey iin nceden haz rlanmam olan.
hazrlks z olmak (veya bulunmak)
* hazrlanmam olmak.
hazrlop
* Sars katlaacak derecede kaynat lm (yumurta).
* Bakas tarafndan haz rlanm , salanm , emeksiz, klfetsiz.
hazin
* Ac kl, znt veren, dokunakl, hznl.
hazine
* Alt n, gm, mcevher gibi deerli eya y n , byk servet.
* Deerli eylerin sakland yer.
* Gml veya sakl iken bulunan deerli eylerin btn.
* Devlet mal, paras veya bunlar n sakland yer.
* Kaynak.
* Byk bal lk duyulan, deer verilen ey veya kimse.
* Devletin alt n, dviz, bono ve nakit ilemlerini maliye ile birlikte dzenleme grevini stlenen makam.
hazinedar
* Bir hazineyi bekleyen, yneten kimse.
hazinedarlk
* Hazineyi ynetme grevi.
haziran
* Yl n 30 gn sren alt nc ay.
haziran bcei
* Mays bceklerinden, tarm bitkilerine ok zarar veren k n kanatl bir bcek (Amphimallus solstitialis).
hazire
* Etraf itle evrili ve girilmesi yasak yer.
* Cami, trbe, tekke gibi yerlerde evresi parmaklklarla evrili mezar yeri.
hazletmek
* Gidermek, kald rmak, karmak, silmek.
hazmetme
* Hazmetmek durumu.
hazmetmek
* Sindirmek.
* Hoa gitmeyen bir davran karl ksz brakmak, iine atmak.
* Katlanmak, dayanmak, sabretmek.
hazne
* Hazine.
* Bir eyin topland, biriktirildii yer, depo.
* Dl yata.
hazret
* Kutsal saylan kimselerin adlar nn ba na getirilen unvan.
* Bir seslenme sz.
* Ad sylenmeyen bir kimseden sz edilirken kullan lr.
hazretleri
* eskiden sayg duyulan kiilerin adlarn veya makamlar n gsteren sze baka unvanlarla birlikte getirilirdi.
hazzetme
* Holanma.
hazzetmek
* Holanmak.
hazzn karmak
* zevkini karmak.
He
* Helyum'un k saltmas.
he
* Trk alfabesinin onuncu harfinin ad.
he
* Evet.
he demek
* onamak.
heba
* Hibir ie yaramadan yok olma, boa gitme.
heba etmek
* bouna harcamak, ziyan etmek.
heba olmak
* boa gitmek, ziyan olmak.
heba olup gitmek
hebenneka
* Zeki ve becerikli olmad hlde kendini yle sanan.
heccav
* Yergici.
hece
* Bir solukta kar lan ses veya ses birlii, seslem.
hece ls
* Hece vezni.
hece ta
* Mezar ta.
hece vezni
* Belirli saydaki hece kmelerine dayanan naz m ls, parmak hesab.
hece yutumu
* Kelime iinde benzer hecelerden birinin dmesi.
hececi
* Hece lsyle iir yazan (air).
* Mill Edebiyat dneminde hece lsyle iirler yazan be airden her biri.
hececilik
* Hece vezni ile iir yazma yanls olan kimse.
heceleme
* Hecelemek ii.
hecelemek
* Bir kelimenin hecelerini teker teker sylemek.
* lk bak ta okuyamayp heceleri teker teker okumak.
heceletme
* Heceletmek ii veya biimi.
heceletmek
* Hecelemesini salamak.
heceli
* Herhangi bir sayda hecesi olan.
hecelik
* Heceyi esas alan ses birimi.
hecin
* ift parmakllar takmn n, devegiller familyasndan, uzunluu 3, ykseklii 2 m kadar olan, s rtnda besin
depo etmeye yarayan tek hrgc bulunan, h zl yryen bir memeli tr (Camellus dromedarius).
hedef
* Nian alnacak yer.
* Ama, gaye, maksat.
hedef almak
* Bkz. nian almak.
* ula lmak istenen amaca gre davranmak.
* (bir kimseyi, bir yeri) ypratmak, eletirmek amacyla karsna almak.
hedef kitle
* Verilmek istenen mesajn ulamas hedeflenen bir grup veya topluluk.
hedef olmak
* ho olmayan herhangi bir davran a uramak.
hedefleme
* Hedeflemek ii.
hedeflemek
* Hedef yapmak.
hedeflenmek
* Hedef durumuna gelmek.
heder
* Karl n alamama, boa gitme, ziyan olma.
heder etmek
* bouna harcamak, ziyan etmek.
heder olmak
* boa gitmek, bouna gemek.
hedik
* Kaynatlm buday, bulgur, msr vb. eyler.
hediye
* Armaan.
* (kutsal kitaplar iin) Fiyat.
hediye etmek
* armaan olarak vermek.
hediyelik
* Armaan olarak verilecek deerde olan.
* Armaan olarak verilmek iin hazrlanm ey.
hedonist
* Hazc .
hedonizm
* Hazc lk.
hegemonya
* Bir devletin baka bir devlet zerindeki siyas stnl ve bask s .
hekim
* nsanlardaki hastalklar tehis ve onlar illarla veya baz aralarla tedavi eden kimse, doktor, tabip.
hekimba
* Osmanl mparatorluunda sarayda hekimlik grevini yrten en k demli, yetkili ve padiahn zel doktoru
olan kimse.
hekimlik
* Hekimin yapt i.
hektar
* Yz ar (10.000m) deerinde yzey l birimi (ha).
hektogram
* Yz gramlk arl k birimi, bir kilogramn onda biri (hg).
hektolitre
* Yz litrelik hacim l birimi (hl).
hektometre
* Yz metrelik uzunluk l birimi, kilometrenin onda biri (hm).
hel
* Ayak yolu, yz numara, abdesthane, tuvalet.
helk
* lme, ldrme, yok etme, yok olma.
* Bitkin bir duruma gelme veya getirme.
helk etmek
* ldrmek, ortadan kald rmak.
* ar derecede yormak, bitkin duruma getirmek.
helk olmak
* yok olmak, lmek.
* yorulmak, bitkin duruma gelmek.
hell
* Dinin kurallar na ayk r olmayan, dince yasaklanmam olan, haram kart.
* Nikhl e.
* Kurallara, geleneklere uygun (olarak).
hell etmek
* Tanr'y tank tutarak (bir eyi) balamak.
hell olsun
* bir hizmet veya zverinin istenilerek yapld n, bundan piman olunmadn gstermek iin kullan lr.
hell st emmi
* doruluktan ayr lmayan.
hell
* Ham ipekten dokunmu brmcee pamuk iplii katlarak elde edilen kuma.
hellinden
* Hell edilerek gnl holuu ile.
hellleme
* Helllemek ii.
helllemek
* Al verite veya ayrlma s rasnda hakkn birbirine ba lamak.
hellli
* Nikhl (e).
helllie almak
* biriyle evlenmek.
helllik
* Nikhl e.
* Hell olan ey.
helllik dilemek
* birinden hakkn hell etmesini dileme.
helllik vermek
* hell etmek.
hellho olsun
* yaplm bir iyilikten, yardmdan sz edilirken buna piman olunmad n anlatmak iin sylenir.
hellzade
* Nikhl bir ana ve babadan domu kimse.
* Doruluktan ayrlmayan, hell st emmi kimse.
hele
* "zellikle", "hi olmazsa", "her eyden nce" anlamyla, bir szn bana veya sonuna getirilerek belirtilen
eyin ayrcal n anlatr.
* "Sonunda" anlam yla geciken davranlar bildirmek iin kullanl r.
* Uyarma, korkutma veya vaat anlatr.
hele bak
* ak nlk veya dikkati ekmek iin sylenir.
hele bir
* Bkz. hele.
hele de
* stelik.
hele hele
* Karsndakini sylemeye isteklendirmek iin kullanl r.
* Bir sz pekitirmek iin kullan lr.
hele kr!
* ok kr.
helecan
* Yrek arp nt s , rp nt.
helecanlanma
* Helecanlanmak ii.
helecanlanmak
* Yrek arp nt s na tutulmak.
Helen
* Grek.
Helenist
* Grek kltr, tarihi, dili ve edebiyat konularnda uzman olan kimse.
Helenistik
* Byk skender'den sonraki Yunan sanat, tarihi, kltr ile ilgili olan.
Helenizm
* Grek uygarl.
* Grek olmayan uluslar n Grek dncesinin etkisiyle gerekletirdii uygarlk.
* Greke anlatm.
helezon
* Kvrml , ylankavi biim, helis.
helezon
* Sarmal, ylankavi, helisel.
helezonlama
* Helezonlamak biimi veya durumu.
helezonlamak
* Sarmal, kvr ml biime gelmek.
helezonlu
* Helezonu olan, sarmal.
helik
* Duvar rlrken byk talarn arasna konulan ufak talar.
helikoit
* Helis biiminde eri yzey.
helikon
* alg azl ve pistonu olan, boyundan geirilerek tutulan, ember biimli, flemeli bakr alg.
helikopter
* Dik ini ve k yapabildii iin dar yerlerde de kullanlabilen tepeden pervaneli uan tat.
helis
* Bir silindirin ana dorularn sabit bir a alt nda kesen eri.
helisel
* Helis biiminde olan, sarmal, helezon.
helke
* Bakra, kova, herke.
hellim
* Kbrs'ta yaplan bir eit beyaz peynir.
helme
* Fasulye, pirin, buday gibi taneler kaynat ldnda, niastann kelmesiyle oluan koyu s v .
* Baz bitkilerin kk, iek ve tohumlarnda bulunan koyu kvaml madde.
helme dkmek
* (kaynat lm tanelerin suyu iin) koyulamak.
helme gibi
* iyice pimi.
helmelenme
* Helmelenmek ii.
helmelenmek
* Helme dkmek, helmesi kmak.
helmeli
* Helme durumunda olan (yemek).
helmintoloji
* Kurt bilimi.
helva
* eker, ya, un veya irmikle yap lan tatl.
helvac
* Helva yapan veya satan kimse.
helvac kaba
* Kabakgillerden, tatls yaplan d boz, ii sar renkli iri bir kabak tr kestane kaba (Cucurbita maxima).
helvac kk
* Bkz. ven.
helvacl k
* Helva yapma veya satma ii.
helvahane
* Genellikle helva piirmekte kullanlan geni ve az derin tencere.
* Sarayda mutfak iinde tatl larn yap ld zel blm veya oda.
helvalama
* Helvalamak durumu.
helvalamak
* Helva durumuna gelmek.
helvalk
* Helva yapm iin kullan lan malzeme.
helyodor
* Alt n sar s renginde, berilden oluan, kuyumculukta kullan lan bir ta.
helyograf
* Gneten yaylan s miktarn lmeye yarayan alet.
* Gnein ldad saatlerin sresini tespit etmeye yarayan alet.
* Gne nlar ndan yararlanan optik telgraf aleti.
helyoterapi
* Gne nlar yla tedavi.
helyum
* Atom numaras 2, younluu 0,13 olan, havada az miktarda bulunan bir soygaz. Ksaltmas He.
hem
* Bir kimseyi uyarmak, bir eyi aklamak veya anlam glendirmek iin "zellikle", "zaten", "bir de", "uras
da var ki" anlamlarnda kullan lr.
* A klayc nitelikte olan ikinci cmleyi birinciye balar.
* Hem ... hem ... biiminde tekrarlanarak grevde szleri, cmleleri eitlik, pekitirme, birlikte olma veya
kartl k anlamlaryla balar.
hem de
* anlam glendirmek, bir veya daha ok geye bir bakas nn da eklendiini belirtmek iin kullanlr.
hem de nas l
* pek ok, stn derecede.
* zene bezene, byk bir dikkatle.
hem sa'y hem de Musa'y memnun etmek
* istekleri birbirine kart olan iki kiiyi birden honut edecek bir davranta bulunmak.
hem kaar hem davul alar
* ekinir grnd ii yapmaktan vazgeemez.
hem kel hem fodul
* ortada olan eksiklik ve yeteneksizliine bakmayarak stnlk taslayanlar iin kullanl r.
hem nalna hem m hna (vurmak)
* kart olan iki yan desteklemek.
hem sulu hem gl
* gerek sulu kendi olduu halde bakalarn sulamaya alanlar iin sylenir.
hem ziyaret hem ticaret
* biriyle grmeye giden kimsenin, bu giditen yararlanarak baka bir ii de yapmas durumunda sylenir.
hemati
* Kann hemoglobinle renklenmi al yuvar.
hematit
* Krmz veya esmer renkte olan doal demir oksidinden oluan bir mineral, kan ta .
hematolog
* Kan bilimci.
hematoloji
* Kan bilimi.
hemayar
* Denk, eit.
hemcins
* Ayn cinsten olan, trde, soyda.
hemdert
* Dert orta.
hemen
* Hi vakit geirmeden, gecikmeden, abucak.
* Aa yukar ; yalnz, sadece.
hemen hemen
* Nerede ise, az zaman sonra.
* Tam deilse bile ona pek yakn.
hemencecik
* arabuk, annda.
hemfikir
* Ayn dncede, ayn grte olan, oyda.
hemhl
* Ayn durumda olan.
hemhl olmak
* btnlemek, birliktelik zellii gstermek.
hemhudut
* S nrda.
hemodiyaliz
* Geirgen bir zardan szerek, zehirli art klar ayklamak ve kan temizlemek iin kullanlan tedavi yntemi.
hemofil
* Kanamas dinmeyen, hemofili hastal na tutulan (kimse).
hemofili
* Kann pht lamasndaki bir bozuklua bal kanama hastal .
hemoglobin
* Soluk alma aracyla organizmann hcreleri arasnda oksijen ve karbon gazn iletmeyi salayan,
birleiminde demir, azot, oksijen, hidrojen, kmr ve kkrt bulunan alyuvarlar n en nemli maddesi.
hempa
* Kt ilerde ayn amala ve birlikte hareket eden kimse, ayakta, omuzda.
hemehri
* Ayn ilden olan kimse, memleketli.
* Arkada, ahbap anlamnda bir seslenme sz olarak kullanl r.
hemehrilik
* Hemehri olma durumu.
hemire
* Kz karde, bac.
* Diplomal hasta bakc kadn.
hemirelik
* Kz kardelik.
* Hasta bakclk.
hemirezade
* Kz kardein ocuu.
hemze
* Grtlakta, ses tellerinin birbirine yapmas sonucu havann akn birdenbire engellemesiyle oluan ve bir
kesinti izlenimi veren nsz.
hemzemin
* Ayn dzeyde olan.
hemzemin geit
* Kara yoluyla ayn dzeyde olan tren yolu geidi.
hendek
* Gemeye engel olacak biimde uzunlamasna kazlm derin ukur.
hendese
* Geometri.
hendes
* Geometrik.
hengm
* Hengme.
hengme
* Patrt, grlt, kavga.
hentbol
* Yedier kiilik iki tak mn topu elden ele geirerek veya srerek gol atmalar esasna dayanan bir spor tr,
el topu.
hentbolcu
* Hentbol oynayan kimse.
henz
* (olumlu cmlelerde) Az nce, daha imdi, yeni.
* (olumsuz cmlelerde) Daha, hl.
hep
* Hibiri dta tutulmamak veya eksik olmamak zere, btn, tm olarak.
* Srekli olarak, her zaman, daima.
* (hepimiz, hepiniz, hepsi biiminde iyelik ekleri alarak) Bir eyi oluturan paralar n btnn anlatr.
hep beraber
* Birlikte.
hep bir az olmak
* sz birlii etmek, anlaarak bir konuda ayn eyleri sylemek.
hep bir azdan
* ayn anda pek ok kii ayn eyi (syleyerek, konuarak).
hep birden
* Toplu olarak.
hepatit
* Sarl k.
hepatoloji
* Karacierin anotomisini, fizyolojisini ve hastalklarn inceleyen bilim dal.
hepil
* Hem hayvansal, hem bitkisel besinlerle beslenen.
hepimiz
* Bkz. hep.
hepiniz
* Bkz. hep.
heple hi ilkesi
* tr, cins gibi evrensel bir konu zerinde ileri srlen olumlu, olumsuz bir yargnn, o tr veya cinsin btn
bireyleri iin doru olmas ilkesi.
hepsi
* Btn, tamam , tm, cmlesi, hep.
hepsi hepsi
* Tamamen, tam tamna.
hepten
* Tamamyla, bsbtn.
hepyek
* Tavla oyununda zarlar n tek benekli ynlerinin ste gelmesi.
her
* Tekil isimlere tamlayan grevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamn verir.
her an ka
* her eye kar an, her eye burnunu sokan.
her biri
* Ayr ayr hepsi.
her boyaya girip kmak
* eitli ilerde ksa sre de olsa alm olmak.
her boyay boyad bir f stk yeil (mi) kald ?
* yaplmas gereken bir ey varken, nemsiz, zorunlu olmayan eylerle ilgilenildiinde sylenir.
her daim
* Her zaman, daima.
her dem taze (olmak)
* yal olduu hlde gen grnenler iin sylenir.
* yl boyunca yeil yaprakl olan (bitki).
her derde deva
* birok eye are olan.
her firavunun bir Musa's kar
* her zalimden insan kurtaracak bir kurtarc kar.
her grd sakally babas sanmak
* grne aldanmak.
her gn
* Sreklice, srekli olarak.
her gn papaz pilv yemez
* Bkz. papaz her gn pilv yemez.
her hlde
* Byk bir ihtimalle.
* Her durumda, ne yapp yapp, kesinlikle, mutlaka.
her horoz kendi plnde ter
* herkes ancak kendi evresinde bir deer ta r ve szn orada geirebilir.
her ihtimale kar
* her trl olas l dnerek.
her iin (her eyin) ba salk
* insann yapaca her ey vcut sal na bald r.
her kafadan bir ses kmak
* bir konu zerinde herkes rastgele konumak.
her koyun kendi baca ndan as lr
* herkes kendi davranlarndan sorumludur, herkes kendi hatasnn cezasn kendi eker.
her kuun eti yenmez
* herkes zorbala boyun emez, buna kar gelecekler de kar.
her naslsa
* beklenmeyen bir durumu belirtmek iin kullanl r.
her ne hl ise
* uzatmayalm, geelim.
her ne ise (veya her neyse)
* ne olursa olsun, ne kadar ise, tutar ne ise.
* konuyu kapatalm, olan olmu, uzatmayal m.
her ne kadar
* ba na getirildii artl cmledeki yargnn doru veya doal grldun, fakat bunun yeterli olmadn
anlatr.
her ne pahasna olursa olsun
* Bkz. ne pahasna olursa olsun.
her nedense
* sebebi bilinmez.
her eyin yenisi, dostun eskisi
* dostluk eskidike g ve deer kazan r.
her tarakta bezi olmak
* Bkz. krk tarakta bezi olmak.
her telden almak
* her eit ii yapabilir durumda olmak veya birok konuda bilgisi olmak.
her yerdelik
* Tanr'n n her yerde ve her zaman bulunduuna inanan din ve fizik tesi gr.
her yiidin bir yourt yiyii vardr
* herkesin kendine zg bir al ma yntemi, bir i yapma biimi vardr.
her yiidin gnlnde bir aslan yatar
* herkesin kendine gre yksek bir emeli vard r.
her yokuun bir inii, her iniin bir yokuu vard r
* hayat boyunca ykselme ve dme gibi durumlar kesin deildir, bunlar birbirinin ardndan gelebilir.
her zaman
* Ara vermeden, srekli, daima, sk sk.
herca
* Hibir eyde kararl olmayan (kimse), yeltek, gelge.
* Akta deiken, vefasz.
herca meneke
* Menekegillerden, mor, sar , beyaz renkte, menekeye benzer iekleri olan yllk bir bitki, alaca meneke
(Viola tricolor).
* Bu bitkinin iei.
hercace
* Herca gibi, hercaye yak r (biimde).
hercalik
* Herca olma durumu veya hercace davran .
hercmer
* Alt st, karmakark, darmada nk, allak bullak.
hercmer etmek
* alt st etmek, kart rmak.
herek
* Asma, fasulye gibi sarlgan bitkilerin tutunmas iin yanlarna dikilen srk, ispalya.
herekleme
* Hereklemek ii.
hereklemek
* Asma ve fasulye gibi sarlgan veya destek isteyen bitkileri heree balamak veya bu bitkilerin yanna herek
dikmek.
hergele
* Binee veya yk tamaya altr lmam at veya eek srs.
* Terbiyesiz, grgsz kimseler iin bir svg sz olarak kullanl r.
hergeleci
* Yaban atlar na bakan kimse, yaban at oban .
hergelelik
* Hergele olma durumu.
herhangi
* Belli olmayan, zellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.
herhangi bir
* Belli olmayan, rastgele bir (kimse veya ey).
herhangi biri
* Belli olmayan, rastgele biri.
herif
* Gven vermeyen, aa grlen, baya kimse.
* Adam.
herifiolu
* Kz lan veya beklenmeyen bir ii yapan erkek.
herik
* Beyaz renkli, yal kuyruu yukarda genie ve aaya doru bir incelme gsteren, Karadeniz'in geit
blgelerinde yetitirilen, kaba kark yapa l bir tr koyun.
herk
* Srldkten sonra bir yl dinlendirilen, nadasa braklan tarla.
herk etmek
* tarlay srp dinlenmeye brakmak.
herke
* Bakra, kova.
herkes
* nsanlarn btn.
* Olur olmaz kimseler, nne gelen.
herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine
* bir iin bilerek ters yapld n, yolunda yaplmad n anlatr.
herkes ka k yapar, ama sap n ortaya (veya doru) getiremez
* herkes bir i yapar, ama istenildii kadar gzel ve kusursuz olmaz.
herkesin ar nna gre bez vermezler
* genel kurallar herkesin istek ve ihtiyac na gre bozulamaz.
herkesin getii kprden sen de ge
* herkesin tuttuu yoldan sen de git.
herkesin gnlnde bir aslan yatar
* Bkz. her yiidin gnlnde bir aslan yatar.
herkesin tenceresi kapal kaynar
* bir kimsenin durumu, iinde bulunduu yaay artlar bakalarnca gerei gibi bilinemez.
herkesin yorulduu yere han yap lmaz
* Bkz. herkesin ar nna gre bez vermezler.
herkeslik
* Aleldelik, sradan olma durumu.
herr
* Bkz. ya herr ya merr.
hertz
* Bir saniyede bir titreim yapan devirli bir olay n frekans na eit frekans birimi. Ksaltmas Hz.
herze
* Sama, sama sz, zevzeklik.
herze yemek
* yersiz sz sylemek veya gereksiz davranta bulunmak.
herzevekil
* Kendisini ilgilendirmeyen ilere karan (kimse).
* Sama sapan, gereksiz konuan (kimse).
hesaba almak (veya hesaba katmak)
* gz nnde bulundurmak, iini yrtrken o eyi de dnmek.
hesaba almamak (veya katmamak)
* nem vermemek.
hesaba ekmek
* bir kiiden, bir kuruldan yapt i ler iin aklama ve savunma istemek.
hesaba dkmek
* say yla ilgili bir konuyu akla kavuturmak iin kt zerinde hesaplamak.
hesaba gelmez
* say lamayacak kadar ok.
* umulmadk, beklenmedik.
hesaba katlmak (veya kat lmamak)
* gz nne alnmak (veya al nmamak).
hesaba katmak
* dikkate almak, gz nnde bulundurmak.
hesab kapamak
* alacak verecek b rakmamak.
hesab kesmek
* al verii veya ilgiyi kesmek.
hesab temizlemek
* borcunu demek.
hesab yok
* say lamayacak kadar ok, says z.
hesab na
* ynnden, iin, ... ad na, yararna.
hesab na gelmek
* yararna uygun, elverili olmak.
hesab n (kitab n) bilmek
* tutumlu olmak.
hesab n almak
* bir i sonunda hakkn almak.
hesab n grmek
* alacan verip ilii ini kesmek.
* cezalandrmak.
hesab
* Hesabn iyi bilen, eli sk, hesapl .
hesap
* Aritmetik.
* Matematiksel ilem.
* Alacakl veya borlu olma durumu.
* denecek cretin tutar.
* Oranlama, tahmin.
* Bir giriimin, bir iin baarya ulamas iin alnan nlemlerin btn.
* (isim tamlamalar nda tamlanan olarak) "Tutum", "durum" veya "anlay " anlamna gelir.
hesap amak
* (banka) gereinde ekilmek zere yatr lan para iin ilem yapmak.
* birine borlanma imkn tan mak, kredi amak.
hesap cetveli
* Saylar arasnda birok i lemlerin sonucunu kolayca bulmaya yarayan, i ie yerletirilmi ve biri dierinin
zerinde kayan iki paradan oluan cetvel.
hesap czdan
* Bir bankada hesab olanlara verilen, yatrlan ve ekilen paralarn yazlmasna yarayan defter.
hesap karmak
* alacakla verecei kt zerinde karlat rmak.
hesap etmek
* bir iin kazancyla giderini kar latrarak bir sonuca varmak.
* dnmek, tasarlamak.
hesap etmek, kitap etmek
* btn ayr ntlaryla dnmek.
hesap grmek
* alacakla verecei kar latrp demek.
hesap gn
* Kyamet gn.
hesap ii
* Bir tr el ilemesi.
* Hesabn bilme, hesap kitabn iyi yapma.
hesap kitap
* Hesap sonunda, dnp tand ktan sonra.
hesap kitap yapmak (veya etmek)
* ayrnt lar yla hesap edip dnmek.
hesap zeti
* Hesap sahiplerinin hesabna yatan ve sz konusu hesaptan ekilen miktarlarn dkmn gsteren cetvel.
hesap sormak
* bir konuda a klama ve savunma istemek, sorumlu tutmak.
* birini, birilerini yntem veya yasa d davran larndan dolay sorguya ekmek.
hesap tutmak
* al verile ilgili saylar bir yere yazmak.
hesap uzman
* Vergi ykmllerinin dosyalar n incelemekle grevli Maliye Bakanlna bal yetkili.
hesap vermek (veya hesabn vermek)
* bir iin sorumluluunu yklenmek.
* herhangi bir davrann sebebini aklamak, anlatmak.
hesapa
* Hesaba gre, hesaba uygun olarak, tahmin.
hesap
* Hesabn iyi bilen, tutumlu.
* karn kollayan, davranlarn buna gre dzenleyen (kimse).
hesaplama
* Hesaplamak ii.
hesaplamak
* Hesap ilemini yapmak, hesap etmek.
* Bir eyi, bir durumu ayrntl bir biimde dnmek, hesap etmek.
hesaplamak kitaplamak
* ayrnt lar yla hesap edip dnmek.
hesaplan
* Hesaplanmak ii veya biimi.
hesaplanma
* Hesaplanmak ii.
hesaplanmak
* Hesap edilmek.
hesaplama
* Hesaplamak ii.
hesaplamak
* Birbirindeki alacakla verecein hesab n yapmak.
* Karl kl olarak kozlar n paylamak.
* Bir eyin olumlu veya olumsuz ynlerini dnrek, tartarak bir yargya varmak.
hesaplatma
* Hesaplatmak ii.
hesaplatmak
* Hesap ettirmek.
hesaplay
* Hesaplamak ii veya biimi.
hesapl
* Satn al nabilen, bteye uygun, ekonomik.
* Parasn ll harcayan, tutumlu.
* Ayrntlaryla dnlp tasarlanm, plnl, rasyonel.
* ll davranan, ll.
hesapl hareket etmek
* ll davranmak.
hesapl orun
* Ekonomik mevki.
hesapl ca
* Hesapl (bir biimde).
hesapsz
* Hesab tutulmayan.
* Saylamayacak kadar ok olan.
* nceden iyi dnlmemi, sonu belli olmayan.
* lsz, tutumsuz, savruk, msrif.
hesapsz kitapsz
* Deftere geirmeden veya belgeye balamadan.
* Sorumsuz, lsz.
hesapszca
* Hesapsz (bir biimde).
hesapszlk
* Hesapsz olma durumu veya hesapszca davran.
hesapta olmamak
* daha nce dnlen eylerin d nda olmak.
hesaptan dmek
* hesaptan, bortan, alacaktan indirmek, karmak.
heterogen
* Bkz. heterojen.
heterojen
* Ayr cinsten.
heterotrof
* D beslenen.
heterotrofi
* D beslenme.
hevenk
* Bir ipe geirilmi veya birbirine balanm ya yemi veya sebze ba .
hevenkleme
* Hevenklemek biimi veya durumu.
hevenklemek
* Hevenk durumuna gelmek.
heves
* stek, eilim, arzu, evk.
* Gelip geici istek.
heves etmek
* bir eye kar istek duymak, eilimli olmak.
hevesi kalmamak
* evki krlmak, istei kalmamak.
hevesi kursanda (veya iinde) kalmak
* istedii, imrendii eyi elde edememek.
hevesine dmek
* kuvvetle istemek.
hevesini almak
* istedii, imrendii eyi elde ederek ona doymak.
hevesini krmak
* isteklerini, dncelerini engellemek.
* zevki kamak, hevesi kalmamak, evki k rlmak.
heveskr
* Hevesli, amatr.
heveskrl k
* Hevesli olma durumu.
hevesleni
* Heveslenmek ii veya biimi.
heveslenme
* Heveslenmek ii.
heveslenmek
* steklenmek, heves etmek, ok istemek, eilim duymak.
hevesli
* Bir eye veya bir i e istek duyan veya merak sarm olan, istekli.
* Bir sanat meslek edinmeksizin yaln z zevk iin yapan kimse, zengen, amatr.
heveslisi
* ok isteklisi.
hevessiz
* Hevesi olmayan, istek duymayan.
hey
* Seslenmek veya ilgi ve dikkat ekmek iin sylenir.
* Sitem, yaknma, azar, beenme gibi eitli duygular anlatan cmlelerde de kullanl r.
hey gidi (hey)
* eitli duygular pekitirir veya zlem ve ac nma bildirir.
heyamola
* Gemicilerin veya iilerin birlikte bir ey ekerken "haydi ek, gayret" anlam nda bir azdan yksek sesle
ve makamla syledikleri sz.
heyamola ile
* bir iin ancak byk glklere katlan larak ve birok kiinin yardmyla yap labileceini anlat r.
heybe
* Binek hayvannn eyeri zerine geirilen veya omuzda tanan, iine teberi koymaya yarayan, kilim veya
haldan yaplm iki gzl torba.
* Sap omuza geirilebilen tek gzl bir tr anta.
heybeci
* Heybe yapan veya satan (kimse).
heybet
* Korku ve sayg uyandran grn, mehabet.
* Byklk, ululuk, azamet.
heybetli
* Grn korku ve sayg uyandran.
* Byk, ulu, azametli.
heybetlice
* Olduka heybetli.
heyecan
* Sevin, korku, k zg nlk, znt, k skanl k, sevgi gibi sebeplerle ortaya kan gl ve geici duygu
durumu.
* Coku.
heyecan duymak
* heyecanlanmak.
heyecan vermek
* heyecan duymas na sebep olmak.
heyecana drmek
* heyecanlandrmak.
heyecana gelmek
* heyecanlanmak, heyecan duymak.
heyecana kaplmak
* ar derecede heyecan, coku duymak.
heyecanlandrma
* Heyecanland rmak ii.
heyecanlandrmak
* Heyecan duymasna sebep olmak.
heyecanlan
* Heyecanlanmak ii.
heyecanlanma
* Heyecanlanmak ii.
heyecanlanmak
* Herhangi bir sebeple gl, geici bir duygulanmdan etkilenmek.
heyecanl
* abuk, kolay heyecanlanan (kimse), mteheyyi.
* Heyecan veren.
* Heyecanla yaplan.
heyecanl lk
* Heyecanl olma durumu.
* Ar duyarl olma.
heyecansz
* abuk, kolay heyecanlanmayan.
* Heyecan vermeyen.
* Heyecanla yaplmayan.
heyecanszlk
* Heyecan verici olmama durumu.
heyeln
* Toprak kaymas, kaya, g.
heyet
* Kurul.
* Astronomi.
* Biim, k lk, d grn.
heyetiyle
* Olduu gibi, btnyle.
heyhat
* Yaz k, ne yazk!.
heyhey
* Sinir bozukluu, sinirlilik.
heyheyler geirmek
* byk heyecanlar geirmek.
heyheyleri tutmak (veya heyheyleri stnde olmak)
* ok sinirlenmek.
heykel
* Ta, tun, bakr, kil, al gibi maddelerden yontularak, kalba dklerek veya yorulup piirilerek
biimlendirilen eser, yontu.
heykel gibi
* hareketsiz, duygusuz.
* ok gzel (vcut).
heykelci
* Heykel yapan sanat, heykelt ra, yontucu.
heykelci kalemi
* Heykelcilerin ta, kil, al gibi gereleri biimlendirmek iin kulland klar kesici, dzeltici ve yontucu ara.
heykelcilik
* Heykel yapma sanat , heykeltral k, yontuculuk.
heykelletirme
* Heykelletirmek ii veya biimi.
heykelletirmek
* Heykel durumuna getirmek.
heykelli
* Heykeli olan.
heykeltra
* Heykelci, yontucu.
heykeltral k
* Heykel yapma sanat , yontuculuk.
heyul
* Korkun hayal.
heyul gibi
* pek iri, iri yar.
hezaren
* Dn ieigillerden, hekimlikte kullan lan zehirli bir bitki (Delphinium).
hezaren
* Bambu.
* Bambu saplar ndan yaplm.
hezaren rg
* Bambu kabuklarndan soyularak elde edilen liflerle veya sentetik malzemeyle yaplan zel bir rg.
hezel
* aka, alay, mizah.
* Bir iiri veya iir parasn akal bir anlat ma evirme.
hezeyan
* Samalama.
* Sayklama.
* Sabuklama.
hezeyan etmek
* samalamak.
hezimet
* Bozgun, yenilgi.
hezimete uramak
* bozguna veya byk bir yenilgiye uramak.
hezliyat
* Hezel trnde yazlm iirler.
Hf
* Hafniyum'un k saltmas.
Hg
* Cva'nn k saltmas.
h
* Evet.
h kra hkra
* Hkrarak, hkrklarla.
h krk
* ok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kasnn kaslmasyla hava akcierlere
geerken boazdan kan ve dzgn aralklarla tekrarlanan ses.
* Alarken kan ses.
h krk tutmak
* srekli olarak h krmak.
h kr
* Hkrmak ii veya biimi.
h krma
* Hkrmak ii.
h krmak
* Boazdan hk rk sesi karmak.
* ini ekerek alamak.
h krtma
* Hkrtmak ii.
h krtmak
* Hkrmas na sebep olmak.
h div
* Osmanl mparatorluu dneminde Kavalal Mehmet Ali Paadan sonra Msr valilerine verilen unvan.
h divlik
* Hdiv ynetimi veya makam.
* Hdiv ynetimindeki lke.
h drellez
* Hzr ve lyas peygamberlerin her yl bulutuklarna inanlan 6 mays gn.
* Her y ln 6 May s gnnde kutlanan geleneksel bayram.
h fz
* Saklama.
* Ezberleme, aklda tutma.
h fz etmek
* saklamak.
* akl nda tutmak, bellemek.
h fza al mak
* Kur'an' ezberlemeye al mak.
h fzsshha
* Salkl yaamak iin alnmas gerekli nlemlerin btn.
* Salk bilgisi, hijyen.
h k
* Hkrrken boazdan kan ses.
h k demi (anasn n, babas nn) burnundan dm
* her durumuyla (anasna, babasna) ok benziyor.
h k mk
* Tereddt gsterme, ekingen davranma.
h k mk etmek
* bir iten ka nmak iin bahaneler ileri srmeye almak.
* sorulan bir soruya ak bir anlam olmayan, belirsiz cevaplar vermek.
h k tutmak
* Bkz. h k rk tutmak.
h ltan
* Top durumundaki iekleri kuruduktan sonra saplar krdan olarak kullanlan yaban bir bitki.
h ltar
* Davar ve srlarn, boyunlarna taklan ip veya kay .
h mb l
* Uyuuk, tembel.
h mb llama
* Hmbllamak durumu.
h mb llamak
* Hmbl gibi davranmak.
h mb ll k
* Hmbl olma durumu.
h mh m
* Sesleri genizden kararak konuan (kimse).
* Sesleri genizden kararak.
h mh mlk
* Hmhm olma durumu.
h m
* Kerpi veya tulayla rlm ahap duvar.
h na
* Bkz. kna.
h ncahn
* Azna kadar, tka basa dolu (olarak), dopdolu.
h ncn karmak
* (veya cn) almak.
h n
* almay gden fke, kin, gayz.
h n (veya hncn) almak
* (veya cn) almak.
h nl
* Hnc olan, fkeli.
h ns z
* Hnc olmayan, fkesiz.
h nk
* Bkz. kahve dvcsnn h nk deyicisi.
h nna
* Bkz. kna.
h nzr
* Domuz.
* Kat yrekli, kt dnen, gaddar.
* Genellikle hoa giden bir davran ve durum iin aka yollu sylenir.
h nzrca
* Hnzr (bir biimde), kurnazca.
h nzrlama
* Hnzrlamak i i.
h nzrlamak
* Hnzr gibi davranmak.
h nzrlk
* Hnzr olma durumu.
* Muziplik.
h nzrlk etmek
* zarar verici, sinirlendirici, ters davranta bulunmak.
h r
* Kavga, dala.
h r karmak
* kavga, grlt karmak.
h ra
* Zayf, elimsiz, cl z.
* ok yiyen, obur.
h rbo
* ri yar (kimse).
* Sersem, salak ve kaba saba.
h rboluk
* Sersemlik, salaklk.
h rn
* Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse).
* (ses iin) Tiz, fkeli.
h rnlama
* Hrnlamak ii.
h rnlamak
* Hrnl k etmek, h r n davranmak.
h rnlk
* Hrn olma durumu veya h rn davran .
h rnlk etmek (veya yapmak)
* huysuzluk, terslik etmek.
h rdavat
* Kilit, reze, tel, ivi gibi metal eya.
* nemsiz, ufak tefek eya, gereksiz eya.
h rdavat
* Hrdavat satan kimse, nalbur.
h rdavatl k
* Hrdavatnn ii, nalburluk.
h rgr
* Geimsizlik, kavga.
h rgr karmak
* kavga etmek, kavga karmak.
h rl hrl
* Hrltl bir ses kararak.
h rldama
* Hrldamak ii.
h rldamak
* Hrltl bir ses karmak.
h rldama
* Hrldamak biimi veya durumu.
h rldamak
* Hrlamak.
h rlday
* Hrldamak ii veya biimi.
h rlt
* Boazdan herhangi bir sebeple bouk kan ses.
* Grltyle kan ses.
* Geimsizlik, kavga.
h rlt c
* Geimsizlik karan, geimsiz (kimse).
h rlt l
* Hrlt karan, h rlts olan.
h rzma
* Ay , boa gibi azgn hayvanlarn dudaklarna veya burnuna geirilen demir halka.
* Burun kanad na taklan ssl, alt n veya gm halka.
* Kpe.
h rka
* nden a k, kollu, genellikle ynden st giysisi.
* Daha ok souktan korunmak iin giyilen, kumatan, bazen ii pamukla beslenmi, ceket biiminde giysi.
* Dervilerin giydikleri st giysisi.
h rkal
* Hrkas olan.
h rkas z
* Hrkas olmayan.
h rkay ba na ekmek
* bir keye ekilip evresiyle ilgisini kesmek.
h rlama
* Hrlamak ii.
h rlamak
* Hrltyla ses karmak.
* (kpek iin) Saldrmadan nce h rlt yla ses karmak.
* Kzgnlkla ters konumak.
h rlama
* Hrlamak ii.
h rlamak
* Karl kl hrlamak.
* Az kavgas na girimek.
h rlatma
* Hrlatmak ii.
h rlatmak
* Hrlamas na sebep olmak.
h rlay
* Hrlamak ii veya biimi.
h rl
* inde doru, uslu, iyi (kimse).
* Yaramaz, mark, kt (kimse).
h rl mdr, h rsz m dr
* bir kimsenin hlak , kiilii hakknda kuku duyulduunda kullan lr.
h rpalama
* Hrpalamak ii.
h rpalamak
* rselemek.
* Dvmek.
* tip kakmak, azarlamak veya y pratmak.
h rpalan
* Hrpalamak ii veya biimi.
h rpalanma
* Hrpalanmak i i.
h rpalanmak
* Hrpalamak iine konu olmak veya hrpalamak ii yaplmak.
h rpalatma
* Hrpalatmak ii.
h rpalatmak
* Hrpalanmasna sebep olmak.
h rpalay
* Hrpalamak ii veya biimi.
h rpan
* Perian kl kl, derbeder.
h rpanlik
* Hrpan olma durumu.
h rs
* Sonu gelmeyen istek, ar tutku.
* fke, kzgnl k.
h rs brmek
* Bkz. gzn h rs brmek.
h rsn alamamak
* fkesini yenememek.
h rsn yenmek
* fkelenmemek iin kendini tutmak.
h rsz
* alan (kimse), uru.
* Bir tr olta inesi.
h rsz adm
* ok sessiz, yava.
h rsz anahtar
* Maymuncuk.
h rsz feneri
* Karsndakini gsterip, ta yan gstermeyecek biimde yaplm n caml fener.
h rsz gibi
* kimseye grnmeden, gizlice.
h rsz kelepe
* Ana su borusuna kaak su alabilmak amacyla balanan boru paras .
h rsz yata
* Hrs zlarn gizlendii yer.
* alnm eylerin sakland yer.
h rsza yol gstermek
* birine bilmeyerek, anlamadan kt bir i te yardmc olmak.
h rszlama
* Gizlice alnan bakasna ait (ey).
* Gizlice, kimseye sezdirmeden.
h rszl k
* alma.
* alma suu, sirkat.
h rszl k etmek (veya yapmak)
* bakalarnn parasn veya maln almak.
h rslandrma
* Hrslandrmak ii.
h rslandrmak
* fkelendirmek, k zdrmak.
h rslan
* Hrslanmak ii veya biimi.
h rslanma
* Hrslanmak ii.
h rslanmak
* ok kzmak, fkelenmek.
h rsl
* Doymak bilmeyen, ar istekli, tutkulu, haris.
* fkeli, k zg n.
h rss z
* Hrs olmayan.
h rt
* Sersem, budala, ahmak.
h rtapoz
* Sersem, aptal, akn.
h rtapozluk
* Hrtapoz olma durumu.
h rt prt
* Eski psk veya ie yaramaz, deersiz eya.
h rtlamba
* Perian, derbeder kl kl.
h rtlamba gibi giyinmek
* gereksiz yere st ste ve geliigzel giyinmek.
h rtlambas kmak
* perian bir biimde giyinmi olmak.
* (eya iin) ok eskiyip dklr durumda olmak.
h rtlk
* Sersemlik, budalalk, ahmakl k.
Hrvat
* Hrvatistan Cumhuriyeti'nde yaayan bir halk ve bu halkn soyundan olan kimse.
* Hrvatlarla ilgili, Hrvatlara zg olan ey.
Hrvata
* Hrvatlarn kulland Slav dili.
h s m
* Soyca veya evlilik sonucu aralarnda ba bulunanlardan her biri, akraba.
* Dede ve nineleri bir olanlardan her biri.
h s m akraba
* Yakn ve uzak btn akrabalar.
h s mlk
* Hsm olma durumu, karabet.
h l h l
* Hlt sesi kararak, hldayarak.
h ldama
* Hldamak ii.
h ldamak
* Hlt l ses karmak.
h ldatma
* Hldatmak ii.
h ldatmak
* Hldamasna sebep olmak.
h lt
* Sert ve srekli kan ses.
h ltl
* (ses iin) Hlts olan.
h ltsz
* Hlt s olmayan.
h m
* fke, kzgnl k.
h m na uramak
* (birinden) zulm grmek.
h mlanma
* Hmlanmak ii.
h mlanmak
* fkelenmek, kzgn duruma gelmek.
h ml
* fkeli, k zg n, sinirli.
h r
* Olmam meyve (daha ok kavun, karpuz iin kullanlr.).
* Cokunluk gsteren, yaramaz (kimse).
* Aptal, sersem.
h r h r
* Hrt kararak.
h rdama
* Hrdamak ii.
h rdamak
* K t, mein, kuma gibi nesneler birbirlerine srtnrken, buruturulurken ses karmak.
h rdatma
* Hrdatmak ii.
h rdatmak
* Hrt kartmak.
h rday
* Hrdamak ii veya biimi.
h r kmak
* (eya) ok h rpalanp rselenmek.
* insan ar ilerle urap ok yorulmak.
h rlk
* Hr olma durumu.
h rt
* nce cisimler h rdarken kan ses, hrdama sesi.
h rtl
* Hrts olan.
h rtsz
* Hrts olmayan.
h lama
* Hlamak biimi veya i i.
h lamak
* Hldamak, hlt sesi karmak.
h yaban
* ki taraf dzgn aal yol veya bulvar.
h yanet
* Kutsal saylan eylere el uzatma, ktlk etme veya kar davranma, hainlik, ihanet.
* Gveni ktye kullanma, aldatma, vefaszl k.
* Vefas z.
h yanetlik
* Hyanet.
h yar
* Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, srngen, bir yllk otsu bir bitki (Cucumis sativus).
* Bu bitkinin rn.
* Kaba saba, grgsz, budala.
h yar
* Bir eyi semekte veya yapp yapmamakta zgrlk.
h yaraa
* Grgsz, kaba saba, yontulmam .
h yaraalk
* Hyaraa gibi davranma.
h yaraas
* Hyaraa.
h yarc k
* Kas k lenf bezlerinin iltihaplanmas.
h yarc l
* Bkz. h yarc k.
h yarlama
* Hyarlamak ii.
h yarlamak
* Kaba saba, budalaca davranlarda bulunmaya balamak.
h yarlk
* Kaba saba, budalaca davranma durumu.
h yarlk etmek
* h yarlamak.
h yarembe
* Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin iinde ekirdeklerden baka, hekimlikte kullan lan bir z
bulunan bitki, Hint hyar (Cassia fistula).
h z
* abukluk, sr'at.
* Bir hareketten doan g, iddet.
* aba, g, gayret, takat.
* Al nan yolun harcanan zamana oran, sr'at.
h z almak
* atlamak iin geri ekilip birdenbire frlamak.
h z vermek
* h zn artrmak, h zland rmak.
* isteklendirmek.
h zar
* Tahta ve kereste bimeye yarayan, elektrik ve su gcyle alan byk bk.
h zarc
* Hzar ileten, hzarla kereste bien kimse.
h zarc lk
* Hzarcnn ii.
h zn alamamak
* h zla gidiini yavalatamamak.
* fkesini yenememek, yat amamak.
h zn almak
* iddetini yenmek, yat mak.
* yavalamak, hzn yitirmek.
h zn kaybetmek (veya yitirmek)
* etkisini, geerliliini yitirmek, hkm kalmamak.
Hz r
* Halk inanlarna gre lmszle kavumu olduuna inanlan ulu kimse.
* (kk h ile) abuk davranan kimse.
Hz r gibi yetimek
* birinin en skk bir zamannda, beklemedii biri, yardmna yeti mek.
h zla
* abucak, abuk, sr'atle.
h zland rlma
* Hzlandrlmak ii.
h zland rl mak
* Hz verilmek, hz artr lmak.
h zland rma
* Hzlandrmak ii.
h zland rmak
* Hz verilmek, hz artr lmak.
h zlan
* Hzlanmak ii veya biimi.
h zlanma
* Hzlanmak ii.
h zlanmak
* Hz almak, hz artmak.
h zl
* abuk, seri, sr'atli.
* G kullanarak, iddetle.
* Yksek sesle.
* vedi olarak, ivedilikle.
* Uar, apkn, hovarda.
h zl akn
* Basketbolda kar taraf n toparlanmasna frsat vermeden, paslaarak yap lan hzl hcum, fast break.
h zl hzl
* abucak, ivedilikle.
h zl hcum
* Hzl ak n.
h zl saanak tez geer
* byk bir hzla balayan eyler az srer.
h zl yaamak
* elenceye ar dkn olarak yaamak.
h zll k
* Hzl olma durumu, sr'at.
h zler
* vmeler.
hibe
* Balama, ba .
hibe etmek
* balamak.
hicap
* Utanma, utan, s k lma.
hicap duymak (veya etmek)
* utanmak.
hicaz
* Klsik Trk mziinde dgh perdesinde karar klan bir makam.
* Klsik Trk mziinde do diyez notas n andran perde.
hicazkr
* Klsik Trk mziinde rast perdesinde karar k lan bir makam.
hiciv
* Yergi.
hicran
* Bir yerden veya bir kimseden ayrlma, ayrlk.
* Ayrl n sebep olduu onulmaz ac.
hicret
* G.
* slm takviminde tarih ba say lan Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye g etmesi.
hicret etmek
* g etmek.
hicr
* Tarih ba olarak hicreti kabul eden.
hicr takvim
* Hicreti balang olarak alan takvim.
hicvetme
* Hicvetmek ii.
hicvetmek
* Alay yoluyla yermek.
hicviye
* Yergi, talama.
hi
* Olumsuz yargl cmlelerde fiilin anlamn pekitirir.
* Soru cmlelerinde belirsiz bir zaman anlatr.
* Bir soruya ak bir cevap verilmek istenmediinde cevap cmlesinin ba na getirilir.
* Bo, deersiz, nemsiz olan ey veya kimse.
hi de
* kesinlikle, kat'iyen.
hi deil
* asla, kesinlikle.
hi deilse (veya hi olmazsa)
* nemli olmasa bile, baka bir ey olmasa bile.
* en az.
* bari.
hi kimse
* Ortalkta grnmeyen, bulunmayan insan.
hi mi hi
* Kesinlikle, hi.
hi yoktan
* hibir sebep veya zorunluk yokken, sebepsiz olarak.
hibir
* Bir isimden nce getirilerek o ismin bildirdii varl ktan bir tanesinin bile olmadn anlat r.
hibiri
* Olumsuz cmlelerde "bir tanesi bile" anlamnda kullanl r.
hii
* Hiilik yanl s, nihilist.
hiilik
* Btn gerek ve deerleri inkr eden, gerein, nesnel bir temeli olmadn ileri sren gr; her trl
gerek varl inkr eden a r bireycilik, yokuluk, nihilizm.
* Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir basksn kabul etmeyen gr,
yokuluk, nihilizm.
hie saymak (veya hie indirgemek)
* nemsememek, nem vermemek.
hileme
* Hilemek durumu.
hilemek
* nem vermemek, yok saymak.
hiletirme
* Kendini hiletirmek ii.
hiletirmek
* Kendi benliinde hili i kabul etmek.
hilik
* Hi olma durumu.
* nkr sonucu, gerekteki zelliklerinin, durumlarn ortadan kaldr lmas sonucu bir eyin var olmay ,
yokluk.
hiten
* ok deersiz, nemsiz.
* Gerei, yarar yokken veya karl ksz olarak, yok yere.
hidatit
* Birok memelilerin ve insann karacierinde gelien ekinokok tenyasnn lrvas.
hidayet
* Doru yol, hak olan Mslmanl k yolu.
hidayete ermek
* Mslman olmak, slm dinini kabul etmek.
* gerei grp kabullenmek, akl bana gelmek.
hiddet
* fke, kzgnl k.
hiddet etmek
* fkelenmek, kzmak.
hiddete kap lmak
* fkelenmek, kzmak.
hiddetlendirme
* Hiddetlendirmek ii.
hiddetlendirmek
* Kzd rmak, fkelendirmek.
hiddetleni
* Hiddetlenmek ii veya biimi.
hiddetlenme
* Hiddetlenmek ii.
hiddetlenmek
* Kzmak, fkelenmek.
hiddetli
* Kzgn, fkeli.
hiddetsiz
* Kzgnl , fkesi olmayan.
hiddetten kudurmak
* ok fkelenmek, ar derecede k zmak.
hidr-, hidro-
* Birleiminde hidrojen veya suyun bulunduunu gsteren n ek.
hidra
* Hidralar takmndan, 1 cm uzunluundaki, vcudu torba biiminde, a z evresinde 6-10 dokunac olan,
tatl su hayvan (Hydra).
hidralar
* rnek hayvan hidra olan selentereler blm.
hidrasit
* Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birlemesinden oluan asit.
hidrat
* Su ile bir cismin verdii birleik.
hidratl
* inde hidrat bulunan.
hidrobiyoloji
* Sularda yaayan canllarn hayatn inceleyen bilim dal.
* Bu bilimle ilgili.
hidrodinamik
* S vya bat rlm kat cisimler zerinde, onlar n hareketiyle ilgili olarak svlarn gsterdii direnci ve svlarn
hareketini inceleyen bilim dal .
* Bu bilimle ilgili.
hidroelektrik
* Su elde edilen (elektrik), su gcyle elde edilen enerji.
hidroelektrik santral
* Su gcyle alan makinelerle elektrik reten merkez.
hidrofil
* Sucul, susever.
* Su bcei.
hidrofobi
* Bkz. Su korkusu.
hidrofor
* Suya yap nn st katlarna kacak basnc veren depo.
hidrograf
* Hidrografi uzman.
hidrografi
* Bir blgedeki yer alt ve yer st sular nn durumunu inceleyen bilim.
* Bir blgenin akarsular yla gllerinin btn.
* Bir blgedeki k ylarn, adalarn topografyas.
hidrojen
* Oksijenle birleerek suyu oluturan, atom numaras 1, rengi, kokusu ve tad olmayan bir gaz. Ksaltmas H.
hidrojen bombas
* Ar hidrojen atomlar ekirdeklerinin kaynaarak helyum durumuna girmesiyle elde edilen enerji temeline
dayanan bomba.
hidrojenleme
* Hidrojenlemek ii.
hidrojenlemek
* Hidrojen ile birletirmek.
hidrojeoloji
* Yer alt sular nn aratrlmas n ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu.
hidrokarbon
* Karbon ve hidrojen birleii.
hidrokarbonat
* Hidratl bazik karbonat.
hidrokarbr
* Hidrokarbon.
hidroklorik asit
* Hidrojen ve klordan oluan, renksiz, havada beyaz dumanlar saan, suda kolayca eriyen ve hayvan
kemiklerinden jeltin, fosfor elde edilmesinde, eliin pas n gidermede kullanlan keskin kokulu bir gaz, tuz ruhu
(HCl).
hidroksil
* Bir madenle birletii zaman hidroksit yapan atom grubu (OH).
hidroksit
* Bir maden zerine suyun etkisiyle, yani bir hidroksil grubu ile bir madenin kaynamasndan oluan birleik.
hidrolik
* Su ile ilgili.
* Su veya baka bir sv basnc yla ileyen (makine, cendere vb.).
* Sularn ak na uygulanan yasalar, suyun da t lmas sras nda ortaya kan sorunlar inceleyen bilim ve
teknik.
hidroliz
* Bir molekln su etkisiyle ikiye ayr lmas n salayan tepkime.
hidrolog
* Su bilimi uzman.
hidroloji
* Su bilimi.
hidrometre
* Suler.
hidrosefal
* Hidrosefali olan.
hidrosefali
* Beyin omurilik svs nn oalmas yla, beyin kar ncklar nn bymesine yol aan, bazen de kafatasn n
bymesine sebep olan hastalk.
hidrosfer
* Su yuvar.
hidrosiyanik
* Siyanojen ile hidrojenin birlemesinden oluan asit (HCN).
hidroskopi
* Yer alt ndaki sular arayp bulma ii.
hidrostatik
* S vlarn dengesini ve kaplar zerine yaptklar bas nc inceleyen fizik dal.
* S vlarn dengesiyle ilgili olan.
hidroterapi
* Baz hastalklar su ile tedavi etme, su tedavisi.
hidrozol
* S v durumundaki koloitlere verilen ad.
hidrr
* Bir element veya birleikle hidrojen birleimi.
higrofil
* Nemcil.
higrometre
* Nemler.
higrometrik
* Nem ile ilgili, neme ilikin.
higroskop
* Bir tr nemler.
higroskopik
* Nemeker.
higrostat
* Nem denetimi.
higrotropizm
* Neme ynelim.
hijyen
* Salk bilgisi; salk koruma, h fzsshha.
hijyenik
* Salk koruma ile ilgili, salk bilgisine uygun, sal a yararl.
hikye
* Bir olay n szl veya yazl olarak anlatlmas.
* Gerek veya tasarlanm olaylar anlatan dz yaz tr, yk.
* Asl olmayan sz, olay.
hikye birleik zaman
* Yal n zamanl bir fiilin gemite yapldn anlatan kip. Trkede bu birleik zaman idi > -di ekiyle
kurulur.
hikye etmek
* ayrnt lar yla anlatmak, sylemek.
hikyeci
* Hikye yazan, ykc.
hikyecilik
* Hikye yazma veya anlatma sanat, ykclk.
hikyeleme
* Anlatma, tahkiye.
hikyelemek
* Anlatmak.
hikyeletirme
* Hikyeletirmek ii.
hikyeletirmek
* Hikye durumuna getirmek.
hikem
* Hikmetler.
hikem
* Felsefe ile ilgili; felsef sz veya dnce.
hikmet
* Bilgelik.
* Felsefe.
* Sebep, gizli sebep.
* Tanr'n n insanlarca anlalamayan amac .
* zl sz, vecize.
* Fizik.
hikmetinden sual olunmaz
* sonucunun sebebi sorulmaz, aratrlmaz; Tanr 'nn yaratc gc karsnda sebep aranmaz.
hikmetli
* Bilgece.
hilf
* Aykr, kar t, ters.
* Yalan.
hilf olmas n
* yanlmyorsam.
hilf yok
* yalan deil, yalan yok.
hilfet
* Halifelik.
hilfeti
* Halifeli in srdrlmesinden yana olan kimse.
hilfetilik
* Hilfeti olma durumu.
hilf hakikat
* Gerek d .
hilfsz
* Yalans z, inanlmaz ama gerek.
hill
* Aya, yeni ay.
* ocuklar n okuma renmeye balad klarnda satr ve szleri armamak iin sz zerinde gezdirdikleri
ucu sivri, uzunca bir gsterme arac.
hill gibi
* ince ve dzgn (ka).
hill
* Hill biiminde.
hilllemek
* Hill durumuna getirmek.
hil'at
* Padiahlarn, gnl almak, dllendirmek iin birine giydirdikleri deerli kuma veya krkten yaplm
kaftan.
hile
* Birini aldatmak, yanltmak iin yap lan dzen, dolap, oyun, desise, entrika.
* kar salamak iin bir eye deersiz bir ey katma.
hile hurda bilmez
* kimseyi aldatmaz, doru.
hile yapmak
* aldatmak.
* kar salamak amacyla bir eyin safl n bozmak, deersiz bir ey kartrmak.
hilebaz
* Hileci.
hileci
* Hile yapan, hile kartran, hilebaz, hilekr.
hilecilik
* Hileci olma durumu, hilekrlk.
hileieriye
* zm g bir hukuk sorunu hukuk kurallarn zedelemeden halletme.
hilekr
* Hileci.
hilekrl k
* Hilecilik, dolandr cl k.
hileli
* Hilesi olan, iine hile kar m, hile ile yaplm.
hileli ifls
* Alacakllar zarara sokmak amacyla hileli ilemler yaparak gerekletirilen ifls yolu.
hilesi, hurdas yok
* yalan, dolan yok.
hilesiz
* Hile yapmayan, dzen bilmeyen.
* Hilesi olmayan, iine hile kar mam.
hilkat
* Yarad l, ftrat.
hilkaten
* Yarad ltan.
hilozoizm
* Canl zdekilik.
hilye
* Hz. Muhammed'in ekil ve emaili yazl levha.
himaye
* Koruma, gzetme, esirgeme, koruyuculuk.
* Kayrma, elinden tutma.
himaye etmek
* korumak, kayrmak, gzetmek.
himaye grmek
* (biri taraf ndan) korunmak, kayrlmak, gzetilmek.
himayeci
* Korumac.
himayecilik
* Korumacl k.
himayesine almak
* koruyucusu olmak, korumak.
himayesiz
* Korumasz.
himen
* Kzlk zar.
himmet
* Yard m, kayrma.
* alma, emek, gayret.
* Ltuf.
himmet etmek
* yardm etmek, emek vermek.
himmetin var olsun
* teekkr iin sylenir.
hin
* Kurnaz, cin fikirli (kimse).
* Zaman, zamane.
hindi
* Tavukgillerden, XV. yzylda evcilletirilerek Amerika'dan btn dnyaya yaylan kmes hayvanlarnn en
by (Meleagris gallopavo).
* Aptal, ak n.
hindi gibi kabarmak
* gururlanmak, kurumlanmak, byklk taslamak.
hindiba
* Birleikgillerden, yapraklar halanarak salata gibi yenebilen birka yll k otsu bir bitki, gneik (Cichorium
endivia).
hindici
* Hindi yetitiren ve satan kimse.
hindigiller
* Anavatan Amerika olan tavuksu kular takm.
Hindistan cevizi
* Palmiyegillerden, tropikal blgelerde yetien bir aa (Cocos nucifera).
* Bu aacn portakaldan byk, ok sert kabuklu yemii.
Hindolog
* Hindoloji bilgini.
Hindoloji
* Hint dilini ve kltrn konu alan bilim.
Hindu
* Hindistan' n resm dili.
* Hindistan' n Mecus halk ndan olan kimse.
Hinduizm
* Tarihsel olarak daha sonra ortaya kan, nitelii bakmndan Brahmanizmden daha kat olan bir din.
hinleme
* Hinlemek durumu.
hinlemek
* Hin olmak, kurnaz olmak.
hinlik
* Hin, kurnaz olma durumu, kurnazlk.
hinolu
* Kurnaz.
hinoluhin
* ok kurnaz, her devrin artlarna uyabilen kimse.
Hint armudu
* Mersingillerden, scak blgelerde yetien, meyvesi yenen, tahtas sert bir aa (Psidium).
Hint bademi
* Kakao.
Hint baklas
* Hint ya aac, kene otu.
Hint bezelyesi
* Baklagillerden, scak lkelerde yetien, tohumlar fasulyeye benzeyen bir bitki.
hint biberi
* Krmz biber.
Hint iei
* Hindistana zg bir tr iek.
Hint dars
* Budaygillerden, dou lkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare).
Hint domuzu
* Byk Okyanus adalarnda yaayan, kpek dileri boynuz gibi yukar doru kvr k, iri yapl bir domuz tr
(Porcus babyrussa).
* Kobay.
Hint fst
* Krkas.
Hint ful
* Beyaz renkli bir nilfer tr, Msr ful (Nelubrium).
Hint gergedan
* Hindistan'da bulunan bir gergedan tr.
Hint grei
* Kart ynde yan yana ve s rt st yatan bir iftin, i yandaki bacaklarn kenetleyerek birbirlerini evirme
abas .
Hint hyar
* Hyarembe.
Hint horozu
* spen horozu.
Hint hurmas
* Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan'da sebze gibi yenen, meyvesinden reel yaplan ok sert bir aa
(Borrassus).
Hint inciri
* Frenk inciri.
Hint ipei
* Hindistan'da retilen ok kymetli bir tr ipek.
Hint irmii
* Sagu.
Hint kam
* Bambu.
Hint keneviri
* Yapraklarndan esrar elde edilen bir tr kenevir (Cannabis sativa).
Hint kertenkelesi
* guana.
Hint kestanesi
* At kestanesi.
Hint kiraz
* Sumak familyasndan, s cak lkelerde yetien, zeytin byklnde yenilir bir meyvesi olan byk bir aa,
mango (Mangifera domestica).
Hint kobras
* Gzlkl y lan.
Hint kuma
* Hindistan'da dokunan ve bat lkelerinde ender bulunan ipekli bir kuma tr.
Hint mandas
* ift parmakllardan, uzunluu 2 m, ykseklii 1-80 civarnda, ehliletirilip ekim ilerinde kullanlan bir tr
memeli.
Hint pamuu
* Hindistan'a zg bir pamuk tr.
Hint pirinci
* Budaygillerden, Hindistan ve Etiyopya'da yetitirilen, taneleri pirin yerine kullanlan bir bitki.
Hint safran
* Zerdeal.
Hint sars
* Mango yapraklar ile beslenmi ineklerin sidiinden elde edilen, kehribar sarsna yakn, zellikle yal boya
resimde kullan lan bir boya.
Hint tavuu
* Brahma rkndan gelen bir tr tavuk.
Hint ya
* Kene otunun tohumlarndan kar lan, hekimlikte ve sanayide kullan lan bir ya.
Hint ya aac
* ki eneklilerden, tropik blgelerde, 8-10 m. ykseklie ulaabilen, ok yllk, tohumlar zehirli ya elde
edilen bir bitki (Ricinus communa).
Hint-Avrupa
* Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller.
* Bu dilleri konuan halk.
Hinte
* Hint dili.
hinterlant
* Bkz. i blge, art blge.
Hintli
* Hindistan halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
hiper
* ok, ar, yksek" anlamnda kullanlan n ek.
hiperbol
* Bir dzlemin odak denilen duraan iki noktaya uzaklklar deimeyen noktalar n geometrik yeri olan eri.
hiperbolik
* Hiperbol biiminde olan, hiperbol ile ilgili.
hiperboloidal
* Hiperboloit biiminde olan.
hiperboloit
* Hiperbole benzeyen.
* Hiperboln iki ekseninden biri evresinde dndrlmesiyle ortaya kan yzey.
hipermarket
* Her trl maln sat ld geni, byk sat merkezi.
hipermetrop
* Cisimlerin grntleri a tabakann gerisinde kald iin, yakn iyi gremeyen (gz).
* Gzleri byle olan (kimse).
hipertansiyon
* Normalden yksek olan atardamar basnc.
hipnotizma
* pnotizma.
hipnoz
* Uyku, ipnos.
hipoderm
* Alt deri.
hipodrom
* Yunan ve Roma'da at ve araba yarlarnn yap ld yer.
* At yarlar yaplan alan, kou alan.
hipoglisemi
* Ar hlsizlie, a r terlemeye, hafif baygnla yol aan, kanda normalden daha az eker bulunmas
hastal .
hipopotam
* Su ayg r.
hipopotamgiller
* Su ayg rgiller.
hipostaz
* Baz felsefe ve din kuramlarnn dayand temellerden her biri, uknum.
hipotansiyon
* Normalden dk olan atardamar basnc.
hipotens
* Bir dik gende, dik ann karsnda bulunan kenar.
hipotetik
* Varsay ma dayanan, varsay ml, faraz.
hipotez
* potez, varsaym, faraziye.
hippi
* Toplumsal dzene ve tketime kar kan, derbederce yaayan, rgtlenmemi genler topluluu.
hippilik
* Hippi olma durumu.
hirfet
* Kundurac lk, duvarcl k, demircilik, marangozculuk, dokumac lk vb. kk el sanatlarna verilen ad.
his
* Duygu.
* Duyu.
* Sezgi, sezme.
hisar
* Bir ehrin veya nemli bir yerin korunmas iin tatan yaplm yksek duvarl ve kuleli, evresinde
hendekler bulunan kk kale, kermen, germen.
hisar
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
* Klsik Trk mziinde rediyez notas .
hisarbuselik
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
hisleni
* Hislenmek ii veya biimi.
hislenme
* Hislenmek ii.
hislenmek
* Duygulanmak.
hislerine kaplmak
* duygusal davranmak.
hisli
* Duygulu, ili.
hisse
* Pay.
* Bir olaydan karlan ders.
hisse almak
* zarara uramak.
hisse karmak
* kendisiyle ilgili bulmak, alnmak.
hisse kapmak
* bir olaydan yararl bir t karmak.
hisse senedi
* Ortaklk sermayesinin belirli bir parasn deerlendiren belge, pay belgiti, aksiyon.
* Anonim veya komandit ortakl klarda, ortakl k sermayesinin birbirine eit blmlere ayr lm paras ndan
her birinin karl olmak zere, yasada gsterilen zelliklere uygun olarak dzenlenmi deerli belge, pay belgiti,
aksiyon.
hissedar
* Hissesi olan, payda.
hissedilme
* Hissedilmek ii.
hissedilmek
* Hissetmek iine konu olmak.
* Sezilmek.
hisseiayia
* Ortak mlkiyette ayrlmam pay.
hisseiayial
* Pay oran na gre blmlere ayrlmam olan, btn birka kiinin mal olan.
hisseli
* inde birka kiinin pay olan, paydal, payl .
hisset
* Cimrilik, pintilik.
hissetme
* Hissetmek ii.
hissetmek
* Fiziksel bir uyary duymak.
* Bir eyden etkilenmek, duymak.
* Sezmek, fark na varmak, anlamak.
hissettirme
* Hissettirmek ii.
hissettirmek
* Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek.
hiss
* Duygusal.
hissikablelvuku
* n sezi.
hissini vermek
* gibi gelmek, ... izlenimini uyandrmak.
hissiselim
* Saduyu.
hissiyat
* Duygular, seziler.
hissiz
* Duygusuz.
hissizlik
* Duygusuzluk.
histerezis
* Doa olaylarnn gelimesindeki gecikme.
histeri
* Bkz. isteri.
histerik
* Bkz. isterik.
histoloji
* Doku bilimi.
hi
* "Hey, bana bak, sana sylyorum" anlamnda seslenme sz.
hit
* Hi.
hit
* Liste ba .
hitabe
* Sylev.
hitaben
* Sz birine ynelterek, hitap yoluyla.
hitabet
* Etkili sz syleme sanat, sz sanat .
hitam
* Son, bitim.
hitam bulmak
* sona ermek, bitmek.
hitam vermek
* bitirmek.
hitan
* Snnet etme.
hitap
* Sz birine veya birilerine yneltme, seslenme.
hitap etmek
* seslenmek, ... -e kar sylemek, sz yneltmek.
Hitit
* M. . XX.-XII. yzy llar aras nda Anadolu'da, XII-VIII. yzyllar arasnda Hatay ve Kuzey Suriye'de
devletler kurmu olan eski bir ulus, Eti.
Hitite
* Hitit (Eti) dili.
Hititolog
* Hitit (Eti) dili, kltr ve kal ntlar ile uraan bilim adam.
Hititoloji
* Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dal.
hiyerari
* Makam s ras, basamak, derece dzeni.
hiyerarik
* Hiyerariye zg.
hiyeroglif
* Eski M s rl lar n kulland , bir resim ile bir kelimenin gsterildii yaz , resim yaz .
hiza
* Doru bir izgi zerinde bulunma durumu.
hizalama
* Hizalamak ii.
hizalamak
* Hizaya gelmek, hizasn bulmak.
hizaya gelmek
* dzgn s ra olmak.
* davranlar n dzeltmek yola gelmek.
hizaya getirmek
* birinin davranlar n dzeltmek, yola getirmek.
hizip
* Blk, ksm.
* Bir topluluk, bir rgt iinde inan ve dnce bak m ndan ayrl k gsteren yan tutmaya ynelik kk
topluluk, klik.
hizipi
* Hizip oluturan veya bir hizip iinde yer alan (kimse), kliki.
hizipilik
* rgtlenmi bir topluluun iinde btnl bozacak biimde yeni bir topluluk oluturma.
hizipleme
* Hiziplemek ii, klikleme.
hiziplemek
* Hiziplere ayrlmak, kliklemek.
hizmet
* Birinin iini grme veya birine yarayan bir ii yapma.
* Grev, i.
* Bak m, zen, ihtimam.
hizmet akdi
* szlemesi, i akdi.
hizmet eri
* Temen ve yukar s st dzey subaylarn hizmetinde bulunan er, emir eri.
hizmet grmek (veya etmek)
* i grmek, almak.
hizmet ii eitim
* Bkz. i ba nda eitim.
hizmeti
* Hizmet gren kimse.
* Belli bir cretle ev ilerini yapmak iin tutulan kadn.
hizmetilik
* Hizmetinin yapt i veya hizmeti olma durumu.
hizmete girmek
* almaya balamak.
* grev almak.
hizmeti dokunmak
* grevde bulunmak, i yapmak.
hizmetinde olmak
* birinin yannda al mak, ilerini yapmak.
hizmetkr
* cretle i gren genellikle erkek ii, uak.
hizmetkrlk
* Hizmetkr n ii, uaklk.
hizmetli
* Kapc lk, odacl k gibi ilerde kullanlan kimse, mstahdem.
Ho
* Holmiyum'un ksaltmas.
hobi
* Dk, ar lde ura alan.
hoca
* Mslmanlkta din grevlisi.
* retmen.
* Medresede renim gren sar kl, cbbeli din adam.
* Akl reten, t veren kimse.
hocalk
* Hoca olma durumu veya hocann yapt i.
hocalk etmek
* retmenlik yapmak.
* akl retmek, t vermek.
hodan
* Hodangillerden, iekleri hekimlikte kullan lan ve kk kavrularak yenilen, bir yllk ve otsu bir bitki,
srdili (Borago officinalis).
hodangiller
* ki eneklilerden, zeri sert dikenlerle kapl otsu ve aas bitkiler familyas.
hodbehot
* Kendi kendine, kendi kafasyla, kendiliinden, kimseye dan madan.
hodbin
* Bencil, egoist.
hodbinlik
* Bencillik, egoizm.
hodkm
* Bencil, egoist.
hodkmlk
* Bencillik, egoizm.
hodpesent
* Kendini beenmi, bencil.
hodri
* "Kendine gvenen ortaya ks n, ite meydan" anlamnda hodri meydan deyiminde geer.
hohlama
* Hohlamak ii.
hohlamak
* Azn yaklatrp soluunu bir eyin zerine h zla vermek.
hokey
* Bir ucu kvr k sopalarla ayr veya buz zerinde iki takm arasnda oynan lan top oyunu.
hokka
* Metal, cam veya topraktan kk kap.
hokka gibi
* ufak ve dzgn (az).
hokka gibi oturmak
* (giysi iin) vcuda iyice uymak.
* her yandan aka grnmek.
hokkabaz
* El abukluu ile birtak m a rtc olaylar yapmay meslek edinen kimse.
* Bakalarn aldatarak yalan dolanla i gren.
hokkabazl k
* Hokkabazn yapt i.
* Yalan dolanla grlen i.
hol
* Sofa.
holding
* Birok ortakln pay senetlerini elinde bulundurarak onlar denetimi alt nda tutan sermaye yatrm
ortakl , ana ortakl k.
holdingleme
* Holding durumuna gelme.
holdinglemek
* Holding durumuna gelmek.
holigan
* zellikle futbolda ar fanatizmi besleyen ve evreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta.
holiganlk
* Holigan olma durumu veya holigann yapt i .
Hollndaca
* Hollnda halknn kulland dil.
Hollndal
* Hollnda halkndan veya bu halkn soyundan olan (kimse).
holmiyum
* Atom numaras 67, atom arl 164,94, oksidi a k sar renkte, tuzlar portakal sar s renginde olan, seyrek
bulunan bir element. Ksaltmas Ho.
holosen
* IV. an en yeni dnemi.
holotritler
* Deniz hyarlar.
homojen
* Badak, mtecanis.
* Btn terimleri ayn derecede olan (ok terimli).
homojenlik
* Badak olma durumu.
homolog
* Bir bakasn n tam olarak yerini tutan.
homolog kromozom
* Biri anadan dieri babadan gelen ve ayn gen iftine sahip kromozom.
homonim
* E adl, e sesli.
homoseksel
* E cinsel.
homoseksellik
* E cinsellik.
homoteti
* Merkez olarak al nan bir noktaya gre birer noktasn n geometrik yerleri karl kl olarak ayn olan iki nokta
grubunun durumu.
homotetik
* Aralar nda homoteti durumu bulunan.
homur homur
* Homurdanarak.
homurdan
* Homurdanmak ii veya biimi.
homurdanma
* Homurdanmak ii.
homurdanmak
* fke, kzgnl k, can skntsyla anla lmaz sesler karmak.
* (tat, alet vb. iin) Al lmn dnda bozuk ses karmak.
homurtu
* Homurdanma sesi.
* Ay nn kard ses.
homurtulu
* Homurtusu olan.
homurtusuz
* Homurtusu olmayan.
hona
* Erkek sr.
Hondurasl
* Honduras halkndan olan kimse.
hop
* Uyarma amac yla kullanl r.
* Birden ve h zla yaplan ileri anlat r.
hop hop
* Bir davran engellemek veya uyarmak amacyla sylenir.
hop oturup hop kalkmak
* fke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak.
hoparlr
* Elektrik dalgalar n ses dalgas na eviren ve gerektike sesi ykselten alet.
* Radyo, pikap, teyp vb. aralarda sesi iitilebilecek duruma getiren alet.
hoparlrl
* Hoparlr olan.
hoparlrsz
* Hoparlr olmayan.
hoplama
* Hoplamak ii.
hoplamak
* Sevinten, korkudan veya oyun iin, bulunduu yerde havaya doru f rlamak.
* Byk bir istekle.
hoplatlma
* Hoplat lmak ii.
hoplatlmak
* Hoplatmak ii yaplmak.
hoplat
* Hoplatmak ii veya biimi.
hoplatma
* Hoplatmak ii.
hoplatmak
* Hoplamasn salamak.
* ocuu koltuklarndan tutup hafife havaya frlatarak elendirmek.
hoplaya zplaya
* Byk bir sevinle.
hoplay
* Hoplamak ii veya biimi.
hoppa
* Yana uymayan hafiflikler yapan, delimen, serbest, koket, arbal kart.
hoppaca
* Hoppaya yara r (biimde), hoppa gibi.
hoppadak
* Hemen.
hoppala
* Kk ocuklar atlarken onlar yreklendirmek iin sylenir.
* ama ile birlikte knama anlatr.
* Bebeklerin iine konup zplayarak elenmelerini salayan yayl ara.
hoppala bebek
* ocuka davranlar olan kimselere sylenir.
hoppalk
* Hoppa olma durumu veya hoppaca davran.
hoppalk etmek
* hoppaca davranlarda bulunmak.
hopurdatma
* Hprdetme.
hopurdatmak
* Hprdetmek.
hor
* Deersiz, nemi olmayan, aa .
hor bakmak (veya grmek)
* deersiz saymak, deer vermemek.
hor grmek
* bir kimseye deersiz gzyle bakmak.
hor kullanmak
* dikkat etmeyerek hoyrata kullanmak.
hor tutmak
* birine kar kmseyici, incitici davranlarda bulunmak.
hora
* Birok kii tarafndan el ele tutuarak oyun mzii eliinde oynanan bir halk oyunu.
hora gemek
* beenilmek, hoa gitmek, makbule gemek, kendisine verilen kimsenin ok iine yaramak.
hora tepmek
* hora oynamak.
* ayaklarn vurarak grlt etmek.
horanta
* Aile halk.
horasan
* Kiremit ve tula tozlar nn kire ve su ile kartrlmasndan elde edilen bir eit har.
horasan
* st blm sarktan taacak biimde yap lm hoca kavuu.
Horasanl
* Horasan halkndan olan kimse.
horhor
* Gr ve ses kararak akan su.
horlama
* Horlamak ii (I) (II).
horlamak
* Uyku s rasnda soluk alrken boaz ve burundan grltl sesler karmak.
horlamak
* Birinin gnln incitircesine davranmak.
horlan
* Horlanmak ii veya biimi.
horlanma
* Horlanmak ii.
horlanmak
* Hor grlmek.
horlay
* Horlamak ii veya biimi.
hormon
* salg bezlerinden kana geen ve organlar n ilemesini dzenleyen adrenalin, inslin, tiroksin gibi uyarc
maddelerin genel ad.
* Hormon grevinde kullanlan yapay madde.
hornblent
* Doal alminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikat ndan olumu, koyu yeil veya kara renkte parlak
bir amfibol tr.
horon
* Karadeniz blgesinde kemene ile oynanan halk oyunu.
horon tepmek
* horon oyununu oynamak.
horoz
* Tavukgillerden, tavuun erkei olan kmes hayvan.
* Ateli silhlarda akmak tana veya merminin kapslne vurmaya yarayan metal para.
* Kap zembereinin mandal.
* Kabaday erkek.
horoz arlk
* Gre, boks ve halterde 51-57 kg olarak tespit edilmi arlk sn f, horoz siklet.
horoz ak ll
* Aklsz.
horoz dv
* zel olarak yetitirilmi iki horozun elence ve yarma amac yla dvtrlmesi.
* melik duruta karlkl iki kiinin elleriyle itimeleri.
horoz evlenir, tavuk tellenir
* yeri yokken bakas nn sevincine katlanlar iin sylenir.
horoz fasulyesi
* Bir tr fasulye.
horoz gibi
* kabadayca davranan erkekler iin kullan lr.
horoz ibii
* Horozun tepesinde bulunan etli k rmz ksm.
* Bkz. horoz ibii.
* (renk) Koyu, pembe, krm z.
horoz ibii
* Horoz ibiigillerden, k rmz iekleri horoz ibiini andran bir ss bitkisi (Amaranthus).
horoz kafal
* Horoz akll.
horoz karas
* Bir eit zm.
horoz mantar
* Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius).
horoz lr, gz plkte kalr
* yaan lm, allm, eriilmi bir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gz
kalan kimseler iin sylenir.
horoz siklet
* Horoz arlk.
horoz ekeri
* Horoz biiminde, eitli renklerde yaplm, ince tahta ubua takl p satlan eker.
horoz vakti
* Sabah n erken saati.
horozaya
* Tfekten bo kovan karmaya yarayan burgu.
horozbina
* Horozbinagillerden, srt yzgeci uzun ve geni, kk bir balk (Blemnius).
horozbinagiller
* rnek hayvan horozbina olan, kayalk deniz ky lar nda yaayan kemikli balklar familyas.
horozcuk otu
* Turpgillerden, eskiden kuduzun ilc sanlan, trl bir da bitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre).
horozdan kamak
* (kadn iin) erkeklerden uzak durmak, onlardan kamak.
horozgz
* Maydanozgillerden, beyaz veya pembe iekli bir bitki (Seseli tortuosum).
horozibiigiller
* Ispanaklar tak m ndan, rnei horozibii olan bitki familyas.
horozlan
* Horozlanmak ii veya biimi.
horozlanma
* Horozlanmak ii.
horozlanmak
* Kabaday tavr taknmak, alm satmak.
horozlar tmek
* sabah olmak.
horozlama
* Horozlamak ii.
horozlamak
* Kabaday lamak, kabaday gibi davranmak.
horozu ok olan kyde sabah ge olur
* karan ok olan ilerden g sonu aln r.
horst
* knt hendeinin yan ndaki kntlar.
hortlak
* Mezardan karak insanlar korkuttuuna inanlan yaratk, hayalet.
hortlama
* Hortlamak ii.
hortlamak
* (yanl bir inana gre) l mezardan kmak.
* Herhangi bir sorun yeniden ortaya kmak.
hortlatma
* Hortlatmak ii.
hortlatmak
* Hortlamak ii yaplmak.
hortum
* Filde ve baz bceklerde boru biiminde uzam az veya burun blm.
* Tulumba veya musluklara taklan genellikle plstikten uzun boru.
* Hava veya suyun h zla dnp stun biiminde ykselmesiyle oluan, alan dar bir siklon eidi.
hortum gibi
* ok uzun (burun).
hortum s kmak
* (yangna) su skmak.
hortumlu
* Hortumu olan.
hortumlu bcekler
* E kanatllar, yarm kanatl lar , tahta kurular n iine alan, kan veya z su emici birok asalak tr bulunan
bcekler topluluu (Rhynchota).
hortumlular
* Pek ok trnn nesli tkenmi olan, gnmzde filleri iine alan memeli hayvanlar alt tak m .
horul horul
* Horlama sesi kararak.
horuldama
* Horuldamak ii.
horuldamak
* Horlamak (I).
horulday
* Horuldama biimi.
horultu
* Horuldama sesi.
hostes
* Ta tlarda ve zellikle uaklarda yolcu arlayan gen kadn.
* (bir toplulukta, kongrede vb. yerlerde) Katlanlar arlayan, onlara klavuzluk eden gen kadn.
hosteslik
* Hostes olma durumu.
* Hostesin grevi.
ho
* Beenilen, duygular okayan, zevk veren.
* Bununla birlikte.
* Beenilen, duygular okayan bir biimde.
ho bulduk
* "ho geldiniz" szne verilen kar lk.
ho geldiniz
* gelene sylenen esenleme sz.
ho grmek (veya karlamak)
* gcenilecek veya karl k verilecek bir davran hogr ile karlamak, anlayla karlamak, kusur
saymamak.
ho tutmak
* birine iyi ve sevecenlikle davranmak.
hoa gitmek
* beenilmek, bir kiiden veya bir eyden holanmak.
hoaf
* eker urubunda, btn veya dilimler durumunda kaynatlm meyve, komposto.
hoaf gibi
* ok yorgun.
hoaf n ya kesilmek
* syleyecek sz, verecek karl k veya yapacak bir ey bulamayacak bir duruma dmek.
hoaf na gitmek
* houna gitmek.
hoaflk
* Hoaf yapmaya ayrlm veya elverili.
* Gszlk, dermanszl k.
hobe
* Buluanlar arasnda hatr sormak amacyla sylenen ilk szler.
hobe etmek
* sohbet etmek.
hoa
* Ho bir biimde olan.
* Ho olarak, iyice, gzelce.
hoa kal (veya kaln)
* ayrlan kimsenin kalanlara syledii bir iyi dilek sz.
hogr
* Her eyi anlayla karlayarak olabildii kadar ho grme durumu, msamaha, tolerans.
* Bir boksrn arlk snfndaki a rln n kabul edilecek kadar azl veya okluu.
hogrc
* Hogrl, msamahakr, toleransl .
hogrl
* Hogrs olan, hogryle davranan, msamahal , toleransl .
hogrrlk
* Hogr ile davranma durumu.
hogrsz
* Hogrs olmayan, hogr ile davranmayan, msamahasz, toleranssz.
hogrszlk
* Hogrsz olma durumu, msamahaszlk, toleransszl k.
hoho
* (ocuk dilinde) Kpek.
hokuran
* iekleri dallar spanak gibi piirilen bir yllk otsu bir bitki, tilkikuyruu (Amaranthus lividus).
holan
* Holanmak ii veya biimi.
holanma
* Holanmak ii.
holanmak
* Houna gitmek, ho bulmak, sevmek.
holama
* Holamak durumu.
holamak
* Ho duruma gelmek.
* yilik hissetmek.
* Birbirinden holanmak.
holatrma
* Holatrmak ii.
holatrmak
* Holamasn salamak.
holuk
* Ho olma durumu, letafet.
* (bir sfatyla) Her zaman grlmeyen, iyiye yorulmaz durum.
honut
* Bir davran, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yaknmas olmayan.
honut etmek
* memnun etmek.
honut olmak
* memnun olmak, yaknmamak, ikyeti olmamak.
honutluk
* Honut olma durumu.
honutluk getirmek
* memnun olduunu gstermek.
honutsuz
* Honut olmayan.
honutsuzluk
* Honut olmama durumu.
honutsuzluk getirmek
* memnuniyetsizlik gstermek.
hosohbet
* Gzel ve tatl konuan (kimse).
hot
* Kpekleri rktp karmak iin karlan ses.
hot hot
* Hot.
houna gitmek
* biri beenmek.
hour
* Deersiz, kaba, baya.
* i man, dolgun, gzel (kadn).
hot zot
* "Sert ve kt davranmak" anlamnda hot zot etmek deyiminde geer.
Hotanto
* Gneybat Afrika'da yaayan ilkel bir boy.
hotoz
* Kadnlarn ss iin salar nn stne takt klar, eitli renk ve biimde yaplm kk bal k.
* Tavus kuu, tavuk gibi kularn balarnda bulunan tyler.
hotozlu
* Hotozu olan.
hovarda
* Zevki iin para harcamaktan ka nmayan (kimse).
* apkn.
* Uygunsuz kad nn paral .
hovardaca
* Hovarda gibi, hovardaya yarar yolda, cmerte, bol bol.
hovardalama
* Hovardalamak ii.
hovardalamak
* Hovarda gibi davranmaya balamak.
hovardalk
* Hovarda olma durumu.
* Hovardaca davran .
hovardalk etmek
* apk nca davranmak, apknlk etmek.
* zevki iin bol para harcamak.
hoyrat
* Kaba, k rc ve hrpalayc.
* Gneydou Anadolu'da ve Irak'taki Trkler arasnda tek bana sylenen bir eit ezgili deyi.
hoyrata
* Kaba (bir biimde).
hoyratlk
* Hoyrat olma durumu.
* Hoyrata davran.
hoyratlk etmek
* hoyrata davranmak.
hoyuk
* Bostan korkuluu.
hozalma
* Hozalmak ii.
hozalmak
* Kibirlenmek, burnu bymek.
hozan
* Dinlenmeye brak lm, birka yl ilenmemi tarla.
hdk
* Grgsz, kaba, anlay kt (kimse).
* Korkak, rkek.
hdke
* Hdk gibi, grgszce.
hdkleme
* Hdklemek biimi.
hdklemek
* Hdke davranmak.
hdklk
* Hdk olma durumu.
* Hdke davran.
hdklk etmek
* grgszce ve kaba davranmak.
hl
* Yalk, nem.
hllk
* Baz yerlerde kundak ocuklar nn altna bez yerine konulan toprak.
hprdetme
* Hprdetmek ii, hopurdatma.
hprdetmek
* Bir ey ierken ses karmak, hopurdatmak.
hprt
* Hprdetmek biimi ve tarz.
hprtl
* Hprt ile ses karma.
hrg
* Devenin srt ndaki tmsek, knt .
* Hrgce benzeyen tmsek, k nt.
hrgl
* (deve iin) Hrgc olan.
hst
* At, kat r, s r gibi hayvanlar, zellikle kz durdurmak iin karlan ses.
* Bir kimseyi uyarmak iin kullan lan kaba seslenme.
hmerim
* Tuzsuz taze peynirden niasta, pirin unu konarak yap lan bir helva.
ht
* Korkutmak veya dikkati kendi zerine ekmek iin sylenir.
ht demek
* gz da vermek, korkutmak.
hykrme
* Hykrmek ii.
hykrmek
* Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geerek hep bir a zdan yksek sesle barmak.
hyk
* Tarih boyunca trl sebeplerle yklan yerleme blgelerinde, ykntlarn st ste birikmesiyle oluan ve
ou kez iinde yap kalntlarn n gml bulunduu yayvan tepe.
* Toprak y n, kk tepe.
Hristiyan
* sa Peygamber'in dininden olan kimse, sev, Nasran.
* Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara zg olan (ey).
Hristiyanlama
* Hristiyanlamak ii.
Hristiyanlamak
* Hristiyan olmak, Hristiyanl kabul etmek.
Hristiyanlatrma
* Hristiyanlatrmak ii.
Hristiyanlatrmak
* Bir kimse veya topluluu Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak.
Hristiyanlk
* Hristiyan dini, sevlik, Nasranlik.
* Hristiyan dnyas .
* Hristiyan olma durumu.
hristo
* "aprazlama yaplan teyel" anlam na gelen hristo teyeli tamlamasnda geer, kaz aya .
hristo teyeli
* Kaz aya .
hu
* "Neredesin!, bana bak" anlamnda daha ok kad nlar tarafndan kullanlan seslenme sz.
* Derviler arasnda seslenme sz.
* (byk H ile) Tanr .
hu ekmek (veya demek)
* (tekkelerde, derviler aras nda) ayin srasnda srekli olarak hu demek.
hububat
* Tahl.
Huda
* Tanr.
huda
* Hile, dzen.
hudayinabit
* Kendi biten, kendi kendine yetien (bitki).
* Ba bo bym (kimse).
* Eitim grmemi, kendi kendini yetitirmi olan (kimse).
hudut
* S nr.
* U, son.
hudut boyu
* S nr boyu.
hudut d
* S nr tesi, s nr d.
hudut d etmek
* sn r d etmek, lkeden dar karmak.
hudutlandrma
* Hudutlandrmak ii.
hudutlandrmak
* S nrlandrmak, sn r ekmek.
hudutlu
* S nrl , sn rlanm .
* S nrsz, sonsuz.
hudutsuz
* S nrsz.
hu
* ubuk veya kamtan yaplm ba ve bahe kulbesi.
hukuk
* Toplumu dzenleyen ve devletin yaptr m gcn belirleyen yasalarn btn, tze.
* Bu yasalar konu alan bilim.
* Yasalar n ceza ile ilgili olmay p alacak verecek gibi davalar ilgilendiren blm.
* Haklar.
* Ahbaplk, dostluk.
hukuku
* Hukuku meslek edinen, hukukla uraan (kimse).
hukukuluk
* Hukuku olma durumu.
hukuken
* Hukuk olarak.
hukuk
* Hukuk ile ilgili, tzel.
hukuk metroloji
* Metrolojinin, hukuk konularn gerektirdii durumlarda, lme metotlar , lme birimleri ve lme aletleri
ile ilgili olan ksm .
hukuklu
* Hukuk fakltesi rencisi olan (kimse).
hukuksal
* Hukuk.
hukuksuzluk
* Hukuksuz olma durumu.
hulsa
* zet, fezleke.
* z.
* Herhangi bir maddenin, alkol, eter gibi bir eritici ile ayr lm veya baka bir yol ile elde edilmi etkili z.
* Ksacas, szn ksas .
hulsa etmek
* zetlemek.
hulsaten
* zet olarak, ksaca.
huligan
* Holigan.
hulliyat
* Kadn ss eyas, asm takm, tak .
hull
* Gelme, gelip atma.
* Girme, sinme.
* Geime, ozmos.
* Tanr ruhunun herhangi bir bedene girdiine inanmak.
hull etmek
* girmek, dahil olmak.
huls
* Gnl temizlii.
huls akmak
* dalkavukluk etmek, yaranmaya al mak.
hulskr
* Temiz duygulu, iten.
* Dalkavuk, akak.
hulskrl k
* Temiz duygululuk, itenlik.
* Dalkavuka davran.
hulya
* Kuruntu.
* Tatl d, hayal.
hulyalama
* Hulyalamak durumu.
hulyalamak
* Hulya durumuna gelmek.
hulyalatrma
* Hulyalat rmak biimi.
hulyalatrmak
* Hulya durumuna getirmek.
hulyal
* Hayal kuran veya insan hayal kurmaya srkleyen.
hulyaya dalmak
* hayal kurmak.
humar
* ki veya uyku sersemlii.
humbara
* Demir veya tuntan dklm, yuvarlak ve bo olan iine patlayc maddeler doldurulup havan topu veya
el ile atlan yuvarlak bir tr bomba, kumbara.
humbara oca
* Humbara yapan veya savata humbara kullanan blk.
humbarac
* Humbara kullanan asker, kumbarac .
humbarahane
* Humbara yaplan fabrika, kumbarahane.
* Humbarac yetitirmek amacyla 1739'da alan ilk Trk asker okullarndan biri.
humma
* Ateli hastalk.
* S tma.
hummal
* Hummas olan.
* Srekli, s k, youn, hararetli.
humus
* Bitkilerin rmesiyle oluan koyu renkte organik toprak.
humus
* yice ezilmi nohut, tahin ve baharatla hazrlanan bir yemek.
hun
* Kan.
hunhar
* Kana susam , kan dkc.
hunharca
* Hunhara yakr bir biimde.
hunharlk
* Kan dkclk, zalimlik.
huni
* Bir s v y az dar bir kaba aktarmak iin kullan lan koni biimindeki ara.
* Azl k.
hunnak
* Boak, anjin.
hunriz
* Kan dkc, kanl.
hura
* Bkz. hurra.
hurafe
* Dine sonradan girmi bo inan.
hur
* Genellikle yelken bezinden veya meinden yap lm byk heybe.
hurda
* Paralanm, dknt durumuna gelmi.
* e yarayamayacak derecede bozulup sakatlanm, zarar grm.
* Eski maden paras.
hurdac
* Hurda al p satan kimse.
hurdacl k
* Hurdacnn yapt i.
hurdaha
* Onarlamayacak biimde kr lp paralanm, parampara.
hurdaha etmek
* krp dkmek, paralamak.
hurdaha olmak
* krp dklmek, parampara olmak.
* ar lde yorulmak.
hurdalk
* Hurda yn veya hurdann atld yer.
hurdas kmak
* (eya iin) kullan lmayacak duruma gelmek, eskimek.
hurdaya evirmek
* ie yaramaz duruma getirmek.
huri
* Cennette yaad na inanlan kzlara verilen ad.
huri gibi
* ok gzel (gen kadn).
hurma
* Hurma aac nn yemii.
hurma aac
* Palmiyegillerin eski alardan beri Kuzey Afrika'da kltr yaplan rnek bitkisi (Phoenix dactylifera).
hurma tatls
* Hurma biimi verilerek yaplan bir eit hamur tatls.
hurmalk
* Hurma aac ok olan yer.
hurra
* Batl uluslar n "yaa!" anlam nda kullandklar nlem.
huru
* kma, k .
* G.
hurufat
* Harfler.
* Bas mda, bask i inde kullanlan metal veya baka bir maddeden yaplm harf, rakam veya baka iaret
kal plar .
* Dizgi iinde kullan lan harf trlerinin btn.
Huruf
* Huruflie mensup olan kimse.
Huruflik
* Kur'an'n harflerinden birtakm anlam ve yarg lar karan bir mezhep.
huruan
* Cokun.
husuf
* Ay tutulmas .
husul
* Olma, olu, oluma, meydana gelme.
husul bulmak
* olmak, olumak, domak, kmak, meydana gelmek.
husumet
* Hasm olma durumu, dmanlk, yalk, has mlk.
husumet beslemek
* has m olmak, dman olmak.
husumetkr
* Dmanlk besleyen, kin gden (kimse).
husus
* Konu, madde.
* zellik, yn.
husus
* zel.
* zel olarak, zel bir biimde.
hususiyet
* zellik.
* leri derecede tan klk, ahbaplk, yak nlk.
hususuyla
* zellikle, hele.
husye
* Er bezi, testis.
hu
* Grgengillerden, kerestelik bir aa cinsi (Betula).
huu
* Alak gnlllk.
* Tanr'ya boyun eme, gnl korku ve sayg ile dolu olma.
huunet
* Sertlik, kabalk, krcl k.
hutbe
* Cuma ve bayram namazlarnda minberde okunan dua ve verilen t.
hutut
* izgiler.
huy
* nsann yaradl ve ruh zelliklerinin btn, miza, tabiat.
* gd durumunu alm alkanlk.
huy can n alt ndadr
* doutan gelen zellikler deitirilemez.
huy edinmek
* (bir eyi) alkanl k durumuna getirmek.
huylandrma
* Huylandrmak ii.
huylandrmak
* Huylanmasna sebep olmak, huylanmas na yol amak.
huylan
* Huylanma biimi.
huylanma
* Huylanmak ii.
huylanmak
* Kukulanmak, ikillenmek, pirelenmek, tedirgin olmak.
* (hayvan) rkp sinirlenmek.
huylu
* (herhangi bir nitelikte) Huyu olan.
* killi, kukulu.
* (binek hayvanlar iin) rkek, sinirli.
huysuz
* Huyu iyi olmayan, geimsiz, irret.
huysuzca
* Biraz huysuz; huysuz (bir biimde).
huysuzlan
* Huysuzlanmak ii veya biimi.
huysuzlanma
* Huysuzlanmak ii.
huysuzlanmak
* Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak.
huysuzlama
* Huysuzlamak ii.
huysuzlamak
* Huysuz bir duruma gelmek.
huysuzlatrma
* Huysuzlatrmak ii.
huysuzlatrmak
* Huysuz duruma getirmek.
huysuzluk
* Huysuz olma durumu.
* Huysuzca davran.
huysuzluk etmek
* huysuzca davran larda bulunma.
huyu huyuna suyu suyuna (uygun)
* iki kiinin her ynden birbirine uygunluunu anlatmak iin kullanlr.
huyuna suyuna gitmek
* onu kzd rmayacak veya rktmeyecek biimde uysalca davranmak, alkanl klarna, isteklerine uygun
davranlarda bulunmak.
huzme
* Demet, n demeti.
huzmeli
* Ik saan.
huzur
* Dirlik, ba dinlii, gnl rahatl , rahatlk.
* (baz deyimlerde) n, yan, kat, makam.
* (bir yerde) Bulunma.
* Padiah kat .
huzur evi
* Yalanm kimselerin kald , bakld ve barnd yer.
huzur hakk
* Belli bir konuyu grmek iin toplanan bir kurulun yelerine denen para.
huzur vermek
* gnl rahatl , dirlik vermek, dinlendirmek.
huzurlu
* Huzuru olan, rahat.
huzursuz
* Huzuru olmayan, tedirgin, rahats z.
huzursuzca
* Biraz huzursuz (bir biimde).
huzursuzluk
* Huzursuz olma durumu.
* Huzursuzca davran .
huzurunu karmak
* tedirgin, rahatsz etmek.
hccet
* Belgit.
* Tant.
hcre
* nce bir zar iindeki protoplzma ve ekirdekten olumu, bir organizman n yap ve grev bakmlarndan
en kk birlii, gze.
* Kk oda.
* Tutuklularn veya hkmllerin yalnz olarak kapatldklar kk oda.
* Siyas bir inanla gizli olarak al an bir rgtn genellikle ayn yerde alanlar nn oluturduu topluluk.
hcre bilimi
* Biyolojinin, hcrenin yap , grev, oalma ve hayatyla ilgili dal, gze bilimi, sitoloji.
hcre yutarl
* Vcuda giren mikroplar n yutar hcreler tarafndan yutulup yok edilmesi, gze yutarl , fagositoz.
hcreler aras
* Dokularda hcrelerin arasnda yer alan, gzeler aras .
hcum
* Saldrma, saldr , sald r.
* me, bir yere toplanma.
* Sert eletiri.
* Gol atmak veya say kazanmak amac yla yaplan akn, hamle.
* leri.
hcum etmek
* sald rmak.
hcum oyuncusu
* leri uta oynayan oyuncu.
hcuma kalkmak
* (asker) siperden dmana doru frlamak.
hcumbot
* Bir tr kk sava gemisi.
hcumcu
* Hcum eden, sald ran.
hkme varmak
* iyice dndkten sonra karar vermek.
hkmen
* Hakem kararyla.
hkmetme
* Hkmetmek ii.
hkmetmek
* Egemenlii altnda bulundurmak.
* Dnme veya yarglama sonunda bir kanya varmak.
* Akl na esmek.
hkm
* Hkmle ilgili, tzel.
hkm ahsiyet
* Tzel kiilik.
hkmolunma
* Hkmolunmak durumu.
hkmolunmak
* Hkm verilmek.
hkm gemek (veya hkm yrtmek)
* gc yetmek, sz gemek.
* geerli, etkili durumunu yitirmek.
hkm olmak (veya olmamak)
* nemi, geerlilii, etkisi bulunmak veya bulunmamak.
hkm paras na gemek
* para ile dilediini yapabilme gcn kazanmak.
hkm var (veya yok)
* geerlilii, nemi olma veya olmama.
hkmnde olmak
* yerinde olmak, yerine gemek, deerinde olmak.
hkmet
* Devletin grevlerini yerine getirmesini salayan yetkili organ, bakanlar kurulu, kabine.
* Bir lkenin ynetim kurulular.
* Devlet ynetimi.
* Hkmet kona.
hkmet darbesi
* Bir lkenin ynetim dzeninde deiiklik yapmak iin zora dayanarak yaplan yasa d i .
hkmet erkn
* llerde ve daha kk beldelerde bata vali veya kaymakam olmak zere hkmet ilerini yrten kimse
veya kimseler.
hkmet etmek
* bir lkenin ynetimini elinde bulundurmak.
hkmet gibi
* gl, her dediini yapt ran.
hkmet kaps
* Devlet dairesi.
hkmet kona
* llerde ve daha kk yerlerde, bata vali veya kaymakam olmak zere, hkmet grevlilerinin i grd
yap.
hkmet kurmak
* bakanlar kurulunu oluturmak.
hkmet merkezi
* Baehir, bakent.
hkmet srmek
* lke ynetiminin ba nda bulunmak.
hkmeti devirmek
* zor kullanarak devlet ynetiminde deiiklik yapmak.
hkmeti kurmak
* babakan, hkmet ilerinde grev alacak bakanlar kurulunu semek.
hkm
* Yarg.
* Egemenlik, hkimiyet.
* Deer, ayn veya benzer nitelik.
* nem, geerlilik.
* Etki, hz, iddet.
* Karar.
hkm giymek
* mahkemece cezalandrlmak.
hkm srmek
* i banda olmak.
* yayg n olmak.
* (etki, hz vb.) srmek, devam etmek.
hkm vermek
* iyice dndkten sonra bir karara varmak.
* bir suluyu mahkm etme.
hkm yemek
* mahkm olmak.
hkmdar
* Padiah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet bakan.
hkmdarl k
* Hkmdar olma durumu.
* Hkmdarla ynetilen lke.
hkmferma
* Hkm sren, hkmdar.
hkml
* Ceza hkm verilmi olan, mahkm.
hkmllk
* Hkml olma durumu.
hkmran
* Egemen.
hkmranl k
* Egemenlik, hkimiyet.
hkmsz
* Yrrlkten karlm, yrrlkten kaldr lm, geersiz, hkm kalmam.
hkmsz k lmak
* yrrlkten kaldrmak, iptal etmek.
hkmszlk
* Hkmsz olma durumu, geersizlik.
hlle
* Meden Kanunun kabulnden nce, kocas ndan kez boanan kadn n, yine eski kocasyla evlenebilmesi
iin yabanc bir erkee bir gnlne nikh edilmesi.
hlleci
* Hlle yoluyla evlenme iini gerekletiren kimse.
hmanist
* nsancl.
hmanistleme
* Hmanistlemek durumu.
hmanistlemek
* nsancl davran lar ve dnceler iinde olmak.
hmanizm
* nsancl k, insanlar sevme lks.
hmanizma
* Hmanizm.
hmayun
* Kutlu, mutlu.
* Padiahla ilgili.
* Trk mziinde dgh perdesinde karar klan bir makam.
hner
* Beceri isteyen ustalk, beceriklilik.
hner gstermek
* becerisini, ustal n ortaya koymak.
* herkesin yapamayaca bir ii yapmak.
hnerli
* Hneri olan (kimse).
* Hnerle yaplan (ey).
hnersiz
* Hneri olmayan (kimse).
* Hnerle yaplmayan, hner istemeyen (ey).
hngr hngr
* Yksek sesle ve h kra hkra.
hngrdeme
* Hngrdemek ii.
hngrdemek
* Yksek sesle ve h krarak alamak.
hngrt
* Hngrderken kan ses.
hnkr
* Osmanllarda yaln z padiahlar iin kullan lan bir unvan.
hnkrbeendi
* zerine salal et konulan patl can ezmesiyle haz rlanan bir yemek.
hnnap
* Hnnapgillerin rnek bitkisi, yenilen meyvesi iin zellikle Bat ve Gney Anadolu'da yetitirilen dikenli
bir aa, ide (Zizyphus jujuba).
* Bu bitkinin meyvesi.
hnnapgiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnei hnnap olan ve scak lkelerde yetien bir bitki familyas.
hnsa
* Er dii.
hr
* zgr.
hr teebbs
* zel giriim.
hrle
* Bir cins burak.
hrlk
* Hr, zgr olma durumu.
hrmet
* Sayg.
hrmet etmek
* saymak, sayg gstermek.
hrmeten
* Hrmetli olarak, sayglca.
hrmetkr
* Hrmetli.
hrmetli
* Saygl .
* Olduka byk okkal.
hrmetsiz
* Saygsz.
hrmetsizlik
* Saygszlk.
hrmette kusur etmek
hrriyet
* zgrlk.
hrriyeti
* Hrriyeti benimseyen kimse.
hrriyetilik
* Hrriyet yanl s olan kimse.
hrriyeti semek
* baskdan kurtulmak ve zgr yaamak iin davran ta bulunmak.
hrriyetperver
* Hrriyeti.
hrriyetsiz
* Hrriyetini yitirmi.
hrriyetsizlik
* Hrriyetini yitirmi olma durumu.
hrya
* Hep birden, cmbr cemaat.
hrya etmek
* bir yerden kmak veya bir yere girmek iin hep birden atlmak.
hryemez
* Bir eit elma.
hseyn
* Klsik Trk mziinde dgh perdesinde karar klan bir makam.
* Klsik Trk mziinde mi notas.
hsn kabul gstermek
* iyi kar lamak, gler yz gstermek.
hsnhl
* Bir kimsenin yaay nda kt bir ey bulunmama durumu, iyi hl.
hsnhl kd
* Bir kimsenin yaamnda kt bir ey bulunmad n gsteren resm kurulularca verilen belge, iyi hl
belgesi.
hsnhat
* Gzel yaz sanat .
hsnkabul
* yi karlama, gler yz gsterme.
hsnkuruntu
* Herhangi bir durumu safa kendinden yana iyiye yorma.
hsnniyet
* Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt dnce beslememe, temiz yreklilik, iyi dilek, iyi niyet.
hsnniyetle
* yi niyetle.
hsntelkki
* yi karlama, iyiye yorma.
hsntevecch
* Sevgi ve saygyla.yaknlk gsterme.
hsnyusuf
* Karanfilgillerden, baz trleri bahelere ss olarak dikilen bir bitki, gugu iei (Dianthus barbatus).
hsran
* Zarar, ziyan.
* Beklenilen eyin elde edilememesi yznden duyulan ac.
hsrana uramak
* beklenilen sonucun elde edilmemesi sebebiyle ok zlmek, ac ekmek.
hsn
* Gzellik.
Ht
* "ok imek, kabarmak" anlamnda kullanlan Ht da gibi imek deyiminde geer.
htht
* avu kuu, ibibik.
hve
* "Tamam tamam na" anlamnda hvesi hvesine sznde geer.
hvelbaki
* "Baki kalan o' (Allah) dur." anlam nda ve genellikle mezar talarna yazlan bir sz.
hveyda
* Besbelli, aka, meydanda, aikr.
hviyet
* Kimlik.
hviyet czdan
* Kimlik belgesi.
hzn
* kapankl, gnl zgnl.
hzn kmek (veya iine bir hzn kmek)
* hznlenmek.
hzne kaplmak
* hznlenmek.
hznlendirme
* Hznlendirmek ii.
hznlendirmek
* Hznl duruma getirmek.
hznleni
* Hznlenmek ii veya biimi.
hznlenme
* Hznlenmek ii.
hznlenmek
* Hznl duruma gelmek, hzn duymak.
hznl
* Gnle zgnlk veren, i kapan kl na yol aan.
hznsz
* Hzn olmayan, en (kimse).
hznszlk
* Hznsz olma durumu.
hzzam
* Klsik Trk mziinde segh perdesinde bir makam.
hzzam belisi
* Klsik Trk mziinde birleik makamlarn belilerinden biri.
- / -i, -u / -
* Fiillerden isim treten ek: yaz-, diz-i, do-u, l- vb.
- / -i, -u / -
* Fiillerden skl k ats treten ek: kaz- -mak, sr--mek vb.
- / -i, -u / -
* Belirli nesne yapan ykleme (akuzatif) eki: kap -y-, ev-i, kutu-y-u, kt-y- vb.
- / -i, -u / -
* nszle biten kelimelere eklenen 3. kii iyelik eki: ka-, di-i, kol-u, gz- vb.
, I
* Trk alfabesinin on birinci harfi. I ad verilen bu harf, ses bilimi bakmndan kaln, dz, dar nly
gsterir.
* Majskl Romen rakamlar nda 1 says n gsterir.
- c / -ici, -ucu / -c
* Fiilden "yapan, eden" anlam nda sfat treten s fat-fiil eki: yap-c , gid-ici, u-ucu, bl-c. Bu ekle yaplm
isimler de vard r: gr-c, sat-c vb.
c cc
* i d, hepsi.
cn cc n karmak
* incelenmemi, elden geirilmemi hibir yerini brakmamak, didik didik etmek.
* bir konuyu en kk ayr ntlar na kadar incelemek, eletirmek.
cn cc n sormak
* (bir kimsenin) soyunu sopunu, huyunu suyunu iyice renmek iin aratrmak.
l
* Belli olmayacak kadar yava akan su.
l l
* Ar a r, yava yava.
r p
* Bir tr delikli bal k a , rp.
* Yalan, dzen.
r p ekmek
* balk yakalamak iin atlm rb yukar karmak.
r p evirmek
* yalan dolanla bir eyden yararlanmak.
r p kay
* Be ifte krekli balk kay .
h
* Deveyi ktrmek iin kar lan ses.
h
* te.
hlama
* Ihlamak ii.
hlamak
* Hastalktan veya yorgunluktan inler gibi h sesi karmak.
hlamur
* Ihlamurgillerden, kerestesi beenilen, byk bir glge aac (Tilia).
* Bu aacn kurutularak ay gibi iilen gzel kokulu iei.
hlamurgiller
* ki eneklilerden, rnei hlamur aac olan bir bitki familyas .
hma
* Ihmak ii.
hmak
* (deve) kp oturmak.
htrlma
* (deve) Iht rlmak ii.
htrlmak
* (deve) ktrlerek oturtulmak.
htrma
* (deveyi) Ihtrmak ii.
htrmak
* (deveyi) ktrp oturtmak.
- k / -ik, -uk / -k
* Fiillerden sfat treten ek.
k l k l
* Boulur gibi, s knt ile soluyarak.
* Glkle, zorla.
k na skna
* Byk g harcayarak, kendini zorlayarak.
* ekinerek, sklarak.
k na tkna
* S klarak, zorluk ekerek.
k ndrma
* Ikndrmak ii.
k ndrmak
* Iknmas na yol amak.
k np sknmak
* bir i yapabilmek iin kendini ok zorlamak.
k nma
* Iknmak ii.
k nmak
* Herhangi bir sebeple soluunu iinde tutarak kendini zorlamak.
* Peklikte veya doum srasnda kaslar zorlayarak soluunu tutmak.
k nt
* Iknmak ii.
- kla- / -ikle-, -ukla- / -kle-
* Baz fiillerden sklk ats treten ek: say-kla-, did-ikle-, sr-kle- vb.
klama
* Iklamak ii.
klamak
* Yk alt nda glkle solumak.
* Alarken bunal r ve soluu kesilir gibi i ekmek.
klaya sklaya
* byk aba harcayarak, kendini elden geldii kadar zorlayarak.
klm tklm
* Alabildiinden de ok, az na kadar dolu, ok kalabalk.
- l
* Bkz. -I (I).
- l
* Bkz. -I- (II).
lgama
* Ilgamak ii veya durumu.
lgamak
* At drt nala srmek.
lgar
* Dizginleri koyuverilmi atn drt nala komas.
* Atla ansz n yaplan dolu dizgin saldr.
lgar etmek
* lgarlamak.
lgarc
* Ilgarla dman toprana saldran kimse.
lgarlama
* Ilgarlamak ii.
lgarlamak
* (bir lkeye) Ilgarla saldrmak.
lg m
* lde, uzaktan su gibi grnen k yanltmac, yalgn, pusar k, serap.
lg m salg m
* Belli belirsiz.
lg n
* Ilgngillerden, Akdeniz blgesinde yetien bir aa veya aak cinsi (Tamarix).
lg ncar
* Ku kiraz.
lg ngiller
* rnek bitkisi lgn olan, ayr ta yaprakl iki enekli bitkiler familyas.
lg t lgt
* (esinti ve ak iin) Yava yava.
- l / -ili, -ulu / -l
* Fillden s fat treten ek: sar-l , ser-ili, kur-ulu, rt-l vb.
lca
* Suyu s cak olarak yerden kan hamam, kaplca, ermik, kudret hamam.
lcak
* Az l k, l ka.
lk
* Soukla scak aras, ne souk ne de scak.
lk lk
* Ilk olarak.
lka
* Biraz l k.
lklama
* Ilklamak ii.
lklamak
* Ilk duruma gelmek.
lklatrma
* Ilklatrmak ii.
lklatrmak
* Ilk duruma getirmek, ltmak.
lklk
* Ilk olma durumu.
lm
* stek ve tutkularda ll davranma erdemi, lllk, itidal.
lma
* Ilmak i i veya durumu.
lmak
* Il nmak.
lman
* S cakl ok yksek veya ok dk olmayan (yer), mutedil.
lml
* Ar la kamayan, ll, mutedil.
* Siyasette ar grler arasnda ortalama bir gr savunan.
lmll k
* Ilml olma durumu, mutedillik.
lnd rma
* Il ndrmak ii.
lnd rmak
* Ilk duruma getirmek.
lnma
* Il nmak durumu.
lnmak
* Ilk duruma gelmek, lmak.
ltrma
* Il trmak ii.
ltrmak
* S cak suya souk veya soua scak su katarak l k duruma getirmek.
ltma
* Iltmak i i.
ltmak
* Ilk duruma getirmek.
lk
* Bkz. y lk.
ltar
* oban kpeklerinin boaz na taklan ivili demir.
- m
* Bkz. -m (I).
- m
* Bkz. -m (II).
- m
* Bkz. -m (III).
m zganma
* Imzganmak ii.
m zganmak
* Uyku ile uyan klk aras bir durumda bulunmak, uyuklamak.
* Kararp sner gibi olmak.
- mt rak
* Bkz. -mtrak.
- n-
* Bkz. -n-.
- n / -in, -un / -n
* Fiillerden isim ve sfat treten ek: y-n, ek-in, dol-un, sk-n vb.
- n / -in, -un / -n
* Belirtili isim tamlamas kuran ek.
- nca / -ince, -unca / -nce
* Fiillerden zarf-fiil treten ek: yap-nca, gel-ince, ol-unca, gr-nce vb.
ncalz
* Turusu yaplan bir tr kk yaban soan.
- nc / -inci
* Bkz. -nc / -nci.
- n / -in, -un / -n
* Bkz. -n.
- nt
* Bkz. -nt / -nti, -ntu / -nt.
- p / -ip, -up / -p
* Fiillerden balama zarf-fiili treten ek: yaz-p, gel-ip, otur-up, gl-p, oy-na-y p, bekle-yip vb.
pl pl
* Prl pr l.
pslak
* ok slak, her yan slak.
pss z
* ok ssz, ss z.
r
* Bkz. y r.
- r / -ir, -ur / -r
* nszle biten birok fiile eklenen geni zaman eki: al-r, ver-ir, ol-ur, gr-r vb.
ra
* Seciye, karakter.
rak
* Uzak.
rak
* Klsik Trk mziinde, ayn adla anlan ve kaln fa diyez notasn andran perdedeki makamlardan biri.
raka
* Biraz uzak, uzak gibi.
rakgrr
* Drbn.
* Teleskop.
raklama
* Iraklamak ii.
Iraklamak
* Uzaklamak.
Irakl
* Irak halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
raklk
* Uzaklk.
raksak
* Birbirinden gittike uzaklaan (nlar, izgiler).
raksak mercek
* zerine den birbirine paralel nlar yanlara doru k rarak birbirinden uzaklatran mercek.
raksama
* Iraksamak ii, istibat.
* Iraksak olma durumu.
raksamak
* Bir eyin gereklemesini uzak grmek, olacana pek inanmamak, istibat etmek.
raks nma
* Iraksnmak ii veya durumu.
raks nmak
* Uzak bulmak.
ralama
* Iralamak ii.
ralamak
* Belirli bir ra ile belirtmek, karakterize etmek.
rama
* Iramak ii.
ramak
* Uzaklamak, uzamak, ara a lmak.
rgalama
* Irgalamak ii.
rgalamak
* Yerinden oynatp, sallamak, sarsmak.
* lgilendirmek.
rgalanma
* Irgalanmak ii veya durumu.
rgalanmak
* Irgalamak ii yap lmak, sarslmak, sallanmak.
rgama
* Irgamak ii.
rgamak
* abuk olmak, davranmak.
* Oynatmak, k m ldatmak.
rganma
* Irganmak ii veya durumu.
rganmak
* Sallanmak, kp rdanmak.
rgat
* Tarm iisi, renber.
* Yap iisi.
* Gemilerde ve yaplarda yatay kollarla ve birka kii tarafndan evrilen bocurgat.
rgat gibi almak
* ok a r bir ite almak.
rgat pazarna dndrmek
* kar k ve dank bir duruma getirmek.
rgatba
* Irgatlardan sorumlu kimse.
rgatlk
* Irgat olma durumu, renberlik.
rp
* Bkz. r p.
rk
* Kalt msal olarak, ortak fiziksel ve fizyolojik zelliklere sahip insanlar topluluu.
* Bir canl trnde ayn karakteri tayan canllarn oluturduu alt blm.
* Soy.
rk ayrm
* Bireylerin, toplumsal kmelerin veya toplumlar n rk zelliklerinden dolay eit olmayan ilemler kar snda
b raklmalar, ayr tutulmalar, dlanmalar , sn rland rlmalar veya stn tutulmalar.
rk bilimi
* Etnoloji, rkiyat.
rk birlii
* Irk esasna dayal birlik.
rk
* Irkl k yanls olan (kimse).
rkl k
* nsanlarn toplumsal zelliklerini biyolojik, rksal zelliklerine indirgeyerek bir rkn baka rklara stn
olduunu ne sren reti.
rk
* Irkla ilgili.
rkiyat
* Etnoloji.
rksal
* Bkz. rk.
rkta
* Ayn rktan olan kimse.
rlamak
* Bkz. y rlamak.
rmak
* ounlukla denize dklen, zellikle geni lii ve tad su nicelii bak m ndan en byk akarsu, nehir.
rmak roman
* Bir olay n, geni bir zaman diliminde getii bir a , bir toplumun geni bir grnmn veren ok uzun
roman, nehir roman.
rmaklama
* Irmaklamak ii veya durumu.
rmaklamak
* Irmak durumuna gelmek, rmak gibi akmak.
rz
* Bir kimsenin, bakalar tarafndan dokunulmamas ve sayg gsterilmesi gereken iffeti.
rz dman
* Cinsel zevki iin her trl yasa ve treleri inemekten ekinmeyen kimse.
rz ehli
* Namuslu, iffetli, temiz kimse.
rzna gemek
* zor kullanarak bir kimseyi cinsel zevkine alet etmek, tecavz etmek.
rzn bozmak
* rz na gemek.
sfahan
* Klsik Trk mziinde dgh perdesindeki makamlardan biri.
s
* Bir cismin uzamasna, genlemesine, buharlamasna, erimesine, scakl nn artmas na, bir i yapmasna
sebep olan fiziksel enerji, hararet.
* Doal vcut s cakl, hararet: nsan vcudunun doal ss 36,5 C dir.
* Hastaln etkisiyle ortaya kan vcut scakl.
* S caklk.
s cam
* ki cam plkann evresel olarak metal bir ara tas yardmyla birbirine balanmas temeline dayanan bir
madde.
s dam
* Hamam.
s kuak
* S cak kuak.
s lm
* eitli olaylar s rasnda aa kan, s miktarn n llmesini konu alan fizik dal, kalorimetri.
s yay m
* Hareket eden nesnelerle belli nicelikte sn n tanmas olay, iletim, konveksiyon.
s yuvar
* S cakl n gittike ykseldii 100-300 km ykseklikler arasndaki hava yuvar katman, termosfer.
salan
* Oluumu srasnda s alan (birleme, tepkime), endotermik.
scak
* S cak.
* Hamam.
sdenetir
* Bir yer veya nesnenin ssn kendiliinden dzenleyen, ayn derecede olmasn salayan cihaz, termostat.
sl
* Is ile ilgili, termik.
sn
* Bir kilogram suyun scakl n bir derece ykseltmek iin gereken s miktar, kalori.
sndrma
* Isndrmak ii.
sndrmak
* Isnmas n salamak, scakl k kazandrmak.
* Birinin bir eye almasn , ilgi duymasn salamak.
sn
* Isnmak ii veya biimi.
snma
* Isnmak ii.
snma ss
* Bir cismin bir gramnn scakl n bir santigrat derece ykselten s miktar.
snma kousu
* zellikle serin havalarda, vcut al malarna balamadan nce kaslar stmak, bylece kas kopmalar n
nlemek iin yaplan haz rlayc hafif kou.
snmak
* S cak duruma gelmek.
* mesini gidermek.
* Yadrgamaz olmak, holanr olmak, almak.
sot
* Bkz. isot.
sler
* Cisimlerin s nma ssn meye yarayan let, kalorimetre.
sracak it diini gstermez
* ktlk edecek kimse nceden haber vermez.
srgan
* Isrgangillerden, her taraf sert tylerle kapl, tyleri krl nca kar nca asidi denilen ok kandrc bir madde
kartan bir ot (Urtica).
srgangiller
* ki eneklilerden, rnei srgan otu olan, yapkan otu, rami gibi birtakm trleri iine alan bitki familyas.
srg n
* silik.
src
* Isran, dilerini batran.
* (kuma, yn iin) Dalayan, kandran.
* (rzgr iin) Sert, souk.
srk
* Isrlan yerde kalan iz.
* Bir kezde s rlan.
srlma
* Isrlmak ii.
srlmak
* Dileri arasnda s k lmak veya koparlmak.
srmlk
* Bir kezde s rlacak miktar.
srma
* Isrmak ii.
srmak
* Dileri arasna alp skmak.
* Dileriyle koparmak.
* (rzgr, souk iin) Sert esmek, keskin bir biimde etkilemek.
* (kuma iin) Dalamak, kandrmak.
srtma
* Isrtmak ii.
srtmak
* Isrmasna sebep olmak.
st c
* Bir nesnenin, daha ok bir ak kann scakln , kullanmadan nce artt rmaya yarayan alet.
st lma
* Istlmak ii.
st lmak
* Istmak ii yaplmak.
st p st p nne koymak
* daha nce gemi bir olay, bir i i, ileri srlm bir dnceyi sk sk tekrarlamak.
st
* Istmak ii veya biimi.
stma
* Istma ii, teshin.
* S tma.
stmak
* S cak duruma getirmek.
* ekici, olumlu, ho bir duruma getirmek.
sveren
* Is aa karan, evresine s salan (birleme, tepkime), ekzotermik.
syayar
* Bir ak kanda sy her tarafa eit olarak yaymaya yarayan alet, konvektr.
ska
* Boa karma, rast getirememe.
ska geilmek
* gzden karmak, atlamak, deerini ve nemini anlamamak.
ska gemek
* hedefe rast getirememek.
* zerinde durmamak, nem vermemek, atlamak.
skaa
* Yelkenli gemilerde direklerin alt ular nn iine oturtulduu yuva.
skala
* Bir bestede kullanlabilecek ayn trden sesler kmesi.
* Genellikle l aletlerinde gsterge izelgesi.
* Gam.
skala yapmak
* alg perdelerine parmak altrmak.
skalama
* Iskalamak ii.
skalamak
* Hedefe rast getirememek.
skara
* Bkz. zgara.
skaralk
* Bkz. zgaralk.
skara
* Bir limann gemi kalabal iindeki durumu.
* Bir eyi t ka basa doldurma.
skarmoz
* Gemilerin kaburgalar n oluturan eri aalarn ad.
* Krek takmak iin kay k ve sandal n yan kenar na dikine yerletirilmi aa ubuk.
skarmoz
* Vcudu yuvarlak, uzunca, pullu, burnu sivri, kk palamut boyunda bir bal k (Sphyraena sphyraena).
skarpel
* Bkz. iskarpel.
skarta
* Baz iskambil oyunlar nda kullanlmas gerekmediinden bir yana b raklan ktlar.
* Herhangi bir sebep dolaysyla deerini kaybetmi (mal).
skartaya karmak (veya ay rmak)
* deersiz bularak bir yana atmak, ie yaramad iin ayr p bir yana koymak.
skartaya kmak
* deersiz saylarak bir yana at lmak.
skat
* Drme, aa atma.
* Drlme.
* lenlerin kl nmam namazlar ve tutulmam orular iin verilen sadaka.
skat
* Iskat verilen kimse.
* Mezarlk dilencisi.
skonto
* ndirim, tenzilt.
* Sresi dolmam bir senedin, faiz ve komisyonu drlerek kar lndan eksiine al nmas, krdrma.
* Senedin saymaca deeri zerinden yaplan indirim.
* (sz iin) Bir blmn sylenmemi sayma.
skonto etmek
* indirim yapmak.
* (sz iin) bir blmn sylenmemi saymak.
skontolu
* ndirimli, tenziltl.
* Bir blm sylenmemi saylan.
skontosuz
* ndirimsiz, tenzilts z.
skota
* Byk yelkenleri ynetmek iin kullanlan ip.
skuna
* Brikten kk, iki direkli bir eit yelkenli gemi.
slah
* Dzeltme, iyiletirme.
* Bir hayvan veya bitki trnden daha iyi verim alabilmek amacyla yap lan ilem.
slah etmek
* iyi bir duruma getirmek, iyiletirmek, dzeltmek.
* yola getirmek.
slah evi
* Su ileyen ocuklar slah etmek ve eitmek amacyla ceza yasasna gre ileyen kurum, slahhane.
slah olmaz
* dzelmez, iyilemez.
slahat
* Daha iyi duruma getirmek iin yap lan dei iklik, dzeltme veya iyiletirme, reform.
slahat
* Reformcu.
slahatl k
* Reformculuk.
slahhane
* Islah evi.
slak
* Suya batrlm veya zerine su dklm olan.
slak karga
* ok slanm, s rls klam olmu.
* ok korkan, ekingen, rkek.
slak s an
* Islak karga.
slak zemin
* naat sektrnde mutfak, banyo, tuvalet gibi suyla temas olan blmlerin yzeyi.
slaklk
* Islak olma durumu.
slama
* Islamak ii.
slamak
* Islatmak.
slan
* Islanmak ii veya biimi.
slanma
* Islanmak ii veya durumu.
slanmak
* Islak duruma gelmek.
slat c
* Yaptrmadan nce pullar, zarflar, etiketleri slatmaya yarayan ara.
slat lma
* Islatlmak ii.
slat lmak
* Islatmak ii yaplmak, slak duruma getirilmek.
slat
* Islatmak ii veya biimi.
slatma
* Islatmak ii.
slatma suyu
* Baz maddelerin eitli amalarla i lenmesinde kullan ldktan sonra deiik yntemlerle ayrlan ve
znm besin maddeleri ieren s v .
slatmak
* Islak duruma getirmek.
* Dayak atmak veya ar hakarette bulunmak.
* Mutlu bir olay iki ile kutlamak.
sl k
* Dudaklarn bzlerek veya parman dil zerine getirilmesiyle karlan ince ve tiz ses.
* nce ve tiz ses.
sl k almak
* slk sesi karmak.
sl klama
* Islklamak ii.
sl klamak
* Birine kar slk alarak sevilmediini, istenmediini veya beenilmediini belli etmek.
sl klan
* Islklanmak ii veya biimi.
sl klanma
* Islklanmak ii.
sl klanmak
* Islklamak ii yaplmak veya slklamak iine konu olmak.
sl kl
* Islk karan.
* Islk gibi kan.
sl kl nsz
* Dilin n orta blmnn bir tr oluk biimini almasyla oluan nsz: s, z, , j.
smarlama
* Ismarlamak ii, sipari.
* Ismarlanarak yaptrlan.
* ten olmayan, batan savma.
smarlamak
* Bir eyin yaplmasn veya getirilmesini, bu ilerle uraan birine sylemek, sipari etmek.
* Parasn kendi deyerek bakalar iin yiyecek veya iecek getirilmesini sylemek.
* Kendi iin bir ey al nmasn bakas na sylemek.
* Bir eyin, bir kimsenin bak lmas n, korunmas n birine veya birinin gzetilmesine brakmak, emanet
etmek.
* Bir iin yaplmasn , b raklmasn veya o iten vazgeilmesini sylemek.
smarlanma
* Ismarlanmak ii.
smarlanmak
* Bir eyin yaplmas veya getirilmesi birine sylenmek.
smarlatma
* Ismarlatmak ii.
smarlatmak
* Ismarlamak iini yapt rmak.
spanak
* Ispanakgillerden, yapraklarndan sebze olarak yararlanlan bir bitki (Spinacia oleracea).
spanakgiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi spanak olan, paz, pancar gibi baka trleri de iine alan bir familya.
spanaklar
* ekerci boyasgiller, horoz ibiigiller, spanakgiller familyalarn iine alan iki enekli bitki takm.
spanakl
* inde spanak bulunan (yiyecek).
spanakl brek
* Halanan spanan suyu szldkten sonra szlmesi, ya, soan ve salayla kar trl p hamurun iine
konulmasyla yap lan ve piirilen brek.
spanakl yumurta
* Halanm ve yada hafif kavrulmu spanan iine yumurta krlmas ile hazrlanan yemek.
sparmaa
* Deniz iinde birka zincirin birbirine dolamas.
Isparta gl
* Isparta yresinde yetien kendine zg kokusu ve deiik renkleri ile tan nan bir tr gl.
Isparta hals
* Isparta yresinde el tezghlarnda dokunan ve ok tutulan bir tr hal.
spatula
* Cerrahde, ev ilerinde, duvarclkta vb.de kullan lan, bir maddeyi kazmaya, yaymaya yarayan kk bir
krek veya ucu keskin olmayan bklen bir bak biiminde metal, aa, kemik vb. maddelerden yaplm ara.
spavli
* Gemilerde kullanlan bir eit kal n sicim.
spazmoz
* Ar titreme, kaslma.
spazmoza tutulmak
* ar derecede titremeye balamak.
srar
* Direnme, ayak direme, steleme, stnde durma.
srar etmek
* bir konuda, bir dncede srekli direnmek, ayak diremek.
* ok istemek.
srarla
* srarl bir biimde.
srarl
* stnde durulan, ok istenen.
ssz
* Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha.
* Yaln z, kimsesi olmayan.
ssz kalmak
* sszlamak, tenhalamak.
sszlama
* Iss zlamak ii.
sszlamak
* Iss z duruma gelmek, tenhalamak.
sszlk
* Iss z olma durumu, yalnzlk, tenhalk.
sszlk kmek
* ssz, tenha duruma gelmek, tenhalamak.
staka
* Bkz. isteka.
stakoz
* Istakozlardan, suda yaayan, birinci ayak ifti gl iki kska durumunda gelimi bulunan, sevilen beyaz
eti iin avlanan, iri bir bcek (Homarus vulgaris).
stakoz a
* Kabuklu deniz hayvanlar n avlamakta kullanlan kk a.
stakoz gibi
* ok krmz .
stakozlar
* On ayakllar tak m na giren, rnek hayvan stakoz olan bir familya.
stakozluk
* Istakozlar saklamak iin deniz k ysnda yaplan zel blm veya havuz.
stampa
* Aa, metal vb.zerine oyulduktan sonra bir yere baslan biim.
* Bu tr biim veya resimleri basmaya yarayan kalp, damga, mhr.
* inde, mhr veya damga gibi eyleri mrekkeplemeye yarayan mrekkepli uha bulunan kutu.
stampa resim
* Aa, bak r gibi yzeylere oyulan ve tuvale bas lan resim sanat.
stampac
* Istampa yapan veya satan kimse.
stampacl k
* Istampacnn ii veya meslei.
stampalama
* Istampalamak ii.
stampalamak
* Ham madeni scakta veya soukta istenilen kalba sokarak ekillendirmek.
stanbulin
* Bkz. istanbulin.
star
* Hal , kilim dokunan tezgh.
stavroz
* Bkz. istavroz.
stfa
* Ay klanma.
stlah
* Terim.
* Herkesin anlamad zel anlamda kullan lan sz.
stlah paralamak
* herkesin anlamad adal bir biimde konumak.
strap
* Ac .
* znt, sknt, keder.
strap ekmek
* ar ve ac iinde kvranmak, ar derecede zlmek.
strapl
* Istrap veren, ac l, s k ntl.
strapsz
* Istrab olmayan, ac veya znt vermeyen.
strar
* aresizlik, mecburiyet, zorunluk.
strar
* Mecbur, zorunlu.
- / -i, -u / -
* Fiillerden isim treten ek: al-, gel-i, bul-u, gr-, anla-y-, bekle-y-i, solu-y-u, yr-y- vb.
- / -i, -u / -
* Bkz. --.
a dorulum
* Ik etkisiyle bir bitkinin byme hareketi, fototropizm (I a dorulum bazen a gm, fototaktizm
yerine kullan lr).
a gm
* Bir hcrelilerde birdenbire aydnlanma sonucu grlen tepkime, fototaktizm, fototaksi.
altnda
* bir durum veya dncenin konuyu aydnlatmasndan yararlanarak, onu gz nnde tutarak.
k
* Cisimleri grmeyi, renkleri ay rt etmeyi salayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, avk.
* Yksek derecede s tlan cisimlerin (akkorluk) veya eitli enerji biimleriyle uyarlan cisimlerin (gaz )
yayd gzle grlen ma.
* Bir yeri aydnlatmaya yarayan ara.
* Mutluluk, sevin veya zekdan doan, zellikle yzde ve gzlerde beliren parlt.
* Yol gsteren, aydnlatan kimse, dnce, eser vb.
* (resim sanatnda) Ikl, parlak yer.
k ak s
* Birim yzeyinden, birim zamanda geen k enerjisi.
k aylas
* Herhangi bir gk cismini evreleyen kl halka.
k aynas
* (fotorafl kta) I yanstmak iin k kaynan n nne konulan nesne.
k bacas
* Yaplarn iine n iyi girebilmesi iin brak lan baca.
k ana
* Sahneyi aydnlatmak iin dei ik alardan n gelmesini salayan ukur maden yanstc .
k erisi
* Deiken bir yldzn parlakl nn grnmesini veren grafik.
k gm
* Bitkilerde protoplzman n a gsterdii tepki.
k glge
* (resimde) I kl ve glgeli blmlerin birbirine gre dal m n gsteren ks mlar.
k hz
* I n bir saniyede ald yol.
k n
* Yaylan n izledii doru.
k korkusu
* Baz canl lar n ktan korkma duygusu.
k kre
* Bkz. k yuvar.
k lm
* Fiziin, k miktarn n llmesini ve cisimlerin iletme, yans tma, datma gibi zelliklerini inceleyen
blm, fotometri.
k tutmak
* bir yeri kla ayd nlatmak.
* dncesiyle klavuzluk etmek, konuyu aydnlat c dnceler sylemek, tutaca yolu gstermek.
k yl
* I n bir ylda ald yol.
k yuvar
* Gnete, darya k veren katman, k kre, fotosfer.
k
* Sinema filmlerinin ekiminde veya tiyatro, opera, bale gibi gsteri sanatlarnda sahnenin ayd nlatlmas iin
gerekli k ve elektrik ilemini dzenleyip yapan kimse.
k lk
* Iknn ii veya meslei.
kkesen
* Karanlk odalara girip karken bu yerlere k s zmas n nleyen dzen.
klama
* evirim s rasnda, aydnlatlm olan konunun grntsnn duyar kat zerine belirli bir sre derek
etkilemesi.
klandr lma
* Iklandrlmak ii.
klandr lmak
* Iklandrlmak ii yaplmak veya klanmas salanmak.
klandrma
* Iklandrmak ii, aydnlatma.
klandrmak
* Ikl duruma getirmek, aydnlatmak.
klanma
* Iklanmak ii.
klanmak
* Ikl duruma gelmek, aydnlanmak, mak.
kl
* I olan, aydnl k, kland rlm , nurlu, nuran.
* Nee veren, sevin yaratan, mutlu.
kl lk
* Bir optik cihazda, cisme plak gzle veya cihazla bak ldnda, a tabakadaki birim yzeyi etkileyen k
miktarlar arasndaki oran.
kler
* Ik iddetini veya enerjisini len ara, fotometre.
* Bir k kaynann, belli uzaklkta oluturduu aydnl lme iinde kullanlan ara, fotometre.
ksz
* I olmayan, karanlk.
kszlk
* Iks z, ktan yoksun olma durumu.
l
* Ikl.
l l
* Titrek ve parlak bir k saarak.
* Parltl , ltl .
l l bakmak
* sevinten gzleri parl parl olmak.
l kf
* S r, domuz ve insanlarda l kflce hastal na yol aan, l kflerin rnek tr olan asalak mantar
(Actinomyces bovis).
l kfler
* eitli trleri, insan ve hayvanlarda asalak yaayan tall bitkiler takm.
l kflce
* Evcil hayvanlarda, zellikle s rlarda, l kflerden ileri gelen ve insanlara da bulaabilen ilkel mantar
hastal .
lak
* Parlt.
lama
* Ilamak durumu veya biimi.
lamak
* Ildamak, parlamak.
latma
* Ilatmak ii veya biimi.
latmak
* Parldatmak.
ldak
* Karanlkta bir hedefi aydnlatmak iin kullan lan dar, uzun bir n demeti karan k kayna , projektr.
* Parlayan, ltl .
ldama
* Ildamak ii.
ldamak
* Titrek, parlak bir k samak, parldamak.
ldatma
* Ildatmak ii.
ldatmak
* Ildamasn salamak, l l parlatmak, parldatmak.
lt
* Hafif k.
* Bir eyin ldarken sat k.
ltl
* Ilts olan, lt yapan.
ma
* Imak ii, klanma, aydnlanma.
* Inm.
mak
* Iklanmak, ayd nlanmak.
* Ik samak.
n
* Bir k kaynandan karak her yne yayl p giden k demeti, ua.
* In etkin zdeklerin satklar alfa, beta, gama nlar ndan her biri.
* Bir noktadan k p sonsuza giden yarm dorulardan her biri.
n bilimci
* In bilimi uzman, radyolog.
n bilimi
* Ik, elektrik ve s nlar nn uygulama alanlarn inceleyen bilim dal, radyoloji.
n etkin
* In etkinlii olan, radyoaktif.
n etkinlik
* Alfa, beta veya gama nlarn yayma zellii, radyoaktivite.
nm
* In veya tanecik yaym , radyasyon.
* Uzayda yaylan bir dalgay oluturan elerin btn, radyasyon.
* Bir enerjinin k demeti durumunda yaylmas, radyasyon.
* Isnn, bir kaynaktan n ve dalga hareketi yoluyla yaylmas, radyasyon.
nm aks
* Birim dzeyden birim zamana geen nm.
nm al cs
* Inma kar hassas ara veya gere.
nm basnc
* Inmn birim dzeye birim zamanda ykledii itme gc.
nm dengesi
* Bir yzeyde oluan nmn denklii.
nmler
* Bir kayna n btn dalga boylarndaki toplam nmn len ara, bolometre.
nlama
* Inlamak ii.
nlamak
* In (bilim kurguya gre) gcyle bir varl , atomlara ay rarak grnmez duruma getirmek veya atomlarn
birletirerek bir varl yeniden yaratmak.
* Virslerden baka mikroorganizmalar n, zellikle mikroplar n bulamasn azaltmak amac yla yiyecek
maddelerini hafif iyonlatrc nlara tutmak.
nlandrma
* Inland rmak ii.
nlandrmak
* nsan, hayvan veya herhangi bir materyalin rntgen, gamma veya ntron gibi nlarnn etkisinde kalmak.
nlanma
* Inlanmak ii.
nlanmak
* Inlamak iine konu olmak veya nlamak ii yap lmak.
nlayc
* Yapsnda bir ma kayna bulunan ve bir maddeyi nlamaya yarayan (ara).
nl
* In veren, n saan.
nllar
* Bir hcreli hayvanlar n, kk bacakllar sn fna giren, protoplazmalarndan, hareket ve duyu organ olarak
yalanc ayak salan takm.
nler
* Inlarn enerjiye dnmesini gsteren ara, radyometre.
nt
* Ikl, lt .
nt lmbas
* Ik saan lmba.
t m
* ine ya konularak ucundaki fitil sayesinde k elde edilen kandil.
tma
* Itmak ii.
tmak
* Ik samak, klandrmak.
k
* Deri, tahta kazmakta kullanlan, iki ucu sapl eri bak.
kn
* Bir ravent tr.
krlak
* Karagz'n bal .
tr
* Ispanakgillerden, saplar etli bir ot, yaban pazs (Blitum capitatum).
- t-
* Bkz. -t- (III).
- t / -it, -ut / -t
* simlerden sfat treten ek: ya- t, e-it vb.
- t / -it, -ut / -t
* Fiillerden isim treten ek: an-t, ge-it, um-ut, gm-t vb.
t r
* Gzel koku.
* Itr iei.
t r iei
* Sardunyagillerden, yapraklar gzel kokulu, iekleri trl renklerde bir ss bitkisi (Pelargonium radicula).
t r yapra
* Ssleme sanat nda tr yapra biiminde oluturulan ve kullanlan motif.
t rl
* Gzel kokulu, muattar, tr.
tlak
* Salverme, koyuverme.
tlak olunmak
* ad verilmek, ad olmak.
tlak zre
* genel olarak.
tnap
* Sz bo yere uzatma.
trah
* Dar karma, d ar atma.
trah etmek
* vcuttan dar atmak.
trah
* Sultanlara zg gzel koku.
tr
* Itrl, kokulu.
triyat
* (srnlecek) Gzel kokular.
triyat
* Gzel kokular, makyaj malzemesi satan kimse veya yer.
triyat lk
* Itriyat olma durumu.
tt la
* Bilgi edinme, renme.
tt rat
* Birbirini izleme, birbiri arkasndan gelme, dzenli s ralanma.
v r zvr
* Kk, nemsiz (ey).
ydiye
* Bayram kutlamas.
* Bayramlarda din ve devlet byklerine sunulan kaside.
- z
* Bkz. -z (I).
- z
* Fiilden s fat treten ek: tk-z vb.
- z / -iz, -uz / -z
* sim soyundan yklemlere, fiillerin trl kip ve zamanlarna eklenen okluk 1. kii eki: iyiy-iz, yorgun-uz,
zgnz, al- r-z, bil-ir-iz, gid-iyor-uz, grr-z, al-aca- z, gr-ece-iz, al-mal-y- z vb.
zbandut
* Grn ve davran ile korku veren (iri yar adam).
* Rum korsanlar na verilen ad.
zbandut gibi
* ok iri, csseli (erkek).
zgara
* Metal ubuklarn, aa dallarnn aralkl sralanmasyla yap lan parmaklk veya kafes biiminde ara.
* Et, balk, kfte gibi yiyecekleri piirmekte kullan lan ara.
* Bu ara stnde pimi.
* Pisliklerin su yollar n t kamasn nlemek veya havalandrmak amac yla su yollarn n veya havaland rma
k lar zerine konulan kafesli veya parmaklkl demir.
* Futbol ayakkabs altnda bulunan iri bal kabara.
zgara demiri
* Kazan zgarasn meydana getiren demir ubuklardan her biri.
zgara kfte
* Kyma ve zel baharatlarn kart rlarak ve yourularak hazrlanan, zgarada piirilen bir tr kfte.
zgara parmakl
* Yzen cisimleri ve yapraklar tutmak iin, bir barajda, ykleme odas nda basnl boru az nn nne eik
olarak yerletirilen demir parmaklk.
zgara yata
* Kat yak tl maden bir ocan, iine zgarann yerletirildii ksm.
zgaral
* Izgaras olan.
zgaralk
* Izgara yapmaya elverili (et).
zgaras z
* Izgaras olmayan.
zg n
* Tohumlarndan ya karlan bir bitki (Eruca cappadocica).
zrar
* Zarar verme, zarara sokma.
ztrap
* Bkz. strap.
ztrar
* aresizlik, ihtiya.
i
* yot'un ksaltmas.
-i
* Bkz. - / -i (II).
-i
* Bkz. - / -i (III).
-i
* Bkz. - / -i (IV).
-i
* \343 - / -i (I).
-i hli
* Bkz. belirtme durumu, ykleme durumu.
i,
* Trk alfabesinin on ikinci harfi. ad verilen bu harf, ses bilimi bakm ndan ince, dz, dar nly gsterir.
iade
* Al nm bir eyi geri verme.
* Verilen bir eyi almayarak geri evirme, reddetme.
* Karl kl olarak yapma, mukabele etme.
iade edilmek
* geri verilmek, geri evrilmek.
iade etmek
* geri vermek, geri evirmek.
* karl k olarak yapmak, mukabele etmek.
iadeiziyaret
* Daha nce yap lan ziyaretin kar ln verme.
iadeli
* Kendisine ulatr lan kimseden, gnderene iletmek iin imza alnan.
* Divan edebiyatnda her beytin son szn sonraki beytin ilk sz yapma biiminde ortaya kan sz sanat ,
buna iade de denilmitir.
iadeli taahhtl
* Bkz. iadeli.
iane
* Yard m.
* Yard m amacyla toplanan para.
iare
* Ereti verme, dn verme.
iae
* Yedirip iirme, besleme, bakma.
iae etmek
* yedirip iirmek, beslemek, bakmak.
iae ve ibate
* Besleme, yedirip iirme ve barndrma.
ibadet
* Tanr buyruklarn yerine getirme, Tanr'ya ynelen sayg davran, tapnma.
* yin, klt.
ibadet de gizli, kabahat de
* yaplan iyiliklerin gstermelik olmamas , ilenen sular n, ayplarnn aa vurulmamas iin kullan lr.
ibadet etmek
* Tanr buyruklarn yerine getirmek, Tanr'ya ynelen sayg davran larnda bulunmak, tap nmak.
ibadetgh
* badet yeri, ibadethane.
ibadethane
* badet edilen yer, tapnak.
ibadullah
* Tanr'n n kullar.
* Pek bol, pek ok.
ibare
* Bir dnce anlatan bir veya birka cmlelik sz.
ibaret
* Oluan, meydana gelen.
ibaret olmak (veya kalmak)
* -dan /-den olumak, meydana gelmek.
* ancak bu kadar olmak.
ibate
* Barnd rma.
ibate etmek
* barnd rmak.
ibda
* Yaratma, yoktan var etme.
ibda
* Orijinal.
ibibik
* avu kuu, htht.
ibik
* Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan k rmz deri uzants.
* Baz kemiklerde bulunan ve kaslarn tutunmasna yarayan, izgi durumunda prtkl knt .
* Emzik.
* Ke, kenar, u.
ibikli
* bii olan.
ibiksi
* bie benzer.
ibis
* Leyleksilerden, Afrika ve Bat Asya'nn sulak yerlerinde yaayan bir ku, Msr turnas (bis aethiopica).
ibi
* Orta oyununda ou kez aptal uak roln oynayan komik.
* apal, palyao.
ibi gibi
* yz ve davranlar gln olan kimseler iin sylenir.
ibl
* Ulat rma, eritirme.
* Bir eyin miktarn artrma.
ibl etmek
* ulatrmak, eritirmek.
* bir eyin miktarn artrmak.
iblis
* eytan.
* Kt, dzenci.
iblisane
* blis gibi.
iblise
* eytanca, ktlk dnerek.
iblisilik
* blise balanma ve tapnma.
* blise davranma.
iblisilik etmek
* iblise davranmak.
ibne
* E cinsel ilikide pasif erkek.
* Krgnlkla hakaret yollu sylenen sz.
ibnelik
* bne olma durumu.
* bne gibi davranma durumu.
ibra
* Aklama, temize karma.
ibra etmek
* aklamak.
ibraname
* Aklama belgesi.
branca
* brance.
bran
* Eski Yahudilere verilen ad.
brance
* Bugn srail'de kullan lan Sam dili.
ibraz
* Ortaya koyma, gsterme, meydana karma.
ibraz etmek
* ortaya koymak, gstermek, meydana karmak.
ibre
* l aletlerinde say veya iaret gstermeye yarayan hareketli ine.
* am, ard, sedir gibi aalarn yapra.
ibret
* Yanl , kt davran lardan saknmay salayan olgu veya bu gibi olgulardan alnmas gereken sonu, ders.
* irkin, kt, acayip.
ibret almak
* ders almak.
ibret olmak
* ders olmak.
ibretamiz
* bret verici, ibret dolu.
ibreten
* bret olsun diye.
ibretilem
* Herkes, bakalar.
ibretilem iin
* bakalarna rnek olsun diye.
ibretin kudreti
* ok acayip ve irkin.
ibretlik
* Ders alnacak nitelikte olan.
ibrik
* Su ve sulu eyler koymaya yarayan kulplu, emzikli kap.
ibriki
* brikle su tayan, dken kimse.
* brik yapan veya satan kimse.
ibriktar
* Sarayn leen, ibrik gibi eyalar ndan sorumlu olan grevli.
ibriktar usta
* Sarayn harem dairesinde leen ve ibriklere bakan ve padiah n zel hizmetini gren kimse, karava.
ibriim
* Kal nca bklm ipek iplik.
ibriim kurdu
* pek bcei.
ibzal
* Esirgemeden bol bol verme, yapma veya syleme.
ibzal etmek
* esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya sylemek.
icabet
* Bir ary yerine getirme, bir arya gitme.
* Bir buyruk veya istee uyma, kabul etme, raz olma.
icabet etmek
* ar zerine gitmek.
* bir buyrua, bir istee uygun olarak davranmak.
icabna bakmak
* gereini yerine getirmek.
* bir kimseyi yok etmek, ortadan kaldrmak.
icabnda
* Gerekince, gerekirse.
icap
* Gerek, gereklik, ister, lzum.
* Olumlama.
icap etmek
* gerekmek.
icap ettirmek
* gerektirmek.
icap
* Nbeti hastahanede deil, evde tutan ve her an hastahaneden arlacak vaziyette bekleyen doktor.
icar
* Kira.
icara vermek
* kiraya vermek.
icat
* Yeni bir ey yaratma, bulma.
* Gerekmi gibi gsterme abas.
icat karmak
* ho grlmeyen yeni bir huy, davran gstermek veya yad rganan bir yol tutmak.
* ortaya gerei olmayan bir sorun atmak.
icat etmek
* ilk kez yeni bir ey yaratmak.
* bir eyi gerekmi gibi gstermek.
icat
* cat eden, bulan, kif, bulucu.
icaz
* Az szle ok ey anlatma.
icazet
* zin, onay, onaylama.
* Diploma.
icazet almak
* izin, onay almak.
* diploma almak.
icazetname
* zin belgesi, onay belgesi.
* Diploma.
icbar
* Zorlama, zorunda brakma.
icbar etmek
* birine istemedii bir ii zorla yapt rmak, zorlamak, zorunda brakmak.
-ici-
* Bkz. - c.
icii cicii
* Bkz. c c c.
icmal
* zet, ksaltma.
icmal etmek
* zetlemek.
icra
* Yapma, yerine getirme, (bir ii) yrtme.
* Bir mzik eserini oluturan notalar sese evirme.
* Borlunun alacaklya kar yapmak veya demekle ykml bulunduu bir eyi adl bir kurulu aracl yla
yerine getirme ve adliyenin bu ile grevli dairesi.
icra etmek
* yapmak.
* bir mzik eserini sylemek veya almak.
cra ve fls Hukuku
* Alacaklnn devlet gcnn yardm yla alacana nasl kavuaca n dzenleyen hukuk dal.
icra vekili
* Bakan.
icraat
* Yaplan i ler, al malar, uygulamalar.
icraata gemek
* uygulamaya veya almaya balamak.
icraat
* Uygulayan, alan, yapan kimse.
icrac
* Bir buyruu yerine getiren kimse.
* crann verdii kararlar uygulayan grevli.
* Bir konserde bir eseri alan veya syleyen kimse.
icraya vermek
* alacan borludan al nabilmesi iin icraya bavurmak.
i
* Herhangi bir durumun, cismin veya alann sn rlar arasnda bulunan bir yer, dahil, d kart.
* Oyuk olan veya oyuk say labilen eylerin boluu.
* Cisimlerin yzeyleri arasnda kalan her nokta.
* (toplu bir durumda bulunan) Kimse veya nesnelerin arasnda bulunan kimse veya nesne.
* Ten ile d giysiler aras .
* Kabuu olan veya d kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuun sard blm.
* Pirin, soan ve baharatla hazrlanan, dolmalarda kullanlan karm.
* Mide, ba rsak, kar n.
* Akl, gnl, irade gibi insann manev varl n oluturan eylerden herhangi biri.
* Bir lkede, ehirde, toplulukta vb.de olan veya yap lan.
* (somut kavramlarda) ki veya ikiden ok eyde merkeze daha yak n olan.
* nsann manev varl yla ilgili olan.
* Muhteva.
* Deiik yemeklerde kullanlmak zere et ile sebzelerin ince kymn n kar trlmas ve yorulmasyla
meydana getirilen karm.
i ac
* Gnl ferahlatc.
* Umut veren, iyi bir durumda olan.
i amak
* gnle ferahlk vermek, gnl ferahlatmak.
i aa
* Vezirlerin gzde ua.
i asalak
* Konakn n iinde yaayan asalak.
i balamak
* Bkz. i tutmak.
i bakla
* Ya baklan n tanesi.
i bar
* Ailede veya toplumda i huzuru salama.
i bakalam
* Pskrk magmalar n, sourduklar kltelerin etkisi alt nda, birleimlerinden oluan bakala m.
i bellek
* Bilgisayar n giri k kanallar kullan lmaksz n eriebildii bellek.
i blge
* Bir liman ithalt ve ihracat etkinlikleri bakmndan besleyen, ona eitli ulam yollaryla bal , dar veya
geni blge, hinterlant.
i bulants
* Mide bulants.
i bkn
* Baz yabanc dillerde Arapa ilim, muallim, lim, talim szlerinde olduu gibi kelimenin iinde oluan
bkm.
i cep
* Palto, pards, ceket gibi giysilerin iki n parasna alan cep.
i cmle
* Bir cmle iinde tmle gibi kullanlan baka bir cmle.
i amar
* Fanil, kilot gibi tene, ie giyilen giysi.
i ekmek
* zntyle gs geirmek; h kr kla alamak, ahlamak.
i okgen
* Btn keleri ayn ember zerinde olan okgen.
i denge
* Ruh durum, psikolojik yap .
i deniz
* Boazlarla ana denize bal olan deniz.
i deri
* Bitkilerin kk, sap ve yapraklar nda kabuun i blm, endoderm.
* Sindirim ve solunum kanallar nn i yzlerini ve sindirim kanalna bal bezlerin (karacier, pankreas) iini
rten tabaka, endoderm.
i donu
* Tene giyilen don.
i dnya
* Bireyin ruh yaamnn btn.
i ek
* Baz dillerde kelime kknn iine giren ek.
i etmek
* eline geen bir eyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek.
i evlilik
* Evlenecek kimsenin eini, kendi boy veya soyu iinden semesi kural na dayal evlilik biimi, endogami.
i geirmek
* derin soluk alarak zntsn belli etmek, iini ekmek.
i gezegen
* Yrngesi yer yrngesinin iinde kalan gezegen (Merkr, Vens).
i gc klamak
* istek uyandrmak.
* huylandrmak.
i gbek
* ieklerin dii organnda yumurtack ile kabuu aras ndaki ba.
i gvey
* Karsnn ailesinin evinde oturan damat.
i gveyi
* Bkz. i gvey.
i gveyi girmek
* kars nn ailesinin evinde oturmak zere evlenmek.
i gveyinden hllice
* "nas lsn" sorusuna aka yollu "olduka iyiyim" anlam nda verilen karlk.
i gveylik
* gveyi olma durumu.
i gveysi
* Bkz. i gvey.
i harp
* sava.
i hastal klar
* Bkz. dahiliye.
i hastal klar uzman
* Bkz. dahiliyeci.
i hat
* Yurt ii ulam yolu.
* Yurt ii iletiim.
i st c
* Mutluluk veren, neelendiren.
i ie
* Birbirinin iinde, kark bir durumda, birbirine ok yakn.
* Biri tekinin iinde veya birine tekinden geilen.
i i leri
* Bir lkede i ileri bakanl n n sorumluluundaki iler.
* Bir kurum, kurulu vb.nin ynetimiyle ilgili iler.
i kapak
* Kitabn d kapaktan sonra gelen, ad n ve baz zelliklerini ieren sayfa.
i kavuz
* Budaygil ieinin erkek ve dii organlarn ierisinde tutan ve baak k eksenine aadan ve d taraftan
balanm olan kavuz.
i kulak
* Kula n iitme sinirlerinin bulunduu blm.
i kuyu
* Yer alt nda, ocak katlar aras nda bulunan ve az yer stne almayan kuyu tr.
i lstik
* Arabalarda dtaki koruyucu lstiin iinde bulunan ve hava ile doldurulan lstik, ambriyel.
i merkez
* Depremin balad yer olarak kabul edilen nokta.
i mimar
* Bir yapn n iini ssleyen, dzenleyen ve deyen sanat, dekoratr.
i mimar
* Bir yapn n iini ssleme ve deme sanat .
i mimarlk
* Bir yapn n iini ssleme ve deme sanat , dekoratrlk.
i odun
* Aa gvdesinin kendi evresinde bulunan, sertlemi ve odunlam hcrelerden oluan, genellikle koyu
renkli blm.
i olan
* Osmanl mparatorluunda, saraylarda trl devlet hizmetleri iin aday olarak yetitirilen genlere verilen
ad, celep.
i pazar
* lke iinde yaplan sat.
i pilv
* Tavla zar byklnde doranm kuzu cieri, fstk, pirin, ku zm, ya ve baharat kullanlarak
piirilen bir pilv tr.
i plzma
* Bir hcreli canllarda protoplzmann merkez blmne verilen ad.
i politika
* Bir devletin kendi snrlar iinde kamu ilerinin rgtlenmesine ve ynetime ilikin uygulad siyaset.
i salg
* Vcuttaki salg bezlerinin dorudan doruya kana karacak yolda kardklar salg, endokrin.
i salg bezi
* Salgs bir boaltm kanal yerine dorudan doruya kana karan bez.
i salg bilimi
* salg bezlerinin gelimelerini, ilevlerini, hastalklar n inceleyen biyoloji ve tp dal , endokrinoloji.
i sava
* Bir lke iinde kan sava, dahil harp.
i ses
* Kelimenin n ses ve son sesi arasnda kalan ses veya sesler.
i ses dmesi
* Kelime iindeki bir nszn kaybolmas.
i su
* Denizlerden uzak blgelerde bulunan gl veya gletler.
i ters a
* ki paralel doruyu kesen nc bir dorunun iki yan nda ve paralellerin iinde altl stl ortaya kan
drt a dan her biri.
i turizm
* Halkn kendi lkesinde yapt gezi.
i tutmak (veya i balamak)
* yemiin ii olumak.
i tmce
* cmle.
i treme
* Kelimenin asl nda bulunmayan bir nlnn veya nszn i seste belirmesi.
i tzk
* Bir kurulu, meclis, kurum vb.nin i ilerini dzenleyen tzk.
i yarap
* Dzgn bir okgenin iine izilen dairenin yar ap.
i yz
* Herkese bilinmeyen, anlalmayan ve grnenden bsbtn baka olan sebep veya nitelik, mahiyet, zamir,
knh.
i zar
* iek tozunu saran iki zardan ite olan.
ibkey
* Yzeyi dzgn ve przsz ukur biiminde olan, obruk, mukaar, konkav.
ie bak
* Denein bilincinde olanlar izleyerek ruh srelerin zellik ve nitelikleri hakknda bilgi vermesi durumu.
ie dnk
* Gerginlik ve atma durumlarnda kendi iine kapanarak bakalarndan kaan (kimse).
ie dnklk
* Kiinin dikkat ve ilgisinin, d evreden ok, ncelikle kendi duygu ve yaantlar zerinde toplanmas
durumu.
ie kapan k
* D dnyaya kar ilgi ve ilikisi gsz, iine kapank (kimse).
ie kapan klk
* e kapank olma durumu.
ie yneliklik
* Gereklerden ka narak hayal olaylara bal l geli tirme ve dnceleri, daha ok dileklerin ynetmesine
b rakmak durumu, otizm.
iecek
* ilen her ey, merubat.
* ilmeye elverili.
iecek suyu olmak
* o yere gitmesi ksmet olmak.
ieri
* yan, i blm.
* Belirtilen durumunda, i, i yzey.
* yzeyde, i blmde olan.
* yana, i yana doru.
* Gnl, yrek.
* Hapishane.
ieri girmek
* bir i veya al verite zarar etmek.
* hapse girmek.
ieride olmak
* zarar etmi olmak, borlanm olmak.
* hapishanede olmak.
ieriden evlenmek
* Bkz. i evlilik.
ierik
* Bir eyin iinde bulunan gelerin btn, muhteva.
* Bir anlatmda verilmek istenen z; dnce, duygu ve imgelerin btn.
* Herhangi bir ruh sre veya dnsel ilevi oluturan gelerin btn.
* Bir cmle veya yargda a ka sylenmemekle birlikte var olduu anlalabilen, zmn.
ierikli
* Herhangi bir nitelikte, konuda ierii olan.
ierisi
* Bkz. ieri.
ieriye atmak (almak veya tkamak)
* hapsetmek.
ieriye dalmak
* kapal bir yere hzlca girmek.
ieriye dmek
* hapse girmek.
ierlek
* Yanndakilerden daha ieride, daha geride bulunan.
* ine km, derinde olan.
ierleme
* erlemek ii.
ierlemek
* in iin fkelenmek; krlmak.
ierleyi
* erlemek ii veya biimi.
ierme
* ermek ii, tazammun, ihtiva.
iermek
* ine almak, iinde bulundurmak, ihtiva etmek.
* Bir ey, baka bir eyin varln gerektirmek, biri tekini ister istemez dndrmek, tazammun etmek.
igd
* Bir canl trnn btn bireylerinde akl ve dnceden bams z olarak, doutan gelen bilinsiz her trl
hareket ve davran, insiyak, sevktabi.
* Organizmay o tre zg olan bir amaca ulamaya srkleyen davran eilimi.
igdl
* gds olan, insiyak.
igdsel
* gd ile ilgili, insiyak.
ii (veya midesi) kaznmak (veya kylmak)
* alktan midesinde eziklik duymak.
ii almak
* gzel bir ey kar s nda sknt s dalmak, ferahlamak.
ii alayl , d kalayl
* d grn iyi, ancak ii bozuk (kimse).
ii almamak
* midesi kabul etmemek.
* sakncal grdnden veya beenmediinden, bir ii yapmak istememek.
ii baylmak
* ok ackmak.
* ok ekerli veya yal yiyecek a r gelmek.
ii beni yakar, d eli (veya seni) yakar
* d grn ile bakalar nn houna giden bir ey veya durumun gerekten kt ynleri olduunu
belirtmek iin kullanl r.
ii bulanmak
* kusacak gibi olmak.
ii burkulmak (veya ii szlanmak)
* bir eye ok zlmek.
ii cz etmek
* ans zn ii szlamak.
ii ekmek
* istek duymak.
ii f t ar s
* her ite aklndan trl ktlkler geiren.
ii dar
* Beklemeye dayanamayan, tez canl , sabrs z.
ii daralmak
* sklmak, bunalmak.
ii dayanmamak
* Bkz. ii gtrmemek.
ii d bir
* dndn aka syleyen, gizli bir dncesi olmayan, iki yzl olmayan, z sz bir.
ii dna kmak
* kusmaktan ok rahats z olmak.
* bir ta tta, kt yol sebebiyle ok sarsl p kusmak.
ii erimek
* kayg duymak, ok zlmek.
ii ezilmek
* zlmek, yrei burkulmak.
* sknt ve heyecan iine dmek.
ii gemek
* istemeden ksa bir sre uyuyuvermek.
* bir ie yaramaz duruma gelmek.
* yal lktan, gszlkten isteksiz olmak, hibir eye ilgi duymamak.
* kavun, karpuz vb. yenmeyecek biimde ii bozulmu olmak.
ii geni
* Sab rl , rahat, huzurlu, gamsz, tasas z.
ii gitmek
* ii srmek.
* bir eyi yapmay veya elde etmeyi ok istemek.
ii gtrmemek
* (ackl bir durum karsnda) dayanamamak.
* kskanmak, ekememek.
* vicdanna s dramamak.
ii hop etmek
* birdenbire heyecanlanmak.
ii s nmak
* holanmak, sevmek.
i i iine gemek
* tedirgin olmak.
ii iine smamak
* tel, sabrs zlk, cokunluk gstermekten kendini alamamak.
ii iini yemek
* istediini yapamamak yznden zlmek; dert etmek.
ii kabul etmemek
* (bir eyden) midesi bulanmak.
ii kalkmak (veya kabarmak)
* irenerek bulant duymak.
* takn bir alama duygusu iinde bulunmak.
* duygulanmak, heyecanlanmak.
ii kan alamak
* ok znt duymak.
ii kapanmak
* sklmak, bunalmak.
ii kararmak
* sklmak, bunalmak; hibir eyden tat alamaz olmak.
* umutsuzlua dmek.
ii paralanmak (veya paralanmak)
* birine ac yarak ok zlmek.
ii pr pr etmek
* Bkz. ii vk v k etmek.
ii rahat etmek
* kayg duyulacak bir konu bulamadn renerek ferahlamak.
ii sklmak
* bunalmak.
ii szlamak
* bir ey veya kii iin ok zlmek.
ii srmek
* ishal olmak.
ii tez
* Aceleci, sabrs z, yava yaplan iten s k lan.
ii titremek (veya titrememek)
* zen gstermek.
* ok mek.
* duygulanmak.
ii v k v k (fk fk veya pr pr) etmek
* sabrszca, tedirgin davranmak.
ii ya balamak
* Bkz. yrei ya balamak.
ii yanmak
* ok susamak.
* byk bir ac vb. sebebiyle ok zlmek.
iici
* mek iini yapan (kimse).
* kici, ayya, akamc .
iicilik
* meyi al kanl k hline getirmek ii.
iili
* ilmek ii veya biimi.
iilme
* ilmek ii.
iilmek
* mek ii yaplmak.
iim
* mek ii veya biimi, ii.
* Bir yudumda iilecek miktar.
* Bir ey iilirken alnan tat.
iimli
* imi herhangi bir nitelikte olan.
* imi iyi, lezzetli.
iimlik
* ilecek miktarda olan.
iin
* Amacyla, maksadyla.
* Sebep ve sonu belirtir.
* -dan / -den dolay , ... -dan / -den tr.
* zg, ayr lm .
* Dncesince, kendince, gre.
* Hakk nda.
* Oranla, gz nnde tutulursa.
* Karl nda, karl k olarak.
* Uruna, yoluna.
* Sre belirtir.
* Ant deyimleri yapar.
iin iin
* inden, aa vuramayarak, yava yava, gizli gizli.
iin iin glmek (veya glmsemek)
* belli etmeden, gizli gizli glmek.
iin iin kaynamak
* ar heyecan, gz peklik ve hareket iindeyken bunu belli etmemek.
iin iin yanmak
* yanmas srmek; (ate iin) farkna varlmadan yanmak.
* d a vurmadan ok zlmek.
iinde
* Sresince, zarfnda.
* Ortam nda.
* Kendisinden nceki sze "ok" anlam verir.
iinde duymak
* hissetmek, varln alglamak.
iinde kaybolmak
* gze arpmak.
* (giysi iin) ok byk gelmek.
iinde yzmek
* olumlu veya olumsuz bir durumun a r derecesinde bulunmak.
iindekiler
* Bir kitabn veya derginin ba veya son blmne konulan, kii, konu, yer ad vb. ni yer numarasyla
belirten liste, fihrist.
* Bir kitap, dergi, gazete, mektup vb.nin iinde bulunan konular veya kapsad eyler, mnderecat.
iinden bir eyler kopmak
* ruhundaki gzellikler yitmek, i acs duymak.
iinden kmak
* kar k bir iin glklerini yenebilmek, stesinden gelmek.
iinden geirmek
* bir eyi yapmay dnmek.
iinden gemek
* dnmek, akl ndan gemek.
iinden gelmek (veya gelmemek)
* bir eyi yapmak iin iten bir istek duymak (veya duymamak).
iinden glmek
* sezdirmeden elenmek.
iinden kan gitmek
* Bkz. ii kan alamak.
iinden konumak (veya demek)
* kimsenin duymayaca kadar yava sesle konumak.
iinden okumak
* ses karmadan okumak.
* sessiz bir biimde svmek.
iinden pazarlkl (veya iten pazarlkl)
* sinsi.
iinden yanmak
* ok istemek, sabrs zlk gstermek.
iine almak
* kapsamak.
iine ate atmak
* ar ac, s k nt veya znt verecek davranta bulunmak.
iine ate dmek
* byk bir ac ve zntnn etkisi altna girmek.
iine atmak
* sknt s n kimseye belli etmemek.
* yaplan bir ktle kar sesini karmamakla birlikte, bunu unutmamak.
iine baygnlklar kmek
* sknt , fenalk basmak.
iine ekilmek
* Bkz. kabuuna ekilmek.
iine ekmek
* soluk almak.
* bilincine varmak, anlamak.
iine dert olmak
* bir eyi yapmamaktan dolay zlmek.
iine domak
* hibir belirtiye dayanmadan, bir iin olacan veya olduunu nceden sezinlemek, malm olmak.
iine dokunmak
* dertlendirmek, zmek.
iine etmek
* Bkz. iine s mak.
iine hzn kmek
* kederlenmek, hznlenmek.
iine ilemek
* duygulanmak, etkilenmek, dokunmak.
iine kapanmak (veya iine ekilmek)
* evresindeki kiilerle ilgi kurmamak, duygular n kimseye amamak.
iine kurt dmek
* kendisine zarar dokunacak bir durum meydana geleceinden kukulanmak.
iine oturmak
* ok etkilemek, ok zmek.
iine s mak
* bozup berbat etmek, iine etmek.
iine sinmek (veya sinmemek)
* isteince olduu iin huzur ve mutluluk duymak (duymamak).
* ii rahat etmek (etmemek).
iine sokaca gelmek
* birini ok sevmek.
iine tkrmek
* bir eyi bozup berbat etmek.
iini amak
* derdini anlatmak, iini dkmek.
iini bay ltmak (veya kymak)
* (tatl ) ar gelip artk yiyememek.
* ok konuarak veya ar davranarak birini usandrmak.
* youn olarak hissetmek.
iini boaltmak
* sknt ve derdini sylemek; fkesini aa vurmak.
iini ekmek (i ekmek veya i geirmek)
* zntyle veya zlemle derin soluk almak.
iini rtmek
* ruhunu karartmak, bezdirmek, y ldrmak.
iini dkmek
* derdini anlatmak, i dnyasndaki duygu ve dncelerini bir bir anlatmak.
* ferahlamak, rahatlamak.
iini ezmek
* zntsn, sk nt s n duymak.
iini karartmak
* bunalma veya skntya sokmak, endieye drmek.
iini kemirmek
* bir zntden rahats zl k duymak, tedirgin olmak.
iini kurt yemek (veya kemirmek)
* srekli bir kayg iinde bulunmak.
iini okumak
* birinin gizli, sakl dncelerini anlamak.
iini paralamak (veya para para etmek)
* ok zlmek, ar derecede skl p harap olmak.
iini sarmak
* srekli dnmek, hep onunla megul olmak.
iini skmak
* sknt vermek.
iini yakmak
* ok zlmek.
iini yemek
* ok zlmek.
iinin (veya yreinin) ya erimek
* tel veya kayg ile zlmek.
iinin atei kllenmek
* acs, hzn, kederi son bulmamak, srmek.
iirik
* Yatak doldurmaya yarayan yn, pamuk, k tk gibi eyler.
iirilme
* irilmek ii.
iirilmek
* mesi salanmak.
iiri
* irmek ii veya biimi.
iirme
* irmek ii.
iirmek
* mek iini yaptrmak, imesini salamak.
iirtme
* irtmek ii.
iirtmek
* mek iini yaptrmak.
ii
* mek ii veya biimi, iim.
iit
* ilecek ey.
iitim
* Vcuda rnga ile s v verme ii, zerk.
iitme
* itmek ii, zerk.
iitmek
* S vy rnga vb. ile vcuda vermek, zerk etmek.
iki
* inde alkol bulunan iecek.
* ki ime ii.
iki lemi
* kili yemek elentisi.
iki masas
* ki sofras.
iki psikozu
* Al kanl k hlinde ve ar derecede iki kullanmann yaratt a r bunalm.
iki sefas
* ki lemi.
iki sofras
* ki iilen sofra.
ikici
* ki yapan veya satan kimse.
* kiye dkn kimse, iici.
ikicilik
* ki yapma veya satma ii.
* kiye dkn olma durumu.
ikili
* ki imi olan.
* ki iilen.
* ki imi olarak.
ikin
* Varln iinde bulunan, varl n yapsna karm olan, mndemi.
* Yaln zca bilinten olan, yaln zca bilin ierii olarak var olan (ey), mndemi.
* Deney iinde kalan, deneyi amayan (ey).
* Dnya iinde, dnyada olan (ey).
ikinlik
* kin olma durumu.
ikisiz
* ki imemi olan.
* ki iilmeyen.
* ki imemi olarak.
ikiyi brakmak
* iki imekten vazgemek.
ilem
* Bir kavram n artrd kapsama giren niteliklerin veya tad zelliklerin btn, tazammun.
* Bir nesnenin ieriini oluturan ey.
ilendirme
* lendirmek ii veya durumu.
ilendirmek
* lenmek iini yaptrmak.
ilene ilene
* Srekli iine atarak.
ileni
* lenmek ii veya biimi.
ilenme
* lenmek ii.
ilenmek
* Kimseye belli etmeden bir eyi kendine dert etmek, duygulanmak.
* Tanelenmek, i tutmak.
iler (veya yrekler) ac s
* (durum, olay vb.) ok ackl , ok zc.
iler ac s
* ok ac kl, znt veren, dramatik.
ili
* (taneli sebze veya kuru yemiler iin) i dolu.
* Kolay duygulanp incinen, duygulu, hassas, hisli.
* Duygulandran, etkili.
ili dl
* Hi gizli ii olmayan, apa k, olduu gibi, senli benli, a r teklifsiz.
ili dl olmak
* karl kl olarak candan ve iten davranmak, teklifsiz grmek.
* kz ve oullarn karl kl olarak evlendirmek.
* karl kl olarak resm davranlardan uzaklamak, candan ve iten davranmak.
ili dll k
* li d l olma durumu.
ili kfte
* Yasz kyma ile ince bulgur iyice yorulup ii oyularak yumurta biiminde hazrlanan ve ierisine
kavrulmu soanl kyma konduktan sonra halanan veya kzartlan bir eit kfte.
ilik
* e giyilen amar, i gmlei.
ililik
* Duygulu olma durumu, duygululuk.
ime
* mek ii.
* Bkz. meler.
ime suyu
* ilebilecek nitelikte olan su.
imece
* meler.
imek
* Bir s v y aza al p yutmak.
* Sigara, nargile vb.nin duman n ie ekmek.
* (bir ey bir svy ) ine ekmek, emmek.
* ki kullanmak.
imeler
* inde birtakm mineraller ve tuzlar bulunan, suyu il olarak ve ounlukla i srdrmek iin iilen
kaynak.
ire
* inde.
* Aras nda, iinde.
irek
* Belirli bir insan topluluunun d nda kimseye bildirilmeyen, yalnzca sn rl, dar bir evreye aktarlan (her
trl bilgi, reti), batn, drak kart.
isel
* le ilgili, ie ilikin, dahil.
isiz
* (taneli sebze veya kuru yemiler iin) i olmayan.
* Muhtevas olmayan, kuru, anlamsz.
* lstii olmayan, tubeless.
iten
* Yrekten, candan, samim.
* En nemli, can alc noktasndan.
iten evlilik
* Bkz. i evlilik.
iten ie
* Gizli gizli, belli etmeden.
iten pazarl kl
* Gizli niyetini aklamayan.
itenlik
* ten olma durumu, iten davran , samimlik, samimiyet.
itenlikle
* ten bir biimde, samimiyetle.
itenlikli
* ten, samim.
itenliksiz
* ten olmayan, samimiyetsiz.
itenliksizlik
* tenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik.
i tensiz
* ten olmayan, samimiyetsiz.
itensizlik
* ten olmama durumu, samimiyetsizlik.
itepi
* Bkz. tepi.
itihat
* Gr, zel gr, anlay, kavray.
* Yasada veya rf ve det hukukunda uygulanacak kuraln aka ve tereddtsz olarak bulunmad
konularda, yargcn veya hukukunun dncelerinden doan sonu.
itikleri su ayr gitmemek
* sk fk dost, arkada olmak.
itima
* Toplanma, toplant.
* Askerlerin silhl ve donatlm olarak toplanmalar.
* Kavuum.
itima etmek
* toplanmak.
itima
* Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal.
itimaiyat
* Toplum bilimi, sosyoloji.
itimaiyat
* Toplum bilimci, sosyolog.
itinap
* Saknma, ekinme, kanma.
itinap etmek
* saknmak, ekinmek, kanmak.
iya
* Gevi getiren hayvanlar n kar n boluunda i organlarn saran kaln ya, ahm.
idad
* Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad.
idadiye
* dad.
idam
* lm cezas.
* lm cezas verilen kimseye uygulanan infaz ilemi.
idam cezas
* lm cezas.
idam etmek
* verilen lm cezas hkmn yerine getirmek.
idam sehpas
* Daraac .
idame
* Srdrme, devam ettirme.
idame etmek
* srdrmek, devam etmesini salamak.
idamlk
* lm cezas ile cezalandrlm olan (kimse).
* lm cezas gerektiren.
idare
* Ynetme, ynetim, ekip evirme.
* lke ilerinin yrtlmesi, kamuya ilikin hizmetlerin btn.
* Bir kurum veya kuruluun ynetildii yer.
* Bir kurumun ilerini yrten kurul.
* Tutum.
* dare kandili veya lmbas.
* Hogrme, yetinme, gz yumma.
idare etmek
* ynetmek, ekip evirmek.
* tutumlu kullanmak.
* yetmek, yetimek.
* (al verite) elvermek, yeterli olmak, kurtarmak.
* gz yummak, ho grmek.
* rtbas etmek.
idare hukuku
* Kamu ynetimi iinde yer alan kurulular ve bunlar n ileyilerini, kiilerle ilikilerini ve sorumluluklarn
inceleyen, dzenleyen hukuk dal .
idare kandili
* Az k veren kk gaz lmbas .
idare lmbas
* dare kandili.
idarece
* dare ynnden, idare taraf ndan.
idareci
* Ynetici.
* dare eden, hogrl.
* Becerikli, tutumlu.
idarecilik
* dareci olma durumu.
* darecinin grevi, yneticilik.
idarehane
* Gazete, dergi gibi yay m kurumlarnda yaz i lerine baklan yer, ynetim yeri.
* Bir ii veya kuruluu ynetenlerin bulunduklar yer, bro.
idareimaslahat
* Bir ii, gerektii gibi deil de gnn artlarna gre yapma; ii oluruna brakmak.
idareimaslahat etmek
* bir ii geliigzel yapmak.
idareimaslahat politikas
* Bir ii oluruna brakma tutumu.
idareimaslahat
* Bir ii salam bir temele oturtmadan o gnn artlarna gre yapan (kimse).
idareli
* dare etmesini bilen, iyi yneten.
* Tutumlu.
* Tutuma elverili, ekonomik.
idaresini bilmek
* yerine gre harcamak, tutumlu davranmak.
idaresiz
* dare etmesini bilmeyen, gevek, beceriksiz (kimse).
* Tutumsuz.
idaresizlik
* Geveklik, beceriksizlik.
* Tutumsuzluk.
idareten
* dare etmek zere.
idar
* Ynetimle ilgili, ynetimsel.
iddia
* leri srlerek savunulan dnce, sav.
* Kendinde olmayan bir yetenei, bir durumu varm gibi gsterme.
* Dediinde direnme, inat.
iddia etmek
* sznde direnmek, bir iddia ileri srmek.
iddiac
* Dediinde, iddiasnda haksz da olsa direnen, inat (kimse).
iddiac lk
* ddiac olma durumu.
iddialama
* ddialamak i i.
iddialamak
* Karl kl iddiaya girmek.
iddial
* Bir iddias olan.
* Kendine ok gvenen.
iddianame
* Savcl n soruturma sonunda elde ettii kan tlar ve iddialarn iinde toplad, mahkemede okunan yaz.
iddiasz
* Bir iddias olmayan; alak gnll, mtevaz .
iddiaszl k
* ddiasz olma durumu.
iddiaya tutumak
* kart iddialarda bahse giri mek.
ide
* Bkz. idea.
idea
* Uzay ve zamann tesinde, znenin dnda, kendiliinden var olan, duyularla deil, yaln zca ruhen
alglanabilen asl gereklik, dnce, fikir.
ideal
* lk, mefkre.
* Dncenin tasarlayabilecei btn stn nitelikleri kendinde toplayan.
* Yaln z dnce ile kavranabilen.
idealist
* lkc.
* dealizm retisine bal filozof.
idealistlik
* dealist olma durumu.
idealize
* deal durum.
idealize etmek
* ideal duruma getirmek.
idealizm
* lkclk.
* Bilgide temel olarak dnceyi alan ve varl insan dncesinin kurduunu kabul eden retilerin genel
ad .
idealletirme
* dealletirmek ii.
idealletirmek
* deal duruma getirmek.
idealsiz
* deali olmayan.
idefiks
* Saplant, sabit fikir.
identik
* zde.
ideolog
* Bir felsef veya toplumsal retiye sistemli biimde balanan kimse.
* Bir ideolojinin akl hocal n yapan kimse.
ideologlar
* Dsel bir ideale bal olan kimseler.
* Fransa'da fizik tesini ortadan kaldrarak manev bilimleri antropolojiye ve psikolojiye dayandrmay
amalayan, Condillac'a bal felsefe okulunun taraftarlarna verilen ad.
ideoloji
* Siyas veya toplumsal bir reti oluturan, bir hkmetin, bir partinin, bir grubun davranlar na yn veren
politik, hukuk, bilimsel, felsef, din, moral, estetik dnceler btn.
ideolojik
* deoloji ile ilgili.
idil
* Kr yaam iinde ak konusunu ileyen ksa iir.
idiopati
* Kapan duygu.
idi
* Bkz. idi.
idman
* Vcudun gcn artrmak iin yap lan altrma, spor, jimnastik.
* Herhangi bir duruma veya eye al kanl k kazanma.
idman yapmak
* beden hareketleri yapmak.
idmanc
* dman yapan sporcu.
idmanl
* dman yaparak eviklik kazanm olan (kimse).
* Herhangi bir eye al m ve onu yadrgamaz duruma gelmi olan (kimse).
idmansz
* dman yapmam olan, idman olmayan, eviklii olmayan, ham.
* Bir ie, bir duruma henz al mam olan, acemi.
idrak
* Anlama yetenei, anlay, akl erdirme.
* Erime, ulama.
* Alg.
idrak etmek
* akl erdirmek, anlamak, kavramak.
* erimek, ulamak.
idraksiz
* Anlays z, ahmak.
idraksizlik
* draksiz olma durumu, anlayszlk.
idrar
* Bbreklerde kandan szlerek idrar yollaryla dar ya at lan sv, sidik.
idrar zoru
* drar torbas nda biriken idrar dar atmada zorluk ekme, sidik zoru.
idris aac
* Meyvesi ho kokulu, kerestesi gzel bir kiraz tr, kokulu kiraz, mahlep (Prunus mahaleb).
idris otu
* Bir tr ayrk otu.
ifa
* Bir ii yapma, yerine getirme.
* deme.
ifa etmek
* yapmak, yerine getirmek.
* demek.
ifade
* Anlatm.
* Deyi.
* Bir duyguyu yz arac lyla anlatan belirtilerin btn.
* Mahkemede tan k ve sanklarn olay hakknda szl aklamalar.
* Da vurum.
ifade etmek
* anlatmak.
* nem tamak.
ifade vermek
* bir olayla ilgili olarak grdn, bildiini yetkili veya ilgili kimseye sylemek.
ifadelendirme
* fadelendirmek ii.
ifadelendirmek
* Anlamlandrmak, bir ey anlatr duruma getirmek.
ifadesini almak
* sorguya ekmek.
* grg tan n n anlattklar n yazmak.
* stn gelmek; yenmek; tepelemek.
iffet
* Cins konularda ahlk kurallar na ball k, sililik.
* Namus.
iffetli
* ffettini koruyan, sili, afif.
iffetsiz
* ffetini korumayan, silisiz.
iffetsizlik
* ffetsiz olma durumu, silisizlik.
ifil ifil
* (rzgr, kar iin) Hafif, kesintili ve yava bir biimde.
* Efil efil.
ifildeme
* fildemek ii veya durumu.
ifildemek
* Hafife titremek; rpermek.
iflh
* Kt, g bir durumdan kurtulma, iyi bir duruma gelme, onma.
iflh etmek
* kt bir durum veya hastalktan kurtarmak.
iflh olmak
* onmak, dzelmek.
iflh olmamak
* onmamak.
iflh kesilmek
* aresiz kalmak.
iflh n kesmek
* gcn tketmek, bir daha dzelemeyecek bir duruma getirmek.
ifls
* Borlarn deyemedii mahkeme karar ile tespit ve iln olunan tccarn durumu, batk.
* Yenilgiye uramak, deerini yitirme.
ifls anlamas
* fls ile ilgili alnan karardan sonra borlarn denmesine ilikin anlama.
ifls bayran ekmek (veya borusunu almak)
* (ticarette) batmak.
* her eyini yitirmek.
ifls davas
* fls ilerine bakan mahkemelerde a lan dava.
ifls etmek
* (bir kimse veya kurulu iin) mahkeme karar yla anaparasn yitirdii aklanmak, batmak.
* (dnce, iddia, tez, kimse vb.) yenilgiye uramak, deeri dmek.
ifls masas
* fls davasnn ald anda borlarn birletirildii durum.
ifna
* Yok etme.
* Tketme.
ifna etmek
* yok etmek.
* tketmek.
ifra
* Bir eyi baka bir biime, evirme.
* Boaltm.
ifrat
* Herhangi bir konuda ok ileri gitme, ly ama, ar davranma, taknl k.
ifrat derecede
* Ar lde.
ifrat tefrit
* Olumlu ve olumsuz anlamda en u noktalar.
ifrat tefritte kalmak (veya bulunmak)
* en u noktalarda bulunmak.
ifrata kamak
* ok ileri gitmek, a r davranmak.
ifrata vardrmak
* bir eyin lsn karmak.
ifraz
* Bir arazinin blnmesi, parsellere ayr lmas .
* Salg.
ifraz etmek
* bir araziyi blmek, parsellere ayrmak.
* salglamak.
ifrazat
* Vcuttan kan kan, irin, ter gibi eyler, salglar.
ifrit
* Dou masal ve efsanelerinde, kt ve korkun cin.
* fkeli, ortal birbirine katan kimse.
ifrit kesilmek (veya olmak)
* ok fkelenmek, ok kzmak.
ifritleme
* fritlemek ii veya durumu.
ifritlemek
* frit olmak.
ifsat
* Dzeni bozma, kar klk karma.
* Kargaalk.
ifa
* Herhangi gizli bir eyi, aa karma, yayma.
ifa etmek
* gizli bir eyi ortaya dkmek, aa vurmak, yaymak, iln etmek, afie etmek, reklm etmek.
ifaat
* Gizli bir eyi ortaya karmak iin yaplan aklamalar.
ifta
* Herhangi bir ilemin veya eylemin din kurallarna uygun olup olmad konusunda ilmiye mensuplar nn
fikir beyan etme yetkisi, fetva verme.
iftar
* Oru ama, oru bozma.
* Oru ama zaman.
* Ramazanda akam yemei.
iftar etmek
* oru bozmak.
iftar sofras
* Ramazanda akam ezan okununca oru amak iin hazrlanm sofra.
iftar taba
* Ramazanda genellikle lokantalarda yemek ncesi iftar amak iin genie bir tabaa dizilmi yiyecekler.
iftar topu
* ftar zamann bildirmek amacyla patlat lan top.
iftar vakti
* Ramazanda oru ama zaman .
iftar yemei
* Ramazanda oru amak iin hazrlanan yiyecek ve ieceklerin tm, iftar sofras.
iftar zaman
* ftar zaman.
iftariye
* ftar iin hazrlanm erez ve yiyecek.
iftariyelik
* Ramazanda iftar amak iin ilk azda yenilecek ve iileceklerin tm.
iftarl k
* Oru amak iin hazrlanan yiyecek.
* ftarda yenmeye elverili.
iftihar
* vnme, kvanma, k van, vn.
iftihar etmek
* kvan duymak, vnmek.
iftihar listesi
* vn izelgesi.
iftihara gemek
* okuldaki baars ve iyi davranlar sebebiyle stn renci seilmek, vn izelgesinde yer almak.
iftira
* Kas tl ve aslsz su ykleme, kara alma, bhtan.
iftira etmek (veya atmak)
* bir suu birinin zerine atmak, kara almak, kara srmek.
iftirac
* Kara alan, iftira eden (kimse), mfteri.
iftiraclk
* ftirac olma durumu.
iftiraya uramak
* kastl ve asls z su yklenmek.
iguana
* guanagillerden, 1-2 m boyunda, Amerika'nn tropikal blgelerinde yaayan, srtnda dikenli kntlar
bulunan, pullu, byk srngen, Hint kertenkelesi (Iguana tuberculara).
iguanagiller
* Srngenler sn fndan, rnek hayvan iguana olan bir familya.
i
* Pamuk, yn gibi eyleri eirmekte kullanlan, ortas ikin, iki ucu sivri ve bunlardan biri ou kez engelli
aa ara, eirmen, kirmen.
* Araba okunun ekseni.
* Deirmen tann ortasnda bulunan ve yukar daki st taa geen demir eksen.
* Bkz. i iplik.
i aac
* Ana yurdu Asya'nn dalk blgeleri olan, baz trlerinde yapraklar k n dklen, odunu tornac lk ve
kaplamac lkta kullanlan, kmr ile kara kalem resim yaplan kk bir aa (Evonymus).
i iplik
* Mitoz blnme s rasnda oluan i biimindeki uzant .
i ya
* Yksek hzl ve az ykl paralar n yalanmasnda kullanlan, dk viskoziteli bir ya.
i birar
* Gcenme, gceniklik, k rg nl k.
i ci
* kullanan, yapan veya satan (kimse).
i de
* degillerin rnek bitkisi olan bir aa (Elaeagnus).
* Bu aacn zeytin biiminde, kabuu krmzya alan sar renkte, beyaz unlu, tad mayho yemii.
i degiller
* ki eneklilerden, rnei ide olan bitki familyas.
i demir
* Marangozlukta aa delmek iin kullanlan elik ara.
dir
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
i di
* Erkeklik bezleri kar larak veya burularak erkeklik grevini yapamayacak duruma getirilmi olan (hayvan
ve zellikle at).
i di etmek
* hayvanlarda erkeklik bezlerini karmak veya krletmek, burmak, enemek.
i fal
* Aldatma, ayartma, kandrma, batan karma.
* Bir kadn aldatma, batan karma.
i fal etmek
* aldatmak, kandrmak, batan karmak.
* bir kad n aldatmak, batan karmak.
i lik
* inde herhangi bir say da i bulunan.
i mek
* Bkz. emek.
i ne
* Diki dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geecek delii bulunan elik ara.
* ki eyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal ara.
* Toplu inenin ss olarak kullanlan tr.
* Alt ndaki ine ile tutturulan ss eyas .
* Baz aralarn ucu sivri paralar.
* Kaslar veya damar yoluyla vcuda s v bir ilc vermek iin kullanlan ara, enjektr, rnga.
* Zerk yolu ile vcuda verilen il.
* Vcuda bu yolla il verme ii.
* Dokunakl sz.
* Baz bceklerde bulunan savunma organ.
* Oltann ucundaki kk engel.
* Bitkilerde yumurtackla tepecik aras ndaki sapk.
i ne ard
* neyi, k noktasn n gerisinden saplayp daha ileriden kararak yaplan aralksz diki veya nak tr.
i ne atsan yere dmez
* ok kalabal k.
i ne delii
* nenin arkasnda iplik geirilen delik.
i ne delii gibi
* kck.
i ne deliinden Hindistan' seyretmek
* kk bir olaydan byk anlamlar karmak.
i ne deliine girmek
* kimsenin bulamayaca bir biimde gizlenmek, saklanmak.
i ne ile kuyu kazmak
* yetersiz aralarla, srekli ve sabrl al malarla ok g olan veya ok ar yryen bir ii baarmaya
almak.
i ne iplie dnmek
* ok zay flamak.
i ne oyas
* neyle deiik biimli veya dml ilmekler oluturularak ve bunlar birletirilerek yaplan oya.
i ne stnde oturmak
* Bkz. diken stnde oturmak.
i ne yapmak (veya vurmak)
* ine ile vcuda sv bir il vermek.
i ne yaprak
* am trlerinde grlen, ince uzun, sivri ulu yaprak.
i ne yaprakllar
* Kozalakllar.
i ne yast
* nelik.
i ne yurdu
* ne gz, ine delii.
i ne yutmu ite (veya maymuna dnmek)
* zayf ve bitkin duruma gelmek.
i neci
* ne yapan kimse.
i necik
* Baz omurgasz hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden olumu, ine biiminde kk knt.
* Deniz teknelerinde dmen menteesi.
i necilik
* necinin yapt i.
i neden iplie kadar
* ne kadar eya varsa, her ey.
i nedenlik
* nelik.
i neleme
* nelemek i i.
i nelemek
* ne ile tutturmak.
* st kapal olarak onur krc , znt verici sz sylemek.
i nelenme
* nelenmek i i.
i nelenmek
* nelemek i i yap lmak, veya inelemek iine konu olmak.
* ne batar gibi ac duyulmak.
i neleyici
* Kr c, dokunakl (sz veya davran).
* Kr c bir biimde.
i neleyi
* nelemek i i veya biimi.
i neli
* nesi olan.
* ne ile tutturulmu, inelenmi.
* Kr c, gcendirici; dokunakl, onur krc , kinayeli.
i neli f
* ok sknt ve znt veren durum veya ey.
i neli sz
* Dokunakl, kr c sz.
i nelik
* zerine ine saplanan kk yast k, inedenlik, ine yast .
i neyi kendine, uvaldz bakas na batrmak
* holanlmayan bir davran bakalar ndan nce kendinde denemek.
i ren
* renme duygusu uyand ran, tiksindiren, mstekreh.
i renlik
* ren olma durumu.
i rendirme
* rendirmek ii.
i rendirmek
* renmesine yol amak.
i rengen
* Her eyden irenme huyu olan.
i rengenlik
* rengen olma durumu.
i renilme
* renilmek ii veya durumu.
i renilmek
* renmek ii yaplmak.
i reni
* renmek ii veya biimi.
i renme
* renmek ii.
i renmek
* Bir eyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek.
* Aa lk, baya bulmak, tiksinmek.
i renti
* renme.
i reti
* Bkz. ereti.
i retileme
* Bkz. eretileme.
i retilik
* Bkz. eretilik.
i ri
* Bkz. eri.
i rilik
* Bkz. erilik.
i rilmek
* Bkz. erilmek.
i ritmek
* Bkz. eritmek.
i tinam
* Ganimet yoluyla alma, yama.
ihale
* Bir ii veya bir mal birok istekli aras ndan en uygun artlarla kabul edene b rakma, eksiltme veya art rma.
ihale etmek
* bir ii en uygun grlene b rakmak.
ihaleye karlmak
* eksiltmeye (veya artrmaya) karlmak.
iham
* Kuruntuya drme.
* ki anlam olan bir szn akla en az gelen anlam nn amalanarak kullanlmas ve anlam glendirmesi
sanat.
ihanet
* Hyanet, hainlik.
* Sevgide aldatma, sadakatsizlik.
* Gerektiinde yardmda bulunmama, bir kimsenin gvenini yok etme.
ihanet etmek
* hainlik, ktlk etmek.
* (kar , koca iin) aldatmak.
ihanete uramak
* aldatlmak, sadakatsizlik grmek.
ihata
* Kuatma, sarma, evirme, evreleme.
* Kavray, anlay .
ihata etmek
* evirmek, evrelemek, kuatmak, sarmak.
* kavramak, anlamak.
ihatal
* Alan geni.
* Kavrayl , anlayl .
ihbar
* Bildirme, bildirim, haber verme.
* Sulu sayd birini veya su sayd bir olay yetkili makama gizlice bildirme, ele verme.
ihbar etmek
* bildirmek, haber vermek.
* bir suu veya suluyu yetkili makama gizlice bildirmek.
ihbar tazminat
* Bildirim dencesi.
ihbarc
* Haber veren, bildiren kimse.
* Muhbir.
ihbarc lk
* Muhbirlik.
ihbariye
* Haber verme kd , bildirim, ihbarname.
* Haber verme creti.
ihbarlama
* hbarlamak ii.
ihbarlamak
* hbar etmek.
ihbarl
* nceden bildirilmi, haber verilmi.
ihbarname
* Haber verme kd , bildirim, ihbariye.
ihdas
* Ortaya karma, meydana getirme.
* Kurma.
ihdas etmek
* ortaya karmak, meydana getirmek.
* kurmak.
ihll
* Bozma, zarar verme.
ihll etmek
* bozmak, zarara uratmak.
ihls
* Temiz sevgi ve yrekten bal lk.
* Saf ibadet.
ihlsl
* hls yerinde ve salam olan (kimse).
ihmal
* Gereken ilgiyi gstermeme, bolama, savsaklama, savsama, nem vermeme.
ihmal edilmek
* unutulmak, yok saylmak, kaldr lmak.
ihmal etmek
* savsamak, savsaklamak, bolamak, nem vermemek.
ihmalci
* Savsak, ihmalkr.
ihmalcilik
* hmalci olma durumu.
ihmalkr
* Savsak, ihmalci.
ihmalkrlk
* Savsaklama.
ihnaklama
* S ktrma.
ihracat
* Bir lkenin rettii mallar baka bir lkeye veya lkelere satmas , d sat m.
ihracat
* hracat ileriyle uraan, d satmcl k.
ihracat lk
* hracat ileriyle urama, d sat mc lk.
ihra
* karma, darya atma.
* retim fazlasn yurt dna satma.
ihra edilmek
* ilikisi kesilmek, kar lmak.
ihra etmek
* karmak, dar atmak.
* retim fazlas mal yurt d na satmak.
ihram
* Eskiden Yunanl lar n, Romallarn, gnmzde de Berberlerin brndkleri geni, beyaz, ynl araftan
giysi.
* Kbe'ye girerken haclarn rtndkleri dikisiz brg.
* Yn yayg .
ihrama girmek
* hac grevini yerine getirmek zere ihram giymek.
ihramdan kmak
* hac grevini tamamladktan sonra giyilen ihram karmak.
ihraz
* Kazanma, elde etme, erime.
ihraz etmek (veya eylemek)
* kazanmak, elde etmek, erimek.
ihsan
* yilik etme, iyi davranma.
* Balama, ba ta bulunma.
* Balanan ey, kayra, ltuf, inayet, at fet.
* Karl k beklemeden yap lan yard m, iyilik.
ihsan etmek (veya buyurmak)
* bata bulunmak, ba lamak.
ihsan hmayun
* Padiah taraf ndan yetenei veya baar s dolays yla birine verilen grev, rtbe veya dl.
ihsas
* st kapal anlatma, sezdirme, ima.
* Duyum.
ihsas etmek
* sezdirmek, ima etmek.
ihtar
* Uyarma, dikkat ekme, uyar.
* Bir eyi birine hat rlatma.
ihtar etmek
* hat rlatmak, uyarmak, dikkatini ekmek.
ihtarname
* Resm ihtar yazs, protesto.
ihtida
* Baka bir dinden kp Mslman olma.
ihtifal
* Anma treni.
ihtikr
* Vurgunculuk, vurgun, speklsyon.
ihtil
* rp nma.
ihtil etmek
* rp nmak.
ihtilf
* Ayrl k, anlamazl k, aykrl k, uyumazlk.
ihtilfa dmek
* anlaamamak, bozumak, uyuamamak.
ihtill
* Bir devletin siyas, sosyal ve iktisad yap s n veya ynetim dzenini dei tirmek amacyla hukuk kurallar na
ve kanunlara uymaksz n cebir ve kuvvet kullanarak yap lan geni halk hareketi, devrim.
* Kargaalk, dzensizlik, karkl k.
* Kkl deiim.
ihtillci
* htill yanls ve ihtill yapan kimse, devrimci.
ihtillcilik
* htillci olma durumu, devrimcilik.
ihtilm
* D azmas.
ihtils
* Arma, zellikle para arma, art.
ihtilt
* (hastal k, baka bir hastal kla) Karma.
* Karlap grme.
ihtilt etmek (veya yapmak)
* hastalk baka bir hastal a dnmek.
ihtimal
* Bir eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasl k.
* Belki, ola ki.
ihtimal ki
* olabilir ki, belki.
ihtimal vermemek
* bir eyin gerekleeceini, olabileceini hi dnmemek.
ihtimal
* Olabilen, olas l, belkili.
* Belkili.
ihtimaliyet hesab
* Bkz. ihtimaller hesab.
ihtimaller hesab
* Olasl klar hesab.
ihtimam
* zen, zenme, dikkatli davranma, itina.
* yi, zenli bakm.
ihtimam etmek (veya gstermek)
* zen gstermek, dikkatle davranmak.
ihtira
* Yeni bir ey bulma, tretme.
ihtira berat
* Bilinen ara, gerelerle ve yaratc gle yeni bir ey bulana, bulduu eyden bir sre yalnz kendisinin
yararlanmas iin devlete verilen belge.
ihtiram
* Sayg.
ihtiram birlii
* Devlet byklerini, yksek makamlardaki kumandanlar karlamak ve uurlamakla grevli birlik, tren
birli i.
ihtiram duruu
* Sayg duruu.
ihtiram kt'as
* htiram birlii.
ihtiras
* Ar , gl istek.
* Tutku.
ihtirasl
* Ar istekli.
* Tutkulu.
ihtiraz
* ekinme, saknma.
ihtisap
* Belediye memurunun ii ve dairesi.
ihtisar
* Sz ksa kesme, ksaltma.
* Bir metinden gereksiz ayrntlar karma.
ihtisas
* Duygu.
* Duygulanma.
ihtisas
* Uzmanlk, uzmanlama.
ihtisas yapmak
* belli bir konuda zel eitim grmek, uzmanlamak, ihtisaslamak.
ihtisaslama
* htisaslamak ii.
ihtisaslamak
* Herhangi bir konuda uzmanlamak.
ihtiam
* Byklk, gz alcl k, gsterililik, grkem.
ihtiaml
* htiam olan.
ihtiva
* ine alma, iinde bulundurma, ierme.
ihtiva etmek
* iine almak, iinde bulundurmak, iermek, kapsamak.
ihtiyaca cevap vermek
* ihtiyac n kar lamak.
ihtiyac olmak
* gereksemek, gereksinmek.
ihtiya
* Gerekseme, gereksinme.
* Gl istek.
* htiya duyulan ey.
* Yoksulluk, yokluk.
ihtiya duymak
* bir eyi kendisi iin gerek saymak.
ihtiyar
* Yal, kocam olan (kimse).
* Baba veya anne.
ihtiyar
* Seme.
ihtiyar etmek
* yalandrmak, kocaltmak.
ihtiyar etmek
* semek, stn tutmak.
* katlanmak.
ihtiyar heyeti
* Ky tzel kiiliinde, muhtar bakanl nda grev yapan kiilerden oluan yetkili organ.
ihtiyar meclisi
* Bkz. ihtiyar heyeti.
ihtiyar olmak
* yalanmak.
ihtiyarck
* Yallara kar ac ma ifadesi olarak kullanlr.
* Zavall , yal (kimse).
ihtiyar
* stee bal , semeli olan, seimlik.
ihtiyarlama
* htiyarlamak ii, yalanma.
ihtiyarlamak
* Ya ilerlemek, yalanmak, kocamak.
* htiyar grn almak, ihtiyar grnmek.
ihtiyarlatma
* htiyarlatmak ii.
ihtiyarlatmak
* htiyar olma durumuna gelmesine sebep olmak.
ihtiyarlay
* htiyarlamak ii veya biimi.
ihtiyarlk
* htiyar olma durumu, yal l k.
* Her bakmdan gszlk, yetersizlik, zayflk.
ihtiyarlk sigortas
* Bkz. yal lk sigortas.
ihtiyarsz
* Semesiz, irade d.
* Dnmeksizin, elde olmadan.
ihtiyat
* Herhangi bir konuda ileriyi dnerek ll davranma, saknma.
* Gereinden fazla olup saklanan, yedek.
* Sava sras nda harektn gelimesine etkide bulunmak iin her an savaa girebilecek biimde hazr
bulundurulan birliklere verilen ad.
ihtiyat akesi
* Yedek ake.
ihtiyat kayd ile
* doruluu pheli grlerek.
ihtiyaten
* Her duruma, her ihtimale kar, ilerisini dnerek.
ihtiyat
* lerisi dnlerek yap lan.
ihtiyat tedbir
* lerisi dnlerek al nan nlem(ler).
* Yarglama ncesi yasal organlarca alnan nlem(ler).
ihtiyatkr
* Sakngan, ihtiyatl.
ihtiyatkrl k
* htiyatl olma durumu.
i htiyatl
* Herhangi bir konuda ileriyi dnerek ll davranan, nlem alan, sakngan, ihtiyatkr.
ihtiyatl bulunmak
* beklenmedik sonulara kar haz rl kl olmak.
ihtiyatl davranmak
* uyank olmak, dnerek davranmak.
ihtiyatl olmak
* herhangi bir konuda ileriyi dnerek ll davranmak.
ihtiyatsz
* htiyatl davranmayan.
ihtiyatszl k
* htiyatsz olma durumu.
ihtiyatszl k etmek
* nlem almadan davranmak.
ihtizaz
* Titreme, titreim.
ihvan
* Yakn dostlar, arkadalar.
* Ayn okul veya tarikattan olan kimseler.
ihya
* (yeniden) Canlandrma, diriltme.
* ok iyi duruma getirme, gelitirme, glendirme.
* Yeni bir g, umut, erin verme.
ihya etmek
* canlandrmak.
* mutlulua kavuturmak.
* mamur bir duruma getirmek.
ihya olmak
* mutlulua kavumak; daha iyi bir duruma gelmek.
* mamur bir duruma getirilmek.
ihzar
* Haz rlama, hazr etme.
ihzar
* Haz rlk niteli inde olan, hazrlay c.
-ik
* Bkz. - k/ -ik.
ika
* Yapma, etme.
ika etmek
* yapmak, ilemek.
ikame
* Yerine koyma, yerine kullanma.
* Ayaa kaldrma, ayakta durdurma.
* (dava iin) Ama.
* Yerine konulan, yerine geen (ey).
ikame etmek
* yerine koymak.
* ayakta durdurmak.
* dava amak.
ikame mallar
* Birbirlerinin yerine geen, konulabilen mallar.
ikamet
* Bir yerde oturma eleme.
ikamet etmek
* bir yerde oturmak, elemek.
ikamete memur edilmek
* srgn cezas verilmek.
ikametgh
* kamet edilen, oturulan yer, konut.
ikametgh ilmhaberi
* Konut belgesi.
ikametgh k d
* Bkz. ikametgh ilmhaberi, konut belgesi.
ikaz
* Uyarma, uyar, dikkat ekme, ihtar, tembih.
* Uyandrma.
ikaz etmek
* uyarmak, dikkat ekmek.
ikbal
* Baht a kl veya yksek bir makama, duruma erimi olma durumu.
* stek, arzu.
* Padiaha veya ehzadeye e olmaya aday, gzde cariye.
ikbal dknl
* nce iyi bir yaants varken gzden derek yoksul olma durumu.
ikbal dkn
* nce iyi bir yaants varken gzden derek yoksullua mecbur kalan kimse.
ikbali snmek
* daha nce iyi olan durum veya ii bozulmak.
ikdam
* Gayretle al ma, srekli urama.
ikebana
* Belli kurallara gre yaplan iek dzenlemesi.
iken
* Esnas nda, ...-d / -dii hlde, ...-d / -dii zaman.
iki
* Birden sonra gelen say nn ad ve bu say y gsteren rakam, 2, II.
* Birden bir artk.
iki ahbap avu
* her yerde hep birlikte grlen, birbirinden ayrlmayan iki arkada iin aka yollu sylenir.
iki anlaml
* ki anlama gelen veya iki ekilde yorumlanabilen.
* Bkz. ikircil.
iki anlaml lk
* ki anlama gelme veya yorumlanabilme durumu.
* kircil.
iki arada bir derede (kalmak)
* skk, zor artlar alt nda (kalmak).
iki arada kalmak
* birbirine kart iki kii arasnda ne yapacan bilemeyerek armak.
iki ate aras nda (kalmak)
* zor bir durumda karar verememek.
iki ayan bir pabuca sokmak
* birini bir ii hemen yapmas iin ok sktrmak.
iki ayakl
* ki aya olan (hayvan veya eya).
iki ayakl lk
* ki ayakl olma zellii veya durumu.
iki bal
* ki bal olan.
iki ball k
* ki bal olma durumu.
* Ynetimde birden fazla yetkiye sahip olma.
* Ynetimde birden ok kiinin mdahalesi sonunda ilerin sarpa sarmas.
iki batan olmak
* bir ey, her iki tarafn ayn eyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerekletirilebilmek.
iki bir
* Oyunda, zarlardan birinin bir, brnn iki benekli olan yznn ste gelmesi.
iki buukluk
* eyrek lira deerinde para.
* Malarda oyun sahas nn dna kan toplar getiren kimse, top toplayc.
iki bklm
* Beli bkk, ne doru eik.
i ki bklm olmak
* (yorgunluk, hastalk, yall k gibi sebeplerle) beli bklmek, ne doru eilmek.
* (riyakrlk, dalkavukluk, gerek olmayan sayg gibi sebeplerle) iki kat olup ne eilmek.
iki cambaz bir ipte oynamaz
* kurnazlkta eit olan iki kimse birbirlerini aldatamaz.
iki cami arasnda kalm beynamaz (veya bnamaz)
* iki yoldan hangisini tutacan a rm kimseler iin kullanlr.
iki canl
* Gebe, ykl, hamile.
iki canll k
* ki canl olma durumu.
iki cihan
* Dnya ve ahret, slm inancna gre bu dnya ve ebed olan teki dnya.
iki cihanda
* Bu dnyada ve teki dnyada.
iki cinslikli
* Bkz. iki eeyli.
iki enekliler
* (Jessieu'nn bitki s nflamasna gre) Tohumlarnda iki enek bulunan kapal tohumlu bitkiler s nf.
iki enetli
* atladnda kabuu iki enete ayrlan (meyve).
* ki paral kavk s birbirine kaslarla bal yass solungallardan midye, istiridye gibi (hayvan).
iki enetliler
* ki enetli kabuklu yumuakalar s nf.
iki plak bir hamama yak r
* iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesinin uygun olmayaca n anlatmak iin kullanlr.
iki ift lf (lk rd veya sz) etmek
* birka sz sylemek.
iki ifte
* Krek yarlarnda sancak ve iskelesinde ikier krei olan tekne.
iki dilli
* ki ayr dilde olan.
iki dillilik
* ki ayr dile sahip olma veya iki ayr dili okuyup yazma gcnde ve becerisinde olma.
* ki dilin bir arada konuulduu blge veya lke.
iki dirhem bir ekirdek
* ok gzel ve zenli giyinmi.
iki dzlemli
* ki dzlemin kesimesinden oluan (a).
iki el bir ba iin
* ancak kendi geimini salayabilenler, bakalarna yardm edecek bir durumda deildir.
iki eli (birinin) yakasnda olmak
* kyamette ondan davac olmak.
iki eli brnde kalmak
* aresiz kalp ne yapacan bilememek.
iki eli kanda (veya kzl kanda) olsa
* elindeki i ne kadar nemli olursa olsun.
iki eli akaklarnda dnmek
* derin derin dnmek.
iki eli yanna gelmek
* lerek Tanr katna kaca iin yalan sylemek.
iki eeyli
* Erkek ve dii eey organlar bir arada bulunan, iki cinslikli.
iki evcikli
* Erkek ve dii iekleri ayr ayr bitkilerde bulunan (bitki).
iki fazl
* Aralar nda devrenin drtte biri kadar faz fark olan (ayn frekans ve genlikte iki alternatif akm veya
gerilim).
iki geeli
* Karl kl iki sra olarak, iki yanl.
iki gnl bir olunca samanl k seyran olur
* birbirini sevenler iin zenginlik nemli deildir.
iki gz iki eme alamak
* srekli veya ok alamak.
iki gzm (iki gzmn nuru)
* okayc bir sesleni olarak kullan lr.
iki hrt, bir prt
* ar yoksulluu anlatr.
iki kanatllar
* ift kanatllar.
iki kaptan bir gemiyi bat rr
* bir i, iki taraftan gelen buyruklarla yrtlemez.
iki karpuzu bir koltua sd rmak
* ayn anda iki ii veya grevi yapmak.
iki kat olmak
* iki bklm olmak.
iki katl
* st ste iki kat olan.
iki kere iki drt eder
* gerekliinden phe edilmeyecek kadar ak.
iki kulak bir dil iin
* ok dinleyip az sylemeli.
iki lf bir araya getirememek
* dndn doru drst ifade edememek.
iki lkrd etmek
* iki ift lf etmek.
iki lkrdy bir araya getirmek
* Bkz. iki lf bir araya getirememek.
iki nokta
* st ste konmu iki nokta biimindeki noktalama iareti (:).
iki paralk
* Deersiz, nemsiz.
iki paralk etmek
* deerini, onurunu drmek.
iki paralk etmek
* deerini, onurunu drmek.
iki paralk olmak
* deerini, onurunu yitirmek.
iki paralk olmak
* deerini, onurunu yitirmek.
iki parmakl
* ki parma olan (hayvan).
iki rahmetten (veya iyilikten) biri
* (ok ac eken ar hastalar iin) iyileme veya lm.
iki satr lf etmek (veya konumak)
* dosta biraz sylemek.
iki seksen uzanmak
* bir arpma, vurma sonucu boylu boyunca serilmek.
iki sz bir pazar
* uzun boylu pazarl k etmeden.
iki sz (veya lkrdy ) bir araya getirememek
* dndn dzgn bir biimde anlatamamak, iki lf bir araya getirememek.
iki ekilli
* Birbirinden farkl iki biimde billrlaan.
iki ktan biri
* iki seenekten, iki zm yolundan biri.
iki tek
* Krek yarlarnda sancak ve iskelesinde ayr ayr oturaklarda ve sadece birer krei olan tekne.
iki tek atmak
* iki kadeh iki imek.
iki telli
* ki teli olan bir eit saz.
iki terimli
* Toplama (+) veya karma (-) iaretiyle birbirine balanan iki terimden oluan cebirsel anlatm.
iki terimli
* Bkz. iki terimli.
iki ucu boklu denek
* ne ynden bakl rsa bak lsn zlmesi ok g i veya durum.
iki ucunu bir araya getirememek
* gelirle gideri denkletirememek, ileri dzene koyamamak.
iki yakas bir araya gelmemek
* geim s k ntsndan bir trl kurtulamamak, bortan kurtulamamak.
iki yakasn bir araya getirmek
* madd skntdan kurtulup rahata ermek.
iki yaay l
* Hem suyun iinde, hem karada yaayabilen, amfibi.
iki yzl
* ki taraf olan veya iki tarafl kullan lan.
ikici
* kicilik felsefesini kabul eden, dalist.
ikicilik
* Birbirinden ayr, birbirinden bamsz, birbirine geri gtrlemeyen, birbirinin yan nda veya karsnda
bulunan iki ilkenin varl n kabul eden gr, dalizm.
ikide bir (veya ikide birde)
* ara sra, sk sk.
ikilem
* ki nermesi bulunan ve her iki nermenin vargs olan tasm, kyasmukassim, dilemma: Fatih'in, babas
II. Murat'a yollad bir haber gzel bir ikilem rneidir.
* nsan istenmeyen seeneklerden birini, ounlukla iki seenekten birini izlemeye zorlayan tart ma, sorun
veya usa vurma durumu.
ikileme
* kilemek ii.
* Anlam glendirmek iin ayn kelimenin tekrarlanmas, anlamlar birbirine yakn, kart olan veya sesleri
birbirini andran kelimelerin yan yana kullan lmas : Yava yava, irili ufakl , aa yukar gibi.
ikilemek
* Bir eyin say s n ikiye karmak.
* Tekrarlamak, yinelemek.
* Tarlay iki kez srmek.
ikilenme
* kilenmek ii.
ikilenmek
* kilemek ii yap lmak.
ikileme
* kilemek ii.
ikilemek
* Says ikiye kmak.
ikiletme
* kiletmek ii.
ikiletmek
* kilemek iini yaptrmak.
ikili
* ki paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden iki tane bulunan.
* skambil, domino gibi oyunlarda iki iareti bulunan (k t veya pul).
* ki yan aras nda yaplm.
* ki alg veya iki ses iin dzenlenmi mzik paras, duo.
* ki kiiden olumu topluluk.
* At yarlarnda ayn kounun birincisi ile ikincisini tahmin ederek oynanan veya alnan bilet.
ikili at
* ki grevde de kullanlabilen at; al nmak, toplanmak, sanlmak szlerinin hem dnl, hem de edilgen
at olarak kullanlmas gibi.
ikili kk
* Hem isim kk, hem fiil kk gibi kullanlan kk.
ikili oynamak
* kar olan yanlardan hem birini hem brn destekler grnmek.
* at yarlarnda birinci ile ikinciyi tahmin edip para yatrmak.
ikili nl
* Hecede yan yana bulunan iki nl, diftong.
ikili yatak
* ki kiinin yatabilecei tek para yatak.
ikilik
* kisi bir arada, iki taneden olumu, iki tane alabilen.
* Gr veya dnce iin, ikiye blnm olma durumu.
* ki deiik kullanm veya uygulamas olma durumu.
* Birlik notan n ikide biri uzunluunda nota.
* ki kuruluk gm ake.
ikinci
* ki say s nn sra sfat .
* S rada nem bakmndan birinciden sonra gelen.
* Yeni, bir baka.
* Birinciden sonra gelen kimse veya nesne.
* Deer ve kalitece birinciden sonra gelen.
ikinci a
* Yeryznn yaklak yz elli milyon y ll k a , mezozoik.
ikinci ferik
* Tmgeneral.
ikinci gelmek
* bir yar mada birinciden sonraki dereceyi almak.
ikinci yar
* Futbolda iki dnemden son olan .
ikinci zaman
* lk zaman olan paleozoyik ile nc zaman arasndaki jeoloji ile zaman birimi, mezozoyik.
ikinci zar
* Bitkilerde tohumu rten zarlarn dtan ikincisi.
ikincil
* S rada nem bakmndan ikinci derecede olan, tali, sekunder.
ikincil grup
* Birbirleriyle ilikileri ahs olmayan, resm ilikilere dayanan etkilemelerle iliki iine giren ikiden fazla
insan n oluturduu topluluk.
ikincilik
* kinci olma durumu veya derecesi.
ikindi
* le ile akam arasndaki sre.
* kindi vakti kl nan namaz.
ikindi ezan
* kindi namazna ar iin okunan ezan.
ikindi namaz
* kindi sresi iinde klnmas gereken namaz, ikindi.
ikindi vakti
* kindi iin belirlenen sre.
ikindi zaman
* Bkz. ikindi vakti.
ikindiden sonra dkkn amak
* bir ie balamakta ge kalmak.
ikindist
* kindiye doru.
ikindizeri
* Bkz. ikindist.
ikindiyin
* kindi vaktinde.
ikircik
* kil.
* Karars zlk, tereddt.
ikirciklenme
* kirciklenmek ii.
ikirciklenmek
* killenmek.
* Karars z olmak.
ikircikli
* killi.
* Karars z, mtereddit.
ikirciklik
* kircikli olma durumu, tereddt.
ikircil
* ki anlama da gelen ve iki trl yorumlanabilecek nitelikte olan.
ikircim
* kircik.
ikircimli
* kircikli.
ikircimlik
* kirciklik.
ikisi bir kapya kmak
* ayn sonuca varmak, ayn sonucu dourmak.
ikisini bir kazana koysalar kaynamazlar
* aralarndaki anlamazlk o kadar byktr ki onlar uzlat rma aresi bulunamaz.
iki er
* ki say s nn letirme sfat, her defasnda ikisi bir arada olan, her birine iki.
iki er ikier
* Her defas nda ikisi bir arada olarak.
iki er olmak
* ikier iki er sraya dizilmek.
ikiyzl
* z sz bir olmayan, riyakr, mra.
* ki yan da kullan labilen.
ikiyzllk
* kiyzl olma durumu, riyakrl k, mralik.
* ki yzl olma durumu.
ikiz
* Bir doumda dnyaya gelen iki (karde).
* Ayn iekte olumu birbirine yapk iki meyve.
* Birbirine tamamen benzeyen, e.
ikiz anlam
* Bir anlatmn, iki trl anlam verecek biimde kurulmu olmas .
ikiz anlaml
* kiz anlam olan.
ikiz dourmak
* herhangi bir ite ok s k nt ekmek.
ikiz nl
* Ayn nlnn yan yana bulunmas : yok > yook.
ikiz nsz
* Ayn nszn yan yana bulunmas: hiss.
ikizkenar
* ki kenar eit olan.
ikizkenar gen
* Yaln z iki kenar birbirine eit olan gen.
ikizkenar yamuk
* Paralel olmayan iki kenar eit yamuk.
ikizler
* Zodyak zerinde, Boa ile Yenge burlar aras nda bulunan bur, Zodyak.
ikizleme
* ki di arasndaki btn dokularn bitimesiyle oluan di anomalisi.
ikizli
* kizleri olan (ana).
* ki kollu (ara).
* Kendisinden iki anlam karlabilen, ikiz anlaml (anlatm).
ikizlilik
* kizli olma durumu.
iklim
* Yeryznn herhangi bir yerinde, hava yuvar olaylar nn ortaklaa gerekletirdikleri etkilerin uzun yllar n
ortalamas na dayanan durumu.
* lke, diyar.
iklim bilimci
* klim bilimi uzman, klimatolog.
iklim bilimi
* klimleri inceleyen bilim, klimatoloji.
iklimleme
* Yaplarn scaklk, nem ve temizli ini salamaya, gerekli hava akmn gerekletirmeye ilikin ilem.
iklimleme cihaz
* stenilen iklimleme artlarn salayan alet, klima.
ikmal
* Eksik bir eyi tamamlama, daha iyi duruma getirme, btnleme.
* Bitirme.
* Cmlenin veya dizenin anlam n sonra gelen cmle veya dize ile tamamlama.
ikmal etmek
* btnlemek, tamamlamak.
* bitirmek.
ikmal imtihan
* Bkz. btnleme snav.
ikmale brakmak
* btnlemeye kalmasna sebep olmak.
ikmale kalmak
* okulda btnlemeye kalmak.
ikna
* Bir konuda birinin inanmasn salama, inandrma, kandrma.
ikna etmek
* inandrmak, kandrmak.
ikna olmak
* inanmak, kanmak.
ikon
* Ortodokslarda sa, Meryem veya ermilerin tahta zerine mumlu ve yumurtal boyalarla yaplm din
ierikli resimlerine verilen ad.
ikona
* Bkz. ikon.
ikonografi
* konlarn tan tlmas ve aklanmas.
ikrah
* Tiksinme, irenme.
ikrah etmek
* tiksinmek, irenmek.
ikrah getirmek
* tiksinmeye, irenmeye balamak.
ikrahlk
* krah etme durumu.
ikram
* Konuu a rlama.
* Bir eyi armaan olarak verme, sunma.
* Al verite sat cnn al cya yapt indirim.
* Sunulan ey.
ikram etmek
* (konuu) bir eyle arlamak, (konua) bir ey sunmak.
* fiyatta indirim yapmak.
ikram grmek
* (konuk iin) arlanmak.
ikramc
* kramda bulunmay seven, mkrim.
ikramiye
* Bir yerde alan kimselere genellikle kazantan dat lan veya iyi altklar iin verilen aylk d para.
* Piyangoda bir kimseye kan para veya nesne.
ikramiyeli
* kramiyesi olan.
ikrar
* Saklamayarak syleme, aka syleme.
* Bildirme.
* Benimseme, onama, kabul, tasdik.
ikrar etmek
* aka sylemek, kabul etmek.
ikrar vermek
* sz vermek.
ikraz
* Bor veya dn verme.
ikraz etmek
* dn vermek.
iksir
* Eskiden hayat lmszletirmek, madenleri altna evirmek gibi olaanst etkileri olduuna inanlan sv.
* ferahlatc il veya iki.
* Ak ilham eden byl iki.
iktibas
* dn alma.
* Al nt.
iktibas etmek
* dn almak.
* alntlamak.
iktidar
* Bir ii yapabilme gc, erk, kudret.
* Bir ii baarabilme yetki ve yetenei.
* Devlet ynetimini elinde bulundurma ve devlet gcn kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kii
ve kurulular.
iktidardan dmek
* devlet ynetiminde yetkiyi baka bir partiye brakmak zorunda kalmak.
iktidarsz
* Gc, yetenei olmayan, beceriksiz, yetersiz.
* Cins gc olmayan (erkek).
iktidarszlama
* ktidarszlamak durumu.
iktidarszlamak
* ktidarsz duruma gelmek.
iktidarszl k
* Gszlk, beceriksizlik, yetersizlik.
* (erkek iin) Cins gc olmama durumu.
iktifa
* Yetinme; kanma.
iktifa etmek
* yetinmek; kanmak.
iktiran
* Yaklama.
* (bir yere) Ulama, erime.
iktiran etmek
* ulamak, erimek.
iktisaden
* Ekonomik olarak, ekonomi bakmndan.
iktisad
* Ekonomik.
iktisadiyat
* Bir devletin ekonomik durumu.
iktisap
* Kazanma, edinme, edinim.
i ktisap etmek
* kazanmak, edinmek.
iktisat
* Ekonomi.
iktisat etmek (veya yapmak)
* para artrmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek.
iktisat
* Ekonomi uzman , ekonomist.
iktisatl k
* Ekonomi uzmanl.
iktisatl
* Ar harcama yapmayan veya gerektirmeyen (kimse, ey), tutumlu.
iktisatsz
* Ar harcama yapan veya gerektiren (kimse, ey), tutumsuz.
iktiza
* Gerekli olma, gerekme.
iktiza etmek
* gerekmek.
il
* Merkez ynetimin, corafya durumuna, ekonomik artlara, kamu hizmetlerinin gereklerine gre, lke
zerinde yaylm, bir vali ynetimindeki en nemli blm, vilyet.
-il
* Bkz. - l / -il.
-il-
* Bkz. - l- / -il.
il
* -den ...-e kadar.
il
* Bir hastal iyi etmek veya nlemek iin, trl yollardan kullanlan madde, em, deva.
* are, nlem.
il iin ... yok ...
* hi yok.
il yapmak (veya hazrlamak)
* gerekli maddeleri kullanarak reetede belirtilen dozda ilc ortaya koymak.
il yazmak
* reete yazmak.
illama
* llamak ii.
illamak
* l srmek.
* Mikroplardan arnd rmak, zararl bceklerden korunmak amac yla il pskrtmek veya skmak.
illan
* llanmak ii veya biimi.
ilalanma
* llanmak ii.
illanmak
* llamak ii yaplmak veya illamak iine konu olmak.
ill
* inde il bulunan.
* llanm.
ill k
* l, yapmak iin ayr lm, il yapmaya yarar.
ilsz
* lc olmayan.
* llanmam .
ilszlk
* lsz olma durumu.
ilh
* Tanr.
* Bir alanda yarat cl ile hayranl k uyandran, ok beenilen, ok tutulan.
ilh gibi
* ok yakkl (erkek).
ilhe
* Tanra.
ilhi
* "Bu ne hl", "ne tuhaf" gibi ama, sitem bildirir.
ilh
* Tanr'ya zg, tanrsal.
* ok gzel, mkemmel.
* Tanr'y vmek, ona dua etmek iin yaz lp makamla okunan nazm.
ilhiyat
* Allah'n varl ve nitelikleriyle ilgili konular ele alan felsefenin bir kolu, Tanr bilimi, teoloji.
ilhiyat
* Tanr bilimci, teolog.
ilhlama
* lhlamak i i.
ilhlamak
* Ycelmek; ok beenilmek, hayranlk uyandran bir duruma gelmek.
ilhlatrma
* lhlat rmak durumu veya biimi.
ilhlatrmak
* lh durumuna veya biimine getirmek.
ilm
* Bildirme, anlatma.
* Bir davann mahkemece nasl bir hkme baland n gsteren resm belge.
ilm almak
* mahkeme kararn bildiren belgeyi almak.
ilm etmek
* bildirmek.
ilmaallah
* Sonu gelmeyecek bir zamana kadar.
* Sitem veya alay yollu "maallah" yerine kullanlr.
iln
* Duyuru.
* A ka bildirme, a ka duyurma.
iln etmek
* bir durumu yay m yoluyla duyurmak.
* bir durumu yaymak.
* aka bildirmek.
iln tahtas
* Duyurularn zerine yazld veya yap trld dz levha, pano.
iln vermek
* eitli basn yayn organlar yla bir durumu duyurmak, aklamak.
ilncl k
* Ticar bir amala geni topluluklara tant lmak istenen bir eyi bas n ve yaym yoluyla duyurma ii.
ilnen
* Duyuru yoluyla.
ilnak
* Kar cinse akn bildirmek ii.
ilnak etmek
* (bir erkek bir kadna veya bir kadn bir erkee) kendisini sevdiini sylemek.
ilnihaye
* Sonsuza kadar.
ilrya
* Gm bal n n k.
ilve
* Katma, ekleme, ulama, ek.
* Eklenmi, kat lm para.
* Artt rma, bytme, abartma.
* Ek.
ilve etmek
* eklemek, katmak, ulamak.
ilveli
* Eki olan.
* Abartlm, yalan kat lm, mbalal.
i lveten
* Ek olarak, ek yoluyla, ekleyerek.
ilbay
* Vali.
ilca
* Zorlama, zorunda brakma.
ilca etmek
* zorlamak, zorunda brakmak.
ile
* Ynetim bakmndan yurt blmlemesinde ilden sonra gelen blm, kaymakamlk, kaza.
ilebay
* Kaymakam.
ile
* Kelimenin sonuna geldiinde birliktelik, itelik, beraberlik, ara, sebep veya durum anlatan cmleler
yapmaya yarar.
* Baz soyut isimlere getirilince durum bildiren zarflar oluturur.
* Cmle iinde ayn grevde bulunan iki geyi birbirine balamaya yarar.
ilelebet
* Sonsuzlua dein, srgit.
ilen
* le.
ilen
* lenmek amacyla sylenen sz, ilenme, beddua.
ileni
* lenmek ii veya biimi.
ilenme
* lenmek ii, beddua.
ilenmek
* Bir kimse iin kt dilekte bulunmak, beddua etmek.
iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak)
* ok da nk, kt, bozuk veya berbat bir duruma gelmek.
ilerde
* leride.
ileri
* Herhangi bir eye gre daha tede olan yer, geri kar t .
* Bir eyin ula lacak yn.
* Henz gelmemi zaman, gelecek, sonra.
* nde bulunan.
* Dorusundan daha ok gsteren (saat).
* nceki, evvelki.
* Benzerlerini geride brakm.
* "Amaca doru durmadan yr" anlamna.
* ne doru, ileri doru.
* Temel duruta ayak ularn n gsterdii yn.
ileri (veya ne) srmek
* ne doru yrtmek.
* bir dnceyi veya tasar y nermek, serdetmek.
ileri almak
* ne almak.
* (saat iin) nceki vakte almak, ne ayarlamak.
ileri atlmak (veya kmak)
* ne doru kmak.
ileri gemek
* ne gemek.
* stn bir makama gemek.
ileri gelenler
* Bir topluluun nemli, sz dinlenir, sayg n kiileri, eraf.
ileri gelmek
* sebep olmak, olumak, bal bulunmak, domak, meydana gelmek.
ileri geri
* Herhangi bir konuda dikkat etmeme, ayrnt lar dnmeme.
ileri geri etmemek
* uzun boylu tart madan, sorgu sual etmeden.
ileri geri konumak (lflar etmek veya sylemek)
* yersiz ve gnl k racak biimde konumak.
ileri geri sz (etmek veya sylemek)
* yersiz, yakks z sz.
ileri gitmek (veya varmak)
* sz ve davranta l dna kmak, gereksiz, a r davranta bulunmak.
ileri gr
* Daha sonra olabilecekleri dnmek ii.
ileri grl
* leri gr olan (kimse).
ileri gtrmek
* (bir durum veya davran iin) ly amak.
ileri u
* Futbolda ileri hat, hcum mevkii, forvet.
ileri u oyuncusu
* Futbolda ileri uta oynayan sporcu, golc.
ilerici
* lerlemeden yana olan; ileri dzeydeki toplumsal ve siyas gelimeleri benimsemi olan (dnce, kimse
vb.), terakkiperver.
ilericilik
* lerici olma durumu, ilerici davran.
ileride
* Gelecekte, gelecek zamanda.
* tede.
ilerisi
* Daha n taraf.
* Gelecei, tesi.
ilerisine gitmek
* bir iin sonuna kadar gitmek.
ilerisini gerisini hesaplamamak (veya dnmemek)
* herhangi bir konuda ok ve ayrntl dnmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyarszca davranmak.
ileriyi grmek
* Bkz. uza grmek.
ilerlek
* lerlemi, ileriye varm.
ilerleme
* lerlemek ii.
* Terfi, terakki.
* Daha iyi, daha yetkin, daha deerli, daha yksek bir duruma doru basamak basamak oluan gelime,
terakki.
ilerlemek
* Bulunduu yerden daha ileriye gitmek; yol almak.
* (vakit iin) Gemek.
* Daha gl, daha etkili duruma gelmek.
* Daha iyi, daha yksek bir dzeye, aamaya erimek, gelimek, terakki etmek.
ilerletme
* lerletmek ii.
ilerletmek
* lerlemesini salamak, ilerlemesine yol amak.
ilerleyici
* leri giden, ilerleyen.
ilerleyici benzeme
* Kelimede nceki sesin sonraki sesi etkilemesi.
ilerleyi
* lerlemek ii veya biimi.
ileti
* Bildirme yazs, mesaj.
iletici
* letme zellii olan (ey).
iletili
* letilmek ii veya biimi.
iletilme
* letilmek ii.
iletilmek
* letmek ii yap lmak.
iletim
* letmek ii.
* letken eylerden s veya elektriin gemesi.
* Is yaym, konveksiyon.
ileti
* letmek ii veya biimi.
iletiim
* Duygu, dnce veya bilgilerin akla gelebilecek her trl yolla bakalarna aktarlmas, bildiriim,
haberleme, komnikasyon.
* Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aralardan yararlanarak yrtlen bilgi al verii, bildiriim,
haberleme, komnikasyon.
iletiim a
* letiim aralarnn birbirleriyle ortak balant kurma veya i birlii salama durumu veya dzeni.
iletiim aralar
* Toplumda szl veya yazl haber alma imknn salayan teknik aralar.
iletiim merkezi
* Bildiriim ve haberleri toplam ve deerlendirme brosu.
iletiim ortam
* Bildiriim, haberleme veya komnikasyon imknlarn n saland ortam, medya.
iletime
* letimek ii veya durumu.
iletimek
* Bir durumu karl kl olarak iletmek, karl kl olarak haber al p vermek.
iletken
* Akm, s , ses vb. geiren (madde), nakil, yal tkan kart.
* Elektrik akm, s , gaz vb. ni bir yerden baka bir yere aktaran (madde, ey).
iletken damarlar
* Bitkilerde hcrelere besin maddelerini ileten borucuklar.
iletkenlik
* letken olma durumu.
iletki
* Bir ay lmeye ve baka bir yerde ayn ay izmeye yarayan, yarm ember biimindeki ara, minkale.
iletme
* letmek ii.
iletmek
* Gtrmek, ulat rmak, nakletmek.
* Elektrik akm, s , gaz vb. ni bir yerden baka bir yere gtrmek.
ilga
* (varl n) Kald rma.
ilga etmek
* (varl n) ortadan kaldrmak.
ilge
* Edat: Ev gibi huzur kesi olmaz. ocuk sabaha kar uyudu.
ilgeli
* lgeci olan, edatl.
ilgeli tmle
* Edatla kurulmu tmle, edatl tmle.
ilgi
* ki ey arasnda bulunan herhangi bir bal lk, iliki, alka, taallk.
* Dikkati ncelikle belirli bir ey zerinde toplama eilimi.
* Belirli bir olay veya etkinlie yaknlk duyma, ondan holanma ve ona ncelik tanma.
* Kimyasal artlar e veya birbirine ok yakn olduunda gelerin birbirleriyle birlemede gsterdii seicilik.
ilgi alan
* Bir kii veya kuruluun ilgilendii konular.
ilgi ekici
* lgiyi, dikkati zerinde toplayan.
ilgi ekmek (toplamak veya uyand rmak)
* evresinde ilgiyi, dikkati ve merak zerine toplamak, alka ekmek, alka toplamak veya alka uyandrmak.
ilgi duymak
* bir ie, bir olaya, bir kimseye nem vermek, yaknlk duymak.
ilgi eki
* Balant kavram veren ek. Trkede bu kavram isim grevli kelimeye -ki ekinin balanmas yla salan r. Bu
ek nl uyumlarna aykr der ve ou kez kalma durumuyla kalplar.
ilgi grmek
* ilgi ekmek.
ilgi gstermek
* ilgisini esirgememek, belli etmek.
ilgi toplamak
* ilgisini younlat rmak, belli etmek.
* ilgi grmek.
ilgileme
* lgilemek ii.
ilgilemek
* ki paray birbirine ereti olarak dikmek, teyellemek.
ilgilendiri
* lgilendirmek ii veya biimi.
ilgilendirme
* lgilendirmek ii.
ilgilendirmek
* lgisini ekmek, nem vermek veya bir eyle ilgili klmak.
* likin olmak.
* Elverili, uygun bulmak.
ilgileni
* lgilenmek ii veya biimi.
ilgilenme
* lgilenmek ii.
ilgilenmek
* Birine kar yaknl k duymak veya gstermek, alkalanmak.
* Bir eye kar merak duymak.
* Bir konu zerinde al mak, uramak, bir eyi ekici bulmak.
ilgili
* lgilenmi olan, ilgisi bulunan, alkal, alkadar, mteallik.
ilgililik
* lgili olma durumu, mensubiyet.
ilgin
* lgi uyandran, ilgi ve dikkat ekici olan, enteresan, alkabah.
ilginleme
* lginlemek ii veya durumu.
ilginlemek
* lgin duruma gelmek.
ilginlik
* lgin olma durumu.
ilgisini kesmek
* bir kimse veya eyle btn balarn koparmak, ilikisi kalmamak, alkay kesmek.
ilgisiz
* lgisi olmayan veya ilgilenmeyen, kaytsz, ald rmaz, alkas z, lkayt.
ilgisizlik
* lgisiz olma durumu, ald rmazlk, alkaszl k.
* lgi gstermeme durumu.
* Gnln sevgi veya nefret gibi duygulardan soyutlanm olmas durumu, kayts zl k, lkayd.
ilhak
* Katma, balama, ekleme.
* Egemenlii altna alma.
ilhak etmek
* katmak, balamak.
* egemenlii alt na almak.
ilham
* Esin.
* Tanr'n n, peygamberlerin yreine doldurduu tanr sal leme zg duygu ve dnceler.
ilham al mak
* esinlenmek.
ilham etmek (veya vermek)
* ie domasna sebep olmak, esindirmek.
ilham kayna
* Esinlenmeyi ve ie domay salayan ey.
ilham kayna olmak
* hayal dnyasn beslemek.
ilham perisi
* Sanatlara esin verdii var saylan peri.
ilhan
* Bir ilhanln ba nda bulunan hkmdar, imparator.
* ran Moollarnda hkmdarn unvan .
ilhanl k
* lhan olma durumu.
* Kendi topraklarnda oturan eitli uluslar egemenlii altna toplayan devlet biimi, imparatorluk.
* Byle bir devletin ynetimi altndaki lkelerin btn.
-ili
* Bkz. - l / -ili.
iliine (veya iliklerine) kadar
* her eyini, btn varl n etkileyecek biimde.
iliine ilemek (veya gemek)
* ok slanmak; ok mek.
* btn varln kaplamak, ok etkilenmek.
iliine kadar slanmak
* ok slanmak.
iliini (veya iliini kemiini) kurutmak
* canndan bezdirecek kadar sknt vermek.
iliini kemirmek
* ok etkilemek.
* smrmek.
ilik
* Giysilerin, yorgan araflar nn, yastk kl flarnn vb.nin gereken belirli yerlerine iplikle rlerek, para
geirilerek veya biye ile yaplan kk yar k.
ilik
* Kemiklerin i boluklarn dolduran yal madde.
ilik gibi
* ok lezzetli, (genellikle et iin) iyi pimi.
* ok gzel, istek uyandran (kadn veya k z).
iliki
* lik aan kimse.
ilikilik
* lik ama ii veya meslei.
ilikleme
* liklemek ii.
iliklemek
* Bir eyin dmesini iliine geirmek.
iliklenme
* liklenmek ii.
iliklenmek
* liklemek ii yaplmak.
iliklerinde duymak
* benliinde iyice duymak.
ilikleyi
* liklemek ii veya biimi.
ilikli
* lii olan.
* liklenmi.
iliksiz
* lii (I, II) olmayan.
ilim
* Bilim.
* Ayrnt, zellik, nitelik, hassasiyet.
ilim adam
* Bilim adam .
ilim kadn
* Bkz. bilim adam.
ilimcilik
* Bilimcilik.
ilinek
* Bir eye mecbur olarak bal olmayan, onun znde bulunmayan, rastlant ile olan nitelik, araz.
ilineksel
* linekle ilgili olan, zle ilgili olmayan.
ilinti
* ki ey arasnda ilgi, iliki.
* nsanlar arasndaki ba.
* s k nts.
* Seyrek diki, teyel.
ilintileme
* lintilemek ii veya durumu.
ilintilemek
* ki paray ereti olarak seyrek dikile elde dikmek, teyellemek, ilgilemek.
ilintili
* lgisi, ilikisi, ba , ilintisi olan.
ilistir
* Szge.
iliii kalmamak
* ilgisi, bal l olmamak.
iliiini kesmek
* hibir ilgisi kalmamak, balantlarn koparmak.
iliik
* litirilmi, eklenmi, balanm , merbut.
* Bir eyle ilgili, ilikin, ait.
* lgi, bal l k, iliki, mnasebet.
* Eklenmi olan blm.
iliikli
* liii olan, ilikin.
iliiksiz
* liii olmayan.
iliilme
* liilmek ii.
iliilmek
* limek ii yap lmak.
iliken
* Deniz dibinde batk ve atklarn oluturduu tabaka.
ilikenli
* liken zellik bulunduran.
iliki
* ki ey arasnda karl kl ilgi, ba, mnasebet, temas.
* Balant , temas.
iliki kurmak
* balant salamak, ilgi salamak.
ilikilendirmek
* likili duruma getirmek.
ilikili
* likisi olan.
* lgili olarak.
ilikin
* lgisi, iliii olan, bal, ilgili, ait, merbut, mteallik.
ilikisiz
* likisi olmayan.
ilikisizlik
* likisiz olma durumu.
ilime
* limek ii.
ilimek
* Hafife dokunmak, tak lmak.
* Elini srmek, dokunmak.
* Bir eyin kenarna ksa bir sre iin oturmak.
* Karmak, rahat vermemek, mdahale etmek.
* Deinmek, szn etmek.
* aka etmek.
ilitirilme
* litirilmek ii.
ilitirilmek
* litirmek ii yaplmak; ereti tak lmak, hafife tutturulmak.
ilitirme
* litirmek ii.
ilitirmek
* limesini salamak; balamak, tutturmak; ereti takmak, hafife tutturmak.
ilk
* Zaman, sra, yer ve nem bakmndan tekilerden nce gelen, son kar t.
* Herhangi bir eyin en nde olan , nce geleni.
* Birinci olarak, en bata.
ilk adm
* Balang.
ilk azda
* nce, ncelikle, ilk i olarak, her eyden nce.
lk a
* En eski zamanlardan balayarak mild 476, Bat Roma mparatorluunun k y lna kadar sren a.
ilk drdn
* Ay n, yeni ay evresinden bir hafta sonra yarm daire biiminde grnd evre.
ilk elden
* Batan balayarak; dolays z, arac sz.
ilk gsteri
* Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prmiyer.
ilk gz ar s
* ilk doan evlt.
* ilk sevilen, k olunan kimse.
ilk knun
* Aralk.
ilk nce
* nce, en nce, en bata.
ilk rnek
* Kk tip.
ilk plnda
* nce, en nde.
* balangta.
ilk sezi
* Bir konuda edinilen ilk ve yaln bilgi.
ilk terin
* Ekim.
ilk ve son
* Tek, yegne.
ilk yardm
* Tedavisi gereken kimselerin ilk bakmlar nda uygulanan basit tedavi.
* Tehlikeli ve an durumlarda uygulanan ilk ve ivedi tedavi ilemi.
* Bu ilemin uyguland yer.
ilk yardm hastahanesi
* Anden rahats zlananlar veya kazada yaralananlara ilk t bb mdahelenin yap labilecei nitelikte donatlan
hastahane.
ilk yar
* Futbol, basketbol vb. karlamalarda iki devreden ilki.
ilkah
* Dlleme, dllenme.
* Alama.
ilkah etmek
* dllemek.
* alamak.
ilkbahar
* (kuzey yarm kre iin) Mart, nisan ve may s aylarn iine alan zaman aral. Gk biliminde 21 Mart ile 22
Haziran aras, ilkyaz, bahar.
ilke
* Temel dnce, temel inan, umde, unsur, prensip.
* Temel bilgi.
* Baka eylerin kendisinden tredii ilk madde, ge, unsur.
* Her trl tartmann dnda saylan ncl, mebde, prensip.
* Davran kural.
ilkeci
* lkelerine bal (kimse).
ilkecilik
* lkeci olma durumu.
ilkel
* lk durumunda kalm olan, gelimesinin banda bulunan, iptida, primitif.
* Zaman bak m ndan en eski olan, iptida, primitif.
* (sanatta) Yal n bir nitelik gsteren, yapmacks z olan, primitif.
* zellikle XIV-XV. yzyllarda talyan ressamlar na, Orta a sonlarnda Avrupa ressamlarna verilen ad.
* Eitimsiz, kltrsz, grgsz.
ilkel memeliler
* Baz s nflandrmalara gre memeliler s nfn n tek delikliler ile soyu tkenmi olan baz ilkel yap l
memelileri iine alan bir alt s nf .
ilkel toplum
* Yaz l kltr bulunmayan, sanayilememi, ehirlememi tarm toplumu.
ilkelce
* lkel (bir biimde).
ilkelciler
* lkelcilik yanls olan sanatlar.
ilkelcilik
* Avrupa sanatnn amza kadar geirdii gelimelerden habersiz grnen, ilkel uluslarn salam, kaba, saf,
yaln biimli sanatn benimseyen gr, primitivizm.
* lkellik zlemini ileri sren dnce akmlar nn genel ad , primitivizm.
ilkeleme
* lkelemek ii.
ilkelemek
* lke durumuna gelmek.
ilkelleme
* lkellemek ii.
ilkellemek
* lkel bir durum almak veya ilkel bir duruma gelmek.
ilkelletirme
* lkelletirmek ii veya durumu.
ilkelletirmek
* lkel duruma getirmek.
ilkellik
* lkel olma durumu, iptidalik.
ilkesel
* lke ile ilgili.
ilkgz
* Eyll ay .
ilkin
* Bata, balangta, nce, iptida.
ilkokul
* Zorunlu renim andaki k z ve erkek ocuklarn n temel eitim ve retimini salamak iin devlete
alan veya almasna izin verilen be yllk okul.
ilkrenim
* lkretim.
ilkretim
* Birka retim basama ndan oluan rgn eitim sisteminin, okuma yazmay, aritmetii, iyi bir yurtta
olmak iin gerekli temel bilgi ve becerileri kazandran sekiz yllk ilk basama.
i lkten
* lk nce.
ilkyaz
* lkbahar, bahar.
ill
* lle.
illki
* lle.
illllah
* Usan ve bezginlik anlatr.
illllah demek
* usanmak, b kmak, bezmek.
illllah etmek
* usanmak, b kmak.
ille
* Ne olursa olsun, hangi artta olursa olsun, her hlde.
* Hele, zellikle.
* Yoksa, olmazsa.
ille velkin
* Gel gelelim, bununla birlikte.
illegal
* Yasa d , yasaya aykr.
illet
* Hastalk.
* Hastalk derecesine varan al kanl k.
* Bozukluk.
* Kzd ran, sinirlendiren ey veya kimse.
* Sebep.
illet etmek
* sinirlendirmek, k zdrmak.
* sakatlamak.
illet olmak
* ok sinirlenmek, ok k zmak.
illetine uramak
* hastalk derecesinde dkn veya tutkun olmak.
illetli
* Hastal olan.
* kide bir aksakl k gsteren.
ill
* Nedensel.
i lliyet
* Nedensellik.
illstrasyon
* Resimlerle ssleme.
* Kitap iindeki bir yazy a klayan veya ssleyen resim.
illzyon
* Yanlsama.
illzyonist
* Gz bac.
illzyonizm
* Gz bacl k.
ilme
* lmek (II) ii.
ilmek
* lmik.
ilmek
* Hafif bir dm yaparak balamak.
* Hal dokurken dmleri balamak.
* Demek, dokunmak.
ilmekleme
* lmeklemek ii.
ilmeklemek
* lmek durumuna getirmek.
ilm
* Bilimsel.
ilm ahlk
* Tre bilimi.
ilmiahlk
* Bkz. ahlk bilimi, etik.
ilmihl
* Din kurallarn renmek iin yaz lm kitap.
ilmik
* zlmesi kolay dm, ereti dm.
ilmik atmak
* ilmik yapmak.
ilmikleme
* lmiklemek ii.
ilmiklemek
* Ereti dmle balamak.
ilmiklenme
* lmiklenmek ii.
ilmiklenmek
* lmikle tutturulmak.
ilmikli
* Kolay zlr biimde dmlenmi.
* Herhangi bir sayda dm, ilmii olan.
ilmiksiz
* Kolay zlemeyen biimde dmlenmi.
* lmii olmayan.
ilminden anlamak
* bir iin, arac n veya konunun uzman olmak.
ilmini almak
* bir iin zelliklerini, ileyiini, en ince ayr nt lar na kadar iyice renmek.
ilmiye
* Din ileriyle uraan hocalar snf .
* Din ileriyle uraanlarn meslei.
ilmhaber
* Birinin yer, hl, meden durumu vb.ni gsteren resm belge, hl kd .
* Bir eyin teslim al ndn gsteren belge, alnd kd.
ilsizlemek
* Yurtsuz, vatansz kalmak.
iltibas
* Birbirine ok benzeyen iki eyin karmas, and rma.
iltibasa yol amak
* kar kla sebep olmak.
iltica
* Gvenilir bir yere snma, snma.
iltica etmek
* snmak.
iltica hakk
* Bkz. snma hakk.
iltifat
* Yzn evirerek bakma.
* Birine gler yz gsterme, hatrn sorma, tatl davranma, ilgilenme.
* lgi gsterme, rabet etme.
* Sz sylerken, daha ok etki salamak iin beklenmedik bir anda sz, konu ile ok yak ndan ilgili birine
veya bir eye yneltme.
iltifat etmek
* ilgilenmek, sayg gstermek.
* beenmek, rabet etmek.
iltifatl
* Yze glen, gnl alan.
iltihab
* ltihapla ilgili, yangl .
* ltihab olan, yangl, iltihapl .
iltihak
* Katlma.
iltihak etmek
* katlmak.
iltihap
* Vcudun mikroplara kar koymak iin herhangi bir yerine fazla kan hcumu ile orada ikinlik, krmz lk,
s ve ar ile beliren irin toplamas, yang .
iltihaplanma
* ltihaplanmak ii, yanglanma.
iltihaplanmak
* Bir doku veya bir organda iltihap toplamak, yang lanmak.
iltihapl
* ltihab olan, yangl.
iltihapsz
* ltihab olmayan, yangs z.
iltimas
* Haks z yere, yasa ve kurallara uymakszn kayrma, arka kma.
* Birine herhangi bir konuda ncelik ve ayr cal k tanma.
iltimas etmek (veya gemek)
* kay rmak; korumak.
iltimas
* Kayrc, arka.
iltimaslk
* Kayrma ii, kayr cl k veya kayrmacl k.
iltimas olmak
* arkas , kayrc s olmak.
iltimasl
* Kayrlan (kimse) veya kay rlarak yaplan (i).
iltisak
* Kavuma, bitime, birleme ile ilgili olan.
* Bitiken (dil).
iltisak
* ltisak olma durumu.
iltisak diller
* Bitiken diller.
iltizam
* Kayrma, bir taraf tutma.
* Gerekli bulma.
* Kesenek.
iltizam etmek
* kesenee almak.
iltizamc
* Keseneki, mltezim.
iltizam
* steyerek, bilerek yaplan.
ilzam
* Cevap veremez duruma getirme, susturma.
ilzam etmek
* susturmak.
im
* aret.
* Almet.
-im
* Bkz. -m (I).
-im
* Bkz. -m (II).
-im
* Bkz. -m (III).
im bilimi
* Gsterge bilimi.
ima
* Dolayl olarak anlatma, st kapal olarak belirtme, iaretleme, antrma, ihsas.
* A ka belirtilmeyen, dolayl olarak anlatlan ey.
ima etmek
* dolayl anlatmak, antrmak, ihsas etmek.
imaj
* mge.
imal
* Ham maddeyi ileyip mal retme.
* Yapm.
imal etmek
* ham maddeyi ileyerek bir mal retmek.
imalt
* Ham madde ilenerek yaplan her trl mal.
* lenerek yap lan retim.
imalt resmi
* Baskl devre levhasn n delikler, yarklar, profiller desenler ve onlar n yerleri ile son durumlar gibi baz
zelliklerini belirten bir resim.
imalt
* Ham madde ileyerek mal reten kimse veya kurulu.
imaltl k
* malt nn ii veya meslei.
imalthane
* Ham maddelerin ilenerek, mal olarak piyasaya srlecek duruma getirildii i yeri, yapm evi.
imale
* Bir tarafa yatrma, eme.
* Ksa okunmas gereken heceyi lye uydurmak iin uzun okuma.
imale etmek
* emek, evirmek.
imale yapmak
* ksa heceyi uzun okumak.
imal
* st kapal, rtl (sz veya davran).
imam
* Cemaate namaz kld ran kimse.
* Mslmanlkta mezhep kuran kimse.
* Hz. Muhammed'den sonra onun vekillii grevini zerine alan halifelere verilen unvan.
* Baz kk slm devletlerinde devlet bakan.
* En nde bulunan, nder.
imam evi
* Kadnlara zg ceza evi.
imam kay
* Tabut.
imam nikh
* slm din kurallar na gre kylan din nikh.
imam nikhl
* mam nikh olan.
imam osurursa, cemaat s ar
* yneticilerin kt bir i yapmalar, onlarn buyruundakilerin daha kt bir i yapmalarna yol aar.
imam suyu
* Rak .
imambay ld
* Bir eit zeytinyal patl can yemei.
imame
* Tespihlerin ba tarafna geirilen uzunca para.
imamet
* mamlk.
imaml k
* mam olma durumu.
* mam n grevi.
iman
* Dinin ortaya koyduu domalara inanma, din inanc, kutsal inan, inan, itikat.
* slm dinine inanma.
* Gl inan, inan.
iman etmek
* Tanr'ya, dine inanmak.
* gl bir inan duymak.
iman getirmek
* gnl rzas yla Mslmanl kabul etmek.
* yrekten inanmak.
iman sahibi
* nanm, iman etmi kimse.
iman tahtas
* Gs kemii.
imana gelmek
* Mslmanl kabul etmek.
* en sonunda doruyu sylemek.
* sonradan bir eyi kabul edip uymak.
imana getirmek
* Mslmanl kabul ettirmek.
* istenilen biimde davranmay zorla kabul ettirmek.
iman gevremek (ksa syleyile)
* ok yorulmak veya sknt ekmek.
iman yok (k sa syleyile)
* acmas z, insafsz.
* kahrolas!.
iman m (k sa syleyile)
* "karde, arkada!" anlamnda bir sesleni.
iman na kadar (ksa syleyile)
* az na kadar, son kertesine kadar, tka basa, alabildi ince.
imaniye
* nanc lk, fideizm.
imanl
* man olan, inanl, mutekit.
* nsafl , vicdanl.
imansz
* man olmayan, inansz, inansz.
* nsafsz, acmasz.
imansz gitmek
* Tanr'ya inanmadan lmek.
imansz peynir
* Ya alnm st, peynir veya yourt.
imanszlk
* mans z olma durumu, inanszlk, inanszl k.
imar
* Bayndrlk.
* Bayndr duruma getirme, gelitirme.
imar etmek
* bayndr durumuna getirmek, bay ndrlat rmak, gelitirmek.
imaret
* marethane.
imarethane
* Yoksullara ve rencilere yiyecek da tmak iin kurulmu hayr kurumu.
imbat
* Yaz n, gndz denizden karaya doru esen mevsim rzgr, deniz yeli.
imbik
* Damtmaya yarayan, damtma iinde kullanlan ara, damt c.
imbikten ekmek
* dam tmak.
imbisat
* Yaylma, genileme.
imbisat etmek
* yaylmak, genilemek.
imdada (veya imdadna) komak (veya yetimek)
* ok zor ve tehlikeli bir anda yardm etmek.
imdat
* Tehlikede olana yap lan yard m.
* Yetiin! Kurtarn.
imdat etmek
* tehlikede olan birine yard m etmek.
imdat ummak
* yardm beklemek.
imdat
* Yard m iinde grevlendirilmi insan.
* mdada gelen, yardma koan.
imdi
* "Buna gre", "u hlde", "artk", "imdi" szleri gibi, ba na getirildii cmleyi nceki cmlenin bir sonucu
durumuna sokar.
imece
* Krsal topluluklarda kyn zorunlu ve istee bal i lerinin kyllerce eit artlarda emek birli iyle
gerekletirilmesi.
* Birok kimsenin toplanp el birliiyle bir kiinin veya bir topluluun iini grmesi ve bylece ilerin sra ile
bitirilmesi.
imek
* Bkz. ek fiil.
imge
* Zihinde tasarlanan ve gereklemesi zlenen ey, d, hayal, hlya.
* Duyu organlar nn dtan algland bir nesnenin bilince yansyan benzeri, hayal, imaj.
* Duyularla alnan bir uyaran sz konusu olmaks zn bilinte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj.
imgeci
* mgeyi ne alan, imgeye nem veren (kimse, dnce vb.).
imgelem
* Gemi yaant lara zg elerle imdiki yaant aras nda ba kurma gc, muhayyile.
* Bir nesneyi, o nesne (karmzda) olmakszn tasarmlama yetisi, muhayyile.
imgeleme
* mgelemek ii, tahayyl.
imgelemek
* Bir eyin imgesini zihinde canlandrmak, tahayyl etmek.
imgelenme
* mgelenmek ii.
imgelenmek
* mgelemek iine konu olmak.
imgeli
* mgeye dayanan, imgesi olan.
imgesel
* mge ile ilgili, hayal.
imha
* Ortadan kald rma, yok etme.
imha atei
* Bir savata dman ordusunu yok etmek amac yla karadan, havadan ve denizden a lan ate.
imha etmek
* ortadan kaldrmak, yok etmek.
imi ine sarlmak
* (bir i iin) birini ok sk trmak.
imik
* Boaz, grtlak.
imitasyon
* Taklit, taklit etme.
imkn
* Yararlanlan uygun art veya durum, olanak.
imkn vermek
* uygun art veya durum salamak.
imkn yok
* olanaks z, olamaz.
imknsz
* mkn olmayan, olma veya gerekleme durumu bulunmayan.
imknszlama
* mkns zlamak ii.
imknszlamak
* mkns z duruma gelmek, olanakszlamak.
imknszlk
* mkns z olma durumu, olanaks zlk.
iml
* Yaz m.
* Doldurma, doldurulma.
iml etmek
* birine syleyip yazdrmak.
* doldurmak.
iml yanl
* Yaz da yaplan yanl , yazm yanl .
imlya gelmemek
* (bir ey veya dnce) dzenlenemeyecek kadar kark olmak, ynteme uyamayacak bir durumda olmak.
imle
* Fiziksel bir olay kendiliinden tespit edip izen ara, kaydedici.
imleme
* mlemek ii, ima.
imlemek
* m koymak, imle gstermek.
* Dolaysyla anlatmak, ima etmek.
immoral
* Tretan maz.
immoralizm
* Tretan mazlk.
immnoloji
* Bakl k bilimi.
imparator
* Bir imparatorluu yneten kimse, ilhan.
imparator otu
* Maydanozgillerden, baharl ve yak c olan kk hekimlikte kullanlan bir ot (Peucedaum imperatoria).
imparatorie
* mparator kars.
* mparatorluu yneten kadn.
imparatorielik
* mparatorie olma durumu veya unvan.
imparatorluk
* mparator olma durumu veya unvan , ilhanlk.
* Kendi topraklarnda oturan eitli milletleri egemenlii altnda toplayan devlet biimi.
imrahor
* Padiah ahrlarna ve onlarla ilgili gerelere bakmakla grevli kimse.
imren
* Grlen bir eyi veya benzerini edinme istei, g pta.
imrence
* Herkese imrenilen ey veya kimse.
imrendirme
* mrendirmek ii.
imrendirmek
* mrenmesine yol amak.
imrenilme
* mrenilmek ii.
imrenilmek
* mrenmek ii yap lmak.
imreni
* mrenmek ii veya biimi.
imrenme
* mrenmek ii, gpta.
imrenmek
* Beenilen, holan lan bir eyi edinme veya bir yiyecei yeme isteini duymak.
* Beenilen bir kii veya eye benzemeyi istemek, gpta etmek.
imrenti
* mrenme, g pta.
imroz
* Vcudu beyaz, ba ve ayaklarda siyah lekeler bulunan, kk csseli, uzun ve ince kuyruklu, kaba kar k
ve uzun yapal , Gkeada ve k smen anakkale ilinde yetitirilen bir koyun tr.
imsak
* Bir eyden el ekerek nefsine hkim olma, perhiz.
* (ramazanda) Oruca balama zaman.
* Cimrilik.
imsak etmek
* bir eyden el ekerek nefsine hkim olmak.
imsak vakti
* Orucun balama saati veya zaman.
imsakiye
* Ramazanda imsak zamann yerel saate gre gsteren izelge.
imsakli
* Cimri.
-imt rak
* Bkz. -mtrak.
imtihan
* S nav.
* Direnme, dayanma, g gerektiren, sonuta bir deney kazandran zor durum.
imtihan etmek
* bilgi derecesini lmek.
* denemek, snamak.
imtihan olmak
* bilgisi llmek.
* denenmek, snanmak.
imtihan vermek
* snanmak; tehlikeli ve zor bir durumdan zarar grmeden iyi bir sonuca ulamak.
imtihana ekmek
* bilgisini lmek.
* denemek, snamak.
imtina
* Kanma, sak nma, ekinme.
imtina etmek
* bir eyi yapmaktan kanmak, ekinmek.
imtisal
* Bir rnee gre davranma, uyma, benzemeye alma.
* Al nan buyrua btnyle uyma.
imtisal etmek
* uymak, benzemeye almak.
imtisas
* Emme, emerek ekme sourma.
imtiyaz
* Bakalarna tannmayan zel, kiisel hak veya art, ayrcalk.
* Fabrika kurmak, maden iletmek vb.iin bir kii veya kurulua devlet taraf ndan verilen zel izin.
* Gedik.
imtiyazl
* Ayrcal olan, ayrcalk tan nan, ayrcalkl .
imtiyazsz
* Ayrcal olmayan, ayrcalk tan nmayan, ayrcalks z.
imtiza
* Karabilme.
* Birbirini tutma, uyum salama, uygunluk.
* yi geinme, uyuma.
* Kaynama.
imtiza etmek
* badamak, uyumak.
imtizasz
* Uyumsuz.
imza
* Bir kimsenin, bir yazn n altna bu yazy yazd n veya onaylad n belirtmek iin her zaman ayn biimde
yazd ad veya iaret.
* mzalamak ii.
* Herhangi bir dalda n yapm yazar, sanat.
imza atmak (veya bir eyi) imza etmek
* imzalamak.
imza gn
* Yazarlar n sata kan eserlerini hatra olarak imzaladklar gn.
imza k d
* yerlerinde al anlarn giri ve klarnn denetlenmesi amac ile zerine imzalarn attklar kt.
imza sahibi
* Bir yere imza atan kimse.
* Baz sanat ve meslek kollar nda salam bir yeri olan, deerini her zaman kabul ettirmi kimse.
* Gazete, dergi gibi yay mlarda, adn kullanarak yaz yazan kimse.
imza sirkleri
* mza rneinin bulunduu imza.
imza toplamak
* bir dilekeyi veya neriyi, destekleyenlere imzalatmak.
imza treni
* Antlama veya szlemelerde ilgili taraflar n belgelere imza atmas ve birbirlerini kutlamas.
imza vermek
* imza atmak.
imzalama
* mzalamak ii.
imzalamak
* Bir yaz veya belgeye imzasn yazmak, imza atmak.
* mza veya iaretle eserin yazar veya yaratcs olduunu belirtmek.
* Bir kimseye, hat ra olarak sunulan esere imza atmak.
imzalan
* mzalanmak ii veya biimi.
imzalanma
* mzalanmak ii.
imzalanmak
* mzalanmak ii yap lmak.
imzalatma
* mzalatmak ii.
imzalatmak
* mza att rmak.
imzalay
* mzalamak ii veya biimi.
imzal
* mza edilmi.
* (yaz, eser iin) Yazar belirtilmi.
imzas z
* mza edilmemi.
* Yazan belirtilmemi.
imzay basmak (veya akmak)
* imzalamak, imza etmek.
in
* ndiyum'un ksaltmas.
in
* Yaban hayvanlarnn kendilerine yuva edindikleri kovuk.
* Maara.
in
* nsan.
-in
* Bkz. - n / -in (I).
-in
* \343 -n / -in (II).
in cin
* olumsuz fiillerle birlikte "hi kimse, hibir canl varlk" anlamna gelir.
in cin top oynamak (veya in cin yok)
* hibir canl varlk bulunmamak.
in gibi
* dar ve karanl k (yer).
-in hali
* Bkz. tamlayan durumu.
in misin, cin misin
* genellikle masallarda "insan m s n, cin misin?" anlamnda kullan lr.
inada binmek (veya bindirmek)
* Bkz. i inada binmek.
inad tutmak
* ok direnmek.
inadna
* Terslik olsun diye.
* Gereinin, istenilenin tersine.
inak
* Dogma.
inak
* Dogmac.
inaklk
* Dogmacl k.
inaksal
* Dogmatik.
inal
* Kendisine inanlan kimse.
inam
* Emanet, vedia.
inan
* nanmak ii.
* Bir kimse veya eyin doruluunu, bykln ve gcn sarslmaz bir duygu ile benimseme, iman,
itikat.
inan olmaz
* gvenilmez.
inan olsun
* bana inan, inan ki.
inanca
* Gvence.
inancl k
* Temel gereklerin aklla kavranamayacan , ancak inan yoluyla elde edilebileceini savunan retilerin
genel ad, imaniye, fideizm.
inan
* Bir dnceye gnlden bal bulunma.
* Tanr'ya, bir dine inanma, iman, itikat.
* Birine duyulan gven, inanma duygusu.
* nanlan ey, gr, reti.
inanl
* nanc olan, imanl, itikatl , mutekit.
inanl lk
* nanl olma durumu.
inansz
* nanc olmayan, imansz, itikts z.
inanszl k
* nansz olma durumu, imanszlk, itikats zlk.
inandr c
* nand ran, inand rma zellii olan, mukni.
inandr cl k
* nand rc olma durumu.
inandr lma
* nand rlmak ii.
inandr lmak
* nanmas salanmak.
inandrma
* nand rmak ii.
inandrmak
* nanmasn salamak.
inanlma
* nanlmak ii.
inanlmak
* nanmak ii yap lmak.
inanlmaz
* nanlmas ok g veya imknsz olan.
* Az rastlanan, olaanst.
inanrlk
* nanlabilir bir eyin nitelii.
* nanma eilimi.
inan
* nanma.
* nanlan ey.
inanl
* nan olan, bir eye btn varlyla inanm bulunan, imanl , mmin, mutekit.
inanma
* nanmak ii.
inanmak
* Bir eyi doru olarak benimsemek.
* Birini doru szl olarak bilmek, gvenmek.
* Bir eyin varln, doruluunu kabul etmek.
* Sevecek, gvenecek ve balanacak en yksek varlk olarak bilmek, iman etmek.
* Kanarak aldanmak.
inanmazlk
* nanmaz olma durumu.
inans z
* nan olmayan, imansz.
inans zl k
* nansz olma durumu, imanszlk.
inat
* Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim.
* Birine kar kmak, kar dnce ileri srme.
* nat .
inat etmek
* direnmek, diretmek, ayak diremek.
inat
* Direngen, ayak direyici.
inatl k
* nat olma durumu, direngenlik.
inatlama
* natlamak ii, dayatma.
inatlamak
* Karl kl inat etmek.
* nat etmek.
inayet
* yilik, kayra, at fet, ihsan, ltuf.
inayet etmek (veya eylemek)
* iyilik ve yardm etmek, kayrmak, ltfetmek.
inayet ola
* "Allah versin" sz gibi dilencileri savmak iin kullan lr.
inayette bulunmak
* inayet etmek.
ince
* Kendi cinsinden olanlara gre, dar ve uzun olan, kalnl az olan, kal n kart .
* Taneleri ufak, iri kar t .
* Kk ay nt lar ok olan, ar zen gerektiren, kaba kart.
* (svlar iin) Akkanl ok olan, youn ve koyu olmayan.
* Dnce, duygu veya davran bakmndan insann sevgi ve saygs n kazanan, zarif, kaba kart.
* (ses iin) Tiz, pes kart .
* Hafif, gc az.
* yiden iyiye, eni konu ayrntl .
-ince
* Bkz. - nca / -ince.
ince ar
* Verem.
ince ayrm
* En kk ayrnt s na kadar inme, alar, nans.
ince barsak
* Sindirim borusunun mideden kal n barsaa kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi grevini yapan blm.
ince donanma
* Hafif gemilerden kurulmu donanma.
ince eleyip (veya eirip) s k dokumak
* bir eyi en kk ayrntlarna kadar aratrmak, gzden veya elden geirmek.
ince gl ya
* Su buhar da tmasyla elde edilen soluk sar renkli, gl kokulu bir sv.
ince hastal k
* Bkz. ince hastal k.
ince hastal k
* Akcier veremi.
ince ince
* Belli belirsiz, pek belli etmeden, hafif hafif.
ince i
* Nak.
* zenli ve hesapl davran.
ince kesim
* Kemikleri ince ve zay f.
ince saz
* Trk mziinde keman, ney, tambur, kemene, ut, kanun, daire gibi alglardan ve okuyuculardan oluan
fas l yapan topluluk.
ince ses
* Titreim say s ok olan ses; tiz ses.
ince sva
* Kaba sva zerine ince kum ve imento karmyla yap lan dzgn s va.
ince tutkal
* Uygun s vlarla akc l artr lm sv tutkal.
ince nl
* Dilin ileriye srlmesiyle n damakta oluan nl: e, i, , .
ince ya
* Yakt olarak veya yalamada kullanlan akkan nitelikteki mineral ya.
ince yapl
* Narin, nazik, zay f.
ince zar
* Beyni, omur ilii saran zarlarn en altta olan.
incecik
* ok ince.
* nce bir biimde, ince olarak.
incecikten
* Belli belirsiz.
inceden
* nce yapl .
inceden inceye
* Ayrntlara inerek, nem vererek, titizlikle, titizce.
* Hafif, belirsiz, tiz olmayan bir sesle.
inceleme
* ncelemek ii, tetkik.
* Bir bilim veya sanat konusunu her ynyle geni biimde aklayan eser veya yazl tetkik.
incelemeci
* nceleme yapan kimse.
incelemek
* Bir ii veya bir eyi ele alp zelliklerini, ayr ntlarn inceden inceye, zenle anlamaya, renmeye al mak,
tetkik etmek.
inceleni
* ncelenmek ii veya biimi.
incelenme
* ncelenmek ii.
incelenmek
* ncelemek ii yaplmak.
inceleti
* nceletmek ii veya biimi.
inceletme
* nceletmek ii.
inceletmek
* ncelemek iini bakas na yapt rmak, birinin incelemesini salamak.
inceleyici
* nceleyen, aratrma yapan (kimse), mdekkik.
* Bir eyin zelliklerini anlamak amac tayan bak .
incelik
* nce olma durumu.
* nce davran gsterme, zarafet, nezaket.
* Bir iin herkese grlemeyen nitelikleri.
* Ayrnt.
inceli
* ncelmek ii veya biimi.
incelme
* ncelmek ii.
incelmek
* nce duruma gelmek.
* Davran lar incelik kazanmak, kibarlamak.
* Zayflamak.
* (sv iin) Koyu durumdan ak kan duruma gelmek, akkanl artmak.
inceltici
* Boyalarn younluunu azaltmak, sulandrmak amacyla kullan lan kimyasal birleimlerin genel ad , tiner.
incelti
* nceltmek ii veya biimi.
inceltme
* nceltmek ii veya durumu.
inceltme iareti
* Dzeltme iareti.
inceltmek
* nce duruma getirmek.
incerek
* Zayfa yak n, incecik.
inci
* stiridye gibi baz kavk l deniz hayvanlarn n iersinde oluan, deerli, kk, sert, sedef renginde ss
tanesi.
* Yanl l sebebiyle gln olan sz veya cmle.
* ncilerden oluan tak .
-inci
* Bkz. -nc / -nci.
inci bal
* Sazangillerden, pullarndan inci yap lan kk bir balk (Alburnus alburnus).
inci iei
* Zambakgillerden, temren biimindeki yapraklar arasnda ince bir sap zerinde kk an biiminde beyaz
iekler aan bir ss bitkisi, mge (Convallaria).
inci gibi
* kk, temiz, gzel ve dzgn.
inci samak
* birbirinden gzel szler sylemek.
inci ta
* Feldspat cinsinden, suyu az ve eridii zaman inciye benzeyen taneleri olan yanarda kaynakl cam.
incik
* Baca n, diz kapandan topua kadar olan blm.
* Baz blgelerde diz, ayak bilei, baldr veya kaval kemikleri de bu adla an lr.
incik boncuk
* Deersiz ufak tefek ss eyas .
incik kemii
* Diz kapandan topua kadar olan kemik.
ncil
* Hz. sa'ya indirildiine inanlan kutsal kitap.
incinme
* ncinmek ii.
incinmek
* arpma, s k ma, burkulma gibi etkenlerle vcudun bir yeri ar verir duruma gelmek.
* Birinin herhangi bir davran yznden znt duymak, gcenmek, k rlmak.
incir
* Dutgillerden, as l yurdu Akdeniz ky lar olan, yapraklar geni dilimli bir aa (Ficus carica).
* Bu aacn etli, tatl yemii.
incir ekirdeini doldurmamak
* ok az veya ok nemsiz.
incir kuu
* Kuyruksallayangillerden, en ok incir ve baka yemilerle beslendii iin zararl saylan ve avlanlan kk
bir ku (Anthus trivialis).
incirlik
* ncir yetitirilen alan, incir bahesi.
* ncir aalar ok olan yer.
incirsi meyve
* Gerek bir meyve olmayan, yumurtal klardan deil, ieklikten oluan incire benzer meyve.
incitici
* nciten, dokunakl , gnl k rc (sz veya davran ).
incitilme
* ncitilmek iine konu olma veya incitmek ii yap lma.
incitilmek
* ncitmek ii yaplmak.
inciti
* ncitmek ii veya biimi.
incitme
* ncitmek ii.
incitmebeni
* Kanser.
incitmek
* ncitmesine yol amak.
* Kt sz veya davranla birini krmak, zmek.
incizap
* ekme, ekilme.
* Cazibeye tutulma, ilgi duyma.
in
* Uzunluu 2,540 cm olan ngiliz uzunluk l birimi, parmak, pus.
-in
* Bkz. -n.
indeks
* Dizin.
* Bir geliimi gsteren nicelikler veya deerler aras ndaki iliki.
indeterminist
* Belirlenmezci.
indeterminizm
* Belirlenmezcilik.
ind
* Herkese kabul edilebilecek bir temele balanamayp yaln z bir kiinin kendi kansna dayanan.
indifa
* (yanardalarda) Pskrme.
* Kzamk, k zl vb. hastalklarda vcutta krmz lekeler grlme.
* Ba kaldrma, isyan etme, ayaklanma.
indifa etmek
* (yanarda) pskrmek.
indifa
* (yanarda iin) Pskrten.
* Dkntl (hastal k).
indikatr
* Gsterge.
indinde
* (bir kimseye) Gre, yannda.
indirgeme
* ndirgemek ii, irca.
indirgemek
* Daha kolay ve yaln duruma getirmek.
* Bir maddenin oksijenini alarak oksit zelliini yok etmek, irca etmek.
* Bir ilemi daha ksa veya daha yal n bir biime sokmak, irca etmek.
indirgen
* Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha dk bir oksitleme derecesine indirme zellii
olan (madde).
indirgenebilir
* Daha dk bir oksitleme derecesine indirilebilen.
indirgeni
* ndirgenmek ii veya biimi.
indirgenlik
* ndirgen olma durumu.
indirgenme
* ndirgenmek ii.
indirgenmek
* ndirgemek ii yap lmak.
indirgeyici
* ndirgemek iini yapan, yapabilecek zellikleri tayan (madde).
indirilme
* ndirilmek ii.
indirilmek
* ndirmek ii yaplmak.
indirim
* Fiyatta yap lan deer drm, tenzilt, iskonto.
indirim yapmak
* fiyatta deer drm yapmak, iskonto yapmak.
indirimli
* Fiyatnda deer drm yaplm , tenziltl , skontolu.
indirimli satlar
* Yl n belirli aylarnda, belli bir sre iin, sanayi odalar nn onay yla yaplan deer drml sat lar.
indiri
* ndirmek ii veya biimi.
indirme
* ndirmek ii.
* ndirmek ii.
indirme-bindirme
* Trafikte minibs, taksi vb. kk aralara yolcular n indikleri veya bindikleri durak.
indirmek
* Yksekten, sarp ve kt yerden veya yukar dan aa ya inmesini salamak.
* Bir ta t veya binek hayvanndan aaya almak.
* Azaltmak, drmek.
* Hzla vurmak.
* Kapamak.
* (yamur, sis iin) Birdenbire bastrmak.
* Krmak, tahrip etmek.
indirtme
* ndirtmek ii.
indirtmek
* ndirmek iini yaptrmak.
indis
* Bir harf zerine konulan iaret.
* Bir harf, benzer fakat yine de deiik biimlerde iki veya daha ok kez kullanlmak istendiinde, harfin
stne veya alt na eklenen ayr c iaret.
* Bir kkn derecesini gstermek iin kk iaretinin kollar arasna konulan say .
individalist
* Bireyci.
individalizm
* Bireycilik.
indiyum
* Atom arl 114,8 olan, gm parlaklnda, kurundan daha kolay ezilen yumuak bir element.
Ksaltmas n.
indkle
* ndkleme ak m elde etmeye yarayan ara.
indkleme
* ndklemek ii, endksiyon.
* Tme varm, endksiyon.
indkleme akm
* ndkleme yoluyla elde edilen elektrik akm .
indkleme makinesi
* ndklemeyle oluan elektrik akmlar n reten makine.
indklemek
* Kapal bir devreyi, iddeti her an deien bir manyetik alann iine koyarak onun zerinde bir elektrik
akm oluturmak.
indksiyon
* Bkz. ndkleme.
nebolu kt
* Karadeniz'de kereste tamakta kullan lan bir tr kk mavna.
ine
* Tekne.
negl kftesi
* negl yresine zg bir tr kfte.
inek
* Dii s r.
* Aptal, bn.
* ok alan renci.
* bne.
inek ya
* nek stnden yaplan kat ya.
ineki
* Stn ve st rnlerini satmak iin inek besleyen kimse.
inekilik
* nek besleme ii.
inekhane
* neklerin barnd yer.
inekleme
* neklemek ii.
ineklemek
* ok almak, ok al arak renmek, hafzlamak.
ineklik
* nek ahr .
* Bnlk.
* Ar almaya ramen anlayamama durumu.
inen
* Bkz. ilen.
ineze
* Bkz. eneze.
infak
* Nafaka verip bir kimsenin geimini salama.
infaz
* (bir yargy) Yerine getirme, uygulama.
* Birine szn geirme.
infaz etmek
* yarg kararn yerine getirmek, uygulamak.
infial
* Birine ierleme, gcenme, k zg nlk duyma.
* Herhangi bir eyden etkilenme.
* Edilgi.
infial uyand rmak
* kzgnla yol amak, fke yaratmak.
infiale kaplmak
* kzgnlk, fke duymak.
infilk
* Gl bir biimde patlama.
infilk etmek
* patlamak.
* birdenbire iddetle ortaya kmak.
infinitezimal
* Sonsuz kk nicelikleri inceleyen (matematik kolu).
infirak
* Ayrlma.
infirat
* Topluluktan ayr durma.
infirat
* Yaln zc.
infiratl k
* Yaln zcl k.
infisah
* Bozulma, yrrlkten kma.
* Dalma.
* Kokuma.
infisah etmek
* yrrlkten kmak; bozulmak.
* dalmak.
* kokumak.
informatik
* Biliim.
ngiliz
* ngiltere halk ndan olan kimse.
* ngiltere'ye veya ngiliz halkna zg olan (ey).
ngiliz anahtar
* Somunlar gevetmeye veya skt rmaya yarayan ve eneleri paralel olarak al p kapanan k ska.
ngiliz ipi
* Bkz. ngiliz sicimi.
ngiliz sicimi
* ok salam, sk bkml sicim.
ngiliz sicimi (veya ipi) ile as lmak
* bir ii ustasna yaptrmak.
ngiliz siyaseti
* Souk kanll k ve kurnazlkla bir ii yapma veya yapt rma.
ngiliz tuzu
* srdrc olarak kullanlan magnezyum slfat.
ngilizce
* Hint-Avrupa dil ailesinden, ngiltere'de, biraz farkl biimiyle A.B.D., Kanada, Avustralya ve ngiliz
uygarl n benimsemi olan lkelerde kullanlan dil.
* Bu dile zg olan.
ingin
* evresine gre alakta bulunan, mnhat.
* Solunum, sindirim gibi ayg tlar n veya baz organlarn iini rten ince zar n iltihaplanp s v salmas ,
duma , nevazil, zkm, nezle.
inginlik
* ngin olma durumu.
* Gten dme, yalanma, inhitat.
inha
* Resm bir greve atama veya bir st aama iin yazlan yaz .
inha etmek
* atamak iin neride bulunmak.
inhibitr
* Depolanan benzinlerde gazlamay, yalama yalarndaki renk deimesini, trbin yaktlarnda korozyonun
istenmeyen etkilerini nlemek veya geciktirmek gibi amalar iin kullan lan, petrol rnlerinde doal olarak bulunan
veya ok kk oranlarda sonradan katlan bir madde.
inhidam
* kme, y k lma.
inhill
* Dalma, blnme, paralanma.
* (grev) A lma.
* Ayrma, erime.
inhill etmek
* dalmak.
* (grev) almak.
inhimak
* Bir eye ar dknlk gsterme, kaplma.
inhina
* Erilme, bklme.
* (birine) Ba eme, yumuaklk gsterme.
inhiraf
* Sapma, baka bir tarafa meyletme.
inhiraf etmek
* sapmak.
inhisar
* Tekel.
* Tek bana sahip olma.
inhisar etmek
* yalnz ...zerine olmak, yalnz... iin olmak, ...-den dar kmamak, bir eyle snrlanmak.
* verilmek, tan nmak.
inhisara almak (veya inhisar na almak)
* tekeline almak.
inhisarc
* Tekelci.
inhisarc lk
* Tekelcilik.
inhisarnda olmak
* tekelinde olmak.
inhitat
* kme, gerileme, alalma.
* Gten dme, inginlik, yalanma.
inhitat etmek
* kmek, gerilemek.
ini
* Kayn birader.
inik
* nmi, indirilmi.
inik deniz
* Gelgit s rasnda sular ekildiinde denizin durumu.
iniks
* ( k iin) Yans ma, yans.
* (ses iin) Yanklama, yanklanma, yank .
* (piyasada) Tepki veya etki.
iniks etmek
* yans mak.
* yank lanmak.
inikat
* Toplanma, birleim.
* Anlama, kararlatrma.
inildeme
* nildemek ii.
inildemek
* nlemek.
inildetme
* nildetmek ii.
inildetmek
* nlemesine sebep olmak.
inildeyi
* nildeme ii.
inileme
* nilemek ii.
inilemek
* nlemek.
inilme
* nilmek ii.
inilmek
* nmek ii yaplmak.
inilti
* nleme sesi.
iniltili
* nleme sesiyle ykl, inlemeli.
inim inim
* Srekli olarak inlemeyi anlatr.
inim inim inlemek
* srekli olarak inlemek.
* ok s k ntda olmak.
inim inim inletmek
* birini byk s knt ya sokmak.
inisiyatif
* ncecilik, stnlk.
* Gerekli kararlar almay bilen kiinin nitelii.
inisiyatifi ele almak (veya geirmek)
* ncelie, stnle sahip olmak.
inisiyatifini kullanmak
* gerekli kararlar ncelikle almak.
inisyal
* lk satrn ilk harfinin byk puntoda ve ssl yazlarla dizilme ilemi.
ini
* nmek ii veya biimi.
* Yukardan aaya gittike alalan eimli yer, yoku kart.
* Gerileyi, k.
* Aral jimnastikte, atlayarak veya hzlanarak aratan ayrlma durumu.
ini aa
* nite aaya doru.
ini k
* Engebeli olan.
ini yoku
* Hem inii hem k olan.
inili
* nii olan, bay r aa.
inili kl
* Hem inii hem k olan (yol).
inili yokulu
* nili kl .
inkr
* Yaptn, sylediini, tank olduunu saklama, gizleme, yadsma.
inkr etmek (veya inkrdan gelmek)
* yapt bir ii, syledii sz veya tank olduu bir eyi yapmad n , bilmediini, grmediini sylemek,
yapt n saklamak, yads mak.
inkrc
* nkr eden kimse.
inkrcl k
* nkrc olma durumu.
ink baz
* Toplanma, bzlme.
* S knt , keder.
* Peklik, kabzlk.
ink bazl k
* nkibaz olma durumu.
ink lp
* Bir durumdan baka bir duruma gei, dnm.
ink lp etmek
* (bir durumdan baka bir duruma) dnmek.
ink lp
* nklp yanls veya inklp yapan (kimse).
ink lpl k
* nklp olma durumu.
ink raz
* Batma, dalma, k, yok olma, son bulma.
ink raz bulmak
* batmak, kmek, da lmak, yok olmak, son bulmak.
ink raza uramak
* batmak, da lmak, kmek, yok olmak.
ink sam
* Blnme, taksim edilme.
* Paralanma.
ink ta
* Kesilme, kesinti.
ink taa uramak
* kesilmek.
ink yat
* Boyun eme, uyma.
ink yat etmek
* boyun emek.
inkisar
* Kr lma.
* Gcenme, gnl krlma.
* lenme, ilen.
inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak)
* ilenmek.
inkisar tutmak
* ilenci gereklemek.
inkisarhayal
* Beklediini, umduunu bulamamaktan doan d k rkl , hayal krkl.
inki af
* Gelime, geliim.
* A a kma.
* A nm.
inki af etmek
* gelimek.
inki af ettirmek
* gelitirmek.
inleme
* nlemek ii.
inlemek
* Ac , znt belirten kesik sesler karmak.
* Gr, uultulu, yank l ses karmak.
inletme
* nletmek ii.
inletmek
* nlemesine yol amak.
* ok eziyet vermek, eziyet ektirmek.
inleyi
* nlemek ii veya biimi.
inme
* nmek ii.
* Vcudun bir blmnde hareket ve hissetmenin kalkmas, fel, nzul.
inme inmek
* (vcudun bir yerinde) hareket ve hissetme kalmamak, fel gelmek.
inmek
* Yukardan aaya doru gelmek, kmak kart.
* Bir ta t veya binek hayvanndan yere basmak.
* Da, tepe gibi yksek bir yerden gelmek.
* (bir yerden baka bir yere) Gitmek, varmak.
* Konaklamak.
* Alalp eski durumuna dnmek.
* Fiyat drmek.
* Deeri dmek.
* Vurmak.
* Yklmak.
* nme gelmek.
* Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak.
* Uzamak, ulamak.
* Amak.
* Says azalmak.
inmeli
* Bir taraf nda inme bulunan, mefl.
inorganik
* Cansz olan.
* Organik olmayan, anorganik.
* Hcrelerin cans z blmleri.
* Organlardaki bozukluktan ileri gelmeyen hastalk.
inorganik kimya
* Canllarn dnda, yer kabuunu oluturan, btn kimyasal maddeleri inceleyen kimya dal .
insaf
* Merhamete, vicdana veya mant a dayanan adalet.
* "Ac , dn" anlamnda kullanl r.
insaf etmek
* acmak, hakkn tanmak.
insafa gelmek
* acmas z ve haks z tutumdan vazgemek.
insafna kalm
* (bir eyin) bir kimsenin doruluuna, adaletine ve isteine bal olduunu belirtir.
insafl
* nsaf olan, ac yarak, hakkn vererek davranan, vicdanl, imanl .
insafll k
* nsafl olma durumu.
insafs z
* nsaf olmayan, vicdansz, imansz.
insafs zca
* nsafsz bir biimde, gaddarca.
insafs zlk
* nsafsz olma durumu, insafszca davranma, vicdanszlk.
insafs zlk etmek
* acmamak, insafszca, vicdans zca davranmak.
insan
* Memelilerden, iki eli olan, iki ayak zerinde dolaan, szle anlaan, akl ve dnme yetenei olan en
geli mi canl.
* Bu trden olan canl.
* Huy ve ahlk ynnden stn nitelikli (kimse).
* Belirsiz zamir gibi de kullan lr.
insan aya dememi (veya basmam)
* iine insan girmemi, iinde insan olmayan.
insan biimcilik
* nsann niteliklerinin baka bir varl a, zellikle Tanr 'ya aktar lmas , antropomorfizm.
insan bilimci
* Antropolog.
insan bilimi
* Antropoloji.
insan bilimsel
* Antropolojik.
insan corafyas
* Beer corafya.
insan eli dememi (veya dokunmam)
* bak msz kalm yer.
insan eti yemek
* birini ekitirmek.
insan evld
* yi insan, iyi kimse.
insan gibi
* insanlara yara r biimde.
insan gnlnn artn syler
* insanlar aka yaparken ilerinden geeni yans t rlar.
insan hli
* Olabilir, ho karlamak gerekir.
insan iine kmak
* toplum iine karmak, bakalaryla iliki kurmak.
insan konua konua, hayvan koklaa koklaa
* insanlar konuarak birbirlerini daha iyi anlarlar.
insan kurusu
* ok zayf.
insan ku misali
* uzaka bir yere gidildiinde sylenir.
insan msveddesi
* Bir insanda bulunmas gerekli niteliklerden yoksun olan.
insan sarraf
* Bkz. adam sarraf .
insanbal
* nsan kafal, androsefal.
insanca
* nsana yak r biimde, insan.
* nsan bak mndan.
insanc
* nsancl.
insancl
* nsan seven.
* nsanla ilgili.
* nsana deer veren.
* nsancl k yanls olan, hmanist.
insanclk
* Eski Yunan ve Ltin kltrn en yksek kltr rnei olarak alan ve Orta an skolstik dnne
kar XlV.yzy lda doan felsefe, bilim ve sanat gr, hmanizm, humanizma.
* nsanlk sevgisini, insan ululuunu en yce ama ve olgunluk sayan reti, hmanizm, humanizma.
insancllama
* nsancllamak ii.
insancllamak
* nsancl duruma gelmek.
insangiller
* Fosil hlinde yaayan insan kapsayan familya.
insan mslar
* nsana benzer yaratklar, insanslar, antropoitler.
insan n ad kacana can ksn
* hakl veya haks z yere ad bir defalk ktye kt m , ondan sonra yaptklar hep o gzle deerlendirilir.
insan
* nsana, insanla yak an, insanca.
insaniincilik
* nsan evrenin merkezi sayan, btn br yaratklarn insan iin yaratlm olduklarn syleyen din
nitelikli reti, antroposantrizm.
insaniyet
* nsanlk.
insaniyet nam na
* insanla yakr duygulara uyarak.
insaniyetli
* nsanl olan, insan, mrvvetli.
insaniyetsiz
* nsanl olmayan, mrvvetsiz.
insaniyetsizlik
* nsaniyetsiz olma durumu.
insanlama
* nsanlar maymunlardan ayran evrim srelerinin hepsi.
insanlamak
* nsanca davranma zellii kazanmak, insana yarar biimde davranmak.
insanlk
* Btn insanlar iine alan varlk.
* nsan insan yapan, insann doasn oluturan niteliklerin hepsi.
* nsann deerini, saygnl n veren z, insana yara r yaama ve dnme ilkesi.
* nsan sevme, insan sevgisi, insancl olma.
insanlk etmek
* insana yarar biimde davranmak.
insanlk hli
* Olabilir, ho karlamak gerekir, insan hli.
insanlktan kmak
* ok zay flam olmak.
* insana zg niteliklerini yitirmek.
insanolu
* nsan, demolu.
insanolu i st emmi
* insanlardan tam bir doruluk beklenmez.
insans
* nsana benzeyen, insan andran, antropoit.
insanslar
* Maymunlar ve insangilleri iine alan maymunlar alt tak m, insan mslar, antropoitler.
insanst
* nsan gcn ve yeteneklerini aan, fevkalbeer.
insektaryum
* Bilimsel amalarla bcek inceleme, saklama, koruma yeri.
insicam
* Dzgnlk, tutarlk, badam.
* Tutarlk.
insicaml
* Dzgn, tutarl.
insicamll k
* Tutarll k.
insicamsz
* Birbirini tutmayan, tutars z.
insicamszlk
* nsicamsz olma durumu.
insiraf
* Bkn.
insiraf
* Bklgen (dil).
insiyak
* gd, sevk tabi.
insiyak
* gdl, sevk tabi.
instant coffee
* Bkz. hazr kahve.
ina
* Yap kurma, yap yapma, kurma.
* (dz yaz , iir) Kaleme alma, yazya dkme.
* Dz yaz , nesir.
ina etmek
* kurmak, yapmak.
inaat
* Yap, yap i leri.
* Yapmak ii, yap m.
inaat ivisi
* ap 2-7 mm, boyu 4-20 cm arasnda dei en, bal ve tepesi t rtll ivi.
inaat
* Yap ilerini yneten teknik grevli.
* Yap ustas.
inaat lk
* naat ileriyle urama.
inallah
* Allah "Tanr dilerse" anlamnda dilek anlatr.
inallahla maallahla
* aba harcamadan, tevekklle.
inat
* iir okuma, iir syleme.
* Bir iiri, bir edebiyat eserini topluluk nnde, yksek sesle ve gerektii biimde okuma.
inat etmek
* bir iiri, bir edebiyat eserini yksek sesle okumak.
inirah
* almas, gnl a lmas , ferahlk.
inirah bulmak
* i almak, ferahlamak.
inta
* Bir ii sonulandrma, sona erdirme, bitirme.
inta etmek
* sonulandrmak, bitirmek.
intak
* Konuturma syletme.
* Kiiletirilen varl klara, hayal yaratklara sz syletme sanat, dillendirme.
intan
* Mikroptan ileri gelen hastal k.
* Kokuma, kt kokma.
intan
* Mikropla oluan, mikroplu.
intaniye
* Mikropla bulaan hastalklar.
intaniyeci
* Mikroplu hastalklar doktoru, uzman.
integral
* Paralardan olumu btn.
* Trevi bilinen fonksiyon.
integral denklemi
* Bir dei kenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulunduu belirli integrali birbirine balayan
denklem.
integral hesaplar
* Sonsuz integrallerin bulunmas ve onlarn uygulanmas ile ilgili yntemleri kullanan matematik dal.
integrasyon
* Bilinen bir diferansiyelin denklemini zme ilemi.
* Bir diferansiyel denklemi zme ilemi.
integre
* Entegre.
intelekt
* Entelekt.
intelektalizm
* Entelektalizm.
interferometre
* Giriimler.
interferometri
* Giriim lme.
interferon
* Hcrelerin virslere kar oluturduklar zel savunma maddesi.
interkinez
* ekirdein iki blnme devresi aras ndaki dinlenme durumu.
interkoneksiyon
* Birok elektrik ebekesi aras nda balant kurma.
intermezzo
* Serbest bir biimde yazlm olan ve kendi kendine bir btn oluturan mzik eseri.
-inti
* Bkz. - nt / -nti.
intiba
* zlenim.
intibah
* Uyanma, uyan.
intibak
* evreye veya bir duruma uyma.
* ki eyin llerinin birbirini tutmas.
intibak etmek
* uymak, almak.
intibaks z
* Yaad evreye veya duruma uymakta glk eken.
intibaks zlk
* evreye uymama durumu.
intifa
* Yararlanma, faydalanma.
intifa hakk
* Bakasna ait bir maldan yararlanma, bakas na ait bir mal kullanma hakk .
intiha
* Son, sona erme, sonu gelme.
intihabat
* Seimler.
intihal
* Arma.
intihap
* Seim, seme.
intihar
* Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal sebeplerin etkisi ile kendi hayatna son vermesi.
* Hayat n tehlikeye drecek ar davran veya i.
intihar etmek
* kendini ldrmek.
intikal
* Bir yerden baka bir yere geme, gei.
* Anlama, kavrama.
* Miras olarak babadan oula kalma.
intikal etmek
* yer dei tirmek.
* anlamak, kavramak.
* miras olarak babadan oula kalmak.
intikam
* .
intikam almak
* almak.
intikamc
* almaya al an.
intisap
* Balanma.
* Girme.
* Kaplanma.
intisap etmek
* balanmak.
* girmek.
* kap lanmak.
intiar
* Yaylma.
* (gazete, dergi) kma, yaymlanma.
intiar etmek
* yaylmak, dalmak.
* yaymlanmak.
intizam
* Dzenli, dzgn olma.
intizaml
* Dzgn, dzenli.
intizams z
* Dzensiz, dzeni olmayan, kark.
intizams zl k
* Dzensiz olma durumu, dzensizlik, karkl k.
intizar
* Bekleme, gzleme.
* lenme, beddua, inkisar.
intizar etmek
* beklemek, gzlemek.
* iIenmek, beddua etmek.
inzal
* ndirme, indirilme.
inzibat
* S k dzen.
* Silhl kuvvetlerde, ordudaki dzeni salamak amac yla grevlendirilmi er.
inzibat
* S k dzeni salayc , dzene balayc, insan davranlarn snrlayc, dzenleyici, bask altna alc .
inzibatsz
* S k dzeni olmayan, dzensiz, babo.
inzimam
* Katlma, ulanma, eklenme.
inzimam etmek
* katlmamak, eklenmek, ulanmak.
inziva
* Toplum hayat ndan kap tek ba na yaama.
* D dnyayla btn balarn keserek Tanryla birleebilmek iin insan n kendi iine kapanmas.
inzivaya ekilmek
* toplumdan kap, hibir eyle ilgilenmeyerek tek bana yaamak.
ip
* Dokuma maddelerinin bklm liflerinden yaplan ba.
* (baz blgelerde) plik.
* Asarak ldrme cezas.
-ip
* Bkz. - p / -ip.
ip atlamak
* ipin iki ucunun tutularak evrilmesiyle, ipe ayan ve ban dedirmeden z plamak.
ip cambaz
* ki direk arasnda, yksekte gerilmi ip zerinde gsteriler yapan cambaz.
ip merdiven
* pten rlm, ounlukla gemilerde kullan lan merdiven.
ip takmak
* birinin ktl iin almak.
ip torba
* Pazar filesi.
ip torbal
* Elinde pazar filesi olan.
ipi
* p reten, yapan veya satan kimse.
ipik
* Bitkilerin erkek organlarnda ba iee balayan ince sap.
ipilik
* pinin ii veya meslei.
ipe ekmek
* asarak ldrmek.
ipe dizmek
* boncuk gibi eyleri iplie geirmek.
ipe gelesice
* "aslarak l" anlamnda bir ilenme.
ipe gitmek
* lme gitmek.
i pe sapa gelmeyen (veya gelmez)
* akla yakn olmayan veya birbirini tutmayan.
ipe un sermek
* geersiz birtakm sebepler ileri srerek istenilen ii yapmaktan kanmak.
ipek
* pek bcei kozalar zlerek karlan ve dokumac lkta kullanlan ok ince, esnek ve parlak tel.
* Bu telden yap lm.
ipek aac
* Ekvatoral blgelerde yetien, kerestesi ipek grnnde, sar par ltl , deerli bir mobilya aac.
ipek bcei
* Kanatlar pullu bcekler snf ndan, rd kozalardan ipek elde edilen, dut yapra ile beslenen bir cins
kelebein trtl (Bombyx mori).
ipek bcei kelebei
* Trtllar nn rd kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad.
ipek bcekilii
* pek iplii veya ipek bcei yumurtas elde etmek amacyla ipek bcei yetitirmek ve koza elde etmek ii.
ipek iei
* Semizotugillerden, gzel iek aan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora).
ipek gibi
* ok ince, parlak ve yumuak.
* gzel, iyi huylu.
ipek mat
* Cil veya vernikle aa zerinde oluturulan, ipei andran yar parlak grn.
ipeka
* Alt n kk.
ipeki
* pek bcei yetitiren veya ipek satan kimse.
ipekilik
* pek bcei yetitirme veya ipek alp satma ii.
ipekhane
* Kozalarn, ipek ilesi durumuna getirilmesi iin ilendii yer.
i pekli
* pekten yaplm veya iinde ipek bulunan (kuma).
ipham
* Belirsizlik, kapall k.
* Etkisini artrmak iin anlam n bilerek, isteyerek kapal brak lmas .
ipi (birinin) eline gemek
* ynetimi bakasn n eline gemek, kontrol bakasn n elinde bulunmak.
ipi zmek
* ilgisini kesmek.
ipi rk
* Gvenilmez (kimse).
ipi krk
* Serseri, sorumsuz.
ipi krmak
* savuup gitmek.
ipi koparmak
* bal bulunduu kurulula veya yak nl bulunan kii ile ilikisini kesmek.
ipi sap yok
* birbirini tutmaz, yersiz, anlamsz.
ipil ipil
* Parlak bir kla yanarak, bir snp bir parlayarak.
ipileme
* pilemek ii.
ipilemek
* Az kla yanmak.
ipilti
* Hafif esinti.
ipin ucunu karmak
* ynetimde veya bir eyi kullanmada gereken ly yitirmek.
ipince
* ok ince, incecik.
ipini ekmek
* birini ll davranmaya zorlamak.
ipini k rmak
* azmak, ele avuca smaz bir durum almak.
ipini koparan
* ba bo kalan.
ipipullah
* Kimsesi, mal mlk olmayan kimse.
ipipullah, sivri klh (kalmak)
* yalnz, kimsesiz, hibir eysiz (kalmak).
ipiyle kuyuya inilmez
* kendisine gvenilmez.
ipka
* Yerinde, nceki durumunda b rakma.
* S nfta brakma.
ipka etmek
* yerinde b rakmak, kaldrmamak, deitirmemek.
ipka kalmak
* sn f gememek.
iple ekmek
* sabrszl kla beklemek.
iplemek
* Sayg gstermek, deer vermek.
iplememek
* sayg gstermemek, deer vermemek, nem vermemek, aldr etmemek.
ipleri birinin elinde olmak
* o ii el altndan ynetmek.
iplicik
* S rlar n soluk borularna yerleen ve ara konaksz bulaan, en ok 8 cm uzunluunda akcier kl kurdu
(Dictyocaulus viviparus).
iplii pazara kmak
* kt nitelik ve sular ortaya kmak.
iplik
* Pamuk, keten, yn, ipek, naylon vb.dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri.
* Bu liflerin birlikte bklm ve ekilmi durumu.
* Fasulye gibi sebzelerin veya baz meyvelerin lifi.
iplik ekmek
* kumatan iplik karmak.
* iplik eirmek.
iplik iplik
* Tel tel.
* Yol yol.
iplik kurdu
* psiler sn fna bal trlerden her biri.
iplik solucanlar
* psiler.
ipliki
* plik yapan veya satan kimse.
iplikilik
* Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek iin yap lan ilemlerin btn.
* plik satma ii.
iplikhane
* Ham bitki liflerinin iplik yap ld yer.
ipliklenme
* pliklenmek ii.
ipliklenmek
* Tel tel olmak, lif lif olmak.
ipliksi
* plie benzer.
ipnotize
* pnotizma yoluyla uyutulmu, etki alt nda kalm.
ipnotize etmek
* ipnotizma yoluyla birini uyutmak.
ipnotize olmak
* ipnotizma yoluyla etki altnda kalmak; yar uykulu duruma gelmek.
ipnotizma
* Szle, bakla, telkin yoluyla salanan bir tr uyku.
ipnotizmac
* pnotizma ile uraan kimse.
ipnotizmal
* pnotizma edilmi (kimse).
ipnoz
* Szle, bakla telkin yaplarak salanan bir eit uyku durumu, hipnoz.
ipotek
* Bir gayrimenkuln bir borca kar teminat oluturmas n gerektiren ve ayn bir hak mahiyetinde olan
gayrimenkul rehin, tutu, rehin.
ipotek etmek
* rehinde brakmak, rehine koymak.
ipotekli
* Rehinde bulunan, rehine konulmu.
ipotetik
* Varsay ma dayanan, faraz.
ipotez
* Bkz. hipotez.
ipsi
* p veya iplik biiminde olan.
ipsi solucanlar
* Solucanlarn, ou insan ve hayvanlarda asalak olarak yaayan, ince uzun vcutlu bir s nf .
ipsiler
* psi solucanlar n bir dal, iplik solucanlar.
ipsiz
* pi olmayan.
* Haylaz, serseri, hayta.
ipsiz sapsz
* Birbirini tutmaz, yersiz ve anlamsz.
* Serseri, hayta.
iptal
* Yararlktan, kullantan kaldrma, silme, bozma.
* Herhangi bir hkmn geersiz olduunu gerekeleri ile gstererek rtme.
iptal etmek
* kullantan kald rmak; bozmak.
* hkmsz brakmak, rtmek.
ipten kaz ktan kurtulmu
* her trl ktl yapacak yaradlta olan (kimse).
ipten kuak kuanmak
* yoksul dmek.
iptida
* Balang.
* Bir ie balama.
* (i'ptida:) nceleri, en nce, ilk nce.
iptida
* lkel.
* lkokul.
iptida mektep
* lkokul.
iptidalik
* ptida olma durumu.
iptidalar
* nceleri.
iptil
* Dknlk, tiryakilik.
iptizal
* Baya lama, ayaa dme.
* Bir eyi srekli olarak kullanma.
ipucu
* Aranlan geree ulat rabilecek iz.
ipucu vermek
* aranlan geree ulatrabilecek eyle ilgili, onu bulmaya yarayan bilgi vermek.
ir
* ridyum'un k saltmas.
-ir
* Bkz. - r / -ir.
irade
* stek, dilek.
* Buyruk.
* Bir eyi yapp yapmamaya karar verme gc.
* sten.
irade beyan
* Bir sonuca ynelmi irade aklamas.
irade d
* radesiz.
irade kayb
* Bkz. irade yitimi.
irade yitimi
* Karar verme, dikkat, istekli kmldama gibi zihin veya beden etkinliine ilikin ileri yapamamaktan doan
sinir yorgunluunda grlen bir belirti, abuli, isten yitimi.
iradeci
* rade yanls.
iradecilik
* stenilik.
iradeli
* radeye dayanan, irad.
iradesiz
* rade d, gayriirad.
iradesizlik
* radesiz olma durumu, istensizlik.
iradmesel
* Bir dnceyi ataszleri, zdeyi vb. ile glendirme.
irad
* radeli, istenli.
iradiye
* Bkz. stenilik.
ranist
* ran dili ve kltr ile uraan kimse.
ranistik
* ran dili ve kltr aratrmalar .
ranl
* ran halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
irap
* Dzgn konuma.
irapta mahalli yok
* hibir deeri ve nemi yok.
irat
* Gelir.
* Gelir getiren mlk.
* Syleme.
irat etmek
* sylemek.
irca
* Eski biimine sokma, evirme.
* Dndrme.
* ndirgeme.
irca etmek
* eski biime sokmak, evirmek, dndrmek.
* indirgemek.
irdeleme
* rdelemek ii.
irdelemek
* Bir konunun incelenmesi ve eletirilmesi gereken btn ynlerini birer birer incelemek, aratrmak, tetkik
ve tetebbu etmek, mtala etmek.
irfan
* Bilme, anlama, sezme, kltr.
* Geree ulatrc gl sezi, var, varl l k.
iri
* Olaandan daha hacimli, olaan aan bykl olan.
iri iri
* byk, ok iri.
iri k ym
* ri ky lm .
* ri yap l, gvdeli.
iri lf
* Abartl sz.
iri yar
* ri yap l.
iriba
* Kuyruksuz kurbaann yumurtadan yeni km kurtuu.
irice
* riye yak n, biraz iri (kimse veya ey).
iridyum
* Atom arl 193,1 atom numaras 77, younluu 22,4 olan ve pltin filizlerinde bulunan deerli bir
element. Ksaltmas r.
irileme
* rilemek ii.
* Baz organlar n hastal k sonucunda olaan d bymesi durumu.
irilemek
* ri bir duruma gelmek.
irili ufakl
* Byk kk kark.
iril ik
* ri olma durumu.
irin
* Organizmann herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda lm hcre artklar ndan ve bozulmu ak
yuvarlardan oluan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sar mtrak renkte koyuca s v, cerahat.
irinlenme
* rinlenmek ii, iltihaplanma, cerahatlenme.
irinlenmek
* rin olumak, iltihaplanmak, cerahatlenmek.
irinli
* rin toplam , cerahatli.
irinti
* Elek ve kalbur zerinde kalan iri taneler.
* Hayvanlarn beenmeyerek yemedikleri iri saman.
iris
* Saydam tabaka ile gz mercei arasnda bulunan, ince, kaslabilen bir zardan oluan, gzn renkli blm,
ssen.
iri
* Ar.
irkili
* rkilmek ii veya biimi.
irkilme
* rkilmek ii.
irkilmek
* rkerek geri ekilir gibi olmak veya arp duraklamak.
* (vcudun bir yeri) Dardan gelen bir uyarcn n etkisiyle kanlanp imek, taharr etmek.
* (akan bir ey) Bir engel karsnda duraklayp birikmek.
irkiltici
* rkilmeye sebep olan.
irkiltme
* rkiltmek ii veya durumu.
irkiltmek
* rkilmesine sebep olmak.
irkinti
* Su birikintisi.
* rperme, tiksinti.
* Korku, ekinme.
irkme
* rkmek ii veya durumu.
irkmek
* Birikmek.
* Biriktirmek, toplamak.
* Tiksinmek.
rlandal
* rlanda halk ndan olan (kimse).
irmik
* Sert budaydan elde edilen, taneleri iri, gltence zengin un.
irmik helvas
* rmik, am f st, ya ve eker karmyla hazrlanan bir tatl tr.
ironi
* Dolayl ve alayl anlat m, mizah.
irrasyonalizm
* Hayatta ve bilgilerde akl d gelere tek yanl olarak arlk veren sevgi, duygu ve i gdleri, bilginin
kayna sayan gr, akl dclk.
irrasyonel
* Akl d, gayriakl, us d .
irrealist
* Gerek d.
irredantizm
* Dil, gelenek, grenek ve eitli kltr deerleri bakmndan bir birlik gsterdii hlde ana yurt d nda
kalm halkn yaad topraklar ana yurt sn rlar iine almak dncesi.
irs
* Kalt m, soya ekim.
irsal
* Gnderme, yollama.
irsalt
* Gnderilen eyler, gnderiler.
irsaliye
* Bir yere gnderilen eyann listesi, gnderme belgesi.
i rsen
* Kalt m yoluyla.
irs
* Kalt mla geen, soydan kalma, soydan geme, kaltsal.
irsiyet
* Soya ekim, kaltm, veraset.
irat
* Doru yolu gsterme, uyarma.
irat etmek
* doru yolu gstermek, uyarmak.
irtibat
* Balant , bal olma.
irtibat kurmak
* balant salamak.
irtica
* Gericilik.
irtica
* Gericilikle ilgili gerici (davran , tutum).
irtical
* Bir manzumeyi veya sz birdenbire dnmeden, iine doduu gibi syleme, doa.
irticalen
* ine doduu gibi syleyerek, doatan.
irtifa
* Ykseklik.
* Ykselti.
irtifak
* Dayanma.
irtifak hakk
* Bakasnn arsa, yol, bahe gibi ta nmaz bir malndan belirli bir yolda yararlanma hakk.
irtihal
* (br dnyaya) Gme, lme.
irtihal etmek
* lmek.
irtikp
* (kt i) Yapma, ktlk etme.
* Yiyicilik, rvet alma.
* Yalan syleme, hile yapma.
irtisam
* Resmi kma, resmi izilme.
* z dm.
irtia
* Rvet alma, rvet yeme.
is
* Dumann dedii yerde brakt kara leke.
* Srme.
isabet
* (bir yne doru atlan ey iin) Hedefe varma, hedefi vurma.
* (piyango vb.) ans oyunlarnda, kazanma, kma, vurma.
* (neri, dnce, sz iin) Yerinde olma, yanlmazlk.
* Gzel rastlant.
* "ok gzel", "iyi oldu!" gibi anlamlarda kullanl r.
isabet almak
* vurulmak, yaralanmak.
isabet etmek
* nian al nan yere demek, rastlamak.
* kmak.
* yerinde i grm olmak.
isabet oldu
* yerinde, tam istee uygun.
isabetli
* Yerine dm, yerinde, uygun.
isabetsiz
* Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz.
i saf
* (bir dilei, istei) Yerine getirme.
isal
* Ulat rma.
isale
* Aktma.
is'at
* Kutlama.
is'at etmek
* kutlamak.
sa'y kstrd, Muhammed'i memnun edemedi
* iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi.
ise
ise tutmak
* dumana tutup karartmak.
sev
* Hz. sa' nn yayd dinden olan, Hristiyan.
sevlik
* Hristiyanlk.
isfendan
* Akaaa.
* Akaaatan yaplm olan.
isfenks
* Bkz. Sfenks.
ishak kuu
* Bataklk baykuu.
ishal
* Srgn, i srme, trk, amel.
ishal olmak
* amel olmak, srgn olmak.
ishalli
* shali olan.
isilik
* Terlemekten veya scaktan vcutta meydana gelen kk pembe kabartlar, srgn.
isim
* Ad.
* Kii, insan.
* Canl ve cansz varl klar, duygu ve dnceleri, eitli durumlar bildiren kelime.
isim cmlesi
* Yklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cmle.
isim ekimi
* simlere iyelik eklerinin getirilmesi.
isim durumu
* sim hli.
isim gvdesi
* sim ve fiil kklerinden yapm ekleriyle tretilen ve isim olarak kullanlan gvde.
isim hakk
* Bir ticarethanenin veya maln adn kullanma karl nda talep edilen hak, patent hakk.
isim hli
* Baka bir kelime ile ilgi kurmak iin, ismin yal n olarak veya ek olarak girdii durum.
isim koymak
* ad koymak, tesmiye etmek.
isim kk
* Bir ismin eklerine blnemeyen anlaml en kk para.
isim taban
* sim kk ve gvdelerinin ekim eki almam hli.
isim tamlamas
* ki veya daha ok isim soyundan kelime ile kurulmu olan tamlama.
isim vermek
* ad vermek.
isim yapmak
* bir alanda n kazanmak, n almak.
isimcilik
* Adcl k.
isimden treme fiil
* sim kknden fiil yap m ekiyle yap lm fiil gvdesi.
isimden treme isim
* sim kknden yapm ekleriyle tretilen isim gvdesi: Ev-cil, gz-c-lk vb.
isimlendirme
* simlendirmek ii.
isimlendirmek
* Adlandrmak, ad koymak.
isimli
* Ad olan, ad alm.
isimlik
* smin yazld plketin konulduu yer.
isimsiz
* Ad olmayan, ad almam.
* Yapt i bilinmesine kar lk kendi bilinmeyen, adsz.
iskalrya
* armhlarn halat basamaklar.
iskambil
* Bir yznde saylar veya resimler bulunan, eitli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun kd .
* Bu kartlarn 52 tanesinden oluan deste.
* Bu kart destesiyle oynanan oyun.
iskambil kd
* skambil.
iskambil kd gibi devrilmek
* birer birer ve birbiri ard s ra devrilmek.
iskn
* Yurtlandrma, yerletirme.
* Yurtlanma, yerleme.
iskn etmek
* (ev, yurt) kazandrmak, bo bir yere insan yerletirmek.
iskandil
* Denizin derinliini lme.
* Bu i iin kullanlan ara.
* in i yzn renme, bilgi toplama, sorup soruturma.
iskandil etmek
* deniz derinliini lmek.
* bir iin i yzn aratrmak, bilgi toplamak.
* gzetlemek, evreyi kollamak.
* sorup soruturmak, aratrmak.
skandinav
* Kuzey Avrupa yarm adalar nn btn.
* skandinavyal.
skandinav dilleri
* Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad.
skandinavyal
* sve, Norve, Danimarka ve Finlandiya'da oturan halk ve bu halkn soyundan olan (kimse).
i skarpel
* Tahta, metal veya ta ilemeye yarayan elik ara.
iskarpin
* keli, konsuz ayakkab.
iskarto
* Yapa krnts.
iskele
* Deniz tatlarn n yanat, ou tahta ve betondan yap lm, denize doru uzanan yer.
* Ky ya yanaan deniz aracna doru uzat lan ereti kk kpr veya gemiye kmay salayan merdiven.
* Vapur ura olan ehir veya kasaba.
* erlerde bulunan bir yerin kendine en yakn olan deniz ta t ura veya demir yolu dura.
* Yaplarn dnda svama, boyama veya onarm iin keresteden kat kat kurulan, al ma s rasnda stne
k lan atk.
* Geminin sol yan.
* Iklar n yerletirilmesi, klarn dolaabilmesi iin stdyolarda tavana yak n yerde duvar epeevre saran
k nt.
iskele almak
* (gemi) merdivenleri kaldrl p harekete hazrlanmak.
* bir erkek, bir kad na sarknt lk etmek.
iskele babas
* Yanaan gemileri balamak iin r htma konmu dkme demir veya betondan silindir.
iskele kelepesi
* naatn d yzeyine kurulan iskeleyi birbirine balamaya yarayan balant paralar.
iskele kuu
* Yal apkn, emircik.
iskelet
* nsan ve hayvan bedeninin kemik at s , terih.
* Yumuak blmleri dklm, l bir vcudun kemiklerinin btn.
* Bir eyi oluturan temel at.
* ok zayf.
* Bir eserin genel pln.
* Kuru, plak.
iskelet gibi
* ok zay f.
iskelet mobilya
* Esas ta yc ksmlar masif aa malzemeden yaplan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye,
kolakl sandalye, sallanan koltuk vb. mobilya.
iskeleti kmak
* ok zay flamak.
iskemle
* Arkalks z sandalye.
* stne sigara tablas , iek vazosu gibi eyler konulan kk masa.
* Sandalye.
iskerlet
* Dikenli salyangoz.
iskete
* Seregillerden, gagalar dili, zararl bcek ve kurtlarla beslenen, gzel sesli bir ku (Parus ater).
iski
* Bkz. ski.
skite
* skitlerin dili.
skitler
* M. Vlll-Vll. yzyllarda Orta Asya'dan Gney Rusya'ya g eden bir kavim.
sko
* skoya halk ndan olan kimse.
* skoya yaps, skolara zg olan.
skoa
* sko dili.
skoyal
* sko halk ndan olan kimse, sko.
iskolstik
* Bkz. skolstik.
iskonto
* Bkz. skonto.
iskorbt
* C vitamini eksikliinden ileri gelen ve dermanszlk, zayflk ve di etlerinin iltihab gibi belirtilerle kendini
gsteren hastalk.
iskorina
* Birleikgillerden, lezzetli kkleri sebze olarak kullanlan, Akdeniz blgesinde ok yetitirilen bir bitki
(Scorzonera).
iskorpit
* skorpitgillerden, iri bal , yzgelerinde yakc dikenleri bulunan, eti beenilen bir bal k (Scorpaena scrofa).
iskorpitgiller
* Omurgallardan, rnek hayvan iskorpit olan, s rt yzgeleri zehirli bezlere bal gl dikenlerle donanm,
btn denizlerde rastlanan bal klar s nf .
iskota
* Yelkenleri amak ve tutmak iin alt kelerine balanan halat, zincir ve palangadan oluan donanm.
slm
* slmiyet.
* Hz. Muhammed'in yayd dinden olan (kimse), Mslman.
slm gizemcilii
* Tasavvuf.
slm hukuku
* Din temeline dayanan hukuk, eriat.
slmc
* Mslmanl n esaslarn sadece din hayatta deil, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli
klmak isteyen kimse.
slmclk
* slmc olma durumu.
slm
* slm diniyle ilgili olan.
slmiyet
* Hz. Muhammed'in yayd din, Mslmanlk.
slmlama
* slmlamak ii.
slmlamak
* Mslman olmak.
slmlat rma
* Mslman olmasn salama.
slmlat rmak
* Mslman yapmak.
slmlk
* Mslmanlk.
slv
* Slav.
slvca
* Slavca.
slvclk
* Slavc lk.
slvist
* Slavist.
slvistik
* Slavistik.
slvlat rmak
* Slavlatrmak.
isleme
* slemek ii.
islemek
* se tutup karartmak.
islenme
* slenmek ii.
islenmek
* sli duruma gelmek.
isli
* si olan, islenmi, is bulam.
* s verecek biimde.
isli kf
* Toprakta ve gbreliklerde rkl yaamakla birlikte kulak, burun, akcier asala olarak da geliebilen
askl mantar (Aspergillus fumigatus).
islim
* Gcnden yararlanmak iin elde edilen buhar, istim.
islim arkadan gelsin
* Bkz. istim arkadan gelsin.
sloven
* Sloven.
ismen
* Adn belirterek, adn syleyerek, adn vererek.
ismet
* Ahlk kurallarna bal kalma durumu, sililik.
* Drstlk, temizlik.
ismetli
* Ahlk kurallarna bal , ismet sahibi.
* Drst olan.
ismetsiz
* Ahlk kurallarna aykr davranan.
* Drst olmayan.
ismi kmak
* nl olmak.
* kt bir n yapmak.
ismi gemek
* adndan sz edilmek, bahsedilmek, ad gemek.
ismi var cismi yok
* sz edilen bir kimse veya eyin gerekte var olmad n anlatr.
* ad olmasna karl k grevini, etkinliini yerine getirmeyen.
ismini cismini almak
* adn, kimliini belirleyip kaydetmek.
ismini cismini bilmemek
* hi tan mamak.
ismiyle cismiyle
* Bkz. ad yla san yla.
isnaden
* Dayanarak.
isnat
* Bir dnceyi, bir konuyu bir kii veya sebebe dayandrma, ykleme, atfetme.
* Karac lk, iftira.
isnat etmek
* dayandrmak.
* kara almak; iftira etmek.
isnat grubu
* S fatlar n isimden sonra gelmesiyle oluan ve genellikle deyim olarak kullan lan kelime grubu.
ispalya
* Herek.
ispanya
* Boyacl kta kullan lan tebeir tozu.
spanyol
* spanya halkndan veya bu halkn soyundan olan (kimse).
* spanyol halkna zg olan.
spanyol dans
* spanyollara zg, hareketli bir tr dans.
spanyol mzii
* spanyollara zg bir tr mzik.
spanyol nezlesi
* Paavra hastal.
spanyolca
* Hint-Avrupa dillerinden, spanya'da, Brezilya dndaki Ltin Amerika'da ve spanyol uygarln
benimsemi lkelerde kullanlan dil.
ispanyolet
* Pencere kanatlar n kapad ktan sonra srglemeye yarayan ve ortasnda her iki yana ileyen tutacak yeri
bulunan uzun demir srg.
ispanyolet kilit
* Elbise dolab, bro dolab vb. eyalarn kapaklar na taklan, srg kollar ile kapan alt ndan ve stnden
kilitleme yapan gmme kilit eidi.
ispari
* zmaritgillerden, kurun renginde bir bal k (Sargus annularis).
ispat
* Tant ve kant gstererek bir eyin gerek ynn ortaya karma, tan tlama, tan t.
ispat etmek
* kan tlamak.
* tan tlamak.
ispati
* skambil k dnda sinek.
ispatlama
* Kantlama.
* Tantlama.
ispatlamak
* Kantlamak.
* Tantlamak.
ispatlan
* spatlanmak ii veya biimi.
ispatlanma
* spatlanmak ii.
ispatlanmak
* Tantlamak ii yap lmak, tantlanmak.
ispatlay
* spatlamak ii veya biimi.
ispatl
* Tantlanm.
ispatl ahitli
* Gerek yn gsterilen, tantl ve kantl .
ispazmoz
* Bkz. spazm.
ispen
* Bodur bir cins horoz veya tavuk.
* Tarmla uraan Hristiyan uyruktan alnan bir tr vergi.
ispen horozu
* Ufak tefek olduu hlde kabaday lk taslayan.
ispeniyari
* Eczaclk.
ispendek
* Levrek bal n n k.
ispermeet
* Balinalardan ve zellikle ispermeet balinasn n bandan karlan, mum yapm ve kozmetik sanayiinde
kullanlan beyaz bir madde.
ispermeet balinas
* Balinalardan, bykl bakmndan balinaya benzeyen, alt enesindeki geni diiyle ondan ayr lan deniz
memelisi, kaalot (Physeter catodon).
ispinoz
* spinozgillerden, gagas k sa ve koni biiminde, srt tyleri yeilimtrak mavi, boynu ve karn krm z renkte,
gzel sesli bir ku (Fringilla coelebs).
ispinozgiller
* Kanarya, saka, sere, ispinoz gibi tc kular iine alan gmen kular familyas .
ispir
* At veya araba ua .
ispiralya
* Gemi kamaralar n aydnlatmak iin gvertelerde a lan kk yuvarlak caml kaporta.
ispirto
* Etil alkol.
* ki.
ispirto oca
* spirtoluk.
ispirtocu
* spirto ien kimse.
ispirtolu
* spirtosu olan.
ispirtoluk
* spirto yakan kk ocak, ispirto oca, kamineto.
ispirtosuz
* spirtosu olmayan.
ispit
* Jant.
ispiyon
* Birinin srlar n, davranlarn, dncelerini gzleyip bakalarna bildirerek kar salayan (kimse).
ispiyoncu
* spiyon.
ispiyonculuk
* spiyonun yapt i.
ispiyonlama
* spiyonlamak ii.
ispiyonlamak
* Birinin srlar n, davranlarn, dncelerini gzleyerek yetkili kiilere bildirmek.
ispritizma
* Ruhun lmediine inanan, gereinde llerin ruhlar yla iliki kurulabileceini ileri sren inan, ruh
arma.
ispritizmac
* spritizma ile uraan kimse, ruh armc.
ispritizmac lk
* spritizmacnn ii.
israf
* Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganlk, tutumsuzluk.
israf etmek
* gereksiz yere harcamak, savurganlk etmek, tutumsuzluk etmek.
israfa kamak
* gereksiz yere ar harcamalarda bulunmak.
srafil
* slm inanna gre kyamet gnn ttrecei boru ile bildirecek olan melek.
srailli
* srail halk ndan olan (kimse).
istadya
* Uzakta bulunan iki noktann arasn lmekte kullanlan ara.
istalagmit
* Bkz. stalagmit.
istalaktit
* Bkz. stalaktit.
stanbul efendisi
* Genellikle stanbul'da oturan kibar, sayg l, alak gnll, olgun, elebi ve yardmsever kimse.
stanbul kekii
* Trakya, Bat ve Gney Anadolu'da yetien sk tyl, beyaz ve pembe iekli, kuvvetli kokulu, ok yllk bir
bitki (Origanum heradeoticum).
istanbulin
* Tanzimat'tan Merutiyet'e kadar Trkiye'de kullanlan, yakas kapal bir tr erkek ceketi.
istasyon
* Tren dura.
* Aratrma kuruluu.
* Sat, bakm, a gibi iler yaplan kurulu veya yer.
istasyon yapmak
* duraklamak, beklemek.
istatistik
* Bir sonu karmak iin olgular yntemli bir biimde toplayp say olarak belirtme ii, saymlama.
* Bir dizi olayn veya say ile gsterilen olgular n yntemli bekletirilmesine dayanan ve ilkelerini olas lk
kuramlarndan alan, matematiin uygulamal dal, saym bilimi.
istatistiki
* statik uzman, saymlamac, istatikle uraan (kimse).
istavrit
* Uskumrugillerden, pulsuz ve az klkl bir bal k (Trachurus trachurus).
istavrit azman
* Orkinos bal na yanl olarak verilen ad.
istavroz
* Ha.
* S hh tesisatta kullanlan drt girili balant borusu.
istavroz karmak
* Bkz. ha karmak.
istedi i gibi at koturmak (dz oynatmak)
* keyfince, istedii gibi davranmak.
istek
* Bir eye duyulan eilim, arzu.
* Yerine getirilmesi (bakasndan) istenilen ey, talep.
* stek ve niyet kavram veren isteme kipi.Trkede bu kip fiil kk veya gvdesine -a/-e eki getirilerek
kurulur.
* Belirli bir ihtiyac karlayaca dnlen nesne veya duruma kar duyulan zlem, arzu.
istek duymak
* bir eye kar eilim duymak, arzulamak.
istek uyandrmak
* stemesine, arzu duymasna yol amak.
istek yutumu
* Kk ve gvdesi nl ile biten isteme kiplerinde, ayn nlden birinin dmesi.
isteka
* Bilrdo oyununda kullan lan denek.
* Bkz. stika.
* Bas m evlerinde kitap formalar n krmak, katlamak iin kullan lan tahta veya kemikten yap lm ara.
isteklendirici
* stek uyandran, tevikkr.
isteklendirme
* steklendirmek ii, tevik.
isteklendirmek
* Birinde, bir ey yapma isteini uyandrmak, zendirmek, tevik etmek.
istekleni
* steklenmek ii veya biimi.
isteklenme
* steklenmek ii.
isteklenmek
* Bir eye kar istek duymak, heveslenmek.
istekli
* Bir eye kar istei olan.
isteksiz
* Bir ii yapmaya istei olmayan, gnlsz.
isteksizce
* stek gstermeden, isteksiz olarak.
isteksizlik
* steksiz olma durumu.
istem
* Bir kimseden bir eyi yapmasn veya yapmamasn isteme, talep, arzu.
* rade veya istein eylem durumunda belirmesi.
isteme
* stemek ii.
isteme kipleri
* Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlar veren kipler.
istemek
* stek duymak, arzulamak.
* Bir eyin kendisine verilmesini veya yaplmasn sylemek, dilemek.
* Grmek istediini bildirmek.
* Gerek olmak.
* Evlenmek dileinde bulunmak.
istemeye istemeye
* stemeyerek, gnlszce.
istemli
* Yapl p yaplmamas insann kendi isteine bal olan.
* Bir istek zerine veya isteyerek yaplan.
istemseme
* radeyi etkileyebilecek gte olmayan, gelip geici isteme.
istemsiz
* stenmeden yaplan.
* stemeyerek yaplan.
istemsizlik
* stemsiz olma durumu.
isten
* rade, istek.
* Davran larla ilgili tepilerden bir blmn tutup tekileri eyleme dntrme gc, irade.
isten d
* radesiz, irade d, gayriirad.
isten yitimi
* Bkz. irade yitimi.
isteni
* stenilik yanls.
istenilik
* Akla ve bilmeye deil de iradeye stnlk tan yan, ruhsal olaylarn ve bilgi srecinin temelinde iradeyi
gren bilim d reti, iradiye, volontarizm.
istenli
* radeyle yaplan, irad.
* Herhangi bir d zorunluluk sz konusu olmadan belirli bir durum karsnda giriilecek eylemi
kararlatran ve uygulayabilen, iradeli.
istensiz
* radeyle yaplmayan, istenci olmayan, isten d , irade d, iradesiz.
* Yaplmas istenmedii hlde yaplan (davran ), irade d , gayriirad.
istensizlik
* radesiz olma durumu, iradesizlik.
istenilme
* stenilmek, istenmek ii.
istenilmek
* stemek ii yaplmak.
istenme
* stenmek ii.
istenmek
* stenilmek.
istenmeyen durum
* Karlalmas beklenilmeyen durum, karklk, komplikasyon.
istenmeyen kii
* yi karlanmayan kii (Persona non grata).
ister
* Bir eyin yaplabilmesinin veya olabilmesinin bal olduu ey, gerek, icap, lzum.
* Cmledeki grevleri ayn olan kelimelerin ayr ayr her birinin bana getirilerek herhangi birinin
onanmasnda sak nca olmad n anlatr.
ister istemez
* Zorunlu olarak, elinde olmadan.
* Yar gnll olarak, biraz mecbur olarak.
ister misin?
* ya olursa.
isteri
* Duyu bozukluklar , trl ruh karklklar, rpnma, kaslmalar ve bazen inmelerle kendini gsteren bir
sinir bozukluu, histeri.
isteri nbeti
* steri s k ntsnn yaand sre.
isterik
* steriye tutulmu olan, histerik.
istetme
* stetmek ii.
istetmek
* stemek iini bakasna yapt rmak.
isteyeninin bir yz, vermeyenin iki yz kara
* birinden bir ey isteyen biraz utanr ama istei yerine getirmeyen daha ok utanmaldr.
isteyi
* stemek ii veya biimi.
istiane
* Yard m isteme.
istiane etmek
* yardm istemek.
istiap
* (iine) Alma, (iine) s drma.
istiap etmek
* iine almak, sdrmak.
istiap haddi
* Deniz, kara ve hava tatlarnn yk ve yolcu miktarlar n belirleyen snr.
istiare
* dn, bor veya ereti alma, dnleme, metafor.
* Bir eyi anlatmak iin ona benzetilen baka bir eyin ad n ereti olarak kullanma, eretileme: "Bu adam
hayatnn sonbahar nda" cmlesinde sonbahar kelimesi yal l anlatan bir istiaredir.
istibat
* Olmasn uzak grme, imkn vermeme, uzaksama, raksama.
istibat etmek
* uzaksamak, raksamak.
istibdat
* Uyruklar na hibir hak ve zgrlk tan mayan snrsz monari, despotluk, despotizm.
istical
* vedilik, acele etme, mstaceliyet.
istical etmek
* ivmek, acele etmek.
isticar
* Kira ile tutma, kiralama.
isticar etmek
* kiralamak.
isticvap
* Sorguya ekme, sorgu.
istida
* Dileke, arzuhal.
istidaname
* Resm bir makama yaz lan dileke yazs.
istidat
* Yarad ltan gelen veya sonradan edinilmi yetenek.
* Yetenei olan kimse.
istidatl
* stidad olan.
istidatsz
* stidad olmayan.
istidll
* Bir konuda kantlara dayanarak sonu karma.
* karm.
istidll etmek
* kan tlara dayanarak bir sonuca varmak.
istif
* st ste eya konularak yap lan dzgn yn.
* Kereste, tahta gibi aa rnlerini kurutmak veya bekletmek amac ile belirli dzenlerde st ste dizerek
yaplan yn.
* Stok.
istif etmek
* yklmayacak bir biimde, dzgnce yerletirmek.
* stok etmek.
istifa
* Kendi isteiyle grevden ayrlma.
* ten ayrlma isteini bildiren dileke.
istifa etmek
* (iinden) ekilmek.
istifade
* Yararlanma, faydalanma.
istifade etmek
* yararlanmak.
istifaname
* Bir grevden kendi isteiyle ayrld n belirten dileke.
istifay basmak
* herhangi bir sebeple grevinden ani bir kararla ekilmek.
istifi
* Mallar, eyay istif eden grevli.
* stifilik yapan, stoku.
istifilik
* stif yapma ii.
* leride bulunmayaca veya pahallaaca dncesiyle ok mal yarak piyasada skntya yol ama,
stokuluk.
istifham
* (zihinde beliren) Soru.
istifini bozmamak
* aldr etmeyip durum ve davrann hi deitirmemek.
istifleme
* stiflemek ii.
istiflemek
* Dzgn bir biimde st ste ymak.
* Stok etmek.
istifleni
* stiflenmek ii veya biimi.
istiflenme
* stiflenmek ii.
istiflenmek
* stiflemek ii yaplmak.
istifleyi
* stiflemek ii veya biimi.
istifra
* Kusma.
istifra etmek
* kusmak.
istifsar
* Bir eyin aklanmasn, ayd nla kavumasn isteme, anlamaya alma, sorma.
istifsarhatr
* Hl hatr sorma.
istifar
* Tanr'dan sular nn balanmasn dileme; tvbe etme.
istifar etmek
* tvbe etmek.
istina
* nerilen bir ie kar nazlanma, nazl davranma.
* Doygunluk, gnl tokluu.
istirak
* Dalma, iine gmlme, daln.
istihale
* Biim deitirme.
* Bakalama.
* Bakalam.
istihale etmek
* biim deitirmek.
* bakalamak.
istihare
* Bir inan a gre, giriilecek bir iin hayrl olup olmadn ryadan anlamak iin abdest alp dua okuyarak
uyuma.
istihareye yatmak
* giriilecek bir iin hayrl olup olmadn ryadan anlamak iin abdest alp dua okuyarak uyumak.
istihbar
* Haber ve bilgi alma.
istihbar etmek
* haber almak, duymak, renmek.
istihbarat
* Yeni renilen bilgiler, haberler.
* Bilgi toplama, haber alma.
istihbarat dairesi
* Haber alma dairesi.
istihbarat servisi
* Haber alma ilerini yrten i yeri.
istihdaf
* Amalama, hedef alma.
istihdaf etmek
* amalamak.
istihdam
* Bir grevde, bir ite kullanma.
istihdam etmek
* bir ite, bir grevde kullanmak.
istihfaf
* Kmseme, hor grme, hafifseme.
istihfaf etmek
* kmsemek, hor grmek, hafifsemek.
istihkak
* Hakk olma, hak kazanma.
* Hizmet karl kazanlan hak (para).
istihkm
* Dman saldrsn durdurmak, dmana kar savunma yapmak amacyla dzenlenmi yer.
* stihkm ileriyle urama, istihkmcl k.
istihkm sn f
* Savaan birliklerin saldrsn kolaylatran, savunma gcn art ran, yap ileriyle uraan teknik asker
sn f.
istihkmcl k
* stihkm snf nn yapt i .
istihkar
* Hor grme, aalama.
istihkar etmek
* hor grmek, aalamak.
istihlk
* Tketim.
istihlk etmek
* tketmek.
istihra
* (anlam, sonu) karma, karsama.
istihra etmek
* sonu karmak.
istihsal
* karma, elde etme.
* retim, retme.
istihsal etmek
* elde etmek.
* retmek.
istihza
* Gizli veya ince alay.
istihza etmek
* alay etmek, alaya almak.
istihzal
* stihzas olan.
istihzar
* Haz rlama.
* Hatrlama, anmsama.
istika
* Ayakkablarn altn parlatmak iin kunduraclarn kulland kemik, isteka.
istikamet
* Dorultu, yn.
istikamet vermek
* yn vermek, yneltmek.
istikbal
* Kar kma, karlama.
* Gelecek (zaman), ati.
istikbal etmek
* karlamak.
istikll
* Bamszlk.
istikra
* Tme varm.
istikrah
* Tiksinme, irenme.
istikrah etmek
* tiksinmek, irenmek.
istikrar
* Ayn kararda, biimde srme, kararll k.
* Yerleme, oturma.
* Denge.
* demeler dengesinde, istihdamda dzen.
istikrar bulmak
* karar klmak.
* yerlemek.
istikrarl
* stikrar olan, dengeli, kararl .
istikrarll k
* stikrarl olma durumu.
istikrars z
* stikrar olmayan, dengesiz, karars z.
istikrars zl k
* stikrarsz olma durumu, dengesizlik, karars zlk.
istikraz
* dn alma, borlanma.
istikraz etmek
* dn para almak, borlanmak.
istikaf
* Aratrma.
* A nsama.
istil
* Bir lkeyi silh gcyle ele geirme.
* Yaylma, kaplama, sarma, brme.
istil etmek
* bir lkeyi silh gcyle ele geirmek.
* yaylmak, kaplamak, sarmak, brmek.
istilc
* stil eden (kimse, devlet).
istilcl k
* stilc olma durumu.
istilzam
* Gerektirme, gerekme.
istilzam etmek
* gerekli bulmak.
istim
* slim.
istim arkadan gelsin
* nce istenilen i yaplsn, gereken artlar sonradan yerine getirilsin.
istim stnde olmak
* (buharla ileyen aralar iin) kalkmaya hazr duruma gelmek.
istimal
* Kullanma.
istimal etmek
* kullanmak.
istimara
* lme, deerlendirme.
* Bir kabn hacmini veya alabilecei miktar hesaplama.
istimator
* Gmrklerde mallara deer bien grevli.
istimbot
* Filika byklnde, islimle ileyen deniz teknesi, atana.
istimdat
* mdat isteme, yard ma arma.
istimdat etmek
* yardma a rmak, yardm istemek.
istimlk
* Kamulat rma.
istimlk etmek
* kamulatrmak.
istimna
* Onanizm.
istimrar
* Srp gitme, sreklilik.
istimza
* Bir kimsenin huyunu, kiiliini tanmak iin aratrma.
* Sorma, yoklama.
istimza etmek
* sormak, yoklamak.
istinabe
* Davann grlmekte olduu mahkemeye gnderilmek iin baka bir yerde bulunan bir tann oradaki
mahkeme tarafndan ifadesinin alnmas.
istinaden
* Bir gre, bir dnceye dayanarak, dayanlarak, gvenerek.
istinaf
* Mahkemenin verdii karar kabul etmeyerek, bunu istinaf mahkemesine gtrme.
istinaf mahkemesi
* Sulh ve asliye mahkemeleri benzeri ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri aras nda yer alan ikinci
derecede yksek mahkeme.
istinas
* Yadrgamaz olma, alma, s nma.
istinat
* Dayanma, yaslanma.
* Gvenme, kuvvet alma.
* Bir eyi kan t sayma.
istinat duvar
* Toprak veya yap nn kaymasn nlemek iin yaplan, diren salayan duvar.
istinat etmek
* dayanmak, yaslanmak.
istinatgh
* Dayanacak, gvenecek, snacak yer, dayanak.
istinga
* Yelkenleri toplamak iin kullanlan halat.
istinga etmek
* (yelkenleri) toplamak.
istinkf
* ekinme, geri durma, sak nma.
istinkf etmek
* ekinmek, geri durmak, saknmak.
istinsah
* Bir eye bakarak ayn sn yazma.
istinsah etmek
* bir eye bakarak aynsn yazmak, kopya ederek rnek karmak.
istinta
* Sonu karma.
* Bir byk nermeden ke ve sonurguya, yasalardan olaylara, nedenden sonuca giderek sonu karma.
istinta etmek
* sonu karmak.
i stintak
* Sorgu.
* Sorguya ekme.
istintak etmek
* sorguya ekmek.
istirahat
* Dinlenme, rahat etme.
istirahat etmek
* dinlenmek.
istirdat
* Geri alma.
* (bir yeri) Yeniden ele geirme, geri alma, kurtarma.
istirham
* Yalvarma, merhamet dileme.
istirham etmek (veya istirhamda bulunmak)
* yalvarmak, dilemek, rica etmek.
istiridye
* Yass solungallar s nfndan, gl kaslarla birbiri zerine kapanan iki eneti olan, eti beenilen bir deniz
yumuakas (Ostrea edulis).
istiskal
* Souk davranlarla holanmadn belli etme.
istiskal etmek
* honutsuzluunu belli ederek souk davranmak.
istismar
* letme, yararlanma.
* Birinin iyi niyetini ktye kullanma.
* Smrme.
istismar etmek
* iletmek, yararlanmak.
* birinin iyi niyetini ktye kullanmak.
* smrmek.
istismarc
* Birinin iyi niyetini ktye kullanan (kimse).
* Smrc.
istismarc lk
* stismar etme ii.
istisna
* Bir kimse veya bir eyi benzerlerinden ayr tutma.
* Genelden ayr , kural d olma, ayrkl k.
* Ayr tutulan kimse veya ey.
istisna etmek
* ayrmak.
istisna
* Benzerlerine uymayan, kural d olan, ayrkl.
istisnasz
* stisnas olmadan, ayrks z, ayrcas z, bilistisna.
istiare
* Dan ma.
istiare etmek
* danmak.
istiare heyeti
* Dan ma kurulu.
istitrat
* Sz aras nda, sras gelmiken, antrparantez.
istiva
* Birden ok eyin birbirine eit ve denk olmas.
istiva hatt
* Ekvator.
istizah
* Herhangi bir konuda aklayc bilgi isteme, bir sorunun aklanmasn isteme.
* Gensoru.
istizah etmek
* sorulan soruya a klayc bilgi istemek, bir sorunun a klanmasn i stemek.
istizan
* Yetki isteme, izin isteme.
istizan etmek (veya eylemek)
* yetki istemek, izin istemek.
istop
* Stop.
* Ebenin topu havaya atmas, dierlerinin kamas ve ebe tarafndan topla vurulmas biiminde oynanan
bir oyun.
istop etmek
* durmak, al mamak.
istor
* Stor.
istralya
* Gemide direk ve ubuklar ba tarafndan, yani burundan tutan halat.
* Geminin kaburgalarn birbirine balayan demir kuak.
istrongilos
* zmaritgillerden, Akdeniz'de yaayan, eti lezzetli bir balk (Smaris vulgaris).
svee
* sve dili.
sveli
* sve halk ndan veya bu halkn soyundan olan (kimse).
svireli
* svire halkndan olan (kimse).
isyan
* Herhangi bir amala kurulu dzene veya devlet glerine kar gelme, ba kaldrma, ayaklanma.
* Bir dzene veya emre boyun ememe, uymama, itaat etmeme.
isyan bayra n amak
* kar gelmek, ba kald rmak.
isyan etmek
* ayaklanmak.
* kabullenmemek, raz olmamak.
isyanc
* Ba kaldr c (kimse), asi.
isyancl k
* syancn n ii.
isyankr
* Ba kaldr c, isyanc .
isyankrlk
* syankr olma durumu, ba kaldrcl k, asilik.
i
* Bir sonu elde etmek, herhangi bir ey ortaya koymak iin g harcayarak yaplan etkinlik, alma.
* Bir deer yaratan emek.
* Birinden istenen hizmet veya birine verilen grev.
* Sanayi, ticaret, tar m, maliye vb.alanlara ilikin ekonomik etkinliklerin btn.
* Kamu yararna yap lan iler.
* Herhangi bir yere dzen verici, gnlk yaay salayc her trl alma.
* Geim salamak iin herhangi bir alanda yaplan al ma, meslek.
* yeri.
* Ticar anlama, al veri.
* Herhangi bir maksatla kurulan dzen.
* Baz deyimlerde "yarar, kar" anlamnda kullanl r.
* Yaplan ey, davran .
* Nak, rg gibi elde yaplan ey.
* Emek, iilik, ustal k.
* lem.
* Sorun, konu, mesele, maslahat.
* Gizli sebep veya maksat.
* Bir kimseye zg olan gr, anlay .
* Bir kuvvetin uygulanma noktas n hareket ettirirken harcad g.
-i
* Bkz. - / -i (I).
-i
* Bkz. -- / --.
i (birinden) bitmek
* iin sonulanmas hli ondan beklenilmek.
i (birine) kalmak
* iin bitmesi iin asl gayret birine dmek.
i (g) edinmek
* bir eyi grev olarak stlenmek.
i amak
* uratr c, gereksiz bir durumun ortaya kmasna sebep olmak.
i adam
* Ticaret veya sanayi alannda kazan salamak amac yla para yatran kimse.
* Kr salamada becerikli ve baarl kimse.
i akdi
* Bkz. i szlemesi, hizmet akdi.
i alan
* allacak, kazan salanacak dal.
i ayaa dmek
* i, sorumsuz ve yetkisiz olanlarn elinde kalmak.
i baa dmek
* kendi iini kendi grme zorunda kalmak.
i ba
* (i yerlerinde) e balama.
i ba yapmak
* (i yerinde) ie balamak.
i ba nda eitim (grmek veya yapmak)
* iinin iini yaparken uras nda olduu kadar i grgs, i gvenlii, ii sal , i ynetimi konular nda
da yeti tirilmesi, hizmet ii eitim.
i brakmc
* brakm yapan kimse, grevci.
i brakm
* steklerini i verene kabul ettirmek iin iilerin, ilerini hep birden brakmas, grev.
i bilenin, k l kuanan n
* becerikli olanlar kazan r.
i bilimi
* nsann iine uymas n, amaca gre al masn dzenleyen inceleme ve aratrmalarn btn, ergonomi.
i bilmek
* becerikli olmak.
i birlii
* Ama ve karlar bir olanlarn oluturduklar alma ortakl , terikimesai.
* Bir iin eitli iilerce yap lmas.
i birlii yapmak
* ama ve karlar bir olanlarca alma ortakl kurulmak.
i birliki
* Herhangi bir alanda kar salama amac n gden kimse veya kurulularla iliki kuran (kimse, kurulu vb.).
i birlikli
* birlii ile, ortaklaa yaplan.
i bitirmek
* bir ii iyi bir sonuca ulatrmak.
i blm
* Bir ii, iki veya daha ok kii arasnda blme.
* Bir toplumsal retim dzeni iindeki deiik grev ve hizmetlerin, toplumun yeleri, kmeleri arasnda
karl kl baml lk ilikileri iinde blnmesi.
i atallanmak
* bir ite glkle kar lamak.
i evirmek
* gizli, dolambal bir i yapmak.
i rndan kmak
* amac ndan saparak dzeltilmesi g bir durum almak.
i karmak
* ok i yapmak.
* gereksiz, urat rc bir ie yol amak, sorunlara sebep olmak.
i dayya dt
* Bkz. gayret day ya dt.
i deil
* bir eyin ok kolay olduunu belirtir.
* knama belirtir.
i donu
* alvar.
i dmek
* birinin i yapmas gerekmek.
i edinmek
* bir eyi grev, meslek olarak kabul etmek.
i eri
* Elinden iyi i gelen, becerikli kimse.
i etmek
* aldatmak, birine beklemedii bir davranta bulunarak onu zarara sokmak.
i grmek
* i yapmak.
* i yapmaya uygun olmak.
i gstermek
* yapmas iin birine i vermek, i buyurmak.
i gc
* Bir insann yararl eyler retmek iin harekete geirmek zorunda olduu fiziksel ve dnsel yetilerinin
tm.
i g
* Yapacak belli bir ey, grev, meguliyet.
i g sahibi
* Bir ii, bir grevi olan.
i gn
* Yasayla tespit edilmi olan alma gn.
i han
* Birden ok i yerinin bulunduu ok katl bina.
i inada binmek
* bir ii yapmakta direnmek.
i ilemek
* nak yapmak.
i iten gemek
* bir ii gerekletirme imkn kalmam olmak.
i kadn
* adam.
i kartrmak
* fesat sokmak.
* zararl bir i yapmak.
i kazas
* yerinde meydana gelen ve iiyi bedenen veya ruhen etkileyen olay.
i ki
* yeter ki.
i kolu
* Ekonomik etkinliklerin sn fland rlmas sonucu birbirine benzeyen veya ayn nitelikte olan alma
dallar ndan her biri.
* Bu dallarn herhangi birinde al anlarn btn.
i merkezi
* yerlerinin youn olduu blge.
* Bir ticaret ortakl nn ynetildii yer.
i mi?
* yaplan bir eyin beenilmediini, kmsendiini bildirir.
i ola
* "sanki i grm!" anlam nda bir hafifseme sz.
i olacana varr
* bir soruna aldrmamay, ne yapl rsa yaplsn yine ayn sonuca ulalacan anlatr.
i olsun diye
* gereksiz bir hareketi belirtmek iin kullan lr.
i saatleri
* alma saatleri.
i sarpa sarmak
* i, iinden klmas zor bir duruma girmek.
i szlemesi
* ilerle i veren aras ndaki ilikileri dzenleyen yntem ve artlar kapsayan szleme, i akdi, hizmet akdi.
i tutmak
* i yapmak, almak.
i vermek
* birine yapacak i gstermek.
* gnl olduunu gsterecek davranlarda bulunmak, pas vermek.
i yapmak
* almak.
i yeri
* Bir grevin yapld yer.
* inin i szlemesine gre al t yer.
i yok
* o eyden yarar beklememeli.
i 'ar
* Yaz ile bildirme.
i aret
* Anlam ykletilen ey, anlaml iz, im.
* Belirti, gsterge, levha, tabel, almet.
* El, yz hareketleriyle gsterme.
i aret etmek
* bir eyi, bir durumu el, yz hareketleriyle anlatmak, gstermek.
* belirtmek.
i aret parma
* Elde, ba parmaktan sonraki parmak, ahadet parma , gsterme parma .
i aret sfat
* Bkz. gsterme sfat .
i aret vermek
* bir ara kullanarak bir eyi belli etmek.
i areti
* aret veren kimse.
i areti saymak
* belirti ve gsterge olarak kabul etmek.
i aretleme
* aretlemek ii.
i aretlemek
* Bir eye iaret koymak, bir eyi iaretle belirtmek.
* Belirtecek biimde hareket etmek.
i aretlenme
* aretlenmek ii.
i aretlenmek
* Bir eye iaret konulmak.
i aretleme
* aretlemek ii.
i aretlemek
* Birbirine iaret etmek.
* Uzak bir yerden, bilgi vermek iin zel bir dzene gre trl iaretler kullanmak.
i aretli
* areti olan, iaretle belirlenmi olan.
i aretsiz
* areti olmayan.
i 'ar
* aretle ilgili.
* Bilgi olarak.
i 'ar oy
* Parmak veya el kaldrarak verilen oy.
i ba
* Doyurma.
* Doyma.
i bu
* Bu, zellikle bu.
i i
* Bakasnn yararna bedenini, kafa gcn veya el uzluunu kullanarak cretle alan kimse.
* Toplu olarak yaayan bceklerde reme yeteneinde olmayan, topluluun ilerini gren dii veya erkek.
i i sigortas
* Bkz. sosyal sigorta.
i ilik
* i olma, ii niteliinde olma durumu.
* Yapt i karl iiye verilen cret.
* i emei, yap l, ileme niteli i.
i e bak!
* ar lacak bir durum karsnda kullanl r.
i e girmek
* greve balamak.
i e karmak
* herhangi bir konuda katkda bulunmak, grev almak.
i e komak
* birine i yaptrmak.
i e uygun
* Yaplan i e elverili, ie yarar.
i e yaramak (veya yaramamak)
* elverili olmak.
i e yarar
* Becerikli, elverili, ie uygun.
i eme
* emek ii.
i emek
* drar torbas nda biriken idrar dar atmak, i yapmak.
i enmek
* drar torbas nda biriken idrar d ar atlmak.
i etme
* etmek ii.
i etmek
* emesini salamak, iemesine yol amak, i yapt rmak.
i gal
* Bir yeri ele geirme.
* (bir kimseyi) ten alkoyma, engelleme, oyalama.
* Uratrma.
i gal etmek
* bir yeri ele geirmek.
* iten al koymak, oyalamak.
* Uratrmak.
i galci
* gal eden, ele geiren.
i galcilik
* gal etme ii.
i galiye
* gal edilen yere denen cret veya vergi.
i galiye resmi
* Pazar yerlerinde veya toplu ticar i yerlerinde sat cn n igal ettii yer iin dedii cret veya kira bedeli.
i gder
* Maslahatgzar.
i gderlik
* Maslahatgzarl k.
i gzar
* Eli ie yatkn, becerikli.
* Gerei yokken, daha ok kendini gstermek iin ie karan.
i gzarca
* gzar bir biimde, igzara yak r durumda olarak.
i gzarl k
* gzar olma durumu.
i gzarl k etmek
* igzarca davranmak.
i i (bir eye) vurmak
* ii deitirmek.
i i ...e dkmek
* ii deitirip bir baka biime evirmek.
i i ...e vurmak
* gerekenden baka biimde davranmak, ... gibi grnmek.
i i aksi gitmek
* istenilen sonucu elde edememek.
i i Allah'a kalmak
* g artlar altnda, kimseden yardm umudunun kalmad bir durumda bulunmak.
i i anlamak
* gizli bir eyi, bir sorunu anlamak.
i i az tmak
* yanl ve ar yollara sapmak.
i i bandan amak (veya ak n olmak)
* pek ok ii olmak.
i i bitmek
* ii sona ermek.
* hli, gc kalmamak.
i i bozmak
* yaplan anlamay, verilen sz tutmamak.
i i bozulmak
* yapmakta olduu iten gerei kadar kazan salayamaz olmak.
i i ciddye almak
* soruna nem vermek.
i i kmak
* baka bir ile megul olmak.
i i duman
* i ve durumu kt.
i i dmek
* birinin yardmna ihtiya duymak.
i i gc brakmak
* yapt i ten uzaklamak.
i i ileri gtrmek
* beklenenden daha a r davranlar iine girmek.
i i i olmak
* ii yolunda olmak.
i i ne?
* ne ii var?.
i i olmak
* yapacak bir eyi bulunmak.
* ii istedi i gibi bitirmek.
* urama zorunda olmak.
i i oluruna brakmak
* ii belli bir amaca gre deil de, kendi ak iinde yrtmek.
i i piirmek
* aralarnda gizlice anlamak.
i i rast gitmek
* ans yardmyla ii iyi, istedii gibi olmak.
i i resmiyete dkmek
* (bir i veya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek.
i i savsaklamak
* ii yavalatmak, gereken nemi gstermemek.
i i tatlya balamak
* sorunlu bir ii, iyi bir biimde zmek.
i i temizlemek
* sorunu zmek.
i i tkr nda
* i ok uygun, ok iyi.
i i uzatmak
* bir ii sonulandrmamak.
i i nalla bir ata kald
* eline nemsiz bir imkn geince byk ilerin dne kap lanlar iin sylenir.
i i(m) i ka (m) gm
* ii tam istedii yolda.
i in alaynda olmak
* bir ie gereken nemi vermemek, dalga gemek.
i in ba
* bir iin en nemli noktas.
i in iinde i var
* (bir iin) i yz baka.
i in iinden kamamak
* baaramamak, sorunu zmleyememek.
i in iinden kmak (veya syrlmak)
* bir eyi anlamak, bir sorunu zmlemek.
* g bir sorunu zemeyince kestirip atmak.
* bir konudan veya iten uzak durmak, kamak.
i in kolay na kamak
* derinliine arat rmadan basit olarak dnmek, yzeyde kalmak, tembellik etmek.
i in kts (veya fenas )
* st ste gelen tersliklerde kullan lr.
i in mi yok
* "nemli deil, bo ver" anlamnda kullanl r.
i in rengi deimek
* konu baka biimde gelimek, ncekinden farkl davranmaya balamak.
i in tuhaf
* "Anla lamayan, garip olan" anlamnda kullanl r.
i in ucu
* bir iin kkeni.
i in ucu birine dokunmak
* o iten dolayl olarak zarar grmek.
i in stesinden gelmek
* g bir ii baarmak, sonuland rmak.
i inden olmak
* grevini yitirmek; grevinden atlmak.
i ine bak!
* grevini, iini srdr.
* sen karma.
i ine gelmek (veya gelmemek)
* karna, amacna, dncesine uygun olmak (veya olmamak).
i ine gre
* karna uygun.
i ine koyulmak
* iini yapmay srdrmek.
i ini bilmek
* nereden, nasl yararlanaca n bilmek, karn bilmek.
i ini bitirmek
* ldrmek.
i ini grmek
* grevini yapmak.
* dvmek.
* ldrmek.
i ini uydurmak
* kurnaz, ak gz davranarak iine istedii gibi biim vermek.
i ini yoluna koymak
* ii veya grevi olumlu olarak yrtmek, s knt ekmeden gerekletirmek.
i inin adam
* alt i te baar salayan, iinin gerektirdii nitelikleri tayan kimse.
i itilme
* itilmek ii.
i itilmek
* Duyulmak.
i itilmemi
* O gne dein duyulmam, alacak, olaan d (ey).
i itim
* itme duyusu, iitme yetisi.
i iti
* itmek ii veya biimi.
i itme
* itmek ii.
* Duyma, sema (II).
i itme kesesi
* Suda yaayan baz omurgasz hayvanlardan, iitme tan iinde bulunduran akkan sv l organ, otosist.
i itme ta
* Omurgallarda ve baz omurgas zlarda denge organ olan, i kulakta bulunan kalker paracklar, otolit.
i itmek
* Kulakla alg lamak, duymak.
* Haber almak.
* Kendisine sylenilmek.
i itmemezlik
* itmezlik.
i itmezlie getirmek (veya iitmezlikten gelmek)
* iitmemi, duymam gibi davranmak, aldrmamak.
i itmezlik
* itmemi, duymam gibi davranmak.
i itsel
* itimle ilgili.
i ittirme
* ittirmek ii.
i ittirmek
* itmesini salamak, duyurmak.
i kl
* Gletirme, zorlatrma, etinletirme.
i kl etmek
* gletirmek, zorlat rmak, etinletirmek.
i kembe
* Gevigetirenlerin ilk ve en byk mide blm.
* Kasaplk hayvanlarda mideyi oluturan blmlerin btn.
* kembeden yaplan.
* Mide.
i kembe orbas
* Temizlenmi ve nceden halanm ikembenin tavla zar byklnde doranmasndan sonra un, sirke,
sar msak kar trlarak haz rlanan bir orba tr.
i kembe suratl
* opur.
i kembeci
* kembe veya ikembe orbas satan kimse.
i kembecilik
* kembeci olma durumu veya ikembecinin ii.
i kembeden atmak (veya sylemek)
* uydurarak sylemek.
i kembeli
* kembesi olan.
* (orba, yemek iin) inde ikembe bulunan.
i kembesi geni
* Ho grlmeyecek eyi de ho gren, hazml .
i kembesini dnmek
* ncelikle karn doyurmay dnmek.
i kembesini i irmek
* oburca yemek yemek.
i kembesiz
* kembesi olmayan.
* Beenilmeyecek nitelikteki eyleri de beenen (kimse).
i kence
* Bir kimseye madd veya manev olarak yaplan ar eziyet.
* Dncelerini renmek amac yla birine uygulanan eziyet.
* Ar gerginlik, skntl durum, azap.
* Vidal bir tr sktrma arac.
i kence etmek (veya yapmak)
* madd veya manev eziyet ektirmek.
i kenceci
* kence yapan.
i kenceye sokmak
* madd veya manev sknt vermek, zora sokmak.
i kil
* Kt bir durumla karlama sans, kuku, kuruntu, vesvese.
i killendirme
* killendirmek ii.
i killendirmek
* killenmesine yol amak.
i killenme
* killi duruma gelme, pirelenme.
i killenmek
* killi duruma gelmek, pirelenmek.
i killi
* kil iinde bulunan, kukulu, kuruntucu, vesveseli, mvesvis.
i killi bzk dingilder
* gizli bir ayb olanlar n herhangi bir szden alnarak kendilerini ele verdiklerini anlatr.
i killi olmak
* ikil duymak, tedirgin durumda olmak.
i killilik
* killi olma durumu, vesveselilik.
i kilsiz
* kil iinde bulunmayan, kukusu olmayan, vesvesesiz.
i kilsizlik
* kilsiz olma durumu.
i kine
* Glge balgillerden, Akdeniz'de yaayan, vcudu yass , pullu, eti lezzetli bir balk (Sciaena umbra).
i lek
* ok ileyen, canl , hareketli.
* zenmeden, abuk yazld hlde okunakl ve gzel olan (yaz).
i lek ek
* Kelime tretmede s k kullanlan yapm eki.
i leklik
* lek olma durumu.
i lem
* Bir ii sonulandrmak iin yaplan i veya uygulamalarn hepsi, muamele.
* Saylar kar karya getirip belirli birtakm kurallara uygun olarak, birbiri zerine etkilendirme yntemi.
* Madde zerinde her trl deiim yapma ii, muamele.
* Ham veya ara mallar ve maddeleri fiziksel, kimyasal deiikliklerle daha uygun, kullan lr duruma getirme,
muamele.
i lem hacmi
* Borsada gerekletirilen al m satmlar n toplam tutar.
i lemci
* Bilgisayar programlarnn herhangi bir dilinde yaz lm program , bilgisayarda iletmeyi salayan programlar
topluluu.
* Bir bilgisayarda verilen komutlar yorumlayan ve yrten birim.
i leme
* lemek ii.
* nce ve ssl el ii, nak.
* Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme.
* nce ve ssl ilenmi.
* Bir filmdeki gizli grnty ortaya karmak iin, gm bromrl tabakann lboratuvarda eitli kimyasal
i lemlerden geirilmesi.
i lemeci
* Elle oyma, nak vb. yapan kimse.
i lemecilik
* lemecinin ii.
i lemek
* Bir eye emek vererek onu daha elverili bir duruma getirmek.
* (ince ve ssl eyler iin) Yapmak, naklamak.
* ine girmek, etkilemek, nfuz etmek.
* yi al mak, mterisi bol olmak.
* Duraan durumdan hareketli duruma gemek, almak.
* Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, retmek.
* Dncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek.
* lek, etkin durumda olmak.
* (ban) Olgunlama yolunda olmak.
* (yara) Kapanmak.
* Gidip gelmek.
* Hesaplar veya kaytlar dzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak.
i lemeli
* stnde ilemeler bulunan.
i leni
* lenmek ii veya biimi.
i lenme
* lenmek ii.
i lenmek
* lemek ii yaplmak.
i lenti
* leme yntemi.
i ler almak
* piyasa canlanmak.
i ler becermek
* zararl, gizli iler yapmak.
i lerlik
* Gereken sonucu verecek nitelikte al ma durumu.
i letilme
* letilmek ii.
i letilmek
* letmek ii yaplmak.
i leti
* letmek ii veya biimi.
i letme
* letmek ii.
* Tarm, sanayi, ticaret, bankac lk gibi i alanlarnda, kr amacyla bir sermaye yatrlarak kurulan kurum.
* Bu kuruluu verimli bir duruma getirip kazan salama yntemi.
* yeri.
i letme defteri
* Yaln z gelir ve giderlerin yaz ld defter.
i letme irketi
* Gaz, su, elektrik vb. hattn veya da tm hatt ve donan m n ileten, ahs, firma, halk irketi veya kurulu.
i letmeci
* Bir fabrikay veya gelir getiren bir kuruluu yneten kimse.
* Yapmc dan iletme hakkn alarak, filmleri oynatanlara kiralayp datan kimse.
i letmecilik
* Bir iletmeyi ynetme.
* Bamsz bir bte ile ynetilen devlet iletmesi.
i letmek
* lemesini salamak, altrmak.
* Bir eyi, bir kimseyi, bir yeri kullanarak veya al t rarak yarar salamak.
* aka ve birtak m yalanlarla sezdirmeden birini kandrmak veya onunla elenmek.
i letmen
* Operatr.
i letmenlik
* Operatrlk.
i lev
* Bir nesne veya bir kimsenin grd i, i grme yetisi, grev, fonksiyon.
* Bir yapn n gerekletirilebilecei ve onu baka yap lardan ay rt etme imkn veren eylem tr, fonksiyon.
i lev yitimi
* El, kol vb. dzenli hareketleri yapma yetersizlii, apraksi.
i levci
* levi yerine getiren (kimse veya nesne).
* Bir iletmede yaplacak ilerin kararlarnn al nd blm.
i levcilik
* Toplumu, her bir esi belli bir ilev yapan karl kl bal lklar ve etkilemeler dzeni olarak gren,
toplumu tek bana belirleyen herhangi bir temelin bulunmadn savunan akm, grevcilik, fonksiyonalizm.
* Algn n ncelikle ihtiyalar ve cokulara dayal etkinliklerin sonucu olduunu savunan gr, grevcilik,
fonksiyonalizm.
i levsel
* levle ilgili.
i levsiz
* levi olmayan.
i levsizlik
* levsiz olma durumu.
i leyim
* Sanayi, endstri.
i leyi
* lemek ii veya biimi.
i li
* zeri nakl.
i lik
* Atlye.
* Gmlek.
i lik orun
* adamlarna zg yer, busines kls.
i mar
* El, gz veya ba ile yaplan iaret.
i mar etmek (veya gemek)
* el, gz veya ba ile iaret etmek.
i porta
* Gezici sat clarn mallarn koymaya yarayan yayvan sepet veya bu ii gren, ona benzer ara, sergi.
* A kta yaplan sat.
i porta mal
* Deersiz, niteliksiz mal.
i portac
* porta ile mal satan sat c.
i portacl k
* portada mal satma ii.
i portaya dmek
* deerini yitirmek, herkes taraf ndan kullanlmak.
i ret
* ki.
i siz
* i olmayan.
i siz gsz
* Yapacak hibir ii olmayan veya i tutmayan.
i siz gsz kalmak
* bulunduu i yerinden ayr larak geimini salayacak durumda bulunmamak.
i sizlik
* siz kalma, i bulamama durumu.
* Bir i yeri iin durgunluk dnemi.
i tah
* Yemek yeme istei.
* stek, arzu.
i tah amak
* yemek isteini artrmak.
i tah kapamak (veya kesmek)
* yemek isteini azaltmak.
i taha gelmek
* arzulamak.
i tah a lmak
* yemek istei artmak.
i tah kabarmak
* istei oalmak, heveslenmek.
i tah kapanmak (veya kesilmek)
* yemek istei yok olmak.
i tah olmak
* yemek istei fazla olmak.
i tahlandrma
* tahlandrmak ii.
i tahlandrmak
* tahn uyandrmak, itahlanmasn salamak.
i tahlanma
* tahlanmak ii.
i tahlanmak
* tah uyanmak veya artmak.
* stei, arzusu artmak.
i tahl
* tah olan, boazl.
* stekli, arzulu.
* steyerek.
i tahl lk
* tahl olma durumu.
i tahsz
* Yemek yeme istei olmayan, boazsz.
* steksiz.
i tahszlk
* tahs z olma durumu.
i te
* Gsterilirken veya bir eye iaret edilirken sylenir.
* Anlatlan bir szn sonucuna gelindiini gsterir.
* Anlatlan eye dikkat ekmek iin kullan lr.
i ten (bile) deil
* ok kolay.
i ten el ektirmek (veya ektirilmek)
* grevden uzaklatrmak (veya uzaklatr lmak).
i ten gten kalmak
* herhangi bir sebeple almamak, alamamak.
i te
* Fiilde ortak olan.
i te at
* Bir fiilin birden ok zne taraf ndan karl kl, ortaklaa yapld n belirten at , mareket. Trkede bu
at - ekiyle kurulur.
i te fiil
* Bir isim birden ok zne tarafndan karlkl , ortaklaa yap ldn belirten fiil, mareket fiili.
i telik
* te olma durumu.
i tial
* Tutuma, parlama, alevlenme.
i tial etmek
* tutumak, parlamak, alevlenmek.
i tigal
* Urama, ilgilenme, megul olma.
i tigal etmek
* uramak, ilgilenmek, megul olmak.
i tiha
* tah.
* Cinsel istek veya arzu.
i tihar
* n salma, tannma.
i tihas yerinde olmak
* yemesi, imesi ve yaamas dzenli olmak.
i tikak
* Yar lm bir eyin bir blmn alma.
* Ayn kkten kma, treme.
* Ayn kkten gelen kelimeleri bir arada kullanma sanat.
i tira
* Satn alma.
i tira etmek
* satn almak.
i tirak
* Ortaklk, ortak olma, ortaklama, paydal k.
* (bir ite) Yer alma, paydal k etme.
* (bir ie, bir dnceye) Katlma.
i tirak etmek
* katlmak.
* ortak olmak.
i tiraki
* Ortaklk eden, ortak olan, katlan kimse.
* Sosyal gvenlik bak mdan bir sanda veya benzeri bir kuruma bal olan memur ii.
i tiyak
* Grecei gelme, zleme.
* Gl istek, arzu.
i tiyak duymak
* grecei gelmek, zlemek.
i tiyakl
* tiyak olan.
i ve
* Kadnlarn ilgi ekmek, gnl elmek iin takndklar ho, aldatc tavr, kr tma, naz, cilve, eda.
i veli
* Nazl, cilveli, edal .
i veren
* ileri cretle altran gerek veya tzel kii, patron.
i yar
* Bir ile grevli olan kimse, grevli, memur.
it
* Kpek.
* Deersiz, terbiyesiz kimse.
-it
* Bkz. - t / -it (I).
-it
* Bkz. - t / -it (II).
-it
* Bkz. -t-.
-it
* \343 -t / -it (I).
it canl
* Zora, skntya dayanan, dayankl.
it dii domuz derisi
* sevilmeyen iki kii arasndaki anlamazlktan duyulan honutluu anlatr.
it elli
* Ayaklar darya dnk (hayvan).
it gibi almak
* ok al mak, yorulmak.
it hyar
* Ac elma, ac hyar, ebucehil karpuzu.
it ite (buyurur), it de kuyruuna
* yksnlen bir i ondan ona brakldnda sylenir.
it izi, at izine karmak
* Bkz. at izi it izine karmak.
it kopuk
* Deersiz, terbiyesiz, aa lk (kimse).
it kuyruu
* Kenarlar dz erit gibi yaprakl ve saplarnn ucu koan and ran, baak iekli, otsu bir bitki (Phleum).
it srs kadar
* gereinden ok, olduka kalabalk.
it rr, kervan yrr
* gereklemesi doal olan i lere, durumlara kar klsa da engellenemez.
it zm
* Patl cangillerden, 20-50 cm yksekliinde, baz illarn yapmnda kullan lan bir yllk otsu bir bitki, kpek
zm, tilki zm.
* Brtlen (Solanum nigrum).
ita
* Verme, deme.
ita miri
* demeye yetkili kimse.
ita emri
* Hkmete verilen deme emri, verile buyruu.
itaat
* Sz dinleme, boyun eme, buyrua uymak.
itaat etmek
* sz dinlemek, boyun emek, verilen buyrua uymak.
itaatkr
* Sz dinler, itaat eder, itaatli.
itaatli
* Sz dinler, buyrua uyar, itaatkr.
itaatsiz
* Sz dinlemez, buyruk dinlemez, kendi bana buyruk olan (kimse).
itaatsizlik
* taatsiz olma durumu veya itaatsizce davran.
itaatsizlik etmek
* sz dinlememek, boyun ememek, buyrua uymamak.
italik
* stten saa doru eik olan (basm harfi).
talyan
* talya halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
* talyan halkna zg olan.
talyanca
* Hint-Avrupa dil ailesinden talya'da konuulan dil.
itap
* Paylama, azarlama.
itap etmek
* paylamak, azarlamak.
itboan
* Kaplanboan.
itburnu
* Yaban glnn meyvesi.
ite
* t gibi, terbiyesiz bir biimde, ite benzer.
itdirsei
* Arpack.
ite atsan yemez
* ok kt, berbat.
ite kaka
* (kaba ve hoyrat bir biimde) terek; zorla.
* Glk(ler)le.
ite ot, ata et vermek
* Bkz. ata et, ite ot vermek.
itei
* Un elerken dklmemesi iin yere serilen rt.
itekleme
* teklemek ii.
iteklemek
* Srekli itmek, kakmak.
iteleme
* telemek ii.
itelemek
* Srekli itmek, arka arkaya itmek.
itelenme
* telenmek ii.
itelenmek
* telemek ii yaplmak.
itenek
* Piston.
iterbiyum
* Atom numaras 70, atom arl 173,04 olan, deerli bir element. Ksaltmas Yb.
itfa
* Sndrme.
* Snm.
* Bir borcu azar azar deyerek kapatma, snm.
itfa etmek
* sndrmek.
* demek, snmlemek.
* snmlemek.
itfaiye
* Yangn sndrme kuruluu.
* tfaiye arac.
itfaiye arac
* Yangn sndrmek zere zel olarak donatlm motorlu aralar.
itfaiyeci
* Yangn sndrme kuruluunda grevli kimse, yangn sndrc.
itfaiyecilik
* tfaiyecinin ii.
ithaf
* (birinin) Adna sunma, armaan etme.
ithaf etmek
* (birinin) ad na sunmak, armaan etmek.
ithaf yazs
* Bir kitabn veya eserin bir kimseye sunulduunu belirten yaz, ithafname.
ithafname
* thaf yaz s.
ithal
* ine alma.
* Bir lkeye baka lkelerden mal getirme veya satn alma.
ithal etmek
* iine almak.
* bir lkeye baka lkelerden mal getirmek.
ithal mal
* Yurt dndan getirilen mal.
ithalt
* Bir lkeye baka bir lkeden mal getirme veya satn alma.
* Bir lkeye baka bir lkeden alnan mallarn btn.
ithalt
* thalt yapan kimse.
ithaltl k
* thalatla urama, d lkelerden mal sat n alma veya getirme ii.
itham
* Sulama, sulu grme.
itham etmek (veya ithamda bulunmak)
* sulamak, sulu grmek.
ithamname
* Sulama yaz s .
iti
* tici g, ilham verici.
iti ldrene srkletirler
* rndan km olan bir iin dzeltilmesi, bu ie yol aan kimseye der.
itibar
* Sayg grme, deerli, gvenilir olma durumu, saygnlk prestij.
* Bor demede gvenilir olma durumu, kredi.
itibar etmek
* sayg gstermek, saymak deer vermek.
* gz nnde bulundurmak, dikkate almak.
itibar grmek
* say lmak, kendisine deer verilmek.
* aranmak, istenmek.
itibar mektubu
* (bir kimseye) Kredi almas iin bir yere yazlan mektup.
itibara almak
* gz nnde tutmak, hesaba katmak.
itibardan dmek
* saygnl n yitirmek.
itibaren
* - ...den balayarak, ...-den sonra, ... -den beri.
itibar yla
* -den say lmak zere.
* Bak m ndan.
itibar
* Gerekten yle olmad hlde yle saylan, saymaca.
itibar hizmet zamm
* Ar ve tehlikeli ilerde alan grevlilerin fiil hizmet srelerine eklenen sre.
itibar sayfa
* Saymaca sayfa.
itibarl
* tibar, deeri olan, sayg n.
* Kredisi olan.
* Gzde olan, nemli saylan.
itibarsz
* tibar, deeri olmayan.
itibarszlama
* tibars zlamak ii.
itibarszlamak
* tibars z duruma gelmek, sayg nln, deerini yitirmek.
itibarszlk
* tibars z, deersiz olma durumu.
itici
* tme iini yapan.
* Souk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, beenilmeyen.
iticilik
* tici olma durumu.
itidal
* Ar olmama durumu, l mll k, lllk.
* Soukkanllk.
itidal sahibi
* ll, lml (kimse).
* soukkanl .
itidalini kaybetmek
* arl a kap lmak soukkanll n yitirmek.
itidalini muhafaza etmek
* kendini arl a kaptrmamak; kendini tutmak.
itidalli
* ll, lml , soukkanl , mutedil.
itikf
* Kendini bir konuya verme.
* Dnya ilerinden vazgeip bir yere kapanma, ibadet etme.
itikl
* Anma, erozyon.
itikat
* nanma, inan.
* nan, iman.
itikatl
* tikad olan, inanl, imanl .
itikatsz
* tikad olmayan inansz, imans z.
itikatszlk
* tikats z olma durumu inanszlk, imanszlk.
itil
* Ykselme, ycelme.
itil etmek
* ykselmek, ycelmek.
itilf
* Anlama, uyuma, uzlama.
itilf etmek
* anlamak, uyumak, uygun olmak.
itilf
* Anlama, uyuma yanl s olan (kimse).
* Merutiyet dneminde Hrriyet ve tilf Cemiyeti yesi veya yanls olan kimse.
itilflk
* tilf olma durumu.
itili
* tilmek ii veya biimi.
itilme
* tilmek ii.
* ren, ayp veya elde edilemez grnen dncelerin kiide bilin alt na srlmesi.
itilmek
* tmek ii yaplmak.
itimat
* Gven, gven.
itimat beslemek
* gven duymak, gvenmek.
itimat etmek
* gvenmek.
itimat mektubu
* Gven mektubu, itimatname.
itimat telkin etmek
* gven vermek.
itimatl
* Gvenilir.
itimatname
* Gven mektubu, itimat mektubu.
itimatsz
* Bakalarna gveni olmayan, gvensiz.
* Gven vermeyen.
itimatszlk
* Gvensizlik.
itin gtne (veya kna) sokmak
* rezil etmek.
itin kuyruunda
* pek ok, pek bol.
itina
* zen, ihtimam.
itina etmek
* zenmek, zen gstermek.
itinal
* zenli.
i tinas z
* zensiz.
itinas zl k
* zensizlik.
itiraf
* Bakalarnca bilinmesi sakncal grlen bir gerei saklamaktan vazgeip aklama, syleme, bildirme.
itiraf etmek
* bakalarnca bilinmesi kendi iin sakncal grlen bir gerei saklamaktan vazgeip aklamak, sylemek,
bildirmek.
* kabul etmek.
itiraf
* tiraf eden (kimse).
itiraz
* Bir dnce veya karar benimsemeyerek kar kma.
* Sylenecek sz, kar syleme.
itiraz etmek
* bir dnce veya karar n kartn ileri srmek, kar kmak.
itirazc
* Her eye kar kan, muteriz.
itirazsz
* tiraz etmeden, kar kmadan, olduu gibi.
iti
* tmek ii veya biimi.
iti kak
* terek.
itiip kakmak
* birbirini itmek.
* birbirini iterek akalamak.
itime
* timek ii.
itimek
* Birbirini itmek.
* Birbirini iterek akalamak.
ititirme
* titirmek ii.
ititirmek
* timek iini yaptrmak.
* Kmldatarak itmek.
itiyat
* Al kanl k, huy.
itiyat etmek (veya edinmek)
* alkanlk hline getirmek.
itizar
* zr dileme.
itizar etmek
* zr dilemek.
itki
* Tepi.
itlf
* ldrme, yok etme, telef etme.
itlf etmek
* ldrmek, yok etmek, telef etmek.
itlenme
* tlenmek ii.
itlenmek
* Terbiyesizce davranmak.
itleme
* tlemek ii.
itlemek
* tlenmek.
itlik
* t olma durumu veya ite davran.
itmam
* Bitirme, tamamlama.
itmam etmek
* bitirmek, tamamlamak.
itme
* tmek ii.
itmek
* Bir eyi g uygulayarak ileri gtrmek.
* (kap, pencere vb. iin) G uygulayarak amak veya kapamak.
* Bulunduu yerden aa drmek.
* Srklemek, sevk etmek.
* Bir cisim, belli bir yak nlktaki baka bir cismi kendisinden uzaklamaya zorlamak, ekmek kart.
itminan
* nanma, gvenme.
itriyum
* Atom numaras 39, atom arl 88,92 olan, seryum filizlerinde bulunan, gri renkli, 4,6 younluunda
deerli element. Ksaltmas Y.
itriyumlu
* znde itriyum bulunduran.
itt rat
* Tekdze olma durumu, dzenlilik.
ittifak
* Anlama, uyuma, balama.
* Oy birlii.
ittifak etmek
* anlamak, uyumak, balamak.
ittifakla
* Oy birlii ile.
ittihat
* Birleme, birlik kurma, bir olma.
ittihat etmek
* birlemek.
ittihat
* Birleme, birlik oluturma yanl s olan (kimse).
* Merutiyet dneminde ttihat ve Terakki Cemiyeti yesi veya yanls olan (kimse).
ittihatl k
* ttihat olma durumu.
ittihaz
* Sayma, tutma.
* Alma.
ittihaz etmek
* saymak, tutmak, ... olarak grmek.
* almak, gerekeni yapmak.
ittirme
* ttirmek ii veya durumu.
ittirmek
* tmek iini yapt rmak.
ittisal
* Bitime.
* Dokunma, deme, temas etme.
ivaz
* dn.
* Karl k.
ivazl
* dnl.
* Karl olan.
ivazs z
* dnsz.
* Karl ksz.
* Edim.
ivdirme
* vdirmek ii.
ivdirmek
* (hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini) abuklatrmak.
ivecen
* abuk davranma alkanlnda olan, iveen, evecen, aceleci, acul.
ivecenlik
* vecen olma durumu, acele, acelecilik.
ivedi
* abuk davranma zorunluluu, acele.
* abuk yap lan, ivedili, acil, mstacel.
ivedilenme
* vedilenmek ii.
ivedilenmek
* Tez canll k etmek, acele etmek, istical etmek.
ivedileme
* vedilemek ii.
ivedilemek
* vedi duruma gelmek.
ivediletirme
* vediletirmek ii.
ivediletirmek
* vedi duruma getirmek.
ivedili
* abuk, hemen yap lmas gereken, evgin, mstacel.
ivedilik
* abuk, hemen yap lma gereklii, mstaceliyet, istical.
ivedilikle
* Tez elden, abuk yaplma gerekliliiyle, mstacelen.
iveen
* vecen.
* abuk ilerleyen, hd, akut.
ivesi
* Beyaz vcutlu, kahverengi, kirli sar veya siyah bal , tek paral yuvarlak ve yasz bir ula son bulan yal
kuyruklu, kaba kar k yapal , yaygn olarak Gney Dou Anadolu blgesinde yetitirilen, st verimi yksek bir
koyun tr.
ivgi
* Aa oymaya yarar kesici ara.
ivinti
* abukluk, h z, sr'at.
ivinti yeri
* Akarsularn, yataklarndaki ok eimli blgelerde kprerek, kaya dkntleri arasndan hzla aktklar yer.
ivme
* vmek ii.
* Hareket eden nesnenin kk bir zaman iinde h znda oluan deimenin bu zamana oran.
ivmek
* abuk davranmak, acele etmek.
ivmeler
* Bir hareketin ivme niceliini belirten, tat n h zlanmasndan doan sarsntlar, titreimleri gsteren ara,
h zler, akselerometre.
ivmeyazar
* Bir hareketin ivmesini izerek belirleyen ara, akselerograf.
iye
* Kendisinin olan bir eyi, yasaya uygun olarak diledii gibi kullanabilen kimse, sahip.
iyelik
* Kendisinin olan bir eyi yasa erevesi iinde istedii gibi kullanabilme hakkn tama durumu, sahiplik,
mlkiyet.
iyelik eki
* sim soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait olduunu bildiren ek, mlkiyet eki.
iyelikli tamlama
* yelik eklerinden birini alm tamlama.
iyesi olmak
* bir eyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediince kullanabilmek, sahip olmak.
iyi
* stenilen, beenilen nitelikleri tayan, beenilecek biimde olan, kt kar t.
* Bol, yararl, kazanl .
* Uurlu, hay rl , iyilik getiren.
* Esen, salkl .
* Yerinde, uygun.
* Yeterli, yetecek miktarda olan.
* stenilen, beenilen, yerinde, yararl , uygun bir biimde.
iyi (veya temiz) i alt ayda kar
* doru drst yap lmas istenen i uzun zaman ister.
iyi etmek
* iyiletirmek, hastalktan kurtarmak.
* uygun, yerinde bir davranta bulunmak.
* soymak, parasn, maln almak.
iyi gelmek
* yaramak.
* (giyecek iin) stne olmak, uygun olmak.
* uurlu gelmek.
iyi gitmek
* (bir i) yolunda olmak.
* yak mak.
iyi gzle bakmamak
* hakknda iyi dnmemek.
iyi gn
* Refah ve huzur iinde geen zaman.
iyi gn dostu
* Dostlar nn s k ntl zamanlarnda onlardan kaan kimse.
iyi gn dostu olmak
* sadece iyi gnlerde grnmek.
iyi hl
* Bir kimsenin yaay nda kt ve sakncal bir durum olmama hli, hsnhl.
iyi hl belgesi
* Bir kimsenin yaay nda kt bir ey bulunmadn veya sabkasz olduunu gsteren, resm kurulularca
verilen belge, hsnhl k d.
iyi ho (ama)
* bir gre kart bir dnceyi sylerken kullanl r.
iyi i (dorusu)
* beenilmeyen bir olay, bir durum karsnda aknl anlat r.
iyi kalpli
* Bakalar iin hep iyilik dnen.
iyi ki
* gzel bir rastlant olarak, ne mutlu.
iyi kt
* Ne ok uygun, ne de ok ayk r, yle byle.
iyi niyet
* Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt dnce beslememe, hsnniyet.
iyi olmak
* hastalktan kurtulmak, iyilemek.
* yerinde olmak.
* uygun gelmek.
iyi saatte olsunlar
* cin ve perilerden sz edilirken kullanl r.
iyi sylemek
* vmek.
iyi yrekli
* Bkz. iyi kalpli.
iyice
* yiye yak n.
* ok, gerei gibi, nerdeyse tamamen.
iyicene
* Tam olarak, adamakll.
iyicil
* yilik etmeyi seven, hayrhah.
* (hastal k iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan.
iyiden iyiye
* Adam ak ll, ok iyi, gerei gibi.
iyileme
* yilemek ii.
iyilemek
* yi duruma gelmek.
* Hastalktan kurtulmak, sal yerine gelmek, salh bulmak.
iyiletirme
* yiletirmek ii, slah.
iyiletirmek
* yilemesini salamak, sal na kavuturmak, tedavi etmek.
* Eksikliini, bozukluunu gidermek, slah etmek.
iyilii dokunmak
* yararl olmak, yararn grmek.
iyilik
* yi olma durumu, salh.
* Karl k beklenilmeden yaplan yardm, kayra, ltuf, kerem, ihsan, inaye.
* Sal yerinde olma durumu, esenlik.
* Yarar veya elverililik, nimet.
iyilik bilmek
* kendisine yaplan iyilii unutmamak.
iyilik etmek (veya yapmak)
* yararl iler yapmak, yardmc olmak.
iyilik grmek
* madd, manev yard m grmek.
iyilik gzellik
* Salkl olma durumu, iyilik sal k.
iyilik perisi
* Madd, manev yardmda bulunan (kimse).
iyilik sal k
* Naslsn z sorusuna kar lk olarak salkl ve iyi durumda olunduunu anlatr.
iyilikbilir
* Deerbilir, kadirinas.
iyilikbilirlik
* Deerbilirlik, kadirinaslk.
iyiliki
* Herkesin iyiliini isteyen, herkese iyilik etmesini seven, hayrhah, hayrsever.
iyilikilik
* yiliki olma durumu.
iyilikle
* Tatl dille, iyi davranla.
iyiliksever
* yiliki, hayrsever.
iyilikseverlik
* yiliksever olma durumu, hayrseverlik.
iyimser
* Genel olarak her dnce ve ii iyi olarak deerlendiren, ktmser kar t , nikbin, optimist.
iyimserlik
* Genel olarak her dnce ve ii iyi olarak deerlendiren bir tutum veya kiilik zellii, nikbinlik, optimizm.
* Her eyi en iyi yan ndan gren, her durumda iyi bir k yolu uman dnya gr, nikbinlik, optimizm.
* nsanln ilerlemesine, btn durum ve artlarn iyiye gideceine inanan retilerin genel ad.
iyisi
* en doru olan.
iyisi mi
* yaplacak en doru, en uygun olan i.
iyiye ekmek
* bir dnce veya olay olumlu ynyle deerlendirmek.
iyiye iyi, ktye kt demek
* hat r iin sz sylememek, drst olmak.
iyodr
* yodun bir element veya bir birleikle verdii birleim.
iyon
* Bir veya daha ok elektron kazanm veya yitirmi bir atom veya bir atom grubundan olumu elektrik
ykl parack, ykn.
iyon yuvar
* Yer atmosferindeki atom ve molekllerin gne nlar yla iyonlat 80-400 km ykseklikler arasndaki
katman.
iyonik
* yonlardan oluan, iyonlarla ilgili.
iyonlanma
* yonlama.
iyonlama
* Molekllerin paralanmas yla veya atomlara, molekllere, molekl gruplarna elektron katlmas veya
karlmasyla iyonlar n olumas.
iyonlatrma
* yonlatrmak ii.
iyonlatrmak
* Bir ortamda iyonlar oluturmak.
iyot
* Atom numaras 53, atom arl 126,92 olan, tabiatta, deniz suyunda sodyum iyodr durumunda
rastlanlan, baz deniz bitkilerinde de oka birikmi olarak bulunan, mavimtrak esmer renkte kat bir element.
Ksaltmas I.
iyotlama
* me sularndaki mikroplarn iyot etkisiyle giderilmesi.
* Organik bir birleikte hidrojenin iyotla yer deitirmesi.
iyotlu tuz
* Homojen kartrlm en az % 0,007 iyot ieren yemek tuzu (NaCl).
iz
* Bir eyin geti i veya nce bulunduu yerde brakt belirti, nian, almet.
* Bir eyin dokunmasyla geride kalan belirti.
* Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ip ucu, emare.
* Bir olay, bir durum veya yaay tan geride kalan belirti, eser.
* Bir dzlemin baka bir dzlemle veya bir doru ile kesimesinden doan ara kesit.
-iz
* Bkz. -z (I).
-iz
* \343 -z (II).
-iz
* \343 -z (III).
iz b rakmak
* etkisini kal c duruma getirmek.
iz dml
* z dm olan.
iz dmsel
* Bir dzlem zerine iz drlen biimlerin bozulmas ndan kalan (zellikler).
iz dm
* Bir k kaynandan kan nlarla ekran zerinde grnt oluturma, projeksiyon.
* Bu biimde oluturulan grnt, projeksiyon.
* z dm dzlemi denilen bir dzlem zerinde, baz geometri kurallarna uygularak bir cismin
gsterilmesi, irtisam, mrtesem.
iz srmek
* izlemek, arkas ndan gitmek, takip etmek.
* av s rasnda hayvann ayak izlerine bakarak gittii yeri bulmaya almak.
izabe
* Madenleri ergitme, sv durumuna getirme.
izabe frn
* Maden ergitme oca.
izabe noktas
* Madenin sv duruma getirildii derece.
iz'a
* Bunaltma, tedirgin etme, ba ar tma, can s kma.
iz'a etmek
* bunaltmak, tedirgin etmek, ba artmak.
izafe
* (bir eye veya bir kimseye) Balama, mal etme, yaktrma.
* Katma, ekleme, ilve etme.
izafe etmek
* balamak, yklemek, mal etmek.
* katmak, eklemek, ilve etmek.
izafet
* Bant , grelik.
izafeten
* (bir eye veya kimseye) Balanarak, dayanarak, iliik olarak, mal edilerek.
* (bir kimsenin adna) Sayg gstermek amacyla.
izaf
* Bal, bant l, greli, greceli, nisp rltif.
izaflik
* Bal olma durumu, bantl olma durumu, grelik, grecelik.
izafiye
* Bant cl k, grecilik, rltivizm.
izafiyet
* Bant ll k, grelilik, ba ll k, grelik, rltivite.
izah
* A klama.
izah etmek
* aklamak, ayrntl bilgi vermek.
izahat
* A klamalar.
izahat vermek (veya izahatta bulunmak)
* aklamalarda bulunmak, ayrnt l bilgi vermek.
izahl
* A klamal.
izale
* Yok etme, giderme.
izale etmek
* yok etmek, gidermek.
izaleiyu
* Bir mlk zerindeki ortakl giderme.
izam
* (bir kimseyi) Gnderme, yollama.
izam
* Olduundan byk gsterme, bytme, abartma.
izam etmek
* bytmek, abartmak.
izamik
* Bal olma durumu, bantl olma durumu, grelik, grecelik.
iz'an
* Anlay, anlama yetenei.
iz'an etmek
* anlayl davranmak, dnmek.
iz'an yok
* anlaysz, kavrama yetenei zayf.
iz'anl
* Anlayl, dnceli.
iz'ans z
* Anlays z, dncesiz.
iz'ans zca
* Anlays z (bir biimde); aklszca, dncesizce.
iz'ans zlk
* Anlays zl k, dncesizlik.
izaz
* Arlama.
izaz etmek
* arlamak.
izazikram
* Sayg gsterme ve arlama.
izbe
* Bas k, lo, nemli, kuytu (yer).
* Sapa.
izbelik
* zbe yer.
izbiro
* eitli ykleri yukar ekmek iin halattan yaplm sapan.
izci
* z gderek arad n bulabilen kimse, keaf.
* Dayanma ve yardmlama duygularn geli tirmek, ruha ve bedence glendirilmek iin kamplarda ve
okullarda eitilen gen.
izcilik
* zci olma durumu veya izcinin yapt i .
* Genleri ruh ve bedence salam ve yararl bir biimde yetitirmeyi amalayan dnya ap ndaki spor ve
eitim rgt.
izdiham
* Ar kalabalkta skma, y lma.
izdiva
* Evlenme.
izdiva etmek
* evlenmek.
izdren
* Bir biimin bir dzlem zerindeki iz dmnde, biimin her noktasn iz dmyle birletiren (doru).
izhar
* Belirtme, gsterme, aa vurma.
izhar etmek
* aa vurmak, belirtmek, gstermek.
izi belirsiz olmak
* iz brakmadan ortadan ekilmek.
izi silinmek
* ortadan yok olmak, kaybolmak.
izin
* Bir ey yapmak iin verilen veya al nan zgrlk, msaade, ruhsat, icazet, mezuniyet.
* Bir kimseye alt yerce verilen tatil.
izin almak
* bir ey yapmak iin onay salamak.
izin kmak
* bir ey yapmada serbest b raklmak.
izin istemek
* bir eyi gerekletirmek amac ile onay almaya kalkmak.
izin koparmak
* st makamdan glkle izin almak.
izin vermek
* birini bir ey yapmada serbest b rakmak.
* iine son vermek, hizmetinden karmak.
izinden yrmek
* birine iten balanarak onun balad ii ayn anlayla srdrmek.
izine basmak
* gzden uzaklatrmayarak ne yaptn gzetlemek.
izine dnmek
* bir karar veya yarg dan geri dnmek, bir karardan vazgemek, rcu etmek.
izine dmek
* av hayvanlarnn, gittii yolu izleyerek arkalar ndan gitmek.
izine uymak
* dnce ve davranlarn benimsemek.
izini drmek
* iz dmn karmak.
izini kaybetmek
* bir kimse hakknda bilgi alamamak.
izinli
* zin alarak belli bir sre iin bir yerden ayr lm, mezun.
izinname
* Brakma veya karma kd .
* Bir nikhn k ylmas iin kad taraf ndan verilen izin k d.
izinsiz
* Ceza olarak hafta sonu veya tatil gn kmasna izin verilmeyen (asker veya yatl renci).
* Bu cezann ad.
* zin almadan.
izinsizlik
* zinsiz olma durumu.
izlek
* Kei yolu, patika.
izlem
* zlemek ii, izleme, takip.
izleme
* zlemek ii, takip.
izlemek
* Birinin veya bir eyin arkasndan gitmek, takip etmek.
* (zaman, sre, sra vb. iin) Sonra gelmek, arkas ndan gelmek; olmak.
* Bir olay n geliimini gzden geirmek.
* Elenmek, grmek, renmek iin bakmak, seyretmek.
* Belirli bir ynde gitmek.
* Gzlemek, incelemek.
* Belirli bir tutum, davran veya dnceyi benimsemek.
* Bir eye uymak, bal olmak.
* Herhangi bir olayla ilgilenmek.
izlence
* Program.
izlenim
* Bir durum veya olay n duyular yolu ile insan zerinde brakt etki, intiba.
* Uyaranlarn, duyu organlar ve ilikili sinirler zerindeki etkileri veya belirli bir durumun kii zerindeki
zmlenmemi btn etkisi, intiba.
izlenim vermek
* etki brakmak.
izlenimci
* zlenimcilik yanls olan (sanat veya sanat ), empresyonist.
* Kesin bir doruluu olmayp duyumlara, izlenime dayanan.
izlenimcilik
* Doay, gerekte olduu gibi btn ayr ntlarna bal kalarak deil, ondan edinilen izlenimin lsne gre
anlatan; dorudan doruya gerei, nesneyi deil de, onun sanatda uyandrd duyumlar veren sanat akm,
empresyonizm.
* Sanatta, d etkilerin ie yans mas, ite izler brakmas ve bu izlere dayanarak sanat eserlerini yaratmas.
izleni
* zlenmek ii veya biimi.
izlenme
* zlenmek ii.
izlenmek
* zlemek ii yaplmak, takip edilmek.
izletilme
* zletilmek ii.
izletilmek
* zlenmesi salanmak.
izletme
* zletmek ii.
izletmek
* zlemek iini yaptrmak.
izleyici
* zlemek iini yapan (kimse).
izleyi
* zlemek ii veya biimi.
izmarit
* zmaritgillerden, pullu ve k l kl bir eit ufak balk (Maena smraris). Kk boy olanlarna koncur,
irilerine kanal izmariti denir.
* ilmi sigara art .
izmaritgiller
* rnek hayvan izmarit olan kemikli balklar familyas.
izmihll
* Yklma, kme.
zmir kfte
* Kyma, soan, maydanoz, slatlm ekmek ii, yumurta, domates, yeil biber, sarmsak ve ya
kullanlmasyla haz rlanan ve ksk atete piirilen bir yemek tr.
zmir kftesi
* zmir kfte.
izobar
* E basn.
izobar erisi
* Bkz. e bas n erisi.
izohips
* E ykselti.
izohips erisi
* Bkz. e ykselti erisi.
izolsyon
* Yal tm, tecrit.
izoltor
* Yal tkan.
izole
* Yal tlm, tecrit edilmi.
izole bant
* Akm geirilecek plak elektrik tellerini, birbirlerinden veya baka iletkenlerden yaltmak iin kullan lan
sarg.
izole etmek
* yaltmak.
* yalnz brakmak.
izomer
* Ayn oranlarda birlemi ayn elementlerden oluan, fakat molekllerinde atom gruplamalar deiik
olduu iin birbirlerinden farkl zellikler gsteren (maddeler).
izomeri
* Cisimlerin nitelii.
izomerik
* zomeri ile ilgili olan.
izomerleme
* Bir maddenin bunun izomeri olan baka bir maddeye dorudan doruya veya kimyasal bir etkiyle geme.
izometri
* Elm.
izomorf
* E biim.
izomorfik
* E biimli.
izomorfizm
* E biimlilik.
izomori
* E biim.
izomorlik
* E biimli.
izoterm
* E scak.
izoterm erisi
* Bkz. e scak erisi.
izotop
* Yaln z atomlarn n kitleleri ynnden birbirinden farkl olan (ayn kimyasal element).
izzet
* Byklk, ycelik, ululuk.
izzetinefis
* Onur, z sayg .
izzetinefse dokunmak
* onuruna dokunmak; gcne gitmek.
izzetinefsine yedirememek
* onursuz kalmay kabul edememek, dknl veya zavalll reddetmek.
izzetikbal
* Saygnlk.
izzetikram
* Arlama.
j J
* Trk alfabesinin on nc harfi. Je ad verilen bu harf ses bilimi bakm ndan f ltl tml di eti
nszn gsterir.
jagar
* Bkz. jaguar.
jaguar
* Kedigillerden, Orta ve Gney Amerika'da yaayan, postu, iri benekli memeli tr (Felis onca).
jaketatay
* Resm ziyaret ve davetlerde erkeklerin giydikleri, arkas yrtmal , etekleri uzun ve n keleri yuvarlak
kesilmi ceket.
jaketatayl
* Jaketatay olan.
jakoben
* Fransa'da Aziz Dominicus tarikat na bal rahip ve rahibelere verilen ad.
jakobenizm
* Jakoben yanls olma.
jakuzi
* Salk havuzu.
jale
* Gece yaan ve yapraklara konan ince nem, i, k ra .
jalzi
* eriden grlmeksizin d ary grmeyi salayan, erit biiminde metal veya plstik levhalardan yaplm
bir tr pencere kapama dzeni, erit perde.
jambon
* Tuzlama veya dumanlama yoluyla haz rlanm domuz budu veya kolu, domuz pastrmas.
jambonluk
* Jambon yapmaya elverili domuz eti.
jandarma
* Yurt iinde genel gvenlii ve kamu dzenini korumakla grevli, yasa ve nizamlarn koyduu hkmlerin
yrtlmesini ve bunlara dayanan hkmet emirlerinin yerine getirilmesini salayan silhl asker kuvvet.
* Bu kuvvette grevli olan kimse.
* A kgz.
jandarmal k
* Jandarmann grevi.
* A kgzllk.
janjan
* Yanardner, anjan.
janjanl
* Yanardner olan.
janr
* r, tarz, cins.
jant
* Ta tlarda, lstiklerin takld tekerlein ember biimindeki blm, ispit.
Japon
* Japonya halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
* Japon halkna zg olan (ey).
Japon armudu
* ki enekliler s nfndan olup Japonya'da ve in'de yeti en bir bitki tr.
Japon bezi
* Japonya'da retilen bir bez.
Japon denizi
* Byk Okyanus'ta Japon tak madalar Kore kylar ve Sovyet uzak dousu arasnda yer alan deniz.
Japon elmas
* Japonya'ya zg bir bitki tr.
Japon gl
* Kamelya.
Japon hurmas
* Trabzon hurmas.
Japon kakts
* Stleen.
Japon sarma
* Asmagillerden, ana yurdu in ve Japonya olan, slklerinin ucu duvarlara tutunmak iin genellikle daire
biiminde genilemi olan sar lc bir ss bitkisi (Ampelopsis japonica).
Japonca
* Japon dili.
japone
* Uzun kollu kadn giysisi iin omuz kesimi olmayan, bol ve geni.
* (kadn giysisi iin) Kolsuz.
jargon
* Dar bir ereveye zg dil, argo.
jarse
* Esnek dokunmu ipekli veya ynl bir kuma.
* Bu kumatan yaplan veya esnek rlm (giyecek).
jartiyer
* oraplar dizin altnda veya stnde tutmaya yarayan lstikli ba.
je
* Trk alfabesinin on nc harfinin ad .
jel
* Tedavi amac yla kullanlan jle yapsnda bir krem tr.
jeltin
* Daha ok hekimlik ve fotorafl kta kullan lan, hayvanlarn kemik ve kkrdak gibi dokularndan veya
bitkisel yosunlardan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir madde.
jeltinleme
* Jeltinlemek ii.
jeltinlemek
* (bir yeri veya eyi) Jeltin ile kaplamak.
jeltinli
* Jeltinden yaplm veya jeltinle kaplanm.
jeloz
* Bkz. Agaragar.
jen
* Gen.
jenerasyon
* Kuak, nesil.
jeneratr
* rete, dinamo.
jenerik
* Bkz. tan tma yaz s.
jenosit
* Soy kr m , katliam.
jeodezi
* Yer lme bilgisi.
jeodinamik
* (volkan, deprem vb.) ve d (anma) etkenlerle yer kabuunda oluan dei ikliklerin incelenmesi.
jeofizik
* Yer yuvarlan ve atmosferi etkileyen doal fiziksel olaylarn incelenmesi.
jeofiziki
* Jeofizik uzman .
jeokimya
* Yer kabuunu oluturan kimyasal gelerin tm.
jeolog
* Yer bilimci.
jeoloji
* Yer bilimi.
jeolojik
* Yer bilimi ile ilgili.
jeomorfolog
* Jeomorfoloji uzman.
jeomorfoloji
* Yeryz engebelerini ve a nma ile ilgili geliimleri inceleyen bilim.
jeopolitik
* Corafya, ekonomi, nfus vb.nin bir devletin politikas zerindeki etkisi.
* Bir devlette bir blgede uygulanan politikayla o yerin corafyas arasndaki iliki.
* Bir devletin saldrgan nitelikteki genilemesini, ekonomik ve siyas corafya asndan hakl k lmaya ynelik
siyas reti.
jeosantrik
* Yer zekil.
jeosantrizm
* Yer zekilik.
jeosenklinal
* Yer kabuunun uzun bir sre ken, buna bal olarak kat kat kaln tortullarla dolmu bulunan blm.
jeosismik
* Bir patlama sonucu, derinlemesine yay lan dalgalar n incelenmesi yoluyla (yeryz katmanlarndaki
madenleri) aratrma yntemi.
jeotermal
* S cakl , yer iinde kalmaya veya buradan gemeye bal olan s.
jeotermal enerji
* Yer alt ndan kan scak su veya scak su buharndan elde edilen enerji.
jeotermi
* Yerkrede oluan s olaylarn n incelenmesi.
* Yerkreyle ilgili s artlar n (s caklklarn dal m , s al verii vb.) inceleyen jeofizik dal.
jeotermik
* Jeotermi ile ilgili.
jeotropizma
* Yere ynelim.
jersey
* Sar ve kahverenginden esmere kadar deien renkte et tutmayan, kemikleri belirgin, sakin bak l bir kltr
rk sr .
jest
* Herhangi bir eyi a klamak iin genellikle el, kol veya ba ile yaplan igdsel veya iradeli hareket.
* Genellikle yerinde yap lan ve beenilen davran .
jet
* Tepkili uak.
jet gibi
* h zla, son sr'atle.
jet motoru
* Yksek bas nla ve ok byk hzla gaz ak n pskrtme sistemiyle en yksek dzeyde itme gc yaratan
motor, tepkili motor.
jet yakt
* Jet motorlar nn alma sistemine gre ayrtr lm renksiz benzin.
jeton
* Telefonda, trl oyunlarda garsonlarn kasa ile hesaplamasnda para yerine kullanlan kk, metal veya
plstik marka.
jeton ge dmek
* konuulan veya sz edilen konuyu ge anlamak, ge intikal etmek.
jetoncu
* Jeton satan kimse.
jig
* Bir Orta a algs.
jigolo
* Geimi yal ve zengin bir kad n tarafndan salanan gen, erkek sevgili, tokmak .
jigolo tutmak
* (yal , zengin bir kad n) gen bir erkekle iliki kurmak.
jigololuk
* Jigolo olma durumu.
jikle
* Motorlu ta tlar n yksek devirde almas iin fazla benzin akn salayan alet.
jile
* Daha ok kadnlarn blz zerine giydikleri yelek.
jilet
* nce elikten yap lm, iki yan keskin t ra ba .
jilet gibi
* ok keskin.
jimnastik
* Vcudu evikletirmek ve glendirmek iin yaplan al t rmalarn tm, idman, kltrfizik.
* Erkeklerde, yer al trmalar, barparalel, barfiks, halkalar ve kulplu beygir; kadnlarda yer al trmalar, eit
olmayan ubuklar, barfiks, denge kalas altrmalarn ieren yar ma disiplini.
jimnastik yapmak
* vcudu evikletirmek ve glendirmek iin hareket yapmak.
jimnastiki
* Jimnastik yapan sporcu.
* Jimnastik retmeni.
jin
* Bkz. cin.
jinekolog
* Jinekoloji uzman hekim, nisaiye uzman .
jinekoloji
* Kadn organizmasn ve cinsel organlar n fizyolojik, morfolojik ve patolojik bakmdan inceleyen bilim,
nisaiye.
* Kadn hastalklar n konu edinen t p dal , nisaiye.
jip
* Bkz. cip.
jips
* Al ta.
jiujitsu
* Gten ok ynteme dayanan, plak elle savunma teknii; Japon grei.
jiujitsucu
* Jiujitsu yapan sporcu.
jogging
* Krda, ormanda vb. yerlerde yaplan kou sporu.
jokey
* Bkz. Cokey.
jorjet
* Brmck grnl, ok bkml, genellikle pamuk iplikleri ile dokunmu bir kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
jle
* Meyve suyunun ekerle kaynatlmasyla istenilen younlukta elde edilmi ekerleme.
* Et suyunun souduktan sonra gevek ve esnek bir kvam alm durumu.
* San dzgn bir biimde uzun sre kalmasn salayan yal, parlak ve yapkan madde.
jn
* Gen.
* nemli rollerde oynayan gen oyuncu, jnprmiye.
jnprmiye
* Jn.
judo
* Jiujitsudan gelimi, silhsz olarak, tutmalara, frlatmalara, hareketsiz brakmalara dayanan Japon kkenli
dv sporu.
judocu
* Judo yapan kimse.
jul
* Bir cisim zerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasn, kendi dorultusunda bir metre
deitiren i birimi.
jurnal
* Biriyle ilgili olarak yetkililere verilen ktleme, ihbar yaz s .
* Gnlk.
jurnal etmek
* biriyle ilgili olarak yetkililere ktlemek, ihbar yazs vermek veya byle bir bilgiyi iletmek.
jurnalci
* Jurnal ederek yetkililere, yneticilere yaranmaya alan (kimse).
jurnalcilik
* Jurnalcinin yapt i.
jurnalleme
* Jurnallemek ii.
jurnallemek
* ikyet etmek, ispiyonlamak.
juro
* kinci an triasla kretase aras nda kalan dnemi.
jbile
* Eski Ahit'e gre, Yahudilerde, elli ylda bir Tanr'ya ve dinlenmeye ayr lan yl.
* Katoliklerde, Roma'ya hacca gidenlerin, kilisece gnahlarn n tamolarak baland yl.
* Evliliin ellinci ylnda dzenlenen kutlama enlii.
* Bir meslekte uzun bir sre baarl olarak alanlar iin dzenlenen tren.
Jpiter
* Gezegenlerin en by ve Gne'e yak nlk bakmndan beincisi, Erendiz, Mteri.
jpon
* Giysi alt na giyilen etek, i etek.
jri
* Seiciler kurulu, seici kurul.
* Yargc lar kurulu.
jt
* Ihlamurgillerden, Hindistan ve Banglade'te yetien, ip ve uval yapmnda kullanlan, liflerinden
yararlanlan bir bitki (Corchorus capsularis).
* Bu bitkinin liflerinden yap lan dokuma.
K
* Potasyum'un k saltmas.
-k
* Bkz. k / ik, uk / k.
-k
* \343 -ak / -ek.
k, K
* Trk alfabesinin on drdnc harfi. Ke ad verilen bu harf, ses bilimi bakmndan ince nllerle n damak,
kal n nllerle art damak patlayc nszlerinin tmszn gsterir.
kaba
* zensiz, geliigzel yaplm, zevksiz, sakil.
* Taneleri iri.
* Terbiyesi, grgs k t, nezaketsiz.
* Terbiyeye, incelie ayk r, irkin, kt.
* Hafif olduu hlde kaln veya hacimli.
* Kuyruk sokumunun iki yanndaki ikin yer.
kaba dzen
* yle byle stnkr yaplan i .
* alglar pes seslere akort etmek ii.
kaba et
* Kuyruk sokumunun her iki yanndaki ikin yer.
kaba kt
* Bir ey sarmak iin kullanlan kaln k t.
kaba kurgu
* Filmin son durumuna yer vermek zere seilen ekimlerin senaryodaki s ralana gre birbirine eklenerek
oluturulan ilk kurgusu.
kaba kuluk
* leden bir iki saat nceki zaman.
kaba kuvvet
* Yasa d ilerle bir amaca ulamak i in zorbalk yaparak veya g kullanarak tutulan yol.
kaba saba
* Grgsz.
