Professional Documents
Culture Documents
----------------------
1 Rapor’un ve İHDK’nın tüm belgelerinin tam metni için bkz. KABOĞLU, İbrahim Özden & AKKURT, Kemal
(Yay. haz.), İnsan Hakları Danışma Kurulu Raporları, 1. Bs., İmge Yay., Ankara, Şubat 2006, passim.
2 01.10.2004’te, İHDK Başkanı KABOĞLU tarafından kamuoyuna açıklanması plânlanan metnin, aynı zamanda
Kurul’un üyesi olan (o güne dek hiçbir toplantıya katılmadığı için, Başkan’ın “Kurul üyesi olduğunu ilk kez
öğrendim” dediği) bir şahıs tarafından alınıp kameralar karşısında yırtıldığına tanık olduk. Bu çirkin bir
saldırı ile AB adayı Türkiye, bir “ilk”e daha imza atıyordu. Resmî bir Kurul’un, “kurumsal yanıt hakkı”nı yine
demokratik araç ve yöntemlerle kullanma girişimi, anti-demokratik ve şiddet yanlısı bir müdahale/saldırı ile
önlendi ve karşılığında aldığı ceza ise, sadece ve sadece, saldırı mağduru bilim adamının nezaketi oldu. Bu
traji-komik örnek, Türkiye’de fikrî mücadelenin hâlâ insanların bedenlerine ve kişiliklerine karşı yapıldığını
göstermektedir; yoksa, “farklı düşünme hakkı”nı kullanmak isteyen insanların beyinlerinin ürettiği fikirlere
karşı değil!
[1]
İlginç bir tesadüf: Davanın ilk duruşması 15 Şubat’ta, yani “Valentine’s Day”in
(Sevgililer Günü’nün) ertesi günü gerçekleştirildi.
İlk duruşmada, Sanıklardan Prof. KABOĞLU, sözlü konuşmasında, İHDK’nın kısa
serüvenini aktarmış, davaya gidişi özetlemiş ve 1982 Anayasası md. 90’a eklenen son cümle
karşısında, TCK md. 216 ve 301’in davaya uygulanmasının mümkün olmadığını; bu yüzden,
davanın hemen reddedilerek, “bugün ve burada bitirilmesi”ni talep etmiştir. Ancak, yurt içi
ve yurt dışı ders ve bilimsel etkinliklerinin yanı sıra, İHDK, İnsan Hakları Eğitimi On Yılı
Ulusal Komitesi, TBB İnsan Hakları Merkezi vs. kurumsal görevleri nedeniyle özelikle son 5
yılının çok yoğun geçtiğini anlayan Savcı’nın bir beş yıl dinlenmesi için çaba sarf ettiğini
vurguluyordu.
KABOĞLU’nun “Savunma (Bir Ulusal İnsan Hakları Kurumunun İbret Verici
Tarihine Giriş)” başlığıyla kaleme aldığı yazılı Savunma’dan3:
“Devletin oluşturduğu resmî bir birim yoluyla insan hakları üzerinde çalışmanın
hesabını, yine Devletin bir başka organı önünde vermek zorunda kalmışlardır. … ‘Görevi
neden yapmadın?’ sorusu sorulamadığı için mi acaba, ‘görevi neden yaptın?’ sorgulaması
ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. … Örneğin, Susurluk çetesinin hesabı görülebilmiş
olsaydı, Başbakanlık binasında şiddet kullanmaya cüret edenler çıkacak mıydı? Sayın
Yargıç, eğer kurulu düzeni sorgulayanlar sanık sandalyesine oturtulursa, bunun hizmet
edeceği tek şey, Susurluk ve Şemdinli çeteleri ve benzerleri olacaktır. Oysa, sözü edilen
“derin çeteler”i, ancak düşüncelerle alt edebiliriz. … Eğer İHDK Raporu cezaevi yaptırımına
tabi tutulursa, bundan böyle hiçbir resmî kurum, gerçekleri yazamaz. … Kararınız tarihi
bir önem taşıyacaktır. … Size ‘Türkiye Yargıcı’ payesi verecektir”.
