You are on page 1of 6

JİTEM’Cİ VE MİT’Çİ GAZETECİLER

Halen ABD’de kaçak olarak bulunan ve CİA’in danışman kadrosu içinde


görevli Mehmet Eymür, ‘Atin’ (www.atin.org) adlı İnternet sitesinde açtığı
Web sayfasında çok amaçlı olarak çeşitli konularda yayın yapmayı
sürdürdüğü gözlemlenmektedir.

05. Haziran. 2000 tarihinde, Web sayfasında yayına sunduğu yazısında;


“Kara Kalem” ve “Çift Meslekliler” olarak tanımladığı MİT ile JİTEM
elemanlarını, kod adlarını vererek deşifre etme yöntemine yönelmiştir.

Mehmet Eymür’ün bu girişimi, hemen ertesi gün Yeni Şafak Gazetesi’nde


“Merak Ediyorum” başlıklı yazıda, Taha Kıvanç müstear imzası ile
Fehmi Koru’nun ele alıp çeşitli yorumlarda bulunarak Medya, kamuoyu,
Hükümet, Cumhuriyet Savcıları ve TBMM’ni harekete geçmeye zorlamayı
amaçlayışı dikkate değer önemli bir gelişme olduğu gibi, aynı zamanda
fundamentalist grupların sesi olan Fehmi Koru ile Mehmet Eymür ilişkisini
de açığa çıkartan çok hassas bir özellik sergilemiştir.

20. yüzyılın son 20 yılı içinde yurt içinde gelişen siyasal, ekonomik,
kültürel, toplumsal ve terör olayları ile buna bağlı olarak dış ülkelerin
amaçları doğrultusunda Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı etkileri,
istihbarat entrikalarıyla gerçekleştirilmiş olaylar zincirinin halkaları
sıralandığında; 21. yüzyılın ilk yıllarında sergilenmekte olan gelişmelerin
amacı belli senaryonun bölümleri olduğu netlik kazanmaktadır. Yaşama
uyarlanan senaryonun her bir bölümünün kimler tarafından kaleme alındığı
ve rollerin kimlere dağıtıldığı açığa çıkartıldıkça, geçmiş dönemlerde çeşitli
ihanet rolleri üstlenen karakterlerin bu kez de büyük bir soğukkanlılıkla
senaryonun diğer bölümlerinde değişik roller üstlendikleri görülmektedir.

Örneğin Ortadoğu Gazetesinde yer alan bir haberde:


“Yerli basındaki kimi yazar ve gazetecinin MİT mensubu veya
görevlendirilmiş elemanı olması, devlet güvenliği çerçevesi içinde
varolan gereklilik ve ihtiyaçtan doğan rutin bir uygulamadır. Halen
MİT mensubu veya güvenlik elemanı olan 23 yazar, gazeteci ve
yöneticinin isimleri elimizde mevcuttur. Ancak isimlerini deşifre
etmeyeceğiz,” denilmiştir.

Taha Kıvanç imzasını kullanan Fehmi Koru:


“Susurluk Skandalı’nın ardından basında yer alan olaylar zincirinde;
kamuoyu, Cumhuriyet Savcılığı, Hükümet ve TBMM’ni harekete
geçiren en önemli delillerden birisi de Abdullah Çatlı ile İbrahim Şahin
ve Özel Tim elemanlarının bir sünnet düğününde birlikte çekilmiş
fotoğrafları olmuştur. Mehmet Eymür, bugün İnternet üzerinde yaptığı
açıklamalarda söz konusu fotoğrafın Kanal-D’ye Tunca adlı JİTEM
ajanı bir gazeteci tarafından para karşılığında satıldığına yer vermekte
ve 1997 yılında gerçekleştiğini öne sürdüğü bir telefon konuşması
kaydının deşifresini yayınlamaktadır,” diye yazmıştır.

Yaklaşan Ağustos ayına yakın bir zamanda Eymür’ün İnternet aracılığı ile
gerçekleştirdiği yayında, Tunca kod adıyla andığı JİTEM ajanı gazeteci
üzerinden öncelikli hedef: bugünkü konumuna sürüklenmesine neden olan
görevliler olduğu açıktır.

Taha Kıvanç imzalı yazısında Fehmi Koru:


“Çift meslekli gazetecilerin, resim satışlarından bir hayli para
kazandığı anlaşılıyor. Acaba bu gazetecilere, ikinci mesleklerinde ne
kadar maaş ve ‘resim satışı’ dışında başka ne gibi görevler veriyorlar?
Biz merak ediyoruz. Her halde sizde...” diyerek, Eymür’ün amaçladığı
hedefe varmasına yardımcı olmaya özenli bir çaba gösterdiği çok açıktır.

