You are on page 1of 4041

Byk Trke Szlk

Srm No: 1.0


A
klama

Farabi

(veya a
z
n
n iine) bakmak
* ne syleyeceini beklemek.
* onun szne gre davranmak.
... (bir) hl almak
* bir duruma gelmek.
... canl
s
* d
kn.
... damgas
n
vurmak
* (biri iin) kt bir yarg
ya varmak.
... -e kuvvet
* herhangi bir
eye a

rl
k verildi
inde kullan
l
r.
... f
r
n ekmek yemesi lz
m
* bir duruma eri
mek iin pek ok emek vermesi, al

mas
gerekir.
... gzyle bakmak
* yerine koymak.
... ile beraber
* ile birlikte.
... kim ... kim
* yak

t
r
lan
eyin uygunsuzlu
unu belirtmeye yarar.
... olsun, ... olsun,
* sz geen her
ey.
... ss vermek
* gere
e ayk
r
olarak, kendisinde veya herhangi bir
eyde stn bir nitelik veya deer varm
gibi
gstermek.
... ziyafeti ekmek
* herhangi bir
eyi en iyi biimde ba
armak, herhangi bir ynyle doyurmak.
...-a veya ...-e gelince
* s
ra gelince anlam
na gelerek bir konu bittikten sonra sz ba
ka bir konuya geirmeye yarar.
* ayr
cal
k gsteren bir d
nceye geildi
ini anlat
r.
...-a, ...-ya getirmek
* birini bir duruma getirerek istedii gibi davranmak.
...-den eylemek
* yoksun b
rakmak.
...-
nda / ...-inde deil
* bir
eyin sylenen niteli
ine nem vermeyi anlat
r.
...i tutmak
* bir i
i yapaca
ve grecei o zamana rastlamak.
...ikinci plna d
mek
* bir kimsenin veya topluluun gznde eski nemini, de
erini yitirmek.

...ile beraber
* -d

/ -dii anda.
* -dan / -den ba
ka.
* -d

/ -dii hlde.
...-mas
yla, ...-mesi bir olmak
* aynanda, abucac
k, birden.
...maya veya ...meye grsn (veya gr)
* sz konusu fiilin do
uraca
sonuca kesinlik kazand
rmak iin kullan
l
r.
...n
n resmidir...
* bir durumun olaca
kesin ve bellidir.
19 May
s
30 A
ustos
* Zafer Bayram
.
a

* Seslenme bildirir.

a
* (a:) a
ma, hat
rlama, sevinme, ac
ma, zlme, k
zma gibi duygularglendirir, cmlenin ba

nda veya
sonunda kullan
l
r.
a/e
* ekimli fiilin sonuna gelerek anlampeki
tirir.
-a- / -e-a / -e

*
simden fiil treten ek.
* Ynelme durumu eki: daa, eve, yola, ne. nl ile biten isimlerden sonra araya y sesi girer.

-a / -e

* Fiilden zarf treten ek: yaza yaza, gide gide, ko


a ko
a, d
e kalka, gle oynaya. nl ile biten fiillerden
sonra araya y sesi girer: ya
aya ya
aya, bekleye bekleye, okuya okuya, yrye yrye. Bu ek gre, kala, gee, sapa
rneklerinde kal
pla
m

t
r.
a, A

ab
aba

* Trk alfabesinin birinci harfi, ses bilimi bak


m
ndan kal
n nllerin dz ve geniolan
ngsterir.
* Nota i
aretlerini harflerle gsterme ynteminde l sesini bildirir.
* Su.
* Ynden, dvlerek yap
lan kal
n ve kaba kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
yakas
z ve uzun stlk.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Eskiden dervi
lerin giydii abadan yap
lm

, n a
k h
rka.
* Abla.
* Anne.

aba alt
ndan de
nek (sopa) gstermek
* yumu
ak grnmekle birlikte yine de gzn korkutmak.
aba gibi

* (kumaiin) kaba ve kal


n.

aba gre
i
* Aba giyilerek ve bele ku
ak balanarak yap
lan bir tr gre
.
aba vakti yaba, yaba vakti aba
* ki
i, ihtiyalar
nvaktinden nce ve ucuz oldu
u zaman kar

lamal
d
r.
abac
* Aba yapan veya satan kimse.
* Abadan giyecek yapan veya satan kimse.
* Bedavac
, asalak.
abackebeci, ara yerde sen neci?
* "anlamad

n bu i
e ne kar

yorsun?" anlam
nda kullan
lan bir sz.
abac
l
k
* Aba yapma veya satma i
i.
* Abadan giyecek yapma veya satma i
i.
abad
* Kal
nca ve a
k saman renginde, yar
mat bir yazk

d
tr.
abajur

abajurcu

* I

bir yere toplamak, dorudan do


ruya gzlere vurmas
nnlemek iin kullan
lan lmba siperi.
* Genellikle zeri siperli masa lmbasveya ayakllmba.
* Abajur yapan veya satan kimse.

abajurculuk
* Abajurcunun i
i veya mesle
i.
abajurlu

* Abajuru olan.

abaks
* Say
boncu
u, rk.
abal

* Abasolan, aba giymiolan.

aband
rma
* Aband
rmak i
i.
aband
rmak
* Bir kimsenin bir yere abanmas
nsalamak.
* Bir hayvanyere ktrmek.
abandone
* Dv
emeyecek duruma gelen (boksr).
abandone etmek
* dv
emeyecek duruma getirmek.
abandone olmak
* dv
emeyecek duruma gelmek.
aban

abanma

* Sar
mt
rak dallnak

larla i
lenmibir tr beyaz, ipek kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
* Abanmak i
i.

abanmak

abanoz

* E
ilerek bir
eyin, bir kimsenin zerine kapanmak.
* Bir yere veya bir kimseye yaslanmak, dayanmak.
* Bir
eyin veya bir kimsenin zerine kp ullanmak.
* Birine yk olarak onun s
rt
ndan geinmeye bakmak.
* Abanozgillerin a

r, sert ve siyah renkli tahtas


.

abanoz gibi
* ok sert.
abanoz kesilmek
* sertle
erek dayan
kl
l

artmak.
* kirden matla
mak, rengini kaybetmek.
abanozgiller
*
ki eneklilerden, s
cak lkelerde yeti
en ve kerestesine abanoz denilen bir bitki familyas
.
abanozla
ma
* Abanozla
mak durumu alma.
abanozla
mak
* Aa ve benzeri maddeler uzun sre suda kalarak kararmak.
* (insan) uzun sre gne
te kalarak kararmak, yanmak.
abart

* Abartma, mbala.

abart
c
* Bir
eyi oldu
undan byk veya ok gsterme huyunda olan (kimse), abartmac
, mbalac
.
abart
c
l
k
* Abart
colma durumu, abartmac
l
k, mbal
ac
l
k.
abart
l

* Olduundan fazla gsterilen, mbalal


.

abart
lma
* Abart
lmak i
i.
abart
lmak
* Abartmak i
ine konu olmak, mbal
a edilmek.
abart
s
z
abart

abartma

* Olduundan fazla gsterilmeyen, mbalas


z.
* Abartmak i
i veya biimi.
* Abartmak i
i, mbal
a.

abartmac
* Abart
c
, mbalac
.
abartmac
l
k
* Abart
c
l
k, mbalac
l
k.
abartmak

* Bir
eyi oldu
undan byk veya ok gstererek anlatmak, mbala etmek.

abartmal
* Abart
lm

, mbal
al
.
abartmas
z
* Abart
lmam

, abartmadan, mbal
as
z.
abas
z

* Abasolmayan, aba giymemiolan.

aba
o
* Alt, alttaki, a
a

.
* Gemiyi ba
tan veya k
tan halatla karaya balama.
abat
* Bay
nd
r, mamur.
* en, rahat.
abat etmek
* mamur etmek, rahata kavu
turmak, zenginle
tirmek, gnendirmek.
abat eylemek
* abat etmek.
abat olmak
* mutlu olmak, rahata kavu
mak, gnenmek.
abaysermek
* bir yere teklifsizce yerle
mek.
abayyakmak
* gnl vermek, tutulmak,

k olmak.
Abaza
Abazaca
abazan

* KuzeybatKafkasya'da ya
ayan bir halk ve bu halka mensup olan kimse.
* Abazalar taraf
ndan kullan
lan dil.
* Karna olan (kimse).
* Uzun sre kad
ns
z kalan (erkek).

abazan kalmak
* uzun sre cinsel ili
kide bulunmamak, kad
ns
z kalmak.
abazanl
k
* Abazan olma durumu.
Abbas yolcu
* yola
kacak kimse.
Abbas

* Abbas bin Abdlmuttalib soyundan gelen, Ba


dat merkez olmak zere n Asya ve Kuzey Afrika'da 7501258 tarihleri aras
nda hkm sren slle.
abd

Abdal

* Kul.
* Kle.
* Safevler devrinde
ran'da ya
ayan Trk oymaklar
ndan biri.

* Anadolu'da ya
ayan birtak
m oymaklara verilen ad.
abdal
* Eskiden bazgezgin dervi
lere verilen ad.
* Dilenci k
l
kl
, st ba
peri
an kimse.
* Bkz. aptal.
abdala malm olur
* bir
eyin olaca
nnceden sezen kimseler iin
aka yollu sylenir.
abdall
k
* Abdal olma durumu.
abdest

* Mslmanlar
n, baz
ibadetleri yapabilmek iin el, a
z, burun, yz, kol, ayak y
kama ve ba
a, enseye
slak el
gezdirme, kulatemizleme biiminde yapt
klarar
nma.
*
drar yapma ve kal
n ba
rsa
bo
altma.
abdest almak
* abdest yoluyla ar
nmak.
* namaz k
lmak iin gerekli y
kama kurallar
n
yerine getirmek.
abdest bozmak
* ayak yoluna gitmek.
abdest bozulmak
* yeniden abdest alma gerei ortaya
kmak.
abdest tazelemek
* yeniden abdest almak.
abdestbozan
* eritgillerden, vcudu yass
, birbirine kenetlenmibo
umlarbulunan ve baz
smetrelerce boyda olan bir
ba
rsak asala

, tenya,
erit.
abdestbozan otu
* Glgillerden, siyah ve ye
il boya
kar
lan bir bitki (Poterium spinosum).
abdesthane
* Abdest bozacak yer, ayak yolu, tuvalet.
abdesti gelmek (veya olmak)
* abdest bozmaya ihtiya duymak.
abdesti kamak
* abdest bozma ihtiyac
varken yok olmak.
abdestinde namaz
nda
* dindar.
abdestinden
phesi olmamak
* yapt

i
te kusuru olmad

nkesin olarak bilmek.


abdestini vermek
* azarlamak.
abdestli
abdestlik

* Abdest alm
bulunan veya abdesti bozulmam
olan.
* Abdest al
nacak yer.
* Abdest al
n
rken giyilen ve kolsuz h
rkaya benzeyen bir tr giyecek.

* Abdest almaya yarayan.


abdestsiz
* Abdest almam
veya abdesti bozulmuolan.
abdestsiz yere basmamak
* din buyruklar
na titizlikle uymak.
abdiciz

* Alak gnlllk bildirmek zere "ben" yerine kullan


l
r.

abdlleziz
* Akdeniz blgesinde ve Afrika'da yeti
en ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Cyperus esculentus).
* Bu bitkinin yemigibi yenilen, tatl
ve yalrn.
abece

* Bkz. alfabe.

abece s
ras
* Bkz. alfabe s
ras
.
abecesel

* Bkz. alfabetik.

aberasyon
* Sap
n.
abes

* Akla ve gere
e ayk
r
.
* Gereksiz, lzumsuz, yersiz, bo
.

abes bulmak
* gereksiz, sama saymak.
abes kamak
* uygunsuz d
mek.
abesle ura
mak (veya abesle i
tigal etmek)
* yersiz, yarars
z
eylerle vakit ldrmek.
abeslik
ab
hayat

* Abes olma durumu.


* Efsanelere gre ien kimseye lmszlk sa
layan bir su, bengi su.

ab
hayat imi
* ya
ok ilerlemioldu
u hlde gen grnen (kimse).
ab
kevser
* Cennette bulundu
una inan
lan Kevser
rma
n
n ad
.
ab
ru

abide

* Yz suyu.
* Irz, namus,
eref, haysiyet.
* An
t.

abidele
me
* An
tla
ma.

abidele
mek
* An
tla
mak.
abidele
tirme
* An
tla
t
rmak i
i.
abidele
tirmek
* An
tla
t
rmak.
abidemsi
abidev
abis

* An
t benzeri.
* An
tla ilgili, an
tsal, an
ta benzer, an
t gibi.
* Okyanuslar
n ok derin yeri ve daha zel olarak, gne

n
n eri
emedi
i kesim.

abiye
* Bayanlar
n zel gecelerde giydi
i

k giysi veya tuvalet.


abla

* Bir kimsenin kendinden byk olan k


z karde
i.
* Byk k
z kardegibi saygve sevgi gsterilen k
z veya kad
n.
* Genel ev veya randevu evi i
letmecisi kad
n, aa, mama.

ablak
* Yayvan ve dolgun yz veya yz byle olan (kimse).
ablaka
ablakl
k
ablal
k

* Ablak gibi, ablak tarz


nda.
* Ablak olma durumu.
* Abla olma durumu.

ablal
k etmek
* abla gibi yak
n ve koruyucu davran

ta bulunmak.
abltif
ablatya
abli

*
kma durumu.
* Uzunlu
u 150, geni
li
i 4-10 kula olan bir bal
k a

.
* Yar
m serenleri sa
a, sola veya ortaya evirmek iin bunlar
n ucuna ba
lbulunan donan
m.

abliyi ka
rmak (veya b
rakmak)
*
a

rmak, souk kanl


l

nyitirmek, ipin ucunu ka


rmak.
abluka

* Bir lkenin veya bir yerin d


dnya ile olan her trl ba
lant
s
nkuvvet kullanarak kesme, ku
atma, ihata.

abluka alt
nda tutmak
* ablukaydevam ettirmek.
abluka etmek
* genellikle denizden ku
atmak.
* etraf
n
evirmek, bulunduu yerden ay
rmak.

ablukaya almak
* Bkz. abluka etmek.
ablukay
kald
rmak
* abluka karar
ndan ve uygulamas
ndan vazgemek.
ablukay
yarmak
* abluka blgesini zor kullanarak yar
p gemek.
abone
* nceden demede bulunarak sreli yay
nlara al
colma i
i.
* Pe
in para ile bir
eye belli bir sre iin al
c
olan kimse.
* Bir yere gitmeyi al

kanl
k hline getirmek.
abone etmek
* pe
in para ile belli bir sre iin bir
eyi srekli olarak almay
sa
lamak.
abone olmak
* pe
in para ile belli bir sre iin bir
eyi srekli olarak almay
nceden stlenmek.
abone yapmak
* abone olmaysalamak..
abonelik

* Abone veya aboneler iin kullan


labilecek kadar olan.

abonman
* Bir sat
cveya kamu kurulu
u ile al
c
lar aras
nda yap
lan anla
ma.
aborda
* Bir deniz teknesinin ba
ka bir tekneye, bir iskeleye veya bir r
ht
ma yan
nvererek yana
mas
.
aborda etmek
* (gemi iin) yanlamas
na yana
mak.
abra

* Bozuk teraziyi dengelemek iin hafif gelen kefeye konulan ta


, demir, ivi gibi a

rl
k, dara.
* Bir de
itoku
ta ste verilen
ey.

abrakadabra
* Eski alarda baz
hastal
klara iyi geldiine inan
lan byl sz.
* Sihirbazlar
n s
ka kulland
byl sz.
abrama
abramak

* Abramak i
i, idare.
* (deniz ta

tlariin) Ynetmek, idare etmek.

abra
* Alaca benekli.
* (bitki yapraklar
nda) Klorofil azl

ndan dolaya
k renkte lekeleri olan.
* illi, opur yzl, a
k renk gzl, apar.
* Deseni ve atk
sbozuk hal
.
* arp
k, eri, dzgn olmayan.
* Ters, kaba, grgsz.
abril
* Nisan, april.
abstraksiyonizm

* Bkz. soyutuluk.
abstre
* Soyut, somut kar

t
, mcerret.
abstre say
* Bkz. soyut say
.
absrt

* Sama.

absrt tiyatro
* Bkz. sama tiyatro.
abu
* a
ma ve korku bildirir.
abuhava

*
klim.

abuk sabuk
* Akla, mant

a uymayan, d
nmeden sylenen, sama sapan (sz).
abuk sabuk konu
mak
* sama sapan sz sylemek.
abuk sabukluk
* Ciddiyetsizlik, samal
k.
abuli
abullabut

*
sten yitimi, irade kayb
.
* Hantal, kaba ve anlay

s
z (kimse).
* Biimsiz ve kt giyinen, giyimine zen gstermeyen (kimse).

abullabutluk
* Abullabut gibi davranma, abullabut olma durumu.
abur cubur
* S
ras
, tad
, yarar
gzetilmeksizin rastgele yenilen
eyler.
*

e yaramayan, bo
.
abus

Ac
acaba

* As
k suratl
, somurtkan (kimse).
* Somurtkan, at
k, as
k (yz).
* Niteli
i bilinmeyen, garip, acayip.
* Aktinyum'un k
saltmas
.
* Merak, karars
zl
k veya ku
ku anlat
r.

-acak / -ecek
* Fiil ekim eki (gelecek zaman eki).
* Fiilden isim ve s
fat yapma eki.
Acar
* GneybatKafkasya'n
n Trkiye s
n
r
na yak
n blgesinde ya
ayan bir halk.
acar

* At
lgan, gz pek, yiit, kabaday
, y
lmaz, kab
na s
maz.
* Gl ve becerikli, evik, enerjik.
* Yeni.
Acara

* Bkz. Acar.

acarla
ma
* Acarla
mak i
i.
acarla
mak
* Acar duruma gelmek.
acarl
k

* Acar olma durumu.

acayibine gitmek
* yad
rgamak, tuhaf
na gitmek.
acayip

* Saduyuya, grenee, ola


ana ayk
r
,
a

lacak,
a
maya deer, garip, tuhaf, yad
rganan, yabans
.
* a
ma anlat
r.

acayip olmak
* yad
rganacak bir duruma girmek.
acayiple
me
* Acayiple
mek durumu.
acayiple
mek
* Ba
kala
mak, yad
rganacak bir duruma girmek.
acayiple
tirme
* Acayiple
tirmek i
i.
acayiple
tirmek
* Acayip, yad
rganacak bir duruma getirmek.
acayiplik
* Acayip olma durumu, yabans
l
k, gariplik, tuhafl
k.
accelerando
* Paran
n al
n
rken gittike h
zlanaca

nanlat
r.
acele

* abuk davranma zorunlulu


u, ivedi, ivecenlik.
* Vakit geirmeden, tez olarak.

acele acele
* abuk abuk, h
zl
olarak, byk bir abuklukla.
acele etmek
* abuk davranmak, ivmek.
* teletmek, sab
rs
zlanmak.
acele i
e
eytan kar

r
* d
np ta

nmadan, ivedi olarak yap


lan i
ten iyi sonu beklenmemesi gerekti
ini anlat
r.
aceleci
* Tez igren, abuk davranan, tel
l
, ivecen.
acelecilik

* Aceleci olma durumu, ivecenlik.


acelele
tirme
* Acelele
tirmek i
i.
acelele
tirmek
* abukla
t
rmak.
aceleye gelmek
* abuk yap
ld

iin gereken zen gsterilmemiolmak.


aceleye getirmek
* zaman darl

ndan yararlanarak birini aldatmak veya bir i


i stnkr yapmak.
Acem
*
ranl
.
*
ran'a zg.
*
ran lkesi.
acem

* Trk mziinde mi notas


na yak
n bir perde.

Acem halay
* Gney Anadolu yresinde oynanan bir halk oyunu.
Acem k
l
cgibi
* hem birinden yana, hem ona kar
olabilen.
Acem llesi
* Ta
k
rangillerden, turuncu ve sarrenkte iekli, y
ll
k ve ok y
ll
k trleri olan, tohumla saks
da ve tarlada
retilebilen bir ss bitkisi, gnetopu.
Acem pilv
* Safran ve zencefil ile yap
lan
ran usul bir pilv e
idi.
acema
iran
* Klsik Trk mzi
inde kullan
lan
et makamlar
ndan biri.
acemborusu
* Canlk
rm
z
iekler aan bir ss bitkisi (Bigonia radicams).
acembuselik
* Klsik Trk mzi
inde kullan
lan birle
ik bir makam.
Acemce
acemi

* Farsa.
* Bir i
in yabanc
solan, eli i
e al

mam

, bir i
i beceremeyen.
*

inde, mesle
inde ilerlememi
.
* Bir yerin, bir
eyin yabanc
s
.
* Saraya yeni al
nm
cariyelere verilen ad.

acemi aas
* Hareme yeni al
nan cariyelerin a
as
.
acemi aylak
* Tecrbesiz, toy, beceriksiz.
acemi er

* Askere yeni al
nan ve e
itim dnemini henz tamamlamam
er.

acemi oca

* Osmanlordusuna kapkulu eri yeti


tirmek iin kurulan okul.
acemi olan
* Yenieri oca
nda yeti
tirilmek zere tutsaklardan veya dev
irme yoluyla Hristiyanlardan toplanan ocuk.
acemice
* Toyca, beceriksizce.
acemile
me
* Acemile
mek durumu.
acemile
mek
* Beceriksizlik gstermek, bocalamak.
acemilik

* Acemi olma durumu, aceminin ekingenlii ve rkeklii, acemice davran

, toyluk.

acemilik ekmek
* henz al

mad

bir i
te zorluk ekmek, bocalamak.
acemilik etmek
* d
ncesizce hareket etmek, acemice davranmak.
acemkrdi
* Klsik Trk mzi
inde birle
ik bir makam.
acemle
me
* Acemle
mek durumuna gelmek.
acemle
mek
* Kltr ve medeniyet bak
m
ndan
ran'veya
ran halk
nrnek almak.
* Kendini
ranl
gibi hissetmek veya
ranlgibi davranmak.
acemle
tirme
* Acemle
tirmek i
i.
acemle
tirmek
* Kltr veya medeniyet bak
m
ndan
ran'veya
ran halk
n
rnek ald
rmak, Acem kltrn
yayg
nla
t
rmak.
acente

* Bir kurulu
un mal veya ticar i
lerini kazan kar

nda yrten ticarethane.


* Vapur ortakl

veya banka
ubesi.
* Bir kurumun veya
ubelerinin ba

nda bulunan kimse.


* Bir kurulu
a balolmaks
z
n szle
meye dayanarak belirli bir yer ve blge iinde srekli olarak ticarethane
veya i
letmeyi ilgilendiren i
lerde arac
l
k eden, bunlaro i
letme ad
na yapan kimse.
acentelik

acep
aceze

* Acentenin yapt
i
.
* Acente kurulu
u.
* Acaba.
* Acizler, gszler, eli ermezler, d
knler.

ac
* Tat alma organ
nda bazmaddelerin b
rakt
yak
cdurum, tatlkar

t
.
* Tad
bu nitelikte olan.
* Keskin, ho
a gitmeyen,
iddetli.

* Renk iin, koyu.


* A
r
, sanc
.
* D

ar
dan gelen bir etki ile d
organlarda birdenbire olu
an ve o etkilerin kalkmasile duyulan rahats
zl
k,

st
rap.

ac
ac

* K
r
c
, zc, incitici, dokunakl
, korkun.
* lm, yang
n, deprem gibi olaylar
n yaratt
znt, keder, elem.
* Acolarak, ac
vererek, acduyurarak, znt iinde.
* Dokunakl
, k
r
c
, zc olarak, znt iinde.

ac
aa

* Sedef otugillerden, s
cak lkelerde yeti
en, kabu
u ve odunu hekimlikte kullan
lan kk bir aa, kavasya
(Quassia amara).
ac
badem
* Glgillerden bir meyve a
ac(Amygdalus amara).
* Bu aac
n ac
mt
rak, keskin kokulu meyvesi.
ac
badem kurabiyesi
*
rmik ve
ekerle yorularak zerine acbadem konduktan sonra f
r
nda pi
irilen bir e
it kurabiye.
ac
bakla
* Baklagillerden, acolan taneleri suda tatl
la
t
r
larak yenilen otsu bir bitki, Yahudi baklas(Lupinus termis).
ac
bal
ac
bal
k
amarus).
ac
ceviz

* Deli bal.
* Sazangillerden, Avrupa'da ve lkemiz gllerinde ya
ayan, 8-10 cm uzunlu
unda bir bal
k, grdek (Rhodeus

* Genellikle Kuzey Amerika'da yeti


en, gzel grn
l bir ceviz tr.

ac
ekmek (veya duymak)
* a
r
, s
zduymak.
* zlmek, znt iinde kalmak.
ac
i
dem
* Zambakgillerden, 10-30 cm boyunda,
erit yapraklve a
k renk iekli, tohumlar
romatizma tedavisinde
kullan
lan zehirli bir i
dem tr, gz i
demi (Colchicum autumnale).
ac
elma

* Bkz. ebucehil karpuzu.

ac
gelmek
* dokunakl
, k
r
c
, zc gelmek.
ac
grm
* kt gnler ya
am

.
ac
h
yar

* Bkz. ebucehil karpuzu.

ac
karpuz
* Bkz. ebucehil karpuzu.
ac
kavak
* Dakava
veya titrek kavak (Populus tremula).
ac
kavun

* Bkz. e
ek h
yar
.
ac
kk
* Lousa otu kklerinin kurutularak dvlmesiyle elde edilen acbir toz.
ac
kuvvet
* Sert, etkili, zorlu kuvvet.
ac
marul

* Birle
ikgillerden, tadac
, di
li yaprakl
, srgnnden
kan st uyu
turucu ve yat

t
r
colarak kullan
lan
iki y
ll
k bir bitki (Lactuca virosa).
ac
meyan
* Bkz. dikenli meyan.
ac
ot

* Kuzey Anadolu da
lar
n
n ormanlar
nda yeti
en, toprak alt
nda bilek kal
nl

nda kk bulunan ok y
ll
k
ve otsu bir bitki (Tamus communis).
ac
patl
cank
raalmaz
* kt durumda olan bir kimseyi yeni kt durumlar etkilemez.
ac
sak
z
* am sak
z
.
ac
sylemek
* olumsuz bir davran

a kar
gere
i olduu gibi sylemek.
ac
sz
ac
su

* Ki
inin onuruna dokunan gnln inciten sz.
*
indeki minerallerin etkisiyle tadsert olan kuyu veya p
nar suyu.

ac
tatl
*
yi kt.
ac
vermek
* zntye sebep olmak, incitmek.
ac
yav
an
* Tyl dalak otu.
ac
yitimi

* Sinir bozuklu
u, ok il alma, donma gibi sebeplerle acduyumunun biraz
n
n veya tamam
n
n yok
olmas
, analjezi.
ac
yonca

* K
z
l kantarongillerden, batakl
k yerlerde yeti
en, kt kokulu ve ok acolan yapraklarhekimlikte
kullan
lan bir bitki (Menyanthes trifoliata).
ac
ca

* Olduka ac
.

ac
k
lma
* Ac
k
lmak i
i veya durumu.
ac
k
lmak
* Ac
kmak i
ine konu olmak.
ac
kl

* Ac
nd
racak, acverecek nitelikte olan, dokunakl
, koygun.

* Acgrm
, yasl
, kederli.
ac
klkomedi
* Elendirici olmayamalamayan, dramatik yn a
r basan, duygusal bir oyun tr, trajikomik.
ac
kma
ac
kmak

* Ac
kmak i
i.
* Al
k duymak, yemek yeme ihtiyac
duymak.
* Uzun sre bir
eyin yokluunu eken kimse, o
eyden ne kadar ok elde etse, yine kendisine yetmeyece
ini

d
nr.
ac
kt
rma
* Ac
kt
rmak i
i.
ac
kt
rmak
* Al
k duymas
na sebep olmak.
* A b
rakmak, yeterince doyurmamak.
ac
lanma

* Ac
lanmak i
i.

ac
lanmak
* Tad
acolmak, ac
la
mak.
* Ac
ldurumda olmak, zntye kap
lmak, zlmek.
ac
la
ma

* Ac
la
mak i
i.

ac
la
mak
* Tad
bozulmak, acolmak.
* Dokunaklduruma gelmek.
* (konu
ma) K
r
c
, sert bir durum almak.
* Yemlerde genellikle yaasitlerinin oksidasyonu ve hidroliz sonucu uygun olmayan koku ve tat meydana
gelmek.
ac
la
t
rma
* Ac
la
t
rmak i
i.
ac
la
t
rmak
* Acbir duruma getirmek.
ac
l

ac
l
k

ac
l
l
k

* Ackat
lm
olan.
* Ac
solan, kederli.
* Acolma durumu.
* Dokunakl
l
k, kederlilik, yasl
l
k.
* Ac
lolma durumu.

ac
ma
* Ac
mak i
i.
* Ba
ka bir kimsenin veya canl
n
n mutsuzluuna kar
duyulan znt, merhamet.
ac
mak
* Tad
acduruma gelmek, ac
la
mak.
* Ac
l
, a
r
lolmak.
* Ba
kas
n
n ac
s
na ortak olmak veya durumundan znt duymak.

* Ba
kas
n
n u
rad

veya u
rayacakt bir duruma zlmek, merhamet etmek.
* Bir
eyi vermeye k
yamamak veya verdi
ine, elden
kard

na zlmek.
ac
mas
z

* Ac
maz, katyrekli, merhametsiz.

ac
mas
zca
* Ac
mas
z olarak, ac
mas
z bir biimde, zalimce, zalimane.
ac
mas
zl
k
* Ac
maz olma durumu, merhametsizlik, zulm.
ac
m
k
ac
ms

* Buday tarlalar
nda yeti
en, tohumu zehirli, yaban bir bitki, belemir.
* Ac
ya yak
n tadolan, tadaz acolan, ac
mt
rak.
* Dokunakl
.

ac
mt
rak
* Ac
ms
.
ac
nacak
* znt duyulacak, merhamet edilecek.
ac
ndan lmek
* al
ktan lmek.
* ok ac
kmak.
ac
nd
rma
* Ac
nd
rmak i
i.
ac
nd
rmak
* Bir kimsenin ac
mas
na yol amak, merhamete getirmek.
ac
n
lacak
* znt duyulacak, merhamet edilecek durumda bulunan.
ac
n
lma
* Ac
n
lmak i
i.
ac
n
lmak
* Ac
nmak i
ine konu olmak.
ac
nma
ac
nmak

ac
rak

* Ac
nmak i
i.
* Ac
mak i
ine konu olmak.
* Ba
kas
n
n hesab
na zlmek, yaz
klanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessf etmek.
* Az ac
, ac
mt
rak.

ac
rga
* Yaban turpu.
ac
s
kmak
* olumsuz, kt sonucu ortaya
kmak.
ac
siine (veya yre
ine) kmek (veya i
lemek)
* bir
eyin ac
s
npek ok duymak.

* olmadan olaca
d
nerek ok zlmek.
ac
s
na dayanamamak
* bir kimse bir yak
n
n
n lmnden byk znt duymak.
ac
s
nalmak
* ac
l

ngidermek.
* s
z
ydindirmek.
* kederini azaltmak.
ac
s
nba
r
na basmak
*
ikyet etmeden zntye katlanmak.
ac
s
nekmek
* yap
lan yanl
bir i
in kt sonucunu grmek.
ac
s
n
karmak
* (tat iin) ac
l

nyok etmek.
* urad

madd veya manev zarar


kar

layacak bir iyapmak.


* almak, intikam almak.
ac
s
ngrmek
* bir yak
n
n
n lmn grmek.
ac
s
z

ac
t

ac
tma
ac
tmak

ac
y
c

* Tad
acolmayan.
* Ar
, s
zduyulmayan.
* znt, s
k
ntolmayan, kedersiz.
* Ac
tmak i
i veya biimi.
* Ac
tmak i
i.
* Ac
l
k vermek.
* Arve s
zduymas
na sebep olmak.
* Ac
ma duygusu olan (kimse).

ac
y

* Ac
mak i
i veya biimi.
acibe
acil

* Hi grlmemi
, al

lmam

,
a

lacak veya yad


rganacak
ey.
*
vedi, ivedili.

acil servis
* (hastanelerde) Vakit yitirilmeden bak
lmasgereken hastalar
n ilk tedavilerinin yap
ld

yer.
acil
ifalar dilemek
* hastan
n k
sa srede iyile
mesi dileinde bulunmak.
acilen
aciyo

* Hemen, hi zaman yitirmeden, tez elden, gecikmeden, ivedilikle.


* Bkz. acyo.

aciz

* Gc bir i
e yetmez olan
n durumu, gszlk.
* Beceriksizlik.
* Birinin borcunu vaktinde deyememesi durumu.

ciz
* Gc bir i
e yetmez olan, gsz.
* Beceriksiz.
ciz kalmak
* ok u
ra
maya ramen o i
i yapamamak.
cizane

* Sz syleyen kimsenin kendi yapt


klar
nabartmamak iin kulland

"acizlere yak

acak biimde"
anlam
nda bir nezaket sz.
cizleri
cizlik
acube

* Alak gnlllk gstermek iin "ben" zamiri yerine kullan


lan bir sz.
* Beceriksizlik, gszlk.
* Tuhaf kimse.

acul
* Tez canl
, ii tez, ivecen.
* H
zl
, abuk.
acun
* Dnya.
acur

* Bkz. ajur.

acur

* Kabakgillerden, kabuu izgili ve tyl, sar


mt
rak, ye
il veya sar
, zeri ye
il lekeli, irice bir e
it h
yar
(Cucumis flexuosus).
acurlu
acuze

* Bkz. ajurlu.
* Huysuz, irkin, ya
lkad
n, cadkar
.

acyo
* Herhangi bir paran
n gerek de
eriyle srm deeri aras
nda veya bir ticaret senedinin zerinde yaz
l
miktar ile indirimden sonraki tutar
aras
nda do
an fark.
* Bir ticaret senedinin yenilenmesinde al
nan komisyon.
* Senetli kredi i
lemlerinde bankalar
n yapt
klartahsilt.
acyocu

* Borsa veya piyasada tahvil iin e


itli hileler uygulayan, dolaplar eviren kimse.

acz iinde olmak


* gc yetmemek, becerememek.
acze d
mek
* aresiz kalmak, elinden bir
ey gelmemek.
a

* Yemek yeme ihtiyacolan veya yemesi gereken, tok kar

t
.
* Yiyecek bulamayan, yoksul kimse.
* Gz doymaz, haris.
* ok istekli, ok hevesli.
* Karndoymam
olarak.
-a / -e
*
simden isim ve s
fat yapma eki: bakr-a, top-a, k
r-a vb.
* Fiilden s
fat yapma eki: gl-e vb.
* Fiilden isim yapma eki: t
ka-, say-a, sr-e vb.
a ac
na

* a olarak, bir
ey yemeden.

a a
k kalmak
* yoksulluk iinde, evsiz barks
z kalmak.
a ayoynamaz
* kendisinden ibeklenilen kimseden emeinin kar

esirgenmemelidir.
a b
rakmak
* yiyecek vermemek veya karn
ndoyurmas
na engel olmak.
a bil

* Srekli olarak a ve bak


ms
z.
* Srekli olarak a ve bak
ms
z.

a doymam, tok ac
kmam san
r
* a insan elde ettiinden ounu ister, varl
kl
insan ise var olanla yetinir gibi grnr.
a doyurmak
* yoksullarbeslemek.
a gezmektense tok lmek ye
dir
* yoksulluk lmden de beterdir.
a gz
a gzl

* Gz a, doymaz, tamahkr, haris.


* Mala veya yiyecek iecek
eylere doymak bilmeyen, gz a, doymaz, tamahkr, haris, camgz.

a gzl
* kar

t
.
a gzllk
* A gzl olma durumu veya a gzlye yak

acak davran

, doymazl
k, tamahkrl
k, tamah.
a gzllk
* kar

t
.
a gzllk etmek
* bir
eye kar
a

ristek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkrl


k etmek.
a gzn, aarlar gzn
* "ura

larda uyan
k bulunmak gerekir, yoksa umulmad
k bir anda byk zararlarla yz yze gelirsin"
anlam
nda kullan
l
r.
a kalmak
* karn
ndoyuramamak.
* yoksullua d
mek.

a karn
na
* mide bo
ken henz bir
ey yiyip imemi
ken.
a kurt gibi (yemek,

mek veya sald


rmak)
* byk bir istekle.
a susuz kalmak
* yoksulluktan ya
ayamayacak bir duruma gelmek, yoksul bir duruma d
mek.
a tavuk kendini arpa ambar
nda san
r
* insanlar, yokluunu, yoksulluunu ektikleri
eyler iin olmayacak hayaller, d
ler kurar.
aacak

aalya
aan

aar

aelya

* Amaya yarayan ara.


* Anahtar.
* Kokusuz, gzel renkli iekler aan bir bitki, aelya, azelya.
* Amak i
ini yapan.
* Oynak kemiklerin aras
ndaki a
largeni
letmeye yarayan kaslar
n genel ad
, bken kar

t
.
* Anahtar.
*

tah amak iin yemekten nce iilen alkoll iki, aperitif.


* Bkz. aalya.

a
zaviye.

* Birbirini kesen iki yzeyin veya iki dorunun olu


turdu
u
k
nt
.
* Birbirini kesen iki yzey veya aynnoktadan
kan iki yar
m dorunun olu
turdu
u geometrik biim,
* Gr
, bak
m, yn.

a
lm
* Almede sz konusu olan yntem ve teknik.
a
c

* Amak i
ini yapan.

a al
nmak
* grevine son verilmek.
a

a alma
* bir grevliyi geici bir sre i
ten alma.
a

a almak
* grevine son vermek.
a

a
karmak
* i
inden
karmak.
a

a
kmak
* belli olmak, anla

lmak.
* i
inden
kar
lmak.
a

a vurmak
* belli etmek, ortaya
karmak.
* gizli bir durumu ortaya
karmak.

kmak
* saklamakla grevli bulundu
u paran
n veya mal
n eksik oldu
u anla

lmak.
a

n
kapatmak
* eksiini tamamlamak.
a
k
* A
lm

, kapalolmayan, kapalkar

t
.
* Engelsiz.
* rtsz,
plak.
* Bo
.
* Grevlisi olmayan, bo(i
, grev), mnhal.
* Aral

ok.
*

ler durumda olan.


* Kolay anla

l
r, vaz
h.
* Gizlili
i olmayan, oldu
u gibi grnen.
* Her trl d
nceyi ho
gryle kar

layabilen, etkisinde kalabilen.


* (renk iin) Koyu olmayan.
* (kitap, resim, film iin) Sevi
me sahnelerini btn
plakl

yla anlatan.
* Kapalolmayan (hava, iyeri).
* Belli bir yerin biraz uza

.
* Denizin k
y
dan uzaka olan yeri.
* Doru olarak, a
ka.
* Bir ihtiyac
n kar

lanamamasdurumu.
a
k a
k

* Saklamaks
z
n, gizli yer b
rakmaks
z
n, itenlikle.

a
k a
l
* Koyunlar
n ve keilerin bar
nd
r
ld
klarst a
k, etraftaduvar veya l itlerle evrili basit bar
nak.
a
k a
zl
* Aptal, sersem, ahmak.
a
k al
nla
* ba
ar
ve vn ile.
a
k art
rma
* Bir mal
n sat

nda al
c
lar aras
nda fiyat art
rma yar

na dayanan sat

.
a
k bilet

* Yolculuklarda dntarihi kararla


t
r
lmam

, belirli bir dnem iin geerli, gididnbileti.

a
k bono
* Para hanesi bob
rak
larak imza edilen bono.
a
k bono vermek
* s
n
rs
z yetki tan
mak.
a
k blge
* Gmrk s
n
rlamalar
n
n olmad

blge, serbest blge, serbest m


nt
ka.
a
k celse
* A
k duru
ma.
a
k ciro

* Senet veya ek arkas


na kime denecei belirtilmeden imzalanma yoluyla yap
lan ciro.

a
k ek
* zerine para miktaryaz
lmam

, ek.
a
k deniz

* Denizin, kara sular


n
n d

nda kalan blm.


* Yak
n karalarla evrili olmayan deniz, engin.
a
k devre
*
inden srekli ak
m gemeyecek bir yal
tkanla kesilmielektrik devresi.
a
k dola

m sistemi
* Genellikle btn eklem bacakl
larda ve birok yumu
akada bulunan atardamar ve kan bo
luundan
olu
mua
k bir dola

m sistemi.
a
k duru
ma
* Mahkemede herkesin duru
maydinleyebilecei oturum.
a
k d
me
* Ya
lgre
te pehlivan
n k
st d
erek yenilmisay
lmas
.
a
k eksiltme
* Yapt
r
lacak bir i
in veya sat
n al
nacak bir mal
n ucuza sa
lanmasiin i
i yapacak veya mal
satacak ki
iler
aras
nda fiyat d
rme yar

na dayanan i
lem.
a
k elli

* Cmert.

a
k ellilik
* Cmertlik.
a
k fikirli
* Olaylar
ve zellikle yenilikleri iyi anlay
p gerei gibi kar

layabilen, d
nd
n oldu
u gibi syleyebilen
(kimse).
a
k fikirlilik
* A
k fikirli olma durumu.
a
k hava
* Bulutsuz hava.
* Bahe, park gibi yapd

olan yer.
a
k hava sinemas
* Yaz
n veya iklimi elveri
li yerlerde srekli olarak al

an, st a
k, yanlar
kapal
sinema.
a
k hava tiyatrosu
* Yaz
n veya iklimi elveri
li yerlerde srekli olarak al

an, st a
k, yanlar
kapal
tiyatro.
a
k hece

* nl ile biten hece.

a
k hesap
* Pe
in para veya bono vermeden yap
lan al
veri
.
a
k imza
* zeri bob
rak
lan bir k
d
n alt
na, dolduracak olana gvenilerek at
lan imza.
a
k i
letme
* Maden yata

nrten verimsiz topraklar kald


r
ld
ktan sonra a
k havada yap
lan i
letme.
a
k kahverengi
* Kahverenginin bir veya birka ton a

.
a
k kalp ameliyat
* Kalbin ii a
lmadan nce dola

m sun' kalp denilen bir ayg


ta devredildikten sonra yap
lan kalp ameliyat
.
a
k kalpli

* Bkz. a
k yrekli.
a
k kalplilik
* Bkz. a
k yreklilik.
a
k kapamak
* (bte) gider fazlas
npara salayarak gidermek.
a
k kapb
rakmak
* gere
inde, bir konuya yeniden dnebilme imknb
rakmak, kesip atmamak.
a
k kappolitikas
* Yabancmallarbir lkeye serbeste sokma politikas
.
a
k kapsiyaseti
* A
k kap
politikas
.
a
k konu
mak
* gere
i ekinmeden sylemek.
a
k kredi
* Bankalar
n gvendikleri m
terilere rehin, ipotek veya kefil istemeksizin verdikleri bor para.
a
k liman
* Btn gemilerin formalite ynnden kolayca girip
kt
klar
liman.
* Hava
artlar
ndan kolayca etkilenen liman.
a
k maa

* Grevinden al
nan birine yasaca tan
nan, belirli bir sre iinde denen ayl
k.
a
k mavi
* Mavinin bir ton a

.
a
k mektup
* Zarf
yap

t
r
lmam
mektup.
* Yaz
ld

kimseye gnderilmeyip bas


n yoluyla a
klanan mektup.
a
k olmak
* (o yerde) kendisi her zaman iyi kar

lanmak.
a
k ordugh
* K
rda kurulan ordugh.
a
k oturum
* Gncel, siyas, sosyal ve bilimsel konular
n veya sorunlar
n herkesin izleyebilece
i bir biimde a
k olarak
tart

ld
toplant
.
a
k oy

* Verenin ad
ngsteren ve konu
ulan sorun zerindeki d
ncesini belli edecek yolda verilen oy.

a
k retim
* Ders konularradyo ve televizyon gibi aralarla yay
mlanan veya posta ile ilgililere ula
t
r
lan
retim
yntemi.
a
k nerme
*
erisinde de
i
ken bulunan ve bu de
i
kenin alaca
deerle dorulu
u veya yanl

kesinle
en nerme.
a
k pazar
* Gmrk kaydolmayan, her devletin mal
n
serbeste satabilecei
ehir veya lke.
a
k pembe
* Pembenin bir ton a

a
k polie
* Eksik bilgileri sonradan tamamlanmak zere dzenlenen polie.
a
k rejim
* Parlmenter rejim.
a
k sa
k
* Grene
e ayk
rderecede
plak veya rtsz.
a
k sa
k konu
mak
* cins konularla ilgili szler sylemek.
a
k sar
* Sar
n
n bir ton a

.
a
k say
m
* Bir seim sonunda verilen oylar
n a
k olarak say
lmas
, aleni tadat.
a
k seik
* ok a
k, ok belirgin.
a
k senet
* Bkz. a
k bono.
a
k sylemek
* anla

lmam
ynn b
rakmadan anlatmak veya ekinmeden sylemek.
a
k szl
* Her
eyi olduu gibi syleyen, szn esirgemeyen.
a
k szllk
* A
k szl olma durumu.
a
k
ehir
* D
man sald
r
s
na kar
savunma nlemleri al
nmam

, iinde herhangi bir asker hedef bulunmayan ve bu


durumu nceden iln edilmiolan
ehir.
a
k ta

t
* st rtlmemita

t (araba, otomobil vb.).


a
k te
ekkr
* Herhangi birine bas
n yoluyla edilen te
ekkr.
a
k tohumlular
* Tohumlarkozalak pullar
zerinde a
k olarak bulunan iekli bitkilerin ayr
ld

iki byk daldan biri.


a
k tribn
* A
k havadaki spor msabakalar
nda seyircilerin oturdu
u ve st kapalolmayan blm.
a
k tutmak
* bir iyerinin al

r durumunu srdrmek.
a
k vermek
* gelir, gideri kar

lamamak.
* gizlenmek istenen bir olay
, bir d
nceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, a
klamak.
a
k yara
a
k ye
il

* Kapanmam

, srekli i
leyen yara.
* Ye
ilin bir ton a

a
k yrekle
* z sz bir olarak, hibir
ey saklamaks
z
n.
a
k yrekli
* D
nd
n oldu
u gibi syleyen, ii temiz, gizli yn olmayan (kimse), samim, a
k kalpli.
a
k yreklilik
* A
k yrekli olma durumu, samimiyet, a
k kalplilik.
a
k zaman
* Tutkal
n yzeye srld
an ile pres edilip, s
k
lmas
gereken an aras
nda geen sre.
a
ka

z
a
ka

* Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris).


* Gizli bir yn kalmaks
z
n, kolay anla

l
r bir biimde.

a
kas
* Dorusu, a
k olan
, anla

l
r biimi, gizli kapaklolmayan yan
.
* A
k olarak.
a
k

* Borsada fiyat dalgalanmalar


ndan yararlanarak a
ktan para kazanan (kimse).

a
kgz
* Uyan
k davranarak
kar
nsa
layan, imknlardan kurnazca yararlanmas
nbilen.
a
kgzlk
* A
kgzllk.
a
kgzllk
* A
kgz olan
n durumu, a
kgze yak

acak davran

.
a
klama

* A
klamak i
i, izah.

a
klama cmlesi
* Bir nceki cmleyle balantkuran yani, demek ki, yle ki gibi balay
c
larla ba
layan, sz konusu duygu
veya d
nceyi btnleyen cmle.
a
klama yapmak
* herhangi bir konuyu ayd
nl
a kavu
turmak amac
yla konu
mak veya yazmak.
a
klamak
* Bir konuyla ilgili olarak gerekli bilgileri vermek, izah etmek.
* Bir sorunla ilgili olarak ayd
nlat
c
bilgi vermek, tavzih etmek.
* Bir szn, bir yaz
n
n ne anlatmak istedi
ini belirtmek, yorumlamak.
* A
ka sylemek, if
a etmek.
* Belirtmek, gstermek, a
a vurmak, izhar etmek.
a
klamal
* Birtak
m a
klamalarla anla

lmas
,
renilmesi kolayla
t
r
lm

, izahl
.
a
klanan
* A
klamalar sonunda ortaya
kmasbeklenen kavram.
a
klanma
* A
klanmak i
i.
a
klanmak

* A
klamak i
i yap
lmak, izah edilmek, if
a edilmek.
a
klar livas
*

i gc olmayan, bo
ta kalan kimse.
a
klar livas
* i
i gc olmayan, bo
ta kalan kimse.
a
klar livasolmak
* ibulamayarak i
siz ve kazans
z kalmak.
a
kla
ma
* A
kla
mak durumu almak.
a
kla
mak
* A
k duruma gelmek.
* Rengi a
lmak.
a
kla
t
rma
* A
kla
t
rmak i
i.
a
kla
t
rmak
* A
k duruma getirmek.
* Rengini at
rmak.
a
klatma
* A
klatmak i
i.
a
klatmak
* A
klamas
nsa
lamak.
a
klayan

* A
klamalar sonucunda elde edilen kavram.

a
klay
c
* Bir sorunu gerekli a
kl

a kavu
turan.
* Kendinden nce gelen kelimeyi belirten, a
klayan (kelime veya kelimeler): "Atatrk yeni Trkiye'nin
kurucusu, daima sayg
ile an
lacakt
r" cmlesindeki 'yeni Trkiye'nin kurucusu' sz Atatrk ad
n
n a
klay
c
s
d
r.
a
klay

* A
klamak i
i veya biimi.
a
kl
a kavu
turmak
* (bir konu veya sorunu) ayd
nlatmak, kapal
l
ktan kurtarmak, anla

l
r duruma getirmek.
a
kl
k

* A
k olma durumu.
* Uzakl
k, mesafe.
* rtsz,
plak yer.
* Bove geniyer.
* Bir yerin uzaklara kadar bak
labilecek ve bakan
n iinde ferahl
k douracak durumda olmas
.
* Gerei oldu
u gibi yans
tma durumu.
* Bir sz veya yaz
da maksad
n a
k olmaszelli
i, vuzuh.
* Drbn, foto
raf makinesi gibi optik aralarda a

z ap
,

n girebildii delik.

a
kl
k getirmek (veya kazand
rmak)
* (bir konu veya sorunu) anla

l
r duruma getirmek.
a
kl
kler
* Bir mikroskobun a
kl

n
lmeye yarayan alet.
a
kta b
rakmak

* ive grev vermemek, yersiz yurtsuz b


rakmak veya birka ki
iye birlikte sa
lanan bir iyilikten birini
yararland
rmamak.
a
kta kalmak (veya olmak)
* ive grev bulamamak, yersiz yurtsuz kalmak veya birka ki
inin birlikte eri
ti
i bir iyilikten
yararlanamamak.
a
ktan

* Bir yerin uza

ndan.
* S
ra ve a
ama gzetilmeden, d

ar
dan atayarak.
* Emek ve para harcamadan.

a
ktan (para) kazanmak
* emek ve sermaye olmadan para kazanmak.
a
ktan a

a
* Belirgin olarak, gz gre gre.
a
ktan kazanmak
* emek ve sermaye koymadan kazan sa
lamak.
a
ktan para almak
* bir iveya mal iin, kararla
t
r
lm
cret veya deer d

nda para almak.


a
ktan tayin
* Derece ve belli bir s
ra gzetilmeksizin yap
lan atama.
a
lama

*
leride, ilerinde en uygununun seilebilmesi iin, g bir sahnenin e
itli a
lardan ekiminin yap
lmas
.

a
l
m
llr.

* A
lma.
* Bir y
ld
zla gk ekvatoru aras
ndaki uzakl
k; kuzeye do
ru olan
art
, gneye doru olanda eksi i
aretiyle

a
l
p sa
lmak
* (kad
n iin) ok a
k sa
k giyinmeye ba
lamak.
* (kad
n iin) eskisine gre lsz davran

larda bulunmaya ba
lamak.
a
l

* A
lmak i
i veya biimi.
* Yeni bir yap
n
n, yerin veya yeni bir kurulu
un al

maya ba
lamas
, k
at.

a
l
konu
mas
* Herhangi bir toplant
n
n a
lmass
ras
nda yap
lan ilk konu
ma.
a
l
treni
* Bir a
l

kutlamak iin yap


lan toplant
, resmik
at.
a
lma

a
lmak

* A
lmak i
i.
* Bir film ekiminde karanl
kta ba
lay
p gittike ayd
nlanarak grntlerin belirmesine dayanan noktalama.
* Bir grupta, s
ralar
n jimnastik al

t
rmalariin da
n
k dzene girmesi.
* atlama.
* Amak i
i yap
lmak veya amak i
ine konu olmak.
* (renk iin) Koyuluunu yitirmek.
* Kendine gelmek, biraz iyile
mek, ferahlamak.
* (gemi) Gitmek, uzakla
mak.
* S
k
lmas
, ekinmesi, tutuklu
u kalmamak.
* (kurulu
lar iin)
lk kez veya yeniden i
e ba
lamak.

ini gere
inden veya gtrebileceinden genitutmak.
* Geni
lemek, bolla
mak.
* Delinmek, y
rt
lmak.
* (sis, karanl
k, duman iin) Da
lmak, yo
unluunu yitirmek.
* Gereken gce ula
mak.
* S
rr
n
, zntsn, sorunlar
nbirine sylemek.
* (pencere, kap
, yol iin) Geit vermek.
* Ayr
nt
ya girmek.
* (yzerken) K
y
dan uzakla
mak.
a
m
* Ama, a
l

, k
at.
a
mlama
* A
mlamak i
i, te
rih,
erh.
a
mlamak
* Bir sorunu veya konuyu ele al
p en ince noktalar
na kadar gzden geirerek anlatmak,
erh etmek, te
rih
etmek.
a
mlanma
* A
mlanmak i
i.
a
mlanmak
* A
mlamak i
ine konu olmak.
a
nd
rma
* A
nd
rmak i
i.
a
nd
rmak
* A
nmas
nsalamak.
* Bir cismin yzeyini aarak bir dzlem zerine yaymak.
a
n
m

a
nma
a
nmak

a
nsama

* A
nmak i
i, inki
af.
* Bir cismin yzeylerinin a
l
p bir dzlem zerine yay
lmas
.
* A
nmak i
i.
* Geli
mek.
* (tohum, hastal
k iin)
indeki yetenekler uyanarak amac
na varmak, geli
mek, inki
af etmek.
* A
nsamak i
i, istik
af.

a
nsamak
* Bir yerin zelliklerini ortaya
karmak iin ara
t
rma ve inceleme yapmak, istik
af etmek.
a
ortay
* Bir a
sal blgeyi, lleri birbirine e
it olan iki a
sal blgeye ay
ran do
ru.
a
ortay dzlemi
*
ki dzlemli bir a
yiki kom
u ve e
it a
ya blen dzlem.
a
ler
a
sal

* Bkz. iletki.
* Aile ilgili.

a
sal blge
* Aile i blgesinin birle
iminden olu
an dzlem paras
.
a
sal ap
* Ay ve Gnegibi gk cisimlerinin iki do
rusu aras
ndaki a
.
a
sal h
z
* Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birle
tiren do
ru paras
n
n birim zamanda tarad
a
.
a
sal ivme
* A
sal h
z
n birim zamanda de
i
en nicelii.
a
sal sapma
* Belli bir a
dzeyinde gerekle
en sapma.
a
sal uzakl
k
* Gk cisimlerinin (y
ld
z veya gezegen) birbirlerinin kar

la
ma dzlemine gre uzakl

.
a
sal yol
* Hareket eden cismin birim zamanda gzlemciye gre ald

yol.
a

* Amak i
i veya biimi.
* Bir kurulu
u al

maya ba
latma.

a
konu
mas
* Herhangi bir toplant
yba
latmak iin yap
lan ilk konu
ma.
a
t
ak

ak
c

ak
lama

* Bir duvarda a
k b
rak
lm
bulunan kap
, pencere, kemerleme benzeri a
kl
k.
* Bir cismin yzeyi zerinde sert bir madde veya bir ara srterek onu dzle
tirip parlatma, perdah.
* Demircilikte delik bytmekte kullan
lan ara.
* Anahtar ve her trl ama arac
.
* Akyapan (kimse), perdah
.
* Anahtarc
.
* Ak
lamak i
i.

ak
lamak
* Akile parlatmak.
ak
lanma
* Ak
lanmak i
i.
ak
lanmak
* Akyap
lmak, perdahlanmak.
ak
latma
* Ak
latmak i
i.
ak
latmak
* Aki
i yapt
rmak, perdahlatmak.
ak
l
* Akyap
lm

, perdahlanm

, perdahl
.
ak
s
z

* Akyap
lmam

, perdahlanmam

, perdahs
z.
al

ldrmek
* al
k hissini gei
tirmek, yat

t
rmak.
al
k

* A olma durumu.
* K
tl
k.
* Yoksulluk.
* A

ristek iinde bulunmak.

al
k ekmek
* yoksulluk iinde bulunmak.
al
k grevi
* Kendisine veya ba
kalar
na yap
lan bir haks
zl
protesto iin bir kimsenin a durarak gsterdii tepki.
al
ktan gz (veya gzleri) kararmak (veya dnmek)
* ok ac
kmak.
al
ktan imangevremek
* ok ac
kmak.
al
ktan nefesi kokmak
* yoksulluk iinde bulunmak.
al
ktan lmek
* dayan
lmaz derecede ac
kmak, ok ac
kmak.
al
ktan lmeyecek kadar
* (yiyecek, iecek iin) pek az (yemek, imek).
* gere
inden az.
ama

* Amak i
i.
* Orman iinde a
a kesme veya yakma yoluyla tar
ma elveri
li bir duruma getirilen arazi.
* Bir e
it susams
z, kal
nca ya
lsimit.

amac
* Ama yapan veya satan kimse.
amak

* Bir
eyi kapal
durumdan kurtarmak.
* Bir
eyin kapa
nveya rtsn kald
rmak.
* Engeli kald
rmak.
* Sar
lm

, katlanm

, rtlmveya iliklenmiolan
eyleri bu durumdan kurtarmak.
* Oyarak veya kazarak ukur, delik olu
turmak.
* T
kalbir
eyi, bu durumdan kurtarmak.
* evresini geni
letmek.
* Birbirinden uzakla
t
rmak.
* Yarmak.
* D
m veya dola
m
bir
eyi zmek.
* Bir kurulu
u, bir iyerini, bir yeri i
ler veya ilk defa kullan
l
r duruma getirmek.
* Bir ayg
t
, bir dzeni vb.lerini al

r duruma getirmek.
* Al
veri
i ba
latmak.
* Rengin koyuluunu azaltmak.
* Yak

mak, gzel gstermek.


* Ferahl
k vermek.
* Bir konu ile ilgili konu
mak.
* Sava
la almak, fethetmek.
* Avunmak veya dan

mak iin sylemek.


* Yapmak, dzenlemek.

* Ay
rmak, tahsis etmek.
* S
k
lganl

n
, utangal

ngidermek.
* Grnr duruma getirmek.
* (hava iin) Bulutlar
n da

lmas
yla gk yz ayd
nlanmak.
* Geit vermek.
*
ini dkmek.
amal
k

* Kiri
karmak veya e
yayiyice temizlemek iin kullan
lan her trl madde.

amaz
* Satran oyununda
ahkoruyan ta
lardan birinin yerinden oynat
lmamas
durumu.
*
inden zor
k
l
r durum.
* (tulatta) Kar

s
ndakine bir nkte veya tekerleme syleme kolayl

nveren sz.
amaz halat
* Gemilerin limana balanmasve sahilden esecek rzgrla r
ht
mdan uzakla
mamasiin k
y
ya dikine
balanan halat.
amaza d
mek
* iinden
k
lmasg durumda kalmak.
amaza getirmek (veya d
rmek)
* dzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak.
amazl
k
* Amaz olma durumu.
* Azpek s
kolma durumu, ketumiyet.
ataz
n
, yumdu gzn
* fkelenerek veya k
zarak a

r szler syledi.
at
rma

* At
rmak i
i.

at
rma kutuyu, syletme kty
* kt konu
abilecek birine, bildiklerini a
klama f
rsatverilmemesi gerektiini
tler.
at
rmak
* Amak i
ini yapt
rmak.
ad

* Bir kimseyi, bir


eyi anlatmaya, tan
mlamaya, a
klamaya, bildirmeye yarayan sz, isim: ocuk, kedi, aa,
d
nce, iyilik, Ahmet, Ertu
rul birer add
r.
* Herkese tan
nm
veya i
itilmiolma durumu, n, nam,
hret.
* An
lacak de
er, nem.
*
sim.
ad
ad almak

* Sayma, say
lma.
* kendisine ad verilmek.
* n kazanma.

ad bilimi

* zel adlar zerinde duran ve zel adlarkken bilgisi, tarih geli


me, dil ve kltr sorunlar
a
s
ndan
inceleyen bilim dal
.
ad cmlesi
* Bkz. isim cmlesi.

ad ekilmek
* ad ekmek i
i yap
lmak.
ad ekilmek
* ad ekmek i
i yap
lmak.
ad ekimi
* Bkz. isim ekimi.
ad ekme
* Ad ekmek i
i, kur'a.
ad ekmek
* raslant
ya ve talihe ba
lbir ay
rma yapmak iin, her birinde birer ad yaz
lm
k

tlardan birini ekmek,


kur'a ekmek.
ad ekmeye girmek
* kur'aya tbi olmak.
* oyunun ba
lang
c
nda, oyuncular aras
nda alan seimi, ba
lama at

veya kar

lama hakkiin ncelik


sa
layan i
.
ad ektirmek
* ad ekmek i
ini yapt
rmak.
ad dei
imi
* Bkz. mecazimrsel.
ad durumu
* Bkz. isim hli.
ad gvdesi
* Bkz. isim gvdesi.
ad koymak
* a

rmak veya anmak iin bir canl


ya, bir yere, bir
eye ad vermek, adland
rmak, isim koymak, tesmiye
etmek.
ad kk

* Bkz. isim kk.

ad takmak
* adland
rmak, ad koymak.
ad tamlamas
* Bkz. isim tamlamas
.
ad vermek
* ad koymak, adland
rmak, tesmiye etmek.
* bir i
i kimin yapt

nsylemek.
ad yapmak
* isim yapmak.
ada

* Her yansu ile evrilmikara paras


.
* Trafi
e a
k bir yol zerinde sola dn
leri sa
layan, satarafta veya yol ortas
nda yer alan kald
r
m ta

yla
ayr
lm
alan.
* evresi yollarla belirlenmiolan arsa ve byle bir arsay
kaplayan yap
lar toplulu
u.
ada bal

* Bkz. amber bal

ada ay
* Ballbabagillerden, yurdumuzda ok yeti
en tyl ve beyaz
mt
rak yapraklarolan
t
rlbir bitki (Salvia
oflicinalis).
* Bu bitkiden yap
lan s
cak iecek.
ada gibi gemi
* pek byk (gemi).
ada so
an
* Zambakgillerden, soan
ndan il olarak yararlan
lan birtak
m maddeler elde edilen ok y
ll
k bir bitki
(Urginea maritima).
ada tav
an
* Evcil cinsleri de olan tav
ana yak
n bir kemirici memeli (Oryetolagus cuniculus).
adab
mua
eret
* Terbiyeli, ince davranmak iin tutulmasgereken yollar, davran
tresi, davran
bilgisi, topluluk tresi,
grg.
adac
k

* Kk ada.

adac
l
k
* Kavramlar
n gerek varl
klar oldu
unu kabul eden, kavram gerekli
ine kar

t olarak, tmel kavramlar


n
yaln
zca nesnelerin adlaroldu
unu ileri sren gr
, nominalizm.
adagio
* Yava
, a
r olarak.
* Bu biimde al
nan beste.
adak
* Adamak i
i veya adan
lan
ey, nezir.
adak adamak
* bir dilein gerekle
mesi amac
yla kurban kesip yoksullara da

tmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette


bulunmak.
adaklama

* Adaklamak durumu.

adaklamak
* Kk ocuk yrmeye ba
lamak.
adaklanma
* Adaklanmak i
i veya durumu.
adaklanmak
* Ni
anl
duruma gelmek, ni
anlanmak.
adakl

adakl
k

adaks
z

adale

* Adaolan, adak adam


olan.
* Ni
anl
, yavuklu, szl.
* Adak olarak ayr
lm
(hayvan).
* Adak adanan yer.
* Adaolmayan, adak adamam
olan.
* Ni
anl
olmayan.

* Kas.
adaleli
* Kasl
, kaslars
k
, geli
mi
.
adalesiz
adalet

* Kass
z.
* Hak ve hukuka uygunluk, hakkgzetme, do
ruluk, tre.
* Bu i
i uygulayan, yerine getiren devlet kurulu
lar
.
* Herkese kendine uygun d
eni, kendi hakkolanverme.

adalet da

tmak
* kanunlar
n sayd

haklarsahiplerine vermek, tan


nmak.
adalet divan
* Devletler aras
ndaki birtak
m hukuk anla
mazl
klar
na bakan ve merkezi La Haye'de bulunan uluslar aras
mahkeme.
adalet kap
s
* Hak ve hukukun aranmasiin ba
vurulan merci, mahkeme.
adalet mahkemesi
* Bkz. adliye mahkemesi.
adalet rgt
* Adliye te
kilt
.
adalet saray
* Mahkemelerin bulundu
u byk yap
.
adalete teslim etmek
* san

, adalet i
leriyle ura
an kurulu
a gtrmek.
adalete teslim olmak
* san
k, adalet i
leriyle ura
an kurulu
a gidip hakk
nda gerekli i
lemin yap
lmas
nistemek.
adaletine s

nmak
* (birinden) anlay

, ho
gr, yak
nl
k beklemek.
adaletli

* Adalete uygun d
en veya adaletli olan, adil.

adaletlilik
* Adaletli olma durumu.
adaletsiz

* Adalete ayk
rd
en veya adaleti olmayan.

adaletsizlik
* Adalete ayk
rdavran

.
adal
adal

adam

* Ada halk
ndan olan (kimse).
* Kas niteli
inde olan; kasla ilgili olan, kas
l.
* Kaslariyi geli
mi
, adaleli, kasl
.
*
nsan.

* Erkek ki
i.
*
yi yeti
mi
, de
erli kimse.
* Birinin yan
nda ve i
inde bulunan kimse.
* Birinin yararland

, kulland
kimse.
* Birinin szn dinleyen, naz
n
eken kimse, kay
r
c
.
*
yi huylu, gvenilir kimse.
* (belirsizlik zamiri yerine), Herkes, kim olursa olsun.
* Grevli kimse.
* (isim tamlamalar
nda) Bir alanda derin bilgisi olan veya bir alanbenimseyen.
* E
, koca.
adam adama (savunma)
* futbolda, basketbolda kar
tak
m oyuncusunu kollama, rahat hareket etmesini, sayyapmas
nengelleme.
adam ak
ll
* Bkz. adamak
ll
.
adam almamak
* son derece kalabal
k olmak.
adam azman
* ok iri yap
lkimse.
adam ba

na
* her ki
iye, her birine.
adam be
enmemek
* herkesi de
ersiz grmek.
adam boyu
* Yakla

k olarak normal bir adam boyunda.


*
nsan boyunca.
adam de
ilim
* herhangi bir durumun gerekle
memesi hlinde, kendisinin insan say
lamayaca
anlam
nda kullan
lan ant,
gz da
sz.
adam etmek
* e
itmek, yeti
tirmek, topluma yararl
duruma getirmek.
* bir yeri dzene sokmak veya bir
eyi i
e yarar duruma getirmek.
adam evld
*
yi bir ailenin iyi yeti
miocu
u.
adam gibi
* terbiyeli, ak
lluslu.
* adaml

a, insanl

a yara

r yolda.
* iyice.
adam hesab
na koymak
* birine deer vermek, sayggstermek.
adam iine
kmak
* toplulu
a kar

mak, deerli insanlar


n bulunduu yerlere gitmek, e
e dosta gitmek.
adam iine kar

mak
* de
erli bir toplulua girmek, kendisine de
er verilir olmak.
adam k
tl

nda (veya yokluunda)


* i
e yarar kimselerin bulunmad

durumda.
adam kullanmak

* iyi al

t
rmas
nbilmek.
adam olmak
* geli
mek, bymek,
i
manlamak.
* iyi yeti
mek, iyi bir duruma gelmek.
adam sarraf
*
nsanlar
n karakterini abuk anlayacak duruma gelmikimse, insan sarraf
.
adam sen de! (veya yaln
z adam)
* bir i
in nemsenmedi
ini anlatmak iin sylenir.
adam s
ras
na gemek (veya girmek)
* daha nce toplumda nemli bir yeri veya zel bir deeri yokken art
k kendisine nem ve de
er verilmek.
adam yerine koymak
* adamdan saymak, varl

nkabul etmek.
adama
* Adamak i
i.
adama dnmek (veya benzemek)
* dzelmek.
adamak

* Bir dile
in gerekle
mesi amac
yla kurban kesip yoksullara da

tmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette


bulunmak, nezretmek.
* Kutsal sayd
bir
ey uruna kendini feda etmek, ant niteli
inde sz vermek.
* Ay
rmak.
adamak
ll
* Gere
inden ok, iyice.
adamakla mal tkenmez
* byk vaatlerde bulunanlar iin alay yollu sylenir.
adamca

*
nsana yara

r biimde.
*
nsan say
solarak.

adamca
z
* Kendisine kar
sevgi veya ac
ma duyulan adam.
adamcas
na
* Adamca.
adamc
k
* Yerilen, kmsenen; ac
nan (kimse).
adamc
l

*
nsandan rkmeyen, insana al

m
olan, insana sokulan, s
cakkanl
, munis.

adamc
ll
k
* Adamc
l olma durumu.
adamdan saymak
* bir kimseye deeri olmad
hlde deer vermek, saygduymak.
adam
* (bir i
i) ustal
kla yapan.
adam
n ad
kaca
na can
ks
n

* Bkz. insan
n ad
kaca

na can
ks
n.
adam
n alacasiinde, hayvan
n alacasd

nda
* Bkz. insan
n alacas
iinde, hayvan
n alacasd

nda.
adam
n iyisi al
veri
te (veya iba

nda) belli olur


* bir ki
iyi iyi bir insan olarak de
erlendirebilmek iin al
veri
te veya iba

nda ahlk d

davran

larda
bulunmamasgerekir.
adam
na atmak
* Bkz. tam adam
na atmak.
adam
na d
mek
* (yap
lacak bir i
) gzel bir rastlantsonunda anlayan
na, uzman
na verilmiolmak.
adam
na gre
* ki
iler aras
nda ayr
cal
k gzeterek.
* herkesin yeteneine uygun olarak.
adam
n
bulmak
* Bkz. tam adam
n
bulmak (veya adam
na d
mek).
adamkk
* Bkz. adamotu.
adaml
k

*
nsana yak

acak durum, tutum ve davran

.
* Yabanl
k.

adaml
k sende kals
n
* iyilik bilmese de sen yine iyilik et.
* bu i
i nas
l olsa sana yapt
racaklar, bari kendili
inden yap da onurunu koru.
adamotu
adams
z

* Patl
cangillerden, geniyaprakl
, kt kokulu bir bitki, kankurutan, adamkk (Mandragora autumnalis).
* Yard
mc
s
z, hizmetisiz.
* Erkeksiz, kocas
z.

adams
zl
k
* Adams
z olma durumu.
a'dan z'ye kadar
* ba
tan a
a

, btnyle.
Adana kebab
* K
ymas
na bolca acbiber kat
larak haz
rlanan
ikfte.
adanma
adanmak
adap

* Adanmak i
i.
* Adamak i
ine konu olmak.
* Tre.
* Yol yordam, yol yntem.

adap erkn
* Yol yntem.

adaptasyon
* Uyarlama.
* Bir eseri evrildii dilin, konu
uldu
u toplumun ya
ay

na, inanlar
na uyarlama.
* Uyma.
adapte

* Uyarlanm

adapte etmek
* uyarlamak.
adapte olmak
* uymak.
adaptr
* Bir letin aplarbirbirinden farklolan paralar
ndan birini tekine geirebilmek iin yararlan
lan ba
lay
c
.
ada
ada
l
k

* Adlaraynolanlardan her biri.


* Adaolma, ayn
ad
ta

ma durumu.

adatepe

* Genellikle tropikal blgelerde grlen ve evresindeki alak alanlar zerinde dik yamalarla bir ada gibi
ykselen, a

n
mdan dolayortaya
km
tepe.
adatma

* Adatmak i
ini yapt
rmak.

adatmak
* Adamak i
ini yapt
rmak.
adavet
aday

* D
manl
k, ya

l
k.
* Bir grev, bir iiin kendini ileri sren veya ba
kalartaraf
ndan ileri srlen kimse.
* Bir iiin yeti
tirilmekte olan kimse, namzet.

aday aday
* Herhangi bir i
i yapmak, bir grevi yklenmek iin adayl
k a
amas
n
kazanmak amac
yla ba
vuran kimse.
* Milletvekili ve senatr seimlerinde, partinin adayolmak iin, partisinde yap
lan n seimlere adayl

n
koyan kimse.
aday gstermek
* bir iveya bir grev iin birini aday olarak belirlemek: Anayasa.
aday olmak
* herhangi bir i
e al
nmak veya seilmek iin istekli olmak.
adayavrusu
*
ki veya ifte krekli kk bal
kteknesi.
adayl

nkoymak
* bir iveya greve seilmek iin kendini ileri srmek.
adayl
k

adc

* Herhangi bir i
, bir grev iin kendini ileri srme veya ba
kalartaraf
ndan ileri srlme, namzetlik.
* Bir grevde yeti
tirilme.

* Adc
l
k retisiyle ilgili olan.
* Bu
retiye balkimse.
adc
l
k

* Kavramlar
n gerek varl
klar oldu
unu kabul eden, kavram gerekli
ine kar

t olarak, tmel kavramlar


n
yaln
zca nesnelerin adlaroldu
unu ileri sren gr
, isimcilik, nominalizm.
addan treme fiil
* Bkz. isimden treme fiil.
addedilme
* Addedilmek i
i.
addedilmek
* Say
lmak.
addetme

* Addetmek i
i.

addetmek
* Saymak.
addolunma
* Addolunmak i
i veya durumu.
addolunmak
* Say
lmak.
aded
adem

dem

* Adete, say
ca.
* Yokluk, hilik, lm.
* Osmanl
ca szlerle birle
erek "-siz, -lik" anlam
nda kullan
l
r.
* Din inanlara gre ilk yarat
lan insan ve ilk peygamber.
*
nsan, insano
lu, adam.
*
nsanda bulunmasgereken olumlu zelliklere sahip olan.

dem baba
*
nsanl

n babas
, Hz. dem.
* Hapishanede evresindeki mahkmlarharaca ba
layan kimse.
* Afyonke
.
dem elmas
* G
rtlak
k
nt
s
.
dem evld
* Bkz. demolu.
demci

* demcilik yanl
solan kimse.

demcilik
* XX. yzy
l
n ba

nda simgecilie kar


bir tepki olarak Rusya'da ortaya
kan bir edebiyat ak
m
.
ademimerkeziyet
* Yerinden ynetim.
ademimerkeziyeti
* Yerinden ynetimci.

ademimerkeziyetilik
* Yerinden ynetimcilik.
ademiyet
demiyet

* Yokluk.
*
nsanl
k.
* Doru drst insana yak

r durum, adaml
k.

demolu
*
nsan denilen yarat
klar
n hepsi.
demotu
* Bkz. adamotu.
adenit
adese

adet

det

* Lenf dmleri iltihab


.
* Mercek.
* Kovucuk.
* Grderecesi, inceli
i.
* Say
.
* Herhangi bir say
da olan (
ey), tane.
* Bir kimsenin yapmaya al

m
oldu
u
ey, al

k
.
* Topluluk iinde eskiden beri uyulan kural, tre.
* Ay ba

det edinmek
* bir
eyi al

kanl
k ve huy durumuna getirmek.
det grmek
* (kad
n) ay ba
olmak.
det olmak
* teden beri yap
l
r olmak.
* bir
ey gelenek durumuna gelmiolmak.
det yerini bulsun diye
* gerekli grld iin de
il, yaln
z al

lm
oldu
u iin.
deta

adete

* Baya

, basbaya

, hemen hemen, sanki.


* Baya
yry
le.
* Say
bak
m
ndan, say
ca.

adetimrettep
* Bkz. tam say
.
adezyon kuvveti
* Yan yana duran veya srtnen iki cismin moleklleri aras
ndaki ekikuvveti.
ad(veya ismi) gibi bilmek
* ok iyi bilmek.

adbatas(veya adbatas
ca)
* "yok olas
" anlam
nda bir ilenme.
adbatmak
* (sevilmeyen bir
ey veya kimse iin) unutulmak, adan
lmaz olmak, art
k sz edilmemek.
adbelirsiz
* n olmayan, tan
nmayan, kim ve ne oldu
u bilinmeyen.
adbile okunmamak
* birine hi nem verilmemek.
ad
kmak
* kt bir n kazanmak.
* hakkolmayan bir n kazanma.
ad
km
dokuza, inmez sekize
* birinin bir kere ad

kt
ktan sonra onun hakk
ndaki yayg
n inan art
k kolay kolay dzelemez.
addeliye
kmak
* deli olmad

hlde deli olarak tan


nmak.
adduyulmak
* tan
nmak, nlenmek.
adgemek
* an
lmak, sz konusu olmak, ismi gemek.
* ad
yaz
lmak.
adkald
r
lmak
* an
lmaz olmak, silinip gitmek.
adkalmak
* bir kimse veya bir
ey ortadan ekildikten, ldkten sonra dillerde yaln
z addola
mak.
adkar

mak
* (kt) bir i
le birinin ilgisi bulundu
u sylenilmek.
adktye
kmak
* n kt olarak yay
lmak.
adolmak
* gereksiz, yersiz n olmak.
adsan
* bir kimsenin kimlii.
adstnde
* ad
ndan belli olduu gibi.
advar

* ya
amayan, yaln
zca hayalde var olan.

adverilmek
* ad tak
lmak.
ad
l
ad
m

* Zamir.
* Yrmek iin yap
lan ayak at

lar
n
n her biri.

* Bir ad
mda al
nan yol (bu uzunluk 75 cm say
l
r).
* Giri
im, hamle.
* Bir gsterge ucunun eolarak ayr
lm
yaylardan biri boyunca ald

yol.
* Ayakta temel duru
tan, bir aya
n trl ynlerde iki ayak boyu kadar ara ile yer de
i
tirmesi.
* Teknolojide iki di
li aras
ndaki aral
k.
ad
m ad
m
* A
r a

r, yavayava
.
ad
m ad
m gezmek
* her yerini dola

p grmek.
ad
m ad
m izlemek
* arkas
ndan izlemek.
* gizlice takip etmek.
ad
m atmak
* yrmek iin aya

nne doru uzat


p basmak.
* bir i
e ilk kez giri
mek.
ad
m atmamak
* gitmemek, uramamak, aramamak.
ad
m ba

* Birbirine yak
n yerlerde, s
k s
k.
ad
m
natt
rmamak
* bir yere girmesine engel olmak.
ad
m
ngeri almak
* ba
lad

bir i
ten geri dnmek.
ad
mlama
* Ad
mlamak i
i.
ad
mlamak
* Ad
mla lmek.
* Bir yerde ileriye geriye do
ru giderek dola
mak.
ad
mlar
namak
* yrrken h
zlanmak.
ad
mlar
nseyrekle
tirmek
* h
zlyrrken ad
mlar
nyava
latmak.
ad
mlar
ns
kla
t
rmak
* daha kk ve abuk ad
mlar atarak h
zl
yurmek, ivmek, acele etmek.
ad
ml
k

* Ad
m uzunluunda olan.
* Bir yerin ok uzak olmad

nbelirtmek iin kullan


l
r.

ad
msayar
* Yrme s
ras
nda gerek sonulara varabilmek iin geilen yerin uzunluunu anlayabilmek amac
yla aya
a
tak
lan alet, pedometre.
ad
na

*o
eyin veya o kimsenin yerinde olarak, nam
na, onun hesab
na.

ad
na
z
na almamak
* darg
nl
k, k
rg
nl
k, k
zg
nl
k gibi bir sebeple bir kimseden hi sz etmemek.

ad
nalmak
* ad tak
lmak, ad verilmek.
ad
nanmak (veya anmamak)
* birinden sz etmek (veya etmemek).
ad
nba

lamak
* bir ba
kas
ndan ad
nsylemesini istemek.
ad
nbozmak
* and
na uymamak, and
na ayk
rdavranmak.
ad
nkirletmek (veya lekelemek)
* ad
n
n ktye
kmas
na yol amak.
ad
nkoymak
* kar

nveya fiyat
nkararla
t
rmak.
ad
nta

mak
* birinin ad
yla an
lmak, sahip oldu
u ad
n sorumlulu
unu yklenmiolmak.
ad
nvermek
* birinin ad
nbildirmek.
* biri taraf
ndan sal
k verildiini sylemek.
ad
yla san
yla
* bilinen n ve niteliiyle.
ad

ad ad
m

* S
radan, hibir zelli
i olmayan.
* A
a

l
k, baya

, alak.
* Ad
mda uygunluk, beraberlik gerektirmeyen ve grup olarak yap
lan bir tr yry
.

ad defter
* Bir i
letmenin veya ticarethanenin yapt
i
lemlerinin muhasebe kay
tlar
n
n geirildi
i ticar defter.
ad kesir
* Baya
kesir.
ad sulu
adil

adilne
adle
me

* Basit sulari
leyen kimse.
* Adaletle igren, adaletten, haktan ayr
lmayan, hakkyerine getiren, adaletli.
* Hakka uygun, hakl
.
* Adalete uygun olarak, haka.
* Adle
mek durumu.

adle
mek
* Ad bir duruma girmek, baya
la
mak.
adle
tirme
* Adle
tirmek i
i.
adle
tirmek
* Adle
mesine yol amak.

adlik
adisyon

* Baya

l
k, d
klk, a
a

l
k.
* (lokanta, otel gibi yerlerde) Hesap.

adland
r
lma
* Adland
r
lmak i
i.
adland
r
lmak
* Ad vermek i
i yap
lmak.
adland
rma
* Adland
rmak i
i.
adland
rmak
* Bir kimseyi veya bir
eyi kullanarak belli etmek, ad vermek, ad koymak, tesmiye etmek.
* Ad koyma, ad vermeyi sa
lamak, tesmiye etmek.
adlanma

* Adlanmak i
i.

adlanmak
* Kendisine ad verilmek.
* Kt n kazanmak.
adla
ma

* Adla
mak durumu.

adla
mak
* Ad durumuna gelmek.
adla
t
rma
* Adla
t
rmak i
i.
adla
t
rmak
* Ad durumuna getirmek.
adl

* Adolan.
* nl.

adlad
yla
* herkesin bilip tan
d

biimde.
adlsanl
* nl.
adl

* Adaletle ilgili.

adl makam
* Adalet i
lerinin grld ve sonuca ba
land

kamuya ait ynetim yeri.


adl merci
* Adaletle ilgili sorunlar
n zm iin ba
vurulan resm daireler.
adl polis
* Adliye ierisinde gvenli
i salay
p adl i
lere yard
mcolan kolluk gc.
adl sicil

* Bir kimsenin mahkmiyetinin olup olmad

n
n anla

lmasiin konulmuolan kay


t yntemi.
adl tabip
* Adl t
pta grevli doktor.
adl tatil

* Her y
l 20 Temmuz ile 5 Eyll tarihleri aras
nda, kanunda yaz
l
durumlar
n d

nda, hibir adl i


lemin
yap
lmad
sre.
adl t
p
adl y
l

* T
bb
n adalete yard
m eden kolu; adaletin bu i
le ura
an kurulu
u.
* Mahkemelerin bir y
l iindeki al

ma sresi.

adl zab
ta
* Bir su sonrassan

ve su delillerini adl yetkililere sunan kolluk kuvveti.


adliye
* Hukuk ve adalet i
lerini gren devlet kurulu
lar
.
* Hukuk ve dalet i
lerinin grld resm yap
.
adliye encmeni
* Adalet komisyonu.
adliye mahkemesi
* Anayasa mahkemesi, genel mahkemeler, asker ve idar mahkemeler d

nda kalan ve denetim mahkemesi


olan Yarg
tay ile hkm mahkemeleri.
adliye nezareti
* Osmanl
mparatorluunda adliye te
kilt
n
n baloldu
u en st makam.
adliye te
kilt
* Yargorganlarve bu organlar
n birbirleriyle olan ili
kilerini, derecelerini, grev ve yetkilerini dzenleyen
ve yrten mekanizman
n btn.
adliye vekleti
* Adalet bakanl

.
adliyeci

* Adliye kurulu
unda meslek grevlisi.

adrenalin
* Bbrek st bezlerinin etkili bir maddesi; hekimlikte damarlar
daraltma, bron
larama, kanamalarkesme
gibi amalarla kullan
l
r.
adres
* Bir kimsenin arand

nda bulunabilece
i yer, oturdu
u yer.
* Gnderilen
eyin zerine, al
c
n
n ad
nve bulundu
u yeri bildirmek iin yaz
lan yaz
.
adres b
rakmak (gstermek veya vermek)
* arand

nda bulunabilecei, oturdu


u yeri bildirmek.
adres defteri
* Ki
ilerin kendilerine lz
m olan adresleri toplad
klardefter.
adres kart
* Adres defteri.
adres kitab
* Genellikle belli bir iveya meslekte olanlar
n ive ev adreslerini toplu olarak gsteren kitap.

adres makinesi
* Posta gnderilerinin zerine k
t, plstik veya madenden, adres basan alet.
adres rehberi
* Adres defteri.
ads
z
* Adolmayan, isimsiz.
* Trklerde, ailesinden ayr
ld

iin art
k onun ad
nta

mak, onun adile an


lmak hakk
nyitirmiolan ve
ancak bir yararl
k gsterince ad kazanabilen delikanl
.
ads
z parmak
* Orta parmak ve sere parmak aras
ndaki parmak, yzk parma

.
aerobik
* H
zlmzik temposu e
liinde yap
lan, vcudun evikli
ine ve hareketlili
ine dayanan bir tr jimnastik.
aerobik solunum
* Hcrede yaln
z molekler oksijenin kullan
ld

bir solunum
ekli.
aerodinamik
* Hareket hlinde olan bir cisim zerinde havan
n yaratt

etkiyi inceleyen bilim.


* Aerodinamik bilim alan
yla ilgili.
* Fizik biliminin gazlar
n hareketini inceleyen dal
.
af

* Bir suu, bir kusuru veya bir hatayba

lama.
* Mazur grme veya grlme.
* (grevden)
kar
lma.

af buyurun!
* "affedersiniz" veya "aff
n
zrica ederim" anlam
nda bir sz.
af
kar
lmak
* bir suun ba

lanmasiin Trkiye Byk Millet Meclisinden kanun


karmak.
af dilemek
* ba

lanmas
nistemek.
af kapsam
na al
nmak
* af kanununa girmek.
afacan
* Zeki ve yaramaz (ocuk).
afacanla
ma
* Afacanla
mak i
i.
afacanla
mak
* Yaramazla
mak, yaramaz, ele avuca s

maz duruma gelmek.


afacanl
k
* Afacan olma durumu, yaramazl
k.
afak
* Ufuklar, drt bir taraf.
afakan
afak

* Bkz. hafakan.
* Belli bir konu zerine olmayan (konu
ma), dereden tepeden.

* Nesnel, objektif.
afaklik
* Bkz. objektiflik.
afal afal
afallama

* a
k
n bir biimde.
* Afallamak i
i.

afallamak
* a
k
nl
ktan sersemle
mek.
afalla
ma
* Afalla
mak i
i.
afalla
mak
* a
k
nl
k iinde kalmak,
a

r
p bir
ey yapamaz olmak.
afalla
t
rma
* Afalla
t
rmak i
i.
afalla
t
rmak
* a
k
nl
k iinde b
rakmak, birini
a

r
p bir
ey yapamaz duruma sokmak.
afallatma
* Afallatmak i
i.
afallatmak
* a
k
nl

a d
rerek sersemle
tirmek.
afat
afazi

* Afetler, bellar, k
ranlar.
* Bkz. sz yitimi.

aferin
* Ok
ama, alk

lama, beenme gibi duygularbelirtmek iin sylenir, bravo.


* Eskiden rencilere verilen beenme ve takdir k

d
.
aferin almak
* de
erli grlp be
enilmek.
aferist
afet

afetzede

* Vurguncu, dalavereci,
kar
n
bilen,
karc
.
* Doan
n sebep oldu
u y
k
m.
* K
ran.
* ok kt.
* Gzellii ile insan
a
k
na eviren, akl
nba

ndan alan kad


n.
* Hastal
klar
n dokularda yapt

bozukluk.
* Afete uram

, afet grm
.

affa uramak
* ba

lanmak, affedilmek.
affedersin veya affedersiniz

* zr dilemek iin sylenir.


* kar

kmak iin sylenir.


affedilme
* Ba

lanma.
affedilmek
* Ba

lanmak.
affetme
affetmek

* Ba

lama.
* Ba

lamak.
* Ho
gr ile kar

lamak, mazur grmek.


* Grev veya i
ten
karmak.

affetmemek
* ba

lamamak, hogrmemek.
affetmi
sin
* "hi de yle de
il", yan
l
yorsun" anlam
nda kullan
l
r.
affettirme
* Affettirmek i
i.
affettirmek
* Ba

lanmas
nsa
lamak.
affettuoso
* Bir paran
n yumu
ak ve duygulu bir biimde al
naca
nanlat
r.
affeyleme
* Affeylemek i
i.
affeylemek
* Affetmek.
aff
ndilemek (veya istemek)
* bir iveya grevi yerine getiremeyeceini nezaketle bildirmek.
aff
n
za s

narak
* "ba

layaca

n
za gvenerek" anlam
nda bir nezaket sz.
affolunma
* Affolunmak i
i.
affolunmak
* Ba

lanmak, affedilmek.
Afgan
* Afganistan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Afganistan'a ve Afganistan halk
na zg olan.
Afganl
* Afgan.
afi

* Gsteri
, al
m, caka.

afi kesmek (satmak veya yapmak)


* birine kar
gsteriyapmak, kabaday
l
k etmek.

afif
afife
afili

*
ffetli.
* Namuslu, iffetli, sayg
deer (kad
n).
* Gsteri
li, al
ml
.

afis
* Gmbal

n
n k
.
afi

* Bir
eyi duyurmak, tan
tmak iin haz
rlanan, o
u resimli duvar iln
.

afiasmak
* duvarlara iln yap

t
rmak.
afiyutmak
* yalana dolana kanmak.
afi
i
* Afiyapan sanat
.
afi
ilik
afi
e

* Afiyapma sanat
.
* A

a
km

, duyulmu
.

afi
e etmek
* a

a vurmak, belirtmek, duyurmak, dile d


rmek, reklm etmek.
afi
e olmak
* (bir kimse) bilinmeyen bir ynyle tan
nmak.
afi
leme

* Afiasma i
i, afi
lemek i
i.

afi
lemek
* Afias
p duyurmak.
* Nitelemek, gstermek.
afi
te kalmak
* (oyun iin) ilgi grerek gnlerce oynanmak.
afiyet

* Hasta olmama durumu, sa


l
k, esenlik.

afiyet bulmak
* iyile
mek, sal

nkazanmak.
afiyet olsun
* bir
ey yiyip ienlere "yaras
n" anlam
nda sylenen iyi dilek sz.
afiyet
eker olsun
* "yaras
n, a

z tad
yla yensin'" anlam
nda sylenir.
afiyet zere olmak
* sal
kl
, rahat ya
amak.

afiyetle
afoni

* a

z tad
yla, keyifle.
* Bkz. Ses yitimi.

aforizm
* zl sz, zdeyi
.
aforoz

* Hristiyanl
kta kilise taraf
ndan verilen "cemaatten kovma" cezas
.

aforoz etmek
* kilise birli
inden
karmak.
* dar
l
p biriyle konu
mamak, yak
nolmaktan
karmak, ilgiyi kesip uzakla
t
rmak, ad
nduymak bile
istememek.
aforozlama
* Aforozlamak i
i.
aforozlamak
* Aforoz etmek, kovmak.
aforozlu

* Aforoz edilmi
, kovulmu
, uzakla
t
r
lm

afra tafra
* al
m.
* al
ml
.
afraltafral
* al
ml
.
Afrika ekirgesi
* Dei
ik boyda ve renkte genellikle kuzey Afrika'da ekilmemiarazilerde rastlanan zarars
z bir ekirge
(Locusta migratona).
Afrika domuzu
* ift parmakl
lardan, kal
n derili, Afrika'da ya
ayan ve yaban domuzuna benzer bir hayvan (Phacochoerus
aethiopicus).
Afrika menek
esi
*
ki eneklilerden, tyl yaprakl
, mor, pembe, beyaz renkli iekleri olan, evlerde saks
da yeti
tirilen ok
y
ll
k bir ss bitkisi (Saintpaulia ionantha).
Afrikal
* Afrika kkenli olan kimse.
* Afrikaloyuncu.
Afrikal
l
k
* Afrikalolma.
afsun
afsuncu

* By, fsun.
* Byc, frk.

afsunculuk
* Afsuncunun yapt
i
.
afsunlama

* Afsunlamak i
i.
afsunlamak
* Bylemek.
afsunlanma
* Afsunlanmak i
i.
afsunlanmak
* Bylenmek.
afsunlu

* Byl, sihirli, fsunkr.

Af
ar
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
aft
aftos

* Pamukuk.
* Oyna
, metres.

afur tafur
* al
m.
afur tafura gelmemek
* al
m satmadan ho
lanmamak; byle bir davran

a kar
tepki gstermek.
afyon

* Olgunla
mam
ha
hakapsllerine yap
lan izintilerden s
zan, sonradan kat
la
an st; iinde morfin ve
kodein gibi ok uyu
turucu maddeler bulunan, gl bir zehir olmakla birlikte, hekimlikte kullan
lan de
erli bir il.
afyon ekmek
* keyif iin afyon yutmak.
afyon ruhu
* Yat

t
r
colarak kullan
lan afyon tentr.
afyonke
* Keyif iin afyon yutan veya eken (kimse), afyon tiryakisi.
afyonke
lik
* Afyon ekmeye d
knlk.
afyonlama
* Afyonlamak i
i.
afyonlamak
* Afyon vererek uyu
turmak, uyutmak.
* Telkin yoluyla doru d
nmeyi nleyerek zararlbir yola srklemek.
afyonlanma
* Afyonlanmak i
i.
afyonlanmak
* Afyonlamak i
i yap
lmak.
afyonlu
*
inde afyon bulunan.
* Afyon yutmu
.
* Dalg
n, uyu
mu
, uyu
uk (kimse).

afyonu ba

na vurmak
* a

rdavran

larda bulunacak kadar fkelenmek, ne yapt

n
bilememek.
afyonunu patlatmak
* kendi keyfine dalm
olan birini fkelendirmek.
Ag

* Gm
'n k
saltmas
.

aga
* Aa.
agh

* Bilir, bilgili, haberli, uyan


k.

agh olmak
* bilgi edinmiolmak.
agami

* Gney Amerika'da ya
ayan, mavi ve ye
il metalik yans
malbir ku
.

aganta
emir.

* Y
sa veya lka edilmekte olan bir halat
n ve zincirin k
sa bir sre elde tutulup b
rak
lmamasiin verilen

agaragar
* Deniz yosunlar
ndan
kar
lan, beslenme endstrisinde, hekimlikte ve bakteriyolojide kullan
lan bir tr
jeltin, jeloz.
agel
* Arap erkeklerinin kefiyelerinin zerine ba
lad
klar
, ynden rlmkal
n ember ba
.
agitato

* Bir paran
n canlve co
kulu al
naca

nanlat
r.

agltinasyon
* Kmele
im.
agltinin

* Serumda meydana gelen antikor.

agnosi
* Tan
s
zl
k.
agnostik

* Bilinemezci.
* Bilinemezcilikle ilgili.

agnostisizm
* Bilinemezcilik.
agnozi

* Duyularda herhangi bir bozukluk olmamas


na ramen s
nav sisteminin belirli bir yerindeki doku
bozuklu
undan ileri gelen algkaybveya yoklu
u.
Agop'un kazgibi bakmak
* aptal aptal bakmak.
agora

* Yunan klsik devrinde, sitenin ynetim, politika ve ticaret i


lerini konu
mak iin halk
n topland

alan,
halk meydan
.

agorafobi
* Bkz. alan korkusu.
agraf
agrafi

* Kanca, kopa.
* Bkz. yazma yitimi.

agrandisman
* Byltme.
agrandisr
* (foto
raf
l
kta) Bylte.
agreje
agreman

* (yabanclkelerde) Doent olmak iin s


nav vermikimse, doent.
* Bir elinin bir lkeye atanmas
ndan nce o lkeden istenen uygun grme yaz
s
.

agu
* St ocuklar
n
n ne
elendikleri zaman
kard
klarses.
agu bebek
* Byd
hlde bebeklie zenen ocuklara alay yollu sylenir.
agucuk

agulama

* St ocu
u.
* St ocu
unu sevmek iin sylenir.
* Agulamak i
i.
* Yeni domubebeklerin
kard

ses.

agulamak
* (bebek) Agu agu diye ses
karmak.
agu

* Kucak.

a
*
plik, sicim, tel gibi ince
eylerden kafes biiminde yap
lm
rg.
* rmcek gibi birtak
m hayvanlar
n salg
lar
yla olu
turduklarrg.
* lke yzeyine yayg
nla
t
r
lm
rg,
ebeke.
* Tuzak.
* Oyun alan
nortadan ikiye blen iple yap
lm
rg.
* aprazlama rg ile yap
lan ve kale direkleri arkas
na gerilen rg, file.
a
* Donun veya pantolonun ap
aras
na gelen yeri, ap

l
k.
aatmak (veya b
rakmak)
* bal
k avlamak iin denize asalmak.
abenek

* A
kl
koyulu kahverengi agrn
nde olan, arpa yapraklar
na yerle
erek olduka nemli zararlara yol
aan asklmantar.
* Bu mantar
n ortaya
kard

ekin hastal

.
aekmek

* yakalanan bal
klar
toplamak iin asudan
karmak.
ai
nesi
* A
n rlmesinde kullan
lan ibiiminde tahtadan veya plstikten yap
lm
alet.
aiplii

* Keten, kenevir, naylon gibi maddelerden ayap


m
nda kullan
lan iplik.

akay

* Bal
k alar
nta

yan kay
k.
akepe

* Bal
k
l
kta kullan
lan, a
dan rlerek yap
lan uzun saplsepet.

akurdu
* En ok elma ve erik gibi yemiaalar
na zarar veren bir kurt.
akur
unu
* Bal
k alar
nsuda tutmaya yarayan zeytin ekirde
i biiminde delikli kur
un madde.
amantarlar
*
nsan ve hayvanlarda hastal

a yol aan ve birok tr iine alan ilkel bitkiler topluluu.


atabaka

* Gz yuvarlar
n
n i yzeyinde grme sinirinin yay
lmasile beliren,

a duyarl
, a

msblm, retina.

atonos
* Gotik mimaride kullan
lm

, abiiminde paral
tonos.
atorba

* 25 cm geni
li
inde ve 50 cm uzunluunda a
dan yap
lm
k
rm
zyosunlar
n suya dal
narak avlamada
kullan
lan, bir ip ve kay
ktaki makara yard
mile suyun yzeyine
k
p inebilen bir torba.
ayatak
aa

* Hamak.
* K
rl
k kesimde genitopraklarolan, sz geen, varl
klkimse.
* Halk aras
nda say
lan ve sz geen erkeklere verilen san.
* Byk karde
, a
abey.
* Okur yazar olmayan ya
l
ca ki
ilerin adlar
yla birlikte kullan
lan san.
* Osmanl
mparatorluunda baz
kurulu
lar
n ba

nda bulunanlara verilen resm san.

aa bor eder, u
ak har
* a
a para s
k
nt
siinde olup bor etse de, u
ak, hlden anlamaz ve bol harcamay
srdrr.
aa kap
s
* Yenieri aas
n
n dairesi.
aa yama
* Yenieri aas
na balemir avu
u.
aababa

aabey

aabeylik

* Dede, ata.
* San"aa" olan babaya ocu
unun sesleni
i.
* Bir yerde, bir topluluk iinde etkili olan, sz geen, ileri gelen (kimse).
* Bir kimsenin kendinden ya
a byk olan erkek karde
i.
* Kardeolmayanlar aras
nda da genellikle ya
a byk olanlara bir sayg
sesleni
i olarak kullan
l
r.

* Aabey olma durumu.


aabeylik etmek (veya yapmak)
* Birini aabey gibi korumak, gzetmek.
aaca
kan keinin dala bakan ola
olur
* ocuklar ana ve babalar
ndan
rendiklerini yapmaya zenirler.
aaca
ksa pabucu yerde kalmaz
* davran

lar
na engel olacak hibir tak
nt
syok.
aaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma lr
* insan yapaca
i
te ba
kalar
na deil, kendine gvenmelidir.
aackurt, insandert yer
* kurt a
ac
nas
l iten ie kemirirse dert de insaniten ie yer bitirir.
aa

* Gvdesi odun veya kereste olmaya elveri


li bulunan ve uzun y
llar ya
ayabilen bitki.
* Bu gibi bitkilerin gvdesinden ve dallar
ndan yap
lan.
* Direk.

aa ar
s
* Dzgn kanatl
, kuyruunda yumurtlama hortumu olan, 3-4 cm boyunda aa zararl
s
.
aa bal
* Erik, kay
sgibi aalardan s
zan zamk.
aa biti

* Yar
m kanatl
lardan, bitkiler zerinde ya
ayan, s
ray
cbir bcek tr (Psylla).

aa ile
i
* Ahududu.
aa ebegmeci
* Ebegmecigillerden, boyu yksek bir ot (Fr. lavatere).
aa kaplama
* Konut duvarlar
nyal
tma ve gzelle
tirme amac
yla aa veya a
a rnlerinden yararlan
larak yap
lan
kaplama.
aa kavunu
* Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yeti
en, ta yapraklar
mavimsi pembe, kk bir aa (Citrus
medica).
* Bu aac
n iri bir limon grn
ndeki buru
uk kabuklu yemi
i.
aa kurba
as
* Kurbaagillerden, boyu 3-5 cm olan, s
rtyaprak ye
ili, aalara t
rmanan bir kurba
a tr (Hyla arborea).
aa kurdu
* Aalar
kemirerek beslenen birtak
m sinek kurtuklar
na verilen ad.
aa kpesi
* Hatmi.
aa mantar
* Aata biten bazitli mantarlara verilen ad.
aa minesi
* Mine ie
igillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yeti
tirilen, k
rm
z
, mor iekli bir aa
k (Lantana).
aa mobilya

* Oturma, yemek yeme, al

ma, yatma vb. i


lerin yap
lmas
nda kolayl
k ve rahatl
k salayan, paralar
n
n
byk o
unluu masif, lifli, yangalve tabakalaa malzemeden yap
lan, ta

nabilir veya sabit olarak kullan


lan e
ya.
aa nemi
* Aata bulunan su miktar
n
n, aynaac
n mutlak kuru a
rl

na oran
.
aa olmak
* bir yerde ve ayakta ok beklemek.
aa oyma
* Oyma basksanatlar
ndan dz bir basktekni
i.
aa sak
z
* Reine.
aa sansar
* Sansargillerden, s
rtkoyu esmer, karndaha a
k, iyi t
rmanan, postu de
erli bir memeli tr (Martes
martes).
aa yaiken e
ilir
* ocuklar kk ya
ta kolay e
itilir, byk insan kolay kolay eitilemez.
aa
k
* Taflan gibi, dallardibinden ba
layarak atallanan kk a
a.
aa
l
k

* Aa yeti
tirme i
i.

aadelen
* Yuva yapmak iin a
alaroyan bcek.
aakakan
* Seregillerden, aa kurtlarile geinen bir ku(Picus).
aakesen
* Zar kanatl
lardan, kurtuklaren ok gl fidanlar
zerinde ya
ayarak yapraklara zarar veren, kara renkli bir
bcek (Hylotoma).
aalama
* Aalamak i
i.
aalamak
* Aaland
rmak.
aaland
r
lma
* Aaland
r
lmak i
i.
aaland
r
lmak
* Aalduruma getirilmek.
aaland
rma
* Aaland
rmak i
i.
aaland
rmak
* Bir yeri aalduruma getirmek.
aalanma
* Aalanmak i
i.
aalanmak
* Aalduruma gelmek.

aala
ma
* Aala
mak durumu.
* Bitki
ekilleri gsteren ve akiklerde olduu gibi maden filizlerinin gerek yzeyinde gerek ilerinde rastlanan
tabi desen.
aala
mak
* Aa durumuna gelmek.
aal
aal
k

* Aacolan.
* Aa be
i.
* Aacbol olan (yer).

aal
kl
* Aalar
bol olan (yer).
aas
* Aaca benzeyen, aacand
ran.
aas
z

* Aacolmayan.

aalanma
* Aalanmak i
i.
aalanmak
* Aa tavrtak
narak al
m yapmak.
aal
k
* Aa olma durumu.
* Kibar ve cmerte davran

.
-a
an / -een
* Fiilden s
fat ve isim yapma eki: yat-a
an, gez-een, ol-a
an, dur-aan, pi
-e
en vb.
aan
n alnterlemezse
rgad
n burnu kanamaz
* iveren i
isi ile birlikte al

mazsa i
i i
e var gcyle sar
lmaz.
aan
n eli tutulmaz
* cmertlii, elinin a
kl

, tart

lmaz.
aar
k

* Akla
m

, rengi solmu
.

aarma
* Aarmak i
i.
* Tan atma,
afak skme.
aarmak
* Ak olmak, ak duruma gelmek, beyazlanmak, solmak.
* Ayd
nlanmak.
aart
* Uzaktan ancak seilebilen, belli belirsiz bir akl
k.
* St, yo
urt, peynir, ayran gibi yiyecek ve iecekler.
aart
lma
* Aart
lmak i
i.
aart
lmak

* Temizlenmek, beyazlat
lmak.
aartma
* Aartmak i
i.
* Kuyumculukta gm
temizleme i
i.
aartmak
* Ak duruma getirmek, beyazlatmak.
abeneklilik
* Arpa bitkisinde grlen mantar hastal

(Pyrenophora).
ac
ac
k

* Aile bal
k tutarak geinen kimse.
* Palmiyelerde ieklerin dibinin evresindeki telli k
n.

ac
l
k
* Aile bal
k tutma.
ada

* Kaynat
larak ok koyu ve yap

kan bir macun durumuna getirilen pekmez veya limonlu


eker eriyi
i.

ada yapmak
* vcuttaki fazla tyleri a
da ile almak, temizlemek.
adac

* eker, tatlve helva yap


m
nda a
da haz
rlayan i
i.
* Ada ile vcuttaki fazla tyleri veya k
llartemizlemeyi meslek edinmikimse.

adalanma
* Adalanmak i
i.
adalanmak
* Ada durumuna gelmek, a
dala
maya ba
lamak.
* Ada bula
mak.
adala
ma
* Adala
mak durumu.
adala
mak
* Ada durumuna gelmek, a
dalanmak.
* (sohbet) Tam tad
na var
l
r durum almak, koyula
mak.
adala
t
rma
* Adala
t
rmak i
i.
adala
t
rmak
* Ada durumuna getirmek.
adal

adal
k
ad
rma

* Adalanm

.
* (deyiiin) Bilinmeyen kelimelerle, anla

lmas
g, dolambal
cmlelerden olu
an.
* Karma

k.
* Pekmez yapmaktan ba
ka i
e yaramayan zm.
* Ad
rmak i
i.

ad
rmak

* Amas
na sebep olmak.
* A
a
inmek, yk veya terazide denge bozularak bir yan
a

r gelmek.

* Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik grevleri bozan ve miktar


na gre canl
yldrebilen
madde, zehir.
aa
ac
* Zakkum.
aie
i
* Zakkum.
agibi
* acveren, ok etkileyen.
* ok sert, keskin.
aotu
* Bald
ran.
a
l

* Koyun ve kei srlerinin geceledi


i, it veya duvarla evrili yer.
* Bazy
ld
zlar
n, zellikle ay
n evresinde grlen genive ayd
nl
k teker, ayla, hale.
* Bazgrntlerdeki ok

klcisimleri evreleyen

klteker.

a
lama
* A
verme, zehirleme.
a
lamak

* A
vermek, zehirlemek.
* (bir
eye), A
katmak.

a
land
rma
* A
land
rmak i
i.
a
land
rmak
* A
lduruma getirmek.
a
lanma

* A
lanmak i
i.

a
lanmak
* Bilmeden veya fark
nda olmadan zehirli bir
ey yemek veya imekle zehirlenmek.
a
la
ma

* A
la
mak durumu.

a
la
mak
* A
lduruma gelmek.
a
lda olak dosa ovada otu biter
* Tanrher yaratt

n
n r
zk
nverir.
a
l
*
inde abulunan, zehirli.
a
lbcek
* K
n kanatl
lardan, ba
ka bcekleri yemesi bak
m
ndan yararlbir bcek. (Carabus).
a
llanma
* A
llanmak durumu.

a
llanmak
* Toplan
p bir arada durmak.
* evresinde a

l denen hale olu


mak, halelenmek.
a
m
a
ml

* Aya
n stndeki tmsek yer.
* st a

rtmsek olan (ayak).

a
na d
rmek
* tuza

na d
rmek.
a
nma
* A
nmak i
i.
a
nmak
a
r

a
r a
r

* (hayvan) Yere yat


p yuvarlanmak.
* Tart
da ok eken, hafif kar

t
.
* Davran

laryavaolan.
* Deeri ok olan, gsteri
li.
* ap
, boyutlarbyk.
* etin, g.
* Tehlikeli, korkulu, vahim.
* S
k
nt
veren, bunalt
c
.
* Dokunakl
, insan
n gcne giden, k
r
c
.
* Yava
.
* A
rba
l
, cidd.
* (koku iin) Keskin, bo
ucu.
* (yiyecek iin) Sindirimi g.
* Youn.
* (uyku iin) Uyan
lmasg, derin.
* K
s
k, alak.
* G i
iten, sa

r.
* A
r siklet.
* Acele etmeden.
* Fazlas
yla.

a
r aksak yrmek (veya gitmek)
* pek yavaolarak.
a
r almak
* bir i
te yavadavranmak.
a
r ara
a
r ayak

* A
r vas
ta.
* Dourmasyak
n (gebe kad
n).

a
r basmak
* a

rl

fazla gelmek.
* bir i
te gc ve etkisi stn gelmek.
a
r basmak
* gc, etkisi veya zelli
i daha stn ve belirgin olmak.
* bir i
te gc ve etkisi stn gelmek.

a
r basmak
* bir kimse kbusa u
ramak.
a
r canl
* ok yavaiyapan, evik olmayan.
* Varl

s
k
ntveren sevimsiz.
* Tembel.
* Gebe (kad
n).
a
r canl
l
k
* Hareketlerin yavaolmas
, h
mb
ll
k, tembelce davran
biimi.
a
r ceza

* A
r hapis ve bey
ldan yukarolan hapis cezalar
.

a
r ekmek
* tart
da a

r gelmek.
a
r durmak
* cidd, a

rba
l
, oturakl
, soukkanlhareket etmek.
a
r elli
* Bkz. eli a

r.
a
r ellilik
* Eli a
r olma durumu.
a
r ezgi

* ok a
r, yavayava
, ahenkli.

a
r gelmek
* gcne gitmek, onuruna dokunmak.
* yap
lmas
g gelmek.
a
r hapis cezas
* 2-24 y
l veya mr boyu hapis cezas
.
a
r hastal
k
* lmle sona erebilecek gibi olan hastal
k.
a
r hidrojen
* Dteryum.
a
r i

* Byk tehlikeler yaratan ve fazla g isteyen her trl i


.

a
r i
itmek (veya duymak)
* kulaklariyi i
itmemek, kulaklar
az i
itmek.
a
r kamak
* gcendirici olmak.
a
r kayba u
ramak
* madd ve manev byk zarar grmek.
a
r kay
p
* (sava
, deprem, sel gibi do
al afetlerde) Byk kay
p.
* Madd zarar.
a
r kre

* Yer yuvarla

n
n, yo
unluu ve kat
l

ok olan blm, barisfer.

a
r ol!

* cidd, a

rba
l
, so
ukkanl
, sab
rlol!.
* acele etme, yavaol!.

a
r oturmak
* uslu durmak.
a
r para cezas
* Bazsulara gre takdir edilen para cezas
.
a
r sanayi
* retim aralaryapan sanayi.
a
r satmak
* nazlanmak, gnlsz davranmak.
a
r s
klet
* Bazspor dallar
nda yar

mac
lar
n a

rl
ile s
n
rland
r
lan kategori, ba
a

rl
k.
a
r sylemek
* ac
, dokunakl
, szler sylemek.
a
r sz

* Ki
inin onuruna dokunan, dayan
lmasg sz.

a
r su
* Baznkleer reaktr tiplerinde ntron yava
lat
c
solarak kullan
lan, iinde hidrojen atomlaryerine
dteryum izotoplarbulunmassonucu olu
an su (DO).
a
r top
* Gl, nl, tan
nm
kimse.
a
r uyku

* Uyan
lmasg, derin uyku.

a
r vas
ta
* Motoru, a

r yk veya birden fazla rmork ta

mak amac
yla glendirilmikamyon ve benzeri ara.
a
r vas
ta ehliyeti
* A
r vas
ta srclerine verilen kullanma belgesi.
a
r ya
* Kal
n ya.
a
rba
l
* Davran

larll, olgun (kimse), vakur, cidd.


a
rba
l
l
k
* A
rba
lolma durumu, vakar, ciddiyet.
a
rca

* Olduka a

r.

a
rdan
* A
r olarak.
a
rdan almak
* bir i
i gereken sre iinde bitirmemek.
* bir i
i gnlsz, isteksiz yapmak, geciktirmek.
a
rkanl

* Hippokrates'in ortaya att


a

r canl
l
k, soukluk, kolayca duygulanmay
gibi nitelikleri kendinde toplayan
ki
ilik tipi.
* Bkz. a
r canl
.
a
rkanl
l
k
* A
rkanlolma durumu.
a
rlama

* A
rlamak i
i, ikram, izaz.
* Gelin veya gvey kar

lan
rken al
nan k
vrak bir hava.

a
rlamak
* Konu
a sayggstererek onun her trl rahat
n
, ihtiyac
nsa
lamak, ikram etmek, izaz etmek.
a
rlanma
* A
rlanmak i
i.
a
rlanmak
* A
rlamak i
ine konu olmak.
a
rla
ma

* A
rla
mak durumu.

a
rla
mak
* (hava) S
k
cve bunalt
cbir durum almak, bozulmak.
* (hasta iin) Tehlikeli duruma gelmek, fenala
mak.
* Yava
lamak.
* (gebe kad
n iin) Do
urmasyakla
mak.
* A
rba
lolmak.
* (yiyecek) Bozulmaya yz tutmak.
* Gle
mek, zorla
mak.
* (organ iin) Grevini yapamaz duruma gelmek.
a
rla
t
rma
* A
rla
t
rmak i
i.
a
rla
t
rmak
* Bir
eyin a

rla
mas
na yol amak.
a
rlatma

* A
rlatmak i
i.

a
rlatmak
* A
rlamak i
ini yapt
rmak.
a
rl

nca alt
n de
mek
* ok deerli olmak.
a
rl

n(ortaya) koymak
* kimli
ini ve ki
iliini kabul ettirmek.
a
rl
k

* A
r olma durumu.
* Deerli olma durumu.
* A
rba
l
l
k.
* Tehlikeli olma durumu.
* S
k
nt
l
, bunalt
cdurum.
* Orduda bir birli
in cephane, yiyecek ve e
ya ykleri.
* eyizini dzmek iin gveyin geline verdii para, kal
n.
* Uyu
ukluk ve gev
eklik durumu.
* Uykuda iken gelen ve insana bo
ulur gibi bir duygu veren durum.
* Yer ekiminin, bir cismin moleklleri zerindeki etkisinin olu
turdu
u bile
ke.

* Tak
.
* Yk, klfet.
* Sorumluluk.
* Etki, yetki, bask
, glk.
* Dikkati ve nemi bir
ey zerinde yo
unla
t
rmak.
* Terazilerde tartma i
i yap
l
rken bir kefeye konulan nesne.
* Deerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, ola
an
n zerinde ve belli oranda, fazladan bir de
er
tan
nmas
.
a
rl
k basmak (veya kmek)
* gev
eklik ve uyku gelmek.
* (uykuda) s
k
nt
lduruma girmek.
* A
r bir hava kaplamak, sessizlik olu
mak.
a
rl
k merkezi
* Bir cismin btn noktalar
na ayrayretki yapan yer ekimi kuvvetlerinden olu
mutek kuvvet
durumundaki bile
kenin uygulama noktas
.
* Bir i
in en nemli blm.
a
rl
k olmak
* birine yk olmak, kendi masraf
nba
kas
na ektirmek, s
k
ntvermek.
a
rl
kl
(deer).

* Deerlendirmelerde, herhangi bir konu veya evreye ola


an
n zerinde ve belli bir oranda, fazladan tan
nan

a
rsama
* A
rsamak hareketi.
a
rsamak
* Birine kar
so
uk davranarak s
k
ntverdiini anlatmak.
* Bir i
i yavayapmak, nemsememek, ilgilenmemek.
* Bir i
i a
r bulmak, yk saymak, yksnmek.
a
r
ak
* Yn, iplik e
irilen i
i a
rla
t
rmak iin alt ucuna geirilen yar
m kre biiminde, ortas
delik a
a veya
kemik para.
* Teker biiminde yass
nesne, kurs.
a
r
aklanma
* A
r
aklanmak i
i veya durumu.
a
r
aklanmak
*
banda veya (ergenlik s
ras
nda) memede a

r
ak biiminde bir tmsek olu
mak.
a

* Amak i
i veya biimi.
* (su buhar
n
n ve ba
ka gazlar
n) Yerden havaya doru
k

, ya
kar

t
.

a
t

* len bir kimsenin genliini, gzelli


ini, iyiliklerini, deerlerini, arkada b
rakt
klar
n
n ac
lar
nveya byk
felketlerin ac
letkilerini dile getiren sz veya okunan ezgi, yaz
lan yaz
, sa
u, mersiye.
* Alama, gelin olan bir k
z
n arkas
ndan meziyetlerini say
p dkerek a
lama.
a
t yakmak (veya tutturmak)
* a

t sylemek, a
t dzmek.
a
t
a
t
l
k

* lye a
t sylemek iin para ile getirilen kimse, sa
ucu.
* A
t
n
n i
i veya mesle
i.

a
tlama
a
z
bo
luk.

* lm
leri anmak iin dzenlenen trende okunan vg.
* Yzde, avurtlarla iki ene aras
nda, ses
karmaya, soluk al
p vermeye ve besinleri iine almaya yarayan
* Bu bo
lu
un dudaklarevreledi
i blm.
* Kaplar
n veya ii bo
eylerin a
k yan
.
* Bir akarsuyun denize veya gle dkld
yer, munsap.
* Koy, krfez, liman, yol gibi yerlerin a
k yan
.
* Birka yolun birbirine kavu
tuu yer, kav
ak.
* Kesici aletlerin keskin yan
.
* Bir dilin s
n
rlar
iinde, blgelere ve s
n
flara gre de
i
en syleyizelli
i.
* Birini yan
ltmak, kand
rmak amac
yla dolambalbirtak
m szler syleme zellii.
* Bir blge ezgilerinde grlen zelliklerin tm.
* Bazen "kez" anlam
na gelir.
* slp, ifade zelli
i.
* (tehlikeli
eyler iin) Pek yak
n yer.

a
z

* Yeni dourmumemelilerin ilk st.

a
z amak
* sz sylemek, konu
mak.
* azarlamak, paylamak.
a
z amamak
* tek bir sz olsun sylememek, susup kalmak.
a
z at
rmamak
* ok konu
arak ba
kalar
n
n sz sylemesine, konu
mas
na engel olmak.
a
z a

za
* a
z
na kadar, tamamen.
a
z a

za vermek (veya konu


mak)
* iki ki
i birbirine pek yak
n durarak ba
kalar
i
itmeyecek biimde konu
mak.
a
z al

kanl

* ok sylendi
i iin bir sz s
k s
k kullanma durumu.
a
z aramak (veya yoklamak)
* renmek istenilen
eyi syletecek yolda dil kullanmak.
a
z birlii
* Bir konuda anla
arak aynbiimde konu
ma, sz birli
i.
a
z birlii etmek
* bir konuda anla
arak ayn
ekilde konu
mak, sz birli
i etmek.
a
z birlii etmek
* bir konuda anla
arak aynbiimde konu
mak, sz birli
i etmek.
a
z burun birbirine kar

mak
* dayak yeme sonunda yz, yara bere iinde kalmak.
* yzde a

rfke, znt, yorgunluk gibi durumlar


n izleri grnmek.
a
z dala

* A
z kavgas
, kar

l
klat

ma, bar

ma, dil dala

.
a
z dei
ikli
i

* Yeme
in e
idinde de
i
iklik.
a
z dei
tirmek
* nce sylediini ba
ka trl anlatmak.
a
z dil vermemek
* hi konu
mamak, susmak.
a
z dolusu
* Az
n alabilece
i kadar.
* (kfr iin) Birbiri ard
nca, birok.
a
z khyas
* Birinin syleyece
i szlere kar

an kimse.
a
z kalabal

* Birbirini tutmayan gereksiz szler.


a
z kalabal

na getirmek
* birini gereksiz szler sylemek yolu ile
a

rtmak.
* sz syleme becerisine sahip olma.
a
z kavaf
* Kar

s
ndakini kand
rmak iin gerekli gereksiz ok sz syleyen.
a
z kavgas
* Kar

l
kla

r szler syleyerek yap


lan eki
me, at

ma, dil kavgas


.
a
z kokusu
* Bir kimsenin ekilmez davran

lar
, istekleri, szleri.
a
z kullanmak
* duruma, ortama gre sz sylemek, szn amac
na gre de
i
tirmek.
a
z ni
an
* Yaln
z szle yap
lan ni
anlanma.
a
z satmak
* yksekten atarak kendini vmek.
a
z
akas
* Szle yap
lan
aka.
a
z tad
* (ailede veya toplumda) Dirlik dzenlik, iyi geinme veya rahatl
k.
a
z tad
yla
* huzurla, rahatl
k iinde, iine sine sine, lezzetini duyarak.
a
z tamburas
almak
* szle avutmaya, oyalamaya al

mak.
a
z tats
zl

* Bir topluluk iindeki geimsizlik, huzursuzluk.


a
z t
kamak
* konu
ma imknvermemek.
a
z tfei
* Mermileri
iddetle flenerek f
rlat
lan bir e
it tfek tasla

.
a
z ttn

* Keyif iin a

zda i
nenen bir tr ttn.
a
z nls
* Geniz yoluna kaymadan
kan nl, a

zs
l nl.
a
z yapmak
* birini kand
rma, yan
ltma amac
yla duygular
n
, d
ncelerini olduundan ba
ka trl gsterecek biimde
konu
mak.
a
z yaymak
* a
k ve drst konu
maktan ka
nmak.
a
z yer, yz utan
r
* arma
an alan, armaanverenin iste
ini yerine getirmeye al

r.
a
z yoklamak
* Bkz. a
z aramak.
a
zda da
lmak
* (genellikle hamur i
i iin) iyi pi
mive lezzetli olmak.
a
zda sak
z gibi inemek
* bir sz veya d
nceyi s
k s
k tekrarlay
p durmak.
a
zdan

* Yaz
lolmayarak, szle, szl,
ifah.

a
zdan a
za
* Herkes birbirine syleyerek.
a
zdan aza dola
mak (veya gemek)
* herkes birbirine sylemek.
a
zdan burun yak
n, karde
ten kar
n yak
n
* "insan
n kendi yararher
eyden nemlidir" anlam
nda kullan
l
r.
a
zdan dolma
* (top veya tfek iin) Namlusu az
ndan doldurulan.
a
zdan kapmak
* ba
kalar
ndan dinlemek yolu ile yar
m yamalak birtak
m bilgiler edinmek.
a
zlama
* A
zlamak i
i.
a
zlamak
* Bir i
i kolaylamak.
* Bir paray
yuvas
na geirmek iin nce yuvan
n a
z
n
ayarlamak.
* Bir bo
az
n veya bir liman
n a
z
nortalamak.
a
zlara sak
z olmak
* herkesin diline d
mek.
a
zla
ma
* A

zla
mak i
i veya durumu.
a
zla
mak
*
ki kan damar
, birbiri iine a
lmak.
a
zl

* Azherhangi bir biimde olan.

a
zl
k

* Bir ucuna sigara tak


lan, br ucundan nefes ekilen ubuk biimindeki ara.
* Nefesli alg
larda aza gelen yer.
* Yemikfelerinin zerine yaprakldallarla yap
lan kapak.
* Kuyu bilezi
i.
* Su tesisat
nda su al
p vermeye yarayan vanalu.
* Hayvan
n
s
rmas
na, zararlbir
ey yemesine engel olmak iin az
na tak
lan tel, deri gibi kafes.
* (dokumac
l
kta) zgnn a
l
p kapand

ve iinde meki
in geti
i yer.
* Telefon ve benzeri cihazlarda a
za yakla
t
r
lan blm.
* Bir
eyin ba
lad

yer.
* Huni.

a
zl
k
* A
zl
k yapan veya satan kimse.
a
zotu

* Toplarate
lemek iin falyaya konulan ve barutun patlamas
na sebep olan madde.

a
zs
l
* A
zla ilgili.
a
zs
l nl
* Bkz. a
z nls.
a
zs
z

* Azolmayan.
* Yumu
ak huylu, sessiz.

aladalayacak
* a
lamak zere olan.
alama

* Alamak i
i.

alamak
* znt, ac
, sevin, pi
manl
k aldanma vb.nin etkisiyle gz ya
dkmek.
* Aa budand

nda kesilen yerlerden besi suyu veya z su akmak.


* S
zlanmak, yak
nmak.
* Bir duruma kar
znt duymak.
alamak para etmez
* zlmenin yararolmaz.
alamakl
* Alar gibi olan, zntl.
alamaklolmak
* a
layacak duruma gelmek.
alamal
* Alar gibi olan, a
layacak gibi.
* Ac
ma duygusu uyand
racak hlde, s
zlamal
.
alamayan ocua meme vermezler
* hakk
naramas
nbilmeyen kimsenin i
i grlmez.
alams
alanma

* Alayacak gibi, a
lamal
.
* A
lanmak i
i.

alanmak
* Alamak i
i yap
lmak.
alant

* Hafif hafif a
lama.

alar gzden, sahte szden kendini sak


n
* "kendini ac
nd
ranlardan kork" anlam
nda kullan
l
r.
ala
ma
ala
mak

* Ala
mak i
i.
* Birlikte alamak.
* S
zlanmak.

alata a
lata
* Srekli a
latarak, devamleziyet ederek, zerek.
alat

* Trajedi.

alat
c
* Alamaya yol aan.
alat

alatma
alatmak

* Alatmak i
i veya biimi.
* Alatmak i
i.
* Alamas
na yol amak.

alaya alaya
* Alayarak.
alayan
n malglene hayretmez
* birinden haks
z olarak al
nan mal
n onu alana yararolmaz.
alay
c
alay

* lnn ard
ndan a
lamak iin para ile tutulan kimse, a

t
, yas
.
* Alamak i
i veya biimi.

al
* Abulunan.
ama

amak

anam
anama

* Amak i
i.
* Akan y
ld
z,
ahap.
* Sarkmak, a
a
ya inmek, e
ilmek, meyletmek.
* Ykselmek, yukar
kmak.
* Koyun ve kei ba

na al
nan vergi, say
m vergisi.
* A
namak i
i.

anamak

* (hayvan) Yere yat


p yuvarlanmak.

anamc
* Anam vergisi toplayan kimse.
araz

* Kt niyet ve d
manl
klar.

ar
* Vcudun herhangi bir yerinde duyulan srekli ve
iddetli ac
.
arkesici
* Ac
y
, s
z
ydindirici (il).
arkesimi
* Arduyusunun kendili
inden veya tedavi sonucu yok olmas
, analjezi.
ars
z
* Rahats
zl
k veren ac
, sanc
.
ar
kesen
* Arduyusunu ortadan kald
ran, dindiren (il vb.), analjezik.
ar
larda gz ar
s
, her ki
inin z a
r
s
* herkesi en ok ilgilendiren
ey kendi derdidir.
ar
l
ar
ma

* Ar
yan, ar
solan.
* Ar
mak i
i.
* Memeli hayvanlarda grlen ara konakkenelerin bula
t
rd
a
r
ma asalaklar
ndan ileri gelen hastal
k.

ar
ma asalaklar
* Omurgal
lardan alyuvar asala
olarak ya
ayan trl biimlerdeki sporlular toplulu
u.
ar
mak
* (vcudun bir yeri) A
r
lolmak.
ar
na gitmek
* onuruna dokunmak veya gcne gitmek.
ar
stutmak
* (gebe kad
n iin) do
um sanc
larba
lamak.
* (hasta bir organ) ar
maya ba
lamak.
ar
s
z

* Ar
solmayan.
* Arvermeden.
* Dertsiz, tasas
z.

ar
s
z ba

na ka
bastba
lamak
* kendine gereksiz yere i
karmak.
ar
tma
ar
tmak

* Ar
tmak i
i.
* Ar
mas
na yol amak.

as
au

* Agrn
nde olan, agibi rlmolan.
* A
.

aulamak
* Aulamak.
austos

* Y
l
n 31 gn sren sekizinci ay
.

austos bce
i
* Ekanatl
lardan, erkei yaz
n karn
n
n alt
ndaki zel bir organdan kesik ve srekli ses
karan bir bcek,
orak bcei (Cicada plebeja).
austos bcekleri
* Gen srgnlerden z su emerek tar
m ve orman bitkilerine zarar veren birok trn bulunduu e
kanatl
lar familyas
.
ayar

* Ba
kalar
, yabanc
lar, eller.

aza al
nmaz (veya a
za al
nmayacak)
* sylenmesi ay
p, irkin (sz, kfr).
aza almamak
* anmamak, szn etmemek.
aza d
mek
* dedikodu konusu olmak.
aza koyacak bir
ey
* yiyecek bir
ey.
aza tat, boaza feryat
* (yiyecek iin) miktarok az olan.
aza
k
* a
k
n, al
k, bn.
* Hayranl
kla, bylenmiolarak.
aza
k (veya azbir kar
a
k) kalmak
* ok
a

rmak,
a
akalmak.
aza
k ayran delisi (veya budalas
)
* yeni grd her
eye
a
k
nl
kla bakan,
a

ran.
* saf, bn.
azbir

* Sz birlii etmi
.

azbozuk
* Svmeyi al

kanl
k edinmiolan, kfrbaz.
azburnu yerinde
* olduka gzel, yak

kl
.
aziriana
na dnmek
* a
zkuruyup ac
la
mak.
azdili balanmak

* herhangi bir sebeple konu


amaz olmak.
azdili kurumak
* herhangi bir sebeple tkrk az olmak.
azdili tutulmak
* beklenmedik bir durum kar

s
nda heyecanlanmak, hayranl
k duymak.
azdolu dolu konu
mak
* heyecanl
sz sylemek.
azgev
ek
* S
r saklamaz, s
r tutmaz.
azhavada
* evresindekilerden habersiz, al
k,
a
k
n.
azkalabal
k
* Birbirini tutmayan szler syleyen, yerli yersiz ok konu
an, bo
boaz.
azkara

* Kara haber vermekten ho


lanan,
om a

zl
.
* Bir yerde konu
ulanveya yap
landuyup grmesi istenilmeyen (kimse).

azkenetli
* S
r tutan, s
r saklayan (kimse).
azkilitli
* Dudaklar
beyaz (at).
* S
r saklayan.
azkulaklar
na varmak
* ok sevinmek.
azkulaklar
nda
* ok sevinli, mutlu.
azkurumak
* bir konuyu ok sylemek sebebiyle, ondan b
kmak.
* iecek ihtiyac
duymak.
azkurusun
* felket dileinde bulunanlara kar
kullan
lan bir ilenme.
azlf (veya lk
rd
) yapmak
* kolay konu
ma yetene
i olmak.
* inand
r
csz syleme yetene
i olmak.
azoynamak
* bir
eyler yemek.
* konu
mak.
azpek
azpis

* S
r vermeyen, ketum.
* Svmeyi huy edinmiolan.

azs
k
* Bkz. azpek.
azsulanmak

* imrenmek.
azst kokmak
* ok gen ve toy olmak.
azteneke kapl
(olmak)
* ok s
cak veya ok ac

eyleri kolayl
kla iebilen veya yiyebilenler iin
aka yollu sylenir.
aztorba deil ki bzesin
* herkesin dedikodu yapmas
n
n nne geilemeyeceini anlat
r.
azvar, dili yok
* pek sessiz, kendi hlinde.
* konu
mayan, derdini anlatamayan.
azvarmamak
* sylemeye, a
klamaya gnl elvermemek.
azyanmak
*o
eyden byk zarar grmek.
az
na (veya diline) kira istemek
* sylemesi beklenen
eyi sylemekte nazldavranmak.
az
na (veya diline) sa
l
k
* bir sz yerinde syleyen ki
ilere sylenir.
az
na (veya nne) bir kemik atmak
* birini kk bir
kar gstererek susturmak.
az
na abdestle almak
* o ki
iyi anarken ok sayg
ldavranmak.
az
na almak
* sylemek.
az
na almamak
* ad
na
z
na almamak.
az
na almamak
* sz konusu etmemek, anmamak, sylememek.
az
na atmak
* yemek iin aza koymak.
az
na bakakalmak
* szlerine hayran olmak.
az
na bakt
rmak
* kendini zevk ile dinletmek.
az
na bir parmak bal almak
* birini tatlszlerle veya e
itli hediyelerle bir sre iin kand
rmak, oyalamak.
az
na bir
ey (veya bir p) koymamak
* hibir
ey yememek.
az
na bir zeytin verir, alt
na (veya ard
na) tulum tutar.
* yapt

kk iyiliklere kar

l
k byk
kar bekler.
az
na burnuna bula
t
rmak
* bir i
i beceremeyip berbat etmek, bozmak.

az
na d
mek
* ok yayg
n olarak bilinip konu
ulmak.
az
na etmek
* haddini bildirmek.
az
na geldii gibi
* nn sonunu d
nmeden.
az
na geleni sylemek
* nezaket d

na
karak a
r ve k
r
cszler sylemek.
* ok ve d
ncesizce konu
mak.
az
na gem vurmak
* susturmak, syletmemek.
az
na kadar
* boyeri kalmayacak biimde.
az
na kilit takmak (veya vurmak)
* susturmak.
az
na koymamak
* yememek veya imemek.
az
na ly
k
* bir yiyece
in tadanlat
l
rken "sen de yesen, beenirsin" anlam
ile sylenir.
az
na sak
z olmak
* dedikodusuna konu olmak.
az
na srmemek
* bir
eyden hi yememek.
az
na taalm

* sze kar

may
p susanlar iin kullan
l
r.
az
na t
kamak
* susturmak, fazla konu
mas
na engel olmak.
az
na tkrmek
* birini kltmek zere kfr olarak kullan
lan uygunsuz szler sarf etmek.
* birine benzemek.
az
na verilmesini beklemek (veya istemek)
* al

may
p, i
lerinin ba
kalartaraf
ndan yap
lmas
nbeklemek.
az
na vur, lokmas
n
al
* yumu
ak huylu kimseye her istenileni kolayl
kla yapt
rabilme anlam
nda bir ataszdr.
az
na yak

mamak
* sylemesi ay
p kamak, uygun d
memek, yak

k almamak.
az
nda bakla
slanmamak
* hi s
r saklamamak.
az
nda b
rakmak
* Bkz. lf az
nda kalmak.
az
nda bymek
* sevmediinden veya ii almad

ndan yutamamak.

az
nda gevelemek
* a
ka sylememek.
az
nda yakalmamak
* bir d
ncesini bir kimseye birok kez sylemiolmak.
az
ndan

* birisinden dinleyerek.
* ad
na.

az
ndan baklay

karmak
* Bkz. baklay
az
ndan
karmak.
az
ndan bal akmak
* ok tatlkonu
mak.
az
ndan
kan(veya
kan sz) kula
duymamak (i
itmemek)
* szlerini tartmadan sylemek.
az
ndan
kmak
* bir sz istemeden, fark
na varmadan sylemek, sylemibulunmak.
az
ndan
t
kmamak
* hibir
ey sylememek.
az
ndan dirhemle
kmak
* ok az konu
mak.
az
ndan dklmek
* a
ka sylemekten ekindi
i
ey, konu
mas
ndan belli olmak.
az
ndan d
memek (veya d
rmemek)
* her zaman szn etmek.
az
ndan girip burnundan
kmak
* trl yollara ba
vurarak birini bir
eye razetmek, kand
rmak.
az
ndan hay
r
kmazsa bari
er syleme
* "lehte konu
muyorsun, bari aleyhte de konu
ma" anlam
nda kullan
l
r.
az
ndan ka
rmak
* istemedi
i hlde bobulunup syleyivermek.
az
ndan kapmak
* birinin bildii
eyleri, ustal
klkonu
malarla ona sezdirmeden renmek.
* birinin konu
mas
n
keserek kendi sze ba
lamak.
az
ndan lk
rd(veya lf) almak (veya ekmek)
* kar

s
ndakini konu
turarak birtak
m gizli
eyleri renmek.
az
ndan lokmas
nalmak
* birinin hakkolan
eyi ondan almak.
az
ndan yel als
n
* a
z
n
hayra a.
az
n(veya enesini) tutmak
* bo
boazl
k etmemek.
* kt sz sylememe.
* bir konuda arzu edilmeyen d
ncelerin a

a
kmas
nbir
ekilde nlemek.

az
naaca

na gzn a
* dikkatsiz ki
ileri uyarmak iin "dikkatli ol uyan
k ol!" anlam
nda kullan
l
r.
az
na
p gzn yummak
* fke ile, sonunu d
nmeden az
na gelen btn a

r szleri sylemek.
az
namak
* konu
maya ba
lamak.
* a

r szler sylemeye ba
lamak.
* al
k al
k bakmak.
az
namamak
* hibir sz sylememek, ses
karmamak.
az
naramak (veya yoklamak)
* Bkz. a
z aramak.
az
nb
ak amamak
* zntsnden sz syleyecek durumda olmamak.
az
nbozmak
* kaba szler sylemek, kfretmek.
az
nburnunu ar
amba ana
na (veya pazar
na) evirmek
* k
r
p paralamak, dvmek.
az
nburnunu da
tmak
* birinin yzne
iddetle tokat, yumruk indirmek.
az
ndilini balamak
* birini konu
amaz duruma getirmek.
az
nhavaya (veya poyraza) amak
* umdu
unu elde edememek.
az
nhayra a!
* kt ihtimaller sz konusu edildi
inde gerekle
memesi dile
i ile sylenir.
az
nhayra amak
* Bkz. az
nhayra a!.
az
nkapamak
* kendisine
kar salayarak bir kimseyi susturmak.
az
nkapamak (veya kilitlemek)
* susmak, bir
ey sylemek istememek.
az
nkiraya vermek
* kendini de ilgilendiren bir konuda d
ncesini sylememek.
az
nkoklamak
* niyetini ve durumunu
renmek.
az
nkullanmak (veya satmak)
* birinin sylediklerini kendi d
ncesi gibi gstermeye al

mak.
az
nmhrlemek
* konu
mamak, susmak.
az
npeyim (veya seveyim)
* sevindirici bir sz syleyene "ne gzel syledin" anlam
nda kullan
l
r.

az
ns
k(veya pek) tutmak
* s
r vermemek.
az
nt
kamak
* szn kesmek susturmak.
az
ntoplamak
* sylemekte olduu kt sz veya kfrleri kesmek.
az
nyoklamak
* birinin bir
ey hakk
nda bildi
ini kendisine sezdirmeden syletmeye al

mak.
az
n
n ii yang
n yerine dnmek
* a
z
n
n tad
bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek.
az
n
n iine bakt
rmak
* szlerini seve seve ve dikkatli dinletmek.
az
n
n iine girmek
* ok yana
mak, iyice sokulmak.
* hayranl
kla, byk bir zevkle seyredip dinlemek.
az
n
n ka

(kal
b
veya lokmas
) olmamak
* bir
ey bir kimsenin u
ra
abilece
i konulardan olmamak.
* bir
ey, bir kimsenin szn edemeyece
i kadar de
erli olmak.
az
n
n kokusunu ekmek
* bir kimsenin ekilmez davran

lar
na katlanmak.
az
n
n mhr ile
* orulu olarak.
az
n
n pay
n(veya lsn) vermek
* verilen kar

l
kla bir kimseyi syledi
ine veya yapt

na pi
man etmek.
az
n
n perhizi yok
* a
z
na geleni syler.
az
n
n suyu akmak
* ok beenip istemek, imrenmek.
az
n
n tadbozulmak (veya kamak)
* bir kimsenin kurulu dzeni dirlii bozulmak.
az
n
n tad
n
almak
*o
eyin actecrbesini geirmibulunmak.
az
n
n tad
nbilmek
* gzel yemeklerden anlamak.
* her
eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak.
az
n
n tad
nbilmek
* gzel yemeklerden anlamak.
* her
eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak.
az
n
n tad
n
ka
rmak
* bir kimsenin kurulu dzenini bozmak; ne
esini, keyfini bozmak.
az
yla kututsa...
* ne yapsa, ne kadar aba ve ustal
k gsterse.
ah

* Sesin tonuna gre pi


manl
k, fke, zlem, beenme, sevgi gibi duygular anlat
r.
* (a:h) A
r
, acduyuldu
unda sylenir.
* (:h)
lenme, beddua.
ah alan onmaz
* "ktlk etti
i iin beddua alan iflh olmaz" anlam
nda kullan
l
r.
ah almak

* birinin ilenmesini stne ekmek.

ah ekmek
* derin bir keder veya zlemle iten gelerek ah demek.
ah etmek

* acile iini ekmek.


* ilenmek.

ah vah etmek
* pi
manl

n
, zntsn dile getirmek.
ah yerde kalmaz
* "ktlk cezas
z kalmaz" anlam
nda kullan
l
r.
aha

te burada.

ahac
k
* Dikkati ok yak
n bir noktaya ekmek iin kullan
l
r.
ahali

* Aralar
nda ayn
yerde bulunmaktan ba
ka hibir ortak nitelik d
nlmeksizin bir lkede,
ehirde veya
semtte oturanlar
n tamam
.
* Bir yerde toplanan kalabal
k, halk.
ahar
* Hattatlar
n k
t cillamak iin kulland
klarni
asta ve yumurta ak
ndan yap
lan zel bir kar

m.
aharlama

* Aharlamak i
i.

aharlamak
* Ahar srmek.
aharl

* Aharolan, zerine ahar srlmolan.

ahbap
* Kendisiyle yak
n ili
ki kurulup sevilen, say
lan kimse.
* Seslenme sz olarak da kullan
l
r.
ahbap avu
lar
* her vakit birlikte grlen ve birbirine ok ba
lolan arkada
lar iin sylenir.
ahbap
kmak
* nceden tan

m
olmak.
ahbap kusuruna bakan ahbaps
z kal
r
* "dostlar
n ufak tefek kusurlar
na bakmamak gerekir" anlam
nda kullan
l
r.
ahbap olmak
* arkadaolmak, dostluk kurmak, yak
nl
k kurmak.

ahbapa

* Dosta, iten, teklifsizce.

ahbapl
a dkmek
* yerli yersiz yak
nl
k gstermek.
ahbapl
k
* Ahbap olma durumu, nsiyet.
ahbapl
k etmek
* arkada
l
k etmek, arkada
a konu
mak.
ahcar
ah

* Ta
lar.
* A

ah
ba

* A

ba

.
ah
l
k

* A

l
k.

ahde vefa (etmek)


* (devletler hukukunda) devletlerin, kat
ld
klarmilletler aras
antla
malara uyma zorunlulu
unda olduklar
n
belirten kural.
* sznde durma.
ahdetme

* Ahdetmek i
i.

ahdetmek
* Bir
eyi yapmak iin kendi kendine sz vermek.
* Yemin etmek.
ahd
Ahdiatik

* Antla
maya gre olan, antla
ma gerei olan.
* (Hristiyanlara gre
branilerde)
sa'dan nceki kutsal kitaplar.

Ahdicedit
* (Hristiyanlara gre
branilerde)
sa'dan sonraki kutsal kitaplar.
ahengi bozulmak
* dirli
i, dzeni bozulmak.
ahenk

* Uyum.
* Uyu
ma, anla
ma.
* alg
lelence.

ahenk almak
* uyumlu hle gelmek.
ahenk kaidesi
* Bkz. nl uyumu.
ahenk kurmak
* uyu
ma sa
lamak, anla
ma salamak.

ahenk sa
lamak
* dzene sokmak, birlii salamak.
ahenk tahtas
* Telli alg
lardan zerine teller gerilmibulunan kapak tahtas
.
ahenk vermek
* dzeni, uyumu salamak.
ahenk yapmak
* alg
le
lence dzenlemek.
ahenkle
tirme
* Ahenkle
tirmek i
i.
ahenkle
tirmek
* Ahenk salamak.
ahenkli
* Uyumlu, dzenli.
* E
lenceli.
ahenklilik
* Ahenkli olma durumu, uyumluluk.
ahenksiz

* Uyumsuz, dzensiz.
* E
lencesiz.

ahenksizlik
* Uyumsuzluk, dzensizlik.
ahenktar
aheste

* Ahenkli.
* Yava
, a
r.

aheste aheste
* Yavayava
, a
r a

r, usul usul.
aheste beste
* Yavayava
, a
r a

r.
ahfat

* Torunlar, soy.

Ahfe
'in keisi gibi ba

nsallamak
* sylenen sz anlamadan kafa sallayarak onaylamak.
ah
kmak
* yapt

ilenme etkisini gstermek.


ahtutmak
* birinin ilenmeleri gerekle
mek.
ahyerde kalmamak
* yapt

ilenme er ge etkisini gstermek.


ah
m
ah
m
* Be
enilecek, deer verilecek bir
ey deil.

ah
m
ah
m bir
ey deil
* be
enilecek, deer verilecek bir
ey deil.
ah
r

* Evcil byk bahayvanlar


n bar
nd

kapalyer, hayvan dam


.

ah
ra ekmek
* bir sry ah
ra kapamak, bir hayvanah
ra balamak.
ah
ra evirmek
* bir yeri pis, bak
ms
z, da

n
k, harap duruma getirmek.
ah
rlama

* Ah
rlamak i
i.

ah
rlamak
* (hayvan) Ah
rda uzun sre kal
p hamla
mak.
Ah
ska Trkleri
* Grcistan'
n Trkiye s
n
rlar
na yak
n blgelerinde ya
am
olan, ancak 2. Dnya Sava
sonlar
nda
Sovyetler Birli
inin de
i
ik blgelerine srlen Trkler.
Ahi
* Ahilik oca

ndan olan kimse.


ahi

* Cmert, eli a
k.

Ahilik

* Kk eski Trk tresinde olan ve Anadolu'da yksek bir geli


im gsteren esnaf, zanaat
, ifti gibi btn
al

ma kollar
niine alan ocak.
ahilik
ahir

ahir vakit

* Eli a
k olma durumu, cmertlik.
* Son, sonraki, ah
r.
* Sonra, en sonra, sonunda.
*
nsan mrnn son y
llar
.

ahir zaman
* Son zaman.
* (halk inan

na gre) Dnyan
n son gnleri, k
yametin kopmak zere bulundu
u gnler veya y
llar.
ahir zaman peygamberi
* Mslmanlarca son peygamber olduuna inan
lan Hz. Muhammed.
ahiren
ahiret
ahiretlik

* Son zamanlarda, son gnlerde, son olarak, yak


nlarda.
* Bkz. ahret.
* Bkz. ahretlik.

ahit
* Kendi kendine sz vererek bir i
i zerine alma, ant.
* Antla
ma.
* Devir, zaman.

ahitle
me
* Ahitle
mek i
i.
ahitle
mek
* Antla
mak.
ahitname

* Antla
ma belgesi, antla
ma, anla
ma.

ahiz
* Alma.
* Kabul etme.
ahize
* Bir elektrik ak
m
nal
p ba
ka bir kuvvete eviren let, al
c
, reseptr.
ahkm

* Yarg
lar, hkmler.

ahkm
karmak
* kendi d
ncelerine dayanarak birtak
m yarg
lara varmak.
ahkm kesmek
* ekinmeden kesin yarg
larda bulunmak, bilir bilmez konu
mak.
ahkm yrtmek
* (bir szden) kendi anlay

na gre sonular
karmak.
ahlf
ahlk
bilim.

* Birinin yerine geenler, halefler, ku


aklar, eslf kar

t
.
* Bir toplum iinde ki
ilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulunduklardavran
biimleri ve kurallar
.
* Belli bir toplumun belli bir dneminde bireysel ve toplumsal davran
kurallar
ntespit eden ve inceleyen
*
yi nitelikler, gzel huylar.

ahlk bilimi
* Yarar, iyi, kt gibi sorunlarinceleyen, trelere dayanan bir davran
yasasgeli
tiren, neyin u
runda
sava

lmaya de
er, neyin hayata anlam kazand
rd

, hangi davran

n iyi ve hangisinin kt olduu gibi sorunlar


kendine konu edinen bilim, etik.
ahlk d

* Tre d

.
ahlk d

c
l
k
* Ahlk bilimine ayk
rdavranma.
ahlk yasas
* Ahlk i
lerini belirleyen, kendine uyulmasahlk a
s
ndan gerekli olan genel ve geer kural.
ahlk zab
tas
* Byk
ehir halk
n
n sosyal ve sa
l
k durumunu koruyan,
ehir dzeni iin al

an te
kilt.
ahlka
ahlk

* Ahlk anlay

na gre, ahlk deerlerine bal


l
kla.
* Ahlk konular
ninceleyen filozof veya bu konularla u
ra
an kimse.
* Her
eyi ahlk a
s
ndan de
erlendiren kimse.

ahlk
l
k
* Ahlkbir ara de
il, bir ama sayan
reti, trecilik, moralizm.
ahlken
ahlk
yat

* Ahlka uygunlukla.
* Ahlk bilimi.

ahlk
* Ahlka uygun, ahlkla ilgili.
ahlk vazife
* Kanunun zorlamasolmaks
z
n, do
ru bilindi
i iin yap
lmasgereken i
ler.
ahlkl

* Ahlk kurallar
na ba
l
, bunlara uygun davranan (kimse).

ahlkl
l
k
* Bir insan
n veya bir insan grubunun iyi ve kt a
s
ndan davran
biimi ve ahlk d
n
.
* Ahlk kurallar
, yasalarile uyum iinde olma.
ahlks
z

* Ahlk kurallar
na uymayan.
* Drst davranmayan, kt huylu, terbiyesiz.

ahlks
zca
* Ahlks
z biimde veya tarzda.
ahlks
zl
k
* Ahlks
z olma durumu.
* Ahlk kurallar
na uymama, ahlks
zca davran

.
ahlks
zl
k etmek
* ahlks
zca davranmak.
ahlama
ahlamak
ahlat

ahlt

* Ahlamak i
i.
*
ekmek, ah etmek, ah eker gibi ses
karmak.
* Glgillerden, kendi kendine yeti
en, zerine armut a

lanan aa, yaban armudu (Pirus piraster).


* Bu aac
n, armuda benzeyen ve ancak iyice olgunla
t
ktan sonra yenilebilen yemi
i.
* Kaba adam, yol iz bilmez kimse.
* Bir kar

m iindeki paralar, geler.


* Beden yap
s
n
n temelini olu
turan geler.

ahlt
erbaa
* Bedende bulundu
u var say
lan drt ge.
ahlat
n (veya armudun) iyisini (dada) ay
lar yer
* kendilerine yak

mayan gzel bir


eyi eline geirenler iin kullan
l
r.
ahmaa yz, abdala sz vermeye gelmez
* ahmaa gere
inden ok ilgi gsterirseniz sizi s
k s
k u
ra
t
r
r.
ahmak

* Akl
n
gere
i gibi kullanamayan, bn, budala, aptal.
ahmak yerine koymak
* bir kimseye aptalm

, anlamazm
gibi davranmak.
ahmaka

* Biraz ahmak.
* (ahmak'a) Ahma
a yak

r nitelikte, aptalca.

ahmak
slatan
* Yavayavave ince ince yaan ya
mur, isenti.
ahmakla
ma
* Ahmakla
mak durumu.
ahmakla
mak
* Ahmak duruma gelmek, aptalla
mak.
* Bir an iin
a
alay
p bocalamak.
ahmakla
t
rma
* Ahmakla
t
rmak i
i.
ahmakla
t
rmak
* Ahmakla
mas
na sebep olmak, aptalla
t
rmak.
ahmakl
k
* Zeksaz geli
miolma durumu, budalal
k, anlay

s
zl
k, ak
ls
zl
k.
ahraz
ahret
dnya.

* Dilsiz, sa
r ve dilsiz.
* Din inan

a gre, insan
n ldkten sonra dirilip sonsuza dek kalaca
ve Tanr
'ya hesap verecei yer, br

ahret adam
* Dnya i
lerinden el ekip srekli ibadetle ura
an kimse.
ahret karde
i
*
nan ve ibadette birbirinden ayr
lmayan ve bu ili
kiyi ahrette de srdreceklerini d
nen kad
nlara
verilen ad.
ahret suali
* Gereksiz ve usand
r
csoru.
ahret yolculuu
* lm.
ahreti (veya br dnyay
) boylamak
* lmek.
ahretini yapmak (veya zenginle
tirmek)
* hay
r i
leri yaparak sevap kazanmak.
ahretlik
* Besleme k
z.
* Ahret karde
i olan kad
nlardan her biri.
ahrette on parmayakas
nda olmak
* kendisine kar
sorumlu olan kimseden ahrette davacolmak.
ah
a

*
nsan
n veya hayvan
n g
s ve karniindeki organlar, ba

rsak, ci
er gibi
eyler.
ah
ap
* Aatan, tahtadan yap
lm

.
ahtapot

* Kafadan bacakl
lardan, dokunalbir mrekkep bal
tr (Octopus).
* Genellikle burun zar
zerinde
kan bir e
it ur, polip.

ahtapot gibi
* s
rna

k, yap

kan kimse.
* smrmek amac
yla birok i
e, konuya el atan, yay
lan.
ahu

ahu gibi

* Ceylan, karaca.
* Gzel, ince, zarif kad
n.
* ok gzel, ekici.

ahu gzl
* Gzel gzleri olan.
ahu paras
* ok gzel, ekici.
ahududu
* Glgillerden, dikenli bir bitki (Rubus idaeus).
* Bu bitkinin duta benzeyen, k
rm
zrenkli, sulu ve kokulu yemi
i, aa ilei.
ahval
* Durumlar, hller, vaziyetler.
* Davran

lar.
* Olaylar.
ahzetme

* Ahzetmek i
i.

ahzetmek
* Almak, kabul etmek.
ahzita

* Al
veri
, al
m sat
m, aksata.

ahzkabz
* Kendine mal etme.
aidat

aidiyet

* denti.
* Kesenek.
* Ait olma durumu, ili
kinlik.

aile
* Evlilik ve kan ba

na dayanan, kar
, koca, ocuklar, karde
ler aras
ndaki ili
kilerin olu
turduu toplum
iindeki en kk birlik.
* Kar
, koca ve ocuklardan olu
an topluluk.
* Aynsoydan gelen kimseler zinciri.
* Aralar
nda kanda
l
k veya h
s
ml
k bulunan kimselerin tm.
* Birlikte oturan h
s
m ve yak
nlar
n tm.
* E
, kar
.