Prof. Dr. Baskın ORAN ise, “Karşı İddianame” başlıklı ironik savunmasında, özetle;
kendilerinin değil, aslında davayı açan Savcı’nın suç işlediğini savunuyordu.
Duruşmaya yaklaşık 9 saat aralıksız biçimde devam edildikten sonra, saat 18:00
sularında, Yargıç, tanıkların dinlenmesinin kaldığı yerden sürdürülebilmesi için, davanın
devamına karar verdi (medyada geçen “erteleme” terimi, bu çerçevede yanlıştır).
3 Her iki bilim adamının savunmalarının tam metni için bkz. http://www.univder.org.
[2]
Edirne’liyim’, ‘ben Hakkâri’liyim’, ‘ben Muğla’lıyım’ der, bu onların en doğal haklarıdır.
Hiçbir güç, onları, bu haklarından yoksun kılamaz. Tıpkı diğer bütün illerde, toplam 81 ilde
yaşayan yurttaşlar gibi hepsini buluşturan kavram, ‘Türkiye’dir, “Türkiye
Cumhuriyeti”dir. Hepsinin ortak hedefi, ‘Avrupa’lı’ olmaktır. Özetle, ‘ben Artvin’liyim’, ‘ben
Avrupa’lıyım’ diyebileceğim; hem de, ne il aidiyeti ve ne de Avrupa’lılık Anayasa güvencesi
altında yer almadığı halde. Ancak, Anayasa’nın değişmez ilk 3 maddesinde yer alan
‘Türkiye aidiyeti’nin kullanılarak ‘ben Türkiye’liyim’ denmesi, bunun önerilmesi bile, bir
ceza davasının konusunu oluşturabilmektedir. Bu, anlaşılmaz bir durumdur”.
“Toprağı, ırka yani soya göre biçimlendiren toplumlar, devletin ülke öğesine yabancı
kalmaya mahkûmdur”.
“Sayın Yargıç; aynı Rapor, aynı içerikle ama sadece ‘Kültürel Haklar’ başlığı ile
hazırlanmış olsaydı, belki de bugün burada bu dava görülmeyecekti. İşte, konunun göreceli
olan yönü, ‘azınlık’ sözcüğünü algılama biçimidir”.
“Sayın Yargıç, ‘hukuk devleti’ni onarım amacıyla son yıllarda gerçekleştirilen (ve
kendisinin de katkıda bulunduğu) reformların hedefine tamamen karşıt bir anlam taşıyan
İHDK davası, belki bizi henüz fizikî özgürlüğümüzden alıkoymuş değildir. Ancak, daha
baştan, bizim fikrî özgürlüğümüzü mahkûm etmiştir”.
Diğer taraftan, duruşmada bizzat tanık olduğumuz ve bize çarpıcı gelen
ifade/diyaloglardan birkaçını aktarmak isteriz:
– KABOĞLU: “Anayasa md. 40’ta rücu hakkı var. Sayın Yargıç, bilimsel
üretimimizin engellenmesi dolayısıyla oluşan zararımız zaten tazmin edilemez. Gerçi
amacım maddi bir talep değil; ancak, yarın devlet size rücu edebilir (!)”.
– YARGIÇ: “Umarım bana dönmez”.
KABOĞLU’nun sözlü savunmasından: “Nasıl ki, bir Artvin’li, Hakkâri’li, Edirne’li,
Muğla’lı v.s. (Orta Anadolu’lar alınmasın, size Türkiye’nin dört bir köşesinden örnekler
verdim) ‘Ben Artvinliyim’ v.s. deme hakkına sahipse; aynı şekilde, Türkiye coğrafyası
üzerinde yaşayan beni de, hiç kimse, ‘Türkiye’liyim’ deme hakkından yoksun bırakamaz.
Hatta ömür boyu hapsime sebebiyet verse bile”.
“Bunca gündür şüpheli ve sanık statüsündeyiz. Amaçları arasında düşünce
özgürlüğünü geliştirmek olan bir Kurul’un mensubu olarak bizlerin, düşünce
özgürlüğünden sırf mahkum olmasını sağlamak için bu kadar baskı yapılması, doğrusu
esef verici”.
“Dava ile bu işin geldiği aşama, düşünceyi ifade özgürlüğüne bir müdahaledir ve
Türkiye'de problemlerin üzerinin şalla örtüldüğünün göstergesidir”.
Prof. Baskın Oran ise, 2. duruşma için ayrı bir savunmada bulunmadı. Oran, Ben
tekrar savunma yapmaya gerek duymuyorum, yalnızca şu iki soruyu yönelteceğim” diyerek,
şunları kaydetti:
1) “Sayın Yargıcım; varsayalım ki, tanıkların tümü bizim aleyhimizde ifade verse
dahi, bizi hangi maddeden mahkûm edeceksiniz?”
2) “Sayın Yargıcım; yine varsayalım ki, bizi beraat ettirdiniz; böyle olsa dahi,
kendisinden resmi rapor istenenlerin başına bu gelenlerden sonra; acaba devlet, hangi
uzmanı bulup da bilimsel rapor isteyecek? Ve hangi uzman cesaret edip, rapor yazacak
bundan sonra?”
Duruşma sırasında, ayrıca “dava dosyasında tahrifat” tartışması (kendimize aittir) da
yaşandı. Bu çerçevede, şu diyaloga tanık olduk:
– (Avukat Sezgin TANRIKULU) “Dava dosyasında yer alan bir belge dikkatimi çekti.
Kenarına işaretler konmuş. Bir resmi belge üzerinde ne yargıç ve ne de savcı tahrifat
yapamaz. Ancak ondan kendine notlar alabilir, ya da fotokopi çektirip çizebilir”.
– (SAVCI) “Ben çizdim. Okurken önemli bulduğum kısımların kenarına yıldız
koydum. Kalemle altı çizilerek dikkat çekilen kısımlar bana aittir. Ben yaptım”.
Sanık avukatları, belgede yapılan vurgulamanın yargıcı etkileyebileceği uyarısında
bulundular. Bunun üzerine;
– YARGIÇ: “Ben şu kadar yıllık yargıcım, böyle şeylerden etkilenip sallansaydım,
şimdi burada olmazdım. Etkilenmem öyle şeylerden”.
[3]
– ORAN: “Sayın Yargıcım, siz etkilenmezsiniz ama, Allah korusun siz ölür
mölürsünüz, sizden sonra gelen yargıç görüp etkilenebilir. Benim korkum bundan
dolayıdır efendim”.
Duruşmanın sonlarına doğru,
– KABOĞLU: “Sayın Yargıç, bu davayı bugün burada ve hemen sonlandıralım.
Bugün bir yıl daha yaşlandım (!)”.
– YARGIÇ: “Sizi anlıyorum hocam. Ama inanın hepimiz yorulduk. Belki ara veririz”.
– KABOĞLU: “Benim kastettiğim başka bir şey. Ben bugün ellibeşinci yılımı
bitirdim”.
Sanıkların ve vekillerinin yoğun ısrarına karşın, Savcı da esas hakkındaki mütalâasını
vermemekte kararlı olunca, Yargıç davayı bir kez daha uzatıyor ve üçüncü duruşmanın tam
bir ay sonra aynı gün yapılmasına karar verildiğini ilan ediyordu.
----------------------------------------
EK
----------------------------------------------
4 Bkz. Türkiye Cumhuriyeti İlk Anayasa Taslağı, Tıpkı Basım, (C. DÜNDAR’ın önsözü ile), (Kentbank
Tarafından Cumhuriyet’in 75. Yılı vesilesiyle basılmıştır), İstanbul, Ekim 1998.
5 Bkz. SEZER, Abdullah (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1982 Anayasası Ekseninde Türev Kurucu İktidar
Yetkisinin Sınırları ve Yargısal Denetimi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006, s.
3., dp. 3.
[6]