Akit Gazetesi’nin 11 Haziran 200 tarihli yayınında, Ertuğrul Türkoğlu


imzası ile aynen şu haber yayınlanmıştır:

“Şimdi de JİTEM’ci gazeteciler”

Eski MİT’çi Mehmet Eymür, JİTEM’ci gazetecilerin neler yaptığını


internette açtığı sitede gözler önüne seriyor.

“Özellikle Hizbulvahşet opernasyonları sırasında gündeme gelen ve


Jandarma Genel komutanlığı’nın bünyesinde kurulduğu ileri sürülen
JİTEM’in var olduğunu MİT eski Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet
Eymür de kabul etti. Eymür, birçok gazetecinin JİTEM’de maaşlı eleman
olarak çalıştığı iddiasını da ortaya attı.

Eymür, JİTEM’le ilgili olarak iki gazeteci arasında geçen gizli telefon
konuşmasını internette kurduğu www.atin.org. adresindeki sitesinde yayınladı.

JİTEM’Cİ GAZETECİ KANAL-D’YE FOTOĞRAF SATMIŞ

Jitem’ci gazetecilerin konuşmalarına göre Susurluk Kazası’nın ardından


kartel medyasında yer bulan Abdullah Çatlı’nın Özel Harekat daire Başkan
Vekili İbrahim Şahin’in birlikteki görüntülerini Kanal-D’ye satılması için
JİTEM’ci gazetecinin ayarladığı randevunun ardından Kanal D fotoğraflara
iki milyon lira ödemiş.

İki gazetecinin konuşmasında dikkat çeken önemli bir husus da JİTEM’in


kurucusu olduğu ileri sürülen emekli Binbaşı Cem Ersever’in öldürülmesi.
JİTEM’ci gazeteci arkadaşıyla yaptığı konuşmada, Emniyet Genel
Müdürlüğü eski İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın
yaptığı açıklamaların JİTEM’i zor durumda bıraktığını ve Cem Ersever’in
öldürülme sebebini ortaya çıkarabileceğini ifade ediyor. 1994 yılında
Ankara’da öldürülen Cem Ersever, uzun süre Güneydoğu’da görev
yapmıştı. Ersever’in Hizbulvahşet örgütü lideri Hüseyin Velioğlu’nun da
yakın arkadaşı olduğu belirtilmişti.
MİLLETVEKİLİNE DE FOTOĞRAF SATMIŞ

JİTEM’ci gazeteci diyologda önemli bir başka bilgi daha verdi. Mesut
Yılmaz ile Abdullah Çatlı’nın birlikte olduğu resmi DYP’li bir
milletvekiline sattığını söyleyen JİTEM’ci gazeteci, fotoğraflardan yüklü
para aldığını söylüyor. Abdullah çatlı ile Mesut Yılmaz’ın birlikte olduğu
fotoğraf basında yer almadı. Sadece 1998 yılında Radikal gazetesinde
manşetten yayınlanan bir haberde Mesut Yılmaz-Abdullah Çatlı ve Eyüp
Aşık’ın birlikte olduğu fotoğrafları kendilerine satmak için bazı kişilerin
getirdiği yer almıştı. Radikal gazetesi fotoğrafın orijinalini değil,
bilgisayarda hazırladığı kopyasını yayınlamıştı. Bu haberin yayınlanmasının
ardından Akşam Gazetesi’nde görev yapan iki gazetecinin bu olay
nedeniyle gazeteyle ilişkisi kesilmişti.

Fotoğrafların Denizli Milletvekili Kemal Aykurt’a satıldığı ileri sürülüyor.


Çünkü Aykurt, 23 Haziran 1998 tarihinde TBMM kürsüsünde yaptığı
konuşmada, Mesut Yılmaz ile Akın Birdal suikastının azmettiricisi Semih
Tufan Günaltay’ın birlikte çekilmiş fotoğraflarını kamuoyuna açıklamıştı.

İŞTE SKANDAL DİYALOG

Konuşma bandını yayınlamadan önce bilgi aktaran Eymür, gazetecilerden


birini Tunca, birini Baha olarak adlandırıyor, konuşmada bahsi geçen diğer
gazetecilerin ise Hasan ve Fırat olduğunu belirtiyor. Eymür, bu isimlerin
kimlikleri ile ilgili olarak Tunca ve Baha’nın uzun süre aynı gazetede
çalıştığını daha sonra Tunca’nın o gazeteden ayrıldığını söylüyor.