* Ayngaye zerinde anla


an ve birlikte al

an kimselerin btn.
* Temel nitelii bir olan dil, hayvan veya bitki toplulu
u.
aile ad

* Soyad
.

aile bahesi
* Ailelerin rahatl
kla gidebilecei, genellikle ikisiz yer.
aile btesi
* K
sa bir sre iinde bir i
inin veya i
i ailesinin hayat seviyesinde meydana gelen de
i
meleri belirlemek
amac
yla yap
lan istatistik al

mas
.
aile dostu
* Ailece tan

lan ve evlerine gidilip gelinen ahbap, yak


n.
aile gazinosu
* Sadece evlilerin girebildii ve birlikte e
lendikleri yer.
aile hayat
* Aile bireylerinin btn i
lerini dzenli olarak ev iinde yapma durumu.
aile hukuku
* Aileyi olu
turan ki
ilerin kar

l
klhak ve grevlerini dzenleyen hukuk dal
.
aile meclisi
* Aile makam
n
n grevini yerine getiren kan veya soy h
s
mlar
ndan en az ki
iden olu
an heyet.
aile oca

* Ailenin kurdu
u, yerle
ti
i, geli
tirdi
i ev.
aile plnlamas
* Ailede ocuk edinmeyi s
n
rlama, doum kontrolu.
aile reisi
* Kanunlara gre aile ykmll
n ta

yan kimse.
aile saadeti
* Genellikle kar
, koca bazen de bykler ve ocuklar aras
ndaki uyum, anla
ma, sevgi ve ho
gr.
ailece
ailecek

* Btn aile birlikte.


* Ailece.

ailelik
* Aile say
s
n
n btn.
ailesiz
ailev
ait

* Ailesi olmayan.
* Aile ile ilgili.
*
lgilendiren, ili
kin, ili
ik, ilgili, iin, -e d
en.

ait olmak
* ilgilendirmek, birinin olmak, birine d
mek.
ajan

* Bir devlet veya kurulu


un gizli amalariin al

an kimse, casus.
* Bir kimsenin, bir ortakl

n veya bir devletin bazi


lerini gren kimse, igrevlisi, temsilci.
ajanda

* Unutulmamasiin gerekli notlar


yazmaya yarayan takvimli defter, anda.

ajanl
k
* Ajan olma durumu.
* Ajan
n grevi.
ajans
* Haber toplama ve yayma i
iyle ura
an kurulu
.
* Bir ticar kurulu
u tan
tan, onunla ilgili bilgi aktaran ve bu yolla kazan salayan ikolu.
* Bu ikollar
n
n al

bro.
ajitasyon

* Ruhsal gerginli
in d

a vurmas
.

ajur
* Delikli rg, gzenek.
ajurlu
ak

-ak / -ek
-ak / -ek

* Ajuru olan veya her yanajur biiminde i


lenmibulunan, gzenekli.
* Kar, st gibi
eylerin rengi, beyaz, kara ve siyah kar

t
.
* Bu renkte olan.
* Temiz namuslu.
* S
k
nt
s
z, rahat.
* Beyaz leke.
* Baz
eylerde beyaz blm.
*
simden isim treten ek (kltme eki): ba
-ak, ben-ek vb.
* Fiilden yer isimleri treten ek: dur-ak, yat-ak vb.

-ak / -ek
* Fiilden alet isimleri treten ek: or-ak, b
-ak, tara-k, ele-k, kre-k vb.
ak a
a

* Saraylarda hizmet gren had


m a
alar
n
n beyaz
rktan olan
.

ak Arap

* Arap szc "zenci" anlam


na da geldi
inden as
l Araplar
n sz konusu oldu
u anlat
lmak istenirken
kullan
l
r.
ak basma

* Ak su, perde, katarakt.

ak basmak
* Gze beyaz leke inerek grme yetisini yitirmek.
ak benek
benek.

* Gzn saydam tabakas


nda bir yara veya
ban sonucunda olu
mu
, grmeyi derece derece azaltan beyaz

ak demir
* Dvme demir.
ak don kara don geitte belli olur

* Bkz. akkaras
geitte belli olur.
ak d
mek
* (sa ve sakal) tek tk a
armaya ba
lamak.
ak gzl

* Gzlerinin rengi pek a


k olan ve nazar
n
n hemen dedi
ine inan
lan (kimse).

ak gn a
art
r, kara gn karart
r
* mutlu bir ya
ay
ki
iyi din k
lar, mutsuz bir ya
ay
ise y
prat
r.
ak kan

* Lenf.

ak kan yang
s
* Adenit.
ak koyunun kara kuzusu da olur
* iyi bir aileden kt bir ocuk da
kabilir.
ak kpek kara kpek geit ba

nda belli olur


* kimin ne olduu deney veya s
nav sonunda anla

l
r.
ak madde
* Demet durumundaki sinir liflerinden olu
an beynin i, omuriliin d
tabakas
.
ak mkara mnne d
nce grrsn
*
imdiden bo
una d
nme, sonu belli oldu
u zaman anlars
n.
ak pak

ak pak

* tertemiz.
* sasakala
arm

.
* Bembeyaz, temiz, parlak.

ak pas

* Lhana, turp,
algam, karnabahar gibi bitkilerin kk d

ndaki btn blgelerine yerle


ebilen, zellikle
semiz otugillerde kar

la

lan yosunumsu mantar (Albugo candida).


ak sakaldan yok sakala gelmek
* ok ya
lan
p iyice kuvvetten d
mek.
ak slmen
* C
va ile klorun birle
imi olan, ok zehirli, beyaz bir toz, sblime, slmen.
ak yaz
l
* Bahtl
,
ansl
.
ak yel
ak yem
ak y
ld
z

* Gneyden esen rzgr, lodos.


*
zmarit, istavrit, uskumru gibi bal
klar
n beyaz etinden yap
lan ve oltada kullan
lan yem.
* oban y
ld
z
.

aka
* Byk karde
, a
abey.
akabe

* Tehlikeli, sarp ve zor geit.


akabinde
* Arkas
ndan, hemen arkadan, ard
ndan, hemen ard
ndan.
akacak kan damarda durmaz
* herhangi bir zarar kar

s
nda bunun ka
n
lmaz olduunu anlatarak avundurmak iin sylenir.
aka

* Bir yerde birikip kalan s


v
lar
, bir i
lem sonunda geriye kalan art
klar
, gereksiz nesneleri d

ar
ya ak
tmak
iin kullan
lan boru, oluk veya ba
ka ara.
* Kanal, ark, su yolu.
* Yer altsu oluu.
akalama
* Akalamak i
i, tefcir, drenaj.
* Yer altsular
n
toplayan tesisat.
akalamak
* Bir yerde birikmisularak
tmak.
* Batakl
klaraka yoluyla kurutmak.
akalatma
* Akalatmak i
i.
akalatmak
* Akalama i
ini yapt
rmak.
akademi

* Bilginler, yazarlar, sanat


lar kurulu.
* Yksek okul.
*
plak modelden yap
lm
insan resmi.

akademici
* Kurallara ba
l
resim ve heykel al

masyapan ki
i veya sanat
.
akademicilik
* Resim veya heykel al

mas
nda kurallara bal
l
k.
akademik
* Akademi ile ilgili.
* Bilimsel niteli
i olan.
akademisyen
* Akademi yesi.
akaa
* Grgengillerin, kerestesinden yararlan
lan beyaz kabuklu bir tr (Betula alba).
akait
akaju

akak

* Bir dinin renilmesi gereken inanlar


n
n ve tap
nma kurallar
n
n tm veya bunlartoplayan kitap.
* Maun.
* Maundan yap
lm

.
* Akarsu yata

, yatak, mecra.
* Irmak, dere, ay, kk akarsu.
* (su iin)
vinti yeri.
* E
imi, ini
i fazla olan yer.

akala

* Amerikan tohumundan yurdumuzda retilen bir pamuk tr.

akamber

* zellikle amber bal

n
n ba

rsaklar
ndan
kar
lan, kl renginde, yap

kan, bklgen ve misk gibi kokulu


olan bir ta
.
* S
cak
kelerde yeti
en bir a
atan (Hymenea) elde edilen kat
, gzel kokulu reine.
akamet

* K
s
rl
k, verimsizlik.
* Ba
ar
s
zl
k, sonusuzluk.

akamete u
ramak
* ba
ar
s
z, sonusuz kalmak.
akan sular durmak
* itiraza, syleyece
i sze yer kalmamak.
akan y
ld
z
* Gnesistemine ba
l
, kesin yrngesi bulunmayan ve bu sebeple atmosferin st katmanlar
na girince ate
klesi durumuna dn
en kk gk cismi, ama,
ahap, meteor.
akar
* Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn, tarla, bagibi mlk.
akar amber
* Asya ve Amerika'da yeti
en, odunu ceviz aac
n
nkine benzeyen, gzel kokulu z suyu olan byk bir a
a
(Liquidambar orientalis).
akarca

akaret

* Kemik veremi.
* Srekli i
leyen
ban, fistl.
* Kk akarsu.
* Kapl
ca.
* Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn gibi mlk.

akarlar
* T
knaz yap
l
, gvdeleri halkas
z, ba
largsle birle
ik, a

z yap
lar
s
r
c
, sokucu veya emici
rmce
imsiler tak
m
.
akarsu
* Yeryznde ve yer alt
nda belirli bir yatak iinde, eim boyunca srekli veya zaman zaman akan su.
* Tek s
ra elmastan veya inciden gerdanl
k.
* Kesintisi olmayan, aral
ks
z.
akaryak
t
* Benzin, gaz ya

, mazot gibi s
vdurumunda olan yakacak.
akaryak
t istasyonu
* Benzin, gaz, motorin gibi yak
tlar
n sat
ld

yer.
akasma

* D
n ie
igillerden, beyaz iek veren, bahelerde ss iei olarak yeti
tirilen sar
l
cbir bitki; yaban
asmas
, Meryem ana asmas
(Clematis vitalba).
akasya

* Baklagillerden, s
cak iklimlerde birok e
itleri yeti
en ve tanen, zamk, boya gibi maddelerinden
yararlan
lan bir aa (Acacia).
* Baklagillerden, yurdumuzda yeti
en bir ss ve glge a
ac
, salk
m a
ac(Robinia pseudoacacia).

akbaba

* Akbabagillerden, ba
ve boynu
plak olan, dal
k yerlerde ya
ayan, le
le beslenen, ok yksekten uarak
keskin gzleriyle ok uzaklargrebilen, iri ve y
rt
cbir ku(Vultur monachus).
*
htiyar.
akbabagiller
* Gndz y
rt
c
laralt tak
m
n
n, kanatlargenive byk olan, iyi uan byk ku
lariine alan bir
familyas
.
akbakla
akbal
k

* Kuru fasulye.
* Sazangillerden, eti k
l
kl
, yumurtasile tarama yap
lan bir bal
k (Leuciscus).
* Akya bal

akbal
k
l
* Leyleksilerden, batakl
k,
rmak ve gl k
y
lar
nda ya
ayan, olduka byk, ak renkli bir kutr (Egretta
alba).
akba

* Yaz
n kutup blgelerinde ya
ayan, k

n
l
k k
y
lara gen, k
sa ve ince gagal
, siyah bacaklyaban bir tr
ku
, deniz kaz(Bemicla).
akbu
day
* Kurak iklime dayan
kl
, beyaz kabuklu, ekmeklik bu
day.
akburak

* Baklagillerden, buraa yak


n bir bitki cinsi (Lathyrus sativus).

akci
er
organ.

* Gs kafesinin byk bir blmn dolduran ve solunum organ


n
n temeli olan, sa
lsollu iki paral

akci
er gbe
i
* Akcierin, i yan yznn hemen arkas
nda bron
, sinir ve damarlar
n girip
kt

yer.
akci
er kesecikleri
* Akcier lopuunun paralar
; bron
uklar
n son blm.
akci
er lopu
u
* Birok akci
er keseci
inin birle
erek olu
turduu para.
akci
er petei
* Akcierlerde solunumda gaz al
veri
ini salayan, hava borucuklar
n
n sonunu olu
turan kesecik.
akci
er zar
* Gs bo
lu
unun iini ve bu bo
luun iinde bulunan akci
erin d

nkaplayan ince zar, plevra.


akci
erliler
* Kar
ndan bacakl
yumu
akalar
n tek cierle soluk alan bir tak
m
.
aka
aka

* Olduka beyaz, beyazca.


* Bkz. ake.

aka armudu
*
nce kabuklu, sar
, etli ve sulu bir tr armut.
aka paka

* Beyaz tenli, gzel (kad


n).
aka yel
* Gneydo
udan esen yel, ke
i
leme.
akaaa

* Akaaagillerden ss aacolarak da dikilen tahtashafif ve sa


lam bir a
a, isfendan (Acer).

akaaagiller
*
ki eneklilerden, rne
i akaaa olan bir bitki familyas
.
akakavak
* Akkavak.
akal
* Paraya ba
l
, parayla ilgili, mal.
ake

ak
l

* Kk gmpara.
* Her tr maden para.
* Rengini atm

, a
arm

, iinde ak renk bulunan.

ak
llanma
* Ak
llanmak i
i.
ak
llanmak
* Ak
l duruma gelmek, rengini atmak veya atm
gibi olmak.
ak
lla
ma
* Ak
lla
mak i
i veya durumu.
ak
lla
mak
* Ak
l duruma gelmiolmak.
ak
ll
k

* Ak
l olan
n durumu.

akpleme
* Zambakgillerden, yapraklar
n
n uzun, geniolmas
, ieklerinin gzelli
i dolay
s
yla bahe iekleri aras
na
giren zehirli bir bitki cinsi (Veratrum album).
akdar

* Budaygillerden, bir y
ll
k veya daha uzun ya
ayabilen otsu bir bitki tr (Panicum miliaceum).

akdedilme
* Akdedilmek durumu.
akdedilmek
* Akdetmek i
i yap
lmak.
Akdeniz hummas
* Malta hummas
.
Akdeniz mavisi
* Parlak ve canlgrnmde mavi rengin bir tr.
akdetme
* Akdetmek i
i.
akdetmek

* (mukavele, muahede, ittifak gibi kar

l
kl
ba
lanma anlamta

yan Arapa szlerle) Yapmak.


akdiken
* Hnnapgillerden, hekimlikte ve boyac
l
kta kullan
lan bir bitki cinsi, gvem eri
i, geyik dikeni (Rhamnus
cathartica).
akdoan
* Kartalgillerden bir doan tr, aksungur.
akdut
akemi
akgnlk

* Beyaz renkte olan dut.


*
ki elemanlmermer yap

t
r
c
s
.
* Tts olarak yak
lan bir tr a
a sak
z
.

akhardal
* Hekimlikte i srdrc olarak kullan
lan hardal trlerinden biri (Sinapis alba).
ak

* Herhangi bir kuvvet alan


nda, belli bir dzlemin belli bir blmnden getii var say
lan g izgileri,

seyeln.
akak karaskara
* beyaz tenli, kara gzl, kara sal
.
akkaras
geitte belli olur
* bir iddiadaki do
rulu
un ancak deney veya s
nav sonunda belli olaca
nanlatmak iin sylenir.
ak
bet

* (bir iveya durum iin) Son, sonu.


* Sonunda, eninde sonunda.

ak
betine uramak
* birinin iinde bulunduu kt duruma d
mek.
ak
c
* Akma zelli
i olan.
* Kolay sylenebilen, okunabilen, anlamca a
k (anlat
m), selis.
ak
c
nsz
* Cierlerden gelen havan
n, a
z bo
luundaki yarkapal
bir engele arpmas
yla olu
an bol sesli nsz (r, l,
, y).
ak
c
l
k
* Ak
colma durumu.
* Sz, yazve anlat
m
n ak
colma zellii, selset.
ak
c
l
k lei
* Bir s
v
n
n belli s
cakl
ktaki ak
c
l

nlmekte kullan
lan alet.
ak
l

* D
nme, anlama ve kavrama gc, us.
* Haf
za, bellek.
* t, sal
k verilen yol.
* D
nce, kan
.

ak
l ak
l, gel engele tak
l
* bir sorunun nas
l zmleneceini d
nememe durumu.

ak
l ak
ldan stndr
* bir kimsenin akl
na gelmeyen bir are, herhangi birinin akl
na gelebilir.
ak
l almak
* dan

mak, gralmak.
ak
l almamak
* inan
lacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek.
ak
l almaz
* inan
lacak gibi olmayan, inan
lmaz.
ak
l dan

mak
* bir konuda birinin gr
n sormak.
ak
l defteri
* Hat
rlan
p yap
lmasgereken
eylerin yaz
ld

kk defter, not defteri, muht


ra defteri, ajanda.
ak
l d

* Akla, geree, uygun olmayan.


* Us d

, gayriakl, irrasyonel.
ak
l d

c
l
k
* Ak
l d

davranma yanl
sgr
, us d

c
l
k, irrasyonalizm.
ak
l di
i

* Yirmi yas
ralar
nda altlstl ve salsollu, en ieride
kan azdi
i, yirmi yadi
i.

ak
l doktoru
* Psikiyatrist.
ak
l durdurmak
* bir
ey ok
a

rt
cnitelikte olmak, insan
a

rtmak.
ak
l erdirememek (veya ermemek)
* ne olduunu anlayamamak, s
rr
nzememek.
ak
l erdirmek
* anlamak, s
rr
n
zmek.
ak
l etmek
* herhangi bir nlem veya areyi zaman
nda d
nmek, vaktinde hat
rlamak.
ak
l hastahanesi
* Ak
l hastalar
n
n yat
r
ld
hastahane.
ak
l hastas
* Ruh hastas
, deli.
ak
l havsala almamak
* akla mant

a s
mamak.
ak
l hocas
* Birine yol gsterip ak
l
reten kimse.
* Herkese ak
l
retmeye meraklkimse.
ak
l iin yol (veya tarik) birdir
* iyi d
nlnce ayrayrkimselerce var
lacak sonu hep ayn
d
r.
ak
l i
i deil
* akla uygun deil, doru de
il.

ak
l krolmamak
* ak
llbir ki
inin yapaca
iolmamak.
ak
l kethdas
* Herkese ak
l
retme merak
nda olan kimse.
ak
l kumkumas
* ok bilmikimse.
ak
l kutusu
* ok ak
ll
, zeki kimse.
ak
l retmek
* nas
l davranaca

ngstermek, yol gstermek, ak


l vermek.
ak
l s
r ermemek
* bir i
in niteli
ini, gizli ynlerini anlayamamak.
ak
l terelelli
* pek deli
men, kendisinden cidd bir d
nce, davran
beklenmeyen (kimse).
ak
l var, yak
n var (veya ak
l var, izan var)
* kafa yormaya gerek yok.
ak
l vermek
* bir konuda yol gstermek, ak
l
retmek.
ak
l ya
ta de
il, ba
tad
r
* ak
llolma ile ya
lolma aras
nda ilgi yoktur; bazkkler byklerden daha ak
ll
olabilir.
ak
l yormak
* hat
rlamaya al

mak, zihnini zorlamak.


ak
l yrtmek
* herhangi bir konuda fikir vermek.
ak
l zay
fl

* Delilie kadar varmayan ak


l bozuklu
u.
ak
lc

* Ak
lc
l
kla ilgili.
* Ak
lc
l
ktan yana olan kimse, usu, rasyonalist.

ak
lc
l
k

* Akla dayanan, do
rulu
un ltn duyularda deil, d
nmede ve tmden gelimli
karmalarda bulan
retilerin genel ad
, usuluk, akliye, rasyonalizm.
* Akla ve ak
l yolu ile var
lan yarg
ya inanma, akla ayk
rveya ak
l d

hibir
eyi tan
mama davran

ve
tutumu, akliye, rasyonalizm.
* Bilginin evrensellik ve zorunlulu
unun deneyden ve deneye dayanan genellemeden deil, yaln
zca ak
ldan

kart
labilece
ini savunan reti, rasyonalizm.
ak
lda kalmak
* ak
lda yer etmek, unutulmamak.
ak
lda tutmak
* unutmamak.
ak
ldan
karmak
* d
nmemek, unutmak, umudunu kesmek.
ak
ldan
kmak
* unutulmak.

ak
ldan
kmak
* unutmak.
ak
ldan
kmamak
* unutamamak.
ak
ldan geirmek
* bir
ey yapmayd
nmek, tasarlamak.
ak
lland
rma
* Ak
lland
rmak i
i, durumu.
ak
lland
rmak
* Akl
n
kullanmas
nsa
lamak, akl
nba

na getirmek.
ak
llanma
* Ak
llanmak i
i.
ak
llanmak
* Kar

la

lan olaylar
n sonular
ndan yararlanarak davranmak.
* Uslanmak.
ak
llara durgunluk vermek
* ok
a

lacak bir sey olmak.


ak
llarpazara
karm

lar, herkes yine kendi ak


l
nalm
(veya ak
llar gelin olmu
, herkes kendininkini beenmi
)
* "insan kendi akl
nba
kas
n
nkinden stn grr" anlam
nda kullan
l
r.
ak
ll

* Gerei iyi gren ve ona gre davranan.


* Kar

s
ndakinin d
ncesizli
ini belirtmek iin sylenilen uyarma sz.
* (alay yollu) D
ncesiz, aptal.

ak
lld
nnceye kadar deli ocu
unu (veya olunu) everir
* kendini ak
llsananlar ok kez ak
ls
z diye tan
nanlardan daha az ba
argsterir.
ak
llgeinmek
* kendini ok ak
ll
sanmak.
ak
llkpr aray
ncaya dek deli suyu geer
* atak ki
i tehlikeyi gze alarak i
e giri
ir ve abuk sonu al
r.
ak
llolmak
* gereklere uygun davranmak.
ak
lluslu
* Ak
llolarak, yaramazl
k etmeyerek, dengeli.
ak
ll
ca

ak
ll
l
k

* Akla yak
n, do
ru olarak.
* Akla yak
n, do
ru, makul.
* Ak
llolma durumu; uyan
kl
k.

ak
ll
l
k etmek
* yerinde ve uygun davranmak.
ak
lsal

* D
nceyi ve gere
i somut de
erlerle birbirine balayan hakikati iine alan
ey.

ak
lsalla
t
rma
* Ak
lsalla
t
rmak durumu.
* Bilin d

olaylar
n mant
k ve akla dayalolarak a
klanmas
.
ak
lsalla
t
rmak
* Bir
eyi ak
lsa duruma getirmek.
ak
ls
z

* Akl
, gere
i grp ona gre davranmaya elveri
li olmayan, anlay

k
t.

ak
ls
z ba

n cezas
n
ayak eker (veya ak
ls
z iti veya kpei yol kocat
r)
* d
ncesizlik veya tedbirsizlik yznden, gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlan
l
r.
ak
ls
zl
k

* Ak
ls
z olma durumu.
* Ak
ls
zca yap
lan iveya davran

ak
ls
zl
k etmek
* d
ncesiz ve yersiz davranmak.
ak
m

* Akmak i
i.
* Hava, su gibi ak

kan maddelerin veya elektrik yklerinin belli bir ynde ak

, yer dei
tirmesi, cereyan.
* Sanatta, siyasette, d
nce hayat
nda ortaya
kan yeni bir gr
, yntem, hareket, cereyan tarz.
* Debi.

ak
m derken bokum demek
* szn yolunca syleyememek, dzensiz
eyler sylemek.
ak
m lm
* Bir akarsuyun veya kanal
n su yolunda bir saniyede akan su hacmini lme.
ak
mc

* Belli bir ak
ma ba
l
ki
i.

ak
mler
* Bir elektrik ak
m
n
n
iddetini lmeye yarayan ara, amperler.
ak
mtoplar
* Ak, akmltr.
ak
n

* Kalabal
k bir
eyin arkaskesilmeyen bir gelidurumunda olmas
.
* D
man topraklar
na tedirgin etme, y
ld
rma, apul gibi amalarla toplu olarak yap
lan bask
n.
* Futbolda sayyapmak amac
yla kar
tak
m kalesine do
ru genellikle topluca giri
ilen sald
r
, hcum.

ak
n
* Kazak-K
rg
z Trklerinin saz
airlerine verdi
i ad.
ak
n ak
n
* Arkaskesilmeyen kalabal
k bekler durumunda.
ak
n etmek
* toplu olarak gitmek,

mek.
* d
man lkesine sald
rmak, bask
n yapmak.
ak
nc

ak
nc
l
k

* D
man lkesine ak
n yapan sava

.
* Grevi kar
tarafa top srmek ve sayyapmak olan n s
radaki oyuncu, forvet.
* Ak
ncolma durumu.

ak
nc
l
k etmek
* d
man lkesinde kar
gleri y
ld
rmak, tedirgin etmek.
ak
nd
r
k
* Reine, am sak
z
, akma.
ak
nkayas
* Kaya bal

giller familyas
ndan derin ve uzaklarda ya
ayan ince, uzun bir bal
k tr.
ak
nt
* Akmak i
i.
* Havan
n veya suyun herhangi bir yne doru yer de
i
tirmesi, ak
m, cereyan.
* Hastal
k sebebiyle vcudun bir yerinden sulu madde akmas
.
* E
iklik, e
im, meyil.
* am tr a
alarda bulunan reinenin eriyerek akmasolay
.
* S
vyap

t
r
c
lar
n aa yzeylerine gereinden ok srlmesi ile olu
an durum.
ak
ntbilimi
* Deniz ak
nt
lar
ninceleme konusu edinen bilim dal
.
ak
ntaanozu
* Ak
nt
ya kap
lm
yenge.
* Vcudunda gze arpacak bir arp
kl
k bulunan kimseler iin kullan
l
r.
ak
nt
l

* Ak
nt
solan, eik, meyilli.

ak
nt
ler
* Bir akarsuyun ve kanal
n ak
nt
h
z
nve dzeyini lmeye yarayan alet.
ak
nt
ya kap
lmak
* bir ak
nt
n
n etki alan
na girmek, ak
ntile birlikte srklenmek.
* etki alt
nda kalarak bir toplulu
un davran

na kat
lmak.
ak
nt
ya krek ekmek
* olmayacak bir iu
runda bo
una abalamak.
ak
p gitmek
* (zaman iin) abuk gemek.
ak

* Akmak i
i veya biimi.
* Geip gitme, srp gitme.
* Ak
n.

ak

kan
* Kendilerine zg bir biimleri olmay
p iinde bulunduklarkab
n biimini alan ve y

n olu
turmayan (s
v
veya gaz), seyyal.
ak

kanla
ma
* Ak

kan duruma gelme.


ak

kanla
mak
* Ak

kan duruma gelmek.


ak

kanla
t
r
c
* Ak

kan duruma getirme zelli


i olan.
ak

kanla
t
r
c
l
k
* Ak

kan duruma getirme zelli


i olma.

ak

kanla
t
rma
* Ak

kanla
t
rmak i
i.
* Ak

kanlar
n niteliini dzeltmek iin younla
an ak
miinde parac
klar
n as
lt
s
nsa
layan yntem.
ak

kanla
t
rmak
* Ak

kan duruma getirmek.


ak

kanl
k
* Ak

kan olma durumu.


ak

ma
* Kula
a hogelen veya kolayca sylenen seslerin zelli
i.
ak

mal
* Ak

ma zelli
i olan.
ak

maz

* D
etkenlerin tesiriyle ak

mazl
de
i
meyen, dura
an.

ak

mazl
k
* Ak

maz veya duraan maddenin durumu.


ak
tma
* Ak
tmak i
i.
* Hayvanlar
n, zellikle atlar
n al
nlar
nda bulunan ve burunlar
na doru uzanan beyaz leke.
* Un, st, ya
, yumurta,
eker veya pekmezle yo
rularak c
v
k bir duruma getirilen hamurun k
zg
n sa
zerinde pi
irilmesiyle yap
lan bir e
it tatl
.
* Enli bilezik.
ak
tmak

* Akmas
n
salamak, akmas
na yol amak, dkmek.

ak
tmal
* Aln
nda ak
tmasolan (hayvan).
akide

* Bir
eye inanarak ba
lan

, inan, din inanc


.

akide
* ekerin kaynat
larak a
da durumuna getirilmesi yolu ile yap
lm
renkli ve kokulu, a

zda g eriyen
eker;
daha ok akide
ekeri yerine kullan
l
r.
akide
ekeri
* Bkz. akide.
akidesi bozuk
*
nanczay
f olan (kimse).
akideyi bozmak
* do
ru bilinen bir inan
veya gidi
ten ayr
lmak.
akik

* Yzk ta

, mhr gibi
eyler yapmakta kullan
lan, trl renklerde, yarsaydam, parlak ve deerli bir ta
;
kalseduan kuvars
n
n bir trdr.
akil

* Ak
ll
.

akil bali
* Dl verebilecek duruma gelmiolan, erin.
akil baliolmak

* dl verebilecek eri
kin duruma gelmiolmak.
* r
tn ispat etme ya

na gelmiolmak.
akilne

* Ak
ll
ca.

akim
* K
s
r, verimsiz, dl veremeyen.
* Sonusuz, ba
ar
s
z.
akim kalmak
* sonuca ula
amamak, ba
arsa
layamamak.
akis

* I

k veya ses dalgalar


n
n yans
t
cbir yzeye arparak geri dnmesi, yans
ma, yank
.
* Bir cismin, parlak bir yzeyde grnmesi.
* Bir
eyin ba
ka bir
ey zerinde yaratt

etki.
* Evirme, evirtim.

akis uyand
rmak
* bir konunun zerinde d
nlmesine, tart

lmas
na yol amak, ilgi veya tepki yaratmak.
akit
* Hukuk sonu do
urmak amacile iki veya daha ok kimsenin veya kurulu
un kar

l
kl
ve birbirine uygun
irade beyanlarile gerekle
en i
lem, szle
me, mukavele, kontrat.
* Nikh.
kit

* Bir i
i kar

l
klolarak kararla
t
r
p stlerine alan taraflardan her biri, szle
me veya mukavele yapan.

akit vaadi
* n szle
me.
akkaraman
* Vcudu beyaz, a
z, burun, gz etraf
, kulak ve ayaklarda siyah lekeler bulunabilen, kaba kar

k yapa
l
,
Orta Anadolu ve Do
u Anadolu'nun batkesimlerinde yayg
n olarak yeti
tirlen yerli bir tr koyun.
akkar
nca
* Dz kanatl
lardan, s
cak veya
l
man lkelerde ya
ayan, bitkilere ok zarar veren bir bcek cinsi, termit
(Termes).
akkar
ncalar
* A
z paralariyi geli
mi
, iri ba
l
,
s
r
cbcekler toplulu
u, termitler.
akkavak
akkefal

* Stgillerden, yapraklar
n
n altbeyaz olan bir kavak tr, akakavak, Hollanda kava(Populus alba).
* Sazangillerden bir cins tatlsu bal

(Alburnus).

akkelebek
* Hemen btn meyve a
alar
nda tomurcuk d
mansay
lan, iri ak kanatlarkal
n, kara damarlbir kelebek
(Aporia crataegi).
akkirpani
* Ak, fakat kirli.
akkor
akkorluk

* I

k saacak beyazl

a var
ncaya de
in
s
t
lm
olan.
* Akkor olma durumu.

akku
akkuyruk

* Atmaca, y
rt
cbir ku
.
* Tad
nart
rmak iin ay harman
na kat
lan beyaz bir ay tr.

-akla / -ekle
* Bazfiillerin s
kl
k at
lar
ntreten ek: tart-akla- , it-ekle- vb.
akla fenal
k vermek
* ok
a

rmak,
ld
racak gibi olmak, z
vanadan
kmak.
akla gelmedik
* d
nlemeyen.
akla gelmeyen ba
a gelir
* insan ummad

, d
nmedi
i
eylerle daima kar

la
abilir.
akla gelmez
* hat
rlanamaz, d
nlemez.
akla hayale gelmez
* inan
lmaz.
akla karaysemek
* (bir i
i ba
ar
ncaya dein) ok s
k
nt
ekmek, glklerle kar

la
mak.
akla s

ar gibi
* akl
n kabul edebilecei biimde, makul.
akla s

mak (veya s

mamak)
* inan
lacak gibi olmamak.
akla yak
n
* akl
n benimseyebilecei, akl
n kabul edebilece
i.
akla yatk
n
* uygun, ak
ll
ca, makul.
akla zarar (veya ziyan)
* ok
a

lacak,
a
k
nl

a uratacak (
ey).
aklama

* Aklamak i
i, ibra.

aklama belgesi
* Alacak verecek kalmad

ngsteren belge, ibraname.


aklamak

aklan

aklanma

* Susuz veya borsuz oldu


u yarg
s
na vararak birini temize
karmak, tebriye etmek, ibra etmek.
* Ba
ar
lgsterilmek, deerli olarak nitelendirilmek.
* Sular
nbir denize veya gle gnderen blge, maile.
* Bir das
ras
n
n yamalar
ndan her biri.
* Aklanmak i
i.

aklanmak
* Ak olmak, temizlenmek.

* Bir dava sonunda temiz ve ili


iksiz
kmak, temize
kmak, beraat etmek.
akla
ma
* Akla
mak i
i.
akla
mak

* Ak duruma gelmek, aarmak, beyazla


mak.

akla
t
rma
* Akla
t
rmak i
i.
akla
t
rmak
* Akla
mas
nsalamak, beyazla
t
rmak.
aklen
* Ak
l icab
, ak
l gere
ince.
aklevrek
akl

* Tatlsu levrei.
* Akbulunan, ak renkli.

aklalmamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* bir
eyin olabileceine inanmamak.
* uygun bulmamak.
aklba

na gelmek
* davran

lar
n
n yanl

n
sezerek do
ru yolu bulmak.
* ay
lmak, kendine gelmek.
aklba

nda
* srekli ak
lldavranan.
* do
ru drst, kusursuz.
aklba

nda olmamak
* iyi d
nebilir durumda olmamak.
aklba

ndan bir kar


yukar(veya yukar
da)
* d
nmeden akl
na geleni yapan.
aklba

ndan gitmek
* ok sevinten veya ok korkudan ne yapaca

n
a

rmak.
aklba
ka yerde olmak
* ba
ka
eyler d
nmek.
aklbir yerde olmak
* d
nlmesi gerekenden ba
ka bir
ey d
nmek.
aklbokuna kar

mak
* korkudan
a

r
p ne yapaca
nbilememek.
akl
kmak
* titizlikle zerinde durmak, ok korku geirmek, ok korkmak.
aklda
lmak
* d
nceyi belli bir konu, sorun zerinde toplayamamak.
akldurmak
* d
nemez bir duruma gelmek,
a

rmak.

aklermek
* anlayabilmek.
* ak
lca olgunla
mak.
aklevvel
* Ak
ll
geinen.
aklfikri bir
eyde olmak
* btn d
nd bir konuda yo
unla
mak.
aklgitmek
*
a

rmak, korkmak.
* ok beenmek, bay
lmak.
aklkalmak
* be
enilen bir
eyi d
nmekten kendini alamamak.
aklkaral
* Akve karasolan, beyazlsiyahl
.
aklkar

mak
* ne yapaca

n
bilememek,
a

rmak, bocalamak.
aklkesmek
* bir
eyin olabileceine inanmak.
aklkesmemek
* sonucu tahmin edememek, ilerisini grememek.
akls
ra
* akl
nca, sand

na gre, d
n
ne gre, umduuna gre.
akls
ra

* Akl
nca.

aklsonradan gelmek
* verdi
i karar
n yanl
oldu
unu anlay
p vazgemek.
akltak
lmak
* zihni bir
eyle ura
mak.
akltam ayar
* aklyerinde.
aklyatmak
* anlamaya ba
lamak, olaca

na inanmak, tatmin olmak.


aklz
vanadan
kmak
* delirmek, akl
noynatmak.
akl
evvel

akl
k

* Densiz, mnasebetsiz, sa
duyu sahibi olmayan.
* Kendisini en ak
ll
sanan.
* Ak olma durumu.
* Kad
nlar
n makyaj iin yzlerine srdkleri beyaz bir s
v
, dzgn.

akl
ma gelen ba

ma geldi
* olmas
ndan korktu
um
ey oldu.

akl
mda!
sz.

* ldes oyununa kat


lanlardan biri tekine bir
ey verirken kar

dakinin "unutmad
m" anlam
nda syledii

akl
na bir
ey gelmek
*
phelenmek.
akl
na d
mek
* hat
rlamak.
* kafas
nda bir d
nce do
mak.
akl
na esmek
* daha nce d
nmemiolduu
eyi birden yapmaya karar vermek.
akl
na geleni sylemek
* rastgele konu
mak.
akl
na geleni yapmak
* her istedi
ini d
nmeden yapmak istemek.
akl
na gelmek
* hat
rlamak, an
msamak.
* bir
eyi yapmayd
nmek, tasarlamak.
akl
na getirmek
* hat
rlatmak.
* d
nmek.
akl
na koymak
* bir
ey yapmaya kesin olarak karar vermek.
* kararla
t
rmak, ok istemek.
akl
na koymak
* bir kimse birine, bir
ey telkin etmek.
akl
na s
d
rmak
* bir
eyin olabileceine inanmak, akl
almak.
akl
na s
mamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* olabileceine inanmamak.
akl
na
a
ay
m (veya
a
ar
m)
* ad
geen kimsenin ak
ls
zca bir davran

ta bulundu
unu anlat
r.
akl
na takmak (veya akl
ntakmak)
* srekli olarak bir
eyi d
nmek, bir d
nceye saplan
p kalmak.
akl
na turp s
kay
m
* birinin d
ncesini ve yapt

nbe
enmemek.
akl
na tkrmek
* birinin d
ncesini beenmemek, k
namak.
akl
na uymak
* birinin uygun olmayan gr
ne gre iyapmak, davranmak.
akl
na vurmak
* birden d
nvermek.
akl
na yelken etmek
* d
ncesizce davranmak veya akl
na geleni hemen yapmak.

akl
nca

* (kmseme yollu) D
ncesine gre, akls
ra.

akl
nda kalmak
* unutmamak.
* hat
rlamak.
akl
nda olsun!
* unutma!.
akl
nda tutmak
* renmek, bellemek.
* unutmamak.
akl
ndan
karmamak
* devamlhat
rlamak, hi unutmamak.
akl
ndan
kmak
* unutmak.
akl
ndan geirmek
* bir
ey yapmayd
nmek, tasarlamak.
akl
ndan gemek
* d
nmek.
akl
ndan tutmak
* bir
ey d
nmek.
akl
ndan zoru olmak
* arada bir durum ve
artlar
n gerektirdi
i gibi davranmamak.
akl
n
(bir
eyle) bozmak
* bir
ey zerine d
erek hep onunla ura

p durmak.
akl
n
ba

na almak (veya toplamak, dev


irmek)
* ak
ls
zca davran

larda bulunmaktan kendini kurtarmak.


akl
n
ba

ndan almak
* d
nemeyecek bir duruma getirmek, ok
a

rtmak.
akl
n
ba
ka yere vermek
* konu
ulan konudan ba
ka bir
ey d
nr olmak.
akl
n
almak
* ilgisini a

rderecede ekmek.
akl
n
elmek
* niyetinden, karar
ndan cayd
rmak.
* ayartmak, ba
tan
karmak.
akl
n
ka
rmak
* delirmek.
* gereksiz, yersiz iyapmak.
akl
n
oynatmak
*
ld
rmak.
* ak
l d

i
ler yapmak.
akl
n
peynir ekmekle yemek
*
a
k
nca ve ak
ls
zca i
ler yapmak.

akl
n

rmak
* yerinde olmayan bir iyapmak, yersiz d
nmek.
akl
n
takmak
* srekli olarak aklbir
eyle ura
mak.
akl
n
n k
esinden gememek
* hibir zaman d
nmemek.
akl
n
n terazisi bozulmak
* ak
ll
ca olmayan davran

larda bulunacak bir duruma d


mek.
akl
nla bin ya
a
* akla yak
n grlmeyen bir d
nce ileri srene sylenir.
akl
selim
akl

* Saduyu.
* Ak
lla ilgili, akla dayanan.

akliyat
* Ak
l yolu ile kazan
lan bilgiler.
akliye

* Ak
l hastal
klar
ile ilgili hekimlik kolu.
* Ak
l hastal
klar
ile ilgili hastahane blm.
* Ak
lc
l
k, usuluk, rasyonalizm.

akliyeci
* Ak
l hastal
klar
uzman
.
akma

* Akmak i
i.
* Reine, am sak
z
, ak
nd
r
k.

akma haner
* Ortasoluklu haner.
akma s
n
r
* Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmas
yla s
n
rlve kal
cdeformasyona u
ramasveya belirlenen
toplam uzamaya maruz kalmasdurumundaki mukavemeti.
akmak

akmantar

* (s
vmaddeler veya ok ince taneli katmaddeler iin) Bir yerden ba
ka bir yere doru gitmek.
* (bu gibi maddeler) A
a
ya, yere d
mek.
* (s
vbir madde iin) Bir yerden
kmak.
* (bir kap veya bir yer)
indeki veya stndeki s
v
ys
zd
rmak.
* abucak savu
mak; ortadan kaybolmak.
* Art arda ve toplu olarak gitmek.
* (kumaiin) Y
pran
p iplikleri erimeye ba
lamak.
* (zaman iin) abuk gemek.
* (boya iin) Birbirine kar

mak.
* Kar

mak, kat
lmak.
* Srp gitmek.
* Tad
gzel ve besleyici bir tr mantar, kei mantar(Agaricus campestris).

akmasa da damlar
* ok deilse bile, az ok bir gelir veya kazan sa
lar.

akmaz

* Durgun su, glet.

akompanyatr
* Bir para al
nd

zaman ses veya bir letle ona kat


lan kimse, e
lik eden.
akonitin

* Bo
an otundan
kar
lan ve hekimlikte kullan
lan zehirli bir madde.

akont
* Bir borca kar

l
k, hesabdaha sonra grlmek zere yap
lan k
sm deme.
akordeon
* stndeki d
melere veya tu
lara basarak, metal dilcikleri titretme yolu ile al
nan krkl, elde ta

nabilir
bir alg
.
* Kuma
larda makine ile yap
lm
k
rma.
akordeoncu
* Akordeon alan kimse.
akordiyon
* Bkz. akordeon.
akordiyoncu
* Bkz. akordeoncu.
akordu bozuk
* Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz.
akort
* Bir alg
ydoru ses vermesi iin ayarlama.
* Armoniyi salayan seslerin birle
mesi.
akort etmek
* alg
lar
n seslerini ayarlamak, dzenlemek.
akort yapmak
* alg
lar
n tellerini, ses veren aralar
n
ayarlamak.
akortu

* Piyano ve org gibi mzik aletlerini ayarlamay


meslek edinmikimse.

akortlama
* Akortlamak i
i.
akortlanma
* Akortlanmak i
i.
akortlanmak
* Akortlanmak i
i yap
lmak.
akortlatma
* Akortlatmak i
i.
akortlatmak
* Akortlamak i
ini yapt
rmak.
akortlu
* Akordu olan, akort edilmi
.
akortsuz

* Akordu olmayan, akort edilmemi


.
* Birbirini tutmayan, uyumsuz.
akortsuzla
t
rmak
* Radyoda bir ayar frekans
nda sapma meydana getirmek.
akortsuzluk
* Ses dzensizli
i veya ayars
zl

.
* Radyoda gerek ayar frekansile do
ru deeri aras
ndaki sapma.
akraba
* Kan veya evlilik yoluyla birbirine balolan kimseler, h
s
m.
* Olu
ma ynnden aynkayna
a dayanan
eyler.
* Biri, dierinin sonucu olan
eyler.
akraba
kmak
* nceden tan

madan veya bilmeden konu


arak akraba olduklar
nanlamak.
akraba diller
* Aynana dilden gelen diller.
akraba olmak
* evlilik yoluyla yak
nl
k kurmak.
akrabal
k
* Akraba olma durumu.
akran

* Ya
a denk, ya

t, boyda
,
r.

akranl
k
* Akran olma durumu, ya

tl
k.
akreditif

* Belirli bir nicelikteki para iin, bir bankan


n ykmll alt
nda, nc bir ki
i yarar
na bir ba
ka
bankada veya arac
s
nda at
r
lan kredi.
* Kredi mektubu.
Akrep
* Zodyak zerinde Terazi ile Yay burlararas
nda yer alan bur. Zodyak.
akrep

* Akreplerden, s
cak ve nemli yerlerde ya
ayan, k
vr
k ve kalk
k kuyruunda zehirli bir i
nesi olan bcek
(Scorpio).
* Saatin iki ibresinden k.
akrep gibi
* her f
rsatta szleriyle ba
kalar
nincitme veya onlara ktlk etme durumunda olan.
akrepler
akrobasi
akrobat

* rmce
imsilerin, rnei akrep olan tak
m
.
* Cambazl
k, akrobatl
k.
* Cambaz.

akrobatl
k
* Cambazl
k.
akromatik

* Beyaz

zmlemeden geiren, renksemez.


* Hcrede boyaykabul etmeyen (blm).
akromatik iiplik
* Mitozun ilk evresi sonunda btn hcrelerde beliren ve hcre boyalar
yla pek boyanamayan ibiimindeki
olu
um.
akromatin
* Hcre ekirde
i iindeki ince iplikiklerden yap
lm

, kromatin ile boyanmam


olan kromozomlar
olu
turan blm.
akromatopsi
* Bkz. renk krl.
akromegali
* Genel geli
me bittikten sonra el, ene, burun gibi vcudun sivri k
s
mlar
ndaki kemiklerin kal
nla
mas
,
bymesi veya uzamas
.
akropol
* Eski Yunan
ehirlerinde, en nemli yap
lar
n ve tap
naklar
n bulundu
u i kale.
akrosti

* Her dizenin ilk harfi yukar


dan a
a

ya do
ru okununca ortaya bir sz
kacak biimde dzenlenmi
manzume, muva

ah, tev
ih.
aks
aksak

* Dingil.
* Aksayan, hafife topallayan.
*
yi gitmeyen, iyi i
lemeyen.
* Trk mziinde olduka k
vrak bir usul.
* Eski Yunan ve Ltin
iir lsnde, sondan bir nceki hecesi k
sa olacak yerde uzun olan dize.

aksak e
ekle yksek da
a
k
lmaz
* eksik aralarla sal
kliyap
lmaz.
aksakal

aksakl
k
aksam
aksama

* Kyn veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse.


* Ermi
, evliya.
* Aksak olma durumu.
* K
s
mlar.
* Aksamak i
i.

aksamak
* Hafif topallamak.
* (bir i
) Gerei gibi yrmemek, geri kalmak.
aksan
* Bir lkenin insanlar
na veya bir evreye zg syleyizellii.
* Vurgu, kelime vurgusu, grup vurgusu.
aksanbozuk
* Bir dildeki kelimeleri doru syleyemeyen.
aksata

* "alma ve verme" Al
veri
.
aksat

* Aksatmak i
i veya biimi.
aksatma
aksatmak
aksay

* Aksatmak i
i.
* Aksamas
na yol amak, bir i
i gere
i gibi yrtmemek.
* Aksamak i
i veya biimi.

akse
* Hastal
k nbeti, kriz.
aksedir

* Kaplamasmobilyac
l
kta kullan
lan, a
k kahve rengi z odunlu olan bir aa (Thuya occidentalist).

akselerograf
*
vmeyazar.
akselerometre
*
vmeler.
akseptans
* Yabanclkelerde okuyacak renciler iin gnderilen kabul belgesi.
* Polielerin zerine "kabulmdr" biiminde yaz
larak altimzalanan a
klama.
aksesuar
nesne.

* Bir aletin, bir makinenin i


levine kat
lmayan, ancak kendine zg ayrbir yararbulunan alet, ara veya

* Konunun gerektirdii lde kullan


lan, bir sahne iinde yer alan veya oyuncunun dekor gere
i kulland

e
itli e
ya.
* Kad
n giyiminde giysiyi btnleyen ayakkab
, anta, kemer,
apka, eldiven, mcevher gibi e
ya.
aksesuarc
* Aksesuar
haz
rlayan kimse.
* Aksesuar kullanmas
nseven.
aksetme
aksetmek

* Aksetmek i
i.
* (ses) Bir yere arp
p geri dnmek, yank
lanmak, yankvermek.
* (

k) Bir yere vurmak.


* (bir

k veya bir
ekil) Dz ve parlak bir yzeye arp
p orada aynen grnmek, yans
lanmak.
* Ula
mak, yay
lmak, duyulmak.
* Evirmek, tersine evirmek.

aksettirme
* Aksettirme i
i.
aksettirmek
* (sesi) Yank
lamak.
* (

) Yans
tmak.
* Haberi, durumu, ula
t
rmak, yaymak, duyurmak.
aks
r
k

* Herhangi bir sebeple burun zar


n
n g
c
klanmassonucu solunum kaslar
n
n birdenbire kas
lmas
yla a

z ve
burundan h
zl
, grltl soluk bo
almasolay
, aks
rma, hap

rma, hap

r
k.

aks
r
kl
* Aks
r
a tutulmu
, aks
r

olan, s
k s
k aks
ran, hap

r
kl
.
aks
r
kl
t
ks
r
kl
* Ya
l
, hastal
kl
.
aks
r

* Aks
rma, aks
rma biimi.

aks
rma
* Aks
rmak i
i.
aks
rmak

* Burun zarlar
n
n g
c
klanmasile solunum kaslar
n
n birdenbire kas
lmaszerine, a

z ve burundan h
zl
,
grltl soluk bo
altmak, hap

rmak.
aks
rtma

* Aks
rtmak i
i.

aks
rtmak
* Birinin aks
rmas
na sebep olmak, hap

rtmak.
aksi

aksi aksi
aksi gibi

* Ters, z
t, kar

t, olumsuz, menfi.
* Uygun olmayan.
*
nat
, h
r
n, huysuz.
* Olumsuz bir biimde, ters ve k
zg
n olarak.
* istenmedi
i hlde, aksilik olarak.

aksi hlde
* yoksa, yle olmazsa.
aksi
eytan
* i
ler yolunda gitmedi
i zaman "ne kadar ilgisiz, mnasebetsiz" anlam
nda kullan
l
r.
aksi takdirde
* yoksa, aksi hlde.
aksi tesadf
* "
anss
zl

a bak" anlam
nda kullan
l
r.
aksilenme
* Aksilenmek i
i.
aksilenmek
* Aksile
mek, huysuzlanmak.
aksile
me
* Aksile
mek i
i.
aksile
mek
* Huysuzlanmak, huysuzluk etmek, ters davranmak, inat
l
k etmek.
aksili
i tutmak
* glk
karmak, inad
nda direnmek.
aksili
i stnde

* olumsuz davran

l
.
aksilik
* Terslik, inat
l
k, huysuzluk.
* Bir i
in yolunda gitmemesi durumu, uygunsuzluk, elveri
sizlik.
aksilik
kmak
* engel ortaya
kmak.
aksilik etmek
* glk
karmak, uyu
maya yana
mamak, huysuzluk etmek, inat
l
k etmek, ters davranmak.
aksine
aksiseda

* Tersine.
* Yank
.

aksiyom
* Kendili
inden apa
k olan ve byle olduu iin teki nermelerin n dayana
olan temel nerme, belit,
mtearife.
aksiyon
* Bir kuvvetin, madd bir etkenin, bir d
ncenin ortaya
kmas
.
*
nsan etkinliinin veya iradesinin a

a
kmas
.
* Hareket, i
.
* Bir oyuncunun sahne zerindeki hareketi, bu hareketten ortaya
kan geli
im.
* Oyunun temas
ngeli
tiren ba
l
ca olay, hikye, geli
im.
* Sermayenin belirli bir blm.
* Hisse senedi, pay senedi.
akso
an

* Ada soan
.

akson
* Sinir uyarmalar
nsinir hcresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hcrelerinin uzant
lar
ndan en belirli ve
uzun olan
.
aksona
* Vurgun hastal

na kar
uygulanan emniyet duraklar
.
aks
t
aksu
aksungur

* Stgillerden, kabuklar
eczac
l
kta kullan
lan bir s
t tr (Salix alba).
* Gzdeki billr cismin saydaml

n
yitirerek aarmas
ndan ileri gelen krlk, ak basma, perde, katarakt.
* Akdo
an.

akslmel
* Tepki, reaksiyon.
ak
am

* Gndzn son ve gecenin ilk saatleri.


* Gece.
* Ak
am vakti k
l
nan namaz.

ak
am ah
ra sabah ay
ra
* hayatta yiyip iip yatmaktan ba
ka kayg
s
olmayanlar iin sylenir.
ak
am ak
am

* Ak
am
n oldu
u
u dar zamanda.
ak
am azad
* Ders
k

, ders paydosu.
ak
am ezan
* Gnn drdnc namaz vaktini bildiren ezan; gne
in batt

s
ralar.
ak
am gazetesi
* Bask
s
leden sonra, zellikle ak
ama doru yap
lan gazete.
ak
am gne
i
* Etkisi azalm
gn

.
* Ya
l
l
k dnemi.
ak
am karanl

* Alaca karanl
k.
ak
am namaz
*
kindi ile yatsnamazaras
nda k
l
nan namaz.
ak
am pazar
* Pazarlarda, i
portalarda ak
ama do
ru tezghta kalm
mallar
n ucuz fiyatla sat
l

.
ak
am piyasas
* Ak
am zerleri belli bir yerde yap
lan gezinti.
ak
am saati
* Ak
am vakti, ak
amleyin.
ak
am simidi
*
kindi zeri
kar
lan s
cak, susamlsimit.
ak
am yeli
* Ak
amlaresen serin rzgr.
Ak
am Y
ld
z
* Vens, ulpan.
ak
ama doru
* Gndzn ak
ama yak
n bir zaman
nda.
ak
ama kadar
* btn gn, ara vermeden.
ak
ama kalmak
* (i
) gecikmek, bitmemek.
ak
ama sabaha
* Neredeyse, pek yak
nda, k
sa bir zaman iinde.
ak
amc
* Ak
amlariki ime al

kanl

nda olan kimse.


* al

masak
ama rastlayan.
* al

malar
ndaha yo
un olarak ak
am saatlerinde yapan.
ak
amc
l
k
* Ak
amcolma durumu.
ak
amc
l
k etmek
* ak
amc
lar iki imek amac
yla bir araya gelmek.

ak
amdan
* ak
am olmak zere iken, ak
ama do
ru.
ak
amdan ak
ama
* Her ak
am st ste.
ak
amdan kalm
(veya kalma)
* geceki sarho
lu
un mahmurlu
unu ta

yan.
ak
amdan kavur, sabaha savur
* kazand

ngn gnne harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak iin kullan


l
r.
ak
amdan sonra merhaba (veya sabahlar hayrolsun)
* ii
ten getikten, olan olduktan sonra gsterilen ilgi iin sylenir.
ak
ambulmak (veya ak
ametmek)
* ak
amlamak, gn bitirmek.
ak
am
n i
ini sabaha (veya yar
na) b
rakma
* bu gn yap
lmasgereken bir i
i ertesi gne b
rakmak sak
ncal
d
r.
ak
amki

* Ak
am olan, ak
am yap
lan.

ak
amlama
* Ak
amlamak durumu, i
i.
ak
amlamak
* Btn gn bir yerde veya bir i
te geirerek ak
ama eri
mek, ak
am
bulmak.
* Ak
ambir yerde geirmek.
* (ay) Dolun ay durumundan sonra ge do
mak.
ak
amlar (veya ak
am
erifler) hayrolsun!
* ak
am vakti kullan
lan esenleme sz, iyi ak
amlar!.
ak
amlar
* Ak
am vakti.
* Her ak
am.
ak
amlatma
* Ak
amlatmak i
i.
ak
amlatmak
* Ak
amyapt
rmak, ak
ambuldurmak veya ettirmek.
ak
amleyin
* Ak
am saatlerinde, ak
am oldu
unda, ak
am vakti.
ak
amlsabahl
* Her ak
am ve her sabah.
ak
aml
k
* Ak
ama zg olan, ak
am iin.
ak
aml
k sabahl
k
* Nerede ise, ka
n
lmaz sonu pek yak
n.
ak
amsefas
* Gecesefas
.
ak
amst
* Gne
in batt

s
ralarda, ak
ama doru, ak
am yakla

rken.

ak
amzeri
* Bkz. ak
amst.
ak

* K
llar
nda ve gzlerinde, bazen de derisinde do
u
tan boya maddesi bulunmad

iin her yanak olan


(hayvan veya insan) apar, albino.
ak

nl
k
aktar

aktar
c

* Ak

n olma durumu.
* Baharat, ev illar
, gereleri satan kimse veya dkkn.
* Anadolu'da ine, iplik, baharat, zarf, k

t, ttn vb. satan kimse veya dkkn.


* Dam kiremitlerini aktar
p k
r
klaryenileyen kimse.
* Voleybolda br oyuncular
n vurmasiin topu, a
n zerine ykselten oyuncu.
* Grnty bir blgeden ba
ka bir blgeye ileten ara.

aktar
lma
* Aktar
lmak i
i.
aktar
lmak
* Aktarmak i
ine konu olmak.
aktar
m
* Aktarma i
i, nakil.
aktar

aktariye
aktarl
k

* Aktarmak i
i veya biimi.
* Aktar
n satt

eyler.
* Aktar
n yapt

i
.

aktarma
* Aktarmak i
i.
* Bir ta

ttan ba
ka bir ta

ta geme.
* Srlmemitarlay
ilk veya ikinci kez srme.
* Al
nt
, iktibas.
* Bir oyuncunun topu kendi tak
m
ndan bir ba
ka oyuncuya gndermesi.
* Ar
lar
bir kovandan tekine geirme.
* Bir hesaptan ba
ka bir hesaba para havale etme, virman.
aktarma etmek
* aktarmak.
aktarma yapmak
* bir ta

ttan tekine gemek.


* btede bir blmden ba
ka bir blme denek geirmek.
aktarmac
* Aktarma i
ini yapan kimse.
aktarmac
l
k
* Aktarma i
i, aktarma i
iyle u
ra
ma.
aktarmak

* Bir yerden, bir kaptan ba


ka bir yere veya kaba geirmek.

* Bir
eyin yolunu, ynn de
i
tirmek.
* Bir kitaptan veya bir yaz
dan bir blm almak, iktibas etmek.
* Bir dilden ba
ka bir dile evirmek, tercme etmek.
* atkiremitlerini gzden geirerek k
r
k ve bozuk olanlar
n
n yerlerine sa
lamlar
nkoymak.
* Srlmemitarlay
ilk ve ikinci kez srmek.
*
letmek; bildirmek.
* Bir tekni
e gre biimlendirmek, uyarlamak.
* Bir kitab
, daha ok Kur'an'ba

ndan sonuna kadar okumak.


aktarmal
* (ta

tlar iin) Belli bir sre sonra inilip ba


ka bir ta

ta binilmesini gerektiren.
aktarmas
z
* (ta

tlar iin) Belli bir sre sonra inilip ba


ka bir ta

ta binilmesini gerektirmeyen.
aktartma

* Aktartmak i
i yapt
rmak.

aktartmak
* Aktarmak i
i yapt
rtmak.
aktav
an
aktif

* Bir cins iri l s


an(Jaculus).
* Etkin, canl
, hareketli, al

kan.
* Etkili, etken.
* Bir ticarethanenin, ortakl

n para ile de
erlendirilebilen mal ve haklar
n
n tm.
* Etken.

aktif fiil
* Etken fiil.
aktif metot
* rencilerin, ki
isel al

malar
n
ve iyapma yeteneklerini geli
tirmeyi sa
layan bilimsel yntem.
aktif rol oynamak
* etkili olmak.
aktif ta

ma
* Bir maddenin hcre zar
ndan enerji harcanarak hcre iine veya d

na ta

nmas
.
aktifle
me
* Aktif duruma gelme.
aktifle
mek
* Canlhareketli, etkili olmak, aktif duruma gelmek.
aktifle
tirme
* Aktifle
tirmek i
i.
aktifle
tirmek
* Aktifle
mesini sa
lamak, aktif duruma getirmek.
aktiflik
* Etkinlik.
aktinit

* Aktinyum, toryum, protaktinyum, tulyum, pltonyum, amerikyum, kryum ve berkelyum radyoaktif


elementlerinin ortak ad
.
aktinoloji

* Gne

nlar
n
n hem insan hem de btn canl
lar zerinde etkisini inceleyen bilim dal
.
aktinyum
* Atom numaras89, atom a
rl
227 olan, radyoaktif bir element.K
saltmasAc.
aktinyumlu
* znde aktinyum bulunduran.
aktivite
aktivizm

* Etkinlik.
* Etkincilik.

aktr
* Erkek oyuncu.
* Olduundan ba
ka trl grnen kimse.
aktre
* Ahlk.
aktrlk

aktris
aktalite

* Aktrn grevi, aktrn yapt

i
.
* Olduundan ba
ka trl grnme, kendini ba
ka trl gsterme.
* Kad
n oyuncu.
* Gncellik.
* Gnn olayveya konusu.

aktalitesini kaybetmek
* gncelliini yitirmek.
aktalizm
* Gemijeolojik olaylar
n bugnklere bakarak a
klanabilece
ini ileri sren
reti, edimselcilik.
* Kuvveden fiile gemiolan hl (Aristo felsefesi).
aktel

akur

* Gncel,
imdiki.
* Edimsel.
* Azg
n, k
zg
n (hayvan).

akustik
* Fizik biliminin konusu ses olan kolu, yank
bilimi.
* Kapalbir yerde seslerin da
l
m biimi, ses da

l
m
, yank
lan
m.
akut
*
lerlemi
,
iddetli, acil (hastal
k).
akuzatif
ak

* Ykleme durumu.
* Akmltrn k
salt
lm
ad
.

akmltr
* Elektrik enerjisini kimyasal enerji olarak depo eden, istenildiinde bunu elektrik enerjisi olarak veren cihaz,
ak
mtoplar.

akpunktr
* Vcudun belirli noktalar
na genellikle alt
n ine bat
rarak yap
lan in'de yay
lm
olan tedavi.
akva

akvam
akvarel

* Kuvvetli, salam.
* Bir tr s
rmal
ve kstekli b
ak.
* Kavimler.
* Sulu boya resim.

akvaryum
* Tatlveya tuzlu su hayvanlar
n
n, su bitkilerinin yapay bir ortamda beslendi
i cam su kab
.
akvaryumcu
* Akvaryum i
iyle u
ra
an kimse.
akvaryumculuk
* Akvaryumcunun meslei.
* Ss bal

beslemecili
i.
akya bal

* Uskumrugillerden, ufak pullu, 10-15 bazen de 50-60 kg gelen bir bal


k, akbal
k (Lichia amia).
akyuvar

* Kan ve lenf gibi vcut s


v
lar
nda bulunan ekirdekli, yuvarlak hcre, lkosit.

akzambak
* Zambakgillerden, ss bitkisi olarak yeti
tirilen, ie
i dive yz
i
lerinin tedavisinde kullan
lan bir bitki
(Lilium candidum).
Al
* Alminyum'un k
saltmas
.
al
al

* Aldatma, dzen, tuzak, hile.


* Kan
n rengi, k
z
l, k
rm
z
.
* Bu renkte olan.
* (at donu iin) Dorunun a

, k
z
la alan.
* Yze srlen pembe dzgn, all
k.

al (veya al
n)
* i
te.
al (veya kanl
) gmlek gizlenemez
* gizli tutulmaselde olmayan
eyler iin sylenir.
-al- / -el*
simden fiil treten ek.
-al / -el

*
simden s
fat treten ek: gen-el, gvel (< gk-el), gz-el (<gzel), do
-al, z-el vb.

al basmak
* lo
usa albasthastal

na tutulmak.
al bayrak (veya sancak)

* Trk bayra

.
al benden de o kadar
* ben de ayndurumday
m veya ben de aynd
ncedeyim.
al birini, vur tekine (veya birine)
* hibiri i
e yaramaz, hepsi bir ayarda.
al elmaya taatan ok olur
* de
erli kimselere sata
an ok olur.
al giymedim ki al
nay
m
* "bu i
le hibir ilgim olmad

iin sylenen szleri kendi zerime almad


m" anlam
nda kullan
l
r.
al glm ver glm
* iki sevgilinin birbirine sevgi gsterisinde bulunmalar
.
* bir kimseye yap
lan hizmetin hemen kar

nbekleme durumu.
al kan
* Doymualifatik hidrokarbonlar
n genel ad
, parajin.
al kanlara boyanmak
* yaralanmak, vurularak lmek;
ehit olmak.
al kar
s
* Lousalara musallat olarak onlarbo
duu san
lan grnt.
al kiraz stne kar yam

* d
nlmeyen, beklenilmeyen
eylerin de olabileceini anlat
r.
al sana bir daha
* yeni bir aksilik olunca bezginlik bildirmek iin "i
te" anlam
nda sylenir.
al takke ver klh
* uzun bir eki
meden sonra, eki
e eki
e.
* aralar
ndaki senli benli ili
kiyi srdrerek.
ala

* Kar

k renkli, ok renkli, alaca.


* A
k kestane renginde olan, el (gz).
* Kekliin boynundaki siyah halka.
* Alabal

n k
salt
lm
ad
.
*
yi, pek iyi.

-ala- / -ele* Fiilden s


kl
k (tekerrr) at
streten ek: alk-ala-,
a
-ala-, silk-ele-, it-ele-, kak-ala-, kov-ala- vb.
ala ala

* Toplu olarak yap


lan i
lerde ba
r

arak sylenen ala ala hey! nleminde geer.

ala alaya kalkmak


* ba
r

arak grlt etmeye kalkmak.


ala gn

* Yaz
n gnebulut arkas
nda kald

nda olu
an glgeli durum.

ala sulu
* Yeni olgunla
maya ba
lam
(meyve).
*
yi pi
memi
, suluca (yemek).

ala tav

* Az tavl
, yar
yayarkuru olan (toprak).

ala tavl
* Bitkinin imlenmesi iin yeterli tav
bulmam
(toprak).
*
yice pi
memi(yemek).
Ala Yuntlu
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
alabacak
* Ayasekili (at).
* Ara bozucu, dnek, u
ursuz (kimse).
alabal
k
* Ala bal
kgillerden, souk ve duru sularda ya
ayan, eti turuncu ve lezzetli, 250 gr dan 2 kg a kadar gelen bir
tatlsu bal

(Trutta faris).
alabal
kgiller
* Omurgalhayvanlardan, kemikli bal
klar
n bir familyas
.
alabanda

* Deniz teknelerinin i yanlar


, borda kar

t
.

alabanda ate
* Geminin bir yan
nda bulunan toplarla birden ateedilmesi komutu.
alabanda etmek
* dmeni sa
a veya sola, sonuna kadar evirmek.
alabanda iskele
* Dmeni sol yana doru sonuna kadar evirme komutu.
alabanda sancak
* Dmeni sayana do
ru, sonuna kadar evirme komutu.
alabanda vermek
* azarlamak, paylamak, ha
lamak.
alabandayyemek
* adamak
llazarlanmak.
alaba
* Turpgillerden,
algama benzeyen bir bitki.
alabildi
ine
* S
n
rs
z, usuz bucaks
z.
* A

rderecede, gereinden ok.


* Olanca h
zile.
alabora
* Geminin devrilecek kadar yan yatmas
.
* Bir serenin yatay durumdan d
ey duruma getirilmesi.
* Selmlamak iin filika kreklerinin yukar
ya kald
r
lmas
.
* Bal

toplamak iin dalyan a

n
n yukar
ya al
nmas
.
alabora olmak
* tekne, sandal vb. deniz aralardevrilip ters dnmek.
* i
ler alt st olmak.
alabros

* F
ra gibi dik kesilmi(erkek sa
).

alaca

* Birka rengin kar

m
ndan olu
an renk.
*
ki veya daha ok renkli.
* Birka renkli iplikten yap
lm
dokuma.
* Aata ilk olgunla
an meyve.
* Keklik, b
ld
rc
n gibi ku
lar
avlamak iin kullan
lan iki renkli bez.
* Meyvelere, daha ok zme d
en ben.
* Kt huy.

alaca a
* A
ure.
alaca bulaca
* ok kar

k renkli.
alaca d
mek
* (meyve) olgunla
maya ba
lamak.
alaca karanl
k
* Gnedomadan nce veya batt
ktan hemen sonraki ayd
nl
k, yarkaranl
k.
alacabal
k
l
* Bal
k
lgiller familyas
ndan, uzunlu
u 50 cm, kl rengi, akla kara kar

k, sazl
klarda ya
ayan bir kutr
(Ardeola ralloides).
alaca
olmak
* birinden al
nacak parasolmak.
* vakit darl

ndan bir neriyi kibarca geri evirmek.


alaca
olsun!
* "gnn birinde ondan cm al
r
m" anlam
nda gz korkutma sz.
alaca

m olsun da ala kargada olsun


* alacaklolmak iyi bir
eydir.
alaca

na
ahin, vereceine karga (veya kuzgun)
* al
rken kolayl
k gsteren, verirken de glk
karan kimse.
alaca

na tutmak
* bir
eyi verecee veya borca kar

l
k saymak.
alacak
* Bir hesap gere
ince daha al
nmam
olan para, mal veya ba
ka
ey, matlp.
* Para verilerek al
nacak
ey.
alacak verecek
* al
veriili
kisi.
alacakarga
* Saksa
an.
alacakl

* Birinden alaca
olan, borlu kar

t
.
* Birinden alaca
olan kimse.

alacakl
kmak
* alaca
vereceinden ok olmak.
alacaklolmak
* birinden alaca
bir
ey bulunmak.

alacalama
* Alacalamak i
i.
alacalamak
* Renk renk, benek benek boyamak.
alacaland
rma
* Alacaland
rmak i
i.
alacaland
rmak
* Alaca duruma getirmek.
alacalanma
* Alacalanmak i
i.
alacalanmak
* Alaca bir duruma gelmek.
* Eriyen karlar aras
ndan yer yer toprak grnmek.
* Herhangi bir heyecan dolay
s
yla benzi k
zar
p bozarmak, renkten renge girmek.
alacal

* Alaca, rengrenk.

alacalbulacal
* ok kar

k ve irenkli, alaca bulaca.


alacal
k
* Alacalolma durumu.
* Renkli ve renksiz k
llar
n btn vcutta dzenli
ekilde da

lmayarak byk ve kk paralar hlinde


birle
mesiyle meydana gelen bir at donu.
alacamenek
e
* Herca menek
e.
alacasansar
* Benekli sansar tr.
alaam
ala
k

alafranga

* Rengi k
z
la yak
n bir am tr (Picea excelsa).
* zeri dal ve has
rla rtlmkulbe, ardak.
* Keeden yap
lan ad
r.
* Frenklerin tre, det ve hayat
na uygun, Frenklerle ilgili, alaturka kar

t
.
* Avrupa uygarl

nbenimsemi
, Avrupa e
itimiyle yeti
mi(kimse).
* Alafranga saat.

alafranga mzik
* Bat
tarz
nda ve llerinde yap
lm
mzik.
alafranga saat
* Gn 24 saat sayarak, gnn ba
lay

ngece yar
s01 olarak kabul eden saat sistemi.
alafranga tuvalet
* Bat
tarz
nda kapakl
, zerine oturulabilen klozetli tuvalet.
alafrangac
* Alafranga hayat
benimsemiolan.
alafrangac
l
k

* Alafrangacolma durumu.
alafrangala
ma
* Alafranga usulleri benimseme, alafranga olma.
alafrangala
mak
* Alafranga olmak, alafranga davranmak.
alafrangala
t
rma
* Alafrangala
t
rmak i
i.
alafrangala
t
rmak
* Alafrangala
mas
na sebep olmak.
alafrangal
k
* Alafranga olma durumu.
algarson
* K
sa kesilmisa.
* Olan sa
biiminde kesilmi(kad
n sa
).
alageyik

* Geyikgillerden, postu benekli, erkeklerinin boynuzlaruca do


ru krek biiminde geni
leyen, Gney
Avrupa ve Kuzey Afrika'da ya
ayan bir cins geyik, s

n (Dama dama).
alimisema
* Gk ku
a

.
-alak / -elek
* Fiilden s
fat treten ek: yat-alak, as-alak, k-elek vb.
alka

*
lgi.
* Gnl ba
.

alka ekmek (toplamak veya uyand


rmak)
* ilgi ekmek.
alka duymak
* ilgi duymak.
alkabah
*
lgilendirici, ilgi eken, ilgin.
alkadar

*
lgili, ilgili bulunulan.

alkadar etmek
* ilgilendirmek.
alkadar olmak
* ilgilenmek.
alkaland
rma
* Alkaland
rmak i
i.
alkaland
rmak
*
lgilendirmek.
alkalanma
* Alkalanmak i
i.

alkalanmak
*
lgilenmek.
* Gnl balamak, yak
nl
k duymak.
* Bir
ey ekici gelmek; zevk almak.
alkal
alakarga

alkart

alkas
z

*
lgili.
* Kargagillerden, iri gvdeli, tc, tyleri alacalbir kutr, kestane kargas(Garrulus glandarius).
* Saksa
an.
* Yemek listesinden seilen, fiyatlarayrayrhesaplanan (yemek), tabldot kar

t
.
* Yemek listesinden yemek seerek.
*
lgisiz, ilgisi olmayan.

alkas
zl
k
*
lgisizlik.
alkay(veya alkas
n
) kesmek
* ilgiyi, ilgisini kesmek, ili
kisi kalmamak, ayr
lmak.
alkok
alalama
alalamak
etmek.
alamana

* Rafadan.
* Alalamak i
i, kamuflj.
* Beneklerle, izgilerle veya renklerle bezeyerek bir
eyi bulunduu evreye uydurmak, maskelemek, kamufle

* Bal
k avlamakta veya yk ta

makta kullan
lan byk kay
k.

alamana a
* K
y
lardan uzak sularda avlanmak iin iki alamana kay
taraf
ndan kullan
lan, uzunluu 200 ile 250,
geni
li
i 7 ile 25 kula olan byk a.
almet
* Belirti, i
aret, iz, ni
an.
* Byklk, irilik bak
m
ndan
a

lacak durumda olan


ey.
almetifarika
* Bazticaret e
yaszerine konulan, o e
yayreten veya satantan
tan resim, harf gibi zel i
aret, marka.
* Ay
r
cnitelik, ay
r
czellik.
almetifarikal
* Almetifarikasolan.
almint

* arabuk, an
nda, hemen,
ip
ak.

almint yemek
* Kolayca haz
rlan
p tketilebilen yemek.
alan

* Dz, a
k ve geniyer, meydan, saha.
* Orman iinde dz ve a
as
z yer, dzlk, kayran.

* Bir konu veya al

ma evresi.
* Yz lm.
*
inde birtak
m kuvvet izgilerinin yay
lm
bulundu
u var say
lan uzay paras
.
* Eski Roma'da a
k hava gsterisi yap
lan geniyer.
* Bir al
c
merce
inin net bir grnt salayabildii derinlik ve geni
li
in btn.
* Yar

malar
n, kar

la
malar
n ve oyunlar
n yap
ld

yer, saha.
alan h
z
* Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birle
tiren do
ru paras
n
n birim zamanda tarad
alan.
alan korkusu
* Bazki
ilerin alan, park, sokak gibi yerlerde duyduklarrkeklik hastal

, agorafobi.
alan talan
* Karmakar

k, allak bullak, darmada

n
k.
alan talan etmek
* allak bullak etmek, da

tmak, alt st etmek, ya


ma etmek.
alan talan olmak
* her biri bir yana da
lmak.
alan topu
* Tenis.
alarga

* A
ktan ge, yakla
ma.
* A
k deniz, engin.
* Uzaktan, a
ktan.

alarga durmak
* uzak durmak, kar

mak istememek, ilgisiz davranmak.


alarga etmek
* a
k denize
kmak, engine a
lmak.
* geri ekilmek, uzakla
mak.
alargada durmak
* uzakta durmak.
alargadan seyretmek
* Uzaktan bakmak.
alrm

* Bir tehlike olduunda bunu herkesin haber almas


iin verilen i
aret.

alrma gemek
* beliren tehlikeye kar

direnebilecek, dayanabilecek duruma gelmek.


ala
aetmek
* birini, yetkilerini elinden al
p yerinden uzakla
t
rmak, atmak, kovmak.
* kap
p yere vurmak.
ala
avur yukar
* eki
e eki
e (pazarl
k).
ala

*
ki veya daha ok metalden, bazdurumlarda metallerle, C, P, Te gibi elementlerden olu
an metal
grnmnde katveya s
vkar

m.
ala

mlama
* Ala

mlamak i
i.

ala

mlamak
* zen metale, ala

m elementlerini eriterek katmak.


alaten
alaturka

* Czaml
, abra
.
* Eski Trk gelenek, grenek, tre ve hayat
na uygun, alafranga kar

t
.
* Bu tre ve hayat
benimsemi(kimse).
* Alaturka saat.
* Dzensiz, yntemsiz.

alaturka mzik
* Trk mzii.
alaturka saat
* Gne
in bat

nda 12'yi gsterecek biimde ayarlanm


saat, ezan saat.
alaturka tuvalet
* Tuvalet ihtiyac
ngidermek amac
yla melme usulne gre yap
lan tuvalet.
alaturkac
* Alaturka bilen, alaturka eser veren kimse.
* Trk mziinden yana olan.
* Bu tr mzi
i seslendiren veya alan, syleyen.
alaturkac
l
k
* Alaturkac
olma durumu.
alaturkala
ma
* Alaturkala
mak durumu.
alaturkala
mak
* Alaturka olmak.
alaturkala
t
rma
* Alaturkala
t
rmak i
i.
alaturkala
t
rmak
* Alaturkala
mas
nsa
lamak.
alaturkal
k
* Alaturka olma durumu.
alavandal
* Bkz. andavall
.
alavere

* Bir
eyin elden ele gemesi.
* Bir
eyi elden ele vererek aktarma.
* Vapurlarda bu biimde ta

ma i
i iin bordalarda kurulan basamakliskele.
* Karga
al
k.

alavere dalavere yapmak (veya evirmek)


* hileli, dzenli bir iyapmak, yalanla dolanla igrmek.
alavere tulumbas
* Emme basma tulumbas
.
alavereci

* Piyasada fiyat
d
nce ykselir umuduyla mal alan ve fiyat ykselince malsatan toptanc
, vurguncu,
spekltr.
alay

* Herhangi bir trende veya gsteride yer alan topluluk.


* ok kalabal
k.
* Btn, hepsi.
* Genel olarak tabur (svarilerde drt veya beblk) ve bunlara balbirliklerden olu
an asker
toplulu
u.
* ok miktarda, fazla say
da.
alay

* Ses tonu, sz, davran


gibi yollarla biriyle, bir
eyle elenme; onu kmseme.

alay alay
* Kalabal
k olarak, pek ok.
alay beyi

* Albay rtbesinde jandarma alay komutan


.

alay etmek
* bir kimsenin, bir
eyin, bir durumun, gln, kusurlu, eksik vb. ynlerini kmseyerek e
lence konusu
yapmak.
alay gemek
* alay etmek.
alay gibi gelmek
* inan
lacak gibi olmamak.
alay malay
* hep birden, birlikte.
alaya almak
* alay etmek, elenmek.
alaya bozmak
* alay niteli
i vermek.
alaya
kmak
* asker bir okulda ba
argsteremeyerek k
taya gnderilmek.
alaybozan
* Bir e
it fitilli tfek.
alayc

alayc
l
k

* Alay etme huyu olan, mstehzi.


* Alay eden, kmseyen, kmseyerek elenen.
* Alay etmeyi huy edinmiolma durumu.

alay
nda olmak
* i
i nem vermeyerek yapmak, i
i
aka konusu yapmak.
ly
vl ile
* btn gsteri
i ile.
alyi
* Gsteri
, gz kama
t
rma.
alyi
li

* Gsteri
li.
alayl
* Erlikten yeti
misubay.
* Gerekli okul eitimini grmeden kendini yeti
tirmiolan (kimse), mektepli kar

t
.
* Gsteri
li, grkemli, debdebeli.
alayl

* Alay edici, kmseyici, mstehzi.

alays
* Alaya benzer, cidd olmayan.
alaz
alaz alaz
alaza

* Alev, yalaz.
* Alev alev.
* Dklen tohumlarla ertesi y
l kendiliinden
kan tah
l, so
an vb.

alazlama
* Alazlamak i
i.
* Vcutta k
z
ll
k veya k
z
l lekeler belirmesi durumu.
alazlamak
* Bir
eyin yzn alevden geirmek, aleve tutmak.
* S
zlatmak, yakmak, ac
vermek.
alazlanma
* Alazlanmak i
i.
alazlanmak
* Alazlamak i
ine konu olmak.
*
nsan derisi iin, stnde k
z
ll
k veya k
z
l lekeler belirmek.
albasma

* Albast
.

albast

* Doum s
ras
nda temizli
e dikkat edilmemesi yznden lousan
n tutulduu ate
li hastal
k, lousa
hummas
, albasma.
albatr
albatros
exulans).
albay

* Kaymak ta

, su mermeri.
* F
rt
na ku
ugillerden, 1 m uzunluunda, Atlantik Okyanusu'nda ya
ayan iri bir kutr (Diomedea

* Rtbesi yarbay ile tu


general aras
nda bulunan ve as
l grevi alay komutanl

olan stsubay, miralay.

albayl
k
* Albay rtbesi veya albay
n grevi.
albeni

* Al
m, ekicilik, cazibe.

albeni vermek
* ekicili
ini art
rmak, ilgi toplamak, hove gzel gstermek.

albenili

* Al
ml
, ekici, cazibeli.

albenisi olmak
* ekicili
i bulunmak.
albinos

* Ak

n.

albm
* Resim, foto
raf, pul gibi
eyleri dizip saklamaya yarayan bir tr defter.
* Herhangi bir konu ile ilgili k
sa a
klamalar verilerek resimler bas
lm
olan kitap.
* Bir sanat
n
n eserlerinin bir blmnn yer ald

kaset, uzunalar, tekeralar.


albmin

* Bitkilerin, hayvanlar
n doku ve s
v
lar
nda bulunan, birle
imi karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kkrt
olan, suda eriyen, beyaza yak
n renkte, yap

kan madde.
albmin i
eme
* Birok hastal
klarda, zellikle bbrek hastal
klar
nda idrarda albmin bulunmasdurumu, ak tutma.
albminli
*
inde albmin bulunan.
alac
k

* ok alak.

alac
k da
larben yaratt
m demek
* ok kurumlu olmak, kendini ok beenmek.
alak

* Yerden uzakl

az olan, yksek kar

t
.
* A
a

, yksek olmayan (yer).


* (boy iin) K
sa.
* Bile bile en kt, en ahlks
zca davran

larda bulunan, a
a

l
k, soysuz, namert, rezil hain.

alak bas
n
* Barometrede 760 mm alt
nda bulunan, kt havaya i
aret olan hava durumu.
alak gerilim
* D
k voltajlelektrik hatt
.
* Deeri ve gc az olan elektrik potansiyeli.
alak gnll
* (makam, para vb. durumlarda) A
aolanlarkendisiyle e
it tutan veya kendi deerini oldu
undan a
a

gsteren (kimse), mtevaz


.
alak gnlllk
* Alak gnll olma durumu.
alak kabartma
* Heykel sanat
nda, yzeyden
k
nt
saz olan kabartma.
alak kavu
um
* Kavu
umda gezegenin gne
le yer aras
nda bulunmas
.
alak ses

* Hafif ses.
* Kal
n ses.

alak yaylak

* Devamloturma blgesinde, normal tah


l ziraat
yap
lan alanlar
n biti
i
inde genellikle deniz seviyesinden
900-1200 metre ykseklikteki yaylak.
alaka

* Olduka alak.
* Alak, a
a

l
k kimselere yara

rcas
na.

alakla
ma
* Baya

la
mak durumu.
alakla
mak
* Baya

la
mak.
alakla
t
rma
* Alakla
t
rmak durumu.
alakla
t
rmak
* Alakla
mas
na sebep olmak.
alakl
k

alal

* Alak olma durumu.


* Alaka davran

,
enaat.
* A
a

la
ma, baya

la
ma, mezellet.

alalma
* Alalmak i
i, inme.
* Topra
n kp oturmas
.
* Kabarma alalma olay
nda sular
n indii dnem, cezir.
* D
knlk, zl.
alalmak

alalt

* Alak duruma gelmek, yksekten a


a
doru inmek.
* (insan iin) Deeri azalmak.
* Kk d
rme, hor grme, zillet.

alalt
c
* Kk d
rc.
alalt

* Alaltmak i
i veya biimi.
alaltma

* Alaltmak i
i.

alaltmak
* Alak duruma getirmek.
* Deerini azaltmak.
alarak
al

* Az alak.
* Al
ta

n
n pi
irilip toz durumuna getirilmesinden elde edilen madde.

alkal
p
* Bir
eyin zerine aldklerek al
nan kal
p.
alta

* Toprak iinde katman olarak bulunan ve pi


irilip toz durumuna getirilerek alyapmaya yarayan hidratl
kalsiyum slfat, jips.
al
c

al
lama

* Al
ta

n
karan kimse.
* Tavan ve duvarlar
n al
ile kaplanmas
nda al

an i
i.
* Al
lamak i
i.

al
lamak
* Al
ile s
vamak.
* Al
kar

t
rmak.
al
lanma
* Al
lanmak i
i.
al
lanmak
* Al
lamak i
ine konu olmak.
al
latma

* Al
latmak i
i.

al
latmak
* Al
ile kapatt
rmak, s
vatmak.
al
l
*
inde albulunan.
* Al
ile sar
lm
olan.
al
pan
* Tavan sslemelerinde kullan
lan ve e
itli desenleri olan al
dan yap
lm
kal
p.
al
ya almak (veya koymak)
* k
r
lan bir kemii gere
i gibi kaynamasiin al
ya bat
r
lm
sarg
ile sarmak.
aldan
aldang

* abuk ve kolay aldat


lan kimse.
* zeri ot veya kumla rtlmukur, tuzak.

aldan

* Aldanmak i
i veya biimi, kanma.
aldanma

* Aldanmak i
i.

aldanmak
* Grn
e kap
larak yanl
bir yarg
ya varmak, yan
lmak.
* Bir hileye, bir yalana kanmak.
* Dk
r
kl

na uramak.
* Avunmak, oyalanmak.
* (bitkiler iin) Havan
n birden
s
nmas
yla zamans
z aan iek, so
uk sebebiyle donmak.
aldat
c

* Aldatma niteli
i olan, yan
lt
c
, kand
r
c
.

aldat
lma
* Aldat
lmak i
i.
aldat
lmak

* Aldatmak i
ine konu olmak.
aldat

* Aldatma i
i veya biimi.
aldatma

* Aldatmak i
i.

aldatmaca
* Aldatmaya dayanan davran

, aldat
coyun.
aldatmak

* Beklenmedik bir davran

la yan
ltmak.
* Kar

s
ndakinin dikkatsizli
inden, ilgisizli
inden, gere
i gibi uyan
k olmay

ndan yararlanarak onun


zarar
na kazan sa
lamak.
* Birine verilen sz tutmamak, yalan sylemek.
* Bir
eyin grnrdeki durumu, o
eyin nitelii bak
m
ndan yanl
bir kanvermek.
* Ayartmak, kt yola srklemek, ba
tan
karmak, i
fal etmek.
* (karveya koca) E
ine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek.
* Oyalamak, avutmak.
aldehit
ald

* Alkolleri oksitlendirme veya asitleri indirgeme yolu ile elde edilen uucu bir s
v
.
* (halk edebiyat
nda) sylemeye ba
lad
.

ald

abdest rktt kurbaaya de


memek
* salad

yarar, verdi
i zararkar

lamamak.
ald
r

* Ald
rmak i
i veya biimi.
ald
r
etmemek
* nem vermemek, ald
rmamak, ilgi gstermemek, ilgilenmemek, ilgisiz kalmak, umursamamak.
ald
r

s
z
* Ald
rmaz, umursamayan.
ald
rma

* Ald
rmak i
i.

ald
rmak
* Almak i
ini yapt
rmak.
* Getirtmek.
* Vcuttan herhangi bir parayveya organsa
l
k sebebiyle operasyonla
kartmak.
* nem vermek, deer vermek (bu fiil, bu anlamile ancak olumsuz, soru veya
art biimlerinde kullan
l
r).
* Elindekini ba
kas
na kapt
rmak.
* S

d
rmak.
ald
rmaz
* Bir
eye nem vermeyen; umursamayan, kay
ts
z, lkayt.
ald
rmazl
k
* Ald
rmaz olma durumu, tasas
zl
k, kay
ts
zl
k, lkayd.
ald
rtma

* Ald
rtmak i
i.

ald
rtmak
* Ald
rmak i
ini ba
kas
na yapt
rmak.

alegori

* Bir grnt, bir ya


antveya bir davran

n daha iyi kavranmas


nsalamak iin gz nnde canland
r
p
dile getirme.
alegorik
aleksi

* Alegori ile ilgili.


* Okuma yitimi.

alelcayip
* Acayip st ok acayip, tuhaf, garip, bamba
ka.
alelcele
alelde

aleldelik
alelhesap

* ok acele ederek, arabuk, ivedilikle.


* Her zaman grlen, olaan.
* Baya

, s
radan.
* Alelde olma durumu.
* Hesaba sayarak.

alelhusus
* Hele, zellikle, en ok.
alel
tlak

* Genel olarak.

alelumum
* Genel olarak, genellikle.
alelusul

* (yntem gerei, yntem zere) Yol yordam gereince, kurala uygun bir biimde.

alem
* Bayrak.
* Minare, kubbe, sancak direi gibi yksek
eylerin tepesinde bulunan, madenden yap
lm
ay y
ld
z veya lle
biiminde ss.
lem

* Yeryz ve gkyzndeki nesnelerin olu


turdu
u btn, evren.
* Dnya, cihan.
* Aynkonu ile ilgili kimseler veya bu kimselerin ura
lar
n
n btn.
* Hayvan veya bitkilerin btn.
* Durum ve
artlar.
* Herkes, ba
kalar
.
* Ortam, evre.
* E
lence.
* Kendine zg birok niteli
i bulunan
ey veya farkl
davran
iinde bulunan kimse.
* Duygu, d
nce, dgc.

alem olmak
* sembol olmak.
lem yapmak
* sazlszl elenmek.
alemci

* Camilerin kubbelerine, minarelerine alem yapan veya takan kimse.


alemdar
* Bayraveya sanca
ta

yan, bayraktar, sancaktar.


* nder.
leme dalmak
* evre ile ilgisini kesip i dnyas
na kapanmak.
* e
lenceye, zevkusefaya kap
lmak.
lemi var m
?
* yak

k al
r m
, uygun olur mu?.
lemin aztorba deil ki bzesin
* Bkz. elin a
ztorba deil ki bzesin.
lem
mul
* Dnya lsnde, evrensel, niversel.
alenen

* A
ktan a
a, herkesin gz nnde, herkesin iinde, gizlemeden, a
ka.

alengirli
* Gsteri
li, yak

kl
.
alen

* A
k, ortada, meydanda, herkesin iinde yap
lan.

alenle
me
* Alenle
mek i
i veya durumu.
alenle
mek
* Herkese bilinir duruma gelmek.
aleniyet
* A
k olma durumu, a
kl
k.
alerji

* Bazcanl
lar
n birtak
m yiyeceklere, illara, toz, koku gibi nesnelere kar
hastal
k derecesinde gsterdikleri
a

r
tepki.
* Bir kimseye veya bir
eye kar
olumsuz ynde duyulan a

rduyarl
k.
alerjik
* Alerji ile ilgili olan.
* Herhangi bir maddeye veya kimseye kar
olumsuz duygularolan, alerjisi bulunan.
alessabah
* Sabah erkenden.
alesta

* Harekete haz
r, tetikte.

alesta beklemek
* haz
r durumda beklemek.
alesta durmak
* tetikte beklemek.
alesta tutmak
* hemen kullan
labilecek durumda bulundurmak.
alet

* Bir el i
ini veya mekanik bir i
i gerekle
tirmek iin zel olarak yap
lm
nesne.
* Bir sanatyapmaya, uygulamaya yarayan zel ara, ayg
t.
* Bir makineyi olu
turan ve i
lemesine yard
m eden paralardan her biri.
* Hogrlmeyen bir i
e yard
mcveya aracolmaykabul eden kimse, ma
a.
alet edevat
* Bu el i
ini veya mekanik bir i
i gerekle
tirmek iin kullan
lan aralar.
alet etmek
* bir i
te birini uygun olmayan bir biimde kullanmak.
alet olmak
* bilerek bir
kar kar

veya bilmeyerek kt bir i


te arac
l
k etmek, vas
ta olmak.
aletli
* Aleti olan veya aletle yap
lan.
aletli jimnastik
* Birtak
m aletler kullan
larak yap
lan jimnastik.
alev

* Yanan maddelerin veya gazlar


n trl biimlerde uzanan

kldili, yal
m, yalaz, alaz.
* Ate
, s
cakl
k, k
v
lc
m.
* A
k ate
i.
* M
zrak ular
na tak
lan kk bayrak, flma.

alev alev
* Alevli olarak.
* Vcut
s
sherhangi bir sebeple artm
ve bu sebeple k
zarm
olarak.
alev almak
* tutu
mak, yanmaya ba
lamak.
* co
mak, heyecanlanmak, heyecana gelmek, tel
lanmak, fkelenmek.
alev bacay
(veya saa

) sarmak
* atebacaysarmak.
alev gibi parlamak
* canl
,

l olmak.
alev k
rm
z
s
* Alev rengi.
alev lmbas
* Gaz veya benzinle al

an, ucundan bir alev pskrterek yanan ve kur


un boru i
lerinde kullan
lan bir ara.
alev makinesi
* D
man zerine alevli s
v
lar pskrten ta

nabilir alet.
alev saa
sarmak
* bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir duruma gelmek, atebacaysarmak.
Alev
Alevlik

* Alevlie ba
l(kimse).
* Halife Ali yanl
solma durumu.

alevlendirme
* Alevlendirmek i
i.
alevlendirmek

* Alevlenmesini salamak, tutu


turmak.
* Etkisini,
iddetini art
rmak, oaltmak.
alevlenme
* Alevlenmek i
i.
alevlenmek
* Alev
karmaya ba
lamak.
* Zorlu, fkeli veya heyecanlbir durum almak.
* Parlamak.
alevli

aleyh

* Alevi olan, alevlenmi


.
* iddetli, hararetli.
* Kar

, kar

t, z
t.

aleyhe dnmek
* kar
durum almak, kar

duruma gemek.
aleyhinde (veya aleyhine) sylemek (veya bulunmak)
* eki
tirmek, yermek.
aleyhinde olmak
* birine kar
olumsuz duygu ve davran
iinde bulunmak.
aleyhine dnmek
* destek vermekten vazgeip kar
duruma gemek.
aleyhine olmak
* bir i
, birinin zarar
na olmak, onun iin iyi olmamak.
aleyhtar

* Kar
olan, kar

t
.

aleyhtarl
k
* Bir i
e, harekete veya d
nceye kar
olma, kar

t
l
k.
aleyhte olmak
* kar
durum almak.
aleykmselm
* Arapa selmnaleykm selmlama szne verilen "esenlik, selmet zerinize olsun" anlam
nda kar

l
k.
alfa
alfa

* Yunan alfabesinin birinci harfi.


* Kuzey Afrika'da ve
spanya'da yeti
en ve k

t, ip, halyap
m
nda kullan
lan bir bitki.

alfa

nlar
* Radyoaktif maddelerin yayd
klar

ndan biri.
alfabe
* Bir dilin seslerini gsteren, belirli bir s
raya gre dizilmibelli say
da harflerin btnne verilen ad.
* Bir dilin harflerini tan
tarak okuma
renmeyi sa
layan kitap.
* Bir i
in ba
lang
c
.
alfabe d

* Bir milletin alfabesinde bulunmayan harf, Trk alfabesinde bulunmayan x, w, q harfleri gibi.

alfabe s
ras
* Harflerin alfabedeki belirli dzene gre dizili
i.
* E
itlik ilkesini sa
lamak iin uyulan dzen.
alfabetik

* Alfabe s
ras
na gre dizilmi
.

alfabetik katalog
* Eserleri yazarlar
n soy adlar
na veya adlar
na gre s
raya sokan katalog.
alfabetik s
ralama
* Bkz. alfabe s
ras
.
alfaterapi
alfenit
alg

* Alfa

nlar
n
n tedavide kullan
lmas
na verilen ad.
*
inde bak
r, inko, nikel bulunan ve atal b
ak tak
myapmakta kullan
lan gm
l bir ala

m.
* Su yosunu.

algarina
* A
r bir
eyi denizden
karmak veya denize indirmek i
inde kullan
lan byk vinli deniz teknesi.
* Bazgemilerin baveya k
taraf
ndan eik olarak uzat
lm
bulunan makaral
, k
sa ve kal
n dikme.
alg
* Kazan, alacak.
* R
vet.
* Vergi.
alg

* Ha
hastn toplamakta kullan
lan ka

k.

alg
* Bir
eye dikkati ynelterek, o
eyin bilincine varma, idrak.
algb
a

* Ha
hakozas
nizmeye yarayan alet.
alg
lama
alg
lamak

* Alg
lamak i
i, idrak etme.
* Bir olayveya bir nesnenin varl

n
duyum yolu ile yal
n bir biimde bilin alan
na almak, idrak etmek.

alg
lanma
* Alg
lanmak i
i veya durumu.
alg
lanmak
* Alg
lamak i
ine konu olmak, idrak edilmek.
alg
latma

* Alg
latmak i
i veya durumu.

alg
latmak
* Alg
lamak i
ini birine yapt
rmak, idrak ettirmek.
alg
lay
c
* Algyetkisi olan.
alg
n

* C
l
z, zay
f, hastal
kl
.
* Birine gnl vermi
, tutkun, vurgun.
algler

* Su yosunlar
.

algoritma
* IX. yzy
l
n ba

nda ya
am
olan Trk matematikilerinden Musao
lu Harezmli Mehmed'e Araplar
n
unvan olarak verdii Elharezm ad
ndan bat
da yap
lan bir terim. Orta a
da ondal
k saysistemine gre yap
lan ve
son zamanlarda belirli herhangi bir kurala ba
l
bulunan her trl hesap i
lemine verilen ad, Harezmli yolu.
-al/ -eli

* "...-den beri" anlam


nda zarf-fiil eki: al-al
, gid-eli, grme-y-eli vb.

al
al, moru mor
* telveya yorgunluktan yz k
pk
rm
z
kesilmi(olarak).
* sal
kl
, canlkanl
.
al
c
* Sat
n almak isteyen kimse, m
teri.
* Kendisine bir
ey gnderilen kimse.
* Bir elektrik ak
m
nal
p ba
ka bir kuvvete eviren cihaz.
* Ahize, alma.
* Azrail.
* Grntleri alan cihaz, kamera.
al
cbulmak
* m
teri bulmak.
al
c
kmak
* m
teri bulunmak.
* istemek, talip olmak.
al
cgzyle bakmak
* inceden inceye gzden geirmek.
al
ck
l

na girmek
* m
teri gibi davranmak.
al
cku
* Atmaca.
al
cverici
* Ba

lad

n
geri alan.
al
cynetmeni
* Al
c
ydorudan do
ruya al

t
ran ve yneten, al
c
hareketlerini gerekle
tiren, grntlerin filme
al
nmas
nsalayan kimse, kameraman.
* Televizyon al
c
s
ndorudan al

t
ran kimse, kameraman.
al

* Glgillerden, k
rlarda yeti
en yaban bir aa (Crataegus).
* Bu aac
n mayhoyemi
i.
al
k
* Ak
ls
z, sersem, budala, ebleh.
al
k

al
k al
k

* Hayvan ulu.
* Eskimigiyecek.

* Aptalca,
a
k
n
a
k
n.
al
k al
k bakmak
* aptalca,
a
k
n
a
k
n.
al
k sal
k

al
kla
ma

* Aptal.
* Aptalca.
* Al
kla
mak i
i.

al
kla
mak
* Al
k duruma gelmek, bir
ey kar

s
nda aptalla

p
a

rmak,
a
k
nla
mak, aptalla
mak.
al
kla
t
rma
* Al
kla
t
rmak i
i.
al
kla
t
rmak
* Al
k duruma getirmek.
al
kl
k

* Al
k olma durumu veya al
ka bir i
.

al
konulma
* Al
konulmak i
i.
al
konulmak
* Al
koymak i
ine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek.
al
koyma
* Al
koymak i
i.
al
koymak
* Bir sre iin bir yerde tutmak.
* Birini, yapmakta olduu veya yapmak istedii i
ten geri tutmak.
* Ay
r
p saklamak.
* Mahrum etmek.
* Mani olmak, engel olmak.
al
m

* Almak i
i.
* Gz, gnl eken durum, cazibe.
* Kurum, al
m, gurur.

-al
m / -elim
*
stek kipinin okluk 1. ki
i eki: al-al
m, gid-elim, ba
la-y-al
m, bekle-y-elim vb.
al
m al
m
* Gsteri
, ekici hareket.
al
m sat
m
* Sat
n alma ve satma i
i, al
veri
.
al
m sat
m brosu
* Al
verii
lerinin yap
ld

veya dzenlendi
i
ube, yer.
al
m sat
m ofisi
* Al
m sat
m brosu.
al
mc

* Ba
kas
n
n hesab
na alacak toplayan veya kabul eden kimse.

al
ml

* Al
molan, ekici, cazibeli.
* Kurumlu, al
ml
, gururlu.

al
mlal
ml
* Gsteri
li, gzel.
al
ml
l
k
al
ms
z

* Al
mlolma durumu.
* Al
molmayan, cazibesiz.

al
ms
zl
k
* Al
ms
z olma durumu.
al
n

* Yzn, ka
larla salar aras
ndaki blm.
* Bir ocakta her trl ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yzeyi.
* (baz
eylerde) n, n yz.
* Kar

al
n at
s
*
ki ka

n aras
, aln
n ortas
.
al
n damaratlamak
* Bkz. ar damaratlam

.
al
n teri

* Emek.

al
n teri dkmek
* ok emek vermek, zahmetli bir igrmek.
al
n teri ile kazanmak
* hak ederek, al

arak, emek vererek kazanmak.


al
n yaz
s
* Yazg
, talih, kader, mukadderat.
al
nd

* Para veya ba
ka bir
eyin teslim al
nd

ngsteren belge, makbuz.

al
nd
l

* Yerine gitmesini sa
lamak iin gnderenin ek bir cret deyerek postaya al
ndkar

nda verilen
(mektup, paket vb.).
al
ngan

* A

rduygulu, abuk gcenen, k


r
lan.

al
nganl
k
* Al
ngan olma durumu.
al
nl
k
* Kad
nlar
n al
nlar
na takt
klar
alt
n veya gm
ten ss e
yas
.
* Yap
larda cephe ss.
al
nma
* Al
nmak i
i.
al
nmak

* Almak i
i yap
lmak.
* Bir szn, bir davran

n kendisine kar
oldu
unu sanarak incinmek, k
r
lmak veya fkelenmek.
* Elde edilmek.
* Uyarlanmak, adapte olunmak.
al
nt

* Bir yaz
ya ba
ka bir yazar
n yaz
s
ndan al
nm
para, aktarma, iktibas.
* Ba
ka bir dilden al
nm
kelime.

al
nt
lama
* Al
nt
lamak i
i.
al
nt
lamak
* Bir yaz
ya ba
ka bir yazar
n yaz
s
ndan cmle veya cmleler almak, al
ntyapmak, aktarmak, iktibas etmek.
al
p satmaz grnmek
* ilgisiz grnmek veya davranmak.
al
p satt
olmamak
* hi ilgisi bulunmamak.
al
p verecei olmamak
* bir kimseyle hibir ilgisi olmamak.
al
p verememek
* anla
amamak, ekememek, geinememek.
al
p vermek
* yrek arp
nt
sgeirmek.
al
p yrmek
* az zamanda ok ilerlemek, yay
lmak, o
almak, artmak.
al
r almaz
* hemen, derhal.
al
rl
k
al

* Duygusal uyar
mlaralabilme yetenei, idrak kabiliyeti.
* Almak i
i veya biimi.

al
fiyat
* Bir mal iin al
m kar

denen para ve retim gereleri fiyat


.
al
veri
* Al
m sat
m i
i.
*
li
ki, mnasebet.
al
veriyapmak
* al
m sat
m i
ini gerekle
tirmek.
al
veri
e
kmak
* al
m sat
m i
i iin ar

ya gitmek.
al
veri
i kesmek
* biriyle ilgisi kalmamak.
al

k
* Herhangi bir duruma al

m
olan.
al

k olmak

* al

kanl
k durumuna gelmek.
al

kl
k
* Al

k olma durumu.
al

lma
al

lmak

* Al

lmak i
i.
* Bir
eye al

m
duruma gelinmek.

al

lmam

* Nadir, bilinmeyen, az rastlanan.


al

lm

* Her zamanki, mutat.


al

kan

* Al

k
n.

al

kanl

nda olmak
* iyice al

k bulunmak, huy hline getirmek.


al

kanl
k
* Bir
eye al

m
olma durumu, itiyat, huy.
* Yak
nl
k, arkada
l
k, nsiyet.
*
ve d
etkilerle davran

lar
n tekrarlanmas
, hep ayn
biimde gerekle
mesi sonucu beliren,
artlanm

davran

.
al

kanl
k edinmek
* bir
eyi srekli yapar olmak, itiyat edinmek.
al

kanl
ktan kopamamak
* belli bir huydan vazgeememek, al

kl

b
rakamamak.
al

* Yap
lmaya al

lm
davran

al

k
n
* Bir
eye veya bir
ey yapmaya al

m
olan.
al

k
n olmak
* iyice al

mak, hi yabanc
l
k ekmemek.
al

k
nl
k
* Al

k
n olma durumu, al

kanl
k.
al

ma

* Al

mak i
i.

al

mak
* Bir i
i tekrarlayarak kolayl
kla yapabilmek.
* Yad
rgamaz duruma gelmek.
* Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek.
* Srekli ister olmak.
* Ba
lanmak,
s
nmak.
* Etkisini yitirmek.
* Evcille
mek, ehlle
mek.
* Tutu
mak, yanmaya ba
lamak.
al

m
kudurmu
tan beterdir
* al

lan bir
eyden kolayca vazgeilmez.

al

t
rma

* Al

t
rmak i
i.
* Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak iin yap
lan tekrar, temrin, egzersiz.
* Vcudun biyolojik ynden geli
imini salayan al

ma, idman.

al

t
rmak
* Al

mas
na yol amak.
* Uyar duruma getirmek.
Ali
* Ki
i ad
olarak a
a
daki deyimlerde geer.
li

* Yce, yksek.

Ali Cengiz oyunu


* "kurnazca ve haince dzen" anlam
nda kullan
l
r.
Ali k
ran bakesen
* ok zorba.
Ali k
ran bakesen
* zorba.
licenap

* Cmert.
* Onurlu,
erefli.

licenapl
k
* licenap olma durumu.
alifatik
alil

* A
k zincirli (organik madde).
* Hastal
kl
, sakat.

alim
* Bilen, bilici.
lim
alimallah
limane

* Bilgin.
* Allah "Allah bilir" anlam
na gelen bu sz, sylenen bir szn do
rulu
una inand
rmak iin kullan
l
r.
* lime yak

an, limin yapt

gibi.

limlik
* Bilginlik.
alinazik

* Kzlenmipatl
can, sar
msaklyourt ve k
yma ile yap
lan bir e
it yemek.

Ali'nin klh
nVeli'ye, Veli'nin klh
n
Ali'ye giydirmek
* (bir kimse) birinden ald

ntekine, tekinden ald

n bir ba
kas
na vererek i
ini yrtmek.
Ali'nin klh
nVeli'ye, Veli'nin klh
n
Ali'ye giydirmek
* birinden ald

nbrne, bir ba
kas
ndan ald

nda ona vererek i


ini yrtmek.

aliterasyon
* iir ve nesirde uyum salamak iin sz ba
lar
nda ve ortalar
nda aynnszn veya aynhecelerin
tekrarlanmas
.
alivre

* rn daha tarladayken, yeti


ti
i zaman teslim edilmek zere, nceden pey verilerek yap
lan (sat

).
* Da
t
m, da

tma.

alivre sat

* Vadeli sat

.
aliyyll

* En gzel, en iyi, mkemmel.

alizarin
* Kk boyas
, kk k
rm
z
s
.
alize
Alka Evli

* Tropikal blgelerdeki denizlerde btn y


l sresince dzenli esen birtak
m rzgrlar.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

alkali

* Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel ad


. Bu maddelerde, asitlerin k
rm
z
ya
evirmiolduu bitkisel mavi rengi eski durumuna dndrme zellii vard
r.
alkali metaller
* Oksitlenmelerini sodyum, lityum, potasyum, rubidyum, sezyum elementlerinin salad
metaller.
alkalik
* Alkali ile ilgili olan veya iinde alkali bulunan, kalev, antiasit.
alkalimetre
* Bkz. alkaller.
alkaloit

* zellikleri ile alkalileri and


ran organik madde.

alkaller
* Alkalilerin safl
k derecesini belirtmeye yarayan cihaz, alkalimetre.
alkarna
*
stiridye, midye, tarak gibi kabuklu hayvanlaravlamak iin deniz dibini taramakta kullan
lan, a
z k
sm
demirden bir a
.
alk
m
* Gk ku
a

.
alk

* Bir
eyin be
enildiini, onayland

nanlatmak iin el
rpma, alk

lama.

alk
a
as
* Padi
ahalk

lamakla grevli kimse.


alk
almak
* ok beenilmek.
alk
kopmak
* birdenbire gl bir biimde el
rp
lmak.
alk
toplamak

* ok alk

lanmak.
alk
tufankopmak
* srekli ve co
kun alk
ba
lamak.
alk
tutmak
* el
rparak veya topluca, yksek sesle "ya
a", "var ol" gibi szler ile birini alk

lamak.
* taraftar olmak belli bir gr
ten yana olmak.
alk

alk

l
k
alk

lama

* Alk

layan (kimse).
* ak
ak
, dalkavuk, yze glc, yac
.
* Alk

olma durumu.
* Alk

lamak i
i.

alk

lamak
* Bir
eyin be
enildiini, onayland

nanlatmak iin el
rpmak.
* Be
enmek, takdir etmek.
alk

lanma
* Alk

lanmak i
i.
alk

lanmak
* Alk

lamak i
ine konu olmak.
alkil

* Alkol kk.

alkol

* Bira,
arap gibi s
v
lar
n veya pancar, patates ni
astas
n
n
ekere dn
trlmesi sonucu ortaya
kan glikoz
zeltilerin mayala
m
zlerinin dam
t
lmas
yla elde edilen, kokulu, uucu, yan
c
, renksiz s
v
, C2H5OH, ispirto,
etanol, etil alkol.
* Her trl alkoll iki.
alkolik
* Alkoll ikilere a

r
derecede d
kn olan (kimse).
alkolizm
alkoll

* Alkoll ikilere hastal


k derecesinde d
kn olma durumu.
* Alkolden yap
lm
veya iinde alkol bulunan.
*
kili.

alkoller
* S
v
lardaki alkol oran
n
lmeye yarayan cihaz.
Allah

* Kinatta var olan her


eyin yarat
c
s
, koruyucusu oldu
una ve tek oldu
una inan
lan yce ve stn varl
k,
Yaradan, Tanr
, Rab, Mevl.
* Allah adbazisim tamlamalar
nda tamlanan kelimeyi glendirir.
* En byk, en usta.
Allah Allah!
*
a
ma veya can s
k
nt
sanlatan bir nlem.
* Trk askerinin hcum naras
.
Allah (bin bir) bereket versin

* bir kazan kar

s
nda durumundan ho
nut olmaybelirtir.
Allah (seni) inand
rs
n
* inan
lmaspek kolay olmayan bir
ey anlat
l
rken yemin yerine sylenir.
Allah (veya Allah
m)
* bir
ey kar

s
nda hayranl
k veya yakarma bildirir.
Allah ac
s
nunutturmas
n
* Tanrbu ac
yunutturacak daha byk bir acgstermesin.
Allah ak
l fikir versin (veya Allah ak
llar versin)
* ak
ls
zca bir davran

ta bulunanlar iin kullan


l
r.
Allah aratmas
n
* yak
n
lacak bir durumda "Tanrdaha ktsn gstermesin" anlam
nda kullan
l
r.
Allah art
rs
n
* (gerek veya alay anlam
nda) Tanrdaha o
unu versin.
Allah a
k
na
* birlikte sylendi
i szn anlam
na gre ant vermek veya yalvarmak iin "Allah'
nseversen" anlam
nda,

a
ma, usan bildirir.
Allah ba

las
n
* (ocu
unu, sevdiini) Tanrkazadan, beldan korusun, esirgesin.
Allah baht
ndan gldrsn
* (evlenecek k
z iin) mutluluk dileini belirtir.
Allah bana, ben de sana
*
imdi sana borcumu deyecek param yok, kazan
rsam derim.
Allah bels
nversin
* ilenme sz.
Allah beterinden saklas
n (veya esirgesin)
* Tanrdaha kt duruma d
rmesin.
Allah bilir
* belli deil.
* bana yle geliyor ki.
Allah bir

* yemin yerine kullan


l
r.

Allah bir dedi


inden ba
ka szne inan
lmaz
* birinin ok yalancoldu
unu anlatmak iin sylenir.
Allah bir yast
kta kocats
n
* yeni evlenenlere "bir arada ya
lan
n" anlam
nda sylenen bir iyi dilek sz.
Allah byktr
* gnn birinde hakk
nalaca

na, kendine yap


lm
olan haks
zl
klar
n dzeleceine inanmak gerekti
ini
anlat
r.
Allah can
nals
n
* ilenme sz.
Allah cezas
nvermesin (veya Allah cezas
n
versin)
* yar
aka, yar

a
ma yollu, bazen de gerek fke ile sylenen ilenme sz.

Allah da
na gre kar verir
* Tanrherkese dayanabilecei lde s
k
nt
verir.
Allah derim
* pek bozuk bir iiin sorulan "ne dersin?" sorusuna kar
"syleyecek ba
ka sz bulam
yorum" anlam
nda
kullan
l
r.
Allah dirlik dzenlik versin
* Tanraile huzuru versin.
Allah dokuzda verdiini sekizde almaz
* al
n yaz
sne ise o olur.
Allah drt gzden ay
rmas
n
* "Tanr
, ocuu yetim veya ksz b
rakmas
n" anlam
nda bir iyi dilek sz.
Allah d
man
ma vermesin
* anlat
lan bir ktln bykln belirtmek iin sylenir.
Allah ecir sab
r versin
* basal
dile
i olarak sylenir.
Allah eksik etmesin
* Tanryoklu
unu gstermesin.
* birinin yapt

bir hizmet an
l
rken onun iin te
ekkr yollu sylenir.
Allah eksikliini gstermesin
* pek gerekli olan bir
eyin kusuru anlat
l
rken, byle de olsa onun varl

na
kredildiini anlat
r.
Allah emeklerini eline vermesin
* Tanremeklerini bo
a
karmas
n.
Allah esirgesin (veya saklas
n)
* Tanrkorusun! Tanrkt durumla kar

la
t
rmas
n!.
Allah etmesin
* olmasistenilmeyen bir durumdan veya bir olaydan sz edilirken sylenir.
Allah gecinden versin
* "ok ya
ayas
n"' anlam
nda kullan
lan bir iyi dilek sz.
Allah gstermesin
* Tanrkt bir durumla kar

la
maktan korusun.
Allah hakkiin
* ant imek veya ant vermek iin kullan
l
r.
Allah Halil
brahim bereketi versin
* Tanrok versin, bereket versin.
Allah hay
rletsin
* genellikle bir olay ba
lang
c
nda "Tanru
urlu etsin" anlam
nda sylenir.
Allah herkesin gnlne gre versin
* Tanrherkesin dile
ini yerine getirsin.
Allah ho
nut olsun
* bir kimsenin, kendisine iyili
i dokunan biri iin kulland

bir iyi dilek sz.


Allah iin
* gerekten, dorusu.

Allah iki iyilikten birisini versin


* (a
r hasta iin) ya lsn kurtulsun, ya iyi olsun.
Allah iyili
ini (veya ly

n
) versin
* ho
a gitmeyen bir davran
kar

s
nda ho
gr ile sylenir.
Allah kabul etsin
* sevap say
lan bir iyap
ld

nda sylenir.
Allah kahretsin
* "Tanrcezas
n
versin" anlam
nda bir ilenme sz.
Allah kavu
tursun
* birinin yak
n
, bulundu
u yerden ayr
l
nca kalanlara kavu
ma dileinde bulunmak iin sylenen sz.
Allah kazadan beldan saklas
n
* Tanr
'n
n insantrl ktlklerden korumasdileiyle sylenen bir iyi dilek sz.
Allah kerim
* Tanrbyktr, Tanr
'ya gvenmeli.
Allah k
smet ederse
* Tanrizin verirse.
Allah korusun (veya saklas
n)
* Tanrtehlikeye, kt duruma d
rmesin!.
Allah kuru iftiradan saklas
n
* bir sulama kar

s
nda bunun s
rf iftira olduunu anlatmak iin sylenir.
Allah manda
ifal

versin
* ok veya a

r yemek yiyenler iin


aka yollu sylenir.
Allah mbarek etsin
* kutlu olsun.
* onaylanmayan bir durumda alay yollu kullan
l
r.
Allah mstahak
nversin
* (gerek veya alay anlam
nda)
k

ma anlatan bir sz.


Allah ne verdiyse
* yemek olarak evde ne varsa.
Allah mrler versin
* sayggsterilen bir kimseye selm veya te
ekkr olarak sylenir.
Allah vmde yaratm

* ok gzel olanlar iin sylenir.


Allah rahatl
k versin
* genellikle yatmaya gidilirken sylenen bir iyi dilek sz.
Allah rahmet eylesin
* lleri hay
rla anmak iin sylenir.
Allah r
zasiin
* dilencilerin para isterken syledikleri yalvarma sz.
* ne olursun.
* kar

l
k beklemeksizin.
Allah sagz (veya eli) sol gze (veya ele) muhta etmesin
* Tanrkimseyi kimseye, en yak
nlar
na bile muhta etmesin.

Allah selmet versin


* yola
kanlara "Tanrkazadan beldan korusun" anlam
nda sylenen bir u
urlama sz.
* yolda glk iinde bulunanlara iyi dilek sz olarak kullan
l
r.
* uzaktaki tan
d
klar an
l
rken kullan
l
r.
* birinden pek yana olmayan bir sz sylenecei zaman onun ad
ndan nce getirilen girisz.
* "keyfin bilir, gidersen git" anlam
nda kullan
l
r.
Allah senden raz
olsun
* yap
lan bir iyilik kar

s
nda "Tanrseninle birlik olsun, iyili
ini senden esirgemesin" anlam
nda te
ekkr
olarak kullan
l
r.
Allah seni (veya sizi) inand
rs
n
* do
ru sylyorum, Tanrtan
kt
r.
Allah son grl versin
* Tanr
, ya
l
l
kta s
k
ntgstermesin.
Allah sonunu hay
r etsin
* bir i
in sonucu iin kayg
duyuldu
unda sylenen bir iyi dilek sz.
Allah taksimi
* e
itlik gzetilmeden yap
lan payla
t
rma, kul taksimi kar

t
.
Allah taksimi
* E
itlik gzetilmeden yap
lan payla
t
rma kul taksimi kar

t
.
Allah taksirat
n
affetsin
* (ller iin) Tanrkusurlar
nba

las
n.
Allah tamam
na eri
tirsin
* herhangi bir iveya olay
n iyi sonulanmasdile
iyle sylenir.
Allah tekrar
na erdirsin
* tekrar bu gnleri grn.
Allah utand
rmas
n
* bir i
e giri
enlere sylenen ba
ar
dilei.
Allah var (veya Allah'
var)
* do
rusunu sylemek gerekirse.
Allah vere de
* iyi dilek anlat
r.
Allah vergisi
* Tanrvergisi, yarad
l

tan olan yetenek veya zellik.


Allah vermesin
* bir
eyin olmamasdile
ini anlat
r.
Allah versin
* iyi bir
ey ele geirenlere memnunluk bildirmek iin, bazen de tak
lma ve
aka iin sylenir.
* dilenciyi savmak iin sylenir.
Allah yap
s
*
nsanlar taraf
ndan de
il de tabiatta olduu gibi.
Allah yarattdememek
* k
yas
ya dvmek, ok h
rpalamak.
Allah yazdise bozsun

* gerekle
mesi istenmeyen bir olay veya durum iin kullan
l
r.
Allah yr ya kulum demi
* az zamanda ok para kazananlar veya i
inde ok ilerleyenler iin sylenir.
Allah ziyade etsin
* (kahve ve yemekten sonra) "Tanrart
rs
n" anlam
nda kullan
lan bir iyi dilek sz.
Allah'a (bin)
kr
* "hamdolsun", "bereket versin" gibi durumdan memnun olundu
unu anlat
r.
Allah'a bir can borcu var
* Allah'a verecei can
ndan ba
ka hi kimseye bir borcu yok.
Allah'a emanet
* "Tanresirgesin" anlam
nda birini verken sylenir.
Allah'a emanet olun
* ayr
lan
n kalana syledii bir esenleme sz.
Allaha
smarlad
k
* Ayr
lan
n kalan veya kalanlara syledi
i bir iyi dilek sz.
Allah'a yalvar
* kendi kusuru yznden g bir duruma d
p yak
nan kimseye "ben sana yard
m edemem, benden bir
ey
umma" anlam
nda sylenir.
Allah'
(veya Allah'
n
) seversen
* "Allah a
k
na" gibi, yerine gre ant verme, yalvarma iin kullan
lmakla birlikte,
a
ma veya usan gibi
duygular da anlat
r.
Allah'
ok, insanaz bir yer
* pek
ss
z ve kuytu bir yer.
Allah'
m!
*
iddetli bir duygulanma anlatan nlem.
Allah'
n (veya Tanr
'n
n) gn
* (b
kk
nl
k duygusu ile) hemen hemen her gn.
Allah'
n adam
* garip, saf, zavall
(kimse).
Allah'
n bels
* varl

znt veren.
Allah'
n binas
ny
kmak
* kendini veya ba
kas
nldrmek.
Allah'
n cezas
* pek yaramaz,
irret.
Allah'
n emri
* kader.
Allah'
n evi
* cami, mescit.
* insan gnl.
Allah'
n gazab
* ok s
k
ntveren
ey.

Allah'
n hikmeti
* beklenmeyen, sebebi anla

lmayan veya
a

lan
eyler iin kullan
l
r.
Allah'
n i
ine bak
* (bir i
in, bir olay
n) beklenmedik,
a

lacak bir durum almas


nda kullan
l
r.
Allah'
n kulu
* insan, kimse, ki
i.
Allah'
ndan bulsun
* ben kendisine bir
ey yapmayaca

m, yapt

ktln cezas
nTanrversin.
Allah'
nseversen
* istek, dilek ve yalvarma amac
yla kullan
l
r.
allahl
k

* Kendisinden hibir i
te yararl
k umulmayan saf ve zarars
z (kimse).

allahs
z
* Tanr
'ytan
mayan, Tanr
'n
n varl

na inanmayan, Tanr
s
z.
* Ac
mas
z, insafs
z, vicdans
z.
allahs
zl
k
* Tanr
s
zl
k.
Allah'tan

* iyi ki.
* yarad
l

tan.

Allah'tan kork!
* "yapma, utan, yaz
kt
r!".
Allah'tan korkmaz
* can yak
c
, insafs
z, ac
mas
z.
Allah'tan umut kesilmez
* daha ok a

r hastalar iin sylenilen "iyile


ebilir" anlam
nda bir iyi dilek sz.
Allahlem
* Tanrdaha iyisini bilir anlam
nda kullan
l
r.
Allahteal
* Yce Tanr
, ulu Allah.
allak

* Sznde durmaz, dnek, aldat


c
.
* Kendisine gvenilmesi doru olmayan (kimse).

allak bullak
* Alt st, karmakar

k.
allak bullak etmek
* karmakar

k bir duruma getirmek, dzeni bozmak.


* (akl
n
, zihnini) d
nemez duruma getirmek.
allak bullak olmak
* ok kar

k duruma gelmek, altstne gelmek, karmakar

k olmak, dzeni bozulmak.


* (ak
l, zihin)
a
k
na dnmek, kar

mak,
a

rmak.
allama

* Allamak i
i.

allamak
allme

* "Sslemek, donatmak" anlam


na gelen allamak pullamak deyiminde geer.
* Derin ve ok bilgisi olan, ok bilgili.

allme kesilmek
* her
eyi bilir grnmek.
allmelik

* Allme olma durumu.

allmelik taslamak
* bilgisiz oldu
u hlde her
eyi bilir grnmek.
allanma

* Allanmak i
i.

allanmak
* Sslenmek.
alla
ma
alla
mak
allegretto

* Alla
mak i
i veya durumu.
* Al duruma gelmek.
* Bir paran
n allegrodan biraz daha a
r al
naca
nanlat
r.

allegro
* Bir paran
n canl
, ne
eli ve h
zlal
naca

nanlat
r.
allem

* Bir i
i istedi
i duruma getirmek iin "her trl kurnazca areye ba
vurmak" anlam
yla allem etmek kallem
etmek deyiminde geer.
all
allpullu
all
k

alma

alma

* zerinde al renk bulunan.


* Gz al
crenkler ve
eylerle sslenmi
.
* Al olma durumu.
* Kad
nlar
n ss iin yanaklar
na srdkleri al boya.
* Almak i
i.
* Al
nt
, iktibas.
* Bir elektrik ak
m
nal
p ba
ka bir kuvvete eviren cihaz, al
c
, ahize, reseptr.

almak
* Bir
eyi veya kimseyi bulundu
u yerden ay
rmak.
* Bir
eyi elle veya ba
ka bir arala tutarak bulundu
u yerden ay
rmak, kald
rmak.
* Yan
nda bulundurmak.
* Birlikte gtrmek.
* Sat
n almak.
* Ele geirmek, fethetmek.
*
ine s
mak.

* Kabul etmek.
* Kendine ula
t
rmak, iletilmek.
*
eri s
zmak, iine ekmek.
* (erkek, kad
n iin) ... ile evlenmek.
* Srkleyip gtrmek.
* Kazanmak, elde etmek.
* Zararl
, tehlikeli bir
eye u
ramak.
* Brmek, sarmak, kaplamak.
* K
saltmak, eksiltmek.
* Yolmak, koparmak.
* Yerini de
i
tirmek, ekmek.
* Temizlemek.
* (du
, banyo iin) Yapmak; y
kanmak.
* (ieri) Gtrmek.
* Bir yeri sava
la ele geirmek.
* (tat veya koku iin) Duymak.
* rtmek, koymak.
* (sre iin) De
i
tirmek.
* ... gibi anlamak.
* Ba
lamak.
* Davran
veya makam dei
tirmek.
* (iecek veya sigara iin)
mek.
* Yutmak; kullanmak.
* (yol iin) Gitmek, (mesafe) katetmek.
* almak.
* Greve, i
e ba
latmak.
* Grevden, i
ten ekmek.
* Kazan sa
lamak.
* (lm sebebiyle) Ayr
lmak.
* Gidermek, yok etmek.
* Soldurmak.
* Vcuttaki hasta bir organameliyatla
karmak.
* (motor) al

masiin gerekli olan elektrik veya yak


ttan yararlan
r duruma gelmek.
almamazl
k
* Kabul etmeme durumu.
Alman

* Cermen soyundan olan halk ve bu halktan olan kimse.


* Alman halk
na, Almanya'ya zg olan
ey.

Alman gm

* inko, bak
r ve nikelden yap
lan, gm
and
r
r bir ala

m, may
or.
Alman papatyas
* Orta Avrupa'da yeti
en bir papatya tr (Anfhemis mobilis).
Alman usul
* Bir topluluk iin yap
lan harcamada giderlerin herkese e
it olarak bl
trlmesi yntemi.
almanak
* Y
l
n gn, hafta, ay gibi blmlerinden ba
ka, bayram, y
l dnm gibi belli gnleri ve birtak
m astronomi,
meteoroloji, istatistik bilgilerini gsteren kitap biiminde takvim.
Almanca
dil.

* Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile


svire'nin bir blmnde kullan
lan
* Almanlar
n kulland

dil.
* Bu dile zg olan.

Almanc
* Almanya yanl
s
olan (kimse).

* Almanya'da al

an Trk i
isi.
Almanc
l
k
* Almanc
gibi davranma.
Almanla
ma
* Almanla
mak i
i veya durumu.
Almanla
mak
* Alman ya
ay
tarz
nbenimsemek.
Almanla
t
rma
* Almanla
t
rmak i
i.
Almanla
t
rmak
* Almanlara zg ya
ay
tarzkazand
rmak.
alma

*
ki veya daha ok
eyin s
ra ile dei
tirilerek kullan
lmasveya kendiliinden dei
erek al

mas
, ke
ikleme,
mnavebe.
* Birinin do
ru olmas
tekinin yanl

n
gerektiren iki nermenin olu
turdu
u sistem.
alma

k
*
ki veya daha ok
eyin s
ralanmalar
nda de
i
iklik olan.
* Alma
lolarak i
leyen, mtenavip, alternatif.
alma

k yapraklar
* Sap
n iki yan
nda kar

l
klde
il de aral
klolarak bir sa
da, bir solda bitmiyapraklar.
alma

kl
k
* Dn
ml ve dzenli s
ralanma.
alma
l
alna

* Almanitelii olan.
* Bir
eyin n taraf
, n yz.

alna
k yz ak
* ekinecek hibir durumu veya ay
bolmayan.
aln
na kara srmek
* bir kimsenin haks
z yere kt tan
nmas
na yol amak.
aln
nda yaz
lm
olmak
* bir olay
n, ki
inin ba

na gelmesini Allah'
n buyurmuolduuna inanmak.
aln
ndan pmek
* be
enmek, takdir etmek.
aln
nkar

lamak
* kmseyerek meydan okumak.
aln
n
n akile
* ay
planacak bir duruma d
meden, tertemiz,
erefiyle, ba
argstermiolarak.
aln
n
n kara yaz
s
* kt kaderi, kt talihi.
alo

* Telefon konu
mas
nda kullan
lan seslenme sz.

alogami
alotropi

* Bir iek tepeci


inin ba
ka bir iek tozu ile tozlanmas
.
* Karbon, fosfor gibi maddelerin, fiziksel bak
mdan ayrzellikler gsterebilmesi durumu.

alp
* Yiit, kahraman.
Alp eren

* Dervi
.
* Mcahit.

Alp y
ld
z
* Dalar
n ok yksek yamalar
nda yeti
en bir iek (Paradisia liliastrum).
alpaka

* ifte parmakl
lar tak
m
n
n devegiller s
n
f
ndan, Gney Amerika'da ya
ayan, uzun tyl, memeli bir
hayvan (Lama glama pacos).
* Bu hayvan
n yn veya bu ynden dokunan kuma
.
alpaks
alpinist
alpinizm

* Kolayca bklebilen alminyum ve silisyum kar

m
.
* Dac
.
* Dac
l
k.

alpl
k
* Alp olma durumu, yi
itlik, kahramanl
k.
al
imi
al
imist

* Elementleri alt
na evirmek isteyen bir ialan
, simya.
* Al
imi ile ura
an kimse, simyac
.

alt

* Bir
eyin yere bakan yan
, st kar

t
.
* Bir nesnenin taban
.
* Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen blm.
* Bir
eyin yere yak
n blm.
* Birka
eyin iinden bize gre uzak olan
.
* (birka
eyden) Yere yak
n olan.
* Alt kelimesi "... alt
nda" biiminde kullan
ld

nda "bir
eyin etkisinde" anlam
nverir.
* Alt bir isimle tamlama kelime olu
turduunda a) nceki ismin kavram
na etki veya yer anlamkatar: Ayak
alt
. b) (s
n
flamalarda) ikinci derecede olan.
* (kaynatma veya pi
irmede) Yanan ocak, ocak alevi.
alt alta

* Birbirinin alt
nda olarak.

alt alta st ste


* birbirleriyle iti
ir kalk

r durumda.
alt blm
* Yaz
larda blmlerin ayr
ld

paralardan her biri, ayr


m.
alt cins

* Bir cins iinden ayr


lan ikinci derecede bir cins.

alt ene

*
nsan ve hayvanlarda yiyecekleri inemeye yarayan, oynayabilen ene.

alt ene oynamak


* yemek, imek.
alt damak
* Damaklardan altta olan
.
alt deri
* st derinin alt
nda bulunan ikinci tabaka, hipoderm.
* Bazgvde ve yapraklar
n st derilerinin alt
nda bulunan, ou kez hcre zarlar
kal
nla
m
zel doku,
hipoderm.
alt di

* Alt ene zerinde s


ralanm
di
lerin biri.

alt dudak
* Dudaklardan altta bulunan
.
* Bceklerin a
z sisteminde bulunan alt para.
alt etmek
* stnlk sa
lamak, yenmek, s
rt
nyere getirmek.
alt familya
* Bir familyan
n iinden ayr
lan ikinci derecede bir familya.
alt geit

* Trafik ak
m
nkesmemek iin bir yolun alt
ndan geirilen yol.

alt gverte
* Gemilerde gvertelerden altta bulunan
.
alt hava yuvar
* Dnyam
z
ku
atan atmosferin 10 km kal
nl

nda olan alt katman


.
alt
rk

* Ayn
rk iinde yeti
tirme amac
na ve evreye ba
lkal
narak de
i
me urat
lm
ve bu yolla
rk iinde
zellikle fizyolojik nitelikleri bak
m
ndan kal
tsal sapma gsteren hayvan topluluu.
alt kar

t
* Konusu ile yklemi aynolan, biri tikel olumlu, br tikel olumsuz, kar
kar

ya konmuiki nermeden
her biri: Bazinsanlar bilgindirler" ile "Bazinsanlar bilgin deildirler" gibi.
alt kat
alt kurul
alt olmak

* Bir yap
n
n veya arac
n katlar
ndan altta bulunan blm.
* Belli bir konuyu ele almak amac
yla bir kurul iinden birka ki
i seilerek olu
turulan kurul.
* yenilmek.

alt s
n
f
* Bir s
n
f iinden ayr
lan ikinci derecedeki s
n
f.
alt
ube

* Bir
ube iinde kurulan ikinci derecedeki
ube.

alt tabaka
* Tabakalardan altta bulunan.

alt tak
m

* Bir tak
m iinde kurulan ikinci derecedeki tak
m.

alt taraf(veya yan


)
* geriye kalan
.
* i
in daha sonras
.
* de
eri, olup olaca
.
alt tr
alt st

* Bir tr iinde ayr


lan ikinci derecedeki tr.
* ok kar

k ve da

n
k.

alt st bre
i
* nce bir yz, sonra evrilerek br yz k
zart
larak pi
irilen brek.
alt st etmek
* alt yzn st yzne getirmek.
* ok kar

k duruma getirmek, dzenini bozmak.


* zarar vermek, y
kmak.
* huzursuz etmek, rahats
zl
k vermek.
alt st olmak
* ok kar

k duruma gelmek.
* heyecanlanmak, zlmek, tedirgin olmak, y
k
lmak.
* rahats
zlanmak.
alt yan
kmaz sokak
* sonu gelmeyen, sonu al
namayan i
ler iin sylenir.
alt yap

* Bir yapiin gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik gibi tesisatlar
n hepsi.
* Toplumun ekonomik yap
s
nolu
turan ve insan bilincinden ba
ms
z olarak biimlenen retim
ili
kilerinin hepsi, st yapkar

t
.
alt yaz

* Gazete, dergi gibi yay


nlarda
kan resim ve fotoraflara
klayan yaz
.
* Yabancdildeki bir filmin konu
malar
neviri olarak grntnn alt
nda veren yaz
.

alt yaz
lama
* Alt yaz
lmak i
i.
alt yaz
lamak
* Alt yaz
larhaz
rlamak ve gerekle
tirmek.
alt yaz
lay
c
* Alt yaz
lamak i
ini yapan (kimse).
alt yaz
l
* Alt yaz
sbulunan (film, grnt).
Altayca

Altayist
Altayistik

* Altay Trkesi.
* Trk, Mo
ol, Manu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin kendisinden tredi
i varsay
lan ana dil.
* Altayistik ile ura
an kimse.

* Altay grubuna giren Trk, Mo


ol, Manu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kltr ve tarihleriyle
ura
an bilim dal
.
alternatif

* Seilebilecek bir ba
ka yol, yntem; seenek.
* Alma

k.
* Dalgal(ak
m).

alternatr
* Dalgalelektrik ak
mveren rete.
altes

alt

* Prens ve prenseslere verilen


eref unvan
.
* Bu unvanta

yan kimse.
* Be
ten sonra gelen say
n
n adve bu say
ygsteren rakam, 6, Vl.
* Be
ten bir art
k.

alt
alay st kalay
* ii d

gibi zenilmiolmayan
eyler iin sylenir.
AltKarde
* Kuzey kutup ynnde, Byk Ay
'n
n kar

s
nda bulunan tak
m y
ld
z.
alt
kar
beberuhi
* k
sa boylu olanlar iin alay yollu sylenir.
alt
kaval st
i
hane
* Bkz. altkaval st
i
hane.
alt
kaval, st
i
hane
* (giyim iin) alt
, stne uymaz.
alt
okka etmek
* birini kollar
ndan ve bacaklar
ndan tutup yukarkald
rarak sallamak veya gtrmek.
alt
yaolmak
* i
e birtak
m oyunlar kar

mak, byle bir i


e giri
mekte sak
ncalar bulunduu anla

lmak.
alt
yol

* Altyolun birle
tii yer.

alt
dan yemek
* hastahanelerde hi perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek.
alt
gen
* Altkenarlokgen, mseddes.
alt
k

* Konusu ile yklemi aynolan, biri tmel olumlu, biri tikel olumlu; biri tmel olumsuz, biri tikel olumsuz iki
nerme aras
ndaki ba
lantdurumu, mtedahil: "Kimi insanlar fanidir" nermesi "Btn insanlar fanidir"
nermesinin alt
olur.
alt
l
* Altparadan olu
an, kendinde herhangi bir
eyden alttane bulunan.
*
skambil, domino gibi oyunlarda zerinde alt
i
areti bulunan k
t veya pul.
* Divan edebiyat
nda her bendi altm
sradan olu
an naz
m biimi.
alt
l
k

* Alt
sbir arada, alttaneden olu
mu
, alttane alabilen.

alt
n

* Atom say
s79, atom a
rl
196,9 olan, 10640 C de eriyen, kolay i
lenen, yksek de
erli, paslanmaz
element, k
saltmasAu.
* Alt
ndan yap
lm

.
* Alt
ndan yap
lm
sikke.
* Niteli
i iyi olan, stn nitelikte olan, de
erli.
alt
n ad
pul oldu, k
z addul oldu
* uygunsuz davran

laryznden temiz tan


nan ki
ilii lekelendi.
alt
n ad
nbak
r etmek
* kt i
ler yaparak temiz ve parlak nn karartmak.
alt
n anahtar her kap
yaar
* para olunca her glk yenilebilir.
alt
n babas
* ok zengin, parasok olan kimse.
alt
n be
ik
* Bir elleriyle kendi bileklerini kavrayan iki ki
inin, teki elleriyle kar

l
klolarak birbirlerinin bileklerini
tutmalar
.
alt
n bilezik
* Alt
ndan yap
lm
kola tak
lan ve pek ok tr olan ss e
yas
.
* Para getiren sanat veya meslek.
alt
n a
* En parlak ve mutlu a
.
alt
n eli b
ak kesmez
* varl
klveya de
erli ki
ilerin elini kimse bkemez.
alt
n gibi

* alt
na benzeyen, sar
.

alt
n kaplama
* Herhangi bir metal alt
n suyuna bat
r
larak ince bir alt
n tabaka ile sar
larak alt
na benzetilmek.
alt
n kesei
* Yerden temiz kle durumunda
kan alt
n.
alt
n kesmek
* ok para kazan
r olmak.
alt
n kk
* Gney Amerika'da yeti
en, kusturucu nitelii olan bir kk, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha).
alt
n kp
* Alt
n para biriktiren; parasok olan.
alt
n le
ene kan kusmak
* varl
k iinde hastal
k veya s
k
ntekerek ya
amak.
alt
n saat
*
zlenme oran
n
n en ok oldu
u vakit, prime time.
alt
n sar
s
* Alt
n rengini and
ran.
alt
n suyu

* Bir k
s
m konsantre nitrik asit ile veya drt k
s
m konsantre hidroklorik asitten olu
mu
, zellikle pltin
ve alt
n gibi metalleri zmekte kullan
lan bir kar

m.
alt
n topu
* gzel ve tombul olan kucak ocuklariin bir benzetme sz olarak kullan
l
r.
alt
n tutsa, toprak olur (veya alt
na yap

sa elinde bak
r kesilir)
* giri
ti
i i
lerde byk talihsizliklere urayan kimsenin durumunu anlat
r.
alt
n ya
murcun
* Bir tr ku
, ya
mur ku
u.
alt
n y
l

* E
lerin birlikte ula
t
klar50. evlilik y
l
.

alt
n yumurtlayan tavuk
* meslei, sanat
, parasolan, gelirli kimse.
* turist.
alt
n yrekli olmak
* ok iyi niyetli olmak, yumu
ak huylu grnmek.
alt
na etmek (veya ka
rmak)
* yata

na veya donuna abdest etmek.


alt
nba
alt
nc

* Daha ok Ege blgesinde yeti


en, yuvarlak, kal
nca kabuklu gzel bir kavun tr.
* Altsay
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada be
inciden sonra gelen.

alt
ncduygu
* n sezi.
alt
nchis
* Bkz. alt
ncduygu.
alt
nda kalmak
* ezilmek.
alt
nda kalmamak
* kar

nvermek, grd
iyilik veya ktl
kar

l
ks
z b
rakmamak.
alt
ndan apanolu
kmak
* giri
ilen i
te ba
a dert olacak bir durumla kar

la
mak.
alt
ndan apanolu
kmak
* bir i
te ba
a dert olacak bir durumla, bir sorunla kar

la
mak.
alt
ndan girip stnden
kmak
* mal
, parayd
ncesizce harcay
p tketmek.
alt
ndan kalkamamak
* bir i
i ba
aramamak, becerememek, stesinden gelememek.
* kendini savunamamak.
alt
ndan kalkmak
* bir gl yenmek, ba
armak.
alt
nizmek
* (bir szn) nemini belirtmek, zerine dikkati ekmek; vurgulamak.

alt
n
slatmak
* yata

na veya donuna kk abdestini etmek.


alt
nstne getirmek
* sz veya tutumuyla evreyi birbirine d
rmek, karmakar

k etmek.
* bir
ey bulmak iin aramad
k yer b
rakmamak.
alt
nla
ma
* Alt
nla
mak i
i veya durumu.
alt
nla
mak
* Alt
n durumu veya grnm almak.
alt
noluk

lemeli kad
n
alvar
.
* Alt
n s
rma veya k
laptanla i
lenmiizgili ipek kumave bu cins kuma
lar
n stnde bulunan s
rma
i
lemeli yollar.
* Sar
klar
n stne sar
lan s
rma
erit.
alt
ntop

alt
ntop

* Turungillerden, s
cak blgelerde yeti
en bir meyve aac
, greyfrut (Citrus decumana).
* Bu aac
n kanarya sar
s
renginde, tadac
msmeyvesi, k
z memesi, greyfrut.
*
ki eneklilerden, uzun, dikenli ve krecikler hlinde saplarolan bir kakts tr (Trollius ranunculoides).

alt
parmak
* Ellerinde veya ayaklar
nda alt

ar parma
olan (kimse).
*
ri bir tr palamut bal

.
* Ayrrenkte alt
yolu olan kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lan gelin giysisi.
alt
patlar
alt

ar

* Alttane fi
ek alan toplu tabanca, revolver.
* Altsay
s
n
n le
tirme biimi; her birine alt
, her seferinde alt
sbir arada olan.

alt
z
* Bir do
umda dnyaya gelen alt(karde
).
altimetre
altlama
altlamak

* Ykseklikler.
* Altlamak i
i.
* zel diye al
nan bir
eye, genel bir kavram
n alt
nda yer vermek.

altl
* Altolan.
altlstl

altl
k

* Altve st birlikte.
* Alt ve st katta olmak zere, birlikte.
* Tabak veya bardak alt
.
* Hayvanlar
n alt
na yay
lan ot veya saman.
* Arabaya ko
ulan atlar
n yollar
kirletmemesi iin kuyru
unun alt
na yerle
tirilen torba.

altm

* Elli dokuzdan sonra gelen say


n
n ad
ve bu say
ygsteren rakam, 60, LX.
* Altkere on, elli dokuzdan bir art
k.

altm
alt
* Altm
altsayalmakla kazan
lan bir e
it iskambil oyunu.
altm
alt
ya balamak
* temelli olmayan bir zmle durumu kurtarm
grnmek.
altm
drtlk
* Bir notan
n altm
drtte biri deerinde olan nota.
altm

ar

* Altm
s
fat
n
n le
tirme biimi, her birine altm

, her defas
nda altm

bir arada olan.

altm

nc
* Altm
s
fat
n
n s
ra bildiren biimi, s
rada elli dokuzuncudan sonra gelen.
altm

l
k

alto

*
inde altm
tane bulunan.
* Altm
ya

nda olan veya grnen.


* Kemanla viyolonsel arasbyk keman, viyola.
* Kontralto.

altta kalan
n can
ks
n
* "herkes ba

n
n aresine baks
n, gc yetmeyen ne olursa olsun" anlam
nda kullan
l
r.
altta kalmak
* herhangi bir at

mada, eki
mede yenilmek.
altta yok stte yok
* yoksul, fakir.
alttan (veya a
a
dan) almak
* sert konu
an birine kar

yumu
ak, olumlu davranmak.
alttan alta
* gizlice, el alt
ndan.
alttan gre
mek
* gizli gizli yenme yollar
nkollamak.
altun
alfte
alftelik

* Alt
n renginde olan.
*
ffetsiz, oynak, cilveli (kad
n).
* Alfte olma durumu.

almin
* Suda znmeyen, 20500 C de eriyen, beyaz bir toz olan alminyum oksit (Al2O3).
almina

* Bkz. almin.

alminyum

* Atom numaras13, atom a


rl

26,98 olan, gmparlakl

nda, beyaz, 6600 C de eriyen hafif bir


element. K
saltmasAl.
* Alminyumdan yap
lm

.
alminyum ta

* Boksit.
alvyon
l

.
alveol

* Akarsular
n ta

y
p y

d
klarbal
k, kil gibi ok ince taneli
eylerin kum ve ak
lla kar

mas
yla olu
an y

n,

* Torba biiminde kk bo
luk veya geni
lemik
s
m.

alvere tulumbas
* Emme basma tulumba.
alyans
alyon
alyuvar

* Ni
an yz
.
* Para babas
.
* Kana al rengini veren, ekirdeksiz, yuvarlak, kk hcre, eritrosit.

Am
* Amerikyum'un k
saltmas
.
am

* Di
ilik organ
, fer.

-am / -em
* Fiilden isim treten ek: tut-am, dn-em vb.
ama

* eli
kili ve tutars
z iki cmleyi birbirine balamaya yarar, amma.
* Uyarma veya
artlbir ifade niteli
inde olan bir cmleyi, ba
ka bir cmleye balamaya yarar.
* Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cmleyi onun sebebi durumunda olan cmleye ba
lar.
* Bir yarg
yveya bir buyruu peki
tirmek iin de kullan
l
r.
* Bazen dikkati ekmek iin cmlenin sonuna getirilir.

m
* Grmez, kr.
ama ne

amabile
ama

* ne ho
.
*
a

lacak niteli
i olan.
* Bir paran
n sevimli ve cana yak
n al
naca
nanlat
r.
* Eri
ilmek istenilen sonu, maksat.
* Gaye.
* Hedef.

ama d

* Gaye d

, hedeflenen amac
n d

nda.
ama edinmek
* bir amaca ula
ma isteinde bulunmak.

ama gtmek
* bir amac
gerekle
tirmeye al

mak.
amalama
* Amalamak i
i, hedef alma, istihdaf.
amalamak
* Bir amaca ula
mayistemek, istihdaf etmek.
amalanma
* Amalanmak i
i.
amalanmak
* Amalamak i
ine konu olmak.
amal

* Amacolan, gayeli.
* Bir amaca ynelik.

amal
l
k
* Amalolma durumu.
amas
z

* Amacolmayan, gayesiz.

amas
zl
k
* Amas
z olma durumu.
amade
-amak
amal

* (bir i
i) Yapmaya haz
r.
* Fiilden isim treten ek: bas-amak, tutamak, ka-amak vb.
*

ler, i
lemler.

ml
k
* m olma durumu.
amalierbaa
* Matematikte drt i
lem terimine verilen ad.
aman

* Yard
m istendiini anlat
r.
* Bir suun ba

lanmas
n
n istenildi
ini anlat
r.
* Rica anlat
r.
* Usan ve fke anlat
r.
* Dikkat uyand
rmak iin kullan
l
r.
* ok beenmeyi anlat
r: Aman ne gzel
ey! Bu anlamda kullan
ld

nda buna da edatda getirilebilir.


* a
ma anlat
r.

aman Allah (Allah


m)
*
a
ma, be
enme veya be
enmeme, korku gibi duygularbelirtmek iin kullan
l
r.
aman bulmak
* kurtulmak.
aman dedirtmek (veya amana getirmek)
* kar
koyan birini boyun e
mek zorunda b
rakmak, zor durumda b
rakmak.

aman derim!
* sak
n ha, byle bir iyapay
m deme.
aman dilemek
* nce direnirken zor kar

s
nda boyun eip can
n
n ba

lanmas
ndilemek.
aman vermek
* can
nba

lamak, ldrmemek.
aman vermemek
* rahat b
rakmamak, gz at
rmamak.
* ac
may
p ldrmek.
aman zaman
* Kar

s
ndakini yumu
atmak iin sylenen szleri anlat
r.
amana gelmek
* nce direnirken zor kar

s
nda boyun emek.
aman
n

* Korkma ve
a
ma sz.

amanname
*
slm devletlerinde d
mana gvenlik iinde olduunu bildirmek zere verilen belge.
amans
z

* Aman vermez, hi ac
mayan, cana k
y
c
.

amans
z hastal
k
* Kanser.
amans
zca
* ldrc bir durumda, ac
mas
z olarak.
* Ho
grsz olarak.
amasmamas
yok!
* hibir zrn geerli olamayaca

nanlat
r.
amasvar
* herkesin bilmedii sak
ncasveya kusurlarvar.
Amasya'n
n barda
, biri olmazsa biri daha
* ele geirilmeyen veya kaan bir
eye zlmek bo
tur, nk her zaman benzeri salanabilir.
amatr

* Bir i
i para kazanmak iin deil, yaln
z zevki iin yapan kimse, hevesli, profesyonel kar

t
.

amatrlk
* Amatr olma durumu.
amazon
* (eski a
lar
n Amazonlar
na benzetilerek) Erkek gibi, savasaflar
nda yer alan kad
n.
* Ata binen kad
n.
ambalj
* E
yaysarmaya yarayan mukavva, k
t, tahta, plstik madde gibi malzeme.
ambalj yapmak
* (bir
eyi) bu gibi maddelerle paketlemek, sand
klamak.
ambaljc
* Ambalj yapan kimse.

ambaljc
l
k
* Ambaljcolma durumu veya i
i.
ambaljlama
* Ambaljlamak i
i.
ambaljlamak
* Ambalj yapmak.
ambale etmek
* Birini d
nemez duruma getirmek, ok yormak.
* Otomobili fazla gaz vermekten al

maz hle sokmak.


ambale olmak
* ok yorulup igremez, d
nemez duruma gelmek.
ambar

* Genellikle tah
l saklanan yer.
* Yiyecek ve baze
yan
n sakland

yer.
* Geminin yk koymaya ayr
lm
yeri.
* E
ya ta

ma i
leri yapan kurum veya ortakl
k.
* Kum, ak
l gibi yapmalzemesini lmekte kullan
lan ve her yanounlukla 75 cm olan kp lek.
* Genellikle tah
l
n ok retildii yer, blge.

ambarc
* Ambara bakan grevli, ambar memuru.
ambarc
l
k
* Ambarc
n
n grd
i
.
ambarda kurutma
* Kapalbir yerde, gl bir vantiltr kullan
larak sa
lanan hava ak
mile ye
il ve sulu yemlerin kurutulmas
.
ambargo
* Bir devletin, gemilerin kendi limanlar
ndan ayr
lmas
nyasaklama buyru
u.
* Bir mal
n serbest srmn engellemek iin konulan yasak.
ambargo koymak
* gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak.
* bir mal
n serbest srmn engellemek.
* bir mala el koymak, msadere etmek.
* siyas, ekonomik, sosyal alanlarda cayd
rma amac
yla yapt
r
m uygulamak.
ambargoyu kald
rmak
* ambargo ile ilgili yasaklamaykald
rmak.
ambarlama
* Ambar durumuna gelmek.
ambarlamak
* Ambar i
i yapmak.
amber

* Amber bal

ndan
kar
lan gzel kokulu, kl renginde bir madde.
* Gzel kokulu bazmaddelerin ortak ad
.

amber aac
* Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum).
amber bal

* Balinagillerden, boyu 25 m'ye kadar


kan, ba

byk, di
li, ok y
rt
cbir bal
k, ada bal

(Catodon
macrocephalus).
amber iei
* Amber aac
n
n toparlak, f
nd
k byklnde, alt
n sar
srenginde gzel kokulu iei.
amberbaris
* Sar
al
.
amberbu
amblem
amboli

* Hindistan'da,
ran'da yeti
en, pi
ince gzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tr pirin.
* Soyut bir
eyin, bir kavram
n sembol olan varl
k veya e
ya, belirtke.
* Atardamarda kan
n p
ht
la
masveya yaparac
klar
n
n olu
massonucunda meydana gelen t
kanma.

amblns
* Hasta arabas
, cankurtaran (arabas
), cankurtaran.
amca

amcal
k

* Baban
n erkek karde
i.
* Ya
lerkeklere saygiin kullan
lan seslenme.
* Amca olma durumu.

amcal
k etmek
* birine amca gibi yak
nl
k gstermek.
amcamla day
m, hepsinden ald
m pay
m
* yak
nlar
ndan bekledii ilgi ve yard
mgrmeyen bir kimsenin art
k yeni bir dilekte bulunmaya niyetli
olmad

nanlatmak iin sylenir.


amcazade
* Amcan
n olu veya k
z
.
amel
* Yap
lan i
, edim, fiil.
* Bir kimsenin dinin buyruklar
n
yerine getirmek iin yapt
klar
.
* Srgn, trk, ishal.
amele

i, emeki.

amele taburu
* Genellikle yol yap
m i
lerinde grevli amelelerden olu
an birlik.
amelelik
amel

* Amele olma durumu.