* zensiz.
kaba sakal
* Gr ve geni sakall .
kaba s va
* nce s vadan nce duvarlarda bulunan przleri doldurup kapatmak iin yaplan sva.
kaba sofu
* Din kurallar yanl yorumlayarak ibadet ve dncede a rl a kaan.
kaba i
* Kaba kulak.
kaba taslak
* Bir eyin ayrnt lar na girmeden ana izgilerini belirten.
kaba Trkesi
* A kas, tam anlamyla.
kaba yap
* Bir binay d etkenlere kar koruyup ayakta tutan temel, ana duvarlar, kiriler, at vb. nden oluan asl
gvde.
kaba yel
* Lodos.
kababurun
* Sazangillerden, rmak ve gllerde yaayan, eti k lkl kk bir balk (Chondrostoma nasus).
kabaca
* Kaba bir biimde.
* rice, byke.
* Yaklak.
kabaday
* Korkusuz, iyi dven, kendine zg namus kurallarn n d na kmayan kimse.
* Babayiit, koak.
* Bir eyin en iyisi, bata geleni.
kabadayca
* Kabaday ya yak r bir biimde, kabaday gibi.
kabadaylanma
* Kabaday lamak, kabadaylanmak ii.
kabadaylanmak
* Kabaday lk etmek, kabaday gibi davranmak.
kabadaylama
* Kabaday lamak ii.
kabadaylamak
* Kabaday gibi davranmak, kabaday lk etmek.
kabadaylk
* Kabaday olma durumu veya kabadayca davran.
kabadaylk etmek
* kabaday gibi davranmak.
kabadaylk taslamak
* kabaday gibi davranmak, kabaday gibi grnmeye al mak.
kabahat
* Uygunsuz hareket, irkin, yakksz davran, su, kusur, thmet.
* Hafif hapis, para cezas veya meslek ve sanattan alkonulma ile cezaland rlan hafif su.
kabahat bulmak
* bir kusur, su aramak.
kabahat etmek (veya ilemek)
* su olacak, kusur saylacak bir i yapmak.
kabahat samur krk olsa, kimse srtna almaz
* hi kimse sulu olduunu kabul etmek istemez.
kabahati (birine veya bir eye) yklemek
* iledii bir suu bakasn n zerine atmak.
kabahatli
* Kabahati olan, kusurlu, sulu, thmetli.
kabahatlilik
* Kabahatli olma durumu.
kabahatsiz
* Kabahati olmayan, kusursuz, susuz.
kabahatsizlik
* Kabahatsiz olma durumu.
kabak
* Kabakgillerden, birok trleri olan bir bitki (Cucurbita).
* Bu bitkinin trlerine gre yemei ve tatls yaplan rn.
* Esrarkelerin kulland bir eit nargile.
* Bilgisiz, grgsz, kaba.
* (kavun, karpuz iin) Ham, tatsz.
* Tysz, dazlak.
* (tat lstikleri iin) Trtllar anarak yzeyi dzlemi olan.
* Kabak kemane.
* Ksa boynuzlu hayvan.
kabak (birinin) bana (veya ba nda) patlamak
* birok kimsenin ilgili olduu bir olaydan, yalnzca bir kimse zarar veya ceza grmek.
kabak ekirdei
* Bal kabann tohumu.
* Genellikle vakit geirmek iin yenilen kuru yemi eidi.
kabak kmak (karpuz, kavun vb. iin)
* ham kmak.
kabak iei
* Ss eyas.
kabak iei gibi a lmak
* utangal ktan abucak s yrlarak ar lde serbestlik gstermek.
kabak gibi
* tysz, plak, her taraf ak.
kabak kafal
* Salar dklm, dazlak.
* Salar ustura ile kaznm.
* Aptal, budala.
kabak kemane
* Gvdesi uzunlamas na ikiye blnen su kaba nn zerine ince bir deri gerilerek yaplan, telli, yayla
alnan bir halk algs.
kabak tad
* Beenilmeyen, bkknlk veren durum.
kabak tad vermek
* b kt rmak, usan vermek, tats z gelmeye balamak.
kabak tad vermek
* b kk nlk veya sknt oluturmak.
kabak tatls
* Soyulmu, ekirdekleri kar lm ve parmak kalnl nda bal kabann a r atete uzun sre pi irilmesi ve
zerine ceviz serpilmesiyle haz rlanan bir tatl tr.
kabak
* Kabak yetitiren veya satan kimse.
kabakgiller
* ki eneklilerden, kabak, kavun, karpuz, hyar gibi cinsleri iine alan, geni yaprakl, srngen ve sarlgan
bir bitki familyas.
kabaklama
* Kabaklamak ii.
kabaklamak
* Aalarn genlemesi iin dallar n budamak.
kabaklama
* Kabaklamak ii.
kabaklamak
* Salar dklmek, dazlaklamak.
* (tat lstikleri iin) Trtllar an p yzeyi dz bir duruma gelmek.
kabaklk
* (karpuz, kavun iin) Haml k.
* (ba iin) Tyszlk, dazlaklk.
* Bilgisizlik, grgszlk.
kabakulak
* Tkrk bezlerinin, zellikle kulak alt bezlerinin iltihaplanmasyla beliren bula c, salg n ve ateli bir
hastal k.
kabakulak olmak
* bu hastala yakalanmak.
kabakulak otu
* Lousa otu, zeravent.
kabala
* Yahudilerde, yazl olarak konulmu olan Tanr kanunlarn n yannda, azdan aza geen din
buyruklarn n, bran felsefesinin ve efsane yazlarn n btn.
* Bir retinin yandalarnn btn.
* Doast varlklarla iliki kurma sanat .
kabala
* Gtr, toptan.
kabalac
* Kabala konusunda uzmanlam kimse, kabala ile uraan kii.
kabalac
* Kabala (II) i yapan kimse.
kabalak
* Birinci Dnya Savanda Osmanl ordusunda kullanlm olan, apkaya benzeyen bir tr bal k.
kabalak
* Kabak yapraklar biiminde etli ve tyl yapraklar olan, krlarda ve su kenarlar nda yetien bir bitki.
kabalama
* Kabalamak ii.
kabalamak
* Kaba bir duruma gelmek.
* Kabal k etmek.
kabalatrma
* Kabalatrmak ii.
kabalatrmak
* Kaba bir duruma getirmek, kabalamasna sebep olmak.
kabal k
* Kaba olma durumu.
* Kaba davran, nezaketsizlik, huunet.
kabalist
* Kabalac (I).
kabalizm
* Kabala (I) yanl s sanat akm.
kaballama
* Kaballamak ii.
kaballamak
* Maden ocaklar nda galerileri aalarla pekitirmek.
kaban
* Dik yoku.
* Tepe.
kaban
* Kalaya kadar uzunluu olan, paltoya benzeyen st giysisi.
kabana
* Genellikle otelin ana binas nn dnda, plj veya havuz ky s nda bir oda.
kabara
* Dayankll k salamak amac yla, ayakkablarn altna aklan, iri bal demir ivi.
* Ss olarak odalarn ahap blmlerine, trl biimler yapmak iin aklan iri bal , sar ivi.
kabara kabara
* Gittike kabararak, coarak.
* Bbrlenerek, gururlanarak.
kabaral
* Kabara aklm olan.
kabarck
* i su veya hava dolu ufak kabart veya krecik.
* Vcutta oluan sivilce gibi kk i kinlik.
* (metal biliminde) S v veya kat lar n iinde oluan gaz hacmi.
* Kabart .
kabarckl
* Kabarckl olan.
kabarckl dze
* inde hava kabarc braklm su dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan oluan, dzlem veya
dorularn yatayl n belirleyen alet, tesviye ruhu.
kabare
* eitli gsterilerin yapld elence yeri.
* Meyhane.
kabare tiyatrosu
* Daha ok gncel konular ineleyici, yerici, talayc biimde ele alan skelerin oynand, monologlar n,
arklarn ve iirlerin sylendii kk tiyatro.
kabareci
* Kabare oyuncusu.
kabarecilik
* Kabare iletmek veya kabarede oynamak ii.
kabark
* Kabarm olan.
* knts olan, tmsekli.
kabark deniz
* Gelgit olay nda, sular ykseldiinde denizin durumu.
kabarklk
* Kabar k olma durumu, ikinlik.
kabar
* Kabarmak ii veya biimi.
kabarma
* Kabarmak ii.
* Duygulanma.
* Kendini stn grme, byklk taslama.
* Ay ve Gne'in ekim etkisiyle, byk denizlerde sularn ykselmesi, met.
kabarmak
* Arl artmadan hacmi bymek.
* (svlar iin) Yalardan veya kaynamaktan tamaya yz tutmak.
* Nicelii artmak, bymek.
* i mek, genilemek.
* (hayvanlar iin) Tyleri dikilmek.
* (kuma iin) zerinde tyler olumak, havlanmak.
* Islanp veya s np yerinden kurtulmak.
* (deniz) Dalgalanmak, byk dalgalar olumak.
* Bulanmak.
* (fke, sevgi gibi baz duygular iin) Gittike glenmek.
* Kafa tutmak, fkelenip stne yryecek gibi davranmak.
* Bbrlenmek, gururlanmak.
kabart
* Tmsek, k nt, kabarm yer.
kabart c
* Kabartma maddesi, kabartma tozu.
kabart l
* Kabart s olan.
* Belirgin.
kabartma
* Kabartmak ii.
* Bir biimin veya bir sslemenin dz yzey zerindeki k nts.
* Kil, al, ta gibi ilenebilir gereleri girintili kntl yzeyler durumunda biimlendirerek yaplm olan
eser, rlyef.
* Kabart larak yaplm olan.
kabartma tozu
* Pasta, rek vb. hamur ilerinde kabarmay salayan toz, sodyum bikarbonat.
kabartmak
* Kabarmasn salamak, kabarmas na yol amak.
* Topra t rmk vb. bir arala kart rmak, alt st etmek, yumuatmak.
kabartmal
* Kabartmas olan.
kabasn almak
* biim verilecek bir maddenin gereksiz blmlerini gidermek.
* bir yeri veya bir eyi geliigzel, stnkr temizlemek.
kabna smamak
* duygularna engel olamayp takn davranlarda bulunmak.
kbna varamamak
* deerce birinden pek aa olmak.
kabz
* Kavrama, tutma.
* Alma.
* Peklik, srgn kar t.
kabz olmak
* peklik olmak.
kabzlk
* Kabz olma durumu.
kabil
* Olabilir, mmkn.
kabil
* Trl, gibi, benzer.
* Tr, cins.
kabil deil
* imknsz, imkn yok.
kabile
* Ebe.
kabile
* Boy.
kabilinden
* gibi, trnden, eidinden.
kabiliyet
* Yetenek.
kabiliyetli
* Yetenekli.
kabiliyetsiz
* Yeteneksiz.
kabiliyetsizlik
* Yeteneksizlik.
kabin
* Kk, zel blme.
* Gemilerde, uaklarda, uzay gemilerinde kk blme.
* Pljda soyunma yeri.
kabine
* Bakanlar kurulu.
* Hekim muayenehanesi.
* Kabin.
* Hel.
kabine ekilmek
* bakanlar kurulu grevini brakmak.
kabine dmek
* herhangi bir sebeple bakanlar kurulu grevini brakmak zorunda kalmak.
kabir
* Mezar, sin.
kabir azab
* Byk znt, sknt .
kabir azab ekmek
* ok s k lmak, zlmek.
kabir suali
* Uzun ve bktr c soru.
kabl
* nce, nceki.
kablelmilt
* Milttan nce.
kablelvuku
* Olmadan nce.
kablo
* Elektrik akm iletiminde kullanlan ve yaltkan bir madde ile sar l bulunan metal tel.
kablocu
* Kablo deyen kimse.
kablolu
* Kablosu olan.
* Kablo araclyla ilevini yapan (ara, gere).
kablolu yayn
* Televizyon yaynn n kablo, cam iletken ve benzeri bir fizik ortam zerinden halk n almas maksad yla
abonelere ulatrld yay n tr.
kabotaj
* Bir lkenin iskele veya limanlar aras nda gemi iletme ii.
kabotaj bayram
* Deniz ticaretini tevik amac yla her yl n temmuz aynda kutlanan bayram.
kabotaj gemisi
* Kabotaj hattnda al an gemi.
kabotaj hakk
* Trk kara sularnda, Trkiye'deki akarsu ve gllerde gemi bulundurma, bunlarla gidi geli ve ta ma
yapma hakk .
kabristan
* Mezarlk, gmtlk, sinlik.
kabuu dna kmak
* iinde bulunduu ortam veya durumdan ayrlmak.
kabuuna ekilmek
* d ars ile olan ili kilerini kesmek, kimse ile grmemek.
kabuunu atlatmak (veya kabuunu krmak)
* iinde bulunduu g, olumsuz veya kt durumdan kurtulup rahatlamak.
kabuk
* Bir eyin stn kaplayan ve onu d etkilere kar koruyan, kendiliinden olumu, serte blm, kr.
* Ekmein pime sras nda iinden daha ok sertleen d blm.
* Bir s v veya atmosferi dtan saran, sert katman.
* Bir hayvan dtan rten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu rt, kavk.
* Deri zerinde bir yarann veya sivilcenin kurumas yla oluan serte blm.
kabuk balamak (veya tutmak)
* stnde kabuk oluturmak, kabuklanmak.
kabuk bilimi
* Kabuklar inceleyen bilim dal.
kabuk bcekleri
* Kn kanatllar takmna giren, kabuun hemen altndaki odun katn kemirerek oyan ve bylece birok
orman ve meyve aacnn kurumasna yol aan familya.
kabuk deitirme
* Yenilenme.
kabuk gibi
* (kuma iin) salam sert.
kabuk kahvesi
* Antep fst kabuunun tlm ve hafife kavrulmuu ile yaplan ve kahveye benzer iecek.
kabuk ynetim
* i, i yap s belli olmayan, belirsiz kalan ynetim.
kabuklanma
* Kabuklanmak ii.
* Bir lv aknt s veya bir lv gl yzeyinin kat lamas.
kabuklanmak
* Kabuk olumak.
kabuklama
* Kabuklamak ii.
kabuklamak
* Kabuk durumunu almak, kabuk gibi sertlemek.
kabuklu
* Kabuu olan.
kabuklu bit
* Konil.
kabuklular
* Kabuklar, yap larndaki kireli tuzlar dolaysyla sertlemi bulunan, solunum aygtlar balklara benzeyen,
ok hcreli hayvanlardan eklem bacakllar sn f.
kabuksu
* Kabua benzeyen.
kabuksuz
* Kabuu olmayan.
kabuksuz yumurtlatmak
* bir ii ivedilikle yapt rp eksik kalmasna yol amak.
kabul
* Bir eye isteyerek veya istemeyerek raz olma.
* (konuklar veya ii olanlar) Yan na sokma, katna alma.
* Sunulan bir eyi, armaan alma.
* Bir neriyi uygun bulma, onaylama.
* Bir yere alnma.
* Rza veya izin, akseptans.
kabul etmek
* bir eye isteyerek veya istemeyerek raz olmak.
* yanna, kat na almak.
* bir armaan almak.
* onaylamak.
kabul eylemek
* kabul ettirmek.
kabul gn
* Ev han mlarnn konuk arladklar belirli gn.
kabul kredisi
* Kabuln vadesinden nce polieyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir mebln deneceine
dair anlamadan sonra bankann at kredi.
kabul odas
* Byk konak veya dairelerde konuklarn oturtulduklar byk oda.
kabul salonu
* Resm konuklarn arland byk konuk salonu.
kabul treni
* Resm konuklar karlama treni.
kabul yeri
* Bkz. kabul odas; kabul salonu.
kabullenme
* Kabullenmek ii.
kabullenmek
* Kabul etmek.
* Hakk yokken veya istemeyerek kendine mal etmek.
kaburga
* Ee kemiklerinin oluturduu kafes.
* Bkz. Ee.
* Gemilerde d kaplaman n dayand iskelet.
kaburgalar kmak (veya saylmak)
* ok zay f olmak.
kbus
* Karabasan.
* Ac , sknt , korku veren.
kbus basmak (veya kmek)
* byk s k nt, korku duymak.
kbus gibi
* kbusa benzer, kbusu andran.
kbuslu
* Karabasan dolu, s k ntl ve korkulu.
kabuz
* Yalan, palavra.
kabuzcu
* Yalanc, palavrac .
kabz
* El ile tutma, kavrama.
* Azrail tarafndan ruh teslim al nma, lme.
* "Alma" anlamnda "ahzkabz" teriminde kullanl r.
kabza
* Tutulacak yer, tutak, sap.
kabz mal
* Meyve ve sebze reticileri ile satclar aras nda aracl k eden kimse, komisyoncu.
kabz mallk
* Kabzmal olma durumu.
* Kabzmal n yapt i .
kacak
* Bkz. kap kacak.
ka
* Herhangi bir eyin niceliini sormak iin kullanlan soru sfat.
* (cmle, soru cmlesi olmad nda) Birok.
-ka / -ke
* Bkz. -ga / -ge.
ka para eder?
* neye yarar, ne deeri var?.
ka paralk (adam veya ey)
* deersiz.
ka para olaym!
* (birok iler kars nda) hangi birine yetieyim!.
ka zamandr
* belirsiz, fakat ok zamandan beri, oktan beri.
kaa
* (fiyat iin) Ne kadara?.
kaa ka
* Bir yar mada taraflarn ald say veya derecenin oran n belirtir.
* Yar ma, tartma, kavga ve benzeri gibi durumlarda taraflar n orann belirtir.
* ki kiinin karl kl olarak gizlice say yazp tahmin etmesine dayanan bir oyun.
kaa patlamak
* ne kadara mal olmak, fiyat ne olmak.
kaacak delik aramak
* korku ile saklanacak yer aramak.
kaak
* Bal bulunduu yerden veya yasadan kaan, uzaklaan kimse.
* Yasaca yaplmas yasak olan veya yaplmas iin gerekli izin alnmayan.
* Yasaca belirtilmi gerekli gmrk ve vergileri denmeden bir yere sokulan veya bir yerden kar lan.
* Bir kaptan, bir borudan gaz, sv veya bir telden ak m kamas .
* Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice.
* Gizlice karlm olan mal veya madde.
kaak gremek
* asl konuya girmeksizin baka eylerden sz etmek veya politikada s k s k dnce deitirip esas amac n
gizlemek.
kaak
* Yasalara kar gelerek bir yere mal sokan, bir yerden mal karan veya bir yerde satan kimse.
kaak lk
* Bir devletin yasalarna kar gelerek yaplan ticaret.
* Bir lkeye gizli olarak, gmr denmemi, yasaklanm mal sokma ii.
* Gizli olarak, sezdirmeden ka rma ii.
kaakl k
* Kaak olma durumu.
kaamak
* Ho grlmeyen bir eyi ara sra yapma.
* Bir eyi belli etmeden, gizlice yapmaya alma.
* Bir eyden ka nma yolu.
* Kaacak yer, zellikle obanlar n sry barnd rmak, saklamak iin yapt klar yer.
kaamak
* Msr unundan yaplan yal bir yemek.
kaamak yapmak
* ho grlmeyen eyi gizlice ara sra yapmak.
kaamak yol
* Bir sorundan kendisini kurtarmak iin geliigzel ileri srlen zr.
kaamak yolu
* Kaamak yol.
kaamakl
* Kesin olmayan, yarg bildirmeyen ve her iki tarafa da ekilebilen (sz, cevap, davran).
kaan bal k byk olur
* elden kar lan frsat gzde bytlr.
kaan kaana
* Pepee kama.
kaan n anas alamam
* tehlikeden kaan kazanl km.
kaar
* Ka soru sfatnn letirme biimi.
kag
* Din bir anlay la baz Mslman kad nlarn erkeklere grnmemeleri, bir arada oturup konumaktan
ka nmalar.
ka
* Ne kadar, ka kii.
ka k
* (bir yana) Kam, kaym.
* lmei kam (orap vb.).
* Baz davranlar delice olan.
* (orap vb. nin) lmei kam yeri.
ka k z
* Uygun olmayan ortamda byme sonucu aa znn ortadan ka k biimde olumas .
ka ka
* Biraz kak.
* Kaa benzer, biraz deli gibi, deliye benzer.
ka klk
* Kak olma durumu.
* Delice, kaka davran.
ka lma
* Kalmak ii.
ka lmak
* Kamak ii yaplmak.
* ekilmek, savulmak.
ka msama
* Kamsamak ii.
ka msamak
* Bir ii yapmamak iin szde sebepler yaratmak.
ka msar
* Kaamak yolu arayan, kaamaa sapan.
ka n kur'as
* birinin kolay kolay aldanmayacak kadar grm geirmi olduunu anlatmak iin sylenir.
ka nc
* Ka soru sfatnn sra biimi.
* (cmle, soru cmlesi olmad nda) ok kez, birok kez.
ka ngan
* Geri duran, giriken olmayan, insan iine girmek istemeyen, insanlardan kaan, ekingen.
ka nganl k
* Geri durma, isteksiz davranma.
* Kangan olma durumu.
ka nlmaz
* stek ve irade dnda olan.
ka nma
* Kanmak ii.
ka nmak
* Herhangi bir ii yapmaktan veya zverili davranmaktan geri durmak, imtina etmek.
ka nt
* Erken doan kuzu.
* S znt, kaak.
ka rga
* e yaramaz, yal hayvan.
ka rlma
* Karlmak ii.
ka rlmak
* Karmak ii yaplmak veya karmak iine konu olmak.
ka r
* Karmak ii veya biimi.
ka rma
* Karmak ii.
ka rmak
* Kamas n salamak veya kamasna imkn yaratmak.
* Bir ii belirlenen zamanda yapamamak.
* Zor kullanarak yan nda gtrmek.
* Yararlanamamak; bir daha ele gememek zere yitirmek.
* Gitmek, kamak zorunda brakmak.
* almak, kimsenin haberi olmadan gtrmek, armak.
* Yasal olmayan yoldan bir lkeye mal sokmak veya karmak.
* ly, sn r amak, fazlasna gitmek.
* S zdrmak.
* stemeyerek abdestini yapmak.
* Delirmek.
* Bir ara veya letle i grrken arac iyi kullanamama yznden herhangi bir zarara yol amak.
* Birini veya bir eyi gstermemek.
* Yar an bir koucu dier bir koucu tarafndan hzla geilip aray amak.
* Futbol veya basketbolda savunduu oyuncuyu bo brakmak, pas almas na f rsat vermek.
ka rtma
* Kartmak ii.
ka rtmak
* Karmak iini yaptrmak.
* Birinin ka rlmasna sebep olmak.
ka
* Kamak ii veya biimi.
* Yar an bir koucunun veya bir kmenin dier yarlar hzla gemesi.
ka lma
* Kalmak durumu.
ka ma
* Kamak ii.
ka mak
* Hep birden kap dalmak.
kakn
* (isim tamlamalar nda belirtilen olarak) Bir yerden veya bir iten kam kimse.
* nsanlardan uzak durmak, insan iine kmamak isteyen kimse.
kal
* Says ka, hangi say dan.
* Bir kimsenin hangi tarihte doduunu, okulu bitirdiini veya asker olduunu belirtmek iin kullanl r.
kal k
* Kilo, lira, metre, adet gibi l anlatan nesnelerin hangisinden olduunu belirten (soru sz).
* Ka ya nda.
kama
* Kamak ii, firar.
kamak
* Kimseye bildirmeden bulunduu yerden ayrlmak, firar etmek.
* Hzla koup bir yere saklanmak.
* Kendini gstermemek, rastlatmamaya almak.
* Kanmak.
* S zmak.
* plii kopmak.
* Girmek.
* Bir yana doru kaymak.
* Grnmeden gitmek, savumak, svmak.
* Hzl komak.
* Yok olmak.
* Yaklamak, benzemek, andrmak.
* (kadnlar iin) Kage uymak.
* (kz, kadn iin) Yasalara ve aile isteklerine kar gelerek evlenmek iin evinden ayrlmak.
* (renk iin) Aarmak, umak.
* Yar dierlerinden hzla ayrl p aray amak.
* Futbol veya basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek iin bo alana komak.
* Baz nitelik bildiren szlerle birlikte "olmak" anlamyla yardmc fiil gibi kullan lr.
kamaklk
* Kamak durumu.
kamaktan kovalamaya vakit olmamak
* nemli iler yznden baka ilere yetiememek.
kamaz
* lmiklerin kamasna imkn vermeyen.
kata
* (saat iin) Ne zaman?.
kaurga
* \343 karga.
kadana
* Bir cins iri at.
kadana gibi
* iri yar (kadn).
kadar
* lsnde, derecesinde.
* Byklnde, geniliinde.
* Dek, dei n.
* Gibi.
* Denli.
* Sre belirtir.
* Miktar, derece.
* Gsterme s fatlarndan biriyle bir saydan sonra geldiinde kesinlikle belli olmayan bir nicelii belirtir.
kadastro
* Bir lkedeki her eit arazi ve mlklerin yerinin, alann n, sn rlarnn ve deerlerinin devlet eliyle belirlenip
plna balanmas ii.
kadastrolama
* Kadastrolamak ii veya durumu.
kadastrolamak
* Kadastrosunu yapmak.
kadastrolanma
* Kadastrolanmak ii veya durumu.
kadastrolanmak
* Kadastrosu yap lmak.
kadastroya gemek
* kadastrosu yaplmak.
kadavra
* Tp retiminde, zerinde almak iin hazrlanm , l insan veya hayvan vcudu.
kadavralama
* Kadavralamak ii.
kadavralamak
* Kadavra durumuna gelmek.
kaday f
* Undan yaplan, tatl olarak tketilen trl biimlerde yiyecek.
kaday f
* Kadayf yapan veya satan kimse.
kaday fl k
* Kadayf yapma veya satma i i.
kadeh
* ki imeye yarar kk bardak.
* Kadehte bulunan iki.
kadeh arkada
* Birlikte iki iilen kimse.
kadeh arkadal
* Birlikte iki iilen kimseyle oluan dostluk.
kadeh kaldrmak
* herhangi birini veya bir eyi onurlandrmak iin imeden nce kadehleri yukar kaldrmak.
kadeh tokuturmak
* iki ierken karlkl bir sevgiyi belirtmek amacyla, imeden nce kadehleri birbirine dokundurmak.
kadehik
* Mee, fndk, grgen gibi aalarda, meyve sapnn genilemesiyle oluan ve meyveyi ortasna kadar iine
alan kk kadeh biimindeki oluum.
kadehda
* Birlikte iki imeyi seven kadeh arkada.
kadem
* Ayak, adm.
* Ayak, fut.
* Uur.
kademe
* Aama, basamak.
* Motorlu aralar n bakm ve onar m ilerinin yap ld birim.
kademe ilerlemesi
* Devlet memurunun olumlu sicil almak art yla bir yllk terfi etmesi.
kademe kademe
* Basamak basamak, derece derece.
kademeleme
* Kademelemek ii.
kademelemek
* Kademeli bir biimde dzenlemek.
kademelendirme
* Kademelendirmek ii.
kademelendirmek
* Kademeli duruma getirmek.
kademelenme
* Kademelenmek durumu.
kademelenmek
* Kademeli duruma gelmek.
kademeli
* Aamal, basamakl .
kademesiz
* Kademesi olmayan.
kademhane
* Ayakyolu, hel.
kademli
* Uurlu.
kademli olsun!
* uurlu olsun!.
kademsiz
* Uursuz.
kademsizlik
* Uursuzluk.
kader
* Al n yazs, yazg.
* Genellikle kan lmaz kt talih.
kader birlii
* yi ve kt gnleri, ayn sonu paylama durumu.
kader birlii etmek
* her zaman ve her yerde, her durumu birlikte yaamak, her eyi paylamak.
kaderci
* Al n yazsna inanan ve ondan yana olan, fatalist.
kadercilik
* Yazgc lk, cebriye, fatalizm.
kadere boyun emek
* yazg s n, talihini kabul etmek.
kaderin cilvesi
* talihin, beklenmedik bir anda ortaya deiik bir durumu ortaya karmas.
kaderiye
* Kader anlayn inkr ederek, insanlarn irade ve hareket zgrlklerinin bulunduunu ileri sren slm
felsefesi.
kadersiz
* Kaderi olmayan.
* Kt talihi olan.
kad
* Tanzimat'a kadar her trl davalara, Tanzimat'la Meden Kanun arasndaki dnemde ise yalnz evlenme,
boanma, nafaka, miras davalarna bakan mahkemelerin bakanlarna verilen ad.
Kadky ta
* Kuvars ve opal liflerinden oluan, mhr ve ss eyas yapm nda kullanlan, yar billr silis.
kadl k
* Kad olma durumu veya kadn n grevi.
* Bir kadnn davalar na bakt il s nrlar iindeki blge.
kadn
* Dii cinsten erikin insan, erkek veya adam kart.
* Evlenmi kz.
* Bayan anlamnda kullanlan bir unvan.
* Analk veya ev ynetimi bak m ndan gereken erdemleri olan.
* Hizmeti.
kadn avcs
* Kadnlar batan karan erkek.
kadn berberi
* Kadnlarn san kesen ve sa tuvaleti yapan berber, kuafr.
kadn evi
* Yoksul, madur veya baka bir zellii dolay s yla muhta durumda kalan kadnlarn geici olarak
barndklar ev.
kadn hareketi
* Bkz. feminizm.
kadn hastalklar
* Kadn cinsel organlarn ve bunlarla ilgili hastal klarn inceleyen bilim dal, jinekoloji.
kadn kadna
* Yaln z kad nlar arasnda, kadnlar babaa.
kadn kadnc k
* Evinin iini iyi yneten, hanmefendi, terbiyeli, arbal (kadn).
kadn olmak
* kzln yitirmek.
* (kadn) evini, kocasn ynetmesini iyi bilmek.
kadn terzisi
* Kadn elbiseleri diken terzi.
kadn ticareti
* Kz ocuklar ile kadnlarn lkeler arasnda gizlice ka rl p satlmas.
kadnana
* Tecrbeli, yal, sayg gsterilen kadn.
kadnbudu
* Yumurtaya bulanarak yada kzart lan bir tr pirinli kfte.
kadnca
* Kadna yakr (biimde).
* Kadn gibi, kad na benzer.
kadncaz
* Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan kadn.
kadnck
* Kk kadn; zavall kadn.
kadncl
* Kadnlara dkn, kadn dkn, zendost.
kadndmesi
* Ss bitkisi olarak yetitirilen, dme biiminde iek aan otsu bir bitki.
kadngbei
* Kzartlarak yap lan, ortas ukurca, bir tr yumurtal hamur tatls.
kadn ms
* Kadna benzeyen.
kadn n fendi, erkei yendi
* kad nlar kurnazl kta erkeklerden stndrler.
kadn n yznn karas erkein elinin knas
* yolsuz ilikiler kadnlar iin ho karlanmad hlde erkekler bu gibi ilikilerden vnme pay karrlar.
kadnlar hamam
* Herkesin ayn anda ve yksek sesle konumasyla ok grlt edilen yerler iin sylenir.
kadnlama
* Kadnlamak i i.
kadnlamak
* Kadna benzer bir durum almak.
kadnl
* Kadn olan.
kadnl erkekli
* Kadn erkek kar k olarak.
kadnlk
* Kadn olma durumu.
* Kadn n gerekli erdem ve nitelikleri ta mas durumu.
kadnnine
* Byk anne.
* Ya epey ilerlemi kadn.
kadnsal
* Kadna zg ve kad nla ilgili.
kadns
* Kadna zg olan, kadna yara r.
* Kadn davranl , kadna benzer (erkek).
kadnslama
* Kadnslamak durumu.
kadnslamak
* Kadn zellii kazanmak.
kadnsl k
* Kadns olma durumu.
* Kadn zellii kazanmak.
kadnsz
* Kadn bulunmayan.
* Kars olmayan, esiz.
kadntuzluu
* Bkz. sar al.
kadrga
* Hem yelken, hem krekle yol alan, zellikle Akdeniz'de kullan lm bir sava gemisi.
kadrga bal
* Bkz. ispermeet balinas.
kadidi kmak
* ok zay flamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
kadife
* Yzeyi belirli uzunlukta brak lm ham madde lifleriyle kapl , parlak, yumuak kuma.
* Kadifeden yaplm, kadife ile kaplanm.
kadife iei
* Birleikgillerden, iekleri genellikle parlak sar renkte ve kadife grnmnde bir ss bitkisi (Tagetes).
kadife gibi
* (ses, ten vb. iin) yumuak, przsz ve parlak.
kadifeleme
* Kadifelemek ii.
kadifelemek
* Yumuamak, samim olmak.
kadifeletirme
* Kadifeletirmek ii.
kadifeletirmek
* Kadifelemek iini yaptrmak.
kadifelik
* Kadife gibi olma durumu.
* Kadife yapmaya elverili olan.
kadifemsi
* Kadifeyi andran, kadife grnmnde olan.
kadim
* Balangc olmayan, eski, ezel.
kadim dost
* Eski dost.
kadimi
* Srekli.
kadinne
* Bkz. kadnnine.
kadir
* Deer, kymet.
* Bir yldzn parlaklk bakmndan bulunduu basamak.
kadir
* Gl, gc yeter, erkli.
* "Her eye gc yeter" anlam nda Tanr'nn s fatlarndan biri.
Kadir Gecesi
* Ramazan aynn kutsal saylan yirmi yedinci gecesi.
Kadir Gecesi domu
* ok ansl , k smetli kimseler iin sylenir.
kadir olmak
* gl olmak, gc olmak, gc yetmek.
kadirbilir
* Deerbilir.
kadirbilirlik
* Deer bilirlik.
kadirbilmez
* Deerden anlamayan, deerbilmez.
kadirbilmezlik
* Kadirbilmez olma durumu.
Kadir
* eyh Abdlkadir Geylan'nin kurduu tarikata girmi olan kimse.
Kadirlik
* eyh Abdlkadir Geylan tarafndan XI. yzylda kurulan bir tarikat.
Kadiriye
* Kadirlik.
kadirinas
* Deerbilir, iyilikbilir.
kadirinasl k
* Deerbilirlik, iyilikbilirlik.
kadit
* ok zayf.
* Gnete veya hafif alevde kurutulmu et.
kadmiyum
* Atom numaras 48, atom arl 112,40 olan, 320 C' de ergiyen, 8.6 younluunda, gm beyazl nda,
elektrik ve seramik sanayiinde kullanlan yumuaka bir element. Ksaltmas Cd.
kadmiyumlu
* inde kadmiyum bulunan.
kadran
* Saat, pusula gibi aralarda, zerinde yaz , rakam veya baka iaretler bulunan dzlem.
kadrat
* (basmc lkta) Dizgide harfler arasna konulan yaz s z metal paras .
* (basmc lkta) Dizgi iinde kullanlan bir aral k ls birimi.
kadril
* Eski salon danslar ndan biri.
* Bu dansn mzii.
kadrini anlamak
* deerinin farkna varmak.
kadrini bilmek
* deerini bilmek, yararlanmak.
kadro
* Bir kamu kuruluunun, bir iletmenin, denetim veya ynlendirme ilerini gerekletirenler ve bunlarn
tad dev, yetki ve sorumluluklarn hepsi.
* Bu kii ve sorumluluklar say, nitelik ve aamalaryla gsteren izelge.
* Bu izelgedeki yer.
* Bisiklet ve motosiklette iskeleti oluturan metal blm.
kadrolandrma
* Kadrolandrmak ii veya durumu.
kadrolandrmak
* Kadroda yer almak.
kadrolama
* Kadrolamak durumu.
kadrolamak
* Yeniden kadro oluturmak.
kadrolu
* Kadrosu olan, kadroya girmi olan.
kadrosuz
* Kadrosu olmayan.
kadrosuzluk
* Kadrosuz olma durumu.
kadk
* Deerini, nemini yitirmi, eskimi.
kadk olmak
* yasama meclisinin deimesi ile nceden sunulan yasa tasarlar deerini yitirmek.
kadklk
* Gerek durumu sonradan ortaya kan bir hukuk ilemin son bulmas.
kaf
* Arap alfabesinin yirmi drdnc harfi.
kafa
* Ba (zellikle insan ba ), ser.
* Hayvanlarda genellikle a z, gz, burun, kulak gibi organlarn bulunduu vcudun en n blm.
* Gr ve inanlar n etkisi altnda beliren dnme ve yarg lama yolu, zihniyet.
* Kavrama ve anlama yetenei, zek, zihin.
* Bellek.
* ocuk oyunlarnda kullan lan zpz p tan n veya cevizin byk boyu.
* Mekanik bir btnn paras .
kafa atmak
* kavga srasnda kardakinin yzne, sert ve iddetli bir biimde kafayla vurmak.
kafa bulmak
* iki imek.
* alay etmek.
kafa cillamak
* iki imek.
kafa ekmek
* Bkz. kafay ekmek.
kafa k
* Futbolda topa, kafa ile yaplan vuru.
kafa deitirmek
* Bkz. kafay deitirmek.
kafa dengi
* Gr ve anlaylar birbirine uymu kimselerden her biri.
kafa dinlemek
* zihni yoran sorunlardan uzak kalmak.
kafa eskitmek
* zihni yoran sorunlarla srekli uramak.
kafa gz yarmak
* beceriksizlik gstermek.
kafa ii
* Bkz. kafatas.
kafa iisi
* Beyin gc ile ortaya eser koyan, aratran, inceleyip eletiren kimse.
kafa kafaya vermek
* iki veya birka kii bir kenara ekilip konumak.
* ba baa vermek.
kafa kd
* Nfus czdan, nfus kd, hviyet.
kafa kalmamak
* zihin yorularak almaz olmak.
kafa koan
* Bkz. kafa kd .
kafa kol
* Grete bir tr oyun.
kafa kola almak
* grete kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi evirmek.
* etkisi alt na alp kandrmak.
kafa patlatmak
* bir konu zerinde pek ok dnmek.
kafa sallamak
* ikaz etmek iin ban iki yana veya ne arkaya hafife emek.
* ba sallamak.
* doru veya yanl her eye evet demek.
kafa iirmek
* grlt veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek.
kafa tutmak
* boyun ememek, kar gelmek, diklenmek.
kafa tlemek
* ok lf edip tedirgin etmek.
kafa yapmak
* dalga gemek.
kafa yok!
* akl, dnce yok; ak ls z!.
kafa yormak
* bir i, bir konu zerinde oka dnmek.
kafaca
* Kafa bak m ndan, dnceye gre.
kafadan
* zihinden, belleini kullanarak.
kafadan atmak
* bir konu zerinde inceleme yapmadan, rastgele konumak, uydurmak.
kafadan bacakl lar
* Yumuakalarn, ba blgelerinde sert bir gagas ve ekmenli sekiz kolu bulunan nemli bir sn f.
kafadan gayri msellh
* akls z, aklnda bozukluk olan.
kafadan kontak
* Dncesiz, mantks z i gren.
kafadar
* Gr ve anlaylar birbirine uyan kimselerden her biri.
kafadarlk
* Kafadar olma durumu.
kafada
* Kafadar.
kafadal k
* Kafada olma durumu.
kafal
* Kafas olan.
* Kafas herhangi bir biimde olan.
* Bilgili, kavray l ve anlay l .
kafas almamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* zihin yorgunluu sebebiyle anlayamaz duruma gelmek.
* olabileceine inanmamak.
kafas bo
* Cahil.
kafas bozulmak
* fkelenmek, kzmak.
kafas bulanmak
* bir olay kar s nda akl kar mak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek.
kafas bulutlu
* Biraz, sarho.
kafas al mak
* Bkz. kafas ilemek.
kafas atlak
* Yar deli, aptal.
kafas dnmek
* (skk bir durumda) sersemlemek.
* kzp fkelenmek.
kafas dumanlanmak
* ok dalgn olmak.
* sarho olmak.
* esrar imi olmak.
kafas dumanl
* Hafif sarho.
* zemedii kark dncelerle kafas yorgun.
kafas durmak
* zihin yorgunluundan dnemez olmak.
kafas dzelmek
* doruyu ve iyiyi bulmak.
kafas ile oynamak
* takm sporlar nda arkadalarn n durumunu gz nnde tutarak, en iyi frsat deerlendirecek, iyice
dnerek, bedenini fazla yormadan oynamak.
kafas ilemek
* akl , zeks yerinde olmak, bir konu zerinde iyi dnebilir olmak, kafas almak.
kafas iyi
* kiden veya esrardan sarho olan (kimse).
kafas kazan olmak
* Bkz. kafas i mek.
kafas k yak
* Kafas iyi.
kafas k zmak
* fkelenmek.
kafas kontak
* Deli, ld rm, lg n.
kafas kfl
* a nn gerisinde kalm , gerici.
kafas rmcekli
* Dncesiz, kaba, anlay sz.
* Gerici.
kafas sersem sepet (olmak)
* grlt ve uultudan zihni yorulmu (olmak).
kafas i mek
* zihni yorulmak.
* grltden tedirgin olmak.
kafas tak lmak
* zihni srekli olarak bir eyle uramak.
kafas tembel
* Al k, budala, basireti olmayan.
kafas yerinde olmamak
* gerei gibi dnecek durumda olmamak.
kafas yerine gelmek
* kendini toparlamak, kendine gelmek.
kafasna dank etmek (veya demek)
* bir olay sebebiyle birden aylmak, doruyu anlamak.
kafasna geirmek
* at p, frlatp ba na geirmek.
kafasna koymak
* kararn nceden vermi olmak, nceden artlanmak, bir ey yapmaya kesin karar vererek zaman n
beklemek.
kafasna smamak
* Bkz. akl erdirememek.
kafasna sz girmemek
* ok aptal veya inat olmak.
* nemsememek.
kafasna uymak
* Bkz. akl na uymak.
kafasna vur, ekmeini elinden al
* uysal ve sessiz kimseler iin sylenir.
kafasna vura vura
* zorla, isteyip istemediine bakmadan.
kafasna vurmak
* (iki) ok etkilemek.
kafasnda imek akmak
* \343 beyninde imek akmak.
kafasnda tutmak
* bir eyi unutmamak, akl nda tutmak.
kafasndan karmak
* bir eyi unutmak veya ondan vazgemek.
kafasndan geirmek
* belli belirsiz dnmek.
kafasn dinlemek
* ba n dinlemek.
kafasn ezmek
* zararl olabilecek bir hareketi, bir durumu balang ta yok etmek, etkisiz duruma getirmek.
kafasn kaldrmak
* kar gelmek, ba kald rmak.
* youn bir biimde dnmek veya almak.
kafasn ka yacak vakti olmamak
* Bkz. ban kayacak vakti olmamak.
kafasn krmak
* iyice dvmek, pataklamak.
kafasn kullanmak
* akllca davranmak.
kafasn kurcalamak
* zihnini megul etmek, dndrmek.
kafasn sokmak
* barnabilecek bir yere yerlemek, ban sokmak.
kafasn tatan taa arpmak
* Bkz. ban tatan taa arpmak.
kafasn toplamak
* salkl dnebilir olmak.
kafasn ttslemek
* Bkz. kafay ttslemek.
* sarho etmek.
kafasn uurmak
* kellesini uurmak.
kafasn vurmak
* bir kimsenin kafasn kesmek.
kafasn n bir tahtas noksan olmak
* akl durumunda bozukluk olmak.
kafasn n dikine gitmek
* hibir de kulak asmayarak aklna koyduunu yapmak.
kafasn n etini yemek
* srekli rahats z etmek.
kafasn n konta atmak
* ok sinirlenmek, fke ile dolmak.
kafasz
* Kafas olmayan.
* Dn, anlay ve kavray kt olan, anlays z, kavray sz.
kafaszlk
* Kafasz olma durumu, anlays zlk, kavrays zl k.
kafatas
* Kafatasl ktan yana olan kimse, gr.
kafatasl k
* nsanlar kafataslarnn biimine gre deerlendiren gr.
kafatas
* nsanda ve omurgallarda iinde beyin bulunan, ban kemik blm.
kafaya kmak
* topa kafayla vurmak iin sramak.
kafay (yere) vurmak
* hastalanp yataa dmek.
* uyumak iin yatmak.
kafay bulandrmak
* nceki dnceleri alt st etmek, deitirmek.
kafay bulmak
* sarho olmak, neesi, keyfi yerine gelmek.
kafay altrmak
* kafay iletmek.
kafay ekmek
* iki imek.
kafay deitirmek
* dncesini kanaatini deitirmek.
kafay dinlemek
* sessiz ve sakin kal p dnmek.
kafay i letmek
* doru ve iyi dnmek.
kafay ttslemek
* sarho olmak.
kafay tmek
* delirmek, lgnlamak.
kafay yemek
* ar yorgunluktan bunalma dmek.
Kafda
* Genellikle masallarda yer alan, dnyay evrelediine inanlan, arkas nda cinlerin, perilerin bulunduu var
saylan, zmrtten da.
kafe
* Bkz. kahve.
kafein
* Kahve ve aydan elde edilen, hekimlikte kullanlan, uyarc nitelii olan bir madde.
kafes
* Aralkl telden, metal veya aa ubuklardan yap lm, genellikle ta nabilir koyacak.
* Vah hayvanlar iin demir ubuklarla yap lm ta nabilir blme.
* apraz ubuklarla ve aralkl olarak yaplm , pencerelere tak lan siper.
* Cami ve tekke gibi yerlerde kadnlara ayrlan yer.
* Ahap yaplarn direk ve atmalardan oluan kaplama tahtalar dnda kalan iskeleti.
* Hapishane.
kafes gibi
* zayf, kuru veya delik deik.
kafes teli
* Tel itlerde kullanlan veya bir makine aracl yla kafes yap m nda gerekli olan ince, galvanizli tel.
kafesi
* Kafes yapan veya satan kimse.
* Birini aldatarak kar salayan (kimse).
kafese girmek
* aldatl p kendisinden kar salanmak.
* hapse girmek.
kafese koymak
* aldatp kar salamak.
kafesleme
* Kafeslemek ii.
kafeslemek
* kar salamak iin birini aldatmak.
kafesli
* Kafesi olan veya kafes biiminde olan.
kafeantan
* kili, alg l kahvehane.
kafeterya
* Mterilerin kendi kendilerine servis yaptklar lokanta.
* Kahve ve benzeri iecekler satlan yer.
kffe
* Btn, tamam, hep, cmle.
kffesi
* Btn, hepsi, tamam .
kfi
* Yeterli, yetecek lde olan.
* Yeter, yetiir, artk istemez!.
kfi gelmek
* yetmek, yetimek.
kafile
* Birlikte yolculuk eden topluluk.
* Ayn yne giden ta t veya yolcu topluluu, konvoy.
* S ra ile gnderilen eylerin her bir bl.
kfir
* Tanr'n n varl n inkr eden (kimse).
* Genellikle Mslman olmayanlara verilen ad.
* Ac masz, zalim.
* Sevilen birine taklma, sitem yollu kullanl r.
kfiristan
* Kfir lkesi, Mslman olmayanlarn yaad yer.
kfirleme
* Kfir gibi olma.
kfirlemek
* Kfir gibi olmak.
kfirlik
* Kfir olma durumu.
kafiye
* iirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve ayn sesi veren hecelerin benzemesi, uyak, (halk edebiyatnda)
ayak.
kafiyeli
* Kafiyeli olma durumu, uyakl, mukaffa.
kafiyesiz
* iirde kafiye kural na uymayan, uyaks z.
Kafkasyal
* Kafkasya halk ndan olan (kimse).
kaftan
* ou ipek bir eit uzun, ssl st giysisi.
kaftanc
* Kaftan yapan veya satan kimse.
kfur
* Kfur aacndan elde edilen, hekimlikte kullanlan, beyaz ve yar saydam, kolaylkla paralanan, ok trl
bir madde.
* ok beyaz.
kfur aac
* Defnegillerden, Uzak Dou'da yetien, kfur elde edilen aa (Cinnamonum camphora).
kfuru
* Bkz. kfur.
kgir
* Ta ve tuladan yaplm olan.
kaan
* (hakan sznn eski biimi) Hanlar n bal olduu devlet bakan , imparator.
kaanlk
* Kaan olma durumu.
* Kaann ynetimindeki lke.
kda dkmek
* yazya geirmek.
kt
* Hamur durumuna getirilmi trl bitkisel maddelerden yap lan, yaz yazmaya, basmaya, bir ey sarmaya
yarayan kuru, ince yaprak.
* Yaz l kt yapra, pusula, tezkere.
* Yaz l s nav kd.
* skambil k d.
* K t para.
* K ttan yap lm.
* Belge ve dokman.
* Menkul kymetler borsas nda ilem gren tahvil, hisse senedi gibi mal deeri olan senet.
kt amak
* iskambil ktlarn oyunculara dattktan sonra koz olacak kdn yzn evirmek.
kt aac
* K t dutu.
kt bal
* K t bal gillerden, gvdesi kt gibi ince ve saydam, zerinde siyah benek bulunan kemikli bir balk
(Trachypterus trachypterus).
kt bal giller
* Kemikli balklardan, rnek hayvan kt bal olan, ince gvdeli, gm renkli balk familyas.
kt dutu
* Dutgillerden, in'de ve Japonya'da yetien, kabuundan kt yaplan bir aa (Broussenetia papyrifera).
kt gibi (olmak)
* kan ekilip benzi solmak.
kt helvac
* K t helvas yapan veya satan kimse.
kt helvas
* Tekerlek biiminde, ince, yass ve gevrek bir eit helva.
kt kaleme sarlmak
* hemen yazmaya balamak.
kt kebab
* Kemiksiz koyun eti, domates, biber, soan ve baharat kar m nn yal kt ierisine konarak frnda
piirilmesi yoluyla hazrlanan bir kebap tr.
kt oynamak
* iskambil ktlarn kullanarak eitli oyunlar oynamak.
kt oyunu
* skambil k d ile oynanan oyun.
kt torba
* Ambaljlamada kullanlan, gerektiinde zel makinelerde dikilerek haz rlanan ve kttan yaplan torba.
kt zerinde (stnde) kalmak
* yaplmas dnlm olduu hlde yaplmamak.
kt
* K t yapan kimse.
* K t ve yaz gereleri satan kimse.
ktl k
* K t olma durumu.
* K t sanayii.
ktlama
* K tlamak ii.
ktlamak
* K tla kaplamak, kt yaptrmak.
ktlanma
* K tlanmak ii.
ktlanmak
* K tla kaplanmak.
ktl
* K d olan.
ktlk
* El altnda bulundurulacak ktlar koymaya yarayan, gzlere ayr lm bir eit kutu.
* K t yapmaya uygun olan.
kts
* K da benzer, k t grnnde.
kan
* ki tekerlekli, tekerlekleri tek para, dingili tekerlekle birlikte dnen kz arabas.
kan gibi (gitmek)
* ok yava (gitmek).
kan maz s
* Kan nn iki tekerleini birbirine balayan ve onlarla birlikte dnen, baltayla kabaca yontulmu ktk.
kaak
* Eskimi, gevemi, dalmaya yz tutmu (eya, yap ).
kaama
* Kaamak ii.
kaamak
* Eskimek, da lmaya yz tutmak.
* Herhangi bir ey ek yerlerinden ayr lmak, oynamak.
* htiyarlamak.
* Zayflamak, gevemek, gszlemek.
kh
* Bazen, kimi vakit, baz baz , gh.
kahhar
* Kahredici, kahreden, yok edici.
kahr
* Yok etme, ezme, perian etme, mahvetme.
* Derin znt veya ac, sknt.
kahr (veya kahrn ) ekememek
* birinin huysuzluuna veya verdii skntya katlanamamak.
kahr (veya kahrn ) ekmek
* uzun sre s k ntya katlanmak.
kahr yznden ltfa uramak
* birine ktlk olsun diye yap lan bir i, tersine onun iyiliine yardm etmek.
kahrlanma
* Kahrlanmak ii.
kahrlanmak
* ok ve iin iin zlmek, kederlenmek.
kahrl
* ok znts veya acs olan.
khil
* Erikin.
khillik
* Erikinlik.
khin
* Doast yollardan gizli, bilinmeyen eyleri, gelecei bilme iddiasnda bulunan kimse.
khinlik
* Khin olma durumu veya khince sz, kehanet.
kahir
* Kahredici, zorlayan.
* Baskn gelen, ezen, ezici.
kahir ekseriyet
* Ezici ounluk.
kahir kuvvet
* Ezici, baskn g.
kahkaha
* Glerken kan ses.
kahkaha atmak
* yksek sesle glmek.
kahkaha iei
* ki eneklilerden, ou kenarlar mavi bir izgi ile evrili beyaz, mavi, pembe veya morumsu iekler aan,
bir veya ok yllk, trmanc ve otsu bir ss bitkisi, gndzsefas.
kahkahadan k rlmak
* ok glmek.
kahkahay basmak (koparmak veya salvermek)
* kendini tutamay p yksek sesle glmek.
kahpe
* Orospu.
* Dnek.
kahpe dl
* Bkz. kahpenin dl.
kahpe felek
* (talih ve kader iin) "Rast gelmeyen, yr olmayan" anlamnda kullanl r.
* Kadere ve talihe ksknl anlatmak iin kullanl r.
kahpece
* Kahpe gibi, kahpeye yarar (biimde).
kahpecik
* Kk kahpe.
* Oynak, kr tkan.
kahpelenme
* Kahpelenmek ii veya durumu.
kahpelenmek
* Kahpelik etmek, kahpece davranmak.
kahpeleme
* Kahpelemek ii veya durumu.
kahpelemek
* Kahpece davranmak.
kahpelik
* Kahpe olma durumu.
* Kahpece davran .
kahpelik etmek
* sznden dnerek birine ktlk etmek.
kahpenin dl
* Pi, soysuz.
kahraman
* Savata veya tehlikeli bir durumda yararlk gsteren kimse, alp, yiit.
* Bir olayda nemli yeri olan kimse.
* Olaanst yararl klar gstererek dman yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur
unvan.
* Roman, hikye, tiyatro ve benzeri edebiyat trlerinde en nemli kii.
kahramanca
* Kahramana yarar (bir biimde), yiite.
kahramanlama
* Kahramanlamak i i.
kahramanlamak
* Kahraman durumuna gelmek, yiitlemek.
kahramanlk
* Kahraman olma durumu.
* Kahramanca davran , yiitlik.
kahretme
* Kahretmek ii.
kahretmek
* Ezmek, perian etmek.
* ok zmek.
* Kendine dert etmek, ilenmek, ok zlmek.
* lenmek, beddua etmek.
kahreyleme
* Kahreylemek ii.
kahreylemek
* zlmesine sebep olmak.
kahreyleyi
* Kahreylemek ii veya biimi.
kahr ekilir
* katlan labilir, katlanmaya deer.
kahr ekilmez
* huysuz veya ok skntl .
kahr ndan lmek
* ok zlmek.
* ar znt, lmne sebep olmak.
kahrolas
* Yok olas , perian olas (kimse, ey, durum).
kahrolma
* Kahrolmak ii.
kahrolmak
* ok zlmek, ilenmek.
kahrolsun!
* "yok olsun; mahvolsun" anlamnda ilenme bildirir, yaas n kart .
kahrolu
* Kahrolmak ii veya biimi.
kahvalt
* Genellikle sabahlar ve ikindi st yenilen hafif yemek.
* Bu biimde dzenlenmi yemek.
kahvalt etmek
* hafif yiyeceklerle karn doyurmak.
kahvaltc
* Otellerde kahvalt ilerini yapmakla grevli kimse.
kahvaltl k
* Kahvaltda yenen (yiyecek).
kahve
* S cak iklimlerde yetien, kk boyasgillerden bir aa (Coffea arabica).
* Bu aacn meyve ekirdei.
* Bu ekirdeklerin kavrulup dvlmesiyle, ekilmesiyle elde edilen toz.
* Bu tozla hazrlanan iecek.
* Kahve, ay, hlamur, bira, nargile iilen, hafif yiyecekler bulunduran, tavla, domino, bilrdo, kt oyunlar
vb. oynanan yer, kahvehane, kafe.
kahve aabeyi
* Kahve aas.
kahve aas
* Kahvehane ve benzeri yerlerde sz geen ve arl olan kimse.
kahve cezvesi
* inde kahve piirilen metal kap.
kahve deirmeni
* ekirdek durumundaki kahveyi tmeye yarayan, elle veya elektrikle ileyen ara.
kahve dibei
* Kahve ekirdekleri dvmek ve plerini ay klamaya yarayan ii oyuk ta veya aa kap.
kahve dolab
* Kahve kavrulan dner kap.
kahve dvcnn hnk deyicisi
* Bkz. havan dvcnn h nk deyicisi.
kahve fal
* Kahve iildikten sonra fincanda kalan telvenin ald biimlere bakarak gelecee ilikin tahmin, varsay m
veya grleri a klama.
kahve fincan
* Kahve imeye yarayan kulplu veya kulpsuz kk kap.
kahve ka
* Kahve kart rmak iin yaplan ve kullanlan kk kak.
kahve makinesi
* Kahve ekmek veya tmek zere zel yap lan otomatik makine.
kahve oca
* Kahve, i yeri, han gibi yerlerde kahve vb. piirilen yer.
kahve paras
* Bahi .
kahve taba
* Kahve fincan nn altna konulmak zere yaplm tabak.
kahve takm
* Cezve, fincan, tabak vb. oluan tak m.
kahve tepsisi
* stnde kahve fincanlarn vb. ni tamaya yarayan sapsz, dz, kk kap.
kahveci
* Kahve reten veya satan kimse.
* Kahve ileten veya kahve pi irip satan kimse.
kahvecilik
* Kahve retme veya satma ii.
* Kahve piirme veya kahve i letme ii.
kahvehane
* Kahve, ay, hlamur, bira, nargile iilen, tavla, domino, bilrdo, k t oyunlar vb. oynanan yer, kahve.
kahvehaneci
* Kahvehane ileten kimse.
kahverengi
* Kavrulmu kahvenin rengi.
* Bu renkte olan.
khya
* Konak, iftlik vb. yerlerde trl ileri yapmakla grevli kimse.
* Esnaf kurulularnda lonca bakan.
* Bakasnn iine karan kimse.
* (motorlu tatlar iin) Deneki.
khya kesilmek
* olur olmaz her iine karmak.
khyalk
* Khya olma durumu.
* Khyan n grevi.
* Khyaya verilen cret.
* Kendisini ilgilendirmeyen ilere karma durumu.
khyalk etmek
* khyalk grevinde bulunmak.
* her eye kar mak.
kaide
* Kural.
* Taban, dura, ayaklk.
* Kala.
kaideci
* Kurallara bal , kuralc.
kaideli
* Kurall.
kaidesiz
* Kuralsz.
* Taban olmayan.
kail
* Syleyen.
* nanm, akl yatm .
kail olmak
* inanmak; raz olmak.
kaim
* (baka bir eyin yerine) Geen.
* Ayakta duran, var olan.
* (Tanr iin) Her zaman var olan.
kaim olmak
* yerine gemek.
kaime
* Buyruk, resm kt, ferman.
* K t para, kt lira, kayme.
kaimelik
* K t para czdan.
kin
* Bulunan, olan.
kinat
* Evren.
* Dnya.
* Herkes.
kak
* Elma, armut gibi meyvelerin kurutulmuu.
* Zayf ve kuru.
kak
* (kaya ve aa oyuklarnda) Su birikintisi.
kaka
* (ocuk dilinde) Kt, irkin.
* Pislik, dk .
kaka yapmak
* (bebek iin) byk abdest yapmak.
kaka
* Tuzlanp kurutulmu yiyecek.
* Manda pastrmas.
kakalama
* Kakalamak ii.
kakalamak
* Srekli ekitirmek, itmek, kakp durmak.
* (al verite) Aldatmak, kt mal satmak, kaz klamak.
kakalamak
* (bebek) Kakasn yapmak.
kakalanma
* Kakalanmak ii.
kakalanmak
* Kakalamak iine konu olmak.
kakalanmak
* Kaka ile kirlenmek.
kakao
* ki eneklilerden, Amerika'nn scak blgelerinde yetien bir aa, Hint bademi (Theobroma cacao).
* Bu aacn meyve ekirdei.
* Bu ekirdeklerin tlmesiyle elde edilen toz.
* Bu tozdan su veya stle haz rlanan iecek.
kakaolu
* inde kakao bulunan.
kakaolu kek
* inde arlkl olarak kakao bulunan kek.
kakavan
* Kendini beenmi, sevimsiz, dncesiz, bilgisiz, budala.
kakavanlk
* Kakavan olma durumu; kakavanca davran.
kakavanlk etmek
* kakavanca davranmak.
kak
* Balk avnda kullan lan, ucu demir kancal bir eit zpkn.
kakl p kalmak
* beklemek zorunda kalmak, hibir yere gidememek.
kaklma
* Kaklmak ii.
kaklmak
* Kakmak ii yaplmak.
kakm
* Sansargillerden, yazn esmer krmz, k n beyaz renkli krk deerli, etil hayvan, as, ermin (Mustela
erminea).
kakma
* Kakmak ii.
kakmak
* Bir kimsenin yapt iin beenilmediini kendisine sert szlerle sylemek; fkelenmek, kzmak, darlmak,
paylamak.
kakn
* fke, kzgnl k.
* Bkz. bana kak n etmek.
kaknt
* Sz dinlenmeyen, rezil, itilip kaklan kimse.
kakr kak r
* Kakrt sesi kararak.
kakr kak r glmek
* sesli ve srekli glmek.
kakrca
* Fnd kfaresi adyla bilinen kk memeli hayvan.
kakrdak
* Kuyruk yan n eritildikten sonra kalan gevrek posas , kkrdak.
kakrdak poaas
* Kakrdaktan yaplan rek.
kakrdama
* Kakrdamak ii.
kakrdamak
* Kakr kakr diye ses karmak.
* Kurumak.
* lmek.
kakrt
* Kuru eylerin birbirine srtnmesinden veya k rlmasndan kan ses.
kak
* Kakmak ii veya biimi.
kakma
* Kakmak ii.
* Baz szlerde, sz beklerinde, kaklar yakn seslerin art arda gelmesi sonucu syleyiin gle uramas ,
kula rahatsz etmesi, tenafr, kakofoni.
kakmak
* Drtmek, itimek.
kaktrma
* Kakt rmak ii.
kaktrmak
* Srekli ve hafif hafif kakmak.
kaklk
* (kaya ve aa oyuklarnda) Su birikintisi.
kakma
* Kakmak ii.
* Aa zerinde veya dier ahap malzemede, mobilyada, belirlenmi desen ve izimlere gre oyulmu
yuvalara gm, sedef gibi ss maddeleri kakl p oturtularak yap lan.
kakma a
* Tepesi dzgn ekilde kesilmi aac n bir kenarnda alan gen biimindeki yara, ucu ayn ekilde
yontulmu kalemin yerletirilip a ba ile balanmas ve a macunu ile rtlmesi eklinde uygulanan bir kalem as.
kakmac
* Kakma ileri yapan usta.
kakmacl k
* Kakmac olma durumu.
* Kakmac nn ii ve sanat.
kakmak
* tmek, vurmak.
* Kakma yapmak.
* Vurarak dar bir yere sokmak.
kakmal
* zerinde kakma ii bulunan.
kaknem
* irkin, huysuz.
* Kuru, s ska.
kakofoni
* Kakma, tenafr.
kakts
* Kaktsgillerden, yapraklar yayvan ve dikenli, gzel, parlak renkte iekler aan bir bitki, atlas iei
(Cactus).
kaktsgiller
* ki elenklilerden, scak ve kurak lkelerde yetien, gvdesi, yapraklar etli ve dikenli bir bitki familyas ,
atlas ieigiller.
kakule
* Zencefilgillerden, scak iklimlerde yetien trl bir bitki (Elettaria cardamomum).
* Bu bitkinin bahar olarak kullanlan tohumu.
kakuleli
* ine kakule katlm .
kakum
* Bkz. kakm.
kkl
* Alnn zerine den k sa kesilmi sa, perem.
kkll
* Kkl olan.
kal
* Bir alamdaki madenlerin erime derecesi farkndan yararlanarak bunlar birbirinden ay rma ilemi.
kal
* Sz, lk rd, lf.
kala
* (uzakl k veya herhangi bir saat ba iin) Kalarak.
kala kala
* Btn, olup olaca, en sonunda.
kalaazar
* Malta hummas.
kalaba
* Kalabalk.
kalabalk
* ok sayda insan topluluu.
* Gereksiz, kar k seyler topluluu.
* Sayca ok.
kalabalk azl
* Geveze, bilir bilmez konuan.
kalabalk etmek
* gereksiz olarak yer doldurmak.
kalabalka
* Biraz kalabalk.
kalabalklama
* Kalabalklamak ii.
kalabalklamak
* Kalabalk duruma gelmek.
kalafat
* Geminin kaplama tahtalar aras n stp ile doldurup ziftleyerek su geirmez duruma getirme ii.
* Aa s dar, yukar s geni bir eit yenieri bal .
* Osmanl mparatorluunda vezir veya yksek mevkide devlet adamlar nn giydikleri bir bal k.
* Onarma, tamir etme.
kalafat yeri
* Gemi ve kayklarn onarld yer.
kalafata ekmek
* gemiyi onarmak iin karaya ekmek.
* azarlamak, paylamak.
kalafat
* Gemi ve kayklar kalafat eden kimse.
kalafatlar
* Tersane halkn oluturan blklerden her biri.
kalafatl k
* Kalafat yapma ii.
kalafatlama
* Kalafatlamak ii.
kalafatlamak
* Geminin kaplamasn kalafatla onarmak.
* Onarlmak, eki dzen verilmek.
kalafatlanma
* Kalafatlanmak ii.
kalafatlanmak
* Kalafatlanmak ii yaplmak.
kalafats z
* Kalafat km.
kalak
* Burun, burun ucu.
* Gelin tac.
* Tezek y n.
kalakalma
* Kalakalmak ii.
kalakalmak
* Bir ey veya durum karsnda armak.
* G durumda kalmak.
kalamar
* Mrekkep bal nn bir tr (Loligo vulgaris).
kalamata
* Bir tr etli ve byk zeytin.
kalamin
* Doada az bulunan, g ilenen, hidratl inko silikat.
* Havada, yksek s da ilenen metal paralarn yzeyinde oluan oksit katman .
kalamit
* Amfibol cinsinden bir mineral tr.
* lk a aa tal .
kalan
* Kalmak iini yapan.
* Artan, mtebaki.
* Bir karmann sonucu.
* Blme ileminde blnenden artan say.
kalandr
* Dokunmu kuma ve bezleri buhar altnda veya belli bir s da silindir arasndan geirerek tleme,
parlatma, istenilen boy ve ene gre ektirip germe.
kalandr makinesi
* Kaland r iini yapan makine.
kalandrc
* Kaland r iini makine aracl yla yapan kimse.
kalanl blme
* Blnenden artan n, sfrdan farkl bir say olduu blme ilemi.
kalantor
* Gsterii seven, varlkl (kimse).
kalantorca
* Kalantor gibi, kalantora uygun den biimde.
kalantorluk
* Kalantor olma durumu.
kalas
* Kal n biilmi uzun tahta.
* Ahap yaplarda kiri olarak kullanlan kaln biilmi uzun tahta.
* Kaba, anlay sz, kereste.
kalas gibi
* kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun olarak.
kalastra
* Gemilerde cankurtaran filikalarn oturtmak iin gvertelere konulan sehpa.
kalavra
* leksiz ayakkab, yemeni.
* Deriden yaplm eya.
kalavrahane
* Kundura atlyesi.
kalay
* Atom numaras 50, atom arl 118,7 olan, gm beyazl nda 232C' de eriyen, 7,29 younluunda,
kolay ilenebilen, yumuak bir element. Ksaltmas Sn.
* Kalaylanm bir kabn zerindeki alam tabakas.
* (insan iin) Aldat c grn.
* Svme, kfr.
kalay bal k
* Balk avlamada oltan n ucuna yerletirilen madde.
kalayc
* Kap kalaylayan kimse.
* stnkr i yapan, sahtekr.
kalaycl k
* Kalaycnn ii.
* Sahtekrlk.
kalaydan kmak
* kalaylanmak.
kalayhane
* Kalaycnn al t yer.
* Kalay ilerinin yap ld yer.
kalay basmak
* adamakll kfretmek.
kalaylama
* Kalaylamak ii.
kalaylamak
* Oksitlenmeden korumak iin bir metal parasn veya kab kalay tabakas ile kaplamak.
* Eksiklikleri, kusurlar grnte gizlemeye almak.
* ok svmek.
kalaylanma
* Kalaylanmak ii.
kalaylanmak
* Kalaylanmak ii yaplmak veya kalaylamak iine konu olmak.
kalaylatma
* Kalaylatmak ii.
kalaylatmak
* Kalaylamak iini yaptrmak.
kalayl
* Kalaylanm (kap).
* inde kalay bulunan.
* Gsterii ve ss yapay olan.
kalays z
* Kalaylanmam (kap).
* Kalay kalmam (kap).
* inde kalay bulunmayan.
kalbe domak
* Bkz. iine domak.
* kalbine domak.
kalbe dokunmak
* ac veya znt vermek.
kalbe ilemek
* derin znt uyandrmak.
kalben
* ten, gnlden olarak, yrekten.
kalb
* ten, yrekten, gnlden (gelen).
kalbi azna gelmek
* ok heyecanlanmak, korkmak, endielenmek.
* yrei azna gelmek.
kalbi arpmak
* kalbi ok vurmak.
* ok heyecanlanmak.
* yrei arpmak.
kalbi dayanmamak
* ar heyecan, znt, yorgunluk veya herhangi bir hastal k yznden kalbi durmak, lmek.
* yrei dayanmamak.
kalbi ferahlamak
* yrei ferahlamak.
kalbi kararmak
* inancn kaybetmek.
* yrei kararmak.
kalbi krk
* zgn, mitsiz.
kalbi paralanmak
* ok zlmek, yrei paralanmak.
kalbi szlamak
* znt duymak, ac mak, yrei s zlamak.
kalbi temiz
* Kt niyeti ve dncesi olmayan.
kalbi yerinden oynamak
* heyecanlanmak, yrei yerinden oynamak.
kalbi y kmak kolay, yapmak zordur
* insanlar krmak ve zmek, mutlu etmekten daha kolaydr.
kalbi y rtlmak
* ac duymak.
kalbine domak
* iine domak.
kalbine girmek
* sevgisini kazanmak.
kalbine gre
* bakalar iin besledi i duygulara gre.
kalbini amak
* duygularn, dncelerini ak ak birine sylemek; iini dkmek.
kalbini almak
* sevgisini kazanmak, kendine k etmek.
kalbini doldurmak
* yreini sevgiyle stmak.
kalbini eritmek
* merhametini ekmek, yumuatmak.
kalbini kazanmak
* kalp kazanmak.
kalbini krmak
* zmek, incitmek, kalp krmak.
kalbini okumak
* birinin duygu ve dncelerini, niyetini anlamak.
kalbiyle konumak
* dncelerini, duygu arlkl bir biimde anlatmak.
kalbur
* Tahl ve baka iri taneli maddeleri elemek iin kullanlan byk delikli veya seyrek telli elek.
kalbur gibi
* delikleri olan, delik deik.
kalbur kemii
* Al n kemiinin arkasnda, kalbur gibi kk delikleri olan, kafa tasnn alt ve n blmn oluturan
kemik.
kalbura evirmek
* delik deik etmek.
kalbura dnmek
* delik deik olmak.
kalburabast
* Beze biimine getirilmi hamur paras nn yasslatrl p ortas na ceviz ii ve ya konmas yla frnda
piirilen ve pitikten sonra zerine souk eker erbeti dklen bir tatl tr.
kalburcu
* Kalbur yapan veya satan kimse.
* i, bir eyi kalburdan geirmek olan kimse.
kalburculuk
* Kalburcunun ii.
kalburdan geirmek
* kalbur yardmyla ayrmak, elemek.
kalburla su tamak
* verimsiz, sonusuz bir ile uramak.
kalburlama
* Kalburlamak ii.
kalburlamak
* Kalburdan geirmek.
kalburlanma
* Kalburlanmak ii.
kalburlanmak
* Kalburdan geirilmek.
kalburlatma
* Kalburlatmak ii.
kalburlatmak
* Kalburdan geirtmek.
kalburst
* Sekin, sivrilmi.
* Deerli, gzel, baarl.
kalburstne gelmek (veya kalburst kalmak)
* benzerleri aras nda sivrilmi olmak, sekin duruma gelmek.
kalc
* Kal ii yapan kimse.
kala
* Vcudun bacakla br aras ndaki iki yana doru k ntl blm.
kala kemii
* Yass , geni, girintisi ve k nts ok olan, leen veya kemik atnn n ve yan blmlerini oluturan bir ift
kemik, oma.
kalal
* Kalas olan.
* Kalas geni olan.
kalalk
* Davulcularn, davulun srtnmesine kar giysilerini korumak amac yla sol kalalarna koyduklar deri
paras.
kalas z
* Kalas olmayan.
* Kalas dar olan.
kalete
* Elle rlerek yaplan yass halat.
kaln
* stne baka bir ey giyilmek iin abadan veya meinden yaplan izme biiminde ayak giysisi.
kalnc
* Kal n yapan veya satan kimse.
kald ki
* Bundan baka, bununla birlikte.
kald ra
* Az bir g ile byk bir yk kald rmaya yarayan, bir dayanma noktas zerinde hareket edebilen, inip
kalkabilen sert ubuk, manivel.
kald ran
* Kaldrmak iini yapan.
* Baz organlar yukar ya doru k m ldatan kaslara verilen ad.
kald rc
* Ar bir yk kald rmak veya ok ksa mesafelerde yerini deitirmek iin kullanlan ara, kriko.
kald rl
* Kaldrlmak ii veya biimi.
kald rlma
* Kaldrlmak ii.
kald rlmak
* Kaldrmak ii yaplmak.
kald rm
* Yollarda talarla yaplan deme.
* Yaya kaldrm , trotuvar.
kald rm inemek
* ehirde yaayarak grgs artmak.
kald rm iisi
* Kum, imento veya hazrlanm yataklar zerine parke ta, beton blok, tula veya bordr ta deyen
kimse, kaldrmc .
kald rm kabadayl
* Ad ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz g gsterisi.
kald rm kabadays
* Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanlk gsterisinde bulunan kimse.
kald rm mhendisi
* siz gsz sokaklarda dolaan kimse.
kald rm sprgesi
* Srtk.
kald rm ta
* Kaldrm demeye elverili olan sert bir ta tr.
kald rm yosmas
* Kaldrm sprgesi.
kald rma dmek
* nemini, deerini yitirmek.
* ucuz fiyatla sokakta sata karlmak.
kald rmc
* Kaldrm deyen kimse.
* Dolandr c, yankesici.
kald rmcl k
* Kaldrm deme ii.
* Dolandr cl k, yankesicilik.
kald rmlar arnlamak
* isiz gsz dolamak.
kald rml
* Kaldrm olan.
kald rms
* Oluu, kaldr m grnn andran (doku).
kald rmsz
* Kaldrm olmayan.
kald r
* Kaldrmak ii veya biimi.
kald rma
* Kaldrmak ii.
kald rma kolcusu
* Haddelenmekte olan scak metali gelberi ile kaldrp paso makinesine girii salayan kimse.
kald rmak
* Bulunduu yerden almak.
* Yukar doru hareket ettirmek.
* Ykseltmek.
* (rn iin) Toplamak, tamak.
* ekmek, ta mak.
* Katlanmak, tahamml etmek.
* Uygun gelmek, gtrmek, yakmak.
* Bir kuruluun al masna son vermek, feshetmek, lvetmek.
* Hastay hastahaneye yatrmak.
* (l iin) Gerekli treni yaparak gmmek.
* almak, armak.
* Al p baka yere gtrmek; toplamak.
* Uyandrmak.
* Piyasadan ekmek.
* Elin ulaamayaca yere koymak; saklamak.
* Karmak.
* yi etmek, iyiletirmek.
* Bir eyden oka satn almak.
* Tayin etmek, atamak.
* Yok etmek, ortadan silmek.
kald rtma
* Kaldrtmak ii.
kald rtmak
* Kaldrmak iini yaptrmak.
kale
* Dmann gelmesi beklenebilen yollar zerinde, asker nem ta yan ehirlerde, geit ve dar boazlarda
gvenlii salamak iin yaplan kaln duvarl, burlu, mazgall yap.
* Genellikle bir dncenin savunulduu, srdrld yer.
* Tak mla oynanan baz top oyunlarnda topun sokulmasna al lan yer.
* Satran tahtasn n drt kesine dikilen, tahtann bir tarafndan dier taraf na kadar dz olarak bo
hanelerde gidebilen kale biiminde ta.
kale almamak
* nem vermemek, hesaba katmamak, ilgisiz kalmak, szn etmeye deer bulmamak.
kale bedeni
* Kalenin burlar aras nda yer alan st mazgal ve siperlerle rlm kaln duvar.
kale izgisi
* Futbol vb. top oyunlarnda, oyun alan nn s nrlarn gsteren ve kale hizasnda olan izgi.
kale gibi
* ok byk, salam (yap ).
* kendisine gvenilen gl (kimse).
kale vuruu
* Futbolda topun kar takm oyuncular tarafndan kale izgisi d na karlmas sonunda, genellikle kaleci
aracl yla oyuna yeniden balanmas iin yaplan at.
kalebent
* Kale dna kmamaya hkm giyen sulu.
kalebent etmek
* sululuu yznden mahkm etmek.
kalebentlik
* Kalebent olma durumu.
kaleci
* Baz oyunlarda kalenin nnde duran, topun kaleye girmesini nlemekle grevli oyuncu.
kaleci eldiveni
* Top tutmay kolaylatran kal n eldiven.
kalecilik
* Kaleci olma durumu veya kalecinin grevi.
kalem
* Yazmak, izmek gibi ilerde kullanlan eitli biimlerde ara.
* Resm kurulularda yaz i lerinin grld yer.
* Yontma ilerinde kullan lan ucu sivri veya keskin ara.
* eit.
* (baz deyimlerde) Yaz.
* Yazar.
kalem aaca
* Kurun kalemlerin ucunu amaya yarayan ara, kalemtra.
kalem amak
* kalemin ucunu yontup kullanlabilecek bir duruma getirmek.
kalem a s
* Ucu kalem gibi kesilmi ubukla yap lan aa as .
kalem beyi
* Kalem efendisinden daha st grevli.
kalem ekmek
* gereksiz olduunu belirtmek iin stn izmek.
kalem efendisi
* Kalemde al an grevli yazman, ktip.
kalem erbab
* Yazar.
kalem ii
* Elle yontularak veya izilerek ilenmi.
kalem kal
* nce ve dzgn kal.
kalem kavgas
* Yaz lar yla birbirine satama, polemik.
kalem kmr
* yi cins mangal kmr.
kalem kulakl
* Kulaklar dik ve dzgn (at, geyik, vb.).
kalem kutusu
* inde kalem bulunan kk kutu.
kalem oynatmak
* yaz yazmak.
* bir yazy dzeltmek.
* bir yazda deiiklik yapmak.
kalem parmakl
* Parmaklar uzunca, dzgn ve buruuksuz.
kalem pil
* nce, uzun ve kk pil.
kalem sahibi
* yi yaz yazabilen, edip.
kalem uaras
* Divan iiri tarzndan etkilenen okur yazar halk airi.
kalembek
* Bir cins kokulu sandal aac, yalanc d aac.
* Bir cins msr.
kaleme (veya kaleme k da) sarlmak
* hemen yazmaya balamak.
kaleme almak
* (bir konuyu) yaz durumuna getirmek, yaz yla anlatmak.
kaleme gelir
* yazlabilir veya anlat labilir.
kaleme gelmemek
* yazl r veya anlatl r gibi olmamak.
kalemi olmak
* herhangi bir nitelikte yaz yazabilmek.
kaleminden kmak
* herhangi biri tarafndan yazlmak.
kaleminden kan damlamak
* yazlar ac ve dokunakl olmak.
* etkili yazmak.
kalemis
* Bir tr misk faresi (Civet tictis).
kalemiyle yaamak (veya geinmek)
* geimini yazlaryla salamak.
kalemkr
* Tavan ve duvarlara kabartma gibi grnen resimler yapan sanat.
kalemkrl k
* Kalemkr olma durumu veya sanat.
kalemlik
* Kalem koyaca , kalem kutusu.
kalemor
* Yaz lar yla srekli olarak bakalarna saldran yazar.
kalemtra
* Kam kalemleri amak iin kullan lan, uzun sapl kk b ak.
* Kurun kalemlerin ucunu amak iin kullanlan trl biimlerdeki keski.
kalender
* Gsterisiz, sade yaamaktan yana olan, alak gnll (kimse), ehlidil, rint.
* zensiz giyinmi, kl ksz.
* (ktl kta) Aslnda yalnz birisi tahrikli st ste konulmu belirli say da silindirden meydana gelen ve
dzgn yzeyli k t retmek iin kullanlan bir makine.
kalenderce
* Kalendere yakr (bir biimde).
kalender
* Bir halk iiri tr.
* Bu iirin, halk airlerince yaplm bestesi.
Kalenderiye
* Dnya malna, gsterie nem vermeyen bir slm tarikat.
kalenderleme
* Kalenderlemek ii.
kalenderlemek
* Kalenderce davranmak veya yaamak.
kalenderlik
* Kalender olma durumu.
kalensve
* Sivri tepeli klh.
* Bitkilerde kkn ucunu rten koruyucu blm, yksk.
kaleska
* Drt tekerlekli, hafif, bir tr gezinti arabas .
kalev
* Alkalik, antiasit.
kalevra
* Bkz. kalavra.
kaleydoskop
* Bir ucu buzlu camla kapatlan, metal veya mukavvadan bir boru iine yerletirilmi aynalarn arac lyla,
boru iine konulmu renkli kk cisimlerin ve grntlerin oluturduu eitli biimleri gsteren ara, iek
drbn.
kaleyi iinden fethetmek
* davasn kar taraftan birinin yardmyla kazanmak.
kalfa
* Aamas rakla usta arasnda bulunan zanaat.
* Ustal ktan yeti me mimar yardmcs.
* Saraylarda ve byk konaklarda halay klarn banda bulunan kadn.
* lkokullarda hoca yardmcs.
* ocuklar evlerinden alarak okula, okuldan evlerine gtren kimse.
kalfalk
* Kalfa olma durumu veya kalfann ii.
* Kalfa creti.
kalgma
* Kalgmak ii.
kalgmak
* S ramak, frlamak, aha kalkmak.
* fkeyle kalkmak.
* apknl k, serserilik yapmak.
kalhane
* Kal ii yaplan yer.
kal ba dkmek
* dkmecilikte erimi madeni kal bn iine aktmak.
kal ba vurmak
* biimi bozulmu bir eyi dzeltmek iin kal ba geirmek.
kal b deitirmek (veya dinlendirmek)
* lmek.
kal b kyafeti yerinde
* grn gsterili olan kimse.
kal bn basmak
* bir eyi gvenle dorulamak.
kal bnn adam olmamak
* grnnden beklendii gibi olmamak.
kal c
* Srekli, daimi, geici kart.
* Her zaman geerliini srdrecek olan.
* Bir sre iin belli bir yerde kalan, mihman.
kal c ruj
* Uzun sre dayan klln koruyan ruj.
kal cl k
* Kalc olma durumu.
* Mknatslayan etki kalktktan sonra da mknats olarak kalabilen cisimlerin zellii.
* Tzn kendi bams zl iinde var olma biimi, tzn var oluunu srdrmesi ilkesi, ayrlmazlk kart .
kal
* Orak.
kal k
* Kalm, artm , eskimi.
* Evlenme a gemi, evde kalm (kz).
kal klk
* Eksiklik, noksanlk.
kal m
* Kalmak ii.
* Bkz. lm kal m.
kal ml
* Kalc, yok olmayan, lmsz, zevalsiz, bak, payidar.
kal mllk
* Kalml olma durumu.
kal msz
* Kalml olmayan, kal c olmayan, yok olacak, fan.
kal n
* (cisimlerde) Uzunluk ve genilik d nda nc boyutu ok olan, ince kart .
* Enli ve gr.
* Dzlem biimindeki eylerde, iki yz arasndaki uzaklk kendi cinsindekilere gre ok olan.
* Youn, akcl az olan.
* Etli, dolgun.
* (ses iin) Gr.
kal n
* Gelin olacak kza verilen para veya armaan, a rl k.
kal n
* Mayal hamurun paralara ayr lp ve tandrda piirilmesiyle elde edilen ekmek tr.
kal n barsak
* Sindirim borusunun ince ba rsaktan anse kadar ortalama 1,5 m uzunluundaki blm.
kal n kafa
* Budala, aptal, anlay sz.
kal n kafal
* Ge veya g anlayan, gabi.
kal n kafallk
* Kal n kafal olma durumu.
kal n ses
* Titreim say s az olan.
kal n nl
* Dilin geri ekilmesiyle art damakta oluan nl: a, , o, u.
kal n ya
* Ham petrolden elde edilen, makinelerin hareketli blmlerini yalamakta kullanlan youn ya, ar ya.
kal nca
* Kal na yakn.
kal nlama
* Kal nlamak ii.
kal nlamak
* Kal n duruma gelmek.
kal nlatrma
* Kal nlat rmak ii veya durumu.
kal nlatrmak
* Kal n duruma getirmek.
kal nlatma
* Kal nlatmak ii.
kal nlatmak
* Kal nlat rmak.
kal nlk
* Kal n olma durumu.
* (cisimler iin) Uzunluk ve genilik d nda nc boyut.
kal nma
* Kal nmak ii veya durumu.
kal nmak
* (bir kimse iin) Kalmak.
kal nt
* Art p kalan ey, bakiye.
* Bir kentten veya mimarl k eserinden artakalan blm, y k nt , harabe, enkaz.
* z, iaret.
* Bir toplum, kltr, uygarl k vb.den artakalan ey.
kal p
* Bir eye biim vermeye veya eski biimini korumaya yarayan ara.
* Genellikle kp biiminde bir kal ba dklerek yap lm olan.
* Biki modeli, patron.
* Belirli bir biim.
* Gsterili grn.
* Biim, durum.
kal p gibi
* durumunu bozmadan.
kal p gibi oturmak
* (giysi) vcuda tam uymak.
kal p gibi serilmek
* (yorgunluktan) upuzun yatmak.
kal p gibi uyumak
* kmldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak.
kal p kesilmek
* olduu gibi kalmak.
kal p kyafet
* D grn.
kal p sigaras
* Sigara sarma makinesinden km sigara.
kal p
* Kal p yapan veya satan kimse.
* Grevi herhangi bir eyi kal ba vurmak olan kimse.
* (yap i lerinde) Beton kalplar n yapan kimse.
kal pl k
* Kal pnn yapt i.
kal plama
* Kal plamak ii.
kal plamak
* Biimi bozulmu bir eyi dzeltmek iin kal ba geirmek, kalba vurmak.
kal planma
* Kal planmak ii.
kal planmak
* Belli bir kal p verilmek, kal ba vurulmak.
kal plama
* Kal plamak ii.
kal plamak
* Belli bir biim almak, klielemek.
* Grevini yitirmek: birisi, hepisi kelimelerindeki -i iyelik eki kalplamtr.
kal plam
* Durumunu srdren, belli bir durumun dna kmayan.
kal platma
* Kal platmak ii.
kal platmak
* Kal ba vurdurmak.
kal pl
* Kal planm olan.
* Dzgn, biimli.
kal pl k yafetli
* Gsterili, bak ml.
kal ps z
* Kal planm olan.
* Biimsiz, dzgn olmayan.
kal ps z kyafetsiz
* Gsterisiz, bakmsz.
kal ptan kal ba girmek
* kar salamak iin her duruma uymak.
kal r yeri yok
* ayrmsz, farksz.
kal
* Kalmak ii veya biimi.
kal t
* len bir kimseden yaknlarna geen mal veya mlk, miras.
* Kalt m yoluyla gemi olan ey.
* Grenekler yoluyla yerlemi olan tutum veya davran biimi.
kal t
* Bir kalttan yasalar gereince yararlanan kimse, miras, varis, muris.
kal tm
* evre etkileriyle kkl olarak deitirilemediine inan lan zelliklerin, dllenme s rasnda, dii ve erkein
kromozomlar yoluyla bir kuaktan tekine gemesi, soya ekim, irsiyet, veraset.
kal tm bilimi
* Bitki, hayvan ve insanlar n kal tm olaylar n inceleyen bilim, genetik.
kal tmsal
* Soydan geme, soydan kalma, kaltmla ilgili, rs.
kal tsal
* Kalt msal, rs.
kal tsallk
* Kaltsal olma durumu.
kaliborit
* Hidratl doal sodyum ve magnezyum borat.
kalibraj
* Ayarlama.
kalibrasyon
* l, ayar.
kalibrasyon testi
* Doru lm iin yaplan, uygulama veya ilem.
kalibre
* Mermilerde, ateli silhlarda ap.
kalifiye
* Bir eyi yapabilme niteliini ve ustaln kazanm olan, nitelikli.
kalifiye ii
* stenilen nitelikleri tayan, iyi yetimi usta ii, nitelikli ii, vas fl isi.
kaliforniyum
* Atom numaras 98, atom arl 244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif element. Ksaltmas Cf.
kaligrafi
* Harfleri gzel biimler vererek yazma sanat , gzel yaz sanat, hsnhat.
kaliko
* Pamuk iplikleriyle yaplan ilk cilt bezi.
kalinis
* Bir tr yamur kuu, su tavuu.
kalinos
* Levree benzer bir balk.
kalipso
* Jamaika'dan yaylm, iki zamanl bir dans.
* Bu dansn mzii.
kaliptra
* Kkn byme blgesinin zerini rten yksk eklindeki koruyucu doku.
kalite
* Bir eyin iyi veya kt olma zelli i, nitelik.
* (Franszcada kullanlmaz) stn nitelikli.
kalite emberleri
* Bir i yerinde iin daha etkili ve verimli yaplabilmesi iin, bilgi ak nn hzlanmas, bilgi paylam nn
artmas syesinde, gnlllerin ekipler oluturmas .
kalite kontrol
* Her trl maln retiminin balangcndan mal k na kadar nitelik ve zelliinin belirlenmesi iin yap lan
analiz ve denetim.
kalite riski
* Al cn n, var yerine gelen malnn kalitesi iin yklendii riziko.
kaliteli
* Nitelikli.
kalitesiz
* Niteliksiz.
kalitesizlik
* Niteliksizlik.
kalk borusu
* Bir k tay veya bir gemideki tayfalar uyandrmak iin belirli saatte boru ile verilen iaret.
kalkan
* Oktan veya kl tan korunmak iin savalarn kulland korunmalk.
* Toplum olaylar nda gvenlik grevlilerinin eitli sald r aralarndan kendilerini ve bakalarn korumak
iin kullandklar, zel olarak yap lm korumalk.
* Koruyucu.
kalkan
* Yan yzergillerden, byk, yass , derisi dme veya ivi denilen birtakm sivri kemiklerle rtl, beyaz etli
balk (Scophtalmus maximus).
kalkan bal
* Kalkan.
kalkan balgiller
* Denizlerin kumlu, amurlu diplerinde yaayan, yass bedenli, kemikli balklar familyas.
kalkan bezi
* Grtla n n ve alt blmnde bulunan, salg s n kana veren, ok damarl , nemli bir bez, tiroit.
kalkan bcekleri
* Bir ok tr, tar m ve orman bitkilerinde asalak olarak yaayan, kn kanatlar kalkanms bcekler familyas.
kalkanc k
* Tohum ierisinde embriyonu besi dokuya balayan, onu besin deposundan ayran ve besin maddelerini
absorbe ederek embriyona veren zar gibi ince ve kalkan eklinde bir para.
kalker
* Kire ta.
kalkerleme
* Kalkerlemek ii.
kalkerlemek
* (toprak) Kirelenmek.
kalkerli
* Birleiminde kire ta bulunan.
kalkersiz
* Birleiminde kire ta bulunmayan.
kalkk
* Dzeyine gre yksekte olan.
* Kabararak yerinden ayrlm.
* Dik durumda, ucu yukar doru olan.
kalkkl k
* Kalkk olma durumu.
kalknd rma
* Kalknd rmak ii.
kalknd rmak
* Kalknmasn salamak, kalk nmasna yol amak.
kalkn
* Kalknmak ii veya biimi.
kalknma
* Kalknmak ii.
* yileme, ifa bulma.
kalknma hz
* Belirli iki tarih arasnda ekonomide byme veya gelime durumu.
kalknmak
* Durumunu dzeltmek, aamal bir biimde gelimek, ilerlemek.
kalkp kalkp oturmak
* fkesini vcut k mldanlaryla belli etmek.
kalk
* Kalkmak ii veya biimi.
kalka gemek
* (uak) havalanmak iin pistten ayrlmak.
kalklma
* Kalklmak durumu.
kalklmak
* Kalkmak iine konu olmak.
kalkma
* Kalkmak ii.
* syan, ayaklanma, kyam.
kalkmak
* Yetenek, imkn ve gc aan bir ie girimek.
* Girimek, balamak.
kalkma
* Kalkmak ii.
kalkmak
* Oturu durumundan dik duruma gelmek, dorulmak.
* Uyanarak yataktan ayrlmak.
* Gitmek zere yerinden ayr lmak.
* Yukar doru ykselmek.
* (tatlar iin) Yola kmak.
* Umak.
* Yerinden ayr lp yol almaya balamak.
* (hayvan) ki art aya zerinde dik durum almak.
* Kabarmak, ayrlmak.
* (kapak, rt) Kaldrlmak, alnmak.
* Derlenip gtrlmek.
* yileerek gezecek duruma gelmek.
* Varl, hayat son bulmak.
* Yok olmak, artk bulunmamak.
* Girimek, balamak, davranmak, yeltenmek.
* Geerli olmamak, geerliini yitirmek, gemez olmak.
* Uygulanmaz olmak.
* Gncelliini yitirmek.
* Gemek.
* Baka yere gitmek, ta nmak.
* Ayakta beklemek.
kalkojen
* Periyodik dizgede, altnc gruptaki oksijen, kkrt, selenyum, tellr, polonyum elementlerinin genel ad .
kalkolitik
* Bak rn kullanlmaya balamasyla nitelenen (tarih ncesi dnem).
kallavi
* Vezir ve sadrazamlarn giydikleri bir eit kavuk.
* ok iri, kocaman.
kallavi fincan
* ri, kulpsuz fincan.
kallem
* "Allem etmek, kallem etmek" sznde geer.
kalle
* Sznde durmayp bir iin yzst kalmasna yol aan; birine gizlice ktlk eden.
kallee
* Kallee yara r (biimde).
kallelik
* Kalle olma durumu veya kallece davran.
kallelik etmek
* sznde durmayarak dneklik etmek; birine gizlice ktlk etmek.
kalma
* Kalmak ii.
* Herhangi bir kimseden veya bir dnemden kalm olan.
kalma durumu
* sim soyundan bir szn, ta d kavramda bulunuunu bildiren durum. Trkede bu durum -da / -de, -
ta / -te ekleri ile bildirilir, -de hli, lokatif.
kalmak
* Olduu yeri ve durumu korumak, srdrmek.
* (zaman, uzakl k veya nicelik iin) Belirtilen miktarda bulunmak.
* Konaklamak, konmak.
* Oturmak, yaamak, elemek.
* Hayat n srdrmek, yaamak.
* Varln korumak, srdrmek.
* Oyalanmak, vakit geirmek.
* S nf gememek.
* lemez, yrmez duruma gelmek.
* Geriye atlmak, ertelenmek.
* Grevi veya yetkisi iinde olmak, dmek, durumu itibaryla aa seviyede bulunmak.
* Bir eyle kaplanmak, bir eye bulanmak.
* Bir ii belli bir noktada brakmak, ara vermek.
* Gemek.
* Geri kalmak, yapamamak.
* Belli bir gelirle geinmek zorunda bulunmak.
* Yetinmek.
* (olumsuz olarak) Olmak, meydana gelmek.
* Olmak, herhangi bir durumda bulunmak.
* Herhangi bir durumu srdrmek.
* Kk veya gvdeleri sonuna -e ( -a ) eki alm fiillerle srerlik bildiren birleik fiiller oluturur.
* Baz -ip ekiyle yap lm zarf fiillerden sonra da gelerek srerlik bildirir.
kalmal
* Kalma durumunda olan.
kalmal tmle
* ou kez fiilin, bazen de ismin anlam n tmleyen ve kalma durumunda bulunan dolayl tmle.
kaloma
* Demir atm bir geminin zincirinin su iindeki blm.
kalomel
* Tatl slmen.
kalori
* Normal atmosfer basncnda, s nma ss 15C' lik suyunkine eit olan bir cismin, bir gram nn s cakl n
10C ykseltmek iin gerekli s miktar na eit olan s birimi.
* Besinlerin, dokular iinde yanarak vcudun scakl k ve enerjisini salama deerleri de kalori ile llr.
Ksaltmas Kal.
kalorifer
* Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan kan scak hava, su veya buhar, borularla dolatrmak
yoluyla bir yap nn her yann stan ara veya tesisat.
* Radyatr.
kalorifer borusu
* Kalorifer ssn ileten boru.
kalorifer dairesi
* Kalorifer kazan nn bulunduu blm.
kalorifer kazan
* Kalorifer suyunun iinde bulunduu kazan.
kalorifer petei
* Kalorifer ssn oda iinde datan metal blm.
kaloriferci
* Kalorifer deyen veya onaran kimse.
* Kaloriferi yakan kimse.
kalorifercilik
* Kalorifer deme veya onarma ii.
* Kaloriferi yakma grevi.
kalorimetre
* Isler.
kalorimetri
* Is lm.
kalo
* \343 galo.
kalosuz
* \343 galosuz.
kalotip
* Yar saydam durumdaki kt zerinde fotoraf negatifleri elde etme yntemi.
kalp
* Gs boluunda, iki akcier arasnda, vcudun her yan ndan gelen kan akcierlere ve oradan gelen
temiz kan da vcuda da tan organ, yrek.
* Kalp hastal.
* Sevgi, gnl.
* Bir lkenin, bir kuruluun ileyi, ynetim ve varln srdrme bakmndan en nde gelen yeri.
* Duygu, his.
kalp
* Bir durumdan baka bir duruma evirme, dntrme.
kalp
* Dzme, sahte, gemez (para).
* Yalanc, kendine gvenilmeyen.
* e yaramaz, tembel.
kalp acs
* Byk znt.
kalp ars
* Aktan doan znt.
kalp ake
* Sahte metal veya k t para.
* Yaramaz kimse.
kalp aksesi
* Kalp krizi.
kalp arpnts
* Kalbi veya kalbinin almas bozuk olan kimse.
kalp etmek
* bir durumdan baka bir duruma evirmek, dntrmek.
kalp kalbe kar dr
* sevgi karl kldr.
kalp kas
* Kalbin ana duvarn eviren ve dzenli hareket edeb kas rgs.
kalp kazanmak (veya fethetmek)
* ince bir davran veya gzel bir szle birinin sevgisini kazanmak; ilgisini ekmek.
kalp krmak
* gnl k rmak, incitmek.
kalp krizi
* Kalbin normal almasn birdenbire engelleyen, nlem al nmazsa lme yol aan rahatszlk.
kalp olmak
* sahte, dzme olmak.
kalp olmamak
* acma duygusu olmamak.
kalp sektesi
* Kalbin birdenbire durmas .
kalp spazm
* rade d kalbin kasl p gevemesi ve bundan doan rahatszlk, kalp s k mas.
kalp yaras
* Yrek yaras.
kalpak
* Kesik koni biiminde deri, krk veya kumatan yaplm bal k.
kalpak
* Kalpak yapan veya satan kimse.
kalpak lk
* Kalpak yapma veya satma ii.
kalpakl
* Kalpak giymi.
kalpakl k
* Kalpak yapmaya elverili.
kalpazan
* Sahte para basan veya piyasaya sren kimse.
* Yalan ve hile ile i gren (kimse).
kalpazanlk
* Kalpazan olma durumu veya kalpazanca i.
kalpi
* Kalp hastalklar uzman (hekim).
kalplama
* Kalplamak ii.
kalplamak
* (bir kimse) eviklik, doruluk veya alkanln yitirmek.
kalplk
* Dzmelik, sahtelik.
* yapma isteksizlii.
kalpli
* Kalp hastal olan.
kalpsiz
* Ac mas olmayan, kat yrekli, duygusuz, ac masz, merhametsiz.
kalpsizlik
* Kat yreklilik, acmas zlk, duygusuzluk, merhametsizlik.
kalsa (veya kalrsa)
* herhangi birinin kan s nca.
* elinden gelse, elinde olsa.
kalseduan
* Yapsnda billrlam kuvars ve biimsiz silis bulunan, mavimtrak beyaz renkte bir cins akik, Kadky
ta.
kalsemi
* Kanda bulunmas gerekli kalsiyum miktar .
kalsifikasyon
* Kire ta hline dnme.
kalsit
* Billrlam doal kalsiyum karbonat.
kalsiyum
* Atom numaras 20, atom arl 40,80, younluu 1,55 olan, 845C'de eriyen, kire ve alnn birleimine
giren, sar mtrak beyaz bir element. K saltmas Ca.
kalsiyum fosfat
* kalsiyum atomu ieren ve forml Ca3(PO4)2. olan fosfat.
kalsiyum karbonat
* En az % 38 kalsiyum ieren bir rn.
kalsiyum klorr
* Hidroklorik asidin kimyasal forml CaCl2 olan kalsiyum tuzu ve bunun hidrotlatr lm biimi.
kalsiyum oksit
* Kalsiyumun kimyasal forml CaO olan kire ta nn kalsinasyon rn.
kalsiyumlu
* Birleiminde kalsiyum bulunan.
kalsiyumsuz
* Birleiminde kalsiyum bulunmayan.
kaltaban
* Namussuz.
* arlatan, yalanc, hileci.
kaltabanlk
* Kaltaban olma durumu.
* Kaltabanca davran .
kaltak
* zeri mein, hal gibi eylerle kaplanmam olan eyerin tahta blm.
* Kuskunsuz eyer.
* ffetsiz, namussuz kadn.
kaltak
* Kaltaklk yapan kimse.
kaltakl k
* Toplumca ho kar lanmayan davranlarda bulunan kadn n durumu.
* Byle bir kadna yakr davran.
kalubel
* Arapa "evet dediler" anlamnda.
kalubeldan beri
* dnya kurulal beri, ok eskiden beri.
Kalvenci
* Kalvenizmi benimseyen.
Kalvencilik
* Tanr ile kul arasna hibir otoritenin giremeyeceini, Hristiyanl n eski sadeliine dnmesini savunan I.
Calvin tarafndan ileri srlen Protestanln zel bir kolu.
Kalvenizm
* Kalvencilik.
kalya
* Sadeya ile piirilen bir eit kabak veya patlcan yemei.
kalyon
* Yelkenle ve krekle yol alan sava gemilerinin en by.
kalyoncu
* Kalyon eri.
* Deniz eri.
kam
* Bkz. aman.
km
* Dilek.
* Zevk, mutluluk, tat.
km almak
* umduunu ve istedi ini elde etmek, diledii biimde zevk almak, keyfini karmak.
kama
* Silh olarak kullanlan, ucu sivri, iki az da keskin uzun b ak.
* A lm olan boluklarda tavan ve yanlardan ta veya cevher paralarn n dmesini nlemek amacyla
tahkimat elemanlar stne veya arkasna yerletirilen bir tahkimat paras.
* Kt yarmak iin kullanlan ucu sivri, yass, enli ivi, takoz, ksk .
* Topun gerisini kapayan kapak.
* Oyunda kazanlan her parti.
* Oyunda say.
kama basmak
* oyunda yenmek.
kamac
* Kama yapan veya satan (kimse).
* Top kamas yapan veya onaran kimse.
kamacl k
* Kamacn n ii veya meslei.
kamalama
* Kamalamak ii.
kamalamak
* Kama ile yaralamak.
kamal
* Kamas olan.
kamams
* Kamaya benzeyen, kama biiminde olan.
kamano
* Ykleme, aktarma, elden ele geirme.
kamano etmek (veya edilmek)
* yklemek, aktarmak, elden ele geirmek.
kamara
* Gemilerde oda.
* ngiltere yasama meclisi.
kamarams
* Kamaraya benzeyen, kamara gibi, kamaray andran yer.
kamarill
* Bir byk g sahibini perde arkasndan yneten kimse.
kamarot
* Gemilerde yolcular n hizmetine bakan grevli.
kamarotluk
* Kamarotun grevi.
kamas z
* Kamas olmayan.
kamama
* Kamamak i i.
kamamak
* (gz) Gl bir k sebebiyle bakamaz olmak.
* (di) Eki bir ey sebebiyle uyuup tedirginlik vermek.
kamat rma
* Kamatrmak ii.
kamat rmak
* Kamamasna sebep olmak.
kamber
* Sad k kle.
kambersiz dn olmaz
* her toplantda veya her iin iinde bulunmak meraknda olanlar iin yar sitem, yar aka olarak sylenir.
kambersiz dn olmaz
* her toplantda veya her iin iinde bulunanlar iin alay yollu sylenir.
kambium
* ift enekli bitkilerin gvde ve kknde yer alan, yeni odun ve soymuk tabakalar oluturarak bitkinin
kal nlamasn salayan ve meristem hcrelerinden meydana gelen tabaka.
kambiyo
* ki ayr lke parasnn birbiriyle deitirilmesi.
* Herhangi bir yerdeki bir alacan tahsili, bir borcun denmesi veya bir yerden toplanan para ve para yerine
geen ta nabilir deerlerin baka bir yere aktar lmas iin yaplan ilemin bedeli.
* Bu ilemin yap ld yer.
kambiyo ajan
* Borsalarda mterilerin alm ve satm yapmalarn salayan kii veya kurulu.
kambiyo cirosu
* Dviz kurunun, polienin ciro edilmesi ile sabit duruma getirilmesi.
kambiyo senedi
* Polienin birinci kopyas veya asl .
kambiyocu
* Kambiyo ileriyle uraan kimse.
kambiyoculuk
* Kambiyo ilemleri.
kambriyen
* Birinci a n ilk dnemi ve bu dnemde olumu yer katmanlar.
kambriyen ncesi
* Yeryz tarihinde Birinci a'dan daha eski, dalarn ve magma olaylarn n olutuu uzun bir zaman
sresi, prekambriyen.
kambur
* Bel kemiinin, gs kemiinin erilmesi veya raitizm sonucu srtta ve gste oluan tmsek.
* Baz hayvanlarn srtndaki knt.
* Kamburu olan (kimse).
* Yap veya eyada d arya doru erilme.
* S knt , dert.
kambur felek
* (talih ve kader iin) Sitem yollu kullanl r.
kambur kambur
* \343 kambur zambur.
kambur stne kambur (veya kambur kambur stne)
* sknt ve tersliklerin st ste geldiini anlatr.
kambur zambur
* Kambur ve eri br.
kambura
* Kitaplarn ciltlenmesiyle srt blmnde oluan yuvarlakl k.
kambura makinesi
* Ciltilikte, kitaplarn srtn yuvarlaklatrmak ve srt kenarlarn dzgnce oluturmakta kullanlan makine.
kambura vermek
* ciltlenecek kitab n srt n, formalar dikildikten sonra eki veya makine yard m yla yuvarlaklatrmak.
kambura yatmak
* ayakta duran birini s rt st drmek iin arkas nda iki bklm olup gizlice eilmek ve baka birinin onu
nden zerine itmesini salamak.
kamburlama
* Kamburlamak ii.
kamburlamak
* Kambur duruma gelmek.
kamburlatrma
* Kamburlatrmak ii.
kamburlatrmak
* Kambur duruma getirmek.
kamburluk
* Kambur olma durumu.
* Tmseklik.
kamburu kmak
* srt kambur olmak.
* (eilerek yaplan iler iin) ok alm olmak.
* ihtiyarlamak.
kamburumsu
* Az kambur, kambura benzer.
kamburunu karmak
* (insan, kedi vb.) srt n tmsek duruma getirmek.
kam
* Bir ucuna ip, deri vb. bal vurma, dvme arac .
* Bir ucu bir yere bal, br ucu herhangi bir ite kullan lmak iin serbest braklan halat.
* Spermatozoitlerde ve baz tek hcreli hayvanlarda hareketi salayan ipliksi organ.
kam almak (veya vurmak)
* kamlamak.
kam kuyruk
* yi cins k vrck koyun.
kamba
* pek artklar ndan elde edilen ve dokumacl kta kullan lan iplik.
kamlama
* Kamlamak ii.
kamlamak
* Kam ile vurmak.
* (yamur, kar, rzgr) Hzla arpmak.
* Etkinliini art rmak; h zland rmak; isteklendirmek, zendirmek, tevik etmek.
kamlan
* Kamlanmak ii veya biimi.
kamlanma
* Kamlanmak ii.
kamlanmak
* Kam ile dvlmek.
kamlamak
* Kam durumuna gelmek.
kamlatma
* Kamlatmak ii.
kamlatmak
* Kamlamak iini yaptrmak.
kamlay
* Kamlamak ii veya biimi.
kaml
* Kams olan.
* Zor kullanan.
kaml lar
* Bir hcreli hayvanlar n, hareket organlar kam biiminde olan bir sn f.
kame
* Deiik renkli st ste iki katmandan oluan ve stteki katmanna kabartma bir desen yaplan deerli ta.
kamelya
* aygillerden, byk, beyaz, pembe veya krmz renkte iekler aan, dayankl yaprakl bir bitki. Japon
gl. in gl (Camellia japonica).
kamer
* Ay.
kamer bal
* Ay bal .
kamera
* Al c, fotoraf makinesi.
* Bir ekime balanrken, ynetmenin alcy altrmalar iin verdi i buyruk.
kameraman
* Al c ynetmeni.
kamer
* Ayla ilgili.
kamer ay
* Ay n tam bir devriyle hesap edilen veya ay n hareketine gre dzenlenen sre.
kamer takvim
* Bkz. ay takvimi.
kamer y l
* Bkz. ay y l.
kameriye
* Bahelerde yazn oturulmak iin yaplan, kafes biiminde, kubbeli, st yeilliklerle sar lan ssl ardak.
kameriyeli
* Kameriyesi bulunan.
kamersiz
* Aysz, ay olmayan.
Kamerunlu
* Kamerun halkndan olan.
kamet
* Boy, endam.
* Camide namaza kalkmak iin okunan ezan.
kamet getirmek
* (cemaatin namaza kalkmas iin) mezzin, ezan n "namaza kalknz" anlam ndaki szlerini okumak.
kameti artrmak
* bararak konumak.
kamga
* Yonga.
kam
* Budaygillerden, sulak, nemli yerlerde yetien, boumlu, sert gvdesi olan bitkilere verilen ad (Phragmites
australis).
* Bu bitkiden yap lm.
* Erkeklik organ, penis.
kam atmak (veya koymak)
* birine oyun etmek, arabozanlk etmek.
kam kalem
* Yaz yazmak iin kullan lan ince kam tan yaplm kalem.
kam kemik
* Baldrn arka tarafnda yer alan ince uzun kemik.
kam kulak
* Kulaklar ince, dzgn ve dik at.
kamk
* Kuyumcular n kulland fle.
kaml
* Kam olan.
kamlk
* Kam ok olan yer.
kams
* Gvdesi kam gibi bo ve boumlu olan.
kamikaze
* (kinci Dnya Sava yllarnda Japonya'da) ntihar ua .
kmil
* Yetkin, erikin, eksiksiz, arbal , mkemmel.
kmilen
* Bsbtn, toptan, hep birden.
kamineto
* Kk ispirto oca, ispirtoluk.
kamkaz
* Kesme zelliini yitirmi, krlemi, keskin olmayan bak, orak vb. ara.
kamp
* adr veya baraka gibi ereti aralardan oluturulan konak yeri.
* Bu yerde konaklama.
* Tutsaklar n veya siyas srgnlerin toplanld yer.
* Belli bir dnce evresinde birleen topluluk.
kamp kurmak
* kamp iin kalnacak yerde gerekli dzeni salamak.
kampa girmek (veya kamp yapmak)
* genellikle yar ma ncesi, yar maya gerektii gibi hazrlanmak.
kampana
* an.
kampana almak
* (gemi, istasyon gibi yerlerde) belirli vakitlerde an almak.
kampanac
* Dzenbaz, hilekr, sahtekr.
kampanya
* (politika, ekonomi, kltr gibi alanlarda) Belirli bir sredeki etkinlik dnemi.
kampanyac
* Kampanyaya katlan kimse.
kamp
* Kamp kuran, kampta kalan kimse.
kampl k
* Kamp kurma ii.
* Kamp hayat .
kamping
* Kamp kurma yeri.
kamplama
* Kamplama durumu.
kamplamak
* Kamplara ayrlmak, blnmek.
kampus
* ehir dnda kurulmu bir niversitenin alan ve yaplar, yerleke.
kamu
* Hep, btn.
* Bir lkedeki halkn btn, halk, amme.
kamu davas
* Kamu adna savcnn at dava, amme davas.
kamu dzeni
* Btn toplumu ilgilendiren dzen.
kamu gvenlii
* Bir devlette zabta hizmetleriyle halka salanan can ve mal gvenlii.
kamu hizmeti
* Devlet ve teki kamu tzel kiileri tarafndan halkn genel ve ortak ihtiyalar nn kar lanmas.
kamu hukuku
* Devlet ile kii arasnda kar lkl olarak hak ve devleri dzenleyen hukuk kolu, amme hukuku.
kamu idaresi
* Kamu ynetimi.
kamu kesimi
* Devlet eliyle yrtlen ekonomik ilerin btn.
kamu kurumu
* Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amacyla oluturulan kamu tzel kiisi.
kamu personeli
* Devlet hizmetinde alan kiiler.
kamu sal
* Bir toplumda byk halk kitlelerinin salk koullar asndan iinde bulunduu durum.
kamu sektr
* Bkz. kamu kesimi.
kamu tanrc
* Tm tanrc, panteist.
kamu tanrcl k
* Tm tanrclk, panteizm.
kamu yarar
* Devletin ihtiyalarna cevap veren ve bu ihtiyalar karlayan, devlete yarar salayan deerler btn.
kamu ynetimi
* Devletin ynetim faaliyetlerinin faydal ve verimli bir biimde dzenlenmesiyle uraan bilim dal, amme
idaresi.
kamuflj
* rtme, saklama, gizleme, peeleme, alalama.
kamufle
* Grnmeyecek, tannmayacak biimde rtlm, saklanm, gizlenmi, alalanm, maskelenmi.
kamufle etmek
* gizlemek, maskelemek, alalamak, peelemek.
kamulatrlma
* Kamulat rlmak ii.
kamulatrlmak
* Kamulat rmak ii yaplmak.
kamulatrma
* Kamulat rmak ii, istimlk.
* Devletletirme.
kamulatrmak
* Ta nmaz bir mal sahibinden sat n alarak kamuya mal etmek, kamu yararna almak, istimlk etmek.
* Devletletirmek.
kamuoyu
* Bir sorun zerine halk n genel dncesi, halk oyu, amme efkr, efkrumumiye.
kamuoyu oluturmak (veya yaratmak)
* bir dnceyi yayg nlatrmak ve halkn dikkati o dnce etrafnda toplamak ve younlatrmak.
kamus
* Byk szlk.
kamusal
* Kamu ile ilgili.
kamusallama
* Kamusallamak i i.
kamusallamak
* Kamusal duruma gelmek.
kamutay
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) Trkiye Byk Millet Meclisinin genel kurulu.
kamyon
* Motorlu byk yk tat.
* Kamyonun tayabildi i mal, kimse vb.
kamyoncu
* Kamyonla ta yc lk yapan kimse.
* Kamyon kullanan src.
kamyonculuk
* Sahip olduu kamyonu bakas arac lyla alt rtma ii.
* Kamyon srcl.
kamyonet
* 1500 kilogram yk tayan kk kamyon, pikap.
kamyoneti
* Kamyonet kullanan kimse.
kamyonetilik
* Ta mac lkta kamyonet kullanma ii.
kan
* Atardamar ve toplardamarlar n iinde dolaarak hcrelerde zmleme, yadmlama grevlerini salayan
plzma ve yuvarlardan olumu krmz renkli sv .
* Soy.
-kan / -ken
* \343 -gan / -gen.
kan alamak
* byk bir znt iinde bulunmak.
kan akesi
* Birini yaralayandan alnp yaralanana veya lenin miraslarna verilen para.
kan ak tmak
* kurban kesmek.
kan akmak
* kanl arpma olmak.
kan aktarm
* Hasta veya yararlya, kendi veya uygun baka bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli,
transfzyon.
kan alacak damar bilmek
* nereden veya kimden kar salanabileceini bilmek.
kan almak
* bir damardan bir miktar kan ekmek veya aktmak.
kan ba
* Ayn soydan gelme durumu.
kan bankas
* Gereinde hastalara aktarmak iin salam kimselerden alnan kanlar n sakland yer.
kan bas nc
* Bkz. tansiyon.
kan ba na sramak (veya beynine kmak)
* ok sinirlenip fkelenmek.
kan beynine kmak
* ok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrol yitirmek.
kan bilimci
* Kan bilimi uzman, hematolog.
kan bilimi
* Kann morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve genetik adan incelenmesi.
* Kan hastal klar bilimi, hematoloji.
kan bomak
* beynine kan hcumuyla lmek.
kan ana gibi
* Bkz. gzleri kan anana dnmek.
kan ekmek
* yz ve huy, ana veya baba taraf nn yzne ve huyuna benzemek.
* (akraba iin) yak nlk duymak.
kan ban
* Kl kknden balayarak deri alt dokusunu saran ve deride ikinlikle beliren irinli kabart.
kan kmak
* kan dklmek, cinayet ilenmek.
kan davas
* Gemite, aralarnda cinayetten, kan akm olmaktan veya baka bir sebepten kklemi bir dmanl k
bulunan iki ailenin kar lkl kan gtmesi.
kan doku
* Plzmas ve tad yuvarlar bakmndan bir doku gibi grnen kana, doku bilimine verilen ad.
kan dolam
* \343 dolam.
kan dkmek
* lme yol amak, cana kymak.
kan gelmek
* kanamak.
kan gitmek
* byk abdestini ederken kan gelmek.
* (kadnlarda) ayba ok kanl olmak.
kan gvdeyi gtrmek
* ok kan dklm olmak.
kan grubu
* Bireyde serum ve alyuvarlar n tad antijen veya antikorlarn trne gre ayrc zellikler tayan grup.
kan gtmek
* kan dkerek almak istemek.
kan istemek
* ldrlen bir kimsenin cnn alnmasn istemek.
kan kanseri
* Kanda akyuvarlar n olaanst oalmasyla beliren bir hastalk, lsemi.
kan kardei
* Birinin kan n emerek veya yalayarak kardelik and imek yoluyla karde olanlardan her biri, ant kardei.
kan kaybetmek
* herhangi bir sebeple vcuttan ok kan akmak.
kan k rmz
* ok krmz.
* stn, yaman.
kan kusturmak
* ok eziyet ektirmek.
kan kusup kzlc k erbeti itim
* ok eziyet ektii hlde durumunu iyi gstermek.
kan nakli
* \343 kan aktarm.
kan olmak
* insan ldrlmek.
kan olmak
* aralarnda kan davas bulunmak.
kan otu
* Gelincikgiller familyasndan kan krm z renkte ok y llk zehirli bir bitki.
kan oturmak
* bir damarn atlamasyla szan kan, dokular aras na akp kalmak.
kan paras
* Diyet.
kan plzmas
* Kann hcreleraras sv maddesi.
kan portakal
* i krmz bir portakal tr.
kan revan iinde
* her yan kana bulanm .
kan serumu
* Kann kmesinden sonra stnde kalan sv ksm.
kan ta
* Hematit.
kan ter iinde (kalmak)
* ok terli, yorgun ve perian bir durumda (kalmak).
kan tere batmak
* kan ter iinde kalmak.
kan tutmak
* kan grnce baylmak.
* (adam ldren kimse) ok geirmek.
kan unu
* Kl, mide ierii, idrar ve benzeri yabanc maddeden ar temiz, taze hayvan kanndan normal i lemle elde
edilmi, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda znmeyen kurutulmu bir rn.
kan vermek
* (hastaya, yaralya) kan aktarmak.
* kan nakli iin kan aldrmak.
kan yrmek
* bir organda ar kan birikmek.
kana
* Geminin ektii suyu gstermek iin ba ve k bodoslamalar zerine konulan iaretler.
kana boyamak (veya bulamak)
* kan iinde b rakmak.
kana kan
* birinin ldrlmesinden sonra, ldrenin ldrlerek ceza verilmesi.
kana kan istemek
* ldrenin ldrlmesini istemek.
kana kana
* Kanncaya kadar, doya doya, iine eke eke.
kana susamak
* ldrme hrs duymak.
kanaat
* Elindekinden honut olma durumu, kankl k, yeter bulma, yetinme, fazlasn istememe, doyum.
* Kanma, inanma.
* Kan, kan , inan, dnce.
kanaat etmek
* yetinmek.
kanaat getirmek
* kanmak, akl yatmak, inanmak.
kanaatkr
* Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kank, kanaatli, yetingen.
kanaatkrl k
* Azla yetinme durumu, kanklk, yetingenlik.
kanaatli
* Elindeki ile yetinen, kank, yetingen.
Kanada geyi i
* Kuzey Afrika'da yaayan iri gvdeli geyik tr (Cervus Canadensis).
Kanada kava
* Kuzey Afrika'da yetien uzun bir kavak tr.
Kanadal
* Kanada halkndan olan kimse.
kanad alt na almak (veya birinin stne) kanat germek
* korumak, himayesine almak.
kanad kolu
* akrabas , en yaknlar.
* koruyucusu, destei.
kanadiyen
* Kanadal tuzak avclarnn ceketlerine benzeyen ii krkl veya pamuklu, al yakal , kemerli kruvaze ceket.
* Yaz aylarnda giyilen bol ve geni dikimli astars z hafif ceket.
kanal
* Baz blgeleri sulamak, kurutmak amac yla veya gemilerin ilemesine elverili, insan eliyle alm su yolu.
* ki ky aras ndaki dar ve derin deniz.
* inden damar, sinir veya bir sv geen yol.
* Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla iletiimi salayan yol, hat.
* Tahtann liflerine dik ynde alan krlang kuyruu biimli girinti.
kanalck
* Kk kanal.
* Bir organizmadaki kk kanal.
kanalckl
* Kanalc olan.
kanalet
* Kk kanal.
kanal yla
* Bir kimse veya bir ey aracl yla, yoluyla, eliyle.
kanalizasyon
* Pis ve atk sularn zel kanallar aracl yla belli merkezlerde toplanp at lmas n salayan sistem, ebeke.
kanama
* Kanamak ii, nezif.
kanamak
* Vcudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek, kan kaybetmek.
* (manev aclar iin) Yeniden etkisini duyurmak, depremek.
kanamal
* Kanamas olan.
kanara
* Bkz. kesim evi, mezbaha.
kanarya
* spinozgillerden, yeilimsi veya sar tyl, koni biiminde kk gagal, tc ku (Serinus canaria).
kanarya iei
* an ieigillerden, sar renkli bir iek (Tropaeolum peregrinum).
kanarya otu
* uha ieigillerden, tohumlar kafes kularna yem olarak verilen bir bitki (Alsine media).
kanaryalk
* Kanarya yetitirilen yer.
kanasta
* Bir tr kt oyunu.
kanat
* Kularda ve bceklerde umay salayan organ.
* (balklarda) Yzge.
* Bir ua n havada durmas n salayan tayc aerodinamik glerin etkiledii yatay yzey.
* Kap, pencere, dolap gibi dikine al p kapanan eylerin kapa.
* Yan, taraf.
* Meclis, parti gibi topluluklarda dnce ynnden zellik gsteren taraflardan her biri.
* Frldak biiminde olan eylerde kol.
* Bkz. Ang.
* Sava dzenindeki ordunun iki yanndan her biri, cenah.
* Futbol, hentbol vb.takm oyunlar nda hcum hattnn sa ve sol ular nda yer alan oyuncular.
kanat amak
* birini korumak, himaye etmek.
kanat altrmak
* bir ie almaya al mak.
kanata
* Az geni tek kulplu su kab.
kanat k
* Kk kanat.
* Baklagillerin iek tacnda bulunan, yan iki ta yapraktan her biri.
* Kularn ereti kanad; ba parmak ve birinci parmak kemiklerine bal teleklerinin btn.
kanat
* Kanatmak ii veya biimi.
kanatlandrma
* Kanatland rmak ii.
kanatlandrmak
* ok sevinmesine sebep olmak.
kanatlan
* Kanatlanmak ii veya biimi.
kanatlanma
* Kanatlanmak ii.
kanatlanmak
* Umaya balamak.
* Umak, kanat amak.
* ok sevinmek.
kanatl
* Kanad olan.
kanatl lar
* Bceklerin kanatl olanlar n iine alan alt snf.
kanatma
* Kanatmak ii.
kanatmak
* Kanamas na yol amak veya kanamasn salamak.
kanatsz
* Kanad olmayan.
kanatszlar
* Bcekler snf nn kanats z olan en ilkel biimlerini kapsayan alt snf.
kanava
* \343 kanavie.
kanavie
* El ileri iin kullanlan seyrek dokunmu keten bezi.
* Bu bezin zerine yap lm olan ileme.
* uval olarak kullanlan kendirden veya kenevirden yap lm seyrek bez.
kanayan yara olmak
* srekli sknt, znt ve zarar veren bir durumda olmak.
kanay
* Kanamak ii veya biimi.
kanbiyit
* Hidratl doal demir silikat.
kanca
* Bir ey ekmeye yarar ucu demir engelli ubuk.
kancaba
* Alt veya sekiz ift krekle ekilen, dar, uzun bir eit kay k.
kancac
* Metal zincir imaltnda palet zincirlerine monte edilebilmesi iin palet zincirlerinin utaki baklalarna zel
kanca takan kimse.
kancalama
* Kancalamak ii.
kancalamak
* Kancay bir eye takmak.
* Kancay atp ekmek.
* Bir kimse veya eyin zerine bktracak kadar dmek.
kancalanma
* Kancalanmak durumu.
kancalanmak
* Kanca ile tutulmak, kancaya taklmak.
kancal
* Kancas olan.
kancal i ne
* engelli ine.
kancal kurt
* psiler familyasndan, 10 mm boyunda, az ift engelli, ince barsaklarda yaayan asalak solucan.
kancasz
* Kancas olmayan.
kancay takmak (veya atmak)
* bir kimsenin ktl iin uramak.
kanc k
* (hayvanlarda) Dii.
* Dnek, gvenilmez.
* Kadn.
kanc ka
* Dneklik ederek, gizlice ktlkte bulunarak.
kanc klk
* Kanck olma durumu.
* Kancka davran.
kanc kl k etmek (veya yapmak)
* dneklik, kallelik etmek.
kanc l
* Kanda yaayan asalak.
kancur
* zmarit bal nn k.
kan lar
* Eliliklerde, konsolosluklarda yaz ve evrak ilerini yrten grevli.
kan larlk
* Kanlar eliyle ynetilen i ler.
* Bu ilerin grld yer.
kan larya
* Elilik ve konsolosluklarda ynetimle ilgili grevlilerin btn.
* Bu grevlilerin alt yer.
kandamlas
* Asya ve Avrupa'da l man blgelerde yetien krmz veya sar iekli otsu bir bitki (Adonis).
kanda
* Ayn kan ta yan, ayn soydan olan.
kandalk
* Kan birlii, soy birlii.
kandel
* Ik younluu birimi, mum. Ksaltmas cd.
kandra aac
* Mine ieigillerden, t rl bir ss bitkisi (Lipia citriodora).
kandra otu
* Budaygillerden, ok yllk, srnc, otsu bir bitki (Calamagrostis).
kandrc
* nand rc .
* Aldat c.
* me isteini giderici.
kandrc lk
* Kandrc olma durumu.
kandrl
* Kandrlmak ii veya biimi.
kandrlma
* Kandrlmak ii.
kandrlmak
* Kandrmak ii yaplmak.
kandr
* Kandrmak ii veya biimi.
kandrma
* Kandrmak ii.
kandrmaca
* Kandrmak amacyla yap lan dzen.
kandrmak
* Kanmas n salamak, inandrmak, ikna etmek.
* Aldatmak.
* me, yeme isteini karlamak.
kandidoz
* Pamukuk.
kandil
* inde sv bir ya ve fitil bulunan kaptan olumu ayd nlatma arac.
* ok sarho.
* Kandil gecesi.
kandil iei
* Civanperemi.
kandil rei
* Kandillerde yap lp sat lan geleneksel rek.
kandil gecesi
* Berat, mira, regaip ve mevlit (Hz. Muhammed'in doum yl dnm) geceleri.
kandil gn
* Kandil gecesinden nceki gn.
kandil simidi
* Kandil gnlerinde yapl p satlan bol susaml simit.
kandil ya
* Kt cins zeytinya.
kandilci
* Cami ve minarelerin kandillerini yakan kimse.
* Kandil yapan veya satan kimse.
kandilin ya tkenmek
* hayat sona ermek, lmek.
kandilisa
* Yelkenleri yerlerine ekmekte kullanlan halatlar n genel ad.
kandilleme
* Kandillemek ii.
kandillemek
* Birbirinin kandil gnn kutlamak.
kandilli
* Kandili olan.
* ok sarho.
kandilli kfr
* itilmedik, ok ar bir svg.
kandilli selm
* El etek perek, yerlere kadar eilerek verilen selm.
kandilli temenna
* Eli eilip yere kadar uzatarak ve baa gtrerek verilen selm.
kandillik
* Kandillerin konulduu yer.
* Kandil gn ile ilgili.
kanepe
* Birka kiinin oturabilecei genilikte koltuk.
* Genellikle ay ve kokteyller iin haz rlanan, peynir, sucuk, salam gibi eylerle sslenen ok kk ekmek.
kangal
* Tel, kurun boru gibi uzun ve bklebilir eylerin halka biiminde sar lmas yla yaplan ba.
* Bu biimde bklm eylerin her bir halkas.
kangal
* Deve dikeni.
kangal kpei
* oban kpei olarak yetitirilen, burnu ve az siyah, kulaklar dk, kuyru srt na doru dzgn k vrm
yaparak duran, Anadolu'da Sivas yresinde yetitirilen ve ok tutulan bir tr kpek.
kangallama
* Kangallamak ii.
kangallamak
* Kangal durumuna getirmek.
kangallanma
* Kangallanmak ii.
kangallanmak
* Kangal durumuna getirilmek.
kangren
* Vcudun bir yerindeki dokunun lmesi.
kangren olmak
* vcudun bir yerindeki dokular lmek.
* kangrenlemek.
kangrenleme
* Kangrenlemek ii.
kangrenlemek
* Kangren olmak.
* Bir durum veya i dzelmeyecek duruma gelmek, uzamak.
kangrenletirme
* Kangrenletirmek durumu veya biimi.
kangrenletirmek
* Kangren durumunun ortaya kmasna sebep olmak.
kangrenli
* Kangreni olan.
kanguru
* Kangurugillerden, iri, otul, memeli, n ayaklar ksa, art ayaklar ile kuyruu uzun ve gl, ba kk,
Avustralya'da yaayan keseli hayvan; diisinin karnnda yavrularn tayacak bir kesesi vardr (Macropus giganteus).
kangurugiller
* Memelilerden, srayc , keseli hayvanlar familyas.
kan
* nanlan dnce, kanaat.
kan ayakl
* Evli kad n.
kan bana kmak (veya sramak veya toplamak)
* ok fkelenmek.
kan bozuk
* Soysuz.
kan donmak
* donakalmak; ok armak.
kan snmak
* (birine kar) yaknlk duymak.
kan iine akmak
* derdini d a vuramamak.
kan kanla yumazlar, kan suyla yurlar
* ktlk, ktlk yaplarak dzeltilmez, ancak iyilik yaplarak ortadan kaldrlr.
kan kaynamak
* cokun ve kprdak olmak.
kan kaynamak
* abucak sevgi duymak.
kan kurumak
* ok usanmak,ok bkmak.
kan pahasna
* yaralanmay veya lm gze alarak.
kan scak
* Sevimli, kendini abuk sevdiren.
kan sulanmak
* kanszla uramak.
kan temizlenmek
* ldrlenin arkasndan, ldren kii veya yaknlarndan birini ldrerek almak.
kank
* Elindekinden honut olan, azla yetinen, yetingen, kanaatkr.
* Tok gzl.
kanklanma
* Kanklanmak ii.
kanklanmak
* Edindii bir eyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek.
kankl k
* Elindekinden honut olma durumu, kanaat, kanaatkrlk.
kankma
* Kankma i i.
kankmak
* Kanmak, gnl kanmak.
kanksama
* Kanksamak ii.
kanksamak
* ok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak; almak.
* Bkk nlk getirmek, usanmak.
kanksay
* Kanksamak ii veya biimi.
kanma gre (veya kanmca)
* dnceme, inancma gre.
kanna dokunmak
* ok sinirlendirmek.
kanna ekmek doramak
* birinin lmne yol aarak sevinmek.
* birini kk drmek, birine zarar vermek.
kanna girmek
* birini ldrmek veya ldrtmek.
* (bir k zn) k zln bozmak.
kanna susamak
* belsn aramak.
kann emmek
* insafs zca smrmek.
kann iine aktmak
* sknt s n belli etmemek.
kann kaynatmak
* heyecanlandrmak, coturmak.
kann kurutmak
* canndan bezdirmek.
kann yerde koymak
* birini ldreni lmle cezalandrmamak.
kanrma
* Kanrmak ii.
kanrmak
* (bir eyi) Eip zorlayarak yerinden karmak veya karmaya almak.
kanrtma
* Kanrtmak ii.
kanrtma
* Bir eyi kan rmak iin kullanlan denek veya ara, bir tr kaldra.
kanrtmak
* Bkp zorlayarak yerinden oynatmak.
kansnda olmak
* inancnda olmak, kanaatinde olmak.
kan
* Kan, kanaat.
* Aldan, kanma.
kant
* Bir eyin doruluu, gereklii konusunda kan verici belge, delil.
* Sonurguya ulaan bir uslamlaman n dayand gerek, delil.
* Kan verici e; anlamazlk konusu olan eyde, yargcn kanlarn oluturan ey.
kantlama
* Kantlamak ii.
kantlamak
* Bir eyin gerek ynn kantla ortaya koymak, ispat etmek.
kantlandrma
* Kantlandrmak ii.
kantlandrmak
* Bir dnceyi, bir sav yeterli delillerle dorulamak, belgelemek ve aklamak.
kantlan
* Kantlanmak ii veya biimi.
kantlanma
* Kantlanmak ii.
kantlanmak
* Kantlamak ii yap lmak, ispat edilmek.
kantl
* Kantla gsterilmi, mdellel.
kantsama
* Kantsamak ii.
kantsamak
* Kant, belge veya delil olarak kabul etmek.
kanya varmak
* belli bir kan edinmi olmak.
kanyla demek
* yapt nn cezasn hayatyla demek.
kani
* Kanm, inanm.
kani olmak
* inanmak, kanmak.
kani
* Uzun, kvrck tyl bir cins kpek.
kankan
* Kadnlarn oynad hareketli bir Frans z dans .
kankurutan
* Adam otu.
kanlama
* Kanlamak ii.
kanlamak
* Kana bulamak.
kanlandrma
* Kanland rmak ii.
kanlandrmak
* Kanlanmasn salamak.
kanlanma
* Kanlanmak ii.
kanlanmak
* Kan bulamak.
* Kan oalmak.
* Bir organda kan birikmek.
kanl
* Kan bulam .
* Kan olan.
* Kan dklmesine sebep olan.
* steyerek kan dkm olan (kimse), hunriz, katil.
* Kanlanm olan.
* Kan youn olan, demevi.
* Kan davasnda taraf olan.
kanl basur
* Dizanteri.
kanl b akl
* Birbirlerini ldrecek kadar dman olma.
kanl b akl olmak
* aralarnda herhangi bir sebepten dolay birbirini ldrecek kadar dmanl k bulunmak.
kanl canl
* Salkl , sapasalam, vcut sal yznden belli olan.
kanl katil
* ok insan ldrm veya birini vahice ldrm katil.
kanl ya(lar) dkmek
* byk zntyle alamak.
kanl lk
* Kanl olma durumu.
kanl s olmak
* birinin katili olmak.
kanma
* Kanmak ii.
kanmak
* Sylenilen szn, anlatlan konunun doruluuna inanmak.
* (tatl szlere) Aldanmak.
* (soyut veya somut olarak) Bir ihtiyacn, bir isteini yeteri kadar kar lam olmak, doymak.
* Yetinmek, iktifa etmek.
kanmazl k
* htiyacn veya isteini yeteri kadar karlad hlde yeterli bulmamak.
kano
* Krekle yrtlen dar, uzun, hafif tekne.
kanon
* Belirgin aralklarla ilerleyen iki veya daha ok sesin taklidiyle oluan btn.
kanotiye
* Dz kenarl apka.
kansa
* Bkz. konsa.
kanser
* Bir organ veya dokudaki hcrelerin dzensiz olarak blnp oalmasyla beliren kt ur, incitmebeni.
kanser bilimi
* Kanser hastalklar n inceleyen tp dal, kanseroloji.
kanserleme
* Kansere dnme.
kanserlemek
* Kansere dnmek, kanser durumunu almak.
kanserletirme
* Kanser yapc , kanser retici.
kanserli
* Kanser niteliinde olan.
* Kansere yakalanm.
kanserojen
* Kanserletirici.
kanseroloji
* Kanser bilimi.
kansz
* Kan olmayan.
* Kan dkmeden yap lan.
* Kan az olan, ok kan kaybetmi olan, anemik.
* Duygusuz ve korkak.
kansz ameliyat
* Kanama olmayacak derecede kan dola m dondurularak gerekletirilen ameliyat.
kansz cansz
* Kan az olan, zay f, bitkin.
kanszlama
* Kanszlamak ii.
kanszlamak
* Kan azalmak, kansz kalmak.
kanszlk
* Kanda alyuvar says nn ve hemoglobin miktarn n azalmas ndan ileri gelen bir hastal k durumu, anemi.
* Duygusuzluk, korkaklk.
* Soysuzluk.
kant
* eker ve limonla iilen scak su.
kantar
* Arlk sf rken yatay duran bir kaldra koluna dik olarak tutturulmu bir ibrenin sapmasyla ktleleri
tartan ara.
* Tartlacak ktle, alttaki engele takl nca sarmal bir yaya bal olan ve normal olarak s fr gsteren bir
okun, yanlarda gsterilmi arlk birimleri hizas na gelmesiyle ktle arln belirleyen bir tr tart aleti, el kantar.
* Baskl.
* 56,452 kg arl nda veya krk drt okkalk bir a rl k ve sa birimi.
kantar aas
* ar ve pazarlarda tart aralar n denetleyen grevli.
kantar kaba
* Su kaba.
kantar kolu
* zerinde kantar topunun bulunduu ve hareket ettii demir ubuk.
kantar topu
* Kantarda bir arlk tart lrken, dengeyi salayan kantar kolu zerinde hareket ettirilebilen metal kre.
kantara ekmek (veya vurmak)
* (bir eyi) tartmak.
* birini snama.
kantarc
* Kantar yapp satan kimse.
* arya, pazara getirilen eyleri tartp vergisini toplayan grevli.
kantarclk
* Kantarcnn yapt i.
kantar belinde
* gz ak, aldatlmaz.
kantar n topunu karmak
* ly ka rp ar davranmak.
kantariye
* arya, pazara getirilen eylerden alnan tart vergisi.
kantarlama
* Kantarlamak ii.
kantarlamak
* Kantarla arl n lmek.
* Dnp tanmak.
* Birini denemek, snamak.
kantarl
* Ar svg, ar svmek" anlamna gelen kantarl kfr ve kantarly savurmak deyimlerinde geer.
kantarl kfr
* Ar svg.
kantarlk
* Kantar lsnde olan.
kantarma
* Az l atlar zapt etmek iin dillerini bastracak biimde yaplm demir ara.
kantaron
* Kz l kantarongillerden, hekimlikte kullanlan, sar iekli, ac kkl, kk bir bitki (Gentiana lutca).
* Birleikgillerden, sar, mavi, k rmz iekli trleri bulunan otsu bir bitki (Centaurea). Bu cinsin tahl
tarlalarnda s k rastlanan mavi iekli bir tr, peygamber iei, belemir (Centaurea cyanus).
kantat
* Kahramanlk veya din konularnda yazlp bestelenen iir veya bu iirin orkestra eliindeki tek veya ok
sesli bestesi.
Kant
* Kant'n felsefesine ilikin veya Kant felsefesi yanls olan.
Kantl k
* Kant felsefesi retisi.
kantin
* Kla, fabrika, okul gibi yerlerde yiyecek ve iecek maddelerinin satld yer.
* Bu gibi kurumlarda iletilen ve yalnz o kuruma bal kimselerin yemek yedii lokanta.
kantinci
* Kantin ileten kimse.
kantincilik
* Kantin iletme ii.
kantiyane
* Kz l kantarongillerden, hekimlikte itah ac olarak kullanlan bir tr bitki (Gentiana).
kanto
* Tulat tiyatrolarnda oyundan nce genellikle kadn sanat larn ark syleyip dans ederek yapt gsteri.
* Bu gsteri sras nda sylenen ark .
kantocu
* Kanto syleyen kadn.
kantoculuk
* Kantocunun yapt i .
kanton
* svire Konfederasyonunu oluturan devletlerden her biri.
kantonit
* Doal bak r slfr.
kanun
* Yasa.
* Geerli olan kural.
kanun
* Dikdrtgen biiminde, bir kesi kesik, yass bir sand k zerine gerilmi tellerden oluan, trnak ad verilen
alg larla alnan ince saz algs .
knun
* Yl n ilk (knunuevvel) ve son (knunusani) ay.
kanun adam
* Yneticilii s rasnda kanunlara uymaktan vazgemeyen kimse.
kanun d
* Yasa d .
kanun hkmnde kararname
* Bakanlar Kurulunca yaynlanan ve kanun deerinde olan karar.
kanun koyucu
* Kanun yapma veya kanun koyma yetkisi olan.
kanun lhiyas
* Kanun tasar s .
kanun maddesi
* Kanun, tzk ve ynetmeliklerinin ayr ayr hkmlerinin gsteren blm, bent, f kra.
kanun szcs
* \343 yasa szcs.
kanun tasars
* Hkmetin Byk Millet Meclisine sunulmak zere hazrlad onaylanmam, yrrle konmam kanun.
kanun teklifi
* Meclis yelerinin Byk Millet Meclisine sunulmak zere hazrladklar kanun rnei.
kanun yoluyla
* kanuna gre, kanunun belirttii gibi.
kanuncu
* Kanun alan kimse, kanun.
* Kanun yapan veya satan kimse.
kanunen
* Yasa gereince, yasal olarak.
kanun
* Yasaya uygun, yasal, yasal.
kanun
* Kanun alan, kanuncu.
kanuniyet
* Yasa olma gcn kazanma.
kanuniyet kesp etmek
* yasa niteliini kazanmak, yasa durumu almak, yasalamak.
kanunlama
* Kanunlamak ii, yasalama.
kanunlamak
* Yasalamak.
kanunlatrlma
* Kanunlatrlmak ii veya durumu.
kanunlatrlmak
* Yasalatr lmak.
kanunlatrma
* Yasalatrma.
kanunlatrmak
* Yasalatrmak.
kanunname
* Yasa kitab .
kanunsuz
* Yasas olmayan, yasasz.
* Yasaya ayk r.
kanunsuzluk
* Yasaya ayk rl k, yasaszlk.
kanunuesasi
* Anayasa.
knunuevvel
* Aralk ay.
knunusani
* Ocak ay.
kanyak
* spirto derecesi yksek, zel kokulu, sarmtrak renkte bir tr ikinin patent ad, konyak.
kanyon
* Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak oluturduu derin, dar boaz, kapuz.
kaolin
* Ar kil.
kaolinit
* Ar kilin temel maddesini oluturan hidratl alminyum silikat.
kaolinli
* Birleiminde ar kil bulunan.
kaos
* Evrenin dzene girmeden nceki biimden yoksun, uyumsuz ve kark durumu.
* Karkl k, kargaa.
kap
* i gaz, sv veya kat herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne.
* Kap kacak.
* Trl eylerin tanmas veya saklanmas iin kullanlan torba, kl f, anta, sepet, sand k vb.
* Kapak, cilt.
* Kabn iindeki yemek, eit.
kap
* Gvdeyi omuzlarn stnden epeevre saracak biimde yaplm olan bir tr st giysisi.
* Kadnlarn giydii kolsuz stlk.
kp
* Ak kemii.
kap kacak
* Tencere, tava, sahan gibi mutfak eyas.
kapac k
* Bkz. kapakk.
kapa atmak
* sknt s z, rahat bir yere snmak, kap kurtulmak.
kapak
* Her trl kabn stn rtmeye veya bir delii kapamaya yarayan nesne.
* Dolap, sand k gibi eyleri rtmeye yarayan para.
* Kitap, defter gibi eylerin en stne geirilen kl f.
* Biilen aa ktklerinin iki yanndan kan dzgn olmayan tahta.
* Zvanada iki d yan para.
kapak atmak
* ar, tka basa dolmu olmak.
kapak b kcs
* Kapak b k s nda alan ii.
kapak b ks
* Kaba tahtalar boylamasna bien ve dzelten, birka testereli bk tezgh.
kapak kz
* Resimli dergilerin kapak resimleri iin poz veren gen kz.
kapak tahtas
* Biilen tomruun tahtalarndan en dta kalan tahta paras.
kapak takm
* Alafranga tuvaletlerde tuvaleti rten kapak, oturak ve vidalarn btn.
kapak ta
* Lm, su yolu vb. nin gereken yerlerinde b raklan deliin zerini rten geni ve yass ta.
* Mezarlarda en stte bulunan ta.
kapak yldz
* Resimli dergilerin kapak sayfalar iin fotoraf ekilen nl kimse.
kapakk
* Kk kapak.
* Yrekte veya damarlarda kann veya baka svlarn geri dnmesini nleyen supap durumunda kk
kapak.
kapaklanma
* Kapaklanmak ii.
kapaklanmak
* Bulunduu yerden yzst dmek.
* (yelkenli tekne) Gl rzgr veya ans zn gelen saanak etkisiyle devrilmek.
kapakl
* Kapa olan.
* Bkz. gizli kapakl.
kapaklk
* Kapak ta.
* Kapak yapmaa zg.
kapaks z
* Kapa olmayan.
* Grgsz, terbiyesiz.
kapal
* Kapanm olan, almam, mestur.
* Geilmez durumda olan.
* (i yeri iin) alma sresi sona ermi.
* Ba rtl (kadn).
* A k ve kesin sz kullanmadan sylenen, mphem.
* Gizli, sakl.
* Da dnk yaradl ta olmayan.
* (giyecek iin) Ak olmayan.
* (hava iin) Bulutlu, karanlk.
kapal blge
* Ula m, ekonomi, nfus hareketleri ve iletiim bakmndan daryla balant s bulunmayan yer.
kapal ar
* Dkkn ve ara yollarnn zeri tonoz ve kubbelerle rtl ar.
kapal devre
* inden srekli akm geen elektrik devresi veya televizyon sistemi.
kapal duruma
* Mahkemede grevlilerden ve izinli olanlardan bakasnn bulunmad duruma.
kapal duruma yapmak
* durumalar gizli srdrmek.
kapal gemek
* (bir konuda) nemli noktaya deinmemek.
kapal gie
* Btn biletleri satlm olan.
kapal hava
* Bulutlu hava.
kapal hece
* nszle biten hece: Kalk, bak gibi.
kapal kalp ameliyat
* Kalbin fizyolojik almas durdurulmadan yaplan kalp ameliyat.
kapal kutu
* indekini belli etmeyen, sr saklayan.
* Nitelii gizli kalan.
kapal olmak
* i yapmamak.
* ilgisiz kalmak.
kapal oturum
* Gizli celse.
kapal rejim
* D lkelerle iliki kurmayan siyas dzen.
kapal tohumlular
* A k tohumlularla tohumlu bitkileri iine alan bitkiler leminin bir alt ubesi.
kapal tribn
* A k sahadaki spor msabakalarnda seyircileri yamurdan ve gneten korumak iin zel olarak st
kapatlm blm.
kapal yer korkusu
* Dar ve kapal yerlerde duyulan kayg veya korku, klostrofobi.
kapal yetimek
* toplum hayat na girmeden, kar madan yetimek.
kapal yzme havuzu
* Kapal bir mekn iine al nm, suyu s t lan, yzme sporunun yapld havuz.
kapal lk
* Kapal olma durumu.
* Anlatmn ak ve kesin olmama zellii, ipham.
kapama
* Kapamak ii.
* Taze soan ve marulla piirilmi kuzu eti yemei.
* st ba, giyecek tak m .
* Kapatma.
kapamac
* Haz r giysi takm satan kimse.
kapama
* Kilit, srg, toka gibi unsurlar kapal tutmaya yarayan dzenek.
kapamak
* Bir akl rtmek iin, bir eyi, a k yerin zerine getirmek.
* (hava iin) Bulutlarla kaplanmak, skntl bir hl almak, bir eyin grnmesine engel olmak.
* Geii engellemek.
* Tkamak, iini doldurmak.
* (su, elektrik iin) Geliini kesmek.
* alamaz, grev ve i yapamaz duruma getirmek.
* zerinde durmamak, bir ey zerinde konumay brakmak.
* Bir yere sokup dar kmasna engel olmak, hapsetmek.
* Ortalktan alp saklamak.
* Karlamak, denk gelmek.
kapan
* Baz hayvanlar yakalamak iin kullan lan, hayvann ayann demesiyle ileyen tuzak.
* Dzen, hile.
* Pazara satlmak zere gelen yiyecek maddelerinin tartld resm byk kantar ve bu kantar n bulunduu
yer.
kapan duygu
* Yaln z ba na ilerleyen, br hastalkl durumlara bal olmayan hastalk, idiopati.
kapan kapana
* Al cs ok.
kapan kapana
* bir eyin yama edildiini veya ok ucuz fiyatla satld n anlatr.
kapan kurmak
* bir hayvan tuzaa drmek iin kapan hazrlamak.
kapana dmek (girmek, k s lmak, kaymak, tutulmak veya yakalanmak)
* iinden klmaz bir duruma dmek, ele gemek.
kapana drmek (veya kstrmak)
* hile ile yakalamak.
kapana s k t rmak
* birini zor durumda brakmak.
* birini dzenle ele geirmek.
kapanca
* Kk kapan.
* Dzen, hile.
kapanca
* Ttn fidelerini rtmek iin kullanlan hasr veya ottan rt.
kapanc
* Kapann banda bulunan grevli, tartc.
kapan k
* Kapanm.
* karartc, ruh skc .
* Kan k.
kapan kl k
* Kapank olma durumu.
* karartc olma durumu.
kapan n elinde kalmak
* ok istenir ve aranr olmak.
* bir eyden ancak abuk davranabilenler yararlanmak.
kapan
* Kapanmak ii veya biimi.
kapanie
* Padiah ve yksek rtbeli din ve devlet grevlilerinin giydii kolsuz, geni yakal krk.
kapanma
* Kapanmak ii.
kapanmak
* Kapal duruma gelmek.
* Dar ile iliiini kesmek.
* alamaz, etkinliini srdremez duruma getirilmek.
* Son verilmek, kesilmek.
* Yz, gvdesi bir yere gelecek biimde eilmek.
* Tatile girmek.
* (yara iin) yilemek.
* (gz iin) Kr olmak.
* Gkyz bulutlanmak.
kapant
* Patlayc nszn olumas ndan nceki boumlanma noktasn n kapanmas: Kap, kat, top gibi.
kapari
* Yemiinden turu yap lan gebre otunun bir ad .
kaparo
* Pey akesi.
kaparo vermek
* bir kimseye pazarlnda anlalm bir parann kk bir blmn nceden vermek.
kaparolu
* Kaparosu olan.
kaparosuz
* Kaparosu olmayan.
kaparoz
* Yolsuzca veya zorla elde edilen mal.
kaparozcu
* Yolsuzca veya zorla birinin mal n ele geiren (kimse).
kaparozculuk
* Kaparozcu olma durumu.
kaparozlama
* Kaparozlamak ii.
kaparozlamak
* Yolsuzca veya zorla birinin mal n ele geirmek.
kapasite
* (bir eyi )ine alma, s drma snr, kapsama gc.
* Bir kondansatrn elektrik yma snr, sa.
* Anlama, kavrama yetenei.
kapasiteli
* Kapasitesi olan.
kapasitesiz
* Kapasitesi olmayan.
kapatl
* Kapatlmak ii veya biimi.
kapatlma
* Kapatlmak ii.
kapatlmak
* Kapatmak iine konu olmak veya kapatmak ii yaplmak.
* Ortadan kald rlmak, feshedilmek.
* Bir yerde tutulmak, hapsedilmek.
kapat
* Kapatmak ii veya biimi.
kapatma
* Kapatmak ii.
* Bir erkekle nikhsz yaayan kad n, kapama, metres.
* Yolsuz olarak deerinden aa elde edilmi (mal).
* Basketbolda, elinde top olmayan bir oyuncunun pas almasna veya ilerlemesine engel olma.
kapatmak
* Kapamak.
* Yolsuz olarak bir mal deerinden aa bir karl kla elde etmek.
* Bir kadnla nikhsz yaamak.
* Yaym n yasak etmek, yay m na son vermek.
* Btn masraflar zerine al p istei dorultusunda ve bakalar n ieri almadan elenmek.
* Bitirmek, unutturmak, sz edilmesini engellemek.
kapattrma
* Kapattrmak ii.
kapattrmak
* Kapatmak iini birine yaptrmak.
kapak
* Uzun sapl byk kanca.
kap k
* Kk kap.
* Kovan.
* Tahl tanelerinde anak.
kap k meyve
* Mee palamudu, ceviz gibi almayan, tek taneli kuru meyve.
kap kl
* Kap olan.
kapel
* apka.
kap
* Bir yere girip karken geilen ve al p kapanma dzeni olan duvar veya blme akl .
* Bu a klktaki al p kapanan kanat.
* Gelir, geim, ksmet salayan yer, kaynak veya imkn.
* Gidere yol aan ihtiya.
* (tavla oyununda) ki pul st ste getirilerek kar oyuncunun o haneyi kullanmas na engel olan yer.
* Ev gezmesi iin gidilen yer.
* Devlet dairesi.
* ok yakn zaman.
* Resm daire.
kap (bir) komu
* bitiikte oturan komu.
kap amak
* bir eyin szn etmek veya bir ie balamak.
* pazarl a ok yksek bir fiyatla balamak.
kap aas
* Av d nda padiahn yannda bulunan i aalarn en by olan grevli.
* Sadrazam kapsn n i dzenini salamakla ykml grevli.
kap az
* Kapn n hemen yan .
kap almak (veya yapmak)
* tavla oyununda bir haneye st ste iki pul getirmek ve o hanenin kar oyuncu tarafndan kullanlmasn
engellemek.
kap aralamak
* bir konuya giri yapmak, karsndakini hazrlamak.
kap aramak
* ev ziyareti yapmak istemek.
kap baca ak (veya kilitli)
* korunmasz veya korunmu (yer).
kap uhadar
* Osmanl devlet tekiltnda ayak ilerinde, zellikle postacl k grevinde kullanlan kimse.
kap dar etmek
* kovmak, dar atmak.
kap duvar
* alnd nda almayan kap; ses seda kmayan yer.
kap gibi
* iri vcutlu (kimse).
kap halk
* Sadrazam, vezir, eyalet valileri, beylerbeyleri gibi devlet bykleri yannda hizmet gren kimselere verilen
genel ad.
* Zengin ve byk bir evde alanlar n btn.
kap kadar
* eni ve uzunluu ok olan.
kap khyas
* \343 kap kethdas.
kap kapamaca
* Tamamyla, toptan, hepsi, hep birden.
kap kap aramak
* her yeri aramak.
kap kap dolamak (veya gezmek)
* ev ev gezmek.
* her devlet dairesine ba vurmak.
kap kar
* birbirine ok yak n iki komu durumu.
kap kethdas
* Osmanl egemenlii altndaki beyliklerin, yabanc devletlerin, eyalet valilerinin, vezir ve beylerbeylerinin
devletle ilgili ilerine bakan grevli.
kap kolu
* Kapy amaya veya kapamaya yarayan, genellikle metalden yap lm nesne.
kap komu
* Biribirine ok yakn veya ayn sokak iinde evi olan komu.
kap kulu
* Osmanllarda, devletten denek alan, srekli grev yapan atl ve yaya askerlerden oluan tekilt.
kap mandal
* Kapn n kapal tutulmasna yarayan demir veya tahtadan ara.
* e kar trlmayan, kendisine nem verilmeyen kimse.
kap olan
* Kap uhadar yama.
* Eliliklerde evirmen yard mc s .
kap perdesi
* Rzgr ve souktan korunmak iin, kaln kumatan veya deriden yaplm rt, perde.
kap tokma
* Kapy almakta kullanlan metal para.
kap yapmak
* bir ey istemek veya sylemek iin kar sndakini nceden baka szlerle hazrlamak.
* ev gezmesi yapmak.
* (tavla oyununda) bir haneye st ste iki pul getirerek kar oyuncunun pullarn n ilerlemesine engel olmak.
kap yolda
* Ayn yerde ve grevde alanlardan her biri.
kapc
* Daire, otel, apartman gibi byk yaplarda bekilik, temizlik, al veri gibi ilerle grevli kimse.
* Osmanl devlet tekiltnda saray kap lar n bekleyen grevli s nf.
kapck
* Yumurtacn tepesinde bulunan ve yumurtac k zarlarn n iyice bitimemesinden oluan az.
kapclk
* Kapc nn ii.
kapda kalmak
* ieri girememek.
kapdan evirmek
* geri dndrmek, kabul etmemek.
kapdan kovsan bacadan der
* yzsz, ars z kimseler iin sylenir.
kapkule
* Eski kale ve saraylarda iki yannda korunma kuleleri bulunan antsal kap .
kaplandrma
* Kaplandrmak ii veya durumu.
kaplandrmak
* Kaplanmasn salamak.
kaplanma
* Kaplanmak ii.
kaplanmak
* Bir ie girmek; o ite uzun sre kalmak.
kaplar yzne (zerine, stne) kapanmak
* istenilen eye ulama imkn verilmemek.
kaplar ak tutmak
* herhangi bir konuda ilikiyi kesmeden anlama ortam n srdrmeye almak.
kaplar kapamak
* btn ilikileri kesmek veya anlama ortamn ortadan kaldrmak.
kaplgan
* Kolayca etkilenen, her eye abuk kaplan.
kaplganl k
* Kaplgan olma durumu.
kapl
* Kaps olan.
* Bir ite alan; zellikle resm bir ite alan.
kapl
* Kaplmak ii veya biimi.
kaplma
* Kaplmak ii.
kaplmak
* Kapmak iine konu olmak.
* Srklenmek.
* Birine gvenip bo bulunarak aldanmak.
* Tutulmak, balanmak.
* Bir eyin veya kimsenin gl etkisinde kalmak.
kapn n ipini ekmek
* Bkz. krk kapnn ipini ekmek.
kapp koyuvermek
* ihmal etmek.
kaps ak
* konuksever.
kaps ak
* Her isteyenin geldii, konuk olduu yer.
kapsna kilit vurmak
* girilip klmasn nlemek iin bir yeri kapamak.
* bir yerin almasna son vermek.
kapsn and rmak
* yanna ok sk gitmek.
kapsn almak
* (birine) bavurmak.
kapsn yapmak
* Bkz. kap yapmak.
kapsz
* Kaps olmayan.
* Bir ii olmayan.
kap
* Kapmak ii veya biimi.
* Kapma.
kap kap
* Byk bir istek gstererek.
kap kap gitmek
* ok abuk satlmak, ok istenir olmak.
kap kap yapmak
* stne at lmak, rabet gstermek.
kaplma
* Kaplmak ii.
kaplmak
* Kapmak ii yaplmak.
* ok istenilmek.
kapma
* Kapmak ii.
kapmak
* Birlikte bir eyin zerine p aceleyle almak, kapmak.
* Kavgaya tutumak.
* Kavgaya girmek.
* (grete) Hrsla gree girmek.
kaptrma
* Kaptrmak ii.
kaptrmak
* Kapmak iini yaptrmak veya bu iin yaplmasna sebep olmak.
kapya dayanmak
* gelip atmak.
* bir ey elde etmek iin bir yeri, bir kimseyi zorlamak, gz korkutmak.
kapy amak
* bir ie veya bir konuya ncelikli olarak balamak.
* bir ite bakalar na rnek olmak.
kapy byk amak
* ok masrafl bir ie girimek veya hesaps z harcamak.
kapy gstermek
* kovmak, uzaklatrmak.
kapik
* Rublenin yzde biri deerindeki para.
kapital
* Sermaye, ana mal.
kapitalist
* Sermayedar, ana malc.
kapitalistleme
* Kapitalistlemek durumu.
kapitalistlemek
* Kapitalist duruma gelmek.
kapitalistletirme
* Kapitalistletirmek ii.
kapitalistletirmek
* Kapitalist duruma getirmek.
kapitalizasyon
* Anaparaya dntrmek ii.
kapitalizm
* Anamalclk.
kapitone
* i pamuk veya yn vatka ile doldurularak dikilmi, demelik veya giyim eyas yapmnda kullan lan
kuma.
* Bu kumatan yaplm veya bu biimde dikilmi.
kapitlsyon
* Bir lkede yurttalarn zararna olarak yabanclara verilen ayrcal k haklar .
kapka
* Kapp kamak yoluyla yaplan bir eit hrszlk.
kapka
* Belli etmeden para vb. eyleri alp kaan (kimse).
* stnkr i gren, ie gereken nemi vermeyen, batansavma, alelde.
kapka lk
* Kapka olma durumu.
kapkara
* Her yan kara.
* Kmr gibi kara, simsiyah.
kapkaranl k
* ok karanlk.
kaplam
* Bir kavram n ve o kavram dile getiren terimin ierdii varlklarn ve bireysel olaylarn btn, kapsam,
mul.
kaplama
* Kaplamak ii.
* Bir eyin d na ssleme veya koruma amac yla geirilen baka maddeden kat.
* st herhangi bir baka maddeyle kaplanm olan.
* Kal nl 5 mm den az, ince aa levha.
kaplamac
* Gm, alt n gibi deerli madenlerle kaplama i i yapan kimse.
kaplamac lk
* Kaplamac olma durumu.
* Kaplamac nn ii veya meslei.
kaplamak
* Her yan n rtmek, istil etmek.
* epeevre sarmak.
* Bir kabn, bir klfn, bir rtnn iine almak.
* Yayl p doldurmak, etkisinde b rakmak.
* Bastrmak.
* Bir yzeyi demek, baka bir nesne ile rtmek.
* Kaplama ad verilen ince aa levhalar, deiik yntemlerle hazrlanan tablalara yapt rmak.
* Bir madeni bir baka madenle kimyasal bir yntemle rtmek.
* Bir kimsenin veya bir eyin nitelikleri herkese bilinir olmak.
* (duygular iin) Doldurmak.
kaplamal
* Bir eyle kaplanm.
kaplamal mobilya
* Yzeyleri aa, plstik ve benzeri levhalarla kaplanm mobilya.
kaplaml
* Birok eyleri kaplam iine alan.
kaplamsal
* Kavramla ilgili btn zellikleri bir arada bulunduran.
kaplamsall k
* Kaplamsal olma zellii.
kaplan
* Kedigillerden, enine siyah izgili, koyu sar postu olan, Asya'da yaayan evik ve yrtc hayvan (Felis tigris).
kaplan atlamas
* ift ayakla s ray p kazan lan uma hzyla ara veya canl engeller zerinden atktan sonra, kardaki
yardmcn n omuzlarna dayan p, h z keserek ayak st dme.
kaplan bcek
* Baka bceklerle beslenerek tar m iin ok yararl olan kaplan bcekler familyas nn rnek tr (Cicindela
campestris).
kaplan bcekler
* ok zararl bcekleri oburca avlayarak, bitki, hayvan ve insan sal na yardmc olan, gzel renkli, kn
kanatl bcekler familyas .
kaplan derisi
* Deri sanayiinde ok tutulan ve kadn giysisi yap m nda kullanlan deri.
kaplanboan
* Boan otunun bir tr, itboan (Aconitum napellus).
kaplan
* Kaplanmak ii veya biimi.
kaplanma
* Kaplanmak ii.
kaplanmak
* Kaplamak ii yap lmak.
kaplat
* Kaplatmak ii veya biimi.
kaplatma
* Kaplatmak ii.
kaplatmak
* Kaplamak iini yaptrmak.
kaplay
* Kaplamak ii veya biimi.
kapl
* Kaplanm olan.
* Alt ndakini gstermeyecek kadar ok olan.
* Kab olan.
kapl ca
* Ilca.
kapl ca
* Taneleri ufak bir cins buday (Triticum monococcum).
kapl cal k
* Kapl caya uygun, kaplcada kullanmaya yarayan (ey).
kapl k
* Kap kacak koymaya yarayan yer.
* Defter, kitap gibi eyleri kaplamaya yarayan.
* Herhangi bir kap dolduracak kadar olan.
kaplumbaa
* Kaplumbaalardan, ok sert ve kemiksi bir kabuk iinde yaayan, ar yryl, drt ayakl, srngen
hayvan (Testudo).
kaplumbaa gibi
* soukkanl ve yava hareket eden kimseler iin kullanl r.
kaplumbaa yry
* ok ar yry.
kaplumbaalar
* Srngenlerden, kara ve deniz kaplumbaalar nn trl cinslerini iine alan takm.
kapma
* Kapmak ii.
* Hile ile elde edilen.
kapmaca
* Kapma.
* Bkz. ke kapmaca.
kapmak
* Birdenbire yakalayarak, ekerek almak.
* Isr p paralamak.
* Koparmak, k strmak.
* itir iitmez veya grr grmez bellemek ve renmek.
* (yer iin) Ayrmak, tutmak.
* Bulam olmak, gemek.
kapnisit
* Hidratl doal alminyum fosfat.
kaporta
* Kaput veya n kapak (otomobilde).
* Motorlu ta tlarda btn tat rten, genellikle sacdan yaplm rt.
* Gemi iinin aydnlanmas ve hava almas amac yla gvertede alm bulunan cameknl yer.
kaportac
* Otomobil kaportalar n onaran usta.
kaportacl k
* Kaporta yapma veya onarma ii.
kapriyo
* alg veya ses iin bestelenmi, serbest biimde para.
kapris
* Geici, dncesizce, deiken istek.
kapris yapmak
* deiken, geici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak.
kaprisli
* Kaprisi olan.
kaprissiz
* Kaprisi olmayan.
kapsam
* S nrlar iine baka konular veya anlamlar alma durumu, umul.
kapsama
* Kapsamak ii.
kapsama alan
* Telsiz telefonlarda konuman n yap labilecei alan.
kapsamak
* ine almak, s nrlar iine almak, amil olmak.
kapsam na alma (veya alnma)
* iine alma (alnma), mullendirme (mullendirilme).
kapsam n geniletmek
* (bir eyin) sn rlar iine giren eleri geniletmek, mullendirmek.
kapsaml
* Kapsam olan.
* Kapsam geni olan, mull.
kapsayc
* Btn zelikleri ve incelikleri iine alan tanm, k sr dng kart .
kapsz
* Kab olmayan.
* Kaplanmam olan.
kapsl
* i e kapa.
* Ateli silhlarda horozun veya inenin arpmasyla ate alan, bir tr zel barutla dolu, kk, yuvarlak
metal para.
* Oyuncak tabancalarda kullanlan, erit biiminde iki kt tabaka arasna konmu patlayc madde.
* Lboratuvarlarda kullan lan yarm kre biimindeki kap.
* Baz bitkilerde tohumlar iinde tayan kuru kabuk.
* Bir organ veya yap y evreleyen kese biiminde zar.
* Baz illarn, kolay yutulmak zere iine konulduu, ilcn yapsn etkilemeyen jeltinden kap.
* Rafl mobilyalarda raflar tamak iin yan tablalara alan deliklere ak lan ortas delik ve silindir biimli
metal veya plstik ara.
* Oturma mobilyalarn n, masa, sehpa gibi eyalarn ayaklar nn altna aklan, genellikle trnakl veya
ortadan ivili, tepesi bombeli, kal n sacdan pres yaplarak elde edilen ara.
kaptan
* Gemi ynetimiyle ilgili en yksek grevli.
* (spor oyunlarnda) Takm ba.
* Kaptan pilot.
* Balkanlarda ete sava yapan milis gcnde arp an kimse, efe.
kaptan kprs
* Kaptann gemiyi ynettii, geminin st katnda bulunan blm.
kaptan kk
* Kaptan kprs.
kaptan paa
* Bkz. kaptanderya.
kaptan pilot
* Uak komutan .
* ehirler aras yolcu otobslerinde src.
kaptanderya
* Osmanl devletinde deniz kuvvetlerinin en byk asker ve idar miri.
kaptanl k
* Kaptan olma durumu.
* Kaptan meslei ve aamas .
kaptkat
* Yolcu tamakta kullanlan motorlu kk tat.
* skambil k tlar yla oynanan bir tr oyun.
* Kapp kaarak yaplan hrs zl k.
kaptrma
* Kaptrmak ii.
* Marangozlukta kullanlan kk el testeresi.
kaptrmak
* Ele geirmesine, kapmas na yol amak.
* Vcudun herhangi bir organ, bir kaza sonucunda makine tarafndan ezilmek veya koparlmak.
* Yanl bir davran sonucu birine uygun imkn salamak, f rsat vermek.
* Elinden ka rmak.
kapuin
* Ltin iei.
kapuska
* Etli lhana yemei.
kaput
* Asker paltosu.
* Otomobil, kamyon gibi motorlu tatlarda motoru rten a lr kapanr biimde yaplan kapak, kaporta.
* Cins ilikilerle geebilecek hastalklardan korunmak veya kadnn gebe kalmasn nlemek iin erkeklerin
kulland ince, saydam bir eit k lf, prezervatif, kondom.
kaput
* skambilde hi el vermeden yenme.
* Kt, bozuk.
kaput bezi
* Pamuktan dz dokuma, Amerikan bezi.
kaput etmek
* kt oyununda karsndakini tek say almak imkn ndan yoksun brakmak.
kaput gitmek (veya olmak)
* kt oyununda hibir say alamamak.
* hibir snav verememek.
kaputluk
* Kaput yapmak iin kullanlacak (kuma).
* Kaputlarn konulduu yer.
kapuz
* Dar ve derin boaz, geit.
* ine girilmeyen s k orman.
kapon
* Bal k.
kar
* Havada beyaz ve hafif billrlar biiminde donarak yaan su buhar .
kr
* Al veri i lerinin salad para kazanc.
* Yarar, fayda.
* Maliyet fiyatyla sat fiyat arasndaki fark.
kar baykuu
* skandinavya ve kuzey krede yaayan koyu renk benekli byk bayku (Nyctes scandica).
kr brakmak
* kazan getirmek.
kar iei
* Ssengillerden, beyaz ve pembe iekler aan soanl bitki (Leuconium).
kar dikeni
* Di otugillerden, pembe iekli bir tr al (Acantholimon echinus).
kr etmek
* kazan elde etmek, yarar salamak.
* etki yapmak.
* iyi gelmek, etkisi iyi olmak.
kr etmemek
* yarar olmamak, etki yapmamak.
kr getirmek
* bir ey para kazand rmak.
kar gibi
* temiz, beyaz.
kr haddi
* Kazan snr.
kar helvas
* Pekmez kart rlm kar.
* cat edenlerin bile beenmedikleri ey.
kar ispinozu
* Asya ve Avrupa'nn yksek yerlerinde, karlk blgelerde yaayan sereye benzer kk tc ku
(Montifringilla nivalis).
kr koymak
* bir eyin maliyet fiyat zerine kr payn katmak, kazan koymak.
kar kuu
* Seregillerden, karl dalar n doruklarnda yaayan, bacaklar ve parmaklar tyl bir ku (Plectrophenax
nivalis).
kar kuyusu
* Yaz n kullanlmak zere iinde kar saklanan kuyu, karlk.
kr merkezi
* Bir iletmenin veya irketin kendi kr veya zararlar ndan sorumlu olarak al an, yerine gre tamamen
bamsz davranabilen birimi.
kr pay
* Herhangi bir mal n maliyet fiyat zerine konulan ve sat cya kalan kazan.
* Bir iletmenin maliyet giderleri ve zararlar karldktan sonra kalan net krn pay senedi bana den
blm, temett hissesi.
kr payla m
* Bir iletmenin ve irketin y l sonu krlar ndan alanlarna, bir tevik yntemi olarak, pay verilmesi.
kar sapan
* Kayarken kayak ularn birbirine yaklat rma, arka ularn ise birbirinden uzaklatrmayla salanan
frenleme durumu.
kar yamak
* kar yere dmek.
kr zararn kardeidir
* ticarette sadece kr etmek dnlmez, zarar da edilebilir.
kara
* Yeryznn denizle rtl olmayan blm, toprak.
kara
* En koyu renk, siyah, ak, beyaz kar t .
* Bu renkte olan.
* Esmer.
* ou kez tr belirtmeye yarar.
* Kt, uursuz, sk nt l.
* Yz k zartc durum, leke.
kara azl
* Kara al c, iftira eden.
kara baht
* Kara yaz .
kara borsa
* Piyasada olmayan maln gizlice yksek fiyatla aln p satlmas ii.
kara borsac
* Kara borsac lk yapan kimse.
kara borsac lk
* Kara borsac olma durumu.
kara borsaya dmek
* bir mal gizlice aln p satl r olmak.
kara boya
* Za ya , slfrik asit.
kara bulut
* Koyu esmer renkte byk yamur bulutu, nimbus.
kara cahil
* ok cahil.
kara cmle
* Aritmetikte drt ilem.
kara almak
* birine iftira etmek.
kara avu
* Bir tr zm.
kara damakl
* nat , aksi.
kara davar
* Her yataki kl kei veya k l kei srs.
kara dzen
* Halk mziinde balama al trlerinden biri.
kara elmas
* Kayalar delmekte kullanlan siyah elmas, karbonado.
* Maden kmr.
kara et
* Kastan oluan yasz et.
Kara Evli
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
kara f rn
* inde odun yaklmak suretiyle ekmek piirilen, yksek atee dayankl tulalardan yaplm ve piirme
sresi modern frnlardan daha uzun olan frn, ta frn.
kara gn
* zntl, sknt l zaman.
kara gn dostu
* S knt l gnlerde de dostluunu srdren ve yardmc olan kimse.
kara haber
* lm veya felket haberi.
* Kt, zc veya s k nt yaratan haber, bilgi.
kara haber tez duyulur
* kt haber abuk duyulur.
kara humma
* Tifo.
kara iklimi
* Gece ile gndz, yaz ile k aras ndali s caklk fark ok, ya az iklim.
kara kafal
* Bat Avrupa lkelerindeki insanlar n oralarda alan Trk iilerine taktklar ad.
kara kalem
* Resim yapmada kullanlan kmr kalem.
* Kmr kalemiyle yaplan (resim).
kara kapl kitap
* Tank olarak alnan kitap.
kara kara dnmek
* ok zntl olmak, dnceye dalmak.
kara ka
* Kalar kara ve gr olan.
kara kedi gemek
* birbirinden soumak, aralarna soukluk girmek.
kara kehribar
* Ss eyas yapmnda kullan lan parlak, siyah linyit, oksidiyon ta.
kara keme
* Yer mantar.
kara k
* K ortas , kn en iddetli zaman, zemheri.
* ok skntl durum veya zaman.
kara koca
* Sa aarmam yal kimse.
kara kovan
* Arlarn fenn kovan yerine iine petek oluturduklar sazdan, amurdan veya sepetten kovan.
kara kulluku
* Yenieri oca blklerinde odalar ve odaya gelen konuklar n ayakkablarn temizlemek, yemek kaplar n
ykamak gibi ilerle grevli er.
kara kurbaas
* Kurbaalardan, karalarda yaayan, yumurtalarn suya brakan amfibyum.
kara kuru
* Esmer ve zay f.
kara kusmuk
* inde bol kara kan bulunan kusmuk.
kara kutu
* Uaklarda pilotlarn konumalarn ve kuleden gelen mesajlar alp saklayan bir ara.
kara kuvvet
* Din banazl nn oluturduu gerici ve tehlikeli g.
kara kuvvetleri
* Bir lkeyi karadan gelecek sald r ve tehlikeye kar korumak amac ile kurulan asker tekilt.
* Silhl kuvvetler iinde yer alan kara ordularn n tm.
kara liste
* Zararl veya sakncal diye belirlenen veya cezalandrlmalar dnlen kimselerin listesi.
kara maa
* Zayf, esmer, ufak tefek kadn.
kara mili
* 1609 m uzunluundaki l.
kara mizah
* Yaln z gldrmeyi deil, daha ok dndrmeyi ve yergiyi amalayan mizah.
kara para
* Yasa d yollardan salanan kazan.
kara pazar
* Piyasada olmayan mallarn gizli olarak yksek fiyatla satld yer.
kara saban
* Derine inemedii iin topran altn gerei kadar stne getiremeyen ilkel bir saban.
kara sar
* Sarya alan siyah.
kara sevda
* Umutsuz ve gl ak.
* Kiinin belirli bir sebep olmadan knt durumuna girip evreden gelen uyaranlara kapanmas, gl su
ve gnah duygular iine dmesi durumu, malihulya, melnkoli.
kara sevdal
* Kara sevdaya tutulmu, melnkolik.
kara su
* Ar akan su.
kara sular
* Bir devletin deniz ky lar boyunca egemenlii altnda tuttuu belli genilikte su eridi.
kara srmek
* Bkz. kara almak.
kara tahta
* Okullarda tebeirle zerine yaz yaz lan, ou tahtadan, siyah ve geni levha.
kara tren
* Tren.
kara vapuru
* Demir yolu tat.
kara yaz
* Salkl , grbz, gl.
kara yaz
* Kt talih, kara baht.
kara yel
* Kuzeybat dan esen, genellikle souk, bazen f rtna niteliinde yel, keileme kart.
kara yeli
* Yaz geceleri karadan denize doru esen yel.
kara yer
* Mezar, sin, gmt.
kara yolu
* Yerleim merkezlerini karadan birbirine balayan yol.
kara yosunlar
* ieksiz bitkiler sn fndan, nemli yerlerde yetien, birleim veya spor verme yoluyla reyen, pek ok trleri
bulunan bir bitki familyas.
kara yosunu
* ayr ve ormanlarda yumuak bir bitki oluturan ieksiz bitki, temriye.
kara yz
* Utan verici, yz k zart c durum.
kara yzl
* Sulu, lekeli, gnahkr.
karaaa
* Kara aagillerin rnek bitkisi olan, kerestesi deerli bir aa (Ulmus).
karaaagiller
* ki eneklilerden, yapraklar dili, iekleri demet durumunda ve meyveleri kapk meyve olan, kara aa,
itlembik gibi cinsleri iine alan bitki familyas.
karaard
* Gney Avrupa'da yetien bir ard tr (Juniperus sabina).
karaasma
* Lousa otu, zeravent.
karabacak
* Pancar fidelerinde gelierek, fidenin lmne veya cl z kalmasna yol aan ve yerletii blgeleri kara
beneklerle rten askl mantar.
* Bu mantar n sebep olduu hastalk.
karabakal
* Karatavukgillerden, kara renkli ard kuu (Tutrdus pilaris).
karabaldr
* Baldrkara.
karabalk
* Tatl su kayas .
karaballk
* Birtakm bceklerin kardklar ekerli svya yap arak yaprak, filiz ve meyvelerin kurum karas bir renkte
kaplanmasna yol aan ilkel mantar.
* Bu mantar n sebep olduu hastalk.
karabasan
* S knt l ve korkulu d, kbus.
* Bir kimsenin iinde bulunduu karmakark, sknt l ruh durumu.
karaba
* Rahip, kei .
* Evlenmemi, evlenmek istemeyen erkek.
* oban kpei.
* Ka dayankl sert buday.
* Ball babagillerden, iekleri mavi veya meneke renginde baakklar durumunda olan trl bir bitki
(Lvendula staechas).
* Bir hcreli zel bir asalan, hindinin karacierine yerleerek yapt, byk lde lmlere yol aan
kmes hastal.
karabatak
* Karabatakgillerden, bal kla beslenen, gagas uzun ve sivri, kara tyl bir deniz kuu (Phalacrocorax).
karabatak gibi
* bir grnp bir ortadan kaybolan (kimse).
karabatakgiller
* Leyleksiler takmnn, rnek hayvan karabatak olan bir familyas.
karabet
* Yaknl k.
* Hsml k.
karabiber
* Karabibergillerin rnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yapraklar kalp biiminde,
trmanc bir bitki (Piper nigrum).
* Bu bitkinin baharat olarak kullanlan kuru ve siyah tanesi.
* Sevimli ve ufak tefek esmer gzeli.
karabibergiller
* Tas z iki eneklilerden, karabiberle trlerini iine alan bir bitki familyas.
karabina
* Namlusu genellikle yivli, ksa ve hafif bir tfek.
karabinyer
* talyan jandarmalar na verilen ad.
karabuday
* Karabudaygillerden, tohumlar iin yetitirilen, bir yllk bitki (Fagopyrum).
karabudaygiller
* Tas z iki eneklilerden, ravent, kuzukula, kurtpenesi, obandenei ve karabuday gibi saplar
boumlu, iekleri baak veya salkm durumunda baz trleri hekimlikte kullanlan bitkileri iinde toplayan bir
familya.
karaburak
* Baklagillerden, hayvan yemi ve gbre olarak kullan lan bir tr, kne (Ervum ervilla).
karaca
* Rengi karaya yakn olan, esmer.
karaca
* Geyikgillerden, boynuzlar kk ve atall bir av hayvan (Capreolus).
karaca
* st kol.
karaca dars
* Budaygillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki (Panicum milliaceum).
karaca kemii
* Bkz. kol kemii.
karaca kuruca
* Esmer, zayf ve elimsiz bir biimde.
karaca ot
* Bir pleme tr (Helloborus niger).
* rek otu.
karac
* Kara kuvvetlerine bal (subay, astsubay veya er).
karac
* Birine ilemedii bir suu veya kendisinde bulunmayan bir ay b ykleyen, kara alan, iftirac , mfteri.
karacl k
* Karac olma durumu, mfterilik, iftira.
karacier
* Karn boluunun sa nda bulunan, d salg layan, eker depolayan, iri, a k kahve rengi organ.
karaal
* Hnnapgillerden, kurak yerlerde yetien, iekleri altn sars renginde, dikenli bir bitki, al dikeni (Paliurus
spinosa).
* ki kiinin aras na girerek ilikileri bozan kimse.
karaall k
* Kara al s ok olan yer.
karaam
* Bir tr am (Pinus nigra).
Karaayca
* Karacayllarn konutuu Trk dilinin bir kolu.
karaayr
* Budaygillerden, imen biiminde veya geni ayr olarak yetitirilen bir park bitkisi (Lolium).
Karaayl
* Karaay halk ndan olan (kimse).
karada lm yok
* bundan sonra herhangi bir sknt ile karlama ihtimali yok.
Karadal
* Karada halk ndan olan (kimse).
karadal
* Bir tr toplu tabanca.
Karadeniz'de gemilerin mi batt ?
* ok dnceli ve durgun grnen kimselere sylenir.
karadul
* Sokmas byk ac veren, iri, esmer, zehirli rmcek (Latrodectus mactans).
karadut
* Siyah renkte olan dut.
karafa
* Uzun boyunlu, kulpsuz kk rak srahisi.
karafaki
* Bkz. karafa.
karafatma
* Kn kanatllardan, bcek, kurt ve smkl bceklerle beslenen, tarma yararl , parla siyah renkli bir bcek
(Carabus).
karagevrek
* Bir eit zm.
karagz
* Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanm insan biimlerini beyaz bir perde zerine arkadan k
vererek yans tma yoluyla oynatlan oyun.
* (ilk harf byk) Bu oyunda halk grn ve duyuunu veren kimse.
karagz
* zmaritgillerden, 25-30 cm uzunluunda, enli, boz renkli, beyaz etli bir balk (Sargus sargus).
karagz oynatmak
* komik bir durum yaratmak.
karagzc
* Karagz oyunu oynatan kimse, hayal.
* Karagz oyununda kullanlan boyanm insan biimlerini yap p satan kimse.
karagzclk
* Karagzcnn meslei.
karagzlk
* Gldrp elendirecek davran.
karagzlk etmek
* gldrp elendirecek davranlarda bulunmak.
karagl
* Karakul.
kara
* Ate kar t rmaya yarayan, eri ulu demir ubuk.
kara
* Tavukkaras.
karahalile
* Dou Hindistanda yetien bir bitkinin olgunlamas nda nce toplanan ve kurutulan 1-3 cm uzunuluunda,
i biiminde siyah renkli, sert, kokusuz taneleri (Fructus Myrobalani).
Karahanl
* Orta Asya'da kurulmu eski bir Trk devleti ve bu devleti kuran soy.
karahindiba
* Birleikgillerden, uzun ve dili yaprakl, iekleri sar ve kme biiminde bir bitki (Taraxacum).
karaine
* Bir eit ineli karnca.
Karaim
* ounluu Trk soyundan olan ve ou Polonya ve Litvanya topraklarnda oturan bir Musev topluluu,
Karay.
Karaimce
* Karaim Trkesi, Karayca.
karakabarck
* Kara yank, yankara arbon.
karakaan
* Eek.
karakafes
* S r diligillerden, iekleri beyaz ve menekeye alar krm z renkte, eczaclkta kullanlan bir bitki, eek
kula (Symphytum).
Karakalpaka
* Karakalpaklarn konutuu Trk dilinin bir kolu.
karakarga
* Kuzgun.
karaka
* Vcudu beyaz, az, burun, gz etraf, kulak ve t rnaklar siyah, bazen vcutlarnda da siyah lekeler
bulunan, yal kuyruunun u ksm akkaramanlara gre fazla sarkk ve daha ziyade Gney Dou Anadolu blgesinde
yetitirlen bir tr koyun.
karakavak
* 35 m ye kadar ykselebilen, kabuu koyu renkli bir kavak tr (Populus nigra).
karakavuk
* Hindiba.
karakavza
* Yaban havucu.
karakei
* Sazana benzer bir tatl su bal (Barbus fluviatilis).
* Kl keisi.
karaklk
* Klklar siyah olan, krmz veya beyaz, sert taneli buday.
karakol
* Gvenlii salamakla grevli kimselerin bulunduu konut.
* Huzuru ve gvenlii salamak iin hkmete bal her trl silhl kuvvet, kol, devriye.
karakol gemisi
* Kara sularnda gvenlii salamak ve gzclk yapmak iin dolaan kk gemi.
karakol gezmek
* karakol greviyle dolamak, devriye gezmek.
karakolluk
* Karakolla ilgili.
karakolluk olmak
* kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak.
karakoncolos
* ocuklar korkutmak iin kendisinden sz edilen, gerek d bir yarat k, umac, hayalet.
* ok irkin kimse.
karakter
* Bir nesnenin, bir bireyin kendine zg yaps, onu bakalarndan ayran temel belirti ve bireyin davran
biimlerini belirleyen ana zellik, z yap, seciye.
* Bir kimsenin veya bir insan grubunun tutumu; duygulanma ve davran biimi.
* stn, manev zellik.
* Bas mda harf tr.
* Bireyin kendi kendisine egemen olmas n, kendi kendisiyle uyum iinde bulunmasn , dn ve
hareketlerinde tutarl, salam kalabilmesini salayan zellikler btn.
* Bir eserde duygu, tutku ve dnce ynlerinden ele al nan kimse.
karakteristik
* Bir kimse veya nesneye zg olan (ayr c nitelik), tipik.
* Bir logaritmann tam birimler anlatan blm.
karakterize
* Ay rc nitelii ortaya konulmu, ayrt edilmi.
karakterize etmek
* ayr c niteliini ortaya koymak, ayrt etmek.
karakterli
* Herhangi bir karakteri olan.
* Karakteri salam olan.
karakteroloji
* nsanlarda karakterin gelimesini ve zelliklerini inceleyen bilim dal.
karaktersiz
* Karakteri kt olan.
karaktersizlik
* Gvenilir karakteri olmama durumu.
karakucak
* Kkeni Orta Asya'ya kadar uzanan, en eski, ya srlmeden, serbest biimindeki geleneksel Trk grei.
karakul
* Asl yurdu Buhara'da Karakul blgesi olan ve yurdumuzda da yetiti rilen, tyleri uzun ve kvrck bir cins
koyun.
karakulak
* Kedigillerden, akala benzer vah bir hayvan (Caracal melanotis).
karakulak
* Osmanl mparatorluunda emir avuu, haberci.
karaku
* Kartal trnden karakulara verilen ad.
karaku
* Atlarn ayaklar nda i yapan bir hastal k.
karaku
* Kanun, kural, mant k llerine dayanmayan.
karalhana
* Yapraklar koyu yeil olan bir tr lhana.
karalhana orbas
* Karalhana yapraklarnn ince ince kylmasndan sonra tere ya, kuru fasul ye, m s r yarmas ve baharat ile
piirilmesiyle hazrlanan sulu bir yemek.
karalama
* Karalamak ii.
* El altrmak iin ok tekrarlanarak yaz lan yaz.
* stnde dzeltmeler yaplan, temize ekilmemi yaz tasla, msvedde.
* Leke srme, ktlk ykleme.
karalama defteri
* Karalamalarn yap ld defter, msvedde defteri.
karalamak
* Boya veya kalemle birtak m ekiller izerek bir yeri kirletmek.
* Bir yaznn zerini izerek onu geersiz k lmak.
* Taslak olarak yazmak veya izmek.
* Leke srmek, ktlk yklemek, iftira etmek.
* Hzl ve acele olarak yazmak.
karalanma
* Karalanmak ii.
karalanmak
* Karalamak ii yaplmak.
* Kara duruma gelmek.
* Leke srlmek, ktlk yklenmek.
karalar balamak (veya giymek)
* yas tutmak.
karalatma
* Karalatmak ii.
karalatmak
* Karalamak iini yaptrmak.
karalay
* Karalamak ii veya biimi.
karaleylek
* Leylekgillerden, gagas aa doru kvr k, tyleri kara, uzun bacakl bir ku, eltik gagas (Ciconia nigra).
karal
* Karas (II) olan.
* zeri kalemle karalanm .
karal beyazl
* zerinde hem kara hem beyaz bulunan.
karalk
* Kara olma durumu.
* Karaya alan leke.
karalt
* Uzaklk veya karanl k sebebiyle kim veya ne olduu seilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biim.
* Hafif karanlk, leke.
karama
* Karamak ii.
karamak
* Hor grmek.
* Karalamak, kara almak, lekelemek.
* Ktlemek, yermek.
karaman
* Orta Anadolu'da yetitirilen, kuyruu iri ve yal bir tr koyun.
karamandola
* Daha ok ayakkab yz yaplan bir eit salam ve parlak kuma.
* Bu kumatan yaplm.
Karaman' n koyunu sonra kar oyunu
* bir eye tam gvenmeyip ileride nasl olacan beklemek gerekir.
karambol
* Bilrdo oyununda istaka ile vurulan bilyenin brlerine dokunmas.
* arp ma, birbirine arpma, kar klk, karmaa.
karambole getirmek
* kar klktan yararlanarak birini aldatmak.
* bir ii ar bir abuklukla yaparak gereken zeni gstermemek.
karamel
* Eritilmi ve biraz yak lm ekerle yaplan ekerleme.
karamsar
* Ktmser, bedbin, meyus, pesimist.
karamsar olmak
* ktmserlie kap lmak, bedbin olmak.
karamsarlama
* Ktmserleme.
karamsarlamak
* Ktmserlemek.
karamsarlatrma
* Karamsarlatrma ii.
karamsarlatrmak
* Karamsar etmek.
karamsarl k
* Ktmserlik, meyusiyet, bedbinlik, pesimizm.
karamuk
* Karanfilgillerden, ekin tarlalarnda biten, yapraklar karl kl, iei pembe mor renkte, zararl bir bitki
(Agrostemmagithago).
* Vcutta kara renkli kabarcklara sebep olan bir hastalk.
* Koyunlarda grlen bir tr hastalk.
karamusal
* ifte demir atld nda geminin dnmesiyle zincirlerin karmasn nlemek iin kullanlan x biiminde ve
frdondye bal zincir dzeni.
Karamusal (veya Karamrsel) sepeti
* nemsiz kimse veya ey.
Karamusal (veya Karamrsel) sepeti sanmak
* bir kimse veya eyi ufak, nemsiz saymak.
karanfil
* Karanfilgillerden, gzel renkli iekler aan bir ss bitkisi (Dianthus caryophyllus).
* Mersingillerden, Molk adalarnda, Filipinler'de ve Hindistan'da yetien bir aa (Caryophyllus
aromaticus).
* Bu aacn karanfil ya elde edilen ve baharat olarak kullanlan, az kokusunu gideren, ac ms, koyu renkli,
kk ivi biimindeki tomurcuu.
karanfil ya
* Karanfilin tomurcuklarndan elde edilen uucu ya.
karanfilci
* Karanfil yetitiricisi.
karanfilgiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi karanfil olan, ven, karamuk, sabun otu ve benzeri cinsleri iine alan bir
familya.
karanfili skmak
* tehlikelere ve glklere gs gerebilmek.
karanla gmlmek
* koyu karanl k iinde kalmak.
* byk s k nt ve keder iinde kalmak.
karanla kalmak
* varlacak yere varmadan akam olmak.
karanl demek (veya yrtmak)
* karanlkta grmeye almak, aydnla kmak iin aba harcamak.
* Byk s k nt ve zntden kurtulmak iin abalamak.
karanlk
* I olmayan, btn veya bir paras ktan yoksun olan.
* Ik olmama durumu.
* Gereince anlal p bilinemeyen, ne olaca , sonu belli olmayan (durum).
* Yasalara, treye uygun olmayan; kark.
* znt, sknt, perianlk.
karanlk basmak (veya kmek)
* (hava) kararmak.
karanlk etmek
* bir eyin nnde durarak grnmesine engel olmak.
karanlk oda
* Fotoraf cam banyosu, rntgen muayenesi gibi ilerin yap ld ksz oda.
karanlkta gz k rpmak
* bir eyi anlatmak isterken kar s ndakinin anlayamayaca bir iarette bulunmak veya bir sz sylemek.
karantina
* Bula c bir hastaln yaygn olduu bir yerden gelen kiileri, gemileri ve mallar geici olarak ay rma
biiminde al nan nlem.
* Hastahanelerde, yatacak hastalarn kayt ve kabul edildikleri yer.
karantina mddeti
* \343 karantina sresi.
karantina sresi
* Karantina iin gerekli olan ve ngrlen sre.
karar
* Bir i veya sorun hakknda dnlerek verilen kesin yarg .
* (herhangi bir durum iin) Tartlarak verilen kesin yarg.
* Bu yargy bildiren belge.
* Deimeyen, dzenli durum, dzenlilik, yntemlilik.
* Trk mziinde, taksim yaparken ana makama dn.
* (hava iin) Dei mez olma.
* Tam lsnde, ne az ne ok.
karar almak
* bir davay, bir sorunu sonuca balamak.
karar altna almak
* karar vermek, kararlat rmak.
karar bulmak
* kararl bir durum almak; yat mak.
karar klmak
* birok eyi deneyip birini semek.
karar vermek
* bir sorunu karara balamak, kararlatrmak.
karara balamak
* bir davay, bir sorunu zmlemek, sonulandrmak.
karara kalmak
* (dava iin) grlmesi bitip yarg cn kararn beklemek.
karara varmak
* bir konuda anlamak, bir eyi kararlatrmak.
karargh
* Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yardmc ube ve blmlerinden oluan kurulu.
* Ordunun uzun bir sre veya geici olarak konaklad yer.
* Durulan veya kalnan yer.
kararnca
* Gerektii lde.
kararnda brakmak
* ly amamak.
karar
* Kararmak ii veya biimi.
kararlama
* Kararlamak ii.
* Kararlayarak (yaplan), tahmin.
kararlamadan
* Kararlama yoluyla, grmeden.
kararlamak
* l ve tartya dayanmakszn, gzle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek.
kararlama
* Kararlamak ii.
kararlamak
* Bir ey iin karar verilmek.
kararlatr lma
* Kararlat rlmak ii.
kararlatr lmak
* Kararlat rmak ii yaplmak.
kararlatrma
* Kararlat rmak ii.
kararlatrmak
* Bir konunun, bir iin herhangi bir yolda yap lmasyla ilgili kesin dnce belirtmek, tayin etmek.
kararl
* Kararnda direnen, kararn deitirmeyen, kesin karar vermi olan.
* Dzenli, dengeli, ll, istikrarl .
kararl dalga
* \343 durakl dalga.
kararl denge
* Bir g etkisiyle hareket ettikten sonra gene ayn duruma gelen cisimlerin konumunu anlatr.
kararll k
* Kararl olma durumu, istikrar.
kararma
* Kararmak ii.
* Grntlerin gittike kararp grnmez duruma gemesine dayanan bir noktalama eidi.
kararmak
* Rengi karaya dnmek, siyahlamak.
* ( k) Snmek, ks lmak veya gc azalmak.
* (ate) Snmeye yz tutmak.
* (i, ruh gibi szlerle) Kederlenmek, can s k lmak.
* Niteliini yitirmek.
kararname
* Cumhurbakan nn onaylad hkmet karar.
* Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak alnan karar.
* Bu karar bildiren resm yaz.
karars z
* Karar olmayan, karar vermekte glk eken, bir kararda durmayan; duruksun, mtereddit.
* Dzensiz, istikrarsz.
karars z denge
* Denge durumundaki cismin kk bir yer deitirmesiyle bozulan denge.
karars zl k
* Karars z olma durumu, tereddt.
* Dzensizlik, istikrarszlk.
karart
* Karalt .
* Kararm yer, siyahlk.
karartlma
* Karartlmak ii veya durumu.
karartlmak
* Karanlk duruma getirilmesini salamak.
karartma
* Kararmak ii.
* Sava durumunda dman uaklarndan korunma amac yla klar rtme veya sndrme biiminde alnan
nlemlerin btn.
karartmak
* Rengini karaya evirmek, esmerletirmek, siyahlat rmak.
* Karanlk duruma getirmek.
* ( ) Ksmak veya rtmek.
* Kt bir duruma getirmek.
karasakz
* Zift.
karasal
* Kara (I) ile ilgili, berr.
karasal iklim
* Bkz. kara iklimi.
karasal kumul
* Deniz kysndan uzak, llerde oluan kumul.
karasal oluuk
* Yer kabuunun kara blmndeki katmanlar nda olan oluuk.
karasr
* Orta Anadolu'da yetien, sert ve kurak iklime dayan kl, kk yapl bir sr tr.
karasinek
* Bcekler snf nn ift kanatllar tak m ndan, insan ve evcil hayvanlarn kann emen, grn ev sineine
benzeyen bir eklem bacakl tr (Stomoxys calcitrans).
karasu
* ounlukla gzn i bas ncn oalmasyla kendini gsteren, krle sebep olabilen bir gz hastal,
glokum.
karan
* Esmer, sar n karm.
karataban
* pek bceklerinde geni apta lme yol aan kelebek hastal.
karatavuk
* Karatavukgillerden, tyleri kara, meyve ve bceklerle beslenen tc ku (Turdus merula).
karatavukgiller
* Omurgal hayvanlarn kular snfndan, ard kularn ve k zlkuyruklar iine alan bir familya.
karate
* Ayak ve yumruk vurular zerine kurulu, Japon kkenli bir dv yntemi.
karateci
* Karate yapan kimse.
karaturp
* Turpgillerden, etli, iri beyaz kkl ok yll k bir bitki (Raphanus sativusvar niger).
karavan
* Bir otomobilin arkasna taklan, insan ta maya yarayan, tekerlekli, st kapal ara.
karavana
* En ok orduda erlerin yemeini datmada kullan lan, ok miktarda yiyecek alan, kenarlar dik, derince
metal kap.
* (genellikle orduda veya yatl okul ve ceza evlerinde) Yemek.
* nce, yass elmas.
* At taliminde hedef tahtasn bile vuramama.
karavana borusu
* Yemek vaktinin geldiini bildiren boru sesi.
karavana kmak
* yemek haz rlanmak veya gelmek.
karavanac
* Karavanay tayan (asker).
* Hedef tahtasn vuramayan kimse.
karavanadan yemek
* toplu durumda ayn kaptan yemek.
karava
* Savata tutsak edilen veya satn alnan ve sahibinin zerinde tam bir kullanma hakk bulunan kadn.
karavalk
* Karava olma durumu.
karavel
* ift motorlu bir uak tr.
karavel
* Byk deniz teknesi.
* Gemilerde denizcilik kurallarna aykr durum.
karavide
* Bkz. kerevit.
karaya
* Eczaclkta kullanlan ve rmeyen bir bitki.
karaya ayak basmak
* deniz, gl vb. den karaya kmak.
* deniz ta tndan karaya kmak.
karaya karmak
* gl veya denizden karaya kmas n salamak.
karaya dmek
* (deniz iinde bulunan bir ey) aknt veya dalga ile kyya atlmak.
karaya oturmak
* (gemi) denizin s blmne saplanp kalmak.
karaya vurmak
* denizden karaya atlmak.
karayaka
* Dou Karadeniz ky blgesinde yetien, uzun kuyruklu, beyaz renkli koyun tr.
karayandk
* Deve dikeni.
karayank
* Karakabarck, yankara, arbon.
Karayca
* \343 Karaimce.
karaylan
* Boyu uzun, ba iri pullarla rtl, zarar hayvanlar yedii iin tarma yararl, tehlikesiz bir ylan (Coluber).
karbojen
* Bileiminde yzde 95 oksijen ve yzde 5 karbondioksit bulunan gaz kar m .
karboksil
* Organik asit grubunda bulunan -COOH formlndeki tek deerli kklere verilen ad.
karboksilik
* Korboksilli.
karboksilli
* Yapsnda bir veya birok karboksil koku bulunan (maddeler), karboksilik.
karbon
* Atom numaras 6, atom arl 12 olan, doada elmas, grafit gibi billrlam veya maden kmr, linyit,
antrasit gibi ekilsiz olarak bulunan element. Ksaltmas C.
karbon dnemi
* Birinci a n drdnc dnemi ve bu dnemde olumu yer katmanlar, karbonifer.
karbon k d
* Ayn zamanda hem yazmak hem de kopya karmak iin yaz ktlarn n aras na konulan bir yz boyal
kt.
karbonado
* Kara elmas.
karbonat
* Karbonik asidin bazlarla birleerek oluturduu tuzlarn genel ad.
* Sodyum bikarbonat.
* Genellikle sindirimi kolaylatrmak iin suya katlan kimyasal birleim.
karbonatlama
* Karbonik asit alabilen maddelere bu gaz vererek onlar karbonat durumuna dntrme.
karbonatlamak
* Karbonat durumuna dntrmek.
karbonatl
* inde karbonat olan.
karbondioksit
* Renksiz, kokusuz, younluu 152,0C de ve 36 atmosfer bas ncnda kolayca sv laan ekimsi tatta bir gaz
(CO2).
karbonhidrat
* Yalar ve yumurta ak maddeleri yan s ra, insan ve hayvanlarn organik besinlerinden en nemlisi olan
organik kimya birleiklerinin genel ad.
karbonifer
* Karbon dnemi.
karbonik
* Karbonla ilgili olan.
karbonik asit
* Bir karbonla iki oksijenin birlemesiyle oluan bir gaz n suda erimi durumuna verilen ad. Bu gaz, organik
veya baka karbonlu maddelerin rmesinden, yanmasndan, bitkilerin ve canllarn solunumundan oluur.
karbonil
* Birleme deeri 2 olan karbonmonokside verilen ad.
karbonit
* Karbon grubundan basit madde.
karbonizasyon
* Hayvansal lifler iinde bulunan bitkisel ksmlar n veya sellozik liflerin giderilmesi iin asitlerle s caklk
etkisi altnda ilem grmesi.
karbonlama
* (metalrjide) elie karbon verme ilemi.
karbonlamak
* Bir maden veya alam karbon bak m ndan zenginletirmek.
karbonlama
* Karbonlamak ii.
karbonlamak
* Karbon durumuna gelmek, kmrlemek.
karbonlu
* Birleiminde karbon bulunan.
karbonmonoksit
* 0,97 younluunda, renksiz, kokusuz bir gaz. Bol miktarda s aa kararak mavi bir alevle yanar ve hava
ile birleerek bir ok uygulama alan olan patlayc bir kar m oluturur (CO).
karborundum
* And rc madde olarak kullanlan silisyum karbrn ticaretteki ad.
karbr
* Karbonun baka bir elementle birlemesinden oluan madde.
karbratr
* Patlamal motorlarda akaryakt buharlatrp hava ile kar masn salayan cihaz.
karbrleme
* (metalrjide) Maden bir rnn karbon bakmndan zenginletirilmesi.
karcar
* Klsik Trk mziinde hareketli bir makam.
karda yryp (gezip) izini belli etmemek
* kimsenin sezemeyecei biimde gizli i evirmek.
karda
* Karde.
kardelen
* Nergisgillerden, baharda ok erken iek aan ve eczacl kta kullanlan soanl bir bitki (Galanthus nivalis).
karde
* Ayn ana babadan domu, veya ana babalarndan biri ayn olan ocuklar n birbirine gre ad .
* Yaa kk olan karde.
* Aralar nda ok deer verilen ortak bir ba bulunanlardan her biri.
* Seslenme sz olarak kullanl r.
karde kan
* Soy ve rk bakmndan aralar nda yaknlk bulunma, kan ba.
karde karde
* Dostlukla, dosta, sevgiyle.
karde kardei atm, yar banda tutmu
* kardeler ne kadar geimsiz olsa, kt bir durumda birbirlerine yardm ederler.
karde kavgas
* Bir lkede yurttalarn birbirlerine kart dncelerinden doan silhl at ma.
karde okul
* Bir okulun, toplumsal ve kltrel bakmdan yardma ihtiya duyduu iin setii ve trl yardmlarda
bulunduu okul.
karde parti
* Belli bir ortak amaca ynelen siyas topluluklarn her biri.
karde pay
* Yar yarya blme; eit paylarla blme.
karde ehir
* lkemizdeki bir ehirle yabanc bir lkedeki bir ehir aras nda ilikileri zel olarak gelitirmeyi ve
yak nlat rmay kabul eden ehirlere verilen genel ad.
kardee
* Kardee yarar (biimde), dosta, itenlikle.
kardekan
* Kardekan aac ndan alnan, hekimlikte ve boyacl kta kullan lan, koyu renkte bir sak z.
kardekan aac
* Baklagillerden, en ok Asya'n n scak blgelerinde yetien bir aa (Draceane draco).
kardelenme
* Kardelenmek ii.
kardelenmek
* (ekin iin) Bir kkten birka sap birden remek.
kardelik
* Karde olma durumu, uhuvvet.
* Karde kadar yak n saylan kimse, yak n dost.
* Seslenme sz olarak kullanl r.
* Birlik, beraberlik.
kardelik etmek
* karde gibi hareket etmek, kardee davranmak.
kard rma
* Kard rmak ii.
kard rmak
* Karmak iini yapt rmak.
kardinal
* Papay seen, dan manl n yapan ba papazlardan her biri.
kardinal kuu
* spinozgillerden parlak, krm z renkli, iri gagal, tepelikli, tc bir ku tr (Cardinalis cardinalis).
kardinallik
* Kardinal olma durumu.
* Kardinalin grevi veya makam .
kardiyak
* Kalple ilgili.
* Kalp hastal olan kimse.
kardiyograf
* Kalbin hareketlerini, grafik biiminde kaydeden cihaz, elektrokardiyograf.
kardiyografi
* Kalp hareketlerini kaydetme yntemi, elektrokardiyografi.
kardiyogram
* Kardiyografn kaydettii kalp hareketlerinin izgilerle gsteri lmi grafii, elektrokardiyogram.
kardiyolog
* Kalp hastalklarnda uzmanlam hekim.
kardiyoloji
* Anatomi, fizyoloji ve patolojinin kalp ile ilgili blmleri.
kardiyopati
* Kalp hastalklarnn genel ad.
kardiyoskleroz
* Bazen atardamar sertlemesiyle birlikte grlen kalp dokusu sertlemesi.
kardiyoskop
* Kalp kaslmalarnn incelenmesine yarayan cihaz.
kardiyoskopi
* Kalp kaslmalarnn kardiyoskop ile dinlenmesi.
kare
* Kenarlar ve alar birbirine eit olan drtgen, drdl, murabba.
* Bu biimde olan.
* skambil oyunlar nda ayn trden drt k dn bir araya gelmesi.
kare kare
* Kareleri olan, kareli.
karekk
* Karesi verilen bir say ya eit olan say.
karekk almak
* bir saynn kare kkn hesaplamak.
kareleme
* Karelemek ii.
* Herhangi bir okgenle e deerli bir kare izme; e deer bir kare ile hesaplama.
* Bir resmin, byterek veya klterek kopyasn karma yntemi.
karelemek
* Karelere ay rmak.
* Bir resmi bytme veya kltme ileminden sonra asl rnein oranlarn kopyasnda da elde etmek iin
bir resmi eit sayda karelere ay rmak.
kareli
* Karelere blnm, stnde kareleri olan; damal, satranl .
karesel blge
* Karenin sn rlad dzlemsel blge.
karesi
* bir saynn kendisiyle arpm.
karesini almak
* bir sayy kendisiyle arpmak.
karfie
* Orta boy demir ivi.
karga
* Kargagillerden, kanatlar geni, tyleri kara renkte, tarla ve bahelere ok zarar veren ku (Corvus).
karga
* Bir eyin as l durumunu yitirerek, ba aa olmas.
* Yelkenleri toplama.
karga bok yemeden
* ok erken bir saatte.
karga burun
* Burnu karga gagas na benzeyen (kimse).
karga dlei
* Ac hyar.
karga etmek
* tulumban n kurumu ksele supaplarn slatarak iirmek iin zerinden su dkp kolu iletmek.
* bir geminin serenlerini daha az yer tutsun diye veya yas belirtisi olarak eik bir duruma getirmek.
karga gibi
* ok zay f ve esmer.
karga tulumba
* Birka kii birini yakalayp elleri stnde havaya kald rarak.
karga tulumba etmek
* birka kii, birini kollarndan bacaklarndan tutup kaldrmak.
karga yry
* melmi olarak, ift ayakla srayarak yaplan yry.
kargabeyni
* Pekmezle tatl yourt kar t rlarak yaplan yiyecek.
kargaburnu
* Ular karga gagas gibi kvr k olan aralar n ortak ad.
* Tel bkmekte kullanlan ve ular sivri koni biiminde olan metalden bir tr kska.
* Sanayide kk ve yuva iine yerletirilmi vidalar skmeye yarayan ince, uzun a zl alet, kargaburun.
* Kap mandal.
kargabken
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, yapraklar karlkl , iekleri talk m durumunda olan, meyvesi zehirli
bir aa (Stryhnos nux-vomice).
* Bu aacn striknin elde edilen tohumu.
kargack burgack
* (yaz iin) arpk, dzensiz.
kargadelen
* Kabuunun ok gevrek olmas dolaysyla kolay k rlan bir tr badem.
kargagiller
* Kular s nfnn, tc kular takmndan, rnek hayvan karga olan kular familyas .
kargasekmez
* ok ssz, sarp (yer).
kargaa
* Kk rtma ve karklk yoluyla toplumda ortaya kan dzen bozukluu, anari.
* Karkl k, dzensizlik.
kargaa karmak
* grlt patrtya yol amak.
kargaac
* Kargaa karan (kimse).
kargaalk
* Kargaa durumu.
karg
* Gvdesi 5-6 m yksekli e eriebilen ok y ll k bir bitki (Arundo donax), kam saz.
* Dalyanlarda byk balklar iin kullanlan demir kanca.
* Silh olarak kullanlan, ucu sivri ve demirli uzun mzrak.
karglama
* Karglamak ii.
karglamak
* Karg ile yaralamak veya ldrmek.
kargl k
* Fieklerin konulduu mein kuakl fieklik.
* Kam yetien yer.
kargma
* Kargmak ii, lnet.
kargmak
* Birine, Tanr'n n, insanlar n sevgi ve ilgisinden yoksun kal p nefretlerine uramas dileinde bulunmak,
ilenmek, lnet etmek, lnetlemek.
kargn
* Eriyen karlar n oluturduu akarsu.
* Karla kark yaan yamur.
kargn
* Marangozlukta kullanlan bir tr byk rende.
Kargn
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
karg
* Kargmak ii veya bu maksatla sylenen szler, lnet, telin, beddua, alk kar t.
karg etmek (veya vermek)
* kargmak, karglamak, lnet etmek.
karglama
* Karglamak ii.
karglamak
* Kargmak.
kargl
* Tanr'n n ve insanlar n nefretine, lnetine uram , mel'un, lnetli.
krgir
* Bkz. kgir.
kargo
* Yk tayan gemi.
* Uak, gemi vb.bir tatla tanan eya, yk.
kargocu
* Kargo iiyle uraan kimse.
kargoculuk
* Kargocunun yapt i .
karha
* Bkz. lser.
kar
* (genellikle iyelik ekleriyle) Bir erkein evlenmi olduu kadn, e, refika, zevce.
* Kadn.
* Yal, ihtiyar.
kar azl
* Dedikodu yapan (erkek).
kar gibi
* korkak, dnek (erkek).
kar koca
* Birbirleriyle evlenmi kad n ve erkek.
kar kocal k
* Kar koca olma durumu.
kr olmamak
* yapabilecei i olmamak.
kar k
* Kar yam bir alana bakma sonucu ortaya kan gz kamamas .
* Karl bir alana bakma sonucu kamam (gz).
kar k
* Ba ve bahe sulamak iin alm su yolu, ark.
* Bu arklar aras nda kalan toprak paras.
* Sabanla alan izi.
kar klama
* Meralarda yzey akn nlemek ve toprak nemini uzun sre koruyarak vejetasyonu gelitirmek iin, 1-1,5
m aral klarla 10-15 cm kesitinde tesviye erilerine paralel kk hendeklerin almas.
kar klamak
* Kark (I) amak.
kar kma
* Karkmak ii.
kar kmak
* (gz) Fazla ktan kamamak.
* (gz) Kar yam bir alana bakmaktan kamamak.
kar lama
* Karlamak i i.
kar lamak
* (erkek iin) Huylar kadn huylarna benzemek, kadn gibi davranmak.
kar l
* (herhangi bir nitelik veya nicelikte) Kars olan.
kar l kocal
* Kar koca birlikte.
kar lk
* Kadn olma durumu.
* Evli kad nn kocas na gre olan durumu veya grevi.
kar lk etmek
* (evli bir kad n) kocasna olan grevini yerine getirmek.
* (erkek iin) dneklik etmek, hile yapmak.
kar lma
* Karlmak ii.
kar lmak
* Karmak ii yaplmak, karmak.
* (hayvan) iftlemek.
kar m kyl
* Kars kyl.
* Kl bk.
kar ma
* Karmak i i.
kar mak
* Yalanmak, kocamak, ihtiyarlamak.
kar n
* nsan ve hayvanlarda gvdenin kaburga kenarlarndan kasklara kadar olan n blgesi.
* Dl yata, rahim.
* (baz eylerde) i ve ii bo blm.
* Mide.
* , gnl, akl, kafa.
* gelen ve yans m dalgalarn giriimiyle oluan durakl dalgalarda en byk genlikte titreen noktalar.
kar n ars
* Karnda duyulan ar.
* ekilmez, sevilmeyen kimse veya ad, nitelii bilinmeyen ey.
kar n boluu
* Kaburga kemikleriyle kala kemiklerinin aras nda vcudun her iki yannda bulunan blge.
kar n atla
* Karn f t .
kar n doyurmak
* geinmek.
kar n zar
* Karn boluunun iini, bu boluun iinde bulunan barsaklar , br organlar kaplayan ve tutan zar,
periton.
kar n zar iltihab
* Bkz. kar n zar yang s .
kar n zar yang s
* Karn zarn n had veya kronik iltihab, peritonit, karn zar iltihab .
kar nca
* Zar kanatllardan, birok tr bulunan bceklerin genel ad (Formica).
* Madenlerde, dkm s rasnda arada hava kalmaktan veya pastan ileri gelen ufak boluk.
kar nca asidi
* \343 formik asit.
kar nca belli
* Beli ok ince olan.
kar nca duas
* Bereket getirdiine inanlan dua.
kar nca duas gibi
* ok kk, sk ve okunaks z (yaz).
kar nca kaderince
* Bkz. kar nca kararnca.
kar nca kararnca
* Az da olsa, elinden geldii kadar.
kar nca kuu
* Karncayiyen.
kar nca kuugiller
* Karncayiyengiller.
kar nca yuvas
* Karncalar n barnd yer.
kar nca yuvas gibi kaynamak
* ok kalabal k ve hareketli olmak.
kar ncaezmez
* ok merhametli, ince duygulu (kimse), karncaincitmez.
kar ncaincitmez
* Bkz. kar nca ezmez.
kar ncalan
* Karncalanmak i i veya biimi.
kar ncalanma
* Karncalanmak i i.
kar ncalanmak
* Bir yere, bir ey zerine karnca mek.
* Vcudun bir yerindeki uyuukluktan sonra, kan dolamnn balamas yla o yerde karncalar dolar gibi bir
izlenim uyanmak.
* (metal yzeylerde) Pas yznden yer yer ufak delikler olumak.
* Ar zihin yorgunluundan dolay bir eyi, bir durumu kavramada zorluk ekmek.
kar ncalar
* Zar kanatllarn, karnca ad alt nda toplanan ve be bin kadar tr saylan bir dal .
kar ncal
* inde, stnde karnca bulunan.
* (metal iin) Pasl veya dklme sonucu kk delikleri olan.
kar ncasever
* Karnca yiyerek geinen ve kar nca yuvas evresinde yaayan bcek.
kar ncay bile ezmemek (veya incitmemek)
* ok merhametli, ince duygulu olmak.
kar ncayiyen
* Karncayiyengillerden, Avustralya'da yaayan, karncayla beslenen bir memeli tr (Echidna acule ata).
kar ncayiyengiller
* rnek hayvan karncayiyen olan, vcutlar kirpi dikenli, azlar boru biiminde uzam , karncayla
beslenen bir familya.
kar nck
* Vcudun eitli organlar iinde bulunan boluk.
* Kalbin alt blmnde bulunan ve biri (sadaki) akcierlere, br (soldaki) vcuda pompalanacak kan
almaya yarayan iki bolua verilen ad.
kar ndan ayakllar
* Karndan bacakllar.
kar ndan bacakllar
* Yumuakalardan, karnlarndaki etli, yass pul biimindeki uzantlar bacak gibi kullanarak ve srnerek
yryen salyangoz, smkl bcek vb. yi iine alan kabuklu hayvanlar snf.
kar nda
* Karde.
kr n tamametmek
* ldrmek.
kar nn sals, tarlan n tal s
* kad nn sals ile tarlan n tal olan makbuldr.
kar nlama
* Karnlamak ii.
kar nlamak
* (gemi iin) Yan n dayamak.
kar nl
* Karn byk ve kntl olan.
kar nma
* Karnmak ii.
kar nmak
* Sallanarak, karmak.
* iftlemek.
kar nsa
* Kularn ty deitirme zaman.
kar ntas
* Pastrmac lkta hayvan n gbek etlerine verilen ad.
kar nt
* Anaforlarda oluan evrinti.
* Geminin yanndan vurarak gemiyi sarsan dalga.
kar s azl
* Karsnn dncelerini benimseyip davranlar n ona uyduran (koca).
kar s kyl
* Karsnn yak nlar n benimseyip kendi yaknlarn unutan erkek.
* Kl bk.
kar
* Parmaklar birbirinden uzak duracak biimde gergin duran elde, ba parmak ve sere parmaklarn ular
aras ndaki aklk.
kar kar
* Her yan n ve inceden inceye.
kar an greni olmamak
* iine kimse karmamak, zgr olmak.
kar k
* Ayn nitelikteki eylerden olumu.
* Karm olan, dzensiz, da nk, intizamsz.
* Saf olmayan.
* Halk inanc na gre cin ve perilerle ilikisi olan.
* alkant, kargaa, gerginlik iinde olan.
* Anla lmas g olan, ak seik olmayan.
kar klk
* Kark olma durumu, teevv.
* Kalabalk, dzensizlik vb. nin yol at kargaa.
kar lma
* Karlmak ii.
kar lmak
* Karmak ii yaplmak, mdahale edilmek.
kar m
* Karm olann durumu.
* Birden ok eyin kar trlmasyla elde edilen ey.
* ki veya daha ok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlt.
kar lama
* Karlamak ii.
kar lamak
* Karla lmek.
kar ma
* Karmak ii.
* Engelleme, araya girme, mdahale.
* Dzeni bozulma.
kar mak
* ki veya ikiden ok ey bir araya gelip birbirinin iinde dalmak, birbirinin iine girmek.
* Dzensiz, dan k olmak.
* Bulanmak, duruluunu yitirmek.
* A kl n yitirmek, anlalmas glemek.
* Engellemek, araya girmek; mdahale etmek.
* Bir araya gelmek, katlmak.
* lgilenmek, mdahale etmek, el atmak.
* Yetkisinde bulunmak, bakmak, i edinmek, ii olmak.
kar trc
* ki veya daha ok maddeyi birbiri iinde datmaya, kartrmaya yarayan aralarn genel ad , mikser.
* eitli besin maddelerini kartrma veya arpma iinde kullan lan ara veya let, mikser.
* Ortal birbirine katan, fitneci, mfsit.
kar trc lk
* Kartrc olma durumu, fitnecilik.
kar trlma
* Kartrlmak ii.
kar trlmak
* Kartrmak ii yaplmak.
kar tr
* Kartrmak ii veya biimi.
kar trma
* Kartrmak ii.
kar trmak
* Karmak iini yapt rmak.
* inde ne olduunu anlamak veya arad n bulmak amacyla elle yoklamak.
* Yemei dibinin tutmamas iin ka kla alt st etmek.
* Kurcalamak, oynamak.
* Okumak, aratrmak, incelemek.
* Gz atmak, stnkr okumak.
* Ay rt edememek, tam olarak seememek.
kari
* Okuyucu, okur.
karides
* Denizlerde veya tatl sularda yaayan yzc, orta byklkte kabuklu trn ad.
karides a
* Karides avlamakta kullanlan bir tr a.
karidesi
* Karides satan veya yakalayan (kimse).
kariha
* Dnme gc.
karikatr
* nsan ve toplumla ilgili her tr olay konu alarak abartl bir biimde belirten, dndrc ve gldrc
resim.
* Beceriksizce yaplm ey, taslak.
karikatrc
* Karikatr izen sanat , karikatrist.
karikatrclk
* Karikatr izme sanat.
karikatrist
* Karikatrc.
karikatrize
* Karikatr durumuna getirilmi olan.
karikatrize etmek
* karikatrletirmek.
karikatrletirme
* Karikatrletirmek ii.
karikatrletirmek
* Karikatr durumuna getirmek.
* Bir eyin, bir olayn belirtilmesi gereken zelliklerini bozarak, yererek, gln duruma getirerek anlatmak.
karikatrlk
* Karikatr izmeye yarayan ara, gere, karikatr yapmak iin kullanlan malzeme.
* Karikatr konusunu oluturan olay.
* Karikatr olma durumu.
karina
* Gemi omurgas.
* Gemi teknesinin su iinde kalan blm.
karina etmek (veya karinaya basmak)
* gemiyi karinas ortaya kacak biimde bir yan zerine yat rmak.
karinallar
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn hemen btn kular iine alan byk bir blm.
karine
* Kark bir i veya sorunun anlalmasna, zmlenmesine yarayan durum, ipucu.
* Belirti.
karine ile anlamak
* szn geliinden karmak.
kariyer
* Meslek, uzmanlk.
kariyer yapmak
* uzmanlk alannda al mak, uzmanlamak, ihtisas yapmak.
karizma
* Byleyicilik, etkileyicilik.
karizmatik
* Byleyici, etkileyici.
karkara
* Uzun bacakllardan, bataklk blgelerde yaayan, k scak lkelerde geiren, ba sorgulu turna.
karkas
* Demirli betonla yap lm yap .
* Kemikli s r eti.
karlama
* Karlamak ii.
karlamak
* Kar yamak.
karlanma
* Karlanmak ii veya durumu.
karlanmak
* Kar ile rtlmek, kar ile kaplanmak.
karl
* stnde kar bulunan.
* Kar yaan.
krl
* Kr olan, kazanl.
krl i
* yi para getiren i veya al ma alan .
karlk
* Kar kuyusu.
* D hasr rgsyle kapl , iinde kar veya buz koymak iin blmesi bulunan, soutucu olarak kullanlan
byk ie.
Karluk
* Eski Trk boylarndan biri.
karma
* Karmak ii.
* Ayr trden olan elerin kartr lmas yla olumu, muhtelit.
karma eitim
* Erkek ve k z rencilerin ayn okulda bir arada okumalarn salayan eitim.
karma ekonomi
* zel ve kamu kesimlerini kaynatrma amacn gden, her iki kesimin birlikte giriimlerini n gren
ekonomi siyaseti.
karma okul
* Karma eitim uygulanan okul.
karma sergi
* Birok ressam n eserlerini sergiledii yer.
karma tamlama
* sim tamlamas ndaki isimlerden birinin veya ikisinin s fat almas yla kurulan tamlama: Tok evin a kedisi.
Yeil kkn lmbas gibi.
karma
* Yap ilerinde harc karmaya yarayan alet, mikser.
karmak
* Kartrmak, bibirine katmak.
* Toz durumundaki bir eyi sv ile kart rarak amur veya hamur durumuna getirmek.
karmakar
* ok kark, karmakark.
karmakar etmek
* ok kark duruma getirmek.
karmakar olmak
* ok kark duruma gelmek.
karmakar k
* Dank, dzensiz, ok kark.
* Huzursuz, kararsz, karmak.
karmakar k etmek
* ok kark duruma getirmek.
karmakar k olmak
* ok kark duruma gelmek.
karmal k
* Karma olma durumu.
karman orman
* ok kark ve dzensiz.
karman orman etmek
* ok kark ve dzensiz duruma getirmek.
karman orman olmak
* ok kark ve dzensiz duruma gelmek.
karmanyola
* ehir iinde ssz yolda lmle korkutarak yaplan soygunculuk.
karmanyolac
* Karmanyola yoluyla adam soyan kimse.
karmanyolacl k
* Karmanyolac olma durumu.
* Karmanyola yoluyla soygun yapma ii.
karmaa
* Karmak olma durumu.
* Hastalkl davran lar ortaya karan, kiinin bilincini az ok artland ran, genellikle ocukluk dneminde
kazan lm, bask altnda tutulmu hatra, duygu ve dncelerin btn, kompleks.
karmak
* inde ayn cinsten bir ok e bulunan, birbirine az ok aykr bir ok eylerden oluan, mudil.
* zeltide kendisine oluturulan paralara iki ynl olarak ayran bir iyon veya birleik, kompleks.
karmak say
* Kesirleri ondal k saynn tersine olarak eitli birimlere gre blmlenmi say.
karmaklama
* Karmaklama ii.
karmaklamak
* Karmak duruma gelmek.
karmama
* Karmamak ii.
karmamak
* Bir ey baka bir eyle birleerek kar k durum almak.
karmatrma
* Kamatrmak ii.
karmatrmak
* Karmak duruma getirmek.
karmk
* ay az nda yaplm olan balk beti.
* Mersin bal klarn n denizden nehirlere remek iin geileri sras nda avlanmalarnda kullan lan ve nehir
azlarna kurulan ok ineli bir olta takm.
karmuk
* Byk kanca.
karnabahar
* Turpgillerden, iekleri etli ve tanecikli bir grnte olan, yapraklar lhana yaprana benzeyen, sebze
olarak kullanlan bir bitki (Brassica oleracea botrytis).
karnabit
* Karnabahar.
karnaval
* Hristiyanlarn byk perhizden nce et kesiminde renkli, komik ve artc klklara girerek yaptklar
enlik ve elence dnemi.
* Bu dnemde yaplan elence.
karnaval maskaras
* Karnavala katlan gln giyimli kimse.
* Gln, abartmal giyimli, ssl kimse.
karnaval maskesi
* Karnavalda taklan gln maske, maskara.
karne
* rencilere dnem sonlar nda okul ynetimlerince verilen ve her dersin baar durumu ile devam, sal k,
yetenek ve genel gidi durumlarn gsteren belge.
* Gerektike koparlp kullan lmak iin hazrlanm biletlerin oluturduu defter.
* Bkz. sal k karnesi.
karn a
* Ac km.
karn burnunda
* Gebelii ok ilerlemi, doumu yak n.
karn bymek
* hamile kalmak.
karn geni
* Gams z, tasasz.
karn tok
* bu szlerle kanlmadn, nem verilmediini anlatmak iin kullan lr.
karn tok srt pek
* geimi iyi, para sknt s olmayan kimseler iin kullanl r.
karn zil almak
* ok ackm olmak.
karn kara
* Brlce.
* Kt yrekli (kimse).
karn ndan konuan
* \343 vantrilok.
karn ndan konumak (veya sylemek)
* iitilemeyecek kadar alak sesle sylemek.
* uydurarak sylemek.
karn n doldurmak
* gebe kalmak.
karn yar k
* Bir tr kymal patl can yemei.
* Matbaacl kta her sayfay ift stun olarak dzenleme.
karni
* Lboratuvarda, dam tma ilerinde kullanlan, geni karnl, dar ve eri boyunlu cam kap.
karnivor
* Et obur, et yiyen canl.
karo
* Oyun ktlarn n kk, krm z, baklava biimli benekli olan, orya.
* Betondan, drt ke deme ta.
karoser
* Otomobilde, mekanizmay oluturan motor, makine, tekerlek ve asi gibi blmlerin dnda kalan,
grnen d blm.
karpit
* Asetilen gaz karmakta kullanlan, karbonla kalsiyum birlei i madde (CaC2).
karpit lmbas
* Karpitin su etkisiyle asetilen gaz vermesi ve bu gaz n yak lmas yla k elde edilen lmba.
karpuz
* Kabakgillerden, srngen gvdeli bir bitki (Citrullus vulgaris).
* Bu bitkinin iri ve sulu meyvesi.
* Karpuz biiminde yuvarlak ve iri ey.
* Kadn memesi.
karpuz fener
* enliklerde kullanlan toparlak kt fener.
karpuzcu
* Karpuz satan kimse.
karpuzculuk
* Karpuz yetitirme veya alp satma ii.
karsak
* Kpekgillerden, soluk kahve rengi, karn beyaz tyl, ksa kulakl , postundan krk yaplan bir memeli tr
(Vulpes corsac).
krsz
* Kr olmayan, kazansz.
karst
* Kayalarn erimesiyle yer alt akntlar olan, kire ta ve dolomit blgesi.
karstik
* Karst zellii tayan, karst ile ilgili.
kar
* Bir eyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yznn ilerisi.
* Yol, deniz, rmak vb. nin br k ys veya yan.
* n, kat, huzur.
* Bulunan yere gre nde, ileride olan.
* Kart, zt, muhalif.
* Yzn bir eye doru evirerek.
* Karl k olarak, mukabil.
* in, hakknda.
* (zaman anlatan kelimelere) Doru, sular nda.
kar akn
* Kar tak m n yapt bir akn durdurup hemen akna geme ii, kontratak.
kar kmak
* d ardan gelenleri karlamaya gitmek.
* bir dnceye katlmamak, cephe almak.
kar devrim
* Bir devrimi ykmay ve onun rnlerini ortadan kaldrmay hedefleyen hareket.
kar durmak
* direnmek, dayanmak, boyun ememek.
kar drm
* Anti-damping.
kar gelim
* Kartl k.
kar gelmek
* boyun ememek, ba kald rmak.
kar gr
* Bir teze kar veya iddiaya kar yeni ve deiik nerme getirme.
kar karya
* Yz yze.
kar karya gelmek
* birden karlamak.
kar koymak
* direnmek, dayanmak, boyun ememek.
kar olmak
* birine veya bir dnceye katlmamak, kart olmak.
kar olum
* Birbirinin karsnda bulunan, birbirini kar lkl olarak dta brakan kavram veya yarg aras ndaki balant,
tekabl.
kar oy
* Krmz oy.
* Muhalefet etme, kar gelme.
kar sav
* Bir atk nn ikinci terimini oluturan dnce veya nerme, antitez.
karc
* Karlamaya kan kimse, karlayc.
* Kar dncede olan.
karclk
* Karc olma durumu.
kardan karya
* Bir yandan br yana.
* Karmaz grnerek, uzaktan.
karlama
* Karlamak ii, istikbal.
* Trakya ve Marmara blgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzii.
karlama treni
* (nemli bir kimse iin) Bir yere gelii sras nda o yerin yneticileri ve halknca yaplan kabul treni.
karlamak
* Dardan gelen bir kimseye karlayc olarak kmak, istikbal etmek.
* Karl k olmak, denk gelmek, tekabl etmek.
* Sylenen, yap lan, bildiren bir eyi olumlu veya olumsuz bulmak.
* nlemek, durdurmak.
* Boksta kar oyuncunun yumruklar n savmak.
karlan
* Karlanmak ii veya biimi.
karlanma
* Karlanmak ii.
karlanmak
* Karlamak ii yaplmak.
karlama
* Karlamak ii.
* ki sporcu veya iki tak m arasnda, karl kl olarak kazanmak amacyla yap lan yarma, msakaba.
karlamak
* Kar kar ya gelmek, rastlamak.
* (iki sporcu veya iki takm iin) Yarmak.
karlatrlma
* Karlatrlmak ii.
karlatrlmak
* Karlatrmak ii yaplmak.
karlatrma
* Kii veya nesnelerin benzer veya ayn yanlar n incelemek iin kyaslama, mukayese.
karlatrma derecesi
* Daha, ok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramlarn kar latr lp st derecede gsterilmesi.
karlatrmac
* Karlatrmal edebiyat veya dil bilimi uzman.
karlatrmak
* Karlatrmak iini yaptrmak.
* Kii veya nesnelerin benzer veya ayr yanlarn incelemek iin kyaslamak, mukayese etmek.
* (dikite) Giysinin bir yan na yaplan ilemi, eitlik salamak amac yla br yannda uygulamak.
karlatrmal
* Karlatrma yolu ile yaplm olan, mukayeseli.
karlatrmal dil bilgisi
* Akraba dilleri ve leheleri karlatrarak inceleyen dil bilgisi.
karlatrmal dil bilimi
* Karlatrma yntemiyle eitli diller arasndaki ilikileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi
amalayan inceleme.
karlatrmal edebiyat
* Karlatrma yntemiyle eitli edebiyatlar arasndaki ilikil eri, benzerlikleri tespit etmeyi amalayan bilim
dal, mukayeseli edebiyat.
karlayc
* Gelen birini karlamaya kan kimse.
* nleyen.
* Yerine getiren, yapan.
karlay
* Karlamak ii veya biimi.
karl k
* Bir davrann kar tarafta uyandrd , gerektirdii baka davran , mukabele.
* Bir dildeki bir sz baka bir dilde ayn anlamda karlayan sz.
* Cevap, yant.
* Bir ey al nrken kar tarafa verilen baka ey, bedel.
* Bir i iin ayrlm para, denek, tahsisat.
karl k vermek
* (kk byne) kar gelmek.
* cevap vermek, yant vermek.
karl kl
* ki kii veya iki topluluun arasnda geen ve karlalan harekete e deer bir hareketle beliren, mtekabil.
* Birbirine kar bulunan.
* Birbirlerine kar lk olarak.
* Birbiriyle ilgili olarak.
karl kl yapraklar
* Saplarn her dmnde kar lkl olarak ikier ikier bulunan yapraklar.
karl ks z
* Karl olmayan.
* Karl k gerektirmeyen.
* Karl k verilmeyecek.
karl ks z ak
* Bir tek kiinin kendince yaratt ak, tek yanl ak.
karl ks z ek
* denecek parann bankadaki hesapta olmad ek.
karl kta bulunmak
* cevap vermek.
karn
* Ramen.
karsna almak
* birinin dnce ve tutumuna katlmadn belli etmek.
karsna gemek
* kar dnceye kat lmak.
* kar partiye, guruba gitmek.
kart
* Nitelik ve durumlar birbirine bsbtn ayk r olan, z t, kontrast.
kart anlaml
* Anlamlar birbirinin kar t olan (sz): Aa yukar, ileri geri, siyah beyaz, dar geni, byk kk gibi.
kart duygu
* Baz kiilere, veya varl klara kar duyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan honutsuzluk durumu, antipati.
kart
* Kar kan, kar olan, aleyhtar.
kart ll k
* Bir ie, davrana veya dnceye kar olma durumu, aleyhtarl k.
kartlama
* Kartlamak ii.
kartlamak
* Bir iddiaya z t olarak baka bir iddia ileri srmek.
kartlama
* Karlatrmak ii.
kartlamak
* Birbirine kart olmak.
kartl
* Kartl k, z tlk gsteren, tezatl.
kartl k
* Kart olma durumu, zddiyet, mbayenet, tezat, kontrast.
* Bir teoremin kartn n da doru olmas durumu.
* ki organ, iki sistem arasndaki grevlerin zt olmas durumu.
* Bakalarnn istek, dilek veya buyruklarnn tersine davranma eilimi.
kart
* Genlii ve krpelii kalmam .
kart
* Dzgn kesilmi ince karton paras.
* Bir kimsenin kimliini gsteren, kutlamalarda veya kendini tan tmada kullan lan, ounlukla beyaz, kk,
ince karton paras, kartvizit.
* A k mektuplamada kullanlan, bir yz adrese, br yz yazya ayr lm olan karton paras .
* Kartpostal.
* Baz yerlere girmek veya baz eylerden yararlanmak iin verilen, kimlii belirten belge.
* Oyun kd .
kart basmak
* iiler i yerine giri ve k ta gelip gittikleri bir makine aracl ile belirtmek.
kart karmak
* hakem kural d hareket eden oyuncuya uyar veya cezalandrma amac ile sar veya k rmz kart gstermek.
kartal
* Kartalgillerden, genel olarak kz l siyah tyl, ok gl, yuvas n yksek kayalklar zerinde kuran, iri bir
yrtc ku (Aquila).
kartal aac
* Dulaptal otugillerden, Hindistan'da yetien, odunu d aac gibi kokan bir aa.
kartalgiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn, kartallar takmn n gndzyrtclar alt tak m na giren byk bir
familyas.
kartallar
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn karinal lar blmne giren bir tak m.
kartall
* Kartal olan.
* zerinde kartal resmi bulunan.
kartall erelti otu
* Yurdumuzun ky blgelerinde sk rastlanan, yaprak sapnn enine kesiti mikroskop altnda iki bal bir
kartal andran, byk yaprakl bir erelti tr (Pteridium aquilinum).
kartalma
* Kartalmak ii.
kartalmak
* Yalanmak, kartlamak.
kartalo
* Kartlam, ya gekin.
kartaloz
* Bkz. kartalo.
karta
* Genlii azalm, ya gekince.
karteks dolab
* Bilgi kartlarnn bulunduu kutu veya ekmecelerin iinde muhafaza edildii, ayr ca n ksm dz veya stor
kapak ile kilitlenebilen mobilya.
kartel
* Tekelci sermaye piyasasnda, birtakm ticaret, retim kurulular nn, daha ok kazanmak veya baka
kurululara kar tutunabilmek gibi amalarla aralarnda kurduklar dayanma birlii.
kartel
* Gemilerde ilerine ime suyu konulan, ortas bask, kk f .
kartel
* Tombala gibi baz oyunlarda saylarn yazl olduu kart.
* Tulat tiyatrosunun kapsna aslan tabel.
kartelleme
* Kartel kurma ii.
kartellemek
* Kartel kurmak.
Kartezyen
* Dekart.
Kartezyenizm
* Dekartlk.
kartlama
* Kartlamak ii.
kartlamak
* Kart duruma gelmek.
kartl k
* Kart olma durumu.
kartograf
* Haritac.
kartografi
* Haritacl k.
kartografik
* Haritacl kla ilgili.
karton
* K t hamuruyla yap lan, ayr ca iinde bir veya birka lif tabakas bulunan kal n ve sert kt.
* On paket sigaray bir araya getiren ambalj.
* Tombala oyununda ekilen numaralarn iaretlendii kart.
* Kamu kurum veya kurulularnda imzaya sunulan evraklarn yerletirildii ciltli byk defter.
* Seri hlinde canlandr lan, karakterleri hayvan olan izgi film.
kartoncu
* Karton ii veya eya yapan veya satan kimse.
kartonlama
* Kartonlamak ii.
kartonlamak
* Karton yerletirmek veya kartonla kaplamak.
kartonpiyer
* Yaplar kabartmalarla bezemek iin ounlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan gbeklerinde
kullanlan, sertletirilmi mukavva veya kt kl al.
kartonumsu
* Karton grnmnde veya sertliinde olan.
kartopu
* Kardan yaplm ve sktr lm yuvarlak.
* Beyaz ve tombul.
* Han meligillerden, birok tr ss bitkisi olarak yetitirilen, zeytinimsi, meyvemsi, krmz renkte bir
aa k (Viburnum).
kartotek
* Kartlar stne ilenmi bilgilerin dzenli bir dizgeye gre derlenmesi.
* Bu biimde derlenmi kartlarn sakland kutu, dolap vb.
kartpostal
* Genellikle dik drtgen biiminde ince kartondan yap lm , bir yz resimli posta kart, kart.
* (fotorafl kta) 9x12 cm boyutlar ndaki resim.
kartpostalc
* Kartpostal basan veya satan kimse.
kartuk
* Byk tarla tara.
kartu
* Merminin, iine barut doldurulmu silindir biimindeki blm.
* Dolma kalem iine yerletirilen mrekkep dolu tp.
kartvizit
* Kart (II).
Karun
* Din kitaplar ve efsanelerde geen, ok zengin olduu sylenen kii.
* (kk k ile) ok zengin kimse.
karyad
* st benek benek beyaz olan (kuma).
karye
* Ky.
karyokinez
* ok hcreli canl larda hcrenin belli evrelerden geerek oalmas , mitoz.
karyola
* zerine yatak yapl p yatlan tahta veya metal kerevet.
kas
* Tellerden oluan ve kaslarak vcut hareketlerini salayan organ ve bu organ n telsi dokusu, adele.
kas doku
* Canlnn hareketini salayan, kaslabilen telleri kapsayan hcreler topluluu.
kas tutukluu
* e alt rlmam kaslarn alma durumunda duyulan ar ve s z.
kasa
* Para veya deerli eya saklamaya yarayan elik dolap.
* Ticarethanelerde para aln p verilen yer.
* Baz oyunlarda oyunu ynetme veya para karl nda fi verme ii.
* Vagon, kamyon veya traktrn yk ta mak iin asiye balanm st blmn oluturan para.
* Tahta veya sentetik maddelerden yaplm , drt ke, salam ambalaj paras , sandk.
* (basmc lkta) Dizgi harflerinin konulduu gzlerden oluan tabla.
* Kap ve pencerelerin sabit olarak tutturulduu as l ereve.
* Biribiri zerine istif edilerek ykseklii ayarlanabilen atlama arac .
kasa defteri
* letmelerde gnlk al veri hareketlerinin kaydedildii defter.
kasa fii
* Satn ald mal veya hizmet iin dedii para karl nda mteriye yazar kasadan kar larak verilen kk
kt belge.
kasa saym
* Gnlk kasa mevcudunun, kasan n devredilmesinden nce, sayl p belirlenmesi.
kasaba
* ehirden kk, kyden byk, henz krsal zelliklerini yitirmemi olan yerleim merkezi.
kasaback
* Kk kasaba.
kasabal
* Kasaba halk ndan olan.
kasac
* Veznedar, vezneci.
kasadar
* Ticar kurulularda kasada oturup para al p veren kimse.
kasalama
* Kasalamak ii.
kasalamak
* Kasalara yerletirmek.
kasalanma
* Kasalanmak ii.
kasalanmak
* Kasalara yerletirmek.
kasal
* Kasas olan.
kasalk
* Kasa yap m na elverili ince dilinmi tahta.
kasap
* S r, koyun gibi eti yenecek hayvanlar kesen veya dkkn nda perakende olarak satan kimse.
* Bu al veriin yapld dkkn.
* Kan dkc, hunhar.
kasaphane
* Kesim evi, mezbaha, kanara.
kasaplk
* Kasap olma durumu veya kasab n yapt i.
* Kesim evine gnderilip kesilmek iin ayrlm (hayvan).
* Kan dkclk, hunharlk.
kasar
* Bkz. kastar.
kasara
* Geminin ba ve k taraf nda, asl gverteden yksek olan ksa gverte.
kasatura
* Sng gibi, tfein namlusu ucuna taklan veya bel kayna as l olarak ta nan bir eit b ak.
kasavet
* znt, tasa, kayg, sknt.
kasavet ekmek
* zlmek, tasalanmak.
kasavet etmek
* zlmek, kayg lanmak.
kasavetlenme
* Kasavetlenmek ii.
kasavetlenmek
* Kasavet sahibi olmak.
kasavetli
* zntl, sknt l, tasal, kayg l.
kasavetsiz
* zntsz, skntsz, tasasz, kayg sz.
kasay devretmek
* iletmelerde nbetlee alan kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak.
kse
* Cam, ini, toprak vb. den yaplm derince anak.
ksecik
* Kk kse.
* Kula n dolambacnda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zars organ.
kseletme
* Kseletmek ii.
kseletmek
* Kse kullanarak i yapmak.
kasem
* Ant ime, yemin etme.
kaset
* inde, grnt ve seslerin kaydedildii, gerektiinde yeniden kullanlmasn salayan bir manyetik eridin
bulunduu kk kutu.
kasetalar
* Ses kaydetmeden, sadece kaset alan ara.
kaseti
* Kaset satan kimse.
kasetilik
* Kasetinin yapt i veya meslek.
kask
* Vcudun karn ile uyluk arasndaki blm.
kask bac
* Kas k ba yapan veya satan kimse.
kask ba
* Ft ieride tutmak iin kullanlan ba.
kask biti
* Genellikle reme organlar evresindeki k l diplerinde yerleen bir tr bit (Phthirus pubis).
kask atla
* Kas k f t .
kask otu
* Karanfilgillerden, saz biiminde ince saplar olan, gzel iekler aan, kask yaralarna yararl say lan bir
bitki (Herniaria hirsuta).
kasl
* Kasla ilgili olan, adal.
kasl duyumlar
* Kaslar n iradeli kaslmas yla ortaya kan hareketlerin dzenlenmesine yardm eden duyumlar.
kaslgan
* (kas ve organik dokular iin) Kas lma zellii olan, kaslabilen.
kaslganlk
* Kas lgan olma durumu.
kasl
* Kas lmak ii veya biimi.
kaslma
* Kas lmak ii, bzlme, takallus.
kaslmak
* Kasmak ii yaplmak.
* Bzlp kaslmak, takalls etmek.
* Byklenmek, kurumlanmak, gururlanmak.
kasm
* Yl n 30 gn eken on birinci ay, son terin, terinisani.
* Kn balang c saylan 8 kas m gn balayp hdrellezin ilk gn olan 6 maysa kadar alt ay sren dnem.
kasm kasm
* Kas lmak hareketiyle birlikte "ok byklenmek, kurum satmak, gururlanmak" anlamnda kullan lr.
kasmpat
* Birleikgillerden, iekleri iri, katmerli ve trl renkte, sonbahardan ka dein aan bir ss bitkisi,
krizantem (Chyrsanthemum).
kasn
* Kaslarda arl kas nma, kramp.
kasnma
* Kas nmak ii.
kasnmak
* Kas lp kalmak.
* Byklenmek, kibirlenmek, kendini beenmek.
kasnt
* Giyecei daraltmak veya k saltmak iin yaplan ereti diki.
* Byklenme, kurum, gurur.
* Byklenen, gururlanan ve bunu davranlaryla belli eden (kimse).
kasntl
* Kas nts olan.
* Byklenen, kurumlu, kibirli, gururlu.
kasntsz
* Kas nts olmayan.
* Byklenmeyen, kurumlu, gururlu davranmayan.
kasp kavurmak
* bask yaparak veya kyc davranlarla bir topluluu ezmek, zulmetmek.
* ok zarar vermek, mahvetmek.
* ok etkilemek, hkm srmek.
kasr
* Kk.
kasrga
* Hz saatte 120 km yi aan ok gl f rtna.
* Duygular n patlak verii, byk heyecan, coku.
kast
* Ama, istek, maksat.
* ldrme, yaralama veya zarar vermek isteme, kt niyet.
kastl
* steyerek, bilerek yaplan, maksatl.
kasts z
* steyerek, bilerek yaplmayan, maksatsz.
kaside
* On be beyitten az olmayan, btn beyitlerin ikinci dizeleri en bataki beyit ile kafiyeli bulunan ve ou
kez bykleri vmek iin yazlan divan edebiyat manzumesi.
kasideci
* Kaside yazan air.
* Birine yaranmak amacyla ar vgde bul unan kimse.
kasidehan
* Kaside okumay meslek edinmi kimse.
kasis
* Kara yolunda olumu ukurlar ve tmsekler.
* Bir yolun dorultusunu dik kesen bir yandan br yana geen ark.
kasiyer
* Kasa banda oturarak para alp kasa fi i veren kimse, kasadar.
kask
* Darbelerden ba korumak iin, sertletirilmi sentetik maddelerden yap lm salam bal k.
kaskat
* yi kat, ok kat.
* Ac masz, hogrsz.
* Kprdamaksz n, hareketsiz veya donmu olarak.
kaskat kesilmek
* ar coku, souk, korku, znt vb. kar s nda hareket edemeyecek, bir ey sylemeyecek duruma
gelmek, donup kalmak.
kasket
* Genellikle erkeklerin giydii, n siperli bal k.
kasketi
* Kasket yapan veya satan kimse.
kasketilik
* Kasketinin ii veya meslei.
kasketli
* Kasketi olan.
kasketsiz
* Kasketi olmayan.
kasko
* Ta tlar n urayacaklar kazadan doacak zararlarn karlanmas iin yap lan sigorta.
kaslama
* Kaslamak durumu.
kaslamak
* Kas durumuna gelmek.
kasl
* Kaslar gelimi olan, adaleli.
kasma
* Kasmak ii.
kasmak
* Ksaltmak.
* Daraltmak.
* Basks altnda tutmak.
kasnak
* Enli ember.
* Kalbur ve tel gibi eylerin tahta emberi.
* Nak i lemek iin gergef gibi kullanlan, kuma germeye yarayan, tahtadan ember.
* Pehlivanlar n giydikleri kispetin bele gelen blm.
* Makinelerde, bir milden baka mile hareket geiren kay larn tak ld demir ember.
* Ky lar oluk biiminde pervazl, metal ve tahtadan yaplm ember.
* Bir stunun gvdesini oluturan silindir biimindeki talar n her biri.
kasnak ilemek
* kasnakta nak i lemek.
kasnak
* Kasnak, elek, lek gibi tahta ileri yapan kimse.
kasnaklama
* Kasnaklamak ii.
kasnaklamak
* Kasnak iine almak, emberlemek.
* Kollarn dolayarak kavramak.
* Yaplarda, betonun i mesini nlemek ve direncini artrmak iin, s k trlm betonun evresini metalden
bir kasnak iine almak.
kasn
* adrua, eytantersi aac gibi bitkilerden elde edilen bir zamk.
kass z
* Kas olmayan.
* Adelesiz.
* Kaslar gelimemi olan.
kast
* Bkz. kast.
kast
* Ayrcalklar bakmndan yukardan aaya doru kesin llerle snrlanm bulunan, en koyu biimiyle
Hindistan'da grlen toplumsal snflarn her biri.
kastanyet
* Parmaklara taklarak alnan bir tr zil.
kastanyola
* Bir arkn dilerine tak lp geriye doru dnmesini nleyen dil.
* Akan gemi zincirini skarak durdurmak iin kullanlan, gverte locasnn altna konmu, hareketli demir
kol.
kastanyola yuvas
* Bir arka kastanyola iin alm dilerin aras.
kastar
* Pamuk ipliini veya bezini bol ve souk su ile ykayarak aartma ii.
kastarc
* Kastar iini yapan kimse.
kastarcl k
* Kastar yapma ii.
kastarlama
* Kastarlamak ii.
kastarlamak
* Pamuk ipliini veya bezini bol ve souk su ile ykayarak aartmak.
kastarl
* Kastarlanm olan.
kasten
* Kas tla, bile bile ve isteyerek.
kastetme
* Kastetmek ii.
kastetmek
* Amalamak, ama olarak almak; demek istemek.
* Ktlk etmek, kymak, zarar vermeyi istemek.
kast olmak
* ona kar ktlk etmek, zarar verme istei beslemek.
kast
* Kas tl olarak, bilerek, isteyerek (yaplan).
kastor
* Kunduz.
* Kunduz krk.
* Bu krkten yaplm.
kasvet
* S knt , i sknt s .
kasvet basmak (veya kmek)
* ok s k lmak, ii daralmak.
kasvet vermek
* sknt vermek.
kasvetli
* s kc, s k ntl.
kasvetsiz
* S knt olmayan, i skmayan.
ka
* Gzlerin zerinde kemerli birer izgi oluturan k sa k llar.
* Kemerli ve kntl ey veya yer.
* Sarp kayalk, uurum.
* Eyerin n ve arkas ndaki kntl blm.
* Duvar, ba ve bahelerde toprak y arak yaplan sn r, set.
ka atmak
* kzmak, fkelenmek.
ka gz etmek
* ka, gz iaretleriyle bir ey anlatmaya almak.
ka gz iareti yapmak
* ka ve gzle bireyler anlatmak, dikkat ekmek.
ka ile gz, gerisi sz
* yz gzelliinde ka ile gzn nemini belirtir.
ka jlesi
* Ka n dzgn grnmesini salayan bir madde.
ka yapaym derken gz kartmak
* ii dzelteyin derken bsbtn bozmak.
ka y kamak
* ka atmak.
kaa
* Hayvanlar t mar etmek iin kullan lan, sactan, dili ara.
* S rt kamak iin kullanlan uzun sapl, ucu kak veya ek biiminde, trnakl ara.
kaalama
* Kaalamak ii.
kaalamak
* Tmar etmek iin hayvana kaa srmek.
kaalanma
* Kaalanmak ii.
kaalanmak
* Kaalanmak ii yaplmak.
kaalatma
* Kaalatmak ii veya durumu.
kaalatmak
* Kaalamak iini yaptrmak.
kaalot
* spermeet balinas .
* Aptal, budala.
kaan
* (hizmet veya binek hayvanlar iin) Durup ieme.
kaan yeri
* Uzun yolda hayvanlar n durup iedikleri ve biraz dinlendikleri yer.
kaandrma
* Kaandrmak ii.
kaandrmak
* Hayvan durdurup ietmek.
kne
* Byk, ssl kk, saray gibi yap .
kaanma
* Kaanmak ii.
kaanmak
* (hizmet ve binek hayvanlar iin) Durup iemek.
kaar
* Koyun stnden yaplan, tekerlek biiminde, sar mt rak, yal bir peynir.
* Oyunda a kgz, kurnaz olan kimse.
kaar peyniri
* \343 kaar.
kaarlanma
* Kaarlanmak i i.
kaarlanmak
* Bir ite, bir hareketle ok tecrbe kazanmak.
* Hoa gitmeyen bir harekete veya bir ie alarak artk ondan znt duymaz olmak.
kaarl
* Kaarla yaplm .
* Kaarlanm.
kabast
* Baa ve alna balanan ba, atk.
kae
* Damga, mhr.
* Toz illarn iine konulduu, yutulmaya uygun, glltan kk kap.
kaeksi
* Btn beslenme ilevlerinin bozulmasyla oluan ileri derecede zayflk.
kaeleme
* Kaelemek ii.
kaelemek
* Resm bir belgeyi kae ile damgalamak, mhrlemek.
kaelenme
* Kaelenmek durumu.
kaelenmek
* Kaelemek ii yaplmak.
kaeletme
* Kaeletmek ii.
kaeletmek
* Damgalatmak, mhrletmek.
kaeli
* Kaesi olan.
* verenin, kendisine bakaca bir ykmll olmadan, alma sresine gre cret verdii (kimse).
kak
* Sulu veya baz ufak taneli yiyecekleri aza gtrmeye yarayan, sapl sofra arac.
* Ucu ineli kak biimindeki olta.
kak atmak (veya almak)
* itahla veya abuk yemek.
kak alm
* Ortaln kararmaya balad zaman, akam yemei zaman .
kak dman
* Kadn, e.
kak havas
* Orta Anadolu blgesinde kak alnarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzii.
kak kadar
* ok kk.
kak kak
* Ka kla lerek.
* Birbiri ardnca ve kakla.
kak otu
* Turpgillerden, iskobte kar kullanlan, yapraklar ka and ran, gzel iekler aan bir bitki (Cochlearla
officinalis).
kak oyunu
* Yurdumuzun birok blgesinde, parmaklar arasna skt rlm tahta kaklar ile krdat larak ok hareketli
bir biimde oynanan halk oyunu.
kak sallamak
* yemek yemek.
kak
* Ka k yapan veya satan kimse.
* imir, kemik, baa gibi eylerden ka k oyan, ssleyen zanaat.
kak kuu
* Pelikan.
kakl k
* Ka k yapma ve satma ii.
kakn
* rdekgillerden, gagas kak biiminde, tyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklar krmz bir ku (Spatula
clypeata).
kakla yedirip sapyla (gzn) kartmak
* yapt bir iyilii hie indirecek ktlkte bulunmak.
kaklama
* Ka klamak ii.
kaklamak
* Ka kla yemek.
* (kakla yenen yemek iin) Severek, itahla yemek.
kaklanma
* Ka klanmak ii veya durumu.
kaklanmak
* Ka kla yenmek.
kaklay
* Ka klamak ii veya biimi.
kaklk
* ine kak, atal, bak gibi eyler konulan kap.
* Ka k yapmaya elverili.
* Ka n alabilecei lde.
kama
* Ka mak ii.
kamak
* Trnakla veya baka bir eyle deriyi hafife ovmak.
kandrma
* Ka ndrmak ii.
kandrmak
* Ka nmas na yol amak, kant vermek.
kann altnda gzn var dememek
* Bkz. gzn stnde kan var dememek.
kan
* Ka nmak ii veya biimi.
kanma
* Ka nmak ii.
kanma kaz
* Merada eitli bcek, sinek ve ar lar tarafndan rahatsz edilen hayvanlarn kanarak rahatlatlmalar iin
merann elverili yerlerine dikilen ve zerlerine antiseptik maddeli gres ya srlen kazk.
kanmak
* Ka nts olmak, ka ma istei duymak.
* Kendi kendini ka mak.
* Kt bir karl k gerektiren davranlarda bulunmak.
kant
* Vcutta kanma istei uyand ran duygu.
kantl
* Ka nts olan.
kif
* Bulucu.
kakariko
* Oyun, dolap, dzen.
* Yalan.
kakaval
* Tekerlek biiminde, sar renkte, kaara benzeyen, bir tr peynir.
* Aptal, sersem.
kakaval
* Gabya ve babafingo ubuklarn n topuk taraflarnda alan deliklerden geirilerek ular mavnalara
dayanan, demir veya aa takoz.
kakol
* Boyun atks.
kakorse
* Ten zerine giyilen ince kad n fanils.
kala gz aras
* kimsenin sezmesine imkn vermeyecek kadar k sa bir zaman iinde, ok abuk.
kalama
* Kalamak ii.
kalamak
* Yzn tan kaa oturtmak.
kal
* Herhangi bir nitelikte ka olan.
kal gzl
* Yz gzel olan.
kamer
* Maskara, soytar.
kamerlik
* Soytarl k.
kamir
* nce, sk bir tr yn.
* Bu ynden yap lm.
kapusiye
* Hafif stlk.
kat
* Bir yapda iki deme arasnda yer alan daire veya odalarn btn.
* Bir yzey zerine az veya ok kaln bir biimde, dzgn olarak yaylm bulunan ey; st ste konulmu
eylerden her biri, tabaka.
* (giyecekler iin) Takm.
* Daire.
* n, yan, huzur, makam, nezt.
* Bklen veya k vrlan bir eyin her kvrm.
* Makam, mevki.
* Nicelike kez, defa, misil.
* Tekrarlanan bir say nn toplam.
* Jeoloji zamanlar ndan bir dnem iinde olumu katmanl kayalar.
kat
* Kesme, kesilme.
* lgiyi kesme.
* Sonuca balama, bitirme.
* Kesme.
kat kmak
* yapya kat eklemek.
kat kat
* ok, pek ok.
* st ste.
kat say
* Bir niceliin ka kat alndn gsteren say.
* Bir yasay anlatan formln yaz lnda yer alan, deimeyen say .
* Cisimlerin fiziksel zelliklerini belirten dei meyen byklkler.
kat yuvar
* Yer atmosferinin 10-60 km ykseklikleri arasnda kalan katman, stratosfer.
katabolizma
* Canl protoplzmay yapan byk ve karma k yapl molekllerin enerji kararak yanmas, yad mlama.
katafalk
* nnden geilerek kendisine sayg gsterilmek istenen lnn tabutu konulmak iin yap lm yksek yer.
katafot
* Dar dan gelen bir n etkisiyle geceleyin kl grnen reflektr.
katakofti
* Klsik Trk mziinde 8/8' lik bir usul.
katakomp
* lk Hristiyanlarn kayalar oyarak veya yer altn kazarak yaptklar, uzun dehlizler biiminde; llerini
gmdkleri veya tap nak olarak kulland klar mezarlk.
katakulli
* Yalan dolan, oyun, tuzak, dzen.
katakulli okumak
* yalan sylemek, palavra atmak.
katalanca
* spanya'nn kuzey dousunda Katalan rkn n konutuu dil.
katalepsi
* radenin yitimi, d etkilere kar duygunluun ortadan kalkmas ve hareket organlarna verilen herhangi bir
durumun olduu gibi srp gitmesiyle beliren sendrom.
kataleptik
* Katalepsi ile ilgili.
* Katalepsiye tutulmu.
katalitik
* Katalizle ilgili, kataliz niteliinde olan.
katalitik soba
* Tp gaz ile al an ve evlerde s tma amacyla kullanlan bir tr soba.
kataliz
* Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hibir dei meye uramadan tepkimenin olmasn veya hz nn
deimesini salayan etkisi.
katalizr
* Kimyasal tepkimenin olmas n veya h zn n deimesini salayan, katalitik etkiye yol aan madde.
katalog
* Kitapl ktaki kitaplar veya belli bir daldaki gereleri, nitelikleri bakmndan tantmak, arandklarnda
bulunmalarn salamak amacyla, yer numaralar belirtilerek hazrlanm kitap, defter veya fiten oluan btn, fihrist.
* Kitap evi, yayn evi, kurum gibi kurulularn yaynlarn , rettikleri mallar, eyalar tantan, gsteren liste
veya kitap, fihrist.
kataloglama
* Kataloglamak ii.
kataloglamak
* Kitapl ktaki veya belli bir daldaki gereleri yer numaras , bibliyografik kimlik vb. bakmndan tespit etmek.
katalpa
* ki eneklilerden, yapraklar ok iri ve kalp biiminde, iekli bir ss bitkisi (Bignonia catalpa).
katana
* Bkz. kadana.
katar
* Lokomotif ile vagonlar n oluturduklar dizi, tren.
* Ta t dizisi.
* Bir arada giden hayvan dizisi.
katar katar
* Birok katardan olumu, dizi dizi.
katarakt
* Ak su, ak basma, perde.
katarlama
* Katarlamak ii.
katarlamak
* Katar durumuna getirmek, arka arkaya dizmek.
katarlanma
* Katarlanmak ii yaplmak veya katarlanmak iine konu olmak.
katarlanmak
* Katarlanmak durumuna getirmek veya katarlanmak iine konu olmak.
katavaya
* Gebe balklar n, s dmesi sonucu Karadeniz'den Marmara denizine veya Akdeniz'e gemeleri.
katbekat
* Kat kat.
katedral
* Ba kilise.
kategori
* Aralar nda herhangi bir bak mdan ilgi veya benzerlik bulunan eylerin tamam , grup, ulam.
kategorik
* Kesin, ak.
* Kesinlikle, artsz olarak.
katetme
* Katetmek ii.
katetmek
* Kesmek, blmek.
* Bir yeri aarak gemek, yol olmak.
katgt
* Ameliyatlarda yaralar dikmek iin kullanlan, barsaktan yaplm iplik.
kat
* Sert, yumuak kart.
* Hogrsz, ac masz, merhametsiz, zalim.
* Dnce ve davranlarnda belli ilkelere sk s k ya bal olan.
* S vlarn ve gazlarn tersine, iinde bulunduu kabn veya stnde bulunduu yerin biimini almayan, sulp.
* ok, ar derecede.
kat
* Tal k, konsa.
kat kalpli
* Kat yrekli.
kat sz
* Sert ve k rc sz.
kat ya
* Don ya, parafin gibi normal scaklkta iken kat durumda bulunan ya.
kat yumurta
* Lop yumurta.
kat yrekli
* Ac mas olmayan, ac masz.
katk
* Ekmekle kar n doyurmak gerektiinde, ekmee katlan peynir, zeytin, helva gibi yiyecek.
* Ya alnm yourt, ayran.
katk etmek
* ekmein ok, yemein az olduu durumlarda yemei ll yemek.
katklama
* Katklamak ii.
katklamak
* Katk etmek.
* orbay yourtlamak.
katkl
* inde katk bulunan.
katkl a
* Bulgur veya yarmadan yaplan yourtlu orba.
katksz
* Kat olmayan.
* Yabanc bir eyle karmam.
* Belli bir yerden, belli bir soydan gelen.
* Nitelii baka hibir etkiyle bozulmam olan, tam.
katla katla
* Katlacak kadar, kat lacak derecede.
katla katla glmek
* ar derece glmek.
katlama
* Katlamak ii.
* Bir maddenin s v durumundan kat duruma gemesi, tasallp.
katlamak
* Kat duruma gelmek.
katlatrma
* Katlatrmak ii.
katlatrmak
* Kat duruma getirmek.
katlgan doku
* Hcreleri ekilsiz bir ara madde iinde bulunan, organlarn asl dokular nn aralarn dolduran doku.
katl k
* Kat (I) olma durumu.
* Bir nesnenin, boyut dei ikliklerine sebep olan etki ortadan kalktktan sonra da bu boyutlar koruma
zelli i.
* Ac masz, duygusuz olma durumu.
katl m
* Katlmak ii, i tirak.
katl
* Katlmak ii veya biimi.
katlma
* Katlmak ii.
* letiim veya ortak davran ta bulunma yoluyla belirli bir toplumsal duruma girme sreci, itirak.
katlmak
* Katmak ii yaplmak.
* Bir toplulua girmek, itirak etmek.
* Ortak olmak, benimsemek.
katlmak
* Ar derecede glmek, alamak, g dklanmak, korkmak gibi tepkiler srasnda, solunum kaslarnn kaslmas
zerine soluk kesilmek.
katltma
* Katltmak ii.
katltmak
* Katlmasna yol amak; katlacak kadar gldrmek veya alatmak.
katm
* Katmak ii veya zaman .
katmlk
* Bir defada katlacak (miktar).
katnt
* Birbirine katlm kar k eylerin her biri.
* Hayvan srsne dardan gelip katlan (hayvan).
katr
* Atgillerden, ksrak ile erkek eein iftlemesinden doan melez hayvan.
* nat ve huysuz.
* Kaba, baya, grgsz (kimse).
katr boncuu
* ou binek hayvanlar nn boynuna ss olarak tak lan, mavi camdan iri boncuk.
* Bu boncuklarla birlikte dizilen kk deniz kabuklar .
katr gibi
* inat (kimse).
katr kar
* ocuu olmayan evli kadn.
* Kaba, grgsz (kadn).
katr kutur
* Sert ve kaba ses kararak.
* Sert duruma gelmi, sertlemi.
katr kuyruu gibi kalmak
* bir ite ilerlemeden kalmak.
katr tepmie dnmek
* ok hrpalanmak, perian duruma dmek, felketin nereden geldiini anlayamamak.
katr y lan
* Bir tr engerek.
katrc
* Katrlarn kira ile ileten veya katrlarla eya ta yan kimse.
katrcl k
* Katr kiraya verme veya katrla yk ta ma ii.
katrkuyruu
* Baklagillerden, iekleri sar ve emsiye durumunda olan ac bir bitki (Anagyris foetida).
katrlama
* Katrlamak i i veya durumu.
katrlamak
* Huysuzluk etmek, inatlamak, katr gibi davranmak.
katrlk
* nat , huysuz olma durumu.
katrt rna
* Baklagillerden, dallar ok ince, iekleri sar , baz trleri hekimlikte idrar sktrc olarak kullanlan bir
bitki (Genista scoparia).
katk
* ine baka eyler karm olan, kark, karma, mahlt.
katklk
* Katk olma durumu.
katks z
* ine baka eyler karmam olan, ar, saf.
katma
* Katmak ii.
katma
* Benzer olmayan maddelerden olumu btn.
katmak
* Bir toplulua kar mak, katlmak.
kattrma
* Kattrmak ii.
kattrmak
* Bir eyin iine baka bir ey katarak kar trmak.
kat'
* Kesin.
kat' olarak
* kesinlikle.
ktibe
* Kadn yazman, kadn sekreter.
ktibiadil
* Noter.
katil
* nsan ldren kimse, cani.
* ldrc, lme sebep olan.
katil
* ldrme.
katil etmek
* Bkz. katletmek.
kat'leme
* Kesinleme.
kat'lemek
* Kesinlemek.
katillik
* Katil olma durumu.
ktip
* Sekreter, yazman.
ktiplik
* Sekreterlik, yazmanlk.
kat'iyen
* Hibir zaman, asla.
* Kesin olarak, kesinlikle.
kat'iyet
* Kesinlik.
katk
* Bir iin yaplmasna, gereklemesine emek, bilgi, para vb. ile katlma, yard m.
* Bir eye katlan baka bir madde, ek.
* Metal ve alamlarn hazrlanmas sras nda ilerine kat lan dei ik nitelikteki maddeler.
* Dn gn davetlilerin leye kadar gnderdikleri armaan.
katk maddesi
* Petrol rnlerine katld zaman, bunlara istenilen zellikleri salayan veya doal zelliklerini
kuvvetlendiren uygun bir madde.
katk pay
* Bir ie, bir ortakla girite denen cret.
katkda bulunmak
* bir eyin olumasna, gelimesine veya gereklemesine emek, bilgi, para vb. ile yardm etmek.
katklanma
* Katk lanmak ii.
katklanmak
* ine bir katk karmak.
katkl
* ine yabanc madde katlm olan, kark, saf olmayan.
katksz
* zerine veya iine hibir ey kat lmam , katks z, saf.
* Nitelii hibir etki ile deimeyen, tam, bozulmam.
katlama
* Katlamak ii.
* Mayasz hamurdan yaplan, peynirli veya peynirsiz pide; yufka.
katlamak
* K t, kuma gibi nesneleri st ste kat oluturacak biimde bkmek.
katland rma
* Katland rmak ii.
katland rmak
* Katlanmasn salamak.
katlan lma
* Katlan lmak ii.
katlan lmak
* Katlanmak ii yaplmak.
katlan
* Katlanmak ii veya biimi.
katlanma
* Katlanmak ii.
katlanmak
* Katlamak ii yaplmak.
* Ho olmayan bir duruma, g artlara dayanmak, tahamml etmek.
katlatma
* Katlatmak ii.
katlatmak
* Katlatmak iini bakas na yaptrmak.
katlay
* Katlamak ii veya biimi.
katletme
* Katletmek ii.
katletmek
* nsan ldrmek.
katl
* Katlanm, bklm.
* Kat veya katlar olan.
katl kur
* Az gelimi lke ekonomilerine zg birden ok dviz kuru uygulama yntemi.
katliam
* Topluca ldrme, kr m, soy krm.
katma
* Katmak ii, ilhak.
* Katlm, eklenmi, ulanm, munzam.
* Kldan veya ynden yaplm ip, sicim.
katma bte
* zel gelirleri olan ve genel bte d nda kalan bte, mlhak bte.
katma deer vergisi
* Satn al nan mal ve yiyecekten al nan pein vergi.
katmak
* Bir eyin iine, stne veya yan na, niteliini deitirmek veya niceliini artrmak iin baka bir ey
eklemek, kartrmak, ilve etmek.
* Birlikte gndermek.
* Dllenmeyi salamak iin erkek hayvan diinin yanna salmak.
katmak
* birbirine drmek, aralar n bozmak.
katmal
* Cismin ana renkteki grntsnn tek bir film zerinde yer ald , bir renkli film ilemi.
katman
* Birbiri zerinde bulunan yassca maddelerin her biri, tabaka.
* Alt nda veya stnde olan kayalardan gzle veya fiziksel olarak az ok ayr labilen, kalnl bir cm den az
olmayan tortul kaya birimi.
* Bir topluluu oluturan kmelerden her biri, tabaka.
katman bulut
* Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakas, stratus.
katmanlama
* Katmanlamak ii.
katmanlamak
* st ste gelmi katmanlar durumunda yerlemek.
katmanl
* Katmanlar olan, katmanlardan olucan, tabakal.
katmer
* Bir eyi oluturan katlardan her biri.
* Aras na ya veya kaymak srlerek katlanm hafif atete, kzartld ktan sonra zerine fst k tozu serpilmi
ince yufka ekmei.
katmer kaldrmak
* kar klk karmak.
katmer katmer
* Kat kat, st ste.
katmerci
* Katmer yapp satan kimse.
katmercilik
* Katmercinin ii veya meslei.
katmerleme
* Katmerlemek ii.
katmerlemek
* Katmerli duruma gelmek.
* oalmak, artmak.
katmerli
* Aras na ya ve kaymak srlerek katlanm yufka ekmei.
* Katmeri olan, kat kat olan.
* (bir durum, bir tutum iin) ok fazla olan, a r.
katmerli badem
* iekleri gzel bir tr ss al s .
katmerli birleik zaman
* Yal n zamanl bir fiille ek fiilin iki zamann n birlikte kullan lmas : Gelir idiysem gibi.
katmerli iyelik
* st ste kullanlm iki iyelik eki.
katmerli katmerli glmek
* st ste ve ara vermeden ar derecede glmek.
katmerli yalan
* Yalan stne sylenmi yalan.
katmersiz
* Katmeri olmayan.
Katolik
* Roma kilisesinin kendine verdii ad.
* Katoliklik mezhebinden olan kimse.
Katoliklik
* sa peygamberin Aziz Petrus'a aktard yetkilerin miras s olan papay din bakan olarak tanyan
Hristiyan mezhebi.
katolunma
* Katolunmak durumu.
katolunmak
* Kesilmek.
katot
* Eksi u.
katra
* Bkz. katre.
katrak
* Marangozlukta tomruklar bimeye yarayan ve birden ok testeresi olan bime makinesi.
katran
* Organik maddelerden kuru dam tma yoluyla elde edilen, sv ya k vamnda, kara renkte, ar, is kokulu,
suda erimeyen bir madde.Bitkilerden karlanna bitki katran , maden kmrnden elde edilenine de maden katran
ad verilir.
katran aac
* Lbnan ve Toroslarda yetien bir sedir tr (Cedrus libani).
katran am
* Gemilerde kullanlan katran n karld am tr (Pinus rigida).
katran gibi
* karaya yak n koyu renkte.
katran ruhu
* Kayn katrann n damt lmas yla elde edilen ve hekimlikte kullanlan renksiz, keskin kokulu ve yakc bir
sv.
katran suyu
* Hekimlikte kullanlan katranl su.
katran ta
* Birleimindeki su miktar ok olan bir eit yanarda cam .
katran ya
* Katrandan elde edilen ve hekimlikte il olarak kullan lan s v .
katranc
* Katran satan veya bir yeri, bir eyi katranlayan kimse.
katranclk
* Katranc nn ii veya meslei.
katran kaynatsan olur mu eker?
* kii, kendi zn veya asl zelliklerini deitirmi gibi grnse de, asla dei mez.
katrankp
* ayr mantarlarndan, apkas nn alt yz dilim dilim ve bir halka ile evrili bulunan bir cins mantar
(Polyporus igniarius).
katranlama
* Katranlamak ii.
katranlamak
* Bir yere, bir eye katran srerek katranla kaplamak.
katranlanma
* Katranlanmak ii.
katranlanmak
* Katranlamak ii yaplmak.
katranl
* zerine katran srlm olan.
* ine katran karm veya kartrlm olan.
* Birleiminde katran olan.
katre
* Damla, damlayan ey.
katre katre
* Damla damla, azar azar.
katresi kalmad (veya katresi yok)
* hi kalmad , hi yok.
katrilyon
* Trilyon kere bir milyon (1024).
katur kutur
* Sert maddeleri yerken kan ses.
katyon
* Bir zeltinin elektrolizi sras nda katotta toplanan iyon, artn.
kauuk
* Gvdesi odunsu, z suyu yapkan, st k vamnda, yapraklar oval biimli, parlak ve kaln, scak lke
bitkisi, lstik aac (Ficus elastica).
* Amerika, Asya ve Afrika'nn eitli aalarndan, zellikle lstik aacndan veya baz petrol artklar nn
birleimiyle elde edilen, dayankl ve esnek madde.
* Bu maddeden yaplm .
kauuklu
* Kauukla kaplanm veya birleiminde kauuk olan (nesne).
kaurit tutkal
* re.
kav
* Kav mantarlarndan kurutularak elde edilen, abuk tutuan, sngerimsi madde.
* Ylann deri deitirirken att deri.
kav
* ki mahzeni.
kav gibi
* kolaylkla tutuacak durumda olan veya kuru ve gevrek.
kav mantar
* Bazitli mantarlardan, aalar n gvdesinde veya dallar nda yetien ve kurusu kav olarak kullanlan bitki
(Fomes fomentarius).
kavaf
* Ucuz, zenmeden ve baya cins ayakkab yapan veya satan esnaf.
kavaf ii
* zensiz ve geliigzel yaplm olan.
kavafl k
* Kavaf olma durumu.
* Kavafn ii.
kavait
* Kurallar, kaideler.
kavak
* Stgillerden, sulak blgelerde yetien, boyu baz trlerinde otuz veya krk m ye dein kan,
kerestesinden yararlanlan bir aa (Populus).
kavak inciri
* A k mor renkli bir tr incir.
kavakl k
* Kavak yetitirme ii.
kavaklk
* Kavaklar ok olan veya kavak aac yetitirilen yer.
kaval
* Kamtan yap lan, genellikle obanlarn ald, yumuak sesli, perdeli byk ddk.
kaval kemii
* Baldrda olan iki kemikten kal n.
kaval tfek
* Namlusu yivsiz tfek.
kavalc
* Kaval yapan, satan veya alan kimse.
kavalye
* Kadna, dansta e olan veya bir yerde, toplantda arkadal k eden erkek.
* Kibar erkek.
kavalyelik
* Kadna dansta veya bir toplantda elik etme.
kavalyelik etmek
* kad na dansta veya bir toplantda elik etmek.
kavano
* Yelkeni bir bordadan br bordaya geirme.
* Deitirme, ayn trden bir eyin yerine bir bakasn koyma.
* Bir ii baka birine ykleme, bana sarma.
kavanoz
* Topraktan veya camdan, az geni, orta veya ufak boyda kap.
* ... kavanoz dolusu.
kavanoz dipli dnya
* "bo dnya, yalan dnya, fani dnya" anlamnda zlmemeyi, biraz bo vermeyi, acnmamay anlatan sz.
kavara
* Bal alnm petek.
* Kovanda zellikle k aylarnda arlarn yemesi iin braklan bal.
kavara
* Yel, gaz.
* Grlt, patrt.
kavara ekmek
* yellenmek.
kavarac
* Grltc.
kavas
* Elilik veya konsolosluklarda grev yapan hizmetli.
* Elilik ve konsolosluklarda koruma grevlisi.
* Banka, patrikhane ve otel gibi yerlerde hizmetli veya koruma grevlisi.
kavaslk
* Kavas olma durumu veya kavas n grevi.
kavasya
* Ac aa.
kavat
* Yolsuz, yasa d veya gizli, cins birlemelerde aracl k eden erkek, pezevenk.
kavata
* Oyma aa kap.
* Sert ve fazla kzarmayan bir domates tr (Solanum capsicum grossum).
kavel
* Halatlarn dikilerinde kullanl an demir veya aa kama.
kavga
* Dmanca davran veya szlerle ortaya kan ekime veya dv, mnazaa.
* Sava.
* Herhangi bir amaca erimek, bir eyi elde etmek veya bir eye kar koyabilmek iin harcanan aba, verilen
mcadele.
kavga adam
* Dnce ve inanlar n son kerteye kadar hararetle savunan (kimse).
kavga bizim yorgann bana imi
* bakalar yznden zarar gren kimsenin syledii sz.
kavga karmak
* kavgaya sebep olmak.
kavga kmak
* dv meydana gelmek.
kavga etmek
* birbiriyle at mak, dvmek.
kavga kaas
* Ara bozup kavga kartan, kavga arayan kimse.
kavga kopmak
* dv balamak.
kavgac
* Kavga etmeyi seven, kavga karan (kimse).
* Bir ama uruna aba harcayan, mcadele veren (kimse).
kavgac lk
* Kavgac nn tutumu veya al kanl .
kavgada yumruk saylmamak
* kavga srasnda dayak da yenir, dayak da atl r.
kavgalama
* Kavgalamak ii.
kavgalamak
* ki veya daha ok kimse birbiriyle kavga etmek.
kavgal
* Kavgayla yap lan veya iine kavga kar an.
* Birisiyle kavga ederek darlm olan, darg n.
kavgasz
* Kavgas olmayan.
* atma, kavga olmadan.
kavgaszlk
* Kavgasz olma durumu.
kavgaya girimek (veya tutumak)
* kavgaya balamak.
kavi
* Dayankl, gl, zorlu.
* S k.
kavil
* Sz.
* Szleme, anlama.
kavileme
* Kavilemek ii.
kavilemek
* Salamlamak, pekimek.
kaviletirme
* Kaviletirmek ii.
kaviletirmek
* Salamlatrmak, pekitmek, pekitirmek.
kavilleme
* Kavilleme ii.
kavillemek
* Szlemek, sz birlii etmek, anlamak.
kavilya
* Yelkenin kasa ve halat dikilerinde, kollar arasn amak iin kullanlan, sivri aa veya demirden yaplm
sert para.
kavim
* Aralar nda tre, dil ve kltr ortakl bulunan boy ve soy bakmndan da birbirine bal insan topluluu,
budun.
kavim karda
* Btn akrabalar, tandklar.
kavis
* Eme, yay.
kavis izmek
* yay biiminde yol izlemek.
kavisli
* Kavisi olan.
kavk
* Bkz. kabuk.
kavk l
* Kavk s olan (hayvan).
kavlaan
* nar aac.
kavlak
* Kabuu dklm.
* Gneten derisi soyulan (kimse).
* Yer alt boluklar nn tavan ve yan duvarlarnda bulunan gevemi veya debilir kaya paras.
kavlama
* Kavlamak ii.
kavlamak
* Kabar p dklmek, soyulmak.
kavlanma
* Kavlanmak ii.
kavlanmak
* Kavlamak iine uramak.
kavlama
* Kavlamak ii.
kavlamak
* Kav durumuna gelmek.
kavlatma
* Kavlatmak ii.
kavlatmak
* Kavlamas na yol amak.
kavletme
* Kavletmek ii.
kavletmek
* Szlemek, anlamak, sz kesmek.
kavl
* Ft k.
* Ft kl .
kavlk
* ine genellikle kav konulan torba veya kap.
kavlince
* Kavline gre, szne bakarak.
kavlkarar
* Sz, szleme.
kavlkarar etmek
* karar vermek, plnlamak.
kavm
* Kavimle ilgili, etnik.
kavmiyat
* Etnografya.
kavmiyet
* Bir kavmin kendine zg zellikleri.
* Bir kimsenin bal olduu kavme gre durumu.
* Kavme ball k.
kavmiyeti
* Kavmiyetten yana olan kimse.
kavmiyetilik
* Kavmiyetinin ii.
kavra
* Ar talar tutup kaldrmaya yarayan, iki tutakl demir ara.
kavrak
* Ate yakmak iin kullanlan kuru yaprak vb.
kavram
* Bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarm, mefhum, fehva, nosyon.
* Nesnelerin veya olaylarn ortak zelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altnda toplayan genel tasarm,
mefhum, nosyon.
* Karn zar, periton.
* Tutam, avu dolusu.
kavram karmaas
* Anla lmazlk, anlam yetersizliine dmek.
kavrama
* Kavramak ii, anlama, alglama.
* Aa kuak.
* Kk orak.
* Otomobilde motor ile vites kutusunu birbirine balayp ayran, motordan gelen hareketi sarsntsz olarak
teki aktarma elerine ileten dzen, debriyaj.
* Bu dzeni iletmeye yarayan ayaklk.
kavrama noktas
* Arabann harekete getii an ve durum.
kavramak
* Elle skca tutmak.
* Her ynn anlamak, iyice anlamak, tam anlamak.
kavramcl k
* Kavramn, onu bildiren szden farkl bir varl k olduunu ve gerein zihinde bulunmad n ileri sren
reti, konseptalizm.
kavramlama
* Kavram durumuna gelme.
kavramlamak
* Kavram durumuna gelmek.
kavramsal
* Kavramla ilgili, kavram niteliinde olan.
kavran lma
* Kavranlmak ii.
kavran lmak
* Kavranmak.
kavran lmaz
* Zihinde oluturulamayan veya oluturulabildii hlde gerekten byle bir eyin var olmas akla s mayan.
kavranma
* Kavranmak ii.
kavranmak
* Kavranmak ii yaplmak.
kavratma
* Kavratmak ii.
kavratmak
* Kavramas n salamak.
kavray
* Kavrama, anlama, alg lama yetisi.
* Bir algnn dorudan doruya kavranmas.
kavray l
* Kolayca anlama, alglama yetisi olan.
kavray sz
* Kavrayc olmayan.
kavruk
* Kavrulmu olan.
* Yann ilerlemesine karl k iyi gelimemi olan.
* Kurumaya yz tutmu.
kavrukluk
* Kavruk olma durumu.
kavrulma
* Kavrulmak ii.
kavrulmak
* Kavurmak ii yaplmak.
* yi gelimemek, ufak, zayf, c lz kalmak.
kavrulu
* Kavrulmak ii veya biimi.
kavak
* Akarsu, yol gibi uzayp giden eylerin kesitikleri veya birletikleri yer.
kavak adas
* Kavak iindeki hareketleri tanzim eden, gen, daire, drtgen, damla vb. ekillerde olabilen ve d
kenarlar bordr ta ile snrland rlm yap.
kavuk
* i bo ey.
* Sark sarlan bal k.
* drar torbas , mesane.
kavuk sallamak
* bir kimseye yaranmak iin onun sz veya davranlarn uygun bulmak, onaylamak.
kavuku
* Kavuk yapan veya satan kimse.
* Birine yaranmak iin onun sz veya davranlarn uygun bulan, onaylayan kimse.
kavuklu
* Kavuk giymi.
* (ilk harf byk) Orta oyununda hikyeyi anlatp asl grevi stlenen, espri ve komiklik yapan kii.
kavukluk
* Kavuk koymaya yarayan kk raf.
kavun
* Kabakgillerden, srngen gvdeli, iri meyveli bir bitki (Cucum).
* Bu bitkinin genellikle gzel kokulu, sulu ve etli meyvesi.
kavuncu
* Kavun satan kimse.
kavunii
* Pembeye alan sar renk.
* Bu renkte olan.
kavunsu
* Kavuna benzeyen, kavunu andran.
kavurga
* Buday, ms r gibi tah llarn kuru yemi gibi yenilmek iin atete kavrulmuu.
kavurma
* Kavurmak ii.
* Tencerede piirilip kendi yayla kzartld ktan sonra dondurulup saklanan et.
* Kavrulmu olan.
kavurmac
* Kavurma yapan veya satan kimse.
kavurma
* Kavrulmu buday.
kavurmak
* Bir eyi bir kabn iinde su katmadan kzartarak piirmek.
* (rzgr, souk, scak vb. iin) Kurutmak; yakmak.
* ok zmek, yakmak, mahvetmek.
kavurmal
* inde kavurma bulunan.
kavurmalk
* Kavurma yapmaya elverili yiyecek.
* Kavurma iin ayrlm .
kavurtma
* Kavurtmak ii.
kavurtmak
* Kavurmak iini yaptrmak.
kavuru
* Kavurmak ii veya biimi.
kavuma
* Kavumak ii, buluma, telki.
* Erime, elde etme.
* (gne iin) Batma.
* Mantar ve yosun snfndan baz aa bitkilerde, yeni bir birey oluturmak iin iki ayr hcrenin birlemesi.
kavumak
* Ayr kalnan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden grmek.
* Yokluu ekilen veya ok istenen bir eye erimek, onu elde etmek.
* Katlmak.
* Bir araya gelmek, birlemek.
* (gne iin) Batmak.
* Varmak, ulamak.
kavutak
* ark ve trkde tekrarlanan dize, nakarat.
kavuturma
* Kavuturmak ii.
kavuturmak
* Kavumasn veya kavumalarn salamak.
kavuulma
* Kavuulmak ii.
kavuulmak
* Bir araya gelinmek, birleilmek.
kavuum
* Yer yuvarla bir uta kalmak zere, yerin, gnein ve herhangi bir gezegenin bir doru zerine gelmeleri,
itima.
kavuum devri
* Bir gezegenin iki kavuumu aras nda geen zaman aral .
kavuur su yosunlar
* remeleri kavuma yoluyla olan su yosunlar.
kavut
* Kavrulmu ve dvlm tahl ununa eker veya tatl yemi katlarak yap lan yiyecek.
kavuz
* Budaygillerin baa nda, baakklar veya iei saran kabuk.
* i bo, kabuklu yemi.
kavuzlular
* Bir eneklilerden, ieklerinde renkli ta yapra yerine, kavuz denilen yeil renkte yaprac klar bulunan bitki
takm.
kavzama
* Kavzamak ii.
kavzamak
* S k tutmak, kavramak.
* Korumak, muhafaza etmek.
kay
* Yamur, yaz yamuru.
kay
* Kusma.
kay etmek
* kusmak.
kaya
* Byk ve sert ta ktlesi.
* Kaya.
kaya bal
* Kaya balgillerden, kayal k yerlerde yaayan, ou koyu renkli kk balk (Gobius gobius).
kaya bal giller
* Kemikli balklardan, kk boyda iri bal, yzgeleri karn zerinde tekerlek biiminde olan bir familya.
kaya gibi
* ok salam.
kaya gvercini
* Gvercingillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'n n kayal k yerlerinde yaayan bir ku (Columbo livia).
kaya hanisi
* Lahos.
kaya horozu
* Gney Amerika'da yaayan, erkekleri portakal renginde, banda tepelii olan ku (Rupicola).
kaya keleri
* Bukalemun.
kaya lifi
* Ta pamuu, asbest.
kaya rmcei
* Talar arasnda yaayan bir rmcek tr.
kaya sansar
* Dalk yerlerde yaayan bir tr sansar.
kaya sarmsa
* Gen yapraklar sarmsak yerine kullanlan bir tr yaban sarmsa (Allium ampeloprasum).
kaya sarma
* Kayal klarda biten sarm sak.
kaya suyu
* Kayadan s zan su.
kaya tuzu
* Doada billr durumunda bulunan tuz.
kaya umazsa dere dolmaz
* byk ihtiyalarda byk fedakarlk yapmak gerekir.
kayaba
* Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle sylenen koma.
* Trk halk edebiyatnda oban trks.
kaya
* Doada byk yer tutan, yer kabuunun yap gereci olan bir veya birka mineralden oluan ktle.
kayaan
* zerinde kolaylkla kaylan, kaypak.
kayaan ta
* Killerin bakalam ile olumu, yaprak biiminde ayrlabilen, mavimsi bir ta, arduvaz.
kayaanlk
* Kayaan olma durumu.
kayak
* Kar veya su zerinde kaymak iin ayaa tak lan ara, ski.
* Bu arac kullanarak yaplan spor.
kayak evi
* Kayak blgesinde yaplan kk ev.
kayak
* Kayak yapan sporcu.
kayak lk
* Kayak olma durumu.
* Kayak sporculuu.
kayalk
* Kayas ok olan yer.
kayan
* Kayarak yer deitiren.
* Yass , dz, kat kat olumu ta.
* Dadan inen sel.
kayar
* Hayvanlarn eskiyen nallarnn ivilerini deitirme ilemi.
* Pay.
kayarlama
* Kayarlamak ii.
kayarlamak
* Hayvann eskiyen nallarn onarmak, eskiyen naln ivilerini yenilemek.
* At naln veya dven talarn yeniden koymak veya onarmak.
* Svmek, kfretmek.
kayarto
* Ahlksz kimse, mel'un.
kaybedilme
* Kaybedilmek ii.
kaybedilmek
* Kaybetmek ii yap lmak.
kaybetme
* Kaybetmek ii, yitirme.
kaybetmek
* Yitirmek.
* Yenik dmek, yenilmek.
* Para bakmndan zarara girmek.
* lm dolay syla ayrlmak.
kaybolma
* Kaybolmak ii.
kaybolmak
* Yitmek.
* Grnr olmaktan kmak, grnmez olmak.
kaybolu
* Kaybolmak ii veya biimi.
kayda deer
* nemli, dikkati eken.
kayda geirmek
* ilikili bulunduu deftere yazmak.
kaydedici
* mle.
kaydedilme
* Kaydedilmek ii.
kaydedilmek
* Kaydetmek ii yap lmak, yaz lmak.
kaydetme
* Kaydetmek ii.
kaydetmek
* Yazmak, baz nemli noktalar tespit etmek.
* Herhangi bir eyi bir yere mal etmek, bir eyin tarih, numara veya adn bir deftere geirmek.
* Hatrlamak iin yazmak, not etmek.
* Belirtmek, sylemek.
* Sesi veya resmi manyetik bant zerine geirmek.
* Olumlu sonu almak.
* S caklk, bas n gibi bir niceliin deikenliini tespit etmek.
kaydettirme
* Kaydettirmek ii.
kaydettirmek
* Kaydetmek iini yaptrmak, yazdrmak.
kayd hayat
* Kaydhayatla ve kaydhayat artyla szlerinde "yaad kadar", "yaad srece" anlam nda kullanlr.
kayd ihtiyat
* Temkinli davranma, ihtiyatl olma.
kayd rak
* Yass , kaygan ak l.
* ocuklar n byle bir ta ayakla kaydrarak oynadklar oyun.
* ocuklar n oturup kayarak elenmeleri iin, ocuk bahelerinde bulundurulan oyun arac.
* Tomruklarn kolay ta nmas iin dadan kaydrld yer.
kayd rlma
* Kaydrlmak ii.
kayd rlmak
* Kaymas salanmak, kaymas na yol almak.
kayd r
* Kaydrmak ii veya biimi.
kayd rma
* Kaydrmak ii.
* Al cn n herhangi bir ara zerinde eitli ynlere hareket ettirilmesi.
* Savunmann belirli bir an nda, oyunun g noktasn birdenbire dei tirme.
kayd rmak
* Kaymas n salamak, kaymasna yol amak.
kayd rtma
* Kaydrtmak ii.
kayd rtmak
* Kaymas n salatmak, kaymasna sebep olmak.
kaydiye
* Kayt iin al nan para.
kaydolma
* Kaydolmak ii, yazlma.
kaydolmak
* Yaz lmak.
kaygan
* Islak veya dz olduundan, kendisi kayan veya zerinde kaylan, kayg n.
kaygana
* Omlet.
* Yumurta alkanarak yaplan bir eit tatl.
kayganalk
* Kaygana iin gereken malzeme.
kayganlk
* Kaygan olma durumu.
kayg
* znt, endie duyulan dnce, tasa.
kayg ekmek
* znt, tasa duymak.
kaygland rma
* Kayg land rmak ii.
kaygland rmak
* Kayg lanmasna sebep olmak.
kayglan
* Kayg lanmak ii veya biimi.
kayglanma
* Kayg lanmak ii, zlme.
kayglanmak
* Kayg duymak, zlmek.
kaygl
* Kayg s olan, zntl.
kaygn
* Kaygan.
* Gebe deve.
kaygsz
* Kayg s olmayan, kayg duymayan, aldrmaz.
kaygszca
* Kayg s z, aldrmaz (bir biimde).
kaygszl k
* Kayg s z olma durumu veya kaygs zca davran.
Kay
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
kay k
* Krek veya yelkenle yrtlen ufak tekne.
* Bir yana kaym .
kay k gibi
* kay a benzer biimde, kay n durumuna uygun olarak.
kay k salncak
* Bayram yerlerinde kurulan kayk biiminde salncak.
kay k tabak
* Kayk biiminde uzun ve dz tabak.
kay k yaka
* A kl omuzlara doru olan oval yaka.
kay k yanatrmak
* bir konuya veya soruna yava yava girmek.
kay k
* Kaykla insan veya yk tayan kimse.
kay k kavgas
* Sonucu olmayan, bktrc mnakaa.
kay k lk
* Kayk yapma ve satma ii.
* Kayk iletme i i.
kay khane
* Kayklarn ekildii, korunduu st rtl yer.
kay n
* Kayngillerin rnek bitkisi olan, kerestesi beyaz bir orman aac (Fagus orientalis).
kay n
* Kar veya kocaya gre birbirlerinin erkek kardei, kayn birader.
kay n baba
* Kaynata.
kay n birader
* Kayn (II).
kay n peder
* Kaynata.
kay n valide
* Kaynana.
kay no
* Kayn biraderlere sevgi yollu sylenen sz.
kay ngiller
* ki eneklilerden, palamut diye adland rlan meyveleri yksks bir kadehik iinde duran, kayn, mee,
kestane gibi ou kerestelik orman aalarn iine alan bir familya, palamutlular.
kay nlk
* Kayn aalar ok olan yer.
kay nlk
* Kayn (II) olma durumu.
kay nt
* Alk bastrmaya yarar yiyecek, attr lmaya yarar yiyecek.
kay p
* Yitme, yitim.
* Yitik, zayi.
kay p vermek
* (ulus, toplum, kurulu vb. iin) deerli bireylerini yitirmek.
kay plara karmak
* bulunduu yerden ayrl p gitmek, gittii yeri bildirmemek, grnmez olmak.
kay r
* Kal n kum.
* nce kum.
kay rc
* Kayran, koruyan, iltimas.
kay rc lk
* Kayrma ii, iltimasl k.
kay rlma
* Kayrlmak ii.
kay rlmak
* Kayrmak ii yaplmak veya kayrmak iine konu olmak.
kay r
* Kayrmak ii veya biimi.
kay rma
* Kayrmak ii, koruma, himmet, iltimas.
kay rmak
* Koruyarak baar sn salamak, elinden tutmak, himmet etmek.
* Birini, bakalarn n veya iin zarar pahas na tutmak, haksz yere kolaylklar salamak" iltimas etmek.
kay rtma
* Kayrtmak ii.
kay rtmak
* Kayrmak iini yaptrmak.
kay s
* Glgillerden bir aa (Prunus armeniaca).
* Bu aacn ak turuncu renkte, eti sulu, gzel kokulu, tek ve sert ekirdekli tatl meyvesi.
* Beyaz pimi, sar s yar pimi (yumurta).
kay s hoaf
* Kaysn n kaynat lmas ile yaplan hoaf.
kay s kompostosu
* Kaysn n ekerle kaynat lmas ile yaplan komposto.
kay s kurusu
* Kurutulmu kays.
kay
* Balamak, tutmak veya skmak amacyla kullanlan, dar ve uzun ksele dilimi.
* Ustura bilenen cill ksele.
kay
* Kaymak ii veya biimi.
kay bal
* K t bal gillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde yaayan kemikli bir balk
(Regalecus glesne).
kay dili
* Kaba ve irkin szler kullanlarak konuulan dil.
kay gibi
* sert, kopar lmayan.
* kara, ok kirli.
kay a ekmek
* aldatmak, kandrmak.
kay a ekmek
* usturan n klasn almak iin berber kay na srtmek.
kay
* Kay yapan veya satan kimse.
* Aldat c, hileci.
kay kran
* Baklagillerden, kkleri topraa derince girerek, tarlalar srlrken saban tutan, iekleri krmz bir bitki,
sabankran (Onosisspinosa).
kay t
* Bir yere mal ederek deftere geirme.
* Bir yaznn, bir hesabn tarih, numara vb. nin veya kopyasnn bir yerde yazl bulunmas.
* S nrlama, davran larn ereveleme.
* art.
* nem verme, gzetme.
* Resm belge.
* Ses veya resmi, manyetik bant zerine geirme ilemi.
kay t
* Pencere erevesi.
* Ara, eya.
kay t altna girmek
* davranlar snrland rlmak; bir ey yapmaya zorlanmak.
kay t defteri
* Kayt yaplan defter.
kay t koymak
* engellemek, sn rlamak, takyit etmek.
kay t kuyut
* S nrlandrmalar.
kay t m
* Bir olay n kendi sebepleri zerindeki tepkisi, rcu.
kay t mla uslamlama
* Geriye dnerek sonu karma.
kay tlama
* Kaytlamak ii, takyit.
kay tlamak
* Bir tak m artlarl a balamak, s nrlandrmak, takyit etmek.
kay tl
* Kayd yaplm , kayda geirilmi olan.
* arta bal.
kay tma
* Kaytmak i i.
kay tmak
* Bir eyi yapmaktan vazgemek, bir karardan dnmek, nkul etmek, rcu etmek.
kay tsz
* Kayd yaplmam, deftere veya yazya geirilmemi olan.
* Bir arta bal olmayan.
* Ald rmaz, ilgisiz, umursamaz, lkayt.
kay tsz kalmak
* nem vermemek, umursamamak.
kay tsz olmak
* kay t edilmemi veya yazya geirilmemi olmak.
* ilgisiz, umursamaz, nem vermeyen durumda bulunmak.
kay tsz artsz
* Hibir art ve ba olmaks zn.
kay tszca
* lgisiz, ald rmaz (bir biimde).
kay tszlk
* Ald rmazl k, ilgisizlik, umursamazl k, lkayd.
kay ttan dmek (veya birinin kaydn silmek)
* bir yere mal olmaktan kararak defterde bu durumu belirtmek.
kaykay
* Tahtadan yaplm, altnda tekerlekler bulunan zerinde kay lan alet.
kayklma
* Kayklmak ii.
kayklmak
* Arkaya doru eilerek, yaslanarak oturmak.
kaykltma
* Kaykltmak ii.
kaykltmak
* Kayklmasn salamak, kayk lmas na sebep olmak.
kayma
* Kaymak (II) ii.
* Herhangi bir sebeple filmin atlamas veya grntnn perdeye tam olarak gelmemesi.
kayma n almak
* bir eyin en byk payn , kr n ele geirmek.
kaymak
* Stn yznde zar durumunda toplanan, ak sar renkli, koyu yal katman.
* St yayvan kaplar iinde ve hafif atete tutarak elde edilen koyu, yal z.
* Yamur ve selden sonra topran zerinde kalan zl tabaka.
* Bir eyin en iyi ve sekin blm.
kaymak
* Dz, slak veya kaygan bir yzey zerinde srtnerek kolayca yer deitirmek.
* Kaygan bir yzey zerinde birdenbire dengesini yitirmek.
* Yerini dei tirmek.
* Yer, durum dei tirmek.
* Gr, dnce veya tutumunu deitirmek.
* "stemeden bir ey yapmak" anlamyla baz deyimlerde geer.
* Anlam deimek.
* Kurtulmak.
kaymak balamak (veya tutmak)
* stn veya bir svn n zerinde kaymak olumak, kaymaklanmak.
kaymak gibi
* bembeyaz ve przsz.
* tad gzel ve yumuak.
kaymak k d
* zen isteyen basklarda kullanlan, dzgn, parlak, przsz kt, kue kd, papyekue.
kaymak tabakas
* Bir toplumun sekin ve zengin kesimi.
kaymak takm
* \343 kaymak tabakas.
kaymak ta
* Parlatlmaya elverili, yumuak, beyaz, yar saydam bir tr mermer, su mermeri, albatr.
kaymakalt
* Ya alnm st.
kaymakam
* Bir ilenin en byk ynetim grevlisi, ilebay.
* Yarbay.
kaymakamlk
* Kaymakam olma durumu.
* Kaymakam n grevi.
* Kaymakam n makam ve bu makama bal resm dairelerin btn.
* le, kaza.
kaymak
* Kaymak yapan veya satan kimse.
kaymaklanma
* Kaymaklanmak ii.
kaymaklanmak
* Kaymak balamak, kaymak tutmak.
kaymakl
* Kayma olan.
* zerine veya iine kaymak konulmu olan.
kaymakl dondurma
* Stten yaplm dondurma.
kayme
* K t para, kaime.
kaymelik
* Herhangi bir kayme deerinde olan.
kayna
* Volkan blgelerinde, belli aralklarla su ve buhar fk rtan scak kaynak, gayzer.
kayna ta
* Kaynalarda oluan silisli kelti, gayzerit.
kaynan almak
* (bir yerden) esas almak, bir esasa veya destee dayandrmak.
kaynak
* Bir suyun kt yer, kaynarca, p nar, memba.
* Bir eyin kt yer, mene.
* Bir haberin kt yer.
* Aratrma ve incelemede yararlanlan belge.
* Herhangi bir enerjinin oluup evreye yayld yer.
* ki metal veya yapay paray s l yolla birletirme yntemi, kaynat rp yap trma ii.
kaynak ki i
* Salam, gvenilir, doru bilgiler edinilen kimse.
kaynak makinesi
* Kaynak yapmnda kullanlan makine.
kaynak suyu
* Kaynan veya gzemin banda alnan su.
kaynak yapmak
* iki metal veya yapay paray s yoluyla birletirmek.
kaynaka
* Belli bir konu, yer veya dnemle ilgili yay nlar kapsayan veya en iyilerini seen eser, bibliyografya,
bibliyografi.
kaynakac
* Kaynaka hazrlayan kimse.
kaynak
* Kaynak yapan kimse.
kaynak lk
* Kaynak yapma ii.
kaynakhane
* Kaynak ileri yap lan yer.
kaynaklanma
* Kaynaklanmak ii veya durumu.
kaynaklanmak
* Kaynak hlini almak.
kaynama
* Kaynamak ii.
kaynama noktas
* Saf bir svn n belirli bir bas nta kaynamaya balad scaklk.
kaynamak
* Bir s v , scakl belli bir dereceyi bulunca, buhar durumuna geerek fokurdamak.
* (byle bir sv nn iinde bulunan ey) Fokurdamak.
* (yemek iin) Pimek, halanmak.
* Yerden kmak.
* (krk, atlak kemik veya metal paralar iin) Eski durumunu almak, birbirine yapmak.
* (yara iin) Kapanmak, iyilemek.
* (mayal bir ey iin) Kabar p kprmek.
* (mide iin) Ekimek.
* alkant durumunda olmak, dalgalanmak.
* ok miktarda bulunmak.
* Gizli bir i evirmek, iin iin haz rlanmak.
* (bir yerde) Huzursuzluk, tedirginlik olmak.
* stenildii gibi olmamak, gereklememek.
* Arada kaybolmak.
* Artmak, oalmak, younlamak.
kaynana
* Kadna gre kocasn n, kocaya gre karsn n annesi, kay n valide.
kaynana az
* leri geri veya yersiz konuma, gereksiz dedikodu yapma.
kaynana z rlt s
* Bir sap evresinde evrilen, evrildike takrtl bir ses karan ocuk oyunca .
kaynanadili
* Dil biiminde yass ve dikenli dallar olan bir kakts trne halk n verdii ad.
* Bir ine oyas rnei.
kaynanalk
* Kaynana olma durumu.
* Kaynanaya yakr davran .
kaynanalk etmek
* (kaynana) geline veya damada kt davranmak.
* bir yaknna gereinden ok kar mak.
kaynar
* Kaynamakta olan.
* ok scak.
* Kaynak, pnar.
kaynarca
* Kaynak.
* S cak su kayna.
* Hastalara kaynatlarak iirilen pekmez, ya ve baharat karm.
kaynak
* Birbirine kaynam, kaynam.
* Kprdak, oynak (kadn).
kaynama
* Kaynamak ii.
* Kalabal n ok olduu bir yerde k prdanma, hareketlilik.
* Huzursuzluk.
kaynamak
* Ayrlmayacak bir biimde birlemek.
* ok kalabalk ve kp rdak olmak, hareket etmek.
* Birbirine iyice uymak.
* Uyumak, yak n iliki kurmak, derinletirmek.
* Birlemek.
* Huzursuzluk olmak.
kaynatrma
* Kaynatrmak ii.
* Kelime veya birleik kelime ierisinde bir araya gelen seslerin birbirlerini etkileyerek ksalmaya yol amas
olay: Kay n ana > kaynana, kay n ata > kaynata, stl a > stla gibi.
kaynatrma sesi
* nl ile sona eren bir kelimeye nl ile balayan bir ek geldiinde araya giren y sesi: ki-y-i, oda-y-a, soru-
y-u vb.
kaynatrmak
* Kaynamas n salamak.
kaynata
* Kadna gre kocasn n, kocaya gre karsn n babas , kayn baba, kayn peder.
kaynatalk
* Kaynata olma durumu.
kaynat lma
* Kaynatlmak ii.
kaynat lmak
* Kaynatmak ii yaplmak.
kaynatma
* Kaynatmak ii.
kaynatmak
* Kaynamasn salamak.
* Kaynak yapmak.
* Konumak, sohbet etmek.
* Belli etmeden almak; unutturmak.
kaynayan kazan kapak tutmaz
* iin iin gelien olaylar veya duygular bir yerde patlak verir.
kaynay
* Kaynamak ii veya biimi.
kaypak
* Kayagan, kaygan.
* Sznde durmaz, dnek.
kaypaka
* Biraz kaypak.
* Sznde durmayarak, dneklik ederek.
kaypaklama
* Kaypaklamak ii.
kaypaklamak
* Kaypak bir duruma gelmek.
kaypakl k
* Kaypak olma durumu.
* Sznde durmazlk, dneklik.
kaypama
* Kaypamak ii.
kaypamak
* Aya kaymak.
kayra
* Yksek tutulan veya saylan birinden gelen iyilik, ltuf, ihsan, atfet, inayet.
* Bkz. Tanr kayras.
kayracl k
* Evrendeki btn olaylar tanrsal sebebe dayandran, insanlar n ancak Tanr kayrasyla, ba yla
kurtulabileceini ileri sren reti, providansiyalizm.
kayrak
* Ekime elverili olmayan, tal, kumlu toprak.
* Yass , dz ta.
* Bilei ta .
kayran
* Orman iinde geni ve plak alan, dzlk.
kayrlma
* Kayr lmak ii.
kayrlmak
* Kayrmak ii yaplmak.
kayser
* Roma, Bizans ve Alman imparatorlarna verilen unvan.
kaya
* Kayamak olay , kayma, g, heyeln.
kayama
* Kayamak ii.
kayamak
* Kaya, toprak vb.yerinden koparak aaya kaymak.
kayat
* Kayama sonucu yerinden kopmu para.
kaytaban
* Sr, deve srs.
* Ba bo, dzensiz.
kaytak
* Kuytu.
* Sznde durmayan.
* Yac, dalkavuk, numarac.
kaytaklk
* Kaytak olma durumu.
kaytan
* Pamuk veya ipekten sicim.
* Yelkeni yar kapatmak iin kullanlan rg halat.
kaytan by kl
* nce ve uzun bykl.
kaytanl
* Kaytan olan, kaytanla dikilmi.
kaytarc
* ten kaan kimse.
kaytar
* Kaytarmak ii veya biimi.
kaytarma
* Kaytarmak ii.
kaytarmac
* Kaytaran (kimse).
kaytarmaclk
* Kaytarmac nn ii.
kaytarmak
* Geri evirmek, iade etmek.
* ten kamak.
kayy m
* Bkz. kayyum.
kayyum
* Cami hademesi.
* Belli bir mal n ynetilmesi veya belli bir iin yaplmas iin grevlendirilen kimse.
kayyumluk
* Kayyum olma durumu.
* Kayyumun grevi.
kaz
* Perde ayakllardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda ve karada yaayan, uan, yaban veya evcil ku
(Anser).
* Budala.
kaz aya
* Bkz. kazaya.
kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
* byk karlar beklenen yerde kk fedakrlklar yap lmald r.
kaz kafal
* Anlays z, kavrays z, kafasz.
kaza
* Can veya mal kaybna veya zarar na sebep olan kt olay.
* Vaktinde kl nmayan namaz veya tutulmayan orucu sonradan din kurallara uygun olarak yerine getirme.
* Yarg, yarglama.
* Kadn n grevi.
* le, kaymakamlk.
kaza dairesi
* Yarg evresi.
kaza etmek
* vaktinde klnmayan namaz , tutulmayan orucu din kurallara uygun olarak yerine getirmek.
kaza ile
* kazara.
kaza kurunu
* Yanl l kla gelen mermi.
kaza ve kader
* aln yazs.
kazaen
* Kazara.
kaza
* Kazmakta veya temizlemekte kullan lan demir ara.
Kazak
* Kazakistan Cumhuriyeti'nde yaayan Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse.
* Gney Rusya'da yaayan Slavlam bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.
* Kazaklara zg olan, Kazaklarla ilgili olan.
kazak
* Genellikle kollu, batan geirilerek giyilen, rme st giysisi.
* Cokeylerin giydii, gz alc renklerde bir tr ceket.
kazak
* Rusya'da ve ran'da ayr bir snf oluturan atl asker.
* Karsna sz geirebilen, dediini yaptrabilen erkek, kl bk kart.
Kazak melmesi
* Bir bacak zerinde melip dizi iyice bkerken, teki baca nde tutma biiminde yap lan bir g
alt rmas .
Kazaka
* Kazak Trkesi.
kazakl k
* Karsna sz geirme, dediini yaptrma durumu.
kazal
* Kazaya yol aan, sakncal , tehlikeli.
* Kaza geirmi olan.
* lesi olan.
kazamat
* Obslerden, bombalardan korunmak iin yerin alt na kaz lm siper.
kazan
* ok miktarda yemek piirmeye veya bir ey kaynatmaya yarar byk, derin ve kulplu kap.
* Buhar makinelerinde, kalorifer tesisatnda, suyun kaynat ld kapal kap.
kazan (biri) kepe
* bir kimsenin, bir yeri iyice aratrd n anlatr.
kazan dairesi
* ok katl yaplarda stma sisteminin yer ald blm.
kazan kaldrmak (veya devirmek)
* (yenieriler) yemek piirilen kazan kaldrarak ayaklanmak, isyan etmek.
* yneticinin bir tutumuna kar hep birden ayaklanmak, isyan etmek.
kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz
* hibir i kar lksz yaplmaz.
kazan ta
* Kalsiyum tuzlar kapsayan suyun s tld kabn i yzeyinde oluturduu katman.
kazanc
* Kazan yapan, satan veya onaran usta.
* Kazan ateleyen kimse, atei.
kazanclk
* Kazanc nn ii veya meslei.
kazan
* Satlan bir mal, yaplan bir i veya harcanan bir emek karl nda elde edilen para, temett.
* Yarar, kar, kr.
kazanl
* Kazanm olan.
* Kazan getiren, kazan salayan.
kazans z
* Kazanc olmayan.
kazand rma
* Kazand rmak ii.
kazand rmak
* Kazanmasn salamak.
kazandibi
* Dibi tutturularak hafif yank kokusu verilmi muhallebi.
kazan kapal kaynamak)
* i yz bilinmemek.
kazan lma
* Kazan lmak ii.
kazan lmak
* Kazanmak ii yap lmak.
kazan m
* Kazanmak ii.
* Bir i yerinde iilere salanan hukuk, sosyal ve mal her tr hak.
kazan
* Kazanmak ii veya biimi.
kazanma
* Kazanmak ii, edinme.
kazanmak
* Kazan salamak.
* Olumlu, iyi bir sonu elde etmek.
* kmak, isabet etmek.
* Edinmek, sahip olmak.
* Uramak, yakalanmak.
* Kendinden yana ekmek.
* Ele geirmek, fethetmek.
* Yenmek, galip gelmek.
kazara
* Kaza sonucu, yanllkla, bilmeden, kazaen.
* Rastgele, tesadfen.
kazaratar
* Eklemli bir kol zerinde hareket eden kepeli bir ark veya zincirle donatlm kaz makinesi, kazma,
ekskavatr.
kazasz
* Kazaya uramadan yaplan.
* Kazasz bir biimde.
kazasz bels z
* Kazaya veya gle, s k ntta uramadan.
kazaska
* Kayna Kafkasya olan ve hzl oynanan bir halk dans .
kazasker
* lmiye snfnn yksek derecesinde bulunan devlet grevlisi.
kazaskerlik
* Kazaskerin yapt i, kazaskerin rtbesi ve makam.
kazaya brakmak
* (namaz iin) vaktinde k lnamayan daha sonra k lmak.
kazaya kalmak
* (namaz iin) vaktinde k lnamamak.
kazaya rza gstermek
* yargya, verilen hkmlere boyun emek.
kazaya
* Ispanakgillerden, yapraklar kaz ayana benzeyen bir bitki (Chenopodium).
* ok kollu engel.
* aprazlama yaplan teyel, Hristo teyeli.
* Bir ucuna, ortasndan bir ikincisi balanarak yap lan ulu halat.
* A k turuncu renk.
* Bu renkte olan.
kazaz
* Ham ipei iplik ve ibriim durumuna getiren kimse.
kazazede
* Kazaya uram, kaza geirmi olan (kimse).
kazboku
* Kirli sar (renk).
* Bu renkte olan.
kazd ukura (veya kuyuya) kendisi dmek
* bakas iin hazrlad ktle kendi uramak.
kazd rma
* Kazdrmak ii.
kazd rmak
* Kazmak iini yapt rmak.
kazein
* Stte bulunan protein maddesi.
* Bkz. bitkisel kazein.
kazein tutkal
* Eki stten kire yardm ile retilen ve souk olarak kullanlan aa yapt rc s .
kazevi
* Saz veya kamtan rlm byk sepet, zembil.
kazg
* Tandrdan ekmei karmaya yarayan bir ara.
* Bitki kk karmaa yarayan ucu sivriltilmi sopa.
kaz
* Bir yeri kazma ii, hafriyat.
* Yer alt ndaki tarih deeri olan eyleri, yaplar ortaya karmak amac yla arkeologlarca topran belli
kurallara ve yntemlere gre kaz lmas , arat rlmas.
* Tahta, maden gibi eyler zerine yaz veya resim oyma ii, hak (II).
kaz bilimci
* Arkeoloji ile uraan kimse, arkeoloji uzman , arkeolog.
kaz bilimi
* Arkeoloji.
kaz bilimsel
* Arkeoloji ile ilgili, arkeolojik.
kaz koz anlamak
* sylenen eyi ok yanl anlamak.
kaz c
* Kaz veya oyma ii yapan.
kaz a vurmak
* bir kimseyi yere dikilmi ucu sivri bir kaza oturtarak ldrmek.
kaz k
* Topraa aklmak iin haz rlanm, ucu sivri ubuk.
* Direk, sopa.
* Yaplarn temelinde kullanlan, topraa aklan veya toprak iine giren tahta, maden veya betonarmeden
silindir, prizma vb.biimindeki uzun para.
* nsan zerine oturtarak ldrdkleri, yere dik aklm sivri ulu odun veya i.
* Kaza oturtarak uygulanan ldrme cezas .
* Genellikle yal grete, greinin, elini hasm nn kispeti iine sokarak yapt oyun.
* Al verite aldatlma.
kaz k atmak
* aldatmak, kazklamak.
kaz k dikmek
* devaml kalmak, ebediyen yaamak.
kaz k gibi
* dimdik ve sert.
kaz k kadar
* kocaman (kimse).
kaz k kakmak
* umulduundan pek ok yaamak.
kaz k kk
* Havuta olduu gibi topraa dikine giren koni biiminde kk.
* Topran iinde derinlere doru dik bir ekilde gelien, zerinden kan ikincil yan kkleri ounlukla az
olan kk.
kaz k marka
* ok pahal.
kaz k yemek
* aldatlmak, kaz klanmak.
kaz k yutmu gibi
* Bkz. baston yutmu gibi.
kaz kazan
* Kaznd nda, ayn tutardan n bir arada bulma esas na dayal bir tr talih oyunu.
kaz k
* Al verite aldatan, pahal mal satan (kimse).
kaz klama
* Kazklamak i i.
kaz klamak
* Bir tarla veya arsann snr n belirtmek iin kazk akmak.
* Kazk cezasna arpt rmak.
* Bir mal, bir kimseye deerinden ok pahalya satmak, al verite aldatmak.
kaz klanma
* Kazklanmak ii.
kaz klanmak
* Kaza oturtulmak.
* Bir mal deerinden ok pahalya almak, al verite aldat lmak.
kaz klay
* Kazklamak i i veya biimi.
kaz kl
* Kaz olan, kazkla desteklenmi olan.
kaz kl humma
* Tetanos.
kaz l
* Kldan bklm uval dikmekte kullanlan ip, sicim.
kaz l
* Kazlmak ii veya biimi.
kaz lma
* Kazlmak ii.
kaz lmak
* Kazmak ii yaplmak.
kaz m
* Kazma ii.
kaz ma
* Kazmak i i.
* Vcutta boluklar iinde bulunan yabanc cisimleri, hasta veya zararl saylan dokular kazyarak almak,
krtaj.
kaz ma resim
* Aa, metal veya ta bir yzeye ayr katlar hlinde deiik renkli boyalar srldkten sonra, stteki katlar
yer yer kazyarak alttaki renklerden yararlanma teknii, gravr.
* Bu teknikle yaplan resim, gravr.
kaz mak
* Kesici bir arac srterek bir eyin yzndeki tabakay kald rmak.
* Kesici bir ara kullanarak silmek, karmak.
* Serte ovmak.
* Vcuttaki yabanc bir cismi hasta, zararl veya istenmeyen bir organ almak, temizlemek, yok etmek.
* Tra etmek.
* Metal bir yzey stne sert bir arala ekil izmek, yaz yazmak, naketmek.
* Asln , kkn ok detayl arat rmak.
kaz m k
* St, muhallebi ve yemek pierken tencerenin dibinde yanan yapkan blm.
kaz n aya yle deil
* bir sorun, bir durum sanld gibi deildir.
kaz nma
* Kaznmak i i.
kaz nmak
* Kendi kendini kazmak.
* Kazmak i i yap lmak.
* Derisini kazr gibi kamak.
* Derisini yzercesine t ra olmak.
* Her taraf iyice temizlemek.
* Var you, elindeki btn paras alnmak veya al nmak.
kaz nt
* Kazyarak karlan para.
* K tta kazma izi.
kaz ntl
* Kaznt s olan (k t, yaz).
kaz tma
* Kaztmak i i.
kaz tmak
* Kazmak i ini yaptrmak.
kaz y
* Kazmak i i veya biimi.
kaziye
* nerme.
kazkanad
* Grete hasm nn ba n koltuk altna alarak hasm arkadan, yandan sararak, elleri koltuklar alt ndan
geirdikten sonra srt nda veya ensesinde birletirme biimindeki oyun.
kazma
* Kazmak ii.
* Topra kaz p kald rmak, dzeltmek gibi ilerde kullanlan aa sapl demir ara.
* Kazlarak yaplm.
kazma di
* n dileri uzun ve d ar doru kk olan (kimse).
kazma gibi
* byk, kocaman (di).
kazmac
* Kmr ocaklarnda kazma ile kmr karan ii.
kazma
* Bkz. kazaratar.
kazmak
* Herhangi bir arala topra amak, oymak.
* Bu yolla ukur, kuyu, yol vb. oluturmak.
* Hakketmek.
kazmir
* Bkz. kamir.
kazolit
* Hidratl doal kurun ve uranyum silikat.
kazulet
* Kocaman.
kazurat
* Dk.
ke
* Trk alfabesinin on drdnc harfinin ad.
kebap
* Dorudan doruya atete veya kap iinde susuz olarak piirilmi et.
* Kzartma, evirme veya kavurma yoluyla hazrlanan her trl yiyecek.
* Kavrulmu, kzarm .
* Yanm, yank.
kebap
* Kebap yapp satan kimse.
* Kebap yenilen veya satlan yer.
kebaplk
* Kebap olma durumu.
kebapl
* Kebab olan, iine kebap konulmu olan.
kebaplk
* Kebap yaplmaya elverili, kebap yaplmak iin ayr lm.
kebe
* Ksa kepenek.
kebere
* Gebre otu.
kebir
* Byk, ulu.
* Yaa byk, yal.
kebze
* Krek kemii.
kebzeci
* Koyunlarn kebzesine bakarak gelecekten haber verdiini ileri sren kimse.
kee
* Yapa veya kei kl nn dokunmadan, yaln zca dvlmesiyle elde edilen kaba kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
* Yere serilen hal, kilim gibi ynl demelik.
kee klh etmek
* aldatmak, kandrmak.
kee klh olmak
* ordudan veya resm grevden karlmak.
keeci
* Kee yapan veya satan kimse.
keecilik
* Kee yapma veya satma ii.
keeleme
* Keelemek ii.
* Keelemek ii.
keelemek
* Bir nesneye kee geirmek.
* Metal bir yzeyi keeyle parlatmak.
keelenme
* Keelenmek ii.
keelenmek
* Keelemek.
keeleme
* Keelemek ii.
keelemek
* Telleri birbirinin iine girip kararak ayr lmaz olmak.
* (deri) Przl duruma gelmek, kee gibi olmak.
* Vcudun bir yeri uyuup duyarl azalmak.
keeletirme
* Keeletirmek ii.
keeletirmek
* Keelemesine yol amak.
keeli
* Keesi olan.
keesini sudan karmak
* g olan bir ii, durumu yoluna koyarak rahatlamak.
keeyi suya atmak
* ar ve namusu hie saymak.
kei
* Gevi getirenlerden, eti, st, derisi ve kl iin yetitirilen, memeli evcil hayvan (Capra hircus).
* Bu hayvann diisi.
* nat .
kei inad
* Bir trl yumuamayan vazgeilmeden srdrlen inat.
kei kmreni
* Yapraklar soan terine kullanlan bir tr yaban sarmsa.
kei mantar
* Bkz. ak mantar.
kei postu
* Keinin derisinin terbiye edilmesi ile yap lan post.
kei sakal
* Sakal yalnz enede sivri ve seyrek olarak bulunan.
kei sd
* Bataklklarda ve nemli ormanlarda ok bulunan bir st tr (Salix caprea).
kei yemi i
* Yaban mersini.
kei yolu
* Engebeli yerlerden gelip geenlerin ayak izlerinden oluan, tekerlekli ara ilemeyen dar yol, r, patika.
keiboynuzu
* Baklagillerden, kerestesi marangozlukta, kabuklar tabaklkta kullan lan bir aa, harnup (Ceratonia siliqua).
* Bu aacn baklams, ekerli olan yemii, harnup.
keiboynuzu gibi
* ii ok, verimi az olan eyler iin sylenir.
keiler
* Keileri ve eitli koyun trlerini iine alan, dal k, kayalk yerlerde yaayan, hafif yapl , evik gevi, getiren
hayvanlar s nf.
keileri ka rmak
* delirmek veya bir bunalm iinde bulunmak.
keileme
* Keilemek ii.
keilemek
* nad tutmak.
keilik
* nat lk.
keilik etmek
* inat etmek.
keimemesi
* Sert kabuklu, iri taneli, uzunca, beyaz veya krm zms bir eit zm.
keisaan
* obanaldatan, da krlangc.
keisakal
* Ldengillerden, ayrlarda, nemli yerlerde yetien, topraklar m zraks ve izgili iekleri mavimtrak veya
mor renkte lden bitkisinin bir tr (Cistus creticus).
* Glgillerden, beyaz veya penbe iekli, bahelerde ss bitkisi olarak yetitirilen bir aak, erkesakal,
ayrmelikesi (Spiraea aruncus).
keisedefi
* Keisakal.
keitrna
* Kesici az gen biiminde olan oyma kalemi.
keiye can kaygs, kasaba et (veya ya) kayg s
* bakasnn byk zarar karsnda kendi kk yarar n dnenler iin sitem olarak sylenir.
keiyi yardan uuran bir tutam ottur
* gz doymayan hrsl insanlar kk bir kar iin btn varl n tehlikeye atar.
keder
* Ac , znt, dert, sknt, strap, tasa.
keder ekmek
* ac duymak, strap ekmek.
keder vermek
* znt vermek, kederlendirmek, tasaland rmak.
kederlendirme
* Kederlendirmek ii.
kederlendirmek
* Keder, znt duymasna yol amak, ac vermek.
kederleni
* Kederlenme durumu.
kederlenme
* Kederlenmek ii.
kederlenmek
* Kederli olmak, zlmek, tasalanmak, mkedder olmak.
kederli
* Ac l, zntl, mukedder.
kedersiz
* Ac s z, zntsz.
kedi
* Kedigillerden, kpek dileri iyi gelimi, kaslar evik ve kuvvetli evcil veya yaban, kk memeli hayvan
(Felis domesticus).
kedi (veya eti) ne, budu ne?
* ya kk.
* imknlar, gc s nrl, paras az.
kedi bal
* Erik, kays gibi aalardan szan bir eit zamk.
kedi bal
* Kedi balgillerden, dileri ve solunga yarklar kk bir balk (Scyiliorhinus canicula).
kedi bal giller
* Balklar snfnn kpek bal klar takmn iine alan bir familya.
kedi ci ere bakar gibi bakmak (veya szmek, seyretmek)
* imrenerek bakmak.
kedi gibi
* uysal ve sokulgan.
kedi gibi drt ayak zerine dmek
* en g durumdan zarar grmeden kurtulmak.
kedi ile harara girmek
* geimsiz biri ile i birlii yapmak.
kedi ile kpek gibi
* birbirleriyle geinemeyen, anlaamayan kimseler iin sylenir.
kedi nanesi
* Ballbabagillerden, k rlarda yetien, kedilerin kokusundan ok holand bir bitki, yaban smbl (Nepeta
cataria).
kedi olal bir fare tuttu
* imdiye kadar bir tek baarl i yapabildi.
kedi otu
* ki eneklilerden, kk sap hekimlikte kullanlan bir bitki (Valeriana).
kedi otugiller
* Yapraklar saps z olan otsu bitkileri, seyrek olarak da al durumundaki bitkileri kapsayan bitiik ta
yaprakl, iki enekli bitkiler familyas.
kedi yavrusunu yerken sana benzetir
* yolsuz olduunu bildii bir ii yaparken kendini mazur gstermek iin bahane uydurur.
kedi yeti emedii (veya uzanamad ) ciere pis (veya murdar) dermi
* elde edemeyecekleri eyi hor gstermeye kalkanlar iin sylenir.
kediaya
* Birleikgillereden, ss bitkisi olarak da yetitirilen, beyaz ms, yumuak, s k tyl bir bitki (Antennaria
dioica).
kedibast
* Btn yzeye tutkal srmeyi gerektirmeyen ilerde, f ray aralkl bastrarak tutkal srme ii.
kedidili
* Genellikle dondurman n yannda yenilen bir tr tatl biskvi.
kedigiller
* Kedi, aslan, kaplan, pars gibi hayvanlar iine alan etil memeli hayvanlar snf .
kedigz
* Ta tlar n arkasndaki k rmz renkli iaret lmbas .
* Yollarda k vurduu zaman parlayan trafik iareti.
kedinin boynuna cier aslmaz
* bir kimseye, kullan p zarar verecei, kendine mal edip ortadan kaldraca ey emanet edilmez.
kediyalad
* Kadife veya tiftikten yaplm bir rnn yzeyine verilen ekil.
kediye peynir ( veya ci er) smarlamak
* gvenilmeyecek birine saklamas iin bir ey brakmak.
kefal
* Kefalgillerden, orta byklkte, ok pullu, kt bal , gm renkte, beyaz etli bir bal k (Mugil cephalus).
kefalet
* Birinin borcunu dememesi veya verdii sz yerine getirmemesi durumunda btn sorumluluu zerine
alma durumu, kefillik.
kefaleten
* Kefalet yoluyla.
kefaletname
* Bir kimsenin kefil olduunu gsteren belge, kefillik k d.
kefalgiller
* Kefallarla onlara yakn trleri kapsayan kemikli bal klar familyas .
kefaller
* Kefalgiller, kum bal giller, cennet bal giller, uskumrugiller familyalar n iine alan kemikli balklar
takm.
kefaret
* Bir gnah Tanr'ya balatmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oru.
kefaretini demek
* cezasn ekmek.
kefe
* Terazi gzlerinden her biri.
kefe
* Semercilerin kulland bir tr ara.
kefek
* Kefeki.
kefeki
* Yaplarda kullanlan ak renkli, delikli, hafif, ilenmesi kolay, atee dayankl bir tr ta.
* Dilerin diplerinde ve kaplarda oluan kire tabakas.
kefeki tutmak
* kflenmek.
kefekiye dnmek
* delik deik olmak.
kefeleme
* Kefelemek ii.
kefelemek
* (at ) Kefe (II) ile silip tylerini parlatmak.
kefeli
* Kefesi olan.
kefen
* Gmlmeden nce lnn sarld beyaz bez, kefin.
kefenci
* Cenaze gereleri satan kimse.
* Zorba.
kefeni boynunda olmak
* her an lm gze almak.
kefeni yrtmak
* ar bir hastal kta lm tehlikesini atlatmak.
kefenin cebi yok
* mal veya para "lrken gtrlmez" anlamnda cimriler iin sylenir.
kefenleme
* Kefenlemek ii veya durumu.
kefenlemek
* lye kefen sarmak, tekfin etmek.
kefenleyi
* Kefenlemek ii veya biimi.
kefenli
* Kefene sarlm .
* Kefene sarlarak.
kefenlik
* Kefen olarak kullan lmaya elverili (bez).
kefenlik para
* lm durumunda gerekli masraflarn grlmesi iin ayrlm para.
kefensiz
* Kefene sarlmam .
* Kefene sarlmadan.
kefere
* Mslman olmayanlar, kfirler.
kefil
* Borlu borcunu demediinde veya bir kimse verdii sz yerine getirmediinde btn sorumluluu
zerine alan kimse.
kefil gstermek
* bir i iin gerekli olan kefili bulmak.
kefil olmak
* borlu borcunu demediinde veya bir kimse verdii sz yerine getirmediinde btn sorumluluu
zerine almak.
kefillik
* Kefil olma durumu, kefalet.
kefin
* \343 kefen.
kefir
* zel bir maya mantar yla kei veya inek stnn mayalanmasyla haz rlanan eki iecek.
kefiye
* Araplar n kulland ve omuzlar da rten, pskll erkek ba rts.
kefne
* uvaldz veya kaln ine ile i ileyen kimsenin eline geirdii demirli kay.
kehanet
* Bir olay n gerekleeceini nceden bilme, khinlik.
kehanette bulunmak
* khinlik yapmak.
Kehkean
* Samanurusu, Samanyolu.
kehle
* Bit.
kehribar
* Ss eyas yapmnda kullan lan, ak sardan kzla kadar trl renklerde, yar saydam, kolay krl r ve bir
yere hzlca srtldnde hafif cisimleri kendine eken, fosillemi reine, samankapan.
* Bu maddeden yaplm .
kehribar bal
* Sar ve saydam bal.
kehribar gibi
* sapsar , koyu sar.
kehribarc
* Kehribardan tespih, a zlk gibi eyler yapan veya satan kimse.
kek
* Yumurta, un ve ekerden, genellikle iine ekirdeksiz kuru zm veya kakao vb. konularak yap lan, frnda
piirilen tatl rek.
* Tane ve tohumlarn, etin veya bal n yan veya dier svlarn karmak iin mekanik sklmalaryla
oluan fiziksel form.
kek
* Keyifli bir durum anlatl rken "ne gzel, ne iyi" anlam nda sylenir.
kekh
* Bkz. kek.
keke
* Kekeme.
keke
* Kekeme.
kekeleme
* Kekelemek ii.
kekelemek
* Damak sesleriyle balayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konumak.
* Ne syleyeceini ar p kelimeleri birbirine kartrmak.
kekeleyi
* Kekelemek ii veya biimi.
kekelik
* Kekemelik.
kekeme
* Damak sesleriyle balayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire syleyen ve keserek konuan,
keke.
kekemeleme
* Kekemelemek ii.
kekemelemek
* Kekeme durumuna gelmek.
kekemelik
* Kekeme olma durumu, rekket.
kekik
* Ballbabagillerden, kar lkl kk yaprakl, beyaz, pembe, krmz baak durumunda iekleri olan ve
iei bahar gibi kullan lan, odunsu sapl, kokulu bir bitki (Thymus vulgaris).
kekik ya
* Kekikten elde edilen ve genellikle geleneksel halk tedavisinde kullanlan kokulu ya.
kekikli
* zerine veya iine kekik konulmu olan.
keklik
* Slngillerden, gvercin byklnde, eti iin avlanan, ty boz, ayaklar ve gagas krm z renkte bir ku
(Perdrix).
* Al ml, gzel kadn.
keklik etmek
* aptallk etmek.
keklik gibi
* gzel, alml, hareketli.
kekre
* Tad acmtrak, ekimsi ve buruk olan.
kekrelik
* Kekre olma durumu.
kekremsi
* Tad az kekre olan.
* (koku iin) Genzi yakan, buruk.
* Surat ask, yz glmeyen (kimse).
kekremsilik
* (tat ve koku iin) Kekremsi olma durumu.
* Ask suratl olma, yz glmeme.
kekresi
* Tad kekreye benzeyen.
kel
* Vcudun k ll yerlerinde reyen bir tr mantarn, kllarn dklmesine yol at bulac bir hastal k.
* Bu hastala tutularak sa dklm olan (kimse).
* Kalt ma bal olarak veya yal lk sebebiyle salar dklm olan.
* (doa iin) plak.
* (bitki iin) Gelimemi, cl z.
* inde az eya bulunan.
kel khya
* ilgisi olsun olmasn her eye kar an.
kel khya
* Kendisini aa gibi gstermek isteyen zavall kimse.
kel lr, srma sal olur, kr lr badem gzl olur
* Bkz. kr lr badem gzl olur, kel lr srma sal olur.
kelm
* Sz.
* Syleyi biimi, syleme.
* Tanr'n n varl n ve slm dininin doruluunu konu edinen bilim.
Kelmkadim
* Kur'ankerim, Kur'an.
kelm kibar
* zdeyi.
kelaynak
* Leylekgillerden, yeryznde yalnz Birecik'te, Frat vadisini eviren kayalarda yaayan uzun gagal bir ku
(Geronticus eremita).
kelbaa imir tarak
* birok ihtiya varken gereksiz zenti ve gsterii belirtir.
kele
* Boa, tosun.
kelebek
* Pul kanatllardan, vcudu, kanatlar ince pullarla ve trl renklerle rtl, drt kanatl , ok sayda trleri
olan bceklere verilen genel ad.
* Gevi getiren hayvanlar n karacierlerinde yerleip en ok d yollar n t kayan bir cins asalak hayvan ve bu
hayvan n sebep olduu hastal k.
* Vida, somun gibi nesnelerde kolayca evrilmeye yarayan kelebek biimindeki blm.
* Kelebek biiminde olan.
kelebek cam
* Otomobilde n kap penceresinde ekseni evresinde dnerek alabilen veya sabit bulunan kk cam.
kelebek iei
* ki eneklilerden, ayd nlk oda ve salonlarda zengin renkli ve ok dall bir ss birkisi.
kelebek gzlk
* Burundan tutturularak kullanlan saps z gzlk.
kelebek otu
* Bir cins yaban yoncas.
kelebekler
* Pul kanatllar.
keleci
* z veya kusursuz, dzgn sz.
kelek
* Olgunlamam ham kavun.
* Irmaklarda ileyen ve i irilmi tulumlar zerine kurulan bir eit sal.
* Yer yer plakl veya boluu olan.
* Klsz.
* Aptal.
keleklik
* Kelek olma durumu.
* Aptallk.
kelem
* Lhana.
keleme
* Srlmeden b raklm tarla.
* Bak msz brak lm ba veya bahe.
kelep
* Byk iplik ilesi.
* Balam, demet.
kelepe
* Tutuklularn kamasn nlemek iin bileklerine tak lan, bir zincirle tutturulmu demir halka.
* Kablo, boru gibi eyleri bir yere bal tutmak iin kullanlan halka.
kelepe vurmak (takmak veya kelepeye vurmak)
* bileklere demir halka geirmek.
kelepeleme
* Kelepelemek ii.
kelepelemek
* Kelepe takmak.
kelepelenme
* Kelepelenmek ii.
kelepelenmek
* Kelepelemek ii yap lmak.
kelepeli
* Kelepesi olan.
* Bileklerine kelepe taklm olan.
kelepir
* Deerinden ok aa bir fiyatla alnan veya alnabilecek olan (ey).
kelepirci
* Her eyi kelepir olarak ele geirmek isteyen (kimse).
kelepircilik
* Kelepircinin ii.
kelepire konmak (veya yakalamak)
* bir eyi ok ucuza almak.
kelepleme
* Keleplemek ii.
keleplemek
* pi ile yapmak.
kelepser
* Atn ba vurmasn engelleyen kay .
keler
* Srngenler sn fn n kelerler takmndan olan hayvanlarn genel ad.
keler bal
* Kelergillerden, 1,5m uzunluunda bir cins kpek bal (Squalus squatina).
kelergiller
* Asl kpek balklar yla vatozlar arasnda geit say labilecek balklar kapsayan kemikli bal klar familyas .
kele
* Yiit, cesur, bahadr.
* ok yakkl, ok gzel.
* Vcut yaps gsterisiz.
* irkin, kt.
* Kel.
kelelik
* Kele olma durumu.
keleye ekmek
* (inek) boa ile cinsel ilikide bulundurmak, boaya ekmek.
keli grnmek
* kusuru ortaya kmak.
keli kzmak
* (seyrek fkelenenler iin) fkelenmek.
keli kr toplamak
* ie yaramaz kimseleri toplamak.
kelifit
* Hidratl doal magnezyum silikat.
kelik
* Eski ayakkab.
kelime
* Anlam olan ses veya ses birlii, sz, szck.
kelime cambaz
* Kelime cambazl yapan kimse.
kelime cambazl
* Szlerle oyun yapma.
kelime hazinesi
* Bkz. sz daarc, sz varl , vokabler, kelime kadrosu.
kelime kadrosu
* Sz varl .
kelime kar kl
* \343 sz karkl .
kelime oyunu
* Szlerin ok anlaml olmasndan veya benzerliklerinden yararlanarak yap lan nkte veya aykr
anlamlandrma.
* ki veya daha ok kiinin her defas nda bir harf ekleyerek anlaml kelime oluturma oyunu.
kelime skl
* Dilde bir szn kullan lma oran, frekans.
kelime tr
* Yap, kavram, grev bak m ndan aralarndaki benzerlie gre ayrlm bulunan kelime trlerinden her biri.
Trkede sekiz kelime tr vard r: isim, sfat, zamir, zarf, edat, bala, nlem, fiil.
kelime vurgusu
* Bir kelimede bir hecenin teki hecelerden daha baskl sylenii.
kelimecik
* Kk kelime.
kelimeiahadet
* "Tanr'dan baka Tanr yoktur ve Muhammed onun kulu ve peygamberidir" sz; slmn be artndan
biri.
kelimeleri tartarak konumak
* sonucu hesaplayarak konumak.
kelimelemek
* Kelime durumuna, sz varl hline gelmek, sze dnmek.
kelimenin tam anlamyla
* bir durumu anlatmak iin kullanlan szn kapsad tam kavramla.
kelimesi kelimesine
* Hibir kelimesini atlamadan, olduu gibi, tpk, harfiyen, aynen, motamot.
kelimesiz
* Sessiz, kelimeleri kullanmadan.
kelin merhemi olsa bana srer (veya kelin medar olsa kendi ba nda olur)
* kendi iini halledemeyen kiiden ayn durum iin yard m istendiinde sylenir.
kelle
* Ba, kafa.
* (baz peynir cinsleri ve kle durumundaki eker gibi eyler iin) ri tane.
* Ekinlerde baak.
kelle gtrmek
* gereksiz bir aceleyle gitmek, koturmak, acele davranmak.
kelle koltukta (gezmek)
* gzn budaktan esirgememek.
kelle koparmak
* olumsuz ve baar s z bir durum sonunda ie, greve son vermek.
kelle koturmak
* gereinden ok acele etmek.
kelle kulak yerinde (olmak)
* kanl canl ve iri yapl olan.
* gsterili, itibarl saylan.
kellesinden olmak
* can vermek, lmek.
kellesini koltuuna almak
* lm gze almak.
kellesini uurmak
* kafasn keserek koparmak.
kellesini vurdurmak
* ldrmek.
kelleme
* Kellemek ii.
kellemek
* Kel durumuna gelmek.
kelleyi vermek
* cann feda etmek.
kelli
* "Sonra" edat gibi, kma durumundaki szlerin ard sra geldiinde birbirine balad iki yarg dan
birincisini zorlayc bir sebep olarak gsterir.
kelli felli
* Kl kyafeti dzgn, olgun ve gsterili (kimse), kerli ferli, gn grm.
kellik
* Kel olma durumu.
* plak, bitkisiz yer.
Kelolan
* Trk masallar nn ounda geen, sonunda zeks ve yiitliiyle amacna eren bir kahraman n ad.
* (kk k ile) Bir ailenin koruyuculuuna veya bir yere rakla alnan ksz ocuklar anlatmak iin bir
okama sz gibi de kullanl r.
kelolan
* Hindi.
kem
* Noksan, eksik.
* Kt, fena.
kem gz
* Kt, bakt eye nazar dediren gz.
kem gzle bakmak
* kt niyetle bakmak.
* nazar dediren bir bakla bakmak.
kem km
* Verecek cevap bulamayp ak bir anlam olmayan geliigzel szler sylemek" demek olan kem km
etmek deyiminde geer.
kem sz kem ake sahibinindir
* kt sz syleyenindir.
kemakn
* nceden olduu gibi, eskisi gibi.
kemal
* Bilgi ve erdem bakmndan olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik.
* En yksek deer.
kemale ermek (gelmek veya kemal bulmak)
* (kema:le) olgunlamak.
Kemalist
* Atatrk.
Kemalizm
* Atatrklk.
Kemalpaa tatl s
* Un, ya ve yumurta kar m kurabiyelerin s cak eker erbetine atlarak yap lan tatl.
keman
* Yay.
* Drt telli, enenin alt na dayayarak al nan yayl alg.
keman gibi
* ince, dzgn (ka).
keman yay
* Kemana taklan ses vermeyi salayan tel.
kemanc
* Keman yapan veya alan kimse.
kemancl k
* Kemancn n ii.
kemane
* Keman ve kemene yay.
* Aa gemilerde talimar n st ucundaki k vrm.
* Bir tr halk algs.
* Delgi veya kk torna evirmek iin kullanlan ok yay biimindeki ara.
kemane ekme
* Yal grete, elleri hasm nn arkasndan gs zerinde kilitledikten sonra midesi ve karn zerinde
kuvvetli bir biimde ve bastra bastra gezdirme.
keman
* Alaturka mzikte keman alan kimse.
kemanke
* Ok at c, oku.
keme
* Byk s an.
* Domalan.
kemene
* Yayla, diz zerinde alnan, kemana benzer telli kk bir alg.
kemeneci
* Kemene alan veya yapan kimse.
kement
* Hayvanlar yakalamak iin kullanlan, ucu ilmikli, kaygan uzun ip.
* dam iin kullanlan yal kay.
kement atmak
* kemendi bir ucu elde kalacak biimde ileri doru frlatmak.
kementlemek
* Kement geirmek.
kemer
* Bele dolayarak toka ile tutturulan, kuma, deri veya metalden yap lan bel ba.
* Etek, pantolon gibi giysilerin bele gelen blm.
* zellikle yolculukta kullan lan, zerinde altn para yerletirmeye yarar gzleri olan mein kuak.
* ki stun veya aya birbirine stten yarm ember, bas k eri, yonca yapra gibi biimlerde balayan ve
zerine gelen duvar arlklar n, iki yanndaki ayaklara bindiren tonos balant.
* Bkz. emniyet kemeri.
* Kemiklerden olumu kemer biiminde tavan.
* Katmanl kayalarda bir kvr m n kabark tepe yeri, tekne kart.
* Tmsekli.
kemer balama
* Aile bynn, gelinin beline altn veya gm kemer balamas treni, kuak balama.
kemer gz
* Kemerle ayaklar arasndaki boluk.
kemer patl can
* Bir eit ince uzun patlcan.
kemere
* Gemi gvertesinin enine konmu kirilerinden her biri.
kemeri dolu olmak
* ok zengin olmak.
kemerini skmak
* ala veya tutumlu davranmaya katlanmak.
kemerleme
* Kemerlemek ii.
kemerlemek
* Ciltilikte dikiten sonra kitabn s rtna yuvarlak bir biim vermek.
kemerli
* zerinde kemeri olan veya kemer taklm olan.
* Kemer biiminde olan.
* Kavisli olan.
kemerlik
* Baz ii ve satclarn ara veya gerelerini koymak iin bellerine taktklar, gzlere ayrlm, tahta, mein
veya metal kemer.
* Kemer yapmnda kullan lan.
kemersiz
* Kemeri olmayan.
kemha
* Bir eit ipek kuma.
kemiine (kemiklerine) kadar
* iyice, en son sn ra dek.
kemik
* nsann ve omurgal hayvanlarn atsn oluturan trl biimdeki sert organlarn genel ad.
* Kemikten yaplm.
kemik atmak
* susturmak, oyalamak iin birini kk bir eyle avutmak.
kemik bilimci
* Kemik bilimi uzman, osteolog.
kemik bilimi
* Anatominin kemiklerle ilgili blm, osteoloji.
kemik doku
* Omurgal hayvanlarda iskeleti oluturan bir ba dokusu tr.
kemik gibi
* pek kuru, kat, sert; salam.
kemik rengi
* Beyaz ile krem rengi aras nda olan renk.
kemik yalayc
* Dalkavuk.
kemik zar
* Kemikleri kapsayan beyaz ms ve sedef renginde zar.
kemikik
* Kk kemik.
kemikleri say lmak
* ok zay flamak.
kemikleri szlamak
* (l) huzursuz. rahatsz olmak.
kemiklerini k rmak
* birini ok dvmek, a r dayak atmak.
kemikleme
* Kemiklemek ii.
kemiklemek
* Kemik durumuna gelmek.
* Sert, deimez bir durum almak.
* Dokusu kemik doku durumuna gelmek.
kemikletirme
* Kemikletirmek ii.
kemikletirmek
* Kemie dontrmek.
kemikli
* Kemii olan veya ok kemii olan.
* Kemikleri iyi gelimi.
* ok zayf, s ska.
kemikli bal klar
* Balklar snfndan, iskeletleri k k rdak durumunda kalmayp kemiklemi olan balklar takm.
kemiksi
* Kemie benzeyen.
kemiksi blge
* Kkrdan kemie dnmekte olduu kemik tabakas .
kemiksiz
* Kemii olmayan, kemii ayrlm .
kemircik
* Burun, kulak vb. de bulunan kk k k rdak.
kemirdek
* Kuyruun iskeleti.
kemirgen
* Kesici dileri ok iyi gelimi olan (hayvan).
kemirgenler
* Tavan, kobay, kirpi, san ve kunduz gibi kpek dileri olmayan ve kesici dileri iyi gelimi memeliler
takm.
kemirici
* Kemiren.
kemiriciler
* Kemirgenler.
kemirilme
* Kemirilmek ii.
kemirilmek
* Kemirmek ii yap lmak veya kemirmek iine konu olmak.
kemiri
* Kemirmek ii veya biimi.
kemirme
* Kemirmek ii.
kemirmek
* Sert bir eyi dileriyle azar azar koparmak.
* And rmak, yemek.
* Bir eyin iine ileyerek onu harap etmek.
kemiyet
* Nicelik.
kemlik
* Ktlk.
kemlik etmek
* kt davranlarda bulunmak.
kemoterapi
* Hastalklarn kimyasal maddelerle tedavi yntemi.
kemre
* Gbre, tezek.
kemreleme
* Gbrelemek ii.
kemrelemek
* Gbrelemek.
kemrelik
* Gbrelik.
-ken
* Bkz. -gan / -gen.
kenar
* Bir eyin, bir yerin biti ksm veya yakn , ky.
* Bir eyi evreleyen izgi.
* Pervaz, izgi, antika, bask gibi evre ssleri.
* Bir biimi snrlayan izgilerden her biri.
* Merkezden uzak olan, kuytu, ssz, sapa, tenha.
kenar bobini
* (ktl kta) retim maksimum makine geniliinde olmasn salayabilmek iin ana bobinlerin yannda
retilen dar, tekrar hamurlatrman n d nda kullanma imkn salayacak genilikteki bobin.
kenar gezmek
* bir eyden uzaklam olmak.
kenar mahalle
* ehrin merkezinden uzak ve ou kltrsz, grgsz ve fakir halkn oturduu semt.
kenar semt
* Bkz. kenar mahalle.
kenar suyu
* Kenar sslemesi.
kenara atmak
* bir eyin stnde durmamak, nemsememek.
kenara ekilmek
* artk hibir eye karmamak.
kenarc
* Deniz kylarnda avlanan balk.
kenarda kalmak
* kendine yak an yeri tutamayarak nemsiz bir duruma dmek.
kenarda kede
* Dikkati ekmeyen veya umulmayan yerlerde.
kenar bastrmak
* bir kuman kenarlarn k v rp elle veya makine ile dikmek.
kenarn dilberi
* Kibarla zenen grgs az kadn.
kenarl
* Herhangi bir biimde kenar olan.
* Kenar ssl, kenar ilenmi.
kenarlk
* Kenar blmn oluturan ey.
kenarortay
* Bir gende her tepeden kar kenar n ortas na indirilen doru paras .
* Bir dikdrtgenin kar lkl iki kenar ortasn birletiren doru paras.
kenars z
* Kenar olmayan.
kendi
* yelik ekleri alarak kiilerin z varl n anlatmaya yarar.
* Kiiler zerinde direnilerek durulduunu anlatr.
* Bir ite bakalarnn etkisi bulunmad n belirtir.
* "Kendisi, kendileri" biiminde bazen sayg duygusuyla veya sz konusu olanlar amalayarak o ve onlar
yerine kullan lr.
* yelik eki alm bulunan isimlerden nce eksiz olarak iyelik dncesini peki tirir, kiisel.
kendi adna
* salt kendi iin, kendisi hesabna.
kendi azyla tutulmak
* suu, yalan veya iddias nn yanll kendi szyle ortaya kmak.
kendi bana
* Kimseye sormadan.
* Bakasnn pay veya yard m olmaks zn.
kendi beslek
* z beslenen.
kendi derdine dmek
* kendi sorunu sebebiyle baka eyle ilgilenememek.
kendi den alamaz
* kendi zarar na kendi sebep olan n yaknmaya hakk olmaz.
kendi gbeini kendi kesmek
* ihtiya duyduu yard m, bakalar nca esirgendiinde iini kendi grmek.
kendi hlinde
* Hibir eye karmayan, sessi z.
kendi hlinde brakmak
* zerinde almayarak gelitirmemek veya bakmsz brakmak; ilememek.
kendi hline brakmak
* ilgilenmemek, karmamak.
kendi havasnda gitmek (veya havas nda olmak)
* yalnz bana, istedii gibi davranmak.
kendi hesabna
* (para, dnce, davran vb. iin) kendine gre, kendince.
kendi iine ekilmek
* bakasyla iliki kurmamak, kendi yaln z bana kalmak, inzivaya ekilmek.
kendi kabuuna ekilmek
* Bkz. kabuuna ekilmek.
kendi kanatlaryla umak
* hi kimsenin destei veya yard m olmakszn yaamak veya bir ii olumlu sonuca ulatrmak.
kendi kendine
* Kimseye danmaksz n; kimseyle ilgisi, ilikisi olmadan.
* Yaln z ba na.
* Bakasnn yardm ve ortakl olmadan.
* Kendiliinden.
kendi kendine gelin gvey olmak
* ilgilinin nasl karlayacan dnmeden bir ii olmu bitmi sayarak sevinmek.
kendi kendini yemek (veya kendini yemek)
* aa vurmadan, gizli gizli zlmek.
kendi kesinde yaamak
* yalnz bana yaamak.
kendi kuyusunu kendi kazmak
* kendine zarar verecek davran ta bulunmak.
kendi pay ma
* kendi ad ma, bana gre, bana gelince.
kendi syler kendi dinler
* ne syledii anla lmaz veya syledii eylere nem verilmez.
kendi yayla kavrulmak
* olanyla geinip kimseye muhta olmamak.
kendigelen
* Umulmadk bir zamanda gelen ve geliinden sevin duyulan kimse veya eyler iin sylenir.
kendiliinden
* Baka eylerin etkisi olmaks zn kendi kendine ortaya kan, bizatihi.
* radesiz olarak gerekleen (hareket).
* nsan eliyle ekilmeden yetien, hudayinabit.
* D etkilerin zorlamas olmadan, i sebeplerle oluan srelerin gerekleme nitelii.
kendiliinden reme
* Her trl bilimsel reme olaylar nn d nda, yoktan var olmay anlatan bilim d kuram.
kendiliindenlik
* Dtan bir belirleme ile deil, kendi kendine gerekleen etkinlik.
kendilik
* Bir nesnenin varln veya tzn oluturan ey.
kendince
* Kendine gre, kendi bak m ndan.
kendinde
* Nesnenin doal varl, durumu.
kendinde olmamak
* bilinci, akl yerinde olmamak.
kendinde toplamak
* kendi zerinde bulundurmak, kendi varl iinde yer almasn salamak.
kendinde toplamak
* kendi zerinde bulundurmak, kendi varl iinde yer almasn salamak.
kendinden
* Kendi aklndan, kendi kendine.
kendinden gemek
* bilinci ilemez olmak, kendini kaybetmek, baylmak.
* bir ey karsnda cokuya kaplmak, duygulanmak.
* uykuya dalmak, uyuya kalmak.
kendine ... ss vermek
* kendini ... gibi gstermek.
kendine gel!
* akl n ba na topla" anlamnda bir uyarma sz.
kendine gelmek
* aylmak.
* akl bana gelmek.
* durumu dzelmek.
kendine has
* \343 kendine zg.
kendine kymak
* kendini ldrmek.
kendine mahsus
* \343 kendine has.
kendine mal etmek
* benimsemek veya saymak.
kendine zg
* Bir kimse veya eye zg olan kendine mahsus, kendine has.
kendine yedirememek (veya onuruna yedirememek)
* bakasnn kendisine yapt ii, onur krc sayarak tepki ile kar lamak; kendisinin bakas na yapmas sz
konusu olan ii, kiili i iin onur krc saydndan yapmamak.
kendine yontmak
* kan bir frsattan yararlanarak, bakalarn hi dnmeyerek hep kendi karn salamak.
kendini (kapp) koyuvermek
* kendine zen gstermemek, ktmser olmak.
kendini alamamak
* istemeyerek bir ii yapma duruma girmek, kendini tutamamak.
kendini aa grmek
* kendini bakalarndan deersiz grmek.
kendini atee atmak
* bile bile tehlikeli bir ie girmek.
kendini atmak
* vakit geirmeden hemen gitmek.
kendini avutmak
* oyalamak.
kendini beendirmek
* bakalarna ho, iyi, yetenekli grnmek.
kendini beenmek
* bakalarn kmseyerek kendini stn grmek.
kendini b rakmak
* kendine zen gstermemek.
* evre ile ilgisini keserek yalnz bir konuyla uramak.
* gevek, rahat bir biimde kalmak.
kendini bilen (veya bilir)
* arbal ve onuru olan.
kendini bilmek
* akl ve muhakemesi yerinde olmak.
* bali olmak.
* kendinin ve evresinin bilincine varmak.
* durum ve onuruna yakacak biimde davranmak.
kendini bir ey sanmak
* kendini olduundan ok deerli grmek.
kendini bir yerde bulmak
* farknda olmadan bir yere ulam olamak.
kendini bulmak
* kiilik kazanmak.
* madd ve ruh konularda durumunu dzeltmek.
* Bkz. kendine gelmek.
kendini dar etmek
* sknt veren bir yer veya durumdan glkle kurtulmak.
kendini dev aynasnda grmek
* kendini olduundan ok stn grmek.
kendini dinlemek
* hastalk kuruntusu iinde bulunmak.
* yalnz, sakin kalmak.
kendini dirhem dirhem satmak
* ok nazl davranmak, a rdan almak.
kendini dnmek
* daima kendi kar n kollamak, egoiste davranmak.
kendini ele vermek
* yapt bir davran veya syledii bir szle kendi suunu ortaya karmak.
kendini fasulye gibi nimetten saymak
* kendini ok nemli biri gibi grmek.
kendini gstermek
* beenilecek niteliklerini ortaya koymak.
* ortaya kmak, belirmek.
* pas alabilmek iin bo alana kamak.
kendini harap etmek
* sknt veya zntden perian olmak.
kendini hissettirmek
* varln belli etmek.
kendini kap dnda bulmak
* kovulmak, iten atlmak, bir yerden istenmeden uzaklatr lmak.
kendini kaptrmak
* bir eyin etkisinden kurtulamayacak duruma dmek.
* uramaya balad bir iten kendini kurtaramamak.
kendini kaybetmek
* baylmak.
* ar duygulanma dolay s yla evrede olup bitenin fark na varamamak.
kendini matah sanmak
* kendini olduundan daha fazla deerli kabul etmek.
kendini naza ekmek
* nazlanmak.
kendini paralamak
* ok aba ve zen gstermek.
kendini satmak
* kendisinde olmayan iyi nitelikleri varm gibi gstermek.
kendini skmak
* kendini zorlamak, aba gstermek.
kendini tartmak
* ne durumda olduunu renmek iin kendini yoklamak.
kendini toparlamak (veya toplamak)
* herhangi bir konuda eskiden kt olan durumunu dzeltmek.
* bir konuda dikkatini younlatrmak.
* imanlamak, salna kavumak.
kendini tutamamak
* bir durum karsnda sessiz ve heyecansz kalamamak; kendine hkim olamamak.
kendini tutmak
* kendine hkim olmak; dayanmak, sabretmek.
kendini vermek (vurmak veya almak)
* bir eye btn varlyla balanmak, baka her eyle ilgisini kesip, tek eyle ar lde ilgilenmek.
kendini yiyip bitirmek
* Bkz. kendi kendini yemek.
kendini yoklamak
* duygu, dnce ve beden bakmndan kontrol etmek.
kendir
* Kenevir.
* Kenevirden yaplm.
kendircilik
* Kendir yetitirme i i.
kendirgiller
* ki eneklilerden, kendir, erbeti otu, Hint keneviri gibi bitkileri iine alan bir familya.
kendirik
* Deriden veya adr bezinden yaplan ve hamur tahtas nn altna serilen yayg.
kendisince
* Bkz. kendince.
kene
* Koyun, kpek, at gibi hayvanlar n veya insanlarn derisinde asalak olarak yaayan, bula c hastalklara
sebep olan bceklerin genel ad, sakrga.
kene aac
* Kene otu.
kene gibi yapmak
* istenmedii hlde birinin peini b rakmamak, yakas n b rakmamak.
kene gz
* ok kk gzl (kimse).
kene otu
* Stleengillerden, tropik blgelerde yetien, aa veya aak durumunu alabilen, tohumlarndan koyu bir
bitkisel ya elde edilen, bir yllk otsu bitki (Ricinus communis).
kenef
* Ayak yolu.
* Pis, berbat.
keneler
* Eklem bacakl hayvanlardan, rmceimsiler snfna giren bir takm.
kenet
* ki sert cismi birbirine balamaya yarayan, iki ucu sivri ve k vrk metal para.
kenet etmek
* kenetle birbirine balamak.
kenet gibi yapmak
* ok yakn dost olmak, sk fk olmak.
kenet mili
* at ve teki paralarn birletirilmesinde kullanlan metal perinler.
kenetleme
* Kenetlemek ii.
kenetlemek
* Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine balamak.
* Birbirine geirerek balamak.
* S kca birbirinin zerine kapamak.
kenetleni
* Kenetlenmek ii veya biimi.
kenetlenme
* Kenetlenmek ii.
kenetlenmek
* Kenetlemek ii yaplmak.
* Bir konuda ayn tutum ve davran gstermek.
* A lamayacak biimde s k ca birbirinin zerine kapanmak.
kenetli
* Kenedi olan.
* Kenetle birbirine balanm bulunan, kenetlenmi olan.
* Birbirinin iine geerek skca kapanm.
kenevir
* Kendirgillerden, sap ndaki liflerden halat, uval gibi kaba rgler yaplan, iki evcikli bir bitki, kendir
(Cannabis sativa).
kenevir helvas
* Kenevir ve eker karm yaplan bir tr helva.
kenevir ya
* Kenevir aacndan yaplan ya.
kenevircilik
* Kenevir yetitirme ii.
kengel
* Kenger.
kengel sakz
* Kenger sakz .
kenger
* Birleikgillerden, yapraklar dikenli yaban bir bitki, eek dikeni (Cynara cardunculus).
kenger sakz
* Kengel stnden yaplan bir tr sakz, engel sakz.
kent
* ehir.
* Site.
kent soylu
* Burjuva.
kent soyluluk
* Burjuvazi.
kental
* 100 kg arlnda ktle birimi.
kenti
* Kentilik uzman , kentilikle uraan kimse, ehirci.
kentilik
* ehircilik.
kentet
* Beli.
kentilyon
* Katrilyon kere bin.
kentler aras
* ehirler aras.
kentleme
* Kentlemek ii.
kentlemek
* ehirlemek.
kentli
* ehirli.
kentlileme
* Kentlilemek ii.
kentlilemek
* Kentli olmak durumu.
kentsel
* Kentle ilgili, ehirle ilgili.
kentta
* Ayn kentten olan kimse.
Kenyal
* Kenya halkndan olan kimse.
kep
* Bal k, sipersiz apka.
* Hemirelerin giydii bal k.
* Baz trenlerde profesr ve rencilerin giydikleri zel balk.
kepaze
* (nesneler iin) Nitelii iyi olmayan.
* Utanmaz, rezil.
* Gln, deersiz.
* Talim yaparken kullanlan gevek ok yay .
kepaze etmek
* utan lacak bir duruma drmek.
kepaze olmak
* gln veya utan lacak duruma dmek.
kepazelik
* Kepaze olma durumu veya kepazece davran , maskaralk, rezalet.
kepbast
* ift katl byk dalyan a .
kepe
* Sulu yiyecekleri kar t rmaya, datmaya yarayan, uzun sapl, yuvarlak ve derince ka k.
* Erimi madeni kalba dkmek iin kullanlan byk kak.
* Sapl bir embere geirilmi olan, balk veya kelebek tutmada kullanlan a.
* Bir kepenin alabildii miktarda olan.
* Tahl, kmr, kum gibi dkme yklerin yklenip boaltlmasnda kullanlan, iki veya daha ok eneden
olumu motorlu ara.
* Gemilerde, ortasnda dmen evi bulunan yuvarlak k knts.
* Grete hasm n arkasndan bacaklar arasna el sokma oyunu.
kepe gibi
* kanat gibi ne doru alm (kulak).
kepe kulak
* Kocaman ve ne doru kulaklar olan.
kepe kuyruk
* Bakalarnn srt ndan bedava geinen.
kepe surat
* ok kk yz olan.
kepeburun
* Bir eit yaban rdei.
kepeleme
* Kepelemek ii.
kepelemek
* ki eli kepe biimine getirerek, yere dmekte olan topu eilerek yere demeden kurtarmak.
kepeli
* Kepesi olan.
kepek
* Un elendikten sonra, elek stnde kalan kabuk kr ntlar.
* Sal deride oluan pulcuklar.
* Baz deri hastalklarnda deriden dklen paracklar.
kepeki
* Kepek satan kimse.
kepeklenme
* Kepeklenmek ii.
kepeklenmek
* Bata kepek olumak.
* (elma) Susuz ve tatsz duruma gelmek.
kepekli
* inde kepei olan.
* zerinde kepek olumu olan.
* (elma iin) Un gibi, susuz ve tatsz.
kepenek
* obanlarn omuzlar na aldklar diki siz, kolsuz, keeden stlk.
kepenek
* Pervane.
kepenek altnda er yatar
* insanlar giydiine bakarak deerlendirmek yanl lara yol aar; bazen deerli kiiler eski giymi olabilir.
kepenk
* Genellikle dkknlar kapamak iin kullanlan, sa levha veya trl biimlerde demir veya tahta kanat.
kepenkleri indirmek
* ii tatil etmek.
kepez
* Yksek tepe, da.
* Dalar n oyuk, kuytu yerleri.
* Gelin bal .
* Tavuk ve kularn ibii veya bandaki uzun tyler.
kepir
* orak, verimsiz toprak.
* amurlu orak toprak.
kepme
* Kepmek ii.
kepmek
* kmek, yklmak.
kerahet
* renme, tiksinme.
kerahet vakti
* (akamclar aras nda) kiye balama zaman .
keramet
* Ermi kimselerin gsterdiklerine inanlan, doast, aknlk uyand rc durum.
* Olaanst durum.
* Keramet saylabilecek nitelikte olan ey.
keramet buyurdunuz (veya keramette bulundunuz)
* "ok doru sylediniz", "ok gzel yaptnz" anlamlar nda kullan lan bir yaranma sz.
keramet sahibi
* keramet gsterebilen (kimse).
kerameti kendinden menkul
* baka bir etkenle kavutuu iyi durumu kendi abasnn verimi veya deerinin karl saymak.
kerametli
* Doast gce sahip.
keramette bulunmak
* doast olaylarda bulunmak.
kerata
* Kars tarafndan aldatlan erkek.
* Sevgi ile sylenen sitem sz.
* Ayakkab ekecei.
keratin
* Trnak, boynuz, kl gibi st deri rn olan yaplar oluturan proteinli madde.
keratinleme
* Keratinlemek ii veya durumu.
keratinlemek
* Protoplzma proteinler keratin durumuna dnmek.
keratinli
* Keratini olan.
kerde
* Sebze fidelii.
kere
* Kez, yol, defa, sefer.
kerem
* Soyluluk, ululuk, byklk, asalet.
* Ba olarak verme, iyilik, ltuf.
kerem buyurun (veya eyleyin)
* "izin verin, beni dinleyin" anlamnda nezaket sz.
kerem etmek
* bata, iyilikte bulunmak.
kerem gibi sevmek (veya yanmak)
* byk ak yaamak, akndan lmek.
kerem sahibi
* yi huylu, cmert.
kerempe
* Denize doru uzanan talk burun.
* Dan en yksek yeri.
keres
* Byk ve derin karavana.
kereste
* Tomruklarn boyuna biilmesiyle elde edilen marangozluk ve inaat odunu.
* Kaba saba kimse, kalas.
* Ayakkab yapmnda kullan lan gere.
keresteci
* Kereste satan kimse.
kerestecilik
* Kereste alp satma ii.
keresteli
* ri yap l.
kerestelik
* Kereste yaplmaya elverili aa.
kerevet
* zerine ilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, tahtadan seki, sedir.
kerevides
* \343 kerevit.
kerevit
* Kabuklular snf ndan, amurlu tatl sularda yaayan bir eklem bacakl , tatl su istakozu, karavide
(Potamobius fluviatilis).
kereviz
* Maydanozgillerden, kkleri ve yapraklar sebze olarak kullanlan kokulu bir bitki (Apium graveolens).
kerh
* Tiksinme, irenme.
* Bir ii istemeyerek, zorla yapma.
kerhane
* Genel ev.
kerhaneci
* Kerhane ileten kimse.
* Svg sz.
kerhen
* Tiksinerek, irenerek.
* stemeyerek, istemeye istemeye, gnlsz.
kerih
* Tiksindirici, iren.
kerim
* Soylu, asil.
* Eli a k, cmert.
* Allah'n adlar ndan biri.
kerime
* (saygl konumada) K z evlt.
keriz
* Geriz, irkef, pislik.
* Kumar.
* Kolayca kandrlabilen oyuncu, aptal.
* Elenti.
kerizci
* algc.
* Hile yapan oyuncu.
kerkenez
* Kartalgillerden, lele beslenen, 35 cm uzunluunda, k zl ms tyleri olan bir ku (Falco tinnunculus).
kerkes
* Akbaba.
kerki
* Keser.
kerli ferli
* Kelli felli.
kermen
* Kale, germen.
kermes
* Bir al maya yard m salamak iin, genellikle a k havada yaplan elentili toplant.
* Kk ehirlerde bayram veya panayr gnlerinde yaplan elenceli toplant.
kerpeten
* Baz nesneleri skmak veya ekmekte kullanlan, hareketli bir eksen evresinde apraz iki paradan
olumu, kska biimimdeki ara.
* Bu biimde olan ve di ekmekte kullanlan ara.
kerpi
* Duvar rmekte kullanlmak iin kalplara dklp gnete kurutulmu saman ve balk karm ilkel tula.
* Kerpiten yaplm.
kerpi dkmek
* saman ve bal k karmn kal plara boaltmak.
kerpi gibi
* ok sert ve kuru.
kerpii
* Kerpi yapan veya satan kimse.
kerpileme
* Kerpilemek ii.
kerpilemek
* ok sert ve kuru bir duruma gelmek.
kerrake
* nce softan hafif ve dar bir stlk.
kerrakeli
* Kerrakesi olan.
kerrat
* Birok kez.
kerrat cetveli
* arp m tablosu.
kerte
* aret iin yaplm entik veya iz, kerti.
kerte
* Derece, radde.
kerte kerte
* Azar azar, yava yava, tedrici.
kerteleme
* Kerte kerte, azar azar ilerleme durumu, tedri.
kerteles
* Teke ile iki hrgl erkek devenin geriye melezlenmesiyle elde edilen bir deve tr.
kertenkele
* Kertenkelelerden, uzun vcutlu, sivri kuyruklu, evik, bcekil, kk srngen hayvan (Lacertus).
kertenkeleler
* Kertenkeleleri, bukalemun ve iguanalar iine alan drt ayakl srngenler takm.
kerteriz
* Bir yerin pusula kertelerine (II) gre bulunduu yn.
* Balklarn denizde slklar belirlemek iin kullandklar i aretlerin btn.
kerteriz almak (veya etmek)
* bir yerin hangi ynde veya geminin nerede bulunduunu pusula ile lmek.
kerteriz noktas
* Geminin bulunduu yeri anlamak iin kerteriz almaya yarayan, fener kulesi, duba, amandra gibi eylerin
harita zerindeki yeri.
kertesine gelmek
* tam yerini ve zamann bulmak.
kertesine getirmek
* tam srasn, en uygun zamann semek.
kerti
* Kerte (I).
* (ekmek, et iin) Bayat.
kertik
* Kertilmi olan.
* Kertilmi yer, gedik, entik.
kertik kertik
* zeri kertiklerle dolu.
kertikleme
* Kertiklemek ii.
kertiklemek
* Kertik amak.
kertikli
* Kertii olan.
kertilme
* Kertilmek ii.
kertilmek
* Kertmek ii yap lmak.
kertme
* Kertmek ii.
* entik.
kertmek
* Bir eyin kenarnda kertik amak, entmek.
* Serte srtnmek.
kervan
* Uzak yerlere yolcu ve ticaret eyas tayan yk hayvan katar.
* Toplu olarak birbiri ardnca gelen eyler.
kervan ulluu
* Uzun ayakl, uzun ve eri gagal kular snf .
Kervan Yldz
* ulpan yld z.
kervana katlmak
* bir toplulua kar mak.
kervanba
* Kervan yneten kimse.
kervanc
* Kervan sahibi veya kervan gden kimse.
Kervankran
* ulpan yld z.
kervansaray
* Ana yollarda kervanlarn konaklamas iin yaplan byk han.
kes
* Genellikle yakmak iin kullanlan iri saman.
kes
* Ayak bileklerini de iine alan kapal jimnastik ayakkabs .
kesafet
* okluk, sklk.
* Younluk.
* Saydam olmama durumu, bulankl k.
kesat
* Al verite durgunluk.
* Yokluk, ktl k.
kesatlk
* Kesat olma durumu.
* Ktl k zaman.
kese
* Cepte ta nan, iine para, ttn gibi eyler konulan, kumatan veya rgden kk torba.
* Baz eylerin zerine geirilen, kumatan anta biiminde kap.
* Ykanrken kir kartmak iin ele geirilen, vcudu ovmaya yarayan, brmckten, cep biiminde bez.
* Bir kimsenin kendisine ait paras veya serveti.
* Su bitkilerinde ii hava ile dolu olan ve bitkinin suda yzer durumda kalmasn salayan ikinlik.
* Herhangi bir kese miktar nda olan.
* Organizmann baz boluklar na verilen ad.
* Be yz kuruluk para birimi.
kese
* Ksa, kestirme (yol).
kese iei
* Ss iin yetitirilen ve demet olarak iek aan bitki (Ceanothus).
kese kd
* ine baz eyler konulmak iin k ttan yap lm kese biiminde torba.
kesecik
* Kula n dolambacnda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zars organ.
kesedar
* Zengin kimselerin parasn yneten ve gerekli harcamalar yapan kimse.
* Esnaflarn gelirlerini toplayp satan kimse.
kesek
* Bel, apa veya sabann topraktan kaldrd iri para.
* Tezek.
* imen yapmak iin zerindeki otuyla birlikte karlm ayr paras.
keseklenme
* Keseklenmek ii.
keseklenmek
* Toprak, para para olmak.
kesekli
* Para para kabarm olan (toprak).
kesel
* Geveklik, tembellik.
kesel gelmek
* gevemek, tembellemek.
kesel perdesi
* Herhangi bir mzik lsne girmeyen, insann i dnyas n karartan ve b kknl k veren bir ses tonu.
keseleme
* Keselemek ii.
keselemek
* Kir karmak iin vcudu kese ile ovmak.
keseleni
* Keselenmek ii veya biimi.
keselenme
* Keselenmek ii.
keselenmek
* Keselemek ii yap lmak.
* Kendini keselemek.
keseletme
* Keseletmek ii.
keseletmek
* Keselemek iini yaptrmak.
keseli
* Kesesi olan.
keseli kurt
* Genellikle omurgallarda, kaslarn iinde gelien erit kurt uklarn n genel ad (Cysticercus).
keseliler
* Kanguru gibi, diilerinin karn nda yavrular n tamaya yarayan kese bulunan hayvanlar tak m .
kesen
* Kesmek iini yapan.
* Bir ekli kesen doru; zellikle bir genin kenarlarn kesen doru.
kesene
* Szleme, yazl anlama.
* Gtr, toptan i.
kesenee almak
* gelirini, satn almak, iltizam etmek.
kesenee vermek
* bir eyin gelirini nceden gtr olarak satmak.
kesenek
* Grevlilerin aylklarndan her ay belli oranda kesilip bir sosyal gvenlik kurumuna yatr lan para.
* Fabrika, iftlik gibi gelir kaynaklarnn gelirini sat n alma ii, iltizam.
keseneki
* Kesenei alan kimse, iltizamc , mltezim.
kesenin azn amak
* bol para harcamaya balamak.
kesenin dibi grnmek
* para tkenmek.
kesenize bereket
* madd katk s grlen bir kimseye "ok kazan, kazanc n bol olsun" anlamnda sylenen teekkr sz.
kesenkes
* Kesin olarak, kesinlikle.
keser
* Tahta, aa yontmaya yarayan, ksa sapl , bir yan keskin a zl , teki yan ivi akmaya uygun elik ara.
kesesi elvermemek
* btesi elverili olmamak.
kesesine bir ey girmemek
* bir yarar veya kar salamamak.
kesesine gre
* parasna, mal imknlar na gre.
kesesine gvenmek
* parasna gvenmek.
kesesini doldurmak
* frsatlardan yararlanarak para kazanp zengin olmak.
keseye davranmak
* demek istemek.
kesici
* Kesmek iini yapan, kesen.
* Kasaplk hayvanlar kesen kimse.
* Kesme iinde kullan lan ara.
kesici di
* Alt enenin ve st enenin on tarafnda bulunan, yiyecekleri kesmeye yarayan, yass, keskin n dilerden
her biri.
kesif
* Youn.
* Saydam olmayan.
* S k, kaln.
kesif yem
* Sindirilebilir besin maddeleri yksek, sellozu dk yem.
kesik
* Kesilmi olan.
* Kesilerek bozulmu olan.
* i stten yaplan yasz peynir, kelek, ekimik.
* Ksa.
* Gazete, dergi vb.den kesilmi yaz, kupr.
* Kesilmi olan yer.
* Tarla, ba ve bahe evresine alan hendek.
kesik hava
* Halk iiri dnda yank ezgili deyi .
kesik kelime
* Bir blm kesilerek kullanlan sz.
kesik kerem
* k Kerem'in ezgilerinde grlen yank trk dal.
kesik kesik
* Ara vererek ve k sa ksa.
kesik koni
* Bir koninin tabanna paralel bir dzlemle kesilmesinden elde edilen cisim.
kesik piramit
* Bir piramit, taban na paralel bir dzlemle kesildiinde taban ynnde kalan cisim.
kesik prizma
* Bir prizmann btn yer ayrtlarn kesen bir dzlemle elde edilen, kesiti ile taban arasnda kalan cisim.
kesikli
* Kesikleri olan.
* Aralklarla sren, duraklamalar yapan (elektrik ak m ).
kesiklik
* Kesik olma durumu.
* Anszn duyulan hlsizlik, kr klk, yorgunluk.
kesiklik vermek
* ara vermek.
* hlsizlik, kr klk, yorgunluk ortaya kmak.
kesiksiz
* Kesilmeden sren, srekli, sreli, devaml, mtemadi.
* Kesilmeden, ara vermeden srp giden (elektrik akm ).
kesili
* Kesilmek ii veya biimi.
kesilme
* Kesilmek ii.
kesilmek
* Kesmek ii yaplmak.
* Bitkin duruma gelmek, gc, takati kalmamak.
* Gibi olmak, benzemek, dnmek.
* indeki maddeler birbirinden ayrl p bozulmak.
* Dinmek, sona ermek.
* Akmaz olmak.
* Kendinden nceki kelimeyi "olmak" anlamyla peki tirir.
* Son veya aral k verilmek.
* Kendini herhangi bir ey gibi gstermek.
* Tutulmak, kapatlmak.
* Makaslamak.
* Durmak.
* ok beenmek, ok holanmak.
* Yoksun kalmak.
kesim
* Kesmek ii.
* Blm, para, k s m, sektr.
* Blge, blm.
* Kesme zaman.
* Belli bir blm.
* aretlenmi belli yer.
* Terzinin belli bir l ve rnee gre kumaa biim vermesi ii, fason.
* Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel kar l kesenee verilmesi.
* Boy bos, endam.
* Pazarlk, anlama.
kesim evi
* Kasaplk hayvanlar n kesilip yzld yer, kanara, mezbaha.
kesimci
* Keseneki, mltezim.
kesimhane
* Kesim evi, mezbaha.
kesimlik
* Kesime elverili (hayvan).
kesin
* phe ve duraksamaya yer brakmayan veya geri dnlmeyen, dei mez, kat'i, maktu.
kesin bilgi
* Doruluundan kukulan lmayan bilgi.
kesin olarak
* kesin bir biimde, kesinlikle.
kesinleme
* Kesin olan ey.
kesinleme
* Kesinlemek ii.
kesinlemek
* Kesin bir durum almak, kat'ilemek, kat'iyet kespetmek.
* Deime olana olmadan yrrle girmek.
kesinletirme
* Kesinletirmek ii.
kesinletirmek
* Kesin bir duruma getirmek.
kesinlik
* Kesin olma durumu veya kesin davran, kat'iyet.
* Bir bilginin, bir kanaatin pheye dmeden onaylanmas durumu.
kesinlikle
* Kesin bir biimde, kesin olarak, her hlde, mutlaka, kat'iyen.
kesinme
* Kesinmek ii veya durumu.
kesinmek
* Kendine veya kendisi iin kesmek.
kesinsizlik
* Kesin olmama durumu.
kesinti
* Kesilen para, krpnt.
* Bir iin bir sre iin durmas , ink ta, fasla.
* denen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen blm.
kesintili
* Ara verilerek yaplan.
* (para iin) Kesintisi olan.
kesintisiz
* Aralks z.
* (para iin) Hibir vergi kesilmeden verilen.
kesintiye almak
* biriyle sezdirmeden alay etmek.
kesintiye uramak
* bir sre iin durmak.
kesip (veya kestirip) atmak
* uzun uzad ya dnmeden kesin yargya varmak.
* kesin olarak zmek, bitirmek.
kesip bimek
* paralamak, doramak, ameliyat etmek.
* az na geleni sylemek, ileri geri konumak.
* zorbalkla korkutmak.
kesir
* Bir birimin blnd eit paralardan birini veya birka n anlatan say .
kesir lek
* Pln ve haritalarn lekleri pay 1 olan ve kesirli saylarla gsterilen lek.
kesirli
* Kesir niteliinde olan (say).
kesirli say
* 1,5 veya 1,3 gibi kesri olan say .
kesirsiz
* Kesir niteliinde olmayan.
kesi
* Kesmek ii veya biimi.
kesien
* Bir nokta veya izgi zerinde birbirini kesip geen (izgiler veya yzeyler).
kesime
* Kesimek ii.
kesimek
* Birbirini kesmek.
* Pazarlkta, herhangi bir fiyatta uyumak.
* Erkek ve kadn, bak larla anlamak.
* Bir nokta veya izgi zerinde birbirine kavumak.
kesit
* Bir eyi inceleyebilmek iin, enlemesine veya boylamas na kesildiinde ortaya kan yzey.
* Bir toplumun blm, kesim.
* Bir cisim dz olarak kesildiinde ortaya kan dzlemin biimi, makta.
keskenme
* Keskenmek ii.
keskenmek
* El ile veya baka bir eyle vuracak gibi yapmak.
keski
* Aa, ta, metal vb. yontmaya yarayan, bir ucu keskin elik ara.
* Demir ve sa kesmek iin zerine ekile vurularak yrtlen keskin ara, trnak.
* Pulluk gvdesi nne taklan ve topra kesip ayran b ak veya disk biiminde elikten yaplm pulluk
paras.
keskin
* ok kesici, iyi kesen.
* Etkili, sert.
* Grevini iyi yapan.
* (ses iin) Tiz.
* Ac , znt veren.
keskin sirke kpne (veya kabna) zarar
* fkeli, sert kimsenin zarar kendisinedir.
keskin zek keramete k att rr
* zeki kimse, bir iin nereye varacan keramet sahibi kimseden daha iyi bilir.
keskinleme
* Keskinlemek ii.
keskinlemek
* Keskin duruma gelmek.
keskinletirme
* Keskinletirmek ii.
keskinletirmek
* Keskin duruma getirmek.
keskinletme
* Keskinletmek ii veya durumu.
keskinletmek
* Keskin duruma getirmek.
keskinlik
* Keskin olma durumu.
kesme
* Kesmek ii.
* Teneke, sac gibi eyleri kesmek iin kullan lan makas.
* Lokum.
* izgisel iki doru paras ve bir eri yay ile snrlanan dzlem yzeyi.
* ki ekimin birbirine dorudan doruya balanmas ndan, iki ayr ekimin birbirini izlemesinden doan
durum.
* Kp biiminde veya keli olarak kesilmi olan.
* Kesin, dei mez, maktu.
* Naz mda veya nesirde, bir cmleyi sonu anlalacak biimde yarm b rakma sanat, kat.
kesme imi
* \343 kesme iareti.
kesme iareti
* zel adlara getirilen ekleri iki szn birlemesi sras nda ortaya kan ses dmesini veya baz yabanc
szlerin kesintili okunacan belirtmek iin kullanlan ( ' ) iaretinin ad.
kesme kaya
* Bask altnda kalarak sertlemi toprak.
kesme eker
* Kp biiminde veya keli bir biimde olan eker.
kesme ta
* Yola dizilmek amacyla veya bir yap iin biimlendirilmi ta.
kesmece
* Kesip bakarak beenmek artyla.
* Aradaki deer ayr m n gzetmeksizin hepsi bir fiyattan.
* Kesilip mteriye gsterilerek satlan.
kesmek
* Bak, makas gibi bir arala bir eyi ikiye ayrmak, paralamak, doramak, ameliyat etmek.
* Dibinden ayrmak.
* Dzgn paralara ayrmak.
* Kesici bir arala yaralamak.
* Ucunu almak.
* (hayvan iin) Ban gvdesinden ayrmak, boazlamak.
* Ara veya son vermek.
* Bir eyden yoksun brakmak, vermemek.
* Akm durdurmak.
* Belirtmek, kararlatrmak.
* (verilecek eyin bir blmn) Al koyup vermemek.
* (para iin) Basmak.
* Azaltmak, gletirmek.
* (iskambil ktlar iin) Destenin zerinden bir blmn kald rp te yana koymak.
* Gidermek.
* Geii nlemek.
* Susmak.
* (hasta organ) Ameliyatla almak.
* Blmek, ayrmak.
* (yaz, film iin) K saltmak.
* Uydurmak, yalan sylemek.
* (rzgr, souk vb. iin) ok etkili olmak.
* Birini yermek, ktlemek.
kesmelik
* Kesme ta karlan ocak.
kesmik
* Kesilmi stn koyu blm.
* Baakla kark iri saman.
* Ta gibi olmu toprak paras.
kesmikli
* inde kesmik bulunan.
kesp
* Kazanma.
kesp etmek
* kazanmak, elde etmek.
kesre
* Esre.
kesret
* ok olma durumu, okluk.
kestane
* Kayngillerden, lman iklimlerde yetien, 25-30 m kadar boylanabilen, kerestesi doramaclkta kullanlan
bir orman aac (Castanea sabva).
* Bu aacn yenebilen meyvesi.
* Kestane rengi.
kestane dorusu
* At donlarndan ak kahve rengi olan.
kestane fiei
* inde tane barut ve fitilinin gemesine yarayan kk bir kanal olan bir tr enlik fiei.
kestane kaba
* Helvac kaba.
kestane kabuundan km da kabuunu beenmemi
* soyunu veya yetitii yeri, evreyi hor grenler iin knama yollu sylenir.
kestane kargas
* \343 alakarga.
kestane rengi
* A k kahve rengi.
* Bu renkte olan.
kestane suyu gibi
* sulu (kahve).
kestane ekeri
* Kestanenin eker erbeti iinde kaynatlmasyla yaplan ekerleme.
kestaneci
* Kestane kebab yapan veya satan kimse.
kestanecik
* Prostat.
* Atlarn her bacanda birer tane kan, boynuz dokusunda olan ksa ve yayvan uzant.
kestanelik
* Kestane aalar ok olan yer.
kestere
* Kitre.
kestii (veya att ) trnak olamamak
* bir kimse, sz konusu olan kimseden deerce ok aa olmak.
kestirilme
* Kestirilmek ii.
kestirilmek
* Kestirmek ii yap lmak.
kestirim
* Kestirmek ii, tahmin.
kestirip atmak
* ayrnt l dnmeden kesin yarg ya varmak.
kestiri
* Kestirmek i i veya biimi.
kestirme
* Kestirmek ii.
* Al lan yolun dnda k sa yol, kese.
* Amac fazla uzatmadan anlatan.
* Ksaca, zet olarak.
* Ksa yoldan.
* Kaynatlarak limon skarak koyulat rlm eker erbeti.
kestirmece
* Ksa yoldan olan, k saca olan.
* Yaklak, tahmin.
kestirmeden
* En k sa yoldan.
kestirmeden gitmek
* en ksa yoldan gitmek.
kestirmek
* Kesmek iini yaptrmak.
* Akl yolu ile geree yakn bir yargya varmak, tahmin etmek.
* Kesilmesini salamak, kesilmesine yol amak.
* Karar vermek.
* Ksa bir sre uyumak.
* Anlamak, farkna varmak.
ke
* Ya alnm stten veya yourttan yaplan peynir.
* K iin kurutulan yasz, tuzsuz yourt.
* Aptal.
keen
* Zincirden yular veya ayak kstei.
kefedilme
* Kefedilmek ii.
kefedilmek
* Kefetmek ii yaplmak.
kefetme
* Kefetmek ii.
kefetmek
* Var olduu bilinmeyen bir eyi bulmak.
kefettirme
* Kefettirmek ii.
kefettirmek
* Kefetmesini salamak.
keide
* (banka ve her tr piyango ikramiyeleri iin) ekme, ekili.
* Eski Arap harfli yazda baz harflerin ba taraf yazldktan sonra ss iin ekilen uzatma.
keideci
* ek veya polie dzenleyen ve imzalayan kimse.
keif
* Ortaya karma, meydana karma, ama.
* Var olduu daha nce bilinmeyen bir eyin ortaya karlmas.
* Bir olay veya durumun olu sebeplerini anlayabilmek iin yerinde inceleme yapma.
* Gizli olan bir ey hakknda geni bilgi edinme.
* Bir eyin olacan nceden anlama, sezme, tahmin.
keif kolu
* Dmann durumunu anlamak, arazi ve yollar hakknda bilgi toplamak iin gnderilen kol.
keik
* S ra, nbet.
keikleme
* Alma, mnavebe.
keikleme
* Keiklemek ii.
keiklemek
* Keikle almak.
kei
* Hristiyanlarda, manastrda yaayan, hi evlenmemi papaz, karaba, rahip.
keihane
* Keilerin bulunduu yer, manastr.
keileme
* Gneydoudan esen yel, aka yel, kara yel kart.
* Pusulada gneydouyu gsteren yn.
keilik
* Kei olma durumu.
keke
* Dilek anlatan cmlelerin bana getirilerek "ne olurdu" gibi zlem veya pimanlk anlatr, keki.
kekek
* yice dvlm ve uzun sre birlikte kaynatlm et ve budayla yaplan bir yemek.
kekeki
* Kekek piiren kimse.
keki
* Keke.
kekl
* Gezici baz dervilerin ve dilencilerin ellerinde tuttuklar, Hindistan cevizi kabuundan, metalden veya
abanozdan yaplm dilenci ana .
* st, dvlm fst k ve rendelenmi Hindistan cevizi gibi eylerle bezenmi bir eit st tatls,
keklfukara.
keklfukara
* Kekl.
keleme
* Kelemek durumu.
kelemek
* Ald r etmemek, nem vermemek, ciddiye almamak.
kemeke
* Kark olma durumu, karklk.
kemekelik
* Karkl k, halledilmesi, iinden klmas zor durum.
kemir
* Bkz. kamir.
keaf
* Bilinmeyen ok nemli bir eyi kefeden.
* Keif kolu.
* zci.
keaflk
* zcilik.
ket
* Engel.
ket vurmak
* engel olmak, gletirmek.
ketal
* irili bir eit parlak bez.
ketap
* Temel maddesi baharat katlm domates olan ngiliz sosu.
kete
* Yal , mayal veya mayas z hamurdan yap lan, klde piirilen rek.
ketebe
* Yaz clar, ktipler.
* El yazmas kitaplarda yazarnn adn verdii yer.
keten
* Ketengillerden, iekleri mavi renkte ve be ta yaprakl , lifleri dokumac lkta kullanlan bir bitki
(Linumusitatissimum).
* Bu bitkinin liflerinden yap lm (dokuma vb.).
keten helva
* Kavrulmu ekerden yaplan, pamuk grnnde bir eit helva, keten helvas.
keten helvac
* Keten helva yapan ve satan kimse.
keten helvas
* Bkz. keten helva.
keten kuu
* spinozgillerden, gzel sesli, 13 cm uzunluunda tarla ve al lklarda yaayan bir ku (Carduelis linaria).
keten tohumu
* Keten bitkisinin, ya karlan veya dvlerek hekimlikte kullanlan kk taneleri.
ketencik
* Deniz yosununun ince bir cinsi (Muscus arboreus).
* Turpgillerden, kk sar iekli, yal bir bitki (Chamaelina sativa).
* Bu bitkiden elde edilen, sabun yapmnda ve ressamlkta kullanlan bir ya.
ketengiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, keten ve benzeri trleri iine alan bitki familyas .
kethda
* Zengin kimselerin ve devlet byklerinin buyruunda alan, onlar n birtakm ilerini gren kimse, khya.
kethda bey
* Yenieri ocanda, yenieri aas ndan sonra gelen en yksek makamdaki subay.
kethdal k
* Kethdann yapt i.
keton
* Karbonil grubuna iki alkil kknn balanmas yla treyen birleik.
ketum
* S r saklayan, az s k , az pek.
ketum olmak
* sr saklamak, az s k olmak.
ketumiyet
* Az s k lk, amazlk, ketumluk.
ketumluk
* Ketum olma durumu, amazlk, ketumiyet.
kevel
* Kuzu veya koyun postundan yap lm krk.
kevelci
* Deri ve krk satan kimse.
keven
* Geven.
kevgir
* Uzun sapl , yayvan ve delikli kepe.
* Halanm yiyeceklerin sv lar n veya baz svlar szmek iin kullan lan, delikli, genellikle yuvarlak biimli
mutfak kab, szge.
Kevser
* Cennette bulunduuna inanlan kutsal su.
kevser gibi
* (iecekler iin) tatl, lezzetli.
keyfetme
* Keyfetmek ii.
keyfetmek
* Ho ve elenceli vakit geirmek.
keyf
* stee bal olan.
* Geree, akla, yol ve yntemine uymayan.
keyfi bozulmak
* hastalanmak.
* can sklmak, rahat kamak.
keyfi bilmek (biri)
* isterse yapmak, nas l isterse yle yapmak.
keyfi gelmek
* neelenmek.
keyfi kamak
* neesi kalmamak.
keyfi oluncaya kadar
* raz oluncaya kadar.
keyfi sra
* (birinin) Kendi istedii gibi.
keyfi yerinde
* Neesi, sal yerinde.
keyfi yerinde
* sal, neesi, mutluluu bulunmak.
keyflik
* Keyf olma durumu.
keyfince
* steine gre, nasl isterse, dilediince, keyfine gre.
keyfinden baylmak (veya drt ke olmak)
* bir eyden ok kvan duymak.
keyfine bakmak
* dilediince yaamak, gzel vakit geirmek.
keyfine gitmek
* isteine uygun davranmak.
keyfini karmak
* bir eyden iyice tat almak.
keyfini karmak (veya bozmak)
* zmek.
keyfini yapmak
* her trl istek ve dilei yerine getirmek.
keyfinin khyas olmamak
* birine kar maya hakk olmamak.
keyfiyet
* Nitelik.
* Durum.
keyif
* Vcut esenlii, salk.
* Canll k, tasaszlk, i rahatl.
* Ho vakit geirme.
* stek, heves, zevk.
* Alkoll iki ve baka uyuturucu maddeler kullanldnda insanda grlen durum.
* Yolsuz ve kural d istek.
* Esrar.
keyif benim, ky Mehmet aan n
* "hibir eyi tasa etmiyorum, ilerim yolunda" anlamnda kullanl r.
keyif atmak
* keyfetmek.
keyif ehli
* Rahatna dkn kimse.
keyif etmek
* Bkz. keyfetmek.
keyif hli
* kili, ak rkeyf.
keyif sormak
* birine "iyi misiniz", "naslsn z" sorular n ynelterek sal hakknda bilgi almak; sayg gstermek.
keyif srmek
* sknt s z, rahat yaamak.
keyif vermek
* nee vermek, sarho etmek.
keyiflenme
* Keyiflenmek ii.
keyiflenmek
* Keyifli duruma gelmek, neelenmek.
keyifli
* Keyfi yerinde, neeli.
keyifli keyifli
* Keyifli bir biimde, keyifli olarak.
keyifsiz
* Sal pek yerinde olmayan, rahatsz.
* Neesiz.
keyifsizlenme
* Keyifsizlenmek ii.
keyifsizlenmek
* Biraz hastalanmak.
keyifsizlik
* Keyifsiz olma durumu.
keylus
* Bkz. kils.
keymus
* Bkz. kims.
kez
* Bir olgunun, bir olayn tekrarlandn belirtir, defa, kere, sefer.
keza
* Tekrarlamalardan saknmak amac yla "ayn, ayn biimde" anlamnda kullanl r.
kezalik
* Bkz. keza.
kezzap
* Deriik nitrik asidin halk arasndaki ad.
-k / -ki
* Bkz. -g / -gi.
kble
* Namazda ynelinen yn.
* Gneyden esen yel.
* S knt l bir durumda yardm umarak bavurulan yer.
kblenma
* Kble ynn gstermek iin, bulunulan yere gre zel iareti olan pusula.
Kbr sl
* Kbrs halkndan olan kimse.
k
* Kuyruk sokumu blgesi, popo, makat.
* (baz blgelerde) Bacak, ayak.
* (deniz teknelerinde) Art taraf.
* Arka blmde olan.
-k
* Bkz. -g / -gi.
k atmak
* (hayvan) ifte atmak.
* ok istemek.
k attrmak
* ondan stn olmak.
k krk
* nemsiz, deersiz ey veya kimse.
k n k n
* Geri geri.
k n k n gitmek
* geriye doru gitmek, geri geri gitmek.
* (henz yrmeyen bebek iin) k st gitmek.
k na bakarak (veya kna baka baka)
* bavurduu yerden olumlu sonu alamayarak.
k na tekmeyi atmak (vurmak veya yaptrmak)
* kovmak.
k n yrtmak
* barp a rmak.
* btn gcn kullanarak uramak.
ktan bacakl
* Ksa boylu (kimse).
ktankara
* Batan demirleyen, ktan da halatlarla ky ya balanan gemi.
kst
* K yere gelmi durumda.
kst oturmak
* k yere gelir duruma dmek.
* herhangi bir konuda yenilmek, umduuna ulaamamak.
kdem
* Bir grevde rtbece eskilik.
* Bir grevde geirilen sre.
kdem tazminat
* Belirli sre altktan sonra ayrlan iiye grev sresine bal olarak verilen para.
kdemce
* Bir ite tecrbe ve sre bak m ndan, kdeme gre.
kdemli
* Bir ite eski ve tecrbesi ok olan.
* S nf temsilcisi, mmessil.
kdemli baavu
* Kdemi olan baavuun rtbesi.
kdemli stavu
* Kdemi olan stavu.
kdemlilik
* Kdemli olma durumu.
kdemsiz
* Bir ite yeni ve tecrbesi az olan.
kdemsizlik
* Kdemsiz olma durumu.
kd m k dm
* Azar azar.
k
* Koyun, kei veya deve pislii.
k
* K.
klama
* Klamak ii.
klamak
* (koyun, kei, deve) Pislemek.
kh
* (ocuk dilinde) Kir, kirli, pis.
kkr kkr
* inden gelerek, sesli bir biimde (glmek).
kkr kkr glmek
* iinden gelerek, sesli sesli bir biimde glmek.
kkrdak
* Kemik kadar sert olmayan, dayankl , esnek, bklgen, damarsz ba dokusu.
* S r ve danada, hayvann gs boluunun arka tarafn n alt blmnde bulunan para.
kkrdak bilimi
* Kkrdaklar inceleyen bilim dal .
kkrdak doku
* Kemiklerin balant yerlerinde bulunan, kat , esnek ve saydam doku.
kkrdaklam
* Kkrdak durumunu alm hayvan dokusu.
kkrdakl
* Yapsnda kkrdak bulunan.
kkrdama
* Kkrdamak ii.
kkrdamak
* Kkr kkr diye ses kararak glmek.
* Donacak kadar mek.
* Souktan donmak.
* lmek.
kkrdatma
* Kkrdatmak ii.
kkrdatmak
* Kkrdamasna sebep olmak.
kkrday
* Kkrdamak ii veya biimi.
kkrlk
* ten glme durumu.
kkrt
* Kkrdarken kan ses.
kl
* Baz hayvanlarn derisinde, insan vcudunun belli yerlerinde kan, st deri rn olan ipliksi uzant .
* Kei ty.
* Bitkilerde grlen, genellikle silindirimsi, ii bo, ok ince uzant .
* Kei tynden yaplm veya dokunmu olan.
kl (kadar) kalmak
* ok az kalmak.
kl burun
* Deniz iine uzanm ince kara paras.
kl ad r
* Kei klndan dokunmu paralarla kurulan ad r.
kl gibi
* ipince, incecik.
kl keisi
* Vcut rengi beyazdan siyaha kadar deimekle beraber, tel renkliler arasnda en ok siyah renklisi grlen
yerli bir kei tr.
kl otu
* Dalk ayrlarda yetien ince ve sert yaprakl bir bitki (Nardus).
kl pay
* (daha ok kalmak fiili ile) ok az.
kl testere
* ok ince bir tr testere.
kl yuma
* Sa yeme alkanl olan kimselerin midesinde oluan ur.
klabdan
* \343 k laptan.
klde
* Gerdanlk, boyna tak lan ss eyas.
kla
* Ta zerinde bilenen bir kesici aracn keskin yzne yapan ve aracn iyi kesebilmesi iin, yalanm
yumuak tala kald rlmas gereken ok ince elik paralar, za.
klalama
* Klalamak ii.
klalamak
* Kesici aralar n klasn alarak keskinliini artrmak.
klal
* Klalanm , keskin duruma getirilmi olan.
klasn almak
* kesici aralar bilei tana veya kaya srterek keskinliini artrmak.
klasz
* Klalanmam, keskin olmayan.
klptan
* Pirin, bakr, kalay gibi madenlerden ekilerek gm ve altn yaldz vurulmu ince metal iplik.
* Pamuk ipliine srma katlarak erilmi iplik.
* Bu tr iplikten yap lm.
klavuz
* Genel olarak yol gsteren kimse, rehber.
* Yol yntem gsteren ey.
* Evlenecek olan erkek veya kadna e bulan kimse.
* Ruh ve zihn bak mdan yol gsteren, k tutan kimse.
* Somun veya boru iine yiv amakta kullanlan ara.
* (dar, uzun bir yerden) Kolaylkla bklebilen yay biiminde tel, kablo vb. geirilirken bunlarn ucuna
balanan sert nesne.
* Makaradaki filmlerin ba nda ve sonunda yer alan, filmin al c, ykama arac, basm arac, gsterici gibi
aralara takl p karlmasnda kolayl k salayan, asl film iin pay brakan eitli renklerde film paras.
* Bir devletin klavuz alnmas mecbur olan sularnda gemilere yol gsteren kimse.
klavuzlama
* Klavuzlamak ii.
klavuzlamak
* Klavuzluk etmek.
klavuzluk
* Klavuz olma durumu veya klavuzun ii, rehberlik.
* Bir gemiyi limana sokmak veya limandan karmak ii.
klavuzluk etmek
* yol gstermek, rehberlik etmek.
klbaz
* Dalkavuk.
klcal
* Kl gibi olan, ok ince.
klcal boru
* Aratrma ve deneylerde kullanlan ok ince boru.
klcal damar
* Btn dokularda bulunan, atardamarlar n son dallarn, toplardamarlarn ilk dallar na birletiren ince
damar.
klcal etki
* Birbirine deen bir s v ile bir kat nn moleklleri aras ndaki etki.
klcal kk
* Ana, saak ve yan kklerden kan ikincil, nc kkler zerinde bulunan ince kl eklindeki emici kk
paralar.
klcall k
* Klcal olma durumu.
* Bir k lcal boru veya tpn durumu.
* Kapsad svlar bak mndan klcal borularn zellikleri.
klcan
* At kuyruu kl ndan yaplm ku tuza.
klk
* Balklarn eti aras nda bulunan diken gibi ince ve kk kemik.
* Fasulye, bakla gibi sebzelerin yeil kabuunda ve ekin baaklarnda bulunan sert ve kl gibi uzun lif.
* Alttaki greinin, kuyruk sokumunu hzla ve birdenbire havaya kaldrarak srtna abanm olan greinin
dengesini bozup n veya yan tarafna a rp atmas .
klk atmak
* bir kimsenin iini kar trmak, bozmak.
klkl
* Kl olan.
* Przl, aprak, kar k.
klks z
* Kl olmayan.
kldrma
* Kld rmak ii.
kldrmak
* Klmak iini yaptrmak.
* Namaz k lnmasn salamak.
kldrtma
* Kld rtmak ii.
kldrtmak
* Kld rmak iini yapt rmak.
* Namaz k lnma iini yaptrmak.
klg
* Bir sanat ve bilim daln n ilkelerini dnce alanndan, uygulama alan na geirip gerekletirme ii,
uygulama, tatbik, ameliye, pratik.
klgl
* Harekete ilikin olan, yalnz dnce alannda kalmayp harekete dnen, uygulamal , amel, tatbik,
pratik, kuramsal kar t .
* Maksada uygun, kullan l ; gereklere uygun.
klgn
* Klg durumuna geirilebilen, amel, pratik.
klgsal
* Klgl , uygulamal , pratik.
kl kl na
* Tam tamna.
kl kp rdamamak
* durum ve davran n deitirmemek, aldr etmemek, umursamamak.
kl krk yarmak
* titiz ve ayrntl bir biimde incelemek, nemle stnde durmak.
kl bk
* Karsnn basks altnda bulunan (erkek), kazak kar t.
kl bklama
* Kl bklamak ii.
kl bklamak
* Kl bk duruma gelmek.
kl bklk
* Kl bk olma durumu.
kl bklk etmek
* kl ba yak an davranlarda bulunmak.
kl cna
* (kalas, cetvel tahtas gibi kalnl eninden az olan eyler iin) Keskin ve dar taraf yukar gelmek zere,
kl lama.
kl
* Uzun, dz veya eri, ucu sivri, bir veya her iki yz keskin, k n iinde bele taklan, elikten silh.
* Saban kesini oka balayan aa paras.
kl alay
* Kl kuanma.
kl bacak
* Bacaklar eri olan, arpk bacakl.
kl bal
* Kl balgillerden, burnunda kl biiminde bir uzants bulunan, kl ksz, eti beyaz ve lezzetli, iri bir
balk (Xiphias gladius).
kl balgiller
* Her trl kl bal olan, disiz ve pulsuz kemikli balklar familyas.
kl almak
* kl la savamak, kl ile ldrmek.
kl ekmek
* sald rmak veya selmlamak amacyla kl c k nndan karmak.
kl gagal
* Yamur kuugillerden, ok ince ve uzun gagal, tyleri ak, kanatlar kara bir ku (Recurvirosta avocetta).
kl k nn kesmez
* sert ve fkeli kii yan ndakilere zarar vermez.
kl kuanma
* Tahta yeni kan Osmanl padiahlarnn stanbul'daki Eyp Sultan trbesine giderek trenle kl
kuanmalar.
kl kuanmak (veya takmak)
* kl c olmak ve onu tayacak gce ve yetkiye hak kazanmak.
kl oynatmak
* egemen olarak yaamak.
kl oyuncusu
* Kl oyunu oynayan sporcu, eskrimci.
kl oyunu
* Drtc kl, kesici kl ve delici kl ad verilen silhlarla yaplan spor, eskrim.
kl pabucu
* Kl kn nn aa k sm.
kl sallamak
* kl ile dvmek, dman zerine kl la soldurmak.
kl rmek
* kl ekerek saldrmak.
kl
* Kl yapan veya satan (kimse).
* Kl sporuyla uraan (kimse).
kl hane
* Kl yaplan yer.
kl knna koymak
* sava b rakmak, savatan vazgemek.
kl kuyruk
* Kemikli balklar takmndan uzunluu 8-10 cm. olan, tropik ss bal (Xiphophorus helleri).
kl lama
* Kl lamak ii.
* Kl cna.
* aprazlama.
kl lama kamak
* yan yan koarak, aprazlamas na gitmek.
kl lamak
* Kl la ok sayda insan topluca ldrmek, kltan geirmek.
kl lay
* Kl lamak ii veya biimi.
kl l
* Kl tayan.
* Kl c olan.
* zerinde kl motifi olan.
kl tan geirmek
* ok sayda insan k lla topluca ldrmek.
kl f
* Bir eyi korumak iin kendi biimine gre, ounlukla yumuak bir nesneden yap lm zel kap.
* Yolsuz bir ie bulunan sudan gereke.
kl f
* Kl flama iini yapan kimse.
* Kl f yapan ve satan kimse.
kl fna uydurmak
* bir durum ve tutuma, yntemine uygun biim vermek.
kl flama
* Kl flamak ii.
kl flamak
* Kl f geirmek, kl fa koymak.
kl fl
* Kl f olan veya kl f iinde bulunan.
kl fsz
* Kl f olmayan veya kl f iinde bulunmayan.
kl na eki dzen vermek
* giyiniine zen gstermek.
kl na girmek
* onun gibi giyinmek.
kl k
* Bir kimsenin giyinii, giyim, st ba, k yafet, kisve.
* Bir kimsenin d grn.
* Bir kimsenin resmi, fotoraf.
kl k kyafet
* st ba ve d grn.
kl k kyafet dkn
* Giyecekleri eskimi veya kt olan.
kl k kyafet kpeklere ziyafet
* giyinii ve grn kt ve tiksindirici olanlar iin sylenir.
kl k kyafeti dzmek
* giysilerini yenilemek.
kl kl
* Herhangi bir kl kta olan.
* Gzel, temiz.
* (birinin) huyunda olan, davranlarn taklit eden.
kl kl k yafetli
* yi giyinmi.
kl ksz
* Giyimi dzgn olmayan, snepe, sfl.
kl kszlama
* Kl kszlamak ii.
kl kszlamak
* Kl ksz duruma gelmek.
kl kszlk
* Kl ksz olma durumu.
kl ktan kl a girmek
* giysi dei tirmek.
* sk sk dnce deitirmek.
kl na dokunmamak
* bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranta bile bulunmamak.
kl n bile kprdatmamak (veya oynatmamak)
* bir olay kar s nda ilgisiz kalmak, en kk bir tepki gstermemek.
kl n
* Kl nmak ii veya biimi.
kl nma
* Kl nmak ii.
kl nmak
* Klmak ii yap lmak.
kl r
* Maydanozgillerden, bir yllk ve zel kokulu otsu bir bitki (Ammi visnaga).
kl
* Klmak ii veya biimi.
klkapan
* Kehribar.
klk ran
* Bkz. sakran.
klkuyruk
* rdekgillerden, uzunluu 55-65 cm, kuyruu sivri tyleri ak yeil, kar k, gagas, ayaklar mavi bir ku tr
(Anas acuta).
* Zayf, elimsiz.
* Zrt, niteliksiz, k lksz.
kllanma
* Kllanmak ii.
kllanmak
* Kllar kmak.
* By, sakal kmak.
kll
* Kl olan, kl ile kapl .
klma
* Klmak ii.
klmak
* "Etmek", "yapmak" anlamnda yardmc fiil olarak kullanlr.
* (namaz iin) Yerine getirmek.
klsz
* Kl olmayan.
klkal
* Dedikodu, sylenti.
kml
* Yar m kanatllardan, sap, iek, yaprak ve baaklar emerek veya yiyerek ekin hastal na yol aan, vcudu
kalkana benzeyen zararl bir bcek (Aelia rostrata).
kml kml
* Durmadan km ldamadan bir eyin durumunu anlat r.
kml dama
* Kmldamak, k m ldanmak ii.
kmldamak
* Yerinden biraz oynamak.
* Yerinde hafife hareketlenmek.
kmldan
* Kmldanmak ii veya biimi.
kmldanma
* Kmldanmak ii.
kmldanmak
* Bkz. kmldamak.
kmldatma
* Kmldatmak ii.
kmldatmak
* Yerinden biraz oynatmak, hafife hareketlendirmek.
kmlday
* Kmldamak ii veya biimi.
kmlt
* Hafif ve srekli k m ldama.
kmz
* Ksrak stnn mayalanmasyla yaplan, az alkoll, eki, eski bir Trk ikisi.
kmkm
* Ar a r konuan (kimse).
* Her iinde ar davranan (kimse).
kmkm etmek
* bir ii ar ar yapmak, oyalanmak.
kmlanma
* Kmlanmak ii veya durumu.
kmlanmak
* (ku iin) Umaya hazrlanmak.
* Kalkacakm gibi k prdamak.
kn
* Bak, kl gibi kesici aralar n kab.
* Budaygillerde olduu gibi, yapraklarda sap n bir blmn uzunlamasna saran, geni d blm.
kn kanat
* Kn kanatl bceklerin gvdeyi korumakla grevli ve ok sert yapda birinci ift kanad.
kn kanatllar
* Bcekler snf ndan, boynuzsu bir k n biiminde olan birinci ift kanatlar umakta kullanan teki iki
kanad rten, az paralar inemeye, paralamaya elverili, btnyle bakalama gsteren bir takm.
-kn/ -kin
* Bkz. -gn / -gin.
kna
* Kna aacnn kurutulmu yapraklarndan elde edilen, sa ve elleri boyamakta kullanlan toz.
kna aac
* ki eneklilerden, tropikal blgelerde yetien, kurutulmu yapraklarndan kna elde edilen, beyaz iekli,
kk bir aa (Lawsonia inermis).
kna iei
* Kna ieigillerden, iekleri tyl renkte olan, bir veya ok yll k otsu bitki (Balsamina hortensis).
kna ieigiller
* ki eneklilerden, rnei bahelerde yetien kna iei olan bir familya.
kna gecesi
* Dnden bir gece nce, kadnlarn kendi aralarnda, gelinin parmaklarna kna yakarken kz evinde
yaptklar elence.
kna gibi
* (toz durumundaki eyler iin) ok ince.
kna yakmak (koymak, srmek, vurmak veya yak nmak)
* knay su ile kartr p bulama kvamna getirerek boyanacak yere srmek.
kna(lar) yakmak
* (birinin urad kt duruma) ok sevinmek.
knack
* Buday pas mantarnn, tahl bitkilerinin sap ve yapraklar nda oluturduu pas rengindeki hastalk.
knakna
* Kk boyasgillerden, asl yurdu Gney Amerika olan, Hindistan ve Endonezya'da da yetitirilen,
kabuundan kinin karlan bir aa (Cinchona).
* Bu bitkiden yap lan iecek.
knalama
* Knalamak ii.
knalamak
* Kna koymak, kna ile boyamak.
knalanma
* Knalanmak ii.
knalanmak
* Kna konulmak, kna yaklmak.
* Kna ile boyanmak.
knal
* Kna ile boyanm olan.
* Knan n renginde veya kz l renkte olan.