1997 senesinde iki gazeteci arasında geçen konuşma şöyle:

TUNCA: Hasan, Özel Timci’lerle Çatlı’yı birlikte görüntüleyen sünnet


düğünü resimlerini Kanal D’ye iki milyara sattı. Kanal D ile randevuyu ben
ayarladım. Resimler yayınlanınca Özel Tim’ciler Hasan’ın peşine düştüler
ve her yerde aramaya başladılar.

BAHA: Şimdi sıkıntıda yani.

TUNCA: Çatlı’nın Yılmaz’la bir resmini DYP’li bir milletvekiline ben


sattım. Milletvekili daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü laboratuvarında
resimlerin montaj olmadığına dair rapor aldı.

BAHA: Haaa.

TUNCA: Son günlerde basında JİTEM ile ilgili haberlerden dolayı


sıkıntıdayım. Biliyorsun ben de oraya bağlı çalışıyorum. Hanefi Avcı’nın
ifadesi ile JİTEM zor durumda kaldı. Yapılanlar ortaya çıkarsa Cem
Ersever’in öldürülmesi olayı da açığa çıkacak.

BAHA: Evet olay büyüyecek gibi.


TUNCA: Bizim gazetede iki sene çalıştığımız Fırat bana sorun olmaya
başladı. Hakkı olmadığı halde fotoğraf satışlarından 2,5 milyar lira pay
istiyor. Ben Fırat’a mesleğinden ayrılması kaydıyla JİTEM’in
merkezlerinden birisinde maaşlı iş teklifinde bulundum. Ancak dedim bizde,
yani JİTEM’de dik başlılığa yer yok. Burada ilişkiler katı bir emir komuta
zinciri ile yürür. Fırat da teklifimi kabul etmedi.

BAHA: Yaa.

TUNCA: Gazete......’de çalışmak üzere iş teklifi aldım. Fotoğrafları sattığım


milletvekili ile partisinin propagandasını yapacak bir dergi çıkartmayı teklif
ediyor. Bu iş için ayda 10 milyar lira katkıda bulunabiliriz diyor. Bu teklife
daha sıcak bakıyorum. Vallahi para gelsin de porno dergi bile çıkartırım.

BAHA: Ha Haaa

TUNCA: Bu milletvekiline sattığım resimleri JİTEM’den temin ettim.


Halihazırda Tansu ile Oral Çelik’in birlikte görüntü fotoğrafları da var.
Ancak arada komutan olduğu için bunları alamadım. Bunlar da iyi para
getirirdi.”

***

10 Haziran 2000 tarihli Aksiyon Dergisi’nde “Dikkat Si (MİT) Çileri


Açıklıyorum!” başlıklı, Aydoğan Vatandaş imzalı haberde de aynı konuyu
ele alan bir habere yer verilmiştir.

***

Bu gelişme ile Mehmet Eymür’ün halen MİT’i yönlendirme çabası içinde


olduğu açık biçimde sergilenmektedir. MİT tarafından kullanılan ve
sayılarının 23 kişi olduğunu öne sürdüğü ajan gazeteciler üzerinde açık
şantaj yöntemi uygulayan Eymür, kimliklerini deşifre tehdidine yönelişinin
ile (kod adlarını vererek) ardındaki gerçek, bu 23 ajan gazeteciyi istemleri
doğrultusunda yayın yaptırma kararlılığının işaretidir. Eymür, ne denli
kararlı olduğunun anlaşılabilmesi için de “kara kalem” kod adıyla Hürriyet
gazetesi köşe yazarı Fatih Altaylı adını deşifre etmiştir.

Eymür’ün amaçlarından bir diğeri de MİT’in basına yerleştirdiği ve önemli


köşe başlarını tutmalarını sağladığı bir ekibin tasfiyesini ve yerlerini yeni
kadroların almasını sağlayabilmektir. Son 15 yıldır en etkili yayın
organlarında, üst düzeylerde görev aldırılan ajan gazetecilerin kamuoyunda
hiçbir güvenirliği kalmadığını, basın mensupları arasında da saygınlıkları
kalmayıp son derece ağır aşağılanmalara maruz kaldıklarının bilincinde olan
Eymür, medya içine sızdıracağı yeni ajan kadrolar aracılığı ile gazeteci ve
yazarları, yeniden kontrol altına alabileceğini hesaplamaktadır.

Halen Amerika Birleşik Devletleri’nde CİA’in danışman kadroları arasında


yer alan Mehmet Eymür, yukarıda yer alan açık istihbarat faaliyetlerinin
yanısıra, ulusal çıkarlara aykırı olarak, hangi amaçlar doğrultusunda ve ne
gibi örtülü faaliyetler sürdürmektedir? Bu soruya verilecek yanıt net
olamayacağı gibi Türkiye’nin ulusal çıkarlarına vereceği zararların boyutları
da küçümsenemez.