*

e dayanan, istnde, tatbik, pratik.


*
bak
m
ndan, i
e.
* Elveri
li, kolay, uygun, kestirme.
* Hareketle ilgili olan, yaln
z d
nce alan
nda kalmay
p i
e dn
en uygulamal
, tatbik.

amelimanda
*
yapamaz durumda olan.
ameliyat

* Operatrn, hasta zerinde kesme ve dikme yoluyla yapt

mdahale, operasyon.
* .

ler, faaliyetler.
ameliyat geirmek
* ameliyat edilmiolmak.
ameliyat masas
* zerinde ameliyat yap
lan zel donan
mlmasa.
ameliyathane
* Hastalar
n ameliyat edildi
i yer.
ameliyatl
* Ameliyat edilmi
.
ameliye

* Yap
lan i
, i
lem.

amenajman
* Devlete ve ki
ilere ait ormanlar
n, nceden haz
rlan
p kabul edilmiesaslara uygun olarak i
letilmesi.
* Tabi kaynaklar
n i
letilmesi.
amenna
*
nand
k anlamile "yledir", "doru", "diyecek yok" gibi tasdik etme anlat
r.
Ament

* Kur'an surelerinden birinin ad


.

Amerika armudu
* Defnegillerden, Amerika'da yeti
en bir aa (Persea gratissima).
* Bu aac
n armuda benzer yemi
i.
Amerika bademi
* Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir s
cak iklim a
ac(Styrax americana).
Amerika elmas
* Antep f
st

gillerden, Amerika'da yeti


en bir a
a, bilader a
ac
(Anacardium occidentale).
* Bu aac
n badem biiminde ekirdekli, armuda benzer yemi
i.
Amerika tav
an
* Kemiricilerden, arka ayaklarok uzun, kk bir memeli krk hayvan(Eriomys chincilla).
Amerika zm
* ekerci boyas
.
Amerikal
* Amerika Birle
ik Devletleri halk
ndan olan kimse.
Amerikal
la
ma
* Amerikal
la
mak i
i veya durumu.
Amerikal
la
mak
* Amerikal
lar
n ya
ay
tarz
nbenimsemek.
Amerikan
* Amerika Birle
ik Devletleri halk
ndan olan kimse.
* Amerika'ya zg, Amerika ile ilgili olan.
amerikan
* Pamuktan dz dokuma, kaput bezi. Amerikan bezi biiminde de kullan
l
r.
Amerikan bar

* Lokanta, otel veya evlerde iki iin ayr


lm
k
e.
Amerikan bezi
* Bkz. amerikan.
Amerikan salatas
* Rus salatas
.
Amerikanca
* Amerika Birli
ik Devletlerinde kullan
lan
ngilizce.
Amerikanist
* Amerikan tarihi ve kltr ile u
ra
an bilimci.
Amerikanvar
* Amerikal
ya yak

an biimde, Amerikalgibi.
amerikyum
* Atom numaras95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element. K
saltmasAm.
ametal
ametist

* Metal olmayan elementler.


* Ss ta
olarak kullan
lan mor renkte bir tr kuvars.

amfi
* Amfiteatr kelimesinin k
salt
lm

.
amfibi

*
ki ya
ay

l
.
* Hem karada hem de suda hareket eden (ta

t), yzergezer.

amfibi harekt
* Kara ve deniz aralar
yla yap
lan manevra.
amfibol

* Piroksenlere yak
n siyah, esmer, ye
il renkli bir silikat grubu.

amfibyumlar
* Kurbaa ve semenderleri iine alan iki ya
ay

lomurgal
lar s
n
f
.
amfiteatr
* Dinleyicilerin oturdu
u, s
ralararkaya do
ru basamaklolarak ykselen salon.
* Yunan ve Roma'da a
k hava tiyatrosu.
* Toprak paras
.
amfizem

* Vcut organlar
ndan bir blmnn hava ile
i
mesi.

amfor
*
ki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karngenitesti.
amfora
amigo
amigoluk

* Bkz. amfor.
* o
unlukla spor yar

malar
nda seyircileri co
turan kimse.
* Amigonun yapt

i
.

amil
amilz

* Yapan, etken, etmen, sebep, faktr.


* Ni
astayparalayarak
ekere eviren bir enzim.

amin
* Amonyaktaki hidrojen yerine, tek de
erli hidrokarbonlu kklerin gemesiyle olu
an rnlerin genel ad
.
min

* "Allah kabul etsin" anlam


nda, dualar
n aras
nda ve sonunda kullan
l
r.

aminoasit
* Bir amino grubu ile bir karboksil grubu ta

yan, proteinlerin temel ta


olan organik bile
ik.
amip

* Amipler tak
m
ndan, vcudunun biim de
i
tirmesiyle olu
an geici kollar veya ayaklar zerinde srnerek
yer de
i
tiren, tatl
ve tuzlu sularda ya
ayan bir hcreli canl(Amoibe).
amipler

* Bir hcreli hayvanlar


n kk bacakl
lar s
n
f
na giren bir tak
m
.

amipli
*
inde amip bulunan.
* Amiplerin yol at

.
amir
* Buyuran, emreden, st.
* Bir i
te emir verme yetkisi olan kimse.
amiral
* Deniz kuvvetlerinde, ordudaki general rtbesine e
it rtbedeki subay.
amirallik

amirane
amirce
amiriita

* Amiral olma durumu.


* Amiralin makam
.
* Amir gibi, amire yak

an biimde.
* Amire yak

r biimde, amir gibi.


* Bkz. ita amiri.

amirlik
* Amir olma durumu.
amit
amitoz
amiyane

* Amonya
n hidrojeni yerine bir asit kknn gemesiyle olu
an birle
iklerin s
n
f ad
.
* Amip, akyuvar ve bazbakterilerde hcre blnmesi yoluyla olan o
alma.
* Kibarca olmayan, baya

.
* S
radan.

amiyane tabiriyle
* halk azile, halk deyi
iyle.

amma

* Bkz. Ama.
* Yan
na getirildii kelimenin anlam
na a

r
l
k katarak
a
ma veya hayranl
k anlat
r.

amma velkin
* Ancak, bununla beraber.
ammada yapt
n ha!
* sylenen bir sze pek inan
lmad

nve
a

ld

nanlat
r.
amme
* Halk
n btn, kamu.
amme davas
* Kamu davas
.
amme efkr
* Kamuoyu.
amme hukuku
* Kamu hukuku.
amme idaresi
* Kamu ynetimi.
amme menfaati
* Kamu yarar
.
amnezi
amnios

* Haf
za kayb
, bellek yitimi.
* Dl kesesi.

amnios suyu
* Dl kesesini dolduran ve cenini iinde bulunduran s
v
, anak.
amonyak

* Azot ve hidrojen birle


imi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3).
*
inde bu gaz
n eritilmibulunduu su, n

ad
r ruhu.

amonyaklama
* Amonyaklamak i
i.
amonyaklamak
* Bazyemlerin amonyak veya bir amonyum bile
i
i ile kar

t
rmak veya doyurmak.
amonyum
* Amonyakltuzlarda maden rol oynayan bir birle
im kk (NH4).
amonyum karbonat
* Hamur kabartmada maya olarak kullan
lan karbonik asidin amonyum tuzu, n

ad
r kayma

.
amonyum slfat
* Sanayide sentez yolu ile elde edilen amonyum ntr slfat, azotlu gbrelerin en ok kullan
lan
d
r.
amor

* Bir e
it kuma
.

amoralizm
* Ahlk d

c
l
k, tre d

c
l
k.

amorf
amorti

* Biimsiz.
* Birden denerek faizinin i
lemesine son verilen tahvil.
* Piyangoda denen para kadar denen kar

l
k.

amorti etmek
* bir giri
imde yat
r
lan parayzamanla yeniden kazanmak.
amortisman
* Ta

nmaz mallar
n a

nmalar
na kar

l
k olarak, y
ll
k krdan ayr
lan belirli pay.
* Faizin i
lemesine son vermek iin bir tahvilin birden denmesi.
amortisr
* Motorlu aralarda sars
nt
, sallantgibi hareketleri en aza indiren, yaylar
n gereksiz hareketlerini gidermeye
yarayan dzen.
* Bu dzeni kuran ge, cihaz, yumu
atmal
k.
amper

* Elektrik ak
m
nda
iddet birimi. K
saltmasA.

amper saat
* Bir amper
iddetinde ak
m geiren bir iletkenden bir saat iinde geen elektrik miktar
.
ampermetre
* Amperler.
amperler
* Bir elektrik ak
m
n
n
iddetini lmeye yarayan ayg
t, ak
mler.
ampir

* Napoleon dneminde Fransa'da ve Avrupa'da yay


lm
olan yap
, mobilya, giyim vb. slbu.

ampirik
* Bir kurama deil de yaln
zca deneye, gzleme dayanan.
ampirist

* Deneyci.

ampirizm
* Deneycilik.
amplifikatr
* Alak veya yksek frekanslak
mlar
n gerilimini,
iddetini veya gcn art
rmaya yarayan ara, ykselte.
ampul

i
e.

*
inde, elektrik ak
mile akkor durumuna gelerek

k verebilen bir iletkeni bulunan, havasbo


alt
lm
cam
*
inde ou kez zerk edilecek, s
vdurumda il bulunan kk veya byk cam tp.

amptasyon
* Bir organ
kesip
karma.
* Herhangi bir btnden bir para kesme veya koparma.
amuda kalkmak
* iki eli stne dayanarak bacaklar
nhavada dikey tutmak.
amud
* Dikey, dikine, dik.
amuduf
kar

* Omurga kemii, bel kemii.


amut
* Dikme, dik durumda.
amyant
an
an

* Kolayca bklen ve ate


e dayanan liflerden olu
mu
, bir tr ak asbest.
* Zaman
n blnemeyecek kadar k
sa bir paras
, lhza.
*
ki tarla aras
ndaki s
n
r.

an
* Zihin.
-an / -en
-an / -en

*
simden isim treten ek: oul-an > olan, k
z-an, kk-en vb.
* Fiilden s
fat treten ek.

ana

* ocu
u olan kad
n, anne.
* Yavrusu olan di
i hayvan.
* Dince aziz tan
nan bazkad
nlara verilen sayg
unvan
.
* Ya
lkad
nlara sayg
lbir seslenme sz olarak kullan
l
r.
* Velinimet.
* Alaca

n veya borcun, faizin d

nda olan blm.


* Temel, as
l, esas.
* izgilerden herhangi birini anlatan kelimeye s
fat olarak geldi
inde, o izginin, belirli bir kural alt
nda
hareket ederek bir yzey olu
turmaya yarad

nanlat
r.
ana ar
* Ar
beyi.
ana avrat dz (veya dmdz) gitmek
* svmek, kfretmek.
ana baba

* Ana ile baban


n olu
turdu
u birlik.

ana baba bir


* aynana ve babadan olan (karde
ler).
ana baba eline bakmak
* ana ve baban
n verdii para ile geinmek.
ana baba gn
* ok kalabal
k.
* S
k
nt
lkalabal
k, tel
l
, tehlikeli zaman, yer veya durum.
ana baba yavrusu
* nazlbytlmocuk.
ana bilim dal
* niversite veya fakltelerde blmlerin alt bilim veya uzmanl
k dallar
.
ana bir, baba ayr
* analarbir, babalar
ayrolan (karde
ler).

ana cadde
* ehirde ara sokaklar
n a
ld

geniyol.
ana izgi

* Belli bir kurala gre yrtlerek bir biimin olu


mas
na yarayan izgi.

ana dal
* Aa, a
a
k veya al
larda gvdeden ilk
kan ve bitkinin at
s
nolu
turan dal.
ana defter
* Ticar bir kurulu
un, ayl
k ve bilno hesaplar
ngsteren defter, byk defter, defterikebir.
ana deniz
* K
talarbirbirinden ay
ran engin deniz, okyanus, umman.
ana deniz bilimi
* O
inografi.
ana dil
* Ba
ka diller veya leheler tretmiolan dil.
ana dili
ana direk

*
nsan
n ocukken anas
ndan, evindekilerden ve soyca ba
lolduu topluluktan
rendii dil.
* Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel para.

ana dorusu
* Dnen silindirin yan yzn olu
turan dikdrtgenin bir kenar
.
* Dnen koninin yan yzn olu
turan dik genin hipotensne verilen ad.
ana duvar
* Bir yap
n
n, drt bir ynn evreleyen kal
n d
duvar.
ana d
nce
* Temel fikir.
ana fikir

* Belirli bir konuda bir yaz


n
n temeli olan d
nce.

ana gibi yr olmaz, Ba


dad gibi diyar olmaz
* insanlar iinde bize ana kadar candan baldost yoktur.
ana kad
n
* Bir ailede veya bir toplulukta en ok say
lan kad
n.
ana kap
* Bir yap
n
n ssl, byk n kap
s
.
ana kara

* Yeryzndeki bebyk kara paras


ndan her biri, k
ta.

ana kent

* Bir lkenin veya bir blgenin evresindeki yerle


im yerlerine ekonomik ve toplumsal ynlerden egemen
olan ve genellikle lkenin ba
ka lkelerle olan her trl ili
kilerinin saland

en nemli kenti, metropol, byk


ehir.
* Bir lkede byk kentlerden herhangi biri, metropol, byk
ehir.
ana k
z
na taht kurar, k
z baht
kocadan arar (veya ana k
z
na taht kurmu
, baht kuramam

)
* kocasiyi olmayan bir kad
n, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz.
ana kitap

* Bir bilim alan


nda yaz
lm
temel kitap.

ana kk

* Tohumun imlenmesinden sonra kk


n topraa dalarak geli
mesi sonucu olu
an ilk kk.

ana kralie
* Kral
n annesi.
* Ar
beyi.
ana kubbe
* Camilerde ayaklar veya ana duvar zerindeki kasna
a oturtulmukubbe.
ana kuca

* Anan
n sevgi ve sevecenlikle dolu evresi.
ana kuyu
* bir ocakta ana
k
ve havaland
rmada kullan
lan kuyu.
ana kuzusu
* Pek kk kucak ocu
u.
* S
k
nt
ya, g i
lere al

mam

, nazlbytlmocuk veya gen.


ana mektebi
* Bkz. anaokulu.
ana motif
* Bir sanat eserinde s
k s
k tekrarlanarak ona zellik kazand
ran motif, laytmotif.
ana muhalefet
*
ktidar
n d

nda say
ca en stn olan parti.
ana ortakl
k
* Birok ortakl

n pay senetlerini elinde bulundurarak onlardenetimi alt


nda tutan sermaye yat
r
m
ortakl

, holding.
ana rahmine d
mek
* dl yata

nda cenin olu


mak.
ana saat

* Bir gzlem evi veya kurumda, saatler iinde en doru giden ve br saatlerin ayarlanmas
nda kullan
lan

saat.
ana sanl
* Soyad
nana ynnden alan.
ana sav

*
leri srlerek savunulan d
ncelerin en belli ba
lolan
.

ana saya

* Belirli bir yerle


im birimine veya bir
ehre verilen toplam gaz
n llmesi amac
yla, ana da

t
m boru hatt
ba
lang
c
na tesis edilen saya sistemi.
ana s
n
f
* Genellikle beya

nbitirmiocuklarilkokul
renimine haz
rlayan s
n
f.
ana szle
me
* Taraflar aras
dzenlenen ilk ve temel szle
me.
ana
ehir

* Ana kent.

ana toplardamar
* Kirli kankalbin sakulak

na bo
altan iki byk toplardamardan her biri.

ana vatan
* Ana yurt.
* Bir
eyin ilk kez yeti
tigi, grnd
yer.
ana yap
* Bir yapbtn iinde ykseklik ve biim bak
m
ndan gze arpan, nemli blm.
ana yar
s
* Teyze.
ana yol

ana yn

* Kk yollar
n kendisine a
ld

byk yol.
* Cadde.
* Kuzey, gney, do
u ve batynlerinden her biri.

ana yurt
*
lk yurt edinilen yer, ana vatan.
ana yre
i
* Annelik duygusu, ana sevecenlii.
anabolizma
* zmleme.
anaca

* Ana olarak.

anac
k
* Kk anne.
* Sevimli, sempatik anne.
anac
l
* Anas
na d
kn (ocuk).
ana

* Yavru yeti
tirecek duruma gelmiolan hayvan veya yemiverecek durumdaki a
a.
*
ri, kart.
* Kurnaz, deneyli, bilgili, ba

na buyruk.

anala
ma
* Anala
mak i
i.
anala
mak
* Ana duruma gelmek.
anal
k

* Ana olma durumu.

anadan (yeni) domu


a dnmek (veya anadan yeni do
mugibi olmak)
* dertsiz, tasas
z, sa
l
klbir duruma gelmek.
anadan doma
*
r
l
plak.
* do
u
tan olan.
anadan grme
* annesinde grd gibi.
* geleneksel.

Anadolu

* n Asya'n
n bir parasolarak Trkiye'nin Asya k
tas
nda bulunan topra
na verilen ad.

Anadolulu
* Anadolu halk
ndan olan (kimse).
anadut
* Ekin veya ot demetlerini arabaya yklemeye veya harmanaktarmaya yarayan, uzun sapl
ara, dirgen, yaba.
anaerki

* Soyda temel olarak anayalan ve ailede ocuklarana kln


na mal eden ilkel bir toplum dzeni,
mader
ahlik.
anaerkil

* Anaerki temeline dayanan, mader


ah, matriarkal.

anaerkillik
* Kad
n
n stnl
ne dayal
toplumsal rgtlenme dzeni.
* Anan
n egemen oldu
u aile hayat
.
anaerobik
* Oksijensiz yerde ya
ayabilen, yeti
ebilen.
anafor

* Bir engelle kar

la
an su veya hava ak
nt
s
n
n dnerek ve ukurla
arak yapt

evrinti, ters ak
nt
lar
n
olu
turduu dnme, e
rim, evri, burga, girdap.
* Karmakar

k, sinirli, g durum.
* Yolsuz veya emeksiz elde edilen
ey.
anafora kapt
rmak
* emeksiz, kar

l
ks
z olarak ba
kas
n
n yararlanmas
na imkn vermek.
anaforcu

* Yolsuz veya emeksiz kazan pe


inde olan (kimse).

anaforculuk
* Anaforcu olma durumu.
anafordan
* yolsuz veya emeksiz olarak.
anaforlama
* Anaforlamak i
i.
anaforlamak
* Yolsuz veya emeksiz olarak kazan elde etmek.
anaforlu

* Ak
nt
l
, cereyanl
.

anagram
* Bir kelimedeki harflerin yerini dei
tirerek elde edilen kelime.
anahtar

* Bir kilidi a
p kapamak iin kullan
lan ara, aar, ak
.
* Bir
eyin zembere
ini kurmak iin kullan
lan ara, kurgu.
* ifre yazmak ve zmek iin kararla
t
r
lm
olan yol.
*
stenilen yere veya ayg
ta, iste
e gre elektrik ak
m
n
n gemesini sa
lamak iin kullan
lan dzen,
komtatr.
* Somunlarveya vidalarevirerek s
k

t
r
p gev
etmek iin kullan
lan elik saplara.
* Notalar
n mzik merdivenindeki ykseklik derecelerini gstermek ve buna gre okunmas
nsalamak iin
portenin ba

na konulan i
aret.

* Konserve kutular
n
n kapa

nkeserek amaya yarayan alet, aacak.


* Vesile, ara, vas
ta.
anahtar a
zl

* Mobilya kapaklar
n
n ve ekmecelerin yzlerine a
lan anahtar deliklerinin zerine ivilenen paslanmaz
elik veya dkmden yap
lm
ortasanahtara uygun, delikli metal ve plstik gere.
anahtar bitkiler
* Mera zerinde ok bulunan ve bunlar
n doru bir
ekilde otlat
lmalar
ile tm meran
n do
ru bir
ekilde
otlanm
olaca
kabul edilen bitki trleri.
anahtar kelime
* Bir kompozisyonda kullan
lan teman
n ifade edildii ba
l
ca kelimelerden biri.
anahtar ta

* (yap
c
l
kta) Kemerlerin en stndeki ta
, kilit ta

.
anahtar uydurmak
* bir kilidi amak iin kendi anahtar
ndan ba
ka bir anahtar kullanmak.
anahtar vermek
* (tulat tiyatrosunda) komi
e nkte yapma kolayl
vermek.
anahtarc
* Anahtar yapan, satan veya onaran kimse.
* Kap
, kasa gibi yerlere anahtar uydurarak h
rs
zl
k yapan kimse.
anahtarc
l
k
* Anahtarc
n
n yapt

i
.
anahtarbeline takmak
* evde ynetimi ele almak.
anahtarl
k
* Anahtarlar
n kaybolmas
n
nlemek, kolayca kullan
lmas
nsa
lamak iin tak
ld

maden, deri ve
benzerinden yap
lan halka veya k
l
f.
-anak / -enek
* Fiil kklerinden isim treten ek.
anakonda
* Bo
agillerden tropikal Gney Amerika'da ya
ayan, av
nsararak ve s
karak ldren y
lan (Eunectes
murinus).
anakronik
* a
gemi
, aa uymaz, eskimi
.
anakronizm
* Tarihe ayk
r
l
k.
* a
a uymama.
anala
t
rma
* Anala
t
rmak i
i.
anala
t
rmak
* Annedeki zellikleri kazand
rmak.
anal

* Anasolan.

analkuzu k
nalkuzu
* Bkz. anal
.

analkuzu, k
nalkuzu
* annesi saolan ocuklar
n mutlulu
unu anlat
r.
anal
k

* Ana olan
n durumu.
* Ana duygusu.
* Ana yerini tutan veya ana kadar yak
nl
k gsteren kad
n.
* vey ana.
* Anaca davran

anal
k etmek
* anal
k grevini yapmak veya ana gibi yak
nl
k gstermek.
anal
k
zl
* Sala, tuz, su, bulgur ve k
yman
n yo
rularak kk kfteler hline getirilmesi ve bu malzemenin et suyu ve
nohut ile pi
irilmesiyle haz
rlanan yemek.
analist
* Tahlil, analiz yapan kimse, zmleyici.
analitik
analiz

* zmlemeli.
* zmleme, tahlil.

analiz etmek
* zmlemek, tahlil etmek.
analizci
* Analizle ura
an veya analiz yapan kimse.
analizr
analjezi
analjezik

* Analiz yapan cihaz, ayg


t veya organ.
* Ar
ydindirme, acduyumunu yok etme, acyitimi.
* Bkz. ar
kesen.

analoji
* Benze
im, benze
me.
* And
r

, and
r

ma.
* rnekseme.
analojik

* Analoji ile ilgili, benze


meye dayanan.

anam avrad
m olsun
* birini kesin olarak inand
rmak iin sylenen ok kaba bir ant.
anam babam
* teklifsiz bir seslenme.
anam!

anamal

* Kad
n erkek, byk kk herkese kar
kullan
lan teklifsiz bir seslenmek.
* Sese verilen tona gre
a
ma, be
enme, ac
, znt gibi duygular anlat
r.
* Sermaye, kapital.

sermaye.

* Bir ticaret i
inin kurulmas
, yrtlmesi iin gereken anapara ve paraya evrilebilir mallar
n btn,

anamal birikimi
* Anamalc
n
n elde ettii art
k de
erin bir blmn kendi kullan
rken byk blmn anamal
na
ekleyerek onu bytmesi.
anamalc
* retim aralar
nzel mlkiyetinde bulunduran, anamal sahibi, sermayedar, kapitalist.
* Anamalc
l
k dzenini benimsemi
.
anamalc
l
k
* Anamala dayanan ve kr amacgden retim dzeni, kapitalizm.
anan yah
i, baban yah
i
* birini, bir i
e razetmek iin gere
inden ok verek yumu
atmak amac
gdld
n ba
kas
na anlat
rken
kullan
l
r.
ananas
* Ananasgillerden, s
cak lkelerde yeti
en bir aa (Ananas sativus).
* Bu aac
n tad
, kokusu ok be
enilen meyvesi.
ananasgiller
* Bir eneklilerden, s
cak lkelerde yeti
en ve rnei ananas olan bitki familyas
.
an'ane
an'aneci

* Gelenek.
* Ananeye ba
lolan, geleneki.

an'anecilik
* Gelenekilik.
an'anesiz
* Gelene
e sahip bulunmayan.
ananet
an'anevi

* Erkekte cinsel gszlk, pululuk.


* Gelene
e dayanan, geleneksel.

anan
n ak st gibi (hell olsun)
* anam
n st bana nas
l hell ise, bu da sana yle hell olsun.
anan
n rekesi
* sama bir sze kar
verilen kar

l
k.
anaokulu

* renim a

na henz gelmemiiki ile altyaaras


ndaki ocuklarokul dzenine haz
rlayan e
itim
kurulu
u.
anapara
anar
i

anar
ik

letilen paran
n faiz kat
lmam
btn.
* Siyas ve idar kurumlardaki zlme sonucu olarak devlet denetiminin kalmamasdurumu, ba
s
zl
k.
* Karga
a, ba

bo
luk.
* Anar
i niteliinde olan.

anar
ist

* Anar
i ile ilgili olan.
* Anar
izm yanl
s
olan kimse.

anar
istle
me
* Anar
istle
mek i
i veya durumu.
anar
istle
mek
* Anar
ist zellii ta

mak.
anar
istlik
* Anar
ist olma durumu, i
i.
anar
izm
* Tarih
artlar ne olursa olsun devletin ortadan kald
r
lmas
na al

an reti.
anartri

* Dil tutuklu
u.

anasa
lamak
* ok s
k
ntekmek, eziyet ekmek, bitkin duruma gelmek.
anasdanas
* soyu sopu, btn aile.
anask
l
kl
* gr
, davran

, huy vb. bak


m
ndan anas
na benzeyen.
anasturp (veya sar
msak), babas
algam (veya so
an)
* ne olduu belirsiz kimselerin ocu
u.
anasyerinde
* bir gencin anaskadar ya
l(kad
n).
anas
l

* Kkten, as
l olarak, esaslbir biimde.

anas
na avrad
na svmek
* birinin anas
n
ve kar
s
namalayarak irkin sz sylemek.
anas
na bak, k
z
nal, kenar
na bak, bezini al
* bir k
z
n karakterini renmek isteyenler, anas
n
n hlini gz nne al
rlarsa aldanmam
olurlar.
anas
ndan dodu
una pi
man
* ok tembel,
enge.
* can
ndan bezmi
.
anas
ndan dodu
una pi
man etmek
* ok eziyet etmek, ok zmek, bezdirmek.
anas
ndan emdii st burnundan (fitil fitil) gelmek
* bir i
i yaparken ok s
k
ntekmek.
anas
ndan emdii st burnundan getirmek
anas
nalatmak
* bir kimseye ok eziyet etmek, ok s
k
nt
ektirmek.
anas
nbellemek
* bir kimseye en byk ktl
yapmak.

anas
ne
ek kovalas
n!
* sz edilen kimse veya iiin b
kk
nl
k, dikkate almama ve umursamama anlat
r.
anas
nsat! (veya satay
m)
* nem verme, ald
rma, umursama, bunun iin gam yeme (yemem)!.
anas
n
n gz
* ok kurnaz, ok a
k gz, dalavereci, hinoluhin.
anas
n
n ipini satm
(veya pazara
karm

)
* ipsiz, kendisinden her trl soysuzluk beklenebilen (kimse).
anas
n
n k
z
* anas
n
n huylar
kendisinde de grlen k
z.
anas
n
n krpe kuzusu
* pek kk kucak ocuu.
anas
n
n nikh
nistemek
* bir
eye de
erinden ok para istemek.
anas
r
anas
z
anas
zl
k

* Unsurlar, geler.
* Anasolmayan.
* Anas
z olma durumu.

anason
* Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur i
lerinde ve rak
yap
m
nda kullan
lan, yurdumuzda ekimi
yap
lan bitki (Pimpinella anisum).
anatomi
*
nsan, hayvan ve bitkilerin yap
s
nve organlar
n
n birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, te
rih.
* Beden yap
s
, gvde yap
s
.
* Bir
eyin olu
umunda gze arpan zel yap
.
anatomici
* Anatomi uzman
.
* Anatomi dersi veren
retim yesi.
anatomik

* Anatomi ile ilgili.


*
nsan vcudunun anatomisi ile ilgili.

anatomist
* Anatomiyle ura
an bilimci.
anava
ya
* Gc bal
klar
n Akdeniz'den Karadeniz'e
kmas
, katava
ya.
anayasa

* Bir devletin ynetim biimini belirten, yasama, yrtme, yarg


lama glerinin nas
l kullan
laca

ngsteren,
yurtta
lar
n kamu haklar
n
bildiren temel yasa, kanunuesas, te
kilt
esasiye kanunu.
anayasac
* Anayasaysavunan, anayasadan yana olan.
* Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse).
anayasal

* Anayasa ile ilgili.


anbean
* Dakikadan dakikaya, her an, gittike.
anca

* Ancak.

anca beraber, kanca beraber


* bir i
te iki veya daha ok kimsenin, o ikt de gitse, birbirinden ayr
lmamalar
gerektiini anlat
r.
ancak

anez
anda

andante

* "Yaln
z, sadece" gibi s
n
rlama anlat
r.
* "Olsa olsa", "en ok", "daha ok", "glkle" gibi, bir
eyin daha ounun, ilerisinin olmad

ngsterir.
* "Lkin", "ama", "yaln
z" gibi bir d
nceye kar

t ikinci bir d
nceyi anlat
r.
* En erken.
* Genellikle hamsi, bazen de aa, sardalye veya tirsi bal
klar
ndan yap
lan tuzlu ve ya
lezme.
* Ajanda.
* (o
ul durumunda) An
lar, hat
rat.
* An
, yadigr.
* Yaryava
, adagio ile andantino aras
.

andantino
* Andante'den daha canl
, daha h
zl
.
andaval

* Ahmak, aptal, beceriksiz, sa


k
n, bn.

andavall
* Bn ve grgsz, beceriksiz (kimse).
andemi
andemik
andezit

* Belli bir blgede s


k s
k grlen hastal
k.
* Belli bir blgede s
k s
k grlen.
* Pljiyoklzlbir yanardakltesi.

and
k
* S
rtlan.
and
r

* And
rmak i
i veya biimi, analoji.
*
ki
ey aras
nda baznoktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil.

and
r

ma
* And
r

mak i
i, analoji.
*
ltibas.
and
r

mak
* (bir
ey) Ba
ka bir
eyi and
rmak.
and
rma

* And
rmak i
i.

and
rmak
* Anmak i
ini yapt
rmak.
* Benzer yanlarbulunmak, a
r

t
rmak.
and
z

* Yapraklardikenli olan bir e


it ard
.
* Servi aac
.
* K
rlarda yeti
en yaban bir otun kk.

and
z otu
* Birle
ikgillerden, nemli yerlerde yeti
en, sar
iekli, acve kokulu bir ot (
nula).
andoskop
* Bkz. endoskop.
andoskopi
* Bkz. endoskopi.
andropoz
* Erkeklerde yadnm.
anekdot
* K
sa veya zl anlat
molan gldrc hikye, f
kra.
anele
anemi
anemik

* Gemilerde trl i
lerde kullan
lan bir tr demir halka.
* Kans
zl
k.
* Kans
z.

anemometre
* Yeller.
anemon
aneroit
anestezi

* Dallesi.
* C
va yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranlbarometre.
* Uyu
turucu bir illa vcudun btnnde veya belirli bir blgesinde duyular
n yok olmas
, duyum yitimi.

anestezist
* Anestezi uzman
.
anesteziyoloji
* Duyum yitimi bilimi.
anevrizma
* Bir atardamar
n bir noktas
nda olu
an ur biimindeki gev
eme
i
kinli
i.
angaje

* Szle veya yaz


lolarak balanan.

angaje etmek
* birini sz veya yazile balamak, taahht etmek.
angaje olmak

* szle veya yaz


lolarak bir
eye ba
lanmak.
angajman
* Yklenme, stlenme, balant
, taahht.
angajmanl
* Ba
lant
s
, taahhd olan.
angajmans
z
* Ba
lant
s
, taahhd olmayan.
angajmans
zl
k
* Angajmanolmama durumu.
angarya
* Bir kimseye veya bir toplulua zorla, cret vermeden yapt
r
lan i
.
* Klelik dzeninde kylnn derebeyine yapt
zorunlu cretsiz hizmeti.
* Savadurumundaki bir devletin, kendi sular
ndaki yabanc
bir devletin ticaret gemilerine el koyarak
bunlardan yararlanmas
.
* Ola
anst durumlarda veya s
k
ynetimde devletin vatanda
lara ait ta

tlara el koymas
.
* Usand
r
c
, b
kt
r
c
, zorla yap
lan i
.
angarya ekmek
* bir i
i isteksizce, hat
r iin yapmaya mecbur olmak.
angaryac
* Ba
kas
na cretsiz iyapt
ran kimse.
angaryaya ko
mak
* birini zorunlu olmad
hlde bir i
te al

maya zorlamak.
ang

* Harman zamanfazla sap yklemek iin kz ve at arabalar


n
n iki taraf
na tak
lan parmakl
k.

ang
n
* nl, an
lm

, me
hur.
Anglikan

*
ngiliz kilisesine balolan (kimse).

Anglikanizm
*
ngiliz kilisesinin tuttu
u inan yolu.
Anglofil

*
ngiliz yanl
s
.

Anglosakson
* V. ve VI. yzy
lda Byk Britanya'yele geiren Cermen
rk
ndan oymaklara verilen ad.
* Ana dili
ngilizce olan kimse.
*
ngilizlere has olan.
Angolal
* Angola'da ya
ayan (kimse).
angstrm
* Metrenin on milyarda biri deerine e
it olan

k dalgalar
nlme birimi. K
saltmasA.
angud
angut

* Angut ku
unun renginde.
* rdekgillerden, tyleri kiremit renginde, evcille
tirilebilen bir yaban ku
u (Casarca ferruginea).

* Ahmak, kaba saba.


anha minha
* A
a
yukar
.
anhidrit
an

an
k
an
klama

* Genellikle kaya tuzu ve alta

yla birlikte bulunan doal, susuz kalsiyum slfat.


* Hat
ra.
* Ya
anm
olaylar
n anlat
ld

yaztr, hat
ra.
* Haz
r.
* An
klamak i
i.

an
klamak
* Haz
rlamak.
an
kla
ma
* An
kla
mak i
i.
an
kla
mak
* Haz
r olma durumu.
an
kl
k

* Haz
rl
k.

an
la
ma
* An
la
mak i
i, an
durumuna girme.
an
la
mak
* Annitelii kazanmak.
an
lma
an
lmak

* An
lmak i
i.
* Anmak i
ine konu olmak, hat
rlamak.

an
msama
* Hat
rlama.
an
msamak
* Hat
rlamak.
an
msanma
* Hat
rlanma.
an
msanmak
* Hat
rlanmak.
an
msatma
* Hat
rlatma.
an
msatmak
* Hat
rlatmak.
an
r

* An
rma i
i veya biimi.

an
rma
an
rmak
an
rt

* An
rmak i
i.
* (e
ek) Ba

rmak.
* E
e
in an
r
rken
kard

ses.

an
rtma
* An
rtmak i
i.
an
rtmak
an

t
rma

* An
rmas
nsalamak.
* An

t
rmak i
i.
* Bir yaz
da veya
iirde bilinen bir olay
, bir ataszn anlatma veya a
r

t
rma sanat
, telmih.

an

t
rmak
* Bir
eyi a
ka sylemeyip st kapalanlatmak, dolaylanlatmak, ima etmek ihsas etmek.
an
t

* nemli bir olayveya byk bir ki


inin gelecek ku
aklarca tarih boyunca an
lmasiin yap
lan, gze
arpacak byklkte, sembol niteliinde yap
, abide.
* nemi ve de
eri ok olan eser.
an
t mezar
* Grkemli, an
tsal mezar.
An
tkabir
* Atatrk'n mezar
.
* (kk a ile) Tarih de
eri olan ki
ilerin mezarolarak yap
lan an
t de
erindeki yap
.
an
tla
ma
* An
tla
mak i
i.
an
tla
mak
* An
t durumuna gelmek, an
t de
eri kazanmak.
* Saygve sevgi ile an
l
r duruma gelmek, abidele
mek.
an
tla
t
r
lma
* An
tla
t
r
lmak durumu.
an
tla
t
r
lmak
* An
tla
t
rmak durumuna getirmek.
an
tla
t
rma
* An
tla
t
rmak i
i.
an
tla
t
rmak
* An
t durumuna getirmek, abidele
tirmek.
an
tsal
* An
t niteliinde olan, an
ta benzeyen, abidev.
* Bykl, grn
ve gzelliiyle grenleri etkileyen, grkemli.
an
ts
* An
ta benzer.
an
z

* Ekin biildikten sonra tarlada kalan kkl sap.


* Ekin biildikten sonra srlmemitarla.
an
z bimek
* an
zve tarla kenar
ndaki otlarbimek.
an
z bozmak
* an
zalt st etmek iin topra
yzden srmek.
an
zl
k
an

an ak
n
an h
z

* An
zsklmemitarla.
* Bir anda oluveren, apans
z.
* Ans
z
n, birdenbire.
* Bir anda gerekle
tirilen hcum.
* Bir andaki h
z.

ande
* Hemencecik, bir anda, birden.
anden
anif
anilin

* Ans
z
n, birdenbire.
* Sert, kaba.
* Benzenden treyen bir amin.

anilin boyalar
* Takmr eterinden elde edilen, foto
raf
l
kta, bas
m i
lerinde, boya sanayiinde kullan
lan organik boya
cevheri.
animasyon
* Canland
rma.
animato
animizm
anjin

* Bir paran
n canlal
naca

nanlat
r.
* Canl
c
l
k.
* Bo
az mukozas
n
n
i
mesi, bo
ak, yutak iltihab
, hunnak, farenjit.

anjiyo
* Anjiyografinin k
saltmas
.
anjiyo olmak
* anjiyografi ektirmek veya yapt
rmak.
anjiyografi
* Damar iine x

nlar
ngeirmeyen bir madde

r
nga edildikten sonra damarlar
n filminin al
nmas
.
anjiyoloji

* Dola

m organlar
ninceleyen anatomi blm.

Anka

* Masallarda adgeen ve gerekte var olmayan byk bir ku


, Zmrdanka.

Ankara keisi
* Uzun, k
v
rc
k ve ipek gibi yumu
ak k
llar
olan ve Ankara yresinde yeti
tirilen evcil kei tr, tiftik keisi.
Ankara kedisi
* Uzun tyl ve Ankara yresinde yeti
en kedi
rk
.
ankastre

* Bir oyu
a, yuvaya yerle
tirilmi(tesisat).

ankesrl telefon
* Kutulu telefon.
anket

* Soru
turma, sormaca.

anket yapmak
* bir konuda soru
turma, ara
t
rma yapmak.
anketi

* Soru
turmac
.

anketilik
* Soru
turmac
l
k.
anketr

* Anket yapan uzman.

ankiloz
* Oynar eklemlerde oynakl

n kalmamas
yla eklemin i
lemez duruma gelmesi, eklem kayna
mas
.
anlad
msa arap olay
m
* hibir
ey anlamad
m.
anlak
anlakl

* Zek.
* Zeki.

anlam
* Bir kelimeden, bir szden, bir davran
veya olgudan anla

lan
ey; bunlar
n hat
rlatt

d
nce veya nesne,
mana, fehva.
* Bir nermenin, bir tasar
n
n, bir d
ncenin veya eserin anlatmak istedi
i
ey.
anlam ayk
r
l

* Kar

t anlamlkelimelerin, szlerin bir araya gelmesi.


anlam baya
la
mas
* Anlam ktle
mesi.
anlam bilimi
* Dili anlam a
s
ndan inceleyen bilim dal
, semantik.
anlam bilimsel
* Anlam bilimi ile ilgili, semantik.
anlam
karmak
* bir cmlede veya bir metinden yeni ve dei
ik bir anlam yakalamak veya bulup
karmak.

* yersiz ve gereksiz bir yarg


ya varmak, yanl
de
erlendirmek; bir sze, syleyenin akl
ndan gemeyen bir
anlam vermek.
anlam daralmas
* Genikavramlarolan bir kelimenin, bu kavramlar iinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir
anlamdan zel bir anlama gei
.
anlam dei
mesi
* Anlam
n daralmas
, geni
lemesi, kaymasveya baya
la
mas
.
anlam geni
lemesi
* Dar bir anlamda kullan
lan bazkelimelerdeki anlam
n ilgili kavramlara yay
lmas
.
anlam iyile
mesi
* Kt ve olumsuz bir anlamolan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanmas
.
* Bkz. isimden treme fiil.
anlam kaymas
* Yeni bir anlam vermek zere kelimelerin gerek anlamlar
ndan kayarak kal
pla
malar
.
anlam ktle
mesi
* Anlamiyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kt veya ktye doru giden bir anlam kazanmas
.
anlam vermek
* kendince bir yarg
ya varmak, yorumlamak.
anlama
* Anlamak i
i, vukuf.
* Bir olay veya nermenin daha nce bilinen bir kanunun veya formln sonucu olduunu grme.
anlamak
* Bir
eyin ne demek oldu
unu, neye i
aret ettiini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek
sonu niteli
inde ba
ka bir bilgi edinmek.
* Sorup renmek.
* Doru ve yerinde bulmak.
* Birinin duygular
n
, isteklerini, d
ncelerini sezebilmek.
* Bir
ey zerinde bilgisi bulunmak.
* (olumsuz veya soru biiminde)
yilik grmek, yararlanmak.
* Sahip olmay
istemek, dileinin yerine getirilmesini istemek.
anlamamak
* ho
lanmamak, ilgilenmemek.
anlamamazl
k
* Anlamazl
k.
anlamazl
k
* Bir
eyi anlamam

, kavrayamam
gibi davranmak.
anlamazl
ktan gelmek
* bir
eyi anlad

hlde anlamam

, fark
na varmam
gibi davranmak.
anlamda
* Eanlaml
, mradif, mteradif, sinonim.
anlamda
l
k
* Eanlaml
l
k.
anlam
na gelmek (veya manaya gelmek)
* (bir anlam) bildirmek.
anlamland
rma

* Anlamland
rmak i
i.
anlamland
rmak
* Anlam
n
a
klamak; anlam vermek, anlam kazand
rmak.
anlaml

* Anlamolan, bir
ey demek isteyen, d
ndrc, manal
, manidar.

anlamlanlaml
* Anlaml
olarak.
anlaml
l
k
* Anlaml
olma durumu.
anlamsal
* Anlamla ilgili, semantik.
anlams
z
* Anlamolmayan, nemli bir
ey anlatmayan, manas
z.
anlams
zla
ma
* Anlams
zla
mak durumu.
anlams
zla
mak
* Anlams
z duruma gelmek.
anlams
zla
t
rma
* Anlams
zla
t
rmak durumu.
anlams
zla
t
rmak
* Anlams
z duruma getirmek.
anlams
zl
k
* Anlams
z olma durumu, manas
zl
k.
anlars
n ya!
* a
klanmamasgereken bir olay
dolaylyoldan anlatmak iin kullan
l
r.
anla

k
* Aralar
nda anla
ma bulunan taraflardan, kimselerden biri.
anla

lan

* anla

ld

na gre, galiba.

anla

ldVehbi'nin kerrakesi
* i
in i yz, gere
i
renildi.
anla

ldVehbi'nin kerrakesi
* Bkz. anla

ldVehbi'nin kerrakesi.
anla

lma
* Anla

lmak i
i.
anla

lmak
* Anlamak i
ine konu olmak, belli olmak, ortaya
kmak.
anla

lmaz
* Anla

lmasg olan, bir anlam verilemeyen, kar

k, mu
lk.
anla
ma

* Anla
mak i
i, uyu
ma, itilf.

* Devletler arassiyas, ekonomik, kltrel vb. alanlarda yap


lan uzla
ma ve bu uzla
man
n tespit edildi
i
belge, uyu
ma, itilf, antant.
anla
ma yapmak
* anla
ma belgesi dzenleyip imzalamak.
anla
mak
* D
nce, duygu, ama bak
m
ndan birle
mek.
anla
mal
* Anla
maya dayanan.
anla
maya varmak
* bir konuda birisiyle anla
mak.
anla
mazl
k
*
ki veya daha ok taraf
n kar

la
an d
nce ve amalararas
nda ayr
l
k, uyu
mazl
k, ihtilf.
anla
mazl
k
kmak
* bir konuda uyu
mazl
k sz konusu olmak.
anla
t
rma
* Anla
t
rmak i
i.
anla
t
rmak
* Anla
may
, uzla
may
, uyu
maysalamak.
anlata anlata bitirememek
* bir
eyden ok sz etmek, vmek.
anlat
* Hikye etme, tahkiye.
anlat
c
anlat
lma

* Hikye, f
kra gibi
eyleri anlatan kimse.
* Anlat
lmak i
i.

anlat
lmak
* Anlatmak i
ine konu olmak.
anlat
m
* Anlatmak i
i.
* Bir duyguyu, bir d
nceyi, bir konuyu sz veya yazile bildirme, ifade.
anlat
m bilimi
* slp yntemlerini inceleyen edeb ara
t
rma, inceleme, stilistik.
anlat
m tonu
* Anlat
mda mant
k ve d
nce zelli
ine gre olu
an ton.
anlat
mc
* Yaln
zca hikye etmeye a

rl
k veren (eser).
* Eserlerinde hikye etmeye, tahkiyeye a
rl
k veren (yazar).
anlat
mc
l
k
* Bkz. ekspresyonizm.
anlat
ml
* D
nce ve duyguyu gl ve canlbir biimde anlatan.

anlat

anlatma

* Anlatmak i
i veya biimi, takrir.
* Anlatmak i
i.

anlatmak
* Bir konu zerinde a
klamada bulunmak, bilgi vermek, izah etmek.
*
nand
rmak, belirtmek.
* Sylemek, nakletmek.
anlatt
rma
* Anlatt
rmak i
i.
anlatt
rmak
* Bir konu zerinde bilgisini lmek, a
klama yapt
rmak.
anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az
* anlay

lkimseleri en kk bir sz bile etkiler, oysa anlay

s
z kimselere ne sylense yarars
zd
r.
anlay
p dinlemek
* (bir olayla ilgili olarak) iyice anlamak.
anlay

* Anlamak i
i veya biimi, telkki, zihniyet.
* Anlama yetene
i, feraset, izan, zek.
* Hogrme, hlden anlama.
* Ay
r
cbir nitelik olmak bak
m
ndan gr
, zihniyet.

anlay
gstermek
* istenilen veya sylenilen bir
eyi ho
gryle kar

lamak.
anlay

l
* Anlay

olan, ferasetli, izanl


, zeki.
* Ho
grl.
anlay

l
l
k
* Anlay

lolma durumu.
anlay

s
z
* Anlay

k
t olan, kafas
z, kavray

s
z, vurdumduymaz, kal
n kafal
, izans
z, ferasetsiz, gabi.
* Ho
grsz.
anlay

s
zl
k
* Anlay
k
tl

, kafas
zl
k, kal
n kafal
l
k, vurdumduymazl
k, izans
zl
k, gabavet.
* Ho
grszlk.
anl
anl
* Gzel, gsteri
li, nl.
anl
k
entelekt.

* K
sa sren, bir an iinde olan.
* Duyu ve iradeden ayrolarak d
nlen bilme melekesi, anlama gc; usa vurma, yarg
lama, mdrike,

anl
k
l
k
* Duyu ve irade kar

s
nda anl

n stnl
n ileri sren doktrin, zihniye, entelektalizm.
anma
* Birini veya bir
eyi akla getirerek szn etme.
* lmbir insanhat
rlamak iin yap
lan tren, ihtifal.

anma treni
* Bir ki
iyi veya bir olayhat
rlamak iin yap
lan tren.
anmak

anmal
k
anne

* Birini veya bir


eyi akla getirerek szn etmek veya onu d
nmek, zikretmek, hat
rlamak.
* Bir sz az
na almak.
* Bir arma
anla gnln almak.
* Adland
rmak.
* An
lmak iin verilen
ey, hat
ra, yadigr, bergzar.
* ocu
unu dnyaya getiren kad
n.

anne olmak
* (kad
n) ocuk sahibi olmak.
anneanne
* Annenin annesi.
annelik

* Anne olma niteli


i veya durumu.

annelik etmek
* annelik grevini yapmak veya anne gibi ilgi ve yak
nl
k gstermek.
anofel

* S
tma mikrobunu a

layan bir tr sivrisinek (Anopheles maculipennis).

anomali
* Sapakl
k, ayk
r
l
k.
anonim

* Adsanbilinmeyen.
* Yarat
c
s
n
n adbilinmeyen (eser).

anonim ortakl
k
* Sermayesi paylara blnmolan ve her orta

n sorumluluu sermayedeki pay


yla s
n
rlbulunan ortakl
k,
anonim
irket.
anonim
irket
* En az beki
inin kurdu
u, sermayesi hisselere blnmve her orta

n sorumluluu sermayedeki hissesi


ile s
n
rlortakl
k, anonim ortakl
k.
anons

* Duyuru, duyurma.

anons etmek
* szle veya yaz
yla bir durumu, bir haberi halka bildirmek.
anonsr

* Bkz. sunucu.

anorak
* Ba
l
kl
, su geirmeyen spor ceket.
anorganik
*
norganik.
anormal

* Genel olan rnee, al

lm

a ve kurala ayk
rolan; dzgn olmayan, gayritabi.

* Dengesi bozuk, deli.


anormalle
me
* Anormalle
mek i
i.
anormalle
mek
* Anormal duruma gelmek.
anormallik
* Anormal olma durumu.
anot

* Bir elektrolitte elektrik ak


m
n
n gelip baland

ve ieri girdi
i u, artu.

ansefal
* Kafatasiindeki beyin ve yard
mc
organlar
n hepsi.
ansefalit
ans
ma
ans
mak

* Beynin irinsiz iltihaplhastal

.
* Bkz. an
msama.
* Bkz. an
msamak.

ans
z
* Anlay

s
z, ak
ls
z.
* Birdenbire, habersiz.
ans
z
n
* Hi hat
ra gelmedik bir s
rada, birdenbire, an olarak, anden.
ansiklopedi
* Btn bilim, sanat dallar
ntek veya bir arada belli bir ynteme gre inceleyen eser, bilgilik.
ansiklopedici
* Ansiklopedi haz
rlayan veya satan (kimse).
ansiklopedicilik
* Ansiklopedicinin yapt

i
.
* Dei
ik alanlardaki bilgileri sistemli bir yntemle bir araya getirme veya toplama i
i.
ansiklopedik
* Ansiklopedi ile ilgili.
* Her konuda biraz bilgi sahibi olan.
ansiklopedik szlk
* Alfabetik s
raya gre kelimelerin kar

l
klar
ngenibir biimde veren, zel adlarda iine alan szlk tr.
ant
* Tanr
'yveya kutsal bilinen bir ki
iyi, bir
eyi tan
k gstererek bir olaydo
rulama, yemin.
* Kendi kendine sz verme.
ant imek (veya etmek)
* bir
eyi yapmaya veya yapmamaya ant ile sz vermek, yemin etmek.
ant karde
i
* Bkz. kan karde
i.
ant verdirmek
* bir
eyi yapmasiin bir kimseye ant iirmek.

ant vermek
* "Allah a
k
na, "ocuklar
n
n ba
iin" gibi szlerle kar

s
ndakini bir
eye zorlamak.
antagonizma
* Tezat.
antant

* Anla
ma, uyu
ma, mutabakat, itilf.

antant kalmak
* anla
mak, uzla
mak.
antarktik

* Gney kutupla ilgili, gney kutup yak


n
nda olan.

antarktik kara
* Gney kutuptaki kara blgesi.
anten

* Bo
lukta yay
lan elektromanyetik dalgalartoplayarak bu dalgalar
n transmisyon hatlar
ierisinde
yay
lmas
nsa
layan cihaz.
* Duyarga.
* Olta
amand
ras
n
n alt ve st k
sm
nda bulunan ince ular.
anten ykselteci
* Anten ile al
caras
nda yer alarak elektromanyetik dalgalar
n genliini ykselten cihaz.
antenli

* Anteni olan.

antenli bal
k
* Gs yzgeleri sapl
, iskeleti kemikle
mi
, s
rt yzgeleri uzam
kemikli bal
k tr.
Antep baklavas
* Antep yresinde yap
lan zel bir tatltr.
Antep f
st

* Antep f
st

gillerin rnek bitkisi, yurdumuzda Gazi Antep ve Siirt blgelerinde yeti


en, yanl
olarak
am
f
st

da denilen bir aa (Pistacia vera).


* Bu aac
n, ince ve sert kabuklu, ya
lyemi
i.
Antep f
st

giller
* Ayrta yaprakl
lardan, tipik rnei Antep f
st
a
acolan bir familya.
Antep i
i
* Gazi Antep yresine zg, iplikleri
kar
lm
ve kafes
eklini alm
kumazerine aynrenk iplikle
verevine sar
larak yap
lan bir e
it el i
lemesi.
anterit

*
nce ba
rsak iltihab
.

anterograf
* Ba

rsak kas
lmalar
nlmeye yarayan alet.
anterosel

*
nce ba
rsak f
t

anterostomi
* Ba

rsak d
mlenmesinin kesilip al
nmas
.
antet

* K

t veya zarf stne bas


lm
ad ve adres, ba
l
k.
antetli
* Ba
l
kl
.
antetsiz

* Ba
l
ks
z.

antialerjik
* Alerjilerin nlenmesinde veya tedavisinde kullan
lan illar
n zellii.
antiasit

* Alkalik, kalev.

antibiyotik
* Bitkilerde, zellikle kf mantarlar
nda bulunan veya sentezle elde edilen, birok mikroba kar
kullan
lan,
penisilin, streptomisin gibi maddelerin ortak ad
.
antibiyotik tedavisi
* Bir veya birok antibiyoti
in durdurucu veya ldrc etkisinden faydalan
larak yap
lan tedavi.
antidemokratik
* Demokrasiye ayk
r
olan.
antidot

* Bkz. panzehir.

antiemperyalist
* Emperyalizme kar
olan.
antiemperyalizm
* Emperyalizme kar
tutum, davran
veya
reti.
antifriz

* Bir s
v
ya kat
ld

nda o s
v
n
n donma derecesini d
rerek donmas
nnleyen madde.

antihijyenik
* Sal
k kurallar
na ayk
rolma.
antijen

*
erisine girdi
i organizma arac
l

yla antikor olu


umunu salayan bakteri, virs, parazit gibi protein
yap
s
nda madde.
antik

*
lk a
daki uygarl
klarla, zellikle eski Yunan ve Roma uygarl
klarile ilgili olan.

antik a
* Eski Yunan ve Roma uygarl
klar
n
n geli
ip yay
ld

a.
* Bu aa zg olan.
antika
* Eski alardan kalma eser veya tarih de
eri olan eski e
ya.
* Genele, olaana, gelene
e ayk
r
, acayip, tuhaf.
* Mendil, rt, yatak ar
afgibi bezlerin kenarlar
na paralel ipliklerden bir blm ekilip dikey olanlar
n
ikisi, bir arada tire ile sar
larak yap
lan didiss, s
an di
i, ajur.
* Antik.
antika mobilya
* En az yz sene evvel imal edilmiolan, ana hatlarda herhangi bir dei
iklik yap
lmam
ve belli bir ekole
gre isimlendirilen mobilya.
antikac

* Antika e
ya veya eser satan veya toplayan kimse.
antikac
l
k
* Antika e
ya veya eserlerle u
ra
ma i
i.
antikal
k

* Antika olma durumu.


* Tuhafl
k.

antikapitalist
* Kapitalist rejime kar
olan kimse.
antikapitalizm
* Kapitalizme kar
olma.
antikas
nbilmek
* en iyisini bilmek.
antikatot
yaprak.

* Bas
ncazalt
lm
bir elektrik bo
alma tpnde, katot

nlar
nalan elektronik lmbadaki genellikle metal

antikite
* Tarihte
lk a, antik devir.
antikomnist
* Komnizme kar

.
antikomnizm
* Komnizm aleyhtarl

.
antikor

* Hastal
k etkenlerini zarars
z duruma getirmek iin vcudun
kard
madde.

antilop
* Antiloplardan, s
cak lkelerde ya
ayan, ok h
zl
ko
an, boynuzlu bir hayvan (Anthilopus).
* Bu hayvan
n derisinden yap
lm

.
antiloplar
* Gevigetiren memeli hayvanlar
n bir familyas
.
antimon

* Atom numaras51, atom a


rl

121,76 olan, 6300 C de eriyen, haddede veya eki alt


nda i
lenemeyen,
o
unlukla bas
m harfleri ala

m
nda kullan
lan, mavimt
rak beyaz renkte bir element. K
saltmasSb.
antinomi
antipati

antipatik

* at

k
.
* Sevimsizlik, so
ukluk.
* Kar

t duygu.
* Antipati uyand
ran, sevimsiz, souk.

antipatik bulmak
* sevimsiz bulmak, kankaynamamak.
antipropaganda
* Kar
propaganda.
antisemit

* Yahudilik aleyhtarl

.
antisemitist
* Yahudilere kar

d
manca duygular besleyen ve Yahudilere kar
ay
rt edici tedbirler al
nmas
nisteyen
gr
e ba
lolan (kimse).
antisemitizm
* Yahudilere kar

d
manca duygular besleyen ve Yahudilere kar
ay
rt edici tedbirler al
nmas
n
isteyenlerin gr
veya tutumu.
antisepsi
* Mikroplarilla ldrme yollar
.
antiseptik
* Antisepsi yapmak iin kullan
lan veya antisepsi zelli
i olan (madde).
antisiklon
* Yksek bas
nlatmosfer ktlesi; havan
n sarmal biimli hareketi iin kullan
l
r.
antitez

* Kar
sav.

antitoksik
* Antitoksin.
antitoksin
*
ine giren toksinleri zarars
z hle getirmek iin vcudun
kard

madde.
antla
ma

*
ki veya daha ok devletin sald
rmazl
k, sava
ta ittifak gibi konularda stlenmelerini belirttikleri belge ve
belgede belirtilen durum, muahede, pakt.
antla
mak
* Antla
ma yapmak, ahitle
mek.
antl

* Ant imiveya ant iirilmi


.

antoloji
* airlerin, yazarlar
n, bestecilerin eserlerinden al
nm
seme paralardan olu
an kitap, seki, gldeste.
antrakt
antrasit
antre

* Ara.
* Glkle tutu
an, koku, duman
karmadan, byk bir
svererek yanan bir tr takmr.
* Bir yap
da girip geilen yer, methal.
* Ba
lang
yemei.

antrenman
* Bir spor dal
nda yap
lan al

t
rma veya haz
rl
k al

mas
, idman, egzersiz.
antrenman yapmak
* spor amac
yla al

mak, al

t
rma yapmak.
antrenmanl
*
dmanl
.
antrenmans
z
* Antrenmanolmayan, idmans
z.

antrenr

* Bir spor dal


nda sporcuyu e
iten, yeti
tiren ve al

t
ran ki
i, al

t
r
c
.

antrenrlk
* Antrenrn i
i veya meslei, al

t
r
c
l
k.
antrepo

* Gmrklere gelmiticar e
yan
n konuldu
u, korundu
u yer, ardiye.

antrepocu
* Antrepo i
leten kimse.
* Antrepoya bakan kimse.
antrepoculuk
* Antrepocunun yapt

i
.
antrkot

* S

r
n iki krek aras
ndan ve pirzolal
k yerinden
kart
lan kemi
inden s
yr
lm
et dilimi.

antrok

* Triyas devri katmanlar


nda bulunan, derisi dikenlilerden, deniz llelerinin saplar
n
olu
turan kalsiyum
karbonat birle
imli fosil.
antropoit

* Bkz. insans
.

antropoitler
* Bkz. insans
lar.
antropolog
*
nsan bilimi uzman
.
antropoloji
*
nsan
n kkenini, evrimini, biyolojik zelliklerini, toplumsal ve kltrel ynlerini inceleyen bilim, insan
bilimi.
antropolojik
*
nsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel.
antropomorfizm
*
nsan biimcilik.
antroponim
* Ki
i adlar
ninceleyen bilim dal
.
antroposantrizm
*
nsantabiat
n merkezi sayan, btn br yarat
klar
n insan iin yarat
lm
olduklar
n
syleyen din nitelikli
reti, insaniincilik.
antropozoik
*
nsan
n belirmesi ve yay
lmas
nniteleyen antropozoik devir teriminde geer.
antropozoik devir
* Antropozoik.
antrparantez
* Sz aras
nda, s
rasgelmi
ken, istitrat.
anut

*
nat
, ayak direyici.

anri
ans

*
drar
nyapamama
eklinde a
r bir bbrek rahats
zl
belirtisi.
* Sindirim kanal
n
n doru ba

rsak denilen son blmndeki


k
deli
i, makat,
er.

ans yzgeci
* Bal
klarda ans blgesinde tek olarak bulunan yzge.
anyon
anzarot

aort
apac
apa
k

* Negatif elektrikle ykl iyon, eksin.


* S
cak lkelerde yeti
en bodur bir a
a (Sarcocolla).
* Bu aac
n yara tedavisinde kullan
lan reinesi.
* Rak
.
* Kalbin sol kar
nc

ndan
kan ve vcuda k
rm
zkan da
tan byk atardamar.
* ok ac
.
* ok a
k, ok belirgin.

apa
kl
k
* Apa
k olma durumu.
* Bir
eyin, hibir ku
kuya yer b
rakmaks
z
n ayd
nl
k, a
k bir biimde grnmesi.
apak
* ok ak.
apala
apalak
apandis

* Abla.
* (bebekler ve kk ocuklar iin) Tombul, grbz, iri.
* Kr ba

rsa

n ince bir parmak gibi olan son blm.

apandisit
* Apandisin iltihaplanmas
.
apans
z

* Hi beklenmedik bir s
rada, pek ans
z
n.

apans
z
n
* Birdenbire, ok an olarak.
apar topar
* Telve acele ile, yaka paa.
aparey
* e
itli paralardan meydana gelen alet, cihaz.
aparkat
aparma

* Boksta bkk kolla a


a

dan yukar
ya do
ru at
lan yumruk.
* Aparmak i
i.

aparmak

* Almak, al
p gtrmek.
* Gizlice almak, al
p kamak, almak.

apart otel
* M
terilerin kendi yeme ve ime ihtiyac
nkar

layabilmek iin gerekli malzemeler ile donat


lm
ba
ms
z
apartman veya vill tipinde in
a edilmiancak otel gibi i
letilen konaklama tesisi.
apartman
* Birka katl
ve her kat
nda bir veya birka daire bulunan yap
.
apa
apatit

* Klhan beyi, kabaday


, hayta.
* Doada, kemik dokusunda bulunan, iinde flor veya klor olan doal kalsiyum fosfat.

apayd
n
* ok ayd
nl
k.
apayd
nl
k
* Apayd
n olma durumu.
apayr
apaz

apaz

* Bsbtn ayr
, bamba
ka.
* Avu.
* Bir avu dolusu.
* ok az.

apazlama
* Apazlamak i
i.
* Pupa ile orsa aras
nda geminin omurgas
na 450 aile esen (rzgr).
* Byle esen bir rzgrla.
apazlamak
* Avulamak.
* Yelken rzgrla dolup
i
mek.
* (gemi) Apazlama rzgrla gitmek.
apel
aperitif

* Anonim ortakl
klarda sermaye art
r
miin yap
lan deme a
r
s
.
*

tah
amak iin yemekten nce iilen iki, aar.

ap

* Butlar
n i taraf
, iki bacak aras
.
ap
aras
*
ki baca

n aras
nda kalan yer.
ap

ak

ap

* Bacaklar
n
aarak yryen, ayr
k bacakl
.
* Bacaklaraa aa yrme.
* Yorgun, gsz,
a
k
n.

* Kuyruunu ap
aras
na alarak y
lg
n y
lg
n giden (hayvan).
ap

p kalmak
*
a

rmak.
ap

l
k
ap

ma
ap

mak

ap

t
rma

* A.
* Ap

mak i
i.
* Hayvan yorgunluktan bacaklar
nbirbirinden ay
rarak kvermek.
* Oturmak, bacaklaray
rarak melmek.
* Ne yapaca

nkestirememek,
a

rmak.
* Ap

t
rmak i
i.

ap

t
rmak
* Hayvanok yorarak yryecek gcn b
rakmamak.
* ifte demir atarak dndke geminin bir alan iinde kalmas
nsa
lamak.
apiko

aplik

* Geminin, zinciri toplay


p demirini kald
rmaya haz
r bulunmas
.
* Haz
r, tetik.
* Derli toplu, ssl,

k.
* Duvar
amdan
, duvar lmbas
.

aplikasyon
* Uygulama.
* Bir kumazerine ba
ka bir kumaparas
n
veya bir danteli dikme yolu ile uygulayarak yap
lan ss.
* Eldeki haritaya gre arazi zerinde bir parseli kaz
klarla belirtme.
aplike

* Dz veya desenli bir kuma


tan kesilmimotiflerin bir ba
ka kuma
a i
lenmidurumu.

apokaliptik
* Anla

lmaz, kapal
, karanl
k (sz veya yaz
).
apokrif
* Doruluuna gvenilmez sz veya yaz
.
apolet

* Subaylarda rtbeyi gstermek iin niformalar


n omuzlar
na tak
lan i
aretli para, omuzluk.
* Giysilerin omuzlar
na ss olarak tak
lan para.

apoletleri sklmek
* bir su sebebiyle rtbesi indirilmek veya askerlikten at
lmak.
aport

* Av
n veya kendisine gsterilen
eyin zerine at
l
p getirmesi iin kpee verilen buyruk.

aposteriori
* Deney sonucu ortaya
kan (bilgi), sonsal.
apo
i
* ember biiminde, telden yap
lma, torbaya benzer, byk gzl a
.
apotr

* Yard
mc
, koruyucu, havari.
appassionato
* Bir paran
n co
kunca al
naca

nanlat
r.
apraksi
apre

apreci
apreleme

* Bkz. i
lev yitimi.
* Kumaveya derinin cillanmas
, perdahlanmas
.
* Dokumac
l
kta, boyac
l
kta cil olarak kullan
lan madde.
* Apre yapan kimse.
* Aprelemek i
i.

aprelemek
* Kumaveya deriyi cillamak, perdahlamak.
apreli
apresiz
april

* Apresi olan.
* Apresi yap
lmam

, perdahlanmam
veya cillanmam

.
* Nisan ay
, abril.

apriori
* Hibir denemeye dayanmayan ve ak
l yordam
yla bulunup ortaya konan, nsel.
apse

*
rin birikimi,
ban.

apse yapmak
* bir doku iinde iltihap olu
mak.
apsele
me
* Apsele
mek durumu.
apsele
mek
* Yara irin ba
lamak, apse yapmak.
apsent
apsis

aptal

* Pelinle kokuland
r
lm
sert bir iki.
* Ynl bir eksen zerinde bir noktan
n, ba
lang
noktas
na olan uzakl

n
n cebirsel de
eri.
* Bir noktan
n uzaydaki yerini bulmaya yarayan ana izgilerden yatay olan
, koordinat.
* Zekspek geli
memi
, zek yoksunu, al
k, ahmak.
* Kmseme belirten seslenme; azarlama.

aptal aptal
* Aptal gibi, aptalca, aval aval.
aptal olmak
* aptal durumda bulunmak.

aptal yerine koymak (veya koyulmak)


* anlamaz, bilmez sanmak (san
lmak).
aptalca

* Biraz aptal.
* (apta'lca) Aptala yara

r nitelikte, aptal gibi, ahmaka.

aptalcas
na
* Aptala yak

r biimde, aptal gibi.


aptalla
ma
* Aptalla
mak i
i veya durumu.
aptalla
mak
* Zeks
ni
letemez olmak, al
kla
mak, ahmakla
mak.
aptalla
t
rma
* Aptalla
t
rmak i
i veya durumu.
aptalla
t
rmak
* Aptalla
mas
na sebep olmak, aptal duruma getirmek, ahmakla
t
rmak.
aptall
a vurmak
* bir
eyi bilmez, anlamaz gibi grnmek.
aptall
k

* Aptal olma durumu veya aptalca i


.

aptall
k etmek
* aptalca davranmak veya aptalca igrmek.
apteriks

* Bkz. kivi.

aptes
* Bkz. abdest.
aptesbozan
* Bkz. abdestbozan.
aptesbozan otu
* Bkz. abdestbozan otu.
apteshane
* Bkz. abdesthane.
aptesli
* Bkz. abdestli.
apteslik
aptessiz
apukurya

* Bkz. abdestlik.
* Bkz. abdestsiz.
* Et kesimi yortusu.

apul apul
* Tombul ocuklar
n bacaklar
naarak sal
na sal
na yry
lerini anlat
r.
Ar

* Argon'un k
saltmas
.
ar
* Tar
m alanlar
iin yz metre kare de
erinde yzey l birimi.
ar

* Utanma, utan duyma.

-ar- / -er* Belirli fiillere gelen genizaman eki: a-ar, bi-er, ge-er, bat-ar,
k-ar, yat-ar, kalk-ar, l-er vb. Bu ekle
yap
lm
isimler de vard
r: keser, aar "anahtar",
kar "menfaat" vb.
-ar- / -er*
simden gei
siz fiil treten ek.
-ar- / -er*
simden gei
li fiil treten ek: ba
-ar-mak, suv-ar-mak vb.
-ar- / -er* Fiilden ettirgen at
treten ek:
k-ar-mak, gid-er-mek vb.
ar bels
* namus ve onuru iin ba
kassz eder korkusu.
ar damar
atlam

* utan duyulacak
eyleri hi s
k
lmadan yapan, utanmaz.
ar etmek

* utanmak.

ar namus tertemiz
* utanmasolmayan.
ar ve hay perdesi y
rt
lmak
* utanmamak, utan duymamak, yzszlk etmek.
ar y
ldeil, kr y
l
* birinin s
k
lmay
bir yana b
rakarak yaln
z
kar
na bakt

anlat
l
rken sylenir.
ara

*
ki
eyi birbirinden ay
ran uzakl
k, a
kl
k, aral
k, bo
luk, mesafe.
*
ki olguyu, iki olaybirbirinden ay
ran zaman, fas
la.
* Ki
ilerin veya topluluklar
n birbirine kar
olan durumu veya ilgisi.
* Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin ii.
* Bir oyunda, bir filmde dinlenme sresi, antrakt.
* Toplu jimnastik dizilmelerinde, s
radakilerin birbirlerinden yanlamas
na olan uzakl
klar
.
* Aral
k.
* Futbol oyununun k
rk be
er dakikal
k iki devresi aras
nda oyunculara verilen on bedakikal
k dinlenme
sresi, haftay
m.
* (basketbol ve voleybol iin) Tak
mlar
n oyun s
ras
nda ald
klarbirer dakikal
k dinlenme ve talimat alma
sresi, mola.
ara amak
* dostluu bozmak, anla
mazl

a yol amak.
ara ba
l
k
* Esas blmn alt ba
l
klar
nanlatmak iin kullan
l
r.
ara bono
* Arada denen ola
an d

bono.
ara bozucu

* Ara bozan (kimse), fesat


, fiti, mnaf
k, mfsit.
ara bozuculuk
* Ara bozucu olma durumu, fitilik, mnaf
kl
k, fesat.
ara bulma
* Anla
mazl
k durumunda bulunan kimseleri uzla
t
rma i
i.
ara bulmak
* anla
amayanlaruzla
t
rmak.
ara bulucu
* Uzla
t
ran kimse, uzla
t
r
c
.
ara buluculuk
* Uzla
t
r
c
l
k.
ara buluculuk etmek
* ara bulmada yard
mcolmak.
ara cmle
* Birle
ik veya yal
n cmlelerde anlam
biraz daha a
klamak iin araya giren iki virgl veya iki k
sa izgi
iinde verilen cmle.
ara deniz

* Okyanuslardan dar ve az derin bo


azlarla ayr
lan, karalar
n aras
na sokulmudeniz.

ara kap
*
ki yapveya oda aras
nda, kolayca gemek iin a
lan kap
.
ara karar
* Bir davan
n bak
lmas
nkolayla
t
rmak iin yarg
dan nce, arada nlem niteli
inde verilen karar.
ara kazan
* Malbtnyle devretmeden arada elde edilen kazan.
ara kesit

* izgilerin, yzeylerin, katcisimlerin birbirlerine rastlad


klarve kesi
tikleri yer.

ara konak
* Asala
n, geli
me evreleri s
ras
nda beslenip bar
nd
konak
lardan her biri.
ara mal
* retimde gerekli mal
elde etmek iin kullan
lan yari
lenmimal.
ara name
* ark
, trk, keke gibi kk gfteli bestelerde, gftenin iki k
tasaras
na, ba

na, sonuna da gelebilen,


szsz al
nan para.
* S
k s
k sylenen sz veya a
lan sorun.
ara namesi
* Bkz. ara name.
ara seim
* Genel seimler d

nda yap
lan ara dnem seimleri.
ara s
cak

* Souk ve s
cak yemek servisi aras
nda ikram edilen hafif s
cak yiyecekler.

ara s
nav
* niversite ve yksek okullarda yar
y
l iinde yap
lan s
nav.

ara s
ra

* Seyrek olarak, zaman zaman.

ara sokak
* Ana yola a
lan ikinci derecedeki yol.
ara sz
* Dorudan do
ruya konu
ulan veya yaz
lan konuyu ilgilendirmeyen dolaylsz, istitrat.
ara tmce
* Bkz. ara cmle.
ara vermek
* yeniden ba
lamak iin, bir i
i bir sre b
rakmak, durmak.
ara yerde

* aras
nda, arada.

ara yn
* Drt ana ynden ikisi aras
nda olan ynlerden her biri.
araba

* Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her trl kara ta

t
.
* Araba ile ta

nm
veya ta

nacak miktar.

araba araba
* Arabalar dolusu, birok arabalarla.
araba devrilince yol gsteren ok olur
* ii
ten getikten sonra verilen dn deeri yoktur.
araba falakas
* ift atlarabalarda, okun dibinde ve iki yan
nda bulunan ular
na ko
um kay

larba
lanan aa blm.
araba kullanmak
* araba srmek.
araba mezarl

* Kullan
lmaz hle gelmiveya eski arabalar
n b
rak
ld

yer.
araba vapuru
* Arabalvapur.
arabac

* Arabaysren kimse.
* Araba yapan veya satan kimse.

arabac
l
k
* Araba srme i
i.
* Araba yapma veya satma i
i.
arabal

* Arabasolan.
* Araba vapuru.

arabalvapur
* Arabaya ta

yan vapur, vapur, araba vapuru.


arabal
k
* Araba konulan yer, garaj.
* Araba dolduracak miktar.

araban

* Klsik Trk mzi


inde bir makam.

araban
n n tekerlei nereden geerse art tekerlei de oradan geer
* ocuklar, byklerin ya
ay

na uyarlar.
araban
n tekerine takoymak
* glk
karmak.
arabankrd
* Klsik Trk mzi
inde az kullan
lm
birle
ik bir makam.
arabas
ndze
karmak
* kar

la
t

glkleri yenip i
ini kolay yrr hle getirmek.
araba

* Pi
mive dondurulmuhamur yan
nda yenen tavuklu veya hindili orba.

arabesk
* Arap slbunda olan (
ey).
* Giri
ik bezeme.
arabeski
* Arabesk mzik sanat
s
.
arabeskle
me
* Arabesk durumuna gelme.
arabeskle
mek
* Arabesk zellii kazanmak veya arabesk durumuna gelmek.
Arab

Arabist

* Araplarla ilgili, Araplara zg olan.


* Arapa.
* Arap dili ve edebiyat
yla ura
an kimse.

Arabistan defnesi
* Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'n
n s
cak blgelerinde yeti
en, kabuklarhekimlikte kullan
lan bir
aa
k (Daphne gnidium).
Arabistik
* Arap dili ve kltr ara
t
rmalar
.
arabizasyon
* Arapla
t
rma.
arabozan

*
ki ki
inin aras
ndaki dostluu veya geimi bozan (kimse), fesat
, mnaf
k, mzevir.

arabozanl
k
*
ki ki
inin aras
ndaki dostluk veya geimi bozma i
i, mnaf
kl
k, mzevirlik.
arac
* Uzla
t
ran, anla
ma salayan kimse.
* retici ile tketici aras
nda al
m sat
m konusunda ba
lantkuran ve bundan kazan salayan kimse,
mutavass
t.
arackoymak
* bir kimseyi, uzla
ma salamak iin grevlendirmek.

arac
l

yla
* Aracolarak, ba
lantkurarak, vas
tas
yla, yoluyla.
arac
l
k

* Arac
n
n grd
i
, tavassut, vas
ta.

arac
l
k etmek
* bir i
in zmnde araya girerek yard
m etmek, tavassut etmek.
ara

* Bir iyapmakta veya sonuland


rmakta, gcnden yararlan
lan nesne.
* Ki
iler veya nesneler aras
nda ba
lantsa
layan
ey, vas
ta.
* Bir
eye ula
mak, bir
eyi elde etmek iin yararlan
lan kimse veya
ey.
* Ta

t.
* Bir sonuca ula
mak iin kullan
lan
ey.

ara
l
k

* D
nme biimlerinin, kuramlar
n, mant
k ve ahlk biimlerinin yaln
zca hayat
n de
i
ik
artlar
na uyma
aralaroldu
unu savunan dnya gr
, enstrmantalizm.
aral

* Arala yap
lan veya olan, vas
tal
, bilvas
ta.

araljimnastik
* Bkz. aletli jimnastik.
aras
z
* Ara kullan
lmadan, do
rudan doruya yap
lan veya olan, vas
tas
z, bilvas
ta.
aras
zl
k
* Aras
z olma durumu.
arada bir

* seyrek olarak.

arada
karmak
* ba
ka i
ler aras
nda bir i
i de yap
vermek.
arada kalmak
* iki tarafuzla
t
rmak zere araya girme dolay
s
yla g duruma d
mek.
arada kaynamak
* kar

k bir durumda gereken ilgiyi grmemek.


aradan

* o zamandan bu zamana dek.

aradan ekilmek
* ili
iini kesmek.
aradan
karmak
* birok i
ten birini yap
p bitirivermek.
aradan kald
rmak
* iyapma imkn
n
yok etmek.
Araf
Arafat

* Cennet ile cehennem aras


nda bir yer.
* Mekke'nin dousunda, hac
lar
n, kurban bayram
n
n arife gn topland
klar
tepe.

Arafatta soyulmuhac
ya dnmek
* her
eyini kaybedip
r
l
plak kalmak, aresiz kalmak.
aragonit

* Beyaz, ye
il, mavimsi gri renkte billrla
m
bir tr kalsiyum karbonat.

arak
* Ter.
* Pirin ve
eker kam

ndan elde edilen bir tr rak


.
-arak / -erek
* Fiillerden zarf yapan ek.
araka
arak
arak
l
k

*
ri taneli bezelye.
* Araklayan, alan, h
rs
z.
* H
rs
zl
k.

arak
ye
* Dervi
lerin giydikleri, tiftikten yap
lm
ince klh.
* Bir tr kk zurna.
araklama
* Araklamak i
i, alma, a

rma.
araklamak
* almak, a

rmak.
aralama
aralamak

aralanma

* Aralamak i
i.
*
ki
ey aras
nda a
kl
k olu
turmak, yaramak.
* Aral
klduruma getirmek, seyrekle
tirmek.
* Bitkilerin fazla dal ve ubuklar
nkesmek, seyrekle
tirmek.
* Aralanmak i
i.

aralanmak
* Biraz a
lmak, aral
k olmak.
* Gitmek, uzakla
mak, yan
ndan ayr
lmak.
* Seyrelmek.
aralar
iyi

* dostluklar
dzenli.

aralar
nda da
lar kadar fark olmak
* aralar
nda her ynden byk ayr
l
klar bulunmak, benzer nitelikler ok az olmak.
aralar
ndan kara kedi gemek (veya aralar
na kara kedi girmek)
* iki dost birbirine gcenmek, iki dostun aras
na so
ukluk girmek.
aralar
ndan su s
zmamak
* birbirleriyle ok yak
n, s
kf
karkada
l
k kurmak.
aralar
namak
* iki ki
i aras
ndaki dostluu, ili
kiyi bozmak.

aralar
nbozmak
* iki ki
i aras
ndaki ili
kiyi bozmak.
aralar
nbulmak
* birbirleriyle anla
amayan iki ki
iyi uzla
t
rmak, bar

t
rmak.
aralatma

* Aralatmak i
i.

aralatmak
* Aral
k duruma getirtmek, biraz at
rmak.
aral
k

*
ki
ey aras
ndaki a
kl
k, mesafe.
* S
ra, vakit.
* Uygun, elveri
li durum, f
rsat.
* Evin iki blm veya iki oda aras
ndaki dar geit, geenek, koridor.
* Y
l
n 31 gn sren son ay
, ilk knun.
* Ayakyolu.
* Yara
k, tam kapanmam

.
* Bir sesi bir ba
ka sesten, kal
na veya inceye do
ru ay
ran uzakl
k.
* Toplu beden e
itiminde art arda dizilenleri ay
ran a
kl
k.
* Portenin paralel izgileri aras
ndaki bo
luk.
* (bas
mc
l
kta) Harfler veya sat
rlar aras
ndaki a
kl
k, espas.
* Borsada hisse senetlerinin al
m sat
m emirlerinin verildii sre.

aral
k etmek
* aralamak, yaramak.
aral
k oyunu
* Tiyatroda iki perde aras
nda yap
lan koro, bale, monolog gibi elendirici oyun.
aral
k vermek
* yeniden ba
lamak iin bir i
i k
sa sre ile b
rakmak.
* harfler aras
nda veya sat
rlar aras
nda bo
luk b
rakmak.
aral
kl

* Birbirine biti
ik olmayan, aralar
nda a
kl
k bulunan.
* Dizgide kelimeler, harfler veya sat
rlar aras
nda a
kl

olan, espasl
.
* Kesik kesik.

aral
ks
z
* Birbirine biti
ik olan, aralar
nda a
kl
k bulunmayan.
* Srekli, aral
k vermeden.
aral
kta
* br
eyler aras
nda.
arama

* Aramak i
i, taharri.
* Saklanan san

n ve su belgelerinin elde edilmesi iin bir kimsenin ev, iyeri gibi yerlerde, zerinde ve
e
yas
nda yap
lan ara
t
rma i
lemi.
arama emri
* Yap
lacak ara
t
rma i
lemi iin yetkili organdan al
nan buyruk.
arama karar
* Arama yap
labilmesi iin hkim taraf
ndan verilmikarar.
arama tarama
* Polisin ku
kulu grd
kimseler zerinde b
ak, silh, esrar gibi yasak
eyler aramas
.

* Denizdeki may
nlar
toplama veya yok etme i
lemi.
arama yapmak
* birini veya bir
eyi bulmaya al

mak, taharri etmek.


aramak

* Birini veya bir


eyi bulmaya al

mak.
* Bir yntem bulmaya al

mak.
* Ara
t
rmak, yoklamak.
* Ziyarete, hat
r sormaya gitmek.
* Bir
eyin yoklu
unu duyarak geri gelmesini istemek, zlemek.
* nem verip istemek.
* art ko
ulmak.

aramak taramak (veya aray


p taramak)
* dikkatle aramak, ok aramak.
aramakla bulunmaz
* ok deerli, ancak rastlantile ele geer.
Aramca
Aramce

* Bkz. Aramce.
* Sam dillerinin bat
lehelerini iine alan ve milttan nceki dnemlerde kullan
lm
bulunan l bir dil.

aran
lma
* Aran
lmak i
i veya durumu.
aran
lmak
* Aramak i
ine konu olmak.
* Sz konusu olmak.
aranje
aranjman
aranjr

* Bu sz "dzenlemek" anlam
nda "aranje etmek" biiminde kullan
l
r.
* Dzenleme.
* Dzenleyici.

aranma
* Aranmak i
i.
aranmak

arant
Arap

* Aramak i
ine konu olmak.
*
steklisi bulunmak.
* Eksikli
i duyulmak.
* Kendi stn aramak veya ortal
kta kendi kendine bir
eyler aramak.
* art ko
ulmak.
* Olumsuz, kt davran

larda bulunarak cezaygerektirmek.


* Aran
lan zm.
* Orta Do
u ile Kuzey Afrika'n
n byk bir blmnde ya
ayan halk ve bu halk
n soyundan olan (kimse).
* Arap halk
na zg olan
ey.
* (kk a ile) Zenci, fellh.
* Koyu esmer veya kara.

arap

* Negatif fotoraf.

Arap gibi olmak


* simsiyah olmak, kararmak.
Arap olay
m
* (
aka yollu) sylenen bir
eyin do
rulu
una inand
rmak iin kullan
l
r.
Arap rakamlar
* Bugn kulland

m
z say
lar
gsteren rakamlar.
Arap sabunu
* Potasla yap
lan, yumu
ak, esmer bir sabun.
arap sagibi
* karmakar

k.
arap sa
na dnmek
* i
ler ok kar

p zmlenmesi g bir duruma gelmek.


Arap tav
an
* Kemirgen memelilerden bir hayvan (Daculus daculus).
Arap uyand(veya Arab
n gz a
ld
)
* geen bir olaydan ders al
nd

nanlat
r.
Arap zamk
* Akasyadan elde edilen bir zamk, zamk
arab.
Arapa
* Sam dilleri ailesine giren ve Arap lkelerinde kullan
lan dil.
* Bu dile zg olan.
Arapala
t
rma
* Arapala
t
rmak i
i.
Arapala
t
rmak
* Arapaya evirmek.
* Arap dili zelli
i kazand
rmak.
Arapla
ma
* Arapla
mak durumu.
Arapla
mak
* Arap olmak, Arapl

benimsemek.
Arapla
t
rma
* Arapla
t
rmak i
i.
Arapla
t
rmak
* Arap kimliini kazand
rmak.
Arapl
k

* Arap olma durumu.

Arapsa
* zmlenemeyecek kadar kar

k durum.
Arapsa
* Kk, yuvarlak ve ok s
k ye
il yapraklarolan uzad
ka a
a
do
ru sarkan bir tr ss bitkisi.

ararot

* S
cak iklimlerde yeti
en maranta adlkam

tan ve ba
ka bitkilerin kknden
kar
lan, ocuk mamas
yapmaya yarayan un.
ararot kam

* Maranta.
Arasat

* Mslman inan

na gre, k
yamet gn btn llerin toplanacaklaryer.

aras(veya aralar
) a
lmak (a
k olmak veya bozulmak)
* arkada
l
klarsars
lmak, arkada
l
k balarkopmak, birbirine dar
lmak.
arasgemeden
* vakit gemeden, s
cas
ca

na.
arasho(veya iyi) olmamak
*o
eyden ho
lanmamak, aralar
nda gerginlik, geimsizlik olmak.
arasolmamak
* geinememek.
arasso
umak
* aradan zaman geerek nemini yitirmek.
aras
na (veya aralar
na) kar

mak
* byyp yeti
mek.
aras
z
arasta

* Srekli olarak, arkaskesilmeden, ara vermeden, mstemirren, vira.


* ar

larda veya al
veriblgelerinde ayni
i yapan esnaf
n bir arada bulundu
u blm.

ara
it
* Yer f
st

.
ara
t
r

* Ara
t
rma.

ara
t
r
c
* Ara
t
ran, inceleyen, ara
t
rman, ara
t
rmac(kimse).
* Merakl
, mtecessis.
ara
t
r
c
l
k
* Ara
t
r
c
n
n yapt

i
.
ara
t
r
lma
* Ara
t
r
lmak i
i.
ara
t
r
lmak
* Ara
t
rma yap
lmak, gzden, geirilmek.
ara
t
rma
* Ara
t
rmak i
i, taharri.
* Bilim ve sanatla ilgili olarak yap
lan yntemli al

ma.
ara
t
rma filmi
* Herhangi bir bilimsel ara
t
rmada al
c
n
n salt bir kay
t arac
olarak kullan
lmas
yla elde edilen film.
ara
t
rma grevlisi

* Yksek
retim kurumlar
nda yap
lan ara
t
rma, inceleme ve deneylerde yard
mcolan ve yetkili organlarca
verilen grevleri yapan retim yard
mc
s
, asistan.
ara
t
rmac
* Bilim ve sanat alanlar
nda ara
t
rma yapan kimse, ara
t
rman.
ara
t
rmac
l
k
* Ara
t
rmac
olma durumu.
ara
t
rmak
* Birini veya bir
eyi bulmak iin bir yeri gzden geirmek.
* Bir gerei ortaya
karmak iin aramalarda bulunmak, sormak, soru
turmak.
* Bilimde ve sanatta yntemli al

malar yapmak.
ara
t
rman
* Ara
t
r
c
.
arat

aratma
aratmak

* Aratmak i
i veya biimi.
* Aratmak i
i.
* Aramak i
ini bir ba
kas
na yapt
rmak.
* Arzu ettirmek, istetmek.

aratmamak
* yenisi, eskisinin yerini doldurabilmek, yokluunu duyurmamak.
araya almak
* bir evreye kabul etmek.
araya girmek
* iki ki
inin aras
ndaki bir i
e kar

mak.
* iki ki
iyi uzla
t
rmaya al

mak.
* bir iyap
l
rken ona engel olacak ba
ka bir
ey
kmak.
araya gitmek
* harcanmak, kaybolmak, kar

kl

a kurban olmak.
araya koymak
* bir i
te sz geer bir kimsenin arac
l

na ba
vurmak.
araya soukluk girmek
* dostluk ba
gev
emek.
araya vermek
* yarars
z bir i
e harcamak.
arayamak
* aradaki uzakl
k artmak.
araysoutmak
* zaman gemek, eski yak
nl
k, dostluk kalmamak.
arayyapmak
* aralar
a
lm
iki ki
iyi bar

t
rmak.
* aras
a
lm
kimse ile bar

mak.
aray
c

* Bir
eyi aramayiedinen kimse.

* Arama i
iyle grevlendirilmikimse.
*
stenilen y
ld
zteleskop iine getirebilmek iin byk teleskoplara paralel olarak bal
, gralan
geni
olan kk teleskop.
aray
c
fi
e
i
* Bir tr donanma fi
ei.
aray
p da bulamamak
* beklenmedik iyi bir durumla kar

la
mak.
aray
p soranbulunmamak (veya olmamak)
* kimsesi olmamak.
aray
p sormak
* biri hakk
nda haber sormak veya birinin ziyaretine giderek ona kar

ilgi gstermek.
aray

araz

arazbar

* Aramak i
i veya biimi.
* Belirtiler.
* Hastal
k belirtileri, semptom.
*
linek.
* Trk mziinde bir birle
ik makam.

arazbarbuselik
* Trk mziinde bir birle
ik makam.
arazi
* Yer yz paras
, yerey, yer, toprak.
arazi ama
* fundal
k, koruluk, sazl
k yerleri temizleyerek tar
ma elveri
li duruma getirme.
araziye uymak
* ortama, evreye uymak, grnmemeye al

mak.
arbalet

* Kundakl
, tetikli yay.

arbede
* Grltl kavga, pat
rt
.
arbitraj

* Hisse senedi, tahvil, yabancpara gibi de


erli k

tlardaha krlgrlen ba
ka k
tlarla de
i
tirme i
i.

arboretum
* Botanik bahesinde a
a ve benzeri bitkilerin dikimine ayr
lm
blm.
arda

ardak

aret olarak yere dikilen ubuk.


* Maden zerine kaz
ma yapmak ve
kr
kta evrilen
eyleri yontmak iin kullan
lan elik kalem.
* Ard
l.
*
ten rmeye yz tutmuaa.

ardaklanma
* Ardaklanma i
i, durumu.

ardaklanmak
* (aalarda) Mantarlar
n sebep oldu
u rmeye u
ramak.
ardaraskesilmemek
* aral
ks
z olarak gelmek.
ardard
na
* Birbirlerini kovalayarak, ara vermeden, aral
ks
z.
ardkesilmek
* arkasgelmemek, tkenmek.
ards
ra

* Pe
inden, arkas
ndan.

ard

* Servigillerden, gzel kokulu yapraklar


n
k

n da dkmeyen, yuvarlak kara yemi


leri il olarak kullan
lan
bir a
a
k (Juniperus).
ard
ku
u
* Kara tavukgillerden, Avrupa ve Asya ormanlar
nda ya
ayan, s
rtkahverengi, karn
ak, kuyru
u kara bir ku
tr (Turdus pilaris).
ard
otu

* Ard
a
ac
n
n kk bitkisi.

ard
rak
s
* Cin.
ard
l

* Birinin ard
ndan gelip onun yerine geen kimse, ncel kar

t
, halef.
* Bir
kar
mda var
lan sonu.

ard
l grnt
* Bir duyunun kaybolmas
ndan sonra geriye kalan grnt.
ard
lma
ard
lmak

* Ard
lma i
i.
* Birisinin s
rt
na as
lmak.
* Musallat olmak, as
lmak, tak
lmak.
* Sata
mak, atmak.

ard
n ard
n
* Geri geri, ards
ra.
ard
na (veya arkas
na) d
mek
* arkas
ndan gitmek, pe
ini b
rakmamak.
ard
na kadar a
k
* (kap
, pencere iin) sonuna kadar a
k.
ard
nca

* Hemen arkas
ndan, hemen ard
ndan, arkass
ra, ards
ra.

ard
nda yz kpek havlamayan kurt, kurt say
lmaz
* nemli kimseleri ekemeyip onlara dil uzatanlar
n ok oldu
unu anlat
r.
ard
ndan (veya arkas
ndan) atlkovalamak
* bir i
i gereksiz bir tel
la yapanlar iin sylenir.

ard
ndan sapan ta
yeti
mez
* bir kimsenin ok h
zl
gittiini anlatmak iin kullan
l
r.
ard
nalmak (veya getirmek)
* bitirmek, tamamlamak.
ard
nb
rakmamak
* Bkz. pe
ini b
rakmamak.
ard
nkesmek
* arkasgelmemek, nlemek, son vermek, durdurmak.
ard

* Birbiri ard
ndan gelen, mtevali.

ard

k grnt
* Bir duyunun kaybolmas
ndan sonra da devam eden grnt.
ard

k olgular
* Bir hastal
ktan sonra grlebilen fakat hastal

n kesin sonucu olmayan olgular.


ard

k say
lar
* Bir, iki, gibi birbiri ard
ndan gelen say
lar.
ard

kl
k
* Ard

k olma durumu.
ardiye

ardiyeci

arduaz

* Genellikle ticaret e
yas
nsaklamaya yarar yer, depo, antrepo.
* Byle bir yerde saklan
lan e
ya iin denen cret.
* Ardiye i
leten kimse.
* Ardiyeye bakan kimse.
* Kayaan ta
, kayrak.

arefe
* Bkz. arife.
arefe gn
* Bkz. arife gn.
arena

* Amfiteatr
n ortas
nda, boa gre
i, yar

, oyun gibi trl gsteriler yap


lan alan.
* Siyas eki
melerin geti
i yer.

areometre
* S
v
ler.
arga

* Dokuma tezghlar
nda enine at
lan iplik, atk
.

argalama
* Argalamak i
i.
argalamak
* Dokumada arga atmak.
argali

* Boynuzlugillerden, Kuzeydou Asya'da ya


ayan, byk boynuzlar
olan yaban koyunu (Ovis ammon).

arg
n

arg
nl
k
arg
t

* Yorgun, zay
f, bitkin.
* Beceriksiz.
* Arg
n olma durumu.
* Geit, bo
az, daboaz
, derbent.
* Keklik tutmakta kullan
lan, tahtadan kapanlar
n yan taraflar
na ba
lanan aa para.

argo

* Kullan
lan ortak dilden ayrolarak ayn
meslek veya topluluktaki insanlar
n kulland

zel dil veya sz


daarc

.
* Serserilerin, klhan beylerinin kulland

sz veya deyim.
argola
ma
* Argola
mak zellii gsterme.
argola
mak
* Kar

l
klargo konu
mak.
* Sz argo durumuna gelmek.
argon

* Atom numaras18, atom a


rl

39,9 olan, havada %1 oran


nda bulunan, rengi, kokusu ve tadolmayan
bir element. K
saltmasAr.
argonot

* Kafadan bacakl
lardan, salyangoz kabuu biiminde kabu
u olan ve ahtapota benzeyen bir hayvan
(Argonauta argo).
argman
ar

ar

* Bir
k
kmesinin de
i
kenine verilen ad.
* Temiz, mnezzeh.
* Yabanc
eylerden ar
nm

, kat

ks
z, saf, halis.
* Gnahs
z.
* Zar kanatl
lardan, bal ve bal mumu yapan, inesiyle sokan bcek (Apis mellifica).

arbal alacak iei bilir


* i
ini bilen kimse nereye ba
vuraca

n
bilir.
arbeyi
* Her kovanda bir tane bulunan ana ar
.
arbiti

* Kr, kanats
z, k
z
lca renkli kk sinek (Braula caeca).

ardala

* Bal pete
i.
argibi

* ok al

kan.

argibi sokmak
* i
nelemek, acsz sylemek.
arkil

* Porselen yapmakta kullan


lan bir e
it ak ve gevrek kil, kaolin.
ArKovan
* Yenge tak
m y
ld
zyresinde bir y
ld
z kmesi.
arkovan
* Ar
lar
n iinde bal yapt
klare
itli maddelerden yap
lm
yuva.
arkovangibi i
lemek
* (bir yerin) gireni
kan
ok olmak.
arku
u

* Ar
ku
ugillerden, s
rtsar
, karnmavimsi ye
il, Gney Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Asya'da az a
al
kl
,
a
k yerlerde ya
ayan bir ku(Merops apiaster).
arku
ugiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
na giren bir familya.
arsili
* Tertemiz.
arst
ar
c
ar
c
l
k

* Gen i
i ar
n
n ba

ndaki bezlerden salg


lad

azotu ok madde.
* Bal almak iin ar
yeti
tiren kimse.
* Bal almak iin ar
yeti
tirme i
i.

ar
k
* Ark.
* Fide veya fidan dikilen yer.
ar
k
* Eti, ya
erimizay
f, c
l
z, kuru, s
ska.
ar
k ekmek
* t
kanan, bozulan arklar
temizleyip amak.
ar
k emek
*

inin, ek sre iinde harcad

ve sonucunda art
k de
er yaratt

, kar

denmeyen emek.
ar
k

* Su yolu yapan kimse.

ar
klama
* Ar
klamak i
i.
ar
klamak
* Ar
k (II) duruma gelmek.
ar
kla
ma
* Ar
kla
mak i
i.
ar
kla
mak
* Ar
k (II) olmak.
ar
klatma
* Ar
klatmak durumu.
ar
klatmak

* Ar
k (II) duruma getirmek.
ar
kl
k
* Zay
fl
k, s
skal
k.
ar
lama
ar
lamak
ar
lanma

* Ar
lamak i
i, tenzih.
* Bir
eyde herhangi bir ay
p veya kusur bulunmad

n
bildirmek, tenzih etmek.
* Ar
lanmak durumu, ar
la
ma.

ar
lanmak
* Ar
la
mak.
ar
lar

* Tek tek veya bir topluluk dzeni iinde ya


ayan, vcutlar
, zellikle kar
nlarve arka ayaklark
llarla rtl
zar kanatl
lar familyas
.
ar
la
ma

* Ar
la
mak durumu, ar
duruma gelme, zle
me.

ar
la
mak
* Ar
duruma gelmek, safla
mak, zle
mek.
ar
la
t
rma
* Ar
la
t
rmak i
i, zle
tirme.
ar
la
t
rmak
* Ar
duruma getirmek, zle
tirmek.
ar
l
k

* Temizlik.
* Kat

ks
zl
k.
* Gnahs
zl
k.

ar
l
k
* Kovanlar
n konulduu yer, kovanl
k.
ar
na dokunmak
* utan duymak.
ar
nd
rma
* Ar
nd
rmak i
i.
ar
nd
rmak
* Ar
nmas
nsalamak.
ar
n
n yuvas
na kaz
k (veya p) drtmek
* tehlikeli ki
iyi k

k
rtmak.
ar
n

ar
nma

ar
nmak

* Ar
nmak i
i veya biimi.
* Temizlenme.
* Ruhun tutkulardan temizlenmesi.
* Sanat yoluyla duygular
n ar
nmas
.

* Temizlenmek.
* Kat

ks
z, arduruma gelmek.
* Rahatlamak.
ar

ar

* Kolun dirsekten parmaklara kadar olan blm.


* zg.

ar

* Araba oku.
ar
t
c

ar
t
c
l
k
ar
t
m

* Ar
tma zellii olan.
* Deterjan.
* Ar
tma i
i.
* (petrol, yavb. iin) Ar
tma i
i, rafinaj.

ar
t
m evi
* eker, petrol gibi maddelerin ar
t
ld

yer, tasfiyehane, rafineri.


ar
t

* Ar
tmak i
i veya biimi.
ar
tma

* Ar
tmak i
i.

ar
tma nitesi
* Doal gaz retim kuyular
ndan toplama hatlar
yla gelen gaz
n ierisindeki hidrojen slfr, karbondioksit ve
su buharo gibi hidrokarbon bile
i
i olmayan gazlarla, hidrokarbon kondanstlar
n
n tabi gazdan ayr
ld

birim.
ar
tmak

ar
z

* Temizlemek.
* Kat

ks
z duruma getirmek, tasfiye etmek.
* Sonradan ortaya
kan.
* Bula
m

, musallat olmu
.

ar
z olmak
* bula
mak, srekli grnr durumda olmak.
* sonradan ortaya
kmak.
ar
za

* Engebe.
* Aksama, aksakl
k.
* Bir notan
n sesini yar
m ton ykseltmek, alaltmak veya eski durumuna getirmek iin notan
n soluna
konulan diyez, bemol ve bekr i
aretlerinin ortak ad
.
ar
za yapmak
* Bozulmak, i
lemez duruma gelmek.
ar
zalanma
* Ar
zalanmak i
i.
ar
zalanmak
* Ar
za, aksakl
k gstermek.

ar
zal

* Engebeli.
* (Ara vb. iin) Aksayan, i
lemeyen, bozulmu
.
* Yar
m yamalak, idare edecek biimde.

ar
zas
z
* Engebesiz, dz.
* Aksamayan, bozulmadan i
leyen.
* Huzurlu, rahat, mutlu.
ar
z

Ari

ar

Ari dil

* Sonradan olan, d

tan gelen.
* Geici, ereti.
*
ran'dan geerek Kuzey Hindistan'a yerle
en halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili, bu halka zg.
*
plak.
* zgr, hr.
* Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-
ran grubuna verilen ad.

aria
* Operalarda solistlerden birinin orkestra e
li
inde syledi
i
ark
, arya.
arif

* ok anlay

lve sezgili (kimse), var

l
.

arif olan anlas


n (veya anlar)
* herkesin anlayaca
kadar a
k sylenmeyen bir szn gerek anlam
nkavrayanlar iin sylenir.
arifane

* Arif olana yak

acak yolda, biimde.


* Yiyece
i ortakla
a sa
lanan (toplant
).

arifane ile
* ortakla
a.
arife
* Belirli bir gnn, olay
n bir nceki gn veya ona yak
n gnler, n gn.
arife gn
* Din bayramlardan nceki gn.
arioso
Aristocu

* Dramatik ve lirik bak


mdan yksek bir anlat
m gc olan a

r ba
l
hava.
* Aristotelesi.

Aristoculuk
* Aristotelesilik.
aristokrasi
* Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular s
n
f
n
n elinde bulundu
u tarih ynetim biimi.
* Soylular s
n
f
.
aristokrat

* Aristokrasi yanl
s
.
* Soylu.
aristokratik
* Aristokratl
kla ilgili.
aristokratl
k
* Aristokrat olma durumu.
Aristotelesi
* Aristotelesilik yanl
solan kimse.
Aristotelesilik
* Yunan filozoflar
ndan Aristoteles'in felsefesi, gezimcilik.
* Bu felsefeyi benimsemiolma durumu.
aritmetik

* Matemati
in, konusu say
lar, bunlar
n zellikleri ve i
lemler olan kolu.
* Bu bilimle ilgili.

aritmetik dizi
* Ard

k terimleri aras
ndaki ayr
m dei
meyen dizi: 1,3,5,7,9... dizisi aritmetik bir dizi olup ortak arpan
denilen dei
mez oran2 say
s
d
r.
aritmetik i
lem
* Aritmetik yoluyla yap
lan zm.
aritmetik orta
* Bir diziyi olu
turan say
lar
n toplam
n
n, dizinin terim say
s
na blnmesiyle elde edilen say
.
aritmetiksel
* Aritmetik ile ilgili.
aritmi
aritmik
ariya

* Kalp at

lar
ndaki dzensizlik ve e
itsizlik.
* Ritimli olmayan, dzensiz.
* Sanca

, yelkeni veya sereni direkten a


aalma.

ariyet
* E
reti, dn.
* Belli bir ta

n
r mal
n kullan
lmas
n
n geri verilmek
art
yla bedelsiz olarak bir kimseye b
rak
lmas
.
ariyeten
* E
reti olarak, dn olarak.
ariz amik
ariza
arjantin

* Enine boyuna, her yn ile.


* Yksek bir makama sunulan mektup veya dileke.
* Byk bira barda

Arjantinli
* Arjantin halk
ndan olan.
ark

*
inden su ak
tmak iin topra
kazarak yap
lan a
k oluk, ar
k, hark, cetvel, kanal.
arka
* Bir
eyin temel tutulan yznn tam ters yan
.
* Bir
eyin s
rt durumunda olan yzeyi.
* Geri kalan blm.
* Art, pe
.
* Otururken s
rt
n dayand

yer.
* (insan iin) Vcut, beden.
* Arkada olan, arkada bulunan.
* Koruyucu, kay
r
c
, iltimas
, piston.
* Gemi
, geride kalm
zaman.
arka (veya s
rt) evirmek
* eski ilgiyi gstermez olmak, yabanc
gibi davranmak.
arka arka

* Geriye do
ru.

arka arkaya
* Hemen birbirinin arkas
ndan, art arda.
arka arkaya vermek
* birbirini korumak iin birle
mek, destek olmak, dayan

mak.
arka ayak

* Hayvanlarda vcudun gerisinde bulunan ayaklardan biri.

arka bulmak
* bir koruyucu, kay
r
c
bulmak.
arka
kmak
* bir kimseyi ba
kalar
na kar
korumak, kay
rmak.
arka kap
dan
kmak
* okuldan ba
ar
s
zl
kla ayr
lmak.
arka mzii
* Bir oyunda hareket ve szlerin yans
ra etkiyi art
rmak iin hafife al
nan mzik.
arka olmak
* madd, manev ynden destek olmak.
arka plnda
* Geride.
* nemsiz.
arka sokak
* Ana yola a
lan ikinci derecedeki sokak.
arka teker
* Aralar
n arka dzeninde yer alan tekerlek.
arka vermek
* desteklemek, dayamak.
arka yz
arka

* Bir
eyin arkada kalan yz.
* A
l.
* Das
rtlar
nda davarlar
n yat
r
ld
dz, rzgr almayan kuytu yer.

arkada b
rakmak
* birinden daha ileri gitmek.
arkada b
rakmak
* bir
eyden epey uzakla
m
bulunmak.
* zaman bak
m
ndan gemi
te b
rakmak.
* (len kimseye gre) dnyada b
rakmak.
arkada kalanlar (veya arkadakiler)
* bir kimsenin ldnde veya bir yere gitti
inde geride b
rakt

yak
nlar
.
arkada kalmak
* geriden gelmek, geride kalmak.
* de
erce ileride olanlar
n arkas
nda kalmak, ileri gidememek, geride kalmak.
arkadan arkaya
* Gizli gizli, el alt
ndan, gizlice, belli etmeden.
arkadan sylemek
* kendisi bulunmad
bir yerde kimseyi eki
tirmek, dedikodusunu yapmak.
arkadan vurmak
* bir kimse kendisine gvenen ve inanan birine gizlice ktlk etmek.
arkada

* Bir i
te birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik, yren.
* Birbirlerine kar
sevgi ve anlay
gsteren kimselerden her biri.

arkadacanl
s
* arkada
l

a deer veren, arkada


lar
na ok d
kn olan kimse.
arkadade
il, arka ta

* zarar veren arkada


lar iin sylenir.
arkadaolmak
* bir kimseyle dostluk kurmak, iten olmak.
arkada
a
* Arkadaolarak; itenlikle, dosta.
arkada
l
k
* Arkadaolma durumu, arkada
a yak

r davran

, omuzda
l
k, nsiyet.
arkada
l
k etmek
* bir i
te birlikte bulunmak; huyu ve d
nceleri birbirine uymak.
* bir sre beraber bulunmak, birlikte gitmek, e
lik etmek, refakat etmek.
arkaik

arkaizm

arkalama

* Arkaizmle ilgili, eskimi(sz veya eser).


* Gzel sanatlarda klsik ancesinden kalan.
* Konu
ulan ve yaz
lan dilde, kullan
mdan d
molan eski sz ve deyim.
* Kullan
ld
a
dan daha eski bir a
dan kalma bir biimin, bir yap
n
n zelli
i.
* Arkalamak i
i, yard
m, mzaheret.

arkalamak
* Arkas
na almak, yklenmek.
* Bir kimseye gven vererek yard
m etmek, destek olmak, korumak, mzaheret etmek.

arkalanma
* Arkalanmak i
i.
arkalanmak
* Kendisine yard
m edilmek, destek olunmak.
arkal

* Koruyan
, koruyucusu, dayanaolan.

arkal

* Arkal
k.
arkal
k

* Ev iinde giyilen kolsuz, kal


nca bir tr k
sa h
rka.
* S
rt dayamaya yarar yer.
* S
rt
nda yk ta

yan hamallar
n, yk ta

rken kulland
klar
arka yast

, semer, arkal
k.

arkal
kl
* Arkal

, s
rt dayayacak yeri olan.
arkal
ks
z
* Arkal

, s
rt dayayacak yeri olmayan.
arkas(veya s
rt
) yere gelmemek
* sars
lmamak, yerinden d
rlememek, gl olmak.
arkasal
nmak
* sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak.
arkasgelmek
* devamlolmak, srekli olmak.
arkaskesilmek
* tkenmek, son bulmak.
arkasolmamak
* kay
racak kimsesi olmamak.
arkaspek
* Gl birine veya sa
lam bir
eye gvenen.
arkass
ra
* arkas
ndan.
arkass
ra
* Ard
ndan, pe
inden.
arkasyufka
* Sevilen bir yeme
in arkas
ndan ba
ka bir yeme
in bulunmad

nanlatmak iin sylenir.


* Sou
a kar
gerei gibi giyinmemiolma durumu.
arkas
na almak
* s
rt
na yklemek, ta

mak.
* desteini sa
lamak.
arkas
na bakmadan gitmek
* arkada kalanlarla hi ilgilenmeden bir yerden ayr
lmak.
arkas
na d
mek (veya tak
lmak)
* bir i
i sona erdirmek iin s
kal

mak.
* (birini) gzden ay
rmayarak arkas
ndan gitmek.

arkas
nda (veya s
rt
nda) yumurta kfesi yok ya!
* eski d
ncesini de
i
tirmekte, sznden caymakta sak
nca grmeyenler iin kullan
l
r.
arkas
nda dola
mak (veya gezmek)
* bir i
i yapt
rmak iin ilgili veya yetkili bir kimsenin urad

yerlere giderek gr
me f
rsataramak.
arkas
ndan
* birinin orada haz
r bulunmamas
durumunda.
arkas
ndan ko
mak
* iyapt
rmak iin birinin arzusunu kollamak, gr
me f
rsat
aramak.
* birine ok ilgi duymak.
arkas
ndan srklemek
* arkas
ndan gelmesini sa
lamak.
arkas
n(bir
eye) vermek
* dnmek.
arkas
n(birine) vermek
* birinin koruyuculu
una gvenmek.
arkas
n(veya pe
ini) b
rakmak
* vazgemek.
arkas
nalmak
* bir i
i tamamlamak.
arkas
ndayamak
* birinin koruyuculu
una gvenmek.
arkas
ngetirememek
* ba
lad

bir i
i srdrp sona erdirememek.
arkas
ns
vamak
* ok
amak, vmek, iltifat etmek.
arkas
z
* Arkal

olmayan.
* Koruyan
olmayan, koruyucusu, dayanaolmayan.
arkast
* Arkasyere gelecek biimde.
arkaya b
rakmak (veya koymak)
* sonraya, ba
ka zamana veya i
in sonuna b
rakmak; ertelemek.
arkaya kalmak
* geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek.
arke

*
lk ana madde.

arkebz
* XV. yzy
lda Fransa'da kullan
lmaya ba
lanan, ta

nabilir ate
li silh.
arkeen
arkegon

* Kambriyumlardan nce olu


an en eski yer kat
.

organ
.
arkeolog

* E
relti otlar
nda, bazsu yosunlar
nda, btn kara yosunlar
nda ve baza
k tohumlularda grlen di
ilik

* Kazbilimci, arkeoloji uzmanveya bilgini.

arkeoloji
* Tarih ncesi ve eski a
lardan kalma eserleri tarih ve sanat bak
m
ndan inceleyen bilim, kazbilimi.
arkeolojik
* Arkeoloji ile ilgili.
arkeopteriks
* Hem kuhem srngen zellikleri gsteren bir hayvan fosili.
ark
t

* Ky evlerinde kap
lar
n arkas
na konulan kal
n ku
ak.

arkoz
* Birle
iminde feldspat bulunan, kum ta
trnden bir tortul kaya.
arktik
arlanma
arlanmak

* Kuzey kutupla ilgili, kuzey kutup yak


n
nda olan.
* Arlanmak i
i.
* (olumsuz olarak veya olumsuz anlamlcmlelerde kullan
l
r) Utanmak.

arlanmaz
* Utanmaz, s
k
lmaz.
arl

* Namuslu, utanga, s
k
lgan.

arlar
ndan, huysuz huyundan vazgemez
* herkes kendi karakterine gre davran

ta bulunur.
arma

* Bir devletin, bir hanedan


n veya bir
ehrin sembol olarak kabul edilmiresim, harf veya
ekil, ongun.
* Geminin yrmesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelken tak
m
.

arma donatmak
* armayyerli yerine koymak.
arma soymak
* hareketli olan armay
, limanda k

lamak, ya
mur ve kardan korumak amac
yla bir sre iin skmek.
arma uurmak (veya arma budatmak)
* armayrzgra kapt
rmak.
armada
armador

* Donanma.
* Geminin direk, seren, yelken ve ip gibi donan
m
ndzenleyen usta.

armadura
* Gemide direklere tak
lhalatlarba
lamak iin kpe
tenin i taraf
nda bulunan delikli ve ubuklu levha.
arma
an

* Birini sevindirmek, mutlu etmek iin verilen


ey, hediye.
* dl.
* Bir bilim adam
n
n emek verdi
i dalda onu anmak iin haz
rlanan bilimsel eser.
* Ba

, ihsan.
arma
an etmek
* birine bir
eyi armaan olarak vermek, hediye etmek.
armal
armatr

* Armasbulunan.
* Ticaret gemisi sahibi.

armatrlk
* Armatr olma durumu.
* Gemi i
letme i
i, gemi i
letmecili
i.
armatr
* Bir aletin ana blmn olu
turan k
s
m.
* Bir m
knat
s
n iki kutbu aras
nda, kuvvet ak
m
ntoplu bir duruma getirmek iin bu kutuplar aras
na
yerle
tirilen demir paras
.
* Bir kondansatrdeki iki iletken yzeyden her biri.
armoni

* Trl sesler aras


nda salanan uyum.

armoni orkestras
* Yaln
z flemeli alg
lardan olu
an orkestra.
armonik
* Armoni ile ilgili olan.
* Armonika.
armonika
* Yan yana s
ralanm
deliklerden her biri flenince, ayrnotada sesler
karan kk a
z alg
s
, m
z
ka.
* Akordeon.
armoniler
* Frekans
, ana sesin frekans
ndan tam katolan sesler.
armonize

* Tamamlay
csesler eklenmi(mzik paras
).

armonyum
* Ta

nabilir kk org.
armud

* Armut biiminde olan.

armudiye
* Armut biiminde nazarl
k olarak tak
lan alt
n.
armudun iyisini (dada) ay
lar yer
* Bkz. Ahlat
n iyisini (da
da) ay
lar yer.
armut

* Glgillerden, iekleri beyaz, yurdumuzun her yerinde yeti


en, bir a
a (Pirus communis).
* Bu aac
n rengi sar
dan ye
ile kadar de
i
ebilen tatl
, sulu, yumu
ak, ufak ekirdekli meyvesi.
* Fazla bn.

armut gibi

* ok anlay

s
z, bn.
armut kaba

* rn, armut biiminde olan bir ss kaba


.
armut kurusu
* Daha sonraki mevsimlerde yenmek zere kurutulmuarmut.
armut piaz
ma d
!
* bir i
e hi emek harcamaks
z
n onun kendiliinden olmas
nbekleyenlerin durumunu anlat
r.
armut top
* Boksrn al

malar
nda kulland
ii haval
, d

deri, armut biiminde top.


armutun sapvar, zmn (veya kiraz
n) p var demek
* her
eye kusur bulmak, hibir
eyi be
enmemek.
armuz
Arnavut

* Gemilerde gverte ve borda kaplama tahtalar


n
n yan yana gelmeleri sonucu aralar
nda olu
turduklarizgi.
* Arnavutluk ve evresinde ya
ayan bir halk.
* Bu halka zg olan (
ey).

Arnavut bacas
* atpenceresi.
Arnavut biberi
* Ack
rm
zbiber.
Arnavut ci
eri
* Cier tavas
.
Arnavut kald
r
m
* Yollarda irili ufaklta
larla geli
igzel yap
lan kald
r
m.
Arnavuta
* Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutlar
n kulland

dil.
Arnavutla
ma
* Arnavutla
mak.
Arnavutla
mak
* Arnavut dilini ve kltrn benimsemek.
Arnavutla
t
rma
* Arnavutla
t
rmak durumu.
Arnavutla
t
rmak
* Arnavut kimli
ini kazand
rmak.
Arnavutluk
* Arnavut olma durumu.
* Arnavut halk
n
n btn.
arnika

* kz gz, s

r gz, mastiei.

aroma
* Bitki zlerinden veya yalar
ndan elde edilen hokoku.
aromatik

* Hokokulu, aromal
.
arozz
* Kamyon, araba gibi bir ta

t arac
na, doldurma ve bo
altma dzeni olan, bir su deposu eklenmesiyle
olu
turulan, sulamaya yarar ara.
arp
* Bkz. harp (II).
arpa

* Budaygillerden, taneleri ekmek ve bira yap


m
nda kullan
lan, hayvanlara yem olarak verilen, yurdumuzda
ok yeti
tirilen bir bitki (Hordeum vulgare).
* Bu bitkinin taneleri.
arpa boyu kadar gitmek (veya yol almak)
* pek az ilerlemek.
arpa ektim, dar
kt
* ters sonu veren i
ler iin sylenir.
arpa gvesi
* Tah
llara dadanan bir gve tr.
arpa suyu
* Bira.
arpa
ehriye
* Arpa biiminde dklm
ehriye.
arpac

* Arpa alan ve satan kimse.

arpackumrusu gibi d
nmek
* ne yapaca

n
bilmeyerek derin derin d
nmek.
arpac
k

* Gz kapa

n
n kenar
nda
kan kk
ban, it dirsei.
* Tfek, tabanca gibi ate
li silhlarda namlunun en ileri blmnde bulunan ve ni
an al
rken gezle birlikte
gz ile hedef aras
nda ayn
izgi zerine getirilen kk
k
nt
.
* Arpa biiminde
ehriye.
arpac
k soan
* Tohumdan yeti
tirilen ve tohumluk olarak kullan
lan kk so
an.
arpac
l
k
arpa
an

* Arpa yeti
tirme veya al
p satma i
i.
* Yaban arpa.

arpalama
* Atlar
n ayaklar
nda grlen ve rahat yrmelerini nleyen bir hastal
k.
* ok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastal

.
arpal
k
* Arpa ekilen yer, arpa tarlas
.
* Arpa konulan yer.
* Hayvan
n di
inde bulunan ve hayvan ya
land
ka silindi
i iin ya

nbelli eden bir ni


an.
* Mft ve kazasker gibi din grevlilerine ayl
k yerine verilen giyecek, yiyecek gibi
eyler veya para.
* Ba
makl
k.
* Kar

l
ks
z yarar salan
lan yer veya kimse.

arpal
k etmek
* arpal
k yapmak.
arpal
k yapmak
* bir kaynaktan srekli olarak
kar sa
lamak.
arpasok gelmek
* co
mak, azmak, kudurmak.
arp
arpej
arsa

* Arp alan kimse.


* Bir akort olu
turan seslerin birbiri arkas
ndan al
nmas
.
* zerine yap
yap
lmak iin ayr
lm
yer.

arsenik
* Atom numaras33, atom a
rl

74,91, younlu
u 5,7 olan, atmosfer bas
ncalt
nda 4500 C de
sblimle
en, maden filizlerinde ok yayg
n bulunan, metal grnmnde basit element, s
an otu, z
rn
k. K
saltmas
As.
ars
ulusal
* Uluslar aras
.
ars
z
* Utanmas
, s
k
lmas
olmayan, y
l

k, yzsz (kimse).
* A gzl davranan (kimse).
* Kolayca reyebilen (bitki).
ars
z ars
z
* Utanmaz bir biimde, y
l

arak, s
rna
arak.
ars
zca
* Ars
z gibi, ars
za yak

an biimde.
ars
zlanma
* Ars
zlanmak i
i.
ars
zlanmak
* Ars
zl
k etmek.
ars
zla
ma
* Ars
zla
mak i
i.
ars
zla
mak
* Ars
z duruma gelmek.
ars
zl
k

* Ars
z olan
n durumu veya ars
za yak

acak davran

, y
l

kl
k, s
rna

kl
k.

ars
zl
k etmek
* utanmadan, s
k
lmadan, yzszce davranmak; a gzl davranmak.
arslan

* Aslan.

arslan
n ad
km

, akallar bakeser
* haks
zl

veya ktl
esas yapan
n yerine bu konuda adn plna
kan ki
iler anlam
nda kullan
l
r.
arslanl

* Osmanldevletinde kullan
lan arslan bask
lgmsikke.
ar
*
slm din inan

na gre g
n en yksek kat
.
ar

* Askerlikte "yr" komutu.

ar
e

* Keman yay
.
* Tren, troleybs, tramvay gibi elektrikle i
leyen ta

tlarda telden elektrik ak


malmaya yarayan, yukar
ya
doru uzanm
demir yay.
ar
etip
ar

l
ar

*
lk rnek.
* Dokuzuncu kat gk.
* Yakla

k olarak 68 cm ye e
it olan uzunluk ls.

ar

nlama
* Ar

nlamak i
i.
ar

nlamak
* Ar

nla lmek.
* Amas
z, geniad
mlarla dola
mak.
ar

nl
k
ar
idk
ar
id
es

ar
iv

* Ar

n lsnde, ar

n kadar.
* Avusturya'da imparator ailesi prenslerine verilen unvan.
* Ar
idkn kar
s
veya k
z
.
* Avusturya hanedan
nda prenses.
* Belgelik.

ar
ivci
* Belgelik grevlisi veya uzman
.
ar
ivcilik

* Ar
ivcinin yapt

iveya grevi.

ar
ivleme
* Ar
ivlemek i
i.
ar
ivlemek
* Ar
ive kald
rmak, ar
ivde saklamak.
art
* Arka, geri.
* Bir
eyin br yz.
art arda
* Birbirinin arkas
ndan.
art avurt

* Avurdun arka blm.


art avurt nsz
* Dil ucunun art damaa arpmas
ndan olu
an ve dilin yanlar
ndan akan ses.
art blge

* Deniz k
y
s
nda bulunan bir yerin gerisindeki blge, hinterland.

art damak
* Dama

n arka blm.
art damak nsz
* Cierlerden gelen havan
n dil s
rt
yard
m
yla art dama

n e
itli noktalar
nda bazen patlayarak, bazen de
s
zarak olu
turduu nsz: k, g, .
art d
nce
* Bir d
ncenin arkas
nda gizli tutulan as
l d
nce.
art elden
* birini oyalay
p, ondan gizli olarak.
art eteinde namaz k
l
* ok temiz huylu kimseler iin sylenir.
art niyet
art oda

* Art d
nce.
* Gzde iris ile billr cismin aras
ndaki bo
luk.

art teker
*
tici gc sa
layarak bisikleti yrten teker.
art zamanl
* Evrim a
s
ndan ele al
nan sre iinde birbirini izleyen, diyakronik.
art zamanl
dil bilimi
* Dil olaylar
nde
i
ik zaman ve evrim a
s
ndan ele alan dil bilimi.
art zamanl
l
k
* Dei
ik zaman ve evrim a
s
ndan incelenen dil olaylar
n
n zellii, diyakroni.
arta
an
* Al

landan veya beklenilenden art


k verimi olan, bereketli.
* o
alan, fazlala
an, art
ml
.
arta
anl
k
* Al

landan veya beklenilenden art


k rn verme durumu, bereket.
artakalma
* Artakalmak i
i veya durumu.
artakalmak
* Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak.
art

* Yrydurumunda bulunan bir asker birli


in gvenliini sa
lamak iin arkadan gelmek zere b
rak
lan
k
ta, dmdar.
* Gemibir sanat veya edebiyat

r
nsrdren (sanat
, hareket).
art
l
k

* Art
n
n grevi.

arter

arterit
artezyen

* Atardamar.
* Trafi
i yo
un olan ana yol.
* Atardamar bozukluu.
* Topra
burgu ile delinerek a
lan ve suyu yksee f

k
ran kuyu.

artezyen kuyusu
* Artezyen.
art
* Toplama i
leminde + i
aretinin ad
, zait.
* S
f
rdan byk, nnde art
i
areti bulunan (say
), eksi kar

t
, pozitif.
art
say
* Kendisinden nce + i
areti bulunan, s
f
rdan byk say
, pozitif say
.
art
u
art
k

* Elektrikli zmlemede, s
v
ya bat
r
l
p ak
m
n gemesini a
layan, metal ulardan artykl olan
, anot.
*
ildikten, yenildikten veya kullan
ld
ktan sonra geriye kalan.
* Kalan veya artan blm.
* Bir
ey harcand
ktan sonra onun artan blm.
* Daha ok, daha fazla.
* Bundan byle, sonra, daha, yeter.

art
k deer
*

inin, igcnn kar

l
olarak, denen deerin zerinde rettii ve iverenin, kar

ndemeksizin
sahip olduu ek de
er.
art
k emek
*

inin, ek sre iinde harcad

ve sonucunda art
k de
er yaratt

, kar

denmeyen emek.
art
k gn
* Art
k y
llarda
ubat ay
na eklenen, drt y
lda bir gelen 29. gn.
art
k y
l
art
klama

* Drt y
lda bir gelen 366 gnlk y
l, seneikebire.
* Art
klamak i
i.

art
klamak
* Yemekte art
k b
rakmak.
art
m
* Artma, art

, oalma.
art
ml
art
n
art
r
lma

* Pi
ince
i
ti
i iin miktar
artm
gibi grnen, arta
an.
* Katyon.
* Art
r
lmak i
i.

art
r
lmak
* Art
rmak i
ine konu olmak, oalt
lmak, tezyit edilmek.
art
r
m

* Bir
eyi idareli harcayarak onun bir blmn art
rma i
i, tasarruf.
* Mzayedede art
rma.

art
rma

* Art
rmak i
i.
* Al
c
lar aras
ndaki yar

maya dayanan ve en yksek fiyatsrene mal


n verilmesiyle biten yntem,
mzayede.
art
rmak

* Artmas
nsa
lamak, o
altmak.
* Bir malba
ka al
c
lar
n verdi
i fiyattan daha yksek bir fiyatla almak istemek.
* Tutumlu davran
p biriktirmek, tasarruf etmek.
* Herhangi bir davran

ta ileri gitmek.

art

* Artmak i
i veya biimi, artma, art
m, oal

.
artist

artist gibi
artiste
artistik

* Gzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanat


, sanatkr.
* E
lence yerlerinde gsteri yapan kimse.
* boylu poslu, gzel ve al
ml(kimse).
* Artiste benzer biimde, artist gibi.
* Gzel sanatlar
n gerektirdii niteli
e uygun, sanatl
.

artistlik
* Artistin grevi.
* Artist olma durumu.
artma
* Artmak i
i.
artmak
artmak

artrit
artroz
artt
rma

* Byk heybe.
* Eskisinden daha ok o
almak.
* Gere
ince harcand
ktan sonra bir miktar geri kalmak.
* Deeri ykselmek, fazlala
mak.
* Eklem romatizmas
.
* Genellikle
ekil bozucu, iltihaps
z, sre
en eklem hastal

.
* Artt
rmak i
i.

artt
rmak
* Art
rmak i
i yap
lmak.
* Ykseltmek.

aruz

* Hecelerin uzunluk ve k
sal
k, kapal
l
k veya a
kl
k de
erlerine gre trl ses kal
plar
ndan olu
an Divan
Edebiyat
naz
m ls.
arya

* Operalarda solistlerden birinin orkestra e


li
inde syledi
i, genellikle kendi iinde btnl olan para.

Aryanizm
* IV. yzy
lda Arius adlbir papaz
n kurduu ve Hristiyan inan

n
n tersine olarak
sa'n
n tanr
l

ninkr
eden mezhep.
arz

arz

* Sunma.
* (byk bir makama) Anlatma, bildirme.
* En, geni
lik.

arz
* Yer, yeryz.
arz dairesi
* Bkz. enlem dairesi.
arz derecesi
* Bkz. enlem.
arz etmek
* sunmak.
* saygile bildirmek.
arz odas
* Mevkii olan insanlar
n, halkla gr
t
oda.
arz talep kanunu
* Belirli bir piyasada sunu ve talep dengesini dzenli tutma sistemi.
arz ve talep
* reticinin piyasaya mal
karmasve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar
, sunu ve istem.
arzan
arziyat

* Enine olan.
* Yer bilimi, jeoloji.

arzu
*
stek, dilek.
* Heves.
arzu duymak
* birine veya bir
eye kar
istek duymak.
arzu etmek
* yrekten istemek.
arzuhl

* Dileke, istida.

arzuhl gibi (veya kadar)


* bir mektubun ok uzun olduunu anlatmak iin sylenir.

arzuhlci

* Para ile dileke, mektup vb. yazan kimse.

arzuhlcilik
* Arzuhl yazma i
i.
arzulama
* Arzulamak i
i.
arzulamak
*
stek duymak, zlemek, istemek.
arzulu

*
stekli, hevesli.

arzusu kalmak
* istei yerine gelmemek, hevesini alamamak.
As
* Arsenik'in k
saltmas
.
as
as

asas kat

* Kak
m.
*
skambil k

tlar
nda birli.
* Bir i
te ba
ta gelen (kimse veya
ey).
* Ast s
fat
n
n k
salt
lm

; eklendi
i kelimenin daha a
a
derecelisini anlatan yeni kelimeler tretmeye yarar.
* Herhangi bir l biriminin blnd
e
it paralardan her biri.

as yn
* Ara yn.
asa

* Bazlkelerde, hkmdarlar
n, mare
allerin, din adamlar
n
n g sembol olarak, trenlerde ta

d
klarbir
tr aa veya metalden de
nek.
* Eskiden ihtiyarlar
n baston yerine kulland
klaruzun sopa.
asab
* Sinirli.
* Sinirle ilgili, sinirsel.
asable
me
* Asable
mek i
i.
asable
mek
* K
zmak, fkelenmek, sinirlilik belirtileri gstermek, sinirlenmek.
asablik
asabiye

asabiyeci

* Asab olma durumu.


* Sinir hastal
klarile ilgili hekimlik kolu.
* Sinir hastal
klarile ilgili hastahane blm.
* Sinir hastal
klaruzman
.

asabiyet
asal

* Sinirlilik, asab yap


lolma.
* Ba
l
ca, temel niteli
inde olan, esas.

asal gazlar
* Atomlar
n
n d
elektron halkalar
tamam
yla veya geici olarak elektrona doymuolan gazlar (helyum,
neon, argon, kripton, ksenon), soy gazlar.
asal say
(lar)
* Blenlerinin kmesi iki elemanlolan elemanlardan biri 1, br say
n
n kendisi olan doal say
(lar).
asalak
parazit.

* Bir canl
n
n iinde veya zerinde srekli veya geici olarak, onun zarar
na ya
ayan ba
ka canl
, tufeyli,
* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinen (kimse), ekti.

asalak bilimi
* Asalaklar
n yap
s
n
, ya
ay

n
, konak
yla ili
kisini ve yapt

hastal
klarla bu hastal
klara kar
giri
ilecek
sava
konu alan bilim dal
, parazitoloji.
asalakla
ma
* Asalakla
mak durumu.
asalakla
mak
* Asalak duruma gelmek.
asalakl
k
asalet

asaleten

* Asalak olan
n durumu.
* Soyluluk.
* Bir grevi yklenmiolan, o grevin sahibi olan kimse, asillik, vekillik kar

t
.
* Yaz
da veya szde baya
sz ve deyim bulunmamasdurumu.
* Bir grevde temelli olarak, as
l olarak, vekleten kar

t
.
* Kendi ad
na hareket ederek.

asaleten atama
* Srekli grev yapmak zere bir greve atama.
asamble

* Kurul.

asansr
ara.

*
nsanlar
veya ykleri bir yap
n
n bir kat
ndan tekine veya yksek yerlere
kar
p indiren elektrikle i
ler

asansr bo
lu
u
* Binalarda asansrn i
lemesi iin b
rak
lan bo
luk.
asansrc
* Asansrn bak
m ve onar
m
nyapan kimse.
* Otel ve hastahane gibi byk kurulu
larda asansrn dzenli al

mas
nsa
layan kimse.
asap
asar

* Sinirler.
* Yap
lar, eserler.

asar
atika
asayi

* Eski yap
lar, eski eserler.
* Bir yerin dzen ve gvenlik iinde bulunmasdurumu, dzenlilik, gvenlik.

asayiberkemal
* Gvenli
in yerinde oldu
unu anlat
r.
asba
kan
*
kinci ba
kan.
asbest

* Tremolitin bozulmas
ndan olu
an lifli, k
r
lmadan bklebilen ve ate
te niteli
i dei
meyen bir mineral, ta
pamu
u, kaya lifi.
asbest yn
* Asbestin i
lenerek yn biimine sokulmu
u.
aselbent

asenkron
asepsi

* Hekimlikte ve koku yap


m
nda kullan
lan, aselbent aac
n
n kabuklarizilerek elde edilen bir reine.
* Bu reinenin elde edildi
i a
a (Styrax officinalis).
* Ezamanl
olmayan, ba
lama ve bitme anlarba
ka olan (olaylar); senkron, ezaman kar

t
, yad
n kurun.
*
l kullanmadan, yaln
z
syard
mile ayg
t ve pansuman gereleri gibi
eyleri mikropsuzla
t
rma i
i.

aseptik
* Her trl mikroptan ar
nm

.
ases

* Gece bekisi.
* Osmanl
mparatorluunda yenieri oca

n
n kald
r
lmas
ndan nceki gvenlik grevlisi.

asesba

* Yenieri oca
ndaki asker grevinin yans
ra, ba

ehrin dzenini korumakla da ykml olan 28. ortan


n
orbac
ba

s
na verilen ad.
asetat
asetatl
asetik

* Asetik asidin tuzu veya esteri, saydam.


* Birle
imine asetat kar

t
r
lm

.
* Sirkeyle ilgili, sirkeyle aynzellikleri ta

yan.

asetik asit
* Sirkeye tad
nve zelliklerinden biro
unu veren asit.
asetilen
aseton
asfalt

* Renksiz, sar
msak kokulu, gl ve beyaz bir

k vererek yanan hidrokarbonlu bir gaz.


* Birok organik maddeyi eritmekte kullan
lan uucu, kolayca alev al
r, eter kokusunda bir s
v
.
* Siyah renkte
ekilsiz bir cins bitm.
* Ana maddesi katran olan ve yollar
n kaplanmas
nda kullan
lan kar

m.

* Asfaltlanm

.
asfaltit
* Petroln ayr

masile olu
an ve oklukta tortul kayalar
n gzeneklerinde bulunan doal bitm.
asfaltlama
* Asfaltlamak i
i.
asfaltlamak
* Asfaltla kaplamak.
asfaltlanma
* Asfaltlanmak i
i.
asfaltlanmak
* Asfalt dklmek, asfaltla kaplanmak.
asgar
m
terek
* Herkes taraf
ndan kabul edilen nokta, zerinde anla
maya var
lan husus, uyu
ulan konu, ortak payda.
asgar

* En az, en a
a
, en az
ndan, en d
k.
* Minimum.

asgar cret
*

ilere bir al

ma gn kar

olarak denen ve i
inin g
da, konut giyim, sal
k, ula

m ve kltr gibi
ihtiyalar
ngnn fiyatlar
zerinden en az dzeyde kar

lamaya yetecek cret.


ashap

as

* Sahipler.
* Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konu
malar
nda bulunanlar, sahabeler.
* Asmak i
i.

-as/ -esi
* Fiilden s
fat yapan ek.
as
da olmak (veya as
da kalmak)
* bir i
e son verilmeyip ylece b
rak
lm
olmak veya kalmak.
as
k

* Somurtkan.
* As
l
.

as
k suratl
* Ho
nutsuzlu
unu, k
zg
nl

nyzne sert bir anlam vererek belirten" fkeli grn


l yz olan.
as
l

* Bir
eyin kendisi, rnek, kopya kar

t
.
* Kk, kken, kaynak.
* Gereklik, esas, hakikat.
* Soy, nesep.
* Gerek.
* Bir
eyin temelini olu
turan, ana.
* Aran
lan nitelikleri en ok kendinde toplam
olan.
* (a's
l) Ba
l
ca, ba
ta gelen, gerek olarak.

as
l nsha
* Bir yazma eserin veya belgenin kopyalar
n
n dayand
zgn biimi.
as
l say
lar

* S
ra veya le
tirme eki almam
yal
n say
lar.
as
l vurgu
* Kelimenin asl
ndaki vurgu.
as
lanma

* As
lanmak i
i, intifa.

as
lanmak
* Bir
eyden yarar sa
lamak, intifa etmek.
as
l

* As
lm
olan.

as
l

* As
lmak i
i veya biimi.
as
ll
as
lma
as
lmak

* Bir kkene dayanan, kkenli.


* As
lmak i
i.
* Asmak i
i yap
lmak veya asmak i
ine konu olmak.
* Bir yere tutunup sarkmak.
* Tutup ekmek.
* Bir
ey isterken kar

s
ndakini tedirgin edecek derecede ileri gitmek stelemek,
srar etmek.
* H
zla eline almak.
* Boynuna ip geirip salland
r
larak ldrlmek, idam edilmek.
* Kar
cinsin ilgisini ekmek iin arp
c
davran

larda bulunmak.
* Israrla zerine gitmek, sonuna kadar mcadele etmek.

as
lm

adam
* Salepgillerden, iekleri as
lm
bir insana benzeyen ve kklerinden salep
kar
lan bir bitki.
as
ls
z
as
lt

as
m

* Doru olmayan, temelsiz, dayanaks


z, kksz (haber).
* znemeyen madde parac
klar
n
n dibe kmeden bir s
vortamda kalm
durumu, sspansiyon.
* Byle bir s
v
kar

m
, sspansiyon.
* Asma i
i.

as
m tak
m
* Kad
nlar
n tak
nd
klar
ss e
yas
.
as
nt

* Bir i
i hemen yapmay
p bekleterek geri b
rakma, tehir, tavik.
* Birini tedirgin edecek kadar zerine d
me.
* S
rna
an, tebelleolan kimse.

as
ntolmak
* tebelleolmak, s
rna
mak.
as
p kesmek
* (genellikle iba

nda bulunan bir kimse iin) yasayineyerek sert davranmak.


as
r

* Yzy
l.

* a
.
as
rlarca
* Yzlerce y
l.
as
rl
k
asi

aside

* Yzy
ll
k.
* Bakald
ran, isyan eden.
* Hay
rs
z, dik ba
l
.
* Un, et ve bamya ile yap
lan bir Arap yeme
i.

asidimetre
* Asitler.
asil
* Soylu.
* Yksek duygu ile yap
lan.
* Bir grevde temelli olan, vekil kar

t
.
asile
me

* Asile
mek i
i.

asile
mek
* Kar
gelmek, bakald
rmak, isyan etmek.
asilik

* Asi olma durumu, isyan etme, isyankrl


k.

asilik etmek
* kar
gelmek, bakald
rmak.
asillik

asilzade

* Asil olma durumu, asalet.


* Soylu olma durumu, soyluluk.
* Soylu.

asilzadelik
* Soyluluk.
asimetri
asimetrik

* Simetrisi olmayan, bak

ms
zl
k.
* Simetrik olmayan, bak

ms
z.

asimilsyon
* Benzer hle getirme, kendine benzetme, kendine uydurma, zmleme.
* Benze
me.
asimile

* Bu sz "benze
mek", "kendine uydurmak" anlam
nda "asimile etmek" biiminde kullan
l
r.

asimptot
* Bir e
riye giderek yakla
an, ama sonuna kadar uzat
lsa bile yakla
t

hlde e
riyi kesmeyen do
ru;
sonu
maz.

asistan

* Yard
mc
.
* Ara
t
rma grevlisi.

asistanl
k
* Asistan, ara
t
rma grevlisi olma durumu asistan
n grevi.
asit

* Turnusoln mavi rengini k


rm
z
ya evirmek zelli
inde olan ve birle
imindeki hidrojenin yerine maden
alarak tuz olu
turan hidrojenli birle
ik, ham
z.
asit alkol

* Aynzamanda asit ve alkol gruplar


n
ieren birle
iklere verilen ad.

asit borik
* Bkz. borik asit.
asit fenik
asitler
ask

* Bkz. fenol.
* Bir asidin zelli
ini, konsantrasyon derecesini lmeye yarayan cihaz, asidimetre.
* Bkz. askl
.

askarit
* Ba

rsak solucan
.
asker

* Erden mare
ale kadar orduda grevli bulunan herkes.
* Askerlik grevi veya devi.
* Ordunun yaln
z er rtbesinde olan blm.
* Topluluk dzenine sayg
solan, disiplinli.
* Yurdun korunmasyolunda iyi dv
mesini ba
aran.

asker
karmak
* (bir devlet) belli kanunlara balolarak asker toplamak.
* k
y
lara ve en ok d
man k
y
lar
na asker indirme.
asker gibi
* disiplinli, dzgn.
asker kaa

* Askerlik devini yapmamak iin asker oca


ndan ayr
lan veya oraya gitmekten kaan kimse.
asker oca
* Askerlik devinin yap
ld

la, ordugh, tahkimli blge, gemi, tersane gibi hizmet yerlerine verilen ad.
asker olmak
* askerlik devine ba
lamak.
asker tay
n
* Erlere verilen az
k.
askerce

* Askere yak

r biimde.

askerci
* Asker yanl
s
.
askercilik

* Askerci olma durumu.


* Bir tr ocuk oyunu.
askere al
nmak
* askerlik devini yapmak iin er eitim merkezine gnderilmek.
askere ar
lmak
* askerlik devini yapmak iin
ubece istenmek.
askere gitmek
* askerlik devini yapmak iin orduya kat
lmak.
asker

* Askerlikle ilgili, askere zg.

asker ambargo
* Bir lkeyi cezaland
rmak amac
yla asker alanda yapt
r
m uygulama.
asker ata
e
* Bir ulusun yabanc
lkelerdeki eliliklerinde grevli asker uzman.
asker inzibat
* Asker birlikler aras
nda dzeni, disiplini, kanunlaryrtmekle grevli s
n
f ve bu s
n
ftan olan asker.
asker kaput
* Askerlerin giydi
i kal
n kuma
tan stlk.
asker r
tiye
* Asker ortaokul.
askerle
me
* Askerle
mek i
i.
askerle
mek
* Bir yer askerlikle ili
kili duruma gelmek, askerlik niteli
i kazanmak.
askerle
tirme
* Askerle
tirmek i
i.
askerle
tirmek
* Asker ynetimine geirmek; (bir
eye) askerlik nitelii kazand
rmak.
askeriye
* Askerlik.
askerlik

* Asker olma durumu; askerlik devi ordu hizmeti.

askerlik dairesi
* Yurtta
laraskere alma i
leriyle grevli olan askerlik
ubelerinin balbulunduklarblge dairesi.
askerlik etmek
* askerlik yapmak.
askerlik hizmeti
* Orduda belirli bir srede yap
lan yurt devi.
askerlik yapmak
* kanunlara gre yurtta
lar
n ykml olduklarordu devinde bulunmak.
askerlik yoklamas
* Askerlik
ubelerine kay
tlkimselerin belirli zamanlarda yap
lan durum yoklamas
.

ask

* zerine herhangi bir


ey asmaya yarar nesne.
* Pantolon veya giysilerin d
mesini nlemek iin omuzdan a

r
lan ba
.
* Art
rma, eksiltme gibi resm iilnlar
n
n ilgili daire duvar
nda belli bir zaman sresince as
ldurmas
.
* Hastahanelerde k
r
k kol veya bacaklar
n as
larak tutturulduu ara.
* ay, kahve ta

maya yarar kahveci tepsisi, fener.


* Saklanmak iin tavana as
lm
dizi veya hevenk.
* Yeni yap
lan yap
lar
n at
s
na, ev sahibi taraf
ndan usta iin veya dn arabalar
na dn sahibi
taraf
ndan arabaciin armaan olarak as
lan kuma
.
* Gelinin oturacayerin stne as
lan ssler.
* Kad
nlar
n kulland
alt
n dizisi veya zincirli mcevherat.
* D
nlerde geline yak
nlartaraf
ndan tak
lan hediye.
*
pek bce
inin kozas
nsarmasiin yan
na konulan al
rp
.
* Saz
airleri aras
nda yap
lan deyiyar

nda stn gelene verilmek iin duvara as


lan kuma
, tabanca gibi
dl.
ask
da b
rakmak
* sonuca vard
rmamak.
ask
da kalmak
* (bir i
) bir engel dolay
s
yla sonuca varamamak.
ask
l

* Ask
solan.

ask
l
k
* Avc
lar
n s
rtlar
na takt
klarasktak
m
.
* As
l
p saklanacak sebze, meyve.
* Vestiyer.
ask
nt

* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinen.
* Kar
cinsi rahats
z eden kimse.

ask
ya almak
* alt
bo
al
p deste
i kalmayan yap
ydikmelerle bo
lukta tutarak y
k
lmaktan kurtarmak.
* oturmuveya batm
bir gemiyi yzdrmek iin ba
ka teknelere asarak kald
rmak.
* bir i
i zaman
nda yapmay
p belirsiz bir zamana b
rakmak, savsaklamak.
ask
ya
karmak (veya
kar
lmak)
* evlenecek kimselerin durumunu nfus kay
tlar
n
n bulunduu yerde askyoluyla iln etmek.
ask
ya
kmak
* ipek bce
i koza sarmak zere dallara
kmak.
askl
* Sporlarask denen torbalar iinde olu
an (mantar).
askospor
asla
Aslan

* Asklmantarlar
n sporuna verilen ad.
* Hibir zaman, hibir biimde.
* Zodyak zerinde, Yenge ile Ba
ak burlararas
nda yer alan burcun ad
, Zodyak.

aslan
* Kedigillerden, erkekleri yeleli, y
rt
c
, Afrika'da ya
ayan, uzunlu
u 160 cm, kuyruu 70 cm ve ucu pskll,
ok koyu sarrenkli gl bir memeli tr, arslan.
* Grbz ve yi
it adam.

aslan a
z
* Havuz kenarlar
na konulan ve a
z
ndan su akan aslan biiminde ss ta

.
aslan gibi

* boylu boslu, gl ve yak

kl
.
* sal

yerinde.

aslan kesilmek
* aslan gibi gl ve cesur duruma gelmek.
aslan pay
* Hak edilenden daha ok al
nan pay.
aslan st
* Rak
.
aslan yata
ndan belli olur
* bir kimsenin oturduu yerin durumu, onun ki
iliini belli eder, uygun bir durumda olmas
gerekir.
aslan yrekli
* ok yi
it, hibir
eyden korkmayan.
aslanaz
* S
raca otugillerden, trl renkte, gzel, kokusuz iekleri olan bir bitki.
aslanca
* Aslana yak

r yolda, aslan gibi, yiite.


aslangiller
* Kedi cinsinden olan btn et oburlariine alan hayvan familyas
.
aslan
m!

* genler, delikanl
lar iin kullan
lan bir seslenme sz.

aslan
n az
nda
* elde edilmesi ok g.
aslankula
* Bir sap zerinde dizili sarveya k
rm
ziekli otsu bir bitki.
aslankuyruu
* Ball
babagillerden, eskiden hekimlikte terletici olarak kullan
lan bir bitki, yer p
rasas(Leonurus).
aslanl
k

* Yiitlik, cesaretlilik.

aslanpenesi
* Glgillerden, sar
, beyaz iekli bir yaban bitki (Alchemilla).
* irpene.
aslen

* Kk veya soy bak


m
ndan.

aslastar
* i yz, gerek
ekli.
aslastar
* Esas
, doruluu, geerlili
i.
aslastar(veya aslasl
) olmamak
* yalan, as
ls
z olmak.

asl
kmak
* gerek olduu anla

lmak, gerek oldu


u ortaya
kmak.
aslfaslyok
* yalan, uydurma.
aslnesli

* Soyu sopu.

asl
k
* K
s
r olan (kad
n veya di
i hayvan).
asl

* Temel olarak al
nan, esas olan.

asl d
nce
* Ana fikir.
asl maa
* Devlet dairelerinde al

an memurlara verilen ayl

n, ykselmeye temel olan her a


amas
.
asl nsha
* Bir yaz
n
n o
alt
lmas
na rneklik eden ilk nsha.
asliye
asma

asma

* Temel, esas.
* Asmak i
i.
* As
lm

, as
l
.
* Asmagillerden, dallar
ardak zerine yay
lan bitkilere genel olarak verilen ad.
* Belirli bir tr zm veren bitki (Vitis).

asma bahe
* Ayak ve kemerler zerine kurulan teraslardan yap
lm
bahe.
asma b
y

* Asma dallar
n
n evresine tutunmas
na yarayan ye
il uzant
lar, slk.
asma biti
* Ekanatl
lardan, asmalara zarar veren, sar
msrenkte bir bcek, filoksera (Phylloxera vestatrix).
asma kaba
* Kabakgillerden srngen veya sar
lgan, mevsimlik bir kabak tr (Lageneria vulgaris).
* Bu trn ince uzun, sebze olarak kullan
lan rn.
asma kat

* Yap
larda genellikle tabanla birinci kat aras
na yap
lan, bas
k tavanl
, altbokat.

asma kilit
* Kilitlenecek
eyin stndeki halkalara geirilip kapat
lacak biimde yap
lm
kilit.
asma kpr
*
ki ba

ndaki ayaklardan ba
ka dayana
olmayan, o
unlukla uzun ve yksek kpr.
asma merdiven
* Yukarucundan bir yere as
larak kullan
lan ip merdiven.
asma yapra

* Zeytinya
l
ve etli dolma yapmakta kullan
lan krpe asma yapra

.
asmagiller
*
ki eneklilerden, belli ba
ltr asma olan bitki familyas
.
asmak

asmal

* Bir
eyi a
a
ya sarkacak biimde bir yere ili
tirip sark
tmak.
* zerine tak
nmak, ku
anmak.
* Bir kimseyi boaz
ndan ip geirip sark
tarak ldrmek, idam etmek.
* Gitmek zorunda olunan bir yere zrsz gitmemek veya grevi olan bir i
i zrsz yapmamak.
* Asmasolan.

asmal
k
* Asma iin ayr
lm
yer veya toprak.
asmolen

* Pi
mitoprak, cruf ve beton kar

m
ndan yap
lan kiri
, putrel nervrler aras
na konulan delikli tula.

asonans

* Yar
m kafiye, her dizenin sonunda gelen, aynaksanveren nlnn ondan sonra veya nce gelen nsz
hi dikkate almadan tekrarlama
eklinde uyak.
asorti
asortik

* (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yap


da olan.
* (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yap
da olan.

asosyal
* Sosyal olmayan.
asparagas
* Uydurma, gerek olmayan, gerekmigibi gsteren haber.
aspidistra
* Zambakgillerden, genellikle saks
da yeti
tirilen, yapraklardo
rudan doruya topraktan
kan bir ss bitkisi.
aspiratr

* Havadaki duman, toz vb. yabancmaddeleri emerek d

aratan cihaz, emme.

aspirin
* Arkesici ve ated
rc olarak kullan
lan beyaz renkli, ek
imt
rak il.
aspur

* Yalanc
safran.

asr
saadet
* Hz. Muhammed'in ya
ad

zaman.
asr

* Modern, ac
l.

asrle
me
* a
c
lla
ma, a
da
la
ma.
asrle
mek
* a
c
lla
mak, ada
la
mak.
asrlik

* a
c
ll
k.

assai
assolist
ast

astar

* Birlikte kullan
ld
terimin anlam
na a

r
l
k kazand
r
r: Adagio assai ok yava
, ok a
r.
* Bir mzik program
nda daha ok en son olarak sahneye
kan, alan
nda tan
nm
ve ok nl olan sanat
.
* Alt.
* Birinin buyru
u alt
nda olan grevli, madun.
* (birine gre) Rtbe veya k
demce kk olan asker.
* Giyecek, perde, anta, ayakkabgibi
eylerde, kuma

n veya derinin i taraf


na geirilen ince kat.
* S
va veya boyadan nce vurulan kat.
* Gemicilikte bir
eyi salamla
t
rmak iin kullan
lan bez, halat, a
a vb.

astar boyas
* Boyac
l
kta as
l boyadan nce srlen, kiri kapatmak ve srlecek boyan
n dayan
kl
l

nart
rmak iin
kullan
lan boya.
* zerine resim yap
lacak bezin veya duvar
n ya
lboyayemmesi iin, resim yap
lmadan nce srlen boya.
astar kaplama
* Kontratablalarda kr a
ac
n biim de
i
tirmesini nlemek amac
yla iki yzne yap

t
r
lan kaplama kat
.
astar srmek (veya vurmak, ekmek)
* astar boyasile boyamak.
astaryznden pahalolmak
* bir i
in ayr
nt
lar
na harcan
lan para veya emek, elde edilen sonucun de
erini a
mak, masraflolmak.
astarlama
* Astarlamak i
i.
astarlamak
* Astar geirmek.
* Boyac
l
kta, astar vurmak, astar srmek.
astarlanma
* Astarlanmak i
i.
astarlanmak
* Astar geirilmek.
astarlatma
* Astarlatmak i
i.
astarlatmak
* Astar yapt
rmak veya geirtmek.
astarl
* Astar geirilmi
, astarlanm

.
astarl
zarf
*
yzne ince bir k

t geirilmizarf.
astarl
k
astarya

* Astar olmaya elveri


li (kumavb.).
* Bir gemiye ykleme veya bo
altma iin tan
nan sre.

astas
m

* ncllerinden biri nceki tas


m
n varg
sdurumunda olan bir ek tas
m.

astat

* Atom numaras85 olan, bizmutun alfa

nlar
yla bombard
mansonucu elde edilen yapay element.
K
saltmasAt.
astatin

* Astat.

astemen
* Orduda en kk rtbeli subay.
astemenlik
* Aste
men rtbesi veya astemenin grevi.
ast

ast
k, kestii kestik
* ac
mas
z, ok sert veya istedi
i gibi davranan kimseler iin kullan
l
r.
ast
m

* Bron
lar
n daralmas
ndan ileri gelen nefes darl

ast
ml
* Ast
molan, ast
m hastal

na tutulmuolan.
ast
rma
ast
rmak
astigmat

* Ast
rmak i
i.
* Asmak i
ini yapt
rmak.
* Net grmeyen, astigmatizme tutulmu(gz).

astigmatizm
* Gzn saydam tabakas
nda meridyenlerin e
itsizlii yznden net grememe durumu.
astragan

astrofizik
astrolog
astroloji

* Karakul kuzusunun k
v
rc
k ve parlak postu.
* Bu posttan yap
lm
olan.
* Gk fizii.
* Y
ld
z fal
yla u
ra
an kimse, mneccim.
* Y
ld
z falc
l

, mneccimlik.

astronom
* Astronomi bilgini, gk bilimci.
astronomi
* Gk bilimi, felekiyat.
astronomik
* Gk bilimiyle ilgili olan.
* A

rok yksek.
astronomik fiyat
* ok yksek fiyat.

astronomik rakam
*
nsana
a
k
nl
k verecek derecede byk rakam.
astronot

* Uzay adam
.

astronotluk
* Uzay adamolma durumu veya uzay adam
n
n grevi.
astropikal
* Tropikal blgelere yak
n, fakat daha yksek bir enlemde olan.
astsubay

* SilhlKuvvetler yasas
na gre astsubay okullar
nda yeti
erek SilhlKuvvetlere kat
lan astsubay avu
tan
astsubay k
demli ba
avu
a kadar rtbesi olan asker.
astsubay ba
avu
* Astsubayl

n be
inci basama

.
astsubay avu
* Astsubayl

n ilk basama

.
astsubay k
demli ba
avu
* Astsubayl

n alt
ncve son basama

.
astsubay k
demli avu
* Astsubayl

n ikinci basama

.
astsubay k
demli stavu
* Astsubayl

n drdnc basama
.
astsubay stavu
* Astsubayl

n nc basama

.
astsubayl
k
* Astsubay olma durumu veya astsubay
n grevi.
asude
* Sessiz, rahat, sakin.
asudelik
asuman
Asurca

* Huzur iinde olma, mutluluk.


