You are on page 1of 29

“DEVLET İŞLEVLERİNİN SÜREKLİLİĞİ” İLKESİ EKSENİNDE

1982 ANAYASAL KURUMLARININ ANALİZİ

Abdullah SEZER

--------------
Kaynak:
“ ‘Devlet İşlevlerinin Sürekliliği’ İlkesi Ekseninde 1982 Anayasal Kurumlarının Analizi”, Maltepe Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi: Prof. Dr. Aydın AYBAY’A Armağan, 2007, C. I., ss. 255-302.
--------------

GİRİŞ: PLÂN-AMAÇ-YÖNTEM
I — “DEVLET İŞLEVLERİNİN SÜREKLİLİĞİ” İLKESİ .....................................................................................2
A) KAVRAM.................................................................................................................................................................................. 2
B) SÜREKLİLİK İLKESİNE YÖNELİK ANAYASAL NORMLARIN ORTAK AMACI................................................................. 3
C) SÜREKLİLİĞİ SAĞLAMA YÖNTEMLERİ.............................................................................................................................. 3
II – 1982 ANAYASASI VE DEVLET İŞLEVLERİNİN SÜREKLİLİĞİ İLKESİ.......................................................4
A) ANAYASA MD. 77/SON (SÜREKLİ “YASAMA” İŞLEVİ)....................................................................................................... 4
1) Kavramsal ayırım: istimrar - süreklilik - düzenli toplanma............................................................................................... 4
2) “Eklem meclis” açısından görev-yetki sorunsalı (örnek vak’a: 2007 Anayasa değişikliği)............................................... 7
B) ANAYASA MD. 102/SON VE MD. 106 (“DEVLET BAŞKANLIĞI” İŞLEVİNİN SÜREKLİLİĞİ) .......................................... 9
1) Md. 102/son: mevcut Cumhurbaşkanı’nın “göreve devam”ı ............................................................................................. 9
2) Md. 106: Cumhurbaşkanı’na “vekâlet”............................................................................................................................. 10
a) “Mevcut” CB göreve dönünceye dek vekâlet (geçici vekâlet) ......................................................................................12
b) “Yeni”si seçilinceye dek vekâlet ...................................................................................................................................12
3) Anayasa md 106-md. 102/son ilişkisi: 2007 bağlamında süreklilik sorunsalı: “göreve devam” mı; “vekâlet” mi?........13
a) Sorunsalı saptama ........................................................................................................................................................13
b) Gramatik yorum tercihi ve bilimsel görüşümüz..........................................................................................................13
C) ANAYAYASA MD. 114/SON (“HÜKÛMET ETME” İŞLEVİNDE SÜREKLİLİK)..................................................................15
1) Genel olarak md. 114: sürekli yürütme için, geçici bakanlar kurulu.................................................................................15
2) GBK’nin iki aşamalı görevi: Anayasal “kural” ve Anayasal “gelenek” ..............................................................................16
a) Seçim kararı sonrası hükûmet boşluğunu doldurma: Anayasal kural ........................................................................17
b) Yeni hükûmet atanıncaya dek göreve devam: Anayasal gelenek (CB’nin ricası)........................................................19
3) “Bağımsız” bakanlık kurumu............................................................................................................................................ 26
III – SONUÇ: ELEŞTİRİLER VE NORMATİF ÖNERİ(LER) .............................................................................28


Ar. Gör. Dr., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi - Anayasa Hukuku Anabilim Dalı.

(1)
İnceleme, “devlet işlevlerinde süreklilik” ilkesine yönelik 1982 Any. kurallarının
analizine özgülenmiştir. Söz konusu eksende, ağırlıklı olarak, “seçimlerde geçici Bakanlar
Kurulu” kenar başlıklı 1982 Any. md. 114/son olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi
(TBMM), geçici Bakanlar Kurulu (GBK), Cumhurbaşkanlığı (CB), vb. Anayasal kurumlar
açısından, vekâlet, göreve devam, yenisi göreve başlayıncaya dek oluşacak boşluğu doldurma
vb. önlemler incelenecektir. Konunun, 2007 Türkiye’si siyasal ortamında pratikte ortaya
çıkan birçok tartışmayla (CB’nin göreve devam tartışması, seçim kararı almış TBMM’nin
köklü rejim değişikliğine gitmesi, vs) güncellik kazandığını da unutmamalı.
İzlenen yönteme gelince; Türkiye Anayasa Hukuku metinlerinde yer alan paralel
normlar ışığında pozitif hukukun verilerini aktarmanın yanı sıra, uygulamada ortaya
çıkan/çıkabilecek sorunlara yanıt aranmaya çalışılacak; böylece, teorik ve pratik boyut
birlikte işlenecektir.

I — “DEVLET İŞLEVLERİNİN SÜREKLİLİĞİ” İLKESİ


İlk başlıkta, ana hatlarıyla “süreklilik” ilkesinin tanımı (A) ve amacının yanı sıra (B),
bu amacı sağlamaya yönelik yöntemlere (C) değinilecektir1.

A) KAVRAM
Bilindiği üzere, Kamu Hukuku’nun temel ilkelerinden biri de, “devletin sürekliliği,
siyasal iktidar(lar!2)ın geçiciliği”3dir. İlkeyi, daha geniş bir açılımla, “devlet işlevlerini
(yasama, yürütme, yargı) yerine getiren organ ve kurumların sürekliliği; siyasal iktidara
sahip olma yoluyla söz konusu kurumları işleten (yetkileri kullanan, görevleri yerine
getiren ve sorumlulukları taşıyan) kişilerin geçiciliği” olarak tanımlayabiliriz4. Yeri
gelmişken eklemek gerekir ki, “sürekli” olmasının yanı sıra, aynı zamanda “soyut” bir olgu ve
“cansız” bir mekanizmadır (“tüzel kişi”) devlet. Oysa ki, “süreli (sınırlı)” zamanlarda politik
sahnede yer alan kişiler ise, devlet mekanizmasını “somut”laştıran “canlı” varlık (“gerçek
kişi”); ancak, gerek yaşam ve gerekse görev süresi açısından “sürekli olmayan” varlıklardır.

1 Kullanılan başlıca kısaltmalar: Any: Anayasa(sı); AYM: Anayasa Mahkemesi; YSK: Yüksek Seçim Kurulu; TCK: Ceza
Kanunu; TMK: Terörle Mücadele Kanunu; TBMMTD: Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi; TBMM-AK: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu; DM-AK: Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu; MGK-AK: Millî Güvenlik
Konseyi Anayasa Komisyonu; AKİ: aslî kurucu iktidar; Sİ: Sened-i İttifâk; IF: Islahât Fermânı; FA: Fermân-ı Adalet; KE:
Kanûn-ı Esâsî; TEK: Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu; MM: Millet Meclisi; CS: Cumhuriyet Senatosu; R.G: Resmî Gazete; Mük.:
mükerrer; Yay: yayın(lar)ı; Bs.: bası; K.n.: kanun no; K.t.: kabul tarihi; bkz.: bakınız; T.: tarih; S.: sayı; C.: cilt; s(s).:
sayfa(lar); CB: Cumhurbaşkanı; GBK: Geçici Bakanlar Kurulu; Md.: madde; GM: geçici madde; f.: fıkra; ... et.al.
2 Zira, devlet aygıtı “tekil” ve “soyut”; devlet işlevlerini (yasama, yürütme, yargı) kullanan iktidarlar (erkler) ise, “çoğul” ve
“somut”tur.
3 “Süreklilik” ilkesini, Kamu Hukuku’nun iki alt dalı ekseninde kısaca açıklayabiliriz. Anayasa Hukuku’ndaki “devletin
sürekliliği” ilkesine paralel olarak, İdare Hukuku’nda da, “yönetimin sürekliliği” ilkesi dile getirilir: Anayasa Hukuku’nda,
“devlet iktidarının sürekliliği” ilkesi uyarınca, “Siyasal iktidar, belli bir anda onu elinde tutan ve kullanan
otoriteden ayrı olarak ‘sürekli bir meşruiyete’ sahip iktidardır. Burada bir kurumalaşma sürecine tanık olunur. /
Siyasal iktidarın bu özelliği, devletin bir kurum (müessese) olarak algılanması ve açıklanması sonucunu doğurmuştur.
… [D]evlet, yöneticilerin kişiliklerinden ayrılır; yöneticiler devlet adına (demokratik devlette ise halk adına) hareket
ederler; kendisi kalıcı, yöneticileri ise geçicidir. Aslında yöneticiler sadece belli bir işlevi yerine getirmekle görevlidir. /
Böylece meşruluk öğesinin aşkın özelliği ortaya çıkmış olmaktadır. İktidarı elinde tutanlar gelip geçer; ancak süreklilik
onun kesintiye uğramasını dışlar. Vekâlet kurumu, iktidarın el değiştirmesinde bir tür ‘eklem’ işlevi görür.
Cumhurbaşkanına kimin vekâlet edeceğinin belli olması, istifa eden hükümetin yenisi kuruluncaya kadar işbaşında
kalması, yasama seçimlerinin parlâmento feshedilmeksizin yenilenmesi, önceki ile arasında geçiş yapmayı sağlar”.
(KABOĞLU, İbrahim Özden, Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), 3. Bs., Legal Yay., İstanbul, 2006, s. 72). İdare
Hukuku’nda ise, “yönetimin sürekliliği” kavramı şu şekilde açıklanır: “İdare devlet ve toplum düzeninin temel
unsurudur. Bu düzenin varlığı ve devamı en başta idarenin kesintisiz işlemesine bağlıdır. Yasama organı bir süre
bulunmayabilir. Yargı mercileri bir süre işlemeyebilir. Hatta, hükûmet bir süre aksayabilir. İdare işlediği sürece devlet
ve toplum düzeni yine de az [veya] çok devam eder. İdare durursa, işte o zaman toplum düzeninden eser kalmaz, anarşi
olur”. (BALTA, Tahsin Bekir, İdare Hukukuna Giriş, C. I., TODAİE Yay., Sevinç Matb., Ankara, 1968/1970, s. 19).
4 Devletin sürekliliği ilkesi, “süreklilik” kavramının, bir “iç kamu hukuku” dalı olan Anayasa Hukukundaki boyutudur.
Devletler Genel Hukukundaki “ahde vefa” (Lât. pacta sunt servanda) ilkesi de, kavramla ilişkilidir. Şöyle ki; bir devlette
mevcut siyasal iktidar, söze bağılılık gereği, yalnızca kendi iradesiyle benimsediği ulusal-üstü işlemlerle değil, daha önceki
siyasal iktidarlarca imza altına alınanlarla dahi bağlıdır. Bu, “süreklilik” ilkesinin bu alandaki uzantısı olarak
değerlendirilebilir.

(2)
Demokratik teori çerçevesinde; seçimler aracılığıyla siyasal iktidarı ele geçirip
(siyasal münavebe) salt siyasal nitelikli işlevleri (Yasama ve Yürütme) ifa edenler, görevi
öncekilerden (“selef”) devralmakta, zamanı geldiğinde ise sonrakilere (“halef”)
devretmektedirler. Uyuşmazlık ve çatışmalar üzerine “son sözü söyleme” yetkisiyle donatılan
ve bu nedenle siyasallıktan elden geldiğince arındırılması gereken üçüncü erkin (yargı)
işleyişinde ise, seçimler yoluyla görev değişimi söz konusu değildir. Devlet yaşamındaki bu
sirkülasyon ve “nöbetleşe görev yapma” sayesindedir ki, kamu fonksiyonları “iyi veya kötü”
işlemekte, süreklilik öğesini zedeleyecek herhangi bir aksama ve kesintiye yol
açılmamaktadır. İlke, yürütme-idare ayrışmasında da kendini göstermektedir5. Hatta öyle ki,
Anayasal rejimin kesintiye uğradığı/uğratıldığı “ara rejim” dönemlerinde dahi, söz konusu
devlet işlevlerinin devamlılığı esastır6.
Sonuç olarak, -en basit anlatımıyla- “süreklilik” ilkesi, hukuksal normlarla hangi
devlet işlevlerini kullanacak organlar öngörülmüşse, “her an” ve “her koşulda”, söz konusu
işlevlerin gerektirdiği görevleri ifa edecek, yetkileri kullanacak ve sorumlulukları taşıyacak
“biri(leri)”nin mutlaka “hazır ve nazır”, işbaşında bulunmasını gerektirir.

B) SÜREKLİLİK İLKESİNE YÖNELİK ANAYASAL NORMLARIN ORTAK AMACI


Öncelikle, devlet işlevlerinde kesinti yaşanmaması ve kamu hizmetlerin olağan
işleyişinin devamlılığının sağlanmasına yönelik Anayasal normların temelinde yatan mantığa
değinelim. Tüm hukuk normlarında olduğu gibi, Anayasal normların da konuş amacı (“ratio
legis”i) son derece önemlidir. Diğer bazı Anayasal kurumlar açısından da, söz konusu ilke
gereği bu tür önlemler alınmıştır. 1982 Any’da Bakanlıklar7 ve TBMM üyelikleri8 için de
benzer yönde hükümler öngörülmüştür. Ancak, söz konusu hükümler, Anayasal organları
oluşturan kişiler için öngörülmüştür. Çalışmamızın inceleme alanına giren kurumlar olan
GBK ve TBMM, birden çok üyeden oluşan birer “Anayasal organ”dır. Cumhurbaşkanlığı ise,
CB Genel Sekreterliği ve diğer memurlarla birlikte düşünüldüğünde, birden çok kişiyi içine
alan bir yapılanma gösterdiği halde, yetkili irade açısından bakılınca, tek kişiden oluşan bir
“Anayasal kurum”dur.

C) SÜREKLİLİĞİ SAĞLAMA YÖNTEMLERİ


Kamusal işlevlerin sürekliliği ilkesi, birkaç biçimde sağlanabilir:
– İlki, bir görevlinin görevinden uzak kalması halinde, bir başkasının göreve devam
etmesidir. Örneğin, hastalık nedeniyle görevinden uzak kalan bir memurun yerine (görevi
başına dönünceye dek) nasıl ki bir başka memur geçici olarak bakmakta ise; bir süreliğine
yurt dışına çıkan bir CB yerine de, bir başka makam vekâlet edecektir.

5 Bu noktada, devletlerin idarî örgütünün genel şablonundaki yürütme-idare katmanlaşmasına işaret edilebilir. Düalist (çift
başlı) yürütme yapısını yansıtan Türkiye idari şemasında, Yürütme’nin sorumlu (BK) ve sorumsuz (CB) kanatlarının
altında, idarî kurumlar yer alır. Her iki kademeyi birleştiren “eklem organ” ise, Bakanlıkların müsteşarlık örgütleridir.
Örneğin, genel seçimler sonrasında üst-yapı değiştiği halde, daha alt birimlerde görevli kişilerin büyük oranda yerlerini
koruması, genel ilkedir.
6 Gerçekten, özellikle yasama ve yürütme organlarının çalışmalarının durdurulduğu, Parlâmento ve Hükûmetin by-pass

edildiği ve böylelikle “anayasal rejim”in kesintiye uğradığı askerî darbe dönemlerinde bile, bazı istisnaî durumlar dışında,
idarî makamların görevlerine devam etmesi söz konusudur. Örneğin, 1982 Any’nın “aslî kurucu iktidar”ı, MGK’nın
atadığı ve 1980-1982 “askerî ara rejim dönemi”nde “hükûmet etme” görevini üstlenen BK’nın, Any’nın yürürlüğe
girmesinden sonra 1982 ekseninde “Anayasal” nitelik taşıyan ilk BK’nın kurulmasına dek göreve devam edeceğini
öngörmüştür: “İlk milletvekili genel seçimi sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp, yeni Bakanlar Kurulu
kuruluncaya kadar, iş başında olan Bakanlar Kurulunun görevi devam eder”. (1982 Any., GM. 7).
7 1982 Any., md. 113/son: “Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç onbeş gün içinde atama yapılır”. Ayrıca bkz.

1961 Any. md. 106/son.


8 Md. 78/3: “... boşalan üyeliklerin sayısı, üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde, ara seçimlerinin üç ay içinde

yapılmasına karar verilir”. Hattâ, CS üyeliğini düzenleyen 1961 Any. md. 73/son’da şu hükme rastlanır: “Boşalan bir
üyeliğe seçilen kimse, yerine seçildiği üyenin süresini tamamlar”. Not etmek gerekir ki, hükümde geçen “... üyenin
süresini ...” ibaresi eksiktir. Söz konusu kısım, “... üyenin görev süresini ...” biçiminde düzenlenmeliydi. Benzer bir
eksikliğe, 1982 Any’da AYM üyelerinin görev süresini düzenleyen normda da rastlanır: “Süresi bitenler yeniden
seçilebilirler” (1982 Any., md. 146/3, c. 2). Burada da yine, “süresi” sözcüğü yerine, “görev süresi” ibaresi uygun düşerdi.

(3)
– Bir diğeri, kurallarla görev süresi önceden saptanmış olan işlevler için
uygulanmakta olup, aradaki zamanda otorite ya da görev boşluğunu kapamaya yöneliktir. Bu
tür durumlarda, görev süresi sona eren herhangi bir kurumun veya makamın, yenisi
seçilinceye kadar görevde kalması sağlanır.
– Üçüncü ve sonuncusu ise, normal koşullarda belli dönemler veya zaman
aralıklarında toplanarak görev yapan bazı kurumların, olağanüstü koşullar vuku bulduğu
takdirde, çalışmalarına hiç ara vermeksizin, -hukuken herhangi bir zorunluluk
öngörülmemiş olduğu halde- fiilen sürekli etkinlikte bulunma kararı almasıdır. Bunun
nedeni ise, kritik konularda gecikmeksizin karar alabilmek ve etkin bir biçimde uygulamaya
aktarabilmektir.

II – 1982 ANAYASASI VE DEVLET İŞLEVLERİNİN SÜREKLİLİĞİ İLKESİ


1876 KE öncesi Osmanlı Anayasal belgelerinde de (1839 GHH hariç, 1808 Sİ, 1856
IF, 1875 FA), “müstemirren” sözcüğü geçer ki, bu da “kesintisiz biçimde, sürekli olarak”
anlamına gelmektedir. Ancak, bu sözcüklerin içinde geçtiği cümleler, devlet organlarının
sürekli çalışması ile ilgili olmayıp; yalnızca fermân hükümlerinin kesintisiz olarak
uygulanmasını düzenlemek amacıyla konmuş olduğu vurgulanmalıdır9.
Diğer Osmanlı-Türkiye Anayasa’larının ilgili hükümlerine ise, yeri geldiğince
değinilecektir. 1982 Any’ya gelince; benzer amaca yönelik diğer Anayasal normlar olarak,
md. 77/son, 106 ve 114/son’u ayrı ayrı incelemeden önce, söz konusu normları toplu halde ve
sistematik biçimde özetlemek, yararlı olur. 1982 Any., bir “kişi” (örn., CB için md. 102/son;
CB Vekilliği için md. 106), bir “kurul” (örn., BK için md. 114/son) veya bir “kurum”un
(örn., TBMM için md. 77/son) “sürekliliği”ni sağlamak amacıyla, normlar öngörmüştür. Bu
çerçevede, “yedi yıl”lık Cumhurbaşkanlığı süresinin normal koşullarda sona ermesi ve “beş
yıl”lık TBMM’nin görev süresinin yine normal koşullarda sona ermesi durumlarında mevcut
olanın göreve devamını öngörürken; Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda
yerine vekâlet eden TBMM Başkanı’nın ve TBMM’nin erken seçim kararı almasında da yine
mevcut TBMM’nin göreve devamını öngörür. Ancak, bunlardan farklı olarak, ister olağan,
ister erken olsun, seçimlerden önce BK yerine “geçici” nitelikte bir BK kurulmasını
öngörmekle, bu uygulamalardan farklı bir çözüm tarzını tercih etmektedir.
Dikkati çeken bir başka nokta ise, söz konusu kurumların özelliğinin, siyasal
kurumlar olan Yasama ve Yürütme erklerini oluşturmalarıdır. Oysa, hukuksal erk olan Yargı
erki, kendine özgü koşulları itibariyle -en azından teorik olarak- sürekli, seçimlerden
etkilenmeyen (daha doğru deyişle etkilenmemesi gereken) bir niteliğe sahiptir. Ancak bunlar,
sürekliliği Anayasal norm ile vurgulanan kurumlardır. Bunların yanı sıra, tüm Devlet işlevleri
ve bunları yerine getiren kurumlar, süreklilik ilkesi çerçevesinde işlemektedir ve işlemelidir
de.
Şimdi, söz konusu hükümleri ayrı ayrı inceleyelim.

A) ANAYASA MD. 77/SON (SÜREKLİ “YASAMA” İŞLEVİ)


Bu başlık altında, ilkin genel olarak Anayasal kural ekseninde kavramsal ayırım
incelenecek (1); sonrasında ise, “eklem meclis” açısından görev ve yetki sorunları (2)
irdelenecektir.