Kamuoyuna yansıyan gelişmeler göz önüne alındığında, CİA Eymür


aracılığı ile Türkiye’nin istihbarat kadrolarını tümüyle deşifre etmeyi
başardığı gibi, istihbarat yapılanması, çalışma yöntemleri, amaçları ve
sürdürdüğü politikayı çözmüştür. Bu durum karşısında Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin yeni bir istihbarat örgütü kurması zorunluluğu kaçınılmaz
olmuştur.

Şu bir gerçektir ki, CİA’in elinde MİT’in röntgen filmleri bulunmaktadır.


Bu MİT’in tümüyle çökertildiğini ve artık işlevini yitirmiş olduğunu ortaya
koyar. Gizliliği kalmamış, her yönüyle deşifre olmuş, çözümlenmiş bir
istihbarat örgütü ile kadrolarının hizmet verebilme olanağı kalmamıştır.

Devlet kadrolarının önemli noktalarında yer alan yönetici ve görevlilerin


telefonları dinlenmiş, görüntülü kayıtlar yapılmış ve bunlar sistemli bir
biçimde arşivlenerek dış ülkelerin istihbarat örgütlerine sunularak
değerlendirilmelerine olanak sağlanmıştır.

Aktif ve önemli görevler üstlenen kadrolar CİA’in hedefi haline getirildiği


gibi, diğer ülke istihbarat birimleri ile terör örgütlerine de işaret
edilmişlerdir.

Türkiye’nin ulusal istihbarat ağı deşifre olmuş ve yapılanması


çözümlenmiştir. Bu bir ülkenin istihbarat örgütünün iflas ettirilmiş olduğu
gerçeğidir.

ÇÖZÜM

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulusal istihbarat mekanizmasını yeniden


ve sıfırdan kurması kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştur. Ancak yepyeni bir
istihbarat örgütü kurulurken, bu girişim son derece gizli tutulmalı ve bundan
siyasi, bürokrat, teknokrat ve hükümet kadroları haberdar edilmemeli, MİT
kadroları yeni yapılanmanın içinde yer almamalıdır. Yeni yapılanma
tümüyle tamamlandıktan sonra, MİT içinde yer alan tüm personel görevden
alınarak bir daha da hiçbir kamu kuruluşunda görev verilmemelidir. Türk
istihbaratı ancak ve ancak böylesine büyük ve kapsamlı bir operasyon
sonucu yeniden sağlıklı ve güvenli bir hale getirilebilir. Aksi halde
kaçınılmaz olarak Türkiye’nin ulusal çıkarları ve buna bağlı bağımsızlığı
her geçen gün çok daha büyük risklere sürükleneceği kaçınılmaz bir
gerçektir.

21. yüzyılda ülkelerin bağımsızlığı ve güçlenerek gelişebilmeleri istihbarat


örgütlerinin başarılı çalışmalarına göre şekillenecektir. Bu gerçeğin
görülmesi ve gereğinin süratle yerine getirilmesi kaçınılmaz bir
zorunluluktur.
Türkiye, mevcut istihbarat örgütünü tümüyle ortadan kaldırmak ve yeni
üniteleri devreye sokmakla, ülke içindeki
ayrılıkçı/etnik/fundamentalist/yıkıcı faaliyetlerin kaynağını da kurutmayı
başarmış olacaktır. Emniyet-MAFİA ilişkileri tümüyle son bulacak, siyasi
ve maddi çıkar ortaklıklarına dayalı çeteleşmelerin kendiliğinden çökerek
yok oldukları görülecektir. Ülke içinde yasadışı faaliyetler rüşvet, irtikap,
yolsuzluk, talan ve cinayetler son bulacak; hukuk, asayiş ve huzur
sağlanacaktır. Geçmiş dönemlerde uygulanan yanlış ve hatalı uygulamaların
açtığı toplumsal yaralar kendiliğinden kapanacak ve halk; devlet ve sistemle
yeniden barışık hale gelecek, halkın devlete ve sisteme olan güvensizlik ile
inançsızlığına son verilmesi sağlanabilecektir.

Türkiye, dış siyaset arenasında rahata kavuşacak ve saygınlık elde edecektir.


Hükümetler ve yönetim kadroları geliştirdikleri ulusal politikaları kolaylıkla
uygulayabilecektir.

Saygılarımızla,
İstanbul: 14/06/00

You might also like