* Gk, gkyz.
* Sam dilleri ailesine giren ve Milttan nceki dnemlerde n Asya'da kullan
lm
olan l bir dil.

Asyal
* Asya'da ya
ayan kimse.
* Asya'ya zg olan, Asya ile ilgili (olan).
Asyal
l
k
* Asyalolma durumu.
a

* Pi
irilerek haz
rlanan yemek.

adam
* Bazblgelerde yemek pi
irilen yer, mutfak.

aerme
aermek
aevi

yer.

* Aermek durumu.
* hamilelikte bazyiyeceklere kar
a

rd
knlk gstermek, ok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek.
* Para ile yemek yenilen yer, a

, lokanta.
* Yoksullara paras
z yemek yedirilen veya da

t
lan yer, a
hane.
* D
n ve benzeri toplant
larda, verilecek yemekleri haz
rlamak iin geici olarak mutfak gibi kullan
lan
* Tekkelerde yemek pi
irilen yer.

aoca

* Yemek pi
irilip yoksullara da

t
lan yer.
ata

nca kepeye paha olmaz


* s
k

k zamanlarda nemsiz
eylerin de
eri oktur.
ayermek
* Bkz. aermek.
a
a

* Bir
eyin alt blm.
* Bir yere gre daha alak yerde bulunan.
* E
imli bir yerin daha alak olan yeri.
* Niteli
i d
k, kt, ad.
* Baya

, ad.
* Daha kk, daha az; de
er ynnden daha az.
* A
a

ya, yere doru.

a
a
(falan) yukar
* bir kimsenin ad
n
n dilden d
rmedi
ini, onun pek gzde oldu
unu anlat
r.
* bir hizmette ok kullan
lan ki
ice, yak
nma olarak kullan
l
r.
a
a
almak
* devirmek, y
kmak.
a
a
bitkiler
* Su yosunlar
, mantarlar ve kara yosunlargibi su d

nda fazla boy atmayan damars


z bitkiler.
a
a
d
mek
* dzeyi, miktar
, niteli
i alalmak.
a
a
grmek
* kk grmek, be
enmemek, hor grmek.
a
a
kal
r yeri (veya yan
) yok
* nitelikleri bak
m
ndan ba
kalar
yla kar

la
t
r
ld

nda eksi
i olmayan, denk olan.
a
a
kalmamak
* herhangi bir nitelik bak
m
ndan ondan geri olmamak.
a
a
kurtarmaz
* bundan daha ucuza olmaz.
* daha a
a
bir durumu kendine ly
k grmez.
a
a
mahalle
* Yksek bir yerle
im blgesine gre alakta kalan yer, yerle
im blgesi.
* Genel ev.

a
a
tkrsem sakal
m, yukar
tkrsem b
y

m
* iki kar

t ve aynderecede sak
ncaldurum kar

s
nda karar verme zorluunu anlat
r.
a
a
yukar
* Tama yak
n, yakla

k olarak.
a
a
yukar
(yrmek)
* bir ba
tan bir ba
a (yrmek).
a
a
dan almak
* sert konu
an bir kimseye yumu
ak bir dil kullanmak, alttan almak.
a
a
lama
* A
a

lamak i
i.
a
a
lamak
* Deerinden d
k gstermek.
* Kltc davran

larda bulunmak, hor grmek.


a
a
lanma
* A
a

lanmak durumu.
a
a
lanmak
* A
a
duruma d
rlmek.
a
a
la
ma
* A
a
duruma d
me, mezellet.
a
a
la
mak
* A
a

l
k duruma d
mek.
a
a
latma
* A
a

latmak i
i.
a
a
latmak
* A
a

lamak i
ine u
ratmak, tenzil etmek.
a
a
lyukar
l
* A
a

sve yukar
s
olan; a
a
syukar
sbirlikte.
a
a
l
k

* A
a
olma durumu, adilik.
* Niteli
i d
k, ad.

a
a
l
k duygusu
* Ki
inin gereklere uyan veya uymayan sebeplerle, benli
ini yetersiz ve kk grmesi.
a
a
l
k kompleksi
* Kendini oldu
undan yetersiz, yeteneksiz ve gsz grme duygusu.
a
a
sama
* A
a

samak i
i.
a
a
samak
* Bir kimseyi veya bir
eyi a
a

l
k ve de
ersiz gstermek, hafife almak, hafifsemek, tezyif etmek.
a
a
s
a
ama

* A
a
taraftaki.
* nem veya de
er bak
m
ndan gitgide ykselen bir s
ra basamaklar
n her biri, rtbe, mertebe, paye.
* Var
lmas
istenen bir amaca doru geilmesi gerekli dnemlerden her biri, evre, basamak, merhale.

a
ama s
ras
* nem ve deer bak
m
ndan gitgide ykselen basamaklar dizisi, hiyerar
i.
* Otoritenin en genilde en st mertebede olarak dei
ik nem s
ralararas
nda katve kesin bir biimde
da
ld

toplumsal te
kiltlan
biimi, hiyerar
i.
a
amal
* A
amasolan, kademeli.
a
ar

a
ar
a

* Ondal
k.
* Tar
m rnlerinden al
nan onda bir nisbetindeki vergiler.
* Ondal
k.
* Yemek pi
iren kimse, ah
.
* Yemek pi
irip satan kimse.
* Yemek yenilen dkkn, aevi, lokanta.

a
baltas
* Kemikli et kesmeye yarar kk balta.
a

ba

* Birka a

n
n birlikte al

yerde bulunanlar
n ba

.
* Bir lokanta veya evde yemek pi
irmekle grevli kimse.
a

ba

l
k
* A

ba
olma durumu, a

ba

n
n grevi.
a

l
k

a
erat

* A
olma durumu veya a

n
n grevi.
* Yemek pi
irme zanaat
veya bilgisi.
* Onluklar.

a
hane
* Aevi.
* Mutfak.
a

* Organizmada belli birtak


m hastal
klara kar
ba

kl
k sa
lamak iin vcuda verilen, o hastal

n
mikrobuyla haz
rlanm
eriyik.
* Bir a
ac
n dalveya gvdesi zerine, aynfamilyan
n daha iyi bir trnden al
nan dal, gz, tomurcuk gibi
paralarkayna
t
rma i
i veya bylece eklenen para.
* Bu eriyiin uygulanmas
.
* A

l(kimse veya bitki).


a
boyal
* A
boyas
renginde boyanm

.
a
boyas
*
ine kar

an demir hidroksit miktar


na gre pas sar
s
, k
z
l veya koyu esmer renk alm
gevrek kil.
* Koyuca k
rm
z
, kiremit rengi.
a
k

d
* A
olanlara verilen resm belge.
a
olmak
* a
yap
lmak.

a
ta

* Tadurumundaki a
boyas
.

a
vurmak
* ba

kl
k veya tedavi amac
yla vcuda a
vermek, a
yapmak.
a

* A
yapan kimse.

c
l
k
* A

c
n
n yapt

i
.

a Ba
dad sorulmaz
* bir
eye ok istekli olan kimsenin, o
eyi elde etmedeki zorluklarhie sayd

nanlat
r.
a

cuk oturmak
* i
i ok olumlu bir biim almak.

kesilmek
* tutku hline getirmek.

n gz krdr
* kendisini a
ka kapt
ran kimse, sevgilisinin kusurlar
ngrmedi
i gibi, evresinde olup bitenlerle de
ilgilenmez.
a

k
* Bald
r kemi
i ile eklemle
erek bilein belli ba
loynak merkezini olu
turan, ayak bileinde bulunan kk
kemiklerden biri.
* Yapat
lar
nda, uzun mertek, a

rma.

* Bir kimseye veya bir


eye kar
a

rsevgi ve bal
l
k duyan, vurgun, tutkun (kimse).
* Halk iinde yeti
en, deyi
lerini sazla syleyen, szl
iir geleneine ba
lhalk
airi.
* Sevi
en bir iftten kad
na oranla genellikle erkee verilen ad.
* Dalg
n, kalender (kimse).
* Ahbap, arkadagibi bir seslenme.

k atmak
* yar
etmek, yar

mak.
a

k atmak (veya a

k oynamak)
* a

k kemiiyle oyun oynamak.


a

k kemii
* A

k.

k olmak
* sevmek, tutulmak.

kane
*

a yara

r biimde (olan).

kl
k

kl
s

kta

k olan
n durumu.
* ok seveni, d
kn.
* Birbirleriyle sevi
en erkek ve kad
ndan her biri.

kta
l
k
* Kar

l
klsevi
me, mua
aka.

kta
l
k etmek
* kar

l
klsevi
mek.
a

lama
* A

lamak i
i.
* Yeni a

lanm
a
a.
* Sou
a s
cak, s
caa souk su katma.
* Bu yolla elde edilmi
.
* Bitkilerin a
yoluyla retilmesi, ilkah.
* A

lanm
(a
a).
a

lamak
* Organizmada ba

kl
k yaratmak veya yerle
mibir hastal

a kar
koyabilmek iin haz
rlanm
bir a

y
vcuda vermek, a
yapmak.
* Elde edilmesi istenilen herhangi bir a
ac
n bir paras
nana zerine kayna
t
rarak retmek.
* Ba
kas
na hastal
k geirmek.
* Birtak
m d
nce veya duygular
ba
kas
na benimsetmek, telkin etmek, etkilemek.
* Sou
a s
cak, s
caa souk su katmak.
a

lanma
* A

lanmak i
i.
a

lanmak
* A

lamak i
ine konu olmak.
a

latma
a

latmak

* A

latmak i
i.
* A

lamak i
ini yapt
rmak.

l
* Herhangi bir hastal

a kar
a

lanm
olan (kimse).
* Kendisine a
yap
lm
(bitki).
a

lma
* A

lmak durumu.
a

lmak
a

* A
mak i
ine konu olmak.
* Erkek hayvan
n di
isiyle iftle
mesi.

nd
rma
* A

nd
rmak i
i.
a

nd
rmak
* A

nmak i
ine uratmak.
* Dokundu
u cisimleri eriterek a

nmas
na yol amak.
* (bir yere) Pek ok gidip gelmek.
a

n
m

nma

* A

nmak i
i.
* Erozyon.
* A

nmak i
i.

* Yer kabu
unu olu
turan kayalar
n, ba
ta akarsular olmak zere trl d
etmenlerle y
prat
l
p, yerinden
kopar
lmalar
veya eritilmeleri, itikal, erozyon.
a

nmak

nt
a

* Birbirine srtnerek incelmek.


* Eskimek, y
pranmak.
*
k
nt
larsilinmek, dzle
mek.
* A

nm
yer.
* On say
s
.
* Bir din tren s
ras
nda veya cemaatle namaz k
l
nd
ktan sonra Kur'an'dan okunan on ayetlik blm.

ramento
* alma, a

rma.
a

r
* Al

lan veya dayan


labilen dereceden ok daha fazla, ta
k
n.
* Bir
eye gere
inden ok fazla balanan, nem veren, mfrit.
* Bir
eyin gere
inden ok olan
.
* tede, tesinde.
* Gere
inden fazla, ok.
a

r
bellem
* Belleme yetisinin ola
anst bir durumda geli
miolmas
.
a

r
besi

* Ola
anst nicelikte yemek yeme veya yedirme.

r
doyma
* Belli s
cakl
ktaki bir s
v
iinde, eriyebildii kadar eriyen bir maddenin, s
cakl

n d
mesine kar

n bir s
n
ra
kadar erimiolarak kalmasdurumu.
a

r
duyu
* Herhangi bir duyu organ
yla ve zellikle dokunma duyusuyla sa
lanan her tr uyarana kar
ola
an d

bir
duyarl
k gsterme durumu.
a

r
erime
* Erime noktas
ndan daha a
a
bir
sderecesine d
mesine ra
men birtak
m
artlar alt
nda bir s
v
n
n
kat
la
mamasdurumu.
a

r
gitmek
* ly ka
rmak, usand
rmak.
a

r
ta

r
* ok a

r
, fazla miktarda.
a

r
u
a

r
c
l
k
a

r
l
k

* Politika alan
nda saveya sol gr
lerin en ate
li ve y
k
ckanad
.
* Beklenenin stnde a

r
davranma eilimi.
* A

rolma durumu.

r
lma
* A

r
lmak i
i.
a

r
lmak

* A

rmak i
ine konu olmak.
a

r
nt
* A

r
lm
olan (
ey).
a

rma

* A

rmak i
i.
* Ba
kalar
n
n yaz
lar
ndan blmler, m
sralar al
p kendininmigibi gsterme veya ba
kalar
n
n konular
n
benimseyip de
i
ik biimde anlatma, intihal.
* A

r
lm

.
* Yapat
lar
nda uzun mertek, a

k.
* Kk kazan, kova, bakra.
a

rma kay

* Bir arkdndrmek iin kasnaktan kasna


a geirilen ku
ak biimindeki kay
ember.
a

rmac
l
k
* Ba
kas
na ait olan bir
eyi izinsiz alma.
* Bir yazar
n ba
ka bir yazar
n eserinden konu veya biim almas
.
a

rmak

* Yksek veya geilmesi g bir yerin stnden te yan


na geirmek.
* al
p gtrmek.
* Tehlike iinde bulunan bir
eyi acele ka
rmak.
* Ba
kas
n
n eserinden paralar al
p kendininmigibi gstermek.

rmasyon
* alma, a

rma.
a

rt
a

rtma
a

rtmak

s
z

a
ikr

* A

rma i
i.
* A

rtmak i
i.
* A

rmak i
ini yapt
rmak.
* A

rmak.
* Herhangi bir hastal

a kar
a

lanmam
olan (kimse).
* Kendisine a
yap
lmam
(bitki).
* Siper, kuytu yer.
* A

lacak yer.
* Dageidi.
* A
k, apa
k, belli, meydanda olan.

a
ikr etmek
* a
klamak, belli etmek.
a
ikr olmak
* belli olmak, ortaya
kmak, belirginle
mek.
a
ikre
a
ina

* A
ka, belli ederek, saklamadan.
* Bildik, dost, arkada
, tan
d
k.

* Bilinen, tan
d
k olan.
a
inal
k
* Birbirini bilme, tan
ma, tan

kl
k.
* Tan

kl

gsterir davran

.
a
inal
k gstermek
* ilgilenmek, tan
d

nbelli etmek.
a
iret
a
iyan

a
k

* Oymak.
* Kuyuvas
.
* Ev, oturulan yer, mesken.
* A

rsevgi ve ba
l
l
k duygusu, sevi.

a
k etmek
* h
zla vurmak.
a
k olmay
nca me
k olmaz
* gl bir istek olmay
nca hibir
ey elde edilemez.
a
k olsun
* "Aferin" sznden daha gl olarak bir davran

n, bir tutumun ok be
enildi
ini bildirir.
* Be
enilmeyecek bir davran

, bir tutum kar

s
nda k
nama, sitem bildirir.
* Dervi
ler aras
nda selm sz olarak kullan
l
r.
a
k yapmak
* cinsel ili
kide bulunmak, sevi
mek.
a
ka d
mek
*

k olmak.
a
ka gelmek
* bir
eyi yapmak iin byk bir istek duymak, co
mak, co
kunluk gstermek.
a
k
n

* Belli bir sreyi a


m

, tesine gemi
.
* Benzerlerinden stn.
* ok, fazla.

a
k
nc
l
k
* Birey ve evrenseli birle
tirmeye al

an ahlk nitelikli Amerikan felsefesi.


a
lama

* Bkz. A

lama.

a
lamak
* Bkz. A

lamak.
a
l
k

* Ayapmak iin haz


rlanan ve saklanan
eyler.
* Dvldkten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buday.
* S
ras
gelince kullan
lmak iin saklanan yemeklik
eyler, zahire.

a
ma
* A
mak i
i.
a
mak

* Yksek, uzak veya geilmesi g bir yerin te yan


na gemek.
* (sre) Gemek, bitmek, sona ermek.
* (erkek hayvan) Di
isiyle iftle
mek.
* Grnmeden kamak.
a
na

* A
ina.

a
na fi
ne
* Gizli dost.
* Gizli dostluk.
a
oz

* Ah
ap gemilerin omurgalar
n
n uzunlu
unca ve iki yan
nda borda kaplamalar
n
n en dar yzn
yerle
tirmek iin a
lan keskin, sivri k
eli yuva.
a
t
rma
a
t
rmak

* A
t
rmak i
i.
* A
mak i
ini yapt
rmak.

a
ure
* Buday, nohut gibi taneleri, kuru yemi
leri
ekerle kaynatarak yap
lan bir tr tatl
.
a
ure ay
* Muharrem ay
.
a
ure gn
* A
urenin pi
irildi
i Muharrem ay
n
n onuncu gn.
a
urelik

a
fte

* A
ure yapmada kullan
lan.
* A
ure da

tmaya yarayan ssl kap.


* Oynak, a
k sa
k kad
n, kokot.

a
ftelik
* A
fte olma durumu.
At
at

-at

* Astatin'in k
saltmas
.
* Atgillerden, binme, yk ekme veya ta

ma gibi hizmetlerde kullan


lan memeli hayvan.
* Satranta, her ynde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biiminde hareket eden ta
.
*
simden isim treten ek (Arapa okluk eki): gidi
-at, gelir-at vb.

at anas
* Bkz. atlar anas
.
at ba

(beraber) gitmek
* e
it durumda olmak.
at binenin (veya ibilenin), k
l
ku
anan
n
* her
ey, onu gere
i gibi kullanmas
nbilene yak

r.
at binicisine gre ki
ner
* insanlar
n, ba
lar
nda bulunan ki
inin etkisi alt
nda kalarak, onun tutumuna gre davrand
klar
nanlat
r.

at cambaz
* At al
p satan kimse.
* Sirklerde veya e
lence yerlerinde, at stnde hnerlerini gsteren kimse.
at al
nd
ktan sonra ah
r
n kap
s
nkapamak
* ii
ten getikten sonra nlem almaya kalk

mak.
at evirmek
* geri dndrmek.
at donu

* At
n tynn rengi.

at gibi
* vcudu iri yar
olan (kad
n).
at gzl

* Atlar
n ko
um tak
m
nda, gz hizas
nda bulunan korumal
k.
* evresinde olup bitenleri iyi alg
layamama, deerlendirememe, sabit fikirlilik.
at h
rs
z
gibi
* k
l
k k
yafeti ve tutumu gven vermeyen (adam).
at izi it izine kar

mak
* iyiyi ktden ay
ramayacak kadar bir kar

kl
k ortaya
kmak.
at kestanesi
* At kestanesigillerden, 15 ile 30 m ykseklikte, geniyaprakl
, iekleri kokulu bir aa (Aesculus
hippocastanum).
* Bu aac
n kestaneye benzeyen yemi
i.
at kestanesigiller
*
ki eneklilerden, rne
i at kestanesi olan bir bitki familyas
.
at ko
turacak kadar
* pek geni
.
at ko
turmak
* ok geni
, alabildi
ine rahat hareket edilebilecek yer ve ortam yaratmak, veya bulmak.
at meydan
* at ko
ular
n
n yap
ld
meydan.
at meydan
* At veya at arabalarko
ular
n
n yap
ld
yer.
at nalkadar
* (ni
an, madalya, elmas, plka gibi g
se tak
lan
eyler iin) pek byk.
at olur, meydan olmaz (bulunmaz), meydan olur (bulunur), at olmaz (bulunmaz)
* gerekli
artlar her zaman bir arada bulunmaz.
at oynatmak
* atla hner gstermek.
* yar

mak.
* bildii ve istedii gibi davranmak.
at pazar
nda e
ek osurtmuyoruz!
* syleneni dinlemeyene sylenen bir uyarma sz.
at sine
i

* ift kanatl
lardan, uzunlu
u 8 mm kadar olan, kanatlarbyk ve kt, at, s

r ve domuzlar
n bacak ve
kuyruk aralar
nda ya
ayan, eklem bacaklbir sinek tr (Hippobosca equina).
at var, meydan yok
* yapacak g var, ama kullanma imknyok.
ata
* Baba.
* Dedelerden ve byk babalardan her biri.
ata et, ite ot vermek
* bir i
i ters yapmak.
atabek

* Bkz. atabey.

atabey

* Eski Trk devletlerinde, zellikle Seluklularda


ehzadelerin e
itimi veya ba

ms
z olarak bir eyaletin
ynetimi ile grevli vezir.
atac
l
k

* Uzaklarda bulunan ve birok ku


aktan beri grnmeyen birtak
m zelliklerin yeni bir ku
akta birden
ortaya
kmas
, ataya ekme, atavizm.
atadan babadan grmek
* gelenek hlinde eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak.
ataerki

* Soyda temel olarak babayalan ve ailede ocuklarbaba soyuna mal eden topluluk dzeni, peder
ahlik.

ataerkil
* Ataerki temeline dayanan, peder
ah, patriarkal.
atak

atak

* D
ncesizce her i
e at
lan, cr'etkr.
* Geveze, yalanc
.
* At
l
m, ak
n.
* Sald
r
, sald
r

, hcum, hamle.

atak yapmak
* ak
n yapmak, at
l
m yapmak.
atakl
k
atalet

atal
k

* Atak olan
n durumu veya ataka i
, davran

, cr'et.
* Tembellik.
*

sizlik, i
siz kalma, i
lemezlik.
* Ataya yak

r davran

, babal
k.

atama
* Atamak i
i, tayin.
atamak
ataman

* Birini bir greve getirmek, tayin etmek.


* Eskiden Rus Kazaklar
n ba
bu
una verilen unvan.

atanma

* Bir greve getirilme, tayin edilme.

atanma yapmak
* tayin etmek.
atanmak

* Bir greve getirilmek, tayin edilmek.

ataraksiya
* Hibir heyecan veya zihin etkisiyle uyar
lmayan ruh dinginli
i, ac
ya oldu
u kadar k
vanca kar

da ilgisizlik.
atardamar
* Kalbin sakar
nc

ndan akci
erlere, sol kar
nc

ndan vcudun di
er blmlerine kan ta

yan damar,

iryan.
atari
atarkanal

* Bilgisayarlarda basit programlarla dzenlenmibir oyun tr.


* Spermayidrar yoluna salan iki kanal.

atasz

* Uzun deneme ve gzlemlere dayan


larak sylenmive halka mal olmusz, darb
mesel: Aya
nyorgan
na
gre uzat. Atsan at
lmaz, satsan sat
lmaz vb.
ata

* Tutacak.

ata
e
* Bir elilie ba
luzman, elilik uzman
.
ata
elik

* Ata
e olma durumu veya makam
.
* Ata
enin grev yapt

yer.

Atatrk
* Atatrklk yanl
solan (kimse), Kemalist.
Atatrklk
* Atatrk'n d
nce ve uygulamalar
ndan kaynaklanan; Trk Devleti'nin ba
ms
zl
k ve btnln, mill
egemenli
i, ki
i zgrl
n, adaolmayamalayan; akla, bilime ve geree dayanan, evrensel a

rl
kl
, gelece
e
ynelik, birbiri ile uyumlu amalar, uygulamalar ve ilkeler btn.
* Bu ilkeye bal
l
k.
atavik
* Atac
l
kla ilgili.
atavizm
atbal

at

* Atac
l
k.
* Su ayg
r
.
* Soy at yeti
tiricisi.

at
l
k
* Soy at yeti
tiriciliinde yap
lan at ko
ular
, at sergileri gibi al

malar.
ate

* Ateist.
atefleksiyon
* Dl yata
n
n biiminin bozulmas
.
ateh

* Bunama, bunakl
k, ihtiyarl
k yznden al
k duruma gelme.

ateh getirmek
* bunamak.
ateist

* Tanr
tan
maz.

ateizm
* Tanr
tan
mazl
k.
atelye
aterina
ate

* Bkz. atlye.
* Gmbal

.
* Yan
c
cisimlerin tutu
mas
yla beliren
sve

k, od.
* Tutu
muolan cisim.
* Is
tma veya pi
irme iin kullan
lan yer veya ara.
* Patlay
csilhlar
n at
lmas
.
* Vcut
s
s
.
* Co
kunluk.
* Tehlike, felket.
* Byk znt, ac
.
* K
rm
z
, alev renginde olan.
* fke, h
rs, h
n.

ateamak
* ate
li silhla mermi atmaya ba
lamak.
atealmak
* yanmak, tutu
mak.
* (ate
li silh) patlamak.
* tel
lanmak, fkelenmek, heyecanlanmak, co
mak, acele davranmak, acele etmek.
atealmaya mgeldin?
* urad

yerden hemen gitmeye kalkan kimseye sitem olarak sylenir.


atebacay(veya saa

) sarmak
* bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir durum almak.
atebal

* Sardalye.
atebasmak
* k
zarmak, s
k
l
p ba

na kan yrmek.
atebcei
* K
n kanatl
lardan, karanl
kta

ldama zelli
i olan bcek (Lampyris noctiluca).
atebcekleri
* K
n kanatl
lardan, rnei atebcei olan bcekler tak
m
.
ate
kmak

* Bkz. yang
n
kmak.
ateiei
* Ballbabagillerden, atek
rm
z
srenginde iekler aan bir ss bitkisi (Salvia splendens).
ated
t
yeri yakar
* bir ac
yonu ekenden ba
kastam anlayamaz veya aynlde zlemez.
ateetmek
* ate
li silhlarla mermi atmak.
ategecesi
* Hristiyanlarda 24 Hazirana rastlayan Yahya yortusunun, meydanlarda ateyakmak, bu ate
in stnden
atlamak ve evresinde oynamak yolu ile kutlanan bir nceki gecesi.
ategemisi
* Eski alarda d
man gemilerini yakmak iin zel bir biimde yap
lm

, ii yak
c
maddelerle dolu gemi.
ategibi
* ok s
cak.
* zeki, al

kan ve becerikli.
* k
pk
rm
z
.
ategibi yanmak
* ate
i ykselmek.
atehatt
* Sava
ta en ilerideki birliklerin ellerindeki silhlarla ateaabilecekleri hat.
atekay

* Atebal

avlamak iin kullan


lan ve iinde ate yak
lan kay
k.
* Yang
n sndrmede kullan
lan tulumbayta

mak iin kullan


lan byk ve genikay
k.
atekesilmek
* ok k
zg
n davran

larda bulunmak, atepskrmek.


* (sonradan) ok al

kan, hareketli ve becerikli olmak.


atekesmek
* ate
li silhlarla yap
lan at

a son vermek.
atek
rm
z
s
* Yanan ate
in rengi.
ateolmayan yerden duman
kmaz
* kk de olsa birtak
m belirtilerin nemli olaylara i
aret oldu
unu anlat
r.
ateolsa cirmi kadar yer yakar
* hasm
n pek nemsenmediini anlat
r.
atepahas
* ok pahal
.
ateparas
* Ate
in bir blm.
* ok canl
, hareketli, becerikli, al

kan.
* ok yaramaz (ocuk).
atepskrmek
*
iddetli, fkeli konu
mak.
* ok fkeli olmak.
atesamak

* ok k
zmak, ok fkelenmek.
atetulas
* Ocak, soba gibi yerlerde kullan
lan, ate
e dayan
kltula.
atevermek
* tutu
turmak.
ateya
d
rmak
* ate
li silhlarla aral
ks
z mermi atmak.
* evresindekilere a

r szler sylemek.
ate
!
ate
baz

ate
i
kimse.
ate
ilik

* ateetmek iin verilen komut.


* Osmanl
larda
enlikler iin donanma fi
eklerini haz
rlayan kimse.
* Ate
le hner gsteren oyuncu.
* Fabrika, vapur, lokomotif gibi ate
le i
leyen yerlerde ocaklara kmr at
p ate
in srekli yanmas
nsalayan

* Ate
inin i
i.

ate
e atmak
* bile bile ok tehlikeli bir i
e giri
mek.
ate
e dayan
kl
* a

r
s
dan zarar grmeyen.
ate
e tutmak
* az
s
tmak.
* zerine ate
li silhla mermi atmak.
ate
e vermek
* ateiine sokmak.
* bir yeri kasten yakmak, kundak sokmak.
* a

rtel
a ve s
k
nt
ya d
rmek.
* bir lkeyi sava
a sokarak veya karga
a ve kar

kl
k yaratarak s
k
ntve y
k
ma u
ratmak.
ate
e vurmak
* bir yeme
i pi
mek zere oca
a koymak.
ate
e vursa duman vermez
* pek cimri olanlar iin sylenir.
ate
i ba

na vurmak
* ok fkelenmek, sinirlenmek, co
mak.
ate
i
kmak (veya ykselmek)
* (hasta iin) vcut
s
sola
andan ok artmak.
ate
i d
mek
* (hasta iin) ate
i gemek veya azalmak.
ate
i uyand
rmak
* snmek zere olan ate
i canland
rmak.
ate
in

* Ate
li, co
kun.

ate
ine (veya nr
na) yanmak
* bir kimse yznden zarara uramak.
ate
ini almak
* yksek vcut
s
s
nd
rmek.
* derece ile ate
i lmek.
* ac
y
, yanmayazaltmak.
ate
kes

* Sava
an iki kuvvetin kar

l
klolarak sava

durdurmas
, b
rak

ma, mtareke.

ate
le barut bir yerde durmaz
* biri k
z, biri erkek iki gencin bir yerde yaln
z ba
lar
na kalmalar
n
n sak
ncalolduunu anlatmak iin
sylenir.
ate
le oynamak
* pek tehlikeli bir i
le u
ra
mak.
ate
leme

* Ate
lemek i
i.

ate
lemek
* Tutu
turmak, yakmak.
* Top, tfek gibi patlay
c
maddeleri patlatmak.
* K

k
rtmak, heveslendirmek.
ate
lendirme
* Ate
lendirmek i
i.
ate
lendirmek
* Co
turmak, k

k
rtmak,
iddetlendirmek.
ate
lenme
* Ate
lenmek i
i.
ate
lenmek
* Ate
lemek i
ine konu olmak.
* Vcut
s
sartmak.
* Co
mak, k
z

mak,
iddetlenmek.
ate
ler iinde
* (hasta) ok ate
li bir durumda.
ate
letme
* Ate
letmek i
i.
ate
letmek
* Ate
lemek i
ini yapt
rmak.
ate
leyici
* Ate
leme niteli
i olan.
* Patlay
cmaddeleri ate
lemekte kullan
lan cihaz.
ate
li
* Ate
i olan.
* Co
kun, co
turucu, co
kulu.
* Cinsel istekleri gl olan.
ate
li ate
li
* Youn ve heyecanl
bir biimde, hararetli hararetli.

ate
li silh
* Patlay
cmadde aracile mermi atan top, tfek gibi silh.
ate
lik

* Ateyak
lan veya konulan yer.

ate
lilik
* Ate
li olma durumu.
ate
perest
* Ate
e tapan.
ate
ten gmlek
* ac
, znt veren, dayan
lmaz, s
k
nt
ldurum.
atfen

* Mal ederek, ykleyerek.

atfetme
* Atfetmek i
i, isnat.
atfetmek

atgiller

* Bir i
i veya bir sz bir kimseye mal etmek, yklemek, isnat etmek.
* Yneltmek, evirmek.
* Atlar
, e
ekleri ve zebralariine alan, tek parmaklmemeliler familyas
.

atalan skdar'
geti
* f
rsat
n ka
r
l
p art
k yap
lacak bir
ey kalmad

n
anlat
r.
at
c

at
c
l
k

at
f

at
fet

at
k
at
k

*
yi ni
an alan, att

nvuran kimse.
* Yalanc
, as
ls
z
eyler uydurup syleyen.
* At
c
olma durumu.
* Bazate
li silhlar kullanarak yap
lan spor.
* Yalanc
l
k, uydurmac
l
k.
* Yneltme, evirme.
*
li
kili bulma.
*
yilik, ba

, kayra, ltuf, ihsan, inayet.


* Kar

l
k beklemeden gsterilen sevgi.
* St veya yourt alkamaya yarar kk yay
k.
* At
lm

, at
lan.

at
k k

t
* K

t, i
leme srecinden veya kullan
mdan sonra arta kalan ve k

t veya karton retiminde ve k


t
hamuru yap
m
nda tekrar kullan
lan k
t veya karton paralar
.
at
k su
* Evlerde, iyerlerinde kullan
mdan dolaykirlenen ve bina d

na sevkedilen pis su.


at
l

* Tembel.
*

siz, aylak.
* Etkisiz, i
e yaramaz.
* Bkz. sreduran.
at
lgan

* ekinip korkmadan kendini tehlike veya glklere atan.


* Giri
ken.

at
lganl
k
* At
lgan olma durumu.
at
l
m

*
leri at
lma, at
lma i
i.
* H
zla ilerleme, hamle, savlet.
* Herhangi bir konuda ilerleme abas
, hamle.
* Say
kazanmak amac
yla yap
lan at
l

, hcum.

at
l
mc
* Durumunu geli
tirme gc gsteren, at
l
m yapan, hamleci.
at
l

at
lma
at
lmak

* At
lmak i
i veya biimi, at
lma.
* At
lmak i
i.
* Atmak i
ine konu olmak.
* Sald
rmak, hcum etmek.
* Bir
eye do
ru birden gitmek, birden bir davran

ta bulunmak.
* Bir i
e giri
mek, ba
lamak.
* Patlamak.

at
m
* Atmak i
i.
* At
lan bir
eyin gidebildii uzakl
k.
at
mc
* Pamu
u, yn yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme i
ini yapan kimse, halla.
at
mc
l
k
at
ml
k

* At
mc
n
n i
i, hallal
k.
* Silhdoldurmaya yetecek veya en az bir at
m yapabilecek barut miktar
.
* Konu
acak, yazacak sz veya bilgi.

at
n lm arpadan olsun
* ok sevilen bir
ey yap
l
rken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonu kt de olsa katlan
laca
nanlat
r.
at
n
salam kaz
a ba
lamak
* e
eini sa
lam kaz
a balamak.
at
p (veya atmak) tutmak
* bir kimse veya bir
ey iin kt konu
mak.
* abartmalkonu
mak.
at

* Atmak i
i veya biimi.
* Bir silh
n mermisini amaca ula
t
rmak iin gereken ive bilgi.
* (kalp, nab
z iin) Vuru
, arp

at
yeri
at

ma

at

mak

at

t
rma

* Silh atma al

t
rmalaryap
lan yer, poligon.
* At

mak i
i.
* Saz
airlerinin deyi
le tart

malar
.
* A
z kavgasetmek.
* Kendisine darg
n olan bir kimseye bar

km
gibi sz sylemek.
* Saz
airleri, belli bir ayak zerine birbirlerini kk d
rmek amac
yla kar

l
kldeyisylemek.
* At

t
rmak i
i.

at

t
rma yeri
* Ayakst yemek yenilen yer.
at

t
rmak
* Acele olarak yemek veya imek.
* (ya
mur veya kar) Serpi
tirmek.
at

t
rmal
k
* At

t
rmaya yarayan.
ati
* Gelecek.
atik
atik
atik tetik

* abuk davranan, evik.


* Eski, eski zamanla ilgili.
* abuk hareket edebilen, evik.

atiklik
* abukluk, eviklik.
atk

atkiplik
atk
lama

* Sou
a kar
omuzlara, ba
a, s
rta veya boyna al
nan rt.
* Bazkad
n ayakkab
lar
nda ve ocuk patiklerinde aya
n stnden geen, yandan iliklenen ince uzun para.
* Byk yaba.
* Kapve pencerelerin yap
m
nda st tarafa konan aa, taveya beton destek, st e
ik.
* Dokuma tezghlar
nda mekikle enine at
lan iplik, arga.
* Dokumac
l
kta mekikle enine at
lan iplik kuma

n en ipli
i.
* Atk
lamak i
i.

atk
lamak
* Dokuma tezghlar
nda mekikle atkatmak, argalamak.
atk
l

* Atk
solan.

atkuyruu

* Atkuyruugillerden, kk sapmrl olan, daha ok nemli yerlerde yeti


en ve il olarak kullan
lan bir
bitki (Equisetum arvense).
* Gen k
zlar
n salar
nba
lar
n
n arkas
na toplayarak u blmn kald
r
p serbest b
rakt
klarsa biimi.
atkuyruugiller
* E
relti otugillerden, rnei atkuyru
u olan bir bitki familyas
.
atla arpaydv
trmek (veya dala
t
rmak)
* fesat kar

t
rmak, ara bozanl
k etmek.
atlad
geti Gen Osman!
* bir i
in bitti
ini veya tehlikenin atlat
ld

nanlat
r.
atlama

* Atlamak i
i.
* Belirli bir yerden gerilip h
z alarak yap
lan s
rama ile vcudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma
veya belli bir ykseklikten a

rma.
* Bu biimde en uzaa atlamak veya en ykse
i a
mak amac
yla yar

lan atletizm dal


.
atlama beygiri
* Yksekli
i 1.70'e ayarlanabilen ve atlamalar iin kullan
lan beden eitimi arac
.
atlama tahtas
* Daha iyi bir duruma gemek iin ara olarak kullan
lan yer veya kimse.
atlama ta

* Suyu geerken zerine bas


p atlamak iin konulan byk ta
, atlang
.
atlama ta
yapmak
* daha iyi bir yere gemek iin bir durumu veya bir kimseyi ara olarak kullanmak.
atlamak

atlamba

* Bir engeli s
rayarak veya f
rlayarak a
mak.
* Yksek bir yerden alak bir yere, ayakst gelecek biimde kendini b
rakmak.
* Binmek.
* (bas
nda) Haberi zaman
nda verememek veya di
er gazetelerden
renmek.
* Okuma, yazyazma, saysayma gibi i
lerde bazblmleri b
rak
p gemek.
* S
n
fokumadan gemek.
* Yan
lmak, aldanmak.
*
kmak, inmek.
* ocuklar
n atlama oyunu.

atland
rma
* Atland
rmak i
i.
atland
rmak
* Ata bindirmek veya binecek at vermek.
atlang

* Suyu geerken zerine bas


p atlamak iin konulan byk ta
, atlama ta

.
atlan
lma

* Atlan
lmak i
i.

atlan
lmak
* Atlanmak.
atlanma

* Atlanmak i
i.

atlanmak
atlanmak

* Ata binmek veya at edinmek.


* Atlamak i
i yap
lmak.

atlar anas
*
ri yar
, erkeksi kad
n.
atlar nallan
rken kurbaalar ayak uzatmaz
* kkler byklerin yan
nda hadlerini bilmelidir.
atlar tepi
ir, arada e
ekler ezilir
* byklerin at

mas
ndan kkler zarar grr.
atlas

* Yz parlak, s
k dokunmubir tr ipekli kuma
.

atlas
* Dnyan
n, bir lkenin, bir blgenin fiziksel ve siyas co
rafyasile ekonomi, tarih gibi konularda toplu bilgi
vermek iin bir araya getirilmico
rafya haritalarderlemesi.
* Bir konuyu a
klamak iin haz
rlanm
resim veya levhalardan olu
mukitap.
atlas ie
i
* Uzun ve sark
k yaprakl
, parlak k
rm
ziekler aan kakts.
atlas ie
igiller
* Kaktsgiller.
atlas kemi
i
* Boyun omurlar
n
n stten birincisi.
atlat
lma

* Atlat
lmak i
i.

atlat
lmak
* Atlatmak i
i yap
lmak veya bu i
e konu olmak.
atlatma
* Atlatmak i
i.
atlatmak

* Atlamak i
ini yapt
rmak.
* Kt bir durumu gei
tirmek.
* Savmak.
* Savsaklamak.
* Aldatmak.
* (bas
nda) Ba
ka ilgililerden nce bir haberin yay
mlanmas
nsa
lamak.

atlaya z
playa
* atlayarak.
* istekle, isteyerek.
atlet

* Atletizmle u
ra
an kimse.

atlet fanils
* Kolsuz erkek fanils
.
atletik

* Atletleri ilgilendiren.
* Vcudu geli
mi
, biimli, atlet gibi.

atletizm

* Beden gcn, eviklii, yetenekleri geli


tirmeye yarayan ko
u, atlama, a
rl
k kald
rma ve atma gibi, tek
ba

na yap
lan vcut al

malar
.
atl

* Atolan.
* Ata binmikimse, svari.
* Binek atkullanan asker veya asker s
n
f
.

atl
kar
nca
*
ri bir kar
nca tr (Ponera grandis).
atl
kovalarcas
na
* gereksiz yere acele ederek.
atl
spor

* At zerinde yap
lan btn sporlar
n genel ad
.

atl
kar
nca
* Yere dikilmibir eksen erevesinde dndrlen ask
lara tak
l
oyuncak atlar, uaklar vb.den olu
an bir
e
lence arac
.
atma

* Atmak i
i.

atma Recep, din karde


iyiz
* sylediklerin hep yalan (veya abartma), fark
nday
z.
atmaca

atmak

* Kartalgillerden, ava al

t
r
labilen kk bir y
rt
cku(Accipiter nisus).
* Sapan.
* Bir cismi bir yne do
ru f
rlatmak.
* Bir
eyi yere doru b
rakmak.
* (bir kimseyi) Uzakla
t
rmak, gndermek, ilgisini kesmek.
* Koymak.
* Yerle
tirmek, bir kenara koymak.
* Uzatmak.
* Bir yerden ba
ka bir yere ta

mak.
* (sille, tokat, k
l
) Vurmak.
* (top, tfek gibi silhlar iin) Patlatmak.
* (kur
un, glle, ok gibi
eyleri) Hedefe iletmek.
* (zaman bildiren tmlelerle) Geri b
rakmak.
* rtmek.
* (yap
lm
kt bir i
i birine) Yklemek.
* Szle sata
mak.
* Kovmak, d

ar
ya
karmak, ilgisini kesip uzakla
t
rmak.
*
stenilmeyen bir
eyi kendi malolmaktan
karmak.
* Kullan
lmasgelenek hline gelmibir
eyi kullanmaktan vazgemek.
*
karmak, d

ar
ya vermek.
* Patlay
cmaddelerle havaya uurup y
kmak.
* Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak.
*
ki imek.
* Bilmeden, kestirerek sylemek.
* Yalan veya abartmalsz sylemek.
* atlamak, y
rt
lmak veya yap

k olduu yerden ayr


lmak.
* (kalp, nab
z gibi kan dola

mile ilgili organlar iin) Vurmak, arpmak.


* (s
k
ntdolay
s
yla) Giyilen bir
eyi
karmak.
* Yaz
lveya banda al
nm
bir metinden baz
blmleri
karmak.
* Deerini eksiltmek.

* (renk iin) Solmak.


* Sylemek.
* Gndermek, yollamak.
* Hayk
rmak, ba

rmak.
* Etkisi kaybolmak, al

mak, b
rakmak.
* Gtrmek, sahiplenmek.
atmasyon
* Uydurma, palavra.
atmasyoncu
* Uydurmac
, palavrac(kimse).
atmasyonculuk
* Atmasyoncu olma durumu.
atm
k

* Erkeklerin cinsel organ


ndan salg
lanan madde, er suyu, bel, meni, sperma.

atmosfer

* Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz tabakas


, gaz yuvar
.
* Hava yuvar
.
*
inde ya
an
lan ve etkisinde kal
nan ortam, hava.
* Bas
n birimi olarak kullan
lan, 150 C de deniz yzeyinde, 76 cm uzunlu
unda ve tabanl cm 2 olan c
va
stununun a
rl

(l kg 33 gr).
atmosfer bas
nc
* Atmosferin yeryznde bulunan her cisim zerine yapt

bas
n.
atmosferik
* Atmosferle ilgili, cevv.
atol
atom
parac
k.

* Mercanlar
n bir araya toplanmas
ile olu
mu
, halka biiminde adac
k, mercan ada.
* Birka tr birle
ince e
itli kimyasal birle
ikleri (moleklleri), bir tek tr ise bir kimyasal geyi olu
turan
* (eski Yunan filozoflar
na gre) Gerein son, art
k blnemez, bozulamaz diye tasarlanan temel geleri.

atom a

rl

* Herhangi bir atomun 16 say


sile gsterilen oksijen atomuna gre a
rl

.
atom bombas
* Atom ekirdeklerinin paralanmas
sonucu enerji olu
mastemeline dayanan bomba.
atom a

* Atom enerjisinin insanl

n hizmetine girdi
i a.
atom ekirdei
* Atomun ekim kuvvetinin etkisiyle, evresinde elektronlar dola
an, proton ve ntronlardan olu
an pozitif
elektron ykl merkez blm.
atom enerjisi
* Atom ekirdeklerinin paralanmas
ndan veya hafif atomlar
n kayna
mas
ndan olu
an byk enerji.
atom numaras
* Bir atom ekirde
inin iinde bulunan protonlar
n say
s
.
atom reaktr
* Nkleer paralanma sonucu olu
an enerjiyi kontrol etmekte kullan
lan dzen.

atom santrali
* Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika.
atom say
s
* Bir atom ekirde
inin ierisinde bulunan protonlar
n say
s
.
atomal
* Atomlarla ilgili olan.
atomcu

* Atomculuk yanl
s(kimse).
* Atomla ilgili.

atomculuk
* Evrenin, blnmez paralar
n kmelenmesinden olu
tuunu ileri sren
reti.
atomik
atonal

* Atomla ilgili olan.


* Yeni bir bestecilik

r
na gre, ton ve makam temeline ba
lkalmadan olu
turulan (beste).

atlye
* Zanaat
lar
n veya resim, heykel sanatlar
yla u
ra
anlar
n al

t
yer, i
lik.
atlye resmi
* Bir i
in ayr
nt
lar
ngsteren ve atlyede yap
m s
ras
nda kullan
lan 1/1 ldeki teknik resim.
atraksiyon
* Gazino gibi yerlerde yap
lan, m
terileri oyalay
c
, elendirici, ilgi ekici gsteri.
atropin

* Gzelavrat otundan
kar
l
p hekimlikte kullan
lan zehirli bir il.

atsan at
lmaz, satsan sat
lmaz
* i
e yaramad

veya s
k
nt
verdi
i hlde vazgeilemeyen
eyler ve kimseler iin sylenir.
attan inip e
ee binmek
* bulundu
u nemli grevden daha a
a
bir greve al
nmak.
attar

* Bkz. aktar.

att
t
rnak kadar olamamak
* bir kimsenin sz edilenden daha deersiz olduunu anlatmak iin kullan
l
r.
att
rma
* Att
rmak i
i.
att
rmak
Au
aut
gemesi.
av

* Atmak i
ini yapt
rmak.
* Alt
n'
n k
saltmas
.
* Top oyunlar
nda topun kar

tak
m oyuncular
n
n vuru
uyla oyun alan
n
n veya kale izgisinin arkas
na

* Karada, denizde, glde veya akarsularda evcil olmayan hayvanlarvurma veya yakalama i
i.
* Bir hayvan
n bir ba
ka hayvanyemek iin yakalamas
.

* Bu yollarla yakalanan hayvan.


* Tuza
a d
rlen, kendisinden yararlan
lan kimse.
-av / -ev

* Fiilden isim treten ek: s


na-v, gr-ev, d-ev, i
le-v, tre-v vb.

av avlanm

, tav tavlanm

* olan olmu
, ii
ten gemi
, art
k yapacak bir
ey yok.
av dnemi
* Av hayvanlar
n
n avlanmasveya bu amala kullan
lan av aralar
n
n kullan
lmas
n
n serbest oldu
u y
l
n
belirli blm.
av kpe
i
* Taz
, kopoy, za
ar gibi ava yard
mc
l
k etmeye al

t
r
lm
kpek.
av ku
u

* Avlan
lan ku
.

av mevsimi
* Av dnemi.
av yasa

* Y
l
n av dnemi d

nda kalan zamanda konulan yasak.


ava
kmak
* avlanmak iin gitmek.
avadanc
* Eski Osmanlsaray
nda bir s
n
f hademe.
avadanl
k
* Bir i
i yapmak, bir araconarmak iin kullan
lan alet tak
m
.
aval
* Ticar senetlerde, demeden sorumlu olanlar
n dememesi hlinde nc bir ki
inin alacakl
lara senet
bedelini deyeceine ili
kin verdii gvence.
aval
* Safl

sersemlik derecesine varan (kimse).


aval aval
avam

avanak
avanaka

* Aptal bir biimde, aptal aptal.


* Halk
n a
a
tabakas
.
* Halk.
* Kolayl
kla kand
r
labilen veya aldat
labilen, aptal, bn.
* Avanak gibi, avanaa uygun d
en biimde.

avanakl
k
* Avanak olma durumu, avanaka davran

.
avanakl
k etmek
* aptall
k etmek, avanak gibi davranmak.
avangart

* nc.

avans

* Alaca

na say
lmak zere nceden yap
lan deme, ndelik, pe
inat.

avans almak
* ndelik almak.
avans ekmek
* ndelik ekmek.
avans vermek
* ndelik vermek.
avanta

* Bir kimsenin, emek vermeden salad


kazan.

avantac
*
karc
, bele
i, bedavac
.
avantac
l
k
*
karc
l
k, bele
ilik, bedavac
l
k.
avantadan
* bedavadan, bele
ten.
avantaj

* stnlk salayan
ey, yarar, kr.

avantajl
* Yarar sa
layan, yararl(durum veya
ey).
avantajs
z
* Yarar sa
lamayan, yarars
z.
avantr
* Serven, macera.
avantriyer
* Servene at
lan, macerac
.
Avar

avara

avara

* Kuzeydou Kafkasya'da Da

stan Federe Cumhuriyeti'nde ya


ayan halk.
* III. - VI. yzy
llar aras
nda Moolistan'da VI. - IX. yzy
llar aras
nda Orta Avrupa'da ya
am
halk.
* Bir geminin ba
ka bir gemiden veya k
y
dan a
lmas
.
* K
y
ya dayan
larak sandal
n a
lmasiin krekilere verilen komut.
*

e yaramaz, kt.
* zerinde dnd ve kendisini ta

yan milden ba

ms
z olarak al

an mekanizma.

avara kasnak i
lemek (veya dnmek)
* hibir i
e yaramadan bo
una.
avaraya almak
* o blmn al

mas
ndurdurmak.
Avarca
* Avarlar
n kulland
dil.
avare

siz, i
siz gsz, ba

bo
, ba

bo
luk, aylak.
avare dola
mak
* i
siz, i
siz gsz, ba

bo
, aylak dola
mak.
avare etmek
* bir kimseyi i
inden al
koymak.
avare olmak
* i
siz gsz dola
mak.
avarele
me
* Avarele
mek durumu.
avarele
mek
* Aylakl
k etmek.
avarelik
avar
z

avarya

avaz

sizlik, ba

bo
luk, aylakl
k.
* Kazalar, bellar.
* Engebeler, engeller, tmsekler, yzey biimleri.
* Osmanl
larda nceleri yaln
z ola
anst durumlarda, sonralarise srekli olarak halktan toplanan vergi.
* Bir deniz yolculu
unda geminin veya yknn grd zarar.
* e
itli sebeplerle dayan
kl
l

nve esnekli
ini kaybetmiyapa
ve yn.
* Yksek ses, nara.

avaz avaz (ba


rmak)
* var gcyle ba

rmak.
avaz
kt
kadar
* ok yksek sesle.
avc
* Avlanmayseven veya avkendine iedinen kimse.
* Avc
lara zg olan.
* Ba
ka hayvanlaryakalamakta usta olan (hayvan).
* Bir
eyi byk bir istekle izleyen ve bulup ortaya
karan, tan
tan kimse.
avceri

* Piyade mangas
nda her ere verilen ad.

avchatt
* Sava
ta d
mana doru da

larak n safta ilerleyen asker toplulu


u.
avcotu
* D
n ie
igillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis).
avcua
* D
man uaklar
nd
rmek iin kullan
lan uak.
avc
l
k

* Avcolma durumu veya i


i.

avc
l
k etmek
* avlanma ile ura
mak.

avcu ka

nmak
* halk inan

na gre eline bir yerden para geece


i anla

lmak.
avcuna saymak
* pe
in olarak demek.
avcunu yalamak
* umdu
unu ele geirememek.
avcunun ii gibi bilmek
* (bir yeri, bir
eyi) ok iyi ve ayr
nt
l
olarak bilmek.
avcunun iinde tutmak
* ona istedi
ini yapt
racak gte olmak.
avcunun iine almak
* bir kimseyi bask
ve etkisi alt
na almak.
avdet
* Dn
, geri gelme.
avdet etmek
* dnmek, geri gelmek.
avdet
avene

* (genellikle Musevler iin)


slm dinine dnmolan.
* Yardak
lar.

averaj
* Ortalama.
* Say
fark
.
avg
n
* Duvarda suyun gemesi iin b
rak
lan delik veya st kapalsu yolu.
avisto
avize

* denmesi gereken polielere yaz


lan ve "grldnde" anlam
na gelen bir terim.
* Tavana as
lan,
amdanl
, lmbal
, billr, cam veya metal ssl ayd
nlatma arac
.

avize aac
* Zambakgillerden, Amerika'dan dnyan
n her yan
na yay
lm
olan, avize biiminde sark
k, iri ve beyaz
iekli bir ss a
ac
(Yucca glosiosa).
avlak

* Avok olan yer, av yeri.

avlama
* Avlamak i
i.
* Voleybolda kar
oyuncular
n bob
rakt
ve yeti
emeyecei yere topu yava
a indirip sayalma.
avlamak
* Bir avdiri veya l olarak ele geirmek.
* Tuza
a d
rmek, kurnazl
kla kand
rmak.
avlanma
* Avlanmak i
i.
avlanmak

* Avlamak i
ine konu olmak.
* Ava gitmek, ava
kmak, av iin dola
mak.
avlatma

* Avlatmak i
ini yapt
rma.

avlatmak
* Avlanmak i
ini yapt
rmak.
avlu
avokado
avrat

* Bir yap
n
n veya yapgrubunun ortas
nda kalan st a
k, duvarla evrili alan.
* Amerikan armudu (Persea americana).
* Kad
n.
* Kar
, e
.

avrat pazar
* Cariyelerin sat
ld

pazar.
* Kad
nlar
n teberi satt
klar
pazar yeri.
avret

* Ut yeri.

Avrupa kay
n
* Avrupa'da yeti
en bir kay
n tr.
Avrupa

* Avrupal
lara vergi, Avrupal
lara benzer, Avrupal
lar gibi.

Avrupal
* Avrupa'da ya
ayan, Avrupa halk
ndan olan kimse.
* Avrupa'ya zg olan, Avrupa ile ilgili (olan).
Avrupal
la
ma
* Avrupal
la
mak.
Avrupal
la
mak
* Avrupal
lar
n d
nce, davran
ve ya
ant
lar
nbenimsemek.
Avrupal
l
k
* a
daolma, d
nce ve davran

ta batllerinde bulunma.
Av
ar
avu

* Bkz. Af
ar.
* Elin i taraf
.
* Elin yaryumulmudurumu.
* Yaryumulmuelin alaca
miktar.

avu (veya el) amak


* dilenmek, para istemek, yard
m istemek.
avu avu
* Her defas
nda bir avu.
* (para iin) Bol bol, pek ok.
* Avulayarak.
avu dolusu

* (para iin) Pek ok.


avu ii
* Elin parmak dipleri ile bilek aras
ndaki i blm.
avu ii kadar
* pek kk, dar (yer).
avulama

* Avulamak i
i.

avulamak
* Avula kavramak, avula almak.
avukat
* Hak ve yasa i
lerinde isteyenlere yol gstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde ba
kalar
n
n hakk
n
aramay
, korumaymeslek edinen ve bunun iin yasan
n gerektirdi
i
artlarta

yan kimse.
* Gerekmedi
i hlde ba
kas
n
n savunmas
nstlenen kimse.
avukat tutmak
* adl i
lemleri gere
ince yerine getirmek iin bir avukata vekletname verip onu grevli k
lmak.
avukatl
k
* Avukat mesle
i.
* Avukat
n yapt

i
.
* Gereksiz, bosavunma.
avun

* Ac
n
n hafiflemesi veya unutulmas
, avuntu, teselli.

avundurma
* Avundurmak i
i.
avundurmak
* Oyalanmas
nsalamak.
* Ac
s
n
hafifletmek, ac
s
n
unutturmak, teselli etmek.
avunma
avunmak

avuntu

* Avunmak i
i, teselli.
* Bir
eyle u
ra
arak ac
s
nunutmak, s
k
nt
lardan uzakla
mak, teselli bulmak, mteselli olmak.
* Oyalanmak; yetinmek.
* (hayvan) Gebe kalmak.
*
nsanavutan
ey, teselli.

avurdu avurduna gemek


* ok zay
flamak.
avurt

* Yana
n a

z bo
luu hizas
na gelen blm.

avurt satmak (veya avurt zavurt etmek)


* beceremeyecei
eyleri becerebilecekmigibi konu
mak.
* korkutucu byk szler sylemek.
avurt
i
irmek
* yana

n i taraf
ndaki bo
lu
u su veya havayla doldurup
i
kin duruma getirmek.
avurt nsz

* Dil ucunun n damaa veya art dama


a arpmas
ndan olu
an ve dilin yanlar
ndan akan ses: Dil, bel, el, dal,
bal, al kelimelerindeki l nsz gibi.
avurtlama
* Avurtlamak i
i.
avurtlamak
* Bylenmek.
* al
m satmak, yksekten atmak.
avurtlarkmek (veya avurtlarbirbirine gemek)
* ok zay
flad

yznden belli olmak.


avurtlu

* al
m satan, yksekten atan.

Avustralya kara tavu


u
* Seregillerden, erkeinin kuyru
u lir biiminde ve ok ssl bir Avustralya ku
u (Maenura superba).
Avustralyal
* Avustralya kkenli olan (kimse).
Avusturyal
* Avusturya kkenli olan (kimse).
avutma
avutmak

avutucu
avutulma

* Avutmak i
i, teselli.
* (bir kimsenin ac
s
n
veya s
k
nt
s
n
) Yat

t
rmak, teselli etmek.
* Oyalamak.
* Avutan, teselli eden.
* Avutulmak i
i.

avutulmak
* Avutmak i
ine konu olmak.
Ay

* Yer yuvarla

n
n uydusu olan gk cismi, kamer.
* Y
l
n on iki blmnden her biri.
* Art arda gelen iki yeni ay aras
nda geen sre.
* Bir ay
n herhangi bir gnnden ertesi ay
n ayngnne kadar geen veya yakla

k 30 gn olarak kabul
edilen sre.
ay
-ay / -ey

* Birdenbire duyulan ac
, arveya
a

rma, rkme veya sevin anlat


r.
*
simden isim treten ek: kol-ay, dz-ey, gn-ey, yz-ey vb.

-ay / -ey, y
* Fiilden isim ve s
fat treten ek: ol-ay, dene-y, yapa-y vb.
ay a
l

* Ay
n aylas
, hale.

ay ayd
n, hesap belli
* anla

lmayacak bir
ey yok, hesap ortada, a
k.

ay bal

* Ay bal

gillerden, 3 m boyunda, grn


bal
k ba

na benzeyen, kuyruk yzgeci hill biiminde olan,


Akdeniz'de ya
ayan bir bal
k tr, pervane bal

, kemer bal

(Mola mola).
ay bal

giller
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n engel eneliler alt tak
m
na giren bir familya.
ay balta

* Azyar
m daire biiminde olan balta, teber.

ay ekirde
i
* Ay ie
inin tohumu.
* Genellikle vakit geirmek iin ii yenen kuru yemie
idi.
ay dede

* (ocuk dilinde) Ay.

ay dedeye misafir olmak


* gece a
kta yatmak, geceyi a
kta geirmek.
ay dnm
* Ayba

.
ay evi
ay gibi

* Ayla.
* Bkz. ay paras
.

ay harmanlanmak
* ay
n evresinde ayla olu
mak.
ay

* Ay
n yeryzne verdi
i

k.
* Ay
n dolunay durumundaki parlak durumu, mehtap.

ay karanl

* Bulutlar arkas
nda kalan ay
n yayd

hafif ayd
nl
k.
ay modl
* Gzlem aralar
niinde ta

yan, ay ara
t
rmalariin kullan
lan ve ay yzne yumu
ak iniyapan ara.
ay rmce
i
* Ay modl.
ay paras(gibi)
* (kad
n veya k
z iin) ok gzel.
ay takvimi
* Ay
n gkyzndeki grnen hareketine ve evrelerine gre dzenlenen takvim, kamer takvimi.
Ay tutulmas
* Yer yuvarla

n
n Gneile Ay aras
na girmesiyle, Ay'
n yer yuvarla
glgesinde kalmas
, husuf.
ay y
ld
z

* Trk bayra

ndaki aya ve be

nly
ld
zdan olu
musimge.

ay y
l
* Ay
n on iki kez yeni aydan yeni aya gelmesi iin geen sre (354 gn 8 saat).
aya

* Elin parmak dipleriyle bilek aras


ndaki i blm, avu ii; ayak taban
.
* Yapraklar
n dz ve parlak blm.
aya
a d
mek
* i
e ilgisiz ve yetkisiz kimseler kar

mak.
aya
a f
rlamak
* h
zla ayaa kalkmak.
aya
a kald
rmak
* telve heyecana d
rmek.
aya
a kalkmak
* ayaklarzerinde durmak, dikilmek.
* tel
lanmak, tel
a kap
lmak, heyecanlanmak.
* (hasta) iyi olmak, iyile
mek.
* sayggstermek iin oturma durumundan ayak zeri durumuna gemek.
aya
(veya ayaklar
) dola
mak
* yrrken tel
tan ayaklarbirbirine tak
lmak.
aya
(veya ayaklar
) suya ermek
* bir gere
i anlayarak aklba

na gelmek.
aya
al

mak (veya al

mamak)
* bir yere srekli gitmek (veya gitmemek).
aya
d
mek
* Bkz. yolu d
mek.
aya
dze basmak
* glkleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek.
aya
ile (veya kendi aya
ile) gelmek
* kendi isteiyle gelmek veya emek ekilmeden elde edilmek.
aya
u
urlu
* geldi
i yere uur getirdi
ine inan
lan (ki
i).
aya
zengide
* hemen yola
kmak zere olan.
aya
yerden kesilmek
* aya
yere de
mez olmak.
* bir ta

ta binip yaya yrmekten kurtulmak.


aya
yrten ba
t
r
* halk
n dzen iinde al

mas
nba
takiler sa
lar.
aya

na (veya ayaklar
na) kapanmak
* alal
rcas
na yalvarmak.
* ba

lanmak iin yalvarmak.


aya

na (veya baca

na) geirmek
* aceleyle bir
eyi giymek.
aya

na baolmak
* (biri) bulundu
u yerden ayr
lmas
na veya yapt

i
i srdrmesine engel olmak.
aya

na bavurmak
* nne bir engel
karmak.

aya

na abuk
* bir yere al

landan daha k
sa srede gidip gelen.
aya

na a
rmak
* yan
na gelmesini istemek.
aya

na elme takmak
* biri yrrken ayaklararas
na ayak uzat
p d
rmek.
* (birinin) i
inde ykselmesine engel olmak.
aya

na dolanmak (veya dola


mak)
* ba
kas
na yapmaytasarlad
ktlk kendi ba

na gelmek.
* iyapmakta olan birine engel olmak, yrmesine engel olmak.
aya

na d
mek
* ok yalvarmak.
aya

na gelmek
* alak gnlllk gstererek birinin yan
na gelmek.
* emek ekilmeden elde edilmek.
aya

na getirmek
* s
ra, sayggzetmeksizin birinin yan
na gelmesini sa
lamak.
aya

na gitmek
* alak gnlllk ederek veya sayg
gstererek birinin yan
na varmak.
aya

na ip takmak
* bir kimseyi eki
tirmek.
aya

na kira istemek
* gelmeye nazlanmak, gitmeye
enmek.
aya

na s
cak su mu, souk su mu dkelim?
* ender gelen bir konua yarsitem, yarsevinle sylenen sz.
aya

na
enmemek
* hamarat olmak, ayak i
lerini b
kmadan, yorulmadan yapmak.
aya

nda donu yok, fesle


en ister (veya takar) ba

na
* yoksulluuna bakmayarak ss ve gsteriyapmak ister.
aya

n(veya ayaklar
n
) alt
na almak
* tek baca
n(veya bacaklar
n
) k
v
r
p zerine oturmak.
aya

n(veya ayaklar
n
) peyim
* yalvar
r
m.
aya

nalamamak
* a
rveya uyu
ma dolay
s
yla aya

n
oynatamamak.
* al

lan bir yere gitmekten kendini alamamak.


aya

nbalamak
* engel olmak.
aya

nekmek
* s
k s
k gitti
i bir yere art
k uramaz olmak, ilgiyi kesmek.
aya

ndenk almak
* ba
kalar
n
n kendisine yapmasihtimali bulunan ktlklere kar

uyan
k davranmak.
* dikkat.

aya

ndenk basmak
* dikkatli ve uyan
k davranmak.
aya

ngiymek
* ayakkab
s
n
giymek.
aya

nkayd
rmak
* bir yolunu bulup birini i
inden veya grevinden uzakla
t
rmak.
aya

nkesmek
* bir yere gitmez olmak, u
ramamak.
* ba
kas
nbir yere art
k uramaz duruma getirmek.
aya

nsrmek
* verilen bir i
i a

rdan almak.
* bir yerden uzakla
mak zere bulunmak.
* halk inan

na gre bir kimsenin gelmesi, ard


ndan ba
kalar
n
n da gelmesine yol amak.
* lmek zere olmak.
aya

ntek almak
* bir i
te iyi d
np dikkatli davranmak.
aya

nvurmak
* ayakkabaya
nyara etmek.
aya

nyorgan
na gre uzatmak
* giderini gelirine uydurmak.
aya

n
n (veya ayaklar) alt
nda
* (yksek bir yerden) genibir alan
grr durumda.
aya

n
n (veya ayaklar
n
n) alt
npeyim
* "pek ok yalvar
r
m" anlam
nda kullan
l
r.
aya

n
n alt
na almak
* tekme ile dvmek.
aya

n
n alt
na karpuz kabuu koymak
* bir yolunu bulup bir kimseyi dzenle i
inden uzakla
t
rmak.
aya

n
n ba
nzmek
* kar
s
nbo
amak.
* serbest davranmas
nengelleyen ili
kilere son vermek.
aya

n
n bast
yerde ot bitmez
* urad

yere bereketsizlik, u
ursuzluk getirir.
aya

n
n pabucu olamamak
* de
erce ondan ok a
a
olmak.
aya

n
n pabucunu ba

na giymek
* dengi olmayan bir kimseyle evlenmek.
* de
ersiz bir kimseyi stn bir yere geirmek.
aya

n
n tozu ile
* yoldan gelir gelmez, henz dinlenmeden.
aya

n
n tozunu silmeden
* henz yoldan gelmi
ken.
aya

n
n trab
olmak
* bir kimse ba
ka bir kimseye kul gibi balan
p onun her emrini yerine getirmek.

ayak

* Bacaklar
n bilekten a
a
da bulunan ve yere basan blm.
* Bacak.
* Birtak
m
eylerin yerden ykseke durmas
n
salayan dayak, destek veya bunlardan her biri.
* Vcudun belden a
a
blm.
* Byk bir
rmaa kar

an ikinci derecedeki akarsular


n her biri.
* Gl aya
.
* Yry
n a
rl
k veya abukluk derecesi.
* Basamak.
* Halk edebiyat
nda uyak.
* Halk edebiyat
nda ko
uklarda k
sa yedekli dizelere verilen ad.
* Yar
m ar

n veya 30,5 cm uzunlu


undaki l birimi, kadem.
* 30,4 cm de
erinde
ngiliz uzunluk ls birimi, fut.
* (buzdolabllerinde)
ngiliz ls fut'un kb al
narak hesaplanan de
er.
* Bir do
runun ba
ka bir doruyu veya bir dzlemi kestii nokta.
* A
a
dzeyde, s
radan, baya
.

ayak atmak
* girmek.
* ilk kez gitmek.
ayak atmamak
* bir yere hi gitmemek, u
ramamak.
ayak ayak stne atmak
* otururken bir baca

ntekinin stne almak.


ayak ba

* Bir yere veya bir i


e gidilmesine engel olan
ey.
ayak basmak
* bir yere varmak, ula
mak.
* girmek, gelmek, u
ramak.
* (bir yere veya mesle
e) girmek, ba
lanmak.
ayak basmamak
* bir yere hi uramamak.
ayak bile
i
* Bald
r kemikleriyle tarak kemikleri aras
nda bulunan ve yedi kemikten olu
an aya
n arka blm.
ayak ekmek
* kand
rmaya al

mak, avutmak.
ayak dei
tirmek
* talim yry
nde k
sa bir ad
m atmak yolu ile ad
mlar
nba
kalar
n
nkine uydurmak.
ayak diremek
* bir d
nceyi, bir davran

sonuna kadar srdrmek, kendi tutumundan


a
mamak.
ayak divan
* Ola
anst durumlarda o anda bulunulan yerde padi
ah
n kat
lmas
yla bir konuyu gr
mek ve karara
balamak iin yap
lan toplant
, ayakta toplanan meclis.
* Ayakta yap
lan sohbet.
ayak i
i
ayak izi

* Birtak
m getir gtr i
leri.
* Herhangi bir zemin zerinde aya
n b
rakt
iz.

ayak keseri
* Ayakta durarak a
a yontmaya elveri
li uzun saplkeser.
ayak kiras
* Bir haber veya e
ya getirene emeine kar

l
k verilen para, ayak teri.
ayak makinesi
* Ayak yard
mile i
letilen makine.
ayak oyunu
* Hile.
ayak sat
c
s
* Gezgin sat
c
.
ayak srmek
* verilen bir i
i a

rdan almak.
* gnderilen yere istei ile gitmemek.
ayak tak
m
* Grgszlkleri veya bilgisizlikleri dolay
s
yla toplum iinde a
a
durumda olan ki
iler.
ayak tara
* Bkz. tarak.
ayak tedavisi
* Ayakta olu
an bir hastal

n veya rahats
zl

n tedavisi.
* Ayakta tedavi.
ayak teri

* Ayak parmaklararas
ndan
kan pis kokulu salg
.
* Hizmet iin bir yere gnderilen kimseye verilen cret, ayak kiras
.

ayak topu
* Futbol.
ayak tutmak
* mani yar

malar
nda kar

s
ndakine uymasgereken uya
vermek.
ayak ucu

* Yatan
n veya yat
lan bir yerin ayak uzat
lan yn, yeri.
* Ayak parmak ular
n
n olu
turduu dar dayanak yzeyi.

ayak uydurmak
* yry
te ad
m at

nba
kalar
n
nkine uydurmak.
* kendi gidive davran

nba
kas
n
nkine benzetmek.
ayak vermek
*

k at

malar
nda dinleyicilerden biri uyak belirtmek.
ayak yal
n
* Yal
n ayak.
ayak yapmak
* birini aldatmak, kand
rmak iin dalavere evirmek.
ayakalt
* Gelip geenlerin ok oldu
u yer.
ayakalt
na almak
* hakir grlmek, gzden
kar
lmak.

ayakalt
nda b
rakmak
* ezilmesine, yok olmas
na gz yummak, korumamak.
ayakalt
nda dola
mak
* bir i
e yaramad

hlde herkesin i
ine engel olacak biimde ortal
kta dola
mak.
ayakbast
* Bir yere d

ar
dan gelen insan ve e
yadan al
nan vergi, toprakbast
.
ayakak

* Merdiven, merdiven basama

.
* Dokuma tezghayakl

.
* ocuklar
n, cambazlar
n ayaklar
na tak
p yrdkleri ifte s
r
k.

ayak
* Ayak i
lerinde kullan
lan kimse.
* Bir isresince tutulan hizmeti.
* Gezici sat
c
, eri.
ayak
n

* Dokuma tezghlar
nda atkipliklerini hareket ettirmek iin ayakla bas
lan tahta ayakl
k.

ayakkab
* zellikle sokakta aya
korumak iin giyilen ve altksele, lstik gibi dayan
klmaddelerden yap
lan ayak
giyece
i, pabu.
ayakkabvurmak
* (ayakkab
) aya
zedelemek, aya
rahats
z etmek.
ayakkab
c
* Ayakkabyapan veya satan kimse, pabuu.
* Ayakkabsat
lan yer.
ayakkab
c
l
k
* Ayakkab
c
n
n i
i, pabuuluk.
ayakkab
lar
nevirmek
* konuk ayakkab
lar
n
gidiynne do
ru dzgn biimde s
ralamak.
* bazdavran

larla konuu gitmeye zorlamak.


ayakkab
l
k
* Ayakkabkonulan yer, ayakkabdolab
.
* Ayakkabyapmaya elveri
li olan (deri, ksele gibi
eyler).
ayaklama

* Ayaklamak i
i.

ayaklamak
* Ayakla lmek.
ayakland
rma
* Ayakland
rmak i
i.
ayakland
rmak
* Ayaklanmak i
ini yapt
rmak.
ayaklanma
* Ayaklanmak i
i.
* Birok kimsenin cebir ve
iddet kullanarak devlet glerine kar
gelmesi, bakald
rma, isyan, k
yam.
ayaklanmak
* (ocuk iin) Yrmeye ba
lamak.

* (hasta iin) Yryebilir duruma gelmek.


* Ayaa kalk
p gitmeye davranmak.
* (birok kimse) Cebir ve
iddet kullanarak devlet glerine kar
gelmek, bakald
rmak, isyan etmek.
* Uyanmak, uyan
p kalkmak.
ayaklar alt
na almak
* nem verilmesi gereken
eyleri hie saymak, i
nemek.
ayaklar ba
, ba
lar ayak olmak
* de
ersiz kimseler ba
a geip, de
erli kimseler ise en geride b
rak
lmak.
ayaklardola
mak
* yrrken ayaklarbirbirine tak
lmak.
ayaklargeri geri gitmek
* bir yere gnlsz, istemeye istemeye gitmek.
ayaklaryere dememek
* ok sevinmek.
ayaklar
na (veya aya

na) kara su (veya sular) inmek


* uzun sre ayakta kalmak veya yrmekten ok yorulmak.
ayaklar
nsrmek
* glkle yrmek, aya

n
srmek.
ayaklar
nyerden kesmek
* bir ta

ta binerek yrmekten kurtulmak.


ayaklar
n
n (veya aya
n
n) ucuna basmak
* ok yava
, sessiz, grlt yapmamaya zen gstererek yrmek.
ayakl

* Ayaolan.
* Bir destekle yere dayanan.
* Ayakla i
letilen.

ayakl
canavar
* ok hareketli, yaramaz, cin gibi ocuk.
ayakl
ko
ma
* Halk
iirinde mstezat tarz
nda sylenen deyi
.
ayakl
ktphane
* Pek ok konuda bilgisi olan, ok
ey okumuve renmiolan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse.
ayakl
mani
* Cinaslayaklarla sylenen bir mani tr.
ayakl
k

ayaks
z

* Ayakla i
letilen makinelerde aya
n bast

yer, pedal.
* Ayak basacak yer.
* Ayakak.
* Taban.
* Ayaolmayan.

ayaks
zlar
* Omurgalhayvanlarda amfibyumlar s
n
f
n
n en ilkel yap
ltrlerini iine alan bir tak
m.
ayakta

* Ayaa kalkm
durumda.
* Tel
l
, heyecanl
.
ayakta kalmak
* oturacak yer bulamamak.
* y
k
lmamak, kmemek.
* de
erini yitirmemek, nemini korumak.
ayakta tedavi
* hastan
n yataa yat
r
lmasgerekli grlmeyerek kendisine ayakta yap
lan tedavi.
ayakta tutmak
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmas
na, y
k
lmas
na, kmesine engel olmak.
* bir kurulu
un ya
amas
n
sa
lamak.
ayakta tutmak
*o
eyin sreklili
ini salamak.
ayakta uyumak
* a

rdalg
n,
a
k
n veya yorgun olmak.
ayaktan
* (kesim hayvanlariin) canlolarak.
ayakta
ayakucu
ayakst

* Arkada
, yolda
; hempa.
* Yeryznde bir noktada ekln gsterdi
i dorultudaki alt yn.
* Oturmadan, ayakta durarak; k
sa srede.
* Acele olarak.
* Haz
r yemek, festfut.

ayakzeri
* Ayakst.
ayakyolu

*
nsan
n besin art
klar
yla idrar
nbo
altt
yer, abdesthane, hel, kademhane, memi
hane, kenef, tuvalet.

ayal
* Kar
, e
.
ayan
yan

* Belli, a
k.
*
leri gelenler.
* Senato yeleri.

ayan beyan
* Besbelli, apa
k, a
k seik.
ayan olmak
* belli olmak, bilinir olmak.
ayandon
* 18 Ocak'ta ba
layan bir f
rt
na.
ayar

* Bir ayg
t
n gereken i
i yapabilmesi durumu.
* Saatler iin belli bir yere gre kabul edilmiolan l.
* Alt
n, gmgibi madenlerden yap
lm

eylerin safl
k derecesi.
* Bir iveya bir davran

ta gereken l.
* Deer derecesi.
ayar etmek
* (bir ayg
t
n) al

mas
ndzeltmek, dzenli i
ler duruma getirmek.
ayarc

* Esnaf
n kulland

l aletlerini denetleyen grevli.

ayarbozuk
* Belli bir ayarolmayan.
* Ahlk, karakter veya akl
yerinde olmayan.
ayarlama

* Ayarlamak i
i.

ayarlamak
* Bir lnn do
rulu
unu belli bir rnee gre dzeltmek, do
rulamak.
* Bir ayg
t
belli bir iyapabilecek duruma getirmek.
*

leri birbiriyle at

mayacak veya zaman


nda bitirecek biimde dzenlemek.
* Kand
rmak.
ayarlanma
* Ayarlanmak i
i.
ayarlanmak
* Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek.
ayarlatma
* Ayarlatmak i
i.
ayarlatmak
* Ayar ettirmek.
ayarl

* (saat ve makine iin) Ayarlanm

, do
ru al

massa
lanm

, dzeltilmi
, dzenli, do
ru.
* (alt
n ve gmiin) Belirli bir ayar
olan.

ayarlpense
* Vida, c
vata ve musluk aksam
n
s
k

t
rmak amac
yla kullan
lan, a
z a
kl

ayarlanabilen zel alet.


ayars
z

* Ayaryap
lmam

, ayarbozuk, dzensiz.
* Davran

larlsz.
* (alt
n ve gmiin) Belli bir ayarolmayan.

ayars
zl
k
* Ayars
z olma durumu.
* lszlk, dzensizlik.
ayart
ayart
c

* Ba
tan
karma.
* Ba
tan
karan, doru yoldan sapt
ran, ayartan.

ayart
c
l
k
* Ayart
c
n
n yapt

i
.

ayart
lma

* Ayart
lmak i
i.

ayart
lmak
* Ayartmak i
ine konu olmak.
ayartma
* Ayartmak i
i.
ayartmak

* Ba
tan
karmak, do
ru yoldan sapt
rmak.
* Kand
rmak.
* Birini, al

yerden ay
r
p ba
kas
n
n yan
nda al

maya kand
rmak.

ayaz
* Duru, sakin havada
kan kuru so
uk.
* (hava ve gece iin) So
uk.
ayaz kesmek
* uzun sre soukta kal
p
mek.
ayaz pa
a kol geziyor
* d

ar
da ok so
uk var.
ayaz vurmak
* (sebze ve meyveler iin) donmak.
ayaza ekmek
* k

n kuru so
uk artmak.
ayazda kalmak
* soukta kalmak.
* boyere beklemek, eline bir
ey gememek.
ayazlama
* Ayazlamak i
i.
ayazlamak
* (hava) Ayaza evirmek.
* Ayazda kal
p
mek.
* Boyere beklemek, eline bir
ey gememek.
ayazland
r
lma
* Ayazland
r
lmak durumu.
ayazland
r
lmak
* Ayazlanmas
salanmak.
ayazland
r
lm
rak
* Halk inan

na gre s
tma tedavisinde kullan
lmak zere rak
n
n a
larak balkonda veya d

ar
da bekletilmi
hli.
ayazland
rma
* Ayazland
rmak durumu.
ayazland
rmak
* Ayazlanmas
nsalamak.
ayazlanma
* Ayazlanmak i
i.
ayazlanmak

* Ayazda b
rak
l
p so
umak.
ayazlatma
* Ayazlatmak i
i.
ayazlatmak
* Soukta bekletmek.
* Ayazda so
utmak.
ayazl
k
ayazma
ayba

* Evlerde serinlemek iin kullan


lan n a
k yer, tahtabo
, balkon, taraa.
* Rumlar
n kutsal sayd
klar
kaynak veya p
nar.
* Ay
n ilk gn, ay dnm.
* Ay
n ilk gn.

ayba
olmak
* (kad
n
n) ayda bir dl yata

ndan kan gelmek, det grmek.


aybeay
* Aydan aya, ay ay olarak.
aya

* Ay
n ilk gnlerinde ald

yay biimi, hill.


* Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinten yap
lm
ay y
ld
zlss, alem.

ayiei

* Birle
ikgillerden, sarrenkli iei ok iri olan, yurdumuzda ok yeti
tirilen bir bitki, gn ie
i, gnebakan;
gndnd (Helianthus annuus).
* Bu bitkinin ya
kar
lan tohumu.
ayiei ya

* Ay ie
inden
kar
lan ya.
ayrei

*
ine tar
n, ceviz konularak ay biiminde yap
lm
rek.

ayda y
lda bir
* ok seyrek olarak.
aydemir

* Yz yay biiminde bir e


it keser.

ayd
n
* I

k alan,

kl
, ayd
nl
k.
* Kltrl, okumu
, grgl, ileri d
nceli (kimse), mnevver.
* Kolayca anla

lacak kadar a
k (sz veya yaz
), vaz
h.
ayd
nger

* Parlak yzeyli, saydam, mimarl


kta izim iin kullan
lan zel bir k

t.

ayd
nlanma
* Ayd
nlanmak i
i.
* Bir sorun zerine gerei kadar bilgi edinme, tenevvr.
* Bir yzeyin, kar

s
na konulan e
it

k kaynaklar
n
n say
sile orant
lolarak ayd
nl
k grnmesi.
ayd
nlanmak
* Ayd
nl
k olmak.
* Bir sorun zerine gerei kadar bilgi edinmek, tenevvr etmek.

ayd
nlat
c
* Ayd
nl
k verici.
* Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren.
ayd
nlat
lma
* Ayd
nlat
lmak i
i.
ayd
nlat
lmak
* Ayd
nlatmak i
ine konu olmak.
ayd
nlatma
* Ayd
nlatmak i
i.
* Sahnelerin

kland
r
lmasi
i.
ayd
nlatmak
* Karanl

giderip grnr duruma getirmek.


* Bir sorun zerine bilgi vermek.
ayd
nl
k

bo
luk.

* Bir yeri ayd


nlatan g,

k.
* I

k alan.
* Kolay anla

lacak derecede a
k olan, vaz
h.
* Ktlkten uzak, temiz, saf.
* Bir yap
n
n ortas
na gelen oda ve br blmlerin

k almasiin, dam
n ortas
ndan zemine kadar a
lan

ayd
nl
kler
* Ayd
nl
klar
lmeye yarayan ayg
t, lksmetre.
ayet
* Kur'an surelerini olu
turan cmlelerden her biri.
ayg
n

* Bitkin.

ayg
n bayg
n
* Gsz, ok yorgun, bitkin.
* Duyguda ly ka
rm

.
* Kendinden geercesine

k, vurgun.
ayg
r

* Dam
zl
k erkek at.

ayg
r deposu
* Ayg
rlar
n bak
ld

byk ah
r.
ayg
r gibi

* iri yar
csseli, gl (kimse).

ayg
t
* Birok paradan yap
lm
alet, cihaz.
* Vcutta belirli bir grevin salanmas
na yarayan organlar
n hepsi, cihaz.
* Birka aletin uygun biimde eklenmesinden olu
turulan ve bazbelli deneylerin yap
lmas
na yarayan tak
m.
ay-gn takvimi
* Gne
in grnen hareketlerine gre dzenlenen takvim.
ay-gn y
l
* Hem ay evreleri dei
imi hem de gne
in gkyzndeki grnen hareketi gz nne al
narak dzenlenmi
olan takvim y
l
.

ay

* Memelilerin et obur tak


m
ndan, beparmakl
, tabanlar
na basarak yryen, yurdumuzda boz tr
bulunan, iri gvdeli hayvan (Ursus arctos).
* Kaba saba.
ay
bal

* Fok.
ay
gibi

* iri yar
.
* kaba, anlay

s
z (kimse).

ay
grdm, y
ld
za itibar
m (veya minnetim) yok
* bir
eyin en iyisine al

t
ktan sonra ondan a
a
olanlar beni doyuramaz.
ay
grmeden bayram etme
* bir igerekle
meden ona oldu gzyle bak
l
p sevinilmemelidir.
ay
gl
*
ki enekliler s
n
f
n
n dn ieigiller familyas
ndan bir
akay
k tr (Peconia corollina).
ay
zm
* Fundagillerden, kk taneli yemi
ler veren, tyl bir bitki (Arbutus uva ursi).
ay
yavrusu ile oynuyor
* iri ve yeti
kin birinin ufak tefek birine, bir ocu
a el
akas
yapmasveya gcn onda denemesi kar

s
nda
ay
plama yollu sylenir.
ay
yry

* Gergin kol ve bacaklarla drt ayak yrme.


ay
baca
* ift yan yelkenlerden birini sadan, birini soldan kullanma biimi.
ay
b
nyzne vurmak
* birinin kusurunu yzne sylemek.
ay
bo
an
ay
c

ay
c
l
k
ay
giller

*
ri yar
, kaba ve anlay

s
z (kimse).
* Ayoynatmayiedinen kimse.
* Sert, kaba ve hoyrat (kimse).
* Ay
c
n
n i
i, mesle
i.
* Memeli et oburlardan, ay
lar
iine alan bir familya.

ay
k
* Sarho
lu
u veya bayg
nl

gemiolan.
* Sarho
lu
u gemibir biimde.
* Anlay

l
, uyan
k.
ay
kla pirincin ta

n
!
* bir i
in pek kar

k ve iinden
k
lmaz durumda oldu
unu anlatmak iin kullan
l
r.
ay
klama
* Ay
klamak i
i.
ay
klamak

* Bir
eyin iinden, i
e yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ay
r
p
karmak,
temizlemek.
* Bir grevde gereksiz grlenleri i
inden ay
rmak.
ay
klanma
* Ay
klanmak i
i.
* Ya
ayan varl
klarda ortam
n
artlar
na en iyi uyan trlerin veya bireylerin reyip kalmas
, uyamayanlar
n
yok olmas
,
st
fa.
ay
klanmak
* Ay
klamak i
ine konu olmak.
ay
klatma
* Ay
klatmak i
i.
ay
klatmak
* Ay
klamak i
ini yapt
rmak.
ay
kl
k
* Ay
k olma durumu.
ay
kmak

* Ay
lmak, kendine gelmek, uyanmak, aklba

na gelmek.

ay
kula

* uha ieinin bir tr (Primula auricula).


ay
l
k

* Kabal
k, kaba davran

ay
l
k etmek
* kaba davranmak.
ay
l
p bay
lmak
* birini kendinden geercesine sevmek.
* a

rlde sinir bunal


mlargeirmek.
ay
lma
ay
lmak

ay
lt
ay
ltma

* Ay
lmak i
i.
* Sarho
luk, bayg
nl
k gibi bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek.
* Aklba

na gelip gere
i grmek.
*
ki imibir kimsenin duydu
u baar
sve sersemlik, mahmurluk.
* Ay
ltmak i
i.

ay
ltmak
* Ay
lmas
nsalamak.
-ay
m / -eyim
*
stek kipi tekil 1. ki
i eki: yaz-ay
m, iz-eyim, oku-y-ay
m, bekle-y-eyim vb.
ay
n

* Arap alfabesinde on sekizinci, Osmanl


alfabesinde yirmi birinci harf.

ay
n on drd
* Dolunay.

ay
n on drd gibi
* yz ok gzel (kad
n veya k
z).
ay
nga

* Kaak ttn, ttn.

ay
ngac
* Ttn kaak
s
.
ay
ngac
l
k
* Ttn kaak
l

.
ay
n
n k
rk trks var, k
rkda Ahlat stne
* bir kimsenin hep ayn
eyi veya hikyeyi anlatmaskar

s
nda sylenir.
ay
nlar
atlatmak
* bu harfin gsterdi
i Arapaya zg sesi g
rtlakta boumlamaya al

mak.
ay
p
* Toplumun ahlk kurallar
na ayk
rolan, utan
lacak durum veya davran

.
* Kusur, eksiklik.
* Utan veren.
ay
p etmek (veya yapmak)
* yak

ks
zca davranmak.
ay
p yerler
* vcutta rtl tutulmas
gereken yerler.
ay
plama

* Ay
plamak i
i, takbih.

ay
plamak
* K
namak, takbih etmek.
ay
planma
* Ay
planmak i
i.
ay
planmak
* Ay
plamak i
ine konu olmak.
ay
pl
ay
ps
z

* Ay
b
, kusuru olan.
* Ay
b
, kusuru olmayan.

ay
pt
r sylemesi
* "bunu sylemek size kar
sayg
s
zl
k olacak, ama sylemek zorunday
m" anlam
nda zr dilemek iin
kullan
l
r.
* vnmek gibi olmas
n ama.
ay
ra
ay
ran

* Cisimleri, birle
ime veya ayr

ma u
ratarak niteliklerini belirtmede kullan
lan madde, miyar.
* I

yal
n gelerine ay
rma zelli
i olan.

ay
r
c
* Ay
rma zelli
i veya gc olan.
ay
r
m

* Ay
rmak i
i.
ay
r
m yapmak
* e
it davran

ta bulunmamak, fark gzetmek.


ay
r
m yaratmak
* farkl
l
k
karmak, ikilik ortaya atmak.
ay
r
mlama
* Ay
r
m yapmak i
i.
ay
r
mlamak
* Ay
r
m yapmak.
ay
rma
* Ay
rmak i
i.
ay
rma
ay
rmak

* Bir
eyi benzerlerinden ay
rt etmeye yarayan durum veya ge, farika.
* Blmek.
* Bir btnden bir paray
herhangi bir amala bir tarafa koymak, saklamak.
* Bir yeri bir engelle blmek.
* Birbirinden uzakla
t
rmak.
* Nitelik dei
ikliini anlamak.
* Semek.
*
ki veya daha ok kimse aras
ndaki anla
may
, uzla
maybozmak.
* Farkldavranmak, fark gzetmek.
* (bir
ey veya yeri) Bir
ey veya kimse iin kullanmaybelirlemek, tahsis etmek.

ay
rt edilmek
* Ay
rt etmek i
ine konu olmak.
ay
rt etmek
* Birka
eyi birbirinden ay
ran niteli
i anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek.
ay
rt
ay
rtma
ay
rtmak

* Ayncinsten olan
eyler aras
ndaki ince fark, nans.
* Ay
rtmak i
i.
* Ay
rmak i
ini yapt
rmak.

ay
rtman
* S
navlarda, sorular
n haz
rlanmas
ndan notlar
n verilmesine kadar btn de
erlendirme al

malar
na
kat
lan grevli, mmeyyiz.
ay
rtmanl
k
* Ay
rtman
n grevi, mmeyyizlik.
ay
t

* Mine ie
igillerden, Akdeniz evresinde yeti
en, mavi, beyaz veya menek
e renginde iekler aan, 1-2 m
boyunda bir aa
k, hay
t (Vitex agnus-castus).
ay
ya kaval almak
* anlay

s
z bir kimseye bir
ey anlatmaya al

mak.
ay
yvurmadan postunu satmak
* henz ele gememibir
ey zerinde hesap yapmak.

ayin

ayinicem
ayk
r

* Din tren, ibadet.


* Mevlev tekkelerinde okunan a

r bestelerin biimi.
* Mevlev ve Bekta
tekkelerinde kad
n ve erkein birlikte kat
ld

, din mzikli sohbet treni.


* Al

lm

a, do
ru diye bellenmi
e uygun olmayan, kar

t, ters, mugayir.
* Gidilen yol zerinde olmay
p gidiynne ters d
en.
* apraz, ters.
* Btn noktalarayn
dzlemde bulunmayan.

ayk
rdo
rular
* Ayndzlemde bulunmayan dorular.
ayk
rd
mek
* uygun gelmemek, ters gelmek, ters d
mek.
ayk
rkatmanla
ma
* Katmanlardzenli bir biimde olmayan katmanla
ma.
ayk
rolmak
* ters olmak, z
t olmak.
ayk
r
lama
* Ayk
r
lamak i
i.
ayk
r
lamak
* Dikey olarak gelmek; kestirmeden gitmek, dz yoldan ayr
lmak.
ayk
r
la
ma
* Ayk
r
la
mak i
i.
ayk
r
la
mak
* Ayk
r
duruma gelmek.
ayk
r
l
k
* Ayk
r
olma durumu, mugayeret, muhalefet.
ayla

aylak

* Ay
n ve bazy
ld
zlar
n dolay
ndaki

k evresi, ay a

l
, hale.
* Bazkutsal ki
ilerin ba
etraf
nda gsterilen

k evresi.
*

siz, bogezen, avare.


*

siz, bir
ey yapmayarak.

aylak olmak
* bo
ta olmak, yapacak bir i
i olmamak, booturmak.
aylak

* Temelli i
i olmayan i
i.

aylak
l
k
* Temelli isahibi olmama durumu.
*

sizlik, avarelik.
aylakl
k

* Aylak olma durumu, i


sizlik, avarelik.

aylakl
k etmek
* bodurmak, booturmak, i
siz gsz dola
mak, al

mamak.
aylama

* Aylamak i
i.

aylamak
* Beklemek.
* Srmek, devam etmek.
* Aydolduran bir sre geirmek, aylarca kalmak.
ayland
z

* Sedef otugillerden, Avrupa'ya in'den getirilmi


, k
sa zamanda yeti
ip boy att

iin bir glge a


ac
olarak
dikilen, kt kokan bir aa, kokar aa (Ailanthus glandulosa).
aylanma

* Aylanmak i
i.

aylanmak
* Bir yerin evresinde dolanmak.
ayl

* zerinde ay biimi bulunan.


* Ay

olan, mehtapl
.

ayl
a gemek
* al

maskar

olarak her ay belirli bir para al


nacak bir i
e ba
lamak.
* gndelikten veya cretten kadroya gemek.
ayl
k

* Birine, grevi kar

olarak veya geimi iin her ay denen para, maa


.
* Bir ay iinde olan veya bir ay sren.
* Ayda bir kez yap
lan veya
kan.
* ... aydan beri var olan.
* Ay olarak, bir ay iin.

ayl
k almak
* bir ayl
k al

ma kar

nda para almak.


ayl
k balamak
* emekli olan veya ba
ka sebeplerle al

mayanlara her ay iin belirli bir paraydemeyi stlenmek.


ayl
k vermek
* ayl
k olarak stlenilen paray
demek.
ayl
k

ayl
kl

ayma
aymak

aymaz

* Ayl
kla al

an kimse.
* Ba
ka geliri olmay
p yaln
z ald

ayl
kla geinen kimse.
* Ayl
k alan (kimse), maa
l
.
* Kar

ayl
kla denen.
* Aymak i
i.
* Kendine gelmek, aklba

na gelmek, ay
lmak.
* Gerei anlamak.
* evresinde olup bitenlerin fark
na varmayan, gafil.

aymazl
k
* evresinde olup bitenlerin fark
na varamama durumu, aymaza yak

acak durum, gaflet.


ayn
ayna

* Gz.
* I

yans
tan, varl
klar
n grntsn veren, cillve s
rlcam.
* Gemilerde i
areti erlerin kulland

drbn.
* Ak
ntve anaforun birle
ti
i yerde olu
an su burgac
.
* Doramac
l
k ve yap
c
l
kta ereve iine geirilen tahta veya talevha.
* Krein yassu blm.
* (atlarda) Diz kapa
.
*
yi bir durumda, yolunda.
* (Karagz oyununda) Perde.
* Bir olay
, bir durumu yans
tan, gz nnde canland
ran olay, durum,
ey.

ayna gibi
* dmdz ve parlak.
* (deniz iin) k
m
lt
s
z, durgun.
ayna ta

* Yap
, an
t ve e
me gibi yerlere konan yaz
lveya yaz
s
z ssl talevha.
ayna t
rna

* Aynay
duvara tutturmak iin kullan
lan nikel veya kromla kaplanm
metal paras
.
aynabakar
* Byk, yumurtams
, k
rm
z
ms
mavi renkli bir erik tr.
aynac

aynac
l
k

* Ayna yapan veya satan kimse.


* Hileci, i
ine hile kar

t
ran.
* Aynac
n
n yapt

iveya aynacolma durumu.

aynal
* Aynasolan.
* Parlak yzl, yak

kl
, gzel.
aynalsazan
* zerinde az say
da byk pullar bulunan bir tr sazan bal

.
aynal
k

* Geminin ve ba
l
bulundu
u liman
n adyaz
lan, dz veya az yuvarlak k
blm.

aynal
k tahtas
* Sandallar
n k
taraflar
nda oturan
n s
rt
ndayamas
na yarayan tahta.
aynas
z

* Aynasolmayan.
* Ho
a gitmeyen, kt, yak

ks
z, irkin, ters, biimsiz.
* Polis.

aynas
zl
k
* Aynas
z olma durumu.
aynaz

* Batakl
k.

aynaz
aynen

* Ky oyunlar
nyneten kimse.
* Olduu gibi, dei
tirmeden, ayn
yla.

ayn
* Ba
kas
de
il, yine o.
* Ay
rt edilemeyecek kadar benzeri zde
i, t
pk
s
.
* Dei
meyen, aralar
nda ayr
m olmayan.
ayn
a
zkullanmak
* ayn
eyi sylemek, aynd
nceyi ileri srmek.
ayn
kap
ya
kmak
* sonu bak
m
ndan fark etmemek, aynsonuca varmak.
ayn
potada erimek
* benzer konular
ve sorunlarbirlikte d
nmek veya deerlendirmek.
ayn
telden almak
* ayn
eyi sylemek.
ayn
yolun yolcusu
* kt sonlarbirbirine eolan.
ayn
zamanda
* Hem de, bununla birlikte.
ayn
l
k
ayn
sefa
ayn
yla

* Aynolma durumu, zde


lik, ayniyet.
* Birle
ikgillerden, iekleri sarrenkli bir k
r bitkisi (Calendula arvensis).
* Hibir de
i
iklik olmadan, olduu gibi.

ayn
* Gzle ilgili.
ayn
ayn hak
haklar.
ayniyat
ayniyet

* Para olarak deil, madde olarak verilen.


* Ta

n
r veya ta

nmaz zerinde do
rudan doruya egemenlik yetkisi veren ve herkese kar
ileri srlebilen

* Kullan
lmaya veya harcamaya elveri
li, ta

nmas
kolay e
ya.
* Ayn
l
k, zde
lik.

ayn
tayniyum
* Bkz. einsteiniyum.
ayol
ayra

* Daha ok kad
nlar
n kulland

bir seslenme sz.


* Yay ayra.

ayra amak
* sz veya yaziine, as
l konu ile ilgisi az olan bir blm s
k

t
rmak.
ayran

* St veya yourt yay


kta alkalanarak ya
al
nd
ktan sonra kalan sulu blm.
* Yourdu suland
rarak yap
lan iecek.

ayran a

zl
* Aptal, budala, sersem.
ayran budalas
* Aptal, sersem.
ayran delisi
* Bn, safdil.
ayran gnll
* abuk

k olan.
ayranc

* Ayran yapan veya satan kimse.

ayranc
l
k
* Ayran yap
p satma i
i.
ayrankabarmak
* fkelenmek, co
mak.
* a

rbir cinsel arzu duymak.


ayranyok imeye, atla (veya taht
revanla) gider s
maya
* yoksulluuna bakmadan gsteriyapmaya kalkanlar
n glnln anlatmak iin kullan
l
r.
ayran
m budur, yar
ssudur
* yap
lan bir i
in yar
m yamalak oldu
u bildirilmek iin kullan
l
r.
ayranla
ma
* Ayranla
mak zellii veya durumu.
ayranla
mak
* Ayran durumuna gelmek.
ayr
* Yerleri bir olmayan.
* Ba
ka, ba
ka trl.
* Yaln
z, tek ba

na olan.
ayrayr
* Birbirinden ayrolan, de
i
ik.
* Her biri iin.
* (her biri) Ayrolarak.
ayrbas
m
* Genellikle bir dergide yay
mlanm
bilimsel bir yaz
n
n ayrbir bro
r olarak bas
m
.
ayrbaekmek
* topluluktan ayr
l
p kendi ba

na iyapmak.
ayrcinsten
* Farklyap
da olan, heterojen.
ayranak yaprakl
lar

* anak yapraklarbirbirine biti


miolmayan bitkiler.
ayrd
mek
* birbirinden uzakta kalmak.
* uyu
mamak.
ayrgayrbilmemek (veya ayr
sgayr
solmamak)
* birbirinden hibir
ey esirgemeyecek durumda olmak.
ayrsei yapmak
* birka
ey aras
nda fark gzetmek.
ayrta yaprakl
lar
* Ta yapraklar
birbirine biti
ik olmay
p yan yana yer alm
bulunan bitkiler.
ayrtutmak
* farkldavranmak.
ayr
ca
* Ayrolarak.
* Ayrbir nem verilerek.
* Bundan ba
ka.
ayr
cal

* Ba
kalar
na benzemeyen, ayrtutulan, mstesna.

ayr
cal
k
* Ba
kalar
ndan ayrve stn tutulma durumu, imtiyaz.
ayr
cal
k tan
nmak (veya gstermek)
* ba
kalar
ndan ayrve stn tutmak.
ayr
cal
kl
* Ayr
cal

olan, ayr
cal
k tan
nan, imtiyazl
.
ayr
cal
ks
z
* Ayr
cal

olmayan, ayr
cal
k tan
nmayan, imtiyazs
z.
ayr
cas
z
* Ayrtutulmadan, istisnas
z.
ayr

ayr
k

* Yol kav
a

, iki yolun ayr


ld

yer.
* Ayr
lm

.
* Ayrtutulan, ba
kalar
na benzemeyen, ayr
cal
, mstesna.
* Kur'a d

, mstesna.
* Ayr
k otu.
* Dzgn ve uygun olmayan, arp
k.

ayr
k kme
* Ortak elemanlarolmayan kme.
ayr
k otu
* Budaygillerden, kk hekimlikte idrar sktrcu olarak kullan
lan yaban bir bitki (Agropyrum repens).
ayr
kl
ayr
kl
k

* Ayrtutulmu
, benzerlerine uymayan, kural d

olan, istisna.
* Ayr
klolma durumu, ayr
tutma, ayrtutulma, istisna.

* Bir konik (elips, daire, parabol, hiperbol) zerinde hareket eden bir cismi, odaa veya merkeze birle
tiren
dorunun byk eksen ile yapt

a
.
* nermelerin birbirine ba
lanmasi
leminde ya ... ya ve ya da ile gsterilen ili
ki.
* Kaplamlarbirbirinden ayrolmakla birlikte aynyak
n cinsin kaplam
na giren kavramlar aras
ndaki
balant
.
ayr
ks
* Al

lagelmitre ve davran

lara ayk
r
olan, eksantrik.
ayr
ks
ay

* Ay
n yrngesindeki en beri noktas
ndan art arda iki gei
i aras
ndaki sre fark
.

ayr
ks
y
l
* Yerin kendi yrngesindeki gnberi noktas
ndan art arda iki gei
i aras
ndaki sre fark
.
ayr
ks
l
k
* Ayr
ksolma durumu.
ayr
ks
z
* Hibir ayr

olmadan veya hibirini ayr


k tutmaks
z
n, istisnas
z, bilistisna.
ayr
lanma
* Ayr
lanmak durumu.
ayr
lanmak
* Ayrduruma gelmek.
ayr
la
ma

* Ayr
la
mak i
i, teferrt.

ayr
la
mak
* Benzerleri aras
nda ayrbir yeri ve nemi olmak, teferrt etmek.
ayr
l
ayr
l
k

* Ayr
lm
olan, ayrduran, munfas
l.
* Ayrolma durumu.
* Birinden uzak d
me.
* D
nce, grveya duygu aras
ndaki uymazl
k, mubayenet.
* Evlilik birliinin yarg
karar
ile geici bir sre iin kald
r
lmas
.

ayr
l

* Ayr
lmak i
i veya biimi.
ayr
l

ma

* Ayr
l

mak i
i veya durumu.

ayr
l

mak
* Birbirinden ayr
lmak.
ayr
lma

ayr
lmak

* Ayr
lmak i
i.
* Bir bimeden geen beyaz

n trl renklerde grnmesi.


* Ay
rmak i
ine konu olmak.
* Bir yerden, bir kimseden, bir
eyden uzakla
mak.
* (karve koca iin) Evlilik birliini bozmak.

ayr
lmazl
k
* zelliklerin, kendilerini ta

yan nesnelerle; ilineklerin tzle balant


s
, kal
c
l
k kar

t
.

ayr
m

* Ay
rmak i
i, tefrik.
* Bir kimse veya nesnenin bir ba
kas
yla kar

t
r
lmamas
nsalayan ayr
l
k; benzer
eyleri birbirinden ay
ran
zellik, ba
kal
k, fark.
* Alt blm.
* Cinsleri ve trleri birbirinden ay
ran ana karakter, fark.
* Ayr
lma noktas
.
* Bir veya daha ok sahne iinde geli
tirilip, olay
n tamamlanm
bir paras
nveren film bl.
ayr
mlama
* Senaryonun haz
rlanmas
nda geli
tirim ile evrim senaryosu aras
nda yer alan, senaryonun sahne ve
ayr
mlar
n
n belirlendi
i, ba
l
ca karakterlerin ayr
nt
lar
yla izildii, konu
malar
n son biimini ald

a
ama.
ayr
mla
ma
* Ayr
mla
mak i
i, farkl
la
ma.
* Hcrelerin veya canl
organizmalar
n i
levlerine veya ya
ay
trlerine ili
kin yap
sal nitelik kazanmas
,
farkl
la
ma.
* Bir i kayan
n kat
la
massrecinde yer ve zamana gre ayr
mlar
n ortaya
kmas
, farkl
la
ma.
ayr
mla
mak
* Ayr
mlduruma gelmek, farkl
la
mak.
ayr
ml

* Ayr
m
olan, aralar
nda ayr
m bulunan, dei
ik, farkl
.

ayr
ml
l
k
* Ayr
mlolma durumu, farkl
l
k.
ayr
msama
* Ayr
msamak i
i veya durumu.
ayr
msamak
* Bir
eyi anlamak, bir
eyi grmek, fark etmek.
ayr
ms
z

* Ayr
mlolmayan, ayn
, farks
z.

ayr
ms
zl
k
* Ayr
ms
z olma durumu, farks
zl
k.
ayr
nt

* Bir btnn nemce ikinci derecede olan gelerinden her biri, detay.
* Edebiyat veya sanat eserlerinde bir btnn gelerinden her biri, teferruat, tafsilt.
* Bir tiyatro eserinde ana d
nceye yard
mcolan kelime, cmle veya e
ya.

ayr
nt
lara inmek
* bir konuyu en kk noktas
na kadar inceleyip ara
t
rmak.
ayr
nt
l
* Ayr
nt
solan, teferruatl
, tafsiltl
, detayl
, mufassal.
ayr

* Ayr

m
olan.
* Ayrtrden, e
it e
it, muhtelif.

ayr

kl
k
* Ayr

k olma durumu.
ayr

* Ayr

mak i
i.

ayr

ma

ayr

mak

* Ayr

mak i
i.
* Molekllerin, trl etkenlerle geici olarak daha yal
n atom ve molekllere blnmesi, tahalll.
* Birbirinden ayr
lmak, birli
i bozmak.
* Molekller, trl etkenler sebebiyle geici olarak daha yal
n atom veya molekllere blnmek.

ayr

t
rma
* Ayr

t
rmak i
i.
ayr

t
rmak
* Btnn bozulmas
na sebep olmak.
* Ayr

mas
nsa
lamak.
ayr
t

*
ki dzlemin ara kesiti.

aysar
* Ay
n etkisiyle huyunun dei
ti
i san
lan (kimse).
* Dei
ken huylu, karars
z (kimse).
aysberg
* Buz da
.
aysfild
ays
z

* Buzla, bankiz.
* Ay

olmayan (gkyz, gece).

ay
ekad
n
* K
l
ks
z, lezzetli bir tr taze fasulye.
ayt

ma
* Ayt

mak i
i.
ayt

mak

ayva

* At

mak, tart

mak, mnaka
a etmek.
* Halk
airleri belli bir ayak erevesinde kar

l
klat

mak.
* Glgillerden, iekleri iri ve pembe, yapraklar
n
n alttyl, orta ykseklikte bir a
a (Cydonia vulgaris).
* Bu aac
n byk, sarrenkte, tyl, mayho
, dokusu serte, ufak ekirdekli meyvesi.

ayva gbekli
* gbei ukur olan (kimse).
ayva ho
af
* Ayvadan yap
lan ho
af.
ayva kompostosu
* Ayvadan yap
lan komposto.
ayva marmeld
* Ayva ve
ekerden yap
lan ezme.
ayva reeli
* Ayva ve
ekerden yap
lan kokulu reel.
ayva ty
* Vcuttaki ince, sartyler.

ayvadana
ayval
k
ayvan

* Yksekli
i 15-70 cm , s
k tyl, soluk sar
iekli, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Achillea nobilis).
* Ayva a
alar
n
n ok bulundu
u yer.
* Teras, sundurma.
* Bir tarafd

ar
ya a
k olan oda.

ayvay
yemek
* kt duruma d
mek, i
i bozulmak.
ayvaz
* Byk konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde al

t
r
lan u
ak.
* Koca, erkek, e
.
ayvaz kasap hep bir hesap
* ha yle ha byle, ikisi de bir.
ayvazl
k
ayyar
ayyarl
k

* Ayvaz
n grevi.
* Doland
r
c
, hilekr.
* Doland
r
c
l
k.

ayya
*
kiye d
kn, ikici, iken, bekri.
ayya
l
k
ayyuk

* Ayyaolma durumu.
* Gn en yksek yeri.
* Gn kuzey yar
m kresinde bulunan bir tak
m y
ld
z
n en parlak y
ld
z
.

ayyuka
kmak
* (ses iin) ykselmek.
* (dedikodu iin) herkese duyulmak, yay
lmak.
Az
az

az az

az buuk

* Azot'un k
salt
lmas
. Bu gaz N k
saltmasile de gsterilir.
* Al

lm
olandan, umulandan veya gerekenden eksik, ok kar

t
.
* Nicelik, g, nitelik, sre bak
m
ndan eksiklik bildirir.
* Uzun sreli, yavayava
.
* Kk llerle.
* Bir para, biraz.

az bulmak
* yeterli grmemek, az saymak, az
msamak.
az buz olmamak

* (bir
ey) az
msanacak kadar olmak.
az ok
* Bir para, olduka.
az daha
az deil!

* az kals
n, neredeyse.
* birinin herhangi bir karakter bak
m
ndan grnd gibi olmad

nanlatmak iin sylenir.

az geli
mi
* geli
mesi gecikmiolan.
* e
itim dzeyi d
k kalm

, retimi daha ok ilkel tar


ma dayanan, do
al kaynaklar
ngere
ince
de
erlendiremeyen (lke).
az gelmek
* yetmemek, daha ok istemek.
az grmek
* umdu
undan eksik bulmak.
* az
msamak.
az gnn adamolmamak
* ok ya
am

, ok grmbulunmak.
az kald(veya az kals
n)
* bir i
in olmas
, gerekle
mesi, bitmesi ok yak
nken olmad

nanlat
r.
az tamah ok ziyan getirir
* h
rslve pinti insan her zaman zararl
kar.
aza

* Organlar, vcut paralar


.
* ye.
* Vcut paras
, organ.

aza oa bakmamak
* olanla yetinmek.
aza sormu
lar: "nereye?" "o
un yan
na" demi
* kk kazanlar
n bile hep varl
klkimselere d
t inanc
nbelirtir.
azade

* Ba

bo
, erkin, serbest.
* Ba

bo
, erkin, serbest olarak grltden azade ya
amak.

azade azade
* bir
eyden kurtulmu
, uzak.
azadelik
* Azade olma durumu, serbestlik.
azalma
azalmak

azaltma

* Azalmak i
i, eksilme, tenakus.
* Az denecek bir miktara inmek veya eskisinden az bir duruma gelmek.
* Etkisini yitirmek, hafiflemek.
* Azaltmak i
i.

azaltmak

azamet

* Az denecek bir miktara indirmek veya eskisinden az bir duruma getirmek, k


rmak.
* Etkisini yitirmesine sebep olmak, hafifletmek.
* Ululuk, byklk.
* Gurur.
* Grkem, heybet.
* Debdebe.
* al
m, kurum, tekebbr.

azamet satmak
* byklk taslamak, al
m satmak, bbrlenmek.
azametli

* Ulu, ok byk.
* Gururlu.
* Grkemli, heybetli.
* Debdebeli.
* al
ml
, kurumlu.

azam
* En byk, en yksek, en ok, maksimum.
azap

azap

* (Mslmanl
kta) Dnyada gnah i
lemiolanlara ahrette verilecek ceza.
* Organik veya ruh byk s
k
nt
, ezin.
* (Anadolu'nun birok blgesinde) iftlik u
a
.
* Anadolu beyliklerinde donanmadaki grevlerde kullan
lan asker.

azap ekmek
* ahrette ceza grmek.
* ok byk s
k
nt
ya u
ramak.
azap vermek
* acektirmek, zmek.
azar
azar azar

* Paylama.
* Sreyi uzatarak, yavayava
, az az.
* Kk llerle.

azar i
itmek
* azarlanmak.
azarlama
* Azarlamak i
i, paylama.
azarlamak
* Paylamak, tekdir etmek.
azarlanma
* Azarlanmak i
i, paylanma.
azarlanmak
* Azarlamak i
ine konu olmak, paylanmak, kt szle kar

la
mak.

azarlatma
* Azarlatmak i
i.
azarlatmak
* Azarlamak i
ini yapt
rmak veya azarlanmas
na yol amak.
azat
* Serbest b
rakma.
* Okullarda paydos.
* Serbest b
rak
lm
olan.
azat etmek
* serbest b
rakmak, sal
vermek.
* (kle ve cariyeler iin) zgrln geri vermek.
azat eylemek
* azat etmek.
azatl
* Azat edilmi(cariye veya kle).
azatl
k

azats
z
azca

* Azat olma durumu, serbestlik.


* Azat edilme vakti gelmiolan (cariye, kle).
* Azat edilemez.
* Olduka az.

azd
r
lma
* Azd
r
lmak i
i.
azd
r
lmak
* Azmas
na yol amak.
azd
rma
azd
rmak

* Azd
rmak i
i.
* Azmas
na sebep olmak.
* Azg
n duruma getirmek.
*
martmak.
* Kt davran
veya al

kanl
klara srklemek, yoldan
karmak.

azelya
* Aalya.
Azerbaycanl
* Azerbaycan halk
ndan olan kimse.
Azer

* Azerbaycan Cumhuriye'tinde ve gney Azerbaycan'da (


ran'da) ya
ayan Trk soylu halk veya bu halktan
olan kimse.
* Azer halk
na zg olan, Azer halkile ilgili (olan).
Azerce
azg
n

* Azerbaycan Trkesi.
* Azm
olan.

* (ten iin) abuk iltihaplanan, yaras


hemen kapanmayan.
* (ocuk iin) ok yaramaz.
* Cinsel istekleri a

rolan.
azg
nla
ma
* Azg
nla
mak i
i.
azg
nla
mak
* Azg
n duruma gelmek.
* Cinsel istekleri a

r
la
mak.
azg
nl
k

* Azg
n olma durumu.

az
* Kpek di
lerinden sonra ieriye doru, alt ve st enenin iki yan
nda be
er tane bulunan ve yiyecekleri
tmeye yarayan di
lerin ortak ad
, azdi
i, tc di
.
* kz arabalar
nda n ve arka yast
klardingile balayan a
a ivi.
az
o
a saymak (veya tutmak)
* verilen kk bir armaanok ve de
erli kabul etmek.
az
di
i
* Az
.
az
c
k

* ok az, biraz.
* (sre ve miktar iin) Az olarak, biraz.

az
c
k a

m kayg
s
z ba

m
* derdim olmas
n da ba
ka bir
ey istemem.
az
k
az
kl

az
kl
k

az
l

* Yiyecek, besin, g
da.
* Az

olan.
* Yoksullardoyuran.
* Az
k olarak ayr
lan veya haz
rlanan yiyecekler.
* Az
k koymaya yarayan kap veya torba.
* Hemen yemek zere, harman zaman
ndan nce biilip savrulan ekin.
* Gz bir
eyden y
lmayan, azg
n.
* iddetli, korkun, ok etkili.

az
msama
* Az
msamak i
i.
az
msamak
* Bir
eyin umulduundan az oldu
u yarg
s
na varmak, daha fazlas
nistemek, az grmek, az bulmak.
az
nl
k
kar

t
.

* Bir toplulukta herhangi bir nitelik bak


m
ndan ayrve tekilerden say
ca az olanlar, ekalliyet, o
unluk
* Bir lkede egemen ulusa gre ayrsoydan ve say
ca az olan topluluk, ekalliyet.

az
nl
k hkmeti
* Mecliste ounlu
u olmayan bir partinin kurdu
u hkmet.

az
nl
kta kalmak
* bir toplulukta belli bir sorun zerine oy verenler, kar
d
nceye oy verenlerden daha az olmak.
az

ma

* Az

mak i
i.

az

mak
* Gittike k
z

mak,
iddetlenmek.
az

t
rma

* Az

t
rmak i
i.

az

t
rmak
* Az

mas
na yol amak.
az
tma

* Az
tmak i
i.

az
tmak
* Azg
n duruma getirmek.
*

r
ndan
karmak.
azil
* Grevden alma.
azim
azimet

* Bir i
teki engelleri yenme karar
.
* Gidi
.

azimet etmek
* gitmek, yola
kmak.
azimkrane
* Kararl
.
* Kararl
l
kla, kararlolarak.
azimli
* Karar
nda, tutumunda direnen, kararl
.
azit
aziz

azize
aziziye

* Azothidrik asit HN3 deki hidrojenin yerine bir kkn gemesi ile treyen birle
iklere verilen ad.
* Sevgide stn tutulan, muazzez.
* Ermi
, eren.
* Ermikad
n.
* Sultan Abdlaziz'in ve devlet adamlar
n
n giydi
i fes.

azizlik
* Aziz olma durumu.
* Muziplik.
azizlik etmek
* muziplik etmek.
azledilme

* Azledilmek i
i.
azledilmek
* Grevden al
nmak.
azletme
azletmek
azl
k

* Azletmek i
i.
* Bir grevliyi i
inden ay
r
p a
kta b
rakmak, grevden almak,
karmak.
* Az olma durumu.
* Az
nl
k.

azlolunma
* Azlolunmak i
i.
azlolunmak
* Grevinden al
nmak, grevinden
kar
lmak.
azma

azmak

azmak

azman

* Azmak i
i.
*
ki ayr
rk
n kar

mas
ndan do
an, k
rma, melez, metis.
* Kk su birikintisi, glck.
* Batakl
k.
* Ta
k
nl
kta ileri gitmek, ktl
n art
rmak.
* (deniz,
rmak vb. iin) Kabarmak, ta
mak.
* (yara, hastal
k vb. iin) Etkili, tehlikeli duruma gelmek.
* Cinsel duygularartmak.
* (ama

r) Art
k a
art
lamaz duruma gelmek.
* (hayvanlar iin)
ki ayr

rktan domak.
* ok geli
mi
.
* Azma.
* Kerestelik tomruk.

azman kaya
* Kaya bal

n
n bir e
idi.
azmanla
ma
* Azmanla
mak i
i.
azmanla
mak
*
rile
mek, kocaman duruma gelmek.
azmetme

* Azmetmek i
i.

azmetmek
* Bir i
teki engelleri yenmeye karar vermiolmak.
azmettirme
* Azmettirmek i
i.
azmettirmek
* Bir suu veya herhangi bir i
i kesinlikle yapmas
na karar verdirmek.

azm
kudurmu
tan beterdir
* "co
kun ve heyecana kap
lm
kimseyi zaptetmek zordur" anlam
nda kullan
l
r.
aznavur

* Grcce, iri "yar


" "k
r
c
" sinirli, as
k yzl, sert kimse.

aznavur gibi
* zalimce davranan.
aznif
* Bir tr domino oyunu.
azoik

azol
azonal

*
inde fosil bulunmayan (toprak).
* En eski jeolojik (sistem).
* Heterosiklik birle
iklerin nemli bir s
n
f
na verilen ad.
* Yeryznn herhangi bir noktas
nda enleme balolmaks
z
n meydana gelen olay.

azot

* Atom numaras7, atom a

rl
14,008 olan, havada be
te drt oran
nda bulunan, rengi, kokusu, tad
olmayan element. K
saltmasN.
azotlama

* Azotlamak i
i.
* Azotlu besin almayan bitki veya hayvanlar
n dokular
ndaki serbest azotu tespit etme i
i.

azotlamak
* Azotla kar

t
rmak veya birle
tirmek.
azotlanm

* Azotlama i
lemi yap
lm

.
azotlu

*
inde azot bulunan.

azotometre
* Bir organik maddede bulunan azotun gaz hacmini ayarlamaya yarayan ayg
t.
azotler

* Azotometre.

Azrail
* Tanrbuyruu ile insanlar
n can
nalmakla grevli olduuna inan
lan melek.
Azrail'e bir can borcu olmak (veya kalmak)
* nas
l olsa lece
ini kabul etmek.
* hi kimseye borcu kalmamak, btn borlar
ndan kurtulmak.
Azrail'in elinden kurtulmak
* lmden kurtulmak.
Azrail'le burun buruna gelmek
* lmle kar
kar

ya gelmek.
azvay

* Sar
sab
r.

b, B
gsterir.

* Bor'un k
saltmas
.
* Basso k
saltmas
.
* Trk alfabesinin ikinci harfi. Be adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan tml, ift dudak patlay
c
s
n

* Nota i
aretlerini harflerle gsterme ynteminde
ngilizler b harfiyle "si" yi, Almanlar ise "si bemol"
gsterirler.
Ba
* Baryum'un k
saltmas
.
baba

* ocu
un dnyaya gelmesinde etken olan erkek.
* ocu
u olmuerkek.
* Tarikatlar
n baz
s
nda tekke by.
* Bu gibi kimselere verilen unvan.
* Silh kaak
l

,kara para aklama ve uyu


turucu madde ticareti gibi kirli ve gizli i
ler yapan etenin ba

.
* Yarat
c
, kurucu kimse.
* Gemi veya iskelede halat
n tak
ld

yuvarlak ba
l
, iri demir, a
a veya beton dikme.
* Kaz
larda
kar
lan topra

n miktar
n
hesaplayabilmek iin yer yer b
rak
lan toprak dikme.
* atmerte
i.
* Koruyucu, babal
k duygularile dolu kimse; bir lkeye veya bir toplulu
a yararlolmukimse.
* Ata.

baba
baba adam
* Ya
l
, a

rba
l
, iyi yrekli, olgun adam.
baba buca
* \343 baba oca

.
baba deil, t
rabzan babas
* babal
k grevlerini yapmayan babalar iin sylenir.
baba evi

* Babadan, dededen kalma ev, toprak, yurt.

baba hindi
*
ri ve iyi beslenmierkek hindi.
baba koruk (veya erik) yer, olunun di
i kama

r
* baban
n yapt
kt i
in s
k
nt
s
nocu
u eker.
baba miras
* Baban
n ya
ad

dnemden kalan deerli mal veya dost.


baba nasihati
* Bir baban
n verdi
i
t.
baba oca
* Babadan, dededen kalma mlk veya bir kimsenin iinde doup byd, ya
ad

ev, toprak ya da yurt,


baba evi, baba buca

, baba yurdu.
baba oluna bir baba

lam

; oul babaya bir salk


m zm vermemi
* babalar ocuklar
iin byk fedakrl
klara katlan
rlar, ama ocuklar babalariin fedakrl
kta bulunmazlar.
baba olmak
* (erkek iin) ocuk sahibi olmak.

baba tatl
s
* Bir e
it hamur tatl
s
,
ambaba.
baba yadigr
* Babadan kalan, baba dneminde yap
lm

, baban
n hat
ras
nta

yan.
baba yurdu
* Baba evi, baba oca
.
babaanne
* (ocu
a gre) Baban
n annesi.
babaca
babacan

* Baba gibi, babaya yak


n.
* Cana yak
n, olgun, ho
grl, iyi kalpli, gvenilir (erkek).

babacanca
* Sevgi ve sevecenlikle, cana yak
n olarak.
babacanla
ma
* Babacanla
mak i
i veya durumu.
babacanla
mak
* Babacan duruma gelmek.
babacanl
k
* Babacan olma durumu, cana yak
nl
k.
babac
k
* Kk baba.
* Sevimli, ho
, sempatik baba.
babac
l
* Babas
nok seven, babas
na ok d
kn olan.
babac
l
k
* Devletin trl s
n
flar zerinde babal
k ederek bu s
n
flar aras
nda denge kurmaya al

masi
lemi,
paternalizm.
baba
babako

* Erkek kmes hayvanlar


n
n en iri ve ya
lolan
.
* (kad
n iin) Gl ve gsteri
li, iri yar
.

babadan babaya
* dedelere doru zincirleme.
babadan oula
* torunlara doru zincirleme.
* atalar
ndan beri.
babafingo
* Yelkenli gemilerde direklerin ve gabyan
n stnde bulunan en yksek blm.
Baba
Babalik

* Babalik mezhebinden olan kimse.


* XIII. yzy
lda Baba
shak'
n kurdu
u mezhep.

babak
* Ayaks
z olduu iin y
lan san
lan, solucanla beslenen bir tr kertenkele (Anguis fragilis).
babalanma
* Babalanmak i
i.
babalanmak
* Babalartutmak, fkelenmek.
* Diklenmek, kabaday
ca davranmak.
babalar
m
z
* bizden, bizim ku
aktan ncekiler.
babal
* Babasolan.
babal
babal
k

* Zaman zaman sinir nbeti geiren.


* Baba olma durumu.
* vey baba.
* Kay
n baba, kay
n peder.
* Ya
lveya kmsenen adamlara seslenme olarak kullan
l
r.

babal
k etmek
* baba gibi davranmak.
babal
k f
r
n has i
ler
* babas
n
n parasile geinenlere sitem olarak kullan
l
r.
babam!

* teklifsiz bir seslenme sz.


* tekrarlanan iki emir kipi aras
na getirilerek i
in srekliliini anlatmaya yarar.

babam
n (veya ustam
n) adH
d
r, elimden gelen budur
* gcm ancak bu kadar
nyapmaya yeter.
babana rahmet
* yap
lan bir i
, bir davran
kar

s
nda "Allah senden razolsun." anlam
nda kullan
lan bir sz.
babastutmak (veya babalarstnde olmak)
* gibi deyimlerde "ok fkelenmek, fkesi her hliyle belli olmak" anlam
nda geer.
babas
na ekmek
* her yn ile tamamen babaya benzemek.
babas
na rahmet okumak
* hakk
nda iyilik d
nmemek.
babas
n
n (veya babalar
n
n) iftli
i
* bir mal
veya kurulu
u yaln
zca kendi
karlar
na ara yapmak.
babas
n
n hayr
na
* hibir
kar gzetmeksizin.
babas
n
n o
lu
* her ynyle babas
na benzeyen erkek ocuk.
babas
z

* Babaslmocuk, yetim.

babayani

* Gsteri
i ve zentisi olmayan.

babayanilik
* Babayani olma durumu.
babayi
it

* Gl kuvvetli.
* Mert, korkusuz adam, kabaday
.
* Bir giri
imde kendine gvenebilecek durumda olan.

babayi
itlik
* Babayiit olma durumu, babayiite davran

, kabaday
l
k.
Bab
li

* Osmanlimparatorlu
u dneminde
stanbul'da sadaret (Ba
bakanl
k), dahiliye ve hariciye nezaretleri (

i
leri ve D
i
leri bakanl
klar
) ile rayDevlet (Dan

tay) dairelerinin bulundu


u yap
.
*
stanbul'da bu evredeki bas
n.
* Osmanlhkmeti.
bab
nda

* Konusunda.

bab
ndan
* Bkz. bab
nda.
Bab

* "Bb'a ait" Bablik yanl


s
.

Bablik
* XIX. yzy
lda,
ran'da Ali Muhammed Bab'
n kurdu
u din reti.
baca

* Dumanocaktan ekip havaya vermeye yarayan maden veya kgir yol.


* Su yolu, l
m, maden oca
gibi yer alt
yap
lar
n
n hava delii.

baca ba

* Oca

n stndeki taraf.
baca kula
* Oca

n iki yan
nda ta
tan yap
lm
ufak raf.
baca tomruu
* Bacan
n damdan yukar
blm.
bacak
* Vcudun kas
ktan tabana kadar olan blm.
* Hayvanlarda yrmeye veya atlamaya yarayan organ.
* Baz
eylerin yerden ykseke durmas
nsalayan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak.
* Oyun k

tlar
nda, olan, vale.
bacak bacak stne atmak
* otururken bir baca

ntekinin stne koyarak oturmak.


bacak kadar
* ufac
k.
bacak kadar boyu var, trl trl huyu var
* daha kk, ama de
i
ik, herkesten farklal

kanl
klar, huylar edinmi
.
bacak kalemi

* Kaval kemii.
bacakk
ran
* Nemli blgelerde yeti
en ye
ilimsi sar
iekli bir bitki (Narthecium).
bacaklarkopmak
* ok yorulmak.
bacaklartutmamak
* ayaklar
n
n zerine bas
p yryemeyecek duruma gelmek.
bacakl

* Baca
olan.
* Bacaklaruzun olan, uzun boylu.
* Felemenk alt
n
na verilen ad.

bacakl
yaz
*
ri ve okunaklyaz
.
bacakl
k

* zellikle hokey oyuncular


n
n giydikleri deriden yap
lm
koruyucu.

bacaks
z
* Baca
olmayan.
* Bacaklark
sa olan, k
sa boylu, bodur.
* Ya

ndan byk i
lere kalk

an ocuklar iin sylenir.


bacanak

* Kar
larkardeolan erkeklerden her biri.
* Dost, arkada
.

bacanakl
k
* Bacanak olma durumu.
bacasttmek
* (aile iin) ya
amassrp gitmek.
bacasttmez olmak
* (aile iin) da

lmak veya i
i bozulmak.
bac

* Byk k
z karde
, abla.
* K
z karde
.
* Bir evde uzun zaman al

m
ya
lkad
nlara (daha ok ya
lzenci kad
nlara) verilen unvan.
* Tarikat
eyhlerinin kar
s
.

ba
* Osmanl
mparatorluunda gmrk vergisi.
* Zorla al
nan para, hara.
-ba
* Fiilden isim treten -ma/-me ekinin tr.
ba
ba
l
k
bad

* Ba alan kimse.
* Ba alma i
i veya grevi.
* Yel, rzgr.

badana

* Duvarlarboyamak iin kullan


lan suland
r
lm
kire veya boya.

badana etmek (veya vurmak)


* badanalamak, badana yapmak.
badanac
* Geimini badana yapmakla kazanan kimse.
badanac
l
k
* Badanac
n
n yapt

i
.
badanalama
* Badanalamak i
i.
badanalamak
* Duvarlarboyamak iin suland
r
lm
kire veya plstik boya srmek.
badanalanma
* Badanalanmak i
i.
badanalanmak
* Badana yap
lmak.
badanalatma
* Badanalatmak i
i.
badanalatmak
* Badanalamak i
ini yapt
rmak.
badanal
* Badana edilmiolan.
* Yzne ok pudra ve boya srmolan (kad
n).
badanas
z
* Badana edilmemi
.
* Badanasbozulmu
.
badas
* Harman kald
r
ld
ktan sonra yerde kalan toprak, p ve samanla kar

k tah
l taneleri, harman dknts.
badat
bade
badehu

* Birle
ikgillerden,
ekeri ok, bir tr yer elmas
.
* arap, iki.
* Ondan sonra.

badeli
* A
k badesi imikimse.
badeli

k
* D
nde bir pirin elinden a
k badesi ierek saz al
p syleyen halk
airi.
badem

* Glgillerden, yurdumuzun her yerinde yeti


en a
a (Amygdalus communis).
* Bu aac
n yaveya kuru yenilen yemi
i.

badem a
ac

* Glgillerden ilkbaharda beyaz ve pembe renkli iekler aan ykseke bir bitki, badem (Amygdalus
communis ve Prunus amygdalus).
badem b
y
k
* Badem ii biiminde st duda

n her iki yan


nda yer alan b
y
k.
badem ezmesi
* Ezilmibademle yap
lan
ekerleme.
badem gibi
* (salatal
k iin) taze ve gevrek.
badem gzl
* Badem ii biiminde iri gz.
badem ii
* Bademin d
kabu
u al
nd
ktan sonra kalan ii.
badem krk
* Tilki postunun yaln
z bacak kesiminden yap
lan krk.
badem parmak
* Ba
parmak.
badem
ekeri
*
nce bir
eker tabakas
yla kaplanm
i badem.
badem t
rnak
* Badem biiminde uzunca t
rnak.
badem ya
* Bademden
kar
lan ve deri, ksele gibi
eyleri yumu
atmak iin kullan
lan ya
.
badema
bademci

* Bundan sonra, bundan byle.


* Badem satan kimse.

bademcik
* Bo
az
n iki yan
nda birer tane bulunan, badem biimindeki organ.
bademli
*
inde badem bulunan yiyecek.
bademlik
bademsi
baderna

* Badem aalar
ok olan yer, badem bahesi.
* Badem biiminde olan.
* Halat
n a

nabilecek yerine sar


lan bez, halat sarg
s
.

bad

* Bakla, fasulye, bezelye gibi taze sebzelerde, iinde tohumlar


n s
ralanm
bulundu
u kabuk.
bad
saba
badi

* Sabah vakti esen ve ruhu ok


ayan, gnle ferahl
k veren hafif rzgr.
* rdek.

badi badi yrmek (veya gitmek, ko


mak)
* rdek gibi iki yana sallanarak yrmek (gitmek).
badik

* rdek; palaz.
* K
sa boylu.

badikleme
* Badiklemek i
i.
badiklemek
* rdek gibi iki yana sallana sallana yrmek.
badikle
me
* Badikle
mek durumu.
badikle
mek
* rdek gibi saa sol yalpa vurarak yrme e
ilimi gstermek.
badire
badiye

* Birdenbire ortaya
kan tehlikeli durum.
* l.

badminton
* Tenise benzeyen ve bir tr tyl topla oynanan oyun.
badya
bagaj

* Azgeni
, yayvan, byke su kab
.
* Yolcu yk.
* Tren, vapur gibi ta

tlarda yolcular
n yklerinin konulduu yer.
* Otomobillerin yk konulabilen, genellikle arkada olan blmleri.

bagaj kapa

* Otomobillerde iine yk konulabilen bagajlarkapatmaya veya kilitlemeye yarayan blm.


bagaj kilidi
* Bagaj kapa

nkilitlemeye yarayan alet.


bagaj memuru
* Toplu ta

m yerlerinde ve aralar
nda bagaj i
lerini yrtmekle grevli kimse.
baget
*
nce, k
sa de
nek.
* T
ra
lanm

, dikdrtgen biiminde deerli ta


.
* D
k gramajlkk boy ekmek.
bagetli

* Bageti olan.

ba
* Bir
eyi ba
ka bir
eye veya birok
eyi topluca birbirine tutturmak iin kullan
lan ip, sicim,
erit, tel gibi
dmlenebilir nesne.
* Sarg
.
* Ba
lam, deste, demet.
*
lgi, ili
ki, rab
ta.
* Kemikleri birbirine ba
lamaya, i organlaryerinde tutmaya yarayan lif demeti.

ba

* zm ktklerinin dikili bulundu


u toprak paras
.
* Meyve bahesi.

babahe
* Bahe gibi ta

nmaz mal.
bab
a

* Bave bahelerde yeti


en meyve fidanlar
n
, bitki ve zellikle zm ktklerini budamaya yarayan kesici
alet.
babozmak
* ba

n zmlerini toplamak.
babozumu
* Ba
da rnn toplanmas
.
* Bu i
in yap
ld

mevsim, gz, sonbahar.


babudamak
* ba
daki zm ktklerini budamak.
baubuu
* Asma fidesi.
badoku

* Hcre say
saz, hcre arasmaddesi ok ve genel olarak dier dokularbirbirine balayarak destek grevi
yapan doku.
bafiil
baa

* Fiillerin zarf olarak kullan


lan
ekilleri, ula, zarf fiil: gl-e gl-e, ko
-arak, otur-up vb.
* Kaplumba
a.
* Deniz kaplumbaas
n
n kabu
u.
* Kaplumba
a kabu
u.
* Kaplumba
a kabu
undan yap
lm
veya bu kabu
u and
r
r biimde olan.
* Ur.

baa bak, zm olsun, yemeye yzn olsun


* ki
i, kar

l
k bekledi
i i
ten istedi
ini alabilmek iin gereken harcamalaryapmal
d
r.
baan

* Vakti gelmeden l doan yavru, d


k.
* l do
an kuzunun derisi.

baboan
* Kskt,
eytansa
.
bac

bac
k

* Bayeti
tirip rnn satan kimse.
* Ba
layan veya so
uk haddehaneden
kan metal
erit bobinlere bant yap

t
ran (kimse).
* Ba
lama i
inde kullan
lan
erit biiminde ba
.

bac
kl
* Ba
olan, bulunan.
bac
ks
z
* Ba
olmayan, bas
z.
bac
l
k

* Bayeti
tirme ve rnn satma i
i.
Ba
dad'tamir etmek
* karn
ndoyurmak.
badad

* Aa direkler zerine ak
lm

talara s
va vurularak yap
lan (duvar veya tavan).
* Yap
larda kullan
lan
ta.

badalama
* Ba
dalamak i
i.
badalamak
* D
rmek iin aya

nbirinin ayaklar
na takmak, elme atmak.
badama

* Ba
damak i
i.

badamak
* Birka
eyi birbirine geirerek balamak.
*
inden
k
lmayacak bir duruma getirmek, kr dm etmek.
bada
* Saaya
sol uylu
un, sol aya
sauylu
un alt
na alarak oturma biimi.
badakurmak
* bu biimde oturmak.
bada

k
* Her yeri aynzelli
i gsteren, mtecanis, homojen.
bada

kla
ma
* Ba
da

kla
mak durumu.
bada

kla
mak
* Aynzelli
i gstermek, homojen duruma gelmek.
bada

kla
t
rma
* Ba
da

kla
t
rmak i
i.
bada

kla
t
rmak
* Ba
da

k duruma getirmek, homojenle


tirmek.
bada

kl
k
* Ba
da

k olma durumu, homojenlik.


bada

lma
* Ba
da

lmak i
i.
bada

lmak
* Ba
da
mak i
ine konu olmak.
bada

m
* Tutarl
k, tutarl
l
k, insicam.
bada
ma
* Ba
da
mak i
i, imtiza.
bada
mak
* Anla
mak, uzla
mak, uymak, imtiza etmek.
* ocuk oyunlar
nda arkadaolmak.
* Ba
dakurup oturmak.

bada
maz
* Uyu
maz, tutars
z.
bada
mazl
k
* Uyu
mazl
k, geimsizlik.
bada
t
r
c
* Ba
da
ma sa
layan.
bada
t
rma
* Ba
da
t
rmak i
i.
bada
t
rmac
* Ba
da
t
rmac
l
k yanl
skimse.
bada
t
rmac
l
k
* Pek ok dei
ik
retiyi birle
tirmeyi amalayan felsef veya din
reti.
* Farklkkenlere sahip dei
ik kltr zelliklerini birle
tirme veya kayna
t
rma i
i.
bada
t
rmak
* Ba
da
mas
n
salamak.
ba

* By, sihir.

ba
c
* Byc.
* Ba
tan
kar
c
.
ba
l
* Grece, izaf.
* Ba
ka bir cisme uyarak srklenen, aynzamanda kendine zg bir k
m
ldan

da bulunan bir cismin


grnrdeki bu k
m
ldan

n
n nitelii, izaf.
ba
l deer
* Bir aritmetik say
s
n
n, nne + ve - i
aretleri yaz
ld
ktan sonraki deeri.
* Bir say
n
n rakamlar
ndan her birinin bulundu
u basamaa gre ald

deer, izaf de
er.
ba
l nem
* Bir metre kp hava iinde bulunan su buhara

rl

n
n, ayn
artlardaki havan
n doymusu buhar
n
n
a
rl

na oran
.
ba
ldak

ba
ll
k

* Be
ikteki ocuun d
memesi iin be
ie sar
l
p balanan, kuma
tan yap
lm
enli ba.
* Kad
nlar
n det zaman
nda ba
lad
klarbez.
* Grece olma durumu, izafiyet, rltivite.

ba
m
* Bir
eyin veya bir kimsenin gc ve etkisi alt
nda bulunma durumu, tbiiyet.
ba
mlama
* Ba

mlamak i
i.
ba
mlamak
* Bir
eyi ba

m alt
na sokmak, etkisi alt
nda tutmak.
ba
mla
ma
* Ba

mla
mak i
i.

ba
mla
mak
* Bir
eye veya bir kimseye tamamen ba

ml
olmak.
ba
ml

* Ba
ka bir
eyin istemine, gcne veya yard
m
na balolan, zgrl, zerklii olmayan, tbi.

ba
mls
ral
cmle
* Anlam bak
m
ndan birbirine ba
lolan ve zneleri, tmleleri veya yklemleri ortak olan cmle.
ba
ml
l
k
* Ba

mlolma durumu, tbiiyet.


ba
ms
z
* Davran

lar
n
, tutumunu, giri
imlerini herhangi bir gcn etkisinde kalmadan dzenleyebilen, hr, zgr,
mstakil.
* Herhangi bir kurulu
a, partiye balolmayan kimse.
ba
ms
z milletvekili
* Herhangi bir partinin adayolmadan seilen veya herhangi bir partiye ba
lolmayan milletvekili, ba
ms
z.
ba
ms
z s
ralcmle
* Anlam bak
m
ndan birbirine ba
lolduu hlde zneleri, tmleleri, yklemleri ayrolan cmle.
ba
ms
zla
ma
* Ba

ms
zla
mak i
i.
ba
ms
zla
mak
* Ba

ms
z duruma gelmek.
ba
ms
zla
t
rma
* Ba

ms
zla
t
rmak i
i.
ba
ms
zla
t
rmak
* Ba

ms
z duruma getirmek.
ba
ms
zl
k
* Ba

ms
z olma durumu veya nitelii, istikll.
ba
n
*
n
aatta veya kazs
ras
nda topra
n kmesini nlemek iin yerle
tirilen para veya dayak.
ba
n vurmak
* kazduvarlar
n
n kmemesi iin ba

nlarla desteklemek.
ba
nt

* Bir nesneyi ba
ka bir nesne ile uyarlk
lan ba
.
* E
yay
, kavramlarveya tasar
mlarbirlik, ba
l
l
k, birliktelik gibi durumlarda toplayan grnveya nitelik,
grelik, ba
ll
k, izafet, rltivite.
*
ki veya daha ok nitelik aras
nda matematik i
lemleri yard
mile kurulan ba
l
l
k veya e
itlik.
ba
nt
c
* Ba

nt
c
l
k yanl
solan kimse, greci, rltivist.
ba
nt
c
l
k
* Ba

nt
l
l
k retisi; zellikle bilginin ba

nt
lolduunu ileri sren her trl felsefe retisi; grecilik,
izafiye, rltivizm.
ba
nt
l
* Varl

ba
ka bir
eyin varl

na ba
l
bulunan, mutlak olmayan, greli, izaf, nisp, rltif.
ba
nt
l
l
k

* Var olabilmek veya belirlenebilmek iin, ba


ntyolu ile ba
ka bir
eye balbulunma durumu, grelilik,
izafiyet, rltivite.
ba
r

* Gs.
* (ok yayve daiin) Orta blm.
* Cier, ba

rsak gibi vcut bo


luklar
nda bulunan organlar
n ortak ad
, ah
a.

ba
r yele
i
* Eskiden z
rh alt
na giyilen, kseleden yap
lm
yelek.
ba
rdak

* Ba

ldak.

ba
rgan
* Ba

r
p a

ran, tepkisini hemen ve sert bir


ekilde d

a vuran kimse.
ba
r
yanmak
* znt ekmek, ok acduymak.
* ok susam
olmak.
ba
r
p a

rmak
* fkeyle ba

rmak.
ba
r

* Ba

rmak i
i veya biimi.

ba
r
a
r

* Grlt,
amata.
* Grltyle,
amata ederek.
ba
r

ma
* Bkz. bar

ma.
ba
r

mak
* Bkz. bar

mak.
ba
rma
ba
rmak

ba
rsak

* Ba

rmak i
i.
* (insan) Yksek ve gr ses
karmak.
* Kendini belli etmek.
* Yksek sesle azarlamak.
* Sindirim organ
n
n mideden anse kadar olan, ince ba

rsak ve kal
n ba
rsaktan olu
an blm.

ba
rsak ask
s
*
nce ba
rsa
karn
n arka blmne ba
layan ve kar
n zar
n
n bir blmnden olu
an ask
.
ba
rsak iltihab
* Sindirim organ
nda olu
an iltihab durum ve buna ba
lhastal
k.
ba
rsak ingini
* o
unlukla srgn ve kar
n ar
sile beliren ba
rsak iltihab
.
ba
rsak kaz
nt
s
* Kal
n ba
rsak hastal
klar
nda
kar
lan smks madde.
ba
rsak kurdu
* Omurgal
lar
n ve de zellikle insanlar
n ba

rsa

nda ya
ayan asalak solucan.

ba
rsak otu
* Farekula

.
ba
rsak solucan
* Ortalama 25 cm boyunda, insanlar
n, zellikle ocuklar
n ba
rsaklar
nda asalak olarak ya
ayan yuvarlak
solucan, askarit.
ba
rsaklar
nde
erim
* "can
na k
yar
m, ldrrm" anlam
nda korkutmak, gzda
vermek zere kullan
l
r.
ba
rt

* Ba

rma sesi.

ba
rtkan
* ok ba
r
p a
rmak huyunda olan (kimse).
ba
rtlak
ba
rtma

* Orta byklkte, eti sevilen bir cins gebe rdek (Querquedula).


* Ba

rtmak i
i.

ba
rtmak
* Ba

rmas
na yol amak.
* Bir haberi, bir iste
i, birinin arac
l

yla duyurmak.
ba

ba

* Ba

lamak i
i veya biimi.
* Ba

lanan
ey, hibe, teberru.
* Ba

yapan kimse.

ba

k
* Herhangi bir devin veya ykmll
n d

nda kalan, muaf.


* Bazmikroplara kar
a
veya do
al yolla diren kazanm
olan.
ba

kl
k
* Bir devin veya ykmll
n d

nda kalma durumu, muafiyet.


* Bazmikroplara kar
a
veya do
al yolla kazan
lm
diren durumu.
ba

kl
k bilimi
* Ba

kl
k olaylar
n
n ortaya
kma
artlar
n
, geli
imini, al
nabilecek nlemleri ve yap
labilecek tedaviyi
inceleyen t
p dal
, immnoloji.
ba

lama
* Ba

lamak i
i, affetme, af.
* Hibe etme.
ba

lamak
* Bir mal veya hakkkar

l
k beklemeden birine vermek, teberru etmek.
* Herhangi bir kt davran
iin ceza vermekten vazgemek, affetmek.
* Grevden ekmek, almak.
* Deyimlerde "Tanresirgesin, ay
rmas
n" gibi anlamlarda kullan
l
r.
ba

lamamak
* kar

s
ndakinin yanl

ndan, kusurundan do
acak f
rsatlarka
rmamak, ac
madan deerlendirmek.
ba

lanma
* Ba

lanmak i
i, affedilme.

ba

lanmak
* Ba

lamak i
ine konu olmak, affa uramak, affedilmek, affolunmak.
ba

latma
* Ba

latmak i
i.
ba

latmak
* Ba

lamak i
ini yapt
rmak.
ba

lay
c
* Ba

layan.
ba
t
ba
t

* Szle
me, akit, mukavele, kontrat.
* Ba

t yapanlardan her biri, kit.

ba
tlanma
* Ba

tlanmak i
i veya durumu.
ba
tlanmak
* Ba

t ile sonulanmak.
ba
tla
ma
* Ba

tla
mak i
i veya durumu.
ba
tla
mak
* Aralar
nda ba
t yapmak.
ba
tl
* Ba

tla, szle
me ile balanm
olan.
bakesen

* Makaslbcek.

bala

* Egrevli kelimeleri veya nermeleri birbirine balayan kelime tr, rab


t: Ve, ya, veya, ya da birer
balat
r.
bala grubu
* Ba
la bei.
bala bei
* Ba
lala veya balas
z birbirine ba
lanm
olan, aynnitelikte iki veya daha ok kelimeden olu
an bek.
balal
* Ba
lac
olan.
balaltamlama
*
simleri, s
fatlararas
na bala alan isim veya s
fat tamlamas
.
balalyan cmle
* Birle
ik cmlelerde ki balac
yla temel cmleye ba
lanan yan cmle.
balad

yerde otlamak
* Bkz. b
rakt

m (b
rakt

) ba
lad

m (ba
lad

) yerde (ay
rda) otluyorsun (otluyor).
balam
* Cinsleri ayn
veya birbirine yak
n olan
eylerin bir arada ba
lanm

, demet, deste.
* Bir
iirdeki drtlklerin her biri, bent.
* (herhangi bir olguda) Olaylar, durumlar, ili
kiler rgs veya balant
s
, kontekst.