* Yapncak.
knal keklik
* Slngillerden, Balkan Yarmadas, Orta ve Dou Asya'da yaayan, uzunluu 38 cm olan bir ku tr
(Alectoris graeca).
knal yapncak
* Bkz. yapncak.
knama
* Knamak ii, ay plama, takbih.
knama cezas
* Bir grevlinin i yerindeki davran nn yasa ve tze aykr olduunu bildiren ceza.
knamak
* Yaplan bir iin kt olduunu belirtir bir biimde sz sylemek, ayplamak, takbih etmek.
knanma
* Knanmak ii.
knanmak
* Knamak ii yap lmak.
knasz
* Kna ile boyanmam.
knay
* Knamak ii veya biimi.
knd ra
* Sulak yerlerde yetien, ince uzun yapraklarn n kenarlar keskin, koyu renkli bir tr ay r otu.
knd ra
* Oluk veya yiv amaya yarayan ara.
Knk
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
knlama
* Knlamak ii.
knlamak
* Bir eye kn yapmak veya bir eyi knna geirmek.
knl
* Kn olan, bir k nla sar l olan.
* Kn ok gelierek bal bulunduu sap az veya ok saran yaprak.
knnap
* Sicim.
knsz
* Kn olmayan.
Kpak
* Xl-XV. yzyllarda, Hazar ve Karadeniz'in kuzeyindeki bozkrlarda yaam bir Trk boyu, Kuman.
Kpaka
* Kpak Trkesi.
kp k
* Yar kapal (gz).
kp k gzl
* Gzleri yar kapal olan.
kp klk
* Kpk olma durumu.
kp r kp r
* Yerinde duramayarak, srekli ve aralks z kmldayarak.
* ok hareketli, hamarat.
kp rdak
* ok hareketli, yerinde duramayan, canl.
kp rdaklk
* Kprdak olma durumu.
kp rdama
* Kprdamak, kprdanmak ii.
kp rdamak
* Kmldamak, srekli ve hafife oynamak.
kp rdanma
* Kprdanmak ii veya durumu.
kp rdanmak
* Bkz. kp rdamak.
kp rdama
* Kprdamak ii.
kp rdamak
* Kmldamak, k pr k pr etmek.
kp rdatma
* Kprdatmak ii.
kp rdatmak
* Kmldatmak, yerinden oynatmak.
kp rt
* Hafif ve srekli k m ldanma, kmlt.
kp rtl
* Kprts olan.
kp rtsz
* Kprts olmayan.
kp trma
* Kptrmak ii.
kp trmak
* Gz kapaklar n st ste birok kez ap kapamak.
kpkp
* Gzn ok krpan (kimse).
kpkrm z
* Her yan krmz veya ok parlak k rmz .
kpkrm z kesilmek (veya olmak)
* (yz iin) herhangi bir sebeple ok kzarmak.
kpkzl
* Her yan kz l veya ok k zl.
* Ar , koyu.
kpma
* Kpmak ii.
kpmak
* Gz kapaklar n abucak a p kapamak, krpmak.
kprama
* Kprdama, kpramak ii.
kpramak
* Kprdamak.
kpray
* Kpramak ii veya biimi.
kprayl
* Kprtl .
kprays z
* Kprts olmayan, k prt s z.
Kpt
* Msr halkndan olan kimse.
* (yanl olarak) ingene.
* Kptlerle ilgili olan.
Kptlik
* Kpt olma durumu.
kr
* Beyazla az miktarda karann karmasndan oluan renk.
* Bu renkte olan.
kr
* ehir ve kasabalar n dnda kalan, ou bo ve geni yer.
* Orman, da vb.ye kart olan aklk yer.
kr bekisi
* Krlarn ve ovalarn gvenliiyle grevli kimse.
kr boynunu!
* defol! ekil! git!.
kr iei
* Krlarda kendiliinden yetien iek.
kr dmek
* gze arpar derecede beyaz k llar bulunmak, k rlamak.
kr elencesi
* Krda yap lan elence.
kr gerills
* Dalarda, ky ve kasabalarda eylem yapan ete.
kr gl
* orak blgelerde biten ve gn glne benzeyen bir tr iek (Fumana).
kr kahvesi
* Krda bulunan, ounlukla kk kahve.
kr serdar
* Krlarda ek yann ardna dp yollar n gvenliini salamakla grevlilerin ba .
kraat
* Okuma.
* Okuma kitab.
* Kur'an'n belli kural ve iaretlere gre okunmas.
kraat etmek
* okumak.
kraathane
* Mterilerinin okumalar iin gazete ve dergi bulunduran geni, temiz ve iyi denmi kahvehane.
* Kahve, kahvehane.
kraathaneci
* Kraathane ileten kimse.
kracak
* Nalbantlar n at n trna n kesmek iin kullandklar keskin demir alet.
kra
* Verimsiz veya sulanmayan, bitek olmayan toprak.
kralama
* Kralamak ii.
kralamak
* Kra duruma gelmek, verimsizlemek.
kralk
* Kra olma durumu veya kra yer.
kra
* Souk havalarda, su buusunun yerde, bitkiler, aalar ve teki nesneler zerinde donmasyla oluan ince
buz billru.
kra almak (veya vurmak)
* kra , dondurup bozmak.
kra dmek (veya yamak)
* kra olumak.
kral
* Kras olan.
kran
* Krmak iini yapan (kimse).
* Bit topluluun ve zellikle hayvanlarn byk bir blmn yok eden hastal k veya baka sebep, let, afet.
kran
* Ky , kenar, evre, u.
* Da srt , tepe, bayr.
* Kra toprak.
* Birbirine parelel olarak uzanan iki akarsu arasnda kalm da srt .
kran girmek
* ksa bir zaman iinde ok say da lmek.
kran krana
* ok mcadeleli, acmaks zn ldrrcesine yaplan (kavga, gre).
kranta
* Salar aarmaya balam orta yal erkek.
* Arbal , ya na ramen bak ml, zenli (erkek).
* (sa sakal iin) Krlam.
krat
* Elmas, zmrt gibi deerli talar n tart s nda kullanlan iki desigramlk l birimi.
* Nitelik, deer, dzey, seviye.
kratn yannda duran ya huyundan ya suyundan (almak)
* kii, kiminle arkadal k ederse, ondan etkilenir.
kratn lmek
* deerini bimek, k ymetini belirlemek.
kratlk
* Krat olan, herhangi bir krat deerinde olan (ta).
* Herhangi bir nitelikte, deerde olan.
kray
* Yol kesen, asi.
* Gen, delikanl.
krba
* Sakalarn iinde su tadklar az dar, alt geni, deriden yaplm kap, su kab, matara.
* (ocuklarda) Kar n imesiyle beliren bir hastalk.
* ok su ien kimse.
krback
* Tulumcuk.
krba
* Kl tek para deri veya uzun esnek bir denein ucuna srm balanarak yaplm vurma arac.
krba kurdu
* eitli trleri insanlarn ve hayvanlarn kaln barsanda yaayan, boyu 5 cm olan eni, gzle grlmeyecek
incelikte bir asalak, trikosefal (Trichuris trichiura).
krba kurtlar
* rnek hayvan krba kurdu olan, yuvarlak solucanlar familyas .
krbalama
* Krbalamak ii.
krbalamak
* Krbala vurmak.
* Canland rmak, destek vermek, harekete geirmek.
krbalanma
* Krbalanmak ii.
krbalanmak
* Krbala dvlmek.
krca
* Hafif krlam .
* Hafif krlam durumda.
krc
* Dolu.
* Ufak ve sert taneli kar.
krc mant
* Kk ve ii iyi doldurulmu mant.
krcn
* Hayvan k ran.
kr
* Kn, sisli havalarda, aa dallar n, toprak k ntlarn vb. yerleri kaplayan buz tabakas.
krl
* Krlamaya balam, kr renkli.
* Bu renkte sa olan.
krllanma
* Krl duruma gelme.
krllanmak
* Krl duruma gelmek, aarmak.
krllama
* Krllamak durumu.
krllamak
* Krl duruma gelmek.
krllk
* Krl olma durumu.
* Koyu at donlar zerine ak k llarn tek tek dalmas.
krd koz (veya ceviz) krk (veya bini) amak
* srekli yak ksz davranlarda bulunmak.
krdrma
* Krd rmak ii, skonta.
krdrmak
* Krmak iini yaptrmak.
krdrtma
* Krd rtmak ii.
krdrtmak
* Krd rmak iini yapt rmak.
* Dk fiyat verdirtmek.
* Ticar bir senedi, sresi gelmeden dk fiyatla birine devretmek veya satmak.
krgn
* Bir kimseye gcenmi, gnl k rlm olan.
* Toplu lmlere yol aan bulac hastalk.
krgnlk
* Krgn olma durumu.
* Kr klk.
Krgz
* Krgzistan Cumhuriyeti'nde yaayan, Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse.
* Krgzlara zg olan.
Krgzca
* Krgz Trkesi.
krc
* Krmak iini yapan.
* Kaba, sert, evresindekileri inciten.
* Senet, tahvil, bono ve sresi gelmemi alacaklarla ilgili al veri veya iler yapan kimse veya kurulu.
* Bir eyin gerekti i gibi gelimesini, olumasn nleyici, engelleyici.
* Kr nm oluturan.
krcl k
* Kr c olma durumu, huunet.
* I krma zellii.
kr olmak
* dnem sonu alnan karnede ders notu zay f bulunmak.
kr olmak
* yasa ve trelere ayk r olarak kar cinsten biriyle srekli iliki iinde bulunmak.
krk
* Kr lm olan.
* Melez.
* Tam nota gre dk olan (not).
* Gcenmi, zgn.
* Kr lm bir eyden ayrlan para.
* Kemiin bir etki ile krlmas.
* Bir eyin k rlan yeri.
* Kr lm bir eyin paras.
* Tavla oyununda oyun d braklan pul.
krk
* Kadn n veya erkein yasalara ve trelere aykr olarak iliki kurduu erkek veya kadn.
krk
* Kaya ktlelerinin bir kr lma dzlemi boyunca yerlerinden kaymas , fay.
krk izgi
* Bir veya birka noktada dorultu deitiren izgi.
krk dkk
* Eski, salam olmayan, rk, deersiz (ey).
* Dzgn olmayan, para para (sz).
krk dl
* Evlilik d ilikiden doan ocuk.
krk hava
* Hareketli ve canl oyun melodisi ve trks.
krk plk gibi
* Durmaks zn, ayn tonda tekrarlayarak.
krk
* Kr k kemikleri ve kklar tedavi eden kimse, s nk, kk .
krkl k
* Kr knn ii.
krklama
* Kr klamak ii.
krklamak
* Kr k duruma getirmek, ufalamak.
krklk
* Kr k olma durumu.
* Vcutta duyulan ar , yorgunluk, rahatszlk, k rg nlk.
* steksizlik, gceniklik, krgnlk.
krlgan
* Kolay ve abuk krlan.
* Kolay ve abuk gcenen.
krlganlk
* Kr lgan olma durumu.
krlp bklmek
* krtarak, kibarla zenerek konumak.
krlp dklmek
* kibar grnmeye almak.
* ok eskimek.
* krklk duymak.
krl
* Kr lmak ii veya biimi.
krlma
* Kr lmak ii.
* Yrrken salnma, nazl yry.
* Saydam bir ortamdan baka bir saydam ortama (rnein havadan cama) geen bir nn dorultusunu
deitirmesi.
krlmak
* Krmak iine konu olmak, bir veya birok paraya ayr lmak.
* Bklerek kat yeri oluturmak.
* (sava, bulac hastal k sebebiyle) ok sayda insan lmek.
* (souk, rzgr vb. iin) Eski gc kalmamak, azalmak, yatmak.
* (cesaret, umut, onur iin) Azalmak, yok olmak.
* Birine kar k rgn duruma gelmek, gcenmek, incinmek.
* Kr klk duymak.
* Aa, dal zerinde meyve, iek, yaprak ok olmak.
* Saydam bir ortamdan baka bir saydam ortama geen bir n, dorultu deitirmek.
krm
* Savunmas z insanlar n veya tutsaklarn toplu olarak ldrlmesi, katliam.
* Hayvanlarn hastalk, souk gibi sebeplerle lmesi.
krm kr m
* Kr tarak, krta krta.
Kr ml
* Kr m halkndan olan (kimse).
krnm
* Ik, ses ve radyoelektrik dalgalarn n karlat baz engelleri dolanarak gemesi olay, difraksiyon.
krnma
* Kr nmak ii.
krnmak
* Yrrken salnmak.
* Oynamak, raksetmek.
krnt
* Bir eyden ayrlan kk para.
* Kk kalnt .
* Kurumak iin kesilip yerde braklan odun.
krnt klte
* Kr ntlardan olumu klte.
krntl
* Kr nts olan, k rnt lardan olumu.
krp dkmek
* dikkatsizlik veya fkeyle bir ok eyin krlmasna sebep olmak.
krp geirmek
* yak p y karak, ldrerek bask veya etki yaparak byk zarar vermek.
* ok sert davranarak darltmak.
* tuhaf sz ve davran laryla herkesi glmekten katltmak.
* hayran etmek.
krp sarmak
* bir eyi yapmak iin, glkle her trl imkndan yararlanmak.
kr kr
* Kr klar olan, ok k rk; krk bir biimde.
krk
* Kr m olan.
* Deride esnekliin kaybolmasndan oluan k vrm.
* Kr m yer, kr kl k.
krkl
* Kr olan.
krklk
* Kr k olma durumu.
* Kr k olan yzeyin durumu.
* Kr m olan yer, kr k.
krksz
* Kr olmayan.
krma
* Kr mak i i.
krmak
* Bir yzeyin dzgnl bozulmak, krkl k olumak.
* Birbirini krmak, yok etmek, ldrmek.
* Karl kl krmak.
* Pazarlk etmek.
* Bahse tutumak.
* Bir eyi yar yarya paylamak.
krt rma
* Kr t rmak ii.
krt rmak
* Kr masna sebep olmak.
* Kar cinsten biriyle yakn ilikide bulunmak, flrt etmek.
krta krta
* Kr tarak, cilve yaparak.
krtm
* Kr tmak ii.
krtm krtm
* Kr tarak.
krt
* Kr tmak ii veya biimi.
krtkan
* Her zaman k rtan.
krtkanlk
* Kr tkan olma durumu.
krtma
* Kr tmak ii, cilve, ive.
krtmak
* Ho grnmek abas yla cilveli jest ve mimikli davranlarda bulunmak.
krk
* Otuz dokuzdan sonra gelen saynn ad, 40, XL.
* Drt kere on, otuz dokuzdan bir artk.
* Pek ok.
krk (veya bin) dereden su getirmek
* birini kandrmak iin birok sebep ileri srmek.
krk basmak
* krk gn dolmadan, doum yapm annenin ve bebein dar karlmas nn tehlikeli olaca n geleneksel
olarak kabul etmek.
krk basmas
* Doumdan sonra k rk gn iinde anne veya ocuun ruhsal sebeplerle balanan ateli bir hastal a
yakalanmas.
krk bir (buuk) maallah
* (cidd veya alayl) "nazar demesin" anlam nda kullanl r.
krk bir buuk
* "Allah nazardan korusun" anlamndaki krk bir buuk kere maallah" sznde geer.
krk bir kere maallah!
* pek ok, binlerce kez nazar demesin!.
krk budak
* Bektalikte erenler meydanna konulan krk kollu byk amdan.
krk evin kedisi
* birok eve girip kan (kimse).
krk hamam
* Doumdan krk gn sonra annenin hamama gtrlmesi ve bu amala yaplan tren.
* Kadn n lousallkta ilk krk gn doldurduktan sonra bebei ile birlikte temizlenmesi iin hamamda
yaplan toplant .
krk ikindi
* Genellikle Orta Anadolu'da ikindi zaman yaan srekli yamurlara verilen ad.
krk kapnn ipini ekmek
* bir ok yere uramak.
krk merak
* ok merakl , hereyi anlamak isteyen.
krk para
* bir kuru.
* (para iin) ok az.
krk para
* Para biriminin krkta birlik deerine verilen ad.
krk tarakta bezi olmak
* bir ok ii veya ilikisi olmak.
krk yl
* ok uzun bir sre.
krk yl kran olmu, eceli gelen lm
* ecel gelmedike lnmeyecei inanc n anlatr.
krk ylda bir
* ok seyrek olarak.
krk yl n ba (veya ba nda)
* ok uzun sre iinde bir kez.
krk yllk
* ok eski, kkl.
krk yllk yani, olur mu kni
* eskimi bir alkanlk kolay kolay deimez.
Krkaa kavunu
* Kabuu alacal sar renkte olan bir tr kavun.
krkambar
* inde deiik trden eyler bulunan kap veya yer.
* Bir ok konuda bilgisi olan kimse.
* eri.
krkar
* Krk say s nn letirme biimi, her birine krk, her defasnda krk bir arada olan.
krkayak
* Eklem bacakllarn ok ayakl lar s nf na giren, talarn altnda yaayan, vcudu yuvarlak ve uzun bir bcek
(Julus terrestris).
* Kas k biti.
krkbayr
* Gevi getiren hayvanlar n drt gzl olan midelerinin nc gz.
krkbelik
* Bir tabanca tr.
* Dnme hz dakikada k rk be devir olan plk.
krkgeit
* zerinden birek kez geilmesi gereken veya birok geidi bulunan rmak.
krk
* Krkmak ii.
* Davarlarn yn veya kllarn krkmaya yarayan makasa benzer ara.
krk kmak
* (lousa, yeni doan bebek veya l iin) doumdan veya lmden sonra krk gn gemek.
krk c
* Davarlarn yn veya kllarn krkan kimse.
krk lma
* Krklmak ii.
krk lmak
* Krkmak ii yaplmak.
krk m
* Davarlarn krklmas ii.
* Davarlarn krkld klar mevsim.
krk mc
* Krkc.
krk nc
* Krk say s nn s ra sfat, s rada otuz dokuzuncudan sonra gelen.
krk ndan sonra at olup da kuyruk mu sallayacak
* "vakti gemi, artk ie yaramayacak durumda olmak" anlam nda kullanlan bir sz.
krk ndan sonra azmak
* yalandktan sonra yana uymayan davranlarda bulunmak.
krk ndan sonra saz almak
* yalandktan sonra uzun ve g bir ie girimek.
krk nt
* Krpnt.
krkikilik
* Bir tabanca tr.
krklama
* Krklamak ii.
krklamak
* Lousa veya yeni domu bebek iin krk gn doldurmak.
* Bir eyi krk defa yapmak ve zellikle birok defa sudan geirmek, ok y kamak.
krklanma
* Krklanmak ii.
krklanmak
* Krklamak ii yaplmak.
krklar
* Krk kiilik bir evliya topluluuna verilen ad.
krklara karmak
* bir kimse artk ortalarda grnmez olmak.
krklar karm olmak
* (ocuklar iin) ayn krk gnlk sre iinde domu olmak.
krkl
* Krk paradan olumu.
* Krk gnn doldurmam.
* Birinin krk kmadan, br doan iki ocuktan her biri.
krkl k
* inde krk says bulunan.
* Krk ya dolaylar nda bulunan (kimse).
* Krk para.
* Doacak ocuk iin haz rlanan bez veya giysi.
krkma
* Krkmak ii.
* Ucu kesilip aln n stne braklan sa.
krkmak
* Bir eyi ular ndan kesmek.
* (sa sakal, ty iin) Kesmek.
* Bir hayvann tylerini kesmek.
krkmerdiven
* \343 k rk merdiveni.
krkmerdiveni
* Dik yoku.
krktrma
* Krktrmak ii.
krktrmak
* Krkmak iini yapt rmak.
krlang
* Krlang gillerden, geni gagal , atal kuyruklu, ince uzun kanatl, kk gebe ku (Hirundo).
* kz arabasnda arka dingil ve tekerlekleri zee balayan atal aa.
* Kyleri dolaarak gz hastalklarn ve zellikle ak basmay iyi ettiini ne sren sahte hekim.
* Osmanl donanmasnda yer alan, karakol ve keif ilerinde kullanlan, yelkenli ve krekli kk bir tr
sava gemisi.
krlang bal
* Krlang bal gillerden, yzgeleri geni ve uzun, eti beyaz, krm z renkli bir balk (Trigla hirundo).
krlang balgiller
* Kemikli balklar takmn n dikenli yzgelikler alt takmna giren bir familya.
krlang dnm
* Ekim ay nn ilk gnleri.
krlang frt nas
* Nisan ayn n ilk gnlerinde grlen frtna.
krlang otu
* Gelincikgillerden, iekleri alt n ve limon sars renginde olan, tanelerinden asitsiz bir ya elde edilen ok
yll k ve otsu bir bitki (Chelidonium majus).
krlang giller
* Omurgal hayvanlardan, kular snf nn tc kular tak m nn bir familyas .
krlang kuyruu
* Hayvann kula n delerek yap lan iaret.
krlama
* Krlamak i i.
krlamak
* Rengi kr olmak.
krlamak
* Kr durumuna gelmek.
krlent
* iek veya yaprak ilemeli ss.
* lemeli veya ilemesiz olarak yatak zerine konulan yastk.
krlk
* Kr olan yer, ehir d nda aklk yer.
krma
* Krmak ii.
* Kuma katlayarak yaplan giysi ss, pli.
* Kr lm veya dvlm tahl.
* Bas l ktlar forma durumuna getirmek iin belli yerlerinden bkme ve katlama ii.
* Ortas ndan krlarak doldurulan (ifte veya tfek).
* (hayvan iin) Soyu karm , azma, melez, metis.
* Yabanc etkilerle zgn niteli ini yitirmi olan.
krmac
* Giysilere pli yapan kimse.
* Kr lm tah l satc s .
* Deirmen ileten kimse, deirmenci.
* Bas lm formalar katlayan kimse.
krmak
* Vurarak veya ezerek paralamak.
* ri paralara ay rmak.
* Belirli bir biimde katlamak.
* ldrmek, yok olmas na sebep olmak.
* Azaltmak, indirmek.
* Gcn, etkisini azaltmak.
* Yok etmek.
* ndirimle almak.
* Dileini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davran karsnda brakarak gcendirmek, incitmek.
* (tavla gibi oyunlarda) Kar oyuncunun pulunu oyun d nda brakmak.
* Vcut kemiklerinden birini paralamak.
* (tah l iin) ri ve kaba tmek.
* Hareket durumundaki canln n veya ta tn ynn deitirmek, evirmek, dndrmek.
* Kamak, uzaklamak.
* Daha iyi bir sonu elde etmek.
krmal
* stnde krmalar bulunan (giysi).
krmasz
* Krmas bulunmayan.
krm z
* Krmz bceinden karlan parlak al boya, iek boyas .
krm z bcei
* Zar kanatllardan, kk bir bcek (Coccus ilicis).
krm z madeni
* \343 madenk rmz.
krm z
* Al, kz l.
* Bu renkte olan.
krm z izgi
* zellikle am tr aalarda grlen, uygunsuz koullarda kurutulan aacn atlayan gze zarndan giren
mantarlarn yapt bir tr hastalk.
krm z rk
* Zararl mantarlarn etkisi sonucu am tr aalardaki gbek odunun krmz kahverengi olmas.
krm z dipli mumla davet etmek
* birine bir yere gelmesi iin ok yalvarmak, srar etmek.
krm z et
* Bykba hayvanlar n ya ve proteini yksek, besleyici eti.
krm z fener
* Genel ev.
krm z gmlek
* Saklanmaya ne kadar all rsa allsn gizlenemeyen ey.
krm z kart
* Kurallara aykr davranan ve daha nce hakemler tarafndan sar kart gsterilerek ikaz edilmi oyuncuyu
oyundan kartma cezas .
krm z kart grmek
* oyundan karlma cezasna arptr lmak.
krm z lhana
* Rengi krm z olan bir tr lhana.
krm z oy
* Bir oylamada, kar durum alnd n gsteren oy.
krm zbiber
* Patl cangillerden bir biber tr (Capsicum annuum).
* Bu bitkinin olgunlanca kzarp yakc bir ac lk kazanan, yemeklerde bahar olarak kullanlan tozu.
krm zlama
* Krmzlamak ii.
krm zlamak
* Krmz bir renk almak, kzarmak.
krm zl k
* Krmz olma durumu, k zllk.
krm zms
* Krmzy andran, k rmzya alan.
krm zmtrak
* Krmzms .
krm zturp
* Turpgillerden, kk k rmz olan bir turp tt (Raphanus sativus varradicula).
krnak
* Cariye.
* alml , ssl (kimse).
* Gzel, titiz.
* Cilveli, oynak (kadn).
* Boylu boslu; evik.
krnav
* iftlemek isteyen dii kedi.
krpk
* Krplm olan.
* Blk prk.
krplma
* Krplmak ii.
krplmak
* Krpmak ii yaplmak.
krpnt
* Krplan eyden kalan kk para.
* Krpnt biiminde olan.
krpnt bohas
* ine kuma k rpnt lar konulan boha.
krpma
* Krpmak i i.
krpmak
* (gz kapaklar) ok ktan s k sk krp lmak.
* ( k) Yan p sner gibi olmak.
krpt ra k rptra
* Krpt rarak, srekli ve hzl k rparak.
krpt rma
* Krpt rmak ii.
krpt rmak
* (gz kapaklarn ) abuk abuk a p kapamak, kpmak, k rpmak.
krpma
* Krpmak ii.
krpmak
* Paralara ay rmak, kesmek, k rkmak.
* (gz kapaklarn ) Ap kapamak, kpmak.
* Kesinti yapmak, tutumlu davranmak.
krptrma
* Krpt rmak ii.
krptrmak
* Krpmak iini yaptrmak.
krsal
* Kr ile ilgili.
* Az insann barnd, daha ok kr durumunda olan (yer).
krsal alan
* retim etkinlikleri tarma dayal olan, krsal nfusun yaad ve al t alan.
krsal blge
* Genellikle tar m veya hayvancl k yap lan ve az insann yaad yer.
krsal nfus
* Tarmla uraan, genellikle ehir sn rlar dnda, ky ve kasabalarda yaayan nfus.
krt krt
* Krt sesi kararak.
krtasiye
* Defter, kt, kalem, mrekkep gibi yaz ara ve gerelerinin btn.
* K tla yaplan ilemler.
krtasiyeci
* Krtasiye satan kimse.
* Devletle ilgili ilerin yrtlmesinde, ekle gereinden ok nem veren, brokrat, ekilci, formalist.
krtasiyecilik
* Krtasiyecinin yapt i.
* Devletle ilgili ilerin yrtlmesinde ekle gereinden ok nem verme, brokrasi.
krtkl
* Kirtikli.
krtpil
* Deersiz, baya, yarm yamalak.
krtpilleme
* Krt pillemek ii veya durumu.
krtpillemek
* Krt pil durumunda olmak.
ks ks
* Glmenin sessiz ve alayl olduunu anlatr.
ks ks glmek
* sessiz ve alayl glmek.
ksa
* Boyu, uzunluu az olan, uzun kar t .
* Az sren, uzun olmayan.
* Ayrnts ok olmayan.
* Ksaca, k saltarak.
* Ksa olan ey.
ksa izgi
* Satr sonuna s mayan kelimelere, hecelere blerken kullanlan noktalama iareti ( - ), tire.
ksa dalga
* (radyo yayn iin) Dalga boyu on ile yz m aras nda deien dalga.
ksa devre
* Aralar nda potansiyel fark bulunan iki nokta, direnci ok kk olan bir iletkenle birletirildiinde oluan
elektrik olay.
ksa far
* Otomobilde farn verdi i n daha yakn grmesi, kardan geleni rahatsz etmemesi iin getirdii
konum, uzun far kart.
ksa grl
* Dar grl.
ksa gnn kr
* "hi olmamaktansa bu kadar da iyidir" anlamnda kullanl r.
ksa kafal
* Kafatasnn n-art ekseni yan eksenine gre ksa olan (kimse), brakisefal.
ksa kesmek
* sz uzatmamak.
ksa ksa
* Uzun olmayan bir biimde, azar azar.
ksa mesafe
* Uzakl az olan.
ksa mrl
* mr az olan veya uzun sre yaamayan.
ksa tutmak
* bir eyi gerektii kadar uzun yapmamak.
* bir konuyu geni ve ayrnt l bir biimde vermemek.
ksa nl
* Boumlanma sresi uzun olmayan nl: At, al, kr gibi kelimelerindeki nllerde olduu gibi.
ksa vadeli
* Sresi az olan.
ksa yoldan
* Uzatmadan, sreyi geirmeden.
* Kesin bir biimde.
ksaca
* Olduka ksa, biraz k sa.
* Ksa olarak, zetle.
ksacas
* ksa sylemek gerekirse.
ksack
* ok ksa.
ksal k
* Ksa olma durumu.
ksal
* Ksalmak ii veya biimi.
ksalma
* Ksalmak ii.
ksalmak
* Ksa duruma gelmek.
* Sresi azalmak.
ksaltlma
* Ksaltlmak ii.
ksaltlmak
* Ksa duruma getirilmek.
ksaltm
* Ksaltmak ii, taksir.
* (gzel sanatlarda) Perspektif sebebiyle baz boyutlar kk grlen nesneleri, bu grne uygun bir
biimde izme yntemi.
ksalt
* Ksaltmak ii veya biimi.
ksaltma
* Ksaltmak ii, taksir.
* Ksaltlm ad veya sz, ihtisar.
ksaltmak
* Ksa duruma getirmek.
* Ksa gibi gstermek.
ksaltmal
* Ksaltlm olan.
ksaltmal kelime
* Birden ok kelimenin ba harfiyle kurulmu kelime.
ksalttrma
* Ksalttrmak ii.
ksalttrmak
* Ksaltmak iini yapt rmak.
ksarak
* Biraz ksa, ksaca.
* Ksa sreli.
ksas
* Bir suluyu, bakasna yapt ktl ayn biimde uygulayarak cezaland rma.
ksas
* Kssalar, hikyeler, ykler: Ksas- enbiya.
ksas etmek
* bir suluya bakas na yapt ktl ayn biimde uygulamak.
ksasa ksas
* Yaplan ktl ayn biimde, yapan kimseye yapma, uygulama.
ksk
* Kslm olan.
* (ses iin) Bouk, glkle kan.
* (gz kapaklar iin) Hafife aralanm, yumulmu olan.
* Bir k vrm keserek iki yandaki ukurluklar birletiren, dar ve boaz biimindeki koyak, dar boaz, klz.
kska
* Biraz kslm olarak.
ksklk
* Ksk olma durumu.
ksl
* Kslmak ii veya biimi.
kslma
* Kslmak ii.
* Kalbin, iindeki kan damarlara vermek iin al p kapanmas.
kslmak
* Hacmi, nicelii, gc azalmak.
* (gz kapaklar iin) Hafife kapanmak.
* Kap kurtulma yolu kalmamak.
ksm
* Avu.
ksm
* Paralara ayrlm bir eyin her blm, blk, kesim.
* Bir cinsten veya meslekten olanlarn tm.
* Blm, kol, dal.
ksm ksm
* Ayr ayr, blk blk.
ksmlama
* Ksmlamak ii.
ksmlamak
* Tek elle avulamak.
ksnma
* Ksnmak ii.
ksnmak
* Kendi ihtiyalarn kar lamakta tutumlu davranmak, imsak etmek.
ksnt
* Her trl ihtiyac kar lamada tutumlu davranma, ksma, azaltma.
ksnt yapmak
* tutumlu davranmak.
ksntl
* Ksntya dayanan, ksnt s olan.
ksntsz
* Ksntya dayanmayan, ksnt s olmayan.
ksr
* (insan ve hayvan iin) reme imkn olmayan, dl vermeyen.
* (toprak iin) rn vermeyen.
* Verimsiz, yarars z, sonusuz.
* inde hibir reme olay gemeyen (canl hcre, ekirdek vb.).
ksr
* Halanm bulgur, taze soan, maydanoz ve baharatla yaplan bir tr yemek.
ksr dng
* Bir nermeyi ikinci bir nerme ile, bunu da birincisiyle tantlama.
* Ayn olumsuz sonucu veren, zm getirmeyen durumlar n tekrarlanmas, srdrlmesi.
ksrgan
* Esirgeyip vermeyen.
ksrganma
* Esirgeme.
ksrganmak
* Esirgeyip bir eyi vermekten ekinmek.
ksrlama
* Ksrlamak i i.
ksrlamak
* Ksr duruma gelmek.
ksrlat rma
* Ksrlat rmak ii.
ksrlat rmak
* reme organlarn ameliyatla dl veremez duruma getirmek.
ksrlk
* Ksr olma durumu.
* Verimsizlik, akamet.
ks
* Ksma ii.
kst
* Kiinin yurttal k haklar n kullanma yetkisinin yarg kurulularnca kaldr lmas .
* Bunama, mahkm olma gibi sebeplerden dolay kanunun, bir kimsenin mal n, parasn istedi i gibi
kullanmasna ve harcamasna engel olmas, hacir.
kst altna almak
* kstlamak.
kstlama
* Kstlamak ii, hacir.
kstlamak
* nceden verilmi olan hak ve hrriyetlerin snrlar n daraltmak, tahdit etmek.
* Birini yasal yoldan mallarn kullanmaktan yoksun brakmak, kst altna almak, hacir altna almak.
* S nrlamak, daraltmak.
kstlan
* Kstlanmak ii veya biimi.
kstlanma
* Kstlanmak ii.
kstlanmak
* Kstlamak ii yap lmak.
kstlayc
* Kstlayan, kst altna alan.
* S nrlayan, daraltan.
kstlay
* Kstlamak ii veya biimi.
kstl
* Kstlanm, k s t alt na alnm, mahcur.
* S nrlanm .
kstl lk
* Kstl olma durumu, hacir.
kska
* Arpack soan.
kskac
* Soan tohumundan arpack soan yetitiren kimse.
kskacl k
* Soan tohumundan arpack soan yetiti rme ii.
kska
* Bir eyi tutup s k trmaya yarayan kerpeten, pense gibi ara.
* A lp kapanan ereti merdiven.
* Bceklerde besin maddelerini paralamaya ve kendilerini savunmaya yarayan organ.
* Demircilerin k zgn demiri tuttuklar maa gibi ara.
* Kska biiminde olan.
kska gzlk
* Kelebek gzlk.
kskalama
* Kskalamak ii.
kskalamak
* Kska duruma gelmek.
kskan
* Kskanma huyunda olan.
kskanlk
* Bir kimse bir stnlk gsterdiinde veya sevilen birisinin, bakas ile ilgilendii kan s na var ldnda
takn lan olumsuz tutum veya ac duyma.
kskanlk etmek
* kskanmak.
kskandrma
* Kskandrmak ii.
kskandrmak
* Kskanmasna yol amak.
kskanlma
* Kskanlmak ii.
kskanlmak
* Kskanmak ii yaplmak veya kskanmak iine konu olmak.
kskan
* Kskanmak ii veya biimi.
kskanma
* Kskanmak ii.
kskanmak
* Sevgide veya kendisiyle ilikili eylerde bir bakasn n ortakl na veya stn durumda grnmesine
dayanamamak.
* Herhangi bir bakmdan kendinden stn grd birinin bu stnlnden ac duymak, gnlemek, haset
etmek.
* Esirgemek, ok grmek.
* Bir eye, en kk saygs zl k gsterilmesine bile dayanamamak.
* Yerinde olmay istemek, imrenmek.
ksk
* Trl maksatlarla iki eyin arasna sokuturulan, kst rlan para, kama, takoz.
kskvrak
* zlemeyecek veya kurtulamayacak bir biimde.
kskvrak yakalamak (veya balamak)
* kurtulamayacak veya zlemeyecek biimde tutmak, sms k tutmak.
* tamamen etkisi alt nda kalmak, bir eyle srekli megul olmak.
ksma
* Ksmak ii.
ksmak
* Azaltmak, alaltmak.
* (gz iin) Biraz kapamak.
* Boyunu ksaltmak veya daraltmak.
* (lmba iin) I n azaltmak.
* S ktrmak.
* (para, masraf vb. iin) Azaltmak.
* Pintilik etmek.
* Verilen hak ve zgrlklerin sn rn daraltmak.
ksmen
* Btn deil, bir blm olarak veya baz bak mdan, baz ynden.
ksmet
* Tanr'n n her kiiye uygun grd yaama durumu, nasip.
* (kz veya kad n iin) Evlenme talihi.
* Olaylarn kt sonularn tevekklle karlama durumu.
* imdiden belli deil, ya olur ya olmaz anlamnda.
ksmet (veya k smeti) kmak
* (kz, kadn iin) evlenme teklifi almak.
ksmet aac
* Btn s cak lkelerde s k rastlanan trman c ve iri gvdeli aa (Clerodendron).
ksmet beklemek
* evlenmeyi, evlenecei kimseyi beklemek.
ksmet kaps
* Gelir, geim yeri salayan yer.
ksmet olmak
* talih yardm etmek.
ksmeti almak
* kazanc artmak, bollua ermek.
* kendisiyle evlenmek isteyen biri kmak.
ksmeti aya na (kadar) gelmek
* beklenmeyen bir sebeple kazanl bir durumla kar lamak.
ksmeti balanmak
* istedii hlde evlenememek.
ksmeti kmak
* olumlu bir duruma kavumak.
ksmetinde ne varsa kanda o kar
* kii ne kadar abalarsa abalasn aln yazsndaki eye ular.
ksmetine mani olmak
* kazancna veya evlenmesine engel olmak.
ksmetini ayayla tepmek
* kavuaca iyi bir durumu, deerini bilmeyerek istememek.
ksmetini balamak
* (by ile) evlenmesine engel olmak.
ksmetli
* Ksmeti iyi olan.
ksmetsiz
* Ksmeti iyi olmayan.
ksmetsizlik
* Ksmetsiz olma durumu.
ksmk
* Cimri, pinti, hasis.
ksm
* Bir eyin yaln z bir blmn iine alan, tikel, cz'.
ksm fel
* Vcudun bir blmnn felli duruma gelmesi.
ksm seim
* 1961 Anayasasna gre Cumhuriyet Senatosu yelerinden sresi dolanlarn yenilenmesi iin yap lan seim.
ksrak
* Dii at.
kssa
* Hikye, f kra.
kssadan hisse
* anlatlan bir olaydan alnacak ders.
kssadan hisse almak (veya karmak)
* anlatlan bir olaydan ders almak.
kstak
* Bir yar maday karaya balayan, iki yan su, dar kara paras , berzah, dil.
kstas
* lt.
kstas tutmak
* l olarak almak.
kstelyevm
* Grev bana gelinmedii gnlerde kesilip denmeyen para.
kstr lma
* Kstr lmak ii.
kstr lmak
* Kstrmak ii yap lmak.
kstrma
* Kstrmak ii.
* erisine peynir, kylm et vb. konularak sac zerinde pi irilen brek.
* Karn yark yemei.
kstrmak
* ki ey arasnda brakarak sktrmak.
* Kaamayacak bir duruma getirmek.
k
* (kuzey yarm kre iin) Aral k ay nn yirmi ikisinde balayp martn yirmi birine kadar sren, yl n en souk
mevsimi.
* ok souk hava.
k
* Tavuk gibi kmes hayvanlarn kovalamak iin karlan ses.
k basmak
* kn, iddetli souklar balamak.
k dnemi
* K sresine rastlayan, kn yap lan ey.
k dnencesi
* Bkz. Olak dnencesi.
k gn
* Kn.
k kay t
* K iin saklanan yiyecekler.
k kyamet
* ok zorlu k; yamurlu, frtnal souk hava.
k uykusu
* Souk ve kurak mevsimlere kar koyabilmek iin canl varl klar n yap s nda grlen olaylarn btn.
* Ilman ve souk blgelerde, zellikle yapraklarn dken aalarda ham ve ongun besi suyu dolamnn
tamamen veya ksmen durmas.
* Durgunluk, hareketsizlik dnemi.
k yapmak
* (hava) ok souk ve karl gemek.
k geirmek
* k mevsimini bir yerde geirmek.
kn
* K mevsiminde, k sresince.
kr
* Kabuk.
kkrt
* Kk rtmak ii, tahrikt.
kkrtc
* Kk rtmak iini yapan, muharrik.
* Kk rtma yapan, provokatr.
kkrtc ajan
* nsanlar, baz sular ilemeye srklemekle grevli kimse.
kkrtclk
* Kk rtc olma durumu.
* Kk rtc ajana zg davran.
kkrtlma
* Kk rtlmak ii.
kkrtlmak
* Kk rtmak ii yaplmak.
kkrt
* Kk rtmak ii veya biimi.
kkrtma
* Kk rtmak ii, tahrik, tahrikt.
* Herhangi bir kiiye, gruba, kurulua veya devlete kar giriilen ve onlar sonradan ar sonular verecek bir
kar eylemde bulunmaya zorlayan, nceden tasarlanm giriim, provokasyon.
kkrtmac
* Kk rtmak iini yapan (kimse).
kkrtmacl k
* Kk rtmacn n ii.
kkrtmak
* (kmes hayvanlarn) rktp ka rmak.
* Bir kimseyi kt bir i yapmas iin harekete geirmek, tahrik etmek.
kklama
* Kk lamak ii.
kklamak
* Genellikle kmes hayvanlarn kovalamak.
kla
* Askerlerin toplu olarak barnd klar byk yap.
* Koyun ve kei srlerinin geceledii veya kn bar nd kapal al.
klak
* Kn barnlan yer.
* Kn ordularn, gebe oymaklarn hayvanlaryla birlikte yayladan inip konaklad klar yer.
klama
* Klamak ii.
klamak
* K olmak.
* K (bir yerde) geirmek.
klamak
* Ku ve kmes hayvanlarn rktmek.
klatma
* Klatmak ii veya durumu.
klatmak
* K (bir yerde) geirtmek.
* Musallat etmek.
klk
* Ka zg, k iin.
* Kn oturulan yap.
kt
* htiyaca yetmeyecek kadar az, bol kart.
* (duygu, sz vb. iin) Az.
kt kanaat
* Yoksulluk iinde ve glkle (geinmek).
kt'a
* Yeryzndeki be byk kara parasndan her biri, ana kara.
* Silhl veya silhsz erlerin, bir komutann emrinde bir araya gelmesinden oluan birlik.
* Drtlk.
* Para, tane.
kt'a sahanl
* Karalar evreleyen ve karalardan saylan -iki yz m derinlie kadar olan s deniz dipleri.
* lke ky lar na bitiik olan ve 200 m derinli e veya bu snrn tesindeki su derinliinin doal kaynaklarnn
i letilmesine elverili olduu noktaya kadar, kara sularn n dnda kalan deniz alt blgelerinin deniz yata ve toprak
alt kesiminin btn.
ktaat
* Ktalar, ana karalar.
* Asker birlikleri.
ktal
* Vuruma, birbirini ldrme.
* Sava.
kt'alar aras
* Btn kt'alar birbirine balayan, k t'alarla ilgili olan durum.
kt ktna
* htiyaca zor yetecek kadar.
ktk
* Minder, yastk gibi eyleri doldurmak iin kullanlan ve bazen de s van n iine kat lan keten ve kendir lifleri.
ktklama
* Ktklamak i i.
ktklamak
* Ktkla doldurmak.
ktkl
* ine ktk konmu olan.
ktpiyos
* Deersiz, baya, kt.
ktpiyozluk
* Ktpiyoz olma durumu.
ktr
* Uydurma sz, yalan.
* Patlam m sr.
* Kuru ve gevrek ses.
ktr atmak
* yalan uydurup sylemek.
ktr ktr
* ok piirilmekten veya kzartlmaktan kuru ve gevrek bir duruma gelmi olan.
* Yemek, kesmek, doramak gibi fiillerle kullanld nda o fiilin gevrek bir ses kararak yapld n belirtir.
ktra almak
* alay etmek.
ktrc
* ok yalan syleyen kimse.
ktrdama
* Ktrdamak ii.
ktrdamak
* Kuru bir ey ktr sesi karmak.
ktrdatma
* Ktrdatmak ii.
ktrdatmak
* Ktr diye gevrek ses karmak.
ktrt
* Ktrdama sesi.
ktlama
* ekeri azda dile kk kk srarak ay imek iin kullanl r.
ktlama
* Ktlamak ii.
ktlamak
* htiyac kar layamamak, kt duruma gelmek.
ktl na kran girmek
* bir ey hi bulunmaz olmak.
ktl k
* htiyaca yetmeyecek derecede azlk.
* Kuraklk, sava gibi sebeplerle rnn yetimemesi ve bundan doan alk.
* Yiyecek maddelerinde grlen darlk.
* (duygu, sz vb. iin) Azlk.
ktl ktan km gibi (yemek)
* doymak bilmezcesine (yemek).
kvam
* (svlar iin) Koyuluk; koyuluk derecesi.
* Bir eyin en uygun zaman veya durumu.
* Spor almalar nda baar l olabilmek iin, fizik ve moral ynnden istenilen iyi durum.
kvamn bulmak (veya k vamna gelmek)
* gerekli ve istenilen artlar yerine gelmek, en uygun annda olmak.
kvamlanma
* Kvamlanmak ii.
kvamlanmak
* (svlar iin) Kvamna gelmek, koyulamak.
* Olgunlamak, uygun duruma gelmek.
kvamlatrc
* S v bir maddeyi kvamna getirmeyi salayan alet.
kvamlatrma
* Kvamlat rmak ii.
kvamlatrmak
* Bir maddeyi s v dan ayrarak k vaml duruma getirmek.
kvaml
* Gereken kvam bulmu olan.
kvams z
* Kvaml olmayan.
kvan
* vn, iftihar.
* Sevin.
kvan duymak
* vnmek.
* sevinmeki mutlu olmak.
kvanlanma
* Kvanlanmak ii.
kvanlanmak
* Kvan duymak, vnmek.
kvanl
* vn duyan, iftihar eden, vn veren, iftihar edilecek.
* Sevin duyan, mutlu.
kvan
* Kvanmak ii veya biimi.
kvanma
* Kvanmak ii, iftihar.
kvanmak
* vnlecek bir olaydan dolay sevinmek, iftihar etmek, memnun olmak.
kvl
* Kvlc m.
kvl kvl
* Toplu olarak hareket etmeyi, kaynamay anlat r.
kvlcm
* Yanmakta olan bir maddeden srayan kk ate paras, kvl.
* Demir ve ta gibi maddelerin gl arpmasnda srayan ate durumundaki kk para.
* Harekete geiren etken.
* Gne yzeyinde grlen kesikli malara verilen ad.
kvlcmlanma
* Kvlc mlanmak ii.
kvlcmlanmak
* Kvlc m saarak yanmak, kvlcml duruma gelmek.
kvlcml
* Kvlc m olan, k v lcm saan.
kvlcms z
* Kvlc m olmayan, kvlcm samayan.
kvr kvr
* Bklmleri olan, k vrml.
* Kvrlm durumda srekli hareket hlinde olarak.
kvr z v r
* nemsiz, deersiz, derme atma.
* nemsiz ayrnt.
kvrck
* Kk kk kvrmlar olan.
* Daha ok Trakya ve Marmara'da yetitirilen, beyaz tyl, ince kuyruklu bir tr koyun.
* Bu koyunun eti.
* Kvrck salata.
kvrck koyun
* \343 k vrck.
kvrck salata
* Yeil salata, yapraklar k vrck bir tr marul, kvrck.
kvrcklama
* Kvrcklamak ii.
kvrcklamak
* Kvrck duruma gelmek.
kvr
* Kvrmak ii veya biimi.
kvrma
* Kvrmak ii.
kvrmak
* Bkmek.
* Kenar ndan katlamak, bkmek.
* Bir giysinin veya kuman kenar n bkerek tersinden dikmek.
* Kalalarn iki yana sallayarak oynamak veya yrmek.
* Baarmak, baa kmak, becermek, hakk ndan gelmek.
* Uydurup sylemek.
* Sapmak.
* Yapmak istememek, yan izmek.
kvrtma
* Kvrtmak ii.
kvrtmak
* Kvrmak iini yaptrmak.
kvrack
* Derli toplu ve ii kolay.
* Ayana abuk, hamarat.
kvrak
* Canl, hareketli, atik.
* Akc , ilek.
* Yerli dokumas kara bezden yaplm kyl kadn yeldirmesi.
* nce tlbent veya ipekli ba rts.
* Aceleci.
* Gzel, k, yakkl.
kvrak k vrak
* Kvrak olarak, k vraka.
kvraka
* Kvrak bir biimde.
kvraklama
* Kvraklamak ii veya durumu.
kvraklamak
* Kvrak duruma gelmek.
kvrakl k
* Kvrak olma durumu veya kvraka davran.
kvrama
* Kvramak ii veya durumu.
kvramak
* Buruup toplanmak, k vrck duruma gelmek.
* Hzl yrmek.
* Harekete gemek.
kvrand rma
* Kvrand rmak ii.
kvrand rmak
* Kvranmasna sebep olmak.
* ok zmek, ac ektirmek.
kvran
* Kvranmak ii veya biimi.
kvranma
* Kvranmak ii.
kvranmak
* Ar, sanc gibi fiziksel veya korku, heyecan gibi ruh sebeplerle vcut eilip bklmek.
* Ac ekmek, zlmek.
* Bir eye ok ihtiya duymak.
kvrant
* Karars zlk.
kvratma
* Kvratmak ii veya durumu.
kvratmak
* pi katladktan sonra iyice bkmek veya tel gibi eyleri burmak.
kvr k
* Erilip bklm; yuvarlak bir biim verilmi.
kvr klk
* Kvrk olma durumu.
kvr l
* Kvrlmak ii veya biimi.
kvr lma
* Kvrlmak ii, bklme.
* Dalar n oluumuna sebep olan, yer kabuunun geni lde dalgal bir biim almas .
kvr lmak
* Erilip bklmek.
* Kvrck bir duruma gelmek.
* Yuvarlak bir biim almak.
* (dar bir yere) Bzlerek yatmak.
* Dnmek, sapmak.
kvr m
* Bir eyin k vrlan yeri, bklm.
* Kvrlma sonunda oluan toprak dalgas .
* Bir tr tatl.
kvr m k vrm
* Kvrmlar olan, dalgalanm bir yzey veya dalgal bir izgi biiminde olan.
kvr m k vrm kvranmak
* ok ac ekerek kvranmak.
* yalvarma veya sknt gibi bir sebeple ok kvranmak.
kvr mlanma
* Kvrmlanmak ii.
kvr mlanmak
* Kvrml duruma gelmek.
kvr ml
* Kvrm olan.
kvr nt
* Kvrm.
* Kvrlan yer, dneme.
kya
* Adam ldrme suu, cinayet.
kyac
* Cinayet ileyen kimse, cani.
kyafet
* Kl k.
* Resm giysi.
kyafet balosu
* Al lm giysilerin dnda her eit zel giysilerin giyildii balo.
kyafet dkn
* Kt giyimli kimse.
kyafetli
* Herhangi bir kyafette olan, k lkl.
kyafetname
* Bir lkenin veya bir dnemin giyimlerini anlatan kitap.
* Yze veya d grne baklarak ruh durumu anlama bilgisinden sz eden kitap.
kyafetsiz
* Kyafeti dzgn olmayan, k lksz.
kyafetsizlik
* Kyafetsiz olma durumu, kl ks zlk.
kyak
* Ky c, zalim, gaddar.
* Benzerlerinden stn olan, ok gzel, mkemmel.
* Gzel, biimli, yakkl , dzgn giyimli.
* Hogr, ayrcalk tan ma.
kyak kamak
* ok uygun dmek, yakk almak.
kyak yapmak
* madd ve manev destek olmak, yardm etmek.
kyak
* Gz pek oyuncu, cesur kumarbaz.
kyaklama
* Kyaklamak ii.
kyaklamak
* Kyak duruma gelmek.
kyakl k
* Kyak olma durumu.
* Kyakya yak r davran.
kyam
* Ayaa kalkma, ayakta durma.
* Bir ie girime, kalkma, teebbs etme.
* Ayaklanma, ba kald rma, kar gelme.
* slm inancna gre, lmden sonra, yeniden dirilip ayaa kalkma.
* (namazda) Ayakta durma.
kyamet
* Tek tanr l dinlerin inan na gre dnyann sonu ve btn llerin dirilerek maherde toplanaca zaman.
* Grltl kar kl k, grlt, patrt.
kyamet almeti
* Kyametin kopacan nceden gsteren belirtiler.
* inde yaanlan zamann durumunu beenmeyenlerin kulland bir tamlama.
kyamet gibi (veya kyamet kadar)
* pek ok.
kyamet gn
* Dnyan n yok olaca, llerin dirilip ayaa kalkaca zaman.
kyamet kopmak
* kyamet gn gelmek.
* (bir yerde) ok grlt ve tel olmak.
kyamet mi kopar?
* "ne olur, ne kar, ne nemi var" anlamlarnda kullanl r.
kyamete kadar
* dnya durduka, uzun sre.
kyamete kalmak
* bir sorunun zlemeyeceini anlatr.
kyametleri koparmak
* bir eye ok k zarak ba rp armak, feryat etmek; ar grltlere, kargaaya yol amak.
kyas
* Bir tutma, denk sayma.
* Karlatrma, oranlama.
* Benzetme yolu, rnekseme.
* Tas m.
kyas etmek
* kyas eylemek.
kyas eylemek
* karlat rmak, mukayese etmek.
kyas kabul etmez
* iki ey arasndaki ayr m n ok fazla olduunu belirtmek iin kullanl r.
kyasa muhalefet
* Bkz. kurala aykrl k.
kyasen
* Kyas edilerek, kyas yoluyla.
* Karlatrarak, oranlayarak.
* Benzeterek.
kyasmukassem
* \343 ikilem.
kyasya
* Cann yakmak, ldrmek amacyla.
* ok iddetli, korkun, muthi.
kyas
* Uygulama ve benzetme ile elde edilen.
* Kurala gre yaplm , kurall .
kyaslama
* Kyaslamak ii, mukayese.
kyaslamak
* Karlatrmak, oranlamak, rneksemek, mukayese etmek.
kyaslanma
* Kyaslanmak ii.
kyaslanmak
* Kyaslamak ii yap lmak, karlatrlmak.
kydrma
* Kyd rmak ii.
kydrmak
* Kymak iini yaptrmak.
kyg
* Haks zl k, gadir.
* Ac mazlk, zulm.
kygn
* Haks zl a uram, madur.
kygnlk
* Haks zl a uram olma durumu, madurluk, maduriyet.
ky
* Kara ile suyun birletii yer.
* Kenar, u.
* Karan n deniz boyunca uzanan blm, sahil.
* Iss z, tenha yer.
ky balkl
* Ky dan fazla uzaklamadan bir gn iinde avlanp limana dnlme eklinde yaplan avcl k.
ky bucak
* Gze arpmayan yer.
ky dili
* Bir krfezin nn kapatan, denizle kk bir balants kalabilen, kum ve ak l kar m birikinti, sahil
kordonu.
ky ky
* Ky ya yak n bir biimde, k yy takip ederek, kydan.
ky trm
* Budaygillerin hasadnda yararlanlan t rmk benzeri, dileri metal ve sap daha uzun olan, kayalar
zerindeki kk zay f deniz yosunlar nn ky boyunca yaplan hasadnda kullanlan bir alet.
ky c
* Kymak iini yapan kimse.
* Ac ma duygusu olmayan, bakalarna kyasya ktlk eden, gaddar, zalim.
ky c
* Ky lara vuran enkaz devletten ald izinle toplayan kimse.
ky cl k
* Ky c olma durumu.
* Gaddarlk, zulm.
ky cl k etmek
* gaddarlk etmek, gaddarca davranmak.
ky da bucakta
* Bkz. ky da kede.
ky da kede
* Gze arpmayan, umulmayan yerlerde.
ky da kede kalmak
* gze arpmayan bir yerde unutulmu olmak.
ky k
* Ky lm olan.
ky k
* ne, kal n yorgan inesi.
* uvaldz.
ky lama
* Ky lamak ii.
ky lamak
* Ky boyunca gitmek.
ky lk
* Sayann kenarlarn salamlatrmak ve gzelletirmek iin dikilen erit hlindeki para.
ky lma
* Ky lmak ii.
ky lmak
* ok ince ve kk paralar hlinde doranmak.
* Kymak ii yap lmak.
* Ezilir, ky lr gibi olmak.
ky m
* Kymak ii.
* Ky lma biimi.
* Grev ynnden kt bir duruma sokma, haks zla uratma.
ky m kym
* nce imce.
ky ml
* Herhangi bir biimde kylm olan.
ky mlk
* Bir defada kylacak miktarda olan.
ky n
* Gl bir kimsenin yasaya veya vicdana aykr olarak bakas n uratt kt durum, zulm.
ky n ky n
* Ky dan, gizli gizli.
ky nma
* Ky nmak ii.
ky nmak
* Ezilmi veya k rlm gibi bir duygu duymak.
ky nt
* Alk sebebiyle midede duyulan eziklik.
* Herhangi bir sebeple vcutta duyulan k rklk.
* nce ince doranm kk para.
ky
* Kymak ii veya biimi.
ky ma
* Ky mak ii.
ky mak
* Karl kl szlemek, anlap karar vermek.
* Biriyle yar maya kalkmak.
* Yreklilik gstermek, cesaret etmek.
ky ya atmak
* karaya kartmak veya srklemek.
ky ya kmak
* karaya kmak, gemiden karaya inmek.
kyma
* Kymak ii.
* Ky lm et.
* Kk kuba etlerden kavrularak yap lm klk kavurma.
kymak
* ok ince ve kk paralar durumunda doramak.
* Ac madan vermek, esirgememek, feda etmek.
* Ac mayp ldrmek.
* Ac mayarak byk bir ktlk etmek, zulmetmek.
* Bkz. nikh kymak.
kymal
* (yemek iin) inde k yma bulunan.
kymal brek
* Soan ve eitli baharatlar katlmasyla haz rlanan kavrulmu kymann i olarak kullanld brek tr.
kymal spanak
* nce kylm spanak, soan, kyma ve tereya ile hazrlandktan sonra pirin, sala ve tuz eklenen bir
yemek tr.
kymal makarna
* inde kavrulmu kyma bulunan makarna yemei.
kymal pide
* Etli pide.
kymal yumurta
* ine kavrulmu kyma konularak haz rlanan yumurtal yemek.
kymal k
* Kyma yapmaya elverili.
kymasz
* (yemek iin) inde k yma bulunmayan.
kymet
* Deer.
kymetini bilmek
* nemini, deerini bilmek.
kymetlendirme
* Kymetlendirmek ii.
kymetlendirmek
* Deerlendirmek.
kymetlenme
* Kymetlenmek ii.
kymetlenmek
* Deerlenmek.
kymetleme
* Kymetlemek ii.
kymetlemek
* Deerli duruma gelmek.
kymetletirme
* Kymetletirmek ii.
kymetletirmek
* Deerli duruma getirmek.
kymetli
* Deerli.
kymetli evrak
* Senet niteliinde bir hak bildiren evrak, nemli yaz, belge.
kymetlilik
* Deerlilik.
kymetsiz
* Deersiz.
kymetsizlik
* Deersizlik.
kymettar
* Deerli.
kymk
* ok kk ve sivri tahta, demir veya kemik paras.
kymkl
* zerinde veya iinde k ym k bulunan.
kyt rk
* Deersiz, baya, basit.
kyt rkl k
* Kytrk davranma.
kyye
* Yaklak 1300 gr lk arlk ls birimi, okka.
kz
* Dii ocuk.
* Cins ilikide bulunmam dii, kz olan kz, erden, bakire.
* Dii cinsten birine daha yal biri taraf ndan seslenilirken kullan lr.
* skambil k tlar nda kz resimli kt.
* Dii.
kz almak
* bir ailenin kzn gelin olarak bir baka aileye katmak.
kz beikte (veya kundakta), eyiz sand kta
* kz daha beikte (veya kundakta) iken eyiz dzmeye balamak gerekir.
kz bcei
* Eklem bacakllarn k z bcekleri takmndan, ba byk, vcudu narin, zar kanatl bir bcek (Libellula
depressa).
kz bcekleri
* rnek hayvan kz bcei olan, kanatlar eit, cams , uular srekli ve hzl, avc bcekler takm.
kz evi naz evi
* kz evi nazl olur, k zn ar satar.
kz gibi
* kza benzeyen.
* utanga.
* ok gzel ve yeni.
kz istemek
* bir k z evlenmek iin ana ve babas ndan veya yak nlar ndan istemek.
kz karmak
* bir k z kendinin veya ailesinin rzas olmadan alp gtrmek.
kz karde
* Bir kimsenin, kendinden kk, kendisiyle yat olan kad n veya kz kardei. Kendinden byk olana daha
ok abla denir.
kz kzan
* oluk ocuk, ev halk .
kz kilimi
* Gebe kzlar n iledikleri ssl eyizlik kilim.
kz kurusu
* Evlenmemi yal kz.
kz kuu
* Yamur kuugillerden, uzunluu 34 cm olan, eti yenebilen, ba sorgulu, koyu yeilimsi renkte esmer,
kk bir ku (Vanellus vanellus).
kz olan
* \343 k z olan k z.
kz olan kz
* Cinsel ilikide bulunmam, bakire, erden.
kz vermek
* bir ailenin kzn bir baka aileye gelin etmek.
kzaa ekmek
* gemiyi bakm, onarm iin bir sre veya hi kullanlmamak zere k zaa almak.
* bir grevliyi etkin bir grevden alp almay gerektirmeyen, pasif bir ie vermek.
kzak
* Kar veya buz zerinde kaydr lan tekerleksiz ta t.
* zerinde gemi yaplan, onarlan veya gemiyi suya indirip sudan karmaya yarayan zgara.
* Aa tablalar n kamburlamamas iin liflere dikey konumda alan kanala geirilen uzun para.
* Ambaljn dibine uzunluuna ak lan, hem dip levhas elemanlarn n tutturulmasn hem de ambaljn
yerde kolayca kaymasn salayan kereste paras.
kzak yapmak
* (tat iin) fren grevini yerine getirdii hlde duramay p kaymak.
kzaklama
* Kzaklamak ii.
kzaklamak
* (tat iin) Fren grevini yerine getirdii hlde kaymak, kzak yapmak.
kzakl k
* Deme tahtalarn n altna aprazlama olarak konulan uzun ve yass direklerden her biri.
kzam k
* Genellikle kk yalarda grlen, kuluka dnemi bir iki hafta sren, bulac , ateli, ufak kzl lekeler
dktren hastalk.
kzam k k
* Kzama benzeyen, ona gre hafif geen dkntl bir hastal k.
kzam kl
* Kzama yakalanm.
kzan
* Erkek ocuk.
* Delikanl; silhl ky delikanls.
* oluk ocuk.
kzan
* Dii kpek, kedi gibi hayvanlarn iftleme istei gsterdikleri durum veya zaman.
kzana gelmek
* (dii kedi ve kpek) erkek istemek.
kzanlk
* Kzan olma durumu.
kzark
* Kzarm .
kzarklk
* Kzark olma durumu.
kzarp bozarmak
* utan, fke gibi duygularn etkisiyle yznn rengi deimek.
kzar
* Kzarmak ii veya biimi.
kzarma
* Kzarmak ii.
kzarmak
* Krmz veya ona yakn bir renk almak.
* (baz sebze ve meyveler iin) Olgunlamaya balamak, olgunlamak.
* Utan, fke gibi duygularn etkisiyle, kann yze hcumu sonucu yz krm z bir renk almak.
* (yiyecekler iin) Tavada kzgn ya iinde veya atete k rmzlaarak pimek.
kzart
* Kzarm yer.
kzartc
* Kzarmay salayan, kzarmaya sebep olan.
* Karalayc , kirletici.
kzartl
* Kzarts olan, k zarm.
kzartlma
* Kzartlmak ii.
kzartlmak
* Kzartmak ii yaplmak.
kzartma
* Kzartmak ii.
* Kzartlarak haz rlanm yemek.
* Kzartlarak piirilmi.
kzartmak
* Kzarmas na sebep olmak.
* Kzgn yada piirmek.
kzcaz
* Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan kz.
kzdrlma
* Kzd rlmak ii.
kzdrlmak
* Kzd rmak iine konu olmak veya kzdrmak ii yaplmak.
kzdrma
* Kzd rmak ii.
* Yksek vcut ss, ate.
* zm ubuklar n kklendirmek iin yere gmme, dald rma.
kzdrmak
* Kzmasna sebep olmak, kzmasn salamak.
* Istmak.
* fkelenmesine sebep olmak, fkelendirmek, sinirlendirmek.
kzgn
* ok snm, stlm veya kzdrlm .
* Kzm olan, fkeli, mtehevvir.
* Kz k, zorlu, sert, iddetli.
* E arayan (hayvan).
kzgn bulut
* Yanardalardan fk rp yksek sda su buhar ve baka gazlardan olumu, iine kl ve lv karm bulut
grnnde y n.
kzgnlama
* Kzgnlamak i i.
kzgnlamak
* Kzgn duruma gelmek.
kzgnlk
* Kzgn, snm olma durumu.
* fkeli olma durumu.
* Hayvanlarn iftleme istei.
kz gnlne brak rsan ya davulcuya kaar (veya var r) ya zurnacya
* evlenme andaki kz bykleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir.
kz ksra
* birinin ailesindeki kzlar ve kadnlar.
Kzk
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
kz l
* Parlak krmz renk.
* Bu renkte olan.
* Ar derecede olan.
* Komnist.
* Daha ok kk yalarda grlen, bula c, yksek ateli, k rmz renkte geni lekeler dktren, kuluka
dnemi drt gn sren tehlikeli hastalk.
* Alt n.
kz l boya
* Kk boyas.
kz l s
* Temmuzun ok scak olan ikinci yars.
kz l iblis
* ok kt ruhlu (kimse).
kz l k yamet
* Byk ve ar grlt, kavga, kzlca kyamet.
kz l tesi
* Ik tayfnda krm z alan n tesindeki alanda yaylm s nlarndan oluan, gzle grlmeyen nm,
enfraruj.
kz l su yosunlar
* Denizlerin yaklak 200 m derinliklerinde yaayan k rmz renkli su yosunlar.
kz l yara
* irpence.
kz l yel
* Gneyden esen rzgr.
kz laa
* Grgengillerden, dii iekleri kk ve sarmtrak, erkek iekleri pskl biiminde olan, kerestesi kolay
i lenebilir bir aa (Alnus).
Kz lba
* i mezhebinin bir kolundan olanlara verilen ad.
Kz lbalk
* Kz lba olma durumu.
kz lca
* Kz la alar, az kzl.
* Kz la alan bir eit buday.
* Ar derecede, kz l.
kz lca kyamet
* Ar bir biimde grltl, ekime, kavga.
kz lca kyamet kopmak
* kavga, grlt olmak.
kz lcadii
* 4-5 m ykseklikte, beyaz iekli bir aack (Cornus senguinea).
kz lc k
* Kz lckgillerden bir aa (Cornus mas).
* Bu aacn gzn olgunlaan, krmz, tek ekirdekli, reeli ve erbeti yaplan, buruk bir tad olan yemii.
kz lc k reeli
* Kz lck meyvesinden eker kat larak yaplan ve genellikle ishale iyi gelen reel.
kz lc k erbeti
* Kz lck meyvesinden yaplan bir tr erbet. Bu sz kan kusup kzlck erbeti imi grnmek deyiminde
geer.
kz lc k urubu
* Kz lck z ile hazrlanan iecek.
kz lc k tarhanas
* Kz lck suyu ile yorularak yaplan tarhana.
kz lc kgiller
* ki eneklilerden, ou iri gvdeli, yakla k on cinste toplanan yz kadar tr olan bir bitki familyas.
kz lam
* Uzun boylu bir am tr.
* Bir tr orman aac.
Kz lderili
* Amerika yerlilerine verilen ad.
Kz lelma
* Osmanllarca Roma ve Viyana ehirleri iin kullanlan sembolik ad.
* Yeryzndeki btn Trkleri birletirip byk bir imparatorluk kurmay ama olarak alan lk.
kz l
* Kz lmak ii veya biimi.
kz lkanat
* Sazangilleredn, yzgeleri krm z, 25-30 cm boyunda, eti k lkl bir tatl su bal (Scardinus
eryhrophthalmus).
kz lkantaron
* Kz lkantarongillerin rnek bitkisi olan, 10-50 cm ykseklikte, krmz iekli, karl kl yaprakl , sap ve
yapraklar hekimlikte kullan lan, iki yllk otsu bir bitki (Eryhraea centaurium).
kz lkantarongiller
* ki eneklilerden, kz lkantaron, ac yonca gibi cinsleri iine alan bir bitki familyas .
kz lkk
* Bkz. kk boyas .
kz lkurt
* At ve eeklerin kal n barsaklarnda yerleip kanlarn emen k rmz bir kurt.
kz lkuyruk
* Karatavukgillereden, kn gen, kk, gzel bir ku (Phoenicurus).
kz llama
* Kz llamak ii.
kz llamak
* Kz l duruma gelmek.
kz ll k
* Kz l olma durumu veya kz l renkte yer.
* Pudra, allk, dzgn.
kz lma
* Kz lmak ii.
kz lmak
* Kzmak ii yap lmak, kzgn, fkeli duruma gelmek.
kz lap
* A k, efltun renk.
* Bu renkte olan.
kz lt
* Bir yerden yansyan hafif k zl renk, solgun kzl.
kz lyaprak
* Glgillerden, yol kenarlar nda biten, sar iek aan bir bitki (Agrimonia eupatorium).
kz lyrk
* Ylanck.
kz m sana sylyorum (veya dedim) gelinim sen iit
* dorudan doruya kendisine sylenemeyen dnce ve uyarlarn, o kimsenin ok yak nna sylendiinde
kullanlr.
* herhangi birine dolayl olarak sylenecek uyar sz konusu olduunda kullanlr.
kz n (veya evldn) dvmeyen dizini dver
* kzn, ocuunu gerektii gibi eitmeyen, ileride ok piman olur.
kz p durmak
* srekli olarak kzmak ve sylenmek.
kz
* Kzmak ii veya biimi.
kz k
* Kz m olan, iddetli.
kz ma
* Kz mak i i.
kz mak
* Yksek bir dereceyi bulmak, ok snmak.
* (bitkiler iin) Islakl k ve mikroplar n etkisi alt nda rrken snmak.
* Zorlu, sert, kz k bir durum almak, iddetlenmek.
* Hzlanmak, hareketlenmek.
* (hayvan iin) E isteme zaman gelmek, ksnmek.
kz t r
* Kz t rmak ii veya biimi.
kz t rma
* Kz t rmak ii.
kz t rmak
* Kz masn salamak.
* steklendirmek, gayret vermek.
kzkalbi
* ahteregillerden, kalp biiminde pembe iekli bir ss bitkisi (Dicentra).
kzlar aas
* Osmanl sarayndaki harem aalar nn ba .
kzlk
* Kz olma durumu, erdenlik, bekret.
* Bir kadnn evlenmeden nceki yaantsyla ilgili, o dneme zg.
* vey kz.
kzlk zar
* Cinsel ilikide bulunmam kzlarn dl yolunu ksmen kapayan zar, himen.
kzma
* Kzmak ii.
kzmabirader
* Zarla oynanan, karelerde ta yrtp eitli engellerle dolu karelerden oluan yolu bir an nce bitirmeye
dayanan bir tr oyun.
kzmaca
* Kzmaya, fkelenmeye dayanan davran.
kzmak
* Istlan veya snan bir nesnenin scakl ok artmak.
* fkelenmek, sinirlenmek.
* (at, eek gibi hayvanlar iin) iftlemek istemek, ksnmek.
* (dii kular iin) Zaman gelip kulukaya yatma istei gstermek.
kzmemesi
* Alt ntop, greypfurt.
* Bir tr eftali.
ki
* Anlam bakmndan birbirleriyle ilgili cmleleri birbirine balar.
* zneyi, tmleci glendirerek cmlenin temel blmne balar.
* "yle, o kadar, o denli" gibi elerden sonra, kullan ld cmleye g katar.
* kinci cmledeki yargn n birincideki hareketin yapl sras nda grlerek ald n bildirir.
* ki cmlede anlatlan durumlarn uyumazl n bildirir.
* Yaknma veya knama gibi duygular anlatmak iin bir cmlenin sonuna getirilir.
* Bir soru cmlesinin sonuna getirildiinde phe veya endie anlatr.
* Baz kelimelerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtakm zarflar, yeni edatlar oluturur: Belki, nk, halbuki,
mademki, sanki gibi.
-ki
* Bkz. -g / -gi.
-ki
* sim soyundan kelimelere getirilerek o ismin kimle, neyle ilikili olduunu belirtir ve eklendii ismi sfat ve
zamir durumuna getirir, ilgi eki: Benim giysim krmz , ya seninki? Evde-ki, odada-ki, bahede-ki, akam-ki, sabah-ki.
Bu ek birka kelimeye -k biiminde eklenir: bugn-k, dn-k, n-k.
kibar
* Davran , dnce, duygu bak m ndan ince, nazik olan (kimse).
* k, sekin, deerli.
* Zengin, soylu, kkl (kimse, aile).
* Bykler, ulular.
kibar dkn
* Varln, sayg nln yitirmi kimse.
kibar lokmas
* Gsterili, grkemli durum veya ortam.
kibarca
* Kibar bir insana yakacak biimde.
kibarlar lemi
* Yksek sosyete.
kibarlama
* Kibarlamak ii.
kibarlamak
* Kibar duruma gelmek, kibarlk kazanmak.
kibarl tutmak
* bir olay kar s nda genel davran lar dnda incelik gstermek.
kibarlk
* Kibar olma durumu, incelik.
* Kibar bir insana yakacak biimdeki sz veya davran.
kibarlk akmak
* ar derecede kibar davranmak.
kibarlk budalas
* Kibar biri gibi grnmeye al rken gln duruma den kimse iin kullanl r.
kibarlk dkn
* Kibarla ar derecede nem veren kimse.
kibarlk etmek
* kibarca davranmak.
kibarlk taslamak
* kibar olmad hlde kibar gibi grnmeye almak.
kibarzade
* Soylu bir aileden gelme, kibar ocuu.
kibernetik
* Gdm bilimi, sibernetik.
kibir
* Byklk, ululuk.
* Kendini byk grme, bakalar ndan stn tutma, byklenme.
* Onur, gurur.
kibirleni
* Kibirlenmek ii veya biimi.
kibirlenme
* Kibirlenmek ii.
kibirlenmek
* Kendini byk grmek, byklenmek.
kibirli
* Kendini byk gren, byklenen.
kibirsiz
* Kendini byk grmeyen, byklenmeyen.
kibrine dokunmak
* gururu zedelenmek.
kibrine yedirememek
* byklenmesini, gururlanmas n uygun grmemek.
kibrit
* Eczal bir ucu srtnme sonucu yanabilecek birleimde olan, kk tahta veya karton paras .
* inde kibrit plerini bulunduran kk kutu.
* Kkrt.
kibrit akmak
* kibriti yakmak iin bir yere srtmek.
kibrit suyu
* Zehir.
kibriti
* Kibrit satan kimse.
* Cimri.
kibritlik
* Kibrit koymaya yarar yer veya kap.
kibutz
* srail'de ortak alma esaslarna gre oluturulmu tarmsal topluluk.
kifaf
* Ancak yetecek kadar azc k.
kifafnefs
* Doyuracak miktarda.
kifafnefs etmek
* ancak yaayacak kadar yemek.
kifaflanma
* Kifaflanmak ii.
kifaflanmak
* Elde ne varsa onunla, ok az yiyecekle karn doyurmak, ok az eyle yetinmek.
kifayet
* Yetiir miktarda olma, yetme, kfi gelme.
* Bir ii yapabilecek yetenekte olma, yeterlik, liyakat, iktidar.
kifayet etmek
* yetmek, yeterli olmak.
kifayetli
* Yeterli.
kifayetsiz
* Yetersiz.
kifayetsizlik
* Yetersizlik.
kik
* Dar, uzun ve hafif bir yar kay, futa (II).
kikirik
* Zayf, ince uzun boylu kimse.
kikl
* Lpinagillerden, gzel renkli, 50 cm uzunluunda bir balk (Labrus berggylta).
kiklon
* Siklon.
kiklotron
* Atom arat rmalarnda, elektriklenmi cisimlere yksek h z veren bir ayg t.
kil
* Island zaman kolayca biimlendirilebilen yumuak ve yal toprak.
kile
* Genellikle tahl lmede kullanlan bir lek.
kiler
* Yiyecek, iecek ve erzak n sakland oda, ambar veya dolap.
* Ambar.
kilerci
* Saraylarda, byk konaklarda kiler ilerini yneten kimse.
kilermeni
* Eczaclkta kullanlm olan k rmz renkli kil.
kilidi krei olmamak
* (her eyi) a kta bulunmak, kilitli yere saklanmam olmak.
kilim
* Deme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desenli, havsz, kal n, kl veya yn dokuma.
kilimci
* Kilim dokuyan veya satan kimse.
kilimci ile kr hac
* herhangi bir kimse.
kilimcilik
* Kilim dokuma veya satma ii.
kilise
* Hristiyan tap na .
* Hristiyan mezheplerinden her biri.
* Hristiyanlkla ilgili din kurulu.
* Hristiyanln retilmesi, din ilerin ynetimi vb.ile ilgili papa ve piskoposlar topluluu.
kilise an
* Kiliselerde bulunan, saat balarnda ve din trenlerde alnan byk an.
kil ise direi gibi
* ok kaln (ense).
kilise hukuku
* Kilisenin kuruluunu ve i dzenini salayan kurallar.
kilit
* Anahtar, dme gibi taklp karlabilen bir para yardmyla alan kapatma aleti.
* Bir yan deirmi, br yanna demir ubuk geirilmi olan yarm halka.
* Atlarn alnndan alt enesine uzanan beyazl k.
kilit (krek) altna almak
* bir eyi kilitli bir yere koyarak saklamak.
kilit dili
* Kilidin anahtarla srlen paras .
kilit gibi olmak
* birbirine ok bal ve dayanmal olmak.
kilit krek olmak
* (bir yeri) korumak, o yerin gvenilir, salam adam olmak.
kilit mevkii
* \343 kilit noktas.
kilit noktas
* Btn ilerin bal olduu nemli nokta, makam veya yer.
kilit sarma
* ki veya daha ok ba boyunduruklar alt na karl kl olarak atlm ve biribirine fralarla balanm olan
bir ift sarma.
kilit ta
* \343 anahtar ta.
kilit vurmak
* Bkz. kapsna kilit vurmak.
kilit yeri
* Kilidin yerleti i yuva.
kilitleme
* Kilitlemek ii.
kilitlemek
* Anahtarla kilidi kapamak.
* Bir nesne veya bir kimseyi kilitli bir yere kapamak.
* (karkl k nt ve girintileri olan eyleri) Birbirine geirmek, kenetlemek.
* S kca tutmak.
kilitlenme
* Kilitlenmek ii.
kilitlenmek
* Kilitlemek ii yaplmak.
* Fiziksel, ruh vb. sebeplerle hareket edemez, kprdayamaz duruma gelmek.
kilitletme
* Kilitletmek ii.
kilitletmek
* Kilitlenmesini salamak.
kilitleyici
* Kilitleme ileri gren.
kilitli
* Kilidi olan.
* Kilitlenmi.
kilitsiz
* Kilidi olmayan.
* Kilitlenmemi.
kilitsiz kreksiz
* A k, kilitlenmemi.
kiliz
* Hasr otu, saz, kam, kofa.
kiliz bal
* Sazangillerden bir balk tr (Tinca tinca).
kilizman
* Sazlk, kamlk.
killeme
* Killemek ii.
killemek
* Kirli amarlar kil kullanarak tokala ykamak.
killi
* inde kil bulunan.
kilo
* nne getirildii birimi binle arpan n ek.
* Kilogram kelimesinin k sa biimi.
kilo almak
* beslenerek vcudun arl artmak, imanlamak.
kilo vermek
* vcudun arl azalmak, zayflamak.
kiloamper
* Deeri 1000 amper olan akm iddeti birimi.
kilogram
* Uluslar aras bin graml k a rl k birimi, kilo (kg).
kilogramarlk
* Bir kilogramlk bir ktlenin Yer tarafndan ekilmesini salayan gce eit olan g birimi, 9,81 newton'a
eittir.
kilogramkuvvet
* Kilogramarl k.
kilogrammetre
* Bir kilogram arl ndaki bir gcn, uyguland madd bir noktay g dorultusunda bir metre yer
deitirmesiyle yaplan ie eit i birimi.
kilohertz
* Bir saniyede 1000 titreimi olan elektromanyetik dalga boyu ls birimi.
kilojul
* Bin jul deerinde i birimi.
kilokalori
* Byk kalori.
kilolu
* Ar.
* i man.
kiloluk
* Herhangi bir kilo arl nda.
* Bir kilo arlnda.
kilometre
* 1000 m lik uzunluk l birimi (km).
kilometre kare
* Kenarlar birer kilometre uzunluunda olan bir karenin alan na eit yzey l birimi, (km).
kilometre ta
* Kara yollarnda zerinde kilometreleri gsteren dikili ta.
* nemli bir durumu belirleyen, zerinde durulmas gereken nokta.
kilometrelerce
* Mesafece uzun sren.
kilosikl
* Saniyede bin devir olan elektrik akmnn frekansn lmek iin kullan lan birim.
kiloton
* Deeri bin ton olan ktle birimi.
kilovat
* Deeri bin vat olan g birimi.
kilovat saat
* Bir kilovatlk bir gcn bir saatte verdii i ve enerji birimi.
kilovolt
* Deeri bin volt olan elektrik gerilimi veya potansiyel fark birimi.
kils
* Kire, snmemi kire.
kils
* Barsaktan gelen, iinde ya damlacklar bulunan ak kan, keylus.
kim
* Hangi kii anlamnda cmlede, zne, tmle, nesne, yklem grevinde kullanl r.
kim
* Ki.
kim bilir
* belirsizlik, bilinmezlik bildirir.
* olabilirlik bildirir.
kim kime, dum duma
* kimsenin kimseyle ilgilenmedii" kimseye nem vermedii, ok kark bir durumu anlat r.
kim oluyor?
* "kendini ne sanyor, ne hakk var?" anlam nda kullanlr.
kim vurduya gitmek
* bir kalabalk arasnda ldrlen veya vurulan kimsenin kimin taraf ndan ldrld veya vurulduu
anla lamamak.
kime ne
* bakasn ilgilendirmez.
kimesne
* Kimse.
kimi
* Birtakm, baz s.
* Baz.
kimi kimsesi olmamak
* yak nlar , koruyucusu bulunmamak.
kimi kpr bulamaz gemeye, kimi su bulamaz imeye
* insanlar n nasipleri arasndaki tutarszlklar belirtir.
kimi zaman
* Ara sra, bazen.
kimin arabasna binerse onun trksn ar r
* kimden bir kar salarsa, onun houna gidecek biimde davranan dnek ve dalkavuk kimseler iin
kullanlr.
kimin nesi?
* "kimin yakn " anlam nda kullanl r.
kimine hay hay, kimine vay vay
* kiminin talihinin iyi, kiminin de kt gittiini anlat r.
kiminin paras , kiminin duas
* bir i yap lrken veya yapldktan sonra kiminden para, kiminden dua alnabilir.
kimisi
* Bazs, birtak m, kimi.
kimlik
* Toplumsal bir varlk olarak insana zg olan belirti, nitelik ve zelliklerle, birinin belirli bir kimse olmas n
salayan artlar n btn.
* Kim olduunu tan tlayan belge, hviyet.
* Herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan zelliklerin btn.
kimlik belgesi
* Kimlik, hviyet czdan.
kimlik kart
* \343 kimlik belgesi.
kimono
* Japonlarn nden apraz olarak kavuan uzun ve geni kollu ulusal giysisi.
* Geni kollu sabahlk.
kimse
* Herhangi bir kii, kim olduu bilinmeyen kii, ahs, nefer.
* (olumsuz cmlelerde) Hibir kii.
kimse kendi memleketinde peygamber olmaz
* insanlar kendi evrelerinde olan kimseyi deerlendiremezler.
kimse yourdum eki demez
* herkes satt mal herkes kendi iini, tutumunu ve davrann ver.
kimsecik
* (olumsuz cmlelerde) Hi kimse.
kimsecikler
* (olumsuz cmlelerde) Hikimse.
kimseden kimseye hay r yok (veya gelmez)
* insan, yapaca ite bakasn n yardmna gvenirse, hayal krklna urar.
kimsesiz
* Anas babas, yakn, koruyucusu olmayan (kimse).
* Hi kimse bulunmayan, bo.
kimsesizlik
* Kimsesiz olma durumu, yalnzlk.
kims
* Yemeklerin mide z suyuyla kartktan sonra ald durum, keymus.
kimya
* Maddelerin temel yaplarn, birleimlerini, dnmlerini; zmleme, birleim ve retim yntemlerini
inceleyen bilim.
* stn zellikler tayan ok deerli ey.
kimya dorulumu
* Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde grlen, maddeye doru veya ters yne ynelme durumu,
imiotropizm.
kimya gm
* Bir hcreli varlklarda, kimyasal maddelerin etkisi altnda yanama veya uzaklama biiminde grlen yer
deitirme durumu, imiotaksi.
kimya olmak
* bulunmaz olmak.
kimyac
* Kimya ile uraan kimse, kimyager.
* Kimya retmeni.
kimyac lk
* Kimyac olma durumu veya meslei, kimyagerlik.
kimyager
* Kimyac.
kimyagerlik
* Kimyacl k.
kimyasal
* Kimyaya ait, kimya ile ilgili, kimyev.
kimyasal sava
* Kimyasal madde ve silhlar n kullanld sava.
kimyasal silh
* nsan, hayvan ve bitkiler zerinde zehirli maddelerle lmcl olaylara sebep olan silh.
kimyev
* Kimyasal.
kimyon
* Maydanozgillerden, 50 cm kadar ykseklikte, beyaz veya pembe iekli, bir y llk, trl ve otsu bir bitki
(Cuminum cyminum).
* Bu bitkinin tohumundan elde edilen ve bahar olarak kullan lan toz.
kimyon
* Kahverengiye alan yeil renkte olan.
kimyonlu
* inde kimyon bulunan.
kin
* almay amalayan gizli dmanlk, garez.
-kin
* Bkz. -gn / -gin.
kin balamak
* birine kar alma duygusu duymak.
kin beslemek (veya tutmak)
* birine kar alma duygusunu srdrmek.
kin duymak
* birine kar alma duygusunu yaatmak veya bu duyguyu hissetmek.
kin gtmek
* cn al ncaya kadar kininden vazgememek.
kinaye
* Dnleni, dolayl olarak anlatan sz.
* st kapal, sitemli, dokunakl sz.
* Szn geliiyle, gerek anlamlarn dnda bir kavrama deinme sanat .
kinayeli
* inde kinaye bulunan (sz).
kinayeli kinayeli
* Dolayl olarak, ineli.
kinci
* almak isteyen, kin tutan, kindar.
kincilik
* Kinci olma durumu, kin tutma.
kindar
* Kinci, kinli.
kindarlk
* Kindar olma durumu.
kinematik
* Cisimlerin hareketlerini yrnge, hz ve ivme gibi konular bak m ndan inceleyen mekanik kolu, sinematik.
kinestezi
* Devin duyum.
kinetik
* Hareketle ilgili, hareket sebebiyle oluan.
* Hareket olaylar n inceleyen bilim dal.
* Kimyasal tepkimelerin h zlarn inceleyen bilim dal .
kinetik enerji
* Hareket durumunda olan cismin enerjisi; bir cismin hareketini salayan veya hareket eden cisimlerde
bulunan enerji.
kinik
* Kinizm taraftar (kimse veya gr), sinik.
kinin
* Knaknadan elde edilen ve stmann tedavisinde kullanlan beyaz alkaloit. Halk arasnda, tuzlarndan biri
olan kinin slfat sznden ksaltlarak slfata denir.
kinin gibi
* ok ac.
kinin slfat
* Kinin.
kininli
* inde kinin bulunmak.
kini
* Marangozlukta tahta zerine boydan boya alan, kesiti kare veya dikdrtgen biiminde kanal.
kinizm
* nsann erdem ve mutlulua, hibir deere bal olmadan, btn gereksinmelerden syrlarak bamsz
olarak eriebileceini savunan Antisthenes'in retisi, sinizm.
kinlenme
* Kinlenmek ii.
kinlenmek
* almak istemek, kin tutmak.
kinli
* almak isteyen, kin tutan.
kinsiz
* Kini olmayan, kin ta mayan.
kip
* rnek, kal p.
* Deiebilen, geici nitelik, san kart .
* Fiillerde belirli bir zamanla birlikte konuann, dinleyenin ve hakknda konuulann, teklik veya okluk
olarak belirtilmi biimi, s yga.
* Uygun, tpatp gelen.
kip gelmek
* t patp, uygun gelmek.
kipe
* Hzla bklen kalan n sert ve birden geriliiyle, vcudun yattan ayak st durua veya aslmadan
dayanmaya gemesi.
kipkirli
* ok kirli, amura ve pislie bulam.
kiplik
* nermelerin yaln, belkili veya mecbur olma nitelikleri.
kir
* Herhangi bir eyin veya vcudun zerinde oluan, biriken pislik.
* Utanlacak durum, leke, aibe.
kir gtrmek
* kirini belli etmeyecek bir renkte olmak.
kir gtrmek
* bir ey ok kirli olmak.
kir pas
* Kir.
kir tutmak
* kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, ok kirlenmek.
kira
* Bir konutun, bir mlkn veya tat gibi herhangi bir eyin belli bir bedel karl nda, bir sre iin sahibi
tarafndan bakasna verilmesi, icar.
* Bu biimde tutulan bir ey iin karlk olarak denen para.
kira arabas
* Kiralk kullanlan araba.
kira bedeli
* Kiralanan mal iin denen kar lk.
kira kontrat
* Kiralamak iinde karlkl ykmllkleri belirten resm belge.
kirac
* Bir eyi, bir yeri kira ile tutan kimse, mstecir.
kiracl k
* Kirac olma durumu.
kirada olmak (veya oturmak)
* kira karl nda verilmi olmak.
* kira ile tutulmu bir yerde oturmak.
kiralama
* Kiralamak ii.
kiralamak
* Kira ile vermek.
* Kira ile tutmak.
kiralanma
* Kiralanmak ii.
kiralanmak
* Kiraya verilmek.
* Kira ile tutulmak.
kiralayan
* Kiraya veren.
kiralay c
* Kiralayan kimse.
kiral
* Kiralanm olan.
kiralk
* Kiraya verilecek olan.
kiralk adam
* Bir i yapt rmak iin tutulan adam.
kiralk ev
* Kiralanmak zere hazrlanm olan ev.
kiralk kad n
* Para veya baka bir kar karl nda erkeklerle cinsel iliki kuran kadn.
kiralk kasa
* Bankalarda mterilerin deerli eya, senet gibi eylerinin sakland kasa.
kiralk katil
* Bir kimseyi ldrmek iin bir bakas tarafndan tutulan kimse.
kiralk kz
* \343 kiral k kadn.
kiraya vermek
* kira karl nda vermek, icara vermek.
kiraz
* Glgillerden bir meyve aac (Cerasus avium).
* Bu aacn k rmz ve beyaz renkte, etli, sulu, tek ekirdekli meyvesi.
kiraz elmas
* Krmz, kk ve sert bir elma tr.
kiraz reeli
* Kirazn eker ile kaynat lmas sonucu elde edilen reel.
kiraz zamk
* Kiraz, badem, erik, kay s ve eftali gibi aalarn gvde ve dallarnda meydana gelen zamk.
kirazlk
* Kiraz aalar ok olan yer, kiraz bahesi.
kirde
* Genellikle msr unuyla yaplan bir tr pide.
kirdeci
* Kirde yapan veya satan kimse.
kirebolu
* Arlarn kovan deliini kapamak iin kullandklar sar ve yumuak madde.
kire
* Mermer, tebeir, kire ta , al ta gibi birok ta n maddesini oluturan kalsiyum oksit, (CaO).
* Kalsiyum hidroksit, Ca(OH).
kire fabrikas
* Kire reten fabrika.
kire gibi (olmak)
* yznde hi renk kalmamak, rengi solmak.
kire kayma
* Baz eya ve yerleri mikroplardan artmakta, amarlar aartmakta kullanlan, sarms beyaz renkte ve klor
kokusunda, toz veya suland rlm kire klorr.
kire kuyusu
* inde kire sndrlen geni ukur.
kire oca
* Kire yapmak iin kire talar nn yakld frn.
kire sndrmek
* kireci kullanmadan nce zerine bolca su dkerek kalsiyum hidroksit durumuna getirmek.
kire suyu
* inde erimi bir durumda kire bulunan su.
kire st
* Badana iin hazrlanm sulu kire.
kire ta
* Kire elde etmekte kullanlan, kalsiyum karbon tuzundan bileik kaya, kalker, kire.
kirei
* Kire tandan kire elde eden veya satan kimse.
kireil
* (bitki iin) Kireli topraktan holanan, kireli toprakta yetien, kireyeren kar t .
kireleme
* Kirelemek ii.
kirelemek
* Kire katmak veya kire srmek.
* Kire kullanarak badana yapmak.
kirelenme
* Kirelenmek ii.
* Organik dokularn iinde kire birikmesi durumu.
kirelenmek
* Kire dklmek veya salmak.
* Kire srlmek.
* Kire bulamak.
* Bitkilerin hcre zarlarnda kalsiyum karbonat ve kalsiyum oksalat gibi kalsiyum tuzlar toplanmak.
* (kalsiyum tuzlar iin) Organik dokularda, dokunun grevine engel olacak derecede birikmek.
kireleme
* Kirelemek ii, kirelenme.
kirelemek
* Kire durumuna gelmek, kirelenmek, kalkerlemek.
kireli
* Birleiminde kire olan veya kireci ok olan.
* Kirece srlm, kire bulam .
kirelik
* Kire konulan yer.
* Kireci ok olan.
kiresileme
* Kiresilemek ii.
kiresilemek
* Is yardmyla kirece evirmek.
* Yksek s ile kurutmak.
kiresiz
* Birleiminde kire olmayan veya ok az olan.
* Birleiminde karbon tuzlarn n oran dk olan (su).
kiresizlenme
* Kayalarn iinde bulunan kalsiyum karbon tuzunun sularla eritilerek alnmas .
kiresizletirme
* Kireten artma.
kiresizletirmek
* Kiresiz duruma getirmek.
kireyeren
* Kireli topraktan holanmayan, kireli toprakta yetimeyen, kireil kart .
kiremit
* Yaplarn atlarn rtmekte kullan lan, yan yana dizilerek, suyu aaya geirmeden d ar aktacak biimde
yaplm, k zl topran renginde, pimi balk levha.
kiremit fabrikas
* Modern usullerle hazrlanm bal n kiremide dntrld i yeri.
kiremit rengi
* Kahverengine alan kz l krmz renk, kiremidin rengi.
* Bu renkte olan.
kiremiti
* Kiremit yapan, satan veya deyen kimse.
kiremitilik
* Kiremiti olma durumu veya kiremitinin yapt i.
kiremithane
* Kiremit yap lan yer.
kiremitli
* Kiremiti olan.
kiri kabarmak
* nem, s gibi sebeplerle kir, zerinde bulunduu yzeyden ayr labilir duruma gelmek.
kiril alfabesi
* Yunan byk harfi tipinde dzenlenmi Slav alfabe ve yazs.
kiri
* Baz telli mzik aralarnda kullanlan, hayvan barsaklarndan yaplan tel.
* Ok at lan yayn iki ucu aras ndaki esnek ba.
* Drt ke kaln keresteden, demirden veya betonarmeden yaplm yatay destek paras.
* Bir erinin iki noktas n birletiren doru paras .
* Kaslar n ularnda bulunan, kaslar kemiklere ve baka organlara balayan beyazms kordon.
kirii
* Kiri yapan veya satan kimse.
kirihane
* Kiriin yapld ilik.
kirii krmak
* bulunduu yerden ayrlmak, kap gitmek.
kirileme
* Kirilemek ii.
* Ahap demelerde yaklak 50 cm ara ile kiri ler koyma.
* apraz olarak, kl lama.
kirilemek
* (yay iin) Kiri i ekip germek.
* Kiri, olarak kullan lan keresteyi demek.
kirili
* Kirii olan.
* Kiri yap snda olan.
kirilik
* Kiri olarak kullan lmaya uygun.
kirisiz
* Kirii olmayan.
kirizma
* Topra derince kazarak altn stne getirme.
kirizma yapmak (veya etmek)
* topra derince kazarak altn stne getirerek srmek.
kirizmalama
* Kirizmalamak ii veya durumu.
kirizmalamak
* Kirizma yapmak.
kirizme
* \343 kirizma.
kirkit
* Dokumacl kta atk ipliini s kt rmak iin kullanlan, demirden veya aatan yaplm dili ara.
kirlenme
* Kirlenmek ii.
kirlenmek
* Kirli duruma gelmek, pislenmek.
* Onuru lekelenmek.
* (kadn iin) Irz na geilmek, iffeti bozulmak, lekelenmek.
* (kadn) Ay ba olmak.
kirletme
* Kirletmek ii.
kirletmek
* Kirli duruma getirmek, pisletmek.
* Kk veya byk abdestini yapmak, pislemek.
* Namusuna, onuruna zarar verecek bir su yklemek, lekelemek.
* (kadn iin) Irz na gemek, namusuna zarar vermek.
kirli
* Leke, toz vb. ile kapl , pis, murdar, mlevves.
* (kadn iin) Ayba durumunda bulunan.
* Toplumun deer yarglarna aykr olan.
kirli ama r
* Yasal olmayan, sakl gizli i.
kirli ama rlarn ortaya dkmek
* (birinin) ayp, kusur veya sularn aklamak, sylemek.
kirli k
* Cimrilikle zengin olmu kimseler iin sylenir.
kirli kn
* Bkz. kirli k.
kirli kan
* Toplardamarlar n kalbe gtrd kan.
kirli sar
* Koyu ve donuk sar renk.
kirlihan m peyniri
* Yumuak ve yal bir tr peynir.
kirlilik
* Kirli olma durumu, pislik.
kirliye atmak
* ykanmak iin bir kenara koymak, bir yerde biriktirmek.
kirlo
* Kirli ve pasakl.
kirloz
* Kirlo.
kirmen
* Elde yn eirmeye yarayan tahtadan yaplm ara.
kirpi
* Kirpigillerden, uzunluu 25-30 cm olan, s rt dikenlerle kapl memeli hayvan (Erinaceus europaeus).
kirpigiller
* Bcekiller tak m nn, rnek hayvan kirpi olan, srtlar dikenlerle kapl memeli hayvanlar familyas .
kirpii kirpiine dememek
* hi uyumamak.
kirpik
* Gz kapa nn kenarndaki kllar veya bu k llardan her biri.
* Ty gibi, kk ve ince uzant veya uzant lar.
kirpik besleyici
* Kirpiklerin dklmesini nleyen ve besleyici nitelikleri olan effaf, sv madde.
kirpikli
* Herhangi bir nitelikte kirpii olan.
* zerinde kirpik veya kirpie benzer uzant lar olan.
kirpikliler
* Bir hcreli hayvanlardan, zerleri hareketlerini salayan kirpik biimindeki uzantlarla kapl organizmalar
sn f.
kirpiksi
* Kirpie benzer.
kirpiksi cisim
* gzde damar tabakann n d blm.
kir
* Kirazn mayalanmas ve damtlmasyla yap lan bir tr iki.
kirtikli
* Kenarlar girintili kntl olan.
kirtil
* Byk kabuklu deniz hayvanlarn avlamakta kullanlan, ince dallardan rlm sepet.
kirve
* Snnet olan ocuun btn masraflarn stlendikten sonra snnet sras nda ocuu kucana alarak elini,
kolunu tutan ve btn hayat boyunca ocuk zerinde babas na yak n hak tayan kimse.
kirvelik
* Kirve olma durumu.
kirvelik etmek
* kirve grevini yklenmek.
kisb
* \343 kisp.
kisedar
* Para hesabn yapan, paray toplayan kimse, vekilhar.
kispet
* Yal grete pehlivanlar n giydikleri, belden baldra kadar uzanan, dar paal mein pantolon.
kispet karlmas
* Yal grete yenilginin en kts saylan, kispetin hasm tarafndan ekilip karlmas veya boydan boya
yrtlmas.
kisp
* Sonradan elde edinilmi, sonradan kazanlm .
kist
* i koloit veya ya gibi sv veya yar s v bir madde ile dolu patolojik torba.
* Tek hcrelilerin veya ok hcreli kk hayvanlar n uygun olmayan artlarda veya oalma sras nda
evrelerine saldklar kendilerini korumaya yarayan dayankl kapsl.
* Sporlu bitkilerde, zellikle mantarlar veya su yosunlarnda grlen, bir veya birka hcreden olumu
organ.
kistleme
* Kistlemek ii.
kistlemek
* Yabanc bir cisim veya patolojik bir urun evresinde katlgan doku sertlemek.
kisve
* Kl k.
* Hac lar n Kbe'de giydikleri beyaz stlk.
kisvesi alt nda
* herhangi bir nitelikte veya biimde.
kii
* nsan, kimse, ahs.
* E, koca.
* Erkek.
* Bir eserde (oyun, roman, hikye) yer alan kimse.
* ekimli fiillerde ve zamirlerde konuan, dinleyen, sz edilen varlk, ahs.
kii eki
* Fiil ekimlerinde kullanlan ve kiiyi gsteren ek, ahs eki: Geldi-m, gelmi-sin gibi.
kii refikinden azar
* kt arkada, kiiyi kt yola srkler.
kii zamiri
* Kiilerin yerine kullanlan zamir.
kiiler aras
* Btn insanlar gz nne alan.
kiiler aras iliki
* Bireyler arasndaki toplumsal etkileim veya kar lama.
kiileme
* Kiilemek ii.
kiilemek
* Kiilik kazanmak.
kiiletirme
* Cansz varlklar veya hayvanlar insanm gibi gsterme, canlandrma sanat , tehis.
kiilik
* Bir kimseye zg belirgin zellik; manev ve ruh niteliklerinin btn, ahsiyet.
* nsanlara yakacak durum ve davran.
* Bireyin toplumsal hayat iinde edindii alkanlklarn ve davran larn btn.
* Herhangi bir kii iin, herhangi bir kiiye yetecek miktarda.
* Herhangi bir sayda kiiden oluan.
* Bayram gibi nemli gnlerde veya konuklarn yanna karken giyilen yeni giysi, yabanlk, adamlk.
kiilik d
* Kiisel olmayan, gayriahs.
kiilik kazanmak
* bir kiinin z yaps, kiilii belirginlemek.
kiilikli
* Kiilii olan, ahsiyetli.
kiiliksiz
* Kiilii olmayan, ahsiyetsiz.
kiiolu
* nsanolu, insan.
* Soylu kimse.
kiisel
* Kii ile ilgili, kiiye ilikin, kiinin kendi mal olan, ahs, zat.
kiiye zel
* Sadece o kiiye ait, o kii taraf ndan kullanlabilen (ey).
kiizade
* Soylu.
kimir
* ekici, albenili.
* Esmer.
kimi
* Kk taneli bir tr ekirdeksiz siyah zm.
kineme
* Kinemek ii veya sesi.
kinemek
* (at iin) Barmak.
kineyi
* Kinemek ii veya biimi.
kini
* Maydanozgillerden yapraklar maydanozu andran, 20-60 cm ykseklikte, tysz, bir y ll k ve otsu bir bitki
(Coriandrum sativum), kara kimyon.
* Bu bitkinin baharat olarak kullanlan kurutulmu meyvesi veya tohumu.
kini ekeri
* inde bir kini tanesi bulunan ufak eker.
kit
* Macun.
kitaba (veya kitab na) uydurmak
* kanun olmayan bir ii hile, dzen vb. ile kanuna uygun gibi gstermek.
kitaba el basmak
* kutsal kitap zerine elini koyarak ant imek.
kitabe
* Ta, mermer vb.gibi sert cisim zerindeki oyma veya kabartma yaz, tarih, yaz t.
kitabet
* Yazmanl k, ktiplik.
* Kompozisyon, tahrir.
kitab kapamak
* herhangi bir konu ile ilgiyi kesmek.
kitab
* Kitapla ilgili; kitaba uygun.
* Kitaba bal kalan, zgr dnemeyen (kimse).
* Dzgn, dil bilgisi kurallar na uygun (anlatm).
kitap
* Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmi, basl veya yaz l kt yapraklarn btn.
* Herhangi bir konuda yazlm eser.
* Kutsal kitap.
kitap aaca
* Sayfalarnn bir veya iki kenar katl olan kitaplar amak amacyla kullanlan, tahta, fil dii, gm gibi
maddelerden yaplan ara.
kitap dolab
* n yz ak, yatay ve dikey blmleri olan baz trlerinde ekmece de bulunan, kitap koymaya yarayan
mobilya.
kitap ehli
* Drt kutsal kitaptan birine inanan, iman eden, balanan kimse.
kitap evi
* Kitap sat lan yer, kitap dkkn .
kitap kurdu
* Kitaplar yiyerek zarar veren bir bcek.
* ok kitap okuyan kimse.
kitap saray
* Halkn yararlanmas iin kurulmu byk kitapl k.
kitapa
* Kitabn yazd na gre.
kitap
* Kitap satan veya kitap bastr p satan kimse.
kitap lk
* Kitap bast rma veya satma ii.
kitaplat rma
* Kitaplatrmak ii.
kitaplat rmak
* Kitap durumuna getirmek, kitap olarak yaymlamak.
kitapl k
* Kitaplarn yerletirildii raflardan oluan mobilya, ktphane.
* Kurulu ama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl dnce ve sanat rnn toplayan,
dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu, ktphane.
* Kitap yapmaya elverili.
* Herhangi bir sayda veya kitap olabilecek kadar.
* Belli bir sayda kitab olan.
* Evlerde ve i yerlerinde iinde kitaplarn bulunduu oda.
kitapl k bilimci
* Kitapl klarda ilerin yrtlmesini salayan, kitapl k bilimi renimi grm kimse, ktphaneci.
kitapl k bilimi
* Kitap says n oaltmann, kataloglayp s nflandrmann ve okuyucular kitaptan yararlandrman n
yollarn, kurallarn belirten bilim dal, ktphanecilik.
kitapl k grevlisi
* Ktphanecilik renimi grmemi olan ve bir kitaplkta bilimsel iler d nda kalan ileri yrten kimse,
hafzktp.
kitapsever
* z ve biim ynnden iyi nitelikli kitaplar seen, kitaba tutkuyla bal kimse, bibliyofil.
kitapseverlik
* Kitapsever olma durumu.
kitapsz
* Kitab olmayan.
* Drt kutsal kitaptan (Kuran, ncil, Zebur, Tevrat) hibirine inanmayan, dinsiz.
* Zalim, insafsz.
kitapta yeri olmak
* din veya yasa kitaplarnda bulunmak, konusu gemek.
kitara
* Bkz. gitar.
kitarac
* Kitara alan kimse.
kitin
* Eklem bacakllarn ve kabuklular n rteneini oluturan, dayankl ve esnek organik madde; baz mantar ve
likenlerde de rastlan r.
kitle
* nsan topluluu.
* Ktle.
kitle haberlemesi
* Kitle iletiimi.
kitle iletiimi
* Geni da nk insan topluluklarn n, ayn zamanda, rgtlenmi bir kaynaktan iletilen haberlere veya
uyarlara maruz kalmas, birtakm kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin deiik aralarla geni halk
topluluklarna yaygn olarak duyurulmas.
kitlemek
* Kilitlemek.
kitli
* Kilitli.
kitre
* Gevenden karlan bir tr zamk, kestere.
kivi
* Kivigillerden, kanatlar kt olduu iin uamayan, bacaklar gl, Yeni Zelanda'da yaayan bir ku,
apteriks (Apteryx australis).
kivi
* Kahverenkli tyl kabuu soyularak yenen yeil renkli sulu, C vitamini bakmndan zengin meyve.
kivigiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf na giren bir familya.
kiyanus
* Doada serbest olarak bulunmayan, fakat birok cismin birleimine giren, karbon ve azottan oluan bir
gaz.
kiyaset
* Akllca davran, ak lll k.
kizir
* Ky muhtar yardmc s; ky khyas; ky bekisi.
klkson
* Korna.
klkson almak
* korna almak.
kln
* Boy.
klpa
* Yakann gse doru inen devrik blm.
klpe
* Bir pompada, bir krkte, bir motorda, baz mzik aralar nda vb. de bir ak kann gemesini salamak
veya engellemek zere bir eksen etrafnda yapt aval hareketle a lp kapanan bir kapak.
klrnet
* Tahtadan, metal perdeli, orkestrada nemli yeri olan bir flemeli alg.
klrneti
* Klrnet alan kimse.
kls
* S nf.
* stn nitelikli, stn yetenekli.
klsik
* Eski Yunan ve Roma a dili ve sanat ile ilgili olan.
* XVll.yzy l Frans z dili, sanat ve yazarlar ile ilgili olan.
* zerinde ok zaman getii hlde deerini yitirmeyen, trnde rnek olarak grlen (eser veya sanat).
* Sanatta kuralc .
* Al lm olan, yenilik getirmeyen, geleneksel.
* Eski Yunan, Roma veya XVII. yzyl Fransz sanat yla ilgili sanat veya eser.
klsikleme
* Klsiklemek ii.
klsiklemek
* (herhangi bir sanat, sanat, eser) Klsik duruma gelmek, zamana kar deerini yitirmemek.
* Al lm durumda kalmak, bir yenilik, zellik getirmemek.
klsiklik
* Klsik olma durumu.
klsisizm
* Eski Yunan, Roma sanatndan, edebiyatndan kaynaklanan, XVll. yzylda Fransa'dan yaylan sanat ve
edebiyat r .
klsman
* Blmleme, s nflama, tasnif.
klsr
* inde belli bir sraya gre ktlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cilbent, srala.
klvsen
* Klvyeli ve telli bir alg .
klvsenci
* Klvsen alan kimse.
klvye
* Parmaklarla hareket ettirilen piyano ve org gibi alglarda veya yaz ve hesap makinelerinde deimez bir
eksen evresinde inip kalkabilen, istenilen ie gre dzenlenmi baz mekanizmalar alt ran kaldra kollarn n, tu
sralar nn btn.
klvyeli
* Klvyesi olan.
kleptoman
* Kleptomaniye yakalanm kimse.
kleptomani
* Dayanlmaz bir ruhsal drtyle, kiinin hrs zlk yapma ihtiyac duymas ile beliren hastal k.
klerikalizm
* Dinin ve din kurumlarn n toplum hayatn n eitli kesimlerindeki yerini glendirmeyi amalayan
toplumsal, ekonomik akm, din erkilik.
klik
* Hizip.
kliki
* Hizipi.
klikleme
* Hizipleme.
kliklemek
* Hiziplemek.
klima
* Souk veya scak hava verme yoluyla kapal bir mekn n havasn deitiren ara, iklimleme arac.
klimatolog
* klim bilimci.
klimatoloji
* klim bilimi.
klinik
* Hasta baklan yer.
* Hekim olacak rencilerin hasta banda uygulamal olarak ders grdkleri hasta kouu.
* Vcut muayenesinde grlen (hastal k belirtisi).
klinker
* imento yapmnda frndan ezilmeden kan piirme rn.
klinometre
* Eimler.
klip
* Grntleme.
klips
* Yayl bir pensle tutturulmu kpe, ine vb.
kliring
* D ticarette, iki lke arasnda yaplan al veriin karl kl olarak malla denmesi, takas.
kli e
* Baskda kullanlmak amacyla, zerine kabartma resim, ekil, yaz karlm metal levha.
* Basma kalp (sz, gr vb.).
kli eci
* Klie yapan kimse.
kli ecilik
* Klie yapma ilemi veya sanat.
kli ehane
* Klie yaplan yer.
kli eleme
* Klielemek ii.
kli elemek
* Klie durumuna gelmek, kal plamak.
klitoris
* Bzr.
klor
* Halojenlerden, atom numaras 17, atom a rl 35,5 olan, normal scakl kta gaz durumunda bulunan bir
element. Ksaltmas Cl.
klorhidrat
* Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten treyen tuz.
klorhidrik
* Klorla hidrojen birleii olan klorhidrik asit teriminde geer (HCl).
klorik
* Klordan tremi oksijenli asit olan klorik asit teriminde geer (HCIO3).
klorik asit
* \343 klorik.
klorlama
* Klorlamak ii, klor katma.
klorlamak
* Mikroplardan arnd rmak amacyla suya dk oranda klor katmak.
* zellikle ynl kumalara, ipliklere parlaklk vermek iin klor gazna tutmak.
* (savata) nsanlara, hayvanlara ve bitkilere zararl olmas, ldrmesi iin klor pskrtmek.
klorlanma
* Klorlanmak ii.
klorlanmak
* Klorlamak ii yaplmak.
klorlu
* Birleiminde klor bulunan.
klorofil
* Gne n sourarak bitkilerde karbon zmlemesini salayan ve bitkilere yeil renklerini veren madde.
kloroform
* Renksiz, ho kokulu, daha ok anestezide kullanlan, yatt rc ve uyuturucu birleik (CHCI3).
klorometri
* Klorler.
kloroplst
* Yeil bitkilerde hcrelerin iinde bulunan, klorofil molekllerinden oluan, karmak yapl kromoplst.
kloroz
* Kanda alyuvar says nn azalmasndan ileri gelen, genellikle gen kzlarda grlen kans zlk.
* Yapraklarn sarmtrak bir renk ald bitki hastal , sararma hastal, sarcalk.
klorler
* Bir s v nn iindeki erimi bulunan klor miktarn lmeye yarayan alet, klorometri.
klorr
* Klorun, oksijen ve flor dndaki element veya birleiklerle yapt birleik.
klorrlendirme
* Klorrlendirmek ii.
klorrlendirmek
* Klorla birletirmek, klorre dntrmek.
klorrletirme
* Bir organik moleklde, hidroksil OH grubu yerine klorr Cl getirme ilemi.
klorrletirmek
* Klorrlemek durumuna getirmek.
klostrofobi
* Bkz. kapal yer korkusu.
klo
* Alt taraf an biiminde genileyen (etek biimi).
klozet
* Alafranga tuvalet.
klz
* Ksk.
know-how
* \343 yntem bilgisi.
koalisyon
* eitli glerin bir araya gelmesiyle oluturulan birlik.
koalisyon hkmeti
* Birok siyas parti veya grubun ortaklaa kurduu hkmet ve ynetim biimi, ortak ynetim.
koaptr
* Cebire.
kobalt
* Atom numaras 27, atom arl 59 olan, boyacl kta kullan lan, nikel ve demire benzeyen, gm renkte
bir element. Ksaltmas Co.
kobalt bombas
* Kobalttan veya dolaysz olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yap lan, hekimlikte kanser tedavisinde
kullanlan bomba.
kobay
* Kobaygillerden, bilimsel arat rmalarda kullan lan bir deney hayvan, Hint domuzu (Cavia porcellus).
* Deney konusu.
kobaygiller
* Omurgal hayvanlarn memeliler snfna giren bir familya.
kobra
* Kobragillerden, Afrika ve Asya'nn s cak blgelerinde yaayan, ok zehirli, kz l, esmer ve sar renklerde bir
ylan tr, gzlkl ylan (Naja).
kobragiller
* Srngenler sn fn n zehirli ylanlar n ounu iine alan bir familyas .
koca
* Bir kadnn ei, zev.
koca
* Byk, geni, iri.
* Kocaman.
* Yal ihtiyar.
* Byk ulu.
koca bebek
* Yandan daha kk davranlar gsteren (kimse).
koca bulmak
* kz veya kadn kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak.
koca koca
* Byk byk.
* Byk, iri paralar durumunda.
koca kuluk
* leye yakn zaman.
koca yemi
* Fundagillerden, 3-6 m ykseklikte, iekleri beyaz veya pembe, kn yapraklarn dkmeyen bir aak
(Arbutus uneda).
* Bu aacn 1-2 cm ap nda, krmz renkli meyvesi.
kocaba
* spinozgillerden, onsekiz cm uzunluunda, srt kahve rengi, karn pembe bir ku tr (Cocothraustes
coccothraustes).
* Pancar, eker pancar.
* Eti, st ve derisinden yararlanlan sr, manda vb. hayvanlarn genel ad, bykba.
* Dou Anadolu'da, yol ve tarla kenarlarnda yetien, 30-150 cm ykseklikte, iki y llk otsu bir bitki
(Onopordon acanthium).
kocaba
* Ky ihtiyar heyetinin ba, muhtar.
kocakar
* Yal kadn.
* Anne.
kocakar ilc
* Hekim olmayan kimselerin yaptklar veya salk verdikleri, hekimlikte kullan lmayan il.
kocakar masal
* Avutucu ve elendirici nitelikli masal.
kocakar souu
* lkbaharda belli gnlere rastlayan souk havalar.
kocakar l tutmak
* geimsiz, inat, irret bir kocakar gibi davranmak.
kocakar lk
* Kocakar olma durumu.
* Aksi, suratsz, geimsiz, yal bir kadn gibi olma.
kocal
* Kocas olan, evli (kad n).
kocal k
* Bir kadna koca olma durumu.
* Ya ilerlemi olma durumu.
kocalma
* Kocalmak ii.
kocalmak
* Yalanmak, kocamak.
kocaltma
* Kocaltmak ii veya durumu.
kocaltmak
* Kocamasna yol amak, yaland rmak.
kocama
* Kocamak ii.
kocamak
* Ya ilerlemek, yalanmak, ihtiyarlamak.
kocaman
* ok iri, byk, koca.
* Yaa byk olan.
kocaman kocaman
* Byk byk, koca koca.
kocamanca
* Biraz kocaman, irice.
kocamanlatrma
* Kocamanlatrmak ii.
kocamanlatrmak
* Kocaman duruma getirmek.
kocaolan
* Ay .
kocasz
* Kocas olmayan (kad n).
kocaszlk
* Kocasz olma durumu.
kocatma
* Kocatmak ii.
kocatmak
* Kocaltmak.
kocaya gitmek
* evlenmek.
kocaya kamak
* (kz iin) ailesinin izni olmadan ve nikhlanmadan bir erkekle kamak.
kocaya varmak
* (kz, kadn) evlenmek.
kocaya vermek
* (kz veya kad n) evlendirmek.
kocay
* Kocamak ii veya biimi.
Ko
* Zodyak zerinde Balk ile Boa burlar arasnda bulunan bur. Zodyak.
ko
* Damzlk erkek koyun.
* Salkl .grbz gen erkek.
ko
* altrc.
ko burunlu
* Burnu alnyla ayn dorultuda ve kemerli olan.
ko kat m
* Kolarn gzn iftlemek iin koyunlarn aras na sal nmas , bu iin yapld mevsim.
ko kat m f rtnas
* Ko kat m gnlerinde kan frtna.
ko yiit
* Yakkl, gen ve grbz delikanl.
ko yumurtas
* Kasaplk hayvanlar n erkeklik bezleri.
koak
* (erkek iin) Yrekli, yiit, kabaday .
* Eli a k, cmert.
koaklama
* Halk edebiyat nda biimi ne olursa olsun, konusu yiitlik, sava, kahramanlk olan veya bir kahraman
ven, kahramanl k duygularn canlandran iir, yiitleme.
koan
* Marul, lhana gibi sebzelerde yapraklarn kt sert gvde.
* Msr n tanelerini tayan, zeri yaprakla sar l, pskll meyvesi; msrn taneleri at ldktan sonra kalan sert
blm.
* Defter biimindeki makbuz ve biletlerin z mbal blm koparldktan sonra cilde bal kalan paras.
* Tapu senedi.
koan balamak
* (msr iin) koan olumak.
koanc
* Koan ileriyle uraan kimse.
koanclk
* Koanc nn ii.
koba
* XV. yzy ln sonuna kadar kullan lan, kuatlan bir ehrin veya kalenin sur ve kaplarn y kmaya yarayan,
n taraf ko bana benzeyen ar direk.
koboynuzu
* zerine ip ilitirmeye yarayan, iki kulakl aa veya metal engel.
kokar
* Dv iin yetitirilmi iri ko.
kolanma
* Kolanmak ii.
kolanmak
* Gelierek ko durumuna gelmek.
* Ko gibi sert ve atak duruma gelmek, yiitlenmek.
koma
* Komak ii veya durumu.
komak
* Kucaklamak.
* Cinsel ilikide bulunmak.
kosama
* Kosamak ii veya durumu.
kosamak
* (dii koyun) Ko istemek.
kou
* Ssl bir eit gezme arabas.
* Direkler zerine, yksekte kurulmu zahire ambar.
koumak
* Kucaklamak.
kod
* Bkz. kot.
kodaman
* leri gelen, para veya makam sahibi kimseler iin alay yollu sylenir.
kodamanl k
* Kodaman olma durumu.
kodein
* Afyondan karlan ve ksr kesmeye yarayan bir alkaloit.
kodeks
* llarn formllerini gsteren resm kitap.
kodes
* Tutuk evi, hapishane, karakol.
kodese t kmak
* hapse sokmak.
kodesi boylamak
* tutuk evine girmek, hapse girmek.
kodifikasyon
* Dzenleme.
kodlama
* Bkz. kotlama.
kodlamak
* Bkz. kotlamak.
kodo
* Gizli ve yasal olmayan cinsel iliki ncesinde aracl k eden kimse, pezevenk.
* Bu anlamda kullanlan svg sz.
kodoluk
* Kodo olma durumu.
kof
* Kuruyarak veya ryerek ii boalm olan.
* Bo, deersiz, bilgisiz, yetkisiz (kimse).
* Gsz, dermansz.
kof kmak
* bir kimsenin bilgisiz, deersiz, ie yaramaz biri olduu anlalmak.
kofa
* Hasr otu, saz, kam, kiliz.
kofalk
* Kofan n ok bulunduu yer.
kofana
* Lfer balnn irisi.
koflama
* Koflamak ii.
koflamak
* Kof, deersiz bir duruma gelmek.
kofluk
* Kof olma durumu.
* i bo yer.
* Bilgisizlik, ahmaklk.
* Gszlk, dermanszl k.
kofra
* Bina girilerinde elektrik ebeke hattn sigorta sistemi ile dzenleyen kutu.
koful
* Bitki hcreleri yalandka plzmalarnda oluan ve ii hcre suyu ile dolu bulunan boluk.
ko
* Kov.
koalamak
* Kovalamak.
koalanmak
* Kovalanmak.
kocu
* Kovcu.
koculuk
* Kovculuk.
kodurmak
* Kovdurmak.
koma
* Kovma.
komak
* Kovmak.
koulmak
* Kovulmak.
kou
* Kla, okul, tutuk evi, hastahane gibi kalabalk yerlerde, iinde birok kimsenin yatt veya barnd byk
oda.
* Osmanl Devletinde devirilen ocuklara acemi oca nda eitim ve retimin verildii, birbirini izleyen
yedi oda.
Koh
* "Verem basili (mikrobu)" anlamna gelen Koh basili teriminde geer.
Koh basili
* Verem hastalna yol aan bir basil (mikrop).
kohenit
* Gk talarnda bulunan demir, nikel ve kobalt karbr.
kohezyon
* Bkz. yaknlk derecesi.
* Molekller arasndaki ekim kuvveti.
kok
* Maden kmrnn damtlmasyla elde edilen, birleiminde kmrden ok daha az oranda uucu madde
bulunan kat yakt, kok kmr.
kok kmr
* Kok.
koka
* ki eneklilerden, iekleri kk ve sarmt rak, zeytine benzer meyvesi krmz renkte olan, yapraklarndan
kokain kar lan, en ok Peru'da yetien bir bitki (Erytrroxylon coca).
* Bu bitkinin yapraklar ndan karlan madde.
kokain
* Koka yapraklar ndan karlan uyuturucu bir alkaloit.
kokainci
* Kokain reten, ien veya satan kimse.
kokainman
* Kokain baml s olan kimse.
kokainoman
* Burnuna kokain ekme akkanlg olan (kimse).
kokainomani
* Kokain baml s olan kimse.
kokak
* Kt, pis kokan.
kokak aa
* Aylandz (Ailanthus glandulosa).
kokar aa
* Uzak douda yetien, pis kokulu, byk aa (Ailantthus).
kokarca
* Et oburlardan, orta boyda, kendini korumak iin dman na pis bir sv fk rtan, ince uzun bir krk
hayvan (Mustela putorius).
kokart
* Asker apkalarna tak lan ve rengi uluslara gre deien iaret.
* Belli bir toplulua zg olan i aret.
kokartl
* Kokard olan (kimse).
kokbit
* \343 kokpit.
koket
* Yosma.
koketlik
* Koket olma durumu.
koketri
* Sevimlilik, holuluk, ss dkn.
kokimbit
* Hidratl doal demir sulfat.
koklama
* Koklamak ii.
koklamak
* Kokusunu duymak iin bir eyi burnuna yaklatrmak veya bir yerin havas n iine ekmek, koku almak.
koklama
* Koklama ii.
koklamak
* Birbirini koklamak.
* Anlamak, birbirini sevmek.
koklatrma
* Koklat rmak ii.
koklatrmak
* Koklamak iini yaptrmak.
koklatma
* Koklatmak ii.
koklatmak
* Koklamak iini yapt rmak.
* Yararland rmak, biraz vermek.
* (olumsuz biimiyle) Hi vermemek.
koklay
* Koklamak ii veya biimi.
kokma
* Kokmak ii.
kokmak
* Koku karmak.
* ryp bozularak kt bir koku karmak, kokumak.
* Olaca yla ilgili belirtiler gstermek, olaca hissedilmek.
* Koklamak.
kokmu
* ryp bozularak kt kokan, kokuuk.
* Yerinden k m ldamaya enen, tembel, miskin.
* ok bilinen, deersiz, nemsiz anlamnda kmseme sz.
kokona
* Hristiyan kadnlarna verilen ad.
* Ssne dkn kadn.
kokona gibi
* ok ssl yal kad na benzer biimde.
kokore
* i e sarlarak korda kzart lan, kekikli kuzu ba rsa.
kokorei
* Kokore yapan veya satan kimse.
kokoreilik
* Kokoreinin ii veya meslei.
kokoroz
* Msr.
* Sivri ulu uzun ey.
* irkin kimse.
kokorozlanma
* Kokorozlanmak ii veya durumu.
kokorozlanmak
* Gz korkutmak, meydan okumak.
kokot
* Afte.
kokoz
* Paras olmayan, zrt.
kokozlanma
* Kokozlanmak ii.
kokozlanmak
* Parasn tketmek, paras z kalmak.
kokozluk
* Parasz, zrt olma durumu.
kokpit
* Uaklarda uak mrettebat na ayrlan ve uan n k smnda bulunan yer.
kokteyl
* Trl ikiler kar t rlarak yap lan iki.
* kili toplant.
koku
* Nesnelerden yay lan kck zerrelerin burun zar zerindeki zel sinirlerde uyandrd duygu.
* Gzel kokmak iin srlen esans.
* Belirti, iaret.
koku alma duyusu
* Koklama.
koku alma organ
* Burun.
kokucu
* Koku yapan veya satan (kimse).
kokulandrma
* Kokulandrmak ii.
* zel bir koku vermek iin bir rne kokulu bir madde katarak artma ilemi.
kokulandrmak
* zel bir koku kazandrmak.
kokulanma
* Kokulanmak ii.
kokulanmak
* Koku srnmek.
kokulu
* Kokusu olan.
* Gzel kokan.
kokulu ayr otu
* Budaygillerden, ayrlarda yetien, hayvanlar iin iyi bir yem olan t rl bitki (Anthoxanthum odoratum).
kokulu kiraz
* \343 idris aac .
kokulu sabun
* Yapl rken iine koku maddesi kat lm sabun.
kokurdan
* Kalkerli ve karstik zellii ar basan yerlerde ukurluklar bol, engebeli arazi.
kokusu kmak
* (gizli tutulan bir i) anlalmak.
kokusu sinmek
* (insan veya nesnede) bir kokunun etkisi kalmak.
kokusunu (veya koku) almak (veya duymak)
* bir nesnenin kokusunu alglamak.
* gizli tutulan bir eyi sezmek.
kokusuz
* Kokusu olmayan.
koku
* Kokmak ii veya biimi.
kokuma
* Kokumak ii.
kokumak
* ryp bozularak kt bir koku karmak, kokmak, taaffn etmek.
* (kii, toplum vb. iin) Bozularak zelliini yitirmek, tefessh etmek.
* Koklamak.
kokuturma
* Kokuturmak ii veya durumu.
kokuturmak
* Kokumas na sebep olmak.
kokuuk
* Kokumu, bozulmu olan, mteaffin.
* Kokmu.
kokutma
* Kokutmak ii.
kokutmak
* Ho olmayan bir koku b rakmak.
* Bozulup kokmas na sebep olmak, kokuturmak.
* Bir ii uzatarak kmaza sokmak.
kol
* nsan vcudunda omuz bandan parmak ular na kadar uzanan blm.
* (koyun, dana, kuzu vb. iin) n ayan st blm.
* Giysinin kolu saran blm.
* Aalarda gvdeden ayrlan kal n dal.
* Makinelerde tutup evirmeye veya ekmeye yarayan aa veya metal para.
* Baz alglarn elle tutulan sap blm.
* Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan para.
* Bir eyin ayrld blmlerden her biri, dal, k s m, bran.
* Gvenlii salamak amac yla dolaan polis, jandarma veya asker topluluu, karakol, devriye.
* takm, ekip, grup.
* Kanat kol.
* Dizi, dzen.
* Bir halat oluturan bklm lif demetlerinden her biri.
kol akm
* Bir elektrik akmna yol olan bir devrenin, iki noktas arasna eklenen ikinci bir devre zerindeki akm.
kol atmak
* (bitki iin) gvdesinden ayrlan bir dal bir yne uzanmak.
* evreye yay lmak, genilemek, ulamak, uzanmak.
kol ba
* Kadn bilezii.
kol brei
* Yufka blnmeden uzunca sarlarak tepsiye denen bir brek tr.
kol deirmeni
* Bulgur, yarma, kahve gibi tah llarn tlmesinde kullanlan, kol gc ile alan ta deirmen.
kol demiri
* Bir kapy kapadktan sonra. d ardan almamas iin arkas na vurulan demir destek.
kol gezmek
* gvenlik amacyla dolamak.
* (kt durum ve davran lar iin) oka olmak.
* dolamak.
kol kanat olmak (veya germek)
* yardm etmek, korumak, himaye etmek.
kol kapa
* Giysi ve gmlek kolunun bilei rten blm.
kol kemii
* Kolun omuz bandan dirsee kadar olan blmndeki tek ve uzun kemik, paz kemii.
kol kola
* Yan yana ve kollarn birbirine geirerek.
kol nizam
* Mangalarn yan yana deil de arka arkaya yrme durumu.
kol saati
* Bilee taklan saat.
kol uzatmak
* yaylmak, ulamak.
kol vermek
* destek olmak.
kol vurmak
* dolamak.
kola
* ama r kolalamakta kullanlan zel niasta.
* K t veya bez yaptrmakta kullanlan kaynatlm niasta bulamac .
* Kolalama.
kola
* Kolagillerden, Afrika'n n scak blgelerinde yetien ve kola cevizi adyla anlan, ekirdekleri kahveden daha
uyarc olan baz ieceklerde ve hekimlikte kullanlan bir bitki (Cola acuminata).
* Bu bitkinin yapra ndan karlan kokulu bir maddeyle kokulandr lan ve iine eker, karbonat katlarak
yaplan iecek.
kola cevizi
* Kola bitkisinin ekirdei.
kola kma
* Kamu dzeninin korunmas iin, kolluk kuvvetlerinin bir ehir evresinde atla dolamalar.
kola kmak
* Kamu dzeninin korunmas iin, kolluk kuvvetleri bir ehir evresinde atla dolamak.
kolac
* Geimini giysilere, baz rt, araf gibi eylere kola yaparak salayan kimse.
* Bu ilerin yapld yer.
kolaclk
* Kolac nn ii veya meslei.
kolaan
* Herhangi bir amala evreyi dolap pek belli etmeksizin gzden geirme.
kolaan etmek
* evrede olup biteni anlamak amac yla dolamak.
* bir eye renmek amacyla ksaca bakmak, gz atmak.
kolagiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, byk ve kk kola aalar gibi birok tr iine alan bir bitki
familyas.
kolaas
* Osmanl ordusunda, yzba ile binba arasnda yer alan rtbe.
kolaz
* Giysi kolunun u blm.
kolj
* Kuma, tahta gibi malzemelerle yaplan, kt veya kartona yapt rlan resim veya kompozisyon.
kolalama
* Kolalamak ii, kola.
kolalamak
* Sert ve parlak olmas iin gmlek, rt gibi eyleri, iinde kola eritilmi suya batr p tlemek.
kolalanma
* Kolalanmak ii.
kolalanmak
* Kolalamak ii yaplmak veya kolalamak iine konu olmak.
kolalatma
* Kolalatma ii.
kolalatmak
* Kolalamak iini yaptrmak.
kolalay
* Kolalamak ii veya biimi.
kolal
* inde kola bulunan.
* Kolalanm .
* Kolalanarak kullanlan.
kolan
* Hayvann semerini veya eyerini balamak iin gsnden a rlarak sklan yass kemer.
* Dokuma, deri, kenevir gibi maddelerden yap lan yass ve enlice ba.
* Ynden veya iplikten yaplm , zeri il i ince kuak.
kolan bal
* Mersin bal (Acipenser sturio).
kolan ekmek
* kay karadan halatla ekmek, yedekilik etmek.
kolan vurmak
* sal ncakta h zlanmak iin ayakta durup vcudu dorultarak ileriye atl rcasna hareket etmek.
* hayvann eyer veya semerini kolana balamak.
kolanc
* Kay karadan halatla eken kimse, yedeki.
kolanclk
* Kolanc olma durumu veya kolanc nn ii.
kolay
* S knt ekmeden, yorulmadan yaplabilen, emeksiz, zahmetsiz, g ve zor kart .
* Kolayca, sknt s z bir biimde, basit.
* Kolaylk.
kolay deil
* elbette, tabi ki.
kolay gele! (veya gelsin!)
* bir i yapmakta olanlara sylenen iyi dilek sz.
kolay kolay
* (olumsuz cmlelerde) Kolay bir yoldan, kolayca.
kolayca
* Olduka kolay olan.
* (kola'yca) Kolayl kla, sknt ekmeden.
kolaycack
* ok kolay.
* (kola'ycack) ok kolay bir biimde.
kolayc
* Kolaya kama iini yapan (kimse).
kolaycl k
* Kolaycnn davran.
kolayda
* Kolay bulunabilir yerde, el altnda.
kolay var
* aresi var.
kolayna bakmak (veya kolayna kamak)
* bir ii yapmak iin kolay ve kestirme yolu semek.
kolayna gelmek
* bir iin herhangi bir biimde yap lmas n daha kolay bulmak.
kolayn aramak
* bir eyi yapmak, zmek iin gerekli kolay ve kestirme yntemi arat rmak.
kolayn bulmak
* kolaylkla yapabilmeyi salamak veya yapma yolunu bulmak.
kolaylama
* Kolaylamak ii.
kolaylamak
* Bir ii bitirmek zere olmak, bir iin sonuna yaklamak.
kolaylanma
* Kolaylanmak ii.
kolaylanmak
* Bir i sonuna yaklamak, bitmek zere olmak.
kolaylama
* Kolaylamak i i.
kolaylamak
* Kolay duruma gelmek.
* (engel ve glkler iin) Ortadan kalkmak.
kolaylat rma
* Kolaylat rmak ii.
kolaylat rmak
* Kolay bir duruma getirmek, glkleri ortadan kald rmak.
* Bir ii sonuna yaklatrmak.
kolaylk
* Kolay olma durumu.
* lerin kolayca yaplmasn salayan ey, konfor.
* Bir ii yapabilme durumu veya imkn.
kolaylk gstermek
* yapabilme yolu, imkn salamak.
kolaylkla
* S knt ekmeden, glklere uramadan, kolayca.
kolbast
* Grete aya kaplan greinin, rakibinin ayan tutmas yla ortaya kan geersizlik durumu.
kolba
* Herhangi bir kola bakanlk eden kimse, kol bakan.
* Orta oyununda kolun ba nda olan ve kola ad n veren oyunlar dzenleyen, yneten kimse.
kolbal k
* Kolba olma durumu veya kolbann grevi.
kolcu
* Bir eyi korumak iin bekleyen veya kol gezen grevli, muhafz.
* Hizmetilere alacak ev bulan kimse.
kolculuk
* Kolcu olma durumu veya kolcunun ii.
kolak
* Yaln z ba parma ayr, dier drt parma bir rlm yn eldiven.
* skemlenin kol konacak paras.
* Ceket veya gmlek kollarnn kirlenmesine engel olmak iin bilekten dirsee kadar geirilen ereti kolluk.
* Kola geirilen iaretli ba, pazubent.
* Zrhn kola geirilen paras .
* Genellikle koltuklarda, bazen de sandalyelerde bulunan kol dayamaya yarayan ks m.
* Sadece kolun dayanmasn salayacak k nts olan sandalye.
kolakl sandalye
* Bir kiinin oturmas na uygun olan, esas tayc ks mlar masif malzemeden yaplan, oturma yzeyi ve
arkal elstik veya elstik olmayan mobilya.
kolda
* arkada.
koldal k
* arkadal .
koledok
* d kanal.
kolej
* retim programnda yabanc bir dil retimine arlk veren lise dengi okul.
* Baz meslek okullarna verilen ad.
kolejli
* Kolej rencisi.
koleksiyon
* renme, yarar salama veya zevk amacyla bir araya getirilmi ve zelliklerine gre sn flara ayrlm
nesnelerin btn.
* Moda evlerinin giyimdeki yenilikleri tantmak iin dzenledii defilelerde gsterilen modellerin btn.
koleksiyoncu
* Koleksiyon yapmaya merakl kimse.
koleksiyonculuk
* Koleksiyoncunun yapt i.
kolektif
* Birok kimseyi veya nesneyi iine alan; birok kii ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.
* Ortaklaa.
kolektif ortakl k
* Btn ortaklarn sorumluluu tam ve snrs z olan ortaklk.
kolektif irket
* \343 kollektif ortaklk.
kolektifleme
* Kolektifletirmek ii.
kolektiflemek
* Kolektif duruma gelmek.
kolektifletirme
* Kolektifletirmek ii.
kolektifletirmek
* Ortaklatrmak.
kolektivist
* Ortaklaac .
kolektivizm
* Ortaklaac lk.
kolektr
* Elektrik dinamolarnda hareketli blmn zerindeki iletken devrelerde oluan akm toplay p tek bir
devreye veren ara, topla.
kolemanit
* Hidratl doal kalsiyum borat.
kolera
* iddetli srgn ve kusmalarla kendini gsteren, ok bulac, salgn ve ldrc bir hastalk.
koleral
* Koleraya tutulmu.
* Kolera mikrobu olan.
kolesterin
* Kolesterol.
kolesterol
* Kanda ve byk lde dde bulunan, besinlerle alnan sterol.
kolhoz
* Eski dnemlerde Rusya'da kyllerin ortak olarak altklar tarm iletmesi.
koli
* inde trl eya bulunan posta paketi.
kolibasil
* Toprakta, insan ve hayvan barsaklarnda, bazen sularda, stte, yiyeceklerde bulunan ve uygun bir ortam
bulunca insanda hastalk yapabilen, yuvarlak ulu, omak biiminde bakteri.
kolibri
* Kolibrigillerden, Amerika'da yaayan, ok renkli, geriye doru uma zellii olan, uzun gagal , kk
gmen ku.
kolibrigiller
* Omurgal hayvanlardan, kular snf na giren bir familya.
kolik
* Kal n barsakta, genellikle karn boluunda aralkl duyulan gl sanc.
kolit
* Kal n barsak iltihab .
kollama
* Kollamak ii.
kollamak
* Olmasn , ortaya kmasn beklemek, gzetmek.
* Gz nnde tutmak, gzlemek.
* Korumak, gzetmek.
kollanma
* Kollanmak ii.
kollanmak
* Kollamak iine konu olmak veya kollamak i i yap lmak.
kollar (veya kol ve paalar ) svamak
* bir i yapmaya gl bir biimde, istekle hazrlanmak.
kollar kopmak
* ar bir ey ta maktan veya ok i yapmaktan yorulmak.
kollarn amak
* itenlikle karlamak veya kucaklamaya hazrlanmak, sevgisini ve dostluunu gstermek.
* korumak, yard m etmek.
kollarn sallaya sallaya gelmek
* hibir ey getirmeden gelmek.
kollarn n aras na almak
* kucaklamak.
kollu
* Kolu olan.
* Herhangi bir biimde kolu olan.
kolluk
* Gmlek kollar nn ucundaki iliklenen blm, manet.
* yaparken giysiyi korumak iin bilekten dirsee kadar kola geirilen, ekseri koyu renkli bir kumatan
dikilmi para.
* Kollara taklan ve dikkati ekmesi istenen grevlilerin kimliklerini gsteren erit.
kolluk
* Gvenlii salamakla grevli polis veya jandarma, zabta.
kolluk kuvveti
* Gvenlik glerinin oluturduu birlik.
kolodyum
* Fotoraf cam yapmnda ve cerrahlkta kullan lan, alkolle eter kar m iinde s v durumuna getirilen
nitroselloz.
kolofan
* Hidratl doal kalsiyum slfat.
kolofan
* am sak zn n damt lmasyla oluan, saydam, sar renkli reine.
koloidal
* Zamk, jeltin yapsnda olan, koloit nitelikleri tayan.
koloit
* Jeltin niteliinde olan ve suda dalm zarlardan gememekle billrsulardan ay rt edilen maddelerin genel
ad .
kolokyum
* Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyas, ekonomik, diplomatik sorunlar tart mak iin yaplan akademik
toplant, konuu, bilimsel toplant.
* Doentlik snav.
kolombiyum
* Niyobyum.
kolon
* Stun.
* Katlardaki demeleri birbirlerine balayan dey boru.
* Kal n barsan gdenden nceki blm.
koloni
* Smrge, mstemleke.
* Gmen topluluu veya bu topluluun yerletii yer.
* Bir lkede bulunan kk yabanc topluluu.
* Birlik durumda yaayan ayn trden organizmalar n oluturduu topluluk.
kolonya
* Hafif kokulu tuvalet ispirtosu.
kolonyal
* S ca geirmeyen ii mantarl bir tr apka iin kullan lr.
kolonyalama
* Kolonyalamak ii.
kolonyalamak
* Kolonya ile ilem yapmak, kolanya srmek.
kolonyalanma
* Kolonyalanmak ii.
kolonyalanmak
* Kolonya srmek veya srnmek.
kolonyal
* Kolonyalanm, kolonya srm.
kolonyalist
* Smrgeci.
kolordu
* Deiik sayda tmen ve sava destek birliklerinden kurulu byk birlik.
koloridye
* Kolyoz bal nn k.
kolorimetre
* Renkler.
kolorimetri
* Renk lme.
kolostrum
* Gebe kadnn veya memeli hayvanlar n meme salgs.
kolsu ayakllar
* Erginken genellikle bir yere tutunarak yaayan ve gvdeleri iki enetli kabuk iinde olan deniz hayvanlar.
kolsuz
* Kolu olmayan.
* (giysi iin) Kol geirilmemi olan.
koltua girme
* Dn srasnda gelinin damadn koluna girmesini salama merasimi.
koltua girmek
* evlenmek.
koltuu doldurmak
* ald grevi tam olarak baarabilecek yetenekte bulunmak.
koltuuna girmek (veya koltuunun altna s nmak)
* birinin koruyuculuuna s nmak.
koltuk
* Omuz ba nn altnda, kolun gvde ile birletii yer.
* Kol dayayacak yerleri olan geni ve rahat sandalye.
* Eski dnlerde gveyle gelinin konuklar aras ndan kol kola gemeleri treni.
* (yapcl kta) Yan destek.
* Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, rhtma veya baka bir gemiye balayan ip.
* Koltuklama veya koltuklanma.
* Kayrma, destek.
* Kenar, tenha yer.
* Yksek mevki, makam.
* Genel ev.
* Msr ve buday fidesinin yanlarndan kan filizler.
koltuk alt
* Kolun omuzla birleti i yerin altndaki ukurluk.
* Kayrma.
koltuk ba
* Otomobillerde koltuun srt blmne taklm an darbelerde boyun veya ba n zarar grmesini nleyen
bal k.
koltuk denei
* Ayak ve bacaklar sakat olanlarn yrrken koltuklaryla dayandklar uzun denek.
* Bakalarnca salanan yardm.
koltuk dkn
* Mesleinden, yapt iten ok oturduu makam gzeten kimse.
koltuk gz
* Srgn ve gen dallar n yaprak saplarnn koltuunda bulunan tomurcuk.
koltuk kap s
* Evlerde byk kap dan baka kk hizmet kaps.
koltuk kavgas
* Kiiler arasnda geen, bir makama oturma mcadelesi.
koltuk meyhanesi
* lek semtlerde, yol zerinde bulunan, az mezeyle ayakst iki iilen ucuz meyhane.
koltuk vermek
* yzne kar vmek, pohpohlamak.
koltuku
* Koltuk yapan veya satan kimse.
* Eski ev eyas al p satan kimse.
* Koltuk meyhanesi ileten.
* Koltuun alt na elbise ve hal atp sokak sokak dolatrarak satan kimse.
* Yze kar vmeyi huy edinme.
* Dnlerde ev dzenlenmesine yardm edip gelinle damada destek olan kimse.
koltukuluk
* Koltuk yapma ve satma ii.
* Yze kar vmeyi huy edinme.
koltuklama
* Koltuklamak ii.
* Yaranmak iin birine sylenen vc sz, kompliman.
koltuklamak
* Koltuu alt na almak.
* Koltua girmek.
* Kvan verecek biimde vmek, koltuklarn kabartacak szler sylemek, pohpohlamak.
koltuklanma
* Koltuklanmak ii.
koltuklanmak
* vc szlerle koltuklar kabart lmak, pohpohlanmak.
koltuklar kabarmak
* kendine veya yaknlarna yap lan vgden kvan duymak.
koltuklu
* Kol dayayacak yeri olan.
koltukluk
* Terden, giysinin lekelenmemesi iin koltuk altna iten dikilen para, subra.
* Koltuk yapmaya ve kaplamaya elverili olan (kuma).
koltukta olmak
* baskasnn konuu olup kendi masraf etmemek.
kolu kanad krlmak
* bir ey yapamayacak duruma gelmek, aresiz kalmak.
kolu uzun
* Gc yeter, sz geer.
koluna girmek
* kolunu birinin koltuu altndan geirmek.
koluna kuvvet
* i yapan bir kimseye, isteklendirmek, coturmak iin sylenir.
kolunda altn bilezii olmak
* kazan salayan bir meslei, zanaat olmak.
kolye
* Gerdanlk.
kolyoz
* Uskumrugillerden, uzunluu 30-35 cm olan, Akdeniz ve Karadeniz'de yaayan bir balk tr (Scomber
colias).
kolza
* Turpgillerden, yal tohumlu mevsimlik bitki; tohumlar ndan elde edilen ya, yapay kauuk yapmnda
kullanlr (Brassica napus).
kom
* Al, davar a l.
* Yayla evi.
* Bir kimseye ait kk yerleim yeri, koy, iftlik.
koma
* Baz hastalklar srasnda grlen anlama, duyma ve hareketin bsbtn veya az ok kaybolmasyla beliren
derin dalgnlk durumu.
koma
* Eski Yunanllarda, eit olmayan iki ses arasnda kulakla seilebilecek en kk aral k.
komadan kmak
* komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, lmden dnmek.
komak
* Bkz. koymak.
komalk
* Koma durumuna gelmi.
komalk etmek
* dverek kprdamayacak duruma getirmek.
* ok sinirlendirmek.
komalk olmak
* ok yorulmak.
komandit
* Bir komandit irket sermayesinin bir veya birok ortak tarafndan salanan blm.
komandit ortaklk
* Alacakllara kar, en az bir s nrl, bir de s nrsz sorumlu orta bulunmas gereken, tzel kiilii olan
ortakl k.
komandit irket
* Bkz. komandit ortaklk.
komandite
* Komandit irkette snrs z sorumlu olan ortak.
komanditer
* Komandit irkette ancak kendi koyduu para kadar sorumlu olan ortak.
komando
* Baskn, sabotaj gibi zel grevler yapan, az sayda askerden kurulu birlik.
* Komando birliinde grevli asker.
* Vurucu kuvvet.
komando er
* Askerliini komando olarak yapan er.
komar
* Kuzey Anadolu dalarnda yetien, 3-5 m boyunda, kn yapraklarn dkmeyen, iri ve mor iekleri olan
bir aak (hododendron ponticum).
komaya girmek
* duyma, anlama ve hareket kabiliyetlerini kaybederek yar l duruma gelmek, kendinden gemek.
* kendinden geecek kadar sinirlenmek, armak, zlmek.
kombi
* Istmada kullan lan yakt dzenli ve ayarl yakan ara.
kombina
* Birka sanayi kurumunun tek ynetimde birlemesi.
kombinezon
* Bir ii baarya ulatrmak iin alnan nlemler, dzenleme.
* Kadnlarn giydikleri ksa ve kolsuz i amar.
kombiyum
* D odun ile kabuk arasnda bulunan, aac n yaamasn ve bymesini salayan blm.
komedi
* Gldr.
* Yalan ve yapmack sz veya davran.
* Glmeye sebep olan olay veya olaylar.
komedi yazar
* Daha ok komedi trnde eser veren kimse.
komedya
* Komedi.
komedyac
* Komedyen.
komedyen
* Gldrlerde oynayan oyuncu.
* Szleri, davranlar yalan ve yapmack olan (kimse).
komi
* Otel vb. yerlerde ayak ilerine bakan kimse.
* Lokantalarda garson yama.
komik
* Glme duygusu uyandran, gldrc, gln.
* Gldrlerde oynayan oyuncu.
komikleme
* Glnleme.
komiklemek
* Glnlemek.
komiklik
* Komik olma durumu.
* Gldrc davran .
* Gln durum.
komiser
* Gvenlik tekiltnn meslek aamalar iinde yer alan, en az lise renimi grm veya polis okullarnn
orta ve yksek blmlerini bitirmi, niformal veya sivil memur.
* Ortaklklar ve toplantlar hkmet adna denetlemekle grevli kimse.
komiserlik
* Komiser olma durumu.
* Komiserin makam.
komisyon
* Alt kurul, encmen, komite.
* Bir ite aracl k yapan kimseye b raklan yzdelik, simsariye.
komisyoncu
* Komisyon ileri yapan kimse, simsar.
komisyonculuk
* Komisyoncunun yapt i , simsarlk.
komita
* Siyas bir amaca ulamak iin silh kullanan gizli topluluk.
komitac
* Siyas bir amaca ulamak iin silhl mcadele yapan gizli topluluk veya rgte bal kimse.
komitacl k
* Komitac olma durumu.
* Komitacya vergi davran.
komite
* Alt kurul, encmen, komisyon.
komodin
* Karyolann yan bana konulan st masa biimindeki kk dolap, komot.
komodor
* Amiral yetkisiyle grevli deniz subay.
* Bir kurulua bal yolcu gemilerinin en eski kaptan .
komot
* Komodin.
kompakt disk
* Youn teker.
kompartman
* Yolcu trenlerinde vagonlar n blmelerle ayrlm blmlerinden her biri.
kompas
* Kk uzunluklar, aplar ve kalnlklar doru olarak lmeye yarayan bir l arac.
kompetan
* Uzman, yetkili.
kompetitif
* Tekabeti.
kompilsyon
* Derleyip toparlama; derme atma yaplan i .
komple
* Dolu.
* Eksiksiz, gerekli her eyi tamam olan, tam.
* Ayn madde, kuma vb.den yaplm olan.
* stn nitelikleri kendinde toplayan, mkemmel.
komple kilit
* Bir mobilyan n sadece bir ekmece veya kapana taklan, kilitlendii zaman mobilyan n btn kapak ve
ekmecelerini kilitleyebilen zel bir kilit eidi.
kompleks
* Hemen kavranamayan, zm g olan, karmak.
* Karmaklk, karmaa.
* Ayn ekonomik etkinlie ak sanayinin tesisler btn.
* Karmak.
* Karmaa, ruh karmaas .
kompleksli
* Kompleksi olan.
komplikasyon
* Karkl k.
* Yan etki.
komplike
* elerinin veya gerekli ilemlerin say sn n okluu, eitlilii yznden anla lmas, yaplmas g olan,
(ey), kark.
kompliman
* Gnl okayc sz, ilgi, gsterici sz.
* Koltuklama.
komplo
* Bir kimseye, bir kurulua kar toplu olarak al nan gizli karar, gizli dzen.
* Topluca ve gizlice yrtlen herhangi bir pln.
* Tuzak.
komplo hazrlamak
* bir kimsenin aleyhine almak, onun kt duruma dmesini salamak.
komplo kurmak
* bir kimseye kar gizlice, toplu olarak zarar verici karar almak, tuzak kurmak.
komplocu
* Komplo kuran kimse.
komposto
* Hoaf.
* Bitki artklarndan yaplan gbre.
kompostoluk
* Komposto veya meyve datm yapmak iin kullan lan, genellikle yksek ayakl tabak.
* Komposto yapmaya elverili olan (meyve).
kompoze
* "elerini birletirmek, btnletirmek, yeniden oluturmak" anlamnda kompoze etmek sznde geer.
kompozisyon
* Ayr ayr paralar bir araya getirerek bir btn oluturma biimi ve ii.
* rencilere duygu ve tasarmlar n sraya koyup a k, etkili bir biimde anlatmalar n retmek amacn
gden ders, bu dersle ilgili yazl alma, tahrir, kitabet.
kompozitr
* Besteci.
komprador
* Arac.
* Uzak Dou lkelerinde yabanc ortakl klar hesabna i szlemesi yapan yerli arac.
kompres
* Yaralarn bakmnda veya baka bir maksatla kullanlan, birka kat katlanm bez.
kompresr
* Bir ak kan veya gaz , gereken basnca gre sktrmaya yarayan alet, s kma.
* Yol yapm nda, dklen akllar , kumlar bastr p sktrmak iin kullanlan ar silindirli ara.
komprime
* ou kez yass veya silindir biiminde kat il, hap.
* Bir konuyla ilgili olarak derinlii olmayan kalplam bilgi.
kompter
* Bilgisayar.
komu
* Konutlar yak n olan kimselerin birbirine gre aldklar ad.
* S nr ortakl bulunan, mcavir.
komu a
* Tepeleri ve birer kenarlar ortak olan iki a dan her biri.
komu hatr
* Komular aras nda gzetilen sayg.
komu kaps
* Pek yak n saylan yer.
komu kapsna evirmek
* yak n olmad ve sk sk uran lmas gerekmedii hlde bir yere ok s k gitmek.
komu komunun klne (veya ttnne) muhtatr
* komular birbirlerine en kk ey iin bile muhtat rlar.
komuda pier, bize de der
* insanlar n, evresindekilerin kazancndan yararlanma umudunu anlat r.
komuluk
* Komu olma durumu.
* Komularla olan iliki.
komuluk etmek (veya yapmak)
* komular arasnda iliki kurmak, grmek.
komunun tavuu komuya kaz (kars kz) grnr
* baka bir kimsenin mal bize olduundan daha deerli grnr.
komut
* Askerlere, izcilere, rencilere jimnastik al malarnda veya bir tren s rasnda bir durumdan baka bir
durma gemeleri iin verilen buyruk, emir.
komut vermek
* herhangi bir davran, hareket vb. iin buyrukta bulunmak.
komuta
* Asker birlii ve onunla ilgili ileri ynetme grevi, kumanda.
komuta etmek
* (askerlikte) ynetmek, kumanda etmek.
komutan
* Bir asker topluluunun ba , kumandan.
komutanlk
* Komutann grevi veya makam, kumandanl k.
komnikasyon
* letiim, haberleme.
komnist
* Komnizm yanls.
komnistlik
* Komnizm.
komnizm
* Btn mallarn ortaklaa kullanld ve zel mlkiyetin olmad toplum dzeni.
* Byle bir dzenin kurulmasn amalayan siyas, ekonomik ve toplumsal reti.
komtatr
* Bir elektrik akmnn ynn dei tirmeye yarayan ara, anahtar, evirici.
kona ge
* Dura kalka.
* Yolculukta konaklayarak, geziye zaman zaman ara vererek.
konak
* Byk ve gsterili ev.
* Hkmet ilerinin grld yap.
* Araba veya hayvanla bir gnde alnan yol.
* Yolculukta geceyi geirmek iin inilen, konaklanlan yer.
* Konak.
* Misafir.
konak
* Kundak ocuklarn n balarnda grlen kepek tabakas .
* Gzde oluan ince tabaka.
konak gibi
* byk ve gsterili (ev).
konak yavrusu
* Kona andran ev.
konak
* Toplu olarak yaplan yolculukta konak yeri salamakla grevli kimse.
* Sefere kan askerlerin nnden gidip konak yeri salamakla grevli subay.
* Asalan erginini veya geliim evrelerinden herhangi birini ta yan canl, konak.
konaklama
* Konaklamak ii.
konaklamak
* Yolculuk s rasnda bir yerde kal p geceyi geirmek.
konaklk
* Konak olmaya uygun yer.
* Konak kadar al nan yol.
konalga
* Gebe ve yolcularn yolculuk veya g s rasnda konakladklar sulu ve otlu yer, konak yeri.
konarger
* Gebe bir hayat sren, srekli bir yere yerlemeyen (airet, oba vb.).
konca
* Bkz. gonca.
koncolos
* karakoncolos sznde geer.
kon
* Ayaa giyilen eylerde ayak bileinden baldra doru olan blm.
konerto
* Birlikte alnmak zere bir alg ve orkestra iin bestelenmi mzik eseri.
konina
* Oyun ktlarnda ikiliden altl ya kadar olan k tlar.
konlu
* Koncu olan.
konsuz
* Koncu olmayan veya koncu k sa olan.
kondansatr
* inde akmsz elektrik yk biriktirilen cihaz, younla.
kondenseleme
* Yapay reinelerin oluumunu ve deiimini salayan kimyasal tepkime.
kondisyon
* "art, durum" anlamlarnda baz terimlerde kullanl r.
* Fiziksel ve ruhsal bak mdan bir sporcunun durumu.
* Erk.
kondisyon aleti
* Vcut saln korumak ve gelitirmek iin kullan lan kondisyon bisikleti, kou band, krek gibi ara.
kondisyon bisikleti
* Vcut saln korumak ve gelitirmek amacyla sabit, tekerleksiz, zerinde, pedallar n diren derecesini
ayarlayan bir mekanizman n bulunduu ara.
kondom
* Kaput, prezervatif.
kondurma
* Kondurmak ii.
kondurmak
* Konmak iini yapt rmak.
* Geliigzel takmak, ilitirmek.
* zerine yormak.
* Birden yap vermek veya syleyivermek.
kondit
* Sahneye kma sras gelen kiileri uyarmakla grevli kimse.
kondktr
* Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon ilerine bakan grevli.
kondktrlk
* Kondktr olma durumu veya kondktrn grevi.
konektr
* (demir yollarnda) Fren kumanda kollarn dingilin zerine balayan ve her iki ucunda kumanda kolunun
girmesine uygun delii bulunan para veya dzen.
konfederasyon
* Devletler birlii.
* eitli ortakl klarn, daha ok sendikalarn kmelemesi.
konfederatif
* Konfederasyonla ilgili olan.
konfedere
* Birlemi devletlerin, topluluklar n her biri.
konfeksiyon
* Haz r giyim eyas.
* Haz r giyim eyas diken sanayi kolu.
konfeksiyon maazas
* Giyim evi.
konfeksiyoncu
* Konfeksiyon ileriyle uraan kimse.
konfeksiyonculuk
* Haz r giyim eyas yapma veya satma ii.
konferans
* Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yaplan konuma.
* Milletler aras bir sorunun zlmesi iin yap lan toplant.
konferans ekmek
* karsndakini b kt racak bir biimde uzun veya t verircesine konumak.
konferans vermek
* herhangi bir konuda bilgi verecek biimde konuma yapmak.
konferans
* Konferans veren kimse, konumac, hatip.
konferansl k
* Konferans verme ii.
konfeti
* Dn, balo gibi elencelerde serpilen, kk yuvarlak pul biiminde kesilmi renkli k t paralar.
konfor
* Gnlk hayat kolaylatran madd rahatlk.
konforlu
* Konforu olan.
konformizm
* Bkz. uymac lk.
konforsuz
* Konforu olmayan.
konforsuzluk
* Konforsuz olma durumu.
konglomera
* Ym.
Kongolu
* Kongo halk ndan olan (kimse).
kongvde
* Palmiyelerde olduu gibi, zerinde yaprak kalnt lar , izleri bulunan dals z, budaksz gvde.
kongvdeli
* Gvdesi kongvde olan (bitki).
kongre
* eitli lkelerden yneticilerin, elilerin, delegelerin katlmasyla yaplan toplant .
* Bir kuruluun, temel sorunlar konumak zere belli srelerle yapt genel toplant , kurultay.
* Amerika Birleik Devletlerinde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir arada iken aldklar ad.
koni
* Duraan bir noktadan geen ve kapal bir eriye dayanarak hareket eden bir dorunun izdii yzey,
mahrut.
* Bu yzeyle s nrl kat cisim.
* Koni biiminde olan.
* embersel blge zerindeki her noktan n ember dzlemi d ndaki bir nokta ile birleiminden oluan
geometrik cisim.
konik
* Koni biiminde olan veya koni ile ilgili olan, mahrut.
* Taban daire biiminde olan bir koninin bir dzlemle ara kesiti.
koniklik
* Konik olma durumu.
konimento
* Bkz. konimento.
konjonktr
* Bir lkenin ekonomik hayat nn ykselme ve alalma ynnde gsterdii inili kl , dalgal hareketlerin
btn.
* Her trl hlin ve artlar n ortaya kard durum.
konkasr
* (yapcl kta) Yol, yap vb. yapmnda kullanlacak akl veya talar elde etmek iin, byk kayalar krp
ufalamaya yarayan makine, k rma makinesi.
konkav
* bkey, obruk, mukaar.
konken
* Bir eit iskambil oyunu.
konkordato
* Batk durumunda alacakllarn, alacaklar n belli bir plna gre almalar iin aralarnda yapt klar szleme,
ifls anlamas.
* Papalk makam yla baka hkmetler arasnda yaplan anlama.
konkre
* Somut, mahhas.
konkret
* \343 Konkre.
konkur
* Yar , yarma.
konkurhipik
* Yaln z spor amac yla yaplan at yar .
konma
* Konmak ii.
konmak
* (ku, kelebek, uak, toz vb). Bir yere inmek.
* Yolculukta geceyi geirmek iin bir yerde kalmak, konuk olmak.
* Ksa bir sre iin bir yere yerlemek, bir yeri yurt edinmek.
* Bir eyi emeksiz edinmek.
konmak
* Koymak ii yaplmak.
konnektr pensi
* Birden fazla kablonun birbirine tutturulmasn salayan ara.
konsa
* Tal k, kat.
konsantrasyon
* Bir s v iindeki su veya sv miktar azalarak koyulama, derime, younlama.
* Bkz. dikkat topla m .
konsantre
* Younlat rlm , youn.
* Deriik.
konsantre etmek (veya olmak)
* dnceyi, duyguyu, gc bir noktada toplamak.
* bilenmek.
konsenss
* Uzlama, mutabakat.
konsept
* Kavram.
konseptalizm
* Kavramacl k.
konser
* Sanatlarn mzik eserlerini bir toplulua almas veya sylemesi.
* Srekli grlt.
konser vemek
* dinleyicilere, mzik eserlerini almak veya sylemek.
konserto
* Bkz. konerto.
konservatr
* Tutucu, muhafazakr.
konservatuvar
* Mzik, tiyatro ve bale retiminin yapld okul.
konserve
* (yiyecek iin) Is ile sterilize edilerek uzun zaman saklanabilecek biimde kutulanan.
* Bu yolla hazrlanm yiyecek.
konservecilik
* Konserve yapma veya satmak ii.
konsey
* Ynetim grevi yklenmi kimselerden olumu, topluluk.
* Baz sorunlar grp tart mak iin toplanan meclis.
konsol
* Duvar kenarna yerletirilen, stne ayna ve baka ss eyas konulan, ekmeceli, yksek mobilya.
* Yaln z bir yanndaki dayanak taraf ndan tanan, dier blmleri bolukta olan yatay yap esi.
konsol saati
* Konsol gibi dz yerlere oturtulacak biimde yaplm saat.
konsolidasyon
* Ksa vadeli bir devlet borcunun yerine uzun vadeli bir borcun almas, tahkim.
konsolide
* Vadesi uzatlan (bor), pekitirilmi .
konsolide bte
* Destekli bte.
konsolit
* Vadesi belli olmayan ve yalnzca faizi denen devlet tahvili.
* Bir tr iskambil oyunu.
konsoliti
* Tahvil, hisse senedi vb. eyleri al p satan kimse.
konsolos
* Yabanc lkelerde, orada bulunan yurttalarnn haklar n koruyan, bal bulunduu hkmete siyasal ve
ticar bilgileri veren d i leri grevlisi, ehbender.
konsoloshane
* Konsolosluk ilerinin grld daire, konsolosluk.
konsolosluk
* Konsolos olma durumu.
* Konsolosun makam veya grevi, ehbenderlik.
* Bu iin grld daire, konsoloshane.
konsomasyon
* Gazino, bar gibi elence yerlerinde yenilip iilen ey.
* Byle eyleri yiyip ime.
konsomatris
* Gazino, bar gibi elence yerlerinde, mteri ile birlikte yiyip ierek alt yere kazan salayan kad n.
konsomatrislik
* Konsomatris olma durumu.
konson
* nsz.
konsonant
* nsz.
konsorsiyum
* Uluslar aras kurulularn ve baz hkmetlerin iktisad ve mal yardmlar yrtmek zere oluturduklar
yardm kurulu ve irketler birlii.
* Kpr, yol, baraj vb. byk projelerin gerekletirilebilmesi iin birden fazla irketin bir araya gelmesi.
konstrksiyon
* Yapma, yapm.
konstrktivizm
* Kurmacl k.
konsulto
* Konsltasyon.
konsl
* Roma'da her y l seilen iki devlet bakanndan her biri.
* 1799'dan 1804'e kadar Fransa'da birlikte grev alan devlet bakan ndan her biri.
konsltasyon
* Bir hastala birka hekimin tehis koymas ii, konsulto.
konsltasyon yapmak
* birka hekim bir hastal a tehis koymak iin bir araya gelmek.
konimento
* Ta nmak iin gemiye teslim edilen bir mala karl k olarak verilen alnd.
kont
* Roma imparatorunun danman olarak setii kimse.
* Derebeylik dzeninde derebeyi.
* Bat toplumunda drdnc derecede bir soyluluk unvan.
kont gibi
* k giyinmi (adam).
kont gibi yaamak
* bolluk iinde yaamak.
kontak
* Kart elektrik ta yan iki maddenin birbirine dokunmas, temas.
* Balant , ilgi.
* Ruh sal yerinde olmayan, dengesiz.
kontak amak
* bir ta t n motorunu alt rmak iin kontak anahtarn evirerek elektrik devresini amak.
kontak anahtar
* Bir ta t n motorunu al t rmak iin kullanlan anahtar.
kontak atmak
* elektrik donanmnda kar ularn birbirine dokunmasyla elektrik akm kesilmek.
* dengeyi kaybetmek, sinirlenip olaan d davranmak.
kontak kapama
* Bkz. kontak kapatmak.
kontak kapatmak
* bir ta t n alan motorunu durdurmak iin kontak anahtar n evirerek elektrik devresini kapamak.
* bir olay protesto etmek iin srcler trafie kmamak, tatlaryla trafii engellemek veya bir sre
bulunduu yerde kalp motoru durdurmak.
kontak kurmak
* (biriyle veya bir olayla) balant salamak.
kontak lens
* Gzn saydam tabakasnn zerine dorudan uygulanan, grmeyi dzeltici mercek.
kontak yapmak
* kart elektrik ta yan iki madde birbirine dokunmak.
kontekst
* (bir metin iinde) Szn gelii, szn n arkas, balam.
* Olaylar, durumlar, ilikiler rgs, btnlk, balam.
kontenjan
* Bir ykmllk veya yararlanma iinde, o iin kapsamna girenlerin oluturduu belirli saydaki topluluk.
* Bir maln, al m sat m veya datm iinde, ilgililerin her birine den pay oran.
* Bir kuruluun veya bir kimsenin seip almakta yararlanabilecei l, say .
kontenjan sistemi
* Dar dan yurda getirilecek mallarn tr ve niceliklerini sn rlandran yntem.
kontes
* Kontun kars nn ta d unvan.
konteyner
* eitli eyalar tamak iin uluslar aras standartlara gre yaplm byk sand k.
kontluk
* Kont unvan na hak kazandran yurtluk.
kontr
* Konuumluk.
kontra
* Kart, kar , aksi.
* Kontrplk.
kontra gitmek
* birine z t gitmek.
kontra mizana
* Drt direkli gemilerde en arkadaki direk.
kontralto
* Kadn seslerinin en kaln .
* Sesi byle olan sanat, alto.
kontrasomun
* Kap tokman ters dndren somun.
kontrast
* Kart, aykr , zt.
* Kartl k, aykrlk, ztl k.
kontrat
* Szleme.
kontrat yapmak
* szleme yapmak.
kontratabla
* (marangozlukta) Aac n alma oran n azaltmak ve zarars z duruma getirmek iin apraz yaptrma
yntemi ile hazrlanan tabla.
* Aa malzemenin biim deitirmesini nlemek iin kr aac n iki yzne, elyaf ynleri kr aaca apraz
veya 45 eik, ayn kal nlkta astar kaplama ve yz kaplama yap trlarak elde edilen tabla.
kontratak
* Kar ak n, kar saldr.
kontratl
* Szlemeli.
kontratsz
* Szlemesiz.
kontrbas
* Keman trnden, en kal n sesli yayl alg .
* Kontrbas alan kimse, kontrbas.
kontrbas
* Kontrbas alan sanat.
kontrfile
* Kesim hayvanlarnda, bel kemiindeki dikensi k ntnn iki yannda bulunan et dilimi.
kontrgerill
* Gerill glerine kar oluturulmu g.
kontrol
* Bir iin doru ve usulne uygun olarak yapl p yaplmadn inceleme, denetim, denetleme.
* Bir eyin geree ve asl na uygunluuna bakma.
* Yoklama, arama.
* Deneti, kontrolr.
kontrol altna almak
* hastal durdurmak.
* yangn sndrmek.
kontrol etmek
* denetlemek.
* yoklamak, gzden geirmek.
kontrol kalemi
* Herhangi bir elektrik devresinin ak veya kapal olduunu iine yerletirilmi kk bir lmbann yan p
snmesiyle gsteren, ucu tornavidal, kalem biiminde ara.
kontrol kulesi
* (hava alan nda) Hava trafik kontrol ilerinin ynetilmesi iin yaplm , evrenin iyice grnd olduka
yksek kule.
kontrol saati
* Bekilerin belirli yerlerden gei zamanlarn belirleyen alet.
kontrolc
* Kontrol yapan, deneti, kontrolr.
kontrolr
* Deneti.
kontrolrlk
* Denetilik.
kontrpiye
* Sporcunun yanlma hareketi.
kontrpiyede kalmak
* futbolda kalecinin ters tarafa gitmesi veya hamle yapmas.
kontrplk
* Telleri birbirine ters gelecek biimde en az kaplamann st ste tutkallanmas ndan oluan, ince, esnek
ve dayankl tahta.
kontrpuan
* eitli melodileri birbirine uydurma sanat.
kontur
* (resimde) evre izgisi, nesneyi belirgin gsteren izgi.
kontuvar
* Bir memleketin, yabanc bir memleketteki ticaret acentas.
konu
* Konumada, yazda, eserde ele al nan dnce, olay veya durum, mevzu.
* zerinde konuulan ey, bahis.
konu komu
* Btn komular, birbirine yakn yerde oturan kimseler.
konu mankeni
* Gemi bir olayn gelimesini ve sonucunu ayn biimde yanstmak zere canland ran kimse.
konuu olmak
* birine konuk olarak gidip kalmak.
konuk
* Bir yere veya birinin evine ksa bir sre kalmak iin gelen kimse, misafir, mihman.
* Konakya gre asalak.
konuk etmek
* birini evinde bir sre arlamak.
konuk evi
* Resm veya zel kurulular n kendi grevlilerinin yararlanmas iin yaptrd konut, misafirhane.
konuk gelmek
* bir yere veya birinin evine k sa bir sre kalmak iin gelmek.
konuk kesi
* Konuklar n oturmas iin haz rlanm zel yer, yiit buca.
konuk olmak
* bir yerde ksa bir sre arlanmak.
konuk sanat
* Asl programda olmayan, program d etkinlie katlan sanat.
konuku
* Yabanc konuklar n yanna verilen, onlar gezdiren, onlarla ilgilenen klavuz veya arkada, mihmandar.
konukuluk
* Konukunun ii, mihmandarlk.
konuklama
* Konuklamak ii.
konuklamak
* Konuk almak.
* Yemee armak.
konukluk
* Konuk olma durumu, misafirlik.
konuksever
* Konuklar na iyi davranan, onlar iyi arlayan ve kendisine konuk gelmesinden holanan, misafirperver,
mkrim.
konukseverlik
* Konuksever olma durumu, misafirperverlik.
konulma
* Konulmak ii.
konulmak
* Koymak veya konmak ii yap lmak.
konulu
* Konusu olan, mevzulu.
konum
* Bir kimsenin veya bir eyin bir yerdeki durumu veya duru biimi, pozisyon.
* Durum, yer, vaziyet, pozisyon.
* Yeryznde bir noktann, enlem ve boylamlarn yardmyla bulunan yeri.
* Bir ehrin uzak ve yakn evresiyle her trl ilikisini salayan ve ehrin gelimesini etkileyen coraf
artlarn n btn.
konumlama
* Konumlamak ii.
konumlamak
* Konum durumunu kazanmak.
konumland rma
* Konumlandrmak ii.
konumland rmak
* Bir rn veya hizmeti rakiplerinden ayrmak iin pazarlama almas yapmak.
konumlanma
* Konumlanmak ii.
konumlanmak
* Yerlemek, yer almak.
konur
* Esmer, ak kestane renginde olan.
konur al
* Kumral.
konusuz
* Konusu olmayan, mevzusuz.
konu
* Konmak ii veya biimi.
* Konum.
* Btn imknlar gz nnde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerletirilmesi biimi.
konukan
* Konumay, lkrd y seven, ok konuan.
konukanlk
* Konukan olma zellii.
konulandrma
* Konulandrmak ii veya durumu.
konulandrmak
* Sava ara ve gerelerini stratejik bir blgede toplamak.
konulanma
* Konulanmak ii veya durumu.
konulanmak
* Belli bir yere veya blgeye mevzilenmek.
konuma
* Konumak ii.
* Grme, danma, mzakere.
* Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yaplan konuma, konferans.
konuma bozukluu
* Baz sesleri gerei gibi karamamaktan ileri gelen syleyi, kt telffuz etme.
konuma dili
* Gnlk yaayta kullan lan ve yaz dilinden az ok farklarla ayrlm bulunan dil.
konuma gl
* Baz konuma organlar nn gerei gibi almamas sebebiyle rahat ifade edememe.
konuma korkusu
* Tutukluk.
konuma merkezi
* Beynin, konuma ilevini denetleyen blm.
konuma yapmak
* topluluk karsnda bir konuda konumak.
konuma yetersizlii
* Beklenen dzeyde veya yeterli lde konuamama.
konumac
* Bir toplulukta konuan kimse, hatip, konferans .
konumak
* Bir dilin kelimeleriyle dncesini anlatmak.
* Belli bir konudan sz etmek.
* Bir konuda karl kl sz etmek, sohbet etmek.
* Sylev vermek, konuma yapmak.
* Konuma dili olarak kullanmak.
* Dncesini herhangi bir ara kullanarak anlatmak.
* liki kurmak veya ilikiyi srdrmek.
* Belli bir biimde sylemek.
* Geerli olmak, etkin olmak.
* k ve zarif grnmek.
* Flrt etmek.
* Becermek, uzman gibi yapabilmek.
* Dargn bulunmamak.
konumama hakk
* Adl makamlarda suluya tannan ifade vermeme hakk.
konumaya dalmak
* baka eylerle ilikiyi keserek belli bir konudan sz etmek.
konuturma
* Konuturmak ii.
konuturmak
* Konumasn salamak, konumasna yol amak.
* Bir mzik aracn ok gzel almak.
konuu
* Kolokyum.
konuucu
* Kusursuz, dzgn, gzel, tatl sz sylemesini bilen.
konuulma
* Konuulmak ii.
konuulmak
* Konumak iine konu olmak.
* Herhangi biri konumak.
konuumluk
* Bir konuma sresi miktar.
konut
* Bir insann yatp kalkt , i zaman dnda kald veya tzel kiilii olan bir kuruluun bulunduu ev,
apartman gibi yer, mesken, ikametgh.
konut
* Bir bilimin kuruluunda temel grevi grmekle birlikte belik'ten daha az olma ve tan mlanmayan ilkel
gerek, koyut, postulat: Eukleides'in "bir noktadan bir doruya ancak bir parelel izilebilir" yolundaki konutu gibi.
konut belgesi
* Yurttalar n baz resm ilerini yrtrken gerekli olan, oturduklar yerin muhtar ndan aldklar belge,
ikametgh ilmhaberi.
konut dokunulmazl
* Belli hukuk artlarn dnda, kiilere ait konutlara girilmemesi, arama yaplmamas ve eyaya el
konulmamas durumu.
konut fonu
* Toplu konut yapm iin devlete oluturulan fon.
konut kredisi
* Konut almak iin banka vb. kurumlardan belli bir vadeye yaylm olarak dn alnan para.
konutlanmak
* Konut olarak kullanmak.
konvansiyon
* Anlama.
* Bir anayasa yapmak veya bir anayasay dei tirmek iin toplanan olaanst geici meclis.
konvansiyonel
* Anlama ile ilgili, uzlama ile ilgili.
konveks
* Dbkey, muhaddep.
konveksiyon
* Is yaym, iletim.
konvektr
* Isyayar.
konvensiyonel silh
* Taraflarca gc, nitelii bilinen ve klsik olarak kabul edilen nkleer ve kimyasal silh d nda kalan sava
arac.
konvertibilite
* (para iin) Serbeste dvize evrilebilirlik.
konvertibl
* (para iin) Serbeste dvize evrilebilir.
konvertisr
* Deitirge.
konveyr
* Yk havadan veya yerden tamaya yarayan ve kapal devre al an alet.
* Koruyucu gemi, refakat gemisi.
konvoy
* Ayn yere giden tat veya yolcu topluluu, kafile.
* Sava gemilerince korunan yk gemileri katar .
konyak
* spirto derecesi yksek, zel kokulu, sarmtrak renkte bir tr ikinin patent ad.
kooperatif
* Ortak ihtiyalar elverili artlarla kar lamak iin kurulan, kr amac olmayan ortaklk.
* reticilerin, arac y ortadan kararak rnlerini daha iyi artlarda pazarlamak iin kurduklar ortaklk.
kooperatifi
* Kooperatif yesi.
* Kooperatif yneticisi.
kooperatifilik
* Kooperatif kurma ve iletme ii.
kooperatifleme
* Kooperatiflemek ii.
kooperatiflemek
* Ekonomiyi kooperatiflere dayamak.
koordinasyon
* Belli bir amaca ulamak iin eitli iler arasnda balant, uyum, dzen salama, e gdm.
koordinat
* Belirli bir molekl iinde zel bir konuma sahip bir atoma bal olan atom veya atom grubu.
koordinatlar
* Apsis, kot ve ordinatn ortak ad.
koordinatr
* eitli iler arasnda dzen ve uyum salayan kimse, e gdmc.
koordine
* Koordinasyonla ilgili.
koordine etmek
* uyum ve dzen salamak.
kopal
* Tropik blgelerde yetien, baz erguvangillerden kar lan ve cil yapmakta kullanlan bir eit reine.
kopanaki
* El ile bir eit dantel rmek iin kullanlan silindir biimli ara.
* Bu ara stnde rlen bir tr dantel.
koparan
* Kollar geriye sarkk cepken biiminde, beyaz keeden yap lm kaytanla ilemeli bir eit ceket.
koparlma
* Kopar lmak ii.
koparlmak
* Koparmak ii yap lmak.
koparp atmak
* koparmak.
* ilgisini kesmek, nem vermemek.
kopar
* Koparmak i i veya biimi.
koparma
* Koparmak ii.
* melik bir durumda, ayaklar oynatmadan, halteri gs hizasna kaldrdktan sonra ayaklar aarak
kalkma.
koparmak
* Kopmas n salamak, kopmasna yol amak.
* Daldan, aatan alp toplamak.
* Glkle elde etmek.
* Birden ve gl bir biimde balamak veya balatmak.
* Zor kullanarak almak.
* Birlikte koan yary stn bir aba ile hzlanp gemek.
kopart lma
* Kopart lmak ii.
kopart lmak
* Kopartmak ii yap lmak.
kopartma
* Kopartmak ii.
kopartmak
* Koparmak iini yapmak.
kopartt rma
* Koparttrmak ii.
kopartt rmak
* Kopartmak iini yaptrmak.
kopa
* Bir giysinin iki yann bititirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir engelden oluan ara.
kopalama
* Kopalamak ii .
kopalamak
* Kopa ile iliklemek.
kopalanma
* Kopalanmak ii.
kopalanmak
* Kopa ile iliklenmek.
kopal
* Kopas olan, kopa ile iliklenen.
kopasz
* Kopas olmayan.
kopek
* Rublenin yzde biri deerinde para birimi.
kopil
* Ars z sokak ocuu.
* Pi.
kopkoyu
* ok koyu.
kopma
* Kopmak ii.
kopmak
* Herhangi bir yerinden ikiye ayrlmak.
* Yerinden ayr lmak.
* Gvdeden ayrlmak.
* (grltl veya tehlikeli olaylar iin) Birdenbire balamak veya ortaya kmak.
* Btn ilikil eri kesilip bsbtn ayrlmak veya uzaklamak.
* Uzaklamak, kurtulmak.
* ok armak.
* Komak, hzla gitmek.
kopolimer
* Kopolimerleme ile elde edilen madde.
kopolimerleme
* Doymam birleikler kar m nn byk molekller vererek polimerlemesi.
kopoy
* Orta boylu, dk kulakl, tyleri k sa bir tr av kpei.
kopuk
* Kopmu.
* Toplum kurallarna aldrmayan erkek, isiz, gsz, serseri.
kopukluk
* Kopuk olma durumu.
* Kopua yara r davran.
kopuksuz
* Ara vermeden, durmakszn.
kopuntu
* Kopmu para, diaspora.
kopup gelmek
* uzak bir yerden ayr larak gelmek.
kopuz
* Ozanlar n ald telli Trk saz .
kopuzcu
* Kopuz alan kimse.
kopya
* Bir sanat eserinin veya yazl bir metnin taklidi.
* Suret karma ii.
* Bir s navda sorular cevaplamak iin baka birinden veya yerden gizli yoldan yararlanma.
* Yaz l s navda gizlice bakmak iin hazrlanm k t.
* Taklit edilmi olan.
kopya ekmek (veya yapmak)
* (genellikle yazl s navlarda) sorular cevaplamak iin gizlice bir kaynaa bakmak.
kopya defteri
* Mektup kopyalarn n karld ince yaprakl defter.
kopya etmek (yapmak veya kopyasn karmak)
* (bir yaz veya eser iin) aslna bakarak ayn n veya benzerini oluturmak.
kopya kd
* Birka kopya karmak iin beyaz ktlarn arasna konulan karbonlu k t.
kopya kalemi
* Yaz s kopya kdyla birka kda birden kan sert, mor renkli bir tr kalem.
kopya mrekkebi
* Yaz s, zerine konulan kda ancak slatl nca kan mrekkep.
kopya vermek
* snavda sorulara cevap vermesi iin bir kimseye gizlice yardmda bulunmak.
kopyac
* Yaz l s navlarda kopya yapan renci.
* zgn eser vermeyip bakalarnn eserlerini kopya eden kimse.
kopyaclk
* Kopya yapma ii.
kopyalama
* Kopyalamak ii.
* Gelitirilmi zel yntemlerle bir canln n ikizini, tpksn yapma.
* Bas l bir malzemeyi tpk bas m yntemiyle aynen oaltma.
kopyalamak
* Ayn s n veya benzerini oaltmak.
* Bir canl nn gelitirilmi zel yntemlerle ikizini veya benzerini yapmak.
kopyalanmak
* zdelemek, btnlemek.
kopye
* Bkz. kopya.
kor
* yice yanarak ate durumuna gelmi kmr veya odun paras.
* Krmz.
* Byk ac, znt, sk nt .
kor
* Kolordu kelimesinin ksaltmas: Korgeneral.
kor dkmek
* yannca dayan kl kor durumuna girmek.
kor gibi
* kpkrm z, ate gibi.
kor gibi yanmak
* ok parlamak.
kora
* Bal ca belirtisi ksa, abuk, deiken gte irade d hareketler olan bir hastalk.
koral
* Din ezgi veya kayna din ezgi olan orkestra paras.
koramiral
* Deniz kuvvetlerinde, tmamiral ile oramiral aras ndaki, kara kuvvetlerindeki korgeneralin deniz
ordusundaki dengi olan amiral rtbesi.
koramirallik
* Koramiralin rtbesi.
* Koramiralin makam ve grevi.
kordallar
* Slomlar iyi gelimi ok hcreli hayvanlar topluluu.
kordiplomatik
* Bir yerde bulunan eli ve elilik grevlilerinin topluluu, eliler topluluu.
kordon
* ou ipekten yaplm kaln ip.
* Saat veya madalyon gibi eyleri asmaya yarayan ounlukla ince zincir.
* nce tellerden rlen ve zellikle ev aralar nda kullanlan elektrik iletkeni.
* nce uzun sralar durumunda yaplm oymal duvar veya mobilya ss.
* Teneke ve inkodan yaplan eyalarn stne ss yapmak iin kullanlan ara.
* Bir yere girip kmay denetim altna almak iin grevlilerden oluturulan dizi.
* Kabaran denizin kumsalda brakt dknt katman .
kordon alt na almak
* bir yere giri k nlemek iin o yeri grevlilerce, korumak.
kordon boyu
* Denize k ys olan ehirlerde k y boyunca uzanan imarl yol.
kordone
* Sim, gm veya ipek ipliklerin bklmesiyle hazrlanan ve el ilemelerinde kullan lan ince kordon.
* katl bklm ipek iplii.
Korece
* Kore dili.
koregraf
* Baleyi oluturan adm ve figrleri dzenleyen sanat .
* Koreografi eserleri yazar .
koregrafi
* Dans ad mlar nn kda geirilmesi.
* Bir baleyi oluturan adm, figr ve anlat mlarn btn.
korekt
* Doru.
korelsyon
* Bal lam.
Koreli
* Kore halkndan olan (kimse).
koreograf
* Koregraf.
koreografi
* Koregrafi.
korgeneral
* Kara ve hava kuvvetlerinde grevi kolordu komutanl olan, tmgeneralle orgeneral aras ndaki rtbe.
korgenerallik
* Korgeneral rtbesi.
* Korgeneralin makam ve grevi.
korida
* Boa grei.
koridor
* Bir yapya girmeyi salayan veya odalar birletiren genellikle dar geit, geenek.
* Gemeye yarayan dar ve uzun aral k, dehliz.
* ki devlet aras ndaki dar toprak paras.
korindon
* Birleimi alminyum oksit olan, cam parlakl nda, saydam ve trl renklerde, elmastan sonra en sert
mineral.
kork aprilin beinden, kz ayrr einden
* eskiden halk arasnda nisan ay iin kullanlan april ayn n beinde ift sren iki kz birbirinden ay racak
kadar hava souk olur.
korka korka
* Korkarak.
korkak
* ok abuk ve olmayacak eylerden korkan (kimse, hayvan).
korkak bezirgan ne kr eder ne zarar (veya ziyan)
* i yapmaya korkan tccar, kendisini zarardan korumu olur, ama kazan da salayamaz.
korkaka
* Korkak bir biimde.
korkaklk
* Korkak olma durumu.
* Korkaka davran.
korkaklk etmek
* korkak davranmak.
korkalama
* Korkalamak ii.
korkalamak
* Korkar gibi olmak, biraz korkmak.
korkma
* Korkmak ii.
korkmak
* Korku duymak, rkmek, dehete kap lmak.
* Kayg duymak, endie etmek.
* ekinmek, saknmak, sayg duymak.
* Yapamamak, cesaret edememek.
korktuu ba na gelmek (veya korktuuna uramak)
* dnlen kt durum gereklemek.
korku
* Bir tehlike veya bir tehlike dncesi karsnda uyanan kayg duygusu.
* Kayg , znt.
* Ktlk gelme ihtimali, tehlike, muhatara.
* Gerek veya beklenen bir tehlike ile youn bir ac karsnda uyanan ve coku, beniz sararmas , az
kurumas, kalp ve solunum hzlanmas gibi belirtileri olan veya daha karmak fizyolojik deimelerle kendini gsteren
duygu.
korku dalar bekler (veya arr)
* korku her yerde varl n duyurur.
korku damar
* Kas klarda olduu sanlan, korkuyu atlatmak iin sklmas gerekti ine inanlan damar.
korku dmek (veya korkuya kaplmak)
* endielenmek, korkmak.
korku samak
* herkesi korkutmak.
korku vermek
* korkutmak.
korkudan ld rmak
* ar korku yznden akln yitirmek, delirmek.
korkulma
* Korkulmak ii.
korkulmak
* (herhangi biri) Korkmak.
* Kayg duyulmak.
korkulu
* Korku veren, korkutan.
* Kendisinden ktlk gelebilen, tehlikeli.
korkulu rya (veya d) grmektense uyan k yatmak evldr (veya yedir)
* tehlikeli bir ie girimektense o iin salayaca kazantan vazgemek daha iyidir.
korkuluk
* Tarlalarda, ba, bahe ve bostanlarda kularn zarar vermesini nlemek iin konulan, insana benzeyen
kukla.
* Dme tehlikesi olan yerlere ekilen duvar veya parmaklk.
* Kendisine verilen ii yapmayan veya ancak yer doldurmaya yarayan kimse veya topluluk.
korkun
* ok korkulu, korku veren, dehete dren, mthi.
* (herhangi bir zelliiyle) aknlk veren.
* ok ar , pek ok, gl, iddetli.
korkunlama
* Korkunlamak ii.
korkunlamak
* Korkun bir duruma gelmek, korkun bir durum almak.
korkunlatrma
* Korkunlatrmak ii.
korkunlatrmak
* Korkun bir duruma getirmek.
korkunluk
* Korkun olma durumu.
korkunun ecele faydas yoktur
* kii korkmakla kendisine gelecek bir ktl nleyemez.
korkusuz
* Korkusu olmayan, yrekli, pervasz.
* Korku vermeyen, tehlikesiz.
korkusuzca
* Korkusuz olarak, korkmadan.
korkusuzluk
* Korkusuz olma durumu.
korkutma
* Korkutmak ii.
korkutmaca
* Korkutma amacyla yaplan (ey veya davran ).
korkutmak
* Korkmas na yol amak.
* Kayg ya drmek.
* Gzda vermek.
korkutucu
* Korku veren.
korkuya kesmek
* korkmak.
korlanma
* Korlanmak ii.
korlanmak
* Kor durumuna gelmek.
korlama
* Korlamak durumu veya biimi.
korlamak
* Kor hline gelmek.
korluk
* Kor olma durumu.
* Mangal.
korna
* Motorlu ta tlarda, bisikletlerde sesle iaret vermek iin kullan lan ve iinden hava geirilerek al nan boru,
klkson.
* Bu borudan kan ses.
kornea
* Gzde saydam tabaka.
korner
* Ke.
korner at
* \343 ke at .
korner direi
* Futbolda ke atn n yap laca yeri belirleyen bayrakl direk.
kornet
* Pistonlu orkestra algs .
korneti
* Kornet alan kimse.
korni
* Perdeleri asmaya yarayan tahta veya metalden ara.
* ereve biiminde oymal knt.
* Sarp, kayalk k nt.
kornii
* Korni yapan veya satan kii.
korniilik
* Korniinin ii veya meslei.
kornion
* Kabuunun zeri prtkl, lezzetli bir tr turuluk h yar.
korno
* Savalarda ar arac olarak kullanlan, boynuz veya fil dii boru.
* Bir a zlk, kendi zerine dolanm koni biiminde uzun bir boru ve az genie alan bir kulakl ktan
oluan flemeli bakr alg .
koro
* Tek veya ok sesli olarak yazlm bir mzik eserini uygulamak iin bir araya gelen topluluk.
* Byle bir topluluun syledii sz veya ark .
koro hlinde
* toplu bir durumda, hep birlikte; grltl bir biimde.
koroner
* Kalbi ta eklinde kuatp besleyen (damarlar).
korporasyon
* Lonca.
korporatif
* Korporasyonla ilgili.
korsan
* Dman veya kendi ulusunun gemilerine saldran deniz haydudu.
* Bakalarnn hakk n zor kullanarak alan kimse.
* Bir hakk izinsiz olarak kullanan.
korsanl k
* Korsan olma durumu.
* Bir hakk izinsiz olarak kullanma.
korse
* Gzellik veya sal k gayesiyle kullan lan esnek i giysisi.
korseci
* Korse yapan veya satan kimse.
korsecilik
* Korse yapma veya satma ii.
korseli
* Korsesi olan.
korsesiz
* Korsesi olmayan.
kort
* Tenis oynanan alan.
korte
* ktal k, flrt.
korte etmek
* ktalk etmek.
kortej
* Bir devlet bynn yannda bulunan kimseler, maiyet, maiyet alay .
* Bayram, cenaze gibi trenlerde s ra hlinde giden insan topluluu, alay.
korteks
* Beyin zar .
kortizon
* Bbrek st bezi kabuunun salglad hormonlardan biri.
kortizonlu
* Birleiminde kortizon olan.
kortizonlu il
* ltihaplanmada, alerjilerde ve baz kan hastalklar nn tedavisinde kullanlan, birleiminde kortizon olan il.
koru
* Bak ml kk orman.
korucu
* Orman veya k r bekisi.
* Krsal blgede gvenlik glerine yardmc olan sivil grevli.
korucuk
* Kk koru.
koruculuk
* Korucu olma durumu veya korucunun ii.
korugan
* Aa gvdeleriyle yap lm ve evresinde kazl ukuru bulunan, korunmaya elverili, kare biimindeki ev.
* Ate etmeye imkn verecek ekilde hazrlanm delik ve mazgallar bulunan yer.
koruk
* Henz olgunlamam eki zm.
koruk lferi
* Austosta avlanan turfanda lfer.
koruk suyu
* Koruun ezilmesiyle elde edilen s v .
koruk erbeti
* Koruktan yaplm bazen nane veya oul otu katlan erbet.
koruluk
* Koru durumunda olan sk aal yer.
koruma
* Can gvenliinin tehlikede olduu dnlen bir kimseyi saldr lardan korumak zere grevlendirilmi kii.
koruma polisi
* Can gvenlii tehlikede olduu dnlen bir kimseyi korumak zere eitilmi ve baz zel aletlerle
donat lm emniyet grevlisi.
koruma nsz
* Balant nsz.
korumak
* Bir kimseyi veya bir eyi d etkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek,
vikaye etmek, syanet etmek.
* Gl bir kimse veya kurulu, gsz birini veya bir eyi her trl tehlikeden esirgemek, onu desteklemek,
himaye etmek.
* Tehlikeye kar denetimi altnda bulundurmak, savunmak, mdafaa etmek.
* Tehlikeli, zararl durumlar nlemek.
* Bir eyin eskimesini, y pranmasn nlemek iin gereken dikkat ve zeni gstermek.
* Sregelen bir durumun deiiklie uramas n nlemek.
* Karlamak, denk gelmek.
korumal k
* Koruma salayan ey.
korun
* st derinin en d tabakas.
korun dokusu
* Korun tabakas n ve bu tabakan n deiimiyle oluan trnak, boynuz vb. yi yapan doku.
korunak
* Korunmak iin yaplm yer; s nlan, saklanlan yap, maara gibi yer.
* Koruyan, esirgeyen, saklayan yer veya kimse.
korunakl
* Koruna olan.
korunaksz
* Koruna olmayan.
koruncak
* Ambaljlanan mal d etkilere kar korumak iin ambalj atsna aklan tahta, kontrplk vb. malzeme,
mahfaza.
korunga
* Yaban yonca, tirfil.
korungalk
* Tirfil tarlas.
korunma
* Korunmak ii.
korunma grmek
* anlay veya hogr ile kar lanmak.
korunmak
* Kendini korumak, snmak, saknmak.
* Korumak iine konu olmak.
korunum
* Korunmak ii, muhafaza.
korunumlu
* Mekanik enerjisini deimez kalan (sistem).
koruyucu
* Korumak iini yapan, gzetici, hami.
* Koruyan kimse, muhaf z.
* Asala d ortamda yok eden, onun konakya ulamasna engel olan (il veya ilem).
koruyucu hekimlik
* Hastalk ortaya kmadan nce alnacak nlemlerle ilgilenen hekimlik dal .
koruyucu nsz
* Trkede nl ile biten bir kelimeye nlyle balayan bir ek getirilince araya giren -y- nsz: Anne-y-e,
evde-y-iz gibi.
koruyuculuk
* Korumak ii, himaye.
koruyu
* Korumak ii veya biimi.
korvet
* Denizaltlara kar zel olarak silhland rlan bir eit kk sava gemisi.
korza
* Denizin iinde iki zincirin biribirine dolamas.
kosa
* Bir eit uzun sapl orak.
kosins
* Tmler ann sins, (cos).
koskoca
* ok byk, muazzam.
* Boyca uzun.
koskocaman
* ok byk, ok iri, muazzam.
* Geni, byk, kalabalk.
kosmos
* \343 kozmos.
kostak
* Zarif, kibar, al ml, gzel giyinmi, yakkl.
* Yiit, kabaday, yrekli.
kostaklanma
* Kostaklanmak ii.
kostaklanmak
* Zarif, kibar grnmeye almak, al m satmak, gsteri yapmak.
koster
* Ky limanlar arasnda seferler yapmak zere ina edilmi ve donatlm kk yk gemisi.
kostik
* Hayvan ve bitki dokularn yakan, andran.
kostm
* Ceket, pantolon ve bazen de yelekten oluan erkek takm giysisi.
* ounlukla sokakta giyilmek iin dikilmi kadn giysisi.
kostmc
* Kostm diken, hazrlayan veya satan (kimse).
kostml
* Kostm giymi olan.
* Al lm ve gnlk giysilerin dnda baz zel giysiler giyilen.
kostmlk
* Kostm yapmaya elverili.
koa
* ift, e, ikiz.
* Hep birlikte.
koa kar mak
* birlikte yalanmak (yeni evlenenlere dilek olarak sylenir).
koa koa
* koarak.
koa
* sim cmlelerinde zne ile yklemi birletiren, ykleme olumluluk veya olumsuzluk, sreklilik, kesinlik,
gl ihtimal kavramlar veren -dr/-dir eki veya deil kelimesi.
koalk
* Koa olma durumu.
koalt
* ki hayvan birbirine koma veya balama.
koam
* Avu.
* ki avu dolusu.
koamlama
* Koamlamak ii.
koamlamak
* ki elle avulamak.
koar adm
* Toplu jimnastikte yap lan hafif tempolu kou.
* Hzl admlarla, koarcasna.
koin
* Ar, hareketsiz, bol ve kabark tyl bir tavuk rk .
koma
* Komak ii.
* Sazla okunmak iin hece ls ile yazlm, ilk parasn n birinci, ikinci ve drdnc dizeleriyle teki
paralarn drdnc dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralar nda uyakl , konular sevgi ve doa olaylar olan bir
halk iiri.
* Bir halat, aac pekitirmek iin yanna konulan halat veya aa.
komaca
* Birbirini kovalayarak oynanan bir ocuk oyunu.
komak
* Adm atlar n artrarak ileri doru h zla gitmek.
* Bir yere ivedilikle gitmek.
* Bir ile ok ilgilenmek, kouturmak.
* Kouya kmak.
* (ardndan veya peinden zarflaryla ) Kovalamak, stne dmek, izlemek.
komak
* Birlikte i grmesi iin bir eyi baka birinin yan na katmak, arkada olarak vermek.
* Hayvan ekecei eye balamak.
* art ileri srmek.
* Birini, bir ite grevlendirmek.
konil
* Krmz bceinin gzel ll boya karlan bir tr, kabuklu bit (Coccus coeti).
koturma
* Koturmak ii.
koturmak
* Komak iini yaptrmak.
* abucak gndermek.
* abalamak, uramak.
koturulma
* Koturulmak ii veya durumu.
koturulmak
* Komak ii yapt rlmak.
kou
* Koarak yaplan yar .
* At yar.
kou at
* Kou iin yetitirilmi at.
kou koparmak
* h zla kouvermek, abucak at lp gitmek.
kou yolu
* Salkl yaam iin orman ilerinde veya yol kenarlarnda zel olarak dzenlenmi erit hlinde toprak yol.
koucu
* Kouya katlan yar.
kouk
* Naz m, manzume.
* Koma, trk.
koul
* art.
* Bir antlamada belirlenen hkmlerden her biri.
* Bir eyin kendi zelliini kazanmas iin, bulunmas gereken durum, gerekli olan zellik.
koullama
* artlamak ii.
koullamak
* artl duruma getirmek.
koulland rma
* artlandrmak ii, artlandrma.
koulland rmak
* artlandrmasna sebep olmak, artlandrmak.
koullanma
* artlanmak ii.
koullanmak
* artlara bal kalmak, artlanmak.
koullu
* artl, merut.
* artlanm olan (ey).
koullu tepke
* Doal olmayan, sonradan kazandrlan tepkenin bir uyaran karsnda ortaya kmas biiminde beliren
tepke, artl refleks.
koullu yan cmle
* artl yan cmle.
koulma
* Koulmak ii.
koulmak
* Komak (II) ii yaplmak.
* Srlmek, gnderilmek.
* Herhangi biri komak (I).
koulsuz
* artsz.
koulsuz tepke
* Herhangi bir artlandrma srecinin banda belirli bir uyaranla salanan doal tepke, artsz refleks.
koum
* Araba hayvan nn kay takm.
* Hayvann arabaya koulmas .
koum at
* Arabaya koulan at veya hayvan.
koum hayvan
* \343 koum at.
koum tak m
* \343 koum.
koumcu
* Araba hayvanlarnn kay blmn yapan kimse.
koumlu
* Koum geirilmi, koulmu (hayvan).
koun
* Asker, yan yana durmu asker dizisi, saf.
* Yan yana dizilmi insanlarn oluturduu dizi.
* Kou, yar.
koun balamak
* koun durumuna girmek, saf tutmak.
koun koun
* Dizi dizi, sra s ra.
kountu
* Bir adamn yannda bulunanlar, yardak lar, tayfa.
koua koua
* Kouarak.
kouma
* Koumak ii.
koumak
* Birlikte ve birden komak.
* Kouturmak.
kouturma
* Kouturmak ii.
kouturmak
* Bir ii izlemek veya birok ii yapmak amac yla srekli olarak gidip gelmek, koumak.
kout
* (iki veya daha ok doru iin) kier ikier ayn dzlem iinde bulunan ve kesimeyen, muvazi, paralel.
* Ayn zaman iinde gelien, ayn zellikleri gsteren (olay, dnce vb.), paralel.
koutuluk
* Kiide, ruhsal olaylarla, bedensel olaylar arasnda koutluk bulunduunu ileri sren reti, paralelizm.
koutlat rma
* Koutlat rmak ii.
koutlat rmak
* Birine kout duruma getirmek, paralelletirmek.
koutluk
* ki izginin kout olmas , paralellik, muvazat.
* (olay, dnce vb. iin) Aralarnda benzerlik bulunmas durumu.
kot
* Giysi yap lan bir tr pamuklu kuma.
* Bu kumatan yaplan (giysi).
kot
* Temel ile zemin arasndaki ykseklik.
kota
* Bir lkede kontenjan sisteminden ithal edilecek mallarn eitlerini ve eit oranlarn veya miktarlar n
gsteren liste.
* Baz lkelerde, sinemalarda belirli bir sre oynatlmas zorunlu olan yerli film saysn n yabanc filmlere
oran.
kotan
* Pulluk, byk saban.
kotar lma
* Kotar lmak ii.
kotar lmak
* Kotarmak ii yaplmak.
kotarma
* Kotarmak ii.
kotarmak
* Pien yemei baka kaba boaltmak.
* Bir ii tamamlamak, bitirmek.
* Yemek iin hazrlk yapmak.
kotlama
* Kotlamak ii.
kotlamak
* Kotlarla gstermek.
* Bir harita veya taslaktaki miktarn kotlarn koymak, rakamlamak.
kotlet
* Pirzola.
kotletpane
* Galeta ununa bulanarak yada kzartlm pirzola.
koton
* Pamuktan yap lm olan (kuma vb.).
kotonperle
* briim gibi parlak ve kalnca, bir cins pamuk iplik.
kotra
* ounlukla bir direkli, randas olan, ince gvdeli yelkenli.
kotra
* Irmak ve gl a zlarnda kurulan ve ince kazklarla kamlardan yaplma dalyan.
kov
* Yerip ekitirme, gybet.
kov etmek
* yerip ekitirmek.
Kova
* Zodyakta Olak ile Balk burlar arasnda bulunan bir bur. Zodyak.
kova
* Genellikle su veya sulu eyleri iine koyup tamaya, kuyudan veya denizden su ekmeye yarayan stnden
kulplu kap.
* Futbolda ok gol yiyen kaleci veya takm.
kova
* Bataklklarda yetien bir eit saz, hasr otu.
kova kova
* Kovalar dolusu, kova stne kova dolusu.
kova olmak
* ok gol yemek.
kovalama
* Kovalamak ii.
kovalamaca
* Ebenin, yanna gizlice sokulup koluna vuran kovalayp yakalamaya al mas biiminde oynanan bir ocuk
oyunu.
kovalamak
* Kovmak.
* Kaan n arkasndan komak, yakalamaya almak.
* Bir eyin arkas na dp elde etmeye veya bir sonuca balamaya almak, izlemek, takip etmek.
* Yar ta, kamakta olan koucu veya koucular yakalamaya almak.
kovalan
* Kovalanmak ii veya biimi.
kovalanma
* Kovalanmak ii.
kovalanmak
* Kovalamak iine konu olmak.
kovalay
* Kovalanmak ii veya biimi.
kovalk
* Sazlk yer.
kovan
* Fiein kapsl, barut ve kurun tayan yuva blm, kapk.
* Arlara barnak olarak yaplan, trl biimdeki tahta, sepet veya sandk.
* Yayk.
kovan anahtar
* Alt ve sekiz ke c vatalar s kmak ve skmek iin kullanlan anahtar.
kovan otu
* Oul otu.
kovanlk
* Bkz. arl k (II).
kovboy
* Amerika'da s r obanlarna verilen ad.
kovboyculuk
* Kovboyculara zenme durumu.
kovcu
* Sz getirip gtren, arkadan ekitiren, fitneci, fiti, gammaz.
kovculuk
* Kovcu olma durumu, fitnecilik, fitilik, gammazlk.
kovdurma
* Kovdurmak ii.
kovdurmak
* Kovmak iini yaptrmak.
kovlama
* Kovlamak ii.
kovlamak
* Birinin yapt i i, syledii sz yermek, ktlemek, birisini yerip ekitirmek, fitlemek, gammazlamak.
kovma
* Kovmak ii.
kovmak
* Sert veya kk drc szlerle gitmesini sylemek, savmak.
* Bir yerden srp karmak, kovalamak.
* ine son vermek, grevinden atmak, uzaklat rmak.
* Varlna son vermek, ortadan kaldrmak.
* zlemek.
kovucuk
* Bitkilerde, mantar tabakas zerinde, snger dokunun kalnlamad yerlerde oluan ve bitkinin
solunumuna yardm eden kk deliklere verilen ad, adese.
kovuk
* Bir eyin oyuk durumunda bulunan i blm.
kovulma
* Kovulmak ii veya biimi.
kovulmak
* Kovmak iine konu olmak veya kovmak i i yap lmak.
kovulu
* Kovulmak ii veya biimi.
kovuntu
* Kovulmu kimse, matrut.
kovu
* Kovmak ii veya biimi.
kovuturma
* Kovuturmak ii.
* Sulu sanlan biri iin yap lan soruturma ve aratrma, takibat, takip.
kovuturma amak
* kovuturmak ilemine balamak.
kovuturma yapmak
* kovuturma ilemini yrtmek.
kovuturmak
* Sulu olduu ileri srlen biri iin gerekli aratrma ve soruturmay yapmak, takip etmek.
koy
* Denizin, gln kk girintiler biiminde karaya doru sokulduu yer, kk krfez.
koyacak
* ine te beri koymaya yarayan ey.
koyak
* ki dan arasnda kalan byk ukur, vadi.
* Dalar ve kayalklarda olumu doal ukur.
* Karalarda akarsu andrmasyla olumu, bir yne doru eimli, uzunluuna ukurluk.
koyar
* ki akarsuyun birletii yer.
koycuk
* Kk koy.
koyduum yerde otluyor
* uzun sredir hibir ilerleme gstermeyenler iin sylenir.
koydunsa bul!
* arand hlde bulunamayan eyler veya bulunmas gereken yerde bulunmayan kimseler iin kullan lr.
koydurma
* Koydurmak ii.
koydurmak
* Birinin bir eyi bir yere koymas n salamak.
koygun
* Dokunakl, etkili, ili, ackl .
koyma
* Koymak ii.
koyma ak l
* Tecrbe edilmemi, etkisi ksa sren, o an iin ortaya atlm bir tr nasihat.
koymak
* Bir eyi bir yere b rakmak, belli bir yere yerletirmek.
* Bir kimseyi ie yerletirmek, birine i salamak.
* Brakmak.
* Katmak, eklemek.
* Yazmak (imza, tarih, adres).
* Uyulmas gereken kurallar belirlemek, ortaya karmak.
* Etkilemek, dokunmak.
* (btede) Bir ey veya kimse iin kullanmay belirlemek, ayrmak.
* Brakmak, terk etmek.
koynuna almak
* biriyle beraber yatmak.
* biriyle sevimek iin yatmak.
koynuna girmek
* biriyle yatp sevimek.
koynunda ylan beslemek
* bir yaknndan ihanet grmek.
koyu
* Younluundan dolay g akan, sulu kart.
* Karaya kaan (renk), ak kart.
* (baz nitelikler iin) Ar.
* Derin, hareketli.
koyu gri
* A k siyaha yakn gri, grinin bir ton koyusu.
koyu kahverengi
* Karaya yakn kahverengi, kahverengini bir ton koyusu.
koyu k r
* Krlaman n ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu.
koyu k rmz
* Bordoya yakn k rmz , krm zn n bir ton koyusu.
koyu koyu
* (renk iin) yice koyu.
koyu koyu dnmek
* uzun uzun veya derin derin dnmek.
koyu lcivert
* Karaya yakn lcivert, lcivertin bir ton koyusu.
koyu mavi
* Mavinin bir ton koyusu.
koyu pembe
* Pembenin bir ton koyusu.
koyu sar
* Sarnn bir ton koyusu.
koyu yeil
* Karaya yakn yeil, yeilin birka ton koyusu.
koyulama
* Koyulamak ii.
koyulamak
* Koyu duruma gelmek.
* Derinlemek, hararetlenmek, ar duruma gelmek.
koyulatrma
* Koyulatrmak ii.
* yi bir grnt veremeyecek kadar zayf olan bir film paras nn kimyasal ilemlerle glendirilmesi ii.
koyulatrmak
* Koyu duruma getirmek.
koyulma
* Koyulmak ii.
koyulmak
* Koymak iine konu olmak.
* Koyulamak.
* Girimek, balamak, teebbs etmek.
koyultma
* Koyultmak ii.
koyultmak
* Koyu duruma getirmek.
* Bir konumay tat alnr biimde uzatmak.
koyuluk
* Koyu olma durumu.
koyun
* Gevi getirenlerden, eti, st, yapas ve derisi iin yetiti rilen evcil hayvan (Ovis aries).
* Verilen buyruklara uyan, kendi kiiliini gsteremeyen kimse.
koyun
* Gsle giysi aras.
* (yatmakta iken) Kollar aras , kucak.
* Koruyucu, efkatli evre.
koyun bakl
* Bn bakl , budala, ak n.
koyun can derdinde, kasap ya derdinde
* Bkz. keiye can kaygs, kasaba et (veya ya) kayg s .
koyun dede
* Al k, aptal.
koyun eti
* Kesilmi koyunun paralanp sat lan eti.
koyun gibi
* budala, akn.
* karar ve davranlarnda bakasna ba ml olan, bakasna uyan.
koyun kaval dinler gibi dinlemek
* hibir ey anlamadan dinlemek.
koyun koyuna
* (yatmakta iken) Birbirine sarlm bir durumda.
koyun mantar
* Bir eit mantar, koyun gbei.
koyuncu
* Koyun besleyen veya alp satan kimse.
koyunculuk
* Koyun beslemek veya alp satmak ii.
koyungbei
* Bir eit mantar, koyun mantar.
koyungz
* Birleikgillerden, beyaz ve iri bir papatya tr (Matricaria parthenium).
koyuntu
* S knt , znt, keder.
* Sopa, baston koymaya yarayan yer.
koyunun bulunmad yerde keiye Abdurrahman elebi derler
* istenilen nitelikteki ey bulunamaynca onun daha dk nitelikte olanna da raz olunur.
koyunyn
* Bir tr snger, bal petei.
koyut
* Konut (II).
koyuverme
* Koyuvermek, koyvermek ii.
koyuvermek
* Salmak, serbest b rakmak.
* Oluruna b rakmak.
koyverme
* Koyuvermek.
koyvermek
* Koyuvermek.
koz
* Ceviz.
* skambil oyunlar nda dier k tlar alabilen, onlara stn tutulan belirli renk ve iaretteki kt.
* Baar frsat olan elverili durum, saldr ve savunma f rsat.
koz helva
* Ceviz ve ekerle yap lan adal bir tr helva.
koz helvac
* Koz helvas yapan veya satan kimse.
koz helvas
* Koz helva.
koz k rmak
* oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak.
koz vermek
* imkn tanmak, elverili durum salamak.
koza
* inde tohum veya krizalit bulunan koruncak.
koza ekmek
* kozay temizleyip ayklamak.
kozac
* pek kozas al p satan kimse.
kozaclk
* Koza ileme ii.
* pek kozas al p satma ii.
kozak
* Kozalak.
* Metalden yap lm iine antlama ve padiah mektuplarn n konulduu kutu.
kozalak
* Koza.
* Kozalakllarn ou dibi yuvarlak, tepesi koni biiminde ve odunsu dokulu meyvesi.
* Bal mumu zerine baslm mhrn bozulmamas iin zerine yaptr lan fil diinden kapakk.
* Olmam, kuru, ham meyve.
kozalakl lar
* A k tohumlulardan, yapraklar i nemsi, yemileri kozalak biiminde, porsukgilleri, servigilleri, amgilleri
iine alan bir bitki tak m , ine yaprakllar.
kozalaks
* Kozalaa benzeyen, kozalak grnnde olan.
kozalaks bez
* Beynin altnda bulunan kk bir bez.
kozal
* Kozas olan.
kozasna ekilmek
* evreyle ilikisini kesmek, hibir eye karmamak.
kozasz
* Kozas olmayan.
kozmetik
* Cildi ve salar gzelletirmeye, diri tutmaya yarayan her trl kokulu madde.
kozmik
* Evrenle ve onun genel dzeniyle ilgili.
* Haber alma ile ilgili.
kozmik nlar
* Yldzlar aras uzaylardan gelerek atmosfere giren, kaynaklar kesinlikle bilinmeyen nlar.
kozmik madde
* Evreni oluturan madde.
kozmogoni
* Evren doumu.
kozmogonik
* Evrenin doumuyla ilgili.
kozmografya
* Gk biliminin, matematik ve fiziin yalnz temel kavramlarndan yararlanarak en bellibal olaylar ele alan
dal.
kozmoloji
* Evren bilimi.
kozmolojik
* Evren bilimsel.
kozmonot
* Uzay adam , astronot.
kozmopolit
* eitli uluslardan kimseleri barndran, iinde bulunduran.
* Kozmopolite zg olan.
* Ulusal zelliklerini yitirmi kimse.
kozmos
* Evren.
kozu kaybetmek
* istediini yapabilme imknn yitirmek.
kozunu oynamak
* elindeki en stn ve son imkn kullanmak.
kozunu paylamak (veya pay etmek)
* aralarndaki anlamazl zora bavurarak zmlemek, sona erdirmek.
kek
* Kadn k lna girip engi gibi oynayan erkeklere verilen ad.
* Ar bal davranlar olmayan kimse.
keke
* ou karcar veya arlama makam nda, kvrak ve en oyun havas.
keklik
* Kek olma durumu veya kein yapt i.
* Kek gibi davranma durumu.
kfte
* Genellikle ky lm etten, bazen de tavuk, bal k veya patatesten yaplan, trl biimlerde piirilen yemek.
kfteci
* Kfte yapp satan kimse.
* Kfte sat lan veya yenilen yer.
kftecilik
* Kfte piirip satma ii.
kftehor
* Sevgiyle sylenen paylama sz.
kftelik
* Kfte yapmaya elverili (kyma).
kfter
* zm rasyla niasta kaynat larak ve tepsilere dklp kesildikten sonra kurutulan bir eit pestil.
kfterlik
* Kfter yapmak iin zel olarak ayrlan zm veya ra.
kftn
* S rlara yedirilen susam veya keten kspesi.
khne
* Eskiyip ypranm , bakms z kalm .
* inde yaanlan zamana gre geride kalm, eskimi, a d .
khneleme
* Khneme.
khnelemek
* Khnemek.
khnelik
* Khne olma durumu.
khneme
* Khnemek ii.
khnemek
* Eskimek, modas gemek.
* Geersiz bir duruma gelmek, a d kalmak.
kk
* Bitkileri topraa balayan ve onlarn, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz blm.
* (baz eylerde) Dip blm.
* (kkyle ve sapyla karlan bitkilerde) Tane.
* Dip, temel, esas.
* Kaynak, kken.
* Bir kimseyi bir yere balayan manev temel glerin btn.
* Kelimenin her trl ekler karldktan sonra kalan anlaml blm: Yaptrmak kelimesinde kk, yap-
blmdr.
* Olaan artlarda evresinden yaltlamayan, ancak birok tepkimede nitelik deitirmeden geebilen atom
kmesi.
* (denklemde) Bilinmeyenin yerine konulduunda uygun den gerek veya birleik deer.
kk
* Saz kurmaya yarayan burgu, kulak.
* Sap.
* Ssende olduu gibi, her yl kk sren ve yer stne sap karan ok yll k yer alt gvdesi.
kk bacakl lar
* Kk biiminde, yalanc ayak denilen protoplzma uzant lar yla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri,
gnsleri, deliklileri ve nllar iine alan tek hcrelilerden bir sn f.
kk bilgisi
* Kken bilimi.
kk boyas
* Kk boyasgillerden, 1-2 m uzunluunda, al grnnde, gvdesi sert dikenli, ok y llk bir bitki, kz l
boya, kzl kk (Flubia tinctorum). Bu bitkinin srngen ve k rmz renkteki kk saplar boyacl kta kullanl r.
* Bu bitkinin kklerinden elde edilen krm zms sar bir boya, kk krmzs, alizarin.
kk boyas giller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, yapraklar karlkl , meyveleri zeytinsi olan ve kahve aac , kk boyas ,
knakna, yourt otu, alt n kk gibi birok cinsleri ve bunlara bal drt bin kadar tr iine alan bir familya.
kk doray cs
* Yedek besin maddelerini kklerinde toplayan, pancar, algam gibi kk yemlerin doranmas iin kullanlan,
bazen temizleme kafesi de bulunan zel bir alet.
kk i areti
* Herhangi bir kuvvete nc kuvvet diyelim, ykseltildiinde rnein "8 saysn veren 2 say s 8'in nc
kuvvetten kkdr" denir; bylece, 4 81 gibi bir ifadede 81 in drdnc kuvvetten kkn, yani 3 saysn anlat r.
Bir a says verildiinde a=b2 eitliini salayan b says na, "a'n n kare kk" veya "ikinci kuvvetten kk", bu eitlik
a=b3 biiminde olursa "a'nn kp kk" veya "nc kuvvetten kk" denir ve bunlar yle gsterilir: 2 a , 3 a
bu ifadelerde kullan lan k rk izgi biimindeki iarete kk iareti denir.
kk kaplama
* Aacn kklerinden elde edilen, gzel desenli bir kaplama eidi.
kk krm zs
* Kk boyas, alizarin.
kk kurdu
* Danaburnu.
kk mantar
* Mee, am ve fndk gibi aalarn kklerinde yerleen, iplik grnnde bir mantarn emeciyle, kkn
ortak yaama biimindeki birlemesinden oluan mantar.
kk salmak
* iyice tutunmak, salamlamak, yaylmak, kklenmek.
* bir yere iyice yerlemek.
kk sap
* Ssende olduu gibi, her yl kk sren ve yer stne sap karan ok yll k yer alt gvdesi.
kk sapl
* nci iei beya erelti gibi ok yll k kk sap bulunan bitki.
kk skmek
* ok etin i grmek.
kk sktrmek
* uratrmak, glk karmak.
kk
* l yap m nda kullanlan trl kk, kabuk, iek, yaprak gibi eyleri satan kimse.
kkk
* Ana kkn dallanmasyla oluan ikincil kk.
kken
* Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak stnde yay lan dallar.
* Bir eyin kt , dayand temel, biim, sebep veya yer, mene.
* Soy, asl.
* Bir maln retildii veya yapld , alnd, getirildii yer, mene, orijin.
* Tulumbac hortumlar nn u ksm ndaki sar maden sap.
kken belgesi
* Bir maln hangi lkeden getirildiini gsteren belge, mene ahadetnamesi.
kken bilimci
* Kken bilimi ile uraan dil bilimi, etimolog.
kken bilimi
* Bir dildeki kelimelerin kaynan gsteren, ne zaman ortaya ktklarn, nereden geldiklerini, hangi
evrelerden getiklerini aratran; kelimelerin hem biim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dal, etimoloji.
kken bilimsel
* Kken bilimi ile ilgili, etimolojik.
kkenlenme
* Kkenlenmek ii.
kkenlenmek
* Kkeni olmak, kkene sahip bulunmak.
kkenli
* Kkeni olan.
* Belli bir kaynaktan km olan, bir kaynaa dayanan.
kkensel
* Kkenle ilgili olan.
kkensiz
* Kkeni olmayan.
kkertme
* Kkertmek ii veya durumu.
kkertmek
* Kklemek.
* Fide, sebze veya asma ubuunun ufaklar n kkyle kararak baka yere dikmek.
kkleme
* Kklemek ii.
* Tarla yapmak iin ormanda alan yer.
kklemek
* Aa veya bitkiyi kk ile birlikte topraktan karmak, kkertmek.
* Toprakta kalan bitki kklerini ayklamak.
* Ba ubuklarn veya fidanlar kklendirip dikmek.
* Minder, ilte gibi eylerin iki yzn yer yer diki lerle tutturmak.
* nce sa rglerinden birkan yeniden bir arada rmek.
kklemek
* (saz ) Kurmak.
kklendiri
* Kklendirmek ii veya biimi.
kklendirme
* Kklendirmek ii.
kklendirmek
* Bir aacn a yerini, a filizinin kk salmas iin topraa gmmek.
* Kk vermesini salamak.
kkleni
* Kklenmek ii veya biimi.
kklenme
* Kklenmek ii.
kklenmek
* (bitki iin) Kk olumak; kk salmak, kk tutmak.
* Kkl, temelli bir biimde yerlemek.
kkleme
* Kklemek ii.
kklemek
* Gl bir biimde yerlemek, yer etmek, kk salmak.
kkletiri
* Kkletirmek ii veya biimi.
kkletirme
* Kkletirmek ii.
kkletirmek
* Kklemesini salamak.
kkl
* Kk olan.
* Kklemi, iyi yerlemi, kal c olan, esasl.
* Soylu, soyu sopu belli, iyi tannan.
kkl aile
* Eskiden beri bilinen ve iyi tan nan aile.
kknar
* amgillerden, yksek blgelerde yetien, ine yapraklar ksa, yass olan, reineli ve kozalakl bir orman
aac (Abies).
kknar sakz
* Kknar kozalaklar ndan elde edilen sakz, kknar reinesi.
kksel
* Kkle ilgili.
kks
* Cier otlar nda ve yosunlarda kk andran, bitkinin tutunmasna yarayan blm.
kksz
* Kk olmayan.
* Temeli, dayana veya gereklii olmayan.
kkszlk
* Kksz olma durumu.
kkten
* Yzeyde kalmay p derine inen, asl konuyu da iine alan, kkl, cezr, radikal.
kkten iekli
* iekleri kk saptan veya kk yanndan sren bitki eitlerine denir.
kkten dinci
* Kkten dincilik yanl s olan kimse.
kkten dincilik
* Kurulu dzenin temellerini din kural ve inanlar dorultusunda dei tirip uygulamadan yana olan tutum
veya reti.
kkten srme
* Niteliini soydan alm , tredi olmayan, soylu.
kktenci
* Kktencilikten yana olan, kktencilik yanls, radikal.
kktencilik
* Bilimde, dinde, siyasette kkten yenilikler yapma eilimi, radikalizm.
* Ele al nan konunun temel sebeplerine, kklerine kadar inen dnce biimi, radikalizm.
* Yaama biimlerini, yaama ilikilerini eletirip kkten deitirme eiliminde sonuna kadar giden gr.
* Kurulu dzenin temellerine ynelik toplumsal ve ekonomik dei tirmelerden yana olan tutum veya reti,
radikalizm.
kkte
* Ayn kkten gelen eitli yap ve grevdeki kelimeler: Sevgi, sevin, sevme; vergi, verim, veri; bal k,
balang, baar gibi.
kkte tmle
* Fiille ayn kkten olan tmle: alg almak. Ekin ekmek gibi.
Kktrke
* Gktrke.
kk kaznmak
* bir daha ortaya kamayacak biimde yok edilmek.
kknden halletmek
* herhangi bir konuyu veya sorunu temelden zmlemek.
kkne kibrit suyu
* "yerin dibine bats n!", "lsn, kahrolsun!" anlamlar nda ilenme sz.
kkne kibrit suyu dkmek (veya kkn kurutmak)
* bir daha ortaya kamayacak biimde yok etmek.
kkn (veya kknden) kazmak
* bir daha reyemez duruma getirmek, hibir kal ntsn brakmamak, yok etmek.
kler
* Tanelere zarar veren bir buday hastal .
kle
* Savata tutsak alnan, yabanc lkelerden zorla karl p zgrlkten mahrum brak lan veya bakas ndan
satn alnan erkek, kul, esir I.
* Birinin emri altnda bulunan, zgr olmayan kimse.
* Herhangi bir eye ar derecede bal olan kimse.
kleci
* Karncalar n baka trlerin yuvalarn talan etmesi durumu.
kleleme
* Klelemek ii.
klelemek
* Kle durumuna gelmek.
kleletiri
* Kleletirmek ii veya biimi.
kleletirme
* Kleletirmek ii.
kleletirmek
* Kle durumuna getirmek.
kleli
* Klesi olan.
klelik
* Kle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret.
klelik dzeni
* Eski alarda klelerin ba retim gc olarak kullan ld rejim.
klemen
* Klelerden kurulan bir asker sn f.
* Birinin sahip olduu kle veya karava.
klen olaym!
* yalvarma anlatr.
kleniz (veya kleleri)
* sz syleyen erkek tarafndan sz sylenen kimseye a r bir sayg gsterilmi olmak iin ben zamiri yerine
kullanlrd.
* sayg amacyla, biri, yaknlarndan sz ederken onlar anlatan kelimelere de bu sz kat lr.
klesiz
* Klesi olmayan.
klk
* ve yk hayvan.
kmbe
* Un, tuz ve ya ile yourulan hamurun kzgn kle gmlmesi yoluyla elde edilen ekmek.
kme
* Papatya ve ay ieinde olduu gibi, sapn yass lam ve genilemi ucu zerinde ieklerin yan yana
toplanmas biimindeki iek durumu.
kmr
* Karbonlu maddelerin kapal ve havasz yerlerde iin iin yanmas ndan veya ok uzun sre derin toprak
katmanlar altnda kalp birtakm kimyasal dei melere uramasndan oluan, siyah renkli, bitkisel kaynakl, iinde
yksek oranda karbon bulunan kat yakt.
* Koyu kara rengi belirtmek iin kullanl r.
kmr baa vurmak
* kmrn iyi yanmamas ndan kan karbon oksidiyle zehirlenmekten ba ar mak.
kmr gibi
* simsiyah.
kmr kalem
* \343 fzen.
kmr kayas
* Kaya bal cinsinden kara renkli bir balk.
kmrc
* Kmr alp satan veya odun kmr yapan kimse.
* Vapurda, fabrikada vb.de ocaa kmr tayan ii.
kmrc rana dnmek
* yz, st ba siyah lekeler iinde kalmak.
kmrclk
* Kmrc olma durumu veya kmrcnn yapt i.
kmren
* Sarmsaa benzer bir yaban otu, yaban sarmsa (Allium rotuntum).
kmrleme
* Kmrlemek ii.
* Bitki kal ntlarnn kmre dnmesine yol aan doal olay.
kmrlemek
* Kmr durumuna gelmek.
kmrletirilme
* Kmrletirilmek ii.
kmrletirilmek
* Kmr durumuna getirilmek.
kmrletiri
* Kmrletirmek ii veya biimi.
kmrletirme
* Kmrletirmek ii.
kmrletirmek
* Kmr durumuna getirmek.
kmrl
* Birleiminde kmr olan.
* Yakt olarak kmr kullanan.
kmrlk
* Kmr saklanan veya konulan yer.
km
* Manda, su s r, camz.
kpee atsan yemez
* (yiyecek iin) ok kt.
kpee hot, kediye pit dememek
* kendisine zarar verenlerden korunmak iin en kk bir tepkide bulunmamak.
kpei balasan durmaz
* yaamaya elverisiz yerler iin kullanl r.
kpein az na kemik atmak
* kar gelerek ba rp aran birini susturmak iin ona bir kar salamak.
kpek
* Kpekgillerden, boy ve biim bakmndan pek ok cinsleri olan, ok iyi koku alan, sad k; bekilik, avc lk
gibi iler iin beslenen memeli hayvan (Canis familiaris).
* Aa lk niyetlerle yaltaklanan veya davranlar kt olan kimse iin svg sz olarak kullanl r.
kpek bal
* Kpek balklar ndan, gvdesi mekik biiminde, burun ksm sivri, solunga yar klar boynun iki yannda
bulunan, kkrdakl, yrt c balklarn genel ad (Mustelus mustelus).
kpek balklar
* Omurgal hayvanlardan balklar snf na giren bir takm.
kpek dii
* Az dileri ile kesici diler arasnda, iki yanda ve altl stl birer tane bulunan sivri di.
kpek gibi
* ok yaltaklananlar iin sylenir.
kpek memesi
* Koltuk alt nda kan iltihapl ban.
kpek sarmsa
* Yaban sarmsa.
kpek soan
* Yaban sarmsa.
kpek soyu
* "Alak, soysuz" anlamna gelen bir svg.
kpek zm
* t zm.
kpek yese kudurur
* ok a r ve onur krc szler iin sylenir.
kpekayas
* Ball babagillerden, iekleri sap evresinde demet durumunda toplanm, trl birok tr olan bir bitki
(Marrubium vulgare).
kpekgiller
* Kpek, kurt, akal, tilki gibi et obur memelileri iine alan hayvan familyas.
kpekkuyruu
* Alttaki grei, sarmadan kurtulmak zere dnerken, rakibinin srtn yere getirmek iin, onu enesinden,
alnndan veya grtlandan elle ekip s rtn yere getirmeye alma.
kpekle yatan pire ile kalkar
* uygunsuz kiilerle ilikide bulunman n doal olan kt sonucunu anlatr.
kpekleme
* Kpeklemek ii.
kpeklemek
* ok yorulmak.
* Varlk, g ve sal k ynnden dknlemek.
kpekleni
* Kpeklenmek ii veya biimi.
kpeklenme
* Kpeklenmek ii.
kpeklenmek
* Yalvar p yaltaklanarak aal k bir duruma dmek.
kpeklei
* Kpeklemek ii veya biimi.
kpekleme
* Kpeklemek ii.
kpeklemek
* Onurunu yitirip yaltaklanmak.
kpekli
* Kpei olan.
kpeklik
* Kpeke davranma, kpek gibi yaltaklanma.
kpekolu
* Bkz. kpolu.
kpekolu kpek
* Kpolu svgsnn pekitirilmi biimi.
kpeksiz
* Kpei olmayan.
kpeksiz ky bulmu da omaksz (veya deneksiz) geziyor
* kendisine engel olacak, kar kacak kimse olmad iin istedii gibi davrananlara sylenir.
kpeksiz kye (veya srye) kurt iner (veya girer)
* koruyucusuz kalan yere veya lkeye dman girer.
kpolu
* "Hain", "dzenbaz" anlamnda kullan lan svg.
* Kurnaz, iini bilir, zeki kimseler iin sevgiyle sylenir.
kpoluluk
* Kurnazlk, dzencilik.
kpr
* Herhangi bir engelle ayrlm iki yakay birbirine balayan veya trafik ak m nn, baka bir trafik akmn
kesmeden stten gemesini salayan, ahap, kgir, beton veya demir yap.
* Geminin nn iyice grecek bir ykseklikte, sancaktan iskeleye kadar kurulan kumanda yeri.
* ki ey arasnda ba veya ilikiyi salayan ey.
* Olmayan dilerin yerini tutmak veya takma dileri azdaki dilere salam tutturmak amacyla yaplan di
protezi.
* Grete omuzlar yere dedirmemek iin ayaklar ve aln yere dayayp beli yukar kald rarak alnan durum.
* Vcudun, s rt yere dnk olarak el, ba veya diz yere dayanarak yay biimi ald durum.
kpr alt ocuu
* Kimsesi ve gidecei yeri olmayan kimseler iin kullanl r.
kpr ba
* Bir kprnn balang veya biti noktas.
* lerlemek iin klan elverili k y veya tutulan nemli nokta.
* nemli mevki.
kpr ban (veya kpr balarn) tutmak
* ok nemli bir mevkii (veya mevkileri) ele geirmek.
kpr kurmak
* akar su veya gl vb. zerinde kpr ina etmek.
* elleri arkadan yere dayay p ayak ular na basarak vcudu yay gibi germek.
kpr yol
* Vadiler, koyaklar veya derin dere yataklar zerine kurulan ve beton direkleri zerinde duran kara yolu
kprs, viyadk.
kprc
* Kpr yapan kimse.
* Tombazlarla kpr kuran (istihkm k tas ).
* Osmanl lkelerinde, zellikle ordunun geecei yollar zerindeki kprleri onarmak ve korumakla grevli
takm.
kprck
* Bkz. kprck kemii.
kprck kemi i
* Omuz ba yla gs kemiinin st ucu arasnda bulunan ve derinin alt nda belli olan uzunca kemik.
kprclk
* Kpr yapma ii.
kprden (veya kpry) geinceye kadar ayya day derler
* kii iini grdrnceye kadar yardm bekledii kimseye dil dker.
kprleni
* Kprlenmek ii veya biimi.
kprlenme
* Kprlenmek ii.
kprlenmek
* Kprl duruma gelmek, kprs olmak.
kprleri atmak
* bir iten vazgeme veya geri dnme imkn kalmayacak biimde kesin bir davranta bulunmak.
kprl
* Kprs olan.
* ki blm bir kpr ile birbirine balanm (yap).
kprnn (veya kprlerin) alt ndan ok su (veya sular) akt (veya geti)
* "zamanla artlar ok deiti, eski durum kalmad " anlam nda kullanlr.
kpk
* alkanan, kaynatlan, mayalanan, yukardan dklen svlarn zerinde oluan hava kabarcklar yn.
* Yapay olarak elde edilen, yumuak ve esnek dolgu gereci.
* Gaz ve buharlar n sv katmanlar ile kuat lmas ndan oluan y n.
* Hayvanlarn, baz kez de insanlar n aznda grlen salyams kabarcklar.
kpk gibi
* beyaz, hafif ve kpk grnndeki eyler iin kullanl r.
kpkleni
* Kpklenmek ii veya biimi.
kpklenme
* Kpklenmek ii.
kpklenmek
* st kpk balamak.
kpkl
* Kp olan, kpklenen.
kpksz
* Kp olmayan, kpklenmemi.
kpleme
* Kplemek ii.
kplemek
* ilte, yast k, yorgan gibi eyleri kaln ve aralkl , skca dikmek.
kpre kpre
* Kprerek.
kprme
* Kprmek ii.
* Sinirlenme, fkelenme.
kprmek
* Kpk yapmak, kpk olumak, kpk kararak kabarmak.
* Ekiyip kpklenmek.
* ok kzmak, birdenbire fkelenip tamak, feveran etmek.
kprtme
* Kprtmek ii.
kprtmek
* Kprmesini salamak.
kprtc
* Kprtme zellii tayan.
kprt
* Kprtmek ii veya biimi.
kpr
* Kprmek ii veya biimi.
kr
* Grme duygusu olmayan, grmez.
* Keskinlii yeterli olmayan.
* Az aydnlk veren.
* Arkas tkal olan veya ilek olmayan.
* Olgular sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan.
* Duyarln yitirmi.
* Bu kelime baz deyimlerde ktleyici bir s fat gibi kullanl r.
kr aa
* Kontratablada orta kat oluturan ve genellikle yumuak aalardan haz rlanan blm.
* Kontratablann orta k smnda tabla kalnl nn en az yarsn oluturan, yumuak aalardan dei ik
yntemlerle elde edilen masif aa tabakas.
kr alan
* Trafikte srcnn geriden gelenleri aynasnda gremedii blge.
kr baca
* Herhangi bir k bulunmayan baca.
kr ba rsak
* Kal n barsan ilk paras.
* Kal n barsan ince ba rsakla birletii yerde bulunan knt blm.
kr boaz
* Yemek ihtiyac , yemee dkn, boaza dkn.
* Mide.
* Pis boaz, obur (kimse).
kr apa
* Toprak topaklarn datmakta kullanlan, ucu kt apa.
kr deneini beller gibi
* hep ayn biimde davranp hibir yenilik veya dei iklik yapmay dnmeyenlerin tutumunu niteler.
kr dv
* Ayn eyi gerekletirecek kimselerin birbirinden habersiz ve birbirini engelleyecek biimdeki dzensiz
abalar .
kr duman
* ok youn sis.
kr dm
* krdm.
kr fare
* Kr faregillerden, toprak alt nda yuva yapan bir memeli hayvan (Spalax typhlus).
kr faregiller
* Kemiriciler sn fna giren, gzleri kk bir deri ile rtl, kuyruksuz, rnek hayvan kr fare olan bir
familya.
kr hat
* Demir yollar nda arkas kesik hat.
kr kad
* Hatra gnle bakmadan doru bildiini herkesin yzne syleyen, szn esirgemeyen.
kr kandil
* I ok az olan kandil.
* Ar derecede sarho, gk kandil.
kr kaya
* Deniz yzne ok yakn olan tehlikeli kaya veya s l k.
kr kr parmam gzne
* ok belli, gze batacak kadar ortada.
kr kstebek
* Kr faregillerden kemirici bir memeli hayvan.
kr kurun
* Bir bakasna veya amasz at ld hlde bir kimsenin lmesine veya yaralanmas na sebep olan kurun,
serseri kurun.
kr kurttan bile vazgememek
* en kk varl bile hor grmeden korumak.
kr kuyu
* Suyu kurumu, su kmayan, susuz kuyu.
kr nianc
* Hedefi rastlant ile vuran kimse.
kr nianc lk
* Hedefi, iyi nian almas n bilerek deil, rastlant ile vurma.
kr nokta
* Kr alan.
kr ocak
* ocuksuz aile.
kr olu
* Bkz. Krolu.
kr olas (veya kr olasca, olsun)
* bir ilenme sz olarak kullanl r.
kr lr badem gzl olur, kel lr srma sal olur
* bir kimse veya bir ey yok olunca deer kazan r.
kr sat cn n kr alcs olur
* "herkes dengiyle i yapar" anlam nda kullan lr.
kr san
* Kstebek.
kr ans
* Kt talih.
kr eytan
* Kt kader.
kr eytandan bulmak
* ilenme sz olarak kullan lr.
kr talih
* Kt kader.
kr tapa
* Borunun kullanlmayan veya kullanlmas istenilmeyen deliine taklan di li tapa.
kr topal
* Yar m yamalak, iyi kt idare edecek biimde.
kr uu
* Ua karanl kta veya sis iinde sadece uu aletlerini kullanarak ynetme.
kr ylan
* Kr ylangillerden, solucanla beslenen, ylana benzer, ayaksz bir srngen (Typhlops vermicularis).
kr ylangiller
* Omurgal hayvanlardan srngenler sn fna giren, btn scak blgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 m
boyundaki y lanlar familyas.
krcesine
* Gereklerden bsbtn habersiz olan (olarak), gerekleri grmeyen (grmeyerek).
krdm
* zlemeyen, ilmiksiz dm.
* zlmesi hemen hemen imknsz olan sorun.
kre
* Karnca yuvas.
* Demirci krnn, kmrlerin yand blme a lan delii.
krebe
* Gzleri bal olan ebenin, oyuna katlan teki ocuklar yakalamaya alt ocuk oyunu.
kreli
* Krelmek ii veya biimi.
krelme
* Krelmek ii.
* Grevi kalmad iin veya baka sebeplerle bir organn beslenemeyerek klmesi, dumur.
krelmek
* Keskinliini yitirmek.
* Suyu ekilmek.
* (ate veya k iin) Snecek duruma gelmek.
* Deer, nem veya yeteneini yitirmek.
* Soyu tkenmek.
* Grevi kalmad iin veya baka sebeplerden dolay bir organ beslenemeyerek klmek, dumura
uramak.
kreltme
* Kreltmek ii.
kreltmek
* Krelmesini salamak.
* Dumura uratmak.
* Yeteneini kaybettirmek.
kree
* Yerdeki kar n yznde buz tutmu olan tabaka.
krfez
* Karan n iine sokulmu deniz paras.
* Kuytu, ilek olmayan.
krfezcik
* Kk krfez.
krktk
* Kendini bilmeyecek kadar ok (sarho, k vb.).
krle yatan a kalkar
* deersiz, kt kimselerle iliki kuranlar kt huylar edinirler.
krlemeden
* Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin.
* Nian almadan.
krleni
* Kreli.
krlenme
* Bkz. krleme.
krlenmek
* Bkz. krlemek.
krler mahallesinde ayna satmak
* bir eyi ona hi ihtiya duymayacak olan evreye gtrmek.
krleme
* Krlemek ii.
krlemek
* Kesmez, ilemez veya yararlanlmaz duruma gelmek.
* Deer, nem veya yeteneini yitirmi duruma gelmek.
krletiri
* Krletirmek ii veya biimi.
krletirme
* Krletirme i i.
krletirmek
* Krlemesine yol amak.
krleti
* Krletmek ii veya biimi.
krletme
* Krletmek ii.
krletmek
* Keskinliin azalmasna veya yitirilmesine sebep olmak.
* Deer ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak.
krlk
* Kr olma durumu.
* Kesmez olma durumu.
* Dikkatsizce ve beceriksizce yaplan i.
* Gerei grememe durumu.
* Bitkilerin tomurcuk vermemesi durumu.
Krolu
* Kocan n karsna verdi i ad.
krpe
* (bitki iin) Dal ndan yeni koparlm , tazelii stnde, daha bymemi, kart kart.
* (insan iin) Yeni yetimekte olan.
* (hayvan iin) Bymemi.
* Gen, ho, gzel, yeni yetimi, henz bozulmam , y pranmam.
krpecik
* ok krpe, ok taze.
krpelik
* Krpe olma durumu, tazelik, taravet.
kr krne
* Davran nn gerekesini ve nasl sonulanacan bilmeden, dnp ta nmadan.
krk
* Atei canlandrmak iin kullanlan ve alp kapandka iindeki havay fleyen ara.
* Baz aralarn al p kapanabilir st ste katlanm blm.
* Baz mzik aralar nda hava vermeye yarayan, el veya ayakla iletilen mein veya kt blm.
krk gibi
* kre benzeyen bir biimde, kr andrrcas na.
krk
* Krk yapan veya satan kimse.
* Krk kullanan kimse.
* Krkleyici.
krklk
* Krknn yapt i .
krkleme
* Krkleme ii.
krklemek
* Krkle flemek.
* Kz t rmak, kk rtmak, iddetlendirmek.
krklenme
* Krklenmek ii.
krklenmek
* Krklemek iine konu olmak veya krklemek ii yaplmak.
krkleyici
* Kk rtc .
krkl
* Kr olan.
krksz
* Kr olmayan.
krn istedii bir gz, Allah verdi iki gz
* istenilen ey fazlasyla elde edildi.
krn ta
* rastlant sonucu birine zarar veren, hesapta olmayan i.
krn k rmak
* hevesini almak.
krn ldrmek
* gururunu krmak, gszln kabul etmek.
ks
* Savalarda, alaylarda at, deve veya araba zerinde ta nan ve iaret vermek iin kullanlan byk davul.
ks dinlemek
* trl olaylar yaad iin bilgi ve tecrbe sahibi olarak benzer veya daha basit olaylar karsnda aldr
etmemek.
ks dinlemi
* birok olaylar grp geirdiinden buna benzer eylere ald r etmeyen (kimse).
ks ks
* Ba nde, saa sola bakmadan, yorgun, zgn, dnceli bir durumda.
ks
* Mehter takmnda ks alan kimse.
kse
* By, sakal kmayan (erkek).
* Kse buday.
kse buday
* Baa k lksz bir eit buday.
kse sakal
* ok seyrek sakall.
ksei
* Ate kar t rmaya yarayan odun veya demir.
* Ucu yan k odun, esi.
ksele
* Ayakkab taban, bavul, anta yapmnda kullanlan, byk ba hayvanlarn ilenmi derisi.
* Kseleden yap lm olan.
ksele gibi
* (asl nda yumuak olan eyler iin) ok sert, inenmesi g, koparlamaz.
ksele suratl
* Utanmaz, sklmaz.
ksele ta
* Mermerleri parlatmakta kullanlan kefeki ta.
* Kundurac lar n stnde ksele dvdkleri ta.
* Avadanl klarn azlarndaki przleri dzeltmek ve inceltmek iin kullanlan bir tr ta.
kselik
* Kse olma durumu.
ksem
* Ksemen.
ksemen
* Srnn nnden giderek ona klavuzluk eden ko veya teke.
* Dvken iri ko veya teke.
* Yol gsteren klavuz.
* Borsada nclk yapan hisse.
ksemenlik
* Yol gsterme, klavuzluk.
ksemenlik etmek
* yol gstermek, klavuzluk etmek.
kseyle alay edenin top sakal kara gerek
* bakasnn eksikleriyle elenen kimsenin kendisi kusursuz olmald r.
kskelmek
* Bir yere yaslanarak oturmak.
ksktrm
* Bsbtn ktrm.
ksn
* Erkek ve diinin birbirine kar duyduklar cinsel istek, ehvet.
ksnk
* E isteme zaman gelmi (hayvan).
ksnl
* Ksnyle ilgili, ehvan, ehev, erotik.
* Cinsel duyumlar veya onlara bal olan duyumlarn uyandrd duygu ve cokularla ilgili olan, erotik.
* zellikle cinsel ak ileyen, ehvet uyandran (resim, heykel), erotik.
ksnllk
* Ksnl olma durumu, ehvaniyet, erotizm.
* Cinsel uyararlara kar ar duyarlk gsterme durumu, erotizm.
ksnlme
* Ksnlmek ii veya durumu.
ksnlmek
* (hayvan iin) E isteme zaman gelmek.
ksnl
* Ar cinsel istei olan, ehvetli.
kstebek
* Kstebekgillerden, toprak alt nda oyduu yuvalarda yaayan, gzleri hemen hi grmeyen, derisinden krk
yaplan kk bir hayvan, sokur, yer san (Talpa).
kstebek illeti
* Atlarn ensesinde oluan hcre dokusu iltihab.
kstebekgiller
* Omurgal hayvanlardan, memeliler snfnn bcekiller takmna giren bir familya.
kstei krmak
* ocuk yrmee balamak.
* bal bulunduu yerle ilii ini kesmek.
kstek
* Hayvann kamas n nlemek iin iki aya na balanan ksa ip veya zincir.
* Saat, kl, anahtar gibi eylerin ucuna taklan zincir.
* Koulan atlarn tepmesini nlemek iin kuskun kay na eklenen kay .
* Balk inesini oltaya balayan, bir iki kar uzunluunda kl veya misina paras.
* Engel.
kstek olmak
* engel olmak.
kstek vurmak
* hayvann aya na kstek balamak.
* ksteklemek.
* grete hasmn bir veya iki aya n smsk yakalamak.
kstekleme
* Ksteklemek ii.
ksteklemek
* (hayvan n) Ayana kstek vurmak.
* (bir ii) Yrmez duruma getirmek, engellemek.
kstekleni
* Ksteklenmek ii veya biimi.
ksteklenme
* Ksteklenmek ii.
ksteklenmek
* Ayana kstek vurulmak.
* Ayana bir engel tak larak der gibi olmak veya dmek.
* (bir i) Yrmez duruma getirilmek, engellenmek.
kstekleyi
* Ksteklemek ii veya biimi.
kstekli
* Kstei olan.
* Ayana kstek vurulmu olan.
ksteksiz
* Kstei olmayan.
kstere
* Tahta rendesi.
ke
* Birbirini kesen iki izginin, iki dzlemin oluturduu a, zaviye.
* ki duvar n birletii girintili veya k ntl yer.
* ki soka n veya caddenin kesitii yer.
* Blm, yer veya yan.
* Kuytu, tenha veya cra yer.
* Kimsenin uramad , aramad yer.
* Futbol alan n oluturan yan ve kale izgilerinin kesi me noktalarndan her biri, korner.
ke at
* Futbolda bir oyuncu, topu kendi kale izgisi dna karrsa, kar taraf lehine kale izgisi ile yan izgisinin
kesitii noktadan verilen serbest vuru hakk, korner at .
ke ba
* Bir sokan baka bir sokakla veya caddeyle kesiti i yer.
ke ban tutmak
* etkili olabilecek en nemli makamda bulunmak veya yeri ele geirmek.
ke bucak
* Gze arpmayan yer.
ke bucak kamak
* kimseye grnmek istememek.
ke demiri
* Dik a biiminde retilmi demir.
ke dolab
* Ke yere yerletirilen dik a biiminde yaplm dolap.
ke dnmeci
* Ke dnc.
ke dnc
* karn, en ksa zamanda sonu alacak biimde dnen kimse.
ke dnclk
* Ksa srede kar salamak ii.
ke kads
* yapmay sevmeyen, rahatna dkn kimse.
ke kapmaca
* ocuklar n keleri tutup bunlar birbirlerine kaptrmamaya al arak oynadklar oyun.
ke kapmaca oynamak
* biri bakasna gidip bulamad srada, o da kendisine gelip bulamamak, birbirini arayp durmak.
ke koltuu
* Odan n veya salonun kesini kaplayacak biimde retilmi koltuk.
ke minderi
* Keye yerletirilmi kabark byk minder.
ke penceresi
* Duvarlar arasndaki kede bulunan pencere.
ke raf
* Keyi kaplayacak biimde yaplm raf.
ke ta
* Binalarda tek para biiminde keleri tutan ta.
ke tutmak
* karmak, kendini belli etmek, grnmek.
ke vuruu
* Ke at.
ke yast
* Ke minderi zerine dik olarak konan ve keleri turan yastk.
ke yazar
* Fkra yazan kimse.
ke yazarl
* Fkra yazarl.
ke yazs
* Fkra.
kebent
* Bir yere fotoraf yap trmaya yarayan, gen biiminde arkas zamkl kk k t.
* Birleen iki kereste vb. ni tutturmaya yarayan, dik a biiminde bklm demir, L demiri.
kede bucakta kalmak
* ilgisizlikten gzden uzakta bulunmak.
kegen
* Bir okgende ard k olmayan veya bir ok yzlde ayn dzlem zerinde bulunmayan iki ke arasna
ekilen izgi, kutur, diyagonal.
kek
* Deve yavrusu.
kekleme
* Keklemek ii.
keklemek
* Deve yavrulamak.
keleme
* Kelemek ii.
* Keye apraz gelecek biimde.
kelemek
* Keye gelecek biimde koymak.
keli
* Kesi veya keleri olan.
keli ayra
* inde bulunan bir anlatmda, ayr ca parantez iine alnmas gereken bir a klama iin kullanlan keleri
krk, dz ayra.
keli parantez
* Keli ayra.
kelik
* ki duvar n kesitii yere aralarndaki ay doldurmak iin uygulanan ahap veya kgir iilii.
* Kap veya pencere aralnn kesini oluturan ta.
* Duvar kelerinde, stne lmba vb. eyler konan el yapm, ahap, ssl eya.
kesiz
* Kesi olmayan.
keye atlmak
* nem vermemek, gzden uzakta tutmak, ilgilenmemek.
keye ekilmek
* hibir ie karmayarak yaamak.
keye oturmak
* (kz iin) gelin olmak, evlenmek.
keye sinmek
* kimsenin grmeyecei bir yere saklanmak, gizlenmek, sesi kmaz olmak.
keyi dnmek
* hibir aba gstermeden ksa srede zengin olmak.
* ksa yoldan ve byk bir emek harcamadan sosyal ve ekonomik g edinmek.
kk
* Bahe iinde yap lm ssl ev, kasr.
kker
* Yemenici, ayakkab tamircisi.
kkerlik
* Kkerin yapt i .
kkl
* Yangnlar haber vermesi iin yang n kulelerinde ve baka uygun yerlerde bekletilen gzetleyici.
ktek
* Baston, sopa.
* Sopayla at lan dayak.
ktek
* Byk, beyaz pullu bir eit bal k, ta levrei, minakop.
ktek atmak (veya ekmek)
* dvmek, dayak atmak.
ktek yemek
* dvlmek, dayak yemek.
kt
* (nesneler iin) stenilen, beenilen nitelikte olmayan, fena, iyi kart .
* Zararl, tehlikeli.
* Korku, endie veren.
* Hoa gitmeyen.
* Kaba ve krc.
* Az, yetersiz.
* Kii veya toplum zerinde olumsuz etkileri olan.
* (insan iin) yi, gerekli niteliklere sahip olmayan.
* stenilmeyen, gereksiz davranlar olan veya bu davranlara eilimli olan (kimse).
* stenilmeyen, beenilmeyen, yararsz, uygun olmayan bir biimde.
* Ar , ok.
kt adam
* Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen, filmin kahraman yla ekime durumunda olan ve sonunda ou kez alt
olan kimse.
kt gz
* Bakt kimseye zarar veren veya nazar dediren gz, kem gz.
kt gzle bakmak
* bir kimse iin iyi olmayan dnceler beslemek, bunu belli edercesine bakmak.
* cinsel duygu ile bakmak.
kt haber tez duyulur
* Bkz. kara haber tez duyulur.
kt kadn
* Orospu.
kt kii olmak
* baz kimseler birtakm insanlar n dmanl n kazanmak.
kt kt dnmek
* zntl dncelere dalmak.
kt olmak
* olumsuz bir durum almak.
* beenilmemek, takdir edilmemek.
* (kadn) kt yola dmek.
kt sylemek
* bir tak m olumsuz, beenilmeyen, istenmeyen tutum ve davran lar olduunu sylemek, ktlemek.
kt yola dmek
* kt kad n olmak.
kt yola sapmak
* doruluktan ayr lp istenilmeyen ve yanl iler yapmak.
kt yola srklemek (veya saptrmak)
* yasa d, uygunsuz veya hoa gitmeyen bir yaay iine sokmak.
ktcl
* Ktlk isteyen (kimse).
* Ktlk eden, zarar veren.
* (hastal k veya ruh iin) Tehlikesi olan, habis.
ktleme
* Ktlemek ii.
ktlemek
* Biri veya bir ey iin olumsuz, aa lay c, ho olmayan szler sylemek.
* (insan iin) Sal bozulmak.
* (nesneler iin) Nitelii bozulmak, kalitesi bozulmak.
ktleni
* Ktlenmek ii veya biimi.
ktlenme
* Ktlenmek ii.
ktlenmek
* Ktlenmek ii yap lmak veya ktlemek iine konu olmak.
ktleme
* Ktlemek ii.
ktlemek
* Kt duruma gelmek.
* (kadn) Toplumun ahlk kurallar na ayk r davranmaya balamak.
ktletiri
* Ktletirmek ii veya biimi.
ktletirme
* Ktletirmek ii.
ktletirmek
* Kt duruma gelmesine yol amak.
ktleyici
* Ktleyen, yeren (sz, yaz vb.).
ktleyi
* Ktlemek ii veya biimi.
ktlk
* Kt olma durumu.
* Zarar verecek davran veya sz.
* Kemlik, er.
ktlk etmek (veya yapmak)
* kt davranmak, zarar vermek.
ktlk
* Her trl ktl yapacak ahlkta olan, erir.
ktlklk
* Ktlk olma durumu, erirlik.
ktmseme
* Ktmsemek ii.
ktmsemek
* Bir olay , bir konuyu vb.yi yaln z olumsuz ynleriyle dnmek veya ele almak.
ktmser
* Her eyi kt yan yla ele alan, her durumu karanlk gren, hep en kty bekleyen, ktye yorumlayan,
karamsar, bedbin, pesimist, iyimser kart.
ktmserleme
* Ktmserlemek ii.
ktmserlemek
* Ktmser duruma gelmek, karamsarlamak.
ktmserlik
* Ktmser olma durumu, karamsarl k, bedbinlik, pesimizm.
* Her eyi en kt yanndan ele alan, her durumu karanl k gren ve hep en kty bekleyen dnya gr,
pesimizm.
ktrm
* Yall k veya sakatl k sebebiyle yryemeyen.
* (bacak iin) Yryemeyecek derecede sakat.
* leyemeyen, i yapamayan.
ktrm olmak (veya kalmak)
* yal lk veya sakatlk sebebiyle yryememek.
* gsz kalmak.
ktrmleme
* Ktrmlemek ii.
ktrmlemek
* Ktrm duruma gelmek.
ktrmlk
* Ktrm olma durumu.
ktye ekmek
* yanl, beenilmeyen bir anlam vermek.
ktye kullanmak
* yetkisini yasalara aykr yolda kullanmak.
* birinin iyi davranndan istenilmeyen yolda yararlanmak.
ky
* Ynetim durumu, toplumsal ve ekonomik zellikleri veya nfus younluu ynnden ehirden ayrt
edilen, genellikle tarmsal alanda almak gibi ilevlerle belirlenen, konutlar ve teki yap lar bu hayat yanstan
yerleme birimi.
* Ky halk.
ky aas
* Kyde, mal, topra vb. ok olan, sz dinlenen kimse.
ky ekmei
* Tandrda veya sacda piirilen bir tr pide veya somun.
ky ihtiyar heyeti
* Muhtarla birlikte kyn sorunlarn halletmekle grevli kurul, ky ihtiyar meclisi.
ky ihtiyar meclisi
* Ky ihtiyar heyeti.
ky imam
* Kyde din ileriyle grevli kimse.
ky koruculuu
* Ky korucusunun ii.
ky korucusu
* Kyn evresinin ve krsal emniyeti ile grevlendirilmi kimse.
ky ky
* Her taraf, pek ok yer.
ky meydan
* Genellikle kyn ortasnda bulunan geni alan.
ky muhtar
* Ky idare eden kimse, mutar.
ky odas
* Kyllerin eitli toplantlar yapt klar veya konuklarn kyde kalmas iin hazrlanm yer.
ky oyunu
* Krsal kesimde kyllerin haz rlayp sunduu seyirlik oyun.
ky roman
* Konusunu kyn ve k rsal hayatn zelliklerinden alan roman.
ky trks
* Ky veya kyllk zellii olan trk.
ky yeri
* Ky, k rsal kesim.
kyc
* Ky sorunlar n kendine i edinen, kylerin ve kyllerin kalknmas yolunda al an kimse.
kyclk
* Ky sorunlar ile ilgilenme anlay veya ky kalknd rma almas.
kyde
* Ayn kyde oturan kimselerin birbirine gre her biri.
kyleme
* Kylemek ii.
* Kyden ehre nfus g dolaysyla krsal alanlara zg davran ve tutumlarn ehirlerde grlmesi.
kylemek
* Ky durumuna gelmek.
kyletirmek
* Ky durumuna getirmek.
kyl
* Kyde yaayan veya kyde domu olan.
* Ky halk.
* Ayn kyden olan.
* Kaba, anlay sz kii.
kyl orbas
* Tavuk eti, prasa, patates, kereviz, havu ve algam kullan larak un ve ya karmna yedirilmesi sonucunda
hazrlanan malzemenin bol su ierisinde piirilmesiyle yap lan bir orba tr.
kyl kentli
* eitli yerleim yerlerinden olan (kimse).
kylk
* Ky bulunan yer.
kyllk
* Kyl olma durumu.
* Kyllere zg davran .
kz
* Kk kor paras.
kzleme
* Kzlemek ii.
* Kz zerinde piirilen yiyecek, zellikte atele piirilen et, klbast.
kzlemek
* Et, sebze, meyve, hamur vb. yi kz zerinde piirmek.
kzleme
* Kzlemek ii.
kzlemek
* Kz durumuna gelmek.
Kr
* Kripton'un ksaltmas.
kraa
* stavrit balnn k.
kraft k d
* Dayankl ambalaj kd.
kral
* En yksek devlet otoritesini, btn devlet bakanl yetkilerini kaltm veya soylularca seilme yoluyla
elinde bulunduran kimse.
* Herhangi bir alanda bakalarndan stn olan kimse.
* ok baar l ve zengin i adam.
* stn, ok iyi.
kralc
* Krallk yanls (kimse vb.).
kralcl k
* Krallk yanls olma.
kraldan ok kralc olmak
* birinin davasn ondan ok savunur olmak.
kralie
* Kral kars veya krall yneten kadn.
* Kendi cinsleri arasnda herhangi bir bakmdan stnl olan.
* ngiliz sterlini.
kralie gibi
* gsterili ve ar giyinmi, gzel (kadn).
kralielik
* Kralie olma durumu.
kraliyet
* Krallk.
krallara lyk
* ok stn nitelikli eyleri belirtmek iin kullanl r.
krallk
* Kral olma durumu veya grevi.
* Kral tarafndan ynetilen devlet ve bu devletin topra.
kramp
* Bir veya birka kasn irade d , arl ve geici olarak kaslmas, kas n.
kramp girmek
* kaslmak.
krampon
* Futbol ayakkablarnn alt ndaki, imende rahat hareket etmeyi salayan, deri veya sentetik kabara.
* ki paray skca tutup skmaya yarayan metal paras.
* Tula bacalarn salamca durmas iin evresine sarlan kuak.
kraniyoloji
* Kafatasnn igd ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim kolu.
krank
* Bir motorda bilyelerin almak hareketini dairesel harekete eviren dingil.
* Sa, inko, dkme demir, bak r vb. borunun ynn dei tirmeye yarayan kvr m.
krater
* Yanarda az .
krater gl
* Krater aznda olumu gl.
kravat
* Boyun ba.
kravatl
* Kravat olan veya kravat takm olan.
kravatsz
* Kravat olmayan veya kravat takmam olan.
kravl
* Dizleri bkmeksizin bacaklar h zla hareket ettirerek kulala yzme.
kreasyon
* Yaratmak ii veya yarat lan ey, yarat.
* Bir terzinin veya moda evinin yaratt her trl yeni model.
kreatr
* Bir eyi yaratan, ortaya koyan (kimse).
kredi
* Bor demede gvenilir olma durumu.
* dn al nan veya verilen mal, para.
* Gven, saygnlk, itibar.
* Belli bir renimin tamamlanmas iin rencilerden istenen her trl kuramsal ve uygulamal almalar
gz nnde tutularak, bir yar yl veya bir retim yl okutulan herhangi bir dersin, okul program btnl iindeki
deerini nicelik olarak gsteren birim.
kredi amak
* birine pein para istemeden belirli bir lye kadar mal vermeyi kabul etmek.
* dn para vermeyi stne almak.
kredi anlamas
* Kredi alnmas iin yaplan anlama.
kredi kart
* Gnlk satn almalarda nakit para ve ek kullan m n azaltmay amalayan bir deme biimi.
kredi limiti
* A lan kredinin azam miktar.
kredi mektubu
* Bankalarn veya mal kurulularn mterilerine ticar ilemlerle ilgili kredi hesab at rmak iin ubelerine
veya muhabirlerine gnderdikleri yaz, akreditif.
kredi szlemesi
* Banka veya mal kurulularn kredi aarken mteriyle yaptklar szleme.
kredileme
* Kredilemek ii.
kredilemek
* Kredi amak.
kredilendirme
* Kredilendirmek ii.
kredilendirmek
* Kredilemek ii yaptrmak.
kredili sat
* Pein olmayan ve kredi ama esasna dayanan vadeli sat.
kredisi dmek
* gvenilirlii, sayg nl yitmek.
krem
* Tene yumuaklk vermek veya gne, yamur gibi d etkilerden korunmak iin srlen gzel kokulu
merhem.
* Krem kvamnda haz rlanm olan.
* A k saman rengi.
* Bu renkte olan.
krema
* Bir eit yumurtal st tatls .
* Stn yznden toplanan yal katman.
* Kevgirden geirilmi, krema veya stle koyulatrlm orba.
kremal
* Kremas olan.
kremasz
* Kremas olmayan.
krematoryum
* llerin yakld yer.
kremleme
* Kremlemek ii.
kremlemek
* Krem srmek.
kreozot
* eitli katranlarn dam tlmasndan elde edilen, hekimlikte kullanlan, keskin kokulu bir sv.
krep
* ok bkml iplikle dokunmu bir eit ince kuma.
* Yumurta, st, un ile tavada k zart larak yaplan, kk yuvarlak tatl veya tuzlu yiyecek.
krepdin
* in krepi.
kreplin
* ok ince bir tr ipekli kuma.
krepon
* Kvrmlar olan yn, pamuk veya ipek kuma.
* Krepon k d.
krepon k d
* Sslemede kullanlan, abuk yrtlmayan, esnek bir tr k t.
krepsaten
* pekli, parlak ve kaygan bir tr ince kuma.
kre
* ocuk yuvas.
kreendo
* \343 crescendo.
kretase
* Genellikle alt blm killi ve kumlu, st blm tebeir olan ll.a n son dnemi.
kreten
* Kretenizme tutulmu (kimse).
kretenizm
* Tiroit bezinin kana yeterince salg vermemesi sonucu oluan, fiziksel, ruhsal ve duygusal geliimin
duraklamasyla beliren hastal k.
kreton
* Bir tr keten, patiska veya basma.
krezol
* Tolenden treyen fenol izomerinden biri, lizol.
kriket
* On birer kiilik iki takm aras nda, kk ve a r bir topu, ucu kvrlm sopalarla vurarak kar kaleye
sokmak amacyla oynanan bir oyun.
kriko
* Ar bir yk, zellikle alt tarafnda yaplacak bir almada otomobil vb. ta tlar n yerden ykseltilmesini
salayan alet, kaldr c.
krikocu
* Kriko yapan, tamir eden veya satan kimse.
krikoculuk
* Krikocunun ii veya meslei.
kriminolog
* Kriminoloji ile uraan kimse.
kriminoloji
* Toplumsal bir olgu olarak su ve sululuu inceleyen bilim.
kripto
* Siyas inancn gizleyen kimse.
kriptolog
* Kriptoloji uzman.
kriptoloji
* Gizli yaz lar, ifreli belgeler bilimi veya incelemesi.
kripton
* Atom numaras 36, atom arl 83, 8 olan, atmosferde yar m milyonda bir orannda bulunan, renksiz,
kokusuz bir soy gaz.Ksaltmas Kr.
kristal
* Billr.
* Billrdan yaplm.
kristal cam
* Potasyum, kire ve silisin yksek s da ergitilerek hamur hline getirilmesi, sonra da biimlendirilmesi ile
elde edilen cam.
kristal mavisi
* Kristalin yans tt akl k ve parlaklktaki mavi rengi.
kristalleme
* Billrlama.
kristallemek
* Billrlamak.
kristaloit
* Billrsu.
kriter
* lt, kstas.
kritik
* Tehlikeli, endie veren (durum).
* Eletiri.
* Eletirmen.
kritik etmek
* eletirmek.
kritisizm
* Eletiricilik.
kriyoskopi
* Tuzlu eriyiklerin donma yasalar n inceleyen fizik kolu.
kriz
* Bunalm, buhran.
* Bir toplumun, bir kuruluun veya bir kimsenin yaamnda grlen g dnem, bunalm, buhran.
kriz geirmek
* bir organda birdenbire fizyolojik deiiklik olmak.
* bunalm iinde bulunmak.
kriz masas
* Aniden ortaya kan bir afeti geitirmek iin yetkililerden ve uzmanlardan oluturulan kurul.
kriz yneticisi
* Zorda kalan iletmeye belirli bir srede yardm ederek sorunu zen tecrbeli kimse.
kriz ynetimi
* letmelerde hatal retim, ham madde, kalite dkl, pazarlama vb. sebeplerle ortaya kan sorunlu
dnemde i ba na getirilen yneticilerin davran.
krizalit
* Kelebek olmadan nce bir bcein, koza veya kozasz olarak geirdii bakalama durumu.
krizantem
* Kas mpat.
krizolit
* Zebercet.
kroki
* Bir konu veya nesnenin balca zelliklerini yanstacak biimde haz rlanm tasla.
krokodil
* lenmi timsah derisi.
* Bu deriden yaplm olan.
krom
* Atom numaras 24, atom arl 52,01 olan, sya dayan kl, 15140 C de eriyen, 6,92 younluunda, havada
oksitlenmeyen bir element. Ksaltmas Cr.
* Kromdan yaplm .
kromaj
* Metal yzeyleri kromla kaplama ilemi.
* Bu ilemle kaplanm yer.
kromatik
* Renklerle ilgili, renkser.
* Kromozomlarla ilgili.
* Yar m tonlardan oluan (ses dizisi).
kromatik iplik
* Karyokinez sras nda kromatin maddesinin iplik biimindeki durumu.
kromatin
* Hcre ekirdeinde kk tanecikler, dzensiz kitleler veya a biiminde bulunan, soya ekim olaylarn
salayan, baz boyalarla hemen boyanabilen madde.
kromatit
* Bir kromozomun uzunlamasna iki yars ndan her biri.
kromatofor
* Plzmas pigmet tanecikleriyle dolu, okgen veya yld z biiminde, belirli uzunlukta veya ksalabilir
uzant lar bulunan hcre.
krome
* Kromdan yaplm veya krom kaplama.
kromlu
* Birleiminde krom bulunan.
kromoplst
* Deiik renkler ta yan kromatofor.
kromosfer
* Renk yuvar .
kromotropizm
* Canl bir varl n, belli renkte bir nesneye doru ynelme hareketi.
kromozom
* Karyokinez blnme sras nda hcre ekirdeinin iinde beliren ve kromatin ipliklerinin paralara
ayrlmasyla oluan, baz yeteneklerin yeni bireylere gemesine yarayan, kvrk ubuk biimindeki cisim.
kron
* ek para birimi.
kronaksi
* Bir elektrik akmnn bir sinir veya kasla uyarm oluturabilmesi iin gereken ksa sre.
kronik
* Olaylarn birbiri ardnca sra ile yazld tarih, vekayiname.
* Sreen.
* Uzun sredir bir zm getirilmemi.
kroniki
* Kronik yazar.
kronikleme
* Kroniklemek ii.
kroniklemek
* Kronik bir hl almak.
kronograf
* Sreyazar.
kronoloji
* Zaman bilimi.
kronolojik
* Zaman bilimsel.
kronometre
* Sreler.
kros
* Krlarda ve ormanlarda, hendeklerden, ykseltilerden, ukurlardan ve akarsulardan geerek yaya yap lan
kou.
kroe
* Boksta bir yumruk vuru ekli.
kruasan
* Ay rei.
krupiye
* Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yneten kimse.
krupiyelik
* Krupiye olma durumu veya krupiyenin ii.
kruvaze
* (ceket, yelek iin) n paralar birbiri zerine gelecek biimde yap lm olan.
kruvazr
* Deniz yollarn gzetme, deniz ve hava filolarna klavuzluk etme amac yla, topla silhland rlm hzl sava
gemisi.
ksenofobi
* Yabanc dmanl.
ksenon
* Atom numaras 54, atom arl 131, 30 olan, havada on milyonda bir oran nda bulunan, renksiz, kokusuz
asal gaz. Ksaltmas Xe.
ksilofon
* Deiik sayda akortlu tahta veya metal ubuklarn gam s rasyla dizilmesinden oluan, iki denekle
vurularak alnan bir alg.
Ku
* Kuratovyum'un ksaltmas .
-ku
* Bkz. -g / -gi.
kuafr
* Kadn berberi.
* Erkek berberi.
* Gzellik salonu.
kuartet
* Drtl.
kubarma
* Kubarmak ii.
kubarmak
* (hindi, gvercin) Tyleri kabarmak.
* alml bir tavr taknmak.
kubama
* Kubamak ii.
kubamak
* mece ile i yapmak, yardmlamak.
kubat
* Kaba, biimsiz.
* Davran lar kaba olan.
kubatlk
* Kubat olma durumu.
kubbe
* Yar m kre biiminde olan ve yapy rten dam.
* Kubbe biiminde olan.
Kubbealt
* Topkap Saraynda, Osmanl vezirlerinin, devlet ilerini grmek iin toplandklar alan.
kubbeli
* Kubbesi olan.
* Kubbe biiminde olan.
kubbeli delik
* Trakeit gzelerinin ular nda bulunan ve besin suyunun dey ynde ilerlemesini salayan gei yolu.
kubbeli frn
* zerinde kubbesi olan frn.
kubbesiz
* Kubbesi olmayan.
kubur
* Ayak yolu deliinden lma inen boru.
* Boru biiminde kap.
* Bir eit tabanca, dolma tabanca.
kubur s kmak
* silh atmak, tabanca skmak.
kuburluk
* Tabanca k lf .
* Sadak.
kucana dmek
* dman, felket, sefalet gibi kt eylerin veya durumlar n iine dmek, onlarla karlamak.
kucana oturmak
* dizlerinin stne oturmak.
kucak
* A k kollarla gs arasndaki blm.
* A k kollarla gs arasna s abilen miktarda olan.
* Herhangi bir durumun veya eyin snrlar nn aras, i.
kucak amak
* korumak; s nacak yer vermek.
kucak ocuu
* Yryemeyen, kucakta gezdirilen ocuk.
kucak dolusu
* Pek ok, pek bol.
kucak kucaa
* Birbirine sarlm veya birbirine yz yze sokulmu bir durumda.
* ie, yan yana, beraberce.
kucak kucak
* bol bol.
* kucaklanabilecek miktarda olan.
kucaklama
* Kucaklamak ii.
kucaklamak
* Kollarla sarp gs uzerine bast rma.
* Kuca na almak, kuca nda tamak.
* ine almak veya epeevre sarmak.
kucaklan
* Kucaklanmak ii veya biimi.
kucaklanma
* Kucaklanmak ii veya durumu.
kucaklanmak
* Kucaklamak ii yaplmak.
kucaklama
* Kucaklamak ii.
kucaklamak
* Birbirini kucaklamak.
kucaklay
* Kucaklamak ii veya biimi.
kucakta
* henz yryemeyen, kk (ocuk).
kucaktan kucaa
* Pek ok kii ile iliki kurarak.
kucaktan kucaa dolamak (veya gezmek)
* (kadn) pek ok kiiyle yasal olmayan ili kide bulunmak.
kuu kuu
* Kpekleri armak iin kullan lr.
kuukuu
* (ocuk dilinde) Kpek.
kudas
* sa Peygamber'in havarileriyle birlikte yedii son yemei anmak iin, Hristiyanlar n kilisede bir kap iinde
ekmek ve arab kutsayarak yaptklar tren, liturya.
kudema
* Eskiler, eski insanlar.
* Eskilii bak m ndan ileri gelenler, ne kanlar.
kudret
* G, erk, erke, iktidar.
* Yetenek.
* Madd g, zenginlik.
* Tanr yaps.
* Tanr'n n ezel gc.
kudret hamam
* Ilca.
kudret helvas
* Trl bitkilerden, z sularnn kurutulmas yla elde edilen macun; hekimlikte i srdrc olarak kullanlr.
* Beyaz iekli, 5,9 yaprak kl , 20 m kadar ykselebilen, Kuzeybat ve Bat Anadolu'da yayg n olan bir aa
(Fraxinus ornus).
kudret nar
* Sar iekli, paral yaprakl, trmanc ve bir yllk otsu bir bitki (Momordica charantia).
* Bu bitkinin 10,15 cm uzunlukta, i biiminde, zeri prtkl, nce yeil ve sonra parlak sar veya turuncu
renkli meyvesi.
kudretli
* Gc olan, gl.
* Baarl , stn.
kudretsiz
* Gc olmayan, argn, takatsiz.
kudretsizlik
* Gsz olma durumu, argnlk, takatsizlik.
kudretten
* nsan eli demeden olumu.
kudurgan
* Azgn.
kudurganlk
* Azgnlk.
kudurma
* Kudurmak ii.
kudurmak
* Kuduz hastal na yakalanmak, kuduz olmak.
* Ar davran larda bulunmak, taknlk gstermek.
* ok yaramazlamak, ele avuca smamak.
* Gcn artrmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek.
* ok kzmak, fkelenmek.
kudurtma
* Kudurtmak ii.
kudurtmak
* Kudurmas na sebep olmak.
* fkelenmesine yol amak.
kudurtucu
* Kudurmas na sebep olan.
kuduruk
* Kudurmu (insan veya hayvan).
* Azgn, saldrgan.
* ok yaramaz.
kuduru
* Kudurmak ii veya biimi.
kuduz
* Kpek, kedi, tilki gibi baz memeli hayvanlardan insana geen, genellikle rpnma, sudan korkma, inme ile
beliren, lmle sonulanan hastal k.
* Azm.
* Kuduz hastal na yakalanm (hayvan).
kuduz bcei
* Kn kanatllardan, hekimlikte yak yakmak iin kullanlan, 2 cm uzunluunda, parlak yeil renkli bir bcek,
kunduz bcei (Cantharis).
kuduz bcekleri
* Ate bceklerine benzemekle birlikte, onlar gibi k vermeyen, kuduz bcei trlerini iine alan kn
kanatl lar familyas .
kuduz otu
* Bkz. deli otu.
kuduzluk
* Kuduz olma durumu.
kudm
* Mehter takmlar nda ve tekkelerde kullan lm olan, metal kseli, kk iki davuldan olumu usul vurma
arac.
kudmzen
* Kudm alan.
kf
* Arap yazsnn dz ve keli izgilerle yaz lan eski bir biimi.
kuu
* Perde ayakllardan, yaban ve evcil trleri bulunan, ok uzun ve kvrk boyunlu, geni gagal , geni kanatl
bir su kuu (Cygnus olor).
kuu (gibi)
* ince uzun, narin (boyun).
kuurma
* Kuurmak ii.
kuurmak
* Gvercin tmek.
kuhi
* Iss z.
kuintet
* Beli, kentet.
kuka
* Dantel veya nak iplii yuma.
* Bir ocuk oyunu.
kuka
* Tespih, sigara azl gibi eylerin yapmnda kullanlan, siyah veya stl kahve renginde Hindistan cevizi
kk.
* Bu kkten yap lm olan.
kukla
* Hareketli yerleri iplikle sanat nn parmaklar na balanarak veya eldiven benzeri bir kesiti kullanarak, bir
perdenin zerinden oynatlan, bez ve karton gibi hafif nesnelerden yaplm bebek.
* Ayaklar olmayan, alttan iine el sokularak oynatlan eitli nesnelerden yap lm bebek.
* Bu bebeklerle oynat lan oyun.
* Kendi istek ve kararyla i grmeyip bakasnn etkisinde olan kimse.
kukla gibi
* ufak tefek, elimsiz.
* kiiliksiz.
kukla gibi oynatmak
* birine her istediini yapt rmak.
* birinin istediini yapyor grnerek onu oyalamak.
kukla hkmet
* bir lkede, yabanc bir devlet tarafndan kendi amalar n gerekletirmek iin kurulmu szde hkmet.
kukla oyunu
* Yapma bebeklerin alttan el sokularak veya baka yollarla hareketlendirilerek oynatld oyun, gsteri.
kukla tiyatrosu
* Kukla oyununun yap ld tiyatro.
kuklac
* Kukla oynatan kimse.
kuklacl k
* Kukla oynatma veya yapp satma ii.
kuklal k
* Bakasnn isteine gre davranma.
kuklavari
* Kukla gibi, kuklaya benzer biimde.
kukuleta
* Yamur, souk gibi d etkilere kar baa geirilen, giysiye dikili veya ayr olarak kullanlan bal k.
kukuletal
* Kukuletas olan.
kukuletasz
* Kukuletas olmayan.
kukumav
* Baykugillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yaayan bir ku (Athene noctua).
kukumav gibi
* tek ba na, kimsesiz.
kukumav gibi dnp durmak
* ok zntl bir durumda dnmek.
kul
* Tanr'ya gre insan.
* Yabanc lkelerden tutsak olarak getirilen ve aln p satlabilen kle veya karava.
kul cinsi
* Osmanllarda kle veya karavalktan yetien kadnlara verilen ad.
kul hakk
* nsanlarn birbirlerine geen emekleri, haklar.
kul khyas
* Yenieri Ocanda yenieri aasndan sonra gelen en yksek dzeydeki subay, kul kethdas.
kul kle (veya kul kurban) olmak
* tam bir doruluk ve zveri ile balanarak, btn isteklerini yerine getirmeye hazr olmak.
kul olan
* Vergi toplayan belediye tahsildar.
kul olu
* \343 kulolu.
kul olmak
* ar derecede balanmak, boyun emek.
kul s k lmaynca H zr yetimez
* sknt da olanlar avutmak ve yreklendirmek iin sylenir.
kul taksimi
* Eit olarak yaplan letirme.
kul yaps
* nsan eliyle yaplm olan.
kula
* Gvdesi sar veya kirli sar renkte, yele, kuyruk ve baca n alt ksmndaki kllarn koyu renkte olduu at
donu.
* Bu renkte olan at.
kula kul olmak
* bir kimsenin buyruu altnda bulunmak.
kulac k
* Bkz. kulakk.
kula
* Gerilerek a lm iki kolun parmak ular arasndaki uzaklk.
kula atmak
* yzerken kollar , srayla stten ileriye doru atp suyu arkaya doru ekmek.
kulalama
* Kulalamak ii.
kulalamak
* Ka kula olduunu lmek.
* Kula atarak yzmek.
kulalay
* Kulalama ii veya biimi.
kulaakaan
* Dz kanatllardan, karnnda atal biiminde iki uzant bulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otul bir
bcek (Forficula auricularia).
kula (bir eyde) olmak
* dikkatini (bir eye) vermek.
kula (veya kulaktan) nlasn
* konuulan yerde bulunmayan, sevilen biri anld nda sylenir.
kula ar iitmek
* kula iyi iitmemek.
kula delik
* Olup bitenleri abuk haber alan.
kula dikilmek
* konuulanlar dinlemek iin dikkat kesilmek.
kula duvar olmak
* sar olmak.
kula kirite (olmak)
* sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemekte).
kula kirite (veya tetikte olmak)
* sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemek).
kula okamak
* kulaa ho gelmek.
kula ters taraftan gstermek
* kolay yolu varken bir ii daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak.
kula t kal
* Sar, ar iiten.
* dinlemek istemeyen, dinlemeyen.
kulana alnmak
* bakasna sylenirken kendisi de duymu olmak.
kulana arpmak
* duyulmak.
kulana fsldamak
* ok alak ve hafif bir ses tonuyla kulana eilip konumak.
kulana gelmek
* kulana al nmak.
* biri tarafndan duyulmak.
kulana girmek
* sylenilen szlere nem vermek, sylenenleri anlamak, benimsemek.
kulana inanmamak
* duyduklarn n doruluundan phe etmek.
kulana kar suyu kamak
* skk bir duruma dmek.
kulana koymak (veya sokmak)
* bir duruma veya sze hazrlamak iin nceden ksaca anlatmak; dnce alamak, telkin etmek.
kulana kpe olmak (veya etmek)
* baa gelen bir durumdan alnan dersi hi unutmamak.
kulana sylemek
* fsldamak.
kulan amak
* dikkatle dinlemek.
kulan bkmek
* bir sorun karsnda dikkatli davranmas iin uyarda bulunmak.
kulan ekmek
* ceza olarak kulan tutup bkerek ekmek.
* uyarmak iin hafif bir ceza vermek.
kulan nlatmak
* birini anmak.
kulan doldurmak
* bir kimseye -bakas ndan bilgi almadan nce konu zerinde bilgi verirken kendi dncesini alamak.
kulak
* Ba n her iki yan nda bulunan iitme organ.
* Bu organn, sesleri toplayp ieriye almaya yarayan d blm.
* Balklarda ban iki yannda bulunan ve azdan al p solungalardan geirdii suyu darya vermeye yarayan
yarklardan her biri.
* Telli alglarda tel germeye yarayan burgu.
* Seslerin uygunluunu seebilme ve deerlendirebilme yetenei.
* Saban n topraa giren ksmnn iki yannda bulunan ve topra yollara dkmeye yarayan para.
* Akarsularn ve zellikle gllerin karaya giren ve durgunlaan yerleri.
kulak
* Varlkl eski Rus kyllerine verilen ad.
kulak alt bezi
* Kula n yak nnda bulunan, tkrk bezlerinin en by.
kulak ard etmek
* dikkate almamak, gz nnde tutmamak.
kulak asma!
* "nemseme, dimleme!" anlam nda uyar sz.
kulak asmak (veya asmamak)
* nem vermek (vermemek), dinlemek (dinlememek).
kulak ivisi
* Kan da tekerlein kmamas iin mazn n ucuna taklan ivi.
kulak davulu
* Kulak zar.
kulak demiri
* Pulluklarda, u demirinin kaldrd topra ters eviren demir.
kulak dolgunluu
* iterek elde edilen bilgi.
kulak erimi
* Sesin iitilebilece uzakl k.
kulak kabartmak
* belli etmemeye al arak dinlemek.
kulak kepesi
* Sesi toplayarak orta kulaa gndermeye yarayan, kulan, yarm daire biimindeki blm.
kulak kesilmek
* byk bir dikkatle dinlemek.
kulak kvrmak
* tarmda domatesin olgunlamas srasnda yaplan bir ilem.
kulak kulaa
* Gizlice, bakas duymaks zn.
kulak memesi
* Kula n yumuak ve kkrdaksz olan alt ucu.
kulak misafiri
* Yannda konuulan bir eyi, konumaya kat lmadan dinleyen kimse.
kulak misafiri olmak
* yannda konuulan bir eyi konumaya katlmadan dinlemek.
kulak t kac
* ok iddetli sesleri, grltleri hafifletmek iin, kulan iine veya zerine konulan ara.
kulak t kamak
* bir eyi duymazlktan gelmek.
kulak t rmalamak
* (ses iin) kula rahatsz etmek.
kulak t rmalay c
* Kula rahats z eden.
kulak tozu
* Kula n arkas ndaki tmseklik.
kulak tozuna vurmak
* tam kulan stne vurmak.
kulak tutmak
* dinlemek, iitmek istemek.
kulak vermek
* merak edip dinlemek, iitmeye almak.
kulak zar
* D kulakla orta kula birbirine balayan zar, kulak davulu.
kulak
* Kulak, burun, boaz hekimi.
kulakk
* Kalbin st blmnde bulunan ve biri (sadaki) anatoplar damarlardan, br (soldaki) akcier
toplardamarlarndan kan alp karncklara veren iki boluun ad, kulack.
kulaklar dolmak
* ayn eyi dinlemekten usanmak.
kulaklar paslanmak
* oktan beri mzik dinlememi olmak.
kulaklarna kadar kzarmak
* ok utanmak.
kulaklarn dikmek
* (hayvan) dikkat kesilmek.
kulaklarn tkamak
* dinlemek, istememek.
kulaklarnn pasn gidermek
* oktan beri dinlememiken mzik dinlemek.
kulakl
* Kula herhangi bir biimde olan.
* Kulaa benzer knt s olan.
* Sap nn ucunda kulak biiminde iki geni atal bulunan bir eit yataan.
* ki tarafnda tutulacak yeri olan yayvan tencere, kazan.
kulakl somun
* Yanlarnda kanat gibi kntlar olan bir somun tr.
kulakl k
* Kulaklar souk, rzgr gibi d etkilerden korumak iin kulak kepesini rtecek biimde yaplm kl f.
* Radyo, telefon veya telsizde kulak ile verici arasnda ses balants kurmaya yarayan alc.
* Ar iitenlerin kullandklar pilli ara.
kulaksz
* Kulak kepesi olmayan.
kulaktan
* Sadece duyarak, dinleyerek.
kulaktan dolma
* Bakalarndan iitilerek edinilen bilgi.
kulaktan kulaa
* Bir kimseden bir bakas na, gizlice syleyerek.
kulampara
* Olanc .
kulamparalk
* Olanc lk.
kule
* ounlukla kare veya silindir biimindeki yksek yap.
* Cihannma.
kulis
* Tiyatroda, sahnenin gerisinde ve yanlarnda bulunan blm.
* Bir iin, bir hareketin i yz, bilinmeyen ynleri.
* Borsa dnda al veri yeri.
kulis almas
* Kulis faaliyeti.
kulis faaliyeti
* Toplant yerlerinde, oturum dnda eitli gruplarn yapt gizli giriim veya alma.
kulis yapmak
* herhangi bir toplulukta oturumlar d nda gizli almalar yapmak.
kullandrma
* Kulland rmak i.
kullandrmak
* Kullanmak iini yaptrmak.
kullanlma
* Kullan lmak ii.
kullanlmak
* Kullanmak iine konu olmak.
kullanlm
* Az veya ok bir zaman iin bakas nn mal olmu, yeni olmayan, mstamel.
kullanm
* Kullanma, yararlanma, tasarruf.
kullan
* Kullanmak ii veya biimi.
kullanl
* Rahata kullanlabilen.
kullansz
* Kullan lmas g, kullanlmaya elverili olmayan.
kullanma
* Kullanmak ii, istimal.
kullanmak
* Bir eyden belli bir amala yararlanmak.
* Bir kimseyi bir hizmette bulundurmak, alt rmak.
* letmek, deerlendirmek.
* Giymek, takmak.
* Bir eye alm olmak, imek.
* (kelime iin) Yazmak, sylemek.
* Harcamak, sarf etmek.
* (birinden veya bir eyden) Amac na ulamak iin yararlanmak, onu amacna alet etmek, smrmek,
istismar etmek.
* Ara veya aleti iletmek, ynetmek.
kullap
* plik zerine srma sarmaya yarar bir dolap.
* Bir tr mentee.
kullama
* Kullamak ii veya durumu.
kullamak
* Kul durumuna gelmek.
kulluk
* Kul olma durumu, klelik.
* Kulun yapt i .
* Kamu dzenini korumakla grevli daire, karakol.
kulluk etmek
* kul olmak.
kulluk klelik
* Birinin buyruklar na boyun eerek yaama durumu.
kulluku
* Kullukta grevli yenieri.
kulolu
* len evli yenierilerin, babalar gibi, ocakta askerlik yapan ocuklar .
kulp
* Kaplarn, sap gibi halka biiminde olan tutulacak yeri.
* Uydurma sebep, bahane.
kulp takmak
* bir kimseyi, bir eyi kusurlu gstermek iin bahane, kusur bulmak.
kulplu
* Kulpu olan, kulpu bulunan.
kulplu beygir
* Jimnastik al trmalar nda destek olarak kullanlan, gvdesinin ortasnda gereinde sklp taklabilen
yarm halka biiminde aral kl iki kulpu olan ara.
kulpsuz
* Kulpu olmayan.
kulpunu bulmak
* yaplacak uygunsuz bir i iin, yasall tartlabilecek bir zm yolu bulmak.
kuluka
* Civciv karm, yumurtaya yatm veya yatmak zere kzm durumda olan dii ku veya dii kmes
hayvan , gurk.
kuluka devri
* \343 kuluka dnemi.
kuluka dnemi
* Civciv, yavru karmak iin, her tr kuun yumurtalar stne yatmas gereken sre.
* Dllenmeden sonra canl bir organizma oluncaya kadar geen sre.
* Bir mikrobun vcuda girmesiyle hastal n belirmesi arasnda geen sre.
kuluka makinesi
* Gereken scakl salayacak dzeni bulunan ve ok sayda civciv karmaya yarayan ara.
kuluka olmak
* (dii ku) yumurtaya yatma zaman gelmek.
kulukahane
* Kulukalk.
kulukal k
* Kuluka olma durumu.
* Kulukada kullanlmaya elverili.
kulukaya oturmak (veya yatmak)
* dii ku civciv karmak icin yumurtalar n zerine yatmak.
kulun
* Doumdan alt ay sonra kadar olan erkek veya dii at veya eek yavrusu.
kulun atmak
* (ksrak veya eek) yavru drmek.
kulun
* iddetli ar ve zellikle omuz ars.
kulun girmek
* (bir organda veya vcut blgesinde) birdenbire veya iddetli sanc olumak, tutulmak.
kulun krmak
* ar yan yeri ovmak.
kulunlama
* Kulunlamak ii.
kulunlamak
* Ksrak veya eek yavrulamak.
kulunluk
* Ksrak veya eek gibi hayvanlarda dl yata.
kulunuz
* alak gnlllk gstermi olmak iin ben zamiri yerine kullanlrd.
kulbe
* Kerpi, saman veya aatan yaplm kk, basit, ilkel ev.
* Bir yeri beklemekle grevli kimsenin iinde bulunduu kk bar nak.
* Hayvanlar iin yaplm barnak.
* Alak gnlllk gstermek amacyla "ev" anlamnda kullan lr.
kulp
* Grmek, konumak, okumak, spor yapmak gibi amalarla yalnz ye olanlarn toplandklar yer.
* Spor dernei.
kulp
* Kulp ileten kimse.
kulplk
* Kulp yanls ve kulp ileriyle uraan kimse.
kulpler aras
* Birok kulbn takmlar n kar karya getiren sportif faaliyetler iin kullanl r.
kulvar
* Baz yar larda koucu veya yzcnn kotuu, yzd yar eridi.
kulyu
* Geni ve derin azl maara.
kum
* Silisli ktlelerin, kayalar n, doal etkenlerle paralanarak ufalanmas ndan oluan ufak, sert taneciklerin
btn.
* Armut, ayva gibi baz meyvelerin etli blmlerindeki sert tanecikler.
* Vcuttaki bezlerin, zellikle bbrein rettii ince ve kat tanecikler.
kum bal
* Kum bal gillerden, di leri ve kar n yzgeleri olmayan kk bir bal k (Ammodytes).
kum bal giller
* Kemikli balklar takmn n, kefallar alt takmna giren bir familya.
kum l
* nce kumla rtl l.
kum engerei
* zellikle Balkanlarda grlen gen kafal iri engerek (Vipera ammodytes).
kum f rtnas
* llerde kumu havaya kar tran kasrga.
kum gibi
* pek ok.
kum grisi
* Kum renginde olan.
kum havucu
* Kumluk yerlerde yetitirilen bir tr havu.
kum havuzu
* Atletlerin atlamada incinmemeleri iin dtkleri yere yaplm, ii kumla doldurulmu alan.
kum kamyonu
* Karoseri ve dier mekanik paralar kum ta maya uygun bir biimde dzenlenmi kamyon.
kum kayas
* S cak ve lk denizlerde ve zellikle kayal k yerlerde yaayan kemikli balk (Neogobius).
kum otu
* Uyuz otu.
kum saati
* Dar bir boazla birbirine balanm iki cam kaptan oluan ve stteki kapta bulunan kumun aaya
akmas ndan yararlanarak zaman anlamaya, lmeye yarayan ara.
kum ta
* Kum tanelerinin kaynamas yla olumu bir eit tortul kaya.
kum torbas
* ine kum doldurup boks antremanlar nda kullanlan torba.
* Savata veya sel sras nda korunmas gereken yerlere ylan ii kum dolu torba.
* ok iman, dayanks z, lapac (kimse).
kuma
* Ayn erkekle evli olan kadnlarn birbirine gre ad , ortak.
kumal
* Kumas olan.
Kuman
* Kpak.
Kumanca
* Kpaka.
kumanda
* Komuta.
kumanda etmek
* komut vermek.
* ynetmek.
kumandan
* Komutan.
kumandan gemisi
* Kumandann komuta ettii donanma gemisi.
kumandanl
* Kumandan olan.
kumandanlk
* Komutanlk.
kumandans z
* Kumandan olmayan.
Kumand
* Kuzey Altaylarda yaayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse.
kumanya
* Yolculuk iin hazrlanan yiyecek, az k.
* Sefer durumundaki askerler iin hazrlanan yiyecek.
kumanyac
* Kumanya hazrlayan veya datan (kimse).
kumanyacl k
* Kumanyacn n ii.
kumar
* Ortaya para koyarak oynanan talih oyunu.
kumar ebesi
* Kumar oynatan kimse veya kumarc.
kumar oynamak
* ortaya para koyarak talih oyunu oynamak.
* olumlu sonulanmas pheli olan bir ie bile bile girimek.
kumarbaz
* Kumarc.
kumarbazlk
* Kumarcl k.
kumarc
* Kumara dkn, srekli kumar oynayan (kimse), kumarbaz.
kumarc lk
* Kumarc olma durumu, kumarbazl k.
kumarhane
* Kumar oynanan yer.
kumarhaneci
* Kumarhane ileten kimse.
kumarhanecilik
* Kumarhane iletme ii.
kumas z
* Kumas olmayan.
kuma
* Pamuk, yn, ipek gibi eylerden makinede dokunmu her trl dokuma.
* Bir varl veya kiilii oluturan nitelik veya malzeme.
kuma mengenesi
* Yeni dokunmu veya y kanm kumalar n tlenmek amacyla iinden geirildii silindir alet.
kuma
* Kuma fabrikas olan veya kuma satan kimse.
kuma lk
* Kuma reten veya satan kimse.
kumal
* Kuma olan.
kumasz
* Kuma olmayan.
kumbara
* Para biriktirmek iin kullanlan, bozuk veya kt para atlan delii olan, metal, toprak, plstikten yaplm
kk kap.
* Humbara.
kumbarac
* Humbarac .
kumbarahane
* Humbarahane.
kumba
* Kumsal.
kumcu
* Kum getirip satan kimse.
kumcul
* (bitki iin) Kumlu toprakta yetien, kumlu topra seven.
kumda oynamak
* bir frsat kararak umulan elde edememek.
kumkazan
* Kemirgenlerden, Afrika'nn gneyinde yaayan bir memeli tr (Bathyergus maritimus).
kumkuma
* Kk testi, mlek.
* Kt, olumsuz bir zellii kendinde fazlasyla toplayan kimse, olay, olgu veya yer.
kumla
* Kumluk yer, geni kumsal, plj.
* Gne banyosu yapmak iin dzenlenmi kumsal.
kumlama
* am tr aalarda yl halkalar arasndaki grnt ayr m n daha da belirtmek iin yzeye, hava
basncndan yararlanarak kum pskrtme.
* Oyma ilerinde, ukurda kalan yzeyleri zel dili aralarla ptrlendirme.
kumlamak
* Kumla kaplamak veya kum dkmek.
kumlu
* inde kum bulunan.
* ok ufak ve s k benekli.
kumluk
* Kumu ok olan.
* Kumsal.
* Kumluk yer.
kumpanya
* Daha ok yabanc s na, ticar ortaklk.
* Tiyatro topluluu.
* Ayn gr paylaan, ayn eylemi yapan kimseler topluluu.
kumpas
* Dizicilerin harfleri satr durumuna getirirken iine yerletirdikleri ayarlanabilir demir yuva.
kumpas kurmak
* gizli bir i, dzen hazrlamak.
kumpir
* Kaynam ve kabuu soyulmadan zel f rnda piirilmi iri patates.
kumral
* (sa, by k, sakal iin) Koyu sar veya ak kestane rengi.
* Bu renkte olan (kimse veya ey).
kumru
* Gvercinler takmndan, gvercinden kk, boz, gri renkli bir ku (Streptopelia).
kumru gibi
* kendi dnyalarna ekilmi , sevecen.
kumsal
* Su k ylarnda oluan kumlu yer, plj.
* Kumlu.
kumsallk
* Kumsal olma durumu.
kumsuz
* Kumu olmayan.
kumu
* Sivrisinee benzer ok kk bir tr sinek.
* ine et veya peynir konarak yaplan bir eit sigara brei.
Kumuk
* Dastan'da yaayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse.
Kumuka
* Kumuk dili.
kumul
* llerde veya deniz k ylarnda rzgrlarn yd kum tepesi.
-kun
* \343 -gn / -gin.
kunda
* Bir eit byk ve zehirli rmcek.
kundak
* Yeni domu ocuu ilk aylarda skca sarp sarmalamaya yarayan geni bez.
* Kundaa sarlm bebek.
* Yangn karmak iin bir yere konulan tutumu yal bez paras vb.
* Salar yemeninin iine al p balama.
* Tfek gibi baz ateli silhlarda bunlar eitli ynlere evirmeye yarayan, namlunun altnda bulunan aa
veya metal blm.
* Ara bozma, fitne, fesat.
* Arabalarda dingil yata.
* Korunmak iin s k skya sarlm ey.
kundak sokmak (veya koymak)
* yangn karmak iin bir yere tutumu yal bez paras koymak.
* ara bozacak bir sz sylemek veya byle bir davranta bulunmak.
kundak
* Yangn karmak iin kundak koyan kimse.
* Tfek kundaklar yapan kimse.
* Ara bozucu.
kundakl k
* Yangn karmak iin kundak koyma ii.
* Ara bozuculuk.
kundaklama
* Kundaklamak ii.
kundaklamak
* Bebei kundaa sarmak.
* (bir yeri) Kundakla yakmak.
* Salar yemeninin iine toplayarak balamak.
* Tfek namlusunu kundaa balamak.
* Ara bozmak, aldatmak.
kundaklan
* Kundaklanma ii veya biimi.
kundaklanma
* Kundaklanmak ii.
kundaklanmak
* Kundaklama ii yap lmak veya kundaklamak iine konu olmak.
kundaklay
* Kundaklama ii veya biimi.
kundakl
* Kunda olan, kundaa sar lm olan.
kundaks z
* Kunda olmayan.
kundura
* Kaba ilenmi, basz, konsuz ayakkab.
kundurac
* Kundura yapan veya satan kimse.
kunduraclk
* Kundurac nn ii.
kunduru
* Baa drt sradan oluan, bir tr sert, sar, iyi buday.
kunduz
* Kemirgenlerden, kuyruu geni ve yass, art ayak parmaklarnn aras perdeli, aalar kemirerek beslenen,
su kylarnda yaayan, yuvalar ve su setleri kuran, postu deerli bir hayvan (Castor fiber).
kunduz bcei
* \343 kuduz bcei.
kungfu
* Kendini savunma temeline dayal, karateye benzeyen in kkenli spor.
kunt
* Ar, kaln, dayankl ve salam.
kup
* Giysi kesimi, kesimle verilen biim.
kupa
* Genellikle genilii derinliinden ok olan, altn, gm, bronz veya kristalden yap lm ayakl kap.
* Bardak.
* Yar ma dl olarak verilen herhangi bir sanat eseri.
* skambil k tlar nn drt grubundan benekleri krmz , kalp biiminde olan.
* Bir kupan n alabilecei miktarda olan.
kupa
* Kapal ve yalnz arkada oturulacak yeri olan, drt tekerlekli araba.
kupes
* zmaritgillerden, lman denizlerde yaayan bir bal k (Boops boops).
kupkuru
* ok kuru.
* Belirgin, net.
kupkuru etmek
* ok kurutmak.
kupkuru kesilmek
* ok kurumak.
kupon
* Piyango biiminde dzenlenmi, ekililerde kesilerek kullanlan basl para.
* Deerli ktlar n (devlet tahvili veya hisse senetleri) zerinde bulunan ve belirli zamanlarda sahibine faiz
veya kazan pay olarak belirli bir gelir salayan kesilmi para.
* Yaln z bir giysilik dokunmu, stn nitelikte (kuma paras).
kupr
* Kesik.
kur
* Yabanc paralarn ulusal para cinsinden deeri.
* Kurs deeri (II).
kur
* Kar cinsten birine ilgi gstererek onun houna gitme, gnln kazanmaya alma.
* Birinin duygularn okayacak biimde davranarak onu elde etmeye al ma.
kur yapmak
* kar cinsten birine ilgi gstererek onun houna gitmek, gnln kazanmaya almak.
* birinin duygularn okayacak biimde davranarak onu elde etmeye al mak.
kur'a
* Ad ekme.
kur'a ekmek
* ad ekmek.
kur'a efrad
* Kur'a ekerek yeni asker olan erler.
kurabiye
* Un, ya veya badem, fstk gibi eylerle yap lan, ekerli kk rek.
kurabiye gibi
* ok gevrek, azda da lveren (yiyecek).
kurabiyeci
* Kurabiye yapan veya satan kimse.
kurabiyecilik
* Kurabiye yapma veya satma ii.
kur'ac
* Askere alnacak genlerin belli olmas iin onlara kur'a ektiren subay.
kurada
* e yaramaz, ypranm , eskimi, bozulmu (eya).
* Gelimemi, cl z (insan ve hayvan).
kurak
* (hava, mevsim, yl iin) Ya sz.
* (toprak iin) Nem tutmayan, abuk kuruyuveren, orak.
kurak l
* (bitki iin) Kurak yerde yetien, kurak yerden holanan.
kurakl k
* Kurak olma durumu, kurak hava, yas zl k.
kural
* Bir sanata, bir bilime, bir dnce ve davran sistemine temel olan, yn veren ilke.
* Davran larmza yn veren, uyulmas gereken ilke.
kural d
* Bkz. kural d.
kural d
* Kurala uymayan, kurala aykr olan, ayrk, mstesna, az.
kurala aykr
* Bkz. kural d.
kurala aykrl k
* Dil kurallar na aykr olarak kelime kullanma, kyasa muhalefet.
kuralc
* Kurala, kurallara bal olan, kaideci.
kuralcl k
* Kuralc olma durumu.
kurallama
* Kurallamak i i.
kurallamak
* Kural durumuna gelmek.
kurallat rma
* Kurallat rmak ii.
kurallat rmak
* Kural durumuna getirmek.
kurall
* Kural olan, kurala uygun olan, kaideli, kyas.
kurall cmle
* Yklemi sonda yer alan cmle.
kurals z
* Kural olmayan, kurala uygun olmayan, kaidesiz, gayri kyas.
kuram
* Uygulamalardan bamsz olarak ele alnan soyut bilgi.
* Belirli bir konuda dncelerin, grlerin btn.
* Sistemli bir biimde dzenlenmi birok olay aklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar btn,
nazariye, teori.
Kurama
* Trkistan'da yaayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.
kuramc
* Kuram ortaya koyan kimse, kurama bal olan kimse, teorisyen.
kuramc lk
* Kuram ortaya koyma, kurama bal olma durumu.
kuramlatrma
* Kuramlatrmak ii.
kuramlatrmak
* Kuram durumuna getirmek.
kuramsal
* Kuramla ilgili, kuram durumunda bulunan, kuram niteliinde olan, nazar, teorik.
Kur'an
* slm dininin temel ilkelerini, Hz. Muhammed'e gnderilen Tanr buyruklarn ieren, Mslmanl n
temel kitab, Kur'ankerim, Kelm kadim, Mushaf.
Kur'an (veya ekmek) arpsn!
* karsndakini dedii eye inandrmak iin edilen yemin.
kurander
* Hava akm, cereyan.
Kur'ankerim
* Kur'an.
kur'as olmak
* o yl askerlik ana girenlerden olmak.
kurbaa
* Kurbaalardan, yumurta ile reyen, yavrular geli imlerini durgun sularda tamamladktan sonra kuyruu ve
solungac krelerek karada yaayabilen, s rayarak yuryen ve suda iyi yzen kk hayvan.
kurbaa adam
* Balk adam.
kurbaa bal
* S cak ve lk denizlerde yaayan kemikli bal k (Uranoscopus scaber).
kurbaa balgiller
* S cak ve lk denizlerde yaayan kemikli bal klar familyas.
kurbaa otu
* Dn ieigillerden bir bitki (Bufonia).
kurbaa testi
* Kadn n gebe olup olmad n anlamak iin, idrarnn kurbaa karn na r nga edilmesi yoluyla yaplan test.
kurbaa zehiri
* Kurbaa zehirigillerden, tatl sularda yaayan, beyaz iekli, yrek biimi yaprakl bir ss bitkisi
(Hydrocharis).
kurbaa zehirigiller
* Bir eneklilerden, btn veya bir kesimi su iinde yaayan, kurbaa zehri ve benzeri su bitkilerini iine
alan bir familya.
kurbaack
* Kurbaa yavrusu, kk kurbaa.
* Az tabannda kan bir eit kk ur.
* Kk ngiliz anahtar .
* Ayarlanabilir somun anahtar.
* Pencere erevesi gibi yukarya srlen eylerin alt kenarlar na yerletirilen tutacak.
kurbaalama
* Kurbaann yzmesine benzer yatay hareketler yaparak yzme.
* Birbirine parelel iki trmanma sr na baldrlar ve ayak srtlarn kenetleyerek veya dar dan diz altna
sktrarak trmanma.
kurbaalar
* Omurgal hayvanlardan, amfibyumlar snf na giren bir takm.
kurban
* Dinin bir buyruunu veya bir ada yerine getirmek iin kesilen hayvan.
* Mslmanlarda kurban bayram.
* Bir lk urunda feda edilen veya kendini feda eden kimse.
* Bir kazada veya felkette len kimse.
* Madd ve manev bak mdan felkete srklenmi veya insan deerlerini yitirmek zorunda kalm veya
b raklm kimse.
* Baz blgelerde seslenme sz olarak kullanlr.
Kurban Bayram
* Arab takvime gre Zilhicce ayn n onunda balay p drt gn sren ve bu sre iinde yoksullara da tlmak
iin kurban kesilen din bayram.
kurban eti
* Kesilen kurban n datlan paralar.
kurban etmek
* Bkz. kurban kesmek.
* kendi kar iin birini veya bir eyi feda etmek.
kurban gitmek
* susuz yere lmek, zarara uramak.
kurban kesmek
* din buyruunu yerine getirmek iin bir hayvan keserek etini da tmak.
kurban olaym!
* ar sevgi ve hayranlk anlatr.
* yalvarmak iin sylenir.
kurban olmak
* bir kimse veya bir ey iin kendini feda etmek.
kurban vermek
* can kayb na uramak.
kurban olmak
* uruna st rap veya byk znt, sknt ekmek, zarara girmek, lmek.
kurbanlk
* Kurban edilmek iin ayrlm, kurban edilmeye uygun.
kurbanlk koyun
* Kurban olmaya elverili koyun.
* Ba na geleceklerden habersiz.
kurca
* Kartrma, kama.
kurca ban
* Ka yp kurcalamaktan azan ban.
kurcalama
* Kurcalamak ii.
kurcalamak
* Ellemek, kartrarak bakmak.
* Sivri bir ey sokup kartrarak zorlamak.
* Kartrp azdrmak, tahri etmek.
* Megul ve rahats z etmek.
* Bir konuyu aratrmak, stnde durmak, eelemek.
kurcalan
* Kurcalanma ii veya biimi.
kurcalanma
* Kurcalanmak ii.
kurcalanmak
* Kurcalamak ii yaplmak.
kurcalay
* Kurcalamak ii veya biimi.
kuratovyum
* Atom numaras 104, atom arl 260 olan yapay element. K saltmas Ku.
kurdele
* Geni ipekli erit.
kurdele bal
* Kurdele bal gillerden, uzun, yass vcutlu, pullar ok kk, kuyruk yzgeci iplie benzeyen, kemikli bir
Akdeniz bal , flndra bal (Cepola rubescens).
kurdele balgiller
* rnek hayvan kurdele bal olan bal klar familyas.
kurdeleli
* Kurdelesi olan.
kurdelesiz
* Kurdelesi olmayan.
kurdeen
* Ciltte eitli sebeplerle oluan kant l dkntler, rtiker.
kurdun olu akbet kurt olur
* sonunda kendi karakterini, asl n, dncesini atalarna benzer ekilde ortaya koyar.
kurdunu k rmak
* hevesini almak, isteini yerine getirmek.
kurdurma
* Kurdurmak ii.
kurdurmak
* Kurmak iini yapt rmak.
kurdurtma
* Kurdurtmak ii veya durumu.
kurdurtmak
* Kurmak iini yapt rmak.
kurgan
* lk ada mezar zerine toprak y larak yaplan kk tepe.
* Kale.
* (arkeolojide) Tepe biiminde mezar, hyk.
kurgu
* Bir eyin zembereini kurmak iin kullanlan ara, anahtar.
* Zemberein kurulmu olma durumu.
* Bir btn oluturmak iin paralar tak p birletirme ii, montaj.
* Bir filmin deiik sre ve yerlerde ekilen blmlerini, bir anlam ve uyum btnl salayarak
birletirme, montaj.
* alanna gemeyip yalnz bilmek ve aklamak amacn gden dnce, kuramsal aratrma, speklsyon.
* Bir ie hazrlamak iin yap lan telkin.
kurgu bilimi
* Teknolojideki gelimelere gre ileri dzeyde saylabilecek bululara bal kalarak dnlen veya yaplan i .
kurgucu
* Kurgu iini yapan kimse, montajc.
kurguculuk
* Kurgu iini yapma, montajc lk.
kurgulama
* Kurgulamak ii veya durumu.
kurgulamak
* Bir filmin deiik yerlerde ekilen blmlerini bir btn oluturmak iin birletirmek.
kurgulanma
* Kurgulanmak ii.
kurgulanmak
* Kurgu durumuna gelmek.
kurgulu
* Kurgusu olan.
kurgusal
* Kurgu ile ilgili, spekltif.
kurgusuz
* Kurgusu olmayan.
kurk
* Kuluka, gurk.
kurlaan
* Etyaran.
kurma
* Kurmak ii.
* Kurularak, paralar birletirilerek oluturulan, prefabrike.
kurmaca
* Tasarlanp retilen, tasarlayarak.
kurmac lk
* Resim ve heykelde, eseri geometrik geleri ile kurmay temel alan anlay, konstrktivizm.
kurmak
* Bir eyin olumasna yardm eden paralar birletirerek btn durumuna getirmek, monte etmek.
* Haz rlamak.
* (yayl, zemberekli eylerde) Yay veya zemberei germek.
* Gereken artlar hazrlay p kendi kendine olmaya brakmak.
* (etkisi ve nemi geni, srekli eyler iin): Meydana getirmek, tesis etmek.
* Yapmak, ina etmek.
* Yapmak, oluturmak.
* Ortaklk salamak.
* Belli bir ite beraber al acak kimseleri belirlemek.
* Bir araya getirmek, toplamak.
* Gizlice hazrlamak, tasarlamak.
* Dnmek.
* Akl na koymak.
* Zihinde bytmek.
* Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle bakasna kar fkelendirmek.
* Salamak, oluturmak.
kurmay
* Harp akademilerine girerek eitimlerini baaryla bitirmi subay, erkn harp.
* Kurmayl k yetkisi ve nitelii olan (subay).
kurmay bakan
* Ordu, tmen, tugay gibi birliklerde ve asker akademilerde karargh subay.
kurmayl k
* Kurmay olma durumu.
kurna
* Hamamlarda, musluk altnda, iinde su biriktirilen, yuvarlak ve ounlukla mermer veya ta tekne.
kurnal
* Kurnas olan.
kurnasz
* Kurnas olmayan.
kurnaz
* Kolay kanmayan, bakalarn kandrmasn ve ufak tefek oyunlarla amac na erimesini beceren, akgz.
kurnazca
* Kurnaz bir biimde, kand rarak, aldatarak.
kurnazlama
* Kurnazlamak i i.
kurnazlamak
* Kurnaz duruma girmek.
kurnazlk
* Kurnaz olma durumu veya kurnazca i.
kuron
* Korumak iin di zerine dii tarafndan geirilen metal kaplama.
kurs
* Yuvarlak ve yass biimli nesne, a rak.
* Bir gk cisminin teker biimde grlen yz, rek.
kurs
* Resm ve zel kurulularca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davranlar kazandrmak amacyla
dzenlenen ve ksa sreli derslere dayanan eitim etkinlii, kur.
kursa nda kalmak
* istenilen bir ey gerekleememek, yarm kalmak.
kursak
* Kularn yemek borusu zerinde bulunan, yiyeceklerin topland torba biiminde ikin organ.
* Ku kursa i irilip kurutularak yap lan veya ona benzetilen ikin ey.
* Mide.
* Kursak zar ile yaplm .
* Bceklerin ve solucanlarn sindirim kanallarnda bulunan, kularn kursana benzeyen yap.
kursakl
* Kursa olan.
* Guatr hastal olan (kimse).
kursaks z
* Kursa olmayan.
kursiyer
* Kurs rencisi.
kurun
* Atom numaras 82, atom arl 207,21, younluu 11,3 olan, 327,4C de eriyen, yumuak ve bklgen,
mavimtrak esmer renkte bir element. Ksaltmas Pb.
* Tfek, tabanca gibi hafif ateli silhlarda kullanlan mermi.
* Kurundan yaplm.
kurun atmak
* silhla mermi atmak.
* dmanlk etmek.
kurun dokunmak
* mermi isabet etmek.
kurun dkmek
* halk inan na gre erimi kurunu, hastann stnde, iinde su bulunan bir kaba dkerek ortaya kan
ekillerin yorumuyla nazar, by, hastalk vb. eyleri nlemek, iyiletirmek.
kurun erimi
* Merminin en ok ulaabildii uzaklk.
kurun gibi
* ok a r.
kurun grisi
* Koyu gri renk.
kurun kalem
* D tahta, ii grafitli kalem.
kurun otu
* Bkz. di otu.
kurun rengi
* Kurunun rengi, koyu kl rengi.
* Bu renkte olan.
kurun skmak
* silh atelemek, mermi yakmak.
kurun tutmak
* kuruna hedef olmak, kurun deecek gibi olmak.
kurun yadrmak
* ok sayda kurun atmak.
kurun yamuruna tutmak
* ok sayda ve srekli kurun atmak.
kurun yemek
* vurulmak.
kuruna dizmek
* verilen lm cezasn asker bir ktann att kurunlarla yerine getirmek.
kuruncu
* Kurun satan veya ileyen kimse.
* Kurun dken kimse.
kurunculuk
* Kurun satma veya ileme.
* Kuruncunun ii.
kurungeirmez
* Ateli silhlardan atlan mermilerin girmesini engelleyecek yapda ve zellikte olan (yelek, cam vb.).
kurun
* Koyu kl rengi, kurun rengi.
* Bu renkte olan.
kurunleme
* Kurunlemek ii.
kurunlemek
* Kurun bir duruma girmek.
kurunlama
* Kurunlamak ii.
kurunlamak
* Kurunla kaplamak.
* Kurunla mhrlemek.
* Kurun ile ate etmek, vurmak.
kurunlanma
* Kurunlanmak ii.
kurunlanmak
* Kurunlamak ii yaplmak.
kurunlama
* Kurunlamak ii.
kurunlamak
* Kurun gibi a rlamak.
kurunlu
* inde kurun bulunan.
* Kurunlanm olan.
* Kubbesi kurunla rtl.
kurunsuz
* Kurunu olmayan.
kurt
* Kpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaayan, gri sar renkli, yrtc, etil memeli hayvan
(Canis lupus).
* Bir yeri, bir eyi iyi bilen.
* ini iyi bilen, aldanmaz, kurnaz.
kurt
* Yumuak vcutlu, uzun gvdeli, omurgas z, bacaks z, ayaks z veya ok ilkel ayakl kk hayvan.
* Baz bceklere veya baz bcek lrvalarna verilen ad.
kurt baklas
* Ac bakla.
kurt bilimci
* Kurt (II) bilimi ile uraan kimse.
kurt bilimi
* Solucanlarn yaplarn, yaay larn ve yaptklar hastalklarla, bu hastal klara kar mcadeleyi anlatan
asalak bilimi dal , helmintoloji.
kurt dumanl havay sever
* kt niyetli kimselerin ortalktaki karklklardan yararlandklar n anlatr.
kurt gibi
* iini bilir, giriken (kimse).
kurt gibi kemirmek (veya yemek)
* ar derecede kuku ve tedirginlige drmek.
kurt kapan
* Grete hasm alta drdkten sonra stne oturarak uyluklar aras nda ayak balama, bir yandan da iki
kolu altndan el geirerek arl bel zerine verme.
kurt kocaynca akallara (kpeklere) maskara olur
* g ve yeteneini yitiren insanlar, basit ve kendini bilmezlerce aa lanrlar.
kurt kpei
* oban kpei, koyun kpei.
kurt ku
* Btn yarat klar, btn canllar.
kurt kuyusu
* Dibine ucu sivri bir kazk ak lm ve koni biiminde kazlm, tuzak olarak kullan lan derin ukur.
kurt mantar
* Tazeyken yenebilen, olgunlat nda basl nca sporlar saan, beyaz renkli, yuvarlak biimli, bazitli bir
mantar (Lycoperdon).
kurt masal
* Birini oyalamak, kendini susuz gstermek iin ileri srlen gereksiz, inand rc olmayan szler.
kurt sinei
* Kurtlara dayanan bir sinek tr.
kurt yenii
* Kurt tarafndan yenilen yer.
* Bkz. bit yeni i.
kurtaz
* Gemi ve sandallarda halatn gemesi iin teknenin kenarna tutturulmu, ak az biiminde metal
paralara verilen ad.
* Doramann birbirine geen dileri.
kurtarc
* Kurtaran, halskr.
* Kendi hayat n tehlikeye atarak bir kimseyi, bir topluluu g bir durumdan veya yok olmaktan kurtaran
kimse.
kurtarcl k
* Kurtarma ii veya biimi.
kurtarlma
* Kurtar lmak ii.
kurtarlmak
* Kurtarmak ii yap lmak veya kurtarmak iine konu olmak.
kurtarm
* Kurtarmak ii.
kurtar
* Kurtarmak ii veya biimi.
kurtarma
* Kurtarmak ii.
kurtarma arac
* Trafikte ar zalanan, kaza geiren arac yerinden kald rp istenen yere gtren zel donanml motorlu ara,
kurtarc.
kurtarma gemisi
* Deniz trafiinde ar zalanan, kaza geiren gemi, ilep vb. aralar uygun bir yere ekip gtren zel
donanml deniz arac.
kurtarma kazs
* Yeni kurulacak olan baraj, gl ve yerleim yerleri gibi yaplarn arazileri iinde bulunan arkeolojik eserlerin
karlmas.
kurtarmak
* Bir canl y bir felketten tehlikeden veya zor durumdan uzaklat rmak.
* Kurtulmas n salamak; uzaklat rmak.
* Kazand rmak, yeniden ele geirmek.
* Bir eye zarar gelmesini nlemek.
* Birinin cezalandr lmas na engel olmak.
* (olumsuz olarak): Bir eyin deerini karlamamak.
kurtaya
* Damarl ieksizlerden, kk yapraklarla rtl ince bir sap grnnde olan bir bitki (Lycopodium
clavatum).
kurtaya tozu
* Kurtayann sporlu baaklarndan elde edilen, hekimlikte kullanlan sar bir toz.
kurtbar
* Zeytingillerden, yapraklar mzraa benzer, iekleri beyaz, kokulu ve salkm durumunda olan, it
yapmakta kullanlan bir ss bitkisi (Ligustrum vulgare).
kurtboan
* ok y llk otsu bir bitki, boan otunun bir tr (Aconitum napellus).
kurtuk
* Baz hayvanlarn, zellikle bceklerin yumurtadan ktktan sonra, krizalit veya ergin karakterlerini
kazanmadan nceki evresi, srfe, lrva.
kurtul
* Kurtuklarla beslenen (hayvan).
kurtkyan
* Afrika'da yaayan s rckgiller familyasn n genel ad.
kurtlandrma
* Kurtland rmak ii veya durumu.
kurtlandrmak
* Kurtlanmasna sebep olmak.
kurtlan
* Kurtlanmak ii veya biimi.
kurtlanma
* Kurtlanmak ii.
kurtlanmak
* inde veya zerinde kurt remek.
* Rahat oturmayp tel ve sabrs zlk gstermek veya srekli kmldanmak.
* Bir yerde ok oturmaktan bkarak gezme gerei duymak.
kurtlarn dkmek
* oktan beri zledii bir eyi bol bol yapp hevesini almak.
kurtlama
* Kurtlamak ii.
kurtlamak
* Kurt durumuna gelmek, kurt gibi olmak.
kurtlu
* inde kurt bulunan, kurtlanm.
* Yerinde rahat duramayan, srekli kprdanan (kimse).
kurtluca
* Ball babagillerden, trman c sar iekleri olan, kokusu sar msa andran, gl ve akarsu kylar gibi nemli
yerlerde yetien bir bitki, meecik, yer meesi, yer palamudu, su sarmsa.
* Lousa otu, zeravent.
kurtluk
* Kurt olma durumu.
kurtpenesi
* Kara budaygillerden 20-50 cm ykseklikte, pembe iekleri salkm biiminde, sap ve kknde bol tanen
bulunan ok yllk otsu bir bitki (Polygonum bistorta).
kurtsuz
* Kurdu olmayan.
kurttrna
* \343 kurtpenesi.
kurtulma
* Kurtulmak ii.
kurtulmak
* Tehlikeli veya kt bir durumu atlatmak.
* stenmeyen, s k nt veren, holanlmayan bir kimseden, bir yerden, bir durumdan uzaklamak.
* Dourmak.
* (bir ey) Bulunduu veya bal olduu yerden ayrlmak.
* Ban koparp kamak.
kurtulmal k
* Tutsak veya rehine olan birini kurtarmak iin verilen para, fidye, fidyeinecat.
kurtulu
* Bir eyden, bir yerden kurtulma, hals, necat.
* Bir yerin dman igalinden kurtulma gn.
kuru
* Suyu, nemi olmayan, ya ve nemli kar t.
* Ya almayan veya zerinde bitki olmayan.
* Daha sonra kullanlmak iin kurutulmu, taze ve yeil kart.
* (bitki iin) Canll n yitirmi.
* Ark, sska, lgar, kaknem.
* Salgs olmayan.
* Denmemi, plak.
* Katks z, yannda baka ey olmayan (yiyecek).
* Etkisi ve sonucu olmayan.
* Baz deyimlerde "yoksunluk, yoksulluk, yalnzlk" bildirir.
* Heyecan, tad olmayan, tekdze.
* Akc olmayan; duygudan yoksun.
* Kuru olan ey.
* Kuru fasulye yemeinin ksa sylenii.
kuru ba na kalmak
* hayatnda veya yannda kimsesi kalmamak, kimsesiz, yaln z kalmak.
kuru ay
* Yeil ay yapraklarn n eitli ilemlerden sonra sat a haz r durumu.
kuru ayr
* Yaz aylarnda bitkilerinin ounun kuruduu tabi ayr.
kuru eme
* Suyu ekilmi eme.
kuru dere
* Suyu olmayan dere.
kuru duvar
* Talarn arasna har konulmadan rlen duvar.
kuru ekmek
* Katks z ekmek.
kuru erik
* Eri in kurutulmuu.
kuru fasulye
* Fasulye bitkisinin beyaz tohumu.
* Fasulye tohumundan yaplan etli veya etsiz salal, sulu yemek.
* Yeil kabuklarndan ay klanp kurutulmu fasulye.
kuru filtre
* Hava iindeki kirleri, bezden torbalar yardmyla ay ran szge.
kuru grlt
* Gereksiz, nemsiz, sonu alnamayacak sz veya davran .
kuru grltye pabu brakmamak
* bir durum karsnda tels z, korkusuz, dilediince davranmak.
kuru has r (veya kilim) stnde kalmak
* a, parasz, evsiz kalmak.
kuru hava
* Nemi ok az olan hava.
kuru iftira
* Gerekle hibir iliii, hibir dayana olmayan iftira.
kuru incir
* zel olarak gnete kurutulan incir.
kuru kafa
* Ba iskeleti.
* Aklsz kafa.
* Trtllar patates yapra yiyen, alt kanatlar sar , st kahverengi bir tr kelebek (Acherantia adrophos).
kuru kahve
* Dvlm veya ekilmi kahve.
kuru kahveci
* Kuru kahve hazrlay p satan kimse.
* Kuru kahve sat lan yer.
kuru kahvecilik
* Kuru kahve yapma veya satma ii.
kuru kalabal k
* Hibir i yapmayan insan topluluu.
* Hibir ie yaramayan, k rk dkk eya.
kuru kays
* Kaysn n kurutulmuu.
kuru kemik
* ok zayf kimse.
kuru kfte
* Kyma ve ekmek ii ile yapl p tavada kzartlan kfte.
kuru kuruya
* Bouna, bou bouna, yararsz yere.
* Kuru olarak, yannda baka bir iecek veya yiyecek olmaksz n.
kuru kuyu
* Pis suyun toprak altna s zdr lmas nda kullanlan, duvarlar harsz kuyu.
kuru lf
* Gereklemeyecei belli olan bo ve anlamsz sz.
kuru meyve
* Ya meyvenin kurutulmuu.
* Olgunlanca d kabuu kuruyan meyve.
kuru ksrk
* Balgam kar lmayan ksrk.
kuru pasta
* Tuzlu veya tatl, kremasz rek.
kuru pil
* Aknt yapmamas iin elektroliti sourucu bir maddeyle kapl pil.
kuru sebze
* Ya sebzelerin kurutulmuu.
kuru s k
* Yaln z barutla s k lanm tfek veya fiek dolgusu.
* Korku vermek veya y ldrmak iin sylenen sz, yaplan davran, blf.
kuru soan
* Toprak altnda kalan yumru soann kurutulmuu.
kuru souk
* Ya sz havadaki sert souk.
kuru sz
* Gerekle ilgisi olmayan, deer tamayan bo sz.
kuru tahtada kalmak
* eyas elinden gitmek, plak evde oturma durumunda kalmak.
kuru tarm
* Kurak veya yar kurak blgelerde, sulama yapmadan tarladan rn al nmas yollar n gsteren tar msal
tekniklerin btn, kuru ziraat.
kuru temizleme
* Kimyasal maddelerle veya buharla giysi, eya vb. yi temizleme, tleme.
kuru temizleyici
* Kuru temizleme yapan kimse.
kuru zm
* Halanp ardndan gnete kurutulmak suretiyle hazrlanan iri veya kk taneli zm.
* Ya zmn kurutulmuu.
kuru yemi
* Fnd k, f stk, leblebi gibi yemek dnda yenilen yiyecekler.
kuru yemii
* Kuru yemi satan kimse veya kuru yemi sat lan yer.
kuru yk
* Kara ve deniz tatlaryla nakledilen kat madde, ticar eya.
kuru yk gemisi
* Deniz tamac lnda kat maddeleri ta ma zelliine gre ima edilen gemi.
kuru ziraat
* Kuru tarm.
kurucu
* Bir kurumun, bir iin kurulmas n salayan, messis.
* Bir kuruluu oluturan kimse.
kuruculuk
* Kurma iini yapmak.
kuruda kalmak
* deniz alald nda (gemi) karaya oturmak.
kurul
* Bir ii yapmak veya ynetmek iin grevlendirilmi kiilerden olumu topluluk, heyet, konsey.
kurulama
* Kurulamak ii.
kurulamak
* Bir eyin zerindeki slakl gidermek.
kurulan
* Kurulanma ii veya biimi.
kurulanma
* Kurulanmak ii.
kurulanmak
* Kurulamak ii yap lmak veya kurulamak iine konu olmak.
* Kendini kurulamak.
kurulama
* Kurulamak ii.
kurulamak
* Kuru duruma gelmek.
* Yoksullamak, yozlamak, muhtevaszlamak.
kurulay
* Kurulamak ii veya biimi.
kurulma
* Kurulmak ii.
kurulmak
* Kurmak iine konu olmak veya kurmak ii yap lmak.
* vnr biimde davranlarda bulunmak, kaslmak.
* Rahata oturmak, yerlemek.
kurultay
* Ulusal toplant.
* Bir kuruluun, temel ileri konumak iin belli srelerle veya gerektike yapt genel toplant , kongre.
* Eski Trklerde devlet ilerinin grlp karara baland meclis.
kurulu
* Kurulmu olan, yerlemi, oturmu.
kurulu dzen
* Yerlemi, iinde bulunan toplumsal dzen.
kuruluk
* Kuru olma durumu.
kurulu
* Kurulma ii, yolu veya tarihi.
* Topluma hizmet ama ve greviyle kurulan her ey, kurum, tesis, messese.
* Yap, yap l, bnye.
* Bir sefer kuvvetini oluturan birliklerin yaps.
kurulular btn
* Kompleks.
kurum
* Ocak bacalarnda biriken veya evrede savrulan kaln is.
kurum
* Kurulu, messese, tesis.
* Evlilik, aile, ortaklk, mlkiyet gibi insanlar tarafndan oluturulan ey, messese.
kurum
* Kendini byk ve nemli gsterme davran , byklenme, tekebbr, azamet.
kurum kurum kurumlanmak (veya kurulmak)
* byklenmek, bbrlenmek.
kurum satmak
* bbrlenmek, byklenmek.
kuruma
* Kurumak ii.
kurumak
* Islakln, nemini yitirerek kuru duruma gelmek.
* (bitki) Suyu ekilip cansz duruma gelmek.
* Cl zlamak, sskalamak, zayflamak.
* (akarsu, gl iin) Susuz kalmak.
* (baz nesneler iin) Yumuakln yitirmek, sertlemek.
kurumlan
* Kurumlanmak ii veya biimi.
kurumlanma
* Kurumlanmak ii.
kurumlanmak
* Gururlanarak kaslmak.
* Kurum (I) tutmak.
kurumlama
* Kurum nitelii kazandrma, kurum nitelii verme.
* zellikle politik ve ekonomik alanlarda denetim rgtlerinin, kurumlarn oaltlmas eilimi.
* Herhangi bir davran, dn, inan biiminin tarih olarak duraan ve toplumca deer verilen kalplara
dnmesi sreci, messeseleme.
kurumlamak
* Kurum durumuna gelmek, messeselemek.
kurumlatrma
* Kurumlat rmak ii.
kurumlatrmak
* Kurum durumuna getirmek.
kurumlu
* Kurum (II) tutmu olan.
kurumlu
* Gururlanarak kaslan, marur.
kurumsal
* Kurumla ilgili.
kurumsallamak
* Kurumsal duruma gelmek.
kurumsuz
* Kurumu olmayan.
kuruntu
* Yanl ve yersiz dnce.
* Bir konuyla ilgili kt ihtimalleri akla getirip tasalanma, ikil, evham, vesvese.
* Olmayacak bir eyin olacan sanma, vehim.
kuruntu etmek
* kt ihtimalleri dnp zlmek.
kuruntucu
* Srekli kuruntuya kaplan (kimse), ikilli, mvesvis.
kuruntulu
* Kuruntusu olan (kimse), evhaml, mtevehhim.
kuruntusuz
* Kuruntusu olmayan.
kuruntuya kaplmak
* bo yere tasalanmak.
kurup takma
* ara ve cihazlarn tesisata balanmas ii, montaj.
kuru
* Lirann yzde biri deerinde Trk paras .
kuru
* Kurmak ii veya biimi.
kuru kuru
* Kuruu bile hesap ederek.
kuruland rma
* Kurulandrmak ii.
kuruland rmak
* Bir listede yer alan her maddenin fiyat tutarn hesap edip belirtmek.
kuruluk
* Herhangi bir kurua karl k olan.
kuruu kuruuna
* Hesap tam kartlarak.
kurut
* Kurutulmu st rn.
kuruta
* Kurutma kab.
kurutma
* Kurutmak ii.
kurutma kab
* inde nemeker bir kimyasal madde bulunan ve baz maddeleri kurutmak veya nemlenmelerini nlemek
iin kullanlan kapakl cam kap, desikatr.
kurutma kd
* Yaz da mrekkebin slakln gidermek iin kullanlan nem emici bir tr kt.
kurutma makinesi
* Ykanm ve sk lm amarlar s cak hava iinde dndrerek kurutan ara.
kurutma
* Mrekkebi kurutmak iin kullanlan kurutma k d ve bunun tak l bulunduu ara.
kurutmak
* Suyunu ve slakl n giderip kuru duruma getirmek.
* (bitkiler iin) Canll n yitirmek.
* Baz sebze ve meyvelerin buharlatrlmasyla kuru bir durum almasn salamak.
* Cl z duruma getirmek, zayflatmak.
* Yiyecek ve iecekleri yiyip bitirmek.
* Uursuzluk getirmek, yok etmek.
kurutmal
* Kurutma sistemi olan.
kurutmalk
* Kurutmaya yarar, kurutmak iin ayrlm.
kurutucu
* Nemi, s veya hava ak m yla uzaklatrp iine konulan maddeleri kurutan alet.
* Boya ve parlatclarn abuk kurumalarn salamak amac yla ilerine katlan madde.
kurutulma
* Kurutulmak ii.
kurutulmak
* Kurutmak ii yaplmak veya kurutmak iine konu olmak.
kurutu
* Kurutma ii veya biimi.
kuruyasca
* e yaramaz, kt anlamnda bir ilenme sz.
kuruyu
* Kuruma ii veya biimi.
kurvaziyer
* Belirli bir programa gre deniz yolu ile yaplan turistik nitelikte gezi.
kurya
* Vatikan yneten yrtme ve yarg lama organlarn n btn.
kurye
* Genellikle elilik postas n yerine ulatrmakla grevli kimse.
* Uakla gnderilen mektup, koli veya havale.
* Dzenli olarak ticar bir hizmet gren tat arac.
kuryelik
* Kuryenin grevi.
kuskun
* Hayvann kuyruu altndan geirilerek eyere balanan kay .
kuskunlu
* Kuskunu olan.
kuskunsuz
* Kuskunu olmayan.
* Perian, derbeder.
kuskunu dk
* Kuskun yeri sardan aa olan at.
* Gzden dm kimse.
kuskus
* Un, st, yumurta ile yaplan ufak ve yuvarlak taneler biiminde kurutulmu hamur.
kuskus orbas
* Kuskus kullan larak yaplan orba.
kuskus pilv
* Kuskus kullan larak yaplan pilv.
kusma
* Kusmak ii, istifra.
kusmak
* Midesinin iindekilerini az yolu ile dar atmak, kay etmek, istifra etmek.
* Reddetmek.
* (boyanan veya temizlenen eyler iin) Yeniden ortaya kmak, darya vermek.
* Birikmi fkesini sylemek.
kusmuk
* Kusulan ey.
kusturma
* Kusturmak ii.
kusturmak
* Kusmasna yol amak.
kusturucu
* Kusturan, kusmaya yol aan.
* Ksa sre iinde kusmaya sebep olan il.
kusturu
* Kusturma ii veya biimi.
kusuntu
* Kusmuk.
kusur
* Eksiklik, noksan, naksa.
* zr.
* Bilerek veya bilmeyerek bir ii gerei gibi yapmamak.
* Elverisiz durum.
* Bir eyden artan ksm, st, ksur.
kusur aramak
* yanln , eksikliini, elverisizliini aramak.
kusur bulmak
* bir eyin zrn grmek.
* gereinden ok titiz ve hogrsz davranmak.
kusur etmek (veya etmemek)
* ho kar lanmayacak bir davranta bulunmak (veya bulunmamak).
kusur i lemek
* yanl davranta bulunmak.
kusura bakmamak (veya kalmamak)
* ho grmek.
kusurlu
* Kusuru olan.
kusurluluk
* Kusurlu olma durumu.
kusursuz
* Kusuru olmayan, mkemmel.
kusursuzluk
* Kusursuz olma durumu.
ku
* Yumurtlayan omurgallardan, akcierli, scak kanl, vcudu tylerle rtl, gagal, iki ayakl, iki kanatl
uucu hayvanlarn ortak ad .
ku bak
* Yksek bir yerden aaya doru, btn genilii iine alacak biimde bakma.
* Genel olarak.
ku beyinli
* Aklsz, aptal.
ku bilimci
* Ku bilimi uzman , ornitolog.
ku bilimi
* Kular inceleyen bilim, ornitoloji.
ku dili
* Daha ok ocuklarn, kelimelerin biimlerini dei tirerek kelimelerin ba na, hecelerin arasna baka kelime
veya hece ekleyerek uydurduklar bir tr konuma.
ku gibi
* ok hafif.
* abuk i gren, eline aya na abuk.
ku gibi (veya kadar) yemek
* ok az yemek.
ku gibi rp nmak
* aresizlik iinde tell davranmak.
ku gibi uup gitmek
* ok ksa sren bir hastalkla lmek.
* ok ksa srmek, gemek.
ku kadar can olmak
* kk, cl z, gsz bir yaratk olmak.
ku kafesi
* Kuun iinde barnd rld yuva.
ku kafesi gibi
* ufak ve gzel (yap).
ku kanadyla gitmek
* ok hzl gitmek.
ku kiraz
* Glgillerden, yaprak amadan nce beyaz iek veren, kaplamac lkta kullanlan yaban aa, lgncar,
gelinfeneri (Cerasus padus).
* Bu aacn reeli ve likr yap lan meyvesi.
ku mu konduracak?
* "yapaca ey grlmemi bir sanat eseri mi olacak?" anlamnda kullan lr.
ku otu
* Yol kenarlar, duvar dipleri ve bahelerde yetien bir yllk ve otsu bir bitki (Stellaria media).
ku st
* "Bulunmayan ey" anlam nda baz deyimlerde geer.
ku st ile beslemek
* hi eksiksiz, zenle beslemek.
ku stnden baka her ey var
* her trl yiyecek var.
ku ty
* Yatak, yorgan, yastk doldurmaya yarayan baz kular n ty.
* Bu tylerle doldurulmu olan.
ku ty gibi
* ok yumuak (oturacak, yatacak yer).
ku umaz, kervan gemez
* kimsenin uramad ssz ve sapa kr yeri.
ku uurmamak
* hibir eyin veya kimsenin kamasna, gemesine imkn vermemek.
ku uuu
* ki nokta arasnda dorultu ynnde al nan mesafe.
ku uykusu
* Hafif uyku, tavan uykusu.
ku zm
* Siyah, ok ufak taneli ekirdeksiz bir zm eidi.
ku yuvas
* Kuun iinde barnd yer.
kua benzemek (veya dnmek)
* bir ey dzeltilmek istenirken komik veya biimsiz bir duruma gelmek.
kuak
* Bele sarlan uzun ve enli kuma.
* Salamln art rmak iin, bir eyin evresine geirilen aatan veya metalden ba.
* Yaklak olarak yirmi be, otuz yllk ya kmelerini oluturan bireyler bei, gbek, nesil, batn.
* Yaklak olarak ayn yllarda domu, ayn an artlar n, dolay s yla birbirine benzer s k ntlar, kaderleri
paylam , benzer devlerle ykml olmu kiilerin topluluu.
* Bir kre yzeyi, paralel iki dzlemle kesildiinde iki kesitin aras nda kalan blm.
* Yeryznn kutuplar, kutup daireleri ve dnencelerle belirlenen be blmnden her biri.
* Yer yznde veya herhangi bir gk cisminde belli artlar salayan blge.
* Henz birletirilmemi ses ve grnt tayan filmler.
kuak balama
* Dn srasnda geline koltua verilmesi treninden nce baba veya baka bir byk tarafndan gelinin al
kuak dolama, balama, kemer.
* Tarikatlarda, medreselerde belli bir dzeye gelen rencilere kuak takma treni, kemer balama.
* Karate, judo gibi Uzak Dou oyunlarnda aama kaydetme.
kuaklama
* Kuaklamak ii veya biimi.
* Kuak durumunda olan.
kuaklamak
* Kuaklarla salamlatrmak.
kuakl
* Kua olan.
kuaksz
* Kua olmayan.
kuam
* Bkz. giyim kuam.
kuaml
* Bkz. giyimli kuaml .
kuane
* Yayvan kk tencere.
kuanlma
* Kuanlmak ii.
kuanlmak
* Kuanmak ii yap lmak.
kuan
* Kuanmak ii veya biimi.
kuanma
* Kuanmak ii.
kuanmak
* Beline kuak, k l, kemer gibi eyler balamak.
* Giyinmek.
kuant
* Giyecek, kuanlacak ey.
kuat lma
* Kuat lmak ii.
kuat lmak
* Kuatmak ii yap lmak, evresi sarlmak.
kuat
* Kuatmak ii veya biimi.
kuatma
* Kuatmak ii, evirme, evreleme, sarma, abluka, ihata.
kuatmak
* evresini sarmak, evrelemek, evirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek.
* evrelemek, oka bulunmak.
* Kaplamak.
* Bele sarl p balanan eyleri bakasnn beline balamak.
kuba
* Kk bir kuun ba byklnde olan (para).
kuba l
* inde kuba olan.
kubaz
* Ss kular yetitiren ku merakls .
* Padiahlarn av kularn yetitiren grevli.
kuburnu
* Yaban gl aac ve meyvesi (Rosa canina).
kuu
* Ss kular yetitirip satan kimse.
* Saraylarda ahin, doan gibi avc kularn bak m yla grevli kimse.
* Su ileyen saray hasekilerini cezalandrmak ve yola getirmekle grevli haseki subay.
kuuba
* Kuulardan sorumlu olan st grevli.
kuuluk
* Ku yetitirme merak veya ku yetitirip satma ii.
kudili
* Bir tr dibudak.
kue
* Kaymak kd.
kue k d
* Kue.
kuekmei
* Turpgillerden, orak yerlerde yetien, beyaz veya mor iekli, eskiden hekimlikte kullanlm olan otul bir
bitki, oban daarc (Thlaspi).
kuet
* Gemi veya tren yata.
kuetli
* Kueti olan.
kuetsiz
* Kueti olmayan.
kugm
* Pastrmann fileto blm.
kuhane
* inde ss kular beslenilen ve retilen kk oda veya byk kafes.
kukanad
* Gz ak zarnn gz bebeine doru bir ok ucu biiminde ilerlemesi.
kukonmaz
* Zambakgillerden, u dallar yapraks grnte, toprak alt kk saplarndan kan taze srgnleri yenen bir
bitki (Asparagus officinalis).
* Ayn familyadan, sakslarda yetitirilen, uzun sapl , ince ve kk yaprakl bir ss bitkisi (Asparagus
plumosus).
kuku
* Bir olguyla ilgili gerein ne olduunu kestirmemekten doan kararszlk, ikil, phe.
* Bakalarnn iyi niyet ve amalarn ktye yorarak ikillenme duygusu.
kuku beslemek (veya kuku duymak)
* kukulanmak.
kuku uyanmak
* ikillenmek, kukulanmak, phe uyanmak.
kukucu
* A k bir biimde kantlanmam her eyden kukuya den, pheci, septik.
* Kukuculuk yanls olan, septik.
kukuculuk
* zellikle doa tesi konularda olumlu veya olumsuz yargda bulunmaktan ekinme temeline dayanan
reti, phecilik, septisizm.
kukulandrma
* Kukuland rmak ii.
kukulandrmak
* Kukuya drmek, kukulanmas na yol amak, phelendirmek.
kukulanma
* Kukulanmak ii.
kukulanmak
* Kuku iinde bulunmak, kuku duymak, phelenmek.
kukulu
* Kuku belirten, kuku anlatan, pheli.
* Kuku iinde olan, pheli.
* Kukucu.
kukulu kukulu
* Kuku iinde olarak, phelenerek.
kukusu kalmamak
* bir konuda her eyi bilmek, phe duymamak.
kukusuz
* Kukusu olmayan, i kilsiz.
* Elbette, phesiz.
kukuya dmek
* kukulanmak, kuku beslemek, kuku duymak, pheye dmek.
kulak
* Av kular bol olan yer.
kular
* ok hcreli hayvanlardan, omurgallarn geni bir s nf .
kulokumu
* Yumurta, un ve ekerle yaplan bir tr kurabiye.
kuluk
* Gnn sabahla le arasndaki blm.
kuluk namaz
* Vaktinde kl nmayan sabah namaz iin gne bir mzrak boyu ykseldikten sonra kaza edilen namaz.
kuluk vakti
* Gnn ilk klar ile gnein bir mzrak boyu ykselmesi aras nda kalan sresi.
kuluk yemei
* Kuluk vakti yenilen yemek.
kumar
* Ku avlamak iin hazrlanm tuzak, ku tuza.
kupalaz
* Difteri.
kuyemi
* Budaygillerden, durgun sularda yetien bir bitki (Phalaris canariensis).
* Bu bitkinin taneleri.
* Kulara yedirilen iitli tah l taneleri, dane.
kut
* Uur, baht, talih.
* Mutluluk.
kutan
* Saka kuu.
kutlama
* Kutlamak ii, tebrik.
* Kutlama treni.
kutlamak
* Mutlu bir olay sebebiyle buna sevinildiini birine sz, yaz veya armaanla anlatmak, tebrik etmek.
* nemli bir olayn gereklemesi yl dnm dolaysyla tren yapmak, tes'it etmek.
kutlan
* Kutlanmak ii veya biimi.
kutlanma
* Kutlanmak ii.
kutlanmak
* Kutlamak ii yaplmak, tebrik edilmek.
kutlay
* Kutlamak ii veya biimi.
kutlu
* Uur getirdiine inan lan, uurlu, ongun, mbarek.
kutlu olsun
* "uurlu olsun, bolluk ve iyilik getirsin" anlam nda bir kutlama sz.
kutlulamak
* Kutlamak.
kutluluk
* Kutlu olma durumu.
kutnu
* Pamuk veya ipekle kark pamuktan dokunmu kaln, ensiz kuma eidi.
kutsal
* Gl bir din sayg uyandran veya uyandrmas gereken, kuts, mukaddes.
* Tapnlacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kuts, mukaddes.
* Bozulmamas , dokunulmamas , kar klmamas gereken, stne titrenilen.
* Tanr'ya adanm olan, tanrsal olan.
kutsallama
* Kutsallamak ii.
kutsallamak
* Kutsal duruma gelmek.
kutsallatr
* Kutsallat rmak ii veya biimi.
kutsallatrma
* Kutsallat rmak ii, kutsama.
kutsallatrmak
* Kutsal duruma getirmek, kutsamak.
kutsallk
* Kutsal olma durumu, kutsiyet.
kutsama
* Kutsamak ii, takdis.
kutsamak
* Kutsallat rmak.
* Kutluluk dilemek, takdis etmek.
kuts
* Kutsal.
kutsleme
* Kutslemek ii veya durumu.
kutslemek
* Kutsal duruma gelmek.
kutsiyet
* Kutsallk.
kutsuz
* Uursuz, kt, menhus.
* Mutsuz, zavall.
kutsuzluk
* Kutsuz olma durumu.
kutu
* nce tahta, mukavva, teneke, plstik vb. den yaplm , genellikle kapakl kap.
* Elektrik akm devrelerinde birletirme yapmak veya akm bir veya daha fazla kollara ayrmak iin
kullanlan ara, buat.
* Elektrik veya telefon tellerinin toplanp baland kap.
* (bir kimsede, bir yerde veya eyde) yi veya kt bir zelliin fazlaln belirtir.
* Kutunun alabildii kadar olan.
kutu gibi
* kk fakat kullanl ve irin.
kutu kutu
* 1'den 10'a kadar saylarn gizlice yazlmas, tahmin edilmesine dayanan ve iki ocuk arasnda oynanan bir
oyun.
kutucu
* Kutu yapan veya satan kimse.
kutuculuk
* Kutu yapmak veya satmak ii.
kutulama
* Kutulamak ii.
kutulamak
* Kutuya yerletirmek, kutuya koymak.
kutulan
* Kutulanmak ii veya biimi.
kutulanma
* Kutulanmak ii.
kutulanmak
* Kutulamak ii yaplmak.
kutulay
* Kutulamak ii veya biimi.
kutulu
* Kutusu olan.
kutulu telefon
* Halkn kullan m na sunulan, para, jeton veya manyetik zellii olan kartla al an telefon, ankesrl
telefon.
kutup
* Yer yuvarlan n, ekvatordan en uzak olan yer ekseninin getii var say lan iki noktasndan her biri.
* Birbiriyle kart olan eylerden her biri.
* Bir konuda yksek bilgisi ve yetkisi olan kimse.
* Gk kresinin, dolay nda dnd var saylan eksenin iki ucundan her biri.
* Elektrik akmn oluturan gerilim ayr lnn en yksek dereceyi bulduu iki noktadan her biri.
* Bir m knat s demirinin iki ucundan her biri.
kutup engel
* Bir pilde elektromotor kuvveti dren polorma olayna kar gelmek ve elektirk ak m nn durmas n
nlemek iin kullanlan (kimyasal maddelerden her biri).
Kutup Yldz
* Gk kresinin kutbuna en yak n olan kkay denilen takm yld zn en ucunda bulunan, kuzeyi
belirleyen, duraan yld z, Demirkazk, Kuzey Y ldz .
kutuplanma
* Kutuplanmak ii, polrizasyon.
kutuplanmak
* ki kutupta toplanmak.
* (pusula ibresi iin) Kutba doru ynelmek.
kutuplama
* Kutuplamak ii.
kutuplamak
* (bir topluluk) Birbirine kar t gruplara ayrlmak.
kutupsal
* Kutupla ilgili.
kutur
* (daire ve krede) ap.
* (baz geometrik ekillerde) Kegen.
kuvars
* Billrlam silisin doada ok yaygn bir tr.
kuvarsit
* Yaln z kuvars tanelerinden birleik bir kaya, kum ta .
kuvertr
* rt.
kuvz
* zellikle erken veya yeni domu bebeklerin, bula c hastalklardan korunmas amac yla iine
yerletirildii, belirli scakl olan ara.
kuvve
* Dnce, niyet.
* Bir devletin silhl kuvvetlerinin durumu veya gc.
* Yeti.
kuvveden fiile karmak
* dnlen, tasarlanan eyi gerekletirmek.
kuvvet
* Fiziksel g, takat.
* G.
* iddet, zor, cebir.
* Yetke, erk, nfuz.
* Dayankl olma durumu, tahamml, mukavemet.
* Bir niceliin kendisi ile arplarak ykseltildii derecelerden her biri: 2x2x2=23 denkleminde, 3 says 2'nin
kuvvetini gsterir.
* Bir lkenin sava silhl kurulular veya gc.
* Durgunluu harekete veya hareketi durgun bir duruma eviren etken, direnci k ran veya diren douran
zellik.
kuvvet almak
* herhangi bir yard mla gc artmak, kuvvetlenmek.
kuvvet bulamamak
* cesaret edememek.
kuvvet ifti
* Birbirine paralel ters ynde ve eit arlkta iki kuvvetin oluturduu kuvvet takm.
kuvvet komutanlar
* Kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlarna toplu olarak verilen ad.
kuvvet vermek
* bir konuya ok nem vermek.
kuvvetini toplamak
* gcn artrmak, kuvvetlenmek.
kuvvetle
* gl ve salam bir biimde.
* zerinde durarak, direnerek.
kuvvetlendirici
* Gc artran, glendirici.
* (fotorafl kta) Negatiflerin glendirilmesini salayan banyo.
kuvvetlendiri
* Kuvvetlendirmek ii veya biimi.
kuvvetlendirme
* Kuvvetlendirmek ii.
kuvvetlendirmek
* Glenmesini salamak, gcn art rmak.
kuvvetleni
* Kuvvetlenmek ii veya biimi.
kuvvetlenme
* Kuvvetlenmek ii.
kuvvetlenmek
* G kazanmak, direnci veya gc artmak.
kuvvetli
* Gc ok olan, zorlu, iddetli.
* Salam, dayankl olan.
* Grevini iyi yapan, keskin.
* ok etkileyici, inandr c, nemli.
* Saygn, nfuzlu.
* stn.
* Etkili.
kuvvetlice
* Olduka gl, kuvvetli.
* Biraz gl, biraz kuvvetli.
kuvvetler
* Kuvvetleri lmeye yarayan cihaz, dinamometre.
kuvvetsiz
* Gc, kuvveti olmayan, gsz.
* Etkisiz.
kuvvetsizlik
* Kuvvetsiz olma durumu, gszlk.
kuvvetten dmek
* gc azalmak.
kuymak
* Msr ununun erimi terya yla kavrulmas, su ilve edilmesi, bir miktar peynir kat lmas ve bir sre
kaynat lmasyla elde edilen yemek.
* Karadeniz blgesinde ve zellikle Trabzon'da yaplan bir tr yemek.
kuyrua girmek
* ayakta arka arkaya durulan diziye girmek.
kuyruu dikmek
* (hayvan) komaya, balamak.
* (insan) bulunduu yerden uzaklamaya balamak.
kuyruu kapana k s lmak (veya skmak)
* ok zor duruma dmek.
kuyruu titretmek
* lmek.
kuyruuna basmak
* birini incitip saldrda bulunmas na yol amak, tahrik etmek.
kuyruuna teneke balamak
* biriyle a r derecede alay etmek.
* birini, herkesin alay edecei biimde kovmak.
kuyruunu ksmak
* korkup sinmek.
kuyruunu kstrmak
* birini g bir duruma drmek.
kuyruunu tava sapna evirmek
* haddini bildirmek, gereken dersi vermek.
kuyruk
* Hayvanlarn ounda, gvdenin art yannda bulunan, omurgann uzants olan uzun ve esnek organ.
* Kularda gvdenin art yannda bulunan ty demeti.
* Koyunun baz trlerinde eritilerek ya alnan bir uzant s .
* Baz eylerde kuyrua benzeyen uzant veya ba taraf n aksi ynnde kalan blm.
* Birisinin arkas na takl p hi ayrlmayan kimse.
* nsanlarn sra beklemek iin, art arda durarak oluturduu dizi.
* Ba n arkasna toplanm sa demeti.
* Bir harfin biti izgisine yak n yerde, birden bir dn yapan k sa izgi.
kuyruk acs
* Hn, al nacak .
kuyruk ekmek
* gzn evresine kalem veya srme ile izgi ekmek.
kuyruk kemii
* Omurgann alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemii ile eklemlenen, nden arkaya doru yass , gen
biiminde kemik.
kuyruk olmak
* arka arkaya dizilmek, sralanmak.
kuyruk sallamak
* yaltaklanmak.
kuyruk sokumu
* nsanda omurgann alt ucunun bitim yeri.
kuyruk sokumu kemii
* Omurgann bitiminde, be kuyruk omurunun kaynamas ndan oluan, gen biiminde kemik.
kuyruk ya
* Koyun kuyruunun eritilmesinden elde edilen ya.
kuyruk yapmak
* uzun ve pepee bir sra oluturmak.
kuyrukkakan
* Kara tavukgillerden, bcek ve meyve ile beslenen kk tc bir ku (Saxicola).
kuyruklu
* Kuyruu olan.
* Akrep.
kuyruklu kelebek
* Kanatlar siyah benekli sar renkte bir Avrupa kelebei (Papillio machaon).
kuyruklu kurbaa
* Yumurtadan yeni km ve evrim geirmemi yavru kurbaa.
kuyruklu piyano
* Duvar piyanosu gibi dik olmayan, gvdesi ayak stnde yatk bir durumda bulunan piyano.
kuyruklu yalan
* ok byk yalan.
kuyruklu yldz
* Gne evresinde byk yuvarlak bir elips veya bir parabol izen, kuyruk denilen kl bir uzants olan
gk cismi.
kuyruklu yldz ba
* kuyruklu yldzn nde giden yuvarlak paras.
kuyruklu yldz ekirdei
* kuyruklu yldz ba nn ortasnda yldza benzeyen parlak nokta.
kuyruklu yldz sa
* kuyruklu yldz ekirdeini saran kl gaz yuvar .
kuyruklular
* Omurgal hayvanlardan, amfibyumlar snf nn, vcut ve kuyruklar uzun, bacaklar zay f, birok semender
trlerini iine alan bir alt takm, urodel.
kuyruksallayan
* Kuyruksallayangillerden, kanatlar ve vcudunun st blm kl rengi, alt blm deiik sar olan, uzun
kuyruklu, kk, tc ku, yont kuu (Motacilla).
kuyruksallayangiller
* Kuyruksallayan, incir kuu gibi tc kular iine alan familya.
kuyruksuz
* Kuyruu olmayan.
kuyruksuzlar
* Kurbaalar.
kuyruksren
* Bir ku.
kuytu
* Iss z, sessiz ve gze arpmayan (yer).
* Urak olmayan, ierlek, sapa (yer).
* Sessiz, ssz, tenha yer.
* Gn almayan.
kuytuluk
* Kuytu, sessiz yer.
kuyu
* Su katmanna varncaya kadar derinliine kaz lan, genellikle silindir biiminde, evresine duvar rlen,
suyundan yararlanlan ukur.
* Topraa kazlan derince ukur.
* inden k lamayan durum veya yer.
* Yer alt ndaki i yerlerine ulamak iin alm ve kesit boyutlar derinliine oranla snrl, dey veya deye
yak n balant yolu.
kuyu amak
* kuyu yapmak.
kuyu bilezii
* Su kuyusunun az na oturtulan tek para yontma ta.
kuyu fnd
* Yeilken topraa gmlerek ayr bir eni verilen fnd k.
kuyu gibi
* ok derin.
* bask ve karanl k yer.
kuyu kebab
* Toprak altnda zel olarak kazl p hazrlanm kuyuda piirilen ebi veya kuzu kebab.
kuyu suyu
* Kuyudan karlan ime ve sulamada kullanlan su.
kuyu topuu
* Kuyunun yapsn veya kuyu ba ndaki tesisleri, kme srasnda oluabilecek hasara veya zarara kar
korumak amac yla kuyu evresinde brak lan gvenlik topuu.
kuyucu
* Kuyu kazmay i edinmi kimse.
kuyuculuk
* Kuyucunun ii veya kuyu kazma i i.
kuyudan adam karmak
* olumsuz, uygunsuz veya yasal olmayan bir durumda son vererek birini haklarna kavuturmak.
* unutulmaktan kurtarmak.
kuyudat
* (resm defterdeki) Kaytlar.
kuyum
* Deerli metal ve talardan yaplan ss eyas .
kuyumcu
* Deerli metal ve talardan bilezik, kpe gibi ss eyas yapan veya satan kimse, mcevherci.
kuyumcu terazisi
* Hassas terazi.
kuyumculuk
* Kuyumcunun ii ve zanaat, mcevhercilik.
kuyusunu kazmak
* birinin ykmna almak, kt duruma dmesini istemek.
kuz
* Glgede kalan (yan).
kuzen
* Teyze, day , hala veya amcann erkek ocuu, erkek yeen.
kuzey
* San douya, solunu batya veren kimsenin tam kar s na den yn, drt ana ynden biri, imal, gney
kart.
* Bulunduu noktaya gre kuzeyde kalan yer.
* Bu yne den, bu ynle ilgili olan, imal.
Kuzey Kutbu
* ki kutuptan ekvatorun kuzey taraf nda yer alan kutup blgesi.
kuzey noktas
* Ufukta kuzey dorultusunun gk kresini deldii nokta.
Kuzey Yldz
* Kutup Yld z.
kuzeybat
* Ufkun kuzeye ve bat ya eit uzaklkta olan noktas.
* Bu ynle ilgili olan.
kuzeydou
* Ufkun kuzeye ve douya eit uzaklkta olan noktas.
* Bu ynle ilgili olan.
kuzeyli
* Kuzey lkeleri halkndan olan (kimse).
kuzgun
* Birok karga trne, zellikle kara kargaya verilen ad (Corvus corone).
kuzgun gibi
* ok kara, ok koyu.
kuzguna yavrusu ahin (veya anka) grnr
* herkesin kendi yaratt ey irkin de olsa, gzne gzel grnr.
kuzguncuk
* Hapishane kaplarndaki demir kafesli pencere.
kuzgun
* ok koyu, kara.
kuzgun siyah
* ok koyu, kara renkli.
kuzgunkl c
* Ssengillerden, uzun, ensiz ve sivri yaprakl bir ss bitkisi, glayl (Gladiolus illyricus).
kuzin
* Teyze, day , hala veya amcann k z ocuu, kz yeen.
kuzine
* Hem s tmaya, hem de zerinde yemek piirmeye yarayan byk mutfak sobas.
* Gemilerde yemek piirilen yer, mutfak.
kuzu
* Koyun yavrusu.
* Bir meyve veya sebzeye bitiik olan kk meyve veya sebze.
* Kuzu etinden yaplm olan (yiyecek).
kuzu evirmek
* kuzunun gvdesini ie geirip ate korunun zerinde evirerek piirmek.
kuzu dii
* St dii.
* leri yalarda kan di, peynir dii.
kuzu eti
* Kesilmi kuzunun paralanp sat lan eti.
kuzu gibi
* ok uysal.
kuzu gibi olmak
* uslanmak, sessizlemek, sakinlemek.
kuzu kapama
* Kemikli kuzu etinin, arpac k soan , yeil soan, havu, dereotu ile birlikte a r atete piirilmesiyle yap lan
bir yemek tr.
kuzu kap s
* Byk bir kapn n iinde veya yannda bulunan kk kap, kuzuluk.
kuzu kesilmek
* uysallamak, sessizlemek,sakin bir durum almak.
kuzu kestanesi
* Yaban aalardan elde edilen, kk, lezzetli bir kestane tr.
kuzu kuzu
* Hi ses karmadan, kar gelmeden, uysal bir biimde.
kuzu mantar
* Bazitli mantarlardan, ay rlarda, sulak yerlerde yetien, apkas etli, kal n, koni biiminde, przl, yenilir
bir mantar (Boletus edulis).
kuzu postuna brnmek
* karsndakini aldatmak iin gerek ki iliini saklamak, kendini zarars z ve uysal gstermek.
kuzu sarma
* Boyu 3 m kadar olabilen, trmanc , beyaz stl, ok y ll k ve otsu bir bitki (Canvolvulus arvensis).
kuzugbei
* Sulak ayrlarda yeti en, apkas kaln ve etli, yenir bir mantar eidi (Agaricus campestris).
kuzukula
* Kara budaygillerden, sulak yerlerde yetien, iekleri iki evcikli ve krmz mt rak bir bitki, yapraklar salata
olarak kullanlr (Rumex acetosa).
kuzukula asidi
* Oksalik asit.
kuzulama
* (koyun) Yavrulama.
* Kuzu yry gibi emekleme.
kuzulamak
* (koyun) Yavrulamak.
* (ocuk) Ellerini yere dayayarak dizleri stnde emeklemek.
kuzulama
* Kuzulamak ii.
kuzulamak
* Kuzu gibi uysal ve zararsz duruma gelmek.
kuzulu
* (koyun iin) Kuzusu olan.
* (meyve ve sebze iin) Kendisine bitiik olarak ayn cinsten kk tanesi olan.
kuzuluk
* Kuzu barna, a l.
* Yumuak huyluluk.
* Byk kaplarn ortasndaki kk kap , kuzu kap s.
kuzuluk kap s
* Hanlarda byk kap zerindeki kk kap.
kuzum!
* okamalk, yalvarma veya dikkat ekme anlamlar tayan bir nlem.
-k
* Bkz. -ki.
Kbal
* Kba halkndan olan.
kbik
* Kp ve kesme biiminde olan.
* Kbizm ak m na uyularak yaplm olan.
* Kp (II) biiminde olan.
kbist
* Kbizmle ilgili olan.
* Kbizmi uygulayan, kbizm yanls (kimse).
kbizm
* Nesneleri geometrik biimlerde gsteren bir sanat akm.
-k
* Bkz. -g / -gi.
kck
* ok kk.
kk
* Boyutlar , benzerlerininkinden daha ufak olan, byk kar t .
* Eni, boyu az.
* Daha az yal.
* Nicelii az olan.
* Nitelii aa olan, baya .
* Geri aamada.
* stn yetenei olmayan.
* Bymesini, gelimesini henz tamamlam olan.
* ocuk.
* (ses) Ksk, parlak olmayan.
* Ya, makam, rtbe, derece bakmndan daha aa olan (kimse).
* Kk abdest.
kk abdest
* eme ihtiyac, i , idrar.
kk ad
* lk ad, soyad olmayan n ad.
Kk Asya
* Anadolu.
kk ay
* ubat ay, gck ay.
kk bey
* Evin kk erkek ocuu.
* tkr ldm, mark gen.
kk burjuva
* Gelir dzeyi dk ehirli halk.
kk apl
* Deeri ve arl az.
kk apta
* Belirli bir lde.
* Yaygn olmayan.
kk dalar ben yarattm demek
* ok bbrlenmek, kibirlenmek.
kk dalga
* Orta dalga.
kk dil
* Damak eteinin ortas nda bulunan kk uzant.
kk dil nsz
* Akcierlerden gelen havann art damakta kk dilin evresinden szarak kmas yla oluan nsz: .
kk dilini yutmak
* armak, donakalmak.
kk dmek
* deeri veya onuru sarslmak.
kk drmek
* deerini veya erefini sarsmak.
kk gezegen
* Bilinen dokuz byk gezegene gre ok kk olan gezegen.
kk grmek
* deer, nem vermemek.
kk han m
* Evin k z veya gen gelini.
kk harf
* Byk harflerden ayr biimde yazlan harf, minskl.
kk Hindistan cevizi
* ki eneklilerden, scak iklimlerde yetien bir aa (Myristica frangrans).
* Bu aacn baharat olarak da kullanlan ceviz biimindeki yemi.
kk kan dolam
* eitli organlardan gelen toplardamarlarn kan sa kulakk ve sa kar nca tamas , oradan da
atardamarlarla kan n akcierlere ulatrlmas ve oradan sol kulaka tanmas dzeni.
kk karga
* Karga cinsi bir tr ku.
kk kpr
* Vcudun, s rt yere dnk olarak avular ve dizler stnde dayal ve gergin bulunduu durum, el diz
kprs.
kk kyn byk aas
* byklk taslayanlar iin sylenir.
kk kumru
* Kumru cinsi bir tr ku.
kk mart
* Mart cinsi bir tr ku.
kk mevlit ay
* Kamer takviminin drdnc ay, rebiylhr.
kk oynamak
* kumarda az para ile oynamak.
kk nerme
* Bir tas mda, kk terimi tayan ncl, minor.
kk parmak
* Bkz. sere parmak.
kk sakarca
* Sakarya cinsi bir tr ku.
kk sesli uyumu
* Bkz. kk nl uyumu.
kk algam
* Turpgillerden, iekleri kokulu, tohumlar ndan k aralar nda ve sabun yapmnda kullan lan bir ya
karlan, kolzaya benzeyen bir bitki, ya algam (Brassica rapa).
kk tansiyon
* Kann beyin iindeki bas nc.
kk terim
* Bir tas mda, vargnn konusu olan terim.
kk tvbe ay
* Kamer takviminin altnc ay, cemaziylh r.
kk nl uyumu
* Trke bir kelimede dz nllerden (a, e, , i) sonra dz nllerin, yuvarlak nllerden (o,,u,) sonra dar
yuvarlak (u,) veya dz geni (a,e) nllerin gelmesi: Evler. Etek. Salk mlar. rdek, Okul, Sucular n gibi.
Kkay
* Gn kuzey kutup blgesinde, Byk Ay 'n n tersi durumda, bir takm y ldz, Dbbasgar.
kkba
* Kasaplk hayvanlardan koyun ve keiye verilen ortak ad.
kke
* Biraz kk.
kkle kk, bykle byk olmak
* her yataki kiilere kar dosta, arkadaa davranmak.
* her makam ve durumdaki kiilere kar dosta ve anlay gsterek davranmak.
kkleme
* Kklemek ii.
kklemek
* Deerini yitirmek.
kkl bykl
* "K de by de birlikte" anlamnda kulanl r.
kklk
* Kk olma durumu.
* nsana yak mayacak, insann deerini azaltacak davran.
kksemek
* Kmsemek.
klme
* Klmek ii.
klmek
* Bykken herhangi bir sebeple ufak duruma gelmek.
* Bzlmek, hacimce ufalmak.
* Deer ve onurunu azaltacak davran ta bulunmak.
kltme
* Kltmek ii, tasgir.
* Bir eyin kn gsteren sz biimi.
kltme eki
* Kelimelerin anlam na kklk, azlk, sevgi, acma kavramlar katan ekler. Trkede bu kavramlar u
eklerle salanr.
kltmek
* Bykken daha kk duruma getirmek.
* Deerini ve onurunu azaltmak.
* Yan gizleyerek kk gstermek.
kl
* Klmek ii veya biimi.
kmen
* Benzerlerinden daha kk olan, pek kk.
kmencik
* yi ve kk.
kmseme
* Kmsemek ii.
kmsemek
* Deer ve nem vermemek, kk grmek, kmsemek.
kmsenme
* Kmsenmek ii.
kmsenmek
* Kmsemek ii yap lmak.
kmseyi
* Kmsemek ii veya biimi.
krek
* Biraz kk.
kf
* Ekmek, peynir gibi organik maddelerin zerinde, nem ve snn etkisiyle oluan, ou yeil renkli mantar.
* Pas.
kf balamak (veya tutmak)
* kflenmek.
* unutulmak.
* bitmek, kalmamak.
kf kokmak
* kapal, nemli yerler gibi ar kokmak.
kf kokusu
* Ar, pis ve bunalt c koku.
kf yeili
* (renk iin) A k yeil.
kfe
* Genellikle st veya baka aa dallarndan rlen, yk tamaya yarayan, kaba ve dayankl sepet.
* Kaba et, k.
* Bir kfenin alabildii miktar.
kfeci
* Kfe yapan veya satan kimse.
* Kfe ile srtnda te beri tayan hamal.
kfecilik
* Kfecinin ii.
kfelik
* Bir kfeyi dolduracak miktarda.
* Kendi kendine yryemeyecek derecede sarho (kimse).
kfelik olmak
* ok sarho olmak.
kffar
* Mslman olmayanlar, kfirler.
kflendirme
* Kflendirmek ii.
kflendirmek
* Kf balamasna yol amak.
kflenme
* Kflenmek ii.
kflenmek
* Kf olumak.
* Zaman gemek, khnelemek.
* alma frsat bulamayarak zelliklerini veya yeteneini yitirmek.
kfletme
* Kflendirme.
kfletmek
* Kflendirmek.
kfl
* Kflenmi olan.
* Zaman gemi, khne.
* Saklanm altn para.
kflce
* Bkz. mantar hastal.
kfran
* Nankrlk.
kfretme
* Kfretmek ii, svme.
kfretmek
* Svmek.
kfr
* Svme, svmek iin sylenen sz, svg.
* Tanr 'nn varl ve birlii gibi dinin temellerinden saylan inanlar inkr etme ve bu yolda sylenen sz.
* Olumlu ileri kt gsterme, varlklar inkr etme.
kfr kfr
* (rzgr iin) Tatl, serin ve hafif bir biimde eserek.
kfr savurmak
* kfretmek.
kfr yemek
* kendisine kfredilmek.
kfrbaz
* Kaba svgleri ok kullanan, az bozuk.
kfrbazlk
* Kfrbaz olma durumu.
kfr basmak
* kfretmek.
kfv
* Birbirine benzeyen veya yak an, denk.
kheyln
* Soylu Arap at.
kkre
* fke veya cinsel istek yznden saldrc bir durum alan (hayvan).
kkreme
* Kkremek ii.
kkremek
* (aslan) Barmak.
* Comak, taknlk gstermek.
* (deniz, nehir iin) Kabarmak, tamak.
* Kzgnlk ve fke ile yksek sesle barmak.
* Cokuyla saldrmak.
* Mayalan p kabarmak.
* Gr bir biimde yetimek.
kkreyi
* Kkremek ii veya biimi.
kkrt
* Atom numaras 16, atom arl 32,06 olan, doada saf veya baka cisimlerle birleik olarak bulunan, sar
renkli, 119 C de eriyen ve 444 C de kaynayan element, sulf. K saltmas S.
kkrt iei
* Kkrt buharnn birdenbire soutulmasyla elde edilen kkrt.
kkrtatar
* Kkrtl buhar karan ve zerinde kkrt biriken alan.
kkrtleme
* Kkrtlemek ii.
kkrtlemek
* Toz kkrt serpmek.
kkrtlenme
* Kkrtlenmek ii.
kkrtlenmek
* Kkrtlemek iine konu olmak veya kkrtlemek ii yaplmak.
kkrtl
* inde kkrt bulunan.
kkrtsz
* inde kkrt bulunmayan.
kl
* Yanan eylerden arta kalan toz madde.
* Yanm bir yapn n kalnt s .
kl
* Btn, tm.
kl balamak
* (ate iin) snmek.
* gcn, etkisini yitirmek.
kl rei
* Klde piirilen rek.
kl etmek
* yakmak, kavurmak.
* birinin varn younu yok etmek.
kl gibi
* (bet beniz iin) soluk, renksiz.
kl kesilmek
* heyacandan rengi solmak.
kl olmak
* btnyle yanmak.
* varn younu yitirmek.
kl rengi
* Odunun yanmas yla oluan, kln akla kara aras ndaki rengi, gri.
* Bu renkte olan.
kl rengi et sinei
* Eklem bacakllarn bcekler snfndan, larvalarn hayvan ls veya et zerine b rakan bir tr sinek
(Sartophaga carnaria).
kl tablas
* Sigara klnn, iine dklp biriktirildii cam veya metal kap.
kl ufak olmak
* ok kk paralara ayr lmak.
kl yemek (veya yutmak)
* kurnazca yaplan bir oyuna dmek, aldat lmak.
klh
* Erkeklerin giydii genellikle keeden, ucu sivri veya yksek bal k.
* ine baz eyler koymak iin huni biiminde bklm k t kap.
* Bu kabn alabilecei miktar.
* Oyun, hile.
klh giydirmek
* hile ile, oyunla aldatmak.
klh kapmak
* dzen, dalavere ile bir iin bana gemek.
klh peinde olmak
* yalan ve dolanla bir iin ba na gemeye al mak.
klh takmak
* hile ile, oyunla kandrp parasn almak.
klh
* Klh yapan veya satan kimse.
klh ma anlat!
* sylediklerine hi inanamyorum, beni kandramazsn.
klh ms
* Klha benzer, klh andran.
klh n havaya atmak
* pek ok sevinmek.
klh n ters giydirmek
* ok kurnaz olmak.
klhlar deitirmek (veya deimek)
* "bozumak" anlamyla ve tehdit olarak kullanl r.
klhl
* Klh olan.
* Koni biiminde tavan olan.
klhsz
* Klh olmayan.
klbast
* Izgarada piirilen kemiksiz et.
klbastl k
* Klbast yapmaya elverili olan (et).
kle
* Eritilerek kalba dklm maden veya alam.
* Yn durumundaki nesnelerin oluturduu kme.
* Kle durumunda olan.
kle gibi oturmak
* yorgun veya bitkin bir durumda kvermek.
kleleme
* Klelemek ii.
klelemek
* Kle durumuna gelmek.
* ok yorulmak.
kldken
* Kadn, e.
kldr
* Bkz. paldr kldr.
klek
* Bal, ya, yourt gibi eyler koymaya yarar tahta kova.
klfet
* S knt l zorluk, yorgunluk.
* Byk masraf.
klfete katlanmak
* sknt ya, zorlua nem vermemek.
klfetli
* S kc, zor, yorucu, zen isteyen.
* Byk masraf gerektiren.
klfetsiz
* S knt s z, kolay, zen istemeyen.
* Az masrafla yap lan.
klfetsizce
* Klfet altna girmeden, klfete katlanmadan.
klhan
* Hamamlar stan, hamamn altnda bulunan kapal ve geni ocak, cehennemlik.
klhan makinesi
* Enerji reten makinelerde yanmay salayan ana blm, yanma hcresi.
klhanbeyce
* Klhanbeye benzer biimde, klhanbey gibi.
klhanbeyi
* Kendilerine zg giyini ve konuma biimleri olan, argo kullanan, ba bo, haylaz delikanl , kabaday,
serseri, hayta, klhan, apa.
klhanbeyi az
* Klhanbeye yak r biimde konuma.
klhanbeylik
* Klhanbeyi olma durumu, kabadayl k.
* Klhanbeyine yakr davran.
klhanc
* Hamam ocan yakan kimse.
klhan
* Klhanbeyi, kabaday, serseri, hayta, apa.
* Hafif svg anlam tayan bir okama sz.
klkedisi
* ok yen, atein yanndan ayr lmayan (kimse).
* Uyuuk, miskin (kimse).
* Pasakl, grgsz (kadn).
klleme
* Kllemek ii.
* Bir mantarn yapt ba hastal.
kllemek
* Genellikle atein zerini klle rtmek.
klleni
* Kllenmek ii veya biimi.
kllenme
* Kllenmek ii.
kllenmek
* Genellikle atein zerinde kl olumak.
* Bir ac, bir sknt unutulur gibi olmak.
kll
* Btne ve genele ilikin.
* Tmel.
klliyat
* Bir yazarn btn eserlerini ieren dizi.
klliye
* Bir caminin evresinde cami ile birlikte kurulmu medrese, imaret, sebil, kitaplk, hastahane gibi eitli
yaplarn btn.
klliyen
* Btnyle, tamamyla, tamamen.
klliyet
* Btnlk, tmlk.
* okluk, bolluk.
klliyetli
* Pek ok, bir hayli.
kll
* inde veya zerinde kl bulunan.
kll su
* inde kl eritilip szlerek elde edilen su.
kllk
* Kl ve sprnt atlan yer, plk.
* Sigara tablas.
* Kazan ve sobada kllerin dkld yer.
kllk az
* Klhanbeylerinin kulland dil, argo.
klot
* Ksa, beli lstikli i ama r, don.
* Daha ok binicilerin giydikleri, paas dar, st blm geni pantolon.
klot pantolon
* Bkz. klot.
klotlu orap
* Kalalar da iine alabilecek biimde retilmi orap.
klt
* Tapma, tap nma.
* Din.
* Din tren, ibadet, yin.
klte
* Kle.
* Kaya.
* Demet, balam.
kltivatr
* Topra yzeyden ilemeye yarayan dili alet.
kltr
* Tarih, toplumsal gelime sreci iinde yarat lan btn madd ve manev deerler ile bunlar yaratmada,
sonraki nesillere iletmede kullan lan, insann doal ve toplumsal evresine egemenliinin lsn gsteren aralarn
btn, hars, ekin.
* Bir topluma veya halk topluluuna zg dnce ve sanat eserlerinin btn.
* Muhakeme, zevk ve eletirme yeteneklerinin renim ve yaantlar yoluyla gelitirilmi olan biimi.
* Bireyin kazand bilgi.
* Uygun biyolojik artlarda bir mikrop trn retme.
* Tarm.
kltr akm
* Bir toplumun kltrnden baz elerin baka bir topluma gei i.
kltr bal k l
* Belli merkezlerde zel olarak hazrlanm havuzlarda bilimsel yntemlerle balk retme ii.
kltr bitkileri
* nsanlarca yetitirilen bitkilerin btn.
kltr evresi
* Bir ulusun kltrn, baka uluslarn kltrleriyle iliki iinde gelierek katmanlam ve bal lam bir
zellikler btn olarak tanmlayan kuram.
kltr g
* Bir kltr motifinin veya kltrel bir uygulaman n bir baka kltre gemesi.
kltr ortam
* Canl veya uyku durumunda olan belirli mikroorganizmalarn yetitirmek ve gelitirmek zere a land
besin maddeleri ortam.
kltr saray
* inde eitli kltr almalar iin ayrlm salon, ilik, kitapl k vb. yerler bulunan byk bina.
kltr sitesi
* Kltre ve kltrn geliimine hizmet etmek amacyla kurulmu opera, tiyatro, sergi saray vb. binalar
topluluu.
kltr varl klar
* Bir blgede bulunan madd kltr rnleri veya eserleri.
kltre alma
* Kf mantar eitleri ve bakteri gibi mikroorganizmalar n bir kltr ortam nda retilmesi ilemi.
kltrel
* Kltre ilikin, kltrle ilgili.
kltrel antropoloji
* Bkz. sosyal antropoloji.
kltrfizik
* Jimnastik.
kltrlenme
* Kltrlenmek ii veya durumu.
kltrlenmek
* Bir arada bulunan iki bireyin veya etnik grubun deer yarglar ile kltrel birikiminin zellikleri birbirinden
etkilenerek deiiklie uramak.
kltrl
* Kltr gelimi olan.
kltrllk
* Kltrl olma durumu.
kltrsz
* Kltr olmayan.
kltrszlk
* Kltrsz olma durumu.
klnk
* Talar, kayalar paralamakta kullanlan sivri kazma.
kln savurmak
* bir eyi btnyle bitirip yok etmek.
klstr
* Ypranm, eski grnl olan.
* Bak msz.
klstrlk
* Klstr olma durumu.
klyutmaz
* Aldanmaz, kolay inanmaz.
kmbet
* Kubbe.
* Dam kubbe biiminde olan yap.
* Kubbe biiminde toparlak kabart .
kme
* Tmsek biimindeki yn.
* Birok canl nn veya nesnenin oluturduu topluluk, grup.
* Kme biiminde olan, kmeyi andran.
* Tak mlarn durum ve nitelikleri gz nnde bulundurularak belli saydaki takmdan oluturulan topluluk,
lig.
* Koularda, kendiliinden oluan yar gruplarn n her birine verilen ad.
* Bir dershanede rencilerin, belli bir eitim veya retim amacyla bir sre iin oluturduklar takm veya
bek.
kme bulut
* st blmleri bembeyaz ve kme durumunda, taban da ou kez yatay ve esmer bulut, kmls.
kme almas
* rencilerin, aralarnda setikleri bir bakann klavuzluu alt nda i birlii yaparak ortak amalar
dorultusunda almalar na imkn salayan eitim yntemi.
kme kme
* Kmeler durumunda.
kmeden dme
* Bulunduu kmedeki tak mlardan en az puan alarak veya puan eitliinde daha kt averaja sahip olmas
yznden bir alt kmeye inme, ligden dme.
kmeleme
* Kmelemek ii.
* Film yapm n kolaylatrmak amac yla ayn dekor iindeki ekimleri bir araya toplama, oyuncularn al ma
durumlarn dzenleme.
kmelemek
* Kme durumuna getirmek, ymak, biriktirmek.
kmeleni
* Kmelenmek ii veya biimi.
kmelenme
* Kmelenmek ii.
kmelenmek
* Bir yere toplanmak, ylmak.
kmeleim
* Bir hastala kar a lanm olan veya hastalk geirmi bir canln n kannda bulunan maddenin, hastaln
mikroplar n kme durumuna getirme olay, agltinasyon.
kmeleme
* Kmelemek ii.
kmelemek
* Kme durumunda toplanmak.
kmeli
* Kmesi olan.
kmes
* Tavuk, hindi gibi evcil hayvanlarn barnmasna yarayan kapal yer.
* Ufak ev.
kmltif
* Katlanm, birikmi, youn, kmeli.
kmlt
* Krlarda, ormanlarda ereti olarak yaplm beki veya avc kulbesi.
kmls
* Kme bulut.
-kn
* Bkz. -gn/-gin.
knc
* Susam (taneleri).
knde
* Sulular n ayana balanan demir halka, kstek.
* Greinin, hasm n altna al p bir elini nden, tekini arkadan geirerek kilitlemesi.
* Dzen, tuzak, oyun, hile.
kndeden atmak
* aldatarak tuzaa drmek.
kndeleme
* Knde oyununu yapma.
kndelemek
* Knde oyununu yapmak.
kndeye gelmek
* aldanmak, tuzaa dmek.
kndeye getirilmek
* aldatlmak, tuzaa drlmek.
kndeye getirmek
* knde de durumuna girmesini salamak.
* oyuna getirmek, tuzaa drmek.
knefe
* S cak yenilen bir eit peynirli tel kadayf.
kney
* Gnee bakan yan, gney, kuzey kart .
kngldeme
* Kngldemek ii.
kngldemek
* Uyuklamak.
* Elden ayaktan dmek.
kngrdemek
* Kngldemek.
knh
* z, kk, i yz.
knhne varmak
* bir eyin zn, asl n anlamak.
knk
* Pimi toprak veya imentodan yaplm kaln su borusu.
knye
* Bir kimsenin ad , soyad, lkesi, doumu, meslei gibi zelliklerini gsteren kayt.
* Bu zelliklerin yaz l olduu bilezik, kolye gibi metalden eya.
* Soyu sopu ile ilgili kimlik bilgileri.
knyesi bozuk
* Kt durumlar grlm olan, sab kal.
knyesi gelmek
* (savata) Bir askerin lm haberi kendi evine bildirilmek.
knyesini okumak
* ayplarn yzne vurarak bir kimseye svmek.
kp
* Su, pekmez, ya gibi svlar veya un, buday gibi tahllar saklamaya yarayan, geni kar nl, dibi dar toprak
kap.
* Sarho.
* Baz deyimlerde okluk, fazlal k bildirir.
kp
* Birbirine eit karelerden oluan alt yzl dikdrtgen, mikp.
* Bir cismin hacminin l birimi.
* Bir saynn nc kuvveti: (43)=4x4x4=64.
* Kp biiminde nesne.
kp gibi
* pek i man.
kp eker
* Kp biiminde alt yz olan eker, kesme eker.
kpe
* Kadnlarn kulak memelerine taktklar ss taks.
* Baz hayvanlarn boyunlarnn iki yanndan sarkan deri uzantlar.
kpe iei
* Kpe ieigillerin rnei olan ss bitkisi (Fuchsia).
* Bu bitkinin krm z, pembe, mor veya beyaz renkli iei.
kpe ieigiller
* Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, kpe iei, yak otu, gl kestanesi gibi bitkileri iine alan bir familya.
kpe dnmek
* ok i manlamak.
kpeli
* Kpe takm olan.
* Kpeye benzer bir deri uzant s olan.
kpelik
* Dalyan direklerini dikerken alt ucun batmas n salamak iin balanan ta veya zincir.
kpete
* Gemilerde gverte hizas nda skarmoz balarna tutturulan dikmelerin d yzlerine kaplanan kaplamalarn
oluturduu siperler, borda kaplamalarn n en st, gverteden yukar kalan blmler, parapet.
* Duvarlarn zerine, balkon veya pencerelerin iine imento ve mozayik karm ile yaplan dolgu set.
kplei
* Krein, baltan n sap taklan yeri.
kpleme
* Karnda su birikmesi sebebiyle olan, imeyle beliren hastalk.
kplere binmek
* ok fkelenmek.
kpl
* Kp olan.
* Rak s bol, ucuz meyhane.
* ok rak ien, ayya.
kpn doldurmak
* eline frsat gemiken oka para biriktirmek.
kr
* yi bakm ve il tedavisi.
* zel tedavi yntemi.
kr yapmak
* sal korumak amac yla herhangi bir yntemi bir sre uygulamak.
krar
* Gney Amerika yerlilerinin oklar na srdkleri bitkisel zehir.
kraso
* Ac portakal kabuundan yap lan bir iki.
krdan
* Dileri temizlemek iin kullan lan kk ara.
krdan gibi
* ok zay f, incecik, elimsiz.
krdanlk
* Krdan koymaya yarayan kap.
krd
* Klsik Trk mziinde si bemol notasn andran perde.
* Dgh perdesindeki bir makam.
krdlihicazkr
* Klsik Trk mziinde, rast perdesinde bir makam.
kre
* Btn noktalar merkezden ayn uzaklkta bulunan bir yzeyle snrl cisim.
* Yeryz, dnya.
kre
* Madenci oca, maden fr n.
kre kua
* Bkz. kuak.
krek
* Toprak, kmr gibi eyleri bir yerden bir yere alp atmaya, tamaya yarayan ve yayvan bir blm, buna
bal uzun bir sap bulunan ara.
* Kk deniz teknelerini yrtmeye yarayan, bir ucu yass , uzun aa.
* Krek cezas.
krek ayakllar
* Pelikanlar , kara batakgilleri iine alan kular takm.
krek cezas
* Gemilerde krek ekme yoluyla uygulanan ceza.
* (daha sonra) Ar hapis cezas .
krek ekmek
* deniz teknesini yrtmek iin krei kullanmak.
krek kadar (veya papu kadar) dili olmak
* saygszca davrananlar iin sylenir.
krek kemi i
* Omzun art blmnde bulunan, gen biiminde geni ve ince kemik.
krek krek
* Krekler dolusu, pek ok.
kreki
* Krek yapan veya satan kimse.
* Sandal vb. de krek eken kimse.
* Frn, tren, vapur gibi yerlerde ocaa krekle kmr atan kimse.
krekilik
* Krek yapma veya satma ii.
* Sandal vb. de krek ekme ii.
* Frn, tren, vapur gibi yerlerde krekle ocaa kmr atma ii.
kreleme
* Krelemek ii.
krelemek
* Krekle atp temizlemek.
krelenme
* Krelenmek ii.
krelenmek
* Krekle atlmak, krekle y lmak.
kreme
* Kremek ii.
kremek
* Krekle atp temizlemek, krelemek.
kremsi
* Kreye benzeyen.
* Erili i azar azar deien ve biimi kreye yak n olan kat cisim.
kresel
* Kre ile ilgili olan.
* Kre biiminde olan, krev.
kresel gk bilimi
* Gk kresindeki cisimlerin yerlerinden sz eden bilim.
kresel gen
* Bir kre yzeyi zerine izilen ve kenarlar byk ember yay olan gen.
kresel valf
* Doal gaz sisteminde gaz ak n kesmeye yarayan let.
kreselleme
* Kresellemek durumu, globalleme.
kresellemek
* Dnya milletleri, ekonomi, siyaset ve iletiim bakmlarndan birbirine yaklama ve bir btn olmaya
gtrmek, globallemek.
krev
* Kresel, toparlak.
kreyici
* Cevher veya posay , sabit bir makara zerinden dn yapan sonsuz halat araclyla arkaya doru kreyen
mekanik dzen.
kreyve
* Yuvar.
krit
* Atom numaralar 96 ile103 aras nda bulunan elementlerin genel ad .
kriyum
* Aktinitlerden, pltonyum 239 'un helyum ekirdekleriyle bombardmanndan elde edilen, atom numaras
96 atom arl 248 olan, radyoaktif bir element. K saltmas Cm.
krk
* Baz hayvanlarn, giyecek yapmak iin ilenmi postu.
* Krkten yaplm.
krk bcei
* Kn kanatllardan, esmer uzun kll, krk, hal, kee ve ynlleri kemiren bir bcek (Attegenus pellio).
krkas
* Stleengillerden, meyve ekirdekleri zehirli bir bitki, Hint fst (Jatropha curcas).
krk
* Hayvan postlarndan krk hazrlayan veya bu iin ticaretini yapan kimse.
krklk
* Krk hazrlama sanat.
* Krk ticareti.
krkl
* Krk olan, krk giymi.
* Krkle sslenmi.
* Postu krk olarak kullanlan (hayvan).
krneme
* Krnemek ii.
krnemek
* (hayvanlar iin) Scan veya souun etkisiyle birbirine sokulup toplanmak.
krs
* Kalabala kar sz syleyenlerin zerine kt klar ykseke yer.
* Bir fakltede aratrma ve retim birimi.
* Sandalye.
krs bakan
* niversitede bir blmn idar ilerinden ve eitim, retim, aratrma grevlerinden sorumlu retim
yesi.
krs hocas
* Camilerde krsiden vaaz veren hoca.
* niversitede bir krsde grevli olan retim yesi.
krs eyhi
* Bkz. krs hocas.
Krt
* n Asya'da yaayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.
krtaj
* Vcutta boluklar iinde bulunan yabanc cisimleri, hasta veya zararl saylan dokular kazyarak alma,
kaz ma.
* Dl yatann iini kazyp dlt alma ii.
krtajc
* Krtaj yapan (kimse).
krtn
* Yk hayvanlarna vurulan semer, palan.
krtn
* Rzgrn etkisiyle kuytu yerlere toplanm kar y n.
krme
* Krmek ii.
krmek
* Kremek.
ks
* Ksm, dargn.
ks ks
* Sessizce ve bzlm bir durumda.
kseen
* abuk ve sk sk ksen (kimse).
* Kstm otu.
ksk
* Taa veya duvara delik amak iin kullanlan uzun, a r ve bir ucu sivri demir.
* Ta kaldrmakta kullanlan, uzun demir ubuk veya basit, aatan kaldra.
kskn
* Ksm olan, gcenik, muber.
* Gelimemi, kk kalm .
* Kstm otu.
kskn kskn
* Gcenik, dargn bir biimde.
ksknleme
* Ksknlemek ii.
ksknlemek
* Kskn duruma gelmek.
ksknlk
* Kskn olma durumu, ks.
kskt
* it sarmagillerden, ince uzun ipliksi saplar yla, asma, baklagiller ve baz meyve aalarna sarlarak
onlar smren, klorofilsiz bir asalak bitki, eytan sa (Cuscuta).
ksktk
* ok sarho, krktk.
kslk
* Ks olma durumu, dargnlk.
ksme
* Ksmek ii.
ksmek
* Darlmak.
* Geliememek, byyememek.
* Grevini yerine getirememek.
* Bir madde, herhangi bir sebeple istenilen niteliini yitirmek.
kspe
* Hayvan yemi, yakacak ve gbre olarak kullan lan, ya veya suyu karlm her trl yal tohum ve bitki
art .
* z al nm meyvelerin kalan blm.
kstah
* S ra, sayg tanmadan davranan (kimse).
kstaha
* Kstah, sayg s z (bir biimde).
kstahlama
* Kstahlamak i i.
kstahlamak
* Kstah duruma gelmek.
kstahlk
* Kstah olma durumu veya kstaha davran.
kstahlk etmek
* kstaha davranlarda bulunmak.
kstere
* Bir eit uzun rende.
* Deirmen ta yaplan ta.
* Bilei ark.
kstm otu
* Baklagillerden, dokunulduunda yapraklar prsyen bir bitki, kseen (Mimosa pudica).
kstrme
* Kstrmek ii.
kstrmek
* Ksmesine yol amak.
ksuf
* Gne tutulmas.
ksur
* Artan blmler, geriye kalan blmler, kesirler.
* Tam saydan sonra gelen kesirli say .
ksurat
* Artan, geriye kalan paralar, kesirler, ksur.
ksurlu
* Ksuru olan.
ksursuz
* Ksuru olmayan.
ks
* Ksknlk.
ksl
* Aralar nda dargnlk, ksknlk bulunan.
ksme
* Ksmek ii.
ksmek
* Birbirine ksmek, karl kl dar lmak.
kade
* A k, a lm.
kat
* Ama, al .
* Gzellik, holuk.
* Tavlada bir eit oyun.
kayi
* A klk, ferahl k.
kne
* Kara burak.
km
* Kuku.
* Kayg .
kmlenme
* Kmlenmek ii.
kmlenmek
* Kukulanmak.
* Kayg lanmak.
kt
* Ksa ve kalnca; sivri ve uzun olmayan.
* Keskin olmayan.
kt
* Tahta gibi kat eylere vurulduunda kan sesi anlat r.
kt kt
* st ste kt sesi kararak.
ktikl
* Yapraklarn her iki yznde bulunan ve suyu szd rmad iin bitkinin kurumasna engel olan ince zar.
* Kabuklular n ve bceklerin rteneinin koruyucu, kitinli katman.
ktin
* Bitkilerin kutikllerini oluturan, geirgen olmayan bal mumu yapsnda madde.
ktinleme
* Sellozun ktin biimine dnmesi.
ktle
* (kat maddeler iin) Byk para, kme, y n.
* Bir yerde toplanm , bir araya gelmi insan topluluu, kitle.
* Belirli ileviyle zellik gsteren byk insan topluluu.
* nsanlarn byk ounluu.
* Bir nesneye uygulanan kuvvetle, oluan ivme arasndaki oranty veren kat say veya nesne nicelii.
ktleme
* Ktlemek ii.
ktlemek
* Bir yere arpp kt diye ses karmak.
ktlesel
* Ktle ile ilgili olan.
ktleme
* Ktlemek ii.
ktlemek
* Kt duruma gelmek.
ktletirme
* Ktletirmek ii veya durumu.
ktletirmek
* Kt duruma getirmek.
ktletme
* Ktletmek ii.
ktletmek
* Kt diye ses kartmak.
ktl
* ekirdekli, iitli (pamuk).
ktlk
* Kt olma durumu.
kttedek
* Birdenbire ve kt diye ses kararak.
kte geirmek
* ana deftere yazmak.
ktk
* Kal n aa gvdesi.
* Kesilmi aa gvdesi.
* Kesimden sonra aa gvdesinin toprakta kalan blm.
* Asma fidan.
* Resm kayt defteri, ana defter.
* Grgsz, kaba (kimse).
ktk gibi
* ok i mi.
* ok sarho.
ktkleme
* Ktklemek ii.
ktklemek
* Sert ve duygusuz bir duruma gelmek.
ktklk
* ine arjre geirilmi tfek fiei konulan ve palaska kay na geirilen ksele anta, fieklik.
ktphane
* Kurulu ama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl dnce ve sanat rnn toplayan,
dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu.
* Kitap sat lan dkkn, kitap evi.
ktphaneci
* Kitapl kta grevli kimse.
* Kitapl k bilimci.
* Kitap evi sahibi, kitap.
ktphanecilik
* Kitapl k grevlisinin ii.
* Kitapl k bilimi.
ktr ktr
* Elma, ayva, karpuz gibi gevrek meyveler kesilir veya srlrken kan sesi anlatr.
* Bu trl ses karan, taze.
ktrdeme
* Ktrdemek ii.
ktrdemek
* Ktr ktr diye ses karmak.
ktrdetme
* Ktrdetmek ii.
ktrdetmek
* Ktr ktr diye ses kartmak.
ktrt
* Ktr ktr diye kan ses.
kvet
* inde baz eyler veya el ykanan kap.
* Banyoda iinde y kan lan tekne.
Kveytli
* Kveyt halk ndan olan.
L
* Romen rakamlar dizisinde 50 saysn gsterir.
-l
* simden sfat treten ek: yeil < ya--l, doal < doa-l, yasal < yasa-l vb.
-l
* Fiilden isim treten ek: okul < oku-l, inal < ina-l vb.
-l -
* Fiilden fiil treten ek; edilgen fiil atlar kurar: yaz--l-, ver-i-l -, yedir-i-l-, iir-i -l-, dn--l - vb.
L demiri
* Sanayide kullanlan L biiminde bklm demir ubuk.
-l -, -al- / -el-
* S fattan fiil treten ek: ksa-l-, yce-l-, sivri-l - vb.
l, L
* Trk alfabesinin on beinci harfi. Le ad verilen bu harf, ses bilimi bak mndan tml di eti-avurt
nszn gsterir. L nsznn biri art (kal n), br de n (ince) olmak zere iki tr vardr.
La
* Lntan' n ksaltmas .
l
* Gam dizisinde "sol" ile "si" arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota iareti.
-la / -le
* simden isim treten ek; yer isimleri yapar.
-la / -le
* simden fiil treten ek: su-la-, ta-la-, tuz-la-, gz-le-, gece-le-, hece-le- vb.
lakal
* En azndan, hi olmazsa.
lbada
* Karabudaygillerden, dere kylarnda, sulak ayrlarda kendiliinden yetien, ok yllk ve yapraklar sebze
olarak kull anlan bir bitki, efelek (Rumex petientia).
lbirent
* k yeri kolayl kla bulunamayacak kadar kark koridorlar olan yap.
* inden k lmas g veya imkns z durum, sorun.
lborant
* Aratrmalarda, lboratuvar deneylerinde yardmc olarak altr lan kimse.
lborantl k
* Lborantn ii veya meslei.
lboratuvar
* Bilimsel ve teknik arat rmalar, almalar iin gerekli ara ve gerelerin bulunduu yer.
* Bkz. dil lboratuvar.
lboratuvar muayenesi
* Bir hastalkta tehisin konmas ve gereken tedavinin belirlenmesi amacyla yaplan tahlil ve muayene.
lbrador
* Labrador k ylarnda parlak bir trne rastlanan, feldspatlar grubundan ve pljiyoklz serisinden olan
alminyum, kalsiyum ve sodyum silikat.
lbros
* Lpina bal nn byk cinsi.
lciverd
* Lcivert renkli, lciverde alan.
lcivert ta
* inde dzgn bir biimde da lm kkrt bulunan sodyumla alminyum silikatn oluturduu deerli,
lcivert renkli ta.
lcivert,-di
* Koyu mavi renk.
* Koyu mavi renkte olan.
l civertlik
* Lcivert renklilik.
lin
* Bir tr ahin, doan.
lka
* Gemi halat nn gevetilip boa braklmas.
* Gevemi, verimsiz duruma gelmi, dzeni bozulmu.
lka etmek
* bir halat koyuverip boaltmak.
* gevetmek, bitkin bir duruma getirmek.
lka olmak
* vida, mil gibi makine blmleri anarak veya yuvalar genileyerek gevemek.
* herhangi bir dzen iyi ilemez olmak.
lkalama
* Lkalamak ii.
lkalamak
* Lka olmak.
* Herhangi bir dzen iyi ilemez olmak, gevemek, bozulmak.
lkalk
* Laka olma durumu.
lden
* Ldengillerden, Akdeniz lkelerinde yetien tyl ve genellikle yapkan yaprakl, beyaz veya pembe iekli,
reinesi hekimlikte kullanlan bir bitki (Cistus creticus).
* Bu bitkiden elde edilen srme, rastk.
ldengiller
* ki eneklilerden, Akdeniz lkelerinde yetien, lden ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas.
ldenli
* Lden srm olan.
ldes
* Tavuun ldes kemiini iki kiinin birer ucundan tutarak krmas, birinin "aklmda" veya "hatrmda"
demeden bir eyi tekinden almasyla yenilmi saylarak biten oyun.
ldes kemii
* Kularda gs kemiinin stnde iki kanat arasnda bulunan V biimindeki ince kemik.
ldes oyunu
* Bkz. ldes.
ldes tutumak
* tavuun ldes kemiini birer ucundan kar lkl tutup krarak ldes oyununa balamak.
ldin
* amgillerden, 50-60 m kadar ykseklikte olan, dz gvdeli, kozala aa ya doru sark k, kerestesi ve
reinesi ok beenilen, am trne ok yakn bir orman aac (Picea).
ldin
* Din d.
ledri
* Yazar bilinmeyen, anonim.
* Bilinemezci.
ledriye
* Bilinemezcilik.
lf
* Sz, lk rd.
* Sonusuz, yarar olmayan sz.
* Konuma.
* Konu, mevzu, bahis.
* "yle ey olamaz", "bu szn hibir deeri yok" anlamnda hafifseme yollu kullan lr.
lf (veya sz) alt nda kalmamak
* kendisini inciten, itham eden veya rahatsz bir duruma dren sze gereken karl verip durumu
dzeltmek.
lf amak
* sz etmek, sz amak, konuya girmek.
lf anlamaz
* sz dinlemeyip kendi bildiinde inat eden.
* kaba, aptal (kimse).
lf anlatmak
* szn dinletmek, kardakini ikna edinceye kadar konumak.
lf aramzda
* "sz aramzda, bakalar bilmesin, duymas n" anlam nda kullanl r.
lf atmak
* sylemek, konumak.
* uzaktan, dolaysyla dokunacak sz syleyip iittirmek.
* szle sarknt lk etmek.
lf cambaz
* Etkileyici ve kandrc sz syleyebilen kimse.
lf cambazl
* Kandrc ve etkileyici sz syleme.
lf karmak
* yeni bir ey sylemek, ortaya atmak.
* dedikodu yapmak.
lf kmak
* dedikodu balamak.
lf ebelii
* Lf ebesi olma durumu.
lf ebesi
* ok konuan, herkese lf yetitiren.
lf kalabal
* zerinde konuulan konuyla, esasla veya sorunla ilgisi olmayan bo sz yn .
lf kaynayp gitmek
* sz boa sylenmek, anla lmaz olmak, hibir etki yapmamak.
lf lf aar
* "bir konu zerinde konuulurken ilgisi dolay s yla sz baka bir konuya geer, sohbet uzar, gider"
anlam nda kullanl r.
lf ola beri gele!
* konuulan konu ile ilgili olmayan bir sz sylendiinde veya bir sorun tart lrken hi ilgisiz bir ey ifade
edildiinde sylenir.
lf olsun det yerini bulsun
* konuacak herhangi bir konu bulunmad durumlarda rastgele sz sarfetmek.
lf oturtmak
* gerektii yerde, beklenilmeyen bir durumda, kar tarafa esasl ve gereken bir lf sylemek.
lf salatas
* eitli konular iine alan anlamsz, bo szler.
lf syledi bal kaba
* biri konu ile ilgisi olmayan sama bir sz syledii zaman kullanl r.
lf syledi bal kaba!
* konuurken gereksiz yere ve aptalca sz sylendii zaman, bunu alaya almak iin kullanl r.
lf tamak
* dedikodu ederek lf gtrp getirmek.
lf yak trmak
* konuma srasnda yerinde sz sylemek, gerekeni ifade etmek.
lf yapmak
* dedikodu yapmak.
lf yetitirmek
* birinin sylediklerine olur olmaz kar lk vermek, ene yartrmaya kalkmak.
lf yok!
* "mkemmel, ok gzel, kusursuz, eletirilecek bir taraf yok" anlamnda kullan lr.
lfa bomak
* zerinde konuulan konu ierisinde, hi ilgisiz, gereksiz ve anlamsz bir biimde sz edip asl konuyu
deitirmek, unutturmak, kartrmak.
lfa dalmak
* uzun sren bir sohbette bulunmak, ok konumak.
lfa karmak
* biri veya birileri konuurken bir bakas konumak, konumaya katlmak.
lfa tutmak
* yersiz ve zamansz olarak ve srekli konuarak megul etmek, oyalamak.
lfazan
* Geveze.
lfazanl k
* Gevezelik.
lf
* ok konuan, geveze.
* yi, etkili konuan.
* Sz gtrp getiren, dedikoducu.
lfl k
* Lf olma durumu.
lf az na t kamak
* birinin rahata konumasn engelleyip susturmak, syleyeceine imkn tanmamak.
lf az nda b rakmak
* birinin konumas n kesmek, szlerini bitirmesine frsat vermemek.
lf az nda kalmak
* sz aznda kalmak.
lf balamak
* bir konu zerinde son sz sylemek.
lf dei tirmek
* baka konuyu dile getirmek, baka bir eyden sz etmek.
lf gemek
* sz etkili olmak, sz dinlenmek.
* bahsedilmek.
lf k ndan dinlemek (veya anlamak)
* konuulan konuyu ilgisiz, stnkr veya nem vermeden dinlemek (veya yanl , ters anlamak).
lf k sa kesmek
* syleyeceini ksa veya zet olarak belirtmek, az ve z konumak.
lf m olur?
* "imdi onun sras deil, daha nemli konular var" anlamnda kullan lr.
* "(bir i yapmak iin) seve seve zahmete girerim, hi nemi yok" anlamnda kullanl r.
lf sulandrmak
* bir konu zerinde ciddiyetle durup konuurken araya ilgisiz, anlamsz veya tutarsz bo lf katmak.
lf uzatmak
* konumay gereksiz bir biimde baka szlerle srdrmek.
lf yabana atmamak
* sylenen sze deer vermek.
lfn (veya lfnz) balla kestim
* bir kimsenin szn kesmek gerektiinde "izin verin" anlamnda kullanl r.
lfn bilmek
* akll uslu konuup bakas n rahats z etmemek, gzel ve tutarl konumak.
lfn etmek
* birinden veya bir konudan sz etmek, onunla ilgili olarak konumak.
lfn kesmek
* araya girip, birinin szn bitirmesine frsat vermemek.
lfn a rmak
* ne diyeceini bilememek, ararak baka eyler sylemek.
lfn yedirmek
* iddial olarak syledii sz geri alma zorunda b rakmak.
lfz
* Sz, kelime.
* Yasann szle anlatmak, bildirmek istedii anlam.
lflama
* Lflamak ii.
lflamak
* Konumak, sohbet etmek.
lflaya lflaya
* Srekli konuarak, oradan buradan sz ap sohbet ederek.
laforizma
* ok bilinen bir sz veya ataszn biraz deitirip eklemeler yaparak gncel sorunlar belirten cmle,
kssadan hayat hisseleri: Bir toplumda deerler hakland ka, o toplumda hep h rszlar aklanr. Ak lsz ba n cezasn
halklar eker. sz gibi.
lfta kalmak
* bir i dnce aamasnda kalp gereklememek.
lftan anlamak
* syleneni dinleyip uymak veya uygulamak.
lfgzaf
* Bo sz.
lfzen
* Szn geliine, syleniine, yapsna gre, yaz l olmayarak.
lfz
* Szn syleniine, yapsna ait, szle ilgili.
lgar
* Zayf, elimsiz, etsiz.
lgos
* Bkz. lhos.
lgn
* Denizden dar bir ky kordonu veya bir kanal ile ayrlm gl, deniz kula.
lm
* Bir yerleim merkezinde pis sular n akp gitmesi iin yer altnda alm kanal, geriz.
* Dmann kale duvarlarn y kmak veya dman ordughna zarar vermek amacyla, dman siperlerine
doru yer altndan a lan dar yol.
lm ukuru
* Abdesthanelerin pis sularn ve pisliklerini toplamak iin kazlm kapal kuyu, fosseptik.
lm demi
* Bkz. kanalizasyon.
lmc
* Pis su kanallar n ap temizleyen ii.
* Dman kalelerini y kmak iin lm kazan asker.
lmc lk
* Lmcn n yapt i.
lmla atmak
* (bir kayay) delip, iine patlayc maddeler koyduktan sonra bu maddeleri ateleyerek paralamak.
lv
* (bir kuruluu) Kald rma.
* Hkmsz k lma, feshetme.
lvedilme
* Lvedilmek ii.
lvedilmek
* (bir kurulu) Kald rlmak.
* Hkmsz k lnmak, feshedilmek.
lvetme
* Lvetmek ii veya durumu.
lvetmek
* (bir kurulu) Kald rlmak.
* Hkmsz k lmak, feshetmek, datmak.
lvolma
* Lvolmak ii.
lavolmak
* (bir kurulu) Kald rlmak.
* Hkmsz k lnmak, datlmak.
lvolunma
* Lavolunmak ii veya durumu.
lvolunmak
* Lvedilmek.
lhana
* Turpgillerden, gz ve k sebzesi olarak yetitirilen ve birok tr olan bitki, kelem (Brassica oleracea).
lhavle
* Sabrn tkendiini belirtmek iin sylenir.
lhavle ekmek (veya okumak)
* bir s k nty, fkeyi yat trmak iin "lhavle"ile balayan Arapa duay okumak.
lhika
* Ek.
lhit
* Kenarlar kgir, st kapak talaryla rtl mezar.
* Ta veya mermerden oyma mezar.
lhmacun
* stne k yma, kylm soan ve baharat konularak frnda piirilen pide.
lhmacuncu
* Lhmacun yapan ve satan kimse.
lhmacunculuk
* Lhmacuncunun ii veya meslei.
lhos
* Hanigillerden, Akdeniz ve Ege'de yaayan lezzetli bir balk, kaya hanisi.
lhurak
* Lhor'a ait.
lhur
* Lhor'da yap lan her tr al, Lahor al.
lhut
* Tanr lemi.
* Kutsal.
lhut
* lh, Tanrsal.
lhza
* Zamann blnemeyecek kadar ksa bir paras, an.
lhzack
* Ksa bir an.
lhzada
* arabuk, bir anda, hemen, bekletmeden.
lik
* Din ilerini devlet ilerine kart rmayan, devlet ilerini dinden ayr tutan.
likleme
* Liklemek ii veya durumu.
liklemek
* Lik duruma gelmek.
likletirme
* Likletirmek ii.
likletirmek
* Dinle ilgili olmayan ileri din grlerin dnda tutmak.
liklik
* Lik olma durumu, lisizm.
* Devlet ile din ilerinin ayrl ; devletin, din ve vicdan zgrlnn gereklemesi bakmndan yansz
olmas, lisizm.
lin
* Lnetlenmi, mel'un.
lisizm
* Liklik.
-lak / -lek
* sim ve sfatlardan isim ve s fat treten ek: Teker-lek, yuvar-lak, di-lek vb.
lka
* Uzak Dou'da yetien Amerika elmasndan kan zamk.
* Boyacl kta kullan lan, krmz bceinin st deri bezlerinin salglad madde.
lkac
* Lka veya vernik sren ii.
lkap
* Bir kimseye veya bir aileye kendi ad ndan ayr olarak sonradan tak lan, o kimsenin veya o ailenin bir
zelli inden kaynaklanan ad.
lkap takmak
* bir kimseye onun bir zelliini belirtecek bir ad vermek.
lkapl
* Herhangi bir lkab olan; lkap taklm olan.
lkayd
* Ald rmazl k, ilgisizlik, umursamazl k, kaytszlk.
lkayt
* lgisiz, ald rmaz, umursamaz, kaytsz.
lkayt kalmak
* ilgisiz davranmak, ald rmamak.
lkaytlk
* Lkayt olma durumu.
lke
* Lka ile cillanm.
lkerda
* Palamut, torik gibi balklardan dilim dilim kesilerek yap lan salamura.
lkerdac
* Lkerda yapan veya satan kimse.
lk rd
* Sz.
* Bo sz, dedikodu, lf.
lk rd tamak
* Bkz. lf tamak.
lk rd azndan dklmek
* isteksiz konumak.
lk rd altnda kalmamak
* Bkz. lf altnda kalmamak.
lk rd karmak
* Bkz. lf karmak.
lk rd ebesi
* Geveze.
lk rd etmek
* konumak.
* dedikodu konusu etmek.
lk rd kavaf
* Geveze.
lk rd olmak
* sohbet edilmek.
lk rd yetitirmek
* bir sze karl k vermekte gecikmemek.
lk rdc
* Lkrd bulup syleyen, konukan.
* Geveze.