1) Kavramsal ayırım: istimrar - süreklilik - düzenli toplanma


“Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim dönemi” kenar başlıklı, 1982 Any. md.

9 İlgili kısımlar, şu şekilde: “... dâimen ve müstemirren icrâsına bizzat Şevketmeâb Efendimiz’in nezaret-i seniyyeleri şâmil
ola vesselâm” (1808 Sİ, son c.); “... bundan böyle ahkâm-ı celîlesinin daima ve müstemirren mer’iyy-ül-icra tutulması
esbâb-ı lâzime ve vesail-i kaviyyesinin istihsal ve istikmali hususuna bezli cell-i himmet eyliyesiz şöyle bilesiz alâmet-i
şerifeme itimad kılasız ...” (1856 IF, son c.); “... bundan böyle daimen ve müstemirren mer’iyy-ül-icra tutulması
esbâbının istikmaline bezl-i cell-i himmet eyliyesiz ...” (1875 FA, son c.).

(4)
77/son’a göre;
“Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer”.
Açıkça görüldüğü üzere, 1982 Any. md. 77/son’un konuş amacı10, “[ü]lkenin geçici
bir süre için de olsa Meclissiz kalmasını önlemek”tir11. TBMM İçtüzüğü ise, yasama
döneminin sona ermesine bazı sonuçlar bağlamıştır: yasama döneminde sonuçlandırılmamış
yasa girişimleri ve hükûmeti denetim işlemlerinin hükümsüz sayılması12. Ancak, tatil dönemi
dışında TBMM’nin “düzenli” biçimde toplanarak çalışması ile, “sürekli” ya da “kesintisiz”
çalışmasını birbirine karıştırmamak gerekir13.
Örneğin, 1921 TEK14, 1924 TEK15 ve 1961 Any16’da da “yasama organının
sürekliliği”ne yönelik benzer hükümler yer almaktaydı. Hattâ, 1961 Any’nın “aslî kurucu
iktidar”ını kurumsallaştıran Kanun17’da bile, “Kurucu Meclis aralıksız çalışır” hükmü
mevcuttu (md. 24/1, c. 1). Ancak, görüldüğü üzere, örnekler birbirinden farklı nitelikte. Zira,
1921 TEK ve 1961’e gidiş sürecinde yürürlüğe konan KM’e ilişkin Kanun’da “aralıksız
çalışma” ilkesi, 1961 ve 1982 Anayasa’larındaki “eklem meclis” kuralından farklıdır. Şimdi,
bu ayırıma açılım kazandıralım.
Öncelikle, parlâmento çalışmalarının tatil veya ara verme olmaksızın devamı için
kullanılan “istimrar”18 ilkesine değinelim. Aslında bu, daha önce söz ettiğimiz “süreklilik”
ilkesinden biraz daha farklıdır: Any. md. 77/son’da öngörülen düzenleme, faal olarak
toplanıp çalışmasa da, olağanüstü durumlarda (savaş ilânını gerektiren bir konjonktür vb.)
karar alabilecek bir organı “hazır kıta” bekletir. Oysa, “istimrar” ilkesi, seçim dönemi
süresince ülkenin Parlâmento’suz kalmasını önleme amacının da ötesinde, Parlâmento’nun
tatil veya ara vermeye başvurmadan devamlı olarak çalışmasını ve sürekli toplantı halinde
olmasını gerektirir19; özellikle ulusal kurtuluş dönemi anayasalarında rastlanan bir tercihtir.

10 Md. 77, çok geniş bir “Anayasal revizyon”u hedefleyen 1995 Any. Değişiklikleri öncesinde siyasal partilerin üzerinde çok
fazla öneride bulunmadıkları bir normdur. Bkz. TBMM’de Temsil Edilen Siyasî Partilerin Anayasa Değişikliği
Tekliflerinin Karşılaştırmalı Metinleri, TBMM Basımevi, Ankara, Mart 1993, ss. 193-194.
11 GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, 1. Bs., Barış Yay., Fakülteler Kitabevi, İzmir, Eylül 1997, s. 155.
12 TBMM İçtüzüğü, md. 77: “Bir yasama döneminde sonuçlandırılamamış olan kanun tasarı ve teklifleri hükümsüz sayılır.

Ancak, Hükümet veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri bu tasarı veya teklifleri yenileyebilirler. / Yasama dönemi
başında, önceki dönemde verilmiş soru, Meclis araştırması, genel görüşme ve gensoru önergeleri hükümsüz sayılır”.
13 Örn., 1982 Any. md. 93’e ilişkin 1995 Any. Değişikliği Gerekçesi’nin ilgili kısmı, bu tür bir karışıklığı yansıtır (TBMM-AK):

“… TBMM’nin Eylül ayının ilk günü toplantısına yönelik uygulamanın başladığı 1983 yılından günümüze … bu tarihin
çalışmalara başlamak için uygun olmadığı[,] mutlaka her yıl toplanmak için ara verildiği ve ancak Ekim ayından
itibaren kesintisiz olarak çalışmalara başlanıldığı görülmüştür. Bu nedenle Anayasa[’da] belirtilen azamî tatil süresi
korunmak kaydıyla TBMM’nin her yıl Ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanacağı hükmü getirilmektedir”.
14 1921 TEK’teki “Sâbık Heyet lâhik heyetin içtimaına kadar vazifeye devam eder” hükmü, benzer niteliktedir (md. 5, c. 3).

Söz konusu hüküm, günümüz Türkçe’sine şu şekilde uyarlanabilir: “Önceki Meclis, yeni Meclis toplanıncaya kadar
göreve devam eder”.
15 1924 TEK md. 13/3 şu şekildeydi: “Sabık Meclis lâhik meclisin içtimaına kadar devam eder”. 1945 Any’da (K.n. 4695, K.t.

10.1.1945.; R.G., T. 15.1.1945, S. 5905.; Düstur, 3. Tertip, C. XXVI., s. 170) ise, şu hüküm yer alır: “Eski Meclis, yeni
Meclisin toplanmasına kadar devam eder”. Bu belgenin kendi hükmünde de vurgulandığı üzere (md. 104), “20 Nisan
1340 tarih ve 491 sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yerine manâ ve kavramda bir değişiklik yapılmaksızın
Türkçe’leştirilmiş olan bu kanun”; 1921 TEK’ten ayrı bir Any. olarak kabul edilmekte olup, Anayasa Hukuku Doktrininde
“1945 Anayasası” olarak da anılır.
16 1982 Any. md. 77/son’daki hüküm, 1961 Any’da da “sözcüğü sözcüğüne” aynen yer almaktaydı (md. 69/son).
17 Bkz. 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin

Değiştirilmesi Hakkındaki 12 Haziran 1960 Tarihli ve 1 Sayılı Kanun’a Ek “Kurucu Meclis Teşkili Hakkında Kanun” (K.n.
157., K.t. 13.12.1960; R.G., T. 16.12.1960, S. 10682; Düstur, IV. Tertip, C. I., s. 741).
18 Arapça “istimrar” sözcüğüne, Anayasa Hukuku eserlerinde de rastlamak mümkündür. Örn. bkz. TEZİÇ, Erdoğan,

Anayasa Hukuku (Genel Esaslar), 7. Bs., Beta Yay., İstanbul, Ekim 2001, s. 400. “Geçme, geçip gitme” anlamına gelen
Arapça “mürûr”dan türetilmiş olan “istimrar” sözcüğü, “[b]ir düziye devam etme, bir düziye uzayıp gitme, sürme”
anlamlarına gelir. Sözcüğün asıl kökü ise, “merr”dir. Bkz. DEVELLİOĞLU, Ferit (Haz.), Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lûgat (Eski ve Yeni Harflerle), (Yayına Haz. GÜNEYÇAL, Aydın Sami), 16. Bs., Aydın Yay., Ankara, 1999,
s. 460; ÖZÖN, Mustafa Nihat, Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük, 4. Bs., İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1965, s. 350.
Bu bağlamda, “müstemirr” ve “müstemirre” sözcüklerinden öte, “müstemirren” sözcüğü, “müstemir olarak, sürekli,
aralıksız, ... dâimî” anlamlarına gelir (DEVELLİOĞLU, op.cit., s. 749).
19 Gerçi her ne kadar, 1921 TEK dönemindeki uygulamada olduğu gibi “aralıksız” toplantı halinde bulunmayı ve sürekli

yasama etkinliğinde bulunmayı kapsamasa da, 1982 Any’da “istimrar” ilkesini çağrıştıran bir hüküm bulunmaktadır: “Ara
verme veya tatil sırasında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, öncelikle bu toplantıyı gerektiren konu

(5)
1921 TEK’in uygulanma dönemi, örnek verilebilir. Nitekim, 1920 Nisâb-ı Müzâkere Kanunu20
md. 1, şu hükmü öngörür:
“Büyük Millet Meclisi, Hilâfet ve Saltanatın, vatan ve milletin istihlâs ve istiklâlinden ibaret olan
gayesinin husûlüne kadar müstemirren in’ikad eder” (Günümüz Türkçe’si ile, “BMM, halifelik ve
saltanatın, yurt ve ulusun kurtuluşuna yönelik amacına ulaşıncaya dek ara vermeksizin toplanır”).
Md’de, Yasama organının (BMM), saptanan amacı (ulusal kurtuluş mücadelesini
tamamlamak) gerçekleştirinceye değin kesintisiz ve hiç ara vermeden çalışmasından, eski
dildeki deyimle “istimrar” ilkesinden söz edilmektedir.
Aynı hüküm, 1921 TEK’e de, “madde-i münferide” (“bağımsız”, “ayrı ya da “tek”
madde) kenar başlığı ile yansımış olup, günümüz Türkçe’si ile21:
“Bu Kanun, yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girer. Ancak, mevcut Büyük Millet Meclisi, 5 Eylül
1920 tarihli Nisâb-ı Müzakere Kanunu’nun 1 [i]nci maddesinde öngörüldüğü üzere, öngörülen
hedeflere ulaşılmasına kadar kesintisiz olarak toplantı halinde bulunacağından; Anayasa’nın 4, 5 ve
6. maddeleri, mevcut Büyük Millet Meclisi’nin üçte iki çoğunluğu tarafından söz konusu amaçlara
ulaşıldığına ilişkin karar verildiği takdirde, ancak yeni seçimden itibaren yürürlüğe
girebilecektir”22.
1921 TEK ile kurulan rejimde (ki, söz konusu rejim, Anayasa Hukuku
terminolojisinde “meclis hükûmeti rejimi” olarak da anılır), doğal olarak yasama yetkisini
kullanan BMM, yürütme yetkisini kendinde saklı tutmuş, yargı erkini de kontrolü altına
almıştır23. Dolayısıyla, BMM’nin bu zor konjonktürde “ulusal kurtuluş”u gerçekleştirebilmesi
için, tüm devlet erklerini tekeline alması; bu yoğun işlevlerinin altından kalkabilmesi için de,
sürekli olarak çalışması gerekmiştir.
Öte yandan, şu önemli soruya da yanıt aramak gerekir: acaba, neden “kurulma”,
“toplanma” veya “göreve başlama” değil de, “seçilme” anı başlangıç olarak alınmıştır?
Anımsamak gerekir ki, 1921 TEK ve 1924 TEK’te, toplanma (içtima) anı esas alındığından,
eski TBMM24’nin görevi de, yeni TBMM seçimleri tamamlanıp ilk toplantısını yaptığı anda
sona ermekteydi. Oysa, 1982 Any., eski Meclis’in görevli olduğu söz konusu ek süreyi daha
kısa tutmuştur. Bu, “aslî kurucu iktidar”ın bir tercihidir. Ancak, bu tercihten kaynaklanan ve
üzerinde tartışılması gereken asıl sorun, birbiriyle iç içe geçmiş iki soruyu gündeme

görüşülmeden ara verme veya tatile devam edilemez” (md. 93/son).


20 Bkz. K.n. 18., K.t. 5.9.1336 (1920); Düstur, 3. Tertip, C. I., s. 57.; Ceride-i Resmiye, T. 21 Şubat 1337, S. 3.
21 Söz konusu maddeyi yürürlükten kaldıran karar için bkz. “Teşkilât-ı Esâsiye Kanununun Madde-i Müzeyyelesinin

İlgâsına ve Tecdid-i İntihabâta Dair Hey’et-i Umûmîye Kararı” (K.n. 369., K.t. 1 Nisan 1339 (1923); Düstur, 3. Tertip, C.
IV., s. 15). Anlaşılacağı üzere, 1921 TEK kabul edilirken birtakım gerginlikleri tırmandırmamak ve Nisâb-ı Müzakere
Kanunu md. 1 ile çelişkiye düşmemek için konulan söz konusu “tek madde”, TEK md. 4, 5 ve 6’nın yürürlüğünü
önlemekteydi. Hattâ bu nedenledir ki, 1921 TEK’le kurulan rejimde Devlet Başkanlığı makamına da “bilerek” yer
verilmedi. Ancak “Ulusal Kurtuluş Mücadelesi”nde başarıya ulaşıldıktan ve böylelikle söz konusu hükümde hedeflenen
amaç gerçekleştirildikten sonra, artık Osmanlı Devleti’nin kalıntılarının tasfiye edilmesi gerekiyordu. İşte bu amaçla, bir
dizi adım atıldı. Bu aşamalar, şu şekilde özetlenebilir: “Saltanat”ın kaldırılması (1 Kasım 1922), “Cumhuriyet”in ilân
edilmesi (29 Ekim 1923), “Hilâfet” kurumunun kaldırılması ve Osmanlı Hânedânı mensuplarının Türkiye dışına
çıkarılması (3 Mart 1924). Bkz. DAL, Kemal, Türk Anayasa Hukuku, 3. Bs., Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi
Basımevi, Ankara, 1992., ss. 34-35.
22 Uyarlama, tarafımızca yapılmıştır. Bkz. SEZER, Ulusal-üstü Belgeler ve Önceki Anayasalarla Karşılaştırmalı &

Gerekçeli & Açıklamalı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve İlgili Mevzuat, 1. Bs., Beta Yay., İstanbul, Şubat 2004, s.
732.
23 Prof. TUNAYA’ya göre, “bu durumdan doğan sonuç, Meclis’in parlâmenter rejimlerde olduğu gibi,

feshedilememesi ve sürekliliğidir”. Bkz. TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1879-1938), C. II:
Mütareke, Cumhuriyet ve Atatürk (1918-1938), 1. Bs., Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, Ocak 2002, s. 99. Yazarın kurduğu
cümlenin, tarafımızca bold karakterle verilen kısımlarına dikkat çekmek isteriz. Doğal olarak birden çok değişik versiyonu
ve farklı uygulanma biçimleri bulunmasına karşın, Parlâmenter rejimlerde, Meclis’in “feshedilememe”si gibi bir ilke
yoktur. Tam tersine, fesih kurumu, söz konusu rejimin ayırdedici karakteristiklerinden biri olan yasama-yürütme
arasındaki karşılıklı denge mekanizmalarından (silâhlardan) biridir. Böyle bir ilke, olsa olsa, Meclis’in üstünlüğüne
dayanan “meclis hükûmeti rejimi” açısından söz konusu olabilir. Bu tür bir yargının tartışmasının yapılabileceği “en son”
(hatta, daha doğrusu, yapılamayacağı “tek”) siyasal rejim, parlâmenter rejimdir. Güçlerin kesin ayrılığı anlayışına dayanan
başkanlık rejimini parlâmenter rejimden ayıran en önemli özelliklerden biri ise, “feshedilememe” olgusunun ta kendisidir.
Diğer taraftan, “süreklilik” ilkesi de yalnızca parlâmenter rejime özgü bir unsur değil, diğer tüm rejimlerde de tercih
edilen (daha doğrusu, “tercih edilebilen”) bir uygulamadır. Sonuç olarak, yazarın kurduğu cümle, kanımızca yanlıştır.
24 1921 TEK dönemindeki adıyla, “Büyük Millet Meclisi” (BMM). Zira, o tarihte Cumhuriyet henüz ilân edilmemiş

olduğundan, Yasama organının adında “Türkiye” ibaresine yer veril(e)memiştir.

(6)
getirmektedir. İlkin, seçimlerin tamamlanması ile TBMM’nin toplanması arasında geçen
zaman diliminde yetkili Yasama organı hangisidir? İkinci olarak, bu “ara dönem”de, yetkili
olan milletvekilleri hangileridir? İlk bakışta oldukça soyut ve belki de pek anlamlı
gözükmeyen bu soru(n)lar üzerinde de düşünülmeli.
Sonuç olarak, hangi adla anılırsa anılsın, “devlet işlevlerinin sürekliliği” ilkesi
ekseninde, yasama meclisi için, birbirinden çok farklı ve aşamalı olgular söz konusu:
– görev süresinin sona ermesi halinde, “yeni meclis oluşuncaya dek oluşacak boşluğu doldurmak için” işbaşında
kalma;
– tatil ya da ara verme durumları hariç, toplantıları aksatmadan “düzenli” çalışma;
– tatil ya da ara vermeye dahi başvurmaksızın, “sürekli”/“kesintisiz” etkinlikte bulunma.
İşte bunlardan ilki, yasama işlevinin, görev süresi sona eren parlâmento nedeniyle
aksamasını önleme amacına yöneliktir. Ancak, dikkat çekmek gerekir ki, birden çok kişiden
oluşan kolektif nitelikli kurumlar (örn., yasama, hükûmet, mahkeme heyeti, vb.), tek kişiden
oluşan siyasal makamların (örn. CB) görevden geçici olarak ayrılması ya da uzak kalması
(hastalık, yurt dışına çıkma, vb.) durumu arasında farklılık mevcuttur. Dolayısıyla,
parlâmentonun tümü için öngörülen süreklilik ilkesi, bir üyesinin görevden ayrılması halinde
söz konusu değildir. Örneğin, belli bir orana (1982 Any’da % 5’e) varıncaya dek, boşalan
parlâmento üyelerinin yerine seçim yapma söz konusu değildir. Ancak, parlâmento üyeliği ile
bakanlık işlevinin aynı şahsın uhdesinde birleşmesi durumunda, TBMM-GK’da yapılacak
oylama esnasında, bir bakanın, kendisi dışında bir başka bakan yerine de oy kullanma
olanağı da (“izin verici” Anayasa kuralı uyarınca) mevcuttur.

2) “Eklem meclis” açısından görev-yetki sorunsalı (örnek vak’a: 2007


Anayasa değişikliği)
Konumuzla Yasama işlevinde kesinti yaşanmaması için, yeni Meclis’e dek oluşacak
boşluğu dolduran “eklem meclis”in, normal meclisten farklı olduğu kuşkusuz. Ancak, bu tür
meclislerin görev ve yetki kapsamının belirsiz olduğu da bir gerçek. Bu bağlamda, özellikle
“türev kurucu iktidar” yetkisinin kullanılma sorununu, güncel bir olay ışığında tartışalım:
CB’nin halk tarafından seçilmesine yönelik düzenleme sonucu, siyasal rejimde dönüşüm
yaratan 2007 Anayasa değişikliği.
Bilindiği üzere, Anayasalar, iktidarı sınırlar; değişen koşullar ise, anayasa
değişikliğini zorunlu hale getirebilir. Ancak, bu konuda “temel norm”un istikrarını sağlamak
için, anayasa değişiklikleri diğer yasalardan daha farklı ve zor bazı yöntem ve koşullara
bağlanabilir. Örneğin, Anayasa değişiklikleri, “temel anayasal değerlerin korunması için”
belli hükümlerin değiştirilmesinin yasaklanması; anayasanın yapılmasından sonra,
“anayasanın yerleşmesi için”25 belli bir süre boyunca yasaklama yönteminin yanı sıra; belli
bazı olayların etkilediği dönemlerde de yasaklanabilir. Bu konuda Dünya anayasalarından
saptanan örneklerde, genellikle şu farklı durumlara rastlanır: ülkenin işgal altında
bulunması, bir başka ülkeyle sürdürülen savaşın mevcut olması, devlet başkanlığı
makamının boşalması, genel seçimlere karar verilmiş olması vb. haller. Prof. YAYLA,
Almanya ve Fransa Anayasalarından örnekler vererek, şu değerlendirmeyi yapar:
“Değişikliği sınırlama yollarından biri de, belli bazı olayların etkilediği dönem[ler]de anayasa
değişikliğini yasaklamaktır. Fransız 1946 Anayasası, ... geçirilen II. Dünya Savaşı tecrübesi
dolayısıyla, ülkenin bir kısmı veya tamamı işgal altındayken hiçbir anayasa değişikliği
yapılamıyacağını kabul etmişti. Zira, işgal altındaki bir ülkede kurucu milli egemenlik felce uğramış
sayılabilirdi. / Bununla birlikte, Federal Almanya Anayasası örneğinde olduğu gibi, halkın,
Anayasa oylamasına katılamayanları temsil ettiği varsayılabileceği gibi, Fransızlardaki örneğin
tam tersine, işgal altında olmayan topraklardaki, iradesi hür halkın, Anayasa değişikliği
yapabileceği de kabul edilebilir. Nitekim 1921 Anayasası böyle bir olgunun ürünüdür”26.
1982’ye gelince; -yukarıda örneklenen Anayasa’lardan farklı olarak, bu konuda açık

25 YAYLA, Yıldızhan, Anayasa Hukuku, 1. Bs., Harp Akademileri Komutanlığı Yay., Harp Akademileri Basımevi, İstanbul,
Eylül 1985, s. 47.
26 YAYLA, Anayasa Hukuku, ss. 47-48.