* Bir dil birimini evreleyen, ondan nce veya sonra gelen, birok durumda sz konusu birimi etkileyen,
onun anlam
n
, de
erini belirleyen birim veya birimler btn, kontekst.
balama

* Ba
lamak i
i.
* ift telli olan ve m
zrapla al
nan bir saz.
* Yap
larda duvarlar
birbirine ba
layan kiri
, putrel vb.

balama zarf fiili


* Ve ba
lacgrevinde kullan
larak, kendinden sonraki ekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve ki
i
bak
mlar
ndan uyan -
p ekini alm
fiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Glp geti (Gld ve geti) gibi.
balamac
* Ba
lama yapan veya satan kimse.
* Ba
lama alan kimse.
balamac
l
k
* Ba
lamac
n
n i
i veya mesle
i.
balamak
* Baveya ba
ka bir arala tutturmak.
* D
mlemek.
* (yara iin)
l koyup bezle sarmak.
* Denk yapmak, paket yapmak.
* Olu
mak, tutmak, meydana gelmek.
* Bir iveya kimse iin ay
rmak, tahsis etmek.
* (bir iiin) Anla
ma yapmak.
* Birinde bir
eye kar
ilgi, istek uyand
rarak o
eye ilgi, yak
nl
k duymas
nsalamak.
* Uyulmaszorunlu olmak.
* Ba
ka bir i
le u
ra
amaz durumda olmak.
* Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak.
* Gnln kazanmak.
* Btn ilgisini bir yerde yo
unla
t
rmak.
* Gei
i engellemek.
balamal
k
* Ba
lama yapmaya yarayan.
balamsal
* Ba
lam ile ilgili.
balamsal anlam
* Bir szn kullan
lan veya amalanan ba
lama gre anlam kazanmas
.
balanak
balan
m

* Ba
lan
lacak
ey, balant
, irtibat.
* Ba
lanmak i
i veya biimi.
* (siyas veya sosyal konularda) Yan tutma.

balan

* Ba
lanmak i
i veya biimi.
balanma
* Ba
lanmak i
i.
balanmak
* Ba
lamak i
ine konu olmak.
* Sevmek, iten ba
lolmak.
* Beklenen
ey elde edilmez olmak.
* Yaln
zca belli bir i
le ura
mak.

* Bir
ey bir kimseye ayr
lmak, tahsis edilmek.
balant
*
ki veya daha ok
eyin birbiriyle bal
, ili
ik veya ilgili bulunmas
, irtibat.
*
ki
ey aras
nda ili
ki sa
layan ba
.
balantborusu
* Katlardaki pis ve kirli sular
toplayan, kolona ileten boru.
balantkurmak
* irtibat sa
lamak.
* haberle
me salamak.
balantnls
* Bkz. balay
cnl.
balantnsz
* Bkz. balay
cnsz.
balantyapmak
* ili
ki kurmak; anla
ma, szle
me yapmak.
balant
l
* Aralar
nda balantbulunan, irtibatl
, rab
tal
.
balant
s
z
* Aralar
nda balantbulunmayan.
* Asker, siyas ynden hibir bloka balolmayan (lke), bloksuz.
balant
s
z lkeler
* Ba
lant
s
zl
k siyaseti izleyen lkeler, bloksuz lkeler.
balant
s
zl
k
* Ba
lant
s
z olma durumu.
balant
s
zl
k politikas
* Asker, siyas ynden hibir bloka girmeme siyaseti.
balant
s
zl
k siyaseti
* Ba
lant
s
z lkelerin izledi
i siyaset.
bala

* Aralar
nda anla
ma veya szle
me salanm
olan (kimse veya topluluk), mttefik.
* Sonu, sebep gibi birbiriyle s
ks
k
ya ba
lve kar

l
klba
mlolan (nesne, terim).

bala

kl
k
* Ba
la

k olma durumu.
bala

* E
leme.
* Aralar
nda ortak
kar bulunan devletler ili
kisi.

bala

ml
* Aralar
nda kar

l
kldestek ve ba
ml
l
k bulunan.
bala
ma

* Ba
la
mak i
i, ittifak.

bala
mak
* Bir
ey yapmak iin birbirine antla
ma veya szle
me ile balanmak, ittifak etmek.
balatma

* Ba
latmak i
i.
balatmak
* Ba
lamak i
ini yapt
rmak.
balay
c
* Ba
lama niteli
i olan.
* Ba
lamaya ve birle
tirmeye yarayan: "Ve" ba
lay
cbir edatt
r.
* Uyulmaszorunlu.
balay
cnl
* nszle biten kelime kk ve gvdelerine nsz ile ba
layan eklerin getirilmesi s
ras
nda ve kk ile eki
birbirine ba
layan nl: al-
-r, a-
-l-mak, gec-i-k-mek vb.
balay
cnsz
* nl ile biten kelime kk ve gvdelerine nl ile ba
layan bir ek eklendiinde araya giren y nsz,
koruyucu nsz: okul-da-y-
m, eski-y-ince vb.
bal
* Bir baile tutturulmuolan.
* Gerekle
mesi bir
artgerektiren, tbi, vabeste.
* Bir kimseye, bir d
nceye, bir hat
raya saygveya a
k gibi duygularla ba
lanan, tutkun.
* S
n
rlanm

, s
n
rl
.
* Kapat
lm
olan, kapal
.
* Bir kurulu
un yetkisi alt
nda bulunan.
* Bir halk inan

na gre, by etkisiyle cinsel gten yoksun edilmi(erkek).


* Sad
k.
balkalmak
* uymak, tbi olmak.
balkredi
* Kredi aan lkeden mal veya hizmet sat
n al
nmas

artile salanan kredi.


balolmak
* tbi bulunmak.
balsu
bal
k

* Aata hcre zar


n
n emdi
i ve ta

su.
* Bayeri, zm ba
larok olan (yer).

bal
k bahelik,-
i
* Ba

, bahesi zengin ve bol olan (yer).


bal
la

k
* Biri tekine balolarak var olan; biri olmadan teki d
nlemeyen iki
eyin, bu ili
ki ynnden durumu.
bal
la

m
*
ki veya daha fazla dei
ken aras
ndaki ba
nt
.
* Organizman
n de
i
ik yap
, zellik ve olaylar
nda grlen kar

l
kl
ilgi, korelsyon.
bal
la
ma
* Ba
l
la
mak i
i.
bal
la
mak
*
ki
ey aras
nda kar

l
kl
ba

ntolmak veya bal


l
k kurmak.
bal
l
k

* Ba
lolma durumu, merbutiyet.
* Birine kar

, sevgi, saygile yak


nl
k duyma ve gsterme, sadakat.

* Bkz. Bal
la

m.
banaz
* Bir d
nceye, bir inan

a a

rlde balan
p ondan ba
ka bir d
nce ve inan

kabul etmeyen,
mutaass
p.
banazla
ma
* Ba
nazla
mak durumu.
banazla
mak
* Ba
naz duruma gelmek.
banazl
k
* Ba
naz olma durumu, banazca davran

, taassup.
* Bir d
nceye, bir inan

a a

rlde balan
p ondan ba
kas
n
d
nmeme durumu, taassup.
baryan
k
* ok dert, ac
, s
k
ntekmi
.
baryufka
* Yufka yrekli, merhametli.
bar
kara
*
skete ku
unun bir tr (Saxicola torquata).
bar
na basmak
* kucaklamak.
* biriyle ilgilenerek onu koruyup kay
rmak, yeti
tirmek.
bar
na tabasmak
* sesini
karmaks
z
n her trl ac
ya katlanmak.
bar
n
delmek
* ok dokunmak, iine i
lemek.
bar
n
ezmek
* zlmek, dertlenmek.
bar

* Ba

rmak i
i veya biimi.
bar
a
r

* Grlt,
amata.
* Grltyle,
amata ederek.
bar

a a
r

a
* Byk grlt ederek, ba
rarak a
rarak.
bar

ma

* Ba
r

mak i
i, birlikte ba

rma.

bar

mak
* Birlikte veya kar

l
klba
rmak.
bar

t
rma
* Ba
r

t
rmak i
i veya durumu.
bar

t
rmak
* Ba

rmas
na yol amak, hep birden ba
rtmak.
bas
z

* Ba
bulunmayan.

baha

* Paha.

baha bimek
* de
erini belirlemek.
bahad
r

* Sava
larda, arp

malarda gc ve y
lmazl

yla stnlk kazanan veya yi


itlik gsteren (kimse).

bahad
rl
k
* Bahad
r olma zelli
i, durumu.
Baha
Bahalik
bahane

* Bahalik yanl
skimse.
* XIX. yzy
lda Bablikten do
muolan,
ran'dan ba
ka Avrupa ve Amerika'da da yay
lm
bir din.
* Bir
eyin gerek sebebi gizlenerek ileri srlen szde sebep.

bahane aramak
* bir i
i yapmamak iin sebep aramak.
bahane bulmak
* bir i
i yapmak veya yapmamak iin szde sebep gstermek.
bahane etmek
* herhangi bir
eyi sebep olarak ileri srmek.
bahaneli

* Bahanesi olan.

bahanesiz
* Bahanesi olmayan.
bahar

* Kuzey yar
m kre iin, 21 Martta gndz gece e
itliiyle ba
layarak 22 Haziranda gn dnm ile biten,
k
ve yaz aras
ndaki mevsim; ilkyaz, ilkbahar.
* Bu mevsimde a
alarda aan iekler ve yapraklar.
* Genlik a

.
bahar

* Yiyecek ve ieceklere hokoku ve tat vermek iin kullan


lan tar
n, karanfil, zencefil, karabiber gibi
maddeler.
bahar bayram
* Genellikle may
s ay
n
n ilk gnlerinde kutlanan bayram.
bahar dnemi
* Y
l
n k

tan sonra gelen ilk aylar


.
bahar nezlesi
* Bkz. saman nezlesi.
bahar noktas
*
lkbaharda gndz gece e
itli
i an
nda gne
in gk ekvatoru izgisi zerinde bulunduu nokta.
baharat

* Tar
n, karanfil, zencefil, karabiber gibi maddelerin toplu ad
.

baharat
* Baharat satan kimse.
baharat
l
k
* Baharat satma i
i.
baharatland
rmak
* Baharat ile sslemek, lezzetlendirmek veya baharat ekmek.
baharatl
* Baharatolan.
baharats
z
* Baharatolmayan.
baharc

* Baharat al
m sat
m
yla ura
an (kimse).

baharba

na vurmak
* (alay yollu) genli
in verdi
i co
kuyla gereksiz veya a

rdavran

ta bulunmak.
bahariye
baharl
bahe

* Divan edebiyat
nda, bahar tasviri ile ba
layan kaside.
*
inde karabiber, karanfil, tar
n gibi bahar bulunan.
* Sebze yeti
tirilen yer, bostan.
* iek ve aa yeti
tirilen yer.

bahe domatesi
* Tarla ve bahelerde sun' gbre kullanmadan, do
al olarak yeti
tirilen domates tr.
bahe kekii
* Bahelerde zel yntemlerle yeti
tirilen kekik.
bahe makas
* e
itli ot ve bitkileri dzgn kesmek ve budamak amac
yla yap
lan bir makas tr.
bahe nanesi
* Bahelerde yeti
tirilen bir nane tr.
baheci

* iek, a
a ve sebze yeti
tirme i
iyle u
ra
an kimse.

bahecilik
* Bahecinin i
i.
* Bahe yapma i
i.
baheli
* Bahesi olan.
bahelik

* Ba
lar
, baheleri olan (yer).

bahemsi
* Baheye benzeyen, bahe gibi dzenlenmiyer.
bahesiz

* Bahesi olmayan.

bah
van

* Geimini bahe rnlerini yeti


tirip satmakla salayan kimse.
* Bir bahenin dzenlenmesi ve bak
m
yla grevli kimse.

bah
vanl
* Bah
vanbulunan.
bah
vanl
k
* Bah
van
n yapt

i
.
bahir
* Deniz.
* Aruzdaki vezin tak
mlar
ndan her biri.
* Mevlid'in blmlerinden her biri.
bahis

* Konu
ulan
ey, konu.
* Gr
nde veya iddias
nda hakl
kacak tarafa bir
ey verilmesini kabul eden szl anla
ma.
* Sz.
* Bir kitab
n blmlerinden her biri.

bahis amak (veya a


lmak)
* belli bir konuda konu
maya ba
lamak (ba
lan
lmak).
bahis konusu
* Sz konusu.
bahis mevzuu olmak
* zerinde konu
ulmak, sz konusu olmak.
bahis tutu
mak
* kar

l
klbahse girmek.
bahisi

* Oyunlarda veya at yar

lar
nda yar

n sonular
ntahmin ederek bahis oynayan veya oynatan kimse,
m
terek bahisi.
bahname
bahr
bahr

*
inde cinsel konularla ilgili a
k sa
k yaz
lar
n, resimlerin bulundu
u eser.
* Denizle ilgili.
* Yal
apk
n
.

bahriye
* Bir devletin deniz glerinin ve kurulu
lar
n
n btn.
bahriye ifte tellisi
* Hareketli bir halk oyunu ve ezgisi.
bahriyeli

* Deniz Kuvvetlerine balasker.


* Deniz Harp Okulu rencisi.

bahse girmek
* gr
nde veya iddias
nda hakl

kacak tarafa bir


ey verilmesini kabul eden szl anla
ma yapmak.
bahsetme
* Bahsetmek i
i.

bahsetmek
* Bir konu zerinde sz sylemek, konu
mak, szn etmek.
bahsi gemek
* bir konu zerinde konu
ulmuolmak.
bahsi kapamak
* bir konu zerindeki konu
maykesmek.
bahsi kaybetmek
* ileri srlen, savunulan gr
n yanl
oldu
u ortaya
kmak.
bahsi kazanmak
* ileri srlen, savunulan gr
n do
ru olduu belli olmak.
bahsi tazelemek
* konu
mayaynkonu zerine getirmek.
bah
etme
* Bah
etmek i
i.
bah
etmek
* Ba

lamak, sunmak.
bah
i

* Bir hizmet grene hakk


ndan ayrolarak verilen para.

bah
i(veya bele
) at
n di
ine bak
lmaz
* para verilmeden sa
lanan bir
eyin ufak tefek kusurlar
nhogrmelidir.
baht
* Olacaklar
n, ka
n
lmaz olduunu belirleyen ilh iradenin insan iin veya bir toplum iin izdi
i hayat tarz
,
kader, talih.
* ans, mutluluk.
baht i
i

* Talihe b
rak
lm

, talihe ba
l
i
.

bahta
k
* Talihli.
bahta
k olmak
* bir konuda
ansyaver gitmek, talih yzne glmek.
bahta
lmak
* talihi dnp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek.
bahtbalolmak
* talihi kapalolmak.
* (k
zlar iin) evlenecek istekli
kmamak.
bahtkapanmak
* talihsizli
e u
ramak, istenen sonuca ula
mamak.
bahtkara
* Mutsuz, talihsiz.
bahtkara olmak
* srekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak.
baht
na ksmek
* talihsizli
inden yak
nmak.

bahtiyar

* Baht
olan, bahtl
, talihli, mutlu.

bahtiyarl
k
* Bahtlolma durumu, mutluluk.
bahtl

* Baht
iyi olan, mutlu, talihli.

bahts
z
* Baht
kt olan, mutsuz, talihsiz.
bahts
zl
k
* Bahts
z olma durumu, mutsuzluk.
bahusus
bak bak!

* Hele, zellikle, stelik.


*
a
ma bildirir.

bak!
* i
te.
*
a
ma anlat
r.
* kmseme bildirir.
baka

* Drbn.

bakakalma
* Bakakalmak i
i veya durumu.
bakakalmak
* a
k
nl

a u
ray
p ne yapaca

n
bilmez durumda kalmak.
bakal
m (veya bakay
m)
* iinde yer ald

cmlenin gvensizlik, ku
ku, merak, uyarma gibi anlamlar
n
peki
tirir.
bakalit

* Formaldehit ile bir fenoln yo


unla
mas
sonucu elde edilen yapay reine.

bakalitli
* Bakalit bulunduran, bakalit kaplamal
.
bakalorya
* (eskiden niversite ve yksek okullara girebilmek iin lise
reniminden sonra verilen) Olgunluk s
nav
.
bakam

* Baklagillerden, odunundan k
rm
zboya
kar
lan bir a
a, bakkam (Haematoxylon campechianum).

bakan

* Bakmak i
ini yapan (kimse).
* Hkmet i
lerinden birini ynetmek iin, genellikle milletvekilleri aras
ndan, ba
bakan taraf
ndan seilerek
cumhurba
kan
nca onayland
ktan sonra iba

na getirilen yetkili, vekil, naz


r.
bakanak

* Gevigetiren hayvanlar
n ayaklar
n
n arkas
ndaki krelmit
rnak, kemik
k
nt
s
.

bakanlar kurulu
* Ba
bakan ve bakanlardan olu
an kurul, hkmet.

bakanl
k

bakar

* Bakan olan
n durumu ve grevi, vekillik.
* Bakan
n ynetimi alt
ndaki kurulu
lar
n btn veya bu kurulu
lar
n bulundu
u yer, nezaret, veklet.
* kz, s

r.

bakar kr
* Gzleri sa
lam grnd
hlde gremeyen.
* ok dikkatsiz (kimse).
bakar m
s
n
z?
* seslenme nlemi.
bakara
*
skambil k

dile oynanan bir kumar.


bakarak
bakars
n

* gre.
* olur ki.

bakaya

* Kal
nt
lar.
* Askerlik a

na girenlerden son yoklamada bulunarak askere al


nm
olduklarhlde a
r
ld
klar
nda
gelmeyen veya gelip de k
talar
na gitmeden topland
klaryerlerden veya yollardan savu
anlar.
* Ait olduu y
l iinde toplanamay
p ertesi y
la kalan vergiler.
bak

* zellikle dal
k yrelerde bir yamac
n gne

nlar
na, gneye veya kuzeye kar
konumunu belirleyen,
bunun sonucu olarak da do
al
artlar
ntespit eden durumu.
* Fal.
bak
c
* Bakmak i
iyle grevlendirilen kimse.
* Bir
eyi sat
n almayd
nmeden yaln
zca bakarak ilgilenen (kimse).
* Falc
.
bak
c
l
k

bak
lma

* Bakmak i
i.
* Falc
l
k.
* Bak
lmak i
i.

bak
lmak
* Bakmak i
ine konu olmak veya bakmak i
i yap
lmak.
bak
m

* Bir
eyin iyi geli
mesi, iyi bir durumda kalmas
iin verilen emek veya emek verme biimi.

bak
m evi
* Bak
ma ihtiyacolan kimselerin bak
ld
klar
, bar
nd
klar
kurulu
.
* Kademe.
* Kurum ve kurulu
larda motorlu aralar
n onar
ld

ve korundu
u yer veya birim.
bak
m yapmak
* ara ve gerelerin dzenli al

masiin onar
m
nyapmak.
bak
m yurdu
* Yoksul veya kimsesiz ya
lve sakatlar
n bar
nd
r
l
p bak
ld
klaryurt, darlceze.

bak
mc
* Bak
m i
ini yapan kimse.
bak
m
ndan
* Bak
veya gra
s
, yn, de
erlendirme a
s
, -e gre.
bak
ml

*
yi bak
lm

, zerinde iyi al

lm

bak
ml
k
* Filmin kartpostal bykl
nde cam bir perde zerinde grnmesini sa
layan cihaz.
bak
ml
l
k
* Bak
ml
olma durumu.
bak
ms
z
* zen gsterilmemi
, bak
lmam

.
bak
ms
zl
k
* Bak
ms
z olma, terk edilme, yzst b
rak
lma durumu.
bak
ncak
* Tfeklerde hedefin uzakl

na, yak
nl

na gre ayar edilecek biimde yap


lm
iner kalkar gez, ni
angh.
bak
nd
bak
nma

* Bak hele, olacak


ey mi? gibi
a
ma anlat
r.
* Bak
nmak i
i.

bak
nmak
* Bakmak i
i yap
lmak, evreye gz gezdirmek, ara
t
rmak.
* Muayene olmak.
bak
r

* Atom numaras29, younluu 8.95 olan, 10840 C ye doru eriyen, do


ada serbest veya birle
ik olarak
bulunan,
sve elektrii iyi ileten, kolay dvlr ve i
lenir olduundan eski a
lardan beri trl i
lerde kullan
lan, k
z
l
renkli element. K
saltmasCu.
* Bak
rdan yap
lm
kap.
* Bak
rdan yap
lm

.
bak
r ala

m
* %1'in zerinde znmelementlerin olu
turduu bak
r ala

mlar
n
n genel ad
.
bak
r al

* Bak
r tuzlarile zehirli duruma gelmi
.
* Ye
ile alar mavi renk.
bak
r almak
* (bak
r kaptaki yemek) bak
r tuzlar
ile zehirli duruma gelmek.
bak
r kaplama
* Demir benzeri madenlerin yzeyinde bak
r katman olu
turma i
lemi.
bak
r oksit
* Kimyasal forml CuO veya Cu2O olan bak
r
n oksit biimi.
bak
r pas
* Bak
r zerinde nemli havalarda olu
an bak
r hidrokarbonat.
bak
r rengi

* K
z
la yak
n kahverengi.
* Bu renkte olan.
bak
r slfat
* Gz ta

.
bak
r ta

* Malakit.
bak
r tuzu
* Bak
r slfat, gz ta

.
bak
rc

* Bak
r i
leyen veya bak
r kap kacak satan kimse.

bak
rc
l
k
* Bak
r kap yapma veya satma i
i.
bak
rla
ma
* Bak
rla
mak durumu.
bak
rla
mak
* Bak
r rengini almak, (rengi) bak
r
n rengine benzemek.
bak
rl
bak

* Bak
r ieren maddeler.
* Bakmak i
i veya biimi.

bak
a
s
* Bir olayda, konuyu, d
nceyi belirli bir ynden inceleme, gra
s
.
bak
atmak
* k
sa bir srede bak
p gemek.
bak

* Bkz. bak

ml
.

bak

ks
z
* Bkz. bak

ms
z.
bak

m
*
ki veya daha ok
ey aras
nda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunlu
u.
* Eksen olarak al
nan bir do
rudan, benzer noktalar
kar

l
klolarak aynuzakl
kta bulunan iki benzer
paran
n birbirine gre olan durumu, tenazur, simetri.
bak

ml
* Bak

mbulunan, simetrik, mtenaz


r.
bak

ms
z
* Aralar
nda bak

m bulunmayan (iki
ey) veya iki yanaras
nda bak

m olmayan (bir
ey), asimetrik.
bak

ms
zl
k
* Bak

ms
z olma durumu, asimetri.
bak

ma

* Bak

mak i
i.

bak

mak
*
ki veya daha ok kimse birbirine bakmak.
* Kaamak ve gizli olarak birbirine bakmak.

baki

* Srekli, kal
c
, daim.
* Bir
eyden artan (miktar).

baki kalmak
* srekli, kal
mlolmak.
* bir
eyden artmak.
* artakalan, geride kalan, teki.
bakir
* Cinsel ili
kide bulunmam
(erkek).
* El de
memi
, kullan
lmam

.
* (toprak iin)

lenmemi
.
* Eskimemi
, y
pranmam

, yeni.
bakire
bakirelik

* Cinsel ili
kide bulunmam
di
i; k
z, k
z o
lan k
z.
* Bakire olma durumu, erdenlik.

bakirlik
* Bakir olma durumu; el de
memi
lik, bozulmam

l
k.
bakiye

bakkal

* Art
k, artan, kalan, geri kalan.
* Kal
nt
.
* Yiyecek, iecek ve ba
ka ihtiya maddelerini perakende olarak satan kimse.
* Bu gibi
eylerin sat
ld

dkkn.

bakkal akkal
* Bakkal ve benzeri i
lerle u
ra
an esnaf iin kmseme sz.
bakkal defteri
* Kar

k, dzensiz yaz
larla dolu defter.
bakkal k
d
* Kal
n ve kaba k

t.
bakkala b
rakma!
* bir i
i "bakal
m!" diyerek savsaklamak isteyenlere sylenir.
bakkaliye

* Bakkal dkkn
nda sat
lan
eyler.
* Byk bakkal dkkn
.

bakkall
k
* Bakkal
n i
i.
bakkam
bakla

* Bkz. bakam.
* Baklagillerden, yurdumuzun her yerinde yeti
tirilen, taneleri bad
iinde bulunan bir bitki (Vicia faba).
* Bu bitkinin ye
il rn veya kuru tanesi.
* Bir zinciri olu
turan halka veya paralardan her biri.

bakla ie
i
* Sar
mt
rak efltuna alan beyaz renkte olan bitki.

* Bu renkte olan.
bakla dkmek (veya atmak)
* bakla ile fala bakmak.
bakla fal
* Bakla taneleri ile bak
lan bir fal tr.
bakla
slanmamak
* Bkz. az
nda bakla
slanmamak.
bakla kadar
* (bit, pire gibi kk bcekler iin) ok iri.
bakla k
r
* Beyazoalm

, beyazlamaya yz tutmurenk.
* At donlar
ndan koyu ve iri lekeli k
r.
bakla oda nohut sofa
* Bkz. nohut oda.
baklagiller
* Bakla, fasulye, akasya, keiboynuzu gibi, bad
lpek ok sebze ve aalar
iine alan, iki enekli ayrta
yaprakl
lardan byk bir bitki familyas
, bakliye.
baklal
baklal
k

* Baklasolan.
* Bakla tarlas
.

baklams
* Bakla biiminde olan.
baklamsmeyve
* Bkz. bad
.
baklan
baklava

* Anguta benzeyen k
rm
zrenkli bir e
it yaban kaz(Otis tarda).
* ok ince yufkadan yap
larak aras
na kaymak, f
st
k, ceviz, badem gibi
eyler konulan tatl
.
* E
kenar drtgen biiminde olan nesne.

baklava amak
* baklava yapmak iin gerekli olan ince yufkalar
haz
rlamak.
baklava brek
* (bir ba
ka
eyle kar

la
t
r
ld

nda) ok kolay ve zevkli (i


).
* ok tokluk durumunda "baklava brek olsa yemem" biiminde kullan
l
r.
baklava dilimi
* E
kenar drtgen biiminde olan.
baklavac
* Baklava yapan veya satan kimse.
baklavac
l
k
* Baklava yapma veya satma i
i.
baklaval
*
inde baklava bulunan.

*
inde baklava desenleri olan.
baklaval
k
* Baklava yap
m
nda kullan
lan veya baklava yapmaya elveri
li olan.
baklay
a
z
ndan
karmak
* sabr
tkenip o zamana kadar sylemedi
i
eyleri sylemeye ba
lamak.
* a
k sylemekten ka
nd
bir sorunu sonunda a
klamak.
bakliyat
bakliye
bakma

* Baklagillerden elde edilen rn.


* Bkz. baklagiller.
* Bakmak i
i.

bakmak
* Bak

bir
ey zerine evirmek.
* Aramak.
* (yer iin) Yz bir yne doru olmak.
* Bir
eyin geli
mesi veya iyi bir durumda kalmasiin emek vermek.
* Beslemek, geindirmek.
* (bir i
) Birinden beklenmek.
* (hasta iin) Muayene etmek, tedavi etmek.
* Yoklamak, incelemek, denemek.
* Bir i
i yapmak, bir i
i yapmakla grevli olmak.
* Yap
labilmesi bir
eye ba
l
bulunmak.
* Gzetmek, ilgilenmek.
* Renklerde, Benzemek, and
rmak.
* nem vermek, nem vererek zerinde durmak.
* Anlamak, fark
na varmak.
* Ba
ka bir
eyle ilgilenmeyip elindeki veya nndeki i
le ura

r olmak.
bakra

* o
unlukla bak
rdan yap
lan kk kova.
* Bir bakrac
n alabildii miktar.

baksana! baksan
za!
* seslenme iin kullan
l
r.
* dikkat ekmek sz.
bakteri

* Toprakta, suda, canl


larda bulunan, rme, mayalanma veya hastal
klara yol aan, kresel, silindirimsi,
k
vr
k biimde olan, blnerek o
alan, klorofilsiz, tek hcre canl
.
bakteridi

* arbon hcresi gibi hareketsiz bakteri.

bakterigiller
* Bakterilere verilen ad, bakterileri iine alan canl
lar.
bakterisit

* Canl
lar
n vcudunda veya laboratuar deneylerinde bakterileri fiziksel, kimyasal etkiyle ldren (etken).

bakteriyel
* Bakterilerle ilgili.
bakteriyolog
* Bakterilerle ilgili, bakteriyoloji alan
nda al

an kimse.

bakteriyoloji
* Bakterilerin ve genel olarak mikroplar
n biimlerini, niteliklerini inceleyen bilim.
bakteriyolojik
* Bakteri bilimi ile ilgili.
bakteriyoskopi
* Bakterilerin mikroskopla incelenmesi i
lemi.
bakt
ka al
r
* gzellii birdenbire gze arpmayan.
bakt
rma

* Bakt
rmak i
i.

bakt
rmak
* Bakmas
na yol amak, bakmas
nsalamak.
bal
* zellikle bal ar
lar
n
n bitki ve ieklerden toplad
klarbal znden yap
p, kovanlar
ndaki petek gzlerine
doldurduklar
, rengi beyazdan esmere kadar dei
en tatl
, koyu, s
vmadde.
* Olgunla
m
incirin, d

na s
zan tatl
s
.
* Aalar
n kabuundan s
zarak p
ht
la
an besi suyu.
bal alacak ie
i bilmek (veya bulmak)
*
kar salanabilecek yeri veya
eyi bilmek veya bulmak.
bal ar
s
* Zar kanatl
lardan, bal yapan eklem bacakltr (Apis mellifica).
bal bal demekle a

z tatl
lanmaz
* szde kalan dilek ve tasar
lar
n ibitirmede hibir etkisi olmaz.
bal ba

* En temiz bal.
bal iei
* Alma

k yaprakl
, k
rm
z
veya k
rm
z
ya alar sarrenkli iekli a
a
k.
bal dk de yala
* bir yerin ok temiz oldu
unu anlat
r.
bal dudak
* Bkz. bal dudakl
.
bal dudakl
* Tatldilli.
bal gibi

* pek tatl
.
*
pheye yer b
rakmadan, ok iyi, adamak
ll
.

bal kaba
*
i turuncu, iri ve tatlbir kabak e
idi (Cucurbita moschata).
* Aptal, beyinsiz kimse.
bal kelebe
i
* Bal kovanlar
na ok zarar veren bir bcek (Galleria mellonella).
bal mumu
* Ar
lar
n peteklerini yapmak iin kar
n halkalararas
ndan salg
lad
klaryumu
ak ve sar
msmadde.
* Bu maddenin sanayide kullan
lmak iin yapay olarak haz
rlanm

bal mumu gibi erimek


* ok zay
flamak.
bal mumu macunu
* Mobilyadaki kusurlar
n onar
m
nda kullan
lan, toprak boya ile renklendirilmibal mumu.
bal mumu yap

t
rmak
* unutulmamas
iin i
aret edip dikkati ekmek.
bal zl
* Bal z bulunduran.
bal z

* Bazieklerin iinde bulunan, ar


lar
n bal yapmak iin emdikleri tatls
v
, nektar.

bal z bezi
* Bitkilerin yaprak, yumurtal
k ve erkek organlar
n
n dibinde bulunan ve bal z
karan bez.
bal zlk
* ieklerde bal zn
karan bezlerin bulundu
u organ.
bal pete
i
* Ar
lar
n iine bal doldurduu bal mumu levha.
bal rengi

* Kahverengine alan sarrenk.


* Bu renkte olan.

bal sa
mak
* kovandan bal rn almak.
bal tutan parma

n
yalar
* imknlargenibir i
in ba

nda bulunan kimse bu imknlardan az da olsa yararlan


r.
bala

* Yavru, ocuk.

balaban
*
ri, byk.
* i
man, grbz (kimse, ocuk).
balaban
* Atmaca veya doan gibi y
rt
cbir ku
.
balaban ku
u
* Batakl
klarda ya
ayan, bal
k
la benzer, eti ya
lve a

r, iri bir ku(Botaurus).


balabanla
ma
* Balabanla
mak durumu.
balabanla
mak
* Balaban duruma gelmek, irile
mek.
balabanl
k
* Balaban olma durumu.
balak
balalayka

* Bkz. malak.
* k
eli, telli Rus halk saz
.

balama

balans

* Orta oyununda Rum tipi.


* Karagz, matiz ve klhan beyi tipleri taraf
ndan yabanclkelerin tiplerine hitap ederken kullan
lan sz.
* Denge, muvazene.

balans ayar
* Otomobilin sars
lmas
n
nlemek iin, tekerleklere gere
i kadar balans pensi denen kur
un parastakarak
denge salama i
i.
balans pensi
* Arabalar
n tekerleklerindeki dengeli dnmeyi salamak iin cant ile lstik kenar
na s
k

t
r
lan kur
un
paras
.
balar
balast

* atkiri
i olarak kullan
lan ve kiremitlerin alt
na d
enen ince tahta, pedavra.
* Demir yollar
nda traverslerin alt
na,
oselerde dzeltilmitoprak zerine d
enen tak
r
klar
.
* Safra.

balast diren
* Gerilimin byk de
i
imlerinde, devredeki ak
msabit tutmak iin konulan diren.
balast gemi
* Ambarlar
nda yk bulunmayan gemi.
balast yem
* ok byk miktarda ham selloz ihtiva eden ve dolay
s
yla yo
un yemlerden ok daha d
k sindirilebilir
besin maddeleri ihtiva eden ve hayvanlara tokluk hissi vermek amac
yla kullan
lan yem.
balat

* Orta a
da, bentten olu
an bir Bat
iiri tr.
* Bat
da, belirli danslara e
lik eden bir tr
ark
.
* Serbest biimli, romantik, mzik aralar
yla al
nan veya
arkolarak okunan eser.

balata
* Souk ve s
cakta byk bir srtnme kat say
s
na sahip olan suya ve ya
a dayan
kl
, yavaa

nan madde.
* Motorlu aralarda fren yapmaysa
layan, tekerlek mili zerine yerle
tirilmiyar
m ay biimindeki alet.
balay
* Evlilik hayat
n
n ilk ay
veya ilk gnleri.
balbal
balc
balc
l
k

* Eski Trklerde ki
inin an
lmas
iin mezar
n
n veya baz
kurganlar
n etraf
na dikilen ta
.
* Ar
yeti
tirip bal alan veya satan kimse.
* Ar
yeti
tirme veya bal al
p satma i
i.

balak
* Kabza.
* Kabzan
n demir siperi.
bal
k
*
inde e
itli organik maddeler bulunan, daha ok killi, koyu, yap

kan amur, mil.


* Glk
kartan.
*
indeki kil oranyksek, yal
, su geirmez, koyu toprak.

bal
k hurmas
* Sand
klara bas
larak kurutulan hurma (veya kuru incir).
bal
k inciri
* Kurutulmuincir, bal
k hurmas
.
bal
kl

* Bal
olan.

bald
r
* Baca

n dizden ayak bile


ine kadar olan blm, incik.
* Bu blmn yumu
ak ve
i
kin olan arka taraf
.
bald
r bacak
* A
k sa
k grlen kad
n baca
.
bald
r kemi
i
* Bald
rda bulunan iki kemikten ince olan
.
bald
rak

bald
ran

* Don ve pantolon gibi giysilerin dizden a


a
olan blm.
* K
l
kay

n
n a
auzanan paras
.
* Maydanozgillerden, nemli yerlerde yeti
en zehirli bitkilerin ortak ad
, a
u otu. (Conium maculatum).
* Bu bitkiden
kar
lan zehir.

bald
ran
erbeti
* Acekerek, yz suyu dkerek elde edilen kazan.
bald
ranl
k
* ok bald
ran yeti
en yer.
bald
rgan
* Bald
ran.
* eytan otu,
eytan tersi otu (Ferula assa-foetida).
bald
r
plak
* Ayak tak
m
ndan, i
siz, serseri.
bald
r
kara
* Nemli yerlerde yeti
en birok e
relti otu trnn ortak ad
, karabald
r.
bald
rpatlatan
* Gre
te hasm
n bir aya

ntutarak diz kapa

na kadar bkp zerine yklenme oyunu.


bald
rsokan
* ift kanatl
lar
n, sinekgiller familyas
ndan, karasinee ok benzeyen, kan emen, hastal
k bula
t
ran, hayvan
sa
l

ynnden zararlbir sinek tr (Stomaxys calcitrans).


bald
z

* Erkee gre kar


s
n
n k
z karde
i.

baldo
*
ri ve dolgun taneli, pilvl
k pirin.
bale

balerin

* Belli hafif figrlere, ad


m at

lara, o
unlukla sahne dzenine ve mzie dayalgsteri tr.
* Bu tr gsteri yapan sanattopluluu.

* Bale yapan k
z veya kad
n sanat
.
balerinlik
* As
l mesle
i balerin olan kimse.
balet
balgam

* Bale yapan erkek sanat


.
* Solunum organlar
n
n salg
lad

, a

zdan d

ar
at
lan smks madde.

balgam atmak
* yap
lmakta olan bir iveya bir konu zerine ku
ku uyand
racak bir sz sylemek.
balgam ta

* Damarl
ve yarsaydam bir tr Kad
ky ta

, Hac
bektata

, mhresenk.
balgaml
* Balgamolan.
balgmeci
* Bal pete
ini and
ran bir tr dikibzgs.
balhane

* Bal szme ve paketleme i


lemlerinin yap
ld

yer.

bal

a
kmak
* bal
k avlamaya gitmek.
bal
k
bal
k

* Omurgal
lardan, suda ya
ayan, solungala nefes alan ve yumurtadan reyen hayvanlar
n genel ad
.
* Zodyak zerinde, Kova ile Ko burlararas
nda yer alan burcun ad
. Zodyak.

bal
k adam
* Deniz dibine inilebilecek donan
mla su alt
nda al

mayiedinen kimse, dalg


, kurba
a adam.
bal
k ba
tan kokar
* bir i
te aksakl

n ba
ta olanlardan ba
lad

nanlat
r.
bal
k bilimci
* Bal
klar s
n
f
ninceleyen bilim adam
.
bal
k bilimi
* Su rnleri ara
t
rmalar
nda zellikle bal
klar s
n
f
ninceleyen bilim.
bal
k orbas
* Beyaz etli bal
klardan yap
lan bir tr orba.
* Suda pi
irilip k
l
klaray
klanm

, incecik k
y
lm
bal
k ile so
an, ya, havu, patetes ve domatesten
haz
rlanan bir orba tr.
bal
k eti

* Omurgal
lardan, suda ya
ayan hayvanlar
n yumu
ak ve a
k renkli eti.

bal
k etinde
* Ne
i
man, ne zay
f olan, biimli tombul.
bal
k istifi
* ok s
k

k olarak bir yere dolmu(insanlar).


bal
k kartal

* Kartallardan, su k
y
lar
nda ya
ayan, bal
kla beslenen, beyaz, kahverengi izgili, y
rt
cku(Pandion
haliaetus).
bal
k kava
a
k
nca
* hibir zaman olmayacak i
ler iin sylenir.
bal
k otu
* Cava ve Malabar'da yeti
en, zehirli meyvesiyle bal
klar
sersemleterek avlamaya yarayan bir bitki
(Anamirta).
bal
k pazar
* Bal
k
lar
n avlad
bal
klar
n gnlk ve taze olarak sat

a sunuldu
u yer, ticar merkez.
bal
k st
* Yumurtlama s
ras
nda erkek bal
klar
n
kard

beyaz madde.
bal
k taba
* Bal
k koymaya yarayan kap.
* Yayvan servis taba

.
bal
k tutkal
* Bal
k endstrisi art
klar
ndan retilen, yavakuruyan, fakat ba
lama gc yksek yap

t
r
c
.
bal
k tutmak
* bal

avlamak.
bal
k unu
* Kurutulmubal
ktan zel i
lemlerle elde edilen un.
bal
k ya
*
ri bal
k ve deniz hayvanlar
n
n sanayide kullan
lan ya

.
* Morina bal

n
n karacierinden
kar
lan ve hekimlikte zay
fl
a kar
kullan
lan iyotlu, vitaminli ya
.
bal
k yemi
* Bal
k avlamada oltan
n ucuna tak
lan genellikle yiyecek tr madde.
bal
k yumurtas
* Bal
klar
n daha ok s
yerlere b
rakt
klar
, remelerini sa
layan yumurta.
* o
unlukla mersin bal

n
n, eritilmibal mumuna bat
r
larak haz
rlanan yumurtas
, havyar.
bal
k

* Bal
k tutan veya satan kimse.
* Bal
k
lara zg.

bal
kd
m
*

leme ba
lang
c
nda yap
lan ve sonra kolayca zlerek i
in tersine de tutturulan dm
ekli.
bal
kkaza

* Bal
k
lar
n so
uk ve nemli havalarda giydii bo
azl
ve ynl kal
n kazak.
bal
kyaka
* Kazaklarda boynu saran ve katlanabilen yaka, bo
azl
k.
bal
k
l

* Bal
kla beslenen, bal
k yiyen.
* Uzun bacakl
lardan, boynu ve gagasuzun, su k
y
lar
nda ya
ayan, bal
k yiyerek beslenen byk bir ku
(Ardea cinerea).
bal
k
lgiller
* Leyleksiler tak
m
n
n bal
k
llar alt tak
m
na giren bir familya.
bal
k
l
k

* Bal
k tutma, avlama i
i.
* Bal
k retme, bal
ktan yararlanma ve satma i
i.
bal
k
llar
* o
unlukla uzun bacakl
, uzun gagalbal
k
l cinsinden ku
lar familyas
.
bal
k
n
* Perde ayakl
lardan, uzunca gagal
, uzun ve atal kuyruklu, deniz k
y
lar
nda ya
ayan bir kucinsi, deniz
k
rlang
c(Sterna hirundo).
bal
kgz
* Ayakkab
lar
n bageirilen deliklerine ve kemer deliklerine tak
lan maden, kemik gibi
eylerden yap
lm

halka.
bal
kgz objektif
* Normal objektiflerden ok daha genia
y
alan ve grnty d
bkey ayna grnts biiminde veren
objektif tr.
bal
khane
* Bal
klar
n toptan sat

a
kar
ld

, so
uk hava deposu olan yer.
bal
klama
* (suya dalmada, atlamada) Bal
k gibi gergin, dz ve baa
abir biimde.
* Bir i
e, bir duruma, bir harekete sonucunun ne olaca

nd
nmeden giri
erek.
bal
klamak
* Bal
klama tarzsuya atlamak.
bal
kland
rma
* Bal
kland
rmak i
i.
bal
kland
rmak
* Bal
k ile doldurmak, sslemek.
bal
klava
* Deniz, gl ve
rmaklarda bal
k yata
olan yer.
bal
kl

* Bal

olan.

bal
knefesi
* Balinagillerin ba

ndan
kar
lan ve kozmetik maddeler ve ssl mumlar yap
m
nda kullan
lan bir ya
.
bal
ks
rt
* Bal
k k
l

biiminde birbirine paralel ve apraz izgili kumadeseni.


* Yollarda sular
n ortada toplanmayarak iki yana akmasiin yap
lan
i
kinlik.
bal
ks
z

* Bal

olmayan.

bali
* Dl verme a

na eren, bulua
na ermiolan.
baliolmak
* bulmak, eri
mek.
* erinlik a
na ermek, erinle
mek, bulu
a ermek, ak
l baliolmak.
balina

* Balinalardan, uzunluu 20 m, a

rl

200 ton olan, ya


ve ubuklariin avlanan memeli hayvan, kad
rga
bal

, falyanos (Balaena mistycetus).


* Giysilerin dik ve dzgn durmasiin bazyerlerine zellikle yakalar
na konulan sert, esnek, yass
, dar,
uzun ubuk.

balina ubu
u
* Balinan
n az
na ald

suyu d

ar
ya szp iindeki deniz hayvanlar
ntutmas
na yarayan ve st enesinin
iki yan
nda tarak di
leri gibi s
ralanm

, boynuz dokusunda, esnek kemiksi blmlerin ad


.
balina ya

*
spermeet balinas
n
n kafa sinslerinde bulunan ya
.
balinalar
balinal

* rnek hayvanbalina olan, kutup denizlerinde ya


ayan memeli hayvanlar familyas
.
* Balina tak
lm
olan, balina geirilmiolan (giysi).

balistik
* Ate
li silhlarda barut gaz
n
n bas
ncile f
rlay
p hedefe var
ncaya kadar merminin havadaki hareketini
inceleyen bilim.
balkan
* Sarp ve ormanl
k s
ra da
lar.
Balkanlar

* H
rvatistan, S
rbistan, Karada, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan,
Romanya, Yunanistan ve Trakya'y
iine alan blge.
Balkanl
* Balkan devletlerinden olan, Balkanlarla ilgili.
Balkanl
l
k
* Balkanlolma durumu.
Balkanolog
* Balkanoloji uzman
.
Balkanoloji
* Balkan uluslar
n
n dili, tarihi ve kltr ile ura
an bilim dal
.
Balkar
Balkarca
balk

balk
ma

* Bkz. Malkar.
* Bkz. Malkarca.
* Gzel ssl, parlak.
* Ar
, sanc
.
* Balk
mak i
i.

balk
mak
* Parlamak, par
ldamak.
* im
ek akmak.
* Su halkalanmak, dalgalanmak.
* Kesik kesik ar
mak, sanc
mak.
balk
r

balkon

* Par
lt
.
* im
ek.
* Bir yap
n
n genellikle st katlar
nda d

ar
ya do
ru
km

, evresi duvar veya parmakl


kla evrili blm.

* Tiyatro ve sinema gibi byk salonlarda asma kat.


balkonumsu
* Balkona benzer.
balkp

* A
k sarrenk.
balland
ra balland
ra
* Balland
rarak.
balland
rma
* Balland
rmak i
i.
balland
rmak
*
mrendirecek biimde vmek.
ballanma

* Ballanmak i
i.

ballanmak
* Bal bula
mak, bal srlmek.
* Tatl
la
mak, tatlanmak, olgunla
mak.
ball

*
inde bal bulunan.

ballbrek
* ok lezzetli.
ballbrekli olmak
* ok iyi anla
mak.
ballpasta
* Bal ile yap
lm
veya iine bal konmupasta.
ball
baba

* Ball
babagillerden, beyaz iekli ve ok y
ll
k otsu bir bitki (Lamiumalbum).

ball
babagiller
* Nane, lvanta ie
i, kekik gibi kokulu bitkileri iine alan ve iki enekli biti
ik ta yaprakl
lardan olu
an bir
familya.
ball
dar
*
ncir.
ball
k
* Bal konulan kap.
* Ba
larda grlen klleme hastal

.
* Ball
baba.
ball
kl

* Ball
k hastal

olan.

balo
* Danslve resm giyimli gece toplant
s
.
balo vermek
* baloyu haz
rlamak, dzenlemek.
balon

* Is
t
lm
hava veya havadan daha hafif bir gazla doldurulan, atmosferde uabilen, kre biiminde ara.

* Hava veya gazla doldurulmu


, kauuktan yap
lan ocuk oyunca

.
* Karnyuvarlak ve
i
kin, boynu dar cam kap.
balon lstik
* Bisikletlerde kullan
lan bir lstik tr.
balon uurmak
* ilgililerin ne diyeceklerini ve nas
l davranacaklar
nanlamak amac
yla asl
olmayan bir haber yaymak.
baloncu
baloncuk

* Balon satan kimse.


* Kk balon.

balonculuk
* Balon yapmak veya satmak i
i.
balonvari
* Balona benzer, balon gibi.
balotaj
baloz
balsam

* Bir seimde adaylardan hibirinin, gerekli oyu salayamamasdolay


s
yla seimin sonusuz kalmas
.
* Gemici, i
i gibi kimselerin elenmek iin gittikleri ikili, danslyer.
* Baza
alardan elde edilen, parfm ve illar
n yap
m
nda kullan
lan reine, belsem.

balsaml
* Balsam ieren, antiseptik ve besleyici zelli
i olan (il, merhem vb.).
bals
ra

balta

* Yapraklar
n zerinde olu
an bir tr kf.
* Bir tr kudret helvas
.
* Kesmek, yarmak, yontmak gibi i
lerde kullan
lan a
a sapl
, demir ara.

balta dememi(girmemiveya grmemi


)
* iinden hi aa kesilmemi
, s
k ve gr (orman, koru).
balta olmak
* direnerek bir
ey istemek, vakitli vakitsiz tedirgin etmek, as
lmak, musallat olmak.
balta vurmak
* balta ile kesmek, paralamak.
baltaba
* Babodoslamasomurga hatt
na dikey olarak elik lmadan yap
lm
(gemi).
baltac

* Balta yapan veya satan kimse.


* Odun k
r
c
.
* Yang
n sndrme kurulu
lar
nda balta kullanan er.
* nceleri sefer s
ras
nda al
l
k ve ormanl
k yerleri temizlemek, yol amak, ad
rlarkurup kald
rmak,
ykleri bindirip indirmekle; sonralark
zlar a
as
na ba
lolarak saraykorumak ve saray
n d
hizmetlerini yapmakla
grevli kimse.
baltac
k

* Kk el baltas
.

* Deirmen ta

n
n ortas
nda bulunan ha biimindeki alet.
baltadan kurtulmak
* kesilmemek.
baltalama
* Baltalamak i
i, sabotaj.
* Bilinli ve kas
tlolarak, bir i
i veya bir durumu bozarak zarara yol aan harekette bulunma, sabote etme.
baltalamak
* Balta ile kesmek.
* Bir i
i, bilinli ve kas
tlolarak bozacak veya y
kacak davran

ta bulunmak, sabote etmek.


baltalay
c
* Baltalama hareketini yapan kimse.
baltalay
c
l
k
* Baltalama i
ini yapan kimse.
baltal

baltal
k

* Baltasolan.
* Yollarama ve dzenlemede balta ile donat
lm
asker s
n
f
.
* S
k s
k kesimi yap
lan orman.
* Bir kyn odun ihtiyac
nsa
lamas
na izin verilen koruluk veya orman blgesi.

baltasktkten
kmak
* bir engelden, bir s
k
nt
dan kurtulmak.
baltayta
a vurmak
* fark
nda olmayarak birine dokunacak szler sylemek, pot k
rmak.
Balt
k

* Balt
k denizine k
y
solan lkeler ve bu lkelerin halk
.

Balt
k dilleri
* Balt
k lkelerinde konu
ulan Hint-Avrupa dil grubu.
baltrap

* At
c
l
kta hedef vazifesi gren plkalar
havaya f
rlatan yayl
alet.

balya
* ember ve demir tellerle balanm
ticaret e
yas
.
balya makinesi
* Dei
ik tar
m rnlerini ip ya da ember ile balyalama veya denkleme i
ini yapan alet.
balya yapmak
* balyalamak.
balyalama
* Balyalamak i
i.
balyalamak
* Balya yapmak, denk yapmak.
balyalanma
* Balyalanmak i
i.
balyalanmak
* Balyalamak i
i yap
lmak.

balyemez
balyos
balyoz

* Eskiden kara ve deniz sava


lar
nda kullan
lan, orta apta, uzun menzilli tuntan top.
* Osmanl
mparatorluu dneminde Frenk ve zellikle Venedik elilerine verilen ad.
* Ta
lark
rmak, kaz
k akmak gibi i
lerde kullan
lan, ok iri ve a

r eki, varyos.

balyoz gibi
* ok a

r, ezici (kol veya yumruk).


balyozlama
* Balyozlamak i
i.
balyozlamak
* Balyozla vurmak, balyozla dvmek.
balyozlanma
* Balyozlanmak i
i veya durumu.
balyozlanmak
* Balyoz ile dvlmek.
bam teli

* Bazsazlarda kal
n ses veren tel veya kiri
.
* Sakal
n, alt duda
n hemen alt
ndaki blm.

bam teline basmak (veya dokunmak)


* en ok k
zaca

eyi yapmak veya sz sylemek.


bamba
ka
* Bsbtn ba
ka, apayr
, de
i
ik, farkl
.
bamba
kal
k
* Bamba
ka olma durumu.
bambu
* Budaygillerden, s
cak lkelerde yeti
en, boyu 25 m kadar olabilen, mobilya, merdiven, baston gibi birok
e
yan
n yap
m
nda kullan
lan bir tr kam

, Hint kam

, hezaren (Bambusa vulgaris).


* Bu kam

tan yap
lm
olan.
bambul

* Kurtuk evresinde ekinlerin kkn, ergin evrede ba


aklarkemiren, kahverengi, k
n kanatlbcek
(Anisoplia austriaca).
bambul otu
* S
cak ve
l
man blgelerde yeti
en otsu veya altr bir bitki (Heliotropium).
bamya
* Ebegmecigillerden bir bitki (Hibiscus esculentus).
* Bu bitkinin hem taze, hem kurutularak yenilen rn.
bamya tarlas
* Mezarl
k.
ban

* Osmanl
mparatorluu dneminde Macaristan ve H
rvatistan'da sancak beylerine ve kk prenslere
verilen unvan.
ban aac

* Asya'n
n tropik blgelerinde ve Afrika'n
n kuzeyinde yeti
en, yapraklartelek damarl
, iekleri salk
m
durumunda, meyvesinden kokusuz bir yaelde edilen a
a (Moringa oleifera).
* Sepeti sd, sorgun.
ban otu

* Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'n


n s
cak blgelerinde yeti
en zehirli ve otsu bir bitki (Hyoscyamus).

ban ya
* Hint ya
.
bana
* Ben zamirinin ynelme hli ekli biimi.
bana bak!
* "beni dinle" anlam
nda teklifsiz bir seslenme ve gzdasz.
bana da ... demesinler
* bir i
in kesinlikle yap
laca

nbelirtmek iin sylenir.


bana dokunmayan (veya beni sokmayan) y
lan bin ya
as
n
* birok kimseler, kendilerine ktl dokunmayan ki
iye dokunmak istemezler.
bana m
s
n dememek
* hibir
ey etkili olmamak, ald
r
etmemek.
banak
banal

banallik
bano
aleti.

* Ekmek paras
, lokma.
* Herkesin kulland

, herkesin anlad

.
* Baya

, s
radan.
* Banal olma durumu.
* Amerika zencilerinin ald

gitar biiminde, maden gvdesi olan beveya daha ok teli olan bir mzik

banola
ma
* Banola
mak durumu.
banola
mak
* Bano durumuna gelmek.
banda almak
* bir sesi, ses cihazile bant zerine kaydetmek.
bandaj

* Sargile sarma.
* Ba
, sarg
.

bandajlama
* Bandajlamak i
i.
bandajlamak
* Sargile sarmak.
bandajlatma
* Bandajlatmak i
i.
bandajlatmak

* Sargile sard
rmak, bandaj yapt
rmak.
band
ra
* Geminin hangi devlete ait oldu
unu gsteren bayrak.
* Yabancdevlet bayra

.
band
ral
* Band
rasolan.
band
rma
* Band
rmak i
i.
*
pe dizilmiceviz, badem ve benzerlerinin, ni
asta ile kaynat
lm
zm suyuna veya ba
ka bir tatl
ya
bat
r
lmas
yla yap
lan sucuk.
* Kurutulacak zmn gne
e serilmeden nce iine bat
r
ld
potasl
suyun konuldu
u kap.
band
rmak
* Banmak.
* abuk kurumasve renginin parlak sarolmasiin zm salk
mlar
n
veya inciri kll veya potasl
l
k suya
dald
r
p
karmak.
bando

* Trl fleme ve vurgulu alg


lardan olu
an ve daha ok geit trenlerinde kullan
lan m
z
kac
lar toplulu
u
veya tak
m
, m
z
ka.
bandocu

* Bandoda grevi olan kimse, m


z
kac
.

bandoculuk
* Bandocu olma i
i veya durumu.
bandrol
* Paket veya
i
elerin a

zlar
na konulan
erit veya etiket.
* Devlete verginin kesildiini gsteren etiket.
* Bayrak direinin tepesine ss olarak konulan uzun, kuma
erit.
bandroll
* Bandrol bulunan.
bang
r bang
r
* Yksek sesle, grltyle.
bang
r bang
r a
lamak
* yksek sesle, h
r
karak alamak.
bang
r bang
r ba
rmak
* yksek sesle, avaz
kt

kadar ba
rmak.
bang
rdama
* Bang
rdamak i
i.
bang
rdamak
* fkelenerek yksek sesle ba
r
p a
rmak, bang
r bang
r ba
rmak.
Banglade
li
* Bangladehalk
ndan olan kimse.
bani

bank

* Kurucu.
* Yapan, kuran.
* Etibank, Smerbank gibi belirtme gruplar
nda banka sznn yerine kullan
l
r.

bank

* o
unlukla bahelerde, parklarda oturulacak s
ra.

banka

* Faizle para al
p veren, kredi,iskonto, kambiyo i
lemleri yapan, kasalar
nda para, de
erli belge, e
ya saklayan
ve daha ba
ka ekonomik etkinliklerde bulunan kurulu
.
* Bankac
l
k i
leminin yap
ld
yer.
banka czdan
* Banka hesabolanlar
n sahip olduklarkk defter, banka czdan
.
banka defteri
* Bkz. banka czdan
.
banka gibi
* ok zengin (kimse).
banka kart
* Banka i
lemleri iin otomatik makinede kullan
lan zel
ifreli kart.
bankac
* Bankac
l
k i
lemleri ile u
ra
an veya bankada grevli kimse.
bankac
l
k
* Banka i
lemleri yapma i
i.
* Bankac
n
n mesle
i.
bankadan ekmek (veya almak)
* bankadaki hesab
ndan para almak.
bankamatik
* Bankalar
n para i
lemlerini gnn her saatinde otomatik olarak yapan makine.
bankaya yat
rmak
* bankadaki hesab
na para koymak, biriktirmek.
banker

bankerlik

* Banka sahibi.
* Bankac
.
* Para, alt
n gibi ta

n
r deerlerin ticaretiyle ura
an kimse.
* ok zengin (kimse).
* Banker olma durumu.
* Bankerin yapt
i
.

bankerzede
* Banker ile olan iili
kilerinde zarara urayan kimse.
banket
* ehirler aras
yollar
n iki taraf
nda yayalar
n yrmesine ve ta

tlar
n trafii aksatmadan durabilmesine
yarayan ak
l veya toprak yol.
bankiz
* Buzla.
banknot
banko

* Devlet bankas
taraf
ndan piyasaya
kar
lan k

t para.
*
yerlerinde zerine e
ya koymaya elveri
li, itakibi iin gelenle grevli aras
na konulmutezgh.

* Talih oyunlar
nda, oyunu ynetenin ortaya koyduu para.
* Talih oyunlar
nda oyunu yneten kimse.
* Talih oyunlar
nda ortada toplanan paran
n hepsine oynand

nanlat
r.
* Su alttepeli
i.
banko at

* Yar

larda dereceye girecei kesin olarak tahmin edilen at.

banko geme
* Banko gemek durumu.
banko gemek
* Yar

larda veya toto, loto gibi oyunlarda, bir at


n veya say
n
n kesin olarak tutturulaca

n
tahmin edip
i
aretlemek.
banko say
* Say
sal loto oyununda, garanti olarak
kaca
tahmin edilen say
.
banlama
* Banlamak i
i.
banlamak
* Horoz tmek.
* Ba

rmak.
banliy

* Genellikle oturma alanniteli


inde olan,
ehir merkezinden uzakta veya s
n
rlar
na yak
n yerlerde bulunan

ehir yresi, evre, dolay.


banliy treni
* ehirle banliy aras
nda i
leyen tren.
banma
banmak

* Banmak i
i.
* Katbir
eyi sulu veya tuz, biber gibi toz durumundaki maddelerin iine bat
r
p
karmak.

bant
* Dz, ensiz, yass
ba
,
erit.
* Yara zerine yap

t
r
lan zel olarak haz
rlanm
illkk
erit.
* Ses alma cihazlar
nda seslerin kaydiin kullan
lan manyetik oksitli plstik veya selloz
erit.
bant zmek
* manyetik bir bant zerine al
nm
sesleri yaz
ya aktarmak, de
ifre etmek.
bant doldurmak
* bir bandses kaydederek kullanmak.
bant z
mpara
* ekmeye dayan
kl
, uzun k
t veya bezden retilmi
, genellikle z
mparalama makinelerinde kullan
lan
a

nd
rma gereci.
bantlama

* Bantlamak i
i.

bantlamak
* Bantla iki
eyi birbirine tutturmak, bant yap

t
rmak.
bantlay
c
* Bant yapan kimse.
* Bantlama makinesi.

banttan vermek
* genellikle radyo ve televizyonda banttan yararlanarak daha nceden al
nm
bir sesi veya grnty
yay
nlamak.
banyo

* Yap
larda, iinde y
kan
lan blm, hamam.
* Banyo kvetinde y
kanma.
* Tedavi amacile haz
rlanan illsu.
* Vcudun bir blmn veya btnn, fiziksel veya kimyasal bir etki alt
nda bir sre bulundurma i
lemi.
* Duyarlyzeylerin i
lenmesinde belirli bir i
lemin gerektirdii maddeyi erimiolarak iinde bulunduran

s
v
.
banyo bataryas
* S
cak ve so
uk su ile dubalant
s
n
n bir arada bulunduu musluk tak
m
.
banyo almak
* banyo yapmak.
banyo dolab
* Banyo iin gereken btn malzemenin iinde bulunduruldu
u dolap.
banyo havlusu
* Banyo sonraskullan
lan ve zel olarak yap
lan havlu.
banyo kabini
* Dukabini.
banyo kazan
* Banyoyu ve suyu
s
tmak iin yap
lan zel kazan veya
s
tma aleti.
banyo kveti
* Genellikle iine su doldurulup y
kanmaya elveri
li tekne.
banyo sabunu
* Banyo yaparken vcudu y
kamak iin kullan
lan sabun.
banyo tak
m
* Banyo odalar
nda
slak zemine serilen altplstik, st havlu benzeri dokuma olan paspas.
banyo yapmak
* y
kanmak.
banyolu

*
inde banyo blm olan.
* Banyodan henz
km
bir kimsenin durumu.

banyosuz
* Banyosu olmayan.
baobap
* Ebegmecigillerden, s
cak lkelerde yeti
en, ok yksek olmamakla birlikte, gvdesinin evresi 20 m yi
a
abilen bir a
a (Adansonia digitata).
bap
* Kap
.
* (kitaplarda) Blm, ba
l
k.
* Konu, husus.
* Arap gramerinde mastar e
itlerinden her biri.
bar

* Anadolu'nun dou ve kuzey blgesinde, en ok Artvin ve Erzurum yrelerinde el ele tutu


ularak oynanan,
a
r ritmli bir halk oyunu.
bar

bar
bar

* Dansl
, ikili e
lence yeri.
* Ayakst iki iilen meyhane.
* Bir salonda iki imek iin haz
rlanm
k
e.
* Hava bas
ncbirimi.
* Cam kaplarda olu
an pas.

bar
* Halterde kald
r
lmasgereken alet.
bar ate
i

* Youn yayl
m ate
i.

bar balamak
* kir balamak, paslanmak.
bar bar

* Ba

rmak fiili ile kullan


larak ba

n fkeli ve yksek sesle oldu


unu anlat
r.
* Apa
k grnmek, ortada olmak.

bar havas
* Bar oyunlar
nda tek veya toplu olarak sylenen ezgi.
bar tutmak
* bar oynamak iin haz
rlanmak ve oyuna ba
lamak.
baraj

* Suyu toplamak, gcnden yararlanmak amac


yla akarsu zerinde yap
lan bent, b
et.
* Herhangi bir alanda ba
ar
ytespit etmek iin gerekli olan
art.
* Futbol veya hentbolda serbest at

yapacak oyuncunun nnde kar


tak
m oyuncular
n
n yanyana dizilip
olu
turduklar
duvar.
baraj ate
i
* Youn yayl
m ate
i.
baraj mesafesi
* Serbest at
s
ras
nda, at
noktas
ndan kaleye do
ru ve olu
turulan baraja kadar belirlenen nizam ara
a
kl

.
baraj yapmak (veya kurmak)
* (futbol veya hentbolda kaleye yap
lan vuru
larnlemek iin) oyuncular kale nn kapatacak biimde
s
ralanmak, duvar yapmak.
baraja
mak
* herhangi bir sebeple konulmuolan
art
yerine getirip ba
ar
salamak.
barak

baraka

* Tyl, k
lluha, kebe.
* Bir cins tyl av kpei.
* Tahta, inko gibi hafif
eylerden yap
lm

, temelsiz ereti yap


.

barakac
k
* Kk baraka.

baran

* Yamur.

barata

* Osmanlsaray
nda genel olarak bostanc
lar
n, baltac
ve kap
c
lar
n giydikleri, k
rm
zuhadan yap
lm

,
ucu k
vr
k, uzunca ba
l
k.
* Bilim doktorlar
n
n ve kardinallerin giydikleri drt k
e klh veya ba
l
k.
baratarya
barba
barbakan

* Kaptan
n, tayfalar
n, gemi sahibine, armatre veya sigorta ortakl

na bilerek verdikleri zarar.


*
htiyar Rum meyhanecilerine seslenmek iin kullan
l
r.
* Kale duvarlar
nda d
mana ok atmak iin a
lm
delik.

barbar
* Uygarla
mam

.
* Uygarla
mam
kavim, topluluk.
* Kaba ve k
r
c
.
* Kaba saba, ilkel.
barbarca

* Barbara yak

an bir biimde.
* Kaba ve k
r
c
bir davran

la.

barbarizm
* Bir szn fonetik veya morfolojik yap
s
nda yap
lan byk yanl

l
k.
barbarla
ma
* Barbarla
mak i
i.
barbarla
mak
* Barbar gibi davranmak.
barbarl
k
* Barbar olma durumu.
barba

* Bar oyunlar
nda s
ran
n saba

nda yer alan ve oyunun dzenini sa


layan kimse.

barbata

* Kalelerde mazgal ve mazgal siperlerinin olu


turdu
u girintili
k
nt
ld
duvarlar
n st blm, kale
korkuluu.
barbek

* zellikle balkonlarda
zgara et pi
irmekte kullan
lan ve duvar ierisine gmlmocak.

barbunya
* Barbunyagillerden, k
rm
z
pullu, beyaz etli, kemikli bir bal
k (Mullus barbah
s).
* Taneleri yuvarlak, oval veya yass
, k
rm
z
benekli, bir tr fasulye.
barbunyagiller
* Dikenli yzgeliler alt tak
m
na giren, vcutlariri pullarla kapl
, barbunya ve tekir trleri iyi bilinen bir
familya.
barbut
* Zarla oynanan bir e
it kumar.
barc

* Bar i
leten kimse.
barc
l
k
* Barcolma durumu.
* Barc
n
n i
i veya mesle
i.
bara
* Orta a
da kullan
lan krekli ve yelkenli ta

ma gemisi.
* Kalyon trnden kk savagemisi.
barak
* K
l
kabzas
n
n siperi.
barda

bardac
k

* Dam ustalar
n
n kulland

, ba

n
n bir ucu ember parasbiiminde e
ri, br ucu keskin eki.
* F

ckeseri.
* Bir tr kk ve tatlyaincir.

bardac
k erii
* Bardak erii.
barda
ta

ran damla
* sab
r tketen a

rdavran
veya durum.
barda
ta

rmak
* sabr
ntketmek.
bardak

* Su ve benzeri
eyleri imek iin kullan
lan, genellikle camdan yap
lan kap.
* Bir barda
n alacamiktar.
* (bazblgelerde) Toprak testi.

bardak eri
i
*
ri ve tatl
bir tr erik.
bardakalt
* Barda
n konulduu yeri kirletmemesi iin kullan
lan, genellikle rg, k
t veya plstik rt.
* Yemek ncesi yenilen bardak altbykl
nde bir tr lhmacun.
bardak
* Bardak veya mlek yapan veya satan kimse.
bardaktan bo
an
rcas
na ya
mak
* (ya
mur) ok
iddetli yamak.
bardan

* ok beyaz.

bardan
* Yk ta

mak iin kullan


lan anta veya uval.
bardan bardan
* Beyaz beyaz.
bardo
barem

* Ayg
r ile di
i e
ek iftle
mesinden retilen her ya
taki hayvan.
* Devlet memurlar
n
n maa
lar
n
n derece ve tutarlar
ndzenleyen sistem ve izelge.

baret
baret

barfiks

ilerin ba
lar
na giydikleri, metal veya plstikten yap
lm

apka.
* Kk takke, papaz takkesi.
* Bir tr ss inesi.
* e
itli beden hareketleri yapmaya elveri
li ykseklikte, iki ayak zerine tutturulmuubuklu jimnastik arac
.

bargh
*
ine izinle girilen yer, ota
, yksek divan.
bargam
barhana

bar
bar
nak

* Levre
e benzer bir bal
k.
* Kafile, kk kervan, g.
* G e
yas
, ev e
yas
.
* Bahe duvar
, it.
* Bar
n
lacak yer, melce.

bar
nd
rma
* Bar
nd
rmak i
i.
bar
nd
rmak
* Bar
nmas
nsa
lamak.
bar
nma

* Bar
nmak i
i.

bar
nmak
* Doa etkilerinden korunmak iin kapalbir yere s

nmak.
* Yerle
mek, ya
amak iin uygun
artlar bularak oturmak.
* evresiyle uyumlu, dirlik iinde ya
amak.
* (soyut kavramlar iin) Bir yerde etkili olmak, geli
ecek ortam
bulmak.
bar

* Bar

mak i
i.
* Sava

n bittiinin bir antla


mayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh.
* Byle bir antla
madan sonra insanl
k tarihindeki sre.
* Uyum, kar

l
kl
anlay
ve ho
gr ile olu
turulan ortam.

bar
grolmak
* her trl darg
nl

unutarak bar

mak.
bar
yapmak
* bar
antla
mas
nimzalamak.
bar

bar

* Bar

seven, bar

sever, sulhu, sulhsever, sulhperver.


* Bar

amalayan, bar

ngren.
* Bkz. bar

bar

l
k
* Bar

olma durumu, kavga etmeme e


ilimi.

bar

* Ba
kas
ile bar
durumunda bulunan, darg
n veya d
man olmayan, sevecen, ho
grl.

bar

k olmak
* sevecen ve ho
grl davranmak.
bar

kl
k
* Bar

k olma durumu.
bar

ma
* Bar

mak durumu, uzla


ma, anla
ma.
bar

mak

*
ki taraf, aralar
ndaki darg
nl

kald
rmak, uzla
mak, anla
mak.
* Sevmek, zevk almak.

bar

sever
* Bar

, bar

l, sulhu, sulhsever, sulhperver.


bar

severlik
* Bar

sever olma durumu.


bar

t
rma
* Bar

t
rmak i
i.
bar

t
rmak
* Bar

malar
nsalamak, ara bulmak.
bari

barikat

* Hi olmazsa, hi deilse, o hlde, yle ise.


* Ke
ke.
* Bir yolu veya geidi kapamak iin her trl aratan yararlan
larak yap
lan engel.

barikat kurmak
* engel olu
turmak.
barikat yapmak
* e
itli aralarla bir engel olu
turmak.
barikatlama
* Barikatlamak i
i.
barikatlamak
* Barikat ile evirmek, barikat yapmak.
barisfer
barit

* Bkz. a
r kre.
* Baryum oksit (BaO) veya baryum hidroksit Ba(OH)2.

baritin
* Doal baryum slfat (BaSO4).
baritli

*
inde barit bulunduran.

baritli y
kama
* Kal
nba

rsa

n ve rektumun radyolojik i
lemde baryum slfatla doldurulmasve y
kanmas
.

bariton

bariyer

bariz

* Tenor ve bas aras


ndaki erkek sesi.
* Basso ile alto aras
nda ses veren, pistonlu bir tr a

z alg
s
.
* Hemzemin geitlerde kara yolu gvenli
ini salamak iin kullan
lan a
l
r kapan
r engel.
* Kara yollar
n
n kenarlar
na yap
lan korkuluk, engel.
* Herhangi bir yolu kapamak iin yap
lan engel.
* Engelli at yar

lar
nda zerinden atlanmasgereken yapay engel.
* A
k, gze arpan, belirgin.

barizle
me
* Barizle
mek i
i.
barizle
mek
* Bariz duruma gelmek.
bark
barka

* Bkz. ev bark.
* Byk sandal.

barkarol
* Venedik gondolclerinin sz ve mzii nceden yaz
lmadan, ilerinden geldii gibi syledikleri
ark
.
* Ritmi zamanlmzik eseri.
barklanma
* Barklanmak i
i veya durumu.
barklanmak
* Ev sahibi olmak; evlenmek.
barkot
barlam

* izgi im.
* Bkz. barlam.

barmen
* Bar tezghtar
.
barmenlik
* Bar tezghtarl

.
baro

* Bir
ehir veya bir blge avukatlar
n
n ba
lolduklarmeslek kurulu
u.

baro ba
kan
* Baro genel kurulunca en az on bey
ll
k k
demi olan avukatlar aras
ndan seilen ve baroyu temsil eden
baro yesi.
barograf

* Bir hava ta

t
n
n uarken izledi
i yolun yksekliklerini izgi hlinde gstermeye veya i
aretlemeye yarayan
alet, ykseklikler.
barok

* M.S 1600 ile 1750 y


llararas
ndaki klsik sanatizleyen resim, mimarl
k slbu.

* Bat
edebiyatlar
nda dengeden ok harekete, d
nceden ok duyuma, biimlerin serbeste
yarat
lmas
ndan duyulan co
kuya nem veren, abartmal
, etkileyici, eli
kiden ekinmeyen edebiyat ak
m
.
barok mzik
* alg
lar aras
nda veya alg
larla sesler aras
nda kar

tl
klar kuran XVl-XVlll. yzy
llar aras
ndaki mzik
reformunu olu
turan mzik.
baroku

* Barokuluk yanl
solan kimse.

barokuluk
* Barok sanat ve edebiyat grve ilkelerini benimseyen ak
m.
barometre
* Bas
nler.
* Gsterge.
baron
baronluk

* Bat
lkelerinde vikont ile
valye aras
nda soyluluk unvan
.
* Baron olma durumu veya baronun grevi.

baroskop
* Havan
n iinde bulundu
u cisimlerin a
rl

zerine yapt

hafifletici etkiyi gsteren ve havas


bo
alt
labilen bir fanus iinde terazisi bulunan fizik cihaz
.
barparalel
* D
ey direkler zerine paralel olarak tutturulmuiki tahta ubuktan olu
mujimnastik arac
.
barsak
* Ba

rsak.
barsam
barsama
barud

* Yzgeleri dikenli ve zehirli bir e


it arpan bal

(Trachinus vipera).
* Gzel kokulu yapraklaryemeklere konulan, nane ve yaban keki
inin ortak ad
.
* Koyu gri renkte olan.

barut
* Ate
li silhla bir merminin at
lmas
na veya herhangi bir arac
n f
rlat
lmas
na yarayan, patlay
c
, kat
madde.
barut esmeri
* Koyu esmer renkte olan (kimse).
barut f

s
* Barut koymaya, doldurmaya ve muhafaza etmeye yarayan kutu, f

.
barut f

sgibi
* ok k
zg
n, sinirli ve kinle dolu kimse.
* her an olay
kacak yer veya kavgaya yol aacak durum.
barut gibi
* fkeli, huysuz, sert, aksi (kimse).
* pek ek
i veya ac
.
barut hakk
* Mermiyi istenilen uzakl
a atabilmek iin gerekli barut gazbas
nc
nsa
lamaya yetecek miktarda barut.

barut kesilmek (veya olmak)


* ok fkelenmek.
barut kokusu gelmek
* savatehlikesi sezilmek.
barut rengi
* Koyu giri.
barutu

* Barut yapan kimse.

barutuluk
* Barut yapma veya al
p satma i
i.
baruthane
* Barut yap
lan veya saklanan yer.
barutla oynamak
* tehlikeli i
lerle u
ra
mak.
barutluk

* Barut saklanan kap veya yer.

baryum

* Atom say
s56, younlu
u 3.78 olan, do
ada en ok baryum slfat ve baryum karbonat olarak bulunan,
havada abuk oksitlenen, gmrenginde, katve basit bir element. K
saltmas
Ba.
baryum karbonat
* Karbondioksidin, barit zerine etkisiyle elde edilen beyaz bir kat
.
baryum slfat
* Baritin.
bas
* En kal
n erkek sesi.
* Sesi byle olan sanat
.
* En kal
n sesli orkestra alg
s
.
bas (veya bas git)
* ekil, yr, git, defol!.
bas bariton
* Bas
n
kamad

ince tonlara
kabilen, buna ramen bas
n indi
i kal
n ve tok tonlara inemeyen sesi olan
sanat
.
bas bas
* Ba

rmak fiili ile kullan


larak ba

n yksek sesle oldu


unu anlat
r.
bas tutmak
* ince sesli alg
lara tek perdeden e
lik etmek.
basak
basakl

* Merdiven.
* Merdiveni olan.

basaks
z
* Merdiveni olmayan.
basamak

* Bir yere
karken veya bir yerden inerken bas
lan ve art arda gelen, birbirinden belirli aral
klarla ykselen
dz yzeylerden her biri.
* Derece, a
ama, kerte.
* Bir amaca ula
mak iin yararlan
lan ki
i, durum veya yer.
* (aritmetikte) On kural
na gre yaz
lm
bir say
n
n, her rakam
n
n bulundu
u s
ra, hane.
* (cebirde) Bir tam denklemde bulunan bilinmeyenin en yksek kuvveti.
basamak basamak
* Yavayava(ykselme veya inme).
* Derece derece.
basamak yapmak
* bir durumu daha ykseine eri
mek iin ara olarak kullanmak.
basamakl
* Basama
olan, basamak basamak olan.
basar

basar
basar
basarna

* Gz.
*
leriyi grme, alg
lama yetisi.
* Merdivenin ayakla bas
lan yzeyi.
* Grme ile ilgili.
* Bir cismin bir yan
nkald
rala ykseltme i
i.
* Dalyan
n kapak yeri.

basbaya
* Al

landan, bilinenden hibir dei


iklii olmayan.
basen
* Omurgan
n bel ile kala aras
ndaki blm.
* K
tasal uzant
dan okyanus ortass
rtlar
na kadar devam eden ve 4000-5000 m derinli
i olan deniz dibi.
bas
* Resim kli
esi, dkme harf, takal
p kullanarak makine yard
mile k
da ve bez gibi
eylere yaz
, resim

karmak i
i, tab
.
bas
c
* Kitap, dergi gibi
eyleri basan kimse, tbi.
bas
c
l
k
bas
k

* Bas
colma durumu veya bas
c
n
n i
i.
* Bas
lm

, yass
la
m

.
* ok yksek olmayan, alak.
* K
s
k.

bas
kla
t
rma
* Bas
kla
t
rmak i
i.
bas
kla
t
rmak
* Bas
k durumuna getirmek.
bas
kl
k

* Bas
k olma durumu.
* Bir elipsin byk ve kk eksenleri aras
ndaki fark
n byk eksene oran
.

bas
la

* Bas
mc
l
kta, provalarda "bas
n
z, bas
ls
n" anlamlar
nda kullan
lan terim.

bas
la vermek
* prova hlindeki bir kitab
n veya herhangi bir yaz
n
n bas
ma uygun olduunu bildirmek.
bas
l

bas
l

* Bas
larak yerle
tirilmi
.
* Bas
m evinde bas
lm

, matbu.
* Bas
lmak i
i veya durumu.

bas
lma
* Bas
lmak i
i.
bas
lma dayan
m
* Dokusunu basarak ezmeye al

an d
etkilere a
ac
n gsterdii diren.
bas
lmak
bas
m

* Basmak i
ine konu olmak veya basmak i
i yap
lmak.
* Bassanat
, tabaat.
* Basi
i, tab
, tipografya.

bas
m evi
* Basi
i yap
lan yer, matbaa.
bas
mc
* Bas
m evi i
leten kimse, matbaac
.
bas
mc
l
k
* Bas
m evi i
letme i
i, kitap basma i
i, matbaac
l
k.
bas
n

* Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda


kan yay
nlar
n btn, matbuat.

bas
n ata
esi
* Resm veya zel kurum ve kurulu
larda, yabanctemsilciliklerde bas
n ile ilgili konulardzenleyen yetkili
ve sorumlu kimse.
bas
n bildirisi
* Bas
n yay
n organlar
na bilgi vermek amac
yla yetkili kurum veya ki
iler taraf
ndan haz
rlanm
yaz
l
a
klama.
bas
n dnyas
* Grsel ve yaz
l
bas
n organlarile burada grevlilerin tm.
bas
n kart
* Mesle
i bas
n i
leri olan kimselerin ta

kimlik belgesi.
bas
n zgrl
* Grve d
nceleri bas
n ve yay
n yoluyla a
klayabilme ve yayabilme hakk
.
bas
n toplant
s
* Yetkili veya ilgili bir kimsenin, bir konu veya e
itli konular zerinde a
klamada bulunmak iin
gazetecilerle yapt

toplant
.
bas
n yasa

* Bas
n yay
n organlar
n
n bir konu hakk
nda yay
n yapmas
nk
s
tlay
p engelleme.

bas
n

* Bir yzey zerine etkide bulunan gcn yz lm birimine d


en miktar
, tazyik.

bas
nlama
* Bas
nlamak i
i.
bas
nlamak
* Hava ta

t aralar
nda, insan organizmasiin yeterli bas
n dzeyini salamak veya ayarlamak.
bas
nl
* Bas
n yklenmiolan.
bas
nlsu
* Bas
n yklenerek f

k
rt
lma dzeyine getirilmisu, tazyikli su.
bas
nler
* Hava bas
nc
nlerek yer ykseltilerini ve hava de
i
imlerini tespit etmek iin kullan
lan alet, barometre.
bas
nlm
* Hava bas
nclmlerini inceleyen birim.
bas
ler
* Buhar
n veya herhangi bir gaz
n bulundu
u kab
n yzeyine yapt

bas
ncbelirleyen alet.
* Ak

kanlar
n bas
nc
nlen ara.
bas
p gemek
* nde gideni gemek.
* nem vermeyerek uramamak.
bas
p gitmek
* birdenbire gitmek, akl
na koydu
u
eyi yapmak zere bulunduu yerden uzakla
mak, ekip gitmek.
bas
rgama
* Bas
rgamak i
i.
bas
rgamak
* A
rl
k kmek veya basmak.
* Kbus kmek.
bas
rganma
* Bas
rganmak durumu.
bas
rganmak
* zerine a
rl
k basmak, kbus kmek.
bas

* Basmak i
i.
basil
basiret

* Bakterilerin omak biiminde ince uzun olan tr.


* Doru gr
, uza
gr
, sezi
, uyan
kl
k, anlay

, kavray

, dikkat, sagr.

basireti ba
lanmak
* iyi d
nemez, gere
i gremez bir duruma d
mek.
basiretli
* Gerei grebilen, uza
grebilen, basireti olan, sagrl.
basiretsiz

* Gerekleri grebilmekten uzak, ileri ve uzak gr


l olmayan, sa
grsz.
basiretsizlik
* Gerekleri, ileriyi ve uzagrememe, sa
grden yoksun olma.
basit

* Yap
lmasveya anla

lmas
kolay olan, kar

k olmayan, baya

.
* Sssz, gsteri
siz.
* Bilgi ve grgs s
n
rlolan, baya

, grgsz.
* Her zaman rastlanan, zellii olmayan, olaan.
* Kolay.

basit cisim
* Maddesi tek elementten olu
mucisim.
basit cmle
* Tek yargbildiren cmle.
basit faiz
* Faizleri zerine eklenmemiana paraya belli bir dnem sonunda verilen faiz.
basit kelime
* Anlaml
olarak daha kk paraya blnemeyen, kk durumundaki kelime, yal
n kelime.
basit kesir
* Paypaydas
ndan kk olan kesir.
basit renk
* Bimeden geen beyaz

n ayr
ld

renklerden her biri.


basite
* Basit olarak, kolay taraf
ndan.
basite indirgemek
* basitle
tirmek, sade bir biime dndrmek,basite irca etmek.
basitle
me
* Basitle
mek i
i.
basitle
mek
* Basit duruma gelmek.
basitle
tirme
* Basitle
tirmek i
i.
basitle
tirmek
* Gereksiz ayr
nt
lardan ar
tarak sade duruma getirmek.
basitlik
Baska

* Basit olma durumu.


*
spanya'n
n Bask blgesinde kullan
lan dil.

basket
* Basketbolda kazan
lan say
.
basket yapmak
* basketbolda saykazanmak.
basketbol

* Be
er ki
ilik iki tak
m aras
nda topu 3 m ykseklikteki kar

l
kl
duran ageirilmiiki sepetten birine
sokup saykazanmak esas
na dayanan bir oyun.
basketbolcu
* Basketbol oyuncusu.
basketbolculuk
* Basketbol oynama veya oynatmak i
i.
basketi

* Basketbol oyuncusu, basketbolcu.

bask

* Bir eserin bas


l
biimi veya durumu.
* Bassay
s
.
* Bir eserin bas
larak tekrarlanan her bir kezi.
* Giysinin iine k
vr
l
p dikilen kenar
.
* Hak ve zgrlkleri k
s
tlayarak zor alt
nda bulundurma durumu, tazyik.
* Bir maddeyi s
k
p ezen alet, pres.
* Belirli ruh etkinlik ve sreleri, ki
inin istei d

nda bilinalt
na itmesi veya bu itilenlerin bilince
kmas
n
nleme durumu.
* Kar
tak
m oyuncusunun hareketini ve sonu almas
nengellemek amac
yla uygulanan yak
n savunma
durumu.
baskalt
nda tutmak
* zgrl
n engellemek, k
s
tlamak.
baskgrubu
* Bir i
in yap
lmas
nda, gerekle
tirilmesinde veya tamamlanmas
nda baskolu
turan g.
baskkal
b
* Kitap kaplar
na sslemeler basmak iin kullan
lan kal
p.
baskresim
* Gravr teknii ile yap
lan resim, kaz
ma resim.
baskyapmak
* bir kimseyi bir i
i yapmaya zorlamak, zor kullanmak.
bask
c

lenecek kuma
lar zerine kal
plara resim basan kimse.
* Matbaac
l
kta bask
i
lerini yapan kimse.
* K
s
tlay
c
.

bask
c
l
k
* Bask
c
n
n i
i.
bask
da kalmak
* ya
mur ya
d
ktan sonra topra
n st k
smsertle
erek tohumlar fidelenip toprak stne
kmak.
bask
l
* Bask
solan.
bask
l
k
bask
n

* Bir masadaki k

tlar
n umamasiin zerlerine konulan zel biimdeki a
rl
k.
* Su i
ledi
i veya sulular
n bulunduu san
lan bir yere ans
z
n girme.
* K
sa sreli, beklenmedik sald
r
.
* (sertlik, zorluk bak
m
ndan) stn.

bask
n basan
nd
r

* d
mangafil avlay
p sald
ran taraf sava
kazan
r.
bask
n
kmak (veya gelmek)
* (kar

la
t
rma konusu olan kimseyi) gemek, stnln gstermek.
bask
n vermek
* an ve habersiz girmek, sald
r
da bulunmak.
bask
n yapmak
* su i
lendii veya sulular
n bulunduu san
lan bir yere ans
z
n girmek.
* d
mana ans
z
n sald
rmak.
* ans
z
n konuk gelmek.
bask
na u
ramak
* d
man
n beklenmedik bir sald
r
s
yla kar

la
mak.
* bir yerde su st yakalanmak.
* beklenmedik bir zamanda konuklar gelmek.
bask
nc
* Bask
n yapan kimse.
bask
s
z

* Hak ve zgrlkleri k
s
tlanmam

.
* Disiplinsiz.
* Terbiyesiz, ahlks
z.

bask
s
z bymek
* serbest bir eitimle yeti
mek.
basklrnet
* Kal
n sesli klrnet.
baskl

* o
unlukla bir ktleyi ok daha kk bir ktle yard
m
yla tartmaya yarayan alet.
*
ki kolu s
ra ile kalk
p inebilen, ortas
ndan veya ular
ndan birine az ok yak
n de
i
mez bir noktaya
dayanan kald
ra.
basma

* Basmak i
i.
* zerinde basile yap
lm
renkli biimler bulunan pamuklu kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Gazete, dergi, kitap gibi basile haz
rlanm
yaz
l
eyler, matbua.
* Bas
lm

, matbu.
*
skambil k

dile oynanan bir oyun.


* Gbre, tezek.

basma kal
b
* Kitap, kumagibi
eylerin bask
siin haz
rlanan kal
p.
basmac
* Basma yapan veya satan kimse.
* Pamuklu, tlbent vb. zerine kal
pla desen basan kimse.
* Boha ile kylerde e
ya satan kad
n, bohac
.
basmac
l
k
* Basma al
m sat
m
.
* Pamuklu, tlbent vb. zerine kal
pla desen basma i
i.
* Matbaac
l
k.
basmahane
* Basma yap
lan iyeri.

basmak

* Vcudun a

rl

nverecek biimde ayak taban


nbir yere veya bir
eyin zerine koymak.
* (kk ocuklar iin) Ayakta durabilmek.
* Bir
eyi, zerine kuvvet vererek itmek.
* S
k

t
rarak yerle
tirmek.
* Basi
i yapmak, tabetmek.
* rtmek, brmek, kaplamak.
* Bir
ey zerinde kal
p, mhr gibi bir arala iz yapmak.
* Bask
n yapmak.
* Bazisimlerle birlikte sertlik, a

r
l
k anlamlar
nda yard
mcfiil olarak kullan
l
r.
* Bir kimse bir ya
a girmek.
* evreyi kaplamak, kmek.
* Bas
n yaparak s
vve gazlar
itmek.
* Kmes hayvanlar
kulukaya yatmak.
* Bir
eyin etkisinde kal
p eziklik, znt ve a

rl
k duymak.

basmakal
p
* zgnl olmayan, dei
iklik gstermeyen, bilineni tekrarlayan, harc
lem, kli
e.
basmakal
pla
mak
* Basmakal
p durumuna gelmek.
basmal
* Basma zelli
i olan.
basmal
k
* zerine bas
lacak
ey.
basso

* En kal
n erkek sesi.
* En kal
n sesli orkestra alg
s
.

bastana salatas
* Domates, taze so
an, ye
ilbiber, maydanoz, nane ve limon suyu kullan
larak yap
lan bir salata tr.
bastarda

* Bkz. ba
tarda.

bast
* K
yma ile pi
irilmisebze.
* Bast
rma.
bast
bacak
* Bacaklark
sa veya arp
k (kimse).
* (ocuk iin) Yaramaz.
bast
yerde ot bitmez
* gittii yere u
ursuzluk gtrr, gittii yerin bereketini kurutur.
bast
yeri bilmemek
* ok sevinmek.
*
a
k
nl
ktan nerede oldu
unu seememek, durumunu kontrol edememek.
bast
k
bast
rak
bast
r
k

* Pestil.
* Yol yap
m
nda ak
l, kum, curuf gibi maddeleri ezmeye ve s
k

t
rmaya yarayan alet.
* Kap
yarkadan bast
rmak iin kullan
lan aa dayak.
* A
rl
k, bask
, yk.

bast
r
lma
* Bast
r
lmak i
i.
bast
r
lmak
* Bast
rmak i
ine konu olmak.
bast
r
m

* Ruh dnyas
nda olu
an tepkimelerin bilin d

na yans
mas
.

bast
rma
* Bast
rmak i
i.
* Bast
.
bast
rmak
* Basmak i
ini yapt
rmak.
* Zararlbir olay
nlemek.
* stnln gstermek.
* Bir kuma

n kenar
nk
v
r
p dikmek.
* Gidermek.
* (cevap iin) Hemen yeti
tirmek.
* Ans
z
n birinin yan
na gitmek.
* Birdenbire ve pek ok etkisini gstermek.
* Kmes hayvanlar
nkulukaya yat
rmak.
* Baskyapmak, zerine iyice d
mek.
bastika
* Bir yelken serenine veya herhangi bir aaca a
lan delik.
baston

* Yrrken dayanmaya yarayan aa veya metalden yap


lan ara.
* Geminin bataraf
ndaki yat
k dire
in (c
vadran
n) d

ar
ya do
ru uzanan paras
.

baston francala
*
nce, uzun ekmek.
baston gibi (veya baston yutmugibi)
* dimdik duran veya yryen (kimse).
bastoncu

* Baston yapan veya satan kimse.

bastonculuk
* Baston yapma veya satma i
i.
bastonlu

* Bastonu olan.

bastonsuz
* Bastonu olmayan.
basur

* Kal
n ba
rsa
n alt blmnde ve anste toplardamarlar
n geni
lemesiyle olu
an varis, hemoroit.

basur memesi
* Anste geni
leyip meme gibi uzam
damar y

n
.
basur otu
* D
n ie
igillerden, nemli ormanlarda biten, kklerinde basur memelerine iyi gelen bir madde bulunan,
sariek aan kk bir bitki (Ranunculus ficaria).
basurlu

* Basuru olan, hemoroitli.


basbadelmevt
* lmden sonra dirilme.
basya

* Sapotgillerden, tohumlar
ndan sabunculukta kullan
lan bir yaelde edilen, Asya'da yeti
en bir aa (Basia).

ba

*
nsan ve hayvanlarda beyin, gz, kulak, burun, a

z gibi organlar
kapsayan, vcudun st veya nnde
bulunan blm, kafa, ser.
* Bir topluluu yneten kimse.
* Ba
lang
.
* Temel, esas.
* Arazide en yksek nokta.
* Bir
eyin genellikle toparlaka ucu.
* Bir
eyin ular
ndan biri.
* Kasapl
k hayvanlarda ve bazyiyeceklerde tane.
* Para dei
tirirken verilen veya al
nan stelik, sarrafiye.
* Bir
eyin yak
nveya evresi.
* "Ba
" kelimesi birok deyimde "z varl
k, kendisi" anlam
nta

yan bir zamir niteliindedir.


* nem veya ynetim bak
m
ndan ileride olan, en nemli, en stn anlam
nda birle
ik kelimeler yapar.
* Gre
te pehlivanlar
n ayr
ld
klarbederecenin en ykse
i.
* "... ba

na" adlardan sonra ve nicelik anlatan kelimeden nce gelerek le


tirme anlam
verir.
* Deniz teknelerinde n taraf.
* En u, yksek nokta veya en n.
ba

*
ban.

baa

rl
k
* A
r s
klet.
baa
r
s
* Ba

n ar
mas
, ba
ta olu
an rahats
zl
k.
* Srekli s
k
ntyaratan durum veya kimse.
baa
r
solmak
* s
k
ntvermek, u
ra
t
rmak.
baa
r
tmak
* tedirgin etmek, b
kk
nl
k vermek, can s
kmak.
baalamamak
* ok u
ra
t
ran bir konu yznden vakit ve f
rsat bulamamak.
baalmak
* f
rsat bulmak.
baa
a
* Ba
a
a
gelmek zere.
baa
ad
mek
* ki
ili
inden kaybederek toplum iindeki durumu sars
lmak.
baa
aetmek
* tersine evirmek.
baa
agelmek
* tepesi st d
mek.
baa
agitmek

* srekli zarar grmek veya ktle


mek.
baa
agitmek
* i
leri ters gitmek, srekli zarar etmek.
baba
lamak
* ba

na bir rt rtmek.
* ba
ak vermek.
* birine veya bir
eye ba
lanmak, intisap etmek.
baba
* ocuklar
n "Allaha
smarlad
k" anlam
nda ellerini ba
lar
na gtrmelerini salamak iin sylenir.
baba
a

* Birlikte, beraberce.

baba
a (veya kafa kafaya) vermek
* iki veya daha ok kimse bir kenara ekilip konu
mak.
* dayan

mak.
baba
a b
rakmak
* birinin, bir
eyle veya bir kimseyle yaln
z kalmas
nsalamak.
baba
a kalmak
* biriyle veya bir
eyle yaln
z kalmak.
baba
a olmak
* birlikte bulunmak, beraber ya
amak.
babels
* S
k
nt
, znt veren.
babezi

* Mendil.

bab
a
* Ustura.
babiti
* Bkz. bit.
babulmak
* (al
veri
te) kazan b
rakmak.
baana

* Kafa tas
.
baekmek
* n ayak olmak.
baevirtmek
* ba
arkaya do
ru dndrtmek.
* birinin arkas
ndan hayranl
kla bakmak.
badndrmek
* ba
ar
dan, gururdan, sevinten ok mutlu duruma getirmek, a

rheyecanland
rmak.
badndrc
* (abuklukta) ola
anst, a

r
.
* bayg
nl
k verici.
badndrc

* a
k
na, serseme evirici.
badnmesi
* Gz karar
p d
ecek gibi olma.
baedebilmek
* bir kimseyi yola getirmeye veya bir
eyi yapmaya gc yetmek.
bae
mek
* sayggstermek iin baeerek selmlamak.
* direnmekten vazgeip buyruk alt
na girmek, ink
yat etmek.
baelde iken
* lmeden, ya
arken saiken.
baetmek (veya edememek)
* gc yetmek (yetmemek), ba
arkazanmak (kazanmamak).
bagelmek
* yenmek, gc yetmek.
bagstermek
* belirmek, ortaya
kmak, zuhur etmek, vuku bulmak.
bagz etmek
* evlendirmek.
bagz olmak
* evlenmek.
bakald
rma
* bakald
rmak i
i, isyan.
bakald
rmak
* ayaklanmak, ynetime kar
gelmek, isyan etmek.
* iyice co
mak, kabarmak.
bakald
rmamak
* Bkz. ba

nkald
rmamak.
bakesmek
* selm iin bae
mek.
bak
vurmak
* ba
tan gelen dalgalarla gemi, ba
ve k
zerinde inip kalkmak.
bak
r
l
r fes iinde, kol k
r
l
r yen iinde
* aile iindeki, arkada
lar aras
ndaki uyu
mazl
klar yabanc
lara duyurulmamal
d
r.
bakomak (koymak)
* bir
ey uruna lm gze almak.
bako
mak
* bir i
i ba
armak iin al

mak.
banereye giderse, ayak da oraya gider
* kkler byklerin izinde gider, her i
te onlar
rnek tutarlar.
baol da, istersen so
an ba

ol
* kk bir i
te de olsa, ba
ta olmak nemlidir.
baolan boolmaz

* bir yerde baolan kimse ta

deer dolay
s
yla o yere gelmi
tir.
* iba

ndaki ki
inin i
i oktur.
barts
* Bkz. ba
rt.
basal

* len bir kimsenin yak


nlar
na sylenen ilgi ve yak
nl
k anlatan sz.
basal
dilemek
* len bir kimsenin yak
nlar
na ilgi ve yak
nl
k anlatan sz sylemek.
basallamak
* kar

s
ndakinin her szn uygun bulur grnmek.
batac
* ok sevilen, ok yksek tutulan (kimse veya
ey).
batacetmek
batacetmek
* ok sevmek ve saymak, el stnde tutmak.
batutamamak
* rzgr, f
rt
na yznden, yap
l

ndaki veya ykseli


indeki bir bozukluk sebebiyle gemi dmene uymamak,
rotadan
kmak.
batutmak
* eleba
olmak.
baucu
* Yat
lan bir yerin bakonulan yn veya yak
n
.
baucu kitab
* S
k s
k yararlan
lan, ana bilgileri veren, de
erini hi yitirmeyen eser.
bastnde tutmak
* ok iyi a
rlamak.
bastnde yeri var
* byk bir saygve ilgi ile kar

lan
r veya a

rlan
r.
bastne
* bir dilein yerine getirilece
ini itenlikle belirtmek iin "peki" anlam
nda kullan
lan sz.
bavermek
* (
ban) olgunla
mak.
* (buday vb. bitkiler) ba
ak ba
lamaya ba
lamak, ba
ak olu
mak.
* (gemi, kay
k) dndrmek, evirmek.
bayakmak
* kt duruma d
rmek.
bayapmak
* (kuafr) sa bak
m ve tuvaleti yapmak.
bayar
l
r (k
r
l
r) brk (fes) iinde, kol k
r
l
r krk (yen) iinde
* aile iindeki ki
ilerin anla
mazl
klaraile iinde kalmal
d
r.
bayarma
* Vida yap
m
nda kullan
lacak olan perinlerin ba
lar
na tornavida yerleri amak i
i.

bayast

* Yatakta ba

n alt
na konulan yast
k.
bayemek (ba

nyemek)
* birinin lmne veya yok olmas
na sebep olmak.
* birinin g duruma d
mesine yol amak.
ba
a ba
* birinden stn olmadan.
ba
a ba
* E
it durumda, dengeli olarak.
ba
a bagelmek
* e
it olmak, denk olmak.
ba
a banoktas
* bir yabancparan
n veya de
erli k

d
n piyasa deeri ile stnde yaz
l
de
erin aynolmasdurumu.
ba
a
kmak
* glkler
karan biriyle olan i
ini, kendi istedi
i yolda sonuland
rabilmek.
ba
a
kmak
* bir
eye gc yetmek.
ba
a gemek
* en stn yeri almak.
ba
a gelen ekilir
* aresiz durumlara d
ld
nde insan
n kendini zntye kapt
rmay
p bu durumlara katlanmas
n
n ola
an
ve do
ru bulunduunu anlat
r.
ba
a gelmek
* (kt bir duruma) u
ramak.
ba
a gre
mek
* ya
lgre
te, en usta pehlivanlar ba
pehlivanl
k iin yar

mak.
* en stn sonucu elde etmek iin mcadele vermek.
ba
a vermek
* de
itokuyaparken ste baz
eyler vermek.
ba
aa
* Boyuna dikey ynden kesilmiolan ve y
l halkalarember biiminde grnt veren a
a.
Ba
ak
ba
ak

* Zodyak zerinde Aslan ile Terazi burlararas


nda bulunan burcun ad
, Zodyak.
* Arpa, buday, yulaf gibi ekinlerin taneleri ta

yan k
l
klba

.
* Tarlalarda, ba
larda dklmveya tek tk kalm
olan rn.

ba
ak balamak (veya tutmak)
* arpa, bu
day, yulaf gibi ekinlerde ba
ak olu
mak.
ba
ak toplamak
* tarlalarda kalm
ba
aklarveya balarda dklmmeyveleri toplamak.
ba
ak
* Tarlalarda kalm
ba
aklarveya ba
larda dklmmeyveleri toplayan kimse.
ba
ak
k

* ieklerde ba
a
olu
turan iek demeti veya topluluu.
ba
aklama
* Ba
aklamak i
i.
ba
aklamak
* Tarlalarda, ba
larda kalm
dkntleri toplamak.
ba
aklanma
* Ba
aklanmak durumu.
ba
aklanmak
* Ba
ak ba
lamak, tutmak.
ba
akl
* Ba
aolan (ekin).
* Arka ucu ba
ka biimde olan (ok).
ba
aktr
* Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli erkek oyuncu.
ba
aktrlk
* Ba
aktrn i
i veya meslei.
ba
aktris

* Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli kad


n oyuncu.

ba
aktrislik
* Ba
aktrisin i
i veya meslei.
ba
alt
* Ya
lgre
te pehlivanlar
n ayr
ld

bederecenin ikincisi.
* Gemilerde tayfa ve erlerin bataraftaki kou
lar
.
ba
ar
* Ba
armak i
i veya ba
ar
lan i
, muvaffak
yet.
ba
argstermek (veya kazanmak)
* ba
armak.
ba
ar
l

* Ba
ar
gsteren, muvaffak
yetli.
* Ba
ar
lm

, stesinden gelinmi
.
* Ba
ar
lbir biimde, ba
argstererek.

ba
ar
lma
* Ba
ar
lmak i
i.
ba
ar
lmak
* Ba
ar
ile sona ermek.
ba
ar
m

ba
ar
s
z

* Elde edilen bir ba


ar
.
* Bir sporcunun yapabilecei en iyi derece, takat s
n
r
, performans.
* Ba
ar
gstermeyen, muvaffak
yetsiz.
* Ba
ar
lamayan, muvaffak
yetsiz.
* Ba
ar
gstermeyerek.

ba
ar
s
z olmak
* ba
ar
salayamamak, ba
argsterememek.

ba
ar
s
zl

a uramak
* ba
ar
s
z olmak.
ba
ar
s
zl
k
* Ba
ar
s
z olma durumu, muvaffak
yetsizlik.
ba
arma

* Ba
armak i
i.

ba
armak
* Bir i
i istenilen biimde bitirmek, muvaffak olmak.
ba
asistan
* En st derecedeki asistan.
ba
asistanl
k
* Ba
asistan olma durumu.
* Ba
asistan
n grevi.
ba
at

* Benzerleri aras
nda g ve nem bak
m
ndan ba
ta gelen, hkim, dominant.

ba
at karakter
* Bir melezde her zaman ortaya
kan karakter.
ba
atl
k
* Ba
at olma durumu, hkimiyet.
ba
atl
k yasas
* Irk kar

mas
nda gl z yap
n
n sonraki soylardan stn geldi
ini kan
tlayan yasa.
ba
bakan
* Hkmet ba
kan
; bakanlar kurulunun ba

, kabinenin ba

, ba
vekil.
ba
bakanl
k
* Ba
bakan olma durumu ve ba
bakan
n grevi.
* Ba
bakan
n makam
.
* Ba
bakan ve grevlilerinin al

daire.
ba
bayi

* Bir da

t
m i
inde btn bayilerin ba
l
bulundu
u ana bayi.

ba
bu

* Eski Trklerde ba
, ba
kan, komutan.
* Osmanl
mparatorluunda savazamanba
ka birliklerden ayr
l
p bir araya getirilerek olu
turulan birli
in
veya milis glerinin komutan
.
ba
avu
* Astsubay ba
avu
.
* Yenieri oca
n
n avu
u.
ba
avu
luk
* Astsubay ba
avurtbesi.
ba

ba

i ba

.
* iveya pi
mikoyun, kuzu, s

r ba
satan kimse.
* ieklerin erkek organlar
nda iek tozunu ta

yan torbac
k, ha
efe.

ba
dan

man
* Dan

manlar
n ba

.
ba
dan

manl
k
* Ba
dan

man
n i
i veya grevi.
ba
dekorcu
* Dekorcular
n ba

, dekor haz
rlamada en st sorumlu.
ba
dekorculuk
* Ba
dekorcunun i
i veya mesle
i.
ba
dizgici
* Bir bas
m evindeki dizgicilerin ba

, ba
mrettip, sermrettip.
ba
dizgicilik
* Dizgicilerin ba

.
ba
dmenci
* Dmencilerin ba

.
ba
dmeni
* Gemi veya teknelerin ba

na yerle
tirilen ve iyi bir manevra sa
layan dmen.
ba
efendi
* Devlet dairelerinde k
demli memur, ba
ktip.
ba
eksper
* Eksperlerin ba

.
ba
eser
* Kendi trnde en mkemmel eser, ba
yap
t,
aheser.
ba
eski

ba
fiyat

* En k
demli kimse.
* Yenieri blklerinin en k
demsiz subayve erlerinin en k
demlisi.
* En iyi rn iin tespit edilen fiyat.

ba
gardiyan
* Gardiyanlar
n ba

.
ba
garson
* Garsonlar
n ba

, metrdotel.
ba
garsonluk
* Ba
garson olma durumu.
* Ba
garsonun i
i, metrdotellik.
ba
gedikli
* En yksek rtbeli astsubay.
ba
hakem
* Yar

mayveya oyunu yneten hakemlerin ba

.
ba
hekim
* Bir hastahaneyi ynetmekle grevlendirilen hekim, ba
tabip, sertabip.
ba
hekimlik
* Ba
hekimin grevi.
* Ba
hekimin makam
.

ba
hem
ire
* Bir klinik veya hastahanede hem
ireleri ynetmekle grevlendirilmihem
ire.
ba
hem
irelik
* Ba
hem
ire olma durumu.
ba
hostes
* Hava yollar
nda hosteslerin en deneyimlisi ve yap
lan sefer boyunca hizmetten sorumlu kimse.
ba
a
k
* rt veya
apka ile ba

rtlmemi
.
ba
a
r
mak
* bir i
ten dolaysorumlu duruma d
mek.
ba
ba
lanmak
* biri evlendirilmek.
* birini yandaolarak kazanmak, kendi yan
nda tutmak.
ba
ba
l
* Serbest olmayan.
* Evli.
ba
belda
* zlmesi g, s
k
nt
lbir durumda.
ba
belya girmek (veya u
ramak)
* s
k
c
, zc bir durumla kar

la
mak.
ba
btn
* e
i hayatta olan (karveya koca).
ba
atlamak
* ba
ok ar
mak.
ba
ekmek
* herhangi bir konuda nde gitmek, n ayak olmak.
ba
dara d
mek
* s
k
nt
ya girmek.
ba
daralmak
* (para ynnden) s
k
nt
ya, darl

a d
mek.
ba
darda kalmak
* paras
zl
ktan dolays
k
nt
da olmak.
ba
derde girmek
* s
k
nt
lbir duruma d
mek.
ba
dertte
* zlmesi g, s
k
nt
ldurumda.
ba
devletli
* Talihli, bahta
k.
ba
dimdik
* Onurlu, gururlu.
ba
din

* Kayg
s
z ve tasasolmayan.

ba
dnmek
* insana, e
yan
n dnmesi, aya
n
n alt
ndan yerin ekilmesi gibi bir duygu gelmek.
* s
k
ntyaratan bir durum kar

s
nda bunalmak.
* grkemli bir
ey kar

s
nda
a

rmak.
* para veya mevki sebebiyle
a

r
p

marmak.
ba
dumanl
* Doruunu sis brm(da).
* Sevdadan veya ikiden sarho
.
ba
ge ermek (veya de
mek)
* beklenmeyen bir mutlulu
a ermek.
ba
havada
* sevinli.
ba
hoolmamak
* bir
eyden ho
lanmamak.
ba
iin

* "ocu
umuzun ba
iin", "annenizin ba

iin" gibi szlerde deerli bir ki


i ortaya konarak kullan
lan ant
veya yalvarma sz.
ba
kalabal
k
* yan
nda bir i
i konu
amayacak kadar ok kimse var.
ba
kazan gibi olmak
* ba

nda ok arve uultulu bir sersemlik olmak.


ba
nra yanmak
* ba
kas
uruna byk bir zarara u
ramak.
ba
nnde
* uslu, evrede gz olmayan.
ba
s
k
lmak (veya s
k

mak)
* herhangi bir glk kar

s
nda kalmak, bunalmak.
ba
s
k
ya gelmek
* herhangi bir glk kar

s
nda bunalmak, zor durumda kalmak.
ba
ta
a demek
* a

r bir durum kendisine ders olmak.


ba
tutmak
* grltden veya zntden ba
a
r
mak.
ba
stnde yeri olmak
* her zaman iyi kar

lanmak, a
rlanmak.
* bir d
nce veya davran

uygun bulmak.
ba
yast

a d
mek
* yorgunluktan veya gszlkten uykuya dalmak.
ba
yast
k yz grmemek
* yata
a yat
p uyumam
olmak.
ba
yerde
* utanla, k
rg
nl
kla, zntyle.
ba
yerine gelmek

* zihin yorgunluu gemiolmak.


ba
yukarda
* onurlu, kibirli, kendini beenmi
.
ba
yumu
ak
* Uysal, sz dinler (kimse).
ba
zapt olunmamak
* binicisini al
p gtrmek.
ba

bo

* Bir
eye veya kimseye ba
lolmayan.
* Ba
lanmam

, serbest b
rak
lm

.
* Ynetimsiz, bask
s
z, denetimsiz.

ba

bob
rakmak
* stnde hibir baskveya denetim bulundurmamak, kendi havas
na b
rakmak.
ba

bokalmak
* baskalt
nda bulunmamak, kar

an
, gr
eni olmamak.
ba

bo
luk
* Ba

boolma durumu.
ba

bozuk
* Askerlerin aras
na kat
lm
sivil sava

.
* Dzensiz topluluk.
* Karga
al
, kar

k, iinden
k
lamayan.
ba

bozukluk
* Ba

bozuk olma durumu.


* Dzensiz davran

, dzensizlik, disiplinsizlik.
ba

kabak
* Sa
dklmveya dibinden kesilmi
.
* Ba

n
rtmeden.
ba

m gzm stne
* belirtilen istekleri itenlikle yapmaykabul etmeyi anlat
r.
ba

mla beraber
* memnunlukla, seve seve.
ba

n saolsun
* yak
nlar
ndan birini topra
a vermibir kimseye sylenen ilgi ve yak
nl
k anlatan sz.
ba

na balta kesilmek (veya olmak)


* srekli istemek,
srar etmek, inat etmek.
ba

na bel amak
* kt bir olay dolay
s
yla dert sahibi olmak.
ba

na bel almak
* bir sorunla kar

la
mak, kt bir duruma d
mek.
ba

na bel olmak (veya kesilmek)


* s
k
ntvermek, tedirgin etmek, musallat olmak.
ba

na bir hl gelmek
* kt bir duruma uramak.
* lm ihtimalini bildirmek iin kullan
l
r.

ba

na buyruk
* kimseden izin almaks
z
n diledii gibi davranan.
ba

na almak
* bir
eyi fkeyle, nefretle geri vermek.
ba

na als
n
* birine verilmek istenilen bir
eyin fke ve nefretle geri evrildi
ini anlatmak iin sylenir.
ba

na
karmak
*

martmak, ok yz vermek.
ba

na
kmak
* birinden yz bulup ona kar
pek

mar
ka davranmak.
ba

na orap rmek
* birine, haberi olmadan kt duruma d
rc davran

ta bulunmak.
ba

na dert etmek (veya amak)


* bir
eyi znt konusu yapmak.
ba

na devlet ku
u konmak
* beklemedi
i byk bir nimeti ele geirmek.
ba

na dikmek
* birini veya bir
eyi korumak iin bir kimseyi grevlendirmek.
* bir iece
i kabyukarkald
rarak sonuna dek imek.
ba

na dolamak
* musallat etmek.
ba

na dnyan
n bels
nsarmak
* byk felket getirmek.
ba

na ek
imek
* a

r yk olmak.
* stne kalmak.
ba

na geirmek
* ba

na giymek.
* bir
eyi fke ile birisinin ba

na vurmak.
ba

na gemek
* grevi alt
nda bulundurmak.
* bir i
in ynetimini ele almak.
* bir i
i yapmaya ba
lamak.
ba

na gelmek
* bir grevin ba

na gelmek.
* kt bir durumla kar

la
mak.
* beklenmedik,
a

rt
cbir olay veya durumla kar

la
mak.
ba

na gnegemek
* gnearpmak.
ba

na iamak
* ura
t
r
cve zc bir i
in
kmas
na yol amak.
ba

na i
karmak
* istenilmeyen veya u
ra
t
r
cbir i
e yol amak.

ba

na i
kmak
* bo
a gitmeyen ve beklenmedik bir iveya olayla kar

la
mak.
ba

na kak
n etmek
* yap
lan bir iyili
i srekli olarak syleyerek b
kt
rmak.
ba

na kakmak
* yap
lan bir iyili
i yzne vurarak birini zmek.
ba

na kalmak
* istemedi
i hlde bir i
i yapmak veya bir kimseye bakmak zorunlu
u ile kar

la
mak.
ba

na kan
kmak
* fkelenmek, hiddete kap
lmak, kontroln yitirmek.
ba

na karalar ba
lamak
* ok kederlenmek.
ba

na oturmak
* Bir i
i yapmaya ba
lamak, i
e koyulmak.
ba

na sarmak
* birine musallat etmek.
ba

na ta etmek
* ok deer vermek, ilgi gstermek.
ba

na tad
mek (veya ya
mak)
* felkete u
ramak.
ba

na vur, a
z
ndan lokmas
nal
* uysal ve sessiz kimseler iin kullan
l
r.
ba

na vurmak
* (iti
i iki) ne yapt

nbilemez bir duruma d


rmek.
* (gaz veya s
caktan) ba
ar
mak.
ba

na y
kmak
* harap etmek, zor durumda b
rakmak.
ba

nda

* (bir
eyin) s
rada nde olan
, nde geleni.

ba

nda beklemek (veya durmak)


* yan
nda durup gzetlemek.
ba

nda deirmen evirmek


* grlt ile tedirgin etmek.
ba

nda kavak yeli esmek


* (gen iin) sorumluluk duygusundan uzak, zevk, elence pe
inde ko
mak.
* gerekle
meyecek
eyler d
nerek vakit geirme.
ba

nda olmak
* ayns
k
nt
ldurumda bulunmak.
ba

nda olmak
* yneticisi olmak.
ba

nda paralans
n
* yap
lan bir iyilik ok sylendi
inde o iyiliin art
k istenmedi
ini belirten bir sz.

ba

nda torbaseksik
* e
ek gibi bir adam.
ba

ndan almak
* kurtulmak, sorumlulu
u atmak.
ba

ndan a
a
kaynar sular dklmek
* zntl veya kt bir olay kar

s
nda birdenbire byk bir s
k
ntduymak.
ba

ndan a
k
n olmak
* i
i pek ok olmak.
ba

ndan atmak
* yap
lmas
g bir i
i yapmaktan kendini kurtarmak.
* srdrlmesi gereksiz grlen bir ba
l
l
a, bir ili
kiye son vermek.
ba

ndan byk i
lere giri
mek (veya kalk

mak)
* gcnn stnde olan i
lere kalk

mak.
ba

ndan gemek
* daha nce ayn
duruma u
ram
olmak.
ba

ndan kesmek
* yap
lmas
istenmeyen bir i
i ba
tan engellemek.
ba

ndan korkmak
* hayat
ndan kaygduymak, cezaland
r
lmaktan korkmak.
ba

ndan savmak
* bir istekte bulunanszde bir sebeple uzakla
t
rmak.
ba

nar
tmak
* gereksiz szlerle birini bunaltmak.
* bir iiin birini tedirgin etmek, u
ra
t
rmak.
ba

nar
tmamak (veya ba

n
zar
tmayay
m)
* uzun uzun anlat
lan bir sorunu sonuca ba
larken szn uzad

nanlatmak iin sylenir.


ba

nalamamak
* bir
eyden kurtulamamak.
ba

nal
p gitmek
* izin almadan ve gidecei yeri bildirmeden gitmek, savu
mak.
ba

nate
lere yakmak
* ba

na byk bir dert almak.


ba

nbalamak
* birini ni
anlamak veya evlendirmek.
ba

nbeklemek
* gzetlemek.
ba

nbelya sokmak
* birini, kt sonular verecek bir duruma itmek.
ba

nbir yere balamak


* birini bir i
e yerle
tirmek, i
sizlikten, ba

bo
luktan kurtarmak.
ba

nbob
rakmak
* yaln
z veya serbest b
rakmak.

ba

natmak
* baa
r
s
nnlemek iin aln
n stnden arkaya doru e
arp ve benzeri
eyleri epeevre balamak.
ba

n
karmak
* (bitki iin) filizlenmeye ba
lamak.
ba

nderde sokmak
* s
k
nt
lbir duruma girmek veya getirilmek.
ba

ndik tutmak
* onurunu korumak.
ba

ndinlemek
* sessiz, sakin kalmak.
ba

ndndrmek
* mutluluktan yarsarhoduruma getirmek.
* kendine hayran b
rakmak.
ba

nduman almak
* sis kaplamak, sis brmek.
ba

nezmek
* bir daha ktlk edemeyecek duruma getirmek.
ba

ngzn yarmak
* bir i
i kt yapmak, bir i
i istenildi
i gibi yapmamak.
ba

nistemek
* ldrlmesini istemek.
ba

nkald
rmamak (veya kald
ramamak)
* bir i
i aral
ks
z srdrmek.
* iyile
ememek, yataktan
kamamak.
ba

nka

maya vakti olmamak (veya ba

nka

yacak vakti olmamak)


* arada en ufak ba
ka bir iyapamayacak kadar s
k

k durumda bulunmak.
ba

nkoltuunun alt
na almak
* lm gze alarak bir i
e giri
mek.
ba

nkurtarmak
* can
nkorumak.
* geimini salayacak bir duruma gelmek.
ba

nnra yakmak
* birini a
r bir zarara u
ratmak.
ba

nortaya koymak
* bir i
e giri
irken lm gze almak.
ba

nsokmak
* bar
nacak bir yer bulmak.
ba

nta
tan ta
a vurmak
* aresiz kalarak ok pi
man olmak.
ba

ntoplamak
* (kad
n) sa
ntoplay
p ba

na bir eki dzen vermek.


ba

nuurmak
* Bkz. kellesini uurmak.

ba

nvermek
* kendini feda etmek.
ba

nyakmak
* g bir duruma sokmak.
ba

nyemek
* yok olmas
na sebep olmak.
ba

n
n alt
nda
* yast

n
n alt
nda.
ba

n
n alt
ndan
kmak
* birinin hilesiyle yap
lmak.
ba

n
n aresine bakmak
* kimseden yard
m grmeden kendi i
ini kendi yapmak.
ba

n
n derdine d
mek
* ba
ka bir
eyle ilgilenmeyecek kadar s
k
nt
ldurumda bulunmak.
ba

n
n dikine gitmek
* kendi d
nce ve gr
nn en iyi olduuna inanarak kimsenin
dn, uyar
s
ndinlememek.
ba

n
n etini yemek
* kar

s
ndakini bezdirinceye, b
kt
r
ncaya kadar srekli konu
mak veya sylemek.
ba

n
n gznn sadakas
* ba
a gelecek bir belysavmak veya nlemek iin yap
lan ba

, zveri.
ba
imam

* Birden ok imam bulunan camilerde ynetici durumundaki imam.

ba
ka
* Bilinenden ayr
, dei
ik, farkl
, zge.
* Nitelik ynnden al

lm

n d

nda bir stnl


olan.
* Konu edilen, bilinenden ayrnesne ve kimse iin teklik veya okluk olarak ba
kas
, ba
kalarbiiminde
kullan
l
r.
* "Ayr
ca stelik bir yana" anlamlar
nda -dan / -den ba
ka biiminde kullan
l
r.
ba
ka biri
* di
er bir kimse.
ba
ka i
i yok mu?
* Bu i
e ne diye kar

yor? Bu ionu ilgilendirmez.


ba
ka olmak
* farklolmak, de
i
ik grnmek.
ba
kaca
* Ayr
ca.
ba
kafiye

* Dize ba
lar
nda aynkelime olmamak kayd
yla ayn
sesleri veren kelimelerden olu
an kafiye.

ba
kahraman
* Bir eserde ba
rol oynayan ki
i, ba
ki
i.
ba
kala

m
* Bir ktlenin fizike ve kimyaca de
i
mesi, istihale, metamorfizm.

ba
kala
ma
* Ba
kala
mak i
i.
* Embriyon evresinden ergin olana de
in bir hayvan
n geirdii biim ve yapdei
imleri, istihale,
metamorfoz.
ba
kala
mak
* Ba
ka bir varl
a, niteli
e dn
mek, dei
mek, farkl
l
k kazanmak.
* Biim de
i
tirmek, istihale etmek.
* Ktle
mek, bozulmak.
ba
kala
t
rma
* Ba
kala
t
rmak i
i.
ba
kala
t
rmak
* Ba
ka bir duruma getirmek.
ba
kald
r
* Ayaklanma, isyan.
ba
kal
k

* Al

lana benzememe, dei


ik olma durumu, dei
iklik.

ba
kan
* Bir topluluun, bir toplant
n
n veya bir dernein ba

nda bulunan kimse, reis.


* Bazlkelerde devletin ve hkmetin ba

.
ba
kan vekili
* Ba
kan
n i
ini grmesi iin yerine b
rakt

veya yetki verdii kimse.


ba
kan yard
mc
s
* Ba
kana yard
m eden sorumlu ve yetkili kimse.
ba
kanl
k
* Ba
kan olma durumu.
* Ba
kan
n grevi veya makam
, reislik, riyaset.
ba
kanl
k etmek
* bir toplantveya toplulu
u, ba
kan olarak ynetmek.
ba
kanl
k makam
* Ba
kan
n odas
n
n bulunduu veya oturduu yer.
ba
kanl
k sistemi
* Devlet ynetiminde tek bir ki
inin ba
kanl

nda hkmet etme ve devleti ynetme esas


na ba
lsiyas
sistem.
ba
karakter
* Oyunun nde gelen asl karakteri , asl tipi.
ba
kas
ba
ktip

* Dier bir
ah
s, herhangi bir kimse, dieri, tekisi.
* Bir resm dairede veya kurulu
ta al

an ktiplerin ba

, ba
yazman.

ba
ktiplik
* Bir resm dairede veya kurulu
ta al

an ktiplerin ba

, ba
yazman.
ba
kent
* Ba

ehir.
ba
kentlik

* Ba
kent olma durumu.
ba
kesit
* Aac
n boyuna dikey ynde kesilmesi sonunda y
l halkalar
n
n ember biiminde grnt verdii yzey.
ba
kilise
ba
ki
i

* Piskoposluk makamolan byk kilise, katedral.


* Bir eserin veya bir oyunun en nemli ki
isi, ba
kahraman.

ba
komutan
* Sava
ta bir devletin btn kara, deniz ve hava kuvvetlerine komuta eden en byk komutan,
ba
kumandan, serdar.
ba
komutanl
k
* Ba
komutan
n grevi.
* Ba
komutan
n makam
.
ba
konak
* Asala
n en iyi geli
ti
i, dolay
s
yla en ok yararland

ve ya
amaktan ho
land

konak
.
ba
konsolos
* En yksek derecedeki konsolos.
ba
konsolosluk
* Ba
konsolosun grevi.
* Ba
konsolosun makam
.
ba
k
e

* Bir yerde en sayg


n ki
inin veya byklerin oturmas
iin ayr
lan yer.

ba
k
eye kurulmak
* sayg
n ki
ilere ayr
lan yere oturmak.
ba
kumandan
* Ba
komutan.
ba
kumandanl
k
* Ba
komutanl
k.
Ba
kurt

* Rusya'daki Ba
kurdistan Federe Cumhuriyeti'nde ya
ayan Trk halkveya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Bu halka zg olan, bu halkla ilgili.

Ba
kurta
* Ba
kurt Trkesi.
ba
lhana
* Yapraklars
k
, yuvarlak ba
llhana (Brassica oleracea).
ba
lama

* Ba
lamak i
i.

ba
lama meridyeni
* Boylamlar
n hesab
nda ba
lang
olarak kabul edilen meridyen.
ba
lama vuru
u
* Futbolda oyuna ilk ba
lamada veya her golden sonra topu santrada yeniden oyuna sokmada yap
lan vuru
.
ba
lama!

* (hoolmayan bir sz veya davran

la ilgili olarak) "tekrarlama" anlam


nda emir.

ba
lamak

* Bir i
e giri
mek, harekete gemek.
* al

r, i
ler, yrr duruma girmek.
* Olmak, olu
mak, ortaya
kmak, domak.
* Grnmek.
* Etkisini gsterme.
* Hoolmayan bir davran

a koyulmak.

ba
lang

* Bir i
in, bir dnemin, bir hayat
n vb.nin ilk blm.
* n sz veya giri
, mukaddime.
ba
lang
noktas
* Bir i
in veya
eyin ba
lad
yer.
* S
f
r say
s
n
n, saydo
rusundaki yeri.
* Parametrelenmibir yay
n ular
ndan biri.
ba
lang
tutmak
* bir i
i, bir dnemin, ba
lad
nokta veya tarih olarak kabul etmek, belirtmek.
ba
lan
lma
* Ba
lan
lmak i
i.
ba
lan
lmak
* Ba
lanmak.
ba
lanma
* Ba
lanmak i
i.
ba
lanmak
* Ba
lamak i
ine konu olmak.
* Baolu
mak.
ba
lat
lma
* Ba
lat
lmak i
i.
ba
lat
lmak
* Ba
latmak i
i yap
lmak.
ba
latma

* Ba
latmak i
i.

ba
latmak
* Ba
lamas
na yol amak.
* (birinin) Kt konu
mas
na yol amak.
ba
lay
c
* Bir
ey renmeye yeni ba
layan (kimse), mptedi.
ba
lay

* Ba
lamak i
i veya biimi.
ba
l

* Ba
olan.

ba
lba

na
* Ba
ka
eylerden ayrolarak kendi ba

na, tek ba

na.
ba
l
ca

* En nemli, ba
ta gelen.

ba
l
k

* Genellikle ba
korumak iin giyilen nesne, takke, klh, serpu
.
* Hayvan ko
umunun ba
a geirilen blm.
* Bir stunun, bir dire
in tepelii.
* Bir yaz
n
n, bir kitab
n blmlerinin ba

na konulan ve konuyu k
saca tan
tan yaz
, serlevha, antet.
* Bazblgelerde, evlenirken, damad
n kaynatas
na demesi grenek olan para.
* Tablalar
n veya iparalar
n
n dzgn kalmas
nsa
lamak amacile bataraflar
na tak
lan para.
* Tekerlek parmaklar
n
n ak
lolduu k
s
m, top.

ba
l
k atmak (veya koymak)
* bir yaz
ya ba
l
k olarak ad bulmak.
ba
l
k vermek
* bazblgelerde, evlenirken damat kaynatas
na para veya mal vermek.
ba
l
k

* Ba
l
k yapan veya satan (kimse).

ba
l
kl
* Ba
l

olan.
* Antetli, anteti olan.
ba
l
ks
z
* Ba
l

olmayan.
ba
mabeyinci
* Osmanlsaray
nda mabeyincilerin ba

.
ba
mak

* Ayakkab
, pa
mak.

ba
makale
* Ba
yaz
.
ba
mak
* Ayakkabyapan, satan kimse, pa
mak
.
* Camilerde, giriblmnde,
kar
lan ayakkab
lara bekilik eden kimse.
ba
mak
l
k
* Ba
mak
n
n i
i.
ba
makl
k
* Padi
ah
n anne, k
z karde
, k
z ve hasekilerine ba
lanan denek, has, arpal
k.
* (camide) Ayakkab
konulan yer.
ba
mal

* Anamal, sermaye, kapital.

ba
misafir
* En de
erli konuk.
ba
muallim
* Ba
retmen.
ba
muallimlik
* Ba
retmenlik.
ba
mubass
r
* Gzetmenlerin ba
olan kimse.
ba
muharrir
* Ba
yazar, sermuharrir.

ba
muharrirlik
* Ba
yazar olma durumu.
ba
murak
p
* En st dzeydeki deneti.
ba
murak
pl
k
* Ba
murak
b
n yapt

i
.
ba
mdr
* En st dzeydeki mdr.
ba
mdrlk
* Ba
mdrle ynetilen kurulu
.
* Ba
mdrn al

daire.
ba
mfetti
* En st dzeydeki mfetti
.
ba
mfetti
lik
* Ba
mfettiolma durumu.
ba
mhendis
* En st dzeydeki mhendis.
ba
mhendislik
* Ba
mhendisin yapt

iveya grev.
ba
mrettip
* Ba
dizgici, sermrettip.
ba
mrettiplik
* Ba
mrettibin yapt

i
.
ba
msevvit
* Yazmsveddeleri haz
rlayan ve ad
na msevvit denen memurlar
n ba
kan
.
ba
nokta
* Ba
lang
noktas
.
ba
oda

* Geleneksel Trk evinde zellikle konuklar


n a

rland

byk ve zenli d
enmioda.

ba
oyuncu
* Bir filmde veya tiyatro eserinde ba
rol canland
ran oyuncu.
ba
oyunculuk
* Ba
oyuncu olma durumu.
ba
retmen
* (ilkokullarda) Ynetimden sorumlu olan
retmen, mdr.
ba
retmenlik
* Ba
retmen olma durumu.
ba
rt

* Kad
nlar
n salar
nrtmek iin kulland
klarrt, e
arp.

ba
rtl
* Ba

n
ba
rt ile rtmolan (kad
n).

ba
papaz

* Bazkiliselerin papazlar
na, teki papazlara gre bir stnlk veren unvan.

ba
papazl
k
* Ba
papaz
n grevi ve makam
.
* Ba
papaz
n sorumlulu
unda olan blge.
ba
parmak
* El ve ayakta bulunan en kal
n parmak.
ba
pehlivan
* Birok pehlivanyenerek gcn kabul ettirmipehlivan.
ba
pehlivanl
k
* Ba
pehlivan olma durumu.
ba
piskopos
* Katoliklerde piskoposlar
n ba

olan din adam


.
ba
piskoposluk
* Ba
piskoposun grevi ve makam
.
ba
rahip
* Manast
rlarda en k
demli ve ynetimden sorumlu rahip.
ba
rahiplik
* Ba
rahibin grevi.
ba
rejisr
* Ba
ynetmen.
ba
rejisrlk
* Ba
ynetmenlik.
ba
rol
* Ba
oyuncunun rol.
* Bir filmin veya bir tiyatro eserinin ba
ki
isini canland
rma i
i.
ba
savc
* En st dzeydeki savc
.
ba
savc
l
k
* Ba
savcolma durumu.
* Ba
savc
n
n grevi veya makam
.
ba
s
z

ba
s
zl
k

ba

ehir

* Ba
olmayan.
* Yneticisi, ba
kanolmayan.
* Ba
veya ba
kanbulunmama durumu.
* Yasasve hkmeti olmayan topluluk, erksizlik, anar
i.
* Bir devletin ynetim merkezi olan
ehir, devlet merkezi, ba
kent.

ba
ta (veya ba

nda) bulunmak
* bir i
in yneticisi olmak.
ba
ta gelmek
* nde olmak, stn durumda olmak.

ba
ta gitmek
* en ileri durumda bulunmak.
ba
ta ta

mak
* ok sayggstermek.
ba
taban
* Yunan ve Roma mimarl
klar
nda, stunlar
n stne oturan ve iki stun aras
ndaki uzakl

n stn rten
byk, uzun takiri
lerin olu
turdu
u blm.
ba
tabip
* Ba
hekim.
ba
tabiplik
* Ba
hekimlik.
ba
tan

* ba

ndan alarak, bir kez daha, yeniden.

ba
tan a
a
* Hepsi, btn, bir utan br uca kadar.
ba
tan a
mak
* pek ok olmak, pek o
almak.
ba
tan ba
a
* Tamamen, btnyle, hepsi bir arada.
* Ba

ndan sonuna kadar.


ba
tan
karmak
* ayartmak, kt yola srklemek, do
ru yoldan sapt
rmak.
ba
tan
kmak
* ahlk
bozulmak.
ba
tan kalm
(veya kalma)
* ba
kas
taraf
ndan kullan
lm

.
ba
tan kara etmek
* batma tehlikesi kar

s
nda, gemi ba

nkaraya vurup oturmak.


ba
tan kara gitmek (veya etmek)
* sonunu d
nmeyerek hesaps
z, batarcas
na ya
amak.
ba
tan savma
* stnkr, zen gstermeden.
ba
tan savmac
* Bir i
i yapmamak veya savsaklamak iin bahane bulma, ba

ndan savma veya atma.


ba
tan savmac
l
k
* Bir i
i yapmamak iin bahane bulma i
i.
ba
tan sona
* Daima, her zaman.
ba
tan
maz
* Asi, isyanc
, dzen bozucu.
ba
tan
mazl
k
* Anar
izm.

ba
tankara
* tc ku
lar tak
m
n
n, ba
tankaragiller familyas
ndan, Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'da ya
ayan, esitli
renklerde olabilen bir kutr (Parus maior).
ba
tankaragiller
* Omurgalhayvanlar
n, tc ku
lar tak
m
ndan yz kadar kutrn iine alan genibir familya.
ba
tarda

* Osmanldonanmas
nda yer alan kad
rga cinsinden bir tr savagemisi.

ba
teknisyen
* En yksek dzeyde bulunan teknisyen.
ba
teknisyenlik
* Ba
teknisyenin grevi.
ba
ucu

* Bir yerin d
eyinin gk kreyi kesti
i nokta.

ba
ucu noktas
* Yeryzndeki bir gzlem noktas
ndan geen d
ey do
rultusunun gkyzn deldi
i iki noktadan, ufkun
stnde olan
, semtrreis.
ba
ucu uzakl

* Gkyznde verilen bir nokta veya y


ld
z
n ba
ucu noktas
ndan a
sal uzakl

.
ba
uzman
* En yksek dzeyde bulunan uzman.
ba
uzmanl
k
* Ba
uzman olma durumu.
* Ba
uzman
n grevi.
ba
lke
ba
st

* Smrge imparatorluklar
nda smrgelere egemen olan lke.
* Geminin n blmnde apan
n bulunduu yer.

ba
veklet
* Ba
bakanl
k.
ba
vekil
* Ba
bakan.
ba
vekillik
* Ba
vekil olma durumu.
ba
vurdurma
* Ba
vurdurmak i
i veya durumu.
ba
vurdurmak
* Ba
vuru i
i yapt
rmak, mracaat etmesini sa
lamak, mracaat ettirmek.
ba
vurma
* Ba
vurmak i
i, mracaat.
ba
vurmak
* Bir i
in yap
lmasiin bir kimsenin arac
l

nistemek veya bir i


te bir
eyden yararlanmak amac
yla ona el
atmak, mracaat etmek.
* Bilgi sahibi olmak iin bir kaynakullanmak.

ba
vuru

* Ba
vurmak i
i, mracaat.
* Bilgi sahibi olmak iin bir kaynakullanma, bilgiye ula
ma, referans.

ba
vurucu
* Bir iiin ba
vuran kimse, mracaat
.
ba
vurulma
* Ba
vurulmak durumu.
ba
vurulmak
* Ba
vuru yap
lmak, mracaat edilmek.
ba
yap
t

* aheser.

ba
yard
mc
* Bir kurum veya kurulu
ta grevli amirin yard
mc
lar
ndan en st dzeyde olan
.
ba
yarg
c
* Oyunu yneten yarg
c
lardan, anla
mazl
k durumunda, kararda yetki stnl olan
, ba
hakem.
ba
yaver
* Yaverlerin ba
olan kimse.
ba
yaverlik
* Ba
yaver olma durumu.
* Ba
yaverin grevi veya makam
.
ba
yazar

* Bir gazete veya derginin ba


yaz
lar
nyazan kimse, ba
muharrir, sermuharrir.

ba
yazarl
k
* Ba
yazar olma durumu.
* Ba
yazar
n grevi.
ba
yaz

* Gazete ve dergilerde ilk stuna veya birinci sayfaya konulan nemli yaz
, ba
makale.

ba
yazman
* Bir dairedeki yazmanlar
n ba

, ba
ktip.
ba
yazmanl
k
* Ba
yazman olma durumu, ba
ktiplik.
* Ba
yazman
n grevi veya makam
.
ba
yemek
* Geleneksel Trk mutfa

nda orbadan sonra gelen en nemli yemek.


ba
y
ld
z
* ift y
ld
zlarda byk olan y
ld
z.
ba
ynetmen
* Bir filmde veya tiyatro oyununda en st dzeyde ynetmenlik yapan kimse, ba
rejisr.
ba
ynetmenlik
* Ba
ynetmenin i
i veya mesle
i.
ba
yukar
* Bir yer altkuyusunun st k
sm
na gemeyi salayan geit.
bat

* Kur
un borular
n az
namakta kullan
lan,
im
irden yap
lm

, ucu sivri bir e


it takoz.
bata
ka
* Glkle zorlukla.
bataa saplanmak
* iinden
k
lmasg bir durumda olmak.
batak

* zerine bas
nca ken amurla
m
toprak.
* Hay
r gelmez, yarar salamaz, batm

.
* Kt durum, iinden
k
lmaz i
.

batak ulluu
* ullukgillerden, batakl
klarda ya
ayan, rengi kahverengiye alan siyah, 30 cm uzunlu
unda bir ulluk tr
(Gallinago gallinago).
batak

batak
l

* Borcunu dememeyi al

kanl
k hline getirmiolan (kimse).
* Eline geen paraybat
ran.
* Batakl
klarseven, batakl
klarda ya
ayan (bitki, hayvan).

batak
l
k
* Batakolma durumu.
batakhane
* Gidenlerin doland
r
ld
veya kt bir durumda b
rak
ld
yer.
*

lerin zaman
nda ve gereince yap
lmad

yer.
batakl

* Batakl

olan (yer).

batakl
k
* ok derin olmayan sularla rtl batak blge.
* Uygunsuz ve kt, ahlk d

durum.
batakl
k ard
c
* Batakl
k ve s
k bitki rtl yerlerde ya
ayan kk ve tc ku(Acrocephahus palustris).
batakl
k bayku
u
* Bayku
giller familyas
ndan, s
rt tyleri pas rengi olan, batakl
klarda ya
ayan bir kutr, ishak ku
u (Asio
flammeus).
batakl
k gaz
* Metan.
batakl
k keteni
* Papirs familyas
ndan, batakl
klarda yeti
en bir bitki, pamuk otu (Eriophorum).
batakl
k k
rlang
c
* K
sa gagal
, uzun kanatl
, uarken deniz k
rlang
c
nand
ran bir tr ku(Glareda).
batakl
k ku
lar
* Omurgalhayvanlardan hem tavuksulardan, hem ya
mur ku
lar
niine alan ku
lar s
n
f
.
batakl
k nergisi
* Avrupa ve Kuzey Amerika'da gne
li su k
y
lar
nda yeti
en ok y
ll
k bir bitki (Caltha palustris).
batar

* Zatrree.

batarya

* En kk topu birlii.
* Savagemilerinde borda toplarve bunlar
n bulundu
u gverte paras
.
* Birka ayg
t
n bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden olu
an tak
m.

batarya ate
i
* Bir bataryada bulunan toplar
n hep birden atedzenine gemesi.
batarya kutusu
* Bataryan
n btn olarak ta

nmas
nsa
layan sand
k.
bataryal
* Batarya ile glendirilmiveya desteklenmi
.
* Batarya ile al

an (radyo, telefon vb.).


bateri
baterist

* Orkestrada vurma alg


lar tak
m
, davul.
* Bateri alan kimse, davulcu.

bat
* Yeryzndeki ba
l
ca drt ynden gne
in batt

yn, gn indi, garp.


* Bu ynde olan, bu ynle ilgili, garb.
* Bulunulan yere gre gne
in batt

ynde olan blge, garp.


* (siyas anlamda) Avrupa ve Kuzey Amerika.
* Gne
in 22 Martta ve 23 Eyllde batt
nokta.
batbloku
* Bat
Avrupa lkeleri ile Kuzey Amerika lkelerinin olu
turdu
u blok.
BatTrkesi
* Hazar Denizinin bat
s
ndaki Trk dnyas
nda XIII. yzy
ldan beri kullan
lan ve O
uzcaya dayanan Trk
dili.
bat
c
bat
c
l
k

* Bat
yanl
solan kimse, garp
.
* Bat
yanl
solma durumu, garp
l
k.

bat
k
* (gemi iin) Batm

.
bat
l

* Doru ve haklolmayan.
* rk, temelsiz.

bat
l inan
* Doa st olaylara, gizli ve ak
l d

glere, kehanetlere a

r
derecede balboinan, bat
l itikat.
bat
l itikat
* Boinan.
bat
l

* Bat
lkeleri veya batblgesi halk
ndan olan (kimse), garpl
.
* Bat
uygarl

nbenimsemibulunan (kimse).

bat
l
la
ma
* Bat
l
la
mak i
i, garpl
la
ma.

bat
l
la
mak
* zellikle Avrupa lkelerinin d
ncede, al

mada, grve anlay

ta izledikleri temel ilkeleri benimsemi


olmak, garpl
la
mak.
bat
l
la
t
rma
* Bat
l
la
t
rmak i
i, garpl
la
t
rma.
bat
l
la
t
rmak
* Bat
l
la
mas
nsa
lamak, garpl
la
t
rmak.
bat
l
l
k
* Bat
lolma durumu.
* Bat
uygarl

nbenimseme, garpl
l
k.
bat
n
* Kar
n.
* Gbek, ku
ak.
Bat
n
* Bat
niye mezhebinden olan kimse.
*
rek.
Bat
nye
* Grnrdeki olaylar
n ard
nda gizli gereklerin bulundu
unu kabul eden tarikatlara verilen ad.
bat
r
k

* Kftelik bulgur, dvlmemiceviz ii, so


an, domates, nane, maydanoz, tahin ve limon suyu kullan
larak
yap
lan, taze asma yapra
veya lahanaya sar
larak tketilen bir salata tt.
bat
r
lma

* Bat
r
lmak i
i.

bat
r
lmak
* Bat
rmak i
ine konu olmak.
* Yok edilmek.
bat
rma
bat
rmak

* Bat
rmak i
i.
* S
v
n
n veya yumu
ak bir maddenin iine gmlmesine yol amak, batmas
nsalamak.
* Bir i
te sermayeyi yitirmek.
* Bir kimseyi eki
tirip iyice ktlemek.
* Kirletmek.
* Mahvetmek.

bat

* Batmak i
i veya biimi.
bati
batik

batisfer
batiskaf

* Yava
, a
r.
* Kuma
, deri veya k

t sslemede kullan
lan bir yntem.
* Bu yntemle haz
rlanm
kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan (giysi).
* Su st aralar
na elik kablo ile balanm

, negatif yzebilirli
i bulunan dal
kresi.
* Deniz diplerinde inceleme yapmak iin kullan
lan ara.

batk
batk
n

* Batk
nl
k, ifls.
* Borlar
ndeyemez duruma d
en, ifls etmi(kimse), mflis.

batk
nl
k
* Borlar
ndeyemedi
i mahkeme kararile tespit ve iln olunan tccar
n durumu, ifls.
batma
* Batmak i
i.
* Y
k
lma, kme; yok olma, ink
raz.
* Bir gk cisminin (Ay, Gne
, Y
ld
z vb.) ufkun alt
na inmesi.
batmak

batman

* Bir s
v
n
n stnde iken iine gmlmek.
* (Gne
, Ay, y
ld
z iin) Dnyan
n dn
dolay
s
yla ufkun alt
na inmek.
*
fls etmek.
* Kirlenmek.
* Saplanmak.
* Dokunmak, incitmek.
* (tedirgin etmemesi gereken
eyler iin) Tedirgin etmek.
* Ho
a gitmeyen bir duruma uramak.
* Yok olmak.
* Daha kt bir duruma uramak.
* kmek.
* Y
k
lmak egemenli
i sona ermek.
* Miktarblgelere ve tart
lacak
eylere gre dei
en eski bir a
rl
k ls.

batonsale
* Tuzlu hamurdan yap
lan ince uzun ubuk, tuzlu ubuk.
batz

* Harman makinesi, harman dvme makinesi.

batsat
* Ara s
ra, seyrek olarak tek tk.
battal

e yaramaz, kullan
lmaz.
* Al

lm
olandan byk.

battal edilmek
* kullan
lamaz duruma getirilmek, bozulmak.
battal etmek
* kullan
lamaz bir duruma getirmek.
battal olmak
* kullan
lamaz, i
e yaramaz duruma gelmek.
battaniye
* Yorgan yerine veya yorgan stnde kullan
lan, o
u ynden dokunmukal
nca rt.
battaniyeli
* Battaniyesi olan.
battbal
k yan gider
* i
ler kt gitti
ine gre art
k istenildi
i gibi davran
labilir.

batur
batyal
bav

* Bahad
r.
* 200 ile 2000 m aras
nda derinlii olan (deniz).
* Hayvanavc
l

a al

t
rma i
i.

bavc
* ahin ve kpek gibi hayvanlar
avc
l
a al

t
ran kimse.
bavl

bavl
ma
bavl
mak
bavul

* Ava al

t
r
lm
(hayvan).
* Avc
lar
n, kpeklerini ava al

t
rmak iin kulland
klaryapay kuvb.
* Bavl
mak i
i.
* ahin ve kpe
i ava al

t
rmak.
* Yolculukta, iine e
ya konulan byk anta.

bavul ticareti
* Gmrksz ve vergisiz ithaline izin verilen e
yayyabanclkelerden sat
n al
p, bavul veya antalarla yolcu
beraberinde s
n
rdan geirerek i piyasada deerlendirmek i
i.
bavulcu
* Bavul yapan veya satan kimse.
bavullu

* Bavulu olan.

Bavyeral
* Bavyera halk
ndan olan (kimse).
bay

* Paras
, malok olan, zengin (kimse).

bay
* Bey yerine kullan
lan bir unvan.
* Erkek zel adlar
yerine kullan
l
r.
baya

* A
a

l
k, pespaye.
* Kibar olmayan, basit ad, s
radan, amiyane, banal.
* Her zamanki gibi olan, hibir zelli
i bulunmayan.
* Hemen hemen, deta.
* Gerekten, ok, olduka, epey.
* ok iyi, pekl.
baya
kamak
* (sz, davran

, giyiniiin) yak

mamak, uygunsuz olmak.


baya
kesir
* Ondal
k olmayan kesir.
baya

la
ma
* Baya

la
mak durumu.

baya

la
mak
* Baya
bir durum almak, baya
bir duruma girmek.
baya

la
t
rma
* Baya

la
t
rmak i
i.
baya

la
t
rmak
* Baya

la
mas
na sebep olmak.
baya

l
k
* Baya
olma durumu veya baya
ca davran

.
bayan

* Han
m yerine kullan
lan bir unvan.
* Kad
n zel adlaryerine kullan
l
r.
* E
, kar
.

bayat
* Taze olmayan.
* Gncelliini, nemini, zelli
ini yitirmi
, ok sylenmi
.
Bayat
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bayat
bayat

* Azer ve Trkmen halk


iirinde mani trne verilen ad.
* Klsik Trk mzi
inde u

ak drtlsne buselik be
lisi kat
lmas
yla yap
lm
eski bir makam.

bayataraban
* Araban ve bayat makamlar
ndan olu
turulan bir birle
ik makam.
bayatbuselik
* Bayat makam
n
n buselik be
lisi veya drtls ile sona ermesinden olu
an bir birle
ik makam.
bayatlama
* Bayatlamak durumu.
bayatlamak
* Bayat duruma gelmek, tazeli
ini yitirmek.
bayatlatma
* Bayatlatmak i
i.
bayatlatmak
* Tazeyken kullanmay
p bayatlamasiin bekletmek.
bayatl
k
bayats

* Bayat olma durumu.


* Bayatlamaya ba
lam

bayats
mak
* Bayatlamaya yz tutmak.
bayg
n
* Bay
lm

, kendinden gemi
.
* Szgn.
* Gnl vermi
.

*
nsankendinden geirir gibi olan.
* Y

lm

, dklm
.
bayg
n bayg
n bakmak
* kendinden gemibir
ekilde, evreye gz gezdirmek.
* hayranl
kla seyretmek.
bayg
n d
mek
* ok yorulmak.
bayg
nla
ma
* Bayg
nla
mak i
i.
bayg
nla
mak
* Bayg
n duruma gelmek.
* (gz iin) Szlmek.
bayg
nl
k
* Bayg
n olma durumu.
* Duyumlar
n durmas
, kan dola

m
n
n ve solunum grevlerinin duraklamas
, vcudun k
m
ldanamamas
gibi fizyolojik aksamalarla beliren kendinden geme durumu.
bayg
nl
k geirmek
* bay
lmak.
* ok heyecanlanmak, tel
lanmak.
bayg
nt
* Bayg
nl
k.
*
pek bceklerinin sindirim organlar
nda grlen ve yemden kesilmelerine yol aan bir hastal
k; bu sebeple
koza yapamama durumu.
bay
la bay
la
*
steyerek, istekle, ok isteyerek, severek.
bay
lma
* Bayg
n duruma girme, kendinden geme.
bay
lmak

* Bayg
n duruma girmek, uyur gibi olmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek.
* ok ho
lanmak, ok sevmek.
* S
cak, al
k, susuzluk, yorgunluk gibi etkenlerle dayanma gcn yitirmek.
* Vermek, demek.

bay
lt
c
* Bay
ltan.
* Bay
ltacak gibi etkide bulunan.
bay
ltma

* Bay
ltmak i
i.

bay
ltmak
* Bay
lmas
nsa
lamak, bay
lmas
na yol amak.
bay
ltt
rma
* Bay
ltt
rmak i
i veya durumu.
bay
ltt
rmak
* Bay
lmas
na yol amak, bay
lmas
nsalamak.
bay
nd
r
mamur.

* (yer iin) Geli


ip gzelle
mesi, hayat
artlar
n
n uygun duruma getirilmesi iin zerinde al

lm
olan,

Bay
nd
r
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
bay
nd
rc
* Bay
nd
r duruma getirici.
bay
nd
rla
ma
* Bay
nd
rla
mak durumu.
bay
nd
rla
mak
* Bay
nd
r duruma gelmek.
bay
nd
rla
t
rma
* Bay
nd
rla
t
rmak i
i, imar etme.
bay
nd
rla
t
rmak
* Bir yeri bay
nd
r duruma getirmek, imar etmek.
bay
nd
rl
k
* Bay
nd
r olma durumu, mran.
* Bay
nd
r duruma getirme i
i, imar.
Bay
ndur

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

bay
r
* Kk yoku
.
bay
r a
a

* Tepeden dze do
ru.
bay
r ku
u
* alblbl.
bay
r turpu
*
ri bir turp tr (Cochlearia armoracia).
* Kaba, terbiyesiz erkek.
bay
r yukar
* Tepeye do
ru, yokuba

na ynelerek.
bay
rla
ma
* Bay
rla
mak durumu.
bay
rla
mak
* (yer ve yol iin) Dikle
mek.
bayi
bayilik

bayku

* Bazmaddeleri satma izni olan kimse, dkkn veya kurulu


.
* Bir maddeyi srekli satma i
i.
* Bu i
in yap
ld

yer.
* Ba

nda, kulak yerinde iki sorgucu bulunan, y


rt
cgece ku
lar
n
n genel ad
.

baykugibi
* uursuzluk getirdi
ine inan
lan kimseler iin sylenir.
bayku
giller

* Byklkleri e
itli olan kukumav, puhu gibi y
rt
c
ku
lariine alan ku
lar familyas
.
baylan
* Nazl
,

mar
k (biimde).
baylanl
k
* Zenginlik.
*
mar
kl
k, naz, i
ve.
baylanma
* Baylanmak i
i.
baylanmak
* Nazlanmak,

marmak.
bayma

* Baymak i
i.

baymak
* (yiyecek) Bayg
nl
k vermek, mideyi buland
rmak, midede ezinti yapmak.
* Aldatmak, kand
rmak, etki alt
nda b
rakmak.
baypas
* Damar aktarma.
* Devre d

b
rakma.
baypas ameliyat
* Kalpte t
kanm
bir damar
n besledii blgeye kan ak

n
art
rmak iin o blgeye eklemek iin yap
lan
damar ameliyat
.
bayra
yar
ya indirmek
* mill yas iln etmek iin bayra
dire
in yar
s
na kadar indirmek.
bayrak

* Bir milletin, belli bir toplulu


un veya bir kurulu
un simgesi olarak kullan
lan, renk ve biimle
zelle
tirilmi
, genellikle dik drtgen biiminde kuma
.
* nc.
* Simge, sembol.
* Baklagil ieklerinde di
erlerinden daha stte bulunan, daha byk olan ve ounlukla ba
ka bir renkte ve
yuvarlaka olan ta yapra

.
* Gerekti
inde indirilip kald
r
lan, a
l
p kapat
lan kol.
bayrak amak
* gnll asker toplamaya giri
mek.
* bir lk yolunda toplanmaya a

rmak.
bayrak ekmek (veya asmak)
* bayra
bir dire
e veya ipe takmak.
bayrak dikmek
* bayraklbir sopaybir yere saplamak.
bayrak direi
* Bayrak asmak iin haz
rlanm
uzun direk.
* Gemilerde gvertenin en yksek dire
i.
bayrak gibi
* kendini belli edecek bir biimde.
bayrak merasimi
* Bkz. bayrak treni.

bayrak treni
* Bayrak kar

s
ndaki saygduru
u.
bayrak yar

* Atletizmde drt sporcudan olu


an ekibin aralar
nda payla
t
klarmesafelere ba
larken elden ele geirmek
yoluyla bir sopay
, bayra
d
rmeden yapt
klarko
u.
bayrakalt
* Ordu hizmeti, askerlik.
bayrak
* Bayrak eken kimse.
* Bayrak yapan, diken veya satan kimse.
bayraklaramak
* ba

r
p a

rarak, h
r
nl
k etmek.
bayrakla
ma
* Bayrakla
mak i
i veya durumu.
bayrakla
mak
* Bayrak de
eri kazanmak.
bayrakl
* Bayraolan, zerine bayrak ekilmibulunan (yer).
* Bkz. eli bayrakl
.
bayrakl
k
* Bayrak olmaya uygun kuma
.
* Bayrak asmaya uygun direk.
bayraktar

* Bayrata

yan kimse.

bayraktarl

nyapmak
* bir ak
m
n, bir gr
n yay
lmas
nda nc olarak al

mak.
bayraktarl
k
* Bayraktar
n grevi.
bayraktarl
k etmek
* nclk etmek, yol gstermek.
bayram

* Mill veya din bak


mdan nemi olan ve kutlanan gn veya gnler.
* Sevin, ne
e.
* zel olarak kutlanan gn.

bayram alay
* Bayram gnlerinde padi
ahlar
n camiye gidive gelis
ras
nda yap
lan tren.
bayram ay
* (Hicr takvime gre) Ramazandan sonra gelen ay,
evval.
bayram ocu
u
* Bayram dolay
s
yla sslenmi
, donat
lm

, sevinli ocuk.
* Bayram gn domuocuk.
bayram de
il, seyran deil, eni
tem beni niye pt
* gsterilen bu ilginin, bu yak
nl

n bir sebebi olacak.


bayram etmek (veya yapmak)

* ok sevinmek.
bayram gn
* Bayrama rastlayan, bayram
n kutland

gn.
bayram haftas
n
mangal tahtasanlamak
* sz, konu ile hibir ilgisi olmayacak biimde ters anlamak.
bayram havas
* Ne
eli, sevinli bir ortam.
bayram hediyesi
* Bayram gnleri kar

l
klveya tek yanlverilen arma
an.
bayram kou gibi
* gsteri
li ve zevksiz bir biimde sslenmiolan.
bayram namaz
* Din bayramlar
n ilk gnnde sabah namaz
ndan sonra k
l
nan zel namaz.
bayram
ekeri
* zellikle din bayramlarda konuklara ikram edilen
eker veya ikolata.
bayram tebri
i
* Bayramkutlamak iin yaz
l
p gnderilen kart veya birine yap
lan ziyaret.
bayram topu
* Din bayramlar
n ba
lad

n
duyurmak iin at
lan top.
bayram yeri
* Bayram gnlerinde ocuklar iin kurulan a
k elence yeri.
bayram ziyareti
* Din bayram gnlerinde, bayramkutlamak iin yap
lan k
sa ziyaret.
bayramda seyranda
* seyrek olarak, arada s
rada.
bayramdan bayrama
* ok seyrek olarak, nadir olarak, nadiren.
Bayram

* HacBayram Veli'nin tarikat


na girmiolan kimse.