* Dedikoducu.
lk rds az nda kalmak
* konuan kimsenin, bir bakasnn sze balamas veya an bir olay sonucunda sz yar m kalmak.
lk rds az
* sessiz, az konuan, durgun kimse.
lk rds m olur?
* konuulan bir eyin nemsizliini veya yersizliini anlatmak iin sylenir.
lk rdsn etmek lk rdsn etmek
* hakknda konumak.
lk rdya bomak
* gereksiz ve bo szlerle konumay uzatmak.
lk rdya tutmak
* konuarak oyalamak.
lk rdy azna tkamak
* birinin szn bitirmesine imkn vermeden onu ters bir karl kla susmak zorunda brakmak.
lk rdy ezip bzmek
* konumas n beceremeyip ayn eyleri tekrarlamak.
lkin
* Ama, fakat.
lklk
* Leylein gagasyla kard ses.
* Ara vermeden sylenilen sama sapan sz dizisi, gevezelik.
lklak etmek
* karl kl, geliigzel, havadan sudan konumak.
lklka
* Gereksiz, anlams z, bo sz.
lklk yat
* Bo lkrdlar, deersiz szler.
lkonik
* Ksa ve zl (sz), Veciz.
lkoz
* Hanigiller familyas ndan yuvarlak kuyruu bulunan bir balk tr (Epinephelus zeneus).
lkrimal
* Gzya ile ilgili.
lktaz
* St ekerini (laktoz) zm ekerine (glikoz) eviren bir ba rsak enzimi.
lktik asit
* Eki stte ve bitkilerin ounda bulunan asit alkol, st asidi.
lktoz
* Stte bulunan, stn buharlamasyla kristal durumunda toplanan eker, st ekeri (C12H22O11).
ll
* Dili tutulmu, konuamaz hle gelmi, dilsiz.
ll
* Parlak krmz renkte, billrlam , saydam bir alminyum oksidi olan deerli bir ta.
* Krmz renkli bir eit mrekkebe verilen ad.
* Parlak krmz renkte olan.
ll etmek
* konuamaz duruma sokmak.
lala
* ocuun bakm, eitim ve retimiyle grevli kimse.
* ehzadelerin zel eitmenleri.
* Padiahlarn vezirlerine seslenirken kullandklar hitap sz.
lala paa elendirmek
* iini gcn brakp karsndakinin ho vakit geirmesini salamak.
lalal k
* Lala olma durumu veya lalan n grevi.
llanga
* Yada kzartlarak, zerine eker veya erbet dklen bir hamur tatls .
lle
* Zambakgillerden, yapraklar uzun ve mzraks , iekleri kadeh biiminde, trl renkte bir ss bitkisi (Tulipa
Gesneriana).
* Meyve koparmak iin ucuna l veya drtl bir atal geirilmi srk.
* Ar hapis mahkmlar nn boynuna geirilen demir halka.
lle aac
* Manolyagillerden, ana yurdu Gney Amerika olan, iekleri lleye benzeyen bir ss aac (Liriodendron
tulipifera).
lleli
* Lle bulunan veya yetitirilen (yer).
* zerinde lle deseni veya motifi bulunan.
llelik
* Osmanl seramik ve cam sanatn n gzel rneklerinden olan ve iine lle konulan vazo.
llettayin
* Ay rt etmeksizin, geliigzel, zensiz, rastgele.
llezar
* Lle yetitirilen yer, lle bahesi.
llebkem
* Dili tutulmu, konuamaz hle gelmi, dilsiz.
lm
* Arap alfabesinde l harfinin ad.
* Ebcet hesabnda otuz say s nn ad.
lm
* Mikroskopta incelenecek maddelerin zerine konulduu dar, uzun cam paras.
* Dar, ok ince metal para.
lm elif evirmek (veya izmek)
* ksa bir sre dola p gelmek.
lma
* Gevi getirenlerden, Gney Amerika'nn dalk blgelerinde yaayan, yk hayvan olarak kullanlan,
karadan aka kadar trl renklerde olabilen, tyleri uzun, boyu yksek, boynu uzun hayvan (Lama).
lma
* Tibetlilerde ve Moollarda Buddha rahibi. Lmalarn en byne dalay lma denir.
lmac
* Lmac lk yanls olan (kimse).
lmaclk
* Budizmin Orta Asya ve zellikle Tibet'te yaayan biimi.
* Tibet Budizminde oluan hiyerarik dzen.
lmaist
* Lmac .
lmaizm
* Lmac lk.
lmba
* Petrol gibi yan c bir madde yakarak veya elektrik ak m yla iindeki teller akkor durumuna geerek k
veren alet.
* Radyo alc lar nda ve televizyon yaynlarnda kullanlan, havas boaltlm veya iine dk basnl bir gaz
doldurulmu cam, seramik veya elikten ampul.
* Kap, pencere kenarlarna alan, genellikle dik al girinti.
lmba amak
* kap ; pencere kenarlarnda genellikle dik al girinti amak.
lmba karpuzu
* I yumuatmak iin lmbalara geirilen, mat camdan, bask vazo biiminde nesne.
lmbada
* Gney Amerika'da yaplan bir dans.
lmbada dans
* Bkz. lmbada.
lmbalama
* Lmbalamak ii.
lmbalamak
* Lmba yla incelemek.
* Kap ve pencere kenarlarna girinti amak.
lmbal
* Herhangi bir sayda lmbas olan.
* Lmba ile al an.
* Birbirinin iine geebilecek biimde yaplm.
lmbalk
* Eski evlerde lmba koyacak veya taklacak yer.
* Bir lmbann alabilecei kadar.
lmbasz
* Lmbas olmayan.
lmbay amak
* yakmak.
* lmbann fitilini ykseltip n oaltmak.
lmbri
* Bir yapn n i duvar kaplamas .
* Tavan kaplamas.
lme
* Dokusunda ounlukla gm ve alt n renginde tel bulunan (kuma) veya metal parlakl verilmi (deri).
* Byle bir kuma veya deriden yaplm olan.
lmekn
* Mekn olmayan, meknsz (Allah' n sfatlarndan).
* Yersiz yurtsuz, belli bir adresi olmayan.
lmekn takm
* Yersiz yurtsuz, adresi belirsiz kiiler topluluu.
lmel
* Mikroskopla yaplan incelemede bazen lmlarn stne kapatlan drt ke, kk ve ince cam paras .
* ok ince tabaka.
lm cimi yok
* deimez, kesin, baka yolu yok.
lminarya
* Btn denizlerde yetien, sar veya esmer renkte, emici kklerle kayalara tutunan, uzun eritler durumunda
bir deniz yosunu (Laminaria).
lmise
* Dokunum.
* Duyarga.
* Anten.
lan
* Ulan sznn ksa sylenii, kaba hitap, ey.
lnarkit
* Hidratl doal kurun slfat.
lndo
* Drt tekerlekli, iinde dingillere paralel olarak dzenlenmi karl kl iki oturma s ras bulunan, st al p
kapanabilen ift krkl binek arabas .
lndon
* Bkz. lndo.
lnet
* Tanr'n n sevgi ve ilgisinden mahrum olma, beddua.
* Ters, berbat, ok kt.
lnet etmek
* ilenmek, ktln istemek.
lnet okumak
* bir kimsenin Tanr'nn merhametinden mahrum kalmasn dilemek.
lnet olsun!
* ilenme sz olarak kullan lr.
lnetleme
* Lnetlemek ii.
* Lnetlenmi.
lnetlemek
* Kargmak, lnet etmek.
* (Tanr ) Merhametinden mahrum brakmak.
* Dinden kovmak.
lnetlenme
* Lnetlenmek ii.
lnetlenmek
* Lnet edilmek, lnete uramak.
lnetli
* Lnetlenmi, kargnm, kargl , mel'un.
langr lungur
* Metalsi bir ses kararak.
* Dikkatsizce, savruk bir biimde.
lngrt
* Dikdrtgen masa zerinde trl aletleri ynetmek yoluyla kk bilyeleri belirli deliklere sokmak veya bu
deliklere girmesini nlemek amacna dayanan oyun.
lngur
* Maymunlardan, Hindistan'da yaayan, kl rengi veya k rmzya alan sar tyl, byk bir maymun
(Presbytis entellus).
lngust
* Kabuklulardan, makaslar olmamas, duyargalar nn daha uzun ve gl olmas yla istakozdan ayrlan, eti
iin avlanan bir deniz hayvan (Palinurus vulgaris).
lnolin
* Yapadan elde edilen, eczac lkta ve parfmeride kullanlan, sar mtrak renkte bir ya.
lnse
* leri atlm, ortaya karlm .
lnse etmek
* tan tmak amacyla ne srmek, ortaya karmak.
lntan
* Atom numaras 57, atom arl 138,9, younluu 6,1 olan, beyaz, havada abuk oksitlenen, parlak bir
alevle yanan, seyrek bulunur bir element. Ksaltmas La.
lntanit
* Birbirine ok yak n kimyasal zellikler gsteren, atom numaras 57 ile 71 arasnda olan, seyrek bulunan
elementlerin genel ad .
lp
* Yumuak ve a r bir ey dtnde kan sesi anlatr.
lp lp
* Kpek ve kedi gibi hayvanlarn su ierken kardklar sesi anlatr.
lpa
* Niastal tanelerin, su ile kaynat larak bulama kvamna getirilmi durumu.
* Keten tohumu ve benzeri bitkilerin kaynatlmasyla elde edilen, scak olarak tlbent iinde vcuda d tan
uygulanan il.
lpa gibi
* yumuak, gevek.
lpa lpa
* Yass ve iri taneler durumunda.
lpa vurmak
* ar y kesmek, iyiletirmek amacyla lpa koymak.
lpac
* Vcuta toplu ve iri olmasna ramen direnci az olan.
* Yorgun, bitmi tkenmi.
lpacl k
* Tembellik geveklik.
lpn
* Taban meinden olan, mest, edik.
lpnl
* Ayana lpn giymi olan.
lpilli
* Yanardalardan frlayan ok kk kat para.
lpina
* Lapinagillerden, kayalk kylarda, s sularda yaayan 25, 35 cm uzunluunda, krm z benekli, mavi veya
yeil balk (Crenilabrus pavo).
lpinagiller
* Kemikli balklar takmna giren bir familya.
Lpon
* Lponya halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Lponya veya Lponlara zg olan (ey).
Lponca
* Lpon dili.
Lponyal
* Bkz. Lpon.
lppadak
* Bir eyin derken lp sesi kardn anlatmak iin kullanl r.
lrenjit
* Grtlaktaki ar ve sreen iltihap.
larghetto
* Bir parann lrgodan abuk ve hafif alnaca n anlatr.
* Bu biimde alnan mzik paras.
largo
* Bir parann ar ve grkemli alnacan veya syleneceini anlatr.
* Bu arl kta al nan mzik paras .
lrp
* Anszn ve gl bir biimde.
lrpadak
* Lrp diye, ans zn.
lrva
* Kurtuk.
lrvacl
* Lrvayla beslenen hayvanlar.
laser
* Bkz. lzer.
lsk
* Yak ile ilgili.
lskine
* skambil k tlar yla oynanan bir oyun.
lso
* Kement.
lsta
* Kuzey Avrupa'da kullan lan, 2000 kg'a yakn gemi yklerine ve byk miktardaki ticaret mallar na deer
bimeye yarayan ktle l birimi.
lsteks
* Kauuk, ipek, pamuk veya yn kar m bir tr yapma kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
lstik
* Kauuktan yap lm (ey).
* Yamurlu havalarda ayakkab zerine giyilen kauuktan pabu.
* Kauuktan yaz silgisi.
* Baz ta tlarn tekerleklerine geirilen kauuk ember.
* Esnek, ince kauuk veya kauuklu erit.
* Bir tr esnek rg.
* Korse.
lstik aac
* Kauuk.
lstik gibi
* evik.
* (et iin) az pimi,sert.
lstik tutkal
* Lstiklerin kasnaa yap t rlmasn salayan madde.
lstiki
* Lstik rnlerini yapan veya satan kimse.
* Otomobil lstiini satan kimse.
lstikli
* inde veya zerinde lstik bulunan.
* Trl anlamlar verilebilen (sz, konuma).
lstikli sz
* Deiik anlamlara gelebilen, farkl deerlendirilebilen konuma.
lstikotin
* nce iplik ile ok s k dokunmu ynl kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
le
* Le.
lka
* Bkz. lka.
lta
* Dar ve kalnca tahta.
lta
* Osmanllarda ilmiyenin giydii bir tr stlk.
ltanya
* (Karaip dilinden) Baz trleri evlerde ss bitkisi olarak yetitirilen, baz trlerinden de dokumalk iplik elde
edilen bir tr palmiye (Latania rubra).
lteks
* Baz bitkilerin genellikle st grnnde olan z suyu.
lteksli
* znde lteks bulunduran.
lterit
* S cak, nemli iklimlerde oluan, parlak k rmz veya kahverengiye alan krmz renkli, demir oksit ve
alminyum bakmndan zengin toprak.
lteritli
* znde lterit bulunduran.
lterna
* Kolu evrilerek alnan, sandk biiminde bir tr org.
lternac
* Lterna yapan, satan veya alan kimse.
ltif
* Yumuak, ho, ince bir gzellii olan.
ltife
* Ltif olarak, ho.
ltife
* aka.
ltife etmek
* aka etmek.
ltife gtrmek
* aka kald rmak.
ltife ltif gerek
* aka yaparken bile incelikten ayr lmamak gerek anlamnda kullan lr.
ltifeci
* akac .
ltiflik
* Ltif olma durumu.
ltifundia
* lkel yntemlerle ve dk verimle iletilen geni tarm alanlar.
ltifundiaclk
* Ltifundia sistemi ile geni tarm alanlarn i letme yntemi veya biimi.
ltilokum
* Bkz. lokum.
Ltin
* talya'da Ltium blgesi halkndan olan kimse.
* \343 Ltin halklar.
* Ltinlerle ilgili olan (ey).
Ltin iei
* Ltin ieklerinden, kalkan biiminde yuvarlak yaprakl , sar ve krm z iekli, bir ss bitkisi (Tropeoalum).
Ltin ieigiller
* ki eneklilerden, rnei Ltin iei olan bir familya.
Ltin iekleri
* Bkz. Ltin iei.
Ltin dilleri
* Frans zca, spanyolca, talyanca, Portekizce gibi dillerin ortak ad.
Ltin halklar
* Dilleri Ltinceden tremi talyan, Fransz, spanyol, Portekiz halklar .
Ltin yelkeni
* Bir serene balanarak diree eik bir durumda kald rlan gen yelken.
Ltince
* Ltin dili.
Ltinlik
* Ltin gibi olma, davranma.
lubal
* Saygsz, ekinmesi olmayan.
* Senli benli, teklifsiz.
* Ar samim, teklifsizce.
lubal olmak
* ar samim veya teklifsizce davranmak.
lubalice
* Lubaliye yakn.
luballeme
* Luballemek ii.
luballemek
* Lubal davranta bulunmak.
luballik
* Lubal olma durumu veya lubalye yakr davran.
lubaliyane
* Saygszca, terbiyesizce.
lv
* Yanardalarn pskrme s rasnda yeryzne kardklar dnyann derinliklerinden gelen kzgn, erimi
maddeler.
lv silh
* Uzun menzilli, ateli bir silh tr.
lv tamas
* Lvn pskrme s rasnda yanarda az ndan karak alak yerlere doru yaylmas.
lva
* Herhangi bir yere yanam filikann krek ekmeksizin ilerlemesi iin verilen emir.
lva etmek
* bir filikay ilerletmek.
* birini eki tirmek.
lvabo
* zerinde scak ve souk su musluklar bulunan, porselen, emaye veya sacdan yaplm , el, yz, bulak
ykamaya yarar, ukur yer veya eya.
* Lokanta, gar gibi yerlerde bu dzenin bulunduu yer.
* Ayak yolu, hel, yz numara, tuvalet.
lvabo bataryas
* Lvabolarda kullanlan birka aygtn bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden oluan takm.
lvabo musluu
* Lvaboya gelen souk ve scak suyu ap kapayan ve akmasn ayarlayan musluk.
lvaj
* (metalrjide) Bir ilem sonras, metal yzeyleri su ile ykama.
* Bir organ su vererek ykayp temizleme.
lvaj yapmak
* herhangi bir organ mikroplardan temizlemek amacyla ykamak, ar tmak.
lvanta
* Lvanta ieinden yap lan ispirtolu esans.
lvanta iei
* Ballbabagillerden, mavi veya mor renkli iekleri koku sanayiinde kullanlan bir bitki (Lavandula
angustifolia).
lvanta mavisi
* Lavanta rengindeki mavi.
lvantac
* Lvanta yapan veya gezici olarak esans satan kimse.
lvantaclk
* Lvanta yapma ve satma ii.
lvantalk
* Lvanta kokusunu koymaya yarayan ie.
lvantin
* Lvanta ieinin bir baka tr.
lva
* Mayal hamurdan tandrda piirilerek yaplan ve yapld yere gre bykl deien ince ekmek tr.
* Yufka inceliinde alm uzun sade pide.
lvdanom
* inde afyon bulunan sulu bir il.
lvman
* Kal n barsa ans yoluyla su f krtarak y kama.
* Bu i iin kullanlan alet ve s v .
lvrensiyum
* Bkz. lorentiyum.
lvrovit
* Piroksen grubundan doal silikat.
lvsonit
* Hidratl alminyum ve kalsiyum ift silikat.
lvta
* Mzrapla al nan, gvdesi uttan kk bir alg.
lvta
* Ebe.
* Doacak ocuu ana rahminden ekmeye yarayan alet.
* Erkek doum hekimi.
lvtac
* Lvta (I) alan kimse.
lvtaclk
* Lvtacn n meslei.
lyemut
* lmsz, lmez.
lyenkati
* Kesintisiz, aralksz.
lyn bulmak
* dengini, yarar eini bulmak.
* hak ettii cezay bulmak.
lyk
* Nitelikleri, z, hareketleri, davranlaryla bir eyi elde etmeye hak kazanm olan; bir kimseye uygun olan
yaraan.
lyk grmek
* yak trmak, uygun grmek.
lyk olmak
* hak kazanm olmak.
* Uygun olmak.
lykyla
* Gerektii gibi, gerektiince.
lyiha
* Herhangi bir konuda bir gr ve dnceyi bildiren yaz.
* Tasar.
lytmotif
* Bir eserde, bir duyguyu, bir dnceyi veya kiilii gstermek iin srekli tekrarlanan motif, ana motif.
* Bir edeb eserde, bir kltr rnnde pek ok tekrarlanan forml.
lyuhti
* Hata ilemeyen, yanl yapmayan.
Lz
* Gney Kafkasyal bir halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili olan.
lza
* Bal koymaya yarayan kk tekne.
lzanya
* Bir eit talyan makarnas.
Lzca
* Lzlarn kulland dil.
lzer
* ok gl k pr ltlar oluturan, iletiimde ve biyolojide yararlanlan k kayna.
lzm
* Gerek, gerekli.
* Geisiz (fiil).
lzm gelmek (veya olmak)
* gerekmek.
lzme
* Yaplmas gerekli olan ey.
* Gereke.
lzmlk
* Oturak.
lzlk
* Lz olma durumu, lz gibi davranma.
lzut
* Msr.
le
* Trk alfabesinin on beinci harfinin ad.
-le
* Bkz. -la / -le.
-le
* \343 -la / -le.
leb
* "Daha sze balanrken ne denmek istenildiini abucak anlamak" anlamnda leb demeden lebleyi anlamak
deyiminde geer.
lebalep
* Azna kadar dolmu (olarak), silme.
lebbeyk
* Buyrun, efendim, emredin.
lebiderya
* Deniz kenar.
leblebi
* D kabuu karld ktan sonra frnda kavrulup elencelik olarak yenen nohut.
leblebi ekeri
* inde leblebi olan eker.
leblebici
* Leblebi yapan veya satan kimse.
leblebicilik
* Leblebi yapma veya satma ii.
leblebiden nem kapmak
* en kk bir olay veya davran tan olumsuz etkilenmek.
lee
* Tal tarla.
leek
* Ba rts, yn atk.
leelik
* Lee.
ledn
* Tanr kat .
ledn ilmi
* Tanr ile ilgili bilgi.
lef
* ine sokma, ilitirme.
lef etmek
* Bkz. leffetmek.
leffetme
* Leffetmek ii veya durumu.
leffetmek
* ine sokmak, ilitirmek.
leffneir
* Birka ad bir szn banda syledikten sonra bunlarn sfat veya fiillerini daha aada s ralama.
legal
* Kanun, yasal, meru.
legalleme
* Legallemek ii veya durumu.
legallemek
* Legal, yasal duruma gelmek.
legato
* Bir parann notalar nn, ara vermeden birbirine balanarak syleneceini veya alnacan anlat r.
legorn
* Yumurta verimi ok, genellikle beyaz tyl bir tavuk rk.
leen
* Genellikle, iinde bir ey ykamak iin kullan lan metal veya plstikten, yayvan kap.
* Btn stn yapl omurgal larda, gvdenin arka veya alt ucunda bulunan, bir yandan omurgan n bel
blmyle, te yandan bacaklarla eklemlenen kemik at, havsala.
leen bandan almak
* hamarat diye seerek almak.
leen ibrik
* El ve yz ykamak, abdest almak iin kullanlan, leen ve ibrikten oluan takm.
Leh
* Polonya halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
leh
* Onun iin, onun tarafna, ondan yana.
* Bir eyden veya bir kimseden yana olma.
* Yarar, menfaat, fayda.
Lehe
* Polonya dili.
lehe
* Bir dilin tarih, blgesel, siyas sebeplerden dolay ses, yap ve sz dizimi zellikleriyle ayrlan kolu, diyalekt.
* ive, konuma tarz .
lehe bilimi
* Bir dilin lehelerini inceleyen bilim dal, diyalektoloji.
leheci
* Lehe bilimi uzman.
lehdar
* Yanda, taraftar.
lehim
* Erime noktalar dk metalleri tutturma ilemlerinde kullan lan, kalay ve kurun alamlarnn genel ad.
* Bu alamla yaplan i lem.
lehimci
* Lehim yapan kimse.
lehimcilik
* Lehim yapma ii.
lehimleme
* Lehimlemek ii.
lehimlemek
* Lehimle yapt rmak, lehimle tutturmak.
lehimlenme
* Lehimlenmek ii.
lehimlenmek
* Lehimle yapt rlmak.
lehimletme
* Lehimletmek ii.
lehimletmek
* Lehim yaptrmak.
lehimli
* Lehimle tutturulmu.
lehinde olmak
* bir eyin tarafn tutmu olmak veya birinin yararna olmak.
lehinde sylemek (veya bulunmak)
* iyiliini sylemek.
lehine olmak
* bir kimsenin iyiliine yardm eder olmak.
lehte olmak
* (bir eyden) yana olmak.
lejant
* Bir fotorafn, desenin veya karikatrn zn anlatan yaz.
lejitimist
* Merutiyeti.
lejyon
* Eski Romal larda, piyade ve svarinin oluturduu asker birlik.
* Birka tak mdan oluan asker birlii.
lejyoner
* Lejyon asker.
* Fransa'da lgion d'honneur nian alm kimse.
-lek
* Bkz. -lak / -lek.
leke
* Kirlilii gsteren iz.
* Bir yzeyde trl sebepler dolaysyla oluan renk dei iklii.
* Yz k zartacak durum, namussuzluk, kara, aibe.
* Vcudun herhangi bir yerinde oluan renk deimesi.
* Parlak bir yzeyde grlen karanlk blm (Gne, Ay, gezegen iin).
leke etmek (veya yapmak)
* lekelemek.
leke getirmek
* yz kzartacak, onur kracak durumla karlamak.
leke olmak
* stnde leke olumak.
leke srmek
* birine onurunu sarsacak biimde iftirada bulunmak, su yklemek, lekelemek.
lekeci
* Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici.
lekeci kili
* Kumalardaki lekeleri karmak iin kullanlan bir tr kil.
lekecilik
* Doa biimlerini deil, boya biimlerini deerlendiren ve boya vuruundan doan grntnn, insann i
cokusunu anlatmaya yeter olduuna inanan soyut resim anlay, taizm.
lekeleme
* Lekelemek ii.
* Namusa dokunur bir su ykleme.
lekelemek
* Bir eyi kirletmek, bir ey zerinde leke oluturmak.
* Birine, namusa dokunur bir su yklemek.
lekelenme
* Lekelenmek ii.
* Ad ktye kma.
lekelenmek
* Leke olumak.
* Kt tan nmak.
lekeli
* Herhangi bir sebeple zerinde leke olmu, lekesi olan.
* Kt tan nm , lekelenmi.
lekeli humma
* Tifs.
lekende
* Kaba diki.
lekesiz
* Lekesi olmayan, tertemiz.
* Namuslu.
leksikbirim
* Szlk birimi.
leksikograf
* Szlk yazar, szlk.
leksikografi
* Szlk yazarl; szlk bilgisi.
leksikolog
* Szlk bilimci.
leksikoloji
* Szlk bilimi.
lektr
* (niversitede) Okutman.
* Yayn evlerinde yay nlanmas dnlen eserleri inceleyerek deerlendiren okuyucu.
lektrlk
* Okutmanlk.
lemis
* El ile dokunarak duyma, bir eye el ile dokunma.
lenduha
* ok iri ve kaba (ey).
lenf
* Lenf damarlarnda dolaan kanla, doku geleri aras nda arac grevi yapan, kan plzmas ve lenfositten
oluan saydam, sar renkte bir sv, ak kan.
lenfa
* Lenf.
lenfatik
* Lenfle ilgili olan.
* Lenfatizme tutulmu olan (kimse).
lenfatizm
* Vitamin azl ndan veya lenf boumlar nn hacminin artmasndan doan, derinin ar beyazl, tenin ok
yumuak olmas, ayaklarda ime ve boyundaki bezlerde byme gibi belirtilerle kendini gsteren bir hastalk.
lenfosit
* Kanda, kemik iliinde, lenfte bulunan, tek ve ok iri ekirdekli, kk, renksiz bir kan hcresi.
lenger
* Yayvan ve kenarlar geni, byk bak r kap.
* Bir lengerin alabilecei miktarda olan.
* Gemi demiri.
lengistik
* Bkz. Dil bilimi.
Leninci
* Lenincilii benimsemi veya Lenincilik yanl s kimse.
Lenincilik
* Lenin'in dncelerine dayanan bir ak m.
Leninist
* Leninci.
Leninizm
* Lenincilik.
lens
* Mercek.
* Bkz. Kontak lens.
lento
* Bir parann ar alnacan anlat r.
* Bu tempoda alnan para.
lento
* Kap ve pencerelerin aa, ta veya betondan st eii, boyunduruk.
leopar
* Pars.
lepiska
* Leipzig ehrinde retilen ipek.
* Uzun, sar ve yumuak (sa iin).
lepra
* Czam.
lerzan
* Titrek.
lerze
* Titreme, titreyi.
lesepase
* Bir s nrdan geebilmek iin verilen yazl izin.
* Bu izni gsteren belge.
le
* Kokmu hayvan ls.
* ok kt kokan (ey).
le gibi
* (yer iin) ok pis.
* (koku iin) rahatsz edici, ar.
* tembel veya ok yorgun.
le gibi sarho
* kr ktk sarho, ok sarho.
le gibi serilmek
* kollarn bacaklarn yayarak kmldamadan yatmak.
le kargas
* Kargagillerden, Avrupa ve Asya'da orman, ayr ve bahelerde yaayan, ba kara, vcudu kl rengi bir ku
(Corvus cornis).
lecil
* Lele beslenen (hayvan).
lecil akbaba
* Tyleri beyazms, kanat ular siyah, plak bal kk akbaba.
leini karmak
* ok dvmek, adamakll dvmek.
leini sermek
* (gz da olarak) ldrmek.
leker
* Asker.
* Ordu.
letafet
* Gzellik, holuk.
* Yumuaklk, incelik.
letarji
* Yaama ilevlerinin ok zayflad, ok derin ve srekli patolojik uyku durumu.
Lete
* Leton dili.
Leton dili
* Letonya'da kullan lan dil.
leva
* Bulgar para birimi.
Levanten
* Yakn Douda yerlemi veya evlenerek soyu karm Avrupa asll kimse.
* (kk l ile)Levantene zg olan.
levanti
* Bir rzgr tr.
levazm
* Deiik i kollar nda gerekli olan eyler, ara ve gereler.
* Gerekli ara ve gereleri salayan bro.
* Ordunun lojistik hizmetinde bulunan btn malzeme veya bu malzemeyi salayan blm.
levazm bl
* Levaz m ileriyle uraan asker birlik.
levazm sn f
* Silhl kuvvetlerin, silh ve cephanenin dnda kalan yiyecek, giyecek gibi ihtiyalarn salayan asker snf.
levazmat
* Gerekenler, lzm olan eyler.
* Asker ara gerelerin tm.
levazmat
* Levaz mat satan veya alan kimse.
* leni gmmek iin gerekli malzemeyi satan kimse.
levazmc
* Levaz m s nf ndan olan kimse.
levazmcl k
* Levaz mcnn grevi.
levendane
* Levende yakr biimde, yak kl ve gsteri li bir tarzda.
levent
* Osmanl donanmasnda ve kylarnda grev yapan asker s nf .
* Boylu boslu, yakkl (kimse).
* Boyca uzun olan.
leventlik
* Levent olma durumu.
* Levendin grevi.
levha
* Bir yere aslmak iin yazlm yaz , safiha.
* Tablo, resim.
* Tabel.
levhac
* Levha yapan veya satan kimse.
levhack
* ok ince ve ok kk levha.
levhacl k
* Levhac nn yapt i veya meslei.
levrek
* Levrekgillerden, eti beyaz, zeri pullu iri bir balk (Labrax labrax).
levrekgiller
* Kemikli balklardan, bir blm tatl sularda yaayan, yzgeleri dikenli bir familya.
levloz
* Balda ve birok meyvede bulunan bir tr eker, meyve ekeri, frktoz.
levye
* Bir mekanizmann kumanda kolu.
* Bir eyi yerinden oynatmak, kaldrmak, harekete geirmek, gevetmek vb. iin kullanlan, kald raca benzer
ara.
ley
* Rumen para birimi.
-leyin
* simlerden zaman zarf treten ve ses uyumuna uymayan ek (vurgusuz): sabah-leyin, akam-leyin, gece-
leyin vb.
leylk
* Zeytingillerden, yapraklar karl kl bir aak (Syringa vulgaris).
* Bu aacn koni durumunda toplanm, beyaz, efltun veya pembe renkte, gzel kokulu iekleri.
leylk
* Leylk renginde olan.
leylei havada grmek
* ok gezenlere tak lmak iin sylenir.
leylein (yuvadan) att yavru
* evresinde gerei kadar ilgi grmeyen kimse.
leylein mr (veya gn) lklkla geer
* bo, anlamsz konuanlar n durumunu anlatmak iin sylenir.
leylek
* Leyleksilerden, kn tropikal Afrika'da yaayan, siyah telekli, uzun gagal, uzun bacakl, byk, beyaz,
gmen ku (Ciconia ciconia).
leylek gibi
* zayf ve uzun bacakl .
leylekgagas
* Bir izimin oranlar, bozulmadan daha kk veya daha byk izimi iin kullanlan ara.
leylekgiller
* Leyleksilerden bir familya (Ciconiidae).
leylekler
* Leyleksiler takmnn bir alt tak m (Ciconiiformes).
leyleksiler
* Kular s nfndan leylekler, smskgiller, balkllar ve flmanlar iine alan omurgal hayvanlar takm .
leyl
* Yatl .
* Geceye zg.
leyl meccan
* Parasz yat l.
lezar
* Kertenkele derisinin sepilenmesiyle elde edilen bir tr deri.
lezbiyen
* Ecinsel, sevici kadn.
lezbiyenizm
* Kadnlar aras ecinsellik, sevicilik.
lezbiyenlik
* Lezbiyen olma durumu.
leziz
* Tad gzel, lezzetli.
* Ho, gzel, zevkli, ltif.
lezyon
* Bkz. doku bozukluu.
lezzet
* Az yoluyla alnan tat.
* Herhangi bir ey kars nda duyulan zevk, haz.
lezzet almak
* holanmak.
lezzetlendirme
* Lezzetlendirmek ii.
lezzetlendirmek
* Tat vermek; lezzetlenmesini salamak.
lezzetlenme
* Lezzetlenmek ii.
lezzetlenmek
* yi bir tat kazanmak, tat verilmek, lezzetli bir duruma gelmek.
lezzetli
* Tad gzel.
* Zevkli, haz dolu.
lezzetlilik
* Tad gzel olma durumu.
lezzetsiz
* Tad gzel olmayan, tatsz.
lezzetsizlik
* Tats z olma durumu.
-l / -li, / -lu / -l
* simden sfat treten ek: tat-l, biber-li, tuz-lu, bilgi-li, grg-l, szl, ya-l vb.
l
* Alvyon.
l lama
* Llamak ii.
l lamak
* Sel, akarsu, ince amur, birikinti getirip ymak.
l lanma
* Llanmak ii.
l lanmak
* stnde l birikmek.
l l
* Ldan olumu veya zerinde l birikmi.
-l k / -lik, -luk / -lk
* simden isim treten ek.
* Yer isimleri yapar: Odun-luk, kmr-lk, vine-lik vb.
* Alet isimleri yapar.
* Soyut isimler kurar.
* S fatlar tretir.
l kr
* S vlarn bir kaptan akarken kard ses.
l kr lkr
* (kaptaki s v ) Akarken lk l k diye ses kararak.
l krdama
* Lkrdamak ii.
l krdamak
* (kaptaki s v ) Akarken lk l k diye ses karmak.
Li
* Lityum 'un ksaltmas .
-li
* -l / -li.
-li
* -l / -ili.
libas
* Giysi.
liberal
* Hrriyet ve serbestlikle ilgili.
* Hogrl.
* Serbest ekonomiden yana olan kimse.
liberalizm
* Serbestlik.
liberalleme
* Liberallemek ii.
liberallemek
* Serbest bir duruma gelmek.
liberallik
* Liberal olma durumu.
liberasyon
* thalt serbest brakma, ithalta konulmu miktar snrlamalarn kaldrma.
liberasyon listesi
* thal yolu ile girmesine izin verilen mallarn listesi.
libido
* Cinsel i gdnn belirtilerini gsteren, yaama gcnn btn.
libo
* Liberal ekonomiyi ve liberal siyaseti savunurken abucak zengin olmay amalayan ve bu yolda hibir
deer yargsn kabul etmeyen, her eyi mubah gren kimse.
libre
* Yar m kilogramlk bir a rl k l birimi.
libretto
* Bir operan n szlerinin yazl bulunduu kitap.
* Bir pantomimi veya baleyi aklayan kitap.
Libyal
* Libya halk ndan olan (kimse).
lider
* Ynetimde gc ve etkisi olan kimse, nder, ef.
* Bir partinin veya bir kuruluun en st dzeyde ynetimiyle grevli kimse.
* Bir yar mada bata bulunan takm veya yar mac.
liderlik
* Liderin grevi.
* Lider olma durumu.
liet
* ark .
lif
* ok ince ve uzun para.
* Ykanmak iin kullanlan bitki telleri demeti veya bu amala trl ipliklerden yaplm rg.
* Tel.
lif lif
* Tel tel, ince ince.
lifleme
* Liflemek ii.
liflemek
* Vcudu lifle sabunlamak.
liflenme
* Liflenmek ii.
liflenmek
* Lif olumak.
* Lifle sabunlanmak.
lifleme
* Liflemek durumu veya biimi.
liflemek
* Lif durumuna gelmek.
lifletirme
* Lifletirmek ii.
lifletirmek
* Liflemesini salamak.
lifli
* Lifi olan.
lift
* Teniste topa arkadan ne ve yukar dan aaya doru vurma.
lig
* Kme.
liga
* deniz mili uzunluunda eski bir l birimi.
ligden dmek
* kmeden dmek.
lignin
* Bitkide kk ve gvdenin sert ve odunsu yapsn oluturan madde.
lik
* Bkz. -l k / -lik.
lika
* Mrekkep hokkalarna konulan ham ipek.
liken
* Bir mantarla bir su yosununun ortak yaamas yla ortaya kan bitkilerin genel ad .
* Ka ndrc bir deri hastal .
liken bilimi
* Likenleri inceleyen bilim dal.
likidasyon
* Tasfiye.
likide
* Alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek anlam nda likide etmek teriminde geer.
likidite
* Para ve ticaretle ilgili ilemlerde kullanlabilecek durumda olan satn alma gc.
* Kolaylkla paraya evrilebilme zellii fazla olan varlklar.
likit
* S v, akkan.
* Kullan lmas hemen mmkn olan para.
likorinoz
* Balklarn iste kurutularak yaplan pastrmas.
likr
* Meyve, alkol, esans karmyla yaplan ekerli iki.
likr barda
* Likr ikram edilen kk, ince ve zarif cam bardak.
limaki
* Ayakkabc lkta kullanlan kk ee.
liman
* Gemilerin bar narak yk al p boaltmalarna, yolcu indirip bindirmelerine uygun kurulular olan doal
veya yapay s nak.
liman czdan
* Deniz adamlarn n zel kimlik belgesi yerine seferlerde kulland kk defter.
liman iisi
* Limanda al an ii.
liman reisi
* Gemilerin limana girip kmas, yk al p vermesi ilerine bakan yetkili kimse.
limanlama
* Limanlanmak ii veya durumu.
limanlamak
* (gemi) Bir limana girip orada kalmak.
* Yatmak, sakinlemek.
limanlk
* Liman gibi kullanlan, liman kurmaya elverili (yer).
* (deniz, hava iin) Yatm, dalgasz, sakin.
limbo
* Irmaklarda, s sularda yk tayan bir tr tekne.
* Bir ticaret gemisinin iindeki yk, bordasna yanaan baka bir gemiye aktarma ilemi.
lime
* Para.
lime lime
* Para para, ayr lm, y rtk.
lime lime olmak
* paralanp ufalanmak, para para olmak.
limit
* Bir eyin nicelik bakmndan eriebilecei en son nokta veya yer.
* Deiken bir bykln istenildii kadar yaklaabildii duraan byklk.
limitet
* S nrlandr lm, sn rl.
limitet ortakl k
* Ortaklarn n sorumluluu, koyduklar sermaye ile snrl bulunan ortakl k.
limitet irket
* Bkz. limitet ortaklk.
limitsiz
* S nrsz, herhangi bir kstlama olmaks zn.
limnoloji
* Gl bilimi.
limon
* Turungillerden, 3,5 m ykseklikte, kn yapraklarn dkmeyen, beyaz iekli bir aa (Citrus limonum).
* Bu aacn sar renkli, kabuu kokulu, suyu eki meyvesi.
limon asidi
* Bkz. sitrik asit.
limon esans
* Taze limon kabuunun sklmasyla elde edilen uucu ya.
limon gibi
* sar , ok sar.
* ok eki.
limon kabuu
* eitli maddelerin yapmnda kullanlan ve limonu evreleyen kabuk.
limon kabuu gibi
* kk ve biimsiz (apka).
limon kf
* Yeile alan mavi renk.
* Bu renkte olan.
limon otu
* Kn yapraklarn dken, salk m iekli bir aak (Lippia citriodora).
limon sar s
* Limon kabuunun rengi.
limon suyu
* Limon s k larak elde edilen meyve suyu.
limon tozu
* Sitrik asit.
limon tuzu
* Sitrik asit.
limonata
* Su, eker ve limon suyundan yap lan erbet.
limonata barda
* Limonata ikram etmek iin kullan lan ince, uzun cam bardak.
limonata gibi
* scak gnlerde serin esen hafif rzgr iin sylenir.
limonatac
* Limonata yapan veya satan kimse.
limonatacl k
* Limonata yapmak veya satmak ii.
limoncu
* Limon yetitiren veya satan kimse.
limon
* Limon renginde olan, yeile alan ak sar.
* Al ngan, beklenmeyen bir zamanda fkelenen.
* (insan ilikileri iin) Biraz bozuk.
limon hava
* Yamur yap yamayaca belli olmayan kapal hava.
limonit
* Sar veya kahverengi doal hidratl demir oksit.
limonlama
* Limonlamak ii.
limonlamak
* ine veya stne limonun suyunu skmak veya katmak.
limonlu
* ine limon sklm veya limon doranm.
limonluk
* S cak iklim bitkilerinin korunduu ve yetitirildii, bir blm veya btn caml , kapal yer, ser, sera.
* zerine kesilmi limon bast rl p sklan, ortas tmsek ve oluklu kk ara.
* Merdiven, balkon gibi yerlerin ky lar na ekilen, 20, 30 cm yksekliindeki set, tavhane.
lin
* Birden ok kimsenin kendilerine gre su olan bir davran ndan tr birini, yasa d ve yarglamasz
olarak, ta, sopa gibi aralarla dverek ldrmesi.
lin etmek
* (kalabalk, topluluk) yarg lamadan ldrmek.
lineer
* izgilerle ilgili olan.
* Deimesi bir doru ile gsterilebilen.
linet
* Srgn.
l inin
* Hcre ekirdeinde bulunan ve kromatin tanelerini ta yan a biimindeki ipliksi yapya verilen ad.
link
* Atn ekin yry.
link
* letiim dizgesi birlii.
linolyum
* Yer demesi olarak kullanlan, zeri keten ya ve mantar tozuyla kaplanm jt bezi, muamba.
linotip
* Bas m evinde harfleri dizen ve sat rlar blok durumunda dken dizgi makinesi.
linyit
* Birleimindeki karbon oran % 60, 70 olan, kahverengi veya siyah tal kmr.
lipari
* irozluktan sonra yalanmaya balayan uskumru.
liparit
* Riyolit.
lipit
* Her tr organik yaa verilen ad.
lipom
* Ya dokusunun, bulunduu yerde bymesiyle oluan zararsz ur, ya uru.
lipsos
* skorpitgillerden, Akdeniz ve Atlas Okyanusu'nda yaayan, yzgelerindeki dikenlerde yaralara sebep olan
bir zehir bulunan, 40 cm uzunluunda, eti ok beenilen bir balk (Scorpaena porcus).
lir
* Kayna mitolojik alara dayanan kirili bir alg .
lira
* Yz kuru deerinde Trk para birimi.
* Baz lkelerin para birimlerini de gsterir.
* Yedi gram arl nda altn sikke.
liral k
* Herhangi bir lira deerinde olan.
* Lira.
liret
* talyan para birimi.
lirik
* Cokun, ilhamla dolu.
* Eski Yunan edebiyat nda lir eliinde sylenen (iir).
* ok etkili, cokun, genellikle kiisel duygular dile getiren edebiyat.
lirik iir
* Yunanl larda lir eliinde okunan iir.
* Cokun ve ateli bir anlatm olan, toplumun ortak veya airin kiisel duygular n yans tan iir.
lirizm
* Kiisel duygularn ilham yolu ile cokulu ve etkili anlatm.
lisan
* Dil, zeban.
lisana gelmek
* (konumaz eyler) konumaya balamak, dile gelmek, dillenmek.
lisanhl
* Hl diliyle, davran la dnce ve istenileni anlatma.
lisanmnasip
* Karsndakinin kolayca anlayabilecei dil ve uslp.
lisan
* Dille ilgili.
lisaniyat
* Dil bilimi; lengistik, filoloji.
lisans
* Genellikle drt yl sren niversite veya yksek okul renimi.
* Bu renim sonunda elde edilen ve diploma ile belgelendirilen akademik derece.
* Yurda mal sokma veya yurttan mal karma izni.
* Bir mal yabanc firma ad na retme izni.
* Bir sporcunun resm yarmalara katlabilmesi iin spor federasyonunun kendisine verdii kay t fii veya
kimlik kart.
lisansiyer
* niversitede okuyan renci.
lisansl
* Lisans olan.
lisansst
* Lisans eitimi sonras.
lisansst eitim
* Lisans eitimi bittikten sonra yaplan yksek retim.
lise
* Sekiz y llk ilkretimden sonra en az yllk bir eitimle hayata veya yksek retime haz rlayan orta
retim kurumu.
liseli
* Lise rencisi.
liste
* Alt alta yazlm eylerin btn.
liste ba
* Herhangi bir seimde, listenin en banda olan isim.
listeci
* Liste yapan kimse.
* nternet aracl yla, alcya gnderilen mesaj, mektup veya dosyalar dzenli bir biimde listeleyen dzenek.
listeleme
* Listelemek ii veya durumu.
listelemek
* Liste durumuna getirmek.
literatr
* Edebiyat, yazn.
* Herhangi bir bilim dalnda yaz lm olan yaz veya eserlerin btn.
litografi
* Bkz. litografya.
litografya
* Ta basmas.
* Bu yntemle baslm (yaz, resim).
litografya ta
* Ta basmasnda kullan lan ok dzgn bir kalker.
litografyac
* Litografya ii ile uraan, litografya yapan kimse.
litoloji
* Ta bilimi.
litosfer
* Ta yuvar.
litre
* S vlar lmede kullan lan, bir desimetre kp hacminde l birimi.
* Bir litrenin alabilecei miktarda olan.
litrelik
* Herhangi bir litre lsnde s v alan.
liturya
* Bkz. kudas.
lityum
* Atom say s 3, atom arl 6,94, younluu 0,55 olan, 180 C de eriyen, gm parlakl nda, bilinen en
hafif element. K saltmas Li.
lityumlu
* Lityum ieren bir madde.
liva
* Sancak.
* Tugay.
* Tugeneral.
livar
* Avlanan bal klar canl olarak saklamak iin az iine doru konik rlm sepet.
* inde diri balk saklanan, denizden ayrlm havuz.
livarl
* Livar olan.
livarl tekne
* Avlanan bal klar canl saklamak iin denizde balantl blmleri olan gemi.
liyakat
* Ly k olma, yararlk, uygunluk, deim.
* Yeterlilik, kifayet.
liyakat gstermek
* baarmak.
liyakat sahibi
* Baarl , erdemli, yetenekli.
liyakatli
* Liyakati olan, baarl, yetenekli, deimli.
liyakatsiz
* Liyakati olmayan, baars z, yeteneksiz, deimsiz.
liyakatsizlik
* Liyakatsiz olma durumu.
lizol
* Krezol.
lizz
* Yatakta kadnlarn giydii bir eit yn hrka.
lobelya
* Salk m durumunda mavi iekleri bulunan bir veya ok yllk Kuzey Amerika bitkisi (Lobelia).
lobi
* Bir yapn n kapsndan ieri girildiinde grlen ilk boluk, dalan.
* Otel, tiyatro gibi yerlerde girie yakn geni yer.
* Baz ortak karlar olan gruplarn temsilcilerinden oluan topluluk.
lobici
* karlar ortak olan gruplarn temsilcisi, dalanc .
lobicilik
* Dalancl k.
lobut
* Kal n, ksa ve dzgn sopa.
* Kol gcn gelitirmek iin kullanlan, grgenden jimnastik arac.
loca
* Tiyatro, sinema gibi elence yerlerinde veya parlmento salonlarnda zel blme.
* Masonlar n toplant yeri.
loa
* Gemilerin ba bodoslamalarn n her iki yannda, apay iine alabilen ve gverteye alan demir zincirin
getii delik.
loda
* Kme, y n.
* Demet.
* Taneli veya tanesiz saman y n.
* zeri toprak veya otla rtlm saman yn.
lodos
* Gneyden veya gneybatdan esen ve bazen de ya getiren yerel rzgr, kaba yel.
* Bu rzgr n estii gn veya zaman.
* Gney yn.
lodos bal
* Lodos estiinde sersemleyip kolayca avlanan balk.
* Al k, sersem, ak n, ne yaptn bilmez hlde dolaan (kimse).
lodosa evirmek (veya dnmek)
* hava souk iken lodosla snmak.
lodoslama
* Lodoslamak ii.
lodoslamak
* Lodos esmeye balamak.
* (rzgr) Lodosa evirmek.
lodoslu
* Lodosu olan, lodosa sahip veya lodosa maruz kalan.
lodosluk
* Lodosun estii yn, gney.
logaritma
* Byk arpmalar, blmeleri, kk ve kuvvet al larn yapabilmek iin bulunan bir yol; biri geometrik,
br aritmetik olarak kurulan iki say dizisinden aritmetik olan n her says, karlat geometrik saynn
logaritmasd r.
logaritma tablosu
* Saylarn logaritmalar n gsteren izelge.
logaritmik
* Logaritmaya ilikin.
logistik
* Bkz. lojistik.
logo
* Arma.
logos
* Bkz. deyi.
lo
* Yollarda, toprak damlarda yeri bastrmak veya tarlalarda topra ezmek iin gezdirilen ta silindir.
lolama
* Lolamak ii.
lolamak
* zerinde lo gezdirip topra bastrmak, sktrmak.
lousa
* Yeni doum yapm kadn.
lousa hummas
* Albast.
lousa otu
* ki eneklilerden, iekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, trmanc bir bitki (Aristolochia).
lousa ekeri
* inde karanfil, baharat ve ekerci boyas bulunan, baklava biiminde k rmz eker.
lousa erbeti
* Lousa ekerinden yap lan, doum dolaysyla kutlamaya gelenlere sunulan erbet.
lousalk
* Lousa olma durumu.
* Doumdan sonraki yedi veya krk gnlk dnem.
lojik
* Mantk.
lojistik
* Askerlik mesleinin savata veya asker harektta, yol, haberleme, sal k, yiyecek, iecek ve silh salama
gibi ok ynl hizmetleri en aklc, etkili ve seri bir biimde pln ve programa balayp uygulayan hizmetler btn.
* Modern mantk.
* Lojistik hizmetle ilgili.
lojistik dairesi
* Askerlikte lojistik hizmetlerin grld blm.
lojistik hizmet
* Askerlik mesleinin savata veya harektta ok ynl grevlerini yerine getirme.
lojman
* Bir al ma yerinde grevlilere, iilere paras z veya az bir kira karlnda verilen konut.
lok
* Gemileri, farkl iki su dzeyinin birinden brne armak iin yaplm ara havuz.
lokal
* Belli bir yerle, blgeyle ilgili, yerel, mahall, mevzi.
* S nrl bir yerle ilgili olan, yerel, mevzi.
* Bir dernek veya kuruluun yelerinin bulumalar iin ayrlm yer, dernek evi.
* Mzikli elencelerin yapld yer, gece kulb.
lokalizasyon
* Kurulu yeri seimi.
lokanta
* Kazan amacyla alm, para kar lnda yemek yenilen yer, restoran.
lokantac
* Lokanta ileten kimse.
lokantaclk
* Lokanta iletme ii.
lokantal
* Lokantas olan.
lokatif
* sim hllerinden bulunma durumu, -de hli.
lokavt
* verenin iileri topluca iten uzaklatrma veya iten karma karar .
lokma
* Aza bir defada al np gtrlen yiyecek paras, sokum.
* Mayal hamuru yuvarlak lokmalar durumunda kzg n yaa dkp kzartt ktan sonra erbete atarak yaplan
bir tatl.
* Trl kalnlktaki cvatalar, boluuna geirip skmeye veya s k trmaya yarayan metalden alet.
* Yemek.
* Genellikle haksz olarak ele geirilen mal veya para.
lokma anahtar
* Alt veya sekiz keli, vidalar skmeye yarayan alet.
lokma bal
* Lokmalar n takld para.
lokma inenmeden yutulmaz
* her iin emekle yap lr.
lokma dkmek
* lokma tatls yapmak.
* konuk iin yemek hazrlamak.
lokma etmek
* (derviler arasnda) yemek yemek.
* yemek.
lokma gz
* Dar f rlam gz, patlak gz.
lokma gzl
* Frlak, patlak gzl.
lokma lokma
* Lokmalar durumunda, lokma biiminde blnm olarak.
lokma tatls
* Mayal hamuru kk yuvarlak lokmalar durumunda k zg n yaa dkp kzartt ktan sonra erbete atarak
yaplan bir tatl , lokma.
lokmac
* Lokma yapan veya satan kimse.
lokmac k
* Kk bir lokma.
lokmac lk
* Lokmac olma durumu veya lokmacn n ii.
Lokman hekimin ye dedii
* (aka) tad gzel olan eyler iin kullanlr.
lokman ruhu
* Eter.
lokmas az nda bymek
* znt veya itahs zlk sebebiyle lokmasn yutamamak.
lokmasn dkmek
* bir lnn hatras iin lokma dkp da tmak.
lokmasn saymak
* sofras nda yemek yiyen kimsenin ne kadar yediine dikkat etmek.
lokomobil
* Sanayi ve tarmda kullanlan, tekerlekler zerine kurulmu, istenilen yere ekilebilen patlamal motor veya
buhar makinesi.
lokomotif
* Vagonlar eken, tekerlekli, buharl, elektrikli, termik motorlu veya skt rlm haval makine.
lokomotifli
* Lokomotifi olan.
lokomotifsiz
* Lokomotifi olmayan.
lokosit
* Akyuvar.
lokum
* ekerli niasta eriyiini piirip hafif adalat rarak yaplan, kk kp veya dikdrtgen biiminde kesilen
ekerleme, kesme, ltilokum.
lokum gibi
* tatl, gzel, yumuak eyler iin sylenir.
* ok gzel (kadn).
lolo
* Gsteri, kabadayl k.
lololo
* Ters ve olumsuz davran iin sylenen bir sz.
lombar
* Gemi bordalarna, kpetelerine alan drtgen biiminde delik.
lomboz
* Kamaralarla alt gverteleri aydnlatmak iin bordalardan ve gvertelerden alan yuvarlak pencere.
lonca
* Belli bir i kolunda usta, kalfa ve raklar iine alan dernek, korporasyon.
lonca ustas
* Lonca bakan.
loncacl k
* Lonca kurulular na dayanan ekonomi ve devlet anlay.
london
* Landon.
longa
* Trk mziinde yrk zellik tayan oyun havas.
longoz
* Deniz veya rmaklarda birdenbire derinleen yer.
longpley
* Uzun devirli plk, uzunalar.
lop
* Yumuak, yuvarlak ve irice.
lop
* Bir organn yuvarlak ve birbirinden ayrlm paralarndan her biri.
lop et
* Yasz, iyi pimi, iri para et.
lop incir
* ri ve yumuak bir tr incir.
lop lop
* ri paralar durumunda (yemek veya yutmak).
lop yumurta
* Suda ok kaynatlm kabuklu yumurta.
lopuk
* Kk lop.
loppadak
* Lop diye ses kararak.
lopur
* Bir eyi yerken veya yutarken kan ses.
lopur lopur
* Lopur sesi kararak.
lor
* Bir tr taze, yumuak ve tuzsuz beyaz peynir.
lorentiyum
* Atom numaras 103 olan, 1961 'de Berkeley'de kaliforniyum atomlarn n bor ekirdekleriyle
bombardmanndan elde edilen yapma element. Ksaltmas Lr (eskiden Lw).
lort
* ngitere'de babadan oula veya ailenin ilk erkek kiisine geen veya kral taraf ndan balanan soyluluk
unvan.
* Lortlar Kamaras yesi.
* ok zengin kimse.
* Skseli, kalantor, gsterili (kimse).
lort gibi
* bolluk iinde ve rahat bir biimde.
lorta
* Ayakkab kalbnn ap.
lortlar kamaras
* ngiliz parlmentosunda senato.
lostra
* Ayakkab boyama.
lostra salonu
* Ayakkab boyan lan yer.
lostrac
* Lostra salonunda alan ayakkab boyacs.
lostromo
* Ticaret gemilerinde tayfalarn ba .
lostromoluk
* Lostromonun yapt i .
losyon
* Deri ve sa bakmnda kullan lan alkoll veya alkolsz, kokulu sv.
lo
* Yeterince aydnlk olmayan, yar karanl k, az k alan.
* Az k veren.
loa
* Az k alm , yar karanlk.
l olama
* Lolamak ii.
lolamak
* Lo duruma gelmek.
lolatrma
* Lolatrmak ii.
lolatrmak
* Lo bir duruma getirmek.
loluk
* Lo olma durumu.
lota
* Tatl sularda yaayan, bir tr gelincik bal (Lota vulgaris).
lotarya
* Ad veya numara ekilerek oynanan ans oyunlarnn genel ad.
lotaryac
* Lotarya yolu ile kazan salayan kimse.
lotaryac lk
* Lotarya oynatma ii.
lotus
* Nilfer cinsinden birok bitkiye verilen genel ad.
lk
* Bir tr erkek deve.
lk
* Kire, zeytinya, pamuk ve yumurta aknn kartr lmas ndan elde edilen, krk, atlak anak mlekleri,
knkleri birletirmekte kullanlan macun, lkn.
lk gibi oturmak (veya kmek, dikilmek)
* bir yere btn heybetiyle, arlyla oturmak (veya kmek, dikilmek).
lkleme
* Lklemek ii.
lklemek
* Lkle yap trmak.
lkoplst
* Bitki hcrelerinde veya baz kam llarda sitoplazma iinde bulunan ve genellikle niasta taneciini
oluturan cisimcik.
lkosit
* Akyuvar.
lkoz
* Lsemi durumu.
lkn
* Bkz. Lk.
lp
* ri ve yumuak.
lp lp
* ri ve yumuak olan.
lpr
* Bir eyi yerken veya yutarken kan ses.
lpr lpr
* Lpr sesi kararak.
ls
* En ok vadilerde, yamalarda bulunan, kil ve kum kar m , sar renkli verimli bal k.
lsemi
* Bkz. kan kanseri.
lsemit
* Lsemilerde grlen deri belirtileri.
Lr
* Lorentiyum'un ksaltmas .
Lu
* Ltesyum'un ksaltmas.
-lu
* Bkz. -l / -li.
-lu
* Bkz. - l / -ili.
-luk
* Bkz. -l k / -lik.
lmbago
* Souun etkisiyle veya bir bklme sonucunda, bel blgesinde birdenbire beliren ar.
lnapark
* Trl elence ve oyun kurulular bulunan alan.
lup
* Byte.
lustrin
* Parlak kuma kullanlarak yap lm bir ayakkab tr.
lt
* Lt kavminin sapk davran larn huy edinen, kulampara, olanc.
ltr
* Su samuru.
* Su samurundan elde edilen post.
* Bu posttan yaplm olan.
-l
* Bkz. -l / -li.
Lbnanl
* Lbnan halkndan olan kimse.
lfer
* Hanigillerden, eti beyaz, tad gzel, gvdesi pullu bir bal k (Temnodon saltator). Lfer, byklne gre
sras yla u adlar alr: Defneyapra , inakop, sarkanat, lfer, srtkara, kofana.
lferci
* Lfer avc s veya lfer yemesini seven kimse.
lfere kmak
* lfer avlamak.
lfergiller
* S cak ve lk denizlerde yaayan kemikli bal klar familyas (Pomatomidae).
lgat
* Kelime, sz, szck.
* Szlk.
lgat paralamak
* konuma dilinde gemeyen yabanc kelimeler kullanmak; adal konumak.
lgate
* Kk szlk.
* Herhangi bir eserin sonunda yer alan ek szlk.
lgati
* Szlk yazar veya hazrlayan.
lgatilik
* Szlk yazarl veya hazrlayc l.
lgol
* Yz birim suya bir birim iyodo-iyodr kat larak oluturulan gl bir zelti.
lk
* Boyacl kta kullan lan Hint zamk.
-lk
* Bkz. -l k / -lik.
lk boyas
* Krmz boya.
lknet
* Dilde pelteklik, tutukluk.
lks
* Giyimde, eyada, harcamada ar gitme, gsteri, atafat.
* Gsterili, atafatl.
* Gerekli olann snrlar n aan.
lks
* Ayd nlatma l birimi (k saltmas Lx).
* Hava basnl bir tr petrol lmbas.
lks bask
* (matbaac lkta) Kitaplarn normal bask says dnda iyi cins kt ve zel ciltli kapaklara baslan biimi.
lks hayat
* Fazla masraf gerektiren tantanal , gsterili ve gz kamatr c yaama biimi.
lks koltuk
* Salonun arka ve yan taraflarnda zel blmelerde yer alan ve creti farkl olan koltuk.
lks lmbas
* Lks (II).
lks mevki
* Normal tarifeden daha pahal olan ve iyi hizmet verilen mevki.
lks tarife
* Normal fiyattan yksek olan iyi hizmet verilen yerlere uygulanan cret.
lksmetre
* Ayd nlkler.
lle
* Bklm, drlm ey.
* Ttn ubuu, pipo, nargile vb.nin ucuna taklan, ttn konulan yuva.
* Musluksuz su borusu.
* Sa kvrm.
* Su akan musluksuz boru.
lle lle
* Kvrmlar olan, k vrm kvr m.
lle ta
* Deniz kp.
lleci
* ubuk, nargile, pipo vb'nde kullan lan lleyi yapan kimse.
lleci amuru
* Lle yap lan zl ve kz l balk.
llecilik
* Lle ta i ilii.
lleli
* Kvrk k vrk (sa).
lmen
* Ik iddeti 1 mum olan, eit datml bir nokta kaynan n 1 steradyan iine yaymlad k aks.
lmensaat
* Ik miktar birimi lmenlik k aks yla 1 saatte yaylan k ls.
lnet
* Gzlk cam, gzlk.
lp
* Hi emek vermeden ele geirilen ey.
* Byke bir eyin birdenbire ve kolaylkla yutulmasn anlatan ses.
lp
* Lpe konmasn seven.
lplk
* Lp olma durumu.
lpletme
* Lpletmek ii.
lpletmek
* Hzl bir biimde yiyecekleri mideye indirmek.
lpten
* A ktan, bedavadan, paras z olarak.
Lterci
* Ltercilikle ilgili olan.
* Ltercilikten yana olan (kimse).
Ltercilik
* Kilise retisinin yalnzca kutsal kitaba dayanmasn isteyen Martin Luther'in kurduu mezhep.
ltesyum
* Atom numaras 71, atom arl 175 olan, iterbiyumun zmesi ile oluan, renksiz tuzlar veren, henz
uygulama alan olmayan ok ender bir element. Sembol Lu.
ltfen
* Birinden bir ey isterken "dilerim, rica ederim" anlamlar nda kullanlr.
* Bir iin, bir davrann istenmeyerek, gnlsz yapld n sitem yollu anlatr.
ltfetme
* Ltfetmek ii.
ltfetmek
* Vermek, ihsan etmek.
* Sylemek, bildirmek.
* zin vermek, msaade etmek.
* (yksek veya saygn bir kimse) Alak gnlllk gstermek.
ltfeyleme
* Ltfeylemek ii.
ltfeylemek
* Ltfetmek.
ltuf
* nem verilen, say lan birinden gelen iyilik, yardm, ihsan, inayet, at fet.
ltuf dilemek
* yardm istemek.
ltufkr
* yiliksever, kibar.
ltufkrane
* yilikle davranarak.
ltufkrlk
* Ltufkr olma durumu.
lzucet
* Yapkanl k, yapkan olma durumu.
* Yapp uzayan eyin durumu.
lzuc
* Yapkan.
lzum
* Gerek, gereklik, gereklilik, icap.
lzum grmek (veya grmemek)
* gerekli bulmak (bulmamak) gerekli grmek (grmemek).
lzum var
* gerekli.
lzum yok
* gereksiz.
lzumlu
* Gerek, gerekli, lzm.
lzumlu lzumsuz
* Yerli yersiz, gerekli gereksiz.
lzumsuz
* Gereksiz.
lzumsuz adam
* Bir i iin gereken nitelikleri tamad hlde orada grevli olarak bulunan veya avare, bo ve ilgisiz kimse.
lzumsuz grmek
* gereksiz bulmak.
lzumsuz yere
* bo yere, gerek yokken.
lzumsuzca
* Gereksiz olarak.
lzumsuzluk
* Gereksizlik.
lzumundan fazla
* gerekenden ok.
Lw
* Lorentiyum'un eski ksaltmas.
M
* Romen rakamlarnda 1000 saysn gsterir.
m
* Metrenin ksaltmas.
-m
* Fiilden isim treten ek.
-m
* Teklik I. kii iyelik eki.
-m
* Baz fiil ekimlerinde teklik 1. kii eki.
m, M
* Trk alfabesinin on altnc harfi. Me ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan genizsi ift dudak nszn
gsterir.
-ma- / -me-
* Fiillerin olumsuzluk atlarn kuran vurgusuz ek.
-ma / -me
* Fiilden isim ve sfat treten vurgulu ek.
* isimleri: oku-ma, yaz-ma, gel-me, git-me vb.
* Somut isimler: dol-ma, kaz-ma, kapa-ma, dondur-ma, ek-me vb.
* S fatlar: as-ma (kpr), em-me bas-ma (tulumba), gm-me (dolap) vb.
maada
* -den baka, gayri.
maaile
* Ailece, ev halk yla birlikte.
maalesef
* "zlerek sylyorum ki, ne yazk ki" anlamnda kullanl r.
maalmemnuniye
* steye isteye, seve seve, memnunlukla, memnuniyetle.
maarif
* Bilgi ve kltr.
* retim ve eitim sistemi.
maarifi
* retim ve eitim kurum veya kurulular nda alan kimse.
maa
* Aylk.
maa almak
* aylk almak.
maa balamak
* aylk balamak.
maa bordrosu
* alanlarn bir aylk hizmet bedelini, vergi matrahn ve kesintileri ile aylk net cretini gsterir cetvel, aylk
bordro.
maa vermek
* aylk vermek.
maaa gemek
* ayla gemek.
maal
* Aylkl.
maas z
* Aylks z.
maatteessf
* "zlerek sylyorum, ne yaz k ki..." anlamnda kullan lr.
maazallah
* Tanr korusun, Tanr esirgesin.
mabat
* (bitmemi yaz, roman vb. iin) Arka, devam, sonra.
* K.
mabet
* Tapnak, ibadet yeri, ibadethane.
* zel bir konuda, sevgi ve sayg ile balanmann ortaya konulduu yer.
mabeyin
* Ara.
* Eski konaklarda harem ile selml k arasndaki daire.
* Padiah saray.
* ki kii arasndaki soukluk.
mabeyinci
* Osmanl devletinde padiahlarn dar yla olan ilikilerine bakan, buyruklarn ilgililere bildiren, baz
kiilerin dileklerini kendisine ileten grevli.
mabeyincilik
* Mabeyincinin grevi.
mablak
* Hamur, merhem, boya gibi eyleri ezip kar trarak yourmak iin kullanlan ve bir ucu ele alnacak
biimde sapl , br ucu yass olan alet.
* Aure kazanlarn kartrmakta kullanlan, uzun sapl ve yayvan ulu tahta kepe.
mabude
* ok tanr l dinlerde kendisine tapnlan dii tanr , tanra, ilhe.
* Tapnrcasna sevilen kadn, sevgili.
mabut
* Kendisine taplan varlk, tapacak, tanr, ilh.
-maca / -mece
* Fiilden isim treten ek: bul -maca, bil-mece, ek-mece, se-mece, kes-mece vb.
Macar
* Macaristan halkndan veya bu halk n soyundan olan kimse.
* Macaristan veya Macarlarla ilgili olan ey.
Macar biberi
* Hafif ac krm z biber.
Macar inei
* yi besiye gelen, eti ve st iin beslenen bir tr inek.
Macar salam
* Bir tr salam.
Macarca
* Macar dili.
Macarl k
* Macar olma durumu.
-macasna / -mecesine
* Fiilden zarf treten ek.
macera
* Batan geen ilgin olay veya olaylar zinciri, serven, sergzet, avantr.
* Hi olmayacak gibi grnen i.
macera aramak
* ba na geleceklerden habersiz, sonu bilinmeyen, tehlikeli, heyecanl bir ie girimek.
macerac
* lgin ve tehlikeli olaylar gze alan, maceraperest.
maceracl k
* Servencilik.
maceral
* Servenli, heyecan veren, karmak, olaand.
maceraperest
* Servenci, macerac.
macerasz
* Servensiz, heyecan vermeyen, basit, s radan.
maceraya atlmak
* tehlikeli, yorucu, skc ve ne olaca bilinmeyen bir ie kalkmak.
macun
* Hamur k vamna getirilmi madde.
* Boyacl kta atlak ve aralklar kapamak, camclkta camlar tutturmak iin kullanlan hamur kvamnda
kar m.
* Baharl , tarnl , yumuak ve yapkan ekerleme.
macun ekmek
* boyacl kta, dzgnlk ve dayankl lk salamak iin boyanacak yzeye macun srmek.
macun krei
* zerinde macun hazrlanan ve sva ilerinde kullanlan yardmc el aleti.
macuncu
* Macun yapan veya satan kimse.
macunculuk
* Macun yapmak veya satmak ii.
macunlama
* Macunlamak ii.
macunlamak
* atlak, delik yerleri veya boyanacak yzeyleri macun srerek kapatmak.
macunlanma
* Macunlanmak ii.
macunlanmak
* Macunlamak iine konu olmak veya macunlamak ii yaplmak.
macunlama
* Macunlamak ii.
macunlamak
* Macun koyuluuna gelmek.
macunluk
* ine macun konulmaya yarayan zel kap.
ma
* Baz spor dallarnda iki takm, iki kii, iki taraf arasnda yaplan karlama.
-ma / -me
* Fiilden isim treten ek: bula-ma, yrt-ma, de-me vb.
ma ma
* Sakz inerken kan ses.
ma satmak
* msabaka sonucunu belirlemek amac yla meru olmayan yollardan veya para karl anlamaya varmak.
ma yapmak
* iki takm veya iki kii aras nda kazanmak amac yla kar lama yapmak.
maa
* Oyun ktlarnda, mzrak ucuna benzer, ayakl siyah beneklerle oluan dizi, pik.
* Dkm paras nda, ii bo, kopya elde etmek iin kullanlan kum, maden veya erimi durumdaki dkm
maddesine dayan kl baka bir maddeden yaplm dolgu kal p.
maa beyi
* skambil destesinde maa dizisinde yer alan as, birli.
maa beyi gibi kurulmak
* saygszca yaylarak oturmak.
maa kz
* skambil destesinde maa dizisinde yer alan kz.
* Bir tr iskambil oyunu.
mauna
* slimle al an a rl k kaldrma makas.
Madagaskarl
* Madagaskar halkndan olan.
madalya
* Yararlk gsterenlere, yarlarda ve sergilerde derece alanlara dl, bazen de nemli bir olay dolaysyla
ilgililere hatra olarak verilen metal nian.
madalya treni
* Yararll k gsteren birine madalya verilirken yaplan toplant.
madalyal
* Madalya alm olan.
madalyann (veya madalyonun) ters taraf (veya tersi)
* olumlu bir i, bir durum veya bir olayn dnlmesi, hesaba kat lmas gereken olumsuz yn.
madalyas z
* Madalyas olmayan.
madalyon
* ine kck resim, sa teli gibi eyler konulan, boyna zincirle aslan, genellikle deerli metalden yaplm,
trl biimde ss eyas.
madalyoncu
* Madalyon yapan veya satan kimse.
madam
* Fransa'da evli kad nlara verilen san.
* Trkiye'de Mslman olmayan evli kadn.
madama
* Madam.
-madan/-meden
* Fiilden zarf treten ek (vurgusuz): oku-madan, sor-madan, bil-meden, ren-meden vb.
madara
* Kt, sevimsiz.
madara etmek
* kt duruma drmek, yalann, yanl n karmak.
madara olmak
* kt duruma dmek, yalan , yanl ortaya kmak.
madaralama
* Madaralamak i i.
madaralamak
* Madara durumunda olmak.
madde
* Duyularla alglanabilen, blnebilen, arl olan nesne.
* ge, unsur.
* Yasa, szleme, antlama gibi metinlerde, her biri bal ba na bir yarg getiren ve ou kez rakamla
belirtilen blm.
* Szlk ve ansiklopedilerde tanmlanan, anlat lan kelime, ad veya konulardan her biri.
* leri srlen sorun.
* Para, mal vb. ile ilgili ey.
madde ba
* Szlk yapma dzeninde bal bana bir anlam ifade eden ve siyah olarak yazlan, tanm verilen szlk
birimi.
maddeci
* Materyalist.
* Para, mal vb. ne ok nem veren kimse.
maddecilik
* Materyalizm.
* Para, mal vb. ne ok nem verme.
maddeleme
* Maddelemek ii.
maddelemek
* Madde durumuna gelmek.
maddesel
* Madde ile ilgili, madd.
* Madde niteliinde olan, madd.
maddesel nokta
* Bir maddenin, boyuttan soyutlanm var saylan ok kk paras.
maddeten
* Madde bak m ndan, madd bakmdan, manen kart.
madd
* Madde ile ilgili, maddesel, manev kar t.
* Maddeden oluan.
* Nesnelerle ilgili olan.
* Paraya, mala ok nem veren (kimse).
maddleme
* Maddlemek ii.
maddlemek
* Maddeye nem verir duruma gelmek.
maddlik
* Madd olma durumu.
maddiyat
* Madde ile ilgili eyler.
maddiyet
* Maddlik, nesnel varl k.
madem
* "Deil mi ki..., -dii iin,... -diine gre" anlamlarnda sebep gstermek iin, bana getirildii cmleyi daha
sonraki cmleye balar.
mademki
* Madem.
maden
* Yer kabuunun baz blgelerinde eitli i ve d doal etkenlerle oluan, ekonomik ynden deer tayan
mineral.
* Metal.
* Maden oca veya maden iletmesi.
* ok deerli eyleri kapsayan kaynak.
* Kolay ve iyi kazan salayan i veya paras elinden kolaylkla alnan kimse.
* Madenden yaplm .
* Uyuturucu, esrar, eroin.
maden bilimi
* Mineraloji.
maden cevheri
* indeki maden oran iletilmeye elverili miktarda olan filiz.
maden damar
* Maden cevherinin youn olarak bulunduu blm.
maden devri
* Tarihten nceki zamanlarn ayrld adan sonuncusu olan ve madenlerin kullanlmaya balad
zaman kesimine verilen ad.
maden filizi
* Maden cevheri.
maden gaz
* Madende oluan gaz.
maden kiras
* Maden iletilsin veya iletilmesin verilen para.
maden kmr
* Ta kmr.
maden kuyusu
* Maden oca .
maden mavisi
* Kl rengine alan parlak mavi.
maden oca
* Kazlarak maden cevheri karlan yer.
maden sodas
* Maden suyu iine sktr lm gaz doldurulduktan sonra elde edilen i e suyu.
maden suyu
* inde, erimi mineraller bulunan ve baz hastalklarn tedavisinde kullanlan kaynak suyu.
maden yata
* Maden filizi katmanlarn n bulunduu alan.
maden yn
* Yal tkan olarak kullanlan bir madde.
madenci
* Maden ileten kimse.
* Maden ocaklar nda alan ii.
madencilik
* Yer alt ndaki madenlerin aratrlmas, karlmas ve iletilmesiyle ilgili teknik ve yntemlerin btn.
* Madencinin yapt i .
maden
* Madensel, madenle ilgili.
maden para
* Alt n, gm, bakr, bronz, alminyum vb. maddelerin ala m ndan yaplan para, demir para.
maden ya
* Madensel rnlerden elde edilen ya.
maden yn
* Maden yn.
madenkrm z
* Antimon birleimlerinden al renkte bir madde.
madensel
* Madenle ilgili veya madene zg olan, maden, metalik.
* Madenden yaplm .
madensellemek
* Maden durumuna girmek, madensel zellik kazanmak.
madensi
* Maden gibi olan.
* Metalsi.
mader
* Ana, anne.
maderah
* Anaerkil, matriarkal.
maderahlik
* Anaerki.
maderzat
* Anadan doma.
madmak
* lkbaharda krlarda yetien, ufak yeil yaprakl, spanak gibi yenilen bir bitki.
madik
* Miskete fiske vurarak oynanan zpz p oyunu.
* Dolap, hile.
madik atmak (etmek veya oynamak)
* dolap evirmek, hile yapmak.
madiki
* Hile yapan, hileci kimse.
madikleme
* Madiklemek ii veya durumu.
madiklemek
* Hile yapmak, dolap evirmek.
madlen
* Bir marka olmakla beraber ikolata anlamnda kullanl r.
madrabaz
* Hayvan, balk, sebze, meyve gibi yiyecekleri, yerinden getirerek toptan satan kimse.
* Hile yapan, hileci.
madrabazlk
* Madrabaz olma durumu.
* Madrabaza yakr davran .
madreporlar
* Mercanlar s nf nn kalkerli hayvanlar iine alan bir takm.
madrup
* Dvlm (kimse).
* arp lan.
madun
* Alt aamada bulunan.
* Ast.
maestoso
* Bir parann grkemli ve ar tempoyla alnacan anlat r.
* Bu tempo ile al nan para.
maestro
* Besteci.
* Orkestra efi.
mafevk
* st aamada bulunan.
* st, yukar.
mafi
* Yok, kalmad .
* Bir eit yumurtal ve hafif hamur tatls.
mafsal
* Eklem.
* Birbirine balanm paralarn her ynden dnmesini salayan balant esi.
mafya
* Yasa d ilerle uraan, zor kullanarak birtakm gizli karlar salayan rgt veya bu rgte mensup olan
kimse.
* Gizli rgt.
mafyac
* Mafya gibi davranan.
mafyacl k
* Mafyac olma durumu, mafya yesi olma.
mafyalama
* Mafyalamak i i veya durumu.
mafyalamak
* Mafya durumuna gelmek.
* Mafya zelliini kazanmak.
* Mafya ileriyle uramak.
mafyalk
* Mafyan n yapt i.
maganda
* Grgsz, kaba, anlays z, terbiyesiz ve uyumsuz kimse.
magandalk
* Maganda olma durumu.
magazin
* ounluu ilgilendirecek, eitli konulardan sz eden, bol resimli yayn.
* Depo.
magazinleme
* Magazinlemek ii.
magazinlemek
* Magazin hlini almak.
magma
* Yerin iinde, sv veya hamur k vamnda uucu gazlarla doymu olarak bulunan eriyik.
magmasal
* Magma ile ilgili.
magmatik
* Magma ile ilgili, magmasal.
magnezyum
* Atom numaras 12, atom arl 24,30, younluu 1,7 olan, gm renginde, parlak bir alevle yanan, ok
hafif bir element. K saltmas Mg.
magnezyum karbonat
* Magnezit ve zellikle kalsiyum ve magnezyum karbonat tuzu olan dolomit biiminde madde, MgCO3.
magnezyum klorr
* Hidratl billrlar vererek billrlaan, deniz suyunun damtlmasyla elde edilen madde, MgCl2.
magnezyum slfat
* Renksiz, kk ineler biiminde ve hidratl olarak billrlaan, deniz suyunda ve baz maden sularnda
bulunan madde, MgSO4.
magnezyumlu
* znde magnezyum bulunduran, magnezyum ieren.
magri
* Ylan bal gillerden, Avrupa kylarnda yaayan, eti lezzetli byk bir balk (Conger conger).
maara
* Bir yamaca veya kaya iine doru uzanan, barnak olarak kullanlabilen yer kovuu, in.
* Karst blgelerinde kire talarnn erimesiyle oluan, byk, birbirine koridorlarla bal yer alt kovuklar.
maara bilimci
* Maara bilimi ile uraan kimse.
maara bilimi
* Konusu maaralar , yer altndaki uurumlar , yarklar, oyuklar, yer alt akarsularn aratrmak ve
incelemek olan bilim.
maara resmi
* Tarih ncesi insanlarn maara duvarlarna yaptklar resim.
maara sesi
* Derin, bouk ve korkmu vurgulu ses.
maaza
* Byk dkkn.
* Eya ve azk deposu.
maazac
* Maazas olan veya maaza ileten kimse.
* Depo bekisi.
madur
* Haks zl a uram, k yg n.
madur etmek
* zarara uratmak.
madur olmak
* zarara uramak.
maduriyet
* Madur olma durumu, kygnlk, madurluk.
madurluk
* Kygnl k, maduriyet.
mafiret
* Af, balama.
mafiret etmek
* (Tanr) ba lamak.
mafur
* Affolunmu, balanm.
malbiyet
* Yenilme, yenilgi.
malp
* Yenilen, yenik den.
malp etmek
* yenmek.
malp olmak
* yenilmek.
* isteine kar duramamak, gereklememesi gereken bir ey iin iradesizlik gsterip direnememek ve
yaplmasn kabul etmek.
mamum
* Tasal, zgn.
* (hava iin) Skc , kapank.
Marib
* Marip halkndan olan kimse.
marip
* Bat.
* z. Afrika'nn, Msr d ndaki kuzey lkeleri.
marur
* Kurumlu, gururlu.
* Gurur belirten.
marurane
* Marurca.
marurca
* Gururlanarak, kibirlenerek, byklenerek.
marurcasna
* Marur gibi davranarak.
marurlanma
* Marurlanmak i i.
marurlanmak
* Kurumlanmak, gururlanmak.
marurluk
* Marur olma durumu.
mau
* Kark.
mahal
* Yer, yre, mevzi.
mahal kalmamak
* gerek kalmamak, gerei olmamak.
mahal yok
* yeri, gerei yok.
mahalle
* Bir ehrin bir kasabann, byke bir kyn blnd paralardan her biri.
* Bir mahallede oturan insanlar, mahalle halk.
mahalle aras
* Mahallenin sokaklar arasnda kalan yer.
mahalle arkada
* Ayn mahallede oturan komu veya dost.
mahalle bekisi
* Mahallenin gvenliini, dzenini salamada yardmc olan gvenlik grevlisi.
mahalle apk n
* Beceriksiz apkn.
mahalle imam
* Mahalledeki mescitte veya camide grevli imam.
mahalle kahvesi
* Mahallede oturanlar n devam ettii, oyun oynad , ay vb. merubat itii kahve.
mahalle kahvesi gibi
* havasz, grltl ve kalabal k (yer).
mahalle kars
* Grgsz, kavgac kadn.
mahalle mektebi
* Mahallede bulunan ilkokul.
mahalle muhtar
* Mahallenin yasal ilerini yapmak zere, o mahallede oturanlar tarafndan seilen kimse.
mahallebi
* Bkz. muhallebi.
mahallebici
* Bkz. muhallebici.
mahallebicilik
* Bkz. Muhallebicilik.
mahallece
* Mahallede oturanlar tarafndan, mahalleliye gre.
mahalleli
* Ayn mahalleden olan.
* Ayn mahallede oturan kimselerin btn.
mahalleyi ayaa kald rmak
* barp a rarak konu komuyu tedirgin etmek.
mahall
* Yresel, yerel.
mahall idare
* Bkz. yerel ynetim.
mahall seim
* Bkz. Yerel seim.
mahallleme
* Yreselleme, yerelleme.
mahalllemek
* Yresellemek, yerellemek.
mahana
* Bahane, ileri srlen szde sebep.
maharet
* grmede becerikli, uzluk, beceri, ustal k.
maharet kazanmak
* beceri edinmek, ustalamak.
maharetli
* Eli ie yatkn, becerikli, usta.
maharetsiz
* Eli ie yatkn olmayan, beceriksiz.
maharetsizlik
* Maharetsiz olma durumu.
mahbes
* Ceza evi, hapishane.
mahbube
* Sevilen kad n.
mahbup
* Sevilen erkek.
mahcubiyet
* Utangalk, sklganl k.
mahcup
* Utanga, sklgan.
mahcup karmak (veya karmamak)
* utand rmak (veya utandrmamak).
mahcup etmek
* utand rmak.
mahcup kalmak
* utanm olmak.
mahcup olmak
* utanmak.
mahcupluk
* Mahcup olma durumu, utangalk.
mahcur
* Kstl.
mahcuz
* Haciz altna alnm, hacizli.
mahdum
* Erkek evlt, oul.
mahdut
* evrilmi, s nrlanm.
* Says belli olan, sayl , az.
* Dar, basit.
mahfaza
* inde kpe, yzk, bilezik vb. gibi deerli ss eyalarnn sakland kutu.
mahfazal
* Mahfazas olan.
* Korunan, mahfuz.
mahfe
* Deve, fil gibi hayvanlarn srtna konulan, zerine oturmaya yarayan sepet.
mahfel
* Bkz. mahfil.
mahfi
* Gizli, saklanm.
mahfil
* Toplant yeri.
* Toplanm kimseler.
* Camilerde parmaklkla ayrlm yksek yer.
mahfuz
* Saklanm, korunmu, korunan, sakl .
mahfuzen
* Gzaltnda olarak.
mahv
* Yok etme, yok olma.
mahir
* Becerikli.
* Uzman, i ini iyi bilen, usta.
mahirane
* Becerikli bir biimde, becerikli olarak, ustaca.
mahitap
* Bkz. Mehtap.
mahiye
* Aylk.
* Aylk olarak.
mahiyet
* Nitelik, vasf, z, asl, esas.
* yz.
mahkeme
* Bir yargtan veya bazen savc ve yarglardan oluan bir kurulun, yarg grevini yerine getirdikleri yarg
yeri.
* Dava, duruma, mahkeme.
mahkeme duvar
* Bkz. yz mahkeme duvar.
mahkeme kadya mlk deil
* hibir kimse, bulunduu kamu hizmetinde mrnn sonuna kadar kalmaz.
mahkeme kaps
* Mahkeme.
mahkeme karar
* Dava sonunda aklanan karar, hkm.
mahkeme masraf
* Mahkeme a lrken denen cret ile avukatlk giderleri.
mahkemede days olmak
* yksek bir makamda koruyucusu, kayrcs bulunmak.
mahkemeleme
* Mahkemelemek ii veya durumu.
mahkemelemek
* Karl kl olarak birbirini dava etmek.
mahkemeli
* Mahkemeye dm, daval.
mahkemelik
* Mahkemede yarg lanmas , zmlenmesi gereken.
mahkemelik olmak (biri bakasyla)
* mahkemeye dmek.
mahkemeye dmek
* anlamazlk konusu mahkemeye gtrlmek.
mahkk
* Kazlm , hakkedilmi.
mahkkt
* Kazlm , hakkedilmi eyler.
mahkm
* Hkm giymi, hkml.
* Zorunda olan, mecbur.
* Kt bir sonuca varmas kanlmaz olan.
* Hkm giymi kimse.
mahkm etmek
* hkm giydirmek.
* kt bir duruma srklemek.
* mecbur etmek.
mahkm olmak
* hkm giymek.
* kt bir duruma dmek.
* mecbur olmak.
mahkmane
* Mahkm gibi, mahkmmucasna.
mahkmiyet
* Hkm giymi olma durumu.
* Hkm giyilen sre.
mahls
* Bir kimsenin ikinci ad.
* airlerin eserlerinde kulland klar takma ad.
mahlep
* Glgillerden, 6-10 m yksekliinde bir aa, kokulu kiraz, idris aac (Prunus mahaleb).
* Bu aacn bahar olarak kullanlan, nohut byklndeki yemii.
mahlk
* Yarat k, yaratlm.
mahlkat
* Yarat klar.
mahll
* Hallolmu, zlm, dalm.
* Eriyik.
* Miras s olmayan bir kimseden hkmete kalan (mlk).
mahlt
* Katk.
* Karm.
mahmude
* it sarmagillerden, yapraklar ok ucu biiminde, iekleri soluk sar renkte, 50-100 cm boyunda, ok
yll k ve otsu bir bitki (Convolvulus scammonia).
* Bu bitkinin kklerinden kar lan, hekimlikte kullanlan, reineye benzer bir madde.
mahmudiye
* Bugn ss alt n gibi kullanlan, II. Mahmut zaman nda bas lm, ince altn sikke.
mahmul
* Ykl, dolu.
* Ykletilmi.
* Yklem.
mahmul olmak
* dolu bulunmak.
mahmur
* Sarholuun sebep olduu sersemlik iinde olan.
* Uykudan sonra zerinde sersemlik, arlk bulunan.
* Szgn, dalg n bakl (gz).
mahmur bak
* Yumuak, szgn bak .
mahmur iei
* idem.
mahmurlama
* Mahmurlamak ii veya durumu.
mahmurlamak
* Mahmur bir duruma gelmek.
mahmurluk
* ki imi bir kimsenin duyduu ba ars ve sersemlik, aylt .
* Uykudan sonra duyulan arlk ve sersemlik.
mahmuz
* izmenin veya potinin arkasna taklan ve binek hayvanlarn drtp hzlandrmaya yarayan demir veya
elik para.
* Tavukgillerin ve baz kularn ayaklar ardnda bulunan, boynuz yaps ndaki sivri uzant .
* Eski tr sava gemilerinde su kesimi alt nda, ileriye doru uzanan, karsndaki gemiyi bat rabilen uzant.
* Kpr ayaklarnda, bas nc azaltmak iin suyun geldii ve gitti i yanlardaki knt.
mahmuz iei
* ki enekliler familyasndan Akdeniz blgesinde yetien k rmz, pembe veya beyaz iekler aan iki y ll k
otsu bir bitki (Centranthus).
mahmuzlama
* Mahmuzlamak ii.
mahmuzlamak
* Mahmuzla drtmek.
mahmuzlanma
* Mahmuzlanmak ii.
mahmuzlanmak
* Mahmuzlamak iine konu olmak veya mahmuzlamak ii yaplmak.
mahmuzlu
* Mahmuzu olan.
mahna
* Mahana.
mahpus
* Kapatlm , hapsedilmi (kimse).
* Bir eit tavla oyunu.
mahpushane
* Ceza evi, hapishane.
mahpusluk
* Mahpus olma durumu.
* Mahpus olma sresi.
mahra
* zm tamaya yarayan az geni, dibi dar tahta kap.
mahrama
* Baz blgelerde kad nlar n sokaa karken manto stne rtndkleri ilemeli geni rt.
mahre
* k yeri, kak.
* Boumlanma noktas.
* Payda.
mahrek
* Yrnge.
mahrem
* Yakn akrabadan olduu iin nikh dmeyen.
* Bakalarna sylenmeyen, gizli.
* S rda.
mahremiyet
* Gizli olma durumu, gizlilik.
mahremiyetine girmek
* bir kimsenin zel hayatn renecek kadar ona yak n olmak.
mahremlik
* Mahrem olma durumu.
mahrukat
* Yakacak, yak t.
mahrum
* Yoksun.
mahrum olmak
* yoksun kalmak.
mahrumiyet
* Yoksunluk.
mahrut
* Koni.
mahrut
* Konik.
mahsuben
* Hesaba geirilerek, alacaa say larak, hesabna saylmak zere.
mahsubunu yapmak
* hesabn yapmak, hesab na geirmek.
mahsul
* rn.
* Ortaya kan, elde edilen ey, verim.
mahsult
* rnler.
* Ortaya kan, elde edilen eyler.
mahsuldar
* Bitek, verimli.
mahsup
* Hesap edilmi, hesaba geirilmi.
mahsup etmek
* hesap etmek, hesaba geirmek.
mahsur
* Kuat lm, sar lm, evrilmi.
mahsur kalmak
* kuatlmak, sar lmak, evrilmek.
mahsus
* zg.
* Biri veya bir ey iin ayr lm, mnhasr.
* zel olarak, bilhassa.
* Bilerek, isteyerek.
* aka olarak, akadan.
mahsus
* Duyulan, anla lan, hissedilen.
* Belli, ortada, aikr.
* zellikle, yrekten.
mahsusen
* zellikle.
maher
* Kyamet gn dirilenlerin toplanacaklarna inan lan yer.
* Byk kalabal k.
maher gibi
* ok kalabal k.
maher gn
* Kyamet.
maher midillisi
* Ksa boylu, fitneci (kimse).
mahere dnmek
* ok kalabal klamak.
maher
* Maheri andran.
mahunya
* ki eneklilerden, iekleri sar renkte, kokulu ve salkm durumunda olan, kklerinden sar boya karlan
bir ss bitkisi (Mahonia).
mahur
* Klsik Trk mziinde bir makam.
mahurbuselik
* Klsik Trk mziinde bir makam.
mahut
* Bilinen, ad geen, sz geen.
mahvetme
* Mahvetmek ii.
mahvetmek
* Yok etmek.
* Bozup ie yaramaz duruma getirmek.
* Onmaz duruma getirmek.
* Boa gitmesine sebep olmak, heba etmek.
mahviyet
* Alak gnlllk.
mahvolma
* Mahvolmak ii.
mahvolmak
* Yok olmak.
* Bozulup yarars z duruma gelmek.
* Onulmaz duruma gelmek.
* Boa gitmek, heba olmak.
mahya
* Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare aras na gerilen ipler zerine kandil veya elektrik ampulleriyle
yazlan yaz veya yap lan resim.
* atlarda iki eik yzeyin birletii blm.
mahya kl
* Mahya zerine yazlan kl yaz.
mahya kiremidi
* Mahyay rtmek iin dizilen, uzunca ve oluk biiminde kiremit.
mahya enlii
* Bat Trakya'da (skee'de) et ve pilv yemeinin topluca yenmesi gelenei.
mahyac
* Mahya yapan kimse.
* Kiremit aktarcs .
mahyaclk
* Mahya yapma ii.
mahyalk
* Bir atnn kelerini rten kurun levha.
mahzar
* Yksek makaml bir kimsenin yan, huzuru.
* Yksek bir makama sunulmak iin yaz lan ok imzal dileke.
* Mahkeme sicil defteri.
mahzen
* Yaplarda yer alt deposu.
mahzun
* zgn, zntl.
mahzun etmek
* znt vermek.
mahzun mahzun
* Mahzun olarak, mahzun bir biimde.
mahzun olmak
* zgn durumda olmak, boynu bklmek.
mahzunane
* Mahzuncasna, zntyle.
mahzunlama
* Mahzunlamak ii.
mahzunlamak
* Mahzun duruma girmek, mahzun olmak.
mahzunluk
* Mahzun olma durumu.
mahzur
* Saknca.
* Engel.
mahzur dourmak
* engel ortaya karmak, sak nca yaratmak.
mahzur grmek
* sakncal bulmak.
mahzurlu
* Sakncal.
ma
* Mavi.
mail
* Eilimi olan.
* Eilmi olan, eik, einik, yalman.
* Benzeyen, andran.
* Sevmek, gnln kapt rmak.
maile
* Aklan.
main
* Ekenar drtgen.
maiet
* Geim, geinme.
maiyet
* st grevlinin yan nda bulunan kimseler.
* Bir kimsenin buyruu altnda al ma.
maiyet memuru
* Yksek makaml bir devlet memurunun yannda grev yapan resm memur.
maiyetinde
* yannda.
majeste
* Hkmdarlara verilen san.
* Devlet bakanlar iin kullanlan san.
majesteleri
* devlet bakanlar na seslenme sz olarak kullanl r.
majr
* Byk, nemli.
* Bir makam, bir akort veya bir araln oluma biimi.
* Byk nerme.
majr gam
* Be tonla iki yar m tondan oluan gam.
majskl
* Byk (harf).
-mak / -mek
* Fiilden isim treten ek.
* Eylem isimleri: al- mak, ver-mek vb.
* Somut isimler: ak-mak, tokmak (< toku-mak),ye-mek vb.
makabil
* (bir eyin) ncesi, gemii.
makabline amil
* nceyi kapsayan.
makadam
* Kr lm ta denip silindir geirilerek yap lan yol.
makadamlama
* Makadamlamak ii.
makadamlamak
* Makadamla kaplamak.
makak
* Gneydou Asya'da yaayan kuyruklu bir maymun (Macacus).
makale
* Bilim, fen konular yla siyas, ekonomik ve toplumsal konular a klayc veya yorumlay c nitelii olan
gazete veya dergi yazs.
makam
* Mevki, kat, yer.
* Klsik Trk mziinde bir dizinin ileni biimine verilen ad.
* Yer.
makam arabas
* Yksek makamdaki bir kimse iin ayrlan araba.
makam odas
* Yksek makamdaki bir kimse iin ayrlan oda.
makam otomobili
* Bkz. makam arabas.
makam denei
* Makam tazminat.
makam ofr
* Makam arabasn kullanan ofr.
makam tazminat
* Yksek makamda grevli bulunanlara aylk maalar dnda fazladan denen cret.
makara
* zerine iplik, tel, erit gibi eyler sarlan, kenarlar knt l, ekseni boyunca delik silindir.
* Bir ykn yukar ya kald rlmasn salayan ara.
* Ar yklerin kald rlma ve indirilmesinde kullanlan, birbirine paralel iki veya daha ok tabla arasnda
dnen, kenar epeevre oluklu tekerlek veya tekerleklerden olumu mekanik alet.
* Srme kapak raylar zerinde hareket edecek biimde metal veya plstikten yaplm dei ik tiplerdeki
srme kapak aleti.
makara ekmek
* (tc kular iin) srekli tmek.
makara gibi
* ardn arasn kesmeden (konuma).
makaralar koyuvermek (zapt edememek veya sal vermek)
* kendini tutamayarak kahkahayla glmeye balamak.
makaral
* Makaras olan, makara ile alan.
makaral ku
* Srekli ten ku.
makaraya almak
* bir kimseyle alay etmek.
makarena
* El kol hareketleri ile birlikte yaplan bir tr hzl dans.
makarna
* rmik veya una yumurta kar trlarak haz rlanm trl biimlerdeki kuru hamur ve bu hamurdan yap lan
yemek.
* talyan lireti.
makarnac
* Makarna yapan veya satan kimse.
* talyan.
* Makarnay ok seven (kimse).
* i man, hareketsiz (kimse).
makarnaclk
* Makarna yapma veya satma ii.
makas
* Bir eksen evresinde dnebilecek biimde apraz eklemlenmi, birbirine bakan yzleri keskin iki elik
lmadan olumu, arasna yerletirilen herhangi bir eyi kesmeye yarayan ara.
* Birbirine komu iki demir yolu hatt n hemen bunlarn uzant sndaki nc hatta balamaya yarayan alet.
* Uygun bir a oluturacak biimde birbirini kesen demir yolu hatlar .
* st ste konulmu birka yass elikten yaplan araba yay .
* st ular birbirine bal , alt ular a k olan iki direkten kurulmu, arlk kal drma dzeni.
* at ve kprlerde genellikle aa veya elikten yap lan, a rl karlkl iki ayaa veya duvara aktaran
at lm kiri sistemi.
* alma, k rpma.
* Dirsek.
* Baz eklem bacakl hayvanlar n n ayaklarnda bulunan, savunma ve saldrmada kullanlan kska.
* Mobilyalarda yukar dan aaya doru alan kapaklar yatay konumda tutmak amacyla yaplm mafsall ,
kollu kapak arac.
makas almak
* yana orta parmak ile iaret parma aras na alp sktrmak, makaslamak.
makas hakk
* Bkz. makas pay.
makas pay
* Kuma bierken ihtiyat olarak braklan pay.
* lden fazla brak lan veya fazlal ho grlen miktar.
makas vurmak
* makasla kesmek.
makas
* Makas yapan veya satan kimse.
* Demir yollar nda makaslar a p kapayarak trenlere yol veren grevli.
makaslk
* Makas nn grevi.
* (basnda) Baka gazetelerdeki haberleri kesip olduu gibi aktarma ii.
makaskr
* K t oymac l ile uraan kimse, oymac, kesme ve oyma sanat ile uraan kimse.
makaslama
* Makaslamak ii.
* aprazlama.
makaslamak
* Makasla kesmek.
* (yaz, film vb. iin) Ksaltmak, kesmek.
* Makas almak.
makaslanma
* Makaslanmak ii.
makaslanmak
* Makaslamak iine konu olmak.
* Kesilmek.
makasl
* Makas olan.
makasl bcek
* Kn kanatl larndan, ba ve makaslar iri bir bcek, bakesen (Lucanius).
makastar
* Kuma bien, prova yapan, paralar patrona gre ayarlayan, i da t m n yapan usta.
makat
* K.
* Ans, er.
* Minderli alak sedir.
* Minder yz, minderin zerine yaylan kuma.
makber
* Mezar, kabir, medfen.
makbul
* Kabul edilen.
* Beenilen, ho karlanan.
* Geer, geerli.
makbul olmak
* beenilmek.
makbule gemek
* ok beenilmek, hoa gitmek, ie yaramak.
makbuz
* Al nd.
Makedon
* Makedonya halkndan olan kimse.
Makedonca
* Makedonya'da kullanlan dil.
Makedonyal
* Makedonya halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
maket
* Yap, heykel gibi eylerin taslak durumundaki kk rnei.
* Mimarl kta, sanayide ve baz sanat dallarnda yer alan eserlerin taslak durumundaki kk rnei.
maket b a
* Maket yap m nda kullanlan ince ve keskin bak.
maketi
* Maket yapan kimse.
maketilik
* Maket yapmak veya satmak ii.
makferln
* Omuzdan yar bele kadar inen pelerini olan palto.
maki
* Akdeniz dolaylarnda yayg n bodur aa ve allardan oluan bitki rts.
maki
* Makigillerden, Madagaskar adasnda sk rastlanan, uzun kuyruklu, yumuak tyl bir memeli primat
(Lemur).
makigiller
* rnei maki (II) olan primatlar sn f.
makili k
* Maki yetien yer.
makine
* Herhangi bir enerji trn baka bir enerjiye dntrmek veya belli bir etki oluturmak iin birletirilmi
aletler btn.
* Bir alet veya tatn hareket salayan mekanizmas.
* Araba, otomobil.
makine ekmek
* diki makinesinde dikmek.
makine dolab
* Makineler iin zel yap lan dolap.
makine gibi
* ok abuk, art arda, ayn biimde yap lan veya olan.
makine gibi adam
* dzgn, ok ve abuk i karan adam.
makine gc
* Bir makinenin bir saniyede yapabildii i miktar; uygulamada beygir gc, vat veya kilovat ile llr.
makine odas
* Makinelerin tamir edildii yer.
* (sinemalarda) Sinema makinesinin bulunduu yer.
makine ya
* Orta scaklkta ve hafif yk altnda al an makinelerin hareketli paralarnn yalanmasnda kullanlan bir
yalama ya .
* Gres.
makineci
* Makine satan veya onaran kimse.
makineleme
* Makinelemek ii.
makinelemek
* retimde makine gcnden, giderek daha ok yararlanmak.
* Davran lar, hareketleri makinelerinkine benzer duruma gelmek, baz i leri al kanl kla yapmak.
makineletirme
* Makineletirmek ii.
makineletirmek
* Makine ile yaplmasn salamak.
makineli
* Makinesi olan, makine ile ileyen.
* Makineli tfek.
makineli tabanca
* Bir tr otomatik silh.
makineli tfek
* Tetiine bas lnca srekli kurun atan bir eit tfek, mitralyz.
makineli tfek gibi
* ok hzl, birbiri ardnca.
makineyi bozmak
* barsaklar bozulmak, ishal olmak.
makinist
* Lokomotif, vapur, fabrika vb. nin makinesini i leten kimse.
* Makinelerden anlayan, makineleri onarabilen usta.
makinistlik
* Makinistin grevi.
makrama
* Bkz. Mahrama.
makro-
* Birok kelimenin nnde "byk" anlam veren n ek.
makrome
* Kal n iplikle elde rlm i.
makromeli
* Kol veya bacaklardan birinin veya birkan n ar geli mesi.
makrosefal
* Ba anormal derecede byk olan (kimse).
maksat
* stenilen ey, ama, gaye, erek.
maksat gtmek
* (bir ii yaparken) gizli amac olmak.
maksat hsl olmak
* amaca ulalmak, ama gereklemek.
maksatl
* Bir amac olan.
* Kt niyetli, kastl.
maksatsz
* Bir amac olmayan.
* Bilmeden, istemeden, kas tsz.
maksi
* Uzun.
maksi etek
* Boyu topuklara kadar uzanan etek.
maksimal
* Maksimum.
maksimum
* Bir ey iin gerekli en byk (derece, nicelik), maksimal.
* Deiebilen bir niceliin varabilecei en yksek olan (sn r), azam, maksimal.
maksure
* Camilerde, parmaklklarla evrilmi yer.
* Bir evin yabanclarn girmesine izin verilmeyen blm.
maksut
* stenen, niyet edilen, gdlen, amalanan.
makta
* Bir eyin kesildii yer, kesit.
* Divan edebiyatnda gazelin veya kasidenin son beyti.
* Kemikten yaplm kalem ucunu dzeltmeye yarayan ara.
-makta / -mekte
* imdiki zaman grevinde kullanlan ek.
maktel
* Cinayet ilenen yer.
maktu
* Kesilmi, kesik.
* Kesin olarak deeri biilmi.
* l ile satlmayan, gtr.
maktu fiyat
* Deimez olarak tespit edilmi, pazarlk edilmeyen fiyat, kesin fiyat.
maktul
* ldrlm, ldrlen.
maktul dmek (veya olmak)
* vurulup lmek, ldrlmek, katledilmek.
makul
* Akla uygun, akllca.
* Akllca i gren, mantkl.
* Ar olmayan, uygun, elveri li.
* Belirli.
makul olmak
* akllca, akla uygun davranmak.
makule
* Tak m, eit.
* Ulam, kategori.
maks
* Ters evrilmi, ba aa getirilmi.
* Uursuz, kt.
makyaj
* Yz gzelletirmek iin boyama, yz boyama, yz bakm, dzgn.
* yi grnt salamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnzca baz dzeltmeler yapmak iin oyuncunun
yznde ve baka organlar nda yaplan boyama ve deimeler.
makyaj odas
* Televizyon, sinema, fotorafl k ve reklmcl kta filmin ekiminden nce gerekli makyaj n yap ld yer.
makyaj tak m
* Makyaj iin gerekli olan malzemeleri bir arada bulunduran set.
makyaj yapmak
* yz eitli ilemlerle temizlemek, boyamak ve dier ilemlerle daha bak ml ve gzel gstermek.
makyajc
* Makyaj yaparak geimini salayan kimse, dzgnc.
makyajclk
* Makyajc nn grevi, dzgnclk.
makyajlama
* Makyajlamak ii veya durumu.
makyajlamak
* Makyaj yapmak.
makyajl
* Makyaj olan.
makyajsz
* Makyaj olmayan.
Makyavelcilik
* Politikada, amaca ulamak iin ahlka aykr da olsa, her trl arac ho gren anlay, Makyavelizm.
Makyavelizm
* Makyavelcilik.
mal
* Bir kimsenin veya bir tzel kiinin mlkiyeti altnda bulunan, tan r veya tanmaz varlklarn btn.
* Birinin mlkiyeti altnda bulunan bykba hayvanlarn btn.
* Al np sat labilen her trl ticaret eyas, tccar mal, emtia.
* Baya , aalk, kt kimse.
* Esrar.
-mal
* Fiilden s fat treten ek.
mal beyan
* \343 mal bildirimi.
mal bildirimi
* Mlkiyeti altnda bulunan tanr ve ta nmaz mallarn listelenerek istenen makama sunulmas .
mal birlii
* Hukuk bakm ndan kar ve koca mallar nn bir btn saylmas.
mal bulmu marib gibi
* byk bir zenginlie kavumuas na byk sevin ve coku ile.
mal cann yongasdr
* insan, mal na gelen zarardan, can na gelmiesine ac duyar.
mal canl s
* Mala ok dkn, mal ok seven.
mal da yalan mlk de yalan, var biraz da sen oyalan
* bu dnya gelip geicidir, mala mlke fazla deer vermemek gerekir.
mal edinmek
* kendine mal salamak, mal sahibi olmak.
mal etmek
* bir deer karl nda sahip olmak.
* kendi mal , eseri, buluu gibi benimsemek veya saymak.
* yklemek, ait olduunu gstermek.
mal kaldrmak
* rn elde etmek.
mal kapatmak
* para kar lnda herhangi bir retim alan ndaki verimin srf kendisine ayrlmasn salamak.
mal meydanda
* bir iin gizli bir ynnn olmadn belirtir.
mal mdrl
* Bir ilede devlet gelirlerinin topland maliye dairesi.
mal mdr
* Maliye Bakanl nn ilelerdeki mal ilerini yrtmekle grevli memuru.
mal mlk
* Her trl tanr ve tanmaz madd varlk.
mal olmak
* bir deer karl nda birinin iyelii altna girmek.
* bir i, bir davran sonucu zarara uramak.
* (bir yeri,bir eyi) benimsemek.
mal para
* Kendi z deerleri, yani ihtiva ettikleri satn alma gcne ok yakn olan deme arac .
mal sahibi
* Bir mal, mlkiyeti altnda bulunduran kimse.
mal sand
* Para al p veren devlet dairesi.
mal varl
* Bir kiiye ait para ile llebilen haklarn btn, mamelek.
mal yapmak
* servet sahibi olmak.
mala
* Har alp srmeye yarayan, ou gen biiminde, yass , demirden, stten tahta sapl, duvarc ve sva arac,
srg.
malafa
* nceden delinmi paralar tornalamaya zg torna tezgh balama aleti.
malaga
* spanya'nn Malanga yresinde yaplan bir tr arap.
* ri taneli misket zm.
malak
* Manda yavrusu.
malakit
* Yeil renkli, yontulup parlatlabilen, doal bakrl, hidratl karbonat, bak r ta.
malaklama
* Malaklamak ii.
malaklamak
* (manda)Yavrulamak.
malalama
* Malalamak ii.
malalamak
* imento veya al srlm bir yzeyi mala srerek dzeltmek.
malama
* Samanla kark tahl.
malarya
* S tma.
malayani
* Bo ve yararsz, sama.
malaz
* Sulak yer.
* Srlmemi, ot brm toprak.
* Su altnda kalan, su basm tarla.
malca
* Mal olarak, mal bak m ndan.
mal
* Toprak ve rutubet muhafazas amalar ile ayr ve mera zerine b raklan veya baka yerlerden getirilip
serpilen her trl bitki art.
malen
* Mal olarak, malca.
malgama
* Cvann herhangi bir madenle birleerek yapt alam, amalgam.
-mal / -meli
* Gereklilik kipi eki: al-mal, grmeli, bil-meli-yiz vb.
mal ta
* Bazen kayklarda apa yerine kullanlan, ipe bal byke ta.
mal n gz
* En iyisi, en gzeli.
* A k gz, kurnaz, ok bilmi.
* Aa lk ve dzenci kimse.
* ffetsiz.
mal
* Mal ve para ile ilgili, parasal.
* Maliyeye ilikin, maliye ile ilgili.
mal
* Ykl, dolu.
* ok fazla.
mal yl
* Her y l btenin uygulanmas iin, martn birinden balay p ertesi y l ubat sonunda kapanan sre.
mal analist
* Ekonomik ve mal konular zmleyen uzman.
mal belge
* Kredi a ln gstermek iin karlan ve ikrazc bankaya finansman yenilemesi yapmay salayan senet.
mal cebir
* Paraya ilikin konular esas alan bilim dal.
mal senet
* Mal belge.
malihulya
* Kara sevda.
* Kuruntu.
malik
* Sahip, iye.
malik olmak
* sahip olmak.
malikne
* Yurtluk.
Malik
* slmlkta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.
Maliklik
* Malik mezhebi.
malikiyet
* Malik olma durumu.
maliye
* Kamu ile ilgili ilerin yrtlmesi iin gerekli gelirleri ve harcanan paralar dzenleyen kurallarn btn.
* Konusu bu kurallar incelemek olan bilim dal.
* Devlet gelir ve giderlerini yneten kurulu, Maliye Bakanl .
maliyeci
* Maliye ilerinde uzman olan veya devletin maliye kurulularnda al an kimse.
maliyecilik
* Bir devletin mal ileri.
* Maliyecinin grevi.
maliyet
* retimde bir mal elde edilinceye dein harcanan deerlerin toplam.
maliyet fiyat
* Bir maln eitli retim ve datm dnemlerinde, o dneme kadar yaplm olan harcamalarn btn.
maliyetli
* Maliyeti olan, deerli.
maliyetsiz
* Maliyeti olmayan, deersiz.
Malkar
* Kuzey Kafkasya'da Kabarda-Balkar Cumhuriyeti'nde yaayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan
kimse, Balkar.
Malkarca
* Malkar Trkesi.
malkran
* Hayvan vebas .
malko
* Osmanllarda ak nclar oca nn komutan.
mallanma
* Mallanmak ii veya durumu.
mallanmak
* Mal edinmek, zenginlemek.
malt
* Bira yapmak iin imlendirilip kurutularak haz rlanm arpa.
malta
* Malta erii renginde.
Malta erii
* Glgillerden bir aa, yeni dnya (Eriobotrya japonia).
* Bu aacn erik byklndeki, iri ekirdekli, sar renkli, sulu ve mayho yemii.
Malta hummas
* Akdeniz lkelerinde grlen, en ok kei st ile bulaan ateli bir hastalk, kalaazar.
Malta palamudu
* Uskumrugillerden, lk ve scak denizlerde yaayan, zerinde enlemesine mavi izgiler bulunan, gri renkli
bir balk (Naucrates ductor).
Malta ta
* Bahe, mutfak gibi yerleri demekte kullanlan, drt ke, yass, kolay kr lan bir tr ta.
Maltal
* Maltz (I).
Maltz
* Malta adas halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
malt z
* ounlukla yemek piirmekte kullanlan, iinde zgaras bulunan, ayakl ve tanr ocak.
Maltz keisi
* Ana yurdu Malta adas olan, ok st veren, ksa tyl, kk bir cins kei.
maltlanma
* Maltlanmak ii.
maltlanmak
* Malt ile ilem grmek, iine malt kat lmak.
maltoz
* Niastas nn tam olmayan hidroloji srasnda ortaya kan ve simgesi C12H12O11 olan madde.
mall
* Sakat (kimse).
mall gazi
* Bir savatan sakat olarak km kimse.
mallen
* Sakat, hasta bir biimde.
malliyet
* (insanda) Sakatlk, hastalk, malllk.
malllk
* Sakat olma durumu, malliyet.
malm
* Bilinen, belli.
* Bilinen konu, i vb.
* Evet, belli, biliniyor, kukusuz.
* Etken (fiil).
malm deil
* olup olmayaca kesinlikle bilinmeyen konular iin kullanl r.
malm olmak
* iine domak.
malm ya!
* bilinen ey.
malmat
* Bilgi.
* Bilgi.
malmat almak
* bilgi edinmek.
malmat edinmek
* bilgi edinmek, renmek.
malmat sahibi
* Bir konuda bilgisi olan.
malmat vermek
* bilgi vermek.
malmatfuru
* Bilgilik taslayan.
malmatfuruluk
* Bilgilik taslama, malmatfuru olma durumu.
malmatl
* Bilgili.
malmatsz
* Bilgisiz.
malmattar
* Bilgili, malmat sahibi.
malmattar etmek
* malmat vermek.
malmu ilm etmek
* bilinen ve ak olan bir eyi sylemeye, aklamaya kalkmak.
malya
* Deniz dibinde otlara taklm oltay kurtarmaya ve deniz derinliklerinden a, halat, sicim vb. eyleri
karmaya yarayan drt trnakl demir.
malzeme
* Gere, materyal.
* Bir eserin haz rlanmasnda yararlan lan btn bilgi ve kaynaklar.
mama
* Bebek iin hazrlanan yiyeceklerin genel ad.
* aa.
mamafih
* Bununla birlikte, durum byle iken.
mamaliga
* Kaynar suda halan p zerine ya gezdirilen msr unu yemei.
mambo
* Haiti kkenli, rumba ve aaya benzeyen bir dans.
* Bu dansn mzii.
mamelek
* (birinin veya tzel kiinin) Olanca mal, her nesi varsa, var you, mal varl .
mamul
* Yaplm , ilenmi, imal edilmi (eya, yiyecek).
mamult
* Yaplm eyler.
mamur
* Bayndr.
mamure
* Bayndr yer, baynd rl k.
mamut
* Filgillerden, drdnc zamanda Avrupa ve Asya'da yaam olan, imdi ancak fosili bulunan iri, kll bir
hayvan (Elephas primigenius).
-man / -men
* S fattan kltme sfat treten ek: koca-man, kle-men, kse-men, Trkmen, uz-man, kmen
(kk'ten) vb.
-man / -men
* Fiilden isim treten ek: az-man, deir-men, ret-men, ynet-men, okut-man, say-man vb.
mana
* Anlam.
mana karmak
* yersiz bir yargya varmak; yanl deerlendirmek; bir sze, syleyenin aklndan gemeyen bir anlam
vermek.
* anlam karmak.
mana kmak
* anlamna gelmek, anlamn tamak.
mana vermek
* kendince bir yargya varmak, yorumlamak.
manaca
* Anlamca.
manalandrma
* Manaland rmak ii.
manalandrmak
* Anlam vermek.
manal
* Anlaml.
* Gizli anlam olan, manidar.
manal manal
* Bir ey sezdirmeye al arak, anlaml olarak, anlaml anlaml .
manas
* Kn kanatllardan, ergin evrede yapraklar, kurtuk evresinde kkleri kemirerek tar m bitkilerine ve orman
aalarna byk zarar veren bir bcek (Polyhylla fullo).
manasz
* Anlamsz.
* Yersiz, bo, yararsz.
manaszlk
* Manasz olma durumu, anlamszl k.
manastr
* Baz kesin kurallara bal rahip veya rahibelerin dnya ile ilgilerini keserek yaadklar yap, keihane.
manat
* Azerbaycan ve Trkmenistan para birimi.
manav
* Meyve ve sebze satan yer.
* Meyve ve sebze satan kimse.
* Genellikle Romanya ve Bulgaristan'dan g etmi kimse.
manavlk
* Manavn ii veya meslei.
manaya gelmek
* anlam bildirmek.
* anlama gelmek.
manca
* Yiyecek.
* Kedi, kpek yiyecei.
mancana
* Stleengillerden, Antil Adalarnda yetien, ok zehirli bir aa.
manc nk
* Top yapmnn bilinmedii alarda, kale kuatmalarnda, ar ta glle frlatmakta kullanlan basit bir sava
arac.
* peki kr .
manc nk ii
* Kozadan ipek salama ii.
manc nk
* peki kr n kullanan kimse.
Manu
* Manurya halkndan olan kimse.
Manuca
* Manu dili.
manda
* Gevi getirenlerden, derisinin rengi siyaha yakn, uzun seyrek k ll bir hayvan, su s r (Buffelus).
manda
* Birinci Dnya Savandan sonra baz az gelimi lkeleri, kendi kendilerini ynetecek bir dzeye eritirip
bamszl a kavuturuncaya kadar Milletler Cemiyeti (Cemiyet-iAkvam) adna ynetmek iin baz byk devletlere
verilen vekillik.
manda gibi
* ok iri ve hantal.
manda gibi yaylmak
* dikkatsizce ve btn a rl yla oturmak.
manda gibi yemek
* ok ve acele ile yemek.
mandac
* Bir lkeyi manda temeline gre ynetmesi iin Milletler Cemiyetince grevlendirilen (devlet), mandater.
* Osmanl mparatorluunda, tersanedeki gemilerin bakm ile grevli kimse.
mandac lk
* Mandac olan veya mandac yanls.
mandagz
* Nikel yirmi kuru.
mandal
* Kap gibi eyleri kapal tutmaya yarayan, dner tahta veya metal para.
* pe serilen amar tutturmak iin kullanlan yayl k ska.
* Ut, kanun, keman gibi alglarn tellerini geren dme.
mandal
* Evlek.
mandalina
* Turungillerden, portakala ok benzeyen bir aa (Citrus nobilis).
* Bu aacn tatl, kokulu, lezzetli meyvesi.
mandallama
* Mandallamak ii.
mandallamak
* (kap, pencere kanad iin) Mandalla tutturmak.
* ama r mandalla tutturmak.
mandallanma
* Mandallanmak ii.
mandallanmak
* Mandallamak ii yaplmak, mandalla tutturulmak.
mandall
* zerinde mandal bulunan.
* Mandalla kapatlm olan (kap, pencere).
* Mandalla ipe tutturulmu.
mandalsz
* zerinde mandal bulunmayan.
* Mandalla kapatlmam olan (kap , pencere).
* Mandalla ipe tutturulmam.
mandapost
* Posta havalesi.
mandar
* (gemilerde) Kk makara.
mandarin
* Avrupallarn in devlet memurlarna verdikleri ad.
mandarinlik
* Mandarin olma durumu.
* Mandarinin grevi veya makam.
mandater
* Mandac.
mandepsi
* Tuzak, oyun.
mandepsiye basmak (veya bast rmak, dmek)
* aldatlmak, tuzaa dmek.
mandra
* Koyun, kei gibi st veren hayvanlarn bar ndr ld, st ve st rnlerinin elde edildii yer.
mandrac
* Mandra ileten kimse.
mandracl k
* Mandra iletme ii veya biimi.
mandolin
* kier iki er ayn deerde drt ift telli, ksa sapl bir alg .
mandolinci
* Mandolin yapan veya satan kimse.
* Mandolin alan kimse.
manej
* At eitimi.
* Bu eitimin yapld yer.
* (bir atl gsteride) Binicilik gsterilerinin tm.
manen
* varlk bak m ndan, manev ynden, maddeten kart.
manev
* Grlmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, tinsel.
manev evlt
* Bir kiinin kanunlara gre evlt edindii kimse.
manev ilim
* Anlay yntemini esas alan bilim dal .
manev tazminat
* Manev zarar ve ziyan denmesini kapsayan ahs dava, tazminat davas .
manev zarar
* Manev ynden uranlan kayp.
maneviyat
* Madd olmayan, manev eyler.
* Yrek gc, moral.
maneviyat bozulmak
* moral gc sarslmak.
maneviyat n k rmak
* moral gcn sarsmak.
manevra
* Bir aletin ileyiini dzenleme, ynetme ii veya biimi.
* Geminin bir yere yanamak veya bir yerden kmak iin yapt hareket.
* Lokomotifin, katar katmak veya katar da tmak iin ileri geri giderek hattan hatta gemesi.
* Hareket, gidi geli.
* Asker birliklerini savaa hazrlamak amacyla, arazi zerinde yaplan geni lde sava denemesi.
* stenilen amaca ulamak iin tutulmas gereken yol.
manevra fiei
* Asker harektta kullanlan ve kuru sk at m yapan fiek.
manevra yapmak
* bir araca istenilen hareketi yaptrmak.
* (asker birlikleri) sava denemesi yapmak.
manga
* On kiilik asker birlii.
* Sava gemilerinde deniz erlerinin yatt kou.
mangal
* ine kor konulan, sacdan, bak r veya pirinten, trl biimlerde st a k kap, korluk.
mangal gibi yrei olmak
* cesareti ok olmak.
mangal kmr
* Odun kmr.
mangal ya
* Etin yapmamas iin mangaldaki zgaraya srlen ya.
mangal yrekli
* Korkusuz, gereinden fazla cesur, gzn daldan budaktan esirgemeyen, gz pek.
mangalda kl brakmamak
* yapamayaca i leri yapabilirmi gibi sylemek.
mangan
* Manganez.
manganez
* Atom numaras 25, atom arl 54,93, younluu 7,39 olan, 1244 C de eriyen, doada oksit durumunda
bulunan, elii sertletirmek iin kullanlan, ok sert ve krlgan bir element. Ksaltmas Mn.
manganin
* Manganezin bakr ve nikelle yapt ala m.
mangr
* Bak rdan yaplm, iki buuk para deerinde sikke.
* Nargile llesine konulmak iin kmr tozundan yap lan, abuk tutuur, tavla pulu biiminde bir eit
yakacak.
* Para.
mangrl
* Bol paras olan.
mangrsz
* Hi paras olmayan.
mangiz
* Para.
mango
* Hint Kiraz.
mani
* Kiinin sevin, gven ve her trl etkinliklerinin normal olmayan bir biimde artt ruh hastal.
mni
* Genellikle birinci, ikinci ve drdnc dizeleri uyakl olan, daha ok hecenin yedili lsyle sylenen halk
iiri.
mani dzmek (veya yakmak)
* mani okumak veya mzik eliinde mani sylemek.
mni olmak
* nne gemek, engellemek, nlemek.
mni, -i
* Bir eyin yaplmasn nleyen ey, engel.
mnia
* Engel.
mnial
* Engelli.
manicilik
* ranl dnr Mani'nin III. yzy lda kurduu ve iyilik ktlk esas na dayal din doktrin.
manidar
* Anlaml olan, manal.
manifatura
* Fabrika yap m her trl kuma ve bez gibi dokumalar.
manifaturac
* Manifatura eyas satan kimse.
* Manifatura eyasn n satld yer.
manifaturacl k
* Manifaturac olma durumu.
manifesto
* Bir gemideki mallar gstermek iin kaptan tarafndan boaltma ilemlerinin yaplaca gmrk idaresine
verilen liste.
* Bildiri.
Maniheizm
* Manicilik.
manika
* Gemilerde, ambarlara ve makine blmne hava vermek iin gverteye alan baca.
manikr
* Elin ve zellikle el trnaklarnn bakm.
manikrc
* Meslei manikr yapmak olan kimse.
manikrclk
* Manikrcnn yapt i.
manikrl
* Manikr yaplm, manikr olan.
manikrsz
* Manikr olmayan.
maniple
* Telgraf iaretlerini gndermek iin, bir devredeki akm kesmekte veya yeniden vermekte kullanlan ara.
maniplsyon
* Varlklar yapc, a klayc ve yararl bir biimde kullanma ii.
manipltr
* Manipleyi kullanan kimse.
* Maniple.
Manisa kebab
* Manisa yresine zg bir kebap tr.
Manisa llesi
* Dn ieigillerden, korularda, krlarda yetien bir bitki (Anemone pulsatilla).
manika
* ki dilli iki makara ile yaplan palanga.
manita
* Hileyle, dzenle, tanr gibi bir hl tak narak para szdrma, hrszlk.
* Sevgili.
manitac
* Manitac lkla para s zdran dolandrc.
manitaclk
* Tanyormu gibi yaparak veya evredeki yandalarndan destek alarak birinden para s zdrmak ii, bir eit
dolandr cl k.
manivel
* Bir ucunun bal bulunduu bir nokta evresinde dnen kol.
* Kaldra.
manivell
* Manivels olan.
mankafa
* Anlays z, aptal.
* Saka hastal na tutulmu (at).
mankafal k
* Mankafa olma durumu, anlay szlk, aptallk.
* Atlarda grlen sreen, iddetli saka.
manken
* Genellikle moda evlerinde giysileri alclara gstermek iiyle grevli kimse, model.
* Ressam ve heykeltralarn gerektike model gibi kulland klar, trl durumlar alabilen eklemli, ounlukla
tahtadan yap lm insan veya hayvan rnei.
* Terzilerin, giysi denemek, sergilemek iin kullandklar insan vcudu biimindeki tahta, mukavva vb. kalp.
manken gibi
* vcut lleri dzgn ve ince olan.
mankenlik
* Mankenlik ii.
manolya
* Manolyagillerden, yapraklar almak, iri ve parlak yeil renkte bir ss aac (Magnolia grandiflora).
* Bu aacn ok iri, beyaz ve limon kokusunda gzel iei.
manolyagiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, manolya gibi ou gzel kokulu bitkileri iine alan familya.
manometre
* Buharn veya herhangi bir gazn bulunduu kab n i yzeylerine yapt bas nc len alet, basler.
mansap
* Bir rman denize veya baka bir rmaa dkld veya kavutuu yer, rmak az, kavak, munsap.
mansp
* Makam, yksek memuriyet.
mansiyon
* Bir yar mada konulan dle yeterli nitelikte grlmemekle birlikte, anlmaya deer bulunan kimseye veya
esere verilen derece.
manet
* Bir gmlein kol az na geirilen, genellikle ift katl kumatan yap lan blm, kolluk.
* Gazetelerin ilk sayfalarn n st blmne iri puntolarla konulan balk.
manon
* Elleri souktan korumak iin kullanlan, astarlanm krk, el krk.
* Bkz. ek bilezii.
mantar
* Mantarlardan, iinde zehirlileri de bulunan, emeleri bir gvde ve bunun stnde bir apka biiminde
geli mi, ilkel bitkilerin genel ad (Fungi).
* Esnek ve sudan hafif olduundan ie tapas , cankurtaran simidi, cankurtaran yelei, ayakkab taban ve
daha birok eylerin yapmnda kullanlan, su geirmesiz, mee aac tabakas.
* Bu tabakadan yaplan ie tapas.
* ocuklar n zel tabanca ile patlattklar barutlu madde.
* Balk alarn su yznde tutmaya veya olta sarmaya yarayan mantar paras.
* (hayvanlarda) Burun ucu.
* ounlukla yzde, deri zerinde koyu kzl veya mor renkte oluan bir cilt hastal, kflce.
* Baz mantarlarn yol at bitki veya hayvan hastal , kflce.
* Uydurma sz, yalan.
mantar aac
* Turungillerden, kerestesi ok gzenekli, sngerimsi, ak sar renkli bir aa (Phelloderidron amurerse).
mantar atmak
* yalan sylemek, martaval atmak.
mantar bilimci
* Mantar bilimi ile uraan kimse.
mantar bilimi
* Mantarlarn yaplarn , yaaylar n ve yol atklar hastal klar inceleyen bilim dal, mikoloji.
mantar orbas
* Mantarlarn piirilmesinden sonra unun yourtla karmn n tereya, sarmsak ile birlikte bol su iinde
kaynat lmasyla yaplan bir orba tr.
mantar gibi yerden bitmek
* birdenbire veya kendiliinden ortaya kmak.
mantar hastal
* Mantar, kflce.
mantar kent
* Nfusu h zla artan yerleim blgesi.
mantar meesi
* Bat Akdeniz blgesinde yeti en bir tr mee (Quercus suber).
mantar z
* Karbon, hidrojen ve oksijenden oluan baz bitki hcrelerinin eperlerini kaplayarak sv ve gazlarn
gemesini nleyen, bu sebeple hcrenin lmne veya mantar oluumuna yol aan madde.
mantar tabakas
* Aalarda hcrelerin eperlerine mantar z yarak ve protoplzmas n yitirerek mantar oluumuna yol
aan, d bytken tabaka.
mantar tabancas
* Tabanca biiminde, borusunun ucuna ii barutlu mantar tak larak patlatlan bir eit ocuk oyunca.
mantara basmak
* birinin hazrlad oyuna dmek, oyuna gelmek.
mantarc
* nsanlar birtakm hilelerle sa rtp paralarn alan (kimse), yalanc , dzenbaz.
* Mantar yetitiren veya satan kimse.
mantarclk
* Mantarc olma durumu.
* Mantar yetitirme veya satma ii.
mantardouran
* Mantarlam hcreler oluturacak mantar tabakasn douran (bytken doku).
mantarhane
* Mantarlarn ilendii yer.
mantarlama
* Mantarlamak ii.
mantarlamak
* Aldatmak, yalan sylemek.
mantarlar
* Sap, yaprak, iek gibi organlar yerine dall veya dz iplikler grnnde emelerden oluan, klorofilsiz,
ieksiz, ilkel bitkiler sn f; ekmek, peynir, limon gibi baz yiyeceklerin zerinde gelien kfleri ve zehirsiz olanlar
yenen kr mantarlarn iine alr.
mantarlama
* Mantarlamak ii.
mantarlamak
* Hcre zarlarna mantar z kararak geirimsiz duruma gelmek.
mantarl
* inde mantar bulunan, iine mantar konulmu olan.
* Mantar olan.
* Mantar hastalna yakalanm.
mantarlk
* Yenilebilen mantarlar n yetitirildii yer.
* ncelenmek amacyla mantar kltrlerinin sakland yer.
mantars
* Mantara benzeyen.
mant
* ine kyma konularak kk bohalar biiminde drlm hamur paralaryla hazrlanan yemek.
mant
* Gabya serenini kaldran halat ve makara.
mantc
* Mant yapan veya satan kimse.
mantk
* Doru dnme sanat ve bilimi.
* Doru dnmenin yolu ve yntemi.
* Dncenin ve dncenin varlk biimlerinin, gelerinin, trlerinin, olanaklar nn, yasalarnn ve dnce
balamlarnn bilimi.
mantk d
* Mantkla hibir ilgisi olmayan.
* Mantkla zmlenemeyen.
mantk ncesi
* Mantksal dncesinin henz olumad dnem.
mantka
* Mantk bakmndan, manta gre.
mantk
* Mantk bilimiyle uraan (kimse).
* Kesin ve salam bir ynteme gre akl yrten (kimse).
* Mantk derslerini veren retmen.
mantkl k
* Mantk biliminin her eyin stnde olduunu benimseyen felsefe.
* Btn bilimleri matematik biime indirgeyen ve matematii mantn bir uygulamas durumuna getiren
reti.
mantken
* Bkz. mantka.
mantk
* Mantkl, mantkla ilgili, mant ksal.
mantkl
* Manta uygun, akla uygun, mantksal, mant k.
* Manta uygun davranan.
mantksal
* Mantkla ilgili olan, manta uygun, mant kl, mantk.
mantksz
* Manta, akla aykr olan.
* Manta uygun davranmayan.
mantkszl k
* Mantks z davranma durumu.
manti
* Yelkenlide abao gabya sereni kandilisas.
mantin
* Canfese benzeyen bir tr ipekli kuma.
mantinota
* Kapatma, metres.
mantis
* Bir saynn logaritmasnn ondalk blm.
manto
* Kadn paltosu.
mantolu
* Mantosu olan.
mantoluk
* Manto yapmaya elverili (kuma).
mantosuz
* Mantosu olmayan.
manel
* El kitab.
manyak
* Maniye (I) uram (hasta).
* Gln, garip, a rtc davranlar olan (kimse).
* Hakaret sz.
manyaka
* Manyaa yakr (biimde).
manyaklama
* Manyaklamak ii.
manyaklamak
* Manyak durumuna girmek, manyak gibi davranmak.
manyakl k
* Manyak olma durumu veya manyaka davran.
manyat
* Alamanadan kk, ifte balk kay .
* Bu kayklarla at lp karadan ekilen kk a.
manyetik
* Mknatsla ilgili, kendinde mknats zellikleri bulunan.
* Yzetine manyetik kayt yoluyla bilginin depolanabildii bir mknatslanabilir kaplamas olan plk ekilli
tabaka.
manyetik alan
* Bir m knat s n N ucundan d ar kp daldktan sonra yine toplanp S ucundan iine giren kuvvet
izgilerinin yay lm bulunduu alan.
manyetik disk
* Yzeyinde manyetik kayt yoluyla bilginin depolanabildi i bir mknatslanabilir kaplamas olan plk ekilli
tabaka.
manyetik kart
* zerine manyetik kayt yoluyla bilginin depolanabilecei mknatslanabilir bir yzeyi olan kart.
manyetik kartu
* Bir koruyucu iinde bulunan ve koruyucusundan karmaks zn kullanlabilir manyetik erit ve koruyucu
bileim.
manyetik kaset
* Manyetik kartu.
manyetik erit
* Yzeyine manyetik kayr yoluyla bilginin depolanabildii bir mknat slanabilir kaplamas olan bir erit.
manyetik tambur
* Yzeyinde manyetik kayt yoluyla bilginin depolanabildi i bir mknatslanabilir kaplamas olan dik bir
dairesel silindir.
manyetit
* Mknats zellii olan doal demir oksidi(Fe2O4).
manyetize
* Manyetizma ile etki altna al nm .
manyetize etmek
* manyetizma ile etkilemek.
manyetize olmak
* manyetizma ile etkilenmek.
manyetizma
* Mknats zelliklerinin btn.
* Fiziin bu zellikleri inceleyen blm.
* Telkin ve hipnozla bir kimseyi etkileme.
manyetizmac
* Manyetizma yapan kimse.
manyetizmacl k
* Manyetizmacnn yapt i.
manyeto
* Srekli bir m knat s n manyetik alan yla indklenen elektrik reteci.
manyetolu
* Manyetosu olan.
manyetometre
* Manyetik momentleri ve manyetik alanlarn momentlerini lmeye, karlatrmaya yarayan alet.
manyezi
* srdrc olarak kullanlan, beyaz renkli, suda az eriyen, hibir tad olmayan, magnezyum oksidinin bir
ad .
manyezit
* Doal magnezyum silikat, lle ta , Eskiehir ta.
manyok
* Stleengillerden, scak lkelerde yetien, yapraklar almak, veya yedisi bir arada yelpaze durumunda
olan, byk bir aa (Manihot utilissima).
manzara
* Bak , dikkati eken her ey.
* Grn.
* Grn, durum, tablo.
* Konusu bir doa veya ehir paras olan resim, gravr veya desen.
manzara koymak
* yayn s rasnda beklenmeyen kesinti aralarn doldurmak iin ekrana deiik manzara resimlerini getirip
gstermek.
manzaral
* Manzaras olan.
* Manzaras iyi olan.
manzaras z
* Manzaras olmayan.
* Manzaras kt olan.
manzum
* Naz m ifade ekli ile, ll ve uyakl biimde yaz lm.
* Dzenli, muntazam.
manzume
* Genellikle ll, uyakl yazlm eser, manzum para.
* Dizge, sistem.
Maocu
* Maoculuu benimsemi veya Maoculuk yanl s (kimse).
Maoculuk
* Mao Z-dong'un dncelerine dayanan Marksist ak m.
mapa
* Ucu halkal civata.
* Gemi iini aydnlatmaya yarayan zeytinyayla yanan siperli fener.
mapus
* Mahpus.
* Mapushane.
mapushane
* Mahpushane.
maraba
* ifti.
* iftilikte, topra i leyerek rne ortak olan kimse, ortak, ortak, yar c.
marabacl k
* Ortak la dayanan tarm iilii.
marabut
* Kuzey Afrika'da dervilere verilen ad.
maral
* Dii geyik, meral.
marangoz
* Aa ileriyle uraan ve aatan eitli eya yapan usta.
marangoz bal
* Bkz. testere bal .
marangoz mengenesi
* Tutkallanm veya ilenecek olan tahtalarn tutturulduu kska.
marangozhane
* Marangozun al t i yeri.
marangozluk
* Marangozun ii.
* Marangozun zanaat.
maranta
* Bir enekliler snf ndan, Antillerde ve btn tropikal blgelerde yetitirilen, kkndeki yumrulardan ararot
karlan bir kam eidi, ararot kam (Maranta arundinaca).
Mara dondurmas
* Mara yresine zg sert ve kvaml dondurma.
Mara i i
* Karton zerine gerilmi kumaa sim, srma gibi gereler sarlarak yaplan bir tr nak.
maraton
* 42.195 m lik en uzun yaya kousu.
maratoncu
* Maratonda yaran sporcu.
maraz
* Hastalk, illet.
* Dayanlmas g durum.
* Huysuzluu ve titizli i ile can skan.
maraza
* Hastalk, illet, anlamazl k, ekime, kavga.
maraza aramak
* ekimek, olay karmak iin bahane aramak.
maraza karmak
* kavgaya yol amak, kavga karmak, anlamazl a yol aacak iler yapmak.
maraz
* Hastalkla ilgili, hastal kl.
* Hastalk derecesinde.
marazlanma
* Marazlanmak ii.
marazlanmak
* Hastalanmak, hasta olmak.
marazl
* Hastalk, hasta.
marazlk
* G, sk ntl , huzursuz durum.
marazlk etmek
* g, s k nt veren, huzursuzluk douran bir durum yaratmak.
marda
* Iskarta mal.
mareal
* En yksek asker unvan; bu unvan tayan asker, mir.
mareallik
* Mareal olma durumu, mirlik.
* Mareal san.
mareallik asas
* Trenlerde mareallerin ellerinde tuttuklar k sa ve zeri ssl sopa.
margarik asit
* Margarin yapm nda kullanlan, palmatik asitle stearik asit arasnda, billr durumunda yapay ya asidi.
margarin
* yalarnda bulunan, margarik asidin gliserinle birletirilmesiyle de yapay olarak elde edilen, 47C de
eriyen ve besin deeri olan bitki ya.
marifet
* Ustal k, hner, uzmanlk.
* Uygun olmayan, hoa gitmeyen, can s k c i veya davran.
* Bilim, bilgi.
* Arac, ikinci el.
marifetiyle
* eliyle, arac lyla.
marifetli
* Ustal kl, hnerli.
marifetsiz
* Ustal olmayan, hner gerektirmeyen.
marihuana
* Hindistan'da yetien kenevirin ieklerinden ve yapraklarndan elde edilen uyuturucu madde.
marina
* Kk teknelerin ve yatlarn bar nabilmeleri iin zel bir mendirekle evrilen veya bir liman iinde ayrlan
deniz alan, yat liman.
marinacl k
* Marina iletmecilii.
mariz
* Hastalkl , hasta olan.
marizleme
* Marizlemek ii veya durumu.
marizlemek
* Dvmek, dayak atmak.
marj
* Ticar bir ilemde zarar tehlikesine kar ayr lan pay.
* Yaz lm veya bas l bir k dn kenarnda brak lm boluk.
marjinal
* Toplum dnda yer alan.
marjl
* Marj olan.
mark
* Alman para birimi.
* Finlandiya para birimi, markka.
marka
* Resim veya harfle yaplan iaret.
* Bilet, para yerine kullanlan metal veya baka eyden para.
markac
* Marka satan kimse.
markaj
* Baz tak m oyunlarnda ayakla veya vcutla kar takm oyuncusunun davranna engel olma.
markalama
* Markalamak ii.
markalamak
* Bir nesneyi tantmak veya benzerlerinden ayrmak iin iaret koymak.
markalanma
* Markalanmak ii.
markalanmak
* Markalamak ii yap lmak.
markal
* Markas olan.
markasz
* Markas olmayan.
marke
* aretlenmi, belirtilmi.
marke etmek
* takm oyunlar nda kar takmdaki bir oyuncuyu yakndan izlemek, tutmak.
market
* Al cn n kendi iini kendisinin grd, daha ok her trl yiyecek maddesinin ve mutfak gerecinin
satld dkkn.
marketi
* Market ileten kimse.
marketilik
* Market iletme ii.
marketing
* Pazarlama.
marki
* Baz Bat devletlerinde kont ile dk arasndaki bir soyluluk unvan.
markiz
* Markinin kar s.
* ki kiilik, alak, olduka geni koltuk.
* Bir kap veya pencere nnde yamurdan korunmak iin yaplan saak.
markizet
* Bir eit ince ve ou kez iekli, pamuklu kuma.
markka
* Finlandiya para birimi, mark.
markr
* nemli ibareleri veya dikkati ekmek istenilen yerleri iaretlemeye yarayan kalem.
Marks
* Markslk yanl s olan (gr, kimse).
Markslk
* Marx'n dncelerine dayanan devrimci sosyalist ak m.
Marksist
* Marks.
Marksizm
* Markslk.
marley
* Yaplarda deme gereci olarak kullan lan plstik madde.
Marmara ras
* Perian etmek, mahvetmek veya perian olmak, mahvolmak" anlamnda.
marmara ras gibi (yakmak veya yanmak)
* deyiminde geer.
Marmara ras gibi yanmak
* byk bir zarara uramak, perian olmak.
marmelt
* eker kar trlarak piirilmi meyve ezmesi.
marn
* ok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin deiik oranlardaki kar m ndan oluan tortul kaya, pekmez
topra .
marnlama
* Marnlamak ii veya durumu.
marnlamak
* Kireci az olan topra n iine marn katarak daha iyi duruma getirmek.
maroken
* Fas'ta ilenen yumuak bir eit kei derisi.
* zerine benekler baslarak marokene benzetilen koyun derisi.
* Marokenden yap lm veya marokenle kaplanm.
marokenci
* Maroken eya yapan kimse.
marokencilik
* Maroken deriden eitli eya yapma sanat .
maron
* Kestane rengi.
marpu
* Nargileyi kolayca imeyi salayan ve nargileye taklan hortum biiminde uzun ve bklgen boru.
marpuu
* Marpu yapan veya satan kimse.
Mars
* Merih gezegeni, Sak t.
mars
* Tavlada oyunculardan birinin, kar taraf pul toplamaya balayamadan, btn pullarn toplayp oyunu
bitirerek iki say kazanmas.
mars etmek
* tavla oyununda kar s ndakine hibir pul toplamaya f rsat vermeden, kendi pullarn toplayp oyunu
kazanmak.
* karsndakini sz syleyemeyecek duruma getirmek.
mars olmak
* bu ekilde oyunu kaybetmek.
* sz syleyemeyecek duruma gelmek.
marsama
* Barsama.
marsk
* Yapl rken iyice yak lmad iin, yakld nda duman ve koku vererek ba ars yapan odun kmr.
marsk gibi
* koyu esmer, kmr gibi, simsiyah.
marsvan
* S nr beyi.
* Eek.
marsvan ays
* Bkz. marsvan eei.
marsvan eei
* Geri zekl, ok kaba ve aptal.
marsvan otu
* Birleikgillerden bir cins kokulu bitki (Tanacetum balsamita).
mar
* Askerlikte yrye gemek iin verilen komut.
* Ritmi, yryen bir kimsenin veya topluluun admlar n hatrlatan mzik paras.
* Bir topluluu simgelemek iin dzenlenmi mzik paras.
* Otomobil, kamyon gibi motorlu aralarda motoru iletme dzeni.
mar mar!
* Koma komutu.
marandiz
* Yk katar, yk treni.
mart
* Yl n 31 gn sren nc ay.
mart dokuzu
* Martn nc haftasnda grlen bir frt na (Gregoryen takvimine gre).
mart havas gibi
* kararsz, huysuz kimseler iin kullanl r.
mart ieri, pire d ar
* tedirgin edici biri gelince br gitmeye kalkan kimseler iin kullanl r.
mart kapdan bakt rr, kazma krek yaktrr
* mart ay nda iddetli souklar olur, insanlar kazma krek saplarn yakacak duruma derler.
mart kedisi
* apkn ve azgn kimse.
martaloz
* Bkz. martolos.
martaval
* Yalan, uydurma sz, palavra.
martaval atmak (veya okumak)
* inanlmayacak szler sylemek, yalan sylemek.
martavalc
* Yalan syleyen, palavrac .
martavalclk
* Yalan syleme, yalancl k.
mart
* Martgillerden, ou beyaz renkte, eti yenmez, yzc, perde ayakl deniz kular nn ortak ad (Larus).
mart giller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf na giren, birok tr bulunan bir familya.
martin
* Tek kurun atan bir eit tfek.
martini
* Portakal kabuu, cin ve vermutla yap lan iki.
martolos
* Trk garnizonlar nda hizmet eden garson.
maruf
* Herkese bilinen, tannan, belli, sanl.
* eriatn uygun grd, beendii ve buyurduu.
marufiyet
* Bilinme, tan nma belli olma.
marul
* Birleikgillerden, geni ve uzun olan yeil yapraklar taze olarak yenilen bir bitki (Lactuca sativa).
marulcu
* Marul yetitiren veya satan kimse.
marulcuk
* pleme.
Marun
* Lbnan ve Suriye'de oturan Katolik Sryan topluluu.
* Bu topluluktan olan kimse.
maruz
* Bir olay veya durumun etkisinde veya karsnda bulunan.
* Arz edilen, sunulan, verilen.
maruz brakmak
* bir olay veya durum kars nda veya etkisinde brakmak.
maruz bulunmak (veya olmak)
* bir olay veya durum etkisinde veya karsnda bulunmak.
maruz kalmak (veya kalmamak)
* bir olay veya bir durumla kar karya olmak (olmamak).
maruzat
* Mevki, makam veya ya bakmndan byk birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunu.
marya
* Be yandan byk veya damzl k d braklm dii koyun.
* Dii hayvan.
* Bir tr kk balk.
marya a
* Uzunluu altm, genilii drt kula olan bir tr bal k a .
mas
* Emme, emerek iine ekme, sourma.
mas etmek
* Bkz. massetmek.
masa
* Bir destek zerine oturtulmu bir tabladan oluan mobilya.
* Ayn masada oturanlar n tm.
* Dairelerde, kurumlarda belli konularla ilgili ilerin grld blm.
* Bkz. fls masas.
* ie geme ayaklaryla ykseklii ayarlanabilen masa biiminde atlama arac.
masa ba
* Masada, masada oturarak.
masa rts
* Masa zerine serilen kuma vb. maddeden yap lan rt.
masa saati
* Masa zeri iin yaplan saat.
masa tablas
* Masa zerine konulan veya masa iin yaplm tabla.
masa takvimi
* Masa zerinde bulundurmak zere zel olarak yap lm bir tr takvim.
masa tenisi
* Masa topu.
masa topu
* Kurallar tenisinkine benzeyen, masa zerinde zel top ve raketlerle oynanan bir oyun,masa tenisi.
masa st yayncl k
* Kitap, dergi vb. gncel yay nlar n plnda tutan yaync lk meslei.
masaj
* Vcut yzeyinde el, elektrik, su araclyla eitli ilemler yapma biiminde, iyiletirme ve bakm yntemi;
ovma, ovuturma.
masajc
* Salk veya tedavi amacyla masaj yapan kimse, masr.
masajlama
* Masajlamak ii veya durumu.
masajlamak
* Masaj yapmak.
masal
* Genellikle halk n yaratt , azdan aza, kuaktan kuaa srp gelen, ounlukla insanlarn veya tanrlarn
bandan geen, olaan d olaylar anlatan hikye.
* t verici, ahlk dersi veren alegorik eser.
* Bo ve yalan sz.
* Deersiz, nemsiz ey.
masal lemi
* Doast, gerek d , ancak masallarda rastlanabilecek yerler iin kullan lr.
masal leminde yaamak
* gerek olmayan, gereklemesi g olan eyler dnerek yaamak.
* masallardaki gibi olaanst gzel anlar yaamak.
masal gibi
* olmayacak biimde.
masal okumak (veya anlatmak)
* inandrc olmayan, oyalayc szlerle kandrmaya al mak.
masalc
* Masal anlatan, yazan veya okuyan kimse.
* Yalan uyduran, hayal eyler anlatan kimse.
masalms
* Masal andran, masala benzeyen.
masallatrmak
* Masal durumuna getirmek.
masara
* Kk, dar yer veya hcre.
masarif
* Giderler, masraflar.
masarika
* Barsaklar tutan karn i zar.
masat
* Bak bilemeye yarayan elikten, ubuk biiminde ara.
masif
* Ktlesi, grnrdeki btn hacmi kaplayan, kaplama veya doldurma olmayan, som.
masiko
* Rengi krm z ile sar arasnda dei en, doal kurun oksit (PbO).
mask
* Genellikle lnn yzne uygulanarak elde edilen yz kal b.
maskanyin
* Doal amonyum slfat.
maskara
* Elendirici, sevimli, gldrc, ho.
* (kfr olarak sylendiinde) erefsiz, haysiyetsiz, rezil.
* Karnaval maskesi.
* Kirpik boyas, rimel.
maskara etmek
* bir kimseyi veya eyi gln ve erefsiz duruma drmek.
* bir eyi bozmak, berbat etmek.
maskara olmak
* gln bir duruma dmek.
maskaraca
* Maskara gibi, maskaraya benzer.
maskaralanma
* Maskaralanmak ii veya durumu.
maskaralanmak
* Maskaralk etmek.
* erefsiz, haysiyetsiz ve gln davran larda bulunup herkesin elencesi olmak.
maskaralama
* Maskaralamak ii.
maskaralamak
* Elendirici, ho bir durum almak.
* Herkesin elencesi durumuna gelmek.
maskaralk
* Elendirici, gldrc davran, soytarlk.
* erefsizce, haysiyetsizce davran, rezalet.
maskaras olmak
* birinin elencesi olmak.
maskaras n karmak
* birini rezil etmek, kk drerek gln duruma sokmak.
maskarat
* Maskarata.
maskarata
* Ayakkabn n st yznn n taraf nda dikile ayrlan burun blm.
maskaraya almak
* biriyle elenmek, alay etmek.
maskaraya evirmek
* gln bir duruma sokmak.
maske
* Boyal karton, kuma, plstikten yaplm olan ve bakalarnca tannmam olmak iin yze geirilerek
kullanlan yapma yz.
* Korunmak iin, zel olarak yaplm, yze geirilmi ey.
* Yz ve boyun gzellii iin cilde srlen krem, macun vb.
* Gerek duygular veya bir eyin gerek grnn gizleyen aldatc grn, davran.
* Kiinin oynad rol veya hem kendisine hem de evresine kar taknd davran.
maskeleme
* Maskelemek ii.
maskelemek
* Grnmemesini salamak, maske ile rtmek, alalamak, kamufle etmek.
* Gerek grnn saklamak, gizlemek.
maskelenme
* Maskelenmek ii.
maskelenmek
* Maskelemek ii yaplmak veya maskelemek iine konu olmak.
maskeli
* Maskesi olan, maskelenmi.
* Davran ve tutumunda gerek kiiliini saklayan.
maskeli balo
* Yze maske tak larak gidilen balo.
maskesi dmek
* gerek niyeti ve nitelii ortaya kmak.
maskesini atmak
* amalarn gizlemesini bilen kimse, bu tutumunu b rakarak gerek kiiliini ve amalar n aa vurmak.
maskesini drmek (veya s yrmak)
* gerekleri ortaya karmak.
maskesini kald rmak
* gizli amalar n, gerek kiiliini ortaya karmak.
maskesiz
* Maskesi olmayan.
* Davran ve tutumunda gerek kiiliini saklamayan.
maskot
* Uur getireceine inan lan ey.
* Uur saylan kimse veya hayvan, uurluk.
maslahat
* , nemli i, mesele.
* Erkeklik organ.
maslahatgzar
* "gren, yapan, eden" Bir byk elinin temsilci olarak bulunduu lke dna kmas durumunda veya o
lkeye gelmesinden nce ona veklet eden diplomat, igder.
maslahatgzarl k
* Maslahatgzar olma durumu, maslahatgzar n meslei.
* Maslahatgzarn makam, igderlik.
maslak
* Srekli su akan boru.
* Su yolu zerinde bulunan su haznesi.
* Byk yalak.
maslp
* Aslm; as larak ldrlm (kimse).
masmavi
* Her yan mavi, gmgk.
masnu
* Sanatla yaplm, sanat rn.
* Asl olmayan, uydurma, yapma, dzme, dzmece, sahte.
masnuat
* Sanatla yaplm eyler, sanat eserleri.
* Asl olmayan eyler, yapma ve dzme eyler.
mason
* Masonluk dernei yesi, farmason.
mason locas
* eitli derecelerdeki masonlardan oluan gruplardan her biri.
masonluk
* Birtakm kardelik ilkelerini benimseyen, birbirlerini parola ve iaretlerle tan yan, loca denilen blmlere
ayrlan kimselerden kurulu dernek.
* Mason olma durumu, farmasonluk.
masr
* Erkek masajc , ovucu.
masz
* Bayan masajc , ovucu.
masraf
* Harcanan para, gider.
* Bir eyin yapmnda kullanlan gere, har.
masraf etmek
* para harcamak.
masraf grmek
* al veri veya deme ilerini yapmak.
masraf kaps
* Para harcamay gerektiren bir i.
masraf kaps amak
* para harcamay gerektiren bir ie girimek.
masrafa girmek
* bir i veya yapm iin ok para harcamak.
masraf ekmek
* bir i iin gereken paray demek, gideri karlamak.
masrafl
* ok masraf gerektiren, pahalya kan.
masrafsz
* Masraf gerektirmeyen veya az masraf olan, ucuza mal olan.
* Klfeti az olan.
masraftan kmak
* beklenmedik bir srada para harcama durumunda kalmak, paradan kmak.
masruf
* Sarf edilmi, harcanm.
massetme
* Emme, iine ekme, sourma.
massetmek
* Emmek, iine ekmek, sourmak.
mastar
* Fiilin -mak/-mek veya -ma/-me ekleri alan ve isim gibi kullanlan ekli: al-mak, -mek, gr-me, bul-ma
vb.
mastar
* S vac ve duvarclarn, cetvel gibi kullandklar , uzun, ensiz ve dz tahta, mstar.
mastara
* A lme cetveli, iletki, m stara.
master
* niversite diplomasyla doktora arasndaki akademik derece, yksek lisans derecesi.
mast
* Kulaklar uzun ve dk, bacaklar k sa, bodur bir kpek cinsi.
mast iei
* kzgz.
mastika
* Sakzla tatlandr lm rak, sak z raks.
* Sakz aacndan kar lan reine.
mastor
* ok sarho.
mastur
* Mastor.
masturi
* Geminin en geni yeri.
mastrbasyon
* Cinsel blgelere dokunarak orgazm salama.
masum
* Susuz, gnahsz.
* Temiz, saf.
* Kk ocuk.
masum masum
* Masumlukla, masum bir biimde.
masumane
* Susuz, temiz, masum bir biimde.
masume
* Susuz, gnahsz (kadn).
* Temiz, saf (kadn).
masumiyet
* Masumluk.
masumluk
* Masum olma durumu, masumiyet.
masun
* Korunan, korunmu.
* Saklanm.
masuniyet
* Korunmu olma durumu.
* Dokunulmazl k.
masura
* Karton, tahta veya plstikten yap lan, zerine erit, iplik vb. sar lan koni veya silindir.
* eme zvanas.
* Bir akarsu l birimi.
ma
* Bir eit brlce (Phaseolus aureus).
maa
* Ate veya kzgn bir ey tutmaya, korlar kart rmaya yarayan iki kollu metal ara.
* ok kk eyleri tutmaya yarayan kk, kollu ara.
* Bakasnn isteklerine, amalar na alet olan kimse.
* Bisiklet at s nn n ve arkasnda, atal biiminde, tekerleklerin tak ld para.
* Salar kvrmak, dzeltmek iin elektrik veya atele stlan maa biiminde alet.
maa gibi
* zayf ve kuru (kimse).
maa gibi kullanmak
* Bkz. maas olmak.
maa kadar
* (yeni doan ocuklar iin) ok ufak.
maa varken elini yakmak
* bir iten gelebilecek zarardan kendini koruyacak bir yol varken o yolu tutmamak.
maac
* Maa yapan veya satan kimse.
maacl k
* Maacnn ii veya meslei.
maala
* Ba ve bahelerde ekilmek iin ayrlm toprak paras , evlek.
maalama
* Maalamak ii.
maalamak
* Salar maa ile kvrmak veya dzeltmek.
maalanmak
* Maa ile tutturulmak.
maal
* Maas olan.
* (sa iin) Maa ile kvrlm.
maalk
* Bakasnn pek de ho olmayan, sakncal isteklerine, amalarna alet olma durumu.
* Ar h rnlk, yaramazl k yznden dayak yemeye aday (ocuk).
maalk etmek
* bakalarnn kar, istei ve amalar dorultusunda al mak.
maallah
* "Ne gzel", "Allah nazardan saklasn" gibi beenme duygular anlatr.
* Umulmadk durumlar kars nda ak nlk ve sitem belirtmek iin sylenir.
* Nazar dememesi iin ocuklar n zerine ilitirilen veya eitli aralara, binalara vb. yerlere as lan, stnde
"maallah" yazl nazarlk.
maallah var
* bir kimsenin veya bir eyin iyi bir durumu anlatl rken sylenir.
maas olmak
* sakncal bir ite biri taraf ndan ara olarak kullanlmak.
maatlk
* Mslman olmayanlarn, zellikle Yahudilerin mezarl na verilen ad, meatl k.
maer
* nsan topluluu, toplum.
maer
* Toplulua ait olan, toplumu ilgilendiren.
* Toplumsal.
malah
* Tek paral ve kol yerine yarklar olan bir eit kadn stl.
* Baz varlkl Araplarn giydii ipekten harmani.
marapa
* Metal, toprak vb. den yaplm , az ak kulplu, bardaa benzeyen, kk kap.
mark
* Dou.
mauk
* Sevilen, k olunan (erkek).
mauka
* Sevilen, k olunan (kad n).
mat
* Satran oyununda taraflardan birinin yenilgisi.
mat
* Parlak olmayan, donuk.
mat etmek
* (satran oyununda) yenmek.
* bir tartma sonunda kar s ndakini cevap veremez duruma drmek.
* kt duruma drmek, bozmak.
mat olmak
* (satran oyununda) yenilmek.
* bir tartma sonunda veya benzeri bir durumda yenik dmek.
matador
* Boa greisi, toreador.
matafora
* Sandallar asmaya yarayan ve gemilerin bordalarnda bulunan dikmelere verilen ad.
matafyon
* Yelkenlere ve teknelere alan delik.
matah
* (hafifseme duygusu ile) nsan, mal, eya vb. iin kullanlr.
matara
* Yolculukta veya askerlikte kullan lan, boyna veya bele as l olarak tanan, genellikle aba veya deri kapl,
metal su kab.
matbaa
* Bas m evi.
matbaac
* Bas mc , basm evi sahibi.
matbaac lk
* Bas mc lk, bas m evi iletmecilii.
matbah
* Mutfak.
matbu
* Bas l, baslm.
matbua
* Basma.
matbuat
* Bas n.
matem
* Yas.
matem ay
* Kamer aylarndan muharrem ay.
matem havas
* Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya kan zntl durum.
matem tutmak
* Bkz. yas tutmak.
matematik
* Aritmetik, cebir, geometri gibi say ve l temeline dayanarak niceliklerin zelliklerini inceleyen
bilimlerinin ortak ad, riyaziye.
* Sayya dayal , mantkl, ince hesaba bal .
matematiki
* Matematikle uraan kimse, riyaziyeci.
* Matematik retmeni.
matematiksel
* Matematik bilimi ile ilgili olan, riyaz.
* Kesin, salam, btn kukulardan, btn ters ihtimallerden uzak olan.
matemli
* Yasl.
materyal
* Malzeme, gere.
materyalist
* Materyalizmden yana olan (kimse, gr), maddeci.
materyalizm
* Dnyada, yalnzca maddenin varl n kabul eden, tanr , ruh gibi manev kavramlar ret ve inkr eden
felsef gr, maddecilik, zdekilik.
matine
* Tiyatro, sinema, konser salonu vb.de gndz gsterisi.
* Herhangi bir eserin tantlmas, okunmas, yorumlanmas veya bir sanaty anma amac yla dzenlenen
toplant.
matiz
* ki halat ek yeri kalnlamayacak biimde birbirine ekleme ii.
matiz
* ok sarho.
* (orta oyununda ve Karagz'de) Sarho.
matiz olmak
* sarholuktan s zacak duruma gelmek.
matizlik
* Sarholuk.
matkap
* Tahta, maden, beton vb.gibi sert maddeler zerinde delik amaa yarayan alet, delik ama aleti, delgi.
matla
* Gk cisimlerinin domas.
* Gk cisimlerinin doduu yer.
* Divan edebiyatnda kaside veya gazelin ilk beyti.
matlama
* Matlamak ii.
matlamak
* Mat duruma gelmek.
matlatrma
* Matlatrmak ii.
matlatrmak
* Mat duruma getirmek.
matl k
* Mat olma durumu.
matlup
* stenilen, aranlan.
* Alacak.
matmazel
* Frans zcada evlenmemi kzlar iin kullanlan unvan.
* Trkede evlenmemi Hristiyan kzlar iin "bayan" sz yerine kullanl r.
matraa almak
* alaya almak, elenmek.
matrah
* Bir verginin miktarn belirtmek iin temel olarak alnan deer.
matrak
* Kal n sopa, denek.
* Elenceli, gln, ho.
matrak gemek
* alay etmek, elenmek.
matrak
* Osmanl ordusunda acemilere matrak denilen silhla savamay reten usta.
matriarkal
* Anaerkil.
matriks
* inde birok biyolojik olayn meydana geldii, akc l az, cans z bir s v ortam.
matris
* Hesap ve kumanda ilerini gerekletirmeye yarayan elektronik devre.
* statistikte, bir elemanlar topluluunun dzenlenmi biimi.
* Gerek ve karmak saylarn dikdrtgen biiminde tablosu.
* Bask yoluyla teksir iin kullan lan, girintili kntl metal veya mukavva kalp, bask kal b.
matris kd
* Bas lacak formann kalb n almada kullanlan yumuak karton.
matru
* Tra olmu.
matruluk
* Sakalsz, b yks z olma durumu.
matrut
* Kovulmu, kar lm.
matuf
* Bir yne eilmi.
* Yneltilmi.
matuf olmak
* bir eye yneltilmek.
matuh
* Bunam , bunak.
maun
* Tespih aacgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yeti en byk bir orman aac, akaju (Swietenia
mahagoni).
* Bu aacn parlak k rmz mtrak renkte, sert ve iyi cillanan kerestesi.
* Bu keresteden yap lan.
maval
* Yalan, uydurma sz.
maval okumak
* yalan sylemek, yalan syleyerek oyalamak, masal okumak.
mavera
* te.
* Grlen lemin tesi.
mavi
* Yeil ile meneke rengi aras nda bir renk; bulutsuz gkyznn rengi.
* Bu renkte olan.
mavi boncuk
* Mavi renkli boncuk.
* Nazar demesin veya gze gelmesin inancyla taklan boncuk.
mavi boncuk datmak
* birok kiiye birden sevgi gstermek ve sz konusu kiileri, bu sevginin yaln z kendisine verildiine
inandrmak.
mavi boncuk kimde?
* (biroklarna ayr ayr "en ok sevdiim sensin" diyen kimsenin) imdi en ok sevdii kim?.
mavi hastal k
* Kalbi ikiye ayran blmenin kapanmas sonucu temiz ve kirli kann birbirine karmasna yol aan hastalk.
mavi kf
* zellikle ttn fidelerinde reyerek, yaprak hastal na yol aan asalak mantar.
mavikantaron
* Birleikgillerden, baharda buday tarlalarnda mor renkli iekler aan bir bitki, belemir, peygamber iei
(Centaurea cyanus).
mavileme
* Mavilemek ii.
mavilemek
* Mavi duruma gelmek.
mavili
* zerinde mavi renk olan (ey).
* Mavi renkte giysi giymi olan (kimse).
mavilik
* Mavi renkte olma durumu.
mavimsi
* Mavi gibi olan, rengi maviye alan.
mavimtrak
* Maviyi andran.
mavi
* Ak tenli, mavi gzl olan (kimse).
mavi mavi (bakmak)
* mavi gzlerle (bakmak).
mavna
* Gemilere ve yakn kylara yk tayan, gvertesiz byk tekne.
* Byk, ke yelkenli yk gemisi.
mavnac
* Mavna ileten (kimse).
mavruka
* Kurundan dklm uzun ve yuvarlak, iki ucu delikli, mazgallan p c vayla parlatlm veya sar madenden
dkm yaplp nikeljlanm, 80-130 gr arl nda bir av aleti.
mavuna
* Mavna.
mavzer
* At hz dakikada ortalama alt mermi olan ve orduda kullanlan bir tfek tipi.
maya
* Baz besinlerin yapmnda mayalanmay salamak iin kullan lan madde, ferment.
* Yarad l, z nitelik.
* erdikleri enzimlerin katalizr nitelii etkisiyle ekerleri karbondioksit ve alkole dntren bir hcreli
bitki organizmalar.
* Ars z, utanmaz kimse.
maya
* Damzlk dii hayvan.
* Dii deve.
maya
* Bir tr halk trks.
maya aac
* Meyvelerinden yemek ya kar lan bir tr hurma aac (Elaels).
mayabozan
* Bir mayann etkisine kar koyan, protein yaps nda madde.
mayalama
* Mayalamak ii.
mayalamak
* Maya koymak, iine maya kartrmak.
mayalandrma
* Mayalandrmak ii.
mayalandrmak
* Mayalanmasn salamak.
mayalanma
* Organik maddelerin baz mikroorganizmalarca salglanan enzimler etkisiyle urad deiiklik, tahammr,
fermantasyon.
* S v veya hamur durumda bulunan organik maddelerin kendiliinden kabar p kprerek gaz karmas
olay.
mayalanmak
* Mayann etkisiyle ekiyip kabarmak.
mayal
* ine maya kartr lm .
* Maya ile ekiyip kabarm.
* Daire eklinde alan mayalanm hamurun, sac veya frnda piirilmesiyle elde edilen ekmek.
mayalk
* Maya olarak kullanlmak iin ayrlm, maya olmaya yarar.
* Damzlk hayvan.
mayas bozuk
* Kt yaradl l , karaktersiz.
* Hain.
mayasl
* Birdenbire ortaya karak gelien kzart, ka nma, sulanma, kabuk balama gibi doku bozukluklar yla
kendini gsteren ve bulac olmayan bir deri hastal, egzama.
* Basur.
mayasl otu
* Bir deri hastalna kar kullanlan bitki trlerine (zellikle Ajuga, Hypericum, Digitalis, Teucrium) verilen
ad.
mayasz
* inde maya bulunmayan.
maydanoz
* Maydanozgillerden, 50-80 cm ykseklikte, ufak yeil yaprakl, zel kokulu iki yllk otsu bir bitki
(Petroselinum crispum).
maydanozgiller
* Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, iekleri emsiye durumunda olan, anason, kereviz, maydanoz ve
kimyon gibi bitkileri iine alan bir familya.
mayho
* Tad ekerli ve az eki olan.
* (dostluk ilikisi iin) Bozulmu veya bozulmaya yz tutmu olan.
mayholuk
* Mayho olma durumu.
may n
* Toprak altna, stne veya suyun iine yerletirilen, dorudan doruya, arpma veya basn etkisiyle
patlayarak zarara yol aan patlayc madde.
may n dkmek
* denize mayn brakmak, denizi maynlamak.
may n gemisi
* Denize mayn dkmek iin zel olarak yap lm gemi.
may n tarlas
* Patlayc maddelerin dendii veya oka bulunduu yer.
may nc
* Mayn dkmeye yardm eden veya mayn deyen kimse.
may nlama
* Maynlamak ii.
may nlamak
* (bir yere) May n dkmek veya demek.
may nlanma
* Maynlanmak ii.
may nlanmak
* Maynlamak ii yaplmak.
may nl
* Maynlanm yer.
may ns z
* Mayn olmayan, may nlanmam yer.
may s
* Yl n 31 gn sren beinci ay.
may s
* Taze sr gbresi.
may s bcei
* Kn kanatllardan, uzunluu 20-25 mm olan, geli mesi be yl sren, bitkilere zararl bir bcek
(Melolontha vulgaris).
may s bcekleri
* Otul zellikleri dolay s yla bitki sal ynnden nem tayan bcekler topluluu.
may sl
* Bol gbreli.
may ma
* Maymak ii.
may mak
* ok yemekten, s caktan veya zevkten gevemek.
mayi
* S v.
mayistra
* Grandi direinin en alt sereni ve bu serene ekilen yelken.
* Kuzeybat rzgr.
maymun
* nsandan baka btn primatlara verilen genel ad.
* irkin ve gln.
* Takliti.
maymun bal
* Yuvarlak bal bir cins kpek bal (Squatina vulgaris).
maymun gibi
* tuhaf, gln hareketler yapanlar iin sylenir.
* takliti.
maymun gzn at
* geen bir olaydan ders alndn anlat r.
maymun itahl
* Hevesi abuk geen, kararsz.
maymuna benzetmek (evirmek veya dndrmek)
* gln ve irkin duruma sokmak.
maymuna dnmek
* irkin ve gln duruma girmek.
* uslanmak.
maymuncuk
* Kk maymun.
* Her kilidi amaya yarayan, demirden, eri ve sivri ara.
* Ergin evrede ba zmlerinin yaprak ve srgnlerini, kurtuk evresinde kkleri kemiren, parlak siyah k n
kanatl bcek (Otiorrhyncus peregrinus).
maymunlar
* Omurgal hayvanlardan, memeliler snfnn etenliler alt snf na giren bir takm, primatlar.
maymunlama
* Maymunlamak ii.
maymunlamak
* Maymuna benzemek, maymun gibi davranmak.
* Takliti davranmak.
maymunlatrma
* Maymunlatrmak durumu.
maymunlatrmak
* Maymun davran lar ile hareket ettirmek.
maymunluk
* Gldrmek veya dikkati ekmek iin yaplan tuhaflk.
maymunsu
* Maymun gibi, maymuna benzer.
mayna
* Yelken indirme, fora kar t.
* ndir.
* Braklma, son verilme.
mayna etmek
* herhangi bir eyi halat ve palanga arac lyla denize veya yere indirmek.
* (frtna iin) yat mak.
mayo
* Genellikle denize girerken ten zerine giyilen, vcudun gerekli k smlarn skca rten giysi.
mayocu
* Mayo diken veya satan kimse.
mayoculuk
* Mayo retmek, dikmek veya satmak ii veya meslei.
mayonez
* Yumurta sar s , zeytinya ve limonla yaplan bir eit koyu, souk sala.
mayonezli
* Mayonez katlm veya kar trlm.
mayor
* Alman gm.
maytaba almak
* biriyle alay etmek, elenmek.
maytap
* Yandnda renkli ve parlak klar saan, enlik gecelerinde yaklan hava fiek.
-maz / -mez
* Olumsuz geni zaman eki: anla-maz-sn , oku-maz-sn z , yaz-maz , bil-mez-ler vb.
* Fiilden s fat treten ek: k-maz (sokak) tken-mez (kalem) vb.
mazak
* Krlang bal gillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Marmara denizinde yaayan, k rmz renkli,
lezzetli bir balk (Trigla lineata).
mazarrat
* Zarara urama, zarar.
mazbata
* Tutanak.
mazbata muharriri
* Bir komisyon karar nn gerekesini kaleme alan ye.
mazbut
* Ele geirilmi, zapt edilmi.
* Bir yere yazlm, deftere geirilmi.
* Unutulmam, hatrda kalm.
* Dzenli, dzgn, beenilen.
* Doa olaylarndan etkilenmeyecek biimde korunmu olan (yap ).
mazeret
* Kendini veya baka birini zrl gstermek iin ileri srlen sebep, zr.
* Bir kimseyi zrl gsteren durum veya olay.
* Bir eyden kurtulmak veya kanmak iin ileri srlen gereke, bahane.
mazeret bulmak
* iinde bulunulan durumu aklayacak bir sebebi ortaya koymak.
mazeret kd
* rencinin okula gelemeyiinin sebebini bildiren ve velisi tarafndan imzalanarak okul ynetimine verilen
belge, tezkere.
mazeretli
* Mazereti olan, mazur.
mazeretsiz
* Mazereti olmayan.
mazgal
* Kale duvarlarnda i yan geni, d yan dar delik.
mazgall
* Mazgallar olan.
mazhar
* Bir eyin ortaya kt , grnd yer veya kimse.
* (bir iyilie) Erimi, erien (kimse).
mazhar olmak
* iyi bir eye ermek, ulamak.
mazhariyet
* Erime, elde etme.
maz
* Servigillerden, yapraklar alma k ve kk pullar biiminde, gvdesi dz olan, dipten dallanan bir ss
bitkisi (Thuya).
* Hayvansal ve bitkisel asalaklar n bitkilerde oluturduu ur.
maz
* Kan ve arabalarda iki tekerlei birbirine balayan aa dingil.
maz meesi
* Maz stnde urlarn olutuu mee tr (Quercus infectoria).
maz lk
* Maz aalar nn ok olduu yer.
mazi
* Gemi.
* Gemi zaman.
maziye karmak
* gemite kalmak, yrrlkten ve ilerlikten kmak.
mazlum
* Kendisine zulmedilen.
* Sessiz ve uysal, boynu bkk.
mazlumluk
* Haks zl a ve zulme uram olma durumu, ezilmilik.
* Sessizlik, uysallk.
mazmun
* Anlam, kavram.
* Divan edebiyatnda baz kavramlar dolayl anlatmak iin kullanlan nkteli ve sanatl sz.
maznun
* San k.
mazoist
* Cinsel zevk almak iin kendisine eziyet edilmesi gereken, eziyet ekerek cinsel zevk alan (sapk), zezer.
mazoizm
* Eziyet ve ac ile cinsel zevk alma eilimi, zezerlik.
mazot
* Yakt olarak kullanlan ham petroln damtma rnlerinden biri.
mazotlama
* Mazotlamak ii.
mazotlamak
* Mazot tabakasyla kaplamak.
* Yal paralar mazotla temizlemek, ykamak.
mazruf
* Zarf iine konmu, zarfl.
* Zarfl kt.
mazur
* Mazereti olan, mazeretli.
mazur grmek
* kusura bakmamak, ho grmek, ba l amak, affetmek.
mazur olmak
* mazeretli olmak, bahanesi bulunmak.
mazurka
* Bir eit Leh dans.
* Bu dansn mzii.
mazuryum
* Teknetyumun eski ad .
me
* Trk alfabesinin on altnc harfinin ad .
me
* Koyun, kuzu gibi hayvanlarn kard ses.
-me
* \343 -ma / -me (I).
-me
* \343 -ma / -me (II).
meal
* Anlam, kavram, mefhum.
* Ortaya kan ey, sonu, netice.
mealen
* zn, anlam n alarak, anlamnca.
mebde
* Ba, balang.
* lke, unsur, prensip.
* Kaynak, kk.
mebiz
* Yumurtalk.
mebl
* Para miktar, tutar.
mebni
* -den dolay, -den tr.
* Yaplm , kurulmu, bina olunmu.
mebus
* Milletvekili.
mebusluk
* Milletvekillii.
mebzul
* Bol, ok.
mebzuliyet
* okluk, bolluk.
mecal
* Glk, dinlik, derman, takat.
mecal kalmamak
* g kalmamak, gszlemek.
mecalsiz
* Argn, dermansz, takatsiz.
mecalsiz dmek
* gszlemek, takati kalmamak.
mecalsizlik
* Argnlk, dermans zlk, takatsizlik.
mecaz
* Bir ilgi veya benzetme sonucu gerek anlam ndan baka anlamda kullanlan sz.
mecazen
* Mecaz yoluyla, mecaz olarak.
mecaz
* Mecazla ilgili, mecaz niteliinde olan.
mecazl
* Gerek anlam ndan saptrlarak benzetmeli olarak kullanlm (sz).
mecbur
* Herhangi bir konuda ykml, bir eyi yapmak zorunda olan.
* Bal , dkn, tutkun.
mecbur etmek
* zorlamak.
mecbur kalmak (veya olmak)
* herhangi bir eyi yapmak zorunda bulunmak.
mecbur tutmak
* zorlamak, ykml saymak, mecbur etmek.
mecburen
* Kendi isteinin dnda, zorla, kanlmaz, zorunlu olarak.
mecbur
* Kan lmaz, zorunlu.
mecburiyet
* Ykml, zorunlu olma durumu.
meccanen
* Parasz olarak, bedava.
meccan
* Parasz olarak, bedava.
-mece
* Bkz. -maca/-mece.
mecelle
* Kitap.
* Fkh hkmleriyle bu konudaki trl itihad bir araya getiren, Tanzimattan sonra hazrlanm olan, yasa
yerine kullan lan eser.
mecidit
* Uranyum ve kalsiyum hidratl doal slfat.
mecidiye
* Osmanl Devletinde 1840 y lnda baslm, 20 kuru deerinde olan gm sikke.
meclis
* Bir konuyu konumak veya grmek iin yap lan toplant ve bu toplantnn yapld yer, ura.
* Bir konuyu konumak veya grmek iin bir araya gelmi kimseler topluluu.
* (zel ad olarak) Trkiye Byk Millet Meclisinin k saltlm.
* Dostlar toplant s .
meclis aratrmas
* Belli bir konuda Trkiye Byk Millet Meclisinde bilgi edinmek iin yaplan inceleme.
meclis kurmak
* birka kii konumak veya elenmek iin toplanmak.
meclisara
* Gzel konuan, kendini toplantlarda konumasyla sevdiren (kii ).
meclp
* Tutkun.
mecmu
* Bir araya getirilmi, toplanm , btn, hep.
* Toplam.
mecmua
* Dergi.
mecmuac
* Dergi ileriyle uraan kimse.
mecmuac lk
* Dergi ileriyle urama.
mecnun
* Sevdadan tr kendini kaybetmi.
* lgn, deli.
mecnun olmak
* sevda sebebiyle kendini kaybetmek.
* delirmek, ldrmak.
mecnunane
* lgn gibi, lgnca olan.
* lgn bir biimde.
mecnunca
* Mecnun gibi, deli gibi; delice.
mecra
* (akar sularda) Yatak, akak, su yolu.
* Bir iin gidii, bir olayn dorultusu.
mecras deimek
* (bir i, bir olay iin) gidii, yn, dorultusu deimek.
mecruh
* Yaral, yaralanm olan (kimse).
* ncinmi olan (kimse).
Mecus
* Ate, inek, timsah vb.ne tapan kimseler.
* Zerdt dininde olanlar.
Mecus
* Mecus dininden olan kimse, Zerdt.
Mecuslik
* Mecus dini veya Mecus topluluu.
meczup
* Tanr akyla akl n yitirmi kimse.
* Akl n yitirmi, deli, sapk.
me
* Sng gibi yaln z bat rlarak yaralamaya yarayan, k sa, dz ve ensiz k l.
me
* San kk tutamlar biiminde dei ik renklerde boyanm durumu.
-me
* Bkz. -ma / -me.
mehul
* Bilinmeyen, bilinmedik.
* Edilgen (fiil).
mehult
* Bilinmeyen, anlalmayan eyler, mehuller.
medar
* Dnence.
* Dayanak, yardmc.
medar olmak
* yardm, yararl dokunmak.
medariftihar
* vnlen, onur duyulan, iftihar edilen ey veya kimse.
medcezir
* Bkz. meddcezir, gelgit.
meddah
* Taklitler yaparak, ho hikye anlatarak halk elendiren sanat.
* ven, ar vgde bulunan kimse.
meddahlk
* Meddah sanat , meddah n ii.
* vclk.
meddcezir
* Bkz. gelgit.
-meden
* Bkz. -madan / -meden.
meden
* Kentlilemi, krsallktan kurtulmu, uygar.
Meden Kanun
* Yurttalar yasas.
meden nikh
* Nfus idaresince kabul edilen ve yasalara gre yaplan resm evlenme ilemi.
medenleme
* Uygarlama.
medenlemek
* Uygarlamak.
medenletirme
* Medenletirmek ii veya durumu.
medenletirmek
* Meden duruma getirmek, medeniyet seviyesini ykseltmek.
medenlik
* Uygarlk.
medeniyeci
* Meden hukuk dersini veren retim yesi.
medeniyet
* Uygarlk.
medeniyetilik
* Medeniyet yanls olma durumu.
medeniyetsiz
* Uygarlamam.
medeniyetsizlik
* Medeniyetsiz olma durumu.
medet
* Yard m, imdat.
* Yard m et, imdat.
medet Allah!
* zor bir durumda bulunulurken sylenir.
medet ummak (veya beklemek)
* yardm beklemek.
medhsen
* vg.
medih
* Bkz. meth.
Medine dilencisi
* st ba perian, kt giyimli insanlar iin sylenir.
Medine kurdu
* nsan ve birok baka memelinin, deri alt katlgan dokusunda yaayan scak lkeler solucan (Filaria
medinensis).
mediyastin
* Gsn, yanlardan akcierler, nden gs kemii, arkadan omurga ile snrlanan orta blgesi.
medll
* Anlam.
medrese
* slm lkelerinde, genellikle slm dini kurallarna uygun bilgilerin okutulduu yer.
* Faklte.
medreseli
* Medrese rencisi.
medreseye dmek
* iinden klmaz bo tartmalar n konusu olmak.
medz
* Denizanas.
medya
* Byk iletiim ve yayn organlar nn btnne verilen ad.
* letiim ortam, iletiim aralar , kitle iletiim aralarnn tm.
medya camias
* Bkz. basn dnyas.
medya maydonozu
* Televizyonlarda sk sk programlara kat larak kendinden sz ettiren kimse.
medya star
* Kitle iletiim aralar nda ok s k yer alan, grnen kimse, medya yldz.
medyac
* Medya grevlisi.
medyatik
* letiim aralarna zg, iletiim aralaryla ilgili.
medyum
* Ruh tesi iletiim kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar aras nda aracl k ettiini ileri sren kimse.
medyumluk
* Medyum olma durumu.
medyun
* Verecekli, borlu.
medyun olmak
* kendini borlu hissetmek.
mefahir
* vnlecek eyler, vnceler.
mefharet
* vnme, vnce, iftihar etme.
mefhum
* Kavram.
mefhumcu
* Mefhumlara bal kalan kimse.
mefhumculuk
* Mefhumcunun ii.
mefkre
* lk, ideal.
mefkreci
* Mefkre sahibi olan.
mefkrecilik
* Mefkre sahibi olma ii veya grevi.
mefl
* nmeli, felli.
mefret
* Kocaman, iri, byk, muazzam.
mefru
* Deli.
mefruat
* Ev demek iin gerekli eya, deme.
mefruat
* Mefruat satan kimse, demeci.
mefruat lk
* Mefruatnn ii.
mefsuh
* Feshedilmi, kaldrlm, dat lm, bozulmu.
meftun
* Tutkun, gnl vermi, vurulmu.
meftun etmek
* kendine balamak.
meftun olmak
* tutulmak, gnl vermek, vurulmak.
meftuniyet
* Meftunluk.
meftunluk
* Tutkunluk, gnl vermilik.
mef'ul
* Yaplm , ilenmi.
* Bir iin etkisinde olan.
* Tmle.
mega
* Bir birimin nne geldiinde, bu birimi bir milyonla arpan n ek, dev, devasa. Ksaltmas M.
mega store
* \343 Byk maaza.
megafon
* Sesi bytp uzaa iletmeye yarayan koni biiminde alet.
megahertz
* Deeri bir milyon hertz olan frekans birimi. Ksaltmas MHz.
megaloman
* Megalomaniye tutulmu olan (kimse).
megalomani
* Byklk hastal .
megaton
* Bir milyon ton deerinde ktle birimi.Ksaltmas Mt.
* Nkleer bir bombann veya merminin gcn lmeye yarayan birim.
megatonluk
* Herhangi bir megaton deerinde olan.
megavat
* Bir milyon vat deerinde elektrik g birimi.Ksaltmas MW.
megavatlk
* Herhangi bir megavat deerinde olan.
meer
* Bilinmeyen, farknda olunmayan bir durum iin kullanl r, meerse, oysaki.
meerki
* stek veya emir kipinde olan ve biri dierini engelleyecek durumda bulunan iki cmleyi birbirine balar.
meerse
* Meer, hlbuki; oysa.
mehabet
* Byk ve saygdeer kimselere duyulan sayg.
* Byklk, ululuk, ycelik.
mehabetli
* Byk, ulu, yce.
mehaz
* (bir eser yazl rken bavurulan) Kaynak.
mehd
* Doru yolda olan, hidayete ermi olan.
mehel
* Uygun, yerinde, denk.
mehil
* Bir iin bitirilmesi iin tannan ek sre, nel.
mehil mddeti
* nceden tan nan sre, zaman tanma.
mehil vermek
* sre tanmak.
mehle
* Kasaplk hayvanlar n omuz bandan kan klbastl k veya past rmalk yumuak et.
Mehmetik
* Sevgi duygusu ile Trk askerine verilen ad.
mehr
* \343 mihr.
mehtaba kmak
* ay nda gezip dolamak.
mehtap
* Ay .
mehtapl
* Mehtab olan.
mehter
* Mehterhane takmnda grevli kimse.
* Osmanllarda, adrlara bakan uak.
mehter musikisi
* \343 mehter mzii.
mehter mzii
* Klsik Trk mzii makamlar ile usullerinin kullan ld tek sesli bir mzik tr.
mehter takm
* Mehterhane.
mehter yry
* ki adm ileri, bir ad m geri yaplan yry.
mehteran
* Mehterler.
mehterba
* Mehter takmnn yetitirilmesinden ve almasndan sorumlu kimse.
mehterhane
* Osmanllarda ks, nakkare, zil, zurna ve borulardan kurulan asker mzka tak m .
* Bu takmn bulunduu yer.
* Hapishane.
-mek
* Bkz. -mak / -mek.
mekn
* Yer, bulunulan yer.
* Ev, yurt.
* Uzay, feza.
mekn akustii
* inde bulunulan yerin ses dzeninin uyumu.
mekn gruplar
* Bir yeri dolduran geler.
mekn tutmak
* bir yere yerlemek.
mekn zarf
* Yer zarf.
meknc
* Mekn tutan kimse.
mekanik
* Kuvvetlerin maddeler ve hareketler zerine etkisini inceleyen fizik dal.
* Denge veya hareket kurallaryla ilgili.
* El veya makine ile yap lan.
* Dnmeden (yaplan).
mekaniki
* Mekanikilie ilikin veya mekanikilikten yana olan (gr, kimse vb.).
mekanikilik
* Btn fiziksel olaylar, uzay ve uzayda yer deitirmelerle aklayan gr, mekanizm.
* Canl varl klar, organik olaylar, mekanik yasalara gre a klayan reti, mekanizm.
mekanikletiricilik
* Makine-insan ikilemini model alan maddeci kuram.
mekanizasyon
* Mekanik dzeni salama.
mekanize
* Sava ve tama gerelerleriyle donat lm (kta veya birlik).
mekanize birli i
* Sava ve ulat rma aralaryla donatlm birlik.
mekanizm
* Mekanikilik.
mekanizma
* Belli bir sonuca ulamak iin karmak bir biimde dzenlenmi organ veya paralar birleimi, sistem,
dzenek.
* Organlarn ileyi biimi.
* Ateli silhlarn ilemesini salayan mekanik blm.
* Olu, ortaya k, ileyi.
mekik
* El veya otomatik dokuma tezghlar nda atk veya arga denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasna olan
arlar n aras ndan geirmeye yarayan masural ara.
* Oya yapmakta kullanlan, kemik, aa veya plstikten, iki ucu sivri, aras ndan iplik geecek bir yar
bulunan kk ara.
mekik atmak
* mekii arlar arasndan h zla geirmek.
* hibir yerde duramayp iki yer arasnda gidip gelmek.
mekik diplomasisi
* Bir sorunun zm iin devletler arasnda gerekletirilen seri diplomatik temaslar.
mekik dokumak
* iki yer arasnda srekli gidip gelmek.
mekik gibi
* srekli gidip gelen eyler iin sylenir.
mekik oyas
* Dantel.
mekkre
* Osmanl ordusunda tama ilerinde kullanlan at, deve, katr gibi hayvanlara verilen ad; bu amala halktan
cret karl nda kiralanan yk hayvan .
mekkreci
* Yk hayvan kiralayarak tama ii yapan kimse.
meknuz
* Gml, sakl .
mekruh
* ren, tiksindirici.
* slm dininde, dince yasaklanmad hlde yaplmamas istenen.
meksefe
* Kondansatr, iine elektrik enerjisi y lan alet.
Meksikal
* Meksika halkndan olan (kimse).
mektebi asmak
* okula derslere girmemek iin keyf olarak gitmemek, okulu asmak.
mektep
* Okul.
mektep ocuu
* renci, okul ocuu.
* Acemi, toy.
mektep grmemi
* okula gitmemi.
* kaba, sayg s z.
mektep kaa
* Okul kaa.
mektep medrese grm
* okumu, renim grm.
mektepli
* Okula giden (kimse), renci.
* Okulda yetimi olan, alayl kart.
mektepten kan eek Marsuvan'dan kmaz
* yksek renim yapm olsalar bile baz lar hi eitilmemi gibi davranabilirler.
mektubu dndan okumak
* bir kimsenin yz izgilerinden iinden geeni anlamak.
mektup
* Bir ey haber vermek, bir ey sormak veya istemek iin, birine ounlukla posta yoluyla gnderilen, zarfa
konulmu yazl kt, name.
mektup almak
* yazlan mektup adrese gelip ele gemek.
mektup atmak
* mektubu postaya vermek.
mektupu
* Osmanllarda, bir resm dairenin yaz ilerini ynetmekle ykml yksek grevli kii.
* Bir il idaresinin yaz ilerini yneten grevli.
mektupuluk
* Mektupunun grevi.
mektuplama
* Mektuplamak ii.
mektuplamak
* Birbirine mektup yazmak.
mektupst
* Mektubun gidecei adres.
mel mel
* Aptal aptal, bn bn.
* zgn zgn, bel bel.
mel mel bakmak
* aptal aptal veya zgn zgn bakmak.
melike
* Melekler.
* Melek gibi gzel (kadn).
mell
* Can sknt s , usan.
melmet
* Knama, ayplama, azarlama, kma.
Melm
* Melmlik yanls olan kimse.
Melmlik
* Her trl gsteri ve dnya kayg lar ndan uzak kalmay tleyen Snn tarikat .
mel'anet
* Byk ktlk, lnetlenecek i veya davran.
melnit
* Doal demir ve kalsiyum silikat.
melnkoli
* Kara sevda, malihulya.
melnkolik
* Kara sevdaya tutulmu, kara sevdal .
* Hzn veren, hzn belirtisi olan.
melnurya
* zmaritgillerden, gm renkli, eti kl kl bir Akdeniz bal (Sparus melanuiya).
mels
* eker retiminde, billrlaan eker alndktan sonra kalan ekerli posa.
melce
* S nak, bar nak.
melek
* Tanr ile insan arasnda araclk yaptna ve nurdan olduuna inanlan manev varlk.
* Terbiyeli, uysal (kimse).
melek gibi
* sessiz, sakin, ok temiz ve iyi huylu.
melek otu
* Maydanozgillerden, su kenarlarnda yetien, iekleri yeilimtrak beyaz ok yllk bir bitki (Angelica
sylvestris).
meleke
* Tekrarlama sonucu kazanlan yatk nlk, alkanlk.
* Yeti.
* Yelken makaras .
melekler gibi
* gnahsz, iyiliksever, iyi kalpli.
melekt
* Ruhlar ve melekler lemi.
meleme
* Melemek ii.
* Koyun veya kei sesi.
* Arkanl , rahatna dkn.
melemek
* (koyun veya kei) Barmak.
melengi
* itlembik.
meles
* Beli kk at.
mele
* ki kuzulu koyun.
meleme
* Melemek ii.
melemek
* Birlikte melemek.
melez
* Deiik trden hayvan veya bitkiden remi (hayvan veya bitki), krma, azma, metis.
* Deiik rkta ana babadan domu olan (kimse).
* Katk.
melezleme
* Melezlemek ii.
melezlemek
* ki ayr tr iftletirip birletirmek.
melezleme
* Melezlemek ii.
melezlemek
* (bir bitki) Baka bir bitki trnn iekleriyle dllenmek.
* Yabanc lamak.
melezletirme
* Melezletirmek ii veya biimi.
melezletirmek
* Melez duruma getirmek.
melezlik
* Melez olma durumu.
melfuf
* Sarlm, balanm , eklenmi.
melfufen
* Eklenmi olarak.
melhem
* Bkz. merhem.
melhuz
* Mlhaza edilen, dnlen.
melik
* Padiah, hkmdar, hakan.
melike
* Kadn hkmdar, padiah kars.
melinit
* Asl pikrik asit olan patlayc bir madde.
melisa
* Oul otu.
melodi
* Ezgi.
melodik
* Melodi ile ilgili, ezgili.
melodram
* Yunan trajedilerinde koro ba ile bir oyuncu aras nda geen arkl diyalog.
* Mzik eliinde oyuncular n sahneye girip ktklar bir oyun tr.
* ada tiyatroda, hareketli ve duygusal olaylara dayal bir oyun tr.
melon
* Yuvarlak ve bombeli bir tr apka.
meltem
* Yaz n karadan denize doru esen mevsim rzgr.
mel'un
* Tanr taraf ndan lnetlenmi olan, lnetli.
* Nefretle karlanan, kt.
* Lnetlenmi kimse.
mel'unca
* Mel'una yak r biimde, melun gibi.
mell
* zgn.
* Boynu bkk, zavall, yoksul.
mell mahzun
* ok zgn, sknt l, alamakl .
mell mell
* zgn zgn.
memalik
* Memleketler.
memat
* lm.
memba
* Kaynak, pnar.
* Bir eyin kt yer.
memba suyu
* inde erimi olarak mineraller bulunan, ime suyu olarak veya tedavi amacyla kullanlan su.
meme
* Yavrularn emzirmek iin, memelilerin gsnde trl biim ve sayda bulunan ve meme ba denilen
k ntlar olan organ.
* Baz aralarn meme bana benzeyen blm.
* Vcudun herhangi bir yerinde olumu kk knt.
* Ateli silhlarn veya baz patlay clarn atelendii knt.
* Gemi apasnda kollarn birletii i kin yer.
* Bkz. Emcek, emcik.
meme ba
* Memenin ucundaki knt.
meme bezi
* Memenin st salg layan dokusu.
meme sngeri
* Meme ban n evresindeki koyu renkli yuvarlak blm.
meme vermek
* emzirmek.
meme yapmak
* motorlu aralarda pltin elektrik ak m n geirmeyecek lde oksitlenmek, ilevini yapmaz olmak.
memecik
* Deri ve smk doku zerinde grlen kk ve sivri knt .
memede olmak
* henz meme ile beslenmek.
memeden kesmek
* artk emzirmemek.
memeli
* Memesi olan.
* Herhangi bir biimde memesi olan.
memeliler
* Dourarak reyen, memeleri olan, s cak kanl, iki akcierli, yreinde drt boluu olan, vcutlar
genellikle tylerle rtl omurgal hayvanlar sn f.
mememsi
* Meme ba biiminde olan.
memihane
* Ayak yolu, abdesthane.
memleha
* Tuzla.
memleket
* Bir devletin egemenlii altnda bulunan topraklarn btn, lke.
* Bir kimsenin doup byd yer, yurt.
* klim ve retim bak m ndan ele alnan blge.
* Bir lkede yaayan bireylerin btn.
memleket havas
* Halk trks.
memleketi
* Memleketin her bakmdan ykselmesini, gelimesini isteyen, bu yolda aba harcayan kimse.
memleketilik
* Memleketi olma durumu.
memleketler aras
* Uluslar aras.
memleketli
* Ayn memleketten olan (kimse), hemehri.
* Memleket halk .
memlk
* Kle.
* (zel ad olarak) Klemenlerden olan kimse.
memnu
* Men edilmi, yasaklanm , yasak.
memnu meyve
* Tanr'n n yasaklamas na ramen Adem'in, Havva'n n elinden yedii meyve.
* Elde edilmesi yasaklanan ey.
memnu mntaka
* Girilmesi, film ve fotoraf ekilmesi yasak olan yer, yasak blge.
memnuiyet
* Yasak olma, yasak edilme durumu.
memnun
* Herhangi bir olaydan veya durumdan tr sevin duyan, kvanl, mutlu.
memnun etmek
* (bir kimseyi) sevindirmek, k van vermek.
* yklce para veya bol bahi vermek.
memnun memnun
* Memnun bir biimde, memnun olarak, memnuniyetle.
memnun olmak
* sevinmek, sevin duymak, kvanmak.
memnunca
* Memnun gibi, az ok memnun.
memnuniyet
* Sevin, sevinme, k van, kvanma.
memnuniyetle
* Kvan duyarak, k vanla.
memnuniyetsiz
* Memnun olmayan.
memnuniyetsizlik
* Memnun olmama durumu.
memnunluk
* Kvanma, kvan.
memorandum
* Muhtra, nota.
memul
* Umulan, dnlen.
memul etmek
* beklemek, ummak.
memul olmak
* umulmak, beklenilmek.
memur
* Devlet hizmetinde aylkla al an kimse, grevli.
* Bir ile grevlendirilmi olan, ykml.
memur etmek
* grevlendirmek.
memure
* Bayan memur.
memurin
* Memurlar.
memuriyet
* Memur olma durumu, memurluk.
* Grev, vazife.
memurluk
* Memur olma durumu.
men
* Yasaklama, izin vermeme.
-men
* Bkz. -man / -men (I).
-men
* Bkz. -man / -men (II).
menafi
* Yararlar, faydalar.
menafiiumumiye
* Kamu yarar.
menajer
* Menecer.
menajerlik
* Menecerlik.
menakp
* Menkbeler.
menakpname
* Menkbeleri konu edinen eserlerin ortak ad.
mendebur
* Smsk, snepe, pis, iren.
mendeburluk
* Mendebur olma durumu.
mendelevyum
* Atom numaras 101, ktle numaras 256 olan, izotopu 1957'de yapma olarak elde edilmi olan element.
Ksaltmas Md.
menderes
* Bir akarsu yatann az eimli koyak tabanlarnda ve ova dzlklerinde izdii S harfine benzeyen kvr m.
mendil
* Burun ve ter silmekte, bazen de el ve yz kurulamakta kullanlan kk, kare biiminde dokuma veya
yumuak, ince kt.
* ine baz eyler konulan dokuma, yal k.
mendil atmak
* herhangi bir duyguyu, gizli bir mesaj haberleilen insana eitli anlamlar olan renkli mendille bildirmek.
mendil kadar
* (alan iin) ok kk.
mendil sallamak
* birini uzaktan mendil sallayarak selmlamak veya uurlamak.
mendilli
* Mendili olan.
mendilsiz
* Mendili olmayan.
mendirek
* Dalgakranla yaplm liman.
menecer
* Ynetici.
* Bir sporcunun veya sanatn n meslek ilerini yneten kimse, menajer.
* Bir spor dalnn, takmn n teknik yneticisi.
menecerlik
* Menecer olma durumu.
* Menecerin grevi.
menedilme
* Menedilmek ii.
menedilmek
* Yasak edilmek, yasaklanmak, nne geilmek.
menejer
* Bkz. Menecer.
meneke
* Menekegillerden, bir veya ok yllk otsu bitki (Viola tricolor).
* Bu bitkinin mor renkli, gzel kokulu iei.
meneke gzl
* Gzleri koyu lcivert renkte olan.
meneke gl
* Trmanc , kk iekli bir gl (Rosa chinensis).
meneke rengi
* Meneke ieinin mor rengi.
* Bu renkte olan.
menekegiller
* iekleri ayr ta yaprakl iki enekli bitkiler familyas .
menemen
* Yumurtal sivri biber, domates yemei.
menengi
* Bkz. melengi.
menenjit
* Ate, iddetli ba ars, kusma, ense katlamas , say klama gibi belirtilerle ortaya kan beyin zarlar
iltihab .
menent
* Benzer, e.
menetme
* Menetmek ii.
menetmek
* Yasak etmek, yasaklamak, engel olmak.
menevi
* Bir yzeyde renk dalgalanmas sonucu grlen parlakl k, hare.
* Terementi aacnn tohumu.
menevilenme
* Menevilenmek ii.
menevilenmek
* Bir yzeyde renk dalgalanmalar olumak, harelenmek.
menevili
* Menevileri olan.
menfa
* Bir kimsenin srgne gnderildii yer, srgn yeri.
menfaat
* Yarar, kar, kr, fayda.
menfaat dkn
* Sadece kendi karn dnen, her eyi kendine yontan kimse.
menfaat gtmek (veya gtmemek)
* karn n plnda tutmak (veya tutmamak).
menfaati
* karc , karna dkn (kimse).
menfaatine
* yararna.
menfaatperest
* karc .
menfaatperestlik
* karc lk.
menfaatperver
* karna dkn.
menfaattar
* Menfaati.
menfez
* Girecek veya geecek yer, delik, ama.
menfi
* Olumsuz.
* Her eyi olumsuz ve kt yanlaryla ele alan.
* Srgn edilmi.
* Negatif.
* Olumsuz.
menfilik
* Bkz. olumsuzluk.
menfur
* Nefret edilen, iren, tiksindirici.
mengene
* Onarma, ileme, dzeltme gibi ilemlerin uygulanaca nesneyi sktr p istenildii gibi tutturmaya yarayan
bir eit sktr c alet.
* Ya n veya suyunu karmak iin rnleri skmaya yarayan alet veya ara, pres.
mengene gibi
* kuvvetle iyice skt rarak.
menhiyat
* Din yasaklar .
menhus
* Uursuz.
meni
* Dl suyu, bel suyu, atm k, sperma.
menisk
* Bir yz ibkey, br yz d bkey olan mercek.
* Baz eklemlerde kemik aras nda bulunan kkrdak blm.
menisks
* Diz meniski travmas.
menkbe
* Din byklerinin veya tarihe gemi nl kimselerin yaamlar ve olaanst davran laryla ilgili hikye.
menkul
* Bir yerden baka bir yere tanm olan.
* Azdan a za geerek gelmi, sylenegelmi.
* Bir yerden bir yere ta nabilen (mal), ta nr.
menolunma
* Menolunmak ii.
menolunmak
* Yasak olmak, yasaklanmak.
menopoz
* Kadnlarda gebe kalma ve dourma yeteneinin sona ermesi, ya dnm.
menopoza girmek
* kad nlar iin ayba hlinin ve yumurtlaman n tamamen sona erdii dnem balamak.
mensubiyet
* Bir yerle, bir kimse ile ilgili, ilikili olma durumu, ilgililik.
mensucat
* Dokuma, dokumalar, tekstil.
mensup
* Bir yerle veya bir kimseyle balants olan, ilikili, -den olan, -e bal (kimse).
mensup olmak
* bir ey veya kimseyle bant s olmak.
mensur
* Dz yaz biiminde olan, manzum olmayan.
mensur iir
* iir yn ar basan dz yaz, iirce.
mene
* Balang, bir eyin kt yer, kken, kaynak, sebep.
mene ahadetnamesi
* Bkz. kken belgesi.
meneli
* Kkeni olan, kkenli.
Menevik
* Meneviklik yanls olan kimse.
Meneviklik
* Rus sosyalizmi iinde Boleviklie kart olarak gelien akm.
menur
* Yaylm , datlm, neredilmi.
* Bime.
* Padiah taraf ndan verilen vezirlik, beylerbeyilik veya baka bir unvan gsteren bir ferman tr.
mentee
* Bir mille birbirine tutturulmu, biri sabit, br hareketli iki paradan olumu metal para, reze.
mentol
* Nane kokusu.
* Nane ruhunda grlen CHO formll alkol billru.
mentoll
* inde mentol bulunan.
menus
* Al lm olan.
* Yabanc lk ekmeyen, alm, alk.
men
* Yenecek yemeklerin listesi, mn.
* Sofraya kar lacak yemeklerin hepsi.
mensks
* Menisk.
menzil
* Yolculukta dinlenmek amacyla durulan yer, konak.
* ki konak arasndaki uzaklk.
* Bir merminin ulaabildii uzakl k, erim.
* Ordunun cephe gerisi ilerinin btn.
* Bir gnlk yol.
* At dei tirmek veya konaklamak iin kervanlar n ve posta tatarlarn n indikleri bina veya han.
* Ok atma yar larnda eriilen mesafe.
menzil atmak
* ok at yarmalarnda rekor krmak.
menzil dikmek
* at lan ok ile krlan rekorun yerini belirten ta dikmek.
menzilci
* Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatar .
menzilci beygiri gibi komak
* durup dinlenmeden al mak.
menzile
* Aama, kerte, ykseklik derecesi.
mepsuten
* Yaylm , a lm.
mera
* ayrlk, otlak.
mera bitkileri
* Meralarda kendiliinden yetien veya sun' olarak yetitirilen, yem deeri olan veya olmayan tm bitki
trleri.
merak
* Bir eyi anlamak veya renmek iin duyulan istek.
* Bir eyi edinmek, yapmak, bir eyle uramak istei.
* Dknlk, heves.
* Kayg , tasa.
merak etme! (k kal n okunur)
* kayglanma!.
merak etmek (k kaln okunur)
* anlamak veya renmek istemek.
* kayglanmak.
merak getirmek
* kara sevdaya tutulmak.
merak olmak
* anlamak veya renmek istemek.
merak sarmak (duymak veya salmak)
* bir eyi edinmek, yapmak veya onunl a uramak isteine kaplmak, bir eye eilim duymak.
meraka dmek
* kayglanmak.
merak na dokunmak (veya merak na mucip olmak )
* ilgisini ekmek.
merak n uyandrmak
* merak etmesine sebep olmak, meraklanmak.
meraklandrma
* Merakland rmak ii.
meraklandrmak
* Meraklanmasna yol amak, kayglandrmak, tasaland rmak.
meraklan
* Meraklanmak ii veya biimi.
meraklanma
* Meraklanmak ii.
meraklanmak
* Kayg lanmak, zlmek, tasalanmak, sebebini anlamak iin aba harcamak.
merakl
* Her eyi anlamak ve bilmek isteyen, mtecessis.
* Bir eye ok dkn olan, srekli onunla uraan.
* Titiz.
* Kayg l.
* Bir eye dkn olan kimse.
* Kendisini ilgilendirmeyen bir konuda bilgi sahibi olmaya al an kimse.
meraksz
* Anlamak, renmek isteini duymayan.
* Kayg s z, aldrs z.
merakszlk
* Meraksz olma durumu.
merakta brakmak
* kayg iinde b rakmak.
merakta kalmak
* kayg iinde olmak.
meraktan atlamak
* ok kayg lanmak.
* bir eyi renmek isteini ar lde duymak.
meral
* Maral, dii geyik.
meram
* stek, ama, gaye, maksat.
meram anlatmak (veya meramn anlatmak)
* isteini, derdini anlatmak.
meram etmek
* stne dmek, yapmak istemek.
merasim
* Tren.
* (resm iler iin) Yol yntem, yol yordam.
merasim salonu
* Bkz. tren salonu.
merasimli
* Kurallara, trelere ar bal olan.
merasimsiz
* Trensiz.
* Resm davran tan uzak, yaln, sade.
merbut
* Bal , balanm.
* liik, ilikin.
merbut olmak
* bal bulunmak.
merbutiyet
* Bal lk, ilgi.
mercan
* Tropik ve l k denizlerde yaayan, geni resifler oluturan, mercanlar snfnn rnei olan, krmz kalker
iskeletli hayvan (Corallium rubrum).
* Bu hayvann iskeletinden elde edilen, ss eyalar yapmnda kullanlan madde.
* Bu maddeden yaplm .
* zmaritgillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de bulunan, ak krmz renkte, eti beenilen
bir balk (Pagrus pagrus).
mercan adas
* Su yzne kadar kan mercan resiflerinden olumu ada, atol.
mercan aac
* Fasulyegillerden, scak lkelerde yetien, iekleri parlak krm z, trmanc bir ss bitkisi (Erythrina).
mercan bal
* \343 mercan.
mercan inesi
* Soldan saa ve kelerde birer dm oluturarak yaplan zikzak ileme.
mercan otu
* Karanfilgillerden, nemli yerlerde yetien, yapraklar karl kl, iekleri beyaz, ok yllk otsu bir bitki
(Sagyna procumbens).
mercan resifi
* Yllk ortalama deniz suyu scakl 200 C nin zerinde bulunan blgelerde ktasal kenardaki adalarn s
sahillerinde, kalkerli bitkisel ve hayvansal organizmalarn yl m .
mercan teknesi
* Mercan avlamak iin yaplan zel bir tr tekne.
mercan terlii
* Ayak topuunu kavrayan, arka blm olmayan, kesiz, genellikle krmz deriden terlik.
mercan tespih
* Mercandan yaplan otuz lk veya doksan dokuzluk deerli tespih.
mercan yeili
* Mercan renginde olan yeil renk.
mercan ylan
* Krmz olan vcudunda halka biiminde siyah lekeler bulunan bir Amerika y lan (Elaps corallinus).
mercanc
* Mercan avlayan kimse.
* Mercan ileyen kimse.
mercankk
* Ball babagillerden, kk yaprakl, gzel kokulu bir saks bitkisi, ile, merzeng (Origanum majorana).
mercanlar
* rnek hayvan mercan olan, selenterelerden bir snf.
mercanl
* inde mercan bulunduran.
mercek
* inden geen paralel nlar dzenli bir biimde birbirine yaklatran veya birbirinden uzaklatran,
camdan veya k kr c herhangi bir maddeden yaplm, genellikle kresel yzeylerle sn rlanm saydam cisim, lens.
mercekli
* Mercei olan.
merci
* Bavurulacak yer veya makam.
mercimei f rna vermek
* kad nla erkek gizlice ak ilikisi kurmak.
mercimek
* Baklagillerden, beyaz iekli bir tarm bitkisi (Lens culinaris).
* Bu bitkinin, besin deeri yksek, ufak, yeil veya kahverenkli, yuvarlak ve yass ca tohumu, yasmk.
mercimek orbas
* Krmz veya yeil mercimein ana malzemesini oluturan, soan, un, tereya, et suyu, tuz, k rmz veya
karabiber ile hazrlanan orba.
mercimek kadar
* ok kk ve yuvarlak.
mercimek kemii
* Orta kulakta rs ve zengi kemii arasnda bulunan kk kemik.
mercimek kfte
* ine nceden hafife pien mercimek, soan, ince bulgur ve baharat katlarak yourulan kfte.
mercimek kftesi
* Krmz mercimein hafife pimesinden sonra soan, maydanoz, taze nane ve yeil soan karmna
katl p iyice yorulmas sonunda haz rlanan bir yemek tr.
merdane
* Erkee yak r biimde, merte, yiite.
merdane
* Trl ilerde kullan lan, silindir biiminde ara.
* Oklava.
merdaneleme
* Merdanelemek ii.
merdanelemek
* Bir eyin zerinden merdane (II) geirmek.
merdiven
* Bir yere kmaya veya bir yerden inmeye yarayan basamaklar dizisi.
merdiven alt
* Katlar arasndaki merdivenlerin alt nda kalan boluk.
merdiven boluu
* ok katl evlerde bulunan merdivenler evresinde bulunan boluk.
merdiven dayamak
* (byk bir ya iin) bu yaa basmak veya yaklamak.
merdiven evi
* Merdiven yap lan duvarlarla evrili ks m.
merdiven korkuluu
* Demir veya ahap merdivenlerin boluk kenarndaki kntlar n stndeki blm, trabzan.
merdiven kovas
* Dnerek k lan merdivenlerde yukardan aaya bakld nda ortada grlen boluk.
merdiven sahanl
* Merdiven boluu veya ba .
merdivenci
* Yaplardaki beton merdivenleri dken kimse.
merdivenli
* Merdiveni olan.
merdivensi
* Merdiveni and ran.
merdmgiriz
* nsanlara kar maktan holanmayan, insanlardan kaan (kimse), mizantrop.
merek
* Samanl k, odunluk, hayvan yemi deposu veya ahr.
meres
* (kpek iin) Ya.
meret
* S knt veren, holanlmayan eyler veya kimseler iin svg sz olarak kullanl r.
* Uursuz.
mergup
* Sevilip aranan, istenilen, beenilen.
merhaba
* Yayl n, rahat oturun!" "Gnaydn" veya "ho geldiniz" anlamnda bir esenleme veya selmlama sz.
merhaba etmek
* hl hat r sormak, grp konumak.
merhabalama
* Merhabalamak ii.
merhabalamak
* Birini merhaba szyle esenlemek.
merhabas olmak
* esenleecek kadar tankl , yaknl olmak.
merhabay kesmek
* biriyle ilgisini kesmek.
merhale
* Derece, basamak, aama, evre.
* Varlmas istenen noktaya kadar a lmas gereken yerlerin her biri, konak, menzil.
* Bir yolcunun ortalama bir gnde, sekiz saatte gidebilecei mesafe.
merhamet
* Bir kimsenin veya bir baka canlnn karlat kt durumdan duyulan znt, acma.
merhamet etmek
* acmak.
merhamete gelmek
* acma duygusuna kaplmak.
merhameten
* Ac yarak, merhamet ederek.
merhametli
* Ac mas olan, merhamet eden.
merhametsiz
* Ac mas olmayan, ac masz, kat yrekli, kalpsiz.
merhametsiz olmak
* merhamet etmemek.
merhametsizce
* Merhamet etmeksizin, merhametsiz bir biimde, ac madan.
merhametsizlik
* Ac masz olma durumu, acmaszlk, kalpsizlik.
merhem
* Deriye srlerek kullanlan, iinde birok etkili madde bulunan, yumuak ve koyu kvamda, yal veya
yasz il.
* are.
merhem olmak
* bir derde are olmak.
merhemleme
* Merhemlemek ii.
merhemlemek
* Merhem srmek.
merhum
* lm bir Mslmandan sz edilirken "Tanr 'n n rahmetine kavumu" anlamnda kullanl r.
* lm Mslman erkek.
merhum olmak
* lmek.
merhume
* lm Mslman kad n.
mer'i
* Yrrlkte olan, geerli.
meridyen
* Ekvatoru dik olarak kestii ve iki kutup noktas ndan geerek dnyay evreledii varsaylan daire.
meridyen dairesi
* Meridyen dzleminin gk kresiyle ara kesiti.
meridyen dzlemi
* ki kutup aras ndaki doru ile o yerin ekl dorultusunun belirttii dzlem, len, nsfnnehar.
Merih
* Gne'e olan uzakl , Yer'in Gne'e olan uzakl ndan daha ok olan d gezegenlerin ilki, Sak t, Mars.
merinos
* Uzun, ok ince, beyaz ve bol tyl yapasndan dokumacl kta yararlanlan bir koyun cinsi (Ovis aries
hispanica).
* Bu koyundan elde edilen yn.
* Bu ynden yap lm olan.
merinos koyunu
* Bkz. merinos.
meristem
* Srgen doku.
mer'iyet
* Yrrlk.
merkantilist
* Merkantilizm yanls olan kimse.
merkantilizm
* lkenin refah n sahip olduu altn ve gm gibi deerli madenlere balayan, lkedeki deerli maden
yataklarn n iletilmesine nem veren ve ihracat artr p ithalat azaltmaya alan iktisat retisi.
merkat
* Mezar, kabir.
merkep
* Eek.
merkepi
* Eeki.
merkez
* Bir dairenin veya bir kre yzeyinin her noktas ndan ayn uzaklkta bulunan i nokta, zek.
* Bir kapal erinin veya baz okgenlerde kegenlerin kesime noktas .
* Bir lkenin, blgenin veya kuruluun ynetim yeri.
* Bir iin retildii yer.
* Bir iin youn olarak yapld yer.
* Belirli bir yerin ortas.
* Polis karakolu.
* Biim, durum, yol.
merkez a
* Kesi emberin merkezinde bulunan a .
merkezce
* Merkeze gre, merkez bak mndan.
merkezci
* Merkeziyeti.
merkezcil
* Merkeze doru yaklaan.
merkezcilik
* Merkeziyetilik.
merkezde
* yolda, durumda.
merkez
* Merkezde olan, merkezi oluturan.
merkez s tma
* Merkeze bal ortak s tma sistemi.
merkez idare
* Merkez ynetim.
merkez lke
* Ynetme, denetleme ve konumu bakmndan merkezde bulunan lke.
merkez ykama
* Merkeze bal veya bir merkezden ynetilen temizlik sistemi.
merkez ynetim
* Ynetme, denetleme ve iletme bakmndan yetkinin bir yerde topland ynetim tarz .
merkezleme
* Merkezlemek ii.
merkezlemek
* Merkez durumuna gelmek.
merkezletirme
* Merkezletirmek ii.
merkezletirmek
* Otoriteyi ve ii bir merkezde toplamak.
merkeziyet
* Merkeziyetilik.
merkeziyeti
* Merkeziyetilik yanls olan (kimse) veya merkeziyetilie uygun (i, ynetim), merkezci.
merkeziyetilik
* Otoritenin ve iin tek bir merkezde toplanmasn amalayan gr, merkezcilik.
* Bu gre dayanan ynetim biimi.
merkezka
* Merkezden uzaklaan, santrifj.
merkezka kuvvet
* Bir merkez evresinde dnen bir cismi merkezden uzaklat ran kuvvet.
merkezkalama
* Bir karmn bileenlerini merkezka kuvvetiyle ayrma ilemi.
merkezleme
* Merkezlemek ii veya durumu.
merkezlemek
* Merkez durumuna getirmek.
merkezlenme
* Merkezlenmek ii.
merkezlenmek
* Ayn merkezde toplanmak, temerkz etmek.
* Merkez bir ynetime balanmak.
merkezleme
* Merkezlemek ii veya durumu.
merkezlemek
* Merkez durumuna gelmek.
merkezletirme
* Merkezletirmek ii.
merkezletirmek
* Merkez durumuna getirmek.
merkum
* Yaz lm.
* Ad geen, az nce anlan (kimse).
merkp
* zerine binilmi olan.
Merkr
* Gne sisteminin Gne'e en yakn olan gezegeni, Utarit.
merlanos
* Bir tr mezgit bal (Merlangus communis).
mermer
* Birleiminde %75 'ten ok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarls da olan,
cillanabilen billrlam kire ta .
* Bu tatan yaplm.
mermer gibi
* beyaz, parlak, sert ve przsz.
mermer kireci
* Mermerden yaplm kire.
mermerci
* Mermer karan, ileyen, satan, mermer ve benzeri talardan yaplarda slak zemin ileri, mutfak demesi,
eviye veya mezar talar yapan kimse.
mermercilik
* Cill yzeyler elde etmek iin sert talar ileme sanayii.
* Mermer ileme sanat .
mermerleme
* Genellikle bakalama etkisiyle, kire talarnn yeniden billrlama sonucu mermere dnmesi.
mermerlemek
* Mermer durumuna dnmek.
mermerli
* Mermeri olan.
mermerlik
* Mermerle deli yer.
mermerahi
* Tlbent ile patiska aras nda ince bir tr pamuklu kuma.
mermi
* Ateli silhlar tarafndan atlan delici, patlayc madde, kurun.
merserize
* Kimyasal bir yntemle parlaklk verilmi pamuk iplii.
* Bu iplikle yaplm olan.
mersi
* "Teekkr ederim!"anlamnda kullanl r.
mersin
* Mersingillerden, Gney ve Bat Anadolu dalarnda yetien, yapraklar yaz k yeil kalan, beyaz iekli bir
aa (Myrtus communis).
mersin bal
* Mersin bal gillerden, l k denizlerde, gllerde yaayan, tatl sularda yumurtlayan, yumurtalarndan havyar
yaplan bir bal k (Acipenser sturio).
mersin bal giller
* rnei mersin bal olan, vcutlar parlak pullarla veya kemik dmeciklerle rtl, ou yumurtlama
zaman nda rmak azlarna gelen i biiminde uzun bal klar familyas.
mersin bal klar
* Mersin bal giller familyasn iine alan bal klar takm.
mersin morinas
* Mersin bal gillerden, Karadeniz, Hazar Denizi ve bu denizlere dklen rmaklarda yaayan,
yumurtasndan havyar yap lan bir balk (Huso huso).
mersingiller
* ki eneklilerden, mersin, karanfil, okaliptus gibi yapraklar almak, iekleri genel olarak talkm
durumunda bulunan trl bitkileri iine alan bir familya.
mersiye
* At.
mersiyehan
* At okuyan, at.
mert
* Yiit.
* Sznn eri, gvenilir (kimse).
merte
* Erkeke, yiite, merdane (I).
mertebe
* Aama, derece, rtbe.
* Evre, safha.
mertek
* Yapda kullan lan drt ke veya yuvarlak, kalnca sr k.
mertlik
* Yiitlik, erkeklik.
meryem ana kandili gibi
* zayf, yanan (k).
meryem pelesengi
* Kabuklar ndan ayn adla anlan bir reine kar lan ve Antil adalarnda yetien bir aa (Calophyilum
calaba).
meryemana asmas
* Bkz. ak asma.
meryemana dikeni
* \343 deve dikeni.
meryemana kua
* Gk kua, yamur kua.
meryemanaeldiveni
* an ieinin bir tr (Campanula medium).
merzeng
* Mercankk.
mesabe
* Derece, deer, rtbe.
mesabesinde
* yerinde, deerinde, hkmnde.
mesafe
* Ara, uzakl k.
* likilerde ok iten olmama durumu, resmiyet.
mesafe brakmak (veya koymak)
* ilikilerde samim olmamak.
mesafeli
* Aras olan, uzakl bulunan.
* likilerde itenlie yer vermeyen.
mesafelik
* Aralk.
mesaha
* Yeri lme.
* Yz lm.
mesai
* alma, emek.
mesai saati
* alma saatleri, i zaman .
mesai yapmak (veya mesaiye kalmak)
* bir i yerinde, yasal gnlk i sresi dnda ek bir cretle fazla al mak.
mesaj
* Bir devlet bynn, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolaysyla ilgililere gnderdii bildiri.
* Yaz veya szle verilen, gnderilen bilgi; bildirme yaz s, ileti.
* Yaz veya szle anlatlmas amalanan duygu veya dnce.
mesaj brakmak
* (yaz veya szle) bilgi vermek.
mesamat
* Cilt zerindeki kk delikler, gzenekler.
mesame
* Gzenek.
mesane
* drar torbas , kavuk.
mescit
* Cami.
* inde cuma ve bayram namaz klnmayan, minaresiz, kk cami.
mesel
* rnek al nacak sz.
* Atasz.
* Ei tici hikye veya masal.
mesel olmak
* (sz, cmle, dize vb.) atasz durumuna gelmek.
mesel
* Sz gelii, sz gelimi, rnein.
mesele
* Sorun.
* Problem.
* G i.
mesele karmak
* znt verecek veya iinden g k lr bir durum yaratmak.
mesele yapmak
* nemsiz bir eyi nemli bir sorun durumuna getirmek.
mesele yok!
* herhangi bir glk yok!.
mesen
* Sanat ve bilim adamlarn koruyan kimse.
meserret
* Sevin.
meserretle
* Sevinle.
meses
* Hayvanlar drtmekte kullan lan, ucu demirli denek, vendire.
mesh
* Bir eyi elle svazlama.
* Abdest alrken slak eli baa ve meste srme.
meshetme
* Meshetmek ii.
meshetmek
* Abdest alrken slak eli baa ve meste srmek.
Mesih
* sa Peygamber'e verilen adlardan biri.
mesire
* Gezinti yeri, gezilecek yer.
mesirelik
* Gezmeye elverili yer, mesire yeri.
mesken
* Konut, ikametgh.
mesken tutmak
* yerlemek.
meskenet
* Miskinlik, beceriksizlik.
* Yoksulluk, fakirlik.
Mesket Trkleri
* \343 Ah ska Trkleri.
meskkt
* Sikkeler, metal paralar.
meskn
* nsan oturan, eneltilmi (yer).
* Yurt edinilmi (yer).
meskn klmak
* bir yeri eneltmek.
meskn mahal
* Yerleim merkezi.
meskt
* Sylenmemi.
meskt gemek
* sylemeden gemek.
meskt kalmak
* konuulmamak.
mesleinin eri olmak
* iinin uzman veya ustas olmak.
meslek
* Bir kimsenin geimini salamak iin yapt srekli i.
* Ura.
* r, okul, ekol.
* Birbirine bal bilimsel veya felsef dnceler birlii; bir fikir evresinde toplanm eitli bilgiler, dizge,
sistem.
meslek icab
* mesleinin gerei olarak.
meslek ii eitim
* Meslekteyken grevlinin kendini gelitirmesi iin arld kurs.
meslek semek
* geimini salamak iin yeteneklerine ve isteine gre bir ii srekli yapmak.
meslek
* Meslee ilikin, meslekle ilgili olan.
mesleksel
* Meslek, meslekle ilgili.
mesleksiz
* Meslei olmayan, i siz gsz (kimse).
mesleksizlik
* Mesleksiz olma durumu.
meslekta
* Ayn meslekten olan.
meslektalk
* Meslekta olma durumu.
mesmu
* itilmi, duyulmu olan.
mesnet
* Dayanak.
* Mevki, makam.
mesnetli
* Dayana olan.
mesnetsiz
* Dayana olmayan.
mesnev
* Her beyti ayr uyakl bir divan edebiyat naz m biimi.
* Bu trdeki eserlerin genel ad.
mesrur
* Sevinmi, sevinli.
mest
* Sarho, kendinden gemi, esrik.
mest
* zerine ayakkab giyilen ksa konlu, hafif ve yumuak bir tr ayakkab.
mest etmek
* kendinden geirmek.
mest olmak
* kendinden gemek, sarho olmak.
mestane
* Sarho gibi, kendinden gemiesine.
mesti
* Mest yapan veya satan kimse.
mestilik
* Mest yapma veya satma ii.
mestur
* rtl, kapal , gizli.
mesture
* rtl.
* Bkz. Tahsisat mesture.
mes'udane
* Mes'ut bir biimde, mes'ut olarak.
mes'ul
* Sorumlu.
mes'ul olmak
* sorumlu olmak.
mes'ul tutmak
* sorumlu grmek.
mes'uliyet
* Sorum, sorumluluk.
mes'uliyet almak
* sorumluluk yklenmek.
mes'uliyetli
* Sorumlu.
* Sorumluluk gerektiren.
mes'uliyetsiz
* Sorumsuz.
* Sorumluluk gerektirmeyen.
mes'uliyetsizlik
* Sorumsuzluk.
mes'ut
* Mutlu, sevinli, ongun.
mes'ut etmek
* mutlu k lmak.
mes'ut olmak
* mutlu olmak, onmak.
meakkat
* Glk, s k nt, zorluk.
meakkat ekmek
* sknt iinde olmak.
meakkate katlanmak
* gle, sknt ya gs germek.
meakkatli
* G, sk ntl .
meakkatsiz
* G olmayan, s kntsz.
me'ale
* Ucunda, alev kararak yanc bir madde bulunan, aydnlatmaya yarayan denek.
meale ekmek
* nderlik etmek, nayak olmak.
mealeci
* Ortal aydnlatmak iin ra vb. yakmakla grevli kimse.
meatlk
* Musevlere zg mezarlk, maatl k.
mebu
* Dolmu, dolu.
* Doymu.
mee
* Kayngillerden, yz kadar tr arasnda, k yaz yapraklar n dkmeyenleri de bulunan, kerestesi
dayankl bir orman aac (Quercus).
* Bu aatan yaplm olan.
mee kmr
* Meenin yaklmas ile elde edilen dayankl kmr.
mee odunu
* Mee aacndan elde edilen dayankl odun.
* Anlays z, grgsz ve kaba saba kimse.
mee palamudu
* Mee tr bir cins palamut.
meecik
* Bkz. Kurtluca.
meelik
* Mee korusu veya mee orman .
megale
* Uralan ey, i g, ura.
megul
* Bir ile uraan, i grmekte olan.
* alr, kullanlr durumda olan, dolu.
megul etmek
* vaktini almak.
* uratrmak.
* oyalamak.
megul olmak
* vaktini vermek, uramak, oyalanmak.
meguliyet
* Megul olma, urama durumu.
* Ura.
meher
* Sergi.
mehet
* ehit dlen yer veya ehidin gmld yer.
mehur
* nl, tannm, herkese bilinen, angn.
* nl, tannm kimse.
mehur olmak
* n kazanmak, tan nmak, n almak, nlenmek.
mehurluk
* Mehur olma durumu, nllk, tan nm l k.
mehut
* "tank olunan" Grlen, gzle grlm, tan k olunmu.
mehut crmler mahkemesi
* Bkz. sust mahkemesi.
mehut su
* Bkz. sust, crmmehut.
meihat
* eyhlik.
* eyhlislmn makam, eyhlislml k.
meime
* Dl yata.
* Etene, son, dl ei.
mein
* Sepilenmi koyun derisi.
* Bu deriden yaplm olan.
mein gibi
* kararm ve sertlemi (insan derisi).
* iyi piirilmeyip i kalm et.
mein suratl
* Utanmaz, erefsiz (kimse).
mein yuvarlak
* (futbolda) Top.
mek
* Bir retmenin, aynn yazmalar iin rencilerine verdii yaz rnei.
* (yaz ve mzikte) Al mak ve renmek iin yaplan al ma, el altrmas.
* Yaz veya mzik dersi.
mek almak
* ders almak.
mek etmek
* almak veya renmek iin al mak.
mek vermek
* ders vermek.
mekk
* phe uyand ran, pheli.
mekr
* Beenilmi, vlm.
merep
* Yarad l, huy, karakter, miza.
* Davran biimi.
meru
* Yasann, dinin ve kamu vicdannn doru bulduu.
meru mdafaa
* Uran lan bir saldr karsnda kiinin kendisini korumak iin bavurduu yol.
meru saymak
* geerli bulmak.
merubat
* ilecek eyler, iecekler.
merubat
* Merubat hazrlayan, reten veya satan kimse.
meruhat
* Bir maddenin aklanmas iin yaz lanlar, aklamalar.
meruiyet
* Meru, geerli olma durumu.
merulama
* Merulamak ii.
merulamak
* Meru duruma gelmek.
merulatrma
* Merulatrmak ii.
merulatrmak
* Meru duruma getirmek.
merut
* arta bal, artl .
meruta
* Satlmamak art ile bir kimseye, miraslara veya bir kurulua verilmi mlk.
meruten
* arta bal olarak.
meruten tahliye
* zgrl balay c cezan n bir blmn iyi hl ile geiren hkmlnn, artlara uymamas durumunda
yeniden hapsedilmesi artyla salverilmesi.
merut
* Merutiyetle ilgili olan.
merutiyet
* Hkmdarla ynetilen bir lkede hkmdarn bakanl altnda parlamento ynetimine dayanan hkmet
biimi.
* Osmanl mparatorluunda 1876 Anayasasyla balayan ve 1918 Mondros Mtarekesine kadar sren ve I.
ve II. Merutiyet dnemi adlar yla anlan sre.
merutiyeti
* Merutiyet yanl s olan kimse.
me'um
* Uursuz, kt.
meveret
* Bir konu hakknda birinin dncesini sorma, danma.
meveret etmek
* danmak.
met
* Gelgit olay nda denizin kabarmas.
met
* elik omak oyunu.
* Bu oyunda kullanlan, 10-15 cm uzunluundaki denek.
meta
* Mal, ticaret mal.
* Elde bulunan varl k, sermaye.
metabolizma
* Canl organizmada veya canl hcrelerde hareketi, enerjiyi salamak iin oluan, biyolojik ve kimyasal
deiimlerin btn.
metafizik
* Doa tesi, fizik tesi.
metafiziki
* Metafizik ile uraan kimse.
metafizikilik
* Metafizikinin ii veya meslei.
metafor
* stiare, dnleme.
metal
* ok yksek elektrik ve s iletkenlii, kendine zg parlakl olan, oksijenli birleimiyle ounlukla bazik
oksitler veren madde, maden.
* Dizgi makinelerinde sat rlar oluturmak iin eritilen antimon ve kurun ala m na verilen ad.
metal bilimi
* Genellikle elementleri, zellikle metalleri saf olarak elde eden ve bunlarn ileme tekniini belirleyen kimya
endstrisi kolu, metalrji.
metal yatak
* z, temeli metalden oluan yatak.
metalik
* Madensel, madenle ilgili.
* Madenden yaplm , maden.
metalografi
* Maden, alam ve maden filizlerinin yzeylerini, kesitlerini ve billrlama zelliklerini mikroskopla
inceleyerek zmn yapan bilim kolu.
metaloit
* Metalsi.
metalsi
* Metallerin fiziksel zelliklerini, metal olmayan gelerin ise kimyasal zelliklerini ta yan element, madensi,
metaloit.
metalrji
* Metal bilimi.
metalrjik
* Metal bilimi ile ilgili.
metamorfik
* Bakalama uram olan.
metamorfizm
* Bakalam.
metamorfoz
* Bakalama.
metan
* rmekte olan karbonlu maddelerden kan, havada sar bir alevle yanan, renksiz bir gaz, bataklk gaz
(CH4).
metanet
* Metin olma, dayanma, dayankll k, salamlk.
metanet gstermek
* kt bir duruma katlanmak, dayanmak.
metanetli
* Dayankl, metin.
metanetsiz
* Dayanksz.
metanetsizlik
* Dayankszlk.
metapsiik
* Ruh tesi.
metastaz
* Organizmann herhangi bir noktas nda bulunan bir hastalk olaynn organizmann baka bir yerine
sramas, gm.
metatez
* Gme, yer dei tirme.
metazori
* Zorla.
metbu
* Kendisine uyruk olunan.
metelie kurun atmak
* hi paras kalmamak.
metelik
* On para deerinde olan sikke.
* ok az para.
metelik etmez
* ok deersiz grlen nesne veya kimseler iin kullan lr.
metelik vermemek
* deer ve nem vermemek, umursamamak, aldr etmemek.
meteliksiz
* Paras olmayan, zrt.
meteliksizlik
* Paraszlk, zrtlk.
meteor
* Atmosfer iinde oluan scaklk dei meleri, rzgr, yldr m, yamur, dolu gibi olaylara verilen genel ad.
* Akan yld z.
meteor ta
* Gk ta.
meteorit
* Gk ta, meteor ta.
meteorolog
* Meteoroloji uzman.
meteoroloji
* Atmosfer iinde oluan scaklk dei melerini, rzgr, y ldrm, yamur, dolu gibi olaylar inceleyen fizik
dal, hava bilgisi.
meteoroloji istasyonu
* Hava krede sk sk grlen deiiklikleri inceleyen ve len gzlem evi.
meteorolojik
* Meteoroloji ile ilgili olan.
metfen
* Mezar, kabir, sin, makber.
metfun
* Gmlm olan, gml.
meth
* vme, vg.
methal
* Bir yapn n giri yeri, giri antre.
* Bir kitabn giri blm.
* Giri.
methaldar
* Bir ie kar m olan, bir ite parma olan.
methali olmak
* bir ie kar m bulunmak, bir ite parma olmak.
methetme
* Methetmek ii.
methetmek
* vmek.
methini i itmek (veya duymak)
* nnden haberdar olmak.
methiye
* vg.
* Bir kimseyi veya bir eyi vmek iin yazlm iir.
methiye dzmek
* vmek, vg iiri yazmak.
methsena
* vme, ululama.
metil
* Yapsnda metil kk bulunan birleikleri adlandrmakta kullanlan n ek.
metilen
* Metann iki hidrojen atomunu yitirmesiyle treyen bir kk (CH2).
metilik
* Metan birleimlerinin sfat .
metin
* (eser, yasa, belge iin) Bir yazy biim, anlatm ve noktalama zellikleriyle oluturan kelimelerin btn,
tekst.
* Bas l veya el yazmas para, tekst.
metin
* Ac lar kars nda dayanma gcn yitirmeyen, salam, dayankl, metanetli.
metin olmak
* dayankl ve salam olmak, metanetini yitirmemek.
metis
* Krma, azma, melez.
metodik
* Yntemli.
* Dzenli, derli toplu.
metodoloji
* Yntem bilimi.
metodolojik
* Yntem bilimi ile ilgili, yntem bilimsel.
metot
* Yntem.
metotlu
* Yntemli.
metotsuz
* Yntemsiz.
metotsuzluk
* Yntemsizlik.
metraj
* Metre olarak uzunluk.
* Metre ile lme.
metrajl
* Herhangi bir metre uzunluunda olan.
metrdotel
* Bagarson.
metrdotellik
* Bagarsonluk.
metre
* Yer meridyen dairesinin krk milyonda biri olarak kabul edilen, temel uzunluk ls birimi (ksaltmas
m2).
* Genellikle desimetre, santimetre, milimetrelere blnm, bir metre uzunluundaki l arac.
* Herhangi bir metre uzunluunda olan.
metre kare
* Kenar bir metre olan bir karenin alan na eit yzey ls birimi (ksaltmas m3).
metre kp
* Kenar bir metre olan bir kpn oylumuna eit, oylum ls birimi (k saltmas m).
metre sistemi
* Metre, metre kare, metre kp, kilogram, litre gibi kk metreye dayanan l sistemi, metrik sistem.
metrelik
* Uzunluu herhangi bir metre olan.
metres
* Bir erkekle nikhsz yaayan kad n, kapatma.
metres tutmak
* metresle yaamak.
metreslik
* Metres olma durumu.
metreslik etmek
* metres olarak yaamak.
metrik
* Metre veya metreyi temel olarak alan llerle ilgili.
metrik sistem
* Bkz. metre sistemi.
metris
* Askerin arpma s rasnda korunmas iin yaplan toprak siper.
metro
* Byk ehirlerde semtler arasnda ileyen yer alt demir yolu hatt.
* Bu hatta alan ta t.
metroloji
* lme ile ilgili bir bilim dal.
* Arlklar ve ller stne inceleme kitab.
metronom
* Bir mzik paras nn hangi h zla al nmas gerektiini gsteren alet.
metropol
* Bir blgenin veya lkenin en nemli ehri, ana ehir, ana kent.
metropolit
* Ortodokslarda patrikten sonra gelen ve bir blgenin din i lerine bakanlk eden din adam .
metropoliten
* Bir devletin veya bir lkenin ana ehrine ilikin.
* Metro.
metrk
* Braklm, terk edilmi.
* Kullan lmayan.
metrkt
* len birinin b rakt eyler.
metruke
* Braklm, geriye kalm.
metrukiyet
* Braklma, terk edilme.
* Ayrlma, boanma.
mevali
* Osmanl Devletinde grev yapan yksek dereceli ilmiye mensuplarna verilen ad.
mevcudat
* Var olan eyler, varlklar.
* Yarat klar.
mevcudiyet
* Var olma, varl k, var olu.
mevcut
* Var olan, bulunan.
* Bir topluluu oluturan bireylerin tm.
mevcut olmak
* var olmak, bulunmak.
mevdu
* Emanet edilmi, verilmi, braklm .
mevduat
* Belli bir sre sonunda veya istenildiinde ekilmek zere bankalara faizle yatr lan para, tevdiat.
* Yatrm.
mevduat defteri
* Bkz. banka czdan.
mevhibe
* Ba, vergi, ihsan.
mevhibeiilhiye
* Tanr vergisi.
mevhum
* Gerekte olmayp var sanlan, var diye dnlen, kuruntuya dayanan, vehmolunmu.
mevize
* t.
mevki
* Yer, mahal.
* Makam.
* Baz ulam aralarnda yolculara veya tiyatro, sinema gibi yerlerde seyircilere salanan konfora ve bilet
cretlerine gre dzenlenmi yer.
* Durum.
mevkii olmak
* bir ite nemli bir makamda bulunmak.
mevkuf
* Vakfedilmi.
mevkufen
* Tutuklu olarak.
mevkufiyet
* Tutukluluk durumu.
mevkut
* Sreli, periyodik, vakfedilmi.
mevkute
* Belli zaman aralklar ile kan yayn, sreli yay n, periyodik.
Mevl
* Tanr.
mevl
* Efendi, sahip, malik.
* (byk M ile) Tanr .
mevlsn bulmak
* istediine erimek.
Mevlev
* Mevlevlik tarikatna bal kimse.
mevlev pilv
* Kemiksiz koyun etinin hafife piirilmesinden sonra nohut, kestane, havu, soan, ya, fstk ve pirinle
kar trl p, ksk atete haz rlanan bir pilv tr.
Mevlevhane
* Mevlev tekkesi.
Mevlevlik
* Mevlna Cellettin Rum'nin grlerine dayanan ve olu taraf ndan kurulan tarikat.
mevlit
* Doma, doum.
* Doum yeri, insann doduu yer.
* Hz. Muhammed'in doumunu, hayatn anlatan mesnev.
* Sleyman elebi'nin 15. yzyl n banda yazd "Vesiletnnecat" adl mesnev.
* Bu mesnevnin okunduu din tren.
mevlit alay
* Hz. Muhammed'in doum gn olarak benimsenen Rebilevvel'in 12. gn dzenlenen tren.
Mevlit Kandili
* Hz. Muhammed'in doum yldnm.
mevlit ekeri
* Mevlit okunurken datlan zel olarak yaplm eker.
mevlithan
* Mevlit okuyan kimse.
mevlt
* Doum.
* Yeni domu ocuk.
mevrut
* Gelen, gelmi.
mevsim
* Yl n, gneten s, k alma sresi ve dolaysyla iklim artlar bak m ndan farkll k gsteren drt
blmnden her biri, sezon.
* Baz atmosfer olaylarnn en ok belirdikleri zaman.
* Herhangi bir ekimin yap ld veya bir rnn yetiti i dnem.
* Herhangi bir eyin etkinlik dnemi, sezon.
* Yaam blm.
mevsimli
* "Yersiz, gereksiz, zamansz konumak" anlamndaki mevsimli mevsimsiz konumak deyiminde geer.
mevsimli mevsimsiz
* Bkz. mevsimli.
mevsimlik
* lkbahar ve sonbaharda giyilen.
* Bir mevsim iin, bir mevsim sresince.
mevsimsiz
* Zaman iyi seilmemi.
* Uygun zaman gelmeden olan veya yap lan.
mevsuf
* Nitelenmi, nitelikleriyle belirlenmi.
* (sfat tamlamalarnda) Tamlanan.
mevsuk
* Belgeye dayanan, doru, doruluuna gvenilen, salam.
mevt
* lm.
mevta
* ller, lmler, l, lm.
mevut
* Vaat olunmu, sz verilmi.
mevzi
* Yer, mahal.
* Bir asker birliin yeri veya bu birlik tarafndan ele geirilen blge.
mevzi
* Genel olmayan, bir yere zg olan, yaylmam, dar, snrl, mahall, yerel.
* Yerel, lokal.
mevzilenme
* Mevzilenmek ii.
mevzilenmek
* Mevzide yerini almak, mevziye girmek.
mevzu
* Konu.
mevzua girmek
* asl konuyu ele almak.
mevzuat
* Bir lkede yrrlkte olan yasa, tzk, ynetmelik vb. nin btn.
* Sand k, uval, teneke gibi iine ticaret mal konulan koyacaklar.
mevzulu
* Konulu.
mevzun
* Biimli, dzgn, oranl, uyumlu.
* ll, vezinli.
mevzusuz
* Konusuz.
mevzuubahis
* Konu olan, sz konusu; ad geen, sz geen.
mevzuubahis etmek
* sz konusu etmek, hakknda konumak.
mevzuubahsetme
* Mevzubahsetmek durumu.
mevzuubahsetmek
* Sz etmek.
mey
* arap.
mey
* Dou Anadolu'da kullanlan bir tr kk zurna.
meyal
* Bkz. hayal meyal.
meyan
* Bkz. meyan kk.
meyan
* Ara, orta.
meyan bal
* Meyan kknden elde edilen urup.
meyan kk
* Fasulyegillerden, 30-60 cm ykseklikte, tys yaprakl, mavimsi, mor iekli, tatl olan toprak alt blmleri
hekimlikte ve serinletici ikilerin yapmnda kullanlan, ok y ll k otsu bir bitki (Glycyrrhiza glabra).
meyanc
* Arac, arac lk eden kimse.
meyancl k
* Aracl k eden kimsenin durumu.
meyane
* orba gibi yiyeceklere lezzet kazandrmak iin un ve yala yap lan sos.
meyanesi gelmek
* (helva vb. iin) kvam na gelmek.
meydan
* Alan, saha.
* Yar ma, elence veya kar lama yeri.
* Bulunulan yer ve evresi, ortalk.
* Frsat, imkn veya vakit.
* (Mevlev tekkelerinde) Ayin yaplan yer.
meydan (bir eye veya kimseye) kalmamak
* frsat bulamamak.
meydan amak
* sebep olmak.
meydan almak
* gelimek, yaylmak, geni lde olmak.
meydan brakmamak
* frsat vermemek.
meydan bulamamak
* frsat bulamamak.
meydan daya
* Ceza olarak akta ve kalabal k iinde sululara atlan dayak.
meydan dayana ekmek
* herkesin iinde veya ok dvmek.
meydan korkusu
* Bkz. alan korkusu.
meydan muharebesi
* Meydan sava.
meydan okumak
* korkmadn, ekinmedi ini aka bildirmek; kavga veya yarmaya armak.
meydan saati
* Halkn yararlanabilmesi iin alanlara konulan byk saat.
meydan sava
* Bir savata, kesin sonu almak iin dmana kar btn glerle yklenilen lm kal m sava.
meydan saz
* On iki teli olan, sesinin ykseklii sebebiyle ak yerlerde alnmaya uygun, halk ozanlarnn kulland en
byk saz, divan saz.
meydan vermemek
* kt bir durumun gereklemesi iin imkn veya zaman brakmamak.
meydana atlmak
* ortaya kmak.
meydana atmak
* ortaya karmak.
meydana karmak
* akla kavuturmak, ortaya karmak, belli etmek.
* bularak ortaya karmak.
meydana kmak
* ortaya kmak, grnmek.
* belli olmak.
* yetimek, bymek.
meydana dkmek
* hepsini sergilemek, ortaya dkmek.
meydana dmek
* bir i yapmak iin kendini ortaya atmak.
meydana gelmek
* olmak, olumak.
* ortaya kmak.
meydana getirmek
* olmas n salamak, oluturmak.
meydana koymak
* yapp ortaya karmak, gstermek.
meydana vurmak
* belli etmek, ortaya karmak.
meydanc
* Avlu, bahe gibi yerleri sprp temizleyen hizmetli.
* Hapishane koularnda ayak ilerini gren kimse.
* Mevlev tekkelerinde konuklar , Mevlevleri kar layan, meydan aan, Mevlev raksn dzenleyen tarikat
adam.
meydanck
* Kk meydan.
meydancl k
* Meydanc olma durumu.
meydanda
* Ortada, belli, a k, aikr.
* Ortada bulunan, gzle grlen ey.
meydanda b rakmak
* akta, evsiz barksz brakmak.
* ortada, herkesin gz nnde brakmak.
meydan (birine veya bir eye) b rakmak
* savunduu eyden vazgemek veya yar madan ekilmek.
meydan bo bulmak
* kendisini engelleyecek kimse grmeyerek ar davran larda bulunmak.
meydan
* Bir tr iek.
meydanlk
* Geni, meydana benzeyen yer, a kl k.
meyhane
* ki satlan ve iilen yer, iki yeri.
* Kabare.
meyhane pilv
* Kyma, soan, biber ve domates kullanlarak bulgurdan yap lan bir pilv tr.
* Meyhane havasna zg ve mezelik niteliinde olan pilv.
meyhaneci
* Meyhane ileten kimse.
meyhaneci otu
* obandd.
meyhanecilik
* Meyhane iletme ii.
meyil
* Eiklik, eim, ak nt.
* Sevme, gnl verme.
meyil vermek
* eiklik salamak.
* sevmek, gnl vermek.
meyilli
* Bir yana eimi olan, eik.
* Sevmi, gnl vermi, k.
meyilsiz
* Meyli olmayan.
meyletme
* Meyletmek ii.
meyletmek
* Eilmek.
* Einmek.
meyli olmak
* beenmek, sevmek, houna gitmek.
meymenet
* yi nitelik, uur, hayr, bereket.
meymenetli
* Uurlu.
meymenetsiz
* Uursuz.
* Suratsz, kl ks z, huysuz, ters (kimse).
meymenetsizlik
* Uursuzluk, kademsizlik, eamet, nuhuset.
meyus
* zgn.
* Umutsuz, karamsar.
meyus etmek
* zmek.
meyus olmak
* zgn ve umutsuz bir duruma dmek.
meyusiyet
* Umutsuzluk, karamsarlk.
meyve
* Bitkilerde iein dllenmesinden sonra yumurtaln gelimesiyle oluan tohumlar tayan organ, yemi.
* rn, sonu, kr.
meyve aac
* Meyve veren aa.
meyve bahesi
* inde meyve aalar olan bahe.
meyve d
* Meyvelerin derisi.
meyve ezmesi
* Meyvelerin ezilmesi sonucu elde edilen yiyecek.
meyve ii
* Meyvelerde, tohumlarn bulunduu i blm.
meyve kabuu
* Meyvenin d yzeyini kaplayan kal n tabaka.
meyve ortas
* Yemilerin meyve d ve meyve ii arasnda bulunan sulu ve etli blm.
meyve reeli
* Meyveden yaplan ekerli tatl.
meyve sinei
* Meyvelere musallat olan sinek tr.
meyve sineigiller
* Kanatlarnda koyu renkli lekeler bulunan bir tr sinek familyas (Trypetidae).
meyve suyu
* Meyveden elde edilen su.
meyve ekeri
* Bkz. levloz.
meyve yaprak
* iein, dllenmeden sonra yemii oluturan yapra.
meyveci
* Meyve yetitiren veya satan kimse, yemii.
meyvecilik
* Meyve yetitirme ii.
* Meyve alp satma ii.
meyvedar
* Meyveli, meyvesi olan, meyve veren.
meyveho
* Kuru yemi.
* Yemi ars .
meyvelenme
* Meyvelenmek ii.
meyvelenmek
* Meyveli duruma gelmek, meyve vermek.
meyveli
* Meyvesi olan, meyve veren yemili.
* Meyve ile yaplm , iinde meyve bulunan.
* Yarat c olan, olumlu birey ortaya koyabilen.
meyveli aac talarlar
* ou kez bilgili, hnerli kimselere satarlar.
meyvelik
* Meyve aac dikili, belirli byklkte yer, yemilik.
* Meyve konulan kap, yemilik.
meyvesiz
* Meyvesi olmayan, meyve vermeyen.
meyvesizlik
* Meyvesiz olma durumu.
meyyal
* Eilimli, eimli.
meyyit
* l.
-mez
* Bkz. -maz / -mez.
mezalim
* Zulmler, hakszlklar, kymlar.
mezamir
* Ddkler.
* Makamla okunan Zebur sureleri.
mezar
* "ziyaret yeri, ziyaret edilen yer" lnn gml olduu yer, kabir, sin, makber, gmt.
mezar kakn
* ok zayflam kimse.
mezar ta
* Gmlen kiiye ait kimlik bilgileri, dua vb. yazlar kaz nm olarak zerinde bulunduran ve mezarn ba
ucuna dikilen ta.
mezarc
* Mezar kazan ve mezarla bakan kimse.
mezarcl k
* Mezar kazma ve mezar bakma ii.
mezardan karmak
* bir kimseyi lmden kurtarmak.
mezarn kazmak
* ktln istemek, kt duruma drmek iin uramak.
mezarlk
* Mezarlar n bulunduu yer, kabristan, gmtlk, sinlik.
mezat
* Art rma ile sat .
mezat mal
* Baya ve ucuz mal.
mezata karmak (veya koymak)
* ak artrma yoluyla bir mal sata karmak.
mezat
* Artt rma ile sat ynlendiren kimse.
* Srekli olarak mezad takip eden kimse.
mezbaha
* Hayvan kesilen yer, kesim evi, kanara,salhane.
mezbele
* plk, sprntlk, p ve sprnt dklen yer, kllk.
* Aa lk ve kt durum.
mezbelelik
* plk, mezbele.
mezcetme
* Mezcetmek ii.
mezcetmek
* Birbirine katmak, kat t rmak.
meze
* ki iilirken yenilen yiyecek.
* Elence, alay.
mezeci
* Meze satan kimse.
mezecilik
* Meze yapp satma ii.
mezelik
* Meze yaplmaya elverili, meze olarak kullan lan.
* Meze olarak yenilen ey.
mezellet
* Alalma, baya lama.
mezesiz
* Meze yemeden iilen (iki).
* Meze yemeyerek.
mezgit
* Mezgitgillerden, Avrupa ve Trkiye denizlerinde yaayan, uzun vcutlu, byk azl, eti lezzetli bir balk,
tavuk bal (Gadus merlangus).
mezgitgiller
* Balklar snfnn, kemikli bal klar takmna giren, genellikle tatl sularda yaayan bir familya.
mezhebi geni
* Namus konusunda ar hogrl davranan (kimse).
mezhep
* Bir dinin gr, yorum ve anlay ayrl klar sebebiyle ortaya kan kollarndan her biri.
* reti.
* Anlay, gr.
mezhepi
* Mezhep yanls olan kimse.
mezhepilik
* Mezhepi olma durumu.
meziyet
* Bir kiiyi veya nesneyi benzerinden stn gsteren nitelik.
meziyetli
* Beenilen, stn nitelikleri bulunan.
mezkr
* Ad geen, az nce anlan, sz geen, zikredilen, zikrolunan.
mezoderm
* Orta deri.
mezon
* Eloktrondan ar, protondan hafif bir atom cisimcii.
mezosfer
* Orta yuvar.
mezozoik
* kinci a.
mezozom
* Bakterinin remesi s rasnda bakteri zar ndan kvr mlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yap.
mezra
* Ekime elverili, ekilecek tarla veya yer.
* En kk yerleim birimi.
mezraa
* Bkz. mezra.
mezru
* Ekilmi, ekili.
mezun
* zin alm , izinli.
* Bir okulu bitirerek diploma alm (kimse).
* Bir i iin yetki verilmi, yetkili.
mezun olmak
* (okulu) bitirmek.
mezuniyet
* zinli olma durumu.
* (okulu) Bitirme.
* Yetki.
mezura
* Terzilikte l almak iin kullan lan, genellikle 1,5 m uzunluunda erit metre.
mezr
* Bkz. mezura.
* l.
mezzosoprano
* Soprano ile kontralto arasnda kadn sesi.
* Sesi byle olan sanat.
Mg
* Magnezyum'un ksaltmas.
m / mi, mu / m
* Sonuna getirildii cmleye veya kelimeye, syleyi biimine ve tonlamaya gre soru, ama veya inkr
anlam verir.
* Soru anlam yla rica ve emir cmleleri yapar.
* Tekrarlanan kelime aras nda kullan larak kelimenin anlamn pekitirir.
* Belirli gemi zamanl bir cmle ile baka bir cmleyi zaman, art veya sebep ilikisi ile birbirine balar.
mc r
* Bkz. mucur.
mgrlk
* Mg r olma durumu.
mgri
* Sularmzda yaayan bir ylan bal tr (Conger conger).
mh
* Byk ivi.
mhlama
* Mhlamak ii.
mhlamak
* Mhla tutturmak, akmak, ivilemek.
* Birini veya bir eyi bir yerden ayr lmaz, kp rdayamaz duruma getirmek.
mhlanma
* Mhlanmak ii.
mhlanmak
* Mhlamak iine konu olmak veya mhlamak ii yap lmak, ivilenmek.
* Olduu yerde kalp bir yere kprdayamaz olmak.
mhlayc
* Alt n, gm vb. talar metal yuvalara ileyen ve s k tran usta.
mhl
* Mh olan.
* Mhlanm , mhla tutturulmu.
* Dimdik, sabit, k mldamakszn.
mhst
* Eli sk, cimri.
mhst lk
* Cimrilik.
-mk / -mik, -muk / -mk
* Fiilden isim treten ek: k y-mk , il-mik , kus-muk ,soy-muk, kes-mik, yala-muk vb.
mklep
* Eski Trk ve slm aletlerinde alt kapaa sertap ile balanm, ucu genimsi, katlanabilir para.
mknats
* Demiri ve daha baka baz metalleri eken demir oksit.
* Demiri ekme zellii tayan veya sonradan bu zelli i kazanan her trl madde.
* ekicilii, albenisi olan kimse.
mknats
* Mknatsla ilgili,manyetik.
mknatsiyet
* Mknatslk.
mknatslama
* Mknatslamak ii.
mknatslamak
* (bir demir ubuuna) Mknats zellii vermek.
mknatslanma
* Mknatslanmak ii.
mknatslanmak
* Mknats zellii kazanmak; mknatsl bir duruma gelmek.
mknatsl
* Mknats olan.
* Mknatslanm olan.
mknatsl ine
* Merkezinden bir iple asl bulunan, dar ve sivri bir ekenar drtgen biiminde yaplm m knat s ubuu.
mknatsl k
* Mknatsl olma zelli, mknatsiyet.
mnck mnck
* Mnc klayarak.
mncklama
* Mnc nlamak ii.
mncklamak
* rseleyecek veya biimini bozacak gibi ellemek, s k trmak.
mncklanma
* Mnc klanmak ii.
mncklanmak
* Mnc klamak ii yaplmak veya mncklamak i ine konu olmak.
mncrk
* Kk, afacan, zeki (ocuk).
mntka
* Blge.
mr mr
* Sularmzda yaayan bir ylan bal tr (Echelus myrus).
* Mr ldamak fiili ile kullan lan bir sz.
mrl m rl
* Mr ldanarak.
mrldama
* Mr ldamak ii.
mrldamak
* Alak ve g anla lr bir sesle bir eyler sylemek.
mrldan
* Mr ldanmak ii veya biimi.
mrldanma
* Mr ldanmak ii.
mrldanmak
* Alak sesle kendi kendine bireyler sylemek.
* Alak bir sesle ark sylemek.
* Ancak yanndakinin duyabilecei bir biimde konumak.
mrlt
* Mr ldanrken kan ses.
mrn krn
* Bir istei kabul etmeme, nazlanma.
mrn krn etmek
* bir istei yerine getirmemek iin eitli sebepler ileri srmek, nazlanmak.
mrlama
* Mrlamak ii.
mrlamak
* (kedi) Mr mr diye ses karmak.
mrm r
* Bir tr kedi.
* Yzgesiz, uzun plak gvdeli bal k.
mrm rk
* Mrlanan.
* Srekli sorun karan.
mrnav
* Miyavlama sesi.
mrra
* Kahve eidi, bir tr ac kahve.
msdak
* Bir eyin doru olduunu kantlayan ey, lt.
msr
* Budaygillerden gvdesi kaln, yapraklar byk, boyu yaklak 2 m olabilen erkek iekleri tepede salkm
durumunda, dii iekleri yaprakla gvde arasnda koan biiminde olan bir kltr bitkisi (Zea mays).
* Bu bitkinin koan zerindeki taneli rn.
Ms r baklas
* Ac bakla.
msr ekmei
* Msr unu, tuz ve suyun karm yoluyla yap lan hamurun bir kap iinde piirilmesiyle hazrlanan ekmek
tr.
Ms r ful
* Hint ful.
msr kalburu
* Aleve tutularak iinde msr patlat lan kalbur biiminde bir kap.
msr z
* Msrdan elde edilen z madde.
msr patlatmak
* cin msrn kalburda ve ate zerine tutarak patlamas n salamak.
msr pskl
* Msr koann n ucundan sarkan sar renkli pskl biimindeki tepecii.
msr pskl gibi
* (sa iin ) seyrek, ince ve cansz.
Ms r tavuu
* Hindi.
Ms r turnas
* bis.
msr unu
* Kuru msr tanelerinin tlmesiyle elde edilen un.
msr ya
* Msr tanelerinden karlan s v ya.
msrc
* Msr yetitiren veya satan kimse.
Ms r'daki sar sultan bile duydu
* duymayan kalmad.
Ms rl
* Msr halkndan olan kimse.
msrlk
* Geni ms r tarlalar bulunan yer.
mskal
* Her biri baka perdede bir sra kam boumundan yap lm ddk, musikar.
mskala
* Metal parlatmaya yarar alet.
msml
* Eti yenilebilen, murdar olmayan.
msra
* Manzumenin sat rlarndan her biri, dize.
mstar
* Mastar.
mstara
* Bkz. mastar.
-m / -mi,-mu / -m
* Belirsiz gemi zaman eki: al-m,yer-mi, yaz-m-s n, git-mi-siniz vb.
* S fatlar: pi-mi (a), l-m (eek), halan-m (et) vb.
* simler: dol-mu, er-mi, ge-mi vb.
ml ml
* Rahat sessiz ve derin soluk alarak.
mldama
* Mldamak ii.
mldamak
* Ml m l ses kararak.
mm
* Kays veya zerdali.
mymnt
* nsann sabrn tketecek derecede yava ve m zmzca i gren.
mymnt lk
* Mymnt olma durumu.
-mz / -miz,-muz / -mz
* okluk 1. kii iyelik eki: Baba-mz,anne-miz ,ordu-muz, ky- -mz vb.
mz ka
* Bando.
* Armonika.
mz kac
* Bandocu.
* Armonika alan (kimse).
mz kal
* Sarayn mzik takmnda al an kimse.
mz k
* eitli sebeplerle oyun bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca darlan (kimse), ordubozan, oyunbozan.
mz klk
* Mz k olma durumu,ordubozanlk, oyunbozanlk.
mz klk etmek
* mzklanmak, oyunbozanl k etmek.
mz klanma
* Mz klanmak ii.
mz klanmak
* eitli sebeplerle oyun bozmak, yenilgiyi kabul etmemek, oyunbozanlk etmek, m zkl k etmek.
mz ldanma
* Mz ldanma, ikyeti bir sesle konuma, szldanma.
mz ldanmak
* Mz ldanmak, ikyeti bir sesle konumak, szldanmak.
mz ma
* Mz mak ii veya durumu.
mz mak
* Mz k lk etmek.
mz rdanma
* Mz rdanmak ii.
mz rdanmak
* Yaknarak konumak, szldanmak, homurdanmak.
mzm z
* Her eyde kusur bularak hibir eyden memnun olmayan.
* evresindekileri rahatsz edecek kadar tembel olan.
mzm zca
* Mzmza yakr (biimde), mzm z gibi.
mzm zlanma
* Mzmzlanmak ii.
mzm zlanmak
* Mzmzca davranlarda bulunmak, mzmzlk etmek.
mzm zlk
* Mzmz olma durumu veya m zm zca davran.
mzm zlk etmek
* mzm zlanmak.
mzrak
* Uzun sapl , sivri demir ulu silh, cda.
* Atletizmde kullanlan cirit.
mzrak uvala girmez (smaz)
* gizli tutulmas imknsz durumlar karsnda sylenir.
mzrakl
* Mzra olan, mzrak tayan.
mzrakl ilmihl
* slm dininin ilkelerini reten ilmihl kitaplar ndan biri.
mzraks
* Mzraa veya mzrak ucuna benzeyen.
mzraks z
* Mzra olmayan.
mzrap
* Telli alglar almaya yarayan ve aa, kemik, maden veya kiraz aacndan yaplan alet, alg , tezene.
mzrapl
* Telleri bir mzrap veya parmakla alnan (saz).
mi
* Bkz. m / mi.
mi
* Gam dizisinde re ile fa arasndaki ses ve bu sesi gsteren nota i areti.
miad dolmak
* bir eyin kullanm sresi bitmek,eskimek.
miad gelmek
* zaman gelmek.
miat
* Bir eyin yaplmas iin tannan sre.
* Bir eyin yerine yenisinin verilebilmesi iin kabul edilmi bulunan sre, kullanma sresi.
mibzer
* Tohum ekme aleti.
miel
* Selloz molekllerinin en kk paras.
mio
* Muo.
mide
* Omurgallarda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak barsa arasnda besinlerin sindirime
hazr duruma getirildii omurgasz hayvanlarda sindirim kanalnn bu blgeye kar lk olan paras.
* Karn, kar n blgesi.
* Yemek yeme istei.
mide az
* Yemek borusunun mideye alan alt ucu.
mide buland rmak
* kusacak bir duruma getirmek.
* Kukuland rmak.
mide fesad
* ok ve eitli yemenin yol at mide bozukluu.
mide fesadna uramak
* ok ve eitli yiyecekler yemekten midesi bozulmak.
mide kaps
* Midenin onikiparmak barsana alan alt ucu.
mideci
* Kendi karlarndan baka bir ey dnmeyen (kimse).
midesi (veya ii) ezilmek (veya kaznmak)
* alk duymak.
midesi almamak (kaldrmamak, kabul etmemek veya gtrmemek)
* hastalk, tiksinme gibi sebeplerle bir eyi yiyememek.
* irkin bir ey kar s nda huzursuz olmak, rahat kamak.
midesi bulanmak
* kusacak gibi olmak.
* irenmek, tiksinmek.
* kukulanmak, ikillenmek.
* huzursuz olmak, rahat kap tedirgin olmak, holanmamak.
midesi ekimek (kaynamak veya yanmak)
* yeni yenilmi yiyeceklerden tr midede rahatszlk duymak.
midesiz
* Yenmeyecek eyleri yiyen.
* Hibir eyden tiksinmeyen, en i renilecek eyler karsnda bile tiksinti duymayan.
midev
* Mide ile ilgili olan.
* Mideye uygun olan, mideye iyi gelen.
mideye oturmak
* yenilen ey sindirilmeyip mideye rahatszlk vermek.
mideyi bastrmak
* hafif eyler yiyerek al n gidermek.
midi
* Orta.
midi etek
* Diz kapan rten veya diz kapandan drt santim kadar aa inebilen etek.
midibs
* Kk otobs.
midibs
* Midibs alp satan, ileten veya kullanan kimse.
midilli
* Normalden daha kk boyda, bir tr at.
midye
* Yass solungal, yumuakalardan, kabuklar birbirine eit, denizlerin kayalk yerlerinde kmeler
durumunda yaayan eti yenir bir hayvan (Mytilus).
midyeci
* Midye avlayan veya satan kimse.
midyecilik
* Midyecinin ii.
midyelik
* Yapay olarak midye retilen yer.
miftah
* Anahtar.
migmatit
* Tortul katmanlar aras na mama girmesiyle oluan deiim kayac.
migren
* Yar m ba ars.
mifer
* Savata ba d darbelerden koruyan, demir, elik vb. yaplm bal k, tolga.
mihanik
* Dnmeden, llerek deil de yaln zca alkanln verdii kolaylkla veya yalnz kaslarn hareketiyle
yaplan (i, hareket vb.), mekanik.
mihenge vurmak
* denemek.
mihenk
* Denek ta .
* Birinin deerini, ahlk n anlamaya yarayan lt.
mihman
* Konuk misafir.
* Kalc.
mihman olmak
* konuk olarak bulunmak.
mihmandar
* Resm konuklar a rlamak ve onlara klavuzluk etmekle grevlendirilen kimse, konuku.
mihmandarlk
* Mihmandar n yapt i.
mihnet
* S knt , znt.
mihnet ekmek
* sknt l bir duruma katlanmak, s k nt ekmek.
mihr
* Mslman bir erkein nikh esnasnda eine vermeyi kabullendii mal veya para.
mihrabms
* Mihraba benzeyen.
mihrace
* Hindistan'da racadan daha byk hkmdarlara verilen unvan.
mihrak
* Odak.
mihrap
* Cami, mescit gibi yerlerde Kbe ynn gsteren, duvarda bulunan ve imama ayrlm olan oyuk veya
girintili yer.
* Umut balanan yer.
mihver
* Eksen.
* Konuulan, yazlan, tartlan veya dnlen bir konunun en nemli noktas.
-mik
* Bkz. -mk / -mik.
mika
* Pskrk ve bakalam kayalar iinde bulunan, alminyum silikat ile potasyumdan olumu, yapraklar
durumunda ayr labilen parlak bir minarel, evren pulu.
* Bu minaralden yaplm olan.
mikado
* Japon imparatorlar na verilen unvan.
* Fil dii, tahta veya kemikten yaplm kk ubuklarla oynanan bir oyun.
mikal
* Yapmnda mika maddesi kullanlan.
mikal cam
* Yapmnda mika maddesi kullanlan, darbe aldnda tuz buz olup dalmayan cam tr.
mikp
* Kp.
mikaist
* Kk kuvars billrlaryla mikadan olumu, yaprak biiminde bakala ma uram kaya.
mikoloji
* Mantar bilimi.
mikos
* Mantar asalaklar ndan oluan hastalk.
mikoz
* Mantar.
mikro-
* "Kk" anlam veren n ek.
mikroamper
* Amperin milyonda birine eit akm iddet birimi.
mikrobik
* Mikropla ilgili; mikroplu.
mikrobiyolog
* Mikrobiyoloji uzman .
mikrobiyoloji
* Mikroplar konu alan bilim dal.
mikrodalga
* Boylar 1 mm. ile 1 m. arasnda dei en (milimetre, santimetre ve desimetre cinsinden) elektromagnetik
dalga.
mikrofilm
* Herhangi bir belgeyi, yayn vb. yi kk sinema filmi gibi bir erit zerine eken, zel bir fotograf
makinesiyle elde edilmi film.
mikrofon
* Elektrik akm etkisiyle sesi uzakta bulunan al cya ulatran ara.
mikrofona koymak
* hikye, roman, oyun gibi eserleri radyo iin elverili duruma getirip yaymlamak.
mikrofoncu
* Ses kaynan n yer dei tirmesine gre mikrofonu yneten kimse.
mikrofonik
* Mikrofona uygun den.
mikrokok
* Nokta biimdeki mikroplara verilen genel ad.
mikrolit
* Baz talarn yapsnda bulunan, prizma biiminde ve ancak mikroskopla grlebilen billrlar.
mikrometre
* Byk lde bytme gc olan teleskop, mikroskop gibi optik aletlerle incelenen nesnelerin oylumlar n
lmede kullanlan alet.
* ok kk uzunluklar lmeye, incelemeye yarayan alet.
* Mikron.
mikron
* Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre.
mikroorganizma
* Mikroskopla grlebilen organizma.
mikrop
* Mikroskopla grlebilen, rmeye, mayalanmaya ve hastalklara yol aan bir hcreli canl.
* Kendisinden ktlk ve zarar gelen kimse.
mikroplanma
* Mikroplanmak ii.
mikroplanmak
* Mikroplu duruma gelmek.
* Kirlenmek.
mikroplu
* Mikrobu olan, mikropla buluan, intan.
mikropluk
* Yaramazlk, ktlk, fesatlk.
mikropsuz
* Mikrobu olmayan, mikrobu ldrlm olan.
mikropsuzlandrma
* Mikropsuzlandrmak ii.
mikropsuzlandrmak
* Bir eyin mikroplar n kimyasal maddeler veya s yard m yla ldrmek, dezenfekte etmek.
mikropsuzlatrma
* Mikropsuzlatrmak ii veya durumu.
mikropsuzlatrmak
* Mikropsuzlandrmak.
mikrosefal
* Yetersiz gelime sonunda beyni ve kafatas kk olan (kimse).
mikrosinema
* Mikroskopla grlebilecek nesnelerin grntlerini tespit etmekle uraan sinema kolu.
mikroskobik
* Mikroskopla grlebilecek kadar kk olan.
mikroskop
* Bir mercek yard myla kk nesneleri byltp daha iyi belirtmeye veya plak gzle grlmeyenleri
gstermeye yarayan alet.
mikroskop altna koymak
* en ince noktasna kadar aratrmak, didik didik edip incelemek.
miksefe
* \343 meksefe.
mikser
* eitli yiyecek maddelerini kar trmaya yarayan elektrikli alet, kart rc .
* Har karma aleti, karma.
miktar
* Bir eyin llebilen, saylabilen veya azal p oabilen durumu, nicelik.
* l, para, k sm.
mikyas
* lek, l.
mikyasl
* lei veya ls olan.
mikyass z
* lei veya ls olmayan.
* Hadsiz hesapsz, hesaba kitaba smayan.
mil
* Selin srkleyip getirdii ok kk taneli amurlam kum ve toprak kar m.
mil
* Trl ilerde kullan lmak iin yap lan ince ve uzun metal ubuk.
* Gze srme ekmeye yarayan, kemik veya fil diinden yap lm ince ve uzun ara.
mil
* Yer yer uzunluu deien bir uzakl k l birimi. kara mili, deniz mili.
mil ekmek
* birinin gzlerini kzgn mille kr etmek.
mild
* Milda dayanan, miltla ilgili olan.
mild takvim
* sa peygamberin doumunu (aslnda, doumunun yaklak olarak drdnc y ln ) balang olarak alan
takvim.
mild tarih
* Mild takvimin belirttii tarih.
milt
* sa peygamber'in doduu gn.
milttan nce
* Mild tarih balangcndan geriye doru saylan yllara gre belirtilen tarih (ksaltlm biimde: M. .).
milttan sonra
* Mild tarih balangcndan bu yana saylan y llara gre belirtilen tarih (ksaltlm biimde: M. S.).
mildiyu
* En ok balarda grlen, peronospora cinsinden, emelerini bitkilerin yapraklar na salarak yaayan aslak
bir mantarn oluturduu hastalk.
milel
* Milletler, uluslar.
milfy
* ok ince yufka ve kremayla yap lan bir tr pasta.
mili-
* Bir l biriminin nne getirildiinde bu birimi binle blen n ek. K saltmas m.
milibar
* Bir barn binde biri deerinde atmosfer bas nc l birimi.
miligram
* Bir gram n binde birine eit arlk ls birimi (mgr).
mililitre
* Bir litrenin binde birine eit oylum l birimi (ml).
milim
* Santimetrenin onda biri.
milim oynamamak
* lsne tam olarak uygun dmek.
* hi kp rdamamak.
milim amamak
* tam denk dmek.
milimetre
* Metrenin binde birine eit uzunluk l birimi (mm).
* En kk miktar, en az.
milimetrik
* Milimetre ilgili olan.
* Milimetrelere blnm.
milimi milimine
* Tam, tastamam, iyice.
milimikron
* Bir mikronun binde biri (m).
milis
* Sava sras nda orduya yardmc olarak toplanan halk gc.
* Baz lkelerde yardmc gvenlik gc.
militan
* Bir dncenin, bir grn baar kazanmas iin savaan, mcadele eden.
* Bir rgtn etkin yesi.
* Mcadelesini zor kullanarak ve yasa d yollarla yapan taraftar.
militanlama
* Militanlamak ii veya durumu.
militanlamak
* Militan olmak, militan durumuna girmek.
militanlatrma
* Militanlatrmak ii veya durumu.
militanlatrmak
* Militan durumuna getirmek.
militanlk
* Militan olma durumu.
militarist
* Militarizm yanl s .
mil itarizm
* Bir lkede ordu gcnn ar derecede ar basmas.
* Btn yurt sorunlarnn yaln z ordu gcyle zlebileceini savunan gr.
millenme
* Millenmek ii veya durumu.
millenmek
* Akarsuyun getirdii kumlu, amurlu toprak bir yere ylmak.
millet
* ounlukla ayn topraklar zerinde yaayan; aralarnda dil, tarih, duygu, lk, gelenek ve grenek birlii
olan insan topluluu, ulus.
* Benzer zellikleri olan topluluk.
* Bir yerde bulunan kimselerin btn, herkes.
millet meclisi
* Milletvekillerinin oluturduu kurul.
* Bu kurulun topland yap.
millete
* Millet tarafndan, millete gre, millet olarak.
milletler aras
* Milletler arasnda yap lan; milletler arasndaki ilikilerle ilgili olan, uluslar aras.
milletler aras c
* Bkz. Uluslar aras c.
milletler aras cl k
* Bkz. Uluslar aras cl k.
milletsever
* Milletini seven kimse.
milletseverlik
* Milletsever olma durumu.
milletta
* Ayn milletten olan.
milletvekili
* Anayasaya gre yasama meclisine seimle giren millet temsilcisi, mebus.
milletvekilli i
* Milletvekilinin grevi, mebusluk.
mill
* Milletle ilgili, millete zg, ulusal.
mill eitim
* Eitimin ulusal olmas.
mill ekonomi
* Bir milletin kendine zg ekonomi siyaseti.
mill gelir
* Bir yllk toplumsal retimde, retim aralar iin harcananlarn dlmesinden sonra kalan blm, ulusal
gelir.
mill gvenlik
* Kamu dzeni ve emniyeti.
mill hviyet
* \343 mill kimlik.
mill iktisat
* Ulusal ekonomi.
mill irade
* Ulusa kullan lan ve hibir gcn etkileyemeyecei kuvvet.
mill kimlik
* Bir milletin kendine zg dn ve yaay biimi, dil, tre ve gelenekleri, toplumsal deer yarg lar ve
kurallar ile oluan zellikler btn, mill hviyet.
mill mar
* stikll mar .
mill mcadele
* stikll Sava, Kurtulu Sava.
mill mdafaa
* Milli savunma.
mill savunma
* Ulusal savunma.
mill tak m
* Uluslar aras yarmalarda bir lkeyi temsil etmek iin bir araya gelmi sporcular grubu.
millleme
* Mill nitelik kazanma.
milllemek
* Mill nitelik kazanmak.
millletirme
* Mill bir nitelik verme, millletirmek ii veya durumu.
millletirmek
* Mill bir nitelik vermek.
* zel sektre ait yerli ve yabanc firmalar devlet mlkiyetine geirmek, ulusallatrmak.
milllik
* Mill olma durumu.
milliyet
* Millete zg olma durumu veya mill olma durumu, ulusallk.
* Bal bulunan millet, tabiiyet.
milliyeti
* Milliyet ilkesini benimseyen, ulusu.
milliyetilik
* Madd ve manev alardan millet ve lkesinin karlarn her eyin stnde tutma anlay, ulusalc lk.
milliyetperver
* Milletini seven, milletine bal olan (kimse), ulussever.
milliyetperverlik
* Milliyetperver olma durumu, ulusseverlik.
milliyetsever
* Milliyetini benimseyen, milliyeti.
milliyetseverlik
* Milliyeti olma durumu, milliyetini benimseme durumu.
milliyetsiz
* Millet sevgisi olmayan, mill duygular zayf (kimse).
milyar
* Milyon kere bin, 1.000.000.000.
* Bu sayn n ad .
milyarder
* Bir veya daha ok milyar olan (kimse).
* Madd varl bak m ndan zengin saylan (kimse).
milyarderlik
* Milyarder olma durumu.
milyarlarca
* Milyar milyar, birok milyar bir arada olarak.
milyarl k
* Nicelii milyarla llen.
* Madd varl milyar deerinde olan.
milyon
* Bin kere bin, 1.000.000.
* Bu sayn n ad .
milyoner
* Bir veya daha ok milyonu olan kimse.
* Madd varl bak m ndan zengince saylan kimse.
milyonerlik
* Milyoner olma durumu.
milyonlarca
* Milyon milyon, birok milyon bir arada olarak.
milyonluk
* Nicelii milyonla llen.
* Madd varl milyon deerinde olan.
mim
* Arap alfabesinde m harfinin ad.
* Ebcet hesabnda karl 40 olan harf.
* Biten bir yaz nn altna konulan iaret.
mim
* Eski Yunan ve Roma'da yaam, treleri taklit amac gden komedi tr.
* Bir oyuncunun herhangi bir davran veya duyguyu yz ve vcut hareketleriyle anlatt komedi tr.
* Bu tr gerekletiren sanat.
mim koymak
* unutulmamas iin iaret koymak.
* nemli bularak stnde srarla durmak.
mimar
* Yaplarn plnn yapp bunlarn gereklemesini salayan, yneten kimse.
mimarba
* Osmanl saraynda, resm yap lar n onarm ve yapm ileriyle uraan mimarlar n ba.
mimar
* Mimarl k.
* Mimarl kla ilgili, mimarl a ilikin.
mimarsiz
* Pln mimar tarafndan yaplmayan, kaba yap.
mimarlk
* Mimar olma durumu.
* Belirli l ve kurallara gre yaplar yapma sanat , mimar.
mimik
* Yz, el, kol hareketleriyle dnceyi anlatma sanat.
* Duygular , dnceleri belirtecek biimde yzde beliren k m ldanlar, hareketler.
mimleme
* Mimlemek ii.
mimlemek
* Birini, hoa gitmeyen veya iyi olmayan bir davran dolaysyla hakknda iyi dnlmeyenler arasna
koymak.
mimlenme
* Mimlenmek ii.
mimlenmek
* Mimlemek iine konu olmak.
mimli
* Genellikle davran larndan kuku duyulan, kt olarak bilinen, mimlenmi.
* Arap alfabesinde mim harfi ile iaret konmu olan (kitap, yaz vb.).
mimoza
* Baklagillerden, iekleri sar ve baz trlerine beyaz veya meneke renginde, yapraklar akasya yaprana
benzeyen bir ss bitkisi (Mimosa).
minakop
* Glge bal, ta levrei.
minare
* Namaz vaktinin geldiini bildirmek iin mezzinin kp ezan okuduu, bir veya birka erefeli, ounlukla
tatan, yksek ve ince yap .
minare boyu
* Aa yukar 10 ile 20 m arasnda ykseklii anlatmak iin kullanlr.
minare gibi
* ok uzun.
minare glgesi
* Gereklemesi imkns z durumlar iin kullan lr.
minare krmas
* ok uzun boylu (kimse).
minareci
* Minare yapan usta.
minarecik
* Kk minare.
minarecilik
* Minarecinin yapt i.
minareli
* Minaresi olan.
minaresiz
* Minaresi olmayan.
minareyi alan kl fn haz rlar
* kolay kolay gizlenemeyecek kadar byk bir yolsuzluu yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollarn
nceden dnr.
minber
* Camilerde hatibin kp hutbe okuduu merdivenli, ykseke yer.
minder
* i yumuak bir madde ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar ilte.
* Yer al trmalar nda ve atlamalarda, yerin ve dmelerin sertliini gidermek iin kullan lan, deri veya
kauuktan yaplm ilte.
* Gre kar lamalarn n zerinde yapld , en az 10 cm kalnl nda, 9 m apnda bir ember izilmi olan,
aprazlama keleri krmz ve mavi renklerle belirlenmi yayg.
minder alt etmek
* Bkz. hasr alt etmek.
minder rtmek
* isiz, gsz oturmak.
* bir yerde uzun sre oturmak.
* otururken yaplan ilerle uzun yllar uramak.
minder d na atmak
* ortadan kaldrmak, silmek, kovmak.
minderalt
* Deerli eyalarn veya paralarn sakland yer.
mine
* Metal eya zerine vurulan renkli cam katman.
* Saat kadran.
* Dilerin ta ksmn kaplayan beyaz ve sert doku.
* nce ve parlak nak.
mine iei
* Mine ieigillerden, yapraklar karl kl ve oymal, iekleri baak durumunda alacal, mavi veya meneke
renginde, sap drt keli olan trl bir bitki (Verbena).
* Bu bitkinin iei.
mine ieigiller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden, mine iei ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas.
mineci
* Mine yapan sanat.
mineleme
* Minelemek ii.
minelemek
* Mine ile sslemek.
mineli
* Mine ile bezenmi.
mineral
* Normal scakl kta doada kat durumda birtak m maddelerle kar k veya birleik olarak bulunan veya
kimyasal yollarla elde edilen inorganik madde.
* inde inorganik maddeler bulunan.
mineral bilimci
* Minerolog.
mineral bilimi
* Mineral ve billrlarla, onlarn fiziksel ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim, mineroloji.
mineralletirici
* Bir madenle birleerek onu mineral duruma dntren (madde).
mineralletirme
* Mineralletirmek ii.
mineralletirmek
* Bir metali mineral duruma getirmek.
* inde mineral maddeler eritilerek suyu, maden suyu niteliine getirmek.
mineralli yalar
* neft, mazot gibi yerden karlan yalar.
minerolog
* Mineral bilimi ile uraan kimse.
mineroloji
* Mineral bilimi, maden bilimi.
mini
* Kk.
mini etek
* Diz kapandan yukarda, eitli ksalkta etek.
minibs
* 10, 12 kiilik kk otobs.
minibs
* Minibs olan, minibs alp satan veya ileten kimse.
minibslk
* Minibs iletme ii.
minicik
* ok kk, ufack.
minik
* Kk ve sevimli.
minimal
* Minimum.
minimetre
* Silindir biimindeki nesnelerin i aplarn denetlemekte kullan lan l aleti.
minimini
* Kck.
* Pek kk (ocuk).
minimum
* Bir ey iin gerekli en az veya en kk (derece, nicelik).
* Deiken bir niceliin inebildii en alt, asgar, minimal.
miniskl
* Kk (harf).
mink
* Bkz. vizon.
minkale
* letki.
minnack
* ok kk, minimini.
minnet
* Yaplan bir iyilie kar kendini borlu sayma, gnl borcu.
* Bir iyilie kar teekkr etme, memnuniyet duyma.
minnet alt nda kalmamak
* birinin iyiliine kar kendini borlu durumdan kurtarmak iin, kar lk olarak bir iyilikte bulunmak.
minnet duymak
* birinin iyiliine kar kendini ona borlu saymak.
minnet etmek
* boyun eip yalvarmak.
minnettar
* Bir kimsenin grd iyilie kar teekkr borcu olan, gnl borlusu.
minnettar kalmak
* birinden grlen iyilie kar teekkr duygusu beslemek.
minnettarane
* Minnettarca.
minnettarlk
* Minnettar olma durumu, kran.
minno
* Kk ve sevimli kimselere sylenen seslenme sz.
minorka
* (tavukulukta) Akdeniz rklar ierisinde en iri yapl olan bir yumurta rk .
minr
* Daha kk.
* Bir makam, bir akort, bir gam, bir aralk zellii olan.
* Kk nerme.
mintan
* Yakas z, uzun kollu erkek gmlei.
* Gmlek zerine giyilen kollu yelek.
mintanlk
* Mintan yapmaya elverili olan.
minskl
* Kk harf.
minsks
* Bkz. menisk.
minval
* Biim, yol, tarz.
minyatr
* ounlukla eski yazma kitaplarda grlen, k, glge ve hacim duygusu yanstlmayan kk, renkli resim
sanat.
* Bu biimde yaplm kk resim.
* Bir eyin kk lekte kopyas veya benzeri.
minyatrc
* Minyatr yapan sanat.
minyatrclk
* Minyatr yapma sanat .
minyatrletirme
* Minyatrletirmek ii veya durumu.
minyatrletirmek
* Bir btne veya onun bir parasna en gzel ve kusursuz boyuta vermek, kltmek.
minyon
* nce, kk, sevimli, cici, t pt.
mir
* Ba, kumandan, amir.
* Bey, emir.
mira
* Arazi zerinde seilmi bir iaret noktasn n deyini (akul dorultusunu) gsteren, yn belirtmek iin
uzaktan gzlenen, geometrik biimli tahta lta.
mira
* Ge kma.
Mira Gecesi
* Recep ayn n yirmi yedinci gecesine rastlayan Hz. Muhammed'in ge ktna inan lan gece.
Mira Kandili
* Mira Gecesi ile ilgili kandil.
miralay
* Albay.
miralayl k
* Miralay olma durumu veya aamas, albaylk.
miras
* Birine, len bir yaknndan kalan mal mlk, para veya servet, kalt.
* Kalt m yoluyla gelen herhangi bir zellik.
* Bir neslin kendinden sonra gelen nesle b rakt ey.
miras yemek
* kendine miras kalmak.
* kendine kalan miras tketmek.
mirasa konmak
* bir kimseye nemlice bir kalt kalmak.
miras
* Kendisine miras kalan, varis.
* Bakasnn iyi veya kt ynlerini ayn ekilde ortaya koyan.
mirasyedi
* Kendisine nemli bir miras kalan, mirasa konan (kimse).
* ok savurgan (kimse).
mirasyedili k
* Mirasyedi olma durumu veya mirasyediye yarar davran.
mirat
* Ayna.
mir
* Hkmetin, hazinenin mal olan, beylik.
* Devlet hazinesi.
mir ktibi
* Osmanl devletinde maliye ile halk aras nda davalara bakan yarg.
mir mal
* Devlet mal, hazine mal .
mirici
* Osmanl maliyesinde, koyunlar sayp vergilerini toplayan grevli.
mirim
* Seslenme sz olarak kullanl r. Beyim, aziz dostum, arkadam!.
mirliva
* Tugeneral.
mirlival k
* Mirlivalk makam veya mirliva olma durumu.
mirza
* Baz Trk topluluklarnda ve ran'da kullanlan bir soyluluk san.
mis
* ngilizcede evlenmemi kadnlar iin kullanlan unvan.
mis
* Gzel kokulu bir madde.
mis gibi
* temiz ve gzel kokulu.
* ok iyi, usta; elverili.
* pekl, elbette.
mis sabunu
* Gzel kokulu sabun.
mis zm
* Kokulu zm.
misafir
* Konuk.
* Gzn saydam tabakasnda herhangi bir sebeple oluan beyaz leke.
misafir arlamak
* konua gerekli ilgiyi gstermek, ikramda bulunmak.
misafir etmek
* konuk olarak karlayp yedirip iirmek, yat rmak.
misafir gibi oturmak
* bulunduu yerden her an ayr lacakm gibi ereti, stnkr oturmak.
misafir kalmak
* bir yerde yiyip imek, yatmak ve konuk olarak ilgi grmek.
misafir odas
* Evlerde konuklar n al nd oda.
misafir olmak
* bir yerde konuk olarak karlan p, gerekli ilgiyi, izzet ve ikram grmek.
misafir salonu
* Evlerde veya resm konutlarda konuklara ayrlan salon.
misafirhane
* Yolcularn konakladklar han, kervansaray vb.
* Konuk evi.
misafirlik
* Konukluk.
misafirperver
* Konuksever.
misafirperverlik
* Konukseverlik.
misak
* Szleme, antlama, balama.
misakmill
* Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilip, Osmanl Mebusan Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilen
ve millete sonuna kadar uygulanmas na karar verilen alt maddelik mill szleme.
misal
* rnek olarak al nabilen, gsterilen ey, rnek.
* Benzer, e gibi.
misel
* Koloit iyonlar nda molekl ylmasndan oluan ve yalnz ba na koloidin btn niteliini tad kabul
edilen blm.
misil
* E, benzer.
* Miktar.
* Kat.
misilleme
* (kt bir davran) Dengiyle karlama.
misina
* Yapay ve sentetik ham madde ile tek kat ekilmi, deiik kalnlkta iplik.
* Balklarn olta ipi olarak kulland klar kl veya naylondan iplik.
misis
* ngilizcede evlenmi kadnlar iin kullan lan bir unvan.
misk
* Asyann yksek dalarnda yaayan bir tr erkek ceylan n kar n derisi altndaki bir bezden karlan gzel
kokulu madde.
misk gibi
* Bkz. mis gibi.
misk yerini belli eder
* deerli kii nerede olsa varl n gsterir.
miskal
* Bir buuk dirhem deerinde eski bir a rl k l birimi.
miskalle
* ok az lde, ok az miktarda.
misket
* Gzel kokulu meyveleri nitelemek iin kullan lr.
* Misket zmnden yaplan arap.
misket
* Bomba ve arapnellerin iinde bulunan kurun veya demir tanelerin ad.
* Bilye.
misket oyunu
* Bilyelerle oynanan oyun.
* Ankara ve evresinde bir tr halk oyunu.
miskin
* ok uyuuk olan (kimse).
* Ho grlemeyecek durumlar karsnda tepki gstermeyen (kimse).
* Aciz, zavall .
* Czam hastal na tutulmu olan (kimse).
miskin miskin
* Miskin gibi, miskinlemi olarak.
miskinane
* Miskincesine.
miskince
* Miskin gibi, miskin bir biimde.
miskinhane
* Czamllarn yerletirildikleri yer.
miskinler tekkesi
* siz gsz oturanlar n, tembellerin toplandklar yer.
miskinleme
* Miskinlemek ii veya durumu.
miskinlemek
* Uyuuk, tembel duruma gelmek.
miskinlik
* Uyuuk, tembel olma durumu veya miskine yakacak davran, meskenet.
misli menendi yok
* benzeri, ei yok.
mister
* ngilizcede bay.
mistik
* Mistisizm yanls olan, ilhiyat veya mistik yaamla uraan kimse, gizemci.
* Mistisizm ile ilgili.
mistisizm
* Tanrya ve geree akl ve aratrma yolu ile deil de gnl yolu ile, duygu ve sezgi ile ulaabileceini kabul
eden felsefe ve din doktrini, gizemcilik.
* Bir konuda en st derecede bulunabilme tutkusu.
misvak
* Kuzey Afrika, ran ve Hindistan'da yetien dikensiz kk bir aa (Salvadora persica).
* Bu aacn ucu dvlp fra durumuna getirilen ve di temizliinde kullanlmas Mslmanlka snnet
olan ubuu.
misyon
* Bir kimseye veya bir kurula verilen zel grev.
* Dinsel, bilimsel veya diplomatik bir grev yklenmi kimselerden oluan kurul.
misyon stlenmek
* zel bir grevi zerine almak.
misyoner
* Bir dini, zellikle Hristiyanl yaymakla grevli kimse.
* Bir dnceye, bir lkye kendini adayan kimse.
misyonerlik
* Misyoner olma durumu veya misyonerin grevi.
-mi
* Bkz. -m /- mi.
-mili gemi
* Bkz. belirsiz gemi.
mit
* Geleneksel olarak yaylan veya toplumun hayal gc etkisiyle biim deitiren, tanr, tanr a, evrenin
douu ile ilgili hayal, alegorik bir anlatm olan halk hikyesi, mitos.
mitil
* ine yn, pamuk vb. doldurulan beyaz yastk veya yorgan k lf.
* ki yz beyaz kapsz yorgan.
miting
* Gsteri amacyla veya bir olaya dikkati ekmek iin, genellikle a k yerlerde yaplan toplant.
mitingci
* Miting dzenleyen veya mitinge katlan kimse.
mitleme
* Mitlemek durumu.
mitlemek
* Mit durumuna gelmek.
mitletirme
* Mitletirmek ii.
mitletirmek
* Birini, bir varl, bir olay vb.yi hayal gc ile bytmek, yceltmek, mit durumuna getirmek.
mitokondri
* Kondriyom gesi hlinde stoplzmann iinde bulunan organck.
mitoloji
* Mitleri, doularn, anlamlarn yorumlayan, inceleyen bilim.
* Bir ulusa, bir dine, zellikle Yunan, Ltin uygarlna ait mitlerin, efsanelerin btn.
mitolojik
* Mitoloji ile ilgili, mitolojiye ait.
mitos
* Bkz. mit.
mitoz
* Bkz. karyokinez.
mitral
* Kalpte sol kulakk ile sol karnck arasn kapayan.
mitral darl
* Kann kulakktan kar nca geiini zorlatran mitral kapaknn iki parasn n ksmen birbirine
kaynamas.
mitral hcreler
* Beyinde koku lobu iinde bulunan sinir hcreleri.
mitral kapak
* Sol kulakk ile sol kar nck aras nda kan n akn dzenleyen, iki paradan oluan kapak.
mitral yetersizlik
* Karncn bzlmesi srasnda kann kulaka geri gelmesine sebep olan mitral bozukluk.
mitralyz
* Makineli tfek, makineli.
mitralyz gibi (konuma iin)
* hi durmadan, ara vermeden.
miyane
* \343 meyane.
miyar
* Deerli madenlerde yasann istedii arlk, saflk ve deer derecesini gsteren l.
* lt, l.
* Ay ra.
miyasma
* Eskiden salgn hastalklara yol at na inan lan etken.
miyav
* Kedinin kard ses, kedi sesi.
miyavlama
* Miyavlamak ii.
miyavlamak
* (kedi) Barmak.
miyavlatma
* Miyavlatmak ii.
miyavlatmak
* (kediyi) Bartmak.
miyaz
* Sinek kurtuklar nn insanda ve hayvanlarda ortaya kard bozukluk.
miyokart
* Kalp kas.
miyom
* Kas uru.
miyon
* Kas dokusu uru.
miyop
* Nesnelerin grntleri a tabakan n n taraf nda kald iin uza iyi gremeyen (gz).
* Gzleri byle olan (kimse).
miyopluk
* Miyop olma durumu.
miyosen
* nc an memeliler ve maymunlar n gelimi olduu dnemi.
* Bu dneme ilikin.
miza
* Kumarda ortaya srlen para.
miza
* Huy, yaradl, tabiat.
* nsan vcudunun fizyolojik yaps, sal k.
mizagir
* Herkesin huyuna ve keyfine gre davranan, nabza gre erbet vermesini bilen.
mizagirlik
* Mizagir olma durumu.
mizal
* Mizac herhangi bir zellikte olan.
mizas z
* Sal iyi olmayan, rahatsz, keyifsiz.
mizah
* Glmece.
mizah
* Glmece sanats.
mizahl k
* Glmece sanatl .
mizah
* inde glmece bulunan, glmece nitelii tayan (yaz , karikatr vb.).
mizan
* Terazi.
* Tart, l aleti.
* l.
* Salama.
* Bir tccar n, ticar durumunu, iinin genel sonucunu gsteren, belirli zamanlarda yapt hesap zeti.
mizana
* veya daha ok direi bulunan yelkenli gemilerde arka direk.
mizanpaj
* Gazete, dergi gibi yay nlarda sayfa dzeni.
mizanpli
* Islak san sarl p scak hava yardmyla kurutulmasndan sonra fra ve tarakla yaplan kadn sa tualeti.
mizansen
* Ynetmenin belli bir oyun iinde oyuncular dzene almas ve onlar oyuna uygun bir uyum iine sokmas
iin yapt hazrlk, alma.
* Bir eyi, bir durumu olduundan dei ik gstermek amac yla hazrlanan dzen.
mizantrop
* Toplumdan, insandan kaan kimse, merdm.
* nsandan nefret eden kimse.
Mn
* Manganez'in k saltmas.
mnemotekni
* Bir tak m altrma ve ar mlardan yararlanarak bellei gelitirme yntemi.
Mo
* Molibden'in ksaltmas.
mobil
* Hareketli.
* Hava olaylar etkisiyle hareketlenen heykel.
mobilet
* Bir motosiklet markas.
mobilize
* Hareketli, devingen.
mobilize etmek
* harekete geirmek.
mobilya
* Oturulan, yemek yenilen, al lan, yatlan yerlerin denmesine yarayan tanabilir eyalara verilen genel
ad, mble.
mobilyac
* Mobilya yapan veya satan kimse.
* Mobilya satlan dkkn.
mobilyacl k
* Mobilya yapma veya satma ii.
mobilyal
* Mobilyas olan, denmi , mbleli.
mobilyasz
* Mobilyas olmayan, denmemi, mblesiz.
moda
* Deiiklik ihtiyac veya sslenme zentisiyle toplum yaamna giren geici yenilik.
* Belirli bir sre etkin olan toplumsal beeni, bir eye kar gsterilen ar dknlk.
* Geici olarak yenilie ve toplumsal beeniye uygun olan.
moda evi
* Moda giysilerin yap ld ve sat ld yer.
moda olmak
* yayg n duruma gelmek, herkese kabul edilmek.
modac
* Moda ileriyle uraan kimse.
modac lk
* Modacn n ii veya meslei.
modalama
* Modalamak ii veya durumu.
modalamak
* Moda deeri kazanmak.
modalatrma
* Modalatrmak ii veya durumu.
modalatrmak
* Moda durumuna getirmek.
modalist
* Modacn n yaratc gcn kal playan teknisyen.
modas gemek
* moda olmaktan kmak.
* nemini yitirmek, geersiz duruma gelmek, artk aranmamak.
model
* Resim, heykel veya buna benzer eyler yapl rken baka baka benzetilmee allan nesne, rnek.
* Bir zellii olan nesne veya kii.
* Bir sanatya poz veren kimse.
* Biim.
* rnekleri iinde toplayan dergi.
* Tip.
* Benzer, rnek.
* rnek olmaya deer kimse veya ey.
* Manken.
model salonu
* Modellerin sergilendii alan, yer.
modelaj
* Kil, bal mumu gibi kolayca biimlendirilebilen maddelerin yap lacak heykellere model hazrlamak zere
hacimli olarak biimlendirme, taslak yapma, oylumlama.
modelci
* Model haz rlayan sanat.
modelcilik
* Model yapma sanat.
modellik
* Modelin ii veya meslei.
modem
* Bilgi ilem.
moderato
* Tek bana kullanld zaman orta hzda bir tempoyu belirtir.
* Baka bir terimle birlikte kullanldnda, gsterilen temponun biraz yavalat lmas gerektiini anlatr.
modern
* aa uygun, acl, asr, ada.
modern mobilya
* Antika, taklit, stil mobilyalarn dnda kalan ve genellikle dz hatlardan meydana gelen mobilya.
modernizasyon
* Modernlemek.
modernize
* Yeniletirilmi, modern, acl duruma getirilmi.
modernize etmek
* yeniletirmek, acl duruma getirmek.
modernleme
* acllama.
modernlemek
* acllamak.
modernletirme
* acllatrma.
modernletirmek
* acllatrmak.
modernlik
* acll k.
modifikasyon
* Bireyde meydana gelen dei iklik, deime.
modistra
* Kadn terzi.
modul
* Bkz. nodul.
modullamak
* Bkz. nodullamak.
modl
* Bir yapn n eitli blmleri aras nda oranty salamak iin kullan lan l birimi.
* Herhangi bir mekanik zellii belirten kat say.
* Bir uzay tat nn btn yap s iinde yer alan bams z blm, para.
modlsyon
* Bir sesin yaynmas nda ortaya kan yeinlik, vurgu, ton deiimlerinden her biri.
* Bir dalgann genlik, evre ve skl n n bir yasaya gre zaman iinde farkllamas .
* Bir tondan baka bir tona gei.
modler
* Modll.
modler sistem
* Paral sistem.
modll
* Modl olan.
Mool
* Moolistan halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Moollara zg, Moollarla ilgili (ey).
Moolca
* Mool dili.
mohs lei
* Zmpara taneciklerinin sertliini saptamada kullan lan deerler tablosu.
moka
* ok kokulu bir tr kahve.
* Bu kahveden yaplan iecek.
mokasen
* Kuzey Amerika Kz lderililerinin giydii deriden yaplm, tek para ayakkab.
* Ksa keli, basz ayakkab.
mola
* Yorgunluu gidermek iin duraklama.
* Koyverme.
* (voleybol ve basketbolda) Takmlar n oyun arasnda ald klar birer dakikalk dinlenme sresi.
mola ta
* Hamallarn s rtlarndaki yk dayayarak dinlenmeleri iin sokak kenarlarna konulmu ykseke ta.
mola vermek
* uzun sren yolculua, yrye veya almaya, dinlenmek amac yla bir sre ara vermek, oturup
dinlenmek.
molas
* Karbonatl kum ta.
molasz
* Bkz. duraksz.
molekl
* Element veya birleikleri oluturan ve onlarn zgl niteliklerini gsteren en kk birim, madde.
* (fiziksel kimyada) Bir veya birka atomun birlemesinden oluan, birka ekirdek veya elektronlu yap.
* Bir btnn en kk paras.
molekler
* Molekle ilikin, moleklle ilgili.
molibden
* Atom numaras 42, atom arl 95, 94 olan ve 617 C ye doru eriyen, gm beyazlnda, krlgan, trl
eliklerin alamna giren element. Ksaltmas Mo.
molibdin
* Doada ancak amorf durumunda bulunan, doal molibden oksit.
molla
* Byk kad.
* Medrese rencisi.
* Byk bilgin.
mollalk
* Molla olma durumu.
Molotof kokteyli
* Bir i eye benzin, makine ya , deterjan doldurularak yaplan fitilli bir tr yangn bombas .
moloz
* Toprak ve kirele kark ta kr ntlar, yap dknts.
* Deersiz, ie yaramaz ey veya kimse.
moloz duvar
* Moloz talarla yaplan duvar.
moloz ta
* Kaba, przl ta.
molozluk
* Molozla dolu toprak yn.
* Deersiz, ie yaramaz olma durumu.
moment
* Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yrngesinde dndrme etkisini belirleyen vektr nicelii.
momentum
* Bir cismin hareket miktar , ktlenin srat ile arp m .
* Hz, h zll k.
monadizm
* Bkz. monat lk.
monari
* Siyas otoritenin genellikle miras yolu ile bir kiinin zerinde topland devlet dzeni veya rejim, tek erklik.
monarist
* Monarizme ilikin, bu rejimi benimseyen ve savunan kimse, tek erki.
monarizm
* Monari yanl lar nn siyas doktrini, tek erklik.
monat
* Eski Yunan felsefesinde blnmez birlik.
* Leibniz'in felsefesinde artk blnemez bir birlik olan sonsuz saydaki cevherlerin her biri.
monat lk
* Evrenin monatlardan olutuunu ileri sren Leibniz'in retisi.
monden
* Toplum yaam ile ilgili.
* Yksek sosyete yaamn seven.
Mongolist
* Mool dili ve kltr ile uraan kimse.
Mongolistik
* Mool dili ve kltr arat rmalar.
monist
* Teki.
monitr
* Her tr al malarda yetitirici.
* Inm yeinlik dzeyini alglayp len alet.
* Ses dalgas iletiminde, iletimi bozmadan ve kesmeden niteliini denetleyen alet.
* Televizyonda grnt ile sesin niteliini eleme, grnt seimini gerekletirme, grnty yaymlama
gibi ilerin denetlenmesinde kullan lan alet.
monizm
* Tekilik.
monogam
* Tek eli.
monogami
* Tek elilik; tek karlk, tek kocal k.
monografi
* Bilimsel alanlarda zel bir konu veya sorun zerine yazlan inceleme, tek yaz.
monokl
* Ka kemerinin altna s ktrlarak kullan lan gzlk cam.
monolog
* Bir oyunda, kiilerden birinin kendi kendine yapt konuma.
* Dinleyicilere bir kiinin anlatt, genellikle, gldren olay.
* evresindekilere frsat vermeden bir kimsenin yapt konuma.
monopol
* Tekel.
monoray
* Tek bir raydan oluan demir yolu.
monoteist
* Tek tanr c.
monoteizm
* Tek tanr cl k.
monotip
* Harfleri ayr ayr dizip dken dizgi makinesi.
monoton
* Tekdze, yeknesak.
monotonlama
* Monotonlamak ii veya durumu.
monotonlamak
* Monoton duruma gelmek.
monotonluk
* Tekdzelik, yeknesaklk.
monsenyr
* Hristiyan prenslerine verilen unvan.
* Yksek aamal din adamlarna verilen unvan.
mont
* Kuma veya deriden yap lan, genellikle belden kemerli, stnde cepleri bulunan, gmlek veya hrka zerine
giyilen k sa, hafif giysi.
montaj
* Kurgu.
montajc
* Kurgucu.
montajclk
* Kurguculuk.
monte etmek
* Kurmak, bir makine veya cihaz n skl paralarn yerli yerine takmak.
mor
* Krmz ile mavinin karmasndan oluan renk, meneke renginin krmzya alan .
* Bu renkte olan.
mor karaman
* Kz ldan mora kadar deien renklerde, gz, a z, burun etraf, daha ak, ba ve ayaklar vcuduna gre
daha koyu renkte, kaba kark yapal Dou Anadolu blgesi ile kuzeydou illerimizde yetitirilen bir tr koyun.
mor tesi
* Gzle grlmeyen, dalga boylar yaklak 4000 angstrmle 200 angstrm arasnda olan, mor n n tesinde
yer alan, yapay olarak da elde edilip tpta kullanlan bir nm, ltraviyole.
mor salkm
* Baklagillerden, salkm durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli iekler aan, 20 m ye kadar uzayabilen
ok yllk bir sarmak (Wisteria sinensis).
moral
* Bir insann ruhsal gc, yrek gc, maneviyat.
moral eitimi
* Ruhsal gc, maneviyat glendirme.
moral knt
* Manev dirensizlik, ruhsal ynden direnememe, cesareti yitirme.
moral vermek
* bir kimsenin ruhsal direnme gcn artrmak, cesaretlendirmek, yreklendirmek.
morali bozulmak
* ruhsal ynden direnme gcn yitirmek, iine korku dmek.
moralini bozmak
* bir kimsenin ruhsal ynden direnme gcn azaltmak, sarsmak.
moralizm
* Ahlk lk doktrini, ahlk ara deil, ama sayan doktrin, trelcilik.
morar
* Morarmak ii veya biimi.
morarma
* Morarmak ii.
morarmak
* Mor bir renk almak.
* Herhangi bir sknt veya hastalkla vcudun bir organ mor renk almak.
morart
* Morarm yer, morluk.
morartma
* Morartmak ii.
morartmak
* Morarmasna sebep olmak, mor renk vermek.
moratoryum
* ok bunalml dnemlerde bir lkede, blgede bir blm veya tm borlardaki deme zorunluunun geri
b raklmas.
* Resm geciktirme.
moren
* Buzul ta.
morfem
* Kelimelere gramer bak m ndan biim veren ou ek hlinde olan kelime paralar, biim birimi.
morfin
* Afyonda % 10 orannda bulunan, uyuturucu, nemli bir alkaloit.
morfinlenme
* Morfinlenmek ii.
morfinlenmek
* Morfinle uyuturulmak.
* Yksek sesle gevezelik yznden yar uykulu, yar aptal duruma girmek.
morfinoman
* Morfin kullanma al kanl olan kimse, morfin tiryakisi.
morfoloji
* ekil bilgisi, biim bilgisi, yap bilgisi.
* Bkz. biim bilimi.
morfolojik
* Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ilikin.
morg
* Adliyede kovuturmay gerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve pheli lmlerde, lm sebebinin ve
lnn kim olduunun tespit edilmesi iin llerin konulduu ve inceleme yaplan yer veya yap.
morg raporu
* llerin muayene ve otopsisinden sonra dzenlenen rapor.
morga kaldrmak
* lleri incelenmek iin morga gtrmek.
morina
* Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde yaayan, eti yenilen, karacierinden balk ya karlan bir balk (Gadus
morrhua).
Moritanyal
* Moritanya halk ndan olan.
morlama
* Morlamak ii.
morlamak
* Mor duruma gelmek.
morluk
* Mor olma durumu.
* Moraran yer.
mormeneke
* Rengi mora alan bir tr meneke.
mors
* Morsgillerden, Kuzey Atlantikte yaayan, 4 m uzunluunda, derisi, dii ve ya iin avlanan bir memeli
(Odobenus rosmarus).
* Gizli iaret.
mors
* Nokta ve izgilerden oluan bir alfabe kullanan telgraf dizgesi.
* Bu iaretleri almaya ve gndermeye yarayan alet.
* Gizli iaret.
mors alfabesi
* Telgraf lkta kullanlan, nokta ve izgilerden oluan alfabe.
morsgiller
* Memeliler s nf nn yzge ayakl lar alt tak m na giren bir familya.
mortadella
* Bir tr talyan sucuu ve brei.
mortlama
* Mortlamak ii veya durumu.
mortlamak
* lmek.
morto
* l.
mortocu
* Hristiyanlarda cenaze tamak iin tutulan kimse.
* Cenazelerde at okuyarak ald parayla geinen kimse.
* mam.
mortoyu ekmek
* lmek.
moruk
* Yal erkek, baba.
moruklama
* Moruklamak ii veya durumu.
moruklamak
* Yalanmak, ihtiyarlamak.
morul
* Yumurta hcresinin embriyon oluurken gelierek ald ilk biim, blstul.
morumsu
* Mora alan, moru andran.
morumtrak
* Morumsu.
Moskof
* Rus.
* Ac masz, zalim.
Moskof cam
* Bir tr beyaz mika.
Moskof gvuru
* Rus.
Moskof topra
* Maden parlatmak iin kullanlan, sar renkte bir tr gevrek ta.
Moskofluk
* Moskof olma durumu.
* Ac maszca davran.
mosmor
* Her yan mor, koyu mor.
mosmor kesilmek
* herhangi bir sebeple morarmak.
mosmor olmak
* kt duruma dmek, bozulmak, mahcup olmak.
mostra
* rnek, gstermelik, model.
mostra olmak
* kendini gln bir duruma sokmak.
mostral k
* Gstermelik, numune.
* Kt veya yersiz davranlaryla gze batan kimse.
motamot
* Kelimesi kelimesine, hi deitirmeden, aynen.
motamot eviri
* Aslna bal kalnarak yap lan eviri.
motel
* Motorlu ta tlarla yolculuk edenlerin barnmalarn, arabalar n park etmelerini ve baka ihtiyalar n
karlamak iin ilek kara yollar zerinde yap lm otel.
motelci
* Motel ileten kimse.
motelcilik
* Motel iletme ii.
motif
* Yan yana gelerek bir bezeme iini oluturan ve kendi balarna birer birlik olan gelerden her biri.
* Bir eserde s k sk tekrarlanan ssleyici ge.
* Bestenin bir parasna eitli ynlerden birlik salayan belirleyici kk birim.
motifli
* Motifi olan.
motifsiz
* Motifi olmayan.
motivasyon
* Gdlenme.
moto-
* Motorlu, motorla ilgili.
motopomp
* Motorlu tulumba.
motor
* Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dntren sistem.
* Akaryak t motoruyla ileyen deniz arac .
* Motosiklet.
motor ya
* Motorlarda srtnmeyi azaltarak anmay nlemeye yarayan bir tr ya.
motorbot
* Motorla alan kk deniz tat.
motorcu
* Deniz motoru ileten kimse.
motorculuk
* Deniz motoru iletmecilii.
motorin
* Motorlu ta tlar altrmada kullanlan bir ya.
motorize
* Motorlu ta tlarla donat lm (kta veya birlik).
motorkros
* Krlarda ve engebeli arazilerde motorsikletle yap lan yar.
motorkrosu
* Motorkros yars.
motorlu
* Motorla alan.
motorlu tat
* nsan veya yk tayan iki veya daha ok dingilli, motor gcyle hareket eden aralara verilen genel ad.
motorlu tren
* Bkz. mototren.
motosiklet
* Motor silindirinin hacmi 125 cm den byk olan, iki tekerlekli motorlu tat.
mototren
* Bir termik motorla alan, yolcu ta yan demir yolu tat .
motris
* Birka arabal bir katarda elektrik motoru veya patlamal motorla al an ve br arabalar ekmeye yarayan
tat.
mozaik
* Trl renklerde, kk kp biiminde mermer, ta veya pimi toprak paralar nn yan yana getirilmesiyle
yaplan resim ve bezeme ii.
* Bu i iin kullanlan mermer paralar.
* nce kum, imento ve kk mermer paralarndan oluan karmla deme svas .
* Tatl biskvi paralaryla yaplan kakaolu pasta.
* imento iine kk mermer paralar konulup doldurularak yap lan (deme, merdiven vb.).
* Deiik dillere ve kltrlere sahip insan topluluu.
mozaik deme
* Mozaik karm yaplan yer demesi.
mozaik plka
* Mozaikle yap lm kal p deme maddesi.
mozaiki
* Mozaik yapan veya satan kimse.
* Yaplarda mozaik i lerini dzenleyen kimse.
mozak
* Domuz yavrusu.
mozole
* Byk, gsterili gmt, an tkabir.
mble
* Mobilya.
mbleli
* Mobilyal.
mblesiz
* Mobilyas z.
mn
* Bkz. men.
msy
* Frans zcada erkeklere verilen bir unvan.
* (yabanc erkekler iin) Bay.
-msa- / -mse-
* simden fiil treten ek: az--msamak, o-u-msa-mak, k-mse-mek vb.
-ms / -msi
* Kltme sfatlar treten ek: sar-ms , mavi-msi, pembe-msi, mor-u-msu, tatl-ms , eki-msi vb.
-mtrak / -mturak
* Kltme sfatlar treten ek.
mu
* Bkz. m / mi.
muaccel
* Acele olunmu.
* Pein, hemen denmesi gereken.
muacciz
* S knt veren, taciz eden, bktran, usandran.
* Yapkan, s rnak, ukal (kimse).
muaddel
* Deitirilmi, deiiklie uram, deikin.
muadele
* Eitlik, beraberlik, denklik.
* Anla lmaz i.
* Denklem.
muadelet
* Eitlik, denklik, e deerlik.
muadil
* Eit, denk, e deer.
muaf
* Balanm , affedilmi.
* Ayr tutulmu, ayrcalk tan nm .
* zgr, serbest.
muaf tutmak (veya tutulmak)
* bir devi, bir grevi balamak, ayrcalk tanmak.
muafiyet
* Ayr tutulma, kendisine uygulanmama, ba klk.
* Bakl k.
muafiyet tanmak
* kendisinden beklenilen veya istenilenlerin btnn istememek.
muafiyet snav
* Eitimde veya herhangi bir dalda bilgi birikiminin nceden yeterli olup olmad nn belirlenmesi iin
yaplan s nav.
muafl k
* Muaf olma durumu.
muahede
* Anlama.
muahedename
* Antlama metni.
muaheze
* Knama, paylama, ayplama.
* Eletiri.
muaheze etmek
* paylamak, ayplamak, knamak.
muahezename
* Eletiri yazs ve kitab.
muahhar
* Sonraki, sonradan gelen, ertelenmi, daha sonraki.
muahharen
* Sonradan.
muakkip
* zleyen, arkasndan koan, takip eden.
* (i) Yrten.
muall
* Yksek, yce.
muallk
* Aslm, as l.
* Sonuca balanmam, srncemede kalm.
* Bal .
muallkta olmak (veya muallkta kalmak)
* sonuca balanmak, srncemede kalmak.
muallel
* Sakat, eksik.
muallim
* retmen.
muallime
* Bayan retmen.
muallimlik
* retmenlik.
muamelt
* Dairelerde evrak zerinde yaplan ilemler, ilem.
muamele
* Davranma, davran.
* Yol, yntem, iz.
* lem.
* Al veri.
* lem.
muamele etmek
* davranmak.
muamele grmek
* ilem uygulanmak, davran lmak.
muamma
* Bilmece.
* Anla lmayan, bilinmeyen ey.
muamma asmak
* kl k geleneinde herhangi bir konuyu manzum olarak bilmece trnde dzenleyip genellikle
kahvehanelerde herkesin grecei bir yere koymak.
muammal
* Bilmeceli, muamma dolu.
muammalk
* Muamma dolu olma durumu.
muammer
* Yaam .
muammer olmak
* yaamak.
* uzun ve mutlu yaamak.
muannit
* nat eden, inat, direnge, anut.
muaraza
* ekime, kavga.
muare
* Dalgal parltlar verilmi olan bir tr kuma, kareli kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
muarefe
* Karl kl birbirini tan ma, tanma, tanklk.
muar z
* Kar koyan, kar kan.
muasr
* Ayn yzyl iinde olan.
* ada.
muasrlama
* Muas rlamak ii, adalama.
muasrlamak
* adalamak.
muaaka
* Sevime, sevgi, ktalk.
muaakada olmak
* sevimek, birbirine k olmak.
muaeret
* Birbiriyle toplumsal ilikiler iinde bulunma.
muaeret adab
* Grg kurallar , adabmuaeret.
muattal
* lemez, kullanlmaz duruma gelmi .
* Bo, isiz.
muattar
* Itrl, gzel kokulu.
muavenet
* Yard m.
muavenet etmek
* yardm etmek.
muavin
* Yard mc, yardm eden.
* Bir grevlinin, bir yneticinin iine yard m eden, yokluunda yerini ve yetkilerini zerine alan kimse.
muavinlik
* Muavin olma durumu.
* Muavinin grevi.
muayede
* Bayramlama, birbirinin bayramn kutlama.
muayene
* Bir kimsenin hasta olup olmad n veya hastaln nerede olduunu arat rma.
* Gzden geirme, arat rma, yoklama.
muayene etmek
* bir kimsenin hasta olup olmad n veya hastalnn nerede olduunu aratrmak.
* arat rmak, incelemek.
muayene olmak
* hekimce baklmak.
muayeneci
* Aratran, yoklayan kimse.
muayenehane
* Hekimlerin hastalarn kabul ettikleri yer.
muayyen
* Belli, belirli; kesin olarak belirlenmi.
* Kararlat rlan.
muayyeniyet
* Belli olma durumu, bellilik.
muazzam
* ok byk, ok iri, koskoca, koskocaman.
* Al lmn s nrlarn aan.
* Gl, nemli.
muazzep
* Ac , sknt , azap eken.
muazzep olmak
* ac, azap ekmek.
muazzep etmek
* ac, azap ektirmek.
muazzez
* Saylan, sayg duyulan, sevgili, aziz.
mubah
* Dince yaplmasnda saknca olmayan, yaplmas gnah veya sevap olmayan.
* Yaplmasnda saknca grlmeyen.
mubah grmek
* ho grmek, sak ncasz bulmak.
mubass r
* Okullarda rencilerin durumu ile ilgilenen ve dzeni salamakla grevli kimse.
mubayaa
* Satn alma.
mubayaa etmek
* satn almak.
mubayaac
* Satn alan kimse.
mucibince
* Gereince.
mucip
* Gerektiren, gerektirici.
* Sebep.
mucip olmak
* gerektirmek.
mucip sebep
* Gereke.
mucir
* Kiraya veren kimse.
mucit
* Yeni bir bulu ortaya koyan, icat eden kimse.
* Yarat c, yaratan.
mucize
* nsanlar hayran brakan, tabiatst saylan olay, tans k.
* nsan akl nn alamayaca olay.
* Olaanst, artc.
mucize gstermek
* olaanst bir olay yaratmak.
mucize kabilinden
* umulmayan, beklenmeyen bir biimde.
mucizeli
* Mucize nitelii bulunan.
mucuk
* Bir eit kk sinek.
mucur
* Kmr krnts, mcr.
* Yol yapm nda kullanlan ta kr nt s .
* Bir eyin ie yaramayan blm.
muo
* Gemilerde, kk yata tayfa yama, mio.
* Meyhaneci ra.
mudarebe
* Bir yandan sermaye, te yandan emek konularak kurulan irket.
mudi
* Emanet b rakan kimse.
* (bankaya) Para yatran kimse.
mudil
* Karmak, g, etin.
mufassal
* Ayrntl .
mufla
* Cisimleri, aleve dedirmeden atein etkisine uratmak iin kullanlan byk toprak kap.
* Porselen frn.
muflon
* Yaban koyun, argali.
* Pardslerin iine iliklenerek geirilen bir eit ok kal n, ereti astar.
muflonlu
* inde kee bulunan ok kal n, yumuak, parlak tyl kuma.
* Bu kuma geirilerek yaplm olan.
mugaddi
* Besleyici, besleyen.
mugalta
* Yanltacak sz, yanltmaca.
mugaltac
* Mugalta yapan kimse.
muganni
* ark syleyen kimse, ark c.
muganniye
* ark c kad n.
mugayeret
* Uygun olmama durumu, uymazlk, ayk rl k.
mugayir
* Uymaz, ayk r.
muber
* Gcenmi, gcenik, kskn.
muber olmak
* gcenmek, ksmek.
mulk
* Anla lmas g, anla lmaz, kark, aprak.
muhabbet
* Sevgi.
* Dosta konuma, yarenlik.
muhabbet beslemek
* sevgi duymak.
muhabbet iei
* Muhabbet ieigillerden, ekleri yeilimtrak beyaz, gzel kokulu bir ss bitkisi (Reseda odorata).
muhabbet ieigiller
* Ayr ta yaprakl, iki enekli bitkiler sn f.
muhabbet etmek
* karl kl, dosta konumak.
muhabbet kuu
* Papaangillerden, as l yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde retilen, eine ok dkn, sar,
yei l ve kl rengi tyl, uzun ve sivri kuyruklu bir ku (Melopsittacus undulatus).
muhabbet telll
* Kadnla erkek arasnda yolsuz ilikilere arac lk eden kimse, pezevenk, kavat.
muhabbetname
* Ak mektubu.
* Arkada, dost mektubu.
muhaberat
* Haberlemeler, haberleme dolaysyla yaplan yaz malar.
muhabere
* Haberleme, yazma.
muhabere etmek
* haberlemek, yazmak.
muhabere memuru
* Telgraf , haberlemeyi salayan kimse.
muhabere sn f
* Savata haberleme dzeninin kurulmasn, dman n elektronik aralar kullanmasn engellemeyi veya
bunu s nrlandrmay salayan yard mc snf.
muhabereci
* Muhabere snfndan olan asker.
muhabir
* Bas n ve yayn organlarna haber toplayan, bildiren veya yazan kimse.
* Herhangi bir kuruluun almas yla ilgili olarak, merkezle baka bir lke arasnda balant y salayan
grevli.
muhabirlik
* Muhabir olma durumu.
* Muhabirin grevi.
muhaceret
* G, gme.
* (yaamakta olduu lkeden) Yabanc bir lkeye uzun veya ksa sreli yerlemek iin gitme.
muhaceret etmek
* yaad lkeden ayr lmak.
muhacim
* Saldran, saldrc.
* Futbolda ileri u oyuncusu.
muhacir
* Gmen.
muhacir arabas
* st ve yanlar rtl, drt tekerlekli, yaysz araba.
muhacir gitmek
* g etmek.
muhacir olmak
* gmen durumuna girmek.
muhacirlik
* Gmenlik.
muhaddep
* Dbkey, konveks.
muhaddis
* Hadis ile megul olan, Hz. Muhammed'in szlerini bildirmi olan kimse.
muhafaza
* Koruma, saklama, korunum.
muhafaza alt na almak
* korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak.
muhafaza etmek (veya edilmek)
* korumak, saklamak (veya korunmak saklanmak).
* olduu gibi b rakmak, kapatmak (veya b raklmak, kapat lmak).
muhafazakr
* Tutucu.
muhafazakrlk
* Tutuculuk.
muhafazal
* Muhafazas olan.
muhafazas z
* Muhafazas olmayan.
muhaf z
* Birini veya bir eyi koruyan, kollayan, gzeten kimse, koruyucu.
* Bir kalenin veya bir ehrin nemli yerlerini korumak, dzeni ve gvenlii salamakla grevli komutan.
muhaf z alay
* Devlet bakanlar n, krallar korumakla grevli asker birlik.
muhaf zlk
* Muhafz olma durumu.
* Muhafzn grevi.
muhakeme
* Birbirine kar olan iki taraf dinleyerek bir yargya varma, yarg lama.
* Bir konuyu zihinde iyice dnp inceleyerek karar verme, akl szgecinden geirme, usa vurma,
uslamlama.
* Bir sorunu zmek iin kar yol arama.
muhakeme etmek
* yarglamak.
* akl szgecinden geirmek, dnmek.
muhakeme usul
* Yarg yolu, muhakeme tarz .
muhakeme yrtmek
* dnmek, soruna bir zm aramak.
muhakkak
* Doruluu, gereklii kesin olarak bilinen, gereklii kesinlemi.
* Her hlde ne olursa olsun, kesinlikle.
muhakkik
* Gerei arat ran.
* Soruturucu, soruturmac.
muhal
* Olamaz, olmaz, olmayacak; olmas , gereklemesi olanaksz.
muhalefet
* Bir tutuma, bir gre, bir davrana kar olma durumu, aykrlk.
* Kar grte, tutumda olan kimseler topluluu.
* Demokraside iktidar n d nda olan parti veya partiler.
muhalefet etmek
* kar davran ta bulunmak, kar kmak.
muhalefet partisi
* Hkmet kurmaya katlmam parti.
muhalefet erhi
* Kar olma yazs, muhalefet gerekesi.
muhalif
* Bir tutuma, bir gre, bir davranta kar olan, aykr olan.
* Aykrl k eden, uymayan, uygunluk gstermeyen.
muhallebi
* Ste, eker ve pirin unu katlarak yap lan bir tatl.
muhallebi ocuu
* Nazl bytlm ocuk.
muhallebici
* Muhallebi yapan veya satan kimse.
* Muhallebi satlan yer.
* Nazl bytlm kimse.
muhallebicilik
* Muhallebici olma durumu.
* Muhallebi yapma ve satma ii.
Muhammed
* Hz.Muhammed mmetinden olan kimse, Mslman.
muhammen
* Oranlanan, tahmin edilen.
muhammes
* Be paras olan, beli.
* Begen.
* Beli.
muhammin
* Oranlayan, tahmin eden.
muharebe
* Savama, vuruma, harp etme, iki ordu arasndaki arpma, sava.
* Gl tartma.
muharip
* Savaa katlan, savaan, sava.
muharrem
* Kamer takviminin birinci ay, aure ay.
muharrer
* Yaz lm, yazl yazya geirilmi.
muharrik
* Hareketini salayan, harekete gelen.
* Kk rtc , ayartc .
muharrir
* Yazar.
muharrirlik
* Yazarlk.
muharri
* Trmalayan, tahri eden.
* rkilten, korku veren.
muhasamat
* Dmanlk.
* (savata) arpma.
muhasara
* Kuatma, sarma, evirme.
muhasara etmek
* kuatmak.
muhasebat
* Hesap ileri.
muhasebe
* Hesaplama, karl kl hesap grme.
* Hesap ileriyle urama.
* Hesaplarn btn.
* Hesap ilerinin yrtld yer, saymanlk.
muhasebeci
* Sayman, muhasip.
muhasebecilik
* Sayman n grevi, saymanlk.
muhasebesini yapmak
* bir eyin olumlu veya olumsuz ynlerini gzden geirerek bir yarg ya varmak.
muhasm
* Birbirine dman olanlardan her biri.
muhasr
* Kuatan, saran.
muhasip
* Sayman, muhasebeci.
muhasiplik
* Saymanlk.
muhassala
* Elde edilen sonu.
* Bileke.
muhassas
* (birine) Ayr lm, tahsis olunmu.
muhassasat
* Bir kimseye maa, tay n vb. olarak verilmi eyler.
* Devlet btesinde devlet kurulular iin ayrlm para, denek.
muhassenat
* Yararl, gzel, hayrl, iler.
muhass l
* Osmanl mparatorluunda Tanzimattan nceki dnemde vergi tahsildar na verilen isim.
muhat
* Kuat lm, sar lm, evrilmi.
* Kitabn srt kd ile mukavvasnn arasnda isteka ile bast rlarak oluturulmu hafif ukurluk.
muhatap
* Kendisine sz sylenilen kimse, kendisiyle konuulan kimse.
muhatap olmak
* kendisine sz sylenmek, hitap edilmek.
* karsnda kalmak.
muhatara
* Korku verici durum, tehlike.
* Zarar, ziyan.
muhataral
* Korkulu, tehlikeli.
muhavere
* ki kii arasnda karl kl olarak yaplan konuma.
muhavere etmek
* birbiriyle konumak.
muhavvil
* Deitiren, dntren.
muhavvile
* Dntrc, transformatr.
muhayyel
* Hayal gcyle yarat lan, hayal edilen.
muhayyer
* Beenilmediinde geri verilmek art yla alnan (eya vb), semece.
* Semeli.
* Trk mziinde bir makam.
muhayyer brakmak
* semeli b rakmak, semeye izin vermek.
muhayyerbuselik
* Trk mziinde bir makam.
muhayyerkrd
* Trk mziinde bir makam.
muhayyerlik
* Semeli olma durumu.
* Seme hakk.
muhayyersmble
* Trk mziinde bir makam.
muhayyile
* Hayal etme gc.
muhbir
* Haber ulatrc, haber veren.
* Yasa d olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarc.
muhbirlik
* Muhbir olma durumu veya muhbirin yapt i.
muhik
* Hakl, doru.
muhil
* Dokunan, bozan, ihll eden.
muhip
* Seven, sevgi besleyen, dost.
muhit
* evre, yre.
* Bir kimsenin srekli ilikide bulunduu insanlar topluluu, evre.
muhit yapmak (veya edinmek)
* ilikili olduu, tan k olduu kimselerin saysn oaltmak.
muhkem
* Salam, salamlatr lm.
muhlis
* Dostluunda ve inanlarnda iten olan.
* Bkz. halis muhlis.
muhrik
* Yakc.
* Yank, dokunakl (ses).
muhrip
* Torpido, top ve denizalt lara kar silhlarla donat lm, kk, hzl giden sava gemisi, destroyer.
muhta
* Bir eye ihtiya duyan.
* Yoksul, fakir (kimse).
* Bakmaya mecbur olduu aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal, kazanc
bulunmayanlar.
muhta etmek
* birini, ihtiya duyduu bir eyi bakasndan salamak zorunda brakmak.
muhta olmak
* ihtiya duymak.
muhtal k
* Bakmaya mecbur olduu aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal, kazanc
olmayanlar n iinde bulunduu durum.
muhtar
* zerk.
* Ky veya mahallenin yasalarla belirtilmi ilerini yrtmek iin o ky veya mahallede oturanlarn setikleri
kimse.
muhtariyet
* zerklik.
muhtarl k
* Muhtarn grevi veya makam .
* Muhtarn grevini yapt yer.
muhtasar
* Ksaltlm olan, ksa; zet.
muhtasaran
* Ksaca, k saltarak, zet olarak.
muhtekir
* Vurguncu, spekltr.
muhtel
* Dzeni bozulmu, bozuk.
muhtelif
* Zt, birbirini tutmayan.
* eit eit, eitli.
muhtelis
* Beylik mal veya paray zimmetine geiren, alan.
muhtelit
* Karma, kark.
muhtemel
* htimal dahilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olas, olasl , mmkn.
muhtemel olmak
* umulmak, beklenmek.
muhtemelen
* Umulur ki, beklenir ki, grne baklarak.
muhterem
* Saygdeer, sayn.
muhteri
* Yeni bir ey yaratan, icat eden.
* Yalanlar uydurarak bir kimseye iftirada bulunan.
muhteris
* Hrsl .
muhteriz
* ekingen.
muhtesip
* slm ehirlerinde ar ve pazar esnafn din kurallarna gre denetleyen grevli, belediye memuru.
muhteem
* Grkemli, gsterili, byk ve gz alc.
muhteva
* Bir eyin iindeki, iteki, ierik.
muhtevi
* htiva eden, iine alan, kapsayan, iinde bulunduran.
muhteviyat
* indekiler.
muhtra
* Herhangi bir eyi hatrlatma, uyarma amac yla yazlan yaz.
* Bir devletin baka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yollad uyar yazs, diplomatik nota.
* Anda.
* Gnlk.
muhzr
* lgililerin mahkemede bulunmalar n salayan grevli.
muin
* Yard m eden, yardmc.
muinli
* Askere alnd nda ailesine bakacak kimsesi olan.
muinsiz
* Askere alnd nda ailesine bakacak kimsesi olmayan.
muit
* Okullarda ocuklar alt rmakla grevli kimse, retmen yard mcs .
mujik
* Rus kyls.
-muk
* Bkz. -mk / -mik.
mukaar
* bkey, obruk, konkav.
mukabele
* Karl k verme, kar lama, kar lk.
* Karlatrma, karl kl yaplan okuma.
* Kar gelme, ba kaldrma.
* Camilerde Kur'an okunurken, hafzlarn da karl k olarak ezbere Kur'an okumalar.
mukabele etmek
* karl k vermek, kar lkta bulunmak.
* kar gelmek.
mukabele okumak
* ramazanda, en ok camide yksek sesle ezbere kur'an okumak.
mukabeleci
* Camilerde Kur'an okuyan kimse.
* Brolarda temize ekilmi hesaplar msveddeleri ile kar latran grevli.
* Askerin yoklamasn yapan kimse.
mukabelede bulunmak
* karl k vermek.
mukabeleli
* Karl olan, mukabelesi bulunan.
mukabelesiz
* Karl olmayan, mukabelesi bulunmayan.
mukabil
* Bir eye karl k olarak yaplan, bir eyin karl olan.
* Bir eyin kar s nda bulunan.
* Karl k.
* Karl k olarak, karl nda.
mukaddem
* nce gelen, nceki.
* ncl.
mukaddema
* nce, evvelce, eskiden.
mukaddeme
* Bkz. mukaddime.
mukadder
* Yazgda var olan, yazg ile ilgili olan, al nda yazl olan.
mukadderat
* Yazg.
mukaddes
* Kutsal.
mukaddesat
* Kutsal saylan her trl inan ve davranlar.
mukaddesat
* Kutsal tan nan eylere a r lde ball k gsteren kimse.
mukaddime
* n sz.
* Bir olay n balangc .
mukaffa
* Kafiyeli, uyakl.
mukallit
* Takliti.
mukallitlik
* Mukallit olma durumu, mukallidin ii.
mukannen
* Belli, belirli, kesinlemi, amaz.
* Kanun durumuna gelmi, kanunlam.
mukarenet
* Yaklama, kavuma, bitime.
* Yaknl k.
mukarrer
* Kararlam , kararlat rlm .
mukarrer bulunmak
* kararlamak.
mukarrerat
* Al nan kararlar, kararlatrlm eyler.
mukassem
* Ayrlm, blnm.
mukassi
* S knt l, sknt verici, bunaltc .
mukataa
* Kesim.
mukataal
* Kesime verilmi (yer).
mukattar
* Damtlm , damtk.
mukavele
* Szleme.
mukavele yapmak
* szlemek.
mukaveleli
* Szlemeli.
mukavelename
* Szleme.
mukavelesiz
* Szlemesiz.
mukavemet
* Dayanma, kar durma, kar koyma, direnme, direni, dayanrl k.
* Diren.
mukavemet etmek
* direnmek, dayanmak, kar koymak.
mukavemet gstermek
* direnmek, kar koymak.
mukavemet kousu
* 3-15 km arasndaki uzun mesafeli koular.
mukavemeti
* Dman saldrsna boyun emeyip her eit arala kar gelen yurtsever.
* Uzun mesafe koucusu.
mukavemeti kr lmak
* direnci, gc azalmak.
mukavemetli
* Dayankl, gl, direnli.
mukavemetsiz
* Dayanksz, gsz, dirensiz.
mukavim
* Dayankl, gl, direnli.
* Kar koyan, ba kaldran.
mukavva
* Karton.
* Bu kttan yap lm.
mukavves
* Kavisli, eri, emeli.
mukavvi
* Kuvvetledirici, g kat c.
mukayese
* Benzeterek veya karlatrarak deerlendirme, karlatrma, kyaslama.
mukayese etmek
* karlat rmak, kyaslamak.
mukayeseli
* Karlatrmal.
mukayyet
* Bal olan, balanm .
* Bir art veya kaytla bal olan.
* Yaz lm, yazl , kaytl .
mukayyet olmak
* korumak, gzetmek.
mukayyit
* Bir kalemde, kayt ilerini yapan kimse.
* Kaydedici makine.
mukim
* (bir yerde, bir evde) Oturan, eleen, ikamet eden.
mukni
* nand ran, ikna eden.
mukoza
* Smk doku.
mukriz
* dn para veren, bor veren.
muktebes
* Yararlanmak iin alnm, aktarlm.
muktedir
* Bir eyi yapmaya, baarmaya gc yeten, erkli.
muktedir olmak
* gc yetmek, yapabilmek.
muktesit
* Tutumlu.
mukteza
* Gereken, gerekli olan.
* Bir i yap lrken gerekli ilemlerin btn.
muktezi
* Gereken, gerekli olan.
mukus
* Solunum yollar ve sindirim organlarn n hcreleri taraf ndan salglanan madde.
mulaj
* Bir eyin bal mumu, al gibi bir madde ile kalbn karmak iin yap lan ilemlerin btn.
* Bu ilemler sonunda elde edilen kalp.
mulaj k d
* Terzilerin patron karmak iin kullandklar bir eit saydam k t.
mum
* Bir fitilin zerine erimi bal mumu, i ya, stearik asit veya parafin dklp genellikle silindir biiminde
dondurulan ince, uzun k arac.
* Bal mumu.
* Ik yeinlii birimi, kandel.
* Ksmen oksitlenmi kat hidrokarbonlar.
mum aac
* S cak lkeler ile Kuzey ve Bat Avrupa'da yetien bir tr mum palmiyesi (Myrica cerifera).
mum ampul
* Mum biiminde ampul.
mum ayd nlatma
* Mum yaplarak yaplan ayd nlatma.
mum boya
* Bkz. mum boyas.
mum boyas
* Mum, terebentin, su ve toprak boyalarla haz rlanan boya.
mum cils
* Parafin ve bal mumunun terebentin veya neft yanda ztrlmesi ile elde edilen, aa eyalar
cillamakta kullanlan madde.
mum iei
* ki eneklilerden, gzel kokulu, emsiye biiminde kk beyaz iekler aan, etli yaprakl, sarl c bir ss
bitkisi (Cerinthe minor ve Cerinthe retortra).
mum dibine k vermez
* gl kiilerin kendi yaknlarn kayrmaktan ekindiklerini anlatr.
mum direk
* Dimdik.
* ok uslu, yaramazl k yapmayan.
mum duruu
* Vcudun, ense ve omuzlara dayanarak ellerin kalay desteklemesiyle ba aa, yere dikey bulunduu
durum.
mum etmek
* Bkz. muma evirmek.
mum gibi
* dosdoru, dimdik.
* uslu, kprt s z.
* tertemiz dzgn.
* zayflamak sarar p solmak.
mum kesilmek
* sessiz, uslu, doru dzgn durmak.
mum olmak
* h r nl ,yaramazl b rakmak.
* raz olmak.
mum palmiyesi
* Ilman blgelerde yetien, gvdesi boyunca 1 cm kal nlnda bir mum katman bulunan, yapraklar hurma
yaprana benzeyen bir aa (Cerexylon andicola).
mum yakmak
* kutsal say lan bir yere giderek adak adad nda mum yakp koymak.
mum yap trmak
* bir eyi krm z mumla mhrlemek.
* nemli bir eyi unutmay p aklda tutmak.
muma dndrmek (veya evirmek)
* her sz dinler duruma getirmek, usland rmak.
mumaileyh
* Ad geen, yukarda anlan, sz geen kimse.
mumcu
* Mum yapan veya satan kimse.
* Fitilli tfek kullanan asker.
* Yenieri ocanda avulardan sonra gelen, yenieri aasna bal on iki subaydan her biri.
mumhane
* Mum retim yeri.
mumla aramak
* ok isteyerek ve zlenle aramak.
mumla aratmak
* daha kt olan yeni bir ey, bir durum, bir kimse, pek iyi olmayan eskisini aratmak.
mumlama
* Mumlamak ii.
* Bitki hcrelerinin deiiklie urayarak kendilerini su geirmez duruma getirir biimde mum balamas
olay.
* Lboratuvarlardan km bir filmin eitli aletlerde kolayca dnmesini salamak iin iki kenarna ince bir
bal mumu katman srmek.
mumlamak
* Bal mumu srmek, bal mumuna batrmak.
* Mhrlemek, mhr mumu srmek.
* Mum cils yapmak.
mumlanma
* Mumlanmak ii.
mumlanmak
* Mumlamak ii yaplmak veya mumlamak iine konu olmak.
mumlama
* Mumlamak i i.
mumlamak
* Bal mumu durumuna gelmek.
mumlayc
* Filmleri mumlamakta kullanlan alet.
mumlu
* Mumu olan, mum konulmu olan.
* Muma batrlm, mumla hazrlanm olan.
mumlu kt
* Mrekkep geirmeyen ve delinebilir bir dolgu maddesi emdirilmi, mrekkebi geiren, fakat kolay
delinmeyen bir cins pelrden veya lifli bir dokudan oluturulmu, teksir makinesinde baslacak yaz lar n yazld kt.
mumluk
* Mumu olan.
* Herhangi bir mum gcnde olan.
* amdan.
mumsnd
* Alev geleneinde var olduu ileri srlen bir tr tren.
mumya
* Birtakm zel illar kullanlarak bozulmayacak duruma getirilmi olan ve bugn kazlarla ortaya karlan
ceset.
* ok zayf kimse.
mumya gibi
* ok zay f ve renksiz (kimse).
mumyalama
* Mumyalamak ii.
mumyalamak
* Bir cesedi, bozulmamas iin zel illarla mumya durumuna getirmek.
mumyalanma
* Mumyalanmak ii veya durumu.
mumyalanmak
* Mumya durumuna gelmek.
mumyalama
* Mumyalamak ii.
mumyalamak
* Mumya durumuna gelmek.
mundar
* Bkz. murdar.
mundarlk
* Mundar olma durumu.
munfasl
* Ayr duran, ayr lm, ayrk.
munis
* Al lan, allm , yabanc olmayan.
* Cana yak n, uysal, sevimli.
* Uygun.
munkabz
* Bzlm, toplanm.
* Peklii olan, peklik eken.
* Verimsiz, ie yaramaz.
munkalip
* Deimi, dnm olan.
munkariz
* Batm , km, tkenmi.
munsap
* Kavuan.
* Bkz. mansap.
muntazam
* Dzgn.
* Dzenli, derli toplu.
* Dzenli, srekli ve dzgn bir biimde.
muntazaman
* Dzenli olarak.
muntazr
* Bekleyen, gzleyen.
muntazr olmak
* beklemek, gzlemek.
munzam
* Katma, katlm , ulanm, eklenmi, ekleme, ek.
-mur
* Fiilden isim treten ek.
murabaha
* Bir mal ok fazla krla satma.
* Kanunun izin verdii s nrdan akn faiz alma, tefecilik.
murabahac
* Bir mal ok fazla krla satan kimse.
* Kanunun gsterdii s nr aarak a r faizle dn para veren kimse, tefeci.
murabahacl k
* Murabahac olma durumu, tefecilik.
murabba
* Drt eyden oluan, drtl.
* Drdl, kare.
* Drt msral bentlerden oluan divan edebiyat iiri.
murabba
* Terbiye edilmi.
* Kaynatl p k vama geldikten sonra dondurulan meyve suyu tatls.
murab t
* Sava dervi.
* Murabut.
murabut
* Kuzey Afrika'da dervilere verilen ad.
murabut kuu
* Uzun bacakllardan, leylee benzeyen, gagas iri ve uzun bir ku (Leptoptilus).
murada ermek
* isteine kavumak, arzusu yerine gelmek.
murad na ermek
* dilei gereklemek, ok istedii eye kavumak.
murafaa
* Duruma.
* Yargtayda yaplan duruma.
murahhas
* Delege.
murahhasl k
* Delegelik.
murakabe
* Denetleme, denetim.
* (tasavvufta) Tanr'ya balanarak ile doldurma.
murakabe etmek
* denetlemek.
murakp
* Deneti.
* Tanr'ya balanarak ile dolduran kimse.
murakplk
* Denetilik.
murana
* Ylan bal na benzeyen, ok yrtc, scak denizlerde yaayan, gs yzgeci olmayan, eti beenilen bir
deniz bal (Muraena).
murassa
* Deerli talarla bezenmi, cevahirle sslenmi.
murat
* stek, dilek.
* Ama, erek, gaye.
murat almak
* dileine kavumak.
murat etmek
* dilemek, istemek.
mur
* Betona delik amakta kullanlan sivri ulu, elikten yap lm bir alet.
murdar
* Kirli, pis.
* Cinsel birlemeden sonra y kanmam (kimse).
* eriata uygun olarak kesilmemi olan (hayvan).
murdarilik
* Omurilik.
murdarlk
* Murdar olma durumu.
muris
* Miras brakan, miras.
murt
* Mersin aac.
murt yememek
* oyuna gelmemek.
musaffa
* Temizlenmi, ar tlm.
musahabe
* Konuma, grme, sylei.
musahhih
* Dzeltici, dzelten.
musahhihlik
* Musahhih olma durumu.
* Dzelticinin grevi, dzelticilik.
musahip
* Sohbet, arkadal k eden kimse.
* Tatl konumalar ile byklerin, zellikle padiahlar n gzel zaman geirmelerini salamakla grevli
kimselere verilen unvan.
musahiplik
* Musahibin yapt i .
musakka
* Ufak paralar biiminde doranm sebzelerin, kuba et veya kyma ve soanla piirilmesiyle yaplan bir
yemek.
musalla
* Namaz k lmaya yarayan a k yer.
* Camilerde cenaze konulup nnde namaz klnan yer.
musalla ta
* Namaz kl nmak iin stne cenaze konulan masa biiminde yksek ta.
musallat
* Bir kimse veya eyin zerine bktracak kadar den.
musallat etmek
* birini, bir bakasn n bana bel etmek.
musallat olmak
* birini srekli rahats z etmek, birine satamak, hi peini b rakmamak.
musalli
* Be vakit namaz n srekli olarak klan.
musamaha etmek
* hogr ile davranmak.
musandra
* Evlerde yatak yorgan konulan yer, yklk.
* Mutfakta yksek ve geni raf.
musanna
* Uydurma, dzme.
* Sanatla yaplm, bir usta elinden km , sanatl.
* Yapnt l.
musannif
* S nflandran.
* Kitap yazan, yazar.
musap
* Ba na bir ktlk, felket gelmi olan.
* Hastala yakalanm , tutulmu, uram.
musavver
* Resim konulmu, resimli.
* Zihinde tasarlanm, dnlm olan.
Musev
* Musa Peygamberin dininden olan kimse.
Musevlik
* Musa Peygamberin dini, Yahudilik.
Mushaf
* Kur'an.
musr
* Bir sz veya dncede direnen, ayak direyen.
musibet
* Anszn gelen felket, sknt veren ey.
* Uursuz.
musikar
* Gagas ndaki deliklerden rzgr estike trl sesler kt na inanlan bir masal kuu.
* Mskal.
musiki
* Mzik.
* Kulaa ho gelen sesler dizisi.
musikiinas
* Mzikle uraan kimse.
muska
* inde din ve byleyici bir gcn sakl olduu san lan, ta yan, takan veya sahip olan zararl etkilerden
koruyup iyilik getirdiine inanlan bir nesne veya yaz l kt, hamayl .
* gen biiminde katlanm olan ey.
muska brei
* ine peynir, kyma gibi eyler konularak gen biiminde katlanan bir tr brek.
muskac
* Muska yazan kimse.
muskac lk
* Muskacnn ii.
muslihane
* Bar bir yolla.
muslin
* S k dokunmu, parlak, ince, yumuak bir tr kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
musluk
* Tak lm bulunduu boru veya kabn iindeki akkan , istenildiinde aktabilecek bir dzende yaplm
alr kapan r alet.
* El ykamaya yarayan yer.
musluku
* Musluk satan veya onaran kimse.
* Abdest almak iin ceketini karanlarn para veya deerli eylerini alarak hrszlk yapan kimse.
muslukuluk
* Muslukunun yapt i.
* Abdest almak iin ceketini karanlarn para veya deerli eylerini alarak yaplan h rszlk.
musluklu
* Musluu olan.
musluksuz
* Musluu olmayan.
muson
* Gney Asya ky lar yla Hint Denizi'nde yaz ve k mevsimlerinde birbirine ters ynlerden esen geni alanl
rzgr.
mustarip
* Istrap ve ac eken.
* Salksz, hasta.
mustarip etmek
* ac ve strap vermek.
mustatil
* Dikdrtgen.
mu
* Alt dz, kk gezinti vapuru.
-mu
* Bkz. -m / -mi.
muamba
* Bir taraf na kauuk veya yal boya srlerek su geirmeyecek duruma getirilen kaln bez.
* Bu bezden yaplm olan.
* Su geirmeyecek biimde yap lm yamurluk.
* Linolyum.
muamba gibi
* ok kirlenmi amar, kuma, rt vb. iin sylenir.
muambalama
* Muambalamak ii veya durumu.
muambalamak
* Muamba gibi olmak, muamba durumunu almak, muambaya dnmek.
mumula
* Glgillerden, 2-3 m ykseklikte dikenli kk bir aack (Mespilus germanica).
* Bu aacn olgunla p rdkten sonra yenilebilen, yuvarlak, mayho, buruk ve be ekirdekli meyvesi,
dngel, bebyk.
mumula gibi
* yznde pek ok buruuk ve k rk bulunan.
muta
* Karsndakine vurmak iin zel olarak alm deliklerine parmaklarn geirilmesi ile kullan lan demir
paras.
* Kundurac lar n, derileri vurarak inceltmek iin kullandklar metalden tokmak.
* Parman biri bklp sivriltilerek vurulan yumruk.
mutalama
* Mutalamak ii.
mutalamak
* Muta ile vurmak.
mutu
* Sevindiren haber, sava, mjde.
mutucu
* Mutu getiren, savac , mjdeci.
mutulama
* Mutulamak ii.
mutulamak
* Sevinilecek bir iin, olayn, vb. nin olduunu birine haber vermek, mujdelemek.
mutulanma
* Mutulanmak ii, mjdelenme.
mutulanmak
* Sevinli bir haber verilmek, mjdelenmek.
mutulu
* Mutu bildiren, sevindirici, mjdeli.
mutuluk
* Mutucuya verilen armaan, mjdelik.
mut
* Btn zlemlerin eksiksiz ve srekli olarak yerine gelmesinden duyulan kvan, kut, saadet.
mut
* Elli iniklik tahl lei.
muta
* Veri.
mutaassp
* Banaz.
mutabakat
* Uyuma, anlama, itilf.
* Uygunluk.
* Uyum.
mutabk
* Birbirine uyan, aralarnda anlamazl k olmayan.
* Uygun.
mutabk kalmak
* uyumak, anlamaya varmak.
mutabk olmak
* aralarnda anlamazlk olmamak, anlamak.
mutaf
* Kei klndan hayvan ulu, yem torbas gibi eyler dokuyan kimse.
* Kei klndan dokunmu veya rlm hayvan ulu, yem torbas gibi ey.
mutallka
* Boanarak dul kalm kadn.
mutantan
* Grkemli, atafatl.
mutariza
* Yayayra, parantez.
mutasarr f
* Kendinde kullanm hakk olan, elinde bulunduran.
* Tanzimat'tan sonra, Osmanl ynetim tekiltnda sancaklarn yneticisine verilen ad.
mutasarr flk
* Mutasarrfn grev ve makam .
* Sancak.
mutasavver
* Tasarlanm, dnlm.
mutasavvf
* Tasavvuf inanlarn benimseyerek kendini Tanr'ya adam kimse, sofi.
mutasyon
* Deiinim.
mutasyonist
* Deiinimci.
mutasyonizm
* Deiinimcilik.
mutat
* Al lm, allan.
* Al kanl k, allm ey.
mutatabbip
* Hekimlik taslayan kimse.
mutavaat
* Boyun eme, uyma, itaat etme.
* Dnl.
mutavaat fiili
* Bkz. dnl fiil.
mutavasst
* Arac.
* Orta, ortalama.
mutazarrr
* Zarar grm, zarara uram .
mutuluk
* Hayat n anlam n mutlulukta bulan, insan davranlar nn mutluluk isteiyle belirlendii grne dayanan
ahlk retisi, evdemonizm.
muteber
* Saygn, itibar olan, hatr say lr.
* nanl r, gvenilir, sz geer.
* Yrrlkte olan, geerlilii olan.
muteber olmak
* yrrlkte olmak, geerli olmak.
muteber olmak zere
* geerli olarak.
mutedil
* Dnce, i vb.de arya kamayan, l ml, itidalli.
* Ilman.
mutedillik
* Ilmanl k.
mutekit
* Bir eye inanan, itikat eden, inanl , inanl , imanl, mmin, dindar.
mutemet
* Kendisine inanlp gvenilen kimse.
* Dairelerde, i yerlerinde baz para ilerine bakan grevli.
mutemetlik
* Mutemedin grevi.
mutena
* zenilmi, zenle yaplm.
* Sekin, nemli.
muteriz
* Kar gelen, itiraz eden, itirazc.
* tiraz eden (kimse).
mutezile
* Kaderi inkr ederek "kul, ettiklerinin yarat csdr" diyen ve Tanr'nn sfatlar konusunda snnet ehlinden
ayrlan bir Mslman felsefesi.
mutfak
* Yemek piirilen yer.
* Yiyecekleri hazrlama sanat.
mutfak dolab
* Mutfak aletlerinin yerletirilmesi iin yapt rlan zel dolap.
mutfak havalandrmas
* Mutfaklara yerletirilen havalandrma sistemi.
mutfak havlusu
* Mutfakta kullan lan havlu, el bezi.
mutfak merdiveni
* Mutfak ile d avluyu birbirine balayan merdiven.
muti
* Yumuak bal , itaat eden.
mutlak
* Salt.
* Salt k.
* Kesin olarak, mutlaka.
mutlak deer
* Bkz. salt deer.
mutlak mera
* zerinde kendiliinden gelien ve otlatmaya elverili bir bitki rts ta yan mera.
mutlak nem
* Bkz. salt nem.
mutlak scakl k
* Bkz. salt scakl k.
mutlak sf r
* Bkz. salt sfr.
mutlaka
* Kan lmaz bir biimde, her hlde, ne olursa olsun.
* Kesinlikle, mutlak.
mutlak
* Saltl k yanl s olan.
mutlakl k
* Saltl k.
mutlakiyet
* Saltl k.
mutland rma
* Mutlandrmak ii.
mutland rmak
* Mutlanmas na yol amak, mutlanmas n salamak.
mutlanma
* Mutlanmak ii.
mutlanmak
* Mutlu olmak.
mutlu
* Mutlulua erimi olan, ongun, mes'ut.
* Mutluluk veren.
mutlu etmek
* mutluluk vermek, bahtiyar etmek.
mutlu olmak
* mutluluk duymak, bahtiyar olmak.
mutluca
* Mutlu olmaya yakn.
mutluland rma
* Mutlulandrmak ii.
mutluland rmak
* Mutlanmas na yol amak, mutlanmas n salamak.
mutlulanma
* Mutlulanmak ii.
mutlulanmak
* Mutlu bir duruma gelmek, mutlanmak.
mutluluk
* Btn zlemlere eksiksiz ve srekli olarak ula lmaktan duyulan kvan durumu, ongunluk, kut, saadet.
mutluluk ubuu
* ktidarszlk sorunu bulunanlara salkl cinsel yaant iin zel olarak tak lan yapay organ.
mutmain
* nanm, gnl kanm, emin olan.
mutmain olmak
* inanmak, gnl kanmak.
mutsuz
* Mutlu olmayan, bedbaht.
mutsuzlama
* Mutsuzlamak i i.
mutsuzlamak
* Mutsuz duruma gelmek.
mutsuzluk
* Mutsuz olma durumu, bedbahtlk.
muttali
* renmi, haber alm, bilgi edinmi.
muttali olmak
* bir durumdan haberi olmak, bir durum zerine bilgi edinmek.
muttarit
* Dzenli, tek dze.
muttas f
* Nitelenmi, nitelikli, vasfl.
muttas l
* Bitiik, yan yana olan.
* Aralk vermeden, aral ksz, hi durmadan, biteviye.
muvacehe
* Yzleme, yz yze gelme.
muvacehesinde
* (bir durum) Kar snda, yzne kar.
muvafakat
* Uygun grme, onama, kabul etme.
muvafakat etmek
* uygun grmek, onaylamak, kabul etmek.
muvaffak
* Baarm , baarl (kimse).
* Baarlm, baarl (i).
muvaffak olmak
* baarmak, baarl olmak; becermek.
muvaffakiyet
* Baar.
muvaffakiyetli
* Baarl .
muvaffakiyetsiz
* Baarsz.
muvaffakiyetsizlik
* Baarszl k.
muvafk
* Uygun.
muvafk bulma(ma)k
* uygun grme(me)k, kabul etme(me)k.
muvafk olmak
* uygun dmek, kabul edilebilir olmak.
muvahhit
* Tanr'n n birliine inanan.
muvakkat
* Belirli bir zaman sren, srekli olmayan, geici, palyatif.
muvakkaten
* Az bir zaman sresince, geici olarak, ereti olarak.
muvakkit
* Gnee bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse.
muvakkithane
* Genellikle byk camilerin yannda bulunan ve zaman ayarlayan oda.
muvasala
* Gidip gelme imkn , ula m, eriim.
muvasalat
* Bir yere ulama, varma.
muvasalat etmek
* varmak, ulamak.
muvaah
* Akrosti.
muvazaa
* Dan k, dankl k.
muvazaal
* Dan kl .
muvazat
* Koutluk, paralellik.
muvazene
* Denge.
* Dengelemek.
muvazeneli
* Dengeli, ll.
* Davran lar ll olan.
muvazenesiz
* Dengesiz, lssz.
* Ne yaptn bilmeyen, bir sz bir szn, bir davran bir baka davrann tutmayan.
muvazenesizlik
* Dengesizlik, lszlk.
muvazi
* Kout, paralel.
muvazzaf
* Bir grev ve hizmetle ykml olan (kimse).
* Silhl Kuvvetlerde alan meslekten subay ve astsubaylarla askerlik hizmetini yapan erler.
muvazzaf hizmet
* Askerlik a na girince erkeklerin yapmakla ykml bulunduklar askerlik grevi.
muvazzaf subay
* Meslei askerlik olan subay.
muvazzaflk
* Muvazzaf olma durumu.
muylu
* Baka bir para iin dnme ekseni grevini yapan, silindir biiminde para.
* Bir milin yata nda dnmesini salayan blm.
* Bir top namlusunun iki yanna tutturulan millere verilen ad.
muylu yata
* Top kunda nn yanlarnda bulunan, silh muylularn gemesi iin alm delikli blm.
muymul
* Atmaca ve doana benzeyen bir tr yrtc ku.
muz
* Muzgillerden, s cak blgelerde yetien, bir enekli, ok y llk bir bitki (Musa sapientum).
* Bu bitkinin kendine zg ho kokulu, tatl , besleyici, kal n kabuklu, uzun meyvesi.
-muz
* -m z / -miz.
muzaffer
* stnlk elde etmi , zafer kazanm , yenmi, utkulu.
* Zafer kazanm, stnlk elde etmi kimse veya ulus.
muzaffer olmak
* stn gelmek, yenmek, zafer kazanmak.
muzafferane
* stn bir biimde, zafer kazanma yara r biimde.
muzafferiyet
* stn gelme, stnlk, zafer kazanma.
muzaheret
* Destekleme, yard m etme, arka kma.
muzahir
* Destekleyen, yardm eden, arka kan.
muzgiller
* S cak blgelerde yetien, zellikle muzlar iine alan bir enekliler familyas .
muzr
* Sal bozan, zarar dokunan, zararl.
* Yaramaz, cinsel gelimeye zararl .
* (ocuk iin) Her eyi bozan, kartran.
muzrlama
* Muzrlamak ii veya durumu.
muzrlamak
* Muzr duruma gelmek.
muzrlk
* Zararl olma, zararl i veya davranlarda bulunma durumu.
* (ocuk iin) Zarar verici yaramazl klar.
muzip
* aka etmekten holanan, taklgan.
muzipe
* Muzibe yakr biimde, muzip gibi.
muzipleme
* Muziplemek ii.
muziplemek
* Tak lgan davran ta bulunmak.
muzipliine uramak
* aldatlmak, akaya hedef olmak.
muziplik
* Tak lganlk, yaramazl k.
muziplik etmek
* bir kimseye aka yollu szler sylemek.
muzlim
* Karanlk.
* Gizli, belirsiz.
muzmahil
* km, kntye uram.
muztar
* Bir ii yapmak zorunda kalan, zorunlu.
muztar kalmak
* zorunda kalmak.
m
* Bkz. m / mi.
mbadele
* Dei, dei toku.
mbadele etmek
* dei toku etmek.
mbadil
* Bakasnn yerine getirilmi, mbadele edilmi.
* Lozan antlamasna gre, Trkiye'de, stanbul dnda oturan Rumlarla deitirilerek Bat Trakya d ndaki
Yunanistan'dan getirilen Trklere verilen ad.
mbahase
* Konuma.
mbala
* Abartma, abart.
mbala etmek
* abartmak.
mbalac
* Abartc.
mbalacl k
* Abartcl k.
mbalal
* Abartl.
mbalasz
* Abartsz.
mbarek
* Verimli, bereketli.
* Kutlu, uurlu, kutsal.
* Beenilen, sevilen eyler iin sylenir.
* Kz lan, alan kimse veya eyler iin alay yollu kullan lr.
* ok sayg duyulan.
mbarek ay
* Din bakmdan kutsal saylan, zellii veya nemi olduuna inan lan ay.
mbarek gn
* Din bakmdan zellii ve nemi olan gn (gnler).
mbarek olsun!
* "hayrl, uurlu olsun" anlamnda bir kutlama sz.
mbarek otu
* Birleikgillerden, sar iekli, bir yllk ve otsu bir bitki (Cnicus benedictus).
mbareze
* ki dman taraftan kan birer kiinin arpmas.
mbaeret
* Bir ie balama, girime.
mbair
* Mahkemede durumaya girecekleri ve tanklar a ran, yargcn emirlerini bildiren, ktlar getirip gtren
grevli, ar c.
mbairlik
* Mbair olma durumu.
* Mbairin grevi.
mbayenet
* Ayrl k, bakalk.
* Tutmazlk, kartl k, uyumazl k.
mbeir
* Mutu veren, mjde getiren (kimse).
mbeyyiz
* (yazlar) Temize eken kimse.
mbrem
* ok gerekli olan, kanlmaz, vazgeilmez.
mcadele
* ki taraf arasnda, birbirlerine isteklerini kabul ettirmek iin yaplan zorlu alma, sava.
* Herhangi bir amaca erimek veya bir kuvvete kar koyabilmek iin bir kii veya topluluun gl, srekli
abas , sava m.
* Hasm n yere sermek iin gs gse yaplan arpma.
mcadele etmek
* uramak, savamak, at mak.
mcadele vermek
* sava vermek, mcadele etmek.
mcadeleci
* Mcadele etmeyi seven, savamc.
mcahit
* Kutsal lkler uruna savaan (kimse), alp eren.
mcahitlik
* Mcahit olma durumu.
mcamaa
* Cinsel ilikide bulunma.
mcavir
* Yakn komu.
mcazat
* lenen bir sutan tr ceza verme.
mcbir
* Zorlayan, zorlayc.
mcbir sebep
* Herhangi bir kimse tarafndan al nacak nlemlere kar, nne geilmesi olanaks z, borcun yerine
getirilmesine engel, borlunun iradesi d nda beklenmedik olaylar.
mcehhez
* Donanm .
* Haz rlkl , hazrlanm.
mcehhez olmak
* tamak, kendinde bulundurmak.
mcell
* Parlatlm, parlak.
mcellit
* Cilti.
mcellithane
* Cilt evi.
mcellitlik
* Ciltilik.
mcerrep
* Denenmi, snanm.
mcerret
* Soyut.
* Evlenmemi, bekr.
* Yal n durum.
* Soyut.
* Yaln z, ancak.
mcessem
* Cisim durumunda olan.
* (soyut kavramlar iin) Somut bir varlkta tam olarak belirmi olan.
mcevher
* Deerli ss eyas.
mcevher kutusu
* Mcevherlerin sakland kk kapal kutu.
mcevher mahfazas
* Mcevher kutusu.
mcevher tarih
* Divan edebiyatnda, ebcet hesabna gre yalnz noktal harfleri say ldnda sz konusu olayn tarihini
gsteren dize veya sz.
mcevherat
* Mcevherler.
mcevherci
* Deerli ss eyas satan kimse, kuyumcu.
mcevhercilik
* Mcevhercinin ii, kuyumculuk.
mcmel
* zet olarak anlatlm, ksa ve zl.
mcrim
* Sulu.
mcver
* Rendelenmi kabaa un, yumurta, peynir, dereotu, tuz, karabiber, taze soan kat larak yaplan bir tr kfte.
mtehit
* Ayet ve hadislere dayanarak yargya varan, karar veren din dnr.
mdafaa
* Savunma, koruma.
mdafaa etmek
* savunmak, korumak.
mdafaaname
* Savunma.
mdafi
* Savunucu.
* Bir davada, davac veya davalnn haklarn savunan (kimse).
mdahale
* Karma, araya girme.
* Bir dava sonucu verilecek olan karar n, dolayl olarak etkileyecei nc kiilerin davaya kat lmalar .
mdahale etmek
* karmak, araya girmek, el atmak.
mdahil
* Karan.
* Davaya mdahale eden.
mdana
* Minnet.
mdana etmek
* minnet etmek.
mdara
* Yze glme, yze glclk, dost gibi grnen.
mdara etmek
* dost gibi grnmek, yze glmek.
mdavi
* (hastaya) Bakan.
mdavim
* Bir yere srekli olarak giden (kimse), gedikli.
mdavim olmak
* bir yere srekli gidip gelmek.
mddei
* Dava eden, bir savda bulunan (kimse), savlayc, davac.
mddeialeyh
* Daval .
mddeiumum
* Savc.
mddeiumumlik
* Savcl k.
mddet
* Sre.
mddetli
* Sreli, sresi olan.
mddetsiz
* Sresiz, sresi olmayan.
mdebbir
* Tedbirli.
mdekkik
* nceleyici.
mdellel
* Kantlanm , kantl .
mderris
* Ders veren, profesr.
* Medresede veya camide retmen.
mderrislik
* Mderris olma durumu veya mderrisin grevi.
mdevven
* Bir araya getirilerek divan durumunda toplanm (iir vb.).
* Bir araya toplanm, dzenlenmi.
mdevvenat
* Bir araya toplanm eserler.
mdevver
* Yuvarlak.
mdir
* Bkz. mdr.
mdire
* Bayan mdr, bayan ynetmen.
mdiriyet
* Bkz. mdriyet.
mdrik
* Anlam , akl ermi.
mdrike
* Anlk.
mdrir
* drar artran, idrar sktrc.
mdr
* dare eden, yneten, ynetmen, direktr.
mdr muavini
* Bkz. mdr yard mcs .
mdr yard mc s
* Mdrn ilerine yardm eden, yokluunda yetkileri zerine alp ileri yneten kimse.
mdriyet
* Mdrlk.
mdrlk
* Ynetmenlik, direktrlk.
* Ynetmenin, mdrn makam.
mebbet
* Sonu olmayan.
* Yadka sren, mr boyunca olan.
meccel
* leriye atlm, ertelenmi.
meddep
* Uslu, terbiyeli, edepli.
mellefat
* Yaz l eserler.
mellif
* Kitap yazan veya kitap haz rlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar.
memmen
* Salanm, emniyete alnm, gvenilir.
mennes
* Diil.
messes
* Kurulu, kurulmu.
messese
* Kurulu, kurum (I).
* Kurum (I).
* Bir toplumda baz sorunlar n zmlenebilmesi iin uygulanan yntem.
messeseleme
* Kurumlama.
messeselemek
* Kurumlamak.
messif
* zc, znt veren.
* Hoa gitmeyen, kt (olay, durum).
messir
* Dokunakl.
* Etkili, sonulu.
* Etken.
messir olmak
* etkilemek.
messiriyet
* Etkinlik.
messis
* Kurucu.
meyyide
* Yaptrm, yaptrma gc.
mezzin
* Namaz vakitlerini bildirmek iin ezan okuyan din grevlisi.
mezzinlik
* Mezzin olma durumu veya mezzinin grevi.
mfekkire
* Dnme yetisi veya gc.
mferrih
* ac , ferahlk verici.
mfessir
* Ksa ve anlalmas g bir metni aklayan, a kla kavuturan, metnin anlam ve amac stnde yorumda
bulunan (kimse).
* Kur'an' yorumlayan (kimse).
mfetti
* Bir kurulutaki ilerin konu ve tzklere uygun olarak yrtlp yrtlmediini denetleyen kimse.
mfettilik
* Mfettiin grevi veya makam.
mfit
* Yararl, faydal.
* Anlatan, ifade eden.
mflis
* Bir ite btn parasn batrm , batkn, ifls etmi.
mfredat
* Bir btn oluturan bireyler, ayrnt lar.
mfredat program
* Bkz. retim program.
mfret
* Tekil.
mfrez
* Bir btnden ayrlm.
mfreze
* Trl asker grev ve hizmetlerin yap lmas iin, kk birliklerden, belli bir kurulua bal kalmadan geici
olarak oluturulan gruplara verilen ad.
mfrit
* Ar .
mfritlik
* Ar olma durumu.
mfsit
* Ara bozucu, kar trc , fesat , mnaf k.
mft
* Bedava, bele.
mftehir
* Bir eyi vn bilerek onunla sevinen, vnen, iftihar eden.
mfteri
* Karac , kara alan, iftirac.
mft
* l ve ilelerde Mslmanlarn din ilerine bakan grevli.
mftlk
* Mft olma durumu.
* Mftnn grevi veya makam.
mge
* nci iei.
mhendis
* Mhendislik mesleinden olan kimse.
mhendishane
* Osmanl Devletinde mhendis yetitiren yksek okul.
mhendislik
* Yol, kpr, yap, makine, gemi ve uak yapm vb. ile maden, su ve elektrik ileri gibi bay ndrlk ve
zanaatla ilgili teknik almalardan birini konu edinen meslek.
mheyya
* Haz r.
mheyyi
* Coturucu, heyecan verici.
mhim
* nemli.
mhimmat
* Sava gereleri, cephane.
mhimseme
* Mhimsemek ii.
mhimsemek
* nemsemek, nem vermek.
mhimsemezlik
* nem vermemezlik.
mhlet
* Bir iin yaplmas veya bir borcun denmesi iin gsterilen sre, vade, mehil.
mhlet istemek
* bir iin yaplmas, tamamlanmas iin belirli bir sre verilmesini istemek.
mhlet vermek
* (bir i veya bor iin) belirli bir sre tan mak.
mhlik
* ldrc, tehlikeli.
mhliye
* Adana blgesinde yetitirilen ve yapraklar sebze olarak kullan lan bir bitki (Corchlorus olitorius).
mhmel
* Braklm, baklmam, ilgisizlie uram .
mhre
* Her tr yuvarlak ey, kk top.
* Cam boncuk.
* K da yumuaklk, parlaklk ve dzlk vermek iin kullan lan camdan ara.
* Deniz bcei kabuu.
* Demirci ekici.
* Ylann ba nda bulunan taca benzer knt.
* Baz av hayvanlarn ekmek iin kullanlan rtkan ku.
mhreleme
* Mhrelemek ii.
mhrelemek
* K d mhre ile cillamak, parlatmak, dzeltmek.
mhreli
* Mhre ile cillanm.
mhresenk
* Alaca somaki, balgam ta .
* Ssleme nak larn ve yald zlar mhrelemekte kullan lan ara.
mhrsleyman
* Kuzey Anadolu 'da orman ve all klar altnda bulunan, 30-80 cm. yksekliinde, tysz, ok y llk ve otsu
bir bitki (Polygonatum multiflorum).
mhtedi
* Dnme.
mhr
* Bir kimsenin, bir kuruluun adn n veya unvannn tersine kazl bulunduu, metal, lstik gibi eylerden
yaplm ara, damga, kae.
* Bu arala bas lan ve imza yerine geen ad.
mhr basmak
* mhrlemek.
mhr gzl
* Koyu renkte, iri, beenilen gzleri nitelemek iin kullanlr.
* Sevgili.
mhr kazmak
* bir metal zerine, bir kimsenin, bir kuruluun adn, unvann ters olarak kazmak.
mhr kimde ise Sleyman odur
* bir ite yetki kimde ise kuvvet ondadr.
mhr mumu
* stne mhr baslan ve bal mumu ile reineden yaplan genellikle k rmz renkli madde.
mhr pensi
* Elektrik, su ve doalgaz sayalarn mhrlemek amac yla bir kurun paras nn teller zerine tutturulup
sktr lmas iin kullanlan ara.
mhrc
* Mhr kaz yan kimse.
mhrclk
* Mhrc olma durumu.
* Mhrcnn grevi veya zanaat .
mhrdar
* Devlet byklerinin mhrlerini tamak ve gereken ktlar mhrlemekle ykml grevli.
mhrleme
* Mhrlemek ii.
mhrlemek
* Bir yaz, belge vb.nin doruluunu veya kabul ve onayn belirtmek amac ile alt na mhr koymak, mhr
basmak.
* (yetkili makamlara) Al rsa, belli olsun diye bir eyin zerine yaptrlan k rmz muma mhr basmak.
* Yasalara, ahlk veya salk kurallarna ayk r grlen i veya elence yerlerinin almas n durdurmak
amac yla, kapsnn almasn engellemek iin uygun yere mumu yaptr p, zerine mhr basmak, kapatmak.
mhrlenme
* Mhrlenmek ii.
mhrlenmek
* Mhrlemek ii yaplmak, mhr basmak.
mhrletme
* Mhrletmek ii.
mhrletmek
* Mhrlemek iini yaptrmak.
mhrl
* Mhr bas lm.
* Mhrle kapatlm.
mhrsz
* Mhr olmayan.
* Mhr bas lmam olan.
mjde
* Sevindirici haber, mutu.
* Mutuluk.
* Sevindirici haber verilecei zaman sylenir.
mjde koturmak
* bir mutuyu bir kimseye ivedilikle ulat rmak.
mjde vermek (veya gtrmek)
* bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ulatrmak.
mjdeci
* Mutucu.
* nc.
mjdeleme
* Mutulama.
mjdelemek
* Mutulamak.
mjdelenme
* Mutulanma.
mjdelenmek
* Mutulanmak.
mjdeli
* Mutulu.
mjdelik
* Mutuluk.
mkfat
* dl.
* Deerlendirici, sevindirici davran.
mkfat almak
* dl almak.
mkfaten
* Mkfat olarak.
mkfatn grmek
* herhangi bir olumlu davrann, zverinin, s k ntnn iyi sonucunu elde etmek.
mkfatland rma
* dllendirme.
mkfatland rmak
* dllendirmek.
mkleme
* Karl kl konuma.
mkedder
* zgn, acl , zntl, kederli.
mkedder olmak
* zlmek, kederlenmek.
mkellef
* Bir eyi yapmak zorunluluu olan, ykml.
* Eksiksiz, zenli bir biimde yaplm.
* Vergi vermekle ykml olan kimse veya kurulu.
mkellefiyet
* Ykm, ykmllk.
mkemmel
* Eksiksiz, kusursuz, tam yetkin.
mkemmelen
* Eksiksiz, kusursuz olarak.
mkemmeliyet
* Mkemmellik.
mkemmellik
* Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin olma.
mkerrer
* Tekrarlanm , yenilenmi.
mkerreren
* Tekrarlanarak, tekrar edilmi olarak.
mkevvenat
* Yarat klarn btn.
mkeyyifat
* Keyif verici, uyuturucu maddeler.
mkrim
* kram eden, konuksever, ikramc, a rlayan.
mktesebat
* Edinilen, kazanlan bilgiler.
mktesep
* Kazan lm, edinilmi.
mlhaza
* Dnce.
mlhaza yapmak
* dnmek.
mlhazat
* Dnceler.
mlhazat hanesi
* Bir ey hakkndaki dncelerin yazld yer.
mlhazat hanesini ak brakmak
* bir kimse hakknda kesin bir kanya varamayarak zamanla ortaya kacak gelimeleri beklemek.
mlhham
* i man.
mlkat
* Buluma, grme.
* Rportaj.
* Bir ie alnacak kiiler arasndan seim yapabilmek amacyla kendileriyle kar lkl konuma, grme.
mlkat vermek
* (belli bir konuda) konumak, deme vermek.
mlkat yapmak
* bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili grlerini almak.
mlki
* Buluan, kavuan, gren.
mlki olmak
* bulumak, kavumak, grmek.
mlyemet
* Yumuak huyluluk, uysallk.
* Barsaklarn yumuakl.
mlyim
* Uygun, ho grlebilir.
* Yumuak huylu.
* Peklii olmayan.
mlyimlik
* Mlyim olma durumu.
mlz m
* Bir ie girmek iin bir sre parasz olarak o ie devam eden.
* Temen.
mlemma
* Alaca renkli, renk renk.
* Msralarndan her biri baka dille yazlm iir.
* Bulam , s vanm .
mlevven
* Renk renk, renkli.
mlevves
* Kirli, pis.
* Kark, dzensiz.
mleyyin
* Yumuaklk veren, yumuatc.
* Barsaklar boaltan, dk nn dar kmas n kolaylat ran il.
mlga
* Varl kald rlan, kapat lan.
mlhak
* Bir btne sonradan katlm olan, eklenmi.
* Bir asker karargh nda subay yard mc s .
mlhak bte
* Bkz. katma btesi.
mlhakat
* Bir btne katlanlar, ekler.
* Bir merkeze bal olan yerler.
mlhem
* e domu, birinin iine domu, esinlenmi.
mlhem olmak
* esinlenmek.
mlhit
* Tanrsz.
* Doru yoldan km.
mlk
* Ev, dkkn, arazi gibi ta nmaz mal.
* Devletin egemenlii altnda bulunan topraklarn btn, lke.
* Vakf olmay p dorudan doruya birinin mal olan yer veya yap .
mlk
* Bir lkeyle ilgili olan.
* lke ynetimine ilikin.
* Asker s nf dnda kalan.
mlk idare
* Yerel ynetim.
mlk idare amiri
* Yerel ynetimlerde en yksek devlet memuru.
mlkiye
* Asker olmayanlar snf.
* Siyasal bilgiler okulu.
mlkiye idadsi
* darecilik renimi yaplan okul, lise.
mlkiye mektebi
* Siyasal Bilgiler Fakltesinin eski ad.
mlkiye memuru
* Sivil devlet grevlisi.
mlkiye mfettii
* Sivil devlet mfettii.
mlkiyeli
* Siyasal Bilgiler Fakltesi rencisi veya bu faklteyi bitirmi kii.
mlkiyet
* yelik.
mlteci
* Baka bir lkeye veya yere s nm olan kimse, s nk.
mltefit
* Gler yz gsteren, ho davranan.
mltezim
* Keseneki, kesimci.
mltipleks
* Ayn zamanda, ayn hat zerinde birok iletiim salayan veya bu zellikte olan (alet).
mmanaat
* Engel olmak, kar koymak.
mmanaat etmek
* kar koymak, engel olmak.
mmarese
* Al ma, yatknl k, el yatknl .
mmas
* Dokunan, temas eden.
* Teet.
mmasil
* Benzeyen, andran.
mmbit
* Verimli, bitek.
mmessil
* Temsilci.
mmessillik
* Temsilcilik.
mmeyyiz
* yiyi, kty, doru ve yanl ay ran, seen.
* Ay rtman.
* Yaz lar beyaz kda temize eken kimse.
mmeyyizlik
* Ay rtmanlk.
* Mmeyyizin grevi.
mmin
* nanan, inanl, imanl , mutekit.
* Mslman.
mminlik
* Mmin olma durumu.
mmkn
* Muhtemel, olabilir, olas .
mmkn mertebe
* Olabildiince, yapabildii kadar.
mmkn olmak
* imkn bulunmak.
mmtaz
* Sekin.
mmteni
* Bir eyi yapmaktan ekinen, kanan.
* Olamaz, olmayacak.
mnacat
* Tanr'ya yakarma, yakar.
* Divan edebiyatnda Tanr'y ven iir tr veya iirin bir blm.
mnadi
* Kamuya duyurulmak istenilen eyleri yksek sesle haber vermeyi i edinmi olan kimse.
mnaf k
* Arabozan, blc, kar trc, fesat , mfsit.
mnaf klk
* Arabozanlk.
mnakalt
* Ulat rma.
mnakale
* Ula m.
* Bir eyi bir yerden bir yere aktarma.
mnakasa
* Eksiltme.
mnakaa
* Tartma.
mnakaa etmek
* tartmak.
mnakaa gtrmemek
* tartmaya yer vermeyecek biimde kesin olmak.
mnakaal
* Mnakaas olan, iinde veya zerinde mnakaa edilen.
mnasebat
* lgiler, ilikiler.
mnasebet
* liik, iliki, ilinti.
* ki ey arasndaki uygunluk.
* Sebep, vesile, gereke, neden.
mnasebet almak (veya almamak)
* uygun dmek (veya uygun olmamak, yakks z olmak).
mnasebet dmek
* uygun bir durum ortaya kmak.
mnasebet kurmak
* iki ey arasnda iliki bulmak, yaknlk grmek.
mnasebete girmek
* tan ma yolu amak, iliki kurmak.
* cinsel yakla mda bulunmak.
mnasebeti dmek
* sras gelmek.
mnasebetini getirmek
* sras n getirmek.
mnasebetiyle
* Dolaysyla, sebebiyle, itibaryla, ilgisinden dolay .
mnasebetli
* liii olan, ilikili.
* Uygun, yakk alan.
mnasebetli mnasebetsiz
* Yakk alsn almasn, yerli yersiz.
mnasebetsiz
* Uygun olmayan, yakks z, irkin.
* Ters, aksi.
* Yakks z i gren, s ra, sayg gzetmeyen (kimse).
mnasebetsizlik
* Mnasebetsiz olma durumu veya mnasebetsiz davran, saygszl k.
mnasebette bulunmak
* ilikisi olmak.
* iliki kurmak.
* cinsel ilikiyi gerekletirmek.
mnasip
* Uygun, yerinde.
* Beenilen, hoa giden, uygun.
mnasip bulmak
* uygun olduunu, yerinde grldn kabul etmek.
mnasip grmek
* uygun ve yerinde bulmak.
mnavebe
* Nbetleme, keikleme.
mnavebe ile
* nbetlee, nbetle, sra ile.
mnazaa
* Az kavgas , ekime, mnakaa.
* ki taraf arasndaki kavga, dmanlk.
mnazara
* Bir konu zerinde, belli kural ve yntemlere uyularak yaplan tartma.
* Divan edebiyatnda zt varlklar ve kavramlar aras ndaki kartl anlatan yaz tr.
mncer
* Bir yana doru ekilip srklenen.
mncer olmak
* ...-e dklmek, -e varmak.
mndemi
* Bir eyin iinde var olan, bulunan, sakl olan.
* kin.
mndericat
* indekiler.
mnderi
* Bir eyin iinde yer alm .
mnebbih
* Uyarc.
mneccim
* Yldzlarn durum ve hareketlerinden anlam karan kimse, yldz falcs , astrolog.
* Gk bilimci, astronom.
mneccimba
* Saray hizmetinde bulunan bilginlerden gk bilimiyle uraanlara verilen unvan.
mneccimlik
* Yldz falc l, astroloji.
* Mneccimin makam .
mnekkit
* Eletirmen, eletirici, eletirmeci.
mnekkitlik
* Eletirmenlik, eletirmecilik.
mnevver
* Ayd n.
* Ayd nlatlm .
mnezzeh
* Temiz, ar; uzak.
mnfail
* Gcenmi, alnm , krgn.
* Edilgin.
mnferiden
* Tek bana, yaln z olarak.
mnferit
* Tek, ayr, kendi bana olan ey.
mnfesih
* Bozulmu, dalm, feshedilmi.
mnhal
* Bo olan, a k bulunan (memuriyet vb.), bo, ak.
* Erir, eriyebilen, zlen.
mnhani
* Eri.
mnharif
* Bir tarafa sapm , doruluunu yitirmi.
mnhasr
* Bir kimse veya bir ey iin ayrlm, mahsus.
* S nrlanm , snrl.
mnhasran
* Yaln z, zellikle.
mnhat
* ngin, alak.
mnhezim
* Bozguna uram , bozulmu, yenilmi.
mnkesir
* Kr lm, krk.
* Krgn, gcenmi.
mnkir
* nkr eden, kabul etmeyen.
* Tanr'n n varl na inanmayan.
mneat
* Sanatl dz yaz veya mektuplar n topland dergi.
* Kaleme alnm, yaz lm eyler.
mni
* Mektup trnde usta ve baarl olan, inas gl (kimse).
mntahabat
* Semeler.
mntahap
* Seilmi, seme.
mntahip
* Semen.
mnteha
* Son.
* Sona ermi, bitmi.
mntehir
* Kendini ldren, intihar eden.
mntesip
* Bir yere, birine balanm, kap lanm, intisap etmi olan.
* lgisi bulunan, ilgili.
mnteir
* Yaygn, yay lm .
* (gazete, dergi vb. iin) Yay mlanan, yaymlanm olan.
mnzevi
* Topluluktan kaan, yalnz bana kalmay seven.
mphem
* Belirsiz.
* A k ve seik olmadan.
mphemiyet
* Belirsizlik.
mphemlik
* Belirsiz olma durumu.
mptedi
* Bir ey renmeye yeni balayan, balayc.
mptel
* Kt alkanl klar olan, dkn; merakl.
* Tutulmu.
* k, vurgun.
mptel olmak
* almak, dkn olmak, tutulmak.
mptezel
* Saygnl n yitirmi.
* okluundan dolay deerini yitiren, deersiz.
mracaat
* Bavuru.
* Dan ma.
* Herhangi bir eserden yararlanma.
mracaat etmek (veya mracatta bulunmak)
* bavurmak.
mracaat
* Bavurucu.
mradif
* Anlamda, e anlaml.
mrai
* kiyzl.
mrailik
* kiyzllk.
mrdesenk
* Doal kurun oksit, PbO.
mrdm
* Mrdm erii.
mrdm erii
* Reeli veya hoaf yaplan bir cins kk ve kara erik.
mrdmk
* Baklagillerden, yazn ekilen bir yll k otsu bir bitki (Hyrus sativus).
mrebbi
* Eitici.
mrebbiye
* Kendisine bir ocuun eitim ve bak m verilmi olan kadn.
mrebbiyelik
* Mrebbiye olma durumu.
* Mrebbiyenin grevi.
mreccah
* Bir bakasndan daha ok beenilip tercih edilen, stn grlen, ye, yerek.
mreffeh
* Refah ve varl k iinde yaayan, gnenli.
mreffehen
* Gnenle, sk ntsz bir biimde, bolluk iinde.
mrekkebi kurumadan bozmak
* karar, szleme, anlamay yazlmasndan ok ksa sre sonra bozmak.
mrekkep
* Yaz yazmak, desen izmek veya basmak iin kullanlan, trl renklerde sv madde.
mrekkep
* Birlemi, birleik.
* -den olumu, -den olma.
mrekkep bal
* Kafadan bacakllardan, l man ve s cak denizlerde yaayan, eti yenen, kendini korumak iin siyah renkli bir
sv salarak suyu bulandran bir yumuaka, supya (Sepia officinalis).
mrekkep olmak
* ...den olumak.
mrekkep yalamak
* renim grmek.
mrekkep yalam
* renim grm, kltrl.
mrekkepi
* Mrekkep (I) yapan veya satan kimse.
mrekkepleme
* Mrekkeplemek ii .
mrekkeplemek
* Mrekkep srmek, mrekkep dkerek veya damlatarak bir yzeyi lekelemek.
mrekkeplenme
* Mrekkeplenmek ii.
mrekkeplenmek
* Mrekkep srlmek, dklmek veya damlat lmak.
mrekkepli
* Mrekkep srlm, dklm veya damlatlm olan.
* ine mrekkep konularak kullanlan.
mrettebat
* Gemi, uak gibi tatlarda i ba ndaki grevli olan kiiler.
mrettep
* Dizilmi, dizili.
* Gizli bir amala dzenlenmi, yaplm (i).
* Sonradan dzenlenmi, derlenmi.
mrettip
* Dzenleyen, hazrlayan, s raya koyan.
* (basm evinde) Dizgici.
mrettiphane
* Bir bas m evinde dizgicilerin alt blm.
mrettiplik
* Dizgicilik.
mrevvi
* Bir dncenin taraftar veya yay cs.
mrit
* Bir tarikat eyhine balanarak ondan tasavvufun yollar n renen, onun dorultusunda ilerleyen kimse.
mritlik
* Mrit olma durumu.
mrit
* Doru yolu gsteren, klavuz.
* Mritlerine tasavvufu reten, srlar ve gerekleri gsteren tarikat eyhi.
mrt
* lm, gebermi (hayvan).
mrt olmak
* lmek, gebermek.
mrteci
* Yeni dzene kar direnen gerici.
mrtefi
* Ykselen, yksek bir yere km olan.
* Yksek, yce.
mrtekip
* (para, kazan karl olarak) Kt, uygunsuz iler eviren.
* Rvet yiyen, yiyici.
mrtesem
* z dm, projeksiyon.
mrtet
* Mslmanl b rakp baka bir dine gemi olan (kimse).
mrur
* Geme, bir taraftan girip dier taraftan kma.
* Geip gitme, sona erme.
mruriye
* Gemelik.
mruruzaman
* Sre am, zaman a m.
mrvvet
* Bir ailede ocuklarn doumu, snneti, evlilii, iyi bir greve gemeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk,
sevin.
* Yiitlik, mertlik.
* yilikseverlik, cmertlik.
mrvvetini grmek
* (anne, baba iin) ocuklar nn sevinli gnlerini grerek mutluluk duymak.
mrvvetli
* nsanl olan, iyiliksever, insaniyetli.
mrvvetsiz
* nsanl olmayan, insaniyetsiz.
mrver
* Han meligillerden, yapraklar kar lkl , demet durumundaki beyaz ieklerinden hekimlikte yararlanlan,
meyvesi zeytine benzer bir aak (Sambucus nigra).
msaade
* zin, icazet, ruhsat.
* Elverili, uygun olma durumu.
msaade etmek (veya buyurmak)
* izin vermek.
* gei iin yol vermek, yol amak.
* elverili, uygun olmak.
msabaka
* Yar , yarma, karlama.
msabakaya girmek
* yarmak, yarmaya katlmak.
msabk
* Yar mac , yar.
msademe
* Silhl iki grup aras ndaki ksa atma, arpma.
* Urama.
msadere
* lenen bir su karl olarak, sulunun maln n btn veya bir blm stndeki sahipliine son
verilmesi ve bu sahipliin bir baka kurulua devredilmesi.
* Tanzimat'tan nce herhangi bir kiiye ait mallara, padiah adna el konulmas.
msadere etmek
* bir eye kanun olarak el koymak.
msadif
* Rastlayan.
msait
* Uygun, elverili.
* Flrt etmeye haz r olan, kolayca flrt edebilen (kadn).
msakkafat
* zeri damla rtlm olan yap lar.
msamaha
* Hogr, tolerans.
* Grmezlikten gelme, gz yumma.
msamahakr
* Hogrl davranan, toleransl .
msamahakrlk
* Hogrlk.
msamahal
* Hogrl, toleransl .
msamahasz
* Hogrs olmayan.
msamahaszlk
* Hogrszlk, toleranss zlk.
msamere
* Okullarda rencilerin sunduu, program nda kouk, oyun, gibi gsterilenlerin yer ald elence.
* ounlukla akam toplant s, akam elencesi.
msavat
* Eitlik, denklik.
msavat lk
* Eitilik.
msavatsz
* Eit olmayan.
msavatszlk
* Eitsizlik.
msavi
* Eit, denk.
msbet ilimler
* Pozitif bilimler.
msebbip
* Bir eyin olmas na, yaplmasna sebep olan, yol aan (kimse veya ey).
mseccel
* Kte geirilmi, tescil edilmi, sicilli.
mseddes
* Alt gen.
* Divan edebiyatnda her bendi alt msradan olumu nazm biimi.
msekkin
* Yattr c.
msellem
* nkr edilemeyen, kar k lamayan, sz gtrmez.
mselles
* gen.
* blmden oluan, l.
* Kokteyl trnden kark bir iki.
* kere damtlarak yaplm zel bir arap.
msellesat
* Trigonometri.
msellim
* Osmanl Devletinde eyalet ve sancakta ynetimi elinde bulunduran kiilere verilen ad.
mselsel
* Birbirine bal olan, art arda zincirleme olarak gelen.
msemma
* Ad verilmi, ad olan.
msemmen
* Sekiz blmden oluan, sekizli.
* Sekizer m sral bentlerden oluan iir.
msevvit
* Msvedde yapan kimse, ktip.
* Taslak yapan kimse.
mshil
* Barsaklar altrp temizleyen, dkn n kolaylkla dar atlmasn salayan il.
mskirat
* Sarho eden eyler, alkoll ikiler.
Mslim
* Mslman.
Mslman
* slm dininden olan kimse.
* Dine bal, dindar.
* Doru, haktan ayrlmaz kimse.
Mslman adam
* Doruluktan ayrlmaz, drst, hakyemez adam.
Mslman mahallesinde salyangoz satmak
* Bkz. krler mahallesinde ayna satmak.
Mslmanlatrma
* Muslmanlatrmak ii, slmlatrma.
Mslmanlatrmak
* Bir topluluu veya bir kimseyi slm dinine sokmak, slmlat rmak.
Mslmanl k
* Hz.Muhammed'in yayd din, slm dini, slmlk, slmiyet.
* Mslman olma durumu.
* Mslman topluluu.
msmir
* Yararl, verimli.
* Sonu veren.
mspet
* Olumlu.
* Pozitif.
mspet ilimler
* Pozitif bilimler.
msrif
* Tutumsuz, savurgan.
msriflik
* Tutumsuzluk, savurganlk, israf.
mstacel
* Acele yaplmas gereken, ivedi, evgin.
mstacelen
* abuk olarak, ivedilikle.
mstaceliyet
* vedilik.
mstafi
* Kendi isteiyle iinden ekilmi, istifa etmi.
mstani
* Elinde olanla yetinen, doygun.
* Nazl davranan.
mstahak
* Hak etmi, hak kazanm, lyk.
* Bir kimsenin lyk olduu dl veya ceza.
mstahak olmak
* hak kazanmak, lyk olmak.
mstahdem
* Hizmette bulundurulan (kimse), hizmetli, odac , hademe.
mstahkem
* Belirtilmi, tahkim edilmi, salamlatrlm.
mstahkem mevki
* Trl savunma tesislerini kapsayan blge.
mstahsil
* retici, yetitirici.
mstahzar
* Kullan ma haz r duruma getirilmi, haz rlanm .
* nceden hazrlanarak eczahanede bulundurulan hazr il.
mstahzarat
* Eczahanelerde hazr olarak bulundurulan illar.
mstait
* Doutan yetenekli, kabiliyetli olan.
mstakar
* stikrar bulmu, durulmu.
* Karar kl nan, yerleilen yer.
mstakbel
* leri bir tarihte beklenen, gelecek.
* Gelecek (zaman), istikbal.
mstakil
* Bamsz.
* Kullan ynnden baka bir yap ile balants olmayan.
* Kullan ynnden belli kii veya kiiler iin ayrlm olan.
mstakim
* Doru, doruluktan amayan.
* Dorulu.
mstamel
* Kullan lm olan.
* Yeni olmayan, eski.
mstantik
* Sorgu yargc.
mstantiklik
* Sorgu yargl .
mstear
* Ereti olarak alnm, takma.
* Klsik Trk mziinde bir makam.
mstebat
* Olaca sanlmayan, uzak grlen.
mstebit
* Hkm altnda bulunanlara sz hakk ve davran zgrl tanmayan, zorba, despot.
mstebitlik
* Mstebit olma durumu veya mstebite davran , zorbalk, despotluk.
mstecir
* Kira karl nda bir yeri tutan kimse, kirac.
mstefit
* Yararlanma.
mstefit etmek
* yararlandrmak.
mstefit olmak
* yararlanmak, faydalanmak.
mstehase
* Fosil, tal.
mstehcen
* A k sak, edebe aykr, yakksz.
mstehcenleme
* Mstehcenlemek ii veya durumu.
mstehcenlemek
* Mstehcen duruma gelmek.
mstehcenlik
* Mstehcen olma durumu.
mstehlik
* Tketici.
mstehzi
* Alayc.
mstekreh
* ren.
mstelzim
* Gerektiren.
* Gerekli olan, gereken.
mstemirren
* Ara vermeden, srekli olarak.
mstemleke
* Smrge.
mstemlekeci
* Smrgeci.
mstemlekecilik
* Smrgecilik.
msteniden
* Dayanarak.
mstenit
* Dayanan, yaslanan.
mstenkif
* Oy vermekten veya bir karara katlmaktan ekinen, ekimser.
mstensih
* stinsah eden, suret karan kimse.
* (yazlar) oaltma makinesi, teksir makinesi.
msterih
* Btn kayg lardan kurtulup gnl rahata kavuan, ii rahat olan.
msterih olmak
* ii rahat olmak, kaygdan kurtulmak.
mstesna
* Bir btnn veya kuraln dnda olan, kural d, az.
* Benzerlerinden stn olan, benzerleri az bulunan.
* Ayrcal, ayr tutulan, ayr k.
* Dndaki, ayr tutularak, hari.
mstear
* Kendisinden bilgi al nan, kendisine danlan kimse.
* Bakanlklarda, eliliklerde bakan veya byk eliden sonra gelen en byk ynetici.
mstearlk
* Mstear olma durumu.
* Mstear n grevi veya makam.
msterik
* Dou bilimci, arkiyat , oryantalist.
mstevi
* Her yeri ayn dzeyde olan, dz.
* Dzlem.
mstevli
* Bir yeri istil eden, ynetimi altna alan (kimse, devlet, ordu vb.).
* Salgn.
mstezat
* oalmas istenilen, artm.
* Her dizesine bir kk dize eklenmi divan edebiyat nazm tr.
msvedde
* Yaz tasla , karalama.
* Bir eyin kt benzeri.
msvedde defteri
* Karalama defteri.
msveddelik
* Msvedde yapmaya elverili.
msveddelik kt
* Karalama iin kullanlan kt.
-m
* Bkz. -m / mi.
mabehet
* ki ey arasnda benzerlik, benzelik.
mabih
* Aralar nda benzerlik olan, benzer, benze.
mahede
* Grme.
* Gzlem.
mahede etmek
* gzlemlemek.
mahhas
* Somut, konkre.
mahit
* Bir eyi gren, gzleyici.
* Gzlemci.
mareket
* Ortaklk, ortaklama.
mareket etmek
* ortaklaa al mak.
mareket fiili
* te fiili.
marnileyh
* (bir kimse iin) Ad geen, ad an lan kii.
mavere
* Dan ma, dan.
mavir
* Dan man.
mavirlik
* Dan manl k.
mebbeh
* Bir eyle arasnda benzerlik bulunan, benzetilen.
mekkel
* Biim verilmi.
* ri, gsterili.
merref
* Onur verilerek yceltilmi.
merref olmak
* onurlanmak, onur kazanmak, ereflenmek.
mevve
* Belirsiz, kark, dzensiz.
mevvik
* Arzusunu oaltan, isteini artran.
* Ayartan, k krtan, nayak olan.
mfik
* Sevecen, efkatli.
mir
* Mareal.
mir
* Yaz ile bildiren, haber veren.
* Gsterge.
mirlik
* Mareallik.
mkilt karmak
* yapmakta bulunduu ii gletirecek durumlar yaratmak.
mkl
* G, zor, etin.
* Engel, glk, zorluk.
mklt
* Glk, glkler, zorluklar.
mklt ekmek
* zorluk, glk iinde kalmak.
mkltl
* Gl olan, zorluk iinde olan.
mkle
* Ba bozumuna yak n bir zamanda yetien, kal nca kabuklu, iri ve uzun taneli bir zm.
mklleme
* Mkllemek ii veya durumu.
mkllemek
* Mkl duruma girmek, glemek, zorlamak.
mklpesent
* G beenen, titiz.
mrik
* Tanr'ya ortak koan.
mtak
* Baka bir kelime veya kkten tremi, km.
* Trev.
mtak
* zleyen, grecei gelen.
mtehi
* Bir ey iin ok istek gsteren, istekli.
* tahl.
mteki
* Yaknan, szlanan, ikyeti.
mteki olmak
* yak nmak, ikyeti olmak.
mtemilt
* Herhangi bir yapya gre ayr bir ilevi bulunan blm veya yap, eklentiler.
mterek
* Ortak.
* Birlik.
* Ortaklaa, el birliiyle yap lan veya hazrlanan.
mterek bahis
* At yarlarnda, en az iki kouda yaran hayvanlardan birinin kazanmasna balanan talih oyunu.
mtereken
* Ortaklaa, birlikte, el birliiyle.
Mteri
* Erendiz, Jpiter.
mteri
* Al c, hizmet gren ve karlnda cret deyen kimse.
mteri hizmeti
* Mteriye verilen hizmet.
mt'a
* Geici kazan.
* Geici olarak yaplan nikh.
mt'a nikh
* Baz yerlerde kadna verilen para karl nda yaplan geici nikh, evlenme.
mtala
* Okuma, ders alma.
* rdeleme, mzakere, gr, ett.
* Dnce, oy.
mtala etmek
* okumak.
* zerinde dnmek, iyice incelemek.
mtalada bulunmak
* gr veya dnce ileri srmek.
mtareke
* Savaan taraflarn atei belli bir sre iin kesmesi, atekes, brak ma.
mteaddit
* ok, birok.
mteaffin
* Kokuuk, pis kokulu.
mteahhit
* Bakasyla ilgili bir ii yapmay zerine alan kimse, stenci.
mteahhitlik
* stencilik.
mteakiben
* Sonra, arkadan, ard s ra.
mteakip
* Arkadan gelen, ard sonra gelen.
* Sonra.
mtealiye
* Deneystclk, transandantalizm.
mteallik
* likin, ilgili.
mteammim
* Yaygn duruma gelmi, genellemi.
mtearife
* Aksiyom, belit.
mtebahhir
* Geni, derin bilgisi olan.
mtebaki
* Geri kalan, kalan.
mtebasbs
* Yaltak, yaltaklanan, yaltak.
mtebeddil
* Deien.
* Karars z.
mtebessim
* Glmseyen, gle.
mtecanis
* Badak, homojen.
mtecasir
* Yeltenen, cret eden.
mtecaviz
* Saldrgan, saldrc, satakan.
* ...-den ok.... -i aan.
mtecessis
* Gizliyi arayan, gizliyi gzetleyen.
mtedair
* Ait, iin, dolay , zerine, ... ile ilgili.
mtedavil
* Tedavlde bulunan, elden ele gezen.
mtedavil sermaye
* Bkz. dner sermaye.
mtedeyyin
* Dindar.
* Belli bir dini kabul etmi.
mteessif
* zlen, acnan, yerinen, esef eden.
mteessif olmak
* zlmek, ac nmak, yerinmek, esef etmek.
mteessir
* zlm, zntl.
* Etkilenmi.
mteessir olmak
* zlmek.
* etkilenmek.
mtefekkir
* Dnr.
mtefennin
* Fen bilgini.
mteferrik
* Ayrlm, dank.
mteferrika
* Kk giderler iin ayrlan para.
* Gvenlik kurulularnda pheli kimselerin ilgili yerlere gnderilmek iin geici olarak barndrld klar
blm.
* Padiah, vezir ve daha baka devlet byklerinin yan nda, trl hizmetlerde alan kimse.
mtegallibe
* Zorba, zorba tak m .
mtehakkim
* Hkim olan, hkmeden.
* Zorbalk eden, hkmn zorla yrten.
mtehammil
* Dayankl grnml.
mteharrik
* Yer deitirebilen, oynar, devingen, hareketli.
* leyen, alan.
mtehass s
* Uzman.
mtehass slk
* Uzmanlk.
mtehassis
* Duygulanm.
mtehassis etmek
* bir kimseyi duygulandrmak.
mtehassis olmak
* herhangi bir sebeple duygulanmak.
mtehavvil
* Deiken, kararsz.
mtehayyir
* am, arm olan.
mtehevvir
* fkeli, k zg n.
mteheyyi
* Heyecana kap lm, heyecanl .
mtekabil
* Karl kl.
mtekabiliyet
* Karl kl olma durumu.
mtekabiliyet esas zerine
* karl kl olarak.
mtekait
* Emekli.
mtekmil
* Olgunlam, gelimi, gelikin.
mteksif
* Younlam , koyulam , deriik.
mtekebbir
* Kibirli, kendini beenmi.
mtekellim
* Syleyen, konuan.
* Teklik birinci kii.
mtelezziz
* Lezzet bulan, tat alan, mutlu olan, holanan.
mtelezziz olmak
* lezzet duymak, tat almak, mutlu olmak.
mtemadi
* Srekli, aral ksz.
mtemadiyen
* Ara vermeden, srekli olarak, biteviye.
mtemayil
* stekli grnen, eilimi olan.
mtemayiz
* Kendini gsteren, sivrilen.
mtemekkin
* Yerlemi olan, yerleik.
mtemerkiz
* Deriik, mteksif.
mtemmim
* Tamamlayan, btnleyen, bitiren.
* Btnler.
* Tmle.
mtenaks
* Azalan, eksilen.
mtenakz
* elikili, at k, eliik.
mtenasip
* Orant, oranl , uygun.
mtenavip
* Almak.
mtenaz r
* Bak ml , simetrik.
mtenebbih
* Akl n bana toplam , akllanm , uslanm.
mteneffir
* renmi, tiksinmi.
mtenekkir
* Kl k dei tiren, takma ad kullanan, kendini tantmak istemeyen.
mtenekkiren
* Kl k dei tirerek, takma ad kullanarak, kendini tantmadan.
mtenevvi
* Trl, eitli.
mteradif
* E anlaml, anlamda, sinonim.
mterakim
* Birikmi, toplanm, y lm.
mterakki
* leri, ilerlemi.
mtercem
* evrilmi, tercme edilmi.
mtercim
* evirmen.
mtercimlik
* evirmenlik.
mtereddi
* Soysuzlam.
mtereddit
* Tereddt eden, ekingen, kararsz, ikircimli kimse.
mtesanit
* Dayanma iinde olan kimse.
mteselli
* Avunan.
mteselli olmak
* avunmak.
mteselsil
* Aras kesilmeden birbirini izleyen, zincirleme.
mteebbis
* Giriken, giriimci.
mteekkil
* Olumu, meydana gelmi.
mteekkir
* Teekkr eden, teekkr borcu olan.
mtetebbi
* Bir konuyu dikkatle aratran, irdeleyici, aratrc .
mtevakkf
* (gereklemesi) Bir eye bal bulunan.
mtevali
* Art arda gelen, st ste olan, ardk.
mtevaz
* Alak gnll.
* Gsterisiz, iddias z.
mtevazi
* Birbirine paralel olan.
mtevazin
* Birbirine uyan, oranl.
mteveccih
* Bir yere gitmeye, bir eyi yapmaya karar veren.
* Ynelmi.
mteveccihen
* Bir yere doru gitmek zere.
* Bir eyi yapmaya ynelmi olarak.
mteveffa
* (insan iin) lm, l.
mtevehhim
* Kuruntulu, evhaml.
* Korkak, dlek.
mtevekkil
* Her iini Tanr'ya veya oluruna brakm, kadere boyun emi.
mtevelli
* Bir vakf n ynetimi kendisine verilmi olan kimse.
mtevelli heyeti
* Bir vakf n veya bir kuruluun ynetim ilerinin dorudan bal bulunduu kurul.
mtevellit
* Domu, dnyaya gelmi.
* Meydana gelmi, ileri gelmi.
mteverrim
* Veremli.
mteyakkz
* Uyank, tetikte, sak.
mtezayit
* Artan, oalan.
mthi
* Korkuya dren, korkun, dehetli.
* ok rahatsz eden, dayanlmaz.
* alacak kadar dei ik.
* "Ne alacak ey" anlamnda kullan lr.
mttefik
* Balak.
mttefikan
* El birliiyle, hep birlikte.
* Oy birliiyle.
mttehiden
* Birlikte, birlik olarak.
mttehit
* Birlik durumuna gelmi, birleik, birlik olmu.
* Birleik.
mvekkil
* Birini kendine vekil olarak seen kimse.
mvellidlhumuza
* Oksijen.
mvellidlma
* Hidrojen.
mverrih
* Tarih yazan kimse, tarihi.
mvesvis
* killi, kuruntulu, vesveseli.
mvezzi
* Datc .
mvezzilik
* Mvezzi olma durumu.
myesser
* Kolaylkla ortaya kan.
myesser olmak
* kolaylkla ortaya kmak, kolaylkla elde edilmek.
* nasip olmak.
-mz
* Bkz. -mz / -miz.
mzaheret
* Yard m etme, arkalama, destekleme, arka kma.
mzaheret etmek
* yardm etmek, arkalamak, arka kmak.
mzahir
* Arkalayan, destekleyici, arka kan, yardmc.
mzahrefat
* Sprntler, pislik.
* Yalanlar, saptrmalar.
mzakerat
* Bir konuyla ilgili konumalar, danmalar, mzakereler.
mzakere
* Bir konuyla ilgili grme, danma.
* Szl snav.
* Ett, mtala.
mzakere etmek (veya yapmak)
* bir konuyu grmek, konumak.
* szl snav yapmak.
mzakereci
* rencileri altran kimse.
mzayaka
* S knt , darl k, paraszlk.
mzayede
* Art rma.
mze
* Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin sakland , halka gsterilmek iin
sergilendii yer veya yap .
mze gibi
* eski ve deerli eyalar olan (yer).
mzebzep
* (ynetim iin) Bozuk.
* ok kark, karmakark.
mzeci
* Mze kuran veya mzede alan kimse.
mzecilik
* Mze kurma veya iletme ii.
mzehhep
* Alt n suyuna batrlm olan.
* Yald zla sslenmi, yald zlanm.
mzekker
* Eril.
mzekkere
* Bir i iin, herhangi bir st makama yaz lan yaz.
* Yarglama makamn n, bir karar n yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazd yaz .
mzelik
* Mzeye konulacak deerde veya eskilikte olan.
* Eski, khne.
mzevir
* Sz gtrp getiren, arabozan.
mzevirleme
* Mzevirlemek ii.
mzevirlemek
* Birinin bakas aleyhine yapt klar veya sylediklerini kar tarafa iletmek, ara bozmak.
mzevirlik
* Mzevir olma durumu.
mzevirlik etmek
* sz getirip gtrmek, ara bozmak.
mzeyyen
* Sslenmi, bezenmi.
mzi
* Bunaltc , tedirgin edici, skc.
mzik
* Duygu, dnce ve tek sesli veya ok sesli olarak anlatma sanat, musiki.
* Bu biimde dzenlenmi seslerden oluan eserlerin okunmas veya al nmas.
mzik bilimci
* Mzik bilimi alan nda arat rmalar yapan bilgin veya uzman, mzikolog.
mzik bilimi
* Mzik konularn , bilimsel yntemlerle inceleyen bilim, mzikoloji.
mzik corner
* Bkz. mzik kesi.
mzik dolab
* Radyo, televizyon, teyp, pikap, video ve benzeri ses cihaz ve aksesuarlar koymaya yarayan mobilya.
mzik kesi
* Deiik mzik trlerinin bir maazann belli bir blmnde veya kesinde, plk, kaset, uzunalar vb.
olarak sata sunulduu yer.
mzik market
* Deiik mzik trlerinin plk, kaset, uzunalar vb. yollarla halka pazarland yer.
mzik odas
* Mzik dinlemeye ayrlm yer.
mzik salonu
* Mzik dinlenen geni salon.
mzikal
* Mzikle ilgili.
* Mzik eliinde sergilenen film veya tiyatro oyunu.
mzikalite
* Ahenkli, uyumlu olma.
mziki
* Mzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri alan kimse, mzisyen.
* Mzik retmeni.
mzikilik
* Mziki olma durumu.
mzikhol
* Fon mziinden yararlanlarak elenceli, fantezi oyunlar n oynand yer.
mziklendirmek
* Mzik ile eitlemek, sslemek.
mzikli
* (film ve oyun iin) Baz blmlerinde mzikten de yararlanlan.
mzikolog
* Mzik bilimci.
mzikoloji
* Mzik bilimi.
mziksever
* Mzik tutkusu olan, mzii seven (kimse).
mziksiz
* Mzii olmayan.
* Herhangi bir mzik paras al nmayan.
mzisyen
* Mziki, mzik sanat s .
mzmin
* Uzun sreli, sreen, kronik.
* Ne kadar srecei belli olmayan, uzun sreli olan, srekli.
mzminleme
* Mzminlemek ii, sreenleme.
mzminlemek
* Sreenlemek.
mzminletirme
* Mzminletirmek ii veya durumu.
mzminletirmek
* Mzmin duruma getirmek.
mzminlik
* Mzmin olma durumu.
Mv
* Mendelevyum'un ksaltmas.
N
* Azot'un k saltmas.
-n
* Teklik 2. kii iyelik eki: anne-n, baba-n, kitab--n, defter-i-n vb.
-n
* Baz fiil ekimlerinde teklik 2. kii eki: gel-di-n, gr-d-n, yap-sa-n, et-se-n vb.
-n
* Fiillerin dnllk ve edilgenlik atlarn treten ek: dv--n-, v--n-, tara-n-, yka-n-, bekle-n-, bul-u-n-
, al --n- vb.
n, N
* Trk alfabesinin on yedinci harfi. Ne ad verilen bu harf, ses bilimi bakmndan genizsi di, di eti
nszn gsterir.
Na
* Sodyum'un ksaltmas.
naa
* len kimsenin vcudu, ceset.
naat
* Bir eyin niteliklerini vme.
* Hz.Muhammed'in niteliklerini vmek, ondan efaat dilemek amac yla yazlan kaside.
nabekr
* Yarars z, ie yaramaz.
* Serseri, haylaz, avare, isiz.
nab z
* Kalp vuruunun salad kan basncndan dolay atardamarlara ve zellikle bilekteki atardamara parmakla
basld nda duyulan kmldama.
* Eilim, dnce, niyet.
nab z almak
* Bkz. nabzn saymak.
nabz atmak
* kalp vuruu srmek.
* ortaya kmak, grnmek, belli olmak.
nabz durmak
* lmek.
nabzna girmek
* elindeki imknlar kullanarak birinin honutluunu kazanmak, birini yola getirmek ve dncelerini
benimsetmek.
nabzna gre erbet vermek
* birinin houna gidecek, gururunu okayacak yolda davranmak.
nabzn saymak
* bir dakikadaki kalp atn saymak.
nabzn tutmak
* nabzn saymak iin bileini tutmak.
nabzn yoklamak (veya nabz yoklamak)
* niyetini, dncesini, eilimini anlamaya almak.
nacak
* Sap ksa, kk odun baltas.
naar
* aresi olmayan, aresiz.
* Zavall , dkn.
naar kalmak
* bir are, kar yol bulamamak.
naiz
* Deersiz, nemsiz.
naizane
* ok kk, nemsiz bir ey olarak.
nadan
* Bilgisiz, cahil.
* Nobran, kaba, kt.
nadanca
* Nadan davranna benzer bir tarzda.
nadanlk
* Nadan olma durumu veya nadanca davran.
nadas
* Tarlay srerek dinlenmeye brakmak.
nadas etmek
* bir tarlay srerek dinlenmeye brakmak.
nadasa brakmak (veya nadasa yat rmak)
* tarlay nadas etmek iin ekmeyip brakmak.
nadasl
* Nadasa braklm.
nadasl k
* Nadas iin ayr lm.
nadide
* Az grlr, grlmedik, seyrek grlen, ok deerli.
nadim
* Yapt bir davrantan pimanlk duyan, piman.
nadim olmak
* piman olmak.
nadir
* Seyrek, az, az bulunur.
nadirat
* Seyrek, az grlen, az bulunan ey veya durum.
nadiren
* Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir.
nafaka
* Geinmek iin gerekli olan eylerin btn, geimlik.
* Birinin geindirmekle ykml bulunduu kimselere, mahkeme kararyla balanan ayl k.
nafaka balanmak
* (yasaca, baklmas zorunlu olan kiiye) mahkeme kararyla evlt, koca gibi bir kimsenin, geim paras
vermesini salamak.
nafaka salamak
* geinecek kadar para temin etmek.
nafakalanma
* Nafakalanmak ii.
nafakalanmak
* Geimi salanmak.
nafa
* Bir yeri bayndr duruma getirmek iin yap lan ilerin tamam, baynd rl k ileri.
nafi
* Yararl, kazanl.
nafile
* Yarars z, boa giden, bo, ie yaramayan.
* Bouna, bo yere.
* Fazladan kl nan (namaz veya tutulan oru).
nafile namaz
* Fazladan kl nan namaz.
nafile yere
* Bo yere, bou bouna.
nafiz
* Delip geen.
* e ileyen.
* Sz geen, etkili olan.
nafta
* Petrolden 100-250C arasnda damtlan rn.
naftalin
* Maden kmr katrann n kuru kuruya damtlmasndan elde edilen, zel kokulu, beyaz, 1,158
younluunda, 80 C de eriyen, 218 C de kaynayan, suda erimeyen, alkol, benzol ve eterde kolaylkla eriyen,
antiseptik bir hidrokarbon.
naftalinleme
* Naftalinlemek ii.
naftalinlemek
* Gveden korumak iin ynller zerine veya aras na naftalin serpmek veya atmak.
naftalinlenme
* Naftalinlemek ii.
naftalinlenmek
* Naftalin serpilmek, naftalin dklmek.
nagehan
* Anszn, birdenbire, ani olarak.
name
* Gzel, uyumlu ses, ezgi.
* Ezgi blm, nota.
* Birinin yalandan ve nazlanarak syledii sz.
name yapmak
* bildii bir eyi bilmez grnmek.
* bahane ileri srmek.
nameli
* Namesi olan.
namesiz
* Namesi olmayan.
nahak
* Haks z, gereksiz.
* Bouna, bo yere.
nahak yere
* Haks z, gereksiz olarak, bo yere, bouna.
nah r
* S r srs.
nah rc
* oban.
nahif
* Zayf, clz, elimsiz.
* Bkz. zayf nahif.
nahiv
* Cmle bilgisi, sz dizimi, sentaks.
nahiye
* Bucak.
* Blge.
nahiye mdr
* Bucaktaki grevlerin sorumlu yneticisi.
naho
* Ho olmayan, hoa gitmeyen, kt, irkin.
naif
* Kendi kendisini yetitirmi, doal bir plstik sanat yeteneine sahip sanat lar tarafndan yaratlan resim
sanat.
nail
* Erimi, ele geirmi, baarm , kazanm, ulam.
nail olmak
* erimek, ulamak, kavumak.
naip
* Tahtta hkmdar olmad zaman veya hkmdarn ocukluu srasnda devleti yneten kimse.
* Naiplik yapan.
naiplik
* Naip olma durumu, niyabet.
nakarat
* Bir ark da her ktadan sonra tekrarlanan ve bestesi deimeyen para.
* ok sk tekrarlanan, bundan dolay b kknlk vererek nemini yitiren sz.
* Bir iirin iinde iki veya daha ok kez tekrarlanan blm.
nakaratl
* Nakarat olan.
nakaratsz
* Nakarat olmayan.
nakavt
* Boks ma nda yumruk etkisiyle yere den ve 10 saniye iinde kalkp devam edemeyen oyuncunun
yenilmesi durumu.
nakavt etmek
* boks ma nda nakavtla yenmek.
* mat etmek.
nakavt olmak
* boks ma nda nakavtla yenilmek.
nakden
* Para olarak.
* Pein olarak.
nakd
* Para ile ilgili, para bakmndan, paraca, parasal.
nakd ceza
* Para cezas .
nakd kymet
* Para bakmndan deeri.
nakd teminat
* Borcun deneceine dair, alacaklya parayla salanan gvence.
* Kredi kullan lmas durumunda gvence olarak gsterilen nakit deer.
nakd vergi
* Mal veya hizmet yerine para olarak denen vergi.
nakd yardm
* Para olarak yap lan yard m.
naks
* Eksik, tam olmayan, bitmemi, noksan.
* zr, kusuru olan.
* Eksi.
nak
* Genellikle kuma zerine renkli iplikler veya srma ve sim kullanarak elle, makineyle yap lan ileme.
* zellikle duvar ve tavanlar sslemek iin yaplan resim.
* Beste ve semalerin, drt yerine iki haneli olanlarna verilen ad.
* Hile.
nak iplii
* eitli motifleri kuma zerine ilemek iin pamuk, ipek, yn veya baka maddelerden hazrlanan s rma,
sim gibi zel iplik.
nak ilemek
* kuma zerine renkli iplikler, srma veya sim kullanarak ileme yapmak.
nak makinesi
* Nak i leyen zel olarak yap lm makine.
nak
* Nak yapan kimse.
nakl k
* Nak yapma ii.
naklama
* Naklamak ii.
naklamak
* Nakla bezemek, ilemek.
nakl
* Nak olan.
nakl k
* Nak olma durumu veya deeri.
naksz
* Nak olmayan.
nakz
* Bozma, zme; krma.
nakibleraf
* Peygamber soyundan olanlarn ilerine bakmak zere kendi aralar ndan atanan grevli.
nakil
* Bir yerden alp baka bir yere iletme, aktarma, ta ma, geirme, aktar m.
* G, tanma.
* Anlatma, syleme, hikye etme.
* Bir grevden baka bir greve atanma, tayin.
* (yaz, resim iin) Aynsn baka bir eyin zerine yapma, kopya etme.
* Baka dilden bir eseri kendi diline evirme, tercme etme.
nkil
* Ta yan, aktaran, geiren.
* Anlatan, hikye eden.
* letken.
nakil etmek
* Bkz. nakletmek.
nakil vastas
* Ta ma arac, tat.
nakip
* Bir kavmin veya kabilenin bakan yahut onun vekili.
* Bir tekkede en yal dervi veya dede.
nakisa
* Eksiklik, kusur.
nakit
* Para, ake.
nakit para
* Birikmi, kullanlmaya haz r para, efektif.
nakkare
* Mehterhanede yer alan, biribirine bal i ki yarmkre benzeri ve iki denekle vurularak al nan bir tr
kk ks.
nakkarhane
* Mehtar tak mna ve bunun bulunduu yere verilen ad.
nakka
* Yaplarn duvar ve tavanlar na sslemeler yapan usta, bezeki.
* Nak.
nakkal k
* Nakka olma durumu.
* Nakka n ii.
nakledilme
* Nakledilmek ii.
nakledilmek
* Nakletmek ii yap lmak veya nakletmek iine konu olmak.
naklen
* Nakil yoluyla, aktarlarak.
naklen yayn
* Baz olay veya gsterilerin olduu srada radyo veya televizyonda yerinden aktarlmas, duyurulmas ,
gsterilmesi, anlat lmas , canl yay n.
nakletme
* Nakletmek ii.
nakletmek
* Nakil iini yapmak, bir yerden baka bir yere geirmek, iletmek.
* Anlatmak, aktarmak.
naklettirme
* Naklettirmek ii.
naklettirmek
* Nakil iini yapt rmak, nakledilmesini salamak.
nakl
* Ta ma ile ilgili olan.
* Nakle dayanan, anlat lan, sylenen (gerek).
nakl
* Nakille ilgili.
nakl mazi
* Belirsiz gemi.
nakliyat
* Ta ma ileri, tamac lk.
nakliyat
* Ta ma ileri yapan (kimse), tamac .
nakliyatl k
* Nakliyat olma durumu.
* Nakliyatn n ii.
nakliye
* Ta ma ii.
* Ta ma paras, tamalk.
nakliyeci
* Ta mac .
nakliyecilik
* Ta mac lk.
naketme
* Naketmek ii.
naketmek
* Sslemek, bezemek, nak yapmak.
* Kalc ve etkili olmasn salamak.
Nakibend
* Nakibendilk tarikat ndan olan kimse.
Nakibendlik
* eyh Muhammed Bahaddin Nakibend'in kurduu, gizli ibadete dayanan bir tarikat.
Naklik
* Nakibendlik.
nakolma
* Nakolmak ii.
nakolmak
* Bir yerde belirli bir iz brakmak, yer etmek.
nakolunma
* Nakolunmak ii veya durumu.
nakolunmak
* Nakolmak ii yaplmak.
nakzen
* Bozarak.
nakzen grmek
* yargtay tarafndan bozulan bir karar zerine bozma sebeplerini de gz nnde tutarak davaya yeniden
bakmak.
nakzen iade etmek
* bir yarg kararn , yarg lama yntemine ilikin hkmler bakmndan yerinde grmeyip bozarak, hkm
veren mahkemeye geri gndermek.
nakzetme
* Nakzetmek ii.
nakzetmek
* Bozmak.
* Yargtay, bir mahkemenin yargsn yerinde veya yolunda bulmayarak geri evirmek.
nal
* At, kz gibi hizmet hayvanlarnn trnaklarna aklan demir paras.
nal akmak
* nallamak.
nal deyip mh dememek
* bir dncede direnmek.
nal toplamak
* (at) yar ta sonlara kalmak veya sonuncu olmak.
naln
* nleyici, inleyen.
nalyk
* Yakks z, ho olmayan.
nalbant
* Hayvanlar nallayan kimse.
nalbantlk
* Nalbant olma durumu.
* Nalbandn ii.
nalbur
* At nal yapan demirci.
* ivi, kilit, mentee gibi yap ilerinde kullan lan eyleri satan kimse, h rdavat.
nalburluk
* Nalbur olma durumu, h rdavatl k.
nala
* Ayakkablarn altna aklan demir.
* Katr, eek, sr gibi hayvanlarn t rnaklar altna ak lan demir paras.
nalal
* Nalas olan.
nalasz
* Nalas olmayan.
naldken
* Tal , ak ll (yol).
nale
* nleme, inilti.
nlekr
* nleyen.
naln
* Hamam gibi taban slak olan yerlerde kullanlan, st tasmal, taban yksek, aatan bir tr takunya.
nalnc
* Nal n yapan veya satan kimse, takunyac.
nalnc keseri
* Hep kendi karna al an.
nalnc keseri gibi kendine yontmak
* yapt i lerde hep kendi karn dnmek.
nalnc lk
* Nal ncn n ii.
nalnl
* Nal n giymi olan, takunyal.
nalnsz
* Nal n olmayan, takunyas z.
nallama
* Nallamak ii.
nallamak
* Nal akmak (hayvann ayana).
* ldrmek.
nallan
* Nallanmak ii veya biimi.
nallanma
* Nallanmak ii.
nallanmak
* Nallamak iine konu olmak.
nallar dikmek
* (hayvan veya hayvana benzetilen kii) lmek.
nam
* Ad.
* n.
nam almak
* hret sahibi olmak, tannmak.
nam kazanmak
* n sahibi olarak tannmak.
nam salmak
* nn her yana yaymak.
nam vermek (veya salmak)
* n kazanmak.
nama
* adna, kendine, kendisine.
namalup
* Malup olmam, hibir yenilgi almam.
namahrem
* Evlenmelerinde yasa bak m ndan saknca olmayan (kad n ve erkek).
* Yabanc , el.
namahremlik
* Namahrem olma durumu.
namaz
* Mslmanlarn gnde be kez yapmalar dince buyrulan ve dua okuyarak k yam, rk, scut, kuut denilen
beden durumlarn , kuralnca tekrarlayarak Tanr'ya edilen ibadet, salt.
namaz bezi
* Namaz k larken kadnlarn balarna rttkleri tlbent vb. kumatan yaplan rt.
* Baa rtlen bir tr rt.
namaz klmak
* namaz ibadetini yerine getirmek.
namaz niyaz
* badet.
namaz rts
* Bkz. namaz bezi.
namaz seccadesi
* zerinde namaz kl nan seccade.
namaz vakti
* Namaz n kl naca vakit.
namaza durmak
* namaz klmak.
namazbozan
* Erelti otu trnden bir bitki.
namazc
* Namaz n dzenli klan.
namazgh
* A kta namaz klmak iin haz rlanm olan ve kble ynne doru dikili bir ta bulunan yer.
namaz kl nmak
* (Mslman cenazesi iin) cenaze namaz klnmak.
namaz nda niyaz nda (olmak)
* din grevlerini gerektii gibi yerine getirmek.
namazla
* stnde namaz kl nan kilim, post gibi eylerden yaplm seccade.
namazlk
* zerinde namaz kl nan seccade veya baka ey.
* Namazda okunan ksa dualar.
* Namaz kadar sresi olan, sren.
namazsz
* Ayba durumunda olan (kadn).
namdar
* nl.
name
* Mektup.
name okumak
* herkesin bildii deyimleri veya szleri sylemek.
namerde muhta olmak (veya namerde muhta brakmak)
* gvenilmeyecek kimselerden yardm istemek zorunda kalmak (brakmak).
namert
* Korkak, alak, mert olmayan.
namerte
* Korkaka, mert olmayan bir biimde.
namertlik
* Alaklk, korkakl k.
namevcut
* Mevcut olmayan, bulunmayan, yok.
nam nian kalmamak
* yok olup unutulmak.
namna
* adna, kendisine.
* yerine, olarak.
Namibyal
* Namibya halkndan olan.
naml
* nl, tannm.
naml
* Samanndan ayrlmam arpa, buday yn.
naml anl
* ok nl.
namlu
* Tfek, tabanca, top vb. ateli silhlar n ucunda bulunan boru biimindeki para.
* Kasatura, kl , me ve bak gibi kesici silhlarn uzun ve keskin blm.
namus
* Bir toplum iinde ahlk kurallar na kar beslenen ball k.
* Drstlk, doruluk.
* Sililik, iffet.
namus bels
* Namusunu ve halk arasndaki sayg nln korumak iin katlan lan sknt .
namus davas
* Namusuna dokunulan kiinin at dava.
* Onur meselesi.
namus sz
* Namus ve onur zerine verilen sz, eref sz.
namuskr
* Namuslu, namusuna dkn.
namuslu
* Ahlk kurallarna uygun olarak davranan.
* Uygun, hilesiz, gerei gibi.
namusluluk
* Namuslu olma durumu.
namussuz
* Ahlk kurallarna uygun olarak davranmayan, ahlk kurallarn ineyen.
namussuzca
* Namussuz bir biimde.
namussuzluk
* Namussuz olma durumu veya namussuzca davran.
namusu iki paralk olmak
* biri onursuz bir duruma dmek.
namusu temizlenmek
* (bir iin iinden) kendi saygnl n yitirmeden kmak.
namusuna dokunmak
* birinin namus ve onurunu olumsuz biimde etkilemek.
namusuna sinek kondurmamak
* kollamak, gzetlemek.
* namusuna, onuruna lf sylettirmemek.
namusunu temizlemek
* ahlk ve onuruna ters den bir durumdan kurtulmak iin birini veya kendini ldrmek.
namusuyla yaamak
* ahlk ve onuruna bal yaamak.
namnasip
* Uygunsuz.
namsait
* Uygun olmayan, elverisiz.
namtenahi
* Sonsuz, ucu buca olmayan.
namtenahilik
* Sonsuz olma durumu.
namzet
* Aday.
* Szl, yavuklu.
namzet gstermek
* bir i iin aday belirleyip sunmak.
namzetlik
* Namzet olma durumu, adaylk.
nan
* Ekmek.
nanay
* Yok.
nane
* Ballbabagillerden, yapraklar sapsz, iekleri beyaz veya meneke renginde, trl, ok y ll k ve otsu bir
kltr bitkisi (Mentha piperita).
nane likr
* ine nane esans katlarak yaplan likr.
nane ruhu
* Nane yapraklarndan karlan esans.
nane suyu
* inde nane ruhu eritilmi su.
nane ekeri
* Nane ruhu kartr larak yaplan bir eit eker.
nane yemek
* yak ksz bir davran ta bulunmak, uygunsuz bir i yapmak.
naneli
* Nanesi olan.
* inde nane ruhu olan.
nanemolla
* Gsz, dayanksz (kimse).
* ok sk hastalanan, sal ks z (kimse).
* ten ka nan, enge.
nanesiz
* Nanesi olmayan.
nan aziz
* Tanr taraf ndan ihsan edilen, besin olarak verilen nimet.
* En kutsal yiyecek.
nanik
* Baparma burna dedirip teki parmaklar aarak ve sallayarak yaplan alay iareti.
nanikleme
* Naniklemek ii.
naniklemek
* Baparma burun ucuna dedirip dier parmaklar sallayarak alay iareti yapmak.
nankr
* Kendisine yap lan iyiliin deerini bilmeyen, iyilik bilmez.
nankrce
* Nankr (bir biimde).
nankrleme
* Nankrlemek durumu.
nankrlemek
* Nankr duruma gelmek.
nankrlk
* Nankr olma durumu.
* Nankrce davran, kfran.
nankrlk grmek
* nankrce davranla kar lamak.
nansuk
* Bir cins ince, s k dokunmu patiska.
napalm
* Yangn bombalar nn doldurulmasnda kullanlan, alminyum veya sodyum palmitatla kvamlat rlm
madde.
napalm bombas
* Napalm doldurulmu trl biimlerde bomba.
nar
* Nargillerden, yapraklar karl kl, iekleri byk, koyu k rmz renkte, kk bir aa (Punica granatum).
* Bu aacn k rmz mtrak sar sert bir kabukla rtl, iinde ok sayda krmz mtrak, sulu taneler
bulunduran yuvarlak yemii.
nr
* Ate.
nar balinas
* Narval.
nar iei
* Parlak krmz renk.
* Bu renkte olan.
nar gibi
* iyice kzarm (yiyecek).
nara
* Haykrma, barma.
* Sarho veya klhan beyi barmas.
nara atmak (veya basmak)
* yksek sesle uzun uzun haykrmak.
nra yakmak
* bir kimseye veya kendine zarar vermek.
narcl
* Hindistan cevizi.
nardenk
* Nar, erik, kzlc k gibi yemilerden yaplan pekmez.
nardin
* Maydanozgillerden, ayrlarda yetien ve hayvanlara yem olarak verilen, baak klar tek iekli kk bir
bitki (Eryngium campestre).
narenc
* Turun.
narenciye
* Turungiller.
narenciyeci
* Narenciye reticisi.
nargile
* Tmbeki denilen bir cins ttnn dumannn sudan geirilerek iilmesini salayan ara.
nargile ttn
* Tmbeki.
nargiller
* ki eneklilerden, nar eitlerini iine alan kk bir familya.
narh
* Tketiciyi korumak amacyla, zellikle temel ihtiya maddeleri iin resm makamlarca belirlenen ve her
yerde geerli olan fiyat.
narh koymak
* ihtiya maddeleri iin deimez fiyat belirlemek.
nrbeyza
* Akkor.
nrna (veya nra) yanmak
* Bkz. ateine yanmak.
* zarara uramak, ktlkle karlamak.
narin
* nce yapl , yepelek, nazenin.
* nce, nazik.
narinlik
* Narin olma durumu.
narkotik
* Uyuturucu.
narkotizm
* Uzun sre ve ok miktarda uyuturucu madde kullanmaktan doan bozukluklarn btn.
narkoz
* lla yapay olarak salanan ve vcutta bir veya birka grevin azalmasna yol aan uyku durumu.
narkoz vermek
* il vererek hastay bilinsiz ve ar duymaz duruma getirmek.
narkozcu
* Ameliyat sras nda hastaya narkoz veren uzman.
narkozculuk
* Narkozcunun ii.
narkozitr
* Narkozcu.
narsis
* Kendi benliini seven.
narsis kompleksi
* Kendini sevme zelliini n plna karmak ii.
narsisizm
* nsann kendi benliini sevmesi, zseverlik.
narsislik
* Narsisizm.
narval
* Atlas Okyanusunun Antartika blgesinde yaayan bir tr balina (Monodon monoceros).
narven
* Karaaa.
nas
* A klk, ak ve kesin yarg.
* nak, dogma.
nasbetme
* Nasbetmek ii.
nasbetmek
* Atamak.
nasfet
* Hak ve adalete uygunluk, hakkaniyet, nsfet.
nasl
* (bir kimse, bir olay veya bir konu iin) Ne gibi, ne trl.
* Bir iin ne biimde, hangi yolla olduunu belirtmek iin kullanl r.
* Bir hareketin yap l biimine duyulan aknl belirtir.
* "Yapmama imkn var m?" anlamnda.
* Ne kadar ok.
* Elbette, kesinlikle.
* Ben sana dememi miydim, grdn m?.
* in zorunlu olduunu belirtir.
* Ne dediniz? veya "iyi mi, beendiniz mi?" anlamlar nda.
nasl ki
* iki cmle arasndaki anlam ili kisini "olduu gibi" anlam nda balar.
nasl olmusa
* her nas lsa.
nasl olsa
* her durumda, er ge.
naslsa
* Herhangi bir sebeple veya bilinmeyen bir sebeple.
* Kukusuz, er ge, elbette.
nasls nz
* bir kimsenin sal n ve durumunu renmek iir sorulan nezaket sorusu.
nasp
* Atama.
nasr
* En ok el ve aya n srekli srtnmelere urayan noktalarnda st derinin kalnlamas ve sertlemesiyle
olumu deri.
nasr balamak (veya tutmak)
* nasrlanmak.
* duygusuzlamak, duyarl n yitirmek.
nasrna basmak
* menfaatlerine dokunmak.
nasrlanma
* Nasrlama.
nasrlanmak
* Nasrlamak.
nasrlama
* Nasrlamak i i.
nasrlamak
* Nasr olumak.
* Duyarln yitirmek.
nasrl
* Nasr olan, nas r balam, nasrlam.
nasrs z
* Nasr olmayan.
nasibini almak
* gzel, hoa giden bir eyden ksa bir sre de olsa yararlanmak, sebeplenmek.
* nasiplenmek.
nasihat
* t.
nasihat etmek (vermek veya nasihatte bulunmak)
* t vermek.
nasihat yollu
* de benzer bir biimde.
nasihati
* t veren kimse, t.
nasihatilik
* Nasihatinin ii.
nasihatname
* Din konularda t veren eser.
nasip
* Birinin payna den ey.
* Bir kimsenin elde edebildii, sahip olabildii ey.
* Ksmet, talih, baht.
* Gnlk kazan.
nasip almak
* (Bektailikte) tarikata girme treni yaplmak.
* yararlanmak, ksmetine deni elde etmek.
nasip etmek (veya etmemek)
* frsat vermek.
* eritirmek.
nasip olmak
* frsat dmek, elvermek.
* (mutluluk veren ve gzel eyler iin) erimek, ulamak, kavumak.
nasiplenme
* Nasiplenmek ii.
nasiplenmek
* Nasibini almak, sebeplenmek.
nasir
* Nesir yazan, nesir ustas.
Nasran
* Hristiyan, sev.
Nasranlik
* Hristiyanlk, sevlik.
Nasrettin Hoca'nn trbesi gibi
* her yan ak olduu hlde yaln z bir girii bulunan veya kilitli olan yerler iin sylenir.
nasyonal sosyalizm
* Hitler ve Nasyonal Sosyalist Partisinin retisi, Hitlercilik.
nasyonalist
* Ulusuluk yanl s .
nasyonalizm
* Ulusuluk.
nai
* tr, dolay.
nair
* Yayan, saan.
* (gazete, dergi, kitap) Yay mlayan, karan, yaymc, tbi, editr.
natamam
* Eksik, tamamlanmam , bitmemi.
nat ka
* Dnp syleme yetenei.
* Dzgn ve iyi konuma yetenei.
nat kal
* Dzgn ve iyi konuan.
nat kasz
* Natkas olmayan.
nat r
* Kadnlar hamamnda hizmet eden ve mterileri y kayan kadn.
nat r naln
* Kadn hamam nda en yksek keli naln tr.
nat rl k
* Natr olma durumu veya natrn ii.
nativizm
* Doutanc lk.
nato
* Sz dinlemez, sz anlamaz, ta gibi kafa" anlam ndaki nato kafa, nato mermer deyiminde geer.
natron
* Hidratl doal sodyum karbonat.
natuk
* Dzgn, gzel ve kolaylkla sz syleyen.
natura
* nsann yaradl zelli i.
natr
* Tabiat, doa.
natralist
* Natralizm akm n benimseyen (kii).
natralizm
* Gerein doaya uygun biimde yanst lmasn amalayan sanat akm.
* Gerein yalnzca doa ile aklanmas.
natrel
* Doada rastland gibi, doaya uygun olan, doa glerine, kurallarna uyan, doal, tabi.
natrist
* Natrizm retisini benimseyen kimse.
natrizm
* Toplumsal kurulularn ve yaay biiminin doaya dnk olmasn ama edinen reti.
natrmort
* Konusu, cansz varl klar veya nesneler olan resim.
navaan
* iekleri katmerli ve mor renkte olan bir tatula tr (Datura).
navlun
* Bir yerden baka yere ulat rmak iin gemiye alnan eyan n btn.
* Ta yc tarafndan, gemisinde tanacak yk iin istenen cret.
naylon
* Temel maddesi poliamit reinesi olan, birok giyim ve ev eyas yapmna yarayan, sert, dayankl ve esnek
madde.
* Bu maddeden yaplm olan.
* Dzme, sahte.
naylon fatura
* Giri faturas olmayan bir mal iin alcya verilen ve birini harcama yapm gibi gstermek amacyla
dzenlenen faturann halk aras ndaki ad .
naylon k z
* Asr, modern kz.
naz
* Kendini beendirmek amacyla yaplan davran, cilve.
* steksiz gibi grnerek yalvartmak amacyla yaplan davran .
* marklk.
naz etmek
* nazlanmak.
naza ekmek
* istekli olduu hlde yapmackl davranlarla isteksiz gibi davranmak.
nazal
* Genizsil.
nazar
* Bak , bakma, gz atma.
* Bir konu hakknda dnme, gr.
* Belli kimselerde bulunduuna inanlan; insanlara, zellikle ocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mlke,
hatta cansz nesnelere de zarar veren, baktaki arpc ve ldrc g.
nazar boncuu
* Gz demesin diye taklan mavi boncuk veya bunun yerini tutan baka ey, gz boncuu.
* Ei benzeri olmayan, tek.
nazar demek (veya nazara gelmek)
* gz demek.
nazaran
* Gre, oranla, kyasla.
nazardikkat
* lgi.
nazardikkatini ekmek
* ilgisini ekmek.
nazaritibar
* lgi, dikkat.
nazaritibara almak
* dikkat etmek, dikkate almak.
nazarnda
* birinin dncesine gre, birinin gznde.
nazaryla bakmak
* ona yle imi gibi, o gzle bakmak.
nazar
* Kuram niteliinde olan, kuramsal, teorik.
nazariyat
* Kuramlar.
nazariyat
* Kuramc.
nazariye
* Kuram, teori.
nazariyeci
* Teorisyen, kuramc.
nazarl k
* Nazar etkisiz duruma getirdiine inan lan, kuma paras, mavi boncuk, kurun, dua yazl kt, muska
gibi ey.
nazenin
* Cilveli, nazl.
* Narin, ince yap l.
* (yerme amacyla) mark, nazl yetitirilmi.
* Bir Bekta tarikat nn ad.
naz gemek
* dilediini kabul ettirecek kadar hatr saylmak.
nazm
* Hece ve durak bakmndan denk ve kendi bana bir btn olan kafiyeli sz dizisi, manzume, kouk.
nzm
* Dzenleyen, dzene koyan, tertip eden.
* Manzume yazan kimse.
nazm birimi
* iirde en kk anlam btnln salayan ve kendi iinde bams z dize topluluu.
nzm pln
* Bir yerleim blgesinin btn bayndrlk ilerinde gz nnde tutulmak iin hazrlanm pln.
nazm tr
* eriine ve konusuna gre iirin kendi iinde ayrlmas ve adland rlmas.
nazna katlanmak
* istenen her eyi hangi durumda olursa olsun yerine getirmek.
nazn ekmek
* her istediini yerine getirmek.
nazr
* Bir yere doru bakan (ev, oda vb.).
* Bakan.
Nazi
* Nazizm yanls (kimse).
nazik
* Bakalarna kar sayg l davranan.
* nce yapl , narin.
* zen, dikkat gsterilmezse krlabilen, bozulabilen.
* zen gsterilmezse, gerekli nlemler alnmazsa ktleebilen, kritik.
* Dikkat isteyen, zen gerektiren.
nazikne
* ncelikle, saygyla, nezaketle.
nazike
* Nazik, ince, saygl (bir biimde).
nazikleme
* Naziklemek ii.
naziklemek
* Nazik davranmak.
* zen gsterilmezse ktleebilecek bir duruma girmek.
naziklik
* Nazik olma durumu veya nazike davran, nezaket.
nazil
* nen, ini.
* Konaklayan.
Naziletirme
* Naziletirmek ii.
Naziletirmek
* Propaganda yolu ile Nazizm yanls yapmak.
nazir
* Benzer, e, rnek.
nazire
* (davran, sz iin) Kar lk olarak, benzetilerek yaplan davran, sz.
* Baka bir manzume rnek al narak ayn l ve ayn uyakla yazlan manzume.
nazire yapmak
* bir sze, bir davrana benzeriyle karl k vermek.
nazirsiz
* Benzersiz, esiz.
Nazizm
* Almanya'da 1930'lu yllarda Hitler tarafndan kurulan Nasyonal Sosyalist Partisinin, Alman rknn
stnln savunan politikas, Hitlercilik.
nazlan nazlan
* Nazlanarak.
nazlan
* Nazlanmak ii veya biimi.
nazlanma
* Nazlanmak ii.
nazlanmak
* Kolayca gnl olmamak, srar beklemek.
* steksiz grnmek.
nazl
* Kolayca gnl olmayan, kendini a r satan, iveli, edal.
* stne titrenilen, deer verilen, sevgili.
* zen isteyen, nazik.
nazll k
* Nazl olma durumu.
nazmen
* iir olarak.
nazmetme
* Nazmetmek ii veya durumu.
nazmetmek
* Naz m biimine sokmak, nazm olarak dzenlemek.
Nb
* Niyobyum'un ksaltmas.
-nc/-nci, -ncu/-nc
* Say adlarndan, sra saylar treten ek.
-n
* Fiilden isim ve sfat treten ek: bas--n, kork-u-n, gl--n vb.
Nd
* Neodim'in ksaltmas .
ne
* Trk alfabesinin on yedinci harfinin ad .
ne
* Hangi ey.
* Soru biiminde ama bildiren nlem.
* (art birleik zaman yla) Her ey.
* (okluk ekiyle) Birok eyler.
* Hangi.
* Soru yoluyla itiraz anlatr.
* Nasl.
* ama veya okluk bildirir.
* Sana ne, bana ne gibi soru cmlelerinde "ne ilgisi var" anlam ndadr.
ne l
* Ne iyi, diyecek bir ey yok.
ne l memleket
* haksz ve yersiz ilerin ho grld, kurallat bir ortam iin ters anlatla "diyecek yok" ne gzel!"
anlam nda kullanl r.
ne lem
* yadrganan ama kzlmayan davranlar olan kimseler iin kullanlr.
ne lemde?
* nasl?.
ne al p veremiyor?
* istei, dilei nedir, niin musallat oluyor?.
ne alt n b rakmak ne stn
* bir eyin veya yerin her tarafn kart rmak (dolamak).
ne arar (veya onda ... ne gezer)
* onda yoktur.
ne aryor
* ne, neden oraya gitmi.
ne biim?
* nasl?.
ne buyrulur?
* onun nasl bir ey olduunu grdnz, buna ne diyorsunuz?.
ne are
* aresi yok, elden ne gelir.
ne kar
* ne zarar var?.
* bir sonu vermez!.
* nasl bir yarar umulur?.
ne iektir, biliriz
* ne yeteneksiz, niteliksiz olduunu biliriz.
ne dada bam var, ne akaldan davam
* tuttuum bir taraf yok ki ona saldranlarn karsnda olay m.
ne de olsa
* ne denli eksii, kusuru olursa olsun, byle olmakla birlikte.
ne de olsa
* ne kadar eksii olursa olsun.
ne dedim de
* pimanl k gsterir.
ne demek olsun
* Bkz. ne demek.
ne demek?
* bunun anlam nedir?.
* hi yle ey olur mu, o nasl ey, hi yakk alr m ?.
ne demeye
* ne diye, nas l bir dnceyle, hangi maksatla, niin?.
* hangi anlama?.
ne denir! (veya ne dersin)
* bir konuda syleyecek sz kalmad n anlatr.
ne denli
* ne kadar.
ne dese beenirsin?
* "nas l beklenmeyen bir sz sylendi biliyor musun" anlamnda kullan lr.
ne diye?
* nasl bir dnceyle, niin?.
ne ekersen onu biersin
* nasl davranrsan yle kar lk grrsn.
ne fayda
* i iten getikten sonra alnan bo nlemler iin "neye yarar" anlam nda kullanlr.
ne gezer
* bulunmaz, yoktur.
ne gibi?
* nasl, ne trl?.
ne gzle bakmak
* inancn belirtir biimde bakmak; deerlendirmek.
ne gne duruyor?
* ... varken baka ey gerekmez.
* imdi yapmazsa (kullanmazsa) ne zaman yapacak (kullanacak)?.
ne gnlere kaldk!
* zamann olaylarndan yaknma anlatr.
ne haber?
* bir ey biliyor musunuz?.
ne hacet
* gereksiz.
ne haddine!
* ona m dm, ona m kalm , ona dmez.
ne hlde?
* hangi durumda?.
ne hli varsa grsn
* (t ve uyar dinlemeyenler iin) ne yaparsa yaps n, beni ilgilendirmez" anlamnda kullan lr.
ne hesaba gelmek, ne de kantara
* elle tutulur olmamak, tutarl ve salam grnmek.
ne hikmetse (hikmettir)
* bilinmeyen bir sebepten dolay.
ne idii belirsiz
* ne olduu, soyu sopu belirsiz.
ne imi?
* ne deeri var?.
ne ise
* neyse.
ne istediini bilmek
* amac n kesin ve kararl bir biimde belirlemek.
ne iyi!
* mutluluk ve beenme anlatr.
ne kadar
* nicelik anlamyla soru bildirir.
* ok, olduka.
* ne lde.
ne kadar olsa
* ne de olsa, sonuta.
ne kokar ne bular
* (iyilik yapacak durumda olmakla birlikte) kimseye iyilii de dokunmaz, ktl de.
ne lzm
* niin ilgileniyorsun, ilgilenme.
ne mal olduunu biliriz
* ie yaramaz, hatta kt kii olduunu biliriz.
ne mal olduunu bilmek (veya anlamak)
* (birinin) nasl bir nitelikte, yetenekte ve yaratl ta olduunu bilmek, kestirmek.
ne mene
* ne eit, ne trl.
ne mmkn
* olacak ey deil, imkns z.
ne mnasebet!
* hi yle ey mi olur, hi ilgisi yok.
ne o?
* ne var, ne oluyor?.
ne od var ne ocak
* yoksulluk ve perianlk iinde.
ne olacak!
* kmseme anlat r.
* ne deeri var, nemi yok.
ne olduunu bilememek
* armak, akl ba ndan gitmek.
ne oldum delisi olmak
* ummad bir duruma ulaan kimse ok marmak.
ne olur (veya ne olursun, ne olursunuz)
* yalvarrm, ltfen, rica ederim.
ne olur ne olmaz
* her ihtimale kar, ne olaca belli deil.
ne olur ne olmaz
* her ihtimali dnmek gerekir.
ne olursa olsun
* her durumda, olumlu veya olumsuz btn artlarda.
ne oluyor?
* ne gerei var veya ne karyor?.
ne pahasna olursa olsun
* ne byk zveri isterse istesin; her trl sknt ve tehlikeyi gze alarak.
ne sakala minnet ne by a
* en yakn akrabalarn n bile yard m n istemeyerek kendi imknlaryla yetinme.
ne sylyorsun?
* sylediine dikkat ediyor musun?.
* gerek mi? doru mu?.
ne sularda?
* ne durumda, ne merkezde?.
ne am' n ekeri ne Arap'n zekeri (veya yz)
* yarar olsa bile istenmeyen kimseler iin sylenir.
ne eytan gr ne salavat getir
* gcnn yetmedii ie kalk mamay, kalkl rsa da bakalarndan medet ummamay anlatmak iin sylenir.
ne i yansn ne kebap
* iki taraf da gcendirilmesin veya korunsun.
ne var ki
* aralarnda aykr lk bulunan cmleleri balamaya yarar, ama, fakat, lkin.
ne var ne yok
* ne haberler var, iler nasl?.
* olanlarn btn.
ne yapars n ki (veya ne yapmal ki)
* ne are ki.
ne yap p yapp
* her ne durumda olursa olsun bir zm yolu bularak.
ne yrdan geer ne serden
* elde etmek istenen ey zveri gerektirir.
ne yazar
* hkm olur mu? deeri var m ?.
ne yzle
* hi utanmadan.
ne... ne...
* Birden fazla zne, tmle veya fiili birlikte inkr etmek iin, bunlardan nce yer alan kelimelerin balarna
getirilen tekrarlamal bala, hem...hem kart . Bu bala, anlamca olumsuz olan cmlelerdeki fiilin olumlu kalmasn
gerektirir.
* Ne ile balanan zne veya cmlelerden nceki fiiller aada gsterilen durumlarda olumsuz kullanlrlar a)
Fiil, ne ile balanan zne veya cmlelerden nce gelirse: "Benimle hemzeban olmaz ne Firdevs ne Hakan." - Nef'.
b) ne'li cmlenin fiili artl olursa: Sen ne yaz, ne k dinlemezsen abuk kersin. c) fiilden nce olumsuz bir anlam
veren bir nlem veya zarf bulunursa: Ne ttne, ne ikiye sak n almayn. Ne zmir'e ne Bursa'ya hi gitmemi. d) -
dii, -eli beri, -inceye kadar, -ince, -dike, -dikten sonra veya -den nceki biimindeki zarf-fiilerle.
* ki sfat veya s fat durumunda olan iki kelimenin bana getirildiinde, iki kavram n ortalamas olan
nc bir kavram anlatr.
* ne ... ne okluk, gzellik vb. anlat r.
nebat
* Bitki.
nebatat
* Bitkiler.
* Bitki bilimi, botanik.
nebatat bahesi
* Her trl bitkinin rnek olarak yetitirilip merakl lar n incelemesine a k bulundurulan yer, botanik
bahesi.
nebat
* Bitki ile ilgili, bitkisel.
nebev
* Hz. Muhammed'le ilgili, Hz. Muhammed'e ilikin.
nebi
* Peygamber, savac.
neblz
* Bulutsu.
nebze
* Az ey, az.
* Biraz, ksa bir sre, bir parack.
nebzecik
* Pek az, kck.
necabet
* Temiz bir soydan gelme, soyluluk.
necaset
* Pislik.
* Dk, ters (Il).
necat
* Kurtulu.
necat bulmak
* kurtulmak.
nece
* Hangi dilde, hangi dilden?.
Necef ta
* Parlak ve saydam bir eit kuvars billru.
neci
* Ne i yapar, ne ile urar?.
neci oluyor!
* niin karyor, ona ne?.
necip
* Soylu, soyu temiz.
nedamet
* Pimanlk.
nedamet duymak (veya getirmek)
* piman olmak.
nedametle
* Pimanlk duyarak.
nedbe
* Yara izi.
neden
* Bir olay veya durumu gerektiren veya douran baka olay veya durum, sebep.
* Bir olay douran baka bir olay sormak iin kullanl r; niin.
* Bir varl veya olay etkileyen, oluturan, douran ey, sebep, illet.
neden bilimi
* Olgulara yol aan sebeplerin btn, etiyoloji.
* Hastalk sebeplerini aratran tp dal, etiyoloji.
neden ise
* Bkz. nedense.
neden olmak
* bir eyin olmas na veya ortaya kmasna yol amak, sebep olmak.
neden sonra
* gereinden ok sonra.
neden sonra
* Aradan bir hayli zaman geince.
* Aradan bir sre geince.
neden tanrcl k
* Deizm.
nedeniyle
* Yznden, dolaysyla, sebebiyle.
nedenli
* Nedeni olan, sebepli.
nedenli nedensiz
* Hibir dayana yokken, nedeni olsun veya olmas n, sebepli sebepsiz.
nedense
* Bilinmeyen, belli olmayan bir sebep dolaysyla.
nedensel
* Nedenle ilgili olan, sebep niteliinde olan, illi.
nedensellik
* Nedensel olma durumu, illiyet.
nedensellik ilkesi
* Her eyin bir sebebi vard r ve ayn artlar alt nda, ayn nedenler, ayn etkileri dourur biiminde
zetlenebilen ilke.
nedensiz
* Nedeni olmayan, sebepsiz.
* Bir sebebi olmadan.
nedim
* Arkada, yakn dost.
* Yksek makamdaki kiileri ho szlerle, gzel fkra ve hikyelerle elendiren kimse.
nedime
* Han m arkada.
* Han m sultann, yksek makamda bulunan kadnlarn yardmcs olan hanm.
nedir ki
* u var ki.
* hangi nedenle?.
* nemsiz, deersiz.
nedret
* Nicelik bak m ndan allan n, umulann veya gerekenin alt nda olma durumu, azlk, seyreklik.
nedret kesbetmek
* seyrelmek.
nefaset
* Nefis olma durumu.
nefer
* Derecesi olmayan asker, er.
* Kimse.
nefes
* Soluk.
* (bo bir inanla) ifa verir diye hastaya okuyup fleme.
* Sigara, pipo iilirken ie ekilen duman.
* Canl varl k.
* Bekta ve Alevlerin gr ve dncelerini belirtmek iin yaz lm iir.
nefes aldrmamak
* dinlenmesine frsat vermemek, aralk vermemek.
nefes almak
* havay cierlerine ekmek, soluk almak.
* dinlenmek.
* ferahlamak, rahatlamak.
* mutlu bir biimde yaamak.
nefes borusu
* Bkz. soluk borusu.
nefes ekmek
* sigara veya baka bir eyin duman n i ine ekmek.
* esrar imek.
nefes darl
* Solumada yaanan sknt .
nefes etmek
* bo bir inana gre, rahatszl, illeti geirmek iin okuyup flemek.
nefes kesici
* Heyecanl, cokulu.
nefes nefese
* Soluyarak, soluk solua.
nefes nefese kalmak
* soluu tkanacak gibi olmak.
* dara dar.
nefes tketmek
* ok konumaktan yorulmak.
nefesi durmak
* lmek.
* ak nlk iinde kalmak.
nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak)
* g soluk alacak duruma gelmek veya soluu bsbtn durmak.
* bunalmak, sklmak.
* hayran kalmak, etkilenmek.
nefesleme
* Nefeslemek ii.
nefeslemek
* Nefesini bir eye yneltmek, flemek.
* Okuyup, flemek, nefes etmek.
nefeslenme
* Nefeslenmek ii.
nefeslenmek
* Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek.
nefesli
* Soluk alp vermeden uzunca bir zaman durabilen, nefesi gl olan.
nefesli alg
* Bkz. flemeli alg.
nefeslik
* Bir soluk al ncaya kadar geen sre.
* Hava alma yeri, hava delii.
nefha
* Gzel koku.
* Esinti.
nefir
* Boynuzdan yaplan bir tr boru.
nefis
* z varl k, kiilik.
* nsann yeme ime gibi ihtiyalarnn btn.
nefis
* Pek ho, istek uyand ran, ok gzel.
nefis muhasebesi
* nsann isteklerini, hrslarn ve yaptklar n gzden geirmesi, doru veya yanllar n vicdannn
szgecinden geirip bir deerlendirme yapmas.
nefis mcadelesi
* nsann, kendi nefsinin isteklerini nleme abas.
nefis mdafaas
* Bkz. nefsi mdafaa.
nefiy
* Srme, srgne gnderme.
* Olumsuzluk ve olumsuz klma.
* nkr etme.
nefiy edilmek
* Bkz. nefyedilmek.
nefiy etmek
* Bkz. nefyetmek.
nefret
* Bir kimsenin ktln, mutsuzluunu istemeye ynelik duygu.
* Tiksinme, tiksinti.
nefret duymak
* (birinden) tiksinmek, holanmamak.
nefret etmek
* birine veya bir eye kar nefret duygusuyla dolu olmak.
* tiksinti duymak.
nefret uyandrmak
* nefret etmesine sebep olmak.
nefrit
* Bbrek iltihab.
nefsan
* Canll n zorunlu kld ihtiya ve isteklerle ilgili, beden arzularyla ilgili.
nefsaniyet
* Dmanlk duygusu, kin besleme.
nefsi mdafaa
* Korunma, kendini, z benliini koruma.
nefsine dkn
* bencil.
nefsine uymak
* bedenin isteklerine uymak, gnah ilemek.
nefsine yedirememek
* bir ey yapmay kendisi iin ar, onur kr c bulmak.
nefsini krletmek
* beden isteklerinden herhangi birini stnkr gidermek, nefsini yattrmak.
neft
* Organik maddelerin ayrmas ndan oluan tutuur svlarn birouna verilen ad.
* ounlukla boyacl kta kullanlan, petrol trevlerinden bir eit mineral ya, neft ya.
neft ya
* Bkz. neft.
neft
* Siyaha yak n koyu yeil.
neftleme
* Neftlemek ii veya durumu.
neftlemek
* Neft olmak, rengi neftye dnmek.
neftletirme
* Neftletirmek ii veya durumu.
neftletirmek
* Rengini neftye evirmek, neftlemesine yol amak.
neftimsi
* Nefte benzer, nefti and rr, neft gibi.
* Neftye benzer, neft gibi.
nefyedilme
* Nefyedilmek ii.
nefyedilmek
* Srgne gnderilmek, srlmek.
* Olumsuz kl nmak.
nefyetme
* Nefyetmek ii.
nefyetmek
* Srgne gndermek.
* Olumsuz klmak.
negatif
* Olumsuz, menfi.
* Eksi, pozitif kart.
* Gerekteki aydnl k ve karanlk blmleri tersine gsteren fotoraf cam veya filmi.
negatif byklk
* Ayn trden pozitif bir byklkle ters ynde olan byklk.
negatif say
* Bkz. eksi say .
nehar
* Yatsz, gndzl okul veya renci.
nehir
* Irmak.
nehir roman
* Bkz. rmak roman.
nehiy
* Bir iin yaplmasn yasak etme, engelleme, menetme.
nekahet
* Hastalk sonras , salkl duruma geme dnemi.
nekahethane
* ifa yurdu, dinlenme yurdu, evi.
nekais
* Eksiklikler, noksanlklar.
nekbet
* ansszl k, talihsizlik.
* Dknlk.
nekes
* Eli sk, cimri.
nekeslik
* Cimri olma durumu veya cimrice davran , cimrilik.
nekre
* Beklenmedik ho ve a rtc szler syleyen, gldrc hikye anlatan (kimse), nkteci.
nekrelik
* Nekre olma durumu.
nekroloji
* Nekroz bilimi.
nekrotik
* Nekroz grnmnde veya durumunda olan.
nekroz
* Canl maddelerin fiziksel ve kimyasal deiimi.
nektar
* Yunan mitolojisinde, ienleri lmszle kavuturan tanr ikisi.
* Bal z.
neler
* ok ve eitli eyler.
neler de neler, maydanozlu kfteler
* (alay yollu) akla gelmedik alacak eyler.
nem
* Havada bulunan su buhar.
* Hafif slaklk, rutubet.
nema
* Byme, gelime, oalma.
* Faiz, rem.
nemalandrma
* Nemalandrmak ii veya durumu.
nemalandrmak
* Nemalanmasn salamak.
nemalanma
* Nemalanmak ii.
nemalanmak
* (faizin katlmasyla para) oalmak.
* Beslenmek.
nemcil
* Nemden ve nemli yerden holanan (bitki), hidrofil.
Neme
* Osmanllarca, Avusturya'ya ve halk na verilen ad.
nemeker
* Havadaki nemin niceliini lp gsteren alet, higroskop.
* Havadaki nemi emme zellii olan, higroskopik.
nemdenetir
* Bir yerdeki nemlilik derecesini duraan durumda bulunduran alet, higrostat.
neme gerek
* Neme lz m.
neme lzm
* "Bu ile ilgilenmem, buna karmam" anlamnda kullan lr.
* Gereksiz, ihtiya olmama.
* Dorusunu isterseniz, doruyu sylemek gerekirse.
neme lzmc
* lgilenilmesi gereken eylerle ilgilenmekten kanan (kimse).
neme lzmcl k
* Gerekli eylerle ilgilenmekten ka nma durumu, bir eyi umursamama durumu.
neme ynelim
* Canllarn zorunlu olarak havann nemine gre ynelmesi ve yer deitirmesi, higrotropizm.
nemf
* Bceklerin kurtuk durumundan yetikin duruma geerken, arada aldklar zel biim.
nemlendirici
* Nemlendirmeye yarayan.
* Klima tesisat nda havan n nemlenmesini salayan blm.
nemlendirici krem
* Kuru ciltlerin bakmndan veya makyaj ncesinde kullan lan zel krem.
nemlendirme
* Nemlendirmek ii.
nemlendirmek
* Nemli duruma getirmek, rutubetlendirmek.
nemleni
* Nemlenmek ii veya biimi.
nemlenme
* Nemlenmek ii.
nemlenmek
* Nemli duruma gelmek, rutubetlenmek.
nemletme
* Nemletmek ii veya durumu.
nemletmek
* Nemli duruma getirmek.
nemli
* Nemi olan, az slak, rutubetli.
* (gz iin) Yal .
nemli nemli
* Islak olarak, slak biimde.
nemlilik
* Nemli olma durumu.
nemler
* Havann nem derecesini lmeye yarayan alet, higrometre.
nemrut
* Yz glmez, ac maz, can yakc.
nemrutlama
* Nemrutlamak ii.
nemrutlamak
* Nemrut gibi davranmak, acmasz olmak, yz glmemek.
nemrutluk
* Nemrut olma durumu.
Nemse
* Neme.
nene
* Anne.
* Byk anne, nine.
neodim
* Atom say s 60, atom arl 144,3 olan, seryumdan daha sert, 6,96 younluunda bir element. Ksaltmas
Nd.
neojen
* nc zaman n blnd drt byk devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan
sistem.
* Bu sistemle ilgili.
neolitik
* Ta devrinin son a ile ilgili.
neolojizm
* Sz tretmecilik ve uydurmacl k.
neon
* S v durumuna getirilmi havadan elde edilerek k aralarnda kullanlan, atom says 10, atom arl 20,2
younluu 0,7 olan ve havada pek az olarak bulunan asal gazlar snf ndan bir element. K saltmas Ne.
* Neon lmbas.
neon lmbas
* Neon tp kullanlarak yaplan aydnlatma arac .
neon tp
* inde neon gaz bulunan boru biiminde bir eit ampul.
neoplzma
* Yeniden oluan doku.
* Ur.
neozoik
* nc ve drdnc zamanla ilgili.
nepotist
* Akraba ve yak n arkadalarn kayran.
nepotizm
* Akraba ve yak n arkadalar kayrma.
Neptn
* Gne'e yak nl bak m ndan sekizinci olan gezegen.
neptnyum
* Uranyumun ntronlarla bombardmandan yapay olarak elde edilen, atom numaras 93, atom arl 239
olan, radyoaktif bir element. Ksaltmas Np.
nerde
* Nerede sznn ksalm biimi.
nerden
* Nereden sznn ksalm biimi.
nerdeyse
* Bkz. neredeyse.
nere
* Hangi yer anlamnda yer sormak iin kullanl r.
* Hangi taraf veya organ (vcut iin).
nerede
* "Hangi yerde?" anlamna yer zarf.
* "zlem, aray imkn var m , imknsz" anlamlarnda kullan lr.
nerede akam orada sabah
* bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmad n, rastgele bir yerde kalabileceini anlat r.
nerede bu bolluk
* bu ii yapmak sanld kadar kolay deil, imknlar sn rl .
nerede hareket, orada bereket
* hareket olan yerde bolluk olur.
nerede ise
* Bkz. neredeyse.
nerede kald
* ne yarar oldu?.
nerede kald ki
* olacak gibi grlmeyen bir dnceyi anlatan szn ba na getirilir.
nerede, ... nerede
* iki eyin aralar ndaki uzakl veya nitelik ayr m n belirtir.
nereden
* "Hangi yerden?" anlamna yer zarf.
* Nasl, ne gibi bir iliki ile.
nereden nereye
* ki olay arasndaki ilikiye a ldn anlatr.
* Uzak, dolambal bir iliki ile.
neredeyse
* Ksa bir sre iinde, hemen hemen.
nereli
* Birinin memleketini, doum yerini sormak iin kullanl r.
neresi
* Hangi yn.
* Nerede, hangi yer.
* Tekrarland nda karlatrlan eylerin uzakln belirtir.
nereye
* "Hangi yere?" anlamna yer zarf.
nergis
* Nergisgillerden, iekleri ayr veya bir kk sap zerinde emsiye durumunda, a lmadan nce bir yenle
rtl bulunan ve baz trlerinde beyaz, bazlarnda sar renkte, 20-80 cm ykseklikte, soanl bir ss bitkisi
(Narcissus).
nergis zamba
* Soanla retilen, iri ve gzel iekli bir ss bitkisi, gzelhatun iei (Amaryllis).
nergisgiller
* Bir eneklilerden, nergis, fulya, kardelen gibi ou kk ve kokulu iekleri iine alan bir bitki familyas.
neritik
* Ky eridinde deniz kabuklar, kum, akl gibi eylerle oluan y nakla ilgili.
nervr
* Bir veya iki milimlik pli.
* Direnci art ran knt.
nervrl
* Nervr olan.
nesebi gayrisahih
* Kanun olmayan bir birleme sonunda doan (ocuk).
nesebi sahih
* Kanuna uygun bir evlenme sonunda doan (ocuk).
nesep
* Soy, baba soyu.
nesi
* bazen insanlar iin zamir olarak kullanl r.
* hangi yn, hangi taraf.
* ok iyi, ok gzel.
nesi
* Hangi yn, hangi taraf.
nesi var nesi yok
* btn serveti.
nesi
* Doku.
nesih
* Kaldrma, hkmsz brakma.
* Arap harflerinin, basmda ve yazma kitaplarda en ok kullanlan eidi.
nesil
* Gbek, kuak.
* (hayvanlar iin) Dl.
nesilden nesile
* kuaktan kuaa, kuaklar boyunca.
nesim
* Hafif yel, esinti.
nesir
* Dilin sz dizimi kurallar na uygun olarak kullanlan anlat m biimi, manzum olmayan sz ve yaz, dz yaz .
neskafe
* Haz r kahve.
nesli tkenmek
* bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak.
nesne
* Belli bir arl ve hacmi, rengi, maddesi olan her trl cansz varl k, ey, obje.
* znenin dnda kalan her konu, obje.
* Geili fiili btnleyen yal n veya belirtme durumunda bulunan tmle.
nesne bei
* Nesneyle ilgili olarak kullanlan kelimelerin btn.
nesnel
* Nesne ile ilgili, nesneye ilikin, znel kart .
* Geree varmak amac yla, taraf tutmadan inceleme yapan, hkm veren, afak, objektif.
* Bireyin kiisel grnden bams z olan, objektif.
nesnelci
* Nesnelcilikle ilgili olan.
* Nesnelcilik yanl s olan kimse, objektivist.
nesnelcilik
* znel olmayan, yani herkes iin geer, znenin deil nesnenin gerekliine dayanan bilgileri arayan akl
yolu, objektivizm.
nesnelleme
* Nesnel duruma gelme.
nesnellemek
* Nesnel duruma gelmek.
nesnellik
* Nesnel olma veya nesnelerin gereine dayanma durumu.
nesnesel
* Nesneye ilikin.
nesnesiz
* Nesnesi olmayan.
* Belli bir nesneye dayanmayan ruhsal durum.
Nestur
* Nastur adl Sryan rahiplerinden birinin ortaya koyduu mezhepten olan (kimse).
nee
* znts olmamaktan doan, d a vuran sevin, etaret.
* Hafif sarholuk, akrkeyf olma.
neelendirme
* Neelendirmek ii.
neelendirmek
* Neeli duruma getirmek, enlendirmek, keyiflendirmek.
neeleni
* Neelenmek ii veya biimi.
neelenme
* Neelenmek ii.
neelenmek
* Neeli duruma gelmek, enlenmek, keyiflenmek.
neeli
* Sevinli, keyifli, en.
neesi kamak
* sevinci azalmak, kederlenmek.
neesi yerinde
* neeli.
neesini bulmak
* neeli bir duruma gelmek, neelenmek.
neesiz
* zgn, dnceli, keyifsiz.
neesizlik
* Neesiz olma durumu, zgnlk.
neet
* kma, ileri gelme.
neet etmek
* kaynan bir yerden almak, domak.
neetli
* kl.
neide
* Bir toplulukta okunmaya deer iir.
* Atasz gibi kullanlan beyit veya dize.
neir
* Yayma, datma, sama.
* Yaym.
neredilme
* Yaymlanma.
neredilmek
* Yaymlanmak.
neren
* Yaym yoluyla.
neretme
* Neretmek ii.
neretmek
* Yaymak, datmak, samak.
* Yaymlamak.
neriyat
* Yayn.
nerolunma
* Nerolunmak ii veya durumu.
nerolunmak
* Yaymlanmak.
neter
* Kan almak, a yapmak veya kk apseleri amak iin kullanlan ufak b ak.
neter vurmak
* kesin bir sonuca ulamak amac yla bir sorunu ele almak.
neterleme
* Neterlemek ii.
neterlemek
* Neterle kesmek.
* znt verecek bir durumu veya sorunu hatrlatmak, demek.
neveli
* Neeli.
nevnema
* Gelime, yeti me.
nevnema bulmak
* gelimek.
net
* Btn izgileri belirgin olan, gzn btn ayrnt lar yla alglad iyi grnen (ey).
* yi duyulan (ses).
* Kesintilerden sonra geri kalan (miktar), safi.
* A k seik olan, anlalmaz yan bulunmayan.
net resim
* Genellikle 1/10 leinde izilen ve iin; nden, yandan stten grnn veren teknik resim.
net cret
* Brt cretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geen cret.
netameli
* Gizli bir tehlikesi olduu sanlan, tekin olmayan.
* Ba na sk sk kaza gelen.
netekim
* Bkz. nitekim.
netice
* Sonu.
neticelendirme
* Neticelendirmek ii, sonuland rma.
neticelendirmek
* Sonulandrmak.
neticeleni
* Neticelenmek ii veya biimi.
neticelenme
* Neticelemek i i, sonulanma.
neticelenmek
* Sonulanmak.
neticeleme
* Neticelemek ii veya durumu.
neticelemek
* Sonuca erimek.
neticesiz
* Sona ulamayan, sonusuz.
neticeten
* Sonu olarak.
netleme
* Netlemek ii veya durumu.
netlemek
* Net, ak seik, iyi bir duruma gelmek.
netletirme
* Netletirmek ii.
netletirmek
* Net ve a k bir duruma kavuturmak.
netlik
* Net olma durumu.
neuzbillh
* "Tanr'ya s ndk", "Tanr korusun" anlam nda, tehlikeli bir durum karsnda kullanl r.
neva
* Ses, ahenk, name.
* Klsik Trk mziinde bir makam ad ve yeghtan bir oktav tiz olan "re" perdesi.
nevabuselik
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
nevale
* Gereken yiyecek ve iecek eyler, azk.
nevaleyi dzmek
* gerekli yiyecek ve iecei salamak, sofray hazrlamak.
nevazil
* Nezle, ingin, duma.
nevazi
* ltifat, gnl alma, okama.
nevbet
* Nbet.
neveser
* Klsik Trk mziinde birleik bir makam.
nevi
* eit, cins, tr.
nev'i ahs na mnhasr
* Kendine zg davran ve karakteri olan kimseler iin kullanl r.
nevir
* Yzn rengi, bet beniz.
nevmit
* Umutsuz, aresiz.
nevmit olmak
* aresiz kalmak, umudu kalmamak.
nevralji
* Sinir zerinde duyulan, genellikle iddetli ve batc ar.
nevraljik
* Nevraljiyle ilgili, nevralji trnden olan.
nevrasteni
* Ba arlar, sindirim glkleri gibi fizik rahatszlklar ve ruhsal grevlerde geveme ve bitkinlik biiminde
grlen, sinirsel glerin zay flamasndan doan nevroz.
nevresim
* Torba biiminde dikilmi yorgan araf .
nevri dnmek
* belli etmemeye al t bir fkeye kaplmak, ok sinirlenmek.
nevrofik
* Bkz. nrotik.
nevroloji
* Bkz. nroloji.
nevropat
* Sinir hastas.
nevroz
* Bkz. Sinirce.
nevruz
* Eski takvimlere gre yl n ve baharn ilk gn saylan martn yirmi birine rastlayan gn.
* Nevruz Bayram.
Nevruz Bayram
* Nevruz gn krlarda baharn geliini kutlamak iin yaplan bayram.
nevruz otu
* ki eneklilerden, iekleri aslanazna benzeyen, trl renkte, tad glikozit sebebiyle i sktrc olarak
kullanlan bir kr bitkisi (Linaria vulgaris).
nevton
* Uluslar aras birim sisteminde, ktlesi 1 kg olan cisme saniye karede 1 m lik bir ivme veren g birimi.
nevyunanlik
* 20. yzyl banda Yahya Kemal ve Yakup Kadri'nin balatt klar Akdeniz mitolojisine ynelen edebiyat
hareketi ve anlay.
nevzat
* Yeni doan ocuk.
ney
* Klsik Trk mziinde ve zellikle tekke mziinde yer alan, kaval biiminde, yank sesli, kam tan bir
fleme alg s .
ney flemek (veya frmek)
* ney almak.
neye
* Kk ney.
* Dokumaclarn kulland kk kam.
neye
* Bkz. Niye.
neye urad n bilememek (veya armak)
* ans zn zc, skc, neeli, gzel veya ho bir durum karsnda kalmak.
neyi
* Hangisi.
neyin nesi (kimin fesi)
* "kimdir, nas l bir kiidir? ne idii belirsiz" anlamnda kullan lr.
neyleyim
* ne yapabilirim, elden ne gelir?.
neymi
* sylendiine gre, gya.
neyse
* nemi yok, olan oldu.
* ok kr, bereket versin.
* Konuyu kapatalm, uzatmayalm, her ne ise.
neyse ne
* bir yere, bir dereceye kadar.
neyzen
* Ney fleyici, ney alan kimse.
neyzen bakl
* Boynunu yana arptarak bakan.
nez hli
* lm hli.
nezafet
* Temizlik, paklk.
nezahet
* Temizlik, ahlk temizlii.
nezaket
* Bakalarna kar sayg l ve incelikle davranma, incelik, naziklik.
* (bir i veya durum iin) nemli olma, dikkatli davranmay gerektirme.
nezaket gstermek
* davranlarda nazik olmak.
nezaket kesp etmek
* sknt l, nazik, kritik bir durum almak.
nezaketen
* Nezaket olarak, nazik davranarak.
nezaketli
* nce, nazik.
nezaketlilik
* Nezaketli olma durumu.
nezaketsiz
* Nazik olmayan.
nezaketsizlik
* nce ve nazik olmama durumu, kabal k.
nezaret
* Bakma, gzetme.
* Bakanlk.
* Gr.
* Gzalt, gzetim.
* Denetim, kontrol.
* Nezarethane.
nezaret etmek
* denetlemek, bakmak.
nezarete almak
* gz altna almak.
nezarethane
* Gzaltna alnan kimselerin konulduu yer.
nezaretli
* Grnl, grntye sahip.
nezaretsiz
* Grn olmayan, manzarasz, grntsz.
nezdinde
* Yannda.
nez'etme
* Nezetmek ii veya durumu.
nez'etmek
* Ay rmak, ekip almak.
nezif
* Kanama.
nezih
* Temiz, temiz ahlkl.
nezir
* Adak.
nezir etmek
* Bkz. nezretmek.
nezle
* Souk almaktan ileri gelen, burun akmas, aks rma ile beliren hastalk, ingin, duma .
nezle otu
* Bkz. pirekapan.
nezleli
* Nezlesi olan.
nezretme
* Nezretmek ii veya durumu.
nezretmek
* Adamak.
nezt
* Yan, kat.
n kris
* Damla hastal, gut.
n sfet
* Bkz. nasfet.
n sf nnehar
* Meridyen dzlemi.
n sfiye
* Bir eit ksa ney.
n s f
* Yar , yarm.
n s f kutur
* Yar ap.
n ad r
* Amonyak tuzu.
n ad r kayma
* Amonyum karbonat.
n ad r ruhu
* Amonyak.
Ni
* Nikel'in ksaltmas .
nice
* Ka, ne kadar.
* Olduka ok.
* Nasl.
* Uzun sreden beri.
nice nice
* Pek ok.
nicel
* Nicelik bak m ndan olan, nicelikle ilgili.
niceleme
* Nicelemek ii.
nicelemek
* Bir eyi say , l vb.ile bildirmek.
* Bir terime, tek veya ok oluuna gre bir nicelik yklemek.
niceleyici
* Niceleme nitelii olan.
niceleyi
* Nicelemek ii veya biimi.
nicelik
* Bir eyin say labilen, llebilen veya azal p oalabilen durumu, kemiyet, miktar.
* Bir eyin eit paralara blnebilen ve llebilir olan yanlar .
* Genellikle saylabilen, toplam dorudan say olarak belirtilebilen genel zellik.
niin
* Bir olay n amacn, sebebini sormak iin kullanlr.
nida
* a rma, barma, seslenme.
* nlem.
nifak
* Geimsizlik, anlamazlk, ara bozma, ayrma.
nifak sokmak
* ara amak, anlamazlk karmak.
nifak
* Arabozan, araaan (kimse).
niha
* i sona erdiren, ii kesen, sonuncu.
niha karar
* Muhakeme sonunda verilen karar.
nihale
* Sofrada kullanlan sahan altl.
nihan
* Gizli.
nihavent
* Trk mziinde bir makam.
nihayet
* Son.
* (ni'ha:yet) Sonunda.
* -den baka bir ey deil.
nihayet vermek
* ilikiyi kesmek, bir ii, alkanl yapmaktan vazgemek.
* bitirmek, tamamlamak, sonulandrmak.
nihayetinde
* Sonunda.
nihayetlenme
* Nihayetlenmek ii.
nihayetlenmek
* Bitmek, son bulmak, sona ermek.
nihayetsiz
* Sonsuz, sonu gelmez, bitip tkenmez.
nihilist
* Nihilizm yanls .
nihilizm
* Moral gerei ve deerleri reddeden bir reti.
* Her trl gerek varl inkr eden ar bireycilik, yokuluk.
* Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir basksn kabul etmeyen gr.
Nijeryal
* Nijerya halkndan olan kimse.
nikh
* Bir erkekle bir kadnn evlilik birlii kurmasn salayacak kanun ilem.
* Nikh s rasnda erkein kad na borland para.
nikh dmek
* birbiriyle evlenmelerine kanun veya rf bakmndan engel bulunmamak.
nikh etmek
* bir erkek bir kad n nikhla almak.
nikh kymak
* nikh memuru kanuna gre iftlerin kar koca olduklarn bildirmek.
nikh memuru
* Kanunlara uygun olarak nikh ilemini yapan, nikh kyan grevli.
nikh ekeri
* Nikh treninde davetlilere datlmak zere zel olarak yaptrlan eker.
nikh tazelemek
* boand kiiyle yeniden evlenmek.
nikh olmak
nikhlama
* Nikhlamak ii.
nikhlamak
* Nikh etmek.
* Nikh k ymak.
nikhlan
* Nikhlanmak ii veya biimi.
nikhlanma
* Nikhlanmak ii.
nikhlanmak
* Bir kimseye nikhla balanmak.
* Kanun olarak nikh ilemleri yaplmak.
nikhlay
* Nikhlamak ii veya biimi.
nikhl
* Kanun olarak nikh ilemi yaplm olan kar veya koca.
nikhlk
* Nikhla ilgili olma durumu.
nikhll k
* Nikhl olma durumu veya biimi.
nikhsz
* Aralar nda nikh olmad hlde kar koca hayat sren.
* Nikhsz olarak.
nikhszlk
* Nikhsz olma durumu veya biimi.
nikhta keramet vardr
* nikh evlenenleri sevgi bayla balar.
nikap
* Yz rts, pee.
Nikaragual
* Nikaragua halkndan olan kimse.
nikbet
* Dknlk, talihsizlik, felket.
nikbin
* yimser, optimist.
nikbinlik
* yimserlik, optimizm.
nikel
* Atom say s 28, atom arl 58,71, younluu 8,9 olan, gm parlaklnda, demir sertliinde, kolay
i lenir ve kolayca tel durumuna getirilir bir element. K saltmas Ni.
nikel kaplama
* Nikelj.
nikelj
* Metal bir yzeyi nikelle kaplama.
* Nikel kaplanm metal.
nikelleme
* Nikelj.
nikellemek
* Nikelj yapmak.
nikelli
* Birleiminde nikel bulunan.
* Nikelle kaplanm.
nikelsiz
* Nikeli olmayan, iinde nikel bulunmayan.
nikotin
* Ttn yapraklarndan karlan, renksiz, akta brak lnca havadan oksijen alarak esmerleen, 247C de
kaynayan ve 1,033 younluunda ok zehirli bir alkaloit (C10H14N2).
nikris
* Bkz. n kris.
nikriz
* Klsik Trk mziinde, dizisi bir sekizli iinde gsterilebilen basit grnl bir birleik makam.
nilfer
* Nilfergillerden, yapraklar yuvarlak ve geni, iekleri beyaz, sar, mavi, pembe renkte, durgun sularda
veya havuzlarda yetien bir su bitkisi (Nymphea).
nilfergiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi nilfer olan bir familya.
nim
* Yar .
nimbus
* Kara bulut.
nimet
* yilik, ltuf, ihsan.
* yi yaamak iin gerekli her ey.
* Yiyecek iecek, zellikle ekmek.
* Yararlanlan imkn.
nimet bilmek
* eref saymak.
nimet hakk
* Yenen, iilen eyler stne yemin sz.
nimeti ayayla tepmek
* Bkz. ksmetini ayayla tepmek.
nimetinas
* yilik bilir (kimse).
nine
* Torunu olan kad n, byk anne.
* Yal kadnlara seslenmek iin kullanl r.
ninni
* Kk ocuklar uyutmak iin sylenen trk.
* Sylenen ninnilerin sonunda tekrarlanan sz.
* Bu tr bestelenmi eser.
nipel
* ki balant parasn birbirine yak n olarak eklemekte kullanlan zel para.
nirengi
* Belli sayda noktann konumunu kesinlikle tespit edebilmek iin, bu noktalar tepe olarak kabul ederek, bir
alan genlere blme ii.
nirengi haritas
* Nirengi yoluyla kar lan harita.
nirengi noktas
* Nirengi ileminde ayrlan genlerin tepe noktas.
* Gemicilerin seyir iin kulland doal yn noktas.
* Balang.
nisa
* Kadnla ilgili.
* Kadn hastalklar ile ilgili.
* Kadns.
nisaiye
* Kadn hastalklar , jinekoloji.
* Hastahanelerde kadn hastal klar ile ilgili blm.
nisaiyeci
* Kadn hastalklar uzman , jinekolog.
nisaiyecilik
* Nisaiyecinin ii.
nisan
* Yl n 30 gn sren drdnc ay .
nisan bal
* Nisan n birinci gnnde yaplan aldatma ve aka.
nisan yamuru
* Nisan aynda yaan ve bereketine inanlan yamur.
nisap
* Yeter say.
nispet
* Oran.
* Bant , ilgi, ilinti.
* Birini zmek iin veya inat olsun diye yaplan i.
* Kskandrmak veya zmek iin.
nispet eki
* Baz yabanc isimlerin anlamlarna bal yabanc s fatlar kuran ek.
nispet etmek
* eit tutmak, oranlamak.
nispet kabul etmek
* eit tutmak, oranlamak.
nispet kabul etmemek
* eit tutulamamak.
nispet vermek (veya yapmak)
* karsndakini kzdrmak iin ona gsteri yapmak.
nispeti
* Nispet vermek huyu olan.
nispeten
* Gre, kyaslayarak, oranla.
* Bir dereceye kadar, olduka.
nispeti olmak
* ilgisi olmak, balants olmak.
nispetli
* Oranl.
nispetsiz
* Orans z.
* Birbirine uymayan, farkl.
nispetsizlik
* Orans zlk.
nisp
* Greli, bantl , izaf, rlatif.
* Birbirine gre (olan), nceki duruma gre.
nisp temsil
* ounluk partisi dndaki partilerin de kuvvetleri orannda ye semelerini salayan seim biimi.
nisyan
* Unutma.
ni
* Duvar iinde b raklan oyuk, gz, hcre.
niaburek
* Klsik Trk mziinde rast makam ve uak makamn n buselik "si" perdesiyle olumu bir makam.
nian
* aret, iz, belirti, almet.
* Nianlanma srasnda yap lan tren.
* Evlenmek zere birbirine sz verme, nianlanma.
* Kurun, ta vb.ile vurulmak istenen hedef.
* Hedefi vurmak iin silh, ta vb.ye gerekli dorultuyu verme.
* Grdkleri nemli ilerden dolay kiileri onurlandrmak iin devlete verilen anmalk.
nian almak
* (ateli silhlara) bir hedefi vurmak iin gerekli dorultuyu vermek, gezlemek.
* kendisine nian verilmek.
nian atmak
* ateli silhlarla at yapmak.
nian halkas
* Evlenecek olan iftin nianlan nca taktklar ve dnden sonra da tadklar halka biiminde yzk, nian
yz.
nian koymak
* ileride tanyabilmek veya lebilmek iin bir eyin durumunu, onun herhangi bir zelliini aklda tutmak
veya iz brakmak.
nian takmak
* (nianlanan ift iin) nian yzklerini parmaklar na geirmek.
* gsne nian ilitirmek.
nian vermek
* birini nian ile dllendirmek.
nian yapmak
* nian treni dzenlemek.
ni an yz
* Nian halkas.
nianc
* Att kurun, ta vb.ile hedefi vurmakta ustal k kazanm olan.
* Padiah divan yesi olan, antlama, berat, menur, name ve fermanlarn bana tura eken grevli,
tevkici.
nianclk
* Nianc olma durumu.
niane
* Ateli silhlarda, namluya hedefin uzakl na ve bulunduu yerin yksekliine gre gereken ykseli asn
veren, silh bu hedefe dorultmaya yarayan alet.
* Hedef.
* Eser, iz, belirti.
niangh
* Ateli silhlarda namluya hedefin uzaklna ve bulunduu yerin yksekliine gre gereken ykseli asn
veren, silh bu hedefe dorultmaya yarayan alet.
* Hedef.
niange
* Dzeltilmi bir aa paras nn kenarna deiik aral klarda paralel izgiler izmek iin, marangozlukta
kullanlan el arac.
nian atmak (veya bozmak)
* (kadn veya erkek) niandan vazgemek.
nianlama
* Nianlamak ii.
nianlamak
* Bir iftin evlenme iinin kararlat na belirti olarak parmaklarna yzk takmak, yavuklamak.
* Bir hedefi vurmak iin silh, ta vb.ye belli bir dorultu vermek.
* Bir eyin yerini belirtmek, iaretlemek, nian koymak.
nianlan
* Nianlanma ii veya biimi.
nianlanma
* Nianlamak ii.
* Bir erkekle bir kadnn ileride birbirleriyle evlenmek iin yaptklar szleme.
nianlanmak
* Nianl duruma gelmek.
* Evlenmeye sz verme belirtisi olarak yzk takmak.
nianl
* Evlenmek iin sz verip yzk takm olan (kimse).
* Belirleyici bir iareti, almeti, nian olan kimse.
nianlk
* Nianllk.
nianll k
* Nianl olma durumu, yavukluluk.
niansz
* Belirleyici bir iareti, almeti, nian olmayan.
niasta
* Tahl tanelerinden mercimek, bezelye gibi baz baklagillerden veya patates gibi birtakm yumrulardan zel
yntemlerle karlan una benzer bir madde.
niasta buday
* Kapl cay andran, ufak taneli, niastas ok, dalk yerlerde yetien bir buday tr.
niastacl k
* Niasta yapmak veya satmak ii.
niastalanma
* Niastalanmak ii veya durumu.
niastalanmak
* Niastaya karm olmak, niasta ile ilemgrmek.
nite
* Nasl, niin.
nitekim
* Gerekten, nas l ki, hakikaten.
nitel
* Nitelik bakmndan olan, nitelikle ilgili bulunan.
niteleme
* Nitelemek ii.
niteleme belirteci
* Niteleme zarf .
niteleme sfat
* Bir ismi niteleyen sfat: ok alkan. Pek yaramaz vb.
niteleme zarf
* Bir fiilin, bir sfat n veya bir baka zarfn anlamn nitelik bak m ndan etkileyen zarf: Byle konumayn z.
Glerek gitti. yi etti.
nitelemek
* Bir eyin niteliini belirtmek.
nitelendirilme
* Nitelendirmek ii.
nitelendirilmek
* Nitelendirmek iine konu olmak.
nitelendirme
* Nitelendirmek ii, vasflandrma.
nitelendirmek
* Niteliini belirtmek, nitelik kazandrmak, vasflandrmak.
niteleni
* Nitelenmek ii veya biimi.
nitelenme
* Nitelenmek ii, vas flanma.
nitelenmek
* Nitelii belirtilmek, nitelik kazanmak, vas flanmak.
niteleyi
* Nitelemek ii veya biimi.
nitelik
* Bir eyin nas l olduunu belirten, onu baka eylerden ay ran zellik, vasf, keyfiyet.
* Bir eyin iyi veya kt oluu, kalite.
* Bireyi, nesne veya yaantnn bir ynn, tekilerden ay rt etmeye yarayan ve lebilen zellik, keyfiyet.
nitelikli
* Bir eye ayrt edici zellik veren, vasfl.
* Bir eye nitelik bak m ndan stnlk kazand ran, kaliteli.
nitelikli ii
* stenilen nitelikleri tayan, iyi yetimi, usta i i, kalifiye ii, vas fl ii.
niteliksiz
* Ay rt edici zellii olmayan, basit, dz.
* Nitelik bakmndan stn olmayan, kalitesiz.
niteliksizlik
* Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik.
nitramit
* Doal amonyum nitrat.
nitrat
* Nitrik asit tuzu.
nitratin
* Doal sodyum nitrat.
nitratlama
* Organik maddelerin nitrat durumuna dnmesi.
nitratl
* Temel maddesi nitrat olan.
* Nitrat emdirilmi.
nitrik asit
* Organik maddeler zerinde yakc ve sarartc bir etki gsteren, birleiminde bir azot, oksijen ve bir
hidrojen bulunan younluu 1,52 olan 86 C'de kaynayan, sanayide kullanlan asit (HNO3), kezzap.
nitrik oksit
* Nitrojen veya amonyan oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli gaz (NO).
nitrogliserin
* Nitrik asit iine gliserin konularak elde edilen, uuk sar renkte, ya kvamnda, gl patlay c zellii olan
madde.
nitrojen
* Azotun baka bir ad .
nitroselloz
* K t yap m nda kullanlan, pamuk veya odun hamuru biimindeki selloz zerine nitrik ve slfrik asit
kar m nn etkimesiyle elde edilen sellozun nitrat esteri.
niyabet
* Naiplik.
niyaz
* Yalvarma, yakarma.
niyaz etmek (veya eylemek)
* yalvarmak.
niye
* Bir olay n amacn veya sebebini sormak iin kullanl r.
niyet
* Bir eyi yapmay nceden isteyip dnme, maksat.
* Fal gibi kullanlmak amac yla iine mani yaz lp katlanm veya ekerlere sar lm k t paras .
* Namaz k lmaya, oru tutmaya ve abdest almaya karar verip balang duas okuma.
niyet ekmek
* niyetiden niyet almak.
niyet etmek
* bir eyi yapmay zihinde tasarlamak, dnmek, niyetlenmek.
niyet tutmak
* fala bak lrken olmas istenilen eyi aklndan geirmek.
niyeti
* Al t rlm gvercin, saka kuu, tavan gibi hayvanlara para karl nda niyet ektiren kimse.
niyetilik
* Niyetinin ii.
niyeti bozuk
* Kt bir davranta bulunmas beklenen.
niyetleni
* Niyetlenmek ii veya biimi.
niyetlenme
* Niyetlenmek ii.
niyetlenmek
* Niyet etmek, tasarlamak.
* Oru tutmaya karar vermek.
niyetli
* Niyeti olan, niyet eden.
* Orulu.
niyetsiz
* Niyeti olmayan, niyet etmeyen.
* Oru tutmayan.
niyobyum
* Atom say s 41, atom arl 92,91, younluu 8,57 olan, oksijen, kkrt ve klor gibi maddelerle birlei kler
veren bir element, kolombiyum. Ksaltmas Nb.
niza
* ekime, bozuma, kavga.
nizam
* Dzen.
* Kural.
nizam
* stenilen dzende olan, dzene uygun olan, kurallara uygun olan.
* Kanunlarla ilgili olan.
nizamiye
* Kara ordusu.
nizamiye kaps
* Kla ve garnizonlarda giri kap s .
nizamiye karakolu
* Nizamiye kap s ndaki karakol.
nizaml
* Dzenli, tertipli.
* Tze uygun.
nizamname
* Tzk.
nizams z
* Dzensiz, tertipsiz.
* Tze aykr .
nizams zlk
* Nizamsz olma durumu, dzensizlik, tertipsizlik.
* Tze aykr lk.
No
* Nobelyum'un ksaltmas.
nobelyum
* Atom numaras 102 olan radyoaktif element. Ksaltmas No.
nobran
* Davran kaba, sert ve gnl kr c olan, nadan.
nobranca
* Kaba, sert, krc (bir biimde).
nobranl k
* Nobran olma durumu veya nobranca davran.
noda
* Bkz. loda.
nodul
* vendirenin ucuna aklm sivri demir ivi.
nodullama
* Nodullamak ii.
nodullamak
* Hayvan vendire ile drtmek.
* (i iin) Drtmek, uyarmak, hatrlatmak.
nodullanma
* Nodullanmak ii.
nodullanmak
* Nodullamak iine konu olmak.
Noel
* Hristiyanlarn, sa'nn doum gnn kutladklar yortu.
Noel aac
* Noel yortusunda Hristiyanlarn mumlarla ve oyuncaklarla ssledikleri kk am aac.
* Gemilerde eitli anlamlar tayan kl i aretlerin topluca sraland direk.
Noel baba
* Hristiyan ocuklarna Noel gecesi gelip kendilerine armaan brakt anlatlan ak sakall masal ve efsane
kahraman .
Nogay
* Alt n Ordu devleti babularndan biri olan Nogay'n ynetimindeki Kpaklara verilen ad.
* Bugn Kuzey Kafkasya'da yaayan bir Trk boyunun ad.
Nogayca
* Nogay dili.
nohud
* Kirli veya donuk sar (renk).
nohut
* Baklagillerden, birleik telek yaprakl , iekleri sarmt rak renkte, meyvesi baklams, bol ni astal bir bitki
(Cicer arietinum).
* Bu bitkinin yuvarlak tanesi.
nohut oda, bakla sofa
* bir evin kkln ve darln anlatmak iin sylenir.
nohutlu
* (genellikle yiyecekler iin) ine nohut katlm .
nohutsuz
* Nohudu olmayan.
nokra
* Bvelein sebep olduu, daha ok davar ve s rlarda, seyrek olarak insanlarda rastlanan, ortas delik
ikinliklerle tannan hastalk.
noksan
* Eksik, eksiklik, kusur.
noksan bulmak
* beenmemek, uygun bulmamak.
noksanlk
* Noksan olma durumu, eksiklik.
noksansz
* Eksiksiz (bir biimde).
nokta
* ok kk boyutlarda iaret, benek.
* Hibir boyutu olmayan iaret.
* Baz harflerin zerine konulan ufak iaret.
* Cmlenin bittiini anlatmak iin sonuna konulan kk benek biimindeki iaret, durak.
* Yer.
* Konu, konu ile ilgili nemli blm.
* Tek nbeti bulunan yer.
* S nr, derece, radde.
* Nbeti, gzc, beki.
nokta memuru
* Kavaklarda durup trafik akn dzenleyen grevli.
nokta nokta
* Hafif hafif, belli belirsiz.
noktac
* Noktacl kla ilgili, noktacl uygulayan (kimse).
noktac lk
* (resimde) Tonlarn blnmesini yan yana renkli noktalarla gstererek, n titreimini daha iyi yans tmak
isteyen sanat anlay .
noktainazar
* Gr, gr as.
noktainazardan
* herhangi bir bakmdan.
noktalama
* Noktalamak ii.
* Bir filmin ekim, sahne, ayrm, blm gibi eitli paralarn birbirinden ayrmakta kullanlan ilemlerin
btn.
noktalama iareti
* Noktalama iaretleri.
noktalama iaretleri
* Cmle veya yan cmledeki trl geleri birbirinden ayrmaya yarayan, nokta, virgl, noktal virgl, iki
nokta, nokta, soru iareti, nlem iareti, parantez vb. iaretleri.
noktalamak
* Nokta koymak.
* Yaz da noktalama iaretlerini yerli yerine koymak.
* Sona erdirmek.
noktalanma
* Noktalanmak ii.
noktalanmak
* Noktalamak ii yap lmak.
noktalay
* Noktalamak ii veya biimi.
noktal
* Nokta konmu olan, stnde noktalar olan.
noktal delik
* Trakeit hcreleri ile z nlarn kesi me noktalarnda bulunan ve yatay ynde besin suyu iletimini salayan
gei yolu.
noktal virgl
* Bamsz fakat mantk adan birbirini btnleyen cmleleri balayan noktalama iareti (;).
noktas noktasna
* Eksiksiz, tastamam, tamamen.
noktasz
* Noktas olmayan.
nom
* Eski M s r'da ehir devletlerine verilen isim.
nominal
* Ad belirtilerek yaplan.
nominal deer
* Hisse senedi, tahvil vb. iin zerinde belirtilmi deer.
nominalizm
* Adc lk, isimcilik.
nominatif
* Yal n durum.
nomografi
* Saysal hesaplar yerine, baka izgilerle kesim noktalar zmleri veren, uygun biimde izilmi izgi veya
grafiklerden yararlanmaya dayanan yntem.
nonfigratif
* nsan, hayvan ve tabiat gelerini ilemeyen sanat, betisiz sanat.
nono
* Sevgi sz olarak sylenir.
* Homoseksel erkek.
non-stop
* \343 duraks z.
norm
* Kural olarak benimsenmi, yerlemi ilke veya kanuna uygun durum, dzg.
normal
* Kurala uyan, al lagelene uyan, dzgye uygun, dzgl.
* Bu durumda olan ey.
* Bir erinin bir teetine deme noktas ndan izilen dikme.
normalalt
* Bir eriye ilikin normalin, bir doruyu kestii nokta ile normalin aya arasndaki parann o doru
zerindeki iz dm.
normalleme
* Normallemek ii.
normallemek
* Normal duruma gelmek, normal olmak.
normalletirme
* Normalletirmek ii.
normalletirmek
* Normal duruma getirmek.
normallik
* Normal olma durumu.
normalst
* Olaan d.
normatif
* Bir kural deerini, gcn tayan, norma ilikin, dzgsel.
norton elei
* Zmpara taneciklerinin byklklerini saptamak ve birbirlerinden ayrmak iinde kullanlan elekler grubu.
Norvee
* Norve dili.
Norveli
* Norve halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
nostalji
* Yurt zlemi, yurtsama, dassla.
* Gemi bir zamana duyulan a r bir zlem.
nostaljik
* Yurt zlemiyle ilgili.
nosyon
* Bir ey zerindeki gerekli bilgi, kavram.
not
* Bir eyi hatrlamak iin yaz lan k sa yaz .
* Okullarda her rencinin bilgisi zerine edinilen kan y gsteren say veya derece, numara.
* Bir eyin nitelii zerine edinilen kan .
not almak
* bir eyi bal ca noktalarn zetleyerek yazmak; biri konuurken onun sylediklerini yazmak.
* (renci iin) iyi veya kt numara, derece almak.
* bir eyin niteliiyle ilgili bir karar verilmek.
not atmak
* retmen, rencinin alma durumunu not vererek deerlendirmek.
not dmek
* not yazmak.
not etmek
* not olarak yazmak, kaydetmek.
not k rmak
* verilen notu drmek azaltmak veya az not vermek.
not tutmak
* biri sz sylerken bakas onun sylediklerini yazmak.
not vermek
* bir eyin deeri zerinde olumlu veya olumsuz bir kanya varmak.
* rencinin bilgisini bir say veya derece ile belirlemek.
nota
* Bir mzik sesini belirtmeye yarayan iaret.
* Bir devletin baka bir devlete veya elisine yapt bildiri.
notalama
* Notalamak ii.
* Seslerin ve icrann iaretleri olarak belirlenen ekiller btn.
notalamak
* Bir eseri notaya almak.
notam
* Havaclar ve pilotlar iin yaymlanan blten.
noter
* eitli belge ve ilemlere geerlik kazandrmak, yasann ngrd dier grevleri yerine getirmekle
ykml, belli nitelikleri ve kendine zg bir hukuk stats olan kamu grevlisi.
* Noterin alt yer.
noterlik
* Noterin grevi veya makam.
* Noter.
notunu (veya numarasn ) vermek
* bir kimse iin kt bir kanya varmak.
nova
* Parlakl birdenbire artan, deien y ldz.
nbet
* S ra, keik.
* S ra ile yaplan grev, keik.
* Hastalk sebebiyle titreme, yksek ate.
* Vakit vakit ortaya kan ayn trden fizyolojik bozukluklarn btn.
* Kez, defa.
nbet beklemek (veya tutmak)
* (asker, polis vb.) bir yeri, bir kimseyi, bir arac gzetlemek, korumak gibi amalarla bulunduu yerden belli
bir sre ayrlmamak.
* sra ile bekleme.
nbet almak
* belli zamanlarda m zka almak.
nbet ekeri
* Halk arasnda il olarak kullan lan billrlam eker.
nbeti
* Nbet bekleyen, nbet sras kendisinde olan (kimse).
nbetilik
* Nbeti olma durumu.
nbetlee
* Nbet srasyla, nbetle, mnavebe ile.
nbetleme
* Nbetlemek ii.
nbetlemek
* S ra ile nbet grevini yapmak.
nrolog
* Sinir hastalklar uzman .
nroloji
* Sinir sistemini inceleyen ve tedavisi ile uraan tp dal, sinir bilimi, nevroloji.
* Hastahanelerde sinir hastalklaryla ilgili blm.
nron
* Asl hcre ile protoplazma uzantlarndan ve bir silindir eksenden olumu sinir hcresi.
nrotik
* Sinir sisteminde rahats zl olan kimse.
* Sinir sistemi zerinde etki yapan.
nrotik karakter
* Toplumun koyduu deer yarglarna kar ters davranlarda bulunan kimsenin sahip oldu zellik.
nrotik kiilik
* Nratik karakter.
ntr
* Tarafsz, yansz.
* Kimyada turnusol gibi bir ayra kar s nda ne asit ne alkali tepkisi gstermeyen, yans z.
* Fizikte elektrie kar hibir tepkisi olmayan, yans z.
* Turnusal gibi bir ayra kar snda asit veya alkali tepkisi gstermeyen, yansz.
ntrleme
* Ntrlemek ii.
ntrlemek
* Asit veya alkali tepkisi gsteren bir eriyii alkali veya asit katarak ntr duruma getirmek.
ntrleme
* Ntrlemek ii.
ntrlemek
* Ntr duruma gelmek.
ntrletirme
* Ntrletirmek ii veya durumu.
ntrletirmek
* Ntr duruma gelmesini salamak.
ntrlk
* Ntr bir cismin veya ortamn durumu, nitelii.
ntron
* Yaklak olarak proton arlnda ve elektrik ykl olmayan bir atom cisimcii.
-nt / -nti, -ntu / -nt
* Fiilden isim treten ek: ak--nt, sil-i-nti, kur-u-nt, gr--nt vb.
Nuh
* Adem, it ve dris' ten sonra gelen drdnc peygamber.
Nuh der, peygamber demez
* inan ve dncelerini kolay kolay dei tirmez.
Nuh nebiden kalma
* ok eski, oktan modas gemi, khnemi.
Nuh nebiden kalma
* ok eski, modas oktan gemi olan.
nuhuset
* Uursuzluk, kademsizlik, eamet, kt, berbat.
nukut
* Paralar.
numara
* Bir eyin bir dizi iindeki yerini gsteren say, rakam.
* l, derece.
* Benzer eyleri ayrt etmek iin her birinin zerine i aret olarak yazlan say.
* renciye verilen not.
* Bir telefonun a lmas n salayan saylar.
* Elendirici oyunlardan her biri.
* Hile, dzen.
* Okullarda rencileri birbirinden ayrt etmek iin her birine verilen say .
numara yapmak
* bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi grnmek.
numarac
* Davran lar yapmackl olan (kimse).
numaracl k
* Numarac nn ii.
numaralama
* Numaralamak ii.
numaralamak
* Bir veya daha fazla sra numarasyla gstermek, numara koymak.
numaralandrma
* Numaralandrmak ii.
numaralandrmak
* Numara vermek, numaralamak iini yaptrmak.
numaralan
* Numaralanmak ii veya biimi.
numaralanma
* Numaralanmak ii.
numaralanmak
* Numaralamak iine konu olmak.
numaralay
* Numaralamak ii veya biimi.
numaral
* Numaras olan.
* Belli bir numaras olan.
numarasn vermek
* bir kimse iin kt bir kanya varmak.
numarasz
* Numara verilerek belirtilmemi.
* (gzlk veya gzlk cam iin) Gzn grme gcn artrma zellii bulunmayan.
numen
* Nesnenin kendisi, grng kart; Kant'n modern felsefesinde, insanlar duyularla bal olduundan
nesnenin grnn, olaylar bilebilir, nesnenin zn bilemezler, onu yalnz dnebilirler.
numune
* rnek.
numunelik
* rneklik.
nur
* Ayd nlk, k, parlt .
* lah bir g tarafndan gnderildiine inanlan parlakl k.
nur gibi
* parlak, pr l prl.
nur iinde yats n
* sevgiyle anlan ller iin sylenir.
nur inmek
* kutsal bir yere gkten ilh k yamak.
nur ol!
* beenme, alk sz.
nur topu gibi
* salkl, ok gzel ve temiz (ocuk).
nur yzl
* Sayg uyandran, pak yzl ihtiyarlardan sz ederken kullan lr.
nuran
* Ikl.
* Sayg uyandran, nurlu.
nurlandrma
* Nurlandrmak ii veya biimi.
nurlandrmak
* Nur gibi yapmak, parlak ve tertemiz bir duruma getirmek.
nurlan
* Nurlanmak ii veya biimi.
nurlanma
* Nurlanmak ii.
nurlanmak
* Ik iinde kalmak.
* Temiz, parlak bir duruma gelmek.
nurlu
* Ayd nlk, kl, parlak.
* Sayg uyandran, temiz, nuran.
nursuz
* Sayg uyandrmayan, sevimsiz.
nursuz pirsiz
* Sevimsiz, bakms z.
nuruaynm
* Gzmn nuru.
nuruemim
* Gzmn nuru.
nurudidem
* Nur yzlm.
Nusayr
* Hatay ili ve evrelerinde yaayan bir Trk topluluuna eskiden verilen ad.
nutku tutulmak
* korkudan, aknlktan ve fkeden konuamaz olmak.
nutuk
* Sz, konuma.
* Sylev.
nutuk atmak (veya ekmek)
* bir kimsenin uzun, skc bir konuma yaptn veya zden yoksun bir sylev verdiini belirtmek iin
kullanlan kmseyici bir sz.
nutuk vermek
* bir konuda zel olarak hazrlanp konumak.
n
* plak.
nans
* Ay rt, alar, fark.
nbvvet
* Nebilik, savac lk, peygamberlik.
nfus
* Kii.
* Bir lkede, bir blgede, bir evde belirli bir anda yaayanlarn oluturduu toplam say.
* Ortak bir zellik gsteren kimselerin btn.
nfus bilimci
* Nfus bilimiyle uraan kimse, demograf.
nfus bilimi
* nsan nfusunu yap, gelime ve dal m a s ndan inceleyen bilim, demografi.
nfus bilimsel
* Nfus bilimiyle ilgili, demografik.
nfus corafyas
* Yeryzndeki nfus younluunun da ln inceleyen ve bunu trl ynleriyle aklayan corafya kolu.
nfus czdan
* Bir lkenin vatandalarna devlete verilen, kimlikleriyle kiisel durumlarn gsteren resm belge, kafa
kad, nfus tezkeresi.
nfus kd
* Nfus czdan.
nfus kalemi
* Nfus memurluu.
nfus kayd
* Nfusa yazlma.
nfus kesafeti
* Nfus younluu.
nfus kt
* Nfusa kay tl olunan defter.
nfus memurluu
* Nfus kay tlarn n yapld ve nfus ilerinin dzenlendii resm daire.
nfus patlamas
* Gnmz toplumlarnda hayat artlarndaki trl iyilemeler sonucu lm oranlar nn dmesi, doum
oranlarnn ise deimemesi sonucu nfusun byk hzla oalmas.
nfus plnlamas
* Ailelere, sahip olmak istedikleri ve yetitirebilecekleri ocuk say s konusunda karar verebilme ve bunu
gerekletirecek yntemleri uygulayabilme imknlarn n verilmesi.
nfus say m
* lkenin nfus saysn tespit etmek iin yap lan say m.
nfus tezkeresi
* Nfus kd, nfus czdan.
nfus younluu
* Nfus ile bu nfusun zerinde yaad topraklar n yzlm aras ndaki oran.
nfusu
* Nfus memuru.
nfusunu karmak
* nfus ktne kayt yaptrarak nfus czdan almak.
nfuz
* (iine) Geme.
* Sz geirme, gl olma, erk.
nfuz etmek
* bir eyin iine ilemek, gemek.
* inceliine varmak, anlamak.
* etkili olmak.
nfuz ticareti
* Bir kimsenin bulunduu makamn gcne dayanarak baz ilere kar p kendine kar salamas .
nfuzkr
* Etkileyici, gl.
nfuzlu
* Sz geer, istediini yaptran, erkli.
* Yksek makam, st kademe.
nfuzsuz
* Nfuzu olmayan.
nfuzu alt nda tutmak
* sz geirme gcn stn k lmak, egemenlii altnda bulundurmak.
nhft
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
nkleer
* Atom ekirdei ile ilgili, ekirdeksel.
nkleer enerji
* Atom ekirdeinin paralanmasndan doan enerji.
nkleer reaktr
* Uranyum, plutonyum gibi atom ekirdeklerinin paralanmas ndan yararlanlarak enerji elde edilen kaynak.
nkleer santral
* Nkleer reaktr yardmyla elde edilen enerjiyi datan merkez.
nkleer silh
* Nkleer enerji ile ykm gc salayan silh.
nkleon
* Atom ekirdeini oluturan proton ve ntronun ortak ad.
nkleoprotein
* Proteinlerin nkleik asitlerle kurduu molekler birlik.
nksetme
* Nksetmek ii.
nksetmek
* (hastal k veya baka bir durum) Geri dnmek, yeniden balamak, depremek.
nkte
* nce anlaml , dndrc ve akal sz, espri.
* Yaz da, resimde, szde ve davranta ince, derin anlam, espri.
nkte yapmak
* nkteli sz sylemek.
nkteci
* nce, gzel nkteler yapan (kimse).
nktecilik
* Nkteci olma durumu.
nktedan
* Nkteci.
nktedanl k
* Nktecilik.
nkteli
* Nkte ile sslenmi, nktesi olan, esprili.
nktesiz
* Nktesi olmayan.
nkul
* Vazgeme.
nkul etmek
* caymak, vazgemek.
nmayi
* Gsteri.
* Gsteri.
nmayi i
* Bir gsteride yer alan kimse, gsterici.
* Gsterii.
nmayi kr
* Gsteri ile, gsteri ile ilgisi olan.
nsha
* Birbirinin tpks olan yaz l eylerin her biri.
* (gazete, dergi vb. iin) Say.
* Benzer, ayn, kopya.
ntasyon
* Bkz. rm.
nvazi
* Bkz. nevazi.
nve
* Bir eyin z, ekirdek.
nzul
* nme, fel.
nzul inmek (veya gelmek)
* fel geirmek, felce uramak.
nzull
* nmeli, felli.
o
* Ba na getirildii cmlenin anlatt duyguyu belirtir.
o
* Teklik nc kiiyi gsterir.
* ki veya daha ok eyden, daha nce sz geeni gsterir.
* Uzakta olan, hakknda konuulan kimse veya eyi belirtir.
O
* Oksijen'in ksaltmas .
o bu
* Baz kimseler ve nesneler.
o denli
* yle, o kadar.
o duvar senin, bu duvar benim
* birinin yalpalayacak kadar sarho olduunu anlatr.
o gn bugn(dr)
* o zamandan beri.
o hlde
* bu durum karsnda, demek oluyor ki, yleyse.
o kadar
* arl k belirtir.
* tehdit ve k zg nlk bildirir.
o kap (mahalle) senin bu kap (mahalle) benim
* srekli gezip dolamay anlat r.
o saat
* Hemen, o anda.
o s rada
* inde bulunulan zamanda.
o tarafl olmamak
* ilgi gstermemek, konuyla ilgisi yokmu gibi davranmak.
o tarakta bezi olmamak
* o eyle ilii i bulunmamak.
o yolda
* yle, o gidi ve dzenle.
o yolun yolcusu
* (toplumun ahlk anlay na gre) kt bir hayat srdren kimse.
* lmle sonulanacak bir durumda olan kimse.
o, O
* Trk alfabesinin on sekizinci harfi; ses bilimi bak m ndan kal n, yuvarlak ve geni nly gsterir.
oba
* Gebelerin konak yeri.
* Bu konak yerinde konaklayan gebe halk veya aile.
* Genellikle blmeli gebe ad r.
obaba
* Obann ba olan kimse.
obart
* Bkz. abart.
obartc
* Bkz. abartc.
obartlmak
* Bkz. abartlmak.
obartma
* Bkz. abartma.
obartmak
* Bkz. abartmak.
obelisk
* Dikili ta.
oberj
* ehir merkezinin d nda sade, basit kurulmu konaklama tesisi.
obje
* Nesne.
objektif
* Nesnel, afak.
* Fotoraf makinesi, mikroskop, drbn gibi optik letlerle, cisimlerden gelen nlar alp ekran zerine
yans tan mercek veya mercek sistemi.
objektif olmak
* nesnel olmak.
* tarafsz davranmak.
objektiflik
* Objektif olma durumu.
objektivist
* Nesnelci.
objektivite
* Objektiflik.
objektivizm
* Nesnelcilik.
obruk
* bkey, mukaar, konkav.
* inde su biriken ukur yer, doal kuyu.
obruklu
* Obruu olan.
observatuvar
* Gzlem evi, rasathane.
obstrksiyon
* Engelleme.
obua
* Orkestrada yer alan ift kaml, tahta flemeli alg.
obuac
* Obua alan kimse.
obur
* Gereinden ok yemek yiyen, doymak bilmeyen (kimse).
oburca
* Doymak bilmezcesine, gereinden ok (yiyen).
oburlama
* Oburlamak ii.
oburlamak
* Obur duruma gelmek.
oburluk
* Obur olma durumu.
obs
* Yksek ve alaktan mermi atabilen, top ve havanlarn baz zelliklerine sahip k sa namlulu top.
oca batmak
* yuvas yklmak veya soyu tkenmek.
oca kr kalmak
* soyu tkenmek, ocuu bulunmamak.
oca snmek
* aile da lmak, yok olmak, oluk ocuk yok olmak.
oca ttmek
* soyu devam etmek.
ocana dar ekmek
* Bkz. ocana incir dikmek.
ocana dmek
* birine korumas iin s nmak veya yardm etmesi iin yalvarmak.
ocana incir dikmek
* birinin evini barkn da tmak.
ocan yeertmek
* aile yuvas n canlandrmak.
ocak
* Ate yakmaya yarayan, piirme, stma, s nma gibi amalarla kullanlan yer.
* Odalarda, genellikle duvar kenarlarnda tula veya tatan yaplm , bacas olan yer, mine.
* Is vererek zerine veya iine konulan maddeleri s tan, piiren, kaynatan, eriten ara veya let.
* Kahvelerde, kurulularda ay, kahve vb.nin yapld yer.
* Yer stnde veya yer alt nda cevher karlan yer.
* Bahelerde ve bostanlarda her tr meyve ve sebze ekimine ayrlm, evresinden biraz ykseltilmi toprak
paras.
* Bir eyin en ok bulunduu veya yapld yer.
* Ayn ama ve dnceyi paylaanlarn kurduklar kurulu veya topland klar, grev yapt klar yer.
* (baz deyimlerde) Ev, aile, soy.
* Baz hastalklar iyi ettiine inanlan aile.
* Yl n 31 gn sren birinci ay , knunusani.
ocak ba
* Ocan banda yemek yenilen yer.
ocak eei
* Ocakta odunlar dayayarak atmaya yarayan ayakl demir ara.
ocak ka
* Ocan iinde stne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer.
ocak kat
* Belirli bir dzeyde hazrlanm galeri ann tm.
ocak ta
* Ocan evresine yerletirilen atee dayankl ta.
ocak
* Atei.
* Ocak bacalar temizleyicisi.
* Kahvelerde ocak banda kahve, ay gibi eyleri hazrlayan kimse.
ocaklk
* Ocak olma, ocakn n ii.
ocakl
* Oca olan, iinde oca bulunan.
* Ocaktan olan (yenieri).
ocakl k
* Bir aileye, babadan oula gemesi iin verilen (mlk).
* Ate yak lan yer, ocak.
* Bir yapn n temelini veya atsn oluturan byk kereste, temel direi.
* Mutfak.
* Baca.
ocumak
* Bir eyden korkmak, rkmek, ekinmek.
* Bir eyden soumak.
od
* Ate.
od ocak
* Mal, mlk, madd zenginlik.
od yok ocak yok
* "ok yoksul" anlam nda kullanl r.
oda
* Evin veya herhangi bir yapn n oturmak, almak, yatmak gibi ilere yarayan, banyo, salon, giri vb.
d nda kalan, bir veya birden fazla k olan blmesi, gz.
* Serbest meslek adamlarn iinde toplayan resm birlik.
* Yenieri klas.
oda hapsi
* Asker ceza hukukunda kabul edilmi bir ceza tr.
oda mzii
* Az sayda alg iin ve zel toplantlarda alnmak amac yla bestelenmi mzik.
oda spreyi
* Havas z kalan veya havas arlaan odalarda gzel ve ho koku veren bir sprey tr.
odaba
* Hanlarda alan uaklarn ba .
* Yenieri kuruluunda grevi alaylarda selm trenlerini dzenlemek ve ynetmek olan subay.
odac
* Resm kurulularda, i yerlerinde, temizlik ve getir, gtr ilerine bakan grevli, hizmetli, hademe,
mstahdem.
odack
* Kk oda.
odacl k
* Odac olma durumu veya odacn n grevi, hademelik.
odak
* Bir k veya s kaynandan yaylan nlarn topland yer, mihrak.
* Herhangi bir dncede, nitelikte olan kimselerin kayna veya bir eyin topland, younlat yer,
mihrak.
odak noktas
* Bir mercee paralel olarak gelen nlarn, mercekten geip k rldktan sonra mercein te yannda
birletikleri nokta.
odaklama
* yi bir grnt elde etmek, grnty tam odak noktas na drmek iin alc merceinde yap lan
dzenleme.
odaklamak
* yi grnt elde etmek, grnty tam odak noktasna drmek iin alc merceini dzenlemek.
odaklanma
* Odaklanmak ii.
odaklanmak
* Odaklamak iine konu olmak.
* Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak.
odaklama
* Odaklamak durumu.
odaklamak
* Bir k demeti veya elektron ak bir noktada toplanmak.
* Odak durumuna gelmek.
odaklatrma
* Odaklatrmak ii.
odaklatrmak
* Bir k demetini veya elektron akn bir noktaya toplamak.
* Odak durumuna getirmek.
odaklayc
* Al csn n altrlmas srasnda odaklamay gerekletiren alc ynetmeni yardmcs.
odal
* Herhangi bir sayda odas olan.
* Topkap saraynda oturan saray adamlar.
odalk
* Bir erkein nikhs z olarak ald cariye.
* Padiah ve ehzadelerin, saraya alnan karavalar arasndan setikleri kadn, ikbal.
odeon
* Eski Yunan'da mzisyenlerin konser verdii basamakl yer.
oditoryum
* Dinleme salonu.
odsuz
* Atesiz.
odsuz ocaks z
* ok yoksul, a ve bar naksz.
odun
* Yaklmak iin kesilmi, paralanm aa.
* Anlays z ve kaba (kimse).
odun bilimi
* Odunun yapsn ; fiziksel, mekanik ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal, ksiloloji.
odun gibi
* anlaysz, grgsz.
odun kmr
* Odunun kmrletirilmesiyle elde edilen, kalori deeri dk kmr, mangal kmr.
odun z
* Bitkiye destek olan, besi suyunu ta yan, odunda bulunan kat maddelerden her biri.
odun sobas
* Sadece odun yaklmasna elverili bir soba tr.
oduncu
* Odun kesen veya satan kimse.
oduncul
* Odunla beslenen bcek.
odunculuk
* Odun kesme ve satma ii.
odunlama
* Baz bitki hcrelerinde odun z denilen bir kimyasal madde alarak odunsu bir duruma girmeleri olay.
* Kabalama.
odunlamak
* (bitkilerde) Odun durumuna gelmek.
* Kabalamak.
odunluk
* Odun konulan yer.
* Odun durumuna getirilip yaklmaya elverili (aa).
* Kabal k, anlays zlk.
odunsu
* Oduna benzeyen, odunu and ran.
odunumsu
* Oduna benzer, odun gibi.
* Kaba, iri, heybetli.
odyometre
* itme organ ve sisteminin niteliklerini deerlendiren, iitmeyi len ara.
odyovizel
* Grsel-iitsel.
of
* S knt , bezginlik, usan, ac gibi duygular bildirir.
of ekmek
* oflamak.
ofis
* yeri, daire, bro.
oflama
* Oflamak ii.
oflamak
* "Of" diyerek s knt , bezginlik, usan, ac veya yorgunluk duyduunu belli etmek.
oflatp puflatmak
* bunaltp s k nt ekmeye sebep olmak.
oflaya puflaya
* sklarak, ac ekerek, bunalarak.
oflaz
* yi, gzel, mkemmel.
ofris
* Salepgillerden, iekleri sinek, rmcek gibi birtakm bcekleri and ran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys).
ofsayt
* Futbolda hcuma geen takmn en az bir oyuncusunun topla oynand anda rakip takm n kale izgisine,
o takm n en yakn oyuncusundan daha yak n bulunmas durumu.
ofset
* Kal p izlerini nce kauua, kauuktan da k da geirmeye dayanan ift kopyal bask yntemi, dz bask.
ofseti
* Ofset bask yapan kimse.
oftalmolog
* Gz hekimi.
oftalmoloji
* Gz hekimlii.
oftalmoskop
* Gzn iini aydnlat p grmek ve gz muayene etmek iin kullanlan ayna.
oalamak
* Bkz. ovalamak.
Oan
* Tanr.
odurmak
* Bkz. ovdurmak.
Olak
* Zodyakta Yay ile Kova arasndaki bur, Cedi. \343 Zodyak.
olak
* Kei yavrusu.
Olak dnencesi
* Gney yar krenin 230 27'lik enleminde, gnein 23 Aralk'ta, le zeri dimdik durduu ember, k
dnencesi.
olaklamak
* (kei) Yavrulamak.
olan
* Erkek ocuk.
* Yetikin erkek.
* skambil k tlar nda gen erkek resimli kt, bacak, vale.
* Cinsel bakmdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapk erkek ocuk.
olan evi
* Nian, dn gibi trenlerde erkek tarafnn bulunduu ev.
olanc
* Erkeklerle cinsel iliki kuran e cinsel aktif erkek, kulampara.
olanc k
* Kk olan ocuk.
olanc lk
* Olanc olma durumu, kulamparalk.
oma
* Bkz. ovma.
omak
* Bkz. ovmak.
oul
* Erkek evlt.
* Yal kimselerin gen erkeklere syledii bir seslenme.
* Baz kelimelerin anlamn pekitirmek iin kullan lr.
* Bey veya ana ar denilen bir dii aryla kovandan kan ar topluluu.
oul bal
* Oul arlarnn yapt bal.
* Bir byk anneye veya byk babaya gre ouldan olan erkek torun.
oul karmak
* bir kovan, yeni bir oul ars topluluu meydana getirmek.
oul oul
* Gruplar hlinde, blk blk.
oul otu
* Ball babagillerden, 20-150 cm ykseklikte, tpta yapraklarndan yararlan lan ok yllk ve otsu bir bitki,
kovan otu, melisa (Melissa officinalis).
oul uak
* ocuklar ve torunlar.
oul vermek
* oul arlarn n bir bl kovandan ayrl p ayr bir kovana gitmek.
oulcuk
* Oul sznn sevgi bildiren kltme veya okama biimi.
* Dllenmi yumurtac n gelimeye balad andan dlt olmasna kadar geen sredeki ad, reym,
embriyon.
* Bitki tohumlarnda bir kkk ile bir filizcikten oluan ana blm.
oulduruk
* Dl yata.
oullanma
* Oullanmak ii veya durumu.
oullanmak
* Arlar, oul durumuna gelmek.
oullu
* Olu olan.
oulluk
* Oul olma durumu.
* vey oul.
oulsuz
* Olu olmayan.
ounmak
* Bkz. ovunmak.
outurmak
* Bkz. ovuturmak.
Ouz
* XI. yzylda Harezm blgesinde toplu olarak yaayan ve daha sonra bat ya doru g ederek, bugnk
Trkmen, Azer, Gagavuz ve Trkiye Trklerinin asln oluturan byk bir Trk boyu.
ouz
* yi huylu (kimse).
Ouzca
* Trk dilinin Trkiye Trkesi, Azerbaycan Trkesi, Trkmence, Gagavuzca ile K rm' n gney
blgelerinde kullanlan Trkeyi iine alan grubun ortak ad.
oh
* Sevin, beenme, hayranlk, rahatlama gibi eitli duygular belirtir.
oh ekmek
* birinin kt duruma dmesine sevinildiini anlatr.
oh demek
* rahata ermek, rahata kavumak, rahat bir soluk almak.
oh olsun!
* sz dinlemeyerek, yanl davranarak kt duruma denlere "ok iyi olmu" anlamnda sylenir.
oha
* Byk ba hayvanlar durdurmak iin kullanlan seslenme.
* Kaba ve yakks z bir davranta bulunana kar kullanl r.
ohlama
* Ohlamak ii veya durumu.
ohlamak
* Oh sesini karmak, oh demek.
ohm
* Bkz. om.
oje
* Trnak cils.
ojeli
* inde oje bulunan.
* Oje srlm.
ojit
* Yanarda ktlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltlarn temelini oluturan piroksen cinsinden
mineral madde.
ok
* Yayla atlan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve k sa tahta ubuk.
* Yn gstermek amacyla belli yerlere konulabilen, oka benzeyen iaret.
* Baz letlerde veya aralarda dz ve uzun blm.
* Bir dairede bir kiriin ortasnda bu kirii gren yay n ortasna indirilen doru paras .
ok atmak
* miras kalan mallar pay etmek iin ad ekmek.
ok gibi (yerinden) frlamak
* ok hzl gitmek.
ok meydan
* Ok atma ustal edinilen veya ok atma yarlar nn yapld alan.
ok meydannda buhurdan yakmak
* geni bir yeri yetersiz bir eyle stmaya almak.
* nemli bir i iin yetersiz imknlardan yararlanmaya almak.
ok yaydan (veya yayndan) kmak
* geri dnlemeyecek bir i yapmak.
ok ylan
* Ba pullu, boyu 2 m kadar olan, zehirli ve tehlikeli bir ylan.
okalipts
* Mersingillerden, asl yurdu Avustralya olan, boyu 100 m'yi aabilen, topra n suyunu ekerek yerin bataklk
duruma gelmesini nleyen bir aa (Eucalyptus globulus).
okapi
* Gevi getirenlerden, Kongo'da batakl k ormanlarda yaayan, byk bir antilop boyunda, gvdesi kz l
kestane, bacaklar beyaz izgili bir memeli hayvan (Okapia johnstoni).
okar
* Telli balkl.
okazyon
* Frsat.
* Kelepir.
oku
* Ok yapan veya satan kimse.
* Okuluk sporunu yapan kimse, kemanke.
okuluk
* Ok yapma veya satma ii.
* Ok ve yay kullanlarak yaplan spor, ok atc l.
okey
* Plstik, tahta veya mika benzeri maddelerden yaplm talarla oynanan ve konkene benzeyen bir tr oyun.
okka
* 1283 gr'lk arl k ls birimi; 400 dirhem bir okka ederdi, kyye.
okka ekmek
* hacminden umulmayacak kadar ar gelmek.
okka her yerde drt yz dirhem
* konuulan bir gerein akln ve tartma gtrmezliini anlatmak iin sylenir.
okkalama
* Okkalamak ii.
okkalamak
* Bir eyin arln yaklak olarak anlayabilmek iin elle yoklamak.
* Gereinden ok vmek veya ilgi gstermek, koltuklamak, pohpohlamak.
okkal
* Kiloca fazla olan, a r eken.
* Byk.
* Ar.
okkal kahve
* Bol kahve ile yap lm ve byk fincana konulmu kahve.
okkalk
* Herhangi bir okka arlnda veya oylumunda olan.
okkann altna gitmek
* haksz yere ezilmek, bir zarar veya ceza grmek.
oklama
* Oklamak ii veya durumu.
oklamak
* Ok gibi f rlama.
* Okla vurmak.
oklanma
* Oklanmak ii veya durumu.
oklanmak
* Okla vurulmak.
oklava
* Hamur amakta kullanlan silindir biiminde uzunca denek.
oklava (veya baston) yutmu gibi
* dimdik duranlar iin sylenir.
oklu kirpi
* Kemirgenlerden, kirpiye benzeyen, uzun dikenleri olan bir hayvan (Hystrix cristatus).
okluk
* ine ok konulan ve s rtta tanan meinden yaplm ok klf, sadak.
okrama
* Okramak i i veya durumu.
okramak
* (ackm , susam olan at iin) Yiyecek veya su grd zaman kinemek.
oksalat
* Billrlar idrarda bulunabilen ve idrar yolunda ta yapan kalsiyum oksalatn k sa biimi.
oksalik
* Kuzu kula gibi birok bitkilerde rastlanan, zellikle temizleme maddesi olarak kullanlan, "keskin, zehirli
asit" anlamna gelen oksalik asit teriminde geer, (HOCO-COOH), kuzu kula asidi.
oksalik asit
* Oksalik.
oksidiyon ta
* Oltu ta .
oksijen
* Hidrojenle birleerek suyu oluturan, atom numaras 8, atom a rl 16, rengi, kokusu ve tad olmayan,
havada bete bir orannda bulunan bir gaz, mvellidlhumuza. K saltmas O.
oksijen ad r
* Hava geirmeyen bir dokumadan veya plstikten yap lan, birini normak bir havadan ay rp saf oksijen veya
karbojen etkisi alt na koymaya yarayan alet.
oksijenleme
* Oksijenlenmek durumu veya biimi.
* Oksijenlemek ii.
oksijenlemek
* Bir maddenin birleimine oksijen katmak.
* Salar n rengini suland rlm oksijenli su ile sarartmak.
oksijenlenebilir
* Oksijenle birleebilen madde.
oksijenlenmek
* Oksijen ile birlemek.
* znde oksijen bulunmak.
oksijenli
* Birleiminde oksijen bulunan.
* (sa iin) Oksijenli su ile sarartlm.
oksijenli su
* Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu zeltisi.
oksilit
* Suyla birletiinde oksijen aa karan, birleiminde nikel ve bakr tozlar bulunan sodyum ve potasyum
peroksit.
oksit
* Oksijenin bir element veya kkle birlemesiyle oluan madde.
oksitleme
* Oksitlemek ii, ykseltgeme.
oksitlemek
* Oksit durumuna getirmek, oksijenle birletirmek, ykseltgemek.
oksitlenme
* Oksitlenmek ii, ykseltgenme.
oksitlenmek
* Oksit durumuna girmek, oksijenle birlemek, ykseltgenmek.
oksiyr
* Bkz. sivrikuyruk.
okama
* Okamak ii.
okamak
* Sevgi veya efkat belirtisi olarak elini bir eyin zerinde yava yava gezdirmek veya ona hafife vurmak.
* Hafife dvmek.
* Benzemek, andrmak, hat rlatmak.
* Bir kimseyi honut etmek.
okamalk
* Gnl okayc zellii olan.
okanma
* Okanmak ii.
okanmak
* Okamak iine konu olmak.
okant
* Okama.
okatma
* Okatmak ii veya durumu.
okatmak
* Okamak iini yaptrmak.
okayc
* (sz, davran vb. iin) Hoa giden, gnl alan.
okay
* Okamak ii veya biimi.
oktan
* Parafinler serisinden, birok izomerli doymu hidrokarbr (C8H18).
oktant
* Yldzlarn yksekliini ve a uzakln gzlemeye yarayan alet.
oktav
* Sekiz sesten oluan ses dizisi; bir do sesiyle ondan sonraki do sesi arasndaki uzaklk.
oktrua
* ehre giren eylerden al nan vergi.
okul
* Okuyup yazmadan balayarak en yksek dzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye kadar, eitli derecede
toplu olarak retimin yap ld yer, mektep.
* Bir okuldaki renci ve grevlilerin btn.
* Bir bilim veya sanat kolunda ayr nitelik ve zellikleri bulunan yntem veya akm, ekol.
okul ocuu
* renci.
okul kaa
* Derslere girmeyip, okul d nda vakit geiren.
okul kooperatifi
* Okulda rencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. ihtiyalar n kar layan kurulu ve sat yeri.
okul ncesi
* ocuun okul ana girmesinden nceki a.
* Bu ala ilgili, bu aa zg.
okul sonras
* Okul a ndan sonra gelen a.
* Bu ala ilgili, bu aa zg.
okuldan ayrlmak
* renime son vermek.
okulda
* Okul arkada.
okullama
* Okullamak durumu.
okullamak
* Okul durumuna gelmek.
okullu
* Bir okula devam eden kimse, renci.
okulu asmak (veya krmak)
* okuldan kamak, derslere girmemek.
okuma
* Okumak ii, k raat.
okuma kitab
* Okuma becerisini kazand rmak amacyla iinde dei ik metinlerin bulunduu kitap.
okuma saati
* Zamann belli bir blmn okumaya ayrma an, okuma vakti.
okuma yazma
* Okuma ve yazma bilgisi.
okuma yitimi
* Grmede hibir bozukluk olmad hlde okuma yetisinin yok olmas, aleksi.
okumak
* Yaz ya geirilmi bir metne bakarak bunu sessizce zmleyip anlamak veya ayn zamanda seslere
evirmek.
* Bu biimde yazlm olan bir metnin iletmek istedi i eyleri renmek.
* Bir konuyu renmek iin okulda, bir retmenin yannda veya yazl eyler zerinde almak, renim
grmek.
* (ark, trk veya iir vb. iin) Sesli olarak veya ezgi ile sylemek.
* Bir eyin anlamn zmek.
* Baz belirtilerle bir anlam , gizli bir duyguyu anlamak, kavramak.
* Hastal iyi edeceini ileri srerek okuyup flemek, frklk etmek.
* Bir yere armak, davet etmek, okuntu gndermek.
* Svmek, kfretmek.
okume
* Afrika'da yetien, kerestesi parlak, z odunu mor, d odunu pembe renkli bir aa (Aucoumea).
okumu
* Okuyarak bilgisini geniletmi, renim grm (kimse).
okumu olmak
* okunmu gibi grnmek, yle farzedilmek.
okumuluk
* Okur yazar, renim grm olma durumu.
okunakl
* (yaz iin) Ak ve dzgn harflerle yazlm, kolayl kla okunabilen.
okunaks z
* (yaz iin) Glkle okunabilen, dzgn olmayan.
okunma
* Okunmak ii.
okunmak
* Okumak iine konu olmak.
* Okunulmak.
* Belli olmak, aka grnmek.
okuntu
* ar kd, arl k, davetiye.
okunulma
* Okunulmak ii veya durumu.
okunulmak
* Okumak ii yaplmak.
okunu
* Okunmak ii veya biimi.
okur
* Okuyan kimse, okuyucu, kari.
okuryazar
* Okumas yazmas olan, renim grm (kimse).
okuryazarl k
* Okuryazar olma durumu.
okus pokus
* Dolap, dzen, hile.
okutma
* Okutmak ii.
okutmak
* Okumas n, renim grmesini salamak.
* Okumak iini yaptrmak.
* Ders vermek, bir konu zerinde yetitirmek.
* Satarak elinden karmak.
okutman
* niversitede yabanc dil, Trke, tarih retimi ile grevlendirilen, uygulamal almalar yneten retim
yesi yardmcs, lektr.
okutmanlk
* Okutmann grevi, lektrlk.
okutturma
* Okutturmak ii.
okutturmak
* Okutmak iini yaptrmak.
okutulma
* Okutulmak ii.
okutulmak
* Okutmak iine konu olmak.
okutu
* Okutmak ii veya biimi.
okuyucu
* Srekli olarak gazete, dergi vb. okuyan, okur, kari.
* ark , trk okuyan kimse, arkc, trkc.
* Dne ar yapan kimse.
okuyup flemek
* din inanca gre bir duay okuduktan sonra, fleyerek ruhlara yollamak.
okuyu
* Okumak ii veya biimi.
okler
* Optik aletlerinde objektiften ald nlar gze veren mercek sistemi.
okltizm
* Bkz. gizlicilik.
okyanus
* Ktalar birbirinden ay ran engin, ak deniz, ana deniz, umman.
okyanus ukuru
* 3000-4000 m derinlikten 6000-7000 m derinlie kadar devam eden deniz dibi ukuru.
okyanus mavisi
* Koyu mavi.
ol
* O gsterme s fat.
ola
* acaba, sahi, bulunabilir.
ola ki
* olabilir ki, belki.
olabilir
* Gerekleme imkn bulunan, olur, mmkn, kabil.
olabilirlik
* Olasl k, ihtimal.
olabilme
* Olabilmek ii veya durumu.
olabilmek
* Gereklemesi mmkn olmak, uygulanabilir olmak.
olacak
* Olmas, yap lmas uygun olan.
* Kendinden beklenilen davran gsteremeyen.
* Olma, gerekleme olasl bulunan ey.
* Olmasn n nne geilemeyen durum.
olacak gibi deil
* olamaz, olmuyor, olacaa benzemiyor.
olagelme
* Olagelmek ii.
olagelmek
* Srmek, sregelmek, devam etmek.
olaan
* S k s k olan, olagelen, tabi.
* Al lm olan, normal.
olaan d
* Olaan olmayan, gayri tabi.
olaanlama
* Olaanlamak ii.
olaanlamak
* Olaan duruma gelmek.
olaanlat rma
* Olaanlatrmak ii veya durumu.
olaanlat rmak
* Olaan duruma getirmek.
olaanlk
* Olaan olma durumu.
olaanst
* Al lmtan, benzerlerinden farkl olan, fevkalde.
* Beklenmedik bir zamanda yaplan, nceden tasarlanm olan, fevkalde.
* Byk bir hayranla yol aan, harikulde.
olaanst hl
* S kynetimden nce, sonra veya bundan tamamen bamsz olarak kanunla belirtilen olaanst yetkilerin
sivil ynetime verilmesi ve kullanlmas durumu.
olaanstlk
* Olaanst olma durumu.
olamaz
* Olmasn nleyecek derecede gl engelleri bulunan, olanaksz, gayrimmkn.
* Hayret, arma bildirmek iin kullanl r.
olan
* olmak fiilinin imdiki zaman sfat-fiili.
* isim tamlamas belirtileni durumunda bulunan bir isimden sonra getirildiinde o ismin sfat deerinde bir
birleik oluturur.
olan biten (veya olup biten)
* meydana gelen olaylar, ortaya kan durum veya oluan her ey.
olan oldu
* i iten geti, art k yapacak bir ey kalmad.
olanak
* Yararlanlan uygun art, imkn.
olanak salamak
* bir iin olmas na elverili ortam hazrlamak.
olanakl
* Olma ihtimali bulunan, mmkn, kabil.
olanaks z
* Olana olmayan, olma ihtimali bulunmayan, gayrimmkn, imknsz.
olanaks zlama
* Olanakszlamak ii, imknszlama.
olanaks zlamak
* Olanaksz duruma gelmek, imkns zlamak.
olanaks zlk
* Olanaksz olma durumu, imknszlk.
olanca
* Btn, elde bulunann hepsi.
olas
* Grne gre olaca sanlan, muhtemel, mmkn.
olas cl k
* Bilginin ancak olaslk deeri olduunu, kesin dorunun bilinemeyeceini, bilginin yaln z olasla
eriebileceini ileri sren teoriye dayanan kukucu reti, probabilizm.
olas l
* Olasl a dayanan, belkili, ihtimal, muhtemel.
* Belkili.
olas lk
* Bir eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal.
* O zamana kadar yaplan deneylerle bir olayn ortaya kmasnn beklenilmesi, ama yine de tam bir
kesinlilii bulunmamas durumu.
olas lk hesab
* Bir olay n gereklemesi anslarnn yzdesini bulmaya yarayan kurallar inceleyen matematik dal,
ihtimaller hesab .
olas ya
* Olabilecei lde, olabilecei kadar.
olay
* Ortaya kan, oluan durum, ilgiyi eken veya ekebilecek nitelikte olan her trl i, hdise, vak'a.
* nemli tarih olgu.
olay bilimi
* Grng bilimi, fenomenoloji.
olay karmak
* ho olmayan bir durum yaratmak, hdise karmak.
olay yapmak
* olduundan nemli veya byk dncesini yaratmak, sorun karmak.
olaycl k
* Grngclk, fenomenizm.
olaylatrma
* Olaylatrmak ii veya durumu.
olaylatrmak
* Olay durumuna getirmek, olay yapmak.
olayl
* Olay olan, olay km olan, hdiseli.
olaysz
* Olay olmayan, hibir olay kmam olan, hdisesiz.
olum
* Hekimlik taslayan kimse.
* Kendini becerikli, usta gsteren kimse.
* Eli ie yatkn, becerikli kimse.
oldu
* Peki, evet, tamam, hay hay, elbette, ba stne, olur, tabi, memnuniyetle.
oldu olacak
* Art k ekinilecek bir ey kalmad.
oldu olacak, kr ld nacak
* her ey olup bitti, i iten geti.
oldu olanlar
* ho olmayan kt birtak m olaylar oldu.
oldubitti
* Bakasna karma frsat vermeden bir ii aceleye ve kargaal a getirip sonuca balama, olup bitti,
emrivaki.
oldubittiye (veya olupbittiye) getirmek
* geri dnlmesi g veya olanaksz bir durum yaratmak, emrivaki yapmak.
olduka
* Yetecek kadar, epey, hayli.
oldum bittim
* Eskiden beri, bildim bileli.
oldum bittim (oldum olas veya oldum olasya)
* kendimi bildiimden beri.
oldum olas
* \343 olmak.
oldurgan
* Geili deilken bir ek kat larak geili duruma getirilen (fiil).
oldurma
* Oldurmak ii veya durumu.
oldurmak
* Olmasn salamak.
* Olgunlatrmak.
ole
* Yreklendirmeye yarayan spanyolca kelime, yaa.
olefin
* Etilen gibi yap s na baka bir ge veya kk sokulabilen, karbonlu hidrojenlerin genel ad .
oleik
* Yalarda gliserin ile birlikte bulunan, rengi, kokusu, tad olmayan, 40C de billr durumunda katlaan sv
bir madde olan oleik asit teriminde geer.
oleik asit
* Oleik.
olein
* S v yalarda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri.
oleometre
* Yalar n younluunu lmeye yarayan s v ler.
olgu
* Birtakm olaylarn dayand sebep veya bu sebeplerin yol at sonu, vaka.
* Dnlm olann kart, olmu olan, gerek olan, gereklemi olan, vaka.
olgucu
* Olguculukla ilgili olan, pozitivist.
* Olguculuk yanls olan (kimse).
olguculuk
* Aratrmalar n olgulara, deneylere, gereklere dayayan, fizik tesi aklamalar kuramsal olarak olanaks z ve
yararsz gren Auguste Comte 'un at felsefe r, pozitivizm.
olgun
* (meyveler iin) Yenecek duruma gelmi.
* (insanlar iin) Bilgi, grg ve hogrs gerei kadar gelimi, kmil.
olgun odun
* Aa gvdesinin z odun ile d odun arasnda oluan, aa ileri gereci olarak en stn nitelii tayan
blm.
olgunca
* Olgun gibi, olguna benzer.
olgunlama
* Olgunlamak ii.
olgunlamak
* (meyveler iin) Olgun duruma gelmek.
* (insanlar iin) Bilgi, grg ve hogrs gerei kadar gelimi olmak.
olgunlatrma
* Olgunlatrmak ii.
olgunlatrmak
* Olgun duruma getirmek.
olgunluk
* (meyveler iin) Olgun, yenilebilir olma durumu.
* (insanlar iin) Bilgi, grg ve hogr bak m ndan gerei kadar gelimi olma durumu, yetkinlik, kemal.
olgunluk a
* nsan hayatnda beden ve ruh yeteneklerinin en yetkin olduu dnem.
olgunluk snav
* Bilgi, grg ve hogr bakmndan gerei kadar gelimi olma durumu, yetkinlik, kemal.
olgunluk ya
* Bkz. olgunluk a.
oligari
* Siyas gcn birka kiilik bir grubun elinde topland ynetim, aristokrasinin daralm biimi, takm erki.
oligoklz
* Billr ktlelerde serpme durumunda bulunan, beyaz mt rak bir tr feldspat.
oligosen
* III. a n miyosen ile eosen arasndaki dnemi.
olijist
* Kz l renkli, kayalarda rastlanan doal demir oksidi.
olimpik
* Olimpiyatlarla ilgili, olimpiyat llerinde olan.
olimpiyat
* Eskiden Yunanistan'da Zeus onuruna yaplan yar malara verilen ad.
* Her drt ylda bir baka lkede yaplan, yalnzca amatrlerin kat ld uluslar aras spor yarmalar,
olimpiyat oyunlar.
* eitli spor dallarnda dzenlenen yarma.
olivin
* Sarms yeil renkli, cam parltl , magnezyum ve demirli silikat, peridot.
olma
* Olmak ii veya durumu.
olmad k
* Daha nce hi olmam, allmam, hi beklenmeyen, olaan kar t .
* Gereksiz, yerinde olmayan davran veya sz.
olmak
* Varlk kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak.
* Gereklemek veya yaplmak.
* Bir grev, makam, san veya nitelik kazanmak.
* Bir eyi elde etmek, edinmek.
* Bir durumdan baka bir duruma gemek.
* Herhangi bir durumda bulunmak.
* Uygun dmek, yerinde grlmek.
* Yetimek, olgunlamak.
* Haz rlanmak, hazr duruma gelmek.
* Bulunmak.
* (zne olarak zaman bildiren kelimelerle) Gemek, tamamlanmak.
* Srdrmek, yrtmek.
* Bir kurulula, rgtle ilgili bulunmak, mensup olmak.
* (zaman bildiren bir isimle) Yaklamak, gelip atmak.
* Bir ey, birinin mlkiyetine gemek.
* zne bir isim tamlamas olduunda, belirtenin belirtilene ait olduu dncesini anlatr.
* Ek fiilin geni zaman olan -dr (-dir) anlamnda kullan lr.
* Sarho olmak.
* Uymak, tam gelmek.
* Yitirmek, elinden karmak.
* Bir yerde domu, yaam olmak.
* Bu fiilin geni zaman nn tekil nc kiisi olumlu olduunda kabul, olumsuz olduunda ret anlatr.
* (bir eyle birlikte) Bir olayla karlamak; bana kt bir ey gelmek.
* (ne ile birlikte) Ne gibi bir ilginin bulunduunu sormak veya hibir ilgi olmayacan belirtmek iin
kullanlr.
* Yol amak.
* Bir isim veya s fatn belirttii durumu almak.
* S fat-fiil eki alm kelimelerle birlikte balama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluturur.
* (hastal k anlatan bir kelimeyle) Hastala yakalanmak, tutulmak.
olmam
* Olgunlamam , ham.
olmayacak
* Gereklemesi imkns z.
* Olmas ho grlmeyen, uygun olmayan.
olmayacak duaya min demek
* gereklemeyecek, sonu, vermeyecek ilerle uramak.
olmaz
* mkns z, gerekleemez.
* Yaplamayacak i , tutum veya davran.
olmaz olmaz
* olamayacak, imknsz ey yoktur.
olmazl
* Olmas ihtimal d olan.
olmazlk
* Olmazl olma durumu veya olmazl olan ey.
olmu
* Olgunlam, ergin.
* Olumu.
olmu (veya pimi) armut gibi eline dmek
* emeksiz ve zahmetsizce eline gemek.
olsa olsa
* Son ihtimal olarak, nihayet.
* Ancak.
olta
* Genellikle, bir olta takmn n ava hazr btnne verilen ad.
* Balk avlamada kullanlan, ucuna engelli ine takl , en ou at kuyruu klndan olan veya naylon tellerden
yaplm iplik.
* Hile, dzen, oyun, yem.
olta bal
* Olta ile avlanan bal k.
olta inesi
* Olta takmnn ucuna taklan ve biimlerine gre deiik adlarla anl p esas bal n yakalanmasnda
kullanlan kk engel.
olta takm
* Olta ile balk avlamada kullanlan i ne, zoka gibi gerelerin btn.
oltac
* Olta vb. balk av gereci satan kimse.
* Olta ile balk avlamada usta kimse.
oltacl k
* Olta yapmak veya satmak ii.
* Olta ile balk avlama ii.
oltaya dmek
* hileyle karlamak, oyun veya dzen iinde girmek.
oltaya vurmak
* (balk) oltaya taklmak.
oltay yutmak
* aldanmak.
Oltu kebab
* Oltu yresine zg yatay olarak ie geirilip k zartlan ve kk kk kesilen bir tr kebap.
Oltu ta
* eitli ss eyalar nn yapmnda kullan lan kara kehribar, oksidiyon ta .
Oltu tozu
* Bkz. pire otu.
oluk
* Bir eyin akmasna yarayan st yan ak boru.
* Yamur sular n damlarn kenarlarna toplay p aktan yatay konumlu, genellikle inko vb. boru.
* Bir eyin zerinde oyulmu yol.
* Ay yzeyinde grlen uzun yarklardan her biri.
oluk gibi akmak
* ok bol ve aras kesilmeden gelmek.
oluk oluk
* Pek ok.
olukuk
* Kk oluk.
* Baz organlar n yzeyinde bulunan entikler.
oluklama
* Oluklamak ii.
oluklamak
* Oluk durumuna girmek, oluk grnm almak.
oluklu
* Oluu olan.
* stnde yol yol oluklar bulunan.
olumlama
* Olumluluu ortaya koyma, icap.
olumlu
* Gzetilen amaca veya beklenilene uygun, yararl, mspet.
* Yapc.
* Onaylayan, kabul eden, lehte olan.
* Olgulara, deneylere dayal olarak baz nitelikleri belli olan, mspet, pozitif.
olumlu bildirme eki
* ou srerlik, kesinlik veya kuvvetli ihtimal kavramlarn vermek iin yklemin sonuna gelen durur
kelimesinin eklemi biimi olan -dr, -dir eki.
olumlu cmle
* Yklemi olumlu olan cmle: ocuk okula gitti. rencinin bilgisiz olduu anlal yordu gibi.
olumlu eylem
* Bkz. olumlu fiil.
olumlu fiil
* Bir iin, bir davrann, bir oluun olduunu bildiren fiil: Sylemi, yazacak... gibi.
olumlu tmce
* \343 olumlu cmle.
olumluluk
* Olumlu olma durumu.
olumsal
* Olmas kadar olmamas da mmkn bulunan, mmkn, zorunlu kart.
olumsall k
* Olumsal olann nitelii; olumsal olma durumu, imkn, zorunluluk kart.
olumsuz
* Yapc ve yararl olmayan, hibir sonuca ulamayan, menfi, negatif.
* Davran lar beenilmeyen, ykc dnceleri olan, zararl, menfi.
* Bir eyi inkr eden, inkr veya ret zellii tayan.
olumsuz cmle
* Yklemi olumsuzluk kavram veren cmle: ocuk hasta deilmi. Paras yok. Gelmezseniz biz de gitmeyiz
gibi.
olumsuz eylem
* \343 olumsuz fiil.
olumsuz fiil
* Olumsuzluk kavram veren fiil, Trkede -ma, -me olumsuzluk eki, -maz, -mez olumsuz geni zaman eki
alan fiil: Sylememeliydi, hastalanmaz, gelmeyince, yorgun deildir gibi.
olumsuz tmce
* Bkz. olumsuz cmle.
olumsuzluk
* Olumsuz olma nitelii veya durumu, nefiy.
olumsuzluk eki
* Kk fiil olan bir kelimeye olumsuzluk kavram veren ek. Trke'de bu kavram -ma, -me eki ile verilir:
Sevmemek, sevmeyecek, okumam gibi.
olumsuzluk kelimesi
* Cmle iinde art arda kullanlan iki veya daha ok zneyi, tmleci, yklemi, aralarndan baz lar na
olumsuzluk kavram vererek birbirine balayan veya yklemin olumsuz ekimini salayan deil kelimesi.
olunma
* Olunmak ii veya durumu.
olunmak
* Olmak fiiline konu olmak.
olup olaca
* hepsi bu kadar.
olupbitti
* Oldubitti, emrivaki.
olupbittiye getirmek
* Bkz. oldubittiye getirmek.
olur
* Olabilir.
* Peki.
* Geni zamann nc tekil kiisi.
* Onay, tasdik, yapabilme izni.
olur almak
* yetkili makamdan bir uygulamay yapabilmek iin yaz l izin almak.
olur ki
* belki, muhtemelen.
olur olmaz
* rastgele, sradan.
* nemsiz, gereksiz, yersiz.
olur olmaz
* Olunca, olmas ndan hemen sonra.
* Doru mu, yanl m , yerinde mi yersiz mi olduu dnlmeden sylenen (sz), iyi mi kt m olduuna
baklmadan seilen (ey).
* Rastgele, sradan, kimlii, nitelii belirsiz (kii).
olur ey
* olaan, grlegelen, sradan, alelde.
olur ey (veya olur ... deil)
* ama anlat r.
olur ey deil
* olabilecei dnlmeyen veya gereklemesi beklenmeyen (ey).
olurluk
* Olabilme durumu.
oluruna bakmak
* bir iin yaplabilirliini aratrmak, yapmaya al mak.
oluruna brakmak
* (bir ii) kendi gidiine brakmak.
oluruna brakmak (veya balamak)
* sonucu nemsemeyerek, bir iin yaplabildii, olabildii kadaryla yetinmek.
oluruyla yetinmek
* elde olanlar yeterli bulmak, kanaat etmek.
olu
* Olmak ii veya biimi, vuku.
* Oluma, teekkl, tekevvn.
* Bir durumdan teki duruma gei.
oluma
* Olumak ii, teekkl.
olumak
* Belli bir varlk kazanmak, ortaya kmak, meydana gelmek, teekkl etmek, tekevvn etmek.
oluturma
* Oluturmak ii.
oluturmak
* Olumas n salamak, meydana getirmek, teekkl ettirmek, tekvin etmek.
oluturulma
* Oluturulmak ii.
oluturulmak
* Olumas salanmak, teekkl ettirilmek.
oluuk
* Olumu.
* Bir jeoloji dneminde meydana gelmi katmanlar dizisi.
oluum
* Olumak ii, teekkl, tekil.
* (katman, ktle, gk cismi vb. iin) Biimlenme sreci.
oluumcu
* Oluumculuk yanls olan kimse.
oluumculuk
* nsann ruh dnyas nda oluan ve gelien bir durumun yala geli tiini ileri sren gr.
om
* Kemiklerin toparlak ucu.
om
* Elektrik diren birimi, ohm.
oma
* Kala kemii.
* Bel kemii.
omaca
* Kesilmi aa kk, ba kt.
* ri kemik.
ombra
* Dorama ilerini kahverengine boyamakta kullanlan toprak boya.
oma
* Kala kemiinin bir blm.
* Ba kt.
omfazit
* Piroksen grubundan, yeil renkli doal silikat.
omlet
* rp lm yumurta, peynir, k yma, mantar vb. katlarak tavada piirilen bir yemek, kaygana.
ommatidyum
* Grme hcresi.
omnibs
* Dolmu yapan byk at arabas .
* Yolcu tayan byk motorlu ta t.
omnivor
* Hem et hem ot ile beslenen canl.
omur
* Omurgay oluturan kemiklerden her biri, fkra.
omurga
* Birbiriyle eklemlenince kafatasndan kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kemik eksen oluturan omurlar n
btn, bel kemi i.
* Gemi kaburgasn n aa taraftan bal bulunduu boy ekseni dorultusunda boydan boya geen ana yap
gesi.
* Bir eyin varl ile ilgili en nemli blm, temel, bel kemi i, esas.
omurgallar
* Memelileri, kular, amfibyumlar, srngenleri, yuvarlak azl lar ve balklar iine alan hayvan blm
(Vertebrata).
omurgas zlar
* Omurgas z ok hcreli hayvanlar (Protostomia).
omurilik
* Omurga iinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden oluan sinir dokusu, murdar
ilik.
omuz
* Boynun iki yannda, kollar n gvdeye baland blm.
omuz ba
* Kol ile omzun birleti i yer.
* Yanba , stten aa.
omuz eklemi
* Kol kemiinin ban krek kemiinin yuva ukuruyla birletiren eklem.
omuz kaldrmak
* bilmez gibi davranmak.
omuz omza
* ok skk bir durumda, yan yana; dayan arak.
* Dayanarak, birlikte.
omuz pmek
* eit derecede olmak.
omuz silkmek
* aldrmamak, nem vermemek.
omuz vermek
* omzuyla dayanmak.
* destek olmak.
omuzda ta mak
* ok sayg gstermek, yceltmek, vmek.
omuzda
* (daha ok, iyi olmayan ilerde) Arkada, hempa.
omuzdalk
* Arkadal k, dayan ma, tesant.
omuzlama
* Omzuna alma, omzuna vurma.
* Destek olma.
omuzlamak
* Omzuna almak.
* Omzuyla dayayp itmek.
* Destek almak.
* (bir i veya grevi) Yklenmek, sorumluluk almak.
* Al p gtrmek, srtlayp karmak, a rmak.
omuzlanma
* Omuzlanmak ii veya durumu.
omuzlanmak
* Omuzlamak iine konu olmak.
omuzlar kmek
* bitkin, perian ve y k lm bir durumda olmak.
omuzlu
* Omzu olan.
omuzluk
* Rtbeyi gstermek amac yla omuzlara taklan iaret, apolet.
* Gemilerde ba ve k blmlerinin her bir yan.
* Omza alnp iki ucuna yk aslan ksa srk, iindirik.
omzuna binmek
* yk olmak, arlk vermek.
on
* Dokuzdan bir art k.
* Dokuzdan sonra gelen sayn n ad ve bu sayy gsteren rakam: 10, X.
on (defa veya kere)
* pek ok.
on (veya be) para etmez
* deersiz.
on altl k
* Birlik notan n on altda biri uzunluunda nota.
on ayakl lar
* eitli istakoz, yenge ve karides trlerini iine alan eklem bacakl kabuklular tak m .
on binlerce
* Saysal olarak okluk ifade eder.
on binlik
* On bin liralk btn kt veya maden para.
on bir aylk
* Bkz. uha iei.
on iki telli
* Tambura cinsinden, on iki telli bir halk algs .
on para on aslann aznda
* para kazanmak ok gleti.
on paralk
* Deeri ok az veya deersiz, hi.
on paralk etmek
* birine hakarette bulunmak, birini kt duruma drmek.
on parasz
* Hi paras olmaks zn, paras z.
on paraya on taklak atar
* kk kar salamak iin her trl onur kr c ie katlan r.
on parma boaz nda olmak
* istei yaplmazsa sk ntya dme, drme anlam nda kullanlan bir sz.
on parmanda on hner (veya marifet)
* elinden her i gelir, ok becerikli.
on parmanda on kara
* herkesi lekelemek huyu olanlar iin kullanl r.
ona
* O zamirinin ynelme durumu.
ona buna dil uzatmak
* herkes iin ileri geri konumak.
ona gre hava ho
* onun iin fark etmez, tutulacak yolu bakalar dnsn.
onama
* Onamak ii, uygun bulma, tasvip.
onamak
* Bir ii doru ve uygun bulmak, tasvip etmek.
onanizm
* Mastrbasyon, istimna.
onanma
* Onanmak ii.
onanmak
* Onamak iine konu olmak.
onar
* On saynn letirme say sfat, her birine on; her defasnda onu bir arada.
onar onar
* Her biri on tane, her biri on taneden olumu olan.
onarc
* Onarmak iini yapan kimse.
* Hasar grm hcreleri canl duruma getiren madde.
onarlma
* Onarlmak ii.
onarlmak
* Onarmak iine konu olmak, onarmak ii yaplmak.
onarm
* Onarmak ii, tamirat, tamir.
* Bir yapn n, bir heykelin, bir resmin bozulmu yerlerini yeniden yapma, ilk durumuna getirme, restore
etme.
onarm grmek
* onarlmak.
onarmc
* Onarma iini yapan kimse, tamirci.
onarmcl k
* Bozulmu olan nesneleri onar p yararl bir duruma getirme, tamircilik.
onarma
* Onarmak ii.
onarmak
* Bozulmu, eskimi olan bir eyi dzeltip iler veya kullanl r duruma sokmak, ie yarar duruma getirmek,
tamir etmek.
* Bir yapn n, bir heykelin, bir resmin bozulmu yerlerini yeniden yapmak, ilk duruma getirmek, restore
etmek.
* lenen bir kusuru veya yaplan bir yanll giderecek veya nleyecek davran larda bulunmak.
onartma
* Onartmak ii veya durumu.
onartmak
* Onarmak iini birine yaptrmak, tamir ettirmek.
onamak
* Karl kl rza gstermek, raz olmak.
onat
* zenli, dzgn, uygun.
* Yararl.
* Drst, iyi ahlkl.
onay
* Uygun bulma, tasdik.
onay almak
* onaylanmasn salamak, kabul veya tasdik ettirmek.
onayna sunmak
* tasdike arz edilmek.
onaylama
* Onaylamak ii, tasdik.
onaylamak
* Yaplan bir ii doru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek.
onaylan
* Onaylanmak ii veya biimi.
onaylanma
* Onaylanmak ii.
onaylanmak
* Onaylamak ii yaplmak veya onaylamak iine konu olmak, tasdik edilmek.
onaylatma
* Onaylatmak ii.
onaylatmak
* Onaylamak iini birine yaptrmak, tasdik ettirmek.
onayl
* Onaylanm olan, tasdik edilmi.
onays z
* Onaylanmam, tasdik edilmemi.
onba
* Erba s ralamasnn ilk basama.
onba lk
* Onba olma durumu, onban n rtbesi.
onbe
* On be oyuncudan oluan rugby takm.
* Teniste yaplan ilk say.
onbir
* On bir oyuncudan oluan futbol tak m .
onbirli
* Dizeleri on bir heceli iir.
* Bentleri on bir dizeden oluan manzume.
* On bir dereceyle ayrlan iki noktann aral .
onca
* Ona gre, onun dncesince.
* (ok olan eyler iin) O kadar, o denli.
onculayn
* Ona gre, onun gibi.
onda
* O zamirinin kalma durumu.
ondalk
* Onda bir olarak alnan veya verilen cret.
* Toprak rnlerinden onda bir orannda al nan vergi, r, aar.
* Temel olarak on saysn alan, aar.
ondalk kesir
* Paydas 10 veya 10'un herhangi bir kuvveti olan kesir: 0,3 (onda ), 0,15 (yzde on be), 0,007 (binde
yedi) gibi.
ondalk say
* Payda olarak 10 veya 10'un herhangi bir kuvvetini alan kesirli say.
ondalk
* Onda bir pay alarak alan kimse.
ondan
* O zamirinin kma durumu.
* O sebeple.
ondurma
* Ondurmak ii.
ondurmak
* Onmasn salamak, iyiye dndrmek.
ondurmaz
* ldrc, ktletirici.
ondltr
* Telgraf yazs.
ondle
* Dalgal , kvr ml, k vrlm.
ondleli
* Ondlesi olan.
ondlesiz
* Ondlesi olmayan.
onejit
* Hidratl doal oksit.
ongen
* On as, on kenar olan okgen.
ongun
* ok verimli, bol, eksiksiz.
* Yarar duruma gelmi, bay ndr.
* Mutlu.
* Kutlu, uurlu.
ongun
* lkel toplumlarda topluluun kendisinden tredii san larak kutsal saylan hayvan, aa, rzgr gibi
herhangi bir doal nesne veya olay, totem.
* Arma.
ongun besi suyu
* Yapraklarda yeni maddelerle zenginletikten sonra bitkiyi beslemek iin her yana inen besi suyu.
ongunculuk
* Bir onguna duyulan inanca dayanan toplumsal kurulu ve din uygulama biimi, totemizm.
ongunluk
* Ongun olma durumu, mutluluk, bolluk, bereket, feyiz, saadet.
onikiparmak barsa
* Mideden sonra gelen ince ba rsak blm.
oniks
* Balgam ta .
onkoloji
* Urlar inceleyen t p dal.
onlar
* O zamirinin oulu.
onlar
* Ondalk say sistemine gre yaz lan bir tam sayda sadan sola doru ikinci basamaa verilen ad.
onlarca
* okluk ifade etmek iin kullanl r.
onlu
* On paradan oluan, kendinde herhangi bir eyden on tane bulunan.
* On iaretli iskambil kd .
onluk
* On birimden, on paradan oluan.
* On zerinden tam not alan.
* On para, on kuru, on lira veya on bin lira deerinde para.
onluk bozma
* onluu, on tane birli e evirme.
onma
* Onmak ii veya durumu.
onmadk
* Talihi yaver gitmeyen, ba beldan kurtulmayan.
* Bereketsiz.
onmak
* Daha iyi bir duruma girmek, salh bulmak.
* Eksii kalmayp gnl ferahl na ermek, mutlu olmak, mesut olmak.
* Hastalktan, dertten kurtulmak, ifa bulmak, felah bulmak, iflh olmak.
onmaz
* yileme ihtimali bulunmayan.
onomastik
* zel adlar ve zellikle kii adlar bilimi.
onomatope
* Bkz. yansma.
ons
* Fransa'da 30,59 gr, ngiltere'de 28,349 gr a rl nda bir arlk birimi.
onsuz
* O olmaks zn.
ontik
* Varlksal.
ontojenez
* Birey olu.
ontoloji
* Varlk bilimi.
ontolojik
* Varlk bilimi ile ilgili, varlk bilimine ait.
ontolojizm
* Tanr bilgisinin insan iin doal olduunu ileri sren kuram.
onu
* O zamirinin belirtme durumu.
onulma
* Onulmak ii.
onulmak
* Onmak iine konu olmak.
onulmaz
* yilemez, ifa bulmaz.
onum
* Kt bir durumdan kurtulma.
onun
* O zamirinin tamlayan durumu.
onun iin
* bundan dolay, bundan tr.
onuncu
* On saysnn sra s fat, srada dokuzuncudan sonra gelen.
* Onuncu s ray alan ey veya kimse.
onur
* nsann kendine kar duyduu sayg, z sayg, haysiyet, izzetinefis.
* Bakalarnn gsterdii saygnn dayand kiisel deer, gurur, eref.
onur belgesi
* eref belgesi.
onur kurulu
* Bir kurulu veya dernein yeleri arasnda kan onur davalarn gren veya bu kurulu veya dernein
ilkelerine aykr davranan yelerin bu davran larn inceleyip karara balayan kurul, haysiyet divan .
onur yesi
* Bir kurulu veya dernee kiilii ile onur kataca dnlerek seilen kimse.
onurlandrma
* Onurlandrmak ii.
onurlandrmak
* Kendisine sayg duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onur kazandrmak, onurunu
artrmak, ereflendirmek, eref vermek.
onurlanma
* Onurlanmak ii, ereflenme, t eerrf.
onurlanmak
* Onur duymak, ereflenmek, teerrf etmek.
onurlu
* Onuru olan veya onurunu stn tutan, erefli, gururlu.
onursal
* Sayg iin verilen veya vn iin kabul edilen (bakanlk, yelik, profesrlk gibi unvan), fahr.
onursal bakan
* Bir kurulua onur vermek iin sorumsuz ve yetkisiz olarak bakan seilen kimse.
onursuz
* Onuru olmayan veya onura aykr davran larda bulunan, erefsiz, haysiyetsiz.
onursuzluk
* Onursuz olma durumu, erefsizlik.
onuruna ... vermek
* birine sayg gstermek iin yemek, toplant gibi bir arlamada bulunmak.
onuruna dokunmak
* (birinin) gururunu, haysiyetini incitmek.
onuruna yedirememek
* bir kimse, kendine duyduu saygyla badamayan ve onur k rc olay veya davranlar karsnda tepkide
bulunmak, kendine yedirememek.
oosfer
* Bitkilerde erkek gamet taraf ndan dllenerek yumurtay oluturan dii gamet.
oosit
* Byme evresini tamamlam, fakat henz dllenebilecek duruma gelmemi dii gamet.
op
* Bkz. opus.
opal
* Silis grubundan deerli bir mineral; silisin hidratl ve jeltinli btn trlerini kapsar.
* nce, dzgn dokunmu pamuklu kuma.
opalin
* Opali andran camdan yaplm vazo, kupa vb.ne verilen ad.
opalleme
* Saydam bir camn, zndeki kristallerin kmesiyle opal renge girmesi.
oparlr
* Bkz. Hoparlr.
opera
* Szlerinin btn veya ou arkl olarak sylenen mzikli tiyatro eseri.
* Bu eseri uygulayan sanat topluluu.
* Byle eserlerin oynand yap .
operac
* Opera sanat s .
operakomik
* Konumal ve arkl blmlerin bir arada bulunduu oyun.
operasyon
* Ameliyat.
* Elde edilecek sonu iin alnan nlem ve yrtlen ilemlerin btn.
operatr
* Ameliyat yapan, uzmanl ameliyat yapmak olan hekim, cerrah.
* Baz teknik aletleri iletenlere verilen ad.
* Bilgisayar alt rp gerekli uygulamay yapan kimse, iletmen.
* Bas lacak metinleri dizgi makinesinde dizen kimse.
operatrleme
* Operatrlemek ii.
operatrlemek
* Operatr olmak, operatr gibi davranmak.
operatrlk
* Operatr olma durumu.
operatris
* Operatr.
operet
* Elenceli, hafif konulu, iinde bestesiz konumalar bulunan sahne eseri.
* Operet oynayan oyunculardan oluan kurulu.
opereti
* Operet metni yazan, besteleyen veya operette rol alan sanat.
oportnist
* Duruma gre davranan, iinde bulunduu artlar deerlendirmeyi bilen (kimse).
oportnizm
* G durumlarda, davran larn ahlk kurallar veya dzenli bir dnceden ok, karlarna uyacak biimde
ayarlamay amalayan tutum.
opsiyon
* (bankaclkta) Bor senetlerinin, bankalara denmesi iin vade tarihinden balayarak tannan iki gn.
* (ticarette) Bir al veriin karara balanmas iin genellikle sat cn n alcya tand sre.
* Belli bir tarih iin, vapur, uak, vb. nde nceden deme yapmadan, arta bal yer ay rtma.
optik
* Grme ile ilgili olan.
* Fizik biliminin k olaylarn inceleyen kolu.
optik kaydrma
* Al cn n deiir odakl merceinin yakndan uzaa veya uzaktan yak na doru odaklanmas yla elde edilen
sonu, zum.
optiki
* Gzlk.
optimal
* En elverili durum, optimum.
optimetri
* Grmeyi inceleyen optik veya fizik dal .
optimist
* Yarad l gerei her eyin iyi yann grme eiliminde olan, iyimser, nikbin pesimist kart.
* Tek yelkenli, tek kiilik yar .
optimizm
* Her eyi en iyi yan ndan gren, her durumda iyi bir k yolu uman dnya gr, iyimserlik, nikbinlik.
optimum
* (scakl k, nem veya tutumda) En elverili durum.
* En elverili, en iyi olan, optimal.
opus
* Bestecinin, besteleni srasna gre numaralanm mzik eseri. K saltmas Op.
or
* Ordu kelimesinin ksaltmas .
ora
* O yer.
orack
* Hemen o yer, bulunduu yer.
orackta
* Hemen o yerde, olduu yerde.
orada
* Sz edilen yerde, bulunduu yerde.
orada burada
* her yerde.
oradan
* Sz edilen yerden.
oradan buradan
* belli bir sra gzetmeksizin, kark olarak.
orak
* Ekin bimekte kullanlan, yarm ember biiminde yass , ensiz ve keskin metal bir bakla, buna bal bir
saptan oluan ekin bime arac.
* Ekin bime zaman.
orak ay
* Temmuz.
orak bcei
* Austos bcei.
orak
* Orakla ekin bien kimse.
orakl k
* Oraknn ii.
oraklama
* Oraklamak i i veya durumu.
oraklamak
* Orak biimini almak.
oralarda olmamak
* ii sezmemi gibi davranmak, anlamamazlktan gelmek.
oral
* O yerden olan.
oral olmamak (veya oral bile olmamak)
* nemsememek, umursamamak, ald rmamak, ilgilenmemek.
orall k
* Oral olma durumu.
oramiral
* Deniz kuvvetlerinde, kara kuvvetlerindeki orgeneralin dengi olan en yksek rtbeli amiral.
oramirallik
* Oramiral rtbesi.
* Oramiral makam ve grevi.
oran
* Byklk, nicelik, derece bakmndan iki ey aras nda veya para ile btn arasnda bulunan ba nt, nispet.
* ki eyin birbirini tutmas, karl kl uygunluk, tenasp.
* Akl yoluyla geree yakn olduuna inanlarak verilen yarg , tahmin.
* ki byklk, iki nicelik arasndaki bant.
oran d
* ki tam saynn blm olmayan (say).
oranca
* Oran bakmndan, orana gre.
orangutan
* Sumatra ve Borneo'da yaayan, insana benzeyen, yemile beslenen bir cins maymun (Pongo pygmaeus).
oranla
* Herhangi bir eye gre, herhangi bir eyle kyaslayarak, nispeten.
oranlama
* Oranlamak ii, tahmin, k yas.
oranlamak
* lmek, hesaplamak, hesap etmek.
* Akl yoluyla geree yakn olduuna inanlarak hkm vermek, tahmin etmek.
* Karlatrmak, k yaslamak.
* Eit tutmak.
oranl
* Kendinde oran bulunan, nispetli, mtenasip, mtevazin.
orans z
* Kendinde oran bulunmayan, nispetsiz.
orans zl k
* Orans z olma durumu, nispetsizlik.
orant
* Bir eyi oluturan paralarn kendi aralarnda ve paralarla btn arasnda bulunan uygunluk, oran,
tenasp.
* Birincinin ikinciye oran , ncnn drdncye oranna eit olan drt terim aras ndaki bant.
orantlama
* Orantlamak ii veya durumu.
orantlamak
* Orantl olarak dnmek veya deerlendirmek.
orantlanma
* Orantlanmak ii veya durumu.
orantlanmak
* Orantl olarak dnlmek.
orantl
* Bir orantyla ilgili olan, aralar nda orant bulunan, mtenasip.
* Bir niceliin iki, , ... kez oalmas veya azalmas baka bir niceliin o nispette oalmas n veya
azalmas n gerekli klarsa "bu iki nicelik birbiriyle orant ld r" denir.
oras
* O yer, ora.
* O yn.
oras senin, buras benim dolamak (veya gezmek)
* durmadan gezip dolamak.
oras na buras na
* dan k olarak, geliigzel.
oratoryo
* Solo sesler, koro ve orkestra iin yazlm, oyun gesi bulunmayan, kutsal nitelikte mzik eseri.
oraya
* O yere, o yne.
orcik
* eker ile kapl anm ceviz ii.
ordinarys
* Trk niversitelerinde 1960 ncesinde, en az be yl profesrlk yapm, bilimsel almalaryla kendini
tan tm retim yeleri aras ndan seilerek bir krsnn ynetimiyle grevlendirilen kimselere verilen unvan.
ordinat
* Bir noktann uzaydaki yerini belirtmeye yarayan izgilerden biri; en ou apsise dikey olarak izilir. \343
koordinat.
ordino
* Bir polienin arkasna ciro edildii kiiye denmesi iin yazlan havale emri.
* Tccar n maln gmrkten ekebilmesi iin vapur kumpanyasndan yk konimentosuna karlk verilen
havale.
* Denizcilik iletmelerinde gemi adamlarn gemilere atama belgesi.
ordonat
* Silhl kuvvetlerin sava gerelerini, aralar n ve bunlara benzer her trl ihtiyalar n salamakla grevli
sn f (ordu donat m ileri sznn ksaltmas).
ordvr
* Yemekten nce sofraya getirilen souk yiyecekler, erez, meze.
ordvr arabas
* Ordvlerin servisinde kullan lan kk el arabas.
ordvr taba
* ine genellikle souk mezelerin konduu zel olarak haz rlanm tabak.
ordu
* Bir devletin silhl kuvvetlerinin tm.
* Bu topluluun bal ca blmlerinden her biri.
* Ama, nitelik vb. ynlerden benzeyen insanlarn btn.
* ok sayda insan, kalabalk.
ordu donat m
* Ordonat.
ordu evi
* Kara, deniz ve hava subay ve astsubaylarn n bulutuklar , sosyal ihtiyalarn kar layabilecek biimde
yaplm lokal veya yap .
ordu komutan
* Bir orduya komuta eden ve genellikle orgeneral rtbesinde olan asker.
ordu merkezi
* Ordu kararghnn bulunduu yer.
ordubozan
* Mz k , dnek, oyunbozan.
* Fesat karan, fesat.
* Bacaklardaki varis hastal .
ordubozanl k
* Ordubozan olma durumu, fesatl k, mz k lk.
orducu
* Sava alanna gitmek iin yola kan Osmanl ordusunun her trl ihtiyalar n salamak iin birlikte giden
zanaatlar ve esnafa topluca verilen ad.
ordugh
* Ordunun konaklad yer.
ordusuz
* Ordusu olmayan.
orfoz
* Hanigillerden, Ege ve Akdeniz'de bulunan, eti beyaz ve lezzetli, 10 kg dan 50 kg a kadar arl olan bir
balk tr (Epinepheles gigas).
org
* Klvyeli byk ve kk borulardan yaplm, krklerden elde edilen havann bu borulardan gemesiyle
deiik ses tonlar verebilen, genellikle kilise algs, erganun.
organ
* Canl bir vcudun, belirli bir grev yapan ve s nrlar kesin olarak belirlenmi blm, ye, uzuv.
* Bir grevi, bir ii yerine getirmekle ykml kurulu.
organ aktarm
* Bkz. organ nakli.
organ nakli
* levini yitirmi bir organ n yerine salam bir organ koyma, organ aktarm, transplntasyon.
organik
* Organlarla ilgili, uzv.
* Bir grevi yerine getirmekle ykml kurulula ilgili olan.
* Canl, gl (iliki).
organik kimya
* Karbon birleiklerinin incelenmesini konu alan kimya blm.
organik ktle
* Birleimindeki gelerin byk ve belirgin blm canl varl klardan oluan kaya.
organiki
* Organik kimya uzman.
organizasyon
* Dzenlemek ii, dzenleme, tertip.
* Devlet, idare, toplum vb.nin dzenleni biimi.
* Dzenli bir grup yelerinin btn.
* Kurulu, kurum, tekilt.
organizatr
* Dzenleyici.
organize
* Dzenlenmi, dzenli.
organize etmek
* dzenlemek.
organize sanayi
* Birbirini btnleyen, dei ik sanayi kollar nn ve kurulular nn oluturduu i alan .
organize su
* eitli kii ve rgtlerce plnlanp ilenen su.
organizma
* Canl bir varl oluturan organlarn btn, uzviyet.
* Herhangi bir canl varlk.
organlama
* Organlamak ii.
organlamak
* (canllar iin) Organlar olumak.
organl k
* Organ olma durumu.
organoleptik
* Cisimlerin duyu organlarn etkileme yetenei.
organtin
* Seyrek dokunmu, ince, sert bir kuma.
* Bu kumatan yaplm.
organze
* pek veya keten iplikle dokunmu, tlbent inceliinde bir eit kolal kuma.
* Bu kumatan yaplm.
orgazm
* Cinsel uyar m ve zevkin en yksek noktas.
orgcu
* Org alan sanat.
orgeneral
* Asl grevi ordu komutanl olan rtbesi en yksek general.
orgenerallik
* Orgeneralin rtbesi.
* Orgeneralin makam ve grevi.
orijin
* Soy sop.
* Kken, balang , kaynak.
orijinal
* zgn.
* Al agelenden daha deiik, art c nitelikte olan.
* Fabrikas nca yaplm olan, taklit olmayan (ara ve gere).
* Otantik.
orijinalite
* zgnlk.
* Al lagelenden deiik, art c nitelikte olma durumu.
orijinallik
* Orijinal olma durumu, zgnlk.
orkestra
* Yayl ve flemeli alg lar topluluu.
* Eski Yunan tiyatrolarnda, sahne ve seyirciler arasndaki ember biiminde koro yeri.
* Baz tiyatrolarn birinci katnda sahne veya perdeye en yak n koltuklara verilen ad.
orkestrac
* Orkestrada grevli kimse.
orkestralama
* Bir alg topluluu iin yazlm paran n notalarn , alg lar n tn farklar n gz nnde tutarak, bu
topluluu oluturan alg lar arasnda paylatrma sanat.
orkestral
* Orkestras olan.
orkestras z
* Orkestras olmayan.
orkide
* Salepgillerden, ieklerinin gzellii dolaysyla caml klarda yetitirilen birtakm bitki trlerinin ortak ad.
orkinos
* Uskumrugillerden, boyu 2,5 m kadar olabilen, eti yenir bir bal k, ton (Thunnus).
orkit
* Er bezlerinin iltihaplanp i mesi.
orlon
* Yapay dokuma iplii.
* Bu iplikle dokunmu kuma.
orman
* Aalarla rtl geni alan; bu aalarn btn.
orman ayr
* Orman ierisindeki akl klarda veya orman aalarnn altnda yetien tabi ayr.
orman evi
* Orman koruma memurunun evi.
orman gibi
* (sa, ka vb. iin) gr, ok.
orman gl
* Avrupa, Asya dalar nda yetien aelyaya benzer bitki.
orman iletmesi
* Ormanla ilgili ileri yrten kamu kurumu.
orman kebab
* Tas kebabna benzer bir eit et yemei.
orman kibar
* Ay .
* Kaba, grgsz, baya (adam).
orman kyls
* Orman kynde yaayan ve geimini orman aalarn kesip satarak temin eden kimse.
orman ky
* Orman arazisinde kurulmu ky.
orman kua
* S ral ormanlarn oluturduu dizi, orman dizisi.
orman sarma
* Ak asma.
orman san
* Ormanlk blgede yaayan bir san tr (Mus sylvaticus).
orman talamak
* bir kimsenin dncesini dolayl olarak renmeye almak.
orman tavuu
* Orman tavuugillerden kularn, zellikle Avrupa ve Asya'da yaayan siyah tyl trlerinin ortak ad.
orman tavuugiller
* Dnyan n souk ve l man blgelerinde yaayan, orta veya byk yap da, mat veya parlak renkli, orman
tavuu, il ve ayr tavuunu iine alan bir familya.
orman yeili
* Koyu yeil.
ormanc
* Orman ilerine bakan kimse.
* Orman mhendisi.
* Kaba, grgsz kimse.
ormancl k
* Orman ii ile urama.
* Ormanlarn yeti tirilmesi ve bakmn konu alan bilim.
* Ormana deer verme anlay.
ormanlama
* Orman durumuna gelme.
ormanlamak
* Orman durumuna gelmek.
ormanlat rma
* Ormanlat rmak ii.
ormanlat rmak
* Orman durumuna getirmek.
ormanlk
* Orman ok olan, ormanla kapl veya orman gibi olan (yer).
ormans z
* Orman olmayan.
ormans zlama
* Ormanszlamak durumu.
ormans zlamak
* Ormansz kalmak, orman bulunmamak.
ornatma
* Ornatmak ii, ikame etme.
* Bir trn yerine onun dei ik bir biiminin gemesi.
* Molekln geri kalan blmnde deiiklie yol amadan bir atom veya bir kk yerine bir baka atom veya
kkn gemesi.
* Bir cebirsel ifadenin yerine bir bakasn koyma ilemi.
ornatmak
* Bir eyin yerine baka bir eyi koymak, ikame etmek.
ornitolog
* Ku bilimi uzman .
ornitoloji
* Ku bilimi.
ornitorenk
* Bkz. gagal memeli.
orojeni
* Da olu.
orospu
* Erkeklerin cinsel zevklerine para kar l hizmet eden ve bu ii meslek edinen kadn, fahie.
* Kolay elde edilen, dk ahlkl kadn.
orospu bohas
* Derli toplu olmayan, sarsak ve dml, dmleri tavan kulakl , kt dzenlenmi boha.
* Acele yaplm, fnd k yerine az miktarda ceviz konmu, ekmek ii iyi ezilmemi, sarmsaklar di di kalm
bir tr tarator.
orospu brei
* El ayas byklnde hazrlanm hamurun iine kyma konarak tavada aceleyle piirilmi brek tr.
orospu ocuu
* Serseri, haylaz, hinoluhin, hilekr, kalle.
orospu yemei
* Domates, yeil biber, soan, maydanoz vb. sebzelerin dzensiz doranmas ile yada acele piirilmi bir tr
yemek.
orospuluk
* Orospu olma durumu veya orospunun meslei, fahielik.
* Kallelik.
orostopolluk
* Kurnazca i, dalavere, dolap.
orsa
* Yelkenleri rzgr n estii yne evirmekte kullanlan, her iki taraftan yelkenin ortasna balanan ip.
* Geminin rzgr alan yan , rzgr st, poca veya rzgr alt kart.
* Geminin, rzgrn geldii yne dndrlmesi.
orsa alabanda
* Gemiyi birdenbire rzgrn stne evirme.
orsa boca
* Bkz. orsa poca.
orsa poca
* Geminin bazen rzgr ynne yaklaarak, bazen ondan uzaklaarak yol almas.
* Bata ka, iyi kt.
orsalama
* Orsalamak ii.
orsalamak
* (gemi) Rzgr alan tarafa dnmek.
orta
* ki utan eit uzaklkta olan yer veya durum.
* (zaman iin) Balangc ile bitimi arasnda eit uzakl kta olan sre.
* Bir eyin kenarlarndan yaklak olarak ayn uzakl kta olan yer.
* Bir eyin eit olarak ayrlabilecei blm.
* Grnr, alg lanr durum.
* (topluluk) inde, arasnda.
* Eitimde zayf ile iyi arasndaki derece.
* Siyasette sorunlarn zmnde a rl klardan kanan, ll bir yntem izleyen (siyas parti).
* Her iki yanda kendi trnden eit sayda nesneler bulunan.
* ki kart nitelik veya durum arasnda bulunan, tutarl , lml , vasat.
* Bir olay n, iinde gerekletii yer.
* Bkz. orant.
* Grete pehlivanlar n ayrld klar be dereceden ncsne byk orta, drdncsne de kk orta
denir.
* Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale aznda duran arkadalarna havadan yollamak iin yapt vuru.
* Yenieri ocanda tabur.
orta arlk
* Boksta 71 kg dan 75 kg a kadar olan boksrlerin ayrld kategori.
* Grete, gllede ve halterde 72-79 kg a rlktaki oyuncularn ayrld kategori.
orta boy
* Orta byklkte olan.
orta boylu
* Orta ykseklikte, boyda olan.
Orta a
* Bat Roma mparatorluunun knden (476) balayarak 1453 'e veya 1492'ye kadar sren a.
orta dalga
* Dalga boyu 200 ile 600 m arasnda deien dalga.
orta damar
* Bitki yapraklar nn tam ortasnda bulunan ve yan damarlara gre daha kaln olan damar.
orta deri
* D deri ve i deri arasndaki hcre katman, mezoderm.
orta dikme
* Bir doru paras na orta noktasnda dik olan doru.
orta direk
* adrda veya eitli yap larda merkez a rl yklenen ve dengeli dal m salayan direk.
* Toplumun memur, emekli, kk esnaf, kk ifti gibi dar ve sabit gelirli kiilerden oluan kesimi.
Orta Dou
* Trkiye, Kuzey Kbr s Trk Cumhuriyeti, Suriye, Msr, srail, Lbnan, Filistin, S. Arabistan, Irak ve ran'
iine alan lkelere verilen ad.
orta eli
* Byk eliden nceki elilik aamas ve bu aamada olan kimse.
orta hlli
* Ne zengin, ne yoksul olan.
orta hece yutumu
* Baz durumlarda orta hecede bulunan vurgusuz nllerin dmesi, haploloji.
orta hizmetisi
* Bir evin temizlik il erine bakan hizmeti.
orta hizmeti
* Bir evin temizlik ilerinin btn, orta ii.
orta ii
* Orta hizmeti.
orta karar
* Orta derecede, biraz uygun.
orta kar n
* Gbein stnde kalan karn blgesi.
orta kulak
* Kulak zar, eki, rs, zengi kemiklerinin bulunduu, d kulakla i kulak arasndaki blm.
orta kulak boluu
* D kulak ile i kulak aras ndaki boluk.
orta kulak iltihab
* Orta kulakta oluan iltihapl hastalk.
orta kuak
* Toplumda gen kuak ile yal kuak arasnda yer alan ya grubu.
orta mal
* Herkesin yararland .
* Yaygn, zgnl olmayan, basmakal p.
* Her isteyenle ilikide bulunan kad n, hayat kadn , fahie, orospu.
orta masas
* Deiik saydaki ksa ayaklar zerine yatay olarak yerletirilmi tablas olan genellikle oturma grubu ile
kullanlan mobilya.
orta mektep
* \343 ortaokul.
orta nokta
* Futbolda balama vuruunun yapld yer, nokta.
orta oyunculuu
* Orta oyuncusunun sanat .
orta oyuncusu
* Orta oyununda oynayan (sanat).
orta oyunu
* Sahne, perde, dekor, suflr kullanmadan, halkn ortasnda oynanan Trk halk tiyatrosu.
orta renim
* lk renim ile yksek renim arasnda grlen retim dnemi.
orta retim
* lkretim ile yksek retim kurumlar arasnda yer alan, genel okullar, teknik ve meslek okullar n
ynetmek grev ve sorumluluunu yklenmi bulunan kurulu.
* lkretimden getikten sonra renimini srdrmek isteyen rencileri daha st renime veya teknik ve
meslek alanlarnda hazrlamak iin plnlanan retim dnemi.
orta parmak
* El parmaklar nn sadan ve soldan nc olan.
orta saha
* Futbol, hentbol vb. oyunlarda topun oynand sahann orta blm.
orta sklet
* Bkz. orta arlk.
Orta ark
* Orta Dou.
orta ekerli
* Ne az ne de ok ekeri olan.
* (durum iin) Ne ok iyi ne de ok kt, yle byle.
orta tedrisat
* Bkz. orta retim.
orta terim
* ki ncl iine alan terim.
orta u
* Orta blgenin en ilerisi.
orta yal
* Ne gen ne de yal olan.
orta yaylak
* Devaml oturma ve normal tahl tar m yap lan blge sn rn n stndeki, genellikle deniz seviyesinden
1200-1600 metre ykseklikteki yaylak.
orta yol
* zme ak, herkes tarafndan kabul edilebilir olan davran ve tutum.
orta yolcu
* Orta yolu seen, orta yoldan yana olan.
orta yolculuk
* Orta yolcu olma durumu.
orta yuvar
* Yer hava yuvarnda kat yuvarnn zerinde, scakln azald yaklak olarak 60-80 km arasndaki katman,
mezosfer.
orta yuvarlak
* Futbol, basketbol vb. oyunlarn sahas nda ortada bulunan ve balama vuruu veya atnn yap ld
noktann merkez olduu alan, santra yuvarla.
orta
* S fat-fiil, partisip: Hi tandm kalmad. Gelen ocuk. Ad batas adam.
ortada
* grnr yerde, gz nnde.
* (sporda) sonucu belli olmayan karlamalar iin kullanlr.
ortada b rakmak
* birini ok g bir durumdayken terk etmek.
ortada fol yok yumurta yok
* Bkz. fol yok yumurta yok.
ortada kalmak
* yersiz kalmak, bar nacak yer bulamamak.
* g bir durumda veya iki ey arasnda kalmak.
* (bir eyi) kimse zerine almamak.
ortada olmak
* dnlmesi ve yaplmas gerekmek.
ortadan kald rmak
* saklamak.
* yok etmek.
* ldrmek.
ortadan kaybolmak
* saklanlmak, bulunmaz olmak.
* yok edilmek, kullanlmamak.
* ldrlmek.
ortadan kaybolmak
* nereye gittii bilinmemek, kimseye sezdirmeden gitmek.
ortadan sr olmak
* kaybolmak, arkada iz brakmadan gitmek.
ortadan sylemek
* herkesin iinde, belli bir kimseyi amalamadan konumak.
ortak
* Birlikte i yapan, ortaklaa yararlarla birbirlerine bal kimselerden her biri, erik, hissedar.
* Kuma.
* Birden ok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara zg olan, onlar n katlmasyla oluan, mterek.
ortak (veya kuma) gemisi yrm, elti gemisi yrmemi
* bir erkein kar lar birbirleriyle anlaabilirler, ama kardelerin karlar geinemezler.
ortak blen
* ki veya daha ok sayy blen say.
ortak arpan
* ki veya ikiden art k sayy arpan say.
ortak dil
* Ana dilleri farkl topluluklar n aras nda anlamay salayan dil.
ortak etmek
* bir eyi paylamaya raz olmak, katlmaya onay vermek.
ortak fark
* Bir aritmetik dizide bir geyi elde etmek iin ondan ncekine katlan say.
ortak gider
* Kat mlkiyetinde her dairenin aylk giderlere eit lde katlma pay.
ortak hesap
* Birden fazla kii veya kuruluun kulland banka hesab.
ortak kat
* Birtakm tam say lar n kat olabilecek say.
ortak mlkiyet
* Mallarn ortak kullanm.
ortak nesne
* Birleik cmlede yer alan yklemlere ortak olarak balanan nesne.
ortak olmak
* bir eyi paylamak veya bir eye katlmak.
ortak llmez saylar
* Aralar nda ortak tam blen bulunmayan saylar.
ortak zne
* Birleik cmleyi oluturan yklemlerle baml olan zne.
ortak payda
* Asgar mterek.
ortak tam blen
* ki veya ikiden art k saynn hepsini tam olarak blebilen say .
ortak tmle
* Birleik cmledeki yklemlere baml zarf tmleci, nesne veya dolayl tmle.
ortak yapm
* eitli lkelerde iki veya daha ok yap mc nn i birliinden doan film almas.
ortak yaama
* Baka trden iki canln n dengeli ve s k bir i birlii ile birbirinden yararlanarak yaamalar durumu.
ortak ynetim
* Koalisyon.
ortak yklem
* Birden ok znenin bal bulunduu yklem.
ortak
* Bakasnn tarlas nda alarak veya srsne bakarak, belli bir anlamaya gre rnne ortak olan kimse,
maraba.
* Konakn n sindirilmemi besininden yararlanan konuk.
ortaklk
* Ortak olma durumu.
* Ortak yaama durumu.
ortaklaa
* Ortak olarak, el birliiyle, mtereken, kolektif.
ortaklaac
* Ortaklaac lk yanls, kolektivist.
ortaklaaclk
* retim aralarndan kiisel sahiplii kald rp ortak kullanmay ve toplum iinde her trl harekette ortak
davran savunan reti, kolektivizm.
ortaklama
* Ortaklamak ii.
ortaklamak
* Ortak olarak davranmak, ortak olmak.
ortaklatrma
* Ortaklatrmak ii veya durumu.
ortaklatrmak
* Ortak duruma getirmek, kolektifletirmek.
ortakl k
* Ortak olma durumu, itirak, mareket.
* ki veya daha ok kimsenin i yaparak kazan elde etmek iin birlemeleri, irket, kumpanya.
ortakl k etmek
* ortak olma durumuna gelmek.
ortakl k kurmak
* irket, kumpanya amak veya altrmak.
ortakl k senedi
* Anonim irketlerde veya kooperatiflerde her ortan yelik haklarn gsteren ada yazl senet.
ortakl k szlemesi
* Ortak ticar kurulularn oluumunda ortaklk artlarn ieren belge.
ortakyaar
* Ortak yaama durumunda bulunan (canl).
ortakyaarlk
* Ortakyaar olma durumu.
ortalama
* Ortalamak ii.
* ki veya ikiden art k nicelik toplamnn, bu niceliklerin saysna blnmesinden kan (say), vasat.
* Orta yerinden.
* ki kart dnce aras nda olan, yakla k.
ortalamak
* Ortas n bulmak, ortasna varmak.
* Topla oynanan baz oyunlarda, oyuncu topu alann ortasna doru atmak.
ortalamas na
* Ortalayarak.
ortal
* Defterde, bir araya getirilmi belli sayda yapraklarn oluturduu blmlerden olan.
ortal ... almak
* kaplamak.
ortal ... gtrmek
* kaplamak.
ortal birbirine katmak
* kargaa karmak.
ortal krp geirmek
* herkesi heyecana srklemek.
* ok kzarak evresindekilere bar p armak.
ortalk
* Bulunulan yer, evre.
* inde bulunulan, yaanlan ev, oda gibi yer.
* Herkes.
* Yeryznn grnen blm; evre, etraf.
ortalk aarmak
* sabah olmaya balamak.
ortalk dzelmek
* toplum iindeki kar klk yok olmak, tedirginlik kalmamak.
ortalk kararmak
* akam olmak.
ortalk karmak
* toplumda veya devletler aras nda dzensizlik ba gstermek.
ortalk yatmak
* toplum iindeki dzensizlik ve kargaa sona erip dzenli yaay yeniden balamak.
ortalk
* Lokanta, gazino, pastahane gibi yerlerde ayak ilerine bakan kimse.
ortalkta
* Gz nnde, meydanda.
ortam
* Canl bir varl n iinde bulunduu doal veya madd artlar n btn.
* Bir kimsenin veya bir insan topluluunun yaay n etkileyen ruhsal, toplumsal ve kltrel etkilerin
btn.
* Nesnel ve toplumsal ynlerle bazen kiinin i dnyasn da kapsayan yakn evre, vasat.
ortam yaratmak
* imkn salamak.
ortanca
* Ya bakmndan kardein by ile k aras nda bulunan.
* Byklk, irilik bak m ndan nesne arasnda sondan veya batan ikinci gelen.
ortanca
* Takrangillerden, k rmz, pembe veya mor renkli ieklerini yaz banda aan, glgelik yerlerde yetitirilen
bir ss bitkisi (Hydrangea hortensia).
ortancal
* Ortancas olan.
ortann sa
* Ilml siyas gre gre, sosyal alanla ilgili sosyal yapy koruma veya olduu gibi srdrme eiliminde
bulunan partilerin benimsedikleri gr.
ortann solu
* Ilml siyas gre gre, sosyal alanla ilgili kkl deiimleri gerekletirmek abasnda bulunan partilerin
benimsedikleri gr.
ortaokul
* rencileri genel eitim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye hazrlayan y ll k orta retim
okulu.
ortas n bulmak
* lml derecesini bulmak, uzlatrmak.
ortay
* Bir dzlem eklin ayn yndeki paralel btn kirilerini eit paralara blen (izgi).
* Bir uzay, bir yzeyi eit iki paraya blen (dzlem, izgi).
ortaya almak
* her yann evirmek, kuatmak.
ortaya at lmak
* ileri srlmek, herkesin bilgisine sunulmak.
* (bir kimse) bir ii yapmak iin kendini gstermek, ortaya at lmak.
ortaya atmak
* sylemek, ileri srmek.
ortaya bir balgam atmak
* bir i kvam nda iken, biri herkesin zihnini buland racak bir sz sylemek.
ortaya karmak
* delilleriyle gstermek, ispat etmek.
ortaya kmak
* yokken var olmak, meydana kmak, tremek.
* biri kendini gstermek.
ortaya dkmek
* karmak, gstermek.
* aklamak.
ortaya dmek
* (kadn) orta mal olmak, sokaa dmek.
ortaya koymak
* herkesin grebilecei yere koymak.
* yaratmak, yapmak.
ortaya srlmek
* anlatlmak, belirtilmek, sylenmek.
ortaya yaylmak
* herkes tarafndan duyulmak, yaylmak.
Ortodoks
* Domaya ve kilise retisine uygun olan.
* Ortodoksluk mezhebinden olan (kimse).
Ortodoksluk
* Meru kilisenin resm kararlarna uygun reti ve dncelerin btn.
* Dou Hristiyan kiliselerince srdrlen, Yunan ve Slvlarn ounun benimsedii mezhep.
ortodonti
* Di hekimliinin, dileri enelerin zerine estetik ve grev bak mlarndan dzenli bir biimde
yerletirmekle uraan kolu.
ortoklz
* Dik a biiminde ayrtlar olan, billrlar para hlinde dilinen bir eit potasyum feldspat.
ortopedi
* Hekimliin ocuklardaki vcut biimsizliklerini dzelten veya nleyen bir kolu.
* Vcutta kemikler, eklemler, kaslar, kiriler, sinirler gibi hareketi salayan organlar n bozukluklarn
dzelten, tedavi eden cerrah kolu.
ortopedik
* Ortopedi ile ilgili olan.
ortopedist
* Ortopedi uzman.
* Ortopedi protezleri yapan kimse.
ortoz
* Ortoklz.
orucunda olmak
* herhangi bir eyi yemez imez olmak.
oru
* Tanr'ya ibadet amacyla yeme, ime gibi birok eylerden belli bir sre veya biimlerde kendini alkoyma.
* Haz veren eylerden salanan yoksunluk.
oru amak
* vakit gelince oru bozmak, iftar etmek.
oru bozmak
* bir ey yiyerek, ierek orucunu kesmek veya sona erdirmek.
oru tutmak
* oru ibadetini yerine getirmek.
oru yemek
* oru tutmamak.
orulu
* Oru tutan (kimse), niyetli.
orusuz
* Oru tutmayan (kimse).
orun
* zel yer.
* Makam, mans p, mesnet, mevki.
orunlama
* Bir konunun yerine onunla benzerlikleri olan bir baka konuyu anlatma.
orya
* Karo.
oryantal
* Dou ile ilgili, douyu hatrlatan.
oryantalist
* Dou bilimci, arkiyat , msterik.
oryantalizm
* Dou bilimi.
Os
* Osmiyum'un ksaltmas .
Osman
* Osmanllarla ilgili.
Osmanl
* XIII. yzylda Osman Gazi tarafndan Anadolu'da kurulan ve birinci Dnya Savandan sonra dalan
byk Trk mparatorluunun uyruklar na verilen ad.
* Dndn ekinmeden, aka syleyen, bulunduu toplulukta yetki sahibi olan.
Osmanl Trkesi
* XIII-XX. yzy llar aras nda Anadolu'da ve Osmanl Devleti'nin yayld btn lkelerde kullanlm olan,
Arapa ve Farsann ar basks altnda kalan Trk diline verilen ad.
Osmanlca
* Bkz. Osmanl Trkesi.
Osmanlcaclk
* Osmanlcadan yana olan kimsenin tutumu.
Osmanlc lk
* Osmanll k dncesini benimseyen ve yayan dnce akm.
Osmanll k
* Osmanl olma durumu.
osmiyum
* Mavi renkte, 2700 C de eriyen, pltin filizlerinde bulunan ok krlgan bir element. K saltmas Os.
osmiyumlu
* Bileiminde osmiyum ieren (madde).
osteololi
* Kemik bilimi.
osurgan
* ok yellenen.
osurgan bcei
* Kendisini, kard pis bir koku ile savunan bir bcek (Brachynus crepitans).
osurma
* Osurmak ii.
osurmak
* Yellenmek.
osuruu cinli
* abuk ve olmayacak eylere bile kzp fkelenen kimse.
osuruk
* Yellenme.
oinografi
* Okyanus ve denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik zellikleri zerine deneysel aratrmalar yapan bilim
kolu, ana deniz bilimi.
ot
* Toprak stndeki blmleri odunlamay p yumuak kalan, ilkbaharda bitip, bir iki mevsim sonra kuruyan
kk bitkilere verilen ortak ad.
* A, zehir.
* l.
* Otla yap lm veya otla doldurulmu.
* Esrar.
ot tutunmak
* vcuttaki istemneyen kllar drmek iin il srnmek.
ot yiyenler
* Bitki yiyerek beslenenler.
ot yoldurmak
* ok zor bir i grdrmek, ok uratrmak.
otac
* Hekim.
otaclk
* Hekimlik.
ota
* Byk ve ssl ad r.
otak
* Bkz. ota.
otak
* Ota yapan veya satan kimse.
* Orduda ota kuran er.
otalama
* Otalamak ii.
otalamak
* Zehirlemek, alamak.
* Otamak.
otama
* Otamak ii, tedavi.
otamak
* l vererek hastal iyi etmeye al mak, tedavi etmek.
otantik
* Gerek olan, geree veya aslna dayanan, orijinal, mevsuk.
otarma
* Otarmak ii veya durumu.
otarmak
* Otlatmak.
otarsi
* Bir lkede ekonomik alandaki ihtiyalar kendi kendine karlamaya ynelen tutum.
otari
* Bkz. otokrasi.
otu
* Kylerde hekimlik yapan kimse.
otul
* Otla beslenen (hayvan).
otel
* Yolcu ve turistlere geceleme imkn salamak, bunun yannda yemek, elence gibi trl hizmetleri sunmak
amac yla kurulmu iletme.
otelci
* Otel sahibi kimse.
* Otel ileten kimse.
otelcilik
* Otel sahibi olma durumu.
* Otel iletme ii.
otist
* ine kapank, psikolojik sorunlar olan kimse.
otizm
* e yneliklik.
otlak
* Hayvan otlatlan yer, salmalk, yayla, mera.
otlak
* Para ve emek harcamadan bakalarn n srt ndan geinen (kimse).
otlak lk
* Bakalarnn srt ndan geinme durumu.
otlakiye
* Osmanl dneminde, devlet mal otlaklarda yaylan hayvanlardan alnan vergi.
otlama
* Otlamak ii.
otlamak
* (hayvan) Dolaarak yerdeki ot, imen, yaprak vb.ni yemek, megul olmak, bulunmak.
* Para ve emek harcamadan bakalarn n srt ndan geinmek.
otlanma
* Otlanmak ii.
otlanmak
* (hayvan) Otlamak.
* (otlak) Hayvanlar taraf ndan yenilmek.
otlat lma
* Otlat lmak ii.
otlat lmak
* Otlamaya brak lmak.
otlatma
* Otlatmak ii.
otlatma sistemi
* Bir meradan beklenen maksimum yarar , zellikle vejetasyona devaml bir zarar vermeden elde etmek ve
bununla birlikte merann her tarafnn ayn derecede otlatlmasn salamak iin uygulanan bir otlatma pln.
otlatmak
* Hayvan veya sry otlayabilecei bir yere gtrmek, otlamaya b rakmak, otlamasn salamak.
otlu
* Otu olan.
otlu baa
* Kara kurbaa (Bufa).
otlu peynir
* Gzel kokulu otlarn, zellikle yaban sar msa nn iine katlmasyla yap lan bir eit beyaz peynir.
otluk
* Otu bol olan yer.
* K iin kurutulmu ot yn.
* Ot konulan yer.
oto
* Baz kelimelerin birleimine girerek "kendi kendine'" anlamn veren n ek.
oto
* Otomobil kelimesinin k salt lm.
oto park lk
* Otopark i ini yapan kimse.
otoban
* Otoyol.
otobiyografi
* Bir kiinin kendi hayatn anlatt yaz, z yaam yks.
otobiyografik
* Otobiyografi ile ilgili.
otobs
* Yolcu tayan, motorlu, byk tat.
otobs
* Otobs iletmecisi.
* Otobs ofr.
otobslk
* Otobs iletmecili i.
otodidakt
* z renimli.
otoerotizm
* Kiinin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sapnc.
otogar
* ehirler aras alan motorlu tatlarn yolcularn ald klar ve indirdikleri yer, garaj.
otograf
* Bir yazarn veya kiinin kendi elinden kan (yaz).
otografi
* Yal mrekkeple zel kda izilen ekillerin litografya teknii ile ta zerine yazlmas.
otojestiyon
* z ynetim.
otokar
* Toplu geziler iin yaplm byk otobs.
otoklv
* Vida ve civatalarla tutturulmu basit bir kapa olan, i basnca dayankl kap.
* Lboratuvar ilerinde ve ameliyatlarda yararlanlan her trl ara ve gereleri mikropsuzlatrmak iin
kullanlan basnl buhar kazan .
otokontrol
* z denetim.
otokrasi
* Hkmdarn, btn siyasal kudreti elinde bulundurduu ynetim biimi.
otokrat
* Siyasal kudreti elinde bulunduran (hkmdar).
otokritik
* z eletiri.
otokton
* Yerli.
otolit
* Bkz. iitme ta .
otoman
* Bir tr ipekli kuma.
* Sedir biiminde kanepe.
otomasyon
* Endstride, ynetimde ve bilimsel ilerde insan aracl olmadan ilerin otomatik olarak yaplmas.
otomat
* Canl bir varl n yapabilecei baz i leri yapan mekanik veya elektrikli ara.
* S cak su verecek biimde hazrlanm , hava gaz ocakl cihaz.
* Yaplarda, merdivenleri ayd nlatacak biimde dzenlenmi elektrik tesisat .
otomatie almak (veya balamak)
* kendi kendine yeniden dzene sokmak.
otomatie gemek
* otomatik olarak al maya balamak.
otomatik
* Mekanik yollarla hareket ettirilen veya kendi kendini yneten (alet).
* (insan iin) rade dnda yaplan (davran).
otomatik olarak
* kendiliinden.
otomatik sigorta
* Fazla akm getiinde manyetik veya termik mekanizmalarla devreyi aan alet.
otomatikleme
* Otomatiklemek ii.
otomatiklemek
* Otomatik duruma gelmek.
otomatiklik
* Otomatik olma durumu.
otomatikman
* Otomatik olarak.
otomatizm
* Bir cihaza, bir alete otomatik bir ileyi kazand rmak iin gerekli olan dzen.
otomobil
* Patlamal , iten yanmal, elektrikli bir motor veya gaz trbiniyle hareket eden tat.
otomobilci
* Otomobil alp satan kimse.
otomobi lcilik
* Otomobil alp satma ii.
otomotiv
* Motorlu ta t yapmn konu alan endstri kolu.
otonom
* zerk, muhtar.
otonomi
* zerklik, muhtariyet.
otopark
* Motorlu ta tlar n belli bir sre iin brakld yer.
otopark
* Otoparkta al an grevli.
otoplsti
* Eksik bir organa, kiinin baka bir yerinden para alp eklemek yoluyla yaplan onar m.
otopsi
* lm sebebini belirlemek amacyla bir cesedi ap inceleme ii.
otoray
* Ray zerinde ileyen motorlu tama arac .
otorite
* Yetke, sulta, velyet.
otorite salamak (veya temin etmek)
* yetki kurmak veya sahibi olmak.
otoriter
* Yetkeli, otoriteli.
otoriterli
* Otoritesi olan, otoriter.
otosist
* Bkz. iitme kesesi.
otostop
* Bir yayan n yoldan geen bir otomobili durdurarak binmesi ve gidecei yere para vermeden gitmesi.
otostop yapmak
* bu biimde yolculuk etmek.
otostopu
* Otostop yapan (kimse).
otostopuluk
* Otostop yapma ii.
ototrof
* z beslenen.
ototrofi
* z beslenme.
otoyol
* Hzl bir trafik akm salamak amacyla yaplan, veya drt eritli, ift ynl geni yol, otoban.
otsu
* Ot gibi olan, gvdesi odunlamayan, ksa mrl (bitki).
otsu topluluk
* Gvdesi odunlamayan ksa mrl bitki topluluu.
otsul
* Bkz. otsu.
otsuz
* Otu olmayan.
otu ek kkne bak
* kiinin kimliini renmek iin soyunu sopunu bilmek gerekir.
oturacak
* Sandalye, tabure, kanepe gibi stne oturulan ey.
oturak
* Oturulacak yer veya ey.
* Tahtadan alak iskemle.
* Bir eyin yere gelen taraf , taban.
* ine abdest bozulan kap, lzml k.
* kili, alg l ve kadnl elenti.
* Bacaklar nda veya baka bir yerinde, gezmesine engel olacak bir zr olduundan hep evde oturan (kimse),
ktrm.
* Boru mengenesinin tezgha oturduu ve vidaland blm.
* Krekli teknelerde krekilerin oturduu enli tahta.
oturak lemi
* Anadolu'nun baz yrelerinde, sadece erkeklerin kat ld, kad n oynat lan ikili toplant.
oturak kndesi
* Grete bir elin arkadan iki bacak arasndan, tekinin de nden getirilerek kask zerinde kilitlenmesi
biimindeki kndeleme.
oturakl
* Salam, gsterili.
* Sayg uyandran, arbal .
* (sz iin) Yerinde ve s rasnda sylenen.
oturakl lk
* Oturakl davran, arbal lk, oturmuluk.
oturma
* Oturmak ii.
* (ksa sre ile) Konuklua gitme.
oturma belgesi
* Baz lkelerde alan veya ticaret yapan kimselere verilen oturma izni belgesi.
oturma duvar
* Su basman , oturmalk.
oturma grevi
* Bir istei gerekletirmek amacyla, iilerin i yerlerinden ayrlmaksz n bulunduklar yere oturarak grev
yapmaktan kanmalar .
oturma grubu
* Koltuk, kanepe, sandalye, kolakl sandalye, sallanan koltuk vb. mobilyalardan oluan grup.
oturma izni
* Belli bir blgede resm makamlarca verilen oturma belgesi.
oturma mobilyas
* Boyutlar ve ekli insan vcudunun llerine uygun olan ve rahat oturmay salayan, oturma yzeyi elstik
veya elstik olmayan malzemeden yaplan mobilya.
oturma odas
* Ev halk nn oturmas iin ayrlm oda.
oturmak
* Vcudun belden yukar s dik duracak biimde arl kaba etlere vererek bir yere yerlemek.
* Bu biimde yerletii yerde kalmak.
* Uygun gelmek.
* Bir yerde srekli olarak kalmak, ikamet etmek.
* Hibir i yapmadan bo vakit geirmek, bo durmak.
* (toprak veya yap iin) kmek, aa inmek.
* Biriyle beraber yaamak.
* Bir ii yapmakta olmak, bir ie balamak zere olmak.
* Mal olmak.
* Yer almak, gemek.
* Benimsenmek, yerlemek, kklemek.
* Belli bir yrngede dnmeye balamak.
* (sv tortular iin) Dibe kmek, dipte toplanmak.
* Herhangi bir durumda belli bir sre kalmak.
oturmal k
* Su basman , oturma duvar.
oturmu
* Yerleik, yerlemi, glenmi.
oturmuluk
* Oturmu olma durumu.
* Benimsenmi, yerlemi olma durumu.
oturtma
* Oturtmak ii.
* Halka halka kesilmi patates, patlcan, kabak gibi sebzelerden yaplan bir eit kymal yemek.
oturtmak
* Oturmak iini yaptrmak.
* Koymak; yapmak, yerletirmek.
oturtmal k
* Yapn n toprak stnde kalan, 1 m kadar ykseklikte, btn yap boyunca devam eden, stne gelen
duvarlardan birka santim dar k ntl ana temel duvar .
oturtulma
* Oturtulmak ii.
oturtulmak
* Oturtmak iine konu olmak.
oturulma
* Oturulmak ii.
oturulmak
* Herhangi biri tarafndan oturmak i i yap lmak.
oturum
* Bir meclis veya kurulun zmlenmesi gereken sorunlar grp tartmak iin yapt toplant, celse.
* Yasama meclislerinin birleimlerinden her biri.
oturup kalkmak
* hareket etmek.
oturu
* Oturmak ii veya biimi.
oturuma
* Oturumak ii.
oturumak
* Yatmak, hz azalmak.
otuz
* Yirmi dokuzdan sonra gelen sayn n ad ve bu sayy gsteren iaret: 30, XXX.
* kere on, yirmi dokuzdan bir art k.
otuz belik
* inde sv maddelerden, 0,50 lt. lsnde bulunan i e.
* Kk rak.
otuzar
* Otuz saysnn letirme biimi; her birine otuz; her defas nda otuzu bir arada.
otuzluk
* Ya otuz civarnda olan.
* inde otuz det bulunan.
* Otuz lira deerinde olan.
otuzuncu
* Otuz saysnn sra s fat; srada yirmi dokuzuncudan sonra gelen.
ova
* evrelerine gre ukurda kalm, ounlukla alvyonla rtl, eimi az, akarsularn derine gmlmemi
olduu, genellikle geni veya dar dzlk, yaz.
oval
* Yumurta biiminde olan, yumurtams, sobe, beyzi.
* Kapal , d bkey ve uzunca btn eriler, zellikle elips gibi iki simetri ekseni olan (simetrik eri).
ovalama
* Ovalamak ii.
ovalamak
* Ellerini bir eye veya birbirine srtmek.
* Serte ovmak.
* Ezmek veya ufak paralara ayrmak.
ovalanma
* Ovalanmak ii.
ovalanmak
* Ovalamak i ine konu olmak.
* Kendi kendini ovmak.
ovalatma
* Ovalatmak ii.
ovalatmak
* Ovalamak iini bakasna yaptrmak.
oval
* Ovada yaayan, ova halkndan olan.
oval k
* Ovas olan, ovalarla kapl .
ovasz
* Ovas olmayan.
ovdurma
* Ovdurmak ii.
ovdurmak
* Ovmak iini yaptrmak.
ovdurtma
* Ovdurtmak ii.
ovdurtmak
* Ovdurmak iini birine yapt rmak.
ovma
* Ovmak ii.
ovma
* Hamuru ovalayarak yaplm k rntlarla piirilmis orba.
* Taze tarhana.
ovmak
* Bir eyin zerine bastrarak el gezdirmek.
* Bir temizleyiciyle bir yeri veya bir eyi kuvvetle srterek temizlemek.
ovogon
* Alg, mantar gibi ilkel bitkilerde dii cinslik hcresi.
ovogon daarc
* ieksiz bitkilerin ounda reme organlarn bar ndran boluk.
ovolit
* ie mineral kabuklardan oluan balk yumurtas biiminde kalker.
ovulma
* Ovulmak ii.
ovulmak
* Ovmak iine konu olmak.
ovunma
* Ovunmak ii.
ovunmak
* Kendi kendini ovmak.
ovumak
* Ovuturmak ii.
ovuturma
* Ovuturmak ii.
ovuturmak
* Bir eyi bastrarak baka bir ey zerinden geirmek.
* (el iin) Birbirine srtmek.
oy
* Bir toplantya katlanlar n, bir sorunla ilgili birka seenekten birini tercih etmesi, rey.
* Bu tercihi belirten iaret, sz veya yaz .
oy birlii
* Bir toplantda oylamaya katlan btn yelerin ayn ynde oy kullanmas.
oy birlii ile
* oylamaya kat lan btn yeler ayn ynde birleerek.
oy okluu
* Oylamaya katlanlar n yardan fazlas nn ayn ynde oy kullanmalar .
oy hakk
* Kiilere tannan oy verme yetkisi.
oy sand
* Seimlerde oy ktlarn n iine atld mhrl sand k.
oy vermek (veya oyunu kullanmak)
* bir sorun zerindeki grn belirtmek, rey vermek.
oya
* Genellikle ipek ibriim kullanarak ine, mekik, t veya firkete ile yaplan ince dantel.
oya iei
* Koyu meneke veya pembe renkte iekler aan ss bitkisi (Lagerstroemia indica).
oya gibi
* ince, gzel, zarif.
oya koymak
* bir konuda sonucu belirlemek iin oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluun grn almak.
oyac
* Oya yapan veya satan kimse.
oyacl k
* Oya yapma ve satma ii.
oyalama
* Oyalamak ii.
oyalamak
* Belirli bir sre birinin dikkat ve ilgisini baka bir ey zerine ekmek, megul etmek.
* Vakit kazanmak iin aldatmak.
* Elendirmek, hoa vakit geirtmek.
oyalamak
* Oya ile sslemek.
oyalandrma
* Oyalandrmak ii veya durumu.
oyalandrmak
* Oyalanmas na yol amak, oyalanmasn salamak.
oyalanma
* Oyalanmak ii.
oyalanmak
* Oyalamak iine konu olmak.
* Kendi kendini oyalamak.
* Bouna zaman harcamak, vakit geirmek.
oyalant
* Oyalanmak iin yaplan ey, hobi.
oyalayc
* Vakit geirmeye yol aan, elendiren, ho vakit geirten.
oyal
* Kenar na oya yaplm veya geirilmi.
oyculuk
* Oy alabilmek iin trl yollara bavurma ii.
oyda
* Ayn dncede, ayn inanta olan, hemfikir.
oydurma
* Oydurmak ii.
oydurmak
* Oymasn salamak.
oylama
* Oy kullanma ii.
oylamak
* Oya koymak veya oya sunmak.
oylamaya gemek
* oy verme ilemine bavurmak.
oylamaya koymak
* bir toplantdaki oy saysn belirlemek, oy verilmesini istemek, oya sunmak.
oylan
* Oylamak ii veya biimi.
oylanma
* Oylanmak ii.
oylanmak
* Oylamak ii yaplmak.
oyluk
* Uyluk.
oylum
* Hacim, cirim.
* i oyulmu, ukur duruma getirilmi.
* Resimde derinlik, boyutluk etkisi, mimarlkta mekn kar l .
oylum oylum
* Oymal , girintili k ntl .
oylumlama
* Resim ve heykel sanat nda gelere hacim duygusu ve biim verme ii, modelj.
oylumlamak
* Resim ve heykelde gelere oylum duygusu ve biim vermek.
* Klterek yapmak.
oylumlu
* Oylumu olan, hacimli.
* Byk, geni.
oyma
* Oymak ii.
* Bir nesnenin yzeyini zel aralarla oyarak veya delerek trl biimler verme.
* Aa yongas.
* Oyularak yaplan ssleme.
* Oyularak yaplm.
oyma akl
* Yer etmi, uzun tecrbeler sonunda kabul grm nasihat.
oyma bask
* inko, bak r, tahta gibi levhalara kazma ile yaplan, resimleri kda basma teknii.
oymac
* Oyma ileri yapan sanat, hakkk.
oymaclk
* Oyma yapma sanat.
oymak
* Keskin, sivri ulu bir cisimle bir eyi yontarak veya delerek ukur oluturmak.
* Kuma gibi bir eyi girintili bir biimde kesmek.
oymak
* Dil ve kltr ynnden byk bir trdelik gsteren, bir ok boydan oluan, yapsndaki aileler arasnda
toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik balar bulunan gebe veya yerleik nitelikteki topluluk, airet.
* zcilikte kk birlik.
oymak
* Hemen hemen benzer veya ayn tr yld zlardan olumu, Samanyolunun seyrek yapl gen kmelerinden
her biri.
oymak oymak
* Top top, kme kme.
oymakba
* Oymaklarn lideri, nde geleni.
* zcilikte kk birliklerin ba.
oymal
* Oymalar bulunan, oymalarla sslenmi olan.
oymal yaprak
* Mee yapra gibi kenarlar girintili kntl olan yaprak.
oynak
* Kmldayan, yerinde salam durmayan, hareketli.
* Hareket, canll k veren.
* Deiken, kararsz.
* (kadn veya k z iin) Davranlar arbal olmayan.
* Eklemlerin bklp dorulmaya elveri li olan eidi, oynar eklem.
oynak kemii
* Diz kapa kemii.
oynaka
* Oynak (bir biimde), oynak olarak.
oynaklk
* Oynak olma durumu.
* Oynaka davran .
oynama
* Oynamak ii.
oynama!
* (olumsuz olarak) "oyalanma, gerei gibi yap, bouna vakit geirme!" anlamnda kullanl r.
oynamak
* Vakit geirme, elenme, oyalanma gibi amalarla bir eyle uramak.
* Herhangi bir tutku, ilgi veya oyalanma gibi sebeple bir eye kendini vermek.
* Kmldamak, hareket etmek.
* Bir eyi srekli evirip evirmek veya srekli olarak dokunmak.
* Bir temsilde rol almak.
* Film gsterilmek.
* (tiyatro iin) Sahneye konmak.
* Tedirgin etmek, rahatsz edici davranta bulunmak.
* (eya iin) Herhangi bir paras kmldamak, hareket etmek.
* (insan iin) (olumsuz olarak) Gerekli grevini yapacak hareketten yoksun olmak.
* Sars lmak, yeri deimek.
* Sporla ilgili almalara katlmak.
* Mziin gerektirdii uyumlu hareketleri yapmak.
* Rastgele yn vermek, aldatmak.
* Herhangi birine kar nemsemeyici davranlarda bulunmak.
* Byk bir ustalk, beceri ve kolaylkla bir ii yapmak.
* Tehlikeye koymak.
* Deiiklik gstermek.
oynan
* Oynanmak ii veya biimi.
oynanma
* Oynanmak ii.
oynanmak
* Oynamak iine konu olmak.
* Herhangi biri oynamak.
oyna
* Aralar nda toplumca ho karlanmayan ilikiler bulunan kadn veya erkekten her biri.
oynal k
* Oyna n ii veya meslei.
oynal k etmek
* toplumda ho karlanmayan ilikilerde bulunmak.
oynama
* Oynamak i i.
oynamak
* Birbiriyle oynamak.
* ktal k etmek.
oynatlma
* Oynat lmak ii.
oynatlmak
* Oynatmak iine konu olmak.
oynatm
* Oynatmak ii.
* Sinema endstrisinin, filmlerin seyircilere gsterilmesi iiyle uraan kolu.
oynatmc
* Oynat m iiyle uraan kimse.
oynat
* Oynatmak ii veya biimi.
oynatma
* Oynatmak ii.
oynatmak
* Oynamasn salamak.
* Kmldamasna yol amak.
* Herhangi bir canlya istenilen hareketleri yaptrmak.
* Korkutmak, heyecanland rmak.
* Herhangi bir devi yerine getirmeyerek kar taraf dzenle oyalamak.
* Sahneye koymak.
* Bir ara, gere kullanmak.
* Akl n yitirmek.
oynaya oynaya
* Sevine sevine, byk bir sevinle.
oynay
* Oynamak ii veya biimi.
oysa
* Aralar nda kartl k, aykrl k bulunan iki cmleyi "tersine olarak, -dii hlde" anlamlaryla birbirine balar,
hlbuki.
oysaki
* Oysa, hlbuki.
oyuk
* Oyulmu, ii bo ve ukur olan.
* Oyulmu yer.
oyuklu
* Oyuu olan, oyuklar bulunan.
oyulga
* Elle yaplan kaln, seyrek diki.
oyulgalama
* Oyulgalamak ii.
oyulgalamak
* (kuma) Gelii gzel dikmek.
* Saplamak, sokmak.
oyulgalanma
* Oyulgalanmak ii.
oyulgalanmak
* Kuma geliigzel dikilmek.
* Birikmek, sralanmak.
oyulgama
* Elle yaplan kaln, seyrek, geliigzel diki.
oyulgamak
* Oyulgalamak.
oyulganma
* Oyulganmak ii.
oyulganmak
* Bir eyin iine iyice girmek.
oyulma
* Oyulmak ii.
oyulmak
* Oymak ii yap lmak.
oyulu
* Oyulmak ii veya biimi.
oyum
* Oymak ii.
oyumlama
* Oyumlamak durumu veya biimi.
oyumlamak
* (bitki) Kk salmak, tutmak.
oyun
* Vakit geirmeye yarayan, belli kurallar olan elence.
* Kumar.
* aknl k uyandrc hner.
* Tiyatro veya sinemada sanatn n roln yorumlama biimi.
* Mzik eliinde yaplan hareketlerin btn.
* Sahne veya mikrofonda oynamak iin hazrlanm eser, temsil, piyes.
* Bedence ve kafaca yetenekleri gelitirmek amac yla yaplan, eviklie dayanan her trl yarma.
* Hile, dzen, desise, entrika.
* (grete) Hasm n yenmek iin yaplan trl biimlerde artc hareket.
* (teniste) Taraflardan birinin drt say kazanmas yla elde edilen sonu.
oyun alan
* Malarn yapld yer.
oyun almak
* oyunda kazanmak, say sahibi olmak.
oyun balamak
* grete rakibe bir oyun uygulayp onu sonuland rmadan beklemek.
oyun bozmak
* tasarlanm bir ii yersiz ve vakitsiz olarak kar trmak, plnlar alt st etmek.
* mzkl k etmek.
oyun karmak
* baarl oyun oynamak.
oyun ebesi
* ocuk oyunlarnda oyunun ba veya cezals, ebe.
oyun etmek
* kurnazlkla birini aldatmak.
oyun havas
* Kvrak ritmli ezgi.
oyun k d
* skambil k d.
oyun kurmak
* bir yar may kazanmak iin belirli bir taktik uygulamak.
oyun kurucu
* (futbolda) Tak mda, savunucular ile aknc lar arasnda yer alan, grevi hem savunucular, hem de aknc lara
yardm etmek olan oyuncudan her biri, haf.
oyun masas
* zeri genellikle yeil ile kaplanm masa.
oyun oynamak
* birini aldatmak, kandrmak.
oyun sahas
* Oyun alan .
oyun salonu
* Oyun masalarn n bulunduu geni oda.
oyun vermek
* oyunda kaybetmek.
oyun yapmak
* grete rakibe oyun uygulamak.
oyun yazar
* Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak zere piyes, ske tr eserler kaleme alan
sanat.
oyun yazarl
* Oyun yazma ii.
* Oyun yazarnn meslei.
oyuna kmak
* oyun iin sahneye kmak.
oyuna gelmek
* aldatlmak.
oyuna getirmek
* birini tuzaa drmek, aldatmak.
oyuna kurban gitmek
* bir hile, dzen sonunda zarara, iftiraya uramak.
oyunbaz
* Oynamay seven.
* Dzenci, hileci.
oyunbazl k
* Dzencilik, hilecilik.
oyunbozan
* Birlikte yap lmas na karar verilen bir iten tek tarafl cayan (kimse), m zk .
oyunbozanl k
* Oyunbozan olma durumu, m zkl k.
oyunbozanl k etmek
* birlikte yap lmas plnlanan bir iten ekilmek.
oyuncak
* Oynayp elenmeye yarayan her ey.
* nemsiz ve kolay i.
* Bakalarnca bir ara gibi kullan lan, hie saylan, gsz kimse.
oyuncak
* Oyuncak yapan veya satan kimse.
oyuncakl k
* Oyuncak yapma veya satma ii.
oyuncakl
* Oyunca olan.
* ocuksu, ocuk gibi davranan.
oyuncu
* Herhangi bir oyunda oynayan kimse.
* Sahne, perde veya bir gsteride rol alan sanat , aktr, aktris.
* Oyunu seven.
* Dzenci, hileci.
* ok oyun yapan, oyundan oyuna geen kimse.
oyunculuk
* Oyun oynama ii.
* Sahne sanatl .
* Dzencilik, hilecilik.
oyunlat rlma
* Oyunlat rlmak durumu.
oyunlat rlmak
* Oyun biimine getirilmek.
oyunlat rma
* Oyunlat rmak ii.
oyunlat rmak
* Tiyatro trnden olmayan herhangi bir eseri teknik ynden oynanabilir duruma getirmek.
oyunluk
* Tiyatroda oyun oynanan yer, sahne.
oyuntu
* Oyulmu blm.
* Oyuk, ukur.
oyunu almak
* oyunu kazanmak.
oyu
* Oymak ii veya biimi.
ozalit
* Yzeyi a kar duyarl bir madde ile kapl kt zerine, kal ptan ekilmi resim kopyas.
ozaliti
* Ozalit yapan veya karan kimse.
ozan
* Halk airi.
* iir yazar kimse, air.
ozanca
* Ozana yak r (biimde), ozan gibi.
ozanlk
* Ozan olma zellii.
ozans
* Ozana yak r biimde, ozan gibi, airane.
ozans lk
* Ozans olma durumu, airanelik.
ozmonoloji
* Ozmos bilimi.
ozmos
* Geime.
ozokerit
* Yer mumu.
ozon
* Moleklnde atom bulunan oksijenden oluan, ar kokulu, gaz durumundaki basit element (O3).
ozon lm
* Havada ve oksijen iindeki ozonu lme ii.
ozon tedavisi
* Lokal veya genel banyo, pansuman veya r nga hlinde ozon ve oksijen vererek yaplan tedavi.
ozon yuvar
* Atmosferin 15-40 km arasnda bulunan tabakas.
ozonlama
* Ozonlamak ii.
ozonlama cihaz
* Ozonlanm oksijen elde etmeye yarayan, duyarl bir alet, ozonlayc.
ozonlamak
* Oksijeni ozon durumuna getirmek.
ozonlama
* Ozonlamak durumu.
ozonlamak
* Ozon durumuna gelmek.
ozonlatr c
* Ozonlu oksijen veya hava hazrlayan alet.
ozonlay c
* Ozonlama cihaz.
ozonoliz
* Ozonla ayrma.
ozonometre
* Ozonler.
ozonosfer
* Ozon yuvar .
ozonoskop
* Ozonun varl n tespit etmeye yarayan dzenek.
ozonler
* Atmosferdeki ozon niceliini tespit etmeye yarayan alet.
ozonr
* Ozonun ift bal organik maddelerle meydana getirdii katlma bileii.
ozuga
* Tropikal Afrika ve ormanlk alanlarda yetien ince dokulu bir aa tr (Saccoglottis gabonensis).

* Tikinme veya bkma anlatr.


,
* Trk alfabesinin on dokuzuncu harfi; ses bilimi bakmndan ince, yuvarlak, geni nly gsterir.
bek
* Birbirine benzer veya ayn cinsten olan eylerin oluturduu btn, takm, kme grup.
* zne, yklem veya eitli tmlelerle birlikte kullanlan szlerin btn.
* Genel olarak ya, yap , uzay dal mlar ve hzlar bakmndan benzer zellik gsteren dizgelere ilikin
yldzlar kmesi.
bek bek
* Yn yn, kme kme toplu bir biimde.
beklenme
* beklenmek durumu veya biimi.
beklenmek
* bek durumuna gelmek, bek bek olmak.
bekleme
* beklemek durumu.
beklemek
* Bir grup oluturmak, bek durumunu almak.
br
* "Bu" zamiriyle belirtilen bir eyden sonda olan, teki, dier.
* (zaman iin) nmzdekinden bir sonraki.
br dnya
* ldkten sonra ruhun yaayaca na inanlan lem, ahret.
br dnyay boylamak
* lmek.
brk
* br.
br
* teki, br kii veya ey, dieri.
c
* (ocuk dilinde) Umac .
cn karmak
* Bkz. almak.

* Kt bir davran veya sz cezaland rmak iin ktlkle kar lk verme istei ve ii, intikam.
almak (veya cn almak)
* yaplan bir ktln acsn ktlk yaparak karmak, intikam almak.
be
* Geveze, ok konuan.
* Ukal, bilgi geinen.
lenme
* lenmek ii veya durumu.
lenmek
* beslemek, ile dolu duruma gelmek, hn beslemek, kin duymak.
l
* Kin ve intikam dolu, alma isteinde olan.
d
* Karacierin salglad yeil, sar renkte ac sv, sv safra.
d
* Yanarken gzel koku veren bir aa, d aac.
* Bu aacn k ylm paralarndan yap lan tts.
d aac
* Dulaptal otugillerden, scak lkelerde yetien, din trenlerde yak lan ve yanarken gzel koku veren, tropik
blgelerde yetien, odunu ve kabuu ho kokulu bir aa (Aquilaria agallocha).
d d
* Dnl.
d kanal
* Karacier ve d kesesi kanallar nn birlemesinden oluan, safray barsaa veren kanal, koledok.
d kesesi
* Karaciere yapk, armut biiminde, d salglayan kk organ, safra kesesi.
dem
* Baz hastalklarda yzde, ellerde, ayaklarda grlen iltihapsz i.
deme
* demek ii, tediye.
demek
* Bir al veri ilikisinde, borlu olunan eyin kar ln alacaklya vermek, tediye etmek.
* Bedelini vererek bir zarar kar lamak, tazmin etmek.
* (bir i, bir kurulu iin) Harcanan, yatrlan paray kartmak, itfa etmek.
* Bir iin, bir grevin kar ln vermek.
* Bir eye zveri ile, zahmetle kavumak.
demeli
* Deeri postahaneye dendikten sonra al cya verilecek olan.
* Kar tarafa denmek art yla edilen (telefon) veya ekilen (telgraf).
demli
* demi olan.
denek
* Bir i iin ayrlan belli para, tahsisat.
* Devlet harcamalarn n yaplabilmesi iin, her yl n btesiyle yrtme organna verilen harcama izni.
* Parlamento yelerine, grevleri sebebiyle verilen, yolluk dnda kalan para.
denekli
* denei olan.
* Belli dnemlerde devlet btesinden yardm veya belirli bir pay alan kii veya kurulu.
deni
* denmek ii veya biimi.
denme
* denmek ii.
denmek
* demek iine konu olmak.
denmez
* denemeyecek kadar, denmeyecek biimde.
denti
* Dernek, kurulu vb. yelerinin dernek kasas na demeyi stlerine aldklar para, aidat.
deme
* demek ii.
demek
* Birbirine olan borlar deyip, alacak verecek brakmamak.
* Karl k olarak benzer i, hareket yapp veya bir ey verip manen borlu kalmamak.
detme
* detmek ii.
detmek
* demek iini yaptrmak.
dev
* Yaplmas, yerine getirilmesi, insanl k duygusu, tre veya yasa bakmndan gerekli olan i veya davran,
vazife.
* retmenin rencilere verdi i al ma.
dev bilgisi
* Herhangi bir meslekte bulunanlarn birbirleriyle ve bakalaryla olan ilerinde tutmalar gereken yollar ve
yerine getirmek zorunda bulunduklar devler zerinde duran, bilgi, deontoloji.
dev bilmek (veya saymak)
* bir ey yapmay kendisi iin yerine getirilmesi zorunlu bir i olarak kabul etmek, bor bilmek.
devcil
* devine bal olan, devlerini yerine getirmeyi seven, vazifeinas.
devlendirilme
* devlendirilmek ii veya durumu.
devlendirilmek
* devlendirmek iine konu olmak.
devl endirme
* devlendirmek ii veya durumu.
devlendirmek
* Birine dev vermek.
devli
* dev yklenmi, olan, vazifeli.
diyometre
* Bkz. odyometre.
dlek
* Korkak, tabans z, yreksiz.
dleke
* dlee yara r (bir biimde), dlek gibi.
dleklik
* dlek olma durumu veya dleke davran.
d bokuna kar mak
* ok korkmak.
d kopmak (veya patlamak)
* ans zn ok korkmak.
dl
* Bir baar kar lnda verilen armaan, mkfat.
* Bir iyilie karl k olarak verilen armaan, mkfat.
dl almak
* herhangi bir baar kars nda armaana ly k grlmek.
dl vermek
* dllendirmek.
dllendirme
* dllendirmek ii.
dllendirmek
* Bir baary veya bir iyilii dlle deerlendirmek, mkfatland rmak.
dn
* Uzlamaya varabilmek iin hak, istek veya savlarn n bir blmnden, kar taraf yarar na vazgeme, ivaz,
taviz.
dn vermek
* dnle uzlama salamak.
dnc
* dn veren, tavizci.
dn
* leride geri verilmek veya al nmak artyla (alnan veya verilen).
dn alma
* dnleme.
dnleme
* dn olarak al nm ariyet.
* Baka bir dilden al nm ve btnyle zmsenmemi (sz).
dnleme
* dnlemek ii, taviz.
* Engellenen ve doyurulmayan dilek, istek ve davranlarn yaratt tedirginli i, onlarn yerine geebilecek
baka dilek, istek ve davran larla giderme.
dnlemek
* dnle karlamak, taviz vermek.
dnl
* dn niteliinde olan, dn vererek yaplan, ivazl.
* dn veren (kimse).
dnsz
* dn niteliinde olmayan, dn vermeksizin yap lan, ivazsz.
* dn vermeyen (kimse).
dn koparmak (veya patlatmak)
* ok korkutmak.
dyometre
* Kimyasal tepkimelerde gazlarn hacim deimelerini lmeye yarayan ara.
f
* Usan, bezginlik, tiksinti gibi duygular anlatr.
fke
* Engelleme, incinme veya gzda karsnda gsterilen saldrganl k tepkisi, k zg nlk, hm, hiddet, gazap.
fke baldan tatldr
* fkeye kap lnca bar p armak insan rahatlatr.
fke ile kalkan ziyanla (zararla) oturur
* fkesine kaplarak i gren sonunda g duruma der.
fke topuklar na kmak
* ok fkelenmek.
fkelendirme
* fkelendirmek ii.
fkelendirmek
* fkelenmesine yol amak, kzd rmak.
fkeleni
* fkelenmek ii veya biimi.
fkelenme
* fkelenmek ii.
fkelenmek
* fkeli duruma dmek, k zmak.
fkeli
* fkelenmi, kzgn, hiddetli, gazup.
fkesi burnunda
* ok fkeli.
fkesi kabarmak
* ok kzmak, sakinlemiken yeniden fkelenmek, tekrar sinirlenmek.
fkesini karmak (veya almak)
* (fkeli kii) haks z yere birine atmak.
fkesini yenmek
* iradesini kullanarak fkesini gidermek.
fkesiz
* abuk fkenmeyen.
* Kzgn olmayan.
fkeye kaplmak
* ok sinirlenmek, kzmak, hiddetlenmek.
ge
* Birleik bir eyi oluturan basit eylerden her biri, unsur, eleman.
* Bir s nf veya bir topluluun bireylerinden her biri.
* Bir cmleyi oluturan zne, yklem, tmle gibi birimlerden her biri.
glena
* Tatl sularda yaayan, kam biimindeki uzants ile hareket eden mekik biimindeki bir hcreli.
glenagiller
* rnek hayvan glena olan kaml bir hcreliler s nf.
le
* Gn ortas.
* leyin kl nan namaz.
le ezan
* le namazn haber vermek iin okunan ezan.
le namaz
* le vakti k lnan namaz.
le paydosu
* alma yerlerinde le vaktinde yemek yeme, dinlenme gibi amalarla ii bir sre b rakma.
le tatili
* Bkz. le paydosu.
le uykusu
* Genellikle le yemeinden sonraki ksa sreli uyku.
le vakti
* Gnn le saatleri.
le yemei
* le saatlerinde yenen yemek.
len
* le.
* Meridyen dzlemi, nsfnnehar.
lenci
* (ikili retim yapan okulda) leden sonra ders gren (renci), sabah kart .
lende
* leyin.
lest
* leye yakn bir zamanda.
lezeri
* leye yakn zaman.
leyin
* le vakti, le zeri.
mek
* Bkz. vmek.
rek
* At srs.
rencelik
* renme amacyla ilk yaplan i .
renci
* renim grmek amacyla herhangi bir retim kurumunda okuyan kimse, talebe, akirt.
* Bir bilim veya sanat yetkilisinin gzetimi ve yol gstericilii altnda belli bir konuda alan kimse.
* zel ders alan kimse.
renci belgesi
* renci olunduunu gsteren yaz l belge.
renci bileti
* renciler iin indirimli fiyatla satlan giri bileti.
renci kart
* Bir kimsenin renci olduunu gsterir belge.
renci kimli i
* rencinin adn ve soyad n gsterir belge.
renci yurdu
* rencilerin barnma, yeme ve al malarn kolayca karlayabilecek zel olarak yaplm yer veya bina.
rencilik
* renci olma durumu, talebelik.
renilme
* renilmek ii.
renilmek
* renmek ii yap lmak.
renim
* Herhangi bir meslek, sanat veya i iin gerekli bilgi, beceri ve alkanlklarn elde edilmesi macyla yap lan
alma, tahsil.
renim belgesi
* Bir kimsenin herhangi bir retim kurumunda kay tl bulunduunu gsterir belge.
renimli
* renim grm, okumu, tahsilli.
reni
* renmek ii veya biimi.
renme
* renmek ii, tt la.
renmek
* Bilgi edinmek; bellemek.
* Yetenek, beceri kazanmak.
* Haber almak.
renmelik
* Bir renciye renimini yapmas veya bir kimsenin bilgi ve grgsn art rmas iin bir kurulua verilen
para, burs.
reti
* Bilimde bir dzenli gr oluturan ilke ve dogmalarn btn, meslek, doktrin.
* Belli bir anlaya, dnceye dayal olan ilke veya ilkeler dizisi, doktrin.
retici
* retme, yetitirme ve a klama niteliinde olan, didaktik.
reticilik
* retici olma durumu.
retilme
* retilmek ii.
retilmek
* retmek ii yaplmak.
retim
* Belli bir amaca gre gereken bilgileri verme ii, tedris, tedrisat, talim.
* renmeyi kolaylat racak etkinlikleri dzenleme gereleri salama ve kl vuzluk etme ii.
retim bilgisi
* retim ilke, yntem ve yollarna ilikin genel sorunlar inceleyen bilgi dal, didaktik.
retim grevlisi
* niversitelerde retim yesi bulunmayan dersler iin geici veya srekli olarak grevlendirilen, ders veren
ve uygulama yaptran kimse.
retim program
* Bir okulu bitirmek veya bir alanda uzmanlamak iin okunmas gereken ders ve konular kapsayan pln,
mfredat, ders program.
retim yesi
* Yksek retim kurulular nda grevli profesr, doent ve yardmc doent.
retim yard mclar
* Yksek retim kurumlar nda belirli sreler iin grevlendirilen uzmanlar, eviriciler, aratrma grevlileri
ve eitim retim plnlamac lar , rektrn onayyla atanan retim grevlileri, okutmanlar.
retim yl
* lk, orta ve yksek okullar ile niversitelerde retimin balad ve sona erdii gn aras nda geen sre.
reti
* retmek ii veya biimi.
retme
* retmek ii.
retmek
* Bir kimseye bir konuda bilgi ve beceri kazandrmak.
* Yetenek kazandrmak.
* Bilinmeyen bir konuda bilgi sahibi olmasn salamak.
retmen
* Meslei bir bilim daln , bir sanat veya teknik bilgileri retmek olan kimse, muallim, muallime.
retmen evi
* retmenlerin bar nma, yemek ve elence ihtiyacn karlamak zere yap lm bina.
retmenlik
* retmenin grevi.
n
* (yemek iin) Kez.
nme
* Bkz. vnme.
nmek
* Bkz. vnmek.
r
* Yaa yak n, boyda, yat, tayda, akran.
* renmi, alm.
* Al m, yadrganmaz olmu, menus.
* Tak m, frka, zmre.
r olmak
* oka birlikte bulunmaktan ok sk bir alkanl k edinmek.
recei gelmek
* ok irenmek.
rleme
* rlemek ii.
rlemek
* r olmak, birbirine almak, istinas etmek.
rlk
* r olma durumu, istinas.
rme
* rmek ii.
rmek
* Kusarken veya kusacak gibi olurken rt sesi karmak.
* Brmek.
rtleme
* rtlemek ii veya durumu.
rtlemek
* Ay rmak, ay klamak, semek, temizlemek.
rtme
* rtmek ii veya biimi.
rtmek
* rmesine yol amak.
rt
* rmek ii.
* rrken kan ses.
rt gelmek
* rmeye balamak.
rtc
* rten.
r
* rmek ii veya biimi.
t
* Bir kimseye yapmas veya yapmamas gereken eyler iin sylenen sz, nasihat.
t vermek (veya tte bulunmak)
* bir kimseye yapmas veya yapmamas gereken eyler iin yol gstermek, nasihat etmek.
t
* t veren kimse, nasihati.
* Vaiz.
tleme
* tlemek ii, nasihat.
tlemek
* Birine bir eyi yapmasn veya yapmamas n sal k vermek, nasihat etmek.
tme
* tmek ii.
tme haznesi
* Mutfaklarda yemek artklar n at k su borusuna aktarmadan nce kk paralara ay ran, evyeye bal ara.
tmek
* Bir arala tane durumundaki nesneleri ezerek un durumuna getirmek.
* Ezmek, inemek.
tc
* tme zellii olan.
* tme iini yapan makine.
* (ktl kta) Gerekli zelliklerdeki kt veya karton hamuruna istenen baz zellikleri kazand rmak iin
sulu ortamda elyafl maddelerin ilenmesinde kullan lan diskli veya konik rotor ve statoru olan makine.
tc di
* Az dii, az .
tlme
* tlmek ii.
tlmek
* tmek iine konu olmak.
tl
* tlmek ii veya biimi.
t
* tmek ii veya biimi.
h
* ksrme sesi.
* Bir kimsenin kendi varl n belli etmek, sylenen bir ey zerine dikkati ekmek, birine taklmak veya
biriyle elenmek gibi amalarla, ksrr gibi yaparak kard ses.
ke
* Ayakkab altn n topua rastlayan yksek blm.
* Topuun arka blm.
* Saban demirinin getii aa paras.
ke ene
* Boru anahtarn n kola bal olan setleri da dnk, hareketsiz enesi.
keci
* Ayakkablar iin ke yapan veya satan kimse.
keli
* kesi olan veya kesi yksek olan topuklu.
kesiz
* kesi olmayan (ayakkab ).
ke
* Deha sahibi kimse, dahi.
kelik
* ke alma durumu.
kleme
* Kk iletmelerde, hayvanlarn yere aklan bir kaz a uzun bir iple balanarak belirli bir daire ierisinde
otlamalarna izin verilen ve bu alandaki yem tamamen otlandktan sonra kaz n yeri dei tirilmek suretiyle devam
edilen bir otlatma sistemi.
kse
* kse otu saplarndan veya oban pskl kabuklarndan kar lan yapkan macun.
* Ku tutmakta kullanlan, bu macunla bulanm denek.
* Erkekleri kendine balamasn bilen ok al ml kadn.
kse ubuu
* zerine kse srlm denek.
kse kuu
* Saka kuu.
kse otu
* kse otugillerden, elma, armut, hlamur, kiraz,erik gibi aalarn dallar zerinde asalak olarak yaayan,
zme benzer yemi veren, saplarndan kse karlan zararl bitki (Viscum album).
kse otugiller
* Tas z iki eneklilerden, kse otu gibi aa dallar zerinde asalak olarak yaayan bitkileri iine alan bir
familya.
kseleme
* kselemek ii veya durumu.
kselemek
* kse ile yakalamak.
kseme
* zlemek, grecei gelmek, istemek.
kseye basmak
* dikkatsizlik ederek zarara uramak veya yanlmak.
ksrme
* ksrmek ii.
ksrmek
* Solunum yollar zarlarn n rahats zl sebebiyle akcierlerdeki havay birdenbire ve grltl bir sesle dar
vermek.
* ksrtc hastal a tutulmu olmak.
ksrtme
* ksrtmek ii.
ksrtmek
* ksrmesini salamak.
ksrtc
* ksrten, ksre yol aan.
ksrk
* Cierlerdeki havann, solunum organlar nn kaslmas ve zorlanmasyl azdan grlt ile kmas .
* tme gibi bir sebeple ortaya kan gs ingini.
ksrk otu
* Gvdesi pullarala kapl, sar iekli,ekin tarlalar iin zararl , ok yllk ve otsu bir bitki (Tussilago farfara).
ksrk tks rk
* S k s k ksrrken gs ingini hastal .
ksrkl
* ksr olan, srekli ksren.
* Yal ve hasta.
ksrkl tksr kl
* Salksz, sal bozuk.
ksrp t ksrmak
* ksrmek.
ksr
* ksrmek ii veya biimi.
ksz
* Anas veya hem anas hem babas lm olan (ocuk).
* Kimsesiz.
ksz kalmak
* anas veya hem anas hem babas lm olmak.
* kimsesiz olmak.
kszdoyuran
* ok byk bardak, anak ve bunlarn iindeki yiyecek ve iecek.
kszler anas, kszler babas
* yoksul ve kimsesiz olanlar gzeten kadn veya erkek.
kszlk
* ksz olma durumu.
* Kimsesizlik.
kszsevindiren
* Deeri az, cicili bicili eyler iin sylenir.
kz
* ift srmekte, araba ekmekte kullanlan, etinden yararlanlan, idi edilmi erkek s r.
* Bn, grgsz, kaba, anlays z, yeteneksiz kimse.
* Cval zar.
kz arabas
* kz koulmu araba.
kz arabas gibi
* ok yava.
kz bal
* Drt ksa aya ve st enesinden aaya doru sarkk iki byk dii olan, 6 m boyunda, foka benzer bir
deniz memelisi (Trigia Iyra).
kz dam
* kz ahr .
kz gibi
* aptal, anlay sz.
kz gibi bakmak
* aptalca, hibir ey anlamadan bakmak.
kz ld, ortaklk bozuldu (veya bitti)
* iki ortak veya taraf arasndaki yaknln dayand sebep yok olunca, bu yaknl k da zlr.
kz souu
* Nisan n 15'inden sonra olan frtnann ad, sitteisevir.
kz trene bakt gibi bakmak
* Bkz. kz gibi bakmak.
kzburnu
* Seregillerden, gagas uzun ve ok kaln, eti yenir bir ku (Calao).
kzdili
* S rdili.
kze boynuzu yk olmaz (veya ar gelmez)
* insan kendi yaknlarn ve kendi ilerini yk saymaz.
kzgz
* Birleikgillerden, sar renkte, papatyay andr r bir iek ve onun bitkisi, sr gz, mast iei, arnika
(Arnica montana).
kzlk
* Budalal k, sersemlik.
* Budalaca, sersemce i.
kzn altnda buza aramak
* olmayacak sebeplerle su ve sulu bulma abasnda olmak.
l
* Topran nemi, yal k, hl.
l dedii yerde lmek, kal dedii yerde kalmak
* onun sznden hi kmamak.
lek
* Birim kabul edilen herhangi bir eyin alabildii kadar l.
* Tahl lmeye yarar kap, kile.
* Drt okkaya eit a rl k ls.
* Herhangi bir lek miktar nda olan.
* Bir harita veya resimde grlen uzakl klarla bunlarn iaret ettii, karland gerek uzunluklar aras ndaki
oran.
* Bir l aletinin zerinde izgilerle ayrlm blm, kadran.
lek izgisi
* Haritann leini gstermek iin, kenarna izilen ve her santimetresinin gerekte ka kilometreye karl k
olduunu gsteren doru.
lekli
* lek fark yla aynen btn veren geometrik ekil veya eleman.
ler
* Atei kartracak demir kol.
lerme
* lermek ii veya durumu.
lermek
* Snmekte olan atei, lambay canland rmak.
lme
* lmek ii.
lmek
* En, boy, hacim sre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seilmi bir birimle karlatrp ka birim
geldiklerini belirtmek.
* Ar olmamasna dikkat etmek, kontrol etmek.
ltrme
* ltrmek ii.
ltrmek
* lmek iini yaptrmak.
l
* Bir nicelii, o nicelik iin kabul edilmi birimlerden birine gre oranlayarak deerlendirme, mizan.
* Bu deerlerlendirmede kullanlan birim, lme birimi.
* lme sunucu bulunan rakam.
* Belirlenmi boyut.
* Ar olmama, l ml, uygun olma durumu.
* Deer, itibar.
* lt.
* Bir ezginin eit blmlere ayrl.
* Bir manzumedeki dizelerin hece ve durak bakmndan denk oluu, vezin.
l almak
* yaplacak bir eyin zerinde kullanlaca nesneye uygunluunu salayabilmek iin o nesneyi lmek.
* (terzi) vcut llerini tespit etmek.
l bilimci
* l bilimi ile uraan kimse.
l bilimi
* Arlklar ve lleri inceleyen bilim dal, metroloji.
l vermek
* (terziye, ayakkabcya, marangoza) yaplacak ile ilgili lleri bildirmek.
lc
* lme iini yapan kimse.
llebilir
* lme iine konu olabilir fiziksel byklk.
llen
* Bir lme ilemine imkn salayan fiziksel byklk.
llendirme
* llendirmek ii.
llendirmek
* lme ilemlerini bir dzlem zerine aktarmak.
llme
* llmek ii.
llmek
* lmek iine konu olmak.
ll
* ls alnm, llm.
* Belli bir lye gre dzenlenmi olan (manzume, dz yaz), vezinli.
* Davran ve dncelerinde ar olmayan, l ml, mutedil, hesapl .
ll biili
* zenle hazrlanm, iyice hesaplanm .
lllk
* ll, dengeli olma durumu, lm, itidal.
lm
* lmek ii.
* lerek elde edilen sonu.
* lmlemek sonucu, takdir.
lmleme
* Deerlendirme, deer bime.
lmlemek
* Muhakeme etmek.
* Akl szgecinden geirmek, sonu almak, takdir etmek.
lml
* Metrik.
ln
* Standart.
lnl
* Standart.
lnme
* lnmek ii veya durumu.
lnmek
* Bir eyi uzun uzun dnp hesaplamak, teemml etmek.
lp bimek
* bir konuda ok ayrnt l dnmek, inceden inceye dnmek, deerlendirmek.
lsz
* llmemi, ls alnmam olan.
* Pek ok, ar , geliigzel, rastgele.
* Nereye varaca dnlmeksizin, yerli yersiz.
* ls olmayan, vezinsiz.
lszlk
* lsz olma durumu.
l
* lmek ii veya biimi.
lme
* lmek ii.
lmek
* (biriyle) Yan yana gelerek boy bakmndan llmek.
* Yar mak, msabaka yapmak.
* Karlatrmak, mukayese etmek.
ltrme
* ltrmek ii veya durumu.
ltrmek
* lmek iini yaptrmak.
* Aradaki fark bulmak iin iki eyi yan yana getirmek, kar latrmak, mukayese etmek.
lt
* Bir yargya varmak veya deer vermek iin bavurulan ilke, kstas, msdak, kriter.
ly ka rmak
* yiyip imekte veya davran larda a r gitmek.
ldresiye
* ldrrcesine.
ldrme
* ldrmek ii.
ldrmek
* Bir canl nn hayatna son vermek.
* (bitki iin) Solup kurumas na sebep olmak.
* (baz eylerin) Dirliini, tazeliini veya sertliini gidermek.
* ok zmek veya ar yormak.
* (zaman anlatan kelimelerle) Bouna gemek.
* lmesine yol amak.
* Saln bozmak, rahatszlk vermek.
* Yok olmasna, ortadan kalkmasna, azalmasna yol amak.
* Etkisini ve gcn azaltmak.
ldrtme
* ldrmek ii.
ldrtmek
* ldrmek iini yaptrmak.
ldrc
* ldren, lme sebep olan, lme yol aan.
* Baylt c, bunaltc, skc, yorucu.
ldrlme
* ldrlmek ii.
ldrlmek
* ldrmek iine konu olmak.
ldr
* ldrmek ii veya biimi.
lenle lnmez
* ok sevilen birinin lmnde ok yas tutulmamas n, hayatn srp gideceini anlatr.
lesiye
* lecek kadar.
let
* ldrc hastal k salg n, k ran.
leyazma
* leyazmak ii veya durumu.
leyazmak
* lecek duruma gelmek, yaklamak.
lgn
* Dirlii, canl l, tazelii kalmam, prsm, solmu.
* Gc azalm, zayflam.
lgnlk
* lgn olma durumu.
lme
* lmek ii.
lme eeim, lme (yaza yonca bitecek)
* umutsuz bir bekleyii anlatmak iin sylenir.
lmek
* Yaamaz olmak, hayat sona ermek, can vermek.
* (bitki iin) Solmak.
* Baz sebeplerle ok sknt veya ac ekmek.
* Deerini, geerliini, gcn yitirmek, kullanlmamak.
lmek var, dnmek yok!
* "neye mal olursa olsun bu i yaplacak; yap lmas ndan ka nlmayacak" anlam nda kullan lr.
lmez
* lmsz olduuna inan lan, kalc olan.
* ok dayan kl, kolay eskimeyen.
lmez iek
* Bkz. lmez iek.
lmez iek
* Basit ve tyl yaprakl, parlak sar iekleri uzun zaman saklanabilen, zel kokulu, ok yllk ve otsu bir
bitki, yayla gl (Helichrysum).
lmez olu
* Bkz. lmezolu.
lmez otu
* Beyaz, mor veya firfiri iek aan otsu bitki (Xeranthemum).
lmezletirme
* lmezletirmek ii.
lmezletirmek
* lmszletirmek.
lmezlik
* lmez olma durumu, lmszlk.
lmezolu
* ok dayan kl eyler iin sylenir.
lm
* len, l olan.
* Gemite len kimse.
l
* Hayat sona ermi olan, artk yaamyor olan.
* Snk, gsz.
* Yaanlmayan veya ok durgun, hareketsiz.
* S cakl , canll olmayan.
* lm insan, mteveffa, mevta.
* (isim tamlamalar nda belirtilen durumda) Hayvan lei.
l a
* Doal veya yapay bir engel dolaysyla gzetlemenin veya atn mmkn olmad yer veya blge.
l dalga
* Hz azalm olarak gelen dalga.
l deniz
* Frtnadan sonra tamamyla sakin duruma gelmi deniz.
* Dalgasz, ak denizden etkilenmeyen deniz.
l dil
* Gnmzde kullanlmayan, konuulmayan, sadece elimizde belgeleri olan dil.
l doum
* Bebein l domas durumu.
l fiyatna
* Deerinden ok ucuza, yok pahas na.
l gibi
* hi kmldamadan, hareketsiz.
l gz gibi
* ( k iin) snk, fersiz.
l gz kadar
* ok az, damla, bu katre.
l gznden ya ummak
* hi olmayacak yerden, mmkn olmayan durumda yardm veya destek beklemek.
l helvas
* l evinde piirilip konuklara da tlan un veya irmik helvas.
l mevsim
* Herhangi bir iin, faaliyetin veya hareketliliin durgunlap yavalad sre.
l nokta
* Gzden uzak yer.
l rt
* Dklen yaprak ve baka bitki kalnt lar ndan oluan rt.
l renk
* Parlakl olmayan, donuk renk.
l saat
* Herhangi bir faaliyet, i veya durum s rasnda yitirilmi sre veya zaman.
l sal
* Teneir.
l sezon
* Turizm sezonunun en durgun olduu dnem.
l yat rm
* Ticaret veya sanayide kr getirmeyen, gelecee veya pazar imkn bulunmayan yatrm.
l yemei
* l evine komu veya akrabalar tarafndan hazrlanp getirilen yemek.
l y kama
* Din kurallara gre, ly gmlmeden veya kefene sarmadan nce ykamak ii.
l y kayc
* Din kurallara gre, ly kefenlenmeden veya gmlmeden nce ykayan kimse.
l zaman
* Bkz. l saat.
lk
* Canll azalm, hlsiz.
llk
* Cansz kalma durumu, cans zl k.
lm
* Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatn tam ve kesin olarak sona ermesi, mevt, irtihal, vefat.
* lme biimi.
* dam cezas.
* Sona erme, yok olma, ortadan kalkma.
* ok byk sknt, znt.
* lmesi istenen kimse veya ey iin kullanlr.
lm Allah'n emri
* herkes lecek, lmek mukadderdir.
* tehlikeli bir karar verme durumunda "lmden korkmuyorum, lm bile gze alyorum" anlam nda
kullanlr.
lm cezas
* Bkz. idam cezas.
lm dirim
* Hayat nemi olan.
lm dei
* lm hlinde, lmek zere.
* Son nefesinin verilecei yatak veya yer.
lm emri
* Birinin mutlaka lmesi gerektiini bildiren emir.
lm ferman
* Bir kimsenin, lmesini gerektiren durum, i vb.
lm hak miras hell
* lm nasl normal bir olaysa mirasn paylalmas da olaan bir i tir.
lm kalm
* Her trl tehlikeyi gze alma.
lm kalm meselesi
* Yok olmamak amac yla giriilen mcadele.
lm kalm sava
* lm kalm meselesi.
lm korkusu
* lme tehlikesiyle yz yze gelmekten duyulan korku, can korkusu.
lm oran
* Bir lkede toplam nfus iindeki lm say sn n ortaya kard oran.
lm orucu
* Herhangi bir amaca ulamak iin sonunda lm bile gze alarak tutulan oru.
lm lm de, hrlamaya ne borcum var?
* sknt , znt, keder, dert veya yoksulluk ekmektense lm daha iyidir.
lm sessizlii
* Derin sessizlik.
lm sigortas
* Sigortalnn lm hlinde sigortalayan tarafndan denmesi kabul edilen paray gsteren sigorta tr.
lm sktu
* Youn ve derin sessizlik.
lm sktu kmek
* youn ve derin sessizlik kaplamak.
lm tazminat
* Szlemeye gre, lm hlinde lenin geride braktklarna iveren taraf ndan denen para.
lm var dirim var
* "insan her an lebilir de yaayabilir de" anlamnda nlem almay tler.
lmcl
* lmle sona erme ihtimali olan veya lmle sona eren.
* Can ekien.
lmle burun buruna gelmek
* lmle sonulanabilecek ok byk bir tehlike ile kar lamak.
lmle al nmaz
* dmanlarn lmnden sevin duymak insanl a yakmaz.
lml
* Gelip geici, kalms z, fani.
* nsan.
lml dnya
* Sonunda leceimiz dnya, fani dnya.
lmlk
* Baz kimselerin, ldklerinde cenazelerinin kaldrlmas na harcanmak iin biriktirdikleri para.
lmlk dirimlik
* lm deinde, ar hasta yatarken kimseye muhta olmamak iin elde tutulan (para, mal).
lmllk
* lml olma durumu, fena (II).
lmsek
* lmcl.
lms
* lm andran, lm durumuna yakan.
lmsz
* Hibir zaman lmeyecek olan, ebed, lyemut.
* Hi unutulmayacak, daima an lacak olan, ebed.
* Hi unutulmayacak olan kimse.
lmszleme
* lmszlemek ii.
lmszlemek
* lmsz olmak, lmsz duruma gelmek.
lmszletirme
* lmszletirmek ii.
lmszletirmek
* lmsz duruma getirmek.
lmszlk
* lmsz olma durumu, lmezlik.
* Kalclk, ebedlik.
lm gze almak
* elde etmek istedii sonu uruna lmekten korkmamak.
lm p
* bir konuda karsndakini ikna etmek iin kullanlan kesin yemin sz.
lmn soluunu ensesinde duymak
* her an leceini beklemek, lm korkusu ile dolu olmak.
lmne susamak (veya lme komak)
* lm kendi zerine ekecek tehlikeli davranta bulunmak.
lnme
* lnmek ii veya durumu.
lnmek
* Herhangi biri lmek.
lp lp dirilmek
* ok s k nt, ac ekmek veya ok a r hastalk geirmek.
lr msn, ldrr msn?
* ok kzlacak bir terslik karsnda kalnd nda sylenir.
ls kandilli
* yi gitmeyen bir i iin svg yerine kullanl r.
ls k nal
* Bkz. ls kandilli.
ls ortada kalmak
* cenazesini kald racak kimse bulunmamak.
lsn pmek
* yemin sz olarak kullanl r.
l
* lmek ii veya biimi.
ly gldrmek
* ok gldrmek.
mre bedel
* bir mre deecek kadar (iyi, gzel, deerli).
mr olduka
* yaad ka.
mr uzamak
* uzun sre yaamak veya ok dayanmak.
mr vefa etmemek
* bir sonuca ulamadan lmek.
mrbillh
* imdiye dein veya hibir vakit.
mrde
* hibir zaman.
mrhayat
* Geirilen, yaanlan btn mr boyu.
mrmn var
* sevgi sz olarak kullanl r.
mrnce
* mr boyunca, yaad sre iinde.
mrne bereket
* "mrn uzun olsun!", "var ol", "sa ol" anlam nda kullanl r.
mr
* Yaama veya var olma sresi, yaam, hayat.
* ok hoa giden.
mr adam
* Neeli, ho sohbet, komik, elendiren ve beenilen kimse.
mr boyu
* Sa kal nd , yaand srece.
mr boyunca
* Hayat devam ettii sre iinde, sa olduu srece.
mr rtmek
* uzun zaman emek vermi olmak veya bouna vakit geirmi olmak.
mr geirmek
* yaamak.
mr srmek
* iyi ve rahat yaamak.
* yaam belli artlar iinde srp gitmek.
mr trps
* Uzun ve zc i.
mrler olsun
* eli plenin pene "ok yaa" anlamnda syledii sz.
mrl
* mr uzun olan.
* Uzun sreli.
mrsz
* mr k sa olan.
* Ksa sren, yararsz.
n
* Bir eyin esas tutulan yz, arka kart.
* Bir eyin esas tutulan yznn bakt yer, kar.
* Bir kimsenin ilerisi.
* Yakn gelecek zaman.
* Giyeceklerin genellikle gs rten blm.
* Benzerler arasnda baklan veya gidilen ynde olan.
* Baz kelimelerin ba na getirilerek kelimenin anlamna "nce olan" veya "ilk kavram" katar.
* Civar, yre.
n ad
* Kiilere verilen ilk ad.
* S fat.
n al m
* Bir mlk kaa satn alnm sa, o mlke o para ile sahip olma, ufa.
n al m hakk
* nc kiiye satlan bir mlk bir kimsenin ncelikle satn almasna yetki veren hak, ufa hakk.
n avurt
* Avurdun n blm.
n avurt nsz
* Dil ucunun n damaa arpmas ndan oluan ve dilin yanlarndan kan nsz.
n belirti
* Belirtilerin ilk olarak belli olan.
n bilgi
* Herhangi bir konuda derinlemesine bir aratrma yapmadan salanan birtak m bilgiler.
n bilim
* Din inana gre Tanrnn gelecekteki her eyi nceden bilmesi.
n al ma
* Bir al maya balayabilmek iin yaplmas gereken haz rl k.
n damak
* Dama n n blm.
n damak nsz
* Cierlerden gelen havan n dil srt yardmyla n dama n eitli noktalarnda patlayarak veya s zarak
oluturduu nsz: k, g, , y.
n denetim
* Yaplmas dnlen bir ie balamadan nce gereken n arat rmann ve incelemenin yap lmas .
n deyi
* Sunu, prediksiyon.
n deyi
* Bir eserde asl konu olarak ele al nan olaylardan nce, gemi birtakm baka olgular anlatan ilk blm,
prolog.
n ek
* Baz yabanc dillerde kelime kknn nne gelerek kelimeye belirli bir anlam katan ek: normal, anormal
gibi.
n gs
* Bceklerde gs glgesinde bulunan hakladan en ndeki.
n gn
* Bir nceki gn, arife.
n kol
* Kolun dirsekle bilek arasndaki blm.
n kol kemii
* n kolun iskeletini oluturan iki uzun kemikten dta olan .
n koul
* n art.
n lisans
* Yksek retimde ilk iki yllk lisans program.
n oda
* Gzde saydam tabaka ile iris aras nda kalan boluk.
n olu
* Varln yoktan olumad n, tohum durumunda, son derece kk ve tam olarak nceden var olduunu,
sonradan byyp gelitiini ileri sren teori.
n oluum
* Bkz. n olu.
n seici
* n elemeyi yapan (kimse, kurul).
n seim
* Genel seimde aday gsterilecek kiileri belirlemek iin, bir parti yesi olan belli saydaki semenlerin
katlmasya yap lan seim.
* Bir yar mada yar maya kat lanlar aras nda n eleme yapma ii.
* Bir antenin ald eitli yaynlar aras nda bir alc nn giri devreleriyle yaplan seim.
n ses
* Kelimenin olutuu seslerden ilki.
n ses dmesi
* Kelime bandaki bir sesin kaybolmas : Iscak > s cak, stma > s rma gibi.
n sezi
* Hibir belirti yokken bir eyin olaca n sezme, ie doma, hissikablelvuku, altnc duygu veya his.
* Temellendirilmeyen duygu; verilmemi olann, bilinmeyenin, zellikle gelecekle ilgili olan n nceden
duyulmas, doru saylmas.
n sezili
* n sezisi olan.
n soruturma
* Yaplacak soruturmayla ilgili olarak nceden yaplan soruturma.
n sz
* Bir eserin konusunu tantan, amacn , ileni biimini aklayan, bazen hazrlanmada emei geen kiileri
belirten yaz, mukaddime.
n szleme
* Gelecekteki bir szlemenin gerekletirilmesi amac yla geici olarak yaplan szleme, akit vaadi.
n art
* Bir iin zmlenmesinde ilk nce yerine getirilmesi gereken art, n koul.
n tasar
* Herhangi bir tasar n ilk biimi.
n tasm
* Vargs baka bir tasmda kk veya byk nerme durumunda olan tasm.
n teker
* Aralarn n dzeninde yer alan tekerlek.
* nder, lider, ba eken kii.
n treme
* Aslnda kelimede bulunmayan bir nszn veya nlnn n seste belirmesi: urmak > vurmak, Rum >
Urum gibi.
n uyum
* Bir canl varl n belli bir ortama kendini uydurma yatk nl.
n vurgu
* Yer adlarnda, zarf, bala ve nlem olarak kullanlan baz kelimelerde, ilk hecede bulunan vurgu: A'nkara,
Ka'yseri, a'ns zn gibi.
n yarg
* Bir kimse veya bir eyle ilgili olarak belirli art, olay veya grntlere dayanarak nceden edinilmi olumlu
veya olumsuz yarg , pein yarg, pein hkm.
n yargl
* n yarglar olan, n yarg ile karar veren.
n yaylak
* Esas yaylaktan daha aada bulunan yaylaa karken veya yaylaktan dnerken bir sre otlat lan ve bir
miktar ot biilip kurutulan yaylak.
n yzba
* Kdemi iki rtbe artr lm yzba.
nayak
* Bir ite nc, ii yrten (kimse).
nayak etmek
* bir ie, birinin balamasn , girimesini istemek.
nayak olmak
* bir ie ilkin balayp herkesi arkas ndan srklemek.
nce
* lk olarak, balang ta.
* (zaman anlatan kelimelerden sonra getirilerek) u kadar zaman n gemi bulunduunu anlatr.
* Bataki, gemiteki blm, gemi zaman.
nce bilim
* Bkz. n bilim.
nce can sonra canan
* insanlar n bencil olduklarn, nce kendilerini, sonra yaknlarn ve sevdiklerini dndklerini belirtir.
ncecilik
* Bir eyi bakalarndan nce yapma ii, insiyatif.
* nde gelmek ii.
nceden
* Balarken, balang ta, daha nce, evvelce.
nceki
* nce olan, evvelki, mukaddem, sabk.
ncel
* Bir grevde, meslekte kandinden nce yerini tutmu olan kimse, selef, ardl kart.
* (okluk olarak) Bizden nce yaam olanlar.
* Sonucun karld nerme veya nermeler.
ncel belirleme
* Tanrn n her eyi nceden bildii dogmasna dayanlarak, her eyin nceden Tanr ca dzenlenmi
olduunu anlatan terim.
ncel dzen
* Ruhla beden arasndaki ilikinin Tanrca nceden dzenlendiini ileri sren reti.
nceleme
* ncelemek ii.
ncelemek
* Bir eyi nceden yapmak, geri brakmakmak, ne almak, takdim etmek.
nceleri
* nceki zamanda, balangta.
ncelik
* Bir eyin brnden nce olmas durumu, takaddm.
ncelikle
* ne al narak, daha nce olarak.
ncelikli
* ncelii olan.
ncesiz
* Zamanda balang c olmayan, ezeli.
ncesizlik
* ncesi olma durumu, ezeliyet.
* Balangc olmad dnlen zaman, ezel.
nc
* nde gidip haber ulatran kimse.
* Bir sanat veya dnce akmn, ana gre yeni bir gr balatan kimse veya eser, mjdeci, avangart.
* nder, k lavuz.
* Yryte kolun ilerisinden giden k ta, pidar, art kart.
nc oyun
* Geleneksel tiyatrodan ayr lan, kurulu ve anlatm ynnden yenilikler getirmek isteyen oyun.
nc tiyatro
* Herhangi bir akmda veya dnemde birtak m yenilikler getiren tiyatro.
ncl
* Bir kar m n ncller kmesini oluturan nermelerden herhangi biri mukaddem.
* Bir tas mda sonucu hazrlayan ilk iki nermeden her biri, mukaddem.
* Bir bilimsel almada ie koyulurken, arat rmaya konu edilmeksizin doru say lan nerme.
* Klavuz, nc.
ncl olmak
* Klavuzluk, nclk yapmak.
nclk
* nc olma durumu.
* nderlik.
nclk etmek
* bir ii balatmak, bir iin balamas na nayak olmak.
nde gelmek
* nemli durumda olmak.
ndelik
* Anlamaya gre, yaplacak bir hizmet veya sat n alnacak bir mal karl gerekleecek bortan, ncelikle
denen blm, avans.
nder
* Gc, n veya toplumsal yeri dolay s yla, belli zaman ve durumlar iinde, ilikili bulunduu kme veya
toplumun tutum, davran ve etkinliklerini deitirip yneltme yeteneini gsteren kimse, lider, ef.
nderlik
* nder olma durumu veya ndere yak r davran, nclk, liderlik.
ne almak (veya al nmak)
* bir ey veya bir kimseye ncelik tanmak (tannmak).
ne dmek
* nden yrmek.
* klavuzluk etmek.
ne sermek
* ortaya koymak, meydana karmak, gstermek.
ne srmek
* (birini) ilkin harekete gemesi iin nermek.
* ileri srmek.
nel
* Bir iin tamamlanmas iin tannan ek sre, mehil.
* szlemesine gre iinin iten karlmas durumunda tan nan sre.
nem
* Bir eyin nitelik veya nicelik bakmndan deeri olma durmu, ehemmiyet.
nem vermek
* deer vermek, nemli saymak.
nemli
* nemi olan, mhim, ehemmiyetli.
neml ice
* nemli saylabilecek kadar.
* Cidd.
nemseme
* nemsemek ii.
nemsemek
* nemli saymak, nem vermek, mhimsemek.
nemseni
* nemsenmek ii veya biimi.
nemsenme
* nemsenmek ii.
nemsenmek
* nem verilmek, zerinde durulmak.
nemseyi
* nemsemek ii veya biimi.
nemsiz
* nemi olmayan, ehemmiyetsiz.
nemsizce
* nemli saylmayacak kadar.
nemsizlik
* nemsiz olma durumu.
nerge
* Meclis, kongre gibi resm bir toplant da, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir nermede
bulunmak iin, yelerden biri veya birou tarafndan bakanl a verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yaz l
kt, takrir.
nerge vermek
* bu tr bir yaz y ilgili meclis veya kongre bakanl na sunmak, takrir vermek.
neri
* Bir sorunu zmek zere ne srlen gr, dnce, teklif.
neride bulunmak
* nermek, teklif etmek.
neri
* nermek ii veya biimi.
nerme
* nermek ii.
* Kabul edilmesi iin ne srlen dnce, teklif.
* Bir sav ne sren veya bir durumu dile getiren cmle; belli bir yorumda belli bir doruluk deeri kazanan
dzgn deyim, kaziye.
nermek
* Bir sorunu zmek zere bir ey ne srmek, teklif etmek.
nerti
* artl bir nermenin art anlatan n blm: "Duman kyorsa ate vard r" sznde "duman k yorsa"
art bir nertidir.
neze
* Avclarn av beklemek iin ta y nlarndan yapt klar pusu, evsin.
* Srek avnda pusuda av bekleyen avc .
ngrme
* ngrmek ii.
ngrmek
* lerisi iin kararlatrmak, gz nnde tutmak, derpi etmek.
ngr
* Bir iin ilerisini kestirme veya bir iin nasl bir yol alacan nceden anlayabilme ve ona gre davranma.
ngrlme
* ngrlmek ii veya durumu.
ngrlmek
* lerisi iin kararlatrlmak, gz nnde tutulmak.
ngrl
* Bir iin ileride nas l olacan kestirerek ona gre davranan, ngrs olan, durendi.
nlem
* Bir eyi salayacak nleyecek yol, tedbir.
nlem almak
* kt veya yanl bir eyi ortadan kald rmak veya engel olmak amacyla haz rl k yapmak ve bu amac
gerekletirmek iin birtakm arelere ba vurmak, tedbir almak.
nleme
* nlemek ii.
nlemek
* Bir eyin olmas na veya yap lmas na engel olmak.
* Ortaya kan veya kaca dnlen bir tehlikeyi durdurmak, nne gemek.
nleni
* nlenmek ii veya biimi.
nlenme
* nlenmek ii.
nlenmek
* nlemek ii yaplmak.
nleyici
* nlemek veya engel olmak amacyla yap lm.
nleyi
* nlemek ii veya biimi.
nlk
* yaparken giysinin n kirlenmesin diye bele balanan rt.
* lkokul rencilerinin giydii bir rnek stlk.
* yaparken, alrken giysiyi korumak iin giysi zerine giyilen nden veya arkadan ilikli, kollu giyecek.
* Kk ocuklara yemek yedirirken stlerini korumak iin boyunlarna balanan rt.
nlkl
* nlk giymi olan.
nlklk
* nlk yapmaya elveri i (kuma).
nsel
* Hibir denemeye dayanmadan ve yalnz ak l yoluyla, apriori.
nsellik
* nsel olma durumu.
n alnmak
* nlenmek.
n s ra
* nnden, ok uzak olmayan bir aralkla.
nnce (veya nnden)
* -den biraz nce.
nnde ardnda gidilmez
* arkadal na gvenilmez.
nnde perende atlmamak
* aldatlmamak.
nne arkasna bakmadan
* iyi hesap etmeden, dncesizce.
nne bakmak
* utanmak, utancndan cevap vermemek.
nne bir kemik atmak
* Bkz. azna bir kemik atmak.
nne kmak
* rastlamak, kar lamak, kar s na kmak.
* ilk defa grmek, yz yze gelmek.
* yolunu kesmek iin birdenbire kar durmak.
nne dikilmek
* gelip karsnda durmak; karsna dikilmek.
* karsndakine engel olmak istediini sz veya davranyla gstermek.
nne gemek
* birinin nnden yrmek.
* birine klavuzluk etmek.
nne gemek nne gemek
* yolunu kesmek.
* nlemek.
nne gelen
* karsna kan, rasgele, olur olmaz kimse.
nne geleni kapar, ardna geleni teper
* ars z, huysuz, geimsiz (kimse).
nne katmak
* nden yrtp kendisi ard sra gitmek.
nn almak
* nlemek.
nn ard n dnmemek
* sonucun ne olacan hesaplamamak, ilerisini gerisini dnmemek.
nn kesmek
* yolunu kesmek.
* (akarsu iin) akmasna engel olmak.
p baban n elini
* beklenmedik, elverisiz bir durum karsnda "imde ne olacak?" anlamnda kullanl r.
perken s rr
* gsterdii gler yze gvenilmemesi gereken kimseler iin sylenir.
pme
* pmek ii.
pmek
* Sevgi, sayg, bal l k, teekkr belirtmek amac ya dudaklarn bir eye dedirmek.
ptrme
* ptrmek ii.
ptrmek
* pmek iini yaptrmak veya pmesine izin vermek.
pck
* pme, p, buse.
pck gndermek (veya yollamak)
* parmaklarn n i ucunu pp birine atar gibi yaparak onu selmlamak.
pck kondurmak
* hafife pmek.
plme
* plmek ii.
plmek
* pmek iine konu olmak.
pp bana koymak
* bir nimeti veya kutsal saylan bir varl saygyla el stnde tutmak, yksekte tutmak.
* bir eyi memnunlukla karlamak, sayg duymak, saygyla karlamak.
p
* pmek ii veya biimi.
pme
* pmek ii.
pmek
* Birbirini pmek.
* (nesnelerin paralar) Biribiriyle tam olarak yanyana bulunmak, temas olmak.
rcin
* p merdiven.
rdek
* Perde ayakllardan, evcil ve yaban trleri bulunan su kuu (Anas).
* Erkek hastalarn yataktan kalkmadan iine idrar yapmak iin kulland klar boynu eri kap.
* Uzak yolculuklarda srclerin yollardan aldklar yolcu.
rdek bal
* Lapinagillerden, Akdeniz ve Avrupa ky lar nda yaayan, 25-35 cm uzunluunda, eitli ve gzel renkleri
olan bir balk (Labrus mixtus).
rdek yry
* rdek gibi badi badi yrme.
rdekba
* Yeille lcivert aras renk: El deil, yeil! rdekba gibi.
* Bu renkte olan.
rdekgagas
* A k turuncu renk.
* Bu renkte olan.
rdekgiller
* Ksa bacakl, perde ayakl , szge gagal su kular familyas.
rdrme
* rdrmek ii.
rdrmek
* rmek iini yaptrmak, rmesini salamak.
rek
* Duvar.
reke
* Erilmekte olan yn, keten gibi eylerin tutturulduu, bir ucu atal denek.
ren
* Eski yap veya ehir kalnts, harabe, virane.
renlik
* ren durumuna gelmi yer, harabelik.
rf
* Yasalarla belirlenmemi olan, halk n kendiliinden uyduu gelenek, det.
rf
* rfle ilgili.
rf idare
* S kynetim.
rge
* Motif.
rgen
* Organ, uzuv.
rgensel
* rgenle ilgili, organik, uzv.
rg
* rmek ii veya biimi.
* T ve ilerle, zel makinesiyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle rlerek yap lm ey.
* rlm sa bl, belik.
* Dokumacl kta atk ve zg ipliklerinin, dokumay oluturacak biimde belli bir desene gre kesimesi.
* Baz sinir veya damarlar n birbirine geip dolamasndan ortaya kan oluum.
* letiim, ulam vb'nin lke yzeyinde yaylm biimi, a.
* Konunun ana izgisi, oyunun ilenii veya ats.
* rlerek yaplm olan, rme.
* Yap.
rgc
* rgs olan, rlm.
* rg grnnde olan.
* rg rp satan kimse.
rgl
* rgs olan, rg biiminde bulunan.
rgl pilv
* Tavuk ve tavuk cierinin ksk atete piirilmesinden sonra pirin, tere ya , f stk, un ve yumurta
kar m yla hazrlanan bir pilv tr.
rgn
* Bir ii gerekletirmek amacyla trl ve dzenli grevler yapan organlardan oluan.
rgn eitim
* Kiilerin hayata atlmadan, i ve meslek kollarnda almaya balamadan nce okul veya okul nitelii
tayan yerlerde, genel ve zel bilgiler bak m ndan yetimelerini salamak amacyla belli kanunlara gre dzenlenen
eitim.
* Dzenli, plnl, yntemli biimde verilen herhangi bir eitim.
rgsz
* rgs olmayan.
rgt
* Ortak bir ama veya ii gerekletirmek iin bir araya gelmi kurumlarn veya kiilerin oluturduu birlik,
teekkl, tekilt.
* Bir kurulua bal alt blmlerin btn.
rgt kurmak
* tekilt oluturmak, birlii dzenlemek.
rgt
* rgtleme ileriyle uraan, bu ilerde yetenekli kimse, tekilt.
rgtlk
* rgt kurma ii, tekiltlk.
rgtleme
* rgtlemek ii, tekil, tekiltlandrma.
rgtlemek
* Belli bir iin gerei gibi grlebilmesi iin rgt kurmak, tekiltlandrmak.
rgtlendirilme
* rgtlendirilmek ii, tekiltlandrlma.
rgtlendirilmek
* rgtlendirmek ii yaplmak, tekiltland rlmak.
rgtlendirme
* rgtlendirmek ii, tekiltlandrma.
rgtlendirmek
* rgtlenmesini salamak, tekiltland rmak.
rgtleni
* rgtlenmek ii veya biimi.
rgtlenme
* rgtlenmek ii, tekiltlanma.
rgtlenmek
* rgtlemek iine konu olmak, tekiltlanmak.
* rgt durumuna girmek.
rgtleyi
* rgtlemek ii veya biimi.
rgtl
* rgtlenmi olan, tekiltl.
rgtsel
* rgtle ilgili.
rgtsz
* rgtlenmi olmayan, tekilts z.
rgtszlk
* Herhangi bir rgtlenmenin bulunmamas durumu.
rk
* Hayvanlar ayra balamaya yarayan kal n ip, rk.
rkleme
* rklemek ii veya durumu.
rklemek
* Hayvanlar otlamalar iin uzun bir iple ayra balamak, rklemek.
rme
* rmek ii.
* rlerek yaplm .
rme kepenek
* Dkknlar n n cephesine ekilen ubuk demirle yaplm korumal k.
rmek
* plik, yn, tel, saz gibi eyleri elde i, t yardmyla birbirine dolayarak ilemek veya tezghta dokumak.
* Kumalardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak.
* (sa, yele gibi eyler iin) Telleri birka blme ayr p bir birine geirmek yolu ile danklktan kurtarmak.
* Duvar yapmak veya onarmak.
* (mzik, edebiyat vb. iin) Bir zellii oluturmak, ortaya koymak.
* Estetik kayg yla, duygulu biimde bir gzellii ortaya koymak.
rnein
* Sz gelii, sz gelimi, sz misali, rnek olarak, mesel.
rneini almak
* biimini izmek.
rneini karmak
* benzerini yapmak veya izmek.
rnek
* Benzeri yaplacak olan; benzetilmek istenen ey, model.
* Bir btnn niteliini anlatmak iin btnden ayrlarak verilen kk para, gstermelik, numune.
* Bir eyin benzeri, tpks, misil.
* Bir dnceyi, kural, gzlemi veya sav desteklemek ve a klamak amacyla ileri srlen sz, yaplan
davran, misal.
* Durum ve nitelii benimsenmeye deer kimse veya ey.
* En iyi biimde olan.
rnek almak
* bir kimseye huy ve davran ta uymak, birini l olarak benimsemek.
* bir eyden kendisi iin ders karmak.
* incelemek zere insan ve hayvan vcudunun veya bitkinin herhangi bir yerinden doku paras almak.
rnek olmak
* hayr ve davran ynnden bakas nn kendisine benzemesi yolunda etkili olmak.
rneklem
* Bir aratrmada btn anlamak iin btnden seilen aratrma tekniklerinin uygulanaca grup.
rnekleme
* rneklemek ii veya durumu.
rneklemek
* rnek vermek.
rneklendirme
* rneklendirmek ii veya durumu.
rneklendirmek
* rneklerle gstermek, rneklerle aklamak.
rneklenme
* rneklenmek ii veya durumu.
rneklenmek
* rnek verilmek.
rneklik
* rnek olarak ayrlm bulunan, numunelik.
rneklik etmek
* rnek alnmak, rnek olarak kabul edilmek.
rnekseme
* rneksemek ii.
* Bir kelime rnek tutularak baka kelimelerin yaratlmas, k yas, analoji.
rneksemek
* rnek olarak almak.
rs
* Biimleri yaplacak ie gre deien, zerinde maden dvlen, elik yzeyli, demir ara.
* zerine ivi ak lacak ayakkab geirilen kundurac arac .
rs kemii
* Orta kulakta eki kemiiyle zengi kemii arasnda, rse benzeyen kemik.
rs ve eki aras nda kalmak
* ayn derecede gl veya zorlu iki kii veya dnce arasnda bulunmak.
rseleme
* rselemek ii.
rselemek
* Ypratmak, eskitmek, hrpalamak, zedelemek.
* Gcn azaltmak, canll n gidermek, sarsmak.
rseleni
* rselenmek ii veya biimi.
rselenme
* rselenmek ii.
rselenmek
* rselemek iine konu olmak.
rseleyi
* rselemek ii veya biimi.
rt ki lem
* ok nemli eyleri elde edemeyen kiilerce "nas l yaarm" anlam nda kullanl r.
rtbas
* "Bir durumun duyulmamasn, yay lmamasn salayan nlemler almak" anlamna gelen rtbas olmak,
rtbas etmek deyimlerinde geer.
rtenek
* Hayvanlarn vcudunu rten deri, kl, ty, pul gibi dokularn btn.
* Baz organlar rten zarlara verilen ad.
rtme
* rtmek ii.
* Ba rts.
* st kapal, n a k yer.
rtmece
* Sylenmesi kaba, irkin veya sak ncal grlen nesnelerin, kavramlar n, baka kelimelerle daha uygun
biimde anlatlmas, edebikelm.
* Kandrma, gizleme yolu ile.
rtmek
* Korumak, grnmez duruma getirmek veya gizlemek iin stne bir ey koymak.
* Kapamak.
* Kaplamak.
* (kt bir durumu) Belli etmemek, gizlemek saklamak.
rttrme
* ttrmek ii.
rttrmek
* rtmek iini yaptrmak.
rt
* rtmek iin kullanlan ey.
* Yaplarda at, dam.
rtk
* rtl, kapal .
rtlme
* rtlmek ii.
* Bir gk cisminin Yer'deki gzlemciye gre, baka bir gk cisminin arkasndan gemesi.
rtlmek
* rtmek iine konu olmak.
rtl
* rts olan.
* rtlm, bir ey ile kaplanm.
* A klama yapmadan kapal olarak, mphem.
rtl omurgallar
* Vcutlar yass, gs yzgeleri byk, omurlarnda kat kat kirelenmi emberleri olan, kpek
balklar nn bir alt tak m .
rtl denek
* Gizli tutulan ilerde harcanmak iin yetkililerin emrine verilen para, tahsisat mesture.
rtnme
* rtnmek ii.
rtnmek
* Kendi zerine bir ey rtmek.
* (kadn) Erkein grmemesi iin ba n ve yzn rtmek.
rtsz
* rts olmayan.
* rtlmemi.
* A k seik, gizlenmeyen.
rt
* rtmek ii veya biimi.
rtme
* rtmek durumu veya biimi.
rtmek
* Ayn noktalarda ve dzlemlerde kesimek.
r
* rmek ii.
* Yama olarak yaplan rg.
* Tarlalarda sele kar tatan yap lm set.
r
* Otlak.
rc
* rme ii yapan kimse.
* Kuma veya rglerdeki yrt klar, delikleri onaran kimse veya bu ilerin yapld yer.
* Duvar yapan veya onaran kimse, yap ustas.
rclk
* rcnn yapt i.
rk
* rlm olan yer.
* Sa rgs.
rk
* rk.
rkleme
* rklemek ii veya durumu.
rklemek
* rklemek.
rlme
* rlmek ii.
rlmek
* rmek ii yaplmak.
rl
* rlm olan.
rl olmak
* her eyiyle mkemmel, eksiksiz ve estetik btnle sahip bulunmak.
rl
* rlmek ii veya biimi.
rm
* Srnn gece veya sabaha kar otlamas.
rmce
* rmcek.
rmceimsiler
* Karada yaayan akrepler, rmcekler, keneler ve uyuz bceklerini iine alan, drt ift ayakl eklem
bacakllar snf.
rmcek
* rmcekler tak m ndan eklemli hayvan (Aranea).
* Bu hayvann rd a.
* Yrte.
rmcek balamak
* zerinde rmcek a olmak.
* bir ey uzun sre kullanlmadan kendi hline brak lm olmak.
rmcek kafal
* Eskiye saplanp yeniliklere dman olan eskiye balanp kalm olan, geri dnceli.
rmcek kuu
* rmcek kuugillerden, orta boyda, tyleri koyu kl rengi, siyah, beyaz, bazsnda pembe veya koyu
krm z benekler bulunan tc ku (Lanius).
rmcek kuugiller
* rmcek kuu ve benzerlerini iine alan tc kular familyas.
rmcek sarmak
* bir yer rmcek alar ile dolmak.
rmceklenme
* rmceklenmek ii.
rmceklenmek
* (bir yer) rmcek alar yla dolmak.
* Bak msz ve terk edilmi bulunmak.
* Ateli hastalklarda gz, a z gibi yerler kurumu salg larla perdelenir gibi olmak.
rmcekler
* rmceklerle akrepleri iine alan bir eklem bacakllar takm.
rmcekli
* rmcek alaryla kaplanm , rmcek balam.
* Eskimi, modas gemi, khne, a d .
rmceksi
* rmcek a gibi ince ve seyrek dokulu olan.
rmceksi zar
* Beyni ve omur ilii rten sert zar ile ince zar arasnda bulunan a gibi ince, seyrek dokulu zar.
r
* rmek ii veya biimi.
staki
* Burun boluu ile orta kula birletiren boru biimindeki yol anlamnda staki borusu teriminde geer.
staki borusu
* Bkz. staki.
r
* Aar, ondal k.
rc
* r alan, toplayan grevli.
t
* Bkz. d (I).
te
* Konuann temel olarak ald bir eyden daha uzak olan yer veya ey, mavera.
* Bir eyin arkadan gelen blm.
* br yan.
* (yer veya zaman iin) Konuana gre uzakta kalan.
* Daha fazla, ok.
* Bulunulan yere gre kar yanda olan.
te beri
* Trl, nemsiz, ufak tefek eyler.
te gn
* Geen gn, yak n gnlerden birinde.
te yandan
* Dier taraftan, baka bir ynden, karlk olarak.
tede beride
* eitli yerlerde, urada burada.
teden beri
* Daha nceden olduu gibi, bandan itibaren.
teden beriden
* eitli yerlerden veya eylerden, undan bundan, uradan buradan.
teki
* Bilinenden, sz edilenden ayr, br.
* Sz edilen veya benzer iki nesneden nem veya konum bakmndan uzakta olan.
teki beriki
* Olur olmaz kimseler, u bu.
tekisi
* tede bulunan, dieri, bakas.
teleme
* Bir cismin, btn noktalarnn eit, paralel ve ynde yollar izmesiyle beliren hareketi, intikal.
telenme
* teleme.
tesi (var m?)
* korkum yok, daha diyecek var m?.
tesi berisi
* Neyi varsa, btn eyalar.
* eitli yerleri veya eyleri.
tesinde berisinde
* eitli, dank yerlerde.
teye beriye
* Trl yerlere.
teyi beriyi
* eitli yerleri.
tleen
* tleengillerden, kz la alan sar, boz renkli tc ku, al blbl (Sylvia communis).
tleengiller
* rnek hayvan tleen olan tc kular familyas .
tlei
* Bir cins kartal.
tme
* tmek ii.
tmek
* (ku ve bcekler iin) Deiik tonda ses karmak.
* (fleme alg lar n) Sesi kmak.
* Yank veya yank l ses vermek.
* Anlamsz, bo konumak.
* (sarho) Kusmak.
tre
* Arap yazsnda bir sesin yuvarlak, dar ve kaln (u), Trkede de yuvarlak (o, , u,) okunacan gsteren
i aret.
ttrme
* ttrmek ii.
ttrmek
* tmesini salamak veya ses kartmak.
tc
* Gzel ten, t gzel olan.
tc kular
* Kular s nfnn geni bir tak m .
tml
* Cierlerden gelen havan n ses yolundaki sivrilmi ve gerilmi kapal bir engele arpmasyla oluan,
titreimli ses veren (nsz), srekli, yumuak, tonlu, sedal: b, c, d, g.
tmlleme
* tmllemek ii.
tmllemek
* Kelimelerin son sesinde bulunan tmsz nszler, nl ile balayan bir ek aldnda tml duruma
gelmek: Ekmek-i > ekmei; aa-a > aaca; kanat- > kanad; dip > dibi gibi.
tmllk
* tml olma durumu.
tmsz
* Cierlerden gelen havan n az boluundaki tam kapal veya yar kapal engellere arpmasyla oluan,
titreimsiz ses veren (nsz), sreksiz, tonsuz, sedas z: , f, h, k, p, s, , t.
tmszleme
* tmszlemek ii veya durumu.
tmszlemek
* tmsz duruma gelmek.
tmszlk
* tmsz olma durumu.
trme
* trmek ii veya durumu.
trmek
* (hayvan veya insan) shal olmak.
tr
* Bir eyden dolay, bir ey yznden.
trk
* shal, srgn, amel.
trkl
* shalli, amel olmu (insan veya hayvan).
t
* tmek ii veya biimi.
tme
* tmek ii.
tmek
* Birlikte veya kar lkl tmek.
ve ve
* Srekli verek, ok verek.
ve
* ki yandaki erkek koyun.
vg
* Birini veya bir eyi vmek iin sylenen sz veya yazlan yaz, methiye.
vgc
* Birini veya bir eyi ven (kimse).
* Birini gerei yokken veya a r olarak ven (kimse).
vgclk
* vgc olma durumu.
vme
* vmek ii, sena, medih.
vmek
* Birinin veya bir eyin iyiliklerini, stnlklerini syleyerek deerini yceltmek, methetmek, sena etmek,
yermek kart.
vlme
* vlmek ii.
vlmek
* vmek iine konu olmak.
vl
* vlmek ii veya biimi.
vnce
* vnmeye yol aan veya hak kazandran ey, mefharet.
vn
* vnme, kvan, iftihar.
vn izelgesi
* Bir okulda davranlar ve derslerindeki baar lar ile dikkat eken sekin rencilerin adlarn n yazl d
izelge, iftihar listesi.
vn duymak
* iftihar etmek, kvanmak.
vndrc
* vnmeye sebep olan, vnmeyi salayan.
vndrclk
* vndrc olma durumu.
vnek
* vnlecek ey, vn kayna veya sebebi.
vngen
* ok vnen, farfara.
vngenlik
* ok vnme durumu.
vnme
* vnmek ii, kvan iftihar.
vnmek
* Bir nitelii sebebiyle kendini ycelmi sayarak bundan abartmal bir biimde sz etmek, iftihar etmek.
* Kendi kendisini vmek, tefahr etmek.
vnmek gibi olmasn
* kendini vmeye haz rlanan kimselerce, vnmesini ho gstermek veya alak gnll grnmek iin
kullanlr.
vnt
* vnlecek tutum veya davran.
vr
* Bkz. r.
v
* vmek ii veya biimi.
yk
* Ayrntlaryla anlatlan olay.
* Hikye.
ykc
* Hikyeci.
ykclk
* Hikyecilik.
ykleme
* Tahkiye.
yklemek
* Tahkiye etmek.
ykletirmek
* yk durumuna getirmek.
yknce
* Fabl.
yknme
* yknmek ii, taklit.
yknmeci
* yknen, benzemeyen alan, takliti.
yknmek
* Birinin yapt gibi yapmak, birine veya bir eye benzemeye almak, taklit etmek.
yle
* Onun gibi olan, ona benzer.
* O yolda, o biimde, o tarzda.
* O denli, o kadar, o derece.
* inde "ne", "nasl" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldiinde, o cmlede anlat lan eyin ho
karlanmad n veya ona aldn anlatr.
yle (veya yle yama) yok!
* "yle bir ey olmaz, yle bir ey yaplmamal " anlam nda kullanlr.
yle gelmek
* sanmak, zannetmek.
yle olsun
* peki, pek l.
yle yle
* Bylece, yava yava.
yle veya byle
* ne olursa olsun, her hlde, bu durumda.
yle ya
* kukusuz, tabi, elbette.
ylece
* O biimde, tam yle.
* ylelikle.
ylelikle
* O yoldan, o biimde, sonunda, ylece.
ylemesine
* ylesine.
ylesi
* Ona benzer, onun gibisi.
ylesine
* Ar bir biimde, fazla, o kadar ok.
z
* Bir kimsenin benlii, kendi manev varl , nefis, derun.
* Bir eyin temel esi, knh, zbde.
* Kendi, zat.
* "Kendi" anlam nda birleik kelimeler tretir.
* Bir eyin en kuvvetli veya kvaml blm, hulsa.
* Bitkilerin kk, gvde ve dallarn n boydan boya ortas nda bulunan, hafif, gevrek ve ou yumuak blm.
* banlarn iinde lm dokudan oluan irinle birlikte kan para.
z
* Kan ba ile bal, vey olmayan.
* ine, arl n , safl n bozacak hibir ey karmam olan, saf, ar.
z
* Dere, ay.
* Sulak, verimli yer.
z baklk
* Bireyin, kendi vcudundan olan elere kar antikor yapmas .
z beslenen
* Besinini bams z olarak salayan, inorganik azot, azotlu madde ve CO2'den protein ve karbon hidratlar n
sentezini yapabilen (bitki), kendi beslek, ototrof.
z beslenme
* Besinini bams z olarak salama, inorganik azot, azotlu maddeler ve karbon hidratlar n sentezini
yapabilme, ototrofi.
z denetim
* Daha nemli bir amaca ulaabilmek iin kiinin tepkilerini, davran larn veya baka amaca ynelme
eilimini denetleyip kstlamas.
z devim
* Endstride, ynetim ve bilimsel ilerde insan arac l olmadan ilerin otomatik olarak yaplmas,
otomasyon.
z devinim
* Bir alete otomatik bir ileyi kazand rmak iin gerekli olan dzen, otomatizm.
z deyi
* Bir dnceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi ksa ve kesin bir biimde anlatan, genellikle kim tarafndan sylendii
bilinen zl sz, vecize, kelm kibar.
z d
* zde olmayan, d ta kalan.
z dikeni
* Dikenli, trmanc ve k n yapraklar n dkmeyen bir bitki, diken otu (Smilax aspara).
z diren
* Her cismin elektrik akm na kar gsterdii diren.
z eletiri
* Bir kiinin kendi davranlar zerine ynelttii yarg, otokritik.
z gemi
* Bir kiinin kendisinin anlatt hayat, tercmeihl, hl tercmesi.
z gven
* nsann kendine gvenme duygusu.
z n
* Aa gvdesinde yatay ynde besin iletimi yapan ve z kesitte parltl grnen hcreler topluluu.
z indkleme
* Bir elektrik devresinde iinden getii ak m n deimeleriyle oluan indkleme.
z itme
* ine yerletirilen z itmeli dzenek yard m yla otomatik olarak al ma.
z itmeli
* Atmosferde veya uzayda otomatik olarak al an dzeneinin iticiliiyle hareket eden (cihaz vb.).
z karde
* Ana babalar veya yalnz babalar bir olan kardelerden her biri.
z kedi balgiller
* Kpek balklar nn rtl omurgallara giren bir familyas.
z kesit
* Tomruun boyu ynnden alnan ve znden geen kesit yzeyi.
z odun
* Olgunlaan aa gvdesinin ze yak n blm.
z renim
* Kendi kendini yetitirme ii.
z renimli
* Bir okula gitmeden kendi kendini yetitiren, otodidakt.
z sayg
* nsann kendine duyduu sayg onur, haysiyet, izzetinefis.
z su
* Bitki ve hayvan dokularnda bulunan svlara verilen ad, usare.
* Salg ile oluan ve iinde enzimler bulunan organik s v .
z tahta
* Tomruun znden geecek biimde kesilerek alnan tahta.
z yap
* Karakter.
z yaam
* Bir kiinin yaln z kendini ilgilendiren zel yaam .
z yaam yks
* Bir kiinin kendi yaam yks zerine yazd yaz veya eser; hayat hikyesi, otobiyografi.
z ynetim
* retim kurulularnda, rencilerin ynetmeliklere ve okul kurallar na gre sz ve karar sahibi olmalar
ilkesine dayanan ynetim.
zbek
* zbekistan Cumhuriyeti'nde yaayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse.
* zbeklere zg olan, zbeklerle ilgili olan.
zbek pilv
* Havu, et, zm kart rlarak yaplan pirin pilv.
zbeke
* zbek dili.
zbez
* Gerek, z.
zcesi
* zet olarak, ksacas, szn z, szn k sas.
zdek
* Duyularla alglanabilen, blnebilen, arl olan nesne, madde.
* Kullan lmaya, harcamaya uygun, tanmas kolay eya, ayniyat.
* yerlerinde eya ve malzeme ileriyle ilgilenen blm, ayniyat.
* nsann al masyla bir ama uruna biim verdii veya yararland doal cisimler, nesneler.
zdeki
* Materyalist, maddeci.
zdekilik
* Maddecilik, materyalizm.
zdeksel
* zdekle ilgili, zdek niteliinde olan, madd, materyalist, tinsel kar t .
zden
* zle, z varlkla, gerekle ilgili.
* Tims.
zdenlik
* zden olma durumu.
* Varl kendinden olma, kendi zyle var olma durumu.
zde
* Her trl nitelik bakmndan eit olan, ayrt edilmeyecek kadar benzer olan, ayn .
* Bir ve ayn olan, bir ve ayn anlama gelen.
* Kendinde zdelik bulunan, identik.
zdeleme
* zdelemek ii.
zdelemek
* zde duruma getirmek.
zdeleme
* zdelemek ii.
zdelemek
* zde duruma gelmek.
zdeletirme
* zdeletirmek ii.
zdeletirmek
* zde duruma getirmek.
zdelik
* zde olma durumu, ayniyet, aynl k.
* Deien durumlarda ayn kalma, ayn olma.
* ki yan birbirinin ayn olan veya harflerle verilen saysal deerler ne olursa olsun iki yan da sayca eit
deerler alan eitlik.
zdetirme
* zdetirmek ii veya durumu.
zdetirmek
* Baka birinin ve bir grubun llerini, beklentilerini benimsemek.
ze
* Bir trde veya bireyde bulunan, ayn cinsten baka hibir trde veya bireyde rastlanlmayan, has.
zek
* Bir eyin evreden ayn uzakl kta olan yeri, merkez.
zek aac
* Arabalarda n ve arka dingili birbirine balayan uzun tahta.
zek demiri
* zek aacn arabaya balayan demir.
zek doku
* Selloz eperleri kal nlam , odunlamam olan, deiik grevler yapan hcrelerin oluturduu doku,
parankima.
zel
* Yaln z bir kiiye, bir eye ait veya ilikin olan.
* Bir kiiyi ilgilendiren veya ki iye ait olan, husus, zat.
* Devlete deil, kiiye ait olan, husus, resm kar t .
* Dikkatle deer, istisna.
* Her zaman grlenden, olaandan farkl .
zel ad
* Tek varl bildiren ad: Ali, Aye, Ankara, Sakarya, Kzlrmak gibi.
zel af
* Yall k, hastal k gibi sebeplerle bir sulunun cezas nn kaldr lmas .
zel dil
* Ayn meslekten olanlarn veya ayn i alan nda alanlarn kendi aralarnda konutuklar dil.
zel giriim
* Ekonomi alannda zel kiilerin veya kurulularn yapt ilerin btn, kamu kesimi dnda kalan i alan ,
hr teebbs.
zel giriimci
* zel giriimcilik yanl s (kimse veya gr).
zel giriimcilik
* Ekonomik alanda zel giriimi tercih etme.
zel hayat
* Kiinin kendine zg yaay yaama tarz kendisini ilgilendiren tutum ve davran.
zel kesim
* Resm kesimden ayr ve bams z alan grup.
zel mlkiyet
* Kiinin sahip olduu menkl veya gayrmenkl.
zel okul
* Devlet ynetimininden ayr mlkiyeti kiiye veya bir zel kurulua ait eitim retim yeri.
zel radyo
* Kii veya kurululara ait radyo istasyonu.
zel say
* Belli bir sreli yayn n, bir konuya ayrlm bir says .
zel sektr
* zel teebbs.
zel televizyon
* Kii veya kurululara ait televizyon kanal.
zel teebbs
* Bkz. zel giriim.
zel tiyatro
* Kii veya kurululara ait tiyatro.
zel ulak
* Geldii postahanede hi bekletilmeden, zel bir ara veya grevli ile yerine ulatr lan (mektup, paket vb.),
ekspres.
zel yaam
* zel hayat.
zelik
* Herhangi bir durumu gsterebilme yetenei.
zelleme
* zellemek ii.
zellemek
* zel bir duruma gelmek.
zelletirme
* Devlete ait menkl veya gayrimenkllerin teklif alma ya da ihale yoluyla satn yapma, zelletirmek ii
veya durumu.
zelletirmek
* Bir eyi zel duruma getirmek veya zel olarak kullanmak.
zellik
* Bir eyin benzerlerinden veya baka eylerden ayrlmasn salayan nitelik, hususiyet.
zellikle
* zel olarak, her eyden nce, hele, bilhassa, hususuyla.
zeme
* zemek ii veya durumu.
zemek
* Yourt, pekmez gibi koyu eyleri suyla inceltmek, suland rmak.
zen
* Bir iin elden geldiince iyi olmasna abalama, zenme, itina, ihtimam.
zen gstermek
* bir eyi zenerek, elden geldiince iyi olmas na gayret ederek yapmak, itina etmek.
zenci
* zengen, amatr.
zen
* stek.
* mrenme.
zendirme
* zendirmek durumu, ii, tevik.
* Promosyon.
zendirmek
* zenmesini salamak, tevik etmek.
zene bezene
* zen ile itina ile, istekle.
zengen
* Bir ii kazan gzetmeksizin yalnz ve zevk iin yapan kimse, zenci, hevesli, amatr.
zengenlik
* zengen olma durumu, amatrlk.
zeni
* zenme ii.
zenilme
* zenilmek ii.
zenilmek
* Bir eye zenti duyulmak.
zenip bezenmek
* bir ii ayrnt lar na var ncaya dein byk bir zenle ve titizlikle yapmak.
zeni
* zenmek ii veya biimi.
zenli
* zen gsterilerek yaplan (i), itinal .
* zenle al an (kimse).
zenme
* zenmek ii, zen.
zenmek
* Bir eyi yaparken elden geldiince iyi yapmaya abalamak, bir eye byk dikkat ve ilgi gstermek, itina
etmek.
* Kendisinde olmayan veya yapsna uymayan beendii bir durumda olmaya, beendii eye benzemeye
almak, yapmaya kalk mak.
* Birini veya bir eyi taklit etmeye almak.
zensiz
* zenmeden, kaba, batan savma, geliigzel yaplan (i), itinasz.
* zenmeden, isteksizce i yapan (kimse).
zensizlik
* zensiz olma durumu, itinaszlk.
zenti
* Beendii bir durumda olma, beendii eye benzeme abas.
zentici
* Birine veya bir eye benzemeye alan.
zenticilik
* zentici olma durumu.
zentili
* zenti ile yaplan.
zentisiz
* zenti olmadan yaplan, zenti gsterilmeden yaplan, zenmeden yaplan.
zerk
* Ayr bir yasaya bal olarak kendi kendini ynetme yetkisi olan (kurulu), muhtar, otonom.
zerkleme
* zerklemek ii veya durumu.
zerklemek
* zerk duruma gelmek.
zerkletirme
* zerkletirmek ii veya durumu.
zerkletirmek
* zerk duruma getirmek, zerklik vermek.
zerklik
* Bir topluluun, bir kuruluun ayr bir yasaya bal olarak kendi kendini ynetme, hakk muhtariyet,
otonomi.
* Bir kiinin, bir topluluun kendi uyaca yasay kendisinin koymas .
zet
* Bir yaz veya szn anlam n daha ksa ve zl biimde veren yaz veya sz, hulsa, fezleke.
* Filmin konusunu en ksa biimde anlatan, bir senaryo almasnn ilk basama olan metin.
zetleme
* zetlemek ii.
zetlemek
* Bir yaz veya sz daha az szle, daha ksa bir biimde anlatmak, zn vermek, ksaltmak, hulsa etmek.
zetlenme
* zetlenmek ii.
zetlenmek
* zet durumuna getirilmek, hulsa edilmek.
zezer
* zezerlikle ilgili olan, mazoist.
* zezerlik sapnc gsteren kimse, mazoist.
zezerlik
* Fiziksel ac veya aalatc davranlarla doyuma ulama biiminde beliren cinsel sapk nlk, mazoizm.
zge
* Baka.
zgeci
* Kiisel yarar gzetmeksizin bakasna yararl olmaya al an (kimse) dierkm.
zgecil
* zgeci tutumu olan.
zgecilik
* zgeci olma durumu, dierkml k.
zg
* zellikle birine veya bir eye ait olan, belli bir kimsede veya eyde bulunan, has, mahsus.
zgl
* Bir trle ilgili, bir tre ilikin.
zgl a rlk
* Bir cismin 1 cm hacmindeki parasnn a rl .
zgleme
* zglemek ii.
zglemek
* (bir ey veya bir yeri) Birine, bir eye ayrmak, vermek, hasretmek, tahsis etmek.
zgllk
* zgl olma durumu.
zglk
* zg olma durumu, hasiyet.
zgn
* Yaln z kendine zg bir nitelik tayan, orjinal.
* Bir bulu sonucu olan, nitelikleri bakmndan benzerlerinden ayr ve stn olan.
* eviri olmayan, asl olan (metin).
zgnleme
* zgnlemek ii.
zgnlemek
* zgn duruma gelmek.
zgnletirme
* zgnletirmek ii.
zgnletirmek
* zgn duruma getirmek.
zgnlk
* zgn olma durumu, orjinallik.
zgr
* Herhangi bir kstlamaya, zorlamaya, arta bal olmayan, serbest, hr.
* (ulus, lke iin) Ynetim bakmndan yabanc bir gcn etkisi alt nda bulunmayan baka bir ynetime bal
olmayan, bamsz, hr.
* Kendi kendine hareket etme davranma, karar verme gc olan.
* Tutuklu olmayan, hr.
* Bakasnn klesi olmayan, hr.
* Siyas bir g tarafndan denetlenmeyen, engellenmeyen.
* Toplumsal basklara, zellikle grg kurallar na boyun emeyen, tav r ve davranlarnda serbest olan.
zgrce
* zgr bir biimde.
zgrleme
* zgrlemek ii.
zgrlemek
* zgr duruma gelmek.
zgrletirme
* zgrletirmek ii.
zgrletirmek
* zgr duruma getirmek, zgr hle gelmesini salamak.
zgrlk
* Herhangi bir kstlamaya, zorlamaya bal olmaksz n dnme veya davranma, herhangi bir arta bal
olmama durumu, serbest.
* Her trl d etkiden bams z olarak insann kendi iradesine, kendi dncesine dayanarak karar vermesi
durumu, hrriyet.
zgrlk
* zgrlk yanl s.
zgrlk demokrasi
* Bireylerin her trl dncelerine sayg gsteren, yasak koymayan demokrasi biimi.
zgrlklk
* zgrlk olma durumu.
zlem
* Bir kimseyi veya bir eyi grme, kavuma istei, hasret, tahassr.
zleme
* zlemek ii, itiyak.
zlemek
* Bir kimseyi veya bir eyi grmeyi, kavumay istemek, grecei gelmek.
zlemini ekmek
* Arzulamak, ok zlemek, hasretini ekmek.
zlemini duymak
* yrekten istemek, arzu etmek.
zlemli
* zlemi olan, zleyen, hasretli.
zlenme
* zlenmek ii.
zlenmek
* zlemek iine konu olmak.
zlenti
* zlem, hasret.
zlentili
* zlem tayan, zlem dolu.
zleme
* zlemek ii, arlama.
* Aacn ounlukla ze yak n blmlerinin artk z su iletmemesi ve bunun sonucunda kuruyup sertlemesi
olay.
zlemek
* z durumuna veya zl bir duruma gelmek, ar lamak.
* (tah l iin) Olgunlamak.
zletirme
* zletirmek ii, arlatrma.
zletirmeci
* zletirmeden yana olan kimse.
zletirmecilik
* Bir dili yabanc gelerden ar tarak ar, kat ksz bir duruma getirme ve kendi imknlaryla gelitirmeyi
amalayan alma.
zletirmek
* z durumuna getirmek, zl durum kazandrmak, arlatrmak.
zletme
* zletmek ii.
zletmek
* zlemesine yol amak.
zleyi
* zlemek ii veya biimi.
zl
* z olan, z blm oka olan.
* Benliinde, varl nda, yapsnda herhangi bir nitelik bulunan.
* (toprak iin) Yapkan, verimli.
* Gereksiz sz kullanmadan dnceyi bildiren.
zl amur
* Yapkan amur.
zl sz
* Gereksiz ayrntlardan arnm sz.
zl un
* Hamuru yapkan olan un.
zlk
* Bir eyin durumu, mahiyet.
* (grevli) Kii, zat.
zlk hakk
* Genel memur stats iinde kiinin, kanunlar n ngrd ekil ve artlara bal olduu hakk.
zlk ileri
* Bir kuruluta grevlilerin atanmalar, ykselmeleri ve emeklilikleri gibi kiisel i lemlerin btn ve bu ileri
yrten blm, zat ileri.
zne
* Bir cmlede bildirilen ii yapan veya yklemin bildirdii durumu zerine alan kimse veya ey, fail: ocuk
uyudu. ocuk sevildi. ocuk henz kktr cmlelerinde ocuk sz znedir.
* Bilinci, sezgisi, d gc olan, baz filozoflara gre de d dnyaya kart olan birey.
zne grubu
* Birden ok kelimeden oluan ve cmlelerle btnyle zne grevinde bulunan szler.
zne bei
* zneyle ilgili olarak kullanlan szlerin btn.
znel
* zneye ilikin olan, znede oluan, nesnelerin gereine deil, bireyin dnce ve duygularna dayanan,
enfs, sbjektif, nesnel kart.
znelci
* znelcilik yanls, znelcilii benimseyen ve savunan (kimse), sbjektivist.
znelcilik
* Btn bilgilerin zneye ilikin ve deer yarglarnn bireysel, znel olduunu ileri sren reti,
sbjektivizm.
znellik
* znel olma durumu, sbjektivite, nesnellik kar t.
zr kabahatinden byk
* bir su veya kabahat iin zr dilerken daha byk su ileyen kimseler iin sylenir.
zsel
* z ile ilgili.
zsever
* Kiinin kendi benliine kar duyulan balanma, hayran olma, narsist.
zseverlik
* Kiinin kendi bedensel ve ruhsal benliine kar duyduu hayranlk ve bal l k, narsisizm.
z sz bir
* dnd gibi syleyen veya davranan.
zmleme
* zmlemek ii, temessl, temsil, asimilasyon, anabolizma, yadmlama kart.
* Edinilmi olan bilgileri kendi z mal durumuna getirme.
zmleme dokusu
* Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata eviren, daha ok yapraklarda bulunan doku.
zmlemek
* (canl varlklar) Dardan aldklar besinleri, deiiklie uratarak yeni bir birleimle, organizmann
gereksinme duyduu maddeler durumuna getirmek, temsil etmek.
* Edinilmi olan bilgileri bireyin z mal durumuna getirmek.
zmlenme
* (besin iin) zmlemek ii.
* Edinilmi olan bilgiler bireyin z mal durumuna gelme.
zmlenmek
* zmlemek iine konu olmak.
zmseme
* zmsemek ii veya durumu.
zmsemek
* zmlemek.
zmsenme
* zmsenmek ii veya durumu.
zmsenmek
* zmlenmek.
zn erosluk
* Kiinin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sapnc, otoerotizm.
znl
* Bir eyin asl nda veya gereinde olan, ilinekle ilgili olmayp zde bulunan, derun, zat, d nl kart.
zr
* Bir kusurun, bir suun elde olmadan yapld n ileri srme veya bu kusurun ho grlmesini gerektiren
sebep, mazeret.
* Sakatl k, bozukluk, eksiklik veya elverisizlik, kusur, defo.
zr dilemek
* zrn ileri srerek bir ii yapmay istememek, bir iten balanmasn istemek.
* yapt bir yanltan tr balanmasn istemek.
zrl
* zr olan.
* Eksiklik, sakat veya kusuru olan, defolu.
zrsz
* zr olmayan.
* zr olmaksz n.
zt
* Ekstre, hulsa.
zveren
* zverili.
zveri
* Bir ama uruna veya gerekletirilmesi istenen herhangi bir ey iin kendi menfaatlerinden vazgeme,
fedakrl k.
zverili
* zveri ile davranan, zverisi olan, fedakr.
P
* Fosfor'un k saltmas.
p, P
* Trk alfabesinin yirminci harfi. Pe ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tmsz, patlayc ift dudak
nszn gsterir.
Pa
* Protaktinyum'un ksaltmas.
pabucu bye okutmak
* akls zca davrananlar iin alayl bir t olarak kullanl r.
pabucuna kum dolmak (veya ta kamak)
* ortaya kan durum kars nda tedirgin olmak.
pabucunu dama atmak (veya pabucu dama atlmak)
* kendinden stn birinin kmasyla gzden dmek.
pabucunu eline vermek
* kovmak.
pabucunu ters giydirmek
* g bir duruma sokarak tella karmak.
pabu
* Ayakkab.
* Masa, sandalye gibi mobilyalar n ayaklarna taklan metal veya plstik eklenti.
* letken telleri elektrik birimlerine balayan veya civatal balanty salayan para.
* Bina kolonlarnn temeldeki basma yzeyinin geni ve daha gl olarak younlatr lm blm.
pabu brakmamak
* ylmayp, yapaca ndan vazgememek, aldrmamak, korkmamak.
pabu eskitmek (veya paralamak)
* bir i iin bir yere ok gidip gelmek, ii takip etmek.
pabu kadar dili olmak
* kabaca ve terbiyesizce kar lk vermek.
pabu pahal
* birinin uramaya kalkt kimsenin, kendinden gl kmas durumunda sylenir.
* herhangi bir durum veya giriilen iin sonunda zararl kma ihtimali bulunduunu belirtir.
pabuu
* Ayakkab yapan veya satan kimse, ayakkabc.
* Ayakkab kar larak girilen yerlerde ayakkablar bekleyen kimse.
pabuuluk
* Ayakkabc nn ii, ayakkab cl k.
pabular n evirmek
* dolayl olarak kovmak.
pabulu
* Ayanda pabucu olan.
pabuluk
* Evlerde veya cami girilerinde kapdan girilince ayakkab kar lan veya konulan, genellikle raflar olan yer.
pabusuz
* Ayanda pabucu olmayan.
pabutan aa
* aalk.
pa
* Ba.
paa
* Pantolon, don, alvar gibi giyeceklerde bacaklarn kt aa blm.
* Kasaplk hayvanlar n kesilmi aya .
* Kasaplk hayvanlar n ayaklarndan yap lan orba.
paa gn
* Dnn paa orbas ziyafeti ekildii ertesi gn.
paa kasnak
* Yal grete, greinin bir elini hasm nn paasndan, teki elini de ap arasndan geirerek kispetin
belinden kavrayp kars ndakini yenmek iin s rtst evirmesi biiminde uygulanan bir oyun.
paac
* Kasaplk hayvanlar n ayaklarn satan kimse.
* Paa, ikembe piirilen dkkn.
paacl k
* Paacnn ii veya meslei.
paal
* Ekmek yapmak iin eitli tahllarn yasaya gre belirlenen gerekli karm oran.
* eitli eylerin karm .
paalar (veya kollar) svamak
* bir ie girimek iin hazrlanmak.
paalar ndan akmak
* pislik ve kirin okluunu belirtmek iin kullanlr.
paal
* Herhangi bir biimde paas olan.
* Tyleri ayaklarna kadar uzanan (ku veya kmes hayvan).
paalk
* Pantolon, alvar veya uzun klot paasnn ayak bileini saran blm.
* Paa orbas yapmak iin ayr lm.
* Gelinin paa gn giydii giysi.
* Otomobilde tekerlein ta, amur atmasn nleyen ve tekerlek arkalarna taklan lstik veya plstikten
yaplm ara.
paarz
* apraz.
paas dk
* Giyimine dikkat etmeyen, pasakl.
paas ndan tutup atmak
* hakaretle kovmak.
paas n ekecek (veya toplayacak) hli olmamak
* gsz, beceriksiz olmak.
paas z
* Paas olmayan veya iinde paa bulunmayan.
paavra
* Eskimi bez veya kuma paras , aput.
* Deersiz ve iren ey veya kimse.
paavra gibi
* deersiz kimse veya eyleri nitelerken kullanlr.
paavra hastal
* Grip, nezle, enflenza.
paavrac
* Paavra toplayp satan kimse.
paavracl k
* Paavra toplayp satma ii.
paavralama
* Paavralamak ii veya durumu.
paavralamak
* Paavra durumuna girmek.
paavraya evirmek (veya paavrasn karmak)
* ok hrpalamak, dank, bozuk veya berbat bir duruma getirmek.
paay kapt rmak
* yakalanmak, ele geirmek.
* kart , ama sonradan ayrlmak istedii bir i ten kendini kurtaramamak.
* diledii gibi davranamamak.
paay kurtarmak
* kendini bir dertten, tehlikeden veya zor durumdan kurtarmak.
paoz
* Kefal trnden bir balk (Mugil cephalus).
* Fahie.
padalya
* ldrldkten sonra ss amacyla ii doldurulmu hayvan.
padiah
* Osmanl mparatorluunda devlet bakanna verilen unvan, hkmdar, sultan.
padiah
* Padiah ile ilgili, padiaha ait.
padiahlk
* Padiah olma durumu, hkmdarlk, sultanlk.
* Padiahn grevi.
* Padiahn ynetimi.
* Padiahn saltanat dnemi.
* Padiah taraf ndan ynetilen lke.
padok
* (hipodromda) Yar atlarnn yedekte gezdirildikleri yer.
pafta
* Byk harita, pln veya modeli oluturan ayr paralardan her biri.
* Metal ubuk ve borulara di aan let, yivaar.
* Ss iin at takmlar na veya baka yerlere taklan metal pul veya aklan iri bal ivi.
* Byk benek, leke.
paftal
* Paftas olan.
paftas z
* Paftas olmayan.
pagan
* ok tanr l dinden olan (kimse).
paganizm
* ok tanr cl k.
pagoda
* in, Japonya gibi Uzak Dou lkelerindeki tap naklara verilen ad.
pah
* Eik olarak kesilmi kenar.
* Bir yap eleman nda eik bir yzey elde etmek amacyla keskinlii giderme.
paha
* Deer, fiyat.
paha biilmez
* deeri llemeyecek kadar yksek.
paha bimek
* deerini tahmin etmek veya belirlemek.
pahac
* Pahal mal satan kimse.
pahacl k
* Pahac olma durumu.
pahal
* Ters, aksi.
pahalanma
* Pahalanmak ii.
pahalanmak
* Pahal duruma gelmek, fiyat artmak, pahal lamak.
pahal
* Pahas yksek olan, ucuz kart .
pahalca
* Biraz, pahal gibi.
pahallama
* Pahallamak ii.
pahallamak
* Pahalanmak.
pahall k
* Bir eyin fiyat nn yksek olmas durumu veya pahal olma durumu.
* Fiyatlar n genel olarak ykselmesi fiyat art .
pahalya oturmak (veya pahalya mal olmak)
* ok para, zveri, emek gerektirmek, kolay elde edilememek veya zarara, s k ntya yol amak.
pahas na
* karl nda uruna, ... iin.
pahaya kmak
* pahalanmak, pahallamak.
pahaya gemek
* deerli bir eymi gibi esirgenmek.
pahlama
* Pahlamak ii.
pahlamak
* Bir parann keskin kenarn keserek pah durumuna getirmek, keskinliini gidermek.
pak
* Temiz.
paket
* inde bir veya birok ey bulunan, kda sarlarak hazrlanm , elde tanacak byklkte nesne.
* Yiyecek, il gibi eylerin k da sar larak veya bir kutuya konularak sata hazr duruma getirilmi belli bir
miktar.
paket etmek
* paketlemek.
paket program
* Banda veya filme alnp gerektiinde radyo ve televizyonda yaymlamak iin hazrlanm program.
paket ta
* Drt ke yontulmu kald rm ta.
paket tur
* Bir veya birden fazla yere ynelik olarak dzenlenen ula m, konaklama gibi ihtiyalar kapsayan tur.
paketleme
* Paketlemek ii.
paketlemek
* Bir veya birka eyi kada sararak veya kutuya koyarak balamak.
* Birini batan savmak, atlatmak.
paketleni
* Paketlenmek ii veya biimi.
paketlenme
* Paketlenmek ii.
paketlenmek
* Paketlemek iine konu olmak.
paketletme
* Paketletmek ii.
paketletmek
* Paketlemek iini yaptrmak.
paketleyi
* Paketlemek ii veya biimi.
Pakistanl
* Pakistan halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
paklama
* Paklamak ii.
paklamak
* Temizlemek.
paklanma
* Paklanmak ii.
paklanmak
* Temizlenmek.
pakl k
* Temizlik.
pakt
* Antlama.
pal
* Bir cins gvercin.
pala
* Kavisli, k sa, u blm geni, kabzas na doru daralan bir tr kl .
* Krek gibi baz aralarn, enli ve yass blm.
* Bir yere aprazlama konulan yass kiri veya kereste.
pala
* Bez paralarndan dokunan basit kilim, yazg.
* Eski, kullanlm eya veya giysi.
pala b yk
* Gr, uzun, yanaklara doru k vrk byk.
* Pala byklar olan, pala b ykl.
pala b ykl
* Gr, uzun ve kvrk byklar olan kimse.
pala almak (veya sallamak)
* uramak, didinmek, abalamak.
pala ekmek
* palay belinden karp vurmak.
pala srtmek
* abalamak, uramak.
paladyum
* Atom numaras 46, younluu 11,4 olan, 1500 C de eriyen, tel durumuna getirilebilen, bal ca zellii
hidrojeni sourmak olan ok sert bir element. Ksaltmas Pd.
palalk
* at kiriinin yan .
palamar
* Gemileri iskele, rht m veya amandraya balamaya yarayan kaln halat.
palamar boyu
* Deniz milinin onda biri,120 kula.
palamar paras
* Gemilerin bir iskeleye yanamak iin dedikleri para.
palamar resmi
* Bkz. palamar paras.
palamarc
* Grevi, gemilerin yanama, kalkma vb. s rasnda gemiden verilen palamar iskeleye, amandraya takmak,
karmak olan kimse.
palamar koparmak (veya zmek)
* kamak, svmak.
palamut
* Uskumrugillerden, ortalama 1 veya 2 kg gelen, eti esmer, k lksz ve pulsuz bir bal k (Pelamys sarda).
Byklne gre trl adlar alr.
palamut
* Yurdumuzda yetien mee trlerinin uzunca, f nda benzeyen, sert ve przl, bir yksk iinde bulunan,
tanen bakmndan zengin meyvesi, pelit.
palamut meesi
* Yurdumuzun bat blgesinde yetien 5-10 m yksekliinde, k n yapraklar n dken bir mee tr
(Valonea).
palamutlama
* Palamutlamak ii.
palamutlamak
* Deriyi sepilemek iin palamut maddesi doldurulmu ukura yatrmak.
palamutlular
* Kayngiller.
palan
* Genellikle eeklere, bazen de atlara vurulan, kasz, enli, yayvan ve yumuak bir eit eyer.
palan vurmak
* palan hayvann srtna koyup balamak.
palandz
* emenin musluk ta.
palandken
* Tal k yoku.
palanga
* Bir halatla makaralardan oluturulan, ar cisimleri kaldrmaya, saa sola dndrmeye yarayan donan m.
palangal
* Palangas olan.
palangasz
* Palangas olmayan.
palanka
* Aa ve toprakla yaplm , hendekle evrilmi kk hisar.
palas
* Lks otel veya gsterili yap .
* Kolay, rahat.
* Kolaylk gsteren, hoa giden (nesne, kimse, yer).
palas
* Kei klndan dokunmu kaba kilim, yayg.
palas pandras
* Gerei gibi derlenip toparlanmaya vakit bulamadan, arabuk.
palaska
* Askerlerin bellerine baladklar veya gslerine aprazlama taktklar, zerinde fiek, kasatura vb.
koymak iin yerleri bulunan, genellikle kseleden yaplm kay .
palaspare
* Pasakl, yrt k giysi.
palavra
* Herhangi bir konuda geree aykr, uydurma sz veya haber; uzun ve bo konuma, martaval.
* Genellikle posta vapurlarnda st gvertenin altndaki gverte.
palavra savurmak (atmak veya skmak)
* uydurma, aslsz bir sz veya haberi gerekmi gibi ortaya atmak; abartarak konumak, byk baar lardan
sz etmek.
palavrac
* Uydurma sz veya haber ortaya atan, yapt i leri abartan, bu davranlar huy edinmi olan (kimse),
tra.
palavracl k
* Palavra syleme al kanl.
palaz
* Kaz, rdek, gvercin gibi baz ku yavrularn n civcivlikten sonraki durumu.
palazlama
* Palazlamak veya palazlanmak ii.
palazlamak
* (ku yavrusu) rileip semirmek.
* (kk ocuk) Gelimek.
* Varl artmak, zenginlemek.
palazlanma
* Palazlanmak ii veya durumu.
palazlanmak
* Gelimek, iri duruma gelmek, bymek.
* Varl artmak, zenginlemek.
palazlama
* Palazlamak ii.
palazlamak
* rilemek, gelimek, bymek.
paldm
* Yk ve binek hayvan nn, semer veya eyerinin ileri kaymas n nlemek iin arka ayaklarn n kaba etleri
zerinden geirilen kay.
paldm amak
* baaramayaca bir ie girimek.
paldr kldr
* Kaba bir grlt kararak, grlt ile.
* Anszn ve kurallara uyulmaksz n.
paleograf
* Eski el yazlar uzman .
paleografi
* Eski el yazlarn okuma bilgisi.
paleontoloji
* Jeolojik devirlerde yer yznde yaam varlklar inceleyen bilim dal.
paleozoik
* En eski fosillerin oluturduklar jeolojik zaman.
* Bu zamanla ilgili.
palet
* Ressamlarn boyalar zerine dizerek fra ile kart rdklar tahta veya porselen levha.
* Sanayide eitli amalarla kullanlan yayvan ve geni levha.
* Hzl yzmek iin ayaa geirilen ara.
* Tank n her trl arazide yol almasn salayan iki yan ndaki tekerleklerini iine alan metal erit, trtl (II).
paletli
* Paleti olan (tat).
paletsiz
* Paleti olmayan (tat).
palt
* Bkz. pelit.
palikarya
* Kabaday Rum delikanl s.
* (yermeli olarak) Yunanl.
palisat
* zmleme iini yapan yapraklar n st yzndeki dokunun ad olan palisat dokusu teriminde geer.
palisat dokusu
* Palisat.
palmitat
* Palmitik asidin tuzu veya esteri.
palmitik
* Doymu bir ya asidi CH3-(CH2)14-CO2H ve bu asitten treyen birleikler iin kullanlr.
palmitik asit
* Yal maddelerin pek ounda palmitin durumunda bulunan, suda znmeyen, alkol ve eterde znen
beyaz, tats z bir kat .
palmitil
* Palmitik asitten treyen C15H31-CO formlndeki tek deerli kk.
palmitin
* Gliserinin palmitik esteri.
palmiye
* Palmiyegillerden olan aalarn genel ad.
palmiyegiller
* Genellikle scak blgelerde yetien, basit bir kon gvde ve bu gvdenin tepesinde yelpaze biiminde telek
damarl yapraklar olan, hurma ve Hindistan cevizi aalarn iine alan bir familya.
palmiyelik
* Palmiyesi ok olan yer.
palto
* Souk havalarda br giyeceklerin stne giyilen kaln kumatan giysi.
paltolu
* Paltosu olan.
paltoluk
* Palto yapmaya elverili kuma.
paltosuz
* Paltosu olmayan.
palze
* Bir eit pelte.
palze gibi
* beyaz, dolgun ve titrek (ten).
palyao
* Genellikle panayr tiyatrolar nda, sirklerde gldrc rol oynayan acayip kl kl, yz ar ve komik
makyajl oyuncu.
palyao gibi
* gln olacak derecede acayip k lkl .
palyaoluk
* Palyao olma durumu veya palyaonun yapt i .
* Tav r ve davranta gldrclk.
palyatif
* Yeterli etkinlii olmayan, bir sre iin olan, geici, muvakkat.
palyo
* Ksa ve iki yan keskin, dz k l.
pampa
* Gney Amerika'daki bozk rlara verilen ad.
pamuk
* Ebe gmecigillerden, koza biimindeki meyvesi , drt, be dilimli olan, s cak blgelerde yetien tarm
bitkisi (Gossypium).
* Bu bitkinin tohumlarnn evresinde olumu ince, yumuak tellerin ad.
* lenmi pamuk.
* (dokumacl kta) lenmi pamuktan yap lm .
pamuk atmak
* yay ve tokmakla pamuu ditmek.
pamuk bal
* Beyaz bal.
pamuk bal
* Ilman denizlerde yaayan, srt mavi, karn beyaz, tehlikeli bir kpek bal (Carcharius glaucus).
pamuk bezi
* Pamuktan dokunan bez.
pamuk elmas
* Pamuk telleri ve tohumla dolu bir kapslden oluan pamuk bitkisinin meyvesi.
pamuk gibi
* ok yumuak.
* iyi huylu, munis.
pamuk iplii
* Pamuktan yap lan mat ve parlak diki ve nak iplii.
pamuk ipliiyle balamak
* etkisi az srecek bir are ile geitirmek.
pamuk ta
* Birtakm kaynak sularn n dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, traverten.
pamuk ya
* Pamuk ekirdeklerinden elde edilen, zeytinyana benzer bitki ya.
pamukaki
* Beyaz i ilemekte kullanlan bir eit parlak pamuk iplii.
pamuku
* Pamuk yetitiren kimse.
* Pamuk al p satan kimse.
pamukuk
* Genellikle bebeklerde grlen ve bir mantardan ileri gelen, sindirim organnda, azda ortaya kan iltihapl
hastal k, aft.
pamukuluk
* Pamuk yetitirme ve satma ii.
pamuklanma
* Pamuklanmak ii.
pamuklanmak
* st incecik pamuk biiminde kf balamak.
* (toz iin) Pamuk gibi olmak.
pamuklu
* Pamuk iplii veya baka iplikler kartr larak dokunmu (kuma).
* Yzyle astar arasna pamuk yaylarak dikilen hrka.
panama
* Orta Amerika'da yetien bir bitkinin yapraklarndan rlm yumuak hasr apka.
* zel olarak dokunmu bir kuma tr.
Panamal
* Panama Cumhuriyeti halk ndan olan kimse.
panayr
* Belli zamanlarda ve genellikle kk yerleme birimlerinde kurulan, sergi niteliini de ta yan byk pazar.
panayr yeri
* Panay rn kurulduu alan.
* ok kalabalk yer.
panayrc
* Panay rda sat yapan kimse.
panayrclk
* Panay rc nn ii veya meslei.
pancar
* Ispanakgillerden, vitamince zengin bir bitki (Beta vulgaris).
* Bu bitkinin eker elde edilen kal n ve etli kk.
pancar gibi olmak (veya pancar kesilmek)
* kan hcum edip ok k zarmak.
pancarc
* Pancar yetitiren ve satan kimse.
pancarc lk
* Pancar yetitirme ve satma ii.
pancarlama
* Pancarlamak ii veya durumu.
pancarlamak
* Pancar rengini almak.
pancur
* Bkz. panjur.
panda
* Etillerden, Avustralya ile Himalaya ormanlarnda yaayan, tyleri sk ve pas krmzs renginde, karn,
bacaklar kara, postu beenilen bir hayvan (Ailurus fulgens).
pandantif
* nce bir zincirle boyna tak lan deerli tak.
pandispanya
* Yumurta katlarak yaplan ekerli, kabar k, yumuak bir tr pasta.
pandispanya gazetesi
* Uydurulmu yalanlar, hikyeler.
pandomima
* Tanzimat ve Merutiyet dnemlerindeki tiyatrolarn ounda izlenen oyunlar aras na sktr lan szsz
oyun.
* Pantomim.
pandomima kopmak
* izleyenler iin elendirici bir kavga kmak.
pandufla
* Bkz. pantufla.
pandl
* Sarka, rakkas.
panel
* Dinleyiciler nnde, seilmi bir konumac grubunun bir konuyu tartmak amac yla dzenledii toplant,
toplu grme, a k oturum.
* Yerletirilecei yzeyin bir blmne uyan, ounlukla dikdrtgen biiminde dzgn para.
panel kpr
* Alacak bir engelin bir yannda oluturularak br yana ulam salayan, ta yc kk elemanlardan
oluan kpr.
panie kaplmak
* ok korkmak.
panie vermek
* byk bir dehete drmek, ok korkutmak.
panik
* Topluluu kaplayan an dehet duygusu, byk korku, rk.
panik olmak
* byk korku yaratan bir olay birdenbire ortaya kmak.
panik yaratmak
* korku, dehet uyandrmak.
panikleme
* Paniklemek ii veya durumu.
paniklemek
* Panie kap lmak.
Panislmc
* Panislmizm yanls.
Panislmcl k
* Panislmizm akmn benimseme.
Panislmizm
* Btn Mslmanlar ayn ynetim altnda toplama amac n gden politik akm.
panjur
* Gereine gre gnei ve rzgr nlemeye, azaltmaya yarayan, alr kapan r dar ve yatay tahtarlardan,
plstikten veya metal gerelerden yap lm, pencerenin iki yan na tak lan kapatma kanad .
pankart
* Toplant ve gsterilerde ta nan, zerinde benimsenen amac n birka szle gsterildii karton veya bezden
levha.
pankartl
* Pankartl olan veya pankart bulunduran.
pankras
* Grele boksu veya yumruk dvn birletiren spor karlamas.
pankreas
* Midenin arkasnda bulunan, boaltc kanallar yla onikiparmak ba rsana bal, i ve d salglar olan iri
bir bez.
pano
* zerine bildiri, aklama veya tantma ktlar tutturmak iin hazrlanm levha.
* Elektrikle alan aralarn kontrol ve komuta dmeleri, ekran, sinyal lmbas gibi paralarnn bir arada
topland blm.
* Aa duvar kaplamalarna veya tavanlara ss iin konulan resim.
* Hafif malzemeden yaplan ve iki yz kontrplakla kaplanan levha.
* nceden belirlenmi sn rlar ierisinde alan cevher alan.
panorama
* Yksek bir yerden bakl nca gz nne serilen geni grn.
* Genel grnm.
panoramik
* Geni gr alan n kaplayan.
pansiyon
* Btn veya bir blm srekli veya belli bir zaman iin kiraya verilen, istee gre yemek de veren ev.
* cretli renci yurdu.
pansiyoncu
* Pansiyon sahibi.
* Pansiyon ileten kimse.
pansiyonculuk
* Pansiyon sahibi olma durumu.
* Pansiyon iletme ii.
pansiyoner
* Bir pansiyonda oturan kimse.
Panslavizm
* Slav as ll btn halklar ayn ynetim alt nda toplama amac gden politik akm ve hareket.
pansuman
* Yara temizlii ve bak m .
pansuman yapmak
* yarann temizlik ve bak m n yapmak.
pansumanc
* Pansuman yapmay meslek edinmi kimse.
pansumancl k
* Pansuman yapma ii.
panteist
* Panteizm yanls.
panteizm
* Tanr ile evreni birletirip zletiren felsefe retisi veya sistemi.
panteon
* Yunanl ve Romallarn en byk tapnaklarna verdikleri ad.
* Bir halkn, bir ulusun btn tanr lar .
* Byk yararlk gstermi kimselerin gmld ulusal an t.
panter
* Pars.
pantograf
* Bir biimi bylterek veya klterek kopya etmek iin kullanlan kollu, eklemli bir tr cetvel.
pantol
* Pantolon.
pantolon
* Belden balayan ve genellikle paalar ayak bileklerine kadar inen giyecek.
pantoloncu
* Pantolon diken terzi.
pantolonculuk
* Pantolon dikme veya satma ii.
pantomim
* Dnce ve duygular mzik veya trl eyalar eliinde bazen dansla, bazen de gvde ve yz
hareketleriyle yanstmay amalayan oyun, szsz oyun.
pantufla
* Aba terlik.
pantuflac
* Pantufla yapan veya satan kimse.
* Dolandr c, yankesici.
pantuflacl k
* Pantufla yapma veya satma ii.
Panturanizm
* Bkz. Turancl k.
Pantrkizm
* Bkz. Trklk.
panzehir
* Zehrin etkisini ortadan kald rabilme zellii olan madde, antidot.
panzehir otu
* Kk, beyaz iekli, kk zehirli, ok yllk ve otsu bitki (Cynanchum acutum).
panzehir ta
* Antilop gibi hayvanlarn midesinde oluan, zehiri nleyici etkisi olan ktle.
* Bkz. opal.
panzer
* kinci Dnya Savanda Alman ordusunun kulland, gnmzde polisin kanunsuz sokak gsterileri gibi
hareketleri bastrmak iin yararland , yksek tekerlekli, zrhl, hafif silhlarla donat lm ara.
papa
* Katolik kilisesinin, bir meclis tarafndan seilen, Vatikan'da oturan ve sa Peygamber'in vekili saylan
bakan.
papaan
* Papaangillerden olan kulara verilen ad.
* Duyduklarn dnmeden olduu gibi tekrarlayan kimse.
papaan anahtar
* Sacdan yaplm kk apl boru ve balant paralarn n sklp taklmasnda kullan lan anahtar.
papaan gibi ezberlemek
* anlamn bilmeden ezberlemek.
papaan gibi tekrarlamak
* pepee, art arda sylemek.
papaan yemi
* Bkz. aspur.
papaangiller
* Ayaklar trmanmaya uygun, canl , z t renkli, basit konumaya altrlabilen, papaan, muhabbet kuu gibi
scak lke kularn iine alan familya.
papaanlar
* Tek familyas papaangiller olan, papaan olarak bilinen btn kular kapsayan tak m.
papaanlk
* Duyduklarn dnmeden, anlam n bilmeden tekrarlama durumu.
papak
* Uzun tyl kalpak.
papalk
* Papan n makam veya grevi.
* Ba nda papann bulunduu siyas ve din kurum.
papalina
* Sardalye yavrusu.
papara
* Ekmek, peynir ve et suyu veya st ile yaplan bir tr yemek.
* Azar.
papara
* Orta oyununda zurnaya verilen ad.
papara (veya z lg t) yemek
* ok azarlanmak.
papatya
* Birleikgillerden, 20-50 cm ykseklikte, baharda iek aan, ta yapraklar beyaz, ortas sar kmeli, bir
yll k otsu bir bitki (Matricaria chamomilla).
papatya fal
* Niyet tutup "olacak, olmayacak" diye papatyann yapraklarn birer birer kopararak baklan fal.
papatyal
* Papatyas olan.
papatyas z
* Papatyas olmayan.
papaya
* Bir tr meyve.
papaz
* Hristiyan din adam.
* zerinde papaz resmi olan iskambil kd .
papaz bal
* Kk bir eit kaya bal (Chromis chromis).
papaz balgiller
* Ilman denizlerde yaayan kemikli balklar familyas.
papaz her gn pilv yemez
* insann nne her zaman ayn nitelikte elveri li bir imkn kmaz.
papaz karas
* Krmz arap yap mnda kullanlan bir tr zm cinsi.
* Bu zmden yaplan krmz arap.
papaz uurmak
* ikili elence dzenlemek.
papaz yahnisi
* Soanl , sar msakl, arapl veya sirkeli bir et yemei.
papaza dnmek
* salar ve sakal uzamak, darmadan olmak.
papaza kzp oru (veya perhiz) bozmak
* bakasna k zp kendisine zarar verecek i grmek.
papazi
* Bir tr ince, ipekli kuma.
papazkat
* Bir tr iskambil oyunu.
papazlk
* Papaz olma durumu veya papazn grevi.
papazlk etmek
* ders vermek, ikna edici szlerle kand rmak.
papel
* Bir liralk kt para.
* Para, zellikle k t para.
papelci
* Sokaklarda iskambil ktlaryla halk doland ran bir tr doland rc , zarf .
papelcilik
* Papelcinin yapt i.
papiki
* Sokak satc s .
papirs
* Papirsgillerden, Nil kylarnda yetien bir bitki (Cyperus papirus).
* Eski M s rl lar n papirs saplarndan yaptklar kt.
* Bu kda yazlm el yazmas.
papirsgiller
* Bir eneklilerden, rnei papirs olan otsu bitkiler familyas .
paprika
* Ac s az bir eit krmz biber.
papura
* ki ift kzle ekilen a r saban.
papyekue
* Bkz. kue k d.
papyon
* Kelebek biiminde, bir engelle veya lstik bala yakaya tutturulan kravat, papyon kravat.
par par
* Bir parlty veya titremeyi anlat r.
par par yanmak
* yksek atei olmak.
para
* Devlete bastrlan, zerinde saymaca deeri yazl k t veya metalden deme arac, nakit.
* Kuruun krkta biri.
para alm satm
* Para deiimi.
para babas
* Paras ok, varlkl kimse.
para basma
* Piyasaya yeni para karma.
* ok para kazanma, ileri iyi gitme.
para basmak
* darphanede veya bas m evinde metali veya kd para durumuna getirmek.
* kumarda ortaya para koymak.
para bozmak
* byk paray ufak paralarla dei tirmek.
para canls
* Paraya dkn, para gzl.
para cezas
* lenen bir suun para kar lnn devlete denmesini ngren ceza.
para czdan
* Para koymaya yarayan czdan.
para antas
* Para tamaya yarayan zel anta.
para ekmek
* bir yere yat rlm paradan bir blmn geri almak.
* para szdrmak, birinden birtakm gerekelerle para almak.
para karmak
* para basmak.
* baka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para gndermek.
para kmamak
* para yetimemek.
para darl
* Para ikinliine kar nlem olarak parann piyasada azalmasyla satn alma gcnn artmas, deflsyon.
para deiimi
* Para deitirme ilemi.
para dkmek
* bir i iin ok para harcamak.
para dnmek
* rvetle i yaplmak.
para etmek
* deeri olmak.
para etmemek
* deeri pahas na satlamamak.
* etkisi olmamak, ie yaramamak.
para getirmek
* kazan salamak.
para ile deil
* ok ucuz.
para ile deil, sra ile
* her iin parayla yap lmayacan anlatr.
para kesmek
* para basmak.
* ok para kazanmak.
para krmak
* ok kazanmak.
para kstlamas
* Piyasada likit para dolamn snrlandrma.
para kstlayc
* Para kstlama ilemini yapan kimse.
para olmak
* kazan salamak.
para paray eker
* elde para bulunursa onunla yeni paralar kazan lr.
para pein, krm z mein
* her iin karl an nda denmeli, anlamnda bir sz.
para pul
* Para veya para eden ey.
para saymak
* demek.
para szdrmak (veya koparmak)
* zorlayarak veya kandrarak birinden para almak.
para ikinlii
* Dolanmdaki para miktar yla, mallarn ve sat n alnabilir hizmetlerin toplam arasndaki a n
bymesinden ortaya kan ve fiyatlarn toplam ykselii, parann deerinin dmesi biiminde kendini gsteren
ekonomik parasal sre, enflsyon.
para tutmak
* para biriktirmek.
para yapmak
* para kazanp biriktirmek.
para yatrmak
* gerektiinde almak zere bir yere para vermek.
para yedirmek
* gereksiz olarak bakas na ok para harcamak.
* rvet vermek.
para yemek
* gereksiz olarak ok para harcamak.
* grevli bulunduu yerin imknlar ndan yararlanarak para almak, rvet almak.
parabellum
* Eskiden Alman ordusunda kullanlan tabanca.
parabol
* Bir dzlemin odak denen sabit bir noktadan ve dorultman denen sabit bir dorudan eit uzakl ktaki
noktalarnn geometrik yeri.
parabolik
* Parabol biiminde olan, parabolle ilgili.
paraboloit
* Oda olmayan, yaln z bir simetri ekseni bulunan ikinci dereceden yzey.
paraca
* Para ile ilgili olarak, para bakmndan.
paraol
* Gemi atmas nda eri para.
* Cumba vb. altna destek olarak konulan eri aa.
* Tek at koturularak ekilen, zeri kapal, yanlar ak bir tr araba, paraol.
paradan kmak
* para harcamak zorunda kalmak.
paradi
* Bir tiyatroda en st balkon.
paradigma
* Dizi.
paradoks
* Kklemi inan lara aykr olarak ileri srlen dnce.
paradoksal
* Aykr dnce niteliinde olan.
paraf
* Yaln z ba harflerle yazlan ksa imza.
parafazi
* Bkz. sz karkl.
parafe
* Paraf konulmu, parafla imzalanm .
parafe etmek
* adnn ve soy adnn yaln z ba harfleriyle imzalamak.
parafeleme
* Parafelemek ii veya durumu.
parafelemek
* Parafe etmek.
parafin
* Katran, petrol, neft gibi maddelerden kar lan, kat , beyaz, yar saydam, buhar parlak bir alevle yanan,
kimyasal etkenlere kar ilgisiz, kat hidrokarbon, al kan.
parafinli
* Birleiminde parafin bulunan.
* Parafine batrlm.
parafinsiz
* Birleiminde parafin olmayan.
paraflama
* Paraflamak ii veya durumu.
paraflamak
* Adnn ve soyadn n ba harflerini kullanarak imzalamak.
paragz
* Paray ok seven, paraya ok dkn.
paragraf
* Herhangi bir yaznn bir satr bandan teki satr bana kadar olan blm.
* Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat r balaryla ayrld klar ufak blmlerden her biri.
* engel iaretinin () bir baka ad.
Paraguayl
* Paraguay halkndan olan kimse.
paraka
* neli uzun balk oltas .
parakete
* Geminin saatteki hz n anlamak iin kullanlan ara.
* zerinde yzlerce ineli kstek bulunan uzun balk oltas.
paraketeci
* Parakete ile balk avlayan (kimse).
paralks
* Biri yerkrenin merkezinden, br yeryznde bulunan bir kimsenin gznden kan iki dorunun, bir
gk cisminin merkezinde birleerek oluturduklar dnlen a.
paralama
* Paralamak ii.
paralamak
* (genellikle yrt c hayvanlar iin) Paralamak.
* Ypratp eskitmek.
paralanma
* Paralanmak (I,II) ii.
paralanmak
* Parasz iken para elde etmek.
paralanmak
* Para para olmak.
* S knt ve znt iinde, olmayacak bir ile uramak, didinmek.
* Bir ite ok aba ve zen gstermek.
paralatma
* Paralatmak ii.
paralatmak
* Paralamak (II) iini yaptrmak veya paralamasna sebep olmak.
paralay c
* Paralamak iini yapan (kimse).
paralel
* Yan yana ve birbirini kesmeden, birbirine kavumadan uzanp giden (eyler), kout, muvazi.
* Yerkresi zerinde izildii var say lan, ekvatora paralel emberlerden her biri.
* Bir dnel yzeyin, eksene dik bir dzlemle kesiti.
paralel akm
* Bir paralel balantdan geen akm.
paralel kaidesi
* Ayn noktaya uygulanan iki vektrn bilekesini bulmak iin her birinin bitim ucundan brne paralel
birer izgi izilerek bir paralel kenar oluturduktan sonra vektrlerin uygulama noktasndan (bilekeli temsil etmek
iin) bir kegen ekme yolu.
paralel yz
* Her yz bir paralelkenar olan bime.
paralelizm
* Koutuluk.
paralelkenar
* Karl kl kenarlar paralel olan drtgen.
paralelletirme
* Paralelletirmek ii veya durumu.
paralelletirmek
* Koutlat rmak.
paralellik
* Paralel olma durumu, koutluk.
* Benzerlik.
paral
* Paras ok olan, zengin (kimse).
* Para karl nda salanan, bedava olmayan.
* zerinde yuvarlak ve irice benekleri olan.
paralca
* Biraz paras olan (kimse).
paralk
* Herhangi bir para deerinde olan.
* Genellikle deersizlik belirtir.
paralizi
* Fel.
paralojik
* Mantksal sistem bozukluu.
paralojizm
* Akl szgecinden geirirken bilmeyerek dlen yanlg; manta uymazlk.
parametre
* Cebirde bir denklemin kat saylarna giren deiken nicelik.
* Geometride, bir koninin odandan kan dikeyin konikle kesitii noktaya kadar olan parann uzunluu.
parametreleme
* Parametrelemek ii.
parametrelemek
* Parametreli bir eri veya yzey belirlemek.
parametreli
* Bir veya birok parametre ile ilgili.
parametrik
* Parametreli.
parampara
* Pek ok paralara ayrlm, para para olmu.
parampara olmak
* pek ok paralara ayrlmak, k rlmak.
parann st
* satn al nan eyin tutar ndan artan para.
parann yz scakt r
* parann ekiciliini ve geri evrilemeyeceini anlatr.
parankima
* zek doku.
paranoya
* Abartl gurur, kuku, gvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastal .
paranoyak
* Paranoya ile ilgili.
* Paranoyaya tutulmu kimse.
parantez
* Cmle iinde geen bir sz metin d tutmak iin o szn ba na ve sonuna getirilen yay biimindeki
i aret, yay ayra.
* Konunun d nda kalan sz ve yaz.
parantez amak
* sz veya yazn n iine, sz edilen konu ile ilgili bir blm koymak.
parantez kapatmak
* sz, konumay bitirmek.
parapet
* Kpete, korkuluk.
* Yaplarda pencere nlerinde, beton, mozaik, mermer, tahta gibi eylerden yaplm dar knt.
parasal
* Para ile ilgili, para bakmndan, nakd.
parasempatik
* Parasempatik sinir sistemi ile ilgili olan.
parasempatik sinir sistemi
* Yaatkan sinir sistemini oluturan iki sistemden biri; kalbin atlarn yavalatr, sindirim sistemini, salglar
dzenler.
paras n karmak
* ana paray kurtarmak, masrafn karmak.
paras n sokaa atmak
* deeri olmayan bir mala para vermek.
paras n yemek
* hi almadan bedavadan geinmek, birinin s rtndan geinmek.
paras yla rezil olmak
* para vererek yaptrd bir ey iyi kmamak, parasnn karl n alamamak.
paras z
* Paras olmayan.
* Yoksul.
* Para verilmeden elde edilen, bedava.
* Para verilmeksizin, parasz olarak, bedavadan, bedava.
paras z pulsuz
* Yoksul, zrt.
* Hi para harcamadan.
paras z yatl
* renim giderleri, yatacak yer ve yemei devlete kar lanan (renci).
paras zl k
* Parasz olma durumu.
paraol
* Bkz. paraol.
parat
* Yksek bir yerden den veya inen bir cismin, bir insann, dn arlatrarak yere inmesini salayan
genellikle ipekten ara.
parat birlikleri
* Paratle ini yapmak iin yetitirilmi asker birlikleri.
parat ile atlama
* parat kulesinden atlama.
* taktik amalarla belli bir blgeye havadan inme veya bir tehlikeden kurtulmak iin uaktan paratle
atlama.
parat kulesi
* Paratle atlama eitiminin yapld kule.
parat
* Bir uaktan paratle atlamak ve yere iner inmez savaabilmek amacyla eitilmi asker.
* Bir hava tatndan paratle atlayarak yere inen kimse.
paratlk
* Parat kullanma veya paratle atlama ii.
paratl
* Parat olan.
paratoner
* Yldrmsavar, imeksavar.
paratberkloz
* Gevi getirenlerde aside direnli bir bakterinin sebep olduu hastalk.
paravan
* Menteelerle birbirine bal birka paradan oluan ve yaplarda baz blmleri ayrmakta kullan lan,
katlan r, ta nr ereveli perde.
* Adndan, yetkisinden, gcnden kendisine belli etmeden yararlanlan (kimse veya kurulu).
paravan menteesi
* Dz yaprak menteelerinin benzeri, yaprakl ve iki milli mentee.
paravan yapmak
* bakasnn adndan, yetkisinden, gcnden, kendini belli etmeyerek, yararlanmak.
paravana
* Paravan.
paraya evirmek
* herhangi bir eyi para ile deitirmek.
paraya dkn
* paray ok seven kimse.
paraya k ymak
* gereken yerde para harcamaktan ka nmamak.
paraya para dememek
* ok para kazanr olmak.
* elde edilen paray az bulmak.
* bol para harcamak.
paraya pul dememek
* para kazanc pek ok olmak.
* herhangi bir paray az bulmak, kmsemek.
paray araya deil, paraya vermeli
* paray gerekli yere harcamal.
paray denize atmak
* bouna harcamak, israf etmek.
paray veren dd alar
* para harcay nca insan istediini elde edebilir.
parazit
* Asalak.
* Radyo yayn na kar an yabanc ses veya c zrt .
* Bakalarnn srt ndan geinen kimse, asalak.
parazitlenme
* Parazitlenmek ii veya durumu.
parazitlenmek
* Radyo, telsiz gibi cihazlarn yay nlar na yabanc ses karmak.
parazitli
* Paraziti olan.
parazitlik
* Asalaklk.
parazitoloji
* Asalak bilimi.
parazitsiz
* Paraziti olmayan.
para
* Bir btnden ayrlan, ayr saylan veya artakalan ey.
* Bir btnden kopmak, krlmak, yrt lmak vb.yoluyla ayrlm blm.
* Birka bir araya gelince bir btn oluturan eylerin her biri.
* Say sfat yla "tane" anlamna gelir.
* Bir edebiyat veya mzik eserinin bir blm.
* (isim tamlamalar nda) Belirtilen durumunda bazen kmseme ve deersiz sayma anlatr.
* Az bir miktar.
* ay paras, elmas paras gibi deyimlerde "benzeri", "bir rnei" gibi anlamlarda kullanlr.
* Az miktarda.
para almak
* biyopsiyi gerektiren incelemelerde canl nn belli bir yerinden doku paras karmak.
para ba na
* her para iin.
para bohas
* Bikiden artan eit eit kuma paralarnn iine konulduu boha.
para blk
* Ksm ksm, azar azar, oradan buradan.
para para
* Paralanm bir durumda, lime lime.
* Azar azar, blm blm.
para para etmek
* paralara ayrmak.
para prk
* Az, nemsiz.
parac
* Kuma toplar ndan artm paralar satan kimse.
* Makine yedek paralar satan kimse.
parac k
* Elektron, proton, ntron gibi atomu oluturan paralarn her biri, partikl.
parac lk
* Paracn n ii.
paralama
* Paralamak ii, paralara ay rma.
paralamak
* Paralara ay rmak, btnln bozmak, para para etmek.
* Birlii bozmak amacyla blmek.
paralan
* Paralanmak ii veya biimi.
paralanma
* Paralanmak ii.
paralanmak
* Paralanmak iine konu olmak, paralara ayrlmak.
* Bakasn mutlu etmek iin elden gelen her eyi yapmak, didinmek.
paralatma
* Paralatmak ii.
paralatmak
* Paralamak iini yapt rmak.
paralayc
* Paralara ay ran.
paralay
* Paralamak ii veya biimi.
paral
* Birden ok paradan olumu.
paral boha
* Renk renk ve eit eit kuma paralar birbirine eklenerek yaplan boha.
paral boha gibi
* birbirini tutmaz paralardan oluan.
pardon
* "zr dilerim", "affedersiniz" anlamnda kullanlan bir sz.
pards
* Serin havalarda br giysilerin zerine giyilen ince stlk.
pare
* Para, ksm.
* Tane, adet.
pare pare
* Para para.
parfm
* Gzel koku.
parfmc
* Parfmeri rnleri reten veya satan kimse.
parfmclk
* Parfmcnn meslei.
parfmeri
* eitli kozmetiklerin ve kokularn yapm ve satm.
* Kozmetiklerin ve kokularn tm.
* Bunlar n satld dkkn.
parl par l
* Parldayarak, k saarak.
parldama
* Parldamak ii.
parldamak
* Ik samak.
* Gelimek, ykselmek.
parldatma
* Parldatmak ii.
parldatmak
* Parldamasn salamak.
parldayc
* Parldama zellii veya nitelii bulunan madde.
parlday
* Parldamak ii veya biimi.
parlt
* Parldama, gze arpan parlakl k.
parlt l
* Parlakl olan, parldayan, ltl , yalab k.
parlt s z
* Parlakl olmayan.
parite
* ki lke parasnn karl kl deeri.
park
* Bir yerleme merkezinde halk n gezip hava almas iin dzenlenmi aalk ve iekli byk bahe, millet
bahesi.
* Otopark.
* Trafik zorunluklar dnda durma biimi.
* Cephane, makine veya otomobillerin bulunduu yer.
park etmek (veya yapmak)
* tatlar trafik kurallar bak m ndan uygun bir yerde belli sre b rakmak, park yapmak.
park saati
* Paral park yerlerinde park eden aracn kald sreyi belirleyen saat, parkmetre.
park yeri
* Ta tlar n trafik bakmndan uygun olan ve belli bir sre brak ldklar ak veya kapal yer.
parka
* Genellikle askerin ak hava eitimi ve manevra srasnda kaput yerine giydii soua kar koruyucu,
bal kl bir eit stlk.
park
* Oto park ileten kimse.
parkl k
* Parkta grev yapan kimse.
parke
* Kk, ince, uzunca, lleri eit tahta paralar nn belirli bir dzene gre yerletirilmesiyle yaplan
deme.
* Dzgn bir biimde yontulmu, keli talarla yap lm kaldrm.
parke ta
* Yol yapm nda kullanlan, dzgn ve keli ta.
parkeci
* Parke yapan, satan veya deyen kimse.
parkecilik
* Parkeci olma durumu.
* Parkecinin ii veya meslei.
parkeleme
* Parkelemek ii.
parkelemek
* Parke ile demek.
parkeletme
* Parkeletmek ii.
parkeletmek
* Parke ile detmek.
parkmetre
* Park saati.
parkur
* Binicilik, bisiklet, atletizm gibi yar malarn yapld zel yol.
parlak
* Parlayan, ldayan.
* Temiz ve kl.
* Gze arpacak kadar baar l.
* Yz gzel (olan).
parlaklama
* Parlaklamak ii.
parlaklamak
* Parlak duruma gelmek.
parlaklk
* Parlak olma durumu, revnak.
* lgi ve dikkat ekici olma durumu.
* Bir k kaynann (yldzn) verdi i n, alc (gz) zerinde yapt etki.
parlama
* Parlamak ii.
parlamak
* Gl bir k karmak, k samak.
* Bir k kaynandan gelen nlar yanstmak.
* Tutuup alev karmak.
* n, san kazanmak; herkese tannmak, mevkii ykselmek.
* Birdenbire fkelenmek.
* Ildamak.
parlmentarizm
* Yrtme organ nn, seimle kurulmu yasama organlarna kar sorumlu olduu politik dzen.
parlmenter
* Parlamento yesi.
* Parlmentoya dayanan, parlamento ile ilgili.
parlmento
* Bal ca grevi yasama, devlet btesini karma, hkmeti denetleme olan ve yeleri halk oyu ile belirli bir
sre iin seilen meclis veya meclisler.
parlatc
* Parlatma zellii olan (nesne), cil.
parlatma
* Parlatmak ii.
parlatmak
* Bir yzeyi dzgn ve parlak duruma getirmek, parlamasn salamak.
* (iki iin) mek.
parlay
* Parlamak ii veya biimi.
parma aznda kalmak
* aakalmak, amak, hayret etmek.
parma olmak
* bir ii olumsuz ynde etkilemek, bir ie karm olmak.
parma var
* (bir ile) ilgisi var, (ie) kar m.
parmana dolamak
* bir konuyu, bir kimseyi ele al p srekli uramak, diline dolamak.
parmanda oynatmak
* her istediini yaptrmak, kukla gibi kullanmak.
parman aramak (birinin) parma olmak
* ilgisini, balantsn aramak, kurulan dzeni aratrmak.
parman bile k prdatmamak (veya oynatmamak)
* bir i iin hibir davran ta bulunmamak.
parman yarann zerine basmak
* asl derdi veya bir derdin asl sebebini gstermek.
parman n ucuyla (veya ucunda) evirmek
* bir ii kolayca ve ustalkla yapabilmek.
parmak
* nsanda ve baz hayvanlarda ellerin ve ayaklarn son blmn oluturan, boumlu, oynak, uzunca
organlarn her biri.
* Bir tekerlein merkezinden emberine kadar uzanan ubuklarn her biri.
* ngiliz uzunluk ls olan ayak'n (fut) on ikide biri, in, pus.25, 4 mm ye eittir.
* Zira ve arn'n yirmi drtte biri; 3 cm kadar gelir.
* El parmann eni kadar olan.
* Koyu svlara daldrp kar lnca parmaa bulaan (miktar).
* Bir ie kar m olma ilgisi.
parmak atmak
* sorun yaratmak.
parmak basmak
* imza yerine parman mrekkebe bat rarak bir yere bastrmak.
* bir konu zerine dikkati, ilgiyi ekmek.
parmak bozmak
* (ocuklar arasnda) arkadal sona erdirmek, ksmek.
parmak hesab
* Parmaklar kullanarak yaplan hesap.
* Hece ls.
parmak srmak
* byk aknl k duymak.
parmak srtmak
* herhangi bir davranyla ak nlk iinde brakmak, artmak.
parmak izi
* Genellikle kimlik belirlemede yararlan lan, parmak ularnn ii tarafndaki derinin her kiide deiik olan
izi.
parmak kadar
* yaa ok kk.
parmak kald
* az kald , az kalsn, neredeyse.
parmak kaldrmak
* bir toplulukta sz istemek iin iaret parman a k brakarak kapal eli yukar kald rmak.
parmak parmak
* Parmak biiminde.
* Parmaklayarak, parmak parmak yemek parmaklayarak yemek.
parmak tatls
* Parmak biiminde yap lan bir tr hamur tatl s.
parmak zm
* Uzun taneli bir zm tr.
parmak yalamak
* kendine, hakk olmaks zn bir kar salamak.
parmakla gsterilmek
* bir ey az bulunmak.
* sekin, nl olmak.
parmakla saylmak
* ok az olmak.
parmaklama
* Parmaklamak ii.
parmaklamak
* Parmakla yemek; parmakla dokunmak.
* Drtmek.
parmaklarn (birlikte) yemek
* yedii yemei ok beenmek.
parmakl k
* Dik ve biraz aral kl olarak yan yana dizilmi tahta, demir vb.ubuklarla yaplm blme veya korkuluk.
* Kesik veya yara bulunan parma korumak iin zerine geirilen, ounlukla plstik kl f.
parmakl kl
* Parmakl olan.
parmakl ksz
* Parmakl olmayan.
parmaks
* Elin parmaklarn andrr biimde olan.
parm can
* Bir eit talyan peyniri.
parodi
* Cidd saylan bir eserin bir blm veya btnn alaya alarak, biimini bozmadan ona bambaka bir z
vererek biimle z arasndaki bu ayrl ktan gln etki karan tr.
parola
* Askerlerin veya gizli derneklerin toplantlarna katlan kimselerin birbirlerini tanmalar n salayan ve kendi
aralarnda nceden kararlatrdklar kelime veya sz.
* Varlmak istenen amac zetleyen sz.
* Gizlilik ortamnda insanlarn birbirini tanmalar n ve anlamalarn salayan iaret.
parpa
* Kalkan balnn yavrusu.
pars
* Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'n n scak blgelerinde yaayan, postu benekli, bazen de dz siyah,
evik, y rtc , etil memeli hayvan, leopar (Felis pardus).
parsa
* Bir izleyici topluluu nnde yaplan gsteriden sonra toplanan para.
parsa toplamak
* gsteriden sonra bir kutu, tepsi vb. gezdirerek izleyicilerden para istemek.
parsay bakas toplamak
* bir emein karl n o emei eken deil, baka biri almak.
parsel
* mar yasalar na gre ayr lp s nrlanm arazi paras.
parselsyon
* Parselleme.
parselleme
* Parsellemek ii.
parsellemek
* Parsellere ay rmak.
* eitli kiiler belirli bir topra aralarnda paylamak.
* eitli kurulu veya i yerlerinde mevki ve makamlara sahip kmak, paylamak.
parsellenme
* Parsellenmek ii.
parsellenmek
* Parsellenmek ii yaplmak.
parselletme
* Parselletmek ii.
parselletmek
* Parsellere ay rtmak.
* Paylatrmak.
parselli
* Parsellere ayrlm.
parmen
* Yaz yazmak, resim yapmak iin zel olarak hazrlanan deri, tire.
parmen kd
* Parmene benzetilerek yap lan, mat, dayankl ve hafife saydam kt.
partal
* ok kullan lmaktan ypranm, eskimi.
* Abartlm sz, yalan.
partenojenez
* Dllenmesiz reme, dllenmesiz oalma.
parter
* Tiyatro, sinema gibi yerlerde, sahnenin bulunduu ilk kata ve burada bulunan koltuklara verilen ad.
parti
* Ortak dnce ve grteki kiilerin oluturduklar siyas topluluk, frka.
parti
* Bir btnn paras , ksm.
* Baz oyunlarda bir kez.
* Bir kii, bir kurulu veya bir topluluun, ou belli bir eyi kutlama amacyla dzenledikleri elence.
* ok ucuza elde edilen ey, kelepir.
* Vurgun, kazan.
* Armoniyi oluturan ezgilerden her biri.
parti evirmek
* kt oyunlar , tavla vb. iin bir parti oynamak.
parti vermek
* bir eyi kutlamak veya elenmek iin birok kimseyi bir araya toplamak.
partici
* Parti yesi.
* Bir partiye ok bal olan, o partinin retisini savunmay , onun karlar n korumay ama edinen.
* Siyas gcn yalnz kendi yandalar na kar salamak iin kullanan (kimse).
particilik
* Bir partiden yana olma, frkacl k, partizanl k.
partikl
* Parack.
partileme
* Partilemek ii veya durumu.
partilemek
* Parti durumuna gelmek.
partili
* Bir partiden olan kimse.
partisip
* Fiilin s fat gibi kullan labilen ekli, sfat-fiil, orta.
partisyon
* Bir orkestra eserinde blmlerin btnn iine alan nota defteri.
partiyi kaybetmek
* elde etmeye alt bir kazanc kars ndakine kapt rmak.
* bakasyla ekitii bir konuda yenilmek.
partiyi vurmak
* byk bir kazan salamak.
partizan
* Partici.
* Dmanlar na kar mcadele verirken silhl harekete katlan kimse.
partizanca
* Partizana yak r (bir biimde).
partizanlk
* Partizan olma durumu veya partizanca davranma.
* Particilik.
partner
* E.
* arkada, ortak.
* Cinsellikte taraflarn her biri.
partner
* Tiyatro, sinema vb.sanat kollarnda zellikle barol oynayan sanatn n rol arkada .
* K t oyunlarnda ortak.
* Birlikte dans eden kimse.
parttaym
* Yar gn.
parya
* Hindistan'da kast d olanlara verilen ad.
* Herkes tarafndan hor grlen ve aalanan kimse, ayak tak m .
pas
* Su iinde ve nemli havada metallerin, zellikle demirin yzeyinde oksitlenme sonucunda oluan madde.
* Genellikle midenin bozulmas ndan tr dilin zerinde oluan beyaz tabaka, bar.
* Baz asalak mantarlarn eitli bitkilerde oluturduu portakal sars veya kahve rengi lekeler; bu lekelerden
ileri gelen bitki hastal .
pas
* Baz top oyunlar nda oyunculardan birinin topu bakasna geirmesi.
* Baz iskambil oyunlar nda sras kendisine gelen oyuncunun oyuna o elde katlmayaca n belirtir.
pas amak
* bir eyin pas n giderip parlatmak.
pas almak
* baz top oyunlarnda bir oyuncu br oyuncudan gelen topu kullanmak.
pas gemek
* baz iskambil oyunlarnda o ele katlmamak.
* vazgemek, caymak, ald r etmemek.
pas mantar
* Pas mantar gillerden, budaygillerde ve baklagillerde pas hastal na sebep olan mantar (Uromyces).
pas mantargiller
* Bitkilerin zerinde yaayarak pas denilen lekeler yapan asalak bir mantar tak m .
pas rengi
* Krmzyla kahverengi arasndaki renk.
* Bu renkte olan.
pas tutmak
* pasl duruma gelmek, paslanmak.
* alamaz duruma gelmek.
pas vermek
* baz top oyunlarnda bir oyuncu br oyuncuya top geirmek.
* kad n, bak ve davran ile erkee umut ve cesaret vermek.
pasaj
* inde dkknlar bulunan, zeri kapal veya a k ar.
* Bir yazdan, bir eserden alnan blm, para.
pasak
* Kir.
pasakl
* Giyimine veya eyan n temizliine, dzenine nem vermeyen, apaul.
pasakll k
* Pasakl olma durumu.
pasaparola
* Bir birlie verilen ve azdan a za btn askerlere yaylan emir.
pasaport
* Yabanc lkelere gidecek olanlara yetkili kurulua verilen, yabanc lke yetkililerinin kimlik incelemesinde
geerli olan belge.
pasaportunu eline vermek
* kovmak, iten atmak.
pasata
* Bir tr kumar oyunu.
pasavan
* Trkiye Cumhuriyeti ile s nrlar olan lkelerin sn r blgeleri iinde oturan Trk vatandalarna serbeste
gidip gelmeleri iin verilen belge.
pasif
* Bir eye kar tepki gstermeyen, etkinlii olmayan, bakas nn etkisine katlanan, edilgin.
* Edilgen.
* Bir mal varl stnde etki yapan, para ile deerlendirilebilir bor ve ykmllklerin toplam.
* ekingen, durgun.
pasif korunma
* Sava sras nda dman saldrlarndan korunmak iin yap lan alalama, gizlenme gibi yntemlerin btn.
pasifik
* Bir okyanus ukuruyla s nrl, dengesiz ve depremle ilgili k ta kenar .
* Byk Okyanus.
pasifleme
* Pasif olma durumu.
pasiflemek
* Pasif duruma gelmek.
pasifletirme
* Pasifletirmek ii.
pasifletirmek
* Etkisiz duruma getirmek.
pasiflik
* Pasif olma durumu.
pasiyans
* skambille alan bir fal.
paskal
* nsan gldrp elendiren (kimse).
paskall k
* nsan gldrp elendirecek sz ve davran.
paskalya
* Hristiyanlarn, her yl sa Peygamberin dirildiine inanlan gnn yl dnmnde kutlad bayram.
paskalya rei
* Paskalyada yaplan bir eit tatl rek.
paskalya yumurtas
* Paskalyada Hristiyanlarn eitli renklere boyadklar yumurta.
paskalya yumurtas gibi
* yzne ok allk srenler iin kullanl r.
pasland rma
* Paslandrmak ii.
pasland rmak
* Paslanmasna yol amak.
paslan
* Paslanmak ii veya biimi.
paslanma
* Paslanmak ii.
paslanmak
* zerinde pas olumak.
* sizlikten, tembellikten, hareketsizlikten canll n yitirmek, uyuup kalmak.
paslanmaz
* Paslanmaya kar dayankll olan (alam veya metal).
paslanmaz elik
* Paslanmaya kar zel olarak dayankl l salanm olan elik tr.
paslama
* Paslamak ii.
paslamak
* Baz top oyunlar nda oyuncular topu birbirine geirmek.
* Bak larla anlamak.
paslatma
* Paslatmak ii veya durumu.
paslatmak
* Paslanmasna sebep olmak, paslandrmak.
pasl
* zerine pas olumu, pas tutmu, paslanm .
* Hastalk dolaysyla dilin beyaz tabakayla paslanm olmas .
* Huzursuz, sk ntl , zgn, kararsz.
paso
* Bir kimsenin, herhangi bir cretin btnnden veya bir blmnden ba k tutulduunu gsteren belge.
pasr
* Top oyunlarnda topu bakasna geiren kii.
paspal
* ok kepekli un.
* Bu un kart rlarak hazrlanan yem.
* Kt cins esrar.
* Bak msz, dank, pis (kimse, kl k vb.).
paspallk
* Bak mszlk, dan klk.
paspartu
* Ayn boyda bask, desen ve fotoraflarn yerletirildii karton ereve.
paspas
* Ayakkablarn altn temizlemek iin kap nlerine konulan kl, plstik vb. den yaplm yz t rtkl silecek.
* Yer silmekte kullanlan, zel olarak yaplm bir sopa ve ona geirilmi bezden oluan temizlik arac .
paspas yapmak
* paspaslamak.
paspas
* Paspasla yerleri silen kimse.
paspasl k
* Paspasnn ii.
paspaslama
* Paspaslamak ii.
paspaslamak
* Paspas ile yerleri silmek.
paspaslanma
* Paspaslanmak ii veya durumu.
paspaslanmak
* Paspaslamak iine konu olmak.
paspaslatma
* Paspaslatmak ii.
paspaslatmak
* Paspas yapt rmak.
passz
* Pas olmayan.
pasta
* ine katlm trl maddelerle zel bir tat verilmi, f rnda veya baka bir yolla pi irilerek hazrlanm bir
tr hamur tatls.
pasta
* Giysilerde dikili kvrm.
pasta kal b
* inde pasta hamurunun piirildii deiik ekillerdeki kalp.
pastac
* Pasta (I) yapan veya satan kimse.
* Pastahane.
pastacl k
* Pasta yapma veya satma ii.
pastahane
* iinde pasta satlan, oturularak veya ayakta pasta yenilen yer, pastac.
pastahaneci
* Pasta yapan veya satan (kimse).
pastahanecilik
* Pastahanecinin ii veya meslei.
pastal
* Ttn yapra dizisi.
pastal
* zerinde pasta bulunan.
pastav
* uha kuma nn sarld top.
pastav makinesi
* Kuma toplar nn st ste katlanarak ylmasn yapan alet.
pastavla pazarlk
* Toptan pazarl k.
pastel
* Resim yapmakta kullanlan renkli boya kalemi.
* Byle kalemlerle yaplan resim.
* Soluk renk.
pastrma
* Tuz, emen, krm z biber kar m nn et zerine srlerek gnete veya iste kurutulmas yoluyla yaplan
yiyecek.
pastrma ayaz
* Pastrma yaz.
pastrma yaz
* Gzn sonundaki scak gnler.
pastrmac
* Pastrma yapan veya satan kimse.
* Pastrma satlan yer.
pastrmaclk
* Pastrma yapma veya satma ii.
pastrmal
* inde pastrma bulunan (yemek).
pastrmal yumurta
* ine kavrulmu pastrma ve yumurta konularak haz rlanan bir tr yemek.
pastrmalk
* Pastrma yapmaya elverili.
pastrmasn karmak
* bir kimseyi iyice dvmek, hrpalamak, pestilini karmak.
pastil
* Azda eritilmek iin yaplm ekerli il tableti.
pastis
* Anason kokulu bir tr alkoll iki.
pasti
* Baka sanatlarn eserlerini taklit yoluyla meydana getirilen sanat eseri.
* Bir ekoln zelliklerine gre meydana getirilmi eser.
pastii
* Pasti yazar.
pastoral
* Kr hayat n ve trelerini anlatan.
pastoral oyun
* Kiileri kad n ve erkek obanlar olan tiyatro eseri.
pastrizasyon
* St, bira, meyve suyu gibi maddelerin mikroplarn ldrmek iin zel aletlerde s tlarak birdenbire
soutulmak yoluyla uygulanan ilem.
pastrize
* zel aletlerde 750 C ye kadar s t larak birdenbire soutulmak yoluyla, iindeki mikroplar ldrlm olan
(st, bira vb.).
pastrize etmek
* (st vb. iin) mikroplardan arnm duruma getirmek.
pastra
* Bir tr iskambil oyunu, piti.
paa
* Osmanl mparatorluu zaman nda yksek sivil memurlara ve albaydan stn rtbede bulunan askerlere
verilen unvan.
* Cumhuriyet dneminde general.
* Uslu, arbal .
paa aac
* Kerestesi ak sar , yeilimsi renkte, iri gzenekli, genellikle kaplama olarak kullan lan deerli bir mobilya
aac.
paa ay
* ok a k ve l k ay.
paa gibi yaamak
* bolluk iinde yaamak, bey gibi yaamak.
paa kap s
* Hkmet kona.
paa olmak
* fazlaca iki imi olmak.
paa paa
* Uslu uslu, gzel gzel.
paababa
* Paalk yapm byk baba.
paaad r
* Begonyagillerden, kalp biimindeki yapraklarnn alt krmzmtrak, st koyu yeil, gvdesi srnc ve
etli bir ss bitkisi (Begonia feasti).
paal
* Paa sann alan byk devlet adamlarn n yakn hizmetinde bulunan gedikli aa.
paal k
* Paa unvan veya paa olma durumu.
* Bir paann ynetimindeki blge.
paazade
* Paa olu.
* Rahatna dkn, gsteri i seven.
pamak
* Bkz. bamak.
pamak
* Bkz. bamak.
pat
* Yass , bask.
pat
* Yass bir eyle vurulunca kan ses.
pat
* Birleikgillerden, kas mpat na benzeyen bir iek.
* Bu iek biiminde elmas ine.
pat diye
* birdenbire, ansz n.
pat krem
* Pata krem.
pat kt
* Sopa gibi bir eyle veya elle st ste vurmay belirtmek iin kullan lr.
pat pat
* El veya yass bir eyle birok kez vurmay anlatr.
pat sat
* Zaman zaman, ara sra, tek tk.
pata
* Oyunda yenen ve yenilen olmamas, berabere kalma.
pata akmak
* askerce selm vermek.
pata gelmek
* kt oyunlar nda berabere kalmak.
* demek, raz olmak.
pata krem
* Yz ve boyundaki bozukluklar ve przleri gideren pudra ile fondten kar m bir madde.
pata olmak
* rakibine gre stnlk kazanmak.
patadak
* Birdenbire, anden.
patak
* Dayak, ktek.
pataklama
* Pataklamak ii.
pataklamak
* Rastgele vurarak dvmek.
pataklanma
* Pataklanmak ii.
pataklanmak
* Dvlmek.
patalya
* Her iki krei bir kii taraf ndan ekilen, birden ifteye kadar sava gemisi sandal .
patates
* Patl cangillerden, yapraklar ve srgnleri ac bir bitki (Solanum tuberosum).
* Bu bitkinin toprak alt nda oluan, niastaca zengin, yenebilen yumrular .
patates bcei
* Patates ve patlcangillere dadanan sar ve kz l renkli bcek.
patates orbas
* Halanp rendelenmi patates, sala, tereya , nane ve k rmz biber kar m nn piirilmesiyle yap lan bir
orba tr.
patates kftesi
* Halanm ve rendelenmi patates, bayat ekmek ii, rendelenmi kaar peyniri, yumurta, maydanoz, tuz ve
biber karmnn kfte biiminde fr nda piirilmesiyle yaplan bir yemek tr.
patates peronosporas
* Patatesin srgnlerine ve yapraklar na dadanan, yumrular n rten peronospora.
patates presi
* Halanm ve ezilmi patatesi st, ya ve et suyu ile kart rarak elde edilen yiyecek.
patates salatas
* Halanm ve fnd k byklnde doranm patateslere, soan, nane, reyhan kar m nn eklenmesinden
sonra ya, limon suyu, tuz ve baharatla hazrlanan bir salata tr.
patates sufle
* Yumurta ak ile sars rplarak ve patates ezmesi kart rlarak kabarncaya kadar piirilen yemek.
patatesli
* inde patates olan, patatesle yaplm .
patavatsz
* Szlerinin nereye varaca n dnmeden saygszca konuan, davranlar na dikkat etmeyen.
patavatszca
* Patavats z (bir biimde).
patavatszlk
* Patavats zca davran.
paten
* Buz stnde kaymak iin kullanlan, ounlukla tabanna, dar uzun bir elik takl ayakkab.
* Bu ayakkabnn dz yerlerde kaymakta kullanlan tekerlekli tr.
patenci
* Buz pateni yapan veya patenle kayan kimse.
patent
* Bir buluun veya o buluu uygulama alannda kullanma hakk nn bir kimseye ait olduunu gsteren belge.
* Uyrukluk belgesi.
* Gemilere ayr ldklar limann sal k durumu iin verilen belge.
* Bir durum veya bir ii yaln zca kendi yetkisi alt nda grme.
patent damgas
* Alt n, gm gibi maddelerin altna vurulan ve orann belirten damga.
patent hakk
* malt izni.
patentinin altna almak
* egemenlii alt na almak.
patetik
* Dokunakl, etkili.
pat r ktr
* Genellikle yrme, dme, dklme gibi hareketlerin grltl, gl bir biimde, acele ile yapld n veya
ortaya kt n anlatr.
pat r pat r
* Genellikle yrme, dme, dklme gibi hareketler olurken gl, grltl ses ktn anlatr.
pat rdama
* Patrdamak ii.
pat rdamak
* Patrtl ses karmak.
pat rdatma
* Patrdatmak ii veya durumu.
pat rdatmak
* Patrtl ses kartmak.
pat rt
* Herhangi bir biimde karlan veya ayaklar yere kuvvetle basarak yrme sonucu kan grlt.
* Grltl alma, arbede.
pat rt karmak
* kavgaya sebep olmak, kavga karmak.
pat rt kopmak
* kavga kmak, kargaalk olmak.
pat rtl
* Patrts olan.
pat rtsz
* Patrts olmayan.
pat rtya (veya grltye) vermek
* tel ve kar kla yol amak.
pat rtya pabu brakmamak
* nemli bir tehlike yaratmayaca n bildii k krtmalara, yld rmalara aldrmayp bildiini yapmak.
pati
* (kedi, kpek iin) n ayak.
* Kk ocuk aya .
patik
* Alt yumuak veya ince deriden, genellikle stten bal kk ocuk ayakkabs.
patika
* Kei yolu, r.
patinaj
* Patenle kayma ii.
* Yolun kaygan olmas dolays yla tekerlekler dnmeksizin bir tatn kaymas veya tekerleklerin dnmesine
ramen tat n ilerleyememesi.
patinaj yapmak
* tekerlek iin, yap ma eksikli i sebebiyle ilerlemeksizin ayn noktada dnmek.
patinaj zinciri
* Patinaj nlemek iin tekerlee tak lan zincir.
patis
* Patiskann k saltlm ekli.
patiska
* ou pamuktan dokunmu sk ve dzgn bez.
* Bu bezden yaplm.
patlak
* Patlayarak alm, yrtk, yar k.
* Patlam yer.
* Bkz. galon.
patlak gz
* Dar ya doru biraz frlam gz.
* Gzleri iri ve dar f rlam kimse.
patlak vermek
* gizli kalmas istenen veya beklenmedik bir olay, ans zn ortaya kmak.
patlaka
* Patlak gibi, patlaa benzer.
patlama
* Patlamak ii.
* Birdenbire gelime.
patlama
* "sabret, sakin ol" anlamnda yattr c bir sz.
patlamak
* (nesneler iin) basncn etkisiyle ve ounlukla byk ses kararak dalmak, infilak etmek.
* Yrt lp a lmak.
* Genellikle i basnc n artmas yznden bir ey yar lmak.
* Grnr duruma gelmek, ortaya kmak, yeermek.
* Anszn, tehlikeli ve grltl bir ey ba gstermek.
* ok sklmak, sknt ve sab rszl n belli etmek.
* Zorlu tepki gstermek.
* Anszn bir grlt duyulmak.
* Herhangi bir durum veya bir deerin yitirilmesine yol amak, mal olmak.
patlamal
* Hava etkisiyle benzinin, petroln, alkoln hzl yanmas sonucu beslenen (motor).
patlanga
* Kam veya aa dal ndan yaplp tabanca gibi ses veren pistonlu ocuk oyunca.
* Yere vurulmak yoluyla patlatlarak elenilen bir eit enlik fiei.
patlang
* Patlanga.
patlatma
* Patlatmak ii.
patlatmak
* Patlamak iine yol amak.
* Bir silh veya patlayc bir maddeyi atelemek.
* Bir insann sabrn tketmek, bir kimseyi nispet vererek k zdrmak.
* Tokat atmak.
patlayc
* Patlama zellii olan (madde).
patlayc nsz
* Cierlerden gelen havan n, azdaki tam kapal engellere arparak patlamas ile oluan nsz, patlamal
nsz: b, p, d, t, c, , k, g.
patlay
* Patlamak ii veya biimi.
patl can
* Patl cangillerden, kaln sapl, uzunca yaprakl otsu bitki (Solanum melongena).
* Bu bitkinin mor renkli, uzunca veya toparlak rn.
patl can brei
* Hafif piirilmi ve boylamasna iki veya e blnm maydanoz, domates, yumurta ve kyma kar m nn
eklenmesi ve fr nda piirilmesiyle yaplan bir yemek tr.
patl can inciri
* ncirin iri ve mor bir tr.
patl can kebap
* Fnd k byklnde doranm kemiksiz koyun etinin domates, patlcan, soan kar myla birlikte ksk
atete piirilmesinden sonra karabiber, yenibahar ve tuzla kar t rl p orta scakl ktaki frnda piirilmesiyle yap lan bir
yemek tr.
patl can k zartmas
* Kabuu soyulduktan sonra ince dilimlenmi patl can n kzarm sv yada yaplan kzartmas .
patl can oturtmas
* Dilimlenmi ve k zart lm patlcann zerine kavrulmu kyma, domates ve sebze eklenerek piirilen
yemek.
patl can salatas
* Kzlenip soyulmu ve ince ky lm patlcanlara sarmsak, domates, yeil biber, maydanoz kar m nn
eklenmesiyle hazrlanan bir salata tr.
patl cangiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi patlcan olan, iine domates, biber, patates, ttn gibi birok bitkileri alan
familya.
patl can
* Patl can renginde olan.
patl canl
* Patl canla yaplm .
patojen
* Hastalk oluturan.
patolog
* zellikle patoloji ile uraan doktor.
patoloji
* Hastalklar bilimi.
patolojik
* Patoloji ile ilgili.
patpat
* Kk yumru ekilde ikin, Dou Anadolu'da yetien bir bitki.
patriarkal
* Ataerkil.
patrik
* Ortodoks ve Dou kiliselerinin bakanlar na verilen ad.
patrikhane
* Patriin grev yeri.
patriklik
* Patrik olma durumu.
* Patriin grevi veya makam .
patron
* Bir ticaret veya sanayi kurumunun sahibi, ba , ivereni.
* Bir kuruluta, bir i yerinde makam bakmndan yetkili kimse.
* Sz geen paral kimse.
patron
* Kuman biilmesine yarayan, bir giysi rneindeki paralarn biimine gre kesilmi kt, kalp.
patron karmak
* patronlar izili olduu modelden kopya yolu ile bir kda geirip kesmek.
patrona
* Osmanl devletinde tmamirale yakn bir deniz subayl unvan.
patronaj
* Ceza evinden serbest b raklan sulunun toplum yaantsna yeniden uyabilmesini salamak amacyla
yaplan yardm almas.
* Ynetim, gzetim.
patronca
* Patron gibi, patrona yakr bir biimde (davranmak).
patroncu
* rnee gre lp bierek ilk patronu karan nitelikli ii.
patronculuk
* Patroncunun yapt i.
patronluk
* Patron olma durumu.
* Patron olmaya elverili kt vb.
pattadak
* Anszn, beklenmedik (bir biimde veya anda).
pattadan
* Pattadak.
pavkrma
* Pavkrmak ii veya durumu.
pavkrmak
* (tilki veya akal) Ulumak.
* Ate, alev alev yanmak; alev, bir yere doru ynelmek.
* ok fkelenmek.
pavurya
* Bir cins iri yenge.
pavyon
* Bir kuruluun, bir kurumun, bir bahe iindeki yaplarndan her biri.
* Geceleri ak, ikili elence yeri.
pavyoncu
* Pavyon ileten kimse.
pavyonculuk
* Pavyon iletme ii.
pay
* Birden fazla kii arasnda bllm bir btnden, bu kiilerin her birine den blm, hisse.
* Eit blm.
* Baya kesirlerden birinin eit paralardan ka tane alnd n gsteren say: paydann stne yazlarak yatk
bir izgi ile ondan ayr lr.
pay brakmak
* kesme, bime, yapma srasnda, bir eyde daha sonra kullanlmak iin fazlalk brakmak.
* bir ilikide fazla samim olmamak, mesafe b rakmak.
pay bimek
* durumu bir kii veya bir eyin durumu ile kar lat rp yargya varmak.
pay karmak
* bir olay veya durumdan gereken tecrbeyi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek.
pay etmek
* blmek, lemek.
pay vermek
* hisse vermek, blmede bulunan paralardan ayrmak.
* (kk bye) karl k vermek, saygszca davranmak.
payam
* Badem.
payan
* Son, sonu, nihayet.
payan olmamak
* sevin, zevk vb. iin sn rszl belirtir.
payanda
* Yerinden oynam bir eyin dmemesi iin konulan eik veya dz destek, dayak.
* Madd ve manev destek.
payanda vurmak
* payandalamak.
payandalama
* Payandalamak ii.
payandalamak
* Bir yeri veya eyi payandalarla salamlatrmak.
payandalar zmek
* ayrlmak, kamak, uzaklamak.
payandal
* Payandas olan.
payans z
* Sonu olmayan.
payans z olmak
* sonsuz, bitmez tkenmez olmak.
payans zl k
* Sonsuzluk.
payda
* Baya kesirlerde birimin ka eit paraya blnm olduunu gsteren say , mahre; payda, payn altna
yazlarak yat k bir izgi ile ondan ayrlr.
payda
* Bir ortaklk veya mal zerinde pay olan kimse, hissedr.
paydal
* Birden fazla payda n mal olan, payl, hisseli.
paydal k
* Payda olma durumu, itirak.
paydos
* i veya almay geici olarak b rakma.
* Herhangi bir ii brakt rmak iin sylenir.
paydos borusu
* Paydos zamannn geldiini bildiren boru sesi.
paydos borusu almak
* ii brakma zaman gelmek.
paydos demek
* yaplagelen bir iten vazgemek.
paydos etmek
* ii durdurmak, al may brakmak.
paydos vakti
* i b rakma zaman .
paye
* Rtbe, derece aama.
paye vermek
* deer, nem vermek.
payelendirme
* Payelendirmek ii veya durumu.
payelendirmek
* Paye vermek, belli bir payeye ulat rmak.
payen
* Bkz. pagan.
payet
* Giysi vb. ilemek iin kullanlan kk, prltl pul.
payna dmek
* blmede hisse ayrlmak, belirli bir blm verilmek.
payn almak
* kendine ayrlan almak.
* azarlanmak, paylanmak.
payidar
* Kalml , kal c, sabit.
payidar olmak
* kalmak, yok olmamak, yaamak.
payitaht
* Baehir, bakent.
paylama
* Paylamak ii, azarlama, tekdir, tevbih.
paylamak
* Birine kusurundan tr sert szler sylemek, azarlamak.
paylanma
* Paylanmak ii.
paylanmak
* Paylanmak ii yaplmak.
paylalma
* Payla lmak ii.
paylalmak
* Paylamak i i yap lmak.
paylama
* Paylamak i i.
paylamak
* Aralar nda blmek, pay etmek, lemek.
* Katlmak.
paylat rma
* Paylatrmak ii.
paylat rmak
* Herkese kendi payna deni aldrmak veya vermek.
paylatma
* Paylatmak ii veya durumu.
paylatmak
* Birinin, bakasn paylamas na sebep olmak.
payl
* Hisseli, hissedarlar olan.
payplayn
* Boru hatt , boru yolu.
payreks
* S cakla dayankl bir trl cam.
paytak
* arp k, eri bacakl, satran oyununda piyade ta.
paytak adm
* ki yana sallanarak yrme.
paytak paytak
* ki yana sallanarak.
paytaka
* Biraz paytak, paytak gibi, paytaa benzer.
paytakl k
* Paytak olma durumu.
payton
* Fayton.
paytoncu
* Faytoncu.
pazar
* Satclarn belirli gnlerde mallarn satmak iin sergiledikleri belirli geici yer.
* Belli bir eyin satld yer.
* Haftan n birinci gn, cumartesi ile pazartesi aras olan gn.
* Al m satm, al veri.
pazar kay
* stanbul'da eya tayan byk kayk.
pazar kay gibi
* ok yklenmi tatlar iin sylenir.
pazar ola!
* satc lara "satn bol olsun!" anlamnda sylenen bir iyi dilek sz.
pazar yeri
* Pazar kurulan yer.
* Yabanc bir lkenin mallar n satma olana n salad lke.
pazar yerine dnmek
* kalabalklamak.
pazara karmak
* satl a karmak.
pazarba
* Pazar yneten, ona dzen veren kimse.
pazarc
* Deiik gnlerde kurulan pazarlarda mal satan kimse.
pazarc lk
* Pazarcn n ii.
pazarlama
* Pazarlamak ii.
* Bir rnn, bir maln, bir hizmetin satn geli tirmek amacyla tan tmay , paketlemeyi, sat elemanlarn n
yetimesini, piyasa ihtiyalarn tespit etme ve karlamay ieren etkinliklerin btn.
pazarlamac
* Pazarlama ii ile uraan grevli, pazarlama uzman.
pazarlamac lk
* Pazarlamacn n ii.
pazarlamak
* Mal satacak uygun piyasa bulmak.
pazarlanma
* Pazarlanmak ii veya durumu.
pazarlanmak
* Sata sunulmak.
pazarlama
* Pazarlamak ii veya durumu.
pazarlamak
* Bir fiyat zerinde anlamak, pazarlk etmek.
pazarl a girimek
* pazarl k yapmaya balamak.
pazarl piirmek
* pazarl kta uyuma salayacak duruma gelmek.
pazarl k
* Bir al verite taraflarn kendileri iin en elverili fiyat kar sndakine kabul ettirmek amacyla yaptklar
grme.
* zellikle pazar gnleri giyilen k, gsterili giysi.
* Baz kolayl klar elde etmek veya daha iyi bir zme varmak amac yla yaplan grme.
pazarl k etmek
* bir eyin fiyat zerinde kar lkl ekimek.
* bir konuda anlamak iin grme yapmak.
pazarl k
* Pazarlk yapmay seven kimse.
pazarl kl
* Pazarla bal .
pazarl kl
* sinsi.
pazarl kl al veri
* Pazarlamak suretiyle yap lan alm satm.
pazarl ksz
* Pazarlk yaplmadan.
pazartesi
* Haftan n ikinci gn, pazar ile sal aras olan gn.
pazen
* Dokumas kaln, sk ve yumuak, bir tr pamuklu bez.
paz
* Ispanakgillerden yapraklar sebze olarak kullan lan bir bitki, yaban pancar, yaban spanak (Beta vulgaris
varcicla).
paz
* Kolun omuz ile dirsek aras ndaki blmnde bulunan, ikince kas kitlesi.
paz
* Bir ekmeklik hamur topa, beze.
paz kemii
* Bkz. kol kemii.
pazbent
* Belli bir amala kola geirilen enli kuak, kolak.
pazbentli
* Paz bendi olan veya pazbent takan.
pazl
* Paz s olan.
pazsz
* Paz s olmayan.
pazval
* Kundurac lar n alrken kunduray dizleri zerinde tutmak iin kullandklar kay .
pazvant
* Osmanl imparatorluunda Rumeli'de gece bekilerine verilen ad.
Pb
* Kurun'un ksaltmas .
Pd
* Paladyum'un k saltmas.
pe
* P harfinin ad.
pe
* Rus mimarsinde odalar s tmak iin yap lan fr n tarz ocak.
pee
* Eskiden lkemizde, bu gn baz lkelerde kadnlarn sokakta yzlerine rttkleri ince siyah rt, nikap.
* Bir eyi gizlemek iin zerine ekilen rt.
* Maske, sr, giz.
* Yldz resimlerinin al nd plnlar n yzeyinde grlen hafif karart.
peeleme
* Peelemek ii.
peelemek
* Bir eyi rtmek, gizlemek.
* Uzaktan seilmesin diye bir eyin zerine aa dal, al gibi eyler rtmek, alalamak, kamufle etmek.
peelenme
* Peelenmek ii veya durumu.
peelenmek
* Peelemek ii yap lmak.
peeli
* Yzn rtmek iin pee takm olan.
Peenek
* VIII-XI. yzyllar arasnda Trkistan'da, Gneydou Avrupa ve Balkanlarda yaam olan bir Trk kavmi.
Peeneke
* Peenek Trkesi.
peesiz
* Pee takmam olan.
peete
* Yemek yerken sofra rtsn veya giysiyi korumak, az kurulamak iin kullan lan ince, kk k t veya
kuma paras.
pei
* Zar yerine yedi tane kk deniz hayvan kabuu atlarak bunlar n a k taraflar nn ste veya alta
gelmelerine gre ta ilerleterek oynanan bir oyun.
* Bir tr kt oyunu.
pedagog
* Eitimci, terbiyeci.
pedagoji
* Eitim bilimi.
pedagojik
* Pedagoji veya eitimle ilgili olan, eitimsel.
pedal
* Bir makinede, bir arata ayak yardmyla dnmeyi veya hareketi salayan dzen, ayaklk.
pedavra
* Kknar ve ldin aalarndan elde edilen, at rts olarak kullanlan ince tahta.
pedavra gibi (veya pedavras km)
* kaburga kemikleri saylacak kadar zayf insanlar iin sylenir.
peder
* Baba.
pederane
* Babaya yak r biimde.
pederah
* Soyda, temel olarak babay alan ve ailede ocuklar baba soyuna mal eden topluluk durumu, ataerkil.
pederahlik
* Pederah olma durumu, ataerki.
pediatri
* ocuk hastal klar ile ilgili hekimlik dal.
pediatrik
* ocuk hastal klar ile ilgili.
pedikr
* Deriye batm trnaklar dzeltmek, nas rlar yumuatmak veya karmak gibi ilerle urama, ayak bakm .
pedikrc
* Pedikr yapan kimse.
pedikrclk
* Pedikrcnn ii.
pedodonti
* Di hekimliinde ocuk dilerinin tedavisine arl k veren uzmanlk alan.
pedolog
* Toprak bilimci.
pedoloji
* ocuk bilimi.
pedoloji
* Toprak bilimi.
pedometre
* Admsayar.
peganit
* Hidratl doal alminyum fosfat.
pegmatit
* Bal ca kuvars, feldspat ve Moskof cam ndan oluan, ak renkli bir tr magma ta .
pehlivan
* Grei.
* Boylu poslu ve gl kimse.
pehlivan duas
* Yal grete gree balamadan nce cazg r taraf ndan sylenilen uyakl szler.
pehlivan yak s
* Keskin yak.
pehlivanane
* Pehlivane yak r biimde, pehlivanca, yiite.
pehlivanl k
* Pehlivan olma durumu.
* Greilik.
* Gllk.
pehpeh
* Beenme, ama anlatr.
pehpehleme
* Pehpehlemek ii.
pehpehlemek
* Pohpohlamak.
pejmrde
* Eski psk, yrtk.
* Dank, peri an.
pejmrdelik
* Pejmrde olma durumu.
pejoratif
* Kmseyici, aalayc , ktleyici, yerici, yermeli.
pek
* Sert, kat.
* Salam, dayankl.
* Gereken, beklenen veya allm olandan ok.
* Hzl olarak.
pek bal
* nat .
pek canl
* Dayankl.
pek ok
* Yeterinden fazla, bir hayli.
pek doku
* Selloz eperleri deiik kal nlkta hcrelerden oluan, dallarn dik durmasn salayan doku.
pek gzl
* Ylmaz, yrekli, gz pek.
pek pek
* Olsa olsa, en stn olarak.
pek sylemek
* krc ve sert konumak.
pek yrekli
* Ac mas olmayan, yreksiz, merhametsiz.
pek yzl
* Karsndakilerin krlacan bildii hlde duygular n veya isteklerini sylemekten ekinmeyen.
* Utanmas olmayan, sklmaz.
pekl
* Benzerlerinden aa olmayan.
* "Dediin gibi olsun", "yle kabul edelim" anlamnda genellikle bir itiraz cmlesinden nce getirilir.
* Kar durum al nacan anlatan cmlelerin bana getirilir.
* ok iyi.
peke
* stekle, iyice.
pekent
* Kolayca geit vermeyen, almas ok g doal engel.
peki
* Verilen buyruk veya sylenen szn onaylandn, kabul edildiini anlatr.
* tiraz cmlelerine "pekl, madem yle" anlam nda kullanlr.
Pekin rdei
* in kkenli zellikle Amerika'da yaayan bir tr rdek.
peki me
* Pekimek ii.
peki mek
* Sertlemek, katlamak.
* S kmak, tkanmak.
* Glenmek, artmak, oalmak, kuvvetlenmek.
peki tirme
* Pekitirmek ii.
peki tirme nls
* Pekitirmeli kelimelerde kavram glendirmek iin treyen nl: Yap-a-yaln z, ep-e-evre, gp-e-gndz
gibi.
peki tirmek
* Sertlemek, katlatrmak.
* Salamlatrmak, tahkim etmek.
* Glendirmek.
peki tirmeli
* Pekitirilmi olan.
peki tirmeli isim
* Pekitirmeli kelime biiminde kurulmu isim.
peki tirmeli kelime
* Trkede ou kez sfat n, bazen de ismin ilk hecesindeki nlnn, bataki nszle birlikte, -p, -m-, -r-, -s-
nszlerinden biriyle veya nlyle balayan bir ismin veya sfatn yalnz -p- nszyle kapatlmasyla ortaya kan
hecenin, ayn sfat n veya ismin bana eklenmesiyle kurulan kelime.
peki tirmeli zne
* Kendi kendisi dnl zamirle kuvvetlendirilmi zne.
peki tirmeli sfat
* Pekitirmeli kelime biiminde kurulmu s fat.
peki tirmeli zarf
* Pekitirmeli kelime biiminde kurulmu zarf.
pekitme
* Pekitmek ii, tekit.
pekitmek
* G vermek, glendirmek, tekit etmek.
* Daha nce istenip de yerine getirilmemi bir i iin yeniden resm bir yaz yazmak, tekit etmek.
pekiyi
* retimde, rencinin deerlendirilmesinde kullanlan en yksek baar derecesi.
pekleme
* Peklemek ii.
peklemek
* Sertlemek, katlamak.
* Glenmek, salamlamak.
pekletirme
* Pekletirmek ii.
pekletirmek
* Peklemesine yol amak, peklemek iini yapt rmak.
* Glenmesini salamak.
peklik
* Pek olma durumu.
* Dknn katl yznden byk abdest bozamama veya glkle bozma durumu, ink baz, kabz.
* Salamlk, dayankl lk, diren.
peklik ekmek
* (srekli olarak) glkle byk abdest bozmak.
pekmez
* Genellikle zm, dut gibi meyvelerin kaynat larak koyulatrlm suyu.
pekmez helvas
* Eritilen tereya nda unun hafife kavrulmasndan sonra pekmezle kartrlmasyla yaplan ve cevizle
sunulan bir tatl tr.
pekmez kaynatmak
* pekmez yapmak.
pekmez kp
* Pekmez kaynatlrken kazan n zerinde oluan tatl kpk.
pekmez topra
* zm rasn kestirmek iin kullanlan, kil ile kar k kireli toprak, marn.
pekmezci
* Pekmez yapan veya satan kimse.
pekmezcilik
* Pekmez yapmak veya satmak ii.
pekmezkefi
* Kula ile doru arasnda bir at donu.
pekmezkp
* A k kahverengi.
pekmezli
* Pekmezi olan veya iinde pekmez bulunan.
* Tad fazla olan, ok tatl .
pekmezlik
* Pekmez yapmak iin ayrlm.
* Pekmez yapmaya elverili.
* Ky evlerinin yannda pekmez yapmak iin kullan lan, araphane ve oca bulunan zel bina veya blme.
peksimet
* Piirildikten sonra dilimler hlinde kesilerek s ile kurutulmu, uzun sre dayanabilen ekmek.
pektin
* Bitki dokularnda bulunan renksiz, amort, metil grubundan madde.
* Gze zarn n peltemsi kabuu.
* zellikle bitki hcrelerinin orta lmelinde bulunan byk molekll karbohidrat karm madde.
pektoral
* Gse ait.
* Gse veya akcier hastal klarna ait, gs hastalklarna ilikin.
peleme
* Irmaklarda ileyen, bir eit alt dz kay k.
pelemir
* Bkz. belemir.
peleng
* Panter.
pelerin
* Omuzlardan aa dklen, geni , kolsuz bir eit stlk, harmani.
pelesenk
* Trl bitkilerden karlan kokulu bir reine.
* Pelesenk aacndan elde edilen deerli kereste.
pelesenk aac
* Kz ldeniz'in Afrika ve Asya kylarnda yeti en ve kn yapraklarn dkmeyen, deerli kerestesi
kahverengi, mor veya esmer, hatta vi ne r olabilen, doramac lkta kullanlan bir aa. (Commiphora
opobalsamum).
pelikan
* Pelikangillerden, pembeye alan beyaz tyl, kanatlar gri renkli, alt gagasnda deriden bir kesesi olan iri
ku (Pelecanus onocrotalus).
pelikangiller
* Omurgal hayvanlarn kular snfnn, leyleksiler takmnn bir alt familyas.
pelikanslar
* Baz s nflandrmalara gre, pelikangiller, karabatakgiller ve smskgiller familyalarn iine alan bir takm.
pelikl
* Bo film, film eridi.
pelin
* Birleikgillerden, yapraklarnda ve teki blmlerinde ok ac, trl bir madde bulunan, hekimlikte
kullanlan ok y ll k ve otsu bir bitki, pelin otu, ac pelin, akpelin (Artemisia absinthium).
pelit
* Mee aacn n meyvesi, palamut.
pelte
* Niasta, eker ve su kar m nn piirilerek soutulmas yla yaplan bir tr tatl .
* Bu kvamda olan madde.
* Koloidal bir kat iine bir sv nn ilemesinden sonra, ya bu svya dald rlan koloidin dorudan doruya
imesiyle ya da scakta hazrlanan olduka konsantre zeltinin soultularak kvamlamasyla oluan esnek madde.
* Denizanas.
pelte gibi
* ok gevek.
* ok yorgun.
peltek
* Dilini dilerinin arasna al r gibi konuan ve bu yzden s, z gibi sesleri kusurlu syleyen.
* (konuma iin) Tutuk, titrek bir biimde.
peltek di nsz
* Dil ucunun, n dilerin aras na girmesiyle oluan nsz.
peltekleme
* Pelteklemek ii.
pelteklemek
* Peltek duruma gelmek.
pelteklik
* Peltek olma durumu, peltek konuma.
peltelenme
* Peltelenmek ii veya durumu.
peltelenmek
* Pelte kvamnda olmak.
pelteleme
* Peltelemek.
* Bitkisel hcre zarlarndaki sellozun deimesi ve jeltin kvam n almas .
peltelemek
* Pelte kvamn almak.
* ok yorulmak.
* Donuklamak, yumuamak, arlamak.
pelr
* Daktiloda yazy oaltmak iin kullan lan ince k t.
pel
* Bir yz uzun tyl, yumuak ve parlak, kadifeye benzer bir kuma tr.
pembe
* Beyazla biraz k rmz nn karmasndan oluan ak renk.
* Bu renkte olan.
pembe gemre
* Bir eit zm.
pembe grmek
* ok iyimser olmak, her eyi iyimser bir gzle grmek.
pembekurt
* Pamuk ve bamya tarlalar nda zarara yol aan krmz ms trtl.
pembeleme
* Pembelemek ii.
pembelemek
* Pembe bir renk almak.
pembeletirme
* Pembeletirmek ii.
pembeletirmek
* Pembe bir duruma getirmek.
pembelik
* Pembe olma durumu veya pembe yer.
pembemsi
* Rengi pembeye yak n olan, pembeye alan.
pembezar
* Genellikle gmlek yap m nda kullanlan bir tr ince ve yumuak bez.
* Bu bezden yaplan.
pena
* Telli sazlar almaya yarayan ve kemik, boynuz gibi eylerden yap lan alma arac, mzrap, alg .
penalt
* Futbolda ceza olarak topun yaln z kalecinin koruduu kaleye ortadan ve tam kar dan on iki adm
uzakl ktaki noktadan utlanmas.
penalt alan
* Futbolda ceza alan iinde penalt nn kullanlmas.
penalt at
* Futbolda ceza alan iinde penalt nn kullanlmas.
penalt noktas
* Penalt at nn yapld nokta.
pencere
* Yaplar ve ula m aralarn (tren, vapur gibi) aydnlatmak, havalandrmak amacyla yap lan, ereve, cam,
panjur, perde gibi eklentilerle daha kullanl bir duruma getirilen aklk.
pencere amak
* yeni bir gr as kazandrmak.
pencere etei
* Pencere ile deme aras ndaki blm.
pencere kanad
* Sabit veya mentee yardmyla a lp kapanan pencere eleman.
pencereli
* Penceresi olan.
pencik
* Asker yetitirilmek iin sava tutsaklarndan bete bir orannda ayrlan acemi olan adaylar na verilen ad.
* Bir klenin kime ait olduunu gsteren sat senedi, klelik kd .
pencd
* Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin beli, brnn ikili gelmesi.
pencse
* Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin beli, brnn l gelmesi.
pencyek
* Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin beli, brnn birli gelmesi.
pene
* Yrt c hayvanlarn n ayaklarn n parmaklaryla trnaklar.
* Etkisinden kurtulmak olanaksz, etkisi ok olan g.
* Ayakkabn n taban ndaki ksele.
* El.
pene atmak
* (yrtc hayvan) n ayaklar yla saldrmak, vurmak.
* gcne gvenerek bir eyi elde etmeye al mak.
pene pene
* Genie ve sk lekeler durumunda, yer yer krm z (yanak).
pene peneye gelmek
* kyas ya, ldrrcesine dvmek.
pene vurmak
* penelemek.
* ayakkab ya pene ekmek.
peneleme
* Penelemek ii.
penelemek
* Penesiyle kapmak, yakalamak, pene vurmak.
* Ayakkabya pene vurmak.
penelenme
* Penelenmek ii.
penelenmek
* Penelenmek iine konu olmak veya penelemek ii yaplmak.
peneleme
* Penelemek ii.
penelemek
* Pene peneye gelmek, kavga etmek, dvmek.
* ok uramak, mcadele etmek.
peneletme
* Penelemek iini yapt rmak.
peneletmek
* Penelemek iini yapt rmak.
peneli
* Penesi olan.
* Pene vurulmu (ayakkab).
* Gl.
* Satakan.
penesine dmek
* yakalanmak.
penesiz
* Penesi olmayan.
pengh
* Klsik Trk mziinde rast ve bayat dizilerinden oluan birleik makam.
penik
* Gmrk idaresince belirli bir vergi karlnda kle sahibine verilen sahiplik hakkn gsterir senet.
pendname
* t kitab.
peneplen
* Erozyon etkisiyle olumu, yumuak engebeli yeryz paras , yontuk dz.
penes
* Ss olarak kullanlan, ziynet altn taklidi, sar tenekeden pul.
peng
* kinci Dnya Sava sonuna kadar kullanlan Macar para birimi.
penguen
* Penguengillerden, Gney Kutbunda yaayan, srt kara, gs ak, iyi yzen, deniz hayvanlar yla beslenen
ksa kanatl deniz kuu (Aptenodytes patagonica).
penguengiller
* Omurgal hayvanlardan, kular snf nn penguenler takmnn bir familyas.
penguenler
* Penguengiller familyasn iine alan tak m.
peni
* Sterlinin yzde biri deerindeki para birimi.
penis
* Erkeklik organ.
penisilin
* Metabolizma rnlerinden elde edilen antibiyotik.
pens
* Pense.
pense
* eitli biim ve byklkte maa veya kska.
* Giysilerde baz yerlerden ieriye doru daraltlarak dikilmi blm.
pentan
* Forml C5H12 olan doymu hidrokarbon.
pentatlon
* Eski Yunan'da kou, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve grei kapsayan atletizm yarmas.
* Modern pentatlonda be spor daln (uzun atlama, mzrak atma, 200 m kousu, disk atma, 1500 m kousu)
kapsayan atletizm yar mas.
penuar
* Bir tr sabahlk.
penye
* Dokumacl kta zel arala apresi yaplm olan (kuma).
pepe
* Dudak sesleriyle balayan kelimelerin ilk seslerini glkle syleyen ve birka kez tekrarladktan sonra
arkasn getirebilen tutuk dilli.
pepeleme
* Pepelemek ii.
pepelemek
* Pepe gibi konumak.
pepelik
* Pepe olma durumu.
pepeme
* Pepe.
pepemelik
* Pepelik, rekket.
pepsin
* Mide mukozasn n salglad albminli besinleri peptona eviren enzim.
pepton
* Vcuta zmlenebilecek duruma gelmi albminli besin.
perakende
* Dzenli olmayan, ayr ayr, da nk, perian.
* Mallarn teker teker veya birka para durumunda azar azar satlmasna dayanan (sat biimi), toptan
kart.
* Bu biimde alnan veya satlan.
perakendeci
* Maln perakende olarak satan tccar.
perakendecilik
* Perakende olarak yaplan al veri.
perem
* Balarn tra edenlerin tepede brakt klar sa tutam.
* Yele.
* Kkul.
peremli
* Peremi, kkl olan.
perin
* ki veya daha ok levhay birbirine balamak iin geirilen ivinin, ezilerek ba durumuna getirilen ucu.
perin tabancas
* Levha olarak retilmi paralar birbirine st ste koyarak birletirmek, kaynat rmak iin kullanlan el leti.
perinleme
* Perinlemek ii.
perinlemek
* Bir ba nty perinle tutturmak.
* ki veya daha ok paray , karl kl blmlerini birbiri zerinde ezerek birletirmek.
* Salamlatrmak, glendirmek.
perinleni
* Perinlenmek ii veya biimi.
perinlenme
* Perinlenmek ii.
perinlenmek
* Perinlenmek iine konu olmak.
perinleme
* Perinlemek ii.
perinlemek
* (arkadal k, dostluk ilikileri iin) ok glenmek, pekimek, salamlamak.
perinletirme
* Perinletirmek ii veya durumu.
perinletirmek
* Perinli duruma getirmek, perinlemeyi salamak, salamlatrmak.
perinleyi
* Perinlemek ii veya biimi.
perinli
* Perin yaplarak salamlat rlm .
perinsiz
* Perin yaplmam olan.
perdah
* Parlatma, parlaklk verme.
* Sakal trandan sonra kl k ynnn tersine yaplan ikinci tra.
perdah ekmek
* sakal bir daha ve kl k n n ters ynnde olmak zere tra etmek.
perdah vurmak (veya etmek)
* parlatmak.
perdah
* Baz parlat c maddelerle cil yapan kimse.
* Birini asls z szlerle kandrmaya alan kimse.
perdah lk
* Perdahn n ii.
perdahlama
* Perdahlamak ii.
perdahlamak
* Parlatmak.
* Birini asls z szlerle kandrmaya almak.
* Svmek, kfretmek.
perdahlanma
* Perdahlanmak ii.
perdahlanmak
* Parlatlmak.
perdahl
* Parlatlm, perdah edilmi.
perdahsz
* Parlatlmam, perdah olmayan.
perde
* Gr, engellemek veya bir eyi gizlemek iin bir akln nne gerilen rt.
* zerine bir cismin grnts yanstlan saydam olmayan yzey.
* ki yeri birbirinden ayran blme.
* Doruyu grmeye engel olan ey.
* Katarakt, ak su, ak basma.
* Bir sahne eserinin byk blmlerinin her biri.
* Bir mzik paras n oluturan seslerden her birinin kalnl k veya incelik derecesi.
* Bu ses derecelerini salamak iin alglarda bulunup parmaklarla baslan yer.
* (ses iin) Pes perde.
* Kaz, rdek, mart gibi hayvanlar n parmaklarn birbirine bititiren zar.
* Utanma duygusu.
perde arkas
* Bir eyin grnrde olmayan gizli yan.
perde arkas nda (veya arkasndan)
* olay ynetenin kendisi olduunu belli etmeyerek, gizliden gizliye.
perde ayakllar
* (eski s nflandrmalara gre) Kaz, rdek, mart gibi suda yzen ve parmaklar arasnda perde bulunan
kular tak m .
perde ekmek
* (bir eyin nnde) perde germek.
* gzlemek, rtmek.
perde inmek
* gzde katarakt olmak.
* gizlemek, rtmek.
perde kurmak
* Karagz oyununa balamak.
perde perde
* Yava yava, azar azar.
perdeci
* Perde satan veya diken kimse.
* Sahne perdelerini ap kapamakla grevli kimse.
* Osmanllarda yksek makaml kimselerin kaplarnda bekleyen ve girmeye izni olanlar ieri alan grevli,
perdedar.
perdecilik
* Perdecinin ii.
perdedar
* Perdeci.
perdeleme
* Perdelemek ii.
* Bir oyuncunun rakip oyunculardan birinin topu almasna engel olma amacyla nnde bulunmak ii.
perdelemek
* Bir eyin nne perde ekmek, perde ile rtmek.
* Bir durumun, bir olayn anla lmasna engel olmak, gizlemek.
* Basketbolda rakibin nne geerek top almas n engellemek.
perdelenme
* Perdelenmek ii.
* Syleyite sesin deiik bir perdeden kmas.
perdelenmek
* Perdelemek iine konu olmak.
perdelerini amak
* tiyatro yeni mevsimde temsillerine balamak.
perdeli
* Perdesi olan veya perde ile rtl bulunan.
* Duvakl.
* Perde salamak iin parmaklarla bas lacak yerleri olan (alg).
perdeli pilv
* Tavuk eti, badem ii, pirin, ku zm, un ve yumurta kullanarak hazrlanan bir pilv tr.
perdelik
* Perde yapmaya elverili kuma.
* Perdeden oluan.
perdesi syrk
* Bkz. perdesi yrtk.
perdesi yrt k
* Utanmaz, arlanmaz.
perdesiz
* Perdesi olmayan.
* Utanmaz, hays z.
perdesizlik
* Perdesi olmama durumu.
* Utanmazlk, hayszl k.
pereme
* Gondola benzeyen bir kayk.
peremeci
* Pereme kullanan veya yapan kimse.
peren
* lker yld z.
perende
* Havada ark gibi dnerek atlan takla.
perende atamamak
* herhangi bir konuda birinden aa , beceriksiz olmak.
* oyun evirememek, aldatamamak.
perende atmak
* havada ark gibi dnerek takla atmak.
perese
* Duvarc lar n dorultu bulmakta kullandklar akul ipi.
* Durum, derece, kerte.
peresesine getirmek
* tam srasn, uygun zaman n bulmak, biimine getirmek.
pereseye almak
* bir ii dnmek, gz nne almak.
perestij etmek
* sevmek.
peresti
* Tapnma, taparcasna sevme.
perestikr
* Taparcasna seven, tap nan.
perforaj
* Delme.
performans
* Baarm, takat sn r.
pergament kd
* Slfrik asitli ilem ile srekli doku oluturularak, yzey sertlii arttr lm ve organik s v lar n genellikle
belirli kat yalar n, sv yalar n ve gres ya nn kda nfuz etmesine kar yksek derecede dayankll k
kazand rlm kt.
pergel
* Yay veya ember izmekte ve lmekte kullanlan ara.
pergel hareketi
* Pergele zg ve pergel ynnde hareket etme.
pergelleme
* Pergellemek ii.
pergellemek
* Pergelle lmek.
pergelleri amak
* uzun admlarla yrmek.
pergola
* Kazklarn ve belli kalnl ktaki dikmelerin zerine bindirilmi bir tr demir veya ahap ardak.
perhiz
* Sal korumak, dzeltmek veya fazla para harcamamak amacyla uygulanan beslenme dzeni, imsak,
riyazet, diyet, rejim.
* Hristiyanlarn ve Yahudilerin belli gnlerde et, ya gibi baz yiyecekleri yemeden tuttuklar oru.
perhiz yapmak (veya etmek)
* sal korumak veya dzeltmek amacyla az veya zel bir beslenme dzeni uygulamak.
perhizkr
* Perhiz yapan, perhize uyan.
perhizkrlk
* Perhizkr olma durumu.
perhizli
* Perhiz yapan (kimse).
perhizsiz
* Perhiz yapmayan (kimse).
peri
* Doast gleri olduuna inanlan, hayal d varl k.
* ok gzel, al ml , becerikli kad n.
peri bacas
* Kolayca anabilen ta ve kayalardan olumu, sivri kule veya piramit grnl yer biimi.
peri gibi
* ok gzel.
peri hastal
* Sara ve isteri gibi baz hastalklar.
peri masal
* Kahramanlarn perilerin oluturduu bir tr masal.
peri masas
* Dik talarn stne yerlemi, masa biimindeki yass kaya.
peri oyunu
* Olaanst unsurlara ve byye arlk veren bir tr sahne eseri.
peri piramidi
* Bir ta yn ile bunun altnda kalm topraktan oluan, piramit biiminde tmsek.
pericik
* Kilit dili.
* Peri hastal .
peridot
* Olivin.
peridotit
* Olivin ve piroksenden olumu magma ta.
perikart
* Kalbin zerini saran zar.
perileri badamak
* uyuup anlamak, yldzlar bar mak.
perili
* Kt ruhlar bulunduuna inanlan, tekin olmayan (yer).
peripatetizm
* Gezimcilik.
perisi holanmamak
* yak nlk duymamak, s namamak.
periskop
* Denizaltlarda, tanklarda, siperlerde kullanlan, gzlemcinin gzn evirmeksizin evreyi arat rmas n
salayan optik ara.
perian
* Dank olma durumu, da nk, dzensiz, karmakar k.
* Ac nacak durumda olan, zavall.
perian etmek
* datmak, dzenini bozmak.
* acnacak duruma getirmek.
perian olmak
* dalmak, dzeni bozulmak.
* acnanacak duruma gelmek.
perianlk
* Perian olma durumu.
perianlk vermek
* perian duruma getirmek, perian etmek.
periton
* Karn zar.
peritonit
* Karn zar iltihab.
periyodik
* Belli aralklarla tekrarlanan, sreli.
* Sreli yay n.
periyot
* Dnem.
* Devir.
perki
* Tatl su levrei (Perca fluviatilis).
perlit
* Erimi sodyum potasyum alminyum silikattan ibaret olan cam gibi bir volkanik kayadan kabart larak
pudra hline getirilmi bulunan, yem maddelerinin preslenmesinde yard mc madde veya keklemeyi nleyici bir
madde.
* Feldspat cinsinden suyu az ve eridii zaman inciye benzeyen taneleri olan yanarda kaynakl cam, inci ta.
* Bkz. inci ta .
perlitli
* znde perlit bulunduran.
perlon
* lk olarak Almanya'da yap lan sentetik dokuma iplii.
* Bu iplikle dokunmu kuma.
perlon fra
* Boya ilerinde kullan lan perlondan yaplm fra.
permanant
* Salar n uzun sre dalgal kalmasn salamak iin uygulanan ilem.
permanganat
* Mikrop ldrc olarak kullan lan, suda eriyii meneke renginde bulunan potasyum permanganatn k sa
ad .
permee
* Yedek olarak kullanlan ince halat.
permi
* Yaz l izin belgesi.
* zellikle d ticarete ilikin olarak devlete verilen izin.
* Devlet Demir Yollar nda paso.
permiyen
* Birinci a n alt nc ve sonuncu dnemi ve bu dnemde olumu (yer katmanlar).
peroksit
* Birleiminde normal oksitlerden daha ok oksijen bulunan oksitlerin genel ad.
peron
* Tren istasyonlar nda tren yolu boyunca uzanan, inilip binilen, ykseke deme.
peronospora
* Patates, pancar, asma ve daha baka bitkilerde mildiyu hastal na yol aan mikroskobik mantar.
persenk
* Konuurken gereksiz tekrarlanan sz.
personel
* Bir hizmet veya kuruluun grevlileri, bir i yerinde alanlar n tm.
* Devlet ve dier kamu kurulular nda alan, etkinlie eitli grevleriyle kat lan gerek kiiler.
perspektif
* Eya ve nesnelerin uzaktan grn.
* Nesneleri bir yzey zerine grldkleri gibi izme sanat.
perembe
* Haftan n beinci gn, aramba ile cuma aras olan gn.
perembenin gelii arambadan bellidir
* bir iin sonunun nasl olaca imdiki gidiinden belli olur.
pertavsz
* Byte.
peruk
* Bkz. peruka.
peruka
* Takma sa.
perukac
* Peruka yapan, haz rlayan veya satan kimse.
perukacl k
* Perukacnn ii veya meslei.
perukr
* Berber.
Perulu
* Peru halkndan olan kimse.
perva
* ekinme, saknma, korku.
pervane
* Geceleri k evresinde dnen kk kelebek.
* Dndnde bir mekanizmay ileten bir eksene dikey olarak balanm, iki veya ikiden ok kanattan
yaplm alet.
* Seluklularda ve lhanllarda has, zeamet, tmar ile ilgili olarak verilen ferman.
pervane bal
* Ay bal .
pervane gibi
* srekli dnen eyleri nitelendirmek iin kullanl r.
* bir kimsenin yan ndan hi ayrlmayan kimseler iin kullanl r.
pervane kesilmek
* sayg duyduu bir kiiye hizmet edebilmek iin devaml etraf nda olmak, didinip durmak.
* her istei yapmak iin evrede drt dnmek.
* dnp durmak.
pervane olmak
* byk bir bal l kla yanndan ayr lmamak.
pervaneci
* Seluklu divan nda bulunan, arazi defterlerine bakan grevli.
pervaneli
* Pervanesi olan.
pervanesiz
* Pervanesi olmayan.
pervas olmamak
* korkmamak, ekinmemek.
pervas z
* ekinmez, sak nmaz, korkusuz.
pervas zca
* Pervasz (bir biimde), ekinmeden, saknmadan.
pervas zlk
* ekinmezlik, sak nmazl k, korkusuzluk.
pervaz
* Kap, pencere gibi yerlerin kenarlarna geirilen ensiz para.
* Giysilerin yaka, kol, etek gibi yerlerine veya kumatan yaplm dier eyalar n kenarlarna geirilmi, dar,
uzun para.
* Cilt kapann i tarafna konulan deri paras.
* Uu.
pervaz etmek
* umak.
pervin
* lker yld z.
pes
* Yenilgiyi kabul ettiini belirtmek iin veya birinin saknlk veren davranlar na karl k olarak kullan lr.
pes
* Hafif, yava sesle sylenen.
pes demek
* karsndakinin kendisinden daha stn olduunu kabul etmek, boyun emek.
pes etmek
* yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
* yenileceini anlay p srt nn yere gelmesini istemeyen pehlivan, yenildiini kabul anlamna ya "pes
ediyorum" demek, ya da hasmnn kispetine eliyle vurarak iaret vermek.
* birinin ar kurnazl kar s nda ancak bu kadar olur inancna varmak.
pes perdeden (konumak)
* alak ve kaln (sesle).
* alttan alarak, yumuak bir dil kullanarak.
pesek
* Di kiri, di pas.
peseta
* spanyol para birimi.
pesimist
* Ktmser, karamsar, bedbin, optimist kar t.
pesimizm
* Ktmserlik, karamsarlk, bedbinlik.
pesleme
* Peslemek ii.
peslemek
* (ses iin) Hafif, yava duruma gelmek.
peso
* Birok Gney Amerika devletinde kullan lan para birimi.
pespaye
* Alak, soysuz, aal k.
pespayelik
* Alaklk, soysuzluk.
pespembe
* ok pembe.
pest
* Pes (II).
pestenkerani
* Sama, deersiz, nemsiz, uydurma.
pestil
* nce yufka biiminde kurutulmu meyve ezmesi.
* ok yorgun, gsz.
* Hasta.
* Tavan ile kmr damar arasnda yer alan ince, yumuak killi tabaka.
pestil gibi
* kmldayamayacak kadar gsz, bitkin.
pestile evirmek
* ok yormak.
pestili kmak
* ok yorulmak.
pestilini karmak
* ok yormak.
* ok dvmek.
pestilleme
* Pestillemek ii veya durumu.
pestillemek
* Pestil durumuna gelmek.
* Yorgun duruma gelmek.
pess
* inde ya yak lan toprak kandil.
pe
* Arka.
pe
* Baz giysilerin bol olmas iin yanlar na eklenen kuma paras .
pe pee
* Birbiri ardndan, arka arkaya.
pei peine
* Arka arkaya.
pei sra
* Arkasndan, ardndan, ard sra.
pein
* Bir al verite, al veri yapl d anda, al nan eyin tesliminden nce veya teslimiyle birlikte denen,
veresiye kar t .
* almadan verilen (cret, aylk).
* Daha nce, nceden.
* Tutarn, cretin nceden denmesi art.
pein cevap
* Sonradan sylenecek bir eyi nceden bildirme.
pein fikir
* n yarg, n dnce.
pein hkm
* n yarg.
pein pazarlk
* Sonradan olaca hat ra gelen eyler zerinde nceden konuup anlama.
pein pein
* nceden benimsenmi olarak.
pein piyasa
* Pein sat a bal al veri dzeni.
pein sat
* Bedeli pein denerek yap lan sat .
pein yarg
* Bkz. n yarg.
peinat
* Pein olarak verilen para, avans.
peinatsz
* Pein para almadan.
peinci
* Mal pein para ile satan veya sat n alan (kimse).
peinde
* ok istenilen eyi belirtir.
peinde
* Srekli izinde, takibinde.
peinde (veya peinden) komak
* elde etmek iin uramak.
peinde dolamak (veya gezmek)
* bir amala birisini izlemek.
peinde gitmek
* bir kimseyi izlemek.
peinde gitmek
* bir kimseyi izlemek.
* dnce ve grlerini benimsemek.
peinden srklemek
* birinin veya biroklar nn arkas ndan gelmesini salamak.
peinden yrmek
* birinin arkasnadan yrmek, gitmek.
* bir kimseye her konuda uymak.
peine dmek (veya gitmek)
* arkas ndan gitmek, izlemek.
* bir istein gereklemesini salamaya almak.
peine taklmak
* ardndan gitmek.
peine taklmak
* arkas ndan gitmek, hi ayrlmamak.
peine takmak
* yannda gtrmek.
peinen
* Pein olarak, nceden.
peini b rakmak (veya b rakmamak)
* bir kimseyi veya eyi izlemekten vazgemek (veya vazgememek).
peke
* Armaan.
peke ekmek
* bakasnn maln birine balamak; verilmemesi gereken bir eyi uygunsuz bir amala veya yersiz olarak
birine vermek.
pekir
* (genellikle pamuk ipliinden dokunmu) Havlu.
* Yemek yerken kullanlan, el kurulanan, byk mendil biiminde pamuk veya keten bez, peete.
pekirci
* Pekir dokuyan veya satan kimse.
pekircilik
* Pekircinin ii.
peli
* Pe (II) eklenerek geniletilmi (giysi).
pemelba
* eftalili, kremal bir eit dondurma.
perev
* Klsik Trk mziinde, fasln giri taksiminden sonra ilk alnan drt haneli ve drt teslimli para.
* Gree tutumadan nce pehlivanlarn ellerini birbirine ve uyluklarna vurarak ve hafife s rayarak
yaptklar gsteri.
* Halk hikyelerinde, trklerin okunup al n sras nda trk aralarna kat lan mani trnden kk
trkler.
perevlenme
* Perevlenmek ii.
perevlenmek
* Gree tutumadan nce pehlivanlar, ellerini birbirine ve uyluklarna vurarak, hafife srayarak gsteri
yapmak.
petahta
* masas gibi kullanlan ekmece.
* Sarraflarn zerinde para saydklar tahta.
petamal kuanmak
* bir zanatta ustal k kazanmak.
petemal
* Hamamda rtnmek ve kurulanmak iin kullanlan ince dokuma.
* yaparken bele balanan uzun, geni dokuma.
* Baa rtlen dokuma.
petemalc
* Petamal, futa, havlu gibi eyler dokuyan veya satan kimse.
petemalc lk
* Petamalcn n ii.
petemall
* Petemal olan.
petemallk
* lek bir dkkn kiralamak isteyenin o dkkn iletene verdii para.
petemalsz
* Petamal olmayan.
Petuca
* Afgan kabilelerinin kulland dil.
pet ie
* Naylondan yaplm iecek kab.
petek
* Arlarn yumurtalarn b rakmak ve bal depo etmek iin yapt , dzgn altgen azl bal mumu yuvac klar
topluluu.
* Bu yuvacklar topluluunun bal olmayan.
* Balktan yaplan ve dikine duran sand k biimindeki tahl ambar.
* Ar kovan.
* Minarelerde klh ile erefe aras ndaki blm.
* Istma tesisatnda s datm n, iinden scak su geerek salayan dilim, radyatr.
petek dokuma
* zerinde kk petek motifleri bulunan pamuklu dokuma.
petek gz
* Eklem bacakl hayvanlarda grlen, birok grme hcresinden oluan gz tr.
petek gvesi
* Ar kovanlarnda peteklere zarar veren iki asalan ad.
petografi
* Ta bilimi.
petrifikasyon
* Ta hline dnme.
petrokimya
* Petrolden organik kimyasal rnler elde etmede kullan lan sanayi dal.
petrokimyac
* Petrokimya dal nda uzmanlam kimse.
petrol
* Younluu 0,8'den 0,95'e kadar deiebilen, hidrokarbrlerden olumu, kendisine zg kokusu olan,
koyu renkli, artlmam, doal yanc mineral ya, yer ya .
petrol lmbas
* inde petrol rnleri yak larak aydnlatmay salayan ara.
* Gaz yakan aydnlatma arac .
petrol mavisi
* Koyu mavi renk.
petrolc
* Petrol arama, bulma iiyle uraan kimse.
* Petrol ve trevlerini alp satan kimse.
petroloji
* Yer biliminde kayalarn oluum mekanizmalar n inceleyen uzmanlk alan.
petunya
* Patl cangillerden, eitli renkte iekler aan, kokulu bir ss bitkisi (Petunia).
pey
* Bir szlemede taraflardan birinin brne iten caymayacan belirtmek amac yla nceden verdii
gvence paras.
pey akesi
* Szleme yap lrken, taraflarn balandklarn gstermek amacyla birinin dierine verdii para, kaparo.
pey srmek
* artrma ile satlan bir ey iin nce bir miktar para vermek veya nermek.
* rekabet etmek.
peyda
* Belli, ak.
peyda etmek
* karmak, oluturmak, ortaya karmak, edinmek.
peyda olmak
* kmak, ortaya kmak, olumak.
peydahlama
* Peydahlamak ii.
peydahlamak
* Genellikle istenmeyen veya yolsuz grlen eyler edinmek.
* Grnmek, ortaya kmak.
peydahlanma
* Peydahlanmak ii.
peydahlanmak
* kmak, olumak, ortaya kmak, peyda olmak.
peyderpey
* Azar azar, blm blm, yava yava.
peygamber
* Tanr'n n buyruklarn bildiren, haber getiren kimse, yalva, eli, resul, nebi.
* Hazreti Muhammed.
peygamber aac
* Yaban kimyongillerden, Antil Adalar nda ve Venezuela'da yetien, 10-15 m ykseklikte, k n yapraklarn
dkmeyen, reinesinden gayakol karlan bir aa (Guaiacum of cicinale).
peygamber bal
* Bkz. dlger bal .
peygamber iei
* Mavi kantaron, belemir (Centaurea cyanus).
peygamber dikeni
* \343 deve dikeni.
peygamber zm
* Bir eit tatl, iri zm.
peygamberane
* Peygambere yara r biimde.
peygamberdevesi
* S cak ve lman lkelerde yaayan, genellikle yeil renkte ve ortalama 5 cm boyunda, dz kanatl , ok obur
bcek (Mantis religiosa).
peygamberlik
* Peygamber olma durumu, yalvalk.
peygamberkz
* Ahmak, budala.
peygambervari
* Peygamberce, peygamber gibi.
peyk
* Uydu.
* Bir bakasna bamll olan.
peyke
* Genellikle eski kahvelerde ve evlerde bulunan, duvara bitiik alak, tahta sedir, kerevet.
peyklik
* Peyk olma durumu, uyduluk.
peyleme
* Peylemek ii.
peylemek
* Para vererek bir eyi nceden kendine ayrtmak.
peylenme
* Peylenmek ii.
peylenmek
* Peylemek ii yaplmak.
peynir
* Peynir mayas ile katlatrlarak stten yap lan ve birok tr olan besin.
peynir aac
* Ebe gmecigillerden, tropikal blgelerde yetien, kozalarnda ksa lifli pamuk bulunan aa (Bombax
criodendron).
peynir dii
* Bazen ileri yata kan dilerden her biri, kuzu dii.
peynir ekmek gibi
* ok kolay biimde, abucack.
* ok revata, ok tutulan, beenilen.
peynir helvas
* Rendelenmi yal ve tuzsuz beyaz peynire, yumurta kar trdktan sonra un, ya ve eker eklenmesi ve
ksk atete piirilmesiyle yap lan bir tatl tr.
peynir ekeri
* Azda kolayca eriyen, donuk beyaz bir tr eker.
peynir tatls
* Tuzsuz taze peynir ve irmikle yaplan bir eit tatl.
peynirci
* Peynir yapan veya satan kimse.
peynircilik
* Peynircinin ii.
peynirhane
* Peynir yaplan yer.
peynirleme
* Peynirlemek ii.
peynirlemek
* (st iin) Kesilmek, peynir durumuna gelmek.
peynirli
* ine peynir konulmu.
peynirli brek
* Maydanoz ve peynirin kar m nn yufkalar arasna serilmesiyle yaplan brek tr.
peynirli pide
* Mayalanm ve ya ile yumurta kartrarak hazrlanm hamura peynir, maydanoz, yumurta eklenmesiyle
hazrlanan bir pide tr.
peynirsiz
* ine peynir konulmam , peyniri olmayan.
peyrev
* (bakasnn) zinden giden, izleyen, izleyici.
peyzaj
* Kr resmi.
pezevenk
* Erkeklere yasa d yollardan kad n bularak paral birlemelere aracl k eden kimse.
pezevenklik
* Pezevengin yapt i.
* Yolsuz davran.
pezo
* Peso.
pH
* Bir s v nn asit veya bazl k derecesi, sertlik derecesi.
p ht
* Koyulaarak yar kat duruma gelmi s v .
p htlanma
* Pht lanmak ii.
p htlanmak
* inde p htlar olmak.
p htlama
* S v durumdan pht durumuna geme, phtlamak ii.
p htlamak
* Pht durumuna gelmek.
p htlatrma
* Pht latrmak ii.
p htlatrmak
* Pht durumuna getirmek.
p l prt
* Eski eya.
* (hafifseme amac yla) Eya.
p ly p rty (veya pl prty) toplamak
* gitmek zere eski pskleriyle birlikte btn eyalarn toplamak.
p llm pllm
* Khne ve eskimi olmay anlatr.
p llm pllm olmak
* khnelemek.
p nar
* Yerden kaynayarak kan su, kaynak.
* Bu suyun kt yer, kaynak, memba.
p r
* (r sesi uzat larak sylenir) Ku kanatlar nn kard sesi anlat r.
* Bir yerden ka p gitme dncesini anlatr.
p r pr
* Genellikle ku kanadnn kard sesi andrr sesleri anlatmak iin kullan lr.
p r pr etmek
* ( k iin) yan p snmek.
p rasa
* Zambakgillerden, sap ndan yararlanlan, ok yllk bir k sebzesi (Allium porrum).
p rasa b ykl
* Uzun, gr by kl .
p razvana
* Kl , bak gibi sapl eylerin sap iinde kalan blm.
p rl prl
* ok parlak, ok kl.
* ok temiz, tertemiz.
* ok yeni.
* Kusursuz, eksii olmayan, tam.
p rldak
* Ik a p kapamak yoluyla iaretler vererek anlamay salayan ara.
p rldak
* Prldak kullanmas n bilen ve bu ite alan kimse.
p rldama
* Prldamak ii.
p rldamak
* Ik samak, ldamak.
p rlt
* Prldayan eyin kard k.
p rlt l
* Prlts olan, parlak.
* Ssl, zentili.
p rlak
* Doan, atmaca gibi yrt c kular yakalamada artkan olarak kullanlan, avc larca bir kafes iinde av
yerine braklan ku.
p rlama
* Prlamak durumu veya biimi.
p rlamak
* (ku iin) Herhangi bir eyden rkp umak.
* (insan iin) Hemen uzaklamak, bulunduu yerden koarak uzaklamak.
p rlang
* Ses kararak dnen topa.
p rlanmak
* (yavru ku) Umaya abalamak.
p rlanta
* Birok faetas olacak biimde yontulmu foyas z parlak elmas.
* zerinde p rlanta olan.
p rlanta gibi
* ok iyi nitelikleri olan, deerli, saf, temiz.
p rlantal
* Prlantas olan.
p rnal
* Kn yapraklarn dkmeyen bir tr mee al s (Quercus ilex).
p rnal kmr
* aldan yap lan, kaliteli, iyi kmr.
p rnallk
* Prnal all .
p rp
* Ylan sokmasna kar il olduuna inanlan bir tr ta, y lan ta.
p rpr
* Yenieri salma erlerinin giydikleri krm z uhadan yaplm cbbe, pirpiri.
* Bir tr Bizans altn.
* Uar, hovarda.
p rprlama
* Prprlamak ii veya durumu.
p rprlamak
* Yanp snmek.
p rprlanma
* Prprlanmak ii veya durumu.
p rprlanmak
* Prprlanmak iine konu olmak.
p rpt
* Eski psk, deersiz, ie yaramayan.
* El tezghnda dokunmu kaba ynl.
* Pehlivanlar n grete kispet yerine giydikleri, kal n bezden yaplm veya kei klndan rlm don.
p rpt
* Ptp t ii ile uraan kimse.
p rt
* Deersiz ey, eya.
* Ufak tefek ev eyas.
* Basma ve ketenden yatak, yorgan yz, giysilik kuma.
p rtk
* Bkz. y rtk p rtk.
p rtlak
* Prtlam, d ar frlam , patlak.
* Kolayca kabuundan dar kabilen.
p rtlama
* Prtlamak ii veya durumu.
p rtlamak
* Bulunduu yerden kayp dar kmak.
p s rk
* Tutuk, snepe, ar ekingen, yreksiz ve beceriksiz.
p s rka
* Psrk gibi, psra yara r biimde.
p s rklama
* Psrklamak ii.
p s rklamak
* Psrk olmak, psr k duruma gelmek.
p s rklk
* Psrk olma durumu veya psr ka davran .
p smak
* Bkz. pusmak.
p p lama
* Pplamak ii.
p p lamak
* Bebei kucakta yava yava sallayarak uyutmaya almak.
p t
* Islkl ses.
p t demek
* rahats z edici bir sz sylemek.
p t
* ok kk bir nesnenin, su damlas nn yere veya herhangi bir ey zerine dmesiyle kan hafif ses.
p t pt
* Pt sesi kararak.
p t pt atmak
* korku ve heyecan gibi bir sebeple kalbi fazla arpmak.
p tr ptr
* Hafif ses kararak sk ve dzgn bir ekilde.
p trdama
* Pt rdamak ii.
p trdamak
* Pt rt karmak, p trt etmek.
p trdatma
* Pt rdatmak ii.
p trdatmak
* Pt rt karmasna yol amak.
p trt
* ok hafif patrt, hafif grlt.
p trt etmek
* ok hafif grlt kmasna yol amak.
p trak
* Dikenli tohumlar hayvanlarn kllar na ve insanlarn giysilerine taklan bir yll k ve otsu bir bitki (Xantium
spinosum).
* ok taneli, sk.
p trak gibi
* aa ve dal zerinde ok sayda meyve bulunduunu belirtir.
* ok sayda, tanecikli.
p yrm pyrm
* ok eskimi, ok ypranm .
pi says
* ember evresinin uzunluunun apn n uzunluuna blnmesi ile elde edilen sabit say (3,1416).
pianta
* Ayakkabn n alt kenar .
pi
* Anas ile babas arasnda evlilik ba olmadan dnyaya gelen ocuk.
* Terbiyesiz, arsz ocuk.
* Her eyin k, aslna benzemeyeni.
* Bir ana bitkinin evresinde yeniden beliren srgn ve filizler.
pi etmek
* yapaym derken bozmak, kmaza sokmak.
* tad n karmak, tatsz bir durum yaratmak.
* bo geirmek, boa harcamak.
pi kurusu
* Soysuz ve yaramaz ocuk.
pi olmak
* tad bozulmak.
* boa gitmek.
pi sinek
* Bir tr olta inesi.
pileme
* Pilemek ii.
pilemek
* Yozla p bozulmak.
pilik
* Pi olma durumu.
* Kallee yap lan kt davran.
piuta
* Palamut balnn iri bir tr.
pide
* Mayal hamurdan yap lan, gereinde zerine yumurta, kyma, peynir, pastrma vb.konarak piirilen, ekmek
yerini tutan, ince, yayvan yiyecek.
pide gibi
* yamyass.
pideci
* Pide yapan veya satan kimse.
pidecilik
* Pidecinin ii veya meslei.
pideli
* Pidesi olan, pideyle yap lan.
pigme
* Boy ortalamas 150 cm altnda olan Afrika kkenli bir zenci topluluun bireyi.
pigment
* Canl bir organizmann oluturduu, ona zel bir renk veren kimyasal madde.
pijama
* Ceket ve pantolondan oluan yatak giysisi.
pik
* Dkme demir, font.
pik
* Geminin k tarafndaki bayrak serenine alan gen biimindeki yelken.
pik
* Bkz. maa.
pik boru
* Kal n demir veya dkme boru.
pikaj
* Bilgisayarda dizilen yaz lar milimetrik kartona yap trp dzenleme ii.
pikajc
* Pikaj yapan kimse.
pikajcl k
* Pikajcnn yapt i.
pikap
* Elektrikle veya pille alan, plk dinlemekte kullanlan ara.
* Kk kamyon, kamyonet.
pike
* Kabartmal pamuklu kuma.
* Bu kumatan yaplan.
* Bu kumatan yaplan yatak rts.
pike
* (uak) Yksekten, hedef zerine byk bir a ile inme; yksekten hedefin zerine dik olarak saldrma.
pike
* yi ayrlamama sebebiyle un veya irmik ierisinde kalm olan, gzle grlebilen, iri ve koyu renkli kepek
vb. parack.
pike yapmak
* uak dik biimde inmek.
* bilrdoda, masaya dikey durumda tutulmu isteka ile topa vurmak.
piket
* ki, veya drt kii arasnda ve 32 ktla oynanan bir tr iskambil oyunu.
piknik
* Krda yenen yemek.
piknik alan
* Piknik yapmaya elverili geni ve yeil alan.
piknik tip
* Orta boylu, imanca, geni ve yumuak yzl, kalnca boyunlu, yukar doru daralan ikin gsl ve iri
gbekli kimse.
piknik tp
* Piknikte yemek stmak veya piirmek iin kullanlan kk btan gaz tr.
piknik yapmak
* krda yemek yemek.
pikniki
* Piknik yapmay seven kimse.
piknometre
* zgl arl lmeye yarayan alet.
piko
* Makinede yaplan bir tr antika.
pikocu
* Piko yapan kimse veya piko yaplan yer.
pikoculuk
* Pikocunun ii veya meslei.
pikoya vermek
* piko yap lmas iin baz rt, araf, amar vb. ni pikocuya gtrmek.
pikrik asit
* Nitrik asidin anilin, ipek, yn vb. maddelere etkimesiyle elde edilen asit OH-C6H2(NO2)3.
pil
* Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine eviren ara.
pilki
* ine soan, sar msak, maydanoz ve havu gibi eyler katlarak zeytinyayla piirilen ve souk olarak
servisi yaplan yemek.
* Aptal, ahmak.
pilv
* Genellikle pirinten veya bulgurdan yaplan bir yemek.
pilv yiyen kan yan nda (veya belinde) tar
* bir eyden yararlanmak isteyen kii, bunun iin gereken arac eli altnda bulundurmal dr.
pilvdan dnenin ka k rls n
* yararl bir eyi elde etmek iin sonuna kadar uralacan , direnileceini anlatmak iin kullanl r.
pilvlk
* Pilv yapmaya elverili.
pili
* Tavuun k; erginlememi tavuk veya horoz.
pili gibi
* gen, diri, gzel ve alml (kz).
piling
* Cildin l hcrelerden arndrlmasn salayan, kan dolamn h zland ran bir krem tr.
pilli
* Pili olan, pille alan.
pilot
* Bir hava tatn kullanmak ve ynetmekle grevli kimse.
* Deneme niteliinde olan.
pilot blge
* Tarm, tp, endstri, eitim gibi herhangi bir alma alan nda, devletin ve halkn ortak almas yla
kalknma hareketini kolaylat rmak ve rnek olmak iin ayrlm blge.
pilot kabini
* Pilot kk.
pilot kk
* Uaklarn n taraf nda pilot ile uu teknisyeninin bulunduu uan ynetildii zel blm, kokpit.
pilotaj
* Bir hava tatn ynetme.
pilotluk
* Pilotun grevi.
pim
* ie geen veya birbiri zerine gelen paralar tutturmaya yarayan bir tr tahta veya metal ivi.
* Mobilyalardaki cam raflar tamak iin yan tablalara yerletirilen kapsllerin iine tak lan silindirik, yass ve
L biimli raf tama aleti.
pimpirik
* ok yal ve gsz (kimse).
* Harap, bozuk, virane.
pinekleme
* Pineklemek ii.
pineklemek
* Uyuklamak, uyuklar gibi hareketsiz oturmak.
* Bir yerde hibir i yapmadan oturmak.
pinel
* Rzgrn estii yn gstermek iin direk apkalarn n stne konulan yelkovan biimindeki ara.
pines
* Yumuakalardan, midye biiminde, ondan daha byk kavk l bir deniz hayvan (Pinna nobilis).
pingpong
* Masa topu, masa tenisi.
pinhan
* Gizli, sakl, gizlenmi.
pinpon
* Yal, km.
pinti
* Ar derecede cimri, ksmk.
pintileme
* Pintilemek ii.
pintilemek
* Pinti duruma gelmek.
pintilik
* Pinti olma durumu veya pintice davran, hisset.
pipet
* S vlar, solukla iine ekip kaptan kaba aktarmaya yarayan cam boru.
pipi
* (ocuk dilinde) Erkeklik organ.
pipiriklenme
* Pipiriklenmek ii veya durumu.
pipiriklenmek
* Kuruntulu, vesveseli bir duruma dmek.
pipo
* Ucundaki lle iine ttn konulan ve yak larak duman ekilen ksa, ubuk biimideki ttn ime arac.
pir
* Yal, koca, ihtiyar.
* Bir tarikat veya sanatn ilk kurucusu.
* Herhangi bir konuda, bir meslekte tecrbe kazanm, eskimi kimse.
* Adamakll, iyice.
pir akna
* karl k gzetmeden veya karl k grmeden tam inanla, gerek bir sevgi ile.
pir ol!
* "ok yaa, var ol" anlam nda aka yollu bir beenme sz.
piramidal
* "ok yaa, var ol" anlam nda aka yollu bir beenme sz.
piramit
* Tepeleri ortak bir noktada birleen, tabanlar da herhangi bir okgenin birer kenar olan birtak m
genlerden olumu cisim, ehram.
* Msr firavunlarnn mezarlarna verilen ad.
* Gsteri jimnastiklerinde, jimnastikilerin, aral veya arasz olarak birbirlerinin omuzlar nda, dizlerinde
oluturduklar gsterili ve dzenli biimler.
piramitik
* Eski M s r piramitlerinde ve dikilitalarnda tepelik olarak yer alan kk piramit.
piramitli
* Piramit biiminde olan.
piramitsi
* Piramide benzeyen veya piramidi andran.
pire
* Pirelerden, insann ve baz hayvanlarn kann emerek yaayan, iyi srad iin kolay yakalanamayan, kk
asalak bcek (Pulex).
pire gibi
* evik, ok hareketli, yerinde duramayan.
pire iin (veya pireye kzp) yorgan yakmak
* nemsiz bir durum kars nda k zarak kendisine daha byk zarar verecek davranta bulunmak.
pire otu
* Yaklak 25-50 cm ykseklikte, paral yaprakl, otsu bir bitki (Tanacetum coccineum).
pirekapan
* Pire otu.
pirekatein
* Aacn kimyasal yntemle boyanmas nda, ilk boya gereci olarak kullanlan renksiz, billrsu cisim.
pirekran
* Pireyi yok etmeye ve ldrmeye yarayan il.
pirelendirme
* Pirelendirmek ii.
pirelendirmek
* Kukuland rmak, ikillendirmek, phelendirmek, huylandrmak.
pirelenme
* Pirelenmek ii.
pirelenmek
* zerinde pire olmak.
* Pirelerini ayklamak.
* killenmek, huylanmak.
pireler
* nsanlarla hayvanlarda d asala olarak yaayan, a z yaplar sokup emmeye elverili, birok familyaya
ayrlan kanatllar tak m .
pireli
* Pire bulunan.
* Her eyden bir anlam karan, kukulu, ikilli, vesveseli.
pireyi deve yapmak
* nemsiz bir olay bytmek.
pireyi gznden vurmak
* keskin bir nianc olmak.
pirifan
* htiyar (kimse).
pirina
* Zeytinin, s k ldktan sonra ya bak m ndan zenginliini yitirmeyen, gbre veya hayvan yemi olarak
kullanlan kspesi.
pirince giderken evdeki bulgurdan olmak
* byk bir kazan arkasndan koarken eldekini de karmak.
pirinci (ok) su kaldrmamak (veya gtrmemek)
* alngan, abuk dar lr olmak, akadan anlamamak.
pirincin tan ay klamak
* "aykla pirincin ta n" sznde geen bu deyim yaplacak iin zor ve karma k olduunu anlatr.
pirin
* Budaygillerden, kkleri bol su iinde yetien bir bitki (Oryza sativa).
* Bu bitkinin besin olarak kullan lan tanesi.
pirin
* Bak ra inko katlarak elde edilen sar renkte bir alam.
* Bu alamdan yaplm .
pirin orbas
* Pirin suyu ile piirilen orba.
pirin rg
* lmekleri bir ters bir dz rp arka s ray da buna uygun rme biimi.
pirin pilv
* Pirinten yaplan pilv.
pirin taneleri
* Gne'in kresinin Yer'den grnen yzndeki tanecikler.
pirin unu
* Kurutulmu pirin tanelerinin tlmesiyle elde edilen un.
pirinsi
* Pirin iriliinde veya biiminde olan.
pirit
* Bu alamdan yaplm .
pirogravr
* Bkz. dalama resmi.
piroksen
* Doal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatlar na verilen ad.
pirometre
* ok yksek s caklklar lmeye yarayan alet.
pirometri
* ok yksek s cakl lme yntemi.
pirosfer
* Barisfer.
pirpiri
* Bkz. p rpr.
piruhi
* Bir eit hamur yemei.
pirpak
* Tertemiz, lekesiz.
pirpak olmak
* tamamen kurtulmak, rahatlamak, huzura kavumak.
piryol
* zerinde kmbet biiminde bir kapa bulunan, olduka byk bir tr cep saati.
pirzola
* Kasaplk hayvanda omurgann iki yanndaki blge.
* Bu blgeden dilimler durumunda karlan kemikli et paras, kotlet.
pirzolalk
* Pirzola yapmaya elverili.
pis
* Leke, toz veya kirle kapl olan, kirli, i rendirici, murdar, mlevves.
* Kendinde pislik olan veya pislenmi olan.
* Beenilmeyecek durumda olan, kt, zararl.
* Kendinde pislik veya kir olmamasna ramen baz sebeplerden dolay irenilen.
* irkin, sevimsiz olan.
* (sz iin) Dinleyenleri utandracak durumda olan.
* inden k lmas ok g, kark.
pis by k
* Kllar gr olmayan ve biime girmeyen byk.
* Yakks z ve seviyesiz kimse.
pis lkrd
* Ay p saylan veya hakaret olarak kabul edilen, yakk almayan sz.
pis pis
* Hoa gitmeyecek yolda.
pis pis dnmek
* derin ve zntl dnceye dalmak.
pis pis glmek
* bakalarn kzdracak, sinirlendirecek biimde glmek.
pis sz
* Bkz. pis lkrd .
* Ay p saylan sz.
pis su
* Ayak yolu, banyo, mutfak gibi yerlerden gelen kirlenmi, sularn karm, lm suyu.
pis su borusu
* inde, ayak yolundan gelen pis su ve pisliklerin akt boru.
pis su tesisat
* Pis sular yapdan dar tayan boru a.
pisboaz
* Zamansz ve ay rt etmeden, eline geeni yiyen (kimse).
pisboazlk
* Pisboaz olma durumu veya pisboazca davran.
pisi
* (ocuk dilinde) Kedi.
pisi bal
* Kemikli balklardan, uzunluu 40 cm kadar olan, srt prtkl, esmer renkli, yass bir tr bal k (Limanda
limanda).
pisi pisi
* (ocuk dilinde) Kedi.
* Kedileri armak iin kullanl r.
pisi pisi otu
* Budaygillerden, tarla ve yol kenarlarnda kendi kendine biten bir tr arpa; fazla klkl olduundan
hayvan yemi bile olmaya elverili deildir (Hordeum murinum).
pisi pisine
* Bo yere, bouna.
pisik
* Kedi.
pisin
* Yzme havuzu.
piskopos
* Katoliklerde, bir blgenin din ilerine bakanlk eden, papazl n en yksek aamasnda olan din grevlisi.
piskoposhane
* Piskoposluk.
piskoposluk
* Piskoposun ynettii blge.
* Piskoposun oturduu bina.
* Piskoposun grevi.
pisleme
* Pislemek ii.
pislemek
* Byk veya kk abdestini etmek, kirletmek.
* Pisletmek.
pislenme
* Pislenmek ii.
pislenmek
* Pis olmak, pislie bulamak.
pisletme
* Pisletmek ii.
pisletmek
* Pis duruma getirmek, kirletmek.
* Kt bir duruma sokmak.
pislik
* Kir.
* Dk, necaset.
* Pis olann durumu.
* Kt, zararl davran veya i.
* Kt durum.
pislik bcei
* Bok bcei.
pislik gtrmek
* o yer, ok pis olmak.
pislik parmandan (veya paalarndan) akmak
* ok kirli olmak.
pislikil
* Dksal.
pist
* Kediyi kovmak iin kullanllr.
pist
* Gsteri yapmak, dans etmek vb.iin dzenlenmi, genellikle yuvarlak yer.
* Bir hava alannda uaklarn kalkp inmesine, park yerlerine gidip gelmesine yarayan zel olarak haz rlanm
erit.
* Yar lar ve koular iin zel olarak dzenlenmi yer, yar l k.
piston
* Baz aralarda, motorlarda bir silindir iinde dzenli hareket eden daha kk apl silindir, itenek.
* Kayran kimse, arka, iltimas.
* Pistona benzeyen, piston grevi yapan.
pistonlu
* Pistonu olan.
* Arkal, iltimasl.
pisuvar
* Su dkme yeri.
pidar
* nc, nde giden kimse.
pieen
* Kolay pien.
piek
* Pieen.
Piekr
* Orta oyununda kavuklu ile karlkl konuarak oyunu aan kimse.
pii
* Mayal hamurdan yap lan, yada kzartlarak piirilen bir tr yiyecek.
piik
* Ap yeri, koltuk alt gibi tenin birbirine srtnen yerlerinde terin yakmasyla oluan kzart.
piim
* Pimek ii veya biimi.
* Piirim.
piirge
* Ocakta brek piirmeye yarayan alet.
piirici
* Piirmeyi salayan.
* Frnlarda ekmek piirme iini yapan kimse.
piirili
* Piirilmek ii veya biimi.
piirilme
* Piirilmek ii.
piirilmek
* Piirmek iine konu olmak.
piirim
* Bir kez piirmeye yetecek lde olan, piim.
piirimlik
* Piirim.
piirip kotarmak
* bir ii sonulandrmak, tamamlamak.
pi iri
* Piirmek ii veya biimi.
piirme
* Piirmek ii.
piirmek
* Bir besin maddesini gerektii kadar s da tutarak yenebilecek bir duruma getirmek.
* Is etkisiyle belirli bir kullan ma elverili duruma getirmek.
* alarak renmek.
* Olgunlatrmak, yoluna koymak.
* Bunaltacak kadar stmak, yakmak.
piirtme
* Piirtmek ii.
piirtmek
* Piirmek iini yaptrmak.
pikin
* Gereince pimi .
* abuk pien, pieen, piek.
* Saygszca davranarak iini yrten.
* Girgin.
* Tecrbesi olan, herhangi bir eye alm olan, olgun.
pikince
* Biraz pikin.
* Pikine yakr (biimde).
pikinlie vurmak
* kt bir davrana veya sze aldrmamak.
pikinlik
* Pikin olma durumu veya pikince davran .
piman
* Yapt bir iin veya davran n olumsuz sonucunu grerek zlen, nadim.
piman etmek
* piman olmasn salamak.
piman olmak
* yapt bir iin yanl veya uygunsuz sonu verdiini anlamak.
pimaniye
* Telleri ince ince ayrlabilen bir tr helva.
pimaniyeci
* Pimaniye yapan veya satan kimse.
pimanl k
* Piman olma durumu, nedamet.
pimanl k duymak (veya getirmek)
* piman olmak.
pime
* Pimek ii.
pimek
* Atete, frnda, kaynar suda veya yada s etkisiyle yenilebilir duruma gelmek.
* Istma sonucu belirli bir kullan ma uygun duruma gelmek.
* (meyve iin) Olgun duruma gelmek.
* Piik olumak.
* Bir konuyu iyice renmek.
* e al p beceri ve ustal k kazanmak, zorluklar gslemek.
* (i) Konuulup hazrlanmak.
* Bunalacak kadar scakl k duymak.
pi mi armut gibi (birinin) eline dmek
* Bkz. olmu armut gibi birinin eline dmek.
pimi aa (souk) su katmak
* yoluna girmi olan bir ii bozmak.
pimi kelle gibi sr tmak
* dilerini gstererek yersiz ve aptalca glmek.
pimi tavuun bana gelmemek
* Her trl zarara, ktle, felkete uramak, ok sknt ekmek.
pipirik
* Bir eit iskambil oyunu.
pipiriki
* Pipirik oynayan kimse.
pit
* Sylenen szn onaylanmadn ifade eden bir hareket.
piti
* Bir eit iskambil oyunu, pastra.
pitov
* Bir tr tabanca.
piti piti
* (ad m iin) Zorlukla, yava yava.
piton
* Boagillerden, Afrika ve Asya'da yaayan, zehirsiz, ok gl byk ylan (Python).
pitoresk
* Durumu ve grn resim konusu olmaya deer (grn).
piyade
* Yaya savaan askerlerin oluturduu snf.
* Bu snftan olan asker.
* Piyon.
* Bir ift krekle ynetilen bir tr hafif kayk.
* Yaya.
piyale
* arap barda , iki kadehi.
piyan
* Mantara benzeyen kabarcklarla ortaya kan, ciltte yaralar yapan, bulac scak blge hastal.
piyango
* Dzenleyenlerce bastr lm numaral ktlar satn alanlar iinden, kazananlar n kur'a ile tespit edildii
talih oyunu.
* Beklenmedik olay veya durum.
piyango ekmek
* talih oyunu iin hazrlanm ktlardan birini bulunduu yerden almak.
piyango vurmak veya kmak
* piyangoda ikramiye kazanmak.
* beklenmedik bir yerden byk kazan salamak.
piyangocu
* Piyango sat lan yer veya piyango satan kimse.
piyangoculuk
* Piyango satma veya dzenleme ii.
piyangolu
* ansl , talihli kimse.
piyanist
* yi piyano alan kimse.
piyano
* Klvyeli, telli, deiik tulara baslarak al nan ar ve byk alg.
* Yava, sesleri hafifleterek.
piyano mentee
* Boy mentee.
piyanocu
* Piyanoyu akort eden veya onaran kimse.
piyanoculuk
* Piyangocunun ii.
piyasa
* Satclarn mal satmak iin bir araya geldii yer, pazar.
* Bir yol zerinde gidip gelerek gezinme.
* Al veri fiyat, geerli fiyat.
* Arz ve talebin karlat alan.
* Ortalk.
piyasa ekonomisi
* retimin bir plna gre deil, istee gre yapld , fiyatnn arz ve talebe gre belirlendii ekonomi.
piyasa etmek
* dolamak.
piyasac
* Piyasa yapan kimse.
piyasaya dmek
* ok bulunur olmak.
* (kadn iin) kt kadn olmak.
piyata
* Yass ve byk yemek taba.
* Yass .
piyata ee
* Yass ee.
piyata taba
* Dz ve byk yemek taba .
piyaz
* Halanm kuru fasulyenin zerine ince doranm, tuzla ovulmu soan ve maydanoz katldktan sonra
zeytinya, sirke dklerek yaplan fasulye salatas.
* Kebap, zgara kfte, balk gibi susuz yemeklerin yanna katlan, ince doranm ve tuzla ldrlm
maydanozlu soan.
* Bir kar salamak dncesiyle sylenen vc sz.
piyazc
* Piyaz yapp satan kimse.
* Yze glc, iten olmayan davranlarda bulunan.
piyazc lk
* Piyazcn n ii.
piyazlama
* Piyazlamak ii.
piyazlamak
* Eti piirmeden birka saat nce soan ve karabiber, tarn gibi baharatla ovup bir sre brakmak.
* Bir kar salamak amac yla birini ar vmek.
piyes
* Oynanmak iin yaz lm eser, tiyatro eseri veya oyunu, oyun.
piyon
* Satranta oyun banda n sraya dizilen, bulunduklar sra zerinde ilk hamlede ister iki, ister bir hane
gidebilen sekiz kk ta, piyade.
* Bir kar salamak iin yararlanlan, istenildii gibi kolayca kullanlabilen kimse.
piyore
* Di eti iltihab .
pizolit
* Kalsiyum karbonat birleimli, nohut byklnde, yuvarla ms kalsit tanecikleri veya bunlarn
balanmasyla ta durumuna geen kire ta.
pizza
* zerine konulmak zere, genellikle domates, zeytin, peynir, mantar, anuez, eitli et ve sebze trleri
kar m yla hazrlanp frnda piirilen pide.
pizzac
* Pizza yapan veya satan kimse.
pizzac lk
* Pizzacn n yapt i.
pizzicato
* (yayl alglarda) Tellerin parmak ekileriyle seslendirilmesi.
plka
* apul, vurgun.
plkac
* apulcu.
plj
* Deniz banyosu iin dzenlenmi genellikle kumluk alan, kumsal.
* Kumla.
pljiyoklz
* Dilinimleri birbirine gre eik bir durumda kalsiyum ve sodyum ieren feldspat.
plk
* Metal yaprak, plka.
* Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacyla hazrlanan
plstik daire biiminde yaprak.
plk bozulmak
* can skmak, bkknl k verecek biimde konumak, drd r etmek.
plka
* Metal yaprak.
* Plk.
* Kamyon, otomobil gibi kara tatlarna taklan numara levhas.
plkac
* Plka yapp satan kimse.
plkacl k
* Plka yapmak veya satmak ii.
plkal
* zerinde plka bulunan.
plkasz
* Plkas olmayan.
plkasz otomobil
* Trafie tescili yap lmam , kaydedilmemi ara.
plk
* Plk hazrlayan, yapan veya satan kimse.
plklk
* Plk nn ii veya meslei.
plket
* Metalden, trl biimlerde yap lan, kk, alak kabartma levha.
pln
* Bir iin, bir eserin gerekletirilmesi iin uyulmas tasarlanan dzen.
* Bir ehrin, bir yapnn, bir makinenin eitli blmlerini gsteren izim.
* ekim.
* Dnce, niyet, maksat, tasavvur.
pln kurmak
* bir amac gerekletirecek eyleri dnmek, tasarlamak.
* bir dzen hazrlamak.
plnc
* Pln haz rlayan veya yapan kimse.
plncl k
* Plncnn ii veya meslei.
plnete
* Harita karmaya yarayan bir alet.
plnda tutmak
* bir ie veya kimseye ... kadar nem vermek.
plnerit
* Hidratl doal alminyum fosfat.
plnet
* Gezegen.
plnetaryum
* Gk evi, y ldz evi, yldzl k.
plnkton
* Sularda bulunan, ancak mikroskopla grlebilen yaratklar topluluu.
plnlama
* Plnlamak ii.
* Hkmet taraf ndan ula lacak amalar belirleyen, baz kesimlerdeki art lsn tespit eden ve
uygulanmas gerekli areleri nceden gsteren ekonomik, sosyal program n belli sreler iin hazrlanmas i i.
plnlamac
* Plnlama ilerinde al an, plnlama yapan kimse.
plnlamacl k
* Plnlamacn n ii veya meslei.
plnlamak
* Yaplacak bir ii belli plna gre dzenlemek.
plnlan
* Plnlanmak ii veya biimi.
plnlanma
* Plnlanmak ii.
plnlanmak
* Plnlamak ii yaplmak.
plnl
* Belirli bir plna gre yaplan, yrtlen, dzenlenen.
* nceden belirlenerek yap lan, ll, hesapl .
plnl byme
* Plnl bir gelimeyle mal ve hizmetlerin gittike bollamas.
plnl ekonomi
* Toplumun ihtiyalarn n karlanmas ve gelimesi amac n gden ekonomi, piyasa ekonomisi kart.
plnr
* Hava akmlarndan yararlanarak uan, uaa benzer motorsuz hava tat .
plnrc
* Plnr kullanan kimse.
plnrclk
* Plnrcnn ii.
plns z
* Belirli bir pln olmayan.
* nceden dnlmeyen, lsz, hesapsz.
plns z programs z
* Dzensiz, belli bir ynteme bal kalmakszn.
plntasyon
* Sanayide kullanlan baz bitkilerin (kahve, kakao, kauuk gibi) geni lde yetitirildii iletme.
plnya
* Aa rendelemekte kullanlan uzun marangoz rendesi.
plnyac
* Plnya ile i gren usta, plnya ustas .
plnyalama
* Plnyalamak ii veya durumu.
plnyalamak
* Aac plnya tezghnda rendelemek.
plse
* At yarlarndaki mterek bahislerde, sekiz at n katld yar larda ilk , drt atn katld yar larda ise
ilk iki dereceyi kazanacak atn bilinmesi biiminde oynanan oyun.
* Futbolda kavis verilerek yaplan yumuak vuru.
plse etmek
* kavisli ve yumuak vuru yapmak.
plseleme
* Plselemek ii.
plselemek
* Topu kavisli vurula ileri gndermek.
plsenta
* Etene, son, meime.
plsman
* Yatrm.
plster
* Yara zerine yaptrlan, genellikle ill zel bant.
plstik
* Biim verilmeye elverili olan.
* Organik ve sentetik olarak yaplan madde.
* Bu maddeden yaplan.
plstik ameliyat
* Vcudun gereken yerlerini dzgnletirmek veya gzelletirmek iin yap lan ameliyat.
plstik boru
* Plstikten yaplan boru.
plstik cam
* Testere ile kesilebilen, rendelenebilen, esnek, cam grnnde saydam malzeme.
plstik cerrah
* Vcut ve yz bozukluklar n gidermek amacyla yaplan operasyon, plstik ameliyat.
plstik sanatlar
* Heykel, seramik gibi boyutlu olan sanatlar.
plstik tutkal
* Mobilyacl kta kullan lan aa yaptrc.
plstiki
* Plstik ii yapan kimse.
plstikilik
* Plstikinin ii veya meslei.
plstomer plstik
* Istld nda yumuayan ve biimlendirilebilen plstik tr.
plstron
* Erkek giyiminde, gmlein gs taraf nn zerine taklan para.
* Kl oyunu oynarken kullanlan mein gslk.
plterina
* Gm bal .
pltform
* Ykseke yer.
* Byk apl tabakalarn arp lmas ve bunun sonucunda oluan hafif eimlerle nitelenen jeolojik yap tipi.
* Bir siyaset programnda, dayanlan dnce veya dncelerin tm.
pltika
* Kemikli balklardan, 15-25 cm uzunluunda, srt zeytun bir tatl su bal (Acerina cernua).
pltin
* Atom numaras 78, atom arl 195,23 olan, 21,4 younluunda, 1755 C de eriyen, kolay ilenen, ok
dayankl, deerli bir element. Ksaltmas Pt.
plto
* Yayla.
* Dekorun kurulduu yer.
Pltoncu
* Pltonculuk yanl s.
Pltonculuk
* Plton'un kurduu, sonradan kendisine bal rencilerin gelitirdii, duyu dnyasndan ve zihin
rnlerinden farkl, kavranabilir bir gerekli in varl n kabul eden reti.
pltonik
* Gerekte var olmayan, dte kalan, hep yle kalmas istenilen (sevgi ve ilgiyi belirtmek iin kullanl r).
Pltonizm
* Pltonculuk.
play-back
* Bkz. pleybek.
plza
* Toplum iin ayrlm geni alan.
plzma
* Kanda alyuvarlarla akyuvarlarn iinde bulunduu s v.
* Elektrik yk yansz olan gaz molekllerinden, pozitif iyonlardan ve negatif elektronlardan oluan akkan.
plzma kimyas
* Plzmay kimyasal adan inceleyen bilim dal.
plzmalatrma
* Plzmalat rmak ii.
plzmalatrmak
* Bir gaz plzmaya gntrmek.
plebisit
* Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete balanaca yla ilgili oylama.
* Bir kimse veya bir sorun iin halkn olumlu veya olumsuz kansn n belirmesi amacyla yap lan oylama.
pleistosen
* Bkz. buzul dnemi.
plevra
* Gs boluunun i yzn ve akcierleri saran zar, gs zar .
pleybek
* nceden kaydedilmi bir ark alnrken, seslendirmeye uygun olarak eitli mimik ve hareketlerin
yaplmas.
pleybek yapmak
* pleybek iini gerekletirmek.
pli
* Kuma, kt vb.de bir blmn brnn zerine gelmesiyle oluan kvr m.
* Bu biimde kvr m olan.
plili
* Plisi olan.
plisiz
* Plisi olmayan.
pliyosen
* nc an en son dnemi.
plonjon
* Topu yakalamak amacyla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak sramas .
plralist
* oulcu.
* oku.
plralizm
* oulculuk.
* okuluk.
pltokrasi
* Zenginler iktidar, zenginlerin ynetimi.
Plton
* Gne sisteminde Neptn'den daha uzakta olan, 1930 yl nda bulunmu olan kk bir gezegen.
pltonyum
* Atom numaras 94 olan, neptnyumdan elde edilen radyoaktif bir element. Ksaltmas Pu.
plviyometre
* Bkz. yaler.
Pm
* Prometyum'un ksaltmas.
Po
* Polonyum'un k saltmas.
poca
* Bkz. boca.
podset
* Yumuak, yz ince havl bir tr deri, set.
* Bu deriden yaplm olan.
podyum
* Genellikle atletizm yarmalarnda derece alan atletlerin veya giysileri sergilemek iin mankenlerin ktklar
merdivenli, ykseke yer.
pof
* Yere den kaba ve yumuaka bir eyin veya havas boalan bir nesnenin kard sesi anlatr.
pofur pofur
* Srekli, dzenli olarak kan pof sesini anlatr.
* Bol ve srekli kan duman belirtir.
pofurdama
* Pofurdamak ii.
pofurdamak
* Can sknt s sebebiyle sesli nefes vermek.
pofurdatma
* Pofurdatmak ii.
pofurdatmak
* Pofurdamasna sebep olmak.
pog
* (b yk iin) Gr ve uzun.
pogrom
* Katliam, soyk rm.
poaa
* ine peynir, kyma vb. konarak hazrlanan bir tr tuzlu rek.
poaac
* Poaa yapan veya satan kimse.
poaac lk
* Poaacn n ii veya meslei.
pohpoh
* Pohpohlama ii.
pohpohu
* Pohpohlamaktan holanan (kimse).
pohpohlama
* Pohpohlamak ii.
pohpohlamak
* Birini, yzne kar gereinden ok vmek, koltuklamak; pehpehlemek.
pohpohlanma
* Pohpohlanmak ii.
pohpohlanmak
* Pohpohlamak ii yaplmak veya pohpohlamak iine konu olmak.
poker
* Bir tr kt oyunu.
poker evirmek
* poker oynamak.
pokerci
* Poker oynayan kimse.
pokercilik
* Poker oynama veya oynatma ii.
polarg
* Polarc .
polarc
* I polarmaya yarayan alet.
polarlma
* Polarlmak ii veya durumu.
polarlmak
* Polarma olayna uramak.
polarimetre
* Polarler.
polarimetri
* Polarma sisteminde etkin maddelerden geerken oluan dnmenin llmesi.
polariskop
* Bir n doal veya polarlm olup olmadn belirlemeye yarayan alet.
polarite
* Bir elektrik retecinin kutuplarn birbirinden ayrt etmeyi salayan nitelik.
polarizasyon
* Kutuplanma.
* Polarma.
polarma
* Dorudan doruya kendi kayna ndan kan bir n, yans dktan veya k rldktan sonra gsterdii
zelliklerin tm.
* Kimyasal tepkimeler dolays yla bir pildeki gerilimin dmesi.
polarma dzlemi
* Polarlm kta, k titreimlerinin dorultusunu belirleyen dzlem.
polarmak
* Polarma olayna uratmak.
polaroit
* Geirdii polaran saydam yaprak.
* ekim ve bask ilemlerini ok abuk ve otomatik olarak yapan fotoraf makinesi.
polarler
* Bir n polarma orann lmeye yarayan alet.
polemie girmek (veya girimek)
* siyas, bilimsel veya edeb konularda sert tart malar yapmak.
polemik
* Siyas, bilimsel, edeb konularda sert tartma.
polemiki
* Polemik yapan kimse.
polemikilik
* Polemikinin ii.
poli
* Baz kelimelerin birleimine girerek "ok fazla" anlam veren n ek.
poliandri
* ok kocal lk.
poliasit
* Birleiminde birok asit fonksiyonu bulunan madde.
polie
* Belirli bir srenin sonunda belirli bir paray kendi ad na veya bir bakas nn emrine demesi iin alacaklnn
borluya yazd bildiri.
* Sigorta senedi.
polie ekmek
* bir mteriye deme yapmas iin bildiride bulunmak.
polietilen
* Etilenin eitli yntemlerle polimerletirilmesinden elde edilen, dayankl, parlak, birok kimyasal madde
etkisiyle bozulmayan saydam kat .
polifoni
* ok seslilik.
polifonik
* ok seslilikle ilgili, ok seslilie ilikin.
* ok ynl.
poligam
* ok eli.
poligami
* ok elilik.
poligon
* Ateli silhlarla at yaplan yer, ate yeri, at yeri.
* okgen.
polijini
* ok karl l k.
poliklinik
* eitli hastalklarn bak ld klinik.
polimer
* Tekrarlanan yapsal kmelerin oluturduu yksek molekl a rl kl (birleikler).
polimeri
* Polimerlik.
polimerleme
* Polimerlemek ii veya durumu.
polimerleme derecesi
* Bir plstiin makromolekln haz rlamak iin gerekli olan molekl says.
polimerlemek
* Benzer veya farkl birok kk molekl "polimer" denilen byk molekller biiminde birlemek.
polimerletirme
* Polimerletirmek ii.
polimerletirmek
* Bir maddeyi polimer durumuna dntrmek.
polimerlik
* Biri, dierinin polimeri olan iki molekl arasndaki bant.
polip
* Selenterelerden, toplu veya tek bana yaayabilen basit yapl hayvan.
* Mukoza ile kapl boluklar iinde gelien, yumuak, telsel, genellikle sapl bir armut biiminde ur.
polis
* ehirde kamu dzenini, huzur ve gvenlii salayan kurulu, kolluk, zabta.
* Bu kuruluta yer alan grevli, kolluku.
polis arabas
* Polislerin grev sras nda kulland araba.
polis evi
* Polis hizmetinde bulunanlarn dinlenme ve barnma amac yla kulland bina.
polis hafiyesi
* Su saylan bir ii veya bu ii yapan ortaya karmakla grevli kimse, detektif.
polis noktas
* Polis grev yeri.
polisaj
* Dokunmu kumalardaki tarak izlerini yok etmek iin bu kumalar bir baktan geirme ilemi.
* Parlaklk verme.
polisiye
* Konusu polisin ilgilendii alanlarda olan.
polisiye film
* Polis mesleini n plnda tutan film.
polisiye roman
* Polisiye olaylar ileyen macera roman .
polislik
* Polis olma durumu.
* Polisin grevi.
politeist
* ok tanr c.
politeizm
* ok tanr cl k.
politik
* Politika ile ilgili, siyas, siyasal.
politika
* Devlet ilerini dzenleme ve yrtme sanat, siyaset, siyasa.
* Yntem.
* Bir hedefe varmak iin kar sndakilerin duygular n okamak, zayf noktalarndan veya aralarndaki
uyumazlklardan yararlanmak gibi yollarla iini yrtme.
politika gtmek
* politika izlemek.
politika yapmak
* politika yoluyla bir ii zmlemek istemek.
politikac
* Politika ile uraan kimse, siyaseti.
* Karsndakinin duygular n okayarak kar salayan (kimse), siyaseti.
politikacl k
* Politika ile urama ii veya tutkusu.
poliretan
* Younluu ok dk cam, vernik, kauuk veya kpk grnndeki lstie benzeyen madde.
polka
* Bir eit Polonya dans.
* Bu dansn mzii.
polo
* evgen.
Polonez
* Polonyal.
* (kk harfle) Bir eit dans.
* Bu dansn mzii.
Polonyal
* Polonya halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
polonyum
* Atom numaras 84, atom arl 210 olan, ilk radyoaktif element. Ksaltmas Po.
polyester
* Tahta zerine srldnde koruyucu, parlak bir katman oluturan poliasidin doymam alkollere veya
glikollere etkimesiyle elde edilen kimyasal madde.
Pomak
* Rumeli'de Bulgarca konuan bir Trk ve Mslman topluluu.
Pomaka
* Pomak dili.
pomat
* Genellikle saa srlen yal ve kokulu merhem.
pomel mentee
* Yapraklar, milleri dz yaprak menteelerden daha kaln ve mil yataklar palamut, mermi, yumurta ve
silindir biimlerinde olan mentee.
pompa
* Hava veya herhangi bir akkan bir yerden baka bir yere aktarmaya (basmaya) yarayan makine.
* Bir kapta boluk oluturmak iin, o kaptaki havay emmeye yarayan alet.
pompaj
* Pompalama.
pompalama
* Pompalamak ii.
pompalamak
* Pompa ile i irmek veya tulumba ile suyu ekmek veya vermek.
* Kz t rmak, iddetlendirmek, krklemek.
pompalanma
* Pompalanmak ii.
pompalanmak
* Pompalamak ii yap lmak.
pompal
* Pompas olan.
pompal silh
* Pompas olan, iindeki mermiyi mekanik olarak veya basnl hava yardmyla f rlatan silh.
pompal tfek
* Havann s k t rlmas ve basncnn artmas yla patlay c madde atan silh.
ponje
* Dz, ince ve s k dokunmu bir tr ipekli.
ponje patis
* Ponje gibi parlak ve ince patis.
ponksiyon
* Vcudun herhangi bir boluunda bulunan bir svy aktmak veya ekmek iin, ii boydan boya ak bir
i neyi bat rma ii.
ponpon
* Yuvarlak pskl.
* Pudra srmek iin kullanlan yumuak, tyl tuvalet gereci.
ponton
* Batm gemileri ask ya almak iinde kullanlan byk duba.
* Tombaz.
ponza
* Baz yzeylerin temizlenmesinde, mermerlerin parlatlmasnda, ovma ilerinde kullanlan, ok gzenekli,
ok hafif kaya, snger ta, ponza ta.
ponza ta
* Bkz. ponza.
ponzalama
* Ponzalamak ii.
ponzalamak
* Ponza ile silmek, ovmak, temizlemek.
ponzalanma
* Ponzalanmak ii.
ponzalanmak
* Ponzalamak ii yaplmak.
pop
* Halkn arasnda yaayan motiflere, gelere yer veren, onlardan yararlanan (kltr) "halka ait" kelimesinden
ksaltma.
pop mzik
* ngiliz ve Amerikallarn balattklar , hareketli, ritmli, yerel motiflerden yararlanlarak yaplan mzik.
popu
* Pop mzii ile uraan, ilgilenen ve bunu seven kimse.
populuk
* Popunun ii.
poplin
* Pamuk, keten veya ipekten sk dokunmu ince bir tr kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
popo
* Kaba et, k.
poplarite
* Halk tarafndan sevilme, tutulma.
poplarite kazanmak
* halk tarafndan sevilmek, tutulmak.
popler
* Halkn zevkine uygun, halk taraf ndan tutulan.
* Herkesin tand .
poplerl ik
* Popler olma durumu.
poplizm
* Halk lk.
porfir
* Feldspat gibi byk minerallerden veya ok ince tanelerden oluan i kaya, kaya.
porfirit
* Andazit birleiminde bir eit pskrk ta.
porno
* Pornografik sznn k saltlm.
pornografi
* A k sak yayn veya resim; edebe aykr kitap veya resim.
pornografik
* Pornografi ile ilgili olan.
porselen
* Kaolinden yaplma, beyaz, sert ve yar saydam mlek hamuru.
* Bu hamurdan yaplm (anak, mlek).
porselenci
* Porselen yapan veya satan kimse.
porselencilik
* Porselen yapmak veya satmak ii.
porsiyon
* Herhangi bir yemekten bir kimseye verilen belirli miktar.
porsuk
* Sansargillerden, su ky lar nda kazd klar deliklerde yaayan, ot ve etle beslenen, pis kokulu, memeli bir
hayvan (Meles).
porsuk
* Porsumu, prsm.
porsuk aac
* Porsukgillerden, yapraklar i ne biiminde, k n yapraklar n dkmeyen bir orman ve ss aac (Taxus
baccata).
porsukgiller
* A k tohumlulardan, rnei porsuk aac olan bir familya.
porsuma
* Porsumak ii veya durumu.
porsumak
* Prsmek.
portakal
* Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yetien bir aa (Citrus aurantium).
* Bu aacn k rmzya alan sar , toparlak veya sbe, kabuu gzel kokulu meyvesi.
portakal bahesi
* Portakal yetitirilen yer.
portakal rengi
* Portakal n kabuunun rengi.
* Bu renkte olan.
portakal suyu
* Portakal sklarak elde edilen su.
portakallk
* Portakal bahesi.
portatif
* Kolay tanabilen, katlanarak tanabilir duruma getirilebilen, seyyar.
* Sklp baka yerde kurulma imkn bulunan.
portbagaj
* Otomobil, bisiklet gibi tatlarda eya konacak yer, yk yeri, bagaj.
portbebe
* Bebekleri kucakta, elde ve srtta tamak iin kullanlan anta.
porte
* Bir iin genilik, nem derecesi, etki alan .
* Bir i iin gereken para tutar .
* Notalarn, zerinde veya arasnda yazld be paralel izgi.
* Deer, nem.
Portekizce
* Hint-Avrupa dillerinden, Portekiz'de, Brezilya'da ve Portekiz uygarl n benimsemi lkelerde kullan lan
dil.
Portekizli
* Portekiz halk ndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
portfy
* Para czdan.
* Banka, simsar veya bir arac kuruluun kendi elinde tuttuu, istedii gibi tasarruf ettii menkul deerler
toplam .
portmanto
* Palto, apka gibi eyleri asmak iin yaplm, rafl, bazlar aynal ask yeri.
portmone
* Bozuk para czdan.
porto
* Portekiz'de yaplan nl bir arap.
portr
* Ta yc; datc .
portrlk
* Portr olma durumu.
* Ta ycnn ii veya meslei.
portre
* Bir kimsenin yal boya, fotoraf vb.bir yolla yaplm resmi.
* Bir kimsenin, bir eyin szl veya yaz l tasviri.
portreci
* Portre ressam.
portrecilik
* Portrecinin ii.
pos
* (b yk iin) Gr ve uzun.
pos byk
* Uzun ve gr by k.
pos bykl
* Pos b y olan.
posa
* Suyu alnm her tr yiyecek maddesinin art.
* Tortu, kelti.
* Ezilmi pancarn souk suda birka kez sklmas ndan sonra geriye kalan ve suda erimeyen artk.
posalanma
* Posalanmak ii.
posalanmak
* Tortu durumuna gelmek, tortulanmak.
posal
* Posas olan.
posasn karmak
* bir kii veya eyi sonuna kadar smrmek.
* birini ok dvmek.
posasz
* Posas olmayan.
post
* Tyl hayvan derisi.
* Tarikatlarda eyhlik makam .
* Makam.
* Baz deyimlerde "can" anlamnda kullanl r.
post elden gitmek
* ldrlmek.
* bulunduu yksek makamdan ayrlmak zorunda kalmak.
post it
* Hatrlanmak zere stne not yazlan, kendinden yapkan olan kk pusula.
post kavgas
* ktidar veya bir makam ele geirme ekimesi.
post vermek
* cann vermek, lmek.
posta
* Bir yere gelen veya bir yerden gnderilen mektup ve emanetlerin tm.
* Bu emanetleri toplayan ve datan kurulu ve bu kuruluun bulunduu yer.
* Genellikle posta gtren ta t.
* Tak m, kol.
* Hizmet nbetinde bulunan er.
* Kez, defa, sefer.
* Vapur, tren, uak gibi tatlarla yap lan yolculuk.
* 24 saatlik al ma gnnn, al ma blmlerinden her biri, vardiya.
* Bir sanayi veya ticaret iletmesinde ayn sre iinde al anlarn tm.
* Tatar.
posta etmek
* grevliler, birini resm bir daireye gtrmek.
* birini, gnl olmasa da bir kimseye teslim edip bir yere gndermek.
posta kart
* Sert ve dayankl k ttan yap lan, bir taraf haberleme iin ve dier tarafn n yars alc nn adresi, pul veya
postalama iaretleri iin ayrlm bulunan, zarfsz postalanarak kullan lan bir haberleme malzemesi.
posta koymak (veya atmak)
* birini korkutmak, gzda vermek.
posta kutusu
* Postahanelerde veya halkn kolayca ulaabilecei yerlerde bulunan mektup, kart gibi haberleme evraknn
konulduu zel kutu.
posta posta
* Grup drup, ayr ayr, bek bek.
posta pulu
* Posta ile gnderilen eylere yaptrlan ve para karl nda al nan pul.
posta treni
* Daha ok ticar mal veya posta ula m n salayan tren.
posta yapmak
* bir yere gidip gelmek, sefer yapmak.
postac
* Mektup, gazete, havale, paket gibi maddeleri, gnderilen yere gtren posta idaresi grevlisi.
postac lk
* Posta iletme ii.
* Postacn n grev.
postahane
* Posta ile gnderilen maddelerin kabul edildii, postaya verilmi maddelerin ayr m ve datmn n yap ld
kamu hizmeti yaps.
postal
* Konlu ve kaba potin.
* Dkn kadn.
postalama
* Postalamak ii.
postalamak
* Postaya vermek.
* Herhangi bir sebeple birini yanndan uzaklatrmak.
postalanma
* Postalanmak ii.
postalanmak
* Postalamak ii yaplmak.
postaya atmak (veya vermek)
* (mektup, gazete, paket vb. iin) gidecei yere ulamas iin posta kuruluuna vermek, postalamak.
postay kesmek
* ilgiyi kesmek.
* bir eyi yapmaktan vazgemek.
poster
* Duvara as lmak zere kullanlan byk boy resim.
posti
* Kadnlarn genellikle balarn n arkasna takt klar ek sa.
postlu
* Postu olan.
postniin
* Postta oturan, tekkenin eyhi olan kimse.
postrestant
* Al cs taraf ndan postahaneden alnmak zere gnderilen mektup veya paket.
post-scriptum
* Mektup kd nn sonlar na doru, bo bir yerine yazlan ek, hami.
postsuz
* Postu olmayan.
postu deldirmek
* kurunla vurulmak.
* lmek.
postu kurtarmak
* ldrlmek tehlikesini atlatmak.
postu sermek
* gittii yerde, saygs zca ve sorumsuzca uzun bir sre kalmak.
postult
* Konut (II), koyut.
postundan olmak
* bulunduu makam yitirmek.
poet
* Kk torba.
poetleme
* Poetlemek ii veya durumu.
poetlemek
* Poet iine sokup paketlemek.
pou
* Bir tr kenarlar saakl ipek, pamuk, yn vb. den yaplm ba rts.
poulu
* Pousu olan.
pot
* Kt diki sebebiyle kumata oluan bzlme veya k vrm.
* Yanl l k, hata, gaf.
* Poker gibi iskambil oyunlarnda oyuncularn tmnce ortaya srlen eit miktardaki para veya fi.
pot
* Irmaklar gemek iin kullanlan sal.
pot ba
* Irmakta potun yanat ky yeri.
pot gelmek
* sonu iyi olmamak, ters gelmek.
pot k rmak
* yersiz ve karsndakine dokunacak sz sylemek, gaf yapmak.
pot yapmak
* (dikite) kabarkl k veya bzlme olmak.
pot yeri
* Bozuk veya kt diki yznden elbisede oluan kvrm veya bzlme yeri.
pota
* inde maden eritilen kap.
pota
* Basketbolda dey bir levhaya monte edilmi yatay ember ile adan meydana gelen kale.
potal
* Potas olan.
potal at
* Basketbolda topu potaya arptrarak embere sokma.
potansiyel
* Varl, gc ortaya kmam olan, gizil.
* Gizil g.
potansiyel fark
* Bkz. gerilim.
potansiyel sulu
* Sulu olduu varsay lan veya tahmin edilen kimse.
potas
* Potasyum hidrat, potasyum karbonat gibi potasyum birleiklerine verilen genel ad.
potas kostik
* Bkz. potasyum hidroksit.
potasyum
* Potasyum hidroksit iinde bulunan, atom numaras 19, atom a rl 39,10 olan, 0,87 younluunda, 62,5
C de eriyen, 15 C de mum gibi yumuak, soukta sert ve krlgan element. Ksaltmas K.
potasyum hidroksit
* Ak kor derecede uucu olan, 360C de eriyen, suda s aa kararak znen, beyaz bir kat madde
(KOH).
potasyum klorr
* br potasyum birleiklerinin ounun hazrlanmas nda kullanlan, susuz durumda 768C de eriyen,
renksiz kpler biiminde billrlaan madde (KCI).
potasyum nitrat
* Bkz. gherile.
potasyum slfat
* Potasyum klorr stne slfrik asidin etkisiyle elde edilen, tar mda gbre olarak kullanlan madde
(K2SO4).
potasyum slfr
* Kkrtl hidrojenin potasyum hidroksite etkimesiyle oluan birleik (KHS).
potin
* Koncu ayak bileini rtecek kadar uzun olan, backl veya yan taraf lstikli ayakkab, fotin.
potkal
* Kaza veya baka bir olay karadakilere bildirmek iin gemilerden denize salnan, iinde mektup olan ie.
potla
* Kz l derililerin birbirlerine armaanlar verdikleri din bayram.
potlanma
* Potlanmak ii.
potlanmak
* Pot yapmak, potu olmak, kvrm olmak.
potpuri
* Sevilen mzik eserlerinden seilmi blmlerin sralanmasyla oluan mzik paras .
potrel
* Bkz. putrel.
potuk
* Krmal ve geni.
potuk
* Deve yavrusu.
potur
* Krmal ve potlu.
* Arka taraf nda krmalar ok, bacaklar dar bir tr pantolon.
poturlu
* Potur giymi olan.
pound
* Yz peniden oluan ngiliz para birimi.
poy
* Tohumlar krmz bibere benzeyen, 10-50 cm ykseklikte, karabiberle karrlarak pastrma emeninde
kullanlan bir bitki, emen otu (Trigonella joenumgraecum).
poyra
* Ortas nda, parmaklarn sokulduu evresi delikli a rak.
poyraz
* Kuzeydoudan esen souk rzgr.
* Kuzey yn.
poyrazlama
* Poyrazlamak ii.
poyrazlamak
* (hava iin) Poyraz esmeye balamak.
poz
* (resim ve fotorafta) Duru.
* Fotorafta objektifin ak kald sre.
* Kurum, alm.
poz vermek
* resim yapt rmak veya fotoraf ektirmek iin durum almak.
pozisyon
* Bir eyin, bir kimsenin bir yerde bulunu durumu, konum.
* Bir kimsenin toplumsal durumu.
pozitif
* Olgulara, deneylere dayal olarak baz nitelikleri belli olan, olumlu, mspet.
pozitif bilim(ler)
* Deney sonularna dayanan bilim(ler), mspet ilim(ler).
pozitif elektrik
* Cam ubuunun bir kumaa srtnmesi sonucu oluan, art (+) i aretiyle gsterilen elektrik.
pozitif film
* Film zerine alnan siyah beyaz grntlerin, renklerinin aslna uygun olarak olumas n salamak iin
kopya yaplan dk duyarlkta film, kopya film.
pozitif grnt
* Renkli ve siyah beyaz filmlerde doadaki renklerin asllar na uygun olarak belirlendii grnt.
pozitif hukuk
* Belli imkn ve zamanda konulmu kurallar birlii.
pozitif kutup
* Elektrik yk art (+) olan kutup.
pozitif say
* Kendisinden nce art (+) i areti bulunan sfrdan byk say.
pozitiflik
* Pozitif olma durumu.
* Pozitif elektriklenme olaylar gsteren bir cismin durumu.
pozitivist
* Olgucu.
pozitivizm
* Olguculuk.
poziton
* Bkz. pozitron.
pozitonyum
* Bkz. pozitronyum.
pozitron
* Pozitif elektron.
pozitronyum
* Negatif bir elektronla bir pozitrondan oluan, hidrojen atomuna benzeyen kararsz yap.
pozsuz
* Poz vermeksizin.
* Kurumsuz, alms z.
p
* Kuyruksokumu kemii.
pk
* Kuyruk sokumu, kuyruk.
pf
* renme anlatr.
prsk
* Geveyip sarkm , ypranm.
prsklk
* Prsk olma durumu.
prsme
* Prsmek ii.
prsmek
* Geveyip sarkmak.
prtlek
* (gz iin) Darya doru kk, patlak.
* Cvk eylerin atlayan kabuktan, delikten darya km durumu.
prtleme
* Prtlemek ii.
prtlemek
* (gz) eitli sebeplerle a lmak, dar ya doru frlamak.
* Meyve kabuu yarl p ii d arya doru kmak.
psteki
* Koyun veya kei postu.
psteki saydrmak
* iinden klmaz bir i ykleyip uratrmak.
pstekini sermek
* dverek kmldamayacak duruma getirmek, pestilini karmak.
pstekiyi kurtarmak
* ho olmayan bir durumdan kurtulmak.
ptibr
* Tereyal kk biskvi.
ptifur
* Kuru hamurdan hazrlanan veya aras na krema doldurulan kk pasta.
ptikare
* Kk kareli kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
Pr
* Praseodim'in ksaltmas .
prafa
* skambil k tlar yla oynanan bir tr oyun.
pragmac
* Pragmacl kendine reti olarak kabul eden, pragmatist.
pragmacl k
* Doruluu ve gereklii tek yanl olarak yalnzca hareketlerin sonular ve baarlar ile deerlendiren
reti, pragmatizm.
pragmatist
* Pragmac.
pragmatizm
* Pragmacl k.
pranga
* Ar cezallarn ayaklar na taklan kal n zincir.
pranga cezas
* Pranga ile cezalandrma.
pranga kaa
* Az l haydut.
pranga mahkmu
* Pranga cezas alm kimse.
prangal
* Prangaya vurulmu.
prangasz
* Prangas olmayan.
prangaya vurmak
* aya na pranga balamak, zincire vurmak.
praseodim
* Atom numaras 59, atom arl 140,92 olan, soluk sar renkli bir element. Ksaltmas Pr.
pratik
* Teoriye dayanmayan, davran ve uygulama ile ilgili olan, klg l, uygulamal, tatbik, amel.
* Kolaylkla uygulanabilir, kullanl.
* Bir eyi yapma yntemi veya biimi, teaml.
* Bir sanat ve bilim daln n ilkelerinin, kurallarnn uygulan, klg, uygulama, tatbik, ameliye.
pratika
* Ky sal k idaresine gemilere verilen giri k izni.
pratikleme
* Pratiklemek ii.
pratiklemek
* Pratik duruma gelmek.
pratiklik
* Pratik olma durumu.
pratikte
* Gnlk yaayta, uygulamada.
pratisyen
* Mesleini, sanatn pratik yoluyla renip uygulayan kimse.
prefabrik konut
* Duvar, kap, pencere ve dier elemanlar fabrikasyon olarak retilen ve konutun yap laca beton pltform
zerine monte edilen konut.
prefabrikasyon
* (ev, gemi vb. eylerin) nceden haz rlanm bir plna gre, bir btn olarak birletirilmesi yntemi.
prefabrike
* Paralar nceden hazrlanp, konulaca yerde bir btn oluturan, kurma.
prehistorik
* Tarih ncesine ilikin veya bu dnemden kalma.
prehistorya
* Tarih ncesi.
prekambriyen
* Kambriyen ncesi.
prelt
* Ses veya alg ile ilgili bir kompozisyona girii salayan yaz l veya doatan olan mzik paras.
prematre
* Vaktinden nce, erken domu (bebek).
prens
* Hkmdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan.
* Bir prensliin banda bulunan kimse.
* Baz lkelerde en yksek soyluluk unvan.
prenses
* Hkmdar ailesinden olan kadn veya kzlara verilen unvan.
* Hkmdar kar s.
prenseslik
* Prenses olma durumu ve prensesin grevi.
prensip
* lke, umde.
prenslik
* Prens olma durumu veya prensin grevi.
* Bir prensin ynetiminde olan lke.
preparat
* Mstahzar.
pres
* letme, onarma, dzletme gibi ilemlerin uygulanmas iin bir nesneyi, iki a rlk arasnda mekanik olarak
sktrmaya yarayan alet, mengene.
* zm, elma, zeytin gibi meyva sebzeleri skarak suyunu, yan karmakta kullanlan alet veya ara,
cendere.
pres yapmak
* bir tak m n kar kaleye doru akn srasnda teki tak m n oyuncular tarafndan engellemeye gemek,
bask yapmak.
presbit
* Presbitlie uram (gz veya kimse).
presbiteryen
* Prensbiteryenlikle ilgili.
presbiteryenlik
* Protestan mezhebinin demokratik kurallara gre kurulmu bir kolu.
presbitlik
* Gzde uyum gcnn azalmas yznden, yak ndaki nesneleri net grememe durumu.
presi
* Pres kullanan kimse.
presilik
* Pres yapmak, satmak veya kullanmak ii.
prese
* S ktrlm, s klm olan.
presesyon
* Bkz. devinme olay .
presleme
* Presle sktrma.
* Kumalar bas n altnda tutarak yap lan ilem.
preslemek
* Presle sktrmak.
preslenme
* Preslenmek ii.
preslenmek
* Preslemek ii yaplmak.
prestij
* Saygnlk, itibar.
presto
* abuk, ok abuk bir tempo ile.
* Bu tempo ile al nan mzik paras.
prevantoryum
* Vcutlarna verem mikrobu girmesine ramen henz hastala yakalanmam zay f kimselerin, vereme
yakalanmasn nlemek amacyla bakldklar sal k kurumu.
prezantabl
* Sunulabilir.
prezantasyon
* Tantma, takdim etme.
prezante
* "Tantmak, takdim etmek" anlamnda etmek yardmc fiili ile birlikte kullan lr.
prezante etmek
* takdim etmek, sunmak.
prezervatif
* Kaput.
prezidyum
* Btn yetkilerini eski S.S.C.B anayasas na zg bir tarzda kullanan rgt.
prim
* (iverence) hacmiyle orantl olarak ve i yapan isteklendirip, i hacmini ve verimi artrmak veya sonuca
daha kolay ve abuk ulamak amac yla verilen para.
* Sosyal Sigortalar yasasna bal olan i ilerin ve bunlar altran iverenlerin Sosyal Sigortalar Kurumuna
demek zorunda olduklar cretin belli bir yzdesiyle belirlenen paraya verilen ad.
* Pay senetlerinin as l fiyat ile piyasa fiyat arasndaki art.
primadonna
* Operada bakadn roln oynayan oyuncu.
primat
* Btn maymun trlerini ve baz bilginlerin snflamas na gre, insanlar iine alan memeliler tak m ,
primatlar.
primatlar
* Maymunlar.
primitif
* lkel, iptida.
primitivizm
* lkelcilik.
printer
* Bilgiyazar, yazc .
priz
* Elektrik akm almak iin fi in sokulduu yuva.
prizma
* Bime.
* Ik nlarn saptran ve ayr tran, saydam maddeden yaplm gen prizma.
probabilizm
* Olascl k.
problem
* Teoremler veya kurallar yardmyla zlmesi istenen soru.
* Mesele, sorun.
* Davran lar normal olmayan ve zel olarak eitilmesi gereken.
problematik
* Problemli, sorunlu.
problemli
* Meselesi, sorunu olan.
problemsiz
* Meselesi, sorunu olmayan.
prodksiyon
* Yapm.
prodktivite
* Verilen emee ve yaplan masrafa oranla retilen miktar rn verme gc, retkenlik.
prodktr
* Yapmc .
* retici.
prodktrlk
* Prodktrn ii.
profesr
* niversitede ve yksek retim kurulularnda en st derecede olan retim yesi.
profesrlk
* Profesr olma durumu veya profesrn grevi.
profesyonel
* Bir ii kazan salamak amacyla yapan (kimse) merakl , hevesli, amatr, zengen kart.
profesyoneli olmak
* bir iin, bir ura n btn inceliklerini veya aklar n kavram olmak.
profesyonelleme
* Profesyonellemek ii.
profesyonellemek
* Profesyonel duruma gelmek.
profesyonellik
* Profesyonel olma durumu.
profil
* Yandan grn.
* nsann yznn yandan grn.
* Yanay.
proforma fatura
* Bir maln sat n al nmas n salayabilmek amacyla demenin nceden yap lmas iin kesilen fatura.
program
* Belirli artlar ve dzene gre yap lmas ngrlen ilemlerin btn.
* Bilgisayara bir ilemi yaptrmak iin yazlan komutlar dizisi.
programc
* Program hazrlamakla grevlendirilmi kimse, yapmc.
* Tiyatro, konser gibi yerlerde program satan veya datan kimse.
programclk
* Program yapma veya hazrlama ii.
programlama
* Programlamak veya programlatrmak ii.
programlamak
* Programa balamak, bir eyin programn yapmak.
programlanma
* Programlanmak ii veya durumu.
programlanmak
* Programl duruma gelmek, programa balanmak.
programlat rma
* Programlatrmak ii.
programlat rmak
* Bir iin programn yaptrmak.
programl
* Program olan.
* Programa balanm , belli bir programa gre dzenlenmi.
programsz
* Belli bir program olmayan.
* Belli bir programa gre dzenlenmemi, programa balanmam.
proje
* Tasarlanm ey, tasar.
* Mal sahibinin isteine gre yaplacak bir yap y, belli bir programa gre ina edilecek bir yap btnn, bir
makine veya bir kuruluu pln durumunda gsteren izim.
* Deiik alanlarda nceden pln ve programa alnm, maliyeti hesaplanm, kurum ve kurulular n ynetim
organlarnca onaylanm, ksa ve uzun vadeye balanarak zel kurum veya devlet adna gerekletirilmesi kabul
edilmi bilimsel alma tasars.
proje yapmak
* tasarlamak.
projeci
* Proje sahibi veya proje yapan kimse.
projeksiyon
* z dm, irtisam, mrtesem.
* Gsterim, grntleri bir ekran zerine yanstma ilemi.
projektr
* Ildak.
* Gsterici, projeksiyon aleti.
projektr
* Ildan etrafa sat k.
projektr nda olmak
* gz nnde bulunmak, ortada olmak.
projelendirme
* Projelendirmek ii veya durumu.
projelendirmek
* Proje durumuna getirmek, projesini haz rlamak.
proletarya
* alanlarn oluturduu sosyal topluluk.
proleter
* alan, emeki.
proleterleme
* Proleterlemek durumu.
proleterlemek
* Emee nem veren snf gelitirmek.
prolog
* n deyi .
prometyum
* Atom numaras 61, atom arl 145 olan, nadir topraklar grubundan bir element.Ksaltmas Pm.
promosyon
* zendirme.
promnat
* Gezinti yeri.
propaganda
* (bir reti, dnce veya inanc ) Bakalar na tantma, benimsetme ve yayma amacyla sz, yaz gibi yollarla
gerekletirilen alma.
propagandac
* Propaganda yapan kimse.
propagandacl k
* Propaganda yapma ii.
propagandist
* Tantc .
prosedr
* Bir amaca ulamak iin tutulan yol ve yntem.
proses
* Sre.
prospekts
* Tantmalk, tarife.
prostat
* Erkeklerde idrar torbasn n altnda bulunan, siyein balang blmn evreleyen ve meni yapmnda
grev alan, i salg da salglayan bez, kestanecik.
* Bu organda oluan hastal k.
prostel
* nlk.
prostell
* nl olan.
protaktinyum
* Aktinit grubundan, atom numaras 91, atom a rl 231 olan radyoaktif bir element. Ksaltmas Pa.
protein
* Canl hcrelerin ana maddesini oluturan, genellikle slfr, oksijen ve karbon eleri bulunan amino asit
birleiminden olumu karma k yap l doal madde.
proteinli
* Proteini olan.
proteinsiz
* Proteini olmayan.
Protestan
* Hristiyanlkta reform hareketi sonucu doan mezhep.
* Bu mezhebe bal olan kimse.
Protestanl k
* Protestan olma durumu.
* Anglikan, Lterci, Kalvenci vb. gibi trl kollar iine alan, papan n din bakanl n ve Katolik kurallarn
tan mayan kilise birlii.
protesto
* Bir davran, bir dnceyi, bir uygulamay haks z, yersiz, gereksiz bularak kar kma, kabul etmeme.
* Herhangi bir davran n haksz, yersiz, gereksiz grlerek onaylanmadn bildiren resm aklama.
* Deerli evrak niteliindeki bor senedinin denmemesi durumunda, zel bir biime bal ve belli hukuk
sonular douran bildirim.
protesto ekmek
* protesto yollamak.
protesto etmek
* itiraz etmek, reddetmek.
* protesto yollamak.
protez
* Eksik bir organn yerini tutmak, bir organn sakatl n rtmek amacyla yaplan yapma organ veya para.
* Bu amala yap lp kullanlan (organ).
* n treme.
protezci
* Protez yapan kimse.
protezcilik
* Protez yapma ii.
protojin
* Gnays yapsnda, genellikle Alp dalar nda rastlanan bir granit.
protokol
* Bir toplant, oturum, soruturma sonunda imzalanan belge.
* Diplomatlar arasnda yaplan anlama tutana .
* Diplomatlkta, devletler aras ndaki ilikilerde geen yaz malarda, resm trenlerde, devlet bakanlar ile
onlarn temsilcileri aras ndaki grmelerde uygulanan kurallar.
* Resm ilikilerde ve ilemlerde ciddiyet.
protokolc
* Protokol ileriyle uraan kimse.
* Kurallara s k skya bal olan kimse.
protokole dahil
* resm trenlere katlma hakk olan (kimse).
proton
* Atom ekirdeinde her biri (+1) pozitif elektrik yk tayan tanecik.
* Hidrojen atomunun ekirdei.
protonema
* Yosun sporlarn n imlenmesinden oluan iplik biimindeki organ.
protoplzma
* Yap bakmndan ekirdek ve sitoplazmadan oluan, yan sv, saydam ve canl hcrenin metabolizma
olaylarnn olutuu yer.
prototip
* lk rnek, ilk tip.
prova
* Bir eyin amacna uygun, istenilen dzeyde olup olmad n anlamak iin yap lan deneme.
* Bir giysiye son biimini vermeden nce giysiyi giyecek kiinin zerinde yaplan dzeltme.
* Yazar veya dzeltmen tarafndan stnde dzeltmeler yaplan basl metin.
prova yapmak
* gzden geirmek.
* oyunu sahnelemek iin nceden denemek.
providansiyalizm
* Kayracl k.
provizyon
* Bir ekin para olarak kar l.
provizyonsuz
* Bankada karl olmayan (ek).
provokasyon
* Kk rtma.
provokatr
* Kk rtc .
provoke
* "Kkrtmak" anlam nda gelen provoke etmek eklinde kullanl r.
prozodi
* Bir iir bestesinde, hece vurgularnn mzik vurgu ve ykselileriyle iyice uyumu olmas ve bu yoldaki
kurallar n btn.
prmiyer
* Yeni oynanmaya balayan tiyatro oyununun ilk temsili.
Prusyal
* Almanya'n n Prusya blgesinden olan kimse.
pruva
* Geminin veya sandaln n taraf , ba blm.
pruva hatt
* Gemilerin birbirinin ard sra gitmek iin ald klar durum.
psikanaliz
* Freud'un gelitirdii, insann uyumlu veya uyumsuz davran larnn kayna say lan, bilinalt at ma ve
gdleri arat rp bilince kararak davran sorunlarn zme yntemi, ruh zmleme.
psikanalizci
* Hastalar n psikanalizle tedavi eden hekim.
* Psikanalizle uraan kimse.
psikasteni
* Saplantlarn ounun kknde bulunan akl ve ruh zayfl .
psikiyatr
* Psikiyatri uzman , ruh bilimci.
psikiyatri
* Ruh ve sinir hastalklar yla, kiide grlen nemli uyumsuzluklar nleme, tehis ve tedavi etmeyle uraan
uzmanl k dal .
psikolog
* Ruh bilimci.
psikoloji
* Ruh bilimi, ruhiyat.
* Bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, dnme, duygulanma biimlerinin btn.
* Herhangi bir edebiyat rnnde, kiilerin kiiliklerini belirleyen duyu, dn, davran biimi.
psikolojik
* Ruh bilimsel, ruh bilimi ile ilgili.
* Ruhsal.
* Ruhu okayan, hoa giden, iyi karlanan.
psikolojik sava
* Temeli propagandaya dayanan, kar dnceli gruplarn birbirlerini etkileyebilmek ve kendi dncelerini
kabul ettirmek iin tehdit, antaj, yldrma gibi psikolojik elerin kullanld mcadele tr.
psikolojizm
* Ruh bilimcilik.
psikometri
* Ruh lm.
psikopat
* Ruh veya sinir hastalna tutulmu kimse, ruh hastas.
psikopati
* Akl hastal.
psikopatoloji
* Akl ve ruh sal n inceleyen bilim.
psikopatolojik
* Psikopatoloji ile ilgili.
psikoterapi
* Hekimin hastay etkilemek iin kulland psikolojik yntemlerin btn.
psikoz
* Trl sebeplerle kiiliin btnlk ve uyum gcn geni lde ykan ruh bozukluklar; ak l
hastal klarn n genel ad.
* Toplumsal bir sarsnt ya bal olarak doan ruh durumu.
psiik
* Ruhla ilgili olan, ruh, ruhsal.
Pt
* Pltin'in ksaltmas.
ptiyalin
* Niastann sindirilmesine yarayan, tkrkte bulunan bir enzim.
Pu
* Pltonyum'un ksaltmas.
puan
* eitli sporlarda kullanlan ls ve deeri dei ken birim.
* Genellikle test biimindeki s navlarda cevaplandr lacak sorularn say olarak deeri veya cevaplayann
baar deeri.
* Kumalardaki benek, nokta.
puan almak (veya kazanmak)
* spor karlamalarnda baarl bir oyun kararak kendine say salamak.
* genellikle test biimindeki s navda herhangi bir puan elde etmek.
puan hesabyla yenmek
* rakibinin ald ndan daha ok puan alarak oyunu kazanm saylmak.
puan tutturmak
* gereken sayda para kazanmak.
puan vermek
* deer bimek, not vermek.
puanlama
* Puanlamak ii.
puanlamak
* (test ktlarnda) Sorulara verilen cevaplar puan olarak deerlendirmek, puan vermek.
puanlandrma
* Puan vermek ii.
puanlandrmak
* Puan vermek.
puanl
* zerinde puan bulunan.
puanlk
* Puan deerinde olan.
puantaj
* Bir eyin denetlendiini veya grldn belirtmek iin iaretleme, iaret koyma.
puanter
* Bir av kpei rk.
puantr
* alanlarn giri k saatlerini iaretleyen kimse veya alet.
puding
* Meyve, biskvi vb. ile yaplan bir ngiliz tatls.
* akl ve ta kr ntlarnn kendi kendine imentolamasndan olumu ktle.
pudra
* Baz mineral rnlerin kar m ile elde edilen, cildi korumak, dzgn ve gzel gstermek veya kr klklar ,
przleri gizlemek amacyla yze ve tene srlen, kokulu ince toz.
pudra eker
* Dvlerek ince un durumuna getirilmi eker.
pudralama
* Pudralamak ii.
pudralamak
* Pudra srmek.
pudral
* Pudra srlm olan (yz, cilt).
pudralk
* Pudra kutusu.
pudriyer
* Pudralk.
puf
* Arkalks z, alak, yumuak, ayaklar gzkmeyen oturacak.
* Kaba, kabartlm , yumuak minder.
puf
* Bezginlik, usan anlatr.
puf brei
* Mayal hamurdan elde edilen yufkann arasna peynir veya kyma konularak yap lan ve tavada kzartlan bir
eit brek.
pufla
* Perde ayakllardan, Kuzey Kutbu'na yak n yerlerde, skandinavya kylarnda yaayan, ince ve yumuak
tyleri iin avlanan bir ku (Somateria).
* Bu kuun tyleriyle doldurulmu.
pufla gibi
* ok yumuak ve kabark.
puflama
* Puflamak ii.
puflamak
* Puf diye ses kararak sknt veya zntsn belli etmek.
puhu
* Baykugillerden, orman, da ve kayalklarda yaayan, uzunluu 65 cm, srt koyu kahve rengi bir ku tr
(Bubo bubo).
pul
* Posta paras karl mektuplara, damga resmine karlk ktlara yapt rlan, bas l kk kt paras.
* Eskiden kullanlan akeden kk metal para.
* Baz giysilerde ss olarak kullanlan parlak, incecik, genellikle metal levhack.
* Tavla oyununda kullan lan, plstik, tahta vb.den yaplm yass yuvarlak levhac k.
* Vida, c vata vb.eylerin boynuna geirilen, ortas delik metal levhack.
* Balklarn, srngenlerin ve baz kularla memelilerin vcudunu kaplayan boynuzsu, sert levhac k.
* zerinde bulunduu organa yap k, biim ve yapca ok basit yapraklarn her biri.
* Propaganda amacyla kullanlan yaz l kk kt.
* Pula benzeyen, pulu andran.
pul biber
* Kurutulduktan sonra dvlerek pul pul olan biber.
pul kanatllar
* Eklem bacakllardan, kanatlar geni ve say s z kk pullarla rtl, svlar emmek iin hortum biiminde
az olan, bakalamaya uram bcekleri, kelebekleri iine alan bcekler takm.
pul pul
* Kk paralar durumunda.
pul ie
* Yeil camdan yaplan ok ince eperli ie.
pulat
* elik.
pulat gibi
* elik gibi, gl kuvvetli.
pulcu
* Pul satan kimse.
* Pul derleyen veya derleyenlere pul satan kimse, pul koleksiyoncusu.
pulculuk
* Pul satma ii.
* Pul derleyicilii veya derleyenlere satma ii.
pullama
* Pullamak ii.
pullamak
* zerine pul yap t rmak.
* Pullarla sslemek.
pullanma
* Pullanmak ii.
* D derinin boynuzsu kk pullar veya byk geni paralar durumunda dklmesi.
pul lanmak
* (zarf, mektup, evrak vb. iin) zerine pul yap trlmak.
* Pul pul olmak.
pullat rma
* Pullatrmak ii veya biimi.
pullat rmak
* Pul hline getirmek.
pullu
* zerine pul yap t rlm .
* zerine pul ilenmi.
* Pulu olan.
pullu sazan
* Bir tr balk.
pulluk
* Topra srmek iin kullanlan tarm arac.
pulluku
* Pulluk yapan, haz rlayan veya satan kimse.
pulman
* Yatar koltuk.
pulsuz
* Pulu olmayan.
pulu
* Cinsel gc olmayan (erkek).
pululuk
* Pulu olma durumu, ananet.
puma
* Kedigillerden, uzunluu 120 cm, kuyruu 70 cm, s rt kahverengi, karn beyaz, Amerika'da yaayan bir
memeli tr, Yeni Dnya aslan (Feis concolor).
pumba
* Kabart lm, yumuak duruma getirilmi.
pumpa
* Bkz. pumba.
pun
* ay, eker, tarn, limon karmna rom veya kanyak gibi damtlm bir alkoll ikiyle yaplan ve bu
ikinin buharlaan alkol yakld ktan sonra iilen iki.
punduna getirmek (veya pundunu bulmak)
* bir eyi yapmak iin uygun zaman semek.
punt
* (bir ey iin) Uygun zaman, frsat.
punto
* Bas mc lkta harflerin byklk ve kklklerine gre ald ad.
puntolu
* Herhangi bir byklkte puntosu olan.
pupa
* Geminin arkas, k.
* Arkadan.
pupa yelken ilerlemek (gitmek...)
* yelkenler, arkadan esen rzgrla imi olarak, tam yolla.
* alabildiince, hibir eye baml olmadan.
puro
* Yaprak ttnle yaplm kal n ve uzun sigara.
pus
* Gr uzakln ok azaltmayan bir tr hafif sis.
* Baz meyvelerin zerinde oluan, zamk veya sakza benzeyen madde.
* Yapraklarn zerinde grlen, rmcek an andran bcek veya kurt yuvas.
* Aalarn ktk ve dallarndaki yosun.
* Bazen meme banda oluan kabuk.
pus
* Parmak, in.
pusar k
* Puslu, puslanm , sisli.
* Ilgm, yalg n, serap.
pusarma
* Pusarmak ii.
pusarmak
* Puslu duruma gelmek, sislenmek.
pusat
* Ara.
* Silh, zrh gibi sava arac.
* Giysi veya giysilik kuma.
pusat
* Orta oyununda akak ve tahta kl vb. kullanan oyuncu.
pusatland rma
* Pusatlandrmak ii veya durumu.
pusatland rmak
* Pusatlanmas n salamak, tehiz etmek.
pusatlanma
* Pusatlanmak ii veya durumu.
pusatlanmak
* Gereken ara veya silhlar edinmek.
pusatl
* Pusat olan.
* Zrh giymi.
puselik
* Bkz. buselik.
puset
* Elle srlen, hafif, kk ocuk arabas.
puseti
* Puset yapan, satan veya onaran kimse.
pusla
* Bkz. pusula (I), (II).
pusland rma
* Puslandrmak ii veya durumu.
pusland rmak
* Puslu duruma getirmek.
puslanma
* Puslanmak ii.
puslanmak
* Hava hafif sisli bir durum almak.
* Buulanmak.
puslu
* Puslanm, pusar k, hafif sisli.
* zerinde pus bulunan.
pusma
* Pusmak ii.
pusmak
* Sinmek.
* Bir eyi kendine siper edip saklanmak.
* Ortal hafif sis kaplamak, pusarmak.
pusu
* Birine sald rmak iin saklanarak beklenen yer.
* Birine sald rmak iin hazrlanma durumu.
pusu kurmak
* sald raca kimseye grnmemek iin bir yerde gizlenip beklemek.
pusucu
* Pusu kuran veya pusuya yatan kimse.
pusula
* zerinde kuzey - gney dorultusunu gsteren bir mknat s inesi bulunan ve yn tespit etmek iin
kullanlan kadranl ara.
pusula
* Kk bir k da yazlm k sa mektup, tezkere.
* zerinde alacak hesab yazlm k t.
pusulal
* Pusulas olan.
pusulama
* Pusulamak ii veya durumu.
pusulamak
* Pusu konumuna veya durumuna getirmek.
pusulasz
* Pusulas olmayan.
pusulay a rmak
* g bir duruma derek ne yapaca n bilememek.
* doru tutum ve davran tan ayr lmak.
pusuluk
* Pusu kurulan yer.
pusuya dmek
* pusu kuran kimsenin saldr alan iine girmek.
pusuya drmek
* yolunu gizlice bekleyip ktlk etmek.
pusuya yatmak
* pusuda beklemek.
pusval
* Yemenicilerin kulland l.
put
* E cinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sap k erkek ocuk.
* Ar ve kaba svg sz.
put olmak
* birinin ilencine urayp ktlemek, mahvolmak.
putluk
* Put olma durumu.
put
* Baz ilkel toplumlarda doast g ve etkisi olduuna inan lan canl veya cansz nesne, tapncak, sanem,
feti.
* Ha.
put
* drt tel ipekten bklm iplik.
put gibi
* sessiz, anlamsz bir bakla ve kmldamaks zn.
put kesilmek
* sessiz ve hareketsiz bir durum almak.
putlama
* Putlamak ii.
putlamak
* Gereinden ok deer kazanmak.
putlatrma
* Putlatrmak ii.
putlatrmak
* Bir eyi olaanst grerek, gereinden ok deer vermek, put durumuna getirmek.
putperest
* Puta tapan.
putperestlik
* Puta tapma durumu, fetiizm.
putrel
* Yaplarda, demir yollar nda kullan lan demir kiri.
putrelli
* Putreli olan.
puya
* And dalarnda yeti en 60-70 ylda bir en grkl tek ieini veren bitki.
pf
* Bir atei sndrmek, canland rmak iin dudaklar hafife bzerek dar verilen soluun kard ses.
pf desen uacak
* ok zay f kimseler iin kullanl r.
pf noktas
* Bir iin en ince, hassas ve nemli noktas .
pfkrme
* Pfkrmek ii.
pfkrmek
* fleyerek pskrmek.
pfleme
* Pflemek ii.
pflemek
* Sndrmek veya soutmak iin flemek.
pfr pfr
* (rzgr iin) Hafif ve serin bir biimde eserek.
pkl
* Bkz. ekli pkl.
plverizatr
* Pskrte.
pnez
* Raptiye.
pr
* dolu, ok" anlamnda birleik sfatlar yapar: prhiddet, prnee vb.
pr
* am, ard, ldin aalarnn ine gibi ince yapraklar .
prek
* akaklardan sarkan sa, zlf.
* Bitkilerin saakl kk veya pskl.
preklenme
* Preklenmek ii.
preklenmek
* Prekli duruma gelmek, pskllenmek.
prekli
* Prei olan.
preksiz
* Prei olmayan.
prk
* Prek.
prkl
* Havu.
prdikkat
* Dikkatli.
pre
* Sebze veya eti ezerek veya szgeten geirerek elde edilen ezme.
pren
* Sprge otu.
prhiddet
* Hiddetli.
prik
* Prinden treyen baz.
prin
* Fosfor oksiklornn rik aside etkimesiyle oluan trikloroprinin indirgenmesinden elde edilen baz.
priten
* Kutsal kitaplar yeniden ve dei ik bir anlay la okumaya zen gsteren kat presbiteryen.
pritenlik
* Priten olma durumu.
* Ahlk, siyas vb. konularda kat taassub.
prizm
* Dilbilgisine, gnlk kullan a uymayan kelime ve deyimleri kullanmama veya eskiden kullan lan slba
dnme istei.
prmell
* Hzntl, zntl.
prnee
* Neeli.
prs hhat
* S hhatli, sal kl.
prtel
* Tell.
prtk
* Herhangi bir eyin zerindeki knt biiminde kk kabarck, knt.
* (ses iin) Cz rt.
prtklenme
* Prtklenmek ii.
prtklenmek
* Herhangi bir eyin zerinde prtkler olumak.
prtkl
* Prtkleri olan.
prz
* Bir eyin dzgnln bozacak knt, gedik veya kusur.
* Engel, glk.
przalr
* Bir borunun azna biim vermek, geniletmek veya apaklarn, przlerini almak iin kullan lan,
evresinde kesici yz bulunan alet, rayba.
przlenme
* Przlenmek ii.
przlenmek
* Prz olumak, przl duruma gelmek.
* (ses) Bouk ve bozuk kmak.
* Kark ve g bir duruma gelmek.
przl
* Prz olan.
* Bouk ve bozuk (ses).
* Kark, g (durum, i).
przsz
* Prz olmayan.
* Dzgn, falsosuz ses.
przszlk
* Przsz olma durumu.
psk
* Bkz. eski psk.
pskl
* Bir ucundan baz eylere ss olarak tak lan, dier ucu serbest saak biimindeki iplik demeti.
pskl kuyruklular
* Vcutlar iki, tys uzant yla sonulanan, kanats z, ince, yumuak, en bilinen tr gmn olan
bcekler tak m .
psklck
* Gne kursunun baz tek renkli resimlerinde grlen parlak bulut.
pskll
* Pskl olan, pskl taklm olan.
pskll bel
* Byk s k nt, zarar veren kimse veya ey.
psklsz
* Pskl olmayan.
pskrge
* S vlar ve toz durumundaki maddeleri duman hlinde samaya veya atmaya yarayan tulumba veya krk
biimindeki aygt.
pskrme
* Pskrmek ii.
* S k ve tek tek benekler durumunda.
* Yanardan, duman, kl ve lv karmas, indifa.
pskrme benli
* Bir arada irili ufakl benleri olan.
pskrmek
* Aznda bulunan bir sv veya toz durumundaki bir eyi h zla savurtarak dar karmak.
* (yanarda iin) Lv karmak, indifa etmek.
* (fke vb. iin) Patlarcasna dar vurmak.
pskrte
* S vlar ve toz durumundaki maddeleri gaz veya toz durumunda samaya yarayan alet, plverizatr.
pskrtme
* Pskrtmek ii.
* Sulu boya pskrterek eitli tonlarda yzeyler elde etme teknii veya bu teknikle yaplm resim.
* Pskrtlerek yaplm.
* S ram, frlam .
pskrtme makinesi
* Pskrte.
pskrtme tabancas
* Vernik veya boya s v lar n bas nl hava yardm ile pskrterek srmekte kullanlan tabanca biiminde
ara.
pskrtmek
* Hzla ve savurtarak karmak.
* Fkrtmak.
* Geri dnmek zorunda brakmak.
pskrt
* Pskrme durumunda bulunan yanardadan kan maddelerin btn, lv.
pskrtc
* Pskrtmek iini yapan ara veya kimse.
pskrtlme
* Pskrtlmek ii.
pskrtlmek
* Pskrtmek ii yaplmak.
pskrt
* Pskrtmek ii veya biimi.
pskrk
* Yanardan pskrmesiyle ortaya kan.
pskrk klte
* Yanardandan pskrme sonucu katlam duruma gelen ta.
pskrk ta
* Pskrk.
psl
* Bkz. ssl psl.
pstl
* rinle dolu kabarck veya sivilce.
psr
* Bir eyin can skc , kar k ayrnts veya prz.
* Can skc , istenmeyen kimse.
* Tembel, kalpazan.
* (ip, sa vb. iin) Kar k, dolak.
* (i iin) Kark, kusurlu.
* Bkz. bok psr.
psrl
* Psr olan, przl.
psrsz
* Psr olmayan, przsz.
ptr
* Kk kabarc k, k nt , prz, prtk.
ptr ptr
* zerinde pek ok ptr bulunan.
* Sertleip atlam.
ptrlenme
* Ptrlenmek ii.
ptrlenmek
* Ptrl olmak.
ptrl
* Ptr olan, przl, prtkl.
ptrsz
* Ptr olmayan.
ptrszlk
* Ptrsz olma durumu.
-r
* nl ile biten fiillere eklenen geni zaman eki.
r, R
* Trk alfabesinin yirmi birinci harfi. Re ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tml, srtnc di eti
nszn gsterir.
Ra
* Radyum'un ksaltmas.
-ra / -re
* simlerden yer ve zaman zarf treten ek.
Rab
* Tanr.
rabban
* Tanr'dan gelen, eytan kar t.
* Tanr'ya ulam .
Rabbena
* Tanr, Tanrm.
rabbena hakk iin
* ant ierken inandrmak iin kullan lr.
rabbim
* Tanrm.
rabt
* Ba, balama.
rabt edat
* Bala.
rabta
* Balayan ey, ba.
* lgi, iliki.
* Bal lk.
* Birbirini tutma, tutarlk.
* Dzen, sra.
rabtal
* Dzgn, dzenli.
* Szn bilen, tutarl, arbal .
rabtasz
* Dzensiz, birbirini tutmaz.
* Arbal olmayan, tutarsz.
* Birbirine bal veya tutarl olmadan.
rabtaszlk
* Rabtasz olma durumu.
raca
* Hindistan'da prenslere verilen unvan, mihrace.
raci
* Geri dnen.
* Dokunan, ilgilendiren, dayanan.
raci olmak
* dokunmak, dayanmak, ilgilenmek.
racon
* Yol, yntem, usul.
* Gsteri, fiyaka.
racon kesmek
* grne gre hkm vermek.
* gsteri yapmak.
radansa
* Yelkenlere alan deliklere ve halat ilmiklerine geirilen metal halka.
radar
* Radyo dalgalarnn yank s n alarak cisimlerin yerini ve uzakln bulabilen, genellikle uak ve gemilerde
kullanlan cihaz.
* gd, sezi.
radarc
* Radar kullanan veya radarn bakm ve onarmyla grevli kimse.
radarc lk
* Radarc nn grevi.
radde
* Derece, kerte.
raddelerinde
* (zaman iin) Sralar nda, sularnda.
radika
* Yapraklar salata olarak yenen baharl , ok yllk bir bitki (Taraxacum officinale).
radikal
* Kkl, kesin, kkten.
* Kktenci.
radikalizm
* Kktencilik.
radikalleme
* Radikallemek durumu.
radikallemek
* Kktenci olmak.
* Kesin durum almak.
radon
* Atom numaras 86, atom arl 222 olan, radyum tuzunun su ile ilenmesinden, hidrojen ve oksijenle
kar m durumunda elde edilen, boru yardmyla sv hava iinden geirilerek kar mdan ayrlan radyoaktif element.
Ksaltmas Rn.
radyan
* Bir dairede yarap uzunluundaki yay parasn gren merkez aya eit a lme birimi.
* In veya s yayan.
radyasyon
* Inm.
radyatr
* Bir akaryaktn yanmasndan veya scak bir akkandan ald sy d ar ileten dilimli borulardan oluan
stma arac .
* Bal bulunduu motordaki s derecesinin ykselmesini nleyen soutucu.
radyatrc
* Radyatr yapan, satan, onaran veya deyen usta.
radyo
* Elektrik dalgalar nn zelliinden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi.
* Elektrik dalgalar yla dzenli olarak yayn yapan istasyon ve bu istasyonun programlarn dzenlemekle
grevli kurulu.
* Radyo istasyonlarn n yaynlarn alan ara.
radyo etkinlii
* In etkinlik, radyoaktivite.
radyo evi
* Radyo yaym yaplan yap.
radyo gazetesi
* Radyo arac l ile yaymlanan haber, yorum ve roprtajlarn tm.
radyo istasyonu
* Radyo vericilerinin bulunduu merkez.
* Radyoda alnan veya bulunan her bir yay n.
radyo muhabiri
* Radyo haber ve rportajlarn hazrlayan gazeteci.
radyo oyunu
* Radyoda oynanmak ve seslendirilmek zere yazlan oyun.
radyo taksi
* Telsiz telefon a ile bir irkete veya duraa bal olarak alan taksi.
radyo yayn
* Dorudan kamuya seslenen ve sesli programlar yayan iletiim arac.
radyoaktif
* In etkinlii olan, n etkin.
radyoaktif izotoplar
* Baz hastalklar n tehisinde ve iyiletirilmesinde yararlanlan izotoplar.
radyoaktifletirme
* Bir elementi radyoaktif duruma getirmek.
radyoaktiflik
* Radyoaktif olma durumu.
radyoaktivite
* Alfa, beta, gama nlar n yayma zellii, n etkinli i.
radyobiyoloji
* X nlarn n canl dokular zerindeki etkisini inceleyen bilim.
radyocu
* Radyo yapan, onaran veya satan kimse.
* Radyoda grevli kimse.
* Radyo yaplan veya onar lan yer.
radyoculuk
* Radyo yapma, onarma veya satma ii.
* Radyo kurulularn iletme ve ynetme ii.
radyoelektrik
* Fiziin elektromanyetik dalgalarn aratrlmas ve uygulanmas ile ilgili blm.
radyoelektriksel
* Radyoelektrie ilikin.
* Radyofrekans.
radyoelektronik
* Elektroniin radyoelektrie uygulanmas.
radyofizik
* Radyoelektrie ilikin olaylar inceleyen bilim dal.
radyofizyoloji
* Radyobiyoloji.
radyofoni
* Elektromanyetik dalgalarn zelliklerinden yararlanarak sesleri ileten sistem.
radyofonik
* Radyo ile ilgili, radyo ile verilen.
radyofonik ses
* Radyoda konuma yapmaya uygun ses.
radyofoto
* Fotoraf, yaz gibi grntlerin radyo dalgalaryla uzaktan iletilmesini salayan sistem.
* Bu sistemle alnan fotoraf.
radyografi
* X nlarndan yararlan larak resim ekme.
* Bu teknikle alnan fotoraf.
radyogram
* Telsiz telgrafla verilen haber ve bunun yaz l olduu kt.
radyoizotop
* Doal bir elementin radyoaktif izotopu.
radyokimya
* Radyoaktif cisimleri ve onlarn kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal.
radyolink
* Radyo, telefon, televizyon ve teleks gibi iletiim aralarn n kablo balants olmakszn, istasyonlar arasnda
veya stdyo ile verici istasyon aras nda yksek frekansl radyo dalgalar ile balant kurmaya yarayan sistem.
radyolog
* In bilimi uzman, n bilimci.
radyoloji
* Ik, elektrik ve s nmlar nn uygulama alanlarn inceleyen bilim dal, n bilimi.
radyometre
* Inler.
radyometri
* Ima iddetinin lm.
radyometrik
* Radyometri ile ilgili.
radyoskopi
* Bir organ veya cismin nlar alt nda muayenesi.
radyoteknoloji
* Elektro filmi ekme teknii.
radyotelefon
* Telsiz telefon.
radyotelgraf
* Telsiz telgraf.
radyoterapi
* X nlarn n biyolojik etkisine dayanan tedavi yntemi.
radyum
* 1898 yl nda Pierre Curie ve ei tarafndan bulunan, atom numaras 88, atom a rl 226,05 olan, 700 C
de eriyen, soukta suyu ayrtran, n etkinli i ok bir element. K saltmas Ra.
raf
* stne te beri koymak iin dolaba veya bir dolabn iine birbirine paralel olarak tutturulmu, genellikle
geni, uzun tahta veya metal levha.
rafa koymak (veya kaldrmak)
* savsamak, artk stnde durmamak, ihmal etmek.
rafadan
* Kaynar suda kabuu ile az piirilmi (yumurta), alakok.
Rafz
* Rafzlii benimseyen kimse.
Rafzlik
* i mezhebinin bir kolu ve bu koldan olanlarn inanc .
rafinaj
* Artm.
rafinatr
* Odun liflerini iinde bulunabilecek yabanc maddelerden artma nitesi.
rafine
* ncelmi , ince, artlm , saflatr lm.
* Hassas, duygulu, nazik, ince, sekin.
rafineri
* Artm evi, tasfiyehane.
rafit
* Baz hayvan ve bitki hcrelerinde bulunan, ine biiminde billr madde.
rafting
* zellikle rmaklarda azg n sular arasnda yap lan salcl k, sal yar.
rafya
* Afrika ve Amerika'da yetien, iri gvdeli, uzun yaprakl palmiye (Raphie).
* Bu palmiyenin dokuma ilerinde kullanlan lifleri.
* Palmiye liflerinden yap lm olan.
ragbi
* Bkz. rugby.
rabet
* stek, arzu.
* Beenme, itibar.
rabet etmek (veya gstermek)
* istemek, beenmek, istekle kar lamak.
rabet grmek (veya kazanmak)
* istenilmek, beenilmek, istekle karlanmak.
rabetli
* stek gren, rabet gren, rabet edilen.
rabetsiz
* steksiz, gnlsz, rabet etmeyen.
* stenilmeyen, rabet edilmeyen.
rabetsizlik
* steksizlik, gnlszlk, rabet etmeme.
* stenilmeme, rabet edilmeme.
ram
* nadna davranma.
ramen
* Karn.
ramna
* "bir eye kar terslik olsun diye, inadna" anlam yla kullanl r.
rahat
* nsanda znt, sknt, tedirginlik olmama durumu, huzur.
* znt, sknt ve tedirginlii olmayan.
* S knt veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen.
* Ald rmaz, gamsz.
* Kolay bir biimde, kolaylkla.
* "Haz r ol" durumunda bulunanlara, olduklar yerde serbest bir durum almalar iin verilen komut.
rahat batmak
* iyi bir durumdayken bu durumu olmayacak sebepler yznden brakanlar iin sitem yollu sylenir.
rahat b rakmamak (veya vermemek)
* tedirgin etmek.
rahat dei
* ly kaldrncaya dein iinde yat rdklar dek.
* Bir kimsenin ld yerden sz edilirken deniz, sava alan gibi yerlere kar t olarak evindeki yata n ve
dolaysyla evini anlatr.
rahat durmak
* yaramazl k etmemek veya k m ldamamak.
rahat duru
* Vcudun altrmalar arasnda dinlendirilmesi iin, eller arkaya dik olarak birletirilmi , bacaklar nde veya
yana yarm ad m duruunda ald gevek durum.
rahat etmek
* sknt s z durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek.
rahat k na batmak
* bulunduu rahat durumun deerini bilmemek.
rahat olmak
* zntl, skntl veya tedirgin durumda olmamak.
rahat rahat
* Rahat bir biimde, kolaylkla.
rahat yz grmemek
* hi rahat etmemek.
rahata
* Rahat (bir biimde).
rahat kamak
* rahats z, tedirgin olmak, zlmek.
rahatna bakmak
* hibir eye ald r etmeyerek rahatn salamaya almak.
rahatlama
* Rahatlamak ii.
rahatlamak
* znt, sknt, tedirginlik veren veya bir ihtiyac n giderilmesi durumun ortadan kalkmas, azalmasyla
rahata kavumak.
rahatlatma
* Rahatlatmak ii.
rahatlatmak
* Rahatlamasn salamak, ferahlatmak.
rahatlk
* znts, s k nts, tedirginlii olmama durumu, rahat.
* Yorgunluk veya sk nt vermeme durumu.
rahatlkla
* rahat bir biimde, kolaylkla.
rahats z
* Rahat olmayan, tedirgin, huzursuz.
* Rahat kullanlmayan, sknt, tedirginlik veren.
* Hasta, keyifsiz.
rahats z etmek
* rahatn bozmak, rahatn, keyfini karmak.
rahats z olmak
* rahat bozulmak, keyfi kamak, sal bozulmak.
rahats zlanma
* Rahats zlanmak ii.
rahats zlanmak
* Sal bozulmak, hastalanmak, rahatsz olmak.
rahats zlama
* Rahats zlamak ii veya durumu.
rahats zlamak
* Rahats zlanmak.
rahats zl k
* Rahats z olma durumu, tedirginlik.
* Hastalk.
rahats zl k duymak
* tedirgin olmak, huzurunun ve rahatnn katn hissetmek.
rahats zl k vermek
* rahatn bozmak, rahatn, keyfini karmak.
rahibe
* Kadn rahip.
rahibelik
* Rahibe olma durumu.
* Rahibenin grevi.
rahim
* Dl yata.
rahm
* Koruyan, ac yan, merhamet eden.
rahip
* Hristiyanlarda genellikle manastrda yaayan din adam, kei .
rahiplik
* Rahip olma durumu.
* Rahibin grevi.
rahle
* zerinde kitap okunan, yaz yaz lan, bazlar al p kapanabilen alak, kk masa.
rahleitedrisinde
* yetime, eitim, dnce bakmndan "o kimsenin etkisinde" anlamnda kullan lr.
rahman
* Herkese, her canlya merhamet eden Tanr.
rahman
* Tanr ile ilgili, tanrsal, eytan kart.
rahmet
* Birinin suunu ba lama, yarlgama, merhamet etme.
* Yamur.
rahmet okumak
* Tanr'n n merhamet ve balamas iin dua etmek.
* biri, kt bir kimseden daha kt kmak.
rahmet olsun canna
* "Allah rahmet eylesin" anlamnda ller anl rken kullanlan iyi dilek sz.
rahmetli
* "Tanr'n n rahmetine kavumu, yarl ganm" anlamnda lm kimseleri sayg yla anmak iin ad veya
unvanlarn n bana getirilir, merhum.
* lm bir kimsenin ad yerine kullanl r.
rahmetli olmak
* lmek.
rahmetlik
* Rahmetli.
rahmetlik olmak
* lmek.
rahne
* Gedik, yark.
raht
* At tak m .
* Yolda lzm olacak eyler.
* Deme vb. takmlar.
* Pencere ve kap kanatlar n ereveye tutturan mentee takm.
rahvan
* Koarken bir yandaki iki baca n ayn anda atan binek hayvanlarnn biniciyi sarsmayan koma biimi.
* Bu biimde koan (binek hayvan ).
* (binek hayvan iin) Bu biimde koarak.
-rak / -rek
* S fatlar n karlat rma derecesini treten ek: ufarak "ufaka", krek "daha kk" vb.
rakam
* Saylar gstermek iin kullanlan iaretlerden her biri.
* Bu iaretlerle yazlm say .
* Nicelik, miktar.
rakamlama
* Rakamlamak ii.
rakamlamak
* Bas notalarnn stne akortlarn belirten rakam koymak.
rakaml
* Rakam olan, iinde rakam bulunan.
raket
* Pingpong, tenis gibi oyunlarda topa vurmak iin kullan lan, oval tahta bir kasnaa gerilmi bir ala veya
lstikle kaplanm olan, uzunca sapl ara, vura.
rak
* zm, incir, erik gibi meyvelerin alkolle mayalanarak damtlmasyla elde edilen iki.
rak lemi
* Rak meclisinde gerekletirilen elence.
rak barda
* Rak imek iin zel olarak retilen, dar ve uzunca bardak.
rak meclisi
* Rak veya baka iki iip yemekler, mezeler yiyerek vakit heirilen, aln p sylenerek elenilen toplant.
rak c
* Rak yapan veya satan kimse.
* Rak ien (kimse).
rak cl k
* Rak yapmak veya satmak ii.
rak m
* Ykselti.
rakibe
* Kadn rakip.
rakik
* nce, narin.
* Merhametli, yufka yrekli.
rakip
* Herhangi bir ite, bir yarta, birbirini gemeye al an, ayn eyi elde etmeye uraan (kimse).
rakiplik
* Birbirine rakip olma durumu, rekabet.
rakipsiz
* Daha stn, daha iyisi bulunamayan (kimse veya ey).
rakit
* Durgun (su).
rakkas
* Sarka, pandl.
* Raks meslek edinmi erkek.
rakkase
* Raks meslek edinmi kadn.
rakkasl
* Sarkac olan.
rakor
* S hh tesisatta iki boruyu dndrmeden birbirine balanmas n salayan balant paras.
rakorlu musluk
* Hortum balamak iin kullan lan musluk.
raks
* Dans.
* Salnm.
raks aksa
* Klsik Trk mziinde bir kk usul.
raksetme
* Raksetmek ii.
raksetmek
* Oynamak, dans etmek.
ralli
* Yar mac lar n otomobille belli yollar izleyerek ve zel kurallara uyarak belirli bir yere ulamalarna
dayanan otomobil yarmas .
rallici
* Ralliye katlan yarmac.
ram
* Boyun een, kendini bakas nn buyruuna brakan.
ram etmek
* boyun edirmek, itaat ettirmek.
ram olmak
* boyun emek, itaat etmek.
ramak
* "Bir eyin olmas na ok az kalmak" anlamna gelen ramak kalmak deyiminde geer.
ramazan
* Ay takviminin dokuzuncu ay , aylar ad verilen recep, aban ve ramazan aylarn n sonuncusu, oru
tutulan ay.
Ramazan Bayram
* eker Bayram.
ramazan davulu
* Ramazan gnlerinde oru tutacaklar sahura kaldrmak iin mahalle aralarnda al nan davul.
ramazan keyfi
* Oru tutanlarda iftar saatine yak n grlen sinirlilik.
ramazan pidesi
* Ramazan aynda zel olarak yaptrlan susaml pide.
ramazan topu
* Ramazan gnlerinde sahur ve iftar vakitlerini halka duyurmak iin atlan top.
ramazaniyelik
* Ramazanda iftar ve sahurda yenmek iin alnan yiyecekler.
ramazanlk
* Ramazan iin ayr lm (yiyecek).
rambo
* Dv.
rami
* Isrgangillerden, in, Vietnam ve Malezya'da yetien deerli bir bitki (Boehmeria nivea).
* Bu bitkinin dokumacl kta kullan lan lifi.
* Atc, atan kimse.
ramp
* Bir tiyatro sahnesinin nnde, k ve ldaklarn yerletirildii, izleyiciye en yakn yer.
ramp na karmak
* bir oyunu sahnelemek.
rampa
* Bir arazinin, bir kara yolunun, bir demir yolu hatt nn yatay dorultuya gre yoku olan blm.
* zellikle istasyonlarda, vagonlara eya yklemek veya boaltmak iin yap lan, ambarn nnde bulunan set.
* Bir vagonu raya sokmak veya raydan karmak iin kullan lan ara.
* Bir geminin bir baka gemiye, dubaya, iskeleye veya sala deecek biimde yanamas.
* ki aac veya takozlar birbirine kenetlemek iin kullanlan, ular eriltilmi ve sivriltilmi demir ubuk.
* Fzeli mermi veya makinelerin, havaya frlat lmak iin stne yerletirildikleri eik destek.
rampa etmek
* tat bir yere, bir eye veya bir baka tata yanamak.
* birinin iki masasna arlmad hlde oturmak.
rampac
* Deniz savalar nda, borda bordaya savald nda kar gemiden gelen saldrlar nleyen veya dman
gemisine atlayp savaan er.
rampalama
* Rampalamak ii.
rampalamak
* Rampa etmek.
rampal
* Yokuu olan.
randa
* Gemilerin mizana direinin gerisindeki yelken.
randevu
* Belli bir saatte, belli bir yerde iki veya daha ok kii arasnda kararlatrlan bul uma.
randevu almak
* bir kimseden belli bir saat ve yerde bulumak iin sz almak, gn almak.
randevu evi
* Gizli fuhu amacyla iletilen ev.
randevu vermek
* belli bir saatte, belli bir yerde biriyle bulumak iin sz vermek.
randevucu
* Randevu evi ileten kimse.
randevuculuk
* Randevucunun ii.
randevulama
* Randevulamak ii.
randevulamak
* ki veya daha ok kii belli bir yerde veya zamanda bulumak iin szlemek.
randevusu olmak
* belli bir saatte, belli bir yerde bulumak iin biriyle szlemi olmak.
randman
* Verim.
randmanl
* Verimli.
rant
* Bir mal veya parann, belirli bir sre iinde emek verilmeden salad gelir, getirim.
rantabilite
* Yatrlm sermayenin bir kuruluun veya bir plsman konusunun gelir salayabilme olana, verimlilik.
rantabl
* Gelir getiren, kr salayan, verimli, getirimli.
rant
* Rant iiyle uraan kimse.
rantl k
* Rantn n yapt i.
rantiye
* Bankada bulunan parann faiziyle veya sahibi bulunduu deerli evrakn (hisse senedi vb.) geliriyle yaayan
kimse, getirimci.
rantiyeci
* Rant.
rantiyecilik
* Rantl k.
ranza
* Gemi, tren, kla, yatl okul gibi yerlerde st ste yaplan yatak yeri.
rap
* "Birdenbire durmak" anlam nda rap diye durmak deyiminde geer.
rap rap
* Bir birliin, yry dzenine girmi bir topluluun, uygun adm yrrken kard ses.
rapor
* Herhangi bir ite, bir konuda yaplan inceleme ve aratrma sonucunu, dnceleri veya gzlemleri bildiren
yaz.
* Hastaln tehisini, hastann durumunun gerektirdii dinlenme vb. ni gsteren, doktor veya doktorlar
kurulunca verilen yaz .
rapor vermek
* herhangi bir konuda yaplan inceleme, aratrma sonucu; dnce veya gzlemleri yazyla bildirmek.
raporcu
* Bir ii, bir konuyu inceleyerek onunla ilgili rapor vermekle grevli kimse.
raporlama
* Raporlamak durumu.
raporlamak
* Rapora balamak, rapor hline getirmek.
raporlu
* Raporu olan.
* Hastaland iin rapor alarak iinden ayr lm olan.
* Ruh sal nn bozuk olduunu bildiren raporu olan, kak.
raportr
* Szc.
raportrlk
* Szclk.
rappadak
* Anszn, beklenmedik bir biimde ve anda.
rapsodi
* inde, Homeros'un iirlerindeki olaylardan birini ileyen ark veya para.
* Mill veya mahall konulardan esinlenerek oluturulmu mzik eseri.
rapten
* Bal olarak, tutturulmu biimde.
raptetme
* Raptetmek ii.
raptetmek
* Bir eyi bir yere ilitirmek, tutturmak.
raptiye
* Dz, geni bal , ksa bir ivi grnnde, kt veya karton gibi eyleri bir yere tutturmak iin kullan lan
ara.
raptiyeleme
* Raptiyelemek ii.
raptiyelemek
* Raptiye ile tutturmak.
raptiyelenme
* Raptiyelenmek ii.
raptiyelenmek
* Raptiye ile tutturulmak.
rasat
* Gzlem.
rasat
* Gzlemci.
rasathane
* Gzlem evi, observatuvar.
ras t
* Gzleyici.
raspa
* Demir, tahta yzeylerdeki boya, pas gibi eyleri karmak, przleri gidermek iin kullanlan iri dili bir
trp.
* Kundurac lkta kselenin yzn sy rmaya ve perdahlamaya yarayan alet.
raspa etmek
* raspalamak.
raspa ta
* Gemi gvertelerini temizlemek iin kullanlan snger ta.
raspac
* Raspa yapan (kimse).
raspalama
* Raspalamak ii.
raspalamak
* Raspa kullanarak boyalar, paslar kaz mak, przleri gidermek veya iki yzeyi birbirine yaptrmak,
oturtmak.
raspalanma
* Raspalanmak ii.
raspalanmak
* Raspalamak iine konu olmak.
rast
* Doru.
* Tesadf.
* (at lan ey) Hedefi vurma.
rast
* Klsik Trk mziinde bir makam.
rast gelmek
* dnmedii, ummad hlde kar lamak, rastlamak, tesadf etmek.
* dnmedii veya dlmedii hlde payna dmek.
* (at lan ey) hedefi bulmak.
* tesadf etmek, denk gelmek.
rast getirmek
* rast gelmesini salamak.
* kollamak, semek.
* aranmakta olan bir eyi veya kimseyi umulmadk bir yer veya zamanda bulmak.
* (Tanr) uygun getirmek, baar l k lmak.
rast gitmek
* uygun dmek, istenilen biimde gelimek.
rastgele
* Herhangi bir, geliigzel.
* Semeden, iyisini ktsn ayrmadan, gelii gzel, llettayin.
* "iniz rast gitsin" anlamnda kullan lan iyi dilek sz.
rastgeli
* Rast gelmek ii veya biimi.
rast k
* Kadnlarn kalarn veya salar n boyamak iin srdkleri siyah boya.
* Srme mantargillerin yol at ve tanelerin iini kurum karas bir tozla dolduran ekin hastal , srme.
rast k ekmek
* rast k srmek.
rast kl
* Rast k srlm olan (ka veya sa).
rastlama
* Rastlamak ii.
rastlamak
* Bir kimse ile kar karya gelmek, karlamak, rast gelmek, tesadf etmek.
* (at lan ey) Hedefi bulmak, rast gelmek.
rastlanma
* Rastlanmak ii veya durumu.
rastlanmak
* Karlamak, rast gelinmek, tesadf edilmek.
rastlant
* Bilgiye, istee, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksz n oluveren kar lama, tesadf.
rastlama
* Rastlamak i i.
rastlamak
* Birbiriyle karl amak, birbirine rastlamak, tesadf etmek.
* Ayn zamanda olmak, st ste gelmek.
rastlay
* Rastlamak ii veya biimi.
rasyon
* Bir hayvann 24 saatlik bir periyot iin besin maddeleri ve enerji ihtiyacn salayan toplam yem miktar.
rasyonalist
* Aklc, usu.
rasyonalite
* Ussall k.
rasyonalizasyon
* Ussallatrma, akla dayattrma.
rasyonalizm
* Aklclk, usuluk.
rasyonel
* Usa dayanan, ll, ussal, hesapl.
rasyonel say
* Tam veya kesirli saylarn ortak ad .
rasyonelleme
* Rasyonellemek durumu.
rasyonellemek
* Rasyonel duruma gelmek.
rasyonelletirme
* Rasyonelletirmek ii.
rasyonelletirmek
* Rasyonel duruma getirmek.
rae
* Titreyi, rkme.
raelenme
* Raelenmek durumu.
raelenmek
* Titremek, rpermek.
ra
* Rvet veren kimse.
raitik
* Raitizm hastal na yakalanm (ocuk).
raitizm
* ocuklarda kalsiyum, fosfor eksikliinden veya dengesizliinden ileri gelen, biim bozukluuna sebep olan
kemik hastal .
ratanya
* Kara budaygillerden, 20-40 cm ykseklikte, basit yaprakl , kk srgn kesici olarak kullan lan aak
(Krameria triandra).
rate
* Byk fare.
* Yal, verimsiz, geimsiz (kimse).
ratp
* Ya, nemli.
rating
* Reyting.
raunt
* Bkz. dnem.
ravent
* Karabudaygillerden, 1-2 m ykseklikte, byk yaprakl , beyaz iekli, ok yllk ve otsu bir bitki (Rheum
officinale).
ray
* Tren, tramvay gibi tatlarda tekerleklerin zerinde hareket ettii demir yol.
rayba
* Przalr.
raydan (veya rayndan kmak)
* dzeni bozulmak, alt st olmak.
rayna girmek
* (bir i, bir giriim) dzene sokulmak, iyi bir duruma getirilmek.
rayna oturtmak
* bir ii yoluna, yntemine koymak, dzgn iler duruma getirmek.
rayi
* Bir para veya biriminin mal n sat ve srm deeri.
rayi fiyat
* Bir para biriminin maln srm deeri, piyasa fiyat.
rayiha
* Koku, gzel koku.
rayihal
* Gzel kokulu.
razak
* Kal nca kabuklu, iri ve uzunca taneli, ekeri ok bir tr zm.
raz
* Uygun bulan, benimseyen, isteyen, kabul eden.
raz etmek
* kabul etmek.
raz gelmek
* uygun bulmak, kabul etmek.
raz olmak
* uygun bulmak, beenmek, benimsemek, istemek, kabul etmek.
razmol
* ri, Kepekli un.
Rb
* Rubidyum'un ksaltmas .
Re
* Renyum'un ksaltmas .
re
* Re harfinin ad .
re
* Gam (II) dizisinde do ile mi arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota ksaltmas.
-re
* Bkz. -ra / -re.
reaksiyon
* Tepki, akslmel.
* Tepkime.
reaktr
* Yakt olarak evre havay kullanan ve pervanelerin yardm olmaksz n dorudan doruya tepki ile alan,
iki ucu ak boru biiminde itici.
* Bir katalizr yardmyla kimyasal tepkime yaparak retim elde edilen endstri kuruluu.
realist
* Gereki.
realist olmak
* gereki olmak.
realite
* Gerek, gereklik.
realizm
* Gerekilik.
reasrans
* Bir sigorta ortakl nn sigorta ettii parann bir blmn, olabilecek zarara kar , baka bir ortakla
yeniden sigorta ettirmesi ii.
reaya
* Bir hkmdar n ynetimi altndaki halk.
* Tanzimat'tan nce Osmanl mparatorluunun Mslman olmayan uyruklar .
* Hristiyan.
rebab
* Rebap alan kimse.
* nce, duygulu.
rebap
* Gvdesi Hindistan cevizi kabuundan yaplm uzun sapl saz.
rebiylhr
* Ay takviminin drdnc ay, kk mevlit ay .
rebiylevvel
* Ay takviminin nc ay , byk mevlit ay .
recep
* Ay takviminin yedinci ay , aylarn birincisi.
recim
* Taa tutma, taa tutarak ldrme.
recmetme
* Recmetmek ii.
recmetmek
* Taa tutmak, taa tutarak ldrmek.
reel
* Meyveleri ekerle kaynatarak hazrlanan tatl .
reelci
* Reel yapan veya satan kimse.
reelcilik
* Reel yapma ve satma ii.
reellik
* Reel yapmaya uygun veya reel yapmak iin ayr lm olan (meyve).
reete
* zerinde doktorun hastas iin gerekli grd illarla, bunlarn kullanl biimleri yaz l olan kt.
* Yol, yntem, are.
* Yemek veya halk tedavisinde kullanlan il tarifesi.
reete gibi
* okunaksz (yaz).
reeteli
* Reete karlnda sat lan (il).
reetesiz
* Reete aranmaks zn sat lan (il).
reeteyi yapt rmak
* reetede yazl olan illar hazrlatmak veya satn almak.
reine
* Baz bitkilerde, zellikle amlarda oluan, kat veya yar akkan organik salg maddesi.
* Sonsuz polimerleme ile elde edilen, byk molekll yapay madde.
reine kanal
* Genellikle am tr aalarda bulunan, bakesitte (gzeneklere benzeyen) kk noktalar hlinde grlen,
ii reine dolu blm.
reine kesesi
* Aacn yl arasnda grlen, ii reine dolu kese biimindeki blmler.
reine ya
* Reineden kan ya.
reineli
* znde reine bulunduran.
redaksiyon
* Yaz lm bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yazy yayma haz r duruma getirme.
* Yaz yazma, kaleme alma.
redaktr
* Yaz lm bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yazy yayma haz r duruma getiren kimse.
* Yaz yazan, bir yazy kaleme alan kimse.
redaktrlk
* Redaktrn grevi.
reddedilme
* Reddedilmek durumu veya biimi.
reddedilmek
* Reddetmek iine konu olmak.
reddedi
* Reddetmek ii veya biimi.
reddetme
* Reddetmek ii.
reddetmek
* Verilen veya yaplmas istenen bir eyi kabul etmemek, geri evirmek.
* (aileden olan birini) Aileden bir kii olarak saymamak, tanmamak.
* Yalanlamak, rtmek.
reddeyleme
* Reddeylemek ii veya durumu.
reddeylemek
* Reddetmek.
reddiye
* Bir dnceyi, bir retiyi rtmek iin yaz lan yaz.
reddolunma
* Reddolunmak ii veya durumu.
reddolunmak
* Verilen veya yaplmas istenen bir ey kabul edilmemek, geri evrilmek.
redevans
* Bir berat, lisans hakk veya ticar marka sahibinin bunu devrettii firmalardan ald madd kar lk.
redif
* Son dnem Osmanl ordusunda, askerlik grevini bitirdikten sonra yedee ayrlan er.
* iirde uyaktan sonra tekrarlanan ayn anlamdaki kelime veya ek, yedek.
redingot
* Arkas yrtmal, etekleri uzun, ift sra dmeli, resm erkek ceketi.
redingotlu
* Redingot giymi olan.
redoks
* Bir atom veya moleklden tekine bir veya daha ok elektronun geii olay.
redresr
* Dorultma.
redksiyon
* ndirgeme.
reel
* Gerek.
reenkarnasyon
* Ruh g, tenasuh.
reeskont
* Bir bankann elinde bulundurduu, vadesi gelmemi senetlerin bir baka bankaya iskonto ettirmesi.
refah
* Bolluk, varlk ve rahatl k iinde yaama, gnen.
refahl
* Mreffeh, rahat, huzurlu.
refakat
* Arkadal k etme, birlikte bulunma.
* Elik etme.
refakat etmek
* beraberinde gitmek, arkadalk etmek, elik etmek.
* elik etmek.
refakati
* Hastahanelerde hastan n yannda kalan, hastaya yardmc olan kimse.
referandum
* Halk oylamas.
referans
* Bir kimsenin yararl n, yeteneini gsteren belge.
* Bavurulmas gereken kaynak.
refetme
* Refetmek ii.
refetmek
* Yukar kaldrmak.
* Ortadan kald rmak, gidermek.
refik
* Arkada, dost.
* Koca, e, zev.
refika
* E, kar , zevce.
refleks
* Dtan gelen bir uyarm sonucu doan hareket, salg gibi i tepkilere yol aan irade d sinir etkinlii,
tepke, yans.
refleks yay
* Uyarn n alnmas , duyu siniri ile merkeze iletilmesi, merkezden verilen cevab n motor sinir ile kasa
aktar lmas sonucunda meydana gelen bir sinir sistemi mekanizmas .
reflektr
* Gelen klar yanstan ara, yansta.
reform
* Daha iyi duruma getirmek iin yap lan dei iklik, iyiletirme, dzeltme, slahat.
reformcu
* Reform yanl s , slahat.
reformculuk
* Eldeki imknlarla, ihtille bavurmadan toplum dzeninin daha iyi duruma getirilebileceini, sosyal
adaletin salanabileceini ileri sren siyas sistem, slahatl k.
reformist
* Reform yanl s olan.
reftiye
* Osmanl mparatorluunda Tanzimat'a kadar ihra edilen maldan alnan vergi.
refj
* Ta t trafiinin youn olduu yollarda yayalarn kardan kar ya gemesi iin yolun ortasnda dzenlenmi
kald rm, orta kaldr m.
regaip
* Amine Hatunun Hz. Muhammed'e gebe kald gece.
* Recep ayn n kandil olarak kutlanan ilk cuma gecesi.
Regaip Gecesi
* Recep ayn n ilk cuma gecesi.
Regaip Kandili
* Hz. Muhammed'in ana rahmine dt kabul edilen gece.
regln
* Pelerinli bir eit palto.
* Omuzlardan geerek boyna kadar uzanan (kol).
regresyon
* Dier bir olayn belirli bir byklne karl k bulan bir olayn yaklak bykln bulma amacn
gden ilem.
regltr
* Dzenleyici.
reha
* Kurtulu, kurtulma.
rehabilitasyon
* Bir kimsenin i yapmaya engel olan sakatln veya yetersizliini gidermek amacyla uygulanan tedavi,
iyiletirme.
rehavet
* Vcutta grlen geveklik, arlk, tembellik.
rehavet kmek (veya basmak)
* geveklik, arlk duymak ve uyumak istemek.
rehber
* Klavuz.
* Birinin doruyu bulmasna yard mc olan, yol gsteren kimse veya ey, delil.
rehber retmen
* rencilerin zel durumlar yla yakndan ilgilenen ve renciye, zorluklar karsnda yard mc olan
retmen.
rehberli
* Rehberi olan.
rehberlik
* Klavuzluk.
* rencilerinin sorunlarn renerek onlara yardmda bulunma.
rehberlik etmek
* yol gstermek, klavuzluk etmek.
rehbersiz
* Rehberi olmayan.
rehin
* Bir borcun deneceine teminat olarak, denince, geri alnmak art yla borlunun alacaklya verdii deerli
ey, tutu, ipotek.
rehin etmek
* rehin olarak vermek.
rehine
* Bir anlama, szleme veya istein yerine getirilmesini salamak iin teminat olarak ele geirilen kimse,
tutak.
rehine koymak (veya vermek)
* dn para almak iin deerli bir eyi rehin olarak vermek.
reis
* Bakan, ser.
* Kk tekne kaptan .
reis bey
* \343 bakan.
reis efendi
* \343 reislkttap.
reisicumhur
* Cumhurbakan .
reislik
* Bakanl k.
* Kk tekne kaptanl .
reislkttap
* XVII. yzy la kadar Osmanllarda padiah divan ktiplerinin ba, reis efendi.
* Tanzimat'tan nce Osmanl mparatorluunun Dileri bakan .
reji
* Tekel idaresine verilen ad.
* Sinema, tiyatro, radyo ve televizyon oyunlarnda oyunu ynetme.
reji masas
* Rejisrn oyunu ynlendirdii yer.
reji odas
* Ynetmenin alt oda.
rejim
* Ynetme, dzenleme biimi, dzen.
* Perhiz, diyet.
* Bir devletin ynetim biimi.
* Akarsu debisinin yl boyunca gsterdii deiikliklerin tm.
rejim yapmak
* sal korumak veya zayflamak amac yla belirli yiyecekleri yemek.
rejisr
* Tiyatro ve sinema oyunlarnda oyuncularn rollerini datp oyunu dzenleyen, metin, yorum, dekor, mzik
gibi geler arasnda birlik salamaya al an sanat, ynetmen.
rejisrlk
* Rejisrn grevi, ynetmenlik.
rejisrlk etmek
* tiyatro ve sinema sanat nda ynetmenlik yapmak.
-rek
* Bkz. -rak / -rek.
rekabet
* Ayn amac gden kimseler arasndaki ekime, yarma, yar.
rekabet etmek
* yarmak.
rekabeti
* Rekabet yanls olan kimse, yar.
rekket
* Kekemelik, pepemelik.
rekt
* Namazda bir kyam (ayakta durma), bir rk (ayaktayken eilme) ve iki secdeden (yere kapanma) oluan
blm.
reklm
* Bir eyi halka tantmak, beendirmek ve bylelikle srmn salamak iin denenen her trl yol.
* Bu ama iin kullanlan yaz, resim, film vb.
reklm etmek
* herhangi bir kimseyi veya olay , durumu aa vurmak, iln etmek, afie etmek, ifa etmek.
reklm filmi
* Herhangi bir rn tantmak amac yla evrilen ksa metrajl film.
reklm nts
* Bkz. spot.
reklm kua
* Reklmlar n yaymland belirli saat veya dakikalar.
reklm levhas
* Herhangi bir rn tantan, duvara, zel haz rlanm erevelere veya yerlere yap trlan, aslan veya
tutturulan iln.
reklm yapmak
* her trl arac kullanarak bir eyi halka tantmak, nlenmesini salamak.
reklmc
* Reklm ii ile uraan kimse.
reklmcl k
* Reklmcnn ii.
rekolte
* Tarmda bir ylda derlenen rnlerin btn.
rekonstrksiyon
* Yeniden kurma.
rekor
* Bir sporda eriilmi derecelerin en stn.
* Daha nce elde edilmemi olan sonucu aan yeni sonu.
rekor krmak
* daha iyi bir derece veya eski rekoru ap yeni, stn bir sonu elde etmek.
rekortmen
* Rekor kran kimse.
rekortmenlik
* Rekor krma ii.
rekreasyon
* nsanlarn bo zamanlarnda, elence ve spor amac ile gnll olarak kat ldklar faaliyetler, yeniden
yapma.
rekreasyon alan
* Rekreasyon amacyla zel olarak dzenlenmi alan.
rektr
* niversitenin tzel kiiliini temsil eden, ynetimden, retimin dzenli yrtlmesinden sorumlu kimse.
rektrlk
* Rektrn grevi.
* Rektrn makam.
rektum
* Gden, gden barsa.
rekzetme
* Rekzetmek ii.
rekzetmek
* Dikmek, saplamak, kurmak.
remel
* Aruz llerinden biri.
* Klsik Trk mziinde bir usul.
remi
* skambillerle oynanan bir tr oyun.
remil
* Kumda birtak m izgiler izerek fala bakma.
* Bu biimde baklan fal.
remil atmak (veya dkmek)
* kumda bir takm izgiler izerek fala bakmak.
remilci
* Kumla fala bakan kimse.
remilcilik
* Remilcinin ii.
remiz
* Sembol, rumuz.
Ren geyii
* Geyikgillerden Kuzey Kutbuna yak n souk blgelerde koum hayvan olarak kullanlan ve etinden,
stnden, derisinden de yararlan lan evcil bir memeli tr (Flangifer tarandus).
rencide
* ncinmi, kalbi krlm .
rencide etmek
* incitmek, kalbini k rmak.
rencide olmak
* incinmek, kalbi krlmak.
rencidelik
* Rencide olma durumu.
renper
* Tarla, ba, bahe, yap ve toprak ilerinde ar i leri gren gndeliki, rgat.
* ifti.
renperlik
* Renper olma durumu, renperin ii, rgatlk.
rende
* Tahta yzeyleri przsz duruma getirmek, biim vermek iin marangozlarn kulland ara.
* zerinde kk delik ve kesici k ntlar bulunan, peynir, soan, havu vb. ufak paralara ayrmak iin
kullanlan mutfak leti.
* Bu letle ufak paralara ayr lm ey.
rendeleme
* Rendelemek ii.
rendelemek
* Rende ile przlerini gidermek, istenilen biimi vermek.
* Rende ile ufak paralara ayrmak.
rendelenme
* Rendelenmek ii.
rendelenmek
* Rendelemek ii yaplmak.
rendeli
* Rendesi olan, rendelenmi.
rendesiz
* Rendesi olmayan, rendelenmemi.
rengrenk
* eitli renkleri olan, renk renk.
rengi atmak (kamak veya umak)
* solmak.
* korku, heyecan gibi sebeplerle benzi sararmak.
renk
* Cisimler tarafndan yanslanan n gzde oluturduu duyum.
* Nitelik.
renk almak
* yeni bir renk kazanmak.
renk bilimi
* Rengi ve renk olaylarn inceleyen bilim dal.
renk cmb
* Trl renklerin oluturduu kar m.
renk gelmek
* renklenmek, canlanmak.
renk krl
* Btn renkleri veya birka rengi, zellikle krmz ile yeili birbirinden ayrt etmeye engel olan grme
bozukluu, daltonizm (Akromatopsi).
renk kr
* Renk krlne tutulmu (kimse).
renk lme
* S vlarn, datc yzeylerin, canl lar n vb.nin renklilik derecesini lme, kolorimetri.
renk renk
* Rengrenk, her renkte olan, ok renkli, trl renklerde grnen (ey).
renk vermek (veya katmak)
* nee, canll k veya deiiklik kazandrmak.
renk vermek (veya rengini belli etmek)
* duygularn, dncelerini veya baka bir durumunu belli etmemek, bir eyi bildii hlde bilmez gibi
grnmek.
renk yuvar
* Gnein yuvarn saran, yaklak olarak 10.000 km kal nlndaki kre kabuu, kromosfer.
renki
* I , glgeyi ve biimleri renk yoluyla veren ressam.
* Renklendiren kimse.
renkgideren
* Baz maddelerin rengini yok etmekte kullanlan kimyasal madde.
renkleme
* Renklemek ii.
renklemek
* Boyamak, renk vermek.
renklendirici
* Renk veren (madde).
renklendirme
* Renklendirmek ii.
* Kimyasal ilemlerle tek renkli pozitif grntde deiik renkli sonular elde etme.
renklendirmek
* Bir eyin renklenmesini salamak.
* Neelendirmek, canll k ve hareket kazandrmak.
renklenme
* Renklenmek ii.
renklenmek
* Renkli duruma gelmek.
* Canll k, hareket kazanmak.
renkli
* Rengi olan.
* Beyaz dnda baka rengi veya renkleri olan.
* Neeli, canl, ilgi ekici.
* Kendine zg, ilgin, arpc nitelikleri olan (kimse).
* Doadaki renkleri olduu gibi grntye aktarmay gzeten film.
renkli bas n
* Bkz. boyal basn.
renkli film
* Renkleri yanstan film.
renkli iitme
* Ses duyumu s rasnda gze birtak m renklerin grnmesi durumu.
renkli televizyon
* Renkleri olduu gibi ekrana yanstan televizyon sistemi veya aleti.
renklilik
* Renkli olma durumu.
renkler
* Bir s v nn renk derecesini lmeye yarayan ara, kolorimetre.
renksemez
* Beyaz zmlemeden veren, akromatik.
* Hcrede boyay kabul etmeyen.
renkser
* Renklerle ilgili olan, kromatik.
renksiz
* Rengi olmayan.
* Gerei gibi rengi olmayan, solgun grnen, soluk.
* Davran ve dnce ynnden belli bir nitelii olmayan.
renksizlik
* Renksiz olma durumu.
* Kendini belirtecek, gze arp c nitelii olmama durumu.
renkta
* Ayn renkte olanlar.
renktal k
* Ayn renge bal olma veya ayn rengi tama, renkta olma durumu.
* Bir hayvanla yaad ortamda renk benzerlii salayarak hayvan n grlmesini, hi deilse insan gzyle
grlmesini zorlatran renk (ve daha geni anlamda grn) zdelii.
renkten renge girmek
* korkudan veya utantan yznn rengi dei mek, s klmak.
renyum
* Atom numaras 75, atom arl 186,2, younluu 21 olan, parlak beyaz renkte ve 3150 C de eriyen bir
element. Ksaltmas Re.
reomr
* Suyun buz tutmas 0 C, kaynamas 80 C esas aln p ikisi aras seksen eit paraya blnerek elde edilen
scakler.
reorganizasyon
* Yeniden dzenlenme, yeniden dzen verme.
reosta
* Elektrik akmnn iddetini azaltp oaltmaya yarayan ara, dimmer.
repertuar
* Bir tiyatro kurulunun oynamak iin seip hazrlam olduu oyunlarn listesi.
* Bir oyuncunun ezberledii ve oynad rollerin listesi.
* Bir mzik topluluunun veya sanatn n hazrlam olduu paralar.
* Birikim.
replik
* Oyuncunun sz kar sndakine b rakrken syleyecei son sz.
* Oyunda, karsndakinin szne gerekli karl verme.
replik almak
* oyuncunun karsndakinden kendi yapaca espriye hazrlk mahiyetinde bir sz veya cmle almak.
repo
* Bankalar aras ilemlerde bir gecel ik faiz uygulamas.
* Faiz.
repocu
* Repo uygulayan veya repoya para yatran (kimse).
repoculuk
* Repocu olma durumu.
reprodksiyon
* Ayn s n yapma, t pk s n meydana getirme.
resen
* Kendi bana, kendiliinden.
* Bamsz olarak, kimseye bal olmakszn.
resepsiyon
* Kabul, kabul etme.
* Resm ziyafet, kabul treni.
* Bir kuruluta mteri ile ilgili bro ve broda alan kimselerin hepsi.
reseptr
* Alma.
resesif
* ekinik.
resesyon
* Durgunluk.
resif
* Su dzeyindeki sra kayalar.
resim
* Varlklarn, doadaki grnlerinin kalem, fra gibi aralarla kt, bez vb. zerinde yaplan biimleri.
* Bunu yapmak iin gerekli yntemleri reten sanat.
* Fotoraf.
* Baz eyadan ve ilerden alnan vergi veya har.
* Tren.
resim almak
* bir eyin resmini yapmak.
* resim ekmek.
* vergi detmek.
resim ekmek (veya karmak)
* fotoraf makinesiyle bir eyin biimini k da geirmek.
resim gibi
* ok gzel.
resim yaz
* Eski alarda, baz uygar uluslarca kullanlan, nesnelerin yalnlat rlm resimlerine dayanan yaz ,
hiyeroglif.
resimci
* Fotoraf .
* Resim retmeni.
* Nakka.
resimleme
* Resimlemek ii.
resimlemek
* Bir yaznn konusu ile ilgili resimleri o yazn n uygun yerine koymak.
* Herhangi bir konuyu resimlerle anlatmak.
resimlendirme
* Resimlendirmek ii.
resimlendirmek
* Resimlemek.
resimleme
* Resimlemek ii.
resimlemek
* Resim durumuna gelmek.
resimli
* inde resimler bulunan, musavver.
resimli roman
* Konusu bir dizi resimle anlatl an roman veya hikye.
resimlik
* Resim takmaya yarayan ereve.
* Albm.
resimsi
* Resme zg olan, resme benzeyen.
resital
* Tek bir sanatn n tek bir alg ile verdii konser.
resmen
* Devlet adna, devlete, resm olarak.
* Kanuna, ynteme uygun olarak, yntemince.
* Kesinlikle, aka, kesin olarak.
resmetme
* Resmetmek ii.
resmetmek
* Bir eyin resmini izmek.
* z yapmak, ilemek, naketmek.
resm
* Devletin olan, devlete ait, devletle ilgili.
* Devletin ngrd yntemlere uygun olarak yap lan.
* Samim olmayan, teklifli, cidd, iten olmayan.
resm dil
* Bir lkede kanunla kabul edilen dil.
resm elbise
* niforma.
* Baz bayram, toplant , yemek vb.de giyilmek zorunda olunan belli niteliklerdeki giysi, k yafet, resm giysi.
resm giysi
* Resm elbise, niforma.
resm nikh
* Kanunlara uygun olarak nikh memurunun kyd , devlet kaytlarna geen nikh.
resmigeit
* Geit treni.
resmikabul
* Kabul treni.
resmleme
* Resmlemek durumu veya biimi.
resmlemek
* Resm bir duruma girmek.
resmletirme
* Resmletirmek ii.
resmletirmek
* Resm bir duruma getirmek.
resmlik
* Resm olma durumu, resmiyet.
resmiyet
* Resmlik.
resmiyete dkmek
* (bir i veya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek.
ressam
* Resim yapan sanat.
ressamlk
* Ressam olma durumu.
* Resim yapma sanat .
rest
* Pokerde, bir oyuncunun nndeki parann tm.
rest ekmek
* (oyuncu iin) nndeki parann tmn ortaya koymak.
* herhangi bir konuda sert ve kesin olarak son sz sylemek.
resti grmek
* ileri srlen parann miktarn kabul edip ayn miktarda paray ortaya koymak.
restitsyon
* Yeniden tasar mlama.
restleme
* Restlemek ii veya durumu.
restlemek
* Karl kl restini grmek.
restoran
* Lokanta.
restorasyon
* Eski bir yapda yklm, bozulmu olan blmleri aslna uygun bir biimde onarma, yenileme.
restore
* Eski durumuna veya ilk biimine getirilmi.
restore etmek
* (eski ve deerli bir yapy ) onarp eski durumuna getirmek.
resul
* Haberci.
* Kendisine kitap indirilmi olduuna inanlan peygamber, yalva.
reslmal
* Ana mal, ana para.
reit
* Ergin.
reit olmak
* erginlemek.
reme
* Hayvann bal, yular ve gemi.
ret
* Uygun bulmama, geri evirme, kabul etmeme.
* (aile bireylerinden birinin) Sorumluluunu stnden atma, varl n tan mama, aileden saymama.
retina
* A tabaka.
retorik
* Gzel sz syleme, hitabet sanat.
* Sz sanatlarn inceleyen bilim dal, belgat.
reva
* Yakr, yerinde, uygun.
reva grmek (veya grmemek)
* bir davran, bir olay bir kimse iin uygun grmek (veya grmemek).
reva
* Geerli ve deerli olma, srm.
reva bulmak
* geerli ve deerli say lmak.
revata olmak
* deerli, stn veya geerli olmak.
revak
* st rtl, n a k yer, sundurma.
revakiye
* Stoac lk.
revalasyon
* Bir paran n deerini altna ve dvizlere gre yeniden ayarlama, deer katma.
revan
* Giden, yryen.
revan olmak
* gitmek.
revani
* Yumurta ve irmikle yap lan, frnda kabarp pitikten sonra erbet dklen bir tr tatl.
revanici
* Revani yapp satan kimse.
revanicilik
* Revanicinin ii veya meslei.
revanlama
* Revanlamak ii veya durumu.
revanlamak
* Yryp gitmek, uyum salamak.
reverans
* Selm veya teekkr iin eilerek veya dizleri k rarak yaplan hareket.
revir
* Okul, k la gibi yerlerde hastalar iin ayrlm blm.
revi
* Gidi, yry.
* slp.
* Tutum, yol.
revize
* "Dzeltmek, yenilemek" anlamnda revize etmek sznde kullanl r.
revizyon
* Yeniden gzden geirme, dzeltme, yenileme, yenilenme, inceleme, kontrol etme.
revizyoncu
* Revizyonist.
revizyonculuk
* Revizyonizm.
revizyonist
* Bir retinin, bir anayasann, bir antlamann yeniden gzden geirilmesi iin savaan (kimse) veya yeniden
gzden geirmeyi gerektiren (gr), revizyoncu.
revizyonizm
* Bir retinin, bir anayasann, bir antlamann ana temellerini tartma konusu yapanlar n tutumu.
revnak
* Parlaklk, gz alclk.
revnak vermek
* holuk, gzellik, renklilik katmak.
revnakl
* Revnak olan, renkli, popler, gz al c olan.
revolver
* Fiek koymaya yarayan blm silindir biiminde ve namlu gerisinde olan, tek paradan olumu tabanca,
altpatlar.
rev
* eitli dans ve oyunlardan olumu, zengin grnml sahne gsterisi.
rey
* Oy.
* Dnce, gr, fikir.
rey vermek
* oy kullanmak.
reyb
* pheci.
reye
* izgili ubuklu izgileri olan (kuma).
reye pantolon
* izgili kumatan yaplm pantolon.
reyhan
* Fesleen.
reyhan
* nce nakl.
* Arap harfleriyle yazlan bir yaz tr.
reyon
* Bir maazan n yalnz bir tr eya satlan blm.
reyting
* Kitle iletiim aralar nda izlenme durumu, deerlendirme, takdir, rating.
rezalet
* Toplumun duygular n inciten olay veya durum, kepazelik, maskaral k, rezillik.
rezalet karmak
* rezalet saylacak bir durumun ortaya kmas na yol amak.
reze
* Mentee.
* Kapy ieriden ve dardan a p kapamaya yarayan ve ba parmakla bas larak iletilen dzen.
rezede
* Muhabbet ieigillerden, 1,5 m yksekliinde, tohumlar ndan kandil ya, ieklerinden sar boya karlan
otsu bir bitki (Reseda luteola).
rezede iei
* Rezede.
rezeksiyon
* Salam ksmlar korumak ve gerekiyorsa o ksmlarn balantsn yeniden kurmak suretiyle bir organn bir
parasn kesip karmak iin yap lan cerrah mdahale.
rezeleme
* Rezelemek ii.
rezelemek
* Reze ile kapamak.
rezene
* Maydanozgillerden, 1-1,5 m yksekliinde, sar iekli, yapraklar iplik biiminde paral ho kokulu,
baharl meyveleri anason gibi yemeklerde ve baz ikilerde tat verici olarak kullanlan, hekimlikte gaz sktrc olarak
yararlanlan ok yll k otsu bir bitki (Foeniculum vulgare).
rezerv
* Saklanm, biriktirilmi ey.
* Yedek, ihtiyat.
* Yatanda veya havzasnda bulunduu hesaplanan, henz iletilmemi kmr, demir, petrol vb.
rezervasyon
* Otel, gazino, lokanta, tat gibi yerlerde yer ayrtma ii.
* Bu tr kurulularda mterilere yer ayrma iini stlenen blm.
rezervuar
* Tuvaletlerde kullan lmaya yarayan su deposu.
rezidans
* Yksek devlet grevlileri, eliler vb.nin oturmalar na ayrlan konut.
rezil
* Alak, aa lk.
rezil etmek
* isteyerek veya istemeyerek birini ok utanacak g bir duruma sokmak.
rezil olmak
* ok utanacak bir duruma gelmek.
rezil rsva olmak (veya rezil kepaze olmak)
* toplum iinde ayplanacak bir duruma dmek.
rezilce
* Aa lk, alak bir nitelikte olan.
* Rezil bir biimde.
rezili kmak
* ok eskimek, bozulmak, paralanmak.
rezillemek
* Rezil duruma gelmek.
rezillik
* Rezil olma durumu, rezalet.
rezistans
* Bkz. diren.
rezonans
* Dzgn itmelerin etkisiyle bir sal nm genliinin art.
Rh
* Rodyum'un ksaltmas.
rh
* Yaz daki mrekkebi kurutmak iin dklen ok ince ve renkli bir tr kum.
rhdan
* Yaz kurutmak iin kullan lan, zel kumun konduu zeri delikli kap.
rhtm
* Bir akarsu veya deniz kysnda doldurularak yaplm, gemilerin indirme bindirme veya ykleme boaltma
yapabilecei yer.
rza
* Raz olma, isteme, istek.
rza gstermek
* raz olmak, onamak, uygun bulmak.
rzas olmak
* izni olmak, msaadesi olmak.
rzasn almak
* onayn almak, msaadesini almak.
rzk
* Yiyecek, iecek ey, azk.
* Tanr'n n herkese verdiine inanlan nimet.
* Yaamak iin gerekli yiyecek, doygu.
rzkn karmak
* gnlk yiyecek parasn karmak.
riayet
* Sayma, sayg , arlama, itibar etme.
* Uyma, boyun eme.
riayet etmek
* uymak.
riayetkr
* Uyan, sayg gsteren, riayet eden.
riayetsiz
* Saygsz, kaba.
riayetsizlik
* Saygszlk.
* Uymazlk, dinlemezlik.
rica
* Dileyi, dileme, dilek.
ricac
* Birinin adna ricada bulunan, bir ey isteyen kimse.
ricada bulunmak (veya birinden rica etmek)
* dilemek.
rical
* Erkekler.
* Yksek makamlardaki devlet adamlar .
ric'at
* Vazgeme.
* Gerileme, geri ekilme, geri kama.
ric'at etmek
* gerilemek, geri ekilmek.
rik'a
* Arap harflerinin en ok kullanlan el yaz s biimi.
rikabdar
* Osmanllarda hkmdar n ata binerken zengisini tutan kii.
rikkat
* ncelik, naziklik.
* Sevecenlik, acma.
rikkat vermek
* duyguland rmak, etkilemek.
rikkatli
* Duygulu, sevecen.
rimel
* Kadnlarn kirpiklerini kvrmak ve daha uzun gstermek iin fra ile srdkleri yal srme, maskara.
rimelleme
* Rimellemek ii.
rimellemek
* Gze rimel srmek.
rimellenme
* Rimellenmek ii.
rimellenmek
* Rimellemek ii yaplmak.
rimelli
* Rimel srlm.
rina
* Trpana.
rindane
* Rind gibi, rinde yakr biimde.
ring
* zerinde boks yaplan, evresi kordonla evrilmi yer.
ring seferi
* Genel tatlarn ehirde bir yerden kalk p yakla k olarak bir daire izdikten sonra ayn yere gelmesi.
ringa
* Kemikli balklardan, l k denizlerde byk srler hlinde dolaan ve tts ile kurutulmuu s ka tketilen,
uskumru iriliinde bir balk (Clupea harengus).
rint
* Hogrs geni, ak yrekli, gvenilir kimse, gnl eri, kalender.
* Dnya ilerini ho gren, ald rsz, kalender kimse.
rintlik
* Rint olma durumu.
risale
* Kk kitap, bror.
risk
* Riziko.
riskli
* Riski olan.
risling
* Bir eit zm veya bu zmden yaplan beyaz, hafif buruk, ho iimli arap.
ritm
* Olaylarn dzenli aralklarla tekrarlanmas nitelii, dizem, tartm.
ritmik
* Dzenli aral klarla tekrarlanan, dizemli, tartml.
ritmik sayma
* Bir kural dahilinde say aralklarn dei tirmeden ileri, geri sayma.
ritmli
* Dzenli aral klarla tekrarlanan, dizemli, tartml, ritmik.
ritmsiz
* Ritmi olmayan, dzensiz aral klarla tekrarlanan.
rituel
* Ayin.
rivayet
* Sylenti.
* Bir olay, bir haber veya sz nakletme.
rivayet birleik zaman
* Yal n zamanl bir kiple ek fiilin belirsiz gemi zaman kavram imi(>-mi) ekinin birlikte kullanlmasndan
oluan birleik zaman: Gelmimi, gelecekmi gibi.
rivayet olunmak (veya edilmek)
* (bir olay, bir haber vb. iin) anlatlmak.
riya
* nand , dnd gibi davranmama, z sz bir olmama huyu, ikiyzllk.
riyakr
* kiyzl, yze glen, mra.
riyakrane
* kiyzllkle.
riyakrlk
* kiyzllk, mralik.
riyal
* Peseta'nn drtte biri deerinde spanyol paras.
* ran, Suud Arabistan ve Yemen'de kullan lan para birimi.
riyala
* Osmanl donanmasnda tmgenerale e bir rtbe.
riyaset
* Bakanl k.
riyasz
* Olduu gibi grnen, ikiyzl davranmayan.
riyazet
* Nefsin isteklerini k rma.
* Perhiz.
riyaz
* Matematik, geometri gibi bilimlerle ilgili olan.
riyaziyat
* Matematik bilgisi.
riyaziye
* Matematik.
riyaziyeci
* Matematiki, matemetik retmeni.
riyolit
* Granitle ayn kimyasal yapda, iinde mikrolitler olan kaya, liparit.
riziko
* Zarara urama tehlikesi.
Rn
* Radon'un ksaltmas .
roba
* Giysi, giyecek.
* Bir giyecein gsle omuz arasnda kalan blmne eklenen para.
robal
* Robas olan.
robdambr
* Bkz. ropdambr.
robot
* Belirli bir ii yerine getirmek iin manyetizma ile kendisine eitli iler yaptrlabilen otomatik ara.
* Bakasnn buyruu ile i yapan, kendi akl ve iradesini kullanmayan kimse.
robotik
* Birtakm ilevlerde insann yerini alabilecek dzeneklerin hazrlanmas yla ilgili alma ve tekniklerin
btn.
robotlama
* Robotlamak durumu.
robotlamak
* Robot durumuna gelmek.
robotlatrma
* Robotlatrmak ii veya durumu.
robotlatrmak
* Robot durumuna getirmek.
robotluk
* Robot gibi mekanik hareket etme durumu.
roda
* Yntemine uygun dzgn sar lm halat yuma.
rodaj
* Bir motorun yava yava altrlarak al trlmas.
rodeo
* Bir binicinin yaban at veya kz zerinde durabilmesine dayanan Amerikan oyunu.
rodeocu
* Rodeo yapan kimse.
Rodezyal
* Rodezya halkndan olan kimse.
rodyum
* Atom numaras 45, atom arl 102, 91 olan, 1970 C de eriyen, 12,33 younluunda, gm renginde,
sert, kr lgan bir element. Ksaltmas Rh.
roka
* Turpgillerden, yapraklar salata gibi yenen, 20-40 cm ykseklii nde, sebze olarak bahelerde yetitirilen
kokulu, 1-2 yllk bir bitki (Eruca sativa).
roket
* At sras nda mekanik olarak yn verilen, yrngesinin balangcnda z itmeli olarak yol alan ve daha
sonra yalnz balistik kanunlarna bal kalan mermi.
* Bir eit fze.
roketatar
* z itmeli mermi atan, zrhl aralara kar yak n sava s rasnda kullanlan hafif silh.
rokfor
* Koyun stnden yaplan, mahzenlerde olgunlatrlan, ii zel kfl peynir.
rokfor peyniri
* Bkz. rokfor.
rokoko
* XVIII. yzyl n ba nda Fransa'da ok geerli olan, kavisli izgileri bol, gsterili bir bezeme slbu.
* Bu slpta olan.
rol
* Bir kiilii canland ran oyuncunun sylemesi ve yapmas gereken hareketlerin genel ad.
* Bir ite bir kimse veya eyin stne den grev.
* Gerek olmayan davran , gsteri.
rol almak
* bir oyunda grev almak.
rol atmas
* Toplumun statlere bal olarak bekledii veya buyurduu iki veya daha fazla ey kar s nda ferdin
gsterdii eliik istekler, davranlar.
rol ifls
* Buyruklar n veya beklentilerin ynelttii durumda ortaya kan davrans zl k.
rol kesmek
* yalan, uydurma sz sylemek veya iten olmayan davran larda bulunmak.
rol oynamak
* oyunda rol almak.
* (birinin bir ite) nemli etkisi olmak.
rol yapmak
* davranlarda itenlik bulunmamak.
rolc
* Rol yapan kimse.
rolclk
* Rol yapma durumu.
rol olmak
* etkisi bulunmak.
rolne kmak
* oyunda belli bir kiilii sahnede oynamak.
rom
* eker kamndan eker yap lrken elde edilen z suyun, mels ve artklarn mayalandrlarak kurutulmasyla
elde edilen alkoll sert iki.
Romal
* Roma halkndan olan.
roman
* nsann veya evrenin karakterlerini, greneklerini inceleyen, servenlerini anlatan, duygu ve tutkularn
zmleyen, itibar veya gerek olaylara dayanan uzun edebiyat tr.
Roman
* ingene.
Roman dilleri
* Ltinceden tremi yaayan diller.
romanc
* Roman yazar.
romancl k
* Roman yazma sanat.
romanesk
* Roman zellii olan.
* Romanla ilgili olan.
* Duygusal, d.
romanist
* Roman dilleri uzman .
romanlat rma
* Romanlat rmak ii.
romanlat rmak
* Bir konuyu roman biiminde yazmak.
Romanoloji
* Roman dilleri bilimi.
romans
* Sekiz hecelik dizelerden olumu bir spanyol iir tr.
* ark trnde ve piyano iin haz rlanm , genellikle kt'alar biiminde beste.
romantik
* Davran larnda duygu ve cokunun ar lde etkisi bulunan.
* Romantizm ile ilgili.
* Romantizm rndan olan yazar.
romantiklik
* Romantik olma durumu.
romantizm
* XVIII. yzyl sonunda balayan; duygu, coku ve sembole ar yer veren sanat akm.
* Duygusal eilim.
* Romantik ortam veya durum.
Romanyal
* Romanya halkndan olan kimse.
romatizma
* Kaslarda ve zellikle eklemlerde kendini gsteren arl hastal klar n genel ad.
romatizmas tutmak
* romatizma ar lar balamak.
Romen
* Roma halkndan olan kimse.
Romen rakamlar
* Romallardan kalma, saylar gstermek iin kullanlan I, V, X, L, C, D ve M iaretleri; s rasyla 1, 5, 10, 50,
100, 500 ve 1000 rakamlarn gstermeye yarayan iaretler.
rondel
* Ortas delik yuvarlak para.
rop
* ou tek para kadn giysisi.
ropdambr
* Ev iinde giyilen stlk.
rosto
* Haland ktan sonra veya dorudan doruya kzartlarak piirilen, dilim dilim kesilen et.
rostoluk
* Rosto yapmaya elverili (et).
rot
* Motorlu ta tlarda direksiyon ile tekerlek arasndaki balant y salayan demir ubuk.
rota
* Bir gemi veya uan gidi yn, izleyecei yol.
* Gr veya tutuma gre gidilen, izlenen yol.
rotasyon
* Bir birimde al an grevlilerin dzenli bir biimde yer deitirmeleri.
rotatif
* Byk bir abuklukla dnerek ileyen ve saatte binlerce adet basan bir tr basm makinesi.
rotatifi
* Rotatifte al an kimse.
rotay dei tirmek
* gidilen yolu deitirmek.
* tutumunu deitirmek, izledii yoldan ayrlmak.
rotil
* Otomobilin n dzeninde yer alan para.
rotor
* Bkz. dne.
roza
* Bir tr pembe elmas.
* Bu elmasla yaplm olan (tak ).
rozbif
* Kzartlmak amac yla hazrlanm veya kzart lm s r eti paras.
roze
* Bir tr pembe arap, gl arab .
rozet
* Yakaya taklmak iin eitli biimlerde yaplan, bir kuruluun sembol saylacak ufak kt veya metal
nesne.
* Musluun, gizli denmi boruya vidaland yerin irkin grnn kapatmak amacyla kullan lan nikel
veya krom kaplanm ember biimli sac para.
* Kap kolunun altna monte edilen metal para.
* Gney Anadolu sahillerinde yetien pembe ve beyaz iekleri olan ss bitkisi.
rfle
* (sa iin) Dei ik tonlarda boyanma; yansma.
rlns
* Poker gibi oyunlarda konumadan nce zaman kazanmak veya srlm olan paray artrmak iin sylenen
sz.
rlnti
* Motorlu ta tlarda motorun en az yaktla alma ayar.
rlntide durmak (veya al mak)
* moturlu tatlarda, motor bota almak.
rlntiye almak
* (motorlu tatta) motoru boa almak, bota altrmak.
* herhangi bir ii yavalatmak.
rltif
* Bant l, izaf, nisp.
rltivist
* Bant c.
rltivite
* Bant , grelik, izafet.
rltivizm
* Bant cl k, grecelik, izafiye.
rle
* Deitirge.
rlyef
* Kabartma.
rmork
* Baka bir ta t tarafndan ekilen motorsuz ta t.
rmorkr
* Yedeinde baka tatlar gtren tat ve zellikle deniz tat .
Rnesans
* XV. yzy ldan balayarak talya'da ve daha sonra dier Avrupa lkelerinde hmanizmin etkisiyle ortaya
kan, klsik lk a kltr ve sanatna dayanarak gelien bilim ve sanat akm.
rntgen
* X veya gama nlar nn miktar lm birimi. Ksaltmas R.
* Herhangi bir organ n durumunu tespit etmek iin ekilen film.
rntgen ekmek
* herhangi bir organn durumunu tespit etmek iin film ekmek.
* bir olay n btn gemiini ve durumunu belirlemek.
rntgenci
* Rntgen nlar uzman.
* Kadnlar gizlice gzetleme al kanl olan erkek, dikizci.
rntgencilik
* Rntgen nlar uzmanl .
* Kadnlar gizlice gzetleme al kanl , dikizcilik.
rntgenleme
* Rntgenlemek ii veya durumu.
rntgenlemek
* Kadnlar gizlice gzetlemek.
rportaj
* Konusu bir soruturma, arat rma olan gazete veya dergi yazs.
* Radyo ve televizyon habercisinin aratrma ve soruturma sonucunda hazrlam olduu program, mlkat.
rportajc
* Rportaj yazan ve yapan kimse.
rportajclk
* Rportajcnn ii.
rportr
* Rportaj yazan veya yapan kimse.
rprodksiyon
* oaltma.
* Asln bozmadan yaplan taklit.
* Bir sanat eserinin kopyas veya taklidi.
rtar
* Gecikme.
rtarl
* Gecikmeli, tehirli.
rtu
* Fotoraf lkta resimleri basmadan nce cam zerinde dzeltme ii.
* Dzeltme amacyla yaplan deitirme.
rtu etmek (veya yapmak)
* kusurlar giderme amacyla dzeltmek, deitirmek.
rtuu
* Rtu yapan kimse.
rtulama
* Rtulamak ii.
rtulamak
* Rtu yapmak.
rtulu
* Rtu yaplm , dzeltilmi.
rvan
* Sporda veya oyunda yenilmi olan n ayn rakiple oynad ikinci oyun.
rvan almak
* ikinci kar lamay kazanmak.
Ru
* Rutenyum'un k saltmas.
ruam
* En ok atlarda grlen, insanlara da bulaan lmcl bir hayvan hastal , saka .
ruba
* Giysi, giyecek.
ruba
* Divan edebiyatnda drt dizeden oluan ve belirli aruz kal plar ile yazlan iir, drdl.
rubidyum
* Atom numaras 37, atom arl 85,48 olan, 1,53 younluunda, 39 C de eriyen, abuk oksitlenen, ttn,
pancar gibi baz bitkilerde, maden sular nda bulunan, potasyuma benzer kimyasal element. Ksaltmas Rb.
ruble
* Birleik Devletler Topluluu'nda geerli olan para birimi.
rubu
* Drtte bir.
ruf
* at, dam.
Rufa
* Rufalik tarikatndan olan kimse.
Rufaler kar r
* bu i yle kark ki bunu kimse zemez.
Rufalik
* Ahmed Rifa'nin kurduu Snn bir tarikat.
rugan
* Ayakkab, anta vb. yapm nda kullanlan parlak deri.
* Bu deriden yaplm .
rugby
* On beer kiilik iki takm arasnda oval bir topla oynanan oyun.
ruh
* Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vcuttan ayr bir varl k olarak kabul ettii z, tin.
* Canll k, duygu.
* En nemli nokta, z.
* Esans.
* Bedeni etkin klan canll k ilkesi, bedenin hayat gc.
* Hayalet, grnmeyecek kadar zayf.
ruh bilgini
* Ruh bilimi uzman.
ruh bilimci
* Ruh bilimi ile uraan uzman, ruhiyat, psikolog.
ruh bilimcilik
* zellikle din, sanat, ahlk gibi olaylar tek yanl olarak yalnzca ruh bilimsel adan inceleme ve a klama,
psikolojizm.
* Ruh bilimini btn bilimlerin ve felsefenin temeli yapma eilimi.
* Mantkla ruh biliminin birbirine kartrlmas .
ruh bilimi
* Duyum, heyecan, dnme gibi olgular ve bunlarn yasalarn inceleyen bilim, ruhiyat, psikoloji.
ruh bilimsel
* Ruh bilimi ile ilgili olan, psikolojik.
ruh knts
* Ruhsal sknt ve bunalm.
ruh doktoru
* Ruh hekimi.
ruh g
* Ruhun bir bedenden baka bir bedene geerek varl n srdrd inanc, tenash, reenkarnasyon.
ruh hastas
* Ruh veya sinir hastalna tutulmu kii, psikopat.
ruh hekimi
* Ruh hekimlii ile uraan uzman, sinir hastal klar uzman.
ruh hekimli i
* Ruh ve sinir hastalklar yla kiide grlen nemli uyumazl klar nleme, tehis ve tedavi ile uraan
uzmanl k dal .
ruh karmaas
* Ruhsal sknt.
ruh kazand rmak (veya vermek)
* herhangi bir yeri veya eyi canl , hareketli, neeli bir duruma getirmek.
ruh lm
* Ruhsal srelerin llmesinde kullanlan, aralar ve yntemleri gerektiren bir ruh bilimi dal , psikometri.
ruh tesi
* Ruhlarla iliki kurma, gelecekten haber verme gibi ruh biliminin kapsamna girmeyen ve onun dnda
incelenen olaylar kapsayan (alan), metapsi ik.
ruh sal
* Ruh bak mdan sal kl olma.
ruhan
* Ruhla ilgili.
* Din ve mezhep ilerini ele alan, bunlarla ilgili bulunan.
* Manev.
ruhaniyet
* Ruhtan ibaret olma durumu.
* lm kutsal bir kimsenin, bir inana gre srp gitmekte bulunan manev gc, manevlik.
ruhban
* Rahipler.
ruhbaniyet
* Rahiplerin evlenmeyerek ve dnyadan el etek ekerek yaamalar durumu.
* Ruhbanlk.
ruhbanlk
* Ruhban olma durumu.
* Ruhban sn f.
ruhen
* Ruh bakmndan.
ruh
* Ruhla ilgili, ruhsal.
ruhiyat
* Ruh bilimi, psikoloji.
ruhiyat
* Ruh bilimi uzman, psikolog.
ruhiyat lk
* Ruh bilimi ile urama.
ruhlu
* Grn veya ruh durumu herhangi bir nitelikte olan.
* Canl, etkili.
ruhsal
* Ruhla ilgili olan, ruh, psiik.
* Ruh bilimi ile ilgili, ruh bilimsel, psikolojik.
ruhsat
* zin, msaade.
* zin belgesi, ruhsatname.
ruhsatiye
* Bir izin belgesi gerektii durumlarda iznin verilmesi dolay s yla alnan para.
ruhsatl
* Yaplmas ve kullanlmas vb. iin gerekli izni olan, ruhsat olan.
ruhsatname
* Belli etkinliklerde bulunabilmek, kamu hizmet ve mallar ndan yararlanabilmek iin kiilere, nceden
belirlenmi baz artlara uyma kaydyla idarece verilen izin, ruhsat.
ruhsatsz
* Yaplmas, kullan lmas vb. iin gerekli izni olmayan, ruhsat olmayan.
ruhsuz
* Cansz, gsz, etkisiz, miskin.
ruhsuzlama
* Ruhsuzlamak i i veya durumu.
ruhsuzlamak
* Ruhsuz duruma girmek.
ruhsuzlat rma
* Ruhsuzlat rmak ii veya biimi.
ruhsuzlat rmak
* Ruhsuz duruma getirmek veya sokmak.
ruhsuzluk
* Ruhsuz olma durumu.
ruhu (bile) duymamak
* hi haberi olmamak, anlamamak.
ruhu ad olsun!
* (ller iin) sevinsin, mutlu olsun.
ruhum!
* sevgi anlatan bir sz.
ruhunda gne amak
* rahatlamak, huzura ermek.
* sevinmek, neelenmek, comak.
ruhunu ad etmek
* lm bir kimseyi anarak onun ruhunu memnun etmek.
ruhunu teslim etmek
* lmek.
ruj
* Dudak boyas .
rujlama
* Rujlamak ii veya durumu.
rujlamak
* Ruj srmek.
rujlanma
* Rujlanmak ii veya durumu.
rujlanmak
* Ruj srmek.
rulet
* Bir bilyenin, dnmekte bulunan derin tepside yazl numaralarndan ve siyah ile k rmz renklerden birinin
zerinde durmasyla kazanan belirten kumar arac ve bununla oynanan kumar.
* Pastaclarn, terzilerin vb.nin kulland dili, kk demir ark.
rulman
* Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma srtnmesi yerine bir yuvarlanma srtnmesi salayarak enerji
kay plar n azaltmak iin yataklar ile muylular arasna yerletirilen para.
rulo
* Drlerek boru biimi verilmi deri veya kt tomar.
* Boya ilerinde kullan lan emici zellie sahip snger veya sentetik silindir.
* Silindir biiminde, iine dei ik malzeme konularak hazrlanm kfte, pasta, dondurma.
Rum
* Mslman lkelerde oturan Yunan asll kimse.
* Rumlara ilikin, Rumlarla ilgili.
* Dou Roma mparatorluu snrlar iinde yaayan, Roma yurtta haklar na sahip olan halk.
* Anadolu.
Rum atei
* Denizde veya karadaki savalarda Bizansllarca kullanlan ve srekli yanan ate, grejuva.
rumba
* Kba'dan Amerika ve Avrupa'ya yaylan bir dans.
* Bu dansn mzii.
Rumca
* Rumlarn kulland yeni Yunanca.
Rumelili
* Osmanl mparatorluu zaman nda Avrupa topraklar nda yaayan Trklerden olan kimse.
Rumen
* Romanya halkndan veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Romanya ve Rumenlerle ilgili olan ey.
Rumence
* Rumen dili.
Rum
* Milad takvimden 13 gn geri bir gne takvimi olan Rum takvim adnda kullanl r.
* Anadolu ile ilgili, Anadolu'ya bal , Anadolu'da yaayan.
* Bizans mparatorluuna ve bu imparatorluun egemenlii altndaki kimselere ilikin.
* Anadolu Seluklularnn slplatrdklar filiz, yaprak ve hayvan motiflerinden olumu dola k ssleme.
Rumlama
* Rumlamak ii veya durumu.
Rumlamak
* Rum dilini benimsemek.
Rumlatrma
* Rumlatrmak ii veya durumu.
Rumlatrmak
* Rum dilini ve kltrn benimsetmek.
Rumluk
* Rum olma durumu.
rumuz
* Sembol, simge, remiz.
* Gizli anlamlar olan iaretler ve szler.
rumuzlu
* Rumuzu olan.
run
* Bkz. rn.
runik
* Bkz. rnik.
rupi
* Hindistan'da ve Asya devletlerinde para birimi.
Rus
* Rusya Federasyonu'nda yaayan Dou Slav halk veya bu halkn soyundan olan kimse.
* Rusya veya Ruslarla ilgili olan (ey).
Rus ruleti
* Toplu tabancada bir tek mermi braklarak topun geliigzel dndrlmesi ve baa dayayp tetiin bir kez
ekilmesiyle karlkl ve iki kiinin karl kl oynad lm oyunu.
Rus salatas
* Patates, bezelye, pancar, havu, hyar turusu, kapari, mayonez ile yaplan salata.
Rusa
* Rus dili.
Ruslama
* Ruslamak i i veya durumu.
Ruslamak
* Rus dilini benimsemek.
Ruslatrma
* Ruslatrmak ii veya durumu.
Ruslatrmak
* Rus dilini ve kltrn benimsetmek.
Rusluk
* Rus olma durumu.
rusta
* Kyle ilgili, kyl.
rutenyum
* Atom numaras 44, atom arl 101,07, younluu 12,3 olan, 2400 C de eriyen, sert ve krlgan, havada
kolayca oksitlenen bir element. Ksaltmas Ru.
rutherfordyum
* Kuratovyum elementine Amerikal lar n verdii ad. Ksaltmas Rf.
rutin
* Al lagelen, sradan, sradanlk, eitlilik gstermeyen, allagelmi dzen iinde yaplan.
* Al kanl kla elde edilmi beceri.
rutubet
* Yalk, nem.
rutubetlendirme
* Rutubetlendirmek ii.
rutubetlendirmek
* Rutubetlenmesine yol amak.
rutubetlenme
* Rutubetlenmek ii.
rutubetlenmek
* Nemlenmek, slanmak.
rutubetli
* Rutubeti olan, nemli.
rutubetsiz
* Rutubeti olmayan.
ruz
* Gn.
ruziklenmek
* Sefil bir biimde gn geirmek veya geinip gitmek.
ruzname
* Osmanl Devletinde defterdarl kta gnlk hdiselerin yazld kk defter.
ruzname
* Gnlk olaylarn yaz ld defter.
* Gndem.
* Olaylarn zaman srasna gre yazlm bulunduu defter.
ruzname tutmak
* gnlk olaylar bir deftere yazp toplamak.
ruzueb
* Gece gndz, srekli.
rbap
* Bkz. rebap.
rcu
* Geri dnme, szn geri alma, cayma, tersinme.
* Kaytm.
rcu etmek
* geri dnmek.
rcu hakk
* Bir demede bulunmu olan kimsenin bu deme iin bundan yararlananlara geri dnp bavurabilmesi.
rhan
* stnlk, yelik.
rhan hakk
* Bir hakk n sra bakmndan kendinden sonra gelen hakka ncelik tanmas.
resa
* Bakanlar.
rfeka
* Arkadalar.
rk
* ne doru eilme.
* Namazda elleri dizlere dayay p ne doru eilme.
rkn
* Bir eyin en gl ve salam yn.
* Bir kurulun, bir topluluun en nemli yelerinden her biri.
rk
* Gln bir biimde giyinip sslenen (kadn).
rklk
* Rk olma durumu.
rn
* Rnik yazdaki harflerin her biri.
rnik
* Rn yazlardaki biimleri andran yaz stili.
rping sistemi
* Kapal kazanlarda nce bas nc artrp sonra drerek uygulanan aaca koruyucu s v emdirme yntemi.
rstik
* Ky evi veya ky grn veren, krsal.
* Pencere stlerine taklan ahap korni.
rsum
* Vergiler.
rsumat
* Baz mallardan devlete alnan vergiler.
rsup
* Tortu, kel, kelti.
rsva
* Ay planacak hlde olan, rezil.
rsval k
* Rsva olma durumu.
rdn isbat etmek
* kanunlara gre ergin saylacak yaa gelmi olmak.
reym
* Oulcuk, embriyon.
rt
* Erginlik.
rtiye
* Ortaokul derecesinde olan eitim kurumu.
rvet
* Yaptrlmak istenen bir ite yasa d kolaylk veya abukluk salanmas iin bir kimseye mal veya para
olarak salanan kar.
rvet almak
* rvet olarak verilen paray veya mal kabul etmek.
rvet vermek
* bir grevliye bir ii yaptrmak iin para veya mal vermek.
rvet yemek
* bir ii yapmak iin birinden rvet almak.
rveti
* Rvet alarak i gren kimse.
rvetilik
* grmek iin rvet alma tutumu.
rtbe
* Mertebe, derece, paye.
* Subay, astsubay ve polislerin sahip olduu derece, mevki.
rtbeli
* Rtbesi olan.
rtbesiz
* Rtbesi olmayan, kdemsiz.
rya
* D.
* Gereklemesi imkns z durum, hayal.
* Gereklemesi beklenen ve istenen ey, umut.
rya gibi
* olaan d, ok gzel.
ryalarna girmek
* ryasnda grmek.
* bir eyden ok etkilenmek, ok korkmak.
ryas kmak
* (grlen rya) gereklemek.
ryas nda grememek
* olacan, gerekleeceini hi dnememek.
ryas nda grse hayra yormamak
* hat r ve hayalinden geirmemek, olacana inanmamak.
ryet
* Grme.
rzgr
* Havann yer deitirmesinden oluan esinti, yel.
rzgr almak
* yel esen bir yerde bulunmak.
rzgr alt
* Poca.
rzgr ekip frtna bimek
* yapt bir ktln ok daha kts ile karlamak.
rzgr gelecek delikleri tkamak
* istenmeyen bir durum veya gelimeye kar her trl nlemi almak.
rzgr gibi
* abucak, ok hzl.
rzgr gl
* Pusula kadranna yaptr lan, rzgrlarn ynn ve adn gsteren levha.
rzgr tutmak (veya tutmamak)
* rzgra ak ve kapal bulunmak.
rzgr st
* Bkz. orsa.
rzgrlama
* Rzgrlamak ii.
rzgrlamak
* Estirmek, savurmak.
rzgrlanma
* Rzgrlanmak ii.
rzgrlanmak
* Yel esmeye balamak.
* Yele kar durmak.
rzgrl
* Yel esen, yelin estii, yelli.
rzgrl havann kuytusu, yamurlu havann uykusu
* rzgrl havada kuytu bir yer, yamurlu bir havada da uyku tercih edilir.
rzgrlk
* Kap stlerine konulan eik saak biimindeki rtme.
* Rzgrdan korunmak iin giysilerin stne giyilen bir tr stlk.
rzgrs z
* Rzgr olmayan, rzgr tutmayan, yel esmeyen.
S
* Kkrt'n k saltmas.
s, S
* Trk alfabesinin yirmi ikinci harfi. Se ad verilen bu harf ses bilimi bakmndan tmsz sz c di eti
nszn gsterir.
-sa / -se
* Dilek eki: (param) ol-sa, (bahar) gel-se vb.
-sa / -se
* art eki: (ise'den ksalma, vurgusuz) alr-sa (kazanr), okur-sa (adam olur) vb.
-sa / -se
* simden fiil treten ek: umur-sa-mak, mhim-se-mek, nem-se-mek vb.
saadet
* Mutluluk, ongunluk, mut, kut.
saadet asr
* Hz. Muhammed'in yaad dnem.
* Devrisaadet.
saadet zinciri
* Bir dizi mutluluk.
saadethane
* Yksek rtbeli kimselerin evi.
* Mutlu ve huzur iinde yaanlan yer.
saadetle
* gle gle yerine kullan lan bir uurlama sz.
saadetle
* "Gle gle" anlamnda esenleme sz.
saadetlu
* Osmanl dneminde korgeneral ile albay arasndaki rtbeli subaylara ve bu derecedeki vezirlere verilen
unvan.
saat
* Bir gnlk srenin yirmi drtte birine eit, altm dakikalk zaman dilimi, zaman paras.
* Vakit, zaman.
* Bir iin yapld belli bir zaman.
* Yryerek bir saatte alnan yol.
* Gnn hangi saati olduunu gsteren alet.
* Saya.
saat cam
* Saat kadran ve rakamlarn d etkilerden koruyan zel yap lm cam.
saat as
* Konum geninin iinde bulunulan yerin saatini veren as .
saat ayar
* Vaktin ve saatin dzenli akn salamak amacyla yap lan ayar.
saat ba
* Her saatin ilk dakikalar, tam saat.
saat ba galiba!
* bir toplantda, herkesin dal p sustuunda, bu durumu fark eden bir kimsenin syledii aka sz.
saat bu saat
* ele geen f rsattan yararlanman n tam zaman.
saat cebi
* Saat konulmak zere pantolonlara zellikle yeleklere yaplan cep.
saat iei
* Bir tr iek.
saat dairesi
* Bir yldzdan ve gn kutuplarndan geen byk daire.
saat dilimi
* Greenwich balang boylamndan itibaren yer yzn 24 paraya ayran, 15' l k blmlerden her biri.
saat fark
* Dnyan n dnnden ve meridyen farkl ndan oluan zaman aral .
saat gibi
* tam bir dzgnlkte, dakik.
saat gibi ilemek
* hi aksamadan, ara vermeden almak.
saat kulesi
* Bkz. kule.
saat on bir buuu almak
* ya ok ilerlemi bulunmak.
saati
* Saat yapan, onaran veya satan kimse.
saatilik
* Saat yapma, onarma veya satma ii.
saati almak
* bir eyin vakti gelmek.
saati saatine
* Tam vaktinde.
saati saatine (veya dakikas dakikasna) uymamak
* sk sk durumu, huyu dei mek.
saati tutmak
* saate bakarak bir iin ne kadar srdn hesaplamak.
saatlerce
* Uzun sre, uzun uzadya.
saatli
* Saati olan, saati bulunan.
saatli bomba
* stenilen saatte patlamas nceden ayarlanm bomba.
saatlik
* Herhangi bir saat sresince yaplan veya olan.
saba
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
saba
* Bkz. kaba saba.
saba
* Sabahleyin gn dousundan esen hafif ve yumuak rzgr.
saba rzgr
* Sabah vakti gn dousundan esen yumuak ve hafif rzgr, sabah yeli, saba.
sababuselik
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
sabah
* Gndzn, gnn balangc.
* Gnein doduu andan leye kadar geen zaman, sabahleyin, sabah vakti.
sabah akam
* Her vakit, daima, srekli, devaml.
sabah ezan
* Sabah namaz vaktini duyuran ezan.
sabah kahvalts
* Sabah vakti yenilen yemek.
sabah keyfi
* Sabahleyin ge kalkma, yatak keyfi yapma.
sabah kousu
* Sabahleyin spor amacyla yaplan kou.
sabah namaz
* Gnde be vakit kl nan namazdan ilki olan ve sabahleyin eda edilen namaz.
sabah ola, hayr ola
* "Sabah olsun, o vakte kadar i belki dzelir" anlamnda kullanl r.
sabah sabah
* Sabahleyin, erkenden.
sabah yeli
* Sabahleyin gn dousundan esen hafif ve yumuak yel, saba rzgr.
sabaha kmamak
* sabaha kadar yaayamamak, sabahtan nce lmek.
sabaha doru
* Gecenin sabaha yakn bir zaman nda.
sabah
* Nbeti sabaha doru olan veya sabaha rastlayan kimse.
* Uyumadan sabah bulan kimse.
* Okula leden nce giden renci.
sabah kahvesi
* Sabaha kadar ak kalan veya sabaha kar alan kahve.
sabah bulmak (veya etmek)
* sabaha kadar uyumamak, sabahlamak.
sabah n krnde
* sabah n en erken saatinde, erkenden, ortalk iyice aydnlanmadan.
sabahki
* Sabah olan, sabah yaplan.
sabahlama
* Sabahlamak ii.
sabahlamak
* Bir yerde sabaha kadar kalmak.
* Herhangi bir sebeple btn geceyi uyumadan geirmek.
sabahlar hayrolsun!
* gnaydn!.
sabahlar
* Sabah vaktinde.
* Her sabah.
sabahlatma
* Sabahlatmak ii.
sabahlatmak
* Sabahlamak iini yapt rmak.
sabahleyin
* Sabah vaktinde, sabahn ilk saatlerinde.
sabahl
* Bkz. akaml sabahl .
sabahl k
* Sabahlar yataktan kalk nca geici olarak giyilen stlk.
* Sabahla ilgili, sabaha zg; sabaha yetecek kadar.
* Sabaha zg olmak zere.
sabahtan
* Sabahleyin, sabah sabah.
sabahtan akama
* btn gn.
sabahy ldz
* Afrika'da yetien sert ve kaba dokulu, turuncu sar renkli aa (Nauclea didemichii).
saban
* Tarlay ekilir duruma getirmek iin ift sren hayvanlarn koulduu demir ulu tarm arac.
saban bal
* Dev kpek balgillerden, boyu 5 m kadar olabilen, kuyruu sabana benzer bir kpek bal, deniztilkisi
(Alopias vulpes).
saban demiri
* Saban n topra yarmaya yarayan taban ksmna tak lan demir.
saban kemi i
* Burun boluklarn birbirinden ayran eperi arkasnda bulunan ince uzun kemik.
saban kula
* Saban n, topran altn stne getiren blm.
saban srmek
* topra sabanla kazp alt st etmek.
* grete, yzkoyun hasm ayaklar ndan tutup yerde srmek.
saban n tuta na yapan el a kalmaz
* iftilik yapan veya al an a kalmaz.
sabankran
* Kaykran.
sabk
* Geen, nceki, eski.
sabka
* Gemi bulunan ey, gemi bulunan olay.
* Gemite ilenmi, mahkemece ispatlan p cezalandrlm olan su.
sabka kayd
* Adl sicilden verilen bilgiye gre bir kimsenin sabka durumunu gsteren yaz .
sabkal
* Sab kas olan.
sabkasz
* Sab kas olmayan.
sabr
* Ac , yoksulluk, haks zlk gibi zc durumlar karsnda ses karmadan onlar n gemesini bekleme erdemi,
dayan.
* Olacak veya gelecek bir eyi tel gstermeden bekleme.
sabr ac dr, meyvesi tatldr
* sabretmenin zor bir i olduunu ancak gzel sonu verdiini anlatr.
sabr etmek
* Bkz. sabretmek.
sabr ta
* ok sabrl kimse.
sabrla
* Sab r gstererek, sabrl davranarak.
sabrl
* Sab r gsteren, katlanan, sabreden.
sabrs z
* Sab r gstermeyen, sabr olmayan.
sabrs zlan
* Sab rszlanmak ii veya biimi.
sabrs zlanma
* Sab rszlanmak ii.
sabrs zlanmak
* Sab rl davranmamak, sabrs zlk gstermek.
sabrs zlk
* Sab r gstermeme, sab rl davranmama durumu, sabrsz olma durumu.
sabrs zlkla
* sabr gstermeyerek; merakla.
sabi
* Kk ocuk.
sabit
* Yerinden oynamayan, yer deitirmeyen, duraan.
* Gereklii tespit edilmi, kantlanm olan.
* Deimeyen, hep ayn kalan, nceden ayarlanm.
sabit fikir
* Saplant.
sabit kalem
* Kopya kalemi.
sabit olmak
* bir eyin varl, gereklii kesin olarak belli olmak.
* duraan durumda bulunmak.
sabite
* Bir formlde geen ve nceden belirlenmi bulunan deimez nicelik.
* Duraan yld z.
sabitkadem
* Sreklilik gsteren.
* Szne sadk, szn tutan ve yerine getiren.
sabitleme
* Sabitlemek ii.
sabitlemek
* Sabit duruma gelmek.
sabitletirme
* Sabitletirmek ii.
sabitletirmek
* Sabit duruma getirmek.
sabitlik
* Sabit olma durumu.
sabo
* Genellikle birok Avrupa lkesinde giyilen tahta ayakkab.
* zerinde deri vb. bir bant bulunan bir tr sandal.
sabotaj
* Baltalama.
sabotaj yapmak
* ykmak, tahrip etmek, kullanl r durumdan karmak.
* bir ii kstl olarak bozmak, baltalamak.
sabotajc
* Sabotaj yapan kimse, baltalyc.
sabotajclk
* Sabotaj yapma.
sabote
* Baltalama.
sabote etmek
* baltalamak.
sabreden dervi muradna ermi
* beklemesini bilen kimse sonunda amacna ula r.
sabretme
* Sabretmek ii.
sabretmek
* Sab r gstermek, sabrl davranmak.
sabreyleme
* Sabreylemek ii veya durumu.
sabreylemek
* Sab r gstermek durumu.
sabr tamak (veya tkenmek)
* artk katlanmaz, dayanmaz duruma gelmek, sabr kalmamak.
sabuh
* Sabah vakti iilen iki.
sabuk
* Bkz. abuk subuk.
sabuklanma
* Baz hastalklarda grlen abuk sabuk konuma, anlamsz davranlarda bulunma gibi belirtiler gsteren
ruh bozukluu, hezeyan.
sabuklanmak
* Abuk sabuk konuma, anlamsz davran lar gsterme biiminde belirtileri olan ruhsal bozuklua
yakalanmak.
sabun
* Kirli ve yal eyleri temizlemekte kullanlan, trl yalarla alkaliler birletirilerek yap lan madde.
* Bu maddenin kalp durumunda olan biimi.
sabun aac
* z suyu kpren aalara verilen ad (Sapindaceae).
sabun bal
* Atlas okyanusu k ylarnda yaayan ve bol miktarda mukus salg layan kk bedenli balk (Rypticus
saponacens).
sabun kp gibi snmek
* gsterili olmakla birlikte en hafif bir etki ile yok olmak.
sabun otu
* ven.
sabun ta
* Terzilerin kuma iaretlemek iin kullandklar , yeilimsi veya beyaz renkli, sertlii 1 olan magnezyum
silikat.
sabun tozu
* Toz durumunda olan sabun.
sabuncu
* Sabun yapan veya satan kimse.
sabunculuk
* Sabun yapma veya satma ii.
sabunhane
* Sabun yaplan yer.
sabuniye
* Bir tr niasta helvas .
sabunlama
* Sabunlamak ii.
sabunlamak
* Herhangi bir eyi sabun srerek y kamak.
sabunlan
* Sabunlamak ii veya biimi.
sabunlanma
* Sabunlanmak ii.
sabunlanmak
* Sabunla y kanmak.
sabunlama
* Bitkisel veya hayvansal yalarn sabun durumuna dnmesi.
sabunlamak
* Sabun durumuna gelmek.
sabunlatrma
* Sabunlat rmak ii.
sabunlatrmak
* Bir maddeyi sabun durumuna dntrmek.
sabunlay
* Sabunlamak ii veya biimi.
sabunlu
* inde sabun eritilmi.
* Sabun srlm fakat durulanmam.
sabunluk
* ine sabun konulan kk kap.
* Sabun yapm na elverili olan.
sabunsuz
* inde sabun bulunmayan.
* Sabun srlmeden.
sabur
* ok sabrl.
sabura
* Gemi safras.
sac
* Yass demir elik rn.
* Bu nesneden yaplm dbkey piirme arac .
* Sactan yap lm olan.
sac brei
* Mayalanm hamurun yufka hlinde alp iine k yma, spanak, kavrulmu soan gibi malzeme
konulmasyla yap lan ve sacda piirilen bir tr brek.
sac ekmei
* Mayalanm hamurun oklava ile daire eklinde a lp sac zerinde piirilmesiyle elde edilen ekmek.
sac kavurmas
* Orta yal ve fndk byklnde doranm koyun etinin ar atete piirilmesi ve sonra soan, domates,
yeil biber, dereotu eklenmesiyle hazrlanan karmn tekrar ksk atete piirilmesiyle yaplan bir yemek tr.
sac kebab
* Sac zerinde atete piirilen kebap.
sacaya
* zerine tencere, tava gibi eyler koymaya yarayan, ate zerine oturtulan, ayakl ember veya gen
biiminde demir destek.
sacayak
* Bkz. sacaya.
sa
* Ba derisini kaplayan kllar.
sa
* Kuyruklu yld z ekirdeini saran kl gaz yuvar.
sa aartmak
* Bkz. sa sakal aartmak.
sa ba
* Salar n tm.
sa rgs
* Nak i lerinde bir tr motif ad.
sa saa
* Salar ndan tutarak.
sa saa ba baa (sa saa ba baa gelmek veya dvmek)
* (daha ok kad nlar iin) kyasya hrpalayarak kapmak.
sa sakal aartmak
* o ite uzun zaman al m, emek vermi olmak.
sa sakala karm
* sa ve t ra uzam , zensiz bir durumda.
saak
* Baz giyim eyalarnda veya demeliklerde kuma kenarlarna dikilen ssl iplikten pskl.
* (havlu, hal vb. iin) Kenarlardaki iplik pskl.
* Bir yapn n herhangi bir blmn gne ve yamurdan korumas iin, o blmden da takn ve alt
bota olarak yaplan rt.
* Bir gaz ortama yerletirilen ve yksek bir potansiyel verilen ve nesnenin yzeyinde oluan k olay .
* Grn saa andran, pskl.
saak bulut
* nce, ty gibi saakl grn olan buz paralarndan olumu beyaz bulut, sirrus.
saak kk
* Budayda olduu gibi as l kkn evrisindeki ek kklerin gelimesiyle oluan kk topluluu.
* Kk boazn n hemen alt ksm ndan balayp ok dallanm olarak toprakta yzeysel ekilde gelien kk.
saak pmek
* sarayda bayramlama trenine kat lan bykler, padiahn tahtndan sarktlm hal saaklar n pmek.
saaklanma
* Saaklanmak ii.
saaklanmak
* Kenarlar saak gibi olmak.
saakl
* Saa olan.
saalama
* Saalamak ii.
saalamak
* Samak, serpmek.
saalanma
* Saalanmak ii.
saalanmak
* Salmak, dklmek.
sa
* Gelinin bandan aa salan iek, eker, arpa, para gibi eyler.
* Dn armaan.
sa ba aarmak
* yalanmak.
sa bitmedik (yetim)
* doal ok olmam (yetim).
sa klmak (veya sa atmak)
* gelinin ba ndan iek, eker, arpa, para samak.
sa sakal akar gibi
* st ba perian bir hlde.
sa topuklar n dvmek
* sa ok uzun olmak.
sa uzun akl ksa
* eskiden kadnlar aalamak iin kullanlan bir sz.
sak
* Salm, serpilmi.
* A k sak.
sal p dklmek
* gereinden veya kaldrabileceinden ok harcamak.
* iindekini sylemek.
sal
* Salmak ii veya biimi.
salma
* Salmak ii.
salmak
* Samak ii yap lmak.
* Dalmak, yaylmak.
* A lp salmak.
san ak m kara m, nne dnce grrsn
* acele etme, sonucun ne olduunu biraz sonra anlarsn.
sana (sakal na) kar yamak
* sa (sakal) aklamaya balamak.
sana ak dmek
* sa aarmaya balamak, yalanmak.
sana bana bakmadan
* ilerlemi yana yakmayacak biimde.
san ban yolmak
* ok zlmek, zntsnden dvnmek.
san sprge etmek
* (kadn) zveri ile alp hizmet etmek.
sant
* Salp da lan ey dknt.
sap savurmak
* parasn dncesizce, bouna harcamak.
sa
* Samak ii veya biimi.
satrma
* Azar azar samak, datmak, serpmek.
* Rastgele samak.
satrmak
* Datmak.
* Rastgele gemek.
sakran
* Bir mantarn oluturduu, kllar dken bir deri hastal , klk ran.
salar iki trl olmak
* ya ilerlemi bulunmak.
sal
* Sa olan.
sal mee
* Bir tr mee (Quercus cerris).
sal sakall
* Yalanm (kimse), akl banda olmas gereken.
sama
* Samak ii.
* Yersiz, akla aykr, tutars z sz.
* Bir tr balk a, serpme a.
* Avda kullanlan fieklerin iine konulan, trl boylardaki kk ve yuvarlak kurun tanesi.
* Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani.
* Byle sz syleyen veya i yapan.
sama sapan
* ok tutarsz, ok sama.
sama sapan konumak
* ne sylediini bilmeden dncesiz, tutars z konumak.
samac
* Sama sapan sz syleyen kimse.
samak
* Bir eyi ortala datmak, dkmek.
* ( k ve s iin) Yaymak.
* Belli bir gr, dnceyi yaymak.
samalama
* Samalamak ii.
samalamak
* Anlamsz, gereksiz, tutarsz, sama sapan szler sylemek.
samalama
* Samalamak durumu veya i i.
samalamak
* Sama davranlarda bulunmak.
samal k
* Sama konulan yer.
* Yeri ve deeri olmayan sz, davran.
sasz
* Sa olmayan.
saula
* Dkmclerin kulland aatan yaplm kalp.
sada
* Bkz. seda.
sadak
* ine ok konulan torba veya kutu biiminde kl f.
sadaka
* Dilenciye verilen para.
* Yoksullara yardm olarak karl ksz verilen ey.
sadakat
* ten bal l k, salam, gl dostluk.
sadakatli
* ten bal , sad k.
sadakatlilik
* Sadakatli olma durumu.
sadakatsiz
* Sad k olmayan.
sadakatsizlik
* Sadakatsiz olma durumu.
sadakatsizlik gstermek
* sadakatsiz olduunu ortaya koymak, a klamak.
sadakl
* Sada olan.
sadakor
* Dz dokunmu, ak saman renginde bir tr ipek kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
sadal
* Bkz. sedal .
sadaret
* Osmanl mparatorluunda bavezirlie, sadrazamla verilen ad.
sadasz
* Bkz. sedasz.
sade
* Ss, gsterii olmayan; yal n, gsterisiz.
* (kahve iin) ekersiz.
* (sa:'de) Yalnzca, yalnz, ancak, sadece.
* (slp iin) Yaln, sssz, anlal r olan.
sade birimler bl
* Birden dokuza kadar olan saylar bl.
sade kahve
* ine eker konulmadan piirilen Trk kahvesi.
sade kek
* ine katk ve ss maddesi kat lmadan yaplan kek.
sade suya
* yasz.
sadece
* Baka bir ey bulunmakszn, yalnzca, ancak, sade.
sadede gelmek
* konuyla ilgisiz szleri brakarak asl konuya dnmek.
sadeleme
* Sadelemek ii, yalnlama.
sadelemek
* Yal n bir durum almak, yalnlamak.
sadeletirme
* Sadeletirmek ii.
sadeletirmek
* Yal n bir duruma getirmek, yalnlatrmak.
sadelik
* Yal n olma durumu.
* Yal nlk.
sadet
* Konuulan asl konu, as l madde.
sadeya
* Stten kar lan yemeklik ya.
sadk
* Doru, gerek.
* Dostluu ve ball iten olan, sadakatli.
sadk kalmak
* (birine, bir eye) ball n srdrmek, bal kalmak.
sadkane
* Sad ka.
sadr
* Gs, sine.
* Yrek, kalp.
* Kazaskerlere verilen unvan.
* Sadrazam sznn k sa sylenii.
sdr
* kan, grnen.
sadr olmak
* ortaya kmak.
sadik
* Sadistlik zellii olan.
* Sadist.
sadiklik
* Sadik olma durumu.
sadist
* Bakalarna ac ektirerek cinsel doyum salayan kimse.
* Bakalarna ac ektirmekten zevk duyan kimse.
* Sadistlik niteliinde olan.
sadiste
* Sadiste yakr bir biimde.
sadistlik
* Sadist olma durumu.
* Sadiste davranma, sadizm.
sadizm
* Bakalarna ac ektirme yoluyla cins doyum salama biiminde kendini gsteren bir tr sap klk, sadistlik.
sadme
* arp ma, tokuma, vurma.
* Sars nt .
sadra ifa vermek
* gnl, yrei rahatlatmak, ferahlatmak.
sadrazam
* Osmanl mparatorluunda babakan.
sadrazamlk
* Sadrazam olma durumu.
* Sadrazamn makam veya grevi.
saf
* Dizi, s ra.
saf
* Katks z, ar, katks z, halis, has.
* Kurnazla akl ermeyen, kolaylkla aldat labilen.
* yi niyetli, art niyetsiz.
saf balamak
* sralanmak, sraya girmek.
saf d
* Dizi d .
* lgisiz, balantsz, ilemez.
saf d etmek
* dizinin d na karmak.
* ilgisini kesmek, iin gereinden alakoymak, ilemez duruma getirmek.
saf kan
* Irkn n katks z zelliklerini ta yan (at).
saf saf
* Dizilmi olarak, dizi dizi.
saf saf
* Safa, kolayca aldatlarak.
safa
* Bkz. sefa.
safahat
* Evreler, safhalar.
safal
* enlikli, elenceli.
safari
* Afrikann dousunda toplu olarak yaplan vah hayvan av.
* Toplu olarak ava kma.
* Genellikle ketenden yaplan ksa pantolon, byk cepli uzun ceket ve geni kenarl mantar apkadan
oluan av kl .
safa
* Biraz saf.
* (sa'fa) Saf bir biimde, saf olarak.
safderun
* Kolayca aldatlan, saf.
safdil
* Kolayca aldatlan, saf.
safer
* Ay takviminin ikinci ay, sefer ay .
saffet
* Temizlik, ar lk.
safha
* Evre.
* Faz.
safi
* Katks z, duru, temiz.
* Net.
* (sa:'fi) Yalnz olarak, yalnz, sadece.
safiha
* nce, yass ve geni metal nesne, levha.
safir
* Mavi renkli, deerli bir korindon tr, gk yakut.
safir mavisi
* Koyu mavi renk.
safiyet
* Saflk, temizlik.
saflama
* Saflamak ii.
saflamak
* Saf (I,II) durumuna gelmek.
saflatrma
* Saflat rmak ii veya durumu.
saflatrmak
* Saf durumuna getirmek.
safl k
* Saf olma durumu; temizlik, arl k.
* Kolayca aldatlabilme durumu.
safra
* Gemileri ve her boyda deniz arac n dengede tutmak, istenilen su dzeyine kadar batrabilmek iin, dip
blmlerine konulan a rl k.
* Baz balk alarn n alt tarafna tak lan, an su iinde kalmasn salayan arlk.
* Balonlarda bulunan pilotlarn, ykselmek veya inii yavalatmak istediklerinde attklar arlk.
* S knt , tedirginlik, rahatszlk veren kimse.
safra
* d.
safra atmak
* sknt veren bir kimseden veya bir eyden kurtulmak.
safra bastrmak
* aln yattracak kadar az bir ey yemek.
safra kesesi
* d kesesi.
safra yeili
* Siyaha alan yeil renk.
safral
* Safras olan.
safran
* Ssengillerden, baharda iek aan, 20-30 cm boyunda, soanl bir kltr bitkisi (Crocus sativus).
* Bu bitkinin tepeciklerinin kurutulmasyla elde edilen, baz yiyecek ve ieceklere tat, koku ve sar renk
vermekte kullanlan toz.
safran gibi
* ok sar.
safras kabarmak
* alktan midesi bulanmak.
safsata
* Bo, temelsiz, aslsz sz.
* Sofizm.
safsatac
* Bo, temelsiz, aslsz konuan (kimse).
safsatacl k
* Bilgicilik.
sagar
* ki barda.
sagu
* Baz hurma aalarnn znden karlan ve pirin gibi kullanlan ni astal bir madde, Hint irmii.
sa
* Vcutta kalbin bulunduu taraf n karsnda olan, sol kar t .
* Bu taraftaki yn.
* Ekonomi ve siyasette eskiden yana olan, geleneki (kimse, gr).
sa
* Salam, esen.
* Katk s z.
* Yaamakta olan.
sa a k
* Futbolda forvettekiler arasnda yer alan, sa bata bulunan oyuncu.
sa ake
* Ayar tam olan para, rk ake kart.
sa bek
* Bir tak m n, kalecinin nndeki iki savunucusundan sa ynde yer alan oyuncusu.
sa karma
* Boksta sa yumruk vurma.
sa karmak
* boksta sa elle rakibine yumruk atmak.
sa eilimli
* Dnya gr sacl a, muhafazakrla yatkn olan.
sa elinin verdiini sol elin grmesin
* birine yapt n iyilii gizli tut.
sa eliyle sol kulan gstermek
* ksa yoldan yaplacak bir ii dolambal yollardan geerek yapmaya almak.
sa esen
* Salkla, esenlikle.
sa gzn sol gznden saknmak
* ok kskan olmak.
sa haf
* Futbolda oyun kurucular n sa ucunda yer alan oyuncu.
sa i
* Futbolda, forvet arasnda yer alan be oyuncudan, sadan ikinci yerde bulunan oyuncu.
sa kalmak
* mrn devam ettirmek, yaamas n srdrmek.
sa kanat
* Futbol ve hentbolda hcum alan nn sa taraf.
sa kolu
* ok gvendii kimse.
sa ol
* Hoa giden bir davran iin "ok yaa, teekkr ederim" anlamnda sylenir.
sa olsun
* biri iin sitem yollu bir ey sylenecei zaman syleyenin iyi niyetini belirtmek amac yla szn bana
getirilir.
* para, al ma gc vb. ye gven duymay belirtir.
sa para
* Eskiden mecidiyenin on dokuz kuru hesab yla dendii zaman salam para yerine kullan lm bir deyim,
rk para kart.
* Salam para.
sa salim
* Hibir zarar grmeden.
sa erit
* Trafikte sa tarafta yer alan yol izgilerinin oluturduu blm.
sa yap!
* direksiyonu saa evirerek sa yne git!.
saa kaymak
* siyasette ve ekonomide sa eilimli olmak.
saa sola
* rastgele yerlere.
saa sola bakmadan
* ortal kollamadan, saygszca.
saalma
* Saalmak ii.
saalmak
* Sala kavumak, iyilemek.
saaltc
* Saaltma iini yapan.
* Asala, dorudan doruya konak zerinde ortadan kald ran (il veya ilem).
saaltm
* Saaltma ii, tedavi.
* Bir hastal yenecek etkenleri ve bu etkenlerin kullanlma yntemlerini bularak hastann s k ntlarn
giderme, iyi etme ii, terapi.
saaltma
* Saaltmak ii, tedavi.
saaltmak
* Sala kavuturmak, iyiletirmek, iyi etmek, tedavi etmek.
saanak
* Birdenbire balayan, genellikle k sa sren iddetli yamur.
saanlar
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn, gk kuzgunumsular takmn n bir alt takm.
sabeeni
* Gzeli irkinden ay rt edebilme yetkisinin en yksei.
sac
* Parlmentolarda bakann sanda oturan, gelenek ve greneklere, mevcut dzene bal kalan siyas gr
temsil eden kii veya parti.
saclk
* Sac olma durumu.
sadan geri dnmek (veya sadan geri etmek)
* geri dnmek, geri dnp gitmek.
sad
* Dnde gelin veya gveye k lavuzluk eden kimse.
sad emei
* Karl al nmayan, boa giden emek, aba.
sad l k
* Sad olma durumu.
sad rma
* Sadrma ii.
sad rmak
* Samak iini yaptrmak.
* Samas na sebep olmak.
saduyu
* Doru, akla uygun yarg lar verme yetenei, aklselim, hissiselim.
* Doru ile yanl birbirinden ayrma ve doru yarglama gc.
saduyulu
* Saduyusu olan.
sagr
* Gerekleri yanlmadan grebilme yetenei, basiret.
sagrl
* Sagrs olan, basiretli.
sagrsz
* Sagrs olmayan, basiretsiz.
sagrszlk
* Sagrsz olma durumu, basiretsizlik.
sa
* Ku tersi, ku gbresi.
sa solu olmamak
* nasl davranaca kestirilmez olmak.
sa solu olmamak
* olumlu mu olumsuz mu davranaca bilinmeyen bir ki i olmak.
sa c
* Sam yapan kimse.
sa l
* Salmak ii veya biimi.
sa lma
* Salmak ii.
sa lmak
* Samak iine konu olmak.
* (kuma n) Bir yerinden iplik kp sklmek.
* Akmak, kaymak, aa ya doru hzla inmek.
sa m
* Samak ii.
* St veren hayvan.
sa m makinesi
* Samal hayvanlarn stn samaya yarayan ve emme sistemi ile alan alet.
sa ml
* St veren, samal.
sa mlk
* Salmak iin beslenen (hayvan).
sa n
* Doruluk kuralna uygun olan.
* Szn anlat lmak istenene tam karl k olmas, tam uygun dmesi nitelii, sahih.
sa n bilimler
* Denetlenebilir l ve hesaplara dayanan bilimler; dar anlamda matematik.
sa n solunu bilmemek
* dncesiz, dikkatsiz olmak.
sa r
* itme duyusundan yoksun, iitmeyen (kimse).
* Ses geirmeyen, yank yapmayan.
* Isy az veren, ge snan.
* Vurulduu zaman ses vermeyen.
sa r dilsiz
* Duymaz ve konuamaz zrl (kimse).
sa r duvar
* Ses geirimsiz duvar.
sa r etmek
* sarlamasna sebep olmak, iitemez duruma getirmek.
sa r kap
* Ses geirmez zellikte yaltlm ve yaplm kap.
sa r kef
* Trkedeki nazal "n" sesini karlayan "kef" harfi.
sa r nun
* Trkede genizden gelen "n" sesini veren "nun" harfi.
sa r olmak
* sar duruma gelmek, sarlamak.
sa r pencere
* Ses geirmez zellikte yaltlm ve yaplm pencere.
sa r renk
* Deiik renklerin veya boyalarn karmas ndan ortaya kan ve kesin bir ad olmayan renk.
sa r ylan
* Engerekgillerden, daha ok dalk yerlerde yaayan, 65-75 cm uzunlukta, ok zehirli bir tr ylan (Vipera
aspis).
sa rlama
* Sarlamak i i.
sa rlamak
* itemez duruma gelmek, sa r olmak.
* (tencere, soba vb. iin) G snarak ge piirmek.
sa rl k
* Sar olma durumu.
saistem
* yi niyet, hsnniyet.
salam
* Dayankl, kolay bozulmaz, yklmaz.
* Zarar grmemi, bozulmam.
* Sakatl k veya hastal bulunmayan, sal kl, s hhatli.
* Gvenilir.
* Gerek, inanl r bir temeli olan.
* (sa'lam) Her hlde, muhakkak.
salam ayakkab deil
* bir kimsenin gvenilmez olduunu belirtir.
salam durmak
* gcn, yeteneini ve cesaretini toplamak.
salam kaza (veya salama) bal amak
* iin sonulanmasna engel olacak eyleri ortadan kald rmak, iin aksamadan yrmesini salayacak
nlemleri almak.
salam para
* Uluslar aras para piyasas nda kolaylkla deitirilebilen ve kuru devaml koruyan veya ykselen para.
salama
* Salamak ii.
* Bir problemin zm veya bir hesabn doruluunu denetlemek iin yap lan ilem, mizan.
salamak
* Bir iin olmas iin gerekli durumu, artlar hazrlamak, temin etmek.
* Elde etmek, sahip olmak.
* Bir ilemin doruluunu ortaya koymak.
salamak
* (tat aralar iin) Yolun sa yanna gemek, salam bir biimde.
salamca
* Olduka salam, salama yakn.
* (sala'mca) Salam olarak.
salamc
* ini salama balayan kimse.
salamlama
* Salamlamak ii.
salamlamak
* Salam bir duruma getirmek.
* Bir durumun, bir szn doru, gerek olduunu kantlamak.
salamlama
* Salamlamak ii.
salamlamak
* Salam duruma gelmek.
salamlat rma
* Salamlatrmak ii.
salamlat rmak
* Salam bir duruma getirmek, pekitirmek.
salaml k
* Salam olma durumu.
salan
* Salanmak ii veya biimi.
salanma
* Salanmak ii.
salanmak
* Salanmak iine konu olmak.
salayc
* Salam nitelii olan, salayan.
sal sollu
* her iki yanda olan.
* her iki yandan.
sal sollu
* Sada ve solda olan.
* Sada ve solda olarak, hem sa na hem soluna.
sal cakla
* Salkla, esenlikle, rahatl k iinde.
sal cakla kal
* ayrl rken kalanlara sylenen bir esenlik sz, hoa kal.
sal nda
* yaamakta iken, yaarken.
sal nza
* iki ierken "sal kl olmanz dileiyle iiyorum" anlamnda sylenen sz.
sal k
* Vcudun hasta olmamas durumu, vcut esenli i, esenlik, shhat.
* Vcudun iyi veya kt olmas durumu.
* Sa, canl, diri olma durumu.
sal k
* Salk.
sal k bilgisi
* Saln, hastalanmadan nce korunmas ile ilgili bilimsel incelemelerle uraan tp dal, hijyen.
sal k bilimi
* Salk konularn iine alan tp dal.
sal k evi
* Salk oca .
sal k grevlisi
* Salkla ilgili kurum ve kurulularda grev yapan veya alan kimse.
sal k hizmeti
* Salk konularn ieren alma alan.
sal k karnesi
* Sigortalnn geindirmekle ykml bulunduu kimselerin hastalklar nda, salk yoklama ve bakmlaryla
illar iin kullan lan defter.
sal k kurulu
* Kii saln inceleyen ve denetleyen hekimler kurulu.
sal k memuru
* Salk ileriyle grevli kimse, sal k teknisyeni.
sal k merkezi
* Salk ilerinin topluca grld yer.
sal k muayenesi
* Salk kontrol.
sal k oca
* Kasaba ve kylerde hastalara bakmak iin a lan kurulu.
sal k olsun!
* zc bir durum veya bir zarar karsnda avunma sz olarak sylenir.
sal k sigortas
* Hastalk veya lm durumunda sigorta irketinin yard m n salayan sigorta anlamas.
sal k taramas
* Halk saln n dzenli bir biimde gzden geirilmesi.
sal k yurdu
* ehirlerde veya byk merkezlerde hastalara bakmak iin alan kurulu, darifa.
sal kl
* Salk durumu iyi olan, salam; esen, shhatli.
* Salam, doru, gvenilir, gerek.
sal kl yaam
* Salk konular ve kurallar na uygun olarak yaama.
sal ksal
* Salkla ilgili, hijyenik.
sal ks z
* Salk durumu iyi olmayan, sal bozuk, shhatsiz.
* Salam, doru, gvenilir olmayan.
sal ks zlk
* Salksz olma durumu.
sama
* Samak ii.
samak
* Memeyi parmaklar arasnda skarak stn aktmak.
* (bal) Kovandaki peteklerden almak.
* Yumak durumundaki bir eyi zp amak.
* Aldatarak paras n ekmek.
samal
* St veren, salan, sa ml.
* Bol st veren inek, sa lan.
* Smrlen, kendisinden kar salanlan (kimse, lke vb.).
samal inek
* Aptal yerine konularak, kendisinden srekli kar salanan kimse.
sar
* Memeli hayvanlarda bel ile kuyruk arasndaki dolgun ve yuvarlaka blm.
sar kemii
* Bel kemii ile kuyruk sokumu kemii arasndaki kemik.
sau
* At.
sau samak
* lnn arkasndan parayla tutulan kadn yksek sesle alamak, at sylemek.
saucu
* At.
sauculuk
* Sau syleme iiyle uraan kimse.
saya
* Bkz. sadeya.
sah
* Bir eyin doru olduunu belirtmek iin yaplan iaret.
sah ekmek
* bir yaznn doru olduunu bu iaretle belirtmek.
saha
* Alan.
saha avantaj
* Bir spor karlamasnda yar mann yap ld alan tanma ve seyirci desteine sahip olma imkn.
sahabe
* Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konumalarnda bulunan kimseler.
* Sahipler, sahip kanlar.
sahabet
* Koruma, kayrma.
sahabet etmek
* korumak, kayrmak.
sahabeti
* Koruyucu, kayrc (kimse).
Sahaca
* Bkz. Yakuta.
sahaf
* Genellikle eski kitap al p satan kitap.
sahaflk
* Sahafn yapt i , eski kitaplar toplay p satma ii.
sahan
* inde yemek stlan veya yumurta gibi eyler piirilen, derinlii az metal kap.
sahanl k
* Yaplarda ve baz tatlarda kap nnde, merdiven balarnda veya ortas nda bulunan geni yer.
* Sahan n ald miktar kadar olan.
sahavet
* El akl , akl k, seleklik, cmertlik.
sahi
* Gerekten, gerek olarak.
sahibe
* Herhangi bir ey zerinde mlkiyeti olan kad n.
sahici
* Sahte olmayan, gerek, yapma kar t .
sahiden
* Gerek olarak, gerekten.
sahife
* Sayfa.
sahih
* Gerek, doru, san, hakik.
sahil
* Ky , yaka, yal .
sahil boyu
* Deniz kys.
sahil izgisi
* Ky sal blgede denizin sakin olduu devrede suyun kara ile birletii hat.
sahil kordonu
* Ky dili.
sahil eridi
* Deniz kys boyunca uzanan dzenli alan.
sahileme
* Sahilemek ii.
sahilemek
* Gerek bir durum almak, gereklemek.
sahiletirme
* Sahiletirmek ii.
sahiletirmek
* Gerek bir durum almasn salamak, gerekletirmek.
sahip
* Herhangi bir ey stnde mlkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biimde diledii gibi kullanabilen kimse, iye,
malik.
* Herhangi bir nitelii olan kimse, ehil.
* Bir i yapm , stlenmi veya bir eser ortaya koymu kimse.
* Koruyan, arka kan, gzeten kimse.
sahip kmak
* kendinin olduunu ileri srmek.
* korumak, koruyucu olmak, ilgilenip gzetmek.
sahip klmak
* sahip olmasn salamak.
sahip olmak
* mlkiyetinde olmak, elinde bulundurmak.
sahipkran
* Gl ve stn hkmdar.
sahiplik
* Sahip olma durumu, iyelik.
sahipsiz
* Kimsenin mal olmayan, iyesiz.
* Koruyucusu, gzeteni bulunmayan, kimsenin sahip kmad.
sahipsizlik
* Sahipsiz olma durumu.
sahlep
* Salep.
sahn
* Avlu.
* Cami ve medreselerde umumun toplanmasna mahsus st kubbeli, rtl yer.
sahne
* zleyicilerin kolayca grebilmeleri iin genellikle yerden belli bir lde yksek yaplan, oyun, mzik gibi
her tr gsteri yapmaya uygun yer.
* Bir oyun veya filmin bal ca blmlerinden her biri.
* Grnm, grnt.
* Tank olunan, gzlenen olay.
* Gsteri sergilenen elence yeri veya tiyatro.
* Bir konu veya al ma evresi, alma dal.
sahne almak
* ark sylemek ve gsteri yapmak amacyla gerekli dzenlemeleri yapmak.
* sras gelip sahneye kmak.
sahne olmak
* bir yerde bir olay gemek.
sahneleme
* Sahnelemek ii.
sahnelemek
* (oyun) Sahneye koymak.
sahnelenme
* Sahnelenmek ii.
sahnelenmek
* (oyun) Sahneye konulmak.
* Bir durum, bir olay ortaya kmak, grnr olmak.
sahneleyi
* Sahnelemek ii veya biimi.
sahneye kmak
* (tiyatro, mzik vb. sanatlar iin) sanatn izleyici nnde uygulamak, gstermek.
* kullanlmak, grnmek, ortaya kmak.
sahneye koymak
* tiyatro eserini veya mzikal bir oyunu, metin, oyun, yorum, dekor, mzik vb. eleri birbiriyle uyumlu
duruma getirerek sahne iin uygulamak, sahnelemek.
sahra
* Kr.
* l.
sahra topu
* Da topu gibi katr srt nda tanmayp atlarla ekilen top.
sahre
* Klte.
sahte
* Bir eyin asl na benzetilerek yaplan, dzme, dzmece.
* ten olmayan, yapmac k.
sahteci
* Dzmeci, sahtekr.
sahtecilik
* Sahte iler yapma, dzmecilik, sahtekrlk.
sahtekr
* Sahte iler yapan, dzmeci, sahteci.
sahtekrl k
* Sahtekr olma durumu veya sahtekrn yapt i, dzmecilik.
sahtelik
* Sahte olma durumu.
sahtiyan
* Tabaklanarak boyanm ve cillanm deri.
sahtiyanc
* Sahtiyan reten, alan veya satan kimse.
sahtiyancl k
* Sahtiyancn n ii veya meslei.
sahur
* Ramazan aynda oru tutanlar n gn domadan nce belirli saatte yedikleri yemek.
* Bu yemein yendii vakit.
sahur yemei
* Sahur zaman yenen yemek.
sahura kalkmak
* (oru tutan kimse) gn domadan, yemek yemek iin yataktan kalkmak.
sahurluk
* Sahurda yenecek eyler.
* Sahurda yenmee elverili.
saik
* Sebep.
* Gd.
saika
* Yldrm.
saika
* Sebep.
sair
* Baka, teki, dier.
sairfilmenam
* Uyurgezer.
sak
* Uyank, gz ak, mteyakkz.
* Uykusu hafif.
sak
* Sap.
sak durmak
* dikkatli, uyank durumda bulunmak.
sak yatmak
* derin uykuya dalmadan uyumak.
saka
* Evlere, emeden su tamay i edinmi olan kimse.
saka
* Seregillerden, banda ve boynunda krmz , sar tyler bulunan, gzel tt iin kafeste beslenen kk
bir ku (Carduelis cardelis).
saka
* Bayg nlk, kendinden geme durumlarna yol aan bir hastalk.
saka beygiri gibi
* bir i uruna birok yere urayarak dolaan kimseler iin kullanl r.
* yalnz vakit geirmek iin amasz dolaanlara sylenir.
saka kuu
* Bkz. saka.
sakaf
* at, dam.
saka
* zellikle atlarda grlen ve insanlara da bulaan lmcl bir hayvan hastal , ruam.
sakak
* ene alt.
sakal
* Yetikin erkeklerde yanak ve enede kan kllar n tm.
* Baz hayvanlarda ene altnda bulunan kllar n tm.
sakal brakmak (koyuvermek, sal vermek veya uzatmak)
* sakaln t ra etmeyip bytmek.
sakal oynatmaz
* azda eriyecek kadar olgunlam (yemi , yiyecek).
sakal
* Saka hastal na tutulmu.
sakal bitmek
* bir i srncemede kalmak.
sakal deirmende aartmak
* yaland hlde bir ey renmemi olmak.
sakal ele vermek (veya sakal kaptrmak)
* bakasnn sznden kmayacak bir duruma dmek.
sakal saydrmak
* saygnl ktan dmek.
sakalk
* Sakann ii.
sakalm yok ki szm dinlensin
* "ancak yal kimselerin sz ve tleri dinlenir" anlam nda kullanl r.
sakalna gre tarak vurmak
* birinin holanaca biimde konumak veya davranmak.
sakalna glmek
* cidd gibi grnen szlerle alay etmek.
sakaln n altna girmek
* yak nlk kurarak ona dncesini a lamak.
sakallanma
* Sakallanmak ii.
sakallanmak
* Sakall duruma gelmek; sakal kmak.
sakall
* Sakal olan.
* Sakal n t ra etmemi, t ra gelmi, trasz.
* Sava tutsaklarn n ya gekin olanlar.
sakall kartal
* ri vcutlu, gl ve gagas engelli y rtc ku (Gypaetus barbatus).
sakalsz
* Sakal olmayan.
* Tra gelmemi, trasz.
sakamet
* Bozukluk, yanllk, eksiklik.
sakametli
* Kt, bozuk.
sakandr k
* Ba giysilerinde ene ba .
sakar
* Baz hayvanlarn, zellikle atlar n alnlarnda bulunan beyaz leke, kk aktma.
* S k s k kk, nemsiz kazalar yapan (kimse).
sakar meke
* Yaban kaz.
sakar otu
* Yuvarlak bal , pembe veya beyaz iekli al tipi bir bitki (Dorycnium).
sakarca
* Sakar gibi, sakara benzer.
sakarimetre
* Bir s v da zelti durumunda bulunan eker miktarn belirlemeye yarayan alet.
sakarimetri
* ekerli zeltilerin dozunu belirleme yntemi.
sakarin
* Genellikle eker hastalarn n eker yerine kulland, maden kmr katran ndan elde edilen beyaz bir toz.
sakarlama
* Sakarlama ii.
sakarlamak
* Sakar durumuna gelmek.
sakarl k
* Sakar olma durumu veya sakar n yapt i.
* S k s k kk kazalar yapma, arp p krp dkme ii.
sakarometre
* Sakarozler.
sakaroz
* eker kam veya eker pancar ndan elde edilen bir tr eker (C12H22O11).
sakarozler
* Sakaroza gre derecelenen ve bir s v nn kuruluunu tespit eden younlukler.
sakat
* Vcudunda hasta veya eksik bir yan olan (canl).
* Bozuk veya eksik (ey).
sakat olmak
* sakatlanmak.
sakatat
* Kesilmi hayvann cier, ikembe gibi i organlar yla ba ve ayaklar, hayvanlar n, etin d nda kalan
ksmlar, i organlar (yrek, karacier, bbrek, ikembe, beyin, dil, ba ve paa).
sakatat
* Sakatat satan kimse.
sakatatl k
* Sakatat satma ii.
sakat
* Sakatat.
sakatlama
* Sakatlamak ii.
sakatlamak
* Sakat bir duruma getirmek, sakat etmek.
* Bozmak.
sakatlan
* Sakatlanmak ii veya biimi.
sakatlanma
* Sakatlanmak ii.
sakatlanmak
* Sakat duruma gelmek.
sakatlk
* Sakat olma durumu, malliyet.
* Kaza, terslik.
* Yanl , kusur, hata.
sakn
* Yapmaktan ekin, ekinin, zinhar.
* Korkulacak bir durum olmasn.
sakn ha!
* "yapma! yapmaktan ekin! " anlamnda yaplmas istenmeyen bir davrana engel olmak iin sylenir.
saknca
* ekinilmesi, dikkatli olunmas gereken, saknmay gerektiren durum, mahzur.
sakncal
* Saknmay , ekinmeyi gerektiren mahzurlu.
sakncasz
* Saknmay gerektirmeyen, mahzursuz.
sakngan
* Saknarak davranan, ihtiyatl, ihtiyatkr.
saknganlk
* Sakngan olma durumu.
saknlan gze p batar
* zerine ok dlen eylerin daha ok kazaya veya zarara uradn belirtir.
saknm
* Herhangi bir tehlikeye kar alnan nlem, ihtiyat, tedbir.
saknml
* htiyatl, tedbirli.
sakn
* Saknmak i i veya biimi.
saknma
* Saknmak i i, itinap.
* Olabilecei dnlen kt durumlara kar nlem alma, ihtiyat.
* Boksrn korunmak iin, ayaklar n oynatmadan eliyle, gvdesiyle saa sola, ne arkaya yapt hareket.
saknmak
* Herhangi bir korku veya dnce ile bir eyi yapmaktan uzak durmak, itinap etmek.
* Olabilecei dnlen ktlklere kar nlemler almak.
* Korumak, esirgemek, gzetmek.
saknmas olmamak
* korkusu, ekinmesi olmamak.
* incelik kurallarna, sayg ya aldrmadan davranmak.
saknt
* S knt ya yol aabilecek durumlara kar al nan nlem, ihtiyat.
sakntl
* Saknt s olan.
sakntsz
* Saknt s olmayan.
sakr sakr
* Aralks z titremeyi anlat r.
sakrdama
* Sakrdamak ii veya durumu.
sakrdamak
* Korkudan veya souktan titremek.
sakrga
* Kene.
sakrt
* Korkudan veya souktan titreme.
Sakt
* Merih, Mars.
sakt
* Den, dm.
* Hkm kalmam, eski nemini yitirmi.
* Dk.
sakt olmak
* hkm kalmamak.
sakz
* Baz aalarn ve zellikle sakz aacnn kabuundan szan, inendiinde yumuayan, ho kokulu, beyaz
renkli reine.
* Vcudu beyaz olup bata ve ayaklarda belirgin siyah iaretler bulunan, ince kemik yap l ve yksek ayakl ,
ince yasz uzun kuyruklu bir koyun tr.
* Sakz aac.
sakz aac
* Antep fstgillerden, kn yaprak dkmeyen, meyvesi zms ve yal, bodur bir aa (Pistacia lentiscus).
sakz bademi
* Bkz. di bademi.
sakz baklas
* Uzun ve ince, ok lezzetli turfanda bakla eidi.
sakz dikeni
* Sakz karlan bir tr diken.
sakz enginar
* Yapraklar sivri, kenarlar dzgn, lezzetli bir enginar tr.
sakz gibi
* ok temiz, ok beyaz.
* ayrlmak bilmez, yap kan.
sakz kaba
* Sebze olarak kullanlan kabak (Cucurbita pepo).
sakz leblebisi
* Bir tr kabuklu beyaz leblebi.
sakz raks
* inde sakz bulunan rak, mastika.
sakz tatls
* ine sakz kartrlarak hazrlanan bir tr tatl.
sakzlama
* Sakzlamak ii veya durumu.
sakzlamak
* Sakz durumuna gelmek.
sakzlatrma
* Sakzlat rmak ii veya durumu.
sakzlatrmak
* Sakz durumuna getirmek.
sakzl
* Sakz olan, iinde sak z bulunan.
saki
* ki toplantlarnda iki datan kimse.
sakil
* Ar.
* S knt veren, sknt l.
* irkin, kaba, uyumsuz.
* Trk mziinde bir usul.
sakim
* Bozuk, yanl, eksik.
sakin
* Durgun, hareket etmeyen, k m ldamayan, dingin.
* Sessiz.
* Kimseyi rahatsz etmeyen, kzgnlk gstermeyen.
* Huysuzluu, rahats zl azalm veya gemi.
* Bir yerde oturan, sekene.
sakin olmak
* bir yerde yerlemek, oturmak.
* sakin duruma gelmek.
sakin sakin
* Durgun, dingin olarak.
* Heyecan, tel, kzgnlk gstermeyen.
* uslu uslu.
sakince
* Sakin (bir biimde).
sakinleme
* Sakinlemek ii.
sakinlemek
* Sakinlemek.
sakinleme
* Sakinlemek ii.
sakinlemek
* Yatmak, durgun duruma gelmek, durgunlamak.
* S knt s veya heyecan gemek.
sakinletirme
* Sakinletirmek ii.
sakinletirmek
* Sakinlemesini salamak, sessiz, dingin bir duruma getirmek.
sakinlik
* Sakin olma durumu, durgunluk, sesizlik, dinginlik, sknet.
sakit
* Susmu, sessiz.
sakit kalmak
* sz sylemesi gerekirken susmak.
sakla saman, gelir zaman
* gereksiz grlen ey ileride gerekli olabilir.
saklama
* Saklamak ii.
saklamak
* Elinde bulundurmak, tutmak.
* Kaybolmamas iin gizli bir yere koymak.
* Grnmesine engel olmak, ortalkta bulundurmamak.
* Bozulmadan doal durumlar ile durmas n salamak, korumak, muhafaza etmek.
* Gizli tutmak, duyurmamak.
* Birine vermek iin ayrmak.
* Korumak, esirgemek.
saklamba
* Oyunculardan birinin ebe olmas ve saklanan arkadalarn bulmas temeline dayanan bir ocuk oyunu.
saklanlma
* Saklan lmak ii.
saklanlmak
* Saklanmak ii yap lmak.
* Gizli tutulmak.
* Herhangi biri saklanmak.
saklan
* Saklanmak ii veya biimi.
saklanma
* Saklanmak ii.
saklanmak
* Kendini saklamak.
* Saklanmak ii yap lmak.
saklant
* Saklanan ey.
saklatma
* Saklatmak ii.
saklatmak
* Saklamak iini yaptrmak.
saklay
* Saklamak ii veya biimi.
sakl
* Saklanm olan.
* Elde tutulan, mahfuz.
* Gizli bir yere konarak kaybolmas veya alnmas nlenen.
* Bakalarndan gizlenen, gizli tutulan, hafi.
saklk
* Uyanklk, teyakkuz.
sako
* Paltoya benzer bir tr stlk.
saksaan
* Kargagilerden, karn beyaz, kanatlar ve kuyruu kl rengi dier yerleri parlak, kara uzun kuyruklu ku
(Pica pica).
saks
* Pimi topraktan yaplan, iine toprak konularak iek yetitermekte yararlanlan kap.
* Ba, kafa.
saks topra
* iek yetitirmek iin hazrlanm zel bir tr toprak.
saks gzeli
* Dam koruugillerden, yapraklar etli, iekleri baak biiminde bir ss bitkisi (Cotyledon umbilicus).
saks lk
* Saks koymaya yarar raf.
* ine saks oturtulan ssl kap.
* Kn saks ieklerinin sakland yer.
saksofon
* Bandolarda ve caz topluluklar nda kullanlan bir tr flemeli alg .
saksofoncu
* Saksofon alan kimse.
saksofonculuk
* Saksofoncunun ii.
saksonya
* Almanya'da Saksonya blgesinde yap lan, iyi nitelikli porselen tabak vb. trden (kap).
sakuleta
* Silindir biiminde bir demirin iine ivi, c vata gibi maddelerin doldurulmas ile yaplan bir tr mermi.
sal
* Birok kaln direk yan yana balanarak yap lan, dz ve korkuluksuz deniz veya rmak tat.
-sal
* Fiilden s fat tretme eki.
-sal / -sel
* isimden sfat tretme eki: duygu-sal, kr-sal, bilim-sel, blge-sel vb.
sal yar
* Genellikle nehirlerde sal ile yaplan bir tr yar.
sal
* Cemaati bayram veya cuma namazna armak veya baz yerlerde de cenaze iin kl nacak namaz haber
vermek amacyla minarelerde okunan salt.
sal vermek (veya okumak)
* minarelerde, salt okuyarak namaz haber vermek.
salbet
* Katl k, salaml k.
salacak
* stnde l ykanlan kerevet, teneir.
salh
* Dzelme, iyileme, iyilik.
salh bulmak
* dzelmek, iyilemek, onmak.
salhiyet
* Yetki.
salhiyetli
* Yetkili.
salhiyetsiz
* Yetkisiz.
salhiyetsizlik
* Yetkisiz olma durumu, yetkisizlik.
salhiyettar
* Yetkili.
salak
* Giyiniinden, konuma ve davranlar ndan seviyesiz, dengesiz ve saf olduu anlalan kimse.
salaka
* Salaa yakr (bir biimde).
salaklama
* Salaklamak i i.
salaklamak
* Salaka davran larda bulunmak.
salakl k
* Salak olma durumu veya salaka davran.
salam
* ri ky lm domuz veya s r etinden yaplan, genellikle souk yenen bir yiyecek.
salamandra
* Semender.
* Odalar arasnda gezdirilebilen bir tr kmr sobas.
salamanje
* Yemek odas.
salamura
* Peynir, et, balk, turu, asma yapra gibi yiyeceklerin, bozulmamas iin iinde tutulduklar tuzlu su.
* Bu suyun iinde tutulmu yiyecek.
* Bu suyun iinde tutulmu olan.
salamurac
* Salamura yapan.
salamuraclk
* Salamuracn n yapt i.
salamuralk
* Salamura yapmaya elverili.
* Salamura yapmaya ayrl m .
salangan
* Hint ve in denizleri kylarnda yaayan, uzun kanatl, drt ke k sa kuyruklu, esmer kk ku
(Collocalia).
salapurya
* Ticaret eyas tamakta kullanlan, 10-15 tonluk, gen biiminde yelkeni olan ticaret gemisi.
salapurya gibi
* ok byk olan veya ayaa byk gelen (ayakkab).
sala
* Sebze, meyve vb. satmak iin kurulmu, ereti, derme atma dkkn.
* Tahtadan yaplm (baraka).
salapur
* Seyrek dokunmu, astarl k ince bez.
salt
* Namaz.
* Hz. Muhammed'in ad anld nda sayg gstermek iin okunan dua.
salata
* Genellikle baz i ot ve sebzelerle yap lan, ya, limon gibi maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen
yiyecek.
salatal k
* Hyar.
* Salata yapmak iin kullanlan.
salvat
* Namazlar.
* Hz. Muhammed'e ve onun soyundan gelenlere sayg bildirmek iin okunan dua.
* Yal grete, yarmalardan nce cazgr n okuduu dua.
salvat getirmek
* tehlikeli bir durumda salavat okumak.
salvat parma
* aret parma .
salc
* Sal ile yolcu ve yk tayan kimse.
salc lk
* Sal ile yolcu ve yk tama ii.
sala
* Yemeklere konulmak iin yaplan domates veya biber ezmesi.
* Baz yemeklere ve en ou et yemeklerine kat lan domates, bahar gibi eylerle yaplan sos.
salalama
* Salalamak ii veya durumu.
salalamak
* Yemeklere sala katmak.
salalanma
* Salalanmak ii veya durumu.
salalanmak
* Sala durumuna gelmek.
salal
* Sala konmu, iinde sala olan.
salal makarna
* Makarnann pimesinden sonra servis ncesinde, zerine yala hafife kavrulmu salan n dklmesiyle
hazrlanan makarna yemei.
salalk
* Sala yapmaya elverili.
* Sala yapmak iin ayrlm.
sald rgan
* Kk rtan olmadan bakasna saldran, yap s nda sald rma zellii olan (devlet, kimse, hayvan) mtecaviz.
sald rganlama
* Saldrganlamak ii veya durumu.
sald rganlamak
* Saldrgan duruma gelmek.
sald rganlk
* Saldrgan olma durumu.
* Saldrgan bir biimde davranma.
* Bireyin kendi dnce ve davranlarn dtaki direnmelere kar , zorla karsndakine benimsetme abas .
sald r
* Ktlk veya ypratma amacyla, bir kimseye kar dorudan doruya silhl veya silhsz bir eylemde
bulunma, hcum, taarruz, tecavz.
sald rc
* Saldrgan, birinin zerine at lan, mtecaviz.
sald rc lk
* Saldr cnn ii.
sald rsz
* Saldr s olmayan, saldr yapmadan.
sald r
* Saldrmak ii veya biimi.
sald rya uramak
* sald r kars nda kalmak, tecavze uramak.
sald rma
* Saldrmak ii.
* Bir tr byk bak.
sald rmak
* Bir kimseye veya bir eye kar saldr ynetmek, zarar verici bir davranta bulunmak, hcum etmek.
* Ykc ve sert eletiriler yapmak.
* Bir ey veya kimse zerine saldr yap lmas na sebep olmak.
* Gemi, kalkmak iin yelken a p ban gidecei yola evirmek.
* Etkisiyle eritmek.
sald rmazlk
* Birbirine saldrmama durumu.
sald rmazlk antlamas
* Saldrmazlk pakt.
sald rmazlk pakt
* Devletlerin birbirlerine sald rmamalar ilkesine dayanan antlama.
salep
* Salepgillerin rnek bitkisi (Orchis).
* Bu bitkinin yumru durumundaki kklerinden dvlerek hazrlanan beyaz toz.
* Bu tozun, ekerli st veya su ile kaynatlmasyla yap lan s cak iecek.
salepi
* Salep yapp satan kimse.
salepilik
* Salepinin ii.
salepgiller
* Gzel iekli, vanilya, orkide, vensar , salep gibi bitkileri kapsayan, tek enelilerden bir familya.
salg
* Hcrelerin veya vcuttaki bezlerin kandan ayrp oluturduklar ve yeniden kana, baka organa veya
d arya saldklar sv madde, ifraz.
* Gne'ten d ar doru madde frlamas.
salglama
* Salglamak ii.
salglamak
* Salg oluturmak, bu salgy kana veya dier organlara brakmak.
salglayc
* Salg reten organ veya doku.
salglay
* Salglamak ii veya biimi.
salgl
* Salg karan veya reten.
salgn
* Ksa zamanda evredeki insan, hayvan veya bitkilerin byk bir blmne bulaan, mstevli.
* Bir hastaln veya baka bir durumun yaygnlamas veya bir ok kimselere birden bulamas.
* Gereinde herkesten para veya mal olarak toplanan geici vergi.
* Bir eyin bir yere girip her yan kaplamas, istil.
* Belli bir hareketin, davrann, szn toplumda yaygnlamas.
salgnc
* Salgn toplayan kimse.
salgnlama
* Salgnlamak i i veya durumu.
salgnlamak
* Salgn durumuna gelmek.
salhane
* Kesim evi, kanara, mezbaha.
sal
* Haftan n nc gn, pazartesi ile aramba aras olan gn.
sal k
* Olmu veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber.
sal k vermek
* haber vermek.
* iyi, uygun olduunu sylemek, tavsiye etmek.
sal na sal na
* Yrrken bir saa bir sola hafife eilerek; salnarak.
sal ncak
* ki ucundan iki iple yksek bir yere as lan ve zerine oturulup sallanlan elence arac.
* Kk ocuklar uyutmak iin beik yerine kullanlan ve kar lkl iki yere iple bal bulunan asl yatak.
sal ncak
* Bayram yeri gibi baz elence yerlerinde sal ncak altran kimse.
sal ncakl
* Salncak gibi sallanmaya yarar biimde olan, salnca olan.
sal ncaks z
* Salnca olmayan.
sal nm
* Salnmak ii.
* Dzenli olarak hep ayn konumlardan ayn hzla geen bin nesnenin hareketi.
* Ay'n yarm yzeyinden biraz fazlasn n yerden grlebilmesini salayan olay.
sal n
* Salnmak ii veya biimi.
sal nma
* Salnmak ii.
sal nmak
* Yrrken uyumlu hareketlerle hafife bir yandan bir yana eilmek.
* Salmak iine konu olmak.
sal nt
* Salnmak ii.
sal nt l
* Herhangi bir etkiyle sarslabilen, sallanabil en.
* (yry iin) ki yana salnan.
sal verilme
* Salverilmek ii.
sal verilmek
* Salvermek iine konu olmak.
sal verme
* Salvermek ii.
sal vermek
* Brakmak, koyuvermek, serbest brakmak.
salik
* Bir yola giren, bir yolda giden.
* Bir tarikata balanan.
salik olmak
* yola girmek.
salim
* Esen, salam.
* Sakin, huzur iinde.
salimen
* Sa ve esen olarak, hibir kt durumla karlamadan.
salip
* Ha.
salipli
* Salibi olan.
salipsiz
* Salibi olmayan.
salise
* Saniyenin altmta biri.
salisen
* nc olarak.
salisilt
* Salisilik asidin tuzu.
* Salisilik asidin trl alkollerle ve fenollerle yapt ester.
salisilik
* St kabuundan karlan antiseptiklerle ilgili olan.
salisilik asit
* Aldehidin ykseltgenmesiyle elde edilen, trl uucu yalarda ester biiminde bulunan, eki veya tatl
olabilen, 155 C de eriyen bir asit.
salkm
* zm gibi, birou bir sap zerinde bir arada bulunan yemi.
* Ana saptan kan yan iekleri saplar hep ayn uzunlukta olan iek durumu.
* Baklagillerden, salkm durumunda mor iekler aan ve ou asma gibi ardaa sar lan aa tr ve iei
(Wistaria sinensis).
* topla at lan demir paralar.
salkm aac
* Akasya.
salkm baak
* Tek veya birleik baaklarn salkm eklinde oluturduu bitki.
salkm kpe
* Deerli talardan yaplm salkm biiminde kpe.
salkm saak
* Dank, dzensiz bir durumda.
* Paralar ayrlm.
salkm salkm
* Salk m gibi, salk m olarak, salkm biiminde.
* bek bek, kme kme.
salkm st
* Dallar ve yapraklar yere sarkan bir eit st (Salix babylonica).
salkm topu
* evreye dalan mermi paralar atan top.
salkma
* Salk mak durumu.
salkmak
* Geveyip sarkmak, prsmek.
salkms
* Salk m andran.
sallaba
* Ba srekli sallanan.
* Her sz dnmeden onaylayan.
sallama
* Sallamak ii.
sallamak
* Dzenli bir biimde ve hep ayn dorultuda hareket ettirmek.
* Bir ii srekli olarak baka bir zamana ertelemek, savsaklamak.
* Vurmak, tokat atmak.
sallamamak
* nem vermemek.
sallana sallana
* Sallanarak.
sallandrma
* Sallandrmak ii.
sallandrmak
* Sallanmak iini yapt rmak.
* Asmak, idam etmek.
sallan
* Sallanmak ii veya biimi.
sallanma
* Sallanmak ii.
sallanmak
* Bal bulunduu yerde gevek duruma gelip yerinden oynamak, k m ldamak.
* (bir ey iin) Belli noktas ndan bir yere bal kalmak artyla, o noktann iki tarafna ayn dorultuda ve
srekli olarak gidip gelmek.
* Salncak, hamak vb. de kendini sallamak.
* Vaktini bo ve yarars z i lerle uraarak geirmek, oyalanmak, savsaklanmak.
* Gl bir biimde sarslmak, titremek.
* Makam ndan veya bulunduu durumdan uzaklamak, yerini bir bakas na b rakmak tehlikesiyle
karlamak.
sallant
* Sallanmak ii.
* Srncemede brakma, savsaklama.
sallantda brakmak
* (bir eyi) sonuca balamamak, savsaklamak.
sallantda kalmak
* bir zme balanmamak.
sallapati
* Dnmeden ve saygszca davranan.
* Dncesizce, saygs zca ve patavatsz bir biimde.
* zensiz, dikkatsiz ve kaba saba yaplm (nesne).
sallapatilik
* Sallapati olma durumu.
* Ciddiyetsizlik.
sallas rt
* "S rtna almak", "yklenmek" anlamyla sallas rt etmek deyiminde kullan lr.
sallas rt etmek
* yklenmek, omuzda tamak.
sall
* Byk ve geni, sal gibi yayvan.
salma
* Salmak ii.
* Pirinle piirilen bir tr yemek.
* Toplanacak para tutarn salamak iin herkese biilen pay.
* Baz kyl giysilerinde kolun yeninden sarkan kuma paras .
* Kularn retilmesine ayrlan oda.
* Ba bo gezen (hayvan).
* Srekli akan (su).
* Osmanl devletinde kol gezen kolluk eri.
salma gezmek
* ba bo hayvan gibi dolamak.
salma tomruk
* Salma erlerin gece yakaladklar sulular kapadklar yer.
salmak
* Baml lna, tutukluluuna veya bask altndaki durumuna son vererek serbest klmak, b rakmak,
koyuvermek.
* vedilikle yollamak, hemen gndermek.
* Koymak, katmak.
* Srmek.
* Uratmak.
* (vergi) Yklemek.
* zerine yrtmek.
* Saldrmak.
* Sark tmak.
* (gemi) Demir zerinde drt yana dnmek.
* Bakmamak, ilgilenmemek, zen gstermemek.
salmal k
* Otlak.
salmastra
* Halat tellerinden sa gibi rlm olan ip.
* zellikle makinelerde birbirine skca deen iki yzey aras na yerletirilerek, bu yzeyler arasna su, buhar
veya yalar n szmasn nleyen urgan.
salname
* Yllk.
salon
* Bir evin en geni blm.
* Bir evde konuklar arlamakta kullanlan oda.
* Toplantlarn, kutlamalar n, gsterilerin yaplabilecei geni yer.
* Baz dkkn ve maazalara verilen ad.
salon adam
* Kadnl erkekli zel toplant lara katlan, bu gibi yerlerde nasl davran lacan iyi bilen ve durumuyla dikkati
eken adam.
salon am
* Kk ameklinde, dallar zerinde diken bulunan bir ss bitkisi (Ara ucaria).
salon iei
* Salonlar ssleyen gsterili ve bakml ev iei.
saloz
* Salak.
salozlama
* Salozlamak ii veya durumu.
salozlamak
* Saloz durumuna dmek.
salozluk
* Saloz olma durumu, salaklk.
salpa
* Gevek, i bilmez, tembel.
salpak
* Salpa.
salt
* Yaln z, sadece, tek, srf.
* inde yabanc bir e bulunmayan, mutlak.
* ine, kendisine yabanc hibir ey kar mam, ar.
salt ounluk
* Oylamada, yardan bir fazla ye saysn n oyuyla salanan ounluk.
salt deer
* Bir cebirsel say nn, iareti gz nne al nmaksz n deeri, mutlak deer.
salt nem
* Bir metrekp hava iinde bulunan su buusu nicelii, mutlak nem.
salt s caklk
* -273C yi sfr olarak alan s caklk, mutlak scakl k.
salt s fr
* Salt scaklk leinde sfr noktas: -273 mutlak sfr.
salta
* Kpein arka ayaklar zerine ayaa kalkmas.
salta
* Gergin duran bir halat biraz koyuverme ii.
salta
* Yakas z, iliksiz, kollar bolca bir tr ksa ceket.
salta durmak
* (kpek) arka ayaklar zerine kalkmak.
saltanat
* Bir lkede hkmdar n, padiah n, sultan n egemen olmas .
* Bolluk ve zenginlik, gsterili yaay.
* Birinin bir ite, bir yerde bulunan kimseler zerindeki egemenlii.
saltanat srmek
* hkmdarl k etmek.
* bolluk iinde yaamak.
saltanat
* Saltanat yanls olan kimse.
saltanatl
* Gsterili, grkemli.
saltanatsz
* Gsterisiz, grkemsiz.
salt lk
* Hkmdarn btn siyasal kudreti elinde bulundurduu ynetim biimi, mutlakiyet, mutlak lk.
saltk
* Kendi bana var olan, hibir eye bal olmayan, ba msz, mutlak.
* Bamsz, greli olmayan ve kendi bana tam saylan (bir olgunun nitelii).
salto
* Rakibin bedenini kollaryla birlikte kavrayarak yana veya arkaya savurma, devirerek bast rma biiminde
uygulanan bir gre oyunu.
salto atmak
* rakibe salto oyunu uygulamak.
Salur
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
salvo
* Genellikle topla yap lan yayl m ate.
salya
* Azdan s zan tkrk.
salyams
* Salyaya benzeyen.
salyangoz
* Yumuakalardan, bahelerde yaayan, sarmal kabuklu kk hayvan (Helix).
sam
* lde esen rzgr, sam yeli.
sam
* Rus yaps karadan havaya gdml, sol-air Missile teriminin ksaltmas ile anlan silh.
sam yeli
* lden esen scak rzgr, sam.
saman
* Trl ekinlerin taneleri ayrldktan sonra, harmanda kalan paralanm saplar .
saman alevi
* Gelip geici, basit, stnkr.
saman alevi gibi
* birden parlayp, arkasndan hemen yatan eyler iin sylenir.
saman altndan su yrtmek
* hi belli etmeden i evirmek, ortal kart rmak.
saman gibi
* tatsz, yavan.
saman kd
* Daha ok kurun kalemle yaz yazmaya elverili olan veya ambalj iin kullanlan kaba k t.
saman nezlesi
* Daha ok bahar aylarnda grlen, iek tozlar na kar alerjiden ileri gelen nezle, bahar nezlesi.
saman rengi
* A k, soluk sar renk.
* Bu renkte olan.
saman sar s
* Saman rengi.
saman
* Saman rengi, ak sar .
samankapan
* Kehribar.
samanl
* Saman olan.
samanl gbre
* Saman gerektii kadar yanmam gbre.
samanl kerpi
* ine saman kar trlarak dklen kerpi.
samanlk
* Saman saklanan yer.
Samanurusu
* Samanyolu.
Samanyolu
* A k gecelerde gk yznde boydan boya grlen uzun yld z kmesi, Kehkean.
samaryum
* Atom say s 62, atom a rl 150,4 ve younluu 7,75 olan seyrek bulunur element. Ksaltmas Sm.
samba
* Bir eit Brezilya dans .
* Bu dansn mzii.
Sam
* Hz. Nuh'un olu Sam'dan trediklerine inan lan beyaz rk n Arapa, Asurca, branca ve Habee konuan
eitli kavimlerinin topland kol.
* Bu kola zg olan.
samim
* ten, itenlikle.
* Candan, ak yreklikle davranan.
* li d l , senli benli olarak.
samim olmak
* iten, ak yreklilikle davranmak.
* ili dl olmak.
samimleme
* Samimilemek ii.
samimlemek
* ten olmak, candan davranmak.
samimlik
* ten olma durumu, itenlik, samimiyet.
samimiyet
* tenlik.
* Senli benli olma durumu, samimlik.
samimiyetle
* tenlikle.
samimiyetsiz
* Samim davranmayan, itenliksiz, itensiz.
samimiyetsizlik
* Samim olmama durumu, itenliksizlik, itensizlik.
samsa
* Baklavaya benzeyen bir tr hamur tatls .
samsun
* Savata kullan lan kpeklere verilen ad.
samur
* Kuzey Avrupa'da yaayan, ok yumuak ve ince tyleri olan, postu iin avlanan kk hayvan (Martes
zibelilina).
* Samur postundan yap lan.
samur kal
* Kalar kumral, yumuak ve gr.
samur krk
* Sansar veya sincap derisinden yap lan krk.
samuray
* Bir derebeyinin hizmetindeki sava.
samut
* Susan, suskun.
san
* n, an, hret.
* Sayg veya belirtme sz, unvan.
* Herhangi bir eyi, neyse o yapan nitelik, kip kar t .
sana
* Sen zamirinin ynelme durumu.
sana tala vurana sen ala var (veya dokun)
* sana sert davranana sen yumuak davran.
sana vereyim bir t: kendi ununu kendin t
* kii kendi iini kendisi yapmaldr.
sana yalan, bana gerek
* sylediim eyi sen bilmiyorsun, ama dorudur, ben biliyorum.
sanal
* Gerekte yeri olmayp, zihinde tasarlanan, mevhum, faraz, tahmin.
* Negatif bir say zerinde alnan ve ikinci kuvvetten bir kk tayan cebirsel anlat m.
sanal say
* Karmak say.
sanat
* Bir duygunun, tasarn n veya gzelliin anlat m nda kullanlan yntemlerin tamam veya bu anlat m
sonucunda ortaya kan stn yarat cl k.
* Belli bir uygarl n veya topluluun anlay ve zevk llerine uygun olarak yaratlm anlatm.
* Bir ey yapmadan gsterilen ustalk.
* Bir meslekte uyulmas gereken kurallarn tm.
* Zanaat.
sanat adam
* Bkz. sanat.
sanat dnyas
* Sanat evresinin oluturduu atmosfer.
sanat enstits
* Endstrinin trl dallarna ve kk sanatlar alanna bilgili usta ii ve teknisyen yetitirmek amacn gden
retim kurumu.
sanat eri
* Bkz. sanat adam .
sanat eseri
* Yarat cl k ve ustalk sonucu ortaya kan stn ve deerli eser.
sanat evi
* Sanat eserlerinin retildii veya sergilendii yer.
sanat filmi
* (kazan dnlmeden) Salt sanat kaygsyla yap lan film.
sanat okulu
* Arlkl olarak sanat dallarnda eitim veren okul.
sanat
* Gzel sanatlarn herhangi bir dal nda yaratc l olan, eser veren (kimse), sanatkr.
* Sinema, tiyatro, mzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan (kimse).
sanatl k
* Sanat olma durumu.
sanatkr
* Sanat.
* El ile yapt ii kendisine meslek edinen (ii veya usta).
* Bir ii ustalkla yapan, usta, mahir.
sanatkrane
* Sanatya yak r biimde.
sanatkrl k
* Sanatlk.
sanatl
* Sanat gsterilmi, ustaca yaplm olan, musanna.
sanatoryum
* zellikle veremli hastalarn iyiletirilmesi iin kurulmu sal k kuruluu.
sanatsal
* Sanata ilikin, sanatla ilgili.
sanatsever
* Sanat tutan, sanat koruyan ve yaatan (kimse).
sanayi
* Ham maddeler ilemek, enerji kaynaklarn yaratmak iin kullanlan yntemlerin ve aralarn btn,
endstri.
sanayi blgesi
* Sanayinin youn olarak yer ald blge.
sanayi kuruluu
* Sanayi ham maddesini ileyen ve retim salayan kurulu.
sanayi odas
* Sanayiciler arasnda dayan may salamak, ortak sorunlarla uramak, yabanc sanayicilerle iliki kurmak,
ortak karlar korumak iin yasa ile kurulan, tzel kiilie sahip kurum.
sanayi sitesi
* Pek ok sanayi kuruluunun bir arada bulunduu semt veya blge.
sanayi lkesi
* Ekonomisinin a rl n sanayi rnleri oluturan lke.
sanayi yat rm
* Sermayesini sanayi alannda deerlendiren i kolu.
sanayici
* Herhangi bir sanayi dal na yatr m yapm olan ve o alanda i gren kimse.
* Sanayie nem veren.
sanayicilik
* nsann sanayii tek ama olarak benimsedii sistem, endstriyalizm.
sanayiinefise
* Gzel sanatlar.
sanayileme
* Sanayilemek ii, endstrileme.
sanayilemek
* retimde makine, tezgh gibi madd retim aralar na giderek daha ok yer vermek, endstrilemek.
sanayiletirme
* Sanayiletirmek ii.
sanayiletirmek
* Sanayilemesini salamak.
sancak
* Bayrak, liva.
* ounlukla asker birliklere verilen yaz ilemeli, kenarlar saakl ve gnderli bayrak.
* Osmanl ynetim tekiltnda illerle ileler arasnda yer alan ynetim blm, mutasarrfl k.
* Gemilerin sa yan.
sancak beyi
* Sancan asker ve askerin d ndaki ynetiminden sorumlu olan grevli.
sancaktar
* Sanca ta yan kimse.
sanc
* organlarda batar veya saplanr gibi duyulan, nbetlerle azalp oalan ar.
sanc otu
* Tyl dalak otu.
sanc lanma
* Sanclanmak ii.
sanc lanmak
* Sancya tutulmak.
sanc l
* Sancya tutulan veya sanc veren.
sanc ma
* Sancmak ii.
sanc mak
* Sanc vermek, armak.
sanc s tutmak
* birdenbire ve iddetli bir ar gelmek.
sanma
* Sanmak ii.
sanmak
* Saplanmak, batmak.
sandal
* Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir aa (Santalum album).
sandal
* nsan tayacak biimde yaplm, krekle yrtlen deniz teknesi.
sandal
* Yaln z taban bulunan, ayaa kordon ve kayla balanan ak ayakkab .
sandalc
* Sandal (II) ileten kimse.
sandalclk
* Sandalcn n yapt i.
sandalet
* Sandal (III).
sandalgiller
* Tropikal ve lman blgelerde yaayan, iki yzden ok tr olan tasz iki enekli bitkiler familyes .
sandalye
* Arkalkl, kol koyacak yerleri olmayan, bir ki ilik oturma eyas .
* Makam, koltuk, mevki.
sandalye kavgas
* Makam kapmak veya makam n yitirmemek iin gsterilen aba.
sandalyeci
* Sandalye yapan ve satan kimse.
sandalyecilik
* Sandalye yapma veya satma ii.
sandalyeli
* Sandalyesi olan.
sandalyelik
* Sandalye yapmaya elverili olan aa.
* Sandalyeden zedelenmemesi iin duvara ak lan ince uzun tahta kaplama.
sandalyesiz
* Sandalyesi olmayan.
* Koltuktan inmi, koltuunu kaybetmi.
sandk
* ine eitli eyler konulan, tahtadan, drt ke, kapakl ev eyas.
* Bir kurumda para al np verilen yer.
* Kamu kesiminde alan personelin sosyal gvenlik ilerini yrten kurulu.
* Yaplarda kum, akl gibi eyleri lmek iin kullanlan, st ve alt a k, drt keli tahtadan l.
* Mahalle tulumbac lar nn omuzda tadklar sand k biimi tulumba.
* Kamu kesiminde alan personelin kendi durumunda dk faiz ve taksitler hlinde geri demek zere
bor para ald birim.
sandk bal
* Sand k bal gillerden, tropikal denizlerde yaayan, vcudu ok kenarl sert kemik plkalardan oluan zrh
ile kapl, boyu yarm metre kadar olabilen bir bal k (Lactophrys triqueter).
sandk balgiller
* Sand k biimi vcutlar kemik plkalarla kapl omurgal hayvanlar snf.
sandk bakan
* Seimlerde sandk kurulunun bakanlna getirilen kimse.
sandk dzmek
* eyiz haz rlamak.
sandk emini
* Hkmet veznedarl.
sandk eyas
* eyiz iin toplanan ama r, havlu, rt gibi eyler.
sandk kurulu
* Seimlerde bir sandk evresinde oy verme i leminin dzenli yap lmas iiyle grevli kimseler.
sandk lekesi
* Sand kta havalandrmadan uzun sre saklanan eyada oluan pas renginde leke.
sandk odas
* Sand k, sepet gibi eitli ev eyasnn konulduu kk oda.
sandk sepet
* (eya iin) Ortada ne varsa.
sandk
* Sand k yapan veya satan kimse.
sandk lk
* Sand k yapma veya alp satma ii.
sandklama
* Sand klama ii.
sandklamak
* Sand k iine koymak, yerletirmek, ambaljlamak.
sandklanma
* Sand klanmak ii.
sandklanmak
* Sand a konulmak, sanda yerletirilmek.
sandkl
* Duvar kaplamalar nda kullanlan bir tr ince tahta.
* Ss olarak kullanlan bir tr altn para.
sandktaki srtnda, ambardaki karnnda
* nesi varsa giyer, nesi varsa yer.
sandktan kmak
* seimle i bana gelmek.
sandrma
* Sand rmak ii.
sandrmak
* Sanmasna sebep olmak, zannettirmek.
sanduka
* Mezarn zerine yerletirilmi, tabut byklnde tahta veya mermer sandk.
sandvi
* ki ince ekmek dilimi arasna tereya , peynir veya sucuk gibi eyler konularak hazrlanan yiyecek.
sandvii
* Sandvi yapan ve satan kimse.
sanem
* Put.
* ok gzel kadn.
sang
* Sersemlemi, aknlam olan, sz kolayca anlamayan.
sang lama
* Sanglamak ii veya durumu.
sang lamak
* Sang olmak, sersemlemek, ak nlamak.
sang lk
* Sersemlik, ak nlk.
san
* Sanmak durumu veya sonucu, zan, zehap.
sank
* Sulu olduu sanlan (kimse) maznun.
sankl k
* San k olma durumu.
sanlma
* San lmak ii.
sanlmak
* Dnlmek, olabileceine inanlmak, zannedilmek.
sansna kaplmak
* sanmak, zannetmek.
sanidin
* Volkanik kayalarda bulunan ortoz feldspat tr.
saniye
* Bir dakikann veya bir derecenin altm ta biri.
* Fizik ve mekanikte zaman birimi.
saniyelik
* Bir saniye sresinde olan, bir saniye kadar sren.
sanki
* Soru cmlelerinde belirtilen konuya ilgiyi ekmek veya uyarda bulunmak iin kullanl r.
* Sorulu olmayan cmlelerde anlat lan dncenin gerekte var olmayp yle sanld n gsterir, szm ona,
szde.
* Bu ikinci kullanta cmlelerin sonuna "gibi" edat da kat labilir.
sanl
* San olan, nl.
sanma
* Sanmak ii.
sanmak
* Bir eyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceine daha ok inanmak, zannetmek.
* Gibi gelmek, farz etmek.
* Bir ey veya kimsenin... olduunu dnmek.
sanr
* Uyank bir kiinin, kendi d nda var sand ama gerekte yok olan olgular alglamas, birsam.
sanr lama
* Sanrlamak ii.
sanr lamak
* Gerekte olmayan bir eyin var olduunu, grldn, duyulduunu sanmak.
sanr sal
* Sanrya ilikin.
sansar
* Trl etil hayvanlarn ortak ad (Martes martes).
sansargiller
* Kk, uzun yapl , krkleri beenilen, sanar, porusk, gelincik, vizon gibi hayvanlar iine alan yrt c
etiller sn f.
sansasyon
* Pek ok kimsede yaratlan gl heyecan.
sansasyon yaratmak
* byk bir ilgi ve heyecan yaratmak.
sansasyonel
* Gl heyecan yaratan.
Sanskerite
* Sanskrit dili.
Sanskrit
* Hint-Avrupa dilleri grubundan olan, klsik Hint din ve edebiyat dili.
* Bu dille yazlm olan.
sansalizm
* Duyumculuk.
sansr
* Her trl yay nn, sinema ve tiyatro eserlerinin hkmete nceden denetlenmesi ii; yay n ve
gsterilmesinin izne bal olmas, sk denetim.
* Denetleme i ini yapan kurul.
sansr etmek (veya sansrden geirmek)
* bir sanat eserine veya herhangi bir yayna sansr ilemini uygulamak.
sansrc
* Sansr yapan.
* Sanat eserlerini denetlemekle grevlendirilmi (kimse).
sansrclk
* Sansrcnn yapt i.
sansrleme
* Sansrlemek ii.
sansrlemek
* Sansrden geirmek.
sansrlenme
* Sansrlenmek ii.
sansrlenmek
* Sansrden geirilmek.
sansrl
* Sansr edilmi.
santiar
* Bir ar'n yzde biri, bir metre kare (ca).
santigram
* Bir gram n yzde biri, bir desigramn onda biri (cgr).
santigrat
* Suyun buz olma noktasn sfr, buharlama noktasn 100 sayarak, aras n derece olarak adlandran yz eit
ksma blme yoluyla bulunan s lei.
santilitre
* Bir litrenin yzde biri (cl).
santim
* Herhangi bir birimin yzde biri.
santim ka rmamak
* ok dikkatli ve hesapl olmak.
santimantal
* Duygulu, ili, hassas.
santimantalite
* Hassasl k, duygululuk, itenlik.
santimantalizm
* Ar duygululuk, davranlar na duygularyla yn veren kimsenin durumu.
santimetre
* Bir metrenin yzde biri (cm).
santimetrelik
* Santimetre lsnde olan.
* Dalga boyu bir ile on santimetre arasnda deien radyo dalgalar aras nda deien radyo dalgalar glgesi.
santra
* Orta, orta alan, merkez.
santra izgisi
* Orta izgi.
santra noktas
* Orta nokta.
santra yuvarla
* Orta yuvarlak.
santral
* Doadaki baka enerji trlerini elektrik enerjisine eviren kurulu.
* Telefonlar n bal olduu merkez.
* Telefon santralinde alan grevli, santralci.
santralci
* Santral memuru.
santrfor
* Futbolda gol atmakla grevli, ileri uta, ortada oynayan oyuncu.
santrhaf
* Futbolda kiilik haf hattn n ortas nda yer alan oyuncu.
santrifj
* Merkezka.
* Santrifjr.
santrifjr
* Merkezka kuvvetten yararlanarak bir karmn ta d kebilir eleri ayr p ktrmekte kullanllan
lboratuar aleti.
santrozom
* Hcre sitoplazmas iinde ekirdein yaknnda bulunan, a k renkli ve genellikle homojen plzma ktlesi.
santur
* Kanuna benzeyen, tokmaklarla alnan bir tr telli alg.
santurcu
* Santur alan kimse.
santur
* Santur alan kimse.
sap
* Bitkinin dal, yaprak, iek gibi blmlerini ta yan, aalarda odunlaarak gvde durumunu alan blm.
* iek veya meyveyi dala balayan ince blm, sak.
* Bir arac tutmaya yarayan blm.
* plik, tire, ibriim gibi eylerde ineye geirilen bir dikilik iplik.
* Demet durumundaki ekinler.
sap ekmek
* biilmi ekini tarladan harmana kaldrmak.
sap derken saman demek
* belirli ve doyurucu bir dnce ortaya koyamamak.
sap dner, keser dner, gn gelir hesap dner
* her eyin zaman iinde plnland gibi gereklemeyebileceini anlat r.
sap gibi
* ok ince.
sap yiyip saman smak
* bir olaya kzp ate pskrmek.
sapa
* Gidilen yol zerinde olmayan, saplarak varlan.
sapak
* Sapakl olan.
* Bir ana yoldan ayr lan yolun balang noktas.
* Akarsuyun kollara ayr ld yer.
sapaklk
* Belli bir lye, belli kurala uymama durumu.
* Hastalk niteliinde olmamakla birlikte, normalden belirgin durumda sapma gsterme durumu, anomali.
sapan
* ki ucu ip, ortas rme veya mein olan bir ta atma arac.
* Genellikle ocuklarn ku vurmak iin kullandklar, iki ucuna lstik ve lstiklerin aras na da geni bir mein
paras bal bulunan atal.
* Kaldrlacak bir eyin zerine geirmek iin halattan yaplan ember.
* Makaray bir yere balamak iin tablar n evresine geirilen halat veya demir kuaklar.
saparna
* Eskiden kk hekimlikte kullan lm olan, zambakgillerden, yeilimsi iekli, dikenli ve t rmanc , ok yllk
bir bitki (Smilax).
saparta
* Gemi bordasndaki top karlan drt ke boluk ve akl k.
* Bir batarya topun birden ate etmesi, alabanda atei.
* Azar, tersleme.
sapartay vermek
* azarlamak, terslemek.
sapartay yemek
* azarlanmak, terslenmek.
sapasalam
* ok salam, her yan salam.
sap k
* Kk sap.
* Bir organ, organizman n teki blmlerine balayan, iinde damarlar, sinirler ve grev kanallar bulunan
elerin tm.
* Ucunda iek bulunan dalck.
sap silik
* Kiiliksiz, babo, serseri, baldr plak.
sapk
* Tav r ve davranlar doann gsterdii yoldan veya geleneklerden, trelerden ayrlan (kimse), gayritabi,
anormal.
* Delice davranlar olan, meczup.
sapka
* Sap k (bir biimde).
sapklama
* Sap klama ii.
sapklamak
* Sap k duruma gelmek.
sapkl k
* Sap k olma durumu veya sapka davran .
saplma
* Sap lmak ii.
saplmak
* Sapmak ii yap lmak.
sapna kadar
* (iyi bir nicelikte eksiksizlik veya a rl k bildirmek iin) pek ok; tam anlamyla, btnyle.
sapn
* zel bir grevin normal sonucuna ulamas na engel olan sap klk, dallet, aberasyon.
* Bir gk cisminin, grnge hznn k h z ile birlemesinden ileri gelen, grnen yer deiimi, aberasyon.
sapr sapr
* ok sayda ve kendiliinden.
sap
* Sapmak ii veya biimi.
sapt
* Sap tmak ii veya biimi.
saptma
* Sap tmak ii.
saptmak
* Ruh bir dzensizlik iine dmek.
* Samalamaya balamak.
* armak.
* Akl n bozmak.
sapk
* Bir grevin ve zellikle bir fizyoloji grevinin ters bir yn almas.
sapkn
* Doru yoldan ayr lm olan.
* Sapkya uram olan.
sapkn kaya
* Buzlar n etkisiyle yerinden oynayp uzakalara srklenmi olan kaya.
sapknl k
* Sapkn olma durumu.
sapla saman kar trmak
* iyi ile kty ay ramamak.
saplama
* Saplamak ii.
* ie geen veya baka bir para zerine eklenen paralarn balants iin kullanlan, trl kal nlk ve
uzunlukta, bir yan yivli, yuvarlak metal kama.
* Bir menteenin iki oyanak parasn birletirmeye yarayan kk, ince metal mil.
saplamak
* Hzla bat rmak.
saplan
* Saplanmak ii veya durumu.
saplanma
* Saplanmak ii.
saplanmak
* Hzla batmak.
* Batma sonucu hareket edemez olmak, batp kalmak.
* Bir eyle ilgisini kesmemek, takl p kalmak.
saplant
* Kiinin, etkisinden kendini kurtaramad yersiz sama dnce, sabit fikir, fikrisabit, idefiks.
saplant l
* Saplants olan.
saplay
* Saplamak ii veya biimi.
sapl
* Sap olan.
* Saplanm.
* Uzunca bir sap olan kap.
* Byk kepe.
sapl mee
* Yurdumuzda yetien bir mee tr (Quercus robur).
sapma
* Sapmak ii.
* Serbest bir mknatsl inenin denge konumunda iken gsterdii dorultudan geen dey dzlemle,
bulunulan noktasn n meridyen dzlemi arasndaki a.
* Bir nn saydam bir bimeden getikten sonraki dorultusu arasnda oluan a .
* Baz kelimelerin kurallara gre almalar gereken biimlerden uzaklamas durumu: Ben-ge > bene yerine
bana, sen-ge > sene yerine sana olmas gibi.
sapmak
* Yn dei tirmek.
* nceden belirlenmi, tespit edilmi gr, dn, ama veya davran tan ayr lmak.
* Doruluktan ayrlmak.
sapot aac
* Sapotgillerin rnek bitkisi olan, lezzetli meyvesi ve iklet yap mnda kullan lan stl salg s iin scak
lkelerde yetitirilen bir aa (Achras sapota).
sapotgiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi sapot aac olan, s cak lkelerde, genellikle Orta Amerika'da yetien, baz
cinslerinden gtaperka karlan bir bitki familyas.
saprofit
* rkl.
sapsar
* ok sar veya her yan sar.
sapsar kesilmek (veya olmak)
* ok sararmak.
sapsz
* Sap olmayan.
sapsz balta
* Koruyucusu, dayana olmayan kimse.
saptama
* Saptamak ii, tespit.
* Ykanm gm bromrl batakann, gm bromr kalntlarn eritmek iin filmin kimyasal bir eriyikten
geirilmesi.
saptamak
* Bir eyi belirgin klmak, tespit etmek.
saptanm
* Saptanmak ii.
saptanmc lk
* Hayvan trlerinin hi deimeyip hep ayn durumda kaldn ileri sren reti, trlerin saptanm retisi.
saptan
* Saptanmak ii veya biimi.
saptanma
* Saptanmak ii.
saptanmak
* Saptanmak ii yap lmak, tespit edilmek.
saptayc
* Saptayan, sabit klan, srekli klan.
* Tebeir, boya, sulu boya, kurun kalemi, izim ve resimlerin bozulmalarn nlemek iin btn kt
yzeyine pskrtc ile sklan sak z ve alkol karm resim vernii.
saptay
* Saptamak ii veya biimi.
saptrc
* Sapmaya yol aan, sapmaya sebep olan.
saptrlma
* Sapt rlmak ii.
saptrlmak
* Sapmak ii yapt rlmak.
saptrma
* Sapt rmak ii.
* Ss olarak yaplan krk izgili silme.
saptrmak
* Sapmak iini yaptrmak.
sara
* Zaman zaman kendini kaybederek olduu yere dme, vcutta iddetli rpnmalar ve a z kprmesi ile
ortaya kan bir sinir hastal , tutarak, tutarga, yilbik.
sara
* Koum ve eyer takmlar yapan veya satan kimse.
* Koum ve eyer takmlarn ileyen ve ssleyen kimse.
* Deri, muamba gibi gerelerden bavul, anta yapan kimse.
sarahane
* At tak mlar, araba koumlar, meinden eya yap lan ve satlan yer.
saralk
* Saracn ii veya meslei.
sarahat
* A k, belli, anlal r olma durumu.
sarahaten
* A ka, apak, aaktan aa.
sarahatle
* A klkla.
sarak
* Yap yzeylerinde yatay, enli, az knt l, ssl veya dz silme.
saraka
* Alay, istihza.
saraka etmek
* biriyle alay etmek, elenmek.
sarakac
* Alayc, mstehzi.
sarakaya almak
* alay etmek, alaya almak.
saral
* Sara hastal olan kimse.
sararp solmak
* giderek daha ok solmak.
* sal bozulmak.
sarar
* Sararmak ii veya biimi.
sararma
* Sararmak ii.
sararmak
* Sar olmak, rengi sarya dnmek.
* Korku, znt, coku gibi sebeplerle yzn rengi solmak.
sarart
* Sararm, sar ya benzer bir renge dnm.
sarartma
* Sarartmak ii.
* Cl z ve soluk renkli kimse.
sarartmak
* Rengini sarya evirmek, sararmas na yol amak.
sarat
* Byk delikli kalbur.
saray
* Hkmdarlar n veya devlet bakanlarn n oturduu byk yap.
* Kamu ilerinin yrtld byk yap.
* Devlet bakan ve evresi.
* Grkemli, iyi zevkle denmi yap.
saray iei
* Hezaren.
saray lokmas
* Bir eit yumurtal lokma tatls.
saray menekesi
* Gsterili ve bol iekli bir tr meneke.
sarayl
* Osmanl mparatorluunda padiah saray nda bulunm olan (kad n).
saraypat
* Gzel iekleri iin yetitirilen bir ss bitkisi (Callistephus sinensis).
sarban
* Deve srcs, deveci.
sarbanba
* Padiahlarn develerine bakan devecilerin ba.
sarbanlk
* Deve srcl yapan kimse, devecilik.
sardalye
* Hamsigillerden, konservesi ve tuzlamas yaplan, gm renginde, pullu ve 10-15 cm boyunda, kk bir
balk, ate bal (Clupea pilchardus).
sardalye gibi istif olmak
* bir yerde ok kalabalk ve sk k bulunmak.
sard rma
* Sardrmak ii.
sard rmak
* Sarmak iini yaptrmak.
* Srekli olarak bir konuyu dnmek.
sardoan
* Sar renkli bir tr doan.
sardun
* Balklarn kulland bir tr halat.
sardunya
* ounlukla pembe iekler aan, sardunyagillerden bir bitki (Geranium).
sardunyagiller
* ki eneklilerden, sardunya, t r, turna gagas gibi bitkileri iine alan bir familya.
sarf
* Harcama, tketme, kullanma, masraf etme.
* Dil bilgisi, yap bilgisi.
sarf etmek
* tketmek, harcamak.
* kullanmak.
sarfnazar
* Saylmama, vazgeme, dikkate almama.
sarfnazar etmek
* hesaba katmamak, saymamak, vazgemek.
sarfiyat
* Harcanan eylerin tm, harcamalar, masraflar.
sarg
* Esnek bir maddeden yap lm uzun, dar ve ince erit.
* Bir elektrik makinesinde veya aracnda ayn devreyi oluturan iletkenlerin tm.
* Vcudun bir blmn yerinde veya bask alt nda tutmak amacyla uygun biimde sarlm erit.
sarglama
* Sarglamak ii.
sarglamak
* Sarg ile sarmak.
sargl
* Sarg sarlm, sarg s olan.
sargn
* ten, ykekten.
sargsz
* Sargs olmayan.
sarho
* Alkoll iki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan kimse, esrik, esri,
mest, sermest.
* Hoa giden bir etki ile kendinden gemi olan.
* Bir eyden ok fazla mutluluk duyan.
sarho etmek
* (alkol veya keyif verici madde) sarho olmasna yol amak.
sarho olmak
* sarho bir duruma gelmek, esrimek.
sarholama
* Sarholamak durumu.
sarholamak
* Sarho duruma gelmek, sarho olmak.
sarholua vurmak
* kendini sarho gibi gstermek, sarho olmucas na davranmak.
sarholuk
* Sarho olma durumu, esriklik.
* Dalgnlk, ak nlk.
sar
* Gne nn ayrma tayfnda yeil ile portakal rengi arasnda olan renk, altnn rengi.
* Bu renkte olan.
* Soluk, solgun.
sar benek
* Gzde, a tabaknn ortasnda bulunan ve cismin en net olarak olutuu sar renkli duygun nokta.
sar bez
* Grmeyenlerin tannmak iin kollarna taktklar zerinde siyah noktan n bulunduu sar renkli bant.
sar izmeli mehmet aa
* kim olduu, nerede oturduu bilinmeyen kimse.
sar humma
* Bkz. sar humma.
sar humma
* ounlukla scak lkelerde grlen, bir cins sivrisinek arac l ile bulaan, tene sar bir renk veren, ateli
bir hastal k.
sar rk
* Tenleri sar renge yakn olan bir tr rk.
sar kart
* Kurallara devaml olarak uymayan, ar, sert veya kastl faul yapan, centilmence davranlardan uzak kalan
oyuncuya hakemin ikaz n gsteren kart.
sar kart grmek
* futbol veya hentbolda oyun kurallar na aykr hareket yapan oyuncu kart cezas almak.
sar lira
* Osmanllar dneminde kullanlm , altn karm para.
sar sendika
* i sendikalar na kar mcadele eden sendikal rgt.
sar sendikac lk
* Sar sendika rgt adna al ma.
sar scak
* Trkiye'nin gney illerindeki yakc gnee ve scaa verilen ad.
sar ya
* Tereya.
sar yaz
* Kula cinsi at.
sar a
* Kn yapraklarn dken, sar iekli ve al grnnde bir bitki, sifin, zifin.
sar az
* Glge balgillerden, aznn ii sar , byk pullarla rtl bir balk tr (Sciaena aquilla).
sar asma
* tc kular takmnn, sarasmagiller familyasndan, paralak sar tyl, kara kuyruklu bir ku tr (Oriolus
oriolus).
sar asmagiller
* rnek hayvan sarasma olan bir ku familyas.
sar balk
* Sazangillerden, byk pullu, iri bir balk (Idus jesses).
sar ca
* Sary andran, sarya yakn.
* Yaban ar s.
* Eyalet valileri buyruundaki ba bozuk asker.
sar calk
* Kloroz.
sar c
* Sarmak iini yapan kimse, saran.
sar ck
* Sar asma.
sar cl k
* Sarc olma durumu.
* lgiyi zerinde toplay c olma durumu.
sar al
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, iekleri sar , meyvesi eki ve krmz renkte, kabuu ve kk solucan
drc il olarak kullan lan bir bitki, kad ntuluu, amberbaris (Berberis vulgaris).
sar yan
* Sinsi, hain sar n (kimse).
sar iek
* lmez iek.
sar idem
* iekleri sar renkli idem.
sar diken
* Dikenli, tyl, iki veya ok yll k otsu bir bitki (Scolymus hispanicus).
sar erik
* Kays.
sar fi
* Sar renkli fi.
sar gz
* zmaritgillerden, rengi alt n sars olan, Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de yaayan bir bal k (Sargus
salvieri).
sar burma
* Burma sark biimi verilmi bir eit hamur tatls.
sar halile
* Dou Hindistan'da yetien bir tr bitkinin olgunlamadan nce toplanan, kurutulan 3-5 cm uzunluunda,
erik biiminde, sarmtrak esmer renkli sert kokusuz taneleri (Terminalia citrina).
sar hani
* Hanigillerden, uzunluu 25 cm kadar olan bir Akdeniz sal (Epinepheles gigas).
sar k
* Kavuk, fes gibi baz bal karn zerine sarlan tlbent, aban veya ala verilen ad.
sar kanat
* inakoptan biraz byk lfer.
sar k
* Sark iin gerekli tlbent, abani gibi kumalar satan veya eitli biimde sark saran kimse.
sar k z
* Esrar.
* nek.
sar kl
* Ba na sar k sarm olan, sar olan.
* Mslman din adam, hoca.
sar kuyruk
* S cak ve lk denizlerin ky blgelerinde yaayan kemikli bir balk tr.
sar lama
* Sarlamak ii.
sar lamak
* Sar bir renk almak, sararmak.
sar lgan
* Sap yakn ndaki baka bitkilere veya baka eylere sar lp ykselen, otsu veya odunsu (sap, bitki).
sar lgan gvde
* Tutunup sarlmaya yarayan uzun srgn.
sar l
* stnde sar renk bulunan.
sar l
* Sarlm olan.
sar lk
* Sar olma durumu.
* Sar renk.
* Derin, dokularn ve organizmadaki svlarn sar bir renk almas yla beliren hastalk.
sar lkl
* Sarl k olan (kimse).
sar l
* Sarlmak ii veya biimi.
sar lma
* Sarl mak ii.
sar lmak
* Birbirlerine sarlmak.
sar lma
* Sarlmak ii.
sar lmak
* Sarmak ii yaplmak.
* Bir eyin zerine bir veya birka kez dolanmak.
* Kollarn dolamak, kucaklamak.
* Btn gc ile ele almak.
* Byk bir istekle kendini vermek, benimsemek.
* Hemen yapmaya koyulmak, girimek.
sar m
* Sarmak ii.
* Bir eyi bir kez saracak miktar.
* Elektromknat slarda makara biiminde sarlan iletken telin her bir halkas .
sar mercimek
* Sar renkli bir tr mercimek.
sar ml
* Otomatik olarak kendi kendine saran.
sar msa gelin etmiler de krk gn kokusu kmam
* insanlar kt yanlarn kolay kolay belli etmezler, haklarnda yarg da bulunmakta acele edilmemelidir.
sar msak
* Zambakgillerden, 25-100 cm ykseklikte, yapraklar nda, saplarnda ve toprak alt ndaki soan biimli
srgnlerinde kokulu ya bulunan bir kltr bitkisi (Allium sativum).
* Bu bitkinin baharat olarak kullanlan dili blm.
sar msak hardal
* Bkz. sar msak otu.
sar msak otu
* Turpgillerden, beyaz, kk iekli, ovulduunda sarmsak, kokusu veren bir bitki, sar msak hardal , ku
ekmei (Alliaria petolata).
sar msak yemedim ki azm koksun
* kt bir i yapmad m ki sonucundan korkaym, sorumlu olaym.
sar msaklama
* Sarmsaklamak ii.
sar msaklamak
* ine sarmsak katmak.
sar msakl
* inde sar msak bulunan.
sar ms
* Sarya alan, sarya benzeyen.
sar mtrak
* Sary andran, sarya benzeyen.
sar nma
* Sarnmak ii.
sar nmak
* Kendi stne sarmak.
sar p sarmalamak
* skca sarmak.
sar papatya
* iekleri sar renkli papatya.
sar sab r
* Zambakgillerden, scak blgelerde yetien, yapraklar olduka yksek bir sapn tepesinde rozet biiminde
toplanm bulunan bir ss bitkisi (Aloe vera).
* Bu bitkinin etli ve kaln yapraklarndan kar lan, krmz mt rak esmer renkli, hekimlikte ve boyacl kta
kullanlan bir madde.
sar salk m
* Baklagillerden, salkm durumunda sar iekleri bulunan, bahelerde ss bitkisi olarak yetitirilen bir aa
(Laburnum anagyroides).
sar
* Sarmak ii veya biimi.
sar n
* Sar sal ve ak tenli kimse.
* Sarya yakn renkli.
sar nca
* Sarna yak n.
sar nlk
* Sarn olma durumu.
sar yonca
* Sar yaprakl yonca tr.
sar zambak
* Sar iekli zambak.
sari
* Hint kadnlarna zg giysi ve bu giysinin yap ld kuma.
sri
* Bakasna geen, geici.
* Bula c, bulak (hastal k).
sarig
* Amerika'da yaayan, genellikle yavrularn srt nda tayan keseli hayvanlardan bir tr san (Didelphys
dorsigera).
sarih
* A k kolay anlal r, belli belirgin, belgin.
sarih mef'ul
* Bkz. belirtili nesne.
sarka
* Duraan bir nokta evresinde arlnn etkisyile saln m yapan hareketli kat cisim, rakkas, pandl.
sarkalama
* Sarkalamak ii.
sarkalamak
* Trl tutu ve durular gergin durumda bulunan vcut blmlerini kendi arlklar yla dmeye ve
sallanmaya b rakmak.
sarkk
* Aa doru uzanm , sarkm, slpk, salpa, gevek.
sarkkl k
* Sark k olma durumu.
sarkl
* Sarkala ilgili, hareketi sarka hareketine benzeyen.
sarknt
* Aa doru uzanan, sarkan ey.
sarknt olmak
* satamak, taklmak, musallat olmak.
sarknt lk
* Satama ve daha ok kadnlara satama, lf atma, rahats z etme, huzur bozma, tasallut.
sarknt lk etmek (veya yapmak)
* satamak, lf atmak.
sark
* Sarkmak ii veya biimi.
sarkt
* Maaralar n tavannda oluan, genel olarak koni biiminde kalker birikintisi, damlata, istalktit.
sarktma
* Sark tmak ii.
* Sark t biimi ss.
sarktmak
* Bir eyin sarkmasn salamak.
* Asmak, dar aacna ekmek.
sarkma
* Sarkmak ii.
sarkmak
* Aa ya doru uzanmak.
* Yolunu uzatmak, uramak.
sarkom
* Ktcl ba dokusu uru.
sarma
* Sarmak ii.
* Saran, iine alan ey, zarf.
* Kuatma, evirme, ihata.
* Lhana, paz ve asma yaprandan i haz rlanarak sar lp yaplan etli veya zeytinyal yemek.
* Bir ayakta alnan parelel veya dik olarak dikmelerin zerine yerletirilen direk.
* Sarlarak yap lan.
sarma kafiye
* Bir drtln birinci ve drdnc, ikinci ile nc dizelerinin kafiyeli olmas a b b a.
sarmak
* evresini evirmek, epeevre dolanmak.
* evrelemek, dolaynda yer almak, kuatmak, evirmek, ihata etmek.
* Yayl p etkisi alt na almak, kaplamak.
* rtmek.
* Kucaklamak.
* Yumak yapmak.
* K t veya bir bitki yaprayla drmek.
* Houna gitmek, zevkini okamak.
* Sarl p trmanmak.
* Bir eyi baka bir eyin iine koyup onunla kaplamak.
* Szle saldrmak, tedirgin etmek.
* (tat iin) Trmanmak, yksee doru kmak.
* Saldrmak, hcum etmek.
sarmal
* Helis biiminde olan, helisel, helezoni.
sarmalama
* Sarmalamak ii.
sarmalamak
* S k sk sarmak.
sarmalanma
* Sarmalanmak ii.
sarmalanmak
* Sarmalanmak iine konu olmak veya sarmalamak ii yapmak.
sarman
* Azman, iri.
* Sar tyl kedi.
sarma dola
* Birbirine sarl p kucaklam bir durumda.
sarma dola olmak
* birbirine sarl p kucaklamak.
* i ie girmek, karman orman olmak.
sarmaan
* Sarlgan.
sarmak
* Sarmakgillerden, koyu yeil, renkli, deiik biimli yapraklar olan, sap ve dallarndan kan kk ek
kklerle dik, dz yerlere yap arak trmanan bitki (Hedera helix).
sarmakgiller
* rnek bitkisi sarma k olan, iki eneklilerden bir bitki familyas.
sarmama
* Sarmamak ii.
sarmamak
* Birbirine sarlmak, kucaklamak.
sarn
* Yamur suyu biriktirmeye yarayan yer alt su deposu.
* Gemilerde bulunan satan yaplm tatl su deposu.
sarn gemisi
* Petrol, benzin gibi akar yak tlar tamaya yarayan gemi.
sarn vagonu
* Akaryak t ta maya yarayan deposu olan vagon.
sarn l
* Sarnc olan.
sarp
* Dik, kmas ve geilmesi g, yalman.
* G, glk.
sarpa
* zmaritlerden, boyu 35 cm kadar olan bir Akdeniz bal (Boops salpa).
sarpa sarmak
* glkler ortaya kmak, zlmesi ok g bir duruma gelmek.
sarp n
* Tahl kuyusu, zahire ambar, silo.
* Ekmei koymaya yarayan drt gzl sandk.
sarpi
* Alt dz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli, iki kiilik tekne.
sarplama
* Sarplamak ii.
sarplamak
* Sarp bir duruma girmek.
sarplk
* Sarp olma durumu.
sarraf
* Meslei, deerli kt ve metal paralar birbiriyle dei tirmek, tahvil al verii yapmak olan kimse.
sarrafiye
* Sarraf n alt n bozmak, deitirmek gibi iler iin stelik olarak ald para, sarraflk hakk.
sarrafl k
* Sarraf n ii.
sarsak
* Yall k, hastal k gibi sebeplerle gsz kalarak vcudu titrer gibi sarslan.
sarsak sarsak
* Sarsak bir biimde, sarsak olarak.
sarsak sursak
* Sarsaka, sarslarak.
sarsaka
* Sarsak (bir biimde), titrer gibi, titreyerek.
sarsaklk
* Sarsak olma durumu.
sarsalama
* Sarsalamak ii.
sarsalamak
* Sarsmak.
sarsc
* Sarsma nitelii olan, sarsan.
sarsk
* Sars lm.
sarsla sarsla
* Sars larak.
sarsl
* Sars lmak ii veya biimi.
sarslma
* Sars lmak ii.
* Etkilenme.
sarslmak
* Sarsmak iine konu olmak.
* Gsz durumda kalmak.
* Beklenmedik bir olaydan ok etkilenmek.
sarsm
* Sarsmak ii.
* Gk cisimlerinin, genel ekim yasasna uygun olarak birbirine ekmesi sebebiyle herhangi bir gezegenin
hareketinde grlen karklk.
sarsnt
* Sars lmak ii, birden sallanma.
* Titreme.
* Deprem.
* Deprem srasndaki yer hareketlerinin her biri.
* Bir kurum veya kuruluun dengesini etkileyen bozukluk.
* Kaza, il ve uyuturucularn yaratt , birdenbire geli en karmak belirtilerin tm.
sarsnt l
* Sars lan, sallanma.
* Gven verici olmayan, dzenli olmayan.
sarsnt s z
* Sars nt s olmayan, sarslmayan.
* Gven iinde olan, belli bir dzeni olan.
sars
* Sarsmak ii veya biimi.
sarsma
* Sarsmak ii.
sarsmak
* Birdenbire ve gle km ldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek.
* Zarar verecek yolda etkilemek, aksatmak.
sas
* Kf ve rk gibi kokan.
* Kokumu.
sas kokmak
* (ounlukla yiyecek iin) bozulmu; rm.
sas sas
* Sas gibi, sasya benzeyen.
sasma
* Sasmak ii, tefessh.
sasmak
* Kokumak, tefessh etmek.
satalma
* Satalmak ii.
satalmak
* Satamak iine konu olmak.
satakan
* Sataan, saldrgan, mtecaviz.
satama
* Satamak ii.
satamak
* Bir kimseyi rahats z edecek davranta bulunmak, musallat olmak.
* Sark ntlk etmek.
saten
* Atlas.
* Atlas gibi parlak, pamuklu kuma.
sath
* Yzeysel, stnkr.
sathleme
* Sathlemek ii.
sathlemek
* Yzeysel duruma gelmek.
sathletirme
* Sathletirmek ii.
sathletirmek
* Yzeysel duruma getirmek.
sathlik
* Yzeysel olma durumu.
sat
* Satmak ii, sat.
satc
* Al cya bir ey satan kimse.
satc lk
* Satc olma durumu veya satcn n ii.
* Kk lde ticaret yapma ii.
sath
* Yz, yzey.
satl a karmak
* satmak, sata karmak.
satl k
* Sata kar lm olan.
satl k ziftin olsun, Selnik'ten kel gelir
* ie yaramaz sandn bir mal sat la karrsan grrsn ki akla gelmeyen yerlerden onu arayanlar gelir.
satl
* Satlmak ii.
satlma
* Satlmak ii.
satlmak
* Satmak ii yaplmak.
* Para veya kar karl, gizlice kar tarafa hizmet etmek.
satm
* Satmak ii, sat.
satmc
* Satm iini yapan (kimse).
satmlk
* Satcnn, mal sahibi adna satt eyden ald yzdelik, beyiye.
satn
* "Fiyatn vererek bir ey almak" anlamnda kullan lan satn almak deyiminde geer.
satn alma
* Satn almak i i.
satn almac
* Satn alma ilerini yrten kimse, mbayaac.
satp savmak
* gereken paray salamak iin elindeki mal ucuza sat p tketmek, yok pahas na elden karmak.
satr
* Bir sayfa zerinde yan yana dizilmi kelimeler.
satr
* Et kesmeye, kemik krmaya yarayan ar ve enli bir tr bak.
satr atmak
* herkesi ldrmek, krp geirmek.
satr ba
* Yaz da her paragrafn, teki sat rlara gre biraz ierden alnarak belirtildii yer.
satr satr
* Btn satrlarn hepsini, her satrla ilgilenerek.
satr sonu
* Satrn son ksm .
sat
* Satc ile alc arasnda yaplan ve bir maln alc ya verilmesi ve bunun karl nda bir fiyat, bir deer
alnmas yoluyla yaplan i lem, satm.
sat bedeli
* Satlan mal n creti.
sat deeri
* Bir maln sat labilecei fiyat.
sat fiyat
* Bir maln sat bedeli.
sat merkezi
* Bir maln sat ld ana merkez.
sat mukavelesi
* Al m satm srasnda maln cinsi, miktar ve deme artlarn belirten yazl anlama metni.
sat ruhsat
* Bir maln sat lmas na ilikin izin belgesi.
sat saray
* Sat merkezi.
sat szlemesi
* Satcnn rettii maln mlkiyetini belli artlar altnda al cya vermesi.
sat artnamesi
* Sat mukavelesi.
sat yapmak
* satmak.
sat yeri
* Bir maln sat ld yer.
sata karmak
* satmak iin ortaya koymak.
satya karmak
* satmaya karar verip bu kararn ilgililere bildirmek.
satir
* Yergi.
satirik
* Yergi ile ilgili, yergi niteliinde olan.
satlcan
* Gs sancs, ate, titreme, ksrk gibi belirtilerle ortaya kan akcier zar iltihab, zatlcenp.
satma
* Satmak ii.
satmak
* Bir deer karl nda bir mal alc ya vermek.
* Kendinde olmayan bir eyi var gibi gstermek, taslamak.
* Bir yolunu bularak birinden ayrlmak.
* Bir kimse, kendini veya bakasn olduundan daha nemli, yetkili ve deerli gstermek.
* Bir kar karlnda bir eyi gzden karmak feda etmek.
satran
* ki kii arasnda altm drt kareli bir tahta zerinde deerleri ve adlar dei ik olan on altar siyah ve
beyaz talarla oynanan bir oyun.
satran tahtas
* zerinde satran oynanan altm drt kareli tahta vb. yzey.
satran takm
* Satran oyununda gerekli olan altm drt kareli tahta, siyah ve beyaz on altardan otuz iki tan
oluturduu takm.
satran ta
* Satranta kullanlan talardan her biri.
satran vezni
* Halk iirinde aruzun "Mfteiln mfteiln mfteiln mfteiln" kalb na verilen ad.
satran
* Satran oynayan kimse.
satranl k
* Satran olma durumu.
satranl
* Satran tahtas gibi karelere ayrlm bir biimde izilmi veya baslm olan, kareli.
satrap
* Perslerde il yneticisi, vali.
satsuma
* Bir mandalina tr.
sattrma
* Sattrmak ii.
sattrmak
* Satmak iini yapt rmak veya satmak zorunda brakmak.
Satrn
* Gne'e yak nlk bak m ndan altnc olan gezegen, Sekendiz, Zhal.
satvet
* Zorlu, sindirici g.
sauna
* Fin hamam.
* Bu hamamn ve dier blmlerinin bulunduu yer.
sav
* ddia, tez.
* Haber, sz.
* Atasz.
* Tantlanmas gereken nerme, tez.
sava
* Haber.
* Mutu, mjde.
savac
* Haberci.
* Mutucu.
* Peygamber, nebi.
savak
* Deirmen suyunu baka yne aktmak iin yaplan dzen.
* Deirmen arkndaki fazla suyun akmas iin alan ikinci su yolu.
* Bir barajn fazla suyunu aktmak iin yaplan dzen.
savaklama
* Savaklamak ii.
savaklamak
* Suyu arklara salmak.
savan
* Pamuk ipliinden yaplan kalnca kilim.
* Yayg, rt.
savana
* Ekvator kuandaki otsu bitkilerle kapl ayrlara verilen ad.
sava
* Devletlerin diplomatik ilikilerini keserek giritikleri silhl mcadele, harp.
* Urama, kavga, mcadele.
* Hayvanlarn birbirleriyle yapt mcadele.
* Bir eyi ortadan kaldrmak, yok etmek amacyla giriilen mcadele.
sava amak (veya iln etmek)
* bir veya daha fazla devlete kar sava durumuna gemek.
* ortadan kaldrmak iin uramak.
sava
* Savaan, sava durumunda bulunan, muharip.
* yi veya ok savaan, savakan, cengver.
* Savaa katlan kimse.
savalk
* Sava olma durumu.
sava m
* Herhangi bir amaca erimek bir gce kar koyabilmek amacyla bir ki i veya grubun srekli abas,
mcadele.
sava m vermek
* bir amaca erimek, bir gce kar koyabilmek iin uramak, aba gstermek, mcadele etmek.
sava mc
* Savam veren kimse, mcadeleci.
savakan
* yi savaan, ok savaan, sava, cengver.
savama
* Savamak ii, muharebe.
savamak
* Ordu lsnde iki silhl kuvvet kar karya gelip arp mak, muharebe etmek.
* Uramak, mcadele etmek.
savat
* Gm stne zel bir biimde kurunla i lenen kara nak.
savatlama
* Savatlamak ii.
savatlamak
* Gm stne kurunla kara naklar ilemek.
savatl
* Savat olan, savatlanm.
savca
* ddianame.
savc
* Devlet adna ve yarar na davalar aan, kamu haklarn ve hukuku yerine getirmek zere yarg katnda
sanklar kovuturan grevli, mddeiumum.
savcl k
* Savc olma durumu; savcnn grevi veya mddeiumumlik.
savdrma
* Savdrmak ii.
savdrmak
* Savmak iini yapt rmak.
sav kan tsama
* Bir eyi gene kendisine dayanarak, kendisini kant gstererek tantlamaya alma.
savlma
* Savlmak ii veya durumu.
savlmak
* Savmak iine konu olmak.
savla
* Gemilerde bayraklar diree ekmekte kullanlan ince ip.
savlama
* Savlamak ii veya durumu.
savlamak
* ddia etmek.
savlay c
* Bir sav ileri sren (kimse), davac, mddei.
savlet
* Hamle.
savma
* Savmak ii.
savmak
* stenmeyen birini yanndan uzaklatrmak.
* S kc bir durumu geirmek, atlatmak.
* Geirmek.
* Gemek.
savruk
* Akl n i ine vermeyen, dikkatsiz.
* Dzensiz, dan k.
savrukluk
* Savruk olma durumu.
savrulma
* Savrulmak ii.
savrulmak
* Dalmak, sa lmak.
* Savurmak ii yap lmak.
savrulu
* Savrulmak ii veya biimi.
savruntu
* Savrulurken dklen kr nt.
savsak
* lerine nem vermeyip onlar geliigzel yapveren veya daha sonraya brakan, ihmalci, ihmalkr.
savsaklama
* Savsaklamak ii, umursama, batan savma, ii geciktirme, ihmal, ihmalkrlk.
savsaklamak
* Belirli bir sebebi olmaks zn bir ii isteyerek geri brakmak, geciktirmek, umursamamak, ertelemek, ihmal
etmek.
savsaklanma
* Savsaklanmak ii.
savsaklanmak
* Savsaklanmak iine konu olmak, ihtimal edilmek.
savsaklay
* Savsaklamak ii veya biimi.
savsama
* Savsaklama, ihmal.
savsamak
* Savsaklamak, ihmal etmek.
savul, savulun!
* yol yer(in), ekil(in), dokunma(y n)!.
savulma
* Savulmak ii veya durumu.
savulmak
* Bir eyden ekinerek bulunduu yerden uzaklamak.
savunma
* Saldr ya kar koyma, mdafaa.
* Bir kii veya dnceyi doru, hakl gstermeyi amalayan yaz veya konuma, savunu, mdafaaname.
* (futbolda) Kaleyi korumak iin oyun sresince bir tak mn gsterdii aba, defans.
savunma yapmak
* hakl olduunu ortaya koymaya almak.
* oyunda rakip tarafn hcumlar na kar koymak.
savunmak
* Herhangi bir sald rya kar koymak, saldr ya kar korumak, mdafaa etmek.
* (sz veya yaz ile) Bir kimseye hareket veya dnceyi doru, hakl gstermeye al mak, onun yan nda
olmak.
savunmalk
* Savunmaya yarar, tedaf.
savunmasz
* Savunma gc olmayan.
savunu
* Savunma.
savunucu
* Bir eyi savunan kimse, mdafi.
* Kalecinin nnde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri, bek.
savunuculuk
* Savunu yapma ii.
savunulma
* Savunulmak ii.
savunulmak
* Savunmak ii yaplmak.
savunu
* Savunmak ii veya biimi.
savurgan
* ok ve bouna para harcayan, tutumsuz, msrif.
savurganca
* Savurgan (bir biimde).
savurganlk
* Savurgan olma durumu veya savurganca davran, tutumsuzluk, msriflik, israf.
savurma
* Savurmak ii.
* Kol, bacak gibi vcut blmlerinin arlklar ndan yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri evresinde trl
ynlere doru hzla evirme.
savurmak
* Havaya atp datmak, samak.
* (rzgr) Bir yeri, bir eyi iddetle eserek alt st etmek, havaya kaldrmak, datmak.
* Kaldrp atmak, frlatmak.
* iddetle dndrerek sallamak, kald rarak vurmak.
* Bir s v nn havalanmas n veya kaynayan svnn tamasn nlemek, soutmak amacyla alp yine kendi
kabna dkmek.
* Sallamak, uurmak, dalgalandrmak.
* (yalan, kfr vb. iin) Sylemek.
* Bouna ve ok miktarda harcamak, israf etmek.
savurtma
* Savurtmak ii.
savurtmak
* Savrulmasna sebep olmak, savrulmasn salamak.
savurtu
* Savurtmak ii veya durumu.
savuma
* Savumak ii.
savumak
* Bulunduu yerden aceleyle, gizlice veya dikkati ekmeden ayrlmak.
* (hastal k veya baka kt bir durum) Gemek, iyilemek.
savuturma
* Savuturmak ii.
savuturmak
* Geitirmek, atlatmak.
savuup gitmek
* ilgi ekmeden, gizlice aceleyle ayr lmak.
say
* alma, emek.
* Dz, ince, yass ta.
say beni, sayaym seni
* Bkz. sev beni, seveyim seni.
saya
* Ayakkabn n yumuak olan st blm.
* nl.
sayac
* Ayakkablarn sayalarn hazrlayan kimse.
sayac lk
* Sayacnn ii.
saya
* Hava gaz, elektrik, su gibi eylerin kullanlan miktar n veya mekanik etkilenmeleri len alet.
saya takm
* Saya giri taraf n gaz servis hattna k taraf nn tketici yak t hattna balanmas amac yla kurulan boru
donanm ve boru balant paralar.
saydam
* inden n gemesine ve arkas ndaki eylerin grlmesine engel olmayan (cisim), effaf.
* zerindeki resim ve ekilleri beyaz bir zemin zerine yanstmak amac yla tepegz ve projeksiyona konan
effaf, geiren madde, slayt.
* A k seik, belirgin.
saydam resim
* Kolay anlalabilen resim.
saydam tabaka
* Gzn n blmnde bulunan, geiren kresel zar, kornea.
saydamlama
* Saydamlamak i i, effaflama.
saydamlamak
* Saydam bir duruma gelmek, effaflamak.
* Belirgin, ak bir duruma gelmek.
saydamlatrma
* Saydamlatrmak ii.
saydamlatrmak
* Saydam duruma getirmek, effaflatrmak.
saydaml k
* Saydam olma durumu, effaflk.
saydamsz
* Saydam olmayan, geirmeyen.
saydamszl k
* Saydam olmama durumu, geirmeme zellii.
sayd rma
* Saydrmak ii.
sayd rmak
* Saymak iini yaptrmak, say s n buldurmak, say belirterek sonu almak.
* Szn dinletmek, sayg gsterilmesini salamak.
saye
* Glge.
* Koruma, yard m.
sayeban
* Glgelik.
sayesinde
* Bir eyden dolay, sebebiyle, yardm yla.
sayesinde sayeban olmak
* istenilen bir eyi bakasn n aracl yla elde etmek.
sayfa
* zerine yaz yazlan veya baslan bir kt yapra n iki yznden her biri, sahife.
* Gazete, dergi gibi yay nlarda zel bir alan iin ayr lm blm.
* Konu.
sayfa balamak
* bas m evinde dizilen yazlar sayfa durumuna getirmek.
sayfa ekran
* Biliim sisteminde kullan cy bilgilendirmek amacyla grnt ekrannn btnn kaplayan bilgi.
sayfalama
* Sayfalamak ii.
sayfalamak
* Bilgisayarda sayfalara ayrlm bir bellek kullanma dzenine dayal sistemi uygulamak.
sayfalandrma
* Sayfaland rmak ii veya biimi.
sayfalandrmak
* Gazetecilikte, basm evinde dizilen yazlar sayfa durumuna getirmek.
sayfalanm
* Sayfa durumuna getirilmi .
sayfalanm program
* Sayfalar hlinde dzenlenmi program.
sayfalk
* Herhangi bir sayda sayfas olan.
* Herhangi bir sayda sayfaya sabilen.
sayfiye
* Yazlk, yazlk ev.
sayg
* Deeri, stnl, yall , yararll , kutsall dolaysyla bir kimseye, bir eye kar dikkatli, zenli, ll
davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hrmet, ihtiram.
* Bakalarn rahatsz etmekten ekinme duygusu.
sayg duruu
* Sayg belirtmek iin alnan hazr ol durumu.
sayg duymak (veya beslemek)
* birine, bir eye kar sayg hissetmek.
sayg gstermek
* saymak, deer vermek.
saygdeer
* Kendisine sayg gsterilmeye deer, sayn, muhterem.
saygl
* Saygs olan, sayg gsteren, hrmetli.
saygn
* Sayg gren, say lan, hatrl, itibarl, muteber.
* Hatrl, itibarl, muteber.
* Deerli, deeri anlalm, en st dzeye ulam.
saygnl k
* Sayg grme, gvenilir olma durumu, itibar, prestij.
saygsz
* Gereken saygy gstermeyen, saygs olmayan, hrmetsiz.
saygszca
* Saygsz (bir biimde), saygsz olarak.
saygszl k
* Saygsz olma durumu veya saygszca davran , hrmetsizlik, mnasebetsizlik.
saygszl k etmek
* saygszca davran ta bulunmak veya sz sarfetmek.
sayha
* Bar, l k.
say
* Sayma, lme, tartma gibi ilerin sonunda bulunan birimlerin ka olduunu anlatan sz.
* Gazete ve dergi gibi srekli yay nlar n bir btn oluturan, dei ik tarih, numara ta yan bask lar ndan her
biri, nsha.
* Bir spor karlamasnda karlaanlardan her birinin baar derecesini tespit eden nicelik.
say boncuu
* Genellikle ocuklara hesap retmekte kullanlan, her teline onar boncuk geirilmi hesap arac, rk,
abaks.
say fark
* Futbol gibi baz kar lamalarda bir takmn elde ettii say lar n, kar tak m n elde ettiklerine blnmesiyle
bulunan say, averaj.
say gstergesi
* Saylar veya say durumunu gsteren levha, skorbort.
say hesabyla
* bir spor yarmas nda bir sporcu veya takmn kazand say bakmndan.
say levhas
* Say.
* Say gstergesi, skorbort.
say sfat
* sim, say kavram bakmndan belirten sfat.
sayca
* Say bakmndan, adete.
sayc
* Vergi almak iin hayvan say m yapan kimse.
sayklama
* Sayklamak ii.
sayklamak
* Uykuda veya bir hastaln verdii dalgnlk srasnda anlamsz, tutarsz szler sylemek.
* stedii, zledi i bir eyden srekli sz etmek.
saylama
* Saylmak ii.
* Saymlama.
saylamak
* Nesnelerin veya olaylarn niceliini rakamlarla belirtmek.
sayl
* Herhangi bir says olan.
* Says belli olan, saylm olan.
* Says birka gemeyen, az olan, mahdut.
* Az grlen, nemli, mahdut.
sayl frt na
* Kabaday .
saylma
* Saylmak ii.
saylmak
* Saymak iine konu olmak, addedilmek, addolunmak.
saym
* Saymak ii, tadat.
saym bilimi
* Bir dizi olayn veya say ile gsterilen olgular n yntemli bekletirilmesine dayanan ve ilkelerini olas lk
kuramlarndan alan, matematiin uygulamal dal, istatistik.
saym suyum yok
* (ocuk oyunlarnda) "k sa bir sre iin oyun dy m" anlamnda kullan lr.
* (ocuklar arasnda) bir ite akaya yer verilmeyeceini anlatr.
saym vergisi
* Her y l tespit edilen hayvan says zerinden alnan vergi.
saymlama
* Bir sonu karmak iin olgular yntemli bir biimde toplayp say olarak belirtme, istatistik.
saymlama
* Saymlamak ii veya durumu.
saymlamac
* Saymlama uzman, istatiki.
saymlamak
* Saym yapmak.
sayml
* Says bulunan.
saymsal
* Saymlama veya saym bilimi ile ilgili olan.
saymsz
* Says bulunmayan, saysz.
sayn
* Sayg belirtisi olarak konuma ve yaz malarda kii adlarnn nne getirilen unvan, saygdeer, muhterem.
sayp dkmek
* ne var ne yok, hepsini sylemek.
saysal
* Say ile ilgili, sayya dayanan.
saysal lotto
* Dnen bir kre iinden ekilecek toplar zerine iaretlenmi birden krk dokuza kadar olan say lardan alt
tanesinin nceden tahmin edilmesine ve para yat rlmasna dayanan bir talih oyunu.
saysn Allah bilir
* o kadar ok ki, saymakla bitmez.
saysz
* Saylmayacak kadar ok, pek ok.
sayszlk
* Says z olma durumu.
say
* Saymak ii veya biimi.
sayma
* Saymak i i, takas.
* (ocuk oyunlarnda) Say sayarak ebeyi belirleme.
saymak
* demek, hesaplamak, hesabna saymak, takas etmek.
* (ocuk oyunlarnda) Say sayarak ebeyi belirlemek.
Say tay
* Devlete harcanan paralarn hesaplarn denetleyen yksek kurul, Divanmuhasebat.
saykal
* Maden, ayna gibi nesneleri parlatmak iin kullan lan cil.
* Cillamakta kullanlan ara.
* Bu cily yapan kimse.
saykallama
* Saykallamak ii.
saykallamak
* Saykal kullanarak parlatmak, cillamak.
saylama
* Saylamak ii.
saylamak
* Semek.
saylav
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) Milletvekili, mebus.
sayma
* Saymak ii, tadat.
saymaca
* Gerekte yle olmad hlde nce say lan, itibar.
* Sayarak.
saymak
* Bir cinsten ka para bulunduunu anlamak iin, bunlar birer birer gzden veya elden geirirken, her
defas nda bir say ykselterek bir sonuca varmak, saysn bulmak.
* Saylar arka arkaya sylemek.
* Deeri, stnl, yall , yararll dolays yla bir kimseye veya bir eye kar dikkatli, zenli, ll
davranmak, sayg gstermek, szn dinlemek, hrmet etmek.
* Hesaba katmak, dikkate almak.
* Geer tutmak.
* nem vermek, nemsemek, mhimsemek.
* Herhangi bir sraya koymak, herhangi bir s rada yer ald n kabul etmek.
* Herhangi bir ey, yerine koymak veya herhangi bir ey gzyle bakmak, addetmek.
* Var saymak, tutmak, farz etmek.
* Arka arkaya sylemek, sralamak.
* Gibi grmek, kabul etmek.
* demek, pein vermek.
saymakla bitmemek (veya tkenmemek)
* pek ok olmak.
saymamazlk
* Saymazlk.
sayman
* Hesap uzman , muhasip, muhasebeci.
saymanl k
* Hesap ilerinin grld yer, muhasebe, muhasiplik.
saymazl k
* Sayg gstermeme durumu.
sayr
* Hasta.
sayrl
* Hastalkla ilgili, maraz.
sayrlar evi
* Hastahane.
sayrlk
* Hastalk, maraz, esenlik kar t.
* Ar dknlk, tutku.
sayrmsak
* Gerekte hasta olmad hlde kendi hasta gsteren.
sayrmsama
* Sayrmsamak ii.
sayrmsamak
* (dil ink lb nn ilk y llarnda) Gerekte hasta olmad hlde kendini hasta gstermek, temaruz etmek.
sayvan
* Gneten, yamurdan korunmak iin veya ss olarak bir eyin zerine ekilen dam saa gibi dz veya
eilimli rt.
* Evlere bitiik, n ak, direkler zerine oturtulmu, zeri rtl yer.
* Kulak kepesi.
saz
* nce kam , hasr otu, kiliz, kofa.
* Sazdan yaplm.
saz
* Her tr mzik arac, alg.
* Trk halk mziinde balama, cura, tar vb. mzrapl alglarn genel ad.
* Trk halk mziinde kullanlan, gvdesi oyularak yaplm, telli, uzun sapl alg, balama.
* alg takm.
saz benizli
* Solgun, sar renkli.
saz eseri
* Klsik Trk mziinde yaln zca saz takmnn al mas iin bestelenen eser.
saz evi
* Sazdan yaplm basit bar nak.
saz evi
* Her trl mzik aleti yaplan ve satlan yer.
* Sazl szl elence yeri.
saz rengi
* Soluk, uuk sar.
saz semasi
* Klsik Trk mziinde fasln en son al nan szsz paras.
saz airi
* Saz alarak iirler, deyiler ve destanlar syleyen halk sanats, ozan.
saz iiri
* Halk edebiyat nda genellikle saz eliinde sylenen iir.
saz tak m
* Ut, keman, kanun, balama vb. mzik aralarn alanlarn oluturduu alg tak m .
saz tavuu
* Bir tr tavuk.
sazak
* Kuvvetli esen rzgr.
* Bataklk, sazl k.
sazan
* Sazangillerden, Avrupa, Asya ve Amerika'nn tatl sularnda yaayan, eti beenilen k lkl bir balk
(Cyprinus carpio).
sazangiller
* Tatl sularda yaayan klkl bal klarn geni bir familyas.
sazc
* Saz alan kimse.
* Saz yapan veya satan kimse.
sazc lk
* Saz almak veya yapp satmak ii.
sazende
* Sazc.
sazendelik
* algcl k, saz sanatl .
sazkr
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
sazkayas
* Kayal k blgelerde yaayan bir tr bal k.
sazl
* Saz alnarak yaplan.
sazl szl
* Saz alnarak yaplan (elence).
sazl k
* Sazlar (I) ok olan yer.
sazsz
* Saz olmayan.
Sb
* Antimon'un k saltmas.
Sc
* Skandiyum'un ksaltmas.
score board
* Bkz. skorbord.
Se
* Selenyum'un ksaltmas .
-se
* Bkz. -sa / -se (I).
-se
* Bkz. -sa- / -se (II).
-se
* Bkz. -sa / -se (III).
seans
* Mesleini veya sanatn yapan bir kimsenin yan nda, o kimsenin mesleiyle ilgili bir i iin harcanan sre.
* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar nda yaplan gsterilerden her biri.
* Aralks z bir i iin harcanan sre.
sebat
* Sznden veya kararlar ndan dnmeme, bir ii sonuna dein srdrme, direme.
sebat etmek (veya gstermek)
* sznden veya karar ndan dnmemek, bir ii sonuna kadar gtrmek, diremek.
sebatkr
* Direken, sebatl .
sebatl
* Sebat eden, direken, sebatkr.
sebatsz
* Sebat etmeyen.
sebatszlk
* Sebatsz olma durumu.
sebayd
* Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn ikili gelmesi.
sebebiyet
* Bir eye, bir olaya sebep olma, yol ama.
sebebiyet vermek
* (bir eye bir olaya) Sebep olmak, yol amak.
sebebiyle
* nedeniyle, dolay syla, yznden.
sebep
* Bir eyin olmas na veya belli bir hlde bulunmasna yol aan ey.
sebep bilimi
* Neden bilimi, etioloji.
sebep olan sebepsiz kalsn
* herhangi bir kt duruma yol aanlar iin kullanlan bir ilenme.
sebep olmak
* neden olmak, yol amak.
sebeplenme
* Sebeplenmek ii.
sebeplenmek
* Dolaysyla yararlanmak.
sebepli
* Sebebi olan.
sebepli sebepsiz
* Hibir dayana yokken, sebebi olsun veya olmasn.
sebepsiz
* Sebebi olmayan, nedensiz.
* Bir sebebi olmadan.
sebepsiz kalmak
* yoksul bir duruma dmek.
sebepsizce
* Bir sebebi olmakszn.
sebil
* Kutsal gnlerde karl k beklemeden, hay r iin datlan ime suyu.
* Genellikle camilere bitiik zel bir biimde yaplm, karl k beklemeden, hayr iin ime suyu datlan ta
yap, sebilhane.
* Meyan kk erbetini bir hayr iin datma.
sebil etmek
* bol bol vermek, da tmak.
sebilci
* Sokaklarda dolaarak sebil da tan kimse.
* Sebilde su da tmakla grevli kimse.
sebilhane
* Sebil.
sebilhane barda gibi
* hoa gitmeyen kalabalk insan dizileri iin kullan lr.
sebkihindi
* XVII. yzy lda divan iirinde balayan, karmak mazmunlara, hayal oyunlar na, g anlal r, allmad k
benzetmelere dayanan ssl bir anlatm biimi.
sebze
* Genellikle piirilerek yenen bitkiler veya bunlar n taneleri, gveri, zerzevat.
sebze orbas
* nce doranm soann yada kavrulmasndan sonra havu, patates, maydanoz, paz yapra, kereviz
yapra ve pirin kar m yla piirilmesi ve szgeten geirilmesiyle haz rlanan karmn st ve yumurtayla rp lmas
ve k s k atete kaynatlmasyla yaplan bir orba tr.
sebzeci
* Sebze satan kimse, zerzevat.
sebzecilik
* Sebzecinin yapt i, zerzevatl k.
sebzelik
* Sebze bahesi.
* Buz dolaplarnda sebze konulan yer.
sebzevat
* Sebzeler, zerzevat.
seccade
* Bir kiinin zerinde namaz klabilecei byklkte, hal veya kumatan yayg , namazlk.
seccadeci
* Seccade dokuyan veya satan kimse.
secde
* Namaz k larken aln , el ayaklarn , dizleri ve ayak parmaklarn yere getirerek alnan durum.
secde etmek (secdeye varmak veya kapanmak)
* namaz klarken aln, el ayaklar n, dizlerini, ayak parmaklarn yere getirmek.
seci
* Nesirde yaplan kafiye veya uyak.
seciye
* Yarad l, huy, karakter.
seciyeli
* Salam karakterli, kendisene gvenilir (kimse).
seciyesiz
* Karakteri bakmndan gvenilmez (kimse).
seciyesizlik
* Seciyesiz olma durumu.
seal
* Selfservis.
seenek
* Seme durumunda, birinin yerine seebilecek bir baka yol, yntem, tutum, alternatif.
sei
* Semek ii.
seici
* Semek iini yapan (kimse, kurul vb.).
seici kurul
* Bkz. seiciler kurulu.
seiciler kurulu
* Yar ma, s nav gibi etkinliklerde baarl , stn olanlar semek amacyla oluturulmu geici kurul, jri.
seicilik
* Seici durumunda olma.
seik
* Bkz. ak seik.
seili
* Seilmek durumu veya biimi.
seilme
* Seilmek durumu.
seilmek
* Semek iine konu olmak.
seilmi
* Seerek ayrlm .
* Ayn cinsten olan nesneler arasndan iyi ve sekin olanlar ktktan sonra geride kalanlar.
seim
* Semek ii.
* Kanunlar, ynetmelikler uyarnca kanun koymak ve ynetmek iin bir veya daha ok aday arasndan belli
bir veya birkan seme, intihap.
seim blgesi
* Seimlerde her muhtarla bal blge.
seim evresi
* Bir milletvekilinin seilmi olduu blge.
seim sand
* Seim blgelerinde oylarn kullan laca sandk.
seim tutana
* zellikle milletvekili seiminde, yetkili kurulca seim sonular nn tespit edildii resmi belge.
seim yapmak
* semek.
seim yasa
* Seim gn Yksek Seim Kurulu tarafndan iln edilen yasaklar.
seimlik
* Seme iine konu olma.
seimlik ders
* Semeli olarak alnabilecek ders, semeli ders.
sei
* Semek ii veya durumu.
seki
* airlerin, yazarlar n, bestecilerin eserlerinden al nm , seme paralardan oluan eser, gldeste, antoloji.
sekin
* Benzerleri aras nda niteliklerinin yksekliiyle gze arpan, stn, mmtaz, gzide, mutena, elit.
sekincilik
* Sekin kimselerden yana olma durumu.
sekinler
* Bir toplumda gc ve saygnl olan kk toplumsal kme, elit.
sekinleme
* Sekinlemek durumu.
sekinlemek
* Sekin duruma gelmek.
sekinlik
* Sekin olma durumu.
seme
* Semek ii.
* Sekin, seilmi.
seme hakk
* Bir szleme ile belirlenen deme biimi yerine bir dierini koyabilme yetkisi, muhayyerlik, hakk hyar.
seme sresi
* Seme iinin yap lmas iin ayr lan sre.
seme yetkisi
* Seme iin verilmesi.
semece
* Semek art ile, seerek.
* Seerek alnan veya satlan.
semeci
* Semecilii ilikin, eklektik.
* Semecilik yanl s olan (filozof, gr).
semecilik
* Kurulmu olan dizgelerden deiik dnceleri seip alma ve kendi retisinde birletirme yntemi ve bu
yntemle alan filozoflarn retisi, eklektizm.
semek
* Benzerleri aras nda hoa gideni almak veya yararlanmak iin ay rmak.
* Birine oy vererek bir greve getirmek.
* stn, iyi, uygun bularak yelemek.
* Ne olduunu anlamak, fark etmek.
* Farkl grmek, stn grmek.
semeler
* Seme yazlar veya eserler, mntahabat.
semeli
* stediini semekte veya yapp yapmamakta serbest olan, muhayyer.
* Mecbur olmayan.
semeli ders
* Seimlik ders.
semeli yemek
* Grerek ve beenerek seilen yemek.
semen
* Seimde oy verme hakk olan kimse, mntahip.
semen kt
* Semen adlarn n yazl olduu liste, defter.
semenlik
* Semen olma durumu.
semesiz yemek
* Seme olana olmayan yemek, tabldot.
setirme
* Setirmek ii.
setirmek
* Semek iini yaptrmak.
seda
* Ses, sada.
sedal
* Sesli, nl.
sedal lk
* Sedal olma durumu.
sedasz
* Sessiz, nsz.
sedaszlk
* Sedasz olma durumu.
sedef
* Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarnn kabuunda bulunan sedefilikte kullanlan, prlt l, beyaz, sert
bir madde.
* Bu maddeden yaplm veya bu madde ile sslenmi.
* Sedef hastal .
sedef hastal
* Sedefi andran pulcuklarn belirmesiyle ortaya kan bir deri hastal .
sedef kakma
* Abanoz, maun, ceviz gibi deerli ahaplarn zerine deiik motiflerin gmme yntemiyle yaplan ssleme.
sedef otu
* Sedef otugillerden, 50 cm kadar ykselebilen, zel kokulu, sar iekli ve hekimlikte kullanlan, ok yllk
bir aack (Ruta graveolens).
sedef otugiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi sedef otu ve alt familyas turungiller olan geni bir bitki
familyas.
sedefi
* Sedef zerinde alan, sedef kullanarak eya yapan kimse.
sedefilik
* Sedefinin ii.
sedefkr
* Sedefi, sedef ileyen usta.
sedefli
* Sedefle ilenmi.
sedefli kalker
* Ssleme ilerinde kullanlan, yumuakalar n kavk lar nn birbirleriyle kaynamas ndan oluan bir mermer
tr.
sedefsi
* Sedefe benzeyen, sedefi andran.
sedefsi bulut
* Zaman zaman atmosferin yksek tabakalarnda grlen stratosfer bulutu.
sedimantasyon
* Tortu olumas, kelme.
* Pht lamas nlenmi kanda, al yuvarlar n dibe kme hzn n llmesiyle yap lan bir tr kan muayenesi.
* Tortulama.
sedir
* Kol koyacak yeri olmayan, arkal ksz, st minderli ve yastkl olabilen kerevet, divan.
sedir
* Kozalakllardan, boyu 40 m kadar olabilen ve kerestesi yap ilerinde kullanlan bir orman aac, da servisi
(Cerrust).
sedye
* Hasta veya yaral tamaya yarayan katlanabilir hasta yata , teskere.
sedyeci
* Sedye tayan kimse.
sedyelik
* Sedye ile gtrlebilecek durumda olan.
sedyelik olmak
* ayakta duramayacak duruma gelmek.
sefa
* Gnl rahatl , rahatl k, kayg s z ve sakin olma, safa.
* Elence, zevk, nee.
sefa (veya sefalar) bulduk
* "sefa geldin" veya "sefa geldiniz" szne "teekkr ederim" anlamnda karlk olarak kullanl r.
sefa geldin (veya geldiniz)
* ho geldin (veya ho geldiniz) anlamnda kullan lan arlama, kar lama sz.
sefa geldine gitmek
* bir kente, bir mahalleye yeni gelen veya geziden dnen birine ziyarete gitmek.
sefa pezevengi
* zevk ve elenceye dkn (kimse).
sefa srmek
* rahat, sakin ve elenceli yaamak.
sefahat
* Zevk ve elenceye dknlk, uarl k.
* Elence.
sefalet
* Yoksulluk, yoksulluk sknt s .
sefalet ekmek
* yoksul ve perian yaamak.
sefaret
* Elilik, sefarethane.
sefarethane
* Elilik.
sefasn srmek
* bir durumun getirdii, salad olanaklardan yararlanmak.
sefer
* Yolculuk.
* Genellikle yurt dna yaplan asker harekt, sevaa gitme, sava.
* Kez, yol, defa.
sefer
* \343 safer.
sefer tas
* Yemek tamakta kullan lan ve birbiri zerine konulup bir sapa geirilen kaplar takm veya bunlardan her
biri.
sefer tas gibi
* her katnda birer odas olan (yksek ev).
seferber
* Savaa hazrlanm veya girmi (asker birlik).
seferber etmek
* bir i, bir ama iin btn olanaklar kullanmak.
seferber olmak
* bir i, bir ama iin, birok kimse btn olanaklaryla girimek.
seferberlik
* Bir lkenin silhl kuvvetlerini savaa haz r duruma getiren, lkenin ekonomisini, ynetimini sava
gereklerine uyacak duruma sokan haz rl k ve nlemlerin tm.
* Bu durumun iln edildii veya savan srdrd dnem.
seferberlik iln etmek
* bir lkenin silhl kuvvetlerini savaa haz r duruma getirmek iin gerekli duyuruyu yapmak.
sefer
* Yolculukla ilgili olan.
* Savala ilgili olan.
* Yolcu olduundan, oru tutmak ve namaz klmak zorunda olmayan kimse.
sefer durum
* Sava ortam .
* Yolculuk dolays yla namaz ve oruz ibadetinden izinli olma.
sefer hl
* \343 sefer durum.
seferli
* Sefere giden veya sefere kan.
seferlik
* Herhangi bir defaya yetecek miktarda.
sefih
* Zevk ve elenceye dkn, uar.
sefihane
* Alakas na.
sefil
* Sefalet eken, yoksul.
* Alak.
sefilne
* Sefilce, sefil gibi.
sefillik
* Yoksulluk.
* Alaklk.
sefine
* Gemi.
sefir
* Eli.
sefire
* Bayan eli.
* Eli kar s.
sefirikebir
* Byk eli.
sefirlik
* Elilik.
segh
* Klsik Trk mziinde si perdesi ve bu perdedeki makam.
segh perdesi
* Klsik Trk mziinde orta sekizlinin 22. perdesi.
segman
* Bir motorun alt blm ile st blm aras ndaki gaz geiini nlemek amac yla kullanlan esnek metal
para.
seirdim
* Yaya kousu.
* Top at ldnda kundan geri tepmesi.
* Deirmene su veren oluun eimi.
* Yenieri mutfaklar iin kullanlan etleri tayan hayvanlar n n ve arkalarnda yryen yenieri.
seirdim yolu
* Kale bedenlerinde korunmal yol.
* Han odalar nnde dar yol.
seirme
* Seirmek ii.
seirmek
* Hafif kmldamak ve daha ok, vcudun bir yerinde deri ile birlikte dirinin hemen alt ndaki kaslar hafife
oynamak.
seirtme
* Seirtmek ii.
* (balkl kta) Yemsiz kullan lan olta.
seirtmek
* abuk admlarla veya srayarak yakn bir yere doru yrmek.
semen
* Bayram gnlerinde, dnlerde trene yerli giysilerle, atl ve silhl olarak kat lan yiit, seymen.
sereme
* Seirme.
seremek
* Seirmek.
seher
* Sabah n gn domadan nceki zaman, tan aarts.
seher yeli
* Seherde esen yel.
sehim
* Hisse bedeli.
* Pay, hisse.
sehiv
* Sonucu bakmndan ok nemli olmayan yanll k, yan lt.
sehpa
* stne bir ey koymaya yarayan ayakl destek, atk.
* Kk masa.
* Dar aac.
* Ressamn zerinde alt tablosunu yerletirdii genellikle tahtadan yap lm destek.
sehpaya ekmek
* asarak ldrmek, dar aacna ekmek, asmak.
sehven
* Yanl l kla.
sek
* ine su, baka bir iki veya bir sv kartr lmam (iki).
* (iki iin) ine su veya bir baka iki kar trmadan.
sekant
* Kesen.
* (trigonometride bir a nn sekant) Bu ann kosinsnn tersi.
sekban
* Osmanllarda, s nr boylarnda grev yapan bir sn f asker.
* Eyalet paalar ve sancak beylerine bal olarak grev yapan bir s nf asker.
sekbanba
* Osmanl ordusunda sekbanlarn komutan.
sekel
* Bir hastalktan sonra yerleip kalan ilev veya doku bozukluu.
Sekendiz
* Satrn, Zhal.
sekene
* Bir yerde oturanlar, sakinler.
seki
* Evlerin nne oturmak iin ta ve amurdan yaplan set.
* Oturulacak sedir biiminde ta veya set.
* Toprak stndeki ykseklik, doal set.
* Akarsularn iki yakasndaki yamalarda, baz deniz ve gl k ylarnda grlen basamak biiminde yer yz
ekli, set taa, teras.
seki
* At, eek ve srlarn ayaklarnda bilee veya dize kadar kan beyazlk.
sekileme
* Sekilemek ii, teraslama.
sekilemek
* Bir yamac aalandrmak iin sekiler (I) yapmak, teraslamak.
sekili
* Sekisi olan.
sekincilik
* Bkz. dingincilik.
seki
* Sekmek ii veya biimi.
sekiz
* Yediden sonra gelen saynn ad ve bu sayy gsteren rakam, 8 VII.
* Yediden bir artk.
sekiz tek
* Krek yarlarnda sancak ve iskelesinde drder krei olan tekne.
sekiz yzl
* Sekiz dzlem paras yla evrelenmi cisim.
sekizer
* Sekiz saysn n letirme sfat , her birine sekiz, her defas nda sekizi bir arada olan.
sekizgen
* Sekiz kenarl okgen.
sekizinci
* Sekiz saysn n sra sfat, srada yedinciden sonra gelen.
sekizli
* Kendinde sekiz says bulunan.
* skambil k dnda sekiz iareti bulunan kt.
* Sekizlik.
sekizlik
* Sekizi bir arada, sekiz tane alabilen.
* Birlik notan n sekizde biri.
seklem
* Kldan, ynden dokunmu uval.
* On batman (un, vb).
sekme
* Sekmek ii.
* Bir merminin bir yere veya bir cisme vurduktan sonra sramas .
sekmek
* Tek veya iki ayak zerinde s ramak veya s rayarak ilerlemek.
* Atlan bir nesne bir yere dokunduktan sonra srayarak gitmek.
* Bir yere bir cisme arparak yn deitirmek.
* (olumsuz biimiyle) Aralk vermeden srp gitmek.
sekmen
* Aralks z iskemle.
* Basamak.
sekoya
* Kozalakl larn porsukgiller familyasndan, Kaliforniya'da yetien, 100-130 m boyunda, byk bir orman
aac (Sequoia).
sekretarya
* Sekreterlik ilerinin yapld yer.
sekreter
* zel veya kamu kurulular nda haberlemeyi salayan, yazma yapabilen grevli, yazman, ktip.
* zel veya kamu kurulular nda ynetim ve yazmalardan sorumlu kimse, yazman.
* (basnda) Sayfa dzenlemesini yapan gazeteci.
sekreterlik
* Sekreterin grevi, yazmanlk, ktiplik.
* Bir veya daha ok sekreterin alat yer veya bro.
seks
* Cinsellik, cinslik, cinsiyet.
seksapel
* Cinsel cazibe, cinsel ekicilik.
seksek
* Sekerek oynanan bir ocuk oyunu.
seksen
* Yetmi dokuzdan sonra gelen say nn ad ve bu sayy gsteren rakam, 80, LXXX.
* Sekiz kere on, yetmi dokuzdan bir artk.
seksen kapn n ipini ekmek
* iinde bulunduu sorunu zmek iin kap kap dolamak, birok yere uramak.
seksener
* Seksen say s nn letirme sfat, her birine seksen, her defasnda sekseni bir arada olan.
sekseninci
* Seksen say s nn s ra sfat, srada yetmi dokuzuncudan sonra gelen.
seksenlik
* inde seksen say bulunan.
* Seksen ya nda olan.
seksi
* Cinsel ekicilii olan.
seksiyon
* Blm.
seksolog
* Seksoloji uzman , cinsellik bilimci.
seksoloji
* Cinsellikle ilgili sorunlarn incelendii bilim, cinsellik bilimi.
sekstant
* Gnein, yldzlarn asal yksekliini lmeye yarayan bir alet.
seksel
* Cinsel cinsellikle ilgili, cins.
sekte
* Durma, kesentiye urama, kesilme, durgu.
* Bozukluk.
* nme, fel.
sekte vermek
* kesintiye uramak.
sekte vurmak
* kesilmesine sebep olmak, kesintiye uratmak.
sekteikalp
* Kalbin durmas ve kalp sektesi.
sekter
* Bakalarnn siyas, din vb. dncelerine, inanlarna kar kan, kat ve hogrsz davranan kimse.
* Kat, hogrsz (dnce, tutum).
sekteye uratmak
* kesilmek, kesintiye uramak.
sektirme
* Sektirmek ii.
sektirme pas
* Basketbolda topu sektirerek verilen pas.
sektirmek
* Sekmesine sebep olmak.
sektirmemek
* Aksatmamak, aralk vermeden srekli yapmak.
* Byk bir dikkat iinde bulunmak.
sektr
* Blm, kol, dal, kesim.
* Manyetik tamburun, manyetik diskin veya bir disk paketinin zerindeki, veri ortamnn nceden
belirlenmi a l yer deitirmesi sras nda manyetik kafalarn eriebildii, bir iz veya bant paras.
sel
* Srekli yamurlardan veya eriyen karlardan oluan, getii yerlere zarar veren tak n su.
* Hareket hlindeki byk kalabalk, yn.
* Etki ve iz brakan gl durum veya davran.
-sel
* Bkz. -sal / -sel.
sel gibi (akmak)
* (svlar iin) bol ve gr (akmak).
* (zaman iin) abuk ve h zla gemek.
* (insanlar iin) kalabalk bir y n hlinde gitmek, yrmek.
sel gider, kum kalr
* geici durumlara gvenmek doru deildir.
sel gtrmek
* ok yamur yamak.
* ok yamurdan dolay bir blgede, yollar zor geilir duruma gelmek.
sel ile gelen yel ile gider
* emek vermeden ele geen para arur olur gider.
sel seli gtrmek
* ok fazla sel olmak.
selm
* Bir kimseyle karla ldnda, birinin yanna gidildi inde veya yan ndan uzaklaldnda kendisine szle
veya iaretle bir nezaket gsterisi yapma, esenleme.
selm almak
* birinin selmlamasna karl k vermek.
selm akmak
* selm vermek.
selm durmak (veya selma durmak)
* bir bye, bir ste veya sayg duyulan bir eye ayakta selm vermek.
selm etmek
* uzakta olan birine bir kimse veya mektup arac lyla esenlik dilemek.
selm olsun
* "saygm, esenlik dileklerim ona ulas n" anlamnda bir iyi dilek sz.
selm otu
* Maydanozgillerden, 1-2 m boyunda, pis kokulu, hekimlikte kullanlan bir bitki (Levisticum).
selm para, kelm para
* her davran para harcamaya bal dr.
selm sabah
* Selmla p hat r sorma.
selm sylemek
* selm n birine gtrmesini sylemek.
* birinin gnderdii selm bakasna iletmek.
selm sylemek (veya yollamak)
* birine esenleme haberi gndermek.
selm verdik, borlu ktk
* kk bir ilgi gsterdik, zerimize byk bir i yklendik.
selm vermek
* selmlamak.
* ba n sa ve sol omuzlarna evirerek namaz bitirmek.
selmet
* Esen olma durumu, esenlik.
* Her trl korku, tasa ve tehlikeden uzak gvenlik iinde olma.
* Anlatma temel olan dncenin her bakmdan doru ve salam olmas.
selmete kmak
* esenlie kavumak, kurtulmak.
selmetleme
* Selmetlemek ii veya durumu.
selmetlemek
* Yolcuyu, konuu uurlamak, geirmek.
selm sabah kesmek
* her trl ilikisine son vermek.
selmlama
* Selmlamak ii, selm verme.
selmlamak
* Bir kimseyle karla ldnda, birinin yanna gidildi inde veya yan ndan uzaklaldnda selm vermek,
esenlemek.
selmlanma
* Selmlanmak ii.
selmlanmak
* Selmlamak ii yaplmak.
selmlama
* Selmlamak i i, esenleme.
selmlamak
* Birbirine selm vermek, esenlemek.
* ok az tanmak.
selmlay
* Selmlamak ii veya biimi.
selml k
* Saray, kk veya konaklarda erkeklerin bulunduu ve erkek konuklarn alnd blm, haremlik kar t.
* Osmanl padiahlar cuma namazn klmak iin camiye giderken yaplan tren.
selmsz
* "Saygsz bir biimde, selm vermeksizin, sayg gstermeksizin" anlamlarnda kullanlan selmsz sabahs z
sznde geer.
selmsz sabahs z
* Saygsz bir biimde, selm vermeksizin, sayg gstermeksizin.
selmnaleykm
* "Selmet sizin zerinizde olsun" anlam nda bir esenleme sz.
selmnaleykm kr kad
* ar tok szl kiiler iin uyarma yollu sylenir.
selmnkavlen
* Salk dileme sz.
* nme, fel.
selset
* Akc lk.
seltin
* Sultanlar.
seltin camii
* Osmanl padiahlarnn veya elerinin yaptrd klar cami.
seltin meyhanesi
* Byk meyhane.
selcik
* Kk sel.
Seluk
* Seluklu.
Seluklu
* XI. yzylda Anadolu, Orta blmnde devlet ve imparatorluk kuran, ounluunu Ouzlarn oluturduu
bir soy.
* Bu soyun kurduu ve XIII. yzy lda sona eren Trk devleti.
sele
* Yayvan sepet.
sele
* Bisikletin oturulacak yeri.
sele
* Bkz. sere.
sele gitmek
* gereksiz yere telef olmak.
sele zeytini
* Az tuzla haz rlanan bir eit zeytin.
selef
* Bir grevde, bir makamda kendinden nce bulunmu olan kimse, ncel, ardl kart.
selek
* Cmert, eli ak.
seleksiyon
* Seme.
selektr
* Tahl yabanc maddelerden ay rmak iin kullanlan aygt.
* Otomobilde farlarn uzun ve k sa uzaklkta yanmas n salayan ara.
selen
* Ses, haber, bilgi.
selentereler
* Bitkimsi hayvanlardan deniz analarnn, sifonlular ve mercanlar iine alan nemli bir blm.
selenyum
* Atom numaras 34, younluu 4,8 olan, 217 C de eriyen, s ve elektrii ileten, daha ok telsiz telefon,
televizyon yap m nda kullan lan bir element. Ksaltmas Se.
selfdeterminasyon
* Kendini ynetme hakkn belirleme.
selfservis
* Kafeterya, lokanta, maaza gibi yerlerde alc nn, grevli bir satcn n aracl olmaks zn kendine hizmet
etti i sat yntemi, seal.
seli suyu kalmam
* (yemek veya meyva iin) suyu kalmam.
selika
* Gzel syleme ve yazma yetenei.
selim
* Doru, drst, kusursuz.
* (ur veya baz hastalklar iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan, iyicil.
selinti
* Ya sebebiyle oluan ufak sel.
* Sel sular nn brakt er p.
selis
* Akc (sz).
sellemehsselm
* Ulu orta, ekinmeden, destursuz.
selofan
* Sellozdan yaplm, ince, saydam, ambalj yap m nda kullanlan tabaka.
seloteyp
* Yaptrma ilerinde kullanlan, ince, saydam, bir yz yap kan erit.
selp
* Zorla alma, kapma.
* Kaldrma, karma, yok etme.
selp etmek
* zorla almak, kapmak.
* kaldrmak, ka rmak, yok etmek.
selloit
* Nitroselloz ile kfurdan oluan, fotoraf kd , sinema filmi, bilrdo yuvarla, tarak gibi eylerin
yapmnda kullanlan plstik madde.
selloz
* Bitkilerde hcre yapsnn byk bir blmn oluturan kt, yapay ipek ve patlayc maddelerin
yapmnda kullanlan bir karbonhidrat (C6H10O5).
sellozik
* inde selloz bulunan.
selva
* Amerika'da Amazon, Afrika'da Nijer rmaklar gibi Ekvator blgesindeki byk sularn getii havzalarda
bulunan geni ve balta girmemi ormanlara verilen ad.
selvi
* \343 servi.
selvie
* Gemi armasnda bulunan oynak halat.
selzede
* Sel felketine uram , selden zarar grm (kimse).
sem
* Zehir, a.
sema
* Gk, gkyz.
sema
* itme, duyma.
* Mevlev dervilerinin ney, nsfiye gibi alglar eliinde, kollar n iki yana a p dnerek yaptklar yin.
semafor
* Demir yollar nda gndz mekanik olarak k rmz bir kolla gece krmz kla iaret veren let.
* ki gemi veya gemi ile k y istasyonu arasnda haberlemede kullanlan kollu iaret stunu.
semah
* Orta Anadolu blgesinde yaygn olan ve mzik eliinde oynanan, tren niteli i tayan oyun.
semahane
* Mevlev tekkelerinde dervilerin sema yini yaptklar zel blm.
semahat
* Cmertlik, iyilikseverlik.
sema
* Bir kurala bal olmayp ancak iitmekle renilen (sz).
* Klsik Trk mziinde iki basit usulden biri.
* Sekizer hece lsyle yaz lm olan halk iiri tr.
sema
* Semav.
sema kahvesi
* Halk airlerinin toplandklar, sazl szl elencelerin yap ld, sema, mani ve trklerin okunduu kahve.
seman
* Bir metalle temas durumunda st lan ve yksek s caklkta ayrarak tad elementlerden bir veya
birounu o metalin yzeyine yayan madde.
* Di kklerini kaplayan sert madde.
semantik
* Anlam bilimi.
semaver
* zellikle ay demlemekte kullanlan kmr ve yakacak oca kendi iinde bulunan, elektrikle de alabilen
bakr, pirin gibi metallerden yaplm musluklu kap.
semav
* Gkle ilgili, ge ilikin.
semazen
* Sema eden, dnen dervi.
semazen ba
* Mevlevlikte sema ayinini yneten dede.
sembol
* Duyularla ifade edilemeyen bir eyi belirten somut nesne veya iaret, remiz, rumuz, timsal, simge.
sembolik
* Sembolle ilgili, sembol niteliinde olan, simgesel.
sembolist
* Sembolizmle ilgili.
* Sembolizm yanls olan kimse, simgeci.
sembolizm
* Olaylar yorumlamaya veya inanlar anlatmaya yarayan semboller sistemi, simgecilik.
* Sanat eserinin deerini, gerein olduu gibi aktrlmasnda deil, duygu ve dncelerin, iaret ve
biimlerin uygunluk iinde dzenleniinde gren, ayr ca kelimelerin mzik ve sembol deerine dayan larak en
anlatlmaz duygu inceliklerinin bile sezdirilebileceini savunan edebiyat ve sanat ak m , simgecilik.
sembolleme
* Sembollemek ii veya durumu.
sembollemek
* Sembol durumuna girmek, sembol olarak kabul edilmek.
semboll etirme
* Sembolletirmek ii.
sembolletirmek
* Bir olay , bir insan veya bir duyguyu sembollere bavurarak anlatmak, simgeletirmek.
seme
* Sersem, ahmak, alk.
seme tavuk
* Ahmakl anlatmak iin kullanlan bir sz.
semeleme
* Semelemek durumu.
semelemek
* Seme duruma gelmek.
semen
* Semizlik.
semen peyda etmek
* imanlamak.
semender
* Semendergilerden, uzun gvdeli, drt bacakl, kuyruklu, kertenkeleye benzeyen, birok tr bulunan bir
hayvan (Salamandra).
* Atete yanmad na, hatta atei sndrdne inan lan efsanev hayvan.
semendergiller
* Omurgal hayvanlardan amfibyumlar s nf nn, kuyruklu hayvanlar iine alan bir familyas.
semer
* Beygir, kat r gibi hayvanlar n srt na yerletirilen, zerine yk balanan veya binilen, iskeleti aatan yastk.
* Hamallarn yk tarken kulland deriden srt yast , arkalk.
* Yuka.
semer vurmak
* semeri, yk hayvann n srt na koyup balamak, semerlemek.
semerci
* Semer yapan veya satan kimse.
semercilik
* Semercinin ii.
semere
* Yemi, meyve, rn.
* stenilen sonu, verim.
semereli
* Verimli.
semeresini vermek
* bir ey istenilen verimi, sonucu vermek.
semeri devirmek
* eek gibi kabaca yatmak.
semerleme
* Semerlemek ii.
semerlemek
* Semer vurmak.
semerlenme
* Semerlenmek ii veya durumu.
semerlenmek
* Semerlemek ii yap lmak, semer vurulmak.
semerli
* (yk hayvan iin) Semeri olan.
semersiz
* (yk hayvan iin) Semeri olmayan.
semi
* itme.
semih
* Cmert, eli ak.
seminer
* Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler zerinde tart mak amac yla birka yetkilinin ynetimi altnda
dzenlenen toplant .
* niversitelerde ve yksek okullarda retim yesinin ynetimi altnda rencilerin yaptklar aratrmalarla
ilgili rapor hazrlama, tart ma biiminde yrtlen grup almas , toplu alma.
semirgin
* Tembellikten ya balayan, semiren (kimse).
* Semirmekten dolay hareketleri arlam (kimse).
semirme
* Semiz duruma gelme.
semirmek
* Besili, yal bir duruma gelmek, semizlemek, imanlamak.
semirtme
* Semirtmek ii.
semirtmek
* Besili, yal bir duruma getirmek, semizletmek.
semiyoloji
* Hastalklarn belirti ve iaretleriyle ilgilenen hekimlik dal .
* Gsterge bilimi.
semiyotik
* Gsterge bilimi.
* Gsterge bilimi ile ilgili olan.
semiz
* i man.
* Eti, ya ok olan, tavl.
semiz otu
* Semiz otugillerden, etli ve mayho yapraklar sebze olarak yenilen otsu bir bitki (Portulaca oleracea).
semiz otugiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, semiz otu, ipek iei gibi bitkileri iine alan familya.
semizce
* Semiz gibi, semize yakn, semizi andran.
semizleme
* Semizlemek durumu.
semizlemek
* Semiz duruma gelmek, semirmek.
semizlenme
* Semizlenmek ii veya durumu.
semizlenmek
* Semiz duruma gelmek, semiz olmak.
semizleme
* Semizlemek durumu.
semizlemek
* Semiz duruma gelmek.
semizlik
* Semiz olma durumu, tav, semen.
sempati
* Bir insann bir bakas na kar doal ve igdsel olarak bir eilim, sevgi ve yaknlk duymas, cana yaknlk,
scak kanll k.
sempati duymak (veya beslemek)
* birini sevimli, cana yakn bulmak.
sempatik
* Cana yak n, scak kanl, sevimli.
* ok ho, hoa giden.
sempatik sinir sistemi
* Yaatkan sinir sistemini oluturan iki sinir sisteminden biri.
sempatisini kazanmak
* sevgi, ilgi ve yaknln kazanmak.
sempatizan
* yesi olmad hlde bir partinin, bir topluluun grlerini benimseyen veya bir gr, bir retiyi, bir
akm tutan kimse, duyguda.
sempozyum
* Belli bir konuda dzenlenen oturum veya seminer, bilgi leni.
semptom
* Bulgu, araz.
semt
* Yan, taraf, cihet.
* Yerleim blgesi.
semtine uramamak
* bir yere zellikle gitmemek.
* (birini) hi aramamak, onunla ilgisini kesmek.
semtrreis
* Baucu noktas .
sen
* Teklik ikinci kiiyi gsteren zamir.
sen aa ben aa, koyunlar (veya inekleri) kim saa?
* iten kananlara aka yollu sylenen bir uyarma sz.
sen ben davas (veya kavgas)
* bir konuda anlamazl a dldn anlatr.
sen bilirsin (veya siz bilirsiniz)
* nasl uygun bulursan(z), yle yap( nz).
sen giderken ben geliyordum
* ben bu oyunlar senden iyi bilirim.
sen sa, ben selmet
* iyi veya kt bir sonula biten bir i karsnda artk yapacak bir ey kalmadn anlat r.
sena
* vme.
senarist
* Senaryo yazar, senaryocu.
senaryo
* Bir tiyatro, sinema, televizyon veya radyo eserinin sahnelerini ve akn gsteren yazl metin.
* Bir olay baka bir yne, bir amaca ulat rmak iin uydurulan yalan.
senaryocu
* Senaryo yazar kimse, senarist.
senaryoculuk
* Senaryo yazarl.
senato
* Eski Roma'da zellikle soylulardan oluan yneticiler meclisi.
* (baz lkelerde) Ya ve eitimlerine gre seilmi parlamento yelerinden oluan meclis.
* niversite yasas na gre seilen ve rektr bakanl nda toplanan yksek karar organ.
* Senatrlerin toplandklar yer.
senatr
* Senato yesi.
senatrlk
* Senatr olma durumu.
* Senatrn grevi veya makam.
sendeleme
* Sendelemek durumu.
sendelemek
* Dengesi bozularak decek gibi olmak, ad mlarn armak.
* Herhangi bir olay karsnda ne yapacan a racak kadar sarslmak.
sendik
* Bir birliin, ortakln veya alacakllar grubunun haklarn korumakla grevli kimse.
sendika
* ilerin veya i verenlerin i, kazan, toplumsal ve kltrel konular bak m ndan karlarn korumak ve
daha da gelitirmek iin aralarnda kurduklar birlik.
sendikac
* Sendikacl k yapan kimse.
* Sendikada alan kimse.
sendikac lk
* Ayn meslekte alan kimselerin i, kazan, toplumsal ve kltrel konular bak mndan karlarn korumak,
daha da gelitirmek amacyla birlik olmay amalayan akm, sendikalizm.
* Sendikalar n etkinlii, sendikalizm.
* Toplum yaamnda sendikalara nemli bir grev yklemek amacn gden reti, sendikalizm.
sendikal
* Sendika ile ilgili.
sendikalama
* Sendikalamak ii veya durumu.
sendikalamak
* Sendikal duruma gelmek.
sendikalatrma
* Sendikalat rmak ii.
sendikalatrmak
* Sendika hlinde tekiltlandrmak.
sendikal
* Sendikas olan veya sendika yesi olan (ii, i yeri).
sendikal lk
* Sendikal olma durumu.
sendikalist
* Sendikac.
sendikalizm
* Sendikacl k.
sendikasz
* Sendikas olmayan veya sendika yesi olmayan (ii, i yeri).
sendikaszlk
* Sendikasz olma durumu.
sendrom
* zel bir bozukluu belirleyen, bir arada grlen, tehisi kolaylatran bulgu ve belirtilerin tm.
sene
* Yl.
Senegalli
* Senegal halkndan olan (kimse).
seneidevriye
* Yl dnm.
seneikebise
* Art k yl.
senek
* am aacndan yaplm su testisi.
senelik
* Yllk.
senet
* Bir kimsenin yapmaya veya demeye borlu olduu eyi gstermek iin imzalad resmi kt, belgit.
* Dayanlan veya dayanlacak olan ey.
senet sepet
* "Senet yerine geebilecek ey, szleme" anlamnda kullanl r.
senet vermek
* yazl belge vermek.
* "bir iin byle olduunu sana senet veririm" biiminde bir inandrma sz olarak kullan lr.
senetlemek
* Birbirine senet vermek.
senetli
* Senedi olan, senetle salamlatr lm olan.
senetli sepetli
* (bir iin) Yaz l bir belgeye dayan larak yapld n anlatr.
senetsiz
* Senedi olmayan, senede dayanmayan.
senetsiz sepetsiz
* (bir iin) Yaz l bir belgeye dayan lmadan, geliigzel yapldn anlat r.
senev
* Yllk.
senfoni
* Sonat biiminde orkestra eseri.
senfoni orkestras
* Senfonileri alacak biimde dzenlenmi, flemeli, telli, yayl ve vurma alglardan oluan byk orkestra.
senfonik
* Senfoni ile ilgili; senfoniye dayanan.
sengin sema
* Yrk sema.
seni gidi seni (veya seni seni)
* "yaramaz, haylaz, apk n" anlamlar nda kullanl r.
seninki can da benimki patl can m?
* "senin cannn deeri var da benimkinin deeri yok mu" anlamnda kullan lr.
senir
* ki da arasndaki srt.
senit
* Hamur tahtas .
senkretizm
* Birbirinden ayr dnce, inan veya retileri kaynatrmaya alan felsefe sistemi.
senkron
* E zaman.
senkroni
* E zamanllk.
senkronik
* E zamanl.
senkronizasyon
* Eleme.
senli benli
* Ar lde samim olarak, teklifsiz bir biimde.
senli benli olmak
* i ie olmak, btnlemek.
* ar lde iten, teklifsiz olmak.
senozoik
* nc a.
sensen
* Azdaki kokular gidermek iin inenen baharl bir madde.
sentagma
* Dizim.
sentaks
* Cmle bilgisi, sz dizimi.
sentaktik
* Cmle ile ilgili.
sentetik
* Birleim yolu ile elde edilen, birleimli.
sentez
* Birleim.
senyr
* Orta ada Avrupa'da topra olan derebeyi.
* Fransa'da bir soyluluk unvan.
senyrlk
* Senyr olma durumu.
* Senyrn topra.
sepek
* Deirmen tann ekseni.
sepelek
* Bkz. sersem sepelek.
sepeleme
* Sepelemek ii.
sepelemek
* Ksa sreler iinde ve serpinti hlinde yamak, dklmek, serpelemek.
sepet
* Saz, kam veya ince dallardan rlerek yaplan, genellikle sap olan, yiyecek ve eya tamak iin kullanlan
kap.
* Sepet gibi rlerek yaplm.
* Bir sepetin ald lde.
* Sazdan rlm balk kapan.
* Basketbolda say kazanmak iin, iine top atlmaya allan demir embere geirilmi alt ak a.
* Bkz. senet sepet.
sepet havas almak
* iinden karmak, sepetlemek.
* yanndan uzaklatrmak, gitmesini salamak.
sepet kafal
* Bilgisiz ve aklsz.
sepet sandk
* Sepet gibi, ince dallardan rlm ve ou mein ile kaplanm sandk.
sepet topu
* Basketbol.
sepeti
* Sepet yapan veya satan kimse.
* ingene.
sepeti sd
* Stgillerden, yapraklar uzun, dallar sepet rmeye elverili bir st tr, sokrun (Salix viminalis).
sepetilik
* Sepet yapma veya satma ii.
sepetkulpu
* Bas k kemer veya tonoz.
sepetleme
* Sepetlemek ii.
sepetlemek
* (meyva, sebze vb. eyleri) Sepete koymak, sepete yerletirmek.
* Yanndan kovarcasna uzaklatrmak.
sepetlenme
* Sepetlenmek ii.
sepetlenmek
* Sepetlemek ii yaplmak.
* Bir yerden uzaklatrlmak, kovulmak.
sepetli
* Sepeti olan.
* Bkz. senetli sepetli.
sepetli motosiklet
* Yan taraf nda tek tekerlekli sepet biiminde eya ve yolcu tamaya elverili motosiklet.
sepetlik
* Sepet yapmaya elverili olan.
* Yaplarda knt.
* Gbek evresindeki karn blgesi.
sepetsiz
* Sepeti olmayan.
sepette pamuu olmamak
* bilgisiz, bo kafal olmak.
sepi
* Deri, post vb.yi kullanabilecek duruma getirmek iin uygulanan ilemlerin tm, tabaklk.
sepici
* Sepi iini yapan kimse, tabak (II).
sepicilik
* Sepicinin ii, tabakl k, debagat.
sepil
* "Sepil sepil" ikilemesinde kullan lr ve "hafife yaan yamur"u anlatr.
sepil sepil
* Yamur iseleyerek veya hafif yaarak.
sepileme
* Sepilemek ii, tabaklama.
sepilemek
* Deri, post vb. yi kullanabilecek bir duruma getirmek iin deiik, eitli ilemlerden geirmek, uygulamak,
sepi yapmak, tabaklamak.
sepilenme
* Sepilenmek ii.
sepilenmek
* Sepilemek ii yap lmak, tabaklanmak.
sepili
* Sepilenmi, tabaklanm (deri, post).
sepken
* Bkz. sulu sepken.
septik
* Kukucu, pheci.
septisemi
* Kanda hastalk yapan bir bakteri bulunmasndan ileri gelen her trl hastalk.
septisizm
* Kukuculuk, phecilik.
sepya
* Mrekkep bal ndan alnan koyu siyah boya.
* Bu boya ile yap lan (resim).
ser
* Ba, kafa (baz birleik kelimelerde) Bakan, reis.
* Bakan, reis (baz birleik kelimelerde).
ser
* Limonluk.
ser verip sr vermemek
* sr vermeyen, drst ve gvenilir bir kimse olmak.
sera
* Sebze ve meyvelerin yetitirildii ve hava artlarna kar korunduu cam ve naylonla kapl yer, ser.
serac
* Sera yapan kii.
* Serada turfanda sebze yetitiren kimse.
seracl k
* Sera yapma ii.
* Serada sebze yetitirme i i.
serak
* Dik yerlerden inen buzullarda, derin yarlmalar sebebiyle buz paralar nn koparak aa ya dmesi.
seramik
* Yksek sda piirilmi toprak, fayans, porselen yap m yla ilgili olan.
* Yksek sda piirilmi topraktan yaplan vazo, anak, mlek gibi nesne.
seramiki
* Seramikle uraan kimse.
seramikilik
* Seramik yapma sanat .
* mlekilik.
serap
* Atmosferde k nlar nn k rlmasndan doan ve llerde kolayl kla gzlemi yap labilen optik yan lma,
uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yzeyinden yans yormu gibi, cisimle birlikte ters grntnn oluumu, lgn,
yalg n, pusar k.
serapa
* Batan baa, btn olarak.
serasker
* Sadrazamlk greviyle ykml olmayan ve Osmanl ordusunun komutanln yapan vezirin unvan .
serasker kaps
* Seraskerin resm grev yeri.
seraskerlik
* Seraskerin grevi veya makam.
serazat
* Serbest ve zgr.
serbaz
* Yrekli, yiit, korkusuz olan (kimse).
serbest
* Hibir arta bal olmayan, istedii gibi davranabilen, erkin.
* Tutuklu veya baml olmayan, zgr, hr.
* Zamann istedii gibi kullanabilen, yapacak bir ii olmayan.
* Baz kurallara bal olmayan.
* S klmadan, armadan konuan ve davranan.
* (kadn iin) A rbal olmayan, hoppa.
* Hareketi herhangi bir biimde engellenmeyen.
* Rahat, zgr, bamsz bir biimde.
serbest brakmak
* (tutuklu veya gz altnda bulunan birini) serbest, zgr duruma getirmek, tahliye etmek.
serbest blge
* Bir lkenin gmrk sn rlar d nda konulandrlan ve ticaret rejimi asndan k smen veya tamamen
gmrk mevzuat d ndaki dzenlemelere tabi olan, uluslararas liman veya hava alan na yak n yerlerde kurulan, ak
blge.
serbest al ma
* Belli bir i yerine bal kalmaks zn yaplan i .
serbest elektron
* Doal elektrik yknn oluturduu demetler.
serbest enerji
* Kullan m belli kurallara bal olmayan enerji.
serbest gre
* Tehlikeli olabilecek baz oyunlarn d nda vcudun her yanna oyun uygulanabilen bir gre tr.
serbest kart
* Giri kart.
serbest meslek
* Resm veya yar resm meslekler dnda kalan meslek veya i.
serbest m ntka
* A k blge.
serbest nazm
* Vezin ve kafiye gibi klsik ve balay c kurallar bir kenara iten iir tarz.
serbest su
* Aacn gze boluunda toplanan su.
serbest vuru
* Kale nndeki ceza alan d ndaki bir noktada, bir oyuncunun kural d davranta bulunmas zerine, bu
noktadan kar takm oyuncularnn yapt vuru, frikik.
serbest yk
* Belli snrlamalara bal kalmayan yk.
serbeste
* Serbest (bir biimde).
serbest
* Erkinlik, serbestlik.
serbestleme
* Serbestlemek durumu.
serbestlemek
* S kc bir durumdan veya kalabal ktan kurtulmak.
serbestlik
* Serbest olma durumu.
sere
* Seregillerden, insanlara yak n yerlerde yaayan, kn gmeyen, koyu boz renkli, kk tc bir ku
(Passer domesticus).
sere parmak
* Be parman en k.
sereden korkan dar ekmez
* tehlikeleri gzde byterek ie girimekte ekingen davrananlar amalarna ulaamazlar.
seregiller
* Gagalar koni biiminde, bcek, meyve vb. ile beslenen, rnek hayvan sere olan kular s nf.
serin
* Mekik dili.
* Seme, sekin olan.
serdar
* (Osmanl mparatorluunda) Bakomutan.
serde ... var
* sz edilen kimsedeki bir nitelii biraz alay ederek anlat r.
serdengeti
* Feda.
serdengetilik
* Fedalik.
serdetme
* Serdetmek ii.
serdetmek
* leri srmek.
serdirme
* Serdirmek ii.
serdirmek
* Sermek iini yaptrmak.
serdmen
* Dmen kullanmakla grevli bilgili ve tecrbeli tayfa.
* Sava gemilerinde avutan yksek bir aamada bulunan er.
sere
* A k duran ba parman ucundan iaret parman n ucuna kadar olan uzaklk, sele.
sere serpe
* Bkz. sermek.
seremoni
* Tren.
* Genellikle resm yerlerde, resm ilerde uyulmas gereken kural, yol ve yntemlerin tm.
seren
* Yelkenli gemilerde zerine drt ke yelken amak ve iaret kaldrmak iin diree yatay olarak balanan
gnder.
* Konut kaplarnda mentee ve kilidin takld dey konumdaki kaln para.
serenat
* Sesli olarak sylenen veya mzik aracl yla al nan serbest biimli mzik paras.
* Geceleyin, ak havada sevgi duyulan biri iin bir mzik arac yla verilen kk konser.
serencam
* Bir iin, bir olayn sonu, akbet.
* Baa gelen bir durum veya olay.
serendi
* Drt, alt veya sekiz direk stne yaplm tahl, meyve ve sebze kurusunu saklamak iin kullanlan kiler.
seretan
* Yenge.
* Yenge burcu.
serf
* Derebeylik toplum dzeninde toprakla birlikte aln p satlan kle.
sergen
* Raf.
* Gstermelik olarak veya sat lan nesnelerin sergilendii caml blme veya yer, camekn, vitrin.
sergerde
* (kt, olumsuz ilerde) Eleba.
sergerdelik
* Eleba lk.
sergi
* Al cn n grmesi, semesi iin dizilmi eylerin tm ve bu nesnelerin serildii yer.
* Halkn gezip grmesi, tanmas iin uygun biimde yerletirilmi rnlerin, sanat eserlerinin tm.
* Bir yerin, bir lkenin veya eitli lkelerin kendine zg, tarm sanayi vb.rnlerini tantmak iin bunlarn
uygun bir biimde gsterildii yer, meher.
* Yayg, kilim.
sergi amak
* sergilemek.
sergi evi
* Sanat eserlerinin sergilenmesi iin hazrlanm yer.
sergi sermek
* kurutmak veya gstermek iin bir eyi dz bir yere yaymak.
sergici
* Mallarn sergileyerek satan kimse.
sergileme
* Sergilemek ii, tehir.
sergilemek
* Baz eyleri gstermek, tan tmak veya satmak amacyla herhangi bir biimde, herkesin grebilecei bir yere
yerletirmek, tehir etmek.
* Vermek veya sunmak.
sergileni
* Sergilenmek ii veya biimi.
sergilenme
* Sergilenmek ii.
sergilenmek
* Sergilemek ii yaplmak.
* Verilmek veya sunulmak.
sergileyi
* Sergilemek ii veya biimi.
sergilik
* Sergi yeri.
* Sergilenenlerin bulunduu yer, stand.
sergin
* Serilmi olan.
* Yatan (hasta).
sergin vermek
* hastalanp yataa yatmak.
sergzet
* Serven, macera.
sergzeti
* Maceray seven, maceraya at lan kimse.
serhat
* S nr boyu.
seri
* Herhangi bir bakmdan bir btn oluturan eylerin tm, dizi.
* Bir fabrika veya atlyenin uzun bir sre ayn i zerinde alt retim tipi.
seri
* Hzl.
serian
* abuk, arabuk.
serigrafi
* Bir lstik silindir ile uygun bir malzemenin ablon maskeye bast rlarak grntnn bir yzey zerine
geirilmesi ilemi.
serili
* Serilmi, yaylm .
serilip serpilmek
* rahat bir biimde yatmak.
* gelimek.
serilip yatmak
* rahat bir biimde yatmak.
serili
* Serilmek ii veya biimi.
serilme
* Serilmek ii.
serilmek
* Sermek ii yaplmak.
* Uzanmak.
serim
* Genellikle tiyatro eserlerinde giri blm.
serin
* (hava iin) Az souk, l k ile souk aras.
* Hoa giden, hafif bir soukluk veren (ey).
serin kanl
* Kolayca fke, tel ve heyecana kap lmayan, souk kanl.
serin kanl lk
* Serin kanl olma durumu, souk kanll k.
serin tutmak
* scaktan etkilenmeden daha souk bir durumda bulundurmak.
serince
* Az serin, serine yak n.
serinleme
* Serinlemek ii.
serinlemek
* (hava) Serin bir duruma gelmek, hafife soumak, serinlemek.
* Hoa giden hafif soukluu duymak.
* Biraz avunarak ferahlamak.
serinlenme
* Serinlenmek ii veya durumu.
serinlenmek
* Serinlik duymak.
serinleme
* Serinlemek durumu.
serinlemek
* Serin duruma gelmek, serinlemek, serinlik vermek.
serinletme
* Serinletmek ii veya durumu.
serinletmek
* Serin duruma getirmek, serinlik vermek.
serinlik
* Serin olma durumu.
* Serin hava.
serinlik vermek
* serin duruma getirmek.
* acsn, skntsn azaltmak, avundurma.
* rahatlatmak, huzura kavuturmak.
seri
* Sermek ii veya biimi.
serke
* Kafa tutan, ba kaldran.
serkelik
* Kafa tutma, ba kald rma.
serlevha
* (yazlarda) Bal k.
sermaye
* Bir ticaret iinin kurulmas, yrtlmesi iin gereken ana para ve paraya evrilebilir mallarn tamam, ana
mal, kapital.
* Varlk, servet.
* Konu.
* Genel ev kadn.
sermaye piyasas
* Kanunla dzenlenmi hisse ve tahvil alm satmn n yapld ticaret merkezi.
sermaye yapmak
* i yeri amak iin gereken paray biriktirmek, vermek.
sermayeci
* Bir ie sermaye koyan kimse, ana malc, kapitalist.
sermayecilik
* Sermayeci olma durumu.
sermayedar
* Sermayesi olan.
* Sermayeci, ana malc, kapitalist.
sermayeli
* Sermayesi olan.
sermayesiz
* Sermayesi olmayan.
sermayesizlik
* Sermayesiz olma durumu.
sermayeyi dorultmak
* ticaret iin ortaya konan ana paray bat rmadan iletmek ve para kazanmak.
sermayeyi kediye yklemek
* parasn yiyip bitirmek.
serme
* Sermek ii.
* Sac ekmei.
sermek
* Asmak.
* Gstermek amac yla asmak veya yaymak.
* Kurutmak iin dz bir yere yaymak.
* Aarak yaymak veya demek.
* Boylu boyunca yere yatrmak, drmek veya h rpalamak.
* Bolamak, savsamak.
sermest
* Esrik, sarho.
sermest olmak
* ok holanmak.
sermestane
* Sarhoa, sarho olarak.
sermest
* Sarholuk.
sermestlik
* Sarho olma durumu.
sermuharrir
* Bayazar.
sermrettip
* (basm evinde) Badizgici, bamrettip.
serpantin
* Elencelerde kullanmak iin kendi zerine sarlarak hazrlanan, savrulduunda zlen, renkli kttan
yaplm ince ve uzun erit.
* Kalorifer tesisatnda bklm borularla yaplm s t c.
* Ylan ta.
serpe serpe
* Serbest, rahat bir biimde, ekinmeden.
serpeleme
* Serpelemek ii.
serpelemek
* Seyrek damlalar durumunda yamak.
* Srekli olarak ve az serpmek.
serpici
* Su serpen veya su saan alet.
serpilme
* Serpilmek ii.
serpilmek
* Serpmek iine konu olmak.
* Gelimek, bymek.
serpinti
* Dklen veya akan bir eyden srayp serpilen blm.
* Azar azar, kk damlalar veya tanecikler durumunda yaan yamur veya kar.
* Bir durumun etkisinin azalm olduu blm.
serpi
* Serpmek ii veya biimi.
serpitirme
* Serpitirme ii.
serpitirmek
* Azar azar, ince ince yamak (yamur veya kar iin).
* Geliigzel serpmek.
serpme
* Serpmek ii.
* Koni biiminde, ucuna bir sra kurun dizilmi balk a.
* Serpilmi durumda olan.
serpmek
* Bir eyi dalacak biimde dkmek, samak.
* Belli bir yere da lacak biimde dkmek.
* Vermek, samak.
* Azar azar, ince ince yamak.
serptirme
* Serpitirmek ii veya durumu.
serptirmek
* Serpmek iini yapt rmak.
serpu
* Bal k.
sersefil
* ok sefil olan, yoksul.
sersem
* Herhangi bir sebeple bilinci ve duygular zay flam olan.
* Dnmeden hareket eden, ne yapt nn farknda olmayan.
sersem etmek (veya serseme evirmek)
* sersemletmek.
sersem gibi
* serseme yakr biimde.
sersem sepelek
* Sersem bir biimde, sersemlii gemeden.
sersemce
* Sersem (bir biimde).
sersemleme
* Sersemlemek, sersemlemek durumu.
sersemlemek
* Sersem duruma gelmek.
sersemletme
* Sersemletmek ii.
sersemletmek
* Sersemlemesine sebep olmak.
sersemlik
* Sersem olma durumu veya sersemce i.
serseri
* Belli bir ii ve yeri olmayan babo kimse, kabaday, hayta, holigan.
* Tutars z, beenilmeyen davran lar olan.
* Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe at lmam olan, rastlantyla gelen.
serseri may n
* Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerletirilen may n.
serseri serseri
* Ba bo, avare, amaszca.
serserice
* Serseri (bir biimde), serseri gibi.
serserileme
* Serserilemek durumu.
serserilemek
* Serseri duruma gelmek, serseri olmak.
serserilik
* Serseri olma durumu veya serserice davran.
serserilik etmek
* serserice davranmak.
serserilik yapmak
* serseri tavrnda davranmak, evreye rahats zlk vermek.
sert
* izilmesi, krlmas, kesilmesi veya inenmesi g olan, pek, kat, yumuak kart .
* Esneklii az olan, kolayca eilip bklmeyen.
* Kolay dayan lmayan, zor katlanlan, etkili, yumuak kart .
* Hrn, fkeli, hiddetli.
* Titizlikle uygulanan, sk.
* Gl kuvvetli.
* Sars c nitelii olan, arpc, keskin, hafif kart.
* Balamas, hogrs olmayan.
* Gnl kr c, kat , ters.
* Minerallerin izilmeye kar gsterdikleri diren.
sert buday
* Krma ve tmeye kar daha direnli olan younluu dier budaylara gre daha yksek bulunan ve tane
kesiti cams grnen buday.
sert damak
* Dama n n blm.
sert doku
* Gergin grnml esnek doku.
sert sert
* Sert olarak, sert bir biimde.
sert su
* Kire derecesi yksek su.
sert tabaka
* Gz yuvarlan n d n rten salam zar; n blmne gz ak denir.
sert nsz
* Sert damakta oluan , h, f, k, p, s, , t nszleri, tmsz, tonsuz nszler.
sert zar
* Beyni saran zarlarn en d ta ve en sert olan .
sertabip
* Bahekim.
sertelme
* Sertelmek durumu.
sertelmek
* Direnci artmak.
* Sert, fkeli bir durum almak, sertlemek.
sertifika
* renim belgesi.
sertifikal
* Sertifikas olan.
sertifikasyon
* Tasdik etme, tasdik.
sertitikas z
* Sertifikas olmayan.
sertlenme
* Sertlenmek durumu.
sertlenmek
* Sert bir tavr almak.
sertleme
* Sertlemek ii.
sertlemek
* Sert bir durum almak, katlamak.
* Gc artmak, zorlu bir durum almak.
* Sert, krc olmak.
sertletirici
* Kimyasal tepkimeli yapay reine tutkal ve verniklerinde, kuruma ve sertlemeyi salamak iin kullan lan,
sv veya toz hlinde olan kimyasal yardmc madde.
sertletirme
* Sertletirmek ii.
sertletirmek
* Sert bir duruma getirmek, sertlemesine sebep olmak.
sertlik
* Sert, kat olma durumu.
* Sert, krc, kat davran, iddet, husumet.
serum
* Pht lama sonunda kandan ayrlan s v blm.
* Mikroplu bir hastal a veya zehirli bir maddeye kar alanm bir hayvann zellikle atn kanndan elde
edilen s v madde.
* Hcre yenilenmesini hzland ran, deriyi besleyen, su kaybn , cildin solunumunu ve doal savunmasn
kuvvetlendiren sv.
serven
* Bir kimsenin bandan geen veya iine atlm olduu heyecanl olay, macera, sergzet, avantr.
servenci
* Serven geirmeye, servenlere atlmaya merakl , macerac, maceraperest.
servencilik
* Servenci olma durumu, macerac lk.
servenli
* Serveni olan, maceral .
servensiz
* Serveni olmayan, maceras z.
servet
* Varlk, zenginlik, mal mlk.
servet sahibi
* Mal mlk ok olan kimse, varlkl , zengin.
servi
* Servigillerden, Akdeniz blgesinde ok yetien, k n yapraklar n dkmeyen, ince uzun bir aa (Cupressus
sempenvirens).
servi boylu
* nce ve uzun boylu (kimse).
servigiller
* Kozalakllardan, servi, ard, maz gibi aalar iine alan, iekleri bir veya iki evcikli bir bitki familyas.
servilik
* Servisi ok olan yer.
servis
* Sofrada hizmet etmekle grevli kimsenin yapt i ve bu iin yaplma biimi, sofra hizmeti.
* Yemekte gerekli olan tabak, atal, bak, ka k, peete gibi eylerin tm.
* Bir ynetimde, bir kurum veya kuruluta, btnn bir parasn oluturan i, hizmet; bu iin yapld yer
ve burada grevli kimselerin tm.
* Herhangi bir kuruluun ula m ilerinde kullanlan tama arac.
* Voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna balama vuruu.
servis arabas
* Bir kurum veya kuruluun grevlilerin, rencilerin tanmas iin hizmet veren ara.
* Lokantalarda mteriye hizmet vermek zere kullanlan tekerlekli araba.
servis arac
* Servis arabas.
servis asansr
* Bir kurum ve kuruluta hizmet iin kullanlan asansr.
servis atmak
* voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna balama vuruunu yapmak.
servis istasyonu
* Motorlu ta tlar n benzin ald , bakmlar nn yapld yer.
servis kap s
* Otel, byk ev veya apartmanlarda hizmetlilerin ve satclarn kulland ayr kap .
servis merdiveni
* Bir kurum veya kuruluta yalnzca hizmet iin kullanlan merdiven.
servis otobs
* Bir kurum veya kuruluun alanlarn tamak iin kullan lan otobs.
servis taba
* Sofraya yemein getirildii byk tabak.
servis takm
* Yemek takm.
servis yapmak
* (sofrada) hizmet etmek ve yemei datmak.
servisi
* Yetkili serviste alan kimse, servis yapan kimse.
servise kmak
* ula m arac ile rencileri veya numaralar gidecekleri yere tamak.
seryaver
* Bayaver.
seryum
* Atom numaras 58, atom arl 140,1 olan, 6,7 younluunda, 8100 C de eriyen, birleme deeri baz
birleiklerde 3, baz lar nda 4 olan, gm parlakl nda, akkor temeline dayanan lmbalar n yapmnda kullanlan bir
element. Ksaltmas Ce.
seryumlu
* Birleiminde seryum bulunan.
serzeni
* (bir eyi) Baa kakma, sitem etme, takaza.
serzenite bulunmak
* (bir eyi) baa kakmak, sitem etmek, takaza etmek.
ses
* Kula n duyabildii titreim.
* Cierlerden gelen havan n ses yolunda yapt titreim.
* Gzel ve etkileyici ses.
* Duygu ve dnce.
* Herhangi bir davran, tutum karsnda uyanan ruh tepki.
* Aralar nda uyum bulunan titreimler.
ses aleti
* Ses ayg t .
ses aygt
* Sesin meydana gelmesi iin gerekli olan aletler btn.
ses bilgisi
* Bir dilin seslerini boumlanma noktalarn , boumlanma zellikleri vb. bak m nlardan inceleyen dil bilimi
kolu, fonetik.
ses bilimi
* Szl dilde, anlam ayrm oluturan yakn ses birimlerini, dil yaps bakmndan inceleyen dil bilimi kolu,
fonoloji.
ses birimi
* Dildeki baka seslerle kurduu iliki ynnden belirlenen ay rc zellii bulunan ses esi, fonem.
ses karmamak (veya etmemek)
* bir eyi ho grerek kar kmamak, itiraz etmemek.
ses kmamak
* haber gelmemek.
ses dalgalar
* Titreim etkisiyle cisimlerde oluan dalgalar.
ses deimesi
* Dilde kendiliinden veya bir etkenle oluan ses bakalamas: hidmet > hizmet, kat > kat, Necdet >
Nejdet gibi.
ses duvar
* Havada ses h zna yakn bir h zla hareket eden bir cismin oluturduu aerodinamik olaylarn tm.
ses dmesi
* Kelimede bir sesin kaybolmas: s cak > scak, stma > stma gibi.
ses etmek
* seslenmek.
ses ikizlenmesi
* Baz szlerde trl sebeplerle ayn nlnn veya ayn nszn yan yana bulunmas : yaa > yaa, sekiz >
sekkiz, aal k > aal k gibi.
ses ikizlemesi
* Baz kelimelerde iki nl veya iki nszn yan yana gelerek tek sese dnmesi.
ses kakm
* Kulaa ho gelmeyen hece veya szlerin bir araya gelmesi.
ses karlanmas
* Bir dilde bulunmayan bir sesi benzeri bir sese evirme: Arapa Fadl > Trke Fazl, Arapa hidmet >
Trke hizmet gibi.
ses kesilmek
* ses, artk duyulmamak.
ses kirii
* Grtla n iinde ikisi sada, ikisi solda bulunan ve havan n titremesiyle ses karmay salayan kvrm.
ses kirileri
* Grtla n iinde ikisi sada, ikisi solda bulunan ve havan n gemesiyle titreerek ses karan drt kvrm.
ses kua
* zerinde bir veya birka ses yolu bulunan kuak.
ses organlar
* Ses karmaya yarayan organlarn her biri.
ses perdesi
* Sesin alak veya yksek olmas durumu.
ses seda
* Haber, iz, almet, belirti.
ses seda kmamak
* haber kmamak veya hibir tepki grlmemek.
ses seda kesilmek (veya kalmamak)
* hibir ses duyulmamak.
ses seda yok
* "hi haber gelmedi" anlamnda kullanl r.
ses soluk
* Patrt, grlt.
* Haber.
ses telleri
* Grtla n iinde havann titremesi ile sesin olumas n salayan organlar.
ses tremesi
* Bir szn asl nda bulunmayan bir nl veya nszn sonradan tremesi: urmak > vurmak, hkm >
hkm gibi.
ses uyumu
* nl ve nsz uyumu.
ses vermek (veya vermemek)
* herhangi bir sesi karmak (veya karmamak).
* bir arya karlk vermek (veya vermemek).
ses yitimi
* Ses kirilerinin eitli sebeplerle ileyememesi yznden sesin ksl p yok olmas, afoni.
ses yolu
* Sesin olumas iin ak cierlerden gelen havan n grtlak, burun veya azda izledii yol.
* Bir ses kua nda yer alan, ses titreimlerinin grntlerini ta yan bir veya birka dar yol.
ses ynetmeni
* Radyo ve televizyonda ses dzenini salamakla grevli kimse.
sesi
* Radyoda, televizyonda ses kayd yapan ve yayn srasnda ses dzenini ayarlayan teknik grevli, tonmayster.
sesil
* Sesleri btn zellikleri ve ayrntlaryla gsteren, fonetik.
sesil alfabe
* Bir konumann ses zelliklerini ayrntl olarak gsteren alfabe.
sesil yaz m
* Kelimelerin seslendiriliteki deerlerini olduu gibi yanstan yaz.
seselim
* Rezonans, tannanl k.
sesi (veya sesi soluu) kmamak
* bir ey sylemeyerek susmak.
sesi ayyuka kmak
* ok yksek sesle barmak.
sesini karmamak
* bir ey zerindeki dncesini sylememek.
sesini kesmek
* sylemekte iken susmak.
sesini ksmak
* sesini alaltmak.
sesini ykseltmek
* yksek, fkeli bir sesle sylemek.
seslem
* Hece.
sesleme
* Seslemek ii veya durumu.
seslemek
* Dinlemek, kulak vermek.
* a rmak.
seslendiri
* Seslendirmek ii veya biimi.
* Seslendirme.
seslendirme
* Seslendirmek ii.
* Sesin, ekimden sonra film zerine geirilmesi, kaydedilmesi.
seslendirmek
* Sesli duruma getirmek, sesli olmas n salamak.
* (bir notay) Perdeli okumak.
sesleni
* Seslenmek ii veya biimi.
seslenme
* Seslenmek ii.
* Sz birine veya birilerine yneltme, hitap.
seslenmek
* Uzaktan bararak, armak, nlemek.
* Bir ey sylemek iin sesini karmak veya cevap vermek.
* Sz birine veya birilerine yneltmek, birine kar sylemek, hitap etmek.
sesli
* Sesi olan, ses karan.
* Ses kararak.
* Bkz. nl.
sesli film
* Grntlere ilikin sesi de veren film.
sesli harf
* nl.
sesli okuma
* Yksek sesle okuma ii veya biimi.
sesli ta
* Vurulduunda nlama sesi veren, gri veya yeil renkli, ortoklazl yanarda kayas , fonolit.
sesli uyumu
* nl uyumu.
seslik
* Her tr sesli belgelerin sakland yer.
sesliki
* Arivlenmi ses belgelerini koruyan, gzeten grevli.
sessiz
* Sesi olmayan, sesi kmayan.
* Ses, grlt karmadan yap lan.
* Az konuan, suskun, skt.
* Yumuak huylu, kendi hlinde ve sakin (kimse).
* Ses ve grlt karmadan.
* Bkz. nsz.
sessiz film
* Grntlerin yan sra bu grntlere ilikin sesi vermeyen film.
sessiz harf
* nsz.
sessiz okuma
* Yksek sesle deil, iinden okuma.
sessiz sedasz
* Sakin, kendi hlinde (kimse).
* Kimse duymadan, grmeden, sessiz ve grltsz bir biimde.
sessiz sessiz
* Sessiz olarak, sessiz bir biimde.
sessiz uyumu
* nsz uyumu.
sessiz yry
* Bir dnce, davran veya uygulamay , yersiz bularak kar kmak amac yla sessiz olarak yaplan toplu
yry.
sessizce
* Sessiz bir biimde, sessiz olarak.
sessizleme
* Sessizlemek ii.
sessizlemek
* Sessiz duruma gelmek, sessiz olmak.
sessizlie gmlmek
* hi sz etmemek, sesi kmamak, susmak.
sessizlik
* Sessiz olma durumu.
* Ortalkta grlt olmama durumu, skt.
sesta
* E sesli, e adl, homonim.
seste
* Bkz. sesta.
sesyayar
* Sesleri radyo dalgalar marifetiyle yayma aleti.
sesyazar
* nceden zel bir madde zerine tespit edilmi sesleri, istenildiinde tekrar eden alet, fonograf, gramofon.
set
* Topran kay p akmasn veya suyun yaylmasn nlemek iin yaplan kaln duvar.
* Bulunulan yerden daha yksekte kalan dzlk.
* Seki.
* Ateli silhlarda namlunun iindeki helisin k nt blm.
set
* Pingpong, voleybol gibi oyunlarda man her bir blm.
set ekmek
* suyun akmasn, topra n kaymas n nlemek iin duvar yapmak.
* bir ii, bir davran, bir istei nlemek, engellemek.
seter
* Uzun tyl ngiliz kpei.
setir
* Bir eyi rtme, gizleme.
setli
* srdrc bir maden suyu.
* Karbonat katlarak kprtlm limonata.
setre
* Dz yakal, n ilikli bir tr ceket.
setretme
* Setretmek ii.
setretmek
* Bir eyi rtmek, gizlemek.
setriavret
* Ay p yerlerini rtme.
sevap
* Hay rl bir davran kars nda Tanr tarafndan verileceine inanlan dl.
* Tanr taraf ndan dllendirileceine inanlan davran.
sevap kazanmak (veya ilemek)
* hayrl bir davranta bulunmak.
sevda
* Gl sevgi, ak.
* Ar ve gl tutku; istek.
sevda ekmek
* birine tutkun olmak, ak tutkusu iinde olmak.
sevdalan
* Sevdalanmak ii veya biimi.
sevdalanma
* Sevdalanmak ii.
sevdalanmak
* Sevdaya tutulmak.
sevdal
* Sevdaya tutulmu olan, tutkun, vurgun, ak.
* Bir eye gereinden ok dknlk gsteren, eilim duyan.
sevdasna dmek
* bir seyi amalamak, baarmaya al mak.
sevdiceim
* Sevgilim.
sevdirme
* Sevdirmek ii.
sevdirmek
* Sevmesini salamak.
sevecen
* Ac yarak ve koruyarak seven, efkatli, mfik.
sevecenlik
* Ac yarak ve koruyarak sevme, efkat.
sevgi
* nsan bir eye veya bir kimseye kar yak n ilgi ve bal lk gstermeye ynelten duygu.
sevgi beslemek
* sevgi duymak, sevmek.
sevgi seli
* Sevginin youn olarak sergilenmesi.
sevgili
* Sevgi ve bal lk duyulan.
* Sevilen, k olunan kimse, dost, yar.
sevgisiz
* Sevgisi olmayan.
sevi
* Ar sevgi ve bal lk duygusu, ak.
sevici
* E cinsel kadn.
sevili
* Sevilmek ii veya biimi.
sevilme
* Sevilmek durumu.
sevilmek
* Sevgi duyulmak, sevgi beslenilmek, beenilmek.
sevim
* Sevmek ii, sevgi.
* Bir kimse veya bir eyde bulunan ve o kimse veya eyi bakalarna sevdiren zellik.
sevimli
* Hoa gitme zellii olan, hoa giden, irin (canl lar iin).
sevimlileme
* Sevimlilemek ii.
sevimlilemek
* Sevimli duruma gelmek.
sevimliletirme
* Sevimliletirmek ii.
sevimliletirmek
* Sevimli duruma getirmek, sevimli olmas n salamak.
sevimlilik
* Sevimli olma durumu.
sevimsiz
* Hoa gitmeyen (canl lar iin).
* Honutsuzluk, memnuniyetsizlik yaratan (ey).
sevimsizleme
* Sevimsizlemek ii.
sevimsizlemek
* Sevimsiz duruma gelmek.
sevimsizlik
* Sevimsiz olma durumu.
sevinci kursanda kalmak
* bir engel sebebiyle sevinemez duruma gelmek.
sevincinden az kulaklar na varmak
* ok sevinmek.
sevin
* stenen veya hoa giden bir eyin olmasyla duyulan coku.
sevin gz yalar (veya sevin yalar ) dkmek
* sevinten alamak.
sevinli
* Sevinci olan ve sevin veren.
sevinsiz
* Sevinci olmayan, sevin vermeyen.
sevinten umak
* ok sevinmek.
sevindirici
* Sevindiren, sevinilmesine yol aan, sevin uyandran.
sevindirme
* Sevindirmek ii.
sevindirmek
* Sevinmesine yol amak, sevinmesini salamak.
sevini
* Sevinmek ii veya biimi.
sevinme
* Sevinmek ii.
sevinmek
* Sevin duymak.
Sevir
* Boa burcu.
sevi
* Sevmek ii veya biimi.
sevime
* Sevimek ii.
sevimek
* Birbirini sevmek.
* Cinsel ilikide bulunmak, ak yapmak.
seviye
* Dzey.
seviyeli
* Dzeyi, deeri yksek olan.
seviyesiz
* Dzeyi, deeri dk, baya olan.
seviyesizlik
* Seviyesiz olma durumu.
sevk
* Gnderme, gtrme.
* Srkleme, itme.
sevk etmek
* gndermek, gtrmek.
* srklemek, itmek.
sevk olmak
* gnderilmek.
sevk pusulas
* Askerlik karar al narak birliine gnderilecek askerin durumunu bildiren ve askerlik ubelerince verilen
belge.
sevk tabii
* gd, insiyak.
sevkiyat
* Silhl Kuvvetlerde, personel, silh, ara, yiyecek gibi ikmal maddelerinin, stratejik ve taktik amalarla bir
yerden baka bir yere gnderilmesi.
sevkulcey
* Strateji.
sevme
* Sevmek ii.
sevmek
* Sevgi ve bal lk duymak.
* Birine sevgiyle balanmak, gnl vermek.
* ok holanmak.
* Okamak.
* Yerini, artlar n uygun bulmak.
sevsinler!
* sevilmeyen, hoa gitmeyen bir davranta bulunan bir kimse iin alay yollu sylenir.
seyahat
* Gezi, yolculuk.
seyahat acentesi
* Gezi sras nda yolcularn eitli ihtiyalarn kar layan ticar kurulu.
seyahat etmek
* uzak yerleri gezerek grmek, yolculuk etmek.
seyahatname
* Bir yazarn gezip grd yerlerden edindii bilgi ve izlenimlerini anlatt eser.
seyek
* Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn birli gelmesi, bir.
seyeln
* Akma, aknt .
* Ak.
seyfiye
* Osmanl Devletinde Yenieri Oca kaldrldktan sonra, yerine kurulan yeni ordu rgtnde grev yapan
subaylarn oluturduu asker sn f.
seyir
* Gidi, yry, ilerleyi.
* Bir yerden baka bir yere gitmek iin yola kma.
* Elenmek iin bakma, holanarak bakma.
* Bak p elenecek ey, elendirici durum.
seyir etmek
* Bkz. seyretmek.
seyirci
* Bir olay gren, izleyen kimse, izleyici.
* zlemek, elenmek iin bakan kimse, izleyici.
seyirci kalmak
* bir olay kar s nda hibir tepki gstermeyerek ie kar mak.
seyirlik
* Seyir iin olan.
seyirlik oyun
* Seyirci nnde gsterilen, genellikle beceriye dayanan, elendirici nitelikteki oyun.
seyirtme
* Seyirtmek ii.
seyirtmek
* Komak.
seyis
* Ata bakan, t mar eden kimse, at bakcs.
seyislik
* Ata bakma ii, at bakc l.
seyit
* Bir topluluun ileri gelen kiisi.
* Hz. Muhammed'in soyundan olan kimse.
Seyln ta
* Yapsnda alminyum ve demir bulunan bir granat tr, seylan.
seyln
* Seyln ta.
seylp
* Su baskn, tama, takn, feyezan.
seymen
* Bkz. Semen.
seyran
* Gezme, gezinme.
seyran etmek (veya eylemek)
* gezmek, gezinmek, dolamak.
seyrana kmak
* gezmeye, gezintiye kmak.
seyranlk
* Gezinti yeri.
seyre dalmak
* bir eye kendini vererek bakmak.
seyredilme
* Seyredilmek ii veya durumu.
seyredilmek
* Seyretmek iine konu olmak.
seyrek
* Benzerleri veya paralar arasnda ok aral k bulunan, aralkl, sk kart.
* ok bulunmayan, az rastlanan.
* Uzun zaman aralklar yla, arada srada.
* Aralkl olarak, aralkl bir biimde.
seyrek otlatma
* Otlayan hayvanlar n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerine seyrek bir ekilde datlarak, birbirini
rahats z etmeden, obanlar tarafndan otlatlmas.
seyreke
* Biraz seyrek, seyrek (bir biimde).
seyrekleme
* Seyreklemek durumu.
seyreklemek
* Seyrek duruma gelmek, seyrelmek.
seyrekletiri
* Seyrekletirmek ii veya biimi.
seyrekletirme
* Seyrekletirmek ii, seyreltme.
seyrekletirmek
* Seyrek duruma getirmek, seyreltmek.
seyreklik
* Seyrek olma durumu.
seyrelme
* Seyrelme ii.
seyrelmek
* Seyreklemek.
seyreltik
* Seyreltilmi olan, deriik kart.
seyreltiklik
* Seyreltik olma durumu.
seyreltilme
* Seyreltilmek durumu.
seyreltilmek
* (bir s v) Bir miktar su veya sv kat larak az youn duruma getirilmek.
seyreltme
* Seyreltmek ii, seyrekletirme.
seyreltmek
* Seyrekletirmek.
* (svy ) Bir miktar su veya s v katarak az youn duruma getirmek.
seyret!
* Beklenmedik bir ey olacan anlatr.
seyretme
* Seyretmek ii.
seyretmek
* Bir eyin durumunu, oluumunu gzlemek, bakmak.
* Bir olaya karmadan bakmak.
* Elenmek, grmek, renmek vb.iin bakmak, izlemek.
* (gemi iin) lerlemek, yol almak.
* (hastal k iin) Srmek, devam etmek.
seyreyle gmbrty
* kacak olaylar gr, ibretle seyret.
seyreyleme
* Seyreylemek ii veya durumu.
seyreylemek
* (bir eyi) Seyretmek, geriden gzlemek.
seyrsefer
* Gidi geli, trafik.
seyyah
* Gezgin, turist.
seyyal
* Akkan.
seyyanen
* Eit olarak.
seyyar
* Belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin.
* Kolay tanabilen, katlanarak tanabilir duruma getirilebilen, portatif.
seyyar hastahane
* Harektta veya acil durumlarda kullanlmak zere motorize, gezgin hastahane.