(7)
bir anayasal yasak bulunmamaktadır. Ancak, bu durum, şu soruya yanıt aranmasına engel
değil: Yenilenmesine karar verilen bir Meclis, yeni Meclis seçilinceye dek “görevli”dir; ancak,
acaba “yetkili” midir? Yani, günlük işleri aşıp, Anayasa değişikliği gibi çok önemli bir yetkiyi,
TKİ yetkisini kullanabilir mi? Söz konusu hükmün, devlet işlevlerinden biri olan yasama
işlevinin sürekliliğini sağlamak amacıyla konduğu son derece açıktır. Kanımızca, bu
noktadan hareketle, seçimlere karar verilmesi durumunda, artık yetkisi sona ermiş bulunan,
ancak aradaki süre açığını kapamak amacıyla görevde kalmaya devam eden TBMM’nin
“türev kurucu iktidar yetkisi”ni kullanarak Anayasa değişikliği yapması, her şeyden öte
meşruiyet ilkesi ve demokratik etikle bağdaşmaz. Bir Anayasa değişikliğine acilen ihtiyaç
duyulması durumunda dahi, kanımız değişmeyecektir; mümkünse kısa bir süre beklenilmesi
ve Anayasa değişikliğinin oluşacak yeni Meclis tarafından gerçekleştirilmesi, meşruiyet
açısından çok daha yerinde olsa gerek. TBMM’ce erken seçim kararı alınması durumuna
özgülenen bu görüşümüzün, Cumhurbaşkanı’nca TBMM seçimlerinin yenilenmesi ya da
otomatik fesih durumlarında evleviyetle önem arz ettiği kanısındayız27.
Ayrıca şu önemli hususu da eklemek gerekir ki; TBMM’nin seçim kararı alması ve
böylelikle niteliğinde oluşan değişim, yalnızca TBMM’yi değil, işbaşındaki BK’yı da
etkilemektedir. Şöyle ki: TBMM “eklem meclis” olarak “görevine devam” ederken, o Meclis
içinden çıkan BK’nın yerine bir “geçici kabine” kurulması da gerekmektedir. Bunun nedenini,
her şeyden önce, parlâmenter rejimi (PR) diğer rejimlerden ayırt eden karakteristikte
aramak gerek: bu ise, PR’de kabine-parlâmento arasında söz konusu olan “güven” ilkesidir.
Tüm bu yorumlardan sonra, şu soru sorulabilir: acaba, TBMM, seçimlere karar
verilmesi durumunda, “türev kurucu iktidar yetkisi”ni kullanarak Anayasa değişikliği
yapabilir mi? Yapabilirse, bunun gerekçesi olarak, değişikliğin kaçınılmaz ve kesinlikle
geciktirilmemesi gereken bir niteliğe sahip olması koşulu yeterli olabilir mi? Bunlar, oldukça
ciddi ve üzerinde düşünülmesi gereken soru(n)lar.
Nitekim, göreve geldiğinde ilk işi, “kişiye özgü” bir Anayasa değişikliği ile R.T.
Erdoğan’ı Meclis kadrosuna katmak olan AKP ağırlıklı Parlâmento’nun bu alışkanlığı,
giderayak -hem de erken seçim kararı almış Meclis sıfatına karşın- tekrar nüksetmiş
bulunuyor28. Gerçekten, 11. CB seçiminde başarısızlık sonrası, otomatik fesih yaptırımından
kurtulmak için seçim kararı almış bulunan ve “çifte münfesih”29 duruma düşen, dolayısıyla
“demokratik meşruiyet”i tartışılan bir Meclis, CB’nin “demokratik meşruiyet”ini
güçlendirmek amacıyla halka seçtirme yoluna gitmiş bulunuyor. Son derece çelişkili bir
anlayış...
Ayrıca, yasamanın görevini sonlandıran farklı durumların, görev ve yetkileri farklı
kapsamda etkileyip etkilemeyeceği de tartışılabilir. Gerek olağan seçim ve gerek erken seçim
ve gerekse otomatik fesih kararı sonrası parlamentonun yenilenmesine yönelik bir seçim,
mevcut TBMM’yi bir nevi “dolgu meclis” niteliğine dönüştürür. (Otomatik fesih yaptırımıyla
karşı karşıya kalan bir meclisin meşruiyetinin ise, daha zayıf kalacağı kuşkusuzdur). Zira, bu
tür bir TBMM, artık normal bir meclisle aynı niteliğe sahip olmayıp, Anayasa md. 77
uyarınca, bir sonrakine dek görev yapacaktır. Ancak, Any. md. 77 uyarınca işbaşında kalmaya
devam eden Meclis, âcil ve zorunlu durumlarda işlev görebilir; ancak -sanki hiçbir şey

27 SEZER, Abdullah, 1982 Anayasası Ekseninde Türev Kurucu İktidar Yetkisinin Sınırları ve Yargısal Denetimi,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006, ss. 89-90, 620-622.
28 Gerçekten, Prof. KABOĞLU’nun da haklı olarak saptadığı üzere, “3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda TBMM’ye yansıyan

iki partili oluşum, ilk iş olarak Anayasa’yı değiştirdi; amaç, sayın Erdoğan’ın milletvekili seçilmesini sağlamaktı.
Amaca ulaşıldı: İstanbul’da mukim olup, seçilme yeterliliğine kavuşan yurttaş sıfatıyla, Siirt aktarmalı da olsa,
Ankara’ya ulaştı. … / … Ve yeni sayfa: CB seçimindeki başarısızlık, erken seçim kararı ve sonrasında CB’yi halka
seçtirme yönünde Anayasa değişikliği. Demokrasi adına başlatılan sürecin amacı belli: göreve başlayınca ilk işi,
bir kişiyi bünyesine almak için Anayasa değişikliği yapmak olan TBMM’nin giderayak son işi, kendi
bünyesindeki bir başka kişiyi devletin başına oturtmaya yönelik bir başka Anayasa değişikliği oldu.
Üstelik, Anayasal ve siyasal zorlamalarla, alelacele, telâş ve panikle…”. (Bold karakterli vurgular, tarafımıza aittir).
(KABOĞLU, İbrahim Özden, “ ‘Hain’ Politikacı, ‘Düşman’ Yurttaş”, BirGün, 09.05.’07; http://www.birgun.net).
29 KABOĞLU, İbrahim Özden, “ ‘Çifte Kavrulmuş’ Demokrasi…”, BirGün, 19.05.’07; http://www.birgun.net).

(8)
olmamış gibi davranarak- yoğun bir yasama etkinliğine girişmemeli ve hele hele TKİ
yetkisini kullanarak Anayasal rejim üzerinde köklü revizyona gitmemelidir. Kaldı ki, her
şeyden önce, bu tür bir parlamentonun görevini tamamlamış, uzatmaları oynayan, ama sırf
yasama işlevinin kesintiye uğramaması adına işbaşında kalan bir organ olduğu
unutulmamalıdır. Bu, özellikle CB seçimlerindeki başarısızlık sonrası bloke olan, otomatik
fesih hükmüne tâbi tutulan parlamentoların yetki alanı açısından yaşamsal önem arz
etmektedir.
Sonuç olarak; knımızca, yasama işlevinin sürekliliği ilkesi, daha önce başlanan
yasama etkinliklerini tamamlama ve zorunlu durumlarda karar alma işlevleriyle sınırlı
biçimde anlaşılmalıdır. Bu yorum tarzı, sonraki başlıklar altında inceleyeceğimiz kurumlar
açısından da geçerlidir. 2007 Anayasa değişikliğinde tanık olunan bu tür “anayasal
zorlama”lar, (Easton’un siyasal sistem analizi ışığında siyasal karara tepki olarak geri
bildirim anlamında) “karşı zorlama”ları da beraberinde getirecektir. Gerçi her ne kadar,
Anayasa’da bu yönde yasaklayıcı bir kural bulunmasa ve pozitif hukuk açısından cari kabul
edilse de, bu tür işlemlerin, gerek etik açıdan ve gerekse demokratik meşruiyet açısından
tartışma ve hatta sosyo-politik gerilim yaratacağı kanısındayız.

B) ANAYASA MD. 102/SON VE MD. 106 (“DEVLET BAŞKANLIĞI” İŞLEVİNİN


SÜREKLİLİĞİ)
Bu kısımda, CB makamının boş kalmasını önleyici hükümler incelenecektir.
Bunlardan, md. 102/son, makamın görev süresinin (yedi yıl) normal koşullarda dolması
durumunu (1); md. 106 ise, olağan görev süresinden önce boşalması durumunda yerine
vekâleten gelen TBMM Başkanı’nın durumunu düzenler (2). Her iki hüküm arasındaki
ilişkinin irdelenmesi ise, CB makamının sürekliliğine ilişkin güncel tartışmalara yanıt
oluşturacaktır (3).

1) Md. 102/son: mevcut Cumhurbaşkanı’nın “göreve devam”ı


Öncelikle anımsatmak gerekir ki; 1921 TEK30 ve 1924 TEK31’te de “Cumhurbaşkanlığı
makamının sürekliliği”ne yönelik benzer hükümler yer alıyordu. Oysa, 1961 Any’da bu yönde
bir hüküm mevcut değildi; CB’nın görev süresi sona erdiği takdirde, yerine Cumhuriyet
Senatosu Başkanı’nın vekâlet etmesi öngörülmekteydi (md. 100). Dikkat çekmek gerekir ki,
aslında söz konusu hüküm, vekâleti düzenlemektedir. Aynı yönde bir hükme, 1982 Any’da da
rastlanmaktadır; “Yasama” organının (TBMM) Başkanı, bu kez “yürütme”nin sorumsuz
kanadına, diğer bir deyişle “devlet”in ve “cumhur”un başkanına (CB) vekâlet görevini
üstlenmektedir (md. 106). Ancak, 1982 Any., md. 106’nın da ötesinde, CB’nın görev süresinin
dolması durumunda, “Cumhurbaşkanlığı makamının sürekliliği”ni sağlamak için vekâlet
kurumunu değil, öngördüğü bir başka hükümle, aynı kişinin göreve devamını tercih etmiştir.
“[Cumhurbaşkanının] Seçimi” kenar başlıklı, 1982 Any. md. 102/son32, şu şekilde:
“Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının
görevi devam eder”.
DM-AK’nin Tasarısı’nda yer almayan söz konusu hüküm, MGK’ca md. metnine
eklenmiş olup, 1982 Any’nın ilk metninden bu yana hiç değişiklik geçirmemiştir33. Bu

30 1921 TEK’in ilk şeklinde md. 9’da, -henüz Cumhuriyet ilân edilmemiş ve Cumhurbaşkanlığı makamı ihdas edilmemiş
olduğundan dolayı- bu yönde bir hüküm bulunmamasına karşın, “Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının
Tavzihen Tâdiline Dair Kanun”la (K.n. 364, K.t. 29 Teşrîn-i Evvel 1339 (29 Ekim 1923); Ceride-i Resmiye (R.G)., T. 30
Ekim 1923, S. 41.; Düstur, 3. Tertip, Cilt: V, s. 398 (158)), şu hüküm konmuştur: “Vazife-i riyaset, yeni Reisicumhurun
intihâbına kadar devam eder” (md. 10, c. 2). Söz konusu hüküm, günümüz Türkçe’sine şu şekilde uyarlanabilir:
“Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni Cumhurbaşkanının seçimine kadar devam eder”.
31 1924 TEK md. 31, c. 2: “Vazife-i riyaset yeni reisicumhurun intihabına kadar devam eder”. Hüküm, 1945 Any’da şu

şekilde Türkçe’leştirilmiştir: “Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni Cumhurbaşkanının seçimine kadar sürer”.


32 Bkz. md. 95, 96, GM 1/1.
33 Geniş bir revizyonu hedefleyen 1995 Any. Değişiklikleri öncesinde bile, siyasal partiler, md. 102/son hakkında çok fazla

öneride bulunmamışlardır. Bkz. TBMM’de Temsil Edilen Siyasî Partilerin ..., ss. 257-259.

(9)
tercihin nedeni, MGK-AK’nin değişiklik gerekçesi’nde şu şekilde dile getirilir:
“... maddede belirtilen süre içinde Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde Türkiye Büyük Millet
Meclisi seçimleri yenileneceğinden ‘yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar görev süresi dolmuş
bulunan Cumhurbaşkanının görevinin devam edeceği’ hükmü maddeye eklenmiştir”.
Gerekçenin diliyle, “maddede belirtilen süre”den kasıt, md. 102’deki süredir. 1982
Any., eski CB’nın görev süresi (yedi yıl) dolmadan, yenisinin seçilmesini olanaklı kılan
koşulları hazırlayan bir süreç öngörmüştür (md. 102). Dolayısıyla, teorideki bu kolaylık
nedeniyle, pratikte eskisinin görev süresi dolmadan yenisi seçilebilmektedir; daha doğrusu,
kesintiye meydan vermemek ve bu makamın sürekliliğini sağlamak bakımından, seçilmek
durumunda kalınmaktadır. Ancak, söz konusu seçimin uzaması ve dördüncü tur oylamada
da CB seçiminin sonuçlandırılamaması durumunda, -yukarıda söz edilen MGK-AK
gerekçesi’nde de çok açık biçimde vurgulandığı üzere- TBMM seçimlerinin yenilenmesi
(“otomatik fesih”) yaptırımıyla karşı karşıya gelinmektedir. İşte, bu açıdan bakıldığında, md.
102/son’un, yeni CB’nın seçilmesinin sürüncemede kalma olasılığı karşısında öngörülmüş bir
önlem niteliği de taşıdığını saptamak mümkün34.

2) Md. 106: Cumhurbaşkanı’na “vekâlet”


Bir önceki başlıkta değindiğimiz 1982 Any. md. 102/son, CB makamının sürekliliğini
sağlayan başlıca kural. Ancak, bunu tamamlayan bir başka kural daha mevcut:
“Cumhurbaşkanına vekillik etme” kenar başlıklı md. 106:
“Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması
hallerinde, görevine dönmesine kadar; ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı
makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Cumhurbaşkanlığına vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır” 35.
Öncelikle, bir noktayı vurgulayalım: Anayasa, diğer benzer Anayasal kurumlar
ekseninde devlet işlevlerinin sürekliliğini sağlamada (yasama işlevi bakımından TBMM,
sorumlu yürütme açısından BK) için “göreve devam”ı yeterli öngörmesine karşın, acaba CB
makamının sürekliliğini temin etmede niçin ayrıca bir önleme (vekâlet) başvurma gereği
duymuştur? Bu sorunun yanıtı oldukça açık: söz konusu kurumların birden çok kişiden
oluşan, kolektif organlar olmasına karşın; CB makamı, tek kişiden oluşmakta. Örneğin,
tamamen varsayımsal bir vak’a olarak; kolektif bir organın tümüyle yok olması, örneğin bir
yangın vs. sonucu tüm TBMM üyelerinin yaşamını yitirmesi durumunda ise, zaten yeni
meclisin seçilmesinden başka bir seçenek söz konusu olamaz.
Bilindiği üzere, vekâlet kurumu, sürekliliği sağlamak adına işlev görür; ancak, süresi
sınırlıdır; yani, vekâleti gerektiren neden ortadan kalkınca, vekâlet de sona erer. Bu
çerçevede, Any. md. 106, iki ayrı vekâlet türü öngörür: “geçici” ve “süreli” (yenisi seçilinceye
dek) vekâlet. Şimdi, 1982 Any’nın düzenlediği her iki vekâlet türünü ayırt edelim.
Peki, acaba Any. md. 106’da öngörülen (ama md. 102/son’un uygulanmasını
gerektiren olağan durum, yani CB’nın yedi yıllık görev süresinin dolması dışında kalan)
herhangi bir nedenle CB’na vekâlet eden TBMM Başkanı’nın görev süresi, ne zaman sona
erecektir? Doğal olarak, bu tür bir CB vekilinin görevinin de, yenisi seçilinceye değin devam
edeceğini kabul etmek gerekir36. Nitekim, söz konusu eksende görüş belirten YAYLA’ya göre;

34GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref, Anayasa Hukuku, 5. Bs., Turhan Yay., Ankara, 1995, s. 200.; GÖREN, op.cit., s. 223.
35 Söz konusu hükme paralel olarak, 1982 Any. döneminde ilk CB’nın “plebisiter referandum” yoluyla seçilmesinden sonra,
söz konusu makamın boşalması durumunda, yenisi seçilinceye değin oluşan boşluğu doldurmak için, geçici nitelikteki şu
hüküm konmuştur (1982 Any. GM 1/son): “İlk milletvekili genel seçimleri sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp
göreve başlayıncaya kadar geçecek süre içinde, Cumhurbaşkanlığının herhangi bir surette boşalması halinde, Millî
Güvenlik Konseyinin en kıdemli üyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Anayasaya göre yeni Cumhurbaşkanını
seçinceye kadar, Cumhurbaşkanına vekâlet eder ve O’nun Anayasadaki bütün görevlerini yerine getirir ve yetkilerini
kullanır”.
36 Bir değerlendirmede, bu konuyla ilgili olarak kurulan cümle, aslında Any. md. 102/son’un söz konusu olasılığı da

kapsayıcı niteliğiyle, yeni bir öneri olarak da düşünülebilir: “Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar,
görev süresi dolan veya vekâlet edenin görevi devam eder” (DAL, op.cit., s. 265). Bir başka eserde de, md. 102/son’daki
durum, md. 106’da vurgu yapılan “diğer nedenler” ibaresinin kapsamına dahil biçimde değerlendirilmektedir. DEMİR,

( 10 )
“... Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır. Bu süre, TBMM’nin seçilmeyi sağlayan oylamayı
yaptığı tarihte mi başlayacaktır? Anayasa ‘yedi yıllık bir süre için seçilir’ diyor (m. 101) Ancak, aynı
ifade, bir önceki Cumhurbaşkanının da yedi yıl görev yapmasını içermektedir. Cumhurbaşkanı
seçimi, bu sürenin dolmasına otuz gün kala başladığına, ilk on gün aday tesbitine ayrıldığına göre,
yeni Cumhurbaşkanının önceki Cumhurbaşkanının görev süresine [süresinin dolmasına ?] onbeş-
yirmi gün kala seçilmesi mümkündür. Bu takdirde, herhalde yeni seçilenin süresi, bir evvelki yedi
yıllık görev süresinin bittiği günün ertesi günü başlayacaktır. Seçimin uzaması sebebile eski
Cumhurbaşkanı göreve devam ediyorsa veya Cumhurbaşkanlığı makamı süre dolmadan boşalmış
ise, seçilme anı, … Cumhurbaşkanlığının başladığı tarih olacaktır. Zira, … yeni Cumhurbaşkanı belli
olduktan sonra, görev süresi dolan eski Cumhurbaşkanının veya vekilinin bu görevde kalması
müessesenin niteliğiyle bağdaşır görünmemektedir. Kaldı ki, Cumhurbaşkanına vekâleti düzenleyen
106. maddede de: ‘yenisi seçilinceye kadar’ ibaresine yer verilmiştir” 37.
1982’den farklı olarak, 1961 Any’da; “Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması”
halinde Cumhuriyet Senatosu Başkanı’nın kendisine vekâlet edeceği düzenlenmiş
bulunuyordu (md. 100); ancak, “görev süresinin dolması” durumunda ne yapılacağı
belirsizdi (md. 101). Yapılan yorumlara göre, bu durumda CB, yenisi seçilinceye kadar
görevde kalacaktır38. Ancak 1961 Any., görevi “vekâleten” yerine getiren birinin, daha önce
“asaleten” görevde olanla aynı yetkilere sahip olmayacağı yönünde herhangi bir kural ve sınır
öngörmemiştir. Bu konuda, örneğin, TBMM Başkanı’nın CB’na vekâlet ettiği dönemde
TBMM-Genel Kurulu’na Başkanlık etme yetkisinin bulunup bulunmadığı sorunu ortaya
çıkmış ve bu konu TBMM’de bir “usûl görüşmesi”ne dahi konu olmuştur39.
Bu bağlamda TANİLLİ, “vekil, asilin bütün yetkilerine sahiptir ve onun bütün
yetkilerini kullanır” biçimindeki Kamu Hukuku ilkesinin CB’na vekâlet açısından katı
biçimde uygulanamayacağı görüşündedir:
“Anayasa, özellikle ‘yansız’ bir Cumhurbaşkanlığı için, … özel bir statü çizmiştir. Bu niteliklerin
hiçbiri Cumhurbaşkanı vekilinde yoktur. / Şimdi, böyle özel bir statü içinde olmayan birine, ancak o
statü içinde olanın haklarını, yetkilerini, ayrıcalıklarını tümüyle tanımak, Anayasa’ya aykırı
düşmez mi? / ... Cumhurbaşkanı vekili, ‘devlet yönetiminin sürekliliği’ gereği, sıradan işlemleri
yapıp, devlet çarkının dönüp gitmesine yönelik yetkileri kullanabilir ancak. Örneğin, ... TBMM’ce
kabul edilen kanunları, on gün içinde yayımlar; ama kontenjan senatörü ataması düşünülemez.
Belli nedenlerle af yetkisini de kullanmamalıdır; çünkü, bu son yetkilerin kullanılmaması,
kanunların yayımlanmasından [yayımlanmamasından ?] farklı olarak, devlette bir aksaklık
yaratmaz”40.
Yazarın savunduğu görüş, kendi içinde tutarlıdır. Benzer bir tartışma alanı olmak
üzere, “geçici” veya “işgüder” nitelikli hükûmetlerin de, “icraî” hükûmetten farklı olarak, salt
siyasal nitelikli kararlar almaması temenni edilir. Bu işlev, yalnızca kamusal hizmetlerin
normal akışının zedelenmemesi ya da acil durumda mutlaka karar alınma zorunluluğu vb.
istisnalarla sınırlı olarak kalmalıdır. Bu çerçeve ile bağlantı kurulduğunda, yazarın öne
sürdüğü görüşün haklılık payı ortaya çıkmaktadır. Ancak, sorun üzerinde yorum yapılırken,
“vekil, asilin tüm yetkilerine sahiptir” yönündeki kuralın yanı sıra, “vekâlet” kurumunun,
geçici kabine türlerinden farklı nitelik taşıyıp taşımadığı konusu da göz önünde
bulundurulmalıdır. Diğer taraftan, TANİLLİ’ye göre, “görev süresinin dolması”, “vatan
hainliği nedeniyle yargılanma” ve “sürekli hastalık yüzünden görevi yapamayacak duruma