Bayramlik
* Bayram tarikat
.
* Bayram tarikat
ndan olma durumu.
bayramla
ma
* Bayramla
mak i
i.
bayramla
mak
* Birbirinin bayram
nkutlamak.
bayraml
k
* Bayramda kullan
lan, bayrama zg olan.
* Bayramlarda verilen armaan.
bayraml
k ad
* Birisi taraf
ndan hakaret yollu kullan
lan szn kendisine ait oldu
unu bildirmek iin kullan
l
r.
bayraml
k a

* kfr.
bayraml
k a
z
n
amak
* kaba konu
mak, kfretmek.
bayramst
* Bayrama yak
n.
bayramzeri
* Bkz. Bayramst.
bayr

* ok eski zamanda var olmuveya eskiden beri var olan, kadim.

bayr
l
k
* Bayrolma durumu, k
dem.
baysal
baysall
k

* Huzur ve refah iinde olan.


* Huzur ve refah iinde bulunma durumu.

baysungur
* ahin cinsinden, y
rt
cbir ku
.
baytar
* Hayvan hastal
klarhekimi, veteriner.
baytarl
k
baz

* Baytar
n mesle
i.
* Temel, esas.
* Bir asitle birle
ince bir tuz olu
turan madde, esas.
* Taban.

baz losyon
* Cildin esnek ve sa
l
kl
grnmesini sa
lamak ve zellikle yalciltlerin parlak grntsn gidermek iin
kullan
lan bir tr losyon.
baza

bazal
bazalt
bazar

bazen

* Mobilyan
n uzunluunca konulan dar ayak.
* Dolap gvdesinin zemine dzgn oturmas
na yarayan ereve
eklindeki kaide.
* Bazok olan (tuz) veya baz
n zelliklerini ta

yan (madde), esas.


* Koyu renkli, sert, bir e
it yanardakltesi.
* ar

, pazar.
* Pazarl
k, al
veri
.
* Ara s
ra, arada bir, kimi vakit.

baz
* Birtak
m, kimi.
* Ara s
ra, arada bir, kimi vakit.

baz
baz
* Ara s
ra, arada bir.
baz
dingil dner bazteker
* kar

l
klili
kilerde her iki tarafa da zaman zaman sz syleme hakk
do
ar anlam
nda kullan
l
r.
baz
lar
(veya baz
s
)
* birtak
m
, kimisi.
bazie

* Oyun.

bazidiyospor
* Bazitli mantarlar
n sporlar
na verilen ad.
bazik
(tuz).

* Baz nitelii gsteren.


* Birle
iminde asit ve baz a
rl

oran
normal tuza gre az, fakat baz orannormal tuza gre yksek olan

bazik oksitler
* o
u oksijen bak
m
ndan zay
f olan, su ile birle
ince baz etkisi gsteren, asitlerle birle
ince tuzlarveren
oksitler.
bazilika

* Kral saray
.
* Dikdrtgen biiminde, u k
sm
nda yar
m embere benzeyen bir
k
nt
solan Roma mahkemesi.
* Ortadaki yksek, yanlardakiler daha alak olmak zere ii, iki s
ra stunla, salona ayr
lm

, dikdrtgen
biiminde kilise.
bazit
* Bazit mantarlar
n reme organ
.
bazitli mantarlar
* Sporlarbazitlerin iinde bulunan mantarlar grubu.
bazlama

bazlama
bazla
ma

* Sacda pi
irilmiyuvarlak pide.
* Tatl
sbol, kal
n gzleme.
* Bazlama.
* Bir maddenin baz durumuna gelmesi.

bazuka
* Roketatar.
Be
be
be

* Berilyum'un k
saltmas
.
* Trk alfabesinin ikinci harfinin ad
.
* (teklifsiz konu
mada) Ey, hey, yahu.

bebe
* Bebek, kk ocuk.
bebe aspirini

* Kk ocuklara iirilmek zere, ilc


zel olarak yap
lm
aspirin.
bebecik
* Kk veya ac
nacak durumda olan bebek.
* Ya

na yak

mayacak davran

larda bulunan kimse.


bebek
* Meme veya kucak ocuu.
* Plstik, tahta, bez vb.den yap
lan insan biiminde oyuncak.
* Sevgi sesleni
i olarak kullan
l
r.
* Gz bebei.
bebek beklemek
* (kad
n) gebe durumda bulunmak.
bebek gibi
* ok gzel (kad
n).
* bebe
e yak

r biimde.
bebek lm
* e
itli hastal
klardan, 0-2 yagrubunda bulunanlar
n lm.
bebeke
* Bebek gibi, bebe
e yak

r biimde.
bebekle
me
* Bebekle
mek i
i.
bebekle
mek
*
mar
ka davran

larda bulunmak.
bebeklik

* Bebek olma durumu.


* Yeni doan yavrunun yeti
kinlerin bak
m
na srekli olarak ba

ml
oldu
u dnem.
* Bebek gibi davran

larda bulunma.

bebeklik etmek
* bebek gibi davran

larda bulunmak.
Beberuhi

becayi

* Karagz oyunundaki kambur ccenin ad


.
* (kk b ile) Sevimsiz, budala, bcr erkek.
* Yer dei
me, kar

l
kl
yer de
i
tirme.

becayietmek
* de
i
ik yerdeki grevliler, kar

l
klyer de
i
tirmek.
becelle
me
* Becelle
mek i
i.
becelle
mek
* Cebelle
mek.
beceri

* Elinden igelme durumu, ustal


k, maharet.
* Ki
inin yatk
nl
k ve
renime balolarak bir i
i ba
arma ve bir i
lemi amaca uygun olarak sonuland
rma
yetene
i, maharet.
* Vcudun, yap
lmasg al

t
rmalara yatk
n olmasdurumu.
becerikli

* Becerisi olan, elinden igelen, usta, maharetli, mahir.


beceriklilik
* Becerikli olma durumu, ustal
k, maharet.
beceriksiz
* Becerisi olmayan, usta olmayan.
beceriksizlik
* Beceriksiz olma durumu.
becerme

* Becermek i
i.

becermek
* G grnen bir iveya duruma zm bulmak, stesinden gelmek.
* Bir
eyi kullan
lmaz duruma getirmek, bozmak, kirletmek.
* Irz
na gemek, kirletmek.
* Birini ldrmek.
becet
becit

* Seregillerden, kk bir ku(Passer).


* Gerekli, lzumlu.
*
vedi, acele.

Be tavu
u
* Tavukgillerden, ba
kk ve
plak, ty mavimt
rak kl renginde, tavuk bykl
nde, evcil bir hayvan
(Numida meleagris).
Beene

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

bedahet
* Besbelli, apa
k olma durumu.
* Bir konuda haz
rl
ks
z konu
abilme yetenei.
bedaheten
* Birdenbire, ans
z
n, d
nmeksizin.
bedava

* Kar

l
ks
z, paras
z, emeksiz.

bedava sirke baldan tatl


d
r
* masrafs
z veya emeksiz elde edilen
eylere herkes istek gsterir.
bedavac
* Her
eyi bedavadan salamaya al

an (kimse).
bedavac
l
k
* Bedavacolma durumu.
bedavadan
* Bedava olarak.
bedavadan ucuz
* ok ucuz.
bedavala
ma
* Bedavala
mak durumu.

bedavala
mak
* Bedava duruma gelmek.
bedavas
na
* Bkz. bedavadan.
bedavaya
* ok ucuza.
bedayi
bedbaht

* Estetik yn a

r basan gzellikler.
* Mutsuz, bahts
z, talihsiz.

bedbaht etmek
* zmek.
bedbaht olmak
* zlmek.
bedbahtl
k
* Mutsuzluk, bahts
zl
k.
bedbin

* Ktmser, karamsar, pesimist.

bedbin etmek
* zmek, karamsarl
a sokmak, mitsizli
e d
rmek.
bedbin olmak
* mitsizli
e d
mek, ktmserlie kap
lmak.
bedbinle
me
* Bedbinle
mek i
i.
bedbinle
mek
* Ktmserle
mek, ktmser olmak, karamsar olmak.
bedbinle
tirme
* Bedbinle
tirmek i
i.
bedbinle
tirmek
* Ktmser, karamsar duruma getirmek.
bedbinlik
bedehre

beddua

* Ktmserlik, karamsarl
k, pesimizm.
* Kt yzl.
* As
k suratl
, lnetlenmi
, surats
z.
*
lenme, ilen.

beddua etmek
* ilenmek, intizar etmek.
beddua sinmek
* ilencin tutmasyznden, birinin i
i srekli ters gitmek.
bedduastutmak

* ilenci yerine gelmek.


bedduas
n
almak
* biri taraf
ndan kendisine ilenilmek.
bedel

* Deer, fiyat, k
ymet.
* Bir
eyin yerini tutabilen kar

l
k.
* E
it, denk.
* Askerlik yapmamak veya yap
lacak sreyi k
saltmak isteyenlerin devlete dedikleri para.
* Ba
kas
n
n ad
na ve onun parasile hacca giden kimse.
* U
ak, hizmeti, oban.

bedel tutmak
* kendi yerine askerlik yapmasiin birini para ile tutmak.
bedel vermek
* askerlik yapmamak veya k
sa sre yapmak iin devlete para demek.
bedelci

* Bedel verdii iin k


sa sre hizmet gren asker.

bedelli
* Bedeli olan, bedel denilen.
* Bedelci.
bedelli askerlik
* Askerlik a

na gelmigenlerin belirlenen miktardaki paraydeyerek yapt


klark
sa sreli vatan grev.
bedelsiz

* Bedeli olmayan, bedel denilmeyen.


* ok deerli, bedeli belirlenemeyen.

bedelsiz ithalt
* Yurt d

ndaki i
ilerin veya geici grevle yurt d

na giden kamu grevlilerinin dn


lerinde kendi
mesleklerinin icrasveya ki
isel kullan
m iin getirdikleri mallar iin yap
lan dzenleme.
beden

* Canlvarl
klar
n madd blm, vcut.
* Vcudun, ba
, kol ve bacak d

nda kalan blm, gvde.


* Kale duvar
.

beden cezas
*
nsan vcudu zerine uygulanan ceza.
beden e
itimi
* Vcudu glendirmek ve sa
l
korumak amac
yla aralveya aras
z hareketler yapma.
beden terbiyesi
* Spor i
lerinden sorumlu makam.
* Bkz. beden eitimi.
bedence
bedenci

* Beden bak
m
ndan.
* Beden e
itimi retmeni.

bedenen
* Bedeniyle, vcuduyla, fiilen.
beden

* Bedenle ilgili, bedensel.


bedenli
* Bedeni olan.
bedensel
bedesten
bedev

bedevlik

bedhah
bedih

* Bedenle ilgili, beden.


*
inde deerli e
ya al
n
p sat
lan kapal
ar

.
* lde, ad
rda ya
ayan gebe.
* Byle bir hayat srdren kimse.
* (byk b ile) Bedevlik tarikat
ndan olan dervi
.
* Bedev olma durumu.
* (byk b ile) XIII. yzy
lda kurulan bir Snn tarikat
.
* Ktlk isteyen, kt yrekli.
* Besbelli, apa
k.

bedi
* Gzellik llerine uyan, gz gnl ok
ayan, beenilen.
* Estetik.
bedile
me
* Bedile
mek i
i.
bedile
mek
* Bedi duruma gelmek.
bediiyat
bedik

* Estetik bilimi, gzel sanatlar.


* Kazak Trklerinde bir hastal

n iyile
mesi iin yap
lan tren.

bedir
* Dolunay, ay
n on drd.
bedirik

* Temizlenip taranm
ve e
rilmeye haz
r duruma getirilmiyn veya pamuk topa

, yuma
.

bedirlenme
* Bedirlenmek durumu.
bedirlenmek
* Dolunay biimini almak.
* Parlak ve sal
klgrnmek.
bedirle
me
* Bedirle
mek durumu.
bedirle
mek
* Ay bedir durumunu almak, bedirlenmek.
bednam

* Kt n kazanan, ktl
ile dillere d
en.
bedk
* am sak
z
, reine.
begayet
Begdili
begonvil

* Son derece, pek ok, a

r
.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
* Akdeniz blgesinde yayg
n bir iek.

begonya
* Begonyagillerden, dekoratif yapraklarve renkli iekleri olan, pek ok e
itleri bulunan s
cak lke bitkisi
(Begonia).
begonyagiller
*
ki eneklilerden, rne
i begonya olan bir bitki familyas
.
begm
be
be
ence

* Hint prenseslerine verilen unvan.


* Bey.
* vc tan
tma yaz
s
, takriz.

be
endi
* Bkz. hnkrbe
endi.
be
endirme
* Be
endirmek i
i.
be
endirmek
* Be
enilmesini, hogrnmesini sa
lamak.
be
eni

be
enilir

* Gzel veya irkin yarg


s
n
verdiren duygu, zevk.
* Gzeli irkinden ay
rma yetisi, zevk, gusto.
* Be
enme duygusu veren, be
enilen.

be
enilme
* Be
enilmek i
i veya durumu.
be
enilmek
*
yi ve gzel bulunmak.
* Sevilmek, ho
a gitmek.
be
enirlik
* Be
enme durumu, be
enilir olma durumu.
be
eni
be
enme

* Be
enme.
* Be
enmek i
i.

be
enmek
*
yi veya gzel bulmak.
* Benzerleri aras
ndan birini seip ay
rma.
* Onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek.
be
enmemek
*
yi veya gzel bulmamak.
* Ku
ku duymak, ku
ku ile kar

lamak.
* Kmsemek, hor grmek.
* Onaylamamak.
be
enmeyen k
z
n
(veya kk k
z
n
) vermesin
* bir durumun beenilmemesi kar

s
nda, be
enmeyenin umursanmad

nanlat
r.
be
enmezlik
* Be
enmeme, iyi veya gzel bulmama.
be
lik

* Beylik.

behavyorizm
* Davran

l
k.
behemehal
* Her hlde, ne olursa olsun, ne yap
p yap
p, mutlaka.
beher
* Her bir.
behey
behime
behim

*
k

ma bildirmek iin kullan


lan bir nlem.
* Drt ayaklhayvan.
* (duygular iin) Hayvanca, hayvana yak

r biimde olan.

behimlik
* Behim olma durumu.
behi
t
behre
behresiz

* Cennet, umak.
* Pay, nasip, hisse.
* Pay
, nasibi, hissesi olmayan; bbehre.

beis
* Engel, uymazl
k.
* Ktlk, zarar.
beis grmemek
* sak
nca, zarar grmemek.
beis yok
bej

* zarar
yok, nemi yok.
* Sar
ya alan a
k kahverengi.

* Bu renkte olan.
bek
* Sert, kat
; sa
lam.
bek
bek
beka

* Savunucu.
* Hava gazlmbas
n
n ucu.
* Kal
c
l
k, lmezlik.

beka bulmak
* lmezlik erdemine ula
mak, lmszle
mek.
bekar
bekr

* Diyezli veya bemoll bir sesin eski durumuna getirilmesini gsteren nota i
areti.
* Evlenmemikimse.
* Evli olduu hlde ailesinden ayr
, yaln
z ya
ayan kimse.

bekr kalmak (veya ya


amak)
* evlenmemek, evlenmemiolmak.
* lm veya bo
anma dolay
s
yla e
ini yitirmek.
bekr odas
* Bekrlar
n, ta
radan gelmii
ilerin kalaca
oda.
bekra karbo
amaskolayd
r
* bilgi ve tecrbesi olmayan bir kimsenin i
i hafife almas
, nemsememesi, gereince deerlendirememesi
tbidir.
bekret

* K
z o
lan k
z olma durumu, k
zl
k, erdenlik.
* Safl
k, temizlik, masumluk.
* Sanat ve d
ncede zgnlk, yenilik.
* Doall
k, tazelik.

bekrhane
* Bekrlar
n kalmasiin ayr
lm
veya dzenlenmioda.
* Bekrlar
n ya
ad

mstakil ev.
bekrl
k

* Bekr olma durumu.

bekrl
k sultanl
k
* evlenmeden tek ba

na ya
aman
n daha iyi olduunu anlat
r.
bekas

* ulluk.

beki
* Bir
eyi veya bir yeri bekleyip korumakla grevli kimse.
beki kalmak
* koruyucu, gzc, denetleyici olarak beklemek.
bekilik

* Bekinin yapt
i
.

bekilik etmek
* (bir
eyi) bekleyip korumak.
bekinme

* Bekinmek i
i.

bekinmek
*
nat etmek, direnmek.
* Kapanmak, t
kanmak.
bekitme

* Bekitmek i
i.

bekitmek
* Kapamak, t
kamak.
bekle yrin k
esini!
* yak
nda gerekle
ecei san
lmayan umutlar kar

s
nda sylenir.
bekleme

* Beklemek i
i.
* Vakit ldrme.

bekleme odas
* Bir kimseyi veya bir ta

tbeklemek iin gelenlerin oturduklaryer.


bekleme salonu
* Doktor, avukat vb. ile gr
me ncesinde oturulan yer.
bekleme yeri
* Bir kimseyi veya ta

t
beklemek iin ayr
lan blme, bekleme odas
, bekleme salonu.
beklemek
* Bir ioluncaya, biri gelinceye de
in bir yerde kalmak, durmak.
* Sre tan
mak, acele etmemek.
* Bir
eyi, bir kimseyi gzetmek, korumak, muhafaza etmek.
* Ummak.
* Kar

la

lmasihtimali bulunmak.
* Aramak, istemek.
beklemeli
* S
n
fta kal
p derslere devam etmeyen (renci).
beklenilme
* Beklenilmek i
i veya durumu.
beklenilmek
* Beklenmek.
beklenme
* Beklenmek durumu.
beklenmedik
* Birdenbire, ans
z
n.
beklenmek
* Beklemek i
ine konu olmak.
beklenmez
* Beklenmeyecek durumda olan.

beklenmezlik
* Beklenmeme durumu.
beklenmezlik fiili
* -aca

/-ecei biimindeki s
fat-fiil ekine tutmak fiili getirilerek yap
lan ve i
in istenmeden, beklenmeden
oldu
unu anlatan birle
ik fiil.
beklenti

bekle
me

* Bir olgunun sonunda gerekle


mesi beklenen
ey.
* Bireyin belli
art ve durumlar
n alaca
biimler veya kendisinden beklenenler konusundaki n gr
.
* Bekle
mek i
i veya durumu.

bekle
mek
* Birlikte veya kar

l
klbeklemek.
bekletilme
* Bekletilmek i
i veya durumu.
bekletilmek
* Bekletmek i
ine konu olmak veya bekletmek i
i yap
lmak.
bekletme

* Bekletmek i
i.

bekletmek
* Beklemek i
ini birine yapt
rmak.
bekleyi
* Beklemek i
i veya biimi.
bekri
bekrilik

*
kiye d
kn, ikici, ayya
.
*
kiye d
knlk, ayya
l
k.

Bekta

* HacBektaVeli'nin tarikat
na girmiolan kimse.
Bekta
babas
* Bekta
tarikat
ndan olan dervi
.
Bekta
dedesi
* Bekta
tarikat
nda daha st makamlarda bulunan ve ynetimde sorumluluk ta

yan dervi
.
Bekta
s
rr
* ok gizli tutulan s
r.
Bekta
zm
* Ta
k
rangillerden bir al(Ribes grossularia).
* Bu al
n
n mayho
, nohut bykl
nde, ak veya kara yemi
i.
bekta
kavuu
* Byk ve gzel iekler veren,
l
k iklimlerde yeti
en bir kakts (Echinocactus).
Bekta
lik
* Bekta
tarikat
.
* Bekta
tarikat
ndan olma durumu.
bel

aret.
bel
*
nsan bedeninde g
sle kar
n aras
nda daralm
blm.
* Bu blmn, s
rt
n alt
na rastlayan blgesi.
* Hayvanlarda omuz ba

ile sa
raras
.
* Das
rtlar
nda geit veren ukur yer.
* Geminin orta blm.
bel

* Atm
k, meni, sperm.

bel

* Topra
kazmaya veya kirizma yapmaya yarayan, uzun sapl
, ayakla bas
lacak yeri tahta, ucu sivri krek
veya atal biiminde bir tar
m arac
.
bel

* Ses
iddetiyle ilgili birim.

bel ar
s
* Bel evresinde olu
an ve duyulan a
r
.
bel ba
* Bel kemeri.
bel balamak
* birisinin kendisine yard
mcolaca

na inanmak, gvenmek.
bel bel

* Durgun, anlams
z bakmayanlatan bel bel bakmak deyiminde geer.

bel bellemek
* topra
belle kazmak.
bel etmek
* i
aret koymak, i
aret vermek.
bel evld
* (bir kimsenin) z ocu

.
bel f
t

* Bel blgesinde f
t
k.
bel gev
ekli
i
* Cinsel gc yitirme.
bel kemeri
* Elbise zerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kumaveya metalden yap
lan zel ba
.
bel kemii
* Omurga.
* Bir
eyin varl

ile ilgili en nemli blm, temel, esas.


bel k
ra k
ra
* k
r
ta k
r
ta, sal
na sal
na.
bel k
rmak
* gvdeyi, belden sa
a sola bkmek.
bel kndesi
* (gre
te) Ellerin arkadan gelip hasm
n gbe
i zerinde kilitlenmesi yolundaki kndeleme.

bel so
ukluu
* reme organlar
n
n ak
nt
lve bula

c
bir hastal

.
bel so
ukluuna uratmak
* bir i
e veya bir sze gereksiz yere kar

arak onun ak

nsektirmek.
bel vermek
* (duvar gibi dik
eyler) d

ar
ya veya (tavan gibi yatay
eyler) a
a

ya do
ru kamburla
mak.
* destek olmak.
bel
*
inden
k
lmasg, sak
ncaldurum.
* Byk zarar ve s
k
nt
ya yol aan olay veya kimse.
* Hak edilen ceza.
* (istenmedik bir davran

a zorlayan) Etki.
bel aramak
* kavga
karmak iin f
rsat aramak.
bel
karmak
* kavga
karmak.
bel kesilmek
* birisine s
k
ntve eziyet vermek, musallat olmak.
bel okumak
* birine beddua etmek.
belgat

*
yi konu
ma, szle inand
rma yetenei.
* Sz sanatlar
ninceleyen bilgi dal
, retorik.
* Konuyu btn ynleriyle kavrayarak, hibir yanl
ve eksik anlay

a yer b
rakmayan, yorum gerektirmeyen,
yapmac
ktan uzak, dzgn anlatma sanat
.
* Bir
eyde gizli olan derin anlam.
belgatli

* Belgati olan.

belgatsiz
* Belgati olmayan.
belhat

* Al
kl
k.

bellar mbarei
* istenilmeyen, ka
n
lan bir durumun gerekle
ti
i bildirilirken alay yollu sylenir.
bell

bels

* Yorucu, zc, can s


k
c
.
* Kavgac
,
irret.
* Yolsuz kad
nlar
n zorba dostu.
* -den dolay
, -den sebebiyle.

bels
nbulmak
* hak ettii cezaygrmek.
belya atmak (girmek veya uramak)
* beklenmedik bir bel ile kar

la
mak.
belya u
ramak

* ok kt bir durumla kar

la
mak.
belysat
n almak
* gz gre gre belystne ekmek.
belce

*
ki kaaras
.

Belikal
* Belika halk
ndan olan (kimse).
belde

* ehir.
* Mekn, yer, evre.

beldeitayyibe
* Medine
ehri.
beled
* ehirle ilgili.
* Yerle
ik.
* Bir tr pamuklu, kal
n kuma
.
belediye

*
l, ile, bucak gibi yerle
im merkezlerinde temizlik, ayd
nlatma, su ve esnaf
n denetimi gibi kamu
hizmetlerine bakan, yeleri halk taraf
ndan seilen, tzel ki
ilii olan te
kilt.
* Bu te
kilt
n bulundu
u bina.
belediye ba
kan
* Belediye te
kilt
n
yneten kimse.
belediye avu
u
* Zab
ta i
lerinde st grevli.
belediye encmeni
* Belediye kanununda belirtilmigrevleri yerine getiren, zel kanunlarla belediye meclisince verilen
grevleri, belediye meclisi toplu bulunmad

zaman, tetkik eden ve karara ba


layan organ.
belediye meclisi
* Belediye tzel ki
ili
ine tan
nan yetkileri kendinde toplayan organ.
belediye nikh
* Meden kanuna gre k
y
lan resm nikh.
belediye polisi
* Zab
ta grevlisi.
belediye reisi
* Belediye ba
kan
.
belediye saray
* Belediyeye ait btn i
lerin yap
ld

ve brolar
n bir arada bulundu
u byk yap
.
belediye sular
* Belediye buyruklar
na ve yasaklar
na ayk
rdavran

lar.
belediye te
kilt
* Nfusu iki binden fazla olan yerle
im yerlerinde hkmet karar
yla kurulan, belediye ba
kan
, belediye
meclisi, belediye encmeni ve belediye memurlar
ndan olu
an kurulu
.
belediyeci
* Belediye i
leri grevlisi.

belediyecilik
* Belediye i
leri.
belediyelik
* Belediyeyle ilgili.
belediyelik olmak
* belediye ile ilgili bir i
i olmak.
belek
* Kundak, ocuk bezi.
* Be
i
e konulan yatak.
beleme
* Belemek i
i.
belemek

* (ocu
u) Kundaklamak.
* Be
i
e yat
r
p ba
lamak.
* Bulamak, bula
t
rmak.

belemir
* Orta Anadolu'da tarlalarda yeti
en, iekleri mavimsi renkte bir y
ll
k bir bitki, peygamber iei, mavi
kantaron (Cephalaria syriaca).
belen
* Bel.
* Tepe, yksek yer; bay
r.
* Dazerindeki yksek geit, dik dayolu.
belenme

* Belenmek i
i.

belenmek
* Kundaklanmak.
* Bulanmak, bula
mak, rtlmek.
belerme
* Belermek i
i.
belermek
belertme

* (gz iin) Akiyice belirecek biimde a


lmak.
* Belertmek i
i.

belertmek
* Gzlerini, akok grnecek biimde amak.
bele
* Kar

l
ks
z, emeksiz, paras
z elde edilen.
bele(veya bah
i
) at
n di
ine (veya ya

na) bak
lmaz
* bedava gelen
eyde kusur aranmaz.
bele
i
bele
ilik

* Paras
z geinmeyi seven, lp, bedavac
.
* Bele
i olma durumu.

bele
e konmak
* emek, para vermeden elde etmek.
bele
ten

* Emek vermeden, kar

l
ks
z.

beletme
* Beletmek i
i.
beletmek
belge

* Kundaklatmak.
* Bir geree tan
kl
k eden yaz
, foto
raf, resim, film vb. vesika, dokman.

belge almak
* (iki y
l ayn
s
n
fta st ste kalan renci) okuldan uzakla
t
r
lmak, okuldan
kar
lmak.
belgeci
* Belgesel filmler yapan, yneten sinemac
.
belgegeer
* Yaz
l
, bilgi ve belgelerin telefon sistemi vas
tas
yla bir yerden bir yere iletilmesini an
nda salayan ara,
faks.
belgeleme
* Belgelemek i
i, tevsik.
belgelemek
* Bir olgunun doru oldu
unu belge ile gstermek, ortaya
karmak, tevsik etmek.
belgelendirme
* Belgelendirmek i
i.
belgelendirmek
* Belge gstererek belirtmek.
belgelenme
* Belgelenmek i
i.
belgelenmek
* Belgelemek i
ine konu olmak.
*
ki y
l st ste ayns
n
fta kalan
renci okuldan
kar
lmak.
belgeli

belgelik
belgesel

* Belgesi olan.
*
ki y
l st ste s
n
fta kald

iin okula devam etme hakk


nyitirerek belge alan.
* Belge ve yaz
lar
n sakland

yer, ar
iv.
* Belge nitelii bulunan (
ey), dokmanter.
* Belge nitelii ta

yan film veya televizyon program


.

belgesel film
* Hayattan al
nan herhangi bir olguyu, kendi tabi evresi ve ak

iinde veya geree en yak


n biimde
haz
rlanm
yapay bir yerde i
leyen, belirli bir amac
yans
tan film.
belgeselci
* Belgesel, film eken veya bunun zerinde al

an (kimse).
* Belgesel niteliindeki eserleri seven veya bunlarla ilgilenen (kimse).

belgeselcilik
* Belgeselcinin yapt

i
.
belgi

* Bir
eyi benzerlerinden ay
ran zellik,
iar, almet, ni
an.
* Duyu
, d
nve inan

taki ay
r
czellik,
iar.

belgileme
* Belgilemek i
i.
belgilemek
* Belgi ile gstermek.
belgili
* Belgiye dayanan, belirli olan.
belgin
belginlik
belgisiz

* Tam ve kesin olarak belirlenmiolan, sarih.


* Belgin olma durumu, sarahat.
* Belirli olmayan, i
aret edilemeyen, gayrimuayyen.

belgisiz s
fat
* Bkz. belirsizlik s
fat
.
belgisiz zamir
* Bkz. belirsizlik zamiri.
belgisizlik
* Belgisiz olma durumu.
belgit
burhan.
beli

* Senet.
* Bir nermeyi tan
tlamak iin gsterilen ve daha nce doru diye kabul edilen ba
ka nerme, hccet,

* Evet.

beli a
lmak
* kk aptesini tutamaz olmak.
beli bkk
* Beli bklm
, gsz, zavall
.
beli bklmek
* ya
l
l
k yznden gsz kalmak, bir iyapamayacak duruma d
mek.
beli kmek
* kamburla
mak.
beli gelmek
* cinsel birle
me s
ras
nda salgbo
almak.
beli
* Belgati olan, belgatli.
belik

* Sa rgs.
belik belik
* rg rg, rg hlinde.
belikleme
* Beliklemek i
i.
beliklemek
* Salarrmek.
belinden gelmek
* birinin dl olmak.
belini bkmek
* aresizlik iinde b
rakmak.
belini do
rultmak (veya do
rultamamak)
* yeniden durumunu dzeltmek.
belini k
rmak
* birini bir
eyi yapamaz duruma getirmek.
belini vermek
* dayamak,yaslanmak.
belinleme
* Belinlemek i
i.
belinlemek
* Birden uyanarak evresine korku ile
a
k
n
a
k
n bakmak, irkilmek.
belirgin

* Belirmidurumda olan, besbelli, a


k, bariz, sarih.

belirginle
me
* Belirgin duruma gelme.
belirginle
mek
* Belirgin duruma gelmek.
belirginle
tirme
* Belirgin duruma getirme.
belirginle
tirmek
* Belirgin duruma getirmek.
belirginlik
* Belirgin olma durumu.
belirleme
* Belirlemek i
i, tayin.
belirlemek
* Belirli duruma getirmek, belirli k
lmak, tayin etmek.
* Yeni bir kavram
, zn olu
turan geleri a
klayarak tan
mlamak, s
n
rlamak.
* Bir kavram
, ay
r
c
bir ge ekleyerek s
n
rlamak, kapsam bak
m
ndan daraltmak, genellemek kar

t
.
belirlenim
* Belirli duruma gelme i
i.
* Bir kavram
n anlam
n
n, ieriinin, yap
s
n
n veya s
n
rlar
n
n tam olarak belirlenmesi i
i, gerektirim,
determinasyon.

belirlenimci
* Belirlenimcilik yanl
solan (kimse), gerekirci, determinist.
belirlenimcilik
* Her olay
n ba
ka olaylar
n gerekli ve ka
n
lmaz bir sonucu olduunu ileri sren
reti, gerekircilik,
determinizm.
belirlenme
* Belirlenmek i
i.
belirlenmek
* Belirli duruma getirilmek.
belirlenmezci
* Belirlenmezcilik yanl
solan (kimse), indeterminist.
belirlenmezcilik
* Nedensellik yasas
na balolmayan, bir sebebe balanmayan olay ve durumlar
n da bulunduunu ne
sren gr
, indeterminizm.
*
nsan iradesinin hibir
arta ba
lolmad

n
, iinde bulunduu
artlarla belirlenmedi
ini, insan
n zgr
iradesinin nedensellik yasas
na balolmad

nsavunan gr
, indeterminizm.
belirle
me
* Belirle
mek i
i veya durumu.
belirle
mek
* Belirgin duruma girmek.
belirli

* A
k ve kesin olarak s
n
rlanm
veya kararla
t
r
lm
olan, muayyen.

belirli belirsiz
* Yarbelirgin durumda, az ok belli olan.
belirli gemi
* Fiilin belirttii kavram
n, iinde bulunan zamandan nce olup bitti
ini kesinlikle bildiren kip, -di'li gemi
,
grlen gemi
. Bu zaman Trkede -d(-di) / -t(-ti) ekiyle kar

lan
r.Ald
, biti, utu vb.
belirli nesne
* Belirtme durumu ekini alm

, gei
li fiil durumunda olan yklemle ilgili kelime veya kelime grubu.
belirlilik
* Belirli olma durumu.
belirme
belirmek

belirsiz

* Belirmek i
i, tebellr etme.
* (nce belli veya grnr olmayan bir
ey iin) Ortaya
kmak, tezahr etmek.
* Bir d
nce veya durum iin, kesin bir biim almak, tebellr etmek.
*
yice grnr ve anla

l
r bir durum almak, tebarz etmek.
* Belirli olmayan, gayrimuayyen.
* Niteli
i hakk
nda tam bir bilgi edinilemeyen, mphem.
* Bilinmeyen, mehul.

belirsiz gemi
* Fiilin belirttii kavram
n, iinde bulunulan zamandan nce olup bitti
ini ba
kas
ndan duyarak veya belirsiz
olarak bildiren kip, -mi
'li gemi
, grlmeyen gemi
. Trkede bu zaman -m
/ -miekiyle kurulur: Gelmi
,
glm
, a
lam
gibi.

belirsizlik
* Belirsiz olma durumu, mphemiyet.
belirsizlik s
fat
*
simleri yakla

k, kabataslak belirten s
fat: baz
, birka, her, birtak
m, filan vb.
belirsizlik zamiri
*
smin yerini belirsiz, kabataslak tutan zamir: baz
s
, birka
, birou, az
, herkes, biri vb.
belirte
* Zarf.
belirten
belirti
belirtik

* Tamlayan.
* Bir olay
n veya durumun anla

lmas
na yard
m eden
ey, almet, ni
an, ni
ane.
* A
k, belli, sarih.

belirtilen
* Tamlanan.
belirtili

* Belirtisi olan.
* Belirtilmiolan, belirli k
l
nan.

belirtili nesne
* Belirtme durumundaki nesne, sarih meful.
belirtili tamlama
* Tamlayan-in (-nin) tak
s
, tamlanan
nc ki
i iyelik eki alan ve belirli bir kavram ta

yan tamlama:
Do
an'
n kalemi, iein kokusu gibi.
belirtilme
* Belirtilmek i
i.
belirtilmek
* Belirtmek i
ine konu olmak.
belirtisiz
* Belirtisi olmayan.
* Belirtilmemiolan.
belirtisiz nesne
* Yal
n durumdaki nesne.
belirtisiz tamlama
* Tamlayanyal
n durumda olan, tamlanangenellikle nc ki
i iyelik eki alan ve ou kez tr kavram
veren isim tamlamas
: Ankara kedisi. Tuz Gl gibi.
belirtken

* Bir zl szle birlikte kullan


lan i
aret.
* Soyut bir
eyin, bir kavram
n sembol olan varl
k veya e
ya, amblem.
* Gsterge.

belirtme
* Belirli k
lma, grbildirme, tasrih.
belirtme durumu

* Yklemi gei
li bir fiil olan cmlede fiilin dorudan etkiledi
i -i (-
, -u, -) ekini alm
isim, ykleme
durumu, i hli, akuzatif. Evi grdm. Yaz
y
okudum.
belirtme grubu
* Tamlamalardan daha genikelime dizisi: Kal
n bir kitab
n ssl cilt kapa
bir belirtme grubudur.
belirtme s
fat
* Bir ismi gsterme, soru, sayveya belirsizlik bak
mlar
ndan belirten s
fat: Bu kap
. Birinci dnem. Ka
renci? Hangi ev? ocuk gibi.
belirtmek
* A
klamak, tebarz ettirmek.
belit

* Kendili
inden apa
k ve bundan dolayteki nermelerin n dayana
say
lan temel nerme, mtearife,
aksiyom: "Tm, paralar
n her birinden byktr" sz bir belittir.
belitken
belitleme

* Belitler sistemi.
* Belitlemek i
i.
* Tmden geli
imci bir bilime esas olacak belit sistemi.

belitlemek
* Belgeye dayanarak ortaya koymak.
* Belitleme kuram
nortaya koymak.
belitlenebilirlik
* Belitlenebilen kuram.
beliye

* Felket, keder, tasa.

belki
* Muhtemel olarak, olabilir ki.
* Olsa olsa, ya ... ya, ihtimal.
belki de
*
u da olabilir.
belkili

* Olas
l
, muhtemel.
* Doru olabilecei gibi, yanl
da olabilen, belli ve kesin olmayan, olas
l
, ihtimal.

belladonna
* Gzelavrat otu.
belleini yitirmek
* bellek kayb
na uramak.
bellek

* Ya
ananlar
,
renilen konular
, bunlar
n gemi
le ili
kisini bilinli olarak zihinde saklama gc, ak
l,
haf
za, da
arc
k.
* Bir bilgisayarda, programdei
meyen verileri, yap
lacak iiin gerekli olan ara sonulartoplayan blm.
bellek kar

kl

* Kelimelerin doru anlam


nhat
rlayamamak veya ilk olarak grlen bir
eyi nce grd
n sanma
duygusuna kap
lmak biiminde beliren bir ruh hastal

.
bellek kayb
* Bellek yitimi.

bellek yitimi
* Byk sars
nt
veya humma yznden bellein bozulmasveya kaybolmasbiiminde beliren ruh hastal

.
* Belle
in k
sa bir sre durup i
lememesi.
bellem
belleme
belleme

* Bellemek yetisi.
* Bellemek i
i.
* At ve benzeri hayvanlar
n s
rt
na vurulan kee, me
in veya kal
n kumaparas
, yap
k, ha
a.

bellemek
* renip ak
lda tutmak.
* Sanmak.
bellemek
* Bel denilen arala topra
i
lemek.
bellenmek
* Bellenmek (I) i
ine konu olmak, renilmek.
bellenmek
* Bellenmek (II) i
ine konu olmak.
belleten

* Bilim kurumlar
n
n al

malarile ilgili yazve haberlerin yay


mland

dergi.

belletici
* al

t
r
c
, retici, mzakereci.
belletme

* Belletmek i
i.

belletmek
* Bellemesini sa
lamak,
retmek.
belletmen
* Orta retimde ettleri denetleyen kimse, belletici.
belli
* Beli olan.
belli

* Bilinmedik bir yanolmayan, malm.


* Gizli olmayan, ortada olan, anla

lan, bedih, zahir, a


ikr.
* Belirli, muayyen.

belli ba
l
* Belirli, muayyen.
* nemli.
belli belirsiz
* Zorlukla seilebilen, yarbelli, yarbellisiz, duyulabilen, ok az belli olan.
belli etmek
* a
klamak, iyice grnr anla

l
r duruma getirmek.
* sezdirmek, hissettirmek.
belli olmak

* anla

lmak, a
klanmak.
bellik
*

aret, marka.
bellilik
bellisiz
belsem

* Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet.


* Belli olmayan, bilinemeyen.
* Bkz. balsam.

bembeyaz
* ok beyaz veya her yanbeyaz, apak.
* P
r
l p
r
l, apa
k.
bemol
* Bir sesin yar
m ton kal
nla
t
r
laca

ngsteren nota i
areti.
* Bylece kal
nla
t
r
lm
(ses).
ben
* o
u do
u
tan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabart
.
* En ok zmde grlen olgunla
ma belirtisi.
* Sata, sakalda beliren beyazl
k.
ben

ben

* Olta veya tuza


a konulan yem.
* Ku
un yavrusuna ta

d
yem.
* Tekil birinci ki
iyi gsteren zamir.
* Ki
iyi br varl
klardan ay
ran bilin.
* Bir kimsenin ki
ili
ini olu
turan temel ge, ego.

ben bu i
te yokum
* ben bu i
e kar

mam.
ben hanc
, sen yolcu olduka
* zel ili
kilerimiz srp gittike (senin bana i
in d
er).
ben
ah
m(veya
eyhimi) bu kadar severim
* ben bundan daha ok zveride bulunamam.
benbenci

* Kendini ok ven, hep kendinden sz eden, kibirli, gururlu.

benbencilik
* Benbenci olma durumu.
bence

* Bana gre, d
nd
m gibi.

benci
* Kendini be
enen, kendini her konuda stn gren, hodpesent, megaloman.
bencil

* Yaln
z kendini d
nen, kendi
karlar
n
herkesinkinden stn tutan, hodbin, hodkm, egoist.
* Bencillik retisine inanan.

bencil olmak

* bencilce davran

ta bulunmak.
bencilce
* Bencile yak

r biimde.
bencileyin
* Benim gibi.
bencilik

* Benci olma durumu, hodpesentlik, egoizm.


*
nsan
n btn eylemlerinin ben sevgisiyle belirlenmiolduunu, buna gre ahlkl
l

n da yaln
zca kendini
koruma igdsnn bir biimi olduunu ileri sren
reti.
* Kendi benini ve
kar
n
hayat
n mutlak ilkesi yapan anlay

.
bencille
me
* Bencille
mek i
i.
bencille
mek
* Bencil duruma gelmek.
bencillik

* Bencil olma durumu, hodbinlik, egoistlik, egoizm.

bencillik etmek
* bencil davranmak.
bende
* Kul, kle.
bendegn
* Kullar, kleler.
bendeg

* Kulluk, klelik.
* Kle ile ilgili, kleye ait.

bendehane
* Bendenin, klenin evi.
benden de al o kadar
* Bkz. al benden de o kadar.
benden gnah gitti
* Bkz. benden sylemesi.
benden sylemesi
* ben zerime bor sayd

m
eyi syledim, kendimi sulu saymam.
bendeniz

* alak gnlllkle ben yerine ve "kleniz'" anlam


nda kullan
l
r.

bendeniz cennet ku
u
* kendini tan
t
rken kullan
lan bir deyim.
bendezade
* Bendenin olu.
bendir
benef
e

* Alaturka algaleti.
* Menek
e.

benek

* Herhangi bir
ey zerindeki ufak leke, nokta, puan.
* Gnelekeleri yresinde grlen, parlak taneciklerden ve parlak damarlardan olu
mublm, fekl.

beneklenme
* Beneklenmek i
i.
beneklenmek
* Benek olu
mak.
benekle
me
* Benekle
mek i
i veya durumu.
benekle
mek
* Benek benek durum almak.
benekli

* Ufak lekeleri bulunan.

benekli kpek bal

* Kara benekli, kk boyda bir cins kpek bal

(Scylliorhinus canicula).
bengi

* Sonu olmayan, hep kalacak olan, lmsz, ebed.

bengi
* Ege ve Gney Marmara blgesinin halk oyunlar
ndan biri.
bengi su

*
ene sonsuz hayat verdi
ine inan
lan ve efsanelerde geen su, ab
hayat.

bengileme
* Bengilemek i
i.
bengilemek
* Bengi k
lmak, sonsuz ya
ama niteli
i kazand
rmak, lmszle
tirmek, ebedle
tirmek.
bengile
me
* Bengile
mek i
i.
bengile
mek
* Sonsuz ya
ama niteli
i kazanmak, lmszle
mek, ebedle
mek.
bengilik

* Zamanla ilgisi, ba
lang
cve sonu olmayan varl
k.
* lmezlik, ebedlik.
* Sonsuz ve llmez zaman.

beni sokmayan y
lan bin (y
l) ya
as
n
* zararloldu
u bilinen, ama kimseye ktl dokunmayan ki
iyle u
ra
mamal
d
r.
benidem
* demoullar
, insanlar.
benibe
er
*
nsan.
beniinci
* Ki
inin benli
ini merkez sayma gr
, benmerkezci.
beniincilik

* Dnyada ki
inin benli
ini merkez sayan felsefe gr
, benmerkezcilik, egosantrizm.
benildeme
* Benildemek i
i.
benildemek
* Belinlemek.
benim diyen
* kendine gvenen, gl olduuna inanan.
benim olum bina okur, dner dner yine okur
* "ok al

mas
na kar

l
k verimli ve yararl
olmuyor" anlam
nda k
nama veya ele
tiri belirtmek iin
kullan
l
r.
benimseme
* Benimsemek i
i, sahip
kma, tesahup.
benimsemek
* Bir
eyi kendine mal etmek, sahip
kmak, kabullenmek, tesahup etmek.
* Bir
eye, birine balanmak,
s
nmak.
benimsenme
* Benimsenmek i
i.
benimsenmek
* Benimsenmek i
ine konu olmak.
benimsetme
* Benimsetmek i
i.
benimsetmek
* Birinin benimsemesini sa
lamak.
benimseyi
* Benimsemek i
i veya durumu.
beniz

* Yz rengi.

beniz gemek
* benzi solmak.
benizli

* Benzi bulunan, benze sahip olan.

benlenme
* Benlenmek i
i.
benlenmek
* Ben olu
mak.
benli
benli

* Teninde ben bulunan.


* Bkz. senli benli.

benlii yo
urmak
* ki
ili
i olu
turmak.
benliinden
kmak

* kendine benzemez olmak.


benlik
* Bir kimsenin z varl

, ki
ili
i, onu kendisi yapan
ey, kendilik,
ahsiyet.
* Kendi ki
iliine nem verme, ki
ili
ini stn grme, kibir, gurur.
benlik at

mas
* Benliin n plna
kmasile ba
gsteren at

mas
.
benlik davas
* Her
eyi kendi d
ncesine uydurmak ve her
eyde sz sahibi olmak abas
.
benlik ikile
mesi
* znenin ki
iliini iki veya daha ok bilin merkezine blen ve tek ki
ide e
itli ki
ilikler durumunda
beliren bir ruh hastal

.
benlik yitimi
* Ki
ilik duygusunun ve benlik bilincinin yitirilmesi ile beliren ruh hastal

.
benliki

* Her konuda hep kendini ileri sren, hep kendinden sz eden (kimse).
* Benlikilik yanl
solan (kimse).

benlikilik
* Her konuda hep kendini ileri srme, hep kendinden sz etme durumu.
* Kendi benli
inin geli
imini, btn davran

lar
n
n ilkesi yapan ki
inin nitelii, egotizm.
benmari

* Bir kab
kaynar suya oturtmak yolu ile iindekini
s
tmak veya eritmek yntemi.

benmerkezci
* Beniinci.
benmerkezcilik
* Beniincilik.
bent

* Ba
, rab
t.
* Kanun maddesi; kitaplarda kendi iinde btnlk olu
turan blm.
* Suyu biriktirmek iin nne yap
lan set, bet.
* Gazete yaz
s
.
* Ba
lam.

bent etmek
* kendine ba
lamak.
bent olmak
* ba
lanmak, tutulmak.
benzeme

* Benzemek i
i.

benzemek
*
ki ki
i veya nesne aras
nda birbirini and
racak kadar ortak nitelikler bulunmak, and
rmak.
* San
s
n
uyand
rmak, gibi grnmek.
benzemeklik
* Benzer olma durumu.
benzemez
*
skambil veya okey oyununda farklk

tlar
n veya ta
lar
n bir araya gelmesi.

benzen

* Maden kmr katran


ndan
kar
lan C6H6 formlndeki hidrokarbonun bilimsel ad
.

benzer

* Nitelik, grnve yapbak


m
ndan bir ba
kas
na benzeyen veya ona eolan (
ey), m
abih, mmasil.
* Bkz. benze
im.
* Baznemsiz veya tehlikeli sahnelerde as
l oyuncunun yerine
kan, yapve yz bak
m
ndan bu oyuncuyu
and
ran kimse, dublr.
benzer
ekiller
* Kenarlar
n
n uzunluklararas
ndaki oran dei
memekle birlikte kar

l
kla
lare
it olan
ekiller.
benzeri
benzerlik
durum.

* Benzerlik gsteren, benzer.


* Benzer olma durumu.
*
ki gende k
elerinin e
lenmesine gre kar

l
kl
a
lar
n eve kar

l
klkenarlar
n orant
s
ndan doan

benzersiz
* Benzeri olmayan, e
siz.
benzersizlik
* Benzersiz olma durumu.
benze
* Birbirine benzeyen, aralar
nda benzerlik bulunan, m
abih, nazir.
benze
en
* nl veya nsz benze
melerinde etki alt
nda kalan nsz veya nl: St (st-), ekmekten (ekmekten), odalardan (oda-lar-dan) kelimelerinde bulunan -, -ten, -dan eklerindeki nsz veya nller gibi.
benze
ik

* Benze
me zelli
i gsteren.

benze
im
* Bazortak ynleri olan iki
ey aras
ndaki benze
me.
*
ki
eklin kenarlar
n
n uzunluklararas
ndaki oran dei
memekle birlikte, kar

l
kla
lar
n
n e
it bulunmas
durumu.
benze
im oran
*
ki
eklin kenarlar
n
n aras
ndaki oran.
benze
lik
* Benzeolma durumu, m
abehet.
benze
me
* Benze
mek i
i.
* Bir kelimede bir sesin ba
ka bir sesi kendisine benzetme etkisi: yurt-da> yurtta
, ar
anba > ar
amba, o
+ bir < br gibi.
benze
mek
* Birbirine benzemek, m
abih olmak.
benze
mezlik
* Bir kelimede bulunan aynveya benzeri seslerden birinin de
i
iklie uramas
, disimilsyon: K
nnap >
k
rnap, attar > aktar, kehribar > kehlibar gibi.
benzeti

* Benzetme, asl
ndan kopya edilmi
, te
bih.

benzeti ressam
* Byk sanat
lar
n yapt
klar
n
, orijinaline bakarak yapan ve benzeti olduunu belirten ressam.
benzetici

* Benzeterek yapan, sahteci, kopyac


.

benzetici ressam
* Byk sanat
lar
n slbunda al

arak, yapt

i
leri orijinal eser diye satan sahteci ressam.
benzetilme
* Benzetilmek i
i.
benzetilmek
* Benzetmek i
ine konu olmak.
benzeti
* Bir
eyi ba
ka bir
eye benzetmek i
i veya biimi.
benzetme
* Benzetmek i
i.
* Bir
eyin neteliini anlatmak iin, o niteli
i eksiksiz ta

yan bir
eyi rnek olarak gsterme i
i, te
bih.
benzetmek
* Benzer duruma getirmek.
* Bir
eyde ba
ka
eye benzeyen ynler bulmak.
* Kt bir duruma getirmek, bozmak.
* Dvmek.
benzetmek gibi olmas
n
* kt bir sona uram
birinden veya bir
eyden sz ederken, ona benzetilen kimse veya
ey iin kt bir
duygu beslenilmediini anlat
r.
benzeyi
* Bir
eyin ba
ka bir
eye benzemesi durumu.
benzeyi
sizlik
* Benze
memek durumu.
benzi atmak (veya umak)
* ans
z
n yznn rengi sararmak, solmak.
benzi kl gibi olmak
* yznden kan ekilmek, yz sararmak.
benzi sararmak
* yznn rengi solmak.
benzi umak
* yz sararmak.
benzin
* Petroln dam
t
lmasile elde edilen, zgl a

rl
yakla

k 0,65 olan, renksiz, uucu, kendine zg kokusu


bulunan bir s
v
.
* Benzen.
benzin istasyonu
* Aralar
n benzin, yagibi ihtiyalar
nkar

layan, yolculara dinlenme ve al


veriimknveren tesis,
benzinlik.
benzin pompas
* Benzinlikte ara depolar
na benzin koyma ve verilen benzin tutar
ngsterme arac
.

benzinci

* Benzin sat
lan yer veya benzin satan kimse.

benzincilik
* Benzincinin i
i veya meslei.
benzinde kan kalmamak
* kans
zl
k sebebiyle yz sararmak.
benzine kan gelmek (veya benzi kanlanmak)
* sal
klduruma gelmek, canlanmak.
benzinleme
* Benzinlemek i
i veya durumu.
benzinlemek
* Benzin dkerek yakmak.
* Bir nesneyi benzine bulamak.
benzinli

* Benzinle al

an (motor, makine vb.).

benzinlik
* Benzin sat
lan yer, benzin istasyonu.
benzol
beraat

* Benzin ve tolen kar

mbir akaryak
t.
* Aklanma.

beraat etmek
* aklanmak, temize
kmak.
beraat
zimmet
* Borcu, verece
i olmama durumu, borsuzluk.
beraat
zimmet as
kd
r
* tersi ispatlanmad
ka insanlar
n susuz say
lmalarilkesini anlat
r.
beraber

* Birlikte, bir arada.


* Ayndzeyde.
* -e ra
men, -e kar

n.

beraberce
* Birlikte, beraber olarak.
berabere bitmek
* (oyun, yar

ma) tak
mlar
n ayn
say
yalmas
yla sonulanmak.
berabere kalmak
* (oyun, yar

ma iin) tak
mlar ayn
say
yalmak veya denk gelmek, ba
a bakalmak, ba
a bagelmek.
beraberinde
* yan
nda.
beraberlik
* Birlikte olma durumu.
* Baba
a kalma durumu.
beraberlik mzii

* Orkestra, koro veya oda mziinde olduu gibi birok sesin olu
turduu mzik.
berat
* Bir bulu
tan, bir haktan yararlanmak iin devlete verilen belge, patent.
* Osmanl
mparatorluunda bir greve atanan, ayl
k balanan, san, ni
an veya ayr
cal
k verilen kimseler iin

kar
lan padi
ah buyruu.
Berat Gecesi
* Hz. Muhammed'e peygamberliin Cebrail arac
l

yla bildirildii
aban ay
n
n 15. gecesine rastlayan kandil
gecesi.
Berat Kandili
* Bkz. Berat Gecesi.
berbat
* Kt.
* Bozuk.
* irkin, beenilmeyen.
* Darmada
n, bak
ms
z, peri
an, viran.
berbat etmek (veya eylemek)
* kt duruma getirmek.
* bozmak.
berbat olmak
* kt duruma gelmek; kirlenmek.
* bozulmak.
berber

* Sa ve sakal
n kesilmesi, taranmasve yap
lmasi
iyle u
ra
an veya bunu meslek edinen kimse.
* Bu i
in yap
ld

dkkn.

berber bal

* Hanigillerden, kuyruunun atalok uzun olan, Akdeniz'de ya


ayan, eti yenilen bir bal
k (Serranus
anthias).
berber bataryas
* Berber dkknlar
nda lvaboya su akmas
nsalayan deve boynu biimindeki musluk tak
m
.
berber
ra

* Berber ustas
n
n yan
nda yeti
tirilmek zere al

an ocuk.
berber dkkn
* Berber.
berber koltu
u
* Berberler iin yap
lan hareketli, oynar ba
l
klzel koltuk.
berber salonu
* Byk berber dkkn
.
Berber

* Kuzey Afrika'daki Cezayir blgesinde Berberistan halk


ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.

berberlik
* Berberin yapt

i
.
berceste

* Salam ve ltif.
* Seilmi
, seme.
* Sanat deeri yksek anlamlar ta

yan dize.

berdelacuz
* Halk tahminine gre, 9-18 Mart aras
nda grlen kocakarso
uu.
berdevam
* Srmekte olan, srp giden.
berdu
* Ba

bo
, serseri.
* Pis, bozuk, bak
ms
z.
bere
* Vurma ve incitme sonucu vcudun herhangi bir yerinde olu
an rk.
* Herhangi bir
eyde grlen izik, ezik.
bere
* Yuvarlak, yassve sipersiz ba
l
k.
bereket

* Bolluk, grlk, ongunluk, feyz, feyezan.


*
yi ki, neyse ki, iyi bir rastlantolarak.
* Yamur.

bereket ki (veya bereket versin ki)


* iyi ki, Tanr
'ya
kr ki.
bereket versin
* para alan kimsenin syledi
i iyi dilek sz.
* bir kimsenin bir durumdan ho
nutlu
unu anlatmas
, teselli bulmas
.
bereketlenme
* Bereketlenmek i
i veya durumu.
bereketlenmek
* o
almak, artmak.
bereketli

* Bol, verimli.

bereketli ola! (veya olsun!)


* yemek yemekte olanlara veya rnlerini dev
irenlere sylenen iyi dilek sz.
bereketlilik
* Bereketli olma durumu.
bereketsiz
* Kendinden beklenen yararl

sa
layamayan (
ey).
bereketsizlik
* Bereketsiz olma durumu.
bereleme
* Berelemek i
i.
berelemek
* Bereli duruma getirmek.
berelenme
* Berelenmek i
i veya durumu.
berelenmek
* Bereli duruma gelmek.

bereli
bereli

* Beresi olan.
* Beresi olan.

berenar
* yle byle, az ok, biraz, olduka.
bergamod
* Sar
mspembe renginde olan.
bergamot
* Turungillerden bir a
a (Citrus bergamia).
* Bu aac
n, kabuklar
ndan reel yap
lan ve esans
kar
lan meyvesi.
bergzar
berhane

* Anmak iin verilen hat


ra, arma
an, yadigr.
* Byk, harap, kullan

s
z ev.

berhane gibi
* gere
inden ok byk (ev).
berhava

* Havaya verilmi
, uurulmu
.
* Yarars
z, bo
.

berhava etmek
* havaya uurmak.
* bitirmek, yok etmek.
berhava olmak
* patlama yolu ile havaya umak.
* bo
a gitmek.
berhayat
berhudar

* Hayatta olan, canl


, ya
ayan.
* Mutlu.

berhudar ol!
* "iyi gnler gresin" anlam
nda dilek olarak kullan
l
r.
beri
* Konu
an
n nndeki iki uzakl
ktan kendisine daha yak
n olan
.
* Bu uzakl
kta bulunan.
*
kma durumundaki kelimelerden sonra getirilerek bir i
in ba
lang
c
ngsterir.
beribenzer
* S
radan baya

, alelde.
beriberi
* Genellikle Uzak Dou lkelerinde B vitamini eksikli
inden ileri gelen bir hastal
k.
beriki

beril

* Beride olan.
* Beride olan
ey veya kimse.

* Doada alt
gen billrlar durumunda bulunan, saydam, o
u ye
il renkli berilyum ve aliminyum silikat.
berilyum
* Atom numaras4, yo
unluu 1,84, atom a
rl

9,013 olan, zmrt gibi bazta


lar
n birle
iminde bulunan,
29700C de eriyen, havan
n etkisine kar

ince bir oksit tabakas


yla kaplelement. K
saltmasBe.
berjer
* Arkaskabar
k ve yksek oturacak yeri genikoltuk.
berk

* Sert, kat
.
* Salam.

berkelyum
* Atom numaras97, atom a
rl

294 olan, amerikyum veya kryumdan elde edilen yapay element.


K
saltmasBk.
berkemal
berkime

* Mkemmel, pek iyi.


* Berkimek i
i.

berkimek
* Salamla
mak, g kazanmak, peki
mek.
berkinme
* Berkinmek i
i veya durumu.
berkinmek
* Berkimek.
* Peki
tirilmek.
berkitme

* Salamla
t
rma, tahkim, takviye.

berkitmek
* Salamla
t
rmak, tahkim etmek, takviye etmek.
berklik

* Salaml
k.
* Sertlik, kat
l
k.

berlam

*
nce pullu, s
rta
k kahverengi, yanlar
ve karnbeyaz, ortalama 30-40 cm boyunda, Marmara ve Ege
deniziyle Akdeniz'de bol bulunan bir bal
k tr (Merluccius merluccius).
bermuda

* Dizlere kadar inen dar ve k


sa pantolon.

bermutat
* Al

lagelen biimde, her zaman olduu gibi.


berrak

* Duru, temiz, ayd


nl
k, a
k.

berrakla
ma
* Berrakla
mak i
i veya durumu.
berrakla
mak
* Berrak duruma gelmek, durula
mak.

berrakla
t
rma
* Berrakla
t
rmak i
i.
berrakla
t
rmak
* Berrak duruma getirmek, durula
t
rmak.
* A
k, net ve kolay anla

l
r duruma getirmek.
berrakl
k
* Berrak olma durumu, duruluk.
berri
* Kara ile (toprakla) ilgili, karasal.
bertafsil
bertaraf

* A
klamal
, uzun uzad
ya, a
k olarak.
* Bir yana,
yle dursun.

bertaraf etmek
* ortadan kald
rmak, gidermek.
bertaraf olmak
* ortadan kalkmak, yok edilmek.
bertik

* Yara, bere.
*
ncinmi
, burkulmu
.
* Deride mor leke, rk.

bertilme
* Bertilmek i
i veya durumu.
bertilmek
*
ncinmek, burkulmak.
* Berelenmek yaralanmak.
* Morarmak, rmek.
bertme
* Bertmek i
i.
bertmek
berzah
besalet

* Bertilmek.
* K
stak, dar dil.
* Yiitlik, yararl
l
k.

besbedava
* Pek ucuz.
besbelli

besbeter

* A
k, apa
k, ok belli.
* Anla

ld

na gre, anla

l
yor ki.
* ok kt.

beselemek
* Bkz. eselemek beselemek.

beserek

* Tyl ve dam
zl
k erkek deve.

besermek
* Bkz. esermek besermek.
besi

* Ya
atmak ve geli
tirmek iin gereken besinleri yedirip iirmek i
i.
* Bir
eyi istenilen durumda tutmak ve oturtmak iin kullan
lan takoz gibi
eyler.

besi doku
* Tohumlar
n iinde embriyonu evreleyen blm.
* Yumurta akmaddesi.
besi dokulu
* Besi dokusu olan.
besi dokusu
* Besi doku.
besi dokusuz
* Besi dokusu olmayan.
besi hayvan
* Beslenmek amac
yla yavru iken al
nan veya besiye ekilen hayvan.
besi meras
* Besleme deeri olduka yksek mera bitkileri ile kaplolan ve gerekti
inde ilve yemler de verilerek
zellikle kesime gnderilecek hayvanlar
n fazla canla

rl
k kazanmalariin otlat
ld
klardo
al veya sun' verimli
mera.
besi r

* Tohum imlenirken yeni


kan bitkiyi beslemeye yarayan ve embriyonun evresine yay
lm
bulunan
besleyici maddelerin btn.
besi suyu
besici

* Bitkilerin damarlar
nda dola
an besleyici su.
* S

r, davar gibi hayvanlarbesleyerek semirten, satan kimse.

besicilik
* Besicinin yapt

i
.
besihane
besili
besin

besinli

* Besi yap
lan yer.
* Semiz, semirtilmi
.
* Yenilebilir, beslenmeye elveri
li her tr madde, az
k, g
da.
* Ya
amak, varl

nsrdrmek iin gerekli


ey.
* Besini olan, g
dal
.

besinsiz
* Besini olmayan, yeterli besin almayan, g
das
z.
besinsizlik

* Besinsiz olma durumu, g


das
zl
k.
besiye ekmek
* hayvan
semirtmek iin al

t
rmadan beslemek.
besle kargay
, oysun gzn
* nankrlk edenler iin sylenir.
beslek
besleme

* Besleme, hizmeti, ahretlik.


* Beslemek i
i.
* Evltl
k olarak al
nan, ev i
lerinde al

t
r
lan k
z.
* Herhangi bir kurulu
u, onun madd yard
mlardolay
s
yla kr krne destekleyen.

besleme bas
n
*
kar u
runa, herhangi bir kurulu
un veya iktidardaki glerin gr
lerini savunan bas
n.
besleme gibi
* giydi
ini kendine yak

t
ramayan (k
z).
besleme k
z
* Besleme.
beslemek

* Yiyecek ve iece
ini sa
lamak.
* Yedirmek.
* Semirtmek.
* Eklenmek, kat
lmak, oaltmak.
* Bir
eyi korumak veya sa
lamca durmas
nsa
lamak iin, evresini veya alt
ndesteklemek, doldurmak,
peki
tirmek.
* Yeti
tirmek.
* Bir duyguyu gnlde ya
atmak.
* Madd yard
m yapmak, desteklemek.
beslemelik
* Besleme.
* Besleme olarak.
beslenen
beslengi

* Snmsz.
* Hizmeti, evltl
k, besleme.

beslenilme
* Beslenilmek i
i veya durumu.
beslenilmek
* Beslenmek i
ine konu olmak.
beslenme
* Beslenmek i
i.
* Vcut iin gerekli besin maddelerinin al
m
.
beslenme bozukluu
* Bazorgan ve dokularda veya organizman
n btnnde
ekil veya al

ma dzensizlii meydana getiren,


bir veya birka beslenme grevinin bozulmas
.
beslenme antas
* Anaokulu ve ilkretim okullar
n
n
rencilerinin beslenme saatinde yiyeceklerini iinde bulunduran anta.

beslenme eitimcisi
* Beslenme eitimi ile ura
an uzman.
beslenme eitimi
* Besin maddelerinin zellikleri, insan vcudunun geli
mesinde yiyeceklerin etkisi ve grevi, yiyecek
seiminde dikkat edilmesi gereken noktalar, iyi beslenmenin sa
l
k ynnden nemi, ucuz ve dengeli beslenmenin
yollar
gibi konulari
leyen bilim dal
.
beslenme odas
* Anaokulu, ilkretim okulu gibi e
itim kurumlar
nda yemek yenilen yer.
beslenme saati
* Anaokulu, ilkretim okulu gibi e
itim kurumlar
nda yemek yeme zaman
.
beslenme uzman
* Beslenmenin genel zelliklerini kitle ap
nda ele alan, inceleyen yetkili.
beslenmek
* Kendini beslemek.
* Beslemek i
ine konu olmak.
besletme

* Besletmek i
i veya durumu.

besletmek
* Beslemek i
ini ba
kas
na yapt
rmak.
besleyici

besli

* Besleyen, beslemeye yarayan, besin de


eri yksek, mugaddi.
* Yz ve boyunda gnelekelerini azalt
p l hcreleri atan krem tr.
* Bkz. besili.

besmele

* "Ac
yan ve esirgeyen Tanr
'n
n adile" anlam
na gelen ve bir i
e ba
larken sylenilen Arapa
bismillahirrahmanirrahim sznn k
saltmas
.
besmele ekmek
* bismillahirrahmanirrahim szn sylemek.
besmelesiz
* ocuklar iin "pi" anlam
nda kullan
lan bir svg.
* Besmele ekmeden.
beste

* Bir mzik eserini olu


turan ezgilerin btn.

beste ba
lamak
* bestelemek.
beste yapmak
* bir mzik eseri yaratmak.
besteci
bestekr

* Beste yapan kimse, bestekr, kompozitr.


* Besteci.

besteleme
* Bestelemek i
i.
bestelemek
* Beste yapmak.
bestelenme
* Bestelemek i
i.
bestelenmek
* Bestelemek i
ine konu olmak, bestesi yap
lmak.
besteli
bestelik

* Bestesi olan, bestelenmi


.
* Beste olma durumu.

bestenigr
* Klsik Trk mzi
inde en eski birle
ik makamlardan biri.
bestesiz
bestseller
be

bealt

* Bestesi olmayan.
* oksatar.
* Drtten sonra gelen say
n
n adve bu say
ygsteren rakam, 5, V.
* Drtten bir fazla.
* Bes
n
flilkokul.
* Biraz, bir para, birka.

bea
abeyukar
* Bkz. a
a

, beyukar
.
bebeter
* Besbeter.
bebinlik
* Bebin liral
k btn k

t para.
bebir
bedrt

* Bkz. pencyek.
* Oyunda, at
lan zarlardan birinin be
, brnn drt benekli yznn ste gelmesi.

beduyu
* Dokunma, grme, i
itme, koklama, tat alma duyular
.
beiki

* Bkz. pencd.

bekarde
* amar, tokat.
bemilyonluk
* Bemilyon liral
k btn k

t para.

beon

* Az say
da, biraz.
* Beve on santim llerinde biilmikereste.

bepara almamak
* hi para almamak.
bepara etmez
* hibir deeri yok, i
e yaramaz.
beparal
k
* Deersiz, a
a

l
k, baya
.
beparal
k etmek
* Bkz. on paral
k etmek.
beparal
k olmak
* alalmak, kusurlar
a

a
kmak.
beparas
z
* paras
z, yoksul.
beparmak bir olmaz
* ana ve babalar
bir oldu
u hlde karde
ler aras
nda e
itli farkl
l
klar bulunur.
be
bevakit

* Bkz. pencse.
* Gnn belirli bevaktinde k
l
nan namaz.

beyzl
* Beyz olan cisim.
beyzlk
* Beyz liral
k btn k

t para.
*
inde beyz tane bulunan.
be
aret
*
yi haber, mjde, mu
tu, erim.
be
b
y
k
be
er
be
er

*
ri mu
mula.
*
nsano
lu, insan.
* Besay
s
n
n le
tirme biimi, her birine be
, her defas
nda be
i bir arada.

be
er
a
ar
* insan her zaman yan
labilir.
be
er

*
nsano
lu ile ilgili.
* Bedensel, bedenle ilgili.

be
er co
rafya
*
nsanlar
n yerle
ik bulundu
u yre ile ilgisini ve o yrenin veya yerin trl olaylar
ninceleyen co
rafya
kolu.
be
eriyet

*
nsanl
k, insanoullar
.
be
eriyeti
* Be
eriyet yanl
s(kimse), hmanist, insanc
l.
be
eriyetilik
* Be
eriyeti olma i
i veya durumu, hmanizm, insanc
ll
k.
be
erli
be
gen

* Be
er be
er s
ralanm

.
* Bekenarl
okgen.

be
ibirlik
* Kad
nlar
n ss iin tak
nd
klar
, bealt
n lira de
erinde olan alt
n.
be
ibiryerde
* Bkz. be
ibirlik.
be
iini sallamak
* ocuklu
undan veya ok eskiden tan
mak, bymesine hizmet etmek.
be
ik

* St ocuklar
n
yat
rmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yap
lm
sallan
r bir e
it
kk karyola.
* Bir
eyin do
up geli
ti
i yer.
* Yz st yat

ta, geriye bkl ayak bileklerini ellerle kavrayarak kar


n zerinde bave ayak ynnde
sallanma.
* Ambaljlanacak mal
n biimine uygun olarak alta konulan para veya paralar
n tm.
be
ik kerti
i
* Daha be
ikte iken anasbabastaraf
ndan ni
anlanm
kimse.
be
ik kertme
* Daha be
ikte iken anasbabastaraf
ndan ni
anlanma.
be
ik sal
ncak
* Bayram yerinde kurulan bir tr sal
ncak.
be
iki
be
iklik

* Be
ik yapan veya satan kimse.
* Be
ik olmaya uygun.

be
iklik etmek
* be
ik vazifesini, fonksiyonunu yapmak.
be
ikrts
*
ki yana ak
nt
solan at
.
be
ikten mezara kadar
* btn hayatboyunca, lnceye kadar.
be
inci

* Besay
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada drdncden sonra gelen.

be
inci kol
* Bir lkede gizli olarak, d
man iin al

an rgt.
be
iz

* Be
i bir arada do
an (karde
ler).
be
izli
* Betanesi bir arada olan.
be
leme

* Be
lemek i
i.
* Tahmis.

be
lemek
* Bir i
i bekez yapmak.
* Bir
eyin say
s
nbe
e
karmak.
be
li

* Beparadan olu
an, kendinde herhangi bir
eyden betane bulunan.
*
skambil, domino gibi oyunlarda zerinde bei
areti bulunan k

t veya pul.
* Divan edebiyat
nda bedizeli blmlerden olu
mumanzume, muhammes.
* Beses veya bemzik araciin yaz
lan mzik eseri, kentet.
* Bemzisyenin ald

caz orkestras
.
* Halk edebiyat
nda lemeli bir bende, konu ile ilgili ayn
lde bir ift dizenin ba
lanmas
yla olu
an
manzume.
be
lik
* Bepara, bekuruveya belira deerinde olan ake.
* Be
i bir arada olan, betane alabilen.
be
lik simit gibi kurulmak
* kendine de
er vererek bir yere yay
l
p oturmak.
be
me

be
me

* Her ubuu ayr


ayrberenkte olan, yollu bir e
it kuma
.
*
kr
ktezgh
n
n kt
.
* Tabaklanmam
ham deri.

be
parmak
* Derisi dikenlilerden, be

nly
ld
z biiminde bir deniz hayvan
, be
pene (Uraster).
* Berenkte dokunmuubuklu kuma
.
be
parmak otu
* Glgillerden, yol k
y
lar
nda ve ay
rlarda yeti
en, srgne kar
kullan
lan bir bitki, kurt penesi (Potentilla
reptans).
be
pene
be
ta

* Bkz. be
parmak.
* Beta
la oynanan bir tr ocuk oyunu.

be
u
* Gler yzl, gle, glmser.
bet

* Beti benzi atmak, beti benzi umak, beti benzi sararmak gibi deyimlerde beniz kelimesi ile birlikte, "ehre"
anlam
nda ikileme olu
turur.
* Bet bereket kalmamak, beti bereketi gelmek, beti bereketi kamak gibi deyimlerde bereket kelimesi ile
birlikte "bolluk" anlam
nda ikileme olu
turur.
bet

* Kt, irkin, tuhaf.

bet beniz kalmamak


* yz sarar
p solmak.
bet bet bakmak
* kt kt bakmak, bir ktlk yapacakm
gibi durmak.
bet suratl
* Yreinin ktl
yznden belli olan.
beta

* Yunan alfabesinin ikinci harfi -B.

beta

nlar
* Radyoaktif cisimlerin yayd
klar

ndan biri.
betatron

* Elektronlarh
zland
ran elektromanyetik bir ara.

betelemek
* Bkz. etelemek betelemek.
betelenmek
* Kar
gelmek, dikle
mek, kafa tutmak.
beter

*
yice kt.

beter etmek
* daha kt duruma getirmek.
beterin beteri var
* ok kt bir duruma d
en kimse, bundan daha kt durumlar
n da bulundu
unu d
nerek teselli
bulmal
d
r.
beterle
me
* Beterle
mek i
i veya durumu.
beterle
mek
* Beter duruma girmek veya o durumda bulunmak.
beti

* Resim ve heykel sanatlar


nda varl
klar
n biimi.

beti benzi kire kesilmek (beti benzi atmak, solmak veya beti benzi umak)
* herhangi bir sebeple kanekilip yz solmak, korkmak.
beti bereketi kalmamak (veya kamak)
* azalmak, k
tla
mak, abuk tkenmek.
betik
betili

* Yaz
lolan
ey, kitap, mektup, tezkere, pusula.
*
inde insan, hayvan ve doa geleri bulunan (resim veya heykel), figratif.

betili sanat
* Doan
n grnen biimlerini i
leyen sanat, figratif sanat.
betim
* Betimlemek i
i, betimleme.
* Bir
eyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu betimleyen sz veya yaz
, tasvir.

betimleme
* Betimlemek i
i, tasvir.
betimlemeci
* Betimlemeye a

rl
k veren, tasvirci.
betimlemek
* Bir nesnenin, kendine zg belirtilerini tam ve a
k biimde sz veya yazile anlatmak, tasvir etmek.
betimlenme
* Betimlenmek durumu.
betimlenmek
* Betimlemek i
i yap
lmak.
betimleyici
* Betimleme yanl
s
.
betimsel
* Betimle ilgili, tasvir.
betimsel dil bilgisi
* Bir dilin belirli a

ninceleyen dil bilgisi, betimlemeli dil bilgisi, tasvir dil bilgisi.


betine gitmek
* gcne gitmek, kendine yedirememek.
betisiz

*
inde insan, hayvan ve doa geleri bulunmayan (resim veya heykel), nonfigratif.

betisiz sanat
* Beti kullanmayan nonfigratif sanat.
beton

* imentonun su yard
m
yla kum, ak
l gibi maddelerle kar

massonucu olu
an sert, dayan
kl
, ba
lay
c
yapay y

m.
beton gibi
* ok sa
lam, dayan
kl
, sert.
* gl.
betonarme
* Yap
da gc, esnekli
i art
rmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, demirli beton.
betoncu

* Yap
larda beton dkme i
leriyle u
ra
an usta veya i
i.

betoniyer
* Beton karma makinesi.
betonkarar
* Beton karma makinesi.
betonla
ma
* Betonla
mak durumu.
betonla
mak
* Beton duruma gelmek.
bevliye

*
drar yollar
hastal
klar
, roloji.

bevliyeci

*
drar yolu hastal
klarhekimi, rolog.

bevliyecilik
* Bevliyecinin i
i veya meslei.
bevvap
* Kap
c
.
* Mahalle okullar
nda hademe.
bey
* Gnmzde erkek adlar
ndan sonra kullan
lan sayg
sz.
* Erkek zel adlar
yerine kullan
l
r.
* E
, koca.
* Zengin, ileri gelen kimse, bay.
*
skambil k

tlar
nda birli, as.
* Boy gibi kk bir toplumun veya kk bir devletin ba
kan
.
* Komutan.
* Erkek s
fatlar
n
n hemen arkas
na eklenir.
bey (veya pa
a) gibi ya
amak
* bolluk iinde ya
amak.
bey armudu
*
ri, kokulu ve tatlbir armut tr.
bey erki
* Zengin erki, plutokrasi.
bey karde
* erkekler iin seslenme sz.
bey mi yaman, el mi yaman
* Bkz. el mi yaman, bey mi yaman.
beyaban

* l.

beyan
* Syleme, bildirme.
* Bir eserde, d
ncelerin, duygular
n, hayallerin douve deerlerini, bunlar
n anlat
m
nda tutulacak yollar
konu edinen bir edebiyat bilgisi dal
.
beyan etmek
* bildirmek, sylemek, ileri srmek, anlatmak.
beyanat
* Deme, bildiri.
beyanat vermek (veya beyanatta bulunmak)
* deme vermek.
beyanname
* Bildirge.
beyaz

* Ak, kara kar

t
.
* Bu renkte olan.
* Beyaz
rktan olan kimse.
* (bask
da) Normal karal
kta grnen harf e
idi.

beyaz adam

* Beyaz
rka mensup olan ki
i.
* Avrupal
.
beyaz baston
* Grme zrllerin yrrken kulland
klar
maden ubuk.
beyaz cam
* Televizyon ekran
.
beyaz dizi
* Genellikle sevgi konular
nbasit bir biimde i
leyen romanlardan olu
an dizi.
beyaz e
ya
* Buzdolab
, ama

r makinesi, bula

k makinesi gibi ev aletlerine toplu olarak verilen ad.


beyaz et

* Tavuk, bal
k vb. etlere verilen genel ad.

beyaz etmek (veya beyaza ekmek)


* yaz
ytemize ekmek.
beyaz
rk

* Avrupa, Kuzey Amerika, Gney ve BatAsya ile Kuzey Afrika'da ya


ayan ve teninin rengi a
k olan
rk.

beyaz i
* Beyaz pamuklu veya keten kuma
lar zerine beyaz veya renkli ipliklerle yap
lan sarma i
.
beyaz kitap
* Bir sorunu ayd
nlatmak ve savunmak iin bir kurum veya hkmete yay
mlanan kitap.
beyaz kmr
* Akarsulardan elde edilen elektrik gc.
beyaz oy

* Onaylay
c
oy.

beyaz perde
* Gstericiden
kan grntlerin zerinde yans
d

, sinema filminin oynat


ld
yzey.
* Sinema.
beyaz peynir
* Beyaz renkli bir tr peynir.
Beyaz Rus
* Ekim ihtillinde komnist k
z
l ynetimden kaan Rusyalkimse.
* Beyaz Rusya halk
ndan olan kimse.
beyaz sabun
* Beyaz renkli bir tr sabun.
beyaz
arap
* Sadece beyaz zm

ras
ndan yap
lan
arap.
beyaz zehir
* Eroin, kokain gibi s
volmayan uyu
turucu madde.
beyaz
ms
* Beyaza alan.
beyaz
mt
rak
* Beyaza alar renk.

beyaz
n ad
, esmerin tad
* esmerleri vmek iin sylenir.
beyazlanma
* Beyaz duruma gelme, a
arma.
beyazlanmak
* Beyaz duruma gelmek, a
armak.
beyazla
ma
* Beyazla
mak i
i veya durumu.
beyazla
mak
* Beyaz duruma getirmek.
beyazlat
c
* Daha beyaz duruma getiren kimyasal madde.
* Dokunan kuma
lar
n renk tonlar
naan veya beyazlatan ve kuma
lar zerindeki lekeleri gideren (kimse).
beyazlat
lmak
* Beyaz duruma getirilmek, aart
lmak.
beyazlatma
* Beyazlatmak i
i, aartma.
* (k
t
l
kta) Parlakl

n iyile
tirilmesi iin hamur bile
enlerinin renginin az veya ok oranda de
i
tirilmesi
veya giderilmesi.
beyazlatmak
* Beyaz duruma getirmek, a
artmak.
beyazl
* Beyazbulunan.
beyazl
k

* Beyaz olma durumu.


* Aart
.

beyazsinek
* zellikle pamuklar
n zerinde reyerek bitkinin z suyunu emen ve kurumas
na sebep olan bir sinek tr.
beyaztilki
* Tilkinin k

l
k tynden yap
lan krk.
beybaba

* Ya
lerkeklere teklifsizce seslenibiimi.
* ocuklar
n babalariin kulland

sayg
sz.

beyefendi
* Saygbelirtmek iin erkek adlar
n
n sonuna getirilen veya bu adlar
n yerine kullan
lan san.
beygir
* At.
* Yk ta

yan, araba eken, stne binilen at.


* Atlama beygiri.
beygir gc
* Saniyede 75 kilogrammetrelik iyapan bir motorun gc.
beygirci
* Beygir besleyen veya kiraya veren kimse.
beygirli

* Beygiri olan.
beygirlik
* Beygire ait, beygir iin.
* Beygir gcnde.
beygirsiz
* Beygiri olmayan.
beyhude

* Bo
una.
* Yarars
z, anlams
z.

beyhude yere
* boyere, bo
u bo
una, gerei yokken.
beyhudelik
* Beyhude olma durumu.
beyin

* Kafatas
n
n st blmnde beyin zarile rtl, iki yar
m yuvar biiminde sinir ktlesinden olu
an, duyum
ve bilin merkezlerinin bulunduu organ, dima
.
* Muhakeme, usa vurma.
* Bir
eyi ynetmede nemli grevi olan kimse.
* Bilgisi, e
itimi, d
ncesi yksek dzeyde olan kimse.
beyin cerrah
* Beyin konusunda uzmanl
k yapm
cerrah.
beyin cerrahsi
* Hastahanelerde beyin konusunda ameliyat yapabilen blm.
beyin g
*
leri dzeydeki meslek ve bilim adamlarile uzmanlar
n bir ba
ka geli
milkede yerle
ip al

mak amac
ile kendi lkelerinden ayr
lmas
.
beyin gc
* Bir lkede ileri dzeyde iyi yeti
miolan meslek ve bilim adamlarile uzmanlar
n fikir gc.
beyin jimnasti
i
* Bkz. zihin jimnastii.
beyin kanamas
* Beyni besleyen damarlardan bir veya birka
ndan d

ar
kan s
zmassonucu, beslenen blgenin al

maz
duruma gelmesi.
beyin kar
nc
klar
*
inde beyin-omurilik s
v
sbulunan, kafa iinin, drt bo
luundan her biri.
beyin omurilik s
v
s
* rmceksi zarla ince zar aras
ndaki bo
lukta bulunan beyinle omurilii epeevre saran s
v
.
beyin ora
* Beynin iki lopu aras
ndaki zar.
beyin tak
m
* Bir kurum veya kurulu
un ynetiminde etkin rol oynayan kimseler.
beyin geni
* Beynin alt taraf
ndaki k
vr
mlyuvarlak
k
nt
.
beyin y
kamak

* insan
, kendine zg d
nce ve dnya gr
ne yabanc
la
t
rmak, ba
ka ynde d
nr ve davran
r
duruma getirmek amac
yla e
itli yollarla etkilemek.
beyin zar
* Beyni st ste saran zar, korteks.
beyin zarlar
* Beyni st ste saran zar.
beyincik
beyinli

beyinsel
beyinsi

* Kafatas
n
n art blmnde ve beynin alt
nda, hareket dengesi merkezi olan organ, dimae.
* Beyni olan.
* Ak
ll
, d
nceli.
* Beyinle ilgili.
* Beyne benzeyen.

beyinsiz
* Beyni olmayan.
* Ak
ls
z, d
ncesiz.
beyit
* Ev.
* Anlam bak
m
ndan birbirine ba
liki dizeden olu
mu
iir paras
.
beyitli
* Beyti bulunan, iinde beyit olan.
beyiye

* Bkz. sat
ml
k.

beylerbeyi
* Sancak beylerinin ba

.
beylik

* Bey olma durumu.


* Devletle ilgili, devlete zg olan, devlet malolan, mir.
* Herkesin kulland

, ok bilinen, herkesin bildii, basmakal


p.
* Rahat ya
ama.
* Merkeze tam balolmayarak bir beyin ynetimi alt
ndaki lke, emirlik, emaret.
* Hkmet.
* Bir e
it kk ve ince asker battaniyesi.

beylik f
r
n has
kar
r
* devlet grevlisi olman
n insana birok kazanlar salad

n
aka yollu anlatmak iin sylenir.
beylik sz
* Herkesin kulland

, etkisi kalmam
sz.
beyliki
* Divankaleminin ba

.
beynamaz
* Namazs
z, namaz k
lmayan, pis (kimse).
beynelmilel
* Milletler aras
, uluslar aras
, enternasyonal.

beynelmilelci
* Bkz. uluslar aras
c
.
beynelmilelcilik
* Milletlerin sosyal s
n
flararas
nda uygunluk olmas
ve birlikte davran
lmas
gerekti
ini savunan gr
,
milletler aras
c
l
k, uluslar aras
c
l
k, enternasyonalizm.
beyni atmak
* Bkz. tepesi atmak.
beyni bulanmak
* sersemlemek, d
nemez olmak.
* kt bir
ey sezinlemek.
beyni kar
ncalanmak
* zihin yorgunluundan d
nemez olmak.
beyni kaynamak
* a

rs
caktan sersemlemek, bunalmak.
beyni s
ramak
* aklba

ndan gitmek.
beyni sulanmak
* dzgn d
nemez olmak, bunamak.
beyninde

* Aras
nda.

beyninde
im
ekler akmak
* ok zlmek, sars
lmak.
* zihninde birden bir d
nce do
mak.
beyninden vurulmu
a dnmek
* beklenmedik bir durum kar

s
nda ola
anst bir znt ve
a
k
nl
a uramak.
beynine girmek
* herhangi bir konuda birisini ynlendirmek, ikna etmek.
beynine vurmak
* (iki etkisiyle) ne yapt

nbilemez duruma gelmek.


beynini kemirmek
* rahats
zl
k vermek, huzurunu ka
rmak.
beysbol
* Dokuzar ki
ilik iki tak
m aras
nda bir top ve sopayla oynanan, Amerika Birle
ik Devletlerinde yayg
n bir
e
it oyun.
beysbolcu
* Beysbol oynayan ve oynatan (kimse).
beytlmal
* Devlet hazinesi.
beyyine

beyzade

* Bir olay
n doruluunu ortaya koyabilen yntem.
* Duru
ma s
ras
nda bir d
nceyi gerekle
tirmek iin ba
vurulan belge, kan
t, tutamak, delil.
* Bey o
lu.

* Soylu kimse.
* zenle bytlm
, nazl
kimse.
beyzadelik
* Soyluluk.
beyz
* Yumurta biiminde, sbe, oval.
bez

bez

* Pamuk veya keten ipli


inden yap
lan dokuma.
* Pamuktan, dz dokuma.
* Herhangi bir cins kuma
.
* Herhangi bir iiin kullan
lan dokuma.
* Geli
igzel kumaparas
, aput.
* Bezden yap
lm

.
*
inden geen kandan veya z sudan bazmaddeler ay
rarak salg
olu
turan organ, gudde.

bez balamak
* bebeklere altlar
nkirletmesinler diye bez koymak.
bez tyler
* Bitkilerde salg

karan tyler.
bezci
* Bez yapan veya al
p satan (kimse).
bezcilik
bezdirici

* Bezcinin i
i veya mesle
i.
* Usan veren.

bezdirilme
* Bezdirilmek i
i veya durumu.
bezdirilmek
* Bezmesine sebep olmak, bezmesine yol amak.
bezdirme

* Bezdirmek i
i.

bezdirmek
* B
kt
rmak, usand
rmak, b
kk
nl
k vermek.
beze

beze

* Yara veya
ban sebebiyle vcudun herhangi bir yerinde olu
an
i
kinlik.
* Bez (I).
* Hamur topa

, paz
.

beze
* Yumurta akve pudra
ekeri ile yap
lan bir e
it kuru pasta.
bezek

bezeki

* Ss, ziynet.
* Bir eseri sslemeye yarayan motiflerin her biri.

* Duvar ve tavanlar
boyay
p birtak
m resim veya
ekillerle ssleyen kimse, nakka
.
* Gelinleri ssleyen kad
n.
bezekleme
* Bezeklemek i
i.
bezeklemek
* Sslemek, bezemek.
bezekli
bezeleme

* Bezei olan, ssl, sslenmi


.
* Bezelemek i
i.

bezelemek
* Hamur topa
yapmak.
bezeli
* Bezei olan, bezekli.
bezelye

bezeme

* Baklagillerden, yurdumuzun her yan


nda yeti
tirilen, t
rman
cbir bitki (Pisum sativum).
* Bu bitkinin yuvarlak tanesi.
* Ssleme, tezyin.
* Ss, ssleyen
ey.

bezemeci
* Bezeme yapan oymacveya nakka
.
bezemecilik
* Bezemecinin yapt

i
.
bezemek

* Sslemek, donatmak, tezyin etmek.

bezemeli
* Ssl, dekoratif.
bezen
bezeni
bezenme

* Bezek, ss.
* Bezenme i
i veya biimi.
* Bezenmek i
i veya durumu.

bezenmek
* Bezemek i
ine konu olmak, sslenmek.
* Kendini bezemek, sslenmek.
bezetme
* Bezetmek i
i.
bezetmek
* Bezeme yapt
rmak, ssletmek.
bezeyici

* Bezekleme yapan ressam, dekoratr.

bezeyi
bezgi
bezgin

* Bezeme i
i veya biimi.
* Ss, bezek.
* Ya
ama veya igrme isteini yitirmi
.

bezginle
me
* Bezginle
mek i
i.
bezginle
mek
* Bezgin duruma gelmek.
bezginlik

* Bezgin olma durumu, usan, yorgunluk.

bezi herkesin ar

n
na gre vermezler
* genel kurallar ki
ilerin isteklerine gre bozulmaz.
bezik
*
ki, veya drt ki
i aras
nda 96 k

tla oynanan bir e


it iskambil k

doyunu.
bezilme
bezilmek
bezir

* Bezilmek i
i.
* Bezmek i
ine konu olmak, bezmek durumuna gelinmek.
* Keten tohumu.
* Bkz. bezir ya
.

bezir ya
* Keten tohumundan
kar
lan ve ya
lboya yapmak iin iine renkli maddeler kat
lan, abuk kurur bir ya.
bezirgn
* Tccar.
* Al
veri
te ok kr amac
ngden kimse.
* Mesle
ini sadece kazan iin kullanan kimse.
* Yahudilere verilen ad.
bezirgnba

* Padi
ah
n kullanaca
uha, bez, tlbent gibi e
yalarsa
lamak ve bunlarkorumakla grevli kimse.
* Bir ocuk oyunu.
bezirgnl
k
* Bezirgna yak

r davran

.
bezirleme
* Bezirlemek i
i.
bezirlemek
* Bezir yaile yalamak, bezir ya
srmek.
bezleme

* Bezlemek i
i.

bezlemek
* Bez veya kumaile rtmek veya kaplamak.

* ocu
un alt
na bez koymak, ocu
u belemek.
bezm
*
ki meclisi, dost toplant
s
.
bezme
bezmek
bezsi

* Bezmek i
i.
* Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, b
k
p usanmak.
* Bez dokusunda olan, bezi and
ran.

bezzaz
* Kumaal
p satan kimse,manifaturac
.
bezzazl
k
* Kumasatma i
i, manifaturac
l
k.
b
cb
c
* (ocuk dilinde) Y
kanma.
* Genellikle benzinliklerde bulunan otomobil y
kama aleti ve yeri.
b
cb
cyapmak
* y
kanmak.
b
c
l

b
c
lgan

* A

k kemiinin alt
nda bulunan kk bir kemik.
* Bu kemikle oynanan bir oyun.
* Bkz. b

lgan.

b
c
r b
c
r
* Srekli ve ok konu
ma iin kullan
l
r.
b
c
rgan
b
ak

* Boru biimindeki maden paralar


n iini dzle
tirip parlatmakta kullan
lan alet.
* Bir sap ve elik blmden olu
an kesici ara.
* e
itli kesme i
lerinde kullan
lan keskin a
zl
ara.
* Jilet.

b
ak alt
na yatmak
* (insan iin) ameliyat olmak.
b
ak atmak
* bir hedefe b
ak f
rlatmak.
* b
aklamak.
* ameliyat etmek.
b
ak b
a
a gelmek
* b
akla birbirine sald
racak kadar zorlu kavga etmek.
b
ak ekmek
* zerindeki b
a
birden ele alarak birine saplamaya haz
rlanmak.
b
ak gibi
* ince, keskin.

b
ak gibi kesilmek
* (sz, konu
ma, sohbet) birden bitmek, duruvermek.
b
ak gibi kesmek
* ok keskin olmak.
* birdenbire ve tamamen ortadan kald
rmak.
b
ak gibi saplanmak
* (sanc
, ar
) birden ve gl olarak gelmek.
b
ak kemi
e dayanmak
* ekilen s
k
ntart
k katlan
lamayacak bir duruma gelmek.
b
ak k
n
nkesmez
* ktler yararland
klar
kimselere ktlk etmekten ekinirler.
b
ak s
rt
* B
a
n keskin olmayan ters yan
.
* ok az (fark), ok yak
n (aral
k).
b
ak silmek
* bir i
i bitirmek.
b
ak vurmak
* b
akla kesmek.
* b
aklamak.
b
ak yarasonulur, dil yarasonulmaz
* hakaret, a

r sz gibi gnl k
r
c
davran

lar
n hibir zaman unutulmayaca

n
anlat
r.
b
ak yemek
* b
aklanmak.
b
ak

* B
ak ve daha ba
ka kesici aralar yapan veya satan kimse.

b
ak
l
k
* B
ak ve benzeri
eyleri yapma veya satma i
i.
b
aklama
* B
aklamak i
i.
b
aklamak
* B
akla kesmek.
* B
akla yaralamak.
b
aklanma
* B
aklanmak i
i.
b
aklanmak
* B
aklamak i
ine konu olmak.
b
aklatma
* B
aklatmak i
i.
b
aklatmak
* B
akla sald
r
ytahrik etmek, b
akla sald
rtmak ve yaralatmak.
b
akl
* B
a
olan.
b
akl
k

* B
ak koyacak yer.
* B
ak yapmaya elveri
li (maden).
b

* Sel veya dere yata


.

lgan
* Azm

, yay
lm
(yara).
* Hayvanlar
n t
rnak kknde olu
an yara.
b
k
* Tahta veya a
a bimekte kullan
lan, kar

l
kliki sapolan ve iki ki
i taraf
ndan kullan
lan byk testere.
* Motorla al

an bir e
it gl testere.
* Sara b
a
.
* Babudamaya yarayan di
li b
ak.
b
k
evi

* Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylar


nve kenarlar
ndzgn ve e
it olarak
dzelten iyeri.
b
k
tozu
* Doramac
l
kta b
k
dan
kan ve oklukla yakacak olarak kullan
lan toz ve tala
.
b
k
c

* B
kile a
a ve tahta kesen kimse.
* B
kyap
p satan kimse.

b
k
hane
* B
kevi.
b
k
n
* Klhanbeyi, kabaday
.
* Korkusuz, gz pek, yrekli, cesur.
b
k
nla
ma
* B
k
nla
mak i
i.
b
k
nla
mak
* Kabaday
l
k taslamak.
b
k
nl
k
b
d
k

* B
k
n olma durumu.
* K
sa ve t
knaz.

b
k
lma
* B
k
lmak i
i.
b
k
lmak

* Usan
lmak.

b
k
p usanmak
* ok bezmek.
b
k

* B
kma i
i veya biimi.

b
k

ma
* B
k

mak i
i.
b
k

mak

* Kar

l
klolarak birbirinden b
kmak.
b
kk
n
* ok b
km

, usanm

, bezmi
.
b
kk
nl
k
* ok b
km
olma durumu.
b
kk
nl
k gelmek
* b
kmak, usanmak, bunalmak.
b
kk
nl
k vermek
* bir
eyi srekli tekrarlayarak kar

s
ndakini usand
rmak.
b
kk
nt
* B
kma duygusu.
b
kma

* B
kmak i
i.

b
kmak

* Tekrarlanmas
, srp gitmesi yznden bir
eyden doygunluk veya yorgunluk duyarak onu istemez
duruma gelmek, usanmak.
* Dayanamaz duruma gelmek.
b
kt
r
c
* B
kk
nl
k verici.
b
kt
rma

* B
kt
rmak i
i.

b
kt
rmak
* B
kmas
na yol amak, b
kk
nl
k vermek, usand
rmak.
b
ld
r
* Geen y
l, bir y
l nce.
b
ld
rc
n

* Tavukgillerden, boz renkli, benekli, yurdumuzda en ok gzn, eti iin avlanan gebe ku(Coturnix).

b
ld
rc
n eti
* B
ld
rc
n ku
unun saka ve avc
larca be
enilen k
rm
zeti.
b
ld
rc
n gibi
* k
sa boylu, dolgunca, al
ml(kad
n).
b
lk
ma
* B
lk
mak i
i veya durumu.
b
lk
mak

* Bozulmak, yumu
amak, zedelenmek, erimek.

b
ll
k b
ll
k
* ok tombul, etli butlu.
b
ng
l b
ng
l
* Dolgun ve pelte gibi titrek.
b
ng
ldak
* Kafataskemikle
meden nce kemiklerin birle
me yerlerinde bulunan k
k
rdak blm.
b
ng
ldama

* B
ng
ldamak i
i.
b
ng
ldamak
* (et ve s
viin) Yumu
akl
k veya
i
manl
k sebebiyle oynamak, titremek.
b
rak Allah'
nseversen
* bir kimse veya nesnenin de
ersizliini belirtmek iin kullan
l
r.
b
rak ki

* saymasak, hesaba katmasak da.

b
rak
lma
* B
rak
lmak i
i veya durumu.
b
rak
lmak
* B
rakmak i
ine konu olmak, terk edilmek.
b
rak
m
b
rak

* B
rakmak i
i.
* B
rakma i
i veya biimi.

b
rak

ma
* Kar

l
klb
rakmak i
i, ate
kes, mtareke.
b
rak

mak
* Sava
ma, arp

ma gibi durumlarkar

l
kl
b
rakmak, ate
kes yapmak, mtareke yapmak.
b
rak
t
b
rakma

* Tereke.
* B
rakmak i
i.
* Sal
verme, terk.

b
rakmak
* Elde bulunan bir
eyi tutmaz olmak.
* Koymak.
* Bir i
i ba
ka bir zamana ertelemek.
* Unutmak.
* Eski bulunduu yerini veya durumunu dei
tirmemek.
* Saklamak, art
rmak.
* Bir i
in sorumlulu
unu, ykmlln ba
kas
na vermek, grevlendirmek.
* Engel olmamak.
* Sark
tmak.
* (len, ayr
lan birinden i
, ki
i, nesne vb.) Kalmak.
* Bir al

kanl
ktan veya bir i
ten vazgemek.
* U
ra
maz olmak, art
k u
ra
mamak.
* (b
y
k veya sakal) Uzatmak.
* zgrlk vermek, hrriyetine kavu
mas
nsa
lamak.
* Bo
amak.
* Kt bir durumda terk etmek.
* Ayr
lmak; terk etmek.
* S
n
f geirmemek, dndrmek.
* Bir pazarl
kta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek.
* Bak
lmak, korunmak iin vermek.
* Yan
na almamak, yan
nda gtrmemek.
* Sahiplik hakk
nba
kas
na vermek.
* Yap

k olan bir
ey yap

kl
ktan kurtulmak.
* (bulundu
u veya dokundu
u yerde) Olu
turmak, meydana getirmek.

b
rakt

m (b
rakt

), balad

m (balad

) yerde (ay
rda) otluyorsun (otluyor)
* uzun sredir hibir ilerleme ve de
i
iklik gstermiyor (veya gstermiyorsun).
b
rakt
rma
* B
rakt
rmak i
i.
b
rakt
rmak
* B
rakmas
nsalamak, b
rakmas
na yol amak.
b
t
rak

* K
rlarda yeti
en yaban bir otun d

dikenli tohumu.

b
y

terlemek
* b
y

yeni yeni
kmaya ba
lamak.
b
y

nbalta kesmez olmak


* kimseden korkusu olmamak.
b
y

nsilmek
* bir i
i olmubitmisayarak onunla ura
maktan vazgemek.
b
y
k

* st dudak zerinde
kan k
llar.
* Bal
klarda deri uzant
s
.
* Asma gibi bitkilerde, sar
l
p tutunmaya yarayan srgn.

b
y
k alt
ndan glmek
* birinin durumuna belli etmemeye al

arak glmsemek.
b
y
k b
rakmak
* b
y
k uzatmak.
b
y
k burmak (veya bkmek)
* al
m yapmak amac
yla b
y
klar
n
k
v
rmak.
b
y
klanma
* B
y
klanmak i
i.
b
y
klanmak
* B
y

kmak, b
y
klduruma gelmek.
b
y
klar
ele almak
* delikanl
l
k a

na girmek.
b
y
kl

* B
y
olan, b
y

nt
raetmemiolan.

b
y
klbal
k
* Sazangillerden, byklerinin boyu 2 m yi bulan, eti sevilen bir bal
k (Barbus fluviatilis).
b
y
ks
z
* B
y
olmayan, b
y

nt
raetmiolan.
b
zb
z
b
zd
k
b
z
r

* Davula sol elle vurulan ince de


nek.
* Ufak ocuk.
* Kad
nl
k organ
n
n st yan
nda cinsel zevk duyumu noktas
olan blm, klitoris.

Bi
baman

* Bizmut'un k
saltmas
.
* Ho
grsz, amans
z, gaddar, zalim.

biat
* Bir kimsenin egemenli
ini tan
ma.
* Osmanl
mparatorluunda padi
ah lnce tahta geecek olunun devlet ynetimindeki etkili gruplarca
kabul ve tasdik edilmesi.
biat edilmek
* birinin egemenli
i tan
nmak.
biat etmek
* birinin egemenli
ini tan
mak, kabul etmek.
bbaht
bbehre
biber

* Bahts
z, kadersiz, kt talihli.
* Payolmayan, pay almam

.
* Patl
cangillerden, yurdumuzda ok yeti
en bir bitki (Capsicum annuum).
* Bu bitkinin, tazeyken sebze olarak yenilen veya kurutulup baharat olarak yararlan
lan rn.

biber atmak
* iine biber koymak.
biber gibi
* ok ac
.
biber gibi yanmak
* (deri, gz vb.) ok ac
mak.
biber salas
* K
rm
z
biberden yap
lm
sala.
biber tur
usu
* Yaln
zca uzun ye
il biberden yap
lm
tur
u.
biberiye
* Ball
babagillerden, Akdeniz evresinde ok yeti
en, gzel kokulu yapraklar
ndkmeyen, iekleri soluk
mavi renkli, ok y
ll
k bir bitki (Rosmarinus officinalis).
biberleme
* Biberlemek i
i.
biberlemek
* Biber serpmek, biber katmak.
biberli

biberlik

biberon

*
ine biber kat
lm

.
* Ac
.
* Biber konulan kk kap.
* Biber yeti
tirilen yer.
* Genellikle st ocuklar
na st ve sulu yiyecekleri iirmekte kullan
lan emzikli
i
e.

bibersiz

bibi
bibliyofil

*
ine biber kat
lmam

.
* Ac
s
z.
* Baban
n k
z karde
i, hala.
* Kitapsever.

bibliyograf
* Bibliyografya uzman
, kaynaklarbilen uzman.
bibliyografi
* Bibliyografya.
bibliyografik
* Kaynakla ilgili.
bibliyografya
* Kaynaklar, kaynaka.
bibliyoman
* Bibliyomanisi olan (kimse).
bibliyomani
* Hastal
k derecesine varan kitap sevgisi, kitap d
knl.
bibliyotek
* Kitapl
k, ktphane.
bibliyoteki
* Ktphaneci.
biblo

* e
itli maddelerden yap
lan heykel, vazo gibi zarif kk ss e
yas
.

biblo gibi
* ufak tefek, zarif (k
z).
bici
bicik
bicili

* Bkz. cici bici.


* Meme, meme ba

.
* Bkz. cicili bicili.

bare
* aresiz, zavall(kimse).
bare olmak
* aresiz kalmak.
barelik
biem

* Biare olma durumu, zavall


l
k, aresizlik.
* slp.

bienek

* Her y
l belirli bir sre otlat
ld
ktan sonra yeniden geli
en bitkilerin biilerek de
erlendirildi
i tabi ay
r.

bierba
lar
* Ekini hem bien, hem de badurumuna getiren makine.
bierdver
* Ekin bien, dven, taneleri ay
ran, samanba
lam veya balya durumuna getiren makine.
biici
biicilik
biilme

* Bimek i
ini yapan (kimse).
* Biicinin i
i veya meslei.
* Biilmek i
i.

biilmek
* Bimek i
ine konu olmak.
biilmikaftan
* btn ile uygun, elveri
li (i
).
biim

biim

* D
grn
,
ekil.
* Yak

k alan
ekil, uygun
ekil.
* Herhangi bir
eyin benzeri.
* Sanat ve edebiyat eserlerinde d
grn
, form.
* Tarz.
* Manzumelerin kuruluve uyak dzenlerine gre olan d
grn
,
ekil.
* Bimek i
i.

biim almak
* biimlenmek, belli bir biime girmek,
ekillenmek.
biim bilimi
* Yapbilimi, morfoloji.
biim birimi
* Kelimelere gramer bak
m
ndan biim veren, o
u ek durumunda olan ge, morfem.
biimci

* Biimcilik yanl
solan (kimse).
* Al

lm
kural, tutum, davran
veya belli biimin d

na
kmayan (kimse),
ekilci, formaliteci, formalist.

biimcilik
* Biime s
ks
k
ya ba
l
l
k.
* z, ierii yeterince nemsemeden, yaln
z biim zerinde duran, biime a
rl
k veren gr
.
biime sokmak (veya biim vermek)
* bir
eyi biimlendirmek.
biimine getirmek
* s
ras
n
, f
rsat
n
bulmak, punduna getirmek, en uygun durumunu yakalamak.
biimleme
* e
itli maddelerin biimsel imknlarile birbirleri aras
ndaki dzen ili
kilerini ara
t
rma i
i.
biimlendirilme

* Biimlendirilmek i
i.
biimlendirilmek
* Bir
eye biim verilmek.
biimlendirme
* Biimlendirmek i
i,
ekillendirme.
biimlendirmek
* Bir
eye belirli bir biim vermek,
ekillendirmek.
biimlenme
* Biimlenmek i
i,
ekillenme.
biimlenmek
* Bir
ey belli bir biim kazanmak,
ekillenmek.
biimli

biimsel

* Biimi gzel olan, mevzun.


* Ortam
na uygun d
en, yak

k alan.
* Biime dayanan, biimle ilgili,
ekle ait,
ekl, formel.

biimselle
tirme
* Biimselle
tirmek i
i.
biimselle
tirmek
* Biimsel duruma getirmek.
* Bir kurambiimsel bir kurama dn
trmek.
biimsellik
* Biime uygun olma durumu.
biimsiz
* Kendine zg bir biimi olmayan, biimi bozuk,
ekilsiz.
* Kt, hoolmayan, yak

ks
z.
* Kendine zg billrla
m
bir biimi olmayan (madde), amorf.
biimsizle
me
* Biimsizle
mek i
i.
biimsizle
mek
* Biimsiz duruma gelmek, biimi bozulmak.
biimsizlik
* Biimsiz olma durumu.
* irkinlik, yak

ks
zl
k.
bii
biki

* Bimek i
i veya biimi.
* Dikilecek kuma
belli bir modele ve lye gre kesme sanat
.

biki dikikursu
* Terzilik mesleini retmek amac
yla verilen kurs.
biki dikiyurdu
* Halka a
k terzilik mesle
ini
retme ve uygulama yeri.
biki yapmak

* dikilecek kuma
belli bir modele ve lye gre kesmek.
biki yurdu
* Biki ve dikiokulu.
bikici

* Kuma
belli bir modele gre bien (kimse).

bime

* Bimek i
i.
* Alt ve st tabanlarbirbirine paralel ve e
it iki okgenden, yanal ayr
t
lar
da e
it ve paralel do
rulardan
olu
an ok dzlemli cisim, men
ur, prizma.
* Yontulmuyapta

.
bimek
* Belli bir biim vererek kesmek.
* Dikilecek kuma
belli bir lye ve modele uygun olarak makasla kesmek.
* Ekini, otu orakla, t
rpanla, makine ile kesmek.
* Yayl
m ate
iyle ldrmek.
* (de
er, paha, fiyat) Koymak.
bitirme

* Bitirmek i
i.

bitirmek
* Bimek i
ini yapt
rmak.
bdar

* Uyan
k, uyumayan.

bid'at
*
slm dininde Hz. Muhammed zaman
ndan sonra ortaya
kan de
i
ik yarg
lar ve ilkeler.
* Sonradan treyen
ey.
bidayet
* Ba
lama, ba
lang
.
bide
bidon
bidoncu

* Bedenin belden a
a
blmlerini y
kamakta kullan
lan tuvalet arac
.
*
ine s
vmaddeler konulan, sac, plstik veya inkodan yap
lm

, o
unlukla silindir biiminde kap.
* Bidon satan kimse.

bienal
* Y
l a

r
, iki y
lda bir olan.
biftek
bgne

bgnelik
bigudi

* Izgara veya tavada pi


irilen dana eti dilimi.
* Yabanc
.
*
lgisiz.
* Bgne olma durumu.
* Kad
nlar
n salar
nk
v
rmak iin kulland
klar
, metal veya plstikten, boru biiminde kk ara.

bgnah
bhaber

* Susuz, gnahs
z.
* Habersiz, bilgisiz.

bihakk
n
* Hakkile, hakkolarak, gerekten.
bhu
bil

* a
k
n, sersem, aklba

nda olmayan, deli.


*
ls
z, aresiz, umutsuz.

bijon anahtar
* Araba tekerleklerinin somunlar
nskmek iin kullan
lan alet.
bijuteri
* Kuyumcunun yapt

deerli tak
lar
n tamam
.
* Deerli olmayan maden veya ta
lardan yap
lm
tak
, ss e
yas
.
bkarar
* Karars
z, tereddtl.
bikarbonat
* Hidrojen karbonatlar
n genel ad
.
bkes
bkeslik

* Kimsesiz.
* Bkes olma durumu.

bikini
*
ki paralkad
n mayosu.
bikir

* K
zl
k, erdenlik.

bilder aac
* Amerika elmas
.
bilhare

* Sonra, sonradan, daha sonra, sonralar


.

bilistisna
*
stisnas
z, ayr
ks
z, ayr
m yap
lmadan.
bilkayd
art
* Kay
ts
z ve
arts
z olarak, herhangi bir k
s
tlama olmaks
z
n.
bilkis

* Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine.

bilno

* Bir kurulu
un veya bir ticarethanenin belirli bir dnem sonundaki veya belirli bir gndeki ta

n
r ve
ta

nmaz varl
klarile bunlar
salamak iin kullan
lan z ve yabanckaynaklardengeli olarak gsteren izelge.
* Giri
ilen herhangi bir i
te, belirli bir sre sonunda elde edilen iyi ve kt sonular
n kar

l
kldurumu.
bilr

* Katranl
k
ldan yap
lan ve kalafat i
lerinde kullan
lan bir tr macun.

bilrdo

* Ye
il uha kaplbir masa zerinde, fil di
i toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun.

bilrdocu
* Bilrdo oynayan veya oynatan kimse.
bilrdoculuk
* Bilrdo salonunu i
letme veya oynama i
i.
bilvas
ta
* Vas
tas
z, aras
z, arac
s
z, dolays
z, do
rudan do
ruya.
bilcmle

* Btn, hep ...-in hepsi.

bildiinden
a
mamak (veya kalmamak)
* hibir etkiye ald
r
etmeyerek do
ru bildi
i davran

srdrmek.
bildiini okumak
* herkes ne derse desin bildii, istedii gibi davranmak.
bildiini yapmak
* verilen
tleri dinlemeyerek tutumunu srdrmek.
bildiini yedi mahalle bilmez
* bir kimsenin ok kurnaz, ok bilmiolduunu anlat
r.
bildik

* Tan
d
k.

bildik
kmak
* birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tan

t
klar
nanlamak.
bildim bileli (veya bildik bileli)
* teden beri, eskiden beri.
bildirge

* Bir kimsenin resm bir kurulu


a herhangi bir durumu bildirmek iin verdii izelge, beyanname.
* Vergi ykmllerinin belli zamanlarda, balolduklarvergi dairelerine verdikleri gelir bildirme belgesi,
beyanname.
bildiri
* Resm bir makam, kurum veya bir topluluk taraf
ndan herhangi bir durumu ilgililere duyurmak iin yaz
lan
yaz
, tebli, tebligat.
* Bilimsel bir konu zerine yaz
lan a
klama, tebli
.
bildirilme
* Bildirilmek i
i veya durumu.
bildirilmek
* Bildirmek i
ine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek.
bildirim

* Yaz
lolarak yap
lan a
klama, tebli.
* Bu a
klaman
n yap
ld
k

t, ihbarname.

bildirim dencesi
* Sresi belli olmayan srekli iszle
melerinin daha nce bildirim yap
lmaks
z
n yrrlkten kald
r
lmas
sebebiyle ykml olanlarca kar

tarafa verilmesi zorunlu olan dence, ihbar tazminat


.
bildiri

* Bildirmek i
i veya biimi.
bildiri
im
*
leti
im, haberle
me, komnikasyon.
bildiri
me
* Bildiri
mek i
i veya durumu.
bildiri
mek
* Bir duygu veya d
nceyi i
aretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anla
mak.
bildirme

* Bildirmek i
i, beyan.

bildirme cmlesi
* Yklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cmle.
bildirme kipleri
* Belli zaman kavramveren, belirli gemi
, belirsiz gemi
,
imdiki zaman, genizaman, gelecek zaman
kipleri: Gel-di, gelmi
, gel-iyor, gel-ir, gel-ecek gibi.
bildirmek
* Herhangi bir
eyi haber vermek.
* Herhangi bir konuda bilgi vermek.
* Anlatmak, ifade etmek.
bile
* Birlikte.
* Aynzamanda, da, de, dahi.
* stelik.
bile bile

* Bilerek, isteyerek, nceden tasarlayarak, d


nlerek, kasten.

bile bile ldes


* Kt bir durumu yle gerektii iin kabullenmigrnme, bilerek aldanm
grnme.
bilecen

* Her
eyi bilen, her
eyden anlayan.
* Bilgilik taslayan, ukal.

bilecenlik
* Bilecen olma durumu.
bilei

* Kesici aralarbilemek iin kullan


lan alet.

bilei ta

* B
ak, ak
, makas gibi kesici aralarbilemekte kullan
lan ince taneli sar
ist.
bileinde alt
n bilezii olmak
* Bkz. kolunda alt
n bilezii olmak.
bileine gvenmek
* gcne veya hnerine gvenmek.
bileine kadar (veya bileklerine kadar)
* (amur, kar iin) ayaklariine gmlecek biimde.
* (giysi ete
i iin) yaln
z ayaklar grnecek kadar (uzun).
bileinin hakkile
* kendi gc ve kendi al

masile.

bilek

* Elle kolun, ayakla baca


n birle
ti
i blm.
* G, kuvvet.

bilek damar
* Nab
z.
bilek gibi

* (sa veya akarsu iin) gr, kal


n.

bilek gc
* Kol kuvveti.
bilek gre
i
* Kar

l
kliki ki
i dirseklerini dayayarak birbirlerinin bileini bkmek.
bilek kuvveti
* Beden kuvveti, kol kuvveti.
bilek saati
* Bilee tak
lan kk saat.
bileklik

* Oyunlarda bile
in incinmesini nlemek iin bile
e tak
lan me
in sarg
.

bileme
* Bilemek i
i.
bilemedin (veya bilemediniz)
* en ok, en fazla.
bilemek

bilenme
bilenmek

bilerek
bile
en

* Kesici aletleri z
mpara veya bile
i ta

nda keskinle
tirmek, keskin duruma getirmek, keskinle
tirmek.
* Glendirmek, etkisini art
rmak.
* Bilenmek i
i.
* Bilemek i
ine konu olmak, keskin duruma getirilmek.
* Bir i
e yo
un bir biimde haz
rlanmak, konsantre olmak.
* H
rslanmak, a

rderecede istemek.
* isteyerek, kasten.
* Bir bile
ke olu
turan kuvvetlerin her biri.

bile
ik
* Birle
erek olu
mu
, basit olmayan, mrekkep.
* Kimyasal tepkimeler sonucu iki veya daha ok elementten olu
an ve bunlardan ba
ms
z fiziksel, kimyasal
nitelikler gsteren (madde).
* Ses ve grntnn birlikte yer ald

film paras
.
bile
ik faiz
* Sre tarihine dek birikmifaizlerin ana paraya eklenmesiyle elde edilen toplam stnden denen faiz,
mrekkep faiz.
bile
ik kap
* Birle
ik kap.

bile
ik kaplar
* Birle
ik kaplar.
bile
ik kesir
* Paypaydas
na e
it veya pay
paydas
ndan byk olan kesir.
bile
ik nerme
* En az iki nermeden olu
an yeni nerme.
bile
ikgiller
* Biti
ik yaprakliki eneklilerden, iekleri kme durumunda toplu olarak bulunan, bazcinsleri uucu ya
veya st ta

yan bir familya.


bile
im
*
ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge olu
turma, terkip.
* Bir maddenin hangi kimyasal trlerden olu
tuunu belirleyen verilerin tamam
.
* Bile
me sonucu olu
an cisim.
* Bile
mek i
i veya durumu.
bile
ke
bile
me

* Bir cisme uygulanan birka kuvvetin toplam etkisine e


it olan tek kuvvet, muhassala.
* Bile
mek i
i, terekkp.

bile
mek
*
ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge olu
turmak, terekkp etmek.
bile
tirici

* Bile
tirmek i
ini yneten kimse.

bile
tirme
* Bile
tirmek i
i.
bile
tirmek
* Bile
mesini salamak.
*
ki veya daha ok vektrn, paralel kenar kural
na uygun olarak geometrik toplam
n
almak, geometrik
toplam.
bilet

* Para ile al
nan, konser, sinema, tiyatro gibi elence yerlerine girme, ula

m aralar
na binme veya bir talih
oyununa kat
lma imkn
nveren belge.
bilet kesmek
* bileti kopar
p al
c
ya vermek, bilet satmak.
bileti

* Bilet satan grevli.

biletilik
* Bilet satma i
i.
biletli
biletme
biletmek

* Bileti olan.
* Biletmek i
i.
* Bilemek i
ini yapt
rmak.

biletsiz
bileyici

* Bileti olmayan.
* Kesici aletleri bilemeyi iedinmiolan kimse, zac
.

bileyicilik
* Bileyicinin yapt

i
, za
c
l
k.
bilezik

* Bilee ss iin tak


lan halka.
*
ki borunun ucunu birle
tirmeye yarayan halkaya benzer para.
* Motor pistonlar
na, ya
lama, so
utma, zellikle s
z
nt
ynleme gibi amalarla yerle
tirilmi
, genel olarak
dkme demirden yap
lm

, ulara
k ve esnek halka.
* Kelepe.
* Mobilyalar
n ayak altlar
na tak
lan kare, dikdrtgen, silindir, kesik koni ve benzeri
ekilli, pirin veya nikel
kapldemirden yap
lm

, iki ucu delik gere.


bilezikli
* Bilezi
i olan.
* Bilezik takm
olan.
bilfarz
* Tutal
m ki, sayal
m ki, sz geli
i, diyelim ki.
bilfiil
bilge
bilgece

*
olarak, iedinerek, gerekten.
* Bilgili, iyi ahlkl
, olgun ve rnek (kimse), hakim.
* Bilgeye yara

r (biimde), hkimane.

bilgelik
* Bilge olma durumu ve niteli
i.
* Bilgi, hikmet.
* (
lk afelsefesinde) Kendini tan
man
n bilgisi, vukuf.
bilgi

*
nsan akl
n
n erebilece
i olgu, gerek ve ilkelerin btnne verilen ad, malmat.
* renme, ara
t
rma veya gzlem yolu ile elde edilen gerek, malmat, vukuf.
*
nsan zeks
n
n al

massonucu ortaya
kan d
nce rn, malmat, vukuf.
* Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavrad

temel d
nceler, malmat.
* Bilim.
* (bili
imde) Kurallardan yararlanarak ki
inin veriye ynelttii anlam.

bilgi edinmek
* renmek, bilgi almak.
* Bir durumu renmek.
bilgi i
lem
* zellikle bilgisayar vb. makinelerle yap
lan i
lemlerin dzenli biimde yrtlmesi.
bilgi kuram
* Bilginin temelini, bilim alan
nda uygulanan yntemleri, s
n
r ve gvenilirlik bak
m
ndan inceleyip ara
t
ran
felsefe dal
, epistemoloji.
bilgi
leni
* Belli bir konunun tart

ld

bilimsel toplant
, sempozyum.
bilgi toplamak

* de
i
ik yer ve kaynaklardan sa
lanan bilgileri bir araya getirmek.
bilgici
* Sofist.
bilgicilik

bilgi

* Antik Yunan felsefesinde ele


tiri ak
m
, sofizm.
* Ba
kas
nyan
ltmak iin doru olmad

bilinerek yap
lan uslamlama ve
karsama, safsatac
l
k.
* Bilgili kimse.
* Bilgisiz oldu
u hlde bilgili grnmek isteyen, bilgili geinen kimse.

bilgi bilgi
* Bilgisi oldu
unu gstererek, bildirerek.
bilgilik

* Bilgi olma durumu.

bilgilik satmak (veya taslamak)


* bilmedii hlde bilir grnmek, bilgin geinmek.
bilgilendirme
* Bilgilendirmek i
i veya durumu.
bilgilendirmek
* Bir konuda bilgi sahibi olmas
nsa
lamak, haberdar etmek.
bilgilenme
* Bilgilenmek i
i veya durumu.
bilgilenmek
* Bilgi sahibi olmak,
renmek.
bilgili
* Bilgi sahibi olan, malmatl
, haberli.
* Bilerek.
bilgilik
* Ansiklopedi.
bilgin
bilgince
bilginlik

* Bilimsel bir konuda ok bilgisi olan (kimse), lim.


* Bilgine yak

r, bilgin tavr
nda, bilgin gibi.
* Bilgin olma durumu.

bilgisayar
* ok say
da aritmetiksel veya mant
ksal i
lemlerden olu
an bir i
i, nceden verilmibir programa gre
yap
p sonuland
ran elektronik ara, elektronik beyin, kompter.
bilgisayarc
* Bilgisayar al
m sat
mc
s
.
* Bilgisayar programc
s
, yap
mc
sveya mhendisi.
bilgisayarc
l
k
* Bilgisayar ticareti veya uzmanl

.
bilgisayarlamak

* Bilgisayara geirmek.
bilgisayarla
mak
* Bilgisayar dzeniyle donat
lmak.
bilgisiz
bilgisizlik

* Bilgi sahibi olmayan, malmats


z, cahil.
* Bilgisiz olma veya bilgi yoklu
u durumu, cehalet.

bilgiyazar
* Elektronik sistemle dizgi yapan alet.
bilhassa
* Hele, her
eyden nce, ba
ta, zellikle, en ok, mahsus.
bili
bili bili
bilici

* Bilgi, malmat.
* Tavuk gibi kmes hayvanlar
na
rmak iin
kar
lan ses.
* Bilen.

bililtizam
* Bile bile, bilerek ve isteyerek.
bilim

* Evrenin veya olaylar


n bir blmn konu olarak seen, deneye dayanan yntemler ve gereklikten
yararlanarak yasalar
karmaya al

an dzenli bilgi, ilim.


* Genel geerlik ve kesinlik nitelikleri gsteren yntemli ve dizgesel bilgi.
* Belli bir konuyu bilme iste
inden yola
kan, belli bir amaca ynelen bir bilgi edinme ve yntemli ara
t
rma
sreci.
bilim adam
* Bilimsel al

malarla u
ra
an kimse, bilgin, lim.
bilim d

* Bilime ayk
r
, bilime uymaz, gayriilm.
bilim kad
n
* Bkz. bilim adam
.
bilim kuram
* Bilimlerin koyduklard
nsel sorunlarinceleyen ve tek tek bilimlerin yntemlerini, ilkelerini,
varsay
mlar
nara
t
ran felsefe dal
.
bilim kurgu
* a
dabilim verileriyle dgcnden olu
an film, roman vb.
bilim kurgusal
* Biyoloji ve elektrikle ilgili olan, biyonik.
bilimci

* Bilgin.

bilimcilik
* Bilginin, temeli olarak yaln
z bilim yntemine nem verme, ilimcilik.
bilimsel

* Bilimle ilgili, bilime dayanan, ilm.


bilimsel deneycilik
* Her bilginin deneyle veya gzlemle do
rulanabileceini, s
nanabileceini savunan felsefe ak
m
.
bilimsel d
nce
* Bilim temeline dayanan zgr ele
tirici, ara
t
r
cve ba
ms
z d
nce.
bilimsel sosyalizim
*
htillci sosyalizm, Marx
l
k.
bilimsel toplant
* Uzmanlar
n kat
l
mile gndemi bilimsel konular
n olu
turduu toplant
.
bilimselle
tirme
* Bilimselle
tirmek i
i.
bilimselle
tirmek
* Bilimin metotlar
na uygun duruma getirmek.
bilimsellik
* Bilimsel olma durumu.
bilimsiz

* Bilime, bilim yntemlerine uygun olmayan gayriilm.

bilimsizlik
* Bilimsiz olma durumu bilimsizce i
.
bilincine varmak
* anlamak, kavramak.
bilincini yitirmek
* bilincini herhangi bir sebeple yitirmek.
bilin

*
nsan
n kendisini ve evresini tan
ma yetene
i,
uur.
* Algve bilgilerin zihinde duru ve ayd
nl
k olarak izlenme sreci,
uur.
* Temel bilgi, temel gr
.
* Bir toplumdaki ruh etkinliklerin veya ruh durumlar
n btn.
* Dima.

bilin ak

* D
ncelerin arka arkaya birbirini izlemesi.
* Ki
inin akl
ndan geenlerin birinci ki
i a
z
ndan yans
t
lmas
.
bilin d

* Bilinsizce yap
lan ive etkinliklerin btn gayri
uur.
*
nsan ruhunun, baskalt
nda tutulan isteklerle bunlara bald
ncelerden olu
an ve bilince ula
amayan
blm.
bilin kayb
* Haf
za yitimi.
bilinalt
* Bilin d

olmakla birlikte, dilendi


i zaman kapsam
ndakilerin bilince ar
labildi
i zihin blgesi,
uuralt
tahte

uur.
bilinlendirme
* Bilinlendirmek i
i.
bilinlendirmek

* Bilinli duruma getirmek.


bilinlenme
* Bilinlenmek i
i.
bilinlenmek
* Bilinli duruma gelmek,
uurlanmak.
bilinli

bilinlilik

bilinsiz

* Bilinci olan, bilinle yap


lan,
uurlu.
* Ele
tirmeli bir biimde, kendi etkinli
inin fark
nda olan,
uurlu.
* Bilinli olma durumu
uurluluk.
* Nesne, olay ve edimlere uyan
k bulunma durumu,
uurluluk.
* Bilinci olmayan, bilinle yap
lmayan,
uursuz.
* Kendi etkinli
ini ele
tirmeli bir biimde sezmeyen,
uursuz.

bilinsizlik
* Bilisiz olma durumu,
uursuzluk.
* Nesne, olay ve i
lere kar

uyan
k bulunmama durumu,
uursuzluk.
bilindik

* Bilinen.

bilinemez
*
nsan akl
yla bilinemeyen
ey.
bilinemezci
* Bilginin ba
nt
loldu
una inanan (kimse).
* Tanr
'n
n ve evrenin nereden trediinin bilinmedi
ini ve bilinemeyece
ini ileri sren retiyi benimseyen
(kimse), ledri, agnostik.
bilinemezcilik
* Bilginin ba
nt
loldu
una ve bundan dolaysalt olmad

na inanan
reti.
* Tanr
'n
n ve evrenin nereden trediinin bilinmedi
ini ve bilinemeyece
ini ileri sren reti, ledriye,
agnostisizm.
bilinen
bilinme

* Deeri belli olan nicelik, bilindik, malm.


* Bilinmek i
i.

bilinmedik
* Bilinmeyen.
bilinmek

* Bilmek i
ine konu olmak, anla

lmak,
renilmek.

bilinmeyen
* Deeri belli olmayan, bilinmeyen (nicelik), bilinmedik, mehul.
bilinmez

* Anlamgizli ve anla

lmasg olan, mu
lk.
* Belli olmaz, ku
kulu, mehul.

bilinmezlik
* Bilinmez olma durumu.

bilir

* "Anlar", "sayar", "yapar" anlamlarile isimlerle birle


erek birle
ik s
fat kurar.

bilir bilmez
* yar
m bilgi ile, bilip bilmediini gz nne almadan.
bilirki
i
* Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anla
mazl
zmlemek iin kendisine ba
vurulan kimse, uzman,
ehlihibre, ehlivukuf, eksper.
* zmlenmesi zel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda oyuna veya d
ncesine ba
vurulan kimse,
ehlihibre, ehlivukuf.
bilirki
i raporu
* Bilirki
inin haz
rlam
oldu
u rapor.
bilirki
ilik
* Bilirki
inin yapt

i
.
bilisiz
* renim grmemi
, cahil.
bilisizlik

* Bilisiz olma durumu, cahillik.

bilistifade
* Yararlanarak.
bili

* Canl
n
n, bir nesne veya olay
n varl

na ili
kin bilgili ve bilinli duruma gelmesi, vukuf.
* Bildik, tan
d
k, dost.

bili
kmak
* tan
mak, nceden tan
olmak.
bili
im
* Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki ileti
imde kullan
lan ve zellikle elektronik aletler arac
l

ile
dzenli bir biimde i
lenmeyi n gren bilim, informatik, sibernitik.
bili
im a
* Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki ileti
im sistemi.
bili
im teknolojisi
* Bili
imde kullan
lan btn ara ve gerelerin olu
turduu sistem.
bili
imci
bili
me

* Bili
im alan
nda uzman ki
i.
* Bili
mek i
i.

bili
mek
* Kar

l
klolarak birbirini tan
mak, muarefesi olmak.
* renmek.
billhi
* Tanr
'ya ant ierim" anlam
nda bir ant.
* "
nan olsun" anlam
nda kullan
l
r.
billr
* Bazcisimlerin ald
klar
geometrik biim.
* Duru ve temiz kesme cam, kristal.
* Billrdan yap
lm

* Ko yumurtas
.
billr cisim
* Gzde, irisin arkas
nda, mercek grevini yapan, mercimek biim ve bykl
ndeki saydam cisim.
billr gibi
* ok duru, ok temiz (su).
* ok beyaz ve przsz (kol, gerdan, gs).
* (ses iin) przsz.
billr
* Billra benzer, billr gibi.
billriye

* Billrdan yap
lm
veya billrla ilgili.
* Genellikle billrdan yap
lm
e
ya satan dkkn.

billrla
ma
* Billr durumuna gelme.
* Herhangi bir cisim molekllerinin bazfizik ve kimya de
i
meleriyle geometrik biim almas
, kristalle
me.
billrla
mak
* Billr durumuna gelmek, billr durumunda younla
mak, kristalle
mek.
* Belirgin duruma gelmek, netlik kazanmak.
billrla
t
rma
* Billrla
t
rmak i
i.
billrla
t
rmak
* Billr durumuna getirmek.
billrlu

billrsu

bilme

*
inde billr bulunan.
* Bol

kl
, p
r
l p
r
l parlayan (yer).
* Billra benzeyen, billru and
ran, kristaloit.
* Diyalize urayarak zmlenen madde, koloit kar

t
.
* Bilmek i
i.
* Bir
eyin ne oldu
unun bilincine varma.
* Bilgi edinmenin gaye ve sonucu.

bilmece

* Bir
eyin ad
nanmadan, niteliklerini st kapalsyleyerek o
eyin ne olduunu bulmaydinleyene veya
okuyana b
rakan oyun, muamma.
* Bilinmeyen
ey, muamma.
bilmece zmek
* bilmecenin cevab
nbulmak.
bilmece gibi konu
mak
* a
k, anla

l
r biimde konu
mamak.
bilmeden

* bilmeyerek.
* sonucun ne olaca
nkestiremeden.

bilmedii bevakit namaz


* her
eyi pek iyi bilir, anlam
nda bir sz.

bilmek

* Bir
eyi anlam
veya
renmibulunmak.
* Bir bilim veya sanat dal
nda yeterli olmak.
* Bir iyapmaya al

m
olmak, elinden gelmek.
* Tan
mak, hat
rlamak.
* Sanmak, var saymak, farz etmek.
* Anlamak.
* Sorumlu tutmak.
*
nanmak.
* Bazen "i
ine gelmek", "uygun bulmak" anlam
nda da kullan
l
r.
* -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birle
ik fiiller olu
turur.
* Saymak.
* Genizaman
n olumsuz birinci tekil ki
isi olarak bilmem biiminde kullan
l
nca duraksama,
a
ma,
tereddt anlam
nverir.
bilmem hangi (veya bilmem ka, kim, nas
l, ne)
* nemli veya anlat
lmas
gerekli grlmeyen
eyler iin kullan
l
r.
bilmemek
* birlikte kullan
ld

fiilin bir trl gerekle


emedi
ini anlat
r.
bilmemezlik
* Bilememe durumu, bilmezlik.
bilmez

* Anlamaz, kavramaz, hat


rbilmez, kadirbilmez gibi szlerle "yapamaz", "edemez" anlamlar
nda kullan
l
r.

bilmezleme
* Bilmezlemek i
i, tehil.
bilmezlemek
* Bir kimseyi, bir
ey bilmez gstermek, tehil etmek.
bilmezlenme
* Bilmezlenmek i
i.
bilmezlenmek
* Bilmiyor gibi grnmek, bilmezlikten gelmek, tecahl etmek.
bilmezlik

* Bilmez olma durumu, cehalet.

bilmezlikten gelme
* yazar
n, bildii belli olan bir
eyi bilmez veya ba
ka trl bilir grnecek yolda bir anlat
sanat
,
tecahlarifane.
bilmezlikten gelmek
* bilmiyor grnmek.
bilmi

* Her
eyi bilir geinen, bilgilik taslayan.
* Bkz. ok bilmi
.

bilmukabele
* Kar

l
klolarak, kar

l
k olarak.
* (davran
tresinde) Ben de, size de, sizlere de.
bilmnasebe
* S
ras
gelince, s
ras
d
nce.
bilsat

* Kurulu
lar,
irketler aras
nda bilgi satma, bilgile
im, bencmarking.

bilumum
bilvas
ta

* Btn, hep, kamu, ... -in hepsi.


* (birinin) Arac
l
ile, arala; do
rudan doruya olmayarak, dolayl
.

bilye

* Ta
, maden, toprak, cam gibi
eylerden yap
lm
kk yuvarlak, misket.
* Motorlu ta

tlarda dnme veya srtnme etkilerini azaltmak, a

nmayve enerji yitimini nlemek iin,


gbeklerdeki yataklara yerle
tirilen, ounlukla elikten, kk yuvarlak.
bilyeli

* Bilyesi olan.

bilyeli yatak
* Bisiklet, otomobil gibi ta

tlar
n tekerleklerinde srtnmeyi azaltmak amac
yla iine elik bilye yerle
tirilmi
blm.
bilyon

* Milyar.

bin
* On kere yz, dokuz yz doksan dokuzdan bir art
k.
* Bu say
n
n adve bu say
ygsteren rakam, 1000, M.
* Bir isimden nce geldi
inde a

r
l
k ve okluk bildirir.
bin bilsen de bir bilene dan

* bir insan bir


eyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir.
bin bir
* Pek ok, ok say
da.
bin bir ayak bir ayak stne
* herkesin ayakta olduu kalabal
k.
bin can ile
* ok isteyerek, gnlden.
bin dall
* o
unlukla mor kadife zerine s
rma ile kabartma dal, yaprak ve iek i
lenmigiysi veya rt.
bin derde deva
* pek ok i
e yarayan; her s
k
nt
ygideren.
bin dereden su getirmek
* birini kand
rmak iin birok sebep ileri srmek, dil dkmek.
bin i
i, bir ba

* her i
e, baolacak bir kimse gerekir.
bin kal
ba girmek
* birbirine benzeyen birok iyapmak, srekli olarak d
nce dei
tirmek.
bin kat
* Pek ok, k
yaslanmayacak lde.
bin nasihatten bir musibet ye
dir
* ya
anm
olaylar,
tlerden ok daha etkilidir.
bin pi
man olmak
* ok pi
man olmak.

bin tarakta bezi olmak


* birok i
le ura
mak.
bin trl
bin ya
a!

* Birbirinden ok farkl
, ok de
i
ik.
* (memnunluk bildirmek iin kullan
lan sz) ok ya
a!.

bin zahmetle
* ok zor, byk zorlukla.
bina

* Yap
.
* Arapa fiil at
s
nkonu edinen bilim ve kitap.
* at
.

bina etmek
* yapmak, kurmak, in
a etmek.
* (bir d
nce sistemine gre) kurmak, dayamak, yapmak.
binaen
* -den dolay
, -den tr, -dii iin.
* Dayanarak.
binaenaleyh
* Bundan dolay
, bundan tr, bunun iin, bunun zerine.
bnamaz
binba

* Bkz. beynamaz.
* Rtbesi yzba
ile yarbay aras
nda bulunan ve as
l grevi tabur komutanl
olan subay.

binba

l
k
* Binba
rtbesi veya binba

n
n grevi.
binde bir
* ok seyrek olarak.
bindi

* Destek, hamil.

bindi
i dal
kesmek
* (kendisine gerekli ve yararlolan
eyi) fark
nda olmadan yarars
z duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek.
bindirilme
* Bindirilmek i
i veya durumu.
bindirilmek
* Bindirmek i
i yap
lmak.
bindirilmikuvvetler
* Motorlu ta

tlara bindirilmiasker birlikleri.


bindirim

* Fiyat art
rma, zam.

bindirimli
* Fiyat
art
r
lm

, zaml
.

bindirme

* Bindirmek i
i.
* Birbiri zerine gelerek eklenen levha, kiremit, ah
ap paralar
n
n durumu.
*
karma harekt
na kat
lacak birliklerin,
karma yerine gitmek iin kendilerine ayr
lan deniz aralar
na
binmeleri.
bindirme kilit
* Gvdesi kutu biiminde olan, kapak veya kap
n
n arkas
na dorudan vidalanan, basit mekanizmal
kilit.
bindirmek
* Bir kimseyi bir
eyin zerine
kartmak, oturtmak veya iine yerle
tirmek, binmesini salamak.
* (ta

t) Bataraf
ndan ba
ka bir ta

ta arpmak veya bir yere vurmak.


* Eklemek, katmak.
binek
* Binmeye ayr
lm

ey ve daha ok at.
* zerine binilen, binmeye yarayan.
binek at
* Sadece binmek, gezmek veya binicilik sporu iin yeti
tirilen at.
binek ta

* At veya arabaya binmek iin stne


k
lan ykseke ta
.
biner
bingi
her biri.
bini

ta.

* Bin say
s
n
n le
tirme biimi, her birine bin, her defas
nda bini bir arada olarak.
* Kemerler zerine oturtulmukubbe ile kemerlerin aras
nkapatan gen biimindeki kubbe paralar
ndan

* Binme i
i.
* Kap
, dolap gibi
eylerin, kanatlarkapan
nca kalan aral

rtebilmek iin bu kanatlar


n kenar
na ak
lan

bini a
mak
* ok fazla olmak.
bini bir paraya
* pek ok ve ucuz.
* pek ok yap
lan, pek ok olan.
binici

binicilik

binilme

* Binen.
* Ata iyi binen kimse.
* Ata binme ustal

.
* Ata binilerek yap
lan spor.
* Binilmek i
i.

binilmek
* Binmek i
i yap
lmak.
binin yar
sbeyz (o da bizde yok)
* ok d
nceli grnen birine
aka yollu "ald
rma!" anlam
nda sylenir.
bininci

* Bin say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada dokuz yz doksan dokuzuncudan sonra gelen.

bini

bini
me
bini
mek

binit
binit

* Binmek i
i veya biimi.
* Atlalay.
* Atlalayda giyilen giysi.
* Yksek a
amalbilginlerin ve yenieri subaylar
n
n giydikleri cbbe.
* niversite
retim yelerinin giydikleri cbbe.
* Bini
mek durumu.
*
ki paradan biri, brnn stnde olmak.
* Kas kiri
leri birbiri stne binmek.
* K
r
k bir kemi
in iki paras
birbiri stne gelmek.
* stne binilen hayvan, binek at
.
* Hamur durumundaki ekmeklerin, f
r
na at
lmadan nce, iine konuldu
u oyuk gzl tahta.

binlerce
* Birok bin; pek ok.
binlik

* Bin liral
k k

t para.
* Yakla

k olarak litrelik byk


i
e.
* Bin tanesi bir arada olan.

binme
* Binmek i
i.
binmek

* Yksek bir
eyin veya bir hayvan
n stne
k
p ayaklar
nsalland
rarak oturmak.
* Bir yere gitmek iin tren, vapur, uak, otomobil gibi bir ta

tta yer almak.


* (bisiklet motosiklet, binek hayvaniin) Kullanmak.
*
istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biim almak.
* Bir
ey s
k

arak yan
ndakinin stne
kmak.
* Fiyat artmak.
* Eklenmek, kat
lmak.

binnetice
* Sonu olarak, nihayet.
biny
l
bioktle

* Bin y
liine alan zaman dilimi.
* Belirli zamanda s
n
rlarbelirli bir biyotopta bulunan canlorganizmalar
n toplam ktlesi.

biomedikal
* Hem biyoloji hem de t
pla ilgili olan.
biomekanik
* Biyoloji, fizyoloji ve t
p konular
nmekanik kanunlar yntemiyle irdeleme.
biomikroskop
* Kendine zg bir

k ile kullan
lan ift gz mercekli mikroskop.
bperva

* ekinmez, sak
nmaz, korkusuz, gz pek.

* ekinmeden, korkmadan.
bir
* Say
lar
n ilki.
* Bu say
ygsteren rakam 1, I.
* Bu saykadar olan.
* Herhangi bir varl

belirsiz olarak gsterir.


* Tek.
* Birle
ik.
* E
, ayn
, bir boyda.
* Ortakla
a olan, m
terek.
* Deer, nem bak
mlar
ndan birbirinden farks
z, birbirine e
it, birbirine benzer.
* S
fat veya zarf durumunda ba

na geldi
i kelimelere kuvvet, istek veya kesin olmayan anlamlar katar.
* (tekrarlanarak) Bir kez.
* Sadece.
* Ancak, yaln
z.
bir (veya sa
) elinin verdi
ini br (veya sol) elin duymas
n
* yap
lan bir iyilik gizli tutulmal
, onunla vnlmemelidir.
bir (veya tek ba

na)
* yaln
z olarak, yan
nda kimse bulunmadan.
* ba
ka birinin yard
molmaks
z
n.
bir ..., bir (veya bir de)
* hem .... hem.
bir abam var atar
m, nerede olsam yatar
m
* tek ba

na bulunan kimsenin istedii yerde bar


n
p rahat edebileceini anlat
r.
bir ackahvenin k
rk y
l hat
r
vard
r
* Bkz. bir fincan kahvenin k
rk y
l hat
rvard
r.
bir a

zdan
* hep birlikte, beraberce, hep birden.
bir a

zdan
k
p bin dile yay
l
r
* ortaya at
lan bir sz ok abuk yay
l
r.
bir alay

* Birok, bir sr, pek ok.

bir lem
* Kendine zg bir niteli
i olan.
bir an

* ok k
sa bir sre iin kullan
l
r.

bir an nce
* Bir ara, olabildii kadar tez.
bir ara

bir araba

bir arada

* K
sa bir sre.
* Gemi
te bir zaman.
* Odun, kmr gibi baz
eylerin l birimi.
* Pek ok, fazla.
* Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak.

bir aral
k
* Bir ara.
bir araya gelmek
* bir yerde toplanmak, bulu
mak.
bir araya getirmek
* toplamak.
bir arpa boyu (gitmek veya yol almak)
* ok az.
bir a
abir yukar
* amas
z olarak gidip gelmeyi anlat
r.
bir at
ml
k barutu olmak (veya kalmak)
* bir konuda yapabilece
i ok az
eyi bulunmak.
bir avu
* Bir avu dolduracak kadar.
* Az, ok az.
bir aya
ukurda olmak
* ya
ayacak ok az zamankalm
olmak; ok ya
lanm
olmak.
bir ayak nce (evvel)
* bir an nce.
bir ayak stnde bin yalan sylemek (veya bir ayak stnde k
rk yalan
n belini bkmek)
* ok k
sa srede pek ok yalan sylemek.
bir baba dokuz evldbesler, dokuz evlt bir babaybeslemez
* ok ocuu olan baba, her ocuk babas
na bak
lmas
ntekinden bekledi
i iin s
k
nt
da kal
r.
bir bak
ma
* Ba
ka bir gr
le, ba
ka bir d
n
le.
bir baltaya sap olmak
* belirli bir isahibi olmak.
bir bardak suda f
rt
na koparmak
* nemsiz, kk bir sorunu bytmek.
bir ba

na
* Tek ba

na.
bir ba
tan (veya utan) bir ba
a (veya uca)
* bir yerin bir s
n
rdan br s
n
r
na kadar.
bir ben, bir de Allah bilir
* s
k
nt
ldurumlarda sylenilen bir deyim.
bir biimine getirmek
* zm yolu bulmak.
bir bir

* Bkz. hepyek.

bir bir
* Birer birer, ayrayr
.
* Olduu gibi, tam tam
na, eksiksiz.

bir boy

* Bir kez.
* Hele.

bir boyda
* Boylar
e
it.
bir boydan bir boya
* Bir yerin bir ucundan br ucuna kadar, ba
tan ba
a.
bir bu eksikti
* s
k
nt
lbir durum varken bir yenisinin
kmaszerine sylenir.
bir at
alt
nda (olmak veya bulunmak)
* aynyapiinde.
bir ekirdek geri kalmamak
* btnyle denk olmak.
bir enekliler
* Oulcu
u bir enekten olu
mu
, kapaltohumlulardan bir bitki s
n
f
.
bir enetli
* Kapsll yemi
lerin tek paralolanlar
.
bir
rp
da
* bir ele al

ta, ele al
r almaz, abucak.
bir iekle bahar (veya yaz) olmaz
* kk, gzel bir belirti ile doyurucu sonuca ula

lmaz.
* apk
n kimseler iin kullan
l
r.
bir ift

* Bir tak
m.
* Biraz, bir iki.

bir ift sz
* Bir iki sz.
bir ift sz olmak
* syleyecek bir
eyleri bulunmak.
bir oklar
* ok say
da olan (kimse veya
ey).
bir plkte iki horoz tmez
* bir yerde iki ki
i baolmaz.
bir uval inciri berbat etmek
* dzelmekte olan bir durumu yersiz, yanl
davran

larla bozmak.
bir daha

* bir kez daha.


* hibir zaman.

bir daha yzne bakmamak


* dar
l
p ilgiyi kesmek.
bir dalda durmamak
* s
k s
k iveya d
nce dei
tirmek.
bir damla

* ok az.
* (ocuk iin) ok kk.
bir de

* ve olana katarak, fazladan.