* lk yardm antas niteliinde sal k malzemesinin bulunduu dolap veya anta.
seyyar satc
* Belli bir sat yerinde almayan, tketicinin bulunduu yere giderek maln sata sunan kimse.
seyyare
* Gezegen.
seyyiat
* Din bakmndan yap lan ktlkler, gnahlar.
seyyibe
* Dul (kadn).
seyyie
* Ktlk.
* Yanl veya kt bir davran sonucu karlalan kt durum.
seza
* Uygun, yarar, bir eye deer.
sezaryen
* Doumun doal olmad durumlarda kar n ve dl yatan n kesilerek bebein al nmas .
sezaryenli
* Sezaryen ameliyat olmu (kad n veya doum).
sezaryensiz
* Sezaryen ameliyat olmam (kadn veya doum).
sezdiri
* Sezdirmek ii veya biimi.
sezdirme
* Sezdirmek ii.
sezdirmek
* Sezmesine yol amak, belli etmek, hissettirmek.
sezgi
* Sezme yetenei, feraset.
* Sezme gc yerinde olan kimse.
* Gerein deneye veya akla vurmadan, dorudan doruya kavranmas.
sezgicilik
* Bilginin sezgiyle elde edilebileceini savunan retilerin genel ad.
sezgili
* Sezgi ile edinilen, sezgiye dayanan.
sezgisel
* Sezgili.
sezi
* Sezgi.
sezilme
* Sezilmek durumu.
sezilmek
* Bir ey, bir durum anlalmak, hissedilmek.
sezindirme
* Sezindirmek ii.
sezindirmek
* Sezinlemesini salamak, sezdirmek.
sezinleme
* Sezinlemek ii, sezme.
sezinlemek
* Sezer gibi olmak, sezmek.
sezinleyi
* Sezinlemek ii veya biimi.
sezinme
* Sezinmek ii veya durumu.
sezinmek
* Bkz. Sezinlemek.
sezi
* Sezmek ii veya biimi.
sezme
* Sezmek ii.
sezmek
* A k bir kant olmakszn, olmu veya olacak bir eyi anlamak, kestirmek, hissetmek.
* Anlamak, fark etmek.
sezon
* Mevsim.
sez
* Bkz. Mantar meesi.
sezyum
* Atom numaras 55, atom arl 133 olan, 1,90 younluunda, 28C de eriyen ve doada ender rastlanan
bir element. Ksaltmas Cs.
sfagnum
* Bataklklarda, nemli yerlerde kmeler durumunda yetien, kk yaprakl bir tr yosun (Sphagnum).
sfenks
* Yunan mitolojisinde, geen yolculara bir takm bilmeceler sorarak bilmeyenleri yuttuuna inan lan efsanev
yaratk.
* Msr'da eski M s rllar a ndan kalma kadn bal aslan vcutlu heykel.
-s / -si / -su / -s
* Teklik nc kii iyelik ekinin nl ile biten kelimelere eklenen biimi: kap-s, ke-si, ordu-su, t-s
vb.
-s / si / -su / -s
* simlerden "...gibi" anlamna s fat treten ek: buday-s , kad n-s , erkek-si, ocuk-su, l-s vb.
scack
* Yeter derecede ve hoa giden bir scakl olan.
* ten, samim, ho, sevimli, gzel.
sca s ca na
* Vakit geirmeden, vakit geip unutulmadan, hemen.
scak
* Yakmayacak derecede ss olan, yakmayacak kadar s veren, souk kart.
* Iss yksek olan, ok snm.
* Dosta olan, sevgi dolu.
* Havadaki yksek s.
* S cak yer.
* Hamam.
scak bakmak
* anlayla karlamak, olumlu deerlendirmek, ilgi duymak.
scak basmak (veya bastrmak)
* hava ok s nmak.
scak dalgas
* Atmosferde scakln youn olarak olumas ve bir blgeyi etkisi altna almas .
scak harp
* \343 scak sava.
scak kuak
* Olak ve Yenge dnenceleri aras nda kalan geni blge.
scak olmak
* scak artmak.
scak para
* Tedavlde olan para.
scak renkler
* Sar, k rmz ve turuncu renk ve bu renklerin tonlar na verilen ad.
scak sava
* Silha bavurularak yap lan sava.
scak s cak
* S cack, ok scak.
* Soutmadan, lezzeti tad kaybolmadan.
scak yz gstermek
* yak nlk gstererek karlamak.
scaka
* Biraz scak, s caa yakn.
scakkanl
* Normal vcut scakl , iinde bulunduklar ortamn scaklndan bams z olan (hayvan).
* Sevimli, cana yakn, sempatik.
scakkanl lk
* S cak kanl olma durumu.
scaklama
* S caklamak i i.
scaklamak
* S cak duruma gelmek.
scaklatrma
* S caklat rmak ii.
scaklatrmak
* S cak duruma getirmek.
scakl k
* S cak olan eyin durumu, etkisi veya scak olan eyin niteli i, hararet.
* Bir arala veya cihazla llebilen s derecesi, suhunet.
* Is.
* Hamamlarda ykanlan scak yer.
* Sevgi, itenlik ve sevimlilik.
scakl k seviyesi
* Bir noktadan baka bir noktaya sl enerji gitmesine yol aan scakl k derecesi.
scakl kler
* Havann s cakln veya vcudun ss n lmeye, gstermeye yarayan ara, derece, termometre.
scakl kyayar
* Termograf.
san
* S angillerden, fareden iri, zararl birok tr bulunan kemirgen, memeli hayvan (Rattus).
* Fare.
san delie smam, bir de kuyruuna kabak balam
* kendisi snt durumunda iken yanna bir kii daha alm .
* bir ii baaramayacak durumda iken bir i daha ykleniyor.
san delii bin ake
* ka p saklanacak yer yok.
san deliine paha biilmez olmak
* g bir durumda snacak bir yer bulmakta glk ekmek.
san dii
* Giysi veya baka bir ey kenarn kvrp yap lan diki, antika.
san dse ba yarl r
* (evde) yiyecek, kullanacak bir ey yok.
san kr
* S ann ty renginde olan.
san otu
* Arsenik.
san yolu
* Lm yolu veya buna benzer yer alt yolu.
sana dnmek
* st ba ok slanmak.
sangiller
* Omurgal hayvanlardan, sanlar ve s anmslar iine alan geni bir familya.
sanmslar
* Baz s nflandrmalara gre, omurgal hayvanlardan memeliler snfnn, kemiriciler takmn n bir alt takm.
sankula
* Bkz. farekula.
sankuyruu
* Delikleri geniletmek iin kullanlan konik ve uzun bir tr trp.
s p svamak
* fkelenip kaba kfrlerle dolu szler sylemek.
s rgan
* Srgne tutulup her yan pisleten.
s rganlk
* S rgan olma durumu.
sma
* S mak ii.
smak
* Dky doal yolla dar atmak.
* Bozmak, berbat etmek.
srama
* S ramak ii.
* Ayaklarla, birdenbire yeri teperek ksa sre havada kalma.
srama tahtas
* Aratan atlamalarda, zerine hzla basarak ykselme hz kazan lan yayl veya esnek tahtadan eik yzeyli
ara.
sramak
* Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek h zla yukarya veya ileriye atlmak.
* Bir uyar veya heyecan sebebiyle rkerek birdenbire olduu yerde dorulur gibi sars lmak.
* Yerinden koparak h zla, paralar durumunda savrulmak.
* Yaylmak, bir yerden baka bir yere gemek.
sramak
* (sular iin) Sramak, dalgalanmak.
sratma
* S ratmak ii.
sratmak
* S ramak iini yapt rmak.
srayc
* S rayarak ilerleyen.
sray
* S ramak ii veya biimi.
st cafer, bez getir
* birinin berbat bir i grdn anlat r.
sdk
* Doruluk, gereklik.
* ten bal l k.
sdk s yrlmak
* birine kar duyulan gven ve inanc yitirmek.
sfat
* Bir kimsenin grev, dev, toplumsal veya hukuk bak mdan yeri ve zellii.
* Yz, klk ve d grn.
* Bir ismi, nitelik, nicelik, yer, s ra vb.bak m ndan niteleyen, belirten kelime.
sfat takm
* Bir cmlede s fatlarn oluturduu ayr ayr unsurlar.
sfat tamlamas
* S fatlar n kendilerinden sonra gelen bir ad niteleyerek veya belirterek kurduu tamlama.
sfat-fiil
* Fiilden -an (-en), -r (- r, -ir, -ur, -r), -acak (-ecek) gibi eklerle tretilmi isim ve sfat grevinde kullan lan
kelimeler, orta, partisip.
sfat-fiil grubu
* S fat-fiillerin cmlede birlikte kullan ldklar kelimelerle oluturduu grup.
sfatlandrma
* S fatlandrmak ii.
sfatlandrmak
* Herhangi bir kimseye bir s fat veya unvan vermek.
sfatlat rma
* S fatlatrmak ii.
sfatlat rmak
* Bir sz sfat durumuna getirmek, s fat olarak kullanmak.
sf r
* Kendi bana deeri olmayan, ondal k say sisteminde sana geldii rakam on kere byten iaret (O).
* Hi yok.
* Kt, baarsz, verimsiz.
sf ra inmek
* bitmek, tkenmek, yok olmak.
* futbol, hentbol gibi oyunlarda hcum oyuncusu rakip alanda biti izgisine kadar gitmek.
sf ra s fr, elde var sfr
* btn al malarn boa gittiini, istenilen sonucun alnamad n anlatr.
sf rc
* Derslerde, rencilere ok sfr veren (retmen).
sf rdan balamak
* en batan, hibir eye sahip olmadan bir ie girimek.
sf r tketmek
* gc kalmamak.
* yoksul duruma gelmek, yoksullamak.
* lmek.
sf rlama
* S frlamak ii.
sf rlamak
* Bir denklemdeki btn terimleri yalnz bir yanda toplayarak denklemin br yan n eit duruma getirmek.
* Sayma ilemi yapan bir gstergeyi sf r say s na getirmek.
s
* (gl, deniz, akarsu vb. iin) Derinlii az, dibi yzeyine yakn olan.
* Ayrntya inmeyen, yeterli olmayan, yzeyde kalan.
sa
* Bir kondansatrn elektrik yma snr, kapasite.
samak
* Bkz. svamak.
samsal
* Besin maddelerinin sindirim kanal iinde ilerlemesini salayan (hareket).
sdr lma
* S drlmak ii.
sdr lmak
* S drmak ii yaplmak.
sdr
* S drmak ii veya biimi.
sdrma
* S drmak ii.
sdrmak
* (bir kab n veya bir yerin) ine aldrmak.
sn
* Ala geyik.
snak
* Yamur, gne veya eitli tehlikelerden korunmak iin sn lacak yer, melce.
* zellikle dman atlarndan, hava bombardmanlarndan korunmak iin yap lm yer.
* Ktlklerden koruyan, snlan kimse veya ey.
snk
* Baka bir lkeye veya yere s nm olan kimse, mlteci, s nmac.
snlma
* S n lmak ii.
snlmak
* S nmak ii yap lmak.
sn
* S nmak ii veya biimi.
snma
* S nmak ii, iltica.
* Yar s rasnda, rzgar n etkisinden korunmak iin baska bir yarnn arkasna sinme.
snma cebi
* Kara yollarnda aralar n durmasna, beklemesine ayrlm, sa tarafta yer alan blm, alan.
snma hakk
* Genellikle bir ceza kovuturma ve mahkmiyetten kurtulmak amacyla yabanc bir lkeye kama veya
yabanc lkedeyken geri verilmemeyi isteme, iltica hakk .
snmac
* Baka bir lkeye veya yere s nm olan kii, snk, mlteci.
* Yabanc bir lkede iltica etmeden nce belirli bir sre kalan kimse.
snmacl k
* S nmac olma durumu.
snmak
* Tehlikelerden kaarak gvenilir bir yere ekilmek.
* Korunmak amac yla bir yere veya birine bavurmak, bakalarnn yardm ve korunmasna ihtiya duymak.
* Genellikle siyas sebeplerle kendi lkesinden kap baka lkeye gitmek, iltica etmek.
* Gvenmek, yardm istemek veya ummak.
snt
* Bulunduu yerde kalmas istenmeyen, varl gereksiz grlen kimse.
sr
* Gevi getirenlerden, boynuzlu byk ba evcil hayvanlarn genel ad.
* Anlays z, kaba saba kimse.
sr eti
* S rdan elde edilen, besleyici bir krmz et tr.
sr mantar
* S r trnde grlen bir tr mantar.
sr sinei
* Yumurtalar n s rn teni altna brakan sinek (Tabanus bovinus).
sr eridi
* S r tenyas.
sr tenyas
* erit, aptesbozan.
sr vebas
* S rlarda yaygn olarak grlen veba tr.
src
* S r besleyen veya satan kimse.
src k
* Seregillerden, siyah renkli, uzun gagal , sereden iri, tc bir ku, ekirge kuu (Sturnus vulgaris).
src lk
* S rcn n ii veya meslei.
srdili
* S r diligillerden, 30-60 cm ykseklikte, tyl, ok y llk ve otsu bir bitki, kz dili (Anchusa officinalis).
* Cnk.
srdiligiller
* ki eneklilerden, s r dili ve havac va bitkilerini iine alan familya.
srgz
* kz gz, mast iei, arnika.
srkuyruu
* S racagillerden, lkemizde yaban olarak birok trleri yetien, tyl yaprakl, sar iekli bir kr bitkisi
(Verbascum).
srd
* Krlarda grlen bir tr al cinsi bitki.
srtma
* S r gden kimse, sr oban.
sma
* S mak ii.
smak
* Ancak s mak, glkle s mak.
strma
* S trmak ii.
strmak
* Glkle sd rmak.
sla
* lkemizde Mula ilinde yetien, 20 m ykseklie eriebilen, nar grnnde bir aa, sigala, gnlk
aac (Liquidambar orientalis).
sla ya
* S la aacnn gvdesinden elde edilen bir ya.
slama
* S lamak ii.
slamak
* S duruma gelmek.
slk
* S olma durumu.
* S (yer).
* Yzeyde kalma durumu, derine inmeme durumu.
sma
* S mak ii veya durumu.
smak
* Bir kaba, bir yere btnyle girebilmek veya iinden geebilmek.
* Uygun olmak.
shhat
* Salk, esenlik.
* Doruluk.
shhatler olsun
* hamamdan kanlara veya tra olanlara sylenen bir nezaket sz.
shhatli
* Salkl .
shh
* Salkla ilgili, sala yarar.
shh imdat
* lk yardm, acil yardm.
shh tesisat
* Yaplarda temiz ve atk su ile ilgili donan m.
shh tesisat
* Yaplarda temiz ve atk su ile ilgili ileri yapan donanmc.
shh tesisatl k
* S hh tesisat nn ii veya meslei.
shhiye
* Salk ilerinin tm.
shhiyeci
* Salk memuru, sal k grevlisi.
* Orduda basit salk ileri grebilecek kadar bilgi ve tecrbesi olan er, avu veya baavu.
shr
* Akrabalk, h s mlk.
shriyet
* Evlenme sonucu oluan yak nlk, akrabal k, dnrlk, hsml k.
shriyet peyda etmek
* akrabalk oluturmak.
sk
* Benzerleri veya paralar arasnda ok az aralk bulunan, seyrek kart .
* ok bulunan, ok rastlanan.
* Ksa zaman aralklar yla, az aralklarla.
* Aralks z olarak, aralarnda az aral k brakarak.
sk boaz
* Bir ey yapt rmak iin "birini zorlamak, bask yapmak" anlam na gelen sk boaz etmek deyiminde geer.
sk otlatma
* Otlayan hayvanlar n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerinde ok s k bir sr hlinde, birbirlerine
yak n bir ekilde obanlar taraf ndan otlatlmas.
sk sk
* Az aralklarla.
* (zaman iin) Aras ok gemeden, az aralkla, s k olarak, ska.
skacak
* Bir nesneyi, iki a rl k arasnda mekanik olarak skt rmaya yarayan ara.
* Genellikle meyve skmak iin kullanlan her tr ara.
ska
* Olduka sk.
sk
* Dar.
* yice sktr lm, doldurulmu, tkz; gevek olmayan.
* Zorlu, gl ve etkili.
* Dikkatli, titiz ve gz yummadan uygulanan.
* lkelerine ok bal , hogrs olmayan, kat.
* Youn ve acele.
* Cimri.
* S kca, iyice, disiplin.
* Zorlayc durum.
* Azdan dolma ateli silahlarda, barut ve kurunun stnden namluya sokulup bast rlan bez ve kat
paralar gibi eylerin tm.
* Gl ve abuk, hzl.
sk azl
* Gizli kalmas gerken eyleri bakas na sylemeyen, s r tutabilen ketum.
sk basmak
* gl davranmak, direnmek.
sk denetim
* Sansr.
sk doku
* Gzenekleri ve z nlar aka grnmeyen, y l halkalar biimde birbirinden ayr lamayan aalarn
dokusu.
sk durmak
* gl, dayan kl olmak, dikkatli bulunmak.
sk dzen
* Bir topluluun yasa ve tzklere bal olmas, disiplin, zapturapt.
sk fk
* Birbirine bal ve teklifsiz.
sk s k
* yice.
sk s k ya
* ok sk olarak, s msk.
* yice.
sk tutmak
* nem vermek.
skca
* S k bir biimde, iyice.
skc
* s kan, can skan, tedirgin eden.
sklama
* S klamak ii.
sklamak
* S k duruma getirmek.
* Dolma tfek, tabanca gibi ateli silhlar a zdan doldurup s k trma.
* S ktrmak.
* S ktrmak, bunaltmak veya zorlamak.
sklanma
* S klanmak durumu.
sklanmak
* S klamak ii yaplmak.
sklgan
* Kendinde gereken gven ve cesareti bulamayan, utanga.
sklganl k
* S klgan olma durumu.
skl k
* S k olma durumu.
* Cimrilik, pintilik.
skl
* S klmak durumu veya biimi.
sklma
* S klma ii.
* Utanma ve ekinme duygusu, hicap.
sklmak
* S kmak ii yaplmak.
* Can sknt s duymak.
* Utanp ekinmek.
* S knt ya dmek.
sklmaz
* S klmas olmayan, utanmaz, yzsz.
sklmazlk
* S klmaz olma durumu.
skm
* S kma ii.
* Kapal elin alabildii miktar.
* Bir defada sk lan miktar.
* (ateli silhlarda) Bir at iin yeterli olan miktar.
sknma
* S knmak i i.
sknmak
* Kendini skmak, zorlamak.
sknt
* sizlik, tekdzelik, bezginlik gibi sebeplerden doan ruh yorgunluk.
* Bir bozukluun, kar kl n sebep olduu etkili ve srekli yorgunluk, meakkat, mihnet.
* Yolluk ve paras zln yol at geim darl .
* Sorun, problem, mesele.
* Darlk, yokluk.
sknt basmak
* ok s k lmak, can sknts duymak.
sknt ekmek
* zorluk veya yoksulluk iinde yaamak.
sknt vermek
* tedirgin etmek, bunaltmak.
skntda olmak
* geim darl ekmek.
skntl
* S knt s olan.
* S knt veren, kasvetli, meakkatli, mukass.
sknts olmak
* tedirgin, rahatsz eden bir durumda bulunmak.
* abdesti gelmek, skmak.
skntsz
* S knt s olmayan.
* S knt vermeyen, meakkatsiz.
skntya dmek
* darlk, yokluk iinde olmak.
skntya gelememek
* g ilere dayanamamak.
skk
* S km bir durumda olan.
skklk
* S kk olma durumu.
skma
* S kmak durumu.
skmak
* Birbirine basn yapacak kadar yaklamak.
* Bas nla iki ey arasnda kalmak.
* Dar bir yere zorla smak veya sdrlmak.
* Zor bir durumda kalmak.
* S knt ve darl k vermek, arpnt duymak.
* Abdesti gelmek.
sktr c
* S ktrma iini yapan let.
sktr lma
* S ktrlmak ii.
sktr lmak
* S ktrlmak ii yap lmak.
sktr
* S ktrmak ii veya biimi.
sktrma
* S ktrmak ii.
sktrmak
* Bir eyi dar bir yere zorla sdrmak, tkmak.
* Bir nesneyi sk ca duracak biimde bir yere koymak, yerletirmek veya orada tutmak.
* Gevek veya seyrek olan eyleri birbirine yaklatrarak sk duruma getirmek.
* Bir eyin sk mas na, k s lmas na, ezilmesine sebep olmak.
* Anszn, gizlice ve karsndakinin isteyip istemediine bakmadan bir eyi vermek, tututurmak.
* Kamayacak biimde embere almak, k strmak.
* Zorlamak.
* Elle sarknt lk etmek.
skt
* Komprime.
skt
* Dk.
skya almak
* hareketlerini s nrlamak veya nlemler almak.
* disiplin alt na almak.
skya gelmek
* g bir durumla kar lamak.
skynetim
* Olaanst zamanlarda ve durumlarda lkede gvenliin salanmas ve korunmas iin ordunun
gerekletirdii ynetim biimi, rf idare.
skysa!
* kendine gveniyorsa.
skkn
* ok sklm.
skknlk
* S kkn olma durumu.
sklamak
* Bkz. klaya sklaya.
sklama
* S klamak ii.
sklamak
* S k duruma gelmek veya ska ortaya kmak, sk grlmek.
sklatr lma
* S klatrlmak ii.
sklatr lmak
* S klatrmak ii yaplmak.
sklatrma
* S klatrmak ii.
sklatrmak
* S k duruma getirmek veya ska yapmak, saysn artrmak.
sklet
* Arlk, yk.
* S knt .
sklk
* S k olma durumu.
* Frekans.
* S ka geen, kullanm s k olma.
skma
* S kmak ii.
* Bir tr pantolon veya alvar.
* Dar bir tr kadn yelei.
* S klmaya, suyu alnmaya elverili.
* Bayat ekmein su ile slatl p sklmasyla elde edilen malzemeyi un, tuz ve suyla yourup hamur hline
getirdikten sonra piirilmesi ve arasna kavrulmu soan, peynir konularak yap lan bir yemek.
skma ba
* Kadnlarn ince bir kumala salarn sararak yaptklar bir sa balama biimi.
* Bu ekilde taranan san bir rtyle tamamen kapat lm hli.
* Bu ekilde giyinen kimse.
skma
* Kompresr.
skmak
* evresine sarlarak veya bir ey sararak epevre bas n altna almak.
* Bas nla suyunu, yan, sv ksmn kar p aktmak.
* Dar gelmek.
* Bas nl bir arala fkrtmak, pskrtmek.
* Tetii ekip boaltmak (ateli silhlar iin).
* Bask altna almak, zmek, bunaltmak, zorlamak.
* S knt vermek.
skmalk
* S klmaya elverili.
sktrma
* Tahkimat birimlerinin oynamasn veya kaymasn nlemek amacyla birim ile arazi arasnda kalan
boluklara sktr lan bir tr takoz.
-sl / -sil, -sul / -sl
* simden "...ile ilgili" anlamna sfat treten ek: dudak-sl, damak-sl, di -sil, yok-sul vb.
sla
* Bir sre ayr kald bir yere veya yak nlar na kavumak.
* (gurbetteki bir kimse iin) Doup byd ve zledii yer.
sla zlemi
* Yurtsama, yurt zlemi.
sla sygas
* Zarf-fiil.
slac
* Memleketine, doup byd yere dnerek yak nlarna kavuan kimse.
slaya gitmek
* bir sre ayr kald evini, yurdunu grmeye gitmek.
sma
* S mak durumu veya biimi.
smak
* Krmak, bozmak.
* Yenmek, malup etmek.
sms cak
* ok scak (olarak), scak (bir biimde), pek s cak, spscak.
* ok samim, ok duygulu.
sms k
* ok sk (olarak), sk (bir biimde).
-sn / -sin / -sun / -sn
* sim ve fiil trnden yklemlere eklenen teklik 2. kii eki: akll s n, gen-sin, ocuk-sun, kt-sn, gelirsin,
gelecek-sin, okuyor-sun, lm-sn vb.
-sn / -sin / -sun / -sn
* Teklik 3. kii emir eki: sin/-sun/-sn: al-s n, gel-sin, otur-sun, gl -sn vb.
snaat
* Zanaat.
sna
* Sanayi ile ilgili.
snama
* S namak ii, deneme, tecrbe.
snamak
* Deerini anlamak, gerekli nitelii tay p tamadn bulmak iin birini, bir nesneyi veya bir dnceyi
yoklamak, denemek, tecrbe etmek.
* Bilgisini, yeteneini, yeterliliini veya niteliini yoklamak, imtihan etmek.
snanma
* S nanmak ii.
snanmak
* S namak iine konu olmak.
snatma
* S natmak ii.
snatmak
* S namak iini yaptrmak.
snav
* rencilerin veya bir ie girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak iin yaplan yoklama, imtihan, test.
* Direnme, dayanma, g gerektiren, sonuta bir tecrbe kazandran zor durum.
snav vermek
* snavdan gemek.
snava ekilmek
* (birinin) bilgisi llmek.
snava girmek
* bir kimse, bir konu zerindeki bilgisinin llmesini salamak iin yaplan yoklamada haz r bulunmak.
snay
* S namak ii veya biimi.
sncan
* Sakzl bir tr dikenli al (Astragalus).
snd
* Makas.
snd rlma
* S ndr lmak ii veya durumu.
snd rlmak
* S ndrmak iine konu olmak.
snd rma
* S ndrmak ii veya durumu.
snd rmak
* Krmak, paralamak.
* Yenerek bozmak, malp etmek.
* Sindirmek.
sngn
* Gz korkmu, sinmi (kimse).
* ekingen, rkek.
* zgn, dnceli.
sn f
* rencilerin yll k renime gre ayrldklar blmlerden her biri.
* Ders okutulan yer, dershane, derslik.
* Bir toplumda, ayn grevi yapan, ayn menfaati salayan, ayn sartlarda yaayan byk insan grubu, kls.
* Tak mlardan oluan birlik, dallarn alt blm.
* nemlerine, niteliklerine gre kii veya nesnelerin yerletirildii kategorilerden her biri.
* Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler bei.
sn flama
* Blmleme, tasnif.
sn flamak
* Blmlemek, tasnif etmek.
sn flandrma
* Blmlendirme.
* Karlatrma esas na bal olarak tasnif yapma.
sn flandrmak
* Blmlendirmek.
* Karlatrma esas na bal olarak tasnif yapmak.
sn flan
* S nflanmak durumu veya biimi.
sn flanma
* Blmlenme.
sn flanmak
* Blmlenmek.
sn flama
* S nflamak ii.
sn flamak
* Toplumda snf farklar olumak.
sn fl
* S nf olan.
sn fsal
* S nfla ilgili.
sn fs z
* S nf olmayan.
sn fta akmak
* sn fta kalmak.
sn fta aktrmak
* sn fta brakmak.
sn fta kalmak
* baarl olamayan renci, bir st sn fa geemeyerek ayn s nfta yeniden okumak.
sn k
* Kr k, kk.
* Yenilmi, bozguna uram.
sn k
* Kr k, kk balayan kimse, kk.
sn k lk
* S nknn yapt i.
sn r
* ki komu devletin topraklarn birbirinden ayran izgi, hudut.
* Komu il, ile, ky veya kiilerin topraklarn birbirinden ayran izgi.
* Bir eyin yaylabilecei veya genileyebilecei son izgi, u.
* U, son.
sn r a
* Bir ortamda gelip daha kr c baka bir ortama geerken krlan nn oluturabilecei en byk a.
sn r boyu
* lke snrlar .
sn r ekmek (veya izmek)
* sn rn belirtmek.
* son vermek.
sn r d
* lke snrlar nn tesi.
sn r d etmek
* bir kimseye kendi lkesinde veya yaad baka bir lkede bulunma, yaama hakkn tan mamak, baka
lkeye gndermek.
sn r karakolu
* S nr blgesinde grev yapan kolluk gc.
sn r tesi
* lke snrlar nn d.
sn r ta
* S nr belirlemek iin koyulan ta veya benzeri madde.
sn rda
* Ortak s nrlar olan, hemhudut.
sn rdalk
* S nrda olma durumu.
sn rlama
* S nrlamak ii.
sn rlamak
* S nrn izmek, sn rn belirtmek veya belirlemek.
* Belli bir sn r iinde brakmak, belirlemek.
sn rland rma
* S nrlandrmak ii.
sn rland rmak
* S nrlamak, hudutlandrmak.
sn rlan
* S nrlanmak durumu veya biimi.
sn rlanma
* S nrlanmak durumu.
sn rlanmak
* S nr ekilmek.
* Belli bir sn r iinde braklmak, belirlenmek.
sn rlay
* S nrlamak ii veya biimi.
sn rl
* S nr olan, bir sn rla ayrlm olan, hudutlu.
* S nrlanm , belirlenmi, belirli.
* Miktarca s nrl.
sn rl doru
* Ba ve sonu belli olan doru.
sn rl ortakl k
* Belirli bir sermaye ile kurulan ortaklk.
sn rl say
* Sonsuz deerli olmayan say.
sn rl sorumluluk
* Borlunun borcunu dememesi durumunda, btn mal varl yla deil de mal varlnn bir blmyle
sorumlu olmas durumu.
sn rs z
* S nr olmayan, bir sn rla ayrlmam olan, hudutsuz.
* Pek ok, sonsuz.
sn rs z doru
* Ba ve sonu olmayan doru.
sn rs z say
* Sonsuz deerli say.
sn rs z sorumluluk
* Borlunun borcunu dememesi durumunda alacaklya kar btn mal varl yla sorumlu olmas durumu.
sn rs z yetki
* Yetkilerin alabildiine geniletilmesi.
snma
* S nmak ii veya durumu.
snmak
* Kr lmak, paralanmak, bozulmak.
* Yenilmek, bozguna uramak.
spa
* Eek yavrusu.
spscak
* Pek scak, cana yakn, s mscak.
sr
* Baz nesnelere parlaklk vermek, d etkilerden korumak, szmalarn nlemek gibi amalarla srlen,
saydam veya donuk vernik.
* Aynalarn arkasna ve kaplama metal eyann yzne srlen ince metal tabaka.
sr
* Varl veya baz ynleri aa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan ey, giz.
* nsan akl nn yeterince akl k getiremedii ey.
* Bir iin, bir eyin dikkat, yetenek, tecrbe ve sezgi yardmyla kavranabilen en zor, en ince yan.
* Bir amaca ulamak iin kullanlan, bavurulan zel ve gizli yntem.
sr ktibi
* Kendisine gizli yazlar yazdr lan kimse.
sr kp
* Birok s rlar bildii hlde hibirini a a vurmayan kimse.
sr olmak
* Bkz. srrolmak.
sr tutmak (veya saklamak)
* bir s rr a a vurmamak, bakasna sylememek.
sr vermek (veya szdrmak)
* bir s rr a a vurmak, bakasna sylemek.
sra
* Bir izgi zerinde yan yana veya art arda olan ey veya kimselerin tm, dizi.
* Bu biimdeki topluluun durumu.
* Belirli bir dzene ve nitelie gre dizilme durumu.
* Bir eye ayrlan, uygun grlen veya rastlayan zaman.
* zerinde birka kiinin yer almas na yarar tahtadan oturacak yer.
* Dershane, meclis gibi yerlerde kullan lan ve oturup yaz yazacak biimde yaplm olan mobilya.
* Dzen.
* S ra durumunda olan, sra oluturan.
* S ra kelimesi ard, arkas , n ve yan kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kurar ve ardndan,
arkasndan, nnden, yanndan, beraberinde, anlamlarnda kullanl r.
sra daya
* Ay rm gzetmeksizin sradan balayarak kiileri tek tek dvmek.
sra daya ekmek
* birden ok kiiyi teker teker ve birbirinin ard sra dvmek.
sra d
* Olaan d.
sra mal
* Deeri ve zellii olmayan mal.
sra olmak
* dzenli bir biimde sra oluturmak, dizilmek.
sra savmak (veya srasn savmak)
* grevini yerine getirmek.
sra say s fat
* Bir eyin dizili veya aamadaki s rasn bildiren sfat.
sra sra
* Bir s ra hlinde, sralanm bir biimde.
sraca
* Deride ve daha ok boyunda grlen deiiklik; lenf dmlenmelerinin ikinliiyle beliren tberkloz
tr.
sraca otu
* S racagillerden, birok trnn kkleri hekimlikte kullanlm olan bir bitki (Scrophularia).
sracagiller
* S raca otu, bit otu gibi bitkileri iine alan, iki eneklilerden bir bitki familyas .
sracal
* S racas olan.
srac
* Esas alg tak m gelmediinde onlarn yerine saz alan ve trk okuyan kimse.
srada
* Ortak zellikler gsteren, aralarnda uzunlamasna vadilerin bulunduu dalar dizisi.
sradan
* Herhangi bir, baya , alelde.
sradanlk
* S radan olma durumu.
srala
* inde belli bir sraya gre ktlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cil bent, klsr.
sralama
* S ralamak ii.
sralamak
* Birbiri ard sra veya yan yana koyarak s ra durumuna getirmek.
* Belirli bir dzene gre yerletirmek veya dzenlemek, s raya koymak.
* Sylenecek, yaz lacak, yaplacak eylere zihinde gerekli dzeni vermek.
* Ayn davran birbiri ardnca birok kez yapmak.
* Ayn davran birok ey stnde tekrarlamak.
* (kk ocuk) Tutunarak yrmeye balamak, tutunarak yrmek.
sralan
* S ralanmak durumu veya biimi.
sralanma
* S ralanmak ii.
sralanmak
* S ra oluturacak biimde yer almak.
* S raya, dzene konulmak.
sralatma
* S ralatmak ii veya durumu.
sralatmak
* S ralamak iini yaptrmak.
sralayc
* S ralayan, sraya koyan (kimse).
sralayc harf
* Bir tam ok terimlinin ei tli terimlerinde, artan veya eksilen kuvvetlerine gre bu terimlerin dizildii sray
gsteren harf.
sralay
* S ralamak ii veya biimi.
sral
* S ralanm, dzenlenmi, dizili.
* Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olan.
sral cmle
* Anlam yaknl yla balanm cmlelerin oluturduu cmle: Saznn stne saz yok, sznn stne sz
yok. Anas gzya dkm, babas boynuna sar lm, yarenleri yolunu kesmi, onu dndrememiler. cmlelerinde
olduu gibi.
sral olu
* Birbirini takip etmek.
sral s rasz
* Yer veya zaman uygunluu gzetmeksizin.
sram s ram
* S ra durumunda veya sralanm olan.
sram s ram dizilmek
* sra veya sralar oluturacak biimde yan yana, arka arkaya gelmek.
sras dmek
* uygun zaman gelmek.
sras gelmek
* bir bakasndan sonra s ra birinin veya bir eyin olmak.
* sras dmek.
sras gelmiken
* "frsat dmken, sz bu konudayken" anlamlar nda kullanl r.
sras na gemek
* adam, insan denecek bir deeri yokken naslsa yle saylmak.
sras na getirmek (veya srasn getirmek)
* uygun zamann, frsat n bulmak.
sras na gre
* durumun gerektirdii gibi.
sras nda
* gerekince, yerinde ve zamannda.
sras n kaybetmek
* hastalk veya baka bir sebep dolay syla uyku ve meme zaman n armak.
sras yla
* S ras gelince, s rasna dikkat ederek.
sras z
* S rada olmayan, s ras olmayan, dzensiz.
* Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olmayan.
srat
* Yol.
srat kprs
* (slm inana gre) Maher gn, stnden geileceine inan lan kpr.
srat kprsnden gemek
* sknt l, eziyetli durumlardan zarar grmeden kurtulmak.
sraya koymak
* dzenlemek, sralamak.
sra
* Cam.
* Camdan yaplm.
sra kkte oturan komusuna ta atmamal
* kendinde herhangi bir kusur varken bakalarn ayn kusurla sulamamal.
srda
* Birinin srlar n bilen kimse, mahrem.
srdaa
* S rdala yakr (bir biimde).
srdal k
* S rda olma durumu.
srf
* Salt, ancak, sadece, yalnz.
* Tmyle, btn olarak, bsbtn.
srk
* Denekten uzun ve kal nca aa.
srk domatesi
* Dallar sr kla desteklenerek yetitirilen, iri, dzgn ve etli meyve veren bir tr domates.
srk fasulyesi
* Dallar sr kla desteklenerek yetitirilen, ince, uzun, klksz bir tr fasulye.
srk gibi
* "uzun boylu" anlam nda alayl kullan lr.
srk hamal
* Ta nacak ykleri s ra geirerek omuzlarnda tayan hamal.
srk
* Atletizmde srkla atlayan sporcu.
srkla atlama
* Atletizmde, eldeki s rktan g kazanarak belirli ykseklikteki tay amak iin yaplan bir yarma tr.
srklama
* S rklamak ii.
srklamak
* Fasulye, domates gibi bitkilerin tutunmas, dallarn n desteklenmesi iin yanlarna sr k dikmek,
hereklemek.
* Ar p gtrmek, almak.
srlsklam
* Bsbtn slak, ok slak, srs klam.
srlsklam k
* Bkz. srsklam k.
* delicesine sevdal, kara sevdal , tutkun.
srlsklam olmak
* ok slanmak.
srm
* Baz ilerde sicim yerine kullanlmak iin, sicim kal nlnda, ince ve uzun, esnek deri paras.
srm gibi
* ince yapl ve gl (kimse).
srma
* S rmak ii.
srmak
* Yorgan, ilte gibi eyleri iri ve aral kl dikmek.
* Salam ve s k ca dikmek.
srtk
* Srekli olarak srtan.
srt
* S rtmak ii veya biimi.
srtkan
* Srekli srtan, s rtma huyu olan.
srtkanlk
* S rtkan olma durumu.
srtma
* S rtmak ii.
srtmak
* Dilerini gstererek aptall k, aknlk, kurnazlk veya alay belirtir biimde glmek.
* Btn irkinlii ve kusuru ortaya kmak.
srlama
* S rlamak ii.
srlamak
* Baz nesnelere, toprak kaplara sr (I) srmek.
srlanma
* S rlanmak durumu.
srlanmak
* S rlamak ii yaplmak.
srl
* S r srlm, sr olan.
srma
* Alt n yaldzl veya yaldzsz ince gm tel.
* Rtbe gsteren erit.
* S rmadan yaplm veya srma gibi olan.
srma sa
* Alt n sar s renginde sa.
srmake
* Gm veya baka madenleri haddeden ekip srma yapan kimse.
srmakehane
* S rma yap lan yer.
srmal
* S rma ile ilenmi veya sslenmi.
srna k
* Can sktna, rahatsz ettiine ald rmadan, bir kimseden srekli, yalvarrcas na istekte bulunan ve bu
isteinde direnen kimse.
* S knt veren, rahatsz eden, tedirgin eden, musallat olan.
srna ka
* S rnaa yakr (bir biimde).
srna klk
* S rnak olma durumu veya s rnaka davran.
srna
* S rnamak ii veya biimi.
srnama
* S rnamak ii.
srnamak
* S rnaka davranmak.
srnatrma
* Sarnat rmak ii.
srnatrmak
* S rnaklk yapmasna sebep olmak.
Srp
* Yugoslavya'n n Srbistan blgesinde yaayan Slavlar n gney kolundan bir halk ve bu halkn soyundan olan
kimse.
Srpa
* S rplarn kulland bir gney Slav dili, Srp dili.
Srplk
* S rp olma durumu.
srra ermek
* gizli tutulan veya s r durumunda olan bir eyi anlamak, kavramak.
srra kadem basmak
* bir kimse ortal ktan yok olmak, ortalkta grnmemek.
srretme
* S rretmek ii.
srretmek
* Bir ey veya kimseyi akl almaz bir biimde ortadan yok etmek, grnmez k lmak.
srrolma
* S rrolmak ii.
srrolmak
* Bir ey veya kimse akl almaz bir biimde ortadan yok olmak.
srsklam
* Bsbtn slak, ok slak, srlsklam.
srsklam k
* Delicesine k.
srsklam olmak
* ok slanmak.
srsz
* S r srlmemi; sr olmayan.
* S rr olmayan, a k, gizlilii bulunmayan.
srt
* Omurgal veya omurgasz hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan st blm.
* nsanlarda boyundan bele kadar uzanan st blm.
* Kesici aralar n kesmeyen kenar.
* Dalar n veya tepelerin st blm.
* (insan iin) st, arka.
* Bir eyin st, st blm.
* Dikilmi veya ciltlenmi kitaplarda dikiin bulunduu blm.
srt evirmek (evirmemek)
* (birine) nem vermemek, iyi davranmamak.
* (bir eye) nem vermemek, onu kabul etmemek, yapmamak veya srdrmemek.
srt srta
* Arka arkaya, srtlar birbirine deecek biimde.
srt srta vermek
* i birlii yapmak.
srtar
* Bir keler tr.
srtar bal
* Gl izmariti.
srtarma
* S rtarmak ii.
srtarmak
* S rtmak.
* Kar koymaya hazrlanmak.
* A kta kalarak grnmek.
srt
* Hamal.
srtlk
* Hammallk.
srt kanyor
* dayak yemeyi hak edecek davranta bulunanlar iin kullan lr.
srt pek
* Kal n giyinmi.
srt sra
* Birinin arkas ndan, izinden.
srt yere gelmek
* yenilmek, alt olmak.
srt yufka
* nce giyinmi.
* Etkili, gl veya makam sahibi bir dayana, arkas veya yakn olmayan (kimse).
srt kara
* Lferin bir tr.
srt na almak
* yklenmek, uval srtna ald .
* bir giyecei giymek veya srtna rtmek.
srt na geirmek
* bir eyi giymek.
srt nda (veya arkasnda) yumurta kfesi yok ya! (veya olmamak)
* eski dnce ve ynn kolayca deitiren veya sznden caymakta sak nca grmeyen kimseler iin
kullanlr.
srt ndan (para) kazanmak
* bir kimseden yararlanarak para salamak.
srt ndan atmak
* ba ndan savmak veya birinin, bir eyin sorumluluunu, ykn zerine almamak.
srt ndan karmak
* o kimseye detmek.
srt ndan geinmek
* geimini o kimseden salamak.
srt n dayamak (veya vermek)
* bir yere dayanmak, yaslanmak.
* gl birine, bir yere gvenmek.
srt n yere getirmek
* grete hasm s rtst yere yat rarak yenmek.
* stn gelmek.
srtlama
* S rtlamak ii.
srtlamak
* S rtna alp yklenmek.
* Birinin, bir eyin sorumluluunu, ykn veya geimini zerine almak.
srtlan
* S rtlangillerden, daha ok lele beslenen, etil, postu benekli bir hayvan (Hyaena).
srtlangiller
* Omurgal hayvanlardan memeliler snfna giren birok tr iine alan etil hayvanlar familyas.
srtlk
* S rt dayayacak yeri olan.
srtst
* Bkz. srtst.
srtst
* S rt yerde olmak zere.
srtst yatmak
* srt yere gelmek zere yatmak.
* almadan rahat bir yaam srmek.
sska
* ok zayf ve kuru, kaknem, ark.
* Karn boluuna su dolmu olan.
sska olmak
* karn boluuna su dolarak karn imek.
* ar zayf olmak.
sskalama
* S skalamak ii.
sskalamak
* S ska duruma gelmek.
sskalk
* S ska olma durumu.
sskas kmak
* ok zay flamak, sskalamak.
stma
* Anofel tr sivrisinein sokmasyla insandan insana bulaan, titreme, ate ve ter nbetleriyle kendini
gsteren bir hastalk, malarya.
stma bilimi
* S tma asalaklarn, stma sivrisineklerini, stma trlerini ve s tmayla sava inceleyen asalak bilimi dal .
stma grmemi (ses)
* gr ve kaln (ses).
stma nbeti
* S tma hastal nda kar lalan ate ve titreme durumu.
stma tutmak
* ate ve ter nbetleriyle titremeye balamak.
stmalanma
* S tmalanmak ii.
stmalanmak
* S tmaya tutulmak.
stmal
* S tmaya tutulmu (kimse).
* S tman n salgn denecek kadar ok grld (yer).
stmalk
* S tmaya ok yakalanlan yer.
sva
* Herhangi bir yapdaki yzeyleri dzgnletirmek iin kullanlan, yar ak kan, kum, kire, imento karm
veya toprak har.
* Bir yapn n duvarlarna srlen ince har tabakas.
sva vurmak
* bir duvar sva kullanarak dzgnletirmek, svamak.
svac
* Duvarlar s vayan kimse.
svac kuu
* S vac kuugillerden, Avrupa ve Asya ormanlarnda yaayan, 15 cm uzunluunda tc bir ku (Sitta
europea).
svac kuugiller
* Omurgal hayvanlardan, birok tr bulunan tc kular iine alan bir familya.
svacl k
* S vac nn ii.
svalama
* S valamak ii.
svalamak
* S va vurmak, s vamak.
sval
* S va vurulmu, s va srlm.
* S var gibi bulam , svanm.
sval
* (para, kol iin) S vanm , kvrlm.
svama
* S vamak ii.
* S van r gibi stne kaplanm , rtlm veya ok sk taklm .
* Zemini hemen hi grlmeyecek kadar kaplanm , rtlm veya taklm olarak.
* Azna kadar (dolu), silme.
svamak
* S va ile kaplamak, sva vurmak.
* Harc bir yere vurmak.
* S var gibi bulatrmak.
* Okamak, s vazlamak.
svamak
* (kol veya para iin) Yukarya ekip toplamak veya kvrmak.
svanma
* S vanmak ii.
svanmak
* S vamak ii yap lmak.
svanmak
* S vamak (II) ii yaplmak.
* Bir ie girimek.
* tahla yemek.
svama
* S vamak durumu.
svamak
* Bulamak, stne srlmek.
* S vk veya svk bir duruma gelmek.
svat rma
* S vatrmak ii.
svat rmak
* Bulat rmak, stne srmek.
* S vk veya svk duruma getirmek.
svatma
* S vatmak ii.
svatmak
* S vamak iini yaptrmak.
svazlama
* S vazlamak ii.
svazlamak
* Bir eyin stnde yava yava, hafife el gezdirmek.
* Okamak.
svazlatma
* S vazlatma ii.
svazlatmak
* S vazlamak iini yaptrmak.
sv
* Bulunduu kab n biimini alabilen ve st yatay bir dzlem durumuna gelebilen (cisim) , mayi.
sv ya
* Havann normal scaklnda s v durumunda bulunan her trl ya.
svk
* Yumuak kvaml, suyu fazla.
svklatrma
* S vklatrmak ii.
svklatrmak
* S vk duruma getirmek.
svlatrma
* Bir gaz sv durumuna dntrme.
svlatrmak
* S v duruma dntrmek.
svnd rma
* S vndrmak ii.
svnd rmak
* Bir gaz n veya buharn scakl k derecesini drmek veya basncn artrmak yoluyla onu s v durumuna
getirmek.
svnma
* S vnmak i i.
svnmak
* Gaz veya buhar durumundan sv durumuna gemek.
svler
* Bir s v nn zgl arl n lmeye yarayan alet, areometre.
svrya
* (ticaret yaam iin) Alabildiine.
* Srekli olarak.
* Birbiri ard sra.
svk
* Yapp bulaan.
* Bir kimsenin yan ndan ayr lmayarak insan tedirgin eden (kimse).
svma
* S vmak ii.
svmak
* Bulamak, yayl mak, s vamak.
* Haber vermeden, sessizce gidivermek, kamak.
syanet
* Koruma.
syanet etmek
* korumak.
syga
* Kip.
sygaya ekmek
* birine sorular sorup cevaplarn istemek, sorguya ekmek.
syg
* Hacim.
sy rga
* Harmanda sap toplamaya veya damlardan kar kremeye yarayan ara.
* Kar kremekte kullan lan byk krek.
sy rk
* Yzeyinden bir para syrlm olan.
* Utanmas olmayan.
* S yrlm yer.
sy r
* S yrmak ii veya biimi.
sy rma
* S yrmak ii.
sy rmak
* Hzla srtnerek bir eyin yznden bir para soymak, koparmak veya zerini hafife yrtmak.
* Srtnerek veya ekerek bir eyi yerinden almak, kald rmak veya drmek.
* Bir eyin stndeki rty ekerek almak veya amak.
* ekerek karmak.
* Kazyarak, silerek zerinde veya iinde hibir ey brakmamak.
* ekip kurtarmak.
sy rtma
* S yrtmak ii.
sy rtmak
* S yrmak iini yaptrmak.
syrk
* arpma veya vurma sonucunda vcutta hafife kaznm, zedelenmi, soyulmu, kanam olan yer.
syrl
* S yrlmak ii veya biimi.
syrlma
* S yrlmak ii.
syrlmak
* S yrmak iine konu olmak.
* Bir yerden veya bir durumdan kmak, kurtulmak.
syrnt
* Kapta kalan yemek, yemek art .
* Bir bezden el ile kopar lan uzunca para.
* S yrk.
-sz / -siz, -suz / -sz
* simden olumsuz s fat treten ek: tat-sz, bilgi-siz, su-suz, tuzsuz, lm-sz, k-sz vb.
szak
* Da srtlarnda, ta aralarndan szan su, kk pnar.
szd rlma
* S zdr lmak ii.
szd rlmak
* S zdrmak ii yap lmak.
szd rma
* S zdrmak ii.
szd rmak
* S zmasna yol amak.
* (haber, s r vb.) Duyurmak, yaymak.
* Eritip szerek temiz bir duruma getirmek.
* Bask veya trl bahanelerle birinden para ekmek.
szgt
* Kavrulmu et, kavurma.
sz
* Hafif ve ince ar.
* Ruh ac, st rap.
sz c
* S zma nitelii olan.
sz c nsz
* Cierlerden gelen havan n, az boluundaki hafif kapal bir engele arp p szmas ile oluan nsz.
sz ldanma
* S zldanmak ii.
sz ldanmak
* S zlanmak, yak nmak.
sz l
* S zs olan.
sz lt
* S zlanma, yaknma, ekva, ikyet.
* Honutsuzluk.
sz ltsz
* S zlanmasz, yaknmadan.
sz m szm
* S zlamak, szlanmak gibi fiillerin anlam n pekitirir.
sz m szm s zlanmak
-szn / -sizin
* simlerden ve mastarlardan zarf treten vurgusuz ek: an-szn, durmak-s zn, dinlenmek-sizin vb.
sz nt
* S zan ey.
* Genellikle iltihaplanma sebebiyle deri veya mukozada beliren sv, aknt.
sz ntl
* (hastal k iin) Sz nt yapan.
sz rma
* S zrmak ii.
sz rmak
* S zdrmak, szmek.
sz
* S zmak ii veya biimi.
szlama
* S zlamak ii.
szlamak
* S zs ortaya kmak, szs olmak.
* S zlanmak.
szlan
* S zlanmak ii veya biimi.
szlanma
* S zlanmak ii; yaknmak, ikyet, ekva, tazallum.
szlanmak
* Kendine yaplan bir haks zl , kendisini tedirgin eden bir durumu, are bulmas veya sadece s k ntsna
ortak olmas iin kars ndakine anlatmak, yak nmak, ikyet etmek, ekva etmek, tazallum etmek.
szlatma
* S zlatmak ii.
szlatmak
* S zlamasna sebep olmak.
szlay
* S zlamak ii veya biimi.
szma
* S zmak ii.
* Kap, pencere aral klarndan oda havas nn dei mesi.
szmak
* nce aralklardan veya gzeneklerden az miktarda ve belli olmadan yava yava akmak, kmak.
* Gizli tutulan haber, s r gibi eyler duyulmak, yay lmak.
* Dman mevzileri arasna gizlice girmek ve ilerlemek.
* Herhangi bir topluluu, bir rgt yolundan saptrmak iin gizlice arasna girmek.
* Gizlice, haber vermeden gitmek, svmak.
* ki veya yorgunluk gibi sebeplerle kendinden geerek uyuyakalmak.
Si
* Silisyum'un k saltmas.
si
* Gam dizisinde la ile do arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota iareti.
-si
* Bkz. -s / -si, -su / -s (I).
-si
* Bkz. -s / -si, -su / -s (II).
sibak
* Bir eyin gemii.
sibakusiyak
* Bkz. siyakusibak.
sibernasyon
* Gdm biliminden yararlanarak zellikle fabrikalardaki retimin, bilgisayarlar yard myla denetimi.
sibernetik
* Gdm bilimi, kibernetik.
sicil
* Resm belgelerin kaydedildii ktk.
* Grevlilerin her trl durumlar nn ilendii dosya.
sicil vermek
* sorumlu bir grevli, yan nda alan birinin bir aamaya gelmesinde yeterli olup olmad n gereken
makama bildirmek.
sicilli
* Sicile gemi, sicili defterine ilenmi, mseccel.
* Suu sicile gemi, sabkal , museccel.
Sicilyal
* Sicilya halkndan olan.
sicim
* Keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden yaplan ince ip, knnap.
sicim gibi
* damlalar arka arkaya gelip sicim gibi akan (yamur, gzya).
siderit
* inde yalnz demir ve nikel bulunan gk ta.
* Sideroz.
sideroz
* ounlukla kahverengi demir karbonat birleimli demir cevheri.
sidik
* Bbreklerde kandan szlerek idrar yollaryla dar ya at lan sv, idrar.
sidik borusu
* Sidii bbreklerin her birinden sidik torbasna ak tan bir ift kanal.
sidik kavuu
* Sidik torbas.
sidik sktrc
* Sidii art ran il.
sidik torbas
* Sidiin biriktii, yaps zar ve kastan olumu hazne, mesane.
sidik yar
* nemsiz ve deersiz konularda inatlaarak birbirinden stn gelmeye alanlarn durumunu anlatmak iin
kullanlr.
sidik yolu
* Sidik torbalar ve siyein ortak ad.
sidik zoru
* Sidiin yeterince kolaylkla dar atlmamas durumu, idrar tutukluu.
sidikli
* stne sidik bulam bulunan.
* Sidiini tutamayan, stne ieyen.
sidikli mee
* Yanarken su karan bir mee tr.
sidiklik
* Canllarda sidiin at ld organ.
* Tutuk evlerinde ar su ileyen kimselerin cezalandr lmak zere kapatldklar hcre.
sif
* thaltta bir maln bedeli, sigortas ve navlunu giderleriyle birlikte olmak zere maliyeti.
sifilis
* Bkz. frengi.
sifon
* Bir s v y bir kaptan baka bir kaba aktarmaya yarayan, deiik uzunlukta iki kolu olan bklm boru.
* ose, demir yolu gibi yaplarn altndan bir akar suyu geirmek iin yaplan boru biiminde kanal.
* Pis su tesisatndaki kokular n yap ya yaylmasn nleyen ara.
* Hzla fk rtlan su yardmyla pis su ile dk lar atk su tesisat na aktan dzenek.
sifonlama
* Sifonlamak ii.
sifonlamak
* Sifonu ekmek.
sifonlular
* Yass solungallardan bir snf.
sifonu ekmek (veya sifon ekilmek)
* sifondaki suyu boaltmak veya su boalt lmak.
siftah
* (bir ey satp veya satn alp) Al verie balama.
* lk kez olarak.
siftah etmek
* (esnaf iin) sabahleyin ilk al verii yapmak.
siftahlama
* Siftahlamak ii.
siftahlamak
* Bir eyi ilk kez satmak, siftah etmek.
* Turfanda bir eyi ilk kez yemek.
siftinlik
* Ad, baya, berbat.
siftinme
* Siftinmek ii.
siftinmek
* Oyalanmak, vakit geirmek.
* Bir yere srtnerek ka nmak.
sigala
* Bkz. sla.
sigar
* Puro.
sigara
* nce kda, ky lm ttn sar larak hazrlanan, silindir biiminde, azdan duman ekilen nesne.
sigara bcei
* Kn kanatllardan, ttnden baka, kiler ve mutfaklarda sakl birok yiyecek maddelerine dknl ile
tan nan bcek (Lasioderma serricorne).
sigara brei
* Yufka aras na peynir veya k yma koyduktan sonra sigara gibi sarl p tavada kzart lan brek.
sigara imek
* sigaray bir ucundan yakp br ucundan dumann emerek iine ekmek.
sigara kd
* Sigara sarmaya yarar ok ince kt.
sigara kd gibi
* ok ince.
sigara sarmak
* sigara kd na ttn koyarak sigara yapmak.
sigara tabakas
* ine sigara yerletirilen, kapakl , metal kutu.
sigara tablas
* Sigara kl silkelenen ve sigara sndrlen kap, kllk.
sigara tiryakisi
* Sigaraya ar dkn olan kimse.
sigarac
* Sigara satan kimse.
sigaral
* Sigaras olan.
sigaral k
* Sigara konulan kap.
* Sigara azl .
sigarasz
* Sigaras olmayan, sigara imeyen.
sigaray tellendirmek
* keyifle sigara imek.
sigorta
* Bir eyin veya bir kimsenin herhangi bir ynden ileride kar laabilecei zarar gidermek iin, nceden
denen prim karl nda bu ile uraan kurulula yaplan iki tarafl balant szlemesi.
* Bu tr szlemeleri yapan irket.
* zellikle elektrik devresinde, ak m ok gl olduunda eriyerek gvenlii salayan, kazay nleyen nesne
veya dzen.
sigorta atmak
* bir arza sonucu sigortada elektrik akm kesilmek.
sigorta etmek
* bir eyi, bir kimseyi ileride olabilecei dnlen kazann zararn gidermek iin sigortaya balamak.
sigorta olmak
* bir kimse veya bir ey ileride olabilecei dnlen kazann zararn gidermek iin sigortaya balanmak.
sigortac
* Belirli bir prim karl nda, sigortalya veya bir tazminattan yararlanaca belirtilmi olan kimseye, bir
zarara uramas durumunda bir para veya gelir demeyi stlenen kimse.
sigortacl k
* Sigortacnn ii.
sigortalama
* Sigortalamak ii.
sigortalamak
* Sigorta etmek.
* (bir eyi) Gven altna almak.
sigortalanma
* Sigortalanmak ii veya durumu.
sigortalanmak
* Sigorta balanlm olmak.
sigortal
* Sigorta edilmi.
* Gven altna alnm, salama balanm .
* Sosyal sigorta kapsamna alnm i i.
sigortal lk
* Sigorta olma durumu.
sigortas atmak
* rndan kmak, ktlemek.
sigortasz
* Sigorta edilmemi.
* Gvence altna al nmam , salama balanmam .
* Sosyal sigorta kapsamna alnmam i i.
sigortaszlk
* Sigortasz olma durumu.
siil
* Deride, zellikle ellerde oluan zararsz, prtkl kk ur.
siil
* Odun yarmakta kullanlan aa veya demir kama.
siil otu
* Kal nca yapraklar, ban ve yaray iletip iyiletirmekte kullanlan, lbadaya benzer bir eit ot.
sihir
* By, ba.
sihirbaz
* Byc.
sihirbazl k
* Byclk.
sihirlenme
* Sihirlenmek ii veya durumu.
sihirlenmek
* Bylenmek.
sihirli
* Byl, afsunlu, fsunkr.
sik
* Erkeklik organ.
sikalar
* A k tohumlardan, parklarda ss bitkisi olarak yetitirilen, yurdu Gney Asya olan, palmiyelere benzer aa
ve aaklar iine alan bir familya.
sikatif
* Ykseltgenerek polimerlemeye uygun olan.
* zellikle maden birleiklerinden oluan, katalitik zellikler tayan ve abuk kurumas n salamak amacyla
boya, vernik ve yal boyalara az miktarda katlan madde.
sikke
* Maden para.
* Maden paralara vurulan damga.
sikke
* Hayvanlar balamak iin yere ak lan demir veya aa kaz k.
sikke
* Mevlev dervilerinin giydikleri yksek ve tepesi dz kee klh.
sikkeleme
* Sikkelemek ii veya durumu.
sikkelemek
* Hayvanlar sikkeye balamak.
* Damgalatmak, mhrletmek.
siklmen
* Tavankula, buhurumeryem (Cyclamen coum).
* Krmzya alar efltun renk.
* Bu renkte olan.
siklememek
* Deer ve nem vermemek, ald r etmemek.
siklon
* Atmosferde bir alak basn alan evresinde h zla dnen rzgrlarn oluturduu iddetli frtna, kiklon.
sikmek
* (erkek iin) Cinsel ilikide bulunmak.
siktir et!
* aldrma, nem verme!.
* kov, defet!.
siktir!
* defol!.
siktirici
* Baya , aalk, ad.
siktirip gitmek
* ba n alp gitmek.
siktirmek
* Defolup gitmek.
-sil
* -sl / -sil, -sul / -sl.
sil batan
* "olmad, yeniden yapalm" anlamnda kullanl r.
silh
* Savunmak veya saldrmak amac yla kullanlan ara.
* Savunmak veya saldrmak iin kullanlan, bavurulan her ey.
silh ba etmek
* askerlikte, verilen komut zerine herkes grevi ba na gemek.
silh bana
* silh ba etmek iin verilen komut.
silh atmak
* silhlar u uca apraz bir biimde dayayarak durdurmak.
silh ekmek
* silhla vurmaya davranmak veya silhla vurmak.
silh patlamak
* (silh) ate almak.
* sava balamak.
silh silha girmek
* karl kl olarak ate etmek.
silha davranmak
* kullanmak iin silh na el atmak.
silhalt
* Askerlik grevi.
silhaltna almak
* askerlik grevine balatmak.
silhaltnda bulunmak
* silhaltnda olmak.
silh
* Silh yapan veya satan kimse.
silhendaz
* Gereinde karaya karlan, zellikle tfeklerle donatlm deniz eri.
silhhane
* Silhlarn sakland , korunduu yer.
silhlama
* Silhlamak ii.
silhlamak
* Silhland rmak.
silhlandrma
* Silhland rmak ii.
silhlandrmak
* Silhl duruma getirmek.
silhlanma
* Silhlanmak ii.
* Silhn veya silhl kuvvetlerini oaltma ve glendirme.
silhlanmak
* Silhl duruma gelmek.
silhl
* Silh olan.
silhl kuvvetler
* Kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri ve jandarma kuvvetlerinden oluan kurulu.
silhlk
* Tabanca, bak gibi silhlar yerletirmek iin kullanlm olan, kat kat, enli, mein kemer.
* Klada erlerin silhlarn yerletirip b raktklar yer.
silhs z
* Silh olmayan.
silhs zland rma
* Silhszlandrmak ii.
silhs zland rmak
* Silhszlanmasna sebep olmak, silhs zlanmasn salamak, silhlarn braktrmak.
silhs zlanma
* Genel bar ve gvenlik iin silh gcn, silh kuvvetlerini azaltma veya bsbtn ortadan kaldrma.
silhs zlanmak
* Silhlanmaktan vazgemek.
silhor
* Kullanan kimse, sava.
silhorluk
* Silhor olma durumu.
silhtar
* Osmanllar dneminde padiah, sadrazam, vezir gibi devlet byklerinin silhlarna bakan ve koruyan
kimse.
silhtar aa
* Osmanl dneminde grevi sarayda padiah korumak, trende padiah n kl cn tamak olan kimse.
silj
* Taze bitkilerin kylm biiminin bir siloda sktr larak korumaya ve saklamaya al nmas yntemi.
sildirilme
* Sildirilmek ii.
sildirilmek
* Silmek ii yaplmak.
sildirme
* Sildirmek ii.
sildirmek
* Silmek iini yaptrmak.
sildirtme
* Sildirtmek ii.
sildirtmek
* Sildirmek iini yaptrmak.
silecek
* Ykandktan sonra kurulanmak iin kullan lr byk havlu, hamam havlusu.
* Motorlu ta tlarda n cam silmeye, temizlemeye yarayan alet.
* Evlerde ayakkablarn temizlemek iin kap nlerine konulan bez, kee gibi ey, paspas.
silgi
* Kalem veya daktiloyla yazlm veya izilmi eyleri silmeye yarayan, birleiminde kauuk olan madde.
* Tebeirle yazlm eyleri silmeye yarayan kee, snger veya kuma paralar.
* Hamam takm, havlu.
silgi
* Silmeye yarayan alet, silecek.
sili
* Kilim, ynden dokunmu yayg.
sili
* Ar, temiz.
* ffetli.
silici
* Silip temizleme, dzeltme, parlatma gibi ileri yapan kimse.
silik
* stndeki yaz veya izgiler silinmi, bozulmu, anm olan.
* Kendini gsteremeyen, dikkati ekmeyen veya nemli ve belirli olmayan.
silikat
* Silisik asidin bazlarla birleerek oluturduu tuz; yap malzemesi olarak kullanlan cam, imento, tula gibi
maddelerin birleiminde bulunur.
silikatlama
* Silikatlamak ii.
silikatlamak
* Kire, ta, tahta gibi maddeleri sertletirmek zere silikata bat rmak.
silikatlama
* Bir maden oksidin silisle birleerek silikat durumunu almas .
silikatlam
* Silisle birleerek silikat durumu alm .
silikleme
* Siliklemek ii.
siliklemek
* Silik duruma gelmek.
silikletirme
* Silikletirmek ii.
silikletirmek
* Silik duruma getirmek.
siliklik
* Silik olma durumu.
silikon
* Karbon yerine silisyumun geti organik cisimlere benzer maddelerin genel ad; s ve suya kar dayankl
olduu iin ya, plstik, merhem gibi maddelerin yap mnda kullanlr.
silikoz
* Silis tozu iinde alan iilerin yakalandklar hastalk.
sililik
* Sili olma durumu, arl k, temizlik.
* ffet, namus.
silindir
* Alt ve st tabanlar birbirine eit dairelerden oluan bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine
paralel iki yzeyin sn rlad cisim, stvane.
* Metalleri inceltmek, kumalar parlatmak, kt zerine bask yapmak gibi i ler iin sanayide kullan lan
merdane.
* Motorlu ta tlar n motorunda pistona gl bir iti salamak iin gaz karmn n yand veya patlad yer.
* zellikle yol yapm nda topra sktrarak dzletirmek iin kullanlan genellikle motorlu ara.
silindir gibi ezmek
* bir kimseyi her ynyle gsz duruma getirmek.
silindir kalplama
* Plka ve naylon benzeri ince levhalarn silindir aras ndan geirilerek retilmeleri yntemi.
silindir apka
* Resm trenlerde sivillerin giydii, silindir biiminde siyah apka.
silindir ya
* Yksek viskoziteli ve parlama noktas yksek olan; buhar makinelerinin valf ve silindirlerini yalamak
amac yla kullanlan bir yalama ya .
silindiraj
* Bir eyin zeri nden silindir geirme.
silindirik
* Silindirle ilgili, silindir biiminde.
silindirli
* Herhangi bir sayda silindiri olan.
silindirsel
* Silindirle ilgili.
* Silindir biiminde olan, silindirik.
silindirsel yzey
* Dorultman ad verilen dzlem bir eriye dayanarak ve duraan bir doruya paralel olarak yer deitiren
bir ana dorunun izdii yzey.
silinip gitmek
* bir ey birdenbire yok olmak veya unutulmak.
silini
* Silinmek ii veya biimi.
silinme
* Silinmek ii.
silinmek
* Silmek iine konu olmak.
* Kendini silmek.
* Birden yok olmak, gzden kaybolmak.
silinti
* Bir yaznn silinmi olduunu gsteren iz.
silip sprmek
* evi, ortal temizlemek.
* ne var ne yoksa hepsini yemek.
* ne var ne yok hepsini alp gtrmek veya yok etmek.
silis
* Kum, akmak ta, kuvars gibi silisyumun oksijenli birleimlerine verilen ad.
silisil
* Silisli yerde yetien (bitki).
silisik asit
* Silikatlar n asitlerle birlemesiyle elde edilen zayf bir asit.
silisiz
* Silisi olmayan, iffetsiz.
silisizlik
* Silisiz olma durumu, iffetsizlik.
silisli
* Yapsnda veya birleiminde silis bulunan.
silisseven
* Silisli topraklar seven bitki.
silisyum
* Atom say s 14, atom arl 28,09, younluu 2,34 olan, 1420 C de eriyen, endstride geni lde
kullanlan ve doada oksijenden sonra en bol bulunan element. K saltmas Si.
sili
* Silmek ii veya biimi.
silkeleme
* Silkelemek ii.
silkelemek
* stndeki eyleri drmek, kayd rmak iin bir eyi st ste, birden silkmek.
* Kuvvetle sarsmak.
* Sarsmak, etkilemek.
* Yk olan, yk say lan birinin geim ve sorumluluunu stnden atmak.
silkelenme
* Silkelenmek ii.
silkelenmek
* Silkelemek iine konu olmak.
* An bir hareket yaparak vcudu sarslmak, silkinmek.
silkeleyi
* Silkelemek i i veya biimi.
silki
* Uykuda srama.
silkindirme
* Silkindirmek ii veya durumu.
silkindirmek
* Silkinmesini salamak.
silkinip syrlmak
* kendine gelip kurtulmak.
silkini
* Silkinmek ii veya biimi.
silkinme
* Silkinmek ii.
silkinmek
* stn silkmek.
* An bir hareketle, korkuyla vcudu sarslmak, silkelenmek.
* Bir eyi stnden atmak, ondan kurtulmak.
silkinti
* rkerek sramak.
* Bitkilerde iek drme durumu.
silkip atmak
* her trl ilgisini kesmek.
silkme
* Silkmek ii.
* ri doranm kabak, patlcan gibi sebzelerle yap lan et yemei.
* (halterde) Ayaklar aarak, halteri ba stne kaldrma biimi.
silkmek
* stndeki eyleri drmek veya temizlemek iin bir eyi kuvvetle sallamak veya sarsmak.
* An bir hareketle sarsmak.
silktirme
* Silktirmek ii veya durumu.
silktirmek
* Silkmek iini yaptrmak.
sille
* A k elin i yzyle vurulan tokat.
sille tokat
* Dve dve.
silme
* Silmek ii.
* Duvar veya tavan gibi yerlerde yaplan kabartma kenar.
* Azna kadar dolu, svama, lebalep.
* Batan aa, tam (olarak), tamamen.
silme kalb
* nce maden plka zerine oyulan ve ta yzeyinde silme ilemini ayarlamaya yarayan alet.
silme makinesi
* Profil, kaval ubuk gibi maddelerin silme ileminde kullanllan makine.
silme tahtas
* lee tepeleme doldurulan tahl n doruunu almakta kullanlan tahta.
silmece
* Azna kadar dolacak biimde.
silmeci
* Silme iini yapan usta.
silmek
* Bir eyin slakln gidererek kuru duruma getirmek.
* zerine genellikle bir bez srterek tozlarn, kirlerini almak veya parlatmak.
* (bir yazy veya izgiyi) Kazyarak veya srterek yok etmek.
* Tahta malzemeyi makineyle dzgn ve przsz hle getirmek.
* zerini izerek atmak, yok etmek.
* stnlk gstererek, o alanda stn olanlar ikinci plana atmak.
* Ortadan kald rmak, yok etmek veya gidermek.
silo
* Tahl, yumru, kk gibi rnlerin korunduu, sakland veya depoland, genellikle silindir biiminde
ambar.
silolama
* Silolamak ii.
silolamak
* Tarm rnlerini siloya koyup ymak veya saklamak.
silsile
* Birbirine bal, birbiriyle ilgili eylerin oluturduu dizi, sra.
* Bilinen en eski atalardan yaayan torunlara kadar aile sras.
silsilename
* Bir kimsenin silsilesini gsteren izelge.
siluet
* Bir eyin yaln z kenar izg leriyle tek renk olarak beliren grnts, glge.
silryen
* Birinci a n ikinci dnemi ve bu dnemde oluan (yer katmanlar).
sim
* Gm.
* Genellikle ilemelerde kullanlan, gm grnnde ve parlaklnda olan iplik vb.
* Gm gibi parlayan.
sim
* aret.
sima
* Yz, ehre.
* Kimse, insan, tip.
simetri
* ki veya daha ok ey arasnda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunluu, bak m.
* Eksen olarak al nan bir dorudan, benzer noktalar karl kl olarak ayn uzaklkta bulunan iki benzer
parann birbirine gre olan durumu, bak m, tenazur.
simetrik
* Simetrisi olan, bak ml simetrik, mtenaz r.
simetrili
* Simetrisi olan, bak ml, simetrik.
simetrisiz
* Simetrisi olmayan, bak msz, asimetrik.
simetrisizlik
* Bak msz olma durumu, bakms zl k.
simge
* Sembol.
simgeci
* Sembolist.
simgecilik
* Sembolizm.
simgeleme
* Simgelemek durumu.
simgelemek
* Sembol durumuna getirmek.
simgeleme
* Simgelemek ii veya durumu.
simgelemek
* Simge durumuna gelmek.
simgesel
* Sembolik.
simgesel mantk
* Sembolik kalplara verdii nemli yerden dolay ada mant a verilen ad.
simit
* Halka biiminde, genellikle zerine susam konmu rek.
* Denizde kullanlan halka biiminde cankurtaran.
* nce bulgur, drck.
simiti
* Simit yapan veya satan kimse.
simitilik
* Simit yapma veya satma ii.
simpozyum
* Bkz. Sempozyum.
simsar
* Komisyoncu.
simsariye
* Komisyon.
simsarlk
* Komisyonculuk.
simsiyah
* ok kara, her yan kara, kapkara.
simltane
* Ayn anda olan, e zamanl.
simya
* Alimi.
simyac
* Alimist.
sin
* l gmlen yer, gmt, mezar, kabir, metfen, makber.
sin
* Yaanlm olan sre, ya.
sinagog
* Yahudi tapna, havra.
sinagrit
* Bkz. sinarit.
sinameki
* Baklagillerden, scak blgelerde yetien, birok tr bulunan bir bitki (Cassia).
* Bu bitkinin meyvesi.
* Bu bitkinin baz trlerinden elde edilen, hekimlikte i srdrc olarak kullan lan madde.
* Mzmz, sevimsiz, bakalaryla iliki kurmayan kimse.
sinameki gibi
* mzm z, sevimsiz, kimseyle iliki kurmayan (kimse).
sinara
* Byk zoka.
sinarit
* zmaritgillerden, Akdeniz'de yaayan, pullu, eti beenilen bir balk (Dentex vulgaris).
sincab
* Kahverengi ile kurun rengi arasnda olan (renk).
sincap
* Sincapgillerden, aalarda yaayan, daha ok yemile beslenen, ok tyl, uzun kuyruklu, ince gvdeli bir
hayvan, dein (Sciurus vulgaris).
sincapgiller
* Kemirgen memeli hayvanlar iine alan, geni bir familya.
sindirilme
* Sindirilmek ii.
sindirilmek
* Sindirmek iine konu olmak.
sindirim
* Besinlerin eitli enzimlerle eritilerek, paralanarak ince barsakta emilebilir, kana karabilir duruma
gelmesi iin uradklar fiziksel ve kimyasal deiikliklerin btn, hazm.
sindirim aygt
* Organizmada besin maddelerinin sindirilip emilmelerini ve geri kalan yararsz maddelerin dar atlmalarn
salayan organlar n btn.
sindirim bilimci
* Sindirim sistemi hastalklar hekimi, gastroenterolog.
sindirim bilimi
* Tbbn sindirim organlar hastalklarn inceleyen dal , gastroenteroloji.
sindirim organlar
* Sindirim ayg t iinde yer alan organlarn btn.
sindirim sistemi
* Bkz. sindirim aygt .
sindiri
* Sindirmek ii veya biimi.
sindirme
* Sindirmek ii.
sindirmek
* Sinmesini salamak veya sinmesine sebep olmak.
* (yenilen besin maddesini) Sindirim sisteminde gereken deiikliklere uratarak kana kar abilir bir duruma
getirmek, hazmetmek.
* Kendine mal etmek.
sine
* Gs.
* Gnl, yrek.
* Bar, i.
sinek
* ift kanatllardan, birtakm uucu bceklerin genel ad.
* skambil k tlar nn siyah renkte yoncay andran, ispati.
sinek arlk
* Boksta 48 kg dan 51 kg a kadar olan arlk, sinek sklet.
sinek avlamak
* ii veya mterisi olmayp bo oturanlar iin aka yollu sylenir.
sinek bar
* Attrma yeri, att rmak.
sinek kuu
* Seregillerden, kk, gzel bir ku tr (Trochilus).
sinek mantar
* Bir mantar tr.
sinek s klet
* Bkz. Sinek a rlk.
sinek ufak (veya kk), ama mide bulandrr
* nemsiz, kk gibi grnen bir eyin kt ve olumsuz bir izlenim yarattn anlatr.
sinekil
* Seregillerden, sinekle beslenen, Amerika'nn s cak blgelerinde yaayan bir ku (Muscicapa).
sinekkapan
* Droseragillerden, Kuzey Karolina bataklklarnda yetien, yapraklarna konan sinekleri, bcekleri skp
emen bir bitki (Dionaea muscicapa).
* Bcekleri, zellikle sinekleri yakalayarak beslenen kk tc kulara verilen ad.
sinekkapangiller
* S cak ve lman blgelerde, zellikle bataklklarda bcekle beslenen bitkileri iine alan bir bitki familyas.
* Omurgal hayvanlardan eitli tc kular iine alan bir ku familyas.
sinekkayd
* (tra iin) zenle yaplm .
sineklenme
* Sineklenmek ii.
sineklenmek
* Sinei oalmak, sinekli duruma gelmek.
* Sineklerini kovmak.
sinekler
* Birok sinek trn iine alan ift kanatl lar familyas .
sineklik
* Sinekleri kovmaya yarayan ucu pskll denek.
* Sineklerin yap mas iin zerine yapkan madde srlm kt.
* Ucu yass ve geni plstik, tel vb. den sinek ldrmek iin kullanlan sapl ara.
* zellikle kara sineklerin girmesini nlemek iin dkkn kapsna taklan erit, boncuk dizisi gibi eylerden
yaplm ereti perde.
* Sinekleri ok olan yer.
sinekoloji
* Hayvan ve bitki topluluklarnn ekolojisi.
sinekromi
* Filmlerin renklendirilmesi ile ilgili sinema kolu.
sineksavar
* Sinekleri sav p ldrmekte kullan lan ve il pskrten sprey.
sinekten ya karmak
* olmayacak eylerden yararlanmaya al mak.
sinekyutan
* Sinekil.
sinema
* Herhangi bir hareketi dzenli aralklarla paralara blerek bunlarn resimlerini belirleme ve sonra bunlar
gsterici yardmyla karanlk bir yerde, bir ekran zerinde yanstarak hareketi yeniden oluturma ii.
* Film gstermeye yarayan zel bir makineyle grntlerin beyaz perdeye yanstld salon veya yap.
* Gzel sanatlarn dal olarak, yanstlmaya uygun olan filmleri gerekletirme ve yaratma sanat .
sinema endstrisi
* Film yapm n, dat m n gerekletiren, sinema aralarn reten endstri.
sinema perdesi
* Film grntsnn yanstld bez veya plstik maddeden yaplm beyaz sath.
sinema salonu
* Film gsterimi iin seyircilere ayrlan geni salon.
sinema sanats
* Sinema yap m nda emei geen sanat.
sinema sanayii
* Bkz. sinema endstrisi.
sinema teknii
* Bir sinema filmini yaratmada kullanlan teknik aralarla ilgili yntem.
sinemac
* Sinemann eitli kollarndan birinde alan kimse filmci.
* Film yapmc s veya ynetmeni, filmci.
* Sinema ileten kimse.
sinemac lk
* Sinema filmlerinin gerekletirilmesi iin gerekli ara ve gereleri yapmak, film evirmek, bunlarn srm
ve da t m n salamak amacyla yaplan almalarn tm, filmcilik.
* Bu almalar yapanlarn ii.
* Sinema almalaryla ilgili konular.
sinemalatrmak
* Sinema durumuna getirmek.
sinemasever
* Sinemay seven, sinema sanat , kltr ve almalaryla ilgilenen kimse.
sinemaskop
* Geni bir sahnenin 55 mm'lik film zerindeki grntye s d rlmasndan sonra gstericiye taklan, ikinci
bir mercee sktr lm grnty, as l byklne evirmesi temeline dayanan geni perde ve boyutlu sinema
teknii.
sinematek
* Sinema filmlerinin sanat, eitim ve genellikle kltr amalar gz nnde tutularak topland , korunduu
yer veya kurum.
sinematograf
* Grntleri film zerine kaydetmeye yarayan ara.
sinerama
* Mercekleri 27 mm aralkl ayr alc nn yan yana birletirilip elemeli olarak altr lmas yla ortaya kan
bir geni perde ve boyutlu sinema teknii.
sinerji
* Grevdelik.
sineroman
* Sinema iin kaleme al nan roman.
sinestezi
* Duyum ikilii.
sineye ekmek
* kt bir davran, sz veya olaya ister istemez katlanmak.
singin
* Utanga, sklgan.
sini
* zerinde yemek de yenilebilen yuvarlak, bakr veya pirinten byk tepsi.
sinik
* Sinmi, ylm , pusmu.
sinik
* Bkz. kinik.
sinir
* Duyu ve hareket uyar lar n beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyaz ms teller ve bu tellerin
oluturduu demet.
* Kas kirii ve zar.
* Rahats z edici, hastalk derecesine varan zellik.
* Herhangi bir ey, bir olay karsnda tepki gsterme duyarl ve kiinin ruh nitelii.
* Hoa gitmeyen, can s kan.
sinir arg nl
* Beden ve ruh grevlerde geveme ve bitkinlik biiminde beliren bir sinirce, nevrasteni.
sinir bilimi
* Sinir sistemini inceleyen t p dal, nroloji.
sinir buhran
* Sinir sisteminde grlen bozukluun yaratt sknt veya hastalk.
sinir doku
* Beyni ve sinirleri oluturan ve nron denilen hcrelerle rlm bulunan doku.
sinir harbi
* Sz veya davranlarla birbirini sinirlendirme.
sinir hastal
* Sinir sistemiyle ilgili hastalklarn genel ad .
sinir hastas
* Sinir hastalna tutulmu olan, nevropat.
sinir ilc
* Sinir sistemiyle ilgili bir hastal tedavi etmek iin kullan lan yattrc il.
sinir kanatl lar
* Saydam olan kanatlar a biiminde damarlarla rl, drt kanatl bcekler takm.
sinir kesilmek
* ok sinirlenmek. olmak sinirlenmek, fkelenmek.
sinir kp
* ok sinirli olma durumu.
sinir otlar
* ki enekli, iekli bitkiler takm.
sinir otu
* Sinir otugillerden, iekleri tek bir sapn ucunda baak durumunda, birok yaban tr bulunan ve
hekimlikte kullan lan bir bitki (Plantago).
sinir otugiller
* Sinir otlar ndan, iki enekli, bitiik ta yaprakl bitkiler familyas.
sinir sava
* Sinir sisteminde oluan zay flk ve buhran.
sinir sistemi
* Yksek yapl organizmalarda, organizmann yaad ortama uymas n, eitli organlarn i birlii
durumunda al masn salayan, sinir hcreleri, sinirler ve sinir merkezinden oluan sistem.
sinir trps
* Sinirleri, ruh durumu zayflatan, ypratan ey.
sinirce
* Genellikle bunal m ve beden grevleri zerinde yaknmalarla beliren, kiiliin ve uyumun btnn
etkilemeyen, ruh kaynakl sinir hastal, nevroz.
siniri oynamak
* fkelenmek, sinirlenmek.
siniri tutmak
* birdenbire sinirlenmek veya davranlarn denetleyememek.
sinirine dokunmak)
* houna gitmemek, sinirlendirmek.
sinirleme
* Sinirlenmek ii.
sinirlemek
* Etin iindeki kas kirilerini ve kaln zarlar ayklamak.
* Savalarda, hasmn altndaki At n art ayak kirilerini klla kesmek.
* Sindirmek, hazmetmek.
sinirlendirici
* Sinirlenmeye yol ac .
sinirlendirme
* Sinirlendirmek ii.
sinirlendirmek
* Sinirlenmesine sebep olmak.
sinirleni
* Sinirlenmek ii veya biimi.
sinirlenme
* Sinirlenmek ii.
sinirlenmek
* Duygu ve davranlar n denetleyemeyecek duruma gelmek, fkelenmek, kprmek, feveran etmek.
sinirleri alt st olmak
* sinirleri bozulmak, sinirlenip ne yapacan armak.
sinirleri ayakta olmak
* ok sinirlenmi veya fkelenmi bulunmak.
sinirleri boanmak
* sinirlenip kendini tutamayarak glmek, alamak veya barmak.
sinirleri bozulmak
* ok sinirlenmek, ne yap p edeceini bilmeden akn, karmak bir duruma dmek.
sinirleri gergin olmak
* sinirlendirici yeni bir olay karsa hemen tepki gsterecek durumda olmak.
sinirleri gerilmek
* sinirlenmeye hazr bir durumda bulunmak.
sinirleri gevemek (veya yat mak)
* sinirliyken ferahlamak, sakinlemek.
sinirleri kuvvetli
* Kolayca, abuk heyecanlanmayan veya sinirlenmeyen.
sinirleri zayf
* Kolayca, abuk heyecanlanan veya sinirlenen.
sinirlerine hkim olmak
* davranlar n ve kendini denetleyebilmek, soukkanl olmak.
sinirlerini bozmak
* kzdrmak, sinirlendirmek.
sinirli
* inde sinir bulunan.
* Kolayca ve abuk sinirlenen, asab.
sinirlilik
* Sinirli olma durumu veya sinirli bir biimde davranma, asabiyet.
sinirsel
* Sinirle ilgili, sinir bakmndan, asabi.
sinirsiz
* Siniri olmayan.
* Kolayca sinirlenmeyen, sakin, sinirli kar t .
sinirsizlik
* Sinirsiz olma durumu.
sini
* Sinmek ii veya biimi.
sinizm
* Bkz. Kinizm.
sinle
* Mezarlk.
sinlik
* Mezarlk, kabristan, gmtlk.
sinme
* Sinmek ii.
sinmek
* Kendini gstermemek iin bzlmek, saklanmak, pusmak.
* Korku, ylgnl k gibi sebeplerle konumamak, hareket etmemek veya tepki gstermemek.
* Hi kmayacak veya g kacak biimde ilemek, nfuz etmek.
* Huy, alkanl k vb. iyice yerlemek.
Sinolog
* Sinoloji bilgini.
Sinoloji
* Konu olarak in ile ilgili bilgileri (dil, uygarlk, tarih) ele alan filoloji.
sinonim
* E anlaml, anlamda, mteradif.
sinsi
* Ktlk yaparken gizli ve kurnaz olan.
* Gizlilik ve kurnazlk belirten.
* Gizlice balayan, yava geli en ve ar sonular dourabilen (hastal k vb.).
sinsice
* Gizlice, belli etmeden, el altndan yaplan.
sinsileme
* Sinsilemek ii.
sinsilemek
* Sinsi duruma gelmek.
sinsilik
* Sinsi olma durumu veya sinsice davran.
sinsin
* Geceleyin, ate evresinde, gen erkeklerin davul, zurna eliinde oynad klar bir halk oyunu.
sintigrafi
* Gama nlar yayan radyoaktif bir izotopun organizma iindeki yolunu izlemek temeline dayanan tehis
yntemi.
sintine
* Geminin iinde en alt blm.
sins
* Organlarn veya dokularn arasnda bulunan boluklar.
* Trigonometrik bir ember zerine ta nm bir yayn ucunun ve bu yaya karlk olan merkez asnn
ordinat. K saltmas sin.
sinzit
* Ate, ba ars, burun t kankl ve aknts ile beliren yz sinslerinin iltihaplanmas .
sinzoidal
* Sinzoit ile ilgili olan.
sinzoit
* Bir emberin, sfr dereceden 360 dereceye kadar olan yaylarnn sinslerinin dei melerini grafik ile
gsteren devirli dzlem eri.
sinyal
* Bir ey bildirmek iin verilen iaret.
* Telefonda, hat balantsn n olduunu, numaralar evirmeye balanabileceini haber veren ses.
sinyal lmbas
* Genellikle motorlu ta tlarda, tatn hangi yne dneceini gsteren lmba.
sinyal mzi i
* Radyo ve televizyonda ayn programn banda alnan mzik.
sinyal vermek
* bir eyi iaretle bildirmek.
sinyalizasyon
* (demir yolu, kara yolu ve limanlarda) Trafii dzenleyen kl sistem.
sinyor
* talyanca "bay" karl nda kullanlan bir unvan.
sipahi
* Osmanllarda tmar sahibi bir s nf atl asker.
sipahilik
* Sipahi olma durumu veya sipahinin grevi.
sipari
* Bir eyin yaplmasn , gnderilmesini, getirilmesini isteme, smarlama.
* Yaplmas smarlanan ey.
* Birinin kendi maandan kesilerek bakasna gnderdii, dedii ayl k para.
sipari almak
* bir eyin yaplmas veya gnderilmesi kendisine smarlanmak.
sipari etmek
* bir eyin yaplmasn veya bir eyin gnderilmesini istemek, smarlamak.
sipari vermek
* bir eyin yaplmasn , getirilmesini veya gnderilmesini birine smarlamak.
siparii
* Sipari veren (kimse).
sipastik
* zrl.
* zrl veya sakat kimse.
siper
* Korunulacak, arkasna, alt na veya iine girerek saklanlacak yer.
* Yamur, gne ve rzgrn etkilemedii gizli, kuytu yer, dulda.
* Gne ve yamurun etkisinden korunmak amacyla apka ve kasket gibi eylerin nne yaplan knt ,
siperlik.
* Askerlerin gidi geliinde veya savata kar tarafa hedef olmadan ate edebilmesi iin kazlm st ak
hendek.
* Kuytu, korunabilen.
siper almak
* bir eyi siper olarak kullanarak gizlenmek.
siper etmek
* kendini veya bir eyi korumak amacyla bir baka eyi siper olarak kullanmak.
* bir ey veya bir kimse iin kendini tehlikeye atmak.
sipere yatmak
* siper iine saklanmak, gizlenmek.
siperisaika
* Yldrmsavar, yldrmkran, y ldrmlk, paratoner.
siperlenme
* Siperlenmek ii.
siperlenmek
* Korunmak, saklanmak amac yla bir yeri, bir eyi kendine siper etmek veya siper altna, arkas na veya iine
girmek.
siperli
* Siperi olan.
siperlik
* Gne ve yamurun etkisinden korumak amacyla apka, kap , lmba gibi eylere yap lan koruyucu engel,
siper, gnelik.
* Siper olma zelli i bulunan yer.
sipolin
* Katmanlar nda i ie daireler bulunan billurlu bir kalker tr.
sipsi
* Aa dallarndan yaplan ddk.
* Gemici dd.
* Zurnan n dudaklara gelen kam blm.
sipsipullah
* Yz uzun, kafas sivrice kimse.
sipsivri
* ok sivri.
sipsivri kalmak
* herkesin ekilmesiyle yalnz kalmak veya ortada kalmak.
sirayet
* (hastal k) Geme, bulama.
* Yaylma, dalma.
sirayet etmek
* (hastal k) gemek, bulamak.
* yaylmak, dalmak.
siren
* Ta tlarda bulunan, tiz ses karan alet, canavar dd.
sirer
* Deniz kz; st taraf kz, alt taraf balk olduuna inanlan deniz k z.
sirk
* Eitilmi hayvanlar n ve cambazlarn akrobasi hareketleri yaptklar genellikle kapal yer.
sirkat
* alma, hrszlk.
sirke
* Bit, tahta kurusu gibi asalak bceklerin yumurtas.
sirke
* Salatalara, yemeklere ekilik vermek iin kullanlan ekimi zm suyu.
* Birtakm kimyasal yntemlerle hazrlanm birleiklerin ortak ad.
sirke ruhu
* Asetik aside verilen ad.
sirke sinei
* Eklem bacakllardan, k sa duyargal bir sinek (Drosophila).
sirkeci
* Sirke yapan veya satan kimse.
sirkecilik
* Sirke yapma veya satma ii.
sirkelenme
* Sirkelenmek ii.
sirkelenmek
* Birok sirke tremek.
* ine sirke konmak.
sirkeleme
* Sirkelemek ii.
sirkelemek
* Sirke durumuna gelmek, ekimek.
sirkeli
* zerinde veya iinde sirke olumu olan.
* inde sirke bulunan, iine sirke konmu olan.
sirkelik
* Sirke yapmaya yarar.
* Sirke kab.
sirken
* Yaban spanak (Chenopodium album).
sirkengebin
* Sirkeli bal erbeti.
sirklsyon
* Dolanm, dolan, tedavl.
sirkler
* Genelge, tamim.
* zel olarak toplantlar iin yaplan yazl ar lara duyurum.
sirmo
* Dou Anadolu'da yetien bir yaban soan tr (Allium atrovilaceum, Allium vineale).
siroko
* Akdeniz havzasnda grlen ok scak bir rzgr.
siroz
* Karacierin irilemesi veya krelmesi ile belirlenen bir hastalk.
sirozlu
* Siroza tutulmu olan.
sirrus
* Saak bulut.
sirtaki
* Bir eit dans.
sirto
* Trk mziinde bir oyun havas .
* Bir tr halk oyunu.
sis
* Atmosferin alt tabakalarndaki kk su veya buhar tanelerinden oluan bulutlar n ok alalarak yeryzne
kadar inmesiyle oluan duman.
sis bombas
* Sis oluturmak iin kullan lan bomba.
sis far
* Otomobillerde sisli havalarda gr mesafesini aan lmba.
sis lmbas
* Sisli havalarda trafii kolaylatrmak iin kullanlan, sar k veren bir lmba.
sis perdesi
* Ordunun hareketlerini dmandan saklamak iin istenilen bir yerde oluturulan perde grnmnde sis.
* Herhangi bir olayn gizli ve karanlk olduunu belirtmek iin kullan lr.
sislendirme
* Sislendirmek ii.
sislendirmek
* Sislenmesine sebep olmak, sisli duruma getirmek.
sislenme
* Sislenmek ii.
sislenmek
* Sisle kaplanmak, sise brnmek, bulanmak.
sisli
* zerine sis inmi olan, sislenmi, bulank.
sismik
* Depremle ilgili.
sismograf
* Depremyazar.
* En ince ayr ntlar bilen, her hareketi gzleyip deerlendiren (kimse).
sismolog
* Deprem bilimi uzman.
sismoloji
* Deprem bilimi.
sistem
* Bkz. Dizge.
* Dzen.
* Bir sonu elde etmeye yarayan yntemler dzeni.
* Yol, yntem.
* Bir arac oluturan dzen, dzenek, tertibat.
* Model, tip.
sistematik
* Dizgeli, sistemli.
sistemcilik
* Toplum biliminde etkileim alanlarn eitli sistemlere ay ran bilim yntemi.
sistemik
* Saysal ve ekonomik konulara belli sistemler erevesinde bakan.
sistemleme
* Sistemlemek ii.
sistemlemek
* Sistemli duruma gelmek.
* Sistem durumuna gelmek.
sistemletirme
* Sistemletirmek ii.
sistemletirmek
* Sistemli duruma getirmek.
* Sistem durumuna getirmek.
sistemli
* Dzenli.
* Belli ilkelere, kurallara uyan, dizgeli, sistematik.
sistemsiz
* Dzensiz.
* Belirli kural ve ilkelere uymayan, dizgesiz.
sistemsizlik
* Sistemsiz olma durumu.
sistire
* Bir tahtann zerindeki ufak przleri giderip onu dmdz bir duruma getirmeye yarayan ince elik lma.
sistireci
* Sistre yapan kimse.
sistireleme
* Sistirelemek ii.
sistirelemek
* Dzgn bir yzey elde etmek iin aa vb.eyleri sistireden geirmek.
sistit
* Genellikle bakterilerin sebep olduu sidik torbas iltihab.
sistol
* Kalp kasn n kaslma devresi.
sit
* Tarih ncesinden gnmze kadar deiik alar n ve uygarlklarn kltr deerlerini temsil eden eser veya
kal nt.
sit alan
* Sit btnln veya onun bir parasn zerinde bulunduran yer.
sitayi
* vme veya vg.
sitayikr
* vc, ven.
site
* Daha ok belli meslek adamlar iin yaplm veya belli amalarla kurulmu konutlar topluluu.
* lk ada kendi yasalar yla ynetilen bir veya birka kentten oluan devlet.
* Kent, ehir.
sitem
* Bir kimseye, yapt bir hareketin veya syledii szn znt, alnganlk, k rg nlk gibi duygular
uyandrd n fkelenmeden belirtme.
sitem etmek
* bir kimseye zldn, krld n fkelenmeden belirtmek.
sitemkr
* Sitem edici, sitem eden.
sitemli
* Sitem ta yan.
sitil
* Byk bakra, su kovas.
sitoloji
* Genel biyolojinin hcre blm, hcre bilimi.
sitoplzma
* ekirdek dta kalmak zere protoplzma yn.
sitrik asit
* Birok meyve ve sebzede serbest durumda veya potasyum, kalsiyum tuzu olarak bulunan, hafife
mayalanm limon suyunun kaynar durumdaki kalsiyum karbonatla ilenmesinden elde edilen asit, limon asidi.
sitteisevir
* Nisan aynda kan ve ortalama alt gn sren frtna.
sitteisevir her saati bir devir
* bu frtna gnlerinde hava her saat dei iklie urar.
sitteisevir kapy evirir
* bu frtna gnlerinde dar kmamay tlyen bir sz.
sittinsene
* Altm yl, sonu gelmeyecek kadar uzun zaman mr boyu.
sivil
* Asker olmayan.
* Asker s nfndan olmayan (kimse).
* zel bir biimde olmayan, niforma olmayan (giysi).
* niforma veya zel giysi giymemi olan (kimse).
* Sivil polis.
* plak, rplak.
sivil idare
* Bkz. sivil ynetim.
sivil polis
* zellikle niformasz gvenlik grevlisi, sivil.
sivil savunma
* Barta doal afetlere kar , savata scak at ma iinde sivil halk korumaya ynelik nlemler btn.
sivil ynetim
* Asker adan baml olmayan ynetim biimi.
sivilce
* inde irin bulunan kk deri kabarc , en kk ban.
sivilceli
* Sivilceleri olan (kimse).
sivilleme
* Sivillemek ii veya durumu.
sivillemek
* Sivil duruma gelmek.
sivilletirme
* Sivilletirmek ii veya durumu.
sivilletirmek
* Sivil duruma getirmek.
sivillik
* Sivil olma durumu.
sivimek
* Bkz. Svmak.
sivri
* Ucu keskin ve batc olan.
* Ucuna doru gittike incelen.
* Genel tutumun veya geleneklerin dnda kalan, gze batc zellii olan, ar .
* Bkz. palamut.
sivri akll
* Acayip dnceleri olan ve kimsenin akln beenmeyen (kimse).
sivri biber
* Uzunca ve ince yeil biber.
sivri fare
* Kurt, fare gibi hayvanlar yiyen ve bu bak mdan tar ma yararl saylan kk bir memeli (Sorex araneus).
sivri
* Kaya atlaklar aras na sokulup zerine balyozla vurulan, ucu sivri, yakla k bir metre boyunda elik ubuk.
sivrikuyruk
* 3-12 mm uzunluunda, insanlarn, zellikle ocuklar n barsaklarnda yaayan kk bir solucan, oksiyr.
sivrileme
* Sivrilemek ii.
sivrilemek
* Sivri duruma gelmek.
sivriletirme
* Sivriletirmek ii.
sivriletirmek
* Sivri duruma getirmek.
sivrilik
* Sivri olma durumu.
sivrili
* Sivrilmek ii veya biimi.
sivrilme
* Sivrilmek ii.
sivrilmek
* Sivri duruma gelmek, sivrilemek.
* Bakalarn geride brak p ykselmek veya n kazanmak.
sivriltme
* Sivriltmek ii.
sivriltmek
* Sivri duruma getirmek.
sivrisinek
* ift kanatllardan, insan ve memeli hayvanlar n kanyla beslenen, birok tr bulunan ve bir tr s tma
mikrobu alayan, sulak, bataklk yerlerde ok reyen ve bula c hastalklar yayan uucu bcek (Culexpipiens).
siya
* Krekleri tersine kullanarak sandal geriye yrtme.
siya siya
* Geri geri.
* Yava yava.
siya siya gitmek
* geri geri gitmek.
siyah
* Kara (II).
* Koyu renkte olan.
* (baskda) Baka harflerden daha koyu grnen harf tr.
siyah beyaz
* Yaln z siyah izgilerle kdn beyazlndan oluan resim veya bu iki rengi verecek gibi hazrlanm klie
teknii.
* Tek renk temeline dayanan, siyahtan beyaza kadar eitli younluk derecelerini gsteren film.
siyah gemre
* Siyah gbre.
siyah rk
* Orta Asya, Afrika'da yaayan, teninin rengi siyah olan insan rk .
siyah kalem
* Kurun kalem ile yaplm resim sanat .
siyahms
* Siyaha yak n.
siyahmt rak
* Siyaha alar, siyah gibi, siyaha yak n.
siyah
* Zenci, fellah.
siyahlanma
* Siyahlanmak ii veya durumu.
siyahlanmak
* Siyahlamak.
siyahlama
* Siyahlamak ii.
siyahlamak
* Rengi karaya dnmek, kararmak.
siyahlatma
* Siyahlatmak ii.
siyahlatmak
* Rengini karaya evirmek, karartmak.
siyahlk
* Siyah olma durumu, kara renk.
* Karanlk veya koyuluk.
siyak
* Szn gelii, anlat m biimi.
siyakat
* Genellikle devlet dairelerinde kullanlm bir yaz tr.
siyakat yazs
* Siyakat tarz ile kaleme al nm yaz.
siyakusibak
* Szdeki uygunluk ve tutarll k.
siyanojen
* Oksalik asidin azot ve karbon birleimi (C2N2).
siyanr
* Hidrosiyanik asidin tuzu veya esteri olan ok gl bir zehir.
siyanrik
* inde siyanr bulunan asit.
siyanrleme
* Siyanrlemek ii.
siyanrlemek
* Siyanrden geirmek.
siyasa
* Politika, siyaset.
siyasal
* Politika ile ilgili, siyas, politik.
siyasal parti
* Bkz. siyas parti.
siyaset
* Politika, siyasa.
* Devlet ilerini dzenleme ve yrtme sanatyla ilgili zel gr veya anlay .
siyaset bilimi
* Siyas kurum, kurulu ve oluumlarnn alma ileyilerini inceleyen ve irdeleyen bilim dal.
siyaset meydan
* lm cezalarn n uyguland yer.
* Siyas konularda eitli kesimlerden grlerin ortaya konduu ve tartld yer veya ortam.
siyaseti
* Politikac.
siyasetilik
* Siyasetinin ii.
siyaseten
* Siyaset bakmndan, siyaset asndan.
siyasetname
* Siyaset bilimini anlatan ve bu konuda t veren eser.
siyas
* Siyasetle ilgili, siyasal, politik.
* Siyaseti, politikac.
siyas ambargo
* Bir lkeyi cezalandrmak amacyla siyas alanda yaptr m uygulama.
siyas corafya
* Devlet ile lke arasndaki ilgiyi kuran ve inceleyen beer corafyann bir kolu.
siyas harita
* Devlet ve lke s nrlarn gsteren harita.
siyas parti
* Politik hayat n en nemli unsuru olan ve belli bir siyas gr temsil eden parti.
siyasiyat
* Politika ileri.
siyatik
* Bacaktaki iki sinir ve bu sinirlerin arl hastal .
siyek
* Sidik torbasndan balayarak d arya kadar uzanan sidik yolunun son blm.
siyenit
* Birleiminde bol miktarda alkali feldspat bulunan bir granit.
siyer
* Hz. Muhammed'in hayatn anlatan kitap.
siyim siyim
* nce ince, yava yava.
siyme
* Siymek ii.
siymek
* Kedi, kpek emek.
siyonist
* Siyonizmle ilgili.
* Siyonizm yanl s.
siyonizm
* XIX. yzyl sonlarnda eitli lkelerde Yahudilerce ortaya at lan, Filistin'de bamsz bir Yahudi devleti
kurmay amalayan akm.
siz
* okluk ikinci kii zamiri.
* Sayg ve incelik belirtisi olarak tek kii iin kullanlan seslenme sz.
-siz
* Bkz. -sz / -siz, -suz / -sz.
siz bilirsiniz
* nasl istersiniz yle olsun.
siz sa olun
* ne yapalm, ziyan yok.
sizden iyi olmas n
* birinin, orada bulunmayan bir kimseyi verken karsndakine syledii bir nezaket sz.
size (veya sizlere) mr
* bir kimsenin ldn bildirmek iin kullan lr.
size doyum olmaz
* bir yerden ayrl rken sylenen bir nezaket sz.
-sizin
* Bkz. -szn / -sizin.
skandal
* Byk yank uyandran, utan verici veya kk drc olay.
Skandinav
* Bkz. skandinav.
skandiyum
* Atom numaras 21, atom arl 44,96 olan, az rastlanan bir element. Ksaltmas Sc.
skavut
* ok hzl gidebilen bir tr keif gemisi.
ske
* Daha ok radyo ile yay mlanmak iin haz rlanm, genellikle gldr niteliinde ksa oyun.
ski
* Kayak.
skif
* ine yalnz krek ekenin girebildii ok uzun ve ok dar yar kay .
skink
* Skinkgillerden, l blgelerinde, kurak blgelerde yaayan bir srngen tr (Scincus).
skinkgiller
* Omurgal hayvanlarn srngenler snfndan, zerleri pullarla rtl, kk vcutlu hayvanlar iine alan
bir familya.
skleroz
* indeki katlgan dokunun artmasndan dolay bir organ veya dokunun patolojik sertlemesi.
Sko
* Bkz. sko.
skolstik
* nan ve bilgiyi kiliseyle, zellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biimde birletirmeye alan
Orta a felsefesi.
* Bu felsefe ile ilgili olan.
* Orta a yntemlerine uygun, eski.
skor
* Durum veya sonu.
skorbort
* Say gstergesi.
sllom
* Kayak sporunda bayraklarla iaretlenmi birtak m dnemelerden oluan pist zerinde yaplan bir yar
tr.
sllomcu
* Sllom yapan erkek veya kadn yar.
Slav
* Rus, Beyaz Rus, Ukraynal , Leh, Srp, Hrvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve ek halklarna dillerindeki yak nlk
dolaysyla verilen ortak ad.
* Slav halklarna zg olan.
Slavca
* Slav dili.
Slavist
* Slavistik alannda al an bilgin.
Slavistik
* Slavlarla uraan bilim dal .
slavlar
* Slav dilleri alannda yaayan etnik grup.
slavlama
* Slavlamak ii veya durumu.
slavlamak
* Slav gibi davranmak.
slavl k
* Slav olma durumu.
slyt
* Saydam bir yzey zerine al nm , projeksiyonda kullanlmaya zg pozitif grnt, diyapozitif.
slip
* Ksa kesilmi, k sa biilmi, kk deniz donu.
* Paasz, kasklara oturacak biimde dikilmi kilot.
* Kredi kartl al verilerde demenin daha sonra denetlenmesi iin verilen fi.
slogan
* Ksa ve arp c propaganda sz.
slogan atmak
* slogan bararak sylemek.
sloganc
* Slogan hazrlayan veya atan kimse.
slogancl k
* Sloganc nn ii.
sloganlama
* Sloganlamak ii veya durumu.
sloganlamak
* Slogan durumuna gelmek.
sloganlatrma
* Sloganlatrmak ii.
sloganlatrmak
* Slogan durumuna getirmek.
Slovak
* Slovakya'da oturan Slav halk ve bu halkn soyundan olan kimse.
* Slovak ulusuyla ilgili, Slovak ulusuna zg olan.
Slovaka
* Slovaklarn kulland Slav dili.
Slovakyal
* Slovakya halkndan olan kimse.
Sloven
* Slavlarn gney kolundan bir ulus veya bu ulustan olan kimse.
Slovence
* Slovenlerin kulland dil.
Slovenyal
* Slovenya halk ndan olan kimse.
Sm
* Samaryum'un ksaltmas.
sma
* Voleybolde yukar dan aaya topu serte yere vurmak.
smar
* Voleybolda file zerinde kar alana doru yukar dan aaya topu serte yere vuran, oyuncu.
smokin
* Gece ziyafetlerinde, galalarda ve gece elencelerinde erkeklerin giydikleri, n ak, ceketi daha ok atlas
yakal takm giysi.
Sn
* Kalay'n ksaltmas .
snack-bar
* Bkz. sinek bar.
snobizm
* Snop gibi davranmay benimseme yanls olan.
snop
* Sekin grnmek iin, baz evrelerdeki dnceleri benimseyen, hayranlk duyan ve onlar gibi
davranmaya zenen (kimse), zppe.
snopluk
* Snop olma durumu, zppelik.
soba
* Bir yeri stmak iin iinde kmr, odun veya gaz yaklarak kullanlan bir ara.
sobac
* Soba yapan, satan, onaran veya kuran kimse.
sobac lk
* Sobacnn ii veya meslei.
sobal k
* Sobaya girebilecek byklkte olan.
* Soba yapmaya elverili olan.
* Sobann alabilecei miktarda olan.
sobe
* Genel olarak komaca, saklamba vb. ocuk oyunlarnda, ebeden nce davranp daha nce kararlatr lm
yere ulald nda sylenen sz.
sobeleme
* Sobelemek ii.
sobelemek
* Sobe diyerek ebeden nce kararlatrlm yere ulald n bildirmek.
soda
* Sindirimi kolaylat rmak; susuzluu gidermek, ikileri sulandrmak iin kullan lan, iinde sodyum karbonat
bulunan, kpren su.
* Billrlam sodyum karbonat n piyasadaki ad.
sodyum
* Atom numaras 11, atom arl 22,990 olan, 0,971 younluunda, 97,5 C'de eriyen, deniz ve kaya
tuzlarnda, doada birleik olarak ok yaygn bulunan, beyaz, parlak, mum gibi yumuak bir element. Ksaltmas Na.
sodyum bikarbonat
* zellikle kabartma tozu olarak kullanlan madde (NaHCO3).
sodyum florit
* Metalurjide, eczacl kta kullanlan kristal madde (NaF).
sodyum fosfat
* Eczaclkta, hekimlikte kullanlan fosforik asidin sodyumlu tuzu (NaH2, NaHPO4, Na3PO4).
sodyum hidroksit
* Sabun yapm nda kulanlan, 320 C de eriyen kuvvetli bir baz, sut kostik (NaOH).
sodyum hiposlfit
* Fotoraf lkta, eczaclkta kullanlan, suda eriyebilen kristal madde (Na2S2O4).
sodyum karbonat
* Sabun yapm nda, temizlik ilerinde kullanlan, gl bir alkali tuz (Na2CO3).
sodyum klorr
* Tuz.
sodyum nitrat
* Gbre yap m nda, eti korumada kullan lan madde (NaNO3).
sodyum slfat
* Tekstil, k t, cam sanayiinde kullanlan madde ((Na2SO4).
sodyumlu
* Birleiminde sodyum bulunan.
sof
* Bir eit serte, ince ynl kuma.
* Ham ipekten yaplm astarlk kuma.
sofa
* Evlerde oda kaplarnn ald genie yer, hol.
sofi
* Tasavvuf felsefesine bal olan (kimse), mutasavv f.
soflik
* Sofi olma durumu.
sofist
* Sofizmden yana olan (kimse, dnce vb.).
sofistik
* Safsatal , yanltmal .
sofistike
* Ar lde yapmackl davranan (kimse).
* Ar karmak olan (durum).
sofistlik
* Sofist olma durumu.
sofiyan
* Sofiler.
sofiyane
* Tasavvufla ilgili veya mutasavv flara yak r biimde olan.
sofizm
* Bilgicilik.
sofra
* Masa, sini gibi eylerin, yemek yemek zere hazrlanm durumu.
* Yemek (yedirme ve yeme).
* Birlikte yemek yiyenlerin tm.
* Genellikle tekerlek biiminde, zerinde yemek de yenebilen ayakl hamur tahtas.
* Ans.
* Hal gbeinde daire biimindeki iekli blm.
sofra (veya sofray ) kaldrmak (veya toplamak)
* yemek yendikten sonra masa, sini vb. yi temizlemek.
sofra (veya sofray ) kurmak
* yemek yemek iin sofra takmn dizmek ve yiyecekleri hazrlamak.
sofra ba
* Sofrann etraf, yemek yeme yeri.
sofra bezi
* Sofrann altna serilen yayg.
sofra donatmak
* sofraya bol ve trl yiyecekler koymak.
sofra duas
* Yemek sonunda yaplan yemek duas .
sofra rts
* Sofra kurulurken masann zerine serilen rt.
sofra tahtas
* Yerde yemek yenecei zaman zerine sofra takm konan alak masa.
sofra takm
* Yemek yerken kullanlan atal, b ak, tabak, rt, peete gibi eylerin tm.
sofrac
* Saraylarda sofray kurmak, kaldrmak, yemei datmak gibi ilerle grevlendirilmi kimse.
sofralk
* Sofrada yemeye yarayan.
sofras a k
* Konuklar n yemee alkoymay seven, sofrasnda konuk eksik olmayan.
softa
* Medrese rencisi.
* lmiyeden olanlara aa lama amac yla verilen ad.
* Bir gre, bir inana kr krne balanan kimse.
* Yaad an gerisinde kalm, geri kafal kimse.
softaca
* Softaya yarar (bir biimde).
softalama
* Softalamak ii.
softalamak
* Bir gre, bir inana kr krne balanmak, softa durumuna gelmek.
softal k
* Softa olma durumu.
sofu
* Dinin buyruk ve yasaklarna btnyle uyan (kimse).
sofuca
* Sofuya yarar (biimde).
sofuluk
* Sofu olma durumu.
* Sofuca davranma.
soan
* Zambakgillerden, yemeklere tat vermek iin yumrusu ve yeil yapraklar kullanlan trl bitki (Allium cepa).
* idem, lle, zambak, sar msak gibi bitkilerin toprak altndaki yumru kk.
soan iei
* Fulya.
soanc
* Soan satan kimse.
soanck
* Yal n kat yaprakla sarl , besin bakmndan zengin kk soan.
* Sarmsak dii.
* Beyinle omurilik aras nda kalan beynin son blgesi.
soanlama
* Soanlamak ii veya durumu.
soanlamak
* Soan katmak.
soanl
* inde soan bulunan, iine soan doranm olan, soanla piirilmi olan.
soans
* Soana benzer, soana yak n.
Sodaka
* Sodca.
Sodca
* Orta Asya'da Sodlarn kulland klar ran kkenli l dil.
sorulma
* Sorulmak ii.
sorulmak
* Sourmak iine konu olmak.
sorumsama
* Bkz. yze sourma.
souk
* Iss dk olan, scak kar t .
* tecek derecede s s olan.
* Duygudan, sevgiden yoksun olan, sokulgan olmayan.
* Yakn ve iten olmayan, ilgisiz.
* Sevimsiz veya yersiz.
* (kadn iin) Cinsel istek duymayan.
* lgisiz, sevimsiz bir biimde veya memnuniyetsizliini belli ederek.
* Isnn tecek kadar az veya dk olmas durumu.
souk alg nl
* Nezle, anjin, bronit gibi tmeden ileri gelen rahatszl k.
souk almak
* yerek hastalanmak, tmek.
souk bez
* Keten ipliinden yaplm, tlbende benzeyen bir tr ince, seyrek bez.
souk bfe
* Baz toplantlarda, ayakta yenilmek iin souk yiyecek ve ieceklerle hazrlanm masa.
souk almak
* (bitki iin) souk zarar vermek.
souk kmak
* hava soumak.
souk dalgas
* Youn olarak souk havan n art arda gelmesi.
souk damga
* Mrekkep kullanlmadan, bask ile yaplan kabartma damga.
souk durmak
* ilgisiz, sevimsiz davranmak.
souk du etkisi yapmak
* (anszn bildirilen tatsz bir haber iin) olumsuz bir tepki yaratmak.
souk dmek (veya kamak)
* (sz, davran vb. iin) yersiz ve sevimsiz olmak.
souk harp
* Souk sava.
souk hava deposu
* Bozulabilen yiyeceklerin konulduu, srekli olarak soutulan depo.
souk srmas
* Souun etkisiyle parmaklarda, kulak kenarlar nda oluan krmz , kandrc i.
souk neva
* Bkz. souk nevale.
souk nevale
* nsanlara yaklamayan, sz veya davran lar souk olan sevimsiz kimse.
souk renkler
* Mavi, lcivert ve mor renk ve bu renklerin tonlar na verilen ad.
souk sava
* II. Dnya Sava'ndan sonra dou ve bat bloklar nn zaman zaman sava karma tehditlerinin btn
dnyada yaratt gerginlik.
souk aka
* Ho karlanmayan, yersiz nkte veya szle yaplan aka.
souk ter dkmek (veya souk ter basmak)
* korku, heyecan anlarnda birden terlemek.
souk vurmak (veya yakmak)
* (bitki iin) ok souun etkisiyle kurumak.
souka
* Souk gibi, soua benzer.
* Soua yakn.
soukkan
* Kolayca fke, tel heyecana kaplmayan, serin kanl .
soukkanl
* Olaylara ve gelimelere sakin, l ml ve temkinli yaklaan (kimse).
soukkanl havyanlar
* Vcut s lar yaad klar ortamn ssna gre deien hayvanlar.
soukkanl olmak
* kolayca, fke, tel ve heyecana kaplmamak.
soukkanll k
* Soukkanl olma durumu, serin kanl lk.
souklama
* terek hastalanma, souk algnl .
souklamak
* terek hastalanmak, souk almak.
souklama
* Souklamak i i.
souklamak
* Soumak.
* lgisiz, isteksiz, sevimsiz bir durum almak, souk davranmak.
souklatrma
* Souklat rmak ii.
souklatrmak
* Souk duruma getirmek.
soukluk
* Souk olma durumu, souk bir etki yapan eyin zellii.
* Yemein sonunda yenen meyve, hoaf, komposto gibi eyler.
* Hamamlarda ykanlan yerle giyinilen yer arasndaki az stlan yer.
* Souk, sevimsiz ve ilgisiz davran, ilgisizlik.
* Krgnla, dargnla yol aabilen sevgi azalmas.
* Cinsel istek duymama durumu.
soulma
* Soulmak ii.
soulmak
* Suyu veya st ekilerek prsmek.
* Irmak, kuyu, pnar gibi yerlerde su ekilip yok olmak.
souma
* Soumak ii.
soumak
* Issn hzla veya yava yava yitirerek souk duruma gelmek.
* Birine kar olan sevgi veya bir ey iin duyulan istek kalmamak.
soumler
* Souma durumunu lmeye yarayan alet.
sourgan
* Emen, souran.
sourganl k
* Bir madde veya enerjiyi sourma gc, yetenei.
sourma
* Sourmak ii, emme, massetme.
* Kat veya sv bir maddenin bir gaz, iine almas, emmesi.
* Bir ortamn k enerjisini belli nicelikte emmesi olay .
sourmak
* (bir madde bir svy ) ine ekmek.
* Kat veya sv bir madde sourma yoluyla bir gaz iine almak, emmek, massetmek.
sourmal
* Sourma yoluyla al an.
sourucu
* Sourma zellii gsteren madde.
souru
* Sourmak ii veya biimi.
souma
* Soumak i i.
soumak
* (toprak iin) Su sourup tavlanmak.
soutkan
* S cakl azaltan, soutma zellii olan.
* Soutma, soutucu.
soutma
* Soutmak ii.
soutma
* Soutucu.
soutmak
* Soumasn salamak, soumasna sebep olmak.
* (herhangi bir durum, kii veya olay) Birine, bir yere veya bir eye kar duyulan sevgi ve ilginin yok
olmasna yol amak.
soutucu
* Soutma zellii olan, frigorifik.
* Yiyeceklerin scaktan bozulmasn nleyen, iecekleri soutan, motorla al an dolap biiminde ara, buz
dolab, frijider.
* Bir makine veya yapda, ar s nmay nlemek iin yer alan dzen.
soutulma
* Soutulmak ii.
soutulmak
* Soutmak iine konu olmak.
soutu
* Soutmak ii veya biimi.
souyu
* Soumak ii veya biimi.
sohbet
* Dosta, arkadaa konuarak ho bir vakit geirme, sylei, yarenlik, hasbhl.
* Sylei.
sohbet etmek
* dosta, arkadaa konuarak ho bir vakit geirmek, syleide bulunmak, yarenlik etmek, hasb hl etmek.
sohbet ustas
* Konumas zevkle dinlenen ve doyurucu olan, dinleyicileri deta byleyen kimse.
sokaa (veya sokaklara) dmek
* (kadn) kt yola saparak orta mal olmak.
* (bir ey) oalp deerini yitirmek.
* skneti, huzuru evin d nda aramak.
sokaa atmak
* birini dkn, yoksul kalacak biimde evden, i yerinden uzaklatrmak veya kovmak.
* (para, eya vb.yi) bo yere harcamak.
sokaa atsan
* en aa fiyatla sat lsa bile.
sokaa kmak
* gezmek veya bir i grmek iin evden kmak.
sokaa dklmek
* herhangi bir sebeple dar kmak.
sokak
* l, ile gibi yerleim blgelerinde, iki yannda evler olan, caddeye oranla daha dar veya ksa olabilen yol.
sokak ocuu
* Genellikle vaktini sokaklarda geirip eitimden yoksun kalm ocuk.
sokak kadn
* Kt yola dm kad n (veya kz).
sokak kaps
* Evin sokaa a lan kap s .
sokak kz
* Bkz. sokak kadn.
sokak sprgesi
* Evinde oturmayp ok gezen kadn, srtk kadn.
sokakta bulmamak
* (herhangi bir eyi) deerli ve nemli bulmak.
sokakta kalmak
* snacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak.
sokaktaki adam
* genel olarak kamuoyunun grn dile getirdiine inanlan herhangi bir kii.
* vatanda, belirgin bir zellii olmayan, sradan adam.
sokaktan toplamak
* kolayca salamak, masrafsz ve zahmetsiz elde etmek.
soket
* Ksa orap.
sokma
* Sokmak ii.
sokmak
* ine veya arasna girmesini salamak.
* Bir yere girmesini salamak, ieri almak.
* Batrmak, saplamak (b ak, ak , ine vb. iin).
* (bcek, zehirli hayvan iin) nesini batrmak veya srmak; zehirlemek.
* Yasak bir mal gizlice getirmek veya gtrmek.
* Belli etmeden kt bir mal vermek.
* Konuma s rasnda bir sz, soruyu veya dnceyi syleyivermek.
* Dokunakl, kr c veya ac sz sylemek.
sokman
* Bir eit uzun konlu izme.
sokra
* (gverte demeleri vb.) ki aacn u uca gelmesiyle oluan aral k.
sokranma
* Sokranmak ii veya durumu.
sokranmak
* Sylenmek, homurdanmak, isteksiz i grmek.
sokturma
* Sokturmak ii veya durumu.
sokturmak
* Sokmak iini yapt rmak.
soku
* Ta dibek.
* Dibekte, havanda tahl dvmeye yarayan tokmak.
sokucu
* Sokan, sokmak iini yapan.
sokulgan
* Ksa srede insanlarla kaynap dost olabilen, kendini abucak sevdiren.
sokulganlk
* Sokulgan olma durumu.
sokulma
* Sokulmak ii.
sokulmak
* Sokmak iine konu olmak.
* Girmek.
* Yanamak, yaklamak.
sokulu
* Sokulmu olan.
* Sokulmu olarak.
sokulu
* Sokulmak ii veya biimi.
sokum
* Lokma.
* Yufka ekmeinden yaplan drm.
* Bkz. kuyruk sokumu.
sokur
* Kstebek.
* Snm, ieriye batm .
* Bir gz kor.
soku
* Sokmak ii veya biimi.
sokuma
* Sokumak i i veya durumu.
sokumak
* Dar bir yere sokulmak.
* Usulcack araya girmek.
sokuturma
* Sokuturmak ii.
sokuturmak
* Dar bir yere zorla veya iterek sokmak.
* Belli etmeden kt bir mal vermek.
* Dokunakl, kr c veya ac sz sylemek.
sol
* Kalbin bulunduu tarafta olan, sa kart.
* Bu taraftaki yn.
* (parlmentoda oturu dzenine gre) Solcu gruplar n tm.
* Bir parti ierisinde, sosyalizme yakn grte olan grup.
* (boksta) Sol yumrukla vuru.
sol
* Gam dizisinde fa ile la arasndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota iareti.
sol ak
* Futbolda forvette yer alan, sol bata bulunan oyuncu.
sol anahtar
* Portedeki notalarn fa yksekli inde olaca n gsteren iaret.
sol bek
* Futbolda kalecinin nnde yer alan savunma oyuncular nn solda bulunan.
sol eilimli
* Dnya gr solculua yatkn olan.
sol eli beklemek
* yemee beklenilen birine, yemee baland n aka yollu anlatmak iin kullan lr.
sol haf
* Futbolda oyun kurucular nn sol ucunda yer alan oyuncu.
sol i
* Futbolda forvette bulunan be oyuncudan, soldan ikinci yerde bulunan .
sol erit
* Trafikte yolun veya caddenin sol tarafnda yer alan yol izgilerinin oluturduu blm.
sol taraf ndan kalkmak
* aksilik, huysuzluk, terslik edenler iin kullanl r.
* ileri ters gitmek, iyi gnnde olmamak.
sol yapmak
* direksiyonu sola doru evirerek sola ynetmek.
sola kaymak
* siyasette ve ekonomide sol eilimli olmak.
solak
* Eller kullanlarak yap lan ilerde daha ok sol elini kullanan.
* Yenieri ocann, padi ah n gzeticiliini yapan asker s nf .
solakl k
* Solak olma durumu.
solaryum
* Hastalklar gne nlar ile tedavi etmeyi amalayan kurulu.
solcu
* Parlmentolarda bakann solunda oturan, sosyal ve ekonomik konularda sosyalizme yak n kabul edilen
birtakm siyas dei iklikler yapma grn temsil eden (kii veya parti).
solculuk
* Solcu olma durumu.
solda s fr
* hibir deeri ve nemi olmayan, benzerleriyle karlatrlnca deersizlii daha iyi anla lan.
soldat
* Asker.
soldurma
* Soldurmak ii.
soldurmak
* Solmasna sebep olmak.
solfej
* Mzik ezgilerinin uygulan .
* Notalar deerlerine gre seslendirmeyi amalayan mzik almas.
solgun
* Rengini, tazeliini, canl ln veya parlakl n yitirmi olan, solmu.
solgunlama
* Solgunlamak ii.
solgunlamak
* Solgun duruma gelmek.
solgunluk
* Solgun olma durumu.
solidarist
* Dayanmac .
solidarizm
* Dayanmac lk.
solipsizm
* Tek bencilik.
solist
* Solocu.
solistlik
* Solistin grevi.
sollama
* Sollamak ii.
sollama yapmak
* sollamak.
sollamak
* Bir ta t baka bir tat gemek iin solundan ilerlemek.
sollay
* Sollamak ii veya biimi.
sollu
* Bkz. Sal sollu.
solluk
* Sol olma durumu.
solma
* Solmak ii.
solmak
* Rengini yitirmek, rengi umak.
* Tazeliini, diriliini veya parlakln yitirmek.
solmaz
* Solmayan, rengini yitirmeyen.
solo
* Bir kii tarafndan sylenen veya al nan mzik paras.
solo yapmak
* mzik paras bir kii tarafndan sylenmek veya alnmak.
solocu
* Sesiyle veya bir alg yla solo yapan kimse, solist.
solucan
* Yuvarlak veya yass, uzun kurtlara verilen genel ad.
solucan drc
* Barsak kurtlarn ldrmeye veya organizmadan d ar atmaya yarayan il.
solucan gibi
* solgun ve zay f kimseler iin kullanl r.
solucan otu
* Birleikgillerden, Karadeniz ve Dou Anadolu blgelerinde yetien, 15-35 cm ykseklikte, yuvarlak
yaprakl iekleri solucan drc olarak kullan lan ok yllk ve otsu bir bitki (Pelargonium endlicherianum).
solucanlar
* Halkal lardan, yer solucan, tenya, askarit gibi, vcutlar uzun, yumuak ve ayaksz hayvanlar iine alan
takm.
soluan
* Nefes darl na tutulmu.
* S k soluyan (hayvan).
* Uzaklarda esen rzgrdan sonra balayan dalga hareketi.
soluan etmek
* soluk solua brakmak.
soluu (bir yerde) almak
* bir yere hemen gitmek veya s nmak.
soluu kesilmek (veya tutulmak)
* soluk almaz duruma gelmek.
soluu kesmek
* (bir ey) ok heyecan veya korku vermek.
soluk
* Akcierlere ekilen, akcierlerden atlan hava veya cierlere hava alp verme, nefes.
* Dikkat ekici, arp c yanlar olan kimse veya ey.
soluk
* (cilt iin) Donuk bir beyazl olan, rengi atm olan, solmu.
* ( k iin) Parlakl n , gcn yitirmi olan.
* (nesneler iin) Rengi atm olan.
soluk aldrmamak
* ara vermeden altrmak, vakit brakmamak.
soluk almadan (dinlemek, izlemek veya bakmak)
* bir davrann dikkatle ve heyecanla yapld n anlatr.
soluk almak
* havay cierlere ekmek, nefes almak.
* dinlenmek.
soluk borusu
* Grtlakla bronlar aras nda bulunan, yaklak 12 cm uzunluunda, havan n akcierlere girip kmasn
salayan boru.
soluk darl
* Soluk alamaz duruma gelmek.
soluk kesici
* ok heyecan veya korku veren.
soluk solua
* Komaktan glkle soluk alarak, sk sk soluyarak, yorgun, bitkin veya tella.
soluk solua kalmak
* nefes alamayacak duruma gelmek, ok yorulmak.
soluklama
* Soluklamak ii veya durumu.
soluklamak
* Soluk duruma gelmek.
soluklanma
* Soluklanmak ii.
soluklanmak
* Geni ve rahat soluk almak, dinlenmek, teneffs edilmek.
soluklama
* Soluklamak ii veya durumu.
soluklamak
* Gerek rengini yitirmek, rengi solmak.
solukluk
* Soluk olma durumu.
soluksuz
* Soluk alamayacak biimde.
soluksuzluk
* Soluksuz olma durumu.
* Kolay, srekli ve verimli yazamama.
soluma
* Solumak ii.
solumak
* Nefes al p vermek.
* S k ve kesik soluklar alp vermek.
* Zorlanmak, gcnn hepsini harcamak.
solunga
* Suda yaayan hayvanlar n solunum organ , galsame.
solunma
* Solunmak ii.
solunmak
* Soluk alp vermek, teneffs etmek.
solunum
* Btn canl larda, oksijen al p karbondioksit verme biiminde grlen hareket, teneffs.
solunum aygt
* Organizmada solunumu salayan organlar n tm.
solunum sistemi
* Bkz. solunum aygt .
solusyon
* zellikle lstikleri yaptrmakta kullanlan koyu, yapkan madde.
solu
* Solmak ii veya biimi.
solutma
* Solutmak ii.
solutmak
* Solumasna sebep olmak.
soluyu
* Solumak ii ve biimi.
solsyon
* zelti.
som
* i dolu olan ve d kaplama olmayan.
* Katks z.
som
* Rhtmn su stnde olan blm.
som
* Kemikli balklardan, hem denizde hem tatl sularda yaayan, eti beenilen, irice bir balk (Salmo salar).
som
* Krgsiztan para birimi.
soma
* lk damt lan ve iinde anason bulunmayan rak.
soma
* Cinsiyet hcreleri d nda, vcut hcrelerinin tm.
somak
* Bkz. sumak.
somak
* Hayvanlarda yzn k ntl ve az ok sivri olan n blm.
somaki
* Kz l veya yeil renkte, damarl ve ok sert bir porfir tr mermer.
* Bu mermerden yaplm.
Somalili
* Somali halk ndan olan.
soman
* Bir tr balk.
soman bal
* Bkz. som (III).
somata
* Bademden yaplan bir erbet, badem subyesi.
somon
* Bkz. som (III).
somun
* Yuvarlak ve ikin ekmek.
somun
* Cvatann ucuna geirilen, ii yivli demir balk.
somurdanma
* Somurdanmak ii.
somurdanmak
* Homurdanmak, somurtarak sylenmek.
somurma
* Somurmak ii veya durumu.
somurmak
* Dudaklar yapt rp kuvvetlice iine ekmek, emmek.
somurtkan
* Srekli somurtan, ask suratl.
somurtkanlk
* Somurtkan olma durumu.
somurtma
* Somurtmak ii.
somurtmak
* Ksknln, bir eye skld n , keyifsizliini anlatacak biimde yzn buruturmak, surat asmak.
somurtuk
* Ask suratl , yz glmez, s k ntl, ekilmez.
somurtu
* Somurtmak ii veya biimi.
somurulma
* Somurulmak ii veya durumu.
somurulmak
* Somurmak ii yaplmak veya somurmak iine konu olmak.
somut
* Gereklii alg lanabilen, muahhas, konkre, soyut kar t.
* Somut olan ey.
somut isim
* Be duyudan biriyle veya birka ile belirlenen varlk.
somutlanma
* Somutlanmak ii veya durumu.
somutlanmak
* Somut duruma gelmek.
somutlama
* Somutlamak ii.
somutlamak
* Somut duruma gelmek.
somutlat rma
* Somutlatrmak ii.
somutlat rmak
* Somut duruma getirmek.
somutluk
* Somut olma durumu.
somya
* ilteyi ta maya ve ona esneklik vermeye yarayan, yaylarla donatlm kerevet.
son
* imdiki zamana en yakn zamandan beri olan veya bu zamanda yaplm, olmu olan, ilk kart.
* En arkada bulunan.
* Art k ondan tesi veya bakas olmayan.
* Bir eyin en arkadan gelen blm, bitimi, nihayet.
* Etene, e, dl ei, meime, plsenta.
* Olum.
* Olanca.
son adam
* Futbolda en geride bulunan savunma oyuncusu.
son birim
* En sonda yer alan yer.
son bulmak (veya sona ermek)
* bitmek, tkenmek.
son derece
* Pek ok, ok fazla.
son deyi
* Baz edeb eserlerde yer alan son sz niteliindeki blm, hatime.
son drt
* Son drtlk.
son ek
* Kelimelerin kk veya gvdesine gelen ek.
son grev
* Bir akraba veya dostun lmnde gerekli olan sayg y gstermek, treleri yerine getirmek.
son grl
* Bir kimsenin yal lnda kavutuu rahat, bolluk ve huzur.
son knun
* Ocak, knunusani.
son kozunu oynamak
* elinde bulunan son imkan kullanmak.
son nefes
* lmden nce yaamn son dakikalar.
son nefes
* lmden nceki son anda al nan nefes.
* Hayat n sonu.
son nefesini vermek
* lmek.
son pimanlk fayda vermez (veya etmez)
* i iten getikten sonra piman olman n yarar yoktur.
son ses
* Bir kelimenin veya hecenin sonundaki ses.
son ses dmesi
* Sz sonundaki bir sesin yok olmas .
son turfanda
* Bir meyve veya sebzenin mevsiminin sonunda al nan en son rn.
son vazife
* Bkz. son grev.
son vermek
* bitirmek, sona erdirmek.
sona kalan dona kalr
* bir ite ge kalan istedii eyi elde edemez.
sonar
* Batm olan nesnenin yerini ve durumunu akustik dalgalarla belirleyen sistem.
* Bu sistemden yararlanlarak yaplm , denizaltlarda kullanlan cihaz.
sonat
* Bir veya iki alg iin yazlm, veya drt blmden oluan mzik eseri.
sonbahar
* Gz.
soncul
* Son bulma zellii olan.
sonda
* Suyun herhangi bir noktadaki derinliini lmek, dip tabakalarn yap sn incelemek iin kullan lan ara.
* Bir boluun iini yoklamaya yarayan uzunca ve ucu kt demir ara.
* Vcut iinde herhangi bir boluk veya mesafeye sokulan, tehis, inceleme, tedavi ve dar sv atmada
kullanlan ara.
sondaj
* Sonda ile yoklama, sondalama.
* Bir durum, bir dnce ile ilgili olarak yaplan yoklama, aratrma.
sondaj kuyusu
* Sondaj almalarnn yapld kuyu.
sondaj yapmak
* sonda ile yoklamak, sondalamak.
* bir durum, bir dnceyle ilgili olarak yoklama yapmak, aratrmak.
sondajc
* Sondalamac.
sondalama
* Sondalamak ii, sondaj.
* Dip tabakalarn yapsn sonda kullanarak inceleme ve arat rma.
sondalamac
* Sondalama yapan kimse, sondajc.
sondalamac lk
* Sondalamacnn ii.
sondalamak
* Suyun derinliini sonda ile lmek.
* Dip katmanlar n yap s n sonda kullanarak incelemek ve aratrmak.
* Su, maden, petrol vb.aratrmalar iin topran derinliklerine sonda sokmak.
sondurmak
* Bkz. Sundurmak.
sone
* ki drtl ve iki lden oluan, on drt dizeli bir bat iir tr.
sonlama
* Sonlamak ii veya durumu.
sonlamak
* Bitirmek, sonulandrmak, sona erdirmek, noktalamak.
sonlu
* Sonu olan, bitimli.
* Sonu olan, sonsuz olmayan.
sonlu byklk
* ls sonlu bir say yla ifade edilen byklk.
sonra
* Daha ileri bir zamanda, mteakiben.
* Daha uzak ve ileri bir yerde.
* Makam, sra, deer ve nemde arkada oluu bildirir.
* Yoksa, aksi hlde.
* Arkadan gelen blm veya zaman.
sonradan
* Konuulan zamann ardndan gelen zamanda.
sonradan gelen devlet devlet deildir
* kii yalandktan sonra gelen zenginlik i e yaramaz.
sonradan grme
* Sonradan zenginleerek gsteri, vnme gibi yersiz davranlarda bulunan kimse.
sonradan grme, gvurdan dnme
* sonradan grme olan bir kimsenin makbul bir adam olmad n anlatan bir deyim.
sonradan grmelik
* Sonradan grme zellii veya durumu.
sonradan grm
* Sonradan zenginlemi kimse.
sonradan grmlk
* Sonradan zenginleerek gsteri, vnme gibi yersiz davranlarda bulunma.
sonradan olma
* bakasna k yasla yeni olan, yeni ortaya kan.
sonraki
* Sonra olan.
sonralar
* Sonraki zamanlarda.
sonrasz
* Bkz. sonsuz.
sonraszlk
* Bkz. sonsuzluk.
sonsal
* Deneyden kan ve deneye bal olan (bilgi), aposteriori.
sonsuz
* Sonu olmayan, hi bitmeyen, ebedi.
* llemeyecek kadar ok veya byk olan.
* Sonu, snr olmayan, ok.
* Sonu olmayan, her nicelii aabilen deiken (nicelik).
* Sonu ve snr olmayan ey.
sonsuz kk
* S fra eit olmamak art yla, herhangi bir say dan daha ok sfra yakn olabilen deiken.
sonsuzlama
* Sonsuzlamak ii.
sonsuzlamak
* Sonsuz duruma gelmek, sonu olmamak.
sonsuzluk
* Sonsuz olma durumu.
* Sonu olmayan gelecek zaman, ebediyet.
* Sonu ve snr olmayan uzay.
sonterin
* Kas m, terinisani.
sonu gelmek
* bitmek, tkenmek, yok olmak, lmek.
sonu
* Bir olay n dourduu baka bir olay veya durum, netice.
* Bir geliim veya giriimden elde edilen ey.
* z, zet.
* Yaz nn veya szn bitim blm.
sonu almak
* bir ii bitirmek, sonulandrmak.
* istenilen sonuca ulamak, verim almak.
sonu kar lamas
* Bkz. sonu yar mas.
sonu oyuncusu
* Man skorunda etkili olan oyuncu.
sonu tak m
* Malarda sonu almas n bilen takm.
sonu vermek
* bir durumun salanmasna imkn sal amak.
sonu yar mas
* Sonucu almak iin yaplan yar.
sonulama
* Sonulamak ii.
sonulamak
* Sonuca ulatrmak, sonulandrmak, bitirmek.
* Sonu vermek; yol amak.
sonulandrma
* Sonulandrmak ii.
sonulandrmak
* Sonuca ulatrmak, bitirmek, neticelendirmek, inta etmek.
sonulan
* Sonulanmak ii veya biimi.
sonulanma
* Sonulanmak ii.
sonulanmak
* Sonuca ulatr lmak, sonuca balanmak, bitirilmek, neticelenmek, inta edilmek.
sonusuz
* Sonuca ulaamayan, sonu vermeyen, neticesiz.
sonunda
* (bir eyin) Srada sonda olan, en sona kalan , nihayetinde.
sonunu almak
* bir ii bitirmek veya bir iin bittiini grmek.
sonunu getirememek
* iyi balad bir ii baaryla bitirememek.
sonunu getirmek
* o ii baarp bitirmek.
sonurgu
* Bir balang cn, bir olgunun, bir ilginin renkli ve zorunlu grlen sonucu, varg s .
sonurtu
* Birbirine bal iki nermeden sonraki sznde "ate vardr" nermesi bir sonurtudur.
sonumaz
* Sonsuza giden bir erinin eitli noktalarnn gittike yaklat baka bir eri veya doru, asimptot.
sop
* Bkz. soy sop.
sopa
* Kal n denek.
* Sopayla yaplan vuru.
* Dayak, ktek.
sopa atmak (veya ekmek)
* dvmek.
sopa yemek
* dvlmek, dayak yemek.
sopalama
* Sopalamak ii.
sopalamak
* Sopa ile vurmak, dvmek, sopalanmak.
sopalanma
* Sopalanmak ii veya durumu.
sopalanmak
* Sopa ile vurulmak, svlmek.
sopal
* Elinde sopas olan.
soplu
* Bkz. soylu soplu.
soprano
* Kadn veya gen erkek ocuklarda en ince ses.
* Sesi byle olan sanat.
* Bir alg topluluunda en ince sesleri veren mzik aralar.
sopsouk
* ok souk.
sora sora
* Sorarak.
sora sora Badad (veya Kbe) bulunur
* insan sora sora ok uzak yerleri bile bulur.
sordurma
* Sordurmak ii.
sordurmak
* Sormak iini yaptrmak.
sorgu
* Sormak ii.
* Ceza muhakemeleri usul kanununa gre, sann aratrma konusu olayla ilgili olarak yarg karsndaki
beyan, istintak.
sorgu hakimi
* Bkz. sorgu yargc.
sorgu sual
* Soruturma.
sorgu suale ekmek
* sorguya ekmek.
sorgu yarg c
* San klar sorguya eken yarg, sorgu hakimi, mstantik.
sorgu
* Baz kularn tepelerinde bulunan uzunca ty.
* Serpularn n taraf na taklan ty veya pskl biimindeki ss.
sorgulanmak
* Sorgu biimiyle ekillenmi gibi grnmek.
sorgulu
* Sorgucu olan.
sorgusuz
* Sorgucu olmayan.
sorgulama
* Sorgulamak ii.
sorgulamak
* Su niteliinde bulunan bir sorun zerine ilgili bulunanlara sorular sormak.
sorgulan
* Sorgulanmak ii veya biimi.
sorgulanma
* Sorgulanmak ii.
sorgulanmak
* Sorgulamak iine konu olmak veya sorgulamak ii yap lmak.
sorgun
* Bkz. Sorkun.
sorgusuz
* Sormadan, hi soruturmadan anlamnda sorgusuz sualsiz ikilemesinde geer.
sorgusuz sualsiz
* Hi soruturmadan, sormadan.
sorguya ekmek
* bir sula ilgili olarak soru sorup cevap istemek.
sorit
* ncul says ikiden ok olan tasmsal karm.
sorkun
* Sepeti sd.
sorma
* Sormak ii.
sorma ki inin asln, sohbetinden bellidir
* bir kiinin nas l bir insan olduu konumas ndan belli olur, soyunu sopunu renmeye gerek yoktur.
sorma! (sormayn! veya sorma gitsin!)
* okluk, ar lk ve kt bir durum anlatr.
sormaca
* Soruturma, anket.
sormak
* Birine soru ynelterek herhangi bir konuda ondan bilgi istemek, sual etmek.
* Bir iin sorumluluu kendisinde olmak, bir iten sorumlu bulunmak.
sormak
* Sorumak , emmek.
sormak (veya sormas ) ay p olmasn
* sorulmas teklifsizlik say lan bir eyi sormadan nce zr dilemek iin kullanl r.
sormuk
* ocuk emzii.
* Tlbent iine lokum, eker konularak kk ocuklara verilen emzik.
sorti
* Elektrik tesisat nda lmba veya fi konacak kollarn her biri.
* k.
sorti yapmak
* uaklar havalanp k yapmak.
soru
* Bir ey renmek iin birine yneltilen ve karl k gerektiren sz veya yaz, sual.
* Bir renciye snavda yneltilen sz veya yaz , sual.
soru cmlesi
* Herhangi bir gesinde soru kavram bulunan cmle.
soru eki
* Soru kavram veren mi eki.
soru iareti
* Soru cmlelerinin sonuna konan iaret.
soru s fat
* smi soru yoluyla belirten sfat.
soru sormak
* bir konu hakk nda bilgi edinmek zere soru yneltmek.
soru zamiri
* simlerin yerini soru yoluyla tutan zamir.
soru zarf
* Bir fiilin anlamn soru yoluyla a klayan zarf.
sorulma
* Sorulmak ii.
sorulmak
* Sormak iine konu olmak.
sorulu grnm
* Soru biimindeki bir fiilin bir baka fiilden nce gelerek zaman zarf grevinde kullan lmas .
sorum
* Sorumluluk, mesuliyet.
soruma
* Sorumak ii.
sorumak
* Emmek.
sorumlu
* stne ald veya yapt ilerden dolay hesap vermek zorunda olan, sorumluluk tayan kimse, mesul.
sorumlu tutmak
* sorumlu saymak, mesul olarak grmek.
sorumluluk
* Kiinin kendi davranlarn veya kendi yetki alan na giren herhangi bir olay n sonularn stlenmesi,
mesuliyet.
sorumluluk dmek
* sorumlu saylmak, sorumlu olarak grlmek.
sorumsuz
* Sorumlu olmayan, sorumluluk tamayan, mesuliyetsiz, gayrimesul.
sorumsuzca
* Sorumsuz (bir biimde).
sorumsuzlama
* Sorumsuzlamak ii veya durumu.
sorumsuzlamak
* Sorumsuzca davranmak.
sorumsuzluk
* Sorumsuz olma durumu veya sorumsuzca davran, mesuliyetsizlik.
sorun
* Aratrl p renilmesi, dnlp zmlenmesi, bir sonuca balanmas gereken durum, mesele, problem.
* S knt veren durum, dert.
sorunlu
* Sorunu olan, problemli.
sorunsal
* zm belli olmayan.
* Doru olma ihtimali bulunmakla birlikte, phe uyandran, kesin olmayan, problematik.
sorunsuz
* Sorunu olmayan, problemsiz.
soruma
* Sorumak ii.
sorumak
* Birine sormak.
sorumak
* Emilip yok olmak.
* (amar) Kurumaya balamak.
soruturma
* Soruturmak ii.
* Herhangi bir konuda ilgili kiilere soru ynelterek bilgi toplama ii, sormaca, tetkik, tahkik, anket.
* Bir idar veya adl makam n yneltii inceleme, tahkikat.
* Herhangi bir konuyla ilgili durum veya tutumu belirlemek iin dzenlenmi ayrnt l ve kapsaml soru
dizisi.
soruturma amak
* soruturma yapmak.
soruturma kurulu
* Herhangi bir konuda soruturma yapmak zere oluturulmu kurul, tahkikat komsyonu.
soruturma raporu
* Soruturma kurulunun hazrlam olduu yaz l belge.
soruturmac
* Soruturma yapan, anketi.
soruturmacl k
* Soruturma yapma ii, anketilik.
soruturmak
* renmek istenilen eyi inceden inceye ve birok kiiye sormak.
soruturucu
* Soruturma yapan (kimse), muhakkik.
sorutkan
* Somurtkan.
sorutma
* Sorutmak ii.
sorutmak
* Ayakta durmak, dikilmek, beklemek.
* Somurtmak, surat asmak.
sos
* Baz yemeklerin zerine dklen, domates, baharat gibi eylerle yap lan terbiye.
sosis
* Ky lm , baharat katlm etle, ttsleme ve piirme gibi ilemlerden sonra yaplan bir tr sucuk.
sosluk
* Sos konulmak iin konulan kap.
sosyal
* Toplumla ilgili, toplumsal, itima.
sosyal adalet
* Toplumun deiik kesimlerinde hayat standard, gelir dzeyi gibi birtakm llerin frsat eitlii
erevesinde dikkate alnmas yla sosyal alanda salanan denge durumu.
sosyal antropoloji
* Kltr bir btn olarak inceleyen, kltr kalplar arasndaki benzerlikleri ve farkllklar ortaya koyan
bilim dal.
sosyal bilgiler
* Sosyal konular ieren bilgiler.
sosyal bilim
* Toplum olaylar n, insann sosyal ve kltrel faaliyetlerini inceleyen bilimlerin ortak ad.
sosyal bilimler
* Sosyal bilim dalnda aratrma ve inceleme yapan bilimler.
sosyal bnye
* Sosyal yap .
sosyal deerler
* Toplumun fertlerini birbirine yaklatran, bir arada tutan; toplumun devamn salayan temel yarglar,
deerler.
sosyal dei me
* Sosyal bakmdan sz konusu olan deime.
sosyal demokrasi
* Sosyal alanda emeki toplum kesimlerinin karlarn n korunmas ve retimi artrmak yan nda haka
blm de n plnda tutan sosyal ve siyas ak m.
sosyal demokrat
* Sosyal demokrasi yanls olan kimse.
sosyal devlet
* Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal gvenlik ve adalet salayc politikalar reten devlet modeli.
sosyal dzen
* Sosyal yap nn dzenli bir biimde olumas.
sosyal faaliyet
* Sosyal konulu etkinlik.
sosyal gelime
* Sosyolojik bak mdan gzlenen deime ve gelime.
sosyal gvenlik
* Sosyal sigorta ve sosyal yardm gibi aralarla halkn sosyal durumunu gvence altna alma.
sosyal hayat
* nsann toplum iindeki yaama biimi.
sosyal iliki
* Birbirlerinden haberi olan, en az iki insan arasnda bir sre devam eden, anlaml , belirli amalar bulunan
sosyal ba.
sosyal konut
* Dar gelirliler iin zel olarak yaplm, sala uygun ucuz konut.
sosyal olay
* nsanlar aras ilikilerden doan ve bir defa olup biten sosyal oluum, sosyal hadise.
sosyal olgu
* Sosyal nitelikli olay, sosyal vaka.
sosyal oluum
* Zaman iinde insanlarn oluturduu toplumla ilgili sosyal deiim.
sosyal psikoloji
* Toplumun insan davranlarna etkisini konu edinen bilim dal.
sosyal sigorta
* Bir ite cret karl alanlar n sal n, geleceini gvence alt na almak amacyla kazanlarndan bir
blm kesilerek yaplan sigorta, ii sigortas.
sosyal stat
* Bir sosyal pozisyonunun dier sosyal pozisyona gre igal ettii duruma verilen ad.
sosyal tabaka
* Bir toplumda yaama biimi, madd imknlar , renim durumu bakmlarndan birbirine benzeyen kiilerin
oluturduu snf.
sosyal yap
* inde sosyal ilikilerin, sosyal olaylarn meydana geldii, sosyal gruplarn ve kurumlarn yer ald
toplumun ekil ve erevesiyle ilgili d grne sahip olan bir sosyal varl k.
sosyal yard m
* Yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi ve il salanarak yaplan paras z yardm.
sosyal yaam
* Bkz. sosyal hayat.
sosyalist
* Sosyalizm yanls, toplumcu.
sosyalistik
* Sosyalizm yanls.
sosyalizasyon
* Baz imknlardan, kurululardan toplumun yararlanmas n salama, toplum hizmetine koyma,
toplumsallatrma.
sosyalizm
* Toplumculuk.
sosyalleme
* Toplumsallama.
sosyallemek
* Toplumsallamak.
sosyalletirme
* Toplumsallatrma.
sosyalletirmek
* Toplumsallatrmak.
* Toplum kurallarna gre davranacak biimde eitmek.
sosyete
* Topluluk, toplum, cemiyet.
* Bir topluluktaki gelir dzeyi yksek ve kendilerine zg yaama biimleri olan topluluk.
sosyetik
* Sosyete ile ilgili.
* Yksek s nfn yaama biimine zenen.
sosyo-
* "Toplumla ilgili" anlam nda n ek.
sosyoekonomik
* Ayn anda hem toplumsal alan hem ekonomik alan veya aralar ndaki ilikileri ilgilendiren.
sosyokltrel
* Ayn anda bir toplumu veya toplumsal bir grubu ve kendine zg olan kltr ilgilendiren.
sosyolengistik
* Dil, toplum ve kltr arasndaki ilikileri konu edinen dil bilimi dal .
sosyolog
* Toplum bilimi uzman, toplum bilimci, itimaiyat.
sosyoloji
* Toplum bilimi, itimaiyat.
sosyolojizm
* Btn sosyal bilimleri yalnz sosyolojinin bir dal olarak sayan ve bunlarn sadece sosyolojik metotlarla
aklanabileceini syleyen grn ad.
sote
* Kk kk doranm et, cier, bbrek gibi eyler yada hafife kavrulduktan sonra su, domates, biber
vb. kat larak yaplan yemek.
sovhoz
* Sovyetler'de devlet eliyle ynetilen tarm iletmesi.
Sovyet
* 1990 ncesi SSCB'de Danma kurulu, ura, konsey.
soy
* Manzum sz.
* Bir atadan gelen kimselerin topluluu, sulle.
* yi ve stn nitelikleri bulunan.
* Cins, tr, eit.
soy aac
* Bir ailenin kkenini ve sonraki yelerini gsteren aa biimindeki izelge, hayat aac, ecere.
soy gazlar
* Bkz. asal gazlar.
soy k rm
* Bir insan topluluunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit.
soy olu
* Trlerin, ortaya ktklar zamandan bulunduklar zamana kadar geirdikleri geliim evrelerinin tm,
filogenez, birey olu kart.
soy sop
* Btn soy ve hsmlar.
soya
* Fasulyeye benzer bir bitki (Soia hispida).
soya ekim
* Kalt m, irsiyet, veraset.
soya ekmek
* soyunun zelliklerini tamak.
soya fasulyesi
* Kkeni in ve Japonya'ya uzanan bir tr fasulye, soya.
soyad
* Herkesin ailece anlmasna yarayan z adndan sonraki ad, aile ad.
soyda
* Soylar bir olan, trde, hemcins.
soydalk
* Soylar bir olma, bir soydan olma durumu.
soydur eker, boktur kokar
* her insan veya yaratk az ok soyuna benzer.
soydurma
* Soydurmak ii.
soydurmak
* Soymak iini yaptrmak.
soygun
* Genellikle ete durumunda bir araya gelmi haydutlar tarafndan yap lan silhl hrs zlk.
* Hibir emek harcamadan ve yolsuz olarak elde edilen byk kazan, vurgun.
soyguncu
* Soygun yapan (kimse).
soygunculuk
* Soygun yapma, haydutluk, ekavet.
soyka
* lnn zerinden kan giysi.
soyka
* Tyleri alacal , kk bir karga tr.
soylama
* Soylamak ii.
soylamak
* Manzum sz sylemek.
soylu
* Doutan veya hkmdar buyruuyla, baz ayr cal klara sahip olan ve zel unvanlar tayan (kimse), asil.
* yi tannm, kkl bir aileden gelen (kimse), necip, kiizade, asil.
* Sayg uyandran, ycelik ta yan.
soylu erki
* Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular snfnn elinde bulunduu ynetim biimi, aristokrasi.
soylu soplu
* Kkl ve tannm bir aileden.
soyluluk
* Soylu olam durumu, asillik, asalet, necabet.
soyma
* Soymak ii.
soymak
* Bir eyin zerinden kabuk, deri, zar gibi eyleri karmak.
* Birinin giysilerini karmak.
* Birinin stnde, yannda veya bir yerde bulunan eyleri alarak al p gtrmek.
soymuk
* Damarl bitkilerin kk, gvde ve yapraklarnda, ongun besi suyunu ileten borularla, yakn hcrelerden ve
bunlarn arasn dolduran zek dokudan oluan tabaka.
* am aacnn inenip emilen i kabuu ve bunu almak iin aacn gvdesine alan yara, yalamuk.
soysal
* Soyla ilgili.
soysuz
* Soyunun zelliklerini yitirmi olan (kimse, bitki vb.).
* Biyolojik ve toplumsal ller ynnden gze batacak kadar ktye giden (kimse), dejenere.
* Kt tan nm , ahlksz.
soysuzca
* Soysuz bir biimde, soysuzca yakrcas na.
soysuzlama
* Soysuzlamak i i.
soysuzlamak
* Biyolojik, toplumsal, doal bozulmaya, dalmaya uramak; yaama biimi ve grevlerinde gerilemek,
bozulmak, yozlamak, tefessh etmek.
soysuzlatrma
* Soysuzlatrmak ii.
soysuzlatrmak
* Soysuz bir duruma getirmek.
soysuzluk
* Soysuz olma durumu veya soysuzca davran.
soytar
* Sz ve davranlar yla halk gldrp elendiren kimse, maskara.
* Hileci, yaltak kimse, kamer.
soytar lk
* Soytar olma durumu veya soytar ya yak r davran, kamerlik, maskaralk.
soyulma
* Soyulmak ii.
soyulmak
* Soymak iine konu olmak.
soyunma
* Soyunmak ii.
soyunmak
* stndeki giysilerin bir blmn veya tmn karmak.
* Kendini herhangi bir biimde gstermeye almak.
* (Mevlevlikte) Tarikata girmek.
soyuntu
* Soyulup atlan ey.
* Bir yer soyularak alnan (ey).
soyunup dknmek
* sokak giysilerini karp ev iinde kulland rahat kl n giymek.
soyunu
* Soyunmak ii veya biimi.
soyup soana evirmek
* hibir ey brakmamacasna soymak.
* (h rsz) bir yeri veya bir kiiyi adamakll soymak.
soyu
* Soymak ii veya biimi.
soyut
* Soyutlama ile elde edilen, varl ancak eyada gerekleen mccerret, somut kart , abstre.
* Anla lmas , kavranlmas g.
soyut isim
* Dnce yoluyla kabul edilen varl n ad: Akl, hayal, lk gibi.
soyut say
* Birimlerinin tr belirlenmemi say, abstre say.
soyutuluk
* Soyutlamalara, somut gereklerinkine eit deer verme; ama olarak soyutu alan tutum, abstraksiyonizm.
soyutlama
* Bir nesnenin zelliklerinden veya zellikleri aras ndaki ilikilerden herhangi birini tek ba na ele alan zihn
i lem; gereklikte ayrlamaz olan dncede ayrma.
soyutlamak
* Bir eye soyutlama ilemini uygulamak.
* (bir kimseyi, durumu, dnce vb. yi) iinde bulunduu toplum, durum veya dnceden ayr tutmak.
soyutlamak
* Soyut duruma gelmek.
soyutlatrmak
* Soyut duruma getirmek.
soyutluk
* Soyut olma durumu.
sbe
* Biimi yumurta gibi olan, beyz, oval.
sdrme
* Bkz. svdrme.
sdrmek
* Bkz. svdrmek.
se
* Sve.
sme
* Bkz. svme.
smek
* Bkz. svmek.
slme
* Bkz. svlme.
slmek
* Bkz. svlmek.
snt
* Bkz. svnt.
srme
* Atete kzlenerek haz rlanm patlcan.
s
* Suda kaynatl p piirilen, suyundan ayr larak souk yenen et.
* zerine ya ve limon konulmadan ve birbirine kar t rlmadan yenen dilimlenmi domates, salatalk vb.
slemek
* Dolandrmak.
slk
* S yapmaya elverili et veya sebze.
sme
* Bkz. svme.
smek
* Bkz. svmek.
strmek
* Bkz. svtrmek.
st
* Stgillerden, akarsu kenarlarnda yetien, yapraklar alma k ve alt yzleri havla rtl byk bir aa
(Salix). Akst (Salix alba). Salkm st (Salix babylonica). Kei sd (Salix caprea). Bozst (Salix cinerea).
stgiller
* ki eneklilerden, st, kavak ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas .
stl
* St aalar bulunan (yer).
stlk
* St aac bol olan yer.
skel
* Sakat (kimse), mall.
* Gsz.
skme
* Skmek ii.
skmek
* Bir eyi bulunduu yerden kuvvet kullanarak veya geveterek karmak, ekip ayrmak.
* Kurulmu bir eyi paralarna ayrmak.
* Rzgr, sel, akarsu, bir eyi yerinden karmak, gtrmek.
* Geip gitmeye engel olan zorluklar atlatmak.
* Kark bir yaz y okumak.
* Okuyabilme beceresini kazanmak.
* kmas, akmas kolaylamak.
* Gelmeye balamak veya kagelmek.
* Gemek, etki yapmak.
* Ay rmak, uzaklatrmak, vazgeirmek.
* rlm veya dikilmi eyin, rgsn veya diki ini ayrmak.
sktrme
* Sktrmek ii.
sktrmek
* Skmek iini yapt rmak.
sk otu
* Baklagillerden, kumlu topraklarda yetien bir bitki (Ornithopus).
skk
* Dikii sklm veya rgs zlm (ey).
skk dikmek
* sklm olan bir eyi onarmak.
skk
* Skk dikip yama yapan (kimse).
sklme
* Sklmek ii.
sklmek
* Skmek iine konu olmak.
* (genellikle para iin) istemeyerek vermek, harcamak.
skl
* Sklmek ii veya biimi.
skm
* Skme ii.
skn
* (birok kii veya ey) birbiri ardndan gelmek, grnmek, anlam na gelen skn etmek deyiminde geer.
sknt
* Sklen eyin paras .
* Aalk yerden a lan tarla.
skp atmak
* gzden karmak, k ymak, feda etmek.
sk
* Skmek ii veya biimi.
slom
* Orta derinin iki tabakas arasnda bulunan ve oulcukta genel vcut boluunu oluturan oyuk.
slomlular
* Bir vcut boluu bulunan hayvanlar.
slpk
* Geveyip kendini koyuverm.
slpme
* Slpmek ii veya durumu.
slpmek
* i manken zayflamak.
* Gevemek, prsmek.
smestr
* retim yl nn ayr ld iki dnemden her biri, yar yl.
smikok
* Ta kmrn ok yksek olmayan scakl kta (500-600 Cde) damtarak elde edilen kmr.
smrge
* Bir devletin kendi lkesinin s nrlar dnda egemenlik kurarak ynettii ekonomik veya siyasal karlar
salad lke, smrlen lke, mstemleke, koloni.
smrgeci
* Smrgesi olan veya somrge elde etmek amac nda olan, mstemlekeci.
* Smrgecilikle ilgili olan.
smrgecilik
* Genel olarak bir devletin baka uluslar , devletleri, topluluklar, siyasal ve ekonomik egemenlii alt na
alarak yaylmas veya yaylmay istemesi, mstemlekecilik.
smrgeleme
* Smrge durumuna gelme.
smrgelemek
* Smrge drumuna gelmek.
smrgeletirme
* Smrgeletirmek ii.
smrgeletirmek
* Smrge durumuna getirmek, smrge yapmak.
smrgen
* Smrc.
smrgenlik
* Smrgen olma durumu.
smrme
* Smrmek ii.
smrmek
* (yiyecek iecek iin) hepsini birden yiyip bitirmek, silip sprmek.
* Bir kimseden veya bir eyden haksz ve srekli karlar salamak.
* Dudaklarn yaptrarak soluu ile ekip imek.
* retim aralar sahipleri, bakalarnn emeine ve onlarn yarattklar deerlere el koymak.
* Bir ulus veya devlet, dier bir ulusun veya devletin doal kaynaklar ndan, ekonomik deerlerinden kar
salamak.
smr
* Smrmek ii.
smrc
* Smry gerekletiren, smrgen, istismarc.
smrclk
* Smrc olma durumu.
smrlme
* Smrlmek ii veya durumu.
smrlmek
* Smrmek iine konu olmak.
smr
* Smrmek ii veya biimi.
sndrme
* Sndrmek ii.
sndrmek
* Ate ve k iin, yanmas na, aydnlatmasna son vemek.
* Hava veya gaz ile iirilmi bir eyin havasn veya gazn boaltmak.
* Tutku ve duygular iin, yat trmak, etkisiz duruma getirmek.
sndrc
* Yangn sndrmeye yarayan alet.
* Yangnlar sndrmeye yarayan.
sndrlme
* Sndrlmek ii.
sndrlmek
* Sndrmek iine konu olmak.
snme
* Snmek ii.
snmek
* Yanmaz, aydnlatmaz, parlamaz olmak, parlakl n, n yitirmek.
* Hava veya baka bir gaz ile i irilmi bir eyin havas kap ikinlii inmek.
* (yanarda iin) Etkinliini yitirmek.
* (duygular iin) Dinmek, yatmak, etkisini yitirmek.
* Gerilemek, parlakl k ve nemini yitirmek.
* (ses iin) Duyulmaz olmak.
* Tkenmek, yok olmak, yitmek.
snk
* Snm olan.
* Parlakl, hz az veya azalm olan, etkisiz, zayf.
* Gze arpmayan, silik.
snklk
* Snk olma durumu.
snm
* Bir salnm hareketinin genli inin trl direnlerin etkisiyle klmesi, itfa.
* Bir borcun her y l denen taksitlerle belli bir zaman sonunda denmi olmas, itfa.
snm ayrm
* Sresi gelmi bor senetlerini demek amacyla ayrlm yedek para.
snmleme
* Snmlemek ii.
snmlemek
* Bir salnm hareketinin genli ini sf ra indirmek, itfa etmek.
* Bir borcu, her y l denen taksitlerle belli zaman sonra demek, itfa etmek.
snml
* Belirli bir srede genlii sf ra inen (salnm hareketi).
snmsz
* Genlii hibir zaman s fra yaklamayan, her devirde beslenen (sal nm hareketi), beslenen.
sr
* Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manast rda yaayan kadn.
* Katolik mezhebinde dinle ilgili bir ykmllk almayan, ama din uruna hemirelik, hasta bakcl k gibi
i lerde al an kadn.
srf
* zel kayma arac ve yelkenlisi ile denizde yap lan bir tr spor.
srf
* Srf sporu yapan kimse.
svdrme
* Svdrmek ii.
svdrmek
* Svmek iini yapt rmak veya svmesine yol amak.
sve
* Kap ve pencerenin yerletii kasa, ereve.
* Eik.
* Avlu kap s nn iki yanna konan uzun talar.
sven
* Byk sopa.
* it yapmakta kullanlan byk kazk.
svg
* Svmek iin sylenen sz, svme, kfr.
svgc
* Sven, kfreden.
svme
* Svmek ii, svg, kfretme.
* Bir kimsenin namus, onur ve kiiliine yaplan her trl saldr.
svmek
* Onur kr c, ou basmakalp kaba szler sylemek, kfretmek.
svlme
* Svlmek ii.
svlmek
* Svmek iine konu olmak.
svnt
* Hafif svme yollu, kaba ve yak ksz sz.
svp saymak
* aral ksz kfrler sralamak, uzun uzadya sverek yermek.
sv
* Svmek ii veya biimi.
svme
* Svmek ii.
svmek
* Birbirine svmek.
svtrme
* Svtrmek ii veya durumu.
svtrmek
* Birbirine svdrmek.
sylem
* Syleyi, syleni, telffuz.
* fade, kalplam , klielemi sz.
syleme
* Sylemek ii.
sylemediini brakmamak
* bir kimse veya bir konu ile ilgili olarak iyice dnmeden, geliigzel konumak.
sylemek
* Dndn veya bildiini szle anlatmak.
* Bir dnceyi ileri srmek, ortaya atmak.
* Bir eyin yaplmasn szle istemek.
* Trk, ark vb. okumak.
* Yazmak, dzmek.
* Haber vermek.
* nceden bildirmek, tahmin etmek.
* Herhangi bir eyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatrlatmak.
sylemesi ayp
* utan lacak bir durumun a klanmas s rasnda kullanl r.
sylemseme
* Sylemsemek ii.
sylemsemek
* Syleni zellii tamak; sylemeye zen gstermek.
sylence
* Efsane.
sylenilme
* Sylenilmek ii.
sylenilmek
* Sylenmek.
* Herhangi biri sylenmek.
syleni
* Syleyi, sylem, telffuz.
sylenme
* Sylenmek ii.
sylenmek
* Sylemek ii yaplmak.
* kmak, azarlamak, eletirmek, szlanmak.
sylenti
* Azdan a za dolaan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet.
sylei
* Arkadaa, dosta karl kl konuma, hasb hl, sohbet.
* Bir bilim veya sanat konusunu, konumay andran biimde inceleyerek anlatan edebiyat tr, sohbet.
syleme
* Sylemek ii.
sylemek
* Karl kl konumak, hasbhl etmek, sohbet etmek.
* Bir iin nas l yaplmas gerektii konusunda konumak, mzakere etmek.
syletme
* Syletmek ii.
syletmek
* Sylemesine yol amak.
* Sylemek zorunda b rakmak, itiraf ettirmek.
sylev
* Bir toplulua dnceler, duygular alamak amacyla sylenen, uzunca, cokulu ve gzel sz, nutuk,
hitabe.
sylevci
* Cokulu ve gzel konuan, hitabede bulunan kimse.
syleyecei olmak
* herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak.
syleyi
* Bir kelimenin ses, hece, ton ve vurgu bakmndan sylenme biimi, syleni, sylem, telffuz.
sz
* Bir dnceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lkrd, kelm, kavil.
* Bir veya birka heceden oluan ve anlam olan ses birlii, kelime, szck.
* Bir konuyu yazl olarak a klamaya yarayan kelime dizisi.
* Kesinlik kazanmayan haber, sylenti.
* Bir ii yapacan kesin olarak vadetme.
* Mzik paralarn n yazl metni, gfte.
sz (veya lf) altnda kalmamak
* bir kimsenin kendisine dokunan szne gereken cevab vermek.
sz (veya lf) aramzda
* sylenen szn gizli kalmas gerektiini anlatr.
sz (veya lf) dmemek
* bakalarnn konumasndan kendisine s ra gelmemek.
* bakalar dururken kendisinin sz sylemesine gereklik bulunmamak.
sz (veya lf) i itmek
* azarlanmak, birisi kendisine darlmak.
sz amak
* bir konu zerine konumaya balamak, lf amak.
sz almak
* konumak iin toplant bakanndan izin almak, konumaya balamak.
* birinin bir ii yapacan kesin olarak bildirmesini salamak.
* erkek taraf oullaryla evlendirmek zere k zn ailesinden olumlu cevap almak.
sz anlayan beri gelsin
* "hibiriniz lf anlam yorsunuz" anlamnda kullan lr.
sz arasnda
* konuma srasnda.
sz atmak
* birine dokunacak bir sz ortala sylermi gibi sylemek, szle taklmak, lf atmak.
* birine szle sarkntl k etmek.
sz ayaa dmek
* bir sorun, karmalar gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin gr bildirdikleri duruma gelmek.
sz ba
* n sz.
sz bir, Allah bir
* verilen szden hi dnlmeyeceini anlatr.
sz birlii
* Anlama, ayn grte olma.
sz birlii etmek
* ayn eyleri sylemeyi veya yapmay kararlat rmak, az birlii etmek.
sz bl
* Anlatmn paras.
sz blkleri
* Kelimelerin isim, s fat, fiil, zamir, edat, bala, zarf, nlem diye adland rlan trleri.
sz cambaz
* Sz sylemesini iyi bilen, az lf yapan kimse.
sz cambazl
* Sz iyi kullanma becerisi.
sz kmak
* ortalkta bir sylenti dolamak.
sz daarc
* Bir dilde kullan lan veya bir kimsenin bildii, kulland szlerin btn, sz varl , vokabler, kelime
hazinesi.
sz dala
* Karl kl sz syleme, szle saldrma.
sz dinlemek (veya sz tutmak)
* sylenen bir sz, verilen bir d benimsemek, davranlar n bunlara uydurmak.
sz dizimi
* Bir cmleyi oluturan kelime trlerinin arasndaki ilikileri inceleyen dil bilgisi kolu, cmle bilgisi, nahiv,
sentaks.
sz dizimsel
* Sz dizimi ile ilgili olan, sentaktik.
sz dellosu
* ki kii arasnda szle yap lan tartma, sz yar.
sz drmek
* konumay belli bir konuya getirmek.
sz ebesi
* Bkz. lf ebesi.
sz ehli
* Konumas istekle, zevkle dinlenen kimse.
sz etmek
* o ey zerinde konumak.
sz etmek
* o eyin dedikodusunu yapmak.
sz geirmek
* sylediini, istediini, yapt rmak.
sz gelimi
* Mesel, rnein, sz gelii.
sz gelii
* Bir dnceyi aklamak iin rnek gsterileceinde o rnee giri olarak sylenir.
sz gelmek
* (bir davranndan dolay ) eletiriye konu olmak, yerilmek.
sz getirmek
* birinin eletirilmesine sebep olmak, bir kimseye sz gelmesine yol amak.
* bir kimseye sz gelmesine yol amak.
sz gsterisi
* Toplumun ilgisini eken, eitli konularn ele al nd, kar lkl aka ve taklmalarla sslenen program, ene
yartrma, tolkov.
sz gtrmek
* doruluu ve gereklii tartabilir olmak.
sz gtrmez
* doruluu ve gereklii tartlamayacak kadar ak olan, tersi savunulamayan.
sz gmse skt alt ndr
* susmak bazen konumaktan daha iyi sonu verir.
sz kaldrmamak
* onuruna dokunan sze dayanamayp karl k verir yaradl ta olmak.
sz karkl
* Bir kelimenin yerine bir bakas n kullanma biiminde grlen konuma bozukluu, kelime kar kl ,
parafazi.
sz kesimi
* Genlerin evlenmeleri iin n anlama yaplmas, szlenme.
sz kesmek
* genellikle evlenmek iin anlap kesin karar vermek.
sz konusu
* Sz edilen, zerinde konuulan ey.
sz konusu olmak (veya sz konusu etmek)
* konuulmak, konumak; sz edilmek, sz etmek.
sz meydan
* Serbeste konuulacak yer.
sz misali
* Szn gelii.
sz olmak
* dedikodu yaplmak veya bir i ho kar lanmamak.
sz rveti
* Bir kar salamak iin bir kimseyi vme.
sz sahibi
* Bir konuda bilgisi veya yetkisi olan kimse.
sz sahibi olmak
* bir konuda konuma yetkisi olmak.
sz s ras
* bir toplulukta konuma yapma zaman.
sz sz amak
* bir konudan konuurken hemen arkasndan trl konulara gemek.
sz temsili
* Szn gelii, rnein, mesel.
sz tutmak
* sz dinlemek.
sz ustas
* Sz sylemesini bilen veya azna sz yak an kimse.
sz varl
* Bir dildeki szlerin btn, sz hazinesi, sz daarc, vokabler, kelime hazinesi.
sz vermek
* bir ii yapaca n kesinlikle bildirmek.
sz yar
* Sz dellosu.
sz yazar
* Mzik paralarn n metnini yazan kimse, gfteci.
sz yitimi
* Ses karma yetenei kaybolmad hlde istenilen sz bulup syleyememe hastal, afazi.
sz yok!
* hakknda hibir ey sylenilemez.
sz zinciri
* Dil birimlerinin birbirini izlemesinden doan ve ard kla dayanan dzen.
szc
* Bir kurul, bir topluluk veya kii adna sz syleme, onun dnce ve davranlar n savunma yetkisi olan
kimse.
* Bir komisyonun verdii kararlarn gerekesini kaleme alp genel kurul karsnda savunmakla
grevlendirilen ye, raportr.
szck
* Kelime.
szck hazinesi
* \343 sz varl .
szck tr
* \343 kelime tr.
szck vurgusu
* Kelime vurgusu.
szclk
* Bir kurul, bir topluluk veya kii adna konuma grevi, raportrlk.
szde
* Soru anlam tamayan cmlelerde anlatlan dncenin gerekte var olmay p yle san ldn gsterir,
szm ona, sanki, gya.
* Gerekte yle olmayp yle geinen veya bilinen.
szde kalmak
* (yaplaca bildirilmi bir i) konuulup gereklememek.
szde zne
* Edilgen fiilin zne grevini yklenmi nesnesi: Kap ald cmlesindeki kap szde znedir.
sze atlmak
* bir konu konuulurken birden araya girip konumaya balamak.
sze balamak
* konumaya balamak, bir konuya girmek.
sze karmak
* bakalar konuurken araya girip konumak.
sze son vermek
* konumay bitirmek.
sze yatmak
* sz dinlemek.
szel
* Szle ilgili, sze dayanan.
* Sosyal konular kapsayan s nav.
szel renme
* Dncelerin iletiimi ve aklanmas iin gerekli anlama ve anlatma becerilerini elde etme ii.
szlendirici
* Bir filmin szlendirilmesinde alan kimse, dubljc.
szlendiricilik
* Szlendirici olma durumu ve szlendiricinin i i, dubljcl k.
szlendirme
* Bir filmin grntleriyle e zamanl olarak szl duruma getirilmesi, dublj.
* Yabanc bir filmin dilini baka bir dile evirme.
szlendirmek
* Bir filmi grntleriyle e zamanl olarak szl duruma getirmek.
* Yabanc bir filmin dilini baka bir dile evirmek.
szlenme
* Szlenmek ii veya durumu.
szlenmek
* (evlenecek genler) Anlaarak kesin karar vermek.
szleme
* Szlemek ii.
* Hukuk sonu dourmak amac yla iki veya daha ok kiinin veya kuruluun karlkl ve birbirine uygun
irade beyanlaryla gerekleen i lem, bat, akit, mukavele, kontrat.
* Bu ilemi gsteren belge, mukavelename.
szleme tutana
* Szleme artlarn ieren belge.
szleme yapmak
* bir szlemeyi yazl olarak belirlemek, mukavele yapmak, kontrat yapmak.
szlemek
* Herhangi bir i konusunda birbirine karl kl sz vermek.
* Belli bir yerde, belli bir saatte bulumay kararlatrmak.
szlemeli
* Szlemeye dayanan, szleme yaplm olan, mukaveleli, kontratl.
* Szleme yap larak.
szlemesiz
* Szlemeye dayanmayan, szleme yap lmam olan, mukavelesiz, kontrats z.
* Szleme yap lmayarak, szleme olmaksz n.
szl
* Szle, konuma biiminde yap lan, yaz l, ifah kart.
* Herhangi bir konu ile ilgili olarak biri ile szlemesi bulunan.
* Evlenmek iin birbirine sz vermi olan (kimselerden her biri).
szl film
* Oyuncular n yalnz davranlarn deil, konumalarn da veren (film).
szl soru
* Byk Millet Meclisinde szl olarak cevaplandrlmas istenen soru.
szlk
* Bir dilin btn veya belli bir ada kullanlm kelime ve deyimlerini alfabe srasna gre alarak tanmlarn
yapan, aklayan veya baka dillerdeki kar lklarn veren eser, lgat.
szlk bilgisi
* Szlk bilimine ilikin bilgiler.
szlk bilimci
* Szlk bilimi uzman , leksikograf.
szlk bilimi
* Szlk yazma ve haz rlama ii, leksikografi.
szlk birimi
* Szlkte madde ba olarak yer alacak anlaml sz varl .
szlke
* Herhangi bir bilim dalnn sz varln ieren szlk.
szlk
* Szlk yazar.
szlklk
* Szlk yazma veya hazrlama ii, szlk yazarl .
szsz
* Konumadan yap lan.
szsz oyun
* Bkz. pantomim.
sz (veya lf) az nda gevelemek
* sylemek isteini syleyememek.
sz almak
* bir ey veya bir konu zerinde konuulmaya balanmak.
sz az na t kamak
* bir kimsenin konumasna f rsat vermeden kendisi konumaya balamak.
sz az nda brakmak (veya sz azndan almak)
* (birinin) sylemekte olduu eyi bitirtmemek.
sz az nda kalmak
* konumas n bitirememek.
sz balamak
* konumay bir sonuca vard rmak.
sz evirmek
* konumann sakncal bir biim ald anlaynca baka bir konuya ynelmek, lf veya konuyu deitirmek.
sz da tmak
* konuurken birok konuya deinerek anlatmak istei konudan uzaklamak.
sz edilmek
* nemli say lmak.
sz gemek
* kendisini kabul ettirmi olmak, hat r saylmak.
* ad an lmak, bahsedilmek.
sz kesmek
* konumas n bitirmeden susmak.
* bakasnn konumasn nlemek.
sz m olur?
* zerinde konuacak kadar nemi yok.
sz sohbeti yerinde
* gzel, oyalayc, k rmadan konuan.
sz tartmak
* ll konumak.
sz uzatmak
* gereinden ok konumak.
szm ona
* Sanki, ylesine, gya.
szm yabana (veya szm meclisten dar )
* konuma aras nda irkin bir sz kullanmak gerektiinde o szden orada bulunanlarn alnmamasn
belirtmek iin sylenir.
szn ard boa kmak
* sz olumlu sonuca ulamamak.
szn k sas
* Sonu olarak, zet olarak, ksaca.
sznde durmak
* verdii sz yerine getirmek, verdii szden dnmemek, verdii sz tutmak.
sznden kmamak
* birinin isteklerine, tlerine, szlerine uyarak davranmak.
szne gelmek
* sonunda birinin sylediini kabul etmek.
szne sahip
* Sylediini yerine getiren, szn tutan.
szn (veya sznz) balla kestim (veya kesiyorum)
* karsndakinin konumas n kesip arada hatrlatmak istenildiinde, izin dilemek iin sylenir.
szn bilmez
* bir sz, nereye varacan dnmeden syleyen, patavatsz.
szn esirgememek (veya saknmamak)
* dndn, karsndakini kracak bir sz olsa bile sylemekten ekinmemek.
szn geri almak
* stne ald bir iten vazgetiini sylemek.
* sylemi olduu bir szde haksz olduunu kabul ederek onun sylenmemi say lmas n istemek.
szn kesmek
* biri konuurken sze karp onun konumas na frsat vermemek.
szn tutmak
* dne uymak.
szn tutmak
* verdii sz yerine getirmek.
sznn eri olmak
* verdii sz ne olursa olsun yerine getiren bir ki i olmak.
spaghetti
* eit soslu talyan makarnas.
spazm
* Kaslar n, zellikle diz kaslar nn iradesiz kaslmas.
spektroskop
* Tayfler.
spektroskopi
* Tayflm.
speklsyon
* Kurgu.
* leride meydana gelebilecek fiyat dalgalanmalarndan yararlanarak kazan salama.
* Vurgun, vurgunculuk, ihtikr.
spekltif
* lerde doabilecek fiyat dalgalanmalar ndan yararlanarak gelir salama.
* Kurgusal, dntl.
spekltr
* Vurguncu.
sperm
* Bkz. sperma.
sperma
* Atmk, er suyu, bel, meni.
* Bir ba , bir gvdesi, hareket etmeye yarayan kuyruu olan, yumurtadan ok kk erkek eeylik hcresi.
sperma ana hcresi
* Erkek eeylik organ nda atmklar oluturan ana hcre.
spermaszl k
* Sperma salgsnn yokluu.
spermatozoit
* Er bezi borucuklarn n rettii, atmn iinde bulunan erkek dl hcresi.
spesifik
* Bir trn, bir olay n karakteristik ynn veren.
spesiyal
* zel, belli bir zellii olan.
spesiyalist
* Uzman.
spesiyalite
* zellii olan, deerli veya az bulunan.
spiker
* Radyo ve televizyonda programlar , haberleri sunan kimse.
spikerlik
* Spiker olma durumu.
* Spikerin yapt i .
spiral
* Sarmal biiminde olan.
* Dl yata iine konan, gebelii nleyici sarmal biiminde ara.
spiril
* Sarmal biiminde uzun ve k vrk, bazlar titrek tylerle kapl , iplik biimindeki bakterilerin genel ad .
spiritalizm
* Tinselcilik.
sponsor
* Bir iin, bir faaliyetin madd ve manev ynn stlenen kimse veya kurum.
sponsorluk
* Sponsorun yapt i.
spontane
* Kendiliinden (olan).
* An nda yaplan.
spontaneizm
* Kendiliindencilik.
spor
* Kiisel veya toplu oyunlar biiminde yaplan, genellikle yarmaya yol aan, baz kurallara gre uygulanan
beden hareketlerinin tm.
* Kullan rahat, kolay olan.
spor
* ieksiz bitkilerde reme organ .
* Bir hcreli hayvanlar n ok zellemi olan reme hcresi.
spor kesesi
* ieksiz bitkilerde, iinde sporlar n bulunduu kk kese.
spor loto
* eitli saylar veya futbol malarndaki beraberlikleri nceden kestirip para dl kazanmak temeline
dayanan bir oyun.
spor toto
* Futbol malarnn sonular n nceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir oyun.
sporcu
* Sporla uraan (kimse).
sporculuk
* Sporla urama, spor yapma.
sporlanma
* Spor oluturma veya (bakterilerde) spora dnme.
sporlanmak
* Spor oluturmak veya (bakterilerde) spora dnmek.
sporlular
* Bir hcrelilerin, omurgal ve omurgasz hayvanlarda asalak olarak yaayan, ok az hareket edebilen, sporla
reyen bir alt tak m .
sporsever
* Her trl spora kar ilgi duyan (kimse).
sportif
* Sporla ilgili.
sportmen
* Sporcu.
* Vcudu iyi gelimi.
spot
* Herhangi bir aynal alet ile ekran zerinde oluturulan grnt.
* Dar bir alana ok gl k yneltebilen stdyo lmbas.
* Bir mal ok miktarda toptancdan veresiye aldktan sonra piyasada deerinden daha aaya pein olarak
satma.
spot alm
* Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli senet kar lnda mal satn alma.
spot lmbas
* Sahneyi aydnlatmak iin yksek ve gr a sn bozmayacak yere konulan projektr.
spot maaza
* Fabrikalardan toptan ve vadeli mal satn alarak bunlar indirimli fiyatlarla pein olarak satan i yeri.
spot satm
* Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli mal satma.
spotu
* Bir mal ok miktarda toptancdan veresiye aldktan sonra piyasada deerinden daha aaya pein olarak
satan kimse.
sprey
* Bir pskrtc yard m yla ok ince damlacklar durumunda pskrtlen sv demeti.
* Pskrtme amacyla kullanlan ara.
spritel
* Bkz. espritel.
Sr
* Stronsiyum'un k saltmas.
stabilizasyon
* stikrar.
stabilizatr
* Dengeleyici.
stabilize
* Dz duruma getirilmi.
* Salamlatr lm.
stabilize etmek
* kararl bir duruma getirmek, salamlatrmak.
stabilize yol
* Kum, akl veya mucur ve balayc olarak kil karmyla yap lan, silindirle skt rlan yol.
stadya
* Bir noktann takeometreye olan uzakln lmek iin, bu nokta zerine dey dorultuda konan
santimetrelere blnm mira.
stadyum
* Tak m oyunlarnn, atletizm karlamalarn n vb.nin yap labilmesi, seyircilerin trenleri veya oyunlar
izleyebilmesi iin elverili kurulular olan alan, stat.
stafilokok
* Mikroskopta zm salkmlarna benzer kmeler durumunda grlen mikroplar.
stagflsyon
* Durgunluk iinde enflasyon.
staj
* Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geirdii uygulamal renme dnemi.
* Bir kimsenin, meslek bilgisini artrmak iin bir kurumun bir veya birok blmnde alarak geirdii
dnem.
stajyer
* Staj yapan kimse.
stajyerlik
* Stajyer olma durumu.
stalgmit
* Dikit.
stalktit
* Sark t.
stand
* Bkz. stant.
standardizasyon
* Standartlama.
standart
* Belli bir tipe gre yap lm veya ayr lm.
* Belirli llere, yasaya, kullanma uygun olan.
* rnek veya temel olarak alnabilen, tek biim.
* Bir iletmede, bir rn, bir alma yntemini, retilecek miktar, bir btenin para miktar n vb. yi
belirlemek iin konulmu kural.
standart dil
* Bir lkede yazlan ve konuulan ada dil, yaz dili.
standartlama
* Standartlamak ii veya durumu.
standartlamak
* Standart duruma gelmek.
standartlatrma
* Standartlat rmak ii.
* Nitelikte belirli dzeyi, kaliteyi, pazarlamada kolayl ve deer birliini salamak amacyla, her tr rnden
benzer nitelikte bulunan ayrma.
standartlatrmak
* Standart duruma getirmek.
stand-bay
* (kredi ilemlerinde) her an sarf edebilecek (kredi) anlamnda kullanl r.
stand-by
* Bkz. stand-bay.
stant
* At yarlarnda seyirci tribn.
* Bir sergide veya fuarda mallarn sergilendii yer, sergilik.
star
* Sinema, tiyatro veya mzikhol sanats, yldz.
starking
* Bir eit elma.
start
* k.
start almak
* yarlar balama iaretiyle yar a balamak.
* plnlanan bir ie girimek, balamak.
start vermek
* yarlarda balama iaretini bayrak, tabanca vb ile belirtmek.
start yeri
* Balama yeri.
starta gemek
* almaya balamak.
* komaya hazr duruma gelmek.
starta girmek
* at veya motorlu aralarn yar larnda yar larn balama izgisi arkas nda yerlerini almak.
stat
* Bkz. stadyum.
statik
* Hareketi olmayan, belirli bir sre dei meyen, duruk.
* Kuvvetlerin dengelenmesi ile ilgili.
* Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengelerini konu olarak alan bilim dal.
* Dalgal akml elektrik motor ve retelerinde hareket etmeyen blm, statr.
* Gelime, ilerleme gstermeyen, duruk.
statolit
* Omurgallarda, denge ve ynelimle olan ilgileri bakmndan iitme talarna verilen ad.
stator
* Duruk.
statosist
* Statolitlerin iinde bulunduu kesecik.
stat
* Bir topluluk veya bir toplum iinde bir kimsenin durumu veya kazand saygnlk.
* Kadro bakmndan bal olduu durum, pozisyon.
* Tzk.
* Heykel.
statko
* Yrrlkte bulunan antlamalara gre olmas gereken veya sregelen durum.
stearik
* Bitkisel ve zellikle hayvansal stearin durumunda bulunan stearik asit iin kullan lr (CH3-(CH2)16-
CO2H).
stearin
* Gliserinin stearik asit esterlerine verilen ad.
sten
* 9 mm apnda, ngiliz yaps, hafif, kullan kolay bir tr makineli tfek.
sten
* Sisteminde kuvvet ls birimi, bir tonluk bir ktleye bir saniyede bir metre hz art veren kuvvete
eittir. Ksaltmas sn.
steno
* Stenografi kelimesinin k salt lm biimi.
* Stenografi iaretleriyle herhangi bir metni konuma hz yla yazan kimse, stenograf.
stenograf
* Steno.
stenografi
* Sylenen szleri sylendii kadar abuk yazmaya elverili, ksa ve yal n iaretlerden oluan yaz yntemi.
stenotip
* Stenografi iin yaplm yaz makinesi.
step
* Bozkr.
stepne
* Ta tlarda janta tak l i irilmi vaziyette yedek olarak bulundurulan tekerlek.
ster
* Yn durumundaki yakacak odun iin kullanlan, 1 metre kpe eit hacim ls birimi.
steradyan
* Bir krenin merkezini tepe olarak alan ve kre yzeyi zerinde, kenar bu krenin yar apna eit bir kare
kadar alan ay ran, uzay aya eit, uzay a birimi (sr).
stereo
* Stereofoni ve stereofonik'in ksaltlm biimi.
stereofoni
* Kaydedilen veya radyo ile yaymlanan sesleri, ses kaynaklarn n mekndaki dal m na uygun olarak iletme
teknii, stereo.
stereofonik
* Stereofoni ile ilgili olan.
stereografi
* Kat nesneleri bir dzlem zerinde gsterme sanat.
stereografik
* Stereografi ile ilgili.
stereoskop
* Stereoskopik iftlerin incelenmesinde kullan lan ve konuyu kabartma olarak gsteren optik let.
stereoskopik
* Stereoskopla ilgili olan.
stereoskopik ift
* Stereoskopla incelemek iin ayn grnn, farkl gr noktalarndan al nm iki fotorafndan oluan
btn.
stereotipi
* Bas mc lkta, matris k d kullanarak formalar, klieleri ve metinleri oaltmaya yarayan yntem.
steril
* Verimsiz, k s r.
* Her eit mikroptan arnm.
sterilizasyon
* Bir yaran n, bir maddenin, lboratuvar veya ameliyat alet ve aralarnn ta d ferment ve mikroplar yok
etme.
sterilize
* Her trl mikroptan arnm .
* Bozulmas na yol aabilecek mikroorganizmalardan ve fermentlerden sterilizasyon yntemiyle arnm olan
(rn vb.).
* Ksrlat rlm .
sterilize etmek
* mikroplar n ldrmek.
sterilleme
* Sterillemek ii veya durumu.
sterillemek
* Steril duruma getirilmek.
sterlin
* ngiliz liras.
sterol
* Hayvanlarda, bitkilerde ve D vitamininde bulunan, daha ok karbon atomlarndan oluan, alkol niteliinde
organik bir madde.
stetoskop
* Kalbin, i organlarn hareketlerini dinlemeye yarayan ara.
steyn
* Arkasnda kaps ile bir veya iki koltuu ve eya konacak yeri aracn iine dahil edilmi binek otomobili.
stil
* slp, biem, tarz.
stil mobilya
* Antika mobilyann zelliklerini ksmen yanstan ve teknolojik gelimelerden yararlanarak retilen mobilya.
stilist
* Bir moda evinde yeni rnlerin oluumunu ve yaratlmasn salayan kimse.
* Giyim eyas alannda uzmanlam moda desinatr.
stilistik
* slp yntemlerini ve trlerini inceleyen edeb aratrma ve dil bilimi dal, anlat m bilimi.
stilo
* Dolma kalem.
stoac
* Stoac lk yanls (kimse, gr vb.).
stoacl k
* Akl n egemenliini, doaya uygun yaamay, ruhun duyumsamazl ve dnya yurttal lksn ama
olarak koyan K brsl Zenon'un kurduu reti. Zenon derslerini stoa denilen direkli galeride verdii iin bu retiye
stoacl k ad verilmitir.
stok
* Bir sat yerinde sata hazr bulundurulan mallar n tm, istif.
* Bir sanayi dalnda yararlan lan ham, ilenmi veya yar ilenmi maddelerin tm.
* Bir ihtiyac karlayacak maddeden ok miktarda yma, istif.
* Satlmam , istif edilmi mal.
stok etmek
* bir eyi bir yere ok miktarda y mak, biriktirmek, istif etmek.
stoku
* Stok yapan kimse, istifi.
stokuluk
* Stoku olma durumu, istifilik.
stoklama
* Stoklamak ii veya durumu.
stoklamak
* htiyacn stnde bir mal a r miktarda ymak.
stop
* Dur!.
* Telgraf ve telefonla olan haberlemelerde cmleleri birbirinden ayrmak iin kullanl r.
stop etmek
* durmak, duruvermek, almaz olmak.
stop lmbas
* Otomobillerin arkasna yerletirilen ve ayak frenine bas lnca yanan lmba.
stop valf
* S hh tesisatta suyu kesmeye yarayan contal vana.
stopaj
* (vergi iin) denilen paradan kanunun ngrd lde yaplan kesinti, kaynakta kesme.
stor
* Aa, kuma vb. den yaplm bir kanal iinde hareket ederek al p kapanan perde.
stor kapak
* nce talarn esnek bir yzeye yan yana dizilmesiyle yaplan ve k vrlarak al p kapanan kapak.
storlu
* Storu bulunan.
stratej
* Strateji uygulayan kimse veya uzman.
strateji
* nceden belirlenen bir amaca ulamak iin tutulan yol.
* Bir ulusun veya uluslar topluluunun, bar ve savata benimsenen politikalara en fazla destei vermek
amac yla politik, ekonomik, psikolojik ve asker gleri bir arada kullanma bilimi ve sanat.
stratejik
* Stratejiye ilikin.
* Asker bir gr a sn n nemini belirten, sava dorudan doruya ilgilendiren (her ey iin kullan lr).
stratigrafi
* Jeolojinin katmanlar inceleyen kolu.
stratosfer
* Kat yuvar .
stratus
* Katman bulut.
streptokok
* S v ortamda zincir biimde koloniler oluturan, ou zaman patojen olan bir mikrokok.
streptomisin
* Verem basiline, arbon, difteri, veba, menenjit, zatrree gibi hastalklara sebep olan mikroplara kar
kullanlan bir antibiyotik.
stres
* Ameliyat oku, ar yorgunluk, znt, travma, souk, heyecan vb. etkenlerin organizmada, i organlarda
ve metabolizmada oluturduu bozukluklar n tm.
streslenme
* Streslenmek ii veya durumu.
streslenmek
* Stresli duruma girmek veya gelmek.
stresli
* Stresi olan.
striknin
* Kargabkenden karlan etkili bir zehir.
striptiz
* Genellikle gece kulplerinde, pavyonlarda gen bir kad n oyuncunun mzik eliinde dans edip soyunarak
yapt gsteri.
striptizci
* Striptiz yapan (kadn).
stronsiyum
* Atom numaras 38, atom arl 87,63, doada baz maden fi lizlerinde bulunan, younluu 2,6 olan,
771C de eriyen sar bir element. Ksaltmas Sr.
strktr
* Yap.
strktralist
* Yapsalc.
strktralizm
* Yapsalclk.
strktrel
* Yapsal.
stdyo
* Sanat al malar iin dzenlenmi oda.
* Fotoraf nn alt oda, alan, fotoraf ilii.
* Sinema, televizyon ve radyo iin film ekilen, ses alnan ve yayn yaplan yer.
* Bir odal daire.
su
* (kural d olarak, isim tamlamalarnda belirten durumunda iken suyun ve belirtilen durumunda iken suyu
biimini al r). Hidrojenle oksijenden oluan, oda scaklnda sv durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tats z madde.
* Bu svdan oluan kitle, deniz, akarsu.
* Meyve, sebze gibi eylerin s k lmas yla elde edilen sv.
* Baz kokulu yaprak veya iekler imbikten ekilerek elde edilen kokulu sv .
* Yemein sulu blm.
* Ykamak sz ile bir su ykamak, iki su y kamak biiminde kullanlarak "kez" anlam na gelir.
* Demir aralar atete k zdrdktan sonra, suya daldr larak salanlan sertlik.
* Yn, taraf, cihat, yan.
su
* \343 suta.
-su
* Bkz. -s / -si, -su / -su (I).
-su
* \343 -s / -si, -su / -s (II).
su (veya sz) gtrmez
* baka bir yoruma elverili olmayan, kesin.
su (yz) grmemi
* (yz, el) ok kirli.
su akrebi
* Vcudu geni ve yass, durgun sularda yaayan zehirli bir akrep tr.
su almak
* suyu iine ekmek.
* (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek.
* gemiye ime suyu doldurmak.
* herhangi bir organdan tedavi maksad yla su boaltmak.
* bozukluk, yozlama balamak.
su alt
* Deniz, gl gibi sularn yzeyinin altnda kalan blm.
su alt arkeolojisi
* Su altnda gerekletirilen arkeolojik arat rmalar.
su alt fl
* Suyun altnda film ekmek iin gerekli veren cihaz.
su alt fotorafl
* Su altnda fotoraf ekme meslei veya ii.
su alt i leri
* Dalglk, balk adaml k, inci, midye, snger avcl gibi deniz, gl ve akarsularda su altnda al may
gerektiren iler.
su asklar
* Tatl sularda yaayan bir alg familyas .
su aygr
* ift parmakllardan, Afrika rmaklar boyunca yaayan, ok iri yapl ve geni azl memeli hayvan,
hipopotam (Hippopotamus).
su aygrgiller
* rnek tr su ayg r olan memeli hayvanlar familyas, hipopotamgiller.
su baldran
* Maydanozgillerden, su kylarnda ve bataklklarda yetien, zehirli, otsu bir bitki, su rezenesi (Cicuta virosa).
su barda
* Su imeye yarayan bardak.
su basnc
* Durgun bir su ktlesinin birim yzeyini etkileyen yer ekimi.
su baskn
* Sellerin veya eriyen kar sularnn kat lmas yla kabaran akarsularn yataklarndan taarak evreyi basmas,
takn, tama, seylp.
su basmak
* (bir ey veya yer) sular altnda kalmak, her yan suyla dolmak.
su basman
* Salam bir taban oluturmak iin temel ile birlikte belli bir ykseklie ulam yap nn oturduu blm.
su bidonu
* Su ta maya ve depolamaya yarayan bidon.
su bilimci
* Su bilimi uzman, hidrolog.
su bilimi
* Sularn mekanik, fizik, kimya ve biyoloji bak m ndan zelliklerini inceleyen bilim, hidroloji.
su biti
* Bkz. Su piresi.
su bitkileri
* Tek hcreli veya hcre topluluklar olan, suya uyum gsteren, Schizomycetes s nfndan, suda yaayan bitki
ve hayvanlarn llerinde saprofit ve su canllarnda parazit olarak yaayan su bitkileri.
su bombas
* Su alt bombalar n atmaya yarayan alet.
su borusu
* Su veya su buharn bir yerden bir yere aktarmaya yarayan demir veya naylon boru.
su boyas
* Su ile eriyebilen aa boyas.
su bcei
* Kn kanatllardan, kk su birikintilerinde yaayan, 18 mm uzunluunda kahverengi bir bcek, hidrofil
(Hydrophilus caraboides).
su blm izgisi
* Komu iki akarsuyun beslenme teknelerini ayran izgi.
su brei
* Frna koymadan nce yufkalar suda halanan, katlar arasna peynir, kyma konarak hazrlanan bir tr
brek.
su cenderesi
* Lokomotiflerin su haznelerine veya tenderlerine su vermeye yarayan ara.
su arpmak
* (yzn) su ile ykamak.
su ekmek
* iine su almak.
* alak bir yerden tulumba vb. ile su karmak.
su kr
* Kuyudan su karmaya yarayan kr k.
su ulluu
* Bataklk ulluu.
su damar
* Su kayan n kollar.
su deirmeni
* Su gc ile alan deirmen.
su deposu
* Su depo etmeye yarayan merkez.
su dolab
* Kuyudan su karmaya yarayan ark; kkleri el, bykleri at vb. yardmyla altrl r.
su dkmek
* kk abdest bozmak.
su dknmek
* ykanmak.
su dzeyi
* Su yksekliinin durumu.
su etmek
* bir geminin iine herhangi bir yerinden su girmek veya su szmak.
su geirmez
* Birleiminden tr su geirmeyen, suyu ekmeyen (kuma, toprak vb.).
su gelmek
* doumdan nce amniyos suyu dl yolundan akmak.
su gibi (olmak)
* ok slak (olmak).
su gibi akmak
* zaman h zla gemek.
* (para, yiyecek vb.) bol bol gelmek.
su gibi aziz ol!
* su getirenlere iyi dilek olarak sylenir.
su gibi bilmek (veya okumak)
* yanlsz bilmek veya okumak.
su gibi ezberlemek
* yanlsz okuyabilecek kadar ezberlemek.
su gibi gitmek
* bol bol harcanmak.
su gibi terlemek
* ok terlemek.
su gsterdi
* su etmek.
su gtrr yeri olmamak
* baka trl yorumlanacak bir yn bulunmamak.
su hatt
* Bkz. su kesimi.
su s t cs
* Su stmaya yarayan alet.
su iinde
* (fiyat iin) en azndan, kolaylkla.
su iinde kalmak
* ok terlemek, su gibi slanmak.
su iktiza etmek
* gusl gerekmek.
su kaba
* Kabakgillerden, alt blm i kin, birok yerlerde kurutulup su kab olarak kullanlan bir tr asma kaba
(Lagenaria vulgaris).
su kab
* Su koymaya yarayan kap.
su ka rmak
* su szdrmak.
* ba artmak, can s kmak.
su kam
* Su kamgillerden, suda ve bataklklarda yetien, yapraklar alma k, dii ve erkek iekleri ayr baaklar
durumunda toplanm kk bir bitki (Typha).
su kamgiller
* Bir eneklilerden, su kam, su eridi vb.trleri iine alan bir familya.
su kapmak
* (yaralar iin) azmak.
su karanfili
* Ormanlarda, akarsu ve gl kenarlarnda yetien, 20-50 cm ykseklikte, sar iekli, ok y llk ve otsu bir
bitki (Geum urbanum).
su katlmam
* kendine zg olan durumu koruyan, baka bir etkiyle dei memi, bozulmam olan.
su kaya
* Su zerinde yaplan kayk sporu.
su kayb
* Vcutta eitli sebeplerle kaybolan su.
su keleri
* Kurbaagillerden, durgun sularda ve karada yaayan bir tr kk hayvan (Lophius).
su kemeri
* zerinde su yolu bulunan kemerli kpr.
su kesesi
* Su bitkilerinde ii hava ile dolu blm, ikinlik.
su kesimi
* Geminin su stnde ve su alt nda kalan blmlerinin kesiti i yer.
su kesmek (veya su kesilmek)
* sulanmak.
su keteni
* Birleikgillerden, sulak yerlerde yetien, boyu 1,5 m kadar olabilen, bir tr pembe iekli bitki, yaban
keteni (Eupatorium cannabinum).
su kireci
* Suyun iinde abucak katlaan bir tr kire.
su korkusu
* Sudan korkma, hidrofobi.
su koyuvermek
* sebze ve et pierken suyunu sal vermek.
* sznde durmamak, cv tmak.
su kn, sz byn
* byklerin saylmas, kklerin korunmas gerektiini anlatr.
su kre
* Bkz. Su yuvar.
su mantarlar
* Klorofilleri olmadndan su iindeki bozulmu organik madde zerinde saprofit veya su canllar zerinde
parazit olarak yaayan su bitkileri.
su mercimei
* Su mercimeigillerden, mercimee benzeyen yapraklar sular n yzn kaplayan bir su bitkisi (Lemna).
su mercimeigiller
* Bir eneklilerden, rnek bitkisi su mercimei olan, kk bir bitki familyas .
su mermeri
* Kaymak ta, albatr.
su muhallebisi
* Niasta, st ve su karmnn nce piirilmesi, buzdolabnda kat lamasndan sonra ceviz byklnde
kesilip eker ve gl suyu iinde zerine fstk serpilerek sunulan bir tatl tr.
su nanesi
* 20 ile 90 cm ykseklikte, krmzmt rak renkli, az veya ok tyl, yapraklar sapl ve kuvvetli kokulu, ok
yll k ve otsu bir bitki (Mentha aquatica).
su rmcei
* Su altnda kendi rd ipekten kese iinde yaayan rmcek (Argyroneta aquatica).
su rmceigiller
* Su rmcei ile yakn trleri kapsayan, suda eitli bceklerin stnde veya yumuakalarn
solungalarnda asalak olarak yaayan bcekler familyas.
su perisi
* iekleri tek eeyli, gvdesi iki eeyli olan su bitkisi.
su piresi
* Kabuklulardan, durgun sularda yaayan bir hayvan, su biti (Daphnia pulex).
su rezenesi
* Su baldran.
su saati
* Bkz. su sayac .
su samuru
* Sansargillerden, tyleri koyu kahverengi, iyi yzen, krk beenilen, kk bir tr hayvan, lutr (Lutra).
su sar msa
* Bkz. Kurtluca.
su sarn c
* Su biriktirmeye yarayan yer alt su deposu.
su sayac
* inden geen suyun miktarn len ara, su saati.
su serpilmek
* ferahlamak.
su seviyesi
* Su dzeyi.
su sr
* Manda.
su sinei
* Kn kanatllardan, durgun sular zerinde yaayan, parlak yeilimsi siyah renkli bir bcek (Hydrophilus).
su tabakas
* Su ile kaplanm yzey.
su tankeri
* Su ta maya yarayan tanker.
su takn
* Bkz. sel.
su tavuu
* Su tavuugillerden, gri, kz l karm tonda, benekli veya izgili tyleri olan bir ku (Fulica atra).
su tavuugiller
* Bataklk ve su kylarnda yaayan, gagalar yandan bask, kanat ve kuyruklar k sa olan, su tavuu, su yelvesi
trlerini iine alan bir familya.
su tedavisi
* Bkz. hidroterapi.
su terazisi
* Bas nc ok olan suyun, bas ncn azaltarak, knklerin patlamasn nleyen, belli aralklarla yaplm, depo
grevindeki kule.
* eitli yzeyleri istenilen konuma getirmek iin kullanlan l aleti.
su teresi
* Turpgillerden, su kenarlarnda yetien, tereye benzeyen, ok yllk ve otsu bir bitki (Nasturium officinale).
su testisi
* Su koymaya yarayan topraktan yaplm su kab .
su testisi su yolunda krl r
* bir kii ama edindii ite kazaya urar.
su topu
* Topu kar tak m n kalesine sokmak temeline dayanan, yedi yzcden oluan iki tak m arasnda havuzda
yaplan spor tr.
su tulumbas
* Kuyudan su karmaya yarayan ve elle al an tulumba.
su trbini
* Su gcnden yararlanmay salayan nemli bir makine sistemi.
su uyur, dman uyumaz
* dmana kar her zaman uyank davranmak gerekir.
su rnleri
* Denizlerde ve i sularda bulunan bitkiler ve hayvanlar ile bunlarn yumurtalar .
su vermek
* bitkileri sulamak.
* hayvanlara su iirmek.
* insanlara imek iin su getirmek.
* eliin sertlik, dayankl lk ve esnekliini artrmak iin kzgnken suya batrmak.
su yapmak
* (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek, su almak.
su yata
* Su kayna.
su yelvesi
* Su tavuugillerden, srt yeil kahve rengi, karn kara beyaz izgili bir ku (Rallus aquaticus).
su ylan
* Su ylangillerden, uzunluu 50 cm olan, su kenarlar nda ve balarda yaayan bir srngen (Natrix natrix).
su ylan giller
* rnek hayvan su ylan olan srngenler s nf nn bir familyas .
su ylanlar
* Srngenler sn fn n baz zehirli ve zehirsiz ylanlar kapsayan geni bir blm.
su yolcu
* stanbul'un su yollarnn ve bunlara ili kin kurulularn bakm, onarm ve iletmesiyle uraan kimse.
su yolu
* Knk veya demir boru ile yaplm oluk, ark.
* Baz ktlarn dokusunda bulunan ve ancak a tutulunca grlen izgi, resim veya yaz, filigran.
* K t zerine konulan noktalarn aralar n izgilerle birletirerek oynanan bir ocuk oyunu.
su yoncas
* Tac beyaz salkm iekli ok y llk su bitkisi.
su yosunlar
* Denizlerde, tatl ve durgun sularda, daha ok su yzeyinde yaayan, yaprak veya tel biiminde tall bitkiler
alt ubesi, niye, algler.
su yosunu
* Su yosunlarndan, klorofilli bitki, alg.
su yuvar
* Denizlerin yeryznde oluturduu yuvar, su kre, hidrosfer.
su yrmek
* ilkbahara doru aalar tomurcuklanmaya balamak.
su yzne kmak
* (bir sre rtl kalm bir i veya sorun) ayd nlanmak, belli olmak.
sual
* Soru.
sual amak
* (st bir mevki) sorumlu saylan birine soru sormak.
sual etmek
* sormak.
suare
* Akam yemeinden sonra yaplan elence, toplant.
* Gece yaplan sinema, tiyatro gsterisi, matine kart.
suba
* ehirlerin gvenlik ilerine bakan grevlilerin ba.
* Acemi ocaklarnda kk aamal subay.
* Osmanllarda kap kulu svarileri arasndan, sava zaman gvenlik ilerine bakmak, bar zaman da vergi
toplamak ileri iin ayrlan kimse.
* Rumeli'de iftlik kahyas.
subay
* Silhl kuvvetler iinde astemenden mareale (deniz kuvvetlerinde byk amirale) kadar rtbelere
ykselebilen, zel kanunlara bal asker.
subayl k
* Subay n grevi veya rtbesi.
subra
* Koltukluk.
subret
* Komedilerde hafif merep gen kadn veya iveli hizmeti rollerine kan kadn oyuncu.
subye
* Ayan altndan geen, tozlua veya pantolon paalar na balanan deriden veya kumatan erit.
sucu
* Su satan veya evlere su tayan kimse, saka.
sucuunu karmak
* yormak.
* ok dvmek.
sucuk
* i irilip kurutulmu barsak iine baharl et kymas doldurularak yaplan bir tr yiyecek.
* Ceviz, badem ii gibi eyler, bir iplie dizildikten sonra niasta ile koyulatrlm kaynar zm rasna
bat rlarak yaplan tatl yiyecek.
sucuk gibi olmak (veya slanmak)
* batan aa slanmak.
sucuku
* Sucuk yapan veya satan kimse.
sucukuluk
* Sucuk yapma ve satma ii.
sucuklama
* Sucuklamak ii veya durumu.
sucuklamak
* Ter ve kirle sucuk rengini ve grnmn almak.
sucul
* Suyu seven, suya dkn.
* Suyu eken, hidrofil.
suculuk
* Evlere su tama veya satma ii, sakalk.
su
* Trelere, ahlk kurallarna ayk r davran.
* Yasalara aykr davran, crm.
su aleti
* Suun ilendii alet veya suun ilenmesinde sz konusu olan alet.
su duyurusu
* lenen suu resm makamlara bildirme, duyurma.
su duyurusunda bulunmak
* ilgiliye, ilgili makama suu bildirmek.
su ilemek
* yasaya, treye aykr bir davran ta veya harekette bulunmak.
su olmak
* su saylmak.
su ykleme
* Birine su atma.
suiei
* Genellikle ocuklarda grlen dkntl, bulac, salgn hastalk.
sulama
* Sulamak ii, itham.
sulamak
* Su yklemek, itham etmek.
suland rlma
* Sulandr lmak ii veya durumu.
suland rlmak
* Su yklendirilmek, itham ettirilmek.
suland rma
* Sulandrmak ii.
suland rmak
* Sulu olduuna karar vermek, sulu olduunu ileri srmek.
sulanma
* Sulanmak ii.
sulanmak
* Sulamak iine konu olmak, itham edilmek.
sulay
* Sulamak ii veya biimi.
sulu
* Su ilemi, suu olan (kimse), kabahatli, mcrim.
sulu olmak
* sulu saylmak.
sulu saylmak
* sulu olduu kabul edilmek.
sululuk
* Sulu olma durumu.
sululuk duygusu
* Kiinin ahlk veya din kurallar inediini sezmesi sonucu bilinli veya bilinsiz olarak kap ld ve
kendisiyle ilgili deer yarglarn sarsan duygu.
susuz
* Suu olmayan, su ilememi olan, masum.
susuzluk
* Su ilememi olma durumu.
suunu balamak (veya birinin suundan gemek)
* bir kimseye iledii suun cezasn vermemek.
sust
* Suu ilerken, crmmehut.
sust mahkemesi
* Failin su st yakaland durumlarda durumasn n grld mahkeme, mehut crmler mahkemesi.
sust yakalama
* Su ileyenin suu iledii srada veya hareketinden ok az nce yakalanmas.
suda pimi
* kaynat larak veya halanarak piirilmi.
sudak
* Levrekgillerden, tatl sularda yaayan, eti beyaz ve lezzetli bir balk (Lucioperca fluviatilis).
sudan
* nemsiz, sama, batan savma.
sudan cevap
* batan savma, inandrc olmaktan uzak cevap.
sudan km bala dnmek
* herhangi bir sebeple ne yapacan bilememek, ok armak.
sudan geirmek
* (amarlar iin) stnkr y kamak.
* (sabunlu ama r) durulamak.
Sudan tavuu
* Be tavuunun bir tr.
sudan ucuz
* ok ucuz, bedava.
Sudanl
* Sudan halkndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).
sufle
* Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmu bir sz veya cmleyi hat rlatma.
* Un, eker, yumurta gibi maddelerin muhallebi kvamna gelinceye kadar rplp piirilmesiyle yaplan bir
tr tatl.
sufle etmek
* oyunculara, izleyicilere duyurmadan syleyecekleri sz veya cmleyi fsldamak.
* birine unuttuu bir sz veya cmleyi kimseye duyurmadan hat rlatmak.
sufllemek
* Aa bir durum almak, aalamak.
* Kl kszlamak, pis kl kl duruma gelmek.
suflr
* Oyunculara, rollerinde unuttuklar szleri izleyicilere duyurmadan syleyip hat rlatan kimse.
suflrlk
* Suflrn grevi.
suibrii
* Suibriigillerden, yapraklar alma k, saplar uzun ve slks, yaprak ayas ibrik biiminde gelimi olan,
scak lkelerde yetien, trmanc bir bitki (Nepenthes destillatoria).
suibriigiller
* ki eneklilerden, otuz kadar bitki trn iine alan ve rnek bitkisi suibrii olan bir bitki familyas.
suiistimal
* (grevini, yetkisini vb.yi) Ktye kullanma, yolsuzluk.
suiistimal etmek
* Bkz. ktye kullanmak.
suikast
* Gizlice cana kyma ve ktlk etmeye kalk ma.
* Bir devlet byn veya nemli bir kiiyi pln kurarak ldrme.
suikasti
* Suikast yapan (kimse).
suikastta parma olmak
* dzenlenen suikast olaynda rol oynamak.
suiniyet
* Kt niyet.
suizan
* Kt san, kuku.
sukut
* Dme.
sukut etmek
* dmek.
sukutuhayal
* D kr kl , hayal k rkl .
-sul
* Bkz. -sl / -sil, -sul / -sl.
sulak
* Suyu olan, suyu bol.
* Kular iin su konulan kk kap.
sulaklk
* Sulak olma durumu.
sulama
* Sulamak ii.
* Arklar veya savaklar yardm ile su aktarak herhangi bir toprak blgesini kuraklktan kurtarma.
sulamak
* (toprak, bitki vb. iin) Su vermek.
* Hayvana su vermek, suvarmak.
* (para iin) demek, vermek, harcamak.
suland rc
* Sulandrmay salayan (madde).
suland rma
* Sulandrmak ii.
suland rmak
* Sulu duruma gelmesini salamak.
* Su veya baka bir sv katp kart rarak younluunu azaltmak.
sulanma
* Sulanmak ii.
* Baz nesnelerin, havann nemini sourarak znme zellii.
sulanmak
* Sulu duruma gelmek.
* Suyu oalp younluu azalma.
* Sulamak ii yap lmak.
* (gz iin) Yaarmak.
* mrendiini a a vurmak.
* Birine kar duyulan cinsel istei kendisine sezdirmek, yeillenmek.
sular kararmak
* akam olmaya balamak.
sularnda
* Ya, saat gibi kelimelerle birlikte yaklak bir zaman bildirir.
sulatma
* Sulatmak ii.
sulatmak
* Sulamak iini yaptrmak.
sulbnden gelmek
* bir kimsenin z evld olmak.
sulfata
* Kinin sulfatna ve genel olarak kinin tuzlarna verilen ad.
sulh
* Bar.
sulh olmak
* uzlamak.
sulhu
* Bar yanls olan, bar, barsever, bar l.
sulhperver
* Bar yanls olan, bar, barsever, bar l.
sulhsever
* Barsever.
sulp
* Bel kemii, omurga.
* Dl, nesil, zrriyet.
* Kat.
sulta
* Yetke, otorite.
sultan
* Mslman, zellikle Snn hkmdarlar n kullandklar unvan, padiah.
* Padiahlarn erkek ve k z ocuklar ile anne ve elerine verilen unvan.
* Baz Bekta azizlerine verilen ad.
Sultan Ahmet'te dilenip Ayasofya'da sadaka vermek
* kendi yoksulluuna bakmadan bakalarna yard m etmeye kalk mak.
sultan brei
* Yufka aralarna hafife piirilmi kuba et, soan ve dil peyniri katlarak fr nda hazrlanan bir brek.
sultan efendi
* Osmanllarda padiahn k z kardeleri ile kzlar na verilen unvan.
sultan kethdas
* Padiahlarn ve ehzadelerin evlendirilen k zlarnn dairelerindeki ilere bakan grevli.
sultan
* Sultanlara yaraan veya sultanlarla ilgili.
* 1908'den sonra Osmanl lkelerinde, bugnk lise dengi retim kurumu.
* Msr, Trablus ve Cezayir darphanelerinde baslan Osmanl altn .
* ekirdeksiz bir tr zm.
sultan tembel
* grmekten hi holanmayan, ok tembel.
sultan tembellik
* grmekten hi holanmama, ok tembel olma durumu.
sultanbuselik
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
sultanhzzam
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
sultanyegh
* Klsik Trk mzii makamlar ndan biri.
sultanl k
* Sultan olma durumu, padiahlk, saltanat.
* Sultan sann tayan bir slm hkmdarnn lkesi.
* Rahat yaama durumu.
sultanolu
* Padiah k zlarnn, padi ah soyundan olmayan kocalarndan doan erkek ocuklarna verilen ad.
sulu
* Suyu olan, iinde su bulunan.
* Suyu ok olan.
* ine su katlm, sulandr lm olan.
* Yersiz akalar yapan, sz ve davranlar ile evresini tedirgin eden veya kadnlara ho olmayan iltifatlarda
bulunan (kimse).
sulu boya
* Su ile kartr larak kullanlan bir boya.
* Bu tr boya ile yaplm olan (resim).
sulu gz
* Bkz. sulu gzl.
sulu gzl
* Gz yan tutamayan, hemen alayan.
sulu sepken
* Yamurla kar k bir biimde (yaan).
sulu tarm
* Sulamaya dayal tarm.
sulu zrtlak
* Oyunlarda kurallar bozup mzkl k eden, alayan, kaan kimse.
suluk
* Oda iinde ykanmak iin ayrlm kk yer, guslhane.
* Ku kafeslerinde su konan kap.
* Kk ocuklarn balarnda, yer yer sa dklmesi ve kabartlarla beliren bir deri hastal.
* Yar lar n su, glikozlu su, ay veya meyve sular koymalarna yarayan su kab .
* Tavuklarn su ihtiyalar n karlamak zere uzun, yuvarlak, kk anak veya damlal kl biimlerde deiik
malzemeden yaplm yar otomatik veya otomatik dzen.
* Bykba hayvanlar n barnd yerlerde su imelerini kolaylat ran kk tekne veya havuz.
suluk zinciri
* At vb. hayvanlarn gemlerinin altna taklan kk zincir.
sululama
* Sululamak i i.
sululamak
* Yersiz, yavan akalar yapmak veya kad nlara tats z iltifatlarda bulunmak.
sululuk
* Sulu olma durumu.
* Yersiz akalar yapma veya kadnlara tatsz iltifatlarda bulunma durumu.
sululuk yapmak (veya etmek)
* sululamak.
sumak
* Antep fstgillerden, scak blgelerde yetien, kabuu hekimlikte, yapraklar dericilikte kullanlan bir aa,
somak (Rhus coriafia).
* Bu aacn, ekilik vermek iin dvlerek yemeklere katlan mercimee benzeyen meyvesi.
sumen
* zerinde yaz yazmaya, arasnda evrak saklamaya yarayan deri kapl altlk.
sumen alt etmek
* bir evrakn ileme konulmasn engellemek veya bir iin yaplmasn geciktirmek.
Sumer
* Mezopotamya'da yaam bir ulus ve bu ulustan olan kimse.
Sumerce
* Sumer dili.
Sumerolog
* Sumer dili ve eserleri ile uraan bilim adam.
Sumeroloji
* Sumer dili ve eserlerini konu alan bilim dal.
sumsuk
* Yumruk.
* Yumrukla vurma.
sumsuklama
* Sumsuklamak ii veya durumu.
sumsuklamak
* Yumrukla vurmak, yumruklamak.
-sun
* Bkz. -sn / -sin, -sun / -sn.
-sun
* Bkz. -sn / -sin, -sun / -sn.
suna
* Erkek rdek.
* Gl rdei.
suna boylu
* Bkz. suna gibi.
suna gibi
* boylu boslu ve yak kl .
sunak
* Tapnaklarda, zerinde kurban kesilen, gnlk yaklan, din tren yaplan ta masa.
sundurma
* Sundurmak ii.
* Yamurdan, gneten korunmak iin yaplan ve arkas bir duvara verilen at.
* Sundurma biiminde olan, sundurma grevini yapan.
* st kapal balkon, evlerin nndeki talk.
sundurmak
* Sunmak iini yapt rmak.
* Vermek.
sungu
* Bir bye sunulan armaan.
* Bir tanrya veya tapnaa yaplan ba .
sungur
* Doana benzeyen, yrtc, avc ku.
sun'
* Yapma, yapay, takma.
* Yapmack, ereti.
sun' bbrek
* Sonradan taklan bbrek.
sun' ayr
* Rutubetli veya sulanabilen topraklarda budaygil ve baklagil yem bitkilerinin bir karm olarak yetitirildii
ayr.
sun' gbre
* Bitki kal ntlarnn ticar gbre ile kar trlmasnda elde edilen gbre.
sun' kalp
* Sonradan taklan kalp.
sun' peyk
* Yapma uydu.
sun' solunum
* Normal solunumun yeterli olmad durumlarda onu takviye etmek amac yla solunum aleti takma.
* D etki ile gse bast rlarak yaptrlan solunum.
sun' tahta
* Sunta.
* Odun lifi levhas , yonga ve tala levhalarnn bir tr.
sun' teneffs
* Sun' solunum.
sun'lik
* Yapma, yapay olma durumu veya zellii, yapaylk.
sunma
* Sunmak ii.
sunmak
* Bir bye veya nezaket gereince bir kimseye bir eyi vermek, yollamak, gndermek, takdim etmek.
sunta
* (< sun tahta) Doramacl kta kereste olarak kullanlan, sktrlm tala ve yongadan yaplan tahta.
suntra
* Nalbantlar n, nallanacak hayvann trnan keserken kullandklar keskin ara, nalbant keskisi.
* Saralarn derilere yiv amakta kullandklar, metalden U biimindeki ara.
sunturlu
* Yaman, adamak ll, dehetli.
* Gsterili, grkemli.
sunturlu kfr
* ok kt, berbat, aza al nmaz kfr.
sunu
* Sunulan ey.
* Piyasaya mal kartma, arz.
sunu ve istem
* reticinin piyasaya mal karmas ve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar, arz ve talep.
sunucu
* Radyoda, televizyonda, bir elence yerinde program sunan, a klayan (kimse), takdimci.
sunuculuk
* Sunucunun ii ve grevi.
sunulma
* Sunulmak ii.
sunulmak
* Sunmak iine konu olmak veya sunmak ii yaplmak.
sunulu
* Sunulmak ii veya biimi.
sunum
* Lokma, para.
sunu
* Sunmak ii veya biimi.
* Byklere sylenilen sz, maruzat.
* n sz.
suoku
* Su okugillerden, batal k blgelerde ve su kenarlarnda yeti en, kk saplar taze iken kekre olan, kurutulunca
yenilebilen kk bir bitki (Sagitteria).
suokugiller
* Bir eneklilerden, rnek bitkisi suoku olan ve yetmi kadar tr bilinen bir bitki familyas.
suler
* Su ve benzeri akkanlara ili kin derinlii ve a rl , basnc lmeye yarayan alet, hidrometre.
sup
* ikolata ile yap lan bir eit tatl.
supanglez
* Sup.
supap
* Bir yay yard m yla gergin tutulan ve yata n dzlemine dik olarak yapt gidip gelme hareketiyle bir
akkann geiini ayarlamaya yarayan kapak.
* Bir devreye yerletirildiinde, belirli artlar alt nda, ak m n yalnz bir ynde gemesini salayan ve bylece
dalgal akmlar dorultmaya yarayan sistem.
supara
* Osmanl mparatorluunda okul kitaplar nn genel ad.
suphanallah
* "Tanr'y her trl kusur, ayp ve eksikliklerden, insanla zg niteliklerden uzak tutar m" anlamnda
ak nlk bildirir.
suples
* Grete hasm n srt n yere getirmek iin yaplan bir evirme hareketi.
supya
* Mrekkep bal .
sur
* Kale duvar.
sur
* Uur, al n yazs, talih.
sura
* (Hindistan'da dokumac lk merkezi Surate'nin adndan) Yumuak ince bir tr ipekli kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
surat
* Yz, ehre.
* Somurtkanl k, ask yzllk.
* Souk davranma.
surat (veya surat) bir kar
* fkeli, kzgn ve somurtkan.
surat asmak
* kalarn atp yzne kskn veya dargn bir anlam vermek, somurtmak.
surat dkn
* irkin yzl, ehre zrd.
surat etmek
* birine kar kskn durmak, as k yzl olmak.
surat kalmamak
* utanmaz duruma gelmek.
surat mahkeme duvar
* ask suratl, kimseye glmeyen, suskun duran.
* utanmaz, sklmaz.
surata bak sngye davran
* ok ask suratl kimseler iin kullan lr.
surat deimek
* bir kimseye kar davran deimek, daha sert bir durum almak.
surat kasap sngeriyle silinmi
* utanmas, s k lmas kalmam.
suratna indirmek
* tokat atmak.
suratndan den bin para olmak
* Bkz. yznden den bin para olmak.
* ok somurtmak, can sknt s n aka belli etmek.
suratn ekitmek
* yzne memnun olmad n belirten bir anlam vermek.
suratl
* Yz glmez, somurtkan.
suratsz
* Somurtkan.
* irkin.
* Aksi, huysuz.
suratszlk
* Somurtkan olma durumu.
surdinlemek
* Sesini kesmek, sessiz hle getirmek.
sure
* Kur'an'n blnm olduu 114 blmden her biri.
suret
* Grn, biim.
* Yaz veya resim kopyas, nsha.
* Biim, yol, tarz.
* Yz, ehre.
* slm felsefesinde, varln grnen yan na, be duyu ile alglanan ynne verilen ad.
* Resim, fotoraf.
suret almak (veya karmak)
* (bir belgenin) kopyas n karmak.
sureta
* Grne gre, grnte.
* Yalandan.
sureti haktan grnmek
* kendisini iyi niyetli imi gibi gstermek.
* birinin iyilii iin alyor grnmek.
suretine girmek
* bir eyin grnne, biimine benzemek.
Suriyeli
* Suriye halkndan veya bu halkn soyundan olan (kimse).
sus pay
* Susmalk.
susak
* Susam olan, susayan.
* Salak, aptal.
* Su kabandan yap lm veya aatan oyulmu marapa.
susak a zl
* Anlamsz, bo konuan (kimse).
susak burunlu
* ri, irkin burunlu (kimse).
susakl k
* Susam olma durumu.
* Salaklk, aptallk.
susallar
* Suda yaayan bitki veya hayvan familyas.
susam
* Susamgillerden, scak blgelerde yetien kk bir bitki (Sesamum indicum).
* Bu bitkinin kk, sar mtrak tohumu.
* Ssen.
susam helvas
* Kaynatlm adal ekerden yaplan ve susama bulanan bir tr tatl.
susam ya
* Susam tanelerinden karlan ya, rlaan.
susama
* Susamak ii.
susamak
* Su ime ihtiyac duymak.
* ok istemek, zorlu bir ihtiya duymak, zlemek.
susamgiller
* ki eneklilerden, en nemli ve rnek bitkisi susam olan, kk bir bitki familyas.
susatma
* Susatmak ii.
susatmak
* Susamas na yol amak, susuz brakmak.
* Zorluk, glk karmak.
susay
* Susamak ii veya biimi.
susku
* Az konuma, susma, skt.
suskun
* ok az konuan, sessiz, sakin olan, skt.
* Sessiz, sakin bir biimde.
suskunlama
* Suskunlamak i i veya durumu.
suskunlamak
* Suskun olmak.
suskunlatrma
* Suskunlat rmak ii veya durumu.
suskunlatrmak
* Suskun hle getirmek.
suskunluk
* Suskun olma durumu, sktlik.
susma
* Susmak ii.
* Trk naklar nda bir ine tr.
susma hakk
* Bir soruturma s rasnda san n, ceza ynnden leyhine sonu douracak sorulara cevap vermeme hakk.
susmak
* Konumasn kesmek veya konumaktan kanmak.
* Ses veya grlty kesmek, ses ve grlt yapmamak.
* Etkisini gstermemek, tepki gstermemek.
susmal k
* Susmas, kar gelmemesi veya bildii bir s rr yaymamas iin birine verilen para vb. ey, sus pay,
hakkskt.
suspus
* Susmu, sinmi.
suspus olmak
* susmak, sinmek, hi sesini karmamak.
susta
* (kpek) Arka ayaklar zerinde durma.
susta
* Emniyet yay .
susta durdurmak
* kpei arka ayaklar zerinde durdurmak.
* (bir kimseyi veya birilerini) yld rmak.
* etkisi alt na almak.
susta durmak
* (kpek) arka ayaklar zerinde durmak.
* korktuu bir kimsenin kar s nda saygl ve ekingen davranmak.
sustal
* Sustas olan.
* ak.
sustal ak
* A ldktan sonra sustasna baslmad ka kapanmayan bir tr byk ak.
sustaya kalkmak
* (kpek) susta durmak.
susturma
* Susturmak ii, ilzam.
susturmak
* Susmas n salamak, susmasna sebep olmak.
* Verdii karl kla veya yapt bir davran la birini artk sz syleyemeyecek bir duruma getirmek, ilzam
etmek.
* Etkisini, gcn azaltmak, gidermek, bastrmak.
susturucu
* Susmas n salayan, susmas na sebep olan.
* Patlamal veya tepkili motorlarda, yanm gazlarn darya atlmasndan doan grlty nlemeye,
azaltmaya yarayan ara, egzoz.
* Ateli bir silhn patlama grltsn azaltan sistem.
susturulma
* Susturulmak ii.
susturulmak
* Susmas salanmak, konumas nlenmek.
* Ald karl kla art k sz syleyemeyecek bir duruma drlmek.
susu
* Susmak ii veya biimi.
susuz
* Suyu olmayan, suyu bulunmayan.
* Suyu ok az olan.
* Yamursuz, kurak geen.
* Susam olan.
* Su olmadan.
susuzluk
* Susuz olma durumu, kuraklk.
* Susam olma durumu.
sueridi
* Su kamgillerden, eridi andran, 1 m ye kadar uzayabilen, yapraklar a k yeil renkte sucul bir bitki
(Sparmanaum).
sut
* Eskiden baz bitkilerden, bu gn sodyum klorrden elde edilen sodyum karbonat n ticaretteki ad.
sut kostik
* Sodyum hidroksit.
suta
* Baz giysilerin yaka, kol, cep gibi yerlerini sslemekte kullanlan ilemeli erit, suyolu.
sutyen
* Gsleri dik tutup dolgun gstermek iin kullan lan, saten, dantel vb.kumalardan yaplan kadn i
amar.
sutyenci
* Sutyen diken ve satan kimse.
sutyencilik
* Sutyen dikip satma ii.
suvare
* Bkz. Suare.
suvarm
* Bir suvarmada veya sulamada verilen su miktar.
suvarma
* Suvarmak ii.
suvarmak
* (hayvana) Su vermek, su iirmek.
suvat
* Hayvan suvaracak yer.
suya dmek
* (genellikle bir i veya tasar iin) gerekleememek.
suya gstermek
* hafife y kamak.
suya gtrp susuz getirir
* ok kurnaz, hileci kimseler iin kullanl r.
suya sabuna dokunmamak
* sakncal konularla ilgilenmemek; davran larn kimseyi incitmeyecek biimde ayarlamak.
suya salmak
* bouna harcamak.
suyolu
* Suta.
suyu (veya ay ) grmeden paalar svamak
* henz hibir belirti yokken veya gereinden ok nceden haz rlanmaya kalkmak.
suyu batan (veya bandan) kesmek
* iin asl zerinde kesin bir ey syleyip ayrntlarn konumaya gerek duymamak.
suyu getiren de bir, testiyi kran da
* Bkz. testi.
suyu grnce teyemmm bozulur
* bir zorunluk dolay s yla yaplmakta olan bir iin, bu zorunluk ortadan kalk nca gerei gibi yaplmak iin
yeni batan ele al nmas gerekir.
suyu hrmetine (veya yz suyuna)
* birinin veya bir eyin hatrna veya varlna deer verildii iin.
suyu s nmak (veya kaynamak)
* i bandan uzaklatrlmas yaklamak veya gelmek.
suyu kesilmi deirmene dnmek
* ilemez, yarars z duruma gelmek.
suyu kesiyor
* ok krlemi.
suyu mu kt?
* beenilmeyecek nesini grdn?.
suyu nereden geliyor?
* bir ii grmek iin harcanan para hangi kaynaktan salanyor?.
suyu seli kalmamak
* (sulu yemek) kaynaya kaynaya suyu azalmak.
suyuk
* Organizmann (kan, lenf gibi) sv blm.
suyukuluk
* Organizmadaki hastalk belirtilerini suyuklarn bozukluuna balayan tp retisi.
suyun ak nt s na gitmek
* olaylarn veya durumun gelimesine gre davranmak, uymak.
suyun ba
* suyun kt yer, kaynak.
* en ok yarar salanacak yer.
* bir iin asl yetkililerinin bulunduu yer.
suyuna gitmek
* suyunca gitmek.
suyuna tirit
* batan savma, deersiz, zensiz.
suyunca gitmek
* bir kimseyi sinirlendirmeyecek biimde davranmak.
suyunu almak
* kaynat lan yiyecein suyunu ayrmak.
suyunu ekmek
* yemek kaynayp suyu kalmamak.
* tkenmek.
suyunun suyu
* bir eyle ancak ok uzaktan uzaa ilgisi olan ey.
-suz
* Bkz. -sz / -siz, -suz / -sz.
suzidil
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
suzidilra
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
suzinak
* Klsik Trk mziinde bir basit makam.
-s
* -s / -si, -su / -s.
-s
* -s / -si, -su / -su.
sbap
* Bkz. Supap.
sbek
* Baz yerlerde beikteki ocuklarn bacaklar arasna yerletirilen sidik iesi veya sidii bir kaba ak tacak
boru.
sbekli
* Sbei olan.
sbjektif
* znel, nesnel kar t.
sbjektiflik
* Sbjektif olma durumu.
sbjektivist
* znelci.
sbjektivite
* znellik.
sbjektivizm
* znelcilik.
sblime
* Sblimletirme yoluyla elde edilen rn.
* Ak slmen.
sblimleme
* Sblimlemek ii.
sblimlemek
* Bir cisim, kat durumdan sv durumuna gemeden, dorudandoruya gaz durumuna dnmek.
sblimletirme
* Bir cismi kat durumdan dorudan doruya gaz durumuna dntrmeye dayanan ilem.
* Baz kat cisimleri starak buharlatrdktan sonra soutma yoluyla yeniden kat durumda elde etmek iin
yaplan zel damtma yntemi.
sblimletirmek
* Bir cismi kat durumdan dorudan doruya gaz duruma dntrmek.
sbut
* Gerekleme, pheye yer b rakmayacak biimde ortaya kma.
sbut bulmak
* tan tlanmak, ispat edilmek.
sbvansiyon
* Devlete yaplan para yardm, destekleme.
sbyan
* ocuklar.
sbyan kouu
* Tutuk evlerinde sulu ocuklar n bulunduu blm.
sbye
* Mrekkep bal .
* Badem ii, kavun ekirdei gibi eylerden yaplan boza koyuluundaki erbet.
scut
* Secdeye varma, secde etme.
sdreme
* Sdremek ii.
sdremek
* Sarho olmak, esrimek.
set
* Bkz. podoset.
sfl
* Aa , aalk, baya, ad.
* Kl ksz, pis klkl , h rpan.
sflleme
* Sfllemek ii.
sfllemek
* Sfl duruma gelmek, sfl olmak.
sfllik
* Sfl olma durumu.
Sheyl
* Gney yarm krede bulunan parlak yldz, Y ldrak.
shulet
* Kolaylk.
* Yumuaklk, naziklik.
* Uygun ortam.
shunet
* S caklk.
sit
* Ayn tonda yaz lm alg paralar dizisi.
* Otellerde deiik amalar iin kullanlmak zere donatlm ve birden ok odaya sahip olan zel blm.
sje
* Konu.
* zne.
sklm pklm
* Su ilemi gibi utan veya korku iinde bzlm olarak.
skse
* Baar.
* Gsteri, ilgi ekecek durum.
skse yapmak
* baar kazanmak.
* ilgi ekecek bir durum yaratmak.
skn
* Sknet.
sknet
* Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik.
* Huzur, rahat.
* Dinme, yat ma.
sknet (veya sknet) bulmak
* sakinlemek, rahatlamak.
sknetli
* Durgun, sakin, hareketsiz.
skt
* Susma, konumama, sz sylememe, sessizlik.
skt hakk
* Susmalk, sus pay, susma hakk.
skt ikrardan gelir
* susmak kabul etmek demektir.
skt
* Sessiz, suskun (kimse).
sktlik
* Sessizlik, suskunluk.
sktla geitirmek
* sz edilmesi gereken bir noktay sylemeden atlamak, bile bile bir konuya hi deinmemek.
-sl
* Bkz. -sl/-sil, -sul/-sl.
slle
* Soy; ev, aile.
slf
* Kkrt.
slfamit
* Mikroplara kar etkili olan azotlu ve kkrtl organik birleimlerin ortak ad.
slfat
* Slfrik asidin tuzu veya esteri.
slfatlama
* Mantar hastalklar na kar bitkilere bakr slfat, demir slfat pskrtme veya bitkileri bu maddelere
bulama ilemi.
slfatlanma
* Bir akmlatrn levhalar zerinde kurun slfat tabakasn n olumas .
slfatl ama
* Doal maden slfrlerinin hava ve su etkisiyle yava yava slfat durumuna dnmesi.
slfit
* Slfrl asit tuzu.
slfitleme
* (arapl kta) zm, elma veya armut rasn kkrtdioksitle temizleme yntemi.
slfr
* Kkrdn baka bir elementle yapt birleik.
slfrik
* Kkrttrioksit ile bunun yerini tutan ve en nemlisi slfrik asit olan asitler iin kullanlr.
slfrik asit
* Suda znerek byk bir s aa karan, urup k vamnda, renksiz, kokusuz, 100 C de katlaan bir sv,
kara boya, za ya.
slfrimetre
* Bir maddedeki kkrt orann tespit etmek iin kullan lan alet.
slfrleme
* Kkrtle birletirmek iin yaplan ilem.
* Kkrtleme.
slfrlemek
* Kkrtle birletirmek.
sline
* Dar ve uzun kavkl bir deniz yumuakas, deniz ak s (Solen).
slk
* Bir yola girme, bir yol tutma.
* Bir tarikata girme.
slk etmek
* (bir ie) girmek.
* bir tarikata girmek.
slen
* Erimi kurunun, bir hava ak m nda ykseltgenmesiyle retilen, ok youn ve zehirli, pas nleyici astar
boyalar n hazrlanmasnda kullanlan k rmz boya.
slk
* Slklerin rnek asalak hayvan (Hirudo).
* Slklerden, tatl sularda yaayan, vcudunda 22 sindirim kesesi olduu iin bir kezde, arlnn sekiz kat
kan emebilen, halk arasnda baz kan hastal klar nn tedavisinde yararlanlan hayvan (Hirudo medicinalis).
* Yaprak veya saplarn yanlarnda gelien ince uzant, asma by .
slk gibi
* ok rnak, yapkan (kimse).
slk vurmak
* tedavi amacyla slk yaptrmak.
slk
* Slk satan kimse.
* Slkle kan almay meslek edinen kimse.
slkler
* Tatl ve tuzlu sularda yaayan, halkallar takmndan, uzun ve yass vcutlar 34 paradan olumu, gzleri
geli memi, iki ekmenli, kan emen trlerinde tkrk bezlerinin bir salgs , kan n p htlamas n nleyen bir enzim
yapan asalaklar sn f.
slmen
* Ak slmen.
sln
* Slngillerden, kuyruu ok uzun, eti beenilir bir ku (Phasianus colchicus).
sln gibi
* boylu boslu ve yry gzel (kz veya kadn).
slngiller
* Omurgal hayvanlardan kular s nf nn, tavuksular ve tavuklar alt takmna giren geni bir familyas.
slnlk
* Slnlerin retildii ve yetitirildii yer.
sls
* te bir.
* Arap alfabesiyle yazlan bir tr ssl yaz .
* Erata yolculuklarda indirim salayan belge.
smbl
* Zambakgillerden, soanla retilen, 15-20 cm ykseklikte, iekleri kuvvetli kokulu ve trl renkli ok yllk
bir ss bitkisi (Hyacinthus orientalis).
smble
* Klsik Trk mziinde bir makam.
smbl
* Yamur yadrmayan koyu renkli bulutlarla rtl (hava).
smblteber
* Zambakgillerden, gzel kokulu, beyaz renkli bir iek (Polianthes).
smek
* Eirilmek iin temizlenmi, taranm yumak biiminde yn.
smkrme
* Smkrmek ii.
smkrmek
* Soluu burundan h zla vererek sm dar atmak.
smkrtmek
* Smkrmesini salamak.
smmettedarik
* Son anda dnlerek (yaplan).
smsk
* Uyuuk davranan, miskin, aptal, mymnt, snepe, psr k.
smsk
* Smskgillerden, sivri gagal, ksa bacakl deniz kuu (Sulabassana).
smskgiller
* Leyleksiler takmnn, kanatlar, kuyruklar ok uzun deniz kular snf .
smskleme
* Smsklemek ii.
smsklemek
* Uyuuk duruma gelmek, miskinlemek, psrklamak.
smsklk
* Smsk olma durumu.
smter
* Krmzmtrak, kk taneli sert buday.
smk
* Burun boluklarndan gelen yapkan sv.
* Smk doku hcrelerinin ve zerinde bulunan bezlerin, doku yznde nemli, akc, kaygan bir tabaka
oluturan salg s .
smk doku
* zerinde ok sayda ince memecik ve salg bezi delikleri bulunan, i organlar kaplayan koruyucu doku,
mukoza.
smkl
* Sm olan.
* Burnundan srekli smk akan.
smkl bcek
* Karndan bacakl lardan, akcierli, otul ve kabuksuz yer yumuakas (Limax).
smksel
* Smkle ilgili.
smks
* Smk zelliinde olan, sme benzer, smk gibi.
smks zar
* Burun boluklarn yutaa kadar kaplayan smk doku.
-sn
* Bkz. sn/-sin, -sun/-sn.
-sn
* Bkz. sn/-sin , -sun/-sn.
sndrme
* Sndrmek ii.
* Taze peynir ve ekerle yaplan bir tatl .
sndrmek
* Bir eyi ekerek uzatmak, esnetmek.
snds
* Dokunuunda alt n, gm tellerin de bulunduu kaftan ve giysi dikiminde kullanlan bir tr ipekli kuma.
sne
* Yar m kanatllardan, yumurtalarn ekin yapraklarna brakan, esmer renkli, zararl bcek (Eurigaster
integriceps).
snepe
* Kl ksz ve uyuuk, smsk.
snepelik
* Snepe olma durumu.
snger
* Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda yaayan, ok hcreli ilkel hayvan.
* Bu hayvann temizlik ilerinde kullan lan, suyu fazlaca eken esnek iskeleti.
* Yapay olarak elde edilen dolgu gereci.
snger avc s
* Snger alp satan kimse, sngerci.
snger ekmek
* bir eyi hi olmam saymak, silmek, silip atmak, unutmak.
snger doku
* Yapran alt yznde bulunan seyrek hcreli, gzenekli ve az klorofilli zek doku.
snger geirmek
* silip atmak, unutmak.
snger gibi
* ok yumuak.
snger ta
* Metal ve fil dii parlatmakta kullanlan, ok gzenekli ve przl, a rl az, sert bir yanarda feldspat.
sngerci
* Snger avcl yapan kimse.
* Snger alp satan kimse.
sngercilik
* Snger avcl .
* Snger alp satma ii.
sngerler
* Vcutlar, iten dar ve uzun kanalc klardan oluan, d tan bu kanalcklara a lan deliklerle kapl, ou
kayalara tutunmu olarak, koloniler durumunda yaayan hayvanlar tak m .
sngerleme
* Sngerlemek ii veya durumu.
sngerlemek
* Snger durumuna gelmek.
sngerli
* Sngerle denmi veya sngerden yaplm olan.
sngersi
* Snger gibi gzenekleri olan, sngere benzeyen.
sng
* Tfek namlusunun ucuna taklan kk k l biiminde delici silh.
* Mezar bana nian olarak dikilen sr k.
* Istma kazan nda kmrn kart rlmasn salayan demir ubuk.
* Kavlaklar drmek iin kullanlan sivri ulu, uzun elik ubuk.
sngleme
* Snglemek ii.
snglemek
* Sng batrmak.
* Sng ile atei kartr p kln zgaradan aa dklmesini salamak.
snglenme
* Snglenmek ii.
snglenmek
* Snglemek ii yapl mak.
sngleme
* Snglemek ii.
snglemek
* Birbirine sng ile saldrmak.
sngl
* Sng takm olan.
sngs depremesin
* llerden kt bir anla sz edilirken sylenir.
sngs dk
* Sal, esenlii bozuk.
* Atakl, etkinlii, neesi kalmam.
snme
* Snmek ii.
snmek
* Esnekliini yitirerek gevemek.
* Kopmadan uzamak, gerilmek.
snnet
* Hz.Muhammed'in Mslmanlarca uyulmas gerekli saylan davran lar ve herhangi bir konuda sylemi
olduu sz.
* Erkek ocukta, erkeklik organn n ucundaki derinin epeevre kesilmesi.
* Snnet dn.
snnet ocuu
* Snnet edilmi veya edilecek ocuk.
snnet dn
* Erkek ocuklarn snneti srasnda yaplan elence.
snnet ehli
* Mslmanlkta Hz. Muhammed'in koyduu kurallar olduu gibi uygulayan, onun izinden giden kimse.
snnet etmek (veya yapmak)
* erkek ocukta erkeklik organ nn ucundaki deriyi epeevre kesmek.
snnet olmak
* snnet edilmek.
snneti
* ocuklar snnet eden kimse.
snnetilik
* Snnetinin yapt i.
snnetleme
* Snnetlemek ii veya durumu.
snnetlemek
* (tabaktaki yemei) Sy rp bitirmek.
snnetli
* Snnet edilmi olan.
snnetlik
* Snnet iin hazrlanm olan.
snnetsiz
* Snnet edilmemi olan.
Snn
* Snnet ehlinden olan kimse.
Snnlik
* Kur'an'a ve Hz.Muhammed'in snnetlerine gre davranmay en doru ve tek yol sayan drt byk mezhep
(Hanef, Malik, afi, Hanbel).
sper
* Nitelik, nicelik ve derece bakmndan stn olan.
* Belli bir normun stnde olan.
sper benzin
* Oktan indisi 100 ve 100'n zerinde olan, yksek nitelikte benzin.
sper imento
* Yksek direnli, abuk sertleen imento.
sper fostat
* Doal trikalsiyum fosfatn slfrik asitle ilenmesinden elde edilen ve gbre olarak kullanlan rn.
sper lise
* zel eitim sistemi ile desteklenmi lise.
sper star
* ok nl veya tan nm sanat.
spermarket
* Trl tketim mallar nn, zellikle her trl yiyecek maddelerinin ve mutfak gerelerinin al clarca seilip
satn alnabildi i byk sat yeri, byk maaza.
spermarketi
* Spermarket ileten kimse.
spermarketilik
* Spermarketinin ii veya meslei.
sprlmek
* Bkz. sprlmek.
sprnt
* Sprge ile temizlik yap ldnda toplanan toz ve p.
* Baya , aalk ey veya kimse.
sprntc
* Herhangi bir yerin sprntsn temizleyen kimse.
* Her eyin en ktsn alan veya satan kimse.
sprntlk
* Sprnt atlan yer, plk.
sprge
* Sprmeye yarayan ara.
* Elektrik sprgesi.
sprge als
* Sprge otu.
sprge dars
* Budaygillerden, scak blgelerde yetien ve iek saplarndan sprge yaplan, darya benzeyen bir bitki.
sprge otu
* Fundagillerden, iekleri kk bir ana benzeyen, ilenmemi topraklar zerinde yetien, kknden
azlk, dallar ndan kaba sprge yap lan, al grnnde bir bitki, funda, erika (Erica).
sprgeci
* Sprge yapan veya satan kimse.
* Sokak sprcs.
sprgecilik
* Sprge alp satma veya sokak sprme i i.
sprgelik
* Sprge yapmaya elverili olan (al, bitki vb.).
* Yaplarn iinde, duvarlarn demeyle birletii yerde tabandan 10-15 cm yksek, darya kntl aa,
mermer veya mozaik kuak.
sprme
* Sprme ii.
sprmek
* Bir eyin, bir yerin stndeki er p, toz toprak gibi eyleri sprge, fra veya baka bir arala toplamak,
temizlemek.
* karp atmak, kovmak.
* Tketmek, bitirmek.
sprtme
* Sprtmek ii veya durumu.
sprtmek
* Sprmek iini yaptrmak.
sprlme
* Sprlmek ii veya durumu.
sprlmek
* Sprmek ii yaplmak.
spr
* Sprmek ii veya biimi.
srahi
* ecek koymaya yarar, cam veya billr.
sr'at
* Hz, h zll k, abukluk, ivinti.
sr'at katar
* Ekspres tren.
sr'atle
* abucak, abuk, h zla.
sr'atlendirme
* Sr'atlendirmek ii.
sr'atlendirmek
* Sr'at vermek, h z kazand rmak, h zland rmak.
sr'atlenme
* Sr'atlenmek ii.
sr'atlenmek
* Hz artmak, hzlanmak.
sr'atli
* abuk hareketlenen, abuk giden, abuk ileyen, hzl.
sr
* Srme.
srme
* Srmek ii.
srmek
* Yrrken yanl adm at p dengesini bozmak.
* Dalgnlkla yanl bir i yapmak, yanlmak.
srtrme
* Srtrmek ii veya durumu.
srtrmek
* Srmek iini yaptrmak.
srlisan
* Azdan yanl l kla kan sz, dil srmesi, anlamnda kullanl r.
srdrme
* Srdrmek ii.
srdrmek
* Srmek iini yaptrmak.
* (bir durumun, bir eyin) srmesini, olmasn salamak.
srdrm
* Bkz. abonman.
srdrmc
* Bkz. abone.
srdr
* Srdrmek ii veya biimi.
sre
* Bir olay n ba ile sonu aras nda geen zaman paras, zaman aral , zaman blm, mddet.
sre am
* Bir iin zerinden belirli bir zaman geerek, onun geersiz kalmas, zaman am, mruruzaman.
sre len
* Sreleri kullanarak bir yar ta zaman belirlemekle grevli kimse.
sre lm
* Yar larda ve eitimde harcanan sreyi lme.
sre sonu
* Vade sonu.
sre
* Aralar nda birlik olan veya belli bir dzen veya zaman iinde tekrarlanan, ilerleyen, gelien olay veya
hareketler dizisi, vetire, proses.
sreduran
* Sredurum durumunda olan.
sredurum
* Bir cismin iinde bulunduu dzgn hareket veya hareketsizlik durumunun srp gitmesi, hareketsizlie
veya hareketsizlikten harekete kendi bana geememesi zelli i, atalet.
sregelen
* Balangcndan beri ayn biimde sren, devam eden.
sregelme
* Sregelmek ii veya durumu.
sregelmek
* Balangcndan beri ayn biimde srmek, devam etmek.
sreen
* Ne kadar srecei belli olmaks zn srp giden, mzmin, kronik, eveen kar t.
* Uzun sreli olan (hastal k), mzmin, kronik, akut kar l.
sreenleme
* Sreenlemek ii, mzminleme.
sreenlemek
* Sreen bir durum almak, mzminlemek.
srek
* Sren, devam eden zaman.
* Satmak iin pazara gtrlen hayvan srs.
* Hzl sren, hzl giden.
srek av
* Birok avcnn katlmas yla ve ou kez at zerinde av kuatarak yaplan avlanma, srgn av .
sreki
* Davar al veriiyle uraan kimse.
srekli
* Kesintisiz olarak sren, devaml.
* Uzun sreli olarak, daima.
srekli nsz
* tml nsz.
sreklilik
* Srekli olma, kesintisiz olarak srp gitme durumu, devamll k.
sreklilik ilkesi
* Her yerde srekli bir gidi olduunu, doada sramann olmad n, her eyin bir btn iinde rldn
syleyen temel ilke.
sreksiz
* Az sren, devamsz.
sreksiz nsz
* tmsz nsz.
sreksizlik
* Sreksiz olma durumu, devams zl k.
sreli
* Belirli aralklarla yap lan, kan, mevkut, periyodik.
sreler
* Belirli bir iin, ilemin, yarmann veya teknik alannda belli bir iin k sa sresini lmek amac yla
kullanlan alet, kronometre.
srerlik
* Uzun srme durumu.
srerlik fiili
* Sreklilik kavram veren fiil. Bu kavram herhangi bir fiilin -e'li zarf-fiil ekiyle durmak, kalmak ve bazen de
grmek fiilerinden birinin kullan lmas ile salanr: Gidedurmak. Bakakalmak. Yapagrmek gibi.
srerlik grnm
* Trkede bir zarf-fiille yardmc fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullanlmasndan
oluan ve srerlik kavram veren grnm.
sresiz
* Sresi belirli olmayan.
* Sresi belli olmayarak.
sreyazar
* Belirli bir iin k sa sresini izerek belirleyen ara, kronograf.
Sreyya
* lker.
srfe
* Kurtuk.
srfile
* Bir kuman tarazlanmamas iin ky lar na yaplan seyrek ve apraz diki.
srfile makas
* Kuma kenarlarn zikzakl bir biimde kesen ve srfile yaplmasn gerektirmeyen bir tr makas.
srfile makinesi
* Srfile ii yapan makine.
srfile yapmak
* bir kuman tarazlanmamas iin kenar na seyrek ve apraz diki yapmak.
srgen doku
* Bitkilerde kk ve saplarn geliebilecek durumda olan u blmlerindeki, ok yzl, kolay reyebilir
hcrelerden oluan bir doku tr, meristem.
srgit
* Sonsuz olarak, sonsuzlua kadar, ilelebet.
srgit yapmak
* (i iin) uzatmak, srdrp durmak.
srg
* Kapn n kapanmas iin arkasna yatay olarak yerletirilen demir veya aa kol, trkaz, srme.
* Srlm tarlay bastrmak ve dzeltmek iin kullanlan, tatan veya aa ktnden tarm arac, tapan.
* S vay bastrp dzeltmek iin kullanlan byk mala.
* Hastann byk ve kk abdestini yapabilmesi iin alt na srlen kap.
* ou kez blmlere ayrlm bir ubuk zerinde veya bir cetvelin, bir kumpasn ortasna a lm bir oluk
iinde kayabilen sivri u veya kk lama.
srg kolu
* Tfeklerde fiek srp kovan boaltan srgnn elle tutulan kolu.
srgleme
* Srglemek ii.
srglemek
* Srg srerek kapamak.
* Srg ile bast rarak dzeltmek.
srglenme
* Srglenmek ii.
srglenmek
* Srglenmek ii yap lmak.
srgl
* Srg kolu olan.
* Srgs itilmi, srglenmi olan.
srgn
* Ceza olarak belli bir yerin d nda veya belli bir yerde oturtulan kimse, menfi.
* Bu biimde srlmek ii ve bu iin sonucu, nefiy.
* Bir kimsenin srld yer.
* Bir bitkide yeni sren filiz.
* Olaandan daha ok, daha sk ve sulu dk karma, ishal, amel.
srgn av
* Srek av.
srgn gitmek
* srgne gnderilmek, srgn cezasna uramak.
* Bkz. srgn olmak.
srgn olmak
* olaandan daha ok, daha sk ve sulu dk karmak, ishal olmak.
srgne gndermek
* ceza olarak bir yere srmek.
srme
* Srmek ii.
* Kap kanadn ieriden kapamak veya dolap kapan yerinde tutmak gibi ilere yarayan ve yuvas iinde
ileri geri srlebilen sistem, srg.
* (masa ve dolapta) Kk ekmece.
* Srlerek kullanlan.
srme
* Kirpik diplerine srlen siyah boya.
* Srme mantargillerin yol at ve tanelerin iini kurum karas bir tozla dolduran ekin hastal, is, rast k.
srme ekmek
* gzleri srme ile boyamak.
srme mantargiller
* Srme mantarlarndan bir familya.
srme mantarlar
* Bitkilerin, zellikle tahllarn dokular nda yaayan srme veya rastk denilen hastal yapan, bazitli asalak
mantarlar tak m .
srmedan
* Srmelik.
srmek
* Ynetip yrtmek, sevk etmek.
* nne katp gtrmek.
* Uzatmak, ileri doru itmek.
* Dokundurmak, dedirmek.
* Oturduu, bulunduu yer veya lkeden ceza olarak baka bir yer veya lkeye gndermek, nefyetmek.
* Bir maddeyi bir yzey zerine ince bir tabaka olarak yaymak veya dkmek; serpmek.
* Bir mal sat a sunmak, piyasaya karmak.
* Yasal olmayan yolla piyasaya para karmak.
* Herhangi bir durum iinde bulunmak.
* Pulluk veya sabanla topra ilemek.
* Olmaya devam etmek.
* Zaman gemek.
* Zaman almak.
* Yetiip ortaya kmak, bitmek, yeermek.
* (zne olarak i veya kar n kelimelerini aldnda) Olaandan daha ok, daha sk ve sulu dk karmak.
srmeleme
* Srmelemek ii.
srmelemek
* Srme (I) yi srp kapamak.
* (gze) Srme (II) ekmek.
srmelenme
* Srmelenmek ii.
srmelenmek
* Srmelemek ii yaplmak.
srmeli
* Srme ile boyanm olan.
* Srg ile kapat lm olan, srmelenmi olan.
srmelik
* Aa veya kemikten yaplan, iine gz srmesi konulan kk kap, srmedan.
srmenaj
* Srekli ve ar almadan doan yorgunluk; bitkinlik.
srmesiz
* Srme ile boyal olmayan.
srmeyi gzden ekmek
* Bkz. gzden srmeyi ekmek.
srnatralist
* Doastc.
srnatralizm
* Doastclk.
srpriz
* Beklenmeyen ve insan a rtarak sevindiren veya zen olay, beklenmedik olay.
srpriz yapmak
* birini, beklenmedik, artan, sevindiren veya zen bir olayla karlatrmak.
srre
* Osmanl padiahlarnn her y l Mekke ve Medine'ye gnderdikleri para ve armaanlara verilen ad.
srre alay
* Osmanl mparatorluunda her yl recep ay nn 12'sinde Hicaz'a gitmek zere trenle yola kar lan ve
padiahlarn armaanlarn ta yan topluluk.
srre emini
* Srre alay n gidecei yere ulatrmakla grevlendirilen kii.
srrealist
* Gerek stc.
srrealite
* Gerek st.
srrealizm
* Gerek stclk.
srsat
* Savaa giden ordunun geecei yollar evresindeki kyllerden sava ara ve gerelerini temin etmesi ve
rayi deeri zerinden yiyecek sat n almas.
srarj
* Bir saynn veya kelimenin yerine gemek iin, zerine baka bir say veya kelime basma ii.
srt Allah srt!
* bou bouna dolap vaktini yitirmeyi anlatr.
srtme
* Srtmek ii.
srtme a
* A k denizlerde iki gemiyle srklenerek kullanlan, iki kollu ve geni torbal bal k a .
srtmek
* Bir eyi bastrarak dier bir eyin zerinden geirmek.
* Dokundurmak.
* Ba bo dolamak, yararsz dolamak.
srtk
* Vaktini ok gezerek geiren, evinde oturmayan (kadn).
* Orospu.
srtkleme
* Srtklemek ii veya durumu.
srtklemek
* Srtk durumuna gelmek.
srtklk
* Srtk olma durumu.
srtlme
* Srtlmek ii.
srtlmek
* Srtmek ii yap lmak.
srtnme
* Srtnmek ii.
* Yzeyleri birbirinin stne gelerek biri veya her ikisi tekine gre ters dorultuda kayan iki cismin
durumu, delk.
srtnmek
* Geerken demek, srnmek.
* Kavga etmek iin sebep aramak.
srtnp durmak
* kar, kazanc iin yaltaklanp durmak.
srtn
* Srtnmek ii veya biimi.
srtp durmak
* yersiz, sebepsiz olarak durmadan dolamak.
srt
* Srtmek ii veya biimi.
srtme
* Srtmek ii.
* Anlamazlk, uyumazlk.
srtmek
* Birbirine srtnmek.
* Anlaamamak, uyuamamak.
srttrme
* Srttrmek ii.
srttrmek
* ki eyi birbirine srtmek.
srur
* Sevin.
sr
* Evcil hayvanlar topluluu.
* Bir insann bakm altndaki hayvanlarn tm.
* Birlikte yaayan hayvan topluluu.
* Dzensiz insan topluluu.
* Pek ok.
sr sepet
* Birok kimse veya ey hep birlikte.
sr sr
* Pek ok.
src
* Hayvan, at arabas ve motorlu tat sren kimse, ofr.
src belgesi
* Ta t srclerine, ilgililerce verilen ara kullanmada yeterli olmay gsteren belge, yeterlik belgesi,
ehliyetname, ehliyet.
srcl
* Sr durumunda yaayan.
srclk
* Srcnn ii, ofrlk.
srden ayrlan koyunu (veya kuzuyu) kurt kapar
* arkadalarn yardmyla yap lan veya bir ama uruna topluca giriilen bir iten ayrlanlar zararlara urarlar.
srden ayrlmak
* herkesin tuttuu yolu brak p ayr bir yol tutturmak, herkesin yaptn yapmamak.
srkleme
* Srklemek ii.
srklemek
* Bir eyi yerden kaldrmadan iterek veya ekerek gtrmek.
* Akarsu iin, gtrmek.
* stekli olmayan birini bir yere gtrmek, getirmek veya bir ii yapmaya zorlamak.
* Kt bir duruma, sona doru gtrmek.
* lgi uyandrarak brakamayacak duruma getirmek, ok ilgilendirmek.
srklendirme
* Srklendirmek ii veya durumu.
srklendirmek
* Srklenmesine yol amak.
srkleni
* Srklenmek ii veya biimi.
srklenme
* Srklenmek ii.
srklenmek
* Srklemek ii yaplmak veya srklemek iine konu olmak.
* Kendi kendini srklemek.
* Bir i, sonulanncaya kadar bo yere gecikmelere uramak.
* Tekne, aknt ve rzgrn etkisiyle geliigzel dolamak.
srkletme
* Srkletmek ii.
srkletmek
* Srklemek iini yaptrmak.
srkleyici
* Srkleme nitelii veya gc olan.
* lgiyi srdren.
srkleyi
* Srklemek ii veya biimi.
srlme
* Srlmek ii.
* Piyasaya karlma.
srlmek
* Srlmek iine konu olmak veya srmek ii yaplmak.
* Uzaklat rlmak, nefyedilmek.
srl
* Srlmek ii veya biimi.
srm
* Bir ticaret maln n satl r olmas, reva.
* Bir paran n geer olmas, tedavl.
srm srm
* Srnmek fiilini pekitirmek iin kullanl r.
srm srm srnmek
* yoksul ve perian yaamak.
srmcemede brakmak
* bir ii sonulanncaya kadar bo yere geciktirmek, uzatmak.
srmcemede kalmak
* bir i sonulan ncaya kadar bo yere gecikmek, uzamak, askda kalmak, bir trl sonulanamamak.
srme
* Srmek ii.
srmek
* Bir eyi yerden kaldrmaksz n ekerek, iterek gtrmek, srklemek.
* Hafif eyler iin, srklemek.
* Herhangi bir glkle yrmek.
* Bir eyi peine takmak, al p gtrmek.
* Devam etmek.
srml
* Srm ok olan, ok srlen, sat lan (mal).
srmsz
* Srm olmayan, az satlan veya satlmayan (mal).
srmszlk
* Srm olmama durumu.
srnceme
* Bir iin sonulanncaya kadar bo yere urad gecikmelerin tm.
srndrme
* Srndrmek ii.
srndrmek
* Srnmek iini yaptrmak, srnmesine sebep olmak.
* Glk ve skntya uratmak.
srndrlme
* Srndrlmek ii.
srndrlmek
* Srndrmek ii yaplmak.
srngen
* Srngenlerden olan (hayvan).
* Yere yatay olarak uzanan (sap veya kk).
srngenler
* Omurgallarn, suda ve karada yaayabilen ylan, kertenkele, kaplumbaa, timsah gibi yerde srnerek veya
yryerek ilerleyen snf.
srnme
* Srnmek ii.
* ounlukla uzun gvdeli bir hayvann, bacaklarnn yard m olmakszn kat bir yzeyde ilerlemesi.
srnmek
* Karn zerinde srnerek ilerlemek.
* Kendi zerine srmek.
* Bir eye deerek gemek, geerken demek.
* Srnmek iine konu olmak.
* Yoksul ve perian yaamak.
srn
* Srnmek ii veya biimi.
srp gitmek
* eskiden olduu gibi, eskiden nas lsa gene yle olmak, yle devam etmek.
srr
* Krmz cvaoksit.
srsne bereket!
* pek ok, pek bol.
sr
* Srmek ii veya biimi.
srtrme
* Srtrmek ii.
srtrmek
* Srekli olarak, yava yava ve ovarak srmek.
* zensizce, abucak srmek.
srtme
* Srtmek ii.
* Deniz dibini taramaya yarar, demir bir ereveye geirilmi a.
* Deniz iinde ekilerek balk avlamaya yarar bir tr olta.
srtmek
* Srmek iini yaptrmak.
sry gden kurdu grr
* zor bir ie giren onun btn sknt lar yla kar laabilir.
srveyan
* Gzetmen, gzetici.
Sryan
* Samilerin, Aram kolunun dou blmnde olan bir Hristiyan topluluu ve bu topluluktan olan kimse.
Sryance
* Sryan dili.
ss
* Sslemeye, sslenmeye yarayan ey, bezek.
* Ssleme veya sslenme ii.
* Gzellik veren, gzelletiren ey.
* Anlam zenginletiren edebiyat sanat.
ss bitkisi
* Yerleim blgesinde i ve d dekorasyonu salayan bitki.
ss iin
* "yararl olmak amacyla deil" veya "gerekti i iin deil" anlam nda kullanlr.
ss ps
* (kmseme duygusuyla) Ss.
ssen
* Ssengillerden, yapraklar k l biiminde, iekleri iri ve mor renkli, gzel grnl ve kokulu, ok yllk
bir ss bitkisi, susam ( ris germanica). Baz blgelerde bu bitkiye zambak ad da verilmektedir.
ssengiller
* Bir eneklilerden, ssen, safran gibi bitkileri iine alan familya.
ssleme
* Sslemek ii, bezeme, tezyin.
* Ssleri yerletirme biimi veya sanat.
* Sanat eserlerinin yzeyini sslemek iin kullanlan motif, oyma vb.
ssleme sanatlar
* Bir yapy, bir eyay kullan amacyla birlikte gze daha gzel gstermek iin eitli trlerde yaplan estetik
almalar n tm.
sslemeci
* Ssleme sanat yla uraan kimse.
sslemecilik
* Ssleme sanat .
sslemek
* Birtakm katklarla bir eyin daha gzel, daha gz alc olmasn, daha ho grnmesini salamak, tezyin
etmek.
* Sz oyunlaryla gzelletirmek.
* Birinin kusurlarn uzun uzun yzne vurmak.
sslendirme
* Sslendirmek ii veya durumu.
sslendirmek
* Sslenmesini salamak.
ssleni
* Sslenmek ii veya biimi.
sslenme
* Sslenmek ii.
sslenmek
* Kendini sslemek.
* Sslemek iine konu olmak.
ssletme
* Ssletmek ii.
ssletmek
* Sslemek iini yaptrmak.
ssleyici
* Ssleyen, dekoratif.
ssleyip pslemek
* zenle, zen gstererek sslemek, gze arpacak kadar sslemek, telleyip pullamak.
ssl
* Ss olan, sslenmi, bezenmi.
* Sslenmeye, sse ok dkn olan.
ssl psl
* Gze arpacak derecede ssl.
ssl slp
* Trl edeb sanatlarla sslenmi slp.
ssme
* Ssmek ii.
ssmek
* (boynuzlu hayvan) Boynuzu ile vurmak, tos vurmak.
sspansiyon
* znemeyen madde paracklar nn dibe kmeden bir sv ortamda kalm durumu.
* Byle bir sv kar m , aslt.
* Bir otomobil asisinin yayla salanm esneklii.
sssz
* Ss olmayan, sslenmemi, gsterisiz, yal n, sade.
st
* Kadnlarn ve memeli dii hayvanlarn yavrular n beslemek iin memelerinden gelen, besin deeri yksek
beyaz sv.
* Baz bitkilerin trl organlar nda bulunan beyaz renkte z su.
* Erkek baln tohumu.
* Ste benzeyen her trl sv.
* Benzin, mazot.
st aac
* Isrgangillerden, Gney Amerika ormanlarnda yetien, stl z suyu ok olan bitki (Galactodendron).
st asidi
* Lktik asit.
st beyaz
* Bembeyaz, ok beyaz.
st beygiri gibi (ayakta uyumak)
* ok tembel ve miskin (olmak).
st almak
* bozuk st, ocuu hasta etmek.
st ekmek
* bir zellii akrabalar na benzemek.
st ocuu
* Stle beslenen ocuk.
st orbas
* St, tuz, et suyu ve unun birlikte rplmas yla hazrlanan orba.
st danas
* Yeni domu, daha st emen dana.
st di i
* Bkz. st dii.
st di i
* Bebein 5 veya 6 aylk iken karmaya balad , 7 yalarnda kendiliinden dklen di.
st dkm kedi gibi (olmak veya st dkm kediye dnmek)
* suunu bilerek bundan utanan kimsenin durumunu anlatr.
st gibi
* ok beyaz, ok temiz.
st kr
* (at donu iin) Beyaz renkte olan.
st kuzusu
* Doumdan ikinci ayn sonuna kadar olan ve ana st emen erkek veya dii kuzu.
* ok kk ocuk, bebek, yavru.
* ok nazl bytlm kimse.
st mavisi
* ok a k mavi.
st otu
* St otugillerden, Kuzey Amerika'da yetien, kkleri hekimlikte kullan lan otsu bir bitki (Polygala vulgaris).
st otugiller
* Sarlgan gvdeli ot ve al lar iine alan, iki enekli, ayr ta yaprakl iekli bitkiler familyas .
st ekeri
* Bkz. lktoz.
st tozu
* zel yntemlerle kurutularak toz durumuna getirilen ve sulandrlarak kullan lan st.
st vermek
* emzirmek.
stana
* Bir ocuun, anasndan baka, stn emmi olduu kad n.
stanalk
* Stanne olma durumu.
stanne
* Bkz. stana.
stannelik
* Bkz. stanalk.
stbaba
* Stannenin kocas.
stba
* Kaynatlm stn yznde toplanan kaymak.
st
* St satan kimse.
* Bol st veren hayvan.
stlk
* St satma ii.
* Stten kaymak, tereya, yourt, peynir gibi rnler elde etme ii.
sthane
* St ve st rnleri sat lan yer.
stkarde
* Ayn kadndan st emmi ocuklarn birbirine gre aldklar ad.
stk z
* Bir kadnn kendi ocuu deilken emzirdii ve kocasyla birlikte evlt olarak benimsedii kz ocuk.
stl
* St, eker ve pirinten yaplan bir tr tatl.
stleen
* Stleengillerden, yaprak sap ve kklerinde st grnl, kekre ve yakc bir z su bulunan, verdii z su
trlerine gre hekimlikte ve sanayide kullan lan, 700 kadar tr bilinen, bir veya ok yllk bir bitki, Japon kakts
(Euphorbia).
stleengiller
* ki eneklilerden, stleen, kauuk, manyok gibi nemli bitkileri iine alan bir familya.
stlendirme
* Stlendirmek ii.
stlendirmek
* Stn artmas n salamak.
stlenme
* Stlenmek ii.
stlenmek
* St gelmek, st oalmak, stl duruma gelmek.
stliman
* Durgun, sakin.
* Grltsz, olaysz.
stl
* inde st bulunan, stle yaplan.
* St veren, samal.
* Taneleri sertlememi, yumuak taneli (m sr, buday vb.).
stl kengel
* Deve dikeni.
stl ot
* uha ieigillereden, yapraklar salata gibi yenilen bir bitki (Glaux maritima).
stlce
* Dn iei.
stlk
* St koymaya yarayan kap.
stnine
* Bebee st vermek iin para ile tutulmu kadn.
stoul
* Bir kadnn kendi ocuu deilken emzirdii ve kocasnn da evlt olarak benimsedi i erkek ocuk.
stler
* Stn younluunu lmeye yarayan alet.
stre
* Perde, rt.
* Stre ile kaplamak.
* Dman gznden ve ateinden korunmaya yarar doal veya yapma siper.
stsz
* inde st bulunmayan, st katlmadan yaplan.
* Az st veren.
* Krpe olmayan, kart.
* Kt soydan gelen, st bozuk kimse.
stszlk
* St olmama durumu.
* Kt soydan gelme, st bozuk olma durumu veya stszce davran.
stten az yanan yourdu (veya ayran) fleyerek yer (veya ier)
* bir olaydan gerekli dersi alan, sonra uyank davranr.
stten az yanmak
* bir olaydan gerekli dersi alarak uyank davranmak.
stten kesmek
* (bebek iin) emzirmeye son vermek.
stun
* Herhangi bir maddeden yap lan, stnde stun bal denilen k ntl bir blm olan, genellikle bir altl a,
bazen dorudan doruya yere dayal silindir biiminde dey destek, kolon.
* Gazete, dergi veya kitap gibi yazl eylerde, sayfann yukardan aaya doru ayrlm olduu dar
blmlerden her biri, kolon.
* Olduka yksee kan ve silindire benzeyen ey.
* Alt alta s ralanm eyler dizisi.
* Bir tablo veya grafikte dey durumdaki yzey.
stun amak
* yer vermek, yaynlamak.
stuncuk
* Gvdesi klsik stunlardan ince ve uzun olan kk stun.
st bozuk
* Kt soydan gelen (kimse).
stne havale etmek
* ii, beklenen biimde yapmasn o kiinin vicdanna, namusuna brakmak.
stne kalmak
* insanlna, namusuna kalmak.
styen
* Bkz. sutyen.
svari
* Atl .
* Atl asker.
* Gemi kaptan.
svari alay
* Atl askerlerden oluan alay.
svari bl
* Alt askerlerden oluan blk.
svari polisi
* Atl polis.
svari s nf
* Harekt ve manevra yeteneini at stnde gerekletiren, ayn zamanda piyade gibi de grev yapan asker
sn f.
svarilik
* Svari olma durumu.
* Pantolonun dizine ve arkasna konulan para.
sve
* Bkz. sve.
sven
* Bozuk ve gevek arazide veya gk amada ba direklerinin st ve yanndan arazi iine aklarak srlen
ucu sivri direk veya kama.
sveter
* Genellikle alt na gmlek veya bluz giyilen rg kazak.
sveyda
* Kalbin ortasnda var olduu sanlan siyah benek.
* Kalpteki gizli gnah.
syek
* Bkz. cebire.
sym
* neye geirilen bir sap iplik.
-sz
* Bkz. -sz/-siz, -suz/-sz.
szdrme
* Szdrmek ii.
szdrmek
* Szmek iini yaptrmak.
szek
* Szge, filtre.
* I n nne konulan, ince kuma veya tlden yar saydam yay ndr c.
szeni
* Kasnaa gerilmi kumaa ine veya tla yaplan bir tr nak.
szge
* S vlar szmeye yarayan ara.
* Bir ak kandaki yabanc maddeleri szp ay ran alet veya aletlerden oluan dzenek, filtre.
* Sulama kovasn n ucuna tak lan, kk delikli metal para.
szgegagallar
* rdek, kaz, flman gibi perde ayakl kular iine alan alt takm.
szgeleme
* Szgelemek ii veya durumu.
szgelemek
* Szgeten geirmek.
szgeli
* Szgeci olan.
szg
* Delikli anak.
* Balk kepesi.
* Fide sulamak iin tenekeden yaplan, ucunda szgeci olan kap.
szgn
* Biraz zay flam, gszlemi.
szgn bak
* st gz kapaklar biraz kapal olarak bak .
szgn gz
* Szgn veya lgn baklarla bakan gz.
szgnleme
* Szgnlemek ii.
szgnlemek
* Szgn duruma gelmek.
szgnlk
* Szgn olma durumu.
szme
* Szmek ii.
* Szlm olan, szlerek elde edilen.
* Kt, aal k, maln gz (kimse).
* Katks z, saf.
szme bal
* Peteklerden szlerek elde edilen bal.
szme yourt
* Bir torbaya konularak suyu szlen yourt.
szmek
* Bir s v y, iindeki kat maddelerden ayrmak iin bez veya delikli bir kaptan geirmek.
* Baz s v lar n younlamas na yol aan, kat ve tortulu maddeleri bu svlardan ayrmak.
* Gzle, inceleyerek, dikkatle bakmak.
* (gz iin) baygn ve anlaml bakmak.
szc
* Szme zellii olan.
szk
* Zayf, gsz, szgn.
* Szgnlemi, szlm.
szle szle
* Szlerek, srekli szlmek iini yaparak.
szlme
* Szlmek ii.
* Bir kuun kanat vurmadan yapt uu.
* Bir ua n motorunu boa alarak veya durdurarak yapt uu.
szlmek
* Szmek iine konu olmak.
* Akmak.
* (ku iin) Kanatlar gerili olarak, grnr bir hareket yapmadan havada ilerlemek.
* Sessizce ve grnr bir hareket yapmadan ilerlemek.
* (insan iin) Sessiz, gizlice ve kayyormu gibi gitmek.
* ok zayflamak.
* (gz iin) Baygnlamak, mahmurlamak.
* Uyumlu ve sal narak yrmek veya yzne nazl bir anlam vermek.
szl
* Szlmek ii veya biimi.
szm szm
* Kendini ara satarak, nazl bir eda vererek.
szm szm szlmek
* kendini beenmi bir tavrla arbal oturup evreye bakmak.
sznt
* Bir s v y szerek elde edilen tortu.
* Vcut suyunun dar atlmas s rasnda bbrekte k vrml kanalcklara geen ve iinde eitli kimyasal
maddeler bulunana s v.
--
* Fiillerin itelik atlarn kuran ek: ala--mak, bek-le--mek, bul-u-mak, gr--mek vb.
,
* Trk alfabesinin yirmi nc harfi. e ad verilen bu harf, ses bilimi bakm ndan fltl tmsz, di eti-
damak nszn gsterir.
a
* Sporcularn aras nda yaa ve yaasn yerine alk iin ya kelimesinin kez tekrarndan sonra yine kez
tekrarlanarak sylenir.
aban
* Ay takviminin sekizinci ay , aylardan ikincisi.
* Aptal, alk, saf, akn, budala.
abanlama
* abanlamak ii.
abanlamak
* Aptal, alk, ak n duruma gelmek, aptallamak.
abanl k
* Aptallk.
ablon
* zerindeki harf ve ekillerin evre izgileri kalem ucu girecek biimde oyuk olan, bu izgilerden kalemle
istenilen biim elde edilen, metal veya plstikten cetvel.
* Deiik alanlarda dzeltme, belirleme, lme, denetleme ilerinde kullanlan ve yapt ie gre yaps
deien ara.
* Kr krne yans lanan, ok kez tekrarlandndan kanksanm basmakal p rnek.
abloncu
* Bir dnceyi enine boyuna irdelemeden olduu gibi benimseyen veya kabullenen kimse.
ablonculuk
* abloncu gibi davranma.
ad
* Sevimli, neeli.
ad etmek
* neelenmesini, sevinmesini salamak.
ad olmak
* sevinmek, memnun ve mutlu olmak.
adrvan
* Genellikle cami avlularnda bulunan, evresindeki musluklardan ve ortasndaki fskiyeden su akan, zeri
kubbeli veya a k havuz.
afak
* Gne domadan az nce beliren aydnl k.
afak atmak
* birden nemli bir durumla kar kar ya olduunu anlamak.
afak skmek
* sabahleyin ortalk ayd nlanmaya balamak.
afi
* slmlkta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.
afi kpei gibi titremek
* ok titremek.
afi kpeine dnmek
* yz gz ok kirli olmak.
afilik
* afi mezhebi.
aft
* Bir makinenin dnme hareketini teki paralara aktaran ve ucuna dili arklar, tekerlekler veya pervane
balanan demir mil.
aful
* Bal konulan ufak tekne.
ah
* ran veya Afgan hkmdar , eh.
* Satran oyununda her ynde tek hane gidebilen en nemli ta.
* Benzerlerine oranla en stn, en gzel, en iyi.
* (Alevlik, Bektalikte) Pir.
ah
* Atn, n ayaklarn yerden keserek arka ayaklar stnde ayakta durmas.
ah damar
* Boynun iki yannda, kan baa ve yze gtren aort damarlar ndan her biri, gazel damar.
ah iken ahbaz olmak
* herhangi bir sebeple irkinlii veya durumunun ktl artan kimseler iin alay yollu kullanl r.
aha kalkmak
* (at) n ayaklarn yerden kesip arka ayaklar stnde durmak, ahlanmak.
* taknl k gstermek, comak, kkremek.
ahadet
* Tanklk, ahitlik.
* Yksek bir lk urunda lme, ehit olma.
ahadet etmek
* herhangi bir konuda bildii, grd eyleri sylemek.
ahadet getirmek
* slmn artlar ndan "Tanr'dan baka tapacak yoktur ve Hz. Muhammed onun kulu ve peygamberidir"
anlam na gelen kelimeiahadet ad n tayan Arapa sz okumak.
ahadet parma
* Gsterme parma , iaret parma.
ahadet erbetini imek
* ehit dmek.
ahadetname
* Diploma, sertifika, brve.
* Bir iin yapld n gsteren, yetkilisi tarafndan verilmi olan onaylanm belge.
ahadette bulunmak
* tan klk etmek.
ahane
* Hkmdarla ilgili, hkmdara zg olan.
* Hkmdara yak acak durumda olan.
* ok gzel, ok mkemmel, stn nitelikli.
ahap
* Akan yld z, ama.
ahbaz
* ri bir tr ak doan.
* evik ve becerikli.
* Yiit, kahraman, mert (kimse).
aheser
* stn ve kalc nitelikte olan eser.
* Deeri stn olan, stn nitelikli.
aheser yaratmak
* stn, kalc nitelii olan bir eser ortaya koymak, ok nemli bir ey yapmak.
ahm
* ya.
ahm bu kadar severim
* ben zverinin bundan ounu gze alamam.
ahs
* Kimse, kii, zat.
hs
* Yer lme ilerinde kullanlan dereceli ve iaretli srk.
ahika
* Doruk, zirve.
* En st derece.
ahin
* Kartalgillerden, 50 - 55 cm uzunluunda, Avrupa ve Asya'n n ormanlk ve al lk yerlerinde yaayan yrt c
bir ku (Buteo buteo).
ahin bakl
* Sert ve keskin bak l .
ahinci
* Padiahlarn av ahinlerini retip besleyen kii.
ahit
* Tank.
ahit olmak
* tan k olmak.
ahit tutmak
* birini tan k olarak gstermek.
ahitli
* ahidi olan.
ahitlik
* Tanklk, ahadet.
ahitlik etmek
* tan klk etmek.
ahitsiz
* ahidi olmayan.
ahland rma
* ahlandrmak ii.
ahland rmak
* ahlanmas na sebep olmak.
ahlan
* ahlanmak ii veya biimi.
ahlanma
* ahlanmak ii.
ahlanmak
* (at) n ayaklarn yerden keserek arka ayaklar stnde durmak, aha kalkmak.
* Taknlk gstermek, comak, kkremek.
* Parlamak, ldamak.
ahl k
* ah olma durumu.
* Afgan ve ran hkmdarl .
* (bir kimsenin) Saltanat dnemi.
ahmeran
* Ba insan, gvdesi ylan biiminde olduuna inanlan efsanev yarat k.
ahmerdan
* Vurucu arl n, mekanik olarak ykselmesi ve dmesi sonucu dvme ilemi yapan makine.
* Bir yapn n temel kazklarn akmakta kullanlan bir eit ara.
* ok ar bir eit tokmak veya eki.
ahmerdanc
* ahmerdan kullanan kimse.
ahne
* Anadolu ve ran'da devlet kurmu halklarda devlet grevlilerine verilen ad.
ahni
* Eski Trk mimarsinde odann kar n cephesinde yer alan yan pencereli kma, cumba.
ahniin
* ahni, ehniin.
ahnili
* ahnii olan.
ahrem ahrem
* (herhangi bir ey) Paralanm, yarlm olarak.
ahsen
* Kendi (kendim, kendin...), bizzat.
* Tanmadan, d grn ile, uzaktan.
ahs
* Kiiye ait, kiiyle ilgili, ki inin mal olan, ki isel, zlk.
ahsiyat
* Kiiye ait iler.
* Bir kimsenin zel hayat zerinde sylenen szler.
ahsiyat yapmak (veya ahsiyata dkmek)
* sz edilen konudan uzaklaarak olumsuz ynleriyle kiiler zerinde durmak.
ahsiyet
* Kiilik, belirgin zellik.
* Kii; deerli kii.
ahsiyetli
* Kiilikli.
ahsiyetlilik
* ahsiyetli olma durumu.
ahsiyetsiz
* Kiiliksiz.
ahsiyetsizlik
* ahsiyetsiz olma durumu, kiiliksizlik.
ahtere
* ahteregillerden, tarla ve yol kenarlarnda yetien, 20 - 40 cm ykseklikte, iekleri hekimlikte kullanlan,
ok yllk ve otsu bir bitki (Fumaria officinalis).
ahteregiller
* ki eneklilerden, ahtere ve benzeri trleri iine alan kk bir bitki familyas.
ahtur
* nce donanma gemilerinden biri.
aibe
* Kir, leke.
* Eksiklik, kusur, ayp.
aibe alt nda (tutulmak)
* kusurlu, aypl olmak;lekeli saylmak.
aibeli
* Eksii, kusuru, ay b olan.
air
* iir syleyen veya yazan kimse.
* Geni bir hayali olan, duyarl, duygulu kimse.
airane
* aire yakr biimde, air gibi.
* air nitelii ta yan.
airanelik
* aire yakr bir ekilde, air gibi davranma durumu.
aire
* Kadn air.
airlik
* air olma durumu.
ak
* Enlice bir eyle vurulduunda kan sesi anlatr.
ak
* Yarma, yar lma.
* Yar k, atlak.
ak etmek
* akketmek.
ak ak
* Eller birbirine vurulduunda kan sesi ve bunun benzerlerini anlatmak iin kullan lr.
aka
* Gldrmek, elendirmek amacyla karsndakini krmadan yaplan hareket veya sylenen sz, ltife.
aka etmek
* bir kimseye aka yollu taklmak.
aka gibi gelmek
* bir trl inanamamak.
aka gtrmemek
* (bir durum veya i) hafifsemeye, dikkatsizlie gelmemek.
* akadan holanmamak.
aka iken kaka olmak (veya akay kakaya evirmek)
* el veya dil ile yaplan akadan, ho olmayan bir sonu veya kavga kmak.
aka kald rmak
* akaya dayanmak, katlanmak.
aka maka
* Arl n ok duymayarak.
aka sylemek
* bir eyi, aka yapm olmak iin sylemek.
aka yapmak
* aka niteliinde bir ey yapmak.
aka yollu
* Bkz. aka yoluyla.
aka yoluyla
* Cidd bir eye aka grnm vererek (syleme, konuma).
akac
* aka yapmas n seven, akalamadan holanan, ltifeci.
akacktan
* (ocuk dilinde) aka olarak.
* aka yapar grnerek.
* aka olarak yapmaya balam ken, fark nda olmadan.
akacl k
* akac olma durumu.
akadan
* aka olarak, aka diye, mahsus.
aka atmak
* ok sinirlenmek.
akak
* Gz, aln ve yanak aras nda, elmack kemiinin stnde bulunan ukurumsu blge.
akaklar aarmak (veya beyazlanmak)
* akaklar ndaki salar krlamak, aarmak.
akalama
* akalamak ii.
akalamak
* Karl kl olarak aka etmek.
akas yok
* hat r gnl tanmaz, gerekeni yapar.
* tehlikeli.
akas z
* aka yapmaksz n, cidd olarak.
akaya almak
* sylenilen gerek sz aka gibi kabul etmek.
akaya bomak (dkmek veya bozmak)
* cidd balayan bir sz veya davran akaya evirmek.
akaya gelmek
* akaya katlanr olmak.
akaya getirmek
* cidd bir eyi aktan aa syleyemeyip aka grnm vererek sylemek.
akaya vurmak
* cidd bir sz veya davran aka yoluyla geitirmek.
akaya gelmemek
* akaya dayanamamak.
* hafifsemeye, savsaklamaya gelmemek.
akayk
* Dn ieigillerden, iekleri trl renkte, ok yllk gzel bir ss bitkisi (Paeonia mascula).
akldak
* Bir eit ocuk oyunca.
akma
* akmak i i.
akmak
* (tc kular iin), Ezgili ses karmak, tmek, akramak, terennm etmek.
* (ark, iir iin) sylemek.
* ok konumak, enesi dmek.
akr akr
* Srekli olarak yaan yamurun, ten kular n veya buna benzer hoa giden eylerin kard sesi anlat r.
* Kolaylkla, iyi bir biimde, ak c olarak.
* ok parlak ve kl olarak.
akr ukur
* Fazlaca akrt kararak.
akrdama
* akrdamak ii.
akrdamak
* akr akr ses karmak.
* (yamur) Gl bir biimde yamak.
akrdatma
* akrdatmak ii veya durumu.
akrdatmak
* akr akr ses kartmak.
akrt
* akrdayan bireyin kard ses, akr ak r ses karma.
akrtl
* akrts olan.
akrtsz
* akrts olmayan.
akt
* Murana.
aky
* akmak i i veya biimi.
aki
* Haydut, ek ya.
akilik
* Haydutluk.
akirt
* renci, rak.
akkadak
* Beklenmedik bir zamanda, birdenbire, anszn.
akketme
* akketmek ii.
akketmek
* Yarmak, paralamak.
aklaban
* en, akac ve gldrc (kimse).
* Dalkavuk.
aklabanl k
* aklaban olma durumu veya aklabanca davran.
aklama
* aklamak ii.
aklamak
* ak diye ses karmak.
aklatma
* aklatmak ii.
aklatmak
* ak diye ses kartmak.
akrak
* (ses iin) en, neeli.
* (insan iin) en, neeli, hayat dolu.
akrak kuu
* spinozgillerden, ba siyah, boynu k rmz , tc bir ku (Pyrrhula pyrrhula).
akraklk
* akrak olma durumu.
akrama
* akramak ii veya durumu.
akramak
* akmak.
akak
* ounlukla hokkabazlarn kullandklar, hafife vurulduunda hzla vurulmu gibi ak diye ses karan
tahta maa.
akak
* Bir kimseyi veya onun yapt her eyi doru bularak ven ve bakalarna da kabul ettirmeye alan kimse,
alk c .
* zellikle eski tiyatroda oyunu alklamak iin parayla tutulan kimse.
akak lk
* akak olma durumu.
akul
* ekl.
akul
* eklle ilgili.
* Dey.
akulleme
* akullemek ii.
akullemek
* eklle dey dorultusuna bakmak.
* Yoklamak.
al
* Genellikle Hindistan'da dokunan, zel motifleri olan deerli bir yn kuma.
* Kadnlarn omuzlarn rtmek iin kullandklar geni atk.
al kuak
* aldan yaplm bele sarlan kuak.
al rnei
* allarda grlen motiflerle bezenmi kuma rt, h rka iin kullanl r.
alak
* Bymemi karpuz.
alak
* al taklidi kuma.
ale
* Uzun saakl ats olan alak da konutu.
algam
* Turpgillerden, yumru kkl bir bitki (Brassica rapa).
* Bu bitkinin insan ve hayvanlar iin besin olarak kullan lan etli ve tatl kk.
ali
* Tiftikten yaplan bir cins ince kuma.
allak
* plak.
* Giyimine zen gstermeyen kimse.
allak mallak
* r lplak.
* Giyimi ok zensiz olarak.
alo
* Peru para birimi.
alt binas
* Gaz boru hatt veya ana datm boru hattnda, boru donanm veya boru donan m elemanlarn (vana,
basn regltr vb.) korumak iin yer alt nda ina edilen bina.
alter
* Bir devredeki elektrik akmn ap kapama veya dei tirme iini yapan ara, evirge.
* Gie.
alupa
* Kk bir gemi gibi kullan labilen byk sandal.
alvar
* Genellikle a ok bol olan, bele bir ukurla balanan geni st donu.
alvar gibi
* ok bol (pantolon).
alvarl
* alvar giyinmi olan kimse.
am fst
* Antep fst.
ama
* Bal mumuna veya parafine batr lm fitil.
amal
* ama ile yaplm .
amama
* Gzel kokulu bir tr kk kavun.
* Kavuna benzer bir yllk otsu ve srngen bir bitki (Cucumis dudaim).
amama gibi
* ufak tefek, sevimli insanlar iin kullan lr.
aman
* amanl kta, gelecekten haber verme, by yapma gibi grevleri olan, ruhlarla iliki kurarak hastalklar
iyiletirdiine inanlan din adam, kam.
amandra
* Halkalarna tekne balamak iin limanda demirlenmi olan, ii bo, her yan kapal , ounlukla metalden
yaplan f vb.
* Denizde yol gstermeye, bir tehlikeyi veya gei yolunu haber vermeye yarayan yzer cisim.
* Kapama dzenini salayan, metal veya plstikten yaplm, suda yzen top.
* Kandilde fitili tutmak iin yada yzen telli mantar dzeni.
amandralama
* amandralamak ii.
amandralamak
* Belli bir noktay iaretlemek iin bir amandray zincirleriyle birlikte denize brakmak.
aman
* amanist.
amanist
* amanl k yanl s olan kimse.
amanizm
* amanl k.
amanl k
* Kuzey ve Orta Asya'da Trkler, dier kt'alarda da baka topluluklar aras nda gnmze kadar sregelen
doaya tapma, doast ruhlara inanma temeline dayal din, amanizm.
amar
* A k elle yze vurulan tokat.
amar atmak
* amarlamak.
amar indirmek
* tokat atmak.
amar olan
* Btn kt olaylar n sebebi saylan, srekli sulu bulunan ve azarlanan kimse.
amarlama
* amarlamak ii.
amarlamak
* Yze ak elle vurmak, amar atmak.
amata
* Grlt, patrt.
amata etmek (veya koparmak)
* grlt patrt yapmak.
amatac
* Grlt, patrt yapan, yaygarac .
amatal
* Grltl, pat rtl .
ambaba
* \343 ambabas.
ambabas
* Bir tr hamur tatls, baba tatls.
* Sorumluluu olmayan, hayrs z baba.
ambrel
* Otomobil i lstii.
amdan
* zerine mum yerletirilen destek.
amdanc
* amdan yapp satan kimse.
* Saraylarda aydnlatma ileriyle grevli kimse.
amdancl k
* amdanc nn ii veya meslei.
amil
* ine alan, kaplayan, kapsayan.
ampanya
* A k renk, tatl ve kpkl arap.
ampanya barda
* ampanya imeye ayrlm zel, ince, uzun veya geni tabanl ksa bardak.
ampanyal
* ampanya verilen.
ampiyon
* Mill veya milletler aras bir yarmada ilk dereceyi alan, birinci olan kimse veya tak m.
ampiyona
* ampiyonluk yarmas.
* ampiyonluk.
ampiyonluk
* ampiyon olma durumu.
ampuan
* Genellikle sa ykamakta kullanlan sv sabun.
ampuanlama
* ampuanlamak ii veya durumu.
ampuanlamak
* ampuanla ykamak.
an
* n, san, hret.
* Gsteri, gsterililik.
an
* nsan grtlandan makamla kan ve perde ayrmlaryla eitli duyumlar uyandran ses dizisi.
an vermek
* n salmak.
andel
* Yksekten topu diklemesine kaleye gnderme.
andelleme
* andellemek ii veya biimi.
andellemek
* Topu yksekten diklemesine kar kale ynne veya iine gndermek.
ang r ungur
* Byk bir angrt kararak.
ang rdama
* angrdamak ii.
ang rdamak
* (tabak, bardak vb. iin) Bir yere veya birbirine arparken, kr lrken grltl ve nlayc ses karmak.
ang rdatma
* angrdatmak ii.
ang rdatmak
* angrdamasna sebep olmak.
ang rt
* (tabak, bardak vb.) Bir yere veya birbirine arparken, krl rken kan ses.
anna yedirememek
* yenilgiyi kabul edememek.
anndan olmak (veya anna yakmak)
* bir ey onun byklne, karakterine uygun olmak, yaramak.
anjan
* Yanardner, janjan.
anjanl
* Yanardner olan, janjanl .
anjman
* Motorlu ta tlarda hz deitirmek iin, motorun ykn azaltarak arabann hareket etmesini salayan
dililer topluluu, vites kutusu, anz man.
anl
* Tannm, nl.
* Yce, ulu, byk.
* Olaanst yararl klar gstererek dman yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur
unvan.
anl hretli
* Grkemli ve etkileyici.
ano
* (tiyatroda) sahne.
ans
* Talih, baht, felek.
ans tan mak
* imkn vermek, f rsat vermek.
ansa kalmak
* bir eyin olabilmesi iin ok az umut olmak.
ans dnmek
* talihi iyiyken kt veya ktyken iyi olmak.
ans yaver gitmek
* talihli olmak, baht ak olmak.
ansz
* nsz.
* Gsterisiz.
* Kl ksz, kyafetsiz.
ansl
* Talihi olan, talihli.
ansll k
* Talihli olma durumu.
anson
* Kt'a ad verilen ve ark gibi sylenen msra dizisi.
ansonet
* Kk anson, ksa trk.
anslye
* Federal Almanya Cumhuriyetinde ve Avusturya'da hkmet bakan.
anslyelik
* Almanya ve Avusturya'da hkmet bakanl.
anss z
* Talihi olmayan, talihsiz.
anss zl k
* Talihsiz olma durumu, talihsizlik.
antaj
* Para veya herhangi bir kar salamak amacyla bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, gzden drc bir
haberi yayma veya a a karma tehdidiyle korkutma.
antaj yapmak
* gzdayla korkutmak.
antajc
* antaj yapan kimse.
antajc lk
* antajcn n yapt i.
antiye
* Yap gerelerinin y lp sakland veya ilendii yer.
* na durumundaki ev, fabrika, baraj gibi her trl yap.
* Gemi tezgh.
antr
* Erkek arkc.
antz
* Kadn ark c.
antung
* Genellikle yazlk giyim eyas yaplan, zerinde kendinden desenli izgileri bulunan, ham ipekle dokunmu
kuma.
anz man
* Bkz. anjman.
ap
* stekle perken kan sesi anlatr.
* Birden yere dme veya arpma s rasnda kan sesi anlatr.
ap
* Alminyum ve potasyum slfat ndan veya amonyum alminyum slfatndan oluan, s cak suda eriyen, tad
buruk, antiseptik bir madde.
ap
* nce kum ve imentoyla yaplan dzgn deme svas.
ap gibi
* aza alnmayacak kadar tuzlu.
ap gibi donmak (veya kalmak)
* ararak ses karmayacak duruma gelmek.
ap gibi yanmak
* ortada kalmak, destek bulamamak.
ap hastal
* S rlarda, az ve trnaklar arasnda kabarcklar grnmesiyle, yksek atele beliren, genellikle arza brakan
bula c hastal k.
ap ap
* st ste pmeyi belirtmek iin kullanlr.
ap ta
* Kz ldeniz'den karlan, beyaza alan renkte, pek ok dal olan mercan tr.
apa oturmak
* iinden klmas g bir duruma dmek.
apadanak
* Birden bire, aniden.
* ap diye ses karak.
apc
* ap yapan veya satan kimse.
ap lk
* apnn yapt i.
aphane
* ap kar lan yer, ap oca.
apr apr
* Ses kararak acele ile yemek yemeyi veya st ste pmeyi anlatr.
apr upur
* perken veya yemek yerken ap sesinin karld n anlatr.
aprdama
* ap rdamak ii.
aprdamak
* perken veya bir ey yerken ap diye ses karmak.
aprdatma
* ap rdatmak ii.
aprdatmak
* perken veya bir ey yerken ap diye ses kartmak.
aprt
* perken veya yemek yerken kan ses, ap rdama sesi.
apka
* Kee, hasr gibi maddelerden yap lan bal k.
* Boru, baca, direk gibi eylerin a k olan st blmn havan n etkisinden korumak iin taklan bal k.
* Baz bitkilerde, zellikle mantarlarda sapn stnde bulunan, reme organlarn ta yan apka biimindeki
organ.
* Dzeltme iareti (^).
apka karmak
* (bir sz veya durum karsnda) sylenecek sz kalmamak ve takdir etmek.
apka iareti
* Bkz. apka.
apkac
* apka yapan veya satan kimse.
apkacl k
* apka yapma veya satma ii.
apkal
* apka giymi olan (kimse).
* apkas olan bitki.
* zerinde dzeltme iareti bulunan (nl).
apkalk
* apka koymaya yarayan ey veya yer.
* apka yapmaya elveri li.
apkas z
* apkas olmayan.
aplak
* ap diye ses karan tokat.
aplama
* aplamak ii.
aplamak
* ap diye ses karmak.
aplamak
* Bir eyi apl su ile slatmak.
aplamak
* Bir yapn n tabann ince kum ve imentoyla hazrlanan karmla s vamak.
aplatma
* aplatmak ii.
aplatmak
* ap diye ses kartmak.
* Sesli amar vurmak.
apl
* inde ap bulunan.
appadak
* Apansz.
* An bir aprt sesi kararak.
aprak
* Eyer rts, aprak.
apal
* Aptalca davranlarda bulunan, al k.
* stne bana nem vermeyen, zen gstermeyen.
* (giyecek iin) Bol, dkk ve biimsiz.
apal yaka
* Dkml ve geni yaka.
apalak
* zensiz, dzensiz (kimse).
apalca
* apala yakr (bir biimde).
apallama
* apallamak durumu.
apallamak
* apal duruma gelmek.
apall k
* apal olma durumu veya apalca davran .
-ar / -er
* nl ile biten say adlar ile yarm kelimesine eklenen letirme eki.
ar ar
* arl arl.
arab
* Krmz arap renginde olan.
arampol
* Kara yollarn n kenarnda yol dzeyinden aada kalan blm.
arap
* zm veya baka meyve sular n trl yntemlerle mayalandrarak elde edilen alkoll iki.
arap barda
* arap imek iin zel olarak retilen cam bardak.
arap ana
* arap iilen yayvan anak.
arap f s
* arabn dinlenmeye b rakld byk tahta f .
arap rengi
* Krmz arabn rengi.
* Bu renkte olan.
arap
* arap yapan veya satan kimse.
* ok arap ien, araba dkn (kimse).
arapl k
* arap yapma ve satma ii.
araphane
* arap yaplan yer.
* arap satlan veya iirilen yer.
arapl
* arab olan, arap verilen (yemek, davet).
arapnel
* i misket dolu top mermisi.
arbon
* eitli hayvanlarda, zellikle koyun ve srlarda grlen, deri veya mukoza yoluyla insana bulaan,
bulat yerde kara bir ban yapan tehlikeli hastalk, kara kabarck, kara yan k, yan kara.
ar l ar l
* Suyun bol ve sesli akmasn anlat r.
ar ldama
* arldamak ii.
ar ldamak
* (su iin) Bol bol akarak ses karmak.
ar lt
* arldayan eyin kard ses, ar ldama sesi.
arj
* Ykleme, doldurma.
arj etmek
* yklemek.
* bir eyi anlamaya, kavramaya balamak.
arjr
* Otomatik silhlarda, belli sayda fiek tayan ve bu fiekleri namluya arka arkaya srmeye yarayan
mekanizma.
ark
* Dou.
ark ban
* Yurdumuzun dou blgelerinde, ran, Hindistan ve Kuzey Afrika'da insanlar n zellikle yznde veya
kollarnda grlen, iyileince iz b rakan bula c ban.
arkadak
* Anszn dz ve serte bir yzeye vurulduunda kan sesi anlat r.
ark
* Tonlama deiiklikleriyle eitli duygular uyandran uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi.
* Klsik Trk mziinde ak zerine sylenen, nakarat ve ara namesi olan para.
* Ezgi, mzik paras , melodi.
* Divan edebiyatnda bestelenmek iin, drtlkler biiminde ve uyakl olarak yazlm olan iir biimi.
ark sylemek
* belirli bir besteye gre gfteyi uyumlu olarak okumak.
ark tutturmak
* bir ark nn szlerini veya sadece bestesini seslendirmek.
arkc
* ark syleyen, ark syleme yetenei olan veya meslei ark sylemek olan kimse, muganni, muganniye.
arkclk
* ark cnn ii veya meslei.
ark
* Douyla ilgili douya zg olan, dou.
arkiyat
* Dou bilimi, oryantalizm.
arkiyat
* Dou bilimci, dou bilimi uzman , msterik, oryantalist.
arkiyatl k
* Dou bilimleriyle urama.
arkl
* Doulu, garpl kar t .
arkl lk
* Doulu olma durumu, doululuk.
arkteri
* Salam, sosis, sucuk, pastrma gibi hazr yiyeceklerin satld dkkn.
arlama
* arlamak ii veya durumu.
arlamak
* arldamak.
* Barp a rmak, hakaret etmek.
arlatan
* Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallar n verek karsndakini kandran, dolandran kimse.
arlatanca
* arlatan bir biimde.
arlatanlk,-
* arlatan olma durumu veya arlatanca davran.
arpi
* Alt dz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli iki kiilik tekne.
art
* Olmas baka durumlar n gereklemesini gerektiren ey, koul.
art etmek
* "art olsun" diyerek yemin etmek.
art kipi
* Bkz. artl birleik zaman.
art komak
* nceden bir arta balamak.
art olmak
* gerekmek, kanlmaz bir durum almak.
art olsun
* "nikhm zerine yemin ederim ki, yle deilse veya bunu yapmazsa, kar m bo dsn (olsun)" anlamnda
yemin olarak kullanlr.
* yemin etmek iin kullanlan biz sz.
art urt tanmaz
* kendini hibir arta bal saymaz.
art nca
* Gerei gibi.
artlama
* artlamak ii.
artlamak
* Din inanlar gereince, kirlenmi saylan bir eyi en az , en ok krk kez sudan geirip kirli saylmaktan
kurtarmak.
artlandrma
* nceden belirlenmi artlara gre uydurma ii.
artlandrmak
* nceden belirlenmi artlara gre uydurmak.
artlan
* artlanmak ii veya biimi.
artlanma
* nceden belirlenmi artlara gre uygun duruma gelinme ii.
artlanmak
* (din bak mdan) artlamak ii yap lmak.
* nceden belirlenmi artlara gre uyarlanmak, koullanmak.
artlama
* artlamak ii.
artlamak
* Bir veya birok art karl kl kabul etmek.
artl
* arta bal, koullu.
* (din bak mdan) artlanm (ey).
* artlanm olan, koullu.
* art etmi olan (koca).
artl birleik cmle
* Bir esas cmle ile bu esas cmleye bal , fiili -sa / -se ekini alm yan cmlenin oluturduu anlat m birlii.
artl birleik zaman
* Belli bir zaman eki alm ykleme -sa /-se art eki getirilerek oluturulan ekil: vb.
artl refleks
* Bkz. koullu tepke.
artname
* Satn alma, satma, yaptrma, kiralama gibi ileri gerekletirmek isteyen tarafn dzenledii, her iki tarafn
da uymay stlendikleri artlarn tespit edildii resm belge.
artsz
* arta bal olmayan, koulsuz.
* Din bakmdan artlanmam (ey).
artsz refleks
* Bkz. koulsuz tepke.
artsz urtsuz
* Hibir arta bal kalmakszn.
aryo
* Bir aletin veya arac n hareketli paras.
* Yaz makinesinin k t taklan, tulara vurulduka ilerleyen blm.
* Baz av uaklarnn kalk n salayan f rlatma dzeni.
* Bir eik dzlem boyunca arabalarn tanmas n salayan kk vagon.
ase
* ine mendil, gecelik gibi eyleri koymaya yarayan, eitli byklkte, kumatan koruncak.
asi
* Fotoraf lkta iine duyarl bir cam veya kt konulan, yass, k geirmez kutu.
* Yap ilerinde srme ereve.
* Otomobilin, zerine karoser oturtulan iskelet blm.
aaa
* Grkem, gsteri, tantana.
* Parlaklk, parlt .
aaal
* Grkemli, gsterili.
* Parltl .
aakalma
* aakalmak ii.
aakalmak
* ok a rmak, ak nlktan ne yapaca n bilememek.
aalama
* aalamak ii.
aalamak
* akn bir duruma dmek, aknca davranmak, armak.
aalatma
* aalatmak ii veya durumu.
aalatmak
* aalamasna sebep olmak.
a
* Birbirine paralel grme ekseni olmayan (gz veya kimse).
* Gzlerini arptarak.
a ak r demektense kr de de kurtul
* dolayl , dolambal yollara bavuraca na gerei olduu gibi syle.
alas
* almas gereken (ey).
alama
* alamak i i.
alamak
* a duruma gelmek, a olmak.
alk
* Birbirine paralel grme ekseni bulunmama durumu.
alma
* almak ii.
almak
* aknl a uran lmak.
ar p kalmak
* ok armak, byk bir ak nla dmek.
ar
* armak ii veya biimi.
arma
* armak ii.
armak
* Bir ie nasl balayp, o ii nasl srdreceini ve nas l sonulandracan bilemeyecek duruma gelmek,
iinden kamamak.
* Doru, gerek ve gerekli olan ayrt edemeyecek duruma gelmek.
* Ne yapmak gerektiini bilememek, nasl davranacan kestirememek, hayret etmek.
artc
* artma nitelii olan, artan.
artc olmak
* artmak.
artma
* artmak ii.
* Aa fidanlarn veya iek fidelerini baka yerlere aktarma ii.
artmaca
* artmak iin yaplan oyun.
artmak
* armasna sebep olmak.
* Yanltmak.
* Daha iyi yetimelerini salamak iin aa fidanlarnn veya iek fidelerinin yerlerini deitirmek.
* aknlamak, amak.
akaloz
* a veya ak n kimselere hakaret yollu sylenir.
ak n
* Dnceleri dalm , karm, ne yapaca n bilemez duruma gelmi.
* Aklsz, sersem, budala.
ak n akn
* ok a rm durumda.
ak na evirmek
* art c olaylar karsnda akn duruma getirmek.
ak na dnmek
* beklenmedik bir durum karsnda aknlamak.
ak nca
* akn (bir biimde).
ak nlama
* aknlamak ii.
ak nlamak
* akn bir duruma gelmek.
ak nlk
* akn olma durumu veya aknca davran.
ak nlkla
* akn bir biimde, ak n olarak.
alk
* Baharatl sirkeye yat rlm koyun etinden hazrlanm et.
ama
* amak ii.
amak
* Umulmayan, beklenmeyen veya olaanst bir olay, bir olgu karsnda akn duruma gelmek, hayret
etmek.
* (fiilin olumsuz soru biimi veya kendinden sonra gelen olumsuz bir fiille) Yolundan sapmamak, gidi ini
deitirmemek veya yan lmamak.
* armak.
amaz
* Deimez ve yanlmaz nitelikte olan.
at
* S sularda ar ykleri tamak iin kullanlan, alt dz bir eit tekne.
* Sevinli, neeli.
ataf
* alm, ss.
atafat
* Ss ve gsteri.
atafatl
* Ssl ve gsterili.
atafatsz
* Sssz ve gsterisiz.
athiyat
* Cidd bir dnceyi, konuyu, aka ve alay yollu anlatmak iin yazlm deyiler.
athiye
* Yergiye, alaya, akaya yer veren manzum eser.
* Tanr ile akal, tak lmal bir syleyile, konuur gibi yazlan tekke edebiyat iir tr.
atr
* Neeli, keyifli, en.
* Tren ve alaylarda padiah n, vezirin yan nda yryen grevliler.
ato
* evresi hendek, sur ve kulelerle evrili derebeyi (senyr, kral) kona.
* Geni topra olan byk konut.
ato gibi
* byk, grkemli (yap).
avalak
* Aptal, alk, sersem, budala.
avk
* Ik.
avk vurmak
* bir eyin yansmak.
avk ma
* avkmak ii.
avk mak
* Ik samak, parlamak.
avul
* akul, ekl.
avullama
* avullamak ii.
avullamak
* akullemek.
* Yoklamak veya kollamak.
* Gz gezdirmek, aratrmak.
ayak
* Kaba dokunmu, dayankl bir eit yn kuma.
* Bu kumatan yaplm.
ayan
* (bir eye) Uygun, yarar, deer, lyk.
ayeste
* Uygun, yakr.
ayet
* (ihtimal derecesi daha az olmak zere) Eer.
ayi
* Yaygn, yay lm (sz veya haber).
* Bir eyin her noktasyla ilgisi bulunan (pay).
ayia
* Yaylm haber, yayg n sylenti.
ayka
* Trklerin Karadeniz'deki rmak kylarn n korunmasnda, Kazaklarn kylara saldrmada kullandklar alt
dz, yayvan gemi.
az
* Ayrk, kural d , mstesna.
e
* Trk alfabesinin yirmi nc harfinin ad.
eamet
* Uursuzluk, kademsizlik, nuhuset.
eb
* Bkz. gece, ruz.
ebabet
* Genlik veya genlik yllar.
ebboy
* Turpgillerden, gzel kokulu, dar yaprakl , deiik renkli iekleri olan, ok yll k ve otsu bir ss bitkisi
(Cheiranthus cheiri).
ebek
* Daha ok Afrika'n n dal k blgelerinde yaayan, uzun veya ksa kuyruklu trleri olan maymunlara verilen
ad.
* irkin ve ars z (kimse).
ebeki
* ebek oynatan kimse.
ebeke
* lke apnda yayg nlatrlm ulam ve iletiim rgs, a.
* Birbiriyle balant l ve gizli alan kimselerin tm.
* niversite rencilerinin kimlik kart.
ebekler
* Primatlarn alt tak m .
ebiarus
* Dn gecesi.
* Her y l Konya'da dzenlenen ve Mevlna'nn lm yldnm olan aral k ayn n on yedinci gn yaplan
tren.
ebiyelda
* En uzun gece.
ebnem
* iy.
ecaat
* Yiitlik.
ecere
* Bir kiinin veya bir ailenin en uzak atasndan balayarak btn kollar n belirten izelge, soy aac, soy
kt, hayat aac .
* Atlarn soyunun yazl olduu izelge.
ecereci
* ecere tutan kimse.
ecereli
* eceresi olan, olduka uzak bir ataya kadar dedeleri belli olan.
ecerename
* Soyaac n gsteren kitap veya yaz.
eci
* Yrekli, yiit.
edaraban
* Klsik Trk mziinde bir et makam.
eddad
* ok byk ve salam (yap).
edde
* Arap yazsnda, bir nszn iki kez okunmas gerektiini gsteren harfin stne konulan iaret.
eddeli
* zerinde edde iareti bulunan veya yan yana iki tane imi gibi okunan (harf).
eddeli eek
* ok kaba ve yeteneksiz kimse.
edit
* Yein, iddetli.
ef
* Yetki ve sorumluluu olan, yneten kimse.
* nder, lider.
* Ba, ynetici durumda bulunan.
efaat
* Birinin suunun ba lanmas veya dileinin yerine getirilmesi iin o kimseyle bir bakas arasnda yaplan
aracl k, zellikle de Tanr ile kul arasnda yap lan arac lk.
efaat etmek
* birinin suunun ba lanmas veya dileinin yerine getirilmesi iin aracl k etmek.
efaati
* Birisi iin efaatte bulunan, efaat eden kimse.
efaatilik
* efaati olma durumu.
effaf
* Saydam.
effaflama
* Saydamlama.
effaflamak
* Saydamlamak.
effaflatrma
* Saydamlatrma.
effaflatrmak
* Saydamlatrmak.
effaflk
* Saydamlk.
efik
* Sevecen, efkatli, mfik.
efkat
* Ac yarak ve koruyarak sevme, sevecenlik.
efkatli
* Ac yarak ve koruyarak sevecenlikle ve itenlikle davranan, sevecen, mfik.
efkatlilik
* Sevecenlik.
efkatsiz
* Sevecen olmama durumu, kat yreklilik.
efkatsizlik
* Sevecen olmama durumu, kat yreklilik.
eflik
* ef olma durumu.
* efin alt daire.
eftali
* Glgillerden, l man blgelerde yetien, 8-10 m ykseklikte, pembe renkli bir aa (Persica vulgaris).
* Bu aacn tatl ve sulu meyves.
eh
* Bkz. ah.
ehbender
* Konsolos.
ehbenderlik
* Konsolosun yapt i, konsolosluk.
* Bu iin grld daire, konsolosluk.
ehev
* ehvetle ilgili, ksnl, erotik.
ehir
* Nfusunun ou ticaret, sanayi veya ynetimle ilgili ilerle uraan, tarmsal etkinliklerin olmad yerleim
alan, kent.
ehir corafyas
* Yerleme blgelerinde ehrin yayld yerin inceleme ve arat rlmasn konu edinen corafya kolu.
ehir hatlar
* ehir ii yollar.
* ehir ii ulam.
ehir rehberi
* ehrin belli bal yerlerini gsteren harital , aklamal klavuz.
ehir turu
* Bir ehri gezmek ve grmek amacyla dzenlenen gezi.
ehirci
* ehircilik uzman , ehircilikle uraan kimse.
ehircilik
* ehirlerin kurulmas nda, dzenlenmesinde, gzelletirilmesinde kullanlacak, uygulanacak yntemleri,
ehirlerle ilgili toplumsal, ekonomik vb. sorunlar konu edinen bilim dal .
ehirler aras
* ki veya daha ok ehir aras nda ula m veya iletiim salayan.
ehirleme
* ehirlemek ii.
* zellikle sanayinin gelimesi sonucu nfusun ehirlerde toplanmas ve ehir alanlarnn genilemesi sreci.
ehirlemek
* (ky, kasaba) Byyerek ehir durumuna gelmek, kentlemek.
ehirli
* ehir halkndan olan, kentli.
ehirlileme
* ehirlilemek ii.
ehirlilemek
* ehre yerleip ehir artlarna uyar duruma gelmek.
ehirlilik
* ehirli olma durumu.
ehit
* Kutsal bir lk veya inan uruna savarken len kimse.
ehit dmek (veya olmak)
* lkesi, lks veya inanc urunda sava rken lmek.
ehit etmek
* lkesi, lks veya inanc uruna sava rken ldrmek.
ehitlik
* ehit olma durumu.
* ehitlerin gmld mezarl k.
ehl
* Kusurlu saylmayacak kadar hafif a (gz).
ehname
* Hkmdarlar n niteliklerini, stn baar lar n anlatan, mesnev biiminde yazlm manzume.
* Manzum olarak yazlm tarih.
ehnameci
* ehname yazar.
* Osmanllarda vaka'nvisliin kuruluundan nce devletin resm tarih yazar.
ehnaz
* Klsik Trk mziinde bir makam ad.
ehnazbuselik
* Klsik Trk mziinin eski makamlarndan birinin ad .
ehniin
* Bkz. ahni, ahniin.
ehremaneti
* Osmanl mparatorluunda, bugnk belediye zab tas grevini yapan, ehrin temizlik ve gzelliiyle
ilgilenen mahall ynetim.
* Bugnk belediyenin Trkiye'de kurulan ilk biimi.
ehremini
* Osmanl mparatorluunda Tanzimat'a kadar saray ve devlet yaplarn n onarmna, haremin gider ve aylk
i lerine bakmakla ykml kimse.
* ehremanetinin banda bulunan kimse, belediye bakan.
ehriyar
* Padiah, hkmdar.
ehriye
* orba yapmakta kullan lan, trl biimlerde kesilerek kurutulmu buday unu hamuru.
ehriye orbas
* Ya, tuz, su ve ehriyeden yap lan bir tr orba.
ehvan
* ehvetle ilgili, ksnl, ehev.
* ehvete ar derecede dkn olan (kimse), ehvetli.
ehvaniyet
* ehvetli olma durumu, ksnllk, erotizm.
ehvet
* Cinsel istek, ksn.
* Ar istek.
ehvetli
* Cinsel istei olan, ksnll.
* Ar istei olan.
ehvetperest
* ehvete, cinsel isteklerine ar derecede dkn olan.
ehzade
* Padiahlarn ve oullarnn erkek ocuklar na verilen san.
ehzadelik
* ehzade olma durumu.
* ehzadenin grevi.
ek
* phe.
ekavet
* Haydutluk, soygunculuk.
ekel
* srail para birimi.
eker
* eker kam, eker pancar, patates, havu, msr, buday gibi birok bitkilerin sap ve kklerinin z
suyundan veya niastasndan kar lan, birleiminde karbon, oksijen ve hidrojen bulunan, beyaz, suda eriyen,
mayalanabilen ve ou tatl olan maddelerin genel ad .
* eker katlarak yap lm lokum, akide, ikolata gibi tatl yiyeceklerin genel ad .
* eker hastal.
* eker hastaln n belirtisi olan kan ve idrardaki yksek eker miktar.
* Sevimli, cana yakn ve gzel.
eker aac
* 8-10 m ykseklikte bir aa (Hovenia dulcis).
eker aktarmas
* aretlerle iletiim kurma, gizlice haberleme.
eker Bayram
* Ramazandan sonra gelen ve gn sren din bayram.
eker fasulyesi
* Badc etli, tohumu yuvarlak ve beyaz bir tr fasulye.
eker gibi
* ok sevimli, gzel.
eker hastal
* Kanda glikozun artmas sonucu idrarda eker bulunmas, ok su ime ok yemek yeme ve ok idrar yapma
ile beliren hastal k, eker.
eker kam
* Budaygillerden, iekleri salkm durumunda baak klar oluturan, 10 m ye kadar uzayabilen, z
suyundan eker karlan bir bitki (Saccarum officinarum).
eker pancar
* Ispanakgillerden, etli kknden eker elde edilen iki yllk bir bitki (Beta vulgaris var rapa).
ekerci
* eker ve ekerleme yapan veya satan kimse.
* eker satlan yer.
ekerci boyas
* ekerci boyasgillerden, kk i srdrc olarak kullanlan, 2-3 m ykseklikte, zms meyvesinden
araplar boyamak iin k rmz boya karlan ok y ll k bir bitki, Amerika zm (Phytolacca americana).
ekerci boyas giller
* Ispanaklar tak m na giren, ekerci boyas vb. bitkileri iine alan bir bitki familyas.
ekercilik
* eker ve ekerleme yapma veya satma ii.
ekeri kestirmek
* eker erbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatp yeniden billrlamasn nlemek.
ekerim!
* genellikle kadnlarn kulland sevgi bildiren seslenme sz.
ekerleme
* ekerlemek i i.
* eker erbeti iinde kaynatl p zeri ekerle kaplanm meyve vb. bonbon.
* Yataa yatmaks zn uyunan hafif ve ksa uyku.
ekerlemeci
* ekerleme yapan veya satan kimse.
ekerlemecilik
* ekerlemecinin ii veya meslei.
ekerlemek
* ine eker koymak, ekerle tatlandrmak.
ekerlenme
* ekerlenmek ii.
ekerlenmek
* (ekerli eriyikler iin) indeki eker, billr durumuna gelip ayrlmak.
ekerleme
* ekerlemek ii.
ekerlemek
* Niastal veya sellozlu maddeler, enzimlerin veya inorganik asitlerin etkisiyle mayalanabilir ekerler
durumuna dnmek.
* (bir kimse) Sevimli, hoa gidecek bir duruma gelmek.
ekerli
* inde eker bulunan.
* eker hastal olan.
ekerli kahve
* ine bol eker kat lp piirilen kahve.
ekerlik
* eker kab.
* eker yapmaya elverili.
ekerpare
* ok tatl bir kay s eidi.
* Bir eit hamur tatl s.
ekerrenk
* Sarya alan (renk).
* ki kii arasndaki dostluk ilikisinin bozuk olduunu belirtmek iin kullanl r.
ekersiz
* ekeri olmayan.
* ekeri az, tad az olan.
ekil
* Bir nesnenin d izgileri bak m ndan nitelii, dtan grn, biim.
* Bir konuyu a klamaya yarayan resim.
* Davran biimi, tutum, yol, tarz.
* Bir kavram n, dncenin, olayn veya iin deiik olu biimi.
* Toplumsal bir btnn kurulu biimi.
* Olma biimi, durum, hl.
* Baz matematiksel varlklarn gsterilmesine yarayan resim.
* Anlatm biimi.
* Biim.
ekil almak
* belli bir biime girmek, biimlenmek, ekillenmek.
ekil bilgisi
* Kelime bilgisi, morfoloji.
ekil deitirme
* Transformasyon.
ekil ve email
* grn.
ekil vermek
* belirli bir biime girmesini salamak, biimlendirmek, ekillendirmek.
ekilci
* Al lm kural, tutum veya davran d na kamayan, biimci, formaliteci, formalist.
ekilci olmak
* belli biimler, kalplar dna kamamak.
ekilcilik
* Biimcilik.
ekilde
* Biimleri ayn olan.
ekildelik
* Biimleri ayn olma durumu.
ekillendirme
* ekillendirmek ii, biimlendirme.
ekillendirmek
* Biimlendirmek.
ekillenme
* ekillenmek ii, biimlenme.
ekillenmek
* Biimlenmek.
ekilli
* ekli olan.
ekilperest
* Biimcilie ar nem veren, biimci kimse, formaliteci.
ekilsiz
* Belli ve belirli biimi olmayan (nesne).
* Biimi bozuk, biimsiz.
ekilsizlik
* ekilsiz olma durumu, biimsizlik.
ekle sokmak (veya koymak)
* uygun bir biime girmesini salamak.
* herhangi bir biimde sonuca ulat rmak.
eklen
* Biim bak m ndan, biim ynnden.
ekl
* Biimle ilgili, biimsel, formel.
ekva
* Yaknma, s zlanma, ikyet.
ekvac
* ikyet eden, yaknan.
ekvac olmak
* ikyet etmek, yaknmak.
elle
* Byk alayan, avlan.
elek
* S rtta tanan yk.
* Boynuzunun biri kr k hayvan.
elf
* Karalar evreleyen ve karalardan saylan, 200 m derinlie kadar olan s deniz dipleri.
em
* Mum, balmumu.
ema
* Bir aletin, bir aracn veya bir biimin ana izgilerini gsteren izim.
* Bir edebiyat eserinin, bir tasarn n pln.
email
* Bir kimsenin d grnnn zellikleri.
* Huy, karakter.
emalatrma
* emalatrmak ii veya durumu.
emalatrmak
* izerek ema durumuna getirmek.
ematik
* Bir nesne, organ vb.nin genel dzenini gsteren.
* Ana izgilerine indirgenmi.
empanze
* Primatlardan, ayaklar be parmakl, tek yavru douran, iyi trman c olan, ormanlarda yaayan bir maymun
tr (Pan troglodytes).
ems
* Gne.
emse
* Yazma kitaplar n cildine, ba sayfalarnn st blmne veya kumalara, kap , pencere gibi yerlere ilenen
veya izilen gne biiminde ss.
ems
* Gnele ilgili.
emsiye
* Bir sap n zerinde esnek tellere gerilmi, a lp kapanabilen, yamur ve gneten korunmak iin kullanlan,
su geirmez kumatan yap lm tanabilir eya.
* Bu biimde gnelik.
* Ayn noktadan kan eit uzunluktaki sapklar n ucunda bulunan emsiye grnndeki iek topluluu.
emsiyeci
* emsiye yapan, satan veya onaran kimse.
emsiyecilik
* emsiyecinin ii veya meslei.
emsiyelik
* emsiye koymaya yarayan, alt nda emsiyelerden s zan suyun toplanmas iin zel kutusu olan, girite
bulunan mobilya.
* emsiye yapmaya elverili olan (ey).
en
* Yaamaktan mutlu olduunu davran laryla belli eden, sevinli, neeli.
* Nee veren, neelendiren, elenceli.
* Nee belirtisi olan (ey).
en olmak
* neelenmek, sevinmek, mutlu olmak.
en akrak
* ok neeli, akrak.
en at r
* Bkz. en akrak.
enaat
* renlik, ktlk, alaklk.
endere
* Kaplamac lkta kullanlan ince tahta.
* F kaburgas.
* Tekir cinsinden bir balk.
enelme
* enelmek ii.
enelmek
* Bo bir yer, insanlar n yerlemesiyle yurt durumuna gelmek, meskn olmak.
* Sevinmek, keyiflenmek, neelenmek.
* (bitki) Gelimek, bymek, serpilmek.
eneltme
* eneltmek ii.
eneltmek
* enelmi duruma getirmek, meskn k lmak.
eni
* Kt, irkin, alaka, utan verici.
eniyet
* Gerek.
enlendirilme
* enlendirilmek ii veya durumu.
enlendirilmek
* enlenmesi salanmak.
enlendirme
* enlendirmek ii.
enlendirmek
* enlenmesini salamak, neelendirmek.
enleni
* enlenmek ii veya biimi.
enlenme
* enlenmek ii.
enlenmek
* en duruma gelmek, neelenmek, gnl almak.
* Bayndr duruma gelmek.
* Canll k, hareket kazanmak.
enlik
* en olma durumu, etaret.
* Belli gnlerde yap lan, coku veren elendirici gsterilerin tm, bayram.
* Belli bir sanat veya sanatya ayrlm gsteri dizisi, festival.
* Sevin, nee.
enlik grmemi
* terbiyesiz, grgsz (kimse).
enlikli
* Birok kimsenin oturduu, kalabalk, baynd r, erefli.
* Elenceli.
enliksiz
* Kalabalk olmayan.
* Elenceli olmayan, elencesiz.
epit
* Hamurdan ok ince alarak sacda piirilen ekmek.
er
* Ktlk, fenalk.
erait
* artlar, koullar.
er'an
* eriat bak m ndan.
erare
* Kvlc m, akm, akn.
erbet
* Meyve suyu ile ekerli su kar trlarak yaplan iecek.
* Belli olaylar sebebiyle konuklara sunulan ekerli iecek.
* Baz maddelerin suda eritilmii.
erbet gibi
* (hava iin) yumuak, gzel.
erbeti
* erbet yapan veya satan kimse.
* erbet satlan yer.
erbeti otu
* Yapraklar karlkl , sap sarlgan olan, iekleri yumurtams kozalaklara dnen ve kozalaklarndan bira
yapmnda yararlanlan ok yllk ve otsu bir bitki (Humulus lupulus).
erbetilik
* erbet yapma ve satma ii.
erbetleme
* erbetlemek ii.
erbetlemek
* Ylan vb. hayvanlarn sokmamas veya soktuunda zehirin etkisiz olmas iin bir kimseyi afsunlamak.
* Tarmda topra n verimini artrmak iin bitkiye gbre suyu vermek.
erbetlenme
* erbetlenmek ii.
erbetlenmek
* Ylan vb. hayvanlarn sokmamas veya soktuunda zehirinin etkisiz olmas iin afsunlanmak.
* Tarmda topra n verimini artrmak iin bitkiye gbre suyu verilmek.
erbetli
* Serbeti olan, erbet kat lm olan.
* Ylan vb. hayvanlarn sokmas ndan zarar grmeyen.
* Kt davranmay ,kt iler yapmay huy edinmi olan.
* Kendisine kt davranlmas na alm olan.
erbetlik
* erbet yapmaya yarayan veya erbet yapmak iin ayr lm olan.
erbetsiz
* erbeti olmayan.
* Ylan vb. hayvanlarn sokmas na kar erbeti olmayan.
* erbet verilmemi olan.
er
* Ans, makat.
eref
* Bakalarnn gsterdii saygnn dayand kiisel deer, onur.
* Erdem, gz peklik ve yetenekle kazanlm iyi hret.
eref kt'as
* Devlet bakanlar nn, yksek aamada devlet adamlar ve kumandanlar nn kar lanma ve uurlanmalar nda
hazr bulunan tren kt'as .
eref konuu
* Bir toplant, davet, balo vb. ye arlan konuklar arasnda kendisine ayrcal k tannan, en ok deer ve
nem verilen kii.
eref locas
* Tiyatro, sinema gibi yerlerde eref konuklarna ayr lan zel loca.
eref misafiri
* Bkz. eref konuu.
eref salonu
* Hava alan, saray gibi byk yaplarda kral, bakan gibi kiilerin oturduklar veya nemli trenlerin,
karlamalarn yap ld yer.
eref sz
* Namus sz.
eref tribn
* Stadyum, hipodrom gibi ak seyir yerlerinde devlet bakanlarna, yksek makamlardaki devlet adamlar,
kumandanlara ve kulp yneticileri ile dier yetkili kiilere ayrlm zel koltuklu blm.
eref yesi
* Bkz. onur yesi.
eref vermek
* onurland rmak, ereflendirmek.
eref yeri
* Bir toplantda, zel sayg gsterilen kimse iin ayrlm yer.
erefe
* Minarenin ezan okunan yeri.
erefe (veya erefinize)
* iki iilirken kadeh kaldrarak karsndakine deer verildiini belirtmek iin sylenen sz, sal na veya
sal nza.
erefine
* kutlanmasna.
erefine imek
* mutlu bir olay veya durumu kutlamak amacyla iki imek.
erefiye
* Bir yer bay ndr duruma getirildiinde, evrede bulunan mlklerin deeri artt ndan tr, bunlarn
sahiplerinden belediyece alnan para.
ereflendirme
* ereflendirmek ii, onurlandrma.
ereflendirmek
* Kendisine sayg duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onurland rmak.
ereflenme
* ereflenmek ii, onurlanma, teerrf.
ereflenmek
* Onurlanmak, teerrf etmek.
erefli
* Onurlu.
* Onur veren, eref veren.
* Bayndr, enlikli.
ereflilik
* erefli olma durumu.
erefsiz
* ereften yoksun olan, onursuz.
erefsizlik
* erefsiz olma, erefini koruyamama durumu, onursuzluk.
erefyap
* eref kazanan (kimse).
erefyap olmak
* onur kazanmak.
ergil
* Ask nt, ba bels .
erh
* Ama, ayrma.
* (bir anlatm veya kitab) Aklama, yorumlama.
* Bir eyi aklamak amacyla yazlm kitap.
* A k ve ayrntl anlatma.
erh etmek
* amlamak.
erha
* Dilim, para.
* Yara.
erha erha
* Dilim dilim, para para.
er'
* eriatle ilgili.
eriat
* Kur'an'daki ayetlerden, Peygamberin szlerinden karlan, din temellere dayanan Mslmanl k kanunlar ,
slm hukuku.
eriat
* Dinin esaslarn sadece din hayatta deil, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli k lmak
isteyen kimse.
eriatl k
* eriat olma durumu, eriat yanls .
eriatn kestii parmak ac maz
* kanunlarn uygun grd cezaya katlanmak gerekir.
erif
* Kutsal, erefli.
* Soylu, temiz.
erif
* Byk Britanya'da kendi blgesi iinde kral temsil eden, yasalara sayg gsterilmesini salamakla grevli
ynetici.
* Amerika Birleik Devletlerinde seimle i ba na gelen, hukuk yetkisi s nrl olan ynetici.
erik
* Ortak.
eriklik
* Ortaklk, arkadal k.
erir
* Kt, ktlk, fesat kimse.
erirlik
* erir olma durumu, ktlklk.
erit
* Dar, uzun para ve zellikle dokuma veya kuma paras.
* Dar, uzun ky paras.
* Herhangi bir maddenin dar, dz ince ve uzun paras.
* Bir kara yolunda trafik izgileri ile ayrlm blmlerden her biri.
* eritgillerden, vcudu yass , birbirine kenetlenmi boumlar bulunan ve bazs metrelerce boyda olan bir
barsak asala, tenya.
* Paralel ve birbirine yakn iki izgi aras nda kalan alan paras ; tayfta birbirine yakn iki dalga boyu arasnda
kalan para.
erit bal
* Kurdele bal .
erit deitirmek
* trafikte hz durumuna ve yol artlar na gre belirli kurallar iinde bir yol eridinden dierine gemek.
erit makarna
* Uzun ve ince makarna.
erit metre
* Bezden yaplm , sarlmaya uygun metre.
eriti
* Ss eridi yapan veya satan kimse.
eritilik
* eritinin meslei.
eritgiller
* eritler.
eritleme
* eritlemek ii.
eritlemek
* erit geirmek, eritle sslemek.
eritler
* Vcutlar erit biiminde ve paral olan, asalak olarak insan veya hayvanlarn barsaklar nda yaayan yass
solucanlar tak m .
eritli
* eridi olan.
eritsiz
* eridi olmayan.
eriye
* eriatla ilgili.
eriye mahkemeleri
* Osmanl devletinde f k h esasna gre yarg lama yapan mahkemeler.
errine lnet
* kt bir kimse ile uramak istenilmediini veya ka nld n anlatr.
e
* Alt .
ebe
* Tavla oyununda atlan zarlardan birinin alt, brnn beli gelmesi.
ecihar
* Tavla oyununda atlan zarlardan birininin alt, brnn drtl gelmesi.
ei be grmek
* yanl grmek, akna dnmek, anlam nda alay yolu sylenir.
eper
* Sava aralarndan alt dilimli topuz.
ed
* Tavla oyununda atlan zarlardan birinin alt, brnn ikili gelmesi.
ese
* Tavla oyununda atlan zarlardan birinin alt, brnn l gelmesi.
eyek
* Tavla oyununda atlan zarlardan birinin alt, brnn birli gelmesi.
et
* S karak balama, skma.
* Klsik Trk mziinde bir makam kendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde alma ii.
etaret
* Sevin, enlik, nee.
etaretli
* etareti olan, neeli, en, cvl c vl.
etim
* Svme, svg.
etlant
* Shetland adalar nda yetien koyun trnn ynnden yap lan kuma, rg vb.
ev
* nili yer, bayr.
* Eik, meyilli.
evahit
* ahitler, tanklar.
evk
* stek, heves.
* Sevin, nee.
evk vermek
* isteklendirmek.
evke gelmek
* istei, hevesi artmak; neelenmek.
evke getirmek
* canlandrmak, isteini artrmak.
evkefza
* Klsik Trk mziinde III. Selim taraf ndan dzenlenmi bir birleik makam.
evket
* (genellikle padiahlar iin) Byklk, ululuk, ycelik, heybet.
evketli
* "Byklk, g sahibi" anlamnda padi ahlara verilen bir san.
evki krlmak
* istei, hevesi kalmamak.
evkli
* evki olan.
evksiz
* evki olmayan.
evksizlik
* evksiz olma durumu.
evval
* Ay takviminin onuncu ay, bayram ay.
ey
* Belirsiz bir anlamda madde, eya, sz, olay, i, durum vb. nin ad yerine kullanl r.
* Nesne, madde.
eyh
* Tarikat kurucusuna, bir tarikatta en yksek dereceye ulam olan kimseye, tarikat byklerine veya tarikat
kollarndan birinin banda bulunan kimseye verilen ad.
* Arap kabile ve aireti bakan .
eyhin kerameti kendinden menkul
* byk iler grdn syleyen birinin szne inanlmad n anlatmak iin sylenir.
eyhlik
* eyh olma durumu.
eyhlislm
* Osmanl imparatorluunda, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve din i lerine bakmakla birlikte dnya
i lerine de din bakm ndan karan ye.
eyhlislm kaps
* eyhlislmlarn grev yapt daire, fetvahane.
eyhlislmlk
* eyhlislm olma durumu.
* eyhlislm makam.
eytan
* Din kitaplarna gre isyanc meleklerin, kt ruhlarn ba olarak nitelenen varl k.
* Kt dnce, kt niyet.
* ok kurnaz, uyan k (kimse).
eytan aldatmak
* baz davranlarda iradeli, gl davranamamak, nefsine uymak.
* uyku hlinde iken meni boalmak, d azmak.
eytan azapta gerek
* "sevilmeyen bir kimse zorluk iinde kald nda bunu hak etmitir" anlamnda kullan lr.
eytan bezi
* Erkek elbisesi yapmnda kullanlan kadife dokunulu bir tr pamuk kuma.
eytan ekici
* Hareketli ve becerikli ocuk.
eytan diyor ki
* yaplmamas gereken bir davran iin, yapma istei duyulduunda sylenir.
eytan drtmek
* durup dururken uygunsuz, kt bir davranta bulunmak.
eytan elini ekmi
* uygunsuz bir i yapacak veya ktlk dnecek durumu olmayan ok yal kimseler iin kullanlr.
eytan elmas
* Tatula.
eytan gemi gibi
* konuma srasnda birden k sa bir sessizlik olmas durumunda sylenir.
eytan gibi
* ok zeki ve kurnaz.
eytan grsn yzn
* sevilmeyen, grmek bile istenilmeyen kimse iin sylenir.
eytan kandrmak
* d azmak, eytan aldatmak.
eytan kula na kurun
* aksama ihtimali bulunan durum veya iler dzenli gittiinde "nazar demesin" anlam nda sylenir.
eytan kuu
* Kurbaa ile beslenen, kuyruksuz bir cins byk yarasa (Rhinolophus ferrum equinum).
eytan otu
* Maydanozgiller familyas ndan nemli yerlerde yetien mavi iekli ok yllk bir bitki (Seabiosa ukranica).
eytan rmcei
* rd a rzgra salarak onunla birlikte uzaklara giden bir cins rmcek.
* le s ca nda havada rmcek a gibi tel tel grnen gne .
eytan algam
* Kabakgillerden, iri ve etli, niastadan oluan,kk sapndan mshil olarak yararlanlan, t rmanc bir ss
bitkisi (Bryonia diocia).
eytan talama
* Hac grevini yerine getiren Mslmanlarn, Mina adl yerde kurban bayramn n birinci, ikinci ve nc
gn eytana yedier ta atmalarna verilen ad.
eytan ty (olmak)
* kendini herkese kolaylkla sevdirme zellii (bulunmak).
eytan uurtmas
* K ttan, bklerek yap lm bir eit gen biiminde kk uurtma.
eytana parmak srtmak
* ok kt ve irkin bir ey yapmak.
eytana klh (veya pabucu) ters giydirmek
* ok kurnaz olmak.
eytana uymak
* kt bir ey yapma isteine kap lmak.
eytanarabas
* Baz bitkilerin havada uuan uzun ve ince tyl tohumu.
eytanca
* eytana yarar bir biimde, kurnazca, kurnazlkla, eytan.
eytanet
* eytanlk, kurnazl k.
eytanfeneri
* Yanardner fener.
eytan lin
* Lnetlenmi olan eytan.
eytan n bacan (veya ayan) k rmak
* herhangi bir sebeple yap lmayan bir ie balamak veya gidilmeyen bir yere gitmek.
* uursuzluu, ansszl, aksilii yenmek.
eytan n ii yok
* kt talih dolay syla.
eytan n k baca (veya art aya)
* ok akll ve yaramaz (ocuk).
eytan n yatt yeri bilmek
* bilinmesi ve hatrlanmas g eyleri bilmek, ok kurnaz ve ak gz olmak.
eytan
* eytanca.
* eytanla ilgili.
eytaninesi
* eytaninesigiller familyas na giren kz bceklerine verilen genel ad (Aeschna).
eytaninesigiller
* Kz bcekleri tak m na giren bir familya.
eytanlk
* eytan olma durumu.
* Hile, kurnazlk.
eytanlk etmek
* eytanca bir davranta bulunmak, kurnazlk etmek.
eytanminaresi
* Baz deniz bceklerinin koni biimindeki kavks.
eytansa
* Bkz. Kskt.
eytantersi
* Maydonozgillerden, Orta Asya'da ve Akdeniz lkelerinde yetien, kaln kkl, sar iekli, pis kokulu bitki
(Ferula assa-foetida).
* Bu bitkiden elde edilen ve hekimlikte kullanlan reineli zamk.
eytantrna
* Trnan yannda oluan, rahatsz edici, sertleip kalkm st deri.
* an iekgilerden, birou dalarda yetien bir eit bitki (Phyteuma).
ezlong
* zerine uzanlabilecek biimde ayarlanan, deme yerine bez gerilen bir tr tanlabilir koltuk.
k
* Gzel, zarif, modaya uygun.
* Gzel, modaya uygun giyinmi olan.
* Yerinde, gerei gibi.
k
* Bir konuda seilebilecek yollar n, alnabilecek kararlarn her biri, seenek, alternatif.
kr kr
* Metal paralarn birbirine arpmas yla kan ses.
* Parlak, p rl prl.
kr kr oynamak
* canl bir biimde oynamak.
* ok sevinmek.
krdama
* krdamak ii.
krdamak
* Birbirine arpan metal paralar n kard sese benzer bir ses karmak.
* Ayd nlanmak, parlamak.
krdatma
* krdatmak ii.
krdatmak
* krtl ses kartmak.
* Birine para verileceini aka yollu anlatmak.
krt
* Metal bir nesnenin veya suyun dklrken, bir yere arparken kard ses.
klama
* klamak ii.
klamak
* k duruma gelmek, k olmak.
klatrma
* klatrmak ii veya biimi.
klatrmak
* k duruma getirmek, k olmasn salamak.
klk
* k olma durumu.
k k
* ngrakl ocuk oyunca.
ldr ldr
* (gz iin) Canl, parlak.
* Gzleri yal olarak veya yaararak.
llk
* Ar ve baya biimde sslenip boyanm kadn.
mar k
* marm , martlm .
mar ka
* mark (bir biimde).
mar klk
* mark olma durumu veya marka davran.
mar
* marmak ii veya biimi.
marma
* marmak ii.
marmak
* Kendisine gsterilen sevgi ve saygdan veya verilen deerden yreklenerek yersiz ve ar davran larda
bulunmak.
martlma
* martlmak ii.
martlmak
* martmak iine konu olmak.
martma
* martmak ii.
martmak
* marmasna yol amak.
-n
* Kltme sfatlar treten ek.
ngl
* Bir salk m oluturan kk salkmlardan her biri.
* Kk ve parlak ss.
ngr ng r
* ngrdayarak.
ngrdama
* ngrdamak ii.
ngrdamak
* (kk eyler iin) Bir yere arpp derken veya birbirine deerken nlama sesi karmak.
ngrt
* ngrdama sesi.
p
* Den su damlas nn kard ses.
p diye
* ans zn beklenmeyen bir anda.
* hemen.
p sevdi
* \343 psevdi.
p p
* Den su damlas nn kard ses.
p p
* p sesi kararak.
p dk
* kesiz ve arkalks z (terlik veya pabu).
p n ii
* Kolayca ve abuk yap lan.
p r p r
* prdayarak.
p rdama
* prdamak ii.
p rdamak
* Su vb. hi ara vermeksizin, damla damla akarken p sesi karmak.
p rt
* prdama sesi.
pka
* Torpidolara kar ve daha baka iler iin gemilerde kullanlan halattan rlm a.
ppadak
* Birdenbire ve beklenmeyen bir zamanda.
psevdi
* Grr grmez seven, k olan kimse.
psevdilik
* psevdi olma durumu.
pp
* kesiz ve arkalks z terlik, pdk.
ra
* Henz mayalanmam zm suyu.
* Baz meyve ve sebzelerin zlerine verilen ad.
* Szlm afyon.
rac
* ra yapp satan kimse.
* ra satlan yer.
rak
* Bir nesne baka bir nesneye birdenbire, iddetle arptnda kan sert ve h rtl sesi anlatr.
rak rak
* rak sesinin srekliliini anlatr.
rakkadak
* Anszn, birdenbire.
ral
* Tad ve suyu bol.
ralk
* ra olmaya elverili olan meyve.
ralk zm
* ra yapmak iin ayrlm zm.
raler
* rann younluunu lmeye yarayan alet.
rfnt
* Seviyesi dk, baya (kad n).
rl rl
* Genellikle suyun az ve srekli aktn anlat r.
rldama
* rldamak ii.
rldamak
* (su vb. iin) Akarken veya dklrken rl r l ses karmak, r ltyla akmak.
rlt
* rldayan suyun kard ses.
rnga
* Havay veya svlar emmeye veya itmeye yarayan alet.
* Vcuda il vermek iin kullanlan, ucu ineli kk pompa, enjektr.
* Bir doku veya bolua bas nla s v doldurmaya yarayan aletlere verilen ad.
rnga etmek
* gaz veya sv bir maddeyi gzenekli baka bir maddenin iine rnga ile doldurmak.
rnga yapmak
* rnga ile vcuda gerekli yerinden il vermek.
rngalama
* rngalamak ii veya durumu.
rngalamak
* rnga etmek.
* Birtakm dnce veya duygular bir bakasna benimsetmek, telkin etmek.
rlaan
* Susam ya.
rlama
* rlamak ii.
* Gaz veya svn n dar bir delik veya kanaldan gemesiyle duyulan ses.
rlamak
* rl rl ses kararak akmak.
vg n
* Budanm yal aalarn budanan yerlerinden kan taze srgnler, filiz.
* Frtnayla yaan yamur.
ia
* slmiyette Hz. Ali'ye yanda olanlar.
* ilik.
iar
* Belgi.
iar edinmek
* benimsemek, ilke olarak kabul etmek.
iber valf
* Suyu ap kapamaya yarayan contasz vana.
iddet
* Bir hareketin, bir gcn derecesi, yeinlik, sertlik.
* Hz.
* (duygu veya davran iin) A rl k.
* Kart grte olanlara, inandrma veya uzlatrma yerine kaba kuvvet kullanma.
iddet gstermek
* kaba, sert davranmak.
iddet olay
* evreyi sindirmek iin yaratlan olay veya giriilen hareket.
iddete bavurmak
* kaba kuvvet kullanmak.
iddetle
* gl bir biimde.
iddetlendirme
* iddetlendirmek ii.
iddetlendirmek
* iddetini giderek artrmak.
iddetlenme
* iddetlenmek ii.
iddetlenmek
* iddeti giderek artmak, hzlanmak.
iddetli
* Zorlu, sert.
* Hzl.
* Ar .
if
* Pamuk kozas.
* ras alnm zm posas.
ifa
* Beden veya ruh bir hastaln son bulmas, hastalktan kurtulma, onma.
ifa bulmak
* iyi olmak, onmak.
ifa niyetine
* bir kimseye il verilirken "iyi olmas, fayda salamas dileiyle" anlamnda kullan lr.
ifa otu
* Demet hlinde iek aan ve kk bir saraypatna benzeyen otsu bir bitki (Erigeron).
ifa vermek
* iyi etmek, sal na kavuturmak.
ifahane
* Hastahane.
ifahen
* Azdan, szle syleyerek.
ifah
* Azdan, szl.
ifalar olsun
* aksranlara, banyodan kanlara veya il ienlere sylenen bir iyi dilek sz.
ifal
* Sala yararl olan.
ifasz
* ifas olmayan.
ifay bulmak (veya kapmak)
* hastalanmak veya hastal artmak.
ifleme
* iflemek ii veya biimi.
iflemek
* Pamuu kozas ndan ayrmak.
* Msr koanndan ayrmak.
ifon
* pek iplikle dokunmu ince, effaf kuma.
* Bu kumatan yaplm.
ifoniyer
* ekmecelerine ama r konulan dolap.
ifre
* Gizli haberlemeye yarayan iaretlerin tm.
ifre anahtar
* ifrede kullan lan iaretleri gsteren liste.
ifreci
* Metinleri ifreleyen veya ifreli bir metni zen kimse.
ifreleme
* ifrelemek ii.
ifrelemek
* Bir metni ifreli duruma getirmek.
ifreli
* ifre ile yazlm.
* ifresi olan; ancak ifresi zlnce alabilen.
ifreli anta
* A lp kapanmas ifreli rakamlara bal olan zel yap lm anta.
ifreli hesap
* Gizli hesap.
ifreli kasa
* nceden belirlenmi harf veya rakamlardan oluan zel bir ifrenin uygulanmas sonucunda a lp kapanan
kasa.
* A lp kapanmas ifredeki rakamlara bal olan elik kasa.
ifreli kilit
* stnde her birinde epeevre birok harfler yazl bir s ra tekerlek bulunan ve bunlar evrildiinde bilinen
bir kelime ortaya karl nca alabilen kilit.
ifreli telgraf
* Metni ifreli olan ve bu ifre zlnce anla labilen telgraf.
ifreyi zmek
* bir ifrede kullan lan iaretlerin anlamn bulmak.
i
* ilik mezhebinden olan kimse.
ilik
* Hz. Muhammed'in lmnden sonra, damad Ali'nin ilk halife ve imametin ancak onun soyundan
gelenlere ait olduunu kabul edenlerin, Snnlerden ayrlarak kurduklar mezhep.
iir
* Zengin sembollerle, ritmli szlerle, seslerin uyumlu kullanmyla ortaya kan edeb anlatm biimi.
* Bir airin, bir dnemin bu sanat kulland zel biim.
* Manzume.
* D gcne, hayale, imgeye, gnle seslenen, an, duygu, coku uyandran, etkileyen yn.
iir defteri
* Yaz lm veya derlenmi iirlerin iinde bulunduu defter.
iir gibi
* ok gzel, ok ho.
iir kitab
* erii iirlerle dzenlenmi kitap.
iirce
* Mensur iir, iir yn arlkl (a r basan) dz yaz.
iiriyet
* iir olma zellii.
iirletirme
* iirletirmek ii veya durumu.
iirletirmek
* iir hline getirmek.
iirli
* iir havasnda olan.
iirsel
* iir nitelii olan.
ikr
* Av.
* Avlanan hayvan.
* Dmandan ele geirilen mal, ganimet.
ikyet
* Honutsuzluk belirten sz veya yaz, szlanma, s zlt, yaknma.
ikyet etmek
* szlanmak.
* birinin yapt yanl bir i veya davran daha st makamdakine bildirmek.
ikyet getirmek
* szlanmak, yaknmak.
ikyeti
* S zlanan, sz lts olan, yaknan, ikyet eden kimse.
ikyetilik
* ikyeti olma durumu.
ikyetname
* Bir grevlinin, yanl ve kt hareketleriyle davranlar n ilgili ve yetkili makama bildiren yaz, ikyet
mektubu.
ikyette bulunmak
* yak nmak, ikyet etmek.
ike
* Madd veya manev bir kar karl anlama ile bir man sonucunu deitirme, dank spor karlamas
yapma.
* Bir kar karl, uzlaarak bir i yapma, aldatma.
ike yapmak
* dan k spor kar lamas yapmak.
* bir kar kar l anlaarak bir ii yapmak.
ikeli
* Dan kl (spor karlamas ).
ikemperver
* Boaz na dkn.
ikesiz
* ikesi olmayan.
ikeste
* Kr lm, krk.
* Yenilmi, yenik dm.
* Gcenmi, k rgn, kederli.
ile
* Mercan kk.
ile bezi
* Gecelik, gmlek, peete yap m nda kullanlan, bir tr ince, y kanabilir pamuklu kuma.
* Bu kumatan yaplm olan.
ilem
* Brite bir ekibin, en ok bir el vererek yapt oyun.
ilep
* Yk tamaya yarayan gemi, yk gemisi.
ilepilik
* ilep iletmecili i.
ilin
* Avusturya para birimi.
* ngiliz lirasn n yirmide biri olan para.
* ngiliz smrgelerinde ve baka baz lkelerde para birimi.
ilt
* zerine genellikle bir kurum veya kuruluun ad, iareti kazlm olan ve armaan olarak bir kimse veya
takma verilen, kalkan biiminde levha, ergilik.
ilte
* stnde oturulan, yatlan, ii ynle, pamukla doldurulmu dek.
imal
* Kuzey.
imal
* Kuzeyle ilgili, kuzeye zg, kuzey.
imdi
* u anda, iinde bulunduumuz zamanda.
* Az sonra, yaknda.
* Az nce, biraz nce, demin.
* Art k, bundan byle, bu duruma gre.
imdi imdi
* Ancak ok yakn bir zamandan beri.
imdicik
* Hemen imdi, u anda.
imdiden
* inde bulunduumuz zamandan balayarak.
imdiden tezi yok
* hi vakit geirmeden hemen imdi.
imdiki
* inde bulunulan anda olan veya yaplan, bu andaki, bu zamandaki.
imdikiler
* yeni kuak, imdiki genler, yeniler.
imdilerde
* Bugnlerde.
* Bu sralarda.
imdileyin
* imdiki zamanda.
imdilik
* imdiki durumda veya zamanda, imdiki zaman iin, u duruma gre.
imdiye kadar (veya imdiye dek)
* u ana kadar, bugne gelinceye kadar.
imendifer
* Demir yolu.
* Demir yolu katar, tren.
imiotaksi
* Bkz. kimya gm.
imiotropizm
* Bkz. kimya dorulumu.
imek
* Bir bulutun taban ile yer arasnda, iki bulut arasnda veya bir bulut iinde elektrik boalrken oluan krk
izgi biimindeki geici k.
* Parlt.
imek akmak
* imek olumak.
* ar parlamak.
imek gibi
* ok hzl.
imek ta
* Gk ta.
imeklenme
* imeklenmek ii veya durumu.
imeklenmek
* imek akmak.
imekleri stne ekmek
* sert eletirilere hedef olmak.
imekli
* (hava iin) imek oluan, imek akan.
* Grltl patrtl, sinirli, tart mal .
imir
* imirgillerden, yapraklar her mevsimde yeil kalan, talk, orak blgelerde kendiliinden yetien veya
bahelerde ss bitkisi olarak yetitirilen, odunu sarms renkli ve ok sert olan, 1-5 m ykseklikte bir aak (Buxus
sempervirens).
* Bu bitkinin sert, dzgn sar renkte kerestesi.
* Bu keresteden yap lan.
imirgiller
* ki eneklilerden, rnek bitkisi imir olan ve imir trlerini iine alan bir bitki familyas.
imirlik
* Sarayda babas lm ehzadelerin yaad yer, kafes.
inanay
* Sevin, mutluluk, honutluk, kvan belirtir.
* Cicili bicili.
* dare lmbas.
* Yok, kalmad , tkendi.
inik
* Tahl iin kullan lan, sekiz kiloluk lek.
* iniin alabilecei miktarda olan.
inikleme
* iniklemek ii.
iniklemek
* inikle tartmak, lmek.
into
* Japonya'n n mill dini.
intoculuk
* into dini yanls, bu dini benimseme.
intoizm
* into.
ip
* lkemiz sularnda yaayan bir mersin bal tr, biz (Acipenser nudiventris).
ipak
* Birden, abucak, hemencecik, derhal.
ipak
* Sokakta be on dakika iinde resim ekip hazrlayan ve bunlar satan fotoraf.
ipakl k
* ipak nn yapt i .
ipirin
* ok sevimli, ok irin, cana yakn.
iraze
* Ciltilikte, kitap yapraklar n dzgn tutmaya yarayan ince rlm erit.
* Pehlivan kispetinin paas .
irazeden kmak
* akl dengesini kaybetmek.
irazesinden kmak
* dzenini kaybetmek, rndan kmak.
irden
* Gevi getiren hayvanlarda, i nenmi besinin bir kez daha mide sular yla sindirildii, drt blml midenin
drdnc blm.
irin
* Sevimli, cana yakn, tatl , ho.
irinlik
* irin olma durumu, sevimlilik.
irk
* Tanr'n n birden ok olduuna inanma, Tanr'ya ortak tanma, e koma.
irk komak
* Tanr'n n birden ok olduunu sylemek, Tanr'ya ortak tanmak, e komak.
irket
* Ortaklk.
irketleme
* irketlemek ii veya durumu.
irketlemek
* irket durumunu almak.
irpene
* Deri alt hcre dokusunun ve ya bezlerinin iltihaplanmasndan oluan, genilediinde ok tehlikeli
olabilen, stafilokoklarn sebep olduu bir kan ban, kz l yara.
irret
* Geimsiz, huysuz, kavga karmaktan holanan, edepsiz, yaygarac.
irrete
* irret (bir biimde).
irretleme
* irretlemek ii.
irretlemek
* Huysuzlamak, edepsizlemek.
irretlik
* irret olma durumu, yaygarac lk.
* irrete davran.
irretlik etmek
* edepsizce davranmak.
iryan
* Atardamar.
ist
* Kolayca yapraklara ayrlabilen, silisli, alminli tortul kayalar n genel ad.
* Molozla kar k btn moloz maddelerinin bilimsel ad.
istleme
* istlemek ii veya durumu.
istlemek
* Kmre karm moloz oran n ok olmas yznden, bir tabaka tmyle iletilemez olmak.
istli
* ist gibi yaprakl.
istlilik
* Baz kayalara zg olan dilimlere ayrlabilme durumu.
i
* i mi, ikin, kabark.
* i mi olan yer, i lik.
i
* Bir ucu sivri, demir veya aatan, bazen silh gibi kullan labilen ince uzun ubuk.
* rg rmekte kullan lan, metal, aa, kemik vb. den yaplan uzun ubuk.
* i e geirilerek veya ite piirilmi olan (et).
i kebap
* i te pimi kebap.
i kfte
* i e geirilerek hazrlanm ve piirilmi kfte.
iane
* Bkz. ihane.
ie
* S vlarn, zellikle de ikilerin konulduu camdan yaplm, dar a zl uzun kap.
* Gaz lmbasnda fitil evresine konulan cam koruyucu.
* i enin ald lde.
ie
* Tavan tahtalar arasndaki akl kapatmak iin uzunluuna aklan ta.
ie ekmek (veya vurmak)
* ar dindirmek amac yla iinde alev yaklarak havas seyreltilen zel bir i eyi veya barda srta uygulamak,
vantuz ekmek.
ieci
* i e alan veya satan kimse.
iek
* Bir veya iki ya arasnda koyun.
* Kuzulama dnemine girmi veya dourmu koyun.
ieleme
* i elemek ii.
ielemek
* i eye doldurmak.
ielenme
* i elenmek ii.
ielenmek
* i eye doldurulmak.
ielik
* i e konulacak yer.
ihane
* Namlusu alt yivli tfek veya top.
iinme
* i inmek ii.
iinmek
* Bakalarna yksekten bakar gibi bir tavr taknmak, bbrlendiini davranlaryla belli etmek, kabarmak,
gururlanmak.
* Surat asmak, dargn durmak.
* Baz bcekler, sald rya uradklarnda btn uzant ve eklentilerini, dman n korkutup rktecek
biimde yayarak geniletmek.
iirilme
* i irilmek ii.
iirilmek
* i irmek iine konu olmak.
iiri
* i irmek ii veya biimi.
iirme
* i irmek ii.
* Batan savma, kt (i).
iirmece
* Batan savma, kt (i).
iirmek
* i kin bir duruma getirmek.
* (bir sz veya yazy) Gereksiz katmalarla uzatmak.
* Batan savma i grmek.
* Abartmak.
iirtme
* i irtmek ii.
iirtmek
* i irmek iini yaptrmak.
ikin
* i mi, iirilmi.
ikinlik
* i kin olma durumu.
* Kabar klk, ilik.
* Barsaklarda gaz birikmesi sonucu karnda oluan i me ve gerginlik.
* Enflsyon.
iko
* i man.
* Toplu, dolgun.
ikoluk
* i man olma durumu.
ileme
* i lemek ii.
ilemek
* i saplamak, i batrmak.
* Kama, ak gibi bir arala yaralamak.
ilenme
* i lenmek ii.
ilenmek
* i saplamak, ile yaralanmak.
* Kama, ak gibi bir arala yaralanmak.
ilik
* i olma durumu.
* i olmaya elverili.
iman
* Deri altnda fazla ya toplanmas sebebiyle vcudun her yan ikin grnen kimse, iko, mlhham.
imanca
* Olduka iman, biraz i man.
imanlama
* i manlamak i i.
imanlamak
* i man duruma gelmek.
imanlatma
* i manlamak ii.
imanlatmak
* i manlamasn salamak, i man duruma getirmek.
imanlk
* i man olma durumu.
ime
* i mek ii.
imek
* i hava veya gazlarla dolarak gerilmek.
* Bir ey emerek hacmi bymek, genilemek.
* (vcudun bir yeri) ine yabanc bir maddenin girmesiyle veya baka bir etkiyle gerilmek, kabarmak.
* ok yemek yiyerek rahatsz olacak kadar doymak.
* Yorularak kouyu veya msabakay srdremez olmak.
* Gururlanmak, byklenmek.
* Bozulmak, bozum olmak, utanmak.
ita
* K.
itaiye
* Divan edebiyatnda k mevsimini konu olarak ileyen iir.
* Bir kasidenin k anlatan giri blm.
ive
* Syleyi zellii.
* Naz, eda.
* Az.
ivekr
* veli, cilveli, iveli.
iveli
* Nazl, edal .
* ivesi herhangi bir zellikte olan.
ivesiz
* Syleyii kusurlu, bozuk olan.
ivesizlik
* Syleyite bozukluk.
izofren
* izofreniye tutulmu kimse.
izofreni
* Gereklerle olan ilikilerin byk lde azalmas , dnce, duygu ve davran alanlarnda nemli
bozulmalar n ortaya kmas gibi belirtiler gsteren bir ruh hastal .
lempe
* Tanelerin veya melasn fermantasyonundan veya damtma yoluyla alkol alnd ktan sonra ok sulu hldeki
lpa.
nitzel
* Tavuk etinden yaplan bir tr yemek.
norkel
* Dizel motorlu denizaltnn su alt nda uzun sre kalmasn salayan dzen.
ofben
* Gaz veya elektrikle alarak scak su salayan ara.
ofr
* Karada kullanlan motorlu aralar srp yneten kimse, src.
ofr az
* ofrlerin arasnda kullanlan ve kendilerine zg deyim ve argoyu ieren konuma tarz.
ofr koltuu
* Ta tlarda srcnn oturduu n koltuk.
ofr mahalli
* Ta tlarda srcnn bulunduu n koltuk.
ofr muavini
* Genellikle otobs, kamyon, minibs gibi kara tamacl yapan aralarda ofre, yolculara yardm eden
kimse.
ofr okulu
* Src belgesi almak isteyen adaylara zel eitim veren kurulu.
ofrlk
* ofr olma durumu, srclk.
* ofrn ii.
ok
* Kaza, beklenmeyen bir olay veya baz il ve uyuturucularn yaratt, fiziksel veya ruh nitelikte birdenbire
geli en karma k belirtilerin tm.
ok tedavisi
* Hastay baz illar yksek dozda vererek veya beyinden gerilimli elektrik geirerek iyiletirme.
oke
* "Birdenbire a rmak, hoa gitmeyecek bir ey yapmak" anlam nda oke etmek veya "birdenbire armak,
hoa gitmeyecek bir eyle karlamak" anlamnda oke olmak deyimlerinde kullanl r.
okola
* ikolata, eker, su veya stle yaplan scak iecek.
olo
* Peru para birimi.
om
* Uursuzluk.
om azl
* Srekli kt eylerden sz eden ve szlerinin uursuzluk getireceinden korkulan (kimse).
opar
* ingene ocuu.
* mark, kstah, yaramaz.
oparlk
* opar gibi davranma.
or
* Bat Sibirya'da yaayan bir Trk topluluunun ad.
orca
* or Trkesi.
orlama
* orlamak ii.
orlamak
* (su vb. iin) or diye ses kararak akmak.
orolo
* Kadnlam, kad n kl na girmi olan ve ahlk d ilikiler iin kullanlan erkek.
orololuk
* orolo olma durumu.
orolop
* Birdenbire ve h rsla yutmay anlatr.
* Yalan.
ort
* Genellikle baz sporlar yaparken giyilen, paalar dizlerin yukarsnda balayan k sa pantolon.
ose
* Genellikle ta kr klar zerine kum denip silindir geirilerek yap lan yol.
oset
* Ksa orap.
oson
* Kuma veya ince deriden, ounlukla dz topuklu, aya btnyle saran ayakkab.
ov
* Genellikle ark, dans gibi elendirici nitelikteki gsteri.
ov yapmak
* gsteri yapmak.
oven
* ovenizmden yana olan kimse, gr vb.
ovenizm
* Kendi ulusunu ne kararak deiik rk ve uluslar arasnda dmanlk yaratmay amalayan ve bu yolda
kkrtmada bulunan ar ak m.
ovenlik
* oven olma durumu veya ovence davran .
ovmen
* ov yapan kimse, gsteri adam.
ovrum
* Sergi evi.
biyet
* Hamurdan yaplan bir tr baklava.
* nce yufkalarn iine kaymak konulup stne dvlm fst k serpilen bir tr tatl.
hret
* Herkese bilinme, tannma durumu, n.
* Tannm, nl kimse.
hret bulmak (veya kazanmak)
* n sahibi olmak, ne kavumak, nlenmek.
hret kaps almak
* mehur olmaya balamak, ok nl olmak.
hret sahibi
* ne ulam kimse.
hret salmak
* n yay lmak.
hreti dnyay tutmak
* ok tannmak.
hretli
* n olan, nl, tannm .
hretsiz
* n olmayan, nsz.
len
* Elenmek veya bir olay kutlamak amacyla birok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek, ziyafet.
* Sanat gsterisi.
* Belli bir amala dzenlenen elence.
* Din treni niteliinde yemek toplants.
len ekmek
* len dzenlemek, ziyafet vermek.
* sanat gsterisinde bulunmak.
mine
* Ocak.
miz
* Gmlek.
* Kitap k lf .
mizye
* Yakas erkek gmleini and ran, uzun kollu manetli kadn blzu.
mz
* Bkz. miz.
vale
* Ressam sehpas.
valye
* Eski Roma'da snftan ikincisinin yesi olan yurtta.
* Orta a Avrupa'snda zel eitimle yetimi, belli lkler tayan, soylu, atl sava.
* Derebeylik dzeninde soyluluk unvanlarnn en alt basama.
* Gnmzde Frans z hkmetinin verdii eref belgesi ve nian.
valye ruhlu
* valye gelenei erevesinde yetien kimse.
valye yz
* Ka kal n ve keli bir eit yzk.
valyece
* valye gibi, valyeye yakr biimde.
valyelik
* valye olma durumu.
* valyenin bal olduu derebeylik kurumu.
* Gereinden ok yreklilik, atlganlk gsterme durumu.
yle
* unun gibi, una benzer.
* u yolda, u biimde, aa yukar.
yle bir
* Geliigzel, zerinde durmayarak, stnkr.
* Ksaca, k sa sreli, hemencik.
yle bir bakmak (veya gz atmak)
* ksaca bakmak.
yle byle
* Ne iyi ne kt, orta derecede, deta.
* Aa yukar , hemen hemen, yaklak olarak.
yle dursun
* bir iin gereklemekten ok uzak bulunduunu, ona bal daha kolay, daha basit bir eyin bile
gereklemedi ini anlatr.
yle ki
* bir dnceyi, bir iddiay aklamak iin sylenecek szlerin bana gelen bala.
u bu
* Birtakm kimseler ve nesneler.
ufa
* n alm.
ufa hakk
* Bkz. n al m hakk .
uh
* Neeli ve serbest (kadn).
uhluk
* uh olma durumu.
ule
* Alev, yalm.
una
* u zamirinin ynelme durumu.
una bak
* hafifseme veya knama iin sylenir.
una buna
* Bir bakasna.
unca
* u kadar.
uncac k
* u kadarck, birazck.
unda
* u zamirinin kalma durumu.
unda bunda
* Herkeste.
undan
* u zamirinin kma durumu.
undan bundan
* Belirsiz eyler.
undan bundan konumak
* havadan sudan konumak.
unlar
* u zamirinin oulu.
unu
* u zamirinin belirtme durumu.
unu bunu
* eitli nesneleri.
unu bunu bilmemek
* itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek.
unun
* u zamirinin tamlayan durumu.
unun bunun
* Herkes, el lem.
* Kimlii belli olmayan, ad san bilinmeyen.
unun uras
* kmseme, az msama belirtir.
ura
* (anlatana veya syleyene gre biraz uzakta olan bir yeri belirtmek iin kullanl r) u yer.
ra
* Dan ma kurulu.
urac k
* Yakn ve belirli bir yeri gsterir.
urac kta
* Yakn ve belirli bir yerde.
urada
* u yerde.
urada burada
* birok yerde, rastgele yerde.
uradan buradan
* (yer iin) birok yerden, rastgele yerden.
* (konu iin) her konuda.
ural
* u yerin halk ndan olan, u yreden olan.
ural bural
* Trl yerlerden olan.
uras
* u yer.
* zerinde durulan, konuulan konuyu aklayc, tamamlay c vb. bir cmlenin ba na getirilir.
raydevlet
* Dan tay.
urup
* ok kaynatlarak koyulatrlm erbet.
* inde ok miktarda eker bulunan koyu sv kvamda olan il.
usu busu
* Belirsiz mal varl .
ut
* (futbolda) Bir oyuncunun topu, aya veya kafas ile baka bir oyuncuya, kaleye veya alan d na
gndermek iin yapt sert ve hzl vuru.
ut ekmek
* topu sert ve hzl bir biimde kaleye atmak.
utlama
* utlamak ii veya durumu.
utlamak
* Kovmak, kap d ar etmek.
uur
* Bilin.
uuralt
* Bilinalt.
uurlama
* uurlamak i i.
uurlamak
* uurlu durumda olmak.
uurlu
* Bilinli.
uurluluk
* Bilinlilik.
uursuz
* Bilinsiz.
uursuzluk
* Bilinsizlik.
heda
* ehitler.
kran
* yilik bilme, gnl borcu, minnettarlk.
kretme
* kretmek ii.
kretmek
* Tanr'ya minnet duygusunu sunmak.
* Bir kimseye minnet duymak, gnlden borlu olmak.
kreyleme
* kreylemek ii veya durumu.
kreylemek
* Bkz. kretmek.
kr
* Tanr'ya duyulan minneti dile getirme.
* Mutlu bir olay veya durumdan, yaplan bir iyilikten duyulan honutluu bildirme.
kr etmek
* iyilik dolays yla honutluu bildirmek.
krler olsun
* duyulan honutluu bildirmek iin kullan lr.
mul
* ine alma, kaplama, kapsama.
* Kaplam.
mullendirme
* inde bulundurma, kapsam na alma.
mullendirmek
* Etkisini, evresini, kapsamn geniletmek, yaymak.
mull
* Kapsam geni olan, birok eyi etkileyen veya iine alan, kapsaml.
phe
* Kuku.
phe brakmamak
* kukuya sebep olan btn ihtimalleri ortadan kaldrmak.
phe etmek
* kukulanmak.
phe kurdu
* nsan ok tedirgin eden kuku.
phe yok
* baka trl olamaz.
pheci
* Kukucu, septik.
phecilik
* Kukuculuk, septisizm.
phelendirme
* phelendirmek ii.
phelendirmek
* Kukuland rmak.
pheleni
* phelenmek ii veya biimi.
phelenme
* phelenmek ii.
phelenmek
* Kukulanmak.
pheli
* Kukulu.
phesiz
* Kukusuz.
pheye dmek
* kukulanmak.
pheye drmek
* kukulandrmak.
pheye kaplmak
* phe duymak.
rek
* Ortaklar, erikler.
* Yanda, taraftar, desteki.
yu
* Herkese duyulma, yaylma.
yu bulmak
* herkes tarafndan duyulmak, yaylmak.
vester
* Hemire.
* Kz karde.
T
* Trityum'un ksaltmas .
-t
* simden sfat treten ek: ya--t, ei -t vb.
-t
* simden sfat treten ek: ya--t, ei -t vb.
-t
* Fiilden isim ve sfat treten ek: ge-i-t, yak--t, kon-u-t, ta--t, kan--t, ko-u-t vb.
-t-
* Baz fiillerin ettirgen at lar n kuran ek: bala-t-, bekle-t-, oku-t- vb.
T cetveli
* Bir kenarn izim yaplan yzeyin kenarna dayayp dier kenar yla birbirine parelel yatay izgiler izmeye
yarayan T biimindeki cetvel.
T cetveli
* T harfine benzeyen, parelel dorular izmek iin kullanlan cetvel.
t, T
* Trk alfabesinin yirmi drdnc harfi. Te ad verilen bu harf, ses bilimi bakm ndan tmsz patlayc di
nszn gsterir.
Ta
* Tantal'n k saltmas.
ta
* dek, dein, kadar veya beri gibi edatlarla birlikte kullanlarak, bir fiilin, bir hareketin, bir yerin, bir eyin
balad veya sona erdii noktay, zaman ve uzakl k bakmndan abartmal bir biimde anlatr.
-ta / -te
* Bkz. -da / -de, -ta / -te.
ta kendisi (ta k sa sylenir)
* (biri iin) o kimse, tastamam kendisi.
ta ki (ta uzun sylenir)
* yeter ki, sonunda.
taaccp
* ama.
taaccp etmek
* hayrete dmek, hayrette kalmak, amak.
taaddt
* oalma, says artma.
taaffn
* Kokuma, pis kokma.
taaffn etmek
* kokumak, pis kokmak.
taahht
* Bir ey yapmay stne alma, stlenme.
taahht etmek
* stlenmek.
taahhtl
* Taahht edilmi, stlenilmi olan.
taahhtl mektup
* Kayba uramadan yerine ulat rlmas posta idaresince kayda alnarak stlenilmi olan mektup.
taahhtname
* Bir eyi yapmay stne aldn bildiren yaz l kt.
taallk
* lgisi olma, ilgisi bulunma, ilgi, ilinti.
taallk etmek
* ilgili bulunmak, ilgili olmak, ilgilendirmek.
taallkat
* Hsm ve yaknlar.
taam
* Yemek, yiyecek.
taam etmek
* yemek yemek.
taammden
* Bilinli bir biimde, nceden tasarlayarak, bile bile, kasten.
* lenecek bir suu nceden plnlayarak, plnl bir biimde, tasarlayarak, taammt.
taammm
* Yaylma, genelleme.
taammm etmek
* yaylmak, genellemek.
taammt
* Bir ii veya suu bile bile, tasarlayarak yapma.
* lenecek bir suun daha nceden tasarlanmas .
taannt
* Direnme, ayak direme, inat etme, direnim.
taannt etmek
* direnmek, inat etmek, ayak diremek.
taarruz
* Saldr .
taarruz etmek
* sald rmak.
taassup
* Banazlk.
taauk
* k olma.
taayyn
* Belli olma, ortaya kma, belirme.
taayyn etmek
* belirmek.
taayy
* Yaama, geinme.
taba
* Kuru ttn yapran and ran k zl ms kahverengi.
* Bu renkte olan.
tabaat
* Bas mc lk.
tababet
* Hekimlik.
* Tp bilgisi.
tabak
* Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap.
* Herhangi bir taban alaca miktarda olan.
tabak
* Tabaklama iini yapan, sepici, debba.
tabak gibi
* dmdz ve a k (yer).
tabak sevdii deriyi tatan taa alar
* birinin yak nlar na gsterdii sert davran onun iyilii iindir.
tabaka
* Katman, kat.
* Bir toplum iinde makam, hret, meslek vb. bakmdan ayr lan topluluklardan her biri, kat.
tabaka
* Cepte ta nan ttn veya sigara kutusu.
tabakalama
* Tabakalamak ii veya durumu.
tabakalamak
* Tabaka durumuna getirmek.
tabakalanma
* Tabakalar n birbiri stne veya birbiri ardnca sralan.
tabakalanmak
* Tabakalar hline gelmek.
tabakal
* Katmanl, tabakas olan.
tabakasz
* Katmans z, tabakas olmayan.
tabak
* Tabak yapan veya satan kimse.
* Lokanta vb. yerlerde bula k ykayan kimse.
tabakhane
* Hayvan postunu kullanlacak duruma getirme i leminin yapld yer, sepi yeri.
tabaklama
* Tabaklamak ii.
tabaklamak
* Hayvan postlarn kullanlabilecek duruma getirmek amac yla dei ik kimyasal maddelerle ilemek, terbiye
etmek.
tabaklanma
* Tabaklanma ii.
tabaklanmak
* Hayvan postlar eitli kimyasal maddelerle ilenmek, terbiye edilmek.
tabakl k
* Tabak koymaya yarayan ve st ste birka kattan oluan raf.
tabakl k
* Tabaklama, tabaklama ii, debagat.
taban
* Ayan alt yz.
* st kapal bir yerin gezinilen, ayakla baslan yz, tavan kart .
* Ayakkabn n alt blm.
* Bir eyin yere dayanan blm veya bir eyin zerine oturtulduu nesne, ayaklk, dura, kaide.
* Bir eyin en alt blm.
* Kl vb. yapm nda kullan lan iyi cins demir.
* (deerlendirmede) En alt derece.
* Bir toplumu, bir kuruluu oluturan, ynetime kat lmadan etkili olan kitle.
* Bir rman en derin olan orta yeri.
* Bir cismin veya bir biimin yksekliini lmek iin aa dan yukarya doru balama noktas olarak alnan
yzey veya izgi, kaide.
* Dikey duran direk, ubuk, seren vb.nin alt blm.
* Temel, temel ilke, baz.
tab'an
* Huy bak m ndan.
* Yarad ltan.
taban basma
* Greinin bir ayann tabanyla, hasmn n ayana basp eliyle enesinden veya omuzlar ndan tutarak
evirmesi.
taban dzeyi
* Bir akarsuyun, and rma ile eriebilecei en alak yer.
taban fiyat
* Bir mala, resm kurulularca konulan fiyatn en alt snr, en dk sat bedeli.
taban hal s
* Tabana serilen byk hal.
* Bin liralk btn kt para.
taban lm
* Eimli bir cevher yatann taban ndaki tabakalar iinde ve cevher yata dorultusuna paralel olarak
srlen lm tr.
taban tabana zt
* birbirine son derece aykr .
taban tepmek (veya patlatmak)
* uzun yol yrmek.
tabana kuvvet
* bir yere yayan gitmekten baka are olmad n anlatr.
tabana kuvvet kamak
* ok hzl, koarak kamak.
tabanca
* Ksa, hafif, cepte veya belde tanan ateli silh.
* Boyacl kta kullan lan, basnl hava yard m yla boya pskrtmeye yarayan ara.
tabanca boyas
* Tabanca ile yaplan boya.
tabanca cils
* Tabanca ile pskrtlerek yaplan cil.
tabancaya davranmak
* ate etmek iin tabancay bulunduu yerden almaya kalkmak.
taban yar k
* Korkak, gven vermeyen kimse.
tabanlar kaldrmak
* koarak kamak.
tabanlar patlamak
* ok yrmekten, ok ayakta durmaktan ar yorulmak.
tabanlar yalamak
* uzak bir yere yayan gitmeye haz rlanmak.
* h zl ca komak, kamak.
tabanl
* Taban olan.
tabanlk
* zerinde raylarn yerletirildii, enine konmu olan aa, beton veya demir para.
* Ayan rahat etmesi iin ayakkab iine yerletirilen, ayak, kee, deri veya kuma paras.
tabansz
* Taban olmayan.
* Korkak, yreksiz.
tabanszlk
* Tabansz olma durumu.
* Korkaklk, yreksizlik.
tabanvay
* "Yayan gitmek" anlamnda kullan lan tabanvayla gitmek deyiminde geer.
tabasbus
* Yaltaklanma, yaltakl k.
tabasbus etmek
* yaltaklanmak.
tabel
* zerinde tan tc, belirtici bir yaz, a klama, iaret veya resim bulunan, tahta, sac vb. den yap lan levha.
* Hastahane, yatl okul, asker birlik gibi toplu yemek verilen yerlerde, gnlk yemek iin karlan erzakn
trn, miktarn gsteren izelge.
* Hastahanelerde her hastann gndelik yemek ve ilcnn yaz ld kt.
tabelc
* Tabel yazan kimse.
tabelcl k
* Tabelc nn ii.
tabetme
* Tabetmek isi.
tabetmek
* Basmak.
tab
* Miza, huy, tabiat, karakter.
tab
* Bas .
tabi
* \343 tabi.
tbi
* Baml .
* Bal .
tbi
* Bas c.
* Yaync, nair, editr.
tbi klmak
* egemenlii alt na almak, boyun edirmek, kendine uydurmak.
tbi olmak
* birinin kontrol altna girmek, bir eye veya bir kimseye bal olmak.
tbi tutmak
* baml klmak.
tabiat
* nsan faaliyetlerinin d nda kendi kendini srekli olarak yeniden yaratan ve deitiren g, canl ve cansz
maddelerden oluan varl n hepsi, doa.
* Tabi zellik.
* Bir kimsenin eilimlerinin, igdlerinin hepsi, huy.
* Gzeli ayrma melekesi, zevk, beeni.
* nsann byk abdest bozma kolayl veya zorluu.
tabiat bilgisi
* Okullarda doa ile ilgili bilgileri iine alan dersin ad.
* Bu dersin konular n ieren kitap.
tabiat bilimleri
* Konusu tabiat, tabiat olaylar ve kanunlar olan fizik, kimya, gk bilimi, biyoloji gibi bilimler.
tabiatyla
* Tabi bir biimde, tabi olarak.
* Kendiliinden.
tabiatl
* Herhangi bir yaradl ta, huyda olan.
tabiats z
* irkin ve kaba eylerden tedirgin olmayan, zevksiz (kimse).
* Huysuz, geimsiz.
tabiats zlk
* Tabiatsz olma durumu.
tabiatst
* Tabiat kanunlarna uymayan, tabiat kanunlar yla aklanamayan, doast.
tabiatstclk
* Tabiat kanunlaryla aklanamayan olaylarn ve gereklerin varl na inanmak gerekti ini ileri sren reti,
srnatralizm.
tabi
* Tabiatta olan, tabiatta bulunan.
* Olaan, al lm , her zamanki gibi olan, beklenildii gibi.
* Saduyuya, mant a, olaan dzene uygun olan.
* Yapmack olmayan.
* Katks z, saf.
* Elbette, tabi olarak, iin gerei olarak.
tabi fetler
* nlenmesi insan eliyle olmayan, tabi glerin yaratt sel, f rtna, deprem, dolu gibi felketler.
tabi hukuk
* nsann doutan sahip olduuna inanlan haklarn ele alan hukuk.
tabileme
* Tabilemek ii.
tabilemek
* Tabi duruma gelmek.
tabilik
* Tabi olma durumu.
tbiiyet
* Bir eye veya bir kimseye bal olma, bamll k, ball k.
* Uyrukluk.
tbiiyetli
* Herhangi bir lkenin uyruu olan, uyruklu.
tbiiyetsiz
* Herhangi bir lkenin uyruu olmayan, uyruksuz.
tbiiyetsizlik
* Tbiiyetsiz olma durumu, uyruksuzluk.
tbilik
* Yaymc lk, bas cl k, editrlk.
tabip
* Hekim, doktor.
tabiplik
* Hekimlik, doktorluk.
tabir
* Deyi, anlat m, ifade.
* Deyim.
* (rya iin) Yorma, yorumlama.
tabir etmek
* yorumlamak.
* sz ile anlatmak.
tabiri caizse
* szn zn sylemek gerekirse.
tabirname
* Ryalarn yorumunu yapan kitap.
tabiye
* Haz rlama, yerletirme.
* Taktik.
tabl
* Davul.
tabla
* Satc vb. nin kulland tahtadan tepsi.
* Soba, mangal gibi eylerin altna konulan metalden veya tahtadan yap lan tepsiye benzer altlk.
* Bir eyin dz ve geni blm.
* Sigara kl silkelenen, sigara sndrlen cam, metal vb.den kap.
* Makaralarn yzlerini oluturan d blmleri.
* Aatan veya aa rnlerinden hazrlanm, byk yzeyli dzgn para.
* Bir tablan n ald miktarda olan.
tablakr
* Bakasnn adna gezerek sat cl k yapan kimse.
* Byk konaklarda mutfaktan yemek tablalar n gtrp getiren grevli.
tablal
* Tablas olan.
* Tepesi geni ve daire biiminde olan.
tabldot
* Lokanta ve otellerde belirli bir para kar lnda verilen birka kap yemek, semesiz yemek.
* Birok kiinin erzak salay p kendilerine yemek piirtmek iin kurduklar ortaklk.
tablet
* Dz ve yass biime konmu yenecek veya yutulacak madde.
* Eski medeniyetlerden kalma, pimi veya gnete kurutulmu kilden yaplm, zerinde ivi yazs ile metin
yazl belge.
tabliye
* Kprlerde ilk yerletirilen ve kpry oluturan blm.
tablo
* Bez, tahta, kt gibi maddeler zerine yap lm yal boya, sulu boya, pastel veya kara kalem resim.
* Birbiriyle olan ilgilerine gre dzenlenerek yazlm eylerin hepsi.
* Yaanan, var olan olay ve olgular n hepsinin genel grn, manzara.
* Bir perdenin dekor deiikliiyle belirlenen alt blm.
tabu
* Kutsal saylan baz insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunul masn, kullanlmas n yasaklayan, aksi
yapld nda zarar dokunaca dnlen din inan.
* Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davran).
* Tekinsiz.
tabulama
* Tabulamak ii veya durumu.
tabulamak
* Tabu kabul edilmek, tabu gibi grnmek, tabu deeri kazanmak, tabu durumuna getirilmek.
tabur
* Drt blkten kurulan, bir binba nn komutasnda bulunan asker birlii.
* Dzgn sralar durumunda art arda dizilmi insan topluluu.
taburcu
* Hastahaneden kmas kararlatr lm (hasta).
taburcu edilmek
* hasta iyileerek hastahaneden kmak.
taburcu etmek
* (doktor) hastay hastahanedeki bak mla iliii kalmad iin hastahaneden karmak.
taburcu olmak
* hastahanedeki bakmla iliii kalmad iin hastahaneden kmak.
tabure
* S rt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle.
tabut
* lnn mezarla gtrlrken iine konulduu sandk.
* ine yumurta konan uzun sandk.
tabutluk
* Cami avlusunda tabutlarn konulduu yer.
* Ancak bir kiinin hareket etmeden ayakta durabilecei zel ikence blmesi.
tabtvan
* G, kuvvet, takat.
tabya
* Ayr olarak yaplm ve silhlarla glendirilmi istihkm.
Tacik
* Tacikistan Cumhuriyeti'nde yaayan halk ve bu halk n soyundan olan kimse.
Tacike
* Tacik dili.
tacil
* Hzlandrma, abuklatrma, tezletirme.
tacil etmek
* h zlandrmak, tezletirmek, abuklat rmak.
tacir
* Ticaretle uraan kimse, tccar.
taciz
* Tedirgin etme, cann skma.
taciz atei
* Hasm tedirgin etmek iin silhla a lan ate.
taciz etmek
* sknt vermek, rahatsz etmek.
tacizlik
* Tedirginlik verme.
tacizlik etmek
* tedirgin etmek, can s kmak.
tacizlik getirmek
* tedirgin olmak.
* usan getirmek.
tacizlik vermek
* tedirgin etmek.
* usandrmak.
ta
* Soyluluk, iktidar, g veya hkmdarl k sembol olarak baa giyilen, deerli talarla ssl bal k.
* Gelinlerin balarna taklan ss.
* Baz tarikatlarda eyhlerin giydikleri bal k.
* Genellikle gz dzeyinden yksek mobilyalar n stlerindeki kabartmal oymal ssl blm.
* iein dtan ikinci halkas nda bulunan yapraklarn hepsi.
ta
* Futbol veya hentbolda, topun, alan n yan izgileri dna kmas, yan.
ta at
* Futbol veya hentbolda taca kan topun, kar tak m oyuncusu tarafndan elle ba zerinden geirilip
arkadan ne doru oyun alanna atlmas .
ta beyit
* Kasidelerde airin adnn getii beyit.
ta giyme treni
* (hkmdar olacak kimse iin) Bana tacn giydirerek hkmdarl n resmen iln amacyla dzenlenen
tren.
ta giymek
* tahta kmak.
* kral veya kralie seilmek.
ta yapra
* Tac oluturan yaprakklardan her biri.
ta yaprakl
* Ta yapraklar herhangi bir durumda olan.
talanma
* Talanmak ii.
talanmak
* Ta giymek.
tal
* Tac olan.
* Tac olan.
tasz
* Tac olmayan.
* Tac olmayan.
tasz kral
* Herhangi bir konuda byk n yapm olan kimse.
taszlar
* ieklerinde ta bulunmayan bitki familyalar ve bitkiler.
tadat
* Sayma, say.
* Saym.
* Sayarak yoklama yapma.
tadat etmek
* saymak.
tadata kmak
* yoklamaya katlmak zere toplanmak.
tad dama nda kalmak
* yenen bir eyin tadn unutamamak.
* hoa giden, zevk al nan bir eyi unutamamak.
tad gitmek (veya kamak)
* tatsz bir duruma gelmek.
* bir ey hoa gidecek ynlerini yitirmek.
tad tuzu kalmamak (veya tad tuzu bozulmak)
* eski zevki kalmamak, yavanlamak.
tad tuzu yok
* zevksiz, yavan.
tad m
* Tadna bakmak iin bir eyden aza al nan miktar.
* Tat alma yetisi.
tad mlk
* Bir eyin tadna bakmaya yeter (miktar).
* ok az.
tad na bakmak
* az na alp tad n denemek, test etmek.
tad na doyum olmamak
* bir eyin tad ok beenilmek.
tad na varmak
* bir eydeki ince gzellii kavramak, duymak.
tad nda b rakmak
* arl a kamamak.
tad ndan yenmemek
* ok tatl, ok hoa gider olmak.
tad n almak
* bir eyin gzelliini bilir olmak, zevkine varmak.
tad n bulmak
* tad yerine gelmek.
tad n karmak
* bir eyin gzelliinden veya salad imknlardan yeterince yararlanmak.
tad n ka rmak
* arl a kamak, hoa gitmeyen bir durum yaratmak.
tadil
* Tadilt.
tadil teklifi
* Deitirge.
tadilt
* Deiiklik.
tadilt etmek (veya yapmak)
* deitirmek.
taflan
* Glgillerden, 2-6 m ykseklikte, k n yapraklar n dkmeyen, iekleri salk m durumunda ve beyaz olan,
ss bitkisi olarak bahelerde yetitirilen kk bir aa, kara yemi aac (Prunus laurocerasus).
tafra
* Kendisini olduundan byk gsterip bbrlenme, yksekten atma.
tafra satmak
* bbrlenmek, byklenmek, byklk taslamak.
tafrac
* Bbrlenen, yksekten atan.
tafsil
* Bir eyi ayrnt lar yla anlatma, aklama.
tafsilt
* Ayrntlar.
tafsilt vermek
* bir kimse, bir ey veya durumun zelliklerini, inceliklerini, ayrntlaryla anlatmak, uzun uzadya anlatmak.
tafsilta girmek
* ayrnt lar zerinde durmak.
tafsiltl
* Ayrntl .
tafta
* Bir tr sert, ipekli kuma.
* Bu kumatan yaplm.
tafzih
* Birinin kt yanlarn ortaya karma, rezil etme.
tagaddi
* Beslenme.
tagallp
* Zorbalk.
tagayyr
* Deime, bakalama.
tagayyr etmek
* deimek.
tai
* (bir eyin iine baka bir madde) Kart rma, kattrma.
tai etmek
* kart rmak.
tayir
* Deitirme, bakalat rma.
* Bozma.
tayir etmek
* deitirmek, bakalatrmak.
* bozmak.
tahaccr
* Talama, ta kesilme.
tahaccr etmek
* talamak.
tahaffuz
* Barnma, korunma.
tahaffuzhane
* Sefer s rasnda, yolcu ve gemi adamlar arasnda bulac hastal k grlen gemilerin karantina srelerini
geirmeleri, gerekli salk nlemlerinin alnmas ve hastalar n iyiletirilmeleri iin byk limanlara yakn kylara
kurulmu sal k kuruluu.
tahakkuk
* Gerekleme.
tahakkuk etmek
* gereklemek.
tahakkm
* Bask, zorbalk, hkmetme.
tahakkm etmek
* bask yapmak, zorbal k etmek, hkmetmek.
tahammuz
* Ekime.
tahamml
* (nesneler iin) Gl, zorlayc d etkenlere kar koyabilme, dayanma.
* (insan iin) Kt, g durumlara kar koyabilme gc, kald rma, katlanma.
tahamml etmek
* dayanmak, katlanmak, kald rmak.
tahammlfersa
* Dayanlmaz.
tahammlsz
* Tahamml olmayan.
tahammlszlk
* Tahammlsz olma durumu.
tahammr
* Mayalanma, fermantasyon.
tahammr etmek
* mayalanmak.
taharet
* Temizlik, temiz olma.
* slm dini inanlarna uygun olarak yaplan temizlik.
* Abdest yaptktan sonra temizlenme.
taharet almak
* temizlenmek.
taharet bezi
* Taharetten sonra kullanlan kk kurulama bezi.
taharet borusu
* Alafranga tuvaletlerde abdest sonras temizlik iin suyun akmasn salayan kvr ml boru.
taharetlenme
* Taharetlenme ii.
taharetlenmek
* Abdest yaptktan sonra temizlenmek.
taharri
* Arama, aratrma.
* Sivil polis.
taharri etmek
* arat rmak.
taharri memuru
* Sivil polis, taharri.
taharr
* Trmalanma, kurcalanma, azd rlma.
taharr etmek
* t rmalanmak, kurcalanmak, azdrlmak.
* irkilmek.
tahassun
* Korunmak iin bir yere ekilme, snma.
tahassr
* Kavumak istenen ey veya kimse iin zlme, zlem.
tahasss
* Duygulanma, duygulan m.
tahat
* Ylma, birikme, y nak.
tahattur
* Hatrlama.
tahattur etmek
* hat rlamak.
tahavvl
* Bir durumdan baka bir duruma geme, deime, deikenlik, dnme, dnm.
tahavvl etmek
* deimek, dnmek.
tahayyl
* Hayalde canlandrma, sembolletirme.
tahayyl etmek
* hayal etmek.
tahdidat
* S nrlamalar, k s ntlar.
tahdit
* S nrlama, evreleme, evresini daraltma.
tahdit etmek
* sn rlamak.
tahfif
* Hafifletme, ykn azaltma.
tahfif etmek
* hafifletmek, ykn azaltmak.
tah l
* Buday, arpa, msr, yulaf, avdar, pirin gibi rnlerin genel ad, hububat.
tah l yemi
* Henz olgunlamam ken kuru ot, silo yemi, k ylm yeil yem olarak kullan lmak zere biilen veya
biilmeden otlat lan tahllar.
tahin
* tlm susam n koyu s v durumu.
tahin helvas
* Tahinin ekerle veya pekmezle kartr lmas yla yaplan bir tr helva.
tahin rengi
* Kirli, koyu sar renk, tahin.
* Bu renkte olan.
tahin
* Tahin rengi olan.
tahinli ekmek
* Mayalanm hamurun 1-2 cm kalnl nda a lp zerine ekerlendirilmi tahinin serilmesiyle elde edilen
malzemenin frnda piirilmesiyle yaplan bir tr ekmek.
tahirbuselik
* Klsik Trk mziinde bir birleik makam.
tahkik
* Soruturma.
tahkik etmek
* soruturmak.
tahkikat
* Soruturmalar.
tahkikat komisyonu
* Soruturma kurulu.
tahkim
* Kuvvetlendirme, salamlatrma.
tahkim etmek
* salamlatrmak, kuvvetlendirmek.
tahkimat
* Bir yeri dman saldrsna kar koyabilecek duruma getirmek iin yaplan trl haberleme, hendek, siper
gibi savunma tesislerine verilen ad.
tahkimli
* Tahkim edilmi olan.
tahkir
* Aa latma, onur krma, onuruna dokunma.
tahkir etmek
* aalatmak, onur krmak.
tahkire uramak
* hakaret grmek.
tahkiye
* Bir olay anlatmadaki dzen, anlat dzeni.
* Hikye etme, anlat.
tahkiye etmek
* hikye etmek.
tahlif
* Ant iirme, yemin ettirme.
tahlil
* eitli ynlerden veya maddelerden oluan bir eyi zmleme.
* zmleme, analiz.
* zmleme.
tahlil etmek
* zmlemek, analiz etmek.
tahlil
* zmlemeli.
tahlis
* Kurtarma.
tahlisiye
* Kurtarma, can kurtarma.
* Kazaya urayan gemilerin yolcular n ve gemi adamlarn kurtarmak ii.
tahliye
* Boaltma.
* (tutuklu iin) Serbest b rakma.
tahliye etmek
* boaltmak.
* (tutuklu iin) serbest brakmak.
tahmil
* Ykleme.
tahmin
* Yaklak olarak deerlendirme, oranlama.
* Akla, sezgiye veya baz verilere dayanarak gelecek bir eyi, olay kestirme.
* nceden kestirilen, dnlen ey.
tahmin etmek
* yakla k olarak deerlendirmek; oranlamak.
* kestirmek.
tahminen
* Yaklak olarak, aa yukar.
tahmin
* Oranlamaya, tahmine gre, kararlama, aa yukar.
tahmis
* Divan edebiyatnda bir gazelin her beytinin ba na msra kat lmas durumu, beleme.
tahmis
* Kahve vb. eyleri kavurma.
* Kavrulmu ve tlm kahve satan yer.
tahmisi
* Kuru kahveci.
tahnit
* ly, bozulmamas iin illama.
tahnit sanat
* i doldurulmu ss hayvan maketi yapma sanat.
tahra
* Bir tr eri budama ba.
tahribat
* Ykp bozma, harap etme.
tahrif
* Bozma, kalem oynatma, dei tirme.
tahrif etmek
* bozmak, deitirmek.
tahrifat
* Bir eyin asl n bozma, dei tirme.
tahrik
* Yola kartma, hareket ettirme, kmldatma.
* Cinsel istei, duygular artrma.
* Bir kimseyi kt bir i yapmas iin ileri srme, kk rtma.
tahrik etmek
* kkrtmak.
* harekete geirmek.
* cinsel istei, duygular art rmak.
tahrikt
* Kk rtmalar, kk rtlar.
tahriki
* Tahrik eden kimse.
tahrikilik
* Tahrikinin ii.
tahril
* izgi.
tahrilli
* izgili.
* Renkli blm izgi izgi olan (gz).
tahrip
* Ykma, krp dkme, harap etme, bozma.
tahrip etmek
* ykmak, k rp dkmek, bozmak.
tahripkr
* Ykc , ykan, zarar veren, tahrip eden.
tahrir
* Yazma, kitabet, kompozisyon.
tahrir heyeti
* Yaz kurulu.
tahrirat
* Resm bir dairece yazlan yazlar ve mektuplar.
tahrirat ktibi
* lede resm yaz i leriyle grevli kimse.
tahriren
* Yaz yla, yaz l olarak.
tahrir
* Yaz l, yaz ile.
tahri
* Trmalanma, trmalama.
* Yakarak kandrma.
tahri etmek
* t rmalamak, yakmak.
tahsil
* (para iin) Alma, toplama.
* renim.
tahsil etmek
* (para iin) toplamak.
* renim yapmak.
tahsil grmek
* yksek renimde bulunmak.
tahsilt
* Kamu alacaklarn n toplanmas veya sresi iinde denmeyenlerin zorla alnmas.
tahsildar
* Bir kimse veya bir kurulu adna para toplamakla grevli kimse, almc.
* Vergi toplayan kimse, vergici.
tahsildarl k
* Tahsildar n grevi.
tahsis
* Bir eyi bir kimseye veya bir yere ayrma.
tahsis etmek
* ayrmak, zglemek.
tahsisat
* Bir kimseye, bir kurulu veya toplulua ayr lm para, denek.
* Bir ii gerekletirmek iin ayrlm para.
tahsisatmesture
* Bkz. rtl denek.
tahsisli
* Bir eye zg k lnm, bir eye ayr lm.
tahsisli yol
* Belediyece grevlendirilmi toplu tama aralar iin kentin ana caddelerinde ayr lm yol eridi.
tahiye
* Haiye yazma, kma yapma.
taht
* Hkmdarlar n oturduu byk, ssl koltuk.
* Hkmdarlk makam, hkmdarlk.
tahta
* Dz, enlice, uzun ve az kaln biilmi aa.
* Bu paralardan olumu yzey.
* Tahtadan yaplm.
* Sebze bahelerinde ayrlan kk yer.
* Kara tahta.
tahta biti
* Tahta kurusu.
tahta kmak
* hkmdar olmak.
tahta gs
* ok kk, kuru ve zay f gs (kadn).
tahta gsl
* ok kk, zayf gslere sahip kadn.
tahta kurdu
* Tahtadan yaplma eyay kemirerek delik deik eden kn kanatl bcek (Anobium punctatum).
tahta pamuk
* Demecilikte kullanlan bir dolgu ve rt malzemesi.
tahta perde
* ki yeri birbirinden ayran tahta duvar.
tahtabo
* Damn, en fazla amar sermeye yarayan ve inko ile deli bulunan dz blm, taraa.
Tahtac
* Anadolu'da yaayan baz Alevlere verilen ad.
tahtac
* Orman iletmelerinin izni dorultusunda aalar i leyen, budayan, dorayan ki i.
tahtac lk
* Tahtac olma durumu.
tahtakurular
* Yar m kanatllardan, pis kokulu, kan emici bcekler topluluu.
tahtakurusu
* Yar m kanatllardan, uzunluu 3-5 mm, vcudu oval ve yass, kanatlar relmi, oturulan, yatlan yerlerde
reyen,kan emerek beslenen,pis kokulu bcek (Cimex lectularius).
tahtalama
* Tahtalamak ii veya durumu.
tahtalamak
* Tahta durumuna gelmek.
tahtal
* Tahtas olan.
* Bkz. tahtal gvercin.
tahtal gvercin
* Yaban gvercini.
tahtal ky
* Mezarlk, sinlik.
tahtal ky boylamak
* lmek.
tahtas eksik
* akl tam olmayan, akn, alk, budala.
tahtaya kaldrmak
* renciyi szl s nav iin sn ftaki tahtann nne armak.
tahtaya kalkmak (veya kald rmak)
* (snav iin) kara tahta nne kmak.
tahtelbahir
* Denizalt.
tahterevalli
* ki ucuna birer kii oturup, karl kl olarak havada ykselip inerek elenmeyi salayan, ortasndan bir yere
dayal tahta kalas.
* Kak, deli.
tahteuur
* uuralt, bilinalt.
tahtrevan
* nsan omzunda veya deve, fil, at vb.ne yklenerek gtrlen, st rtl, tekerleksiz tat.
tahttan indirmek
* hkmdarl na son vermek.
tahvil
* Deitirme, evirme, dndrme, dntrme.
* Devletin veya zel bir kuruluun dn para almak iin kard , yll k faiz getiren yazl senet.
tahvil etmek
* dntrmek.
tahvilt
* Tahviller.
taife
* Bkz. tayfa.
tak
* Tahta vb. bir eye vurulunca veya silh patlaynca kan tok ve sert ses.
tak
* Mill bayramlarda veya nemli bir olay anmak iin dzenlenen enliklerde, geit yap lacak caddelere geici
olarak kurulan, yazlar ve ieklerle sslenen kemer.
tak tak
* Vurma, arpma s rasnda kan (ses), bu sesi kararak.
tak tuk
* Vurma, arpma s rasnda kan (ses), bu sesi kararak.
taka
* Dou Karadeniz blgesine zg yelkenli bir tr ky teknesi.
takac
* Taka ileten kimse.
takac lk
* Takacnn ii.
takaddm
* nce gelme.
* nce davranma.
takaddm etmek
* ncesine gelmek, ncesinde yer almak.
takalls
* Bzme, kas lma.
takalls etmek
* bzmek, kaslmak.
takanak
* Alacak, bor.
* liki.
takarrp
* Yaknlama, yaklama, yanama.
takarrr
* Bir yerde karar klma, yerleme.
* Karar verilme.
takas
* Mal alp karlnda mal vererek deme.
* Kliring.
takas (veya takas tukas) etmek
* say mak, deitirmek.
takat
* Bir eyi yapabilme, baarabilme gc, g, hl, derman.
takat getirmek
* dayanmak, katlanmak.
takat kalmamak (veya kesilmek)
* gc azalmak, bitmek.
takat yetmemek
* gc yeterli olmamak.
takatli
* Gl, dayankl.
takatsiz
* Takati kalmam, yorgun, argn, dermansz, kudretsiz, mecalsiz.
takatsizlik
* Takatsiz olma durumu.
takatsizlik duymak
* gsz ve kuvvetsiz kald n anlamak.
takatuka
* Grlt patrt .
* Bas m evlerinde dizilmi harfleri iyice yerletirmek iin zerlerine vurmaya yarar takoz.
* Uzun ttn ubuklarn kullanld alarda odann ortas na yerletirilen kl ana .
takayyt
* Bal olma, balanma.
* stne dme, zen gsterme.
takaza
* Azarlama, baa kakma, serzeni.
takaza etmek
* azarlamak, serzenite bulunmak, baa kakmak.
takbih
* Knama, ayplama.
takbih etmek
* knamak, ayplamak.
takdim
* Bir eyi kar lks z olarak birine verme, sunma.
* Tantma, tan t rma.
* ne alma, nceye alma.
takdim edilmek (veya olunmak)
* sunulmak.
* tan tlmak, tant rlmak.
takdim etmek
* sunmak.
* tan tmak, tantrmak.
* nceye almak, ne almak, ncelemek.
takdim tehir
* (bir szn iki gesi arasnda) Yer dei imi.
takdimci
* Tantmac.
* Sunucu.
takdimcilik
* Tantmacl k.
* Sunuculuk.
takdir
* Beenme, beenip belirtme, deer verme.
* (bir eyin deerini, nemini, gerekliliini) Anlama.
* Deer bime, reyting.
* Tanr'n n uygun grmesi, Tanr 'n n istei, kader.
* (bu, u, o gibi gsterme sfatlar yla birlikte kalma durumunda kullan ldnda) "O durumda, byle olunca"
anlamlarnda durum veya art anlatr.
takdir etmek (veya eylemek)
* beenmek.
* nemini, gerekliliini, deerini anlamak.
* deer bimek, deerlendirmek.
takdir hakk
* Kanunun belirledii durumlarda (gereine, hakl sebeplere gre) yargca tannan deerlendirme serbestlii.
takdir olunmak
* beenilmek.
* deeri, nemi, gerei anlalmak.
* deeri biilmek.
takdir yetkisi
* Bkz. takdir hakk.
takdiriilh
* Yazg, kader, aln yaz s .
takdirini kazanmak
* bir kimse veya bir topluluk tarafndan beenilmek.
takdirkr
* Takdir eden, beenen, hayran.
takdirname
* Yaplan bir iin beenildiini belirtmek amac yla verilen yazl belge.
takdis
* Kutsal sayma, kutsama.
takdis etmek
* mbarek, kutlu, aziz klmak, kutsamak.
takeometre
* Dzenlenmi arazinin yz lmn bulup plnn yapmaya yarayan alet.
tak
* ounlukla evlenen veya nianlanan birine armaan olarak verilen kpe, bilezik, yzk gibi eylerin tm.
* Kadnlarn ziynet eyas.
* smin baka bir kelime ile ilgi kurmak zere ald ek. Trkede -i, -e, -de, -den, -in ekleri birer tak dr.
taklgan
* nsan, aka yollu zecek veya uratracak davran larda bulunmay huy edinmi olan, muzip.
taklganl k
* Tak lgan olma durumu, muziplik.
takl
* Tak lm, tutturulmu, aslm.
takl p kalmak
* oyalanmak.
* bak larn ay ramamak.
takl
* Tak lma ii veya biimi.
taklma
* Tak lmak ii.
taklmak
* Takmak ii yap lmak.
* Denge bozulacak bir biimde bir yere iliip aksakl k ortaya kmak.
* Bir yere iliip veya dokunup kalmak.
* Kzd rmak, zmek, artmak amacyla aka yollu konumak.
* Olumsuz veya aksayan, eksik bir yann grerek stnde durmak.
takm
* Bir ite veya bir yerde kullanlan eya ve aletlerin tamam , ekipman.
* Meslek, davran, durum vb. ynlerden birbirine uyan kimselerin oluturduu topluluk.
* Grev bakmndan birbirini tamamlayan kimselerin topluluu, ekip, trup.
* Birbirini tamamlayan eylerin tm.
* Sigara azl .
* Bl oluturan birliklerden her biri.
* Bir filmin evriminde grntleri alma, aydnlatma, ses alma gibi belli bal al malar yapmak iin gerekli
en kk teknikiler topluluu.
* Canllarn blmlendirilmesinde familya ile sn f aras nda yer alan, yakn benzerlikler gsteren
organizmalar n oluturduu birlik.
* Bir oyunda sahaya kan belli kurululara bal oyuncular topluluundan her biri.
* Birlikte oynayan, kazanmak iin birlikte alan sporcu topluluu.
* (aalay c ve kmseyici anlamda) Topluluk.
* Benzer, gibi.
takm erki
* Oligari.
takm oyunu
* Oyuncular belli sayda olan takmlarla yaplan spor tr.
* Bir ii paylaarak ve ortaklaa yapmak.
takm takm
* Kk topluluklar durumunda.
takm taklavat
* Hepsi, hep birlikte.
takm tutmak
* spor takmlar ndan birini desteklemek.
takmada
* Birbirine yakn bykl kkl birka adann tm.
takmyldz
* Birbirine gre durumlar her zaman ayn kalan komu y ldzlar topluluu.
taknak
* Bilince taklarak korku ve bunal m yaratan, kiinin abalarna karn kurtulamad dnce.
taknakl
* Tak naklar olan (kimse).
taknakl davran
* Bilince taklan ve btn kurtulma uralarna kar direnen bir dncenin yaratt davran .
taknaksz
* Tak na olmayan (kimse).
taknma
* Tak nmak ii.
taknmak
* Kendine takmak.
* Bir nitelik veya durum almak.
taknt
* Bir durum veya sorunla ilikisi olan baka durum veya sorun.
* Btnlemeye kalnan ders.
* Kk, nemsiz bor.
* Bir kimseyle kurulan iliki.
* Kadn tak lar .
takntl
* Tak nts olan.
taknt sz
* Tak nts olmayan.
takp tak t rmak
* zenerek sslenmek.
takr takr
* Tak rt sesi kararak.
* Sert ve kuru biimde.
* Sert ve kuru.
takr tukur
* Kaba bir tak rt sesi kararak.
takrdama
* Tak rdamak ii.
takrdamak
* Tak rt sesi karmak.
takrdatma
* Tak rdatmak ii.
takrdatmak
* Tak rdamas na yol amak, takrdamasna sebep olmak.
takrt
* Bir eyin kard kuru ve sert ses.
takma
* Tak mak i i.
takmak
* Birbirine taklmak.
* Anlamazla dmek, kavgaya tutumak, a z kavgas yapmak.
taktrma
* Tak trmak ii.
taktrmak
* Kpe, bilezik, yzk gibi ss eyasn oka takmak.
takyye
* Saknma, ekinme.
* Mezhep belirtmemek, gizlemek.
* Olduundan farkl grnme.
takyye yapmak
* saknmak, ekinmek.
* olduundan farkl grnmek.
takibat
* Kovuturma.
takiben
* Ardndan.
* zleyerek, hemen sonra.
takigraf
* Hzler.
takim
* Verimsiz duruma getirme, sonusuz brakma, k s rlatrma.
* Mikrobundan ar tma.
takimetre
* Hareket durumundaki bir cismin h zn lmeye yarayan alet.
takip
* Yetimek, yakalamak veya bulmak amacyla birinin arkasndan gitme, izleme.
* Ardnca gitme veya gelme.
* Kovuturma, kovuturulma.
* zinden gitme, uyma, izleme.
* Geri ekilmekte olan dman yenmek, yok etmek iin yap lan hareket.
takip etmek
* yetimek, yakalamak veya bulmak amacyla birinin arkasndan gitmek, izlemek.
* belli bir yne gitmek.
* uymak, bir eyi izlemek.
* dikkatle dinlemek, anlamak.
* kovuturmak.
* hemen arkasndan gelmek.
takipi
* Takip eden, izleyen kimse, izleyici.
takipilik
* Takipinin ii.
takipsiz
* zerinde durulmayan, takip edilmeyen.
* Takip edilmeksizin, takip edilmeyerek.
takipsizlik
* Takipsiz olma durumu.
takipsizlik karar
* Herhangi bir sutan tr sank durumunda olan bir kimse iin kovuturmadan vazgeme karar.
takkadak
* Birden, an nda, hemen.
takke
* nce kumatan ve ounlukla yarm kre biiminde bal k.
* Yar m kre biimindeki kubbenin st blm.
takke dt, kel grnd
* bir ayb rten ey ortadan kalkt zaman gerein ortaya kt n anlatr.
takkeli
* Takkesi olan.
takkesiz
* Takkesi olmayan.
takla
* Ba ve elleri yere koyduktan sonra ayaklar kald rp vcudu stten artarak ne veya arkaya yaplan dnme
hareketi.
* (otomobil, kamyon vb. iin) Devrilip yuvarlanma.
* (uak vb. iin) Uzunlamasna veya yanlamas na dnme hareketi.
takla atmak (veya klmak)
* takla hareketini yapmak.
* ok sevinmek.
* bir kimseye yaranmak iin onun houna giden davranlarda bulunmak, dalkavukluk etmek.
takla attrmak
* bir eyi diledii gibi beceriyle kullanabilmek.
* birine istedii her eyi yaptrmak.
takla bcei
* Kn kanatllardan, s rtst evrildiinde gsndeki zel bir organ n yardmyla takla atarak dzgn durma
yeteneinde olan ve tel kurdu denilen kurtuklar dolays yla nem tayan bcek (Agriotes lineatus).
takla bcekleri
* Takla bcei trlerini iine alan k n kanatl lar familyas .
taklac
* Takla atan kimse.
taklak
* Bkz. takla.
taklavat
* Bkz. takm taklavat.
taklid
* Taklit yoluyla yaplan.
taklid kelime
* Bkz. yansma.
taklidini yapmak
* bir eyin veya kimsenin konumas n, davrann daha ok komik bir biimde tekrarlamak.
* yknmek.
taklip etmek
* bir eyin biim ve kalb n dei tirmek, evirmek.
taklip,-bi
* Dndrme, evirme.
* Bir eyin biim ve kalb n dei tirme.
taklit
* Belli bir rnee benzemeye veya benzetmeye al ma.
* Birinin davranlar n, konumasn tekrarlayarak elenme.
* Benzetilerek yaplm (ey).
taklit etmek
* bir eyin kalpn, sahtesini, yalancsn yapmak, benzetmek.
* bir kimseye veya bir eye benzemeye al mak.
taklit mobilya
* Antika mobilyann zelliklerini aynen uygulayarak sonradan yap lan mobilya.
takliti
* Bir eyin benzerini yapan kimse.
* Birinin veya bir eyin davran larn, konumalar n tekrarlayarak elendiren kimse, mukallit.
taklitilik,-i
* Takliti olma durumu.
takma
* Takmak ii.
* Gereinin yerine konulan, ereti.
takma ad
* Kendi adndan baka ereti al nan ad, mahls.
takma ayak
* Kesilen bir ayan yerine tak lmak zere plstik ve benzeri bir maddeden zel olarak yaplm ayak.
takma bacak
* Takma ayak.
takma di
* Gerek di yerini tutabilecek biimde yaplm ereti di.
takma isim
* Bkz. takma ad.
takma kirpik
* Kirpik yerine tak lan ve kirpik yerini tutan ereti kirpik.
takma kol
* Kesilen bir kolun yerine tak lan yapma kol.
takma sa
* Deiik renk ve boyda yaplan farkl grntye sahip olmak iin baa taklan sa modeli, peruk.
takmak
* Bir eyi baka bir yere uygun bir biimde tutturmak, ilitirmek, geirmek.
* (tak iin) Vermek, armaan etmek.
* (ad, lkap) Koymak.
* Kuanmak.
* (olumsuz biimde) nemsememek, nemli saymamak, deer vermemek.
* Bor brakmak.
* Biriyle olumsuz olarak uramak.
* (arka, art ve pe gibi kelimeleri tmle alarak) Kendisiyle birlikte gtrmek, yanna almak veya arkasndan
izletmek.
* S nav n baaramamak.
takmamazlk
* Dikkate veya ciddiye almama, umursamama.
takmazlk
* Takmamazl k.
takoz
* Bir eyann altna kprdamadan dik durmas iin yerletirilen aa kama, k sk.
* ivi akmak iin duvarn iine yerletirilen aa paras.
* Kzaktaki geminin, stnde oturduu aalardan her biri.
* Lkerda yap lmak iin kesilmi torik bal paras.
takoz koymak
* aracn hareketini nlemek iin tekerleklerden birinin nne veya arkasna takoz yerletirmek, takoz atmak.
* olacak ii engellemek.
takozlama
* Takozlamak ii.
takozlamak
* Takoz koymak.
takriben
* Aa yukar , yakla k olarak.
takrib
* Yaklak.
takrip
* Yaklatrma.
takrir
* Yerletirme, yerletirilme.
* Anlatma, anlat , ders verme.
* nerge.
* Tapu dairesinde ta nmaz mal n bakasna sattn veya ipotek ettiini syleme.
takrir etmek
* ders anlatmak.
takrir vermek
* satlarda sattn sylemek.
* nerge vermek.
takriz
* vme, v, bir eserin bana konulan yetkili bir kimsenin yazd, vc tantma yazs, beence.
taksa
* Pulu yaptr lmadan veya eksik yap trlarak gnderilen mektup iin, al cn n cezal olarak dedii posta
creti.
taksa pulu
* Taksal mektuplara yap trlan pul.
taksal
* Pulu yaptr lmad veya eksik yap trld iin paras , cezasyla birlikte kendisine gnderilen kimseden
alnan (mektup).
taksi
* Belli bir cret karl yolcu tayan, taksimetresi olan otomobil.
taksi
* Gm.
taksici
* Geimini taksi ileterek srdren kimse.
taksicilik
* Taksicinin ii.
taksim
* Paralara blme, bltrme.
* Blme ve bl.
* Klsik Trk mziinde fasln banda ve ortasnda algc nn irticalen yapt gezinti.
taksim etmek
* blmek, bltrmek, pay etmek.
* ksa bir sre alg almak.
taksimat
* Blntler.
taksimetre
* Taksilerde kullanlan, denecek creti gsteren saya.
taksir
* Ksaltma, k sma.
* Kusurda bulunma.
* Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya dzene, buyruklara ve talimata uymamazlktan doan
kusurlu olma durumu.
taksirat
* Kusurlar, sular.
* Al n yazs.
taksirli
* Kusurlu.
taksirli su
* steyerek veya plnl olarak ilenen bir fiilden fail taraf ndan ilenmemi olmasna ramen kanunun
cezaland rd sonularn ortaya kmas durumundaki su.
taksit
* Bir borcun belli zamanlarda denmesi gerekli olan paralarndan her biri.
taksit demek (veya taksit vermek)
* belli zamanda deme artlarna balanm bir paran n bir blmn vermek.
taksit taksit
* Taksite balanarak, taksitle.
* Az az, blm blm, ksm k sm.
taksite balamak
* bir eyi belli aralklarla, belli miktarlarda deme artlar ile almak veya satmak.
taksitlendirme
* Taksitlere balama.
taksitlendirmek
* Taksitlere balamak.
taksonomi
* Canllarn snflandrlmas, bu snflandrmada kullan lan kurallar btn.
takt
* Yerinde konuma veya davranma.
takt sahibi
* Davran ve szlerinde uygunluk arayan.
taktrma
* Taktrmak ii.
taktrmak
* Takmak iini yaptrmak.
takti etmek
* paralara ayrmak.
takti,-i
* Kesme, paralama.
* Aruz lsnde bir dizeyi lnn paralar na gre ayrma.
taktik
* Trl sava aralarn belli bir sonuca ulamak amacyla etkili biimde birletirerek ve kullanarak kara,
deniz veya hava savan ynetme sanat, tabiye.
* stenen sonuca ulamak amacyla izlenen yol ve kullanlan yntemlerin tm.
taktik vermek
* eitli sorunlarda sonuca ulamak iin yol ve yntem gstermek.
taktiki
* Taktikle uraan kimse.
taktir
* Damtma, imbikten ekme.
taktir etmek
* dam tmak.
takunya
* Nal n.
takunyac
* Nal nc.
takunyac lk
* Takunyacnn ii veya meslei.
takunyal
* Takunyas olan.
* Siyaseti din kurallara gre yapmak isteyen kimse.
takunyasz
* Takunyas olmayan.
takva
* Gnahtan sak nma, zht.
takvim
* Zaman yllara, aylara ve gnlere ayran yntem.
* Bir yl n gnlerini, aylarn , say l gnlerini gsteren izelge veya defter.
* Yaplacak bir iin trl evrelerini zamana bal olarak gsteren program.
takviye
* Salamlatrma, kuvvetlendirme, berkitme, pekitirme.
* Yard mc kuvvet, destek.
takviye etmek
* salamlatrmak, kuvvetlendirmek, desteklemek.
takyit
* Bal klma, kstlama, kay tlama.
takyit etmek
* bal klmak, bir davran k s tlamak, birtak m artlara balamak, kay tlamak.
tal
* Kk, sap ve yaprak eklinde farkl lamam bir bitkinin yaama ve byme organ .
talk
* Evliliin sona ermesi, erkein kars n boamas.
talkat
* Dzgn sz syleme kolayl.
talk selse
* Mecelleye gre, kocann ayr ayr kez veya bir arada kez karsn boad n bildirmesiyle gerekleen
boanma.
talan
* Yama, apul.
talan etmek
* yamalamak.
talanc
* Talan eden kimse.
talancl k
* Talanc nn yapt i .
talanlama
* Talanlamak ii, yamalama.
talanlamak
* Yamalamak.
tala
* Testere ile biilen veya rende, matkap, trp gibi aralarla ilenen bir eyden dklen krntlar.
tala brei
* ine piirilmi kuba et ve sebze konularak haz rlanan bir tr brek.
tala kebab
* Bkz. tala brei.
talalama
* Talalamak ii.
talalamak
* Tala dkmek.
talalanma
* Talalanmak ii.
talalanmak
* Tala dklmek.
talaz
* Dalga, kasrga.
* pekli kumalarn rselenmesiyle yzndeki tellerde oluan kabarkl k.
talazlanma
* Talazlanmak ii.
talazlanmak
* Dalgalanmak.
* pekli kuma vb.nin bzlerek iplikleri kp kabarmak.
talazlk
* Dalga serpintilerini nlemek iin kay klarn kpetesine batan k a doru yerletirilen tahta.
talebe
* renci.
talebelik
* rencilik.
talep
* Bir kimseden bir eyi yapmasn veya yapmamasn isteme, dileme, istem.
* stek.
talep etmek
* istemek, istekte bulunmak.
talepname
* stek bildiren belge.
tali
* kinci derecede olan, ikincil.
talih
* Rastlantlar dzenledi ine ve insanlara iyi veya kt durumlar haz rlad na inanlan tabiatst g, kut,
ans, baht, felek.
talih kuu
* yi talih.
talihi yaver gitmek
* talihi iyi olmak, ii yolunda gitmek.
talihin kucana atlmak
* kendi kaderine boyun emek.
talihine ksmek
* kt bir durum veya olayla karlald nda yalnzca talihi sulamak.
talihli
* Talihi iyi olan, baht ak olan, bahtl, ansl.
talihsiz
* Talihi ters olan, talihi kt olan, anssz, bahtsz.
talihsizlik
* Talihsiz olma durumu, talihi olmama durumu, ansszl k, bahtszlk.
talik
* Asma, yukar kald rma.
* (bir iin yaplmasn herhangi bir arta) Bal tutma.
* (belli bir zamana) Brakma, erteleme.
* Arap alfabesinde gelitirilen, yatk olarak yazlan yaz trlerinden biri.
* Bu tr yaz ile yazlm.
talik etmek
* asmak.
* (bir iin yaplmasn) sonraya brakmak, ertelemek.
talika
* Drt tekerlekli, st kapal, yayl bir tr at arabas.
talil
* Sebep gsterme.
* Tmden gelim.
talim
* retim.
* Yetitirme.
* Al t rma.
* Uygulamal olarak yaplan askerlik renimi, eitimi.
talim etmek
* retmek, bilgi kazandrmak.
talim etmek
* az para karl nda almak.
* hep ayn eyi yemek zorunda olmak.
talimar
* Ba bodoslamas ndan omurgaya kadar uzanan, cvadra donan m na desteklik etmek amacyla konulan
ekleme.
talimat
* Bir i yerinde, st makamdan asta verilen, al ma sras nda uyulmas gerekli noktalar bildiren resm yaz ,
ynerge, direktif.
* Grevin gerektirdii trl hizmetlerin baar yla yrtlmesi iin kumandanlk, bakanl k veya daire
bakanlarnca verilen, o hizmetle ilgili sorumluluk, dzen ve ilkeleri iine alan buyruklara verilen ad.
talimat vermek
* st dzeyde bulunan biri, yapt raca ile ilgili olarak grn belirtmek, yol gstermek.
talimatname
* Ynetmelik.
talimgh
* Uygulamal olarak subay aday yetitirilen kurulu.
talimhane
* Talim yaplan yer, alan.
talimli
* Talim grm, eitilmi.
* Al k, eli yatkn.
talimname
* Savata uygulanan trl manevralar, ara ve gerelerin nasl kullanlaca n, her snf n grev ve davran n
belirten kurallarn topland kitap.
talip
* steyen, istekli.
* Genellikle evlenmek isteyen ve bu isteini evlenecei kimseye bildiren erkek.
talip kmak (veya talibi kmak)
* (kz iin) evlenme teklifi almak.
* bir eye istekli olmak, istemek.
talip olmak
* istemek.
* evlenmek iin isteini belirtmek.
talipli
* Talip olan, talibi bulunan, talip.
talk
* Genellikle a k yeil, toz durumundayken yal bir grnmde, zgl arl 2,7, sertlii 1 olan, hidratl
doal magnezyum.
talk pudras
* Niasta, bizmut, karbonat vb. ile kartrlarak yaplan, zellikle st ocuklar nn piik gibi deri hastalklar
iin kullanlan pudra.
talk ist
* Talktan olumu billr ist.
talk ovcu
* ene yar trc .
talk m
* Ana sapn bir iekle sonuland , bymeyi yan saplarn srdrd bir tr iek durumu.
talk n
* Telkin.
talkov
* Bkz. ene yartrma, sz gsterisi.
tallahi
* nand rmaya g katmak iin sylenen vallahi ve billhi gibi bir ant sz.
tall bitkiler
* Kk, gvde, yaprak gibi ana organlardan yoksun bulunan ve ou asalak veya rkl yaayan ilkel
bitkiler topluluu.
taltif
* yilik ederek gnl alma.
* Nian, madalya, aylk art rma gibi eylerle dllendirme.
taltif etmek
* gnl okamak.
* nian, madalya vb. vermek; dllendirmek.
talveg
* Bir akarsu yatann en derin yerlerini birletiren izgiye verilen ad.
talyum
* Atom numaras 81, atom arl 204,39 olan, fizik zellikleri bakmndan kuruna ok yaklaan, younluu
11,85, erime derecesi 303 C olan, tuzlar ve birleikleri zehirli bir element. Ksaltmas Tl.
tam
* Eksiksiz, kesintisiz.
* Btn, tm.
* Gerek, ehliyetli, yetkin, kusursuz.
* (zaman ve yer iin) Anlam kesinletirir.
* Uygun olarak, tpk, ayn.
* S rasnda, annda.
* Amerikan dolar.
tam a
* A nn bir kenarn, tepesi evresinde dndrerek elde edilen a.
tam adam na atmak
* olumsuz bir davran ve tutum iinde bulunan kimseyle kar kar ya gelmek.
tam adam n bulmak (veya tam adam na dmek)
* en uygun kiiyi semek.
* (alay) en uygunsuz kiiyi semek.
tam alg
* Bir tasarn veya alg ieriinin bilinli olarak kavranmas.
tam asalak
* Topraa ve zmlemeye bal btn besinlerini konakdan salayan bitki asala.
tam bak m
* Salk ynnden yaplan genel yoklama, ekap.
tam bak m merkezi
* Tam bakmn yapld yer.
tam bak m yaptrmak
* salk ynnden genel bir yoklama yapt rmak, ekap yaptrmak.
tam bilet
* ndirimli olmayan bilet.
tam blen
* Bir nicelikte bir tam say kadar bulunan baka bir nicelik.
tam gaz
* Hzla, hzl olarak.
tam gelmek
* uygun gelmek, uymak.
tam gn
* Yasalara gre kabul edilmi olan i gn, fultaym.
tam kafiye
* Kafiyeli kelimelerin son harfleri arasnda bir sesli bir sessiz harf benzemesinden oluan kafiye.
tam maala tekat (veya emekli)
* (aka) ii az, denei ok olan bir ie yerleenler iin sylenir.
tam mesai
* Tam gn al ma.
tam otomatik
* Btnyle otomatik olan ara veya alet.
tam pansiyon
* Konaklama tesislerinde oda, kahvalt, le ve akam yemekleri gibi hizmetlerin tamamnn verildii sistem,
n yemek veren otel, pansiyon.
tam say
* Bir btn oluturan tekler iin kararlam bulunan say.
* Kesirsiz say.
tam siper
* Hibir yeri grnmeyecek biimde sipere yatmak.
tam tamna
* Btnyle, olduu gibi, tamam tamam na.
tam tarife
* ndirimsiz.
tam stne basmak
* istenilen eyi bulmak.
tam yol
* ok abuk, yksek h zda, sr'atli.
tamah
* A gzllk, h rs.
tamah etmek
* a gzl davranmak.
* ok beenip istemek.
tamahkr
* A gzl, camgz.
tamahkrl k
* A gzllk.
tamam
* Btn, tm.
* Eksiksiz.
* Yanl ve yalan olmayan, doru.
* Tamamlanm , bitmi.
* Evet, peki, olur!.
* Ta tlar n yola koyulabileceini anlatr.
* Beenilmeyen bir i veya neri kar s nda sylenir.
tamam bulmak
* bitmek, sona ermek.
tamam gelmek
* bir eye uygun dmek.
tamam m?
* "oldu mu, anlatk m?" anlamnda soru.
tamam olmak
* sona ermek, tamamlanmak.
tamamen
* Btn olarak, bsbtn.
tamam tamamna
* Btnyle, tastamam.
tamamyla
* Tam olarak, bsbtn, klliyen.
tamamiyet
* Btnlk.
tamamlama
* Tamamlamak i i, itmam.
tamamlamak
* Eksiksiz, tamam duruma getirmek, btnlemek.
* Bitirmek.
tamamlan
* Tamamlanmak ii veya biimi.
tamamlanma
* Tamamlanmak ii.
tamamlanmak
* Eksiksiz duruma getirilmek, tamam olmak, btnlenmek.
* Bitirilmek.
tamamlatma
* Tamamlatmak ii.
tamamlatmak
* Eksiini yerine koydurmak, btnletmek.
tamamlay c
* Tamam durumuna getiren, tamamlayan.
tamamlay
* Tamamlamak ii veya biimi.
tamanit
* Doal kalsiyum ve demir fosfat.
tambur
* Klsik Trk mziinin balca alglarndan biri olan, yay veya mzrapla al nan, uzun sapl , telli tahta alg .
tambura
* Trk halk mziinde kullanlan, cura, bulgari, r, balama gibi telli ve algla alnan alglarn genel
ad .
tamburac
* Tambura alan veya yapan kimse.
tambur
* Tambur alan kimse.
tamer
* Eksiklii olmayan er, tam tehizatl asker.
tam tam na
* Bkz. tam tamna.
tamik
* Derinletirme.
tamim
* Genelge, sirkler.
* Genelleme.
* Genelletirme.
tamim etmek
* genellemek.
tamir
* Onarma, onarm.
* Yaplan bir yanl , kusuru dzeltmeye alma.
tamir etmek
* onarmak.
* yaplan bir yanl dzeltmeye al mak.
tamir grmek
* onarlmak, dzeltilmek, yenilenmek.
tamir takm
* Onarm ilerinde kullan lan ara ve gerelerin hepsi veya bunlar iinde bulunduran anta.
* Motorlu aralarda karbratrn yenilenmesinde kullan lan paralar.
tamirat
* Onarm.
tamirci
* Bir eyi onaran kimse.
* Onarm yaplan yer.
tamircilik
* Tamircinin ii.
tamire vermek
* onarlmak iin bir eyi onaracak kimse veya yere vermek.
tamirhane
* Genellikle teknik aralarn onar ld yer.
tamlama
* Bir adn anlam ynnden tam belirtilmesi iin, bir baka addan, zamirden veya sfattan yardm grmesi,
terkip: Evin kap s . Bizim evimiz. Karl dalar gibi.
tamlanan
* Tamlamada anlam belirtilen, aklanan ad, belirtilen, mevsuf: Evin n. retmenin khyas. Elma aac
gibi.
tamlayan
* Tamlamalarda temel olan bir adn anlamn a klayan ad, zamir veya sfat, belirten: Evin kaps.
retmenin kitab. Su yolu gibi.
tamlayan durumu
* Ad grevindeki kelimenin ta d kavramn baka bir kavrama balanmas durumu, -in hli, genitif.
Trkede bu durum -in (-nin) taks ile kurulur: Evin, arabann, okulun gibi.
taml k
* Eksik olmama durumu, olgunluk.
tampon
* Bir delii kapamaya yarayan, herhangi bir maddeden yap lm byk tka.
* Bir darbenin iddetini azaltmaya yarayan, ii yumuak maddeyle dolu ey.
* arp malarn etkisini azaltmak iin vagonlarn, otomobillerin n ve arka yerlerinde bulunan yayl metal
donanm.
* Kan silmek veya durdurmak iin kullanlan gaz bezi yuma veya sterilize edilmi pamuklu zel para.
* Bir darbenin, atman n iddetini azaltan etken.
tampon blge
* ki devlet aras nda, hudut boyunca, askerden ar ndr lm toprak paras.
tampon devlet
* Coraf konumu bak m ndan, gl ve birbirine dman iki devlet aras nda bulunan devlet.
tamponlama
* Tamponlamak ii.
tamponlamak
* Tampon koymak, yerletirmek.
tamtakr
* inde bulunmas gereken eylerden hibiri bulunmayan.
tamtakr kuru (veya k rmz) bakr
* bo, bombo.
tamtakr olmak
* iinde gerekli hibir ey kalmamak.
tamtam
* Orkestrada yer alan bir tr in gongu.
* (Afrika yerlileri aras nda) Davul.
* Bu davulla yaplan baz olaylar haber vermeye veya aklamaya yarayan ses.
tamu
* Cehennem.
tamzara
* Dou Anadolu'da, toplu olarak oynanan bir halk oyunu.
tan
* Gne domadan nceki alaca karanlk.
-tan / -ten
* Bkz. -dan / -den.
tan aarmak (veya atmak)
* gn domaya balamak, afak skmek.
tan skmek
* tan aarmak.
tan tun
* ldrlmek veya ba belya uramak anlamna gelen tan tuna gitmek deyiminde geer.
tan yeli
* Sabaha doru kan hafif rzgr.
tan yeri
* Gnein domak zere olduu srada, ufukta hafife ayd nlanan yer.
tan yeri aarmak
* sabah olmaya balamak, ufku belli belirsiz bir ayd nlk kaplamak.
tanassur
* Bkz. Hristiyanlama.
tandem
* ki kiilik bisiklet.
tand r
* Yere ukur kazlarak yap lan bir tr fr n.
* Baz yerlerde, kn ayaklar stmak iin, alak bir masan n alt na mangal konulup stne yorgan rtlerek
yaplan dzen.
tand r alevi
* Tandrda mee odununun kard yakc ve etkili alev.
tand r atei
* Tandrda mee odunundan yaklmas ile oluan dayankl ve etkili ate.
tand r brei
* Tandrda piirilen brek.
tand r rei
* Tandrda piirilen rek.
tand r ekmei
* Tandrda piirilen ekmek.
tand r kebab
* Kuba et ve soanla yap lan, tandrda piirilen et yemei.
tand rname
* Tandr banda oturulurken sylenen veya okunan masal.
* Bilgisiz kimselerin inand sama fikirler ve bu fikirlerin yazld sanlan kitap.
tane
* Herhangi bir sayda olan (ey), adet.
* Baz bitkilerin tohumu.
* ekirdekli kk meyve.
tane balamak
* (meyve veya herhangi bir bitki iin) tohumlar tane durumuna gelmek.
tane tane
* Teker teker.
tane tane sylemek (veya konumak)
* acele etmeden, seslerin hakk n vererek, herkesin anlayabilecei gibi konumak.
tanecik
* Kk tane.
* Say gsteren bir szle birlikte bir eyin azl belirtilmek iin kullanl r.
* ok kk boyutlu madde, cisim.
tanecikli
* Kck tanelerden olumu.
* Yzeyi taneciklerle kapl gibi grnen.
taneciksiz
* Tanecii olmayan.
tanecil
* Tahlla beslenen.
taneleme
* Tanelemek ii.
tanelemek
* Tanelerini ayrmak.
tanelenme
* Tanelenmek ii.
tanelenmek
* Tanelere ayrlmak; taneler olumak.
taneli
* Tanelerden olumu.
* Herhangi bir biimde tanesi olan, ufak taneli.
tanen
* Birok bitkisel maddede bulunan, deri tabaklamada, hekimlikte kullan lan, tad buruk bir madde.
tangr tang r
* Bo nesnelere vurulduunda kan kaba ve nlay c sesleri anlatr.
tangr tungur
* Genellikle bo nesnelerin yuvarlanrken kard kaba ve nlayc sesi anlatr.
tangrdama
* Tangrdamak ii.
tangrdamak
* (maden eyler iin) Kuru ve grltl ses karmak.
tangrdatma
* Tangrdatmak ii.
tangrdatmak
* (maden eyler iin) Kuru ve grltl ses kartmak.
tangrt
* Maden eylerin kard kuru ve grltl ses.
tangrt l
* Tangrts olan, grltl.
tango
* zel ritmli a r bir dans.
* Bu dansn mzii.
* Son modaya a r uyarak giyinmi, zppece k (kad n).
tan
* Bir hastal tan ma ii, tehis.
tan dk
* Tanl p konuulan kimse, bildik.
* Daha nceden bilinen, grlen, aina.
tan dk kmak
* nceden birbirlerini tan m olmak, tan olmak.
* bir eyi daha nceden renmi, duymu olmak.
tan k
* Grdn ve bildiini anlatan, bilgi veren kimse, ahit.
* Durumada bilgisine, grgsne bavurulan kimse, ahit.
tan k olmak
* bir olay grmek ve duymak, ahit olmak.
tan k tepe
* Yatay veya bir yana eimli katmanlardan oluan bir yaylada, akarsu a ndrmasndan az ok kurtulabilen ve
anmadan nceki yzeyin bir paras olan tepecik.
tan klama
* Tanklamak ii.
tan klamak
* (bir iddiay ) Tan kla desteklemek, tank gstermek.
tan klk
* Tank olma durumu veya tann yapt i , ahitlik.
tan klk etmek
* mahkemede, tank olunan bir durumu sylemek, ahitlik etmek.
tan lama
* Tanlamak ii, tehis.
tan lamak
* Tehis etmek.
tan lmak
* Tannmak, bilinmek.
tan m
* Bir varla, bir eye zg niteliklerin belirtilmesi, bir kelimeyi belirleyen, aklayan anlam, tarif.
tan ma
* Tanmak ii.
tan mak
* Daha nce grlen, bilinen bir kimse veya eyle kar lald nda, bunun kim veya ne olduunu
hat rlatmak.
* Daha nce grm olmak, ilikisi bulunmak, bilmek.
* Bir kimse veya eyle ilgili, doru ve tam bilgisi bulunmak.
* Bilip ay rmak, semek, ayrt etmek.
* (hukuk ynden) Varln kabul etmek.
* Boyun emek, yarg s na uymak, saymak.
* Sorumlu bilmek.
* Bir eyin yaplmas, bitirilmesi iin belli bir sre vermek.
tan mamazlk
* Tanmazl k.
tan mazlk
* Tanmama durumu.
tan mazlktan gelmek
* bir kimseyi tand hlde tan m yormu gibi davranmak.
tan mlama
* Tanmlamak ii, tarif etme.
tan mlamak
* Bir kavram btn geleri ile eksiksiz anlatmak, zel ve deimez niteliklerini sayarak bir eyi tantmak,
tarif etmek.
tan mlanma
* Tanmlanmak ii.
tan mlanmak
* Tanm yaplmak, tarif edilmek.
tan mlay
* Tanmlamak ii veya biimi.
tan mlk
* \343 harfitarif.
tan n
* Tannmak ii veya biimi.
tan nma
* Tannmak ii.
tan nmak
* Kim olduu bilinmek.
* Herhangi bir zellii ile bilinmek.
* (hukuk ynden) Varl kabul edilmek.
tan nm
* Herhangi bir zellii ile n kazanm olan.
* nl.
tan s zlk
* Tannan, bilinen varl klar, grme, iitme gibi duyu organlar yoluyla ay rt edememe durumu, agnozi.
tan
* Tandk (kimse veya yer), bildik.
tan kmak
* daha nceden tan m olmak.
tan k
* Birbirini tanyanlardan her biri.
tan kl k
* Birbiriyle tan m bulunma, birbirini tanm olma durumu.
tan
* Tanmak ii veya biimi.
tan ma
* Tanmak ii.
tan mak
* Birbirini tanr duruma gelmek.
tan trma
* Tantrmak ii, takdim, prezantasyon.
tan trmak
* Birbirini tan mayanlar n tan masn salamak, tantmak, takdim etmek.
tan t
* Tantlamaya yarayan belge veya herhangi bir ey, beyyine, hccet.
* ne srlen bir eyin doruluunu gstermede izlenen dnce sreci.
tan t c
* Tantma iini yapan, tantan.
* Piyasaya yeni karlm il, kitap gibi eyleri tantan kimse, propagandist.
tan t l
* Tantlmak ii veya biimi.
tan t lma
* Tantlmak ii.
tan t lmak
* Tantmak iine konu olmak, takdim edilmek.
tan t m
* Tantma.
tan t
* Tantmak ii veya biimi.
tan tlama
* Tantlamak ii, ispatlama.
* ne srlen bir iddiann doruluunu mant ksal yntemle gsterme.
tan tlamak
* Bir iddian n gerekliini inkr edilmeyecek bir kesinlikle gstermek, ispatlamak.
* Muhakeme etme yoluyla veya tank gstererek bir eyin doruluunu ortaya koymak.
tan tlan
* Tantlanmak ii veya biimi.
tan tlanma
* Tantlanmak ii.
tan tlanmak
* Tantlamak ii yap lmak veya tantlamak iine konu olmak, ispatlanmak.
tan tlay
* Tantlamak ii veya biimi.
tan tl
* Tantlanm, tanta dayanan.
tan tma
* Tantmak ii, takdim.
tan tma filmi
* Bir sinemada bir sonraki program , filmi tantmak iin o programdaki filmden nce gsterilen rnek
paralar, fragman.
tan tma kart
* Kimlik belgesi.
tan tma yaz s
* Kitap, dergi, film vb. eserlerin zelliklerini genel izgileriyle anlatan yaz .
* Bir filmde emei geen yapmc , ynetmen, oyuncu vb. nin adlarn, filmin yapm yla ilgili bilgileri iine
alan, filmin banda (bazen de sonunda) bulunan liste.
tan tmac
* Tantma iiyle grevli kimse, takdimci.
tan tmac lk
* Tantmacn n ii, takdimcilik.
tan tmak
* Bir kimsenin veya bir eyin tannmasn salamak.
* Bir kiinin kim olduunu bakasna bildirmek, tant rmak, takdim etmek, prezante etmek.
tan tmalk
* Bir eyden nas l yararlanlacayla ilgili bilgileri vermek iin yazlm tantma yazs, tarife, prospekts.
tan tsz
* Tantlanmam, tanta dayanmayan.
tan y
* Tanmak ii veya biimi.
tanin
* Tnlama.
taninli
* Ahenkli, ritmik.
tanjant
* Baka bir izgiye, eriye veya yzeye dokunan, fakat onu kesmeyen izgi, eri veya yzey.
* Bir eye yalnz bir noktada deen.
tank
* Zrhl ve silhl, tekerlekleri paletli, motorlu sava tat.
* Metal sarn.
tank
* Tank kullanan veya tankla birlikte savaan (asker).
tanker
* Petrol, benzin gibi akaryakt rnleriyle, sanayi ile ilgili ya, arap vb. sv maddeleri tayan gemi veya
kamyon.
tankerci
* Tanker iiyle uraan kimse.
tankercilik
* Tankercinin ii veya meslei.
tanksavar
* Tanklar hedef olarak seen ve onlar etkisiz hle getirmek iin kullanlan silh.
tanlama
* Tanlamak ii.
tanlamak
* amak, a rmak.
tannan
* Tnlayan, nlayan.
Tanr
* Allah.
tanr
* ok tanr cl kta var olduuna inan lan insanst varlklardan her biri, ilh.
Tanr akna
* Allah akna.
tanr bilimci
* lhiyatla uraan kimse, ilhiyat , teolog.
tanr bilimi
* lhiyat, teoloji.
Tanr kayras
* Tanrn n dnya ilerinde beliren iyilik ve bilgelii.
Tanr korusun
* Allah korusun.
Tanr misafiri
* arlmadan gece yat s na gelen konuk.
Tanr vergisi
* Sonradan elde edilmeyip yaradl tan var olan nitelik, yetenek veya zellik, Allah vergisi.
Tanr yaratt dememek
* kyas ya dvmek, vurmak.
tanrcl k
* Evreni yaratan ve yneten, vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir tanrnn varl na inanma, teizm.
tanra
* ok tanr cl kta kadn tanr, ilhe.
tanrlama
* Tanrlamak i i.
tanrlamak
* Tanr durumuna gelmek.
tanrlatrma
* Tanrlat rmak ii.
tanrlatrmak
* (birini veya bir eyi) Tanr diye tan mak, Tanr yerine koymak.
* Ar derecede vmek.
tanrl k
* Tanrya zg olan varlk, nitelik, ulhiyet.
Tanr'nn gn
* Allah'n gn, her gn.
tanrsal
* Tanr ile ilgili olan, tanrya zg olan, lhut.
tanrsallk
* Tanrsal olma durumu, ulhiyet.
tanrsz
* Tanrs olmayan, tanr tan mayan, mlhit.
tanrszl k
* Tanrsz olma durumu.
tanrtanmaz
* Tanrn n varl n inkr eden, ateist.
tanrtanmazl k
* Tanrn n varl n inkr eden reti, ateizm.
Tanr'ya kr
* hamdolsun.
tansk
* nsan akl nn alamayaca, artc, olaanst olay, mucize.
tansiyometre
* Gerilimler.
tansiyon
* Kann damarlara ieriden yapt basn, kan bas nc.
* Gerilim.
tansiyon drc
* Atardamar basnc n dren (il).
tansiyon lmek
* bir kimsenin zel bir aletle tansiyonunu tespit etmek.
tantal
* Atom numaras 73, atom arl 180,88, younluu 16,6 olan, 3000 C ye doru eriyen ve siyah bir toz
durumunda elde edilen bir element. Ksaltmas Ta.
tantana
* Grkem, aaa.
tantanac
* Tantana yapan kimse.
tantanal
* Grkemli, gsterili, aaal.
tantanasz
* Tantanas olmayan.
tantuni
* Kuba ndan daha kk et paralarn n soan, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac zerinde
piirilmesi sonunda hazrlanan kebap tr.
Tanzanyal
* Tanzanya halkndan olan (kimse).
tanzifat
* (belediyece yaptrlan) Temizlik ileri.
tanzifat amelesi
* Temizlik isisi.
tanzifat arabas
* Temizlik arabas.
tanzifat vergisi
* Temizlik vergisi.
tanzim
* S raya koyma, sralama.
* Dzeltme, dzenleme, dzen verme, yoluna koyma.
tanzim etmek
* sralamak.
* dzenlemek, dzeltmek, dzen vermek.
tanzim sat
* Satc fiyatlarnn ykselmesini nlemek, baz mallarn tketiciye ulamasn salamak iin belediye veya
baka kamu kurulularnca yaplan sat.
Tanzimat
* Sultan Abdlmecit zamannda, 1839'da Glhane Hatt hmayunu ad yla anlan bir fermanla iln edilen,
ynetimi iyiletirme tasar s ve bu iyiletirmenin yap ld dnem.
* (kk t ile) dar ilerin dzeltilmesi iin al nan nlemlerin ve yaplan uygulamalarn tamam.
Tanzimat
* Tanzimat hareketinde grev alm olan kimse.
* Tanzimat yanls kimse.
tanzir
* Benzetme.
* Divan edebiyatnda bir iiri rnek olarak ona benzer bir rnek kaleme alma.
taoizm
* Falclk.
tapa
* i e gibi dar delikleri t kamaya yarayan mantar, cam, tahta veya plstikten tka, t pa.
* Top mermisinin ucuna taklan ve mermi atldktan sonra patlamasn salayan ayarl balk.
tapalama
* Tapalamak ii, tpalama.
tapalamak
* i e vb. nin azna tapa koymak, tpalamak.
tapalanma
* Tapalanmak ii.
tapalanmak
* Tapa ile t kanmak, tpalanmak.
tapal
* Tapa konmu olan, tpal.
tapan
* Tarlaya atlan tohumu rtmek iin gezdirilen, aatan geni ara, srg.
tapan ekmek
* tapanlamak.
tapanlama
* Tapanlamak ii veya durumu.
tapanlamak
* Tarlaya atlan tohumu rtmek iin srg ekmek.
tapasz
* Tapa konmam olan, t pas z.
tap
* Mabut.
tap klama
* Tapklamak ii veya durumu.
tap klamak
* Birini beenerek arkasn okamak, taplamak.
* Tplamak.
tap nak
* inde tanrya kulluk edilen, tapnlan yap, mabet, ibadethane.
tap ncak
* Bkz. Feti.
tap ncakl k
* Bkz. Fetiizm.
tap n
* Tapnmak ii veya biimi.
tap nma
* Tapnmak ii.
tap nmak
* Tanrya veya ilh olarak tannan varl a kar inan ve bal l k anlatmak iin belirli kurallara bal din
hareketlerde bulunmak.
* Tanrya kar kulluk grevini yerine getirmek, ibadet etmek.
* Byk bir sevgiyle balanmak, akla sevmek.
tap rdama
* Taprdamak ii veya durumu.
tap rdamak
* Taprt sesi karmak.
tap rt
* Yrrken kan ayak sesini andrr ses.
tap
* Tapmak ii veya biimi.
tap lama
* Taplamak ii.
tap lamak
* Tapklamak.
* Hamurun zerini dzeltmek iin hafif hafif vurarak elle svamak.
tap lanma
* Taplanmak ii.
tap lanmak
* Taplamak ii yaplmak.
tapi
* Pokerde k tlar da t lmadan nce oyunculardan birinin yere srdkten sonra nnde fii veya paras
kalmadn belirtmek iin syledii sz.
tapi kalmak (oyunlarda)
* kumar oyunlarnda fisiz ve parasz kalmak.
tapir
* Tapirgillerden, bir tr Asya ve Afrika'nn tropikal blgelerinde yaayan, 2 m uzunluunda, ksa hortumlu
bir hayvan tr (Tapirus).
tapirgiller
* Tek parmakllardan tapir trlerini iine alan bir familya.
tapma
* Tapmak ii.
tapmak
* Tanr diye tanmak, kulluk etmek.
* Tutku ile sevmek, balanmak.
tapon
* Nitelii dk, eski, elde kalm.
* Aa (kimse).
taponcu
* Tapon mal al p, satan kimse.
taptaze
* ok taze.
* Bozulmadan, deerinden bir ey yitirmeyerek.
taptrma
* Taptrmak ii veya durumu.
taptrmak
* Tapmasn salamak.
tapu
* Bir ta nmazn stndeki mlkiyet hakkn gsteren belge.
* Tapu ilerinin yrtld kurulu, tapu dairesi.
tapu kt
* Bir ta nmazn stndeki hak ve ykmllklerin yazld, tapu sicil muhafznca tutulan resm ktk.
tapu memuru
* Tapu kt tutmakla grevli memur.
tapu sicili
* Bkz. Tapu kt.
tapucu
* Tapu ileriyle uraan, tapu memuru.
tapulama
* Tapulamak ii.
tapulamak
* Ta nmazlar ve bunlarla ilgili ipotek, ufa, irtifak gibi baz haklar tapu ktne geirmek.
tapulu
* Tapusu olan.
* Emri altnda, mlkiyetinde.
tapusuz
* Tapusu olmayan.
tapyoka
* Manyok kknden karlan niasta.
tar
* Dou Anadolu ile Azerbaycan'da al nan bir alg tr.
taraba
* Tahta perde.
taraa
* Bir yapn n damnda evresi, st a k yer, tahtabo, teras.
* Toprak veya baka malzemeyle elde edilen, bir duvarla desteklenen yksek dzlk.
* Seki.
taraf
* n, arka, sa, sol, st, alt vb. yanlarn her biri.
* Yn, yan, dorultu.
* Yre, yer.
* stekleri, dnceleri kar t olan iki kiiden veya iki topluluktan her biri.
* Bir kiinin soyundan gelenlerin hepsi.
* Bir eyin belli blm, ksm.
taraf gzetmek
* birinden yana olmak.
taraf tutmak (kmak veya olmak)
* birinden yana olmak, birinin gr ve dncesini desteklemek.
tarafa olmak (veya kmak)
* birinin gr ve dncesini benimsemek, desteklemek.
tarafeyn
* ki taraf.
tarafgir
* Bir taraf kayran, bir taraf tutan.
tarafgirlik
* Bir taraf kayrma, bir taraf tutma.
tarafmdan
* benden.
tarafna
* ona.
tarafndan
* herhangi birinden.
* eliyle, arac lyla.
* trnden, eidinden.
tarafl
* Yan ve yn olan, yanl.
* Herhangi bir yreden olan.
* Herhangi bir dnceyi, inanc, kimseyi destekleyen, yanl .
tarafl olmamak
* kendini ilgili saymamak veya anlamazlktan gelmek.
tarafl lk
* Tarafl olma durumu.
tarafsz
* Hibir dnceyi, inanc paylamayan, tutmayan, yansz.
tarafsz blge
* Savata iki taraf yetkilileri veya kumandanlar nca karar verilen, askerden ar nm blge.
tarafszlatrma
* Tarafszlat rmak ii.
tarafszlatrmak
* Tarafsz duruma getirmek.
tarafszl k
* Tarafsz olma durumu, yanszlk; btaraflk.
taraftar
* Yan tutan, bir yan destekleyen (kimse), yanda.
* Sporcunun veya sporcularn temsil ettikleri renklere, kulbe veya bayraa balanan kimse.
taraftarl k
* Yandalk.
taraftarl k etmek
* bir taraf tutmak, bir yan desteklemek.
tarak
* Salar n, sakaln, hayvan tylerinin karkln gidermeye veya kadnlarn salarn tutturmaya yarayan dili
ara.
* Bahvanl kta topran ta n ayklamak iin kullanlan, ucu bu biimde olan ara.
* Dokuma tezghlarnda, dileri arasndan ar ipliklerinin getii tarak biiminde ara.
* Baz kularn ba nda bulunan yelpaze biiminde tepelik.
* nsanda aya n yksek olan st blm.
* (suda yaayan hayvanlarda) Solunga.
* Yass solungallardan, kabuklar yuvarlak, yelpaze biiminde bir yumuaka.
tarak dubas
* Denizi taraklama iinde kullanlan dolapl duba.
tarak ii
* Tarak dileri gibi yol yol yaplm el ii.
tarak otu
* Tarak otugillerden otsu bir bitki (Dipsacus).
tarak otugiller
* Bitiik ta yaprakl iki eneklilerden bir familya.
tarak vurmak
* taramak.
tarak
* Tarak yapan veya satan kimse.
* Taraklama ii yapan kimse.
taraklk
* Tarakn n ii.
taraklama
* Taraklamak ii.
* Ta tara ile yap lm olan.
* Aa gemilerde kaplamalar n zedelenmesi durumunda, ieriye su girmemesi iin omuzluktan su dzeyine
kadar, skarmozlar arasna uyumlu olarak yerletirilen, aatan yap lan pekitirme.
* Ba bahe ilerinde talar tarakla toplama, ayklama.
taraklamak
* Ba, bahe topran n yzn tarakla dzeltmek.
* Gereksiz maddelerden ayklamak amac yla ara geirmek, taramak.
* Ylankavi izgilerle boyamak.
* Tarar gibi yapmak.
tarakl
* Tara olan.
* Ba nda tarak bulunan (ku veya kadn).
* Yol yol nakl.
* Tara geni olan (ayak).
tarakllar
* Selenterelerin, saydam ve jelatinli deniz hayvanlar n iine alan snf .
taraks
* Taraa benzer, tara andran.
taraks kas
* Uyluun st blmnde bulunan kas.
taraksz
* Tara olmayan.
tarakta bezi olmamak
* sz edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak.
taral
* Taranm.
tarama
* Taramak ii.
* Balk yumurtas ile yap lan bir tr meze.
* Glgeleri yol yol ve izgi izgi olan (resim, harita).
taramak
* Bir eyin tellerini birbirinden ayrp kar kl n gidermek.
* Bir ey veya kimseyi bulmak, denetlemek iin trl yntemlerden yararlanarak bir yeri sk bir biimde
aramak.
* Bir eyin iindeki gereksiz maddeleri tarak, trmk vb.ile ayklamak, taraklamak.
* Ta n yzn dili elik kalemle ilemek.
* Makineli tfek vb. ateli silhlarla srekli olarak bir yere ate etmek.
* Derleme ve aratrma yapmak iin bir yayn dikkatle gzden geirmek veya gerekli cmleleri veya yaz lar
tespit etmek.
* Dikkatle bakmak, szmek.
* Kafasndan geirmek, belli belirsiz dnmek.
taranga
* Bir tr tatl su bal.
taran
* Taranmak ii veya biimi.
taranma
* Taranmak ii.
taranmak
* Taramak ii yaplmak.
* Kendi ban taramak.
tarant
* Taramak sonunda kan gereksiz eyler.
tarassut
* Gzleme, gzetleme, dikkatle bakma.
tarassut etmek
* gzlemek, gzetlemek.
tara
* Tarla, ba, bahe gibi yerlerden toplanan rnden artakalanlar.
taralama
* Taralamak ii.
taralamak
* Tarla, ba, bahe gibi yerlerden kald rlan rnlerden artakalanlar toplamak.
tarat
* Taratmak ii veya biimi.
taratma
* Taratmak ii.
taratmak
* Taramak iini yapt rmak.
tarator
* Ekmek ii, ceviz, zeytinya, sar msak ve sirke ile yaplan bir tr meze.
taravet
* Krpelik, tazelik.
taravetli
* Krpe, taze.
taray
* Taramak ii veya biimi.
taraz
* pek gibi dz ve parlak bir kuma n zerinde bulunan tel tel iplik.
taraz taraz
* (kuma iin) zeri tel tel iplik olan.
* (sa, ty vb. iin) Da nk, biim verilmemi, kabark.
tarazlama
* Tarazlamak ii.
tarazlamak
* Tezghtan kan kuman tarazlar n ayklamak.
tarazlanma
* Tarazlanmak ii.
tarazlanmak
* Kuma iin, zeri tel tel ipliklerle kaplanmak, iplikleri kabarmak.
* (sa iin) Da nk, kar k olmak, tel tel kabarmak.
* (deri iin) Ptr ptr olmak.
tarn
* Defnegillerden bir aa (Cinnamomum).
* Bu aacn, iinde kokulu bir ya bulunmas dolaysyla bahar gibi kullan lan kabuu.
tarn
* Sar ile kahverengi aras renkte olan.
tardiye
* Be dizelik bentlerden oluan nazm paras.
taret
* Gemilerde veya kalelerde, topu mevzilerinde topun makine blmn ve topular koruyacak biimde
yaplm zrhl kule.
tarh
* karma.
* (vergi iin) Koyma.
* Bahelerde iek dikmeye ayrlm yer.
tarh etmek
* bir sayy bir saydan karmak.
* vergilendirmek, vergi koymak.
tarhana
* ine domates, biber, soan, kokulu otlar, st veya yourt kat lan, bulgurdan veya mayalanm ve
kurutularak ufalanm hamurdan yaplan orba malzemesi.
* Bundan yaplan orba.
tarhana orbas
* ine tarhana katlarak hazrlanan orba.
tarhanalk
* Tarhana yapmaya ayr lm.
tarhun
* Birleikgillerden, hekimlikte kullan lan, trl bir bitki (Artemisia dracunculus).
tark
* Sabah yldz , Vens.
tarm
* Gerekli, yararl bitkileri yetitirmek amacyla toprak zerinde yaplan al malarn btn, ziraat.
tarm corafyas
* Beslenme, giyinme gibi ihtiyalarn ve tar mla ilgili verilerin gsterildii veya konu edildii corafya bilimi.
tarmc
* Tarm ileriyle uraan kimse, ziraat.
* Tarm mhendisi veya teknisyeni, ziraat.
tarmcl k
* Tarm ileriyle urama, ziraatl k.
tarmsal
* Tarmla ilgili, zira.
tarif
* Tanm.
* Bir iin yapl yntemini aklama ve belirtme.
* Bir eyin bulunduu yeri, evre ile ilgisini belirterek aklama.
tarif etmek
* tan mlamak.
tarife
* Fiyat gsteren izelge.
* Ta tlar n gidi geli zamanlar n gsteren izelge.
* l, alet vb. eylerin nasl kullanlacan a klayan kt, tantmalk, prospekts.
tarifeli
* Belli bir tarifeye gre olan.
tarifesiz
* Tarifesi olmayan.
tariflendirme
* Tariflendirmek ii.
tariflendirmek
* Tarifini yapmak, tarifeye balamak.
tarifli
* Tarifi olan.
tarifname
* Bir iin yapl n veya bir aletin al masn aklayan yaz veya bror.
tarifsiz
* Tarifesi olmayan.
* Anlatlamayacak derecede ok olan.
tarih
* Bir olay n gnn, ayn ve y ln bildiren sz veya gn.
* Toplumlar , milletleri, kurulular etkileyen hareketlerden doan, olaylar zaman ve yer gstererek anlatan;
bu olaylar arasndaki ilikileri, daha nceki ve sonraki olaylarla balantlarn, karl kl etkilenmeleri, her milletin
kurduu medeniyetleri, kendi i sorunlarn inceleyen bilim.
* Evrensel tarihin herhangi bir blmn ele alan anlat.
* Bir konuyu gemii ve geliimi iinde inceleyen anlat.
* Tarih kitab.
* Tarih dersi.
tarih atmak (veya koymak)
* bir eyin zerine tarih yazmak.
tarih drmek
* nemli say lan bir olayn, ounlukla naz m biiminde sylenen szlerle, ebcet hesabna gre tarihini
belirtmek.
tarih ncesi
* Yaz nn bulunmas ndan nceki alar.
* Yaz nn bulunmas ndan nceki insan topluluklarn n evrimini inceleyen bilim, prehistorya.
tarihe
* Bir olay veya nesnenin zet olarak yazlm tarihi.
tarihi
* Tarih konular zerinde aratrmalar yapan, tarih kitaplar yazan kimse, mverrih.
* Tarih retmeni.
tarihilik
* Tarih konularda incelemeler yapma ii.
tarihe gemek
* nemi bakmndan hi unutulmayacak bir durum kazanmak.
tarihe karmak
* unutularak yalnz ad kalmak.
tarih
* Tarihe dair, tarihle ilgili, tarihsel.
* Tarihe gemi.
* Unutulmayan, anlma deeri olan.
tarih corafya
* Corafyan n tarih ynn ve gelimesini ele alan ve inceleyen corafya kolu.
tarih eser
* Tarihsel bir konuyu ileyen eser.
tarih film
* Tarihsel bir konuyu ileyen film.
tarih maddeci
* Tarihsel zdeki.
tarih maddecilik
* Tarihsel zdekilik.
tarih roman
* Bal ca kiileri ve olaylar tarihten al nan roman.
tarih tiyatro
* Tarihsel bir konuyu veya tarihe mal olmu bir ahsiyeti ileyen tiyatro eseri.
tarihlendirme
* Tarihlendirmek ii.
tarihlendirmek
* Tarihini belirtmek, belirlemek.
tarihli
* Herhangi bir tarihi ta yan, gnl.
tarihsel
* Tarih.
tarihsel zdeki
* Tarihsel zdekilik yanls olan kimse.
tarihsel zdekilik
* Toplumsal gelimenin zdeksel yap ya dayand n savunan Marx gr.
tarihsel roman
* Bkz. tarih roman.
tarihsiz
* Tarihi yazlmam, yazld gn, ay veya yl belirtilmemi, gnsz.
* Uzun bir gemii olmayan.
tarik
* Yol.
tarikat
* Tasavvufa dayanan, Tanr 'ya ulamak iin kendilerine gre baz yntemler benimseyen yollardan her biri.
tarikat
* Tarikatlar yaymak ve yaatmak isteyen, o yolda alan kimse.
* Bir tarikata bal olan (kimse).
tarikatl k
* Tarikat olma durumu.
tariz
* Kapal bir biimde, dolayl olarak sz syleme, ta.
tariz etmek
* satamak, dokundurmak.
tarizde bulunmak
* (szle) satamak, talamak.
tarla
* Tarma elveri li olan, sn rl ve belirli toprak paras.
* Deniz hayvanlar nn oklukla bulunduu yer.
tarla amak
* allar, aalar , talar kaldrarak veya ormanlk blgede aa keserek, yakarak bir yeri srlp ekilir
duruma getirmek.
tarla faresi
* S angillerden, 10 cm uzunluunda, topra oyup yuva yapan, ekinlere zarar veren bir memeli tr
(Microtus arvalis).
tarla kuu
* Tarla kuugillerden, tarlalarda yuva yapan, uzunluu 20 cm s rt kahverengi, karn beyaz olan, kk tc
ku, ayr kuu, toygar (Alauda warvensis).
tarla kuugiller
* tc kulardan, rnek hayvan tarla kuu olan bir familya.
tarla san
* Tarla faresi.
tarla tump
* Toprak paras, toprak seddi, y n.
tarlada izi olmayan n harmanda sz olmaz
* kendini ie vermeyenden, bir i retmeyenden hayr gelmez, anlamnda kullan lr.
tarlakoz
* Bir tr kk manyat a .
tarlann tal s, karn n (veya kad nn) sals
* kad nn sals, tarlan n tals halk arasnda daha ye tutulur.
tarlatan
* Baz giyeceklere sertlik vermek iin kullanlan bir tr kuma.
tarpan
* Atgillerden, soyu tkenmi olan, kk, evik bir yaban at (Equus gmelini).
tarsin
* Salamlatrma.
tarsin etmek
* salamlatrmak.
tart
* Kovma, karma.
tart
* Kal pta pien bir tr meyveli pasta.
tart etmek (veya eylemek)
* uzaklat rmak, savmak.
tart suu
* Disiplin suuyla belli sreler iin okuldan veya meslekten uzaklatrlma.
tartak martak
* Kazp datarak, darmada n ederek.
tartak martak etmek
* kaz p datmak, darmadan etmek.
tartaklama
* Tartaklamak ii.
tartaklamak
* ekerek ve iterek hrpalamak.
tartaklan
* Tartaklanmak ii veya biimi.
tartaklanma
* Tartaklanmak ii.
tartaklanmak
* Tartaklamak ii yaplmak, hrpalanmak.
tartaklay
* Tartaklamak ii veya biimi.
tartarak yenme
* Yal grete, hasm n kucana al p ayaklarn yerden keserek adm tama veya yar m ember dn
durumuna getirerek onu yenik sayd rma.
tartarat
* Tartarik asit tuzu.
tartarik
* Yapsnda iki alkol ve iki asit bulunan madde.
tartarik asit
* zomerli kristal organik birleik (C4H6O6); tartarik asit pastacl kta, kuma basmaclnda, baz ikilerin
hazrlanmasnda, fotorafl kta kullan lr.
tart
* Tartmak ii veya biimi.
* Arlk.
* Tartma aleti.
* Oran, l, karar.
* Yelkenleri indirip kaldrmaya yarayan ip.
tartc
* Tartmakla grevli kimse.
tartl
* Tartya dayanan.
tartl
* Tartlm .
* ll, dengeli.
tartl
* Tartlmak ii veya biimi.
tartlma
* Tartlmak ii.
tartlmak
* Tartmak ii yaplmak veya tartmak iine konu olmak.
* Kendini tartmak.
tartm
* Bkz. dizem.
tartml
* Bkz. dizemli.
tarts z
* Tartlmam.
* lsz, dengesiz.
tart
* Tartmak ii veya biimi.
tart lma
* Tartmak ii.
tart lmak
* Tartmak ii yaplmak.
tartma
* Birbirine kart dnceleri karl kl savunma.
* Az kavgas , mnakaa.
* Bir sorun zerine szle veya yazl olarak karl kl, bazen de serte savunma.
tartma gtrmek
* bir konu tartmaya ak olmak.
tartma gtrmemek
* tartlmaz, tartlmaya lzum olmamak.
tartmac
* Bir konu ile ilgili ayr grleri savunan kimselerin her biri.
tartmak
* Bir konu zerinde, birbirine ters olan gr ve inanlar kar lkl savunmak.
* Az dala yapmak, mnakaa etmek.
* (grete) Kar kar ya durum alp elle birbirini yoklayarak zayf yanlarn aramak.
tartmal
* Tartma yap lan.
* Tartlmakta olan, kesinlememi.
tartmaya girmek
* mnakaa etmeye balamak.
tartma
* Tartmak ii.
* (grete) Greiyi kucaa alp aya n yerden kesme.
* Ba rts, yemeni.
tartma tartmak
* ba rts takmak.
tartmak
* Bir eyin birim cinsten a rln bulmak.
* Bir eyi avu iinde sallayarak arln kestirmeye al mak.
* Dikkatle incelemek, deer bimek.
* Binek hayvanlar nn dizginlerini ekip brakarak sallamak.
* Bir eyin btn sonularn dnmek, hesap etmek.
tartt rma
* Tarttrmak ii.
tartt rmak
* Tartmak iini yaptrmak.
tartura
* krk ark .
tarumar
* Dank, kark, perian.
tarumar etmek
* datmak, kar trmak, perian etmek.
tarumar olmak
* dalmak, karmak, perian olmak.
tarz
* zel olu veya davran biimi, slp.
* Bir kimse iin zel anlatm biimi.
* (gzel sanatlarda) slp, stil.
tarziye
* Yaplan kt bir davran iin zr dileme, gnl alma.
tarziye vermek
* gnl almaya al mak, zr dilemek.
tas
* Genellikle iine sulu eyler konulan metal vb.den yap lm kap.
* Bir tas n alaca miktarda olan.
* Baa giyilen metal koruyucu.
tas gibi
* sasz, dazlak.
* ok dz, ak.
tas kebab
* Yasz kuba etlerin zerine tas kapat lp pirin, soan, patates vb. malzeme ile haz rlanan bir tr yemek.
* nce doranm soann kuba etle sala, karabiber ve patatesle birlikte k sk atete piirilmesi ile
hazrlanan bir yemek tr.
tas tas
* Taslar dolusu, tas stne tas dolusu.
tasa
* zntl dnce durumu, kayg.
* Tatmin edici olmayan veya tedirgin eden durumlarn ortaya kmas n nleyebilmede, gvensizlik iinde
bulunulduunda duyulan tedirgin edici duygu.
tasa ekmek
* kayglanmak, znt iinde olmak, zlmek.
tasa etmek
* zlmek, kayg ya kap lmak.
tasalanma
* Tasalanmak ii.
tasalanmak
* Bir eyi kendine tasa etmek, zlmek, kayglanmak, endielenmek.
tasal
* Tasas olan, kayg l.
tasallut
* Musallat olma, sald rma.
* Sark ntlk.
tasallut etmek
* sarknt lk etmek.
tasallp
* Katlama.
tasannu
* Bir eyi olduundan daha deerli gsterme, yapmac k.
tasar
* Bir i, bir dnce srasn , dzeyini gsteren resim, yaz, pln.
tasar izim
* Bir sanat eserinin, yapn n veya teknik rnnn ilk tasla , desen, dizayn.
* Bir aratrma srecinin eitli dnemlerinde izlenecek yol ve ilemleri tasarlayan ereve, dizayn.
tasar izimci
* Tasar izimcilerin konu ald tasla izen uzman.
tasar
* Bir kimsenin yapmay dnd ey; olmas veya yaplmas istenen bir eyin zihinde ald biim, proje.
* Hukuk bir ilemin, o ilemi yapmakla yetkili kurul veya organ nne getirildii andaki durumu, stnde
grme ve oylama yaplabilir durumdaki metin, lyiha.
tasar geometri
* Uzaydaki tasavvur edilmi biimleri iz dmlerle gsteren geometri.
tasar m
* Tasarmlamak ii veya tasar mlanan biim, tasavvur.
* Tasar izim, dizayn.
* Daha nce alglanm olan bir nesne veya olayn bilinte sonradan ortaya kan kopyas.
tasar mc
* Tasarm yapan kimse, dizayn r.
tasar mlama
* Tasarmlamak ii.
tasar mlamak
* Bir eyin biimini zihinde canlandrmak, tasavvur etmek, dizayn etmek.
tasar mlanma
* Tasarmlanmak durumu.
tasar mlanmak
* Tasarmlama ii yap lmak, dizayn edilmek.
tasar ml
* Tasarmlanm, zihinde canlandrlarak biim verilmi.
tasarlama
* Tasarlamak ii.
tasarlamak
* Bir eyin nas l gerekleebileceini dnmek, zihinde hazrlamak.
* (bir tan, bir aac n) Kaba blmlerini, kntlarn almak.
tasarlan
* Tasarlanmak ii veya biimi.
tasarlanma
* Tasarlanmak ii.
tasarlanmak
* Tasarlamak ii yaplmak.
tasarlay
* Tasarlamak ii veya biimi.
tasarruf
* (bir eyi) stedii gibi kullanma yetkisi, kullan m.
* Para veya herhangi bir eyi dikkatli kullanma, idareli tketme.
* Para biriktirme, artrm.
tasarruf bonosu
* Maa gibi kazanlarla baz sat larda devletin borlanmas yolu ile yaplan kesintiye karlk verilen ve
zerinde faiz kuponlar bulunan senet.
tasarruf etmek
* bir maln sahibi olmak; onu istedii gibi kullanmak.
* para biriktirmek.
* bir eyi dikkatli ve idareli kullanmak.
tasarruflu
* Parasn ll, dikkatli harcayan.
* Az masrafl .
tasas sana m dt?
* "sen karma, seni ilgilendirmez" anlamnda kullanl r.
tasasz
* Hi tasas , derdi olmayan, kayg sz.
* Hibir eyi kendine dert edinmeyen.
tasasz olmak
* dertsiz olmak.
tasaszl k
* Tasasz olma durumu.
tasavvuf
* Tanr'n n niteliini ve evrenin oluumunu varlk birli i (vahdetivcut) anlayyla aklayan din ve felsef
akm, slm mistisizmi.
tasavvuf
* Tasavvufla ilgili, tasavvufa ait.
tasavvur
* Gz nne getirme, hayal etme, zihinde bir kiilik kazand rma.
* Tasarm.
* Dnce, ama, niyet, maksat, pln.
tasavvur etmek
* zihinde canlandrmak, gz nne getirmek.
tasdi
* Can skma, ba artma, tedirgin etme.
tasdik
* Dorulama.
* Onay, onaylama.
tasdik edilmek
* onaylanmak.
tasdik etmek
* dorulamak.
* onaylamak.
tasdik ettirmek
* onaylatmak.
tasdikli
* Onaylanm.
* Dorulanm, geerli, onayl, tasdik edilmi.
tasdikname
* renim belgesi.
tasdiksiz
* Dorulanmam.
* Onaylanmam.
tasfiye
* Artma, ay klama, temizleme.
* Bir ticaret kuruluunun batmas, kapanmas gibi sebepler zerine hesaplarn kesilmesi, alacakllara, ortada
kalan mal ve paradan paylar na den miktar n verilmesi, likidasyon.
* Trl sebeplerle birok kimsenin grevine son verme.
tasfiye etmek
* artmak, temizlemek.
* bir ticaret kuruluunu kapatmak.
* yok etmek, ortadan kald rmak.
* iine son vermek.
tasfiyeci
* Herhangi bir toplumsal olgudan yabanc gelerin ay klanmas taraftar olan (kimse).
tasfiyehane
* Artm evi, rafineri.
tasgir
* Kltme, ufak duruma getirme.
tashih
* Dzeltme, dzelti.
tashih etmek
* dzeltmek, dorultmak.
tas tara toplamak
* bir yerden acele gitmek zorunda kalmak, kamak.
tasm
* Doru olarak kabul edilen iki yarg dan nc bir yarg karma temeline dayanan bir uslamlama yolu,
kyas.
tasmlama
* Tas mlamak ii.
* Bir konuyu, nesneyi zihinde biimlendirme, tasmim.
tasmlamak
* Bir iin tasars n hazrlamak, tasmim etmek.
tasmsal
* Tas mla ilgili.
taslak
* Bir eyi, bir sanat veya edebiyat eserini ancak ana izgileriyle, trl blmleriyle belirten n alma, eskiz.
* Herhangi bir konuda baaramayaca bir ie girien veya kendini o i in ustas olarak kabul ettirmeye alan
kimse.
taslama
* Taslamak ii.
taslamak
* Kendinde olmayan bir deeri varm gibi gstermek.
* (tal kta) Bir tan kaba blmlerini, kntlarn almak.
* (ciltilikte) Hazrlanm kitap kapa nn cilt beziyle kaplanmas ve kapan yan kdyla birletirilmesi.
* Gzetlemek, gizlice izlemek.
tasma
* Baz hayvanlarn boynuna taklan, bu hayvanlar bir yere balamaya, ekip gtrmeye yarayan kemer
biiminde ba.
* Nal n ve terliin aya tutan stteki mein blm.
tasmim
* Tasarlama.
tasmim etmek
* tasarlamak.
tasni
* Yapma, sun.
* Dzme, uydurma, yakt rma.
* Yapnt .
tasnif
* Blmleme, s nflama.
tasnif etmek
* blmlemek, sn flamak.
tasnifleme
* Tasniflemek ii veya durumu.
tasniflemek
* Tasnif etmek.
tasrif
* ekim.
tasrif etmek
* ekmek, ekimlemek.
tasrih
* A k syleme, belirtme.
tasrih etmek
* aka belirtmek.
tastamam
* ok uygun, t patp.
tastir
* Yaz yazma, satr dizme.
tastir etmek
* yaz yazmak, satr biiminde dizmek.
tasvip
* Bir dnce veya davrann doru olduunu belirtme, onama, uygun bulma.
tasvip etmek
* bir dnce veya davrann doru olduunu belirtmek, onamak, uygun bulmak.
tasvip grmek
* birinin bir dnce ve davran uygun, yerinde bulunmak.
tasvir
* Tasarlama, bir eyi szle veya yazyla anlatma, gz nnde canlandrma, betimleme.
* Resim.
tasvir etmek
* ayrnt lar yla anlatmak, gz nnde canland rmak.
* resmini yapmak.
tasvir gibi
* ok gzel (kimse).
tasvir
* Tasvir niteliinde olan, tasvirle ilgili, deskriptif.
tasvir dil bilgisi
* Bir dilin belirli bir a n inceleyen dil bilgisi.
ta
* Kimyasal veya fiziksel durumu dei iklikler gsteren, rengini iindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert
ve kat madde.
* Baz yerlerde ve ilerde kullanlmak iin bu maddeden zel olarak hazrlanm malzeme.
* Yap ilerinde kullanlmak iin bu maddeden hazrlanm malzeme.
* Mcevherlerde kullanlan yksek deerli ta.
* Dama, domino gibi oyunlarda kullanlan metal, kemik, plstik veya tahta paralardan her biri.
* Baz organlar n iinde, zellikle idrar kesesi vb. de oluan, trl biim ve hacimdeki kat madde.
* Baz ktlelerden kopan veya koparlan para.
* st kapal bir biimde sylenen ineleyici sz, tariz.
* Tatan yaplm , tatan olumu.
-ta
* Bkz. -da / -ta.
ta arabas
* Aptal, sersem.
ta atmak
* dolayl olarak birine dokunacak bir sz sylemek.
ta att n da kolun mu yoruldu? (veya ta atp kolu yorulmak)
* bir kazancn hi yorulmadan salandn anlatr.
ta bademi
* Kabuu ok sert bir tr badem.
ta bal
* kine balna verilen bir ad.
ta bask
* Ta basmas.
ta basmac
* Ta basmas ile uraan kimse.
ta basmas
* Kalkerli ta yzeyine sert bir cisimle kaz ndktan sonra baslm olan (yaz, resim), litografi, litografya.
* Bu basm yntemi.
ta bebek
* Genellikle al vb. den yaplm oyuncak bebek.
ta bebek gibi
* ok gzel fakat genellikle souk ve donuk (kadn).
ta bilimi
* Talarn yap sn inceleyen bilim, litoloji, petrografi, petroloji.
ta bina
* Tatan yaplan bina.
ta bcei
* Kabuu kat r boncuuna benzeyen bir yumuaka (Cypraea).
ta atlasa
* zorlansa, ne yaplsa gereklemesi imknsz.
ta kartmak
* biri tekinden zellik,yetenek vb. bak mndan stn olmak.
ta devri
* nsann ortaya k ve tatan aralar yapmasndan balayarak kalkolitik an sonuna kadar geen tarih
ncesi dnem.
* Bir eyin henz gelimemi, ilkel durumu.
ta dolgu
* Ta ile yap lm dolgu.
ta deme
* Zemin geni yzeyli talarla kapl olmak.
ta ekmek
* i ta deli f rnda pimi olan ekmek.
ta gibi
* ok sert,ok kat .
ta ilii
* Talarn yapraklar durumunda ayrlmasn salayan ara katman.
ta kalpli
* Ac masz, merhametsiz, ta yrekli.
ta kalplilik
* Ta kalpli olma durumu.
ta kesilmek
* ok arp ne yapacan, ne syleyeceini bilememek, sesini karamaz olmak.
ta koymak
* (ii, hareketi vb.) engellemek iin bahane yaratmak.
ta kmr
* Jeolojik dnemler boyunca dnme urayarak byk bir kalori gc kazanan bitki fosillerinden oluan
doal yakt, maden kmr.
ta kre
* Bkz. Ta yuvar.
ta levrei
* Glge bal.
ta mantar
* Bir tr mantar.
ta nanesi
* 10-50 cm yksekliinde, tyl ve ok y ll k bir bitki (Micromeria fruticosa).
ta oca
* Yap ilerinde kullanlacak talarn karld yer.
ta pamuu
* Asbest.
ta pudra
* Sslenmek iin kullanlan pudra ve krem karm kat madde.
ta sar msa
* Gen yapraklar soan yerine kullanlan bir soan tr (Allium scorodoprasum).
ta srmek
* satran, dama, domino gibi oyunlarda talardan birini oynatmak.
ta tahta
* Kayaan tatan yaplm hesap tahtas.
ta ta stnde brakmamak
* batan baa y k p,yerle bir etmek.
ta toprak
* Yzeyi ta ve toprakla kapl alan.
ta yaar kyamet koparken
* tell ve tehlikeli zamanlar anlatr.
ta ya
* Gaz ya.
ta yerinde
* ardr herkesin,her eyin kendi evresinde nem tadn anlatr.
ta yuvar
* Yer kabuunu oluturan ve yer yuvarlan n merkez ekirdei evresinde bulunan kat yuvar, ta kre,
litosfer.
ta yrekli
* Kat yrekli, hi ac mas olmayan, ac masz, ta kalpli.
ta yreklilik
* Ta yrekli olma durumu, acmaszlk.
taa ekmek
* bilei tanda klalamak.
taa tutmak
* st ste ta atmak,aralksz talamak.
* zmparalamak amacyla ok h zla dnen bilei ta na hafife dokundurmak, przlerini almak,
dzgnletirmek.
taak
* Er bezi, erkeklik bezi, haya.
taakl
* Taa olan.
* Szn geirir, tuttuunu koparr, yiit.
ta
* Ta yontan, satan veya ta ocandan ta karan kimse.
ta tara
* Mozaik s vay taramak iin kullan lan dili elik kalem.
tal
* Ta andran, ta gibi.
* Talar ve kayalar zerinde veya tal topraklarda yetien.
tal k
* Ta olma durumu.
* Her trl yap da kullan lacak talar kesme, biimlendirme sanat.
taemen
* Taemengillerden, suda yaayan, ok ilkel yap l omurgal hayvan (Petromyzon).
taemengiller
* Taemenleri iine alan, yuvarlak azl omurgal hayvanlar familyas.
taeron
* Byk bir iin bir blmn yaptrmay , asl mteahhitten kendi zerine alan ikinci mteahhit.
taeronluk
* Taeronun yapt i .
ta gediine koymak
* gerekli bir sz tam zaman nda ve yerinde syleyerek karsndaki kimseyi susturmak, zekice davranmak.
ta leyim
* krk, ezik, yara gibi durumlar anlatrken bir kimsenin vcudu zerinde yer gsterildiinde "benden uzak
olsun" anlamnda sylenir.
ta s ksa suyunu kar r
* vcuta ok gl kimse.
tal
* Gemi yer bilimi zamanlarna ilikin hayvan veya bitkilerin, yer kabuu kayalar iindeki kalntlar veya
izleri, mstehase, fosil.
tal bilimi
* Ta llara dayanarak Yer'in gemiini inceleyen bilim dal , paleontoloji.
tallama
* Ta llamak ii, fosilleme.
tallamak
* Ta l durumuna gelmek, fosillemek.
* Dnme gcn yitirmek.
tall
* inde tal bulunan, fosilli.
tam
* Kaynama sras nda tama.
tama
* Ta mak ii.
tama (veya dkme) su ile deirmen dnmez
* ii yapacak olanda yeteri kadar g bulunmad ka bakalar nn kk katklaryla srekli ve byk bir i
yrtlemez.
tamac
* Bakalarnn eyasn istenilen yere tamay salayan kimse, nakliyeci, nakliyat.
tamacl k
* nsan, mal vb nin eitli aralarla bir yerden bir yere tanmalar, nakliyecilik, nakliyat, transport.
tamak
* Bir eyi bir yerden alp baka bir yere gtrmek.
* stnde bulundurmak.
* (nesne iin) Arl n yklenmek.
* (boru, kanal vb. iin) Sv maddeleri bir yerden baka bir yere aktarmak.
* Giymek.
* Sahip olmak, zellik olarak bulundurmak.
* Katlanmak, stlenmek, yklenmek, ekmek.
* Duymak, hissetmek.
tamlk
* Taacak kadar.
tams
* Ta andran, taa benzeyen.
tanabilir
* Ta nmas mmkn olan.
* Para, ek, senet, tahvil vb. deerli k t, menkul.
tanr
* Ta nabilen (eya).
* Ta nabilen (mal), menkul.
tan
* Ta nmak ii veya biimi.
tanma
* Ta nmak ii.
tanmak
* Ta mak ii yaplmak.
* Baka bir yere gitmek, gmek.
* Bir yere sk sk gitmek.
tanmaz
* Ta namayan.
* Ev, tarla gibi tanamayan (mlk), gayrimenkul.
tant
* Sel sular ile tanm ta, toprak.
tarma
* Ta rmak ii.
tarmak
* Tamasna yol amak.
* Sabrn tketmek.
tat
* Ta ma arac.
tat
* Ta t kullanan kimse, src.
* Ta t yapan, satan veya onaran kimse.
tatma
* Ta mak ii.
tatmak
* Ta mak iini yaptrmak.
tay c
* Ta ma iini yapan (kimse veya ey).
* cretle yk tayarak geinen kimse, yk, hamal.
* Kendisi hastala yakalanmaksz n o hastaln sebebi olan mikrobu tayan (kimse veya hayvan), portr.
tay
* Ta mak ii veya biimi.
taikardi
* Kalp atnn dakikada en ok 90 olan normal at n amas.
takn
* Tam bir durumda olan.
* Ar .
* Su baskn, seylp, feyezan.
taknca
* Takn, ar (bir biimde).
taknlk
* Takn olma durumu veya taknca davran.
takran
* Bkz. tak ran otu.
takran iei
* Takrangillerden, 2500 m den yukar yerlerde sert kayalar yarp yetien bir iek (Leontopodium
alpinum).
takran otu
* Takrangillerden, baz trleri ss bitkisi olarak yetitirilen, saplarnn paralanmasyla reyen bir bitki
(Saxifraga).
takrangiller
* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi takran otu olan bir familya.
talama
* Talamak ii.
* Sert madenleri andrc bir tala parlatma ve yerine uymasn salama.
* Alayl halk iiri.
* Yergi.
* Hakaret.
talamac
* Talama iiyle uraan usta.
* Yergici.
talamacl k
* Talama ustasn n yapt i.
talamak
* Ta atmak, taa tutmak.
* Bir eyin iindeki talar ay klamak.
* Metal bir paray zmpara ile trpleyerek yuvasna altrmak.
* Ta demek.
* st kapal, ineleyici sz sylemek.
talanma
* Talanmak ii.
talanmak
* Taa tutulmak, ta atlmak.
talanm ipek
* pekten dokunmu kuma n birtakm kimyasal ilemlerden geirilerek dayan kl ve parlak duruma getirilmi
biimi.
talama
* Talamak i i.
talamak
* Ta durumuna gelmek.
* ok a rarak bir ey yapamaz, konuamaz duruma gelmek, donakalmak.
talatma
* Talatmak ii.
talatmak
* Ta attrmak, taa tutturmak.
tal
* (tah l, bakliyat vb.iin) inde ta olan, ta kar m olan.
* zerinde ta bulunan.
* zerinde ss ta bulunan.
talk
* Ta bol, tal (yer).
* Tala denmi avlu, sofa, merdiven alt vb.
* Ku vb. hayvanlar n sindirim kanallar zerinde bulunan kasl , tc mide, kat (II), konsa.
tama
* Tamak ii.
* (akarsular iin) Yatandan karak evresini kaplama.
tamak
* S v maddeler, iinde bulunduklar kaba s mayacak kadar oalma ve kabarma yznden kenarlar amak.
* (akarsular iin) Yatandan karak evresini kaplamak.
* Bulunduu yzeyden geni gelerek kenarlar amak.
* fke, sabrszlk veya heyecan yznden kendini tutamamak.
* nsan, nesne vb. oka bulunmak, says artmak.
tara
* Bir lkenin baehri veya en nemli ehirleri d ndaki yerlerin hepsi, darlk.
tara az
* Bir lkede, yaz dilinin dayand belirli bir ehir konumas dndaki blge az .
taral
* Tara halk ndan olan (kimse), darlkl .
taral kalmak
* bir kimse tarada edindii grg, rf ve detleri brakmamak.
tas z
* Ta olmayan.
Tat
* Trklerin egemen olduu yerlerde yaayan Arap veya ranl lara verilen ad.
* Hazar Denizi k ysnda, ran Azerbaycan sn rnda yaayan, ran soyundan olan bir topluluun ad.
tat
* Baz cisimlerin tat alma organ stnde brakt duyum.
* Tatll k.
* Hoa giden durum, lezzet, zevk.
tat
* Dilsiz.
tat alma duyusu
* Aza konulan nesnelerin tad n anlamaya yarayan duyu.
tat alma organ
* Bkz. dil.
tat almak
* bir eyden holanmak, zevk almak.
tat duyusu
* Bkz. tat alma duyusu.
tat kazanmak (veya tad gelmek)
* belli bir tada kavumak, olgunlamak, tatlanmak.
tat vermek
* ac, tatl, eki vb. bir tat kazand rmak.
* hoa giden bir duruma sebep olmak.
* b kt rmak.
Tatar
* Tataristan'da, Bat Sibirya'da ve Rusya federasyonu'nun deiik blgelerinde yaayan Trk soyundan bir
halk ve bu halktan olan kimse.
tatar
* Posta srcs.
tatar aas
* Posta grevi yapan tatarlarn amiri.
* Beceriksiz, baars z, dikkate al nmayan.
tatar arabas
* Posta arabas.
Tatar brei
* Halanm kal nca yufka paralarna yourt ve kyma kat larak, zerine kzgn ya gezdirilerek yaplan
yemek.
Tatar orbas
* Unun hafife kavrulmas ndan sonra soan, domates, patates ve benzeri malzeme ile hazrlanan bir tr
orba.
Tatarca
* Tatar Trkesi.
tatarck
* S cak lkelerde, zellikle Akdeniz evresinde yaayan, trl hastalklara yol aan kk bir sinek
(Phlebotomus).
* iddetli karn ars .
tatarck hummas
* Tatarcklarla insana geen, iddetli ate ve ba ars ile beliren bir hastal k.
Tatarms
* Tatara benzeyen.
tatarlamak
* Tatar gibi davranmak.
Tatars
* Tatara benzeyen, Tatar gibi, tatar andran.
* yi pimemi, yar pimi.
tatbik
* Uygulama, pratik.
tatbik etmek
* uygulamak.
tatbik imzas
* Bir kimsenin, resm makamlara sunulan ve onlar taraf ndan tan nan imzas.
tatbik mhr
* Bir kimsenin, resm makamlarca tannm olan mhr.
tatbikat
* Uygulama.
* Manevra.
tatbikat
* Uygulayc.
tatbik
* Uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamal, pratik.
tatil
* Kanun gereince almaya ara verilecei belirtilen sre, dinlenme.
* Okul, meclis, adliye gibi kurulular n almasn durdurduu veya kapal bulunduu dnem.
* Elenmek, dinlenmek amac yla al makszn geirilen sre.
tatil etmek
* baka bir gne, zamana erteleyerek almaya ara vermek.
* okul, i yeri vb. yi kapatmak, almas na ara vermek.
tatil ky
* Turistlerin veya lke insanlar nn dinlenmesine uygun bir yerde kurulmu olan ve evleri gerektiinde belirli
bir sre dinlenmek isteyenlere kiralanan yerleim yeri.
tatil olmak
* kapanmak, ara vermek.
tatil yapmak
* tatile kmak; ie ara verip dinlenmek.
tatile girmek
* belirli bir sre iin al malara ara vermek.
tatlandrma
* Tatlandrmak ii.
tatlandrmak
* Tat vermek, tadn kazanmas n salamak.
tatlanma
* Tatlanmak ii.
tatlanmak
* Tat kazanmak, tad gelmek, olgunlamak.
tatl
* eker tadnda olan.
* Ac olmayan, iilebilen, yenilebilen.
* nsan eken; gze, kulaa ho gelen, rahatlatan, dinlendiren, sevindiren.
* ekerle veya ekerli eylerle yap lan yiyecek.
* Sinirlendirmeden, hoa gidecek bir biimde, tatll kla.
tatl bel
* Sevildikleri iin verdikleri sknt ve zntlere katlanlan (kimse).
tatl cann s kmak
* gereksiz eylere zlmek ve bunlar dert edinmek.
tatl dil
* Gnl al c sz.
tatl dil gler yz
* efkatli, gnl alc konuma ve davran.
tatl dil ylan deliinden karr
* gnl alc, okayc szlerle karmzdakinin inad yenilebilir.
tatl dilli
* Gzel, kand rc , gnl alc konuan.
tatl limon
* Suyu tatl olan bir tr limon.
tatl sert
* Ne ok sert, ne ok yumuak (sz, davran).
tatl sz
* Bkz. tatl dil.
tatl szl
* Bkz. tatl dilli.
tatl su
* Ac veya tuzlu olmayan, iilebilen su.
tatl su Frengi
* Yakn Dou lkelerinden olduu hlde Avrupal gibi grnen Hristiyan.
* Avrupal gibi grnmeye zenen, zppe tavrl.
tatl su gelincii
* Tatl sularda biten bir tr gelincik.
tatl su stakozu
* Kerevit, kerevides.
tatl su kayas
* Tatl sularda yaayan bir eit bal k, kara bal k, yeil sazan.
tatl su kefali
* Sazangillerden, uzunluu 80 cm, eti k lkl bir balk (Leuciscus cephalus).
tatl su levrei
* Akarsularda, gllerde yaayan, iki srt yzgeli, beyaz etli bir bal k.
tatl slmen
* Cva birleimlerinden, hekimlikte kullan lan zehirli bir madde, kalomel.
tatl tatl
* Gzel, hoa gidecek bir biimde tatll kla, gzel gzel.
tatl yerinde brakmak (veya kesmek)
* bir ii can skc bir duruma sokmadan sona erdirmek.
tatl ca
* Biraz tatl , az tatl .
* ten, ho, gzel.
* Ho, yumuak bir biimde.
tatl c
* Tatl yapan veya satan kimse.
* Tatl sat lan yer.
* Tatly seven kimse.
tatl cl k
* Tatl yapp satma ii.
tatl lama
* Tatllamak ii.
tatl lamak
* Tatl bir durum almak.
* Sevimli, hoa giden bir durum almak.
tatl latrma
* Tatllatrmak ii.
tatl latrmak
* Tatl bir duruma getirmek.
tatl l
* Tatls olan, iinde tatl bulunan.
tatl lk
* Tatl olma durumu.
* Sevimlilik, holuk, irinlik.
tatl lkla
* Tatl dille, anlayla, hogr gstererek, iyilikle.
tatl ms
* Tatly and ran, az tatl.
tatl s tuzlusu
* Deiik, bol ve ok yiyecein bulunduu sofra, yemek.
tatl ya balamak
* kavgal bir ii gnl holuuyla bitirmek.
tatma
* Tatmak ii.
tatmak
* Tat alma duyusu yard m yla bir eyin tadnn nasl olduunu anlamak.
* Bir eyden az miktarda yemek veya imek.
* Duymak, hissetmek.
* (bir duruma) uram olmak.
tatmin
* stenen bir eyin gereklemesini salama, gnl doygunluuna erme, doyum; doyurma.
* Doygunluk.
* Cinsel isteklerini giderme.
tatmin etmek
* karsndakine gven vererek onu istenilen bir biimde honut etmek, doyurmak.
* karsndakinin cinsel isteklerini gidermek.
tatmin olmak
* istedii bir eye ulaarak honut olmak, rahatlamak, doyurulmak.
* cinsel isteklerini gidermek.
tatminkr
* Tatmin eden, tatmin edici zellikte olan, uygun, doyurucu.
tatminsiz
* Tatmin olmayan.
tatminsizlik
* Tatmin olmama durumu.
tatsal
* Tat alma duyusu ile ilgili.
tatsz
* Tad iyi olmayan, lezzetsiz.
* Hoa gitmeyen, can s kan.
* Sohbeti ho olmayan veya geimsizlik karan (kimse).
tatsz tuzsuz
* ok tatsz.
tatszlama
* Tats zlamak ii.
tatszlamak
* Tad azalmak, tad kalmamak.
* Tats zlk etmeye veya tats z bir durum almaya balamak.
tatszlk
* Tats z olma durumu.
* Hoa gitmeyen, can s kan davran veya durum.
tatszlk karmak
* hoa gitmeyen, can skc , gergin bir duruma sebep olmak.
tattrma
* Tatt rmak ii.
tattrmak
* Tatmak iini yaptrmak, tadna bakt rmak.
* Duyurmak, hissettirmek.
tatula
* Patl cangillerden, iekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, bir yllk ve otsu bir bitki; kaslarn
kaslmasn giderdii iin hekimlikte kullanl r.
taun
* Veba hastal.
tav
* lenecek bir nesnede bulunmas gereken sn n, nemin yeterli olmas durumu.
* (hayvanlarda) Semizlik.
* En uygun durum ve zaman.
tav vermek
* gereken ve uygun nemi salamak.
* en uygun duruma getirmek.
tava
* Ya kzd rmak, yiyecek kzartmak gibi ilere yarayan, uzun sapl yayvan kap.
* Bu kapta pimi yemek.
* Maden eritilen sapl pota.
* Kire kar trlan tekne.
* Tuzlalarda, deniz suyu ekilen blm.
* Gemilerde borda iskelesinin alt bandaki sahanlk.
* Fide yetitirmek iin ayrlm toprak blm.
tava brei
* Tavada piirilen brek.
tava ekmei
* Tavada piirilen ekmek.
tava gelmek
* yumuamak, kanmak, yola gelmek.
* (toprak) szlecek duruma gelmek.
tava getirmek
* gerei kadar stmak.
tavaf
* Bir eyin evresini dolama veya kutsal bir yeri ziyaret etme.
* slm dininde hac zamannda Kbe'nin evresini dolama.
tavaf etmek
* bir eyin evresini dolamak.
* hac tresince Kbe'nin evresini dolamak.
taval k
* Tavas yaplmak iin aranlan byk boy et, balk, midye.
tavan
* Bir yapn n, kapal bir yerin st blmn oluturan dz ve yatay yzey, taban kar t .
* Bir eyi deerlendirmede kabul edilen en yksek seviye veya fiyat.
tavan aral
* Bkz. tavan aras.
tavan aras
* Bir yapn n tavan ile at aras nda kalan blm.
tavan fiyat
* Bir mala resm kurulularca konulan fiyat n en st snr.
tavan penceresi
* Binalarda veya evlerde tavan ksmnda yaplan pencere.
tavan sprgesi
* Tavan sprmek iin uzun sapl sprge.
tavanna kmek (veya yklmak)
* beklenmeyen bir durum karsnda arp kalmak.
tavassut
* Aracl k, ara bulma, arac lk etme.
tavassut etmek
* aracl k etmek.
tavattun
* Yerleme, yurt edinme, yurtlanma.
tavattun etmek
* yerlemek, vatan edinmek, yurt edinmek, yurtlanmak.
tavazzuh
* A klk kazanma, aydnlanma.
tavazzuh etmek
* aydnlanmak, aklk kazanmak, belirli duruma gelmek.
tavc
* Birini kand rarak, yze glerek aldatan (kimse).
tavcl k
* Tavc olma durumu.
taverna
* algl meyhane.
tavernac
* Taverna ileten kimse.
tavhane
* inde bitki yetitirilen sobal caml k, limonluk, sera.
* Yoksullar n snd scak yer.
tavna getirmek
* ii en uygun duruma getirmek.
tavn bulmak
* (i vb. iin) en uygun artlar yakalamak.
tavr
* Durum, davran, vaziyet, hl.
* Byklenme, yapma davran .
tavr almak (veya taknmak)
* belli bir durum veya davran biimini benimsemek, vaziyet almak.
tavik
* Al koyma, geciktirme, tehir.
taviz
* dn, dnleme.
taviz vermek
* dn vermek.
tavizci
* dnc.
tavizcilik
* dnclk.
tavla
* At ahr .
tavla
* Blmlere ayrlm iki yanl tahta zerinde on beerden otuz pul ve iki zarla iki ki inin karl kl oynad
oyun.
* Bu oyunun zerinde oynand, iki i yz blme desenli, dik drtgen biimindeki tahta kutu.
tavla atmak
* tavla oynamak.
tavlac
* At beslenen tavlaya bakan kimse.
tavlac
* Tavla oyununa dkn kimse.
tavlama
* Tavlamak ii.
tavlamak
* lenilecek bir nesneye gereken s y veya nemi salamak, tav vermek.
* Yolsuz ve kolay kazan umudu vererek doland rmak.
* Kandrp elde etmek.
tavland rmak
* Byk s k nt, zg, eziyet.
tavlanma
* Tavlanmak ii.
tavlanmak
* Tavlamak ii yaplmak.
* (hayvan) Semirmek, imanlamak.
tavl
* Tavlanm , tav olan, tav verilmi.
* Semiz, iman.
tavsama
* Tavsamak ii.
tavsamak
* Bir i, bir durum vb. gcn, hzn kaybetmek, yavalamak, gevemek.
tavsatma
* Tavsatmak ii.
tavsatmak
* Tavsamas na sebep olmak, yavalatmak, gevetmek.
tavsz
* Tavlanmam , tav verilmemi.
tavsif
* Nitelendirme, niteliklerini syleme.
tavsif etmek
* nitelendirmek, niteliklerini sylemek.
tavsiye
* tleme, yol gsterme.
* Bir kimseyi iyi tan tarak sal k verme.
* Bir eyin, bir kimsenin iyi, ie yarar olduunu ilgili kiiye syleme, referans.
tavsiye etmek
* bir eyin yaplmasn veya yaplmamasn tlemek.
* sal k vermek.
tavsiye mektubu
* Birinin ie uygun olduunu, ie alnmas n bildirmek amacyla yazlm mektup, referans.
tavsiyeli
* Kayrlmas istenen, kayrlan.
tavsiyename
* Tavsiye etmek amac yla yazlan mektup.
tavsiyesiz
* Kayrlmayan.
tavan
* Tavangillerden, uzunluu 70 cm, eti yenen, hzl koan, postundan yararlanlan bir memeli tr (Lepus
europeus).
tavan
* Deerli aalar zerine ince oymalar ileyen sanat, tahta oymacs .
tavan anahtar
* Maymuncuk.
tavan boku gibi (ne kokar, ne bular)
* (kaba) ne yarar, ne de zarar olan (kimse).
tavan daa ksm de dan haberi olmam
* istenilen etkiyi yapmaktan ok uzak kalan dargnl klar kar s nda sylenir.
tavan duda
* Doutan yar k dudak.
tavan eti
* Tavann yumuak ve pembe eti.
tavan uykusu
* Hafif ve kukulu uyku.
tavan yrekli
* ok rkek, korkak.
tavana ka, tazya tut demek
* iki taraf, kart olan davalarnda kkrtmak, ikili oynamak.
tavanaz
* Pembe renkli bir tr iek.
tavanaya
* Demir yollar nda iki rayn kesime noktasnda bulunan paralardan her biri.
tavanby
* Bir yonca tr.
tavanc
* Tavan yetitiren kimse.
* Tavan satan kimse.
tavancl
* ou tavan avlamakla beslenen kartal, akbaba gibi yrt c kulara verilen ad.
tavancl otu
* Maydanozgillerden, nemli yerlerde yetien, krpesi baz yerlerde hayvan yemi olarak kullanlan bir bitki
(Heracleum).
tavancl k
* Tavan yetitiricilii.
* Tavan sat cl .
tavangiller
* rnek hayvan tavan olan kemirgenlerden bir familya.
tavan araba ile avlamak
* iini tels z ve soukkanllkla grmek.
tavann suyunun suyu
* iki ey arasndaki ilginin ok uzak olduunu anlat r.
tavankan
* Parlak ve koyu krmz renk.
* Bu renkte olan.
tavankula
* uha ieigillerden, kalp biiminde geni yaprakl, beyaz, pembe, arap rengi iekli bir bitki,
buhurumeryem, siklamen (Cyclamen).
tavanlk
* Deerli aalarla ince iler yapma sanat .
tavanmemesi
* 30-100 cm ykseklikte, kn yapraklarn dkmeyen bir aak, yaban mersini (Ruscus aculeatus).
tavuk
* Slngillerden, eti ve yumurtas iin retilen kmes hayvan (Gallus).
tavuk aya yemek
* gevezelik etmek, dedikodu yapmak.
tavuk bal
* Mezgit.
tavuk biti
* Kmes hayvanlarnda bulunan ve kmesleri saran bir bit tr.
tavuk budu
* Tavuun en ok sevilen eti olan but k sm.
tavuk eti
* Beyaz ve yumuak olan tavuk eti.
tavuk gibi
* erken yatp uyuyanlar iin sylenir.
tavuk kaza bakm da k n yrtm
* bakalarndan geri kalmamak iin gcn aan ilere girienler byk zararlara urarlar.
tavuk kftesi
* Halanp ince kylm tavuk etine ekmek ii, et, soan, maydanoz, yumurta ve baharat eklenmesinden
sonra yorulup, galeta ununa bulanarak yada kzartlmasyla yaplan bir kfte tr.
tavuk kmesi
* Tavuklarn korunmas ve bakm iin yaplm zel kmes.
tavuk sarmas
* Halanm havu, kabak ve tavuk gsyle haz rlanan, zerine sala ve yourtlu sos dklerek servisi
yaplan bir yemek.
tavuk suyu
* Tavuun iinde haland, orba vb. iin yararlan lan su.
tavuk yahni
* Domates, patates, soan karmna tavuun katlmas ve ksk atete piirilmesiyle yaplan bir yemek tr.
tavuk yelpazesi
* Tavuk bifteinin piirilmesinden sonra domates, biber, sarmsan zerine beamel sos dklerek
hazrlanan bir yemek.
tavukaya
* Bir tr maymuncuk.
tavuku
* Tavuk besleyicisi.
* Tavuk satan kimse.
* Kesilmi tavuk satc s.
tavukuluk
* Tavuk yetitiricilii.
* Tavuk satc l.
tavukgiller
* Slngiller.
tavukgs
* Lifleri yumuayncaya kadar halanm, didiklenmi tavuk gs etinin pirin ve st ile koyulancaya kadar
piirilmesiyle yaplan muhallebiye eker ve tavuk suyu kat larak hazrlanan bir tatl tr.
tavukgt
* Siil.
tavukkaras
* Az aydnlk yerlerde grememe biiminde beliren gz hastal.
tavuklar
* Tavuksular tak m nn bir alt tak m .
tavukpenesi
* Tropikal blgelerin karakteristik im bitkisi.
tavuksular
* Tavuklar ve tepeli tavuklar iine alan bir tak m.
tavulga
* Kabuu k rmz veya erguvan renkte olan ve tabaklamada kullan lan bir st tr.
tavus
* Slngillerden, erkeinin tyleri uzun, kuyruu parlak, gzel renkli, ac ve tiz sesli, ss hayvan olarak
beslenen bir ku (Pavo).
tavus kuu
* Bkz. tavus.
tavus ty
* Tavus kuunun renkli ve gsterili ty.
tavus yeili
* Tavusun kuyruunda grlen yeil, zmrt yeili.
tavuskuyruu
* Sarho kusmuu.
tavzif
* Vazifelendirme, grevlendirme, i verme.
tavzif etmek
* vazifelendirmek, grevlendirmek.
tavzih
* A klama, ayd nlatma.
tavzih etmek
* aklamak, ayd nlatmak.
tay
* yana kadar olan at yavrusu.
tay
* Denk, eit, e.
* Hayvann bir yanndaki yk.
tay tay
* Kk, yrmeyen ocuklar ayakta durmaya zendirmek iin kullanl r veya tay tay durmak deyiminde
geer.
tay tay arabas
* Kk ocuklar yrmeye altran drt tekerlekli ara,yrte.
tay tay durmak
* emekleme dneminde, henz yryemeyen ocuk ayaklar zerinde durmak.
taya
* Dad .
tayalk
* Dad lk.
tayda
* Ya, meslek, toplumsal durum vb. bakmndan birbirine eit olanlardan her biri, r, akran.
tayf
* Grnt, hayalet, ruh.
* Birleik bir k demetinin bir bimeden getikten sonra ayrld basit renklerden olumu grnt.
tayf lm
* In tayflarnn incelenmesi, spektroskopi.
tayfa
* Bir gemide bulunan, trl ilerde altrlan sefer iileri, mrettebat.
* Ayn i i yapan topluluk.
* Bir adamn yannda bulunan yardak lar, kountu.
* Zeytin toplayan ii.
tayfler
* In tayflarn incelemeye yarayan alet, spektroskop.
tayfun
* in Denizi'nde ve Hint Denizi'nde grlen gl tropikal siklon.
tayga
* Orman kua, kozalakl orman bitki rts.
taygeldi
* kinci kez evlenen kadnn beraberinde gtrd ocuk(lar).
tay n
* Asker az.
tay n bedeli
* Bir ayl k asker az nn karl olan para.
tayin
* Ne olduunu anlama, gsterme, belirtme, kararlatrma.
* Atama.
tayin edilmek
* atanmak.
tayin etmek
* kararlatrmak.
* atamak.
* belli etmek, gstermek.
* ayarlamak.
* belirlemek.
tayini kmak
* atanmak.
tayinli
* Tayine bal olan.
tayinsiz
* Tayine bal olmakszn.
tayip
* Ay plama, k nama.
taylak
* At veya deve yavrusu.
taylama
* Taylamak ii veya durumu.
taylamak
* (ksrak) dourmak.
Taylorculuk
* verimini artracak yolda iilii dzenlemek iin Taylor tarafndan ileri, srlen yntem.
tayming
* Bkz. zamanlama.
tayt
* Bacaklar sk saran zel kumatan yap lm bir tr pantolon.
* S k, gergin, dar; s zmaz, su geirmez bir kumatan yaplm ort giysi.
tayyar
* Uucu.
tayyare
* Uak.
tayyareci
* Pilot.
tayyarecilik
* Tayyarecinin ii.
tayyetme
* Tayyetmek ii.
tayyetmek
* karmak.
* Aradan karmak, yok etmek.
tayyr
* Ceket ve eteklikten oluan kadn giysisi.
tazallm
* S zlanma, yanp yklma, alama, yaknma.
tazallm temek
* szlanmak, yaknmak, yanp yaklmak.
tazammun
* Kapsama, iine alma, ierme.
* lem.
tazammun etmek
* iermek.
tazarru
* Yakarma.
tazarruda bulunmak
* Tanr'ya yakarmak.
taze
* Bozulmam, bayatlamam olan; solmu, prsm olmayan.
* Din, ypranmam, yorulmam.
* Yeni, son, zaman gememi.
* Kuru olmayan, krpe.
* Gen kadn.
taze fasulye
* Fasulye bitkisinin taze ve turfanda olan.
* Bu sebzeden yap lan yemein ad .
taze ot grm eek gibi
* itahlanmak.
taze para
* gcn glendirmek amacyla birok ve farkl kaynaklardan salanan para.
tazece
* Tazeye yakn, taze gibi.
tazeleme
* Tazelemek ii.
tazelemek
* Yenisiyle veya tazesiyle dei tirmek.
* Baz yiyecekleri, bayatlamken kaynatp taze duruma getirmek.
* Unutulmu bir duygu veya bir dnceyi yeniden canland rmak.
* Bir ii bir daha yapmak, tekrarlamak.
* Bozulduu dnlen bir ba veya inanc yeniden yapmak.
tazelenme
* Tazelenmek ii.
tazelenmek
* Tazelemek ii yaplmak.
* Taze duruma gelmek, tazelik kazanmak.
tazeleme
* Tazelemek ii.
tazelemek
* Taze bir durum almak, canlanmak, genlemek.
tazelik
* Taze olma durumu, krpelik, taravet.
* Din, diri, canl olma durumu.
taz
* Genellikle tavan avnda kullanlan, uzun bacakl , ekik karnl, ok evik bir kpek tr (Canis familiaris
grajus hibernicus).
taz gibi
* ok zay f ve ince kemikli (insan).
* ok hzl koan (kimse).
taz o taz ama ulu deimi
* tan d mz s radan kii i ba na gemi veya giyim kuam n dzeltmi olduu iin tannmaz olmu.
taz c
* Taz yetitiren veya satan kimse.
taz lama
* Tazlamak ii.
taz lamak
* Taz gibi zayflayp incelmek.
taz ya dnmek
* ok zay flamak.
* srlsklam.
tazim
* Sayg gsteme, ululama.
tazim etmek
* sayg gstermek, ululamak.
tazimat
* Yksek sayg.
tazip
* Azaba sokma, zme.
taziye
* Ba sal dileme.
taziyet
* Taziye.
taziyetname
* Ba sal dileme yaz s .
taziz
* Sevgi ile anma.
tazmin
* Zarar deme.
tazmin etmek
* zarar demek.
tazminat
* Zarar karl denen para.
tazyik
* Bas n.
* Manev bask, zorlama, zarara sokma.
* S ktrma, darlat rma.
tazyik etmek
* zorlamak, bask yapmak.
* sktrmak.
Tb
* Terbiyum'un ksaltmas.
Tc
* Teknetyum'un k saltmas.
Te
* Tellr'n ksaltmas.
te
* Trk alfabesinin yirmi drdnc harfinin ad .
* S hh tesisatta su borusunu ynl kullanma durumuna getiren para.
-te
* Bkz. -de.
teadl
* Birbirine denk olma, denkleme, denklik.
teakup
* Art arda gelme.
teakup etmek
* birbiri ardnca gelmek.
teali
* Ykselme, ycelme.
teaml
* , davran.
* Bir yerde teden beri olagelen davran.
* Tepkime.
teaml hukuku
* rf ve dete dayanan hukuk.
* rf ve det durumuna gelmemi, yaz l olarak tespit edilmemi hukuk.
tearuz
* atma, birbirine ters dme.
teati
* Karl kl alp verme.
teati etmek
* karl kl alp vermek.
teavn
* Yard mlama.
tebaa
* Uyruklu.
tebahhur
* (su, s v vb. iin) Kaynayp buhar olma, buulama, uma.
tebahhur etmek
* buharlamak, umak.
tebaiyet
* Kanun buyruk ve benzerlerine uyma.
* (devlete, gl kiiye) Balanma.
tebarz
* Belirme, grnme.
tebarz etmek
* belirmek, grnmek.
tebarz ettirmek
* belirtmek.
tebcil
* Yceltme, ululama.
tebcil etmek
* yceltmek, ululamak.
tebdil
* Deitirme.
tebdil etmek
* deitirmek.
tebdil gezmek
* tan nmamak iin klk dei tirerek gezmek.
tebdili meknda ferahl k var
* yer veya evre deitirmenin insana ferahlk salayaca anlamnda kullan lr.
tebdili amak
* ne yapaca n bilememek, tela kaplmak.
tebdilihava
* Hava deiimi.
tebeddl
* Bir durumdan baka bir duruma geme, deime.
tebeddlt
* Deiiklikler, deimeler.
tebelle
* stenmeyen hlde, birinden veya bir yerden ayrlmayan, gitmeyen, musallat olan.
tebelle etmek
* (birini veya bir eyi) birinin bana bel etmek, ykmak.
tebelle olmak
* bir kimsenin yan ndan ayrlmamak, onun bana dert olmak, musallat olmak.
tebell
* Bildirimi alma.
tebell etmek
* bir bildirimi almak.
tebellr
* Billrlama.
* Belirme.
tebellr etmek
* billrlamak.
* belirmek.
teber
* Balta.
* Baz dervilerin tad klar sap uzun, keskisi aya biiminde, kk ve hafif balta.
* Mein kesmek iin kullanlan ara.
teberli
* Teberi olan.
teberru
* Balama, ba .
teberru etmek
* bata bulunmak, ba lamak.
teberrk
* Uur sayma.
teberrken
* Uur sayarak, mutlu olsun diye.
teberrz
* Meydana kma, grnme.
teberrz ettirmek
* belirtmek.
tebersiz
* Teberi olmayan.
tebessm
* Glmseme.
tebessml
* Tebessm eden, tebessm olan.
tebessmsz
* Tebessm etmeyen, tebessm olmayan.
tebesm etmek
* glmsemek.
tebeir
* Toz zerreciklerinden oluan, izdii yerde iz b rakan, beyaz veya ak renkte kireli kaya.
* Bu maddeden yaplan, kara tahta, duvar vb.yzeylere yaz yazmak iin kullanlan kk ubuk.
tebeirleme
* Bir dokunun kalnl nda tebeire benzer kat birikintilerin olumas.
tebeirli
* Tebeiri olan.
tebeirsiz
* Tebeiri olmayan.
tebeyyn
* Belli olma.
tebeyyn etmek
* belli olmak, ortaya kmak.
tebligat
* Bildirim.
tebligatta bulunmak
* bildirim yaymlamak, bildirimden haberdar etmek, bildirim gndermek.
tebli
* Bildirme, haber verme.
* Bildiri.
tebli etmek
* bildirmek.
tebrik
* Kutlama.
tebrik etmek
* kutlamak.
tebriye
* Aklama, temize karma.
tebriye etmek
* aklamak.
tebir
* Mjdeleme, mutulama.
tebir etmek
* sevinilecek bir haber vermek, mjdelemek, mutulamak.
tebyiz
* Bir yaz ile ilgili tasla temize ekme.
tebyiz etmek
* temize ekmek.
tecahl
* Bilmez gibi grnme, bilmezlikten gelme.
tecahl etmek
* bilmez gibi grnmek, bilmezlenmek.
tecahlarif
* Bir anlam incelii yaratmak iin bildii eyi bilmez grnme sanat .
tecahlarifane
* Tecahlarif.
* Bilmezlikten gelerek, bilmez davranarak.
tecahlarifaneden gelmek
* bilmez gibi davranmak.
tecans
* Bir btn oluturan geler arasnda uyum bulunmas durumu.
tecavz
* Hcum etme, saldrma, saldr, saldr.
* Bakasnn hakk na el uzatma.
* Namusuna saldrma, sarkntl k.
* Ama, tesine geme.
tecavz etmek
* sald rmak, hcum etmek.
* bakasnn hakk na el uzatmak.
* namusa satamak.
* amak, gemek.
tecavzkr
* Saldrgan, saldrc.
tecdit
* Yenileme, tazeleme.
teceddt
* Yenileme, yenilik.
tecelli
* Belirme, grnme, ortaya kma, zuhur etme, meydana kma.
* Tanr'n n insanlarda ve doada grnmesi.
* Al n yazs, kader.
tecelli etmek
* belirmek, grnmek, ortaya kmak, zuhur etmek, meydana kmak.
tecemmu
* Toplanma, birikme, ylma, ynak.
tecennn
* ld rma, delirme, akl n oynatma.
tecennn etmek
* ld rmak, delirmek.
tecerrt
* Her eyden uzaklama, syrlma, soyutlanma.
tecerrt etmek
* syrlmak, soyutlanmak.
tecessm
* Boyut kazanma, cisimlenme.
* Grnmeye balama, belirme.
* Gz nne gelme, canlanma.
tecessm etmek
* boyut kazanmak, cisimlenmek, belirmek.
* canlanmak.
tecesss
* Belli etmeden, kendini ilgilendirmeyen eyleri renmeye alma.
* Merakn gidermeye alma, grme, anlama merak .
tecezzi
* Paralara ayrlma, ayr lma, blnme.
tecezzi etmek
* blnmek, paralara ayrlmak.
tecil
* Erteleme.
tecil etmek
* ertelemek.
tecim
* Ticaret.
tecim evi
* Ticarethane.
tecimen
* Tacir, tccar.
tecrit
* Ay rma, ayr bir tarafta tutma.
* Soyutlama.
* Yal tm, izolsyon.
tecrit etmek
* herkesten veya her eyden ayrmak, bir kenara koymak.
* yaltmak.
tecrbe
* Deneme, snama, eksperyans.
* Grg.
* Deney.
tecrbe etmek
* denemek, snamak.
tecrbe tahtasna dnmek (veya evirmek)
* st ste baarsz denemelere konu olmak.
tecrbe yapmak
* denemek, snamak.
tecrbeli
* Tecrbesi olan, grm geirmi.
tecrbelilik
* Tecrbeli olma durumu.
tecrbesi olmak
* grgs, bilgisi olmak.
tecrbesiz
* Tecrbesi olmayan.
tecrbesizlik
* Tecrbesiz olma durumu.
tecrb
* Deneye dayanan, deneme ile ilgili.
tecvit
* Kelimelerin syleniinde, seslerin kaklarna, uzunluk ve k salklar na gre okunmas.
* Kur'an'n doru okunmasn salayan bilim.
* Bu bilim zerine yaz lm kitap.
tecvitli
* Tecviti olan, tecviti ortaya koyan.
tecviz
* Yaplmasn uygun bulma, izin verme.
tecviz edilmek
* uygun bulunmak, izin verilmek.
tecviz etmek
* uygun bulmak, izin vermek.
tecziye
* Cezalandrma.
tecziye etmek
* cezalandrmak.
tehil
* Birinin bir konuda bilgisizliini syleme, bilmezleme.
tehil etmek
* birinin bilgisizliini gstermek, bilmezlemek.
tehiz
* Donatma, donatm.
tehiz etmek
* donatmak.
tehizat
* Donatmaya yarar eyler, donat.
tedaf
* Savunma ile ilgili olan, savunmalk.
tedahl
* Birbirinin iine girme.
* demede gecikme.
* Yl p kalma, birikme.
tedahlde kalmak
* denmeden birikmek.
tedai
* arm.
tedarik
* Aratrp bulma, salama, elde etme.
tedarik etmek
* bulmak, salamak.
tedarikleme
* Tedariklemek ii.
tedariklemek
* Salamak, tedarik etmek.
tedarikli
* Her eyi nceden salam olan.
* Her eyi nceden salam olarak.
tedariksiz
* nceden gereken eyleri salamam olan.
* nceden gereken eyleri salamadan.
tedarikte bulunmak
* hazrlk yapmak.
tedavi
* l vb. ile hastal iyi etme, iyiletirme, saaltm, saaltma.
* Aksayan bir eyi dzeltme, iyiletirme.
tedavi etmek
* illa iyiletirmek, saaltmak.
* dzeltmek.
tedavl
* (para ve para yerine geen bono, senet vb.iin) Geerli olma, srmde bulunma, srm, geerlik.
* Mal veya parann elden ele dolamas, dolanm, sirklsyon.
tedavlde olmak
* geerli olmak, srmde bulunmak.
tedavlden kalkmak
* (para iin) artk kullanlmamak.
tedavle karmak
* paray piyasaya karmak.
tedbir
* nlem.
tedbir almak
* nlem almak.
tedbirli
* nceden hazrlkl davranan, nlemini zamannda alan, mdebbir.
* Haz rlkl bir biimde, nceden dnerek.
tedbirsiz
* nceden hazrlkl davranmayan, nlemini zamannda almayan.
* Haz rlksz bir biimde, nceden dnmeyerek.
tedbirsizce
* Tedbirsiz (bir biimde), tedbirsiz olarak.
tedbirsizlik
* Tedbirsiz olma durumu veya tedbirsizce davran.
tedenni
* Gerileme, dme.
tedenni etmek
* gerilemek, dmek.
tedfin
* Gmme.
tedhi
* Korku salma, yldrma, terr.
tedhii
* Terorist.
tedhiilik
* Tedhii olma durumu.
* Terorizm.
tedhili
* Korkulu, terr dolu.
tedhisiz
* Korkusuz, iddet ve terr olmayan.
tedip
* Uslandrma, yola getirme, terbiye etme.
tedip etmek
* yola getirmek, uslandrmak, terbiye etmek.
tedirgin
* Rahat, huzuru kam .
tedirgin etmek
* rahatn , huzurunu karmak.
tedirgin olmak
* rahat kamak.
tedirginleme
* Tedirginlemek ii.
tedirginlemek
* Tedirgin olma durumu.
tedirginlik
* Tedirgin olma durumu.
* nc bir cismin veya cisimlerin ekim etkisiyle yrnge hareketinin bozulma durumu.
tediye
* Para vb.bir ey verme, deme.
* Gerekleen bir alaca para ile deme.
tediye emri
* deme emri.
tediye etmek
* demek.
tedricen
* Azar azar; giderek, gittike.
tedric
* Derece derece olan, yava yava olan.
tedric olarak
* giderek.
tedri
* Derece derece ilerleme, kerteleme.
tedris
* Ders verme, retme, retim.
tedrisat
* retim.
tedvin
* Derleme.
tedvin etmek
* derlemek.
tedvir
* evirme, dndrme.
* Ynetme, ekip evirme.
tedvir etmek
* ynetmek, evirmek, dndrmek.
tedviren
* Ynetmekle grevli olarak.
teeddp
* Utanma, sklma.
teeddp etmek
* utanmak, sklmak.
teehhl
* Evlenme.
teehhl etmek
* evlenmek.
teehhr
* Gecikme.
teemml
* Bir ii ayrnt lar yla dnme, dnp ta nma.
teenni
* lerisini dnerek acelesiz i grme, a r davranma.
teessf
* Ac nma, yazklanma, yerinme.
teessf ederim!
* yazklar olsun!.
teessf etmek
* acmak, zlmek, yerinmek, yaz klanmak.
teessr
* zlme, znt.
* Duygulanm.
teessr etmek
* zlmek, ac mak.
teessrat
* Ac lar, zntler, sknt lar.
teesss
* Kurulma, ortaya kma.
* Yerleme, temelleme, kkleme.
teesss etmek
* kurulmak, ortaya kmak.
teeyyt
* Doru kma, gereklenme.
teeyyt etmek
* doru kmak, gereklenmek.
tef
* Zilli bir kasnaa geirilmi kursak zarndan oluan alg.
tef alsan oynayacak
* karmakar k olan eyalar iin sylenir.
tefahr
* vnme.
tefarik
* 60-100 cm yksekliinde, byk yaprakl ve beyaz iekli bir bitki (Pogostemon patchouly).
tefavt
* Ay rc zellik, farkll k.
tefavt etmek
* farkl duruma getirmek.
tefcir
* Akalama, drenaj.
tefe
* Dokuma tezghnda tara tutan aa veya metal para.
tefe koymak (veya tefe koyup almak)
* biri hakk nda alayl dedikodu yapmak.
tefeci
* El altndan yksek faizle dn para veren kimse, faizci, murabahac.
tefecik
* Bkz. ufack tefecik.
tefecilik
* Tefecinin ii, faizcilik, murabaha.
tefehhm
* Anlama.
tefek
* Bkz. ufak tefek.
tefekkr
* Dnme, dn.
tefekkre dalmak
* derin dnmek dnceye dalmak.
tefeli
* S k dokunmu (bez).
teferruat
* Ayrntlar.
teferruatl
* Ayrntl .
teferr
* A lma, ferahlama.
* Gezinti.
teferrt
* Tek, yalnz olma, herkesten uzaklaarak yalnz kalma.
* Benzeri bulunmama, benzersiz olma, sivrilme.
tefessh
* rme, bozulma, kokuma.
* (kii, toplum vb. iin) zelliini, niteliklerini yitirerek bozulma, kokuma.
tefessh etmek
* rmek, kokumak.
* (kii, toplum vb. iin) zelliini, niteliini yitirerek bozulmak, kokumak.
tefel
* Fal ama, fala bakma.
* Uur sayma, hayra yorma.
tefel etmek
* fala bakmak, fal amak.
tefevvuk
* stnlk, stn gelme.
tefevvuk etmek
* stn gelmek, bastrmak.
tefeyyz
* Ykselme, ilerleme.
tefeyyz etmek
* ykselmek, ilerlemek.
tefhim
* Anlatma, bildirme.
teflon
* Etilen ve flordan elde edilen plstik madde.
* Bu madde ile yaplan, s ya dayankl kap.
tefrik
* Ay rma, ayrt etme.
tefrik etmek
* ayrmak, ayrt etmek.
tefrika
* Gazete veya dergilerde kan, birbirini tamamlayan yaz lardan oluan dizi.
* Bu biimde yaymlanan.
* Birbirine ktlk etmeye kadar varan srekli anlamazl k, ikilik.
tefrika etmek
* bir yaz dizisini, bir roman vb. yi gazete ve dergilerde bu biimde yaymlamak.
tefrika roman
* Sreli yay nlarda her gn bir blm yaymlanan roman.
tefri
* Deme ii.
* Bir yeri gerekli eya ile deme.
tefri etmek
* demek.
tefriat
* Deme ileri.
* Demenin gerektirdii btn paralar veya eyann tm.
tefrit
* Genellikle tutum ve davran iin gereinden aa da kalma durumu, ifrat kart .
tefsir
* Yorumlama.
* Kur'an'n surelerini aklayarak, grler ileri srme ve bunlar yazma, yorumlama.
* Kur'an'n surelerini aklayan eser.
tefsir etmek
* yorumlamak.
teftih
* Ama.
* Geirme.
tefti
* Bir grevin yolunda yrtlp yrtlmediini anlamak iin yaplan aratrma, denetleme, denetim, bak .
tefti etmek
* bir grevin yolunda yrtlp yrtlmediini aratrmak, denetlemek.
tefti heyeti
* Tefti kurulu, denetleme kurulu.
tefti kurulu
* Denetleme kurulu, tefti heyeti.
tefti raporu
* Herhangi bir konuda tefti kurulunun haz rlam olduu rapor.
tefviz
* Bir ii bir kimsenin zerinde brakma, ihale.
* Datma.
* Bir ta nmaz mal bilinen deeri karl bir kimseye verme.
tegafl
* Anlamazlktan gelme.
tegafl etmek
* anlamazl ktan gelmek.
teganni
* ark syleme.
teganni etmek
* ark sylemek.
teelti
* Binek hayvanlar nda eyerin alt na konulan kee.
teet
* Bir erinin yan ndan geen ve ona ancak bir noktada deen doru, mmas.
temen
* Orduda rtbesi astemenle stemen arasnda olan, takm komutanl yapan subay.
temenlik
* Temen rtbesi veya temenin grevi.
tehacm
* Birlikte ve birden hcum etme, saldrma.
* me, bir yere toplama.
tehalf
* Aykrl k.
tehalf etmek
* birbirine aykr olmak.
tehalk
* Can atma, ok isteme.
tehalk etmek
* can atmak, ok istemek.
tehcir
* G ettirme, g etmesine sebep olma.
tehcir etmek
* bir yerden g ettirmek, srmek.
tehdit
* Birinin gzn korkutma, korku verme, gzda.
tehdit etmek
* korkutmak, korku vermek, gzda vermek.
* tehlikeli bir durum yaratmak.
tehdit savurmak
* korkutmak, gzda vermek.
tehditkr
* Tehdit dolu, tehdit edici.
tehditsiz
* Tehditi bulunmayan tehditten uzak.
tehevvr
* ok kzma, fkelenme, kprme.
tehevvr etmek
* ok kzmak, fkelenmek, kprmek.
teheyy
* Coma, heyecanlanma.
tehi
* Bo.
tehir
* Sonraya brakma, erteleme.
* Geciktirme.
tehir etmek
* ertelemek.
tehiriicra
* Yrtmenin durdurulmas.
tehirli
* Geciktirilmi, ertelenmi.
* Gecikmeli, rtarl.
tehirsiz
* Tehiri olmayan, gecikmesiz.
tehlike
* Byk zarar veya yok olmaya yol aabilecek durum, muhatara.
* Gerekleme ihtimali bulunan fakat istenmeyen durum.
tehlike atlatmak
* byk zarar ve s k nt lara yol aacak bir olay savuturmak.
tehlikeli
* Tehlikesi olan, korkulu, kazal, muhataral .
tehlikesiz
* Tehlikesi olmayan.
tehlikeye atlmak
* zarar ve skntlara yol aacak bir davranta bulunmak.
tehyi
* Coturma, heyecanlandrma.
tehyi etmek
* coturmak, heyecanlandrmak.
tehzil
* Alaya alma.
* Cidd bir esere alay tarznda nazire yazma, akal bir anlatma evirme.
tein
* ayda bulunan ve kafein niteliinde olan etkili madde.
teizm
* Tanrclk.
tek
* Ei olmayan, biricik, yegne.
* Yaln z, yaln zca, salt, sadece.
* ki ile blnemeyen (say).
* Birbirini tamamlayan veya ayn trden olan nesnelerden her biri.
* Bir kadeh iki.
* nne getirildii cmleye istek ve zlem kavram katar.
* Hi, hibir.
tek
* Sessiz, hareketsiz, uslu.
tek adam
* Teklik zelliini gsteren kimse.
* Lider.
tek adam gsterisi
* Benzeri olmayan, teklik rnei sergileyen, ki inin ortaya koyduu gsteri.
tek anlaml
* Tek anlam olan (kelime veya kavram).
tek anlamll k
* Tek anlaml olma durumu.
tek ba na
* Kendi kendine, yalnz olarak.
tek biim
* Standart.
tek bir
* (olumlu cmlelerde) yaln z bir.
* (olumsuz cmlelerde) hibir.
tek ekirdekli
* Yaln z bir ekirdei olan hcreye denir.
tek ekirdekliler
* Yaln z bir ekirdei olan hcreliler.
tek enekli
* Tek enei olan.
tek enekliler
* Budaygiller, zambakgiller, palmiyeler, salepgiller, ananasgiller, muzgiller gibi bitkilerin nemli bir snf.
tek eneklilik
* Tek enekli olma durumu.
tek dalmak
* grete kar greinin tek bacan kapmak.
tek delikliler
* Kular gibi yumurtlayarak reyen, dkl olan memeliler takm.
tek durmak
* uslu durmak, yaramazlk etmemek, sessiz kalmak.
tek durmamak
* bir taraf br tarafa kar baz hareket ve almalar iinde bulunmak.
* yaramazl k, apknlk vb. yapmak.
tek elden
* bir yerin veya bir merkezin kumanda ve ynetimi altnda olarak.
tek erki
* Monarist.
tek erkilik
* Monarizm.
tek erklik
* Monari.
tek eli
* Ei bir tek olan, monogam.
tek elilik
* Kadn n veya erkein kar cinsten yalnz bir kiiyle evlenebilmesini onaylayan, birden ok kadnla veya
birden ok erkekle evlenmeyi yasaklayan evlilik biimi, monogami.
tek evli
* Bkz. tek eli.
tek evlilik
* Bkz. tek elilik.
tek fazl
* Elektrik akmnn tek faza yklenmesi.
tek heceli dil
* ince ve Tibete gibi kelimeleri tek heceden oluan dil.
tek hcreli
* Bir hcreli.
tek ki ilik
* Tek kiiye zg.
tek krekle mehtaba kmak
* eksik hazrlkla bir ie kalkmak.
* becereksizce alay etmeye kalkmak.
tek liste
* Seimde muhalefeti olmayan liste.
* Yenilecek yemeklerin ne olduu nceden belirlenip gelen mterilere ayn yemeklerin verildii uygulama,
fiks mn.
tek rnek
* Ayn yolda srp giden, yeknesak.
tek parmakllar
* Memeliler s nf nn otul, gevi getirmeyen, be parmakl fil, parmakl gergedan, tapir veya bir parmakl
toynakl lar iine alan alt tak m .
tek partili
* Tek partiye dayanan (siyas hayat).
tek renkli
* Tek rengi olan.
* Yaln z basit bir renk veren (k).
tek say
* 1, 3, 5, 7, 9 saylar.
tek seici
* Bir tak ma girecek sporcularn seiminde yetkili olan kimse.
tek sesli
* Benzer seslerin kullanlmas.
* E sesli.
tek seslilik
* Tek sesli olma durumu.
tek tanrc
* Tek tanr cl a inanan (kimse), monoteist.
tek tanrc lk
* nsann, doada ve toplumda, ilk veya dei mez sebebi aratrmasna yol aan tarih artlarn etkisiyle her
eye gc yeten bir tek tanr dncesine varmas, monoteizm.
* Evreni, doay ve toplumu yarat p yneten her eye gc yeten tek bir tanr bulunduuna inanma ve ona
tap nma.
tek tarafl
* Tek bak a s , tek yanl .
tek ta
* Sadece bir prlantas veya elmas olan yzk.
tek tek
* Birer birer, bir bir.
tek t rnak iareti
* Bir anlatm iinde ift t rnakta verilen bir al nt nn iinde yer alan bir baka sz tek t rnak aras nda
gsterme ve bu tek t rnak (' ') iaretini kullanma.
tek tk
* Az, seyrek (olarak).
tek yanl
* Yaln z bir gr, bir dnceyi benimseyen.
tek ynl yol
* zerinde trafiin yalnz bir ynde hareket edebildii kara yolu.
tek yumurta ikizi
* Tek yumurtada dllenen ve kan ikizler.
tekabl
* Karl kl olma, karlama.
* Kar olum.
tekabl etmek
* karl k olmak, kar lamak, bir eyin yerini tutmak.
teklif
* Teklifler.
* Vergiler, salmalar.
tekml
* Olgunluk, olgunlama.
* Evrim, geliim, gelime.
tekml etmek
* olgunlamak.
* evrim geirmek, gelimek.
tekpu
* Dalkavukluk etme, birinin her dediini, her yapt n onaylama.
teksf
* Bir araya gelme, toplanma, skma.
* Youn duruma gelme, younlama.
teksf etmek
* toplanmak.
* younlamak.
teksl
* enme, engelik, geveklik, tembellik.
tekadiye
* Emekli ayl.
tekat
* Emekliye ayrlma.
* Emekli.
tekat ikramiyesi
* Emekli ikramiyesi.
tekat maa
* Emekli ayl.
tekat olmak
* emekli olmak, emekliye ayrlmak.
tekatlk
* Emeklilik.
tekbenci
* Tekbencilik yanls olan kimse.
tekbencilik
* "Yalnz ben varm, benden baka her ey yalnzca benim tasarmmdr, diyen, znel ben'i bilin ierikleriyle
birlikte tek gerek, tek var olarak kabul eden gr, solipsizm.
tekbir
* Mslmanlkta Tanr'nn bykln, yceliini anmak iin sylenen ve Allahuekber sz ile balayan
duan n ad .
tekbir getirmek
* bu duay zel makam yla okumak.
teki
* Tekilik tarafls olan, tekilikle ilgisi olan (kimse), monist.
tekilik
* Gerekliin temeli olarak yaln zca tek bir ilkeyi benimseyen dnya gr, monizm.
* Gerekliin herhangi bir organ gibi blnmez bir btn olduuna ve ba msz paralar bulunmad na
inanan reti, monizm.
tekdir
* Azarlama, paylama.
tekdir etmek
* azarlamak, paylamak.
tekdze
* Deimeksizin, dzenli, ayn biimde tekrarlanan, srp giden, muttarit, yeknesak, monoton.
* Deimeyerek, ayn biimde tekrar edilerek.
tekdzeleme
* Tekdzelemek ii.
tekdzelemek
* Tekdze bir duruma gelmek.
tekdzelik
* Tekdze olma durumu, yeknesakl k, monotonluk.
teke
* Keinin erkei.
* Bir karides tr.
* Tyl devenin erkei ile tek hrgl dii devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve tr.
teke dikeni
* Patl cangiller familyasndan yksek al biiminde dikenli bitki.
teke tek
* Bire kar bir.
tekebbr
* Kibirlenme, byklenme, al m, kurum.
tekeden st karmak
* olamayacak eyleri olur duruma getirmek.
tekeffl
* Bir eyin sorumluluunu zerine alma, ykmlenme.
* Kefil olma.
tekeffl etmek
* ykmlenmek.
* kefil olmak.
tekel
* Bir maln yapmn n, tek bir kuruluun elinde bulunduu durum; herhangi bir retim alann devletin elinde
tutma, sat tek elden ynetme ve fiyata hkim olma durumu, inhisar, monopol.
* Bir tek eye tek bana sahip kma.
tekel bayii
* Tekel rnlerini satan i yeri.
tekel maddesi
* Tekel rnleri aras nda sata sunulmu madde.
tekelci
* Tekel kuran ve bu tekeli kabul ettiren, inhisarc.
* Tekel grevlisi.
* Bir eye, bir dnceye tek bana sahip olma, benimseme, yayma tarafls olan.
tekelci anamalcl k
* Ana sermayenin merkezleme eiliminden doan tekelleme aamas .
tekelcilik
* Tekelci olma durumu, inhisarcl k.
tekelinde olmak
* (herhangi bir ey) tekeli alt nda bulunmak, elinde tutmak, inhisarnda olmak.
tekeline (veya tekellerine) almak
* bir eye tek ba na sahip olmak, inhisar na almak, patentine almak.
* fikir, sanat vb. alanda kendi grn hkim k lmak.
tekelleme
* Tekellemek ii.
tekellemek
* Tekel durumuna gelmek.
tekelletirme
* Tekelletirmek ii.
tekelletirmek
* Tekel durumuna getirmek.
tekellf
* Zahmet veren bir i grme, gle katlanma.
* Bir ii gsterili bir biimde yapmaya alma, zenme, gsteri.
tekellm
* Syleme, konuma.
tekemml
* Olgunlama, yetkinleme.
tekemml etmek
* olgunlamak, yetkinlemek, erginlemek.
teker
* Tekerlek.
* Bu biimde olan (ey).
* Bir gk cisminin ember biiminde grnen yzeyi; cismin gkyz zerindeki iz dm.
* nce ve ap olduka byk teker eklinde para.
teker meker yuvarlanmak
* dne dne yuvarlanmak.
* iyi durumda olan bir kii durumunu birdenbire yitirmek.
teker teker
* Birer birer, ayr ayr .
tekercik
* Bilgisayarda oluturulmu, yaz lm bilgileri saklamak, bir baka yere aktarmak amacyla kullan lan ara.
tekeralar
* Disk-player.
tekeralarc
* Diskjokey.
tekere omak sokmak (veya ta koymak)
* birinin yolunda giden iini aksatan, engelleyen davran ta bulunmak.
tekerlek
* Merkezde bulunan ve bir eksenin evresinde dnebilir kurs veya ember, teker.
* Teker biiminde olan (ey).
tekerlek krld ktan sonra yol gsteren ok olur
* sonucu kt ktktan sonra bir davran zerine akl reten ok bulunur.
tekerlek pabucu
* Arabalar n, yoku inerken hzlanmalar n nlemek iin, tekerlek altna srlen ve arabaya zincirle bal
bulunan demir paras.
tekerleki
* Araba tekerlii yapan kimse.
tekerlekilik
* Araba tekerlei yapann ii.
tekerlekli
* Tekerlei olan, tekerli.
tekerlekli koltuk
* Sakatlarn bir yere gidebilmek iin kulland klar tekerlekli olan oturma arac.
tekerlekli sandalye
* Sakatlarn bir yere gidebilmek iin kulland klar tekerlekleri olan oturma arac , tekerlekli koltuk.
tekerleme
* Tekerlemek ii.
* ounlukla basmakalp sz.
* ounlukla, masallarn ba nda bulunan kafiyeli giri szleri.
* Birbiriyle uyumlu hazr sz kalb .
* Saz airleri arasnda yap lan deyi yar.
* Orta oyununda, zellikle Kavuklu'nun kulland szler.
tekerlemek
* Yuvarlamak, dndrmek.
tekerlenme
* Tekerlenmek ii.
tekerlenmek
* Yuvarlanmak, dnmek.
* Durumu bozulmak, ktye gitmek.
* Uramak, peinde komak, yuvarlan p gitmek.
tekerli
* Tekeri olan,tekerlekli.
tekerrr
* Tekrarlanma.
tekerrr etmek
* tekrarlanmak.
tekesakal
* Birleikgillerden, kkleri sebze olarak kullan lan otsu bir bitki (Tragopogon porrifolius).
tekesemek
* (dii kei) Teke istemek.
tekessr
* oalma, artma.
tekessr etmek
* oalmak, artmak.
tekevvn
* Olu, oluma, var olma, dou.
tekfin
* Kefenleme.
tekfin etmek
* kefenlemek.
tekfir
* Kfir sayma.
tekfur
* Bizans imparatorluu zamannda vali dzeyinde olan yneticilerle Anadolu ve Rumeli'deki Hristiyan
beylerine verilen ad.
tekfurluk
* Tekfur olma durumu.
* Tekfurun ynetimi altnda bulunan yer.
tekil
* Kelimelerde bir varl veya ekimli fiillerde bir kiiyi bildiren biim, teklik, mfret, oul, okluk kart :
ocuk, ev, geldim, geldin gibi.
tekillik
* Tekil olma durumu.
tekin
* Bo, iinde kimse bulunmayan.
* Uurlu.
* Eski Trklerde bir baban n tanmaz mallar nn mirass olan en kk olu.
tekin deil
* (yer, zaman vb. iin) cin, peri vb.doast varlklar n bulunduuna inanlan, uursuz, tehlikeli.
* (insan veya hayvan iin) kendisinde doast bir g olduu san lan, uursuz, sak nlmas gereken.
tekinsiz
* Tekin olmayan, uursuz.
* Belli davran veya szlerin bir toplumca, bir toplumsal grupa tehlikeli saylmas ve olumsuz yaptrmlara
balanarak yasaklanmas, tabu.
tekir
* Postu siyah ubuklarla ve beneklerle ssl, kl renginde veya boz olan (kedi).
* Barbunyaya benzeyen bir bal k (Mugil surmulletus).
tekit
* Kuvvetletirme, salamlatrma, steleme.
tekit etmek
* kuvvetletirmek, salamlat rmak, pekitirmek, stelemek.
tekke
* Tarikattan olanlarn barndklar , ibadet ve tren yaptklar yer, dergh.
* siz gsz kimselerin buluup s ndklar yer.
* Esrar iilen st kapal yer.
tekleme
* Teklemek ii.
teklemek
* (sk fideleri) Seyrekletirmek.
* (motorda) Pistonun biri almamak.
* (tabanca) Bozulup tutukluk yapmak.
* (kalp iin) Sal bozulmak.
* Kekelemek.
tekleme
* Bir kelimenin iindeki ift nszn bire inii: Kassap > kasap, sarra > sara gibi.
teklemek
* Tek zellik gstermek.
tekli
* Mzik dnyas nda tek kii tarafndan doldurulan kaset veya youn teker.
teklif
* Birinden yaplmas zor, eziyetli bir i isteme.
* ncelenmek veya kabul edilmek iin bir ey sunma, nerme, neri.
* ncelenmek iin ileri srlen ey, neri.
* ten olmayan, resm davran.
teklif etmek
* nermek, ne srmek, neride bulunmak.
* evlenmek iini birine dier cinsten olan nermek.
teklif tekellf
* Samim olmama, resm olma durumu, teklifli olma.
teklifli
* Kendisiyle samim, ili d l olunmayan, resm.
teklifsiz
* Samim, ili dl , s k f k .
teklifsiz konuma
* Senli benli, samim, resm olmadan konuma ve davranma.
teklifsizce
* Teklifsiz bir biimde, iten olarak.
teklifsizlik
* Teklifsiz olma durumu veya teklifsiz davran.
teklik
* Tek, bir olma durumu.
* Kelimelerde, tek kiiyi veya varl bildiren biim, oul, okluk kart: renci-y-im, ev-im, gel-di-m vb.
* Bir lira.
teklik eki
* Tek zellik gsteren ek.
tekme
* Ayakla vuru.
* Hayvann art ayayla vurmas , ifte.
tekme atmak (veya tekme vurmak)
* ayakla bir yere serte vurmak.
* ifte atmak.
* ihanet etmek.
tekme yemek
* birinin ayandan darbe almak.
* ihanete uramak.
tekmeleme
* Tekmelemek ii.
tekmelemek
* Tekme vurmak.
tekmelenme
* Tekmelenmek ii.
tekmelenmek
* Tekme vurulmak.
tekmil
* Tamamlama, bitirme.
* Btn, tm.
* Eksiksiz.
* Bkz. tekmil haberi.
tekmil haberi
* Askerlikte astn ste verdii szl rapor.
* Bir iin tamamlanm olduu haberi.
tekmil vermek
* bir ast bir ste bir i, bir durum zerinde bilgi vermek.
tekmilleme
* Tamamlamak ii.
tekmillemek
* Tamamlamak, btnlemek, bitirmek.
tekne
* Trl ilerde kullan lmak iin ou aatan veya tatan yaplan, uzun ve geni kap.
* Geminin omurga, kaburga ve kaplamadan oluan temel blm.
* Deniz tat .
* Katmanl kayalarn ieri doru ukur, alak blm, ine, kemer kar t.
* Yer kabuundaki k vrmlar n ukur, alak yeri, havza.
* S zdrabilir veya szdrmaz olarak yaplm, levhalar bir paradan olumu, kulplar ve kulp delikleri
bulunan bir veya iki kii tarafndan ta nabilir st ak bir ambalaj tr.
tekne kaznts
* Yallarn son doan ocuklar.
tekneci
* Tekne, zellikle deniz teknesi yapan ve satan kimse.
* Sokaklarda bal k satan kimse.
teknecilik
* Deniz teknesi yap m .
teknetyum
* Atom numaras 43, atom arl yakla k 98 olan, sun olarak elde edilen radyoaktif element. K saltmas
Tc.
teknik
* Bir sanat, bir bilim, bir meslek dal nda kullanlan yntemlerin hepsi.
* Fizik, kimya, matematik gibi bilimlerden elde edilen verileri i ve yapm alannda uygulama.
* Bu uygulamaya dayanan, bu uygulamaya ilikin.
* Yol, beceri, yntem.
* Teknikle ilgili bir sanata, bir bilime, bir meslee zg olan.
teknik eitim
* Mekanik alandaki uralara, sanayi ile ilgili ilere veya uygulamal bilim alanlarna ilikin eitim.
teknik lise
* Genel ve teknikle ilgili dersleriyle renciyi teknik alanlarda eitim vererek yksek retim kurumlarna
hazrlayan orta retim kurumu.
teknik okul
* rencileri teknik alanlarda yetitiren okul.
teknik retim
* Bir tekniin veya teknik yntem ve becerilerin kazand rlmasna nem veren retim.
teknik niversite
* Teknikle ilgili retimin a rl kl olarak yapld lisans ve yksek lisans dzeyinde eitim veren yksek
retim kurumu.
tekniki
* Bir iin bilim ynnden ok, uygulama ve pratik yn ile uraan kimse, teknisyen, tekniker.
* Film yapm nn herhangi bir teknik kolunda al an usta ii.
tekniker
* Tekniki.
teknisyen
* Tekniki.
teknokrasi
* Devlet ynetiminde son szn ynetim ve ekonomi uzmanlarna brak lmas na dayanan siyas yntem.
teknokrat
* Teknokrasiden yana olan.
* Ekonomik mekanizmalarn teorik incelenmesine dayanan, ama insan etkenini her zaman yeterince gz
nnde bulundurmayan devlet adam veya memur.
teknokrat lk
* Teknokrat yanls olan kimse.
* Teknokratlar n iktidar.
teknoloji
* Bir sanayi dal ile ilgili yapm yntemlerini, kullanlan ara, gere ve aletleri kapsayan bilgi.
teknolojik
* Teknoloji ile ilgili.
tekrar
* Ayn olayn, iin, hareketin yeniden ortaya k, tekrarlanmas .
* Bir konuma veya yazda ayn dnceyi, kelimeyi birok defa syleme.
* Bir daha, yine, yeniden, gene.
tekrar etmek
* yeni batan sylemek veya yapmak.
tekrar tekrar
* st ste, ard ardna.
tekraren
* Tekrar tekrar, tekrarlanarak, defalarca.
tekrarlama
* Tekrarlamak ii.
tekrarlamak
* Tekrar etmek, yeni batan yapmak.
tekrarlanma
* Tekrarlanmak ii.
tekrarlanmak
* Tekrar edilmek, tekrar tekrar dile getirilmek, yeniden sylenmek.
tekrarlatma
* Tekrarlatmak ii.
tekrarlatmak
* Tekrar ettirmek, yeni batan yapt rmak.
tekrarl
* Tekrar edilen, mkerrer.
tekrir
* Tekrar etme, yeniden syleme.
* Bir yazda veya iirde sz ya da kavram anlat m pekitirmek amacyla sk sk tekrar etme sanat .
tekrir etmek
* tekrarlamak.
teksif
* Younlat rma, s klatrma, koyulatrma, toplama.
teksif etmek
* younlatrmak, toplamak.
teksir
* oaltma.
teksir etmek
* (yaz iin) oaltmak.
teksir kd
* oaltma makinesinde kullanlan bask kd.
teksir makinesi
* oaltma makinesi.
tekst
* Metin (I).
tekstil
* Dokuma.
* Dokumacl k.
tekstilci
* Tekstil ii ile uraan.
tektonik
* Paralanp dalm yer katmanlarnn birbirleri ile olan ilgilerini aratran yer bilimi kolu.
tekvando
* El ve kol vurularndan ok, ayak ve tekme tekniklerine nem veren, Uzak Douya zg dv sanat .
tekvin
* Oluturma, var etme, yarat, yaratma.
tekvin etmek
* yaratmak.
tekzip
* Yalanlama.
tekzip etmek
* yalanlamak, doru olmadn a klamak.
tel
* Trl metallerden yaplm, kopmaya kar bir diren gsteren ince uzun nesne.
* Bu nesneden yaplm veya bu biimde olan.
* Baz organizmalarn demet durumundaki oluumunu meydana getiren ipiklerin her biri, lif.
* nsan sa n oluturan ipik.
tel
* Telgraf kelimesinin ksaltmas .
tel cambaz
* Telde oynayan cambaz.
* ok kaypak davranan kimse.
tel ekmek
* telle evirmek, tel germek.
tel ekmek
* telgraf ekmek.
tel ivi
* Telden yaplan ivi.
tel diki
* Telle yap lan diki.
tel dokuma
* Telle rlm dokuma.
tel dolap
* Yanlar ve kapa ince delikli telden yap lm yemek dolab.
tel f ra
* Tel ile yaplm sert fra.
tel halat
* Telden yaplan kal n halat.
tel kaday f
* nce tel biiminde, zel kalplardan dklerek s cak sa zerinde kurutulan hamur ve bu hamurdan yap lan
tatl .
tel kafes
* Tellerle rlm kafes.
tel kurdu
* Ekin ve sebze kklerini kemirerek byk zararlara yol amas sebebiyle tar m iin ok zararl tarla bcei
kurtuklarna verilen ad.
tel kf
* Vcutta hemen btn dokularda yerleebilen asalak bir mantar tr (Sporotrichum schneckii).
tel kflce
* Tel kften ileri gelen ilkel mantar hastal .
tel rg
* Dikenli tellerden yaplm engel.
tel ehriye
* nce tel biiminde, hamurun kurutulup kesilmesiyle elde edilen ve genellikle orbas yaplan bir yiyecek
tr.
tel tel
* Tel biiminde.
* Ayr ayr teller durumunda.
tel yazs
* telgrafla gnderilen yaz.
tel z mba
* K tlar birbirine tutturmaya yarayan ara.
tel
* Kumala astar arasna konularak giysinin dik durmas n salayan kolal bez.
telffuz
* Syleyi, syleni.
* Boumlanma.
telffuz cihaz
* Bir dildeki sz varlklar nn doru ve dzgn telffuzunu gsteren alet.
telffuz edilmek
* sylenmek.
* boumlanmak.
telffuz etmek
* sylemek.
telffuz organ
* Szlerin ses durumuna gelmesini salayan organlar.
telfi
* Kt bir etkiyi veya sonucu baka bir etki ile yok etme, kar lama, yerine koyma.
telfi etmek
* (ziyan olan veya elden kan bir eyin) yerini doldurmak, karlamak.
telki
* Buluma, kavuma.
telkki
* Anlay, gr.
* Kabul etme, sayma.
telkki etmek
* saymak, yle kabul etmek, yle anlamak.
tellama
* Tellamak ii.
tellamak
* ki kuma paras aras na tel koymak.
tel
* Herhangi bir sebeple acelecilik.
* Kayg , tasa, s k nt, endie.
* aknl ktan doan karkl k, kargaa.
tel almak
* herhangi bir sebeple heyecanlanmak, endielenmek, acele etmek.
tel etmek
* sknt duyarak acele etmek, endielenmek, tellanmak.
tel gstermek
* tel n belli etmek.
tela dmek
* tellanmak.
tela drmek
* tellandrmak.
tela gelmek
* (bir i) tel sras nda yaplmak.
tela vermek
* davran ve hareketleriyle evresindekileri heyecana, aceleye, skntya sokmak.
tele
* Tel.
tele mdr
* ok tell veya evresini tela veren kimseler iin kullan lr.
tele naz r
* Bkz. tele mdr.
tel na dalmak
* herhangi bir eyle ilgili olarak heyecanla, aceleyle, sknt yla davranmak.
tellandrma
* Tellandrmak ii.
tellandrmak
* Tellanmasna sebep olmak.
tellan
* Tellanmak ii veya biimi.
tellanma
* Tellanmak ii.
tellanmak
* Herhangi bir sebeple acelecilik gstermek.
* Endielenmek, kayg lanmak, tel etmek.
tell
* Tel eden, tela den.
tell tell
* Aceleci bir biimde, tel gstererek.
tell lk
* Tell olma durumu.
telsz
* Tel etmeyen, tel gstermeyen, souk kanl.
* Soukkanllkla, a rmadan.
telszlk
* Tels z olma durumu.
teltin
* Bir tr salam, yumuak dana veya kz derisi.
telcik
* Kk tel.
* ok ince baz organlara, zellikle kklerin ince ayrnt lar ndaki ince iplikiklere verilen ad.
* Erkek organda ba tayan ince blm.
* Sinir veya kas hcrelerinin sitoplazmasnda bulunan ince iplikikler.
telef
* Yok etme, ldrme.
* Bo yere harcama, ypratma.
telef etmek
* ldrmek, mahvetmek.
telef olmak
* lmek, mahvolmak.
telefat
* Sava, kaza vb. sebeplerle uranlan can kayb .
teleferik
* Birbirinden uzak iki yksek yer aras nda, havada gerilmi bir veya birka kablo zerinde kayarak hareket
eden asl tat.
telefon
* Belirli bir uzaklktaki konumalar ileten ve yanstan elektrik tesisatnn btn.
* Birbirinden uzakta bulunan iki kiinin konumasn salayan cihaz.
telefon direi
* Telefon tellerinin aktarm iin dikilen aa veya metal direk.
telefon etmek (veya amak)
* birini telefonla aramak ve bir ey sylemek.
telefon hatt
* Telefon tesisini ve iletiimini salayan tel rg a .
telefon kabini
* Telefon edilmek iin yaplm kulbe.
telefon kart
* Telefon etmek iin sat n al nan ve manyetik gc ile telefon makinesini alt ran kart.
telefon kulbesi
* Telefon edilmek zere ehir veya mahallelerin belli yerlerine konulan kulbe, telefon kabini.
telefon rehberi
* Telefon numaralarn n sahiplerini alfatik sraya gre gsteren kitap.
telefon santrali
* Ayn merkeze bal ve iletiim ak iin giri ve k n otomatik olarak yaplmasn salayan sistem.
telefoncu
* Telefon dzeni kuran veya telefon onaran kimse.
* Santral memuru, santralci.
telefonculuk
* Telefon kuruculuu veya onar cl .
* Telefon santral memurluu.
telefonlama
* Telefonlamak ii.
telefonlamak
* (birbiriyle) Telefonda konumak.
telefonometre
* Telefon konumalarn n sresini ve say s n gsteren saya.
telefotografi
* Fotoraf, resim, yaz gibi duraan grntlerin elektrik ak m yla uzaklara iletilmesi yolu.
telek
* Kularn gvde, kanat ve kuyruunda bulunan, uma, rt ve kuyruk telekleri olarak e ayrlan, eitli
renklerde kal n eksenli ty.
telekart
* Telefon etmek iin kullanlan kart.
teleke
* Kanat teleklerinin uzun ve serti.
telekz
* Telefon ile iletiim kurarak fuhu yapan kadn.
telekinezi
* Bkz. Uza devim.
telekomnikasyon
* Haber, yaz, resim, sembol veya her eit bilginin tel, radyo, optik ve baka elektromanyetik sistemlerle
iletilmesi, bunlarn yaym veya alnmas, uz iletiim.
telekonferans
* Telefon ile uzak merkezlerden konumaclar kenferans yerine balayarak gerekletirilen konferans.
teleks
* Telsiz ve telem aralar na uzaktan haber yazd rma dzeni, uz yazm.
teleksi
* Teleks grevlisi.
teleksilik
* Teleksinin ii veya meslei.
telem
* Bir metnin dorudan doruya gnderilmesini ve al c olarak basm evi harfleriyle yaz lmas n salayan ara,
uzyazar.
teleme
* Bir tr tuzsuz ve yumuak peynir.
teleme peyniri
* Tuzsuz ve yumuak bir peynir tr.
teleme peyniri gibi
* tombul ve beyaz tenli kadnlar iin sylenir.
telemetre
* ki nokta arasndaki uzakl lmeye yarayan gere.
* Fotoraf makinelerinde, ekimi yaplacak nesneye olan uzakl belirterek bunun ayarn yapan dzen.
telemetri
* Uzaklk ler.
teleobjektif
* Uzaktaki cisimlerin ok yakn grntlerinin elde edilmesini salayan, ok uzun odakl mercek tr.
teleoloji
* Evreni maksatlarla sonular arasnda bir ilikiler sistemi olarak gren teori.
telepati
* Birinin dndklerini veya uzakta geen bir olay duygusal hibir balant olmadan alglama, uza duyum.
telepatik
* Telepati ile ilgili.
teleradar
* Televizyon aracl yla radar grnts alma ii.
teles
* Ypranm, h rpalanm bir ekilde telleri, lifleri meydana km.
telesekreter
* Arayanlarn mesajlarn bir banda kaydeden telefonla birlikte al an ara.
telesime
* Telesimek durumu.
telesimek
* Yorulmak, gsz kalmak; yorgunluktan baylacak duruma gelmek.
* Zayflamak.
telesine
* Bkz. telesinema.
telesinema
* Bir sinema filmini televizyonda gstermeye yarayan cihaz.
* Televizyonda filmleri iletme ve yanstma ii ile uraan blm.
telesiyej
* Kayaklar veya turistleri srekli hareket hlindeki bir kabloya asl oturma yerlerinde tayan bir tr
teleferik.
teleskop
* Sonsuzdaki bir nesnenin gerek grntsn, ibkey bir aynadan yap lm merceinin odak dzleminde
veren ve gk bilimiyle ilgili gzlemlerde kullanlan optik cihaz, rakgrr.
Telet
* Bat Sibirya'da yaayan bir Trk topluluu.
Telete
* Telet Trkesi.
televizyon
* Elektromanyetik dalgalar yoluyla halkn dorudan doruya almas maksad yla yaplan hareketli veya sabit
resimlerin sesli veya sessiz kal c olmayan grntlerinin renkli veya siyah beyaz yayn .
* Televizyon alcs.
televizyon alcs
* Televizyon yaynlarn almaya ve seyrettirmeye yarayan cihaz.
televizyon bandrol
* Televizyon alcs ile birlikte verilen ve vergisinin denmi olduunu gsteren belge.
televizyon filmi
* Televizyonda gsterilmek iin haz rlanm film.
televizyon oyunu
* Televizyon iin yaplm film.
televizyon program
* Televizyonun yayn ak n gsteren program.
televizyon verici istasyonu
* Televizyon yayn yapmak zere donatlm her trl hareketli veya sabit tesis, televizyon vericisi.
televizyon yay n
* Televizyon verici istasyonlar nn arac l ile alc lara ulatr lan yayn dzeni.
televizyoncu
* Televizyon alcs satan kimse.
* Televizyon onarc s .
* Televizyon kuruluunda alan grevli kimse.
televizyonculuk
* Televizyon yapma, onarma veya satma ii.
* Televizyoncunun yapt i .
telfin
* Lkerda yap lmak iin kesilmi torik bal paras, takoz.
telgraf
* ki merkez aras nda, kararlam iaretlerin yardmyla yazl haberlerin veya belgelerin iletimini salayan bir
telekomnikasyon dzeni.
* Bu arala alnan haber.
telgraf ekmek
* telgrafla haber gndermek, tellemek.
telgraf iei
* Bir eneklilerden, boumlu sarkk dall , yapraklar etli, ular sivri, baz trlerinde yapraklar n alt ve st
yz mor ve gm yollu, beyaz, mavi veya pembe iekli bir ss bitkisi (Tradescantia).
telgraf direi
* Telgraf hattn aktarmada kullanlan aa veya metal direk.
telgraf teli
* Telgraf iletiimini salayan tel.
telgraf slbu
* Ksa ve zl anlatm.
telgraf
* Telgraf grevlisi.
telgrafl k
* Telgraf nn grevi.
telgrafhane
* Telgraf arac lyla haberlemeyi salayan resm kurulu.
telhis
* zet, zetleme, k saltma.
* Sadrazamn bir sorunu kendi dnceleriyle birlikte zet olarak yaz p padiaha sunduu kt.
telhis etmek
* zetlemek.
telhisi
* Padiaha sunulacak ilerin zetini karmakla grevli kimse.
teli krmak
* bal bulunduu kurulularla ilikisini kesmek.
telif
* Uzlatrma.
* (kitap) Yazma.
telif etmek
* uzlatrmak.
* (kitap) yazmak.
telif hakk
* Bir fikir veya sanat eserini yaratan kiinin, bu eserden doan haklarn n hepsi.
tel'in
* Lnet okuma, kargma, karg.
tel'in etmek
* lnetlemek, kargmak.
tel'in mitingi
* Herhangi bir siyas veya sosyal olay telin etmek iin gerekletirilen protestolu gsteri.
telis
* Bitkisel tellerden yaplm, kaba rgl byk uval.
telkri
* Tel durumundaki gm, alt n rerek veya bir ey zerine kakarak yap lan i.
* Gm veya altn ince teller durumuna getirip rerek yaplan (tak vb).
* Gm veya altn tellerden yaplm motiflerle ssl.
telkih
* Alama, a.
telkin
* (bir duyguyu, bir dnceyi) Alama.
* l gmldkten sonra mezar ba nda imamn syledii din szler.
* Bilin d bir srecin aracl yla, kiinin ruh veya fizyolojik alanyla ilgili bir dncenin gerekletirilmesi.
telkin etmek
* alamak.
tellk
* Hamamlarda ykanmak zere gelenleri keseleyip ykayan erkek.
tellklk
* Telln yapt i.
telll
* Bir eyin satlaca n veya herhangi bir eyi halka bildirmek iin arda, pazarda yksek sesle ba ran
kimse.
* Satlarda aracl k eden kimse.
telll artmak
* bir haberi, bir istei vb. yi telll aracl yla duyurmak.
tellliye
* Tellllk.
tellll k
* Tellln yapt i .
* Tellla verilen cret veya yzdelik, tellliye.
telleme
* Tellemek ii.
tellemek
* Tel geirmek, tel takmak.
* Tel ile sslemek.
tellemek
* Telgraf ekmek.
tellendirme
* Tellendirmek ii.
tellendirmek
* (sigara, nargile, ubuk vb.) Keyifle tttrerek imek.
tellenme
* Tellenmek (I,II) ii.
tellenmek
* Tel taknmak.
* Telle evrilmek.
tellenmek
* Telgraf ekilmek.
teller takmak (veya tel taknmak)
* sevincini a r davranlarla gsterenler iin kullan lr.
telleyip pullamak
* birok sslerle sslemek.
* deerinden ok vmek.
telli
* Teli olan.
* Teller taknm, telle sslenmi.
telli balk l
* Ba nda ok biiminde bir tel demeti bulunan bal kl, okar.
telli alglar
* Vurma alglar ve yayl alg lar iine alan, teller arac lyla ses karan alglar.
telli duvakl
* Duvakla ve telle sslenmi olan (gelin).
telli pullu
* Zevksiz bir biimde sslenmi (ey veya kimse).
telli turna
* Turnagillerden, su k ylarnda yaayan, uzunluu 85 cm olan, vcudu gm, ba ve boynu kara, byk
bir ku (Anthropoides virgo).
tellice
* Tel gibi, teli andran.
* Tek kadn taraf ndan oynanan bir tr oyun.
tellr
* Atom numaras 52, atom arl 127,60, younluu 6, 24 olan, 450 C de eriyen, mavimt rak beyaz renkte
bir element. Ksaltmas Te.
telmih
* Anlatlmak istenen eyi sz aras nda imal olarak belli etme, a ka sylememe.
* Bir m srada veya beyitte bilinen bir olay, bir ataszn veya bir fkray hatrlatma sanat.
telmih etmek
* st kapal , imal bir biimde anlatmak.
telmihen
* Telmih olarak, telmih yoluyla ima ederek.
telsi
* ok ince telciklerden oluan.
telsiz
* Teli olmayan.
telsiz
* Telsiz telefon veya telsiz telgraf n ksa ad.
telsiz balant s
* Telsizle haberlemeyi salayan sistem.
telsiz telefon
* Elektromanyetik dalgalar yardmyla alan telefon.
telsiz telgraf
* Elektromanyetik dalgalar yardmyla alan telgraf.
telsizci
* Genellikle gemilerde, uaklarda yerle gemi, yerle uak arasnda ve daha baka gemi ve uaklarla telsiz
balant s kurmakla grevli kimse.
telsizcilik
* Telsizcinin grevi.
teltik
* Yanl , hata.
teltikli
* Hatal , kusurlu.
teltiksiz
* Hatrs z, yanlsz, kusursuz.
telve
* Fincann dibine ken kahve tortusu.
telvis
* Kirletme, pisletme.
telvis etmek
* kirletmek, pisletmek.
telyaz
* Telgraf.
telyazs
* Telgrafla gnderilen yaz.
tem
* Tema.
tema
* Asl konu.
* Uzun anlatma dayal edeb eserlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj.
* Sanat eserlerinde ilenen z konu.
tema
* Bir hikyede, retici veya edeb bir eserde ilenen dnce, gr.
* Herhangi bir sanat eserinde ilenen konu.
* Bir besteyi oluturan temel motif.
temadi
* Srme, srp gitme, uzama.
temadi etmek
* srmek, uzamak, srp gitmek.
temaruz
* Kendini hasta gibi gsterme, hastal k taslama.
temaruz etmek
* kendini hasta gibi gstermek.
temas
* Deme, dokunma (I), dokunu (I).
* Buluup grme, iliki kurma, mnasebet.
* Deinme, szn etme, bahsetme.
* Gidip gelme, ulam, balant .
* Dokunma.
temas etmek
* dokunmak, demek.
* konuup grmek.
* deinmek, szn etmek, bahsetmek.
temas etmek (veya biriyle temasta bulunmak)
* grp konumak.
* deinmek.
* cinsel ilikide bulunmak.
temasa gemek
* arada bir balant kurmak, grme yapmak.
temasa gelmek
* buluup grmek.
temaa
* Holanarak bakma.
* Oyun, temsil, piyes, tiyatro.
temaa etmek
* seyretmek, bakmak.
temaa sanat
* Oyun, temsil, piyes, tiyatro, sahne sanatlar .
tematik
* Bir tema etrafnda oluan.
temayl
* Bir tarafa eilme, meyletme.
* Belli bir gayeye veya sonuca ynelen faaliyete dnmeyen etki gc, ynseme.
* Bir kimseye veya bir eye ilgi duyma.
temayz
* Bakalarna gre stn duruma gelme, sivrilme, sekinleme.
temayz etmek
* sivrilmek, sekinlemek.
tembel
* grmeyi, almay sevmeyen, aba gstermekten, s k ntdan kaan kimse, haylaz.
* Fonksiyonunu yerine getirmede yavalk gsteren (organ).
tembel tembel
* Tembel bir biimde.
tembelce
* Tembel (bir biimde).
tembele i buyur, sana akl retsin
* kendisinden bir konuda yardmc olmas istendiinde yardm edecei yerde zm yollar gsteren kimseler
iin kullanl r.
tembelhane
* inde bulunanlar n almaya kar isteksiz davrandklar yer.
tembelleme
* Tembellemek ii.
tembellemek
* Tembel duruma gelmek.
tembelletirme
* Tembelletirmek ii.
tembelletirmek
* Tembel olmas na sebep olmak.
tembellii tutmak
* tembellemek.
tembellik
* Tembel olma durumu veya tembelce davran.
tembellik etmek
* tembelce davranmak.
tembih
* Bir eyin belli biimde ve yolda yap lmasn syleme, bunu steleyerek hatrlatma, uyar.
* Uyarma.
tembih etmek
* bir eyin belli biimde ve yolla yaplmas n istemek, sylemek, uyarmak.
tembihat
* Tembihler, uyar.
tembihatta bulunmak
* uyarmak.
tembihleme
* Tembihlemek ii.
tembihlemek
* Uyarmak, hat rlatmak, tembih etmek.
tembihlenme
* Tembihlenmek ii veya durumu.
tembihlenmek
* Tembihlemek ii yap lmak, tembih edilmek.
tembihli
* Uyarlm , hatrlatlm , tembih edilmi.
tembul
* Hindistan'da yetien, trman c bir tr biber aac (Piper betle).
temcit
* Recep, aban ve ramazan aylar sresince, sabah ezanndan sonra minarelerden okunan ve Allah'n
ululuunu belirten dua.
temcit pilv gibi stp stp ne srmek
* birok defa tekrarlanan eyler iin kullanl r.
temdit
* Uzatma, srdrme.
temdit etmek
* uzatmak, srdrmek.
temeddh
* Kendini vme, vnme.
temeddh etmek
* vnmek.
temeddn
* Uygarlama, medenleme.
temek
* Ahrdaki gbreyi d ar atmak iin kullanlan kapakl veya kapaksz delik, pencere.
temel
* Bir yapn n toprak alt nda kalan ve yapya dayanak olan duvar, taban vb. blmlerinin tm.
* Bu blmleri yapmak iin kaz lan ukur.
* Bir eyin geliimi iin gereken ilk geler.
* En nemli, belli bal , ana, esas, as l, baz.
temel atma
* Bir yapn n temellerini toprak seviyesinin altnda yapmaya balama.
* Bir iin bir yapn n oluumu iin ilk adm atmak, temeline ilk harc koymak.
temel atmak
* bir yapn n temellerini yapmaya balamak.
* herhangi bir ie balamak, girimek, bir eyin gelimesine, bymesine sebep olmak.
temel bilimler
* Deiik bilim alanlarnn fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi temel bilgilerini ieren bilim dallar.
temel cmle
* Birleik veya giriik cmlelerde, yan cmle, ara cmle ve i cmlelerin bal olduu asl yargy belirten
cmle.
temel ivisi
* Yap ilerinde kullanlan byk ivi.
temel direi
* Byk, kaln direk.
* Bir eyin dayand, g ald en nemli ge, nesne veya kii.
temel duru
* Bir jimnastik alt rmas na balamak iin, vcudun dayanak yzeyine gre ald , deien ilk durum.
temel duvar
* Temeli oluturan duvarlar.
temel eitim
* lkretimi kapsayan eitim sistemi.
temel haklar
* Kiilie bal dokunulmaz, devredilmez hak ve zgrlkler.
temel harf
* Kanunla kabul edilmi yeni Trk alfabesindeki harflerin tamam.
temel kakmak
* bulunduu yerden kolay kolay ayr lacak gibi olmamak.
temel kazs
* Temel atmak iin yaplan kaz ileri.
temel retim
* Temel eitimin uygulanmas .
temel nerme
* Deiik nermelerin zn oluturan nerme.
temel say
* Asl say.
temel ta
* Bir yapn n temeline konan ta.
* Bir eye temel olan ge veya kii, dayanak, esas.
temel tutmak
* temelin kazlaca zemin salam olmak.
* srp gidecek bir duruma gelmek, kklemek, yerlemek.
temel tmce
* Asl yargn n temsil edildii yklemin yer ald ana cmle.
temellendirme
* Temellendirmek ii.
temellendirmek
* Temel tutmas n salamak, yerletirmek.
* Sreklilik ve kalclk kazandrmak.
temellenme
* Temellenmek ii.
temellenmek
* Temel tutmak.
temelleme
* Temellemek ii.
temellemek
* Temel tutmak, yerlemek.
* Srekli ve kalc bir duruma girmek.
temelletirme
* Temelletirmek ii.
temelletirmek
* Temel tutmas n, yerlemesini salamak.
* Sreklilik kazandrmak, kalc bir duruma getirmek, temelli olmasn salamak.
temelli
* Herhangi bir nitelikte temeli olan.
* Geici olmayan, srekli, kalc , devaml , daim.
* (te'melli) Srekli olarak.
* Bsbtn, tamamen.
temelli senatr
* Belli bir sreye bal olmayan atanm senatr.
temellk
* Kendine mal etme.
temelsiz
* Temeli olmayan.
* Gerek veya salam olmayan, as lsz, yanl .
temenna
* ne doru eildikten sonra dorulurken eli baa gtrerek verilen selm.
temenna etmek
* eli baa gtrerek ve ne doru eilerek selm vermek.
temennah
* Bkz. temenna.
temenni
* Dileme, dilek.
temenni etmek
* dilemek.
temerkz
* Bir yerde toplanma.
temerkz etmek
* bir noktada toplanmak, derimek.
temerkz kamp
* Bkz. toplama kamp .
temerrt
* Dik kafall k, kafa tutma.
* Direnim.
temerrt
* Ek faiz deme durumu.
temerrt etmek
* kafa tutmak.
temessl
* Benzeme.
* zmleme.
temett
* Kazan.
temett hissesi
* Bkz. kr pay.
temevv
* Dalgalanma.
temeyyz
* Kendini gsterme, sivrilme.
temeyyz etmek
* kendini gstermek, sivrilmek.
temhir
* Mhrleme.
temin
* Korkusunu giderme, inan verme.
* Salama, elde etme.
* Gerekletirme.
temin etmek
* korkusunu gidermek, gven vermek.
* salamak, elde etmek, tedarik etmek.
teminat
* Garanti, gvence.
teminat akesi
* Art rma ve eksiltmeye girenlerden garanti karl al nan para.
teminat mektubu
* Bir kimsenin belirli bir ii yapabileceine ilikin, bankalarca verilen para gvencesini ieren belge.
teminat senedi
* Ticar kurulukarn kullanabilecekleri krediye karl k olarak bankalarda bulundurduklar mteri eki ve
senetleri.
teminat vermek
* gvence vermek.
teminatl
* Teminat olan.
teminatsz
* Teminat olmayan.
temiz
* Kirli, lekeli, pis, bulak olmayan, pak.
* zenle yaplm , yanl s z.
* ok az kullan lm veya hi kullanlmam olan, zr olmayan.
* Ahlka lekesiz, necip, nezih.
* yi, dzgn, yoluna yntemine uygun biimde.
* Bir s fatyla kullan ldnda alay yollu iyice, adamakll , ok, anlam nda kullanlr.
temiz k d
* Bir otomobilin fabrika k belgesi.
temiz kan
* Atardamarlarda dolaan, akcierlerden oksijen tayarak vcudun her yanna giden kan.
* (at vb. iin) Soyuna baka soy karmam.
temiz pak
* ok temiz, tertemiz.
temiz para
* Kesintiden veya masraflardan sonra elde kalan para miktar.
temiz raporu
* Hastal olmad n gsteren rapor.
temiz temiz
* Temiz olarak, temiz bir biimde.
temiz tutmak
* (bir eyi) kirletmeden, bozmadan kullanmak; temiz olmasna zen gstermek.
temiz yrekli
* i d bir olan, kalbi temiz olan.
temiz yreklilik
* Temiz yrekli olma durumu.
temize ekmek
* bir yaznn karalamas n temiz olarak yazmak.
temize karmak (veya kartmak)
* bir sulamadan kurtarmak, aklandrmak.
temize kmak
* susuz olduu anlalmak.
temize havale etmek
* uzayp giden bir ii bitirivermek.
* yiyecei yiyip bitirmek.
* ksa yoldan zmlemek, abucak bitirmek.
temizleme
* Temizlemek ii.
* Yzeylere yap m leke ve kirlerin giderilmesi, zelti veya aslt durumuna getirilmesi olay .
temizlemek
* Temiz duruma getirmek, paklamak, artmak.
* Sakncal, przl bir ii olumlu sonulandrmak.
* Bitirmek, tketmek.
* Vcudunu ortadan kaldrmak, ldrmek, yok etmek.
* Bir yara veya dokunun salam olmayan blmlerini neter veya bakla kesmek.
* Kumar oyunlar nda br oyuncular n btn paralarn almak.
temizleni
* Temizlenmek ii veya biimi.
temizlenme
* Temizlenmek ii.
temizlenmek
* Temiz duruma gelmek, arnmak, paklanmak.
* Sakncal bir durumu, ii dzeltmek, bitirmek.
* Ortadan kald rlmak, ldrlmek.
* Kadnlarda ayba durumu sona ermek.
* Kumarda br oyuncu veya oyuncularca btn paras al nmak.
temizletme
* Temizletmek ii.
temizletmek
* Temizlemek iini yaptrmak.
temizleyici
* Buhar makineleri aracl yla temizleme iini yapan kimse.
* Bu iin yapld yer.
* Temizleme zellii olan.
temizleyi
* Temizlemek ii veya biimi.
temizlik
* Temiz olma durumu, saffet, nezafet.
* Temiz durma veya tutma durumu.
* Temizleme ii.
* Ortadan kald rma, yok etme, ldrme.
temizlik i leri
* belediyelerce yaptr lan temizlik.
temizlik i leri
* Temizleme ilemine konu olan iler.
temizlik malzemesi
* Temizlik iin kullan lan sabun, deterjan, sprge, eitli boy ve ebatta fra, bez ve benzeri gerelerin
tm.
temizlik yapmak
* temizlemek.
* zararl eyleri yok etmek.
temizliki
* Temizlik iini yapan kimse.
temizliki kadn
* Temizlik ileri yapan kadn.
temizlikilik
* Temizliki olma durumu.
temkin
* Bir iin sonunu dnerek ll, tedbirli davranma.
temkinli
* Davran larnda ll olan.
temkinli temkinli
* ok dikkatli.
temkinlice
* Temkinli olarak, temkinli bir biimde.
temkinsiz
* Davran larnda ll olmayan.
temkinsizlik
* Temkinsiz olma durumu.
temlik
* Mlk olarak verme.
* Bir hakk n dier bir kimseye geirilmesi.
temlik etmek
* bir mal bir kimseye mlk ol arak vermek.
temlikname
* Temlik belgesi.
temmuz
* Yl n 31 gn sren yedinci ay .
tempo
* Bir mzik paras ndaki blmlerin h zlarn belirtmek iin kullan lan kelime, vuru.
* Gidi, ilerleyi, gelime hz , tarz.
* Vcut altrmalarn n belirli sre iinde tekrarlanma hz .
tempo tutmak
* el rparak veya el ve ayaklarn bir yere vurarak bir mzie elik etmek, vuru tutmak.
tempolu
* Temposu olan.
temposuz
* Temposu olmayan.
temren
* Ok, karg gibi eylerin ucundaki sivri demir.
temrin
* Tekrarlatarak alt rma.
temriye
* Deride yer yer kme durumundaki birtakm kabartlarla kendini gsteren hastal k.
* Kara yosunu.
temsil
* (birinin veya bir topluluun) Ad na davranma.
* Belirgin zellikleri ile yanstma, sembol olma, simgeleme.
* Sahne veya mikrofonda oynanmak iin hazrlanm eser, oyun.
* Sz gelii, rnek, misal olarak.
* zmleme.
temsil etmek
* hak ve grev bakm ndan veya birok kimse adna davranmak.
* bir eseri sahnede oynamak.
* belirgin zellikleriyle yans tmak, sembol olmak.
* zmlemek.
temsilci
* Hak ve grev bakmndan birinin veya bir topluluun adna davranan (kimse), mmessil.
* Benzerlerine rnek olan.
* Arac olarak bakasna mal satmakla grevlendirilen ve ounlukla kanun alma yeri ve elinde mal
olmayan kimse.
temsilcilik
* Hak ve grev bakmndan birinin veya bir topluluun adna davranma grevi.
* Temsilcinin makam ve grevi, mmessillik.
temsil
* Bir eyi gz nnde canlandran, temsille ilgili.
temsil istiare
* Alegorik anlat m.
temsil resim
* Tahayylde canlandrlm resim.
temtek
* Bsbtn tek.
temyiz
* Ay rt etme.
* Mahkemelerce verilen karar n kanun ve usul ynnden incelenmesini salayan kanun yol.
temyiz etmek
* ayrt etmek.
* mahkemelerce verilen kararn kanun ve usul ynnden Yargtayda incelenmesini istemek.
temyiz mahkemesi
* Yargtay.
ten
* nsan vcudunun d yz.
* Vcut.
-ten
* Bkz. -dan/ -den.
ten fanils
* Dorudan doruya ten zerine giyilen ince fanil.
ten rengi
* Beyaz insanlarn teninin rengi.
* Bu renkte olan.
tenafr
* Kakma, kakofoni.
tenakus
* Azalma, eksilme.
tenakuz
* Anlam aykr l, elime, eliki.
tenakuza dmek
* birbiriyle elien szler sylemek.
tenash
* Ruh g.
tenasl
* Nesil yetitirerek reme.
tenasp
* Birbirine uyma, yakma, aralarnda uygunluk bulunma, oran, orant .
* Birbirleriyle ilgili sz veya kavramlarn dizelerde toplanmas sanat.
tenaspsz
* Tenasp olmayan, uygunluk, dzgnlk bulunmayan.
tenazur
* Bak m, simetri.
tencere
* inde yemek piirilen, kapakl, genellikle metal kap.
tencere dibin kara, seninki benden kara
* "ktlk, kusur ynnden sen benden daha betersin" anlamnda kullanl r.
tencere tava, herkeste bir hava
* herkesin kendi bildii gibi davranarak ortada dnce birlii kalmadn anlatmak iin sylenir.
tencere yuvarlanm, kapan bulmu
* hoa gitmeyen herhangi bir nitelik ynnden birbiriyle benzeen iki kii bir araya gelmi.
tencerede piirip kapanda yemek
* (geim konusunda) var olanla yetinmek.
tenceresi (veya tencereleri) kaynamak
* geimleri az ok yerinde olmak.
tenceresi kaynarken, maymunu oynarken
* geimi yolunda, keyfi yerinde iken.
tender
* Lokomotifin arkasna balanan, gerekli yakt, suyu tayan vagon.
tendrst
* Din, salam.
teneffs
* Solunum.
* Temiz hava almak, dinlenmek iin verilen ara.
* Koku.
teneffs etmek
* soluk almak.
* iinde bulunmak, yaamak.
teneffshane
* Genellikle okullarda, ders aralar nda dinlenmek iin rencilerin kt salon veya bahe.
teneke
* Yumuak elikten yaplm zeri kalay kapl ince sac.
* Bu maddeden yaplan, yakla k 20 litre hacmindeki kap.
* Bu kabn ald miktar.
* Tenekeden yaplm (ey).
teneke almak
* tenekeye sopa vb. ile vurarak giden bir kiiye hakaret etmek.
teneke mahallesi
* Damlarnn ou teneke kapl, derme atma evlerin oluturduu mahalle.
tenekeci
* Tenekeden kap ve teberi yapan veya onaran kimse.
tenekecilik
* Tenekeden kap ve te beri yapma, lehimleme veya tenekeden yaplm malzemeyi onarma ii.
tenekeleme
* Tenekelemek ii.
tenekelemek
* Teneke kutuya doldurmak.
teneir
* l ykanan kerevet, salacak.
teneir horozu
* ok zayf kimse.
teneir kargas
* Bkz. teneir horozu.
teneir paklar
* yaarken kirli ilere bulaan kimseler iin tek kar yolun lm olaca dnldnde kullanl r.
teneir tahtas
* zerinde lnn y kanmas iin kullan lan uzun masa.
teneire gelesi
* "lsn" anlam nda bir ilenme.
teneirlik
* Cami avlularnda teneir ve tabut konulan yer.
* Teneir yapmaya yarayan tahta.
* lene kadar kt huyunu srdrecek olan kimse.
* lmek zere bulunan (hasta).
tenevv
* eitlenme, eitlilik.
tenevvr
* Ayd nlanma.
tenevvr etmek
* aydnlanmak.
tenezzh
* Gezinti.
tenezzl
* Alalma, alak gnlllk gsterme.
tenezzl etmek
* kendi durumuna, dzeyine ayk r den bir eyi veya ii kabul etmek.
tenge
* Kazakistan para birimi.
tenha
* Yaln z,tek.
* inde al landan az insan bulunan, kalabalk olmayan, ss z.
tenha kalmak
* evresindekiler gidip tek ba na, yalnz kalmak.
tenhaca
* Kalabalk olmayan.
tenhalama
* Tenhalamak ii.
tenhalamak
* Yaln z kalmak.
* Tenha duruma gelmek, boalmak, sszlamak.
tenhalk
* Bo ve ssz (yer).
* Tenha olma durumu.
tenis
* Ala ortasndan ikiye blnen bir alanda tek veya ift oyuncular n raketle kar lkl vurduklar veya
eldikleri topu, belli kurallara gre, karlanamayacak biimde birbirlerinin alan na drerek say kazanmalar esasna
dayanan oyun, alan topu.
tenis kortu
* Bkz. kort.
tenisi
* Tenis oyuncusu.
tenkye
* Lavman.
tenkid
* Eletirmeli, eletirili.
tenkil
* Uzaklat rma.
* Herkese rnek olacak bir ceza verme.
* Dman veya zararl kimseleri topluca ortadan kaldrma.
tenkis
* Azaltma, eksiltme.
tenkis etmek
* azaltmak,eksiltmek.
tenkisat
* Azaltmalar, eksiltmeler.
tenkit
* Eletirme, eletiri.
tenkit
* Noktalama.
tenkit etmek
* eletirmek.
tenkiti
* Eletirmen, eletirici.
* Eletirici.
tenkitilik
* Eletiricilik.
tenkitli
* Eletirmeli.
tenkiye
* Ansten su vermek yoluyla kal n barsan iini temizleme.
* Bu i iin kullanlan ara.
tennure
* Mevlev dervilerinin giydii kolsuz, yakas z, yrtmal, beli krmal , uzun ve geni giysi.
tenor
* En tiz erkek sesi.
* Sesi byle olan arkc , sanat .
tensik
* Dzenleme, dzeltme, yoluna koyma.
tensik etmek
* dzeltmek.
tensikat
* Dzen vermeler, dzenlemeler.
* Bir i yerinde kadro dzenlemeleri.
tensil
* Aacn den yapraklarn toplayp dibine gmme.
tensil sahas
* aac n den yapraklarnn topland alan.
tensip
* Uygun grme, yarat rma.
tensip etmek
* uygun bulmak, uygun grmek, mnasip grmek.
tente
* Genellikle gneten korunmak iin bir yerin zerine gerilen bez, naylon vb. den yaplm rt.
tenteli
* Tentesi olan.
tentene
* Dantel, dantel.
tenteneli
* Dantell.
tentenesiz
* Dantels olmayan.
tentesiz
* Tentesi olmayan.
tentr
* Alkoln bir veya birden ok bitki stndeki eritici etkisi sonucu elde edilen sv il.
tentrdiyot
* Bir kesie, bir syr a mikrop kapmasnn nne gemek iin srlen iyot tentr.
tenvir
* Iklandrma, ayd nlatma.
* Bilgi verme, ayd nlatma.
tenvir etmek
* klandrmak, aydnlatmak.
* bilgi vermek, aydnlatmak.
tenvirat
* Iklandrma, ayd nlatma.
tenvirat tanzifat vergisi
* Ayd nlatma ve temizlik vergisi.
tenya
* erit.
tenzih
* Arlama, kusur kondurmama.
* Allah'n btn kusurlar ndan uzak olduuna inanma.
tenzih etmek
* kusurlu ve kabahatli olmad n , kt vasflardan soyutlandrd n, dnda tutulduunu bildirmek.
tenzil
* ndirme, azaltma, kartma, aa drme, aalatma.
tenzil etmek
* indirmek.
tenzilt
* Fiyat indirimi, iskonto.
tenzilt yapmak
* indirim yapmak.
tenziltl
* ndirimli, iskontolu.
tenziltsz
* Tenzilt yap lmakszn, indirimsiz.
teogoni
* Tanrlarn meydana gelii hakknda bilgi.
teokrasi
* Siyas iktidarn, Allah'n temsilcileri olduklarna inan lan din adamlarn n elinde bulunduu toplumsal, siyas
dzen, din erki.
teokratik
* Teokrasiye dayanan.
teolog
* lhiyat, tanr bilimci.
teoloji
* lhiyat, tanr bilimi.
teorem
* Kantlanabilen bilimsel nerne.
* Mantksal usa vurma ile kantlanan nermenin veya zelliin bildirimi.
teori
* Kuram, nazariye.
teorik
* Kurama dayanan, kuramsal, nazar.
teorisyen
* Kuramc.
tepe
* Bir eyin en stteki blm.
* Ykseklii genellikle birka yz metreyi gemeyen, ok kez tek bana, yamalar yatk yer biimi.
* Birinin yan ba , ba ucu.
* Bir yerin, bir nesnenin vb. nin st, tam hizas.
* Ba n st, kafatasn n iki kulak aras nda kalan blm.
* a) okgende veya ok yzlde kelerden her biri; b) ikiz kenar bir gende eit kenarlar n kesime noktas ;
c) bakm ekseni bulunan bir erinin veya yzeyin bu eksenle kesime noktalarndan her biri.
tepe a s
* Eksenden dikey kesitte yumuaka enetlerinin u k smnda oluan a.
tepe aa
* Ba aa.
tepe cam
* Tavanda veya tavana yakn yerde, tepeye yakn bulunan caml pencere.
tepe lmbas
* Cankurtaran, polis ve trafik aralarnn zerine konan aralklarla renkli k yayan lmba.
tepe tepe kullanmak
* (salamlna gvenilen eyler iin) ypranacan dnmeden, esirgemeden, sak nmadan, hoyrata
kullanmak.
tepe tomurcuu
* Dallarn ucunda bulunup o dallar n uzamalarn srdren tomurcuk.
tepeba
* Siyah pullarla kulaptan tutturulmu ve bu yntemle ilenmi kuma veya giysi.
tepecik
* Yerden ykseklikleri ok az olan tepeler.
* iek tozunun konmasna yarayan, ieklerde dii organlarn ucu.
tepeden bakmak
* kmsemek.
tepeden inme
* Beklenmedik, art c.
* Yksek bir makamdan kan (buyruk).
tepeden inmeci
* Tepeden inme yntemine bavurulan kimse, jakoben.
tepeden inmecilik
* Tepeden inmeci olma durumu, jakobenizm.
tepeden t rnaa
* Herkes, herey.
* Batan aa, her yan.
tepeden t rnaa szmek
* herhangi bir sebeple birine dikkatlice bakmak.
tepegz
* Dar al nl,gzleri salarnn bittii yere ok yakn grnen (kimse).
* Dikkatsizce, saa sola arparak yryen (kimse).
* Medine kurdunun ara konaks,tepegzlerin rnek tr olan kk kabuklu (Cyclops strenuus).
* Derslerde asetat zerine yaz lan yazy veya grafii kuvvetli bir k kayna arac l ile perdeye yans tan
optik ara.
tepegzler
* Birok tr, nemli solucan trlerine ara konak lk eden, duyargalar tek kollu, beinci ift ayaklar
krelmi kabuklular familyas .
tepeleme
* Tepelemek ii.
* Tepe biimi verecek veya kenarlar ndan taacak kadar.
* Taacak kadar dolu olan.
tepelemek
* Ayaklar altnda ezmek.
* Bozguna uratmak, hrpalamak.
* Kyasya dvmek.
tepelenme
* Tepelenmek ii.
tepelenmek
* Tepelemek ii yaplmak.
tepeletme
* Tepeletmek ii.
tepeletmek
* Tepelemek iini yaptrmak.
tepeli
* Tepesi olan.
* Ba nda sorgu, hotoz gibi bir ss bulunan (ku).
tepeli akbaba
* Kondor.
tepeli blbl
* Tepesi tyl bir tr blbl.
tepeli dalg
* Dalg kularndan, banda kara tylerden bir tepelik bulunan, sazlk gllerde yaayan bir ku, elma ba
(Podiceps cristatus).
tepeli deve kuu
* Uma yetenei olmayan Yeni Gine ve Avustralya'da yaayan deve kuu tr.
tepeli deve kuugiller
* Deve kuu familyasndan olan ku tr.
tepeli horoz
* bii iri ve yksek dv horoz.
tepeli kstebek
* Burun deliklerinin evresinde dokunma organ grevi yapan dokunalar bulunan ve uzun kuyruklar olan
kstebek.
tepeli patka
* Orta Anadolu'da yaayan dalc rdek.
tepeli tarla kuu
* Tepeli uzun kuyruklu, at dk lar aras nda beslenen tarla kuu.
tepeli tavuk
* Tepeli tavukgillerden, Gney Amerika'da yaayan, aalara trmanan bir ku tr (Opisthocomus hoazin).
tepeli tavukgiller
* Tavuksular tak m nn bir familyas .
tepeli toygar
* Tepeli tarla kuu.
tepelik
* Anadolu'da kyl kadnlarn kullandklar , altn ve gm paralarla, baz deerli talarla ssl balk.
* Bir yapn n veya bir mobilyann en yukarsna ss olarak yaplan blm.
* Tepeleri oka bulunan (yer).
tepesi (veya beyni) atmak
* birdenbire fkeye kaplmak, fkelenmek.
tepesi aa gitmek
* ileri bozulup byk zarara uramak.
tepesi st
* ba yere gelmek zere, tepetaklak.
tepesinde bitmek
* istenmedii hlde birinin yan na gelip ayrlmak istememek, trl isteklerle can n skmak, rahats z etmek.
* ans zn yanna gelmek.
tepesinde havan dvmek (veya deirmen evirmek)
* st katta oturan biri,grlt yaparak alt kattakini rahats z etmek.
tepesinden (veya bandan) kaynar su dklmek
* derin bir znt duymak.
tepesine (veya bana) binmek (veya kmak)
* genellikle kendinden daha gsz kimseleri ezmek,kt davranmak.
tepesine dikilmek
* yannda,ba ucunda durmak.
tepesinin tas atmak
* birdenbire ok sinirlenmek.
tepesiz
* Tepesi olmayan.
tepetakla
* Ba aa gelecek biimde, tepesi st.
tepetakla etmek (veya devirmek)
* birinin tolumsal veya ekonomik durumunu bozmak.
tepetakla gitmek (veya yuvarlanmak)
* h zl bir biimde toplumsal ve ekonomik durumu bozulmak.
tepetaklak
* Bkz. tepetakla.
tepest
* Ba nn zeri.
tephir
* Buharlama, buharlatrma.
* Buulama, buuya tutma, etvden geirme.
tephirhane
* Mikroplu eyann etvden geirildii yer, buu evi.
tepi
* Bir i yapmak, harekete gemek iin duyulan ve bireyin engelleyemeyecei kadar gl istek.
tepik
* Tekme.
tepikleme
* Tepiklemek ii.
tepiklemek
* Binek hayvann yrtmek iin ayakla vurmak, tekmelemek.
* Otomobilin gaz pedalna sonuna kadar basmak.
tepilme
* Tepilmek ii.
tepilmek
* Geri evrilmek.
tepindirmek
* Tepinmesine yol amak.
tepini
* Tepinmek ii veya biimi.
tepinme
* Tepinmek ii.
tepinmek
* Ayaklarn hzla vurmak.
* fke ve sevincini aa vuracak davranlarda bulunmak.
* (ayaklarn vurarak) Grlt etmek.
* Bir eyi istememek, diretmek, kabul etmemek.
tepir
* Tahl saman ve kavuzlardan ayrmaya yarayan, k ldan veya kamtan yap lm elek.
tepirleme
* Tepirlemek ii.
tepirlemek
* Tahl n tan ay rmak, elemek.
tepi
* Tepmek ii veya biimi.
tepime
* Tepimek ii.
tepimek
* Birbirini tepmek.
* tiip kakmak.
tepke
* Organizmann herhangi bir uyarmaya kar birdenbire ald durum,yans,refkeks.
* Dtan gelen bir uyarm sonucunda doan ve hareket, salg gibi tepkilere yol aan samimiyetsiz sinir
etkinlii.
tepki
* Bir cismin kendini iten veya sktran baka bir cisme gsterdii kar etki, akslmel, reaksiyon.
* Herhangi bir etkiye cevap olarak doan sz veya davran.
tepkili
* Tepkisi olan veya tepki gc ile al an.
* zel cihazlarn kard gazla basn salanan, hz ok olan uak, jet.
tepkili uak
* Tepkili motorlarla al an, ok hzl uak.
tepkime
* Tepkimek ii.
* Birbirini etkileyen maddeler arasnda ortaya kan olay, reaksiyon.
tepkimek
* (bir cisim) Etkisini ald eye, kar etkide bulunmak.
tepkin
* Tepkimeye ilikin, tepkiyen.
tepkinlik
* Tepki gsterme becerisi.
tepkisel
* Tepkiyle ilgili, tepkiye ait.
tepkisel davran
* D evreden gelen bir uyar nn etkisiyle ortaya kan bir davran.
tepkisiz
* Tepkisi olmayan.
* Tepki gc ile almayan.
tepkisizlik
* Herhangi bir tepki gstermeme durumu.
tepme
* Tepmek ii.
* Tekme.
* Suda inenerek keeletirilen ynden dokunmu (kuma, kee vb.).
tepmek
* (hayvan) Aya yla vurmak.
* zerine basarak s k trmak.
* Glkle, oka yrmek.
* Deerini anlamamak veya kestirememek, geri evirmek.
* Yeniden ortaya kmak, tazelenmek, depremek.
* Bastrlmak, itilmek.
teprenmek
* Bkz. deprenmek.
tepremek
* Bkz. depremek.
tepserme
* Tepsermek ii veya durumu.
tepsermek
* Kurumaya balamak.
tepsi
* Fincan, tabak, bardak gibi eyleri tamaya yarayan, trl byklkte, derinlii olmayan dz kap.
* inde brek, tatl vb. piirmeye yarayan, az derin, geni, dz kap.
* Tepsi biiminde olan.
* Bir tepsinin alabilecei miktarda olan.
teptim kee oldu, sivrilttim klh oldu
* bir eyi iine geldii gibi gsterenler veya yorumlayanlar iin sylenir.
ter
* Derinin gzeneklerinden s zan, kendine zg bir kokusu olan, yap kan, renksiz, tuzlu sv .
ter alt rmak
* terinin biraz kurumasn beklemek.
ter atmak
* vcudu rahatlatmak amac yla a r derecede terlemek.
ter basmak
* ok terlemek.
ter bezi
* Derinin iinde bulunan ve ter salglayan bez.
ter boanmak
* sknt dan birdenbire ok terlemek.
ter dkmek
* ok terlemek.
* (bir i yapmak iin) zahmet ekmek.
ter ter
* Direnmek, istememek, inat etmek, sinirlenmek, anlamlarnda ter ter tepinmek deyiminde geer.
terakki
* lerleme, ykselme, gelime.
terakki etmek
* ilerlemek.
terakki gstermek
* geliti ini, ilerlediini ortaya koymak.
terakkiperver
* lerici.
terakm
* Birikme, ylma.
terakm etmek
* birikmek, y lmak.
terane
* Ezgi, makam, name.
* ok tekrarlandndan usan verici bir durum alan sz.
terapi
* yiletirme, saaltm, tedavi.
teras
* Taraa.
* Seki.
terasa
* Bkz. teras.
teraslama
* Sekileme.
teraslamak
* Sekilemek.
teraslanma
* Teraslanmak ii.
teraslanmak
* Teras durumuna gelmek, sekilenmek.
teravi
* Ramazan ay boyunca, yats namazndan sonra cemaatle kl nan yirmi rektlk namaz.
teravi namaz
* Bkz. teravi.
teravih
* Bkz. teravi.
Terazi
* Zodyakta, Baakla Akrep burlar arasnda bulunan burcun ad. Zodyak.
terazi
* Bir kolun iki ucuna as l iki kefeden oluan tart ,mizan.
* p cambazlarnn dengeyi salamak iin kullandklar uzun sr k.
* Vcudun, aslarak veya dayanarak yere paralel bulunduu denge duruu.
terazileme
* Terazilemek ii.
terazilemek
* Cambazl kta kol veya srk yard m yla denge salamak.
* Bir eyin arln elle yoklamak.
teraziye vurmak
* iyice tartarak dnmek.
terbi
* Drdn.
* Drtleme.
terbiye
* Eitim.
* Grg.
* Baz yemeklerin suyunu trl yollarla koyulatrma.
* (hayvan) Altrma.
terbiye
* Araba hayvanlarnn dizginleri.
terbiye almak (veya grmek)
* belli bir eitimle yetimek.
terbiye etmek
* eitmek.
* tabaklamak.
terbiye yapmak
* terbiye yapmak.
terbiyeci
* Eitimci, pedagog.
terbiyeleme
* Terbiyelemek ii.
terbiyelemek
* Eitmek.
* eitli katk maddeleriyle yemei lezzetli duruma getirmek.
terbiyeli
* Topluluk kurallar na uygun olarak davranan,meddep.
* ine terbiye kat lm (yemek).
terbiyeli orba
* eitli katk maddeleriyle lezzetli hle getirilen orba.
terbiyeli kfte
* Kyma, ekmek ii, soan, maydanoz ve baharat karmnn unland ktan sonra kaynamakta olan su ve tuz
iinde piirilmesi ve limon suyu ile yumurtan n rplarak azar azar zerine dklmesiyle yaplan bir kfte tr.
* eitli katk maddeleriyle lezzetli hle getirilen kfte.
terbiyeli maymun gibi
* ok saygl , ekingen (kimse), itaatkr.
terbiyeli terbiyeli
* Terbiyeli bir biimde, kimseyi rahatsz etmeksizin, uslu uslu.
terbiyelilik
* Terbiyeli olma durumu.
terbiyesini bozmak
* terbiyesizlik etmek.
terbiyesini vermek
* sert szlerle terbiyesizliini kendisine anlatmak.
terbiyesiz
* Terbiyesi olmayan.
* Topluluk kurallar na ayk r davranan.
terbiyesizce
* Terbiyesiz (bir biimde).
terbiyesizleme
* Edepsizleme.
terbiyesizlemek
* Edepsizlemek.
terbiyesizlik
* Terbiyesiz olma durumu.
* Terbiyesizce davran.
terbiyesizlik etmek (veya yapmak)
* toplum kurallarna, grg kurallarna aykr davranta bulunmak.
terbiyev
* Eitim ile ilgili.
terbiyum
* Atom numaras 65, atom arl 159 olan, ok ender bulunan bir element. Ksaltmas Tb.
tercih
* Bir eyi brne gre daha iyi, stn veya nemli sayma, ye tutma, yeleme.
tercih etmek
* yelemek.
tercihan
* Tercih hakkn kullanarak.
tercihane
* Terciibentte vasta beytinden nceki beyitlerin oluturduu bent.
terciibent
* Divan edebiyatnda kafiyeleri baka baka olan birka bentten oluan ve her bendin sonunda tekrarlanan
bir beyit bulunan bir manzume biimi.
tercman
* evirici, dilma.
tercman olmak
* bakasnn dncesini ve duygusunu bildirmek, dile getirmek, anlatmak.
tercmanlk
* eviricilik, dilmalk.
tercme
* (dilden dile) evirme.
* eviri.
tercme etmek
* evirmek.
tercmeihl
* z gemi, hl tercmesi, biyografi.
tere
* Turpgillerden, yapraklar salata olarak yenen baharl bir bitki (Lepidium).
terebentin
* Kozalakllardan ve baz aalardan ya kendi kendine veya aacn izilmesiyle akan, yal boya, yal vernik
retiminde ve inceltilmesinde kullan lan, ince, renksiz, kokulu reine, terementi.
tereci
* Tere yetitiren veya satan kimse.
tereciye tere satmak
* birine ok iyi bildii bir eyi retmeye kalkmak.
tereddi
* Soysuzlama, yozlama.
tereddi etmek
* soysuzlamak, yozlamak.
tereddt
* Karars zlk, duraksama.
tereddt etmek
* kararsz davranmak, duraksamak.
tereddtle
* duraksayarak, tereddt ederek.
tereddtl
* Tereddd olan, tereddde yol aan, duraksamal.
tereddtsz
* Tereddd olmayan, tereddde yol amayan, duraksamasz.
* Kararl olarak, duraksamadan.
terek
* Evlerde veya dkknlarda ykseke yerde yap lan raf.
tereke
* len bir kimseden kalan her ey, b rakt.
terekkp
* Birka eyin birlemesinden oluma, birleme.
terekkp etmek
* birka eyden olumak, birlemek.
terekkp tarz
* Olu biimi.
terelelli
* Hafif ve hoppa.
terementi
* Bkz. terebentin.
terennm
* Gzel ve alak sesle ark syleme.
* (ku iin) akma, tme.
* Anlatma, ifade etme.
terennm etmek
* gzel ve alak sesle ark sylemek.
* anlatmak,ifade etmek.
teres
* Pezevenk.
teressp
* kelme.
teressp etmek
* dibe kmek.
terettp
* Gerekme, icap etme.
* (i vb. iin) Gerekme, ait olma.
terettp etmek
* gerekmek.
* dev olarak zerine dmek.
tereya
* Stten kar lan taze ya.
tereya gibi
* ok yumuak (elma, armut).
tereyandan k l eker gibi
* her trl mecburiyet ve mkellefiyetten ve sorumluluktan kolayca s yrlarak.
terfi
* (derecesi, makam ) Ykselme.
* Ykseltme.
terfi etmek
* bir grevde derecesi ykselmek.
terfian
* Terfi ederek, ykselerek.
terfih
* Ferahlatma, rahat yaamasn salama, gnendirme.
terfih etmek
* iyiletirmek, ferahlatmak, gnendirmek.
terfik
* Bir kimseyi arkada olarak yanna alma veya arkada olarak yanna bir kimse verilme.
terfik etmek
* yanna katmak, yanna almak.
tergal
* Sentetik polyester lifleri veya iplii.
* Bu iplikten yaplm.
terhin
* Rehin olarak brakma, rehine koyma, tutuya koyma.
terhin etmek
* rehine koymak, tutuya koymak.
terhis
* Askerlik devini bitirenleri ordudan brakma.
terhis edilmek
* (askerlik devini bitirenler) braklmak.
terhis etmek
* (askerlik devini bitirenleri) brakmak.
terilen
* ngiltere'de retilen sentetik lif, tergal.
terim
* Bir bilim, sanat, meslek dalyla veya bir konu ile ilgili zel ve belirli bir kavram kar layan kelime, stlah.
* a) Cebirsel bir anlat mda + veya - i aretleri arasnda bulunan paralardan her biri; b) bir denklemde =
i aretinin iki yanndaki anlat mlardan her biri; c) bir kesrin pay ve paydas ndan her biri.
* Geleneksel mantkta zne veya yklem.
terini soutmak
* serinde dinlenmek.
terk
* Brakma, ayrlma.
* Vazgeme.
* Brakma, ihmal etme.
terk etmek
* b rakmak, ayrlmak.
* sal vermek, vazgemek.
* bakmamak, ihmal etmek.
terki
* Eyerin arka blm.
* Binek hayvannn sar s .
terkib
* Tamlama ile ilgili.
terkibibent
* Divan edebiyatnda kafiyeleri baka baka olan birka bentten oluan ve her bendin sonunda kafiyeleri ayn
birer beyti bulunan bir manzume biimi.
terkin
* Yaz lm bir eyi izerek silme.
terkin etmek
* yazlm bir eyi izerek silmek.
terkip
* Birleim, birletirme, bir araya getirme.
* Tamlama.
terkip etmek
* birletirmek, bir araya getirmek.
terkiphane
* Terkibibentte vasta beytinden nceki beyitlerin oluturduu bent.
terkisine almak
* zerinde bulunduu atn sarsna bindirmek.
terleme
* Terlemek ii.
* Yapraklarn gzeneklerinden buhar durumunda su kaybetmeleri.
terlemek
* Ter karmak, ter dkmek.
* indeki suyu ter biiminde s zdrmak.
* Bir eyin zerinde buhar olarak younlamak.
* (b yk) kmaya balamak.
* (bir i yaparken) Yorulmak veya glkle baarmak, emek harcamak.
terletici
* Terlemeye sebep olan, terleten.
* S knt ya yol aan.
terletme
* Terletmek ii.
terletmek
* Terlemesine sebep olmak.
* S knt ya drmek, oka yormak.
terleyi
* Terlemek ii veya biimi.
terli
* Terlemi olan.
terlik
* Genellikle ev iinde giyilen hafif ve trl biimlerde ayakkab.
* Beyaz patiskadan dikilen veya ynden rlen takke, bal k.
terliki
* Terlik yapan veya satan kimse.
terlikilik
* Terlik yapma veya satma ii.
terliksi
* Terlik biiminde olan.
* Btn kirpiklilerden, durgun ve kirli sularda yaayan, yass gvdeli, bir hcreli hayvan (Paramaecium).
termal
* S cak kaplca sular iin kullanl r.
* Bu sudan yararlanma imkn salayan (kurulu vb.).
terme
* Bir tr yaban turpu.
termik
* Is ile, s caklkla ilgili, s l.
* Isnn retilmesini, iletilmesini ve kullan lmas n inceleyen fizik dal .
termik santral
* Yaktla oluan s dan elektrik reten santral.
termikletirme
* Termikletirmek ii veya durumu.
termikletirmek
* Yksek enerji ntronlarn termik ntron durumuna getirmek iim yavalatmak.
terminal
* Otobs, uak gibi tatlarn yolcular n ilk ald veya son brakt yer.
* Bilgisayar ucu.
terminoloji
* Bir sanat kolunda, bilim dallarnda veya teknik alanlarda zel olarak kullanlan terimlerin tm.
termit
* Bkz. Akkarnca.
termitler
* Bkz. Akkarncalar.
termiye
* ki enekliler s nfnn baklagiller familyasndan beyaz iekleri olan bir y llk bitki.
termodinamik
* Is enerjisi ile kinetik enerji arasndaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olaylar inceleyen fizik kolu.
termoelektrik
* Is enerjisi ile elektrik enerjisi aras ndak ilgileri ve bu konuyla ilgili olaylar inceleyen fizik kolu.
termoelektrik ifti
* Is enerjisini dorudan doruya elektrik enerjisine dntrebilen iki metalden oluan pil.
termoelektrik maa
* ok kk nesnelerin s cakln lmekte kullanlan, seri olarak bal iki elemandan oluan maa.
termoelektrik pil
* Bkz. termoelektrik ifti.
termofor
* Kauuktan veya trl maddelerden yaplan, ii scak su veya kimyasal bir madde ile doldurularak srekli s
salayan kap.
termokimya
* Tepkimelere elik eden termik olaylar inceleyen kimya dal .
termometre
* Havann s cakln veya vcudun ss n lmeye yarayan ara, s cakler.
termonkleer
* Ancak ok yksek scaklklarda, hafif elementler arasnda doan (ekirdeksel tepkime).
termoplst
* S cakta biim verilmeye elverili, soukta olduka sert olan, kalplandktan sonra biim deitirmeyen yap
malzemesi.
termos
* Yal tm maddesiyle kapl metal bir klf iine yerletirilen, aralarnda hava boluu bulunan ift eperli cam
ieden oluan, iine konan sv nn scakl n uzun sre koruyan kap.
termosfer
* S cakl n gittike ykseldii 100 -300 km ykseklikler aras ndaki atmosfer tabakas , s yuvar .
termosifon
* S cak su elde edilen bir kazan ve iindeki borulardan olumu ara.
termostat
* Bir yer veya nesnenin ssn kendiliinden dzenleyen, ayn derecede olmasn salayan cihaz, s denetir.
terorist
* Bir siyas davay kabul ettirmek iin kar tarafa korku salacak, cana ve mala kyacak davranlarda bulunan
kimse, yld rmac, tedhii.
terorizm
* Siyas bir amaca ulamak iin y ldrma hareketlerini dzenli bir biimde kullanma, tedhiilik.
terr
* Yldrma, cana kyma ve mal yakp ykma, korkutma, tedhi.
terrc
* Terr yanls veya tevikisi, rgt, terorist.
terrclk
* Terrcnn ii.
ters
* Gerekli olan duruma kart (olarak).
* Uygun olmayan, elverisiz, mnasebetsiz.
* Gnl ve cesaret krc , huysuz, sert.
* Bir eyin ie gelen yan,arkas.
* Kesici bir aletin kesmeyen yan.
* Bir eyin aksi, kart.
ters
* Hayvan pislii.
ters (veya sol) taraf ndan kalkmak
* huysuzluk etmek.
ters a
* Birinin kenarlar brnn kenarlar nn uzantsndan oluan alardan her biri.
ters anlamak
* yanl yorumlamak, doru anlam vermemek.
ters beik
* S rtst yatta kollarla, bkl durumdaki dizleri kavrayarak srt zerinde ba ve ayak ynnde sallanma
(yuvarlanma).
ters dmek
* ayk r durumda olmak, kart olmak.
ters evirme
* Olumlu kll veya olumsuz k sm olan bir nermenn konusunun tersini yklem ve yklemin tersini konu
yapma.
ters pers
* Dzelemeyecek kadar ters.
ters pers olmak
* yzkoyun dmek.
* fena hlde bozulmak.
ters ters
* Ters biimde.
ters ters bakmak
* dmanca ve fkeli bir biimde bakmak.
ters trs
* Geliigzel, rastgele.
* Dzgn gitmeyen, iyi ilemeyen.
ters yz
* Bir sre kullanlm olan giysilerin iini dna evirmek, anlamnda kullanlan ters yz etmek deyiminde
geer.
* Gerisin geriye.
ters yz (ters yzne) evirmek
* geri dndrmek.
ters yz (ters yzne) dnmek
* geri gitmek, geri dnp gitmek.
ters yz (veya ters yz) geri dnmek
* gittii bir yerden istediini elde edemeden dnmek.
ters yz
* Gerisin geriye.
ters yz geri dnmek
tersane
* Gemi yaplan yer, gemilik, tezgh.
tersane kethdas
* Tersanede kaptan paadan sonra gelen en yksek aamal ve en yetkili Osmanl subay.
tersane sergisi
* Osmanl mparatorluunda tersanede alanlarn alacaklarn gsteren izelge.
tersaneli
* Osmanl mparatorluunda deniz subay ve erlerine verilen ad.
tersi
* Bkz. Tirsi.
tersi dnmek
* ar p bulunduu ve gidecei yeri kestirememek.
tersim
* Resmini yapma.
tersin tersin
* Ters olarak.
tersinden okumak
* yanl anlamak.
tersine
* Beklenilenin, umulann aksine, kart olarak, bilakis, aksine.
tersine evirmek
* iini dna evirmek.
tersine dnmek
* beklenildii, umulduu gibi gereklememek, aksi olmak.
tersine gitmek
* istenildii gibi gereklememek, iyi sonu vermemek.
* bir iten veya bir durumdan holanmamak.
tersinir
* Bir olay n ortaya kma artlar ndaki sonsuz kk bir dei ikliin etkisiyle herhangi bir anda yn
deitirebilen (kimyasal, fiziksel ve mekanik dnm).
tersinirlik
* Tersinir bir olayn zellii.
tersinme
* Tersinmek ii veya durumu.
tersinmek
* Geri dnmek, rcu etmek.
* Hiddetlenmek, aksilik etmek.
tersiyer
* ncl.
tersleme
* Terslemek ii.
terslemek
* Bir kimseye gnl krc , sert sz sylemek veya gnl k rc davranmak, azarlamak.
terslemek
* (hayvanlar iin) Pislemek.
terslenme
* Terslenmek ii.
terslenmek
* Terslemek iine konu olmak.
* Aksilik etmek, terslik gstermek.
tersleme
* Terslemek ii.
terslemek
* Terslik etmek, zt davranmak.
terslik
* Ters olma durumu veya terse davran, aksilik.
tertemiz
* ok temiz, her yan temiz, pirpak.
* Ktlk dnmeyen, gnahsz, lekesiz, susuz.
tertibat
* Dzen, dzenleni.
* Bir iin glklerini karlamak iin yaplan n haz rlklar.
tertibat almak
* olaca dnlen sak ncal bir duruma, harekete kar hazrlk yapmak.
tertibe drlmek
* zarar verici bir eyleme uratlmak, komplo hazrlatlmak.
tertip
* Uygun bir s raya, dzene koyma, s ralama.
* Dzenleni, s ralan biimi.
* Dzenleme, hazrlama.
* Hile, dzen, komplo.
* Doktorun hastaya verdii il dzeni.
* Dizgi.
* Askere alnma dnemi.
tertip etmek
* dzenlemek, hazrlamak.
tertipi
* Tertip eden, dzenleyen (kimse).
* Bir amaca ulamak iin kt bir hareket veya durum dzenleyen (kimse).
tertipleme
* Tertiplemek ii.
tertiplemek
* S raya, dzene koymak, dzenli bir biim vermek.
* Dzenlemek, hazrlamak.
tertiplenme
* Tertiplenmek ii.
tertiplenmek
* S raya konulmak, dzene sokulmak.
* Dzenlenmek, hazrlanmak.
tertipleyici
* Dzenleyen, hazrlayan (kimse).
tertipli
* Dzenli, derli toplu, yerli yerinde.
* (insan iin) Danklktan holanmayan, dzenli.
* nceden dzenlenmi, hazrlanm.
tertiplilik
* Tertipli olma durumu.
tertipsiz
* Dank, dzene konmam , dzensiz.
* Savruk, dank, intizams z (kimse).
tertipsizlik
* Tertipsiz olma durumu.
tertaze
* ok taze, krpe.
tervi
* (bir dnceyi) Tutma, destekleme.
tervi etmek
* bir dnceyi tutmak, desteklemek.
terzi
* Giysi biip diken kimse.
* Giysi dikilen yer, terzihane.
terzi ra
* Terziye yardmc olan ve ii renmee alan kimse.
terzi kalfas
* Giysi biip dikme iinde ustaya yardmc olan kimse.
terzi kendi skn dikemez
* insanlar bakalarna yapt klar hizmetleri kendilerine gelince ou kez savsaklarlar.
terzihane
* Giysi biilip dikilen yer, terzi dkkn.
terzil
* Kk drme.
terzil etmek
* kk drmek, rezil etmek.
terzilik
* Terzinin yapt i .
tesadf
* Yaln z ihtimallere bal olduu dnlen olaylar n kesin olmayan, deiebilen sebebi.
* Rastlant, rast geli.
tesadf etmek
* rastlamak, rast gelmek.
tesadfen
* Rast gelerek, rastlant sonucu olarak.
tesadf
* Raslant.
tesahup
* Benimseme, sahip kma.
* Arkadal k etme.
tesahup etmek
* benimsemek, sahip kmak.
* arkadal k etmek.
tesalp
* ki eyin birbiri zerine apraz biimde gelmesi.
* Sinir ve damarlarn birbirinin zerinden apraz olarak gemesi.
tesant
* Dayanma, omuzdalk.
tescil
* Herhangi bir eyi resm olarak kaydetme, kte geirme.
* Bir ta nmazn zerinde bir ayn hakk n kurulmas iin tapu ktne yaplmas gerekli kayt.
tescil etmek
* (bir eyi) bir yere kaydederek resmletirmek, kte geirmek.
tescilli
* Tescil edilmi, resmen kay tl.
tescilsiz
* Tescil edilmemi.
tesdis
* Says n altya karma veya altya blme.
* Bir gazelin her beytine drt dize ekleyerek altl duruma getirme.
teselli
* Ac bir olay unutturmaya alma, ac s n hafifletme, avunma, avuntu, avun.
teselli bulmak
* avunmak.
teselli etmek (veya vermek)
* avutmak, avundurmak.
teselli mkfat
* Bir yar ma vb. de kazanamayana onu yreklendirmek amacyla verilen dl.
tesellisiz
* Teselli edilemeyen, ok ac.
tesellm
* Verilen bir eyi alma, teslim alma.
tesellm etmek
* verilen bir eyi almak.
teselsl
* Zincirleme.
* Birden fazla kimsenin bir bortan dolay sorumlu olmas.
* Birbirine bal, birbiri ile ilgili eylerin oluturduu dizi, s ra, silsile.
teselsl etmek
* kesintisiz, zincirleme srp gitmek.
tesettr
* (kadn iin) Erkekten kama, rtnme, saklanma.
tesettr etmek
* (kadn iin) rtnmek.
tesettr maazas
* Tesettr tarz giysileri yapan, yapt ran ve satan maaza.
tesettr modas
* rtnme modas .
tesettrl
* Tesettr iinde olan, rtnen.
teseyyp
* Kaytszlk, tembellik, ihmalcilik.
teshil
* Kolaylat rma.
teshil etmek
* kolaylatrmak, kolaylk salamak.
teshin
* Istma.
teshin etmek
* s tmak.
teshir
* Byleme, by yapma.
* Kendine balama, elde etme.
teshir
* Ele geirme, zapt etme.
teshir etmek
* bylemek.
* kendine balamak.
teshir etmek
* ele geirmek, fethetmek.
tesir
* Etki.
tesir brakmak
* kuvvetli bir biimde etkilemek.
tesir etmek
* etkilemek, etki yapmak.
tesirini gstermek
* etkisini ortaya koymak, belli etmek.
tesirli
* Etkili.
tesirsiz
* Etkisiz.
tesis
* Yapma, kurma, temelini atma.
* Kurum (I), kurulu.
tesis etmek
* kurmak, ortaya karmak, oluturmak.
tesisat
* Belli bir iin salanmas na yardm eden aralarn uygun yerlere denmesi veya denen bu aralar n tm,
dem.
tesisat
* Tesisat deyen, demci.
tesisatl k
* Tesisat yapma ii, demcilik.
tesisler btn
* Kompleks.
tes'it
* Kutlama.
tes'it etmek
* kutlamak.
teskere
* Sedye.
* Yaplarda malzeme tamak iin kullanlan, drt kollu ve iki kiinin tad tahta ara.
teskin
* Ac , fke, heyecan gibi duygular yatt rma, dindirmeye alma.
teskin etmek
* ac, fke, heyecan gibi duygular yattrmak, dindirmek.
teslim
* Bir eyi sahibine verme.
* Emanet alnan bir eyi sahibine geri verme.
* Brakma, devretme, terk etme.
* Gerek olduunu syleme, dorulama.
* Teslim ol veya teslim oluyorum sznn k saltlm.
* Fasl mziinde perevin ve saz semasinin her hanesi sonunda tekrarlanan para.
teslim almak
* teslim edilen bir eyi almak.
* tutsak almak.
teslim bayra ekmek
* yenilgiyi kabul etmek.
* ekime sonunda, karsndakinin istediini yapmaya raz olduunu bildirmek.
teslim etmek
* bir eyi sahibine vermek.
* bir eyin kullanmn , korunmasn veya mlkiyetini vermek, b rakmak, devretmek, terk etmek.
* gerek olduunu sylemek.
* bir kad n, bir erkee kendini vermek.
teslim olmak
* stn bir g kar s nda mcadeleden vazgeip yenilgiyi kabul etmek.
* kendini teslim etmek.
teslim ta
* Bektalerin sembol olarak kullandklar on iki keli yass ta.
teslim tesellm
* Verme ve alma.
teslimat
* Teslim edilen eyalar veya yatr lan paralar.
teslimat
* Teslimat iiyle uraan.
teslimiyet
* Teslim olma, kendini verme, boyun eme.
teslimiyet gstermek
* birinin isteini olduu gibi kabul etmek.
teslimiyeti
* Boyun eme eiliminde olan, kabullenmi.
teslis
* e karma, leme.
* Hristiyan dininde Tanr 'nn ayr kiiden olutuuna inanma.
tesmiye
* Adlandrma, ad verme.
tesmiye etmek
* adlandrmak, ad koyma, ad vermek.
tespih
* Din szleri tekrarlamak veya elde oyalanmak iin kullanlan, trl maddelerden boncuk biiminde
yaplm, genellikle 33 veya 99 taneden olumu dizi.
tespih aac
* Tespih aacgillerden, Hindistan'da ve Avrupa'nn scak blgelerinde yeti en, meyvesi zehirli, kabuklar ate
drc bir aa, in leyl.
tespih aacgiller
* ki eneklilerden, tespih aac ve maun aac ile benzer cinsleri iine alan bir bitki familyas.
tespih bcei
* Kabuklulardan, karada, nemli yerlerde yaayan, 15 mm uzunluunda, dokunulunca top biimini alan,
yemek artklar, kk ve meyvelerle beslenen bir bcek tr (Armadillidium vulgare).
tespih bcekleri
* rnek hayvan tespih bcei olan kabuklular takm.
tespih ekmek
* tespihin tanelerini birer birer iki parmak arasndan geirmek.
* Allah'n adn zikrederek ibadet etmek.
* tespih tanelerini eitli maddelerden imal etmek veya ayn boyda dzenlemek.
tespihi
* Tespih yapan veya satan kii.
tespihilik
* Tespihinin ii veya meslei.
tespihli
* Tespihi olan.
* (mimarlkta, marangozlukta) zerinde bir sraya dizilmi tespih taneleri gibi yuvarlaklar olan.
tespihli silme
* zerinde bir sraya dizilmi tespih taneleri gibi yuvarlaklar olan silme.
tespit
* Bir eyi salam bir biimde yerletirme, yerinden oynamaz duruma getirme.
* Bir durumu kukuya drmeyecek biimde gsterme, belirleme.
tespit etmek
* bir eyi salam bir biimde yerletirmek, oynamaz duruma getirmek.
* bir durumu kukuya drmeyecek biimde gstermek; belirlemek.
tesri
* abuklat rma, hzlandrma.
tesri etmek
* abuklatrmak, hzlandrmak.
test
* Bir kimsenin, bir topluluun doal veya sonradan kazan lm yeteneklerini, bilgi ve becerilerini lmeye ve
anlamaya yarayan snama.
* Nesnel olarak deerlendirilebilen s nav sorularnn hepsine verilen ad.
* S nav.
* Bir hastaln varln ve niteliini anlamak iin yaplan lboratuvar aratrmas.
* Biyolojik bir ilevi veya deimez bir nitelii, incelenen bireyin tepkisi, rnek olarak alnan normal
bireyinkiyle karlatr larak lmeye ve deerlendirmeye yarayan yoklama.
test etmek
* denemek, lmek.
testere
* Kesilecek malzeme veya yapaca i e gre deiik biimler alan ve genellikle gen biiminde dileri olan
dar ve uzunca elik ara.
testere bal
* Testere balgillerden, Atlantik Okyanusu ve Akdeniz'de yaayan, burnu uzun ve iki yan testere gibi dili
olan, kpek bal na benzer iri bir balk, marangoz bal (Pristis pristis).
testere bal giller
* Gvdesi bas k, az testere biiminde, rnek cinsi testere bal olan bir kpek bal familyas.
testere apraz
* Testereye a z amak iin kullan lan alet.
testereleme
* Testerelemek ii.
testerelemek
* Testere ile kesmek.
testereli
* Testere biiminde dileri olan.
testi
* Kulplu, geni gvdeli, dar boazl, emzikli veya emziksiz olabilen toprak kap.
* Bir testinin alabilecei miktarda olan.
testi gibi
* byk ve sarkk (meme).
testi kaba
* Su kaba.
testi kebab
* i et ve sebze ile doldurularak az amurla svanm testinin ocak ve frna verilmesi ile piirilen bir tr
kebap.
testi k rlsa da kulpu elde kalr
* zarar da etse, varlkl bir kimse bsbtn yoksul kalmaz.
testici
* Testi yapan veya satan kimse.
testicilik
* Testi yapma veya satma ii.
testilik
* Evlerin i avlularna su dolu testileri koymak iin yaplan delikli tahta raf.
testis
* Bkz. er bezi.
testiyi kran da bir, suyu getiren de
* iyiliin dlsz veya ktln cezas z kald n sitemli olarak anlatr.
testosteron
* Erkek cinsiyet hormonu.
tesvit
* Karalama, msvedde yapma.
tesviye
* Dz duruma getirme, dzleme.
* deme, verme.
* Hkmete bir yere gnderilen erlere verilen ve bilet yerine geen kt.
tesviye aleti
* Bkz. dze.
tesviye etmek
* dzlemek.
* demek.
tesviye ruhu
* Kabarckl dze.
tesviyeci
* Metal, tahta vb. maddelerden yaplm paralar istenilen biime sokmak iin ileyerek dzelten zanaat .
tesviyecilik
* Tesviyecinin ii veya meslei.
tebih
* Benzetme, benzeti.
tebih etmek (veya yapmak)
* benzetmek.
tebihte hata olmaz (veya olmasn)
* kabaca bir benzetme yapl rken bundan al nlmamasn dilemek iin sz arasnda kullanl r.
teci
* Cesaret verme, cesaretlendirme, yreklendirme.
teci etmek
* cesaret vermek, yreklendirmek.
tedit
* iddetini artrma, g verme.
* Salamlatrma.
teebbs
* Giriim, girime.
teebbs etmek
* girimek, el atmak.
teebbse gemek
* bir ii yapmak iin davranmak, girimek.
teebbs ele almak
* ne atl p bir ii ynetmeye balamak.
teehht
* Namazda oturarak "ettehiyyat" duasn okuma.
teehht miktar
* ok ksa bir sre.
teekkl
* Belli bir varlk ve biim kazanma.
* Kurulma.
* Kurulu, rgt.
teekkl etmek
* belirmek, belli bir biim almak, olumak.
* kurulu olarak olumak.
teekkr
* Yaplan bir iyilie kar duyulan k van ve gnl borcunu anlatma.
teekkr etmek
* honutluunu anlatmak.
teerrf
* Bir kimse ile tanmaktan onurlanma, ereflenme, eref duyma.
teerrf etmek
* onurlanmak, ereflenmek, eref duymak.
teevv
* Karkl k.
tehir
* Gsterme.
* Sergileme.
* Herkese duyurma, dile drme.
* (bir hkmly) Ceza olarak halka gsterme.
tehir etmek
* gstermek.
* sergilemek.
tehirci
* Gstermeci, gstermeyi, sergilemeyi seven.
tehircilik
* Gstermecilik.
tehis
* Kim ve ne olduunu anlama, tanma, seme.
* Kiiletirme.
* Hastaln ne olduunu aratr p ortaya koyma, tan, tanlama.
tehis etmek (veya koymak)
* kim ve ne olduunu anlamak, tanmak, semek.
* elde bulunan verilere, belgelere gre bir durumun sebeplerini, niteliklerini tespit etmek.
* bulgularna bakarak hastal n ne olduunu tespit etmek.
tehis ve intak
* Canszlar canland rma ve konumayan varlklar konuturma.
tekil
* Oluturma, ortaya karma, meydana getirme.
* Oluum.
* rgtleme.
tekil etmek
* oluturmak, ortaya karmak.
tekilt
* Ortak bir gaye etrafnda bir araya gelmi kurumlarn veya kiilerin oluturduu kurulu.
tekilt
* Tekiltlama i leriyle uraan, bu ilerde yetenei olan kimse.
tekilt lk
* Tekilt kurma i i.
Tekilt esasiye Kanunu
* Anayasa.
tekiltlandr lma
* Tekiltlandrlmak ii.
tekiltlandr lmak
* Tekiltlandrlmak ii yap lmak.
tekiltlandrma
* Tekiltlandrmak ii.
tekiltlandrmak
* Tekilt kurmak.
tekiltlanma
* Tekiltlanmak ii.
tekiltlanmak
* Tekiltlamak iine konu olmak.
tekiltl
* Tekiltlanm olan.
tekiltsz
* Tekiltlanm olmayan.
tekiltszlk
* Tekilts z olma durumu.
temil
* Kapsam na alma, geniletme, yayma.
temil etmek
* kapsamn geniletmek, kapsamna almak.
tene
* Susam.
* ok istekli.
tene olmak
* ok istekli grnmek.
teri
* Yasama.
teri kuvveti
* Bkz. yasama gc.
terif
* (bir yeri) Onurlandrma, ereflendirme.
* Gelmesiyle bir yeri onurlandrma; gelme.
terif etmek
* ereflendirmek, onurland rmak.
terifat
* Resm gnlerde ve toplantlarda devlet byklerinin makam ve mevki sralarna gre kabul.
* Kurallara gre davranma.
terifat
* Resm gnlerde tren ve arlarda arl lar kurallara gre kar lamakla ve arlamakla grevli kimse.
terifatl k
* Terifat olma durumu.
* Terifata nem verme durumu.
terih
* Bir sorunu veya konuyu ele alp en ince noktalarna kadar gzden geirerek anlatma, amlama.
* Anatomi.
* skelet.
terih etmek
* amlamak.
terihhane
* Otopsi yaplan yer.
* Tp fakltelerinde anatomi dersi yaplan yer.
teri
* Yasama ile ilgili, kanun yapma ile ilgili.
teri kuvvet
* Yasama gc.
teri masuniyet
* Yasama dokunulmazl .
terik
* Yapt bir ie bir kimseyi ortak etme.
terikimesai
* Bir gaye uruna kurulan alma ortakl , i birli i.
terin
* Yl n onuncu ve on birinci aylar na verilen ortak ad.
terinievvel
* Ekim (ay ).
terinisani
* Kas m (ay).
tet
* ama r leeni.
tevik
* steklendirme, zendirme.
* Bir kimseyi kt bir i yapmas iin kkrtma.
tevik etmek
* isteklendirmek, zendirmek.
* bir kimseyi kt bir i yapmas iin kandrmak, kkrtmak.
teviki
* zendiren, isteklendiren, kkrtan (kimse).
tevikkr
* Teviki.
tevi
* Kartrma, bulandrma.
teyi
* Uurlama.
teyi etmek
* uurlamak, geirmek.
tetabuk
* Uyma, uygun gelme.
tetabuk etmek
* uymak, uygun gelmek.
tetanos
* nsan ve hayvan vcuduna ak yaralardan giren, genellikle toprakta, gbrede yaayan bir basilin yol at,
kaslar n srekli arl kaslmasyla kendini gsteren ateli ve tehlikeli bir hastalk, kaz kl humma.
tetebbu
* Bir eyi iyice inceleme, onunla ilgili bilgi edinme, arat rma.
tetebbu etmek
* inceleme yapmak, arat rmak.
teti e basmak (tetie dokunmak veya tetii ekmek)
* ate etmek.
teti ini bozmamak
* souk kanll n bozmamak, tel gstermeyerek durumunu deitirmemek.
tetik
* Ateli silhlar atelemek iin ekilen kk manivel.
tetik
* abuk davranan, evik, dikkatli, uyank.
* Dikkat ve zen gerektiren, nazik.
tetik bulunmak (veya tetikte bulunmak)
* uyank ve dikkatli olmak.
tetik davranmak
* annda, ok abuk davranmak.
tetik durmak
* hazr ve uyank bulunmak.
tetik stnde beklemek
* hazr, dikkatli, uyan k bulunmak, tetikte olmak.
tetiki
* Kiralk katil.
tetikilik
* Kiralk katilin ii.
tetikleme
* Tetiklemek ii.
tetiklemek
* Tetik duruma gelmek.
tetiklik
* Tetik (II) olma durumu.
tetikte ( tetikte olmak, beklemek, bulunmak veya durmak)
* her an uyan k ve hazr (bulunmak).
tetir
* Cevizin yeil kabuu ve yapra .
* Yeil ceviz kabuu, nar gibi bitkilerin b rakt kal c boya lekesi.
tetkik
* nceleme.
tetkik etmek
* incelemek.
tetkikat
* Aratrmalar, incelemeler.
tevabi
* Tabi olanlar, maiyet.
tevafuk
* Birbirine uyma, uygun gelme.
tevahhu
* rkme, rknt.
tevahhu etmek
* rkmek.
tevakki
* Saknma, korunma, ekinme.
tevakki etmek
* saknmak, korunmak, ekinmek.
tevakkuf
* Durma, duraklama, eleme.
* Bal olma, ilgili olma.
tevakkuf etmek
* durmak, elemek, elenmek.
tevakkuf mahalli
* Durak.
tevali
* Aras kesilmeksizin srme.
* Art arda gelme, ard aras kesilmeme, srp gitme.
tevali etmek
* arkas gelmek, srp gitmek.
tevars
* Bir kimseden miras kalma, mirasa konma.
* Kalt m yoluyla birinden dierine geme.
tevars etmek
* (mal vb. iin) miras olarak birinden dierine kalmak.
* kal tm yoluyla birinden dierine gemek.
tevatr
* Bir haberin azdan aza yaylmas, yaygn sylenti.
tevazu
* Alak gnlllk.
* Gsterisizlik.
tevazulu
* Tevazu iinde, alak gnll, uysal.
tevazn
* Birbirine denk olma, dengede bulunma.
tevbih
* Paylama.
tevcih
* Belli bir yne evirme, yneltme.
* (aama, makam, mevki) Verme; terfi ettirme.
tevcih etmek
* yneltmek, evirmek.
* (aama, makam, mevki) vermek, terfi ettirmek.
tevdi
* Verme, b rakma.
tevdi etmek
* vermek, brakmak.
tevdiat
* Banka vb. yerlere para, senet yatrma.
tevdiatta bulunmak
* para yatrmak.
tevecch
* Bir yana doru ynelme, yzn evirme.
* Gler yz gsterme, yak nlk duyma, holanma, sevme.
tevecch etmek
* bir yere ynelmek.
tevecch gstermek
* gler yz gstermek.
tevehhm
* Kuruntuya dme.
tevek
* Asma, kavun, karpuz gibi bitkilerin srgn veya dal.
* zm kt, otuk.
tevekkel
* Her eyi oluruna brakan.
tevekkeli
* Bouna, bo yere, sebepsiz, rastgele.
tevekkl
* Her eyi Allah'a brakma, Allah'tan bekleme, kadere boyun eme.
tevekkl etmek
* kadere, yazgya boyun emek.
tevekleme
* Teveklemek ii.
teveklemek
* zm ktklerinde dip ve gvdeden fk ran gereksiz srgnleri temizlemek.
tevellt
* (insan iin) Doma, doum.
tevelltl
* Doumlu.
teverrm
* Verem olma.
teverrm etmek
* vereme yakalanmak.
tevess
* Genileme, yaylma.
tevess etmek
* genilemek, yay lmak.
tevessl
* Balama, giri me.
tevessl etmek
* girimek.
tevettr
* Gergin duruma gelme, gerilme.
* Gerilim.
tevfikan
* Uyarak, uygun olarak, -e gre.
tevhit
* Allah'n birliine inanma, bir sayma, bir olarak bakma.
* Birka eyi bir araya getirme, birletirme.
* Tek tanr cl k.
* Divan edebiyatnda Allah' vmek iin yaz lan manzume.
tevhit ehli
* Allah'n birliine inananlar.
tevhit etmek
* Allah'n bir olduunu sylemek.
* birletirmek, bir araya getirmek.
tevil
* Bir sz veya davran grnr anlamndan baka bir anlamda kabul etme, evri.
tevil etmek
* sz veya davrana baka bir anlam vermek.
tevil gtrmek
* sz veya davrana baka bir anlam verebilmek.
tevki
* Padiah buyruklarna ekilen tura.
* Bu turay ta yan buyruk.
tevkici
* Nianc .
tevkif
* Durdurma.
* (bir su dolay s yla birini) Tutuklama.
tevkif etmek
* tutuklamak.
tevkifhane
* Tutuk evi.
tevkil
* Vekil etme.
tevkil etmek
* birini vekil etmek.
tevlit
* Dourtma, dourma.
* Sebep olma, oluturma.
tevlit etmek
* dourmak, dourtmak.
* sebep olmak, oluturmak.
tevliyet
* Vakf mallarna bakma grevi.
Tevrat
* Hz. Musa'ya bildirilen Tanr buyruklarn kapsayan, branlerin din kitab.
tevriye
* Bir anlatm incelii elde etmek iin birden ok anlam olan bir szn yak n anlamnn deil de uzak
anlam nn kullanlmas sanat.
tevsi
* Geniletme, yayma.
tevsi etmek
* geniletmek, yaymak.
tevsik
* Belgeleme.
tevsik etmek
* belgelemek, belgeye balamak.
tevih
* Akrosti.
tevzi
* Datma, letirme.
tevzi brosu
* Datm ileri ile uraan bro.
tevzi etmek
* datmak, letirmek.
tevziat
* Datmalar, letirmeler.
teyakkuz
* Uyanklk, sakl k.
teyel
* Seyrek ve ereti diki.
teyel iplii
* Teyel yapmakta kullan lan iplik.
teyel yapmak (veya atmak)
* dikilecek paralar birbirine teyelle tutturmak.
* kuma n zerinde dikilecek yerleri teyelle belirtmek.
teyelleme
* Teyellemek ii.
teyellemek
* Teyel yapmak.
teyellenme
* Teyellenmek ii.
teyellenmek
* (kuma iin) Teyelle tutturulmak, zerine teyel yaplmak.
teyelli
* Teyelle tutturulmu, teyellenmi.
* zerine teyel atlm.
teyemmm
* Su bulunmayan yerde su niyetiyle toprak, kum gibi eylerle abdest alma.
teyit
* Dorulama, gerekleme.
teyit etmek
* dorulamak, gereklemek.
teyp
* Manyetik bir bant zerine sesleri tespit eden cihaz.
teype almak
* sylenilen szleri, mzii vb. yi teyp makinesindeki banda geirmek.
teyze
* Annenin k z kardei.
* Anne yat kadnlara sylenen seslenme sz.
teyzezade
* Teyzeolu veya kz .
tez
* abuk olan, sratli.
* abuk olarak.
tez
* Sav.
* niversitelerde ve yksek okullarda rencilerin veya retim yelerinin hazrlay p bazen bir s nav kurulu
nnde savunduklar bilimsel eser.
tez beri
* Kolaylkla, abuka.
tez canl
* Beklemeye dayanamayan, can tez.
tez elden
* abuk olarak, abucak, arabuk.
tez vakit
* En k sa sreli.
tez vakitte (veya zamanda)
* en ksa srede.
tezahr
* Belirme, grnme, gzkme, ortaya kma, oluma.
* Belirti.
tezahr etmek
* belirmek.
tezahrat
* Barp a rarak, alklay p tempo tutarak yap lan gsteri.
* (hastal klarda) Belirtiler.
tezat
* Kartl k, kart olma, kontrast.
* Anlatmda birbirine kar t iki sz yan yana kullanma.
tezata dmek
* bir sz brn tutmamak.
tezatl
* Birbirinin kart olan, kartl , elikili, kontrastl.
tezayt
* oalma, artma.
tezayt etmek
* oalmak, artmak.
tezce
* Tez olarak, abucak.
tezek
* Yakt olarak kullanlan kurutulmu s r tersi.
* Kesek.
tezekkr
* (bir sorunu) Konuma.
* Hatrlama, hatra getirme.
tezelll
* Aa lanma, baya lama.
tezelzl
* Sars lma, sallanma.
tezene
* Mzrap, alg .
tezevv
* Evlenme.
tezevv etmek
* evlenmek.
tezgh
* Genellikle dkknlarda sat clarn nndeki uzun masa.
* Kahve, meyhane vb.de mterilerin zerinde yiyip itikleri uzun masa veya bfe.
* zerinde genellikle el veya kk makinelerle i grlen yapm arac.
* Tersane.
* Genellikle yasal olmayan bir ii yapmak iin tutulan uygunsuz yol.
tezgh mengenesi
* yerlerinde sabit tezgha balanan ve boru, demir vb'ni kesme i lerinde kullan lan bir tr mengene.
tezghba yapmak
* meyhanelerde, oturmadan tezgh ba nda imek.
tezgh
* Tezgh yap p satan kimse.
* Aldatmak, kand rmak iin yasal olmayan yollara bavuran kimse.
tezgh lk
* Tezgh olma durumu.
tezgh kurmak
* ie balamak zere alma aralarn hazrlamak, almaya balamak.
* yasal olmayan ii gerekletirebilmek iin yalan dolanla aldatmaya, kand rmaa al mak.
tezghlama
* Tezghlamak ii.
tezghlamak
* Dokunacak bezi tezgha yerletirmek.
* Bir i iin hazrlk yapmak, ie girimek.
tezghlanma
* Tezghlanmak ii.
tezghlanmak
* Tezghlamak iine konu olmak.
tezghtar
* Kahve, gazino ve maaza gibi yerlerde tezghta duran, sat yapan kimse.
tezghtar az
* Bir eyi beendirmek iin fazlaca konuma, gereksiz vme.
tezghtarlk
* Tezghtar olma durumu, tezghtarn ii.
tezghtarlk etmek
* bir eyi beendirmeye al mak iin fazlaca konumak, lzumsuz yere vmek, methetmek.
tezhip
* Yazma kitaplarda, sayfalarn yald z ve boya ile bezenmesi, yaldzlama.
* Ssleme, bezeme.
tezhipi
* Tezhip yapan kimse.
tezi yok
* hemen, derhal, en k sa zamanda.
tezkere
* Pusula.
* Bir i iin izin verildiini bildiren resm kt.
* Askerlik grevinin bittiini bildiren belge.
* Divan airlerinin hayat n ve iirlerini genellikle subjektif bir bak asyla deerlendiren eser.
tezkere almak
* (asker iin) askerlik grevini tamamlayarak bunu bildiren bir belge almak.
tezkere brakmak
* askerlik grevini bitirdii hlde orduda almas n srdrmek, orduda kalmak.
tezkereci
* Askerlik devini tamamlam , terhis olmu er.
* Dava zetlerini yazan grevli.
* Tezkere yazar.
tezkeresini eline vermek
* iine son vermek, kovmak.
tezkire
* Bkz. tezkere.
tezkireci
* Tezkereci.
tezkiye
* Temize karma, aklama.
* Bir kimsenin iyi bir insan olduunu kendisini tanyanlardan soruturarak ortaya karma.
tezkiyesi bozuk
* Doruluuna gvenilmez (kimse).
tezkiyesini dzeltmek
* ahlka kt tannmken durumunu dzeltmek.
tezleme
* Tezlemek ii veya durumu.
tezlemek
* Bir eyi abuklat rmak.
tezleme
* Tezlemek ii.
tezlemek
* abukluk kazanmak, abuklamak.
tezletirme
* Tezletirmek ii.
tezletirmek
* Bir ii abuklatrmak, acele ettirmek.
tezli
* Tezi olan, bir iddia ileri sren.
tezlik
* Tez olma durumu, tezleme.
tezlik eylemi
* Bkz. tezlik fiili.
tezlik fiili
* Trkede herhangi bir fiilin zarf-fiil ekiyle vermek fiilinin birlemesinden oluan ve kavramda abukluu,
kolayl, yard m gsteren iki kkten kurulmu birleik fiil: Syleyivermek, yapvermek gibi.
tezpiti
* Bir tr yemek.
tezvir
* Yalan syleme.
* Ara bozma ve zellikle ktlk amac yla yaplan kovculuk.
tezvirat
* Yalan dolan eyler, kovculuklar.
tezyif
* Bir eyi deersiz, ad, baya , aalk gstermeye al ma, kltmek isteme.
* Alay etme, elenme.
tezyif etmek
* aalamak.
* alay etmek, elenmek.
tezyifkr
* Aa lay c, ad, kt, baya.
tezyin
* Bezeme, ssleme, donama.
tezyin etmek
* bezemek, sslemek, donamak.
tezyinat
* Bezekler, ssler.
tezyin
* Bezemecilikle, sslemecilikle ilgili.
tezyin sanat
* Ssleme sanat .
tezyit
* oaltma, art rma.
tezyit etmek
* oaltmak, artrmak.
Th
* Toryum'un ksaltmas .
think-tank
* Bkz. beyin takm .
-t
* Bkz. -d / -di.
tbben
* Tpla ilgili olarak, t bba gre.
tbb
* Tpla ilgili, hekimlikle ilgili.
tbbiye
* Doktor yetitiren retim kuruluu, tp fakltesi.
tbbiyeli
* Tp fakltesinde okuyan renci.
tfl
* Kk ocuk.
* Zayf, ufak tefek.
tgala
* Hekimlikte kullanlan, stleengillerden bir bitkinin verdii zamk ve z su.
t
* Dantel veya yn rmekte kullan lan, ucu engelli k sa i .
* Biz.
* Demirci ve tesviyecilerin delikleri bytmek veya eit duruma getirmek iin kullandklar takm.
t
* Kl "elinde avucunda ne varsa tkenmi" anlamnda kullanlan t- teber ah- merdan deyiminde geer.
t gibi
* ince, zay f, salam ve evik (kimse).
tlk
* ine t konulan kutu veya kap.
tk
* nce ve kk bir nesne ile sert bir yere vurulduunda kan ses.
-t k
* Bkz. -d k / -dik.
tk t k
* Tk sesi kararak.
tka basa
* ok skt rarak, hi bo kalmayacak biimde, iyice dolacak gibi.
tka basa doldurmak
* doldururken ok bastrp sktrmak.
tka basa yemek
* mideye sknt verecek kadar ok yemek.
tka
* Herhangi bir eyin delik veya azn tkamaya yarayan nesne.
tkalama
* Tkalamak ii.
tkalamak
* Tkala tkamak.
tkalanma
* Tkalanmak ii.
tkalanmak
* Tkalamak ii yaplmak.
tkal
* Tkac olan, tkalanm.
tkasz
* Tkac olmayan, tkalanmam.
tkal
* Kapanm, herhangi bir eyin gemesine imkn vermeyen, tkanm .
tkama
* Tkamak ii.
tkamak
* Bir eyin az n, deliini, iine konulan veya d ardan uygulanan bir nesneyle kapamak.
* Yol, su, geit vb. eyleri bir engelle ilemez, akmaz, geilmez, duruma getirmek.
tkamal
* Tkamas olan, tkal .
tkan k
* Tkanm .
* Konumama durumu.
tkan klk
* Tkank olma, iyi ileyememe durumu.
* Soluun kesilir gibi olmas.
tkanma
* Tkanmak ii.
tkanmak
* Tkamak iine konu olmak.
* tah kalmay p yemek yiyememek.
* Soluk alamamak, soluu kesilmek.
tkatma
* Tkatmak ii.
tkatmak
* Tkamak iini yaptrmak.
tkl ma
* Tklmak ii.
tklmak
* Tkmak ii yap lmak.
* Dar, skntl bir yerde bulunmak, skmak.
* Tutuk evine konmak.
tkm
* Azn alabilecei byklkte lokma.
tkmlanma
* Tkmlanmak ii veya durumu.
tkmlanmak
* ok abuk ve ne bulursa yemek.
tknma
* Tknmak ii.
tknmak
* Eline geen yiyecei oburca yemek.
* Yemek yemek.
tkr
* Tkrdayan, birbirine vuran, arpan eylerin kard ses.
* Para.
tkr tkr
* Dzenli bir biimde, hi ara vermeden, aksamadan.
tkrdama
* Tkrdamak ii.
tkrdamak
* nce ve kuru ses kararak grlt etmek, t krt yapmak.
tkrdatma
* Tkrdatmak ii.
tkrdatmak
* Tkrdamasn salamak, t k rdamasna sebep olmak.
* (yemei) Bir tam kaynatmak.
tkr yolunda
* geim dzeni iyi salanm.
tkr yolunda olmak (veya gitmek)
* varlkl olmak, hli vakti yerinde olmak.
tkrnda gitmek
* (i iin) yolunda, iyi, dzgn olmak.
tkrn yoluna koymak
* geim dzenini iyi olarak salamak.
tkrt
* Hafif ve kuru bir sesle kan grlt; tkrdayan bir eyin kard ses.
tk t k
* Dopdolu, skk bir vaziyette.
tkk
* Tkm olan.
tkkl k
* Tk k olma durumu.
* Bir yerde ar kalabalk olma durumu, izdiham.
tkma
* Tkmak ii.
tkmak
* Birlikte bir yere tklmak.
tktrma
* Tkt rmak ii.
tktrmak
* Hi bo yer kalmayacak biimde doldurmak, geliigzel koymak, tka basa sokmak.
* Acele ile birine bir eyi yedirmeye almak veya iyice inemeden yutarak yemek.
tkz
* Dolgun, kaln, yal, tknaz.
* ok skt rlmaktan veya ok s k doldurulmaktan katlam; sk.
* Younluu ok, kat.
tkzlama
* Tkzlamak ii.
tkzlamak
* Tkz duruma gelmek.
tkzlk
* Tkz olma durumu.
tklatma
* Tklatmak ii.
tklatmak
* Tk sesi kararak vurmak.
tkl m tklm
* Hi bo yer kalmayacak biimde (doldurulmu).
* ok kalabalk, azna kadar dolu.
tkma
* Tkmak ii.
tkmak
* terek, zorla, aceleyle sokmak.
* Sokmak.
tknaz
* i manca, toplu, ksa ve kaln yapl .
tknazlk
* Tknaz olma durumu.
tknefes
* Herhangi bir sebeple solunum sknt s olan, glkle kesik kesik nefes alan.
tknefes olmak
* nefesi t kanmak, nefes nefese kalmak, nefes darl olmak.
tknefeslik
* Tknefes olma durumu.
tksr k
* Tksrrken kan ses.
tksr kl
* Tksr olan.
* Rahats z.
tksrma
* Tksrmak ii.
tksrmak
* Az kapal iken hafife aksrmak.
tls m
* Tabiatst iler yapabileceine inanlan g.
* Byl ey, muska.
* are, nlem, kuvvet.
tls ml
* Tlsm olan.
tmar
* Yara bakm.
* Aa bakm .
* Binek hayvanlar nn kllar n, derisini temizleme.
tmar
* Anadolu Seluklular ve Osmanllarda, belirli grev ve hizmet karl nda kiilere verilen, yllk geliri 3-20
bin ake olan toprak.
tmar etmek
* yaralara bakmak, iyiletirmek.
* binek hayvanlarn n kllar n, derisini temizlemek.
tmarc
* Tmar yapan kimse.
* Pansumanc.
tmarc
* Tmar sahibi.
tmarhane
* Akl hastahanesi.
tmarhane kakn
* Delice iler yapan (kimse).
tmarhanelik
* Tmarhaneye kapatlmasn gerektirecek kadar akl hastas olan.
tmarlama
* Tmarlamak ii veya durumu.
tmarlamak
* Tmar etmek.
tmarl
* (binek hayvan iin) Tmar edilmi.
* (yara ve hasta iin) Bak lm , tedavi edilmi .
* (aa, toprak vb. iin) Baklm , ilenmi.
tmarl
* Tmar (II) sahibi olan kimse.
tmtkz
* ok tkz.
tn
* Tnlayan eyin kard ses, t nlama sesi.
tnaz
* Savrulmak iin hazrlanan dvlm ekin y n.
* Yn.
tnaz makinesi
* Tnaz durumundaki ekinleri savurarak yabanc nesneleri ayran makine.
tngadak
* Tnlayan eylerin birdenbire dtn anlatr.
tngldama
* Tng ldamak durumu veya biimi.
tngldamak
* Tng rdamak.
tngldatma
* Tng ldatmak ii.
tngldatmak
* Tng rdatmak.
tngr
* Metal bir nesne sert bir yzeye dt zaman kan ses.
* Para.
* Parasz, zrt.
* Bo.
tngr elek
tngr mngr
* Kuru, nlamal ve yankl bir sesle.
* Yava, dzenli bir biimde yol al ndn belirtmek iin sylenir.
tngr sa, elim hamur karnm a
* almalar mla bakalar na yarar sal yorum, ama bundan kendim yararlanm yorum.
tngr tngr
* Birbirine arpan metal eyan n kard sesin srekliliini bildirmek iin sylenir.
* Bir yerin bombo olduunu belirtmek iin kullanlr.
tngrdama
* Tng rdamak ii.
tngrdamak
* (metal nesneler iin) Kuru bir ses karmak.
tngrdatma
* Tng rdatmak ii.
tngrdatmak
* Tng rt karmak.
* (alg y) Biraz alabilmek.
tngr yolunda
* kazanc iyi.
tngrt
* Tng rdayan eyin kard ses.
tn
* Trl mzik aralar nn verdii sesleri birbirinden ayrt etmeyi salayan ses zellii.
* Bir cismin titreiminden kan sesi, baka nitelikteki bir cisimden ayn ykseklikte olarak kan sesten ayrt
ettiren zellik, t nnet.
* Syleni biimi, vurgusu.
tnlama
* Tnlamak ii.
tnlamak
* Tn sesi biraz srp gitmek, nlamak.
tnlatc
* Tnlatma zellii olan nesne.
tnma
* Tnmak ii veya durumu.
tnmak
* nem vermek, ilgilenmek.
* Ses karmak.
tnmamak
* nem vermemek, ilgilenmemek, aldr etmemek.
* ses karmamak.
tnmaz melike
* Kendi hlinde, sessiz kimse.
tnnet
* Tnlama, nlama.
* Tn.
tnt n
* Bo, bombo.
* Bilgisiz, cahil.
tp
* Hastalklar iyiletirmek, hafifletmek veya nlemek amacyla bavurulan teknik ve bilimsel al malarn
tm, hekimlik, tababet.
tp tp
* Kk ve hafif vurular anlatr.
tpa
* Tapa.
tpalama
* Tapalama.
tpalamak
* Tapalamak.
tpalanma
* Tapalanma.
tpalanmak
* Tapalanmak.
tpal
* Tapal.
tpas z
* Tapas z.
tpat p
* Tastamam, eksiksiz, tamamen, her bak mdan uygun, upuygun, birbirinin ayn .
tp t pna
* Tastamam, aynen.
tpr tpr
* Hafif ve dzenli biimde ses kararak.
tprdama
* Tprdamak ii.
tprdamak
* Yrrken tpr t pr ses karmak.
* Hafif hafif vurmak.
tprdatma
* Tprdatmak ii.
tprdatmak
* Yrrken tpr t pr ses karmak.
tprt
* Tprdayan eyin kard ses, t prdama sesi.
tp tp
* Ksa ad mlarla abuk yrmeyi anlatr.
tp tp yrmek
* ksa admlarla abuk yrmek.
* ister istemez bir yere gitmek veya bir yerden ayr lmak.
tplama
* Tplamak ii.
tplamak
* ocuu uyutmak veya susturmak iin arkasna yava yava vurmak, tapklamak.
tpk
* Tpatp, ayn , tamamyla.
* Bir eyin ei, benzeri, ayn.
tpk tpksna
* tam benzer durumda.
tpk bas m
* Bir yaz, desen, tablo vb. nin fotorafndan kalp kar larak yaplan ayn basm, faksimile.
tpkekim
* Bir yaz, kitap veya biimin fotoraf yoluyla kopyasn karma yntemi, fotokopi, eekim.
* Bu yntemle elde edilen kopya, fotokopi.
tr
* Treylerin ksaltlm biimi.
-t r
* Bkz. -d r / -dir (I).
-t r-
* Bkz. -d r- / -dir-(II).
trabzan
* Merdiven parmakl .
trabzan babas
* Merdiven balar nda bulunan, parmakl desteklemeye yarayan, kaln, yuvarlak tal dayanak.
* Babalk devini yapmayan kimse.
trak
* Kr lan kuru bir eyin kard sesi anlatr.
tra
* (sakal, by k, kl iin) Dibinden kesme, kaz ma, ylme.
* (erkek sa iin) Belli bir biim vererek kesme.
* Kesilme ve kaznma zaman gelmi sa ve sakal.
* Bir eyin zerindeki przleri alma, belli bir biim vermek iin yontma.
* Yalan, aslsz, b kt rc sz.
tra ba
* Erkeklerin yzlerindeki k llar kesmek iin kullandklar , elikten yaplm ince bak, jilet, ustura.
tra etmek
* t ra iini yapmak.
* b kk nlk verecek kadar uzun konumak.
tra f ras
* Sakal tra olurken yze sabun srmeye yarayan fra.
tra kp
* Tra olmay kolaylatran zel hazrlanm kpk.
tra kremi
* Tratan sonra deriyi yumuak tutmak iin srlen krem.
tra losyonu
* Tratan sonra deriyi canlandr c, zel kokulu kolonya.
tra makinesi
* Tra etmeye yarayan ara veya ayg t.
tra olmak
* (erkek) san, sakaln kesmek veya berberde kestirmek.
tra sabunu
* Tra kolaylatrmak, sert kllar yumuatmak iin kullanlan sabun.
tra tas
* Tra b a nn iinde alkaland metal veya plstik tas.
traa tutmak
* birini b kknlk verici uzun konumalarla oyalamak.
tra
* Yalan, aslsz, b kt rc szlerle karsndakini rahats z eden, palavrac .
* Karsndakini bktrncaya kadar lfa tutma huyu olan (kimse).
tra gelmek (veya uzamak)
* sa , sakal tra edilecek duruma gelmek.
tralama
* Tralamak ii.
tralamak
* zerinden przleri almak, yontmak.
* (sa, sakal vb. iin) Seyreltmek, kazmak, t ra etmek.
* Bkk nlk verecek kadar uzun, aslsz, abart l konumak.
tralanmak
* Tralamak ii yaplmak.
tral
* Tra olmu, sakal n tra etmi .
* Tra uzam.
* Yontulmu.
tras z
* Sa veya sakal uzam , tra gelmi.
* (ta gibi sert nesneler iin) Yontulmam.
trhall
* Ayn artlar altnda bulunanlarn ayn durumda olduklarn anlatmak iin sylenen trhall , hep bir hlli
deyiminde geer.
trk
* Bir nesnenin art arda iki yere arpmasndan kan ince ve kuru ses.
trk trak
* Art arda gelen kuru ve hafif seslerin srekliliini anlatr.
trl
* plak ve zayf.
* Parasz, zrt.
trllama
* Trllamak ii.
trllamak
* plak veya parasz kalmak.
trnk
* Sert bir yzeye arpan para vb.metal bir nesnenin kard ses.
trs
* Atn ksa ad mlarla hzl yry.
trs gitmek
* komaya yak n h zl yrmek.
trs trs
* Hzl bir biimde.
* Utanm , mahcup bir biimde.
trsa kalkmak
* t rs gitmeye balamak.
trkaz
* Kap mandal, srg.
trkazlama
* Trkazlama durumu.
trkazlamak
* Trkaz srmek.
trkazlanma
* Trkazlamak ii.
trkazlanmak
* Trkazlanmak ii yaplmak.
trkazlatma
* Trkazlatma ii.
trkazlatmak
* Trkazlama ii yaptrmak, srgletmek.
trmalama
* Trmalamak ii.
trmalamak
* Trnaklaryla izmek veya hrpalamak, trnaklamak.
* Tedirgin etmek.
trmalanma
* Trmalanmak ii.
trmalanmak
* Trmalamak iine konu olmak.
trmananlar
* Trmanc lar.
trmanc
* Trmanma zellii olan.
trmanclar
* ki parma ne, iki parma arkaya dnk trmanma zellii olan gugukgiller, papaangiller gibi kular
takm.
trman
* Trmanmak ii veya biimi.
trmanma
* Trmanmak ii.
* Kendine zg aralardan yararlanarak, vcudu, kollarla ekerek yukar doru yer deitirme.
* Atom silhlarnn gcnn nne geilmez, nlenemez bir biimde hzlanmasn belirten terim.
* Bir durumun, bir olgunun giderek g kazanmas, etkisini art rmas , glenmesi.
trmanma eridi
* Kara yollarnda, yokularda a r aralara ayrlm en sadaki erit.
trmanmak
* El ve ayaklaryla tutunarak veya trnaklarn ilitirerek dik bir yere kmak.
* Yoku, merdiven vb.kmak.
* (bitki iin) Yaknndaki bir nesne boyunca ykselmek.
* Bir eyin eimini izleyerek ykselmek.
* Belli bir durum, fiil, olay gittike g kazanmak, giderek artmak.
trmk
* Trnak beresi.
* Kabart lm topran tan, pn ayklamak iin kullanlan seyrek dili, tarak biiminde ara.
trmklama
* Trmklamak ii.
trmklamak
* Trmalamak.
* zerinde t rmk ekerek topra ilemek.
trmklanma
* Trmklanmak ii.
trmklanmak
* Trmklamak iine konu olmak.
trna olamamak
* birinden deerce ok aa olmak.
trna na (veya att t rnaa) dememek
* deerce ondan ok aa olmak.
trnak
* nsanda ve birok omurgal hayvanda parmak ularnn d blmn rten boynuzsu tabaka.
* Kanca gibi aralarn k vrk yeri.
* Gemi demirinin ucundaki yass para.
* (ciltilikte) Tek yapraklar bkp cildi balatrabilmek iin bir yan nda b raklan erit durumundaki kenar.
* Heykel dkmnde, kal p paralarnn birletirilmesinde kolaylk salamak amac ile yaplan dilerin her
biri.
* Kanun almakta kullan lan m zrap.
* Tenekecilerin delik amak iin kulland alet, keski.
trnak besleyicisi
* Ojeden nce srlen, t rnaklar besleyen ve kr lmas n nleyen bir rn.
trnak derisi
* Trnaklarn etraf nda bulunan ince deri.
trnak gstermek
* korkutmak, gz da vermek.
trnak iareti
* Bir metnin iinde bakas ndan aktar lan yaz veya szlerin bana ve sonuna konan "..." iareti.
trnak kadar
* ok kk; ok az.
trnak kemii
* Trna ta yan parmak ucundaki kemik.
trnak makas
* El ve ayak trnaklarn kesmeye yarayan ara.
trnak srtrmek
* kavgay krklemek.
trnak takmak
* ktlk yapmak iin bahane aramak.
trnak yeri
* ak gibi al p kapanabilen eyler zerine t rnakla kolayca aabilmek iin yap lm kertik.
trnak
* Yankesici, trt k kimse.
* Osmanl mparatorluunda her perembe gn padiah n trnaklar n kesip temizleyen kimse.
trnakl k
* Gz ukurunun i blgesinde yer alan drt kemik.
trnaklama
* Trnaklamak ii.
trnaklamak
* Trmalamak.
* Trnaklarn geirerek yolmaya, kaz maya veya ekmeye al mak.
trnaklanma
* Trnaklanmak ii.
trnaklanmak
* Trnaklamak iine konu olmak.
trnaklar n skmek
* elindeki gten yoksun b rakmak, etkisini yok etmek.
trnaklatma
* Trnaklatmak ii.
trnaklatmak
* Trnaklamak iini yaptrmak.
trnakl
* Trna olan.
trnaklk
* Bir kutunun kapa zerinde bulunan ve kapa n trnakla ekilip a lmasn salayan yanlamasna entik.
* Trnak yeri.
* Namlunun zerinde bulunan kertik.
trnaks
* Trnaa benzeyen.
trnaks kemik
* Gz ukurunun i eperinde bulunan, kk, drt ke ince bir ift kemik.
trpan
* Uzun bir sap n ucuna tutturulan, ot, ekin vb. bimeye yarayan, hafife kvr k, uzun elik bak.
* Kar greinin ayak bileklerine ayaktayken hzla ayak vurma ve onu yere devirme.
trpan atmak
* bir topluluu yok etmek, k rp geirmek.
* istemedii kiilerin grevlerine son vermek.
trpana
* z kedi balgillerden, yan kanatlar vcuduna yapk, uzun kuyruklu, iri bir balk, rina (Raja batis).
trpanc
* Trpanla ekin bien kimse.
trpandan geirmek
* Bkz. trpanlamak.
trpanlama
* Trpanlamak ii.
trpanlamak
* Trpanla bimek.
* Bir eyi ortadan kaldrmaya, ykmaya girimek.
trpanlanma
* Trpanlanmak ii.
trpanlanmak
* Trpanlamak iine konu olmak veya trpanlamak i i yap lmak.
trpanlatma
* Trpanlatmak ii.
trpanlatmak
* Trpanlamak iini yaptrmak.
trsma
* rkme, korkma, ekinme.
trsmak
* rkmek, korkmak, ekinmek.
-t rt
* Bkz. -d rt-/-dirt-.
trtk
* entik.
trtk trtk
* Przl, dz olmayan, entikli.
trtk
* Yankesici, trnak.
trtkl k
* Trtk olma durumu.
trtklama
* Trtklamak i i.
trtklamak
* Armak, almak.
trtklanma
* Trtklanmak durumu.
trtklanmak
* Trtklamak i ine konu olmak.
trtklatma
* Trtklatmak i i.
trtklatmak
* Trtklamak i ini yaptrmak.
trtkl
* Trt olan.
trtl
* Kelebek kurtuunun yumurtadan ktktan sonra krizalit oluncaya kadarki durumu.
trtl
* evresinde kertikler bulunan ve ilenecek para zerine bast rlarak bu kertiklerin izini paraya basmaya
yarayan elik disk.
* Pullarn veya metal paralar n kenarndaki kertikleri oluturan knt lardan her biri.
* Tank n her trl arazide yol almasn salayan, her bir yan ndaki tekerleklerini iine alan trnakl metal erit,
palet.
* Bir eyin kenarna izilen zincir gibi ieklerden yaplan ss.
* Mara i i veya dier elbise nak larnda kullan lan altn veya gm gere.
trtl ekme
* Henz yumuak olan bir paray metal bir t rtlla ssleme.
trtl kesmek
* bir eyin yanlarn di di kesmek.
trtllanma
* Trtllanmak ii.
trtllanmak
* Trtl mek.
trtll
* Kenarlarnda trtl olan.
trtll b ak
* Sebzeleri ssl ve kolay kesmek iin kullanlan mutfak ba.
trtls
* Trtla benzeyen.
* St, kavak, f ndk gibi baz bitkilerin trtl andran iek durumlar.
trtr
* Zar kanatllardan, uzun gvdeli, uzun duyargal , kurtuk evresini tarm bitkilerine zarar veren bcekler
zerinde geiren bir bcek tr (Ichneumon).
ts
* Kaz, kedi, ylan vb.nin kard ses.
ts yok
* (bir yerde) hi ses olmadn anlat r.
tslama
* Tslamak ii.
tslamak
* (kaz, ylan, kedi) T s diye ses karmak.
* Ar yk alt nda iniltiye benzer sesler karmak.
* Haks zl n anlayp susmak, sesi soluu kesmek.
* Tslayarak ses karmak.
tslay
* Tslamak ii veya biimi.
tynet
* Yarad l, huy, maya.
tynetsiz
* Kt yaradl l .
Ti
* Titan'n k saltmas.
ti
* Bir tren s rasnda, askerleri bir araya toplamak, trenin balad n bildirmek vb. amalarla alnan
borazan n kard tiz ses.
-ti
* Bkz. -d / -di.
ti borusu
* Ti iareti veren boru.
ti iareti
* Borazanla ti sesi kararak verilen iaret.
tiabendazol
* (eczacl kta) Yuvarlak kurtlar yok etmek iin kullanlan il.
Tibet kz
* Yak, Tibet s r.
Tibet sr
* Bkz. Tibet kz, yak.
Tibete
* Tibet dili.
Tibetli
* Tibet halkndan olan kimse.
Tican
* Kuzey Afrika'da kurulmu bir tarikat ve bu tarikattan olan kimse.
* (kk t ile) Yobazlk, gericilik.
Ticanlik
* Tican tarikat.
* (kk t ile) Yobazlk, a r gericilik.
ticaret
* Trl rn, mal vb. alm satm.
* Kazan amacyla yrtlen alm satm etkinlii.
* Bu etkinlikle ilgili bilim.
* Al veri sonucu elde edilen, yararlan lan fiyat fark, kr.
ticaret ataesi
* Yurt dnda ticaret ileri ve hareketleriyle ilgilenmek zere grevlendirilen memur.
ticaret borsas
* Ticaret mallarnn ilem grd borsa.
ticaret corafyas
* Bir lkenin ticaretle ilgili her trl ilikilerini ve bunun nedenlerini inceleyen corafya bilimi.
ticaret filosu
* Ayn bayrak altnda alan her trden ticaret gemilerinin tm.
ticaret gemisi
* Devlet veya zel sermayece iletilen, ticaret amacyla kullanlan gemi.
Ticaret Hukuku
* Ticarete ilikin ileri dzenleyen hukuk dal.
ticaret iletmesi
* Kazan salamak amac yla al an iletme.
Ticaret Kanunu
* Ticaret hukukuna ilikin hkmleri kapsayan kanun.
ticaret liman
* D lkelerle al veriin yap ld liman.
ticaret mahkemesi
* Ticaret davalarna bakan mahkeme.
ticaret merkezi
* eitli rnlerin ve mallarn pazarland ticar ilikilerin kurulduu yer.
ticaret odas
* Tccarlar arasnda dayanmay salamak, ortak sorunlarla uramak, yabanc tccarlarla iliki kurmak,
ortak karlar korumak iin kanun ile kurulan kurum.
ticaret sicili
* Ticaret mahkemelerinin bulunduu yerlerde ticar ilemlerin kayt ve tescil edildii ve herkesin
yararlababilecei resm ktk.
ticaretgh
* Ticaret yeri, ticarete elverili yer.
ticarethane
* Ticaret ilerinin ynetildii yer.
ticar
* Ticaretle ilgili, ticarete ilikin.
ticar atae
* Bkz. ticaret ataesi.
ticar dava
* Ticaret mahkemesinin grev alan na giren davalar.
ticar tketim
* Ticaret mallarnn tketilmesi.
ticar unvan
* Ticarethanelerin kullanma zorunda olduklar isim veya unvan.
ticarleme
* Ticarlemek ii.
ticarlemek
* Ticar duruma gelmek.
tifdruk
* Sayfa kal plar bakrdan, renkli fotoraf bask lar na elverili bir bask tekni i.
tifo
* Kirli sularda, bu sularla sulanm sebzelerde bulunan Eberth basilinin sebep olduu ortalama hafta
sren, ateli ve tehlikeli bir barsak hastal , kara humma.
tiftik
* Tiftik keisinin ince, yumuak parlak yn.
* Bu ynden yap lm olan.
tiftik keisi
* Vcut rengi beyaz, kllar ok ince, parlak, uzun ve k vrml olan bir kei tr, Ankara keisi.
tiftik tiftik
* Telleri birbirinden ayrl p kabarm .
tiftik tiftik olmak
* kuma n telleri birbirinden ayr lmak, ok eskimek.
tiftiklenme
* Tiftiklenmek ii.
tiftiklenmek
* Kuman telleri birbirinden ayr lmak, tiftik tiftik olmak.
tiftme
* Tiftmek ii veya durumu.
tiftmek
* Tel tel paralara ayrmak, ditmek.
tifs
* Bitle geen, ortalama 15 gn sren, vcutta pembe lekelerle beliren, ateli ve tehlikeli bir hastalk, lekeli
humma.
ti
* Bkz. T .
tik
* Herhangi bir kas kmesinin irade d hareketi.
* Al kanl kla sk sk tekrarlanan gln, s k c sz veya el, kol, yz hareketi veya bir davran biimi.
-tik
* Bkz. -d k / -dik.
tik aac
* ift eneklilerden, kaplamada kerestesinden yararlan lan, doal rengi sar, zamanla havada kendiliinden
koyulaan bir scak iklim aac (Tectona grandis).
* Bu aacn tahtas ndan yaplm olan.
tik tak
* Genellikle saatin al rken kard ses.
tike
* (et, ekmek, peynir vb iin) Para, lokma, dilim.
* Az, az ck.
tikel
* Cz, ksm.
* Bir trn btn bireylerine deil de bir veya birka bireyine ilikin olan, tmel kart.
tikel nerme
* Konunun kapsamna giren btn bireyler iin deil de bazlar iin belli bir ey bildiren nerme, tmel
nerme kart .
tikellik
* Tikel olma durumu.
tiksindirici
* Tiksinilecek durumda olan, menfur.
tiksindirme
* Tiksindirmek ii.
tiksindirmek
* Tiksinmesine yol amak.
tiksinilme
* Tiksinilmek ii.
tiksinilmek
* Herhangi biri tiksinmek.
tiksini
* Tiksinmek ii veya biimi.
tiksinme
* Tiksinmek ii, ikrah, istikrah, nefret.
tiksinmek
* Bir eyi, bir kimseyi, bir dnceyi vb.yi kt, iren veya aal k bularak ondan uzak durma duygusuna
kaplmak, nefret etmek, ikrah etmek, istikrah etmek.
tiksinti
* Tiksinmek ii, tiksinme, nefret.
tilvet
* Kuran' gzel ve yksek sesle, usulnce okuma.
tilki
* Kpekgillerden, uzunluu 90 cm, kuyruu 30 cm kadar, rklar na gre eitli renklerde olan, az ve burnu
uzun, sivri, kmes hayvanlarna zarar veren, krk beenilen bir memeli tr (Vulpes).
* Bu hayvann postundan yaplan (manto vb.).
* ok kurnaz.
tilki gibi
* kurnaz (kimse).
tilki tilkiliini anlat ncaya kadar post elden gider
* bir gerei anlatncaya kadar ou kez baa gelmedik ey kalmaz.
tilki uykusu
* Uyank ve tetik.
tilki uykusuna yatmak
* uyuyormu gibi yaparak frsat kollamak.
tilki zm
* t zm.
tilkikuyruu
* Birleikgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki, hokuran (maranthus).
* Uzun salkml bir eit zm.
* Yal grete oturak kndesine geen stteki greiye, alttakinin elini geri uzatarak enesinden veya
grtlandan ekmesi.
tilkileme
* Tilkilemek ii.
tilkilemek
* Kurnaz duruma gelmek.
tilkilik
* Kurnazlk veya kurnazca davran.
tilkinin dnp dola p gelecei yer krk dkknd r
* meslek veya alkanlk gerei olan bir sonutan kanlmaz.
tilmiz
* renci.
tilmizlik
* Tilmiz olma durumu.
tim
* Bir silh, bir telsiz istasyonunu vb. yi altrmak iin kurulan topluluk.
* Silhl kuvvetlerde, belirli bir i veya hizmeti baarabilecek gteki en kk birlie verilen ad.
timbal
* st deri ile kapl, bakrdan yaplan ve kre biiminde bir tr davul.
timsah
* Srngenlerden, scak blgelerin akarsularnda yaayan, kal n derili, uzun kuyruklu, iri bir hayvan
(Crocodilus).
* Bu hayvann derisinden yaplan.
timsahlar
* rnei timsah olan srngenler takm.
timsal
* Sembol, rnek, simge.
tims
* Gs kemii arkasnda bulunan i salg bezi, zden.
tin
* Ruh.
* Birtakm fizik tesi kurucularnn, gerei ve evreni aklamak iin her eyin z, temeli veya yap cs
olarak benimsedikleri madde d varlk.
tin tin
* Sessiz, patrts z olarak.
tiner
* Boyann younluunu azaltmak iin kullanlan terebentin gibi s v inceltici.
tink-tank
* Bkz. beyin takm .
tinsel
* Ruh.
* Manev.
tinselcilik
* Evrenin gereinin manev nitelikte olduunu, insan ve teki varlklar n hepsinin fiziksel yapdan ayr ve
bamsz bir ruh yap s bulunduunu ileri sren gr, spiritalizm.
* Btn gerekliin znn ruh olduunu, her gerek olann manev olduunu ve madd olan n yalnzca
manev gerekliin bir grn olduunu veya salt bir tasar m olduunu ileri sren fizik tesi doktrin, spiritalizm.
tip
* Ayn cinsten btn varlklarn veya nesnelerin temel zelliklerini byk lde kendinde toplayan rnek.
* lgi ekici, deiik (kimse).
* Tr, eit.
* Kendine zg kiilii olmayan, daha ok bilinen kal plardaki insanlar gsteren oyun kiisi.
* Hikye, roman, tiyatro gibi uzun anlatma dayal edeb eserlerde ahs kadrosu iinde yer alan ve belli bir
dncenin topluluun, zihniyetini ve ideolojinin temsilciliini yklenen kii.
tipi
* Kar frt nas.
tipik
* Bir kimseyi veya nesneyi niteleyen, karakteristik.
* Gl zgnl olan.
tipileme
* Tipilemek ii.
tipilemek
* (kar) Tipiye evirmek.
tipili
* Kar frt nal .
tipleme
* Tiplemek ii veya durumu.
tiplemek
* Belirli bir tipin btn aprak zelliklerini, bunu en iyi, en rahat, en inandr c biimde temsil edebilecek
kiiyle canlandrmak.
tipleme
* Tiplemek durumu.
tiplemek
* Tip zelliini kazanmak veya temsilcilik grevini stlenmek.
tipletirme
* Tipletirmek ii.
tipletirmek
* Tip zellii vermek veya kazandrmak.
tipo
* Baskc lkta bir bask tr.
tipocu
* Bas m evlerinde tipo basksyla uraan kimse.
tipografi
* Kabartma biimlerle ilgili bask yntemi.
* Bas m, basmcl k.
tipografya
* Bkz. tipografi.
tipoloji
* nsan tiplerini belirleme ve ay rt etme yntemi.
tipolojik
* Tipolojiye ilikin.
tipolojik tasnif
* nsan tiplerini s nflandrma.
* Hikye, roman ve tiyatro gibi uzun anlat ma dayal edeb eserlerin ah s kadrosunu tipleme zelliine gre
tasnif etme.
-tir
* Bkz. -d r / -dir.
-tir-
* Bkz. -d r- / -dir-.
tir tir
* Titremek fiiliyle birlikte "ok mek" veya "ok korkmak" anlamnda kullanl r.
tiraj
* Gazete, kitap, dergi vb. nin bir bas lndaki bask says.
tiramola
* Geminin rzgr stne veya altna dnmesi iin yelkenlerin bazsn gevetme, bazsn germe ilemi.
* Makaralar birbirine kavuan bir palangay ap uzatmak ii.
tiran
* Eski Yunan'da siyasal gc zorla ele geiren, onu ktye kullanan kimse.
* Ac masz, gaddar, despot.
tirat
* Bir tiyatro oyununda oyuncularn bir defada syledii para.
* (yaz veya konumada) Bir dncenin kesintisiz geliimi; uzun ve tumturakl konuma.
tirbuon
* Genellikle mantardan yap lan tpalar ekmeye yarayan burgu.
tire
* Dikite kullanlan pamuk iplii.
* Pamuk ipliinden yaplm.
tire
* Ksa izgi.
* Uzun izgi.
tirendaz
* Ok atan, oku.
* Becerikli, elinden i gelir.
* Temiz ve zarif giyinmi.
tirfil
* Yaban yonca, korunga, gl.
tirfillenme
* Tirfillenmek ii.
tirfillenmek
* Hav dklmek.
tirhandil
* Yelken ve krekle yrtlen ve genellikle Bodrum'a zg dayankl ve zarif tekne tr.
tirhos
* Taze sardalye bal .
tirhos vohozu
* Sardalya bal n n k.
tiril tiril
* Tir tir.
* (kuma iin) Titrer gibi dalgalanan, ince.
* Tertemiz.
tirildeme
* Tirildemek ii veya durumu.
tirildemek
* Titremek.
tirit
* Kzartlm ekmei et suyuyla halayarak yaplan yemek.
* Yal ve zayf (kimse).
tirit gibi
* yerinden kmldayamayacak kadar ihtiyar (kimse).
tiriti kmak
* iyice ihtiyarlamak, ok yalanmak.
tiritlenme
* Tiritlenmek ii veya durumu.
tiritlenmek
* Tiritlemek.
tiritleme
* Tiritlemek ii veya durumu.
tiritlemek
* ok yalan p gc kalmamak.
tiriz
* Giysilerin y rtmacna ve eteine eklenen ensiz kuma paras.
* Ensiz tahta.
* arpma ve srtmelerden korunmak iin gvertesiz teknelerin, direklerin ve dubalarn d kenarlar na
taklan, tahtadan veya halat rgsyle yaplm k nt.
tirle
* Meme ba zerine yerletirilip stn alnmas na yarayan ara.
tirlin
* Trl kalnlklarda mrekkeple izgi izmeye yarayan gere.
tiroit
* Grtla n n tarafnda bulunan ve salg s n kana veren bir bez, kalkan bezi.
tirokalsitonin
* Tiroit bezinden salglanan, kandaki kalsiyumu azaltan hormon.
tiroksin
* Tiroit hormonlarnn ilki.
tirpidin
* Ufak bahe apas.
tirpit
* Bkz. tirpidin.
tirpitil
* Bkz. tirpidin.
tirsi
* Hamsigillerden, uzunluu 60 cm, yumurtalarn tatl sulara brakan bir balk tr (Alosa alosa).
tire
* Yeil ile mavi aras renk.
* Bu renkte olan.
* zerine yaz yazmak iin hazrlanan deri, parmen.
tire gzl
* Yeil ile mavi kar m bir gz rengi.
tireleme
* Tirelemek ii veya durumu.
tirelemek
* Tire rengine dnmek.
tiremsi
* Tire rengine benzeyen, tireye alan.
-tirt-
* Bkz. -d rt-/-dirt-.
tiryak
* Bitkisel, hayvan ve maden maddelerin kar m ndan yaplan macun, panzehir.
tiryaki
* Afyon, ttn, kahve, ay gibi keyif veren maddelere alm olan (kimse).
* (karagz oyununda) Yal ve afyon imeye alm kimse.
* Bir eye ok al m, vazgeemeyen.
tiryakilik
* Tiryaki olma durumu, iptil.
tiryakisi olmak
* bir eye ok dkn olmak.
tirt
* Genellikle ksa kollu, pamuklu spor gmlek.
titan
* Atom numaras 22, atom arl 47,90 olan, zellikleri bakmndan silisyumla kalaya yaklaan, younluu
4,5 olan, 1675 C ye doru eriyen, parlak beyaz renkli, basit element. Ksaltmas Ti.
titiz
* ok dikkat ve zenle davranan veya byle davran lmas n isteyen, memnun edilmesi g, mklpesent.
* Temizlie a r dkn olan.
* Huysuz, fkeli.
titizce
* Titiz (bir biimde).
titizlenme
* Titizlenmek ii.
titizlenmek
* ok dikkat ve zenle davranmak veya byle davranlmasn istemek, titiz olmak, titizlik gstermek.
* fkelenmek, huysuzlanmak, rahatsz olmak.
titizleme
* Titizlemek ii.
titizlemek
* Titizlenmek.
titizlik
* Titiz olma, titizce davranma durumu.
titizlikle
* Titiz bir biimde, titiz olarak.
titr
* Ad, unvan, etiket.
titrek
* Titreyen.
* Bir tr bitki.
titrek kavak
* Btn Avrupa, Kuzey Afrika, n Asya, Kafkasya, Sibirya, Japonya ve Trkiye'nin btn orman
blgelerinde yetien, al veya aa k hlinde bir kavak tr.
titrekleme
* Titreklemek ii.
titreklemek
* Titrek duruma gelmek.
titreklik
* Titrek olma durumu.
titrem
* Ton.
titreme
* Titremek ii.
titreme gelmek
* titremee balamak, titremeye tutulmak.
titremek
* Kk ve h zl saln m hareketleri yapmak.
* Kaslar hzl kk kaslmalarla sars lmak.
* (ses iin) Ksk ve kesik kmak.
* Birinden veya bir eyden korkmak, korkuya kaplmak.
* ok mek.
* ( k iin) Aral kl olarak gc azal p oalmak.
titremleme
* Titremlemek ii veya durumu.
titremlemek
* Konumada, dnce veya duyutan gelen yumuakl k veya sertlik zelliklerini belirtmek iin tonlar
dzenlemek.
titreim
* Kk ve h zl saln m, ihtizaz.
* Bir noktann gzn gremeyecei kadar k saca kmldan , ihtizaz.
titreimli
* Titreim yapan veya titreim oluturan.
* tml.
titreimsiz
* Titreim yapmayan veya titreim oluturmayan.
* tmsz.
titreme
* Titremek ii.
titremek
* Her yan titremek.
* Titreim durumunda olmak, ihtizaz etmek.
titretirme
* Titretirmek ii veya durumu.
titretirmek
* Her yan titretmek.
* Titreim durumuna getirmek.
titrete titrete
* Titreterek.
titreti
* Titretmek ii veya biimi.
titretme
* Titretmek ii.
titretmek
* Titremesine yol amak.
* Korku salmak.
titreye titreye
* titreyerek.
titreyi
* Titremek ii veya biimi.
tiyatro
* Dram, komedi, vodvil vb. edebiyat trlerinin oynand yer.
* Bu trleri, izleyiciler nnde sahnede oynama sanat.
* Oyun yazma sanat .
* Yaz lm oyunlarn tm.
tiyatrocu
* Tiyatro oyuncusu.
* Tiyatro ileten, tiyatro sahibi kimse.
tiyatroculuk
* Tiyatro sanatl .
* Tiyatro iletme ii.
tiyatrolatrma
* Tiyatrolat rmak ii veya durumu.
tiyatrolatrmak
* Oyun durumuna getirmek.
tiye almak
* biriyle alay etmek, elenmek.
tiz
* nce, keskin (ses).
tizleme
* Tizlemek ii.
tizlemek
* Ses tiz bir durum almak.
Tl
* Talyum'un ksaltmas .
Tm
* Tulyum'un ksaltmas.
Togolu
* Togo halkndan olan.
torul
* Bkz. ak rdoan.
Toharca
* Orta Asya'da kullan lm olan eski bir Hint-Avrupa dili.
toht
* oban kpeklerinin boynuna tak lan dikenli demir halka, tasma.
tohum
* Bitkilerde dllenme sonunda yumurtac ktan oluan ve yeni bir bitki olumas n salayan tane.
* Soy sop, dl, nesil, slle.
* Ortaya bir sonu karan, bir sonucun olumas na sebep olan ey.
* Spermatozoit.
tohum zar
* Tohumu dtan sararak onu koruma altna alan zar.
tohuma kamak
* reme veya retme gc kalmamak.
* yalanmak, evlenme a geip kartlamak.
tohumcu
* Tohum yetitiren veya satan kimse.
tohumculuk
* Tohum yetitirme ii.
tohumlama
* Dllemek ii.
tohumlamak
* Dllemek.
* Dii bir hayvan , erkeinden alnan tohumla yapay olarak dllemek.
tohumlanma
* Tohumlanmak ii.
tohumlanmak
* Tohumlu duruma gelmek.
tohumlu
* Tohumu olan.
* Tohumla reyen.
tohumlu bitkiler
* Bitkiler dnyasn n byk bir ubesi, iekli bitkiler.
tohumluk
* Tohum iin ayrlan.
* Tohum saklanan yer.
tohumu dklmek
* geirdii byk bir korku dolaysyla dlden kesilmek.
tok
* Al n gidermi, doymu, a kart.
* (kumalar iin) Sk ve kal n dokunmu.
* (ses iin) Kal n ve gr.
* Sevgi, sevecenlik, baar veya para, mal gibi eyleri elde etmi ve bunlara kavumu olan.
tok evin a kedisi
* ihtiyac olmad hlde a gzllk eden.
tok gzl
* Bkz. tok gzl.
tok gzl
* Gz malda olmayan, gz tok.
tok gzllk
* Tok gzl olma durumu.
tok karnla
* doymu olarak.
tok karnna
* yemekten sonra.
tok szl
* Hatr ve gnl dinlemeden, hibir eyden ekinmeden konuan.
tok szllk
* Tok szl olma durumu.
tok tok
* Kal n ve gr sesle.
tok tutmak
* (yiyecekler iin) al uzun sre giderme veya doyurma zellii olan.
toka
* Kemer, kay vb nin iki ucunu birbirine balamaya, bunlar istenilen genilikte tutmaya yarayan, trl
biimlerde tutturmal k.
* Kadnlarn salar n tutturmaya yarayan, bazen de ss olarak kullanlan ara.
toka
* El s k ma.
* ki ierken birinin erefine, sal na kadeh tokuturma.
toka etmek
* el skma.
* karl kl iki paray getirip birbirine dayamak.
* kadeh tokuturmak.
* vermek.
toka
* ama r ykarken kullanlan, tahtadan, yass tokmak.
tokalama
* Tokalamak ii.
tokalamak
* (amar) Tokala dvmek.
tokalanma
* Tokalanmak ii.
tokalanmak
* (amar) Tokala dvlmek.
tokalama
* Tokalamak i i.
tokalamak
* Birbirinin elini s kmak, el sk mak.
tokal
* Tokas olan, toka taklm olan.
tokat
* (insana) El ii ile vuru.
tokat
* Hayvan al .
* Tarla, bahe veya mandra kaps .
tokat atmak (ak etmek veya patlatmak)
* el ii ile vurmak.
* dolandrmak.
tokat yemek
* (kendine) tokat vurulmak.
* yenilgiye uramak.
* dolandrlmak.
tokat
* Dolandr c.
tokatl k
* Dolandr cl k.
tokatlama
* Tokatlamak ii.
tokatlamak
* Tokat atmak.
* Bir kimseyi dolandrmak, hile yoluyla parasn almak.
tokatlanma
* Tokatlanmak ii.
tokatlanmak
* Tokat atlmak.
toklu
* Bir yllk kuzu.
tokluk
* Tok olma durumu.
tokmak
* Aatan yaplm iri eki.
* Kap kanadna as l ve kap almaya yarayan, trl biimlerde metal para.
* Kap kolu yerinde bulunan ve kap y amaa yarayan topuz.
* Dibekte dvme ii iin kullan lan aatan ara.
* Davul vb. vurma alg lar almakta kullanlan ve alg nn bir paras olan ara.
tokmak gibi
* t k z etli.
tokmak tokmak
* etli, kaln.
tokmakba
* Kaya bal.
tokmak
* Jigolo.
tokmaklama
* Tokmaklamak ii.
tokmaklamak
* Tokmakla vurmak.
toksikolog
* Toksikoloji ile uraan kimse.
toksikoloji
* Zehirle, onlarn organizmaya olan etkileriyle ve zehirlerin belirlenmesiyle uraan bilim dal.
toksikoman
* Dtan salanan her trl maddeye (zellikle toksit bir maddeye) kar fiziksel ve ruhsal bir bamll k
duyan, vcudunda bu maddenin yaratt olaanst etkilerin aray iinde olan kii.
toksikomani
* Uyuturucu madde tutkunluu.
toksin
* Canl organizmalarda grlen zehir.
toku
* Tahtadan yass tokmak.
tokurcun
* Bkz. dokurcun.
tokurdama
* Tokurdamak ii.
tokurdamak
* Hava, suyun iinde kabarcklar durumunda ykselirken ses karmak.
tokurdatma
* Tokurdatmak ii.
tokurdatmak
* Tokurdamak iini yaptrmak.
tokurtu
* Tokurdama sesi.
toku
* Bkz. dei toku.
tokuma
* Tokumak ii.
tokumak
* Elle tutulan iki eyi birbirine arpmak, arp mak.
* Kafa kafaya vurumak.
tokuturma
* Tokuturmak ii.
tokuturmak
* Birbirine dokundurmak, arptrmak.
tokuz
* S k ve kalnca, tok (kuma).
tokyo
* Genellikle plstik, ak bir tr terlik.
tol
* Ta kemer veya ta kemerlerle yap lm ev, oda, kap vb.ey.
* Yayla veya bahe kulbesi.
* Kk ky.
tolerans
* Hogr, msamaha.
* lenmi bir paran n yapm lsnde olabilecek zr pay.
toleransl
* Hogrl, msamahal.
toleranssz
* Hogrsz, msamahasz.
toleransszl k
* Hogrszlk, msamahaszlk.
tolga
* Savalarn veya itfaiyecilerin balarna giydikleri demir bal k, migfer.
tolgal
* Tolgas olan.
tolgasz
* Tolgas olmayan.
tolkov
* Bkz. sz gsterisi.
tolen
* Maden kmr katrannda benzinle birlikte bulunan, eritici ve leke kar c olarak kullanlan, yanabilir sv
hidrokarbr, CH.
tomahavk
* Amerikan yap s Cruise gdml fzelerinin bir tr.
* Kuzey Amerikal kzlderililerinin kulland sava baltas.
tomak
* Aatan yaplm top.
* Aatan yaplm grz.
* Bir tr kal n ve ar izme.
tomar
* Drlerek boru biimi verilmi deri, k t.
* Topun iini silmekte kullanlan, ucu fral ubuk.
tombak
* Kuyumculukta kullan lan, % 80 bakr, % 20 inkodan oluan sar renkli alam.
* Bu alamdan yaplm .
tombala
* Torbadan numaral talar ekilerek, zerinde numara yazl ktlarla oynanan bir talih oyunu.
* Tombala kart nda btn numaralarn doldurulmasyla kazan lan en byk dl.
tombala ekmek
* tombala oynamak.
tombalac
* Tombala ektirerek para kazanan kimse.
tombalacl k
* Tombalacn n ii.
tombalak
* Ksa boylu, i man, tknaz ve tombulca.
tombaz
* Irmaklarda ileyen, alt dz kay k.
* zerinde kpr kurulan, alt dz kayk biiminde duba.
tombik
* Kuzey Afrika k ylarnda avlanan bir eit orkinosun yavrusu, tombilya.
* Kk ve iman ocuklar severken sylenen sz.
tombilik
* Kk ton bal.
tombilya
* Orkinos yavrusu, tombik.
tombul
* i man, i kin, dolgun.
* Dolgun, etli.
tombulca
* Olduka tombul, biraz tombul.
tombullama
* Tombullamak ii.
tombullamak
* Tombul duruma gelmek, i manlamak.
tombulluk
* Tombul olma durumu.
tomografi
* Bir organ veya organizma kesitinin rntgenle filmini ekme yntemi.
tomrua atmak
* tutuk evine koymak.
tomrua vermek
* ikence aracna sulunun ayaklarn geirmek.
tomruk
* Kesilmi aacn silindir biimindeki gvdesi.
* lenmek veya biilmek iin hazrlanm ta ktlesi.
* Tomurcuk.
* Tutuk evi.
tomruklama
* Tomruklamak ii veya durumu.
tomruklamak
* Tomruk durumuna getirmek.
tomruklanma
* Tomruklanmak ii.
tomruklanmak
* Tomruk durumuna gelmek.
tomurcuk
* Bir bitkinin zerinde bulunan ve ileride sap, iek veya yaprak verecek olan filiz.
* zellikle iei verecek olan gonca.
tomurcuklanma
* Tomurcuklanmak ii.
* Ba vermek, meydana kmaya hazr olmak.
tomurcuklanmak
* Tomurcuk olumak.
tomurma
* Tomurmak ii veya durumu.
tomurmak
* Aac dibinden kesmek.
* Aa ve asmalarda filiz vermek zere gzler kabarmak; tomurcuklanmak.
* i ip kabarmak.
ton
* Bin kilogramlk arlk birimi; bir metre kp hacminde ve + 4 C deki ar suyun a rl.
ton
* nsan veya alg sesinin ykseklik veya alaklk derecesi.
* Konumada sesin duygular belirtecek biimde kmas.
* Ses titreimlerinin ykselip almas, titrem.
* Bir rengin koyuluk veya aklk derecesi.
ton bal
* Orkinos.
tonaj
* Bir ta t n alabildii ton miktar.
* Bir ticaret gemisinin i hacminin hesaplanmasyla bulunan tama kapasitesi.
tonalite
* Belirli bir tonda yazlm mzik parasnn nitelii.
tonga
* Hile, dzen, tuzak.
tongaya basmak (veya dmek)
* kendisini kt bir duruma drmek iin hazrlanan bir dzene uramak, tuzaa dmek.
tonik
* Organlar uyaran ve glendiren (il).
* Baz ikilere kat lan sv madde.
* Cilt bakmnda kullanlan yze ve boyna srlen losyon.
tonilto
* Gemilerin alabilecei yk belirtmekte kullanlan, bir tona eit birim.
toniltoluk
* Herhangi bir tonilto hacminde olan.
tonla
* pek ok.
tonlu nsz
* Cierlerden gelen havaya ses tellerinin titreip ton vermesiyle boumlanan nsz tr, tml nsz,
yumuak nsz: b, c, d, g, , j, , m, n, v, y, z.
tonlu vurgu
* Hem yksek, hem yein hem de dinamik vurgu.
tonluk
* Herhangi bir ton hacminde olan.
tonlulama
* nszlerin boumlanmas srasnda, cierlerden gelen havaya ses tellerinin titreerek ton vermesi,
nszlerin tonluluk nitelii kazanmas .
tonmayster
* (radyo ve TV.de) Ses sorumlusu, ses ynetmeni.
tonoz
* Tula ve harla rlm, alttan obruk, yar m silindir biiminde tavan rts.
* Bir kemerin aral ksz devam etmesiyle oluan rt biimi.
tonsuz nsz
* Cierlerden gelen havan n ses tellerinde titreime uramadan ve ton almadan boumlanmas ile oluan
nsz, tmsz nsz, sert nsz: , f, h, k, p, s, , t.
tonsuzlama
* Ses tellerinin cierlerden gelen havay titretirmemesi ve ton vermemesi; nszlerin boumlanma s rasnda
titreimlerini kaybederek tonsuzluk nitelii kazanmas.
tonton
* Sevimli, ho kimse.
top
* Birok spor oyunlar nda kullanlan trl byklkte, genellikle kauuktan yaplm toparlak.
* Baz aletlerde bulunan toparlams para.
* Glle veya arapnel atan byk, ateli silh.
* Kuma, kt gibi eylerin belli miktardaki ba, ferde.
* Birok eyin hepsi.
* Kuma, kt vb. eylerin dzenli bir yn durumuna getirilmi ba .
* Yuvarlak biimde olan, toparlak.
* Tamamen, btnyle.
* Homoseksel erkek.
top aa
* Gvdesi ykseke bir yerden kesilerek dallandrlan aa.
top alt
* Kale toplarnn korumas alt ndaki yer; bir ehrin yakn evresi.
top arabas
* Sahra topunun oturtulmu bulunduu tekerlekli ta t.
top atm
* Top atma ii veya biimi.
top atmak (veya topu atmak)
* batk nla uramak, ifls etmek.
* sn fta kalmak.
top am
* Toplu ve dzenli am tr.
top etmek
* bir eyi y n durumuna getirmek.
top gibi grlemek
* (ses ve konuma iin) gr ve grltl bir biimde.
top gibi patlamak
* birden gelen artc ve rktc haber duyulmak.
top kandil
* Birok kandilin birletirilmesiyle yap lm avize.
top mermisi
* Top ile at lan sivri ulu, silindir biiminde mermi.
top patlcan
* Yuvarlak ve etli patl can tr.
top sar
* Tam sar.
top sakal
* Uzun ve gr sakal alttan yusyuvarlak dzeltip kesilmi olan (kimse).
top sakall
* Top sakal olan.
top srme
* Topu ksa ksa vurarak kar taraf n kalesine veya potas na doru gtrme, dripling.
top srmek
* ksa vurularla, topu ka rmadan kar takmn kalesine veya potasna doru gtrmek.
top teknii
* Oyuncunun topla diledii gibi oynayabilmesi, topu kullanabilme becerisi.
top top
* top biiminde, yuvarlak yuvarlak.
* birok top olarak.
top tfek
* Trl silhlar.
top yekn
* Bkz. topyekn.
top zambak
* Zambak.
topa tutmak
* zerine topla ate etmek.
topa
* evresine ip sarl p birden brak larak veya kam ile vurularak dndrlen koni biiminde ucu sivri
oyuncak.
* Kurun borunun azn geniletmekte kullanlan bir tr aa tka.
* Kayk kreinin toparlaka yeri.
* Toparlak sepet veya kk kfe.
topa gibi
* vcuta toplu ve sal kl (ocuk).
topa
* Topa yapan veya satan kimse.
topak
* Yufka amak iin avu iinde yuvarlak bir biim verilen hamur paras .
* Bu biim verilmi herhangi bir ey.
* Hayvanlarda, parmaklar n ardnda topuu and ran knt.
* (baz blgelerde) ie veya kadeh.
topak topak
* Topak durumunda olarak, topak biiminde.
topaklama
* Topaklamak ii.
topaklamak
* Toz veya kk paralar durumundaki bir eyi ktle veya y n biiminde birletirmek.
topaklanma
* Topaklanmak ii.
topaklanmak
* Topak durumuna gelmek.
topaklama
* Topaklamak durumu.
* Bir btn oluturan paracklarn bir araya toplanmas sonucu olutuu durum.
topaklamak
* Topak durumunu almak.
* Madde topaklamaya uramak veya gz tutmak.
topaklatrmak
* Bir maddeyi, bir cevheri en kk paralarn birbirine yap k duruma getirmek.
topal
* Baca ndaki sakatlk sebebiyle seker gibi veya iki admda bir, bir yana eilerek yryen (insan veya hayvan).
* Ayaklarndan biri ksa olan (nesne).
topal eekle kervana katlmak (veya kar mak)
* yetkisi ve yetenei olmad hlde nemli bir ie katlmaya yeltenmek.
topalak
* Hnnapgillerden, yapraklar ndan yeil boya karlan bir bitki (Rhamnus clorophorus globosus).
topallama
* Topallamak ii.
topallamak
* Baca ndaki sakatlk sebebiyle seker gibi veya iki admda, bir yana eilerek yrmek.
* (iler) Gerektii gibi yrmemek, aksamak.
topallay
* Topallamak ii veya biimi.
topallk
* Topal olma durumu.
toparlac k
* Pek yuvarlak, yusyuvarlack.
* (insan iin) Ksa boylu ve i man.
toparlak
* Top biiminde olan, yuvarlak (ey), kre, krev.
* Top cephanesi tayan araba.
toparlak hesap
* Yuvarlak hesap.
toparlak rakam
* Bkz. toparlak say.
toparlak say
* Yuvarlak say .
toparlaka
* Toparlaa yakn bir biimde olan.
toparlama
* Toparlamak ii.
toparlamak
* Bir araya getirmek, toplu bir duruma sokmak.
* (dnce iin) Neler zerinde durulacan hat rlay p bir araya getirmeye al mak.
* akn durumdan kurtulup kendine gelmek.
* eki dzen vermek.
toparlan
* Toparlanmak ii.
toparlanma
* Toparlanmak ii.
toparlanmak
* Toparlamak iine konu olmak veya toparlama ii yaplmak.
* Para ynnden durumunu dzeltmek.
* Sal dzelmek.
* Bir ii, bir hareketi yapmaya haz r duruma gelmek.
toparlay c krem
* Esnekliini yitirmi cildi sktrp dzelten krem tr.
topatan
* Gzel kokulu, sar renkte, uzunca bir kavun tr.
topaz
* Alminyum silikat ve florinden oluan, kahverengi veya soluk sar renkte deerli ta.
topba
* Anadolu'da zellikle Tokat yresinde yeti tirilen a k renkli, orta boy yaprakl ve tatl iimli bir tr ttn.
topba balk
* Kefal.
topeker
* Ar top tayan, kk sava gemisi, gambot.
* Top eken (hayvan veya ara).
topu
* Toplar n kullanl , bakm zerine yetitirilen asker snf.
* S nfta kalm renci.
* Futbolcu.
topuluk
* Topu sn f.
tophane
* Top yaplan, top dklen yer.
* Topu askerinin eitildii yer.
topik
* Tahin, nohut, patates ve soanla yaplan meze.
topla
* parmakl diren.
topla
* Elektrik dinamolarnda, hareketli blmn zerindeki iletken devrelerde oluan ak m toplayp tek bir
devreye veren ara, kolektr.
toplam
* Toplama ileminin sonucu, mecmu, yekn.
toplama
* Toplamak ii.
* Saylar veya nicelikleri birbirine ekleyip toplam n bulma ilemi.
* Kal n bazlamaya benzer bir eit tandr ekmei.
toplama iareti
* Toplama ilemini ifade eden + iareti.
toplama kamp
* Savata, dman milletten sivil halkn, sava tutsaklarn n veya siyas tutuklularn topluca tutulduklar yer,
temerkz kamp .
toplamak
* Bir araya getirmek.
* Devirmek.
* Devirip kaldrmak.
* Dankl ktan kurtarmak.
* Bir araya getirmek, dzene sokmak, dzeltmek.
* Art rp biriktirmek.
* Saylar veya nicelikleri birbirine ekleyip toplam n bulmak.
* Hizmete armak.
* (vergi veya ba iin) Verecek olanlardan almak.
* i manlamak, kilo almak.
* (ban, yara iin) rinlenmek.
* Saylar veya nicelikleri birbirine ekleyip toplam n bulmak.
toplanan
* Toplama ileminde toplam oluturan saylardan her biri.
toplank
* Toplant durumunda bulunan.
toplanlma
* Toplanlmak ii.
toplanlmak
* Kiiler bir araya gelmek.
* Toplamak ii yaplmak.
toplan
* Toplanmak ii veya biimi.
toplanma
* Toplanmak ii.
toplanmak
* Toplamak iine konu olmak.
* Toplant yapmak.
* Kendine eki dzen vermek.
* i manlamak.
toplant
* Birden ok kimsenin trl amalarla bir araya gelmesi, itima.
* Bir gndem zerinde grmek amacyla ilgililerin kat lmas yla yaplan birleim.
* Bir meclisin bir y l iindeki birleimlerinin tm.
toplant salonu
* Toplantlarn yap ld geni mekn.
toplant yeri
* Toplantn n yapld yer veya merkez.
toplardamar
* Kann, vcudun her yanndan kalbe gitmesine yarayan damar.
toplama
* Toplamak ii.
toplamak
* Toplanmak.
* Top durumuna gelmek.
toplatlma
* Toplatlmak ii.
toplatlmak
* Toplamak ii yaptrlmak.
* (yakalanan eyler) Sat clardan alnmak.
toplatma
* Toplatmak ii.
toplatmak
* Toplamak iini yapt rmak.
topl ay
* Toplamak ii veya biimi.
toplu
* Topu olan.
* Hep bir arada, toplanm .
* Dzene konmu.
* Topunu iine alan.
* Vcuta dolgun.
toplu al m
* Seminer, len.
toplu al ma
* Bir konu, bir i iin gerekletirilen birlikte al ma, semi ner.
toplu durum
* Genel grnm, konjonktr.
toplu grme
* A k oturum, panel.
toplu ine
* Ba nda kk bir toparlak bulunan ine.
toplu konut
* nceden plnlanm belli bir yerleim blgesinde vatandaa devletin at kredi yardmlaryla ve
katklaryla oluturulan yaplar btn.
toplu szleme
* kanununa gre, i verenle bir yerde al an iiler arasndaki alma artlarn ve cretleri dzenlemek
amac yla, iilerin bal olduu sendika ile i veren arasnda belli bir sre iin imzalanan anlama.
toplu tabanca
* Mermi yuvas bir eksen etraf nda dnen top ierisinde bulunan tabanca, toplu.
toplu tart ma
* Forum.
toplu tama
* Bir ehir halkn n ulam ihtiyacnn, ok say da insan ta maya elverili byk tama aralaryla
karlanmasn salayan ulam sistemi.
toplu tamacl k
* Toplu tama yapmak durumu.
topluca
* Toplu olarak.
* Vcuta biraz dolgun.
topluluk
* Nitelikleri bakm ndan bir btn oluturan kimselerin hepsi, toplum, camia, cemiyet, vcut dolgunluu.
* Ayn yerde bulunan insan kalabal.
* Mzik eserlerini birden fazla ses veya sazla seslendirmek iin oluturulan grup.
* Sanat grubu, ansambl.
topluluk ad
* Birlik kavram tayan toplulua verilen: Ordu, alay, tabur, sr gibi.
topluluk eki
* simlerde say bakmndan topluluk ve birliktelik gsteren ek.
topluluk ismi
* Bkz. topluluk ad.
topluluk says
* Topluluu meydana getiren say.
toplum
* Ayn toprak paras zerinde bir arada yaayan ve temel karlar n salamak iin i birlii yapan insanlarn
tm, cemiyet.
* Topluluk.
toplum bilimci
* Toplum bilimi bilgini, itimaiyat , sosyolog.
toplum bilimcilik
* nsan hayatndaki btn olaylar yalnzca toplumsal yap ve kurulu biimleriyle a klama eilimi.
toplum bilimi
* Toplumun oluum, ileyi ve geliim yasalarn inceleyen bilim dal, itimaiyat, sosyoloji.
toplum bilimsel
* Toplum bilimiyle ilgili olan.
toplum d
* Toplumun dnda kalan.
toplum felsefesi
* Toplumcu gre dayal dnce ve deerlendirme.
toplum iincilik
* nsann kendisini evrenin merkezi sayma gr.
toplum polisi
* Toplumsal olaylar izlemek ve denetlemek amacyla oluturulmu polis birimi ve polisiye g.
toplum yaps
* Sosyal hayattaki irili ufakl pek ok sayda sosyal grubun meydana getirdii yap.
toplumcu
* Toplumculuktan yana olan (kimse veya gr), sosyalist.
toplumcu gereki
* Toplumcu gerekilik yanls olan kimse.
toplumcu gerekilik
* Toplumsal olaylar ve ili kileri toplum bilimi asndan ele alarak hem gerekilik hem de gelime sreci
iinde irdeleyen roman tr.
toplumculuk
* Toplumsal refah devlet inisiyatifinin getireceini savunan, iilerin ynetime katlmalarna a rl k veren,
hr teebbs devletin ve sendikalar n basks altnda tutmaya al an, telkin ve propagandalarn eitim, tarm ve
vergi reformlar zerinde younlat ran siyas retilere verilen ad, sosyalizm.
toplumda
* Ayn topluma bal bireylerin her biri.
toplumlar aras
* Toplumlar ilgilendiren durum.
toplumlama
* Toplum durumuna gelme.
toplumlamak
* Toplum durumuna gelmek.
toplumlatrma
* Toplumlatrmak ii.
toplumlatrmak
* Toplumculuk ilkeleri erevesinde toplulua mal etmek.
toplumsal
* Toplumla ilgili, topluma ilikin, itima, sosyal.
toplumsal bilim
* Toplum bilimi.
toplumsal bunal m
* Toplumun genel olarak psikolojik bir skntya girmesi.
toplumsal btnleme
* Toplumda amalarn izlenmesinde beliren duygu ve davranlardaki birlikteliin gelitirilmesi.
* Ortaklaa amalarn izlenmesinde duygu ve davranlarda ortak lmn gelitirilmesi.
toplumsal zlme
* Birbirine bal kiiler veya gruplar arasnda amaca ulatracak grevlerin yaplamamas sebebiyle ilikilerin
bozulmas .
toplumsal davran
* Toplumun deiik trlerinde ve bireyleri aras nda salanan iletiim etkinlii ve ilikileri.
toplumsal dayanma
* Toplumun kurum ve kurulularyla ortak deerlerde birlemesi ve birlikte hareket etmesi.
toplumsal deer
* Toplumun her katmannca benimsenen ve savunulan deer.
toplumsal dei me
* Toplumun siyasal, sosyal ve ekonomik gelime ve deimelere paralel olarak gsterdi i eilim.
toplumsal denge
* Bir toplumun bal ca kesimlerinin geni lde bir uyum iinde bulunmasn salayan toplum ve kltr
bakmndan btnleme.
toplumsal farkl lama
* Kii veya gruplarda farkl zelliklerin topluca meydana getirilmesi, tannmas ve benimsenmesi.
toplumsal gelime
* Toplumun btn olarak dei mesi ve gelimesi.
toplumsal ili ki
* Toplumun deiik unsurlarn n karl kl etkileimi ve ilikisi.
topl umsal yap
* Bkz. sosyal yap.
toplumsal yard m
* Toplum bireyleri arasnda ve toplumlar arasnda kurulan yardmlama.
* Toplumsal ierikli yardm.
toplumsallama
* Bireyin kiilik kazanarak belli bir toplumsal evreye hazrlanmas, toplumla btnlemesi sreci,
sosyalleme.
toplumsallamak
* Toplumsal nitelik gstermek veya kazanmak.
toplumsallatrma
* Toplum yarar na alr duruma getirme, sosyalizasyon.
* Toplumun deer yarglarna uygun duruma getirme, sosyalizasyon.
toplumsallatrmak
* Toplum yarar na alr duruma getirmek.
* Toplumun deer yarglarna uygun duruma getirmek.
toporaf
* Topografya uzman.
toporafik
* Topografyaya ait olan.
toporafik harita
* Topografya haritas.
toporafya
* Bir kara parasnn doal engebe ve zelliklerini kt zerinde izgilerle gsterme ii.
toporafya haritas
* Byk lekli olan ve yeryz biimlerini ayr nt lar yla gsteren harita.
topoloji
* Geometrik cisimlerin nitelikleriyle ilgili zelliklerini ve ba l konumlar n, biim ve byklklerinden ayr
olarak alp inceleyen geometri dal.
topolojik
* Topoloji ile ilgili olan.
toponim
* Yer adlarn inceleyen bilim dal.
topraa bakmak
* lm yakn grlmek.
topraa dmek
* lp gmlmek.
topraa vermek
* ly gmmek.
topra bol olsun
* Mslman olmayanlar iin "ruhu skn iinde olsun" anlamnda sylenir.
topra ekmi
* srekli olarak yaad yerden ksa bir sre kalmak zere gittii baka bir yerde lenler iin sylenir.
topra na ar gelmesin
* bir lnn aleyhinde bir sz sylenildiinde kullan lr.
toprak
* Yer kabuunun, toz durumuna gelmi trl ktle k rntlaryla, rm organik cisimlerden oluan ve
canllara yaama ortam salayan yzey blm.
* Kara.
* lke.
* Arazi, tarla.
* Topraktan yaplm.
toprak alt
* Toprak iinde bulunan.
toprak bilimci
* Toprak bilimi uzman, pedolog.
toprak bilimi
* Topraklarn fiziksel, kimyasal, biyolojik vb. zelliklerini inceleyen bilim, pedoloji.
toprak boya
* inde demir oksidi bulunan renk, kiremit krmzs.
* Minerallerden elde edilen boyar madde.
toprak ekmek
* bir yerdeki topra baka bir yere tamak.
toprak imento
* imento ve su katlarak sk t rlm toprak.
toprak doyursun gzn
* Bkz. gzn toprak doyursun.
toprak hukuku
* Toprak zerindeki mlkiyet rejimini topran iletilmesiyle ilgili hususlar dzenleyen hukuk.
toprak kaymas
* Ya larn etkisiyle topran alt tabakalar nn gevemesi sonucu st tabakan n oynamas .
toprak klelii
* Topraa bal klelik dzeni.
toprak klesi
* Topraa bal kle.
toprak olmak
* lmek.
toprak paklar
* (bir kimsenin) yapt ktlkler ancak lmesiyle son bulur.
toprak rengi
* Sar veya yeile alan topra n rengi.
* Bu renkte olan.
toprak san
* Topran altnda yaayan bir san tr.
toprakbast
* Ayakbast.
toprakl
* Toprakta yaayan hayvan tr.
topraklama
* Topraklamak ii.
* Elektrik devresinde veya elektrikle alan bir arata bir ucu toprakla birletirmek ii.
topraklamak
* zerini toprakla rtmek.
topraklandrma
* Toprakland rmak ii.
topraklandrmak
* Bir kimseyi iletip geinmesi iin toprak sahibi yapmak.
topraklama
* Topraklamak ii veya durumu.
topraklamak
* Toprak durmuna gelmek.
toprakl
* ine toprak karm.
* Ekecek topra olan (kyl).
topraks
* Topra andran.
topraksz
* inde toprak bulunmayan.
* Ekecek topra olmayan (kyl).
toptan
* Toplu olarak, tmyle, btnyle.
* Byk lde yap lan.
toptanc
* Toptan sat yapan tccar.
toptanclk
* Toptan al veri tccarl .
topu
* tm, hepsi.
* (azmsanan eyler iin) yaln zca, olup olaca.
topu atmak
* sn fta kalmak.
topu topu
* Aa yukar , hemen hemen.
topuk
* Ayan toparlaka olan alt blm.
* ke.
* Belli bir amala kazlmaksz n asl yerinde braklan kmr bloku veya cevher ktlesi.
topuk almak
* yrrken ayaklar n i kemikleri birbirine arpmak.
topuk demiri
* Kap menteelerinin altta kalan erkek blm.
topuk kapmak
* Bkz. dalma.
topuk kemii
* Ayan alt ve arka k smnda bulunan kemik.
topuk vurmak
* selmlamadan nce ayak topuklarn yanyana getirmek.
topukdven
* Etekleri yere kadar uzanan kadn giysisi.
topuklama
* Topuklamak ii.
topuklamak
* Hayvan topukla drtmek.
topuklarna kadar
* ak kemiklerine kadar.
topuklu
* Yksek keli.
topuksuz
* ke ykseklii az olan.
topur
* Kestanenin dikenli olan d kabuu.
* Fnd n dndaki yeil kabuk.
toput
* kelti.
topuz
* Ucu top biiminde eski bir silh.
* Top biiminde toplanm sa.
* Bir eyin elle tutulabilen knts.
topuz gibi
* ksa ve tknaz (kimse).
topuzlu
* Topuzu olan.
topuzlu kilit
* Kilit sistemini bnyesinde bulunduran kap kolu.
topyekn
* Eksiksiz (olarak), toplam olarak, toplu olarak.
tor
* S k gzl a.
* A rgsnde.
tor
* Toy, ie al kn olmayan, yaban.
* Olgunlamam , ham.
* Grgsz, ekingen, utanga, acemi.
tor
* Bir dairenin kendi dzleminde bulunan fakat merkezinden gemeyen bir doru evresinde dnmesiyle
oluan cisim.
torak
* Kmrletirilecek aa veya piirilecek tulalarla dolu olan ve d amur ile s vanan kmbet.
toraman
* Tombul, iri yapl , gen irisi.
torba
* Genellikle, pamuk, kl ve plstik gibi iplikten dokunmu, trl boy ve biimde, az bzlp balanabilen
ara.
* Naylon torba, poet.
* Er bezi, husye, testis.
torba ay
* lendikten sonra torba iinde sata sunulan ay, poet ay.
torba eylemek
* torba etmek.
torba kadro
* Gereinde yetkilinin uygun grecei yerlerde ve miktarlarda kullanlmak iin sakl bulundurulan kadrolarn
tm.
torba yourdu
* Torbaya konup szdrlen yourt.
torbada (veya antada) keklik
* ele geirilmesi o denli kesin ki elde edilmi sayl r.
torbalama
* Torbalamak ii.
torbalamak
* Torbaya koymak, torba biimine getirmek.
torbalanma
* Torbalanmak ii.
torbalanmak
* Torbalamak ii yaplmak.
* Geveyip sarkmak.
torbal
* Torbas olan.
torbaya koymak
* salamak.
toreador
* Boa greisi veya arenada boa greine kat lan herkes.
torero
* Arenada boalarla mcadele eden kimse, boa greisi.
torik
* Palamut balnn irisi (Palemye sarda).
torlak
* Gen, toy.
* Henz evcillememi, almam (hergele).
* Dervi.
torluk
* Toyluk, acemilik.
torna
* Aa veya metal eyaya yuvarlak bir biim vermek iin kullan lan arkl tezgh.
tornac
* Torna ii yapan kimse, torna iisi.
tornacl k
* Torna iilii veya zanaatl .
tornado
* Bat Afrika ky lar nda esen ok kuvvetli kiklon.
tornalama
* Tornalamak ii.
tornalamak
* Torna ile ilemek.
tornalanma
* Tornalanmak ii.
tornalanmak
* Torna ile ilenilmek.
tornalatma
* Tornalatmak ii.
tornalatmak
* Tornadan geirtmek, torna yaptrmak.
tornal
* Tornada ilenmi.
* Tornalanm paralarla yap lm.
tornavida
* Vidalar dndrp yrtmek iin balarndaki kertie uygulanan, ucu yass ve dz alet.
tornet
* Bilyal tekerlekler ve kk bir sand ktan oluan basit tama arac.
tornistan
* Gemi iin, pervaneyi ters ynde evirme.
* Ters yz etme.
tornistan etmek
* (gemi) geri dnmek.
* bir giyecei ters yz etmek.
torpido
* Torpil atmaya yarar, kk ve ok hzl giden sava gemisi.
torpido gz
* Otomobillerde, iinde src iin gerekli eylerin bulunduu kapakl kk blme.
torpidobot
* Torpido.
torpil
* Sava gemilerinde su alt silh olarak kullan lan byk bomba.
* Bir kimseyi kayrc , arka.
torpil bal
* Trpanay andran ve bandaki bir organdan elektrik kararak baka balklar ldren, yavru dourucu bir
balk, uyuturan bal (Raia torpedo).
torpilci
* Torpil ile uraan kimse.
torpilcilik
* Torpilcinin ii.
torpilleme
* Torpillemek ii.
torpillemek
* Torpille batrmak.
* S nfta kalmak.
torpillenme
* Torpillenmek ii.
torpillenmek
* Torpillemek ii yap lmak.
torpilli
* Torpili bulunan.
* Kayran olan.
tortop
* Btnyle top biiminde (olan).
tortop olmak
* top biimine girmek.
tortu
* Bir kelme sonunda bir svn n dibine ken kat madde, kelti, rsup.
* Bir eyin baya , ie yaramaz duruma gelmi olan .
* Bir topluluun soysuzlam yeleri.
* Kal nt .
tortul
* Tortu niteliinde olan.
* Tortullama sonucu olumu.
tortul bilimi
* Yer biliminin tortullar inceleyen kolu,sedimantoloji.
tortulanma
* Tortulanmak ii.
tortulanmak
* Tortu durumuna gelmek.
tortulama
* Tortu durumuna gelme.
* Deniz, gl, akarsu veya karalarda kat maddelerin kelmesi olay, sedimantasyon.
tortulamak
* Tortu durumuna gelmek.
tortullama
* Tortulama.
tortullamak
* Tortulamak.
tortulu
* Tortusu olan.
tortusuz
* Tortusu olmayan.
torum
* Deve yavrusu.
torun
* Bir kimseye gre ocuunun ocuu.
* (okluk ekiyle kullan ldnda) Ayn soydan gelenler.
torun torba (veya torun tosun) sahibi olmak
* evlt ve torunlar olmak.
torunlar
* sonraki dller, kuaklar.
toryum
* Atom numaras 90, atom arl yakla k 232 olan, 112,6 younluunda, 1700 C de eriyen, kurun
renginde, havada bozulmaz, atom enerjisi kayna olarak kullan lan radyo etkin bir element. K saltmas Th.
tos
* Al n veya boynuzla vuru.
tos vurmak
* aln veya boynuzla vurmak,ssmek.
tosbaa
* Kaplumbaa.
toslama
* Toslamak ii.
toslamak
* Tos vurmak.
* (tat iin) Ba ksmn bir yere veya bir baka tata hafife arpmak.
* (para) Vermek.
toslama
* Toslamak i i.
toslamak
* Birbirine tos vurmak.
tost
* Aras na ya srlerek veya peynir gibi katk konularak zel makinesiyle gevretilip k zartlm ekmek dilimi.
tost ekmei
* Tost yapmada kullanlan ekmek.
tost makinesi
* Tost yapmaya yarayan elektrikle s tlan ara.
tostu
* Tost yapan veya satan kimse.
tostuluk
* Tostunun ii.
tostoparlak
* Btnyle toparlak.
tosun
* Burulmu erkek dana.
* Salkl , tknaz delikanl.
tosun gibi
* t knazca ve grbz.
tosuncuk
* Olaandan daha iri domu ocuk.
total
* Btnsel.
totalitarizm
* Totaliter rejim ve kuram.
totaliter
* Demokratik hak ve zgrlklerin bask alt nda tutulduu, btn yetkilerin bir elde veya kk bir ynetici
grubunun elinde topland demokratik olmayan (devlet dzeni), btncl.
totem
* lkel toplumlarda topluluun ondan tredii sanlan ve kutsal saylan hayvan, aa, rzgr gibi herhangi bir
tabi nesne, ongun.
totemcilik
* Bir toteme inanma zerine kurulu toplumsal bir birlik, din uygulama biimi, ongunculuk.
totemizm
* Totemcilik.
toto
* K, popo.
toto
* Spor toto.
toy
* Genlii sebebiyle grgsz ve beceriksiz olan.
toy
* Ziyafet, len, yemekli elence.
toy
* Toygillerden, bcek ve tane ile beslenen, eti iin avlanan, kzl tyl bir ku (Otis tarda).
toyaka
* Bkerek germek iin iki kat edilmi bir ipin ucuna geirilen tahta paras.
toyca
* Toy (bir biimde), toya yak r (biimde).
toycu
* Toy veren kimse, dnc.
toydan
* Toy kuunun iri bir tr.
toyga
* Bkz. toyga orbas.
toyga orbas
* Yourtla yaplan bir tr orba.
toygar
* Tarla kuu.
toygiller
* Kular s nfnn, rnek hayvan toy olan bir takm.
toyluk
* Toy (I) olma durumu veya toyca davran.
toyluk etmek
* toyca davranta bulunmak.
toynak
* At, eek gibi tek trnakl hayvanlar n trna , duynak.
toynakl lar
* At, eek, su aygr gibi parmaklar toynak biiminde olan memeli hayvanlar takm.
toz
* Bkz. Tz.
toz
* ok kk ve hafif paracklara blnm toprak.
* ok kk paracklara blnm olan herhangi bir madde.
* Toz durumunda olan.
toz almak
* bir yerin tozunu temizlemek.
toz bezi
* Toz almakta kullanlan bez.
toz boya
* Sulandr larak kullanlan, eitli renkte toz durumundaki boya.
toz bulutu
* Havada oluan youn toz.
toz duman
* Yerden kalkarak havay kaplayan youn toz.
toz etmek
* ezip harap etmek, ortadan kald rmak.
toz fras
* Toz almak veya tozu temizlemek iin kullanlan yumuak kll fra.
toz kondurmak (veya kondurmamak)
* bir eyde herhangi bir kusurun varln kabul etmemek, bir eyi kusursuz gstermek.
toz koparmak
* toz kald rmak.
toz olmak
* toz hline gelmek.
* kaybolup gitmek, kamak, uzaklamak.
toz pembe grmek
* ar iyimser olmak.
toz sabun
* Toz durumuna getirilmi sabun.
toz eker
* Ufak billr biiminde eker.
toz toprak
* Bulut hlinde olan toz.
tozan
* ncecik toz tanesi, zerre, molekl.
* Tozu ok olan yer.
tozarma
* Tozarmak ii.
tozarmak
* Toz durumuna girmek, tozlamak.
tozdan dumandan ferman okunmamak
* ortalk ok kark olmak.
tozkoparan
* ok rzgrl (yer).
tozlanma
* Tozlanmak ii.
tozlanmak
* Tozlu olmak, stne toz konmak.
tozlama
* Tozlamak ii.
* Erkek organlardaki iek tozunun, rzgr veya bceklerin aracl yla ieklerin tepeciine konmas,
dllenme.
tozlamak
* Toz durumuna girmek, tozarmak.
tozlat rma
* Tozlatrmak ii.
tozlat rmak
* Toz durumuna getirmek.
tozlu
* Toza bulanm veya tozu olan.
tozluk
* Pantolonun paas n tozdan korumak iin ayakkabnn zerine geirilip dmelenen veya dizden aa
uzanarak ayan stn rten dar paal k, getr.
tozma
* Tozmak ii.
tozmak
* Bkz. Gezip tozmak.
tozpembe
* A k pembe renk.
* Bu renkte olan.
tozu dumana katmak
* toz kald rarak hzla gitmek veya kamak.
* ortal alt st etmek.
tozuma
* Tozumak ii.
tozumak
* Toz havalanarak evreye yay lmak.
tozuntu
* Tozumakla havaya kalkp uan tozlar.
tozunu almak (atmak, silkmek veya silkelemek)
* bir eyi silerek tozdan temizlemek.
* dvmek, h rpalamak.
tozuta tozuta
* Toz kaldrarak.
* Bir eyi toz durumunda savurmak.
tozutma
* Tozutmak ii.
tozutmak
* Toz kaldrmak, evreye toz yaymak.
* (kar iin) Toz gibi savurmak.
* Akl n yitirmek.
* Bbrlenmek yksekten konuup syledii sz yerine getirmemek, palavra atmak, mangalda kl
b rakmamak.
thmet
* Birine isnat olunan su, ilenildi i sanlan, fakat henz aydnlanmam olan su, sulama.
* Kabahatli.
thmetlendirme
* Thmet alt nda b rakma.
thmetlendirmek
* Thmet alt nda b rakmak, sulandrmak.
thmetli
* Sulanm .
* Kabahatli.
tkezleme
* Tkezlemek ii.
tkezlemek
* Yrrken aya bir yere arpp sendelemek.
* Glk ve engellerle karlamak.
tkezlenme
* Tkezlenmek ii.
tkezlenmek
* Tkezlemek ii yap lmak.
tkezmek
* Tkezlemek.
tmbeki
* zellikle ran'da yetien ve nargile ile iilen bir ttn tr, nargile ttn (Nicotiana persica).
tr
* Alt n adrda en erefli yer.
tre
* Bir toplulukta benimsenmi, yerlemi davran ve yaama biimlerinin, kurallarn, grenek ve geleneklerin,
ortaklaa al kanl klarn, tutulan yollarn btn.
* (dar anlamda) Bir toplumdaki ahlk davran biimleri.
tre bilimi
* Yarar, iyi, kt gibi sorunlar inceleyen, tre ile ilgili bir davran yasas gelitirilen, neyin urunda
sava lmaya deer, yaama neyin anlam kazandrd , hangi davrann iyi ve hangisinin kt olduu gibi sorunlar
kendine konu edinen bilim, ahlk bilimi, ilmiahlk, etik.
tre d
* Treyle hibir ilgisi bulunmayan, tre ile ilgili yan olmayan.
tre d cl k
* Treyi inkr eden retilerin genel ad, ahlk dl k, amoralizm.
treci
* Treyi ilke edinen, treyi ama olarak alan.
trel
* Treye uygun olan.
* Tre ile ilgili.
trelcilik
* Treyi bir ara deil, bir ama sayan reti, ahlkl k, moralizm.
treli
* Trel.
trellik
* Topluluk yaamn , insan davran larn dzenleyerek insanlarn birbirlerine ve topluma kar devlerini
belirleyen kural ve ller btn.
trelsiz
* Treye aykr.
tren
* Bir toplulukta, yelerin belli bir olay, kiiyi veya deeri ayrt edip sembolletirmesi, bunlarn anlam ve
neminin glendirilmesi amalaryla dzenlenen hareket dizisi, merasim.
tren dzeni
* Tren yaplacak yerde oluturulan dzen, protokol.
trenli
* Trenle yaplan.
trensel
* Trenle ilgili.
tresel
* Trel.
tretanmaz
* Tre kurallarna aykr olan; daha stn sayd bir tre adna geerli treyi tanmayan, immoral.
tretanmazl k
* Toplumca benimsenmi tre ile ilgili deerleri deitirmek isteyen doktrinlerin genel ad , immoralizm.
trp
* Aa veya kurun, kalay gibi yumuak metallerin kabasn almaya yarayan, dileri uzun ve aralkl olan ee.
* Bir eyin yzndeki przleri gidermek, dzgnletirmek iin kullan lan ksa, ince, prtkl ee.
trpleme
* Trplemek ii.
trplemek
* Trp ile dzeltmek.
* Sivri noktalarn gidermek.
* nceltmek, terbiye etmek.
trplenme
* Trplenmek ii.
trplenmek
* Trplemek ii yaplmak.
trpl
* Trplenmi.
ts
* Hayvan tskrtmek iin sylenir.
tskrme
* Tskrmek ii veya durumu.
tskrmek
* (hayvan) Geri geri gitmek.
* (dman) Geri ekilmek.
tskrtme
* Tskrtmek ii veya durumu.
tskrtmek
* (hayvan ) Geri geri yrtmek.
* (dman) Pskrtmek.
tskr
* Geri geri, gerisin geriye.
tvbe
* ledii bir gnah veya sutan piman olarak bir daha yapmamaya karar verme.
tvbe aylar
* Bkz. byk tvbe ay ve kk tvbe ay.
tvbe etmek
* bir gnah veya suu bir daha yapmamaya sz vermek.
tvbekr
* Gnah saylacak bir iten vazgemi olan, bir daha yapmamaya karar vermi olan (kimse).
tvbeler olsun (tvbeler tvbesi!)
* bir kimsenin herhangi bir iten ok piman olarak tekrarlamama kararn aldn anlatan bir sz.
tvbeli
* Tvbe etmi olan.
tz
* Kk, asl, cevher.
* Deienlerin znde dei meden kald var saylan idealist kavram, cevher.
tzclk
* Bir veya birok tzn varl n ne sren retilerin genel ad.
tzel
* Tzle ilgili.
Trabzon hurmas
* Abanozgillerden 15 m kadar ykselebilen byk bir aa (Diospyros kaki).
* Bu aacn elma byklunde, turuncu renkte, ham iken kekre olan, olgunlanca tatl laan meyvesi, Japon
hurmas.
tradisyon
* Gelenek.
tradisyonel
* Geleneksel.
trafik
* Ula m aralar nn yola kmas iin gerekli ilemleri yapan ve ula m yollarn denetleyen resm kurum veya
grevli kiiler.
* Ula m yollar nn yayalar ve her trl ta t aralar tarafndan kullanlmas, seyrsefer.
* Ula m yollar nda bulunan tat ve yayalar n tm.
* nemli grevlerde bulunan kiilerin bir yere gidi gelii.
trafik akm
* Trafik ak .
trafik ak
* Trafikteki aralarn kurallara uygun bir biimde sk kla sebebiyet vermeden yrmesi, hareket etmesi
trafik akm.
trafik iaretleri
* Trafii dzenlemek amacyla gerekli yerlere konulan zel iaretli levhalarn tm.
trafik lmbas
* Ta tlar n ve yayalarn kavaklardan geiini dzenleyen k sistemi.
trafik mfettii
* Trafii dzenleme konusunda polislere yardmc olan ve bu ii fahr olarak yapan kimse.
trafik eridi
* Ta tlar n bir dizi hlinde gvenle seyredebilmeleri iin ta t yolunun iaretle ayrlm bir blm.
trafiki
* Trafik polisi.
trafo
* Transformatr sznn k saltlm.
* ehrin elektrik akm n salayan transformatr kuruluu.
tragedya
* Trajedi.
trahom
* Gz kapaklar nn altnda birtak m kabarc klarn belirmesiyle balayan, tedavi edilmezse kirpiklerin ieriye
kvr lmas , saydam tabakada yaralar kmas yznden krlkle sonulanabilen bulac hastal k.
trajedi
* Konusunu efsanelerden veya tarih olaylardan alan, ac kl sonularla balanan bir tr tiyatro eseri, tragedya,
alat.
trajik
* Trajedi ile ilgili.
* ok ac kl, feci.
trajikleme
* Trajiklemek ii veya durumu.
trajiklemek
* Trajik duruma gelmek.
trajikomedi
* Trajediye zg cidd ve ac verici olaylarla geleneksel olarak komediye zg yntemlerin iinde kartlat
tiyatro eseri.
trajikomik
* Hem ackl hem de gldrc zellii olan.
trake
* Soluk borusu.
* Eklem bacakllarda bulunan zel solunum kanallar.
trakeliler
* Eklem bacakllarn, solunga yerine zel bir soluk borusu ta yan tak m .
trakit
* Yanarda kayalklar arasnda bulunan bir feldspat tr.
traksiyon
* ekim.
traktr
* Tekerlekleri, gevek arazide tutunmasn salayacak biimde donatlm, arkas na rmork taklabilen
motorlu ara.
traktrc
* Traktrle tayc lk yapan kimse.
* Traktr kullanan src.
trakunya
* Bkz. arpan bal.
trampa
* Para aracl olmaks zn, bir nesnenin dolaysz olarak bir baka nesne ile deitirilmesi, dei toku, takas.
trampet
* ki denek ile al nan kk davul.
trampet almak
* trampete denekle vurarak ses kartmak.
trampeti
* Trampet alan kimse.
trampetilik
* Trampeti olma durumu.
trampete
* Bkz. trampet.
tramplen
* Yzme sporunda, suya yksekten atlamada kullanlan bir ucu sabit, teki ucu esneyen srama tahtas.
* Kayakta, atlamay yapan sporcuya gerekli hz salayan, zel olarak dzenlenmi eik alan.
* Daha iyi bir duruma ykselmek iin kendisinden yararlanlan kii, olay veya durum.
tramvay
* Yol zerinde knt yapmayacak biimde denmi zel raylarda hareket eden yolcu tat.
tramvay hatt
* Tramvayn zerinde hareket ettii demir raylarn dendii tahsisli yol.
trana
* zmaritgillerden, zellikle scak denizlerde yaayan, pullu, esmer renkli, beyaz etli, kemikli bir bal k.
trans
* Medyumlar n ruhla iliki kurduklar zaman, girdikleri zel hipnoz durumu.
* Kendinden gemek ve iinde bulunduu ortamdan baka bir dnyaya veya havaya getiini anlatmak iin
sylenen trans hline girmek deyiminde geer.
transandantal
* Deneyst.
transandantalizm
* Deneystclk.
transatlantik
* Atlantii aan.
* Atlantik Okyanusu'nu aarak Avrupa ve Amerika aras nda alan gemi.
transfer
* Bir yerden baka bir yere tama veya gtrme.
* Bir kimsenin herhangi bir hakkn bir bakasna geirmesini salayan i.
* Bir profesyonel sporcunun, para karl klbnden bir baka klbe gemesi.
transformasyon
* Biim deiimi, dnm.
transformatr
* Ayn frekansta fakat younluu veya gerilimi genellikle farkl olan bir veya birok deiik akm sistemini
deiik b r ak m sistemine dntren elektromanyetik indkleli statik aygt, dntrc, muhavvile.
transformizm
* Dnmclk.
transfzyon
* Bkz. kan aktarm.
transistor
* Germanyum veya silisyum elementlerinin iletkenliklerinden yararlanmay salayarak, elektronik tplerin
elektrik titreimlerini geniletmekte kullanlan alet.
transit
* Bir yerden, dinlenmeden, beklemeden, durmadan geme.
* Mill topraklardan gei sras nda, hi durmadan geen mallar iin gmrksz geme.
* Bir katarn, bir gardaki art arda gelen yol blgelerinden durmadan gemesi.
transit gemek
* bir yerden, dinlenmeden, beklemeden, durmadan gemek.
* (mal iin) gmrksz gemek.
* src, trafik kurallarna uymamak.
transkripsiyon
* evriyaz, yaz evrimi.
transliterasyon
* Yabanc yazlarn, okunular dikkate al nmadan harf harf aktarlmas, harf evirisi.
transmisyon
* Elektrikli tatlarda dingilin motoro gre gerek dikey gerek yatay dzende hareket etmesini salayan organ.
transplntasyon
* Bkz. organ aktarm.
transport
* (bir yerden baka bir yere) Ta ma, iletme, nakil.
* Ta mac lk, nakliyat.
tran
* nek veya dana budunun orta blm.
trap
* hendek, tuzak.
* Sahnede yerde bulunan kapak.
trapez
* Alt ularna bir ubuk balanm bulunan iki dey ipten yaplm bir jimnastik arac.
* Bu arala gsteri yapan sanat.
trapezci
* Trapez.
tras
* Volkanik tp.
trata
* Torbal balk a.
travers
* zerine raylarn yerletirildii, yere enine konulmu demir veya aa paralarn her biri.
traverten
* Baz kaynak sular nn yd , genellikle kalker tortu.
travma
* Bir doku veya organn yapsn veya biimini bozan ve dtan mekanik bir tepki sonucu oluan yerel yara.
* Canl zerinde beden ve ruh a sndan nemli ve etkili yaralanma belirtileri b rakan yaant .
travmatoloji
* Cerrahnin yara ve bereleri tedavi eden blm.
tre
* Bir maddedeki kkrt orann tespit etmek iin kullan lan alet.
* Bir elektrik devresindeki gizil g fark n volt cinsinden lmeye yarayan alet.
* Manyetik momentleri ve manyetik alanlarn momentlerini lmeye, karlatrmaya yarayan alet.
tremolit
* inde magnezyum, kalsiyum, demir ve alminyum bulunan, amfibol grubundan doal silikat.
tren
* Bir veya birka lokomotif tarafndan ekilen vagonlar dizisi, katar, imendifer.
trenkot
* i astarl, kemerli, su geirmez pards, yamurluk.
trenkotlu
* Trenkotu olan.
treni karmak
* bir eyi elde etme, bir ii gerekletirme f rsatn ve imknn yitirmek.
trent
* Eilim.
tretman
* Senaryo zeti.
treyler
* Traktr veya kamyonlara, daha ok yk tamalar n salamak iin taklan araba.
trias
* II. an yaklak 45 milyon yllk dnemi.
tribn
* Kapal spor salonlarnda ve stadyum, hipodrom gibi yarma ve gsteri yaplan yerlerde seyircilerin
oturduu koltuklu veya basamakl blm.
triftong
* l nl.
trigonometri
* genleri hesaplamay konu edinen matematik kolu, msellesat.
trigonometrik
* Trigonometri ile ilgili.
triko
* rlerek dokunan bir cins yn kuma.
trikosefal
* Krba kurdu.
trikotaj
* rme ileri.
trikotajc
* rme ileri yapan kimse.
trikotajcl k
* Trikotajc nn ii.
trilyon
* Milyar kere bin, 1.000.000.000.000.
* Bu sayn n ad .
trilyoner
* Trilyon sahibi olan, ok zengin.
trilyonerlik
* Trilyoner olma durumu.
trilyonluk
* Nicelii trilyonla llen.
* Zenginlii trilyon deerinde olan.
trinketa
* Yelkenli gemilerde pruva direinin en altta bulunan ana sereni ve bu serene balanan yelken.
trio
* l.
* kiiden oluan.
tripleks
* katl.
tripoli
* Ufaland nda tozlar, maden eyay, ta, mermeri, cam vb.ni temizlemeye ve parlatmaya yarayan silisli
kaya.
triportr
* Eya tamak iin bir kasas bulunan, ou kez motorlu, tekerlekli kk ta t, teker.
triptik
* Otomobiller iin verilen geici gmrk belgesi.
triin
* Ergin durumda olan, domuzdan baka, insanlarla birok memelinin ince ba rsanda yaayan, ipsiler
cinsinden bir solucan (Trichinella spiralis).
triton
* Trityumun, bir protondan ve iki ntrondan oluan atom ekirdei.
trityum
* Atom arl 3 olan radyoaktif hidrojen izotopu.
triyas
* Bkz. trias.
Trokici
* Trokicilii benimsemi veya Trokicilik yanls kimse.
Trokicilik
* Troki'nin dncelerine dayanan sosyalist akm.
trok
* Dei, trampa, mal dei i .
trol
* Teknelerle suyun dibinde srklenerek ekilen, huni biiminde geni azl balk a.
trolc
* Trol ile bal k avlayan kimse.
troleybs
* ehir ii yollarda, bir hava hattndan elektrik ak m alarak alan otobs.
trombon
* Srg kolunun hareketiyle dei ik ykseklikte seslerin elde edildii nefesli alg.
tromboncu
* Trombon alan kimse.
tromp
* Binann bir blmn tutmaya yarayan ke kubbesi.
trompet
* Bir a zlk ve kendi stne kvrlm silindir bir borudan oluan nefesli alg.
trompeti
* Trompet alan kimse.
tropik
* Dnence (zaman).
tropik kuu
* Tropik kugiller familyasndan pembemsi tyl, kuyruundaki iki telei olan deniz kuu.
tropika
* Yer yuvarlan n ekvatora paralel ve biri (Olak dnencesi) gneyde, tekisi (Yenge dnencesi) kuzeyde
bulunan iki dairesinden her biri, dnence.
* Tropikal kuak.
tropikal
* Tropika ile ilgili, tropika blgesinden olan.
tropikal bitki
* Tropikal iklim kua nda yetien gr bitki rts.
tropikal blge
* Tropikal kuak.
tropikal iklim
* Dnenceler aras nda kalan blgelerde grlen iklim.
tropikal kuak
* ki tropika arasnda bulunan scak kuak.
tropikal orman
* Tropikal kuan nemli havas nda ve blgelerinde yetien orman.
tropizm
* Bitki ve hayvan gibi baz canl larn k, s , besin gibi trl uyarc sebeplerin etkisi altnda bu uyarc lara
doru veya tersine yer dei tirmeleri olay, dorulum.
troplar
* Antik a kukucularnn var olan eyler hakknda nesnel bilgi edinebilmenin imknszl n kan tlamak iin
kullandklar ilkeler.
troposfer
* Atmosferin 11 km kalnl nda olan ilk katman.
trotinet
* Bir ayakla zerine binilip, br ayakla yeri teperek yol al nan ve bir ynetme kolu ile arka arkaya iki
tekerlei bulunan ocuk oyunca.
trotuvar
* Yaya kaldrm .
troyka
* Rusya'da, atla ekilen kzak veya araba.
trst
* Ayn alanda i yapan eitli ortakl klarn hisse senetlerinin, bir denetim tekiltna teslim edilmesi ve
ynetimin bir tekilt yneten gruba aktar lmasyla oluan, tekelci sermayedarla dayanan ortakl klar birlii.
truakar
* Ksa manto.
* (kadn giysisi iin) Kol boyu dirsek ile bilek arasnda olan.
trup
* Ayn tiyatroda al an oyuncular topluluu.
trk
* Sinema veya tiyatroda teknik ustalkla yap lan gsteri.
tu
* "Yaz klar olsun" anlam nda.
-tu
* Bkz. -d / -di.
tu kaka
* Berbat, kt, fena durumda olduu belirtildiinde kullanlan bir sz.
tu kaka etmek (veya edilmek)
* hafife al p bir kenara itmek, nem vermemek, ktlemek.
tual
* Yal boya resim yapmaya yarayan bez veya bu bez zerine yaplm tablo.
Tuba
* Cennette bulunduuna inanlan, kk yukarda, dallar aa da byk bir aa.
tuba
* zerinde pistonlar bulunan bakrdan, nefesli alg .
tubeless
* Bkz. isiz.
tufan
* Nuh Peygamber zamannda yad ve btn dnyay su baskn alt nda b rakt anlatlan iddetli yamur.
* iddetli yamur.
* ok youn veya iddetli.
tufeyl
* Bir kimsenin srt ndan geinen, asalak, ekti, parazit.
* Asalak.
* Sala, virane, y k k.
tufeyllik
* Tufeyl olma durumu.
tugay
* Alayla tmen arasnda bir birlik, liva.
tu
* Sorgu.
tuamiral
* Deniz kuvvetlerinde, en kk rtbeli amiral.
tuamirallik
* Tuamiral rtbesi.
* Tuamiralin makam ve grevi.
tubay
* Tugay komutanl yapan albay.
tubaylk
* Tubay n grevi.
tucu
* Osmanl dneminde savalarda padiahn tular n tayan kimse.
tugeneral
* Orduda en kk rtbeli general, liva.
tugenerallik
* Tugeneral rtbesi.
* Tugeneralin makam ve grevi.
tula
* Duvar rmekte kullanlmak iin kalplara dklp gnete kurutulduktan sonra zel ocaklarda piirilen
balk.
tula harman
* Tula yaplan yer.
tulac
* Tula yapan veya satan kimse.
tulacl k
* Tula yapcl veya satc l.
tulu
* Tuu olan.
tura
* Osmanl padiahlarnn imza yerine kullandklar, zel bir biimi olan sembollemi iaret.
* Metal paran n resimli yan, tura.
tura ekmek
* Osmanl mparatorluunda ferman, berat ve resm belgelere tura koymak.
turake
* Osmanl mparatorluunda ferman, berat ve baka resm belgelere tura ekmekle grevli kimse.
turakelik
* Turake olma durumu.
* Turakein grevi.
tural
* Turas olan.
turik
* Moolistan' n 100 mng deerindeki para birimi.
tuyan
* (akarsu) Tama, kabarma.
tuh
* "Yaz klar olsun", "vah vah" anlam nda.
tuhaf
* Al lmam , yabans .
* alacak, garip.
* Gldrc.
* Gln.
* Anla lmaz.
tuhaf olmak
* garip, allmam olmak.
* armak, ne yapaca n, ne diyeceini bilememek.
tuhaf na gitmek
* o eyi tuhaf bulmak.
tuhafiye
* orap, mendil, eldiven gibi giyime ve kurdele, dantel gibi giysi ssne yarar eyler.
tuhafiye dkkn
* Tuhafiye satlan dkkn.
tuhafiyeci
* Tuhafiye satan kimse.
tuhafiyecilik
* Tuhafiye satma ii.
tuhaflama
* Tuhaflamak ii.
tuhaflamak
* Tuhaf olmak, tuhaf duruma gelmek.
* Sarmak.
* Bakalamak, huyu dei mek.
tuhaflk
* Tuhaf olma durumu, yabanslk, garabet.
* Tuhaf davran.
tuhaflk etmek
* gldrecek eyler yapmak.
-tuk
* Bkz. d k / -dik.
tul
* Uzunluk.
* okluk, fazlal k.
* Boylam.
tul derecesi
* Boylam.
tuln
* Uzunluuna, uzunlamasna olan, boyuna.
tul
* (Gne iin) Doma, dou.
tulat
* Yaz l metni olmayan, kararlatrlm tasla, yerine, zamanna gre oyuncular tarafndan, sahnede
yak trlan szlerle tamamlanan oyun.
tulat tiyatrosu
* nceden yazlm metne dayanmayan, tasla nceden kararlat rlm olan halk tiyatrosu.
tulat yapmak
* (tiyatro oyuncusu) oyun metninin dna karak iinden geldi i gibi oynamak.
tulat
* Tulat sanats.
tulat lk
* Tulat sanats olma durumu.
tuluk
* Tulum.
tulum
* Baz yiyecek ve iecekler iin koruyucu kap olarak kullanlan,n yar lmadan btn olarak yzlm
hayvan derisi.
* Gvdesi tulumdan, flemeli alg, gayda.
* Tp.
* Gs ve pantolon blm bitiik giysi.
* i man, tombul.
tulum karmak
* hayvann derisini yarmadan karmak.
* (ounluk sistemine dayal seimlerde bir partinin listesindeki btn adaylar) seimi kazanmak.
tulum kmak
* amac n eksiksiz elde etmek.
tulum gibi
* her yan i , iman.
tulum peyniri
* Tulum iine sktr larak retilen bir tr beyaz peynir.
tulumba
* S vlar alak yerlerden ekmeye veya yksek yerlere karmaya yarayan ara.
* Otomobil lstii, futbol topu gibi eyleri i irmeye veya herhangi bir s v y skmaya, bir ey zerine
pskrtmeye yarayan ara.
tulumba kolu
* Tulumbadan su karmak iin tulumbaya basmay salayan uzun demir kol.
tulumba tatls
* zel bir makineden skl p ince uzun oluklu bir biim verilen hamur tatls.
tulumbac
* Mahallelerde bulundurulan yang n tulumbalarn , yangn olan yerlere gtren ve orada yangn n
sndrlmesine yardm eden kimse.
* Tulumba yapan, satan veya onaran kimse.
* Klhanbeyi.
tulumbac lk
* Tulumbac olma durumu.
* Klhanbeylik.
tulumcu
* Tulum alan kimse.
tulumcuk
* kulakta, yarm daire kanallar na bal kk kese.
* Bitkilerde yzmeyi kolaylatran, tulum biiminde kk kese.
tulumlular
* Gmleklilerden, vcutlar torba biiminde kaln bir gmlekle rtl olan deniz hayvanlar tak m .
tulumsu
* Tulum biiminde olan veya tulumu and ran.
tulumsular
* Tulumlular.
tulup
* Atlm , erilmeye hazrlanm , top biiminde yn veya pamuk.
tulyum
* Atom numaras 69, atom arl 168,9, younluu 9,3 olan, yaklak 1500 C de eriyen nadir element,
tlyum. Ksaltmas Tm.
tuma
* ngin, nezle, duma , nevazil.
tuman
* Don, alvar.
tumba
* Alt st (etme, olma).
* (ocuk dilinde) Yataa atlma.
tumba etmek
* sandal, omurgas yukar gelecek biimde evirmek.
* araba veya vagonu ters evirerek boaltmak.
tumbadz
* Ksa ve i man.
tumuk
* Papaan, kartal gibi kularn kemerli gagas.
tumturak
* Gsteri, debdebe.
* Gerekli olmad hlde kulaa ho gelen, gsterili kelimeler kullanma.
tumturak yapmak
* vurgulamak, nemini belirtmek, etkili olmasn salamak.
tumturakl
* (sz ve anlatm iin) Anlama bir ey katmayan, bir anlam bildirmeyen ama kulaa ho gelen, gsterili.
tun
* Gizli yer, ke bucak.
tun tun
* Gizli gizli, kimse grmeksizin.
tun tun kamak
* gizlice kaybolmak.
tun
* Bak r, inko ve kalay alam, bronz.
* Tuntan yaplm olan.
* Koyu k zl renkte olan.
tun bilekli
* Kolu, bilei ok gl.
tun kafiye
* Kafiyeli kelimelerin son harfleri arasnda sesten fazla ses benzemesiyle veya biri dierinin iinde bir
kelime oluturacak tarzda yaplan kafiye.
tunlama
* Tunlamak ii.
tunlamak
* Tun durumuna getirmek.
tunlama
* Tunlamak ii.
tunlamak
* Tun rengini almak.
tunlatrma
* Tunlatrmak ii.
tunlatrmak
* Bir sembol tuntan yaplm bir heykelle canland rmak.
* Tun rengi kazand rmak.
tundan tuna atmak
* bir kiiyi uzaklara srp dolatrmak.
tundra
* Kutuplara yakn blgelerin bitki rts ve bu bitkilerle kapl geni alan, kutup bozkr.
tungsten
* Wolfram elementinin dier ad . Ksaltmas W.
Tunguz
* Ural-Altay dil ailesinden, dou Sibirya'da yaayan, avcl k ve bal klkla geinen, yar gebe bir topluluk.
Tunguzca
* Tunguz dili.
Tunus gedii
* vazgeilmeyecek krl i veya ey.
Tunuslu
* Tunus halkndan olan (kimse).
tur
* Dolama.
* Bir sonuca ulancaya kadar yap lan i.
* Balad noktada biten bir veya daha fazla yere nceden belirlenmi bir programa gre yaplan seyahat.
-tur
* Bkz. -d r/-dir.
tur atlamak
* spor karlamalarnda, kur'ada kazanarak veya ok puan toplayarak bir sonraki tura kat lma hakkn
kazanmak.
tur atmak
* dolamak, dolap gelmek, dnmek.
tur operatr
* Tur dzenleyen kii.
tura
* Tura.
* Halat gibi rlm iplik ilesi.
* Baz oyunlarda, vurmak iin kullanlan dmlenmi mendil.
* Ucu dmlenmi bir mendil aracl la yanan veya yan lanlarn ebe tarafndan cezalandrld bir tr
ocuk oyunu.
tura kmak
* gezinti yapmak.
tura
* Slngillerden, uzunluu 34 cm olan, soyu azalm bir ku tr (Tetrao francolinus).
turalama
* Turalamak ii.
turalamak
* plik ilelerini turalarna ayrmak.
* Baz oyunlarda, tura ile vurmak.
Turan
* Turanclarn dnyadaki btn Trkleri birletirerek kurmay amaladklar devletin ad.
Turanc
* Turancl k yanls kimse, gr vb.
Turancl k
* Osmanl mparatorluunun son yllarnda ortaya km olan, Osmanll k ve slmcl k akmlar karsnda
btn Trklerin tek vatanda ve tek bayrak altnda birletirilmesini amalayan ak m.
Turan
* Turanl .
Turanl
* Eskiden Orta Asya'da yaam olan halk veya bu halkn soyundan olan kimse.
turba
* Az ok kmrlemi bitkilerden oluan yakt.
turbalk
* Gl ve bataklklarda yetien bitkilerin, zellikle sfagnumun rmesi ve kmrlemesiyle oluan turba
yata.
turbo
* Havann veya havaya katlm bir karmn flenerek dzenli ve amaca uygun olarak oluan, salayan.
turfa
* Az bulunur, eski, nadir.
* Deersiz, deeri dk.
turfa olmak
* deerini yitirmek, rmek.
turfalama
* Turfalamak ii.
turfalamak
* Deer vermemek.
turfanda
* Mevsimin banda ilk yetien (meyve, sebze).
* Yeni, ilk kez ortaya kan.
turfanda meyvecilik
* Mevsimin dnda yap lan meyve yetitiricilii.
turfanda sebzecilik
* Mevsiminin d nda yaplan sebze yetitiricilii.
turfandac
* Turfanda eyler yetitirip satan kimse.
turfandacl k
* Turfanda sebze ve meyve yetitiricilii.
turfandal k
* Turfanda meyve veya sebze yetitirilen tarla.
turgay
* Toygar.
turgor
* Hcrenin ok su ekerek imesi, z suyunun kvamnn azalmas.
turist
* Dinlenmek, elenmek, grmek ve tan mak gibi amalarla geziye kan kimse, gezgin, gezmen, seyyah.
turistik
* Turizmle ilgili olan.
* Turistlerin ihtiyalarn karlama amac gzeten, turistleri ilgilendirici nitelii olan.
turizm
* Dinlenmek, elenmek, grmek ve tan mak gibi amalarla yaplan gezi.
* Bir lkeye veya bir blgeye turist ekmek iin alnan ekonomik, kltrel, teknik nlemlerin, yap lan
almalar n tm.
turizmci
* Turizm ileriyle uraan kimse.
turizmcilik
* Turizmcinin ii veya meslei.
turkuaz
* Bkz. Trkuaz.
turlama
* Turlamak ii.
turlamak
* Tur atmak; dolamak, dnp durmak.
turmalin
* Birleiminde fluor, demir, manganez ve lityum bulunan alimnyum borosilikat.
turna
* Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaayan, gebe, iri bir ku (Grus grus).
turna bal
* Tatl sularda yaayan y rtc bir balk (Esox lucius).
turna gz gibi
* duru sar rengini and ran.
turna katar
* Arka arkaya ve teker teker dizilmi bir durumda.
turna kr
* Krmzmtrak gri.
turnaaya
* Bkz. dn iei.
turnac
* Yenieri ocanda padiahla ava giden, av kpekleri ve tazlara bakan, birka turna tayan bir sn f asker.
turnagagas
* Sardunyagillerden, tohumlarn n ucunda turna gagas na benzer ince uzun bir u bulunan, yapraklar gzel
kokulu bir bitki, tr iei (Geranium robertianum).
turnageidi
* Baharda esen bir frt na.
turnagiller
* Turna ve telli turnay iine alan bir familya.
turnagz
* Berrak ve parlak sar .
turnay gznden vurmak
* umulmadk bir kazan veya kar salama imkn ele geirmek.
turne
* Bulunduu yerden baka yerlere gsteri yapmak amacyla giden tiyatro veya mzik sanatlarn n gezisi.
turnike
* Teker teker gemeyi salamak amac yla baz yerlere konulan, ularndan birinin evresinde dnebilecek
dzende yatay olarak yerletirilmi arp biiminde ara.
turno
* Tek dilli, bir tekerlekli makara.
turnusol
* Birtakm bitkilerden elde edilen mavi boya maddesi.
turnusol boyas
* Bazlarn etkisiyle maviye, asitlerin etkisiyle krmzya dnen, bir tr yosundan elde edilen mavi boya.
turnusol kd
* Turnusol boyas ndan yaplan ay ra kt.
turnuva
* Oyuncu veya sporcular aras nda srayla yaplan yarma dizisi.
turp
* Turpgillerden, yapraklar tyl, iekleri beyaz, sar, mor renkli bir bitki (Raphanus sativus).
* Bu bitkinin etli, yenilen kk.
turp filizi
* Turp rengi.
turp gibi
* sal yerinde.
turp otu
* Turp cinsi bir ot.
turp salatas
* Turpun rendelenmesi ile yaplan salata.
turpgiller
* ki eneklilerden, turp, hardal, lahana, karnabahar, kak otu gibi bitkileri iine alan geni bir familya.
turpun skndan seyrei iyidir
* grmeyi, konumay sklatrmamak dorudur.
turu
* Tuzlu suda veya sirkede brak larak zel bir kvama getirilmi sebze veya meyve.
turu bal
* Turusu kurulan bal k tr.
turu gibi olmak
* ok yorgun dmek.
turu kurmak (veya yapmak)
* turuluk sebze veya meyveleri kavanoz veya fya yerletirmek.
turu olmak
* (yiyecek) bozulmak, ekimek.
* gszlemek, bitkinlemek.
turu suyu
* Turunun olmas ile birlikte ekimsi ve kekremsi tad olan su.
turucu
* Turu yapan veya satan kimse.
turucu dkkn
* Turu satan dkkn.
turuculuk
* Turu yapma veya satma ii.
turulama
* Turulamak i i veya durumu.
turulamak
* yice ezilmek, turu gibi olmak.
turuluk
* Turu yapmaya elverili.
turusu kmak
* ok yorulmak.
* ezilmek, paralanmak.
turusunu kurmak
* "bir eyin elden kar lmas gerektii hlde buna bir trl kyamamak" anlam nda knama yollu sylenir.
turuya dnmek
* ok yorulmak, bitkinlemek.
-turt
* Bkz. -d rt- / -dirt-.
turta
* zeri yufka kapl, meyveli veya kakaolu bir pasta eidi.
turuncu
* Turun rengi, kzl sar.
* Bu renkte olan.
turunculama
* Turunculamak ii.
turunculamak
* Turuncu bir renge girmek.
turun
* Turungillerden, btn Akdeniz lkelerinde yetien k n, yapran dkmeyen bir aa (Citrus aurantium
amara).
* Bu aacn portakala benzeyen, suyu acmtrak meyvesi.
turungiller
* Sedef otugillerin, turun, portakal, limon, mandalina ve benzerlerini iine alan bir alt familyas , narenciye.
tu
* Piyano, org gibi mzik aletlerinde veya daktilo, hesap makinesi gibi makinelerde parmak vurulan yerlerin
ad .
* Yal boya ressaml nda f radaki boyan n tuvale srl biimi.
* (grete) Oyun s rasnda iki omzun ayn anda yere demesiyle oluan yenilgi.
* Eskrimde kl cn ucunun kar oyuncunun vcuduna demesi.
tua getirmek
* (grete) hasm s rt st yere sermek.
* yenmek, malp etmek.
tue
* Dokunu, dokunma.
tue etmek
* dokunmak, demek.
tulama
* Talamak ii veya durumu.
tulamak
* Daktilo, hesap makinesi, telefon gibi makinelerde tulara basmak.
* Tua getirmek, tula yenmek.
tut kelin pereminden
* zm glk gsteren bir durum karsnda sylenir.
tutacak
* S cak mutfak aralar n tutmakta kullan lan, birbirine eritle bal bez ifti.
* Ata, tutturga.
tuta
* Lboratuvar maas .
* Tutacak.
tutak
* Bir eyin tutulacak yeri.
* Tutacak.
* Maa, kerpeten gibi aralar n tutmaya yarayan kanatlarndan her biri.
* Bir anlama, szleme veya istein yerine getirilmesini salamak iin teminat olarak ele geirilen kimse,
tutu, rehine.
tutam
* Avu ii veya parmak ularyla tutulabilen miktar.
* Az, az ck, ok az.
* Bankaclkta kullanlan, borsada kota alabilmek iin gerekli asgar irket sermayesi veya pay, hisse, lot.
tutam tutam
* Tutulacak kadar olan miktarlardan birou bir arada, para para, blk blk.
tutama
* Bir eyin tutulup ekilecek yeri.
* Tutunacak yer.
* Telgraf veya elektrik direklerine rahat kmay salayan ve ayaa taklan mahmuzlu ara.
tutamal
* Tutamac olan.
tutamak
* Tutama.
* Tutunacak, dayanacak, gvenecek ey.
tutamaks z
* Tutunacak, dayanacak, gvenecek eyi olmayan.
tutamlama
* Tutamlamak ii.
tutamlamak
* Bir tutam almak.
tutamlk
* Bir tutam kadar.
tutanak
* Meclis, kurul, mahkeme gibi yerlerde sylenen szlerin, olduu gibi yazya geirilmesi, zabt, zabtname.
* lgililerce imzalanm bir durumu anlatan yaz , zabt varakas.
* Birok kimsenin imzalad rapor, mazbata.
tutar
* Nicelik bak m ndan bir eyin btn.
* Para miktar, mebl.
tutara tutmak
* huysuzluu depremek, ar istekte bulunmak.
tutarak
* Ruh hastal nbeti.
* Sara.
tutar k
* Bkz. tutarak.
tutarl
* Aralar nda elime bulunmayan, uygun, her ynden badam, dengeli, insicaml.
tutarlk
* Uygunluk, insicam.
* Anlatmn konuyla badamas, insicam.
tutarll k
* Tutarl olma durumu, insicamllk.
tutarsz
* Tutarl olmayan, insicamsz.
tutarszlk
* Tutars z olma durumu, insicamszl k.
tutkal
* Deri ve kkrdak gibi hayvansal maddelerden elde edilen, katlap sertleme zelliiyle tahta, kt vb.
yapt rmaya yarayan madde.
tutkal gibi
* srnak ve yapkan kimseler iin sylenir.
tutkal erbeti
* ine ok az eritilmi tutkal katlan l k su.
tutkalc
* Tutkallama iiyle uraan ii.
tutkalc lk
* Tutkalcnn ii.
tutkallama
* Tutkallamak ii.
tutkallamak
* Tutkal srmek, tutkalla yaptrmak.
tutkall
* Tutkal srlm.
* inde tutkal bulunan.
tutkalsz
* Tutkal srlmemi.
* inde tutkal bulunmayan.
tutku
* rade ve yarglar aan gl bir coku, ihtiras.
* Gl istek ve eilimin yneldii ama.
tutkulama
* Tutkulamak ii.
tutkulamak
* Tutku durumuna gelmek.
tutkulu
* Tutkusu olan, ihtirasl.
tutkun
* Gnl vermi, meftun, meclp.
* Bir eye alm , balanm, dkn kimse, mptel.
tutkun olmak
* k olmak, sevdalanmak.
tutkunluk
* Tutkun olma durumu, meftuniyet, meftunluk.
tutkuya kaplmak
* ar istek ve eilim iinde olmak.
tutma
* Tutmak ii.
* Destekleme.
* Geici ii, yanama, uak, hizmeti.
tutma
* Drt ke kesilmi kk hamur paralar ndan yaplan yourtlu orba.
tutmak
* Elde bulundurmak, ele almak.
* Ele geirmek, yakalamak.
* Avlamak.
* Anlamak, farkna varmak.
* Yannda bulundurmak, alkoymak.
* Hrriyetinden mahrum edip bir yere kapamak, tevkif etmek.
* Kaplamak.
* (kra, i , kar iin) Bir yzeyde grnr durumda olmak, kalmak.
* Denetimi ve yetkisi alt na almak.
* Desteklemek, birinden yana kmak.
* Benimsemek, beenmek.
* Gereini yapmak, yerine getirmek.
* Uygun gelmek, elimez olmak.
* Hizmetine almak veya kiralamak.
* (bir ie) Herhangi bir anlayla girimek.
* ine girmek; girimek, yapmak.
* Kocas olmak.
* Dokunmak; etkisini gstermek.
* (beddua iin) Etkisini gstermek, gereklemek, yerine gelmek.
* Armak, sanc mak, musallat olmak.
* Ulamak, varmak.
* Para toplam ...-e varmak.
* Uramak.
* Herhangi bir durumda bulundurmak.
* Var saymak, farz etmek.
* Hedef olarak almak.
* Alacaa (veya verecee) saymak.
* Yaklatrmak.
* Edinmek, peyda etmek.
* Kullanmak.
* Balamak.
* Balamak.
* Beklenen sonucu vermek.
* grebilmek.
* Srmek, zaman almak.
* Kayt, zab t, not kelimelerine "etmek" anlamyla yardmc fiil olarak katl r.
* Yaparak veya sokularak kmaz olmak.
* Giyinmesine yard m etmek.
* Bir cmlede fiilden nce ve fiilin kipinde veya s fat-fiil durumunda kullanldnda o fiilin anlatt iin ok
beklenmedii, umulmad veya ok uygun dmedii hlde yapld n anlatr.
* Sunmak.
* gal etmek.
* zlemek.
* Al koymak.
* Brakmamak.
* Ynelmek.
* Kaplamak, sarmak, brmek.
* Aslmak, kuvvetlice sarlmak.
* Bir kimsenin yerini almak.
* (otobs, vapur, uak vb.iin) Dokunmak, hasta etmek.
* Herhangi bir durumda kalmas n salamak.
* Bir yerde kalmasn salamak.
* (yemek iin) Hafife yanmak.
* Bir sanat eseri geni ilgi grmek.
* Biriktirmek, tasarruf etmek.
* (askerlikte, bankac lkta) Durdurmak, blokaj.
tutmalk
* Tutmaya yarayan nesne.
* Spor ayakkablarn n altna yerletirilen ve kaymay nleyen, deriden veya madenden kk konik paralar,
krampon.
tutsak
* Savata ele geen dman, esir.
* Gitmesine engel olunan, serbeste hareketine engel olunan.
* Bir eye veya bir kimseye ok bal, kendisini bir eyin etkisinden kurtaramayan kimse.
tutsak pazar
* Tutsaklar n kle gibi aln p satld yer, esir pazar .
tutsakl k
* Tutsak olma durumu, esirlik, esaret.
tuttuu dal elinde kalmak
* dayand, gvendii kimse veya ey nemini yitirerek ie yaramaz duruma gelmek.
tuttuunu koparmak
* becerikli olmak, giritii her ite baar salamak.
tutturabildiine
* (ounlukla sat iin) Kabul ettirebildiince, belli bir fiyat olmaksz n.
tuttura
* Bir eyin balanp tutturulduu nesne.
tutturga
* K tlar birbirine tutturmak iin kullanlan telden yaplm ara, ata.
tutturma
* Tutturmak ii.
tutturmak
* Tutmasn salamak.
* Bir ie balayp srdrmek, bir eyi yapmakta olmak.
* Akl na koyup direnmek, srar etmek.
* (ivi, toplu ine, engelli ine vb.ile) litirmek, balamak.
* Hedefe vardrmak, dedirmek, isabet ettirmek.
* Takip etmek.
tutturmalk
* Kopa, toka, dme gibi iki eyi birbirine tutturmaya yarayan nesne.
tutturu
* Tutturmak ii veya biimi.
tutu
* Rehin, ipotek.
tutucu
* Mevcut toplumsal dzeni, dnceleri ve kurumlar deitirmeden, olduu gibi korumak isteyen kimse,
muhafazakr.
* Durmal k larda, bisikletiye yard m eden kii.
tutuculama
* Tutuculamak i i veya durumu.
tutuculamak
* Tutuculuk yapmak.
tutuculuk
* Tutucu olma durumu.
* zellikle siyasal ve toplumsal dzeni olduu gibi srdrme gr, tutumu, anlay, muhafazakrlk.
tutuk
* Akc , rahat konuamayan.
* Durgun, ekingen, sklgan.
* Eski ilevini gremez duruma gelmi.
* Kslm, tutulmu, kesik.
* Tutuklu.
* Kapal , tkal .
tutuk evi
* Tutuklularn kapat ld yer, tevkifhane.
tutuklama
* Tutuklamak ii, tevkif.
tutuklamak
* Kanun yoluyla hrriyeti kstlayarak bir yere kapatmak, tevkif etmek.
tutuklan
* Tutuklanmak ii veya biimi.
tutuklanma
* Tutuklanmak ii.
tutuklanmak
* Tutuklamak iine konu olmak.
tutuklatma
* Tutuklatmak ii.
tutuklatmak
* Tutuklamak iini yaptrmak.
tutuklu
* Kanun yoluyla hrriyetlerinden alkonularak bir yere kapatlan (kimse), mevkuf.
tutukluk
* Tutuk olma durumu.
* Dzgn ilememe durumu.
tutukluluk
* Tutuklu olma durumu, mevkufiyet.
tutuksuz
* Tutuklanmadan (yarglanan).
tutulma
* Tutulmak ii, poplarite.
* Bir gk cisminin, araya baka bir cismin girmesiyle btnnn veya bir blmnn grnmez olmas
olay.
tutulmak
* Tutmak ii yap lmak veya tutmak iine konu olmak, popler olmak.
* (Ay ve Gne) Tutulma olay na uramak.
* Tutuk duruma gelmek.
* (bir yesi) leyemez olmak.
* Birine tutkun olmak, sevmek.
* Bir ie veya birine can s k lmak.
* Yakalanmak.
tutulmaz
* Yakalanmaz, ele avuca gelmez.
tutulmazl k
* Tutulmaz olma durumu.
tutulmu
* Engellenmi, ele geirilmi.
tutulmu para
* Kontrol alt na alnm para, bloke para.
tutulu
* Tutulmu.
* Tutu olarak alnm , merhun.
tutulum
* Bir yl boyunca Gne'in gk kresi zerinde izdii emberin snrlad daire.
tutulu
* Tutulmak ii veya biimi.
tutum
* Tutulan yol, davran.
* Ar harcamalardan saknma, iktisat, ekonomi.
tutumlu
* Tutumlu davranan, idareli, muktesit.
tutumluluk
* Tutumlu olma durumu.
tutumsuz
* Tutumlu olmayan, msrif.
tutumsuzluk
* Tutumsuz olma durumu, israf.
tutunacak dal olmak (veya olmamak)
* gvenecei bir kimse veya ey bulunmak (bulunmamak).
tutunma
* Tutunmak ii.
tutunmak
* Tutup brakmamak, dayanmak, sarlmak veya aslmak.
* Ayn yerde ve durumda kalmak, direnmek, dayanmak.
* Kendini kabul ettirmek, kendine bir yer salamak.
* Kendi zerine koymak, kullanmak.
* Satamak, kmak.
tutunu
* Tutunmak ii veya biimi.
tuturuk
* Ate tututuracak al, rp, yonga gibi eyler.
* ok eki.
tutu
* Tutmak ii veya biimi.
tutuma
* Tutumak ii.
tutumak
* Birbirini tutmak, birbirine iliip dokunmak.
* Girimek.
* Yanmaya balamak, ate almak.
* Kzarmak, kzllamak.
tututurma
* Tututurmak ii.
tututurmak
* Tutumalar n veya tutumasn salamak.
* Karsndakinin isteyip istemediini dnmeksizin ans zn vermek.
* Coturmak, ok heyecanlandrmak.
tutuya koymak
* tutu olarak vermek, terhin etmek.
tutya
* inko.
* Srme.
Tuvaca
* Tuva Trkesi.
tuval
* Ressamlarn kulland gerdirilmi keten, kenevir veya pamuklu kaba kuma zerine yaplan resim.
tuvalet
* Ykanma, t ra olma, giyinme, sslenme, taranma i i.
* Kadnlarn gece toplantlarnda giydikleri gsterili giysi.
* Vcut temizlii ve bakm iin gereken nesne.
* Ayak yolu.
tuvalet ispirtosu
* Hekimlikte, temizlik amacyla kullanlan binde 966s saf, geri kalan su olan ispirto.
tuvalet kd
* Ayakyolunda temizlenmek iin kullanlan, zel olarak hazrlanm ince kt.
tuvalet masas
* Kadnlarn sslenmek, taranmak, makyaj yapmak amac yla kullandklar aynal bir tr masa.
tuvalet sabunu
* Tuvalette temizlik iin kullanlan sabun.
tuvalet tak m
* Tuvalet veya makyaj malzemeleri bulunan anta veya kutu.
tuvaleti
* Tuvalet ileten kimse.
tuyu
* Mani (II) biiminde aruzla yazlm manzume.
tuz
* Kokusuz, suda eriyen, yiyecekleri korumada ve tatlandrmada kullanlan billrsu madde (NaCl).
* Bir asitteki hidrojenin yerini bir bazn almasyla oluan birleim.
tuz biber ekmek
* Bkz. stne tuz biber ekmek.
tuz ekmek dman
* iyilik grd kimseye hainlik yapan, ald yardm inkr eden (kimse).
tuz ekmek hakk
* birinin ekmek yedirip iyilik ettii kimse zerindeki hakk .
tuz ruhu
* Hidroklorik asit.
tuzaa dmek
* birilerince hazrlanan kt bir duruma uramak, oyuna gelmek.
tuzak
* Ku veya yaban hayvanlar n yakalamaya yarayan ara veya dzen.
* Birini g ve tehlikeli bir duruma drmek iin kurulan dzen, komplo.
* Bubi tuza.
tuzak kurmak
* bir eyi yakalamak iin tuzak hazrlamak.
* birini g ve tehlikeli bir duruma drmek iin dzen hazrlamak, komplo kurmak.
tuzak
* Tuzak kuran kimse.
tuzaklama
* Tuzaklamak ii veya durumu.
tuzaklamak
* Tuzak kurmak, tuzaa drmek.
tuzaklanmak
* Tuzak durumuna getirilmek.
tuzcu
* Tuz satan kimse.
tuzcul
* Tuzlu topraklar seven (bitki).
tuzla
* Ky larda, tava denilen havuzlara deniz veya gl suyu ak tldktan sonra kurutularak tuz karlan yer,
memleha.
* Davarlara k rda tuz verilen dz, tal k ve kayal k yerler.
* Tuzlak.
tuzla buz (veya tuz buz) olmak
* (cam trnden eyler) onar lamayacak biimde kr lmak, dalmak, parampara olmak.
tuzla buz etmek
* (krlan eyler iin) onarlmayacak biimde krmak, parampara etmek.
tuzlak
* Otlar tuzlu olan veya hi ot bitmeyen, orak, verimsiz (yer).
tuzlama
* Tuzlamak ii.
* Bir eit ikembe orbas veya yemei.
* Tuzlanarak haz rlanan.
tuzlamak
* Tuza yat rmak veya stne tuz ekmek.
tuzlanma
* Tuzlanmak ii.
tuzlanmak
* Tuzlamak ii yaplmak.
tuzlayaym da kokmayas n (veya kokma)
* birine,dncesinde aldandn ve akl nn bir eye ermediini anlatmak iin sylenir.
tuzlay
* Tuzlamak ii veya biimi.
tuzlu
* Tuzu olan.
* Yapl nda tuz bulunan eyler iin, tuzu ok olan.
* ok pahal.
tuzlu balgam
* Birtakm deri hastalklar nn ortak ad.
* Egzama.
tuzluk
* Tuz konan kap.
* Atlarda gzn stndeki, insanlarda kprck kemiinin ardndaki ukur yer.
* Otlayan hayvanlar n tuz ihtiyacn karlamak zere, tlm kaya tuzlar nn, ymurdan korunmasn ve
hayvanlarn rahata yararlanmasn salayan st kapal yer.
tuzluluk
* Tuzlu olma durumu.
* Bir litre suda erimi bulunan tuzlarn gram olarak belirlenmesi.
tuzluya mal olmak (oturmak veya patlamak)
* ok para vererek satn almak, ok pahal gelmek.
tuzsuz
* Tuzu olmayan veya tuzu az olan.
* Tats z akalar yapan (kimse).
tuzu kuru
* Bir iten zarar grmeyen, kazanc yolunda.
tuzu olmak
* katks olmak.
t
* Bkz. th.
-t
* Bkz. -d / -di.
tberklin
* Veremi tehis ve tedavide yararlanlan, verem mikrobu kltrnden elde edilen bir sv.
tberklin testi
* Bir kimsede tberkloz bulunup bulunmadn anlamak amac yla deri alt na tberklin alama.
tberkloz
* Verem.
tccar
* Ticaret yapan, ticaretle uraan kimse, tacir.
tccarlama
* Tccarlamak i i veya durumu.
tccarlamak
* Tcar durumuna gelmek.
* Tccar gibi davranmak.
tccarl k
* Tccar olma durumu.
tf
* Yanardalarn pskrtt kl, kum ve lv paracklarndan oluan, ounlukla a k renkli, hafif gzenekli
bir tr kelti ta.
tfek
* Sava veya avda kullanlan, uzun namlulu ateli silh.
tfek atmak
* tfekle ate etmek.
tfek atmak
* dinlenme s rasnda askerlerin tfeklerini, dipikleri zerinde erli olarak birbirine dayamak.
tfek patlamaks zn
* arp ma olmakszn.
tfeki
* Tfek yapan, onaran veya satan kimse.
* Padiah ve saray korumakla grevli olanlara verilen ad.
* Sava gereleri, silh yapm ve onar m ile uraan asker s nf ndan olan kimse.
tfekilik
* Tfek yapmak veya onarmak ii.
* Tfek satcl .
tfekhane
* Tfek yap lan yer.
tfeklik
* Kla gibi yerlerde tfekleri dzenli bir biimde koymak iin yap lm yer.
* Tfek kl f.
th
* Yaz klar olsun.
-tk
* -dk / -dik.
tkenik
* Bitmi, tkenmi.
* ok azalm olarak.
tkeni
* Tkenmek ii veya biimi.
tkenme
* Tkenmek ii.
tkenmek
* Bitmek, sona ermek, artk kalmamak.
* Gszlemek, bitkinlemek, y lg nlamak.
* Verimliliini yitirmek, syleyecek sz kalmamak.
tkenmez
* Tkenmeyen, bitmeyen.
* Sonsuz.
* Bir kapta ekitilen ve alndka su eklenerek oalt lan zm veya zm, elma, armut kar m bir tr
iecek.
* Peynirli bir tr orba.
* Bkz. tkenmez kalem.
tkenmez kalem
* Ucunda kk bir bilyas bulunan ve ii zel bir mrekkeple dolu ince bir borucuktan oluan bir kalem
tr, tkenmez.
tkenmezlik
* Tkenmez olma durumu.
tkenmilik
* Gcn yitirmi olma, aba gstermeme durumu.
tketici
* Mal ve hizmetlerden yararlanan, satn alp kullanan, tketen kimse, yoaltc, mstehlik, retici kart.
* Bitiren, mahveden.
tketici sayac
* Harcanmak zere tketim mahalline sevkedilen gaz lmekte kullanlan cihaz.
tketim
* Tketmek ii.
* retilen veya yap lan eylerin kullan lp harcanmas, yoaltm, istihlk, retim kar t.
tketme
* Tketmek ii.
tketmek
* Kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek, yoaltmak.
* Gszletirmek, bezdirmek.
* Yryerek amak, bitirmek.
tkrdn yalamak
* verdii szden benliini klterek geri dnmek.
tkrme
* Tkrmek ii.
tkrmek
* Tkr az iinden d arya atmak.
* Azndakini dudaklar arasna getirip dar vermek.
* Az yoluyla d ar karmak.
* Kfr,fke ve tiksinti bildiren deyimlerde geer.
tkrn yutmak
* imrenip az sulanmak.
tkrk
* Tkrk bezlerinin aza akan salg s .
tkrk bezleri
* Dil, ene ve kulak alt nda bulunan, tkrk salglayan ift bez.
tkrk hokkas
* ine tkrlen kap.
tkrk otu
* Zambakgillerden, 20-30 cm ykseklikte, kk, beyaz veya sar iekli, otsu ve ok yllk bir bitki
(Ornithogalum umbellatum).
tkrkleme
* Tkrklemek ii.
tkrklemek
* Tkrkle slatmak.
tkrklenme
* Tkrklenmek ii.
tkrklenmek
* Tkrklemek iine konu olmak.
tl
* ok ince gzenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma.
* Bu dokumadan yap lm perde.
tlbent
* Pamuktan, ince ve seyrek dokunmu hafif ve yumuak bez.
* Bu bezden yaplm ba rts.
tlbenti
* Tlbent satan kimse.
tllenme
* Tllenmek ii.
tllenmek
* Tl grnm alan.
tlyum
* Bkz. tulyum.
tm
* Bir eyin olancas, btn, topu, tamam.
* Tmen szcnn ksaltmas .
tm
* Tepe, tmsek.
tm bakalama
* Bceklerde, kurtuk ve koza evresi geiren bakalama tr.
tm bal lar
* Kemikleri kkrdak olan, solunga yarklar bir deri kvrm ile rtl omurgal balklar takm.
tm cahil
* ok bilgisiz.
tm kirpikliler
* Kirpikli bir hcrelilerin alt s nf.
tm say
* Bir topluluu, kuruluunda oluturan ye says, adedimrettep.
tm tanrc
* Tm tanrclk yanl s, kamu tanr c, panteist.
tm tanrcl k
* Tanr ile evreni bir k lan,hereyi tanr olarak gren retilerin genel ad , kamu tanrcl k, panteizm.
tmamiral
* Deniz kuvvetlerinde kara kuvvetlerindeki tmgeneralin dengi olan amiral.
tmamirallik
* Tmamiral rtbesi.
* Tmamiralin makam ve grevi.
tmbek
* Tm (II).
tmce
* Cmle.
tmcemsi
* Cmlemsi.
tmden
* Tmyle, btnyle.
tmden gelim
* Tmel bir nermeden tikel bir nermeye, yasalardan olaylara, etkenden etkiye geme yolu, talil,
dedksiyon.
tme varm
* Tekil olandan, zel olandan genel olana giden, tek tek olgulardan genel nermelere varan yntem, istikra,
endksiyon.
tmel
* Belli bir sn fa bal bireylerin hepsini iine alan; btn kapsamyla al nm olan (nerme).Bir nermenin
tmellii "btn" veya "her" kelimesiyle gsterilir, kll.
tmel kavram
* Kapsam na ald btn nesneleri gsteren kavram.
tmel nerme
* Konunun kapsamna giren btn bireyler iin belli bir ey bildiren nerme, tikel nerme kart .
tmeller
* Cins, tr, ayrm, zellik ve ilinei ieren kavramlar.
tmen
* Byk kme, yn.
* Tugayla kolordu arasnda yer alan birlik.
* On bin erden oluan asker kuvveti.
* On bin.
tmen tmen
* Pek ok.
tmgeneral
* Orduda rtbesi tugeneralle korgeneral arasnda olan general.
tmgenerallik
* Tmgeneralin rtbesi.
* Tmgeneralin makam ve grevi.
tmle
* Tmleyen ey, mtemmim.
* Genellikle fiilin anlam n eitli ynlerden tamamlayan, herhangi bir isim durumunda bulunan, edat alan
isim veya tamlama, mef'ul.
tmleme
* Tmlemek ii.
tmlemek
* Tm durumuna getirmek, tamamlamak, ikmal etmek.
tmlenme
* Tmlenmek ii.
tmlenmek
* Tm durumuna gelmek.
tmler
* Tmleyen, mtemmim.
tmler a
* Bir dar ay dik a deerine karan a .
tmr
* Bkz. ur.
tmrlenme
* Tmrlenmek durumu.
tmrlenmek
* Tmr durumuna gelmek, ur durumuna gelmek.
tmrleme
* Tmrlemek ii veya durumu.
tmrlemek
* Tmr durumuna gelmek.
tmsek
* Kk tepe.
* kntl yer, kabarkl k, ikinlik.
tmsekleme
* Tmseklemek ii veya durumu.
tmseklemek
* Tmsek durumuna gelmek.
tmsekli
* Tmsei olan.
* Bkz. d bkey.
tmselme
* Tmselmek ii veya durumu.
tmselmek
* Tmsek olmak.
tmr
* Barsaklarn i yzeylerinde bulunan, prtklerin ad.
tn
* Gece.
tnayd n
* Akamlar sylenen selmlama sz.
tnek
* Kularn, evcil kanatl lar n zerinde tnedikleri dal veya srk.
tnekleme
* Tneklemek ii.
tneklemek
* Tnemek.
tnel
* Bir yandan br yana geebilmek iin yer altnda a lan yol.
* evresi kapal yol.
tnel gemek
* akl n yapt i e vermemek.
tneme
* Tnemek ii.
tnemek
* (kular, evcil kanatllar) Uyumak iin bir dala veya sr a konmak.
* (tabure, ykseke iskemle vb. zerine) Oturmak.
tnmek
* Hava kararp gece olmak.
tp
* Lboratuvarlarda trl ilerde kullanlan, bir ucu kapal cam boru.
* ine krem, di macunu, il gibi maddeler konulan, bir ucu burgu kapakl, plstik veya metal boru.
* Akkan maddelerin konulduu, genellikle silindir biiminde, ii bo, az zel tapal kap.
tp bebek
* reme organlarndaki rahats zlklar yznden ana rahminin d nda yumurtann dllenmesi ve sonra ana
rahmine yerletirilmesi sonucunda doan bebek.
tp gaz
* ine yksek basnla svlatrlm petrol gaz ve btan gaz doldurulan, s tmada ve mutfakta kullanlan
tp.
tp geit
* Nehirlerin, kanallarn iki yakasn su alt ndan balayan ve ulam salayan yol.
* Byk caddelerde yayalarn kar dan karya geiini kolaylat rmak amacyla yolu stten birbirine balayan
yaya geidi.
tp
* Tp satan kimse.
tplk
* Tp gaz satc l.
tpleme
* Tpe yerletirme.
tplemek
* Tpe doldurmak.
tpl
* Tp olan.
* Tp iinde yetitirilen.
tplk
* Lboratuarlarda cam tpleri koymaya yarayan tahta veya metal tabla.
tr
* eit.
* Ortak zellikleri olan bireylerin tamam, cinslerin ayrld blm.
* Kendi iinde bir birim olan ve zerinde cins kavram nn bulunduu mant ksal kavram.
* Trl.
-tr
* Bkz. -d r / -dir.
-tr-
* -dr-/-dir-.
trap
* Toprak, toz.
trban
* nce kumatan yaplm, ba skca kavrayan bir ba sargs.
trbe
* Genellikle nl bir kimse iin yaptr lan ve iinde o kimsenin mezar bulunan yap.
trbe erii
* Glgillerden, krm z, tatl, kk ekirdekli, etinden kolay syrlabilen bir erik eidi.
trbedar
* Trbede hizmet gren, trbeyi bekleyen kimse, trbe bekisi.
trbin
* Herhangi bir akkann (su, buhar, gaz) kinetik enerjisi ile ve birtakm zel dzenler yardmyla bir dnme
hareketine giren ara.
trblns
* Karmaa.
trde
* Trleri bir olan, mtecanis.
trdelik
* Ayn trden olma durumu, soydal k.
tre
* Hak ve hukuka uygunluk, adalet.
tredi
* Kendisinden umulmayan bir biimde sivrilmi ve hakk olmayan bir duruma gelmi kimse.
* Nereden geldii, nasl ortaya kt belirsiz, gerek bir deeri olmayan.
trel
* Tre ile ilgili olan, hukuk.
treme
* Tremek ii.
treme nl
* Kelimenin asl nda bulunmayan, i seste veya n seste beliren nl: azm > azim, Rum > Urum, gepgen >
gepegen gibi.
treme nsz
* Kelimenin asl nda bulunmayan, n seste veya i seste beliren nsz: Urmak > vurmak, ayva > hayva gibi.
tremek
* Olumak, ortaya kmak, meydana kmak, paralanp oalmak.
* (bir kkten) kmak.
tremi
* Olumu, ortaya km, meydana gelmi.
tremi fiil
* Yapm eki ile kurulmu fiil: Balamak, gzellemek, duraklamak gibi.
tremi isim
* Yapm ekiyle kurulmu isim: Sz-ge, ba-lk, do-um, dur-ak, ge-it gibi.
tremi kelime
* Yapm ekiyle kurulmu kelime: Szge (sz-ge), vergi (vergi) gibi.
tremi s fat
* Yapm ekiyle kurulmu s fat: Akll ocuk. Sarn kz gibi.
tremi zarf
* Yapm eki ile kurulmu zarf: lk-in, akam-le-yin, gelmek-sizin, srnr-cesine gibi.
tretici
* Treten.
tretme
* sim veya fiil kk veya gvdesine yap m eki getirilerek kelime kurma, itikak: Gz-lk-, syle-n-ti, sev-gi
gibi.
* Bilinen baz seylerden yararlanarak dnce gcyle yeni bir ey bulma, ihtira.
tretme eki
* sim ve fiil kklerine getirilerek yeni sz varlklar yapan ek.
tretmek
* Oluturmak, ortaya karmak, yaratmak, meydana karmak.
trev
* Yapm ekiyle kurulmu kelime, mtak: Sev-gi, sev-in-mek, gz-lk gibi.
* Bir madde zerinde yap lan kimyasal ilemler sonucu elde edilen bir baka madde.
* Deiken artmas s fra giderken, fonksiyonun artmasnn deiken artmasna oran nn limiti.
treyi
* Tremek ii veya biimi.
Trk
* Trkiye Cumhuriyeti sn rlar iinde yaayan halk ve bu halktan olan kimse.
* Asya ve Dou Avrupa'da yaayan, Trkenin eitli lehelerini konuan soy ve bu soydan olan kimse.
Trk aksa
* Klsik Trk mziinde bir kk usul.
Trk biberi
* Krmz biber.
Trk kymas
* Yumuak, esnek ve dayankl bir tr snger, ipek sngeri.
Trk kupas
* Trk kymas.
Trk meesi
* lkemizde yetien bir mee tr (Quercus cerris).
Trke
* Genel Trk dili.
* Trkiye Trkesi.
Trkeci
* Okullarda Trke dersi veren retmen.
* Trkecilik ilkesini benimsemi kimse.
Trkecilik
* Trk dilini yabanc kurallardan ve kelimelerden artma akm.
Trkeleme
* Trkelemek ii veya durumu.
Trkelemek
* Trke niteliini kazanmak.
Trkeletirme
* Trkeletirmek ii.
Trkeletirmek
* Trkelemesini salamak.
* Yabanc dilden Trkeye evirmek.
Trkesi
* A k sylemek gerekirse, akas .
Trk
* Trklk akmn benimseyen kimse.
Trklk
* Osmanl mparatorluu'nun son y llarnda, Osmanl lk ve slmc lk ak mlar kar s nda btn Trklerin
tek vatanda ve tek bayrak altnda birletirilmesini amalayan ak m.
Trk
* Trkle ilgili.
* Trke.
Trkistanl
* Trkistan halkndan olan.
Trkiyat
* Trkoloji.
Trkiye Trkesi
* Trkiye'de, Balkanlarda, Kuzey K brs Trk Cumhuriyeti'nde, Irak ve Suriye'nin baz blgelerinde
kullanlan Trk dili.
Trkkri
* Trk'e benzer, Trk yapsn andran.
Trkleme
* Trklemek ii veya durumu.
Trklemek
* Trk olmak, Trk dilini ve Trkl benimsemek.
Trkletirme
* Trkletirmek ii veya durumu.
Trkletirmek
* Trk dilini ve Trkl benimsetmek, Trklemesini salamak.
Trklk
* Trk olma durumu.
* Trklerin meydana getirdii topluluk.
Trklk bilgisi
* Trk dili, tarihi, edebiyat ve halk bilimi arat rmalarn konu edinen bilim dal, Trkoloji, Trkiyat.
Trkmen
* Trkmenistan Cumhuriyeti'nde yaayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse.
Trkmence
* Trkmen Trkesi.
Trkolog
* Trkoloji bilgini.
Trkoloji
* Trk dili, tarihi, edebiyat ve halk bilimi ile uraan bilim dal , Trkiyat, Trklk bilgisi.
trkuaz
* Yeile alan mavi renkte deerli bir ta, firuze.
* Bu renkte olan.
trkuaz yeili
* Trkuaz.
trk
* Hece lsyle yazlm ve halk ezgileriyle bestelenmi manzume.
trk a rmak
* trk sylemek.
trk sylemek
* ezgisiyle bir trky seslendirmek.
trk tutturmak
* trk sylemek.
trk yakmak
* trkye ezgi yapmak.
trkc
* Trk syleyen kimse.
trkclk
* Trkcnn ii.
trkleme
* Trklemek ii veya durumu.
trklemek
* Trksn sylemek, trk yakmak.
trkleme
* Trklemek durumu.
trklemek
* Trk durumuna gelmek.
trkletirme
* Trkletirmek ii veya durumu.
trkletirmek
* Trk durumuna getirmek.
trksn armak
* bir kimsenin houna gidecek biimde sz sylemek veya davranta bulunmak.
trl
* ok eitli zellikleri olan, eit eit, muhtelif.
* eit veya eitleri toplayan daha geni bir blm.
* Herhangi bir yolda, herhangi bir biimde.
* eitli sebzelerle piirilen etli yemek.
trl trl
* eit ei t.
-trt-
* Bkz. -d rt-/-dirt-.
trm
* Varlklarn oluumu.
* Btn var olanlarn Tanr'dan, ondan hibir ey eksiltmeksizin kmas.
trmclk
* Evrenin trm ile ilgili olarak olutuunu ileri srenlerin retisi.
trz otu
* Han meligillerden, sar, k rmz iekli, gzel kokulu ve trman c bir ss bitkisi (Leonicera japonica).
ts
* Bkz. ty.
ttme
* Ttmek ii.
ttmek
* Duman veya buhar karmak.
* Duman geri vermek.
* zlemek.
* yi veya kt kokmak.
* Yaamak, varl n srdrmek.
tts
* Din trenlerde evrenin gzel kokmas n salamak, by veya il yapmak amac yla yak lan kokulu
madde.
* Bu maddeyi yakma ii.
* Et ve balk gibi yiyeceklerin tutulduu odun veya saman duman.
* ki.
tts gz
* adrlarda duman kmasn salayan delik.
tts yapmak
* din trenlerde kokulu madde yakmak.
* et ve balk gibi yiyecekleri dumana tutmak.
ttsleme
* Ttslemek ii.
ttslemek
* Trl amalarla bir yeri tts duman yla doldurmak, tts yapmak.
* Et ve balk gibi yiyecekleri odun veya saman dumanna tutmak.
* ki imek, sarho olmak.
ttslenme
* Ttslenmek ii.
ttslenmek
* Ttslemek ii yap lmak.
* Ttsye benzeyen dumana tutulmak.
ttsl
* Tts yaplm (yer, kimse veya yiyecek).
* Sarho.
ttslk
* Tts kab , buhurdan, buhurluk.
tttrme
* Tttrmek ii.
tttrmek
* Ttmesini, duman karmas n salamak, duman karmak.
* (sigara, pipo iin) mek.
ttn
* Patl cangillerden, birleiminde nikotin bulunan, otsu bir bitki (Nicotiana tabacum).
* Bu bitkinin kurutulup k ylarak sigara biiminde veya pipoyla iilen yapra .
* Duman.
ttn bal
* Tts ile kurutulmu balk; daha ok ringann kurutulmuu.
ttn imek
* ttn yak p dumann iine ekmek.
ttn rengi
* Kurutulmu ttnn rengi olan koyu pas rengi, taba.
* Bu renkte olan.
ttnc
* Ttn yetitiren veya satan kimse.
ttnclk
* Ttn yetitiricilii veya sat cl .
ttnlk
* Ttn ekilen yer, ttn tarlas.
* Hayvann srt blgesinden kar lan pastrmalk et.
* S rtn kuyrua yakn yerinden yaplm en gevrek pastrma.
ttn tepesinden kmak
* bir acn n ateiyle yanp tutumak.
ttnn tttrmek
* ev ve aile dzeninin srmesini salamak.
tvana
* Kuvvetli, din, canl .
tvey
* iek tac.
tvit
* Taranm ynden yap lan, ou iki renkte, spor giyecekler yap m nda kullanlan kuma tr.
* Bu kumatan yaplm.
ty
* nsan ve hayvan derisi zerinde bulunan ince k l.
* Baz bitki ve meyvelerle baz dokumalar zerinde grlen ince, ksa, yumuak ve s k uzantlar.
ty a rl k
* Bkz. ty s klet.
ty atmak
* (hayvan) tyn deitirmek.
ty dikmek
* (kt bir durum alm bir ii) bsbtn kt bir duruma sokmak.
ty dzmek
* (hayvan n) ty dzelmek.
* (insan) iyi bir yaaya kavutuunu belirtecek biimde gzel giyinmek.
ty gibi
* ok hafif.
ty s klet
* 57 kiloda dven boksr.
* En az kilo ile yar a sokulan at.
* Zayf, elimsiz.
ty ts
* Ty.
tydrme
* Tydrmek ii veya durumu.
tydrmek
* almak, armak.
* Uzaklat rmak.
tylendirme
* Tylendirmek ii.
tylendirmek
* Tylenmesine yol amak.
tylenme
* Tylenmek ii.
tylenmek
* Ty kmak, zerinde tyler olumak.
* Para sahibi olmak.
tyleri diken diken olmak
* mekten veya korkmaktan vcuttaki k llarn dipleri kabarp k llar dikilmek.
* korku, tiksinti gibi duygular anlat r.
tyleri rpermek
* kt bir olay, souk, gc klanma gibi sebeplerle korku veya tiksinti duymak.
tyl
* Ty olan.
* Uzun tyleri olan kilim.
tyl dalak otu
* 10-40 cm yksekliinde, yatk veya dik, gri veya beyaz tyl, ok yll k bir dalak otu tr (Teucrium
polium).
tyl mee
* Yapraklar tyl olan bir mee tr.
tyme
* Tymek ii veya durumu.
tymek
* Kamak.
tyo
* S navda bakasndan yardm grme veya bir kaynaktan yararlanma, kopya.
* Yar ncesinde belirlenen veya tahmin edilen yarmac hakk nda verilen gizli bilgi.
tysz
* Ty olmayan.
* Henz by , sakal kmam .
ty bozuk
* Sarn veya sa rengi ak ve bozuk olan kimselere sylenen alay yollu sz.
tyne dokunmamak
* dokunacak, zarar verecek en ufak bir davranta bulunmamak.
tze
* Hukuk.
tzel
* Tze ile ilgili, hukuk.
* Hkm.
tzel kii
* Hukuk bakm ndan tek bir kii say lan birok kiilerin veya mallarn topluluundan doan, tek bir kii
saylan varl k, hkm ah s.
tzel kiilik
* Tzel kiinin durumu.
tzk
* Herhangi bir kurumun veya kuruluun tutaca yolu ve uygulayaca hkmleri srasyla gsteren
maddelerin hepsi, nizamname, stat.
tvist
* zellikle genler arasnda 1961 yl nda yayg nlk kazanan ok hzl ritmi olan bir dans.
* Bu dansn mzii.
U
* Uranyum'un ksaltmas .
-u
* Bkz. - / -i, -u / - (I).
-u
* Bkz. - / -i, -u / - (II).
-u
* Bkz. - / -i, -u / - (III).
-u
* Bkz. - / -i, -u / - (IV).
u borusu
* U harfi biiminde yaplm boru.
U dn
* Yz seksen derecelik bir dn yapma.
U dn yapmak
* yz seksen derece dn yapmak.
u, U
* Trk alfabesinin yirmi beinci harfi; ses bilimi bak m ndan kaln, dar, yuvarlak nly gsterir.
ubudiyet
* Klelik, kulluk.
uca
* Kuyruk sokumu kemii, p.
uca
* Yce.
-ucu
* Bkz. - c / -ici.
ucu ortas belli olmamak
* (i iin) neresinden balanaca kestirilemez durumda olmak.
ucu (herhangi birine) dokunmak
* birine olumsuz etkisi veya zarar gelmek.
ucu buca olmamak (veya grnmemek)
* ok geni olmak.
ucu ucuna
* Ancak, en son kertede.
ucube
* ok acayip, alacak kadar irkin olan ey.
ucun ucun
* U uca, ucu ucuna, azar azar.
* Yan yana.
ucunda (cezalandrc bir ey) bulunmak
* kt bir eye sebep olmak.
ucunda bir ey olmak
* gizli bir ama bulunmak.
ucundan tutmak
* bir eyle megul olmak, katk salamak, yard mc olmak.
ucunu bulmak
* sona erdirmek, kolayn bulmak.
ucunu karmak
* (i) kmaza girme.
ucuz
* Fiyat yksek olmayan, pahas az, dk fiyatl pahal kart.
* Az emekle elde edilen.
ucuz alan, pahal alr
* ucuz olan mal abuk eskir, pahalya alnm gibi olur.
ucuz atlatmak (veya kurtulmak)
* zor veya tehlikeli durumdan az zararla syrlmak.
ucuz etin yahnisi yavan (veya tatsz) olur
* ucuza mal olan eylerin niteliksiz olduunu anlatr.
ucuz halk lk
* Halk l basit ve kolay yoldan yapmak ii.
ucuz pahal
* Yksek veya dk fiyatl olduuna bakmadan.
ucuza kmak
* yaptr lan bir ey az masrafla elde edilmek.
ucuza gitmek
* basit, kolay, nemsiz olarak deerlendirilmek.
ucuza kapatmak
* ucuza almak, frsat deerlendirmek.
ucuzca
* Ucuz olarak, ucuz bir biimde.
ucuzcu
* Maln ucuz satan.
* Her eyin ucuzunu arayan.
ucuzdur vard r illeti, pahald r vardr hikmeti
* ucuz eylerin ucuzluuna tamah etmemeyi, pahal eylerin de pahall ndan korkmamay tler.
ucuzlama
* Ucuzlamak durumu.
ucuzlamak
* Fiyat inmek.
* Kolaylkla elde edilir ve duyulur olmak.
ucuzlatlma
* Ucuzlatlmak ii.
ucuzlatlmak
* Ucuzlatmak ii yaplmak.
ucuzlatma
* Ucuzlatmak ii.
ucuzlatmak
* Fiyatn indirmek.
* Kolaylkla elde edilir duruma getirmek.
ucuzluk
* Ucuz olma durumu.
* Yasal bir ilemle her eyin ucuz satld dnem, damping.
ucuzuna
* Ucuz olarak, ucuzca.
u
* Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktas.
* Uzun bir eyin ba veya son noktas.
* Bir eyin kenar.
* Bir uzakln son noktas .
* Bir eyin ba , tepesi.
* Sebep.
* Trk devletlerinde genel olarak s nr boylarndaki eyalet ve sancaklara verilen ad.
u beyi
* Ular n sivil ve asker ynetiminden sorumlu olan grevli.
u beylii
* U beyinin grevi veya makam .
* U beyinin ynetimi alt ndaki sancak.
u uca
* Bir eyin son noktas yla, ikinci bir eyin ba noktasn birbirine ekleyerek.
u uca gelmek
* ancak yetimek.
u vermek
* (ban) ba vermek.
* ortaya kmak.
* (bitki) bitmek, srmek.
* gelime, byme balangc gstermek.
uak
* Kanatlarnn altna havann yapt basn yardm yla ykselip ilerleyebilen motorlu hava tat, tayyare.
uak alan
* Bkz. alan.
uaksavar
* Hava hedeflerine kar kullanlan silhlara verilen genel ad.
uan daire
* Ne olduu, nereden geldii bilinmeyen, baka gezegenlerden uup gelerek dnyamzda grld sanlan,
yass yuvarlak biimde uan ara.
uan kale
* Stratejik amalarla kinci Dnya Sava 'nda kullan lm olan Amerikan a r bombardman uaklarna
verilen ad.
uan kefal
* Bkz. uar kefal.
uan kua borcu olmak
* pek ok kiiye borlu olmak.
uan kutan medet ummak
* ok s k ntda kalp en ufak bir yardmn herhangi bir yerden gelmesini beklemek, sknt l bir durumdan
kurtulmak iin her trl areye bavurmak.
uan top
* Voleybol.
uar
* Uan, uucu.
uar kefal
* Turna balgillerden, kefale benzer, uzun kanatl , eti beenilen bir bal k (Exocoetus).
uara atmak
* umakta olan kua tfek atmak.
uar
* (kiinin nitelii olarak) Ele avuca smaz.
* Kendini eitli elencelere vermi, sefih.
uarl k
* Uar olma durumu veya uar davran, sefahat.
ukun
* Ateten frlayan ve etrafa sa lan kvlcm.
ukur
* alvar ve i donunu bele balamak veya torba, kese az n bzmek iin bunlara geirilen ba.
* Cinsel duygu veya iliki.
ukur zmek
* Bkz. harama ukur zmek.
ukurlu
* Ukuru olan.
ukurluk
* Ukur geirilen katlanm kenar.
* Bayran arka kenarnda bulunan ve iinden ip geirilip tutturulan beyaz bezden kenarlk.
* Ukur geirmeye yarayan ubuk.
ukuruna gevek olmak
* iffetine bal olmamak.
ukuruna salam
* iffetine bal .
ukurutan
* Turungillerden, zellikle limonlarda gelierek, dal ular nn kurumasna yol aan ve birka y l iinde
aacn lmesine sebep olan bir tr mantar.
ulanma
* Ulanmak durumu.
ulanmak
* Ulu duruma gelmek.
* Vermek.
ulu
* Ucu olan, ucu kan.
* Filtreli (sigara).
uma
* Umak ii.
umak
* (ku, kanatl bcek vb. iin) Hareketli kanatlar yardmyla havada dmeden durmak, havada yol almak.
* (uak vb. iin) zel mekanizma ile yerden ykselmek, havada yol almak.
* Gaz veya buhar durumuna gemek.
* Solarak yok olmak.
* Ar lmak.
* Rzgr veya baka bir itici gle yerinden ayrlp uzaa gitmek.
* Yksek yerden dmek veya yuvarlanmak.
* ok sevinmek.
* Yok olmak, ortadan kaybolmak.
* Belirmek.
* Patlayc madde ile paralanmak.
* Uar gibi dalgalanmak.
* ok hzl gitmek.
* Hava yolu ile gitmek.
* (din inana gre) Ruh lmden sonra ge ykselmek.
* Keyif verici veya uyuturucu madde ald ktan sonra hayal lemine dal p gitmek.
umak
* Cennet.
usuz
* Ucu olmayan.
usuz bucaksz
* Sonu grlmeyecek kadar geni olan.
* ok fazla, pek ok.
utan uca
* Bir batan bir baa.
utu utu
* Birka kii arasnda oynanan ve umayan eyleri de uar gibi gstererek artma temeline dayanan bir
ocuk oyunu.
uucu
* Uma yetenei veya zellii olan.
* Buhar veya gaz durumuna geebilen.
* Pilot.
uuculuk
* Uucu olma durumu.
* Pilotluk.
uu bcei
* Uur bcei, hanm bcei.
uuk
* Umu, soluk.
* A k (renk).
* Hafif, belirsiz.
uuk
* Genellikle ateli hastalklar, ruhsal bunalmlar sonucu deride fiskeler durumunda beliren kabarck.
uuklama
* Uuklamak ii.
uuklamak
* Uuk (II) olumak.
uuklama
* Rengi soluklama.
uuklamak
* Rengi soluklamak.
uukluk
* Uuk olma durumu.
uum
* Bayran ukurluk karsndaki kenar.
uup gitmek
* kaybolmak,yok olmak.
uurma
* Uurmak ii.
uurmak
* Umak iini yaptrmak.
* Kesip ayrmak.
* Gizlice alp gitmek.
* Hzl gtrmek, hzl srmek.
uurtma
* Uurtmak ii.
* zeri renkli ktlarla kaplanm, genellikle okgen biimindeki bir gvde ve ssl bir kuyruktan oluan,
sicimle balanarak, rzgr yardmyla uurulan bir eit oyuncak.
uurtmak
* Umak iini yaptrmak, umas na yol amak.
uurulma
* Uurulmak ii.
uurulmak
* Uurmak ii yaplmak.
uurum
* Dik ve derin yama.
* Byk fark, ayr lk.
* Felketli sonu.
uurumlama
* Uurumlamak ii veya durumu.
uurumlamak
* Uurum durumuna gelmek.
uu
* Umak ii veya biimi.
uuma
* Uumak durumu.
uumak
* Hep birlikte umak.
* Havada gidip gelerek dolamak.
* Kendini duyurmak.
ud
* Ut alan algc, utu.
uf
* Ac , sz duyunca veya sk ntl bir durumda sylenir.
uf olmak
* (ocuk dilinde) yanmak, acmak.
ufack
* ok ufak, kck.
ufack tefecik
* Ksa boylu ve zay f, kk yapl, elimsiz.
ufak
* Boyutlar olaandan kk.
* Yaa daha kk olan.
* nemsiz, ok az.
* Makam, derece bak m ndan geri olan.
ufak apta
* Aslna gre kk olan.
ufak para
* Bozuk para.
ufak tefek
* (nesneler iin) Byk yer kaplamayan, kk; ok gerekli olmayan.
* nemsiz.
* Ksa ve zay f.
ufak ufak
* Azar azar.
* Kk paralar durumunda.
* Yava yava.
ufaka
* Olduka ufak, ufarak.
ufakl
* inde ufak taneler bulunan.
* Bkz. irili ufakl .
ufakl k
* Ufak olma durumu.
* Bozuk para, bozukluk.
* Bit.
* ocuklar iin seslenme sz olarak kullan lr.
ufaktan ufaa
* Kk kk, ufak ufak, azar azar.
ufalama
* Ufalamak ii.
ufalamak
* Krarak veya ezerek ufak paralara ayrmak.
ufalanma
* Ufalanmak ii.
ufalanmak
* Ufalamak ii yaplmak, ufak paralara ayrlmak.
ufalayc
* Ufalama iini yapan.
* Pis suda bulunan iri maddelerin ufalanmasn salayan alet.
ufalma
* Ufalmak durumu.
ufalmak
* Bykken daha ufak duruma gelmek, klmek.
* Bzlmek, klmek.
ufaltma
* Ufaltmak ii.
ufaltmak
* Byk olan bir eyi daha kk duruma getirmek, kltmek.
ufarak
* Biraz ufak.
ufk
* Yatay.
ufku dar
* Uza gremeyen, bak as geni olmayan.
ufku geni
* Uza grebilen, bak a s geni.
ufkunu geni letmek
* gr alann geniletmek, daha geni, daha fazla bilgi ve gr edinmek.
uflama
* Uflamak ii.
uflamak
* Ac , sz duyarak uf demek. uflayp puflamak srekli olarak uflamak, uflay p durmak.
ufuk
* ekln gsterdii dikey izgi ile gzlemci zerinden geen dzlem, gz erimi.
* Dz arazide veya a k denizde gkle yerin birleir gibi grnd yer, evren, gz erimi.
* Anlay, kavray, gr, dnce gc, ihata.
* evre, dolay.
ufuk izgisi
* Gz eriminde geen yatay dzlemle kesitii izgi.
ufunet
* Pis koku.
* rin, cerahat.
ufunetlendirme
* Ufunetlendirmek ii veya durumu.
ufunetlendirmek
* rinlendirmek, cerahatlendirmek.
* Dzenini bozmak, illetli hle getirmek.
ufunetlenme
* Ufunetlenmek durumu.
ufunetlenmek
* (yara) rinlenmek.
ufunetli
* Ufuneti olan.
Ugandal
* Uganda halkndan olan kimse.
ura
* Yufka alrken hamurun tahtaya yapmamas iin serpilen kaln un.
urak
* ok uranlan yer.
* Yolstnde durulacak yer.
uralama
* Uralamak ii veya durumu.
uralamak
* Ura serpmek.
urama
* Uramak ii.
uramak
* Yola devam etmek zere, bir yerde, k sa bir sre kalmak.
* Bir yerin yanndan, yaknndan, iinden gemek.
* Frlayarak kmak, d ar kmak.
* (kt duruma) Konu olmak.
* Yaklamak.
* Karlamak, maruz kalmak.
* Cin, peri arpmak.
uranma
* Uranmak ii.
uranmak
* Uramak ii yap lmak.
ura
* Bir insann yapt i veya meslek, meguliyet.
* Bir gl yenmek iin gsterilen srekli aba, mcadele.
ura
* Uralan ey, i g, megale.
uralma
* Uralmak ii.
uralmak
* Uramak ii yaplmak.
urama
* Uramak ii.
uramak
* Bir ii baarmaya almak, i edinmek.
* Bir i zerinde srekli al mak.
* Zamann bir ie verme durumunda kalmak.
* Birine kt davranmak.
* Savamak.
uratrma
* Uratrmak ii.
uratrmak
* Uramas na yol amak.
uratma
* Uratmak ii.
uratmak
* Uramak iini yaptrmak, uramasna sebep olmak.
* Savmak, kmak, d ar atmak, kovmak.
uru
* Hrs z.
* n veya yan.
urulama
* Urulamak ii veya durumu.
urulamak
* Hrs zlkla ele geirmek, almak, sirkat etmek.
uruluk
* Urunun yapt i, h rszl k, sirkat.
urun
* Gizlice.
urun urun
* Gizli olarak, gizli gizli, gizlice.
urunda
* nnde.
uul uul
* Uultulu olarak.
uuldama
* Uuldamak ii.
uuldamak
* Srekli bouk ve kaln ses karmak.
* (beyinde, kulakta) uultu olmak.
uultu
* Grltl, bouk ve anlalmaz ses, uuldama sesi.
uultulu
* Uultusu olan, uultu karan.
uunmak
* Byk bir znt veya ac dan kvranmak, soluu t kanmak, alaya alaya bay lmak.
uur
* Baz olaylarda grlen ve insana iyilik getirdiine inanlan belirti veya baz nesnelerde var olduuna
inanlan iyilik kayna.
* Bu nitelikte olduuna inanlan ey.
* Meymenet, kadem.
uur
* (ynelme veya kalma durumunda) Hedef, ama, gaye, yol.
uur bcei
* Vcudu yar m kre biiminde, turuncu, krmz renkli, zerinde yedi tane kara nokta bulunan k n kanatl
bcek, han m bcei, uu bcei (Coccinella septempunctata).
uur bcekleri
* rnei uur bcei olan, etil ve otul trleri iine alan kn kanatllar familyas.
uur getirmek
* iyilik, ans, talih, bereket getirmek.
uur ola! (veya uurlar olsun!)
* esenlikle git, yolun a k olsun!.
uurlama
* Uurlamak ii.
uurlamak
* Gideni esenlik ve sevgi dilekleriyle geirmek, selmetle gndermek, teyi etmek.
uurlan
* Uurlanmak ii veya biimi.
uurlanma
* Uurlanmak ii.
uurlanmak
* Uurlamak ii yaplmak.
uurlayc
* Uurlayan (kimse).
uurlay
* Uurlamak ii veya biimi.
uurlu
* Uuru olan, iyilik getirdiine inanlan, kutlu, tekin, kademli, meymenetli, mbarek.
uurlu kademli olsun
* mutlu bir olay dolays yla sylenen bir iyi dilek sz.
uurluk
* Maskot.
uursama
* Uursamak ii veya durumu.
uursamak
* Herhangi bir olguyu veya nesneyi uur saymak.
uursuz
* Kendinde uursuzluk bulunan, kadersiz, meymenetsiz, menhus, musibet, me'um.
uursuzluk
* Baz olaylarda grlen ve insana ktlk getirdiine inanlan belirti veya baz nesnelerde var olduuna
inanlan g, kademsizlik, meymenetsizlik, nuhuset, eamet.
uuru ak
* Talihli, ansl .
uut
* imlenmi budayn kaynatlmasyla yaplan bir eit yemek.
uhde
* Birinin yapmakla ykml olduu i, grev.
* Sorumluluk.
uhdesinde olmak
* stnde olmak, sorumluluu alt nda olmak.
uhdesinden gelmek
* becermek, baarmak.
uhdesine almak
* bir ii stne almak, yapaca na sz vermek, sorumluluu alt nda olmak.
uhrev
* br dnya ile ilgili, ahret ile ilgili.
uhuvvet
* Kardelik.
-uk
* Bkz. - k / -ik.
ukal
* Kendini akll ve bilgili sanan, bilgilik taslayan kimse.
ukal dmbelei
* Akl ermedii hlde her konuda fikir yrten, bilir bilmez hereye karan zevzek.
ukal ukal
* Ukal bir biimde.
ukalca
* Ukal (bir biimde).
ukall k
* Ukal olma durumu veya ukalca davran.
ukde
* Dm, yumru.
* e dert olan ey.
uknum
* Asl, unsur, hipostaz.
Ukraynal
* Ukrayna halkndan olan kimse.
ukubet
* Ceza.
* ok irkin ve sakil.
-ul
* Bkz. -I- (II).
-ul
* Bkz. -I- (II).
-ul -
* Bkz. -I- (III).
ula
* Zarf-fiil,

You might also like