Fevzi, Anayasa Hukukuna Giriş: Genel Esaslar ve Türk Anayasa Hukuku, 5. Bs., Barış Yay, Fakülteler Kitabevi, İzmir,
Şubat 1998, s. 327.
37 YAYLA, Yıldızhan, Anayasa Hukuku Ders Notları, 1. Bs., MÜHF Yay., İstanbul, 1985, s. 169. Yazar, md. 102/son ve

103’ten hareket ederek, ayrıca şu yorumu da geliştirir: “... seçilme ile göreve başlama aynı anda gerçekleşebilecek olaylar
değildir. Ne var ki, Anayasa seçim ile göreve başlama arasındaki zamanı, henüz mevcut Cumhurbaşkanının görev
süresi dolmadan yenisinin seçilmiş olması halinde ortaya çıkan mantıki ve hesaplanabilir durum dışında belirtmiş
değildir. Bu yüzden, istisnai olarak görev süresi uzadığı için veya vekil sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı makamında
bulunan kişinin durumunu devam ettirmek yerine Cumhurbaşkanını ortaya çıkaran gerçek iradeye yani Meclis
kararına ağırlık verilip; seçim sonucu üzerine derhal andiçerek göreve başlaması bizce hukuken daha kolay
savunulabilir bir yoldur”. (ibid.).
38 TANİLLİ, Server, Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş, 9. Bs., Adam Yay., İstanbul, 2000, ss. 355-356.
39 Bkz. TBMMTD., Yasama Dönemi: 17., Birleşim: 112., T. 12.6.1985.
40 Bkz. TANİLLİ, Devlet ve Demokrasi: ..., s. 357 (Metinde yer alan “/” işaretleri, tarafımızca konmuş olup, alıntı yapılan

eserdeki paragrafları gösterir).

( 11 )
düşme”, 1961 Any. açısından bakıldığında, md. 100’de geçen “başka sebepler” kategorisi içine
sokulamayacak durumlardı41.
1982 Any. açısından da benzer yorum yapılabilir; ancak şu farkla ki: 1982 Any., görev
süresinin dolması durumunda, 1961’deki gibi boşluk bırakmamış; -ayrıca, “vekâlet”in olup
olmayacağı tartışmasını da tamamen ortadan kaldırmaya yarayacak biçimde- özel bir
düzenlemeye giderek (md. 102/son), eskisinin “göreve devam”ını öngörmüştür.

a) “Mevcut” CB göreve dönünceye dek vekâlet (geçici vekâlet)


CB’nın makamından geçici olarak ayrılması halinde, göreve dönünceye dek vekâlet
etme söz konusu. Ancak, dikkat etmek gerekir ki, geçici vekâlet için öngörülen iki sebep
(hastalık, yurt dışı seyahat), sayma yoluyla öngörülen sınırlı nedenler değil; zira, hemen
devamında gelen “… gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması” ibaresi, benzer
durumların da geçici vekâlete tabi olacağını hükme bağlamakta. Ama ne var ki, benzer
nedenlerin neler olabileceği belirsiz. Ama açık olan husus, bu ve benzeri durumlarda, mevcut
CB görevi başına dönünceye dek, TBMM Başkanı’nın CB’na vekâlet edeceği ve CB makamına
ait yetkileri kullanacağıdır.
Ayrıca, şu soruya da yanıt arayalım: acaba, CB’nın “geçici” rahatsızlıklar dışında,
süreklilik arz eden fiziksel ya da ruhsal hastalıklar nedeniyle görevini sürdüremeyecek
duruma gelmesi halinde, ne olacaktır? İlkin belirtelim ki, bu sorun Any’da düzenlenmemiş ya
da unutulmuş, çözümü uygulamaya bırakılmıştır. Her ne kadar, bu durumun md. 106’da
sayılan “başka sebepler”den biri olup olmadığı hususu tartışılabilirse de; bu haldeki bir
CB’nın göreve devamı, kanımızca md’nin konuş amacına uygun düşmeyecek, md’nin ikinci
kısmındaki sürekli ayrılma nedenlerine dâhil olduğu yorumu yapılarak, TBMM Başkanı’nın
geçici vekâleti değil, yenisi seçilinceye dek vekâlet kurumu işletilecektir42.
Şimdi, md. 106’nın diğer kısmını (anlamını tam olarak karşılamasa da, “süreli
vekâlet” durumunu) inceleyelim.

b) “Yeni”si seçilinceye dek vekâlet


Öncelikle altını çizelim ki, Any. md. 106’nın ilk kısmı, “mevcut” CB’na geçici vekâleti
düzenliyor. Oysa, bundan farklı olarak, CB makamından geçici değil de, süreklilik arz edecek
biçimde ayrılma halleri de söz konusu. Bu tür durumlarda, doğal olarak (ayrıca, Türkiye
Anayasal rejiminde aynı kişinin tekrar CB seçilme yolu da tıkanmış bulunduğundan) “yeni”
CB seçilene dek vekâlet söz konusu. Ancak, her iki vekâlet için muhatap makam aynı: TBMM
Başkanı.
Md. 106’nın ilk kısmı için ortaya koyduğumuz saptama, izleyen kısım için de geçerli.
Şöyle ki; yenisi seçilinceye dek vekâlet için örnekleme yoluyla verilen iki nedene (ölüm ve
çekilme) ilaveten, tıpkı geçici vekâlette olduğu üzere, “… veya başka bir sebeple” ibaresinin
eklenmesi ihmal edilmemiş. Demek ki, bu açıdan da Anayasa koyucunun öngörmediği
nedenler, uygulamada ortaya çıkabilecektir. 1982’nin AKİ’si, bu tür olası nedenlerle
makamın sürekli biçimde boşalması riskiyle karşı karşıya kalınması durumunda da, TBMM’
Bakanı’nın vekâletini öngörüyor. Ne var ki, bu tür nedenlerin neler olabileceği belirsiz. Bu
nedenle, bir sonraki başlıkta özellikle “otomatik fesih” durumunun hangi hükme tabi olması
gerektiği konusu tartışılırken, bu konuya tekrar dönülecek.
Şu halde, CB makamının halef ve selef arasında el değiştirmesi ve vekaleten
yürütülmesine ilişkin hukuksal rejime değindikten sonra, bu kez, söz konusu makamın
sürekliğini sağlayan her iki hükmün ilişkisini irdelemekte yarar görüyoruz.

41 TANİLLİ, Devlet ve Demokrasi: ..., s. 355.


42 Benzer bir sorunla, daha önce 1961 Any’nın uygulanma döneminde, Cemal GÜRSEL’in Cumhurbaşkanlığı döneminde
karşılaşılmıştır. Sorunun ortaya çıkması üzerine, Başbakan’ın da girişimiyle, Cumhurbaşkanlığı makamının boşaldığına
dair doktor raporu istenmiş, alınan rapor üzerine de gerekli işlemler başlatılmıştır. Bkz. YAVUZ, K. Halûk, Türkiye’de
Siyasal Sistem Arayışı ve Yürütmenin Güçlendirilmesi, 1. Bs., Seçkin Yay., Ankara, Haziran 2000, s. 480.

( 12 )
3) Anayasa md 106-md. 102/son ilişkisi: 2007 bağlamında süreklilik
sorunsalı: “göreve devam” mı; “vekâlet” mi?
Bu başlık altında, Meclis aritmetiğindeki kilitlenme ve AYM kararı nedeniyle CB
seçiminden sonuç alınamaması üzerine CB makamı üzerinde yapılan tartışmalara yanıt
aranacaktır. Bu çerçevede, öncelikle sorunsalı saptadıktan sonra (a), yapılan doktriner
yorumlar değerlendirilecektir (b).

a) Sorunsalı saptama
Önceki başlıkta teorik çerçevesini çizdiğimiz sorunu, güncel bir örnek ekseninde
tartışalım. Vak’a şu: A. GÜL’ün aday olduğu CB seçiminin ilk tur oylamasının, AYM’nin,
yerindelik ve kriz çözücülük işlevi bakımından olumlu (özellikle GBK’nin gece yarısı “e-
muhtıra”sı sonrası tırmanan gerginliği soğutucu); ancak, kanımızca gerekçesi zayıf, Anayasa
Hukukunda görülen alternatif oylama yöntemlerinin mantığı açısından tartışmalı (ve hatta,
ilerleyen dönemlerin parlâmento hukuku bakımından risk taşıyan) kararı sonrasında geri
dönmesine tanık olundu. Bu noktada, makamın sürekliliğini sağlayıcı aktör kim olmalı?
Görev süresi 16.5.’07 tarihinde sonlanan Türkiye’nin 10. CB Ahmet N. SEZER mi, TBMM
Başkanı Bülent ARINÇ mı? Eski CB’nın görev süresi dolduğu halde, TBMM yeni CB’nı
seçimde herhangi bir nedenle başarısız olduğu ve “otomatik fesih” riskiyle karşı karşıya
kaldığı takdirde, nasıl bir yorum yapılabilir? Bu durumda, Any. md. 106 mı, yoksa 102/son
mu uygulanacaktır? Ya da, en özlü soruyla, Any’ya göre, eski CB’nın göreve devamının
gerektiği yorumu mu yapılmalı, yoksa TBMM Başkanı’nın vekâleti mi tercih edilmeli?
Gerçekten, Any. md. 102/son ve md. 106 yan yana konulduğunda, ortaya ilginç bir
durum çıkmakta. Md. 106’da, “veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının
boşalması halinde” ifadesi geçmektedir. CB’nın “görev süresinin sona ermesi” de, söz konusu
“makamı boşaltan nedenler”den (-Any’nın diliyle- “başka sebep”lerden) biri midir acaba?
Değilse, ayrıca md. 102/son’la, niçin yenisi seçilinceye kadar sâbık CB’nın göreve devam
etmesi istenmiş olabilir ki? İşte bu tartışmayı açmak gerekir. Any. md. 102/son ve md. 106
arasında bir “genel hüküm-özel hüküm” ilişkisi kurulabilir. 1961 Any’da, TBMM Başkanı
(1961’de Cumhuriyet Senatosu Başkanı CB’na vekâlet etmekteydi. Oysa ki, 1982 Any, bu
konuda birbirini tamamlayıcı iki hüküm öngörüyor; md. 102/son uygulanarak, mevcut CB,
yenisi seçilinceye değin görevde kalmakta.
Any. md. 102-106 analizini iki açıdan derinleştirmek gerektiği kanısındayız: ilki, md.
102/son’un konuş amacının saptanması, ikincisi ise, md. 106’da geçici ve sürekli vekâlete
başvuru nedeni sayılan örneklemelerden sonra ve ayrı ayrı eklenen iki ifadenin de dikkate
alınmasıdır: “… gibi sebeplerle” ve “… veya başka bir sebeple”. Md. 102’deki ibareye dikkatle
bakılınca, “seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar” denilir. Şu halde,
tartışılması gereken soru şu: md’de, yalnızca normal süreçte gerçekleştirilen CB seçimleri mi
kastedilmektedir? Yoksa, md. 102, CB tarafından fesih, otomatik fesih ve “yeni” CB’nı “yeni”
TBMM’nin seçme işlemini beklemek durumunda kaldığımız her durumda geçerli midir?
Bu noktanın üzerinde fazlaca duruşumuzun asıl nedenine gelince; kaynak soru şu:
CB seçimindeki başarısızlık durumunda, mevcut CB koltukta ikamete devam etmeli mi?
Yoksa, bu durum, md. 102’nin ikinci kısmındaki “başka sebepler”den biri addedilip, söz
konusu koltuğa, vekâleten TBMM Başkanı mı misafir olmalı? Tartışmanın asıl odağı bu. İlk
bakışta şu yorumu yapmak mümkün: normal süreçte CB seçimi durumunda, yenisi
seçilinceye dek, eski (daha doğrusu, “mevcut”) CB’nın göreve devam edeceği, md. 102’nin
emredici hükmünün gereği. Gerçi, örneğimizdeki neden (CB seçimindeki başarısızlık) ilk
bakışta, sanki 106’da sayılan ve CB makamının sürekli olarak boş kalmasına yol açar nitelikte
bir neden gibi algılanabilir; dolayısıyla, bu durumda TBMM Başkanı’nın vekâleten görevi
devralması gerektiği sanılabilir. Nitekim, söz konusu tartışma sırasında birçok hukukçu ve
eski AYM üyesi de, bu yönde kanılarını kamuoyuyla paylaştılar. Ancak, bu konuda daha
ayrıntılı bir değerlendirmeye ihtiyaç var.

b) Gramatik yorum tercihi ve bilimsel görüşümüz


( 13 )
Tükiye’nin 11. CB’nın seçim sürecinde bu konuda ortaya çıkan tartışma sırasında,
bazı hukukçular ve hatta eski AYM üye ve Başkanlarınca; CB seçiminden sonuç alınamaması
durumunun, md. 106’daki “gibi sebepler” ibaresinin kapsamına dahil bir neden olduğu iddia
edilmiş, bu sava dayanak olarak ise, md. 102/son’un yazım biçimi gösterilmiştir.
İlkin, gramatik bir yorumla sonuca ulaşmayı tercih eden bu yorumlara değinelim.
Yukarıda da söz ettiğimiz üzere, md. 102/son’da “seçilen yeni cumhurbaşkanı göreve
başlayıncaya kadar”; md. 106’da ise, “yenisi seçilinceye kadar” ibareleri söz konusu. Her iki
niteleme arasında bir sözdizimi (syntax) farklılığı olduğu kesin. Ancak, sırf bundan hareketle,
meclisin işlediği koşullarda (örneğin, yasama döneminin 2. yılında iken) CB seçimi söz
konusu ise, md. 102’ye göre mevcut CB’nın göreve devam edeceği; oysa, meclisin sürekliliği
açısından farklı durumlarda (otomatik fesih, erken seçim kararı vs) artık vekâlet kurumunun
işlemesi gerektiği gibi bir düşünceye varılamaz. Zira, CB makamının sürekliliği, doğrudan
TBMM’nin sürekliliği koşuluna bağlanamaz. Dolayısıyla, ifade farklılığı, bizi bu konuda
herhangi bir sonuca ulaştırmaya yeterli olmayabilir. Kaldı ki, söz edilen ibarelerden ilkinin
(md. 102’de yer alan, “seçilen yeni cumhurbaşkanı”) DM-AK’ce kaleme alınan gerekçesinde,
üstelik tırnak içinde, yani üstteki madde metninden alıntı yapma niyetini yansıtır biçimde,
“yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar...” ibaresine rastlanır. Anayasa koyucunun hemen
bir alt satıra gerekçeyi eklerken, farklı olduğu savlanan ve üzerine yorum inşa edilen ifadeyi
tercih etmesi, Anayasa koyucunun iddia edilen yönde bir farklılık yaratma kastının
bulunmadığına delil kabul edilebilir. Eğer “ana metin”deki bu farklılık bilinçli olarak
yaratılmış olsa idi, diğer ifadenin benzerine, “gerekçe”de rastlamamamız gerekirdi. Gerçi,
kabul etmek gerekir ki, hukuksal metinlerin gerekçeleri yorumlamada yardımcı işlev görür;
aslolan, maddenin “söz”üdür. Ancak, kuralda bir açıklık bulunmadığı takdirde, gerekçe önem
kazanıyor. Örnekte görüldüğü üzere, bazen gerkjçenin tek bir cümlesi, aslında yapılan tüm
hukuksal tartışmaları ortadan kaldırmaya da yeterli olabilir. Şu halde, özetle, md’deki
ibarenin söz dizimi, gerekçeyle birlikte okunduğunda, bizi herhangi bir sonuca ulaştırmaktan
uzak görünüyor.
İkinci olarak; tartışmaya konu iki maddeden 102/son’un, Danışma Meclisi Anayasa
Komisyonu’nca hazırlanan ilk metinde yer almadığına vurgu yapalım. Maddenin ilk
gerekçesinde de haliyle bu konuda herhangi bir açıklık yok. Söz konusu fıkra, Milli Güvenlik
Konseyi’nce maddeye eklenmiştir. Değişiklik gerekçesine bakılınca, uzun metinden şu son
kısmı alıntılamak, aslında sorunu çözmek açısından yeterli: “... maddede belirtilen süre
içinde Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri
yenileneceğinden ‘yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar görev süresi dolmuş bulunan
Cumhurbaşkanının görevinin devam edeceği’ hükmü maddeye eklenmiştir”. Şu halde,
yenisi seçilinceye dek “eski”sinin (daha doğrusu, “mevcut” olanının) göreve devam edeceği
açık.
Bu çerçevede, mevcudun “görev süresinin sona ermesi” durumunun, md. 106’da
sayma yoluyla belirlenenler dışındaki diğer olasılıkların hiçbirinin kapsamına girmeyeceğini
belirtelim: geçici vekâlet açısından, hastalık, yurt dışı seyahat, vb nedenler ya da sürekli
vekâlet açısından çekilme, ölüm, vb nedenler. Kanımızca, her iki md. metnini iyice
kavramadan ve konuş amacını özümsemeden yapılacak yorumların tümü eksik kalacaktır.
Bu çerçevede, Any. 102-106 ilişkisini irdelediğimizde, Anayasa Hukuku mantığımızın bizi
ulaştırdığı sonucu, şu şekilde özetlemek isteriz: Basit bir dille, Anayasa koyucu, “mevcut” ve
“sağlam” bir CB’nın varlığı halinde, vekillik kurumunun işletilmesine gerek görmemiştir. Md.
106’daki vekâlet kurumuna başvurmak zorunda kalınması için, ya CB’nın fiziken
bulunmaması; ya da, var olduğu halde, görevini sürdürmesinin imkansız olması
koşullarından birinin varlığı aranmalıdır.
Güncel sorunda ise, mevcut bir CB’nın varlığı ve maddede örnekleme yoluyla sayılan
herhangi bir tür engel bulunmamasından dolayı, mevcut CB’nın göreve devam etmesi,
Anayasa md. 102/son’un emredici kuralı gereğidir; genel hüküm karşısındaki bir tür yedek
önlem niteliği taşıyan vekâlet kurumu işletilemez.
Sonuç olarak; tartışılan durumda, CB’na vekâlet değil, iki CB arasındaki geçişi
düzenleyen “göreve devam” ilkesi uygulanmalıdır. Zira, seçimle elde edilen görevlerde “el
( 14 )
değiştirme”, yani makamın devri, “halef” ve “selef” arasında gerçekleşir. Bu ilke, demokratik
rejimlerin hem yazılı, hem de yazılı olmayan temel bir kuralıdır.
Kaldı ki, uygulama da yönde oldu ve Sezer şu an görevine devam etmekte. Aksi bir
yorum ve uygulama, her şeyden öte, 1982 Any’nın getirdiği yeniliği (md. 102) de gereksiz ve
anlamsız konuma düşürecekti.
Ayrıca; CB seçiminde başarısızlık sonrası TBMM’nin karşı karşıya kalacağı otomatik
fesih yaptırımının (ki, yaşanan olayda, bu süreci durdurmak amacıyla, TBMM’ce -hem de
tüm üyelerin oybirliğiyle- erken seçim kararı alınmış bulunduğunu anımsayalım), mevcut
CB’nin görevine devamını engellemesi düşünülemez. Olağan ya da erken seçimin dışında
otomatikman seçime gidiş dönemlerine rastlayan CB seçimlerinde, aradaki geçişi kimin
sağlayacağının saptanmasında, aslolan Anayasa kuralları ve yorumudur. Otomatik fesih
sonrası yenilenmesi zorunlu olan TBMM’nin hukuksal statüsünün, Any. md. 77 uyarınca
olağan seçime dek görev ifa ve yetki icra edecek olan ya da erken seçim kararı alan bir TBMM
ile farklılık arzettiği, özellikle ilkinin daha sınırlı bir alanda yetki kullanması gerektiği
savunulabilir. Ancak, tüm bunlar, olsa olsa yasama organı ve -bir sonraki başlıkta
irdeleyeceğimiz üzere- BK’nın üzerinde etki yaratır, yürütmenin sorumsuz kanadı olan
mevcut CB’nın meşruluğu üzerinde değil. Aksi bir yorum, her şeyden öte, “erkler ayrılığı”
ilkesine aykırı olacaktır.