* umulan
n veya beklenilenin d

nda bir durumu anlatan cmlelerin ba

na gelir.

bir dedii bir dediini tutmamak


* syledikleri birbirine uymamak, tutars
z konu
mak.
bir dedii iki olmamak
* her istedi
i yap
lmak.
bir dediini iki etmemek
* her istedi
ini hemen yapmak.
bir defa

* Olup bitti anlatan cmlelere kat


l
r.
* "ilk nce", "hele" anlam
nda da kullan
l
r.

bir defada
* ara vermeksizin.
bir defal
k
* Bir kere yapmaya yetecek kadar.
* Bir kereye zg olan, bir kereye zg olarak.
bir deli kuyuya bir taatar, k
rk ak
ll
karamazm

* bazen bir kimsenin yapt

yersiz bir i
, birok kimse taraf
ndan dzeltilemez.
bir derece (veya bir dereceye kadar)
* biraz.
bir deri bir kemik (kalmak)
* ok zay
flamak.
bir dikili a
ac
olmamak
* evi veya mlk olmamak.
bir dirhem
* ok az, birazc
k.
bir dirhem bal iin bir eki keiboynuzu i
nemek
* verimi az, zahmeti ok olan bir i
le ura
mak.
bir dirhem et bin ay
p rter
* biraz kilo almak bazen insan
gzelle
tirir.
bir dokun bin ah i
it (dinle) kaseifafurdan
* insanlarkonu
turmak iin biraz dertlerini de
mek yeter.
bir dolu

* Birok.

bir don bir gmlek


* yar
plak.
bir dostluk kald
!
* az bir mal kal
nca sat
c
lar
n kulland

bir zendirme deyimi.


bir duda
yerde bir dudagkte
* masallardaki dev gibi korkun ve irkin.

bir dziye
* Srekli olarak.
bir el

* (ate
li silh iin) bir kez at
m.

bir el bir eli y


kar, iki el bir yz y
kar
* bazdurumlarda yard
mc
s
z iyap
lmayaca
nanlat
r.
bir elden
* aynkimse taraf
ndan.
* bir merkezden.
bir eli yada bir eli balda (olmak)
* varl
k ve bolluk iinde olmak.
bir elin sesi
kmaz
* bir davan
n bir ki
i taraf
ndan savunulmasetkili ve yeterli deildir.
* yard
mla
arak i
ler daha kolay ba
ar
l
r.
bir elini b
rak
p tekini pmek
* a

rsayggstermek.
bir elle verdi
ini br elle almak
* yapar grnd bir iyili
i, salad

bir
karla detmek.
bir elman
n yar
so, yar
sbu
* birbirlerine ok benzeyen kimseler iin kullan
l
r.
bir evcikli
* M
s
r, ceviz, f
nd
k gibi erkek ve di
i organlarayrieklerde, ancak aynkk zerinde bulunan (bitki).
bir fende kaz
k kakmak
* bir bilgi veya bilim dal
nda saplanm
kalmak.
bir fincan (veya bir ac
) kahvenin k
rk y
l hat
rvard
r
* iyilik kk de olsa unutulmaz.
bir gecelik
* Bir gece iin, bir gece iinde olup biten, bir geceye ait.
bir gmlek a
a
* bir derece daha d
k (birinden).
bir gmlek fazla eskitmiolmak
* birinden daha ya
lve daha grmgeirmiolmak.
bir gz a
larken br gz glmez
* keder veya s
k
ntvarken dostlar, akrabalar elenmemelidir.
bir gz glmek
* hem glp hem a
lamak.
bir gzeli
* Yap
stek bir hcreden olu
an (hayvan veya bitki), tek hcreli.
bir gzeliler
* Yap
stek bir hcreden olu
an hayvanlar veya bitkiler.
bir gn evvel
* olabildi
i kadar abuk.

bir gnden bir gne


* hi, hibir zaman.
bir gnlk beylik beyliktir
* ho
a giden bir durum, k
sa da srse ekici ve gzeldir.
bir gzel

* ok iyi, iyice.

bir hl olmak
* bir
eyin ok tekrarlanmasyznden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenal
k gelmek.
* huyu dei
mek.
* kazaya uramak, lmek.
bir hamlede
* abucak, bir at
l

ta.
bir hayli
* Epey, ok.
bir ho

* Tuhaf bir
ekilde, garip.

bir hoeylemek
* hznlendirmek.
bir hoolmak
*
a

rmak.
* hznlenmek.
bir ho
lu
u olmak
* bir rahats
zl

, bir ne
esizlii olmak.
bir hcreli
* Bkz. bir gzeli.
bir iim su (gibi)
* (kad
n iin) ok gzel.
bir i
ne bir iplik olmak
* Bkz. i
ne ipli
e dnmek.
bir iki

* Birtak
m, baz
, bir para, biraz, ok az say
da, birka kez.

bir iki demeden (demeye kalmadan) (veya bir iki derken)


* duraksamadan, kar

s
ndakine vakit b
rakmadan, duraksamadan.
bir i
aretine bakmak
* bir i
i yapmak iin haz
r beklemek.
bir i
tir oldu
* istenmeyen, kt bir durum kar

s
nda sylenir.
bir kafada
* aynd
ncede.
bir kalem
* Bir an iin.
* Ayn
, benzer, tek tr.

bir kalem gemek


* bovermek, bir an iin gz ardetmek.
bir kalemde
* birden ve toptan.
bir kap
ya
kmak
* aynsonuca varmak.
bir karar

* Ayndurumunu koruyarak, belli durumunu de


i
tirmeden.

bir kararda bir Allah


* insan talihinin her an dei
ebilece
ini ve bunun ola
an kar

lanmas
ntler.
bir kar

* ok k
sa.
* ok az.
bir kar
beberuhi
* ok k
sa boylu kimse.
bir kar
yla bir koca, d
rd
r eder her gece
* s
k
ntveya yaln
zl
k yznden iki dost (bile) birbiriyle dala

r, anlams
z konu
ur.
bir ka

k suda bo
mak
* bir kimseye ok k
zmak veya ok fkelenmek.
bir kazanda kaynamak
* anla
mak, uyu
mak, ba
da
mak.
bir kenarda durmak
* gerektii zaman kullanmak zere haz
rda tutmak.
bir kere
* Asl
nda.
* Bir kez, bir defa.
bir kerecik
* Bir defaya mahsus olarak.
bir k
yamettir gitmek (veya kopmak)
* ok fazla grlt, pat
rt
, telolmak.
bir k
z
bin ki
i ister, bir ki
i al
r
* gzel
eyi herkes ister, ama o, ancak bir ki
iye k
smet olur.
bir kol engi (olmak)
*
en szler ve davran

larla evresine ne
e saanlar iin sylenir.
bir koltua iki karpuz s

maz
* aynzamanda birden ok i
le ilgilenmek ba
ariin sak
ncal
d
r.
bir ko
u

* Ko
arak, ko
a ko
a, abucak.

bir koyundan iki post


kmaz
* birinden, gcnn yetmedi
i bir zveriyi beklememek gerekir.
bir Krolu, bir Ayvaz
* bir karkocan
n ocuklar
n
n, yak
nlar
n
n yanlar
nda bulunmad

nveya hi ocuklarolmad

nanlat
r.

bir k
eye atmak
* gerektiinde kullan
lmak iin bir yere koymak.
bir k
eye koymak
* saklamak, biriktirmek.
bir kula
ndan girip br kula

ndan
kmak
* sylenen sze nem vermemek.
bir kur
un at
m
* kur
unun gidebilece
i uzakl
k.
bir lokma bir h
rka
* hayatta azla yetinmeyi, dervi
e geinmeyi anlat
r.
bir mum al da derdine yan
* ba
kalar
yla u
ra
aca

na kendi durumunu d
n.
bir nebze
* ok az, bir para.
bir nefeste
* (sz ve iecekler iin) Ara vermeden.
bir nice

* Bir hayli, birok.

bir numara
* Tek, birinci.
bir numaral
* Birinci, ba
ta gelen.
bir o kadar
* Ne kadar varsa o kadar daha, bir kat
, bir misli.
bir o yana, bir bu yana
* rastgele, birok yerlere, e
itli ynlere.
bir olmak
* bir araya gelmek, ibirli
i yapmak.
bir lde
* Biraz, belli oranda.
bir rnek

* Aynbiimde olan, yeknesak.

bir papel etmemek


* hi bir i
e yaramamak, deeri olmamak.
bir paral
k etmek
* ok utanacak, i
e yaramaz bir duruma d
rmek.
bir para
* Biraz, az
c
k, ok az.
bir parmak
* Parmak ucuyla al
nan miktar veya parmak ucuyla alarak.
* ok kk (ocuk).
bir postum var atar
m, nerede olsa yatar
m

* istedi
im yere gider, istediim biimde davran
r
m.
bir pul etmemek
* hi de
eri olmamak.
bir pula satmak
* bir kimseyi bir
kar uruna harcamak.
bir s
rars
n ekirge, iki s
rars
n ekirge, sonunda yakalan
rs
n ekirge (veya ncsnde avucuma d
ersin ekirge)
* birka kez saklanabilen bir su gnn birinde ortaya
karak yapankt bir duruma d
rr, sulu cezas
z
kalmaz.
bir s
k
ml
k canolmak
* ok c
l
z ve gsz olmak.
bir s
ra

* st ste, ardard
na.

bir solukta
* abucak, arabuk, ok k
sa bir srede, hemen.
bir syle on dinle
* az konu
up ok dinlemek yaral
olur.
bir syledi pir syledi
* uzatmadan, gerei gibi syledi.
bir szn iki etmemek
* birinin her istedi
ini hemen yerine getirmek.
bir sr
* ok say
da, pek ok.
bir
ey sanmak
* (bir kimseyi, bir
eyi, bir yeri) gereinden, olduundan ba
ka trl d
nerek hayal k
r
kl

na uramak,
de
erlendirmede yan
lmak.
bir
ey sylemek
* konu
mak.
* belirtmek, anlatmak, ifade etmek.
bir
eye benzememek
* i
e yarar durumda olmamak.
bir
eyin
uyuu vukuundan beterdir
* sylenti veya dedikodu olay
n gerekle
mesinden daha ktdr.
bir
eyler (veya bir
ey) olmak
* huyu, durumu, tutumu de
i
mek, yeni huylar edinmek.
* bay
l
r gibi olmak, birden fenal
k gelmek.
* lmek.
bir
eyler, bir
eyler
* daha fazla a
klamamak, k
sa kesmek gerekti
inde sylenir.
bir tahtada
* bir defada, yekten.
bir tahtaseksik
* ak
lca eksik, yar
m ak
ll
.
bir tane

* Biricik, yegne.
bir tanem
* Sevgi sz.
bir tarafa b
rakmak (veya koymak)
* nemsememek, benimsememek, ertelemek.
bir ta
la iki kuvurmak
* bir davran

la birden ok yararlsonuca ula


mak.
bir tek atmak
* bir kadeh iki imek.
bir temiz
* Adamak
ll
.
bir terimli
* Aralar
nda yaln
z arpma, blme, kuvvete ykseltme, kk alma i
lemleri yap
lacak olan (nicelikleri gsteren
terim).
bir torba kemik
* ok zay
f.
bir tuhafl
olmak
* kendini iyi hissetmemek.
bir tutmak (veya bir grmek)
* e
it saymak, e
it grmek.
bir trl
* (tekrarlkullan
ld

nda) i
in yap
lmas
n
n da, yap
lmamas
n
n da aynderecede kt oldu
unu belirtir.
* hibir biimde, hibir yolla.
bir vakitler
* Gemizamanda, eskiden, vaktiyle.
bir varm
bir yokmu
* bir masala ba
larken, "eskiden" anlam
nda sylenen bir tekerleme.
* masal gibi geip gitmi
, art
k hayal olmu
.
bir yakadan ba
karmak
* bir atalt
nda dirlik dzenlik iinde ya
amak.
bir yana

* -den ba
ka, say
lmazsa, hari tutulursa.

bir yana dnya bir yana


* bir varl
a ok de
er verildi
ini anlatmak iin kullan
r.
bir yandan (yanda)
* bir taraftan (tarafta), hem ... hem.
bir yast

a bakoymak
* (karkoca) evli bulunmak.
bir yast
kta kocamak
* (karkoca birlikte) uzun bir mr srmek.
bir ya

na daha girmek
*
imdiye dein grmedi
i
a

lacak yeni bir


eyle kar

la
mak.

bir y

* birok, pek ok, bir sr.

bir yiyip bin


kretmek
* kt durumda olanlara bakarak kendi durumunun de
erini bilmek.
bir yol
* Bir kez.
bir yol tutturmak
* bir davran

, bir tutum biimi belirlemek.


bir yolunu bulmak
* bir i
i sonuland
rmak iin are bulmak.
bir zaman
* Gemizamanda, eskiden, vaktiyle.
* Belirli bir sre, biraz.
bir zamanlar
* Zaman
nda, vaktiyle, eskiden.
bira
* Arpa ile
erbeti otunu mayaland
rarak yap
lan bir iki, arpa suyu.
bira barda
* Bira imek iin yap
lm
zel bardak.
bira mayas
* Mayalanm
durumdaki biran
n yznden al
nan bir tr mantar.
birac

birac
l
k

* Bira yap
p satan kimse.
* ok bira ien (kimse).
* Bira yapma ve satma i
i.

birader
* Erkek karde
.
* "Yahu, dost, arkada
" anlam
nda seslenme olarak kullan
l
r.
* Masonlar
n birbirlerine verdikleri ad.
birahane

* Genel olarak sadece bira iilen, ayn


zamanda da abuk haz
rlanan bazs
cak veya souk yemeklerin
yenildi
i yer.
birahaneci
* Birahane i
leten kimse.
biral
k
* Bira yapmakta kullan
lan.
biraz

* K
sa bir sre iin.
* Yeterince de
il, yeter lde deil.
* Az miktarda, ok deil.

birazc
k
* Pek az, ok az.
birazdan

* Az sonra.
biraz
* Bir para.
birbiri

* Kar

l
klolarak biri tekini, teki de onu.
* Biri dierinin yans
ra.

birbiri iin yarat


lm
olmak
* birbiriyle ok iyi anla
mak.
birbiri stne gelmek
* arkasarkas
na, ara vermeden.
birbirine d
mek
* aralar
a
lmak, aralar
nda anla
mazl
k
kmak.
birbirine girmek
* kavga etmek, dv
mek.
* kar

mak.
* (iplik vb. iin) dola
mak, zlmeyecek duruma gelmek.
birbirine katmak
* aralar
namak, aralar
nbozmak, olay
karmak.
birbirini tutmaz
* birbiriyle ilgisi olmayan, tutars
z.
birbirini yemek
* iki veya daha ok kimse birbiriyle u
ra
mak, birbirine ktlk etmek.
birbirinin az
na girmek
* birbirine ok d
kn olmak.
birbirinin az
na tkrmek
* bir sorunda, bir olayda szle
migibi, a
z birli
i yapmak.
birbirinin gzn
karmak
* k
yas
ya dv
mek.
birbirinin gzn oymak
* aralar
nda a

rgeimsizlik olmak.
birci
bircilik

* Teki, monist.
* Tekilik, monizm.

birou
* ok say
da olan kimse veya
ey.
birok
birden

* Olduka ok, say


sbelirsiz, bir hayli, mteaddit.
* Bir defada, hepsi bir arada.
* Ans
z
n, hemencecik.
* Birlikte, beraberce.

birdenbire

* Ans
z
n, hemencecik, beklenmedik bir s
rada.
birdirbir
* Oyuncular
n birbirinin stnden atlayarak oynad
klarbir oyun.
bire ... vermek
* (buday, arpa, nohut, fasulye gibi rnler iin) toprak, kullan
lan tohumun belli bir katkadar rn vermek.
bire bekatmak
* eklemek, abartmak, bire bin katmak.
bire bin katmak
* ok abartmak.
bire bir
* Verilen ldeki kar

l
k, miktar.
bire bir e
leme
*
ki kmenin elemanlararas
nda, bir elemana kar

, bir eleman al
narak yap
lan e
leme.
birebir

* Etkisi kesin olan.


*
stenildi
i gibi, uygun.

birebir gelmek
* etkisini hemen ve kesin olarak gstermek.
birer

* Bir say
s
n
n le
tirme say
s
fat
, her birine bir.

birer birer
* Her biri ayrolarak.
birer iki
er
* Tek veya birkabirlikte olarak.
bire
im

* Paralar
n veya gelerin bir araya getirilip bir btn olarak birle
tirilmesi.
* Bu biimde olu
an btn.
* Element veya ba
ka maddeleri bir araya getirerek, sun' olarak bile
ik cisimler olu
turma, sentez.
* Yal
ndan karma

k olana, kllden cz'ye, zorunludan olas


ya, ilkeden onun uygulanmas
na, genel yasadan
bireysel duruma, nedenden etkiye, nclden var
lan sonuca giden d
nme biimi, terkip, sentez.
bire
imli

* Bire
im yolu ile elde edilen, sentetik.

birey
* Kendine zg nitelikleri yitirmeden blnemeyen tek varl
k, fert.
* Bir trn kapsam
iine giren somut varl
k.
* Doa bilgisinde tr olu
turan tek varl
klardan her biri.
* Toplumlarolu
turan ve d
nsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum iinde belirlenen insanlar
n her
biri, fert.

*
nsan topluluklar
n
olu
turan, insanlar
n benzer yanlar
nkendinde ta

makla birlikte, kendine zg ay


r
c
zellikleri de bulunan tek can, fert.
birey olu
* Yumurtan
n dllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geirdi
i geli
im evrelerinin btn,
ontogenez, soy olukar

t
.
birey st
* Tek bir bireyi a
an.
* Genellikle fertlerin evresini a
an, bireylerin bilincinden ba

ms
z olan.

bireyci

* Ki
i haklar
nsavunan.
* Bireycilikten yana olan, ferdiyeti.

bireycilik

* Bireylerin yararlar
ntoplumsal yararlardan daha stn veya daha nemli sayan
reti, tutum veya
politikalar
n genel ad
, ferdiyetilik, individalizm.
* Btne, genele deil de, bireye, tek olana stnlk tan
yan gr
, ferdiyetilik, individalizm.
bireyle
me
* Trle ilgili bir rnein bireyde gerekle
mesi.
* Ba

ms
z ki
ilie varan geli
me sreci.
bireyle
tirme
* Bireye zg k
lma.
bireyle
tirmek
* Bireye zg k
lmak, ba
kalar
ndan ay
rmak.
bireylik

bireysel

* Bir kimseyi d
gzlemciler gznde benzersiz, tek k
lan zellikler veya bunlar
n tek biimi, ferdiyet.
* Bireyi benzerlerinden ay
ran niteliklerin btn.
* Bireyle ilgili olan, bireye zg olan, ferd.

bireyselle
tirme
* Bireysel duruma getirme.
* Ancak ortakla
a ve genel olarak var olan
eyi bireylere uygulama ve yayma.
*
nsanlar
n do
al, toplumsal ve tarih geli
mesinden; kendine zg olan
eylerin, zelliklerin, bireysel olan
n
ekilip
kar
lmas
.
bireyselle
tirmek
* Bir
eyi ayrolarak, bireysel olarak gz nne almak.
bireysellik
* Birey olma olgusu.
* Bir ki
iyi benzerlerinden ay
ran zelliklerin btn, ferdiyet.
biri

anlat
r.

* Bir tanesi.
* Bilinmeyen bir kimse.
* Tamlanan olarak kullan
lan baz
isim tamlamalar
nda tamlayan
n kmsendi
ini, hor grld
n anlat
r.
* Yklem durumunda olan bir isim tak
m
n
n belirtileni olarak kullan
ld

nda, belirtenin hor grldn

biri ok olmak
* haddini a
arak kar

s
ndakini usand
rmak.
biri e
ikte biri be
ikte
* ufak cocuu ok olan kimseler iin sylenir.
biri yer biri bakar, k
yamet ondan kopar
* bir
eyden yaln
z bir veya birka ki
i yararlan
r da ba
kalar
na yararlanma imknverilmezse bundan byk
sorunlar
kar.
birice
biricik

* En fazla, tek.
* E
i, benzeri, ikincisi olmayan ve ok sevilen, tek, yegne.

birikim

birikinti

* Birikme, bir yerde toplan


p y

lma.
* Gzlemler, deneyler sonucu elde edilmi
eylerin btn.
* Toplumlar
n kltrel varl
klar
n
n geli
ip geni
lemesi ve uygarl
k dzeyinin ykselmesi sreci.
* Mal ve paran
n toplan
p oalma sreci.
* Herhangi bir a

nma srecinde veya ta

ma i
i yap
l
rken alvyonlu maddelerin b
rak
lmas
.
* Bir yerde kendi kendine birikmiolan
ey.

birikinti konisi
* Dal
k blgelerden veya yamalardan sular
n getirdi
i kum veya taparalar
n
n bir dzlkte olu
turduu
yelpaze biimindeki y

n.
biriki

* Birikme i
i veya biimi.

biriki
me
* Biriki
mek i
i.
biriki
mek
* Bir yere toplanmak, bir araya gelmek.
birikme

* Toplan
p y

lma.

birikme havzas
* Kar ve yamur sular
n
n birikti
i blge.
birikmek
* Toplan
p y

lmak.
* Birbirine eklenip o
almak.
biriktirim
* Biriktirme.
biriktirme
* Biriktirmek i
i, tasarruf.
biriktirmek
* Toplay
p y

mak.
* Bir
eyi, parayll kullanarak art
rmak, tasarruf etmek.
* renme, yarar salama gibi sebeplerle baznesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak.
birileri

* Bazkimseler.

birim

* Bir kmenin her elemanveya bir okluu olu


turan varl
klar
n her biri, nite.
* Bir niceli
i lmek iin kendi cinsinden rnek seilen de
i
mez para, vahit.
* Herhangi bir kurulu
taki alt blmlerden her biri.
* Dilin, olu
turdu
u yapiinde, belli bir dzlemde yer alan br gelerle kurdu
u ba

nt
larla tan
mlanan
ayrnitelikli ge, nite.
birimci ekonomi
* Birime ba
lekonomi.
birimler bl

* Birden dokuz yz doksan dokuza kadar olan say


lar bl.
birincas
f

* Birle
ikgillerden hekimlikte kullan
lan bir bitki.
birinci
* Bir say
s
n
n s
ra s
fat
.
* Zaman, yer, s
ra bak
m
ndan ba
kalar
ndan nce gelen.
* S
rada, nem s
ras
nda en stn olan kimse.
* (ula

m aralar
nda) Mevki, s
n
f, orun.
birinci a
* Yeryznn yakla

k yz milyon y
ll
k a
, paleozoik.
birinci gelmek (veya
kmak)
* biroklararas
nda en iyi olarak seilmek.
birinci olmak
* ba
ta gelmek, nde gelmek.
birinci orun
* (tren, vapur, uak vb.) Birinci mevki.
birinci zar
* Yemi
lerin derisi, d
kabuk, meyve d

.
birincil

* S
rada, nemde ilk yeri alan, ana, temel, esas.

birincil grup
*
ten, samim, yz yze ili
kilere dayanan iki veya daha ok insandan meydana gelen topluluk.
birincilik

* Birinci olma durumu.


* (o
ul durumda) ampiyonluk iin yap
lan yar

malar.

birincivas
f
* Birle
ikgillerden, hekimlikte kullan
lan bir bitki.
birinden) buz gibi soumak
* birinden tiksinmek.
birinin ba

na dikilmek
* birinin yan
ndan uzakla
mamak, onu denetim alt
nda bulundurmak.
* bir i
i yapt
rmak iin yan
nda ayakta durmak.
* bir
eyin yan
nda ve ayakta beklemek.
birinin an
na ot t
kmak (t
kamak veya t
kanmak)
* sesini
karamayacak, ktlk edemeyecek bir duruma getirmek (getirilmek), susturmak.
birisi

* Bilinmeyen bir kimse.

birisinden biri
* ilerinden biri, birka ki
iden herhangi biri.
birka
birka
birleme

* ok olmayan, az say
da, az.
* Az say
da olan kimse veya
ey.
* Bir etme, tek duruma getirme.
* Tanr
'n
n birliini dile getirme, tevhit.

birlemek

birler
birle
en
birle
ik

* Bir etmek, tek duruma getirmek.


* Tanr
'n
n birliini dile getirmek, zikretmek.
* Ondal
k saysistemine gre yaz
lan bir tam say
da sa
dan sola doru ilk say
n
n bulundu
u basamak.
* Birbirini kesen, bir noktada kesi
en (doru, yay).
* Bir araya gelmi
, birle
miolan, mttehit.

birle
ik cmle
* Birka yan cmle veya ara cmle ile bir temel cmleden kurulan cmle.
birle
ik fiil
*
sim soyundan bir kelime ile biim veya anlam bak
m
ndan kayna

p btnle
en fiil: Reddetmek,
hissetmek, kaybolmak, bakakalmak, hasta olmak, tedavi etmek gibi.
birle
ik isim
* Birle
ik kelime biiminde belirli kurallar iinde kal
pla
m
isim: Aslana
z
, ba

ehir, kapt
kat
, gecekondu
gibi.
birle
ik kap
* Alt taraf
ndan birle
tirilmikaplardan her biri.
birle
ik kaplar
* Alt taraflar
ndan dei
ik boyut ve kesitlerde borularla birle
tirilmisistem.
birle
ik kelime
* Ses d
mesi, ses tremesi, kelime trnn dei
mesi, zerindeki ekin grevini kaybetmesi veya anlam
kaymas
dolay
s
yla aralar
na ek girmeyerek kal
pla
m
iki veya daha ok szden olu
an kelime: pazartesi (< pazar
ertesi), hissetmek (< hiss etmek), ayakkab
(< ayak kab
), delikanl
(<deli kanl
), kapt
kat(< kaptkat) gibi.
birle
ik oturum
* Bir arada yap
lan oturum.
birle
ik oy pusulas
* Seime kat
lan btn partilerin adaylar
nayrayrgsteren oy pusulas
.
birle
ik zaman
* Yal
n zamanlve ekimli bir fiilin -di (i-di), -mi(i-mi
,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak
bildirdi
i zaman: Sevdiydi (sevdi-y-di <sevdi+i-di), sevecekmi(sev-ecek-mi< sev-ecek + i-mi
) sev-er-se (sev-erse
< sev-er + ise) gibi.
birle
ilme
* Birle
ilmek i
i veya durumu.
birle
ilmek
* Birle
mek i
i yap
lmak, bir araya gelinmek, bulu
ulmak.
birle
im

* Birle
mek i
i.
* Bir meclisin bir gn iindeki toplanmalar
, inikat.
* Dllenmek iin erkekle di
i hayvan
n bir araya gelmesi.

birle
me
* Birle
mek i
i.
birle
me de
eri

* Basit bir cismin bir atomu ile birle


ebilecek olan hidrojen atomlar
n
n en yksek miktar
.
birle
mek
* Ayriken tek bir btn durumuna gelmek.
* Bulu
mak, bir araya gelmek.
* Uyu
mak, ayn
gr
te olmak.
* Aynama evresinde toplanmak.
* Kayna
mak.
* Cinsel ili
kide bulunmak.
birle
tirici
* Birli
i sa
layan.
* Uzla
maysalayan.
*
ki veya daha ok nesnenin birle
mesini sa
layan.
birle
tirme
* Birle
tirmek i
i veya durumu.
birle
tirmek
* Bir araya getirmek.
birli
birlik

*
skambil, domino gibi oyunlarda bir i
aretini ta

yan k

t veya pul, as.


* Tek, bir olma durumu, vahdaniyet.
* Bir taneden olu
mu
, bir tane alabilen.
* Birle
mi
, bir arada olma durumu, vahdet.
* Ba
l
l
k, benzerlik, ba
lant
, vahdet.
* Belli bir toplulu
un yararlar
nkorumak iin kurulmudernek.
* Askerlikte blk, tabur, alay gibi bir btn say
lan topluluk.
* Konunun bir ana d
nce evresinde toplanmas
.
* Blnmezli
i ieren yal
n btn.
* En byk deerdeki nota, drt drtlk.

birlik olmak
* bir i
i yapmak iin anla
mak.
birlikte
* Bir arada, beraberce.
* Yan
nda, beraberinde.
birliktelik
* Birlikte olma durumu.
birlikten kuvvet do
ar
* toplu veya beraber davranmak daha byk g sa
lar.
birsam
birtak
m

* Sanr
, halsinasyon.
* Belirsiz olarak oklu
u anlat
r (niteledii isim okluk biimde olur), kimi, baz
.

birun
* Osmanlsaray
nda Harem dairesinin ve Enderun'un d

nda kalan blm.


biryan

* Tand
rda susuz pi
irilen kebap.

biryan pilv
* Biryan yaile pi
irilen pilv.

biryan ya
* Tand
rda susuz pi
irilerek yap
lan kebaptan
kan ya.
biryanc
* Biryan yapan veya satan kimse.
bisiklet

* Tekerlein ayakla evrilmesiyle hareket eden iki tekerlekli ta

t, iftteker.

bisiklet yolu
* Trafikte bisikletlerin gemesine ayr
lm
dar yol.
bisikleti

* Bisikletle spor yapan kimse, ifttekerci.

bisikletilik
* Bisikletle yap
lan spor, ifttekercilik.
* Bisiklet satma, onarma i
i.
bisikletli

* Bisikleti olan.

bisikletsiz
* Bisikleti olmayan.
biskvi
* Un, st,
eker veya tuzla yap
lan ince, gevrek kuru pasta tr.
bismillh

* "Allah'
n adile" anlam
nda, bir i
e ba
larken sylenen veya
a

rma, korku gibi duygularbelirten sz.

bismillah demek
* bir i
e uurlu olmasdile
i ile ba
lamak.
bistro

*
kili kahve, kk lokanta.

bisturi
* Ne
ter.
bislfat
bislfr
bi
ek

* Hidrojenli slfatlara verilen ad.


* Moleklnde iki kkrt atomu bulunduran birle
ik.
* Yay
k dvmede kullan
lan ara.

bi
i
* rek, tatlbir ekmek tr.
bit

* Yar
m kanatl
lar alt tak
m
na giren, insan ve memeli hayvanlar
n vcudunda asalak olarak ya
ayan bcek,
kehle (Pediculus).
bit kadar
bit otu

* en kk, en ufak, ok kk.


* S
racagillerden, birok e
itleri bulunan ve kuzey yar
m krede yeti
en bir bitki.

* Bitlere kar
kullan
lan bir madde.
bit yeni
i
* Bir i
in gizli kalm
kt ve aksak yan
, ku
kulu bir nokta.
btap

* Bitkin, yorgun.

btap d
mek
* ok yorulmak, yorgun d
mek.
btaraf

* Yans
z, tarafs
z.

btarafl
k
* Yans
z olma durumu, yans
zca davran

.
bitek
bitelge
bitevi

* Bol ve iyi bitki yeti


tiren, verimli (toprak), mmbit.
* Topra
n bitki yeti
tirme gc.
* Bkz. biteviye.

biteviye
* Aynbiimde, srekli olarak.
biteviyelik
* Aynbiimde srp gitme durumu.
bitey

* Bitki rts, flora.

biti kanlanmak
* s
k
ntiinde ya
ayan bir ki
i para ve varl
k ynnden glenmek.
bitik
* Yorgunluk veya hastal
ktan gc kalmam

.
* Durumu kt, fena.
* Yap

k, dola

k,ekli.
bitiklik

* Bitik olma durumu.

bitim
* Bitmek i
i.
* Son, nihayet, mnteha.
bitimli
* Sonu olan, sonlu.
bitimsiz
bitirilme

* Sonu olmayan, s
n
rland
r
l
p belirlenmeyen, namtenahi.
* Bitirilmek durumu.

bitirilmek
* Bitirmek i
ine konu olmak.

bitirim

* ok ho
a giden (kimse, yer).
* Barbut oynat
lan yer, kahve, kumarhane.
* Yaman, zeki, ok beenilen.

bitirim yeri
* Kumarhane.
bitirimci

* Barbut kahvesi i
leten, barbut oynatan kimse.

bitirimhane
* Kumar oynanan yer, kumarhane.
bitiriyemi
* Et retimi iin beslenen hayvanlara belirli bir devreden itibaren besi sonuna kadar yedirilen ve enerji de
eri
daha yksek olan karma yem.
bitirme
* Bitirmek i
i, itmam, mezuniyet.
bitirme fiili
* Etmibiimindeki s
fat-fiille ve olmak yard
mc
s
yla yap
lan ve fiilin, yard
mc
fiilin i
aret etti
i zamandan
nce olup bitti
ini anlatan birle
ik fiil.
bitirmek

* Bitmesini salamak,sona erdirmek, tketmek, tamamlamak, sonuland


rmak.
* Gsz d
rmek, bitkin duruma getirmek, yormak.
* Onulmaz duruma getirmek, mahvetmek.

bitirmi
* Bir bilim dal
nda veya ba
ka bir alanda bilginin doru
una ula
m
(kimse).
* Bilgili, a
kgz.
biti
* Bitmek i
i veya biimi, bitme, sona erme.
biti
ik

* Birbirine dokunacak kadar yak


nla
m
veya yan yana olan.
* Yandaki ev, kom
u.
* Yan, yandaki.

biti
ik anak yaprakl
lar
* anak yapraklarbirbirine biti
mibulunan bitkiler.
biti
ik ta yaprakl
lar
* Ta yapraklar
birbirleriyle yandan biti
ik olan bitkiler.
biti
iklik
biti
imli

* Biti
ik olma durumu.
* Biti
ken.

biti
ken
* Kelime retim ve ekiminde ekler getirilirken kk veya gvdesi de
i
ikli
e u
ramayan (dil), iltisak.
biti
ken dil
* Kelime kkleri dei
meyen, eklerle tretilen dil.
biti
kenlik
* Biti
ken olma durumu.

* Yeni bir kelime tretmek iin kklere ek getirme zelli


i.
biti
me
* Biti
mek i
i, ittisal.
biti
mek

* Birbirine dokunacak kadar yana


mak.

biti
tirme
* Biti
tirmek i
i.
biti
tirmek
* Biti
mesini salamak.
bitki
* Bulundu
u yere kkleriyle tutunup geli
en, dl veren ve hayat
ntamamlad
ktan sonra kuruyarak varl

sona eren, yosun, ot, aa gibi canl


lar
n genel ad
, nebat.
bitki bilimci
* Bitki bilimiyle ura
an, bitki bilimi uzman
, botaniki.
bitki bilimi
* Bitkileri inceleyen bilim kolu, botanik.
bitki bitleri
* Bitkiler zerinde ya
ayan, k
rm
z bcei, a
a biti, iek veya fidan biti gibi bceklerin ortak ad
.
bitki corafyas
* Yeryznn bitki rtsn ve bu rtnn evreyle ilgisini inceleyen corafya bilimi.
bitki rts
* Bir blgede yeti
en bitkilerin topu, bitey, flora.
bitki patalojisi
* Bitki hastal
klar
ninceleyen bilim dal
.
bitki st

* St grn
nde bitki z suyu.

bitki topluluu
* Benzer doal olaylara ve ya
ama ko
ullar
na uymu
, belirli bir grnalm
bitkilerin bir araya gelmi
durumu.
bitkici

* Bitki yeti
tiren kimse.

bitkicilik
* Bitki yeti
tirme i
i.
bitkile
me
* Bitkile
mek i
i veya durumu.
bitkile
mek
* Bitki durumuna gelmek.
bitkimsi

* Bitkiye benzer, bitkiyi and


r
r.

bitkimsi hayvanlar
* Mercan, snger gibi bitki grnmnde olan hayvanlar.
bitkin

* Gc tkenmiolan, ok yorgun.
bitkinlik
* Bitkin olma durumu.
bitkisel

* Bitki ile ilgili, bitki cinsinden olan; bitkiden elde edilen, nebat.

bitkisel hayat
* Hastal
k veya kaza sebebiyle bilinsiz ve hareketsiz duruma gelen ki
inin hayat
.
bitkisel kazein
* Kspe ve s
vyaart
klar
ndan elde edilen azotlu madde.
bitkisel ya
* Bitkilerden de
i
ik yntemler kullan
larak elde edilen ya.
bitleme
bitlemek
bitlenme

* Bitlemek i
i.
* Birinin bitlerini ay
klamak.
* Bitlenmek i
i.

bitlenmek
* zerinde bit remek.
* Kendi bitlerini ay
klamak.
bitler
* Kanatl
lar alt s
n
f
na giren, a
z yap
larsokup emmeye elveri
li, memelilerde ya
ayan ve kanla beslenen bir
bcek tak
m
.
bitli
* stnde bit bulunan.
* Cimri.
bitli (veya kurtlu) baklan
n da kr al
c
solur
* i
e yaramaz da olsa, her
eyin isteklisi bulundu
unu anlat
r.
bitli koku
* st ba
kirli, vcut temizliine bakmayan (kad
n).
Bitlis kftesi
* Yas
z k
yma, kftelik bulgur, pirin, ya
, nar, yumurta ve baharat kullan
larak haz
rlanan ceviz
byklnde bir yemek.
bitme
bitmek

bitmek

* Bitmek i
i.
* Tkenmek.
* Sona ermek.
* ok yorulmak, gsz kalmak, ok zay
flamak.
* ok sevmek, bay
lmak, beenmek.
* Bitki, ty, sa gibi
eyler iin,
k
p yeti
mek.
* Beklenmedik zamanda ortaya
kmak.

bitmek tkenmek bilmemek

* bir trl sonu gelmemek, eksilmemek.


bitmez tkenmez (veya bitip tkenmez)
* hi bitmeyen, sonu gelmeyen, usuz bucaks
z.
bitmi
i

* pazarl
kta bir
eyin son fiyat
.

bitnik

* Genel davran

larve h
rpan giysileri ile toplum hayat
ndan kopma e
ilimi gsteren ve toplum d

nda bir
ya
ant
solan gen.
bitpazar
* Eski e
yan
n al
n
p sat
ld
pazar.
bittabi

* Doal olarak, tabiatile, tabi, elbette.

bitter
* Bir e
it ac
bira.
* Bir e
it ard
rak
s
.
* Acikolata.
bitm

* Keskin bir koku, alev ve koyu duman


kararak yanan, karbon ve hidrojen bak
m
ndan ok zengin tabi
yak
t maddelerinin genel ad
, yer sak
z
.
* Yol kaplamas
nda, k
t ve at
lar
n su geirmez duruma getirilmesinde, kmr tozundan briket yap
m
nda
vb. kullan
lan, tabi
s
da kat
, younlu
u bire yak
n, koyu kestane renginde madde.
bitmleme
* Bitmlemek i
i.
bitmlemek
* Belirli bir kal
nl
kta bitm ile rtmek.
bitml

*
inde bitm bulunan veya bitmn btn zelliklerini gsteren.

bvefa
* Sevgisine ba
lolmayan, vefas
z.
biyaprak
biye
biyel

* Yapraklarhalka dizili
li, daha ok akvaryumlarda bulundurulan su bitkisi.
* Genellikle giysinin yaka, kol, etek evresine kendi kuma

ndan veya ba
ka kuma
tan geirilen ince
erit.
* Makinelerde, bir ucu pistona, br ucu volaneviren kald
raca geirilmibulunan hareketli ubuk.

biyelcik
* Kk biyel, kk hareketli ubuk.
biyeli
biyesiz

* Biye geirilmi
, biyesi olan.
* Biyesi olmayan, biye geirilmemiolan.

biyoelektrik
* Canlvarl
klar
n rettii elektrik.

biyoelektronik
* Molekler biyolojinin hcrelerin yap
s
na giren molekller aras
nda geerli elektrostatik glerini inceleyen
blm.
biyoenerji
* Biyoktlenin kimyasal dn
myle elde edilen enerji.
biyofizik

* Fizyolojide geen fiziksel olaylar


n bilimi, biyolojik fizik.

biyogaz
* Ah
r gbresinden elde edilen yan
cgaz, gbre gaz
.
biyograf
biyografi

* Hayat hikyesi yazar


.
* Hayat hikyesi, tercme-i hl, hl tercmesi.

biyografik
* Biyografi ile ilgili.
biyojeografi
* Bitki ve hayvanlar
n yeryz zerindeki da

l
m
nve bunun sebeplerini inceleyen bilim, biyoloji
co
rafyas
.
biyokatalizr
* Canldokular
n hepsinde ok az bulunan ve hayat iin gerekli kimyasal tepkimeleri uyand
ran veya
kolayla
t
ran madde.
biyokimya
* Hcreden en geli
miorgana kadar canldokularinceleyen ve bunlarolu
turan maddeleri ara
t
ran bilim
dal
.
biyolog
* Biyoloji ile u
ra
an kimse, biyoloji uzman
.
biyoloji
biyolojici
biyolojik

* Bitki ve hayvanlar
n doma, geli
me, reme gibi ya
ay
evrelerini inceleyen bilim, dirim bilimi.
* Okulda biyoloji dersini veren retmen.
* Biyoloji ile ilgili, dirimsel, dirim bilimsel.

biyometeoroloji
* Canl
lar zerinde hava olaylar
n
n etkisini inceleyen bilim.
biyonik

biyopsi

* Biyoloji ve elektronikle ilgili olan.


* Dirim kurgu.
* Mikroskopta yap
s
nincelemek amac
yla canl
dan bir doku parasalma.

biyopsi yapmak
* para almak.
biyosfer

* zerinde hayat olan yeryz blgesi.

biyo
imi
biyotit

* Organ dokular
ndaki kimyasal olaylarinceleyen kimya kolu.
* Bir e
it kara renkli mika.

biz
* o
ul birinci ki
i zamiri.
* Resm konu
mada, bazen teklik birinci ki
i zamiri ben yerine kullan
l
r.
* (bazyazarlar iin) Ben zamirinin yerine kullan
l
r.
biz
ara, t

* Katbir
eyi dikerken i
ne geirecek yeri delmek iin kullan
lan, elikten yap
lm

, sivri ulu ve a
a sapl

* Marai
inde kal
n karton paralar
n
n i
neyi k
rmamas
n
salamak ve delik delmek i
leminde kullan
lmak
zere haz
rlanm
tahta sapl
, ince sivri ulu bir tr uvald
z.
biz

* lkemiz sular
nda ya
ayan bir mersin bal

tr,
ip (Acipenser nudiventris).

biz att
k kemik diye, el kaptilik diye
* bizim i
e yaramaz diye vazgeti
imizi ba
kalar
de
erli buldu.
biz bize

* Yaln
z biz, aram
zda yabancbir kimse olmaks
z
n.

biz bize benzeriz


* aram
zda fark yok, zelliklerimiz veya tutum ve davran

lar
m
z ayn
d
r.
biz k
rk ki
iyiz, birbirimizi biliriz
* birbirimizi ok yak
ndan tan
r
z; onun yle bir stn durumu olmad

nbiliriz.
bzar

* Tedirgin, bezmi
, usanm

, bezginlik getirmi
.

bizar etmek
* tedirgin etmek, usand
rmak.
bizar olmak
* usanmak, b
kmak.
bizatihi
bizce

* Kendili
inden, kendinden, znden, kendisi.
* Bize gre.

bizcileyin
* Bizim gibi.
bizden
* Bizim taraf
m
zda olan (kimse).
bizdenlik

* Bizden olma durumu.

bize de mi lolo?
* i
in iinde bir ioldu
unu bilmez miyiz san
yorsunuz?.
bizim gelin bizden kaar, tutar ellere ba

naar
* bize yabancduran yak
n
m
z, dostumuz, akrabam
z ba
kalar
na rahata itenlikle, yard
m eder.

bizimki

bizleme
bizlemek
bizlengi

* Bizim olan, bizimle ilgili olan.


* Kad
nlar
n kocalar
ndan, kocalar
n kar
lar
ndan sz ederken kulland
klarsz.
* Yak
n evremizde olan bir kimseden sz ederken kullan
l
r.
* Bizlemek i
i.
* Ucu ivili de
nekle hayvandrtmek.
* Ucu ivili de
nek.

bizmut
* Atom say
s83, atom a
rl
209 olan, 271,3 C de eriyen, younlu
u 9,8 olan, k
z
l
ms
beyaz renkli,
k
r
lgan ve katbir element. K
saltmas
Bi.
*
l olarak kullan
lan ve as
l maddesi bizmut olan kar

m.
bizon

* Amerika'da ya
ayan bir cins hrgl yaban kz.

bizzat
* Kendi, kendisi,
ahsen.
blstul
blender

* Yumurta hcresi embriyon olurken moruln


n geli
erek ii boyuvarlak biime girmesi durumu, morul.
* Pi
irmeden nce malzemeyi kesip kar

t
ran elektrikli alet.

blok

* Kocaman ve a

r kitle.
* Birden ok blm bir araya getirilmiolan, bir btn olu
turan.
* Politik
karlarsebebiyle birlik kuran devletler toplulu
u.
*
ine resim veya yazk

tlarkonulan karton kap.


* Birbirine biti
ik byk yap
lar.
* Voleybolda, file stnde kar

oyuncunun topu sert vururken, nnde iki veya ki


inin elleri ile
olu
turduklar
perde.
blok in
aat
* Birbirine biti
ik yap
lan yap
lar.
blokaj

bloke

* Bloke etmek i
i.
* Hareketine engel olma, hareketini durdurma.
* Sivri ta
lar
n toprak zemine dikine ak
larak, zerine beton dklmesiyle yap
lan dolgu.
* Bankac
l
kta bir varl

n yetkili otoritelerin izni olmadan sahibi taraf


ndan kullan
lamamasdurumu.
* Kullan
lmasnlenmi
, el konulmu
.

bloke ek
* Ke
ideci taraf
ndan anla
mazl

n zmne kadar demenin durdurulduu ek tr.


bloke etmek
* kullan
lmas
nnlemek amac
yla el koymak.
* savadurumundaki bir lkenin d
lkelerle ili
kisini engellemek.
* kapatmak, durdurmak.
* (futbolda kaleci) topu yakalamak.
blokla
ma

* Blokla
mak i
i.
blokla
mak
* Blok durumuna gelmek.
bloknot
bloksuz

* Yapraklarkolayca
kart
labilecek biimde yap
lm
not defteri.
* Hibir bloka girmemiolan; balant
s
z.

bloksuzluk
* Bloksuz davranma, ba
lant
s
zl
k.
blf
*
skambil oyunlar
nda elindeki k
tlaroldu
undan ba
ka gsterme davran

.
* Kar

s
ndakini yan
ltarak veya y
ld
rarak bir i
ten cayd
rmak iin sylenen as
ls
z sz veya tak
n
lan aldat
c
tav
r, kuru s
k
.
blf yapmak
* kar

s
ndakini yan
ltarak veya y
ld
rarak bir i
ten cayd
rmak iin aslolmayan sz sylemek veya aldat
c
tav
r tak
nmak.
blf

* Blf yapan (kimse).

blcin
* Giysi yap
lan bir tr mavi, kaba pamuklu kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lan (giysi).
blm
* Bir tr iskambil oyunu.
blz
boa

* Vcudun st blmne giyilen, genellikle ince kuma


tan yap
lan veya iplikten rlen kad
n giysisi.
* Boagillerden, yaln
z Gney Amerika'da ya
ayan, zehirsiz, ok iri, gl bir y
lan (Boa constrictor).
* Kad
nlar
n boyunlar
na ald
klary
lan biiminde dar ve uzun krk, boyun krk.

boagiller

* Avlar
nyutmadan nce uzun gvdeleriyle sar
p s
karak bo
an ve ezen sar
lgan y
lanlarkapsayan zehirsiz
y
lanlar familyas
.
boalar

* Srngenler s
n
f
n
n, y
lanlar tak
m
n
n bir blm.

bobin

* Makara.
* Fotoraf filmi rulosu.
* (k
t ve karton iin) Tampon silindiri veya mihver boru etraf
na sar
lm
k

t veya kartonun srekli


uzunlu
u.
*
inden elektrik ak
mgeebilen yal
t
lm
tel ile bu telin, makara tiresi gibi sar
lbulundu
u silindirden
olu
an ayg
t.
bobin k
r
c
* Da
n
k iplik bobinlerini dzelten ve boyamaya elveri
li biime getiren makinede al

an (kimse).
bobinaj
* Bir filmi veya m
knat
sl
ku
a
bir makaradan ba
ka bir makaraya sarma.
boca

* Geminin rzgr almayan yan


, rzgr st, orsa veya rzgr st kar

t
, poca.
boca alabanda
* Boca etme komutu.
boca etmek
* geminin ba

nbocaya rzgr almayan tarafa evirmek.


* (birden evirip) bo
altmak, dkmek.
bocalama
* Bocalamak i
i.
bocalamak
* (gemi) Rzgra kar
gidemeyerek srklenmek.
* Bir i
te tutulmas
gereken yolu kestirememek, ne yapaca

nbilememek, karars
z olmak.
bocalatma
* Bocalatmak i
i.
bocalatmak
* Bocalamas
na yol amak.
boci
* A
r yk ta

maya yarayan, iki kal


n ve kk tekerle
i olan el arabas
.
bocuk

* (Ortodokslarca kutlanan)
sa'n
n do
um yortusu.
* Domuz.

bocuk domuzuna dnmek


* ok semiz ve besili olmak.
bocurgat

* A
r ykleri ekmek iin manivel ile dndrlen ve dndrldke, ekilecek
eyin balbulundu
u
urgankendi zerine saran
kr
k.
bodoslama
* Gemi omurgas
n
n bave k
taraf
ndan yukar
ya uzanan a
a veya demir direklerden her biri.
bodoslama
* Bodoslamak i
i.
bodoslamadan
* n taraftan, bataraftan.
bodoslamak
* A
klamak, belirtmek, ileri srmek.
bodrum

* Bir yap
n
n yol dzeyinden a
a

da kalan blm.

bodrum gibi
* bas
k tavanl
, genellikle gnegrmeyen (oda).
bodrum kat
* Bir yap
n
n zemin kat
n
n alt
nda olan ve oturulabilen en alt kat
.
bodu
bodur

* Aa veya topraktan yap


lm
kk testi.
* Enine gre boyu k
sa ve t
knaz.

bodur kalmak
* boyu uzamamak.
* geli
memek.
bodur pas
* Arpa yapraklar
na yerle
en ve seyrek olarak yurdumuzda da grlen ilkel mantar (Puccinia hordei).
* Bu mantar
n yol at

hastal
k.
bodur tavuk her gn (veya her dem) pili
* k
sa boylular olduklar
ndan daha gen grnrler.
bodurla
ma
* Bodurla
mak i
i veya durumu.
bodurla
mak
* Bodur duruma gelmek.
bodurluk
* Bodur olma durumu.
Boa
boa
boa gibi

* Zodyak zerinde, Ko ile


kizler burlararas
nda yer alan burcun ad
, \343 Zodyak.
* Dam
zl
k erkek s

r.
* ok gl grnen, vcudu iyi geli
mi(delikanl
).

boa gre
i
* Daha ok
spanya ve Meksika'da, zel olarak yeti
tirilmiboayyenmek amac
yla yap
lan gsteri.
boada

boak
boal
k

* Kll veya sodalsu ile ama

r y
kama.
* Y
kanmak zere haz
rlanm
ama

r
n zerine s
cak kl suyu szme i
i.
* Anjin.
* Bo
a olarak kullan
lmak iin ayr
lan bir ya

ndan yukarerkek s

r.

boan otu
* D
n ie
igillerden, zellikle kknde akonitin ad
nda bir zehir bulunan bitki, kurtboan otu (Acunitum
napellus).
boanak

* Saanak, bora.

boasak
* Bo
aya gelmiveya bo
a isteyen inek.
boasama
* (inek) Boasamak i
i veya durumu.
boasamak
* (inek) Boa istemek veya boaya gelmek.
boas

*
nce bez, astar.

boaya ekmek
* (inek) boa ile cinsel ili
kide bulundurmak, keleye ekmek.
boaz

* Boynun n blm ve bu blm olu


turan organlar, imik.
* i
e, gm gibi kaplarda a
za yak
n dar blm.
*
ki daaras
nda dar geit, derbent.
*
ki kara aras
ndaki dar deniz.
* Yiyece
i iecei salanan kimse.
* Yeme ime.
* Yedirip iirme ykm, ia
e.

boaz amak
* a
alar
n dibini kazarak topra
kabartmak.
boaz bo
aza (veya g
rtlak g
rtla
a) gelmek
* zorlu kavga etmek.
boaz derdi
* geim iin u
ra
ma.
* yemek pi
irme, haz
rlama s
k
nt
lar
.
boaz dokuz boumdur
* bir sz iyice d
nmeden sylenmemelidir.
boaz durmaz
* yeme ime ihtiyac
n
n ba
ka ihtiyalar gibi geri b
rak
lamayaca
nanlat
r.
boaz iinde kavga var
* a

rbir biimde al

ngidermeye al

anlar iin sylenir.


boaz kavgas
* Geim iin yap
lan didinme.
boaz meselesi
* Geim derdi.
boaz ola
* "afiyet olsun, yaras
n, bereketli olsun" anlam
na, yemek yiyenlere sylenir.
boaz olmak
* bo
azar
mak.
* imrenmekten bo
az
i
mek.
boaz toklu
una
* ayr
ca cret verilmeden yaln
z karn
n
doyurarak.
boaza
lmak
* i
tahartmak.
boazd
mlenmek
* zntden boazt
kanmak.
boazinmek
* bademcikleri
i
mek, iltihaplanmak.
boazi
lemek
* durmadan bir
eyler yemek.
boazkurumak
* ok susamak.

boaz
na bir yumruk t
kanmak (veya gelip oturmak)
* konu
amaz olmak, sesi
kmamak.
boaz
na dikkat etmek
* yiyece
ine, ieceine zen gstermek.
boaz
na dizilmek
* (znt, kayggibi sebeplerle) isteksiz yemek, i
tah
kesilmek.
boaz
na durmak
* yedii
eyi yutamamak.
boaz
na d
kn
* yiyip imeyi ok seven (kimse).
boaz
na indirmek
* fazla ve geli
igzel yemek.
boaz
na kadar
* pek ok, lzumundan fazla, a

rlde.
boaz
na sar
lmak
* stne yrmek.
boaz
nda dmlenmek
* sylemek istediini heyecan veya znt yznden diyememek.
boaz
nda kalmak
* a
z
ndaki lokmayznt dolay
s
yla yutamaz duruma gelmek.
boaz
ndan art
rmak
* yiyece
inden k
s
p paras
nart
rmak.
boaz
ndan gememek
* sevdii bir kimsenin yokluu veya yoksullu
u dolay
s
yla bir yiyecei yaln
z ba

na yemekten znt
duymak.
boaz
ndan kesmek
* yiyip imede ok tutumlu davranmak.
boaz
n
doyurmak
* karn
ndoyurmak.
boaz
n
sevmek
* yiyip imeye d
kn olmak.
boaz
n
s
kmak
* bunaltmak, s
k
ntvermek.
boaz
n
y
rtmak
* olanca gcyle ba
rmak.
boazkesen
* Bir bo
azsavunmak iin deniz k
y
s
nda yap
lan hisar.
boazlama
* Bo
azlamak i
i.
boazlamak
* Hayvan veya insanboaz
ndan keserek ldrmek.
* Gaddarca, kan dkerek ldrmek.

boazlanma
* Bo
azlanmak i
i.
boazlanmak
* Bo
azlamak i
ine konu olmak veya boazlamak i
i yap
lmak.
boazla
ma
* Bo
azla
mak i
i.
boazla
mak
* Birbirini boazlamak veya k
yas
ya dv
mek.
boazlatma
* Bo
azlatmak i
i.
boazlatmak
* Bo
azlamak i
ini yapt
rmak.
boazl
* Bo
azolan.
* ok yemek yiyen, yemek iste
i ok olan, i
tahl
.
boazs
z
* Bo
azolmayan.
* ok az yemek yiyen, i
tahs
z.
bodurma
* Bo
durmak i
i.
bodurmak
* Bo
mak i
ini yapt
rmak.
bodurtma
* Bo
durtmak i
i.
bodurtmak
* Bo
durmak i
ini birine yapt
rmak.
bodurulma
* Bo
durulmak i
i.
bodurulmak
* Bo
durmak i
i yap
lmak.
boma

* Bo
mak i
i.
*
ncir, dut, kuru zmn mayaland
ktan sonra ilkel aralarla dam
t
lmas
yla elde edilen, alkol derecesi d
k
bir tr rak
.
bomaca

* o
unlukla ocuklarda nbet nbet ksrklerle grlen bula

c
bir hastal
k.

bomacal
* Bo
macaya tutulmuolan (kimse).
bomak

* Bir canl
y
, soluk almas
na engel olarak ldrmek.
* El, ip veya benzeri ile bir
eyi epeevre s
kmak.
* Silik bir duruma getirmek, bast
rmak.
* Tamam
yla kaplamak, sarmak.
* Pe
pe
e yapmak, bir kimseyi bir
eyin fazlas
na eri
tirmek veya u
ratmak.
* (motorlu ta

tlarda) Fazla yak


t, motoru al

maz duruma getirmek.

* Bir durumu ba
ka bir durum yaratarak rtmeye al

mak.
* Geli
mesine engel olmak.
* (renkler iin) Uygun d
memek.
* Bunaltmak.
bomak

* Bo
um yeri.

bomak bomak
* bo
um boum.
bomakl
* Bo
maklarolan.
bomakl
ku
* Toygar ku
unun bir tr.
boucu

* Bo
ma zelli
i olan.
* Solunumu gle
tiren.
* ok s
cak, s
k
nt
veren.

bouk
* K
s
lm
(ses).
bouk bouk
* Bo
uk bir biimde, k
s
k k
s
k.
boukla
ma
* Bo
ukla
mak i
i.
boukla
mak
* (Ses) Bo
uk duruma gelmek, k
s
kla
mak.
boula bo
ula
* Bo
ulacakm
gibi, bo
uk bir biimde.
boulma

* Bo
ulmak i
i.

boulmak
* Bo
mak i
ine konu olmak.
* Havas
zl
ktan lmek.
* Bunalmak.
boum

* Bo
ulmu
, s
k
lm
yer.
* Parmak veya kam

, saz gibi bitkilerin


i
kince blm.
*
nce damarlar
n veya sinirlerin yumak gibi topland

yer.

boum boum
* ok boumlu.
boumlama
* Bo
ulmak i
i.
boumlamak
* Bo
um durumuna getirmek.
boumlanma
* Bo
umlanmak i
i.

* Cierlerden gelen havan


n, a
z ve burundaki e
itli nokta ve blgelerde engellemeye urayarak ses olarak

kmas
, telffuz.
boumlanma blgesi
* A
z bo
lu
unda seslerin olu
tu
u e
itli blgelerden her biri.
boumlanma noktas
* A
z bo
lu
unda seslerin olu
tu
u noktalar
n her biri,
kak, mahre.
boumlanmak
* Bo
um olu
mak, bo
um boum olmak.
* Bir ses
karmak iin ses yolunun herhangi bir yerinde daralma veya kapanma olmak.
boumlu
bountu

* Bo
umu olan.
* Zor soluk alma.
* S
k
nt
.
* Bir
eyi de
erinden ok ykse
e satma i
i, vurgunculuk, ihtikar.

bountuya getirmek
* birini bunalt
p
a

rtmak yolu ile kendisinden, bir iveya mal kar

l
olarak ok miktarda para ekmek.
bounuk

bou
ma

* K
s
k, bo
uk.
* S
k
nt
l
, kapal
, donuk.
* Bo
u
mak i
i.

bou
mak
* Birbirinin boaz
na sar
lmak, dv
mek.
*
ti
ip kak

mak.
bou
ulma
* Bo
u
ulmak i
i veya durumu.
bou
ulmak
* Bo
u
mak i
i yap
lmak.
boha

*
ine ama

r, elbise gibi
eyler koyup sarmaya yarayan drt k
e kuma
.
* Ufak ve seme ttn dengi.

boha bre
i
* Boha biiminde sar
lan bir e
it brek.
bohac
* Boha iinde dokuma e
ya gezdirip satan kad
n.
bohac
l
k
* Bohac
n
n i
i.
bohalama
* Bohalamak i
i.
bohalamak
* Bir
eyi boha iine koyup sarmak.
* Gre
te rakibin kol ve ayaklar
nst ste getirerek k
m
ldayamaz hlde alttan kavray
p kucaklamak.
bohas
nkoltuuna almak

* kendi isteiyle ayr


lmak.
bohas
nkoltuuna vermek
* kovmak, i
ine son vermek.
bohas
ntoplamak
* e
yas
ntoplamak.
bohem

* Yar
n
nd
nmeden gn gnne tasas
z, derbeder bir ya
ay

olan edebiyat ve sanat evresinden (kimse


veya topluluk).
bohem hayat
* Ba

boya
ay

.
bok

* D

k
.
* (kaba konu
mada) Hor grlen, tiksinilen.
* G durum.

bok atmak
* (birine) leke srmek, kara almak.
bok bcei
* K
n kanatl
lardan, genellikle otul memeli hayvanlar
n gbrelerinde ya
ayan ve bokla beslenen bcek
(Geotrupes stercorarius).
bok can
na olsun
* b
k
lan, ktl
grlen
eylere kar
bir svg sz olarak sylenir.
bok etmek
* (bir i
i, bir
eyi) bozmak, berbat etmek.
bok kar

t
rmak
* bir i
i bozacak biimde davranmak.
bok psr
* ho
a gitmeyen, can s
kan
ey ve onun ayr
ntve przleri.
bok stn bok
* ok kt, ok berbat.
bok yedi ba

* burnunu her i
e sokan, her i
e kar

an.
bok yemek
* yak

ks
z bir iyapmak.
bok yemek d
mek
* birinin bir i
e kar

mamas
, burnunu sokmamasgerekir.
bok yemenin Arapas
* yak

ks
zl

n by.
bok yoluna gitmek
* yarars
z, gereksiz bir
ey u
runa yok olmak.
boka nispetle tezek amberdir
* ok kt bir
eyin yan
nda, ondan daha az kt olan
gzel grnr.
boklama

* Boklamak i
i.

boklamak
* (bir yeri veya bir i
i) Kt bir duruma getirmek.
boklanma
* Boklanmak durumu.
boklanmak
* Kt bir duruma gelmek, pislenmek.
bokla
ma
* Bokla
mak durumu.
bokla
mak
* Kt bir duruma girmek.
boklu
bokluk

boks

* Boku olan; pis.


* Pislik.
* Kt durum.
* Belirli kurallara uyularak yap
lan yumruk dv
, yumruk oyunu.

boksit
* Korindon.
boksr

* Boks oynayan kimse, yumruk oyuncusu.

boksrlk
* Boksrn i
i veya meslei.
boktan

* temelsiz, derme atma, yarars


z.

boku bokuna
* bo
u bo
una, yok yere.
boku
kmak
* bir iveya durum tats
zla
mak.
bokun soyu (veya bok soyu)
* k
z
lan veya tiksinilen bir
eye kar
svg olarak sylenir.
bokunda boncuk bulmak
* birine hak etmedi
i hlde ok de
er vermek.
bokunu
karmak
* bok etmek.
bokuyla kavga etmek
* ok sinirli ve geimsiz olmak, her
eye fkelenir olmak.
bol

bol

*
ine girecek
eyin boyutlar
ndan daha byk veya geniolan, dar kar

t
.
* (nicelik bak
m
ndan) Ola
andan veya al

landan ok, k
t kar

t
.
* zel bir cam iinde likr,
arap, meyve ve maden suyu kar

t
r
larak haz
rlanan iki.

bol bol

* Fazla, byk miktarda, s


k
nt
ya d
meden.

bol bolamat
* Refah, zenginlik, bolluk.
bol bulama
* Bol bol, pek ok.
bol doramak
* (paras
n
) sa
p savurmak.
bol kepe
* Servis s
ras
nda yiyece
i bol bol da
tma.
* Cmert, eli a
k, zengin gnll.
bol keseden
* bol bol, lsz, ok.
bol paa

bolalma
bolalmak

* Genipaal
.
* Dkk, sa
,
ap
al.
* Bolalmak i
i veya durumu.
* Bolla
mak.

bolarma
* Bolarmak i
i veya durumu.
bolarmak
* Bol duruma gelmek.
bolca

bolero

bolie

* Olduka ok, oka.


* Olduka geni
.
* K
sa ve kolsuz kad
n ceketi.
* A
r ritmli bir
spanyol dans
.
* Bu dans
n mzi
i.
* Yahudi kad
n
.

Bolivyal
* Bolivya halk
ndan olan.
bollanma

* Bol duruma gelme.

bollanmak
* Bol duruma gelmek, geni
lemek.
bolla
ma

* Bolla
mak i
i veya durumu.

bolla
mak
* Bol durumda olmak.

bolla
t
rma
* Bolla
t
rmak i
i veya durumu.
bolla
t
rmak
* Bol duruma getirmek.
bollatma

* Bol duruma getirme.

bollatmak
* Bol duruma getirmek, geni
letmek.
bolluk

* Bol olma durumu.


* Her
eyin bol olduu zaman.
* Her
eyin bol olduu (yer).
* Fazlal
k.

bolometre
* I

n
mler.
Bol
evik
* Bol
eviklik yanl
s
kimse.
* Bol
eviklikle ilgili olan.
Bol
eviklik
* Rusya'da XX. yzy
l ba
lar
nda do
an ve Lenin taraf
ndan geli
tirilen komnist hareket.
Bol
evizm
* Bol
eviklik, komnistlik.
bom

* Bir e
it kumar.

bomba

* Canlveya cans
z hedeflere at
lan, ii yak
cve y
k
cmaddelerle doldurulmu
, trl byklkte patlay
c
,
ate
li silh.
* Byk f

veya varil.
* Bomba biiminde, kal
n demirden kap.
bomba

* Yan yelkenlerin alt yakas


n
gerip amak iin kullan
lan yatay seren.

bomba gibi
* iyi, sa
lam, gz al
c
, gsteri
li.
* iyi haz
rlanm

, ok al

m
(
renci).
bomba gibi patlamak
* fkelenerek, birdenbire ve yksek sesle ba
r
p a

rmak.
* bir olay birdenbire ortaya
karak herkesi
a

rtmak.
bombac
* Bomba kullanan veya yapan kimse.
bombac
l
k
* Bombac
n
n i
i veya meslei.
bombalama
* Bombalamak i
i.
bombalamak

* Belli bir hedefe, ounlukla havadan, bomba atmak.


bombalanma
* Bombalanmak i
i.
bombalanmak
* Bombalanmak i
ine konu olmak.
bombalatma
* Bombalatmak i
i.
bombalatmak
* Bombalamak i
ini yapt
rmak.
bombard
man
* Topa tutma.
* Bombalama.
bombard
man etmek
* top ate
i veya bomba ile bir yere sald
rmak.
* bir kimseyi a
r szlerle paylamak.
bombard
man ua

* Bombalama i
inde kullan
lan uak.
bombardon
* Bandoda en kal
n sesi veren, pistonlu, nefesli alg
.
bombe

* i
kin, kabar
k, tmsekli.
* i
kinlik, kabar
kl
k.

bombe bezi
* Ayakkabsayalar
n
n burun blmlerine iten dikilen bir kumatr.
bombeli

* i
kinli
i, kabar
kl

olan.

bombesiz
* Bombesi olmayan.
bombok

* ok kt, ok berbat.

bombo
* Bsbtn, tamamen bo
.
bomboz

* ok boz.

bon otu
niger).

* Patl
cangillerden, hekimlikte kullan
lan, uyu
turucu ve zehirli, bir veya iki y
ll
k otsu bir bitki (Hyoscyamus

bonbon
* eker
erbeti iinde kaynat
l
p zeri
ekerle kaplanm
meyve.
bonbon
ekeri
* Bkz. bonbon.
bonboncu
* Bonbon yapan veya satan kimse.

bonbonculuk
* Bonbon yapma veya satma i
i.
boncuk

* Cam, ta
, sedef, tahta, plstik gibi maddelerden yap
lan, ortasdelik, o
u yuvarlak ve renkli ss tanesi.

boncuk boncuk
* boncuk gibi yuvarlak taneler durumunda.
boncuk fasulye
* Bir tr iri taneli fasulye.
boncuk gibi
* kck (gz).
boncuk mavisi
* Ye
ile alan bir mavi.
boncuk tutkal
* Boncuk biiminde glten tutkal
.
boncuku
* Boncuk yapan veya satan kimse.
boncukuluk
* Boncukunun i
i veya mesle
i.
boncuklan

* Boncuklanmak i
i veya durumu.
boncuklanma
* Boncuklanmak i
i.
boncuklanmak
* Gzya

, iy, ter boncuk biiminde yuvarlak taneler olu


mak.
boncukla
ma
* Boncukla
mak i
i.
boncukla
mak
* Boncuk biimini almak.
boncuklu
* Boncu
u olan, boncukla sslenmi
.
boncukluk
* Boncuk olmaya elveri
li (nesne).
boncuksuz
* Boncu
u olmayan.
bone

* Dz veya k
vr
ml
her e
it yumu
ak kumavb. maddeden yap
lan ba
l
k.

bonfile

* Kasapl
k hayvanlarda karn
n iinde, bel kemi
inin iki yan
ndan a
a
ya do
ru uzanan ve yumu
akl

dolay
s
yla beenilen et blm.
bonfilelik
* Bonfile yapmaya elveri
li (et).

bonjur

bonkr

* Gnayd
n.
* Uzun siyah ceketle, izgili pantolondan olu
an erkek giysisi.
*
yi yrekli.
* Eli a
k, cmert.

bonkrlk
*
yi yreklilik, eli a
kl
k, cmertlik.
bonmar
e
*
inde her trl giyim, ss e
yasoyuncak vb. sat
lan byk maaza.
bono
* Belirli bir srenin sonunda, belirli bir paran
n, belirli bir kimseye denece
ini belirten senet.
bono k
rd
rmak
* bir bonoyu, sresi dolmadan, eksiine paraya evirmek.
bono vermek
* bor al
nd

ngsteren vadeli senedi imzalay


p teslim etmek.
bonservis
* al

t
yerden ayr
l
rken grevini iyi yapt

nbelirtmek amac
yla birine verilen belge, temiz ik
d
.
bop
* Poker oyununda, oyuna girmek iin ortaya konmas
gereken en az miktar.
bopluk
bopstil

bor

* Bop tutar
nda olma.
* Zppece giyinibiimi.
* Bu biimde giyinen kimse.
*

lenmemi
, ta
l
k, sert, ekilmemi(toprak).

bor

* Atom say
s5, atom a

rl
10,8 olan, tabiatta bor asidi veya boratlar durumunda bulunan, yo
unluu 2.45
olan basit element. K
saltmasB.
bora

* Genellikle arkas
ndan yamur getiren sert ve geici yel.

bora gibi
* ok sert, fkeli,
iddetli.
borak
boraks
boral

* Bor (I).
* Younla
m
bir borik asitten treyen sodyum tuzu.
* Yamurlu, sert rzgrl
ve souk haval
.

boran
* Rzgr
im
ek ve gk grlts ile ortaya
kan sa
nak ya

l
hava olay
.
borani

* Pirinli, yumurtalve yourtlu


spanak veya benzeri sebze yeme
i.
borasit
* Sert billr veya yumu
ak beyaz ktle durumunda bulunan magnezyum borat
.
borat
borazan

* Bor asidi ile bir oksidin birle


mesinden olu
an tuz.
* fleyerek al
nan, perdesiz alg
, boru.
* Bu boruyu alan kimse.

borazanc
* Borazan alan kimse.
borazanc
ba

* Birok borazanc
n
n ba
olan borazanc
.
borazanc
l
k
* Borazanc
n
n i
i.
borca almak
* veresiye almak.
borca batmak
* ok borlu olmak.
borca girmek
* borlanmak, bor para almak.
borcunu bilmek
* borcunu zaman
nda der olmak.
borcunu bilmek (veya saymak)
* bir
ey yapmayyerine getirilmesi gereken bir iolarak de
erlendirmek.
borcunu kapatmak (veya bortan kurtulmak)
* borcunu deyip bitirmek.
bor

bor

* denmesi gerekli para veya ba


ka bir
ey.
* Birine kar
bir
eyi yerine getirme, gerekli
i, ykmllk, vecibe.
* Pancar, lhana ve et veya krema konularak yap
lan sebze orbas
.

bor almak
* daha sonra demek zere birinden para veya bir
ey almak.
bor alt
na girmek
* bor para almak.
bor bini a
mak
* (bor) pek ok olmak, alt
ndan kalk
lamayacak duruma gelmek.
bor etmek
* borland
rmak.
bor g
rtla

na
kmak
* Bkz. borca batmak.
bor har

* Borlanarak veya benzeri yollara ba


vurarak.
bor demekle (veya vermekle), yol yrmekle tkenir
* birden denmeyen bir bor azar azar verilerek denebilir.
bor yapmak
* bor olarak almak.
bor yemek
* borla geinmek.
bor yi
idin kam
s
d
r
* bor, ki
iyi daha ok al

maya zorlar.
bor yiyen kesesinden yer
* borla al
veriyapan, ald
klar
n
n paras
nhemen vermez, ama ald
klar
n
n kar

kesesinden
kacakt
r.
borland
r
lma
* Borland
r
lmak i
i veya durumu.
borland
r
lmak
* Borlanmas
na yol a
lmak.
borland
rma
* Borland
rmak i
i.
borland
rmak
* Borlanmas
na yol amak, borlu duruma getirmek.
borlan
lma
* Borlan
lmak i
i veya durumu.
borlan
lmak
* Borca girilmek, bor edilmek.
borlanma
* Borlanmak i
i, istikraz.
borlanmak
* Kar

n
sonra vermek
art
yla birinden para veya bir
ey almak.
* Manev bir ykmllk alt
na girmek.
borlu
* Borcu olan, bor alm
olan, verecekli, medyun.
* Bir ykm alt
nda bulunan.
* Bir
eyi birinin yard
m
yla elde etmiolan.
borlu bulunmak (veya olmak)
* borlu duruma d
mek.
borlu
kmak
* grlen hesapta verece
i kalmak.
borlu lmez, benzi sarar
r
* bor ki
iyi ldrmez, ancak hasta edecek kadar zer.
borluluk
* Borlu olma durumu.
borluluk dengesi
* Bir lkenin belli bir tarihe kadar birikmid
bor ve alacaklar
ngsteren durum veya belge.

borsuz

* Borcu olmayan.

borsuz hars
z
* Hi bor yapmadan.
borsuzluk
* Borsuz olma durumu.
borda

* Geminin veya kay

n yan
.

borda bordaya
* yan yana.
borda etmek
* yandan yana
mak.
borda fenerleri
* Gemilerde biri (solda) k
rm
z
, biri (sada) ye
il olarak iki yanda yak
lan fenerler.
borda hatt
* Donanma gemilerinin bir s
rada ve paralel olarak gitmek iin ald
klardurum.
bordalama
* Bordalamak i
i.
bordalamak
* Gemiyle bir ba
ka gemiye borda bordaya gelmek veya kazayla ona arpmak.
bordo
* Mora alan k
rm
z
renk,
arap tortusu rengi.
* Bu renkte olan.
bordro
* Bir hesab
n ayr
nt
lar
ngsteren izelge.
bordr

borik

* Kald
r
mlar
n kenarlar
nda bulunan ta
lar.
* (genellikle giyim ku
am malzemesindeki) Kenar ss.
* Cilt kapa

ndaki kal
n izgiler.
* Banyo, tuvalet ve mutfak gibi
slak zeminlerde duvar d
emeleri aras
na konan motifli bir tr fayans.
* Bordan treyen bir asit ve anhidrite verilen ad.

borik asit
* Etkisi az, beyaz, sedef grnmde bir madde, asit borik.
borikli
borina

*
inde borik asit bulunan.
* Drt k
e yelkenlerin yan yakalar
na, alt tarafa doru balanan halat.

Bornova misketi
* Bir e
it zm.
bornoz
* Banyodan
karken kurulanmak iin kullan
lan, nden a
k, havludan yap
lm
giyecek.
* Kuzey Afrika'da Berberlerin giydikleri ba
l
kl
, geni
, k
sa kollu bir stlk.

borsa

* Baztccarlar
n ve zellikle sarraflarla de
erli k

t ve tahvil al
veri
iyle ura
anlar
n al
m sat
m ve
de
i
im amac
yla devlet denetimi alt
nda iyapt
klaryer.
borsa acentesi
* M
teriden ald
klaral
ve sat
emirlerini borsada yerine getirip kar

nda komisyon alan kimse.


borsa cetveli
* Borsada belirlenen fiyatlargsteren gnlk blten.
borsa deeri
* Borsada arz ve talebe gre olu
an fiyat.
borsa k

d
* Borsada kay
tl
, al
n
p sat
lan hisse senedi.
borsa oyunu
* Borsada oynanan hava oyunu.
borsa simsar
* M
teri ile borsa acenteleri aras
nda arac
l
k yapan kimse.
borsa tahtas
* Borsada al
m sat
m fiyatlar
n
n iln edildii pano.
borsac

* Deerli k
t, para ve tahvil zerine borsa oyunu yapan kimse.

borsac
l
k
* Borsac
n
n i
i veya mesle
i.
bor

* Bor (II).

boru
* Bir yerden ba
ka bir yere s
v
veya gaz aktarmaya yarayan, ii bo
, ulara
k, uzun ve dar silindir.
* Nefesle al
nan perdesiz maden alg
, borazan.
boru a
* Tesisatolu
turan borular
n btn.
boru ask
s
* Her tr borunun as
lmas
nda kullan
lan, lma demiri veya elik emberlerden yap
lan ask
.
boru bilezi
i
* Soba borular
n
n ek yerine geirilen ssl ember.
boru almak
* borazan ttrmek.
boru iei
* an iei.
* Tatula.
boru ieigiller
* an ieigiller.
boru deil (veya boru mu bu?)
* az
msanacak, kmsenecek, nem verilmeyecek
ey deil.
boru hatt

* Doal gaz ar
tma nitesinden al
nan gaz
n, bir veya daha fazla da
t
m merkezlerine veya tketim
merkezlerine do
al gaz ta

nmas
amac
yla tesis edilen boru
ebekesi.
boru kaba
* Bo
umsuz, boru gibi uzun su kaba

.
boru kelepesi
* Boruyu duvara tespit etmekte kullan
lan gere.
boru mengenesi
* Kesme, diama gibi i
lemler iin borunun s
k
ca baland

alet.
boru yolu
* Petrol,
kt

yerden ba
ka yere ak
tan boru tesisat
, payplayn.
borucu

boruk

* Boru yap
p satan kimse.
* Boru montaj
nda al

an kimse.
* Dalarda yeti
en, kokulu, sprge ve yakacak olarak kullan
lan bir ot tr.

borulu
* Borusu olan.
borumsu

* Boru biiminde olan.

borusu tmek
* sz gemek, yetkisi olmak.
borusu tutmak (veya stnde)
* (zenciler iin) a
z
kprerek kriz geirmek, ok fkelenerek etrafa sald
rmak.
borusunu almak
*
kar salad
kimsenin davas
ngtmek.
bos
boslu
bostan

* Bkz. boy bos.


* Bkz. boylu boslu.
* Sebze bahesi.
* Kavun, karpuz tarlas
.
* Kavun ve karpuza verilen ortak ad.

bostan bekisi
* Bostankoruyan ve kollayan kimse.
bostan bozuntusu
* Korkak, yreksiz, i
e yaramaz adam.
bostan dolab
* Sebze bahesini sulamak iin bir at ba
lanarak diklemesine dnen kovalarla kuyudan su
karmaya yarayan
dolap.
bostan kebab
* Patl
can ve ye
illikler ile ku
u inceli
inin toprak tencerede pi
irilmesiyle yap
lan kebap.
bostan korkulu
u

* Ku
larrktp yakla
t
rmamak iin tarlaya dikilen kukla.
* Kendisinden beklenilen grevi yapmayan veya kendisinden ekinilmeyen gsz kimse.
bostan patl
can
* Az ekirdekli, iri ve yuvarlak bir patl
can tr.
bostanc
* Bostan i
leriyle ura
an kimse.
* Osmanltarihinde saray
n korunmas
na ve
ehrin gvenli
ine bakmakla grevli olan erlerden her biri.
bostancoca
* Bostanc
lar
n ba
lolduklarocak.
bostanc
l
k
* Bostan i
leriyle ura
ma.
* Bostanc
n
n grevi.
bostanl
k
* Bostan olmaya elveri
li yer.
bo

*
inde, stnde hi kimse veya hibir
ey bulunmayan.
*

siz.
* Bir i
e yaramayan.
* Bilgisiz.
* Grevlisi olmayan (i
, grev), mnhal.
* Yap
lacak i
i olmayan.
* Verimsiz.
* Anlams
z.

bo(veya bo
ta) gezmek veya gezinmek
* i
siz gsz dola
mak.
boat
p dolu tutmak (vurmak)
* umutsuz olarak giri
ilen bir i
, iyi sonu vermek.
boba
ak dik durur
* bilgisiz olan stn grnmek iin kas
l
r.
bob
rakmak
* bir yerde kimse oturmamak, bokalmak.
bob
rakmamak
* (para, yiyecek gibi
eylerle) yard
m etmek.
* i
siz b
rakmamak.
bobobakmak
* amas
z, anlams
z ve bilinsizce bakmak.
bob
r
* Bkz. br.
bobulunmak
* dikkatsiz ve dalg
n bulunmak.
* sylenmesi sak
ncal
olan bir
eyi syleyivermek.
bo
kmak
* umdu
u gerekle
memek, sonu vermemek.
bo
kmamak
* bir i
ten az da olsa, bir kazanla
kmak.

bodnmek
* hibir
ey elde edemeden geri gelmek.
bodurmak
* i
siz kalmak, al

mamak.
bodurmamak
* her zaman bir i
le ura
mak.
* birinin yapt

na kar

l
k olarak bir harekette bulunmak.
bod
mek
* (kad
n)
eriat hkmlerine gre kocas
ndan ayr
lmak.
bogezenin bokalfas
* i
siz gsz dola
an kimse.
bogezmekten bedava al

mak yedir
* al

mak insantembellikten kurtar


r.
bogzlerle bakmak
* anlams
z bakmak.
boinan
* Kaynaklar
bilimsel ve din temele dayanmayan, dar, biimci inanma, bat
l itikat.
bokafal
* ak
ls
z veya bilgisiz.
bok
d
* Eski
eriat hkmlerine gre, ayr
lmak isteyen kocan
n, kar
s
na gnderdi
i bo
anma k

d
.
bokalmak
* kimse oturmamak.
* i
siz kalmak.
bokile dipsiz ambar
* Bkz. dipsiz kile boambar.
bokonu
mamak
* gerekleri sylemek, bilgisine dayanarak anlatmak.
bokoymak
* yoksun b
rakmak, mahrum etmek.
bokme
* Hibir gesi olmayan kme.
bolf

* Gereksiz, verimsiz, i
e yaramayan
ekilde konu
ma.

bool (veya olsun)


* erke
in kar
s
nbo
amak iin syledii sz.
boolmak
* evlilik birli
i sona ermek, bo
anmak.
booturmak
* hibir i
i, u
ra

olmamak.
bosz

* Bir d
nce anlatmayan, lf olsun diye sylenmisz.

botorba ile at tutulmaz


*
kar veya kar

l
k gsterilmeden bir kimse bir yere ba
lanmaz.
bovermek
* ald
rmamak.
boyere
* Bo
una.
boyerine vurmak
* b
rlerine vurmak.
bozaman
* al

arak geirilen saatler d

nda kalan sre.


bo
a almak
* ask
ya almak.
* (motorlu aralarda) vites kolunu vitesten kurtarmak, rlntiye almak.
bo
a
karmak
* olumlu bir sonu al
nmas
nengellemek.
bo
a
kmak
* (umut, d
nce gibi
eyler) sonu vermemek, gerekle
memek.
bo
a gitmek
* (harcanan emek, para) hibir i
e yaramamak, olumlu bir sonuca ula
amamak.
bo
a koysan dolmaz, doluya koysan almaz
* iinden
k
lamayan g bir durum kar

s
nda kal
nd

nda sylenir.
bo
a vermek
* bogeirmek.
bo
al
m
* Bo
almak i
i, de
arj.
bo
alma

* Bo
almak i
i, inhill.
* Derdini birine aarak ferahlama, rahatlama.
* Elektrik yknn ba
ka bir iletkene gei
i veya s
f
ra d
mesi.

bo
almak
* Boduruma gelmek, iinde bir
ey kalmamak, inhill etmek.
* D

ar
ya akmak, dklmek.
* Gev
emek, a
lmak.
* Derdini, s
k
nt
s
nbirine anlatarak ferahlamak, de
arj olmak.
* (hayvan) Ba
ndan kurtulmak.
bo
alta
bo
alt

* Bir kab
n iindeki havaybo
altmaya yarayan ara, hava bo
altma makinesi.
* Bo
alt
m.

bo
alt
lma
* Bo
alt
lmak i
i veya durumu.
bo
alt
lmak
* Bo
altmak i
ine konu olmak.
bo
alt
m

* Bo
altmak i
i.
* Sistemlerin al

abilmesi iin srekli olarak gereken bo


altma i
lemleri.
* Sindirimden sonra ba

rsaklarda kalan posan


n, idrar torbas
ndaki idrar
n ve ter, tkrk, smk gibi
salg
lar
n vcuttan d

arat
lmas
, ifra
.
bo
alt
m organ
* Vcuttan d

arat
lmasgereken maddeleri toplay
p bo
altan organ.
bo
altma

* Bo
altmak i
i.

bo
altma havzas
* Sular
n
rmaa veya gle veren yerlerin btn.
bo
altmak
* Boduruma getirmek.
* Dkmek, boca etmek.
* Bir silhta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak.
* Derdini dkmek.
* Kusmak.
* Gev
etmek, amak.
bo
ama
* Bo
amak i
i.
bo
amak

* Kanunlara gre iki e


, aile ili
kisini kesmek.
* Kar
sile aras
ndaki nikh ba
nbozmak.

bo
and
rma
* Bo
and
rmak i
i veya durumu.
bo
and
rmak
* Bo
anmas
nsa
lamak.
* (karile kocay
)
stekleri zerine kanunlara uyarak ay
rmak.
bo
anma

* Bo
anmak i
i.
* E
lerden birinin bo
anma ilmalmas
yla evlilik birliinin son bulmas
.

bo
anma davas
* E
lerden birinin evlilik birli
ine son verecek kararelde etmek iin at

dava.
bo
anma ilm
* Mahkemenin bo
anmay
kesin hkme ba
lad

nbelirterek verdii resm belge.


bo
anmak
* (karve koca) Mahkeme kararile birbirinden ayr
lmak.
* (hayvan) Ba
l

ndan, ko
um tak
m
ndan veya ba
ndan kurtulmak.
* Birdenbire ve bol bol akmak.
* (baskalt
nda gergin duran bir
ey) Birden ve h
zla kurtulmak.
* (kapalbir yerde bulunan insanlar) Birden d

ar
kmak.
* Dertlerini, yak
nmalar
nanlatmak.
* ok alamak.
* S
yr
lmak kurtulmak.
bo
atma

* Bo
atmak i
i.

bo
atmak
* Bo
amak i
ini yapt
rmak.

bo
att
rma
* Bo
atma i
ini yapt
rtma.
bo
att
rmak
* Bo
atma i
ini yapt
rtmak.
bo
boaz
* Saklanmasgereken
eyleri syleyiveren, s
r saklayamayan, geveze.
* Yerli yersiz konu
an (kimse).
bo
boazl
k
* Bo
bo
az olma durumu.
bo
boazl
k etmek
* gereksiz, yersiz, d
ncesiz konu
mak.
bo
lama

* Bo
lamak i
i, ihmal.

bo
lamak
* B
rakmak.
*
lgi gstermemek, ihmal etmek.
bo
luk

* Oyuk, ukur, kapanmam


yer.
* Kesinti, kopukluk.
* Bogeen sre.
* Eksiklik, yoksunluk duygusu.
* Yetersizlik.
*
inde hibir cisim bulunmayan uzay, vakum.

bo
luk tulumbas
* Bkz. bo
alta.
bo
luklu serpme
* Z
mpara retiminde tanecikler aras
nda %50 bo
luk kalacak biimde dzenlenen tane yap

t
rma i
lemi.
Bo
nak

* Bosna halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Bo
naklara zg olan, Bo
naklarla ilgili olan.

Bo
nak gzeli
* Sar
sal
, al yanakl
, ablak yzl gzel.
Bo
naka
* o
unlukla Bosna-Hersek Cumhuriyet'inde ya
ayan Bosna Mslmanlar
n
n kulland

dil.
Bo
nakl
k
* Bo
nak olma durumu.
bo
ta gezmek
* i
siz olmak.
bo
ta kalmak
* i
siz kalmak.
bo
u bo
una
* Gereksiz yere, bo
una.
bo
una

* gereksiz, yarars
z yere, boyere, beyhude, nafile.

bo
una
bot

bot

* Boyere, yarars
z yere, gereksiz, beyhude, nafile, tevekkeli.
* Kk gemi.
* Aa, plstik veya kauuktan yap
lm
kk sandal.
* Uzun konlu, kapalayakkab
.

botanik
* Bitki bilimi, nebatat.
botanik bahesi
* Otsu veya altr bitkilerin yeti
tirildii ve incelemelerinin yap
ld

halka a
k bahe.
botanik park
* Otsu ve altr bitkiler ve de
i
ik aa trleri ile dzenlenmi
, dinlenme ve gezme amac
yla halka a
k
genialan.
botaniki
boy

* Bitki bilimci.
* Bir
eyin tabanile en yksek noktasaras
ndaki uzakl
k.
* Bir yzeyde, en say
lan iki kenar aras
ndaki uzakl
k, en kar

t
.
* Uzunluk.
* Yol,
rmak, deniz k
y
s
.
* Kumaiin l.
* Sre.
* Uzakl
k.
* Destan.

boy

* Ortak bir atadan trediklerine, birbirleriyle kan akrabal

bulunduuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve


ekonomik ili
kilerini anaerkil, ataerkil anlay

uygulayan geleneksel topluluk, kabile, kln.


boy abdesti
*
slm dininin gerekli buldu
u durumlarda ve biimde y
kan
p abdest alma, gusl.
boy almak (veya srmek)
* boyu uzamak, boylanmak.
boy atmak
* boyu uzamak, boylanmak, geli
mek.
boy aynas
*
nsanbtnyle gsteren byk ayna.
boy beyi
boy bos

* Boyun en sayg
n ve lider kimli
ine sahip ki
isi.
* Vcudun yap
sbak
m
ndan biimi.
* Geerlilik, de
er.

boy bos yerinde


* uzun ve biimli.
boy boy

* e
itli byklk ve nitelikte.

boy gstermek
* grnmek.
* gsteriyapmak.
boy mente
e
* Dz yaprak mente
e benzeri 1,75-3,50 cm uzunlu
unda mente
e.
boy otu

* Baklagillerden, iekleri mavi, sarveya beyaz renkli, kurutulan tohumlaremen yap


m
nda kullan
lan bir
bitki (Trigonella faenum-graecum).
boy l
mek
* yar

mak.
boy pos
* Bkz. boy bos.
boy vermek
* (su) insan boyunu a
acak kadar derin olmak.
* suya dalarak boyu ile suyun derinliini lmek.
* bymek.
boy vermemek
* s
olmak, (su) insan boyunu gememek.
boya

* Renk vermek, d
etkilerden korumak iin e
yan
n zerine srlen veya iine kat
lan renkli madde.
* Renk.
* Yazmak iin kullan
lan mrekkep.
* Aldat
cgrn
.

boya ekmek
* boyuna bymek, uzamak.
boya f
ras
* Boya srmek veya resim yapmak iin kullan
lan de
i
ik tr ve llerde f
ra.
boya kalemi
* Resim yapmak iin kullan
lan de
i
ik renkli kalem.
boya kk
* Bitki kklerinden elde edilen tabi boya.
boya kullanmak
* boyanmak, makyaj yapmak.
boya kutusu
*
ine e
itli renkli kalemleri ve f
ralarkoymaya yarayan kutu.
boya tabakas
* ablonlar
n sulu kenar kapat
c
sile kaplanmas
.
boya tabancas
* S
vboyay
pskrtmek iin kullan
lan alet.
boya tutmak
* (boyanan nesne) iyi boyan
r olmak.
boya vurmak (veya ekmek, srmek)
* boyamak.
boyac

* Boya satan kimse.


* Boyama i
ini, boyac
l

meslek edinen kimse.


* Boya sat
lan dkkn.
boyackp
* Bir i
in kolayca ve abucak yap
lamayaca

n
anlatmak iin boyackp m bu? boyac
kp de
il ki
(hemen dald
r
p
karas
n) gibi deyimlerde kullan
l
r.
boyackpne girmigibi
* ok boyal
kad
n.
boyacsand

* Ayakkabboyac
lar
n
n boya, f
ra, cil gibi gerelerini koyduklarve m
terinin aya
nbas
p ayakkab
s
n
boyatt

, omuza as
larak ta

nabilir bir e
it kk sand
k.
boyac
l
k
* Boya yapma veya satma i
i.
* Boyac
n
n yapt

i
.
boyahane
* Boya i
leri yap
lan yer.
boyalama
* Boyalamak i
i.
boyalamak
* Geli
igzel boya srmek.
boyalanma
* Boyalanmak durumu.
boyalanmak
* Boya srlmek.
boyal
* Boya srlm
, boyanm
veya boyaya bat
r
lm

.
* Renkli.
* (kad
n iin) Yzn ok boyam
olan, makyajl
.
boyalbas
n
* Okuyucunun ilgisini ekmek iin renkli foto
rafa yazve haberden ok yer veren, kupon veya ekili
lerle
arma
an da

tan bas
n.
boyama

* Boyamak i
i.
* Renkli yazma veya mendil.
* Rengi boya ile sonradan verilmiolan.

boyama kazan
* rg ynlerinin veya ipliklerin boyanma i
leminin yap
ld

byk tekne.
boyama kitab
* Kkleri eitici nitelikte iinde boyanacak resimler bulunan kitap.
boyamak
* Boya srerek veya boyaya bat
rarak renk vermek.
* A
r sz sylemek, a
a

lamak.
boyana
* Boyna.
boyanma

* Boyanmak i
i.
boyanmak
* Boyamak i
i yap
lmak.
* Kendi kendini boyamak, yzne boya srmek, makyaj yapmak.
* Boya veya renkli bir
ey srlmek.
boyar

* Tuna blgesinde, Transilvanya'da, Rusya'da soylulara verilen unvan.

boyar
* Boyama zelli
i olan madde, boyar madde.
boyar madde
* Bazortamlarda znerek ortama belli renk veren do
al veya yapay renkli madde.
* Hcre z suyu iinde eriyik durumunda bulunan renkli madde.
boyasatmak
* boyas
solmak.
boyas
z

* Boya srlmemi
.
* Renksiz.
* (kad
n iin) Yzn boyamam
olan, makyajs
z.

boyas
zl
k
* Boyas
z olma durumu.
boyat
lma
* Boyat
lma i
i.
boyat
lmak
* Boyamak i
i yapt
r
lmak, boya srdrlmek.
boyatma
* Boyatmak i
i.
boyatmak
* Boyamak i
ini yapt
rmak, boya srdrmek.
boyay
c
* Boyama zelli
i olan.
boyca

* Boy bak
m
ndan.

boydak
* Yk olmayan yaya.
* Bekr, yaln
z, serbest.
boydan boya
* Bir utan br uca kadar.
boyda

* Aynboyda olan.
* Akran.

boyda
l
k
* Boydaolma durumu.
boykot

* Bir i
i, bir davran

yapmama kararalma.

* Bir kimse, bir topluluk veya bir lkeyle amaca ula


mak iin her trl ili
kiyi kesme.
boykot etmek
* bir i
i, bir davran

yapmama kararalmak.
boykotaj

* Boykot etmek i
i.

boykotu
* Boykot yapan veya boykota kat
lan kimse.
boykotuluk
* Boykot yapma i
i.
boylam
* Yeryzndeki herhangi bir noktan
n meridyen dairesiyle ba
lang
olarak al
nan Greenwich gzlem evinin
meridyen dairesi aras
ndaki adeeri, tul.
boylama
* Boylamak i
i.
boylamak
*
stemeyerek bir yere gitme durumunda kalmak.
* Batmak.
* D
mek.
* Ykselmek,
kmak.
* Destan sylemek, anlatmak.
boylamas
na
* Boyu dorultusunda.
boylan

* Boylanmak i
i veya biimi.
boylanma
* Boylanmak i
i.
boylanmak
* Boyu uzamak.
boyler
boylu

* Kalorifer kazan
n
n s
cakl

ndan yararlanarak, iindeki suyun


s
t
lmassalanan depo.
* Boyu olan.
* Boyu benzerlerinden uzun olan.

boylu boslu
* Uzun boylu, yak

kl
, gsteri
li.
boylu boyunca
* Boyu uzanabildi
i kadar, boyu uzunlu
unca.
boylu poslu
* Bkz. boylu boslu.
boyluca
boyna

* Uzun boylu gibi olan.


* Sandalk
tan yrten k
sa krek.

boyna etmek
* sandal
k
tan tek krekle yrtmek.
boynu alt
nda kals
n!
* lsn, gebersin.
boynu armut sap
na dnmek
* ok zay
flamak.
boynu bkk
* zgn, k
r
lm

, kimsesiz, ac
nacak ve yard
m bekler durumda, zavall
.
boynu eri
* Asmalar
n yeni srgnlerini yiyen veya kemiren bazararl
s
.
boynu eri
* herhangi bir sebeple birine kar

direnecek veya sz syleyecek durumda olmayan.


boynu k
ldan ince olmak
* haks
z olduu anla

ld

nda verilecek her cezaya razolmak.


boynuna

* stne.

boynuna almak
* bir
eyi bor veya dev olarak zerine almak.
boynuna geirmek
* bir
eyi kendine mal etmek, zimmetine geirmek.
boynunda kalmak
* bir sz iletmedi
i veya birine denecek paray
demedi
i iin zerinde bor kalmak.
boynunu bkmek
* ac
nd
r
c
, aresiz bir durumda kalmak.
* bir durumu, bir i
i ister istemez kabul etmek.
* (bitki iin) canl
l

nyitirmek.
boynunu k
rmak
* ekip gitmek.
boynunu uzatmak
* her
eye, her cezaya raz
olmak.
boynunu vurmak
* ba

n
keserek ldrmek.
boynuz

* Bazhayvanlar
n ba

nda bulunan, t
rnaksbir maddeden, uzun, k
vr
k veya atallkorunma organ
.
* Bu organdan yap
lm

.
* Kur
un borudan kol alma i
leminde kullan
lan demirden yap
lm
alet.

boynuz ekmek
* boynuz kullanarak kan ekmek, hacamat etmek.
boynuz dikmek
* (kad
n) ba
ka erkekle ili
ki kurarak kocas
n
aldatmak.
boynuz e
mek
* istemeyerek uymak, kar
taraf
n gcn kabul etmek.
boynuz isterken kulaktan olmak

olmak.

* daha iyisini, mkemmelini ararken mevcut olanyitirmek, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan

boynuz kulagemek
* bir konuda daha sonra yeti
enler yetenek bak
m
ndan eskileri gemek.
boynuz takmak (veya tak
nmak, takt
rmak)
* (koca) kar
sba
ka bir erkekle ili
ki kurarak aldat
lmak.
boynuzlama
* Boynuzlamak i
i.
boynuzlamak
* (hayvan) Boynuzu ile vurmak, ssmek.
* (kad
n iin) Kocas
nba
ka bir erkekle aldatmak.
boynuzlanma
* Boynuzlanmak i
i veya biimi.
boynuzlanmak
* Boynuzu
kmak.
* Boynuz bat
r
lmak, boynuz yaras
almak.
* (erkek iin) Kar
sveya bir kad
n yak
ntaraf
ndan aldat
lmak.
boynuzla
ma
* Boynuzla
mak i
i veya durumu.
boynuzla
mak
* Boynuz durumuna girmek.
boynuzlatma
* Boynuzlatmak i
i.
boynuzlatmak
* Erkek, kar
s
veya bir kad
n yak
ntaraf
ndan aldat
lmak.
boynuzlu

* Boynuzu olan (hayvan).


* Kar
s
n
n veya kad
n yak
nlar
ndan birinin iffetsizliine gz yuman (erkek).
* Troleybs.

boynuzlugiller
* Kei, koyun, s

r ve antiloplariine alan, ii boolan boynuzlarsrekli kalan ve dallolmayan,


omurgal
lar
n memeliler s
n
f
.
boynuzluteke
* K
n kanatl
lardan, kurtu
u me
e a
alar
nda ya
ayan bir bcek (Carambyx).
boynuzsu
* Boynuza benzer, boynuz gibi.
boynuzsuz
* Boynuzu olmayan.
boysuz
* Boyu benzerleri aras
nda k
sa olan.
boyu

* (bir isim tamlamas


nda tamlanan oldu
unda) sresince, boyunca.

boyu (bosu) devrilsin (veya devrilesi)


* "lsn" anlam
nda ilen sz.

boyu (veya boyuna, boyunca) beraber


* kendi boyu kadar.
boyu bacadan ma
t
?
* daha evlenecek ya
ta de
il.
boyu boyuna, huyu huyuna
* kar
koca veya arkada
lar aras
nda her bak
mdan uygunluk olmasgerekir.
boyun
* Gvdenin ba
la omuz aras
nda kalan blgesi.
* i
e, gm gibi kaplar
n veya vida, c
vata gibi aralar
n dar olan st blm.
* Sorumluluk.
* Das
rtlar
nda gemeye elveri
li alak yer.
boyun ba
* Gmlek yakas
n
n alt
ndan geirilip ss olarak ba
lanan uzun, enlice kumaparas
, kravat.
boyun bir kar
uzad
* gere
i olmayan o i
i yapmakla sanki ykseldin anlam
nda sylenir.
boyun borcu
* Yap
lmasgereken dev, vecibe.
boyun bkmek
* Bkz. boynunu bkmek.
boyun emek
* isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak.
boyun kesmek
* ba

n
e
mek.
boyun k
rmak
* saygduyulan bir kimse kar

s
nda, ayakta iken ba

ne bkmek.
boyun olmak
* kefil olmak.
boyun vermek
* buyruk alt
na girmek.
boyuna

* Ene dik olarak, boyunca, uzunlamas


na, tuln.
* (bo'yuna) Ara vermeden, durmaks
z
n.

boyuna bosuna bakmadan


* fizik yap
s
n
n gereince geli
memiolmas
ngz nnde bulundurmadan.
boyunca
* Boyu veya uzunluu kadar.
* Srd zaman kadar, sresince.
boyunca ocu
u olmak
* yeti
kin ocuu olmak.
boyunduru
a atmak (veya almak)
* (gre
te) hasm
n ba

nkoltuk alt
na al
p boynuna kol dolamak.
boyunduru
a vurmak
* baskalt
na almak.

boyunduruk
* ift sren veya arabaya ko
ulan hayvanlar
n birlikte yrmelerini sa
lamak iin boyunlar
na geirilen bir
tr aa ember.
* Zulm ve zorbal
k bask
s
, esaret.
* Gre
te hasm
n ba

nkoltuk alt
na al
p boynuna kol dolama oyunu.
* Kapveya pencere gibi a
kl
klar
n zerine konulan aa, taveya beton kiri
, lento.
* Mengenenin st yan
ndaki kemer biimli blm.
boyunduruk alt
na girmek
* ba
kas
n
n bask
salt
nda kalmak.
boyunduruk paras
* Bir mahalleden veya kyden ba
ka yere gelin gtrlrken, kaynatan
n, gelinin ayr
ld

yerin delikanl
lar
na
verdi
i bah
i
.
boyunland
rmak
* Kapsam kazand
rmak.
boyunlu

* Boynu olan.

boyunluk
* Boyuna sar
lan
ey, boyun sarg
s
.
boyunun lsn almak
* kendi yetersizli
ini, beceriksizliini anlamak; bekledii yak
nl

grememek.
boyut

* Bir cismin herhangi bir yndeki uzan


m
.
* Nitelik, geni
lik, kapsam.
* Durum.
* Dorular
n, yzeylerin veya cisimlerin llmesinde ele al
nan do
rultudan uzunluk, geni
lik ve
derinlikten her biri, buut.
boyut katmak
* ba
ka veya yeni bir gra
svermek, geni
lik, kapsam ve ierik kazand
rmak.
boyut kazanmak
* yeni bir durum, ierik, geni
lik, kapsam kazanmak.
boyutland
rma
* Boyutland
rmak i
i.
boyutlu
boyutsuz

* Boyutu olan.
* Boyutu olamayan.

boz
* A
k toprak rengi.
* Bu renkte olan.
* A
lmam

, srlmemi(toprak).
boz bulan
k
* ok bulan
k.
boz madde
* Sinir hcrelerinden olu
an, beyinde d

, omurilikte i tabaka.
boz yel

* Lodos.
boza
* Arpa, dar
, m
s
r, bu
day gibi tah
llar
n hamurunun ek
itilmesiyle yap
lan koyuca, tatlveya mayhoiecek.
boza gibi

* (s
v
lar iin) koyu ve bulan
k.

boza olmak
* utanmak, bozum olmak.
bozac

* Boza yapan veya satan kimse.

bozac
l
k
* Boza yapma veya satma i
i.
bozahane
* Boza yap
lan yer.
bozar
k
bozarma

* Bozarm
olan.
* Bozarmak i
i veya durumu.

bozarmak
* Rengi boz olmak, renk de
i
tirmek, rengini atmak.
bozay

* Tehlikeli bir cins ay


.

bozbakkal
* Karatavukgillerden, boz renkli ard
ku
u (Turdus pil ris).
bozca

* Rengi boza alan.


*

lenmemi
, al
l
k toprak, ham tarla.

bozdo
an
* Bir do
an tr (Falco aesalon).
* Yenieriler taraf
ndan kullan
lan ve atlar
n eyerlerinde as
lduran alttoplu grz.
bozdur bozdur harca
* ok az olan
eyler iin alay olarak kullan
l
r.
bozdurma
* Bozdurmak i
i.
bozdurmak
* Bozmak i
ini yapt
rmak.
bozdurtma
* Bozdurtmak i
i veya durumu.
bozdurtmak
* Bozdurmak.
bozdurulma
* Bozdurulmak i
i veya durumu.
bozdurulmak

* Bozmak i
i yapt
r
lmak.
bozgeven
* Yurdumuzda Erciyes da

nda yeti
en bir geven tr (Astragalus microcephalus).
bozgun

* Bir toplulukta kar

l
klgvenin bozulmasile beliren kar

kl
k.
* Yenilen bir ordunun, dzen ba
nyitirerek asker onurunun gerektirdi
i btn balar
bozmas
, hezimet.
* Bu durumda bulunan.
* Morali bozulmu
, km
, y
lg
n.

bozguna u
ramak (veya vermek)
* yenilip peri
an olmak, da
lmak, hezimete u
ramak.
bozguncu
* Bozgunluk yaratan (kimse, g vb.).
bozgunculuk
* Bozguncuya yak

r davran

.
bozgunluk
* Bozgun.
* Bozgun olan
n durumu.
bozk
r

* Kurak
l otsu bitkilerden olu
an, s
cak ve
l
man iklimlerde genialanlara yay
lan, aas
z do
al blge, step.

bozk
r kedisi
* Genellikle bozk
rlarda ya
ayan yaban kedi (Otocolobus manul).
bozk
r koyunu
* Asya koyunu (Ovis vignei).
bozk
r tavuu
* Ba

rtlak.
bozk
rla
ma
* Bozk
rla
mak i
i veya durumu.
bozk
rla
mak
* Bozk
r durumuna gelmek.
bozkurt
* Birok Trk destan
nda yer alan kutsal hayvan.
bozlak

bozlama

* Orta ve Gney Anadolu'nun birok blgelerinde bir trk ezgisi.


* Bu ezgiyle sylenen, konusu ac
kltrkler.
* Bozlamak eylemi.

bozlamak
* (deve) Ba

rmak.
*
l
k koparmak.
bozma

* Bozmak i
i.
* Biimi ve kullan
l

dei
tirilmi
.

bozmac
* Eski
eyleri al
p bozarak para para satan kimse.

bozmak

* Bir
eyi kendisinden beklenilen i
i yapamayacak duruma getirmek.
* Bir yerin, bir
eyin dzenini kar

t
rmak.
* Dokunmak, zarar vermek.
* Kt duruma getirmek.
* Geersiz bir duruma getirmek.
* Byk paray
ufak birimlere ay
rmak.
* Bir kimseyi beklemedi
i bir davran
kar

s
nda b
rakarak veya szn yalana
kararak kk d
rmek.
* Bozguna u
ratmak, yenmek, malp etmek.
* Alt
nparaya evirmek, bozdurmak.
* Baveya bostan
n son rnn toplamak.
* K
zl

na zarar vermek.
* Akl
n
yitirecek derecede bir
eye d
kn olmak.
* Biimini ve kullan
l

nde
i
tirmek.
* B
rakmak, da
tmak.

bozrdek
* Tatlsularda bulunan bir tr rdek.
bozrak
bozuk

* Rengi boza alan.


* Bozulmuolan.
* (bir organ) Grevini yapamaz duruma gelmi
.
* K
zg
n, s
k
nt
l
.
* Maden, kk deerli para.
* Ktmser, gergin, huzursuz, kar

k.

bozuk
* Trk halk mzi
inde, ba
lamadan biraz byk ve meydan saz
ndan kk dokuz telli bir saz.
bozuk almak
* cans
k
lm

, yz as
lm
olmak.
bozuk dzen
* Dzensiz, dzeni bozuk olan.
bozuk para
* Ufak birimlere ayr
lm
para, ufakl
k, bozuk.
bozuk para gibi harcamak
* de
erini d
recek biimde bir kimseden yararlanmaya kalk

mak.
bozuka
bozukluk

bozulma

* Biraz, bozuk, bozuk gibi.


* Bozuk olma durumu.
* Bir paran
n ufak birimlere ayr
lm
durumu, ufakl
k, bozuk para.
* Bozulmak i
i.

bozulmak
* Bozmak i
ine konu olmak.
* (yiyecek iin) Kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ek
imek.
*
yi ve de
erli niteli
ini yitirmek.
* Bir
eye k
zmak, ierlemek.
* Sal

nyitirip zay
flamak.
* Da
lmak, bozguna u
ramak.

bozulu
* Bozulmak i
i veya biimi.
bozum

* Bozulmak i
i, utangal
k, mahupluk.

bozum etmek
* utand
rmak, mahcup etmek.
bozum havas
* Utangal
k, mahcupluk, yenilmi
lik.
bozum olmak
* utanmak, utanacak duruma d
mek, mahcup olmak.
bozumca
bozuntu

* Kur
un renginde iri bir kertenkele.
* Bozulmubir
eyin kalan blmleri, dknt.
* Kendinde bulunmasgereken nitelikleri ta

mayan kimse veya


ey.
* a
k
nl

a d
me.

bozuntuya uramak
*
a
k
nl
a kap
lmak.
bozuntuya vermemek
* bir kimsenin ho
a gitmeyen bir durumunda fark etmemigibi davranmak.
bozu
ma
* Bozu
mak i
i.
bozu
mak
* Aralara
lmak.
bozu
uk

* Aralara
lm

, bozulmuolan.

bozu
ukluk
* Bozuk durumda, kar

l
klbozulma iinde.
bozyrk
* st hafif benekli, ba
kk, kuyruu kal
n ve k
sa, zehirsiz ve zarars
z bir y
lan (Eryx).
bbrek

* Kandaki zararlmaddeleri szen, idrar salan, omurgan


n save sol yan
nda bulunan ift organlardan her

biri.
bbrek ta

* Bbreklerde olu
an ta
.
bbrek st bezi
* Bbreklerin stnde bulunan, hormon niteli
inde salg
solan bez (II).
bbrek ya

* Kasapl
k hayvanlar
n bbreklerinin evresinde olu
an ya
.
bbreksi
* Bbrek biiminde olan.
bbr

* Memelilerden, s
cak lkelerde ya
ayan, derisi benekli, y
rt
chayvan (Hyrax syriensis).
* Bbrlenme, kibir.
bbrlenme
* Bbrlenmek i
i.
bbrlenmek
* vnerek kabarmak, kurulmak.
bbrlenmek
* ok bbrlenmek.
bbrt
bce

* Bbrlenme.
* Bc.

bcek
* Eklem bacakl
lar
n, altbacakl
, ou kanatlve vcutlarba
, g
s, kar
n olarak eklemlerden olu
mu
hayvan s
n
f
, ha
ere.
* Kelebek, kurt ve t
rt
l
n d

nda kalan kk hayvanc


klara verilen ad.
*
stakoza benzer, uzunluu 30-40 cm kadar olan, sarrenkli, k
sa k
skal
, yenilen bir deniz hayvan
.
bcek bilimci
* Bcek bilimi uzman
, entomolojist.
bcek bilimi
* Bceklerin yap
s
n
, ya
ay

nve hastal
k yap
cniteliklerini inceleyen bilim dal
, entomoloji.
bcek
karmak
* ipek bce
i yeti
tirmek.
bcek gibi
* ufak tefek ve esmer (ocuk).
bcek kabu
u
* Mor ile ye
il aras
nda ve metal parlakl

nda olan renk.


* Bu renkte olan.
bcekba

* Osmanl
mparatorluunda zab
ta grevlisi.
bcekil

* Bcek yiyen, bcekle beslenen (hayvan veya bitki).

bcekiller
* Omurgalhayvanlardan memeliler s
n
f
na giren, bcek yiyen, karada ya
ayan hayvanlar tak
m
.
bcekhane
* Bceklik.
bcekkapan
* rnek bitkisi drosera olan ve bazorganlarbcek yakalamaya, sindirmeye elveri
li olan bitkilerin ortak
ad
.
bceklenme
* Bceklenmek i
i.
bceklenmek
*
inde veya stnde bcek remek.

bcekler

* Vcutlarba
, g
s ve kar
n olarak blgeye ayr
lan, duyargalarbirer, kanatlariki
er, ayaklar
yla a
z
paralarer ift olan eklem bacakl
lar s
n
f
.
bcekli
bceklik

*
inde veya stnde bcek bulunan, bceklenmi
.
*
pek bce
i yeti
tirilen yer, bcekhane.

bceksavar
* Evdeki zararl
bcekleri sav
p ldrmekte kullan
lan ve il pskrten sprey.
bceksiz

*
inde bcek bulunmayan.

bcelenme
* Bcelenmek i
i veya durumu.
bcelenmek
* (tah
l) Bceklenmek.
bc
* Kurt.
* Bcek.
* ocuklarkorkutmak iin sylenen ve hayalet, hortlak vb. gibi hayal bir varl

a verilen ad.
bcl bcl
* Gzlerini iki yana oynatarak (bakmak).
b
* Eklem bacakl
lardan, soluk sarrenkli, zehirli bir rmcek tr.
br

*
nsan ve hayvan vcudunun kaburga ile kala aras
ndaki blm, bob
r.
* Yan taraf.

bre b
re
* Ba

rarak.
brme

* B
rmek i
i.

brmek
* (kz, manda, deve) Ba
rmak.
* (insan) Anla

lmaz bir biimde yksek sesle ba

rmak.
brtlen
* Glgillerden, bahe itlerinde, yol kenarlar
nda kendili
inden yeti
en dikenli ve ok y
ll
k bir al
, diken
dutu (Rubus caesus).
* Bu bitkinin nce k
rm
ziken olgunla

nca kararan mayhoyemi


i.
brtlenlik
* B
rtlen al
lar
n
n ok oldu
u yer.
brtme
* B
rtmek i
i.
brtmek
* B
rtmek i
ini yapt
rmak.
brt

* B
rme sesi.
br
* B
rmek i
i veya biimi.
bke

bkelik

* Kahraman, gl kimse.
* Ulusal veya uluslar arasbir yar

mada ilk dereceyi alan, birinci olan (kimse),


ampiyon.
* Bke olma durumu,
ampiyonluk,
ampiyona.

bldrme
* Bldrmek i
i.
bldrmek
* Blmek i
i yapt
r
lmak.
blen
* Bir blme i
leminde blnen say
n
n ka e
it paraya ayr
ld

ngsteren say
.
blge

* S
n
rlaridar veya ekonomik birlie, toprak, iklim ve bitki zelliklerinin benzerli
ine veya zerinde ya
ayan
insanlar
n aynsoydan gelmiolmalar
na gre belirlenen toprak paras
, m
nt
ka.
* Vcut yzeyinde s
n
rlar
belli herhangi bir blm, nahiye.
blgeci
* Belli bir blgenin
karlariin al

an (kimse).
blgecilik
* Belli bir blgenin
karlariin al

ma durumu.
blgesel

* Blge ile ilgili veya bir blgeye zg olan.

blme

* Blmek i
i, ay
rma, paralama, taksim.
* Salon, oda veya sofa gibi byk bir yerden ayr
lm
daha kk yer.
* Byk bir yeri, alankk oda veya k
s
mlara ay
ran ince duvar veya tahta perde.
* Blmek i
lemi, taksim.
* Cins kavramlar
ntr, alt tr kavramlar
na ay
rmak i
i.
* Gemilerin iinde, su bask
n
, yang
n gibi durumlarda, ara kap
lar kapan
nca ar
zan
n veya hasar
n
yay
lmas
nnlemek iin kullan
lan birbirlerinden ayr
lm
yerler.
* Kal
n aa gvdesinden odun veya tekne yapmak iin ayr
lan tomruk.
blme i
areti
* Blme i
leminin yap
laca

nifade eden bl "/" i


areti.
blme
blmek

blmeli
bl

* Ambalj iinde bulunan mallar


birbirinden ay
rmaya yarayan koruyucu para.
* Bir btn iki veya daha ok paraya ay
rmak, taksim etmek.
* Birli
in bozulmas
na yol amak, paralamak.
* Bir niceli
i iki veya daha ok e
it paraya ay
rmak.
* Blme ile ayr
lm
olan.
* Blme i
lemini gsteren i
aretin "/" okunu
u, taksim; "a/b" anlat
m
, "a bl b" diye okunur.

* Bir baya
kesrin gsterili
inde pay ile payda aras
na konulan yatay izginin okunu
u; "a/b" kesri "a bl
b" diye okunur.
blc

* Blme i
ini yapan, blen.
* Bir topluluu, birli
i paralama, blme amac
nda olan, fesat
, mnaf
k.
* Bir siyas partinin birliini paralamay
, bozmayama edinen kimse.

blclk
* Blcnn yapt

i
, ara bozuculuk.
blk

tak
m
.

* Bir btnden ayr


lm
olan para, k
s
m.
* Sa rgs.
* Hizip.
* Tak
mlardan olu
an, veya drd bir tabur olu
turan ve br birliklerin temeli say
lan birlik.
* On kural
na gre yaz
lan bir tam say
n
n, sadan sola doru er er ayr
lan basamaklar
ndan her bir l

blk blk
* Paralara ayr
lm

, k
s
m k
s
m.
blk prk
* Btnl
salanamam
durumda, para para.
blkba

* Yenieri ordusunda st rtbeli bir grevli.


blm

* Bir btn olu


turan paralar
n her biri, k
s
m.
* Bir kurulu
un ynetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon.
* Bir okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanl
k dal
nda e
itim salayan birimlerinden her biri,
departman.
* a
, devir.
* Blme i
lemi sonunda elde edilen say
.
* Canl
lar
n blmlenmesinde filumlar
n bir araya gelmesiyle olu
an birlik.
blmleme
* Blmlemek i
i, s
n
flama, tasnif.
blmlemek
* Birok
ey aras
nda, birbirine e
it veya benzer olanlarkmelere ay
rmak, s
n
flamak, tasnif etmek.
blmlendirme
* Blmlendirmek i
i, s
n
fland
rma.
blmlendirmek
* Bir
eyi blmlere ay
rmak, s
n
fland
rmak.
blmleni
* Blmlenmek i
i veya biimi.
blmlenme
* Blmlenmek i
i veya durumu.
blmlenmek
* Blmlemek i
ine konu olmak, s
n
flanmak.
blmsel
* Blnme ile ilgili, k
sm.
blnebilme

* Kalans
z blnr olma durumu.
blnen
* Blme i
lemine urat
lan say
; e
it blmlere ayr
lmasgereken miktar veya say
.
blng
blnme

* Fraksiyon.
* Blnmek i
i.
* Hcrelerin, belli bir bykle var
nca e
it blmlere ayr
l
p oalmas
.
* Yar

ta toplu olarak ko
arken birbirinden ayr
lma.

blnmek
* Bir btn, belirli blmlere, paralara ayr
lmak.
blnmez
* Paralanamaz, ayr
lamaz.
blnmezlik
* Blnmez olma durumu.
blnt
* Blnmpara.
* Fraksiyon.
blntler
* Bir btnn ayr
lm
oldu
u blmler, taksimat.
bln
* Blnmek i
i veya biimi.
bl
bl
me

* Blmek i
i veya biimi.
* Bl
mek i
i.

bl
mek
*
ki veya daha ok kimse aralar
nda herhangi bir
eyi payla
mak, le
mek, pay
nalmak, taksim etmek.
bl
trme
* Bl
trmek i
i.
bl
trmek
* Bl
mek i
ini yapt
rmak.
bl
m

* Bl
me, payla
ma.

blt
* Eklem bacakl
lar
n vcudunu olu
turan yan yana dizili paralar
n her biri, halka.
* Zigotun blnmesinden sonra embriyonda ortaya
kan ve az ok birbirine benzeyen paralar
n her biri.
bltlenme
* Dllenmiyumurtan
n blstulayolu
turuncaya dek art arda blnmesi.
bltl
bn

* Bltlere, halkalara ayr


lm
olan.
* Budala, saf.

bn bn

* Budala ve safca bakarak.

bn bn bakmak
* anlamayarak, safa,
a
k
n
a
k
n bakmak.
bnce

* Budala, saf (bir biimde).

bnle
me
* Bnle
mek i
i.
bnle
mek
* Bn duruma gelmek, aptalla
mak.
bnlk

* Bn olma durumu, budalal


k, aptall
k, sersemlik, safl
k.

brek

* A
lm
hamurun veya yufkan
n aras
na, peynir, k
yma,
spanak gibi
eyler konularak pi
irilen e
itli
biimlerde hamur i
i.
brek amak
* brek yapmak iin hamurdan ince yufkalar haz
rlamak.
breki
* Brek yapan veya satan kimse.
brekilik
* Brek yapma veya satma i
i.
breklik
brk

* Brek yapmaya elveri


li olan, brek iin ayr
lm
olan.
* Genellikle hayvan postundan yap
lan ba
l
k.

brkenek
* Gevigetiren hayvanlar
n midelerinin ikinci blm.
* Yamurdan veya so
uktan korunmak iin giyilen ucu sivri bo
luk, klh.
brtme
* Brtmek i
i.
brtmek

* Az pi
irmek, ha
lamak.

brttrme
* Brttrme i
i.
brttrmek
* Brtmek i
i yapt
r
lmak.
brt bcek
* e
itli bcekler.
brtk
brtlme

* Ha
lanarak veya ate
te biraz k
zart
larak pi
miolan (
ey).
* Brtlmek i
i.

brtlmek
* Brtmek i
ine konu olmak.
brlce

bsme
bsmek

* Fasulyeye benzer bir bitki ve bunun gbe


i koyu benekli tohumu (Vigna sinensis).
* Bu bitkinin sebze olarak yararlan
lan ye
il rn.
* Bsmek i
i.
* Bir madde birdenbire gaz durumuna gelerek patlamak, infilk etmek.

byle
* Bunun gibi, buna benzer.
* Bu yolda, bu biimde.
* Bu derece.
*
inde "ne", "nas
l" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldi
inde, o cmlede anlat
lan
eyin ho
kar

lanmad

n
veya ona
a

ld

nanlat
r.
byle ba
a, byle t
ra
* ki
ilere yara
an i
lemler uygulan
r.
byle byle
* Bylelikle.
byle gelmibyle gider
* her zaman byle olmu
, gene de byle olacak.
bylece
* Tam byle, bu biimde.
* Sonunda, bylelikle.
bylecene
* Bylece, bylelikle.
bylelikle
* Bu yolda yryerek, sonunda.
bylemesine
* Bu biimde, bu yolda.
bylesi

* Bunun gibisi, bu biimde olan


.

bylesine
* A

rbir biimde.
Br
brahma
Brahman

* Brom elementinin k
saltmas
.
*
ri yap
l
, bacaklartyl, paalbir tavuk
rk
.
* Hint kastlar
nda ilk kast.
* Bu kasttan olan kimse.

Brahmanizm
* Brahmanl
k.

Brahmanl
k
* Kal
t
m yoluyla geen bir kast blnmesine dayaltoplumsal bir kurulu
u ieren Hint dini, Brahmanizm.
braket

* Diki
ten
kan kitaplar
n s
rt
na makine ile bez geirme.

brakisefal
* Kafatas
n
n n alt eksenine gre k
sa olan (kimse), k
sa kafal
.
branda

* Gemilerde tayfa ve erlerin yatt

dikdrtgen biiminde, astarlanm


bezden yap
lan, halatlarla bir yere
tutturulan as
lyatak.
branda bezi
* Keten ve pamuk ipli
inden s
k ve sa
lam dokunmubez.
bran
bravo

* (bilim iin) Dal, kol.


* Aferin, ya
a!.

bre
* "Ey, hey" anlam
nda kullan
l
r.
* "Be" yerine kullan
l
r.
* "Vay" gibi
a
ma anlat
r.
* Tekrarlanan iki emir kipi aras
na getirilerek i
in srekliliini anlat
r.
* a
k
nl
k, co
ku anlat
r.
Brehmen
bre

brezil
br
ka

* Bkz. Brahman.
* Doal imento ile lvl
, kavk
l
, kabuklu, kemikli k
r
nt
lar
n kayna
mas
yla olu
muktle.
* Bir tr yapay mermer.
* Baklagillerden baz
a
alar
n k
rm
zboya
kar
lan odunu.
* st kapal
, k

n k
zak olarak kullan
lan tek atl
, yayl
hafif araba.

bri
* Drt ki
i aras
nda oynanan bir iskambil oyunu.
brifing
brik

* Bir konuda zet olarak verilen bilgi veya a


klama.
*
ki direkli, seren yelkenli, birka top ta

yan gemi.

brik

* nde ok yksek bir oturma yeri, arkada da boylamas


na yerle
tirilmioturacak yerleri bulunan drt
tekerlekli, yaylat arabas
.
briket

briketi

* Linyit ve kmr tozundan bas


nla elde edilen yak
t.
* Linyit, kmr tozu ve katran tortusundan bas
nla elde edilen, tu
la biimli yapmalzemesi.
* Briket yapan veya satan kimse.

briketilik
* Briketinin i
i veya mesle
i.
briketleme
* Briketlemek i
i.
briketlemek
* Briket hline getirmek.
briyantin

* Sa
parlatmak ve yat
rmak iin kullan
lan gzel kokulu bir madde.

briyantinli
* Briyantinle sslenmi
, briyantin srnm
.
brizbiz

* Pencerelerin erevesine, ieriden tutturulan ince perde.

brokar
* S
rma veya gmi
lemeli bir tr ipekli kuma
.
brokkoli

* Kk, ye
il yumrular hlinde olan, ha
lanarak yemei haz
rlanan bir tr sebze.

brom

* Atom numaras35, atom a


rl

79,909 olan, deniz sular


nda az, bazgllerde ok miktarda bulunan,
yo
unluu 2,97 olan k
rm
zrenkli, pis kokulu, zehirli s
vbir element. K
saltmasBr.
bromhidrik
* Bromun hidrojenle birle
mesinden olu
an.
bromhidrik asit
* Bromun hidrojenle birle
mesinden olu
an HBr aside verilen ad.
bromr
* Bromhidrik asidin tuzu veya eteri.
bromrl
* Yap
s
nda bromr bulunan.
bron

* Soluk borusunun akcierlere giden iki kolundan her biri ve bunlar


n dallar
.

bron
uk
* Bron
lar
n u dallar
ndan her biri.
bron
it
* Bronve bron
uklar
n iltihaplanmas
.
bronz

* Tun.

bronz gibi
* tunca benzeyen, tun renginde olan.
bronzla
ma
* Bronzla
mak i
i.
bronzla
mak
* Bronz rengini almak.
bro

* Kad
nlar
n tak
nd
klar
ss inesi.
bro
r
* Sayfa say
saz, kk kitap, risale.
brovning
brve

* 7.65 mm lik otomatik tabanca.


* Diploma,
ahadetname.

Bruxelles lhanas
* Bkz. Brksel lhanas
.
Brksel lhanas
* Ceviz bykl
nde bir lhana tr, Frenk lhanas
(Brassica oleracea gemmifera).
brlr
brt

* S
vyak
tkolayca yanabilecek taneciklere ay
rarak pskrten ara, yakma.
* Kesintisi yap
lmam

, kesintisiz (para).
* Kabile daras
kar
lmadan tart
lan (a

rl
k).

bu

* Yerde, zamanda veya sz zincirinde en yak


n olangsterir.
* En yak
nda bulunan bir varl
veya biraz nce an
lan bir
eyi i
aret yolu ile belirtmek iin kullan
l
r (ekim
s
ras
nda bunu, buna, bunda, bundan, biimlerine girer. okluk biimi bunlar).
bu (veya
u) kadar
* bir say
dan sonra gelerek o say
dan art
k miktarbildirir.
bu abdestle daha ok namaz k
l
n
r
* bir tutum veya davran

n etkisinin srekli olaca

nanlat
r.
bu arada

* Bu sre iinde.
* Birlikte, beraber.

bu cmleden
* bunlar aras
nda, bunlar gibi.
bu gidi
le
* bu biimde, bu tarzda.
bu gzle

* bu anlay

la.

bu gnlerde
* iinde bulunduumuz zamanda, bu birka gn iinde.
bu haysiyetle
* bu bak
mdan.
bu kabil
* bu gibi, bu trl.
bu kabilden
* gibi, e
idinden.
bu kadar

* bu denli.

bu kadar kusur kadk


z
nda da bulunur
* zerinde durulmaya demeyecek kadar kk bir kusurdur.
bu meyanda
* Bkz. bu arada.
bu meyanda
* Bu arada.
bu ne perhiz bu ne lhana tur
usu!
* szleri ve davran

larbirbirini tutmuyor, eli


iyor.
bu sefer

* Bu defa, bu kez.

bu s
ca
a kar mdayan
r?
* a

rharcamalarla eldeki imknlar


n tkeneceini anlat
r.
bu trl

* byle, bu biimde.

bu yzden
* bundan dolay
, bunun iin.
buat

* Elektrik ak
m
devrelerinde birle
tirme yapmak veya ak
mbir veya daha fazla kollara ay
rmak iin
kullan
lan ara, kutu.
bubi
bucak

* Kk bir dokunma ile patlayan, kamufle edilmibombadan olu


an bubi tuza
teriminde geer.
* Kenar, k
e, yer.
*
lelerin, bir mdrle ynetilen blmlerinden her biri, nahiye.

bucak bucak
* Her yerde, her yanda, her tarafta.
bucak bucak aramak
* her yerde aramak.
bucak bucak kamak
* bir olay, bir durum veya bir kimseyle kar

la
mamaya al

mak.
buuk
buuklu
budak

* (sayve le
tirme s
fatlar
ndan sonra gelir, tek ba

na kullan
lmaz) ... ve yar
m.
* Kesirli.
* Aac
n dal olacak srgn.
* Dal.
* Dal
n gvde iindeki ba
lang
yeri olan ve tahtalarda grlen yuvarlak koyuca renkte sert blm.

budak delii
* Tahtalardaki budak yerinin
kar
lmas
ndan sonra a
lan bo
luk.
budak z
* Taze srgn.

budaklanma
* Budaklanmak i
i.
budaklanmak
* Budak srmek, dallanmak.
budakl
* Buda
olan.
budala

* Zekca geri.
* Bir
eye a

rlde d
kn.
* Zekca geri olan kimse.

budala budala
* budala gibi, budalaca.
budalaca

* Budalaya yak

r (biimde).

budalacas
na
budalala
ma
* Budalala
mak i
i.
budalala
mak
* Budala duruma gelmek, budala gibi davranmak.
budalal
k
* Budala olma durumu.
* Budalaca yap
lan i
.
budalal
k etmek
* ak
ls
zca davranmak.
budama

* Budamak i
i.

budamak
* Daha ok rn almak veya dzgn bir biim vermek amac
yla aa, asma gibi bitkilerin dallar
nkesmek,
dallar
nk
saltmak.
* Yeni filiz srmesi iin bir bitkinin dallar
nkesmek.
* (gre
te) Rakibinin ayaklar
nbir ayak oyunu veya vuru
u ile yerden kesmek.
* Bir
eyi eksiltmek, azaltmak.
budan

* Budanmak i
i veya biimi.
budanma

* Budanmak i
i.

budanmak
* Budamak i
ine konu olmak.
budatma
* Budatmak i
i.
budatmak
* Budamak i
ini yapt
rmak.
Buddhist

* Buddhizm dininden olan kimse.

Buddhizm
* Tabiatst ki
ile
mibir tanr
d
ncesi yerine, salt varl

koyarak onun insanda arzu biiminde


belirdi
ini, bundan da
st
rab
n do
du
unu,
st
raptan kurtulmak iin var olmaktan vazgemek gerekti
ini ileri sren,
Hindistan ve in'de yayg
n olan, Buddha'n
n ileri srd mistik dnya gr
ve din.
Budist
* Bkz. Buddhist.
budun
kavim.

* Aralar
nda tre, dil ve kltr ortakl

bulunan, boy ve soy bak


m
ndan da birbirine balinsan topluluu,
* Ulus, millet.

budun betimci
* Etnograf.
budun betimi
* Etnografya, kavmiyat.
budun bilimci
* Budun bilimi uzman
, etnolog.
budun bilimi
* Etnoloji,
rkiyat.
budun bilimsel
* Etnolojik.
budunsal
bugn

* Kavm, etnik.
*
inde bulunduumuz gn.
*
inde bulunduumuz a, zaman.
*
inde bulunduumuz gnde.

bugn bana ise yar


n sana
* bugn birinin ba

na gelen kt bir durumun, daha sonra ba


kas
n
n da ba

na gelebileceini hat
rlatmak
iin sylenir.
bugn yar
n
* ok yak
nda, nerede ise.
bugnden tezi yok
* hemen
imdi, derhal.
bugnden yar
na
* az zaman sonra.
* bugn ya
ayanlardan gelecek ku
aklara.
bugne bugn
* "unutma ki", "
unu iyi bil ki" anlam
nda kullan
l
r.
* bugne de
in.
bugnk

* Bugne zg, bugn olan, bugn yap


lan.

bugnk gnde
*
imdi, iinde bulundu
umuz zamanda,
imdiki
artlarda.
bugnk tavuk yar
nki kazdan iyidir

* salanm
bir kazanc
n umulan daha byk bir kazanca feda edilmemesini
tler.
bugnlk
* Bugn iin.
bugnlk yar
nl
k
* ok yak
nda olmasbeklenen
eyler iin sylenir.
buday

* Budaygillerin rnek bitkisi (Triticum).


* Bu bitkinin ba
aktan ayr
lm
tanesi.

buday ba
ak verince orak pahaya
kar
* ihtiya duyulan
ey de
er kazan
r.
buday benizli
* A
k esmer.
buday biti
* Yar
m kanatl
lardan, vcudu ye
il, ba
siyah, ekinlere zararlbir bcek, ekin biti (Sitophilus granarius).
buday gvesi
* Tah
la zarar veren kk bir kelebek (Tinea granella).
buday pas
* Pas mantar
gillerden asalak bir mantar (Puccinia graminisi).
* Bu mantar
n bu
day ve benzeri bitkilerin yapraklar
nda olu
turdu
u hastal
k.
buday rengi
* (ten iin) A
k esmer.
buday srmesi
* Buday ba
aklar
ndan olu
an ilkel mantar (Tilletia tritici).
* Bu mantar
n yol at

hastal
k.
buday unu
* Yabancmaddelerinden temizlenmive tavlanm
bu
daylar
n tekniine uygun olarak
tlmesiyle elde
edilen bir rn.
budayc
l
* Batakl
k yerlerde, patates, pancar tarlalar
nda ya
ayan gc bir ku(Luscinia svecica cyanecula).
budaygiller
* Bir eneklilerden, rne
i buday, yulaf, arpa, pirin, avdar, m
s
r, ayr
k ve ay
r otlar
, kam

, bambu olan,
iekleri ba
ak durumunda byk bir bitki familyas
.
budays
* Budayand
ran.
budays
meyve
* ok ince olan kabuu, zar
ndan ayr
lmayacak derecede kayna
m
olan tohum izlenimi veren bir kuru
meyve.
budays
tane
* Bkz. budays
meyve.
budays
tohum
* Bkz. budays
meyve.
bura

* Erkek deve, iki hrgl deve.

buu

buu evi

* Is
etkisiyle gaz durumuna geen s
v
.
* Souk bir cisim zerinde ince bir tabaka durumunda yo
unla
m
s
v
.
* Hastal
k dolay
s
yla mikroplu say
lan e
yan
n s
cak bu
u ile temizlendi
i yer, tephirhane.

buu kebab
* Et, arpac
k soan
, domates, sar
msak, kekik ve baharat kullan
larak hi su konmadan haz
rlanan bir et
yeme
i.
buul buul
* Buu
kararak.
buulama
* Buulamak i
i.
* Buuda pi
mi(yemek).
buulamak
* Buudan geirmek, buuya tutmak.
* Bazyemekleri buu ile pi
irmek.
buuland
rma
* Buuland
rmak i
i.
buuland
rmak
* Buulanmas
na yol amak.
buulan

* Buulanmak i
i veya biimi.
buulanma
* Buulanmak i
i.
buulanmak
* zerinde buu olu
mak, buu ile kaplanmak.
buula
ma
* Buula
mak i
i, buharla
ma.
buula
mak
* Buu durumuna gelmek, buharla
mak.
buula
t
r
c
* Suyu bu
u durumuna getirmek iin kullan
lan (ara).
buulu
* zerinde buu bulunan, buulanm

.
* Szgn, dalg
n bak

lolan (gz).
buulu buulu
* Nemli, dolu dolu, ya
l
.
buur

* Bura.

buusu stnde
* s
cak s
cak, s
cakl

azalmam
durumda.
buhar

* Is
etkisiyle s
v
lar
n ve bazkat
lar
n dn
tkleri gaz durumu.

buhar kazan
* Buhar elde etmekte kullan
lan kazan.
buhar kurutucusu
* Buhar ierisindeki su damlac
klar
nay
ran ve kuru buhar elde edilmesini salayan ara.
buhar makinesi
* Buhar bas
nc
yla i
leyen makine.
buhar olmak
* yok olmak, kaybolmak.
buhar valf
* Buharl
s
nma sisteminde, kalorifer dairelerinde buhar ak

nkesmeye ve dengelemeye yarayan alet.


buharla
ma
* Buharla
mak i
i, bu
ula
ma, tebahhur.
buharla
ma noktas
* Bir s
v
n
n kaynat
lma sonucunda buhar durumuna geme derecesi.
buharla
mak
* Buhar durumuna dn
mek, bu
ula
mak, tebahhur etmek.
* Dalg
nla
mak, hayaller iinde kalmak.
buharla
t
r
c
* Buharla
ma i
lemini gerekle
tiren alet.
buharla
t
rma
* Buharla
t
rmak i
i.
buharla
t
rmak
* Bir s
v
ykaynatarak buhar durumuna getirmek.
* Bir s
v
yince damlac
klar durumunda dam
tmak.
buharlay
c
* Buhar hline getiren (makine vb.).
buharl
* Buharolan.
* Buhar gc ile al

an.
buharlgemi
* Buhar gcyle al

an gemi.
buharl
s
tma
* Buhar
n ta

s
dan yararlanarak yap
lan
s
tma.
buharlmakine
* Buharla al

an makine.
buharltren
* Buhar gcyle al

an tren.
buharlt
*
kard

buharla kuru ama

rlartlemeye haz
r duruma getiren t.
buhran

* Bunal
m, bunluk, kriz.

buhran geirmek
* bunal
m geirmek.

buhrana tutulmak
* buhran geirmek.
buhranl
* Bunal
ml
.
buhur

* Din trenlerde yak


lan kokulu a
a vb. maddeler, tts.

buhurdan
* Buhurluk.
buhurdanl
k
* Buhur yapmak iin kullan
lan ara.
buhurluk

*
inde tts iin kullan
lan maddeler yak
lan kap.

buhurumeryem
* Tav
ankula
, siklmen.
buji
* Patlamalmotorlarda gaztutu
turmaya yarayan elektrikli ara.
buka

* A
r cezal
lar
n ayaklar
na tak
l
p ucuna pranga ba
lanan demir halka.
* Kamamasiin hayvanlar
n aya

na tak
lan zincir, demir kstek.

buka
vurmak
* buka
takmak.
buka

lama
* Buka
lamak i
i.
buka

lamak
* (hayvan iin) Ayaa buka
takmak.
buka

l
* Aya
nda buka
bulunan.
* Bilekleri beyaz olan (hayvan).
buka

l
k
* Hayvanlar
n aya

na buka
tak
lacak yer, bilek.
bukalemun
* Bukalemungillerden, 20-30 cm boyunda, renk dei
tirmesiyle nl srngen tr, kaya keleri (Chamaeleo
chamaeleon).
*
kar
na gre davran

n
, gr
n dei
tiren kimse.
bukalemun gibi renkten renge girmek
* srekli d
nce de
i
tirmek.
bukalemungiller
* Srngenler s
n
f
n
n renklerini bulunduklaryerin rengine uyduran, hareketleri yava
, bukalemun trlerini
iine alan bir familyas
.
bukanak
buke

* Ayak.
* Gzel koku, rayiha.

buket
bukle

* iek demeti.
* Kk lle durumunda, k
vr
mlsa.

bukle bukle
* K
vr
m k
vr
m, bukleli (sa).
bukleli
* K
vr
mlarolan (sa).
buklesiz
buklet

bukran
bul

* K
vr
mlarolmayan (sa).
* Bklmiplik.
* Bu iplikten dokunmu(giyecek).
* Saralar
n kulland

yn k
rp
nt
s
.
* Yaln
z iki geniyz testere ile dzeltilmitahta.

bula
* Yenge, amca veya daykar
s
.
bula bula bunu (onu, bir
eyi, bir kimseyi) bulmak
* var olanlar
n en deersizini semek.
* kt bir raslant
y
anlatmak iin kullan
l
r.
bulada
bulak
bulama

bulama

* Byk pili.
* Kaynak, p
nar.
* Bulamak i
i.
* Genellikle zm

ras
n
n kaynat
lmas
ile yap
lan koyu pekmez.
* Sulu, c
v
k hamur.
* Bu koyulukta yap
lan e
itli hamur yemekleri.
* Kar

k, oradan buradan toplanm

bulamak

* Bir nesnenin her yan


n
bir
eye de
direrek stn onunla kaplamak, bir nesneyi ba
ka bir maddeye
bat
rmak.
* Kirletmek.
buland
r
c
* Bulantveren.
* Tiksindirici, nefret uyand
ran.
buland
r
lmak
* Buland
rmak i
i yap
lmak.
buland
rmak
* Bulanmas
na yol amak, bulanmas
nsalamak.

*
ki veya daha ok
eyi birbirlerinden fark edilmeyecek biimde kar

t
rmak.
bulan
k
* Bulanm
olan, duru olmayan.
* Bulutlu, kapal
.
* A
k seik grnmeyen, net olmayan.
* (bak

) iin, Donuk, anlams


z; fersiz.
* Niteli
i tam anla

lmayan.
bulan
ka
* Biraz bulan
k olan, ok duru olmayan.
bulan
kla
ma
* Bulan
kla
mak i
i veya durumu.
bulan
kla
mak
* Bulan
k olmak.
bulan
kla
t
rmak
* Bulan
k duruma getirmek.
bulan
kl
k
* Bulan
k olma durumu.
bulan

bulanma

* Bulanmak i
i veya biimi.
* Bulanmak i
i.

bulanmak
* Bulamak i
ine konu olmak, her yanbir
eyle kaplanmak.
* Durulu
unu yitirmek.
* Parlakl

nve a
kl

nyitirmek.
* (i, mide ii) Bulant
s
olmak.
* Kar

mak.
bulant

* Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum.

bulant
vermek
* (iini, midesini) buland
rmak.
bula

c
* Birinden ba
kas
na geen, bula
an, sri.
bula

chastal
k
* Mikrop yolu ile yay
lan hastal
k.
bula

* Yiyecek veya iecekte kullan


lan y
kanmam
mutfak e
yas
veya kap kacak.
* Bula
m
olan.
* Yap

kan, sulu.
*
z, etki, kal
nt
.

bula

k adam
* Yolsuz, uygunsuz i
ler yapan, sata
ma al

kanl
olan kimse.
bula

k bezi
* Bula

klary
kamak iin kullan
lan bez.
bula

k deniz

* May
n tehlikesi olan deniz.
bula

k deterjan
* Bula

k tozu.
bula

k eldiveni
* Bula

k y
karken kullan
lan plstikten yap
lm
geirimsiz eldiven.
bula

k gemi
* Tayfalar
nda veya iindeki yolcular aras
nda bula

chastal
k bulunan gemi.
bula

k i
* Yolsuz, uygunsuz, kirli i
.
bula

k makinesi
* Bula

k y
kamaya yarayan alet.
bula

k makinesi tuzu
* Bula

k makinelerinde suyun iinde veya y


kananlar
n zerinde kire kal
nt
lar
nyok eden kimyasal
bile
im.
bula

k suyu
* Bula

k y
karken kullan
lan su.
bula

k suyu gibi
* (sulu yiyecek ve iecekler iin) kt haz
rlanm

, tadtuzu olmayan.
bula

k tozu
* Bula

klary
karken kullan
lan, temizleme ve ar
tma zelli
i bulunan toz.
bula

k
*

i kirli kaplary
kamak olan kimse.
bula

k
l
k
* Bula

k
n
n i
i.
bula

khane
* K

la, okul, otel gibi yerlerde bula

k y
kamaya ayr
lan zel blm.
bula

kl
k
* Bula

k olma durumu.
bula

lma
* Bula

lmak i
i veya durumu.
bula

lmak
* Bula
mak i
ine konu olmak.
bula
kan

* Bula
t

yerden kolay temizlenemeyen, yap

kan.
* Sata
ma, kavga etme al

kanl

olan.

bula
kanl
k
* Bula
kan olma durumu.
bula
ma

* Bula
mak i
i.

bula
mak
* Bir nesne, zerine srlen bir
ey yznden kirlenmek.
*
stenilmeyen bir madde bir
eye srlmek.
* (hastal
k) Gemek, sirayet etmek.

* atmak, sata
mak, tedirgin etmek.
*
stemeden veya rastlantsonucu bir i
e kar

mak.
bula
t
r
lma
* Bula
t
r
lmak i
i veya durumu.
bula
t
r
lmak
* Bula
t
rmak i
ine konu olmak.
bula
t
rma
* Bula
t
rmak i
i veya durumu.
bula
t
rmak
* Bula
mas
na yol amak.
bulatmak

* Bula
t
rmak.

buldok
* Kpekgillerden, burnu bas
k, alt enesi sttekinden uzun, iri ve gl bir kpek tr (Canis familiaris
molosus hibernicus).
buldozer
* nndeki genib
akla topra
s
y
r
p engebeleri kald
ran, tekerlekli veya t
rt
ll
bir yol makinesi.
bulduka bunar (veya bulmuda bunuyor)
* buldu
uyla yetinmiyor da daha ounu istiyor.
buldumcuk
* Sonradan grme.
buldumcuk olmak
* bir
eye sonradan ula

nca

marmak.
buldurma
* Buldurmak i
i.
buldurmak
* Bulmak i
ini yapt
rmak.
buldurtma
* Buldurtmak i
i.
buldurtmak
* Bulmas
n
veya buldurmas
nsa
lamak.
Bulgar
* Slvlar
n gney kolundan olan bir halk veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Bulgaristan'a zg olan, Bulgaristanla ilgili olan.
Bulgarca
* Bulgar dili.
bulgari

* Drt telli ba
lama.

Bulgaristanl
* Bulgaristan halk
ndan olan ( kimse).
bulgu

* Var olduu hlde bilinmeyeni bulup ortaya


karma i
i ve bu i
in sonunda elde edilen
ey.
* Ara
t
rma verilerinin zmlenmesinden
kar
lan bilimsel sonu, netice.

* Vcuttaki i
levsel bir bozuklu
un, hastal

n belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom.


bulgulama
* Bulgulamak i
i.
* Yeni olaylarve bilgileri bulma yntemi ve retisi.
bulgulamak
* Yeni olaylarve bilgileri bulmak.
bulgur

* Kaynat
l
p kurutulduktan ve kabu
u
kar
ld
ktan sonra k
r
lan bu
day.
* Sert ve ufak taneler durumunda yaan kar, ebe bulguru.

bulgur bulgur
* Bulgur tanesi gibi.
bulgur orbas
* Domates, bulgur, taze biber, so
an, tereya
ve sala kullan
larak haz
rlanan bir orba tr.
bulgurcu

* Bulgur yapan ve satan kimse.

bulgurcuk
* Gneyzeyinde teleskopla seilebilen kk, dairesel grn
l parac
klardan her biri.
bulgurculuk
* Bulgurcunun i
i veya meslei.
bulgurlama
* Bulgurlamak i
i.
bulgurlamak
* Bulgur tanaleri gibi kk paralara ay
rmak.
bulgurlanma
* Bulgur taneleri gibi kk paralara ayr
lma.
* Gneyzeyinde bulgurcuk denilen taneciklerin kayna
masolay
.
bulgurlu kfte
*
nce bulgurla yo
rulmukfte.
bulgurlu pilv
* Bulgurla pi
irilen pilv.
bulgurluk
* Bulgur yapmaya elveri
li.
Bulgurlu'ya gelin mi gidecek?
* gere
i yokken ivedi ve srekli olarak diki
, nak
gibi i
lerle u
ra
anlara
aka yollu sylenir.
bulgusal
* Bulguyla ilgili, bulguya ait.
bulgusal yntem
* retilmek istenen
eyi,
rencilerin kendilerinin bulmas
nsa
layan
retim yntemi.
bullak
bulma

* Bkz. allak bullak.


* Bulmak i
i.

bulmaca
bulmak

* e
itli biimlerde dzenlenen ve d
ndrerek, aratarak buldurmayama edinen oyun.
* Arayarak veya aramadan, bir
eyle, bir kimse ile kar

la
mak; bir
eyi elde etmek.
* Kaybedilen bir
eyi yeniden ele geirmek.
* Varl

bilinmeyen bir
eyi ortaya
karmak, ke
fetmek.
*
lk kez yeni bir
ey yaratmak, icat etmek.
*
stenilen
eye kavu
mak, nail olmak.
* Bir yer, bir noktaya eri
mek, ula
mak.
* Herhangi bir gr
e, bir yarg
ya varmak.
* Semek, uygun saymak.
* Salamak, temin etmek.
* (kabahat, su, kusur iin) Yklemek.
* Eri
mek.
* Cezaya u
ramak.
* Hat
rlamak.

bulucu
* Bir
eyi bulan, bir buluyapan kimse, k
if.
* Gazlar
, may
nlar
, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalarbulmaya yarayan ara, detektr.
bul
* Erin olma, baliolma, erinlik.
bula

* Ergenlik a
.
bula ermek
* erinle
mek.
bulundurma
* Bulundurmak i
i.
bulundurmak
* Var olmas
n
, haz
r bulunmas
nsalamak.
* Eksik etmemek.
bulunma
* Bulunmak i
i.
bulunmak
* Bulmak i
ine konu olmak.
* Herhangi bir durumda olmak.
* (bir yerde) Olmak.
* Bulunmaz, e
siz, benzersiz, g bulunan.
bulunmaz Hint kuma

* ok az bulundu
u ve ok de
erli olduu san
lan
ey.
buluntu
* Kazveya ara
t
rmalarla ortaya
kar
lm
olan, bazen de rast gelinerek bulunan eski alardan kalma e
ya.
* Sokakta bulunup al
nan ocuk.
bulup bulu
turmak
* aba gstererek sa
lamak, yaratmak.
bulu

* Bulmak i
i veya biimi.
*
lk defa yeni bir
ey yaratma, icat.
* Bilinen bilgilerden yararlanarak daha nce bilinmeyen yeni bir bulguya ula
ma veya yntem geli
tirme, icat.
* Konu, duygu, d
nce ve hayalde ba
kalar
n
n etkisinden s
yr
larak, bunlar
n i
leni
inde yeni bir yol tutma.

buluhakk
* Bir bulu
un veya o bulu
u uygulama alan
nda kullanma hakk
n
n bir kimseye ait olduunu gsteren belgeye
kar

l
k kazan
lan hak.
bulu
ma

* Bulu
mak i
i.

bulu
ma yeri
* Bulu
ulacak yer.
bulu
mak
* Bir araya gelmek; kar

la
mak.
* nceden belirlenmibir yer ve zamanda bir araya gelmek.
* Kavu
mak.
bulu
turma
* Bulu
turmak i
i.
bulu
turmak
* Bir araya gelmelerini salamak, bir araya getirmek.
bulu
ulma
* Bulu
ulmak i
i.
bulu
ulmak
* Bulu
mak i
i yap
lmak.
bulut

* Atmosferdeki su damlac
klarve buz taneciklerinin grlebilir yo
unluk kazanmas
yla olu
an, biimleri,
ykseklikleri ve yol at
klarhava olaylar
yla birbirinden ayr
lan y

nlar.
* Herhangi bir
eyden olu
an yo
un y

n.
* Keder, endi
e.
bulut gibi
* ok sarho
.
bulutuk

* Kk bulut.

bulutlanma
* Bulutlanmak i
i.
bulutlanmak
* Bulutlarla kaplanmak.
* Kederlenmek, hznlenmek.
bulutlu

bulutsu
bulutsuz

* Bulutlarla kaplanm

, bulutlanm

.
* zerinde bulut varm
gibi bulan
k grnen.
* (bellek iin) Kar

k, net olmayan.
* Uzayda ekseni evresinde yava
a dnen, k
zg
n gaz ve tozlardan olu
mugk varl

, neblz.
* Bulutu bulunmayan, a
k, berrak.

buluttan nem kapmak


* en kk bir
eyden al
nmak, ok al
ngan olmak.
bulvar

* ehir iinde aal


, genicadde.
bumbar
* Bykbave kkbahayvanlar
n kal
n ba
rsa
.
* Bu ba
rsa
a cier, k
yma, pirin veya bulgur doldurularak yap
lan yemek.
* Sou
un girmesini nlemek iin kapve pencere aral
klar
na tak
lan, ii pamuk dolu, uzun bez k
l
f.
bumburu
uk
* ok, iyice buru
muolan.
bumbuz
* ok so
uk.
bumerang
* K
vr
k bir sopaya benzeyen ve f
rlat
ld

nda geri dnen, a


atan yap
lma bir av arac
.
bumlama

* Bumlamak i
i.

bumlamak
* Lstik t
rnaklar
n
n janta iyi oturmamas
ndan dolayjant
n i lstik zerine basmassonucu lstik patlamak.
bun
* S
k
nt
.
buna

* Bu zamirinin ynelme eki alm


durumu.

buna dedi (idi) buna demedi (idi) diyerek


* birok
ey aras
ndan, iyilerini semeye ba
lam

ken nce beenmeyip b


rakt
klar
nda sonradan, yeniden
seip alarak.
bunak
bunaka

bunakl
k

* Bunam
olan (kimse), ateh getirmiolan (kimse), matuh.
* Buna
a benzer, biraz bunak.
* Buna
a yak

r (bir biimde), bunak gibi.


* Bunak olma durumu.

bunal
m
* Doal bir srete birdenbire olu
an ayk
r
l
k, bunluk, buhran, kriz.
* Tehlikeli sonu do
urabilecek gerginlik, buhran.
* Bir hastal
kta iyile
me veya lmle sonulanan, birdenbire olan fizyolojik de
i
iklik, kriz.
* o
unlu
a ili
kin sat
n alma gcnn durmas
, sat
de
erlerinin d
mesi, al

ma gcnn azalmasgibi
sebeplerle ortaya
kan iktisad durum, kriz.
* Ruh ynden sonucu tehlikeli olabilecek durum.
bunal
m geirmek
* herhangi sebeple olu
an bunal
mya
amak.
bunal
ma d
mek
* ruh bak
mdan gerginlik veya s
k
ntiine girmek.
bunal
ml
* Gerginlik, s
k
ntveren, gerginli
i olan.
bunal

* Bunalmak i
i veya biimi.

bunalma

* Bunalmak i
i.

bunalmak
* Soluk almasgle
mek.
* ok s
k
lmak, ok tedirgin olmak.
bunalt

* S
k
nt
, i s
k
nt
s
.

bunalt
c
* Bo
ucu, s
k
c
, s
k
ntveren.
bunalt
lma
* Bunalt
lmak i
i veya durumu.
bunalt
lmak
* Bunalmas
na yol a
lmak.
bunaltma

* Bunaltmak i
i.

bunaltmak
* Bunalmas
na yol amak.
bunama

* Frengi, alkolizm gibi d


sebeplerden veya ya
l
l
k, damar t
kanmasgibi i sebeplerden ileri gelen, zihn
ba
nt
n
n kopmas
, ateh.
bunamak

* Frengi, alkolizm gibi d


sebeplerden veya ya
l
l
k, damar t
kanmasgibi i sebeplerle zihn ba
ntkopmak,
ateh getirmek.
bunay

bunca

* Bunamak i
i veya biimi.
* Epey, ok.
* Bu kadar, bu denli.

bunca

z
* Bunun gibi.
bunda

* Bu zamirinin kalma durumu.

bunda bir ivar


* olay
n bir i yz, durumun gizli bir yn var.
bundan

* Bu zamirinin
kma eki alm
durumu.

bundan byle
* bundan sonra.
bundan iyisi can sa
l

* bu en iyisidir, daha iyisi olamaz.


bungalov
* Hindistan'da tek katl
, genellikle tahtadan yap
lm

, veranda ile evrili ev.


* Genellikle tahtadan yap
lm

, tek katlev.

bungun

* S
k
nt
l
.

bungunla
t
rmak
* Bungun hle getirmek.
bunlar
* Bu zamirinin oul eki alm
durumu.
bunlu
bunluk
bunmak

* S
k
nt
l
.
* Bunal
m, s
k
nt
.
* Be
enmemek, az
msamak, kmsemek.

bunu
* Bu zamirinin belirtme eki alm
durumu.
bunun

* Bu zamirinin tamlayan durumu.

bunun buras
* dikkati ekmek iin "buras
" anlam
nda kullan
l
r.
bununla birlikte
* Buna ek olarak.
* Bunun byle oldu
una bakmayarak.
bura

burac
kta

* (bu ve ara kelimelerinden) Bu yer.


* Kalma ve
kma durumlar
nda orta hecenin d
t
ve burda, burdan biimlerinin kullan
ld

da grlr.
* ok yak
n ve belirli bir yeri gsterir.

burada
* Bu yerde.
buradan

* Buradan.

buraday
m diye ba

rmak
* gze arpacak bir yerde bulunmak.
bura
an

* Gl esen rzgr.

buralar
* bu yerler.
bural

* Bu memleketli, bu yerin halk


ndan.

buram buram
* (duman, koku gibi havada yay
lan
eyler iin) Pek ok.
buras

* Bu yer, bura.

burcu

* Gzel koku,
t
r.

burcu burcu
* (koku iin) Gzel gzel, pek gzel.
burcumak
* Gzel koku yaymak.
bur

bur
burak

* Kale duvarlar
ndan daha yksek, yuvarlak, drt k
e veya ok k
eli kale
k
nt
s
.
* Zodyak zerinde yer alan on iki tak
m y
ld
za verilen ortak ad.
* kse otu.
* Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullan
lan y
ll
k bir yem bitkisi (Vicia ervilia).
* Bu bitkinin mercime
e benzeyen tanesi.

burlar ku
a
* Gk kresinde tutulma emberinin getii ve zerinde on iki burun (Ko, Bo
a,
kizler, Yenge, Aslan,
Ba
ak, Terazi, Akrep, Yay, O
lak, Kova, Bal
k) e
it aral
klarla da

t
ld

ku
ak. \343 Zodyak.
burdurma
* Burdurmak i
i.
burdurmak
* Burmak i
ini yapt
rmak.
burgac
k
* Bkz. kargac
k burgac
k.
burga
burgata
burgu

* Anafor, girdap.
* Tel ve bitkisel halatlar
n pus (2.54 cm) olarak evresini belirten birim.
* Tahtada belirli delik amaya yarayan delgiye tak
lsarma, yivli, keskin, elik alet.
* T
pa ekmeye yarayan, ucu sivri ve helis biiminde demir alet, tirbu
on.
* Yerin orta ve derin katmanlar
na inebilmeyi sa
layan delici alet.
* Telli sazlarda, telleri germeye yarayan mandal.

burgu makarna
* Burgu biiminde dklmve f
r
nlanm
makarna.
burgulama
* Burgulamak i
i.
burgulamak
* Burgu ile delmek, delik amak.
burgulanma
* Burgulanmak i
i.
burgulanmak
* Burgulamak i
ine konu olmak, burgu ile delinmek.
burgulu

* Burgusu olan.

* Burgulanm
olan.
burgusuz
* Burgusu olmayan.
* Burgulanmam
olan.
burhan
* Kan
t.
* Belgit.
burjuva
* ehirlerde ya
ayan, zel imtiyazlardan yararlanan
ehirli.
* Orta s
n
ftan olan kimse, kent soylu.
burjuva edebiyat
* Orta s
n
f halk kesimine hitap eden edebiyat.
burjuvaca
* Burjuva gibi, burjuvaya yak

an biimde.
burjuval
k
* Burjuva olma durumu.
burjuvazi

* Burjuva s
n
f
, kent soyluluk.

burkma
* Burkmak i
i.
burkmak

* Burarak evirmek.
* Burkulmak.
* Acvermek, zmek.

burkucu
* Burkma i
ini yapan.
* zc.
burkulma
* Burkulmak i
i.
burkulmak
* Burkmak i
ine konu olmak.
* Vcuttaki organlardan biri birdenbire kendi eklemi zerinde dnmek.
* znt duymak.
burlesk
* Sanat alan
nda ve zellikle edebiyatta rastlanan, komiklie dayanan bir tr.
burma

burmak

* Burmak i
i.
* Sar

burma tatl
s
n
n bir ad
.
* Burularak yap
lm
bilezik.
* Burulmu
, burularak yap
lm

, k
vr
lm

.
* Had
m etme, i
dietme.
* Musluk.
* E
rilmek iin bklmyn.
* Yaiken burularak kurutulan ot.
* Kuru incir.
* Bir
eyi iki ucundan tutup ekseni evresinde evirerek bkmek.

* Had
m etmek, idietmek.
* Aza kekre tat vermek.
* (mide, ba
rsak) Sanc
mak.
* zmek, s
k
ntvermek.
burnaz

*
ri ve uzun burunlu.

burnu bile kanamamak


* tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak.
burnu byk
* kibirli.
burnu bymek
* kibirlenmek, byklenmek.
burnu havada
* kendini ok beenmi(olmak).
burnu havada (veya kaf da

nda) (olmak)
* ok kibirli (olmak).
burnu k
r
lmak
* byklenemez duruma gelmek.
burnu srtlmek (veya burnu srtmek)
* s
k
ntektikten sonra daha nce be
enmedii bir durumu kabul etmek, gururundan vazgemek.
burnu yere d
se almaz
* kendini be
enmi
, kibirli.
burnuna girmek
* birine ok sokulmak.
burnunda (veya gznde) ttmek
* ok zlemek.
burnundan (fitil fitil) gelmek
* elde etti
i gzel
ey, sonradan gelen zntler zerine kendisine zehir olmak.
burnundan ayr
lmamak
* yan
ndan gitmemek, uzakla
mamak.
burnundan d
en bin para olmak
* ok as
k suratlolmak.
burnundan k
l ald
rmamak
* kendisine hi sz syletmemek, ok huysuz olmak.
burnundan solumak
* ok fkelenmiolmak.
burnundan yakalamak
* birini ynetimi alt
na almak, kaamak bulamayaca
duruma getirmek.
burnunu ekmek
* sm
n ekmek.
* umdu
unu bulamamak, amac
na ula
amamak.
burnunu k
rmak
* birini g durumda b
rakarak byklenmesini veya direni
ini yok etmek.

burnunu s
ksan can
kacak
* ok zay
f ve gsz kimseler iin kullan
l
r.
burnunu sokmak
* gerekmedi
i hlde her i
e kar

mak.
burnunun dibi
* ok yak
n
.
burnunun dibine sokulmak
* ok yakla
mak, iyice yakla
mak.
burnunun dikine (veya do
rusuna) gitmek
* t dinlemeyerek kendi bildi
i gibi davranmak.
burnunun dire
i k
r
lmak
* ok pis bir koku duyarak tedirgin olmak.
burnunun dire
i s
zlamak
* (madd veya manev) ok acduymak, ok zlmek.
burnunun ucundan tesini (veya ilerisini) grmemek
* k
t d
nceli olmak.
burnunun ucunu grmemek
* ok sarhoolmak.
burnunun yeli harman savurmak
* byklenmek, kibirlenmek.
* ok fkelenmek.
burs

* Bir
rencinin renimini yapmasveya bir kimsenin bilgi ve grgsn art
rmas
iin belli bir sre devlet
veya zel kurulu
larca, denen ayl
k para.
* Bu amala vakfedilmiparan
n veya mal
n geliri.
burslu
burssuz
burtlak

* Burs alan, bursu olan.


* Burs almayan, bursu olmayan.
* Ta
l
k, al
l
k yer.

buru
* Sanc
, buruntu.
buruk

* Burulmuolan.
* Tad
kekre olan.
* Al
narak ksknlk gsteren, gcenmi(kimse).
* Uygun olmayan
artlar sonucu dnerek byyen aac
n kerestesi.

buruk buruk
* Buruk bir biimde.
buruka
* Tad
biraz buruk olan.
burukla
ma

* Burukla
mak i
i veya durumu.
burukla
mak
* Buruk durum almak.
burukluk

buruksu
burulma

* Buruk olma durumu, kekrelik.


* Ksknlk, gcenmi
lik.
* Buru
a benzer, buruk gibi.
* Burulmak i
i.

burulma dayan
m
* Elyaf
nbkerek k
rmaya al

an kuvvete kar
a
ac
n gsterdii diren.
burulmak
* Ekseni evresinde dndrlmek.
* Sanc
mak, a
r
mak.
* Al
narak ksknlk gstermek, gcenmek.
burum burum
* Burulmak fiili ile birlikte "ok fazla burulmak" anlam
nda kullan
l
r.
burun
* Al
nla st dudak aras
nda bulunan,
k
nt
l
, iki delikli koklama ve solunum organ
.
* Baz
eylerin n ve sivri blm.
* Karan
n, zellikle yksek ve da
l
k k
y
larda, trl biimlerde denize uzanm
blm.
* Kibir, byklenme.
burun bo
luklar
* Burun deliklerinden yukardo
ru a
lan, mukozayla kaplbo
luklar.
burun buruna
* Birbirine ok yak
n ve yz yze.
burun buruna gelmek
* beklenmedik bir anda kar

la
mak, birbirlerine ok yakla
mak.
* kar

s
nda hissetmek.
burun bkmek
* be
enmemek, nem vermemek.
burun deli
i
* Burnun iki bo
luundan her biri.
burun kanad
* Burun deliinin yan taraf
ndaki kabar
k blm.
burun k
v
rmak
* nem vermemek, kmsemek, beenmemek.
burun otu
* Burna ekilen ttn, enfiye.
burun perdesi
* Burun bo
luunu ikiye ay
ran blme.
burun
i
irmek
* kibirlenmek.

burun yapmak
* stnlk taslamak.
Burundili
* Burindi halk
ndan olan (kimse).
burunduruk
* Hayvanlarnallarken
s
rmamasiin dudaklar
nk
st
rmaya yarayan k
ska, yava
a.
burunlamak
* D

lamak, a
a
lamak.
burunlu

* Herhangi bir biimde burnu olan.


*
k
nt
solan.
* Kendini be
enmi
, onurlu, kibirli.

burunluk
* Burunsak.
burunsak

* Hayvan yavrusunun anas


ndan st emmesini nlemek iin burnuna geirilen ba
l
k.
* Hayvanlar
n burunlar
na geirilen ip.

burunsal
k
* Burunsak.
buruntu

* Buru, sanc
, ba

rsak bozuklu
u.

buruburu
* ok buru
mu
.
buru
ma
* Buru
mak i
i.
buru
mak
* Dzgnl
bozulmak, zerinde k
r

k ve katlamalar olmak.
* (a
zda) Kekrelik duymak.
* Tiksinmek, ho
lanmamak.
buru
turma
* Buru
turmak i
i.
buru
turmak
* Buru
uk duruma getirmek.
buru
uk

* Gerginlii, dzgnl kalmam


buru
muolan.

buru
uka
* Biraz buru
uk olan, pek dzgn olmayan.
buru
ukluk
* Buru
uk olma durumu.
* Ciltte olu
muk
r

k.
buru
uksuz
* Buru
uu olmayan.
busbulan
k

* ok bulan
k.
buse
* pck, pme, p
.
buselik

* Klsik Trk mzi


inde on basit makamdan biri.

buselika
iran
* Klsik Trk mzi
inde birle
ik bir makam.
busines klas
*

lik orun.
but
* Vcudun kala ile diz aras
ndaki blm.
* Hayvanlar
n, bacaklar
n
n gvdeye biti
ik olan dolgun, etli blm.
butafor
* Oyun iin gerekli sahne e
yas
.
butaforcu
* Oyun iin gerekli sahne e
yas
nyapan uzman.
butik
butiki

* Giyim ve ss e
yassat
lan dkkn.
* Butik i
leten kimse.

butikilik
* Butik i
letme i
i.
butlan

* Bat
l olma durumu.
* Geersizlik, hkmszlk.
* Yanl

l
k, haks
zl
k.

buton
* al

t
rmaya yarayan d
me.
buut

* Boyut.
* Uzunluk.

buydurmak
* Dondurmak, ok
tmek.
buyma
buymak

buyot

* Buymak i
i.
* Souktan donarak lmek.
* ok
mek.
* Yatakta
s
nmak iin kullan
lan s
cak su torbas
.

buyru
u alt
na girmek
* bir kimse ba
ka bir kimsenin isteklerini ister istemez yerine getirmek zorunda olmak.
buyruk

* Belirli bir davran

ta bulunmaya zorlay
csz, emir, ferman.
* Egemenlik.
buyruk kulu
* Emir kulu.
buyruku
* Buyuran, emreden (kimse).
buyrulma
* Buyrulmak i
i.
buyrulmak
* Buyurmak i
i yap
lmak.
buyrultu

buyur

* Sadrazam, vezir, beylerbeyi gibi yksek devlet grevlilerince yaz


lan buyruk.
*
rade.
* Buyurun anlam
nda bir hitap sz.

buyur etmek
* "buyurun" diyerek konu
u saygile ieri almak veya sofraya a

rmak.
buyur?

* anlamad
m, sznz tekrarlar m
s
n
z?.
* syleyiniz, emrediniz.

buyurgan
* S
k s
k buyruk veren, buyruk verir gibi konu
an.
buyurganl
k
* Buyurgan olma durumu.
buyurma

* Buyurmak i
i.

buyurmak
* Bir
eyin yap
lmas
nveya yap
lmamas
nkesin olarak sylemek, emretmek.
* Sylemek, demek, d
ncesini bildirmek.
* Gelmek, gitmek, gemek, girmek.
* Almak.
* 'Etmek, eylemek' anlam
nda yard
mc
fiil olarak kullan
l
r.
buyuru

* Buyruk, emir.

buyurucu
* Buyruk, emir veren.
buyurun cenaze namaz
na!
* hi beklenmedik kt bir durum kar

s
nda,
aka yollu znt anlat
r.
buz
* Donarak kat
duruma gelmisu.
* ok so
uk bir etki uyand
ran
ey veya kimseleri anlatmak iin kullan
l
r.
buz alan
* Buzla.
buz balamak

* (s
v
lar iin) yzeyi donmak.
buz da
* Kutup blgelerinde buzullardan koparak ak
nt
larla yer de
i
tiren byk buz paras
, aysberg.
buz duvar
* Samim olmamaktan ortaya
kan, arzu edilmeyen, arada so
ukluk yaratan durum.
buz gibi

* ok so
uk.
* (kt nitelikler iin) kesin bir gere
i belirtir.
* (et iin) temiz ve ya
l
.

buz kal
b
* Suyun belli biimlerde donmas
nsa
layan zel kap.
buz kesilmek
* buz gibi so
umak; buz durumuna gelmek.
* ok
mek, donmak.
*
a

lacak, zlecek bir durum kar

s
nda donakalmak.
buz kesmek
* ok
mek.
buz torbas
* Tedavi amac
yla kullan
lan ve iinde buz paralarbulunan plstik bir torba.
buz tutmak
* (s
viin) stnde buz olu
mak, buzla kaplanmak.
buz stne yaz
yazmak
* sresi, etkisi ok az olacak bir iyapmak.
* bir kimseye etki yapmayan szler sylemek.
buz yala

* Yksek da
larda kal
ckar ve buzulun birlikte olu
turduu, arkasve yanlardik, n a
k, ember biimli
ukurluk.
buza

* Stten kesilmemis

r yavrusu.
buza

lama
* Buza

lamak i
i.
buza

lamak
* (s

r iin) Yavrulamak.
buza

la
ma
* Buza

la
mak i
i.
buza

la
mak
* Buza
durumuna gelmek.
buza

l
* Buza

solan.
buza

s
z
* Buza

solmayan.
buzcu

* Buz satan kimse.

buzculuk
buzzer

* Buzcunun i
i veya mesle
i.
* Buzu zen, donmaynleyen alet, defroster.

buzdolab
* Yiyecek ve iecek gibi
eyleri so
uk olarak saklamaya yarayan, motorla al

an dolap.
buzhane

* Buz yap
lan yer.
* Souk hava deposu.

buzk
ran

* Donmudeniz, gl veya
rmaklarda ula

mteki gemilere kolayla


t
rmakta kullan
lan, buzlark
rarak yol
amak iin yap
lm
gemi.
buzla

* Deniz suyunun donmas


yla kutup blgelerinde olu
an buz alan
, bankiz, aysfild.

buzlanma
* Buzlanmak i
i.
buzlanmak
* Buzla kaplanmak, buz tutmak.
buzlar zlmek
* buzlar erimeye ve k
r
lmaya ba
lamak.
* aradaki soukluk, darg
nl
k, gerginlik ortadan kalkmak.
buzla
ma
* Buzla
mak i
i.
buzla
mak
* Buz durumuna gelmek.
buzlu

* Buz tutmu
, buz ba
lam
olan.
* Buz iinde tutularak, iine buz kat
larak soutulmu
.
* Buulanm
gibi olan, saydam olmayan.

buzlu cam
* Saydaml

giderilmicam.
* Televizyon ekran
.
buzlu
an
buzluk

buzuki

* zerinde buz eksik olmayan yksek datepesi.


* Yiyecek ve iecekleri so
utarak saklamak iin kullan
lan, buzla so
utulan kap veya dolap.
* Buzdolab
n
n iinde buz yapan blme.
* Ba
lamaya benzer, bozuk dzen al
nan bir Yunan alg
s
.

buzul

* Kutup blgelerinde veya daba


lar
nda a
a

ya do
ru a

r a

r yer de
i
tiren byk kar ve buz ktlesi,
cumudiye.
buzul bilimci
* Buzul bilimi uzman
, glsyolojist.

buzul bilimi
* Fizik co
rafyan
n buzullarve yeryzndeki i
levlerini konu alan blm, glsyoloji.
buzul a
* Drdnc zaman
n, yeryznn bugnknden daha byk blgelerinin buzullarla rtl bulunduu
dnemi, pleistosen.
buzul dnemi
* Buzullar
n yay
ld

drdnc zaman.
buzul kar
* Bir buzulun olu
mas
nda temel olan kat
la
m
kar kmesi.
buzul kayna
* Buzulun eriyerek topra

n alt
na inen suyunu d

ar
ya veren kaynak.
buzul masas
* evresindeki buzlar erirken, alt
na rastlayan blm erimekten koruyan ve bylece buzdan bir ayak
zerinde kalan ktle.
buzul seli
* Buzulun erimesiyle olu
an sel.
buzul ta
* Buzullar
n ta

y
p biriktirdikleri, zerleri ok kez par
lt
lveya izikli ta
lar, moren.
buzulla
ma
* Buzul durumuna gelme.
* Gemia
larda ve
imdi geniveya dar bir blgenin buzullarla rtlmesi olay
.
buzulla
mak
* Buzul durumuna gelmek.
buzullu
buzulsuz
bcr

* Buzulu olan.
* Buzulu olmayan.
* Ufak tefek ve k
sa boylu, bodur (kimse).

bcrle
me
* Bcrle
mek i
i.
bcrle
mek
* Bcr duruma gelmek.
bcrlk
Bd

* Bcr olma durumu.


* Bkz. Edi ile Bd.

bfe
*
ine sofra tak
mlar
n
n kondu
u dolap.
* Toplant
larda yiyecek ve ieceklerin konuldu
u masa.
*
ki, yiyecek tr
eylerin sat
l
p tketildi
i yer.
bfeci

* Bfe i
leten kimse.

bfecilik
Bgdz

* Bfe i
letme i
i.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

be
* Bve.
belek
beme
bemek

* Bve.
* Bemek i
i.
* Suyu nne bent yaparak toplamak.

bet
* Su birikintisi, glck.
bl

* Kk b
l, soprano bl, alto b
l, bariton bl olarak drt tr bulunan, bak
rdan, perdeli veya
pistonlu mzik aralar
n
n ad
.
br
bhtan

* Bkz. eri b
r.
* Kara alma, iftira.

bhtan etmek
* kara almak, iftira etmek.
bk
* Ovada veya dere k
y
s
nda alve diken topluluu.
* B
rtlen.
* Akarsu k
y
lar
ndaki verimli tarlalar.
* Dneme.
bken
bklk

* Oynak kemikleri aras


ndaki a
lardaraltan kaslar
n genel ad
, aan kar

t
.
* Akarsu k
y
lar
ndaki verimli tarlalar, bk.

bklm
* Bklm
, k
vr
lm

eylerin olu
turdu
u kat.
* Dneme, viraj.
bklm bklm
* ok bklml, k
vr
m k
vr
m.
bkme

* Bkmek i
i.
* Bklmkaytan veya iplik.
* Vcudun bir blmn yan
ndaki blm zerine k
v
rma.

bkmek
* Serte evirmek, k
v
rmak.
* Birka tel iplii burarak sarmak.
* E
mek.

* Katlamak.
* Dndrmek.
bktrme
* Bktrmek i
i.
bktrmek
* Bkmek i
ini yapt
rmak, k
v
rtmak.
bkc

* Aa veya kontraplklarkal
pla veya elle bkerek
ekil veren kimse.

bkclk
* Bkcnn i
i veya mesle
i.
bkk

* Bklm
, eilmiolan.

bklgen
* Kolay eilip bklen.
* Bknl.
bklgenlik
* Bklgen olma durumu.
bklme

* Bklmek i
i.

bklmek
* Bkmek i
ine konu olmak, katlanmak.
* (iplik iin) Erilmek.
* E
ilmek.
* Ynelmek.
bkl
* Bklmolan.
bkl
* Bklmek i
i veya biimi.
bkm

bkml

* Bkmek i
i.
* Bir
eyin bklmyeri, kat, k
vr
m.
* (iplik, yn vb. iin) Bir defada e
rilmiip miktar
.
* Bklmolan, bkm olan.

bkmsz
* Bklmemiolan, bkm olmayan.
bkn

* Gramer grevleri ve yapbak


m
ndan, kelime kklerinin ba

nda, iinde veya sonunda trl dei


ikliklerin
olmas
, insiraf.
bknl

* Tretmede ve ekimde kelime kkleri de


i
iklie u
rayan (dil), insiraf.

bknl dil
* Gramer grevleri ve yapbak
m
ndan kelime kklerini dei
tiren dil: Arapa fail, fiil;
air,
iir gibi.
bknme

* Bknmek i
i.
bknmek
* K
vr
lmak, bklmek.
* Ar
dan, sanc
dan k
vranmak.
bknt
* Bkme sonucu olu
an biim veya iz.
* Ba

rsakta olan a
r
.
* Dneme, viraj.
bk

* Bkmek i
i veya biimi.

blbl
* Karatavukgillerden, sesinin gzelli
i ile tan
nm
olan tc ku(Luscinia megarhynchos).
* Sesi ok gzel olan kimse.
blbl ana

* ok ufak (kse).
blbl gibi bilmek
* ok iyi renmiolmak.
blbl gibi konu
mak (veya okumak)
* kolayl
kla konu
mak, okumak.
blbl gibi konu
turmak (veya syletmek)
* itiraf ettirmek.
blbl gibi sylemek
* hibir
ey saklamadan bildiklerini sylemek, itiraf etmek.
blbl gibi
ak
mak
* gzel sesle, ne
eyle konu
mak.
blbl kesilmek
* bir etki veya baskalt
nda oka konu
mak.
blblkona

* Bir tr hamur tatl


s
.
blblle
me
* Blblle
mek i
i.
blblle
mek
* Blbl gibi tmek veya
ak
mak.
blbl alt
n kafese koymu
lar, "ah vatan
m" demi
* ki
i, yurdu d

nda ne kadar zengin olursa olsun, yine de yurdunu zler.


blbln ekti
i dili bels
* ilerisi d
nlmeden sylenen sz insan
n ba

na dert aabilir.
blblyuvas
* Daire biiminde, ortasukur ve bu ukur yere pi
tikten sonra dvlmAntep f
st
konulan bir tr
hamur tatl
s
.
blten
* zel veya resm kurum ve kurulu
lar veya yetkili ki
ilerce herhangi bir durumla ilgili olarak sreli veya
sresiz yay
mlanan duyuru.
* Dergi.

bnye

bnyece
brg

* Vcut yap
s
.
* Yap
, kurulu
.
* Bnye olarak, bnye bak
m
ndan.
* Barts.
* ar
af.
* Atk
.
*
nce perde.

brgl
* Brgs olan.
bro

* al

ma odas
, yaz
hane.
* Dan

ma ve yazi
lerinin yrtld
iyeri.
* Blm,
ube.
* Yazmasas
.

brokrasi
* K
rtasiyecilik.
* Kamu ynetimi.
brokrat

* Devlet dairesinde al

an grevli.
* K
rtasiyeci.

brokratik
* K
rtasiyecilikle ilgili.
* Kamu ynetimi ile ilgili.
brudet

* Soukluk.

brk
* Duvak.
brl
brm

* Brnm
.
* Brlm
, drlm
, katlanm
olan
ey.

brmcek
* Koza gibi yumaklanm

ey.
brmck
* Ham ipekten dokunmugiysi kuma

.
* Ham ipekten dokunan bir tr i ama

rkuma

.
brme
* Brmek i
i.
brmek

brnme

* Sarmak, kaplamak, rtmek, basmak, istil etmek.


* ok, gl etkilemek.

* Brnmek i
i.
brnmek
* Brmek i
ine konu olmak.
* Sar
nmak, rtnmek.
* Bir grn
e girmek.
bryan

* Bkz. biryan.

bryan pilv
* Kemiksiz koyun eti, pirin, so
an, domates, baharat ve yakar

m
yla f
r
nda pi
irilen bir pilv tr.
bryanc
* Bkz. biryanc
.
bsbtn
*
yiden iyiye, iyice, tamamen, tamam
yla, temelli.
bst

* Vcudun, omuzlarla birlikte g


sten yukar
blm.
* Heykelt
ra
l
kta ba

, g
s, bazen de omuzlariine alan sanat rn.

btan

* Metal bidonlar iinde az bir bas


n alt
nda s
v
la
an, yak
t olarak yararlan
lan HC formlndeki
hidrokarbr gaz
.
bte

* Devletin, bir kurulu


un, bir aile veya bir kimsenin gelecekteki belirli bir sre iin tasarlad

gelir ve
giderlerini tr ve ayr
nt
lar
yla gsteren izelge.
* Devlet ve teki kuruluveya topluluklar
n belirli bir dnem iindeki gelir ve giderlerinin oranlama
niceliklerini nceden belirleyen, onaylayan ve bu i
lemlerin yap
lmas
na izin veren kanun veya karar.
bte a

* Btede belirlenen giderlerin gelirlerden ok olmasdurumu.


bte y
l
* Bir btenin uygulanmaya ba
lad

gnden ertesi y
l ayngne kadar geen sre.
bteleme
* Btelemek i
i.
btelemek
* Bte yapmak veya haz
rlamak.
bten
btn

* Olefin grubundan C4H8 formlnde iki hidrokarbonun ad


.
* Eksiksiz, tam.
* Paralanmam

.
* ok say
daki varl
k ve nesnelerin hepsi, btn.
* Ufakl
k, bozukluk olmayan (para).
* Birlik, taml
k.

btn btn
* Bsbtn.
btn btne
* Btn olarak, tamam
yla.
btnc ekonomi

* Ekonominin btn alanlar


nkapsayan yapve olu
um, makro ekonomi.
btncl
* Totaliter.
btncllk
* Btncl olma durumu.
btnleme
* Btnlemek i
i, btn, tek para durumuna getirme, tamamlama, ikmal.
* Btnleme s
nav
.
btnleme s
nav
*
lk ve orta dereceli okullarla niversite ve yksek okullarda btnlemeye kalan
renciler iin genellikle yaz
tatili veya dnem sonunda a
lan s
nav, ikmal imtihan
.
btnlemek
* Eksiksiz duruma getirmek, tamamlamak.
* Ufak, bozuk paralarbyk para durumuna getirmek.
btnlemeli
* Btnleme s
nav
na girmesi gereken (renci).
btnlemeye kalmak
* bir
renci yary
l veya retim y
lsonunda bir veya birden ok dersten bir kez daha s
nava girmek zere
ba
ar
s
zl

a uramak, ikmale kalmak.


btnlenme
* Btnlenmek i
i veya durumu.
btnlenmek
* Btnlemek i
ine konu olmak, ikmal edilmek, tamamlanmak.
btnler

* Btn durumuna getiren veya btn durumuna getirmek iin eklenen, mtemmim.

btnler a
* llerinin toplam
n180 ye
karan a
lardan her biri.
btnle
me
* Btnle
mek i
i.
btnle
mek
* Btn duruma gelmek.
btnletme
* Btnletmek i
i.
btnletmek
* Btn durumuna getirmek, tamamlatmak.
btnleyen
* Btn durumuna getiren, mtemmim.
btnleyici
* Btnleme i
ini yapan.
btnlk
btnsel

* Btn olma durumu.


* Btn niteli
inde olan, btnle ilgili, total.

btnsellik
* Btn olma durumu.
bve
bovis).
bvelek
bvet

* Daha ok s

rlara sald
ran, onlar
n kan
nemen, v
z
lt
lar
yla tedirginlik yaratan sokucu sinek (Hypoderma

* Bve.
* Bkz. Bet.

bvet
* (istasyon, tiyatro, sinema gibi yerlerde) Yiyecek ve iecek sat
lan kk bfe.
by

* Tabiat kanunlar
na ayk
r
sonular elde etmek iddias
nda olanlar
n ba
vurduklargizli i
lem ve davran

lara
verilen genel ad, afsun, sihir, fsun, ba

.
* Kar
durulmaz gl etki.
by bozmak
* yap
lm
bir byy etkisiz duruma getirmek.
by bozulmak
* yap
lm
bir by etkisiz duruma getirilmek.
by yapmak
* by yolu ile etki alt
na almaya veya ald
rmaya al

mak.
bycek

* Biraz byk, by
e yak
n.

byc
* By yapan kimse, sihirbaz.
* evresindekileri abuk ve gl olarak etkileyen kimse.
byclk
* Bycnn yapt

i
, sihirbazl
k.
byms
* By
e yak

r, byk gibi, byklere zg.


byk

* (somut nesneler iin) Boyutlar


, benzerlerinden daha fazla olan, kk kar

t
.
* (soyut kavramlar iin) ok, ortalamaya
an.
* Nicelii ok olan.
* stn niteli
i olan.
* Yeti
kin, belli bir ya
a gelmi
.
* nemli.

byk (sz) sylemek


* yapaca
bir
ey hakk
nda kesin konu
arak vnmek.
byk abdest
* D

k
, kaka.
byk abdesti gelmek
* gden ba

rsa

n
bo
altma gerekliini duymak.
byk aile

* Byk baba, byk anne ile bunlar


n evli o
ullar
ndan, gelinlerinden ve ocuklar
ndan olu
an aile.
byk amiral
* Bazlkelerde kara ordusunda mare
ale denk say
lan donanma subaylar
n
n en yksek a
amas
ndaki
amiral.
byk ana
* Byk anne.
byk anne
* Annenin veya baban
n annesi, nine.
byk atardamar
* Kalbin kas
lmas
ile kar
nc
klardaki kanbtn vcuda ta

yan ana atardamar.


byk baba
* Annenin veya baban
n babas
, dede.
byk bal
k kk bal

yutar
* gller, gszleri ezer.
byk ba

n derdi byk olur


* byk i
lerin ba

nda bulunanlar
n kar

la
aca
glkler de oktur.
byk boy
* Normal llerden daha byk.
byk ember
* Bir krenin merkezinden geen bir dzlemde ara kesiti olan ember.
byk dalga
* (radyo yay
niin) Uzun dalga.
byk defter
* Ticar bir kurulu
un ayl
k ve bilno hesaplar
n
gsteren defter.
byk eli
* stn a
amaleli.
byk elilik
* Byk eli olma durumu.
* Byk elinin makam
.
byk grmek (bilmek veya tutmak)
* kendini veya ba
kas
noldu
undan stn saymak, yceltmek.
byk han
m
* Ya
lkad
n.
byk harf
* zel adlarla cmle ba
largibi yerlerde kullan
lan ve byk yaz
lan, zel biimli harf, majskl.
byk kalori
* 1 atmosfer bas
n alt
nda 1 kg suyun s
cakl

n
14.50 C den 15.50 C ye
karmak iin gereken
smiktar
,
kilokalori.
byk kan dola

m
* Kalbin srekli kas
l
p gev
emesiyle kan ve lenfin vcudun byk blmn dola
mas
.
byk lf etmek
* Bkz. byk sz sylemek.

byk lokma ye byk syleme


* ba
aramayaca

n, sonuland
ramayaca

n bir konuda kesin szler syleme.


byk maaza
* Her trl tketim maddesinin bol miktarda sat

a sunulduu yer.
byk mevlit ay
* Ay takviminin nc ay
, rebiylevvel.
byk oynamak
* ok para koyarak kumar oynamak.
* byk bir tehlikeyi gze alarak bir i
e giri
mek.
byk nerme
* Tas
m
n ncllerinden byk olan
, majr.
byk para
* ok para.
byk peder
* Byk baba, dede.
byk sesli uyumu
* Kelimede kal
n nllerden (a,
, o, u) sonra kal
n, ince nllerden (e, i, , ) sonra ince nllerin gelmesi
kural
, byk nl uyumu.
byk szme tvbe!
* bir konuda ok kesin konu
uldu
unda, tersi bir durumun ba
a gelmemesi dileini belirtir.
byk
ehir
* Ana kent.
byk tansiyon
* Kan bas
nc
n
n yksek olmas
.
byk terim
* Kapsamdaha geniolan son u nermesinin yklemi grevini ta

yan terim.
byk tvbe ay
* Ay takvimin be
inci ay
, cemaziylevvel.
byk nl uyumu
* Trke bir kelimenin ilk hecesinde kal
n bir nl varsa, ondan sonra gelen btn hecelerin kal
n nllerle,
ince bir nl varsa sonraki hecelerin de ince nllerle srp gitmesi kural
: ocukla
mak, denizcilik gibi.
byk yemin etmek
* bir
eyi yapmamak konusunda en kutsal
eyler zerine ant imek.
Bykay
* Kuzey yar
m krede yedi y
ld
zdan olu
mutak
m y
ld
z, Yedigir, Dbbekber.
bykba
* S

r, manda gibi hayvanlar


n niteliini belirtmek iin kullan
l
r.
byke
* Biraz byk.
* Olduka nemli.
bykle byk, kkle kk olmak
* her yave durumdaki ki
ilere kar
dosta, arkada
a davranmak.
byklenme

* Kendini byk gsterme, kibir.


byklenmek
* Kendini byk gstermek, byklk taslamak, kibirlenmek.
byklerin ellerinden, kklerin gzlerinden pmek
* sevgi ve sayggstermek.
bykl kkl
* Byk kk hepsi bir arada.
byklk

* Byk olma durumu, ululuk.


* Byklere yara

r ba

lay
c
davran

byklk gstermek
* gnl ululuu gstermek.
byklk hastal

* Kendini oldu
undan daha byk ve nemli grme, gsterme hastal

, megalomani.
byklk satmak
* gururlan
p stnlk taslamak.
byklk taslamak
* kendini stn grmeye al

mak, bbrlenmek.
bykseme
* Byksemek i
i.
byksemek
* Byk olduunu kabul etmek.
byks

* Byk gibi, bym


e benzer.

bykten by
e
* miras
n nce bye, o lnce kalanlar
n en byne gemesi kural
, ekber evlt hakk
.
byleme
* Bylemek i
i.
bylemek
* By ile etki alt
na almak.
* Etkisi alt
na almak, birini kendine balamak, teshir etmek.
byleni
* Bylenmek i
i veya biimi.
bylenme
* Bylenmek i
i.
bylenmek
* Bylemek i
ine konu olmak.
byleyici
* Etkileyen, ekici niteli
i olan.
byleyici zellik
* Srekli byleyici ve etkileyici olma.
byleyi

* Bylemek i
i veya biimi.
bylte
* Fotoraf ve resim byltmeye, byltp basmaya yarayan ayg
t, agrandisor.
byltme
* Byltmek i
i.
* Fotoraf ve resimlere boyut kazand
rma i
lemi, agrandisman.
byltmek
* Bir
eyi byk duruma getirmek, bytmek.
* (resim, harita gibi
eyler iin) Daha byk rne
ini yapmak.
* Abartmak.
byl
* Kendisine by yap
lm
(kimse).
* By gc olan, sihirli.
byme
* Bymek i
i.
* Organizman
n btnnde veya bu btnn bir blmnde boyutlar
n artmas
.
bymek
* Organizman
n btnnde veya bu btnn bir blmnde, boyutlar artmak, irile
mek, eskisinden byk
duruma gelmek.
* Yeti
mek.
* Ya

artmak, ya
lanmak.
* Artmak, glenmek,
iddeti artmak.
* Say
ca artmak.
* Geni
lemek.
* nem ve deer kazanmak.
bymde klm
* (ocuk iin) konu
masve davran

larya

na uymayan, byklerinki gibi olan.


bysel

* By ile ilgili olan.

byte
* Odak boyutu birka santimetre olan yakla
t
r
cmercek, pertavs
z.
bytken doku
* Srgen doku.
bytme

* Bytmek i
i.
* Birisi taraf
ndan yeti
tirilmikimse.
* Uzakta duran cisimlere drbn veya benzeri bir arala bak
ld

nda cismi gren a


n
n
plak gzle
bak
ld

zamanki a
ya oran
.
bytmek
* Byk duruma getirmek, geni
letmek.
* Yeti
tirmek, bakmak.
* Abartmak, mbal
a etmek.
bytlme
* Bytlmek i
i.
bytlmek
* Bytmek i
i yap
lmak.
bytrlk

* A

r
la
t
rma.
byt
* Bytmek i
i veya biimi.
byye kap
lmak (veya tutulmak)
* yap
lan bynn etkisinde kalmak, bir
eyin o kimsenin ekiciliinden kurtulamamak.
byy
* Bymek i
i veya biimi.
bz

* Knk.

bzdrme
* Bzdrmek i
i.
bzdrmek
* Bzmek.
* Bzmek i
ini birine yapt
rmak.
bzgen

* Kas
larak vcuttaki herhangi bir deli
i aan veya kapayan ember biimindeki kaslar
n genel ad
.

bzg

* Diki
te kuma

n bir ucundan istenilen yere kadar geirilen bir ipli


in ekilmesi ile olu
an, kuma

n
bollu
unu azaltan s
k, kk k
vr
m.
bzgleme
* Bzglemek i
ini yapmak.
bzglemek
* Bzg
eklini vermek.
bzgl
* Bzgs olan, bzlerek dikilmiolan.
bzgsz
* Bzgs olmayan.
bzme

bzmek

bzk

* Bzmek i
i.
* Azbzlerek kapat
lan (kese, torba vb.).
* Buru
turarak, s
k

t
rarak veya k
vr
m yaparak bir
eyin alan
nve hacmini kltmek.
* Kapatmak, dedikodu yap
lmas
na engel olmak.
* Toplanarak bzlm
.
* Kal
n ba
rsa
n sona erdi
i yer, ans.
* Yreklilik, cesaret.

bzkta
* Kafa dengi arkada
, kafadar.
bzlme

* Bzlmek i
i.

bzlmek
* Bzmek i
i yap
lmak.
* Korku,
a
k
nl
k, so
uk gibi etkenlerle bir kenara sinmek, bir kenara ekilmek.

bzlp oturmak (kalmak)


* bir kenarda ekingen bir tav
rla oturmak.
bzl
* Bzlmek i
i veya biimi.
bz
me

* Bz
mek i
i.

bz
mek
* Bzlerek alan hacmini kltmek, k
r

mak.
bz
k
by-pass
C

* Bzlerek yzey veya hacmi klmolan, bz


m
; k
r

k.
* Bkz. baypas.
* Karbon'un k
saltmas
.
* Elektrik kapasitesinin k
salt
lmas
.

c, C

* Trk alfabesinin nc harfi. Ce adverilen bu harf ses bilimi bak


m
ndan tml kat

k di- dieti
nszn gsterir.
* Nota i
aretlerini harflerle gsterme ynteminde do sesini gsterir.
* Romen rakamlar
nda 100 say
s
ngsterir.
Ca

* Kalsiyum'un k
saltmas
.

-ca / -ce, -a / -e
* Vurgusuz zarf eki: K
sa-ca, iyi-ce, a
k-a, mert-e vb.; dil adlar
tretir: Alman-ca,
ngiliz-ce, Rus-a, Trke vb. "bak
m
ndan" anlam
na zarf tretir: Para-ca, ya
-ca vb. "-a gre" anlam
na zarf tretir: Onlar-ca, biz-ce, ben-ce,
sen-ce vb. "taraf
ndan" anlam
na zarf tretir: Bakanl
k-a, hkmet-e vb. "kadar" anlam
na zarf tretir: Bun-ca, onca vb. say
ca e
itlik bildiren zarflar tretir: Yzy
llar-ca, aylar-ca, gnler-ce, binler-ce vb. topluluk beraberlik anlatan
zarflar tretir: Aile-ce, ev-ce, ky-ce vb.
-ca / -ce, -a / -e
* S
fatlardan kltme s
fatlartreten ek: Sar

n-ca, esmer-ce, soluk-a, sert-e vb.


caba
* Bir
ey demeden, para vermeden al
nan
ey, bedava.
* Fazla olarak, stelik.
cabadan
* Bedava olarak, kar

l
ks
z, fazladan.
cac
k
cac
k

* Yourt, ayran iine h


yar veya marul doranarak yap
lan, o
u kez sar
msakl
, i
tah a
cyiyecek.
* Bir tr ot.

-cac
k / -cecik
* Zarf treten ek (vurgusuz): hemen-cecik, yava
-ac
k, usul-cac
k vb.
cadaloz
* ok konu
an, huysuz ve
irret (kad
n, kocakar
).
cadalozla
ma

* Cadalozla
mak i
i.
cadalozla
mak
* Cadaloz gibi davranmak.
cadalozluk
* Cadaloz olma durumu.
cadde

* ehir iinde ana yol.

caddeyi tutmak
* herhangi bir sebeple bir yoldan gei
i engellemek, kapamak.
* (korkulu bir durumda) ba

nal
p gitmek, uzakla
mak.
cad

cad
gibi

* Geceleri dola
arak insanlara ktlk etti
ine inan
lan hortlak.
* Huysuz, irkin, ihtiyar kad
n.
* ok gzel gz.
* saba
da

n
k, t
rnaklaruzun ve pis kad
nlar iin kullan
l
r.
* ok becerikli.

cad
kazan
* dedikodunun, fesad
n ok olduu yer.
cad
la
ma
* Cad
la
mak i
i.
cad
la
mak
* (kad
n) irkinle
ip huysuzla
mak.
* Bitki bak
ms
zl
ktan yabanle
mek.
cad
l
k
* Cad
ya yak

r davran

, huysuzluk.
cad
l
k etmek
* huysuzluk etmek, cadgibi davranmak.
cad
sprgesi
* Emeleri zellikle dal ular
ndaki kabuk alt
nda s
kbir arerek ekirdekli yemia
alar
n
n
ieklenmesine, dolay
s
yla meyve verimine engel olan asklmantar (Taphrina cerasi).
* Bu mantar
n yol at

bitki hastal

.
cafcaf

cafcafl

Cafer
ca
ca

* Gsteri
,
atafat.
* A
z kalabal

ile bir
eyi elde eden,
irret.
* Gsteri
li, fazla

k,
atafatl
.
* Kar

k, grltl pat
rt
l
, tehlikeli.
* iliin bir kolu ve bu koldan olan kimse.
* Parmakl
k, korkuluk.
* Byk bez veya deri torba, cav.

ca

ca
l
k
sehpa.
cahil

* Lavabo, banyo.
* Hamam, du
, banyo vb. yerlerde at
k suyun akmas
nsa
layan zemindeki delik.
* Dokumac
l
kta, zg makinesinde zg ipli
i bobinlerinin desen ve renk s
ras
na gre yerle
tirildii

* renim grmemi
, okumam

, bilgisiz.
* Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan.
* Deneysiz, gen, toy (delikanlveya k
z).

cahil kalmak
* bilgi edinememek, bilgisi olmamak.
cahilne
cahilce

* Cahilce, cahile yak

r (biimde).
* Cahil gibi, cahile yak

r (biimde).

cahiliye
* Araplarda Mslmanl
ktan nceki a.
cahiliyet
cahillik

* Cahillik, bilgisizlik.
* Cahil olma durumu, bilgisizlik.
* Genlik, toyluk, deneysizlik ve bu yzden i
lenen kusur.

cahillik etmek
* bilgisizli
ini gstermek.
* genlik, toyluk, deneysizlik yznden kusur i
leme.
caiz

* Din, yasa, tre veya ba


ka bak
mdan i
lenmesinde, yap
lmas
nda sak
nca olmayan, yap
l
p i
lenmesine izin
verilen, uygun, yerinde say
lan, yak

k olan.
caize

* airlerin kasidelerle vdkleri bykler taraf


ndan kendilerine verilen bah
i
.
* Yaz
da bir szn olduu gibi tekrarland

ngstermek iin alt hizas


na konulan t
rnak biimindeki
noktalama i
areti.
* Yol yiyecei, az
k.
-cak / -cek, -ak / -ek
* Kltme isimleri treten ek: Yavru-cak, kuzu-cak vb.
caka

* Gsteri
, al
m, kabaday
l
k, fiyaka.

caka satmak
* gsteriyapmak, al
m satmak.
caka yapmak
* gsteri
li davranmak, fiyakaldurumda olmak.
cakac
* Caka yapmayseven.
cakac
l
k

* Cakacolma durumu veya cakaldavran

.
cakalanma
* Caka satma.
cakalanmak
* Caka satmak.
cakal
cakas
z

* Cakasolan, caka ile yap


lan, gsteri
li.
* Cakasolmayan.

cal
* Yapmac
kl
, dzme, sahte.
calip
Calvinci

* Celp eden, eken, ekici.


* Bkz. Kalvenci.

Calvincilik
* Bkz. Kalvencilik.
cam
* Soda veya potas kat
lm
silisli kumun ate
te eritilmesiyle yap
lan sert, saydam ve abuk k
r
l
r cisim.
* Tm veya bir blm bu maddeden yap
lm

, s
ra.
* Pencere.
* Kadeh, iki.
cam ivisi
* Yakla

k aplar1 mm, boylar1,5-2,5 cm aras


nda de
i
en ince ve ba
s
z tel ivi.
cam evi

cam gibi

cam gz

* Cam takma i
leri yap
lan dkkn, camc
.
* erevelerde cam
n yerle
tirilmesi iin a
lan yiv.
* arkasgrnen, saydam,
effaf.
* (gz iin) donuk, cans
z.
* Gz takma olan.
* A gzl, tamahkr.

cam kanatl
lar
* Kurtuklar
, elma, kay
n, kavak, me
e ve grgen a
alar
na zarar veren, kanatlarcams
, hortumlar
krelmikelebekler familyas
.
cam macunu
* Cam
yuvas
na tutturmak ve yal
tkanl
k sa
lamak amacile kullan
lan bezir yave stbe kar

m
.
cam mozaik
* Renkli taparalaryerine cam paralar
ndan yap
lan mozaik.
cam resim
* Renkli camlar
n kesilip birbirlerine kur
un ubuklarla balanmas
ile yap
lan ss veya resim.
cam suyu

s
v
.

* Potas veya sodan


n kuvars ile eritilmesinden elde edilen, a
ac
n bceklere ve ate
e direncini art
ran renksiz

cam yuvas
* Cam evi.
cam yn
* ok ince, bklebilir cam liflerinin olu
turdu
u
sve ses yal
t
m
nda kullan
lan madde.
camadan

* apraz d
meli, ipek veya s
rma i
lemeli bir tr k
sa yelek.
* Drt k
e yelkenleri boarak yzeylerini kltme i
i.

camadan vurmak
* fazla rzgra kar

yelkeni kasmak.
camadan
fora etmek
* ba
larkoyuverip k
s
lm
yelkeni amak.
camadanl
* Camadan giymiolan.
cambaz
akrobat.

* Yerde ve tel, at, bisiklet vb. zerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gsterileri yapan kimse,
* At al
p satan veya yeti
tiren kimse.
* Usta, becerikli kimse.
* Kurnaz, hileci.
* OsmanlDevletinde atlolan ve sava
larda padi
ah
n nnde d
mana kar
ilk sald
r
ya geen birlik.

cambazhane
* Cambazlar
n oyunlar
ngsterdikleri yer.
cambazl
k
* Cambaz
n i
i veya meslei, akrobatl
k, akrobasi.
* At al
p satma veya yeti
tirme i
i.
* Kurnazl
k, hilecilik.
cambul cumbul
* (yemek iin) ok sulu, suyu bol.
camc

* Cam ticaretini veya cam takmaymeslek edinmikimse.


* Evin iini pencereden gzetleyen kimse.

camcelmas
* Ucundaki kk, dnebilen elmas parasile camizerek kesmeye yarayan ara.
camcmacunu
* Cam ile ereve aras
ndaki aral
klarkapatmakta kullan
lan ve kaba stbele bezir ya

ndan yap
lan
hamur.
camc
l
k

camekn

* Cam al
p satma veya takma i
i.
* Evin iini pencereden gzetleme.
* Gstermelik, sat
l
k
eylerin sergilendii camlblme veya yer, sergen, vitrin.
* Bir yeri, bir veya daha ok blme ay
ran cam blme, caml
k.
* Ser (II).
* Hamamlarda soyunulan camlyer.
* Gzlk.

cameknl
* Camekan
olan (yer).
cameknl
kutu
* Televizyon.
camekns
z
* Camekn
olmayan.
camgbe
i
* Ye
ile alar mavi renk.
* Bu renkte olan.
camgz
canis).

* Deniz k
y
s
na yak
n ya
ayan, boyu bir buuk metre kadar olan, eti lezzetli bir tr kpek bal

(Galeius

camgzeli
* Evlerde ss olarak yeti
tirilen, pembe, k
rm
z
iekler aan bir tr k
na ie
i (Impatiens sultan
).
camereveyi indirmek
* etrafk
r
p dkmek, her
eyi paralay
p da
tmak.
cam
z
cami

* Manda, su s

r
, km
.
* Mslmanlar
n hep birlikte namaz k
lmak iin topland
klaryer.

cami
* Toplayan, bir araya getiren.
*
ine alan, iinde bulunduran.
cami y
k
lm

, ama mihrabyerinde
* ya
land

hlde gzellii bozulmam


(kad
n).
camia
camit

camlama

* Topluluk, zmre.
* Cans
z.
* Donmu
.
* Camlamak i
i.

camlamak
* Cam geirmek, cam takmak.
camlanma
* Camlanmak i
i.
camlanmak
* Cam tak
lmak.
camla
ma
* Camla
mak i
i.
camla
mak
* Cama benzer duruma gelmek.

camlatma
* Camlatmak i
i.
camlatmak
* Cam takt
rmak.
caml
* Cam tak
lm

, cam geirilmi
, camolan.
caml
k
k
* Saraylarda veya bahelerde so
uktan korunmak iin camla rtlmoda, salon.
caml
k

* Camlereve ile blnmyer.


* iek, sebze gibi bitkileri d
etkenlerden korumak iin yap
lm
kk limonluk, camekn.

cams

* Cam gibi saydam, cama benzer.


* Yerin iinden yze
kan erimis
cak maddelerin, so
uma s
ras
nda billrla
may
p biimsiz olarak
kat
la
m
durumu.
cams
z
can

* Cam
olmayan.
*
nsan ve hayvanlarda ya
amaysa
lad

na ve lmle vcuttan ayr


ld

na inan
lan madde d

varl
k.
* Ya
ama, hayat.
* G, dirlik.
* Ki
i, birey.
*
nsan
n kendi varl

, z.
* Gnl.
* Bekta
lik ve Mevlevlikte tarikat karde
i.
* Yak
nl
k duygusu belirten bir seslenme sz.
* ok iten, sevimli, sevilen,
irin.

can ac
s
* Vcudun herhangi bir yerinde duyulan
iddetli ac
.
can alacak nokta (veya yer)
* bir
eyin en nemli yeri.
can al
c
* En nemli, en arp
c
.
* Azrail.
can al
p can vermek
* lm s
k
nt
sve ac
siinde bunalmak.
can arkada

* Bkz. can dostu.


can atmak
can bastne
* istenilen
eyin byk bir memnunlukla yap
laca

n
anlat
r.
can ba

na s
ramak
* ok korkmak.
can bay
lmak
* i gemek, takatsizlik gstermek.

can beraber
* ok sevgili.
can beslemek
* kayg
s
zca yiyip iip rahat
na bakmak.
* ba
kas
n
n yiyeceini, iece
ini salamak.
can boazdan gelir (veya geer)
* insan yiyeceine nem vererek glenebilir veya yemeden ya
amak mmkn de
ildir.
can borcunu demek
* lmek.
can bunalt
s
* A

rznt sebebiyle can


n s
k
lma, bunalma hli.
can cana, baba
a
* herkesin kendi can
n
n, kendi ba

n
n kayg
s
na d
t bir tehlike an
nanlat
r.
* birbirini seven iki ki
i bir arada yaln
z olarak.
can ci
er

* ok yak
n, s
k
f
k
, pek iten (arkada
).

can ci
er kuzu sarmas
* ili d

l
, candan, pek iten.
can ci
er olmak
* birbiriyle ok yak
n arkadaolmak.
can cmleden aziz
* insan
n kendisi herkesten nce gelir.
can abas
* varl

nkan
tlama amac
yla a

rgayret.
can eki
mek
* lmek zere bulunmak.
* sona ermek, tkenmek, bitmek.
can eki
mektense lmek ye
dir
* bir i
te e
itli s
k
ntve zntlerle kar

la

p ola
anst gayret harcamaktansa o i
ten vazgemek daha
iyidir.
can
kmay
nca (veya
kmadan) huy
kmaz
* insan
al

kanl
klar
ndan, huylar
ndan vazgeirmek mmkn de
ildir.
can damar
* En nemli veya hassas nokta, bir
eyin ya
amasiin en nemli ara.
can damar
na basmak
* bir i
in en nemli yn zerinde durmak.
can dayanmamak
* bir
ey kar

s
nda insan
n dayan
kl
l
elden gitmek.
can derdinde olmak
* zor bir durumdan kurtulmaya al

mak.
can derdine d
mek
* lm korkusuna kap
lmak.
can dire
i

* Keman
n iinde, alt ve st kapaklararas
nda dikili duran ubuk.
can dostu
* Pek iten dost.
can d
man
* A

rd
manl
k gden kimse, ldrmeyi bile d
nen d
man.
can eri
i
can evi

* Genellikle ye
ilken yenen sert, sulu bir tr erik.
* Yrein alt
ndaki blge.
* En duyarlyer, yrek.

can evinden vurmak


* en etkileyici ynnden sald
rmak.
can feda
* ok imrenilen iyi veya gzel
eyler, davran

lar kar

s
nda sylenir, can kurban.
can gelmek
* canlanmak, glenmek.
can gzdesi
* Sevgili.
can havli

* lm korkusu.

can havli ile...


* lm korkusundan do
an gl bir tepki ile.
can kalmamak
* bitkin bir duruma gelmek, gc tkenmek.
can kayg
s
na d
mek
* her
eyden vazgeip sadece kendi hayat
nkoruma veya kurtarma abas
nda olmak.
can korkusu
* Bkz. can havli.
can korkusu
* lm korkusu.
can kula
* ok yak
n dost, s
rda
.
can kula
ile dinlemek
* byk bir dikkatle dinlemek.
can kurban
* Can feda.
can ku
u
* Ruh.
can noktas
* En nemli husus, vurgulanmasgereken yer.
can olmak
* sevimli, hogrnmek.

can pahas
na
* can
nvererek veya tehlikeye koyarak.
can pazar
* Herkesin kendi can
n
n kayg
s
na d
t
ve kendini kurtarmaya al

bir durum.
can sa
l

*
nsan
n save sal
kl
olmas
.
can sevecek bir
ey
* ho
a gidecek bir
ey.
can s
k
c
* znt yaratan, zc.
can s
k
nt
s
* yap
lacak bir iolmamaktan ve hibir
eyle oyalanma imknbulunamad

iin duyulan tedirginlik,


bunal
m.
can s
kmak
* b
kk
nl
k vermek.
can sohbeti
*
tenlikle konu
an ok yak
n dostlar bir arada syle
ip dertle
me.
can tahtas
* Gs kemi
i.
can vermek
* lmek.
* ruha g vermek.
* canlanmas
na yol amak.
* bir
eyi ok istemek.
can yakmak
* zulmetmek, eziyet etmek.
* bir kimseyi byk zarar ve ziyana sokmak.
* zmek, acvermek.
can yele
i
* Bkz. cankurtaran yelei.
can yolda

* Yaln
zl
ktan kurtulmak iin birlikte ya
an
lan (kimse vb.).
cana
* Sevgiliye hitap sz.
cana can katmak
* ya
ama gcn art
rmak.
cana k
ymak
* ldrmek.
cana minnet saymak (veya bilmek)
* bir ltuf olarak kabul etmek.
cana yak
n
* Sevimli.
cana yak
nl
k

* Cana yak
n olma durumu.
canan
* Gnlden sevilen, gnl verilmiolan kad
n, sevgili.
* (tasavvufta) Tanr
.
canavar
* Masallarda sz geen yaban, y
rt
chayvan.
* Kurt, domuz gibi cana k
yan yaban hayvan
.
* Ha
ar
, yaramaz ocuk.
* Ac
mas
z, kt ruhlu, zalim (kimse).
* Kpek bal

.
canavar dd
* Ta

tlarda bulunan, tiz ses


karan alet.
* Acacses
karan ve uzaklara kadar tehlike i
areti vermek iin kullan
lan ddk.
canavar gibi
* iri yar
, sald
rgan.
* ok fazla.
canavar kesilmek
* h
r
nla
mak, canavar gibi olmak.
canavar otu
* Canavar otugiller familyas
n
n rnek trlerinden olan ve kenevirle ttn kklerinin asalaklar
ndan biri
say
lan iekli bitki (Orobanche ramosa).
canavar otugiller
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden, tar
m bitkilerine zarar veren asalak bir bitki familyas
.
canavarca
* Canavar gibi, canavara uygun d
en biimde.
canavarla
ma
* Canavarla
mak i
i.
canavarla
mak
* Canavar gibi davranmak.
* Korkun, rktc bir durum almak.
canavarl
k
* Canavar gibi davranma.
canca

z
candan

* Canca
z
m sznde sevgi ve teklifsizlik; canca

zisterse deyiminde ise nemsemezlik anlat


r.
*
ten, yrekten, gnlden, samim.
*
tenlikle, istekle, ilgiyle.

candan candan
*
tenlikli bir biimde.
candan gemek
* lmek.
candan yrekten
* itenlikle.
candanl
k
* Candan olma durumu.

candarma
* Jandarma.
canfes

* zerinde desen bulunmayan, ince dokunmu


, parlak, tok, ipekli kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

canfes gibi yaprak


* (asma ve dut yapraklariin) ince, taze ve sinirsiz yaprak.
canfeza

* Trk mziinde ok az kullan


lm
bir birle
ik makam.

cang
l
* Bkz. cengel.
* Kar

kl
k, karga
a.
cang
l cungul
* Hayvanlara tak
lan anlar
n veya ba
ka maden e
yan
n
kard
kaba sesleri anlat
r.
* Bu biimdeki grlt.
canh
ra
* Yrek paralayan, kulak t
rmalayan, ac
, tyler rpertici.
can
ac
mak
* arpma, vurma vb. sonucu acduymak.
* zlmek, rahats
z olmak.
can
a
z
na (veya bo
az
na) gelmek
* byk bir tehlike kar

s
nda lecekmigibi bir korkuya kap
lmak.
* a

rduygulanmak, ok heyecanlanmak.
can
burnuna (veya burnundan) gelmek
* bir
ey yaparken ok zorluk ekmek.
can
burnunda olmak
* ok yorgun ve bezgin olmak.
can
cana lmek
* ba
kas
na yap
lacak
eyi kendine yap
lacak gibi d
nmek.
can
can
na (veya iine) s

mamak
* sab
rs
zl
k gstermek, tahamml etmemek.
can
cebinde
* zay
f ahlklkimse.
can
cehenneme
* sevilmeyen bir kimse iin duyulan fke ve nefreti bildirir.
can
ekilmek
* (vcudun herhangi bir organiin) canl
l
azal
r gibi olmak.
* ii ezilmek.
can
ekmek
* bir
eyi istemek, istek duymak, arzulamak.
can

kas
ca!
* "byk zarara veya ktl
e u
ras
n, peri
an olsun, lsn" anlamlar
nda kullan
lan bir ilenme sz.
can

kmak

* ok yorulmak veya ok zorluk ekmek.


* lmek.
* ok y
pranmak.
can

ks
n!
* "lsn, gebersin" anlam
nda bir ilenme sz.
can
gelip gitmek
* ay
l
p bay
lmak.
* mit ve mitsizlik aras
nda kal
p heyecanlanmak.
can
gelmek
* yeniden canlanmak, canyerine gelmek.
can
gibi sevmek
* ok gl bir sevgiyle ba
lanmak.
can
gitmek
* zen gsterilen, ok sevilen bir
eye zarar gelecek diye kayg
lanmak.
can
gnlden (veya canyrekten)
* itenlikle, ok isteyerek.
can
ile oynamak
* tehlikeli i
lerle u
ra
mak.
can
ile u
ra
mak
* a

r hasta olmak, lm d
einde can eki
mek.
* byk s
k
nt
ya d
mek.
can
istemek
* heves duymak.
can
isterse
* (olumsuz bir cevap kar

s
nda) "kabul etmezse etmesin!" anlam
nda kullan
l
r.
can
pek

* Ac
ya, s
k
nt
ya kar
dayan
kl
.

can
saolsun!
* zlmeye gerek olmad

nkar
tarafa bildirmek iin kullan
l
r.
can
s
k
lmak
* ii s
k
lmak, yapacak bir i
i olmamaktan tedirginlik duymak.
* keyfi kamak.
* yarzlmek, yarfkelenmek.
can
s
kk
n
* keyfi kam

.
can
tatl
* S
k
nt
ya ve ac
ya katlanmak istemeyen.
can
tez

* Beklemeye dayanamayan, sab


rs
z.

can
yanan e
ek attan yrk olur
* zarara veya ktl
e u
rayan kimse ac
s
n

karmak iin a

raba harcar.
can
yanmak
* ok acduymak.
* acbir deneme geirmek; bir i
te zarar grmek.

can
yerine gelmek
* yorgunlu
u gemek; sal

n
, gcn kazanmak.
can
yok mu?
* birinin katland

s
k
nt
yba
kalar
na rnek gstermek iin sylenir.
can
yrekten
* Bkz. can
gnlden.
can
m ci
erim
* iten bir sevgi sesleni
i.
can
m dese, can
m
ks
n diyor sanmak
* birinin en gnl ok
ay
cszleri bile kendisine dokunmak, batmak.
can
m!

* ho
nutsuzluk anlat
r.
* sevgi sesleni
i olarak kullan
l
r.
* (ca:n
m) ok gzel, ok deer verilen.

can
m
sokakta bulmad
m
* tehlikeye veya herhangi bir s
k
nt
ya katlanmaya hi niyetim yok.
can
m
n ii
*
efkat veya sevgi sesleni
i.
can
n isterse!
* "diledi
in gibi olsun, sen bilirsin, bana gre hava ho
" anlam
nda kullan
l
r.
can
na ac
mamak
* kendini d
nmeden, kendine bakmadan ya
amak.
can
na de
mek
* ok ho
lanmak.
* ruhu
ad olmak.
can
na d
kn
* kendine iyi bakan, kendini koruyan.
can
na ezan okumak
* bir kimsenin hakk
ndan gelmek, ldrmek.
can
na gemek, can
na i
lemek (veya can
na kr etmek)
* ok etkilemek.
can
na kasdetmek
* intihara kalk

mak.
* birini ldrmeye haz
rlanmak.
can
na k
ymak
* ac
madan ldrmek.
* kendini ldrmek.
* gcnden fazla igrerek a

rderecede kendini yormak.


can
na minnet
* beklenilmeyen iyi bir durumla kar

la

nca duyulan memnunlu


u anlatmak iin sylenir.
can
na okumak
* berbat ve peri
an etmek.
can
na rahmet

* "Alllah rahmetini esirgemesin" anlam


nda kullan
l
r.
can
na susamak
* lmek istemek.
* birini ldrmeyi istemek.
can
na tak demek (veya etmek)
* dayanamaz duruma gelmek, sabrkalmamak.
can
na tkrdmn (veya frd
mn)
* k
zg
nl
k ve fke belirtir.
can
na yand

m (veya yand

m
n)
* sevgi, hayranl
k veya fke gibi trl duygular anlat
r.
can
na yetmek
* katlanamayacak duruma gelmek, bezmek, b
kmak.
can
ndan bezmek (veya b
kmak, usanmak)
* lm gze alacak kadar s
k
ntiinde olmak.
can
ndan gemek
* lmek iin haz
r olmak.
can
n(bir yere) dar atmak
* bir tehlikeden glkle kurtularak bir yere s

nmak.
can
nac
tmak
* birine acvermek.
can
nalmak
* (Tanr
) ldrmek.
* can
nverdirecek kadar memnun etmek.
* s
k
nt
ya sokmak.
can
nba

lamak
* ldrlmesi gerekirken vazgemek.
can
nburnundan getirmek
* ok yormak, fazla al

t
rmak.
can
ncehenneme gndermek (veya yollamak)
* ldrmek.
can
n
karmak
* h
rpalamak, ok yormak, y
prand
rmak.
can
ndi
ine almak (veya takmak)
* her tehlikeyi gze alarak i
e giri
mek.
can
ns
kmak
* keyfini bozmak, ne
esini ka
rmak.
can
nsokakta bulmak
* sal

korumak gerektiini anlatan bir sz.


can
nvermek
* kendini feda etmek.
* hibir
ey esirgememek.
* bir
eye ok d
kn olmak, ok sevmek.
can
nyakmak

* acverecek biimde cezaland


rmak.
* bir kimseyi, ok s
k
nt
ve zarara sokmak.
can
n
n derdine d
mek
* can
ndan ba
ka bir
ey d
nemeyecek kadar s
k
nt
da olmak.
can
n
n iine sokaca
gelmek
* ok ho
lanmak, ok sevmek.
cani
canice
canilik

* Cinayet i
lemiolan kimse, k
yac
.
* Cani gibi, caniye yak

r (biimde).
* Cani olma durumu.

canip
* Yan, taraf.
caniyane

* Cani gibi, canice.

cankurtaran
* Hastahane veya kliniklere hasta veya yaralta

maya zg ara, amblns.


* Havuz veya pljda yzme bilmeyenleri uyaran, tehlikeden koruyan ve onlar
kurtaran kimse.
cankurtaran an
* Tipili veya sisli havalarda s

nacak veya ynelecek yeri yolculara, gemilere belli etmek iin kullan
lan an
(veya ddk).
cankurtaran dd
* Cankurtaran an
.
cankurtaran gemisi
* Karaya oturan, yanan veya batma tehlikesi ile kar
kar

ya kalan gemileri kurtarmaya yarayan gemi.


cankurtaran kulbesi
* Dageitlerinde tipiden veya so
uktan korunmak icin s

nak olarak yap


lm
kulbe.
cankurtaran sal
* Deniz kazalar
nda kullan
lmak zere gemilerde bulundurulan sal.
cankurtaran sandal
* Deniz kazalar
nda veya gemi batmak zere iken insanlarkurtarmaya yarayan motorlu, krekli sandal,
filika.
cankurtaran simidi
* Suda bo
ulma tehlikesine kar
kullan
lan ve sudan hafif maddelerden, byk simit veya yelek biiminde
yap
lm
ara.
cankurtaran
amand
ras
* Denize d
enlerin kolayca belirlenip kurtar
lmalar
iin denize b
rak
lan ve kazaya urayanlar
n bulup
kendilerini gstermeleri iin kullan
lan, parlak renkli, fosforlu
amand
ra.
cankurtaran yelei
* Yelek biiminde yap
lm
cankurtaran arac
.
cankurtaran yok mu!
* lm tehlikesi kar

s
nda yard
m isteme sz.

cankurtaranl
k
* Cankurtaran olma durumu.
canla ba
la
* Seve seve her trl yorgunluu gze alarak, var gcyle.
canland
r
c
* Canl
l
k veren, canl
l
k kazand
ran.
* Bir canlresim veya
ema filmi iin hareketlili
i sa
layan tek tek resimleri yapan sanat
.
canland
r
c
l
k
* Canland
r
colma durumu.
canland
r
lma
* Canland
r
lmak i
i.
canland
r
lmak
* Canland
rmak i
ine konu olmak.
canland
r
m
* Ortada kalan kal
nt
lar
na gre bir eserin ana tasar
s
na uygun olarak yeniden izimi.
canland
rma
* Canland
rmak i
i.
* Tek tek resimleri veya hareketsiz cisimleri gsterim s
ras
nda hareket duygusu verebilecek biimde
dzenleme ve filme aktarma i
i.
* Ki
ile
tirme.
* Gemibir olay
n geli
mesini ve sonucunu aynbiimde yans
tarak sunma.
canland
rmak
* Canlanmas
nsa
lamak, canlanmas
na yol amak.
* Ya
atmak, (birinin) k
l

na girmek.
* Younluk, etkinlik kazand
rmak.
* Canl
l
k, tazelik, dirilik getirmek.
canlanma
* Canlanmak i
i.
canlanmak
* Gc artmak, diri duruma gelmek.
* Etkinli
i artmak, hareketlilik kazanmak.
* Depre
mek.
* Gemi
te ya
anan bir olay veya durum yeniden hat
rlanmak.
canl

* Canolan, diri, ya
ayan.
* Gl, etkili, hareketli, hayat dolu.
* Ya
ay
p yer dei
tirebilen yarat
k, hayvan.

canlcanl
* Diri diri, henz lmemi
.
* Heyecanla.
canlcenaze
* ok zay
f, bir deri bir kemik kalm
kimse.
canlmodel
* Figrlerle ssl veya heykelt
ra
l
kta yararlan
lan kad
n veya erkek.
canlmzik
* Gazino, lokal vb. yerlerde yemek s
ras
nda bir veya birka mzisyenin alg
ve sesleri ile paralar
seslendirmesi.

canlzdekilik
* Evrenin temeli olarak d
nlen maddenin canlolduunu savunan doktrin, hilozoizm.
canlresim
* Bir hareketi paralar
na ay
r
p bunlar
n elle yap
lan resimlerinin al
c
yla tek tek evrilmesine dayanan ve
gsterimde srekli bir hareketi ortaya koyan film tekni
i.
canlyay
n
* (televizyon ve radyo iin) Daha nceden herhangi bir gere zerine tespit edilmemi
, al
c
yla tespit edildi
i
anda yap
lan yay
n.
canl
c
l
k
* Olup bitenin ruhlar alan
n
n gizli glerince ynetildi
ine inanan ilkel anlay

, animizm.
* Ba

ms
z bir ruh varl

n insanda ve do
a nesnelerinde yerle
ik olduuna inanan ilkel din gr
.
* Tek ve ayn
ruhun fikr ve organik hayat
n ilkesi oldu
unu ileri sren reti.
* ocukta bir d
nce biimi olarak btn cisimlerin canloldu
una inanma.
canl
l
k
* Canlolma durumu.
* Ne
elilik, hareketlilik.
cans
z
* Can
nyitirmi
, lm
.
* Gsz, mecalsiz.
*
lgi uyand
rmayan, snk.
* Durgun.
* Canlolmayan (varl
k), camit.
cans
z cans
z
* Cans
z olarak, cans
z gibi.
cans
z d
mek
* hastal
k veya yorgunluk yznden bitkin bir duruma gelmek.
cans
z hedef
*
nsan ve hayvan d

nda kalan hedef.


cans
zla
ma
* Cans
zla
mak i
i.
cans
zla
mak
* Cans
z duruma gelmek.
cans
zla
t
rma
* Cans
zla
t
rmak i
i.
cans
zla
t
rmak
* Cans
z duruma getirmek.
* Bir di
in canldokusunu yok etmek.
cans
zl
k

* Cans
z olma durumu.
* Hareketsizlik.

cansiparane
* Can
nverircesine, zveriyle.
cantiyane
* Kantiyane.
capcanl

* ok canl
(bir biimde).
car
* a
r
, telll ile duyurma; iln.
* Tehlike durumu, imdat, yard
m.
car
* Bazyerlerde kad
nlar
n kollar
na rttkleri veya boydan boya rtndkleri ar
af, zar.
car car

* ok ve yksek sesle, grltl bir biimde (konu


ma).

car etmek
* nara atmak, hayk
rmak; iln etmek.
carcar

* Geveze, yaygarac
.

carcur
* Bkz.
arjr.
carcur
carcur
cari

* "Geli
igzel konu
mak" anlam
na gelen carcur etmek deyiminde geer.
* Fermuar.
* Akan.
* Olagelen, geen, yrrlkte olan.

cari hesap
*
ki taraf aras
nda srp giden alacak verecek i
lemlerinin tutulan hesab
.
cari masraf
* Belirli bir dnemde yap
lan harcamalar.
cari para
cari cret

* Geerli olan, yrrlkte bulunan para.


*
gc piyasas
nda igcnn, arz ve talebe gre belirlenen fiyat
.

cariye

* Yabanclkelerden ka
r
l
p zgrlkten yoksun edilen, al
n
p sat
labilen, her konuda efendisinin
isteklerine ba
lbulunan gen kad
n, halay
k.
cariyelik

* Cariye olma durumu.

cariyelik etmek
* cariye gibi hizmet etmek.
cariyeniz (veya cariyeleri)
* eskiden, sz sylenen kimseye a

r
bir sayggstermiolmak iin kad
nlar taraf
ndan "ben" zamiri yerine
kullan
l
rd
.
* aynmaksatla gen kad
nlardan sz edilirken onlar
anlatan kelimelere bir unvan gibi getirilirdi.
carlama
* Carlamak i
i.
carlamak

* Ba

rarak konu
mak; ok sylemek.
*
ln etmek, duyurmak; nara atmak, hayk
rmak.
carl

* Car(II) olan.

cars
z
* Car(II) olmayan.
cart

* Sert bir
ey y
rt
l
rken
kan ses.

cart cart tmek


* kendini be
enmibir davran

la ve buyururcas
na sz sylemek.
cart curt

* Gerekli gereksiz yerde sylenen, abart


lsz.

cart curt etmek


* gz korkutmak veya vnmek amac
yla abart
lkonu
mak.
cart kaba k

t
* yksekten atana veya al
ml
bir tav
r tak
nana kar
sylenen hafifseme nlemi.
carta
cartadak

* Yellenme.
* Birdenbire ve grlt ile.

cartadan
* Cartadak.
cartayekmek
* lmek.
cascavlak

* (baiin) ok sas
z, ok tysz, hi ty olmayan.
*
r
l
plak, rtsz.

cascavlak kalmak
* btn imknlarelinden al
nm
olarak ortada kalmak.
casus

* Bir devletin veya bir kimsenin s


rlar
nba
kas
n
n hesab
na
renmeyi stne alan kimse, a

t.

casusluk
* Casus olma durumu, a

tl
k.
casusluk etmek
* casus olarak al

mak.
cav

* Bkz. a(II).

cavalacoz
* Deersiz, nemsiz, derme atma.
cavla
ekmek
* lmek.
cavlak

*
plak, tysz.
cavlakl
k
* Cavlak olma durumu,
plakl
k.
cavlama
cavlamak
cavlamak

* Cavlamak i
i.
* Kavlamak, tyn dkmek,
plak kalmak.
* lmek.

cayd
r
c
* Karar
ndan, sznden dndrc.
cayd
r
c
l
k
* Cayd
r
colma durumu.
cayd
r
lmak
* Caymassa
lanmak, karar
ndan dndrlmek, vazgeirilmek.
cayd
r

* Cayd
rmak i
i veya biimi.

cayd
rma
* Cayd
rmak i
i.
cayd
rmak
* Caymas
nsalamak, karar
ndan dndrmek, vazgeirmek.
cayg
n

* Vazgeip i
in ard
nb
rakan, dnek.

cay
r cay
r
* Bir cismin abuk ve
iddetle yand

n
, y
rt
ld

nanlatmak iin kullan


l
r.
* iddetli, etkili olarak.
cay
rdama
* Cay
rdamak i
i.
cay
rdamak
* (nesneler iin) Ses
kararak yanmak veya y
rt
lmak.
cay
rdatma
* Cay
rdatmak i
i.
cay
rdatmak
* (nesneler iin) Sert, uzun, grltl ses
kartmak.
cay
rt

* iddetli yanma, y
rt
lma sesi, grlt.

cay
rtvermek
* grlt ile gzda
vermek.
cay
rt
ybasmak (veya cay
rtkoparmak)
* birdenbire ba

r
p a
rmaya ba
lamak.
cay

* Caymak i
i veya biimi.

cayma
caymak
caz

* Caymak i
i.
* Sznden, karar
ndan dnmek, vazgemek.
* Ba
lang
ta Kuzey Amerika zencilerinin mzii iken sonralarbtn dnyada benimsenen bir mzik tr.
* Caz mzi
i alan orkestra.

caz tak
m
* Caz mzi
i alan orkestran
n btn alg
lar
.
cazbant
* Caz mzi
i alan orkestra.
cazc
cazc
l
k
cazg
r

cazg
rl
k

* Caz mzi
i alan veya besteleyen kimse.
* Cazc
n
n i
i veya mesle
i.
* Gre
ecek olan pehlivanlaryksek sesle izleyicilere tan
tan ve dualar
nokuyarak onlaralana sren kimse.
* Fitneci.
* Cazg
r olma durumu.

caz
r caz
r
* (bir cismin kaynama ve yanmas
nbelirtirken) Gl ve sesli olarak.
caz
rdama
* Caz
rdamak i
i.
caz
rdamak
* Caz diye ses
karmak.
caz
rdatma
* Caz
rdatmak i
i.
caz
rdatmak
* Caz
rdamas
na yol amak.
caz
rt
cazibe

* Caz
rdama sesi.
* Al
m, al
ml
l
k, ekicilik, albeni.
* ekim.

cazibe kanunu
* Yer ekimini belirten kurallar btn.
cazibedar
* ekicili
i olma, al
ml
.
cazibele
me
* Cazibele
mek durumu.
cazibele
mek

* ekici, al
mlduruma gelmek.
cazibele
tirmek
* ekici, al
mlduruma getirmek.
cazibeli

cazibesiz
cazip

* ekici, al
ml
, albenili.
* nemli, a
rl

olan.
* ekici olmayan, al
ms
z.
*
lgi uyand
ran, ekici, elveri
li.

caziple
me
* Caziple
mek durumu.
caziple
mek
* Cazip duruma gelmek.
caziple
tirme
* Caziple
tirmek durumu.
caziple
tirmek
* Cazip duruma getirmek.
cazipli

* ekici, al
ml
, albenili.

caziplik
* Cazip olma durumu.
cazl
cazs
z

* Cazolan.
* Cazolmayan.

cazur cazur
* Bkz. caz
r caz
r.
Cb
* Kolombiyum'un k
saltmas
.
cc
Cd
CD

* Keman
n s
rt ve gs tahtas
niki yan
ndan C harfi biiminde enten oyuklar.
* Kadmiyum'un k
saltmas
.
* Yabancdevlet eliliklerine ait arabalar
n plkalar
nda kullan
lan k
saltma.

Ce
* Seryum'un k
saltmas
.
ce
ce

* Trk alfabesinin nc harfinin ad


.
* Kucak ocuklar
n
, bebekleri elendirmek iin
kar
lan ses.

-ce
-ce

* Bkz. -ca / -ce (I).


* Bkz. -ca / -ce (II).

ce demeye mi geldin?
* "Bu kadar az oturmaya mgeldin?" anlam
nda kullan
l
r.
cebbar
* Zorlay
c
, zorba.
* Kudret sahibi, Tanr
.
* Gkyznn gneyinde bulunan bir y
ld
z kmesi.
* Becerikli, a
k gz (kad
n).
cebe

* Z
rh.
* Silh.

cebeci

* Yenieri ordusunda silh yapan, onaran ve bak


mile grevli bulunan; sava
ta ordunun silh ve
cephanesini ula
t
ran yaya kap
kulu ocaklar
ndan bir s
n
f asker.
cebel

* Da.
* Sahipsiz, botoprak.
* Ekilmemitarla, ekime elveri
li olmayan yer.

cebeli

* Osmanl
mparatorluu dneminde, savas
ras
nda t
mar, zeamet sahiplerinin dirlikleri oran
na gre
yanlar
nda gtrmekle ykml bulunduklaratlasker.
* Ayndnemde illerdeki atlinzibat kuvveti.
cebelle
me
* Cebelle
mek i
i.
cebelle
mek
* U
ra
mak, eki
mek; tart

mak, mnaka
a etmek.
cebellezi

* Hakkolmayan bir
eyi kendisine mal edip cebine koyma, cebine indirme.

cebellezi etmek
* cebine indirmek.
ceberut
* Tanr
'n
n her
eyin stnde olan kudreti.
* (tasavvufta) Allah'a varman
n nc basama

.
* ("byk kudret" anlam
ndan kayarak) Merhametsizlik, zorbal
k.
* Ac
mas
z, merhametsiz, zorba.
cebi delik
* Tutumlu olmayan (kimse), savurgan.
cebi delik (kimse)
* para tutmayan, zrt, paras
z.
cebi para grmek
* paras
yokken para kazanmaya ba
lamak.
cebin

* Korkak.
* Al
n, yz.
cebinden
karmak
* ondan ok stn olmak.
cebine indirmek (veya atmak)
* (para iin) hakkolmad
hlde kendine mal etmek.
cebini doldurmak
* kar

la
t

elveri
li durumlardan yararlanarak bol para kazanmak.
cebir

* Zor, zorlay

cebir

* Artve eksi gerek say


larla, bunlar
n yerini tutan harfler yard
m
yla nicelikler aras
nda genel balant
lar
kuran matematik kolu.
cebir kullanmak
* bir i
i yapt
rmak iin zora ba
vurmak.
cebire
* K
r
k kemikleri yerinde tutmak iin kullan
lan tahta, mukavva veya tenekeden yap
lm

, zeri bezle
kaplanan levha, syek, koaptr.
cebirsel
* Cebirle ilgili.
cebirsel deyim
* Bilinen veya bilinmeyen byklk lleri zerinde, bunlara balbir byklk lsn
karmak iin
gerekli i
lemleri gsteren ve birbirine cebirsel i
aretlerle balanan harf ve say
lar btn.
cebirsel forml
* Cebirsel deyim.
cebirsel ifade
* Cebirsel deyim.
cebren

* Zorla, zor kullanarak, zoraki.

cebretme
* Cebretmek i
i.
cebretmek
* Zorlamak.
cebr

* Zorla yap
lan; zor kullan
larak yapt
r
lan.

cebr yry
* Bir yere kuvvet yeti
tirmek veya d
mandan nce varmak iin yap
lan s
k
yry
.
cebrinefs
* Kendini zorlama, kendini tutma.
cebriye

* Yazg
c
l
k, kadercilik, fatalizm.

ceddine lnet (veya yedi ceddine lnet!)


* "soyun sopunla birlikte Tanrcezan
zversin!" anlam
nda ilenme bildiren sz.

ceddine rahmet!
* "aferin, bravo" veya "Tanr
senden raz
olsun" anlam
nda kullan
l
r.
Ced
cedit

* Olak burcu.
* Yeni.

cedre
* Guatr, gu
a.
cefa

* Byk s
k
nt
, zg, eziyet.

cefa ekmek (veya grmek)


* znt, s
k
ntekmek.
cefa etmek
* zmek, eziyet etmek.
cefakr
* Cefal
.
cefake
cefal

* Cefa eken, cefal


, s
k
nt
ya katlanan.
* S
k
nt
ya, eziyete katlanm
veya katlanan.

cefaya katlanmak
* s
k
ntveya znty sab
rla kar

lay
p tahamml etmek.
ceffelkalem
* Hi d
np ta

nmadan, bir
rp
da.
cehalet

* Bilgisizlik, bilmezlik.

cehdetme
* Cehdetmek i
i.
cehdetmek
* al

p abalamak.
cehennem
* Din inan

lara gre, ktlk yapanlar


n ldkten sonra ceza grecekleri yer, tamu.
* ok s
k
nt
l
yer.
cehennem azab
* Cehennemde u
ran
laca

na inan
lan ceza.
* ok byk s
k
nt
, eziyet.
cehennem gibi
* ok s
cak.
cehennem hayat
* Byk s
k
nt
ve zntlerle dolu ya
ay

.
cehennem kt

* Cehennemde yanmaya yara

r kimse.

cehennem ol
* defol!.
cehennem olmak
* defolmak.
cehennem ta

* Gm
n nitrik asitte ergitilmesiyle elde edilen, havaya dayan
kl
,

kta bozulmayan beyaz kristal.


cehennem zebanisi
* Zalim, ac
mas
z kimse.
cehenneme kadar yolu var
* "defolsun, istedi
i yere kadar gitsin, korkum yoktur" anlam
nda svme.
cehennem
* Cehennemle ilgili.
* zc, yak
c
, cehennem gibi.
cehennemi boylamak
* (sevilmeyen kimse iin) lmek.
cehennemin buca
(veya dibi)
* ok uzak yer.
cehennemin dibine gitmek
* (k
z
lan kimse iin) defolup gitmek.
cehennemle
me
* Cehennemle
mek durumu.
cehennemle
mek
* Cehenneme dnmek.
* A

rznt ve s
k
ntekilen yer hlini almak.
cehennemlik
* ldkten sonra yerinin cehennem olacasan
lan, cehenneme ly
k (kimse).
* Hamam
n oca

, klhan.
* Modern ekmek f
r
nlar
nda ate
in bulundu
u en s
cak blm.
cehil
cehre

* Bilgisizlik, bilmezlik.
* Pamuk, yn, ipek gibi
eyleri eirip iplik durumuna getirmeye yarar ara, i
.

cehri

* Kk boyas
gillerden, meyve, kabuk veya odunundan gzel k
rm
zrenk elde edilen bir kk (Rhamnus
infectorius).
ceht

* aba, abalama.

-cek
* Bkz. -cak / -cek.
ceket
ceketatay

* Erkeklerin ve kad
nlar
n giydi
i, genellikle nden d
meli, kalayrten, kollu giysi.
* Bkz. Jaketatay.

celdet
cell

* Yiitlik, kahramanl
k.
* Byklk, ululuk.
* fke, k
zg
nl
k.

Cell

*
lk olarak Yavuz Sultan Selim dneminde ortaya
k
p devlete isyan eden Bozoklu DerviCell'in
adamlar
na ve ondan yana olanlara, sonralarda treyen btn e
k
yaya verilen ad.
Celllik

* Cell olma durumu.

celllenme
* Celllenmek i
i.
celllenmek
* fkelenmek, k
zmak.
cellli

celllice
celbe

* Sert ve fkeli (kimse).


* H
r
n, co
kun.
* Cellli gibi, cellliye benzer.
* Avcantas
.

celep

* Koyun, kei, s

r gibi kesilecek hayvanlar


n ticaretini yapan kimse.
* Topkap
, Galata,
brahim Pa
a ve Edirne saraylar
na al
n
p trl devlet hizmetleri iin aday olarak
yeti
tirilen gen.
celeplik
cel

* Koyun, kei, s

r gibi kesilecek hayvanlar


n ticaretini yapma i
i.
* A
k, a
ikr.
* Parlak, cill
.

cel yaz
* (Arap harfleriyle) Uzaktan okunacak biimde istif edilmiiri sls levha yaz
s
.
celil
* ok byk, ulu.
* Tanr
'n
n s
fatlar
ndan biri.
cellt
* lm cezas
na arpt
r
lanlar
ldrmekle grevli olan kimse.
* Ac
mas
z, katyrekli, kolayl
kla su i
leyen, zalim.
cellt gibi
* ac
mas
z.
celltl
k

celp

* Celld
n grevi.
* Katyreklilik, zalimlik.

* Getirtme, kendi zerine ekme.


* Mahkeme taraf
ndan dava edene, edilene veya tan
klara gnderilen a
r
belgesi.
* Askerlik devini yapmaya a
rma.
celp etmek
* kendine ekmek.
* getirmek.
celp k
d
* a
r
k
d
, arbelgesi, celpname.
celpname
* Celp k

d
, a
rbelgesi.
celse
* Oturum.
celseyi amak
* oturumu amak.
celseyi tatil etmek
* oturuma ara vermek.
cemaat

* Bir imama uyup namaz k


lan ki
iler.
*
nsan kalabal

.
* Bir dinden veya bir soydan olanlar
n toplulu
u.

cemaat ne kadar ok olsa (veya cami ne kadar byk olsa) imam gene bildiini okur
* bir yetkili kimse, evresindekilerin d
ncesi ne olursa olsun kendi istediini yapmaya al

r.
cemaate uymak
* iinde bulunulan bir toplulu
a uyarak davranmak.
cemaatimslimin
* Mslman halk.
cemaatle namaz k
lmak
* imama uyarak namaz k
lmak.
cemaatle
me
* Cemaatle
mek i
i veya durumu.
cemaatle
mek
* Cemaat hline gelmek.
cemaatli
* Cemaati olan.
cemaatsiz
* Cemaati olmayan.
cemaatsizlik
* Cemaatsiz olma durumu.
cemadat

* Cans
zlar, cans
z varl
klar.

cemal
* Yz gzellii.
cem'an

* Toplayarak, toplam olarak, hepsi.


cem'an yekn
* Toplam olarak, hepsinin tamam
.
cemaziylh
r
* Ay takviminin alt
ncay
, kk tvbe ay
.
cemaziylevvel
* Ay takviminin be
inci ay
, byk tvbe ay
.
cemaziylevvelini bilmek
* bir kimsenin herkese bilinmeyen, gemi
teki kt bir ynn veya kt durumunu bilmek.
cembiye
* Bir e
it e
ri kama, haner.
cembiyeli
* Cembiyesi olan.
cembiyesiz
* Cembiyesi olmayan.
cemetme

* Cemetmek i
i.

cemetmek
* Toplamak, bir araya getirmek.
cemi

cemil

cemile

* Btn, hep, (bir


eyin) hepsi, (bir
eyin) tm.
* Toplama.
* Toplama.
* o
ul, okluk.
* (erkek iin) Gzel.
* Tanr
'n
n s
fatlar
ndan biri.
* (kad
n iin) Gzel.
* Gnl al
cdavran

cemilendirme
* o
ulland
rma i
i.
cemilendirmek
* o
ulland
rmak, okluk hline getirmek.
cemilenme
* o
ullanma i
i.
cemilenmek
* o
ullanmak.
cemiyet

* Dernek.
* Topluluk, toplum.
* D
n.
* Birbirine uygun veya z
t anlamlkelimeleri tenasp veya tezat sanatlaryoluyla bir araya getirme.
* Bir olayveya ki
iyi kutlama amac
yla bir araya gelen topluluk.

cemiyetli
cemre
ykseli
i.

* Cemiyet iinde geen, derli toplu, da

n
k olmayan.
* ubat ay
nda birer hafta aral
klarla nce havada, sonra suda ve en sonra toprakta olu
tu
u san
lan s
cakl
k

cemre d
mek
* s
cakl
k ykseli
i o hafta iindeki gnde ba
lamak.
cenabet
* Cnp.
* Pis, kt, ho
lan
lmayan kimse veya
ey.
Cenab
hak
* Allah, Tanr
.
cenah

cenap

* Kukanad
.
* Kol, paz
.
* Yan, taraf.
* Savadzenindeki ordunun iki yan
ndan her biri.
* Sayg
, onur ve byklk anlam
yla kullan
l
r.

cenaze
* Kefenlenip tabuta konmu
, gmlmeye haz
rlanm
insan ls.
* Cenaze treni.
cenaze alay
* ly kald
rma treni veya bu trende yer alan veya cenazeyi izleyen topluluk.
cenaze duas
* Cenaze defnedilirken okunan dua.
cenaze gibi
* benzi sararm

.
cenaze levaz
mat
* lnn kefenlenmesi s
ras
nda gerekli olan malzemeler.
cenaze merasimi
* Cenaze treni.
cenaze namaz
* Cenaze gmlmeden nce musalla ta

n
n stne konan tabutun nnde k
l
nan namaz.
cenaze treni
* Cenaze namaz
ndan mezara kadar yap
lan din tren.
cenazeyi kald
rmak
* ly gmmek zere gtrmek; gmmek.
cenbiye
* Aze
ri bir tr Arap b
a

.
cendere

* Bir
eyi s
kmak, ezmek gibi i
lerde kullan
lan mekanizma, pres.
* Manev bask
.

cenderele
me

* Cenderele
mek i
i.
cenderele
mek
* Manev baskalt
nda mcadele etmek.
cendereye sokmak
* manev baskalt
na almak.
Cenevizli
* Ceneviz (bugnk Cenova
ehri) Cumhuriyeti halk
ndan olan kimse.
cengver

* Sava

.
*
yi dv
en, dv
, sava
kan, vuru
kan.

cengverce
* Cengvere yak

r biimde.
cengverlik
* Sava

l
k, sava
kanl
k, dv
lk.
cengel
cenin

* Otlarla ve s
k aalarla rtl geniHindistan ormanlar
na verilen ad.
* Ana rahminde doma zaman
n
tamamlayamam
veya vaktinden nce d
mocuk.

ceninisak
t
* D
k.
cenk
* Sava
, kavga.
* Byk aba, u
ra
, kavga; eki
me.
cenk etmek
* sava
mak, mcadele etmek.
cenki
cenkilik

* Sava

, kavgac
.
* Cenki olma durumu.

cenkle
me
* Cenkle
mek i
i.
cenkle
mek
* Sava
mak.
* At

mak, eki
mek, mnaka
a etmek.
cennet
* Din inan

lara gre, iyilik yapanlar


n, gnahs
zlar
n, ldkten sonra sonsuz bir mutlulu
a kavu
acaklar
yer; umak (II).
* ok gzel, huzur veren yer.
cennet bal

* Cennet bal

gillerden, mavi ye
il zemin zerine bak
r rengi izgili tropikal bal
k (Macropodus
viridiauratus).
cennet bal

giller
* Kemikli bal
kla r tak
m
n
n kefallar alt tak
m
na giren bir familya.

cennet biberi
* Zencefilgillerden karabiber tad
nda bir bitki.
cennet gibi
* gzel, bak
ml(yer).
cennet ku
u
* Cennet ku
ugillerden, tyleri gzel renkli bir ku(Paradisea apoda).
* Gzel, al
mlkad
n.
* Henz pek kkken len bebek.
cennet ku
ugiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n bir familyas
.
cennet kz
* Yrei temiz ama budala denecek kadar saf kimse.
cennet taam
* Tad
ok gzel olan yemek veya yiyecek.
cennete evirmek
* temiz, bak
ml
, gzel bir yer durumuna getirmek.
cennete dnmek
* gzel, rahat ya
an
l
r, bak
mlbir yer durumuna gelmek.
cennetle
me
* Cennetle
mek durumu.
cennetle
mek
* Cennet durumuna girmek.
* Cennetin gzellikleriyle donanmak.
cennetlik

* ldkten sonra yerinin cennet olaca


na inan
lan (kimse).
* (lmkimse iin) Yeri cennet olan, cennetmekn.

cennetmekn
* Cennetlik.
centilmen
*
yi arkada
l
k eden, sayg
l
, grgl, kibar (erkek).
centilmence
* Centilmene yak

r (bir biimde).
centilmenlik
* Centilmen olma durumu.
* Centilmene yak

r davran

.
centilmenlik antla
mas
* Hukuk ve resm olmayan, ancak taraflar
n kar

l
kl
gvenlerine dayanan szl antla
ma.
cenub
cenup
cenuplu

* Gneyle ilgili, gneye zg olan, gney.


* Gney.
* Gneyli.

cep

* Genellikle bir
ey koymaya yarar, giysinin belli bir yeri a
larak iine yerle
tirilen astardan yap
lm
torba
veya giysinin zerine konulan para ile yap
lm
yer.
* Belirtisiz isim tamlamasyap
s
nda, tamlayan grevinde "cebe s

abilecek boyda" anlam


nverir.
* Savaalan
n
n bir yerinde d
man
n geriletilmesiyle ortaya
kan taktik durum, kertme.
* Trafi
i kolayla
t
rmak iin yaya kald
r
mlar
nda veya yollarda yap
lan cep biimindeki ta

t yana
ma yeri.
* Kablosuz telefon.
cep defteri
* Cebe s

abilecek byklkteki defter.


cep feneri
* Pille al

an ve cepte ta

nan kk fener.
cep harl

* Bir kimseye ufak tefek gndelik harcamalarkar

lamasiin verilen para.


cep harl

n
karmak
* gnlk masraf
nkar

layacak kadar kazan sahibi olmak.


cep kitab
* Cepte ta

nacak, cebe girecek biimde kk kitap.


cep saati

* Cepte ta

nan saat.

cep szl
* Cepte ta

nabilecek ve gnlk ihtiyaca hemen cevap verebilecek kk szlk.


cep takvimi
* Cepte ta

nabilecek kk boy takvim.


cep telefonu
* Cebe s

abilecek kklkte olan, ta

nabilir, kablosuz telefon.


cep televizyonu
* ok kk boyutlarolan veya cebe s
abilecek kklkteki televizyon.
cepi
* Yankesici.
cepilik
cephane

* Yankesicilik.
* Ate
li silhlarla at
lmak iin haz
rlanan her trl patlay
cmadde.

cephaneci
* Kara, deniz ve hava birliklerinde cephanelik grevlisi veya sorumlusu olan kimse.
cephanelik
* Cephanenin saklanmas
na yarar kapalve korunmuyer.
cephe

* (yap
larda) Yz, alna.
* zerinde sava

n srd blge.
* Yan, yn, taraf.
* Belli bir d
nce, istek evresinde salanan beraberlik.

cephe amak
* savaolmayan bir blgede, sava
a haz
rlanmak ve ba
lamak.

cephe almak
* has
m durumu tak
nmak, bir d
nceye kar
olmak, direnmek.
cephe gerisi
* Savaalan
n
n gerisinde kalan blge.
cepheden cepheye ko
mak
* durmadan, de
i
ik cephelerde sava
mak, y
lmak bilmemek.
cepheden hcuma gemek
* dola

k yollara sapmadan, dorudan do


ruya konuyu ele alarak birine kar

kmak veya mcadeleyi a


ktan
a

a yapmak.
cephelenme
* Cephelenmek i
i.
cephelenmek
* Cephe olu
turmak.
cephele
me
* Cephele
mek i
i.
cephele
mek
* Bir d
nce, bir istek evresinde birlik olu
turmak.
cepheli
cepken
cepleme

* Ynl, tarafl
.
* Kollary
rtmal
ve uzun, harla i
lenmibir tr k
sa, yakas
z st giysisi.
* Ceplemek i
i.

ceplemek
* Kazanmak, cebine indirmek.
cepten aramak
* bir kimseyi cep telefonundan aramak.
cepten vermek
* kendi kesesinden, kendi mal
ndan demek.
cer

* ekme, srkleyerek gtrme.

cer hocas
* Ta
rada imaml
k yaparak para ve erzak toplayan gen medrese
rencisi.
cerahat

*
rin.
* Yara.

cerahatlenme
* Cerahatlenmek i
i.
cerahatlenmek
* (yara)
rin toplamak.
cerahatli

*
rin toplam

, irinli.

cerahatsiz
*
rin toplamam

, irinsiz.
cerbeze

cerbezeli
cereme

* Gzel konu
ma.
* Beceriklilik, girginlik.
* Kurnazl
k, hilekrl
k.
* Girgin, kolayl
kla ve inand
r
csz syleyen, dilli.
* Ba
kas
taraf
ndan yap
lan veya kaza sonucu ortaya
kan zarardeme.

ceremesini ekmek
* ba
kas
n
n yol at
zarardemek.
ceren
cereyan

* Ceylan.
* Bir yne do
ru akma, ak

, ak
nt
.
* Ak
m.
* Bir
eyin geli
me, olma durumu.
* Ayneilimde olan, ayn
gr
payla
an kimselerin olu
turdu
u hareket.

cereyan arpmak
* elektrik ak
m
na tutulup etkisinde kalmak.
cereyan etmek
* gemek, olmak, yap
lmak.
cereyana kap
lmak
* elektrik ak
m
yla arp
lmak.
* suyun ak

iinde kal
p srklenmek.
* bir e
ilim, bir grhareketi iinde yer almak.
cereyanda kalmak
* kapal
bir yerde, kar

l
kla
k pencere veya kap
aras
nda meydana gelen hava ak
nt
s
nda kal
p
tmek.
cereyanl
* Ak
nt
l
.
* Ak
ml
.
cerh

* Yaralama.
* (bir d
nce, inan, veya iddia iin) rtme.

cerh etmek
* yaralamak.
* rtmek.
ceride

ceriha
cerime

* Gazete.
* Tutanak, kay
t defteri.
* Svari kolu.
* Yara.
* Cereme.

Cermen

* Bugnk Almanya'y
, Bohemya ve Polonya'n
n bat
blmn kapsayan Cermanya'da M.. 3. yzy
ldan 9.
yzy
la kadar oturan halk veya bu halktan olan kimse.
Cermen dilleri
* Kuzey Avrupa'da konu
ulan ve Hint-Avrupa dil ailesi iinde yer alan diller.
cermen mente
e
* Bina kap
larile pencerelere tak
lan ve yapraklar
mente
e uzunlu
unun yar
skadar olan, sactan k
vr
larak
yap
lm
mente
e.
Cermence
* Cermen dili.
cerrah

cerrah

* Operatr.
* nemsiz yaralariyile
tiren kimse.
* Cerrahl
kla ilgili.
* Hekimliin, ameliyatla tedavi yapan dal
.

cerrah mdahale
* Ameliyat.
cerrahl
k
* Cerrah olma durumu veya cerrah
n mesle
i.
cerrar

* ekici, srkleyici.
* Zorla para alan (kimse).
* Savaaralar
yla donat
lm
kalabal
k ordu.
* Dilenci.

cerre
kmak
* (medreselerde okuyan softalar) para ve erzak toplamak iin belli aylarda kylere da

l
p imaml
k veya
mezzinlik yapmak.
cesamet

* Byklk, irilik.

cesametli
* Kocaman, iri.
cesaret
pekli
i.

* G veya tehlikeli bir i


e giri
irken ki
inin kendinde bulduu gven; yreklilik, yiitlik, yrek ve gz
* ekinmezlik, at
lganl
k.

cesaret almak (veya bulmak)


* herhangi bir durumdan, davran

tan g almak.
cesaret etmek
* korkulmasgereken bir i
e korkmadan giri
mek, gze almak.
cesaret gelmek
* y
lg
nl

gitmek, yreklenmek.
cesaret gstermek
* yrekli davranmak.

cesaret vermek
* birinin y
lg
nl

ngidermek, birini yreklendirmek.


cesarete gelmek
* y
lg
nl

gitmek, yreklenmek.
cesaretini k
rmak
* yreklili
ini gidermek, korkutmak.
cesaretini toplamak
* kendine gven duygusunu, yrekliliini ve at
lganl

nbir araya getirmek.


cesaretlendirilme
* Cesaretlendirilmek i
i, yreklendirilme.
cesaretlendirilmek
* Yreklendirilmek.
cesaretlendirme
* Cesaretlendirmek i
i, yreklendirme, yi
itlendirme.
cesaretlendirmek
* Yreklendirmek, yi
itlendirmek, cesaret vermek.
cesaretlenme
* Cesaretlenmek i
i, yreklenme, yi
itlenme.
cesaretlenmek
* Y
lg
nl

gitmek, yreklenmek, yi
itlenmek.
cesaretli
* Hibir
eyden korkusu olmayan, yrekli, yiit.
cesaretlilik
* Cesaretli olma durumu, yreklilik.
cesaretsiz
* Yreksiz.
* ekingen.
cesaretsizlik
* Cesaretsiz olma durumu, yreksizlik.
ceset

* l vcut, naa
.

cesim
* Byk, iri, kocaman.
ceste

* "Azar azar", "k


s
m k
s
m" anlam
ndaki ceste ceste ikilemesinde geer.

ceste ceste
* Azar azar.
cesur

* Yrekli, cesaretli.

cesurane
* Cesaretle, yreklice, yi
itesine.
cesurca

* Cesura yak

an biimde, cesur gibi.


cesurluk
* Yreklilik, gz pek olma durumu.
* At
lganl
k.
cet
* Dede, byk baba, ata.
cetbecet
cetvel
izgilik.

* Atalardan beri, soyca.


* Doru izgileri izmeye yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plstikten veya madenden yap
lm
ara,
* Liste, izelge.
* Ark, su kanal
.

cevaben
* Cevap olarak, kar

l
k olarak.
cevab
dikmek (veya dayamak, yap

t
rmak)
* kesin, ters ve kar

s
ndakinin beklemedi
i bir kar

l
k vermek.
cevab
cevahir

* Cevap niteliinde olan.


* Elmas, yakut gibi deerli ta
lar, mcevher.

cevahir yumurtlamak
* cevher yumurtlamak.
cevahirci
cevap

* Mcevher al
p satan kimse, mcevherci.
* Bir soruya, bir iste
e, bir sz veya yaz
ya verilen kar

l
k, yan
t.

cevap anahtar
* S
navlarda sorulan sorular
n zlmbiimi.
cevap hakk
* Bir kimsenin
ahs
yla ilgili bas
n yay
n organlar
nda
kan haberlere kar

l
k olarak ya dzeltme ya da cevap
verme hakk
.
cevap k

d
* S
navlarda sorulan sorular
n cevaplar
n
n bulunduu k
t.
cevap vermek
* kar

l
k olarak bildirmek veya sylemek.
* ihtiyackar

lamak.
* iyi sonu vermek, iyi sonu al
nmak.
cevaplama
* Cevaplamak i
i.
cevaplamak
* Bir soruya, bir iste
e, bir sz veya yaz
ya kar

l
k vermek, yan
tlamak.
cevapland
r
lma
* Cevapland
r
lmak i
i, yan
tland
r
lma.

cevapland
r
lmak
* Bir
eyin cevab
, kar

l
verilmek, yan
tland
r
lmak.
cevapland
rma
* Cevapland
rmak i
i, yan
tland
rma.
cevapland
rmak
* Bir
eyin cevab
n
, kar

n
vermek, yan
tland
rmak.
cevapl
*
inde cevap bulunan, yan
tl
.
cevapltelgraf
* Cevab
n
n creti bir
ey sorup cevap almak iin telgraf gnderen kimse taraf
ndan nceden denmiolan
telgraf tr.
cevaps
z

* Cevabverilmemi
, kar

l
ks
z, yan
ts
z.

cevaps
z b
rakmak
* kar

nda herhangi bir cevap vermemek, bir tepki gstermemek.


cevaz

*
zin, msaade.

cevaz vermek
* hogrmek, uygun bulmak.
ceveln
cevher

* Dola
ma, dolanma, gezinme, gezinti.
* Bir
eyin z, maya, gevher.
* Deerli ss ta

, mcevher.
*
yi yetenek.
* Tz.

cevher yumurtlamak
* de
erli szler syledi
ini sanarak samalayanlar iin alay yollu sylenir.
cevherli
cevhersiz
cevir

* Cevheri olan.
* Cevheri olmayan.
* Eziyet, cefa, zg.

ceviz
* Cevizgillerin rnek bitkisi olan, uzun mrl, gvdesi kal
n, kerestesi deerli, yurdumuzda ok yeti
en a
a
(Juglans regia).
* Bu aac
n ya
l
, ni
astal
yemi
i, koz.
* Ceviz a
ac
n
n kerestesinden yap
lm

.
ceviz ii

* Cevizin kabu
u k
r
ld
ktan sonra kalan i.

ceviz k
rmak
* yanl
tutum veya davran

ta bulunmak, hata yapmak.

cevizgiller
* rne
i ceviz olan, tas
z iki eneklilerden bir bitki familyas
.
ceviz

* Cevizden yap
lm
veya cevizi and
ran.

cevizli
* Cevizi olan, ceviz kat
lm

.
cevizlik
cevretme

* Ceviz a
ac
n
n ok olduu yer.
* Cevretmek i
i.

cevretmek
* Eziyet etmek.
cevval
* Davran

larabuk ve kesin olan.


cevvaliyet
* abukluk, hareketlilik.
cevv
Cevza

* Atmosfer ile ilgili, atmosferik.


*
kizler burcu.

ceyln
* ift parmakl
lardan, boynuzlugiller familyas
ndan, llerde ya
ayan, ok h
zlko
an, gzlerinin gzelli
i ile
tan
nan, ince bacakl
, zarif, memeli hayvan, gazal (Gazella dorcas).
ceyln bak

l
* Szgn ve tatlbak

l
.
ceyln gibi
* yap
s
ince ve uyumlu.
ceylnca
ceza

* Ceyln gibi, ceylna uygun biimde.


* Uygun grlmeyen tepki ve davran

lar
nlemek iin znt, s
k
nt
, acveren uygulama.
* Su i
leyen bir kimsenin ya
ant
s
na, zgrlne, mallar
na, onuruna kar
devletin koydu
u s
n
rlama.

ceza alan
* (futbol, hentbol vb. de) Bir oyuncunun bilerek yapt

kural d

davran

n penalt
ile cezaland
r
ld
veya
kalecinin topu elle tutmas
na izin verilen alan.
ceza almak
* renci cezaland
r
lmak.
* (grevli, suluya) para cezasverdirmek.
ceza at

* Ceza vuru
u.
ceza ekmek
* hapiste yatmak.
* manev bak
mdan i
lenen suun a

rl

nekip s
k
ntve znt iinde kalmak.

ceza evi

* Hkmllerin iinde tutulduklaryap


, hapishane, mahpushane.

ceza grmek
* kendisine ceza verilmek, cezaland
r
lmak.
ceza hukuku
* Su kapsamiine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezalarinceleyen hukuk dal
.
ceza kesmek
* (grevli) para cezasyazmak.
ceza reisi

* A
r ceza mahkemesi ba
kan
.

ceza sahas
* Bkz. ceza alan
.
ceza vermek
* cezaland
rmak.
* para cezasdemek.
ceza vuru
u
* zellikle futbolda, bir oyuncunun oyun alan
nda yanl
davran

n
cezaland
rmak iin, kar
taraf
n
yapmaya hak kazand

serbest vuru
.
ceza yazmak
* Bkz. ceza kesmek.
ceza yemek
* cezaland
r
lmak.
ceza

* Ceza ile ilgili, cezaya ili


kin, cezaya dayanan.

cezaland
r
lma
* Cezaland
r
lmak i
i.
cezaland
r
lmak
* Cezaya arpt
r
lmak, ceza verilmek, tecziye edilmek.
cezaland
rma
* Cezaland
rmak i
i.
cezaland
rmak
* Bir kimseye veya varl
a ceza vermek.
cezalanma
* Cezalanmak i
i.
cezalanmak
* Cezaya arp
lmak.
cezal

* Cezaland
r
lm
(kimse).

cezas
nbulmak
* hak ettii kt sona u
ramak.
cezas
nekmek
* yapt

bir kusur veya tedbirsizli


in zarar
na u
ramak.
* hkmedilen cezaybitirmek.

cezas
z

* Cezaya arpt
r
lmam

, cezaland
r
lmam

cezaya arpt
rmak
* cezaland
rmak.
Cezayir menek
esi
* Zakkumgillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yeti
tirilen, kendine zg mavi, a
k mor renkli iekleri ve
ortasukur ta yapraklar
olan bir bitki (Vinca).
Cezayirli

* Cezayir halk
ndan olan (kimse).

cezbe
* Bir duygu veya bir inan

n etkisiyle a

rlde co
up kendinden geme durumu.
cezbelenme
* Cezbelenmek durumu.
cezbelenmek
* Cezbeye tutulmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek.
cezbeli

* Cezbesi olan.

cezbesiz
* Cezbesi olmayan.
cezbetme
* Cezbetmek durumu.
cezbetmek
* Kendine ekmek, ba
lamak.
cezbeye tutulmak (veya kap
lmak)
* bir duygu veya bir inan

n etkisiyle a

rlde co
up kendinden gemek.
cezerye
* Ezilmihavu iine f
nd
k,
eker vb. eklenerek yap
lan bir tatltr.
cezir

cezire
cezp

cezr
cezve

* Kk.
* Alalma.
* (denizde) Ada.
* Kendine ekme.
* Etkileyerek kendine ba
lama.
* Kkl, kkten, temelden, radikal.
* Kahve pi
irmeye yarayan, sapl
, silindire benzer kk kap.

cezve srmek
* kahveyi pi
irmek iin cezveyi ate
e doru itmek.
Cf

* Kaliforniyum'un k
saltmas
.
CGS
* Santim, gram, saniye kelimelerinin k
salt
lmas
ndan olu
an uluslar arasfizik birimleri sistemi.
charter
check up

* Bkz. art
r.
* Bkz. ekap.

-c
/ -ci, -cu / -c
*
simden isim ve s
fat treten ek: kap
-c
, kfte-ci, su-cu, trk-c, bal
k-
, simit-i, yourt-u, krk- vb.
c
b
l
*
plak.
* Yoksul, paras
z, geim darl

eken.
c
c

kmak (veya c
c

n
kartmak)
* ok yorulmak, h
rpalanmak.
c
c
k

c
da

* Gzel.
* Ss.
* Derisi soyulmuet.
*
organlar.
* M
zrak.

c
da

* At
n iki omzunun aras
.
* Derin, i
leyen yara, byk
ban.
c
dak
* M
zrak.
c
gara
c
k

* Bkz. sigara.
* "Yok olmaz" anlam
nda kullan
l
r.

-c
k / -cik, -cuk / -ck
*
simden kltme ve ok
ama isimleri treten ek: baba-c
k, anne-cik, yavru-cuk, p-ck vb.
* nne bir nl getirilerek s
fat ve zarf tretir: az-
c
k, dara-c
k, bir-i-cik vb.
* -ca ekli zarflardan peki
tirme zarflartretir: Yava
ca-c
k,usulca-c
k vb.
-c
l / -cil
c
l
z

*
simden "seven" anlam
na s
fat tretir: adam-c
l, insan-c
l, bal
k-
l, ev-cil vb.
* ok zay
f ve gsz, eneze, nahif.
* (

k iin) Gsz, snk.

c
l
zla
ma
* C
l
zla
mak i
i.
c
l
zla
mak
* Zay
f ve gsz d
mek, zay
flamak.
* Gcn, de
erini yitirmek.

c
l
zl
k
c
lk

* C
l
z olma durumu.
* Bozularak kokmu
.
* C
v
k.
*
rinlenmi
.
* Sznn eri olmayan.

c
lk
kmak
* kusurlu, boveya bozuk
kmak.
c
lk etmek
* bozmak, rtmek.
c
lkava

* Kurdun veya tilkinin ense postundan yap


lan krk.

c
lk
kmak
* bozulmak, doru ve uygun yolundan ayr
lmak.
c
lkla
ma

* C
lkla
mak i
i.

c
lkla
mak
* C
lk duruma gelmek.
c
lkl
k

* C
lk olma durumu.

c
mbar
*
mbar.
* Filiz, srgn.
c
mbarlama
* C
mbarlamak i
i.
c
mbarlamak
* Dokunmakta olan hal
n
n veya bezin kenar
nc
mbarla geriye almak.
c
mb
z

* K
l gibi ince
eyleri tutmak veya ekmek iin kullan
lan kk ma
a.
* zellikle dokumac
l
kta kumayzlerindeki d
m, p gibi maddeleri temizlemekte kullan
lan el arac
.

c
mb
zc
* Dokumac
l
kta c
mb
zlamak i
ini yapan (kimse).
c
mb
zlama
* C
mb
zlamak i
i.
c
mb
zlamak
* C
mb
zla yolmak.
* Dokumac
l
kta kumayzlerindeki dm, p gibi maddeleri c
mb
zla temizlemek.
c
nc
k
* Bardak, kadeh, tabak gibi s
radan veya porselenden yap
lan
eyler, zccaciye.
c
nc
k boncuk
* Yalanc
ta
lardan yap
lm
kpe, kolye gibi
eyler.
c
ng
l

* Kk zm salk
m
.

* Boncuk, gmveya alt


n para ile yap
lm

, ba
l
a veya giysiye tak
lan ss, cingil.
c
r c
r
* Durup dinlenmeden ince ve usand
r
cses
kararak.
c
r c
r tmek
* gereksiz, yerli yersiz konu
mak.
c
rboa

c
rc
r

* Bir tr l s
an
(Dipus Caegyptius).
* C
l
z, zay
f, elimsiz ocuk.
* Kaynana z
r
lt
s
.
* Geveze.
* Pamuk kozalar
n
n pamu
unu ve ekirde
ini birbirinden ay
ran
kr
k.
* Austos bce
i.

c
rc
r bce
i
* Dz kanatl
lardan ocaklarda, f
r
nlarda, k
rlarda ya
ayan bcek, c
rlak.(Grillus domesticus, G. campestris).
c
rc
r delgi
* Dnme hareketini yivli gvdesi zerindeki paran
n ileri geri itilmesinden alan ve kk delikler amak
iin kullan
lan ara.
c
rc
r kolu
* Lokma vidalarskmeye yarayan alet.
c
rdaval
c
r
ldama

* Me
e dal
ndan yap
lan ucu demirli, uzun cirit de
ne
i.
* C
r
ldamak i
i.

c
r
ldamak
* C
r c
r diye ses
karmak.
c
r
lt
c
rlak

* C
r c
r diye
kan ses.
* (ses iin) Ho
a gitmeyen, keskin ve i, tiz.
* C
rc
r bcei.

c
rlak c
rlak
* ok tiz ve ince bir sesle.
c
rlama

* C
rlamak i
i.

c
rlamak
*
nce ve usand
r
cses
karmak.
c
rlatma

* C
rlatmak i
i.

c
rlatmak
* C
rlamas
na yol amak.
c
rlay
k

* rmcek ku
ugillerden, ormanl
k, al
l
k yerlerde ya
ayan, gzel ten bir ku(Lanius).
* Austos bce
i.

c
rmalama
* C
rmalamak i
i.
c
rmalamak
* T
rmalamak.
c
rm
k

* T
rnak izi.

c
rnak
* Y
rt
chayvan t
rna
.
c
rnaklama
* C
rnaklamak i
i.
c
rnaklamak
* T
rmalamak.
c
rn
k

* Set duvarlar
nda su akacak delik.

c
rt
* K

t, kumagibi
eyler y
rt
l
rken
kan ses.
c
rtlak

c
rtlama

* C
rlak.
* Olgunluktan ezilebilecek duruma gelmi(meyve, sebze).
* C
rtlamak i
i.

c
rtlamak
* C
rt diye ses
karmak.
c
s

* ocuklarate
e ve tehlikeli
eylere kar
uyar
rken sylenir.

c
va
* Atom say
s80, atom a
rl
200.5 olan, donma noktas-38, 80 C olduundan, baya
s
cakl
kta s
volarak
bulunan, yo
unluu 13, 59 olan, gmrenginde bir element. K
saltmasHg.
c
va gibi
* yerinde durmaz, ele avuca s

maz, ok hareketli.
c
vadra
c
val

* Geminin bataraf
ndan havaya doru biraz kalk
k olarak uzat
lm
bulunan direk.
* C
vasolan.

c
vata

* Birbirine balanmak istenen a


a veya demir paralar
n haz
rlanm
olan deliklerden geirilerek, ucuna
somun tak
l
p s
k

t
r
lan iri ba
lvida.
c
vatalama
* C
vatalamak i
i.
c
vatalamak
* C
vata ile tutturmak.
c
v
k

* Fazla suyla kar

iin biimini koruyamayacak kadar sulanm

.
* Souk ve can s
k
c
akalar yapan (kimse).
c
v
k c
v
k
* Souk ve can s
k
colarak.
c
v
k mantarlar
* Bakterilerle ortak ya
ayan, ilkel ve hayvan
msyap
l
, peltemsi mantarlar.
c
v
klanma
* C
v
klanmak durumu.
c
v
klanmak
* C
v
k duruma gelmek.
c
v
kla
ma
* C
v
kla
mak durumu.
c
v
kla
mak
* C
v
k duruma gelmek.
c
v
kla
t
rma
* C
v
kla
t
rmak i
i.
c
v
kla
t
rmak
* C
v
k duruma getirmek.
c
v
kl
k

* C
v
k olma durumu.

c
v
l c
v
l
* (ku
lar) C
v
lt
ile t
erek.
* Canl
, hareketli olarak.
* Canl
, ne
eli.
* Hareketli, kalabal
k.
c
v
ldama
* C
v
ldamak i
i.
c
v
ldamak
* C
v
l c
v
l tmek.
c
v
lda
ma
* C
v
lda
mak i
i.
c
v
lda
mak
* Hep birden c
v
ldamak.
c
v
lt

c
v
lt
l
c
v
lt
s
z

* Ku
lar
n t
rken
kard
klar
ses.
* (ses iin) Canl
l
k, ate
lilik.
* C
v
lt
solan.
* C
v
lt
solmayan.

c
v
ma
* C
v
mak i
i.
c
v
mak

* C
v
k duruma gelmek.
* (bir i
)

r
ndan
kmak.
* Sayg
s
zca davran

ta bulunmak.
c
v
t
lma

* C
v
t
lmak i
i.

c
v
t
lmak
* C
v
k duruma getirilmek.
c
v
tma
* C
v
tmak i
i.
c
v
tmak

c
vma
c
vmak

* C
v
k duruma getirmek.
* Bir i
i yak

k almayacak bir duruma getirmek.


* C
vmak i
i.
* Sekmek, de
ip gemek, vurup sapmak.

c
yak c
yak
* Ba

rmak fiili ile birlikte kullan


larak ince, acve yksek sesle durmadan ba

rmayanlat
r.
c
yaklama
* C
yaklamak i
i.
c
yaklamak
*
nce, acve yksek sesle ba

rmak.
c
yaklatma
* C
yaklatmak i
i.
c
yaklatmak
* C
yaklamas
na sebep olmak.
c
y
rdama
* C
y
rdamak i
i.
c
y
rdamak
* Y
rt
l
rken c
y
rt
karmak.
c
y
rdatma
* C
y
rdatmak i
i.
c
y
rdatmak
* Cay
rdamas
na sebep olmak.
c
y
rt
* Bez veya k

t gibi
eylerin y
rt
l
rken
kard
klarses.
c
z

* (ocuk dilinde) Ate


.
* K
zg
n ya

n iine bir
ey at
l
nca
kan ses.

c
z etmek
* c
z diye ses
karmak.
* acduymak.
c
z sine
i

* Bir tr bvelek.
c
zb
z
* Izgarada pi
irilmi(et).
c
zgara
c
z
k

* Toplu hlde Trk mzii icra edilirken kullan


lan bir yaylalgtr.
* izgi.
*
z.

c
z
kt
rma
* C
z
kt
rmak i
i.
c
z
kt
rmak
* Yazmak, karalamak.
c
z
ldama
* C
z
ldamak i
i.
c
z
ldamak
* C
z
rdamak.
c
z
lt
c
z
lt
l

* C
z
rt
.
* C
z
rt
solan.

c
z
r c
z
r
* Pi
mekte olan kebab
n, ya
da k
zart
lan yiyece
in, kesilen cam
n veya yazyazarken kam
kalemin

kard

sesi anlat
r.
c
z
rdama
* C
z
rdamak i
i.
c
z
rdamak
* C
z
r c
z
r ses
karmak.
* Bo
az
ndaki g
c
ktan dolay
kesik ve ince ses
karmak.
c
z
rdatma
* C
z
rdatmak i
i.
c
z
rdatmak
* C
z
rdamas
na yol amak.
* K

t zerinde ustaca kalem oynatmak veya beceriyle yazyazmak.


c
z
rt
c
z
rt
l

* C
z
rdama sesi.
* C
z
rdayan, c
z
rt
solan.

c
zlam
* Kama, savu
ma.
c
zlama
c
zlamak

* C
zlamak durumu.
* C
z diye ses
karmak.

* C
z etmek.
c
zlamekmek (veya c
zlam etmek)
* kamak, savu
up gitmek.
-ci
cibilliyet

* Bkz. -c
/ - ci.
* (huy ve ahlk bak
m
ndan) Yarad
l

, maya.

cibilliyetsiz
* Soysuz, st bozuk.
cibilliyetsizlik
* Cibilliyetsiz olma durumu.
cibinlik
cibre
cici

* Sivrisinekten ve ba
ka bceklerden korunmak iin yata
n stne ve yanlar
na gerilen ad
r biiminde tl.
* S
k
l
p suyu al
nan zm ve ba
ka meyvelerin posas
.
* Sevimli, cana yak
n, ho
, gzel, ho
a giden.

cici anne
* Bazocuklar
n, byk annelerine veya o ya
taki kad
n yak
nlar
na verdikleri ad.
* vey ana, vey anne.
cici bici
* Ssl giysi veya ss e
yas
.
cici mama
* Kad
nlarla d
p kalkmaya ba
layan toy bir erkekten sz edilirken onun bu ili
kilerine verilen ad.
cicik

*
nsan veya hayvan memesi.

cicili bicili
* Gze arpan sslerle bezenmi
.
cicim
* Ensiz olarak dokunmuparalar
n yan yana eklenmesiyle olu
an, perde veya rt olarak kullan
lan nak

l
ince kilim.
cicim ay
* Balay
, yeni evlilerin ilk haftalarda dillerinden d
rmedikleri sevgi sz.
cicim!

cicoz

* bir sevgi sz.


* alay yollu seslenme sz.
* Cam veya toprak bilyelerle oynanan bir ocuk oyunu.
* Bu oyundaki bilyelerin her biri.
* Hi yok.

cicozlama
* Cicozlamak durumu.
cicozlamak

* Kamak, uzakla
mak.
cicozluk
* Cicoz olma durumu.
cidal

cidalci
cidar

cidden
cidd

* Sava
ma, cenk.
* A
z kavgas
, eki
me.
* Sava

.
* Duvar.
* eper.
* akas
z olarak, gerekten.
* aka olmayan, gerek.
* A
rba
l
.
* Titizlik gsterilen, nem verilen.
* Tehlikeli, endi
e veren, a

r, vahim.
* E
lendirme amacgtmeyen.
* Glmeyen.
* Gvenilir, sa
lam.
* nemli.
* nem vererek, gerek olarak.

cidd cidd
* Cidd bir biimde, cidd olarak.
ciddle
me
* Ciddle
mek i
i.
ciddle
mek
* Cidd bir durum almak.
ciddlik

* Cidd davran

.
* Cidd durum.

ciddiye almak
* inanmak, gerek sanmak, nem vermek.
ciddiyet
* Ciddlik, a
rba
l
l
k.
ciddiyetsiz
* Ciddiyeti olmayan, lubali.
ciddiyetsizlik
* Ciddiyetsiz olma durumu.
cif

* Bir mal
n fiyat
na sigorta ve navlun cretinin de kat
lm
oldu
unu gsteren
ngilizce bir terimin ba
harflerinden olu
turulmubir k
saltma.
cife

* Le
.
*

ren
ey.

cigara
ci
er

* Bkz. sigara.
* Akcierlerle karaci
erin ortak ad
.
* (kasapl
kta) Akci
er, yrek ve karaci
erin olu
turdu
u tak
m.
* Yrek, i.

ci
er ac
s
* Evlt ac
s
.
ci
er kebap
s
* Cier kavurup satan kimse.
ci
er otlar
* Yapraklarkara yosunlar
ndan bir bitki s
n
f
.
ci
er otu
* D
n ie
igillerden, ok y
ll
k otsu bir bitki (Hepatica).
ci
er sarma
*
nce k
y
lm
ak ve karaci
er, pirin, ya
, am f
st

, kuzm, ye
il soan, yumurta ve baharat
kar

m
yla f
r
nda pi
irilen bir kebap tr.
ci
er sotesi
* Sote.
ci
er yaras
* Cier ac
s
.
ci
er, kebap olmak
* byk bir ac
ya uramak, yre
i yanmak.
ci
erci
* Kesilen hayvanlar
n cier, ba
, ayak, i
kembe gibi paralar
nsatan kimse, sakatat
.
* Cier pi
irip satan kimse.
ci
erdeldi
* Kumazerine kk delikler a
larak yap
lan i
leme.
* Bu delikleri amakta kullan
lan ucu sivri kk ara.
ci
eri (veya yre
i) s
zlamak
* ok ac
mak, derin bir ac
ma duygusuyla zlmek.
ci
eri bepara etmez
* de
ersiz, a
a
l
k (kimse).
ci
eri paralanmak
* Bkz. yre
i paralanmak.
ci
eri yanmak
* ok acve s
k
ntekmek, byk bir ac
ya uramak.
ci
erimin k
esi
* ok sevdi
im.
* ok sevgili evld
m.
ci
erine i
lemek
* ok dokunmak, (sz, kt davran

) etkilemek.
ci
erini delmek

* ac
klbir durum, ki
iye dayan
lmaz bir znt vermek.
ci
erini okumak
* onun akl
ndan geenleri, gizli d
ncelerini bilmek.
ci
erini skmek
* bir kimseyi ok byk zararlara uratmak.
ci
erini yakmak
* bir kimseye byk bir acektirmek.
ci
erinin iini bilmek
* ok yak
ndan tan
mak, her trl d
ncesini bilmek.
ci
erleri bayram etmek
* her zamankinden daha iyi cins sigara ien veya temiz havaya
kan ki
ilerin syledii sz.
ci
erpare
cihan

cihangir

* ok sevilen (kimse).
* Evren, lem.
* Dnya.
* Dnyan
n byk bir blmn eline geiren.

cihangirane
* lkeler fetheden cesur kahraman.
cihangirlik
* Cihangir olma durumu.
cihantutmak
* dnyaytutmak.
cihannma
* Her yangrmeye elveri
li, camlatkatveya taraa, kule.
* Dnya haritas
.
cihan
inas
* Dnyay
tan
m

, her
eyi yerli yerinde bilen kimse.
cihan
mul
* Evrensel, niversal.
cihar
* (tavla oyununda zarlar iin) Drt.
cihar
d
cihar
se
cihar
yek

* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn ikili d


mesi.
* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn l d
mesi.
* Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn birli d
mesi.

cihat
* Din u
runa yap
lan sava
.
cihat amak

* savaiin a
ryapmak.
cihaz
* Ayg
t, alet, tak
m.
* eyiz.
cihazlanma
* Donan
ma sahip olma, teknolojik geli
melerin en son rnleriyle donat
lma.
cihazlanmak
* Teknolojik geli
melerin en son rnleriyle donat
lmak.
cihet
cihetiyle

* Yn, yan, taraf.


* -den dolay
, -den tr, sebebiyle.

-cik
* -c
k / -cik.
-cil
cil

cil topu

* -c
l / -cil.
* Bir
eyi parlatmak iin kullan
lan kimyasal birle
ik.
* Parlakl
k.
* Gereksiz ss, gsteri
.
* Cil eriyiini yzeye srtmede kullan
lan, d

dokuma bezden, ii y
kanm
yn veya pamuktan haz
rlanan

topa.
cil vermek
* ayd
nlatmak.
cil ya

* Cil topunun, cillanacak yzeyde kolayca kaymas


n
salayan, asitsiz, renksiz ve reinesiz ince ya
.
cilc

* Cil yapan, e
yaya cil vuran kimse.

cilc
l
k
* E
yaya cil vurma i
i.
cillama
cillamak

cillanma

* Cillamak i
i.
* Cil srmek, cil vurmak.
* Przn gidererek parlatmak.
* Ne
esini art
rmak.
* Cillanmak i
i.

cillanmak
* Cillamak i
ine konu olmak.
cillatma

* Cillatmak i
i.

cillatmak
* Cillamak i
ini yapt
rmak.
cill

* Cilsolan, cil srlm


, cil ile parlat
lm

, mcell.

Cill
TaDevri
* Tarihten nceki zamanlar
n ayr
ld
devirden biri.
cils
z
cilsun
cilban

* Cil srlmemiveya cilskalmam


olan.
* Yiit, eli abuk, becerikli kimse.
* ok kk taneli fasulye.

cilbent
* Klsr.
cildiye
cildiyeci

* Deri hastal
klar
, dermatoloji.
* Deri hastal
klaruzman
, dermatolog.

cildiyecilik
* Cildiyeci olma durumu.
cilt
* Deri, ten.
* Formalarveya yapraklar
birbirine dikilerek veya yap

t
r
larak bir kitaba geirilen deri, bez veya k

tla
kaplkapak.
* Bir eserin ayr
ayrbas
lan blmlerinden her biri.
cilt evi

* Cilt i
leri yapan dkkn, cilti.

cilt kapa
* Forma veya fasikl hlinde yay
mlanan eserlerin bir rnek ciltlenip kullan
lmas
iin haz
rlanan bez veya
plstik kaplanm
kal
n karton.
cilti

ciltilik

* Kitaplarciltleyen kimse, mcellit.


* Cilt evi.
* Ciltinin i
i, mcellitlik.

ciltleme
* Ciltlemek i
i.
ciltlemek
ciltlenme

* Kitaba cilt yapmak.


* Ciltlenmek i
i.

ciltlenmek
* Ciltlemek i
i yap
lmak.

ciltletme

* Ciltletmek i
i.

ciltletmek
* Ciltlemek i
ini yapt
rmak.
ciltli
* Ciltlenmiolan.
ciltlik

ciltsiz
cilve

* Cilt yapmaya yarayan malzeme.


* Ciltlerden olu
an tak
m.
* Ciltlenmemiolan.
* Ho
a gitmek iin yap
lan davran

, k
r
tma, naz.
* Grnme, ortaya
kma, tecelli.

cilve etmek (veya yapmak)


* nazlanmak, k
r
tmak.
cilvebaz

* Cilve yapan, cilveli davranan kimse.

cilvekr
* Cilveli.
cilvelenme
* Cilvelenmek i
i.
cilvelenmek
* Cilve yapmak.
cilvele
me
* Cilvele
mek i
i.
cilvele
mek
* Kar

l
klcilve yapmak.
* Birbirine ok yak
n arkada
m
gibi tak
lmak.
cilveli
* Cilvesi olan, cilve yapan, cilvekr.
cilvesiz
cim

* Cilvesi olmayan.
* Arap alfabesinde c sesini gsteren harfin ad
.

cim karn
nda bir nokta
* hibir bilgisi olmayan, cahil.
* acemi, toy.
cima

* (insanlarda) iftle
me, cinsel ili
ki.

cimbakuka
* elimsiz ve biimsiz (kimse).
cimcime

* Kk ve tatl
bir tr karpuz.
* Kk ve sevimli (ocuk, kad
n).
cimdall
* Bir tr oyun.
cimnastik
* Bkz. jimnastik.
cimnastiki
* Bkz. jimnastiki.
cimri
cimrice

* Elindeki parayharcamaya k
yamayan.
* Cimri gibi, cimriye yak
n.

cimrile
me
* Cimrile
mek i
i.
cimrile
mek
* Cimri gibi davranmaya ba
lamak.
cimrilik

* Cimri olma durumu, pintilik, nekeslik.

cimrilik etmek
* cimrice davranmak, pintile
mek.
* daha az vermek, esirgemek.
cin

cin

* Masallara ve bazinanlara gre, gze grnmeyen yarat


k.
* Ak
ll
, zeki.
* Buday, arpa, yulaf gibi tanelerden
kar
lan ve ard
la kokuland
r
lan bir tr alkollu iki.

cin
* (Cenova
ehrinin ad
ndan) Pamuklu, kal
n kuma
tan giysi veya pantalon.
cin cin bakmak
* kurnazca bakmak.
* uykusuz gzlerle bakmak.
cin al

* arp
k veya d
grn
irkin olan insanlar iin kullan
l
r.
cin arpmak
* (bir inan

a gre, cinlerin fkesiyle) inme inmek.


cin arpm

a dnmek
* neye u
rad

nbilemeyecek kadar kt bir duruma d


mek.
cin dar
s
* Bkz. cin m
s
r
.
cin fikirli
cin gibi

* ok anlay

l
, ok kurnaz, zeki.
* anlay

lve zeki.

cin ifrit olmak (veya kesilmek)


* son derece k
zmak fkelenmek.
cin m
s
r
* Bir tr ufak taneli m
s
r, cin dar
s
.
cin sa

* Kskt.

cin tutmak
* (bir inan

a gre cinlerin etkisiyle) delirmek.


cina
cinas

cinasl
cinayet

* Cinayetle ilgili veya konusu cinayet olan.


* ok anlaml
bir kelimeye, her defas
nda ba
ka bir anlam ykleyerek birbirine yak
n birka yerde kullanma.
* ok anlamolan bir kelimenin iyi anlam
nkullan
r grnerek ktsn ne
karma.
* Cinasolan, cinas sanatbulunan.
* Adam ldrme.
* Adam ldrme derecesinde a
r su.

cinayet i
lemek
* adam ldrmek.
cinci
* Cin a

rma ve onlarla konu


ma gibi bir iddia ile geim salayan (kimse).
cingil
cingz

* Bkz. c
ng
l.
* A
kgz, hi aldat
lmayan.

cini tutmak
* ok sinirlenmek.
cinlenme
* Cinlenmek durumu.
cinlenmek
* fkelenmek.
cinler cirit (veya top) oynamak
* o yer
ss
z olmak.
cinleri aya
a kalkmak
* sinirlenmek.
cinleri ba

na toplanmak (veya

mek)
* fkelenmek.
cinle
me

* Cinle
mek i
i.

cinle
mek
* Cin gibi davranmak.

cinli

cinnet

*
inde cinlerin oldu
una inan
lan.
* fkeli, sinirli (kimse).
* Delilik.

cinnet geirmek
* delirmek, akl
nka
rmak.
cins

* Tr, e
it.
* Aralar
nda ortak zellikler bulunan varl
klar topluluu.
* Soy, kk, as
l.
* Garip, tuhaf.
* Pek ok ortak zellikleri bulunan trler toplulu
u.
* Yksek nitelikte olan.

cins cibilliyet
* Nitelik, as
l; soy sop.
cins cins
* e
itli, e
it e
it.
* Trlerine gre.
cins isim
* Cins ismi.
cins ismi
cinsel

* Bir trden olan varl


klar
n ad
: Kedi, nehir, d
nce, annelik gibi.
* Bkz. cins.

cinsel taciz
* Ahlks
zca ve ulu orta veya gizlice sz ve davran

larla kar

cinse eziyet etme, tedirginlik ve s


k
ntverme.
* al

ma hayat
nda ekonomik g, st makam veya ba
ka etkili bir greve sahip olanlar
n, genellikle kar

cinsi ahlk d

birtak
m tutum ve davran

larla cinsel ynden s


k
nt
ya sokup rahats
z etmesi.
cinsellik
cins

* Cinsel zelliklerin btn.


* Cinsiyetle ilgili, cinsel, e
eysel.

cinsiltif
* Kad
n; gzel, al
ml
, ho
a giden kad
n.
cinsiyet
cinslik

* Bireye, reme i
inde ayrbir rol veren ve erkekle di
iyi ay
rt ettiren zel bir yarat
l

, e
ey, cinslik, seks.
* Cinsiyet.

cinslik bilimi
* Cinsiyetle ilgili sorunlar
inceleyen bilim, seksoloji.
cinsliksiz
* Cinslii olmayan, erkek veya di
i olmayan, e
eysiz.
cinyolu

* Tarlalar
n aras
nda grlen verimsiz topraklar.
cip
* Her trl arazide kullan
labilen ufak, hafif, motorlu ta

t.
cips
ciranta
cirim

cirit

*
nce, yuvarlak kesilerek k
zart
lm
patates.
* Bir senedi ciro eden kimse.
* Hacim, oylum.
* Miktar, tutar, blm.
* At ko
turup birbirine denek atarak topluca oynanan oyun.
* Bu oyunda at
lan denek.

cirit atma
* Atletizmin ciridi f
rlatmaya dayanan dal
.
cirit atmak
* (bir yerde) oka bulunmak, s
k dola
mak ve serbeste davranmak.
cirit oynamak
* istedi
i biimde, keyfince davranmak.
cirit oyunu
* Cirit.
cirit ucu

* Cirit sopas
n
n ucundaki demir, temren.

ciriti
* Cirit oynayan kimse.
ciro

* Bir ticaret senedinin, alacakltaraf


ndan ba
kas
na evrilmesi ve senedin arkas
na gereken yaz
n
n yaz
l
p
imza edilmesi.
ciro etmek
* bir ticaret senedinin veya ekin arkas
na gereken yaz
yyazmak.
cisim

cisimcik

* Maddenin biim alm


durumu.
* Gvde, beden, vcut.
* Kk cisim.
* Atom tanecii.

cisimlenme
* Cisimlenmek i
i, tecessm.
cisimlenmek
* (cismi olmayan bir
ey iin) Cisim durumuna gelmek, tecessm etmek.
cisimle
me
* Cisimle
mek durumu.
cisimle
mek

* Cisim hline gelmek, tecessm etmek.


cisman
* Cisimle, bedenle ilgili.
* Din bir inan

la ilgili d
ncelere balolmayarak, yaln
z madd temellere dayanan, ruhan kar

t
.
cismanlik
* Maddlik.
cismen
civan

civan
m!

* Cisim olarak, vcuta, bedence.


* Yak

klgen erkek veya gen kad


n.
* Gen ve yak

kl
olan.
* bir sevgi sesleni
i.

civanka

* Bir tr nak
ve i
leme.
civanmert
* Mert yarad
l

l
, yce gnll, yiit.
civanmertlik
* Civanmert olma durumu.
civanperemi
* Birle
ikgillerden, birok trleri olan bir k
r bitkisi, kandil ie
i (Achillea millefolium).
civar

* Yre, yak
n yer, dolay.

civciv
* Kmes hayvanlar
n
n yumurtadan yeni
km
yavrusu.
civcivli
civcivlik
civelek

civeleklik

* Grltl pat
rt
l
, tel
l
.
* Sekiz on haftal
k oluncaya kadar civcivlerin bak
m
na ayr
lan kmes.
* Canl
, ne
eli ve sokulgan.
* Yenieri oca
na yeni girmidelikanl
.
* Civelek olma durumu.

ciyak ciyak
* Bkz. c
yak c
yak.
ciyaklama
* C
yaklama.
ciyaklamak
* C
yaklamak.
cizvit

*
sa Derne
i denilen bir Hristiyan derne
inin yesi.

cizye
Cl

* Mslman devletlerde Mslman olmayanlardan al


nan bir e
it vergi.
* Klor`un k
saltmas
.

Co
* Kobalt`
n k
saltmas
.
co
raf

* Co
rafya ile ilgili.

co
raf durum
* Bir yerin evresi ile ilgisinin tespiti veya grnm.
co
rafik

* Co
raf.

co
rafya
* Yeryzn fizik, ekonomik, be
er, siyas, ynlerden inceleyen bilim.
* Bir yeryz paras
n
, bir blgeyi, bir lkeyi belirleyen, niteleyen, fizik, ekonomik, be
er, siyas
gerekliklerin tm.
co
rafyac
* Co
rafya ara
t
rmalaryapan kimse.
* Co
rafya
retmeni.
co
rafyac
l
k
* Co
rafyacolma durumu veya co
rafyac
n
n mesle
i.
cokey
* Yar
atlar
na binen, yetenekleri bu amaca gre geli
tirilmikimse.
cokeylik

* Cokeyin yapt
i
.

conta

* Geirmezli
i sa
lamak iin, s
k

t
r
lm
iki yzey aras
na yerle
tirilmi
, genellikle kauuk ve kur
undan
yap
lan ince para.
contalama
* Contalamak i
i.
contalamak
* Conta koymak veya yerle
tirmek.
cop
* Kal
n k
sa denek.
* Polislerin kulland

ara veya lstik sopa.


coplama
* Coplamak i
i.
coplamak
* Copla vurmak, copla dvmek.
coplanma
* Coplanmak i
i.
coplanmak
* Copla dvlmek.

coplatma

* Coplatmak i
i.

coplatmak
* Coplamak i
ini yapt
rmak.
corum
* Bal
k ak
n
.
* Uskumrular
n byk bal
klardan korkarak k
y
ya s

nmasdurumu.
co
ku
* Genellikle byk bir istekle ortaya
kan geici hayranl
k veya heyecan durumu.
* Sevin gsterileriyle beliren gl heyecan.
* Salgbezleri ve dinamik etkinliklerle kendine zg ili
kileri bulunan i veya d
uyaranlar
n kam
lad

gl duygu durumu.
* Bir d
nceyle, bir duyguyla dolarak ycelme; ruhun kendini a

p ycelmesi, heyecan.
co
kulanma
* Co
kulanmak i
i.
co
kulanmak
* Co
kulu duruma gelmek.
co
kulu

* Co
kusu olan.

co
kun
* Co
muolan.
co
kunca

* Co
kun (bir biimde).

co
kunla
ma
* Co
kunla
mak i
i.
co
kunla
mak
* Co
kun bir duruma gelmek.
co
kunluk
* Co
kun olma durumu veya co
kunca yap
lan i
.
co
ma
co
mak

co
turma

* Co
mak i
i, galeyan.
* Duygu ve d
nceleri gl bir tepki ile d

ar
vurmak, galeyan etmek.
* (doa olaylar
ndan herhangi biri) Birdenbire oal
p h
zlanmak.
* Co
turmak i
i.

co
turmak
* Co
mas
nsa
lamak, co
mas
na yol amak.
co
turucu
* Co
turan.
co
turuculuk
* Co
turucu olma durumu.
co
turulma
* Co
turulmak i
ine konu olmak.

co
turulmak
* Co
mak i
i yapt
r
lmak.
co
untu
cmert

* Co
ku, heyecanldavran

.
* Para ve mal
nesirgemeden veren, eli a
k, selek, semih.
* Verimli.

cmert davranmak
* sak
nmadan, esirgemeden bol bol vermek.
cmerte
* Cmert bir biimde, sak
nmadan, bol bol.
cmertle
me
* Cmertle
mek i
i.
cmertle
mek
* Cmerte davranmak.
cmertlik
* El a
kl

, verimlilik, semahat, mrvvet.


cnk
* Byk yelkenli gemi.
* Saz
airlerinin, kendilerinin veya ba
kalar
n
n
iirlerini derledikleri, uzunlamas
na a
lan, deri kapldefter.
Cr
* Krom'un k
saltmas
.
crescendo
* alg
lar giderek daha yksek ses verecek biimde al
nma durumu.
Cs
Cu

* Sezyum'un k
saltmas
.
* Bak
r'
n k
saltmas
.

-cu
* Bkz. -c
/ -ci.
cudam
cuk
-cuk

* Beceriksiz, gsz, grgsz kimse.


* Bkz. a
a
cuk oturmak.
* Bkz. -c
k / -cik.

cukka
* Hayvan ve insan memesi.
cukkayyutmak
* oyunda tlmek.
-cul

* Bkz. c
l /-c
l.

cuma

* Haftan
n alt
ncgn, per
embe ile cumartesi aras
ndaki gn.
* Cuma namaz
.

cuma gecesi
* Per
embeyi cumaya balayan gece.
cuma namaz
* Cuma gn
len ibadetinde cemaatle k
l
nan namaz.
cumartesi
* Haftan
n yedinci gn, cuma ile pazar aras
ndaki gn.
cumartesi kibargibi sslenmek
* zentili fakat zevksiz sslenmek.
cumba

* Yap
lar
n st katlar
nda, ana duvarlar
n d

na, sokaa do
ru
k
ntyapm
balkon.
* Eski evlerde pencere hizas
ndan soka
a doru
k
nt
solan kafesli blm.

cumbadak
* Suya d
en bir cismin
kard

sesi anlatmak iin d


mek fiiliyle birlikte kullan
l
r.
cumbalak
* Takla.
cumbalama
* Cumbalamak i
i.
cumbalamak
* Bir paran
n dar kenar
ndaki testere izi veya benzeri girinti ve
k
nt
lardzeltmek.
cumbalatma
* Cumbalatmak i
i.
cumbalatmak
* Cumbalamak i
ini yapt
rmak.
cumbal
* Cumbasolan (yap
).
cumbas
z
* Cumbasolmayan (yap
).
cumbul cumbul
* A

rlde iilmiikinin veya yenmisulu yeme


in vcutta
kard

sesi anlat
r.
cumbuldama
* Cumbuldamak i
i.
cumbuldamak
* Bir kab
n iinde alkalan
p ses
karmak.
cumbuldatma
* Cumbuldatmak i
i.
cumbuldatmak
* (bir s
viin) Bir kab
n iinde alkalamak.
cumburdama
* Cumburdamak durumu.

cumburdamak
* Cumburtu sesi
karmak.
cumburlop
* A
r bir cismin suya d
t zaman
kard

sesi anlatmak iin kullan


l
r.
cumburtu
* Suya d
en a
r bir cismin veya alkalanan suyun
kard

ses.
cumhur
* Halk.
* Topluluk.
cumhur cemaat
* Cmbr cemaat.
cumhura muhalefet kuvveihatadand
r
* halk
n tuttu
u bir davaya kar

k
lmaz.
cumhurba
kan
* Cumhuriyetle ynetilen lkelerde devlet ba
kan
, reisicumhur.
cumhurba
kanl

* Cumhurba
kanolma durumu.
* Cumhurba
kan
n
n makam
.
cumhurca
* Toplu olarak, hep birlikte.
cumhuriyet
* Milletin, egemenlii kendi elinde tuttuu ve bunu belirli sreler iin setii millet vekilleri arac
l

ile
kulland

devlet biimi.
Cumhuriyet Bayram
* 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyeti kutlamak zere yasayla kabul edilmiolan resm bayram.
cumhuriyeti
* Cumhuriyet yanl
solan kimse.
cumhuriyetilik
* Cumhuriyet yanl
solma durumu.
cumhuriyetperver
* Cumhuriyeti, cumhuriyet yanl
s
.
cumhurreisi
* Bkz. cumhurba
kan
.
cunda
cunta
cuntac

* Yatay serenlerin her iki ba

.
* Bir lkede ynetime el koyan kimselerden olu
an kurul.
* Cunta yesi.

cup
* Suya d
en bir
eyin
kard

sesi anlatmak iin kullan


l
r.
cuppadak

* Cumbadak.
cura
* Tezene ile al
nan iki veya telli halk saz
.
* Bir e
it kk atmaca.
* Ufak tefek, geli
memi
.
cura zurna
* Bir e
it kk zurna.
curac
* Cura yapan veya alan kimse.
curcuna

* Grltl, kar

k durum.
* Alaturka mzikte h
zlbir usul.

curcunal
* Curcuna iinde olan (yer, ses, hava).
curcunaya evirmek, dndrmek (veya curcunaya vermek)
* ortal
kar

k, grltl duruma sokmak.


curnal

* Bkz. jurnal.

curnata
* B
ld
rc
n skn.
cu
i
-c

* Co
kunluk, co
ma.
* Bkz. -c
/ -ci.

cbbe

* Hukukular
n, niversitede belli bir a
amaya ula
m
bilim adamlar
n
n elbise stne giydikleri uzun,
yanlargeni
, dmesiz giysi.
cbbe gibi
* ok genive uzun (giysi).
cbbeci
* Cbbe yapan ve satan kimse.
cbbeli
cce

* Cbbe giymiolan.
* Boyu, normalden ok daha k
sa olan (kimse).
* Geli
memi
.

ccele
me
* Ccele
mek durumu.
ccele
mek
* Cce durumuna gelmek.
ccelik
* Cce olma durumu.
cck

* Filiz, tomurcuk.
* Kmes hayvanlar
n
n yavrusu, civciv.
* Kuyavrusu.
* Soan, marul gibi katmerli bitkilerin en i blm.
* Bir
eyin k veya onu and
ran bir paras
.
ccklenme
* Ccklenmek i
i.
ccklenmek
* Filizlenmek.
cckle
me
* Cckle
mek durumu.
cckle
mek
* Filizlenme durumu almak.
cda
* (yurt, baba oca
gibi ok sevilen
eylerden) Ayr
lm
olan, uzak kalm
olan.
cda etmek
* ay
rmak.
chel
-ck

* Bilgisizler, cahiller.
* Bkz. -c
k /-cik.

-cl
* Bkz. -c
l /-cil.
cls
clsiye

* Hkmdarl
k taht
na
kma, tahta oturma.
* Hkmdarlar
n cls trenlerinde da
tt

bah
i
.
* airlerin tahta
kan padi
ah iin yazd

iir.

cmbr cemaat
* Toplu olarak, hepsi birden, cumhur cemaat.
cmb
* E
lenti.
* Maden gvdeli, tambura benzer bir saz.
* Canl
l
k, co
ku.
cmbyapmak
* toplu hlde e
lenmek.
cmb

* Cmbalan (kimse).
cmb
l
* E
lentili, hareketli.
cmle

* Dizge, sistem.
* Bir yargbildirmek iin tek ba

na ekimli bir fiil veya ekimli bir fiille kullan


lan kelimeler dizisi, tmce.
* Btn, hep, herkes.

cmle lem
* Herkes.
cmle bilgisi
* Bir cmleyi olu
turan kelime ve kelime gruplararas
ndaki ili
kiyi inceleyen ve s
n
flamalar yapan, dil
bilgisinin ana blmlerinden biri, tmce bilgisi, sz dizimi.
cmle kap
s
* Yap
larda ana kap
.
cmlecik
* nerme.
* Kk cmle.
cmlenin geleri
* cmlenin kurulu
unda ba
l
ca grevleri yklenmiolan kelimeler, zne, tmle, yklem.
cmlesi
cmleten

* Hepsi.
* Hep birden.

cmudiye
* Buzul.
cnha
* Crm derecesindeki su, kabahatten a

r ve cinayetten hafif olan su.


cnun
cnp
cnplk

* Delilik.
* Cinsel ili
kiden sonra, dinin buyurdu
u biimde henz y
kanmad

iin temiz say


lmayan (kimse), cenabet.
* Cnp olma durumu.

cppe
* Bkz. cbbe.
cr'et

* Yreklilik, atakl
k, cesaret.
* D
ncesizce, sayg
ya
an davran

cr'et etmek
* atakl
k etmek, yreklilikle davranmak.
cr'etkr

* Atak, cr'etli.

cr'etkrl
k
* Cr'etkr olma durumu.
cr'etlenme
* Cr'etlenmek durumu.
cr'etlenmek
* Cr'etli davranmak.
cr'etli

* Cr'eti olan.

cr'etsiz

* Cr'eti olmayan.

crmme
hut
* Sust.
crmme
hut hlinde
* suu i
lerken, su st yakalanmak.
cruf
* Maden posas
, demir boku, d

k
.
* Kaloriferlerden
kan yanm
kmr art

.
crm
* Su.
* Yanl

l
k, kusur veya hatadan do
an durum.
csse
*
nsan gvdesi.
csseli
cssