You are on page 1of 89

Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

BOZKURT GÜVENÇ

KÜLTÜRÜN ABC'SÝ

ÝÇÝNDEKÝLER

Sözbaºý

Atalarýmýz ve Köklerimiz?

Bilim, Din ve Sanat Olarak

Cansýz-Canlý-Canlýüstü

Çaðdaºlýk: Kent ve Endüstri

Deðiºim ve Süreklilik

Evrim ve Devrimler

Fonksiyonlar ve Yapýlar

Gruplar: Dil, Din, Yaº, Soysop vd

Halkbilimi ve Ötekiler

Irkçý Yaklaºýmýn Yanýlgýsý

Ýnsan-Dil ve Ýletiºim

Japon Mucizesi (mi?)

Kavram ve Kuram Olarak

Laiklik Nedir, Ne Deðildir?

Metot ve Teknikler

Neolitik (Tarým) Kültürleri

Oðuzlar:Kim Bu Oðuzlar?
Sayfa 1
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Öðeler (Unsurlar)

Psikolojik Farklýlýklar

Rönesans:Yeniden Doðuº

Süreçler: Kültürleme, Kültürlenme ve Kültürleºme

ªamanlar ve ªamanlýk

Türler ve Sýnýflar

Uygarlýk ve Kültürler

Üretim Biçimi Olarak

Varlýk Türü Olarak

Yasalar ve Yasaklar

Zen Budizm-Tasavvuf

Kaynakça

Sözbaºý

Kültürün ABC'si hayli gecikti. Yýllar önce yazmayý tasarlamýºtým.


Kültürü konu edindiðimiz açýk oturumlarda, tanýmlardan öteye
geçemezken, sorunlarý yüz sayfalýk bir kitapçýkta
toplamak kolay iº deðilmiº. Denemenin gerçek bir ABC olmasý
için, baºlýca konularý Türkçenin ABC'si (29 harflik alfabesi)'ne
sýðdýrma hevesine kapýldým. Bu heves yeni güçlüklere yol açtý.
Sonunda, tasarým kendi çözümünü buldu, deneyip yanýlarak:
ð harfi dýºýnda, Türkçe ABC'nin harfleriyle baºlayan 28 bölümlük
kýsa bir giriº. Asýl güçlük, harf sýnýrlamasýnda deðil, konularýn
ABC'yle uyumlu sýralamasýnda çýktý. Ancak 28 bölüme
sýra numarasý verme gereði kalmadý. Bölümler kendiliðinden
sýraya girdiler. Okuyucum, seçtiðim ABC sýrasýný izlemek zorunda
deðil. Okumaya herhangi bir harf veya bölümden baºlayabilir.
Japon, Laiklik, Neolit'ik, Psikoloji, Rönesans ve Zen Budizm gibi
Sayfa 2
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
bir kaç harf dýºýndaki bütün bölümler Türkçe sözcüklerle baºlýyor.

ݺin baºýnda toplam 20-25 bin sözcükten oluºan küçük bir


kitap tasarlýyordum. Bilgisayarým saydý, yaklaºýk 24 bin sözcükle
ortalamayý tutturmuºum. Bu arada sekiz harfli sözcükler
kullandýðýmý öðrendim. Cümleler gibi sözcüklerimi de kýsaltmaya
çalýºýyorum. Okuma hýzýný kesmemek, keyfini bölmemek
için, dipnotlardan kaçýndým. Metin içindeki ve sonundaki kaynaklarý
da konu sýnýrlý tutmaya çalýºtým. Bunlardan yedisi adýmý taºýdýðý
için mahçubum. On tanesinin çeviri, sadece beºinin yabancý dilde
olmasý, kültürümüz açýsýndan övünç verici bir geliºme sayýlýr.
Önerilen kaynaklardan çoðunda, yüzler ve yüzlerce yeni kaynakla
tanýºmak umudu ne heyecan verici bir duygu olmalý!

Konularý, bir köºe yazýsý boyunda (ortalama 800 sözcük)


tutmaya; belki de, bugün için doðru gibi görünen kesin yargýlardan
sakýnýp, kalýcý sorulara öncelik vermeye çalýºtým. Öðretmeye deðil
düºünmeye, açýklamaya deðil sorgulamaya çaðýrýyorum okuyucumu.
Bu konuda gelecek öneri ve düzeltmelerin tümüne önceden teºekkür eder,
ikinci basým için eleºtirilerinizi beklerim.

Gazi Osman Paºa

15 Aðustos 1997

Atalarýmýz ve Köklerimiz?

Ýnsanýn atalarý canlý Doða'nýn nadir bir türü, beslenme zincirinin


bir halkasýydý. Yaºamak, yaºamýný sürdürmek için avlar ve avlanýrdý.
Baºlangýçta, yeðenleri olan kuyruksuz maymunlar gibi ormanlarda
yaºarken, aðaçlardan yere inmiºler, orman dýºýndaki çevrelere
uyum saðlayan avcý-göçebeler olmuºlar. En az 2-3 milyon yýl süren,
uzun ve yavaº bir evrim sonunda, avladýklarý ve topladýklarý
canlýlardan bazýlarýný evcilleºtirip topraða yerleºmeye baºlamýºlar.
Çaðdaº medeniyet veya uygarlýðýn beºiði olan yerleºik tarým kültürlerinin
temeli, günümüzden 10-11 bin yýl önce böyle atýlmýºtý -diyor çaðdaº bilim.

Canlý Doða'nýn bir parçasý olan insantürü, yerleºik kültüre


geçtikten sonra, Doða'ya ve kendi yazgýsýna (kaderine) egemen
olmayý da baºardý: Kendini Yaratan Ýnsan oldu. Ýnsanbilimin
verilerine göre, insanlýðýn evrimi iki döneme ayrýlýr: Tarihöncesi
Sayfa 3
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
(biyolojik) ve tarih (yazý) sonrasý (kültürel). Okullardaki
tarih derslerinde söylendiði gibi, tarihöncesi çaðlar da, kendi içinde,
taº devri, tunç devri, maden devrine ayrýlýr. Ýnsan ya da insanlýk
tarihinin yaklaºýk yüzde 99'u (en az 2-3 milyon yýlý), son derece
çetin taº devri (donma-yanma) koºullarý içinde geçmiº. Üzerinde
yaºadýðýmýz dünya, yüzbinlerce yýl boyunca buzullarla örtülü kalmýº,
buzullar kutuplardan ýlýman havzalara doðru inerken insan ve
topluluklarýna ait bütün kalýntýlarý (taºlarý, kemikleri vb)
önüne katýp denizlere sürüklemiºtir. Öyle ki uzun tarih-öncesi
dönemi, kýyý köºe yörelerde, buzul süpürmesinden
kurtulmuº çok az sayýdaki örnek kalýntýlarla yorumluyoruz.

Dünyamýz buzul çaðlarý arasýnda öylesine ýsýnmýº ki, kuzey yarým


kürede, tropik bölgelerde yaºayan bitki ve hayvanlarýn kalýntýlarý
bulunmaktadýr. Doða'nýn ve iklimlerin geçirdiði büyük
deðiºmeler içinde, kimi canlýlar göç ederek -yani uygun çevreyi arayarak-
varlýklarýný. sürdürürken, göçemeyen veya deðiºemeyen türler tükenmiºtir.
Çünkü canlýlarýn önemli bölümü sýnýrlý bir doðal çevrede, belli iklim
koºullarýnda yaºamak üzere donatýlmýº; belli çevre ve yörelerde yaºamaya
koºullanmýºtýr. Bu süreç içinde deðiºmelere uyum saðlayabilen canlýlar çoðalýr
ve yaygýnlaºýr; çevreye ve koºullara uyum saðlayamayanlar göçer ya da
tükenip giderler. Doða bilimci Darwin'in ünlü evrim kuramýnýn dayandýðý
doðal seçilim (natural selection) ilkesi kýsaca böyle diyor.

Canlý türler arasýnda, belli çevre ve koºullarý içinde yaºamaya


ºartlanmamýº, kutuptan ekvatora hemen her iklim ve
coðrafyada yaºayabilenler, insanlar ve evcilleºtirdiði hayvanlar
olmuºtur. At gibi hýzlý koºamayan, kuº gibi uçamayan, kaplan
gibi avlanamayan, balýk gibi derinlere dalamayan insantürü,
nasýl baºarmýº yedi deniz ve dört iklimde yaºamayý? ݺte, insanlýk
veya kültür tarihinin en temel sorunlarýndan birisi!

Kültür tarihçileri, insanoðlunun hayatta kalma ve varlýðýný


sürdürme savaºýndaki baºarýsýný, kültürel bir varlýk oluºuna, yani
yaºayarak öðrendiklerini kültüründe saklayýp yeni kuºaklara
aktarma yeteneði ile becerisine baðlý görürler. Ýnsan biyolojik
uyum gücüyle deðil, kültürüyle dünyaya egemen olmuº;
varlýðýný kültürüyle sürdürmüºtür. Önce sopa gibi kullandýðý,
dallar ve kemiklerle, taºlarla savunmuº kendini, topluluðunu
düºmanlarýna karºý. Sonralarý, fýrlattýðý taºlarý yontarak, kesici,
vurucu, delici aletler ve el baltalarý yapmayý öðrenmiº; daha
Sayfa 4
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
sonralarý, kýlýç gibi kullandýðý sopalarýn baºýna sivri uçlar takarak,
kendinden hýzlý koºup hayvanlarý avlayan, düºmanlarý yakalayan
ok ve yaylarý yapmýº; alet yapan insan (homo faber) olmuºtur.

Alet, kültürlerin öylesine evrensel özelliði ve önºartýdýr ki;


alet yapmayan ya da en azýndan alet kullanmayan bir kültür düºünülemez.
Bazý bilginler, toplum ve insanlarý, yaptýklarý aletlere (veya üretim
teknolojisine) göre sýnýflamayý denemiºlerdir.
Taº devri insanlarý aletlerini taºtan, tunç devri insanlarý aletlerini
bakýr-kalay karýºýmý tunçtan, maden devri insanlarý aletlerini
madenlerden yaparlar ve öyle de anýlýrlar: Eskitaº, ortataº, yeni/cilalýtaº,
kalkolitik (bakýrtaº), teknolitik (tektaº/endüstri) ve çaðýmýzýn bilgisayar
(biltek/Hi-Tech) olmasý gibi.

Alet yapýmý, alet yapmaya çalýºan bireyin beyni ile bütün


aletleri yapan ve en güçlü alet olan insan eli arasýnda sýký ve yakýn
iºbirliðini gerektirmiº, saðlamýº olmalý -diye düºünülüyor.
Böylece alet yapan insan, elini alet gibi kullanmayý da öðrenmiºtir.
20-30 kiºilik küçük boylar (topluluklar) halinde yaºayan
avcý gruplarýnýn toplum hayatý ve güvenliði, yalnýz alet yapýmý
teknolojisini deðil, avcý topluluðun ve bireylerinin belli koºullar
altýnda ve tehlikeler karºýsýnda, birlikte davranmasýný da (iºbölümünü/iºbirliðini)
hazýrlamýº olabilir. Alet yapýmý teknolojisi üretim ve savunma ekononomisi
koºullarýný hazýrlamýº ve avcý gruplarýn aralarýnda bir iletiºim
(anlaºma) aracýný da zorunlu kýlmýº olabilir. Ýnsantürü, varlýðýnýn son
100 bin yýlýnda, birbiriyle konuºmaya çalýºarak sözlü iletiºim kurmayý
öðrendi. Alet yapýmýndaki geliºmelere paralel olarak, bireyler ve gruplar
arasýndaki iletiºim, avcýlýk-toplayýcýlýk kültürünün de baºlangýcý olmuºtur
-denebilir.

Güçlü kuvvetli erkekler ava çýkarken, yaºlýlar çocuklar ve


kadýnlar boº durmamýº, çevrelerindeki yiyecek içecekleri, giyime
elveriºli bazý maddeleri toplamayý öðrenmiºlerdir. Günümüzde,
Afrikâ'da, Güney Amerika ve Brezilyâ'da, Okyanusya'da hâlâ bu düzeyde
yaºayan ve ilkel Çaðdaºlarýmýz olarak anýlan avcý-toplayýcýlarýn var
olduðu bilinmektedir. Atalarýmýz ve analarýmýzla ilgili temel sorun,
onlarýn ilkelliði veya uygarlýðý deðil, ne zaman, nasýl yaratýldýðý;
o günden bugüne nasýl geldikleridir. Yeryüzündeki toplumlarýn büyük
bölümü, eski zamanlarda, güçlü tanrýlar tarafýndan yaratýldýklarýna
inanýr. Tek tanrýlý (semavi/kitabi) dinler de, yaygýn inançlara uyarak,
tüm insantürünün tek bir Tanrý tarafýndan yaratýldýðý inancýný
Sayfa 5
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
benimsemiºtir. Evreni ve dünyayý, bitki ve hayvanlar alemlerini
yaratan Tanrý, sonunda kendine benzeyen veya yaratýklarýn
en ºereflisi (Eºref-i mahlukat) olduðuna inanan insaný, bugünkü
ergin haliyle yaratmýºtýr ki buna yaradýlýº (tekvin/creation) inancý
deniyor. En yaygýn inanýºa göre insan, günümüzden 5-6 bin yýl önce yaradýlmýº
olmalý. Doða bilimcileri ise, insantürünün en az 3-4 milyon yýl önce
ortaya çýktýðýný, deðiºip geliºerek insan olduðunu (yani evrimi
veya evolution'u) savunuyorlar. Hangisi doðru, hangisi geçerli?

Bilim ile dini inançlar arasýnda henüz uzlaºma olmadýðý gibi,


olmasý da pek yakýn veya kolay görünmüyor. Dünyayý deðiºtiren insan,
kendi inançlarýný deðiºtirmede pek baºarýlý görünmüyor. ªöyle noktalayalým:
Siz de, ata yadigârý bu dünyada bazý ºeyleri beðenmiyor ve deðiºtirmek
istiyorsanýz, kendinizden baºlamayý denediniz mi?

Kaynak: Leakey, 1971. Ýnsanýn Atalarý. Türk Tarih Kurumu Van Loon,
1990. Ýnsanlýðýn Vataný. Güneº

Bilim, Din ve Sanat Olarak

Gerçi günümüzde, kültür ile sanat kavramlarýný, birbirinin


yerine eº anlamlý ya da birlikte kullanma eðilimi oldukça yaygýnsa da,
kültür ile sanat -yakýndan iliºkili olmakla birlikte- benzeº ya da özdeº
deðildir. Her sanat olayý, doðru anlamda belki bir kültür olgusu sayýlýr
da her kültür olgusu veya varlýðý sanat deðildir. Bu yüzden, sanat ile
kültürü ayýrmak gerekiyor -daha sözümüzün baºýnda. Özellikle de bu
kitabýn baºlýðýndaki kültür sözcüðüne bakýp, içinde sanat konularý
bulacaðýný sanan okuyucumu düº kýrýklýðýna uðratmamak isterim...

Hemen her sanat dalý bir tür kültür olayý veya sorunu ile ilgili olduðu
halde, kültür, onun ABC'si ve öðeleri, sanatla sýnýrlý
deðildir. Bu yüzden, kültürü yaratan, tartýºan, eleºtiren ve geliºtiren
sanatçýlar, yazarlar, düºünürler yanýnda; kültür olgusunu araºtýrýp anlamaya,
açýklamaya çalýºan felsefeciler, tarihçiler ve bilginler görülmüºtür.

Kültür ile din arasýnda da benzer bir iliºki vardýr. Din olgusunun
yaygýnlýðýna, tarihiliðine ve evrenselliðine aðýrlýk veren
düºünürler, toplumlarý ve kültürleri, belli baºlý dinlere göre sýnýflayarak,
Budist, Hýristiyan ve Ýslam medeniyetlerinden söz etmiºlerdir. Toplumu
oluºturan bireylerin çoðunluðu belli bir dine mensup ise, böyle bir sýnýflama
yapýlabilir. Belli bir medeniyet alanýna giren toplumun kültürü, ayný
Sayfa 6
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
medeniyet alanýna giren öteki toplumlarla anlamlý benzerlikler gösterebilir.
Ne ki, kültür ve uygarlýk alanlarýnda, benzerlikler kadar farklýlýklar da
anlamlýdýr. Sözgeliºi, Taylandlýlar, Koreliler ve Japonlar -çoðunlukla- Budisttir.
Ancak ayný toplumlarda, baºka dinler de bulunduðu gibi, her birinin Budizmi
anlayýºý, yorumlayýºý, uygulayýºý kendine benzer. O kadar ki, yalnýz Japonyâ'da
Budizmin 150'den fazla mezhebi, kolu, tarikatý vardýr. Ýslam Alemi'ndeki
durum pek farklý deðildir. Uzakdoðu'da Malezya ve Endonezya, Ortadoðu'da
Ýran ve Irak, Kuzey Afrika'da Cezayir ve Fas, Müslüman ülkelerdir ama bu
ülke kültürlerinin eºit veya özdeº olduðu da söylenemez. Her birinin kendine
özgü bir Ýslam anlayýºý, yorumu ve uygulamasý vardýr. Sanat alanýnda olduðu
gibi, Ýslam dini, Allaha ºükür Müslümaným diyen veya kelime-i ºahadet
getiren herkese ortak bir Ýslam kimliði verir; ama kültürel farklarý
ortadan kaldýrmaz.

Ýnsaný kültürel bir varlýk olarak ele alýp inceleyen insanbilimleri,


dinin ve sanatýn önemini ve aðýrlýðýný yadsýmadýðý gibi, onu tarihi
(deðiºen ve geliºen) bir varlýk alaný olarak görürler; kültürün bütünlüðü,
birleºtiriciliði ve belirleyiciliði üzerinde dururlar. Kültür maddesinde
daha geniº olarak açýklanacaðý gibi, dinler ve sanatlar da dahil olmak
üzere yaºayýp öðrendiðimiz her ºey kültürdür -Tanrý'nýn veya Doða'nýn
yarattýklarý yanýnda.

Eðitim süreciyle kültür arasýndaki karºýlýklý ve iºlevsel iliºkinin


varlýðý görülüyor olmalý. Eðitimcilere göre kültür, eðitim yoluyla
kazandýðmýz muhteva (içerik); eðitim ise bu muhtevayý kazandýran süreçtir.
Bu bakýº açýsýna ve yoruma göre, eðitimsiz kültür, kültürsüz eðitim
düºünülemez. Eðitim yol ise, kültür yolcunun hayat boyunca yaºayarak
öðrendiklerinin tümüdür. Öyleyse, bilimsel anlamda eðitim sürecinin
müfredat programý -okulda okutulan dersler toplamý deðil- yaºanan hayatýn
kendisidir. Okulda öðrenilenler, hayatta öðrenileceklerin çok küçük
bir bölümüdür. Bu yüzden, kültürsüz veya eðitimsiz insan olamaz denmiºtir.
Dünyaya gelmiº, yaºamýº her insanýn gördüðü eðitim; kazandýðý kültürel
deneyimler vardýr. Baºkalarý bu eðitimi ve kültürü eksik ya da yetersiz,
kaba saba, geliºmemiº hatta ilkel bulabilir ama bu tür yargýlar, bilimsel
açýdan geçerli ya da güvenilir sayýlmaz.

Bilimsel anlamda kültür, dini, sanatý, yapýp ettiðimiz her ºeyi


içine alan karmaºýk bir varlýk alanýdýr. O bütünlük içinde yer
alan her ºey, her ºeye baðlý ve baðýmlýdýr. Gözle görülmeyen, elle
tutulmayan bu baðlarý, insanlar eðitimle öðrenir; dil ve iletiºimle
kurar, sürdürür. Özetle, Bilimsel anlamda kültür, toplumun üyesi
Sayfa 7
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
olarak insanýn, yaºayarak, yaparak öðrendiði ve öðrettiði maddi manevi
her ºeyden oluºan karmaºýk bütündür.

Bütünün temeli (kaynaðý), kuºkusuz, toplumdur. Kültür,


toplumu oluºturan kiºileri, onlarý bir arada tutan dil ve haberleºme
süreçlerini, sanatlarýný, inançlarýný, törelerini, hukuk ve
yönetim kurumlarýný, üretim ve tüketim düzenlerini içine alýr.

Kültürün ABC'sine baºlarken, kültür varlýðýnýn sýnýrlarý kolay


çizilmeyen karmaºýk bütünlüðünü kavramak elbet yararlýdýr. Din
ve sanat kültürlerinin bütünlüðünden de söz edilebilir.
Bilimsel anlamdaki kültür, din ve sanat olgularýný da içine alan
daha geniº kapsamlý bir olgu ve kavramdýr.

Böylesine geniº bir varlýðýn, bilimsel yöntem ve tekniklerle


incelenmesi hiç kolay olmamýºtýr. Ýnsanbilimleri ailesine giren
çeºitli bilimsel disiplinler, bu olgunun farklý yanlarýný, türlerini,
tarihini, sanatýný, dinini, dilini, kurumlarýn iºleyiºini, deðiºimini,
geliºmesini, bütünleºme ve çözülme süreçlerini incelemeye çalýºýrlar.
Ne var ki bütün bu farklý çabalarýn sonunda, kültür varlýklarýnýn
-dolayýsýyla insanlarýn- geçmiºini, bugününü ve doðasýný anlamaya,
yakýn geleceðini ve kader çizgisininin yönünü görmeye baºlayabiliriz.
Ýnsan bilgisi olarak kültür -týpký genel tarih gibi- yarýn ne yapacaðýmýzý,
ne yapmamýz gerektiðini söylemez ama bizi düºünmeye, araºtýrmaya, tartýºmaya
çaðýrýr. Dini kültürler, geçmiºte olup bitenleri yorumlayýp, olacaklarý
haber verirken, sanatçýlar olabilecekleri araºtýrýr. Bilimsel anlamda kültür,
kendi yazgýsýný çizen insana ºöyle sorar:

Ey yolcu! kimsin, nesin, necisin, nereden gelmiº, nereye gidersin?

Bilimsel anlamda kültür, yanýtlardan çok varlýkla ilgili temel sorular


üzerinde durur. Sözgeliºi: Ýnsanlar ve toplumlar neden benzer, ne kadar
farklýdýr, neden veya nasýl deðiºir? Bu sorulara bilim, din ve sanat
insanlarýnýn verdiði yanýtlar çok deðiºik hatta çeliºik olabilir.
Olsun varsýn. Önemli olan çeºitliliðin simgelediði birlik ve bütünlüktür.
Burada arayýp bulmaya ve okuyucuya sunmaya çalýºýlan bütüncü görüº açýsý
budur.

Kaynak: Güvenç, 1995. Ýnsan ve Kültür'de ( Remzi), Giriº ve


Ýnsan Nedir? Bölümleri.

Sayfa 8
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Cansýz-Canlý-Canlýüstü

Kültürün nasýl, ne tür bir varlýk veya varlýk alaný olduðu,


eski çaðlardan beri insan zihnini kurcalayan sorunlardan biri
olmuºtur.

Üzerinde yaºadýðýmýz dünyaya ºöyle bir bakýlýrsa, çevremizdeki


ºeylerin ve nesnelerin canlý ve cansýz olarak iki büyük gruba/alana/aleme
yayýldýðý görülür. Cansýz maddeler, Helyumdan Plutonyuma kadar uzanan
100 dolayýndaki element'ten ve onlarýn bileºiklerinden (minerallerden)
oluºurlar. Kum, silisyum oksidi; kil ise alüminyum oksididir. Canlýlar
alemi ise, cansýzlar dünyasýndaki Karbon, Hidrojen, Oksijen, Azot,
Kalsiyum, Demir, Sülfür, Fosfor, Çinko vb. yapý taºlarýndan veya mineral
bileºiklerinden kurulmuºtur. Canlý hayatý olanaklý kýlan ve içinde
yaºadýðýmýz Biyosfer (yaºamküre)'de, su (H20) ile hava (N+O+C20)'da ayný
elementlerden oluºmaktadýr.

Canlý varlýklarýn büyük bölümü su ile karbonlu hidrojenlerden


(organik bileºiklerden) yapýlmýºtýr. Bütün canlýlar, doðar, yaºar
ve ölür; kutsal kitaplarda da açýklandýðý gibi, ölümlü varlýklar,
yani canlýlar, topraktan geldiler topraða dönerler. Bireyler
ölümlü, türler ise sürekli ve kalýcýdýr. Canlý ve cansýz alemlerinin
toplamýna Doða veya doðal çevre adý verilir. Öyleyse Doða, canlý ve
cansýzlardan oluºan bir varlýk alanýdýr. ݺte bu doðal
çevrenin ve hayvanlar aleminin bir türü ve üyesi olarak ortaya
çýkmýº olan insan, Doða'ya karºý yaºam savaºýmýný sürdürürken,
öteki canlýlardan ayrýlarak, kendi yaºantý, deneyim ve birikimlerini
toplayýp biriktirerek, bugün kültür adý verilen canlýüstü (süperorganik)
varlýk alanýný yaratan tek yaratýk olmuºtur. Günlük dillerde, bu varlýk
alanýna kültür veya uygarlýk (medeniyet) deniyor.

Ýnsantürü, bir canlý olarak canlýüstü varlýk alanýný yaratýyor, ama


ayný varlýk alaný da insaný daha doðduðu günden baºlayarak sarýp kucaklýyor;
kurgulayýp programlýyor; belli kalýplara dökerek adeta yeni baºtan yaratýyor.
Kültürü taºýyan toplum çevresi (sosyo), insan yavrusunun canlý bedenini
(biyo) etkiliyor, davranýºlarýmýzýn programý olan kiºiliðini (ruhu/psiko)
oluºturuyor. Psikiatrist Fenichel'in önerdiði ºu ºemaya göre:

Sosyo-Biyo=Psiko

Ýnsan varlýðýnda gözlenen çoðu çeliºkilerin kaynaðý bu oluºumda saklýdýr.


Sayfa 9
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Günlük konuºma dilirýde ruh adý verilen psikolojik varlýk


alanýný belirleyenler toplum ve biyoloji ise, bireyler birbirinden
neden bu derece farklý olabiliyor? Kültür kuramýnýn, hatta sosyal
bilimlerin en çetin sorunlarýndan birisi budur. Konunun tartýºmasýný
daha ileriye býrakarak ºu kadarýna deðinelim: Psikolojinin konusu olan
bireysel farklýlýklarýn iki sebebi vardýr a) Toplumla bireyin biyolojisi
arasýndaki etkileºim (yaºantýlar), kültürel farklardan dolayý eºit deðildir;
b) insan yavrularý, görünüºte birbirine benzeseler bile, genetik (kalýtýmsal)
bakýmdan farklýdýrlar. Bu yüzden, görünüºte ayný (!) eðitimi alan-veren
topluluklar, bireyler, kiºiler hatta ikizler, genetik bakýmdan birbirinden
yine de farklýdýr. Ayný süreçlerden geçseler de, birbirinden az veyâ çok
farklý kiºiler olurlar. Toplum ve kültür, bebeði etkiler, ona özdeºi
olmayan özgün kiºilik kazandýrýr ama bireysel (genetik) farklarý tümüyle
ortadan kaldýrmaz.

Sorokin ve Kroeber gibi bilginlerin canlýüstü varlýk alaný


adýný verdiði kültür veya uygarlýk, toplumbilimcilerin çalýºtýðý
toplum alanýndan farklý, daha geniº bir alandýr. Canlýüstü varlýk,
yukarýda bir önceki maddede iliºkilerini izlemeye çalýºtýðýmýz,
toplum, kültür ve kiºilik sistemlerini de içine alan bir üst sistemdir.
Baºka bir deyiºle, insan varlýðýný; kaderini belirleyen, yalnýz toplum,
yalnýz kültür ve kiºilik sistemi (karakter) deðil fakat bunlarýn
bileºkesidir. Toplu yaºayan her canlý türünün kültürü yoktur. Sözgeliºi
arý ve karýnca gibi böcek türleri toplu yaºarlar fakat kültür yaratmazlar.
Böceklerin toplum düzeni genetik bir programla saðlanmaktadýr.
Öðrenmenin katkýsý sýnýrlýdýr. Arýnýn düzgün altýgen biçimindeki kovan
hücresinin boyutlarý son yirmibeº milyon yýlda bir mikron bile deðiºmemiºtir.
Bazý maymunlar yavrularýna bazý becerileri öðretiyor; ama bir dil ve
kültürden yoksun olduklarý için bu beceriler çok sýnýrlýdýr. Evcil
bazý hayvanlarla (atlar, köpekler gibi), kuyruksuz maymunlar
oldukça karmaºýk bazý becerileri öðrenebilir; ama bunlarý kendi
yavrularýna aktaramazlar. Her bireyin yeni baºtan eðitilmesi
gerekir -insan tarafýndan. Oysa insan, ana baba ve çevresinden
aldýðý veya kendi deneyimleriyle öðrendiklerini, kendisinden
sonraki kuºaklara, toplumlara, kültürlere aktarabilmektedir, dili,
yazýsý ve kültürü ile.

Ýnsan, toplum ve kültür varlýklarý, birbirinden baðýmsýz yaºayan


adalar, adacýklar deðildir. Belki bir zamanlar öyleydiler
ama artýk ada kalmadý. Her kültür ve uygarlýk alaný çevresini
Sayfa 10
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
etkilediði gibi, (doðal ve kültürel) çevresinden etkilenir ve deðiºir;
deðiºimiyle de, kendi çevresini ve öteki varlýklarý etkiler.

Toplumbilimci Durkheim'ýn önerdiði toplumsal olay ve olgularýn toplumsal


olayla açýklanmasý ilkesi, geçen yüzyýldaki geçerliðini ve güvenirliðini
bir ölçüde yitirmiº görünmektedir. Sosyologun dikkate almaktan kaçýndýðý
doða (coðrafya, tarih ve ekoloji) olaylarý gibi, baºka toplum ve dünyalarýn
olaylarý, deðiºme ve geliºmeleri; sorunlarý da etkilemektedir -insanlarý
ve toplumlarý. Çaðdaº teknolojideki akýl almaz geliºmeler bu etkileºimi ortadan
kaldýrmadýðý gibi artýrabilir de... Dünyamýz küreselleºmekten çok küçülmekte,
etkiler giderek yoðunlaºmakta hatta kaçýnýlmaz olmaktadýr. Geçen yüzyýllardan
farklý olarak, bugün insan varlýðýný etkileyen ve belirleyen, kaderini
çizen yalnýz kendi (Don Camillo'nun küçük) dünyasý deðil, belki de, bütün
kültür ve medeniyetleri içine alan tek bir canlýüstü varlýk (uygarlýk)
alanýdýr.

Canlýüstü alanýn canlý ve cansýz varlýklarla iliºkisine de deðinmek gerekir.


Güneº sistemini oluºturan gezegenlerin ayný elementlerden oluºtuðu bilinir.
Bunlardan yalnýz birinde, dünyamýzda, cansýzlar, nasýl olduðu hâlâ tam
bilenemeyen bir süreçle, belki de zorunlu olmayan ilk canlýyý yaratmýºtýr.
Canlýlar aleminde, milyonlarca yýldan sonra ortaya çýkan bir insantürü,
yine zorunlu olmadýðý halde, kendi ötesinde ve üstünde bir
canlýüstü varlýk alanýnýn hem yaratýcýsý hem de yaratýðý olmuºtur.

Bunu yapmasý gerekmezdi ama denemiº ve baºarmýºtýr. Nedenlerini ve


amaçlarýný iyi bilemiyoruz. Sadece süreçlerini ve sonuçlarýný araºtýrýyoruz.
Baºka bir deyiºle, cansýz, canlý ve canlýüstü varlýklar arasýndaki iliºkiler,
günlük dilimizin mantýðýndaki neden-sonuç iliºkisine baðlý görünmüyor; ancak,
evrenin boyutlarýna ve sonsuz enginliðine bakarak, dünyamýzdaki geliºmelerin,
evrendeki baºka gezegenlerde de var olabileceðini söylüyoruz -da bilmiyor,
bilemiyoruz. Bu evrende yalnýz olmak veya kalmaktansa, insana benzeyen ya da
benzemeyen canlý ve canlýüstü varlýklarýn gerçek olmasýný istiyoruz. Bilim
kurgu sinemasýnýn en tutulan öyküleri böyle yaratýklar deðil mi? Gerçi,
cansýz maddenin canlýyý, canlýnýn canlýüstüyü yaratmasý belki zorunlu
deðildi ama, eðer canlýüstü varlýk varsa, onu yaratan bir canlýnýn bulunmasý,
canlý varsa onu oluºturan cansýzlarýn varlýðý zorunlu görünüyor. Öte yandan
bu varlýklarla ilgili yasalarda, kavramakta güçlük çektiðimiz simetrik ve
simetriden yoksun iliºkiler de vardýr. Canlýlar, cansýzlar alemindeki
yasalara, canlýüstü varlýklar canlýlar alemindeki bazý yasalara baðlý gibi
görünürken; canlýlarýn tümü, etkilenseler bile canlýüstü varlýðýn yasalarýna,
cansýzlar da canlý varlýk alanýnda geçerli olduðu sanýlan yasalara baðlý
Sayfa 11
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
görünmüyor. Bu önemli gözlemin bilincinde olmayan kimi bilim adamlarý, kendi
disiplinlerindeki gözlemleri ve bulgularý daha üst ve alt düzeydeki
varlýklarda da geçerliymiº gibi akýl yürütürler. Bu tutum ve davranýº, kendi
bilgi, edim ve edinimlerinin evrenselliði, inancý, bilim dünyasýnda
büyük yanýlgýlara yol açmýºtýr. Evrimci Darwin'in, kültürü canlý bir varlýk
olarak görmesi, bilimsel buluº ve dehasýný gölgeleyen yanýlgýsý olmuºtur.
Ýnsantürünün benzetme ve çaðrýºýmlarla çalýºtýðý, akýl yürüttüðü biliniyor;
ancak akýl yürütme de bir varsayýmdýr. Varsayýmlar doðru çýktýðý gibi yanlýº
da olabilir. Osmanlý, bu gerçeði bilim yapmadan görmüº ve dile getirmiºti:

Benzetmede hata olmaz;

Hatasýz benzetme olmaz.

Bildiklerinizin doðru olup olmadýðýný sorgulayýn ama sakýn genellemeyin,


çoðu zaman yanýlabilirsiniz -diyor bilim tarihi ve felsefesinin sözcüleri.

Kaynak: Güvenç, 1985. Kültür Konusu ve Sorunlarýmýz. Remzi.


Eliot, 1981. Kültür Üzerine Düºünceler. Kültür Bak.
Özlem, 1986. Kültür Bilimleri ve Felsefesi. Remzi.

Çaðdaºlýk: Kent ve Endüstri

Rönesans'tan bu yana Batý medeniyeti ve sanatý modern


olagelmiº ya da modern olduklarýný söylemiºler; çaðdaº olmakla
övünmüº, dünyanýn öteki toplumlarýný da çaðdaºlýða özendirmiºlerdir.
Her toplum çaðýný, kendi kültürü içinde, çaðdaº yapan temel özellik
nedir? Kültür tarihçileri, Rönesans'ý izleyen reformasyonu (dinde reform
çabalarýný, yönetimlerin laikleºmesini), 17. yüzyýldaki keºifler çaðýný,
18. yüzyýldaki aydýnlanma hareketleriyle, siyasi devrimleri, 19. yüzyýlda
yaygýnlaºan sanayi devrimini, onu izleyen ºehirleºme, uluslaºmâ ve ulusal
devletlerin kurulmasýný, çaðdaºlýk tarihinin birbirini izleyen
aºamalarý olarak görmüº ve yorumlamýºlardýr. Öyle ki, günümüzde,
çaðdaº kültür' denince nüfusunun büyük bölümü (yüzde 80 dolaylarýnda)
endüstrileºmiº ve kentlileºmiº toplum ve uluslar akla gelmektedir.
Bu varsayýmýn ikizi olarak da, eðer bir toplum kentlileºiyor ve
endüstrileºiyor ise, onun çaðdaºlaºtýðý da kabul edilir. Modernlik ya da
çaðdaºlýk kuramýnýn öncülleri bunlardýr.

Büyük çoðunluðu köylerde yaºayan tarým toplumlarý, nasýl


oldu da, kentlerde veya büyük kentlerde yaºar duruma geldiler? Kent
Sayfa 12
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
tarihçileri ile kent plancýlarý ve ºehirciler bu olaya kent devrimi
adýný veriyor. Kent devrimleri, üretim ekonomisinde gerçekleºen iki büyük
teknoloji devriminin sonucu olarak ortaya çýkmýºlardýr. Birinci kent
devrimi, günümüzden binlerce yýl önce gerçekleºen neolitik devrimidir.
Ýkinci kent devrimi ise, çok daha yakýn zamanlarda, 1750'lerde Britanya
Adalarýnda görülen Sanayi Devrimi'nden sonra Avrupa'ya, Amerika'ya ve
Uzak Doðu'ya yayýlmýºtýr.

Ýlk yerleºik tarýmcýlar, ancak kendi gereksinmelerini karºýlayacak kadar


üretim yapýyordu. Avcýlýk yerine hayvancýlýk, toplayýcýlýk yerine evcilleºtirdikleri
türleri üretiyorlardý, ürettikleri besinler ancak kendilerine yetiyordu. Bol
yaðýº ile bol üretim bolluk, az yaðýº ile az üretim kýtlýk demekti. Masal ve
destanlardan hatýrladýðýmýz Yedi yýllýk bolluktan sonra beklenen
yedi yýllýk kýtlýk kehanetlerinin kaynaðý buradadýr. Tarým yerleºmeleri,
sürekli bir açlýk kaygýsý ve korkusu içinde yaºamýºlardýr. Ekin baºak
tutmazsa, hayvanlarý hastalýk vurursa, toplum açlýða mahkum olurdu...
Zamanla üretimin verimini artýrýp geleceðin kýtlýk tehdidine karºý güvenceye
kavuºup rahatladýlar. Binlerce yýl süren birikimden ve özellikle de sulu
tarýma geçtikten sonra, dokuz tarýmcý ailesi 10 aileyi yaºatacak kadar
artý ürün elde etmeye baºladý. Ýlk kentlerin hemºerileri, çoðunlukla bu
onuncu ailelerden oluºuyordu. Tarým kültürü bu tür küçük kentlerin eseri ve
baºarýsýdýr: Askerlik, yönetim, dinler, yazý, ticaret, para, sermaye, eðitim,
bilim, sanat, felsefe ve hukuk vb. Mezopotamya ve Nil vadilerindeki elveriºli
iklim ve sulama koºullarý, artý ürünü yüzde 10-15 düzeyine çýkardý. Ýlk kentler
bu teknolojik devrimin sonunda ortaya çýktý. Büyük ticaret merkezleri, devletler
ve baºkentler dýºýnda, kentleºme düºük düzeyde kaldý.

Endüstri Devrimi, bir enerji devrimi oldu. Tarýmcý, yalnýz


kas gücüyle evcilleºtirdiði bitki ve hayvanlarýn organik enerjisinden
yararlanýrken; sanayici, yer altýndan çýkarýlan bitki (kömür) ve hayvan
fosillerinin (petrol) enerjisinden yararlanarak, tarýmcý ve hayvancý
atalarýnýn üretim verimini ona katladý. 20. yüzyýlýn ortalarýna
gelindiðinde, geliºmiº endüstri ülkelerindeki bir tarýmcý aile,
yaklaºýk on aileye yetecek kadar artý ürün elde ediyordu. Tarým
ürünlerinin verimi yaklaºýk 100 kat artmýºtý. Endüstri Çaðý adý verilen
büyük devrim budur. Topraktan ve rençberlikten kurtulan köylüler,
kentlere göç ettiler, günümüzün kültürlerini oluºturdular.

Kentlileºen nüfus, iºbölümü yoluyla farklýlaºtý, uzmanlaºtý;


bilimde, teknolojide, sanatta ilerledi; saðlýk ve eðitim alanlarýnda
büyük atýlýmlar yaptý; ortalama ömür beklentisini ikiye katladý.
Sayfa 13
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Geleneksel tarým kentinde torun görmek, mürüvvet (ödül) sayýlýrken,
çaðdaº endüstri kentinde, insanlar torunlarýnýn torunlarýný görecek
kadar uzun yaºamaya baºladý. Yaºlanan nüfus yapýsý, kentlerin yapýsýný,
dokusunu, kurumlarýný kökten deðiºtirdi. Ýkinci kent devrimi adý
verilen olgu budur. Ýngiltere gibi çaðdaº toplumlarda, endüstrileºme
kentleºmenin önünde, Türkiye gibi bazý toplumlarda ise, kentleºme süreci
endüstrileºmenin önünde geliºti. Bütün bu deðiºmeler, ülkeler arasýnda
önemli yoðunluk, altyapý, yaºam kalitesi farklarýna ve sorunlarýna yol
açtý. Kimi ülkelerde, tarýmsal kentler endüstri kentine dönüºürken;
öteki ülkelerde, kentler kýr kökenli kitleleri sindiremedi, göçmenlere
iº veremedi, köyleºmeye baºladý.

Çaðdaº dünya, bu tür çeliºkiler yaºýyor: Kimi toplumlarda


kent ve endüstri kültürleri çaðdaºlýðý simgelerken, kimi geliºen
toplumlarda kentlileºme ve endüstrileºme az geliºmiºliðin
sorunlarý oldu.

Ülkemizdeki kentlileºme (ikinci kent devrimi) geleneksel


tarým kentlerini hazýrlýksýz yakaladý. Kasaba ölçeðindeki kentlerimiz,
endüstri ürünleriyle, su, yol, ulaºým, iletiºim, eðitim ve
saðlýk altyapýlarýný yenilemek fýrsatýný bile bulmadan, göçmen
kitlelerin yükünü taºýmak zorunda kaldýlar. Ülke nüfusu yýlda
yüzde 2-3 oranýnda artarken, büyük kentler yüzde 5-6 oranýnda büyüdü.
Kapitalist, ya da sosyalist, dünyamýzýn hiçbir geliºmiº ülkesinde,
bu hýzla büyüyen kentlerin sorunlarýný çözümleyecek bir yönetim düzeni
bulunamamýºtýr. Kent (polis)'lerin etkinliðini ve denetleme gücünü
yitirdiði durum ve zamanlarda; kentlileºemeyen kentliler (gecekonducular
veya varoºlar ve iºsizler) kendi sorunlarýný kendi bildikleri gibi
çözümlemeye baºladýlar. Türk toplumu büyük bir hýzla kentleºti ama
kentlileºemedi.

Bugün yaºadýðýmýz, yakýndýðýmýz çarpýk kentleºme, eleºtirdiðimiz


çaðdaºlaºma ve çaðdaºlaºmaya karºý duyulan yaygýn tepki, bu tür
olgulardan kaynaklanmaktadýr. Batý dünyasýnýn 1650 ile 1950 arasýndaki
üç yüzyýlda ve 15 kuºakta gerçekleºtirdiði çaðdaºlaºma sürecini,
yaklaºýk üç kuºakta yaºadýk ama geride býrakamadýk. Bu süreçten alýnacak
pek çok dersler var; ama ayakta kalma baºarýsýný da görmezlikten
gelmemeliyiz.

Britanya adalarý, Tarým Devrimi'nin en geç ulaºtýðý bir kültür alanýydý.


Byzantion kenti, en parlak dönemini yaºarken, Robin Hood'larýn atalarý
Sayfa 14
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
hâlâ avcýlýk-toplayýcýlýk düzeyinde yaºýyordu. Tarým Devrimi'nde binlerce
yýl geç kalan Britanyalýlar Endüstri Devrimi'nin öncüsü oldular. Endüstri
Devrimi'nde gecikmiº olan Türk toplumunun, bugün kazandýðý ivme ile bilgi
toplumuna geçiº sürecinde pek çok toplumu geride býrakmasý beklenebilir.
Geleneksel toplumu harekete geçirmek kolay olmadý ama deðiºen toplumu
durdurmak da kolay olmayacak.

Kuºkusuz emin olamayýz ama umutsuz da olmayalým: Deðiºme her zaman


geliºme sayýlmasa da; ama kalkýnma için deðiºim ºarttýr. Geliºme ve
gelecek için, deðiºimin önºartlarýný büyük ölçüde yerine getirdiðimizi
söyleyebiliriz.

Kaynak: Mumford, 1961. City in History (Tarihte Kent)


Harcourt, Brace and World.

Deðiºim ve Süreklilik

A ve Ç maddelerinde görüldüðü gibi, yaradýlýºtan bu yana


yaºamýn ve kültürlerin deðiºmeyen tek kuralý/ilkesi deðiºme ve
süreklilik olmuºtur.

Bireyler ve topluluklar, kavimler, devletler gelip geçmiº fakat


kültürler ve uygarlýklar sürekliliklerini korumuºlardýr -tabii deðiºerek.
Deðiºemeyenler, canlý türler gibi tükenmiº, deðiºenlerden bazýlarý var
kalmýºtýr. Deðiºme ve süreklilik karºýt kavramlar gibi algýlanýr. Deðiºme
varsa süreklilik, süreklilik varsa deðiºme yok sanýlýr. Bu görünüº veya
algýlama yanlýº ya da yanýltýcýdýr. Hýzlý ya da yavaº deðiºme hemen daima
sürekli olduðu gibi, süreklilik deðiºmeye engel deðildir. Hatta bir adým
daha ileri atarak, süreklilik adý verilen olgunun (kesintisizliðin),
ancak deðiºim yoluyla ya da süreciyle gerçekleºtiði savunulabilir. Çünkü,
sürekli deðiºen çevre koºullarý altýnda deðiºemeyen, deðiºmelere ayak
uyduramayanlar elenir. Öteki canlýlar, çevre koºullarýndaki deðiºmelere
doðal seçilim stratejisiyle, yani daha güçlü olanýn kalýcýlýðý ile
direnirken; insantürü, kültürünün deðiºmesiyle ayakta/hayatta kalmýºtýr.
Kültür tarihi boyunca, sayýlarý çok yüksek olmamakla birlikte, doðal
çevresini bilinçsizce, hovardaca tüketen ya da deðiºen çevre koºullarýna
zamanýnda uyum saðlayamayan kültürlerin önce göçmek, sonra Eskimolar gibi
kutupaltý, Buºmanlar gibi çölümsü yörelere çekilmek zorunda kaldýklarý; ya da
tümden yok olduklarý görülmüºtür. Günümüzde sayýlarý 200'e yaklaºan ilkel
veya ilk toplumlarý, eski atalarýmýzmýº gibi görmekten çok belki eski
atalarýmýzýn deðiºemeyen kalýntýlarý gibi deðerlendirmek her hâlde daha
Sayfa 15
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
doðru olabilir.

Kültürler, az veya çok, hýzlý veya yavaº, uyumlu veya


uyumsuz biçimlerde sürekli deðiºirler; ama kültürü oluºturan
bireyler ve kurumlar bu deðiºmelere ayak uydurmakta güçlük
çekerler. Kültür tarafýndan doðduðu andan itibaren alýnýp, yoðrulan ve
çok küçük yaºlarda belli bir sosyal-kiºilik kalýbýna dökülen bireyin
karakteri (huyu) kolay deðiºmez. Atalarýmýz bu gerçeði görmüº ve ºöyle dile
getirmiºlerdir:

Kuº ne görür yuvada onu öter havada.

Kiºi yedisinde ne ise yetmiºinde odur.

Aðaç yaºken eðilir-sonra doðrulamaz.

Huy canýn altýndadýr can çýkmadan çýkmaz.

Belli bir toplumsal çevreyle etkileºime girerek biçimlenen


genetik (biyolojik) ve psikolojik yapý kolay kolay deðiºmez;
ama deðiºmiº çevreyle ilk kez etkileºime giren yeni kuºaklar
mutlaka deðiºir. Kuºak çatýºmasý olarak bilinen ve çaresi bulanamayan
evrensel sorun buradan kaynaklanýr. Yaºlýlar gençlerden, gençler yaºlýlardan
yakýnýr dururlar da çözüm yolunu bulamazlar. Gelin kaynana çatýºmasý
evrensel örnektir ama annelerle kýzlarý, babalarla oðullarý arasýndaki
çekiºme daha hafif deðildir. Ýnsanlýðýn dramý (trajedisi ve komedisi)'dýr
deðiºim.

Yaºamýn kendisi bir eðitim ve öðrenme deneyimi olduðuna göre, aslýnda,


deðiºim kaçýnýlmazdýr; ama insanlar, kurumlar, deðiºim yerine sürekliliði
-sanki deðiºmezliði- daha rahat kabul eder veya inançla savunurlar. Siyasi
yaºamda sürekliliði savunan koruyucularla, deðiºimi arayan radikaller
(köktenciler) arasýndaki bitip tükenmeyen tartýºma kaynaðý buradadýr. (Bkz,
Deðiºim ve Deðiºmezlik kutusu.)

DEÐݪÝM VE DEÐݪMEZLÝK

Yaºlý politikacý genç meslektaºýna deðiºimi açýklar:

Bir gün yaºlanýp öleceksiniz, bedeniniz deðiºip topraða kârýºacak,


topraktaki maddeler çayýr çimene dönüºecek, büyükbaº hayvanlar otlarý
Sayfa 16
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
yiyip et ve süt üretecek, iºe yaramayan artýklarýný, öbek öbek saða sola
býrakacaklar. Ýster misiniz, o öbeklere bakýp, genç dostum ne kadar
deðiºmiº! diyeyim.

Genç politikacý yaºlý rakibine deðiºmezliði ºöyle anlatýr:

Allah gecinden versin ama, ölümlü bir meslektaºým olarak, ayný deðiºim
serüveni sizin de baºýnýza gelebilir. Ýster misiniz, ayný öbeklere bakýp,
benim yaºlý dostum ne kadar da deðiºmemiº! diyeyim?

Deðiºim, deðiºmezlik ve süreklilikle ilgili konularýn ne ölçüde duygusal


ve çözümsüz, hatta evrensel olduðu, kutuda, Fransýzcadan dilimize uyarlanan
fýkrada açýkça görülmektedir.

Deðiºim sürecinin görece yavaº, ömür beklentisinin ise yine görece kýsa
olduðu dönem ve çaðlarda, insanlar deðiºime tanýk olacak kadar
yaºayamýyorlardý.
Ortalama yaº 30-35 dolayýnda idi. Ne olup bittiðini anlayýncaya deðin ömür sona
eriyor, masallar, meseller, destanlar, hayatýn gelip geçiciliðine karºý,
kalýcýlýðý, sürekliliði ve deðiºmezliði yankýlýyor gibiydi. Ancak, Endüstri
Devrimi'yle birlikte yaºanan kültürel deðiºmeler ve en az ikiye katlanan
ömür beklentisi, deðiºmenin kaçýnýlmazlýðýný gözler önüne seriyor. N'apsýn
insanoðlu? Deðiºimi sineye çekmekten baºka? Deðiºime razý oluyor ama ruhun
ölümsüzlüðünü, cennetteki hayatý, deðiºenler içinde deðiºmeyen bir
öz bulunduðunu hayal ediyor. Aslýnda, bilmiyor, emin olamýyor ama inanmak
ihtiyacýnda. Çünkü, ºairin dediði gibi Kiºi hayal ettiði sürece ve hayal
ettiði kadar yaºýyor! Gerçekten ºu satýrlarý yazýp okurken, yaºýyor muyuz
yoksa yaºadýðýmýzý hayal mi ediyoruz? Nasýl emin olabiliriz ki? Emin olamayýz.
Ancak insandaki hayal kurma ve inânma gücünün hemen her kültürde ve her
zaman
görüldüðünü söyleyebiliriz. Ýnsanoðlu yenemediði engelleri hayal gücüyle aºýyor.
Hayal gücü olmasaydý nasýl dayanabilirdi yaºamýn güçlüklerine?

Kaynak: Güvenç, 1976. Sosyal Kültürel Deðiºme. Hacettepe Ünv. Van Loon,
1990. Ýnsanlýðýn Vataný. Güneº.

Evrim ve Devrimler

Kültür varlýðýnda evrim ve devrim, bir önceki maddelerde


yer alan deðiºim ve süreklilik kavramlarýyla yakýndan baðlantýlýdýr. Evrim
(evolution, tekâmül) ve devrim (revolution, inkýlap, dönüºüm), deðiºim
Sayfa 17
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
sürecinin biçimini gösteriyor. Kavramsal olarak, kendiliðinden, barýº
içinde, dengeli ve kesintisiz olarak gerçekleºen deðiºmelere evrim; planlý
veya zorlanmýº, çatýºma içinde, hýzlý, düzensiz ve dengesiz sonuçlar veren,
süreksiz (kesintili) gerçekleºen deðiºmelere, devrim deniyor. Genellikle
evrim süreçleri uzun ve kesintisiz; devrim ise kýsa ve kesintili olarak (bir
iki adým ileri bir adým geri) gerçekleºir.

Yerleºik düzen ve egemen ideolojiler açýsýndan, evrim, kulaða hoº gelen,


arzu edilen, izlenen bir yön olduðu halde; devrimler nereye varacaðý belli
olmayan, yakýp-yýkýcý, korkulan, önlenmeye, ertelenmeye çalýºýlan olaylardýr.
Kültür tarihinin bilinen tarihine göre, insanlýk serüveninin büyük bölümü
evrimle, ama önemli aºamalarý devrimle gerçekleºmiºtir. Bir kültür devriminin
nerede, nasýl baºladýðýný söylemek görece kolaysa da, ne zaman bittiðini
biteceðini söylemek mümkün deðildir.

Sözgeliºi, milyonlarca yýl süren taº devrinden sonra, Neolitik (yenitaº/tarým)


Devrimi'nin, Mezopotamya'da Verimli Hilal üzerinde, Çin'in Sarý Nehir
vadisinde veya Çin Hindi'nin Mekong deltasý üzerinde günümüzden 9-10 bin yýl
önceleri baºladýðý söylenebilir. Tarým Devrimi on bin yýl kadar sürdükten
sonra, yerini Endüstri Devrimi'ne býrakmýºtýr ama Tarým Devrimi hâlâ sona
ermemiºtir. Endüstri Devrimi'nin de sona erdiði; endüstri sonrasýnýn veya
post-modernizmin baºladýðý öne sürülüyorsa da, endüstri dönemi henüz sona
ermeden endüstri sonrasý bilgi toplumuna ulaºtýðý söylenebilir.

Avcý-toplayýcý insan hayvanlarý evcilleºtirmeyi, topraðý


ekip biçmeyi öðreninceye kadar milyonlarca yýllýk bir evrim geçirdi.
Doðal üreme ve çoðalmada görülen genetik hatalardan (mutasyonlardan)
yararlanarak, insantürünün doðal yaºama müdahale etmesi kültürel bir
devrimdi. Neolitik ve cilalýtaºla baºlayan Teknoloji Devrimi belki de
insantürünün tanýk olduðu en büyük devrim oldu. Onbin yýllýk bir evrime yol
açtý. Bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarýný ancak karºýlayacak kadar üretim
yapabilen insan, üretim araçlarýný geliºtirerek, daha fazla üretmenin,
verimi artýrmanýn yollarýný buldu. Sonunda, saban tutan eller serbest kaldý,
bilim yaparak, dünyayý keºfetmeye ve aydýnlatmaya baºladý. Demiri çeliðe
dönüºtürmenin yollarýný arayýp, güçlükleri yenerken, buhar gücünü
kullanmayý akýl etti. Kömür yataklarýný keºfetti, suyu buharlaºtýrarak ýsý
enerjisini harekete dönüºtürmeyi baºardý. Ýçten patlamalý motorlar, petrolün
içindeki saklý enerjiyi doðrudan kuvvete çevirdi. Endüstri Devrimi'nin
araçlarý bulunmuºtu. Elektrik, enerjiyi taºýyan ve birbirine dönüºtüren yeni
bir teknoloji oldu. Bu tür araç ve enerji kaynaklarýyla insantürü yaygýn
üretimden yoðun
Sayfa 18
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
üretime geçmeyi öðrendi. Tarýmsal üretimde verim artýºý nasýl birinci
kent devrimine yol açmýºsa, endüstriyel üretimdeki verim artýºý
ikinci kent devrimine yol açtý. Kentler, metropollere, megapollere
dönüºürken, kitleler belli yerleºme bölgelerine yýðýldý. Kentsel
yaºamýn, altyapý faturalarý yükselmeye baºladý. Çaðdaº yaºamýn kalitesi
gündeme geldi ve sorgulandý. Eskiye göre, daha çok yaºýyor, çalýºýyor,
daha çok üretip tüketiyor daha pahalý tatiller yapýyoruz ama yaºadýðýmýz
hayatýn kalitesi acaba yükseldi mi? Bilemiyoruz!

Günümüzde yüzde 5 düzeyindeki tarým ve yüzde 15-20 düzeyindeki


endüstri sektörü tüm toplumun gereklerini karºýlayacak kadar
bol üretim yapabiliyor. Çaðdaº toplumun yüzde 65-70'i hizmetler
kesiminde çalýºýrken, yüzde 5-10 oranýnda bir iºsizler ordusunu besleyip
ayakta tutabiliyor.

Giderek evrim ve devrimler öyle hýzlandý, toplumlarda ve


doðada öyle dengesizlikler öyle çevre ve gelecek sorunlarý yarattý ki,
artýk evrim ile devrimi ayýrmak kolay olmuyor. Teknolojinin alýp baºýný
gittiði, kültürün geri kaldýðý, yetiºemediði kabul ediliyor. Hýzlanarak
süren evrim ve devrimlerin nereye varacaðý, ekonomik geliºme ve kalkýnmanýn
bir sýnýrý olup olmadýðý tartýºýlýyor.

Kömür, petrol, buhar makinesi, benzin motoru, elektrik


enerjisi, elektronik, uçak, atom, uzay çaðý, bilgi, bilgiiºlem, iletiºim
çaðý, bilgi toplumu derken, insantürü, 2000'li yýllarýn eºiðine ulaºtý;
geliºme ve medeniyetin sýnýrlarýný zorladýðýný biliyor; ama geri dönemiyor,
nereye yöneldiðini nereye varacaðýný kestiremiyor. Barýº için savaº
hazýrlýðý yanýlgýsýndan kurtulamýyor. Doðu-Batý bölünmüºlüðünü kaldýrýrken,
ne'liðini bilmediði küreselleºme (globalizasyon) sloganýna umut baðlýyor.
Dünya küreselleºirken, kuzeyli varlýklýlar ile güneyli yoksullarýn yeni
yarýmlarýna dönüºtüðünü göremiyor. Aslýnda, biraz çaresiz,
çünkü, çok biliyor, bilmediklerini çabucak öðreniyor, her ºeyi
kontrol altýna almayý baºarýyor, kendi güdülerini denetleyemiyor.
Buraya, bugüne nasýl geldiðini kavramaya baºlýyor ama yarýn ne yapacaðýný
kestiremiyor.

Kültürel evrim ve devrimler insaný böyle bir kavºaða sürükledi. Geri


dönüº mümkün olmadýðýna göre, hangi yöne gideceðiz, nasýl? Daha mý hýzlý
daha mý akýllý? Kalkýnmýº ülkeler: Bizler hýzlý gittik, yanýldýk. Sizler
yavaºlayýn, mutlu olun diyorlar. Geliºenler karºý çýkýyor, býrakýn biraz
da biz yanýlalým. Ýnsanýn dünya egemenliðinin sýrrý kültürel evrim ve
Sayfa 19
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
devrimlerdi. Kültürel evrim ve devrimlerin, insaný içine düºtüðü bu açmazdan
kurtarýp kurtaramayacaðý belli deðil. Ýnsaný yücelten kültür ve medeniyet
onun, onunla birlikte dünyanýn sonu olamaz mý? Düºünen baºlar, bu soruyu
sorup, tartýºýrken kendilerini izleyen, dinleyen dünyayý telaºa vermemeye
dikkat ediyor. Kültürel evrim ve devrimleri gerçekleºtiren teknoloji,
böylece kültür karºýtý bir kavram oldu çýktý. Teknolojiyi üreten insan
onun gücüne teslim olmamaya çabalýyor. Belki pek parlak bir
durum, umut veren bir gelecek tablosu deðil, ama bugünkü durum ve yakýn
gelecek zaman tünelinde böyle görünüyor. Ýnsantürü bir açmaza düºmüº,
nasýl çýkacaðýný bilemiyor.

Kaynak: Cippola 1972 (1965). Dünya Ekonomik Tarihi. Dergah

Fonksiyonlar ve Yapýlar

Kültürel varlýk alanýnýn incelenmesinde, türlü kavramlarý


kullanmayý sürdüreceðiz. Bu kavramlardan en önemli ikisi,
fonksiyon (iº/iºlev/görev) ve yapý (iliºki) dýr. Bildiðimiz her yapýnýn
iºi, her iºin de bir yapýsý olduðuna göre, bu iki kavramý açýklamaya,
anlamaya çalýºalým.

Bir akarsunun iki kýyýsýnda geliºen bir yerleºmede, insanlarýn bir kýyýdan
ötekine gidip gelmeleri bir gereksemedir ki karºýlanmasý bir iº, hizmet,
görev veya fonksiyondur. Kültürler bu fonksiyonu türlü biçim ve yapýlarla
karºýlýyabilir. Sözgeliºi: a) salla, b) sandalla, c) gemiyle, d) köprüyle,
e) balonla, f) helikopterle, g) uçakla, h) teleferikle, i) tünel veya tüple
geçebilirler karºý yakaya. Daha baºkalarý da konuºup tartýºarak düºünülebilir:
Leander öyküsündeki boðazý yüzerek geçmek, akarsu yataðýný doldurmak,
dondurmak, boºaltmak ya da telefon ve internet aðý ile gidip-gelme ihtiyacýný
azaltmak gibi.

Tek bir fonksiyonu karºýlayan çeºitli yapýlar bulunabilir. Bu


gözleme paralel olarak, tek bir yapýnýn farklý fonksiyonlarý da
olabilir. Sözgeliºi, yazýyý, basýlý kaðýtlardan kitaplardan okur;
sözü radyodan dinler; resimleri müzede, resimli öyküleri tiyatro ve
sinemalarda görebilir; müziði konser salonlarýnda izleyebiliriz. Bunlar,
insanlar ve topluluklar arasýndaki iletiºim fonksiyonunu saðlayan farklý
yapýlardýr. Televizyon adýný verdiðimiz ve sadece görsel boyutunu
vurguladýðýmýz ekran, bütün bu fonksiyonlarý teker teker, ayrý ayrý veya
ayný zamanda ve birlikte yerine getirebilen bir yapýdýr. Ayný baðlamda,
kalem kaðýt, daktilo veya matbaa makinesi, PTT servisi, bir faks ve bir
Sayfa 20
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
fotokopi cihazý, bilgi ve düºüncelerimizi, yazýya geçirme/dönüºtürme ve
yayma iºini gören araçlar, yapýlardýr. Çaðýmýzýn, internete baðlý
bilgiyazarlý bilgisayarý, bütün bu fonksiyonlarý yerine getirebilen baºka
bir yapýdýr. Bir yapýnýn, birden çok iºlevi olabilir. Toplum ve
insanbilimciler, toplumdaki yapýlarýn iºlevlerini, temel iºlevleri yerine
getiren türlü yapýlarý araºtýrýrlar.

Geçen yüzyýlýn Ýngiliz toplumbilimcisi Herbert Spencer'in


önerdiði fonksiyon-yapý ayrýmý, çaðdaº toplum ve insanbilimcilere yol
göstermiºti. Ünlü Durkheim, kurumlarýn fonksiyonlarýný inceleyen ilk
toplumbilimci idi. Toplumda/kültürde var olan ve varlýðýný sürdüren her
öðenin -týpký bedenimizdeki organlar gibi- gizli ya da açýk iºleri,
iºlevleri vardýr ya da olmalýdýr. Olmasaydý yaºayamazlardý.

Ýngiliz uyruklu insanbilimci Malinowski (1944) ºöyle düºünüyordu:

Ýnsantürü besinsiz ve barýnaksýz yaºayamaz, çoðalmadan (üremeden)


varlýðýný sürdüremez. Öteki türler için de geçerli olan varlýk koºullarý
karºýsýnda, konuºma ve kavramsal düºünce yeteneðine sahip olan insan,
kültür adý verilen bir varlýk alanýný yaratmýº, geliºtirmiº; beslenme,
barýnma ve çoðalma gibi toplumun temel biyolojik (yaºam) gereksemelerini
kurumlaºtýrmýºtýr.

Ancak, bu iºlevleri yerine getiren kültür, karºýt olarak, üyelerine bir


dizi görev ve sorumluluk yükler. Toplumsal/kültürel törelere (gelenek ve
göreneklere) uymak bireylerin görevi olur. Organizma ile organ arasýndaki
iliºki benzerliði burada sona erer. Kültürel sistem çalýºmazsa yani
fonksiyonlarýný yerine getiremezse bireyler ölür, ama toplumu veya kültürü
oluºturan bireyler, açlýktan, soðuktan, hastalýktan ölse, dölsüzlükten
sona erse de, kültürel sistem varlýðýný sürdürür. Benzetmede hata olmasa
bile hatasýz benzetme olmadýðý gerçeðinin yeni bir örneði. Canlý varlýk,
organlarýnýn saðlýklý çalýºmasýna baðlýdýr. Sindirim, dolaºým, boºalým,
solunum organlarý çalýºmazsa, canlý yaºayamaz. Oysa, canlýnýn organlarýna
benzetilen birey(ler) ölse, bazý kurumlar çalýºmasa bile, kültür ve
medeniyet varlýðýný sürdürür. Kültür ve medeniyetin canlýüstü bir varlýk
oluºu sanki bu tür farklardan kaynaklanýr: Bireyler ölümlü, kültürler ise
türler gibi sürekli görünür.

Fonksiyon açýklamasýna son vermeden önce, kavramýn bazý sýnýrlarýna da


deðinelim. Ýlikler ve düðmeler, giysilerimizin karºýlýklý parçalarýný
baðlamaya ya da ayýrmaya yarayan iºlevsel (görsel) yapýlardýr. Ceket,
Sayfa 21
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
palto gömlek ve kol düðmeleri bu iºlevi hâlâ görürler. Ancak, giysilerimizde
iºlevi anlaºýlmayan bir sürü düðme fazlasý kalmýºtýr. Bunlara fonksiyonsuz
(dysfunctional), ikincil veya sosyo-psikolojik gereksinmeler adý
verilir. Giyim, belki barýnma kadar temel bir ihtiyaçtýr ama bir
sanat veya endüstri kurumu haline gelen kadýn modasýnýn biyolojik bir
gereksemeden çok, sosyal-psikolojik-ekonomik fonksiyonlarý karºýladýðý
kolayca görülebilir. Giyinerek örtünme evrensel bir gereksemedir. Ancak,
moda, giyinmeyi bir soyunma sanatý durumuna getirebilir. Ýnsanlarý
giydirirken soyar, soyarak da giydirir. Ýnsanlar bu tür çeliºkileri
sorgulamadan teslim olurlar. Çünkü giyim kuºam, kiºinin toplumdaki yerini,
varlýðýný, sýrasýný, saygýnlýðýný simgeler. Bu açýdan bakýldýðýnda,
toplumsal-kültürel fonksiyonlar, hiç kuºkusuz, biyolojik fonksiyonlar kadar
önemli görülebilir. Ýhtiyaçlarýn önceliði görelidir. Ortalama Amerikalý,
gelirinin yüzde 25'ini beslenmeye harcarken, Ortalama Hintli yüzde 75'ini
ayýrýr beslenme için. Kuºkusuz, Amerikalýnýn beslenmesi daha az önemli
deðildir. Hatta varlýklý ülkelerin gereðinden fazla beslendiði de
gözlenmiºtir. Halkbilimci Sumner'e göre;

Töreler herºeyi doðru kýlar.

Ne var ki töreler de deðiºir!

Gereksemelerimizi karºýlayan iºlevlerin göreceliðine ve yapýlarýn


çeºitliliðine dikkat eden kimi toplumbilimciler, fonksiyonlarla birlikte
yapýlarý ya da yalnýz yapýlarý (iliºkileri) incelemeye çalýºmýºlar, bilim
dünyasýnda yapýsalcýlar olarak tanýnmýºlardýr. Evrimcilerin kültür
öyküsünü tahmini tarih veya onarýlmýº tarih olarak eleºtiren
yapýsalcýlar, tarihe (evrime) dayanmadan, kültürel varlýk alanýný, doða
bilimci gibi, doðrudan, kurumlar arasýndaki iliºkilere dayanarak; baºka bir
deyiºle, kurum ve yapýlarýn iºlevlerine bakarak açýklamaya çalýºmýºlardýr.
Durkheim'ýn Malinovski'nin fonksiyonalist okulun devamý gibi görünen
yapýsalcýlar, sosyal olayýn sosyal olayla açýklanmasý kuralý uyarýnca,
tarihiyle birlikte, daha çok psikolojik bir varlýk olarak gördükleri
bireyleri, kiºi ve kiºilik sistemlerini, gözlem, araºtýrma ve ilgi
alanlarýnýn dýºýnda tutmaya çalýºmýºlardýr. Oysa, temel ihtiyaçlarý
karºýlayan kurumlar, insanlardan oluºtuðu gibi, yapý adý verilen
iliºkilerin, bireyler tarafýndan kurulduðuna dikkat edilmesi gerekir.
Ýnsan varlýðýný dikkate almayan insanbilim olamayacaðý gibi, insaný dikkate
almayan kültürbilim de olamaz.

Özetle, fonksiyon ve yapý kavramlarý, canlýüstü kültür ve


Sayfa 22
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
uygarlýk, varlýðý anlamaya yardýmcý olan araçlardýr. Ne kadar
güvenilir hizmet verdikleri, ne ölçüde özenle ve saðlýklý kullanýldýklarýna
baðlýdýr.

Kaynak: Malinowski, 1944. A Scientific Theory of Culture.


Galaxie. Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür. Remzi. 1997. Türkiye'de
Sosyal Bilimler. TÜBA.

Gruplar: Dil, Din, Yaº, Soysop vd

Birbirine benzeyen, ayný yerde bulunan benzeº bireylerin


küme veya öbeklerini grup olarak adlandýrýyor ya da sýnýflýyoruz.
Toplum ve insanbilim açýsýndan grup, birbirine benzemese de, ayný yerde
ayný zamanda bulunan ve bazý ºeyleri/öðeleri paylaºan bir topluluk, küme
veya öbektir. Toplum ve insanbilimciler, tesadüfen veya geçici bir süre
için bir arada (ayný yerde) bulunan kümelerle, belli amaçlarla belli yer
ve zamanlarda toplanan kalýcý ve sürekli gruplarý ayýrýrlar. Gösteri
yürüyüºü yapan kiºiler, bir kalabalýk, maaº almak için kuyrukta bekleyen
emekliler, otobüs veya uçakla bir kentten ötekine yolculuk yapan kiºiler
geçici (ikincil) gruplardýr. Gösterinin, ödemenin veya yolculuðun sonunda,
ayrýlýp daðýlýrlar. Geçici gruplarýn içinde ve dýºýnda bulunduklarý halde,
kalýcý (birincil) sayýlan dil, din, soy, cins, meslek ve aile gruplarý
olabilir. Bir trafik ýºýðýnda bekleyen ya da trafik kazasýný izleyen
insanlar, geçici (ikincil) gruba örnektir. Karºýya geçince veya meraklarý
tükenince daðýlýrlar; grup sona erer. Buna karºýlýk, bir aile kurumunun
üyeleri, sürekli olarak ayný yer ve zamanlarda bulunmasalar bile birincil
(asýl) gruba girerler; çünkü temel, biyolojik maddi veya manevi, sosyal-kültürel
pek çok öðeyi paylaºýrlar: konut; yemek-içmek; saðlýk-hastalýk;
güven-güvensizlik;
mutluluk-mutsuzluk; üretim-tüketim; doðum-ölüm; varlýk-yokluk;
soykökü-miras ve gelecek gibi. Bu paylaºým ve ona baðlý hak ve sorumluluklar,
zaman ve mekanla sýnýrlý deðildir.

Gruplarýn, sürelerine veya sürekliliðine göre asýl ve ikincil (tali)


olarak sýnflanmasý mümkündür. Ancak, gruplarýn paylaºmalarýna, paylaºtýklarý
ºeylerin önemine, önceliðine, sayýsýna ve sýklýðýna göre sýnýflanmasý belki
de daha doðru ve geçerlidir. Cinsiyet, dil, din gruplarý sürekli olduðu
halde pek de fonksiyonel deðildir. Kiºi kendi cinsine daha bir yakýnlýk
duyar ama cinsinin her üyesi ile bir grup içinde bulunmaz. Kiºi kendi
dilini konuºan, kendi dinine inanan herkese yakýnlýk duyabilir
ama bir grup oluºturmaz. Kiºi kendi mesleðine mensup kiºiyi
Sayfa 23
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
meslektaºý olarak sayýp yakýnlýk duyabilir, ancak birlikte çalýºmadýðý
kiºiyle ayný grupta bulunmaz. Bunun gibi, bir futbol takýmýnýn renklerini
tutabilir, bir siyasal partiyi destekleyebilir, belli bir dünya veya ahiret
görüºünü baºkalarýyla paylaºabiliriz ama bu türlü iliºkiler, paylaºmalardan
çok, adý konmamýº, belirsiz ortaklýklardýr. Bu türlü benzerlik ve
yakýnlýklara belki alt kültürler demek daha doðru olur. Bir ülkede,
toplumda yaºayan kadýnlar ve erkekler, kadýn ve erkek milletleri olarak
anýlabilir ama mutlaka grup oluºturmayabilir, bir grup bilinci, dayanýºmasý
içinde bulunmayabilirler. Siyasal bir partinin üyeleri, bir grup olmasa da,
merkez ve yerel yönetim organlarýnda çalýºan, düzenli buluºan, çalýºan,
üyelikten baºka ºeyleri de paylaºan temsilciler, sözgeliºi Meclis Grubu,
doðru anlamda bir gruptur.

Gruplar, kültür varlýðýnýn kendisi gibi son derece dinamiktir.


Büyür, küçülür, güçlenir, zayýflar, çözülür ve daðýlýr. Deðiºkendir,
deðiºir. Birbirine dönüºebilirler -Asýl gruplar ikincil gruplara,
geçici gruplar kalýcý gruplara- Bir yolculuðu paylaºan geçici (ikincil)
grubun üyeleri, yolculuk sýrasýnda evlenmeye karar vererek kalýcý bir aile
grubuna dönüºürken; ayný yolculuðu paylaºan evli çift, yolun sonunda ayrý
yaºamaya veya boºanmaya karar verebilir. Yalnýz tabii boºanmakla, grup
tümden yok olmaz, ana babanýn sosyal-kültürel, yasal ve hukuki iliºkileri
tükenmez. Hayat boyu sürebilir. Aile, dil, din, meslek ve benzeri kurumlarý
kalýcý yapan iliºkiler bunlardýr.

Gruplar, insan ve toplumbilim açýsýndan son derece önemlidir.


Çünkü, gruplar üyesi bulunduklarý kültürlerin özellik ve niteliklerini
büyük ölçüde taºýr, yansýtýrlar. Bir toplumu, kültürü veya alt kültürü
tümüyle izleyip incelemek mümkün olmadýðý halde, gruplar doðru seçildiði ve
doðru yaklaºýldýðý takdirde saðlýklý ve güvenilir biçimde gözlenip
araºtýrýlabilir. Sosyal araºtýrmalar, tümü üzerinde deðil, toplumu temsil
ettiði varsayýlan seçilmiº örneklem gruplarý üzerinde yapýlýr. Sosyologlar
daha çok temsili örneklemler (yapay gruplar) üzerinde sorukaðýdý veya survey
teknikleriyle çalýºýrken; insanbilimciler, aile, cins, okul, yaº, kuºak,
akran, meslek, iº gruplarýna katýlarak gözlem tekniði ile bilgi (veri)
toplamayý tercih ederler.

Gruplarýn, ulaºýlabilirliði yanýnda, araºtýrmaya elveriºli


ikinci özelliði, toplum ve kültür bütününde yer alan baºlýca kurum ve
iºlevlere sahip olmalarýdýr. Eðer bir grup yaºýyorsa, toplum içinde,
üyelerinin ve çevresinin gereksemelerini karºýlýyor demektir. Yani açýk
veya örtülü iºlev(ler)i vardýr. Bu iºlevi yerine getirmeye çalýºan bir lider
Sayfa 24
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
veya yönetim kadrosu vardýr. Faaliyetlerin giderlerini karºýlayan gelir
kaynaklarý vardýr. Yeni (genç) üyelerin gruba uyumunu saðlayan bir eðitim
süreci yürütülmektedir. Grup üyelerinin iletiºimini ve anlaºmasýný saðlayan
özel bir dili bulunmalýdýr. Üyelerini bir arada tutan, ve ötekilere karºý
birlik ve dayanýºmasýný saðlayan bir kimliði (bizlik) özdeºim duygusu ve
dünya görüºü vardýr. Grubun, öteki gruplara göre üstünlüðünü simgeleyen
veya varlýðýný koruyup savunan bir sanat (güzellik) anlayýºý geçerliktedir.
Grup içi anlaºmazlýk ve çatýºmalarý önleyen, yorumlayan ve yargýlayan bir
hukuk veya ahlak düzeni (davranýº kalýplarý) ya da bu tür görevlerden
sorumlu üyeleri vardýr. Öyle ki, her grup, aile kurumu gibi, toplumun bir
nüvesi, minyatürüdür.

Kültür alanýnda en anlamlý gruplar, mekan ve zamanda,


geçmiºten geleceðe oldukça baðýmsýz bir sürekliliði temsil eden
yerleºmelerdir. En küçük köylerden, aracý kasabalara, kentlere
ve baºkentlere kadar her boydaki yerleºme, çok önemli bir alt
kültürü temsil eder. Kentler çaðdaº eðilimleri simgeledikleri,
köyler geri kalmýºlýðý temsil ettikleri için araºtýrmacýlarýn dikkatini
çekerler. Bu iki ucun arasýnda yer alan kasabalar ülkenin siyasi ve
ekonomik hayatýnda en önemli iºlevlere sahip olabilir; ancak incelenmediði
için dikkatlerden kaçabilir. Tarým kentleri, tarým kültüründe idari,
siyasi ve kültürel bir merkezdi; endüstri, ticaret ve iº hayatýnýn
odaðýndaki endüstri kentleri ise, sorunlarý, bilgi ve eðitim olanaklarý
ile insanlýðýn kaderini elinde tutmaktadýr. Kentlerin, kültür tarihindeki
özel yeri ve iºlevi için Bkz Lewis Mumford, Kentlerin Kültürü ve
Tarihte Kent.

Kuºkusuz toplum ile onu oluºturan gruplar, eºit ya da özdeº deðildir.


Toplum, birey ve gruplardan oluºan fakat onlarýn toplamýný aºan, aºkýn
bir varlýk alanýdýr. Onun için toplam deðil toplum adýný almýºtýr.
Sadece gruplarý incelemekle toplumu incelemiº, açýklamýº olmayýz.
Ancak, gruplarý incelemekle, bütün boyutlarýyla inceleyemediðimiz toplumun
iºlevleri, yapýlarý, kurumlarý, süreçleri ve deðiºme dinamikleri
konusunda geçerli ve güvenilir ip uçlarýný yakalamýº oluruz.

Kaynak: Güvenç, 1995. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi),


Sýnýflaºma ve Gruplaºmalar

Halkbilimi ve Ötekiler

Halkbilimi, çaðdaº (yaºayan) halk kültürünü inceleyen bir


Sayfa 25
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
insanbilimidir.

Yabancý dillerdeki etnografya, etnoloji ve folklor gibi adlarý


Türkçeye de girmiºtir: Etnografya müzesi, etnoloji araºtýrmasý,
folklor yarýºmasý gibi. Ethnos (halk) sözcüðünden türetilen etnografya,
halkýn (belli bir topluluðun) günlük yaºamýyla ilgili belge ve töreleri
derler, sýnýflar, sergiler. Etnoloji, etnografyanýn topladýðý bilgileri,
inceler, deðerlendirir ve yorumlar. Ýngiliz vatandaºý W. J. Thomas
tarafýndan önerilen, Folklore ise; yazýlý olmayan her türlü geleneksel
töreyi ve sanatý derleyip yaºatmayý amaçlayan bir bilgi ve ilgi alanýdýr.
Folk sözcüðü halk ve topluluk, lore ise bilgi anlamýndadýr. Bu kýsa
açýklamadan, etnografya, etnoloji, ve folklor gibi yabancý kökenli
sözcüklerin halkbilim veya halk bilgisi anlamýna geldiði görülmektedir.
Baºka bir deyiºle bütün bu bilgiler, belli bir topluluða ait bilgiler toplamý
olarak akademik ve evrensel insanbilimin kollarýdýr. Günümüzde bütün
bunlar, sosyal-kültürel insanbilimin dallarý olarak görülür.

Benzer araºtýrma ve yayýnlar, araºtýrmanýn konusundan


çok, yapýldýðý ülkeye göre deðiºik isimler alýr. Sözgeliºi, Amerika
Birleºik Devletleri'nde kültür antropolojisi, Ýngiltere'de
sosyal antropoloji, Fransa'da ve öteki bazý Latin ülkelerinde
etnoloji, Almanca konuºulan ülkelerde Völkerkunde, bazý
kuzey ülkelerinde ise sadece folklor gibi. Ülkemizde, halk
edebiyatý, halk oyunlarý, halk ºarkýlarý ve halk giysileri anlamýnda
kullanýlan folklor, halkbilimin halk sanatýna yönelen dalýdýr.

Ortak ilgi ve araºtýrma alanlarý halk olan bütün bu bilgi ve


bilimlerin farklarý, benzerlikleri kadar önemlidir. Ýnsanbilim,
ilkel, geleneksel, ve modern bütün kültürlerle, klasik sosyal-kültürel
insanbilim yazýsý olmayan, küçük ve basit kültürlerle ilgilenirken;
halkbilimciler, çaðdaºlaºan/modernleºen toplumlarýn geleneksel (kaybolmaya
yüz tutmuº) halk kültürü üzerinde çalýºýrlar. Deðiºen/geliºen ve
çaðdaºlaºan toplumun incelenmesi iºi çoðunlukla toplumbilimcilere
býrakýlýr.

Tarihi geliºmesi bakýmýndan, ºöyle bir yaklaºým ve sýnýflama belki daha


açýklayýcý olabilir: Endüstri Devrimi'nden önce dünyamýzýn çoðu ülkeleri
geleneksel sayýlabilirdi. Rönesans ile Endüstri Devrimi arasýnda yaºanan
deðiºme ve geliºmeler sonunda, bazý Avrupa toplumlarý kendilerini modern
(asri) veya çaðdaº, uygarlýðýn (medeniyetin) temsilcisi saymaya baºladýlar.
Sahip olduklarý geniº imkanlarla dünyayý incelediler. Keºfettikleri yazýsýz,
Sayfa 26
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
ilkel topluluklara çaðdaº uygarlýðýn gerisinde kalmýº anlamýnda kültür
adýný verdiler. Ýnsanbilim, 19. yüzyýlýn ortalarýnda, insanbilimcilerin
topladýðý bilgilerle doðdu. Ýskoçyalý, Ýngiliz ve Fransýz filozoflar, 19.
yüzyýlýn baºlarýnda kendi toplumlarýndaki deðiºmeleri inceleyerek
sosyoloji yaptýlar. Ne var ki, medeni ülkeler, hemen bir iki kuºak içinde,
köylülükten (tarýmdan) kurtulup kentlileºemediler; endüstrileºen ülkelerde
yeni yetme bir kent kültürü doðarken, geleneksel halk kültürü varlýðýný
sürdürdü. Týpký bugün kendi ülkemizde görüp yaºadýðýmýz gibi.
Toplumbilimciler
modern toplumun kurumlarýný, süreçlerini incelerken; halkbilimciler,
ülkelerindeki geleneksel yaºama yöneldiler. Halkbilimi böyle doðdu. Bu iºi
bütüncü bir yaklaºýmla, yani maddi kültür-manevi kültür
ayýrýmý gütmeden; sistematik olarak yapanlara ve tanýtanlara
etnograf, yorumlayanlara etnolog; halk sanatlarýna önem ve öncelik verenlere
folklorcu dendi. Öyle ki halkbilim, modern toplumun doðuºuna ve
toplumbilime karºý, gelenekselin bilgisi olarak oluºtu ve geliºti.
Müzeler, arºivler, enstitüler ve dernekler böyle kurulup adlandýrýldý.

Ýlk halkbilimciler, genellikle kendi toplumlarýnýn geleneksel kesimlerinde


çalýºýp yaºayan halk sanatlarýnda derlemeler yapan, malzeme toplayan
amatörler, gönüllülerdi. Akademik eðitim kurumlarý bu konulara ilgi duyunca,
folklor, etnografya, akademik etnoloji olmaya baºladý.

Çaðdaº insanbilimciler ise, varlýk nedenini ve baºarýsýný ilkel ve yabancý


topluluklar üzerindeki kültür-aºýrý araºtýrma ve çalýºmalar ile kanýtladýktan
sonra, kendi toplumlarýný incelemeye yöneldiler; toplumbilime rakip oldular.
Ancak Ýkinci Dünya Savaºý'ndan sonra, akademik kurumlarda çalýºan
toplumbilimcilerle insanbilimciler, kendi ülkelerinde deðiºmeye direnen
geleneksel (köylü/tarýmcý) topluluklarýn varlýðýný fark ettiler.
Halkbilimcilerin en az yüzyýldýr sürdürdüðü araºtýrma ve çalýºmalara
katýldýlar. Aslýnda, bütün insan ve toplumbilimcilerin ortak ilgi alaný
tek kelimeyle kültürlerdir. Bütün bu bilgi ve bilim alanlarýný birbirinden
ayýran özellik ve nitelikler, sadece kültürel farklardýr.

Yani insan, toplum ve halkbilimcileri, ilgi duyduklarý ve inceledikleri


kültüre göre birbirinden ayrýlmaktaydý. Geçmiºte belki böyleydi ama
giderek bu temel farklýlýklar ortadan kalkmaya baºladý. Çaðdaº
Cumhuriyetlerde izlenen demokratik ilkeler, sosyo-ekonomik bakýmdan üst,
orta ve alt sýnýf ve zümreleri birbirine yaklaºtýrýrken, modern, geleneksel
ve ilkel kültür farklarý orta sýnýfýn egemen kültürü çevresinde birbirine
yaklaºýrken, bölgesel ve etnik farklýlýklar yok olurken, yeni ulusal
Sayfa 27
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
kültürler doðmaktadýr. Günümüzün konusu ve sorunu küreselleºme sürecinde,
bu
benzeºme ve yakýnlaºmanýn yalnýz ulusal düzeyde deðil, uluslar ve kýtalar
arasýnda gerçekleºtiðine tanýk olunmaktadýr. Gerçi, kültürel farklar tümüyle
ortadan kalkmamýºtýr ama kültürler birbirine yaklaºmaktadýr. Çaðdaº
halkbilimleri, günümüzün kültürel çeºitliliðini incelemeyi sürdürüyor.
Giderek, halkbilimlerini toplum ve insanbilimlerinden ayýrmak sanki
güçleºecek gibi görünmektedir. Toplumbilimciler deðiºme ve
geliºmeyi, halkbilimcileri ise zamana direnen gelenekseli inceleyip
korumaya çalýºýrken; bütüncü insanbilimcilere bu iki ucu baðdaºtýrmak
görevi düºüyor. Ýnsan ve toplumla ilgili bu tür bilimler arasýndaki
farklarýn giderek azaldýðý ya da azalacaðý söylenebilir. Ýnsan ve
toplumbilim kendini kanýtladýðý oranda, halkbilimlerine duyulan ilgi
azalacak, halkbilim bir halk sanatý olarak varlýðýný sürdürecek gibi
görünmektedir.

Kaynak: Örnek, 1976. Türkiye'de Halkbilim. ݺ Bankasý Kültür Yayýný.

Irkçý Yaklaºýmýn Yanýlgýsý

Yabancý ülkeleri ziyaret eden gezginler, yabancý ülkelerde,


uzak diyarlarda çalýºan görevliler, din adamlarý, yabancý toplumlarý
tanýma fýrsatýný bulan tüccarlar, askerler, gözlemciler, kültürel
farklarý görmekle yetinmediler; açýklamaya çalýºtýlar. Ýnsanlar birey
olarak insana benzer olsalar da toplum ve topluluk olarak ne kadar
farklýydýlar. Tanrý'nýn insanlarý bu kadar farklý yaratmýº olabileceðine
inanmakta güçlük çektiler. Yalnýz toplumlar, kurumlar, töreler deðil,
insanlarýn renkleri; tenleri, boylarý poslarý da farklýydý. Sanki hepsi
insana benziyor gibiydi ama sanki hiçbiri ötekine benzemiyordu. Bütün bu
farklý ýrklar, kutsal kitaplarda yazýldýðý gibi, ortak bir atadan geliyor
olabilir miydi? Eðer öyle ise, Adem Babâ'nýn ya da Ýsa Peygamber'in
ten rengi nasýldý? Beyaz mý, kara mý, sarý mý, kýzýl mý? Bu renklerden
hangisi kimin atasýydý? Kutsal kitaplarda insan vardý ama ýrk farklarýndan
söz edilmiyordu. Dünyaya egemen olmaya baºlayan sömürgeciler, insan
ticaretine bir kýlýf bulup, vicdanlarýný temize çýkarabilmek için,
beyazlara benzeyen renkli insanlarýn yani öteki ýrklarýn beyazlar kadar
geliºmemiº olduðu inancýný yaydýlar. Beyazlara göre geri kalmýº
(geliºmemiº/ilkel) görünüºlü bu yaratýklar insanlarla hayvanlar arasýndaki
varlýk düzeyinde bulunuyordu. Tam insan olmadýklarýna göre sömürülmelerinde,
esir ve köle olarak çalýºmalarýnda sakýnca olamazdý.

Sayfa 28
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Ancak, 19 yüzyýlýn ortalarýnda, bu ilkellerin aralarýnda
yaºayýp dillerini/kültürlerini öðrenme fýrsatý bulan bazý araºtýrmacýlar,
Güneydoðu Asya'da, Afrika'da ve Güney Amerika'daki ilkellerin hiç de sanýldýðý
gibi ilkel olmadýðý gerçeðini gördüler ve yazdýlar. Ýlkeller, ilkel deðil
sadece farklýydýlar. Komºularýmýzdan biraz daha az ya da-çok. O zaman ºu
soru kaçýnýlmaz oluyordu: Neden?

Aslýnda, insanlar arasýndaki farklarýn varlýðý çok daha eskilerden beri


biliniyordu. Homeros, Truva savaºlarýndan dönen Odysseia'nýn, Akdeniz
çevresinde yaºayan garip insanlar arasýndaki inanýlmaz serüvenlerini
öykülüyordu. Tarihçi Herodot ise, Helenlerle Persler arasýndaki davranýº
farklarýný, törelerle/(kültürle) açýklamaya çalýºýyordu. Ünlü Marko Polo da,
ne kadar güvenilir olduðu bilinmeyen anýlarýnda, ýrklardan ziyade,
beyazlara benzeyen insan ve toplumlarýn kültür farklarý üzerinde durmuºtu.

Dünyanýn dört bir yanýndan derlenmiº bilgiler belli eðitim


merkezlerinde toplanmaya, ansiklopedilerde yayýmlanmaya,
tarih ve coðrafya kitaplarýnda yer almaya baºlayýnca, insanlarýn
merakýyla birlikte ºüpheleri de arttý: Ýlkel (renkli) çaðdaºlarýmýz
neden dolayý farklýydýlar acaba -beyazlardan? Muhtemelen renkliler de ayný
soruyu soruyorlardý kendilerine. Ýnsanlar ve topluluklar öyle çeºitliydi ki
sorunu yanýtlamak pek de kolay deðildi. Kendilerini geri kalmýº (ilkel)
insanlara medeniyet ve iman götürmekle görevli sayan beyazlarýn kara dumanlý
gemileri, ateºli silahlarý vardý. Beyaz ýrktan insanlar, güçlü olduklarýný
hemen her yerde kanýtlýyorlardý. Demek ki beyaz ýrk yalnýz
farklý deðil, renklilerden güçlü ve üstündü. Medeniyeti doðaya
egemen olmak diye tanýmlayan beyaz insan, kendinde, öteki (renkli tenli
doðal) insanlarý yönetme hakkýný da buluyordu.

Doðaya egemen olan Batý medeniyeti, doðaya yakýn ve baðýmlý,


görünen toplumlara da egemen oldu. Sosyal Darwinciler, Evrim Kuramý'nýn
dayandýðý En güçlünün kalýcýlýðý ilkesinin yalnýz canlýlarda deðil,
canlýüstü varlýk alanýnda da geçerli olduðunu savundu. Hukukçular,
hukukun gücünden söz ederken, beyazlar, güçlünün haklý olduðunu savundular,
inanmayanlara savaºla kanýtladýlar. Beyaz insanlar ötekilerden daha güçlü
olduðuna göre, kültürler arasýndaki farklar ýrkla açýklanabilirdi.
Gobineau gibi beyaz tenli bilginler bu varsayýmý kanýtlayan örnekleri
bulup yazdýlar.

Son yüzyýlda yapýlan bilimsel, genetik ve toplumsal araºtýrma ve


karºýlaºtýrmalar ise, toplumlar ve insanlar arasýndaki farklarýn,
Sayfa 29
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
biyolojik deðil kültürel olduðunu yani ýrkçý varsayýmýn yanýlgýsýný
ortaya koydu. Çeºitli ýrklarýn göze görünen (fenotipik) ve görünmeyen
(genotipik) farklarý vardý; ama canlýüstü varlýk alanýndaki farklarýn
sebebi biyolojik veya ýrksal deðildi.

Ýnsantürünün yarattýðý ve insaný yaratan canlýüstü varlýk alaný


tek bir neden-sonuç iliºkisi ile açýklanamayacak kadar karmaºýk bir olguydu.
Gerçi bazý ýrksal özellikler, insanýn doðal çevreye uyumunu kolaylaºtýyordu
ama kültürel farklar ýrk farklarýyla açýklanamýyordu. Oysa belli toplumlarda
yoðunlaºmýº gibi görünen ten, göz, saç rengi, çekik gözlülülük, burun ve
dudak biçimi fiziksel (ýrksal) özellikler, toplumun kültürel seçiciliði
ile açýklanabilirdi. Bireyler ve toplumlar, çoðalma sürecinde eº
seçerken, benzerlerini tercih ediyordu. Kültür kuramý, ýrksal
açýklamanýn yanlýºlýðýný gösterdi ama bireylere ve toplumlara
üstünlük duygusu veren, üstünlük kompleksini besleyen ýrkçýlýðý
tümüyle ortadan kaldýramadý. Beyaz tenli insanbilimciler
kültürlerin göreceliði tezini savunurken, ýrkçýlar beyaz tenli ýrklarýn
üstünlüðünü kanýtlamaya çalýºtýlar. Diktatör Hitler. Bütün ýrklardan
hatta beyazlardan üstün Almanlarýn dünyayý yönetmesi gerektiði inancýyla
dünyanýn altýný üstüne getirdi. Sonunda yenildi ama silinmedi. Onun
kafatasçý çocuklarý ve yandaºlarý, farklý ýrk, din ve dilden insanlarýn
Medeni Avrupa'ya üye olamayacaðýný savunuyorlar.

Ýkinci Dünya Savaºý yýllarýndan sonra, insanlýk tam ºu kafatasçýlýk


salgýnýndan kurtuldu kurtuluyor derken, beklenmeyen geliºmeler oldu. Önce,
sosyobiyologlar, kültürel süreçlerde, biyolojik (genetik) güçlerin seçici
(etkili) olabileceðini savundular. Ardýndan genetik araºtýrmalara dayanan
gen mühendisleri, biyolojik ve sosyal-kültürel davranýºlarý ve bozukluklarý
denetleyen genleri tek tek bulmaya baºladýlar. Öðrenmeyi, saðlýðý,
hastalýðý, ömrü, baºarýyý, uyumu, yaratýcýlýðý etkileyen genler,
gün geçmiyor ki, günlük basýnda ºâºkýnlýk yaratan bir haber olmasýn.
Doðanýn yaptýðý genetik yanlýºlarý düzelterek, genlerin yerini deðiºtirerek
insanlýðýn, toplumlarýn ve kültürlerin sorunlarýný çözmek mümkün olacaktý.
Umutlar biraz zorlandýðýnda, genetik mühendisliði Nazilerin önerdiði
ýrk ýslahý' projesine benzemeye baºlýyor. Naziler ve kafatasçýlar,
insanlarýn görünen fenotipik ýrk özelliklerine bakarak kimin kiminle
evlenip çocuk sahibi olacaðýna karar vereceklerdi. Gen mühendisleri, biraz
daha bilimsel bir yaklaºýmla, bireylerin genografileri üzerinde
çalýºýlacaðýný ileri sürüyorlar. Kuzular kopyalandý, sýra insanlara gelecek
(mi?) Bütün bu bilimsel buluºlar iyi de, cevapsýz kalan iki soru var:
(1) Genetik bakýmdan saðlýklý olan kimler, saðlýklý sayýlmayan kimleri,
Sayfa 30
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
hangi yöntemle ýslah edecek? Hitler gibi bir üstünlük sapýðý zorbanýn,
varlýðýn temeli olan çeºitliliði ortadan kaldýrmasý nasýl önlenecek?
Atom ve hidrojen silahlarýnda olduðu gibi teknolojiyi önce geliºtirelim
sonra kötüye kullanýlmasýný önleriz deyip bekleyebilir miyiz? Sözün
özeti, ýrkçýlýðýn kötü olduðunu biliyoruz da, ýrklarý ve bireyleri
bilimsel (ya da henüz bilinmeyen) tekniklerle ýslah etmenin
doðru olacaðýný söyleyemeyiz.

Kaynak: Güvenç, 1995. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Irkla Açýklama Bölümü.

Ýnsan-Dil ve Ýletiºim

Hep bilir, inanýr ve söyleriz, öyle ilim/bilim falan yapmadan: Hayatta


her ºey, insanlar, kurumlar, toplumlar birbirine baðlý, baðýmlý ya da bize
öyle görünüyor. Nerede, ne zaman, nasýl öðrendik bu evrensel ve bilimsel
gerçeði? Okulda desek, hangi okulda, hangi derste, hangi öðretmenden?
Toplumu oluºturan her birey ve aile ötekine baðlýdýr; her grup ve kurum
ötekini etkiler ve onlardan etkilenir. Bu gerçeði sorgulamayýz.
Kuºkusuz baðlý olmasýna baðlý da neyle? Sözgeliºi, iple mi,
telefon teliyle mi, internet'le mi?

Kültürbilimciler, küçük toplumlarý incelerken bu varsayýmý


irdelemek, soruyu açýklamak fýrsatýný buldular: Toplumsal bir
birlik veya bütünde herºey herºeye insanla baðlý. Aslýnda hiçbir
ºey baðlý deðil ötekine, biz insanlar dilimizle baðlýyoruz her ºeyleri
birbirine. Bu iºe de iletiºim adýný veriyoruz. Arapça kökenli
ünsiyetten türetilen insan sözcüðü ve kavramýnýn iliºki/yakýnlýk kuran
anlamý buradan geliyor. Böylece bir iliºkiler yumaðýna dönüºen toplum
veya kültür varlýðýna toplumsal yapý adý da verilir. Bu yüzden deðil
mi ki, toplumbilimciler, Toplum kendisini oluºturan öðelerin toplamýndan
fazla bir varlýktýr derler: Toplumu, toplamýndan fazla bir varlýk yapan,
biz insanlarýn tek tek veya topluca kurduðumuz iliºkilerdir.

Demek oluyor ki, dil dediðimiz iletiºim aracý, toplumu


bir arada tutan harç; kültürü taºýyan ortak bir hazine, toplumu
yansýtan bir ayna; bireyler, gruplar ve kümeler arasýndaki iliºkileri
düzenleyen hakem, hakim veya hekim oluyor. Bu yüzden temel eðitim dil
öðrenmeyle baºlýyor, dille geliºiyor. Eski çaðlardan bu yana dilin önemi
görülmüº ve dile getirilmiºtir:

Ýnsan, giysisiyle karºýlanýr,


Sayfa 31
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

sözü sohbetiyle uðurlanýr!

Adýmýzý söylemeye hiç gerek yok, aðzýmýzý açtýðýmýz anda


kimliðimizi da açýklamýº oluruz? ªöyle dermiº bilge kiºi,

Biraz konuº ki seni tanýyayým!

Japon sanatçýsý okuma yazmaya aðýrlýk verir:

Hele birºeyler yaz da tanýºalým!

Dil, kültür ve eðitim iliºkisi, insan-kültür bilimlerinin üç temelidir.

Toplum ve kültürde ne varsa dilde ifadesini bulur. Dilde


neler varsa, toplum ve kültür de asýllarý veya yankýlarý vardýr.
Hangisinin önce geldiði, felsefecilerin ve tarihçilerin kolay kolay
çözemediði bir bilmecedir. Ýdealistler, dil ve düºünceye, pozitivistler
topluma ve iliºkilere öncelik verirler. Ýnsansý yaratýklarýn dille
geliºtiðini gözlemleyen kültürbilimcileriyle tarihçiler, öncelikten çok
karºýlýklý iliºki üzerinde dururlar. Kültürün geliºmesiyle dil, dilin
geliºmesiyle kültür geliºir ve zenginleºir. Kültürü inceleyerek dilin ne
büyük bir mucize olduðu; dil mucizesini inceleyerek kültürün insan
üzerindeki etkileri ve sonuçlarý anlaºýlabilir.

Ne var ki, dil ile kültür arasýndaki bu karºýlýklý ve iºlevsel


iliºki, canlýüstü varlýklarda bir dil-kültür ikilemine yol açar. Dil,
öznel düºünceleri yansýtýr ama nesnel kültürü ne kadar doðru
yansýtýr? Acaba gerçekten yansýtabilir mi? ªimdi bu tümceden
anladýklarýnýzý yazmayý denerseniz, her denemede farklý bir
ºeyler söylemeye çalýºtýðýnýzý görebilirsiniz. Acaba bunlardan
hangisi, dil-kültür iliºkisini en doðru anlatýyor? Yanýtlanmasý
zor bir soru, yanýtý hiç kolay deðil. Kültür kavramýný açýklarken
deðinilen, gerçek-ideal ikilemi, belli bir ölçüde, dil-kültür ikilemidir.
Bu anlam ve baðlamda, her toplumda bir kültür ikilemi vardýr, denilebilir:
Biri yaºanan öteki algýlanan ve dile getirilen. Kültürün ABC'si kitabýnýn
Ý (insan, dil ve iletiºim) bölümünde, dil-kültür varlýðý üzerinde mi
konuºuyoruz yoksa kültür kavramý üzerinde mi? Kesin yanýtý olmayan çetin
sorulardan biri. Dilimiz olmasaydý nasýl anlar ya da anlatýrdýk kültürü?
Peki ama kültürümüz olmasaydý dilimiz olur muydu? Galiba hiç
bilemeyeceðiz! Öyleyse dilimizle ve dilimiz kadar yaºadýðýmýzý
Sayfa 32
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
söyleyebiliriz.

Baypas ameliyatý geçirmiº olan hasta doktoruna yakýnýr:

-Bana hemen herºeyi yasakladýnýz, kýsýtladýnýz, ama ayný


ameliyatý geçiren bir arkadaºým, eskisinden daha çok yiyip içtiðini,
koºtuðunu, çalýºtýðýný, eðlendiðini kýsaca daha hýzlý ve mutlu yaºadýðýný
söylüyor!

-Öyle mi söylüyor? diye sormuº doktor.

-Evet, tam böyle söylüyor.

-Siz de söyleyin, söylemenizde herhangi bir sakýnca yok!

Kaynak: Porzig, 1995. Dil Denen Mucize. TDK (AKDTYK)

japon Mucizesi (mi?)

Japonya, Çarlýk Rusyasý'ný ünlü 1904-1905 Savaºýnda karada ve


denizde aðýr ve kesin bir yenilgiye uðratýnca, dünyanýn
dikkati bu ülkeye çevrilmiº, olaya mucize tanýsý konmuºtu:
Uzakdoðu'nun küçümen, yoksul çeltikçileri, Rusya gibi bir koca devi
nasýl devirebilirdi? Yüzyýllardýr savaºtýðý güçlü komºusu Rusya
karºýsýnda, 19.yy'ý zar zor çýkaran Osmanlýlar da, Ertuðrul Faciasý ile
tanýmaya baºladýklarý Japonya'ya derin bir hayranlýk duydular, kendi
gelecekleri için umutlandýlar. Türkçe Togo adý o dönemden kalma bir özlem
simgesidir: Japon, Urus'u yenebiliyorsa biz de yenebiliriz. Askerler,
siviller, hocalar, yazarlar Japon mucizesine yakýn ilgi duydular
açýklamaya çalýºtýlar. Bu ilgi Cumhuriyet döneminde devam etti.

Türkler de týpký Japonlar gibi hýzla geliºip uygarlýk düzeyini


yakalayacaklardý. Japonya'nýn Ýkinci Dünya Savaºý'ndaki aðýr yenilgisi
ve koºulsuz teslim oluºu tarihi baºarýlarýný gölgeledi, hayranlýk
duygularýný külledi. Kore Savaºý sýrasýnda, Japonya'yý ziyaret eden
gazilerimiz, ülkemizin romantik anýlarýný tazelediler. Savaº sonrasý
yýllarýndaki hýzlý onarým ve kalkýnma, Tokyo Olimpiyatlarý'nýn üstün
baºarýsý Japon Mucizesi söylemini yeniden gündeme getirdi. Geleneklerini
koruyan -ya da öyle görünen- bu toplumun çaðdaºlaºmada gösterdiði üstün
baºarýnýn sýrrý neredeydi? Batýlýsý, doðulusu bütün dünya bu
sýrrý bulmaya, bu mucizeyi açýklamaya çalýºýyordu. Ýlk göze
Sayfa 33
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
çarpan ve akla gelen geleneklerdi. Japon mucizesinin sýrrý töredeydi:
Japonya geleneksel kültürünü hiç deðiºtirmeden, Batý'dan yalnýz bilim ve
teknoloji alarak kalkýnmýºtý. Japonya'nýn bu baºarýsý Türkiye'ye örnek
olabilirdi. Bu söylem, Ýslam dünyasýnýn çoðu liderlerine de cazip gelmiºti.
Biz de, Japonlar gibi, Batý'dan yalnýz bilim ve teknoloji alýp kendi
kültürümüzü koruyarak çaðdaºlaºabilirdik. Neden olmasýn? Eðitimciler,
hocalar ve yöneticiler arasýnda bu görüºü savunanlar zamanla çoðaldý.
Fikir iyiydi de, tarihi gerçeklere pek uymuyordu. 600 yýldanberi
komºu yaºadýðýmýz, yaklaºýk 200 yýldýr çalýºýp çabaladýðýmýz
halde, neden alamýyorduk acaba, Batý'nýn bilim ve teknolojisini?
1960'larda Princeton Üniversitesi'nde yapýlan bilimsel bir toplantýda,
Türk ve Japon çaðdaºlaºmasý karºýlaºtýrýlmýº, bu iki kültürün hiç benzemediði
ve bu nedenle karºýlaºtýrýlamayacaðý sonucuna varýlmýºtý. Ünlü bir
Japonya uzmaný sayýlan Ýtalyalý Maraini'ye göre, Japonya tarihöncesinden
beri çaðdaº olagelmiº bir toplumdu. Kendilerin'i dünyadan üstün gördükleri
için yabancýlarýn ülkeye girmesini, Japonlarýn dýºarýya çýkmasýný
yasaklamýºlar, ülkeyi barbarlardan tecrit etmeyi denemiºlerdi; ama dünyada
neler olup bittiðini de yakýndan izlemiºlerdi...

1770'lerde Batý'nýn geliºtirdiði ilk anatomi atlasýný alýp iki dilde


dört renkli basmýºlardý. Teknik ve bilimsel tarýma 17. yüzyýlda
geçerek, verimi 250 yýlda ortalama 2.5 kat artýrmýºlardý. Endüstrileºmeden
önce ºehirleºmeyi baºarmýºlar, okuma yazma oranýný yüzde 50 düzeyine
çýkararak Endüstri Devrimi'nin kentsel altyapýsýný hazýrlamýºlardý.

Biz Türkler, Japonlara benzediðimizi, ya da kültürlerimizin


benzerliðini savunur dururuz ama romantik aºýklar gibi, Japonya'yý ve
kültürünü hiç tanýmadan söyleriz bütün bunlarý. Tarihi ve kültürel gerçek
öyle ki; týpký biz Türkler gibi, Japonlarý da anlamak zor, çünkü çok basit:
Japonlar kimseye deðil kendilerine benziyorlar. Batý tehdidi karºýsýnda,
geçen yüzyýlda süratle endüstrileºirken, Batý kültürünü ve düºüncesini
öðrenmek (almak) gereðini duymuºlar fakat bu gerçeði kendilerinden bile
saklayýp: Batý bilimi doðu kültürü sloganýna sýðýnmýºlar. (Fars, Hint,
Çin, Kore, Mançu vd. Hangi Doðu kültürü?) Kendilerini inandýrýrken dünyayý
yanýltmýºlar. Öteki yabancýlar gibi biz Türkler de Japon baºarýsýnýn
sýrrýný, iºkolik, vatansever oluºlarýnda, kamikaze'de, harakiri'de, geyºa'da
aramýºýz. Tabii bulamamýºýz.

Yabancý gözlemcilere göre mucize, kalkýnmanýn deðiºimsiz gerçekleºmiº


olmasýndan (?!) kaynaklanýyordu. Deðiºmeden kalkýnmak ve çâðdaºlaºmak
mümkün olamayacaðýna göre mucizeyi kabul etmekten baºka yol kalmýyor.
Sayfa 34
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

ݺte bu soruda kültürbilim mucizenin imdadýna yetiºti.


Geliºimin deðiºimsiz gerçekleºmeyeceðini bilen toplumbilimciler, yaºayan
törelerin gözlemcileri yanýlttýðýný fark ettiler. Japonya deðiºiyor fakat
bazý törelerini yaºatarak deðiºmemiº gibi görünüyordu. Bu olguya süreklilik
de denebilirdi. Gözlemcileri yanýltan bir din sorunu vardý. Çoðu
yazarlarýmýz, Japon dininin deðiºmediðini söyler ama Japon dininin ne
olduðunu bilen ya da anlayanlarýn sayýsý yok denecek kadar azdýr. ªöyle
diyor bir Japon bilgesi, Japon dininin ne olduðunu bilen biri varsa eðer,
Japonya'yý anlamýº sayýlýr. Bir Doða dini olan ªinto (Tanrýlar
yolu)'nun milyonlarca tanrýsý vardýr. Her canlý bir tanrý sayýlabilir.
Her insan bir Tanrý olabilir. ªinto kadar yaygýn ve popüler olan Budizmin
tanrýsý, peygamberi ve kutsal kitabý yoktur ama yüzlerce mezhebi ve tarikatý
vardýr. Budizmin birinci öðretisi hayatýn deðiºim olduðudur. Böyle bir
dinin neresi, hangi gerekçeyle nasýl deðiºtirilebilir ki? Kültürün
deðiºmeyen özünün din olduðunu savunan ve Japonya'nýn deðiºmeden
kalkýndýðýný örnek gösterenler, Japonya'yý hiç tanýmayanlardýr. Bir de
tabii, tanýdýðý halde, nasýl olsa kimse bilmiyor deyip, gerçekleri
çarpýtanlar, Japon mucizesini kendi küçük çýkarlarý için kullananlar
vardýr. Japonlar aslýnda Müslümandýr ama farkýnda deðiller gerekçesiyle,
Tokyo'da Selimiye Camii'nin kötü bir kopyasýný inºa ettirenler vardýr.
Vardýr da Japon dininin Japonluk (mililiyetçilik) olduðunu bilen
milliyetçiler azdýr. Öyleyse, bu deðiºimsiz geliºme ve yalnýz teknolojiyle
çaðdaºlaºma söyleminin gerçeði nedir?

Gördüklerimiz doðru ise nerede yanýlýyoruz? Japonya deðiºti, deðiºiyor ve


hep deðiºeçek! Ama son 100-150 yýllýk deðiºim sürecinde, endüstrileºmeye
paralel olarak Japonya'da, hemen herºey deðiºirken, Japonlar geleneksel
çocuk bakýmý ve eðitim yöntemlerini korumayý baºardýlar. Ýnsanýn eðitimle
insan, Japonun kültürle Japon olduðu gerçeðini bilen Japonlar, eðitimin
yöntem ve teknikleriyle, anne-çocuk iliºkisini koruyarak, Japon insanýnýn
ve toplumunun temel kiºilik özelliklerini, aileye, topluma ve ülkeye
baðýmlýlýðýný sürdürmeye çalýºýyorlar. Buna tatamizasyon, çocuðun
evcilleºtirilmesi diyorlar. Temel ilke, çocuðu aðlatmadan, dövmeden ve
cezalandýrmadan, bir tanrý imiº gibi, korkusuz, onurlu/sorumlu bir varlýk
olarak yetiºtirmektir. Kolay olmamakla birlikte, bu güç denemede belli bir
ölçüde baºarýlý oldular. ݺte burada, Japon kültürünün kendine benzeyen bir
özelliðine yer vermek gerekir. Türk kültürü de dahil olmak üzere, genel
olarak kültürler belli bir kurumun yerine yenisini alýrken, eskisini
atarlar, hizmet dýºý býrakýrlar. Çünkü, doðrusal ve biçimsel dil-mantýk
sistemlerine göre, birºey ya vardýr ya yoktur, ya doðrudur ya yanlýºtýr.
Sayfa 35
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Bu ikisinin arasý veya ortasý mümkün deðildir. Japon dilindeki doðrularla
yanlýºlar birbirinden bu kadar kesin ayrýlmýyor. Japon kültürü
yeniyi alýr veya yaratýrken eskisini atmýyor; sanki gün gelir lazým olur
gerekçesiyle, eskiyi el altýnda tutuyor, koruyor. Adeta, yeniyi, bir
bitkinin yýllýk yaº halkasý gibi, varolanýn üstüne koyuyor. ݺte Japonya'da
yeninin altýnda deðiºmez görünen eski yaº halkalarý bunlardýr. Japon yeniyi
alýrken eskiyi atmaz, unutmaz. Japon için tarih, hayat ve kültür, geçmiºten
geleceðe bir sürekliliktir. Mucize -eðer varsa- buradadýr.

Kaynak: Güvenç, 1995. Japon Kültürü. ݺ Bankasý Kültür Yayýný.

Kavram ve Kuram Olarak

Kavram

Yukarýda, canlýüstü varlýk tartýºmasýnda, bilimsel kültür


kavramýnýn uygarlýk anlamýna geldiði açýklanýrken, kültür kavramýnýn
biyolojik, felsefi ve eðitimsel anlamlarý üzerinde de durmuºtuk. ªu kadar
ki bilimsel kültür kavramý, öteki anlamlarý da içine almaktadýr. Kültürün
çok sayýda tanýmý vardýr ama çoðunluðu; tanýma benzemeyen; tanýmýn tanýmýna
uymayan tanýmlardýr:

Kültür, toplumun üyesi olarak kiºilerin yaºamlarý boyunca


eðitim süreciyle öðrendiklerinin tümüdür.

Bu taným öðrendiklerimizin tümü diyor, ama öðrenileceklerin neler


olduðunu açýklamýyor.

Doða'nýn ya da Tanrý'nýn yarattýklarýna karºýlýk insantürünün


yarattýklarýnýn tümü!

Bu taným da kültür varlýðýnýn insan tarafýndan yaratýldýðýndan fazla


bir ºey söylemiyor. Oysa, gerçekte insan o varlýðýn hem yaratýcýsý hem
ürünüdür.

Ýnsanbilim çevreleri, yaklaºýk yüzyýldan bu yana, Ýngiliz Tylor'ýn


(1971) aºaðýdaki tanýmýný büyük ölçüde benimsemiºtir:

Kültür ya da uygarlýk, toplumun üyesi olarak, insantürünün öðrendiði,


edindiði, bilgi, sanat, gelenek-görenek, ve benzeri yetenek, beceri ve
alýºkanlýklarý içine alan karmaºýk bütündür.
Sayfa 36
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Bu taným, kültür kuramýnýn ana savýný (görüºünü) dile getirmektedir.

Kültür, öðrenilen, dilde saklanýp korunan, eðitimle yeni kuºaklara


aktarýlýp aºýlanan bir muhtevadýr. Tylor'ýn bu tanýmý, kültür kuramý ve
bilimiyle uðraºanlara yol ve yön göstermiºtir.

Bu tanýmdan çýkan anlamlarý, insanbilimci Murdock (1940'lar), birkaç


alt baºlýk altýnda toplayýp açýklamaya çalýºmýºtýr:

1) Kültür, içgüdüsel ya da kalýtýmsal deðil, her bireyin doðduktan


sonra, yaºayarak kazandýðý, öðrendiði bilgi, davranýº ve alýºkanlýklardýr.
Mademki öðrenilir, eðitimin kurallarýna, yasalarýna ve ilkelerine uygun
olmak zorundadýr.

2) Bütün canlýlar, yaºadýklarý sürece, varlýklarýný sürdürecek,


kendilerini tehlikelerden koruyacak bazý beceriler kazanýrlar. Ancak
insan öðrendiklerini yavrusuna aktarabilen tek canlýdýr. Onun bu alandaki
biricikliði kuºkusuz dil öðrenme yeteneðinden gelir. Bu anlamda, ilk
yaradýlýºa kadar uzanan kültürün, tarihi ve sürekli bir varlýk alaný
olduðu söylenir.

3) Kültürün öðrettikleri yalnýz, zaman boyutunda sürekli


deðil, fakat ayný zamanda, toplumsal, yani mekana görelidir.
Toplumdan topluma deðiºir. Bir toplumun sahip olduðu, yarattýðý,
paylaºtýðý tüm alýºkanlýklar, o toplumun kültürüdür. Bu anlamda,
toplumun aile, mahalle, köy, kasaba gibi alt birimlerinin sahip olduðu
farklý kültür birikimlerine toplumun alt kültürleri denebilir. Kültür
toplumsal olduðuna göre, geleceði (kaderi) topluma baðlýdýr.

4) Kültür her ne kadar, ideal kural, davranýº ve deðerlerden


oluºursa da, bireysel tutum ve davranýºlar, büyük ölçüde ideallerden
ayrýlýr. Baºka bir deyiºle, her kültür bütünü, ideal ve gerçek adýný
verebileceðimiz bir kültür ikileminden oluºur. Ýdeal ile gerçek ara sýra
birbirine yaklaºsa, üst üste gelse de, çoðu zaman birbirinden uzaktýr.
Öyleyse insan davranýºlarýnýn büyük bölümü kültürel (öðrenilmiº) olsa bile
ideal olmayabilir. Ýnsan veya siyasal bilimcinin bu iki tür davranýºtan
birine aðýrlýk vermesi, ideal ile gerçek ikilemini karºý karºýya getirebilir.

5) Kültür, biyolojik (yaºamsal) ve onlardan doðan toplumsal ihtiyaçlarý


karºýlayýcý, yani iºlevseldir. Kültürel kurumlar ve ilkeler; baºarýsý
Sayfa 37
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
denenmiº çözüm yollarýdýr. Doyum (tatmin), alýºkanlýklarý destekler ve
pekiºtirir; doyumsuzluk ise deðiºim ve boºluklara yol açar. Süreklilik,
doyumun, doyumsuzluktan biraz daha fazla oluºuna baðlanabilir. Madem ki,
biyolojik ihtiyaçlar evrenseldir, bunlara cevap veren kurum ve deðerlerin
yani kültürlerin belli ölçülerde benzer olmasý kaçýnýlmazdýr.

6) Hemen her kültürün öðeleri, uyum ve doyum sürecinin


sonucu olarak bütünleºmek, ya da öyle görünmek eðilimindedir.

Ancak kimi iºlevcilerin ileri sürdüðü gibi, kültürün tam anlamýyla bir
bütün ya da bütünleºmiº sistem olduðunu söylemek güçtür. Tarihi ve
çevresel etkenlere ve çeliºkilere açýk olan kültürler tam bir bütünlük
kazanamazlar. Kazanýr gibi olurken, iç-dýº güçler dinamiði, dengeyi ve
bütünleºme sürecini alt üst eder. Bütünlük bir idealdir. Bütünleºme yerini
hemen ayrýºmaya, çatýºmaya býrakýr.

7) Kültürün bir bütün ya da sistem olduðu sýk sýk yenilenir. Ancak,


sistemi tanýmlamak zor olduðu gibi, kültürün belki de tam bir sistem
olmadýðýný savunmak daha kolaydýr. Kültür varlýðý tümüyle maddi veya
gözlemlenebilir bir olgu veya nesnel bir varlýk deðildir. Öyleyse, kültür
kavramý, hayatla ilgili soyut bir kavramdýr. Bu kavram bir coðrafya haritasý
gibidir. Yeryüzü öðelerini ve engebelerini simgeleyen harita nasýl bir
soyutlama ise kültür kavramý da aynen bir soyutlamadýr. Kültürel kurum,
kavram ve süreçler gerçekliðin adlarý ve soyutlamalarýdýr.

Kültür varlýðýnýn bu (soyut) özelliði yalnýz kültür varlýðýyla


deðil, bilgi sahibi olduðumuz her varlýkla ilgili bir bilgi problemidir.
Olay veya olgunun kendisi nesnel bir gerçeklik ise, onunla ilgili
bilgilerimiz o olay veya olgunun öznel soyutlamasýdýr. Somut gerçellikle
onun soyut bilgisinin birbirine ne kadar benzediði, her bilim alanýnda
olduðu gibi kültür alanýndaki temel sorunlardan biridir. Belki kültür
alanýnda bu sorun daha da önemlidir, çünkü öteki bilim alanlarýnda çalýºan
bilginler Doða'nýn nesnel olgularý üzerindeki gözlem ve kanýlarýný
tartýºýrken, kültür alanýnda kiºiler, kendi hayatlarýyla ilgili inanç ve
deðerlerini karºýlaºtýrmakta ve tartýºmaktadýr.

Kuram

Kapsam ve kaplam olarak bir kuram enginliðindeki ve zenginliðindeki


Kültür kavramý, insantürü ve canlýüstü varlýk alaný ile etkileºimini ve
deðiºim sürecini açýklamaya giriºtiði için ayný zamanda bir kuramdýr. ªöyle
Sayfa 38
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
der insanbilimci: Ýnsanlar ve toplumlar benzer, çünkü kültürleri benzer;
insanlar ve toplumlar benzemez, çünkü kültürleri farklýdýr; insanlar
ve toplumlar deðiºir, çünkü kültürleri deðiºmektedir. Ýleride S
(Süreçler: Kültürleme, Kültürlenme ve Kültürleºme) maddesinde açýklanacaðý
gibi kültür deðiºimi, kültürel süreçlerin bir bileºkesi olarak gerçekleºebilir.

Kaynak: Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Kavram ve Kuram

Laiklik Nedir, Ne Deðildir?

Türk Devrimi'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin altý temel ilkesi arasýnda


yer alan yabancý kökenli kavramdýr -laiklik. Fransýzca laicite'den
uyarlanýp laiklik denmiºtir: Cumhuriyetçilik, Halkçýlýk, Milliyetçilik,
Devletçilik, Ýnkýlapçýlýk ve Laiklik! Altý ilkeden ilk beºi, -çilik ve
-çýlýk ekleriyle belli bir ideolojiyi (-izm'i) simgeleyen Osmanlý Türkçesi,
altýncý ilke laiklik ise, bir politika veya ideolojiden çok, tarihi bir
hukuk kavramýdýr. Fransýzcada, laikçilik diye çevirilebileceðimiz bir
laicisme kavramý da var ama Cumhuriyeti kuranlar, laikçiliði deðil,
laikliði seçmiºler. Peki ama neden? Ne demek, hangi anlamda, laiklik?

Son 10-15 yýldanberi, laikliðin ne olduðunu, aramýzda tartýºýp duruyoruz


ya ne tanýmlýyor ne de belli bir taným üzerinde baðdaºabiliyoruz. Kitaplara
geçmiº yaygýn tanýma göre, din ile devletin ayrýlmasý ya da ayrýlýðý.
Ülkemizde geçerli olan Kara Avrupasý hukuk geleneðinde din ile devletin
ayrýlmasýna sekülarizm, çaðdaºlýk (secularizm) denir. Türkiye
Cumhuriyeti'ni kuranlar din ile devleti kuºkusuz ayýrmak istemiºler,
ama sekülarizm yerine laikliði seçmiºler. Laik sözcüðü Fransýzca laic veya
laique'ten geliyor. Fransýzlar, Latince laikus'tan, Romalýlar
Elence Laikos'tan almýºlar. Eski Elen toplumlarýnda tam beº sýnýf halk
varmýº. Tepeden tabana doðru:

Aristos (soylular, eºraf)

Klerikos (rahipler)

Demos (burjuva, orta direk)

Yorgos (köylüler, tarýmcýlar)

Laikos (yersiz yurtsuz, kadýnlar, köleler ve esirler)

Sayfa 39
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Elen Cumhuriyeti, birbirine rakip Aristoslar ile Demoslarýn
yönetiminde imiº. Kim güçlüyse, kent toplumunu yönetirmiº.
Soylu Aristoslarýn yönetimine aristokrasi, orta sýnýf Demoslarýn
yönetimine demokrasi denirmiº. Bu iki rakip zaman zaman
kanlý iktidar savaºlarý yapmýºlar. Hukukçu Solon, ünlü yasalarýyla bu
iki sýnýf halký, barýº ve hukuk düzeni içinde uzlaºtýrmaya ve yaºatmaya
çalýºmýº. Kim iktidarda ise Rahipler o sýnýfa hizmet etmiº, köylüleri
onlar yönetmiº. Baºka bir deyiºle, Elen Cumhuriyeti bugünkü anlamda
demokrasi deðilmiº, çünkü toplumun yüzde 85'i yönetime katýlamazmýº.
Her aileye üç-beº tane esir ve köle düºtüðüne göre, toplumun büyük
çoðunluðu Laikos imiº yani toplumun ve yönetimin dýºýnda tutulurmuº.
Bu durum ufak tefek deðiºikliklerle, Roma Ýmpartorluðu'nda, Byzantion'da
ve Orta Çaðlarda da devam etmiº. Onsekizinci yüzyýl ortalarýnda, Fransa'da
güçlenen ve iktidara ortak olmaya kalkýºan Fransýz orta sýnýfý
(burjuva/demos) karºýsýnda iki büyük gücün ittifakýný bulmuº: Devleti ve
Krallýðý temsil eden soylu Aristoslar ile ülkenin mal varlýðýnýn yaklaºýk
yarýsýna sahip rahipler kilisesi yani Klerikos. Burjuvalar, köylülerin
(Yorgos) desteðini aramýºlar. Devrimi desteklerlerse, köylüleri vatandaº
yapmayý vaat etmiºler. Deneyimli köylüler maceradan kaçýnmýºlar:
Siz kozunuzu paylaºýn. Ýktidarý kim alýrsa biz onu tanýr; ona sadýk
kalýrýz. demiºler. Çareºiz burjuvalar, son çare olarak, kent sokaklarýnda
yaºayan yersiz yurtsuz, baldýrý çýplak (sans culotte) Laikoslara yanaºmýºlar,
ayný teklifi yapmýºlar. Hapishanelerde sürünen ve hastanelerde bakým
bekleyen laikler devrimi desteklemiº; Krallýða ve Kilise'ye karºý,
iç-savaºta burjuvalarýn yanýnda yer almýºlar. Büyük Fransýz Devrimi'nin
tarihi böyle de okunabilir. Burjuvanýn Bastille Hapishanesi'ne saldýrýp
mahkumlarý salývermesi boºuna deðildi.

Soylular ve Kilise, yerleºik düzene karºý devrimci burjuvalarý destekleyen


laikleri, ve onlarý yanýna alarak devlete ve kiliseye savaº açan
laikçileri dinsiz ilan etmiº. Laiklerin dinsizliði yargýsý bu
suçlamadan kaynaklanýr. Yoksa Kilise'nin en iyi müºterileri olan burjuvalar
ve laikler neden dinsiz olsunlar ki? Burjuvalar sözlerini tutmaya
çalýºtýlar. Yaklaºýk 220 yýl süren uzun bir savaºýmdan sonra laiklerin
-dinsiz deðil- vatandaº olduðu (1905'te) böylece tescil edilmiº:
Protestan ülkelerin sekülarizmi, din ile devleti ayýrýrken, Katolik Fransa'da
yapýlan devrimin, din ile devleti ayýrmakla yetinmeyip, vatandaº sayýlmayan
bir toplum kesimini -Kilise'nin direnmesine karºýn- vatandaº yaptýðý ve bu
yüzden adýnýn dinsize çýktýðý görülüyor.

Kýsa tarihçenin laikliðimizle ilgisi ºöyle: Ýslam, hem din,


Sayfa 40
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
hem devlet, hem de kültürdür. Türk Devrimi, din ile devlet iºlerini
ayýrmakla yetinmeyip, Ýslam Kültürü'nde de bir devrim
yapmak istemiº; kadýný toplum hayatýna katmaya çalýºmýº ve
devrime laiklik demiºtir. Sekülarizm, din ile devleti ayýrmakla
yetindiði halde, laiklik ilkesi vatandaº sayýlmayanlarýn topluma
katýlmasý (demokrasi) demektir. Bu açýdan laiklik, bir hukuk
devrimi olduðu kadar bir kültür devrimidir. Fransýz Devrimi'ni
okuyan devletçi Ýslamcýlar, laikliði dinsizlik olarak yorumladýlar.
Kilise söylemine uyup önce Laiklik dinsizliktir, sonra da Laiklik
dinsizlik deðildir çizgisini savundular. Savunmakla yetinmediler,
laikliðe karºý cihad (savaº) açtýlar. Yayýnlarýnda, sözlüklerinde önce
(1) Türkiye'de Laiklerin dinsiz olduðunu oysa, (2) Batý da Laikliðin
dinsizlik olmadýðýný yazdýlar, yazdýrdýlar. Sözgeliºi, 1980'lerde MEB'ce
bir dizi baskýsý yapýlan Büyük Türkçe Sözlük'te laiklik, dinsizliktir diye
tanýmlanýyordu. Ne güçlü fakat ne yanýltýcý bir yargýlama. Önce laikleri
dinsizlikle suçla, sonra laikliðin dinsizlik olmadýðýný söyleyerek zihin
ve vicdanlarý iyice bulandýr. Laiklerin dinsiz olduðunu ve Laikliðin
dinsizlik olmadýðýný söyleyenler -dindarlar deðil- dini siyasete alet
eden kökten dincilerdir. Siyasiler de, laiklikle ilgili bu tür toptancý
sloganlarý, kendi amaçlarý için rahatça kullandýlar. Dinci kesimlere hitap
ederken, Kimi laikler laikliði dinsizlik gibi anladýlar, dinsizlik veya
din düºmanlýðý gibi yorumladýlar, biz bu imansýzlara, laikliðin dinsizlik
olmadýðýný anlatmaya çalýºýyoruz dediler. Ayný siyasiler, laiklere dönüp,
Kimi ºeriatçýlar (dinciler) laiklerin dinsiz, laikliðin dinsizlik
olduðunu iddia ediyorlar, biz laikliðin dinsizlik olmadýðýný savunuyoruz
derler.

Bu ikili oyun ne yazýk ki Türk demokrasisi açýsýndan yararlý ve yapýcý


olmadý. Sorun laikliðin ne olmadýðýný tartýºmaktan kaynaklanýyor. Sorun
ve çözüm, laikliðin -ne olmadýðý deðil- ne olduðudur. Siyasetçiler,
anlamýný bilmedikleri laikliðin ne olmadýðý ile yetindikleri için sorun
büyüdü, bugünkü boyutlara geldi. Örnek olarak: Devlet laik olabilirmiº ama
birey (kiºi) laik olamazmýº. Neden olmasýn ki? Devletinin laik olmasýný ve
laik kalmasýný isteyen dindar kiºi, laik bir vatandaºtýr. Fransýzlar ona
ºeriatçý karºýtý olarak laikçi (laiciste) derler. Türkçede, laisizmi
kullanmadýðýmýz için laik diyoruz. Laik kiºi elbet dinsiz deðildir ama
kendi inanç özgürlüðü ve toplum barýºý için devletinin laik olmasýný
savunabilir ve savunmalýdýr. Bu onun vatandaºlýk hakkýdýr. Týpký, inancý
gereði ºeriat devleti isteyen müminler gibi.

ݺte bu gerekçeler ve amaçlarla, laiklik, demokrasinin temel


Sayfa 41
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
taºý, çaðdaº uygarlýða yönelen toplumun barýº ve huzur güvencesidir.
Kültürle ilgisi ve iliºkisi açýsýndan laiklik, geleneksel tarým kültüründen,
çaðdaº sanayi toplumuna geçiº döneminin vazgeçilmez kültürüdür; olmazsa
olmaz ºartýdýr da denebilir, eðer bir iç savaº istemiyorsak. Toplumsal
barýºtan söz edenlerin laikliði savunmasý, 8 yýllýk kesintisiz eðitime
karºý çýkanlarý uyarýp uyandýrmasý gerekiyor.

Kaynak: Berkes, 1973. Türkiye'de Çaðdaºlaºma. Bilgi.

Metot ve Teknikler

Bilim, bilim yöntemiyle üretilen bilgi türü olduðuna göre,


kültürü inceleyen bilimlerin yöntemi bilim yöntemidir. Öyleyse
bilim yönteminin nasýl bir yöntem olduðunu burada kýsaca
açýklamak gerekli olabilir. Din ve sanat anlamýndaki kültürlerin
yöntemi kuºkusuz farklý olabilir.

Liselerde okutulan mantýk kitaplarýnda, bilim yapan aklýn,


tümdengelim (deductive) ve tümevarým (inductive) olmak üzere
karºýt iki yön izlediði ya da izleyebileceði, yazýlýdýr. ªöyle ki:
Bilimsel bir önermenin geçerli olup olmadýðýný irdeleyen insan
aklý, n-tane olayda önermenin doðrulandýðýný görse bile,
n+1'inci olayda ayný, benzer ya da beklenen sonucu alacaðýndan emin
olamaz. Öyleyse tümevarým yoluyla bilim yapýlamaz. Ya hangi yolla
yapýlýr? Genel geçerliði, binlerce yýldan beri sýnanmýº önermelere
dayanarak sonuca varmak en güvenilir yöntemdir. Önerme genel geçer
olduðuna göre, ona dayanarak varýlan sonuçlar, yapýlan çýkarsamalar da
geçerli olacaktýr, derler. Mantýk doðru da, akýl yürütmenin böylesine
koºullanmýº olduðu toplumdaki öðrenciler ve de tabii öðretmenler, genel
geçer olduðu varsayýlan önermenin o yüce yetki koltuðuna nasýl çýkýp
oturduðunu çoðunlukla sorgulamazlar.

Tümevarým yönünden ve yolundan genel teori ve yasa düzeyine yükselmek


mümkün olmadýðýna göre, her halde baºka bir yolu bulunmuºtur. Geleneksel
(suri) mantýkçýlar, bu soruyu iki türlü yanýtlar: (1) Üstün ve onurlu
bir varlýk olarak Tanrý benzerinde yaratýlmýº olan insan, genel geçer
doðrularý daha doðuºtan zaten bilir. Bilmeyen varsa (2) Tanrý, gönderdiði
peygamberler veya vahiyler aracýlýðý ile insanoðluna, gerçeði bulmak,
öðrenmek olanaðýný saðlar. Bütünün, parçasýndan büyük olduðunu, bir
doðruya dýºýndaki bir noktadan ancak tek bir paralel çizileceðini sanki
doðuºtan biliriz. Bunlar ispatý gerekmeyen açýk seçik doðrulardýr.
Sayfa 42
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Bilirsin ya da bilmezsin. Bütün bunlar iyi de, sezgilerimiz dýºýnda kalan
bilimsel gerçekler, kuramlar, yasalar n'olacak? Nasýl çýktýlar onlar
piramidin en tepesindeki o yüce katlara? Eðer onlarý da Tanrý koyduysa
oraya, Tanrý neden bu tür gerçekleri bütün toplumlara, kiºilere eºit
daðýtmýyor da, kimi insanlar, ancak hayat boyu çalýºýp didinerek
varabiliyor oraya? Sorunun mantýklý yanýtý ortadadýr. Ýnsanoðlu, genel geçer
gerçekliklere (yasalara, kuramlara), tümevarýmla yani deneyip yanýlarak
çýkýyor! Deneylerimiz nice çok ve zengin olsa da, nasýl emin olabiliriz
n+1'inci deneyin, öncekilerle (kuramla) tutarlý olacaðýna? Bilim adamý bu
mantýklý soruyu ºöyle yanýtlar: Tek veya birkaç olayýn genel kuram veya
açýklamaya uymamasý hatta ters düºmesi, bilimsel bilginin geçerliðini
sarsmaz, güvenirliðini deðiºtirmez. Geleneksel deyiºle istisnalar kaideyi
bozmaz. Çoðu zaman ve durumlarda, istisnanýn genel kurala neden uymadýðýný
araºtýran akýl, bilinmeyen baºka bir gerçekliðin eºiðine gelir. Bilimsel
buluºlarýn bazýlarý bu tür istisnalarýn ürünüdür. Bilim bu tür deneme
yanýlmalarla geliºir. Bilim tarihçileri ve filozoflarý, önceleri doða
olaylarýnýn incelenmesinde geliºtirilen bu yönteme doða tarihi adýný
vermiºlerdi. Ýnsanbilim -dolayýsýyla- kültür bilimleri, doða tarihi
yöntemiyle yapýlan bir tür sosyalbilimdir.

Toplumbilim ile kültür ve insanbilimleri arasýndaki baºlýca


fark buradadýr. Toplumbilim, uygar toplumlarýn din, tarih ve
felsefe (akýl yürütme ve mantýk) geleneðinden kopup gelirken,
çaðdaº insan ve kültür bilimleri, Aristo felsefesinden ayrýlarak
yeni bir bilim yöntemi öneren Bacon ve Descartes ile baºlayan
bilim çaðýnýn doða tarihi yöntemini izlemiºtir. Kýsaca: Gözlem
yapma, adlandýrma, sýnýflama, sýnýflar (olgular) arasýnda genel, düzenli
iliºkiler arama, denenceler kurma, tutarlý ve geçerli görünen genellemeleri
irdeleyip sýnama ve ayný yönde; olgulardan genel geçer kuram ve yasalara
doðru adým adým týrmanma, yükselme süreci... Tümevarýmýn yolu yordamý
budur.
Ancak yol burada özetlendiði kadar düz ve pürüzsüz deðildir. Yol üstünde
hiç beklenmedik engellerle karºýlaºýlýr. Çoðu zaman, tam umulan sonuca
varýr gibi olurken öyle engeller çýkar ki ortaya, geriye dönüp bütün
süreci al baºtan sil baºtan gözden geçirmek, yenilemek gerekir.
Sorunlarýn ve sorularýn doðasýna göre, tümevarmaya çalýºan
akýl, sýk sýk geriye döner, hatta tümüyle geri dönmek gereðini
de duyabilir. Sonunda yorulur, bir yerde durur. Bulgularýný yayýmlar;
benden bu kadar der; baºkalarýnýn katký ve eleºtirilerini
bekler. Bu süreç böylece sürer gider. Doða bilimcileri (fizikçi,
kimyacý, biyologlar) laboratuvarda veya dýºarýda böyle bir yol
Sayfa 43
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
izler.

Toplumlarýn nice toplum(biz)-merkezci olduðunu gören


insanbilimciler, doða tarihine kültür-aºýrý bir boyut da kazandýrdýlar.
Bildiklerden ve önyargýlardan kurtulmak için, kendi toplumlarýný deðil,
bilinmeyen, yani biraz daha tarafsýz ve objektif olabilecekleri, uzaklardaki
ötekileri, yabancý kültürleri incelediler. Bu incelemeyi, masa baºýndan,
kitaplardan, yazýlý kaynaklardan deðil, katýlarak gözlem tekniði ile alanda
yaptýlar. Yabancý (deðiºik) bir topluluðun günlük hayatýna doðrudan katýlarak
bir kaç mevsim veya yýl boyunca onlarla birlikte yaºamak, araºtýrmacýya,
güvenilir gözlemler yapma, geçerli yani doðrulanabilir ya da yanlýºlanabilir
bilgiler toplama, bunlara dayanarak bilimsel yorumlar yapma gücünü
kazandýrýr.
Bilimsel bir çalýºmanýn yanlýºlanabilir yani eleºtiriye açýk olmasý, bilimin
eksiði kusuru deðil, gücü ve övüncüdür.

Alan çalýºmasý adý verilen bu tür araºtýrmalarda, veri toplamak için,


katýlarak gözlem yanýnda, soru kaðýdý (anket), karºýlýklý görüºme (mülakat),
fotoðraf, teyp bandý, video filmi gibi kayýt cihazlarý vb teknikler de
kullanýlýr. Toplanan bilgiler, deðersel (ideal), davranýºsal (gerçek) ve bu
ikisi arasýndaki farklarý ve benzerlikleri açýklayan tutumsal bilgiler
olabilir. Her tekniðin elveriºli ve güvenilir sayýldýðý bilgi türleri de
vardýr. Güvenilir kültürbilim, araºtýrýcý kiºinin bu tür bilgileri ve
toplama tekniklerini ayýrmasý ve toplumun dedikodu aðýna girmesiyle baºlar.
Araºtýrmacý dedikoduyu dinler ama yaymaz. Bölük pörçük parçalardan bütüne
varmaya çalýºýr. Yanýldýðý da olur. Yanýlgýlarýný bilir, hoºgörülü ve
baðýºlayýcý olmayý öðrenir. Ýnsanbilimciyle kültür öðrencisi, doða
bilimciden biraz daha fazla tarih bilmek, mitolojiyi anlamak durumundadýr.
Özellikle de mitoloji, bilim, sanat ve edebiyatýn gerisinde yatan ve
atalarýmýzýn deneyiminden geçip ayakta kalmýº gerçekleri görmemize
yardýmcý olur. Kültür araºtýrmasý mitolojinin kapýlarýný açarken; mitoloji,
varlýðýmýzýn gerçeklerini gösterir. Onun için, Metot maddesine ek, mitolojiye
küçük bir not düºelim.

Kaynak: Güvenç, 1992. Mantýk ve Metot. AÜ. Açýköðretim Yay.


1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi) Alan Çalýºmasý

Mit (Mythos) ve Mitoloji Notu

Sözlük tanýmýyla mit (mythos), bir topluma, kültüre veya


dine ait çok eskilerden beri söylenegelmiº efsaneler, olaðanüstü
Sayfa 44
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
öyküler; mitoloji ise bütün bu öykülerin bilimidir. Ýmgesel ya
da simgesel anlatýmlarýyla ne demek istiyorlar, neden hâlâ yaºýyorlar?
Her söyleniºte biraz deðiºikliðe uðradýklarý için gerçeði ne ölçüde
yansýttýklarý bilinemez; ama öykülerin ardýndaki yaºayan gerçeklik
araºtýrýlabilir. Ara sýra, efsaneyi, gerçeðe dayanmayan söz anlamýnda d
a kullandýðýmýz, masallarý býrakalým da gerçekleri konuºalým denildiði
olmaz mý? O zaman ºu temel sorunun yanýtlanmasý gerekir: Mitler (mythos'lar)
ne tür gerçekliklerdir? Mitler, efsaneler geçerliðine inanmak istediðimiz
öykülerdir. Çünkü akýllý insan' mitler yaratan, kendi yarattýðý mitlere
inanan bir varlýktýr. Sözgeliºi akýllý insan söylemi bile bir mit deðil
midir? Gerçekten akýllý mý yoksa akýlcý mý? Mitlere dayanan öykülere karºý
çýkan insan, yeni (çaðdaº) mitler yarattýðýnýn ayýrdýnda bile deðildir.
Kimi bilim tarihçileriyle felsefecileri, insanoðlunun mythos (efsane),
ethos (inanç) çaðlarýný geride býrakarak bugün artýk logos (bilim ve kuºku)
çaðýna eriºtiðini söylerler. Oysa, insanyapýsý bilimsel bilginin
doðruluðuna, yanýlmazlýðýna duyulan inanç ve güven tam bir mittir.
Ýnsan eski mitlerini yýkmak ya da onlarla hesaplaºmak için sürekli
olarak yeni mitler yaratýr. Bu yeni yetme mitlerden bazýlarý unutulur gider
bazýlarý varlýðýný korur ve mitolojideki saygýn yerlerini alýr. Günümüzün
bilim çaðýnda, öyküler ve inançlar geçmiºte kalmýº gerçeklere dayanmayan
öyküler deðil, simge ve imgelerle dile getirdiðimiz gerçekliklerdir.
Mitler ve mitoloji, doðrularý ve yanlýºlarý ile, geçmiºteki baºarýlarýmýzýn
ve yanýlgýlarýmýzýn; insantürünün yaºam ve ölüm gerçekleri karºýsýndaki
ölümsüzlük savaºýnýn; doða ile doðaüstü, görülen ile görülemeyen,
bilinenle bilinmeyen arasýndaki iliºkileri düzenlemeye çalýºan ºamanlarýn,
yatýrlarýn, evliyalarýn, mehdilerin ve bilgelerin, çaðlarýn sýnavýndan
geçmiº görkemli öyküsünü anlatýr.

Sözgeliºi, kurban miti Ýslamiyetle sýnýrlý olmadýðý gibi, olgunun


zaman ve mekandaki yaygýnlýðýný ve geçerliðini anlatýr.
Kurban, inançlarý tazelemenin, pekiºtirmenin insanüstü güce
yaklaºmanýn adý, bedelidir. Eskiden, insanýn en güzel ve deðerli
çocuklarýný isteyen susamýº tanrýlar insafa gelip koyunlara razý
olmuºlar. Kendi yarattýðý yeni tanrýlar kurban (iman tazeleme)
istedikleri zaman nice hazýrdýr acaba insanoðlu kurbanlar vermeye!

Kaynak: Erhat, 1978. Mitoloji Sözlüðü. Remzi.

Neolitik (Tarým) Kültürleri

Taºlý tarlanýn tahýlý bereketli olur diye bir söz vardýr,


Sayfa 45
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
erozyonun yüksek olduðu tarým bölgelerinde. Açýklamaya göre, taºlý
tarla, tarýma elveriºli topraðýn yaðmurla akmasýna ve rüzgârla uçmasýna
engel olurmuº. Aslýnda taºla tarlanýn iliºkileri çok çok eskilere uzanýr.
Milyonlarca yýl süren Avcýlýk-Toplayýcýlýk çaðlarý sonunda, insanoðlunun
tarýmý öðrenip, hayvanlarý evcilleºtirmesi, göçebeliði býrakýp topraða
yerleºmesi, delik gözüne sap takýlabilen, yeniden bilenip cilalanabilen
bir taº baltayla mümkün olmuºtur.

Avcýlýk-Toplayýcýlýký býrakýp; beslenme ve yaºama ihtiyaçlarýný


üretmeye baºlamasý, insanoðlunun gerçekleºtirdiði en büyük kültür devrimi
olmuºtu. Bu devrim, elin ayasý içinde tutulan el baltalarý yerine, sap
takýlabilen cilalý taº baltalarla gerçekleºtiði için, yapýlan devrime taºýn
adý verilmiºtir: Neolitik yeni veya cilalýtaº. Eski ve ortataº çaðlarýnda,
taº aletler yontularak üretildiði halde, yeni taº baltalar, týpký madeni
býçaklarýmýz (aletlerimiz) gibi, bilenebiliyor, göz gibi delinip sap
takýlabiliyordu. Ahºap (yumuºak) sap kullanýcýnýn el ayasýný koruduðu gibi,
kuvvet kolunu uzattýðý için vuruº gücünü kat kat artýrýyordu. Baltanýn
evrimine tanýk olmuº canlý yok, ama buluntularýn evriminden, atalarýmýzýn
evcil bitki ve hayvanlarý, böyle bir baltayla yakalayýp esir aldýðý, terbiye
ettiði ve geliºtirdiði söylenebilir. Saban, orak, keser, týrmýk, testere,
tornavida, kama, býçak, kýlýç gibi geleneksel el, tarým ve savaº aletlerinin
çoðunlukla, ahºap saplar takýlmýº kesici ve delicilerden oluºmasý tesadüf
deðil, atalarýnýn neolitik balta olduðunu gösteren bir kanýttýr.
Ýnsanoðlu, madenleri keºfedip kullanmayý öðrenince, cilalý taºlarý
çýkarýp, yerine tunç, demir ve çelikten yapýlmýº madeni uçlar takmýºtýr.
Kesicilerin ve delicilerin malzemesi deðiºmiº, fakat saplar ahºap olarak
kalmýºtýr. Bir baltaya sap olamamak sözü belki de o çaðlardan kalmadýr.

Üretim aletlerinin ve araçlarýnýn neolitik baltaya benzerliði


ve üretim biçiminin sürekliliði nedeniyle, teknolojiye aðýrlýk veren
arkeologlar, Tarým Devrimi'nden Endüstri (makine) Devrimi'ne kadar süren
kültürün evrimine ve dönemine Neolitik Çaðlarda derler. Bu açýdan cilalý
taº baltalarý izleyen bütün yeni araçlarý yenitaº olarak görmek
mümkündür. Adý ayný kalsa da geride býraktýðý 10-11 bin yýl içinde kültür
sürekli geliºmiºtir. Geliºme yalnýz aletleri kullanma tekniðinde deðil,
aletlerin kullanma gücünde de görülmüºtür. Ýlk neolitik aletler elle
kolla, adale gücüyle kullanýlýyordu. Alet gücüyle evcilleºtirilen
hayvanlar insaný beslemekle kalmamýº, çekim hayvaný olarak adale (kas)
gücünün yerini almýºtýr. Örnek olarak sabana koºulan çift öküz, kuyudan
su çekip duran gözü baðlý dolap beygiri, at arabasý gösterilebilir.

Sayfa 46
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Bu devrimin büyüklüðü, keºfin büyüklüðünden çok, sonuçlarýndan kaynaklanýr.
Evcil bitki ve hayvanlarýn enerjisiyle beslenip, adale ve çekim gücüyle
dünyaya egemen olan insanoðlu, toprakta çalýºan el ve kollarýn sayýsýný
azaltýp, artý ürünüyle ºehirde yaºayanlarýn oranýný ve sayýsýný artýrarak
ilk kent devrimini ve medeniyetini baºlatmýºtýr. Medine'den türetilen
medeni sözcüðü kentli demektir. Öyle ki, mimarlýk, takvim (zaman) ilmi,
yazý, matematik, ticaret, hukuk, din, devlet, yönetim, eðitim, bilim,
felsefe ve sanat gibi kültürleri evrenselleºtirip çaðdaº uygarlýðýn alt
yapýsýný hazýrlayan tüm teknik baºarýlar Neolitik kültürün eseri olmuºtur.

Çevremizdeki küçük, basit, yoksul ve hatta ilkel görünümlü köy


yerleºmelerine bakarak bunlar hâlâ taº devrinde yaºýyorlar gözlemi büyük
ölçüde geçerlidir. Gözlem ve taný doðru olsa da küçük görme, küçümseme
tutumu yanlýºtýr. Övünmelere yol açan ºehir hayatýný ayakta tutan, temel
ihtiyaçlarý artý ürünleriyle karºýlayanlar, o küçük görülen köyler ve
köylülerdir. ªehirli olmanýn övüncüyle onlara öðüt veya uygarlýk dersi
verirken, Neolitik kültürü ne kadar doðru -ya da yanlýº- anladýðýmýzý -ya da
anlayýp anlamadýðýmýzý- kendimize sormalýyýz. Köylü, efendimiz olduðu
için deðil de; aslýmýzýn köylü olduðunu unutmayarak. Köy kalkýnmasý
projelerinin baºarýsýzlýðý, niyet ya da ciddiyet eksikliðinden çok, bilgi
noksanlýðýndan kaynaklanýr. Neolitik (tarým) kültürü anlayamayan kent kökenli
yöneticilerin, köyü kalkýndýracaklarýný ummak hayaldir.

Köy, köylü, tarým ve kýr kültürü deyip hepsini ayný kefeye koyan kiºi
yanýlýyor. Köylerin, tarým kültürlerinin temel benzerlikleri yanýnda çok
önemli farklýlýklarý da vardýr. Hem benzer hem benzemezler. Kültürbilim bu
ayrýmý yaparak baºlar iºine. Okulu olmayan köylü ve köyleri eðitimsiz
saymak daha da büyük bir hata olur. Tarýmcýnýn eðitimi okulda deðil evinde
ve tarlasýnda, asker ocaðýnda dünyayý tanýmakla gerçekleºir. Eðitim
sürecinin okulla sýnýrlý olduðunu varsaymak ne büyük bir yanýlgýdýr.
Okulda öðrenilmeyen bazý gerçekler hayatta öðrenilir. Tarým kültürüyle
ilgili bazý bilgi noksanlarý ise köylüden öðrenilebilir -eðer öðrenmeye
açýk bir tavýrla yaklaºýlýrsa- köye ve köylüye. Okullarda iyi ve yeterli
eðitim gördüðünü sanan yönetici ve eðitimciler, aslýnda tanýmadýklarý
köylüye kalkýnma dersi vermeye çalýºýrlar, bazen zor durumda kalýrlar.
ªu kýssadan belki herkese düºecek küçük hisseler olabilir:

Genç, çalýºkan ve Çok sevilen fakat kimliði bilinmeyen bir idare


amiri, hizmet bölgesindeki yoksul köye modern bir tuvalet yapýlmasý
için muhtarýn rýzasýný, öðretmenle jandarmanýn desteðini almýº; projesini,
malzemesini ve ustasýný göndermiº. Ýnºaat bittikten kýsa süre sonra köyü
Sayfa 47
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
ziyarete giden genç amir, yeni ayakyolunu görmek isteyince, muhtar,
cebinden çýkardýðý anahtarý uzatmýº, Buyrun Beyim, görüºe hazýrdýr demiº.
Eserini teftiº eden genç, inºaatý ve köylünün katkýsýný takdir etmekle
birlikte, sormaktan kendini alamamýº: Kullanmak için neden benim açmamý
beklediniz? Yok, Beyim demiº muhtar, Tarlalarýmýzýn gübreye öyle
ihtiyacý var ki, senin güzel hatýrýn için yaptýk tuvaleti.

Belki yakýºtýrma ama sorunu güzel örnekliyor. Baºkalarý da


var. Daha üst düzeyde yetkili bir devrimcinin yaðmur duasýný
yasakladýðý düºünülebilir. Amaç kuºkusuz geçerlidir: Batýl
inançlarla savaºmak! Yaðmur duasýnýn yaðmur yaðdýracaðýna dair
bilimsel kanýt yoktur. Ancak, yaðmur duasýnýn iºlevi sadece yaðmur
yaðdýrmak deðildir ki! Kurak geçen bir mevsimde yaðmur duasýnýn
iºlevi sadece yaðmur deðil, toplumu yaklaºan darlýða, kýtlýða
hazýrlamak, dayanýºma ve yardýmlaºmayý tazelemektir. Batýl, sulama
kanallarý gürül gürül çalýºýrken yaðmur duasýna çýkýlmasýdýr.
Doðru davranýº yaðmur duasýný yasaklamak deðil, bölgeye su götürmektir.
ݺte bu konularda eðitim görmüº mekteplilerin köyden ve köylüden alacaklarý
ne güzel dersler vardýr!

Kaynak: Yaºar Kemal'in Yer Demir Gök Bakýr'ý.

Oðuzlar, Kim Bu Oðuzlar?

Biz Türkler kültür tarihimizin kaynaklarýný belki çok iyi bilmeyiz ama
Anadolu'yu fetheden atalarýmýzýn Oðuzlar olduðunu; Oðuzlarýn Üçoklar ve
Bozoklar olarak önce iki ana kola, sonra her kolun üçer dala, her dalýn
dörder boya ayrýldýðýný; Oðuzlarýn toplam 24 boydan oluºan büyük bir aile
olduðunu biliriz ya da Dede(m) Korkut destanýnda okuyabiliriz. Oðuz
boylarýnýn bazýlarý bugün kullandýðýmýz soyadlarýnda da yaºamaktadýr.

Türklerin tarihi konusunda en eski bilgilerimiz Orhun Yazýtlarý'na kadar


uzanýr. Hakan'ýn býraktýðý yazýt: Hakanýný iyi dinle: Gök çökmedikçe, yer
delinmedikçe senin devletini ve yasalarýný kimse yýkamaz! sözünden önce
ºöyle bir tarih bilgisi de vardýr: Oðuzlarla dört kez savaºtýk, sonunda
Türk halký kazandý. Devletin sahibi Türk halký ºimdi soruyor... vb
Bu yazýttaki Türk-Oðuz savaºýnýn etnik ayýrýmdan çok, siyasal bir çatýºma
olduðu düºünülebilir mi?

Yâzýtlarýn bildirisi, göçebe devlet olmayacaðý ya da uzun ömürlü


olamayacaðý yolundaki genel kanaatý doðruluyor. Yerleºik Çinliler güçlü,
Sayfa 48
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
göçebe Türkler ve Oðuzlar ise zayýftýr. Bilge ve yiðit Hakan, Çinlililerle
de savaºýp kazanýyor, ama Çin ülkesine giden halkýnýn orada özümsenmesini,
eriyip gitmesini önleyemiyor. Bir ordu-millet olan Göçebe iyi savaºýp
kazanýyor ama kazandýðý barýºý koruyamýyor. Var kalmak için sürekli savaºmak
zorunda.

Dede Korkut masallarýnda ya da Destanýnda baºka bir dünya görüºü


egemendir. Bayýndýr Han, Kazan'da (Ýç Oðuz Eli'nde) oturur ama bütün
Oðuzlarýn baºýdýr. Öykü kahramanlarý, seferde, barýºta, göçte ve konakta
birlikte otururlar, olaylarý birlikte yaºarlar. Savaº açmazlar. Çatýºma
düºmanlarýn saldýrýsýyla baºlasa da Oðuzlarýn zaferiyle sonuçlanýr. Dede
Korkut, Bayýndýr Han'ý savaºa deðil barýºa yönlendirir. Kazan Han'ý kan
dökmemek için ailesini ve çýkarlarýný gözden çýkarabilir. Öykülerde (biz ve
ötekiler gibi), ikilemler yerine, çoðulculuk, çeºitlilik, hoºgörü, baðýºlama,
sevgi-saygý, uzlaºma ilkeleri egemen gözükür. Tabii bu genellemenin bir
destan ideali olduðunu, aksine davranýºlarý tümden engellemediðini de
unutmamak gerekir. Özetle, Oðuz destanýnda, savaºçý göçebenin barýºçý
oturakçýlýða (yerleºik düzene) geçiº süreci anlatýlmaktadýr.

Bu açýdan Anadolu'yu fetheden atalarýmýzýn tümden göçebe olduklarý


genellemesi pek doðru deðildir. Oðuzlar, ayný yerleºme süreci içinde iken,
Ýslamiyeti de kabul ediyordu. Osmanlý Hanedaný'ný kuran Kayý Boyu'nun, bazý
üyelerinin Osmanlý bazýlarýnýn Orhan adýný taºýmasý, bu yerleºme sürecinin
Destandan önceki yüzyýllara uzandýðýný düºündürüyor. Dede Korkut'ta
devlet ideolojisinin ilkeleri vardýr: Eðer her kiºi/(er kiºi) bütün Elin
kaygýsýný (sorumluluðunu) duyarsa yüreðinde, bütün el (ülke) de kiºinin
hakkýný korur (Birey-toplum iliºkisinde, karºýlýklýlýk ilkesi).
Kadýnlar, kadýn kahramanlar, olaylarýn ve olup bitenlerin en faal, önde
gelen, saygýn kiºileridir. Ana hakký tanrý hakkýyla denk tutulur.

Dini ve milli töreler, Müslümanlýðý kabul etmiº bulunan


Oðuzlarýn, Hýristiyanlarla dostluðuna engel oluºturmaz. Kahraman
Uruz, Babasý Kazan'a kýzýp Abaza Eline giderken, Keºiº'in elini öpüp
haç takacaðýný onun (Hýristiyan) kýzýyla evleneceðini söyler.

Her öyküdeki ortak sonluk ºöyle yinelenir:

Dede Korkut, geliben boy boyladý, soy soyladý,

Bu Oðzname'yi düzdü, koºtu, söyledi:

Sayfa 49
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Haný dediðimiz beð erenler,

Dünya menim diyenler,

Ecel aldý, yer gizledi,

Fani dünya yine kaldý

Glimli gidimli dünya,

Ahýr sonu ölümlü dünya!

Bu destansý bilgeliðe yeni ºeyler katmak kolay deðildir, doðrusu.


Göçebe atalarýmýzýn saklanacak, utanýlacak yanlarý yoktu. Onlarý doðru
tanýmalýyýz.

Acaba Türk varlýðýnýn kültürel tarihi kökenleri sadece


Oðuzlara mý dayanýyor? Kuºkusuz hayýr. Öteki köklerimize
haksýzlýk etmemek için, Oðuzlara, kültürel kimliðimizin veya
varlýk bilincimizin güçlü bir örneði olarak yer verildi: Oðuz'u
Dede Korkut'u öne çýkardýk ama Oðuz'dan önceki Anadolu varlýðýnýn
kültürünü, Oðuz'dan sonraki Ýslamiyeti ve onun etkilerini de unutmamalý.
Evet Oðuz'a atamýz olarak yer verdim ama bu seçim, kültür tarihimizi,
Malazgirt'ten baºlatanlara karºý sadece bir tepki idi. Kültür tarihçiliðinin
ne zor bir iº olduðunu göstermek/paylaºmak istedim.

Bugünkü töremiz, kuºkusuz saf kan bir Oðuzname deðildir.


Oðuz boylarý Ýslamiyeti peykelerinde ya da gönüllerinde getirdiler. Ancak
fethettikleri bu topraklarda, Oðuz'u, Ýslamiyeti ve Hoca Ahmet Yesevi'yi
tanýmayan farklý din ve törelere baðlý insanlarla, topluluklarla karºýlaºýp
kaynaºtýlar. Bugün savaºýp, ertesinde barýº yâptýlar. Onlar Anadolu'yu
fethederken, Anadolu da binlerce yýllýk çeºitli kültürleriyle Oðuzlarý
fethetti. Sabahattin Eyüboðlu, kýsaca ºöyle özetliyordu Oðuzlarýn Anadolu
serüvenini:

Fetheden de biziz, fethedilen de.

Kültürel ve tarihi gerçeði görmek için sorgulamak, sormak


gerekir Biz hangisiyiz? Kuºkusuz büyük çoðunluk kendini,
fetihle, fatihlerle özdeºleyecektir. O zaman ºu soru kaçýnýlmaz
olur: Eðer hepimiz fatih isek ya da olduðumuza inanýyorsak,
Sayfa 50
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
fethettiklerimiz nerede? Oðuzlarýn bu kýsa öyküsü, bakýnýz bizi
nasýl bugünlere getirdi. Çaðdaº uluslarýn kimlik arayýºlarý da
böyle baºlar, bu tür sorularla geliºir. Oðuzlarla ilgili bu küçük
baºlangýç kendi kimliðimizi arayýp bulmada belki küçük bir
adým olabilir. Küçük olmasýna küçük de:

En uzun yolculuklar tek bir ilk adýmla baºlar demiºtir, bilge kiºiler...

Kaynaklar: Tekin, 1988. Orhon Yazýtlarý. TDK.


Sümer, 1972. Oðuzlar (Türkmenler). Ankara Üniversitesi.
Güvenç, 1996. Türk Kimliði. Remzi.

Öðeler (Unsurlar)

Doða'nýn ya da Tanrý'nýn yarattýklarýna karºýlýk, insanoðlunun,


yaparak, yaºayarak yarattýðý, öðrendiði, öðrettiði, aktardýðý, geliºtirdiði
maddi manevi her ºey bilimsel anlamda kültür ise, böylesine geniº bir kültür
kavramýnýn öðeleri nelerdir? Sayýlýp sýralanabilir, sýnýflanabilir mi?

Bu soru bilim adamlarýný öylesine zorlamýº ki, dayanamayýp saymaya


baºlamýºlar. Bakmýºlar ki, öðeler saymakla tükenecek ðibi deðil, gruplamaya
ya da sýnýflamaya baºlamýºlar. Öyle grup ve sýnýflar ki, sayýp
dökmediklerimiz de -istenirse- o sýnýflara eklenebilir. Zaten amaç da
eksiksiz bir sayým döküm yapmaktan çok, kültürün içeriði (muhtevasý)
hakkýnda fikir vermek, bir el kitabý veya rehber hazýrlamakmýº.

Bazý doðu dillerinde ve Türkçede büyük sayýlar sekizli rakamlarla dile


getirilir: 8 ve 88 gibi. Bizim 88 türlü iºimiz, Japonlarýn 88 milyon tanrýsý
gibi. Etnolog veya halkbilimcilerin kadrolar adýný verdiði kültürel
öðeler de biz Türklerden ve Japonlardan baðýmsýz olarak -belki tümden bir
rastlantý olarak- 8'lerle ifade edilmiºtir: 8, 88 ve 888 gibi.

Ýlk sekizli sýnýflamaya giren öðeler ºunlardýr:

Töreler, kaynaklar, Üretim-Tüketim


Aile, akrabalýk iliºkileri, Din-devlet, hukuk (yönetim)
Bilgi (bilim, sanat, felsefe), Ýnsan, Dil ve Ýletiºim
Yerleºmeler (köy, kent vd) Doðal(!) çevre

Tablo 1

Sayfa 51
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Kültürel Öðeler (Muhteva) Tablosu

(Araºtýrmacý ve Yazarlara Rehber)

00 Kategorilere Girmeyen (Müteferrik) Öðeler

10 Genel Yönelim

11 Kaynaklar

12 Yöntembilim

13 Coðrafya

14 Ýnsan Biyolojisi

15 Davranýº ve Kiºilik

16 Demografya

17 Tarih ve Kültür

18 Tüm Kültür

19 Dil

20 Haberleºme-Ýletiºim

21 Dil Kaynaklarý

22 Beslenme

23 Hayvancýlýk

24 Tarým

25 Besin Teknolojisi

26 Besin Tüketimi

27 Ýçki, Ýlaç, Uyuºturucu


Sayfa 52
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

28 Deri, Tuhafiye

29 Giyim kuºam

30 Süsler Takýlar

31 Doðal Kaynaklar

32 Malzeme Üretimi

33 Ýnºaat (Yapý) ݺleri

34 Yapýlar (Binalar)

35 Yapý ݺletme-Bakýmý

36 Yerleºmeler

37 Enerji ve Endüstri

38 Kimya Endüstrisi

39 Aðýr Sanayi

40 Makineler

41 Araç ve Gereçler

42 Mal-Mülk, Mülkiyet

43 Deðiº-tokuº

44 Piyasa Ekonomisi

45 Finansman

46 ݺler ve ݺçiler

47 Ekonomik Örgütler

Sayfa 53
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
48 Turizm ve Ulaºým

49 Kara Ulaºýmý

50 Deniz ve Havayollarý

51 Hayat Sigortalarý

52 Dinlenme

53 Güzel Sanatlar

54 Eðlenceler

55 Birey ve Hareketlilik

56 Tabakalaºma

57 Kiºiler arasý Ýliºkiler

58 Evlilik

59 Aile Kurumu

60 Akrabalýk

61 Akraba Gruplarý

62 Mahalle, Semt, Köy

63 Mekan Örgütleri

64 Devlet

65 Hükümet

66 Siyasal Davranýº

67 Hukuk

68 Suç ve Ceza
Sayfa 54
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

69 Yargýlama Düzeni

70 Silahlý Kuvvetler

71 Savaº Teknolojisi

72 Savaº

73 Sosyal Sorunlar

74 Sosyal Güvenlik

75 Saðlýk-Hastalýk ve Týp

76 Ölüm

77 Dini Ýnançlar

78 Dini Davranýºlar

79 Dini Kuruluºlar

80 Sayýlar ve Ölçüler

87 Kesin Bilgiler

82 Doða ve Ýnsan

83 Cinsiyet

84 Çoðalma

85 Bebek ve Çocuk

86 Toplumsallaºtýrma

87 Eðitim Süreci

88 Delikanlýlýk, Erginlik ve Yaºlýlýk

Sayfa 55
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Kaynak: Murdock, G.P. ve Ark., Outline of Cultural Materials. (1965).

Türkçesi için bkz: B. Güvenç, Ýnsan ve Kültür, Ek: B, Tablo 6-1 B.

Bu tabloya bakýlýrsa geriye fazla birºeyin kalmadýðý hemen


görülebilir. Ne var ki, meraklýlarý sekiz öðeden her birinin çeºitlerini
bulup sayarak listeyi ilk aºamada 88'e, ikinci ve daha yorucu olan
ayrýntýlý bir çalýºmayla da 888'e çýkarmayý baºarmýºlardýr. Kuºkusuz bu
sayý da bir basitleºtirme ve indirgemedir: Kültürbilimin ve bilimcilerinin
amacý ve görevi bu sayýyý sonsuza dek artýrmâk deðil, belli bir düzeyde
tutup, çeºitli bilimsel disiplinlerin ilgi alanýna giren konular arasýndaki
iliºkileri bir kültür bütünlüðü içinde incelemek ve genellemelere yönelik
sonuçlara varmak olmuºtur.

En basit ve yalýn düzeyde bile en azýndan 10-15 adet bilimsel disiplinin


bulgularýný bir araya getirmek; bu bilgilerden herbirinin kabul edebileceði
sonuçlar çýkarmak kolay olmamýºtýr.

Alan çalýºmasýnýn, araºtýrmanýn ve araºtýrmacýnýn amaçlarýna baðlý olarak,


bir kültür çalýºmasýnda bu öðelerden sadece bir ikisi, 5-10 tanesi veya
yüzlercesi dikkate alýnabilir. Sadece okuyucuya bir fikir vermek amacýyla,
profesyoneller tarafýndan hazýrlanmýº olan 88'lik bir kültürel muhteva
rehberinin ana veya ara baºlýklarý Tablo 1'de uluslararasý kod veya çaðrý
numaralarýyla birlikte verilmektedir. Tablo 1'in incelenmesinden kolayca
görüleceði gibi, bu baºlýklar dahi son derece kapsamlý olduðu için,
uygulamada daha özgül konulara inilebilir ya da gidilebilir. Okuyucuya bir
fikir vermek üzere Tablo 1' deki listede yer alan 15, 36 ve 79. sayýlý
öðelerin alt bölümleri aºaðýda Tablo 2'de gösterilmiºtir:

Tablo 2

Kültürel Öðelerin Alt Baºlýklarý

(888'lik Sýnýflamadan Seçilmiº Örnekler)

15 Davranýº ve Kiºilik

36 Yerleºmeler

79 Dini Kurumlar

Sayfa 56
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
151 Duyum ve algýlama

152 Duygular dürtüler

153 Davrarrýº deðiºikliði

154 Uyum Süreci

155 Kültür-Kiºilik

156 Sosyal Kiºilik

157 Kiºilik (Karakter)

158 Kiºilik Sorunlarý

159 Yaºam Öyküsü

361 Biçimler

362 Konutlar

363 Yollar-trafik

364 Kanalizasyon

365 Kamu yapýlarý

366 Ticarethane

367 Parklar

368 Kentsel kurum

369 Kent ve Köy

791 Falcýlar cinciler

792 Ermiºler

793 Hacý-Hocalar
Sayfa 57
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

794 Cemaat

795 Tarikatler

796 Törenler

797 Bayramlar

798 Misyonerler

799 Dini Cezalar

Bu bölümlerin eklenmesiyle, 88'lik öðeler sýnýflamasý,


888'lik sýnýflamaya dönüºmektedir. Öteki alt bölümlerin ayrýntýlarý için
Ýnsan ve Kültür'deki (Güvenç 1996) Ek:1'e; Muhteva Rehberlerinin araºtýrma
ve bilimsel yayýnlarda saðladýðý kullaným kolaylýklarý ve kurallarý için
ayný eserdeki 6. Bölüme baº vurulabilir.

Kaynak: Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Ek 1.

Psikolojik Farklýlýklar

Kültürbiliminin temel varsayýmý; kültür varlýðýnýn insaný


eðiterek yarattýðý görüºüdür. Eðer gerçekten kültür varlýðý toplumu
oluºturan bireyleri etkileyip belirliyorsa, bireyler arasýndaki davranýº,
dünya görüºü ve kiºilik özellikleri gibi psikolojik (bireysel) farklar
nasýl açýklanabilir? Baºka bir deyiºle; bir toplumu oluºturan bireyler ayný
toplum içinde yaºayýp, benzer kültürel deneyimlerden geçtikleri halde neden
onca farklý olabiliyorlar birbirlerinden. Haydi insanlarýn benzerliklerini
kültürlerinin benzerlikleriyle açýklayalým, ama farklarýný n'apalým?
Nasýl açýklayalým?

Keskin ve derin gözlem yapanlar; farklýlýklarý da kültüre ya


da daha doðrusu kültürel yaºam ve yaºantýlardaki farklara baðlýyorlar.
Ayný toplum içinde benzer kültürel süreçlerden, (yaºantý ve deneyimlerden)
geçmiº görünüyoruz ama olup bitenleri böyle algýlamamýz gerçeklere uygun
düºmüyor. Gözlemlerimiz doðru, algý ve vargýlarýmýz (gözlemlerden
çýkardýðýmýz mantýklý) sonuçlar yanlýº ve yanýltýcý olabilir. Ayný toplumda
yaºayýp, benzer bir eðitim süreciyle benzer kültür aldýðýmýz sözü kaba
bir genellemedir. Toplum-topluluk adýný verdiðimiz birlik/bütünlük, bir
Sayfa 58
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
aile, soy sop grubundan, bir imparatorluðun uyruðu olmaya kadar deðiºebilen
bir zemin-zaman biricikliðidir; sürekli olarak deðiºmektedir. Bu zemin-zaman
biricikliðinin tümünü deðil, ancak küçük bir bölümünü, ötekilere benzemeyen
veya karºý cephe alan çeºitli gruplar içinde yaºýyor, varlýðýmýzý
-genel kural olarak- ötekilere karºý algýlýyoruz. Biz ötekilere
öteki adýný verince, onlar da bizi öteki olarak görüyorlar.
Böylece herkes, her birey öteki yani yabancý oluyor. Toplumuna
yabancýlaºýyor. Bu gerçeði gören Kartacalý ünlü ozan Terrence, Ben ötekiyim
ve Ýnsanca ºeyler bana hiç yabancý gelmiyor demiºti ama ya anlaºýlmadý ya
da pek ciddiye alýnmadý. Çaðdaº kimlik sorunu, yani insantürünün kimliðini
(varlýðýný) ötekine karºý algýlamasý eðilimi buradan kaynaklanýyor.

Öyleyse, ayný toplumda, ayný ailede doðup büyüyen, ayný


kültürü alan kiºilerin, kardeºlerin hatta ikizlerin farklarý nasýl
açýklanabilir? Psikolojinin konusu olan bireysel farklar sorununa deðinmeden
geçemeyiz. Kiºilerin, ayný zaman-mekan boyutunda yani kültür ortamýnda
yetiºmeleri, temeldeki ötekine karºý ben (ego versus autre) yönelimini,
algýlamasýný ortadan kaldýrmaz. Tersine, güçlendirip besleyebilir. Ana baba
bir kardeºler, ana babanýn ilgisi, sevgisi açýsýndan birbirlerini en yakýn
rakipler olarak görürler. Düºman kardeºler öyküleri, Kardeºler birbirinin
ne olduðunu ne öldüðünü ister özdeyiºleri bu tür çeliºkilerden kaynaklanýr.
Ana babasýnýn tüm ilgisini ve sevgisini kendinde toplayan çocuk, üstüne gelen
kardeºin ortaklýðýný nasýl kabul eder? Sonra, acaba ana babalar, çocuklarý
arasýnda ayrým gütmediklerini söyleseler de, bütün çocuklarýna
ayný yakýnlýkta kalabilir mi? Ýlk çocuklarýn, ana babanýn istek
ve beklentilerini yerine getirmek için çok zorlandýklarý, sorumlu bir
kiºilik kazandýklarý, en küçüklerin kendi (doðal) hallerine býrakýldýklarý,
ortancalarýn ise bu iki kutup arasýnda kendilerine bir yer bulup var kalmaya
çalýºtýklarý gözlemlenmiº ve literatüre geçmiºtir. Peri Padiºahý'nýn üç
kýzýndan en küçüðünün, daima en güzel ve yetenekli olmasý rastlantý mýdýr?
Çocuklar ve kardeºler ana babalarý eðitirken, masalcý olup öyküler
söylemiyorlar mý? Masalcýlar nasýl yetiºiyor?

Yüzyýllar önce bir bireysel farklýlýklar sorunu yoktu. Tanrý insanlarý


farklý (öyle) yaratmýº dendiðinde sorun çözümleniyordu. Ýnsanýn, özellikleri,
kiºiliði, davranýºlarý (tabiatý) kalýtýmla veya soya çekimle açýklanýyordu.
Sonra Lock'un kuramý geldi, modern çaðlarýn kültür ve eðitim kuramlarý
geliºti. Hayýr. Kalýtýmýn katkýsý çok azdý. Bebekler tertemiz bir balmumu
gibi doðuyor, eðitim ve kültürle biçimleniyordu. En son bilimsel
araºtýrmalar ise kültür ve eðitimin katkýsýný ve etkisini tümden yok
saymamakla birlikte, genlerin (kalýtýmýn) belki de sanýldýðýndan daha fazla
Sayfa 59
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
etkili olduðunu kanýtlýyor. Ýnsanýn eðitimle insan olduðu ve sosyal bir çevre
ve eðitimden yoksun kalmýº insan yavrularýnýn geliºemediði gerçekleri
karºýsýnda, eðitim ve kültürün etkileri küçümsenemez. Genetik adlý kara
kutunun varlýðýný artýk biliyoruz ama içindekileri okumada, yanlýºlarýný
düzeltmede, potansiyel gücünden yararlanmada o kadar baºarýlý deðiliz.
Bireysel farklýlýklar sorunu çok kiºiyi rahatsýz edebilir. Ancak, kültürel
ya da genetik önlemlerle farklarý ortadan kaldýrma yetkisini kime verebiliriz?
Arýlar ve karýncalar bütün bireyleri programlayarak bireysel farklýlýklarý
ortadan kaldýrdýlar. Bireysel farklýlýklarýn ortadan kaldýrýlmasý,
insanlýðýn da sonu olabilir. Umut geçmiº denemeler gibi gelecek
denemelerin de baºarýsýz kalmasýdýr.

Kaynak: Orwell, Bindokuzyüzyüzseksendört ve Hayvan Çifttiði.

Rönesans: Yeniden Doðuº

Türkçede R harfiyle baºlayan sözcükler pek az, baºlayanlar da çoðunluk


yabancý kökenli olduðu için, ABC'nin bu harfinde ilk aklýma gelen kültür
konusu Rönesans oldu. Dar anlamda, 15. ve 16. yüzyýllarda, klasik (Grek
ve Roma) çaðlardan esinlenerek, Ýtalya'da doðup Batý Avrupa'yý saran ve
etkileyen mimarlýk akýmý. Daha geniº anlamda, klasik çaðlara özenen,
öykünen, sanat, edebiyat ve hümanizma kültürü. Okul kitaplarýnda, dinlerin
egemen olduðu orta veya karanlýk çaðlara tepki olarak ortaya çýktýðý
söylenen ve Türkçe'ye çevirip yeniden doðuº adýný verdiðimiz bu akým,
sanat ve mimariyle sýnýrlý olmadýðý gibi, ortaçaða tepki, klasik çaða özenti
de deðildir. Rönesans, ortaçaðlardan yeniçaðlarýn (modern) dünyasýna geçiºi
saðlamýº, bu sürecin simgesi olmuºtur. Sonunda, hemen bütün bilimler ve
sanatlarda, felsefede kalýcý geliºmeler görülmüº; Rönesans insanlarý, bütün
yeni bilim ve sanatlarý öðrenmeye çalýºmýºlardýr. Toplumlarýn ve bireylerin
yaºadýðý yeniden doðuº ve yapýlanma, sonraki yüzyýllarda yol açtýðý dinde
reform, düºüncede aydýnlanma, bilimde keºifler, endüstri ve uluslaºma
devrimleriyle günümüze kadar sürmüºtür. Kaynaklarý, hazýrlayýcý nedenleri
ve sonuçlarý bakýmýndan, sanat aðýrlýklý olan Rönesans kültürünü sanatla
sýnýrlý, görmek doðru deðildir. Daha çok, sanat dallarýnda, mimarlýkta,
müzikte, edebiyatta, dünya görüºünde, Hýristiyanlýk öncesi klasik çaðlara
özlem olarak baºlamýº olsa da, felsefeden yönetime, eðitimden bilime,
üretimden tüketime insan ve toplumlarýn tüm iliºkilerini ve kurumlarýný
derinden etkilemiºtir.

Çaðdaº uygarlýðýn tarihini yazanlarýn iºe Rönesans'tan baºlamasý bundandýr.


Ancak ayný yaklaºýmla, Rönesans'ý -bir baºlangýçtan çok- sonuç olarak
Sayfa 60
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
görmek de mümkündür. Zaten canlý veya canlýüstü varlýðýn geçmiºi olmalý ki
yeniden doðuºu mümkün olsun. Bu açýdan bakýldýðýnda, Hýristiyanlýðýn egemen
olduðu ortaçaðlarýn batýsý sanýldýðý kadar karanlýk deðildi. Hýristiyan
Kilisesi'nin kurucu babalarýndan Aziz Augustine, ortaçaðlarýn en karanlýk
görünen döneminde, kutsal savaºýn Dünya Devleti ile Tanrý Devleti arasýnda
geçtiðini, son zaferin Tanrý Devleti'nde kalacaðý inancýný dile getirirken,
dolaylý olarak, güçlü bir Dünya Devletinin varlýðýný kabul
ediyordu. Aziz'in dünya devleti adýný verdiði güç, Hýristiyan
Kilisesi'ne boyun eðmeyen veya direnen toplumlar ve kültürler idi.
Batý Roma'nýn yýkýlýºýndan ve Kilise'nin bölünmesinden sonra, imparatorluklar
zayýflamaya, yönetim bölünmeye ve dünya devletlerinin eline geçmeye baºlamýºtý.
Yunan klasiklerini çevirip bilimlere ve felsefeye katkýda bulunan Ýslam
medeniyetinin de Rönesans'a etkisi olmuºtu. Yunan felsefesini keºfedip
canlandýranlar Müslüman Araplardý. Ýspanya'da Araplarýn, Balkanlar'da
Türklerin baskýsýna dayanamayarak, kutsal yetkilerini yerel imparator ve
krallara býrakmak veya onlarla paylaºmak zorunda kalan Batý Roma,
Rönesans'ýn da beºiði oldu. Vatikan'daki Kilise devleti, güzel sanatlardaki
yeniden doðuºu ve sanatçýlarý desteklemek durumunda kaldý.

Ancak bu yeni kültürün doðuºunda, yayýlýp geliºmesinde,


merkezi güçler deðil, küçük devletler, Ýtalyan kentleri, ticari
iliºkiler ve rekabet belki daha önemli roller oynadý. 1450'lerin
Ýtalya'sý, çeºitli siyasi sistemlerin bir sergeni gibiydi: Papalýk;
Napoli Krallýðý; Milano Diktatörlüðü; Floransa (baðýmsýz) Kent
Devleti; Venedik Ticaret Ýmparatorluðu vb gibi. Klasik çaðlarýn
Yunancasýný ve Latincesini bilen hümanistler, yukarýda adý geçen
yönetimlerde görev alarak, düºünce ve inanç alanlarýnda Kilise'nin gücüne
rakip, en azýndan bir seçenek oldular.

Sözgeliºi, Yeni Platon (Eflatun)'cular, Hýristiyanlýk inancý'nýn,


imanýn temel ilke ve kurallarýnýn doðuºtan varlýðýný savundular. Alberti,
Romalý mimar Vitruvius'un ünlü eserini çevirdi. (Bu kitabýn Türkçeye
çevirisi, ªevki Vanlý Mimarlýk Vakfý tarafýndan ancak son yýllarda
yayýmlandý.) Uccello, perspektif görünüºün ilmini yaptý, kurallarýný buldu.
Buluº, mimarlýðý olduðu kadar resim ve grafik sanatlarýný da etkiledi.
Böylece, üç boyutlu mekanlar ve eºya iki boyutlu kaðýt üzerinde çizilebildi.
Kilise'nin tartýºýlmaz otoritesine karºý insancýklarýn gücü ve baºarýsý aðýr
basmaya baºladý. Yunanca ve Latince klasikler çevrildi. Pagan dünyanýn
beºeri kahramanlarý gündeme geldi. Kültür alanýndaki kaynaklara dönüº,
insana dönüº' olarak yorumlandý. Rönesans kültürünü doðru yorumlamanýn
ön koºullarýndan biri, onu hazýrlayan kaynaklara baºvurmaktýr ki, Dante
Sayfa 61
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Alighieri (1265-1321) belki de listenin baºýnda yer alacak kiºilerden
biridir. Rönesans'ýn doðuºundan yüzyýl önce ölen bu engin düºünce ve sanat
adamý kendinden ünlü Ýlahi Komedya eseriyle tanýnýr. Oysa, Floransalý
Dante, devrimci düºünce ve davranýºlarýyla, ortacaðý sorgulayan Rönesans'ý
hazýrlayan eserler býrakmýº, devrimci akýmlara katýlmýº, diri diri yakýlmaya
mahkum edildiði Floransa'dan kaçmýº Româ'nýn onur hemºerisi seçilmiº,
Ravennâ'da ölmüºtü. Dante, çaðýndan yüzyýl önce gelip, Rönesans'ýn
tohumlarýný atmýº bir öncüydü. Bir mitoloji kahramaný oldu. Örnek bir
Rönesans insaný gibi her konuyla, sorunla ilgilendi, her eyleme katýldý,
hemen her konuda kitaplar, mektuplar (Epistole), ºiirler býraktý. Sevgilisi
Beatrice için Yeni Hayat (La Vita Nuova)'ý, aºkýna karºýlýk vermeyen
taº gibi bir kadýna tepki olarak, Manzum Taºlamalar'(Rime Petrose)'ý
yazdý. ªölen (2 convivio) adlý kitabý, felsefe ile ºiir üzerindeki
görüºlerinin bitmemiº senfonisiydi. Dante, Katolik Kilisesi'nin kullandýðý
ve dini düºünce ile yönetimi etkileyen Latinceye karºý Halk dili'nin
gücünü ve güzelliðini (dil devrimini) savundu (De vulgari eloquentia). En
önemli fakat pek tanýnmayan Monarºi/Krallýk (De Monarchia) denemesinde,
birbirine üstünlük saðlamamasý gereken dinle devletin ayrýlmasýný ve
denkliðini, çaðdaº anlamda laikliði savundu. Bilim öksüz kalmasýn deyip
Queastio de Aqua et Terra (Su ve Toprak) üzerine bir fizik denemesi býraktý.
Dante adýný ölümsüzleºtiren Ýlahi Komedya'da, tutucu dostlarý ve
rakipleriyle hesaplaºtýðýný sanmakla yanýldý; fakat bu eseriyle yalnýz
Ýtalya'yý deðil dünyayý, yalnýz Rönesans'ý deðil, onu izleyen reformasyonu
ve aydýnlanmayý etkiledi.

Adeta günümüzü hazýrladý. Kendinden sonraki düºünür, yazar


ve sanatçýlarý yönlendirdi. Ölümünden yüzyýllar sonra, Floransalý
hemºerisi Machiavelli'nin (1469-1527) Hükümdar yapýtýnda;
Ýspanyol Cervantes'in Don Quijote (Don Kiºot 1605-15)'unda;
Dante'nin Ýlahi Komedi'sini ya da izlerini bulmak mümkündür.
Dante olmasaydý, bu ünlülerin n'apacaðýný söylemek kolay deðildir.

Kültürü tanýtmaya, sevdirmeye çalýºan küçücük bir el kitabýnda, Dante


gibi bir kültür ve sanat anýtýna bu kadar (az veya çok) yer ayýrmak acaba
nice doðrudur? Rönesans'tan baºlayýp sözü bir kültür adamýna getirmekte bir
kaç amacým vardý. Birincisi, kültürü kaynaðý ve kökü, Nermi Uygur Hoca'nýn
savunduðu gibi, bunalýmdýr: Rönesans, bir bunalýmlar çaðýný geçiren,
karýºýk, daðýnýk bir Ýtalya'da doðmuº, geliºmiº ve yayýlmýºtýr. Ýkincisi,
kültürel hareket ve akýmlar, geçmiºe bir özlem olarak baºlasa da daima
geleceðe yönelmek zorundadýr.

Sayfa 62
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Çaðlar ve kültürel bunalýmlar insanlarý yaratýyor. Kuºkusuz. Çaðlara yol
veren ve yön gösterenler de ayný insanlar deðil mi? Ýnsan-toplum etkileºimi
hep bildiðimiz, en azýndan derinlerde sezdiðimiz fakat evrensel kerrat
cetvelini bir türlü ortaya koyamadýðýmýz, bir iliºkiler yumaðý deðil mi?
Bu yumaðýn en yaygýn ve gizemli adýdýr kültür.

Kaynak: Van Loon, 1990. Ýnsanlýðýn Vataný'nda (Güneº), Rönesans


Bölümü.

Süreçler: Kültürleme, Kültürlenme, Kültürleºme

Ýnsan-insan ile insan-kültür ve kültür-kültür varlýklarý arasýndaki


iliºkiler, etkileºimler, baºý ve sonu kesin belli olmayan,
fakat baºlanðýç ve sonuçlarý çok önemli ve anlamlý görünen süreçler
(Osm. yol-yordam, vetire) içinde gerçekleºir. Hemen tümü kültür sözünden
veya kavramýndan türetilen bu süreçlerin çok sayýda eºitleri varsa da,
burada, en önemli üçü, sýrasýyla, kültürleme, kültürlenme ve kültürleºme
üzerinde durulmaktadýr.

Kültürleme

Kültürleme, toplumlarýn kendisini oluºturan bireylere belli


bir kültürü aktarma, kazandýrma, toplumun istediði insaný eðitip
yaratma ve onu denetim altýnda tutarak, kültürel birlik ve
beraberliði saðlama, bu yolla da toplumsal barýº ve huzuru saðlama
sürecidir. Kurallarý bilinen bir oyun oynanabilir ancak. Bireyler de
hayat oyununda oynayacaklarý oyunun kurallarýný, rollerini öðrensinler
ki oyun düzenli oynansýn. Toplumbilimciler buna sosyalizasyon
(toplumsallaºtýrma), eðitimciler ise, eðitim süreci diyorlar. Süreç
demeleri doðrudur ama uygulamada, eðiticiler, eðitimi daha çok okul
merkezli olarak ve okullarla sýnýrlý görüyor. Çoðu toplumbilimciler ise
sosyalizyonun 15-20 yaºlarýnda tamamlandýðýný düºünüyorlar, oysa insan
ve kültürbilimcilere göre doðumla baºlayan kültürleme sürecinin ivmesi
ve etkisi 20-25 yaºýndan sonra giderek azalmakla birlikte, hayat boyu
sürer, mezarda son bulur.

Daha önce deðinildiði gibi, kültürleme süreci bireye hayatý boyunca


kolay kolay deðiºtiremeyeceði bir kiºilik yapýsý (ºahsiyet) kazandýrýr.
Kiºilik adý verilen yapý, özdeyiºlere göre, canýn altýndaki huydur.
Toplum ve kültür deðiºir gider; insaný kiºilik adý verilen kaderi'yle
baºbaºa býrakýr. Deðiºmediði ve deðiºmeyeceði söylenen kader (yazgý, alýn
Sayfa 63
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
yazýsý), çaðýmýzýn bilimine ve Alman atasözüne göre, kiºilik yapýsýndan
baºka bir ºey deðildir. Kiºilik yapýsý ise, Erich Fromm'a göre,
davranýºlarýmýzýn gerisindeki biyo-psikolojik (nörolojik/sinirsel)
örgütlenmedir; toplumsâl etkilerle insan yenetiðinin (genlerinin) kiºiye
özgü bileºkesidir. Toplumlar, kültürleme süreciyle bu bileºkeleri
birbiriyle uyumlu hale getirmeye, öylece tutmaya çalýºýrlar; fakat
bireysel farklarý tümüyle ortadan kaldýramazlar.

Kültürlenme (Culturation)

Kültürel süreçlerin en az bilinen ve tartýºýlaný, belki de, kültürlenmedir.


Kültürleme okulöncesinde, ailede baºlayýp okul dönemi sonunda hýzýný
alýrken, kültürlenme, deðiºik aile, eðitim, okul, meslek, bölge (alt kültür)
çevrelerinden kalkýp belli yer ve zamanlarda bir araya gelen, birbirini
etkileyen akran gruplarý arasýndaki kültür etkileºimidir. Kültürleme,
varolaný iletirken, kültürlenme, yepyeni kültür nüvelerinde yeni filizleri
yaratýr ve besler. Bir bölüðü zaman aºýnmasýna dayanamayýp
daðýlýrken, güçlü ve dayanýklý olanlarý yeni kültür kalýplarýný
oluºturur. Kültür deðiºmelerinin odaðý olur. En çarpýcý örnekleri, yeni
yerleºmelerde, toplu konutlarda, yeni endüstri ve iº yerlerinde, yeni
eðitim kurumlarýnda, gençlik hareketlerinde, siyasal partilerde, sanat
akýmlarýnda görülen kültürlenme, kültürel deðiºim sürecinin ana kaynaðýdýr.
Bugün, çoðunluða aykýrý gibi görünen akým, yarýnki egemen kültürün tohumu
olabilir.

Cumhuriyetimizin geliºmesinde, Kuva-i milliye, 1946 Ruhu,


68 kuºaðý adý verilen akýmlar, baºlýca kültürlenme dönemlerinin
adýydý. Geldi geçti sandýðýmýz bu dönemler ve süreçler bugünkü kültürümüzün
de özünü oluºturmaktadýr. Günler geçse, adlarý unutulsa bile izlerinin
yaºadýðý söylenebilir.

Kültürleºme (Acculturation)

En çok konuºulup tartýºýlan fakat belki de en az anlaºýlan


kültür sürecidir. Batý kökenli kültürleºme sözcüðünün, tek C ile
yazýlan (aculturation) türünün yozlaºma (kültür yitirme) anlamýyla
karýºtýrýlmasý, kavram açýklamasýný büsbütün güçleºtirmektedir.
Acculturation (kültürleºme) bir kültür zenginleºmesi iken, aculturation
(kültürsüzleºme) tam bir yozlaºmadýr. Burada sözü edilen kültürleºme,
doðru ve olumlu anlamdaki süreçtir. Irklarýn saflýðý gibi saf kültürlerin
saflýðý, saf kalmasý tezini savunan kimi tutucular, bazen bilinçli olarak,
Sayfa 64
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
doðruyu yanlýº anlayarak, kültürleºmeye cephe alýrlar. Aslýnda yeryüzündeki
bütün çaðdaº kültürler, kültürleºme sürecinin ürünüdürler.

Kültürleºme sürecinde, iki ya da daha çok kültür, karºýlýklý etkileºim


sonu deðiºime uðrar ve yeni sentezler, dinamik bileºkeler yaratýrlar.
Bu anlamda kültürleºme, toplumun kendi içinde gerçekleºen kültürlenme
sürecinin dýº dünyaya, yabancý dil ve kültürlere açýlmasýdýr. Kültürleºmede,
kültürlerin veya o kültürleri yaºayan bireylerin ve gruplarýn doðrudan
etkileºime girmeleri ºart deðildir. Yazýlý basýn, Radyo, TV yayýnlarý,
sinema, sanat ve moda akýmlarýnýn da uzun vadede, birbiriyle yüz
yüze gelmeden kültürleºmeleri mümkündür. Çaðýmýzda sözü
edilen Globalleºme (globalization/küreselleºme) budur. Ýletiºim
teknolojisin eki devrimin yol açtýðý biliºim devrimi ve bilgi toplumu,
temelde, teknolojiyle hýzlandýrýlmýº, bir kültürleºme devrimidir.

Birey ve gruplar olarak, kültürleºmeye karºý bir tavýr alýnabilir ama


uzun süremde kültürleºmeyi tümüyle önlemek mümkün deðildir. Kültürleºmeyi
benimseyen yurttaºlarýmýz, dýºarýdan alýp benimsedikleri yeni sentezleri,
kültürleme süreciyle gençlere aktarýrken, kültürlenme süreciyle
akranlarýyla paylaºýrlar. Öyle ki, kültürel deðiºim konusundaki çoðu
çatýºmalar, öncülerle artçýlar arasýndaki çatýºmadýr. Artçýlar, bugün
karºý çýktýklarý yenilikleri yakýn gelecekte kabul etmek zorunda
kalacaklarýný göremeyen kiºilerdir. Bugün karºý olduklarýný, yakýn
gelecekte kabul etmekle kalmaz, kullanýr ve savunurlar. Onlara biraz
zaman verip, sabýrlý olmak gerekir. Yalnýz, dikkat, öncü ya da artçý
olsun, temel kiºilik yapýsýný deðiºtirme hevesine kapýlmamalý. Böyle
bir tutkuya kapýldýðýmýzda iºe kendimizden baºlamalýyýz. Güçlüðü
hemen görürüz. Kültür deðiºimi kuºak-aºýrý bir süreçtir. Kiºiliðin
deðiºmesi de! Bir kültür varlýðýnýn üzerine yeni bir giysi giydirilmesi
olayýdýr. Elbise bedene nice uygun olsa da, alttakini tümüyle gizlemez.
Üstümüzden kaçar gibi olurken altta birºeyler görünür (Altý kaval üstü
ªiºhane deyimi!) Aslý köylü olan kentlilerin yakýndýðý taºralýlýk tam bir
kültürleºme sürecidir. Kentliler, kentte daha uzun süre yaºayýp,
kendileri gibi kentli olanlarla kültürlenmiº köylülerdir. Ýki kültür
arasýndaki farklar zamanla azalmaya yüz tutar. Bugün yaºananlarýn
etkisi gelecek kuºaklarda görülebilir. ݺte bu yüzden gericilikle
özdeºtirdiðimiz akranlarýmýza ya da zamanelikle kýnadýðýmýz gençlere
daha hoºgörülü bakmayý öðrenmeliyiz.

Kaynak: Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Kurum ve Süreçler


Andriç, 1962. Drina Köprüsü. Altýn Kitaplar.
Sayfa 65
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

ªamanlar ve ªamanlýk

ªamanlýk, ºaman adý verilen üstün yetenekli özel kiºilerin


etkilediði iyi ve kötü ruhlarýn varlýðý inancýna dayanan bir Sibirya
ve Orta Asya dinidir. Çoðunluðu, çeºitleri Asya'da bulunsa da, ºamanlýk
Asya kökenli Amerika yerlileri (Kýzýlderililer) arasýnda oldukça yaygýndýr.
Din olarak bilinen bu inanç, bir kültür alaný veya kültür türü olarak da
görülebilir. Bu kitapta yer veriliºinin gerekçesi, bir kültür türü olmasý
yanýnda, Orta Asyalý atalarýmýzýn, Ýslamiyeti kabul etmeden önce bir
ºamanlýk döneminden geçmiº olmasýdýr. Kültürel kimliðimizi tanýmak ve
kimliðimizi bilmek için ºamaný ve ºamanlýðý da anlamak gereklidir.

Orta Asya, Sibirya, Uzak Doðu (Japon) kültürlerinin kaynaðýnda,


geliºmesinde, toplumun dini ve törensel hayatýnda, ºaman adý verilen
kiºinin önemli bir rolü vardý. ªaman, ayný zamanda, bir büyücü, herkesin
yapamadýklarýný yapan bir sihirbaz, hekim, ocakçý, rahip, saz ºairi ve
doðaüstü güçlere yakýn, onlarý etkileyebilen gizemli kiºidir.

Günümüzde Asyâ'da görülse de, ayný veya benzer olgular


ve doðal güçleri etkileme (yönetme) teknikleri, Pasifik Okyanu'su
(Okyanusya) adalarýnda ve Amerika kýtasýnda, Hint-Avrupa halklarýnýn
kültürel evriminde gözlemlenmiºtir. Her ne kadar, bir din olarak sýnýflansa
da, ºamanizmin çok yetenekli bir ºamana baðlýlýðý, evrensel olgunun,
psikolojik, sosyolojik ve etnolojik bakýmlardan da incelenmesini zorunlu
kýlar. ªamanizmi bir kültür olgusu olarak ele alýºýmýzýn gerekçesi
buradadýr. Din tarihçisi Mircea Eliade, ºamanizm konulu ünlü araºtýrmasýnda
çeºitli disiplinlerin bir sentezini yapmak durumunda kalmýºtýr.

Geleneðin ideolojisini (inanç temellerini) simgelerini ve efsanelerini


inceleyip deðerlendiren Eliade'a göre, ºamanlýk temelde veya özünde,
doðaüstü bir olayý, duyguyu, zevki, doruðu, mutluluðu, cezbeyi, esenliði
yaºama-yaºatma ve paylaºma tekniklerinin bütünüdür.

Bu kadar çeºitli ve aºkýn deneyimlerin tek bir ºaman kiºi


tarafýndan gerçekleºtirilmesi, ºamanizmi diðer din ve kültürlerden
ayýran baºlýca özelliktir. ªamandan beklenen çeºitli hizmetlerle, ºaman
kiºinin ºahsen saðladýðý olaðanüstü yaºantýlarýn dökümünü yan yana
koyduðumuzda, ilkel görünüºlü ºamanlýðýn karmaºýk bir yapýya sahip olduðu
hemen görülür:

Sayfa 66
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
ªAMAN

herkesin yapamadýðýný yapan

sihirbaz, hekim, hakim, hakîm,

saz ºairi ve doðaüstü güçlere

yaklaºabilen, âºýk, rahip, büyücü

doðaüstü olgu ve duyguyu,

zevki, doruðu, mutluluðu,

cezbeyi, esenliði, tutkuyu

yaºama geçirebilen sanatçýdýr.

Sýradan bir kiºi bütün bunlarý nasýl yapar? Yapabilir mi?


ªaman sýradan bir kiºi deðil bir sanatçýdýr. Sanatý, sanatýnýn inceliklerini
aileden, genellikle büyük babasýndan öðrenir. Küçük yaºta, uygun adaylar
arasýndan seçilir; özel bir eðitimle yetiºtirilir. Hayatýn her durumu ve
sorunu karºýsýnda kendisinden beklenenleri yerine getirir. Tek bir insan,
nice yetenekli olursa olsun, bütün bu görevleri yerine getirebilir mi? Ne
var ki, ºaman sýradan bir kiºi deðildir. Çoðunluða benzemeyen, nörotik,
hatta saralý, doðayla, vahºi hayvanlarla, canlýlarýn ruhlarýyla yakýnlýk
kurabilen çocuk ve gençler aday olarak tercih edilir.

Büyük Doða güçleri önünde kendini küçük ve zayýf gören ölümlü


hemºerilerine, olaðanüstü hizmetler sunar, olaðanüstü aºkýn deneyimler
yaºatýr. Topluluðun üyeleri ºamanýn davranýºlarýna, baºarýlarýna inanýrlar
çünkü inanmak isterler. Töre böyledir.

Bütün beceri ve yeteneklerini, tanýklarýn gözü önünde, toplumun desteði


ile gerçekleºtirir. Hangi gerçek? Evrensel tanýmýna göre: Gerçek, toplumun
inandýðýndan baºka bir ºey deðildir. ªaman, törelerin herºeyi doðru
kýldýðý gerçeðini bilir; törenin gereðini yerine getirir. Topluluk da onun
yaptýklarýný sorgulamadan kabul eder; yeteneklerine inanýr ve güvenir.
Sayfa 67
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Tabii her ºaman yukarýdaki iºlevlerin tümünü yerine getiremez, ama
yapabildikleri ona da yeter topluma da.

Bu anlamda, yani ºamanlýða sahip çýkan toplumlarda baºka dinlerin olup


olamayacaðý tartýºma konusu olmuºtur. ªamanlýk daha önceki (ilkel) dinlerin
devamý olabileceði gibi, daha sonraki çaðdaº (semavi) dinlerin egemenliði
altýnda da varlýðýný (iºlevlerini) sürdürebilir. Öyle ki, Altaylar'dan
kopup gelen göçebe Türk (Oðuz) boylarýnda, tek tanrýlý dinlere geçiº,
ºamanca uygulamalara son vermez. Toplum tek tanrýlý inancýn gereklerini
yerine getirirken, büyüye, sihre yer vermeyen inançlarýný terk etmeden,
hastalarýný iyileºtirmek, çocuk sahibi olmak, kötü büyüleri bozmak için
ºamanca uygulamalara (tekkelere, yatýrlara, ermiºlere) baºvurur. ªamanlarýn,
bilinmeyen; görünmeyen tehlikeler, kötü ruhlar, düºmanlar karºýsýnda güçlü
olduðuna inanýr.

ªaman, canlý ruhlar aracýlýðý ile, bütün tanrýlarýn anasý olan


Göktanrýyla iliºki kurar, onun emrindeki yardýmcý tanrýlarýn
desteði ile beklenen sonucu elde eder. ªaman, davul ve trompet
eºliðinde, bir aðaca týrmanarak ya da gökkuºaðý köprüsünden
tanrý katýna çýkýp inerek, hünerlerini sergiler; topluluðun güvenini
tazeler; küçümen bir tanrý (tengri) olur. Japon kültüründe, ªaman sözcüðünün
özel biçimi olan Kam/Kama/Kami, tanrý anlamýna gelir. Belki en büyüðü deðil
ama yine de bir tanrý.

Orta Asya (Altay) kökenli bir terim olan tanrý (tengri), ýºýðýn
ve gücün kaynaðý Tanyerinden gelir. Bu yüzden ºamancý toplumlar,
gökyüzündeki
(cennetteki) iyi ve yer altýndaki (cehennemdeki) kötü tanrýlara inancý
emreden dinlere kolay uyum saðlarlar. Ancak din deðiºtirdikten sonra da
ºamanlýk sürer. Japonya'da ºamanlýk, halk inançlarý ve sanatlarý arasýnda
hâlâ yaºamaktadýr. Yalnýz, halk deðil, Saray ve Tanrýlarýnoðlu Ýmparator
da töreye saygýlý davranýr. Yeni imparatorlar, göreve baºlarken son geceyi
bir ºamanla geçirir ve sanatýn sýrlarýyla tekniklerini öðrenir. Ýnanmasý
belki zor, ama Japonyâ'nýn bugünkü imparatoru da bu töreden geçerek mesleðe
kabul edilmiº ve ºaman olmuºtur. Ýkinci Dünya Savaºý sonunda, düºmana teslim
olmaktansa, bütün milletin harakiri yapmasýný öneren fanatiklere karºý,
Ýmparator Hiro Hito, Ýmparator ölüm emri vermek için deðil yurttaºlarýný
yaºatmak için vardýr gerekçesiyle teklifi kabul etmemiºtir. Biz Müslüman
Türkler de gizliden gizliye yöneticilerimizin ºaman olmalarýný, ºamanca
hünerler sergilemelerini beklemiyor muyuz?

Sayfa 68
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Kaynak: Ýnan, 1995. Tarihte ve Bugün ªamanizm. TTK.
Eliade, 1988. Shamanism. Arkana-Penguin.

Türler ve Sýnýflar

Bilimin ve bilimsel araºtýrmalarýn sýnýflama ile baºladýðýna


yukarýda iºaret edilmiºti -M harfinin Metot maddesinde kültür konusuna
bilim yöntemiyle yaklaºtýðýmýza göre, acaba kaç tür kültür var? Bilim
adamlarý, bilinen kültür türlerini, hangi ölçütlere, kriterlere göre, nasýl
sýnýfladýlar?

Bu maddeye baºlarken, oðlum Murat ile, yýllarca önce oynâdýðýmýz


21-soru oyununu hatýrlýyorum: 21-soruya yalnýz evet veya hayýr diye
cevap verilebilir. Aldýðý evet ve hayýr cevaplarýna bakarak, öteki oyuncunun
tuttuðu ºeyi bilebilen oyunu kazanýr. Kültürlerin yansýmasý olan diller,
türlü kavram ve karºýtlýklarla zaten herºeyi sýnýflamýº, hemen herºeyi belli
bir yere ve rafa yerleºtirmiºtir. Dildeki sýnýflama mantýðýný (ölçütlerini)
tersinden okuyabilen, yani doðru sorularý sorabilen kiºi oyun arkadaºýnýn
tuttuðu ºeyi, 15-16 soruda kolayca bulur. Çünkü kültürler ve diller sýnýflama
düzenleridir. ªöyle: Canlý-cansýz, maddi-manevi, erkek-diºi, soyut-somut,
yararlý-zararlý, bizden-yabancý, sevdiðimiz-sevmediðimiz, tarihi-güncel,
gerçek-ideal vb gibi. Sorun ºudur: Her ºeyi kendi mantýðýna göre
sýnýflayan kültürler nasýl sýnýflanýr, sýnýflanabilir mi acaba?..

Canlýüstü varlýðý oluºturan 8-10 ana öðeden her biri, kültürleri


sýnýflamak amacýyla kullanýlabilir. Sözgeliºi, kültürler:

-Doðal çevre ve iklim özelliklerine/(daðlýk, ovalýk, ýlýman vb)

-Aile özelliklerine ve hukukuna (tek-çok eºlilik, iç-dýº evlilik vb)

-Eðitim-Bilim: geleneksel; modern (Mitos, etos, logos vb)

-Din-Töre: çok tanrýlý, tek tanrýlý, kitaplý kitapsýz, sert, yumuºak

-Yönetim: aristokratik, demokratik, teokratik, bürokratik vb.

-Teknoloji: avcý-toplayýcý, hayvancý-tarýmcý, sanayici vb.

-Yerleºim yeri: göçebe, köylü, kentli, büyükkentli vb.

Sayfa 69
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
-Ekonomi (Üretim/Tüketim): yoksul, orta halli, varlýklý vb.

-Toplum örgütlenmesi: cemiyet, cemaat, dayanýºma vb. ölçütlere göre


sýnýflanabilir.

Yakýn tarihin kültür tarihine eðildiðimizde, bütün kriterlerin


denendiði, ve kullanýldýðý görülür. Bütün ölçütler ayný derecede meºrudur.
Doðru ya da yanlýº, geçerli ya da geçersiz, güvenilir olup olmamalarý,
sýnýflamanýn amacýna ya da sonucuna baðlý görünmektedir. Britanya ve Japonya
gibi ada ülkelerin, soðuk veya kuzey ülkelerinin, uygar ülkeler olarak
sýnýflandýðýna tanýk olunur. Ýlk bakýºta, geçerli ve güvenilir görünen
-basite indirgeyici- yaklaºýmlar, Madagaskar, Filipinler, Eskimolar
veya Laponlar gibi aykýrý örnekler önünde iflas eder. Kültür olgusu çok
nedenli, çok deðiºkenli, karmaºýk bir olgudur, neden-sonuç iliºkisine el
vermez.

Coðrafyacý yaklaºýmlarýn yetersizliðini deneyle gösteren


Alman etnolugu Graebner (1911), kültürlerin benzerliklerini ve
farklýlýklarýný saptayabilmek için, kültür tarihlerini bilmek
gerekir, diyordu. Onun bu katkýsýndan 150 yýl kadar önce,
Fransýz tarihçi Turgot, tarihi ve yaºayan örneklere bakarak,
insanlýðýn: Avcýlýk- Çobanlýk/Göçebelik-ve Rençberlik dönemlerinden
geçtiðini, kültürlerin:

Avcý-toplayýcý, Göçebe-hayvancý, Tarýmcý-köylü


olarak sýnýflanabileceðini ortaya atmýºtý. Endüstri ve kent kültürlerinden
söz yoktu, çünkü Sanayi Devrimi Ýngiliz adalarýnda, bir üretim biçimi
olarak henüz hayata giriyordu. Ýsveçli biyolog Linnaeus 1770 yýlýnda,
Mýsýr'dan ve Çin'den kalma bir geleneði sürdürerek, toplumlarý çoðunluktaki
insanlarýn ten (ýrk) rengine sýnýflamýºtý:

Beyaz (yaratýcý), Sarý (uyuºuk), Kýrmýzý (geleneksel), Siyah


(ilkel).

Büyük Fransýz Devrimi'nden yýllar sonra, August Comte


(1830) toplumlarýn týpký insan aklý gibi üç aºamadan veya:
Teolojik, Metafizik ve Bilimsel açýklama döneminden geçtiðini, yani, olup
bitenleri; tanrýlarla, doðaötesi bilinmezlerle ve akýl (bilim) ile
açýklayanlar olarak sýnýflanabileceðini ileri sürmüºtü. Bazý Batýlý
toplumlar ilkel ve geleneksel çaðlarý geride býrakarak bugünlere eriºmiºler,
ötekilerse halen bu aºamalardan geçmekteydiler.
Sayfa 70
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Auguste Comte'un çaðdaºý Alman Hegel (1837-48), Berlin'deki Tarih


Felsefesi derslerinde, tarihi bir varlýk olan insaný, kültür anlamýnda
kullandýðý sanýlan mistik bir Geist'in ürünü olarak görüyordu. Geist'ýn:

Öznel, Nesnel, Ulusal, Zamana (çaða) özgü ve Evrensel


türleri veya boyutlarý vardý. Geist, insan(lar)ý kullanarak zaman-mekan
içinde kendi varlýk amacýný gerçekleºtiriyor (deðiºiyor/geliºiyor)'du.

Hegel'in öðrencisi, devrimci filozof Karl Marx (1859), kültür tarihine


ekonomik açýdan yaklaºýyor, üretim araçlarýnýn mülkiyeti ölçütünü kullanarak,
Batý Avrupa tarihinin beº aºamadan geçtiðini ileri sürüyordu:

Ýlkel (ortakçý), Klasik (köleci), Feodal, Kapitalist ve Sosyalist


gibi.

Asya tipi üretim tarzý (ATÜT) adýný verdiði bir ikinci kültür alaný daha
vardý; ama Marx sýnýflayamadýðý bu âlaný tarihçilere býrakmýºtý.

Ýsviçreli Hukukçu Bachofen (1861), ailelerin evrimini dikkate alarak,


toplumlarýn anaerkil aileden babaerkil aileye, iç evlilikten dýº evliliðe
doðru genel bir evrim çizgisi izlediðini ileri sürmüºtü. Önerdiði ve formüle
ettiði kültür kavramýyla, sosyal antropolojinin kurucu babasý sayýlan,
Tylor (1871), toplumlarýn, sýrasýyla:
Animatizm, Manizm, Çok-tanrýcýlýk ve Tek-tanrýcýlýk dönemlerinden
geçerek bugüne geldiðini düºünüyordu.

Yýl 1871, Filozof Nietzsche'nin Tanrý öldü, insaný yaratmak görevi ºimdi
biz insana kaldý, dediði yýldý. Ýngiliz Herbert Spencer (1876) Darwin'in
evrim ilkelerini kullanarak, toplumlarý basitten karmaºýða, savaºçýdan
barýºçýya doðru, dört boyutlu bir evrim merdiveni üzerinde sýralayýp
sýnýflýyordu. Dünya savaºlarý Spencer'i doðrulamadý. Kýzýlderili
toplumlarýn âile akrabalýk iliºkileri üzerindeki araºtýrmalarýyla ünlü
Amerikalý hukukçu (1877) Morgan, uygarlýk düzeyini ölçüt olarak, kullanarak,
toplumlarý:

Vahºi, Barbar ve Medeni olarak sýnýflýyordu.

Alman sosyologu Tönnies (1887) ile Fransýz Durkheim (1898), birbirinden


habersiz, sosyolojik ölçütler kullanarak, topumlarýn:

Sayfa 71
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Mekanik dayanýºmadan organik dayanýºmaya doðru deðiºtiðini önerdiler.

Romantik Alman filozofu Spengler (1926), ünlü Batýnýn Çöküºü denemesinde,


insan uygarlýðýnýn:

Kültür öncesi, Kültür, Medeniyet ve Sezarizm (yakýp yýkýcýlýk)


dönemlerinden geçtiðini, kendini yok eden medeniyetin kültür öncesine
dönerek, yeniden baºladýðýný göstermeye çalýºtý.

Rus asýllý Amerikalý sosyolog Sorokin, tarihi verileri kullanarak,


toplumlarýn:

Akýlcý, Ýdealist ve Duygusal


dönemlerden geçtiðini, tarih boyunca bu çaðlarýn birbirini izlediðini,
tekrarladýðýný gösterdi.

Amerikalý antropolog Benedict (1934), dört geleneksel toplumu


karºýlaºtýrarak her birine kendine özgü Barýºçý, Savaºçý, Manyak ve
Paronoyak gibi psikolojik özellikler yükledi, her toplumun kendi baºýna
bir sýnýf olduðunu yani kültürlerin sýnýflanamayacaðý tezini savundu...

Avustralyalý Arkeolog Gordon Childe, hemen ayný yýllarda,


Orta Doðu bulgularý üzerinde ve alet teknolojisi üzerinde çalýºarak,
toplumlarý:

Paleolitik (yontmataº), Neolitik (cillalýtaº), Endüstri-kent kültür'leri


olarak sýnýfladý. Bu kitapta izlenen sýnýflama budur.

Kaynak: Childe, Tarihte Ne oldu? Kendini Yaratan Ýnsan.


Güvenç, 1996. Ýnsan Kültür'de (Remzi), Ek A.

Uygarlýk ve Kültürler

Ziya Gökalp, uygarlýk ile kültür kavramlarýný, zamanýn ruhuna uyarak,


ayrý tutarken, çaðdaº dünyadaki yaygýn eðilimi yansýtýyordu. Uygarlýk
evrensel, kültür ise yerel, yöresel, etnik veya en azýndan milli sayýlýrdý.
Günümüzde de uygarlýk ile kültür kavramlarý farklý anlam ve baðlamlarda
kullanýlmaktadýr: Sözgeliºi, Mýsýr, Ýslam, Batý, Çin hatta Fransýz
medeniyetleri kimseyi rahatsýz etmez de, Alman, Japon ya da Lapon, Eskimo,
ya da Yakut medeniyetleri tuhaf karºýlanýr. Bilerek bilmeyerek, bilinçli ya
da bilinçdýºý olarak bu ayýrýmda kullanýlan ölçütler nelerdir? Kültürle
Sayfa 72
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
uygarlýðý ayýran? Batý'ya, Ýslama, Çin'e uyup da, Doðu'ya, Budizme ve de
Japonya'ya uymayan nedir?

Uygarlýk ve Kültürler

Kültürlerden oluºuyor, Uygarlýðýn parçasý

Yazýsý ve tarihi var, Töresel veya geleneksel

Kentleºmiº bir hayat, Göçebe-küçük yerleºme

Tekile varan evrensellik, Çoðulcu bir çeºitlilik

Bilim-teknoloji üretimi, Bilim-teknoloji kullanýmý

Güçlü, egemen, Zayýf, baðýmlý

Uluslarüstü, Uluslaraltý

Her uygarlýk ya da her kültürde yukarýda sayýlan özelliklerin tümü


olmasa bile çoðunluðu, hiç olmazsa bazýlarý vardýr. Güçlü kültürlere
baðýmlý olan ya da öyle algýlayan toplumlar, Türkiye gibi, çaðdaº uygarlýða
eriºmek isterler de, uygar sýnýfýna giren ülkelerde kültüre dönmek söylemi
pek duyulmaz.

Türk Ýslam dünyasýnda, uygarlýðýn bilim ve tekniðe, kültürün ise daha


çok manevi deðerlere dayalý olduðu yolunda yaygýn bir görüº vardýr.
Sözgeliºi, çaðdaº uygarlýk düzeyine ulaºalým, ulaºalým ki, bir daha,
medeniyet denen tek diºi kalmýº canavar'a esir düºmeyelim, insafýna
kalmayalým; bu çabamýzla, uygar Batý'dan yalnýz bilim ve teknoloji alalým,
ata yadigarý o güzel kültürümüzü (benliðimizi, kimliðimizi, onurumuzu)
koruyalým. Kulaða hoº geliyor da mümkün mü? Yani kültürümüzü koruyarak
Batý'dan bilim ve teknoloji alabilir miyiz? Japonlar yapmýºsa bu iºi
baºarmýºsa, biz neden yapmayalým ki? Tartýºma burada yeni sorulara yol açar
ve çýkmaza girer: Acaba Japonlar, söylendiði gibi Batý'dan sadece bilim ve
teknoloji mi almýºlar? Belki, herkes deðilse bile anlamlý bir çoðunluk böyle
inanýr ama bu görüº doðru deðildir. Japon mucizesi denen kültür olayýn
mucize olmadýðýný J harfinde görmüºtük.

Türk (kültür) Devrimi'nin mimarý Mustafa Kemal Atatürk'ün baºarý


sýrlarýndan biri, kültür ile uygarlýk arasýnda ayýrým yapmamasýydý.
Sayfa 73
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Sezgisi ve sað duyusu ile çaðýnýn önünde yer alan lider ºöyle diyordu:

Medeniyeti hars'tan [uygarlýðý kültürden] ayýrmak güçtür, gereksizdir.


Bu nedenle, harstan ne anladýðýmý söyleyeyim: Hars bir toplumun
(a) devlet hayatýnda, (b) fikir hayatýnda yani bilim ve güzel sanatlarda
(c) iktisadi hayatta yani tarýmda, ticarette, zanaatta, kara-deniz-hava
ulaºýmýnda yapabileceði iºlerin bileºkesidir. Bir milletin medeniyeti
dendiði zaman hars adý altýnda saydýðým üç tür faaliyetin bileºkesinden
baºka bir ºey olamayacaðýný sanýrým.

Atatürk'ün düºünce ve yorumlarýndaki kültür=uygarlýk özdeºliði,


Antropolojinin kurucusu Tylor'ýn (1871), kültür ya da uygarlýk tanýmýný
hatýrlatýr. Atatürk kültür kavramýndaki bütüncülüðü ile son derece çaðdaº
bir çizgiyi, adeta bugün sözü edilen fakat kendisi görülmeyen küreselleºmeyi
haber veriyordu.

Ancak ayný Atatürk, Türk ulusuna býraktýðý çaðdaº uygarlýk düzeyine


(muasýr medeniyet seviyesi) ulaºma ülküsüyle, yaygýn bir kültür-uygarlýk
ayrýmýný dile getirmiº oluyordu. ªöyle ki, Türk ulusunun harsýyla
medeniyeti belki ayný varlýk kavramlarýdýr ama Türk ulusunun medeniyeti,
Batý ülkelerinin medeniyetinden çok gerilerde kalmýºtýr, varlýðý koruyup
yaºatabilmek için o düzeye çýkmak o çizgiyi yakalamak zorunludur. Bu
görüºte, medeniyet tek ve evrensel, kültür ise milli ve yereldir.

Ulusun geleceði, güvencesi ve mutluluðu için yerellikten kurtulup


evrensele katýlmak, yani geçmiºi deðil bugünü yaºamak, geçmiºe deðil
geleceðe yönelmek gerekir. Bugünün kültür adamlarý, Afrika kültürlerinden
derledikleri ºu görüºü benimserler: Kültür, geçmiºten geleceðe bir
sürekliliktir. Devrimci Atatürk, insaný yaratan kültürü deðiºtirip
yenileyebilmek için, geçmiºle olan baðlarýmýzý bir yandan koparmaya
çalýºýrken, evrensel uygarlýðý besleyen tarihi pýnarlarý onarýp açmaya
çalýºýyordu. Bugünü anlamak geleceðe yönelebilmek için geçmiºi bilmek
gerekli ve zorunluydu. Ama hangi kültür? Kültür sorunu burada
düðümleniyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültür olacaktý ama
Osmanlý'dan miras bulduðumuz yozlaºmýº ve medeni dünyanýn yarý-sömürgesi
durumuna düºmüº, geleneksel kültür deðil, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin
yaratacaðý ve sahip çýkacaðý çaðdaº kültür yani çaðdaº uygarlýk.
ݺte tam bu anlamda, Atatürk bir adým daha ileri atarak, kültürlerin
çeºitliliðini ve farklýlýðýný yadsýmadan, bütün medeniyetlerin tekliðini
savunmuºtur. Bütün toplumlar ve kültürler o tek medeniyetten birºeyler
alýrlar ve ona katkýda bulunurlar.
Sayfa 74
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Baºka bir deyiºle, kültürsüz (eðitimsiz) bir toplum olmadýðý gibi,


medeniyet de hiçbir toplum veya kültürün tekelinde deðildir. Evrensel
medeniyete daha çok ya da az katkýda bulunan milletler olmuºtur. Toplumun
saðlýðý, güvencesi ve geleceði için medeniyet çizgisine yakýn ve o sürecin
içinde olmak gerekir. Çünkü medeniyetin acýmasý yoktur, kendisini ihmal
veya inkar edenleri yakar geçer. Uygar olmak; ulusal benliði veya kimliði
bir yana býrakýp, baºkalarýna benzemek deðildir. Ýstense bile mümkün
deðildir. Uygarlýk ailesi içinde yer alan kültürler, kendi ulusal
kimliklerini koruyabilirler. Çaðlardan beri, doðuda ve batýda, insanlýða
yön veren Birlik içinde çeºitlilik; çeºitlilik içinde birlik! sloganý,
kuralý, sanki uygarlýk ile kültürlerin iliºkisini düzenlemek için
söylenmiºtir. Fransýz kültürünü uygarlýk yapan belki de bu ruhtur. Bu
özdeyiºteki birlik tek uygarlýðý, çeºitlilik ise kültürleri simgeler.
Çeºitlilik birliðe katýlmayý önlememeli, birlik ise çeºitliliði ortadan
kaldýrmamalý. Bütün devrimcilere esin kaynaðý olan tarihi fakat yanýltýcý
ya da çeliºik görünen gerçek buradadýr. Bilimin sahip çýktýðý uygarlýk-kültür
özdeºliði, ontolojinin canlýüstü adýný verdiði varlýk alaný içinde görülmeli,
orada yorumlanmalýdýr. Konulara kültür ve uygarlýk alanlarýnýn farklý ve
karºýt olduðu varsayýmýyla yaklaºýlýrsa, kültür sorunlarýnýn anlaºýlmasý,
açýklanmasý güçleºir. Kültür alanýnda, istenirse farklýlýklar, istenirse de
benzerlikler vurgulanabilir. Benzerliklerden hareket edilerek bütün
insanlarýn türdeºliðine, farklýlýklardan yola çýkarak kimsenin ötekine
benzemediði ya da toplumlarý biricikliði yargýsýna da varýlabilir. Gerçek ne
biri ne ötekidir. Bilim, ne kadar benzer ne kadar farklý olduðumuz
sorularýný sorar; neden öyle olduðumuzu yanýtlamaya çalýºýr.

Kaynak: Çýkar, 1997. H. A. Yücel ve Türk Kültür Reformu.


ݺ Bankasý Yayýný.

Üretim Biçimi Olarak

Kültürlerin türleri harfinde, kültür çeºitlerinin, yapýp kullandýklarý


aletlere göre sýnýflanabildiðini, en azýndan, bu denemede, kültürlerin
teknoloyk ölçütlere göre sýnýflandýðý söylenmiºti. Aletler ve üretim
teknolojisi ekonomik olayýn bir bölümüdür. Bir alet çantasý ile ne tür
iºlerin yapýlacaðýný belirleyen yalnýz aletler deðil ekonomi, yani üretim
ve tüketim iliºkileridir. Her ekonomik geliºme düzeyi hangi aletlerin
nasýl kullanýlacaðýný belirlediði gibi, her teknolojik geliºme düzeyi de
ekonomik iliºkileri belli bir ölçüde etkiler ve belirler. Kültür tarihi
açýsýndan, alet teknolojisi ve üretim biçimi (düzeyi) arasýndaki;
Sayfa 75
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
iliºki, aºaðýda özetlenmiºtir:

Alet Teknolojisi, Üretim Düzeyleri

(Arkeolojik), (Ekonomi-politik)

Robotlar, Çok Yoðun/hýzlý

Endüstri (teknolitik), Yoðun Üretim

Neolitik (cilalýtaº), Üretim (tarýmsal)

Mezolitik (arataº), Üretime geçiº

Paleolitik (yontmataº), Avcýlýk-toplayýcýlýk

Üretim biçiminin kültürle iliºkisi açýsýndan kapitalizm ve


sosyalizm gibi politik veya ideolojik seçenekler de hatýra gelebilir.
Bu seçeneklerde üretim araçlarýnýn mülkiyeti tartýºmalý sorundur. Üretim
araçlarýnýn mülkiyeti kapitalizmde, bireylerde; komünizmde ise kamudadýr.
Marksistlere göre, üretim araçlarýna sahip olan ekonomiye ve siyasete,
ülkesine ve toplumuna egemen olur, kaderini belirler. Kuºkusuz mülkiyet
-mülkiyetsizlik kadar- önemli bir güçtür ve kültürün öteki kurum ve
iliºkilerini etkiler. Sorunlarýn bu yanýný siyasal bilimcilere ve kamu
hukukçularýna býrakarak, burada üretim düzeylerinin, kültür
üzerindeki etkilerine yönelmek gerekiyor.

Belli bir teknolojiyle yapýlan üretimin verimi yükselince veya deðiºince


neler olur? En azýndan daha çok üretenlerin daha az üretenleri pazardan
uzaklaºtýrdýðý düºünülebilir. Köylerden veya küçük üretim merkezlerinden.
Büyük tüketim merkezlerine (kentlere) doðru yönelen iç göçün bir nedeni
budur. Bunun sonucu olarak belli bir üretim alanýnda çalýºan insanlar baºka
bir üretim alanýnda iº bulmak veya iº kolu yaratmak zorunda
kalýrlar. Küçük yerleºmeler küçülürken, büyük kentler daha da
büyür. Kalabalýklar yoðunlaºýr. Kültürlenme süreci önem ve öncelik kazanýr.
Kültür deðiºmesi -ya da yozlaºmasý- hýzlanýr, kuºaklararasý farklar,
sorunlar, çatýºmalar çoðalýr. Kültür, uygarlýða dönüºürken, Spengler'in
korkulu rüyasý çöküntüler, yakýp yýkmalar baºlar; eski mutlu günlere duyulan
özlemler yaygýnlaºýr. Öte yandan, üretici sayýsý azalýrken üretim hacminin
artmasý, üretimin belli ellerde toplanmasý, gelir daðýlýmýnda ve yeniden
daðýtým (sosyal güvenlik) sürecinde dengesizliklere yol açar. Tümü Batý
Sayfa 76
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
kökenli Karteller, Tröstler, Holdingler ya da güçlü KÝT'ler (kamu iktisadi
kuruluºlarý) çýkar ortaya. Kalabalýkta yalnýzlaºan, tanýdýklar arasýnda
yabancýlaºan birey, üretim güçleriyle tüketim eðilimlerine yenik düºer.
Politika ve ekonomi, seçmen yurttaºýn denetiminden çýkar, üretim ve finans
kuruluºlarýnda toplanmaya baºlar. Kapitalizmi tutan kuramcýlar, serbest
pazar rekabetinin bütün sorunlarý çözeceðini, en azýndan üstesinden
geleceðini savunur. Ancak çaðýmýzda yaºanan büyük ekonomik týkanmalar ve
bunalýmlar, serbest rekabet güvencesinin söylendiði kadar etkili veya
gerçekçi olmadýðýný kanýtlamýºtýr. Çünkü serbest pazar, geçerlik ve
güvenirliði sýnanmadan kabul edilmiº bir varsayýmdýr. Ýktisat tarihçisi
Karl Polanyi, Endüstri Devrimi'nden sonra yaºanan büyük dönüºümde pazarýn
asla serbest olmadýðýný, dýºardan müdahaleye açýk olduðunu göstermiº, pazar
üzerinde devlet elinin eksik kalmamasý gereðini savunmuºtur:

Endüstri Devrimi'nin baºladýðý kabul edilen 1750 yýlýndan


yüzyýl sonra, Batý Avrupa, Polanyi'nin Büyük Dönüºüm adýný
verdiði büyük ve yapýsal deðiºimlerin kalýcý sorunlarý ile yüz
yüze kalmýº, ºiddetle sarsýlmýº fakat ayakta kalabilmiºtir. Yaºanan
bunalýmlara, adý konmayan yakýnmalara ve yaygýn belirtilere Asrýn
hastalýðý (Maladie du Siecle) adý verilmiºtir. Ýki Büyük Dünya Savaºýndan
sonra üçüncünün önlenmiº görünmesine karºýn, dünyanýn barýºa duyduðu özlem
azalmamýºtýr. Türlü sorunlar içinde bocalayan dünya, Avrupa'da birlik,
Amerika'da küreselleºme sloganlarýyla oyalanmakta, gelecek kaygýlarý mutlu
günlerin hayaliyle uyutulmaktadýr.

Yakýn geçmiºimizi hatýrlamaya çalýºalým. Ekonomiye önem


verenler, endüstrileºmenin hayati önemi üzerinde duran yazar
ve düºünürler, materyalist, sosyalist, radikal ve hatta komünist
olmakla ºuçlanýrdý. Ýkinci Savaº sonrasý yýllarda zirveye ulaºan
ideolojik kutuplaºma, Sovyetler Birliði'nin daðýlmasýyla, birden
bire ortadan kalktý. Günümüzde, ekonomik kalkýnmanýn öneminden söz etmek
vatan hainliði deðil, vatanseverlik sayýlýyor. Demek ki, sorun sanki
ekonomik deðil politiktir. Sosyalist ekonomi sakýncalý, kapitalist
ekonomi ise yasaldýr.

Ülkemizde son yýllarda yaºanan toplumsal olaylar, iç ve dýº göçler;


çarpýk kentleºme, saðlýk, eðitim ve iºsizlik sorunlarý, üretim biçiminin
deðiºmesinden baºka nedir ki? Ayný ya da benzer olaylar Batý ülkelerinde
de yaºanmýº ve gerilerde kalmýºtýr. Türkiye'nin temel sorunu anakronizm;
çaðdaºlaºma evresini en az 100 yýl geriden izliyor olmasýdýr. Aslýnda
ülkemiz, çaðdaºlaºma sürecinde Batý'dan 200 yýl geride kalmýºtý. Cumhuriyet
Sayfa 77
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
devrimleriyle bunun 100'ünü telafi etti geri kalan 100 yýlla uðraºýyor.

Bu açýdan bakýldýðýnda, ülkemizin yaºadýðý sorunlarý, baºarýsýzlýðýmýzýn


bir kanýtý olarak deðil de bir baºarý olarak görmek mümkündür. Batý
dünyasýnda böyle sorunlarýn bulunmadýðýna bakarak ülkeyi ve toplumu
geliºigüzel ve sorumsuzca eleºtirmek tarih bilincimizin eksikliðini ortaya
koymaktan baºka bir anlama gelmez. Batý'nýn çaðdaºlýk tarihini okumaya
vakit bulamayan yerli ve yabancý dostlar için, ªarlo'nun Asri zamanlar'ý
ya da Büyük Diktatör'ü ne kadar öðretici mesajlar aktarýr. Ülkemizin Ýnsan
Haklarý Raporunu yazanlar, faili meçhul cinayetleri eleºtirenler, ünlü
Dreyfus Davasýný, Viºinsky Mahkemelerini, Stalin Terörünü, Kennedy Dramýný
unutmuº görünebilirler; ama biz Türklerin sorunlarý aºabilmek ve huzura
çýkabilmek için çok daha iyi tarih bilmeye, bilmediklerimizi öðrenmeye
ihtiyacýmýz vardýr. Üretim biçimi, yaºama biçimidir. Üretim biçiminin
deðiºmesi, kültürün deðiºmesidir ve kolayý (ideali), rahatý, meºru olaný
henüz bulunamamýºtýr. ݺte bunun için ölümlü insan, canlýüstü veya ölümsüz
kültür varlýðýný anlamakta zorlanýyor. Aksine söylemler ve söylenceler birer
özlemdir. Dönüºü olmayan bir yolculukta ileriye gitmek zorundayýz. Nereye
varacaðýmýz bilinmiyor ama baºka seçeneðimiz de yok.

Kaynak: Fromm, 1995. Çaðýmýzýn Özgürlük Sorunu. Gündoðan.

Varlýk Türü Olarak

Ölümlü bir canlý olarak, kendi ötesinde bir canlýüstü varlýk


alaný olan kültürü yaratmýº insantürü, kendisini yaratan canlýüstü kültür
varlýðýný anlayabilir mi? Ne kadar anlayabilir? Varlýk sorunlarý üzerinde
düºünen Albert Pike, ölümlü bir varlýk olan insanýn, ölümsüzlüðü doðru
dürüst anlayamayacaðýný söylemiºti. Kültür varlýðý üzerindeki temel konu ve
sorunlarý tartýºtýktan sonra, kültürün nasýl bir varlýk alaný olduðu sorusu
yakamýzý býrakmýyor. Baºkalarýnýn hayat adý verilen büyük serüveni
anlayamadýðýndan yakýnýr dururuz: acaba biz, kendimiz, nice anlýyoruz
kültür varlýðýný, onun yarattýðý insancýklarý, sorunlarýný? Ýnsan, bir
mikrokozmos (küçük evren) olarak; evrenin sonsuz derinliklerinde dolaºýyor,
varoluºun kaynaðýný, baºlangýcýný, hayatýn anlamýný kavramaya, yasalarýný
bulgulamaya, zamanýn, sevginin doðasýný çözmeye çalýºýyor. Yalnýz bugün
deðil, ola ki varolduðundan, varedildiðinden, soru sorabildiði
günden beri zorluyor- bütün bu sýnýrlarý. Sorduðu sorularýn yanýtýný
bulamýyor ama yýlmýyor, çabalýyor, yýlacak gibi de görünmüyor. Tam buldum
derken yanýldýðýný fark ediyor, tam teslim olurken yeni bir umut kapýsýný
görüp yeniden umutlanýyor.
Sayfa 78
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Yaradanýn amacý, niyeti ne? Neden gönderiyor neden geri çaðýrýyor? Niçin
sýnýyor bizleri? Cennete gideceklerle gidemeyecekleri ayýrmak için bu kadar
telaºa, savaºlara, serüvenlere gerek var mý? Egemenlik tümüyle Yaradan'ýn
ise, neden sorumlu tutuyor kendi yarattýklarýný? Biz insanlarý daha kusursuz,
ya da daha az kusurlu yaratamaz mýydý? Acaba gücü mü yetmedi? Yoksa gücü
yeterdi de istemedi mi? Bu iki soru ve onlara verilen yanýtlar, Tanrý
inancýyla baðdaºmaz. Ancak dini inancýn yanýtlamadýðý fizikötesi sorulardýr
bunlar. Ýnançla çözümlenir. Hikmetinden sual olunmaz! denir.
Ýnsantürü sorar, sorgular ama her zaman yanýt veremez. Yanýt veremeyince de,
daha önce verilmiº yanýtlara teslim olur. Çaðdaº kültürler, geçen yüzyýlýn
sonunda bu tür sorularýn bilginler tarafýndan çok kýsa zamanda
yanýtlanacaðýna inanmak istiyordu. Ne var ki, küçük ve önemsiz sorunlarý
çözümledikçe, büyüklerin büyüdüðünü, yanýtlarýn bizden uzaklaºtýðýný görür
gibi oldu. Ölümsüzlüðe ulaºan veya bizim öyle gördüðümüz üç beº deha çýkýp
bu mucizenin sýrrýný çözüyor ama bizim gücümüz yetmiyor onlarý anlamaya.
N'apalým? Varoloºçu düºünürlerden Sartre, Que faire? (Ne yapmalý?)
hayatýn en temel ve en çetin sorusudur, der.

Bu sorunun yanýtýný hep arýyor, ama ne yazýk ki bulamýyoruz. Bilge


kiºiler aramak araºtýrmak, sormak soruºturmak diyorlar. Yanýt vermiyoruz
ama ararken kendimizi tanýmaya, hayatýn eðer varsa anlamýna yaklaºmaya
baºlýyoruz. Sartre haklý: En çaresiz durum ve zamanlarda bile sanki
yapabileceðimiz bir ºeyler varmýº gibi görünür. Yapacak bir ºeyler vardýr
da bulunmasý, karar verilmesi zordur. Nasýl yapalým, nasýl bulalým? Deneyip
yanýlarak mý? Yoksa önceden düºünüp planlayýp uygulayarak mý? Ýdealistlerle
realistler bu sýnýrda çatýºýrlar. Evdeki hesabýn çarºýya uymadýðýný gören
gerçekçiler, Deneyin ama oluruna, gidiºine býrakýn dünyayý, nasýl olsa
deðiºtiremezsiniz! diyorlar. Eðer kararlýysanýz, kendinizden baºlayýn
dünyayý deðiºtirmeye. Güçlükleri görecek, denemeyi býrakacaksýnýz!
diyor saðduyulu kimseler. Ama dünya, saðduyulu kimselerden ibaret deðil.
Felsefe ve düºünceler dünyasý böyle sorular karºýsýnda, insantürünün tavýr
alýºýndan baºka ne ki? Kimi Yaradana sýðýnýyor, kimi baº kaldýrýyor. Kimi
yeniden yaratmayý denerken yaradan olduðunu sanýyor vb. Bu anlam ve
baðlamda
her insan bir filozof, bir bilge, yolunu arayan bir yolcudur bu dünyada.
Ciddi çabalar baºarýya ulaºamayýnca, ruhlardan, ºamanlardan, ºeyhlerden
medet umanlar yanýnda iºi mizaha dökenler de çýkar. Evrenden, evrenselden
ve insanlýk sorunlarýndan söz eden insancýklarý anlamak için n'apalým
derken aklýma geçmiº yýllarýn ünlü Don Camillo'nun Küçük Dünyasý öyküsü
geliyor. Küçülen dünyada büyük sözler ederken, aslýnda kocaman bir
Sayfa 79
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
dünyada ne kadar küçük varlýklar olduðumuz gerçeðini unutmaya, kendimizi
avutmaya çalýºmýyor muyuz?

2000'li yýllara üç kala; 28 harflik Türk alfabesinin sonuna


gelirken, belki de, bilimsel kültür adýna yazýlýp çizilenlerin sadece bir
yorumdan ileri gitmediðini itirâf etmeliyiz. Kiºinin Yaradaný anlamasý zor
olmalý ama kendini anlamasý da kolay deðil. Kiºiyi nasýl bilirsin kendin
gibi! derdi Osmanlý. Kendini bilmeden nasýl bileceksin ki ötekini? Eðer
bilemiyorsan nasýl baðýºlayacaksýn? ݺte onun için, anlayamadýðýn için
baðýºla ötekini. Baðýºla ki baðýºlanmayý umabilesin. Yaradandan ötürü.

Kendini bil öðüdünü veren mistiklerin, ozanlarýn, ethikçilerin


mesajý kýsaca budur. Kimsin, kimim? sorusuyla baºladýðýmýz serüvenin
sonunda gelebileceðimiz duraklardan birisi de burasýdýr.

Kaynak: Gaarder, 1996. Sofi'nin Dünyasý. Pan Yayýncýlýk.


Eczacýbaºý, 1995. Gülen Düºünceler. Ýyi ªeyler Yayýncýlýk.

Yasalar ve Yasaklar

Bütün bu görkemli belirsizlikler, anlamsýzlýklar içinde bazý


düzenlilikleri belirleyen yasalar ve yasaklar yok mu? Kuºkusuz
var. 18. yüzyýlda hukukçu, politikacý ve denemeleriyle ünlü
Montesquieu (1689-1755)'nün, Kanunlarýn Ruhu adlý eserini çokluk
okul sýralarýnda duymuº, belki okumuºuzdur. Montesquieu, bu denemesinde,
yasalarýn yapýsýný, iºlevini ve ruhunu, Doða'nýn yasalarý ile toplumun
yasalarýný ciddi bir ayrým yapmadan inceliyordu. Ancak, insan aklýnýn
ürünü olsa da aralarýnda önemlice farklar vardý. Doða'nýn yasalarýný
araºtýran insan aklý, Doða'nýn güçlerini ve düzenliliðini açýklayacak
ilke ve iliºkileri ararken; toplumun yasalarý, insanlarýn -uyduðu deðil-
uymasý gereken/istendik ilke ve kurallarý dile getiriyordu. Bu yüzden
Doða'nýn yasalarý zaman ve mekanda kararlýlýk gösterdiði, bilimsel
düzeltmeler, geliºmeler dýºýnda, çok az deðiºikliðe uðradýðý halde,
toplumsal yasalar toplumdan topluma, ve zaman içinde büyük deðiºmeler,
çeliºkiler gösteriyordu. Ýki tür yasa arasýnda önemli benzerlikler de
bulunuyordu. Doða yasalarý doðayý denetleyecek insanýn doðaya egemen
olmasýný saðlarken; toplumsal yasalar da, bireylerin kurallara uymasýný
saðlayarak toplumsal düzenin korunmasýný ve düzenli çalýºmasýný
hedef alýyordu. Doða'nýn yasalarýna karºý çýkan insan nasýl doðal güçler
tarafýndan cezalandýrýlýrsa, toplumun yasalarýna uymayan birey ve gruplar
da toplumca cezalandýrýlýrdý. Amaç, cezanýn terbiye edici gücünden
Sayfa 80
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
yararlanmak; yasaya saygýlý yurttaºlarý suç iºlemekten alýkoymaktý.
Toplumsal yasalar, daha çok töre adý verilen kural ve ilkeler yardýmýyla
incelenebilir. Toplumsal yasalar, nelerin nasýl yapýlacaðýndan çok,
nelerin yapýlamayacaðýný, deneyenlere ne tür cezalar verileceðini dile
getirir.

Bu iºleri hukuk kurumu düzenler. Her iki tür yasada da, yasanýn
evrenselliði ilkesi geçerlidir. Yasalar, bazý kiºilere deðil herkese
eºit olarak uygulanýr -uygulanmalýdýr...

Yasalarýn toplumdan topluma ve zaman içinde büyük farklar gösterdiðini


gözlemleyen toplum ve insanbilimciler, doðabilimleri alanýnda olduðu gibi,
bütün toplumlarda, her zaman geçerli olmuº büyük/evrensel yasalar olup
olmadýðýný araºtýrmýºlardýr. Sayýca pek fazla deðil, ama en ilkelinden
en geliºmiºine, hemen bütün toplum türlerinde ensest (fücur) adý verilen
ana baba çifti dýºýndaki aile üyeleri arasýnda cinsel iliºki ve nikah
yasaðý bulunduðu görülmüºtür. Açýkça yasaklanmýº olmasa bile bu tür
iliºkilere izin veren toplum yoktur. Ana baba arasýnda cinsel iliºki yasak
deðildir çünkü onlar -evleninceye deðin- farklý ailelerin üyesiydiler.
Esasen, dýºevlilik (ekzogami) kuralý uyarýnca, farklý ailelerden geldikleri
için nikah kýymalarýna, aile kurup çocuk sahibi olmalarýna izin verilmiºtir.
Eski çaðlardan günümüze gelen Oidipus ve Elektra öyküleri, yasa ve yasanýn
çok eskilere dayandýðýný göstermektedir.

Son yüzyýlda yapýlan kültür ve toplum araºtýrmalarý, ensest yasaðý ile dýºevlilik
(ekzogami)
kuralýnýn evrensel geçerliðini ortaya koymuºtur. Yasanýn tek istisnasý,
belki Firavun soyu idi. Firavunun kýz ve erkek çocuklarýnýn evlenip çocuk
sahibi olmalarýna izin veriliyordu; çünkü onlar tanrý veya yarý tanrý
sayýlýyordu. Yasaklar, yasa koyabilen tanrýlar için deðildir.
Kültürbilimciler ensest yasâðý ile yasasýnýn evrenselliði üzerinde durdular,
gerekçeisni bulmaya, iºlevini anlamaya çalýºtýlar. Neden, ne için? Çok
sayýda teori üretildi. Hepsinin iyi kötü, gerekçeli dayanaklarý vardý
ama hiçbiri olayýn evrenselliðini açýklamaya yetmiyordu. Dünyadaki
hemen bütün dinler, töreler, ahlak okullarý, aðýz birliði etmiºçesine
baba ile kýzý, ana ile oðlu, erkek ve kýz kardeºi arasýndaki ensest
iliºkisini yasaklýyor; çözüm olarak ancak aile dýºýndan bir eºle evlenip
çocuk sahibi olabilirsin diyordu. Neden? Yeryüzünde yaºayan yüzler ve
yüzlerce toplum ve topluluk üzerinde yapýlan araºtýrmalar sonunda, yasanýn
evrenselliði anlaºýldý. Açýklama son yýllarda yapýlabildi. Ýnsanbilimci
Levi-Strauss'a (1969) göre, akla ve mantýða en yatkýn gelen açýklama
Sayfa 81
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
ºöyleydi:

Ýnsan bireyleri ve topluluklarý arasýndaki iliºkilerde ya


dostluk ya da düºmanlýk egemendir. Dostluk ve güven varsa her ºey paylaºýlýr,
düºmanlýk ve kuºku varsa her ºey için savaºýlýr. Düºmanla savaº için
dostlara gerek duyulduðuna göre, geniº ve büyük soylar, akrabalýk gruplarý,
küçük aile gruplarýna üstünlük saðlar. Toplumun en küçük yapý taºý olan ve
ana baba ile çocuklardan oluºan geleneksel aile grubu, en çok erkek
ve kýz kardeºlerin iki kuºaktan oluºan bireylerini bir araya getiren bir
savaº gücü kurabilir. Oysa kendi çocuk ve kardeºlerimizi baºka ailelere
verir baºka ailelerin çocuklarýný ve kýzkardeºlerini eº olarak seçersek,
kardeºlerin gücünü en az iki katýna çýkarabiliriz. O aileler de baºka
ailelerle benzer iliºkiler kurduklarý takdirde, küçük aile bir kabile,
aºiret, topluluk ve toplum olmaya baºlar. Güçlü olmak, var kalmak için böyle
bir yasa ºarttýr.

Hemen her yasak ve yasada görüldüðü gibi, yasayý çiðneyenler olmuºtur.


Ancak, bilerek bilmeyerek yasayý çiðneyenler o kadar sýnýrlý veya yaptýrýmýn
ºiddetinden dolayý o kadar gizli saklý kalmýºtýr ki, iºlenen günahlar
toplumlarýn varlýðýný tehdit eder düzeye varmamýºtýr. Üç beº yýlda bir
kardeº çifti çýkar, ºu kadar yýldan beri evli ve ºu kadar çocuk sahibi ve
mutlu olduklarýný açýklar. Basýn ve medya bir kaç gün içinde olayýn izini
býrakýr. Bireyler ve toplumlar son derece iðrenç ve tiksindirici
bulduklarý bu olayý unuturlar: Bu arada, yasaðýn evrenselliði ve
cezalarýn ºiddeti hatýrlatýlmýº; toplumun ortak belleði tazelenmiº olur.
Amaç, kýsaca hemen her bakýmdan kendine yeterli düzeyde görünen insan
ailelerini birbirine muhtaç (baðýmlý) duruma getirmek idiyse, ensest yasaðý
ve dýºevlilik kuralý bu hedefi büyük ölçüde gerçekleºtirmiº gibi
görünmektedir. Günümüzde benimsenen açýklama budur. Ancak bu kuram,
baºkalarýnýn ortaya atýlmasýna ve sýnanmasýna engel deðildir. Bu açýklamanýn,
kardeº evliliði açýsýndan gücü kabul edilmekle birlikte; baba-kýz, ana-oðul
ensesti açýsýndan yeterli olmadýðýný da kabul etmek gerekir. Bu tür yasaklar
için baºka açýklamalar bulunduðunu belirtmekle yetinelim.

Son derece evrensel fakat basit bir yasaðýn yol açtýðý tartýºmalar,
toplumsal yasalarý bulma ve açýklama iºinin ne derece çetin olduðu
konusunda sadece bir fikir verebilir. Gerekçesini ve amacýný anlayamadýðýmýz,
açýklayamadýðýmýz için de anlamsýz bulduðumuz pek çok kural ve yasaðýn
gerisinde, gizli saklý amaçlar bulunabilir. ݺte bu gerekçeyle, halkbilimci
Sumner, Töreler herºeyi doðru kýlar demiºtir; biz Türkler de ayný sözü
deðiºik biçimde doðrularýz Ne buyurmuº atalarýmýz? Belki bilmeyiz ama her
Sayfa 82
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
törenin ve sözün saðlam bir dayanaðý vardýr, ya da olmalýdýr. Yasa ve
yasaklarýn ruhuna böyle bakmak gerekir. Her zaman bu kadar evrensel olmasa
da, geçerli olduðu sürece uymak gerekiyor yasalara ve yasaklara.
Uygularken, yasalarýn deðiºmek üzere yapýldýðýný ve zaman-mekanda deðiºtiðini
de hatýrlamalýyýz.

Kaynak: Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Akrabalýk, Soy ve


Aile Levi-Strauss, 1969. The Elementary Structures of Kinship. Beacon
Press.

Zen Budizm-Tasavvuf

Budizmin kolu olan Zen tarikatý ile Ýslamýn kolu olan Tasavvuf felsefesi
arasýnda nasýl bir iliºki olabilir ki? Kültürler arasýndaki benzerlikler,
bazen farklardan daha da gizli saklý olabiliyor. Kültürün ABC'sinin son
harfinde saklý bir benzerliði -varsa- bulup ortaya çýkarmayý deneyeceðiz.
Varsa diyorum. Olmayabilir de.

Yýllar önce, Hiroºima'da, Budizm tarihi profesörü. SATO Miçiro ile japon
ve Türk kültürleri ürerinde sohbet ediyorduk. Farklarýn, belki de
benzerliklerden daha baskýn olduðunda karar kýlýyorduk ki, Profesör SATO,
Türk-Çin benzerliklerinin daha anlamlý olabileceðine iºaret ettikten sonra,
Sufilik ve Zen Budizm konularýyla ilgili olup olmadýðýmý, neler okuduðumu
sordu. Doðrusu, fazla bir ºeyler bilmiyordum. Neden bu iki konuyu birlikte
sorduðunu merak etmiºtim. ªöyle açýkladý SATO: Eðer, Japon kültürü ile
Türk-Ýslam kültürü arasýnda tarihi ve kültürel benzerlikler arýyorsanýz,
Zen ile sufiliði karºýlaºtýrmanýz herhalde verimli olabilir. Suzuki'nin
ünlü Çayhane'sini okumuºtum Kültürün ABC'sinin son harfi Zye gelince,
aklýma ilk gelen Zen Budizm oldu. Bir de sufiliði öðrenebilsem, SATO'nun
karºýlaºtýrmasýný yapabilirim umuduna kapýldým. Ýdris ªah'ýn The Way of
the Sufi (Sufi Tarikatý) derlemesine baºvurdum. Aklým daha da karýºtý...
ABC'yi nereye varacaðý önceden kestirilemeyen bir Z denemesiyle bitirmek
sakýncalý görünüyor ama yine de bir deneyelim.

Önce hemen belirtmeliyim ki Zen Budizm, yaygýn bir halk


dini olmaktan çok, sufilik gibi, bir yaºama sanatýna, yaºam felsefesine
yakýndýr. Budizmin baºlýca kollarýndan biri olarak Birinci Yüzyýlda (ÝS)
Hindistan'dan Çin'e gelmiº, orada hýzlý bir geliºme gösterdikten sonra
onikinci yüzyýlda Japon adalarýna ulaºmýº, kendini ve felsefesini
Japonya'da bulmuºtur. Budizmin özü, pracna (aºkýn bilgelik) ile coºkulu
bir sevgidir. Zen yolcularý, Satori adýný verdikleri bir aydýnlýðý
Sayfa 83
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
ararlar. Bilgelik, hayatýn anlamýný kavramaktýr. Zen içimizdeki saklý
bilgeliði (pracna'yý), dýºýmýzdaki avidya (cehalet)'dan kurtarmaya çalýºýr.
Zen, salt akýlcýlýðý ve akýl yürütmeyi yadsýr. Sözel ve bilimsel bilgiden
çok sezgisel kavrayýºla kazanýlan bilgiyi üstün görür. Zen, bu sezgiyi ünlü
bir özdeyiºle anlatýr: Tümde bir var; birde tüm. Bu bir kuram deðil,
algýlama biçimidir. Gerçeðin ne eksik ne fazla, olduðu gibi algýlanýp kabul
edilmesidir. Gerçek yaºantýlar, deneyimlerdir: Söðütler yeºil; güller
kýmýzýdýr. Zen, samanlýktaki mutluluk, yoksulluktaki dirlik sevincidir.
Gerçeðin, çarpýtýlmadan, mantýða bürünüp bulandýrýlmadan algýlanýºý, Zen
yolculuðunun temel ilkesidir. ªöyle diyor Zen ustasý:

Aydýnlanmadan önce, daðlar dað, nehirler nehir gibiydi.

Aydýnlanýrken, daðlar dað ve nehirler nehir gibi deðildi.

Aydýnlandým, daðlar yine dað, nehirler yine nehir oldu.

Eksiklik ve kusur böylece bir yetkinlik simgesi olur:

Çirkindeki güzeli görmeyen, ne bilsin

Güzel denen ºeylerdeki çirkinliði?

Zen, Japon kültüründe savaº sanatçýsý olarak bilinen Samuraylarýn da


dünya görüºünü etkiledi onunla bütünleºti.

Parlayan kýlýç altýndaki,

Kiºiyi ürperten cehennemde,

Korkma atýl önündeki

Mutluluk beldesine...

Özetle Zen Budizm:

1) Törensele deðil duyumsala aðýrlýk verir. Kiºiyi kuramsal


ve sözel yorumlardan, doðrudan ve sezgisel olan yaºantýlara
götürür.

2) Dine ve töreye (uyuma) deðil, sanata ve yaratýcýlýða yakýndýr.


Sayfa 84
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Uygulamada, geleneksel deðerlerden çok estetik ilkeler egemendir.

3) Doða'nýn ve hayatýn dünyasýnda var olur. Bu sanat, daðlarýn


yüreðindeki manastýrlarda zikrederek yapýlýr. Sanatçý kiºi, sanat
nesnesinin ruhunu yakalayýp yansýtmaya çalýºýr.

4) Çay sanatýna da yakýndýr Zen, çünkü týpký çay sanatý gibi,


insanýn kendine dönüºü, doða ile bir ve birlik oluºunun sanatýdýr.

5) Felsefe, öteki dinler ve sanatlar gibi Zen, kiºiyi esenliðe


ve aydýnlýða (satori'ye) çýkarmak ister.

Zen ustasý, aydýnlýðý açýklamaz ama onun karanlýk ile arakesitini çizer:

Satori'ye eriºmiº kiºi her çimen yapraðýnýn ardýndaki anýtlarý


keºfeder de; satori'ye eriºmemiº kiºi, tek bir çimen yapraðýnýn ardýna
saklanmýº hazineleri göremez.

Budizmin üçüncü gözü, hayatýn gerçeklerini görebilen bilgeliðin


üçüncü gözüdür. Bu ilkede birleºir, Zen, sanat ve hayat.

Sufiler, tanrýnýn niteliðini ve evrenin oluºumunu varlýk birliði


(vahdet-i vücut) veya görünüº birliði (vahdet-i ºuhud) anlayýºýyla
açýklayan felsefenin öðrencileridir. Ýslam dininin bu gizemli (mistik)
yolunu izleyen sufiler (sofular), Ýslam edebiyatý ve düºüncesi üzerinde
derin ve kalýcý izler býrakmýºlardýr. Sufiler, ºaºýrtýcý, düºündürücü ve
çarpýcý bir öðretim yöntemi izleyerek, insan ruhunu geliºtirmeye ve
mükemmelleºtirmeye çalýºýr. Bazý inanç akýmlarýnýn, ahlak ve felsefe
okullarýnýn aksine, sufilik, çaðdaº uygarlýðýn varlýk sorunlarýna yanýt
arayan sürekli bir evrim ve geliºme çizgisi içindedir. Belli bir zaman ve
mekana baðlý kalmayan sufiler, kendi deneyim ve birikimlerini,
içinde yaºadýklarý topluma ve kültüre kazandýrmaya çalýºýrlar.
Hayattan uzakta kalýp, kuram ve sistemler geliºtirmek yararsýz
bir çabadýr. Sözcüðün kaynaðý üzerindeki çeliºik görüºler, sufilik inancý
üzerinde fikir verebilir: Ýlk sufilerin giydiði yün aba (suf) zaman-ý
saadette peygambere yakýn olan (Ashab)'larýn Sufi olduðu kabul edilir.
Sufi sözcüðü, eski Elencedeki sofia (bilgelik)'dan; Batýlý bazý kaynaklara
göre, sofizm'den de gelmiº olabilir. Kavramýn evrenselliði açýktýr.
Sufilere göre, denizden gelmiº olan insan, 19. yüzyýlda kabul edilmeyecek
kadar uzun çaðlar boyunca geçirdiði evrim sonucu bugünlere gelmiºtir.
Sayfa 85
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

Günümüzden 700 yýl önce, Hýristiyanlar ve Yahudiler, kutsal kitaplara


dayanarak insanoðlunun 4-5 bin yýl önce yaratýldýðýna inanýrken, Muhyiddin
Arabi, düºünen insanýn en az kýrk bin yaºýnda olduðunu yazmýºtý. Bilimsel
gerçeðe çok yakýn bir tahmindi. Bazý sufi yazýlarý ve düºünceleri çaðýn çok
ilerisinde olmuºtur.

Tasavvuf felsefesi üzerinde çalýºan tarihçiler ve Ýslam kurumu sufiliðin


sýrasýyla: Kuruluº, Geliºme, Felsefe ve Tarikat aºamalarýndan geçerek
günümüze ulaºtýðý hususunda birleºirler. Bu geliºmenin iki, üç veya dört
döneme ayrýlmasý pek anlamlý sayýlmaz. Önemli olan, sufiliðin, tevekkül,
Tanrý`ya inanç (yolculuk), Tanrý'yla bütünleºme Felsefe, ve Sünni ibadet
içinde bir çýkar yol aramasý, Tarikat aºamalarýndan geçmiº olmasýdýr.
Tekke, zaviye ve dergâhlar tarikat aºamasýnda ortaya çýkarlar.

Sufiliðin tanrýya yolculuk (geliºme) aºamasýnda ortaya çýkan Hallac-ý


Mansur'un (ö.922), Ene'l-hak (Ben tanrýyým) sözünden dolayý öldürüldüðü
bilinir. Mansur, belki de Tanrý'ya vardýðýný söylüyordu. Felsefi dönemde,
varlýðýn birliðini dile getiren Gazali (ö.1111), Muhyiddin'i Arabi (ö.1240)
ve Mevlana Celaleddin'i Rumi (ö.1273), Ýslam düºünce ve felsefesini daha
fazla etkilediler. Son dönemde ortaya çýkan tarikatler, Ali'ye dayanan
Aleviler, Ebubekir'e dayanan Bekriler olarak ikilik gösterir. Fakat hemen
hepsinde, Sünni (ortodoks) inançla bir çeliºki görülür. Sufilik konusundaki
yazýlarýyla ünlü Ýdris ªah, Ýslamýn dört mezhebi gibi, Çiºti, Kadiri,
Suhravardi ve Nakºibendi tarikatlarýndan söz eder.

Kiºinin öz yaºamýný ve sezgisini gerçek (doyurucu) bir yaºama ulaºmanýn


yolu olarak gördüðü, bireyin kendisi ve çevresiyle sürekli bir çatýºma ve
hesaplaºma içinde bulunduðunu ilke olarak benimsediði için, tasavvuf,
felsefi düºünce ve çabalara paralel, evrensel bir yoldur. Ayný akýlcý ve
sezgici karºýtlýklar felsefe ve sanat alanlarýnda da görülmüºtür.
Örnekler:

Sufi, ºu üç Benden dikkatle kaçýnýr:

Ben'im için, Ben'imle ve Benim demez

Hiçbir ºeyi kendine maletmez

-Muhyiddin El-Arabi

Sayfa 86
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi
Gururlu ve kendini beðenmiº kiºinin

Gerçeði anlamasýný bekleyemezsin.

-ªirazlý Sadi

Dört kiºiye tek bir akça vermiºler:

Ýranlý angur, Arab inab, Türk üzüm, Grek stafil

Satýn almak istemiº kendilerine verilen parayla...

Adlarýn ötesini bilemedikleri için kavga emiºler.

Ancak bilge bir kiºi anlayýp söyleyebilirmiº.

Hepsinin, kendi dilinde, üzüm istediðini

-Mevlana Celaleddin-i Rumi

Zen Budizm ile sufizm arasýnda, aklý açýkça yadsýmayan


fakat sezgisel bilgiye aðýrlýk veren benzerlikler ortaya çýktý mý?
Bilemiyorum. Ýnançla sanatýn, kültürleri hatta uygarlýklarý aºýp
evrensele ulaºan ortak yanlarý var. Belki çok da benzemiyorlar
birbirlerine ama insan varlýðýna ve insanýn varlýk sorunlarýna
ne kadar yaklaºýyorlar. ݺte böyle durumlarda, kültür bilgimiz,
göreceliði aºýp gerçek insanbilime ulaºýyor.

Kaynaklar: Güvenç, 1996. Ýnsan ve Kültür'de (Remzi), Ýnsan Nedir?


1995. Japon Kültürü'nde (ݺ Bankasý Kültür Yayýný) Zen Budizm
Shah, 1990. The Way of the Sufi. Penguin.

Kaynakça

Metinde Anýlan, Önerilen, Seçilmiº Yayýnlar

ANDRIÇ, Ivo. 1962. Drina Köprüsü. Altýn Kitaplar.

BERKES, Niyazi. 1973. Türkiye'de Çaðdaºlaºma. Bilgi.

CHÝLDE, Gordon. 1970'ler. Tarihte Ne oldu? ve Kendini Yaratan Ýnsan.


Sayfa 87
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

ÇIKAR, Mustafa. 1997. Hasan Ali Yücel ve Türk Kültür Reformu. ݺ


Bankasý Kültür Yayýný.

ECZACIBAªI, ªakir. 1995. Bernard Shaw: Gülen Düºünceler. Ýyi ªeyler


Yayýncýlýk.

ELIADE, Mircea. 1988. Shamanism. Arkana-Penguin.

ERHAT, Azra. 1978. Mitoloji Sözlüðü. Remzi.

FROMM, Erich. 1995. Çaðýmýzýn Özgürlük Sorunu. Gündoðan.

GAARDER, Jostein. 1996. Sofi'nin Dünyasý:Felsefe Tarihinin Romaný.


Pan Yayýncýlýk.

GÜVENÇ, Bozkurt. 1976. Sosyal Kültürel Deðiºme. Hacettepe Üniversitesi.


1985. Kültür Konusu ve Sorunlarýmýz. Remzi. 1992. Mantýk ve Metot
Anadolu Ü. Açýköðretim. 1995. Japon Kültürü: ݺ Bankasý Kültür Yayýný.
1996. Ýnsan ve Kültür. Remzi. 1996. Türk Kimliði. Remzi. 1997. Ýnsanbilimin
Geliºmesi. Sosyal Bilimler. TÜBA.

ÝNAN, Abdülkadir. 1995. Tarihte ve Bugün ªamanizm. Türk Tarih Kurumu.

LEAKEY L.S.B. 1971. Ýnsanýn Atalarý. Türk Tarih Kurumu.

LEVÝ-STRAUSS, Cl. 1969. The Elementary Structures of Kinship.


Beacon Press.

MUMFORD, Lewis. 1961. The City in History. Harcourt., Brace and


the World.

MURDOCK, C.P 1965. Outline of Cultural Materials. HRAF, Ine.

ORWELL, George. 1984. Bindokuzyüzseksendört ve Hayvan Çiftliði.

ÖRNEK, Sedat Veyis. 1976. Halkbilim. ݺ Bankasý Kültür Yayýný.

PORZIG, W. 1995. Dil Denen Mucize. TDK (AKDTYK).

SHAH, Idries. 1990. The Way of the Sufi. Arkana- Penguin.


Sayfa 88
Bozkurt_Guvenc-Kulturun_ABCsi

SÜMER, Faruk. 1972. Oðuzlar (Türkmenler). Ankara Üniversitesi.

TEKIN, Talat. 1988. Orhon Yazýtlarý. Türk Dil Kurumu.

VAN LOON, Hendrik. 1990. Ýnsanlýðýn vataný. Güneº.

YAªAR KEMAL, Yer Demir Gök Bakýr.


::::::::::::::::::::

Sayfa 89

You might also like