C) ANAYAYASA MD. 114/SON (“HÜKÛMET ETME” İŞLEVİNDE SÜREKLİLİK)


Bu başlık altında, sırasıyla; öncelikle genel çerçeve çizildikten (1) sonra, GBK’nın
statüsü ve yetki kapsamına ilişkin sorunlar; Anayasal “norm”lar gereği görev yapması (2-a)
ve Anayasal “gelenek” uyarınca göreve devamına (2-b) ilişkin iki aşamaya ayrılarak
irdelenecektir.

1) Genel olarak md. 114: sürekli yürütme için, geçici bakanlar kurulu
Yürütme erkinin “sorumsuz” kanadı olan Cumhurbaşkanlığı makamından sonra, bu
kez sıra, “sorumlu” yürütme organının43 sürekliliğini incelemeye gelmiş bulunuyor.
Öncelikle belirtelim ki, DM-AK’ce hazırlanan Any. Tasarısı’nda yer almayan md. 114,
MGK-AK’ce Any’ya eklenmiştir44. “Seçimlerde geçici Bakanlar Kurulu” kenar başlıklı, 1982
Any. md. 114’te, GBK’nın hukuksal rejimi düzenlenmiştir. Kurumun oluşum tarzı, şu şekilde
(md. 114/1-2):
“Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimlerinden önce, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları
çekilir. Seçimin başlangıç tarihinden üç gün önce; seçim dönemi bitmeden seçimin yenilenmesine
karar verilmesi halinde ise, bu karardan başlayarak beş gün içinde, bu bakanlıklara Türkiye Büyük
Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar Başbakanca atanır45.
116 ncı madde gereğince seçimlerin yenilenmesine karar verildiğinde Bakanlar Kurulu çekilir ve
Cumhurbaşkanı geçici Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir Başbakan atar”46.
Md. 114/1 ve 114/2’deki teknik yanlışlığa paralel olarak, md. 109/2’de de “seçer” veya
“görevlendirir” sözcükleri değil de, “atar” sözcüğü kullanılmaktadır. Uygulamada dikkat
çeken nokta şudur: yeni BK’nu kurma görevini alan milletvekili, oluşturduğu BK listesini

43 Anlamca birbirine çok yakın olan “bakanlar kurulu”, “kabine”, “hükûmet” ve ilgili kavramlar (“siyasal iktidar”,
”yürütme”, “idare”) üzerine ayrıntılı bilgi için bkz. TEZİÇ, op.cit., ss. 350-354.
44 Söz konusu Komisyon Raporu’nun md. gerekçesi, şu şekilde: “Danışma Meclisinin kabul ettiği Anayasa metninde

bulunmayan ‘Seçimlerde geçici Bakanlar Kurulu’ kenar başlıklı bu madde, 1961 Anayasasının 109 uncu maddesine
benzer şekilde ancak yeni Anayasanın prensipleri de göz önünde bulundurulmak suretiyle düzenlenmiştir”. Gerekçede
referans verilen 1961 Any. md. 109’un gerekçesinde ise, GBK’nın, “[s]eçimlerin tarafsız bir ortamda cereyan etmesine
hizmet etmek için” oluşturulmasının öngörüldüğü vurgulanmıştır.
45 Kanımızca, md. 114/1’de bariz bir yanlışlık söz konusudur. Çünkü, “bağımsızlar”ın bakanlıklara atanması Başbakan’a

değil, CB’na ait bir yetkidir. Başbakan’ın bu süreçteki işlevi, gerekli koşulları taşıyan kişileri seçerek CB’nın onayına
sunmakla sınırlıdır. Sözcük seçimindeki yanlışlık, bir altta yer alan f’nın yanı sıra, bir başka maddede de (md. 109/2,
114/2) aynı şekilde tekrarlanmıştır.
46 Md. 114/2’de her ne kadar “atar” denmiş olsa da, hukuk tekniği bakımından yanlış bir seçimdir. Doğrusu, “... kurmak

üzere bir milletvekilini görevlendirir” biçiminde olmalıydı.

( 15 )
CB’nın onayına sunmaktadır sunmasına; ancak, yazıdaki imzasının altına adının yanı sıra şu
sıfatı eklemektedir: Başbakan47.
Bir değerlendirme de çok isabetli olarak vurgulandığı üzere, Any. md. 109/2, 114/1 ve
114/2’deki “atar” sözcükleri, teknik açıdan yanlış bir tercihi yansıtır:
“Anayasada her ne kadar ‘Başbakan ... atanır’ denilmekteyse de, aslında Başbakan hükûmeti
kurmakla görevlendirildiği sırada değil, daha sonra kendisi tarafından seçilen bakanlarla birlikte
atanmaktadır. Cumhurbaşkanının bir milletvekilini hükûmeti kurmakla görevlendirmesi, onu
Başbakanlığa atadığı anlamına gelmez. Aksi takdirde, mevcut Bakanlar Kurulu göreve devam
ettiğinden aynı anda iki Başbakan ortaya çıkmış olur”48.
Kaldı ki, söz konusu gerekçe bir kenara bırakılırsa; BK, Başbakan ve bakanlardan
oluşan kolektif bir organdır; bakanları olmayan bir kabine düşünülemeyeceği için, yalnızca
Başbakanın atanmış olması, tek başına hiç bir anlam ifade etmez.
GKB üyelerinin TBMM aritmetiği ve dengesi ekseninde seçimine gelince (md. 114/3-
4):
“Geçici Bakanlar Kuruluna, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki veya Meclis dışındaki bağımsızlardan olmak üzere, siyasî parti gruplarından,
oranlarına göre üye alınır.
Siyasî parti gruplarından alınacak üye sayısını Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanı tespit ederek
Başbakana bildirir. Teklif edilen bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partililer yerine,
Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar atanır”.
Tüm bu işlemler sonucu seçilen “Geçici Bakanlar Kurulu, yenilenme kararının
Resmî Gazetede ilânından itibaren beş gün içinde kurulur”49 (md. 114/5); “Geçici Bakanlar
Kurulu için güvenoyuna başvurulmaz” (md. 114/6) ve “Geçici Bakanlar Kurulu seçim
süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür”50 (md. 114/son).
Özetle, 1982 Any. md. 114 ile kurulması öngörülen GBK’nın amacı, “seçimlerin
dürüstlüğünü sağlamak”; son f. ile GBK’nın görev süresinin düzenlenme amacı ise,
“hükûmet etme işlevinin sürekliliğini sağlamak”tır51. Anayasal kuralların bu iki amacı ne
ölçüde karşıladığı, alt başlıklarda ayrıntılı olarak irdelenecektir.
Şimdi, GBK’nın iki aşamada yerine getirdiği işlevleri incelemeye geçelim.

2) GBK’nin iki aşamalı görevi: Anayasal “kural” ve Anayasal “gelenek”


GBK’nin analizine geçmeden önce, kavramsal bir ayırıma kısaca işaret etmekte yarar
var:
Olağan BK – geçici BK – işgüder BK: geçici BK, CB tarafından atanmakla
göreve başlamış, TBMM’den güvenoyu almakla hükûmet programını yaşama geçirme
yetkisini elde etmiş ve bu güveni sürdüren normal kabineyi tanımlar. İşgüder BK,
güvenoyunu yitirmiş BK’nın yeni hükûmet kuruluncaya dek geçici görev yapmasıdır. Geçici
BK ise, 1982 Any. ekseninde seçimler sürecinde görev yapan, diğer ülke Anayasa’larında pek
rastlanmayan, farklı bir yapılanmayı yansıtmaktadır.
Ancak, GBK, önce “Anayasal kural”lar gereği (a), sonrasında ise “Anayasal gelenek”
uyarınca (b) hükümet boşluğunu doldurmaktadır. GBK’nin temelini oluşturan bağımsız

47 Örn. bkz. Karar no: B.02.0.PPG.0.12.300-01/16825., K.T. 28.5.1999; R.G., T. 28.5.1999, S. 23708-Mük. Ancak, Burada
teknik bir yanlışlık yapılmaktadır. Yeni BK’nu kurmak üzere CB’nca görevlendirilen ilgili kişinin o anda bir Başbakan
değil, olsa olsa “Başbakan adayı” olması söz konusudur. Ancak, dikkat çekmek gerekir ki, Any. md. 114/2’deki “atar”
sözcüğüne paralel, bu açıdan bakılınca Any’nın kendi metni içinde tutarlı gibi görünen, ancak yanlış bir tercihtir.
48 Bkz. ATAR, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, 1. Bs., Mimoza Yay., Konya, 2000, s. 253. Aynı yönde bir başka görüş için bkz.

TURHAN, Mehmet, Siyaset ve Anayasa, 1. Bs., Gündoğan Yay., Ankara, Mart 1995, s. 283.
49 1982 Any’da apostoroflar konusunda tutarsız tercihler dikkat çeker. Örneğin, md. 114/5’te geçen “Resmî Gazete”den sonra

söz konusu ayırma işareti konurken, md. 116/3’te ise yer almaz. Oysa, TBMM, AYM, Danıştay vb. Anayasal kurumlardan
sonra bile ayırma işareti konmadığı dikkate alınırsa, burada kullanılmasına da gerek olmadığı düşünülebilir.
50 Söz konusu hüküm, “Geçici Bakanlar Kurulu” ifadesinden sonra gelmek üzere konan bir virgül dışında, -sözcüğü

sözcüğüne- 1961 Any’da da yer almaktaydı (md. 109/son).


51 Diğer ülke anayasalarında da, “hükûmet etme” işlevinin sürekliliğini sağlayıcı yönde farklı konjonktürlere özgülenmiş

farklı Anayasal mekanizmalara rastlanmaktadır. Örneğin, Almanya Anayasası’nda yer verilen ve “rasyonalist
parlâmenter rejim” araçlarından biri olan “kurucu güvensizlik oyu”nun da, hükûmetin sürekliliğini (ve ayrıca istikrarını)
sağlamak için öngörülen mekanizmalardan biri saymak gerekir.

( 16 )
bakanlık kurumu ise, ayrıca incelenecektir (c).

a) Seçim kararı sonrası hükûmet boşluğunu doldurma: Anayasal kural


Türkiye’nin Anayasal düzenine 1961 Any. (md. 109/son) ile giren ve 1982 Any’da da
(md. 114) öngörülen “Geçici Bakanlar Kurulu”nun, diğer ülke Anayasalarında52 ve özellikle
de parlâmenter rejimlerde pek rastlanmayan53 bir yapılanma olduğu vurgulanmıştır. Aslında
gerçekten “ilginç”54 bir niteliğe sahip olan md. 114, “gereksiz” ve hattâ bir yazara göre
“garip”55 olduğu gerekçesiyle, yoğun eleştirilerle karşılaşmıştır. Bu tür eleştiriler, 1982
Any’nın DM-AK görüşmeleri sırasında yaşanan tartışmalara değin gitmektedir. Ancak, tüm
bu eleştirilere karşın, çok köklü bir “anayasal revizyon” hedefiyle yola çıkılan 1995 Any.
Değişiklikleri öncesinde dahi, GBK’nın kaldırılması yönündeki bir öneri dışında, diğer siyasal
partilerin herhangi bir öneride bulunmadıkları anımsanmalıdır56. Bu çalışmada, söz konusu
normun özellikle son f’sı üzerinde durulacaktır. Ancak, md. 114/son’un ayrıntılı analizine
geçmeden önce, md. 114’te düzenlenen GBK’nın amacı ve gerekçesi üzerinde durmak, isabetli
olur.
Md. 114’teki düzenlemenin mantığı, şu şekilde özetlenebilir: “Hükûmet etme”
işlevinde “süreklilik” ilkesini gerçekleştirmek için, “geçici” nitelikli bir BK. Diğer bir
deyişle, “en kötü/yetersiz hükûmet dahi, hükûmetsizlikten iyidir” mantığı. Bu tür bir BK, CB
tarafından atandığında hukuken oluşmuş sayılarak göreve başlar; “Hükûmet Programı”nın
uygulamaya geçirilmesi için ise, TBMM’den güvenoyu almasını beklemek gerekir. Bu,
rasyonel bir çözüm yöntemi olup, kamusal hizmetlerin yurttaşa sunumunun sekteye
uğramaması için, göreve başlamada TBMM’nin olumlu iradesinin oluşması
beklenmemelidir57.
Ancak, görünürdeki neden “süreklilik” olmasına karşın, bunu sağlamak için yeni bir
hükûmet kurulmasına gerek olup olmadığı sorusu yöneltilebilir. Haklı bir sorudur bu.
Çünkü, madem ki amaç “hükûmetin sürekliliği sağlamak”, şu halde, mevcut BK, TBMM
seçimleri tamamlanıncaya kadar göreve devam etse, söz konusu kesinti önlenmiş ve
böylelikle de olası bir aksaklığın önüne geçilmiş olmaz mı? Sorunun yanıtını hemen eklemek
gerekir ki, “hayır”. Seçim sürecinde en önemli amaç ve en yaşamsal zorunluluk nedir?
Ülkenin politik sahnesinde beş yıl süreyle rol alacak aktörleri belirlemek üzere oluşacak
siyasal tercihleri, mevcut hükûmetin baskısından da korumak gerekir. O halde asıl amaç,
seçimlerin tarafsız, dürüst, her türlü kuşku ve şaibeden uzak bir ortamda yapılmasını
sağlamaktır ve GBK’nın asıl mantığı da bu koşulları oluşturmak ve hiç olmazsa en azından
seçimlere gölge düşürecek, şaibeli bir ortama meydan vermemektir58. Bir değerlendirmede de

52 DM-AK Başkanı Orhan ALDIKAÇTI, bu konuda şu eleştiriyi kaydetmiştir: “Dünyanın hiçbir Anayasasında görülmeyen
bir müessese meydana getirildi. Seçim döneminde üç Bakanlık bağımsızlara verildi. ... bağımsız bir adamın gerçekten
bulunacağına inanmak zordur. Herkesin bir yanı vardır, herkes az veyahut çok bir fikre bağlanır. Mesele dürüst
olmaktır. ... Dürüst seçimlerin yapıldığı demokratik ülkelerde böyle bağımsız Bakanlar yoktur”. Bkz. DMTD., B. 142., O.
2., T. 3.9.1982, s. 477 (Akt. İZGİ & GÖREN, İZGİ, Ömer & GÖREN, Zafer, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Yorumu: Gerekçe, Mahkeme Kararları, Bilimsel Görüşler, 1. Bs., TBMM Basımevi, Ankara, Ağustos 2002, C. II., s. 1037).
53 GÖZÜBÜYÜK, op.cit., s. 218.
54 Türkiye Anayasa Hukuku üzerine bir eser kaleme alan RUMPF dahi, GBK’yı düzenleyen Any. md. 114’ü, tek sözcükle

“ilginç” olarak niteler. RUMPF, Christian, Türk Anayasa Hukukuna Giriş, (Çev. ODER, Burak), 1. Bs., Yay. yok, Ankara,
1995, s. 31. Oysa ki, kanımızca normun asıl ilginç yönü, öngördüğü “geçici mekanizma” değil, onun görev süresini
düzenleyen son f’dır. Zaten, çalışmamızın ağırlık merkezini de bu konu oluşturmaktadır.
55 HIRSCH, Ernest E., Die Verfassungen der Welt Türkei, Berlin, 1966, p. 154 (Akt. İZGİ & GÖREN, op.cit., ss. 1036-

1037). Yazara göre, söz konusu hüküm, daha önceki seçimlerde gerçekleşen kötüye kullanmalara bir tepki niteliği de
taşımaktadır (ibid.).
56 TBMM’de Temsil Edilen Siyasî Partilerin ..., ss. 284-285. Ancak, önemli bir not olarak eklemek gerekir ki, Sosyal

Demokrat Halkçı Parti (SHP) söz konusu kurumun (GBK) tamamen kaldırılmasını önermiştir (ibid., s. 285). GBK’yı
düzenleyen md. 114’ün Any. metninden tamamen çıkarılması yönündeki bir görüş için bkz. İZGİ & GÖREN, op.cit., s.
1037.
57 ARMAĞAN, Servet, 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, 1. Bs., İÜHF Yay., İstanbul, 1978, s. 57. Cf. ARSEL, op.cit., ss.

407-408.
58 TANÖR, Bülent & YÜZBAŞIOĞLU, Necmi, 1982 Anayasası’na Göre Türk Anayasa Hukuku (Son Anayasa

( 17 )
açıkça ifade edildiği üzere;
“Böylece Adalet Bakanının seçim kurullarını etkilemesi, İçişleri Bakanının kendisine bağlı yönetim
ve güvenlik görevlileri eliyle kendi partisinin kazanması yönünde baskı yapması, Ulaştırma
Bakanının, muhalefetin haberleşme gereksinmelerini karşılamaması önlenmiş olacaktır“59.
Söz konusu üç bakanlığa “bağımsız”ların atanması yönündeki önlemin, seçimlere
doğrudan müdahalenin önünü tıkama yoluyla, seçimlerin tarafsızlığına katkıda
bulunabileceği konusunda kuşku yoktur. Ancak, “bağımsız” bakanlıkları bir tür “pasifize
eden” bu kural, kanımızca, seçim zamanlarında “seçim yatırımları”nın geriye kalan diğer
“bağımlı” (!) bakanlar eliyle gerçekleştirilmesini ise, kanımızca hiçbir biçimde
önle(ye)meyecektir.
Özellikle, md. 116 uyarınca seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi durumunda
GBK kurulması, “siyasal gerilimin daha yüksek olabileceği ve görev başında Meclisin
güvenini haiz bir hükûmetin bulunmadığı düşüncesi”60nden kaynaklanır. Ancak, burada
akla şu soru da gelmiyor değil: neden yalnızca söz konusu üç Bakanlık? Bunların dışında
kalan diğer Bakanlıklar, -örn. Maliye Bakanlığı- acaba daha mı az önemli? Hemen belirtmek
gerekir ki, bu konudaki tercih, Any’nın hazırlanması aşamasından başlamak üzere61, bu güne
değin yoğun biçimde eleştirilmiştir. Ancak, kanımızca, GBK’nin temelinde yatan neden,
işbaşındaki hükûmete güvensizlik değildir; seçimlere gidiş sürecinde Anayasal önlem
niteliğindedir. Zira, daha önce Meclis’ten güvenoyu almış bir BK, herhangi bir hatalı
politikası olmadığı halde dahi, üstelik kendisi dışındaki bir diğer organın hukuksal
durumundan (seçimlere karar vermesi) kaynaklanan bir nedenden dolayı niçin
güvenilmeyecek duruma gelsin ki? Bu tür bir yorum, bize pek savunulabilir gelmiyor. Bu tür
bir yorumdan hareketle, erken seçim kararı halinde sadece üç bakanın değişmesini de
açıklayamayız. Diğer taraftan, parlamenter rejimin kilit kavramı olan “güven” ilkesine de
dikkat çekmek gerek. PR’lerde güven, yalnızca güvenoylaması ile kanıtlanabilir bir
durumdur. Şahısların kişilikleriyle hiçbir biçimde ilişki kurulması düşünülemez. Erken seçim
kararı alınması durumunda değişecek üç bakanlığın önceden belirlenmiş olması da, GBK’nin
kişisel güvensizliği gideren bir araç değil, kurumsal bir önlem olduğunun kanıtı sayılabilir.
Tartışılması gereken ve kanımızca daha önemli olan diğer sorun ise şudur: Acaba
GBK, seçimlerin tarafsızlığını sağlama hedefini gerçekleştirmek için yeterli bir önlem midir?
GBK’nın seçimlerin dürüstlüğüne ne kadar katkı sağlayabileceği ve bağımsız Bakanlık
statüsünün bu açıdan yeterli güvence oluşturup oluşturamayacağı tartışılabilir. Bu konudaki

Değişikliklerine Göre), 3. Bs., Yapı Kredi Yay., İstanbul, Mart 2002, ss. 363-364.; ARSEL, İlhan, Türk Anayasa
Hukukunun Umumî Esasları, Kitap I: Cumhuriyetin Temel Kuruluşu, Mars Matb., Ankara, 1965, s. 423.; YAYLA,
Anayasa Hukuku Ders Notları, s. 174.; ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, 5. Bs., Yetkin Yay., Ankara, 1998, s.
298.; ATAR, op.cit., s. 264.; GÖZÜBÜYÜK, op.cit., s. 218.; TİKVEŞ, Özkan, Teorik ve Pratik Anayasa Hukuku,
DEÜHF Yay., Acargil Matb., İzmir, 1982, s. 190.; GÖZLER, Kemal, Türk Anayasa Hukuku, 1. Bs., Ekin Kitabevi Yay.,
Bursa, 2000, s. 584. Bazı yazarlar, GBK gibi yapılanmaların parlâmenter rejimin mantığıyla bağdaşmadığını ileri
sürmektedir. Örn. bkz. ALDIKAÇTI, Orhan, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, 3. Bs., İÜHF Yay.,
Fakülteler Matb., İstanbul, 1978, s. 341. Buna karşın, GBK’yı, “[p]arlâmenter rejimlerde seçimlerin demokratik
koşullarda yapılmasını sağlamak için getirilen anayasal güvencelerden birisi” olarak niteleyenler de vardır. (YAVUZ,
op.cit., s. 495). Ancak YAVUZ da, eserinin bir üstteki paragrafında, bu durumun “parlâmenter sistemin sorumlu hükûmet
ilkesine ters düşmekte” olduğunu belirtmektedir (ibid.).
59 DUMAN, İlker Hasan, Uygulamalı ve Karşılaştırmalı Türk Anayasa Hukuku, 1. Bs., Basımevi yok, İstanbul, 1985, s.

200.
60 ÖZBUDUN, op.cit., s. 299.
61 1982 Any’nın hazırlanma sürecinde md. 114’e ilişkin tartışmalar devam ederken, DM-AK Üyesi T. GÜVEN, şu eleştiriyi

yöneltmiştir: “Ulaştırma Bakanlığının bir bağımsız kişi tarafından yürütülmesinin ne yararı vardır. ... onun yanında
kurulan hükûmetler içinde de çok daha önem arzeden Bakanlıklar vardır. İçinde Toprak-Su’yu bir YSE Genel
Müdürlüğünü barındıran bir Bakanlık daha az mı önemlidir. ... Adalet Bakanı ... kime tesir edecektir. ... Yargının
teminatı altında götürülen seçimlerin siyasî iktidarca bozulacağı, arızaya uğratılacağı hususuna da katılmak mümkün
değildir”. Bkz. DMTD, B. 142., O. 2., T. 3.9.1982, s. 474 (Akt. İZGİ & GÖREN, op.cit., s. 1037). Benzer bir eleştiri, Üye A.
ŞAHİN’in konuşmasında da dile getirilmiştir: “Burada üç Bakanlıktan daha önemli Bakanlıklar vardır. ... Köyişleri
Bakanlığı ... Maliye Bakanlığı ... Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ... Sanayi Bakanlığı buna misaldir. Eğer istismar
edecekse bu Bakanlar Kurulunu külliyen değiştirmek lâzım, ya hepsini değiştirelim veyahut da görev başında olan
Bakanlar Kuruluna güvenelim”. Bkz. DMTD, B. 142., O. 2., T. 3.9.1982, s. 476 (Akt. İZGİ & GÖREN, op.cit., s. 1037).

( 18 )
eleştiri de, daha md. 114 görüşülürken başlamıştı bile62. Hattâ, 1961 Any. döneminde GBK’ya
ilişkin hükmü (md. 109) değerlendiren ALDIKAÇTI’ya göre;
“Bu hükümle yürütme organına karşı duyulan endişe tartışılmaz bir eşkilde [şekilde ?] ortaya
konmaktadır. Fesih müessesesi … gerçekleşmesi güç şartlara bağlanmaktadır. Meclisin yenilenmesi
kararını63 veren Bakanlar Kurulu iktidardan uzaklaştırılmakta bütün siyasî partilerle
bağımsızların katıldıkları bir geçici hükûmet kurulmaktadır”64.
Ancak, bundan daha da önemli olan kilit soru şudur: YSK gibi bir “yargısal denetim
organı” varken, ek bir güvence alınmasının nedeni, ayrıca YSK’ya da duyulan güvensizliğin
bir sonucu olabilir mi? Anayasa gereğince, seçimlerin düzenini sağlamak ve seçim
uyuşmazlıklarını çözmek üzere yetkili olan YSK gibi bir “anayasal organ”ın “hakemliği”
varken, bu konuda bir de yürütmenin sorumlu kanadını “suya sabuna dokunmayan”, “güya
tarafsız” bakanlarla doldurup, bir ek “gözetmen”, bir “emniyet sübabı” oluşturulmak
istenmiştir anlaşılan. Ancak, “katmerli güvence” olarak şu mantıkla düşünülmüş de olabilir:
hem yargısal bir kurum kurma, hem de zaten var olan (ve her zaman olması da gereken) bir
kurum olan BK’yı da “taraflı”lardan olabildiğince arındırıp, “mümkün olduğunca” tarafsız
kişilere emanet etmek. Yani, “bir taşla iki kuş”.
Ayrıca, GBK uygulamasının, Bakanlık örgütlerinde düzensizlik ve disiplinsizliğe
neden olduğu iddiası da, üzerinde düşünülmeye değer65. GBK’nın olumlu ve olumsuz yönleri
üzerinde yapılan saptamaların yanı sıra, kurumun lehinde ve aleyhinde olan görüşler de söz
konusu66.
GBK’yı değerlendiren bir görüşe göre, “parlâmenter sistemin kabul edilmek
istenmesine rağmen yürütme organını yasama organına tâbi kılmak için bu seri tedbirler
alınmıştır”67. Ancak, GBK oluşturulduktan sonra hakkında güvenoyuna başvurulmaması,
icraî hükûmet olmadığı, seçim zamanıyla sınırlı bir görev üstlendiği gerekçesiyle
açıklanabilir. Kaldı ki, bu “dar dönem”de işbaşında bulunan geçici hükûmetin kendine has
bir “hükûmet programı”nı uygulaması söz konusu değildir. Hattâ ve hattâ, icraî hükûmetler
bile, atanmakla hukuksal anlamda oluşmuş olup görev ve yetkilerini kullanmaya başlamakla
birlikte; güvenoyu aldıktan sonra program uygulama yetisini kazanır; dikkat edilirse,
güvenoyu eksikliğine karşın, kısa bir zaman diliminde de olsa, normal icraî hükûmetler dahi
“hükûmet etme işlevi”ni yerine getirebilmektedirler. Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında, -her
ne kadar ALDIKAÇTI’nın bu tür bir iddiası olmasa da- muhtemelen diğer bazı görüşler
bağlamında, GBK’nın parlâmenter rejime çok büyük bir sekte vuracağını düşünmek abartılı
olsa gerek.

b) Yeni hükûmet atanıncaya dek göreve devam: Anayasal gelenek (CB’nin ricası)
1982 Any’nın çalışmamıza konu olan üç hükmünde (md. 77/son, 102/son, 106,
114/son) yer alan kurumların (sırasıyla TBMM, CB, GBK) sürekliliğine yönelik güvence
normlarını tekrar anımsayalım: diğer iki kurum (CB ve TBMM), yenisi seçilinceye68 kadar
göreve devam ettiği halde; “geçici” nitelik taşıyan BK, yeni BK oluşuncaya kadar değil, yeni

62 1982 Any’nın tartışılması sırasında, DM-AK Üyesi T. GÜVEN, şu ifadeyi kullanıyor: “Yargının teminatı altında götürülen
seçimlerin siyasî iktidarca bozulacağı, arızaya uğratılacağı hususuna da katılmak mümkün değildir”. Bkz. DMTD, B.
142., O. 2., T. 3.9.1982, s. 474 (Akt. İZGİ & GÖREN, op.cit., s. 1037).
63 Söz konusu kararın TBMM-GK’ce alındığından yola çıkılarak, bu kısımdan hemen sonra gelmek üzere, “dolaylı olarak”

ibaresi eklenmeliydi.
64 ALDIKAÇTI, op.cit., s. 341.
65 1982 Any. md. 114’e ilişkin tartışmalar sırasında, DM-AK Başkanı Orhan ALDIKAÇTI, şu eleştiriyi dile getirmiştir: “[GBK

nedeniyle] ... Bakanlıklarda disiplin bozulmaktadır. ... Çoğunluğun iktidar olacağı bir sistemle bağdaşmayan bir
tekliftir. ... Bağımsız olmaları bir teminat değildir. Bilâkis bağımsızlık müessesesi seçim devresinde Bakanlıklarda ...
gevşemelere, düzensizliklere ve disiplin bozulmalarına yol açmaktadır. Çünkü geçici Bakanı kimse ciddiye
almamaktadır”. Bkz. DMTD., B. 142., O. 2., T. 3.9.1982, ss. 478-479 (Akt. İZGİ & GÖREN, op.cit., s. 1037).
66 Bu konudaki görüşlerin özeti için bkz. TİKVEŞ, op.cit., ss. 191-192.
67 ALDIKAÇTI, op.cit., s. 341.
68 1921 ve 1924 TEK’te TBMM seçilinceye kadar değil, toplanmaya kadar göreve devam etme söz konusudur. Oysa ki, seçim

ile Yasama organının toplanması arasında da belirli bir zaman geçmektedir.

( 19 )
TBMM seçilinceye kadar görevde kalır. Örneğin, erken seçim kararı alınması durumunda,
seçim kararının alındığı andan itibaren yeni TBMM’nin seçilmesine kadar geçen sürede, eski
BK, “Anayasal normlar gereği” görevdedir. Oysa, bu andan itibaren yeni BK kuruluncaya
kadar geçen zaman diliminde ise, yine aynı BK, bu kez, “Anayasal gelenekler gereği”
görevde kalmaya devam eder. Gerçekten;
“[Bu noktada,] ... Anayasada düzenlenmemiş olmakla beraber, tatbikatta gelenek haline gelen bir
davranıştan bahsetmek yerinde olur: Bakanlar Kurulu çekildikten sonra, Cumhurbaşkanı, aynı
Başbakandan ‘yenisi kuruluncaya kadar göreve devam’ ricasında bulunmaktadır. Bu davranış
aslında devlet hizmetlerinin ‘sürekliliği’ özelliğinin bir neticesidir ve siyasî geleneklere uygundur”69.
Belli bir tarihte mevcut BK, yeni seçimler sonucunda TBMM’de aritmetik çoğunluğu
sağlasa ve yeni Hükûmet’i büyük olasılıkla işbaşındaki siyasal parti veya koalisyon kuracak
olsa dahi, Anayasal gelenekler gereği istifa eder ve CB da, yeni Hükûmet kendisi tarafından
atanıncaya değin mevcut Hükûmet’ten göreve devam etmesini rica eder ve bunun yanı sıra,
yeni Hükûmet’in kurulması için bir milletvekilini görevlendirir. Seçim olmaksızın, yani aynı
Yasama dönemi içinde BK’nın değişmesi durumunda da, mevcut BK yine rica sonucu göreve
devam eder. Örneğin, 3 Kasım 2002 TBMM Genel Seçimlerine YSK kararı uyarınca
katılamayan, AKP Genel Başkanı R. T. ERDOĞAN’ın 2003 ara seçimlerinde Siirt’ten
milletvekili olarak seçilmesinden sonra, Abdullah GÜL Başbakanlığındaki 58. T.C. Hükûmeti
CB Ahmet Necdet SEZER’e istifasını sunmuş (11.3.2003), CB, GÜL’den, “göreve devam
edilmesini rica” etmiş, ve hemen ardından ERDOĞAN’a 59. T.C. Hükûmeti’ni kurma
görevini vermiştir. Tüm bu üç işlem de aynı gün gerçekleşmiştir (11.3.2003)70.
Bu konuda, uygulamadan bir süreci doğrudan belgelerle aktarmak, yararlı olur:
18 Nisan 1999 TBMM Genel Seçimleri sonucunda, mevcut Hükûmet istifa yazısını CB Süleyman DEMİREL’e
sunmuştur71:

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA


18 Nisan 1999 Milletvekili Genel Seçimlerinde ortaya çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi aritmetiğine
uygun bir Hükûmet teşkiline olanak sağlamak için 56. Hükûmetin istifasının kabûlünü saygılarımla arz ederim.
Bülent ECEVİT
Başbakan

Bunun üzerine CB, Başbakan’dan, yeni Hükûmet atanıncaya değin görevde kalmasını rica etmiştir72:

BAŞBAKANLIĞA
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104 üncü maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul
olunmuştur. Bugüne kadar yürütülmüş olan memleket hizmetleri için teşekkür eder; yeni Hükûmet
kuruluncaya kadar, göreve devam olunmasını rica ederim.
Süleyman DEMİREL
Cumhurbaşkanı

CB aynı zamanda, -seçimlerde aynı siyasal parti en fazla oyu aldığı için- adı geçen şahsa (Başbakan) yeniden
Hükûmeti kurma görevini vermiştir73:

BAŞBAKANLIĞA
Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109 uncu maddesi uyarınca,
İstanbul Milletvekili ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent ECEVİT’i görevlendirdim.
Seçilecek Bakanların atamaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu Listesinin ayrıca gönderileceğine
bilgilerini rica ederim.
Süleyman DEMİREL
Cumhurbaşkanı

Sonra, yeni BK’nu kurma görevini alan kişi, -adının altına Başbakan sıfatını ekleyerek- oluşturduğu listeyi CB’na
sunmuştur74:

69 ARMAĞAN, op.cit., ss. 122-123.


70 Söz konusu belgelerin tümü için bkz. R.G., T. 12.3.2003, S. 25046, ss. 1-2.
71 Bkz. Karar no: B.02.0.PPG.0.12-300-01/15092., K.T. 19.4.1999; R.G., T. 20.4.1999, S. 23672.
72 Bkz. Karar no: KAN.KAR.39-08-99-167., K.T. 19.4.1999; R.G., T. 20.4.1999, S. 23672.
73 Bkz. Karar no: KAN.KAR.39-08-5-99-189., K.T. 3.5.1999; R.G., T. 3.5.1999, S. 23684-Mük.
74 Bkz. Karar no: B.02.0.PPG.0.12.300-01/16825., K.T. 28.5.1999; R.G., T. 28.5.1999, S. 23708-Mük.

( 20 )
CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA
İlgi yazınızla kurulması ile görevlendirildiğim Bakanlar Kurulunda;
1. Onyedi Devlet Bakanı’nın görevlendirilmesini ve bunlardan ikisine Başbakan Yardımcılığı görevinin
verilmesini;
2. Bakanlar Kurulu’nun bu suretle teşkilini ve ekli listede adları yazılı zevatın hizalarında belirtilen
Bakanlıklara atanmalarını;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109 uncu maddesi uyarınca takdir ve tensiplerinize saygı ile arz
ederim.
Bülent ECEVİT
Başbakan
BAKANLAR KURULU:
...

CB da, ekli listede kendisine sunulan kişileri atamakla BK hukuken oluşmuş olmakta ve listenin onaylandığını
belirtir yazıyı hemen Başbakanlığa iletmiştir75:

BAŞBAKANLIĞA
1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109 uncu maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun teşkili ... tarihli ve
... sayılı yazımız ile uygun görülmüştü. ... tarihli ve ... sayılı yazınızla yapmış olduğunuz teklif uygun bulunarak,
3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkındaki Kanun’un 4 üncü maddesi uyarınca, onyedi
Devlet Bakanının görevlendirilmesi ev bunlardan ikisine Başbakan Yardımcılığı görevinin verilmesi
onaylanmıştır.
2. Yeni Bakanlar Kurulunda yer alan Bakanlıklara, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109 uncu maddesi
gereğince ekli listede gösterilen zevat atanmıştır.
Bilgilerini rica eder, yeni Bakanlar Kuruluna başarılar dilerim.
Süleyman DEMİREL
Cumhurbaşkanı
BAKANLAR KURULU:
...

Aradan geçen zaman içinde güven oylaması da yapılıp yeterli oy sağlandığı takdirde,
TBMM kararı Resmî Gazete’de yayımlanmakla, yeni BK, hazırladığı “Hükûmet Programı”nı
uygulamaya geçirme konusunda yetki kazanmaktadır. Ayrıca, eklemek gerekir ki, -Anayasal
geleneklere paralel olarak işleyen “rica”yı gösterir yazı da dahil olmak üzere- söz konusu yazı
ve kararların tümü, Resmî Gazete’de yayımlanmaktadır.
İşte CB’nın, sınırlı zaman diliminde görevde kalması yönünde BK’dan “rica”da
bulunması üzerine, mevcut BK da siyasî gelenekler uyarınca ve “nezaketen” görevini
sürdürür. Bu “rica”nın mevcut GBK tarafından reddi halinde ne olacağı sorusunu yanıtlamak
ise, oldukça zor; bu konuda Anayasal kural yokluğundan ve ayrıca “rica” işleminin dahi
Anayasal geleneğe dayandığı sonucundan yola çıkılarak, zorunluluk nedeniyle geçici olarak
görev yapmak üzere CB tarafından yeni bir BK atanması önerisi de yapılabilir. Ancak, önemli
olan husus şudur ki, yeni TBMM seçilince, yeni BK da otomatikman göreve başlamaz; zira,
yeni BK’nın oluşumu, ancak ve ancak yeni TBMM’nin oluşumundan daha sonra
gerçekleşebilecek bir olaydır. Bu Anayasal geleneğin devreye girdiği anda, TBMM
“yeni”lenmiştir. Ancak, BK halâ “eski”dir. İşte bu ara dönemde BK, “yeni” TBMM’nin
güvenine sahip olmadığı gibi, “eski”sinin güvenine de dayanıyor değildir. Zira, eski TBMM
tarafından, “Geçici Bakanlar Kurulu için güvenoyuna başvurulmaz” (1982 Any., md. 114/6);
yeni TBMM’nin güvensizlik oyu vererek GBK’yı düşürüp düşüremeyeceği ise, tartışmalıdır.
Bu irdelemeler ışığında, şu can alıcı soru sorulabilir: acaba, Anayasa (daha doğru bir
deyişle, Anayasa’yı kaleme alan “aslî kurucu iktidar”) diğer iki kurumdan, görev süresi dolan
CB’nın, “seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar” görevine devam
etmesine; yenilenmesine karar verilen TBMM’nin ise, “yeni Meclisin seçilmesine kadar”
yetkisini kullanmasına izin vermesine karşın; GBK’nın, “yeni BK oluşuncaya kadar” değil de,
yalnızca “seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar” göreve devam etmesine olanak
tanımıştır? Yani, çok daha açık ve net biçimde, soruyu şu şekle de dönüştürebiliriz: 1982
Any., GBK’nın görev süresini yeni BK’nın oluşmasına kadar değil de, neden bir başka

75 Bkz. Karar no: KAN.KAR.39-08-6-99-230., K.T. 28.5.1999; R.G., T. 28.5.1999, S. 23708-Mük.

( 21 )
Anayasal organ olan TBMM’nin seçilmesine endekslemiştir? Daha özetle GBK, TBMM
seçimlerinin sağlıklı biçimde tamamlanmasından TBMM’de oluşan aritmetik çoğunluğa göre
şekillenecek olan yeni BK’nın oluşmasına değin geçecek olan zaman içinde neden görevli
sayılmamış ve yetkili kılınmamıştır? Kuşkusuz, söz konusu BK’nın geçici nitelik taşıması76 ve
yeni TBMM’nin güvenine dayanmıyor olması77nın bunda önemli rolü vardır ancak, yine de
bu kritik sorunun yanıtlanması gerektiği açıktır. Kaldı ki, araştırmamız da bu sorunsal
üzerine odaklanmaktadır.
Aslında ilk bakışta, aranan neden çok açık gibi görünmektedir: seçimlerin tarafsızlık
içinde gerçekleştirilmesini sağlamak. O halde, GBK’nın amacı, yalnızca seçimlerin selâmetini
sağlamakla sınırlıdır. Ancak bu gerekçe, bizzat Anayasal norma konu olan GBK’nın
öngörülmesindeki asıl nedendir. Ama aynı gerekçe, md. 114/son’un diğer iki Anayasal
hükümden farklılaşmış formülasyonunun açıklaması olamaz. O halde, bu farklılaşmanın da
bir başka gerekçesi olmalıdır.
Madem ki, süreklilik ilkesi gereğince TBMM ve CB işlevleri açısından arada boşluk
kalmaması için sonrakinin göreve başlamasına değin görevde kalma ilkesi benimsenmiştir;
acaba aynı tercih, neden TBMM için de öngörülmemiştir? Bunun makûl bir gerekçesi
mutlaka vardır ve olmalıdır da.
Süreklilik ilkesini vurgulayan Anayasa, neden bu aradaki zaman dilimini de
kapsayacak biçimde, bir düzenleme yapmayı tercih etmemiştir? Bu dönem hükûmetlerinin
saptanmasını, bir “anayasal gelenek” haline gelen “CB’nın ricası”na bırakmayı yeterli
görmüştür? Denebilir ki, tersi yapılmış olsaydı (GBK yeni BK atanıncaya kadar Any. gereği
görevde kalmış olsaydı), bu kez bir başka sakınca ortaya çıkacaktı: TBMM’nin güvenine
dayanmayan bir hükûmetin görevde kalmasına bizzat Any. izin vermiş olacaktı; ancak bu, hiç
de yerinde ve tutarlı bir gerekçe değildir. Zira, söz konusu hükûmet (GBK), daha öneki
dönemde, Any. md. 114/son uyarınca “seçim süresince” de TBMM’nin güvenine
dayanmamaktaydı. Kaldı ki, söz ettiğimiz seçenekte Any. gereğince görevde kalma durumu,
artık bir “rica”nın takdirine bırakılmış durumdadır. TBMM’nin beş yıllık görev süresi
dolmadan seçim yapılmasına yol açan durumların (TBMM’ce erken seçim kararı alınması
veya md. 116 uyarınca seçimlerin CB’nca yenilenmesi) ortak özelliği, “ülkenin en az 45 gün
süreyle Meclisin güvenmediği bir hükûmetin elinde kalması”78dır. Hattâ, şimdiye değin hiç
dikkat çekilmeyen bir ayrıntı daha var ki, aslında tüm bunlardan daha önemli. Çalışmamızda
incelediğimiz Any. md. 77/son gereğince bu çerçeveye yeniden göz atalım. GBK, bu dönemde
TBMM’nin güvenine sahip değil de, acaba o anda mevcut TBMM nasıl bir niteliğe sahip?
Yanıt açık, “normal bir Yasama organı”değil; süreklilik ilkesi gereğince görev yapan, ülkeyi
seçime götüren ve tâbiri câizse, artık “miadı dolmuş” bir kurum.
Akla gelen bir başka olasılık ise şu: Anayasa-koyucu, GBK’nın görev süresinin
fiiliyatta yeni BK kuruluncaya değin süreceğini bildiği halde, bunu sıkı bir anayasal norma
dayandırmayıp, bu sürenin uzatılmasını anayasal geleneklere bırakmakla, acaba şunu demek
istemiş olabilir mi?: -Kendi deyimimizle-, “Anayasal norma bağlayacak olursam, geçici
hükûmetler, bu dayanağı baz alarak salt siyasal kararları alma konusunda kendilerini tam
yetkili görebilirler; bu ise, parlâmenter rejimin işleyişinde önceden tahmin edilemez krizler
yaratabilir!”. Bu varsayım üzerinde de titizlikle düşünülmesi gerektiği kanısını taşıyoruz.
Md. 114/son, hukuk tekniği ve özellikle Anayasa Hukukunun kendine özgü mantığı
bakımından yanlış yazılmıştır. Md’ye göre, md. 116 uyarınca CB’nca TBMM seçimlerinin
yenilenmesi halinde oluşturulacak olan GBK, yeni TBMM’nin seçilmesine kadar görevde
kalacaktır. Md. 114, TBMM seçimlerinin beş yıllık Anayasal sürenin dolmasıyla olağan
seçimler olarak seçim konjonktürünün kendiliğinden oluşması veya TBMM’nin erken seçim

76 Geçici oluşunun nedeni, görev süresinin “üç aşağı-beş yukarı” belli olan bir süreyle önceden sınırlanmış olmasıdır.
77 Gerçi, bu durumda şu da akla gelmektedir: Söz konusu BK, yeni TBMM’nin yanında eskisinin de güvenine
dayanmamaktadır. Ancak bu, aynı zamanda bir Anayasal normun gereğidir de (1982 Any., md. 114/6).
78 EROĞUL, Cem, Anatüzeye Giriş (Anayasa Hukukuna Giriş), 5. Bs., İmaj Yay., Ankara, Kasım 1997, s. 275.

( 22 )
kararı alması hallerinde hükûmetin yetkisini ise net biçimde düzenlememektedir. Ancak, her
ne kadar söz konusu durumlarda yalnızca üç bakan değişse de, md. 114’ün her üç duruma da
uygulanacağını ve her üç durumda kurulan hükûmetin de birer “geçici bakanlar kurulu”
niteliğini taşıdığını söylemek yanlış olmaz79.
1982 Any’na göre; TBMM seçimlerinin CB tarafından yenilenmesi durumunda,
işbaşındaki BK, ister bir önceki dönemden kalma olup da yeni hükûmet gelinceye kadar
göreve devam ediyor olsun, ister güvenoyu alamayarak veya güvensizlik oyuyla düşmüş
bulunsun, üyelerinin “tamamı” derhal çekilir ve üç bakanlığa (Adalet, Ulaştırma, İçişleri)
TBMM içindeki ve dışındaki bağımsızlardan atanmak üzere bir GBK kurulur (md. 114/2).
Oysa, söz konusu olağanüstü durum dışındaki diğer durumlarda (“olağan seçim” döneminin
tamamlanması veya TBMM tarafından “erken seçim” kararı alınması) ise, mevcut BK’dan,
yalnızca sözü edilen üç bakan çekilir ve yerlerine yine bağımsızlar atanır80 (md. 114/1).
Dikkat çekmek gerekir ki, “olağan” ve “erken” seçim durumlarında, mevcut hükûmetin
yalnızca üç üyesi değişmektedir. Bu durumda Başbakan değişmediğinden, ortada yeni bir BK
yoktur. Buna karşılık, Any. uyarınca CB tarafından seçimlerin yenilenmesi durumunda ise
(md. 116), Başbakan dahil olmak üzere tüm bakanlar değişmekte ve tamamen yeni bir BK
kurulmaktadır. Yeni bir Başbakan atandığına göre, ortaya çıkan BK, eskisinden tamamen
farklı ve yeni bir Kurul’dur81.
Mevcut Anayasal hükme göre, TBMM’nin seçilmesiyle BK’nın oluşması arasında
geçen zaman diliminde ise, Any. gereği yetkili bir BK bulunmayacaktır. Oysa, “süreklilik”
ilkesi gereğince ülkenin hükûmetsiz kalmaması için, önceki BK’nın görevine devam etmesi,
veya aradaki bu zaman boşluğunu doldurmak üzere yeni bir BK’nın oluşturulması gerekir.
Meclis’in toplanması BK’nın da kendiliğinden oluşması anlamına gelmeyeceğinden, söz
konusu zaman diliminde ülkenin hükûmetten yoksun kalmasını önlemek için, “Geçici
Bakanlar Kurulu” istifasını sununca, CB önceki hükûmet başkanından göreve devam etmesi
yönünde “rica”da bulunur; bu ise “işgüder bakanlar Kurulu”dur.
Bir görüşe göre; hem GBK, hem de gensoru sonucu düşürülen hükûmetin yeni BK
kuruluncaya kadar görevde kalması, “işgüder hükûmet” niteliğindedir82. Ancak, bu görüşe
katıl(a)mıyoruz. Zira, Normal “icraî hükûmet”ten farklı olarak “işgüder” ve “geçici”
hükûmetler, birbirine çok benzemekte ise de, işlevsel açıdan farklılıkları vardır. Ayrıca
eklemeli ki, işgüder hükûmetler hemen her rejimin işleyişinde söz konusu iken, örneğine pek
fazla rastlanmayan çok geçici hükûmetlerin prototipi, belki de 1982 Any. md. 114’tür. Ancak,
her ikisi de aynı amaca yönelik olup, “geçici” ve “işgüder” hükûmetlerin ortak mantığı, “En
kötü yönetim, yönetimsizlikten daha iyidir” anlayışıdır83.
Konuyla ilgili yasal hükümlere de bakmak gerekir. 2839 sayılı Milletvekili Seçim
Kanunu84’nun 4125 sayılı Kanun85’la değişik md. 35 ve 36 hükümleri uyarınca aday,

79 GÖZÜBÜYÜK, op.cit., s. 219.; ALDIKAÇTI, op.cit., s. 341.


80 SOYSAL, Mümtaz, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 7. Bs., Gerçek Yay., İstanbul, Ocak 1987, s. 337.
81 GÖZLER, op.cit., s. 585. cf. TİKVEŞ, op.cit., s. 191. İkinci referans yapılan eserde, yanlışlıkla, “Başbakan dışında tüm

bakanlar”ın çekildiği ve bu durumda oluşan BK’nın “tamamen ayrı nitelikte” olduğundan söz edilmektedir ki, burada
birbirine bağlı iki önemli yanlış yapılmıştır. İlkin, bu tür bir durumda “Başbakan dışındaki Bakanlar” değil, “Başbakan
dahil olmak üzere tümü” çekilmektedir: Kaldı ki, bu kabul edilse bile, bu kez ikinci yargı yanlış olacaktır; çünkü, Başbakan
çekilmediği takdirde, kurulan BK’nın “yeni” olduğundan söz edilemeyecektir.
82 YAVUZ, op.cit., s. 495. Ancak, yazarın bir sonraki paragrafta kurduğu cümleden aksi bir görüş sezinlenmektedir. Söz

konusu, “işgüder hükûmetler güvenoyu almış hükûmetin yetkilerine haizdir” cümlesinden çıkarılabilecek sonuç, -bir
önceki paragrafta ileri sürdüğü görüşün aksine burada- yazarın gensoru sonucu düşürülen hükûmetleri işgüder hükûmet
kategorisine dahil etmediğidir. Kanımızca, gensoru ile düşürülmüş bir hükûmetin o andan itibaren TBMM’nin güvenini
yitirdiği doğrudur; ancak her halükârda, bu tür bir hükûmet daha önce göreve başlarken güvenoyu kazanmış bir hükûmet
olmak zorundadır. Oysa, işgüder hükûmet, bundan farklı olarak TBMM’nin güvenine baştan beri hiçbir zaman sahip
ol(a)mayan hükûmettir. Dolayısıyla, kurduğu cümle ile hangi kategoriyi kastettiği pek belli olmayan yazar, “güvenoyu
almış” ifadesi yerine “halihazırda güvenoyuna sahip bulunan” ifadesini kullanmış olsa idi, bu tür bir yanlış anlamaya
meydan verilmezdi.
83 YAVUZ, op.cit., s. 495.
84 K.n. 2839, k.t. 10.6.1983; R.G., T. 13.6.1983, S. 18076.
85 K.n. 4125, k.t. 27.10.1995; R.G., T. 28.10.1995, S. 22447 (Mük.).

( 23 )
milletvekili seçildiğine ilişkin tutanağı elde ettiği an milletvekilliği sıfatını kazanmaktadır86.
Ancak, bu hükümlerin doğal sonucu olarak, tüm milletvekilleri aynı anda, hattâ aynı günde
tutanakları elde etmediğinden, yeni Meclis’i oluşturacak olan milletvekilleri, farklı
zamanlarda milletvekilliği sıfatını kazanmaktadır. Söz konusu sıfatın elde edilmesi ise, özlük
hakları ve yasama dokunulmazlığını kazandırıcı niteliktedir. Ancak yemin edildikten
sonradır ki, milletvekili yasama faaliyetlerine ilişkin hak ve yetkileri (oy kullanma, görüş
belirtme) kullanmaya başlayabilirler.
Böylelikle, yeni bir sorunsal daha ortaya çıkmış bulunuyor: “çift milletvekilliği”
ve “çift meclis”:
Milletvekillerinin teker teker sıfatı elde etmelerinin de ötesinde, tümünün söz
konusu sıfatı kazanmış olmaları bile, onların toplamının meydana getirdiği Meclis’in
hukuken oluşması için yeterli değildir. Bunun için, yeni Meclis’in, Başkanlık Divanı’nı
oluşturması gerekmektedir87. Bu işlem yapılmaksızın, -tüm milletvekilleri sıfatı elde etmiş
olsalar da- Meclis herhangi bir konuda karar alamaz ve almamalıdır da. Oysa, md. 77/son’da,
eski Meclis’in görevinin “yenisi seçilinceye kadar” göreve devam edeceği hükme
bağlanmıştır. Ancak, yeni Meclis Başkanlık Divanı’nı oluşturmadığı sürece, göreve de
başlayamayacağından, bu hükmün pratikte pek fazla anlamı kalmıyor gibi. Yenisi tam olarak
göreve başlamadan da, eskisinin görevinin sona erdiğinin kabul edilmesi mantıklı
görünmüyor. Ancak, bir adım geriye giderek, “seçilme”den neyin kastedildiğini irdelemek
gerekir ki, bu yapıldığı takdirde, birbirine karşıt iki yorum tarzı ve her iki yorumun
sonucunda da çok önemli sakıncalar ortaya çıkmaktadır:
— İlkin, şu tür bir torum yapılabilir: seçilme anı olarak her milletvekilinin tutanağı
elde etme anı baz alınırsa; her milletvekili söz konusu sıfatı farklı günlerde elde edeceğinden,
seçilme anı belirsiz olacaktır. Ayrıca, ilk milletvekilinin sıfatı kazandığı anda Meclis seçilmiş
sayılırsa (ki, sayılamaz; çünkü, tek milletvekilinden oluşan bir Meclis hiçbir konuda karar
alamaz), eski Meclis’in görevi de sona ermiş sayılmalıdır. Son milletvekili sıfatı elde edince
Meclis hukuken oluşmuş sayılırsa, bu kez de, arada geçen sürede (ilk milletvekilinden
sonuncuya kadar geçen süre) eskisinin görevini bittiği andan itibaren, bir boşluk doğacak ve
“süreklilik” ilkesi zedelenecektir. Oysa, hukuksal normlarda belirsizlik söz konusu olamaz ve
bu tür bir yorumda, görüldüğü üzere oldukça tutarsızdır.
— Şu halde, ikinci bir yorum tarzı daha geliştirilebilir: önemli olan, tek tek
milletvekillerinin sıfatı elde etmesi veya tümünün elde etmiş olması değil, yeni
milletvekillerinin oluşturduğu Meclis’in yetki kullanacak duruma gelmesidir. Ancak, eğer
yeni Meclis’in seçilmesi anında eskisinin görevinin sona erdiği kabul edilirse, bu yorum tarzı
kapanır. Eğer, “seçilme” ifadesi, Başkanlık Divanı’nın oluşması anlamında yorumlanırsa, bu
kez de eski Meclis’in görevinin yeni Meclis’in Başkanlık Divanı’nı oluşturmasına kadar
devam ettiği kabul edilmelidir. İşte bu yorum tarzı, arada herhangi bir boşluğun doğmasına
da yol açmamaktadır. Ancak, bu yorumun da eksik bir tarafı ve doğurduğu bir sakınca vardır.
Bu durumda, Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçen süre içinde tek Meclis yetkili
olacaktır ki, bu da eski Meclis’tir, dolayısıyla, bu açıdan hiçbir sorun yoktur. Ancak, konuya
bir de Meclis’i oluşturan milletvekilleri açısından bakalım: ilk milletvekili tutanağı elde
edince milletvekili olmuş mudur? Evet. O anda aynı seçim çevresinden bir başka kişi aynı
sıfatı taşımakta mıdır? Kuşkusuz, evet. Hangi zamana kadar? Kanımızca, yeni TBMM
Başkanlık Divanı’nı oluşturuncaya kadar. Eskisinin taşıdığı sıfatı devam ettirmesinin nedeni,
mensubu olduğu Meclis’in sayesindedir; çünkü, o Meclis yenisi Başkanlık Divanı’nı

86 Söz konusu md. 35’e göre; “İl seçim kurulu başkanı alınan sonuçlara göre, o seçim çevresinde; siyasî parti aday
listelerinden ve varsa bağımsız adaylardan seçilenleri tespit eder ve tutanağına bir suretini o seçim çevresinde ilan
ettirir. Diğer bir suretini, bir hafta süre ile il seçim kurulu kapısına astırır”. Yine aynı Yasa md. 36/2’ye göre;
“Milletvekili seçilenlere, il seçim kurulu tarafından, milletvekili seçildiklerine dair derhal bir tutanak verilir. Bu
tutanaklardan iki örneği de Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına en seri vasıtayla gönderilir”.
87 Konuya ilişkin ayrıntılı bir monografi (tekkonu çalışması) için bkz. İBA, Şeref, Türkiye’de Meclis Başkanlığı ve Başkanlık

Divanı, (Yayınlanmış doktora tezi), 1. Bs., Nobel Yay., Ankara, Ağustos 2001, passim.

( 24 )
oluşturuncaya kadar yetkili olduğundan, onun Mensubu olarak söz konusu kişi de halen
milletvekili olmaya devam etmektedir. Yenisinin sıfatı kazanması ise, mensubu olacağı,
ancak henüz hukuken oluşmuş sayılmayan (Divan oluşmadığı için) Meclis’ten tamamen
bağımsız olarak, tutanağı almasına bağlı. Üst üste seçilme söz konusu ise, sorun yok, eski
milletvekillerinden bir kısmı ölüm, istifa ve diğer nedenlerle milletvekilliği sıfatını yitirmiş
olduklarını varsaysak bile, yine de büyük bir kısmı halâ milletvekili. Özetle, şöyle bir tablo
karşımıza çıkıyor: “Bir anda yetkili olan tek Meclis; ancak her seçim çevresinde birden fazla
milletvekili; dolayısıyla, toplamda Anayasa’da yazılı olan toplam milletvekili sayısının
neredeyse iki katı sayıda yetkili milletvekili”.
Tüm bunlara karşın, şu soru da yöneltilebilir: “çift milletvekilliği”nin, pratikte ne tür
bir zararı olabilir ki? Zaten kısa bir zaman sonra Başkanlık Divanı kurulunca, yenisi göreve
başlamış ve eskisinin görevi de sona ermiş sayılacak, eskilerinin birkaç gün daha fazla
milletvekilliği sıfatı taşımalarının kime ne zararı dokunabilir? Doğrudur; ancak, sorun şu:
Acaba, bu zaman dilimi içinde Yasama organının ülke için yaşamsal önem taşıyan acil bir
karar alması gerekse, kararı hangi Meclis alacak? İşte, pratikte ortaya çıkabilecek kritik bir
sorundur bu. Kanımızca, böyle bir durumda sorun şu şekilde çözülebilir: Tek tek
milletvekillerinin sıfatı elde etmiş olmaları değil, mensubu bulundukları Meclis’in hukuken
oluşup oluşmadığı hususunun dikkate alınması gerektiği açıktır. Madem ki, “seçilme”
ifadesini, tek tek milletvekillerinin tutanaklarını tamamlaması olarak değil de, mensubu
oldukları Meclis’in Başkanlık Divanı’nı oluşturması olarak yorumladık; şu halde, çözüm
oldukça basit: yenisi seçilmediğine göre, eski Meclis görevlidir ve oy kullanma hakkı da eski
milletvekillerindedir. Kaldı ki, oy kullanma hakkı tek tek yeni milletvekillerinin sıfatlarını
kazanmış olmalarına kadar geriye götürülmüş olsa da, yine bir şey değişmez. Çünkü, sıfatı
kazanma, göreve başlamaya yetki vermez; Meclis faaliyetlerine katılma yetkisi, kişinin yemin
metnini okuyup tamamladığı anda doğar. Ancak çok önemli bir detaya dikkat çekmek gerekir
ki, yemin töreni ise, Başkanlık Divanı’nın oluşturulmasından sonra gelen bir aşamadır. Zira,
yemin töreni sırasındaki oturuma Başkanlık eden milletvekili seçilmiş bir Başkan değil, en
yaşlı üye sıfatıyla TBMM’ye “Geçici Başkanlık” yapan kişidir. Dolayısıyla, birçok yazar
tarafından teknik bir “zorunluluk”tan kaynaklandığı kabul edilen88 “çift milletvekilliği”
durumunun pratikte yaratacağı sorun, kanımızca böylece çözülebilir. Şimdi, sorunu çözerken
söz ettiğimiz aşamaları özetle sıralayalım. Örneğin, bir erken seçim kararı alınması
durumunda, çalışma konumuzu ilgilendiren şu aşamalardan geçilir:
— TBMM tarafından“erken seçim kararı” alınması;
— Anayasa’da öngörülen “Bakanların istifası”
— Anayasa gereğince “Geçici Bakanlar Kurulu”nun kurulması;
— “Seçimler”in yapılması;
— Milletvekillerinin tek tek “tutanak”larını alması;
— YSK tarafından “seçim sonuçları”nın Resmî Gazete’de ilânı;
— TBMM’nin toplanması ve “yemin töreni”nin yapılması;
— Geçici BK’nın çekilmesi ve CB’nın “göreve devam ricası”;
— Meclis “Başkanlık Divanı”nın oluşturulması;
— Bir milletvekilinin “Hükûmeti kurma”k üzere görevlendirilmesi;
— Kurulan hükûmetin CB’nca “atanma”sı (resmî sıfatla görev yapmaya ve “hükûmet etme”
fonksiyonu açısından olağan yetkilerini kullanmaya başlaması);
— Hükûmetin TBMM’den “güvenoyu” elde etmesi (parti programını uygulamaya koyma yetkisini
alması).
BK, bazı durumlarda istifa etmek zorunda kalabilir: BK’na herhangi bir durumda
güvensizlik oyu verilmesi (görev başlangıcında güvensizlik oyu, görev sırasında güven
isteminin reddi ve gensoru sonrası güvensizlik oyu), genel seçimler sonrasında yeni
Parlâmento’nun toplanması (ve yeni BK’nın CB’nca atanması), GBK’nın kurulması,
Başbakan’ın görevinin (veya yaşamının) son bulması, Başbakan’ın istifası veya Yüce Divan’a

88 “Çift milletvekilliği” sorunu için bkz. BAKIRCI, Fahri, TBMM’nin Çalışma Yöntemi, 1. Bs., İmge Yay., Ankara, Şubat
2000, ss. 251.; GÖZLER, op.cit., s. 299.

( 25 )
sevki, Bakanların tümüyle istifası, bütçe tasarısının reddi vb. durumlarda istifa etmeyen BK,
CB tarafından azledilmelidir. İstifa veya çekilmek zorunda kalma durumlarının yanı sıra,
BK’nın görevini doğrudan sona erdiren durumlar da vardır: CB’nın görevinin sona ermesi ve
üç nedenle seçimlerin yenilenmesi (olağan seçim, erken seçim, meclisin yenilenmesi).
Uygulamada işgüder hükûmet, CB’nın yeni bir BK’nu kurmak üzere bir milletvekilini
görevlendirirken, önceki hükûmet başkanından göreve devam etmesi yolundaki “rica”sı ile
gerçekleşir. Ne “işgüder”, ne de “geçici” nitelikteki BK, normal “icraî hükûmet”
olmadıklarından, salt siyasal nitelikli kararlar almamalı; yalnızca günlük, sıradan işlemleri
yapmalı ve gecikmesinde sakınca bulunan önlemleri almalıdır89. “İşgüder Bakanlar
Kurulu”ndan amaç, yenisi kuruluncaya kadar hükûmetsiz kalmamaktır. “Geçici Bakanlar
Kurulu”ndan amaç ise, daha önce de değinildiği üzere, seçimlerin tarafsız koşullar içinde
gerçekleşmesini sağlamaktır.
GBK’nın bu ara dönemde siyasal kararlar almaktan kaçınması yönündeki genel
eğilim üzerinde düşünürken, temsilî vekâlet kuramıyla da ilişki kurulabilir: Şöyle ki;
“Anayasa Hukuku açısından işgüder hükûmetler güvenoyu almış hükûmetin yetkilerine haizdir.
Ancak parlâmenter rejimlerde … genel geçer teamül, güvenoyu almamış hükûmetlerin önemli
siyasal konularda (siyasal tercihi gerektiren konularda) karar almaması gerektiği yönünde
oluşmuştur. Zira vatandaşın meclisteki vekilleri hükûmetin belli bir siyaseti yürütmesine vekâlet
vermemişlerdir. Bu[,] demokrasilerde egemenliğin son merhalede halka ait olduğu ilkesinin bir
gereğidir”90.
Peki, tüm bunlara rağmen, “işgüder” veya “geçici” nitelikli bir kabine, ülke yaşamını
derinden etkileyecek çok önemli siyasal kararlar alırsa, bu durumda ne yapılabilir? ilk etapta
akla gelen şu çözüm yolları sayılabilir. Bu tür bir durumda, her ne kadar “anayasal
gelenekler” gereğince görevde olsa da, böyle bir BK’nın yetkisizliğinin ortaya atılması ve bu
hükûmet tarafından yapılan işlemlerin geçerliliğinin tartışılması söz konusu olamaz. Bu
bakımdan, -eğer bu tür bir hükûmetin siyasal karar alması istenmeyen/olumsuz bir durum
ise, ki öyle kabul ediyoruz- bu işlemlerin uygulandığı süre içerisinde hukuksal sonuçlar
doğurmasını önlemeye yeterli olmasa da, ilk etapta akla gelen şu çözüm yolları sayılabilir:
— CB’nın, söz konusu siyasal kararları “karşı-imza”dan kaçınması;
— Daha sonra işbaşına gelen BK’nın, aynı konuda “yeni bir işlem” yapması;
— Bu konuya ilişkin olarak, yargı kanalıyla “yürütmeyi durdurma” kararı alınması.
Tıpkı 1996’da Mesut YILMAZ Hükûmeti’nde olduğu gibi, görev başlangıcında
güvenoyu alamadığı AYM kararıyla sonradan saptanan bir hükûmetin görevine devam
etmesi nasıl ki olanaksız ise; işgüder hükûmetin de, gerekli koşulları sağlamadığı sürece
görevde kalması, her ne kadar görevi salt günlük işleri yerine ifa etmekle sınırlı olsa da,
isabetli sayılmaz. Başbakan’ca oluşturulan bir hükûmet, CB’nca atanma koşulu tüm biçimsel
unsurlarıyla yerine getirilmediği takdirde (imza eksikliği vb.), hükûmet görev yapamaz ve
yetki kullanamaz. Aynı şekilde, işgüder hükûmetin söz konusu olabilmesi için de, süreklilik
ilkesinin işletilme yolunu harekete geçirecek zorunlu Anayasal koşulun (seçim konjonktürü)
oluşmuş bulunması yeterli değildir. Olağan BK’nın Anayasal yönteme uygun koltuk
değişimleriyle “geçici” nitelik kazanmasının yanı sıra, CB’nca göreve devam yönünde ricada
bulunulmuş olması da gerekir. Özetle, sayılan koşullardan herhangi birinin veya birkaçının
değil, tümünün (alternatif değil, kümülâtif biçimde) bir arada bulunması zorunludur.

3) “Bağımsız” bakanlık kurumu


Bir diğer sorun, bağımsız bakanlık kurumuna ilişkindir.
ALDIKAÇTI, 1961 Any’da MM’nin olağan genel seçimleri91 sırasında GBK

89 Kaldı ki, Hükûmetin çekilmesi, arkasında aritmetik çoğunluğu oluşturan Yasama organının işleyişini de etkileyeceğinden,
bazı önlemler alınmıştır. TBMM İçtüzüğü’ne göre, “Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni
Bakanlar Kurulu güven oyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir” (md. 78).
90 YAVUZ, op.cit., s. 495.
91 1961’de TBMM iki ayrı kanattan oluşur: genel seçimlerle oluşan MM, atamayla gelen CS. Üzerinde düşünülmesi gereken

( 26 )
kurulmasını düzenleyen normu (md. 109/1), şu şekilde eleştirir:
“… bu hükümlerin mânasını ve tatbik kabiliyetini tahmin etmek güçtür. Millet Meclisinde bağımsız
üye yoksa ne olacaktır? Durum Anayasaya uydurularak mevcutlar arasından sun’î istifalarla
bağımsız üye mi imâl edilecektir? Maksat bu kilit vekâletlerin bağımsızlar tarafından idaresini
sağlamaksa, normal durumda kabul edilen TBMM. Dışında[n] Bakan atamak kaidesini tatbik için
mükemmel bir fırsat değil midir?”92.
Söz konusu eleştiriden yola çıkarak, denilebilir ki, “kaynağının ne olduğu hiç
farketmez; TBMM içinden veya dışından”; ancak, temsil teorisi bağlamında ve özellikle etik
açıdan, “varsa TBMM içinden, aksi halde TBMM dışından”.
Ancak, 1961 ve 1982 Any’larının öngördüğü siyasal rejim ışığında, şu sorulara yanıt
aranmalı: “normal icraî hükûmet”ler ve “geçici seçim hükûmetleri” olarak iki ayrı olasılık
çerçevesinde; bakanların Yasama organı dışından atanması yolunu kapayan normlar mevcut
mudur? Her iki soruya verilecek yanıtlar, konunun anlaşılmasında yön gösterici olabilir.

aa) “Seçim zamanı dışında normal şartlar altında kurulan olağan


nitelikteki” BK’na; hem 1982 de (md. 102/son), hem de 1961’de (md. 109/son), TBMM
(1961’de MM + CS) dışından Bakan atanabilmektedir. 1961 Any. md. 102/son’a göre,
“Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip
olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır”. Şu halde, 1961 Any.
md. 102/son da, tıpkı 1982 Any. md. 109/son gibi, Bakanların TBMM (1961 rejiminde MM +
CS) dışından atanabilme olanağını öngörmektedir. 1982 Any. md. 109/son’a göre;
“Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar
arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır; gerektiğinde Başbakanın önerisi
üzerine Cumhurbaşkanınca görevlerine son verilir”.
Söz konusu hükümde yer alan, “… veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar
arasından …” kısmına dikkat çekelim. BK üyelerinin tümünün TBMM dışından atanma
olasılığını ve de olanağını kapayan herhangi bir Anayasal hüküm bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, kurulan herhangi bir Hükûmet’te yer alan 25-30 bakanın tümünün halkın
doğrudan oyuyla seçilmeyen kişiler olması pekalâ mümkündür. Bu noktadan hareketle, 58.
Hükûmet’in oluşumu aşamasında ortaya atılan ve halâ gündemden düşmeyen, Any. md.
109/2’de yapılacak bir değişiklikle TBMM dışından kişilere Başbakanlık yolunun açılmasının
parlâmenter rejimin çökmesine yol açacağına yönelik yorumlar yapılırken, bu olasılığın göz
ardı edilmemesi zorunludur. Kabinenin yapısı ve işlevleri açısından “eşitler arası birinci”
(Lât. primus inter pares) konumda bulunan Başbakan’ın da ötesinde, çok önemli görev ve
yetkilere sahip bulunan birçok bakanın da aynı yolla göreve gelmesinin önünde herhangi bir
Anayasal engelin halihazırda bulunmuyor olması, parlâmenter rejimin karakteristik unsuru
olan güven açısından en az Başbakan’ın TBMM dışından gelmesi kadar düşündürücü olsa
gerek.
Başlangıçta BK’nın kompozisyonunda yer almayan bir kişinin, Hükûmet’in görevi
devam ederken, daha sonraki herhangi bir tarihte siyasî veya icraî nitelikte bir bakanlığa
atanması durumunda93, diğer bakanlarla eşit statü ve meşrûluk kazanmasına dikkat
çekilmeli. Any. uyarınca, halkın doğrudan oyuyla milletvekili seçilen ve TBMM’nin güvenine
dayanan diğer bakanlarla aynı statüde olup, aynı yetki ve sorumluluklara sahip (Any., md.
112/4) kılınmaları, gerekli bir güvencedir.
Ancak, doğrudan halkın oyuna dayanmayan ve göreve başlamadan önce diğer
bakanlarla birlikte kolektif olarak TBMM’nin güvenini kazanmayan bir bakan hakkında,
sonradan BK’na katılım esnasında güvenoyuna başvurulmamasının, parlâmenter rejimin
eksen kavramları olan güven ve meşrûluk açısından masaya yatırılması gerekir. Kaldı ki, bu

bir diğer nokta ise şu: 1961 Any., MM için seçim yapılması sırasında oluşturulan GBK’ya bağımsız üyelerin, acaba neden
seçim yapılacak organ olan MM’den değil de, her iki kanadı da kapsayacak biçimde, TBMM içinden bağımsız üyelerin
atanmasını tercih etmiştir? Soru, tartışılmaya değer kanımızca.
92 ALDIKAÇTI, op.cit., s. 340.
93 57. Hükûmet döneminde Kemal DERVİŞ’in, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na atanması, örnek verilebilir.

( 27 )
durumda güvenoyunun aranmamasının, TBMM içinden atanan bakanlar için de geçerli
olduğu unutulmamalı.

bb) “Seçim zamanında kurulan geçici nitelikteki” BK’na ise; 1982’de (md.
114/1, 3, 4), TBMM dışından Bakan atanabilirken; 1961’de (md. 109/1, 3, 4), yalnızca MM
içinden Bakan atanabilmektedir. Ancak, GBK’ya MM dışından bağımsız Bakan atanabilmesi
için, şu koşul gerçekleşmelidir: TBMM (MM+CS) üyelerine Bakanlık teklifi götürülmeli ve bu
teklif reddedilmeli veya önce kabul edilmesine karşın sonradan görevden çekilme
gerçekleşmelidir. Aksi halde, ilk plânda GBK’ya bağımsız Bakanlar yalnızca TBMM üyeleri
arasından atanabilmektedir. Nitekim, 1961 Any. md. 109/4, c. 2’ye göre; “Teklif edilen
bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partiler94 yerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi içinden veya dışardan bağımsızlar atanır”.
Ayrıca, oldukça önemli olduğunu düşündüğümüz bir noktaya değinmek isteriz.
(GBK’da dahi olsa) bakanlık yapmış olmak, milletvekillerine önemli ayrıcalıklar
kazandırmakta; statü sahibi açısından, normal zamanda icraî bir hükûmette bakanlık yapmış
kişilerle aynı olanaklar doğurmaktadır. Bu noktada, somut bir öneride bulunma ihtiyacını
hissediyoruz: bu uygulama yerine, Anayasal hüküm değiştirilmeli ve bu görev, TBMM
dışından, daha önce bakanlık yapmış bulunanlara tevdi edilmelidir. Önerimizin yaşama
geçirilmesi, iki açıdan yarar getirebilir: bir yandan, bu yöndeki olası istismarların önüne
geçilebilir; ancak daha da önemlisi, seçim süreci gibi kritik bir dönemeçte, devlet deneyimi
bulunan şahısların birikim ve tecrübesinden yararlanma yolu açılır.

III – SONUÇ: ELEŞTİRİLER VE NORMATİF ÖNERİ(LER)


İncelememizi, elde ettiğimiz veriler ışığında, eleştiri ve önerilerimizi yinelemek
suretiyle sonlandırıyoruz.
1982 Any., bir “kişi” (CB için, md. 102/son; CB Vekilliği için, md. 106), bir “kurul”
(BK için, md. 114/son) ve bir “kurum”un (TBMM için md. 77/son) “sürekliliği”ni sağlamak
amacıyla, normlar öngörmüştür. Bu çerçevede Any., “yedi yıl”lık Cumhurbaşkanlığı
süresinin normal koşullarda sona ermesi ve TBMM’nin “beş yıl”lık görev süresinin yine
normal koşullarda sonlanması durumlarında, mevcut olanın göreve devamını öngörürken;
Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda yerine vekâlet eden TBMM
Başkanı’nın ve TBMM’nin erken seçim kararı almasında da yine mevcut TBMM’nin göreve
devamını öngörür. Ancak, bunlardan farklı olarak, ister olağan, ister erken olsun,
seçimlerden önce “geçici” nitelikte bir BK kurulmasını öngörmekle, bu uygulamalardan farklı
bir çözüm tarzını tercih etmektedir.
Daha önce de vurgulandığı üzere, seçimler sonucu TBMM aritmetiğinin oluşması
sonrası yeni hükûmet teşkiline zemin tanımak için, işbaşındaki GBK istifa etmekte; ancak
CB, yeni hükûmet atanıncaya dek “göreve devam” ricasında bulunmaktadır. “Anayasal
norm”lara dayanmayan bu “Anayasal gelenek”, “süreklilik” ilkesi gereğince aradaki boşluğu
kapatmak içindir. Ancak, buna da gerek kalmaksızın, sorunu Anayasal normla çözebilecek
yönde, şöyle bir formül önerilebilir:
“Geçici Bakanlar Kurulu, seçim süresince ve yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar görev
yapar”.
Önerimize paralel olarak, Any. md. 114/son’un, “yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya
kadar” biçiminde anlaşılması gerektiği vurgulanır95. Hattâ, TBB’nin Anayasa Önerisi’nde,
daha somut bir hüküm dikkati çeker (md. 123/son): “Geçici Bakanlar Kurulu, yeni Meclis

94 Benzer formülasyonu yansıtan 1982 Any. md. 114, c. 2’de ise, “partiler” değil, “partililer” sözcüğü geçer. 1982’deki tercih
doğrudur; zira, GBK’da bakanlık görevini kabul etmeyen veya ilk etapta kabul ettiği halde sonradan çekilenler “siyasal
partiler” değil, partililer olabilir ancak. Buradaki “partililer” sözcüğüyle kastedilenin ise, “bağımsızlar” değil, “herhangi
bir siyasal partiye mensup” milletvekilleri olduğu, son derece açıktır.
95 Bkz. ÖZBUDUN, op.cit., s. 298.

( 28 )
oluşup yeni Bakanlar Kurulu atanıncaya kadar görev yapar”96.
Önemle vurgulamak gerekir ki; önerdiğimiz hükümdeki, “kuruluncaya kadar”
ifadesi, “hükûmet programı Parlâmento’da okunup güvenoyu sağlanıncaya kadar” olarak
değil, “yeni Bakanlar Kurulu’nun kurulması işlemi tamamlanıncaya kadar” biçiminde
anlaşılmalıdır. Aksi takdirde, yeni hükûmetin atanması ile güvenoyu arasında geçen
zamanda, iki ayrı hükûmet birden yetkili sayılmış olacaktır97. Çünkü, BK’nın oluşmuş
sayılması ve göreve başlayabilmesi için CB’nca atanması yeterlidir. Oysa, TBMM’den
güvenoyu alma, “hükûmet programı”nın uygulamaya konabilmesi için zorunlu bir koşuldur.
(Aynı ilişki, milletvekilleri için de geçerlidir. Milletvekili, YSK’dan mazbatasını aldığı anda
milletvekili sıfatını kazanırken; görevine başlayabilmesi için, TBMM’de andiçmesi
gerekecektir). Diğer taraftan, Any. md. 110/2’de geçen, “Bakanlar Kurulunun programı,
kuruluşundan en geç bir hafta içinde ... okunur ...” ibaresindeki “kuruluşundan” sözcüğü,
kanımızca, hükûmetin CB’nın atama işlemiyle hukuken oluştuğu tezini destekler niteliktedir.
Sonuç olarak; Any. md. 114/son’daki tercihten kaynaklanan “Anayasal norm açığı”nı
kapatmak için, bir “rica”ya başvurulmaktadır. Şu halde, ortada “mevcut Anayasal norm”
varken, bu norm, ihtiyaca yanıt verebilecek yönde ve önerimiz doğrultusunda değiştirilmeli;
böylelikle uygulama, “tarafsız” CB’nın farklı siyasal konjonktürlerde olası “taraflı”
tercihlerine zemin hazırlayabilecek biçimde “Anayasal gelenek”lerin keyfîliğine
bırakılmamalıdır.
Ayrıca, konuyla dolaylı da olsa ilgili olduğunu düşündüğümüz önerilerimizi de
yineleyelim: TBMM dışından atanabilecek bakan sayısı bizzat Anayasa ile sınırlandırılmalı; -
tıpkı CB açısından olduğu gibi- Başbakan olan kişinin de partisi ile organik bağları sona
ermeli; GBK’ye bağımsız bakan olarak atanacak kişiler, TBMM dışından, ancak daha önce
bakanlık yapmış bulunanlar arasından seçilmeli; md. 114/1, 114/2 ve 109/2’deki “atar”
sözcüğünden kaynaklanan teknik yanlışlık düzeltilmeli, CB’nin kullandığı yetki, “Bakanlar
Kurulunu kurmak üzere görevlendirir” biçiminde tanımlanmalıdır.
İlke olarak, devlet işlevlerinin sürekliliğini sağlayan tüm “dolgu” kurumların görev-
yetki alanlarının sınırları da doğrudan Anayasa kuralları ile çizilmeli, keyfiliğe olanak
tanınmamalıdır. Kanımızca, bu yöndeki iki “normatif düzenleme” kategorisi, “alışkanlık”lar
ve “anayasal gelenekler”le yerleşegelmiş uygulamalardan daha etkin güvence taşıyan,
rasyonel ve hukuksal çözümler üretecektir.

96 Bkz. TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ (Haz.), Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi (Gerekçeli) 2001, 3. Bs., TBB Yay.
No. 14., Şen Matb., Ankara, 2002, s. 74. Öneri’nin İngilizce çevirisi için bkz. Proposal for Constitution of Republic of
Turkey, 1st ed., Turkish Bar Association, Ankara, 2001, passim.
97 Bu bağlamda, aynı anda yetkili iki BK’nın birden bulunma olasılığını, daha önceki kısımlarda ortaya koyduğumuz bir

eleştiri ışığında da düşünmekte yarar var. Gerçekten, 1982 Any. md. 109/de geçen, “Başbakan, Cumhurbaşkanınca, …
atanır” ibaresindeki “atanır” sözcüğünün, aynı anda yetkili iki Başbakan’ın (“Başbakan” sıfatına sahip iki kişinin)
bulunmasına yol açar nitelikte olduğunu belirtmiştik. Bunun yerine, “hükûmeti kurmak üzere görevlendirilir” ibaresinin
yer alması, daha uygun düşerdi.

( 29 )

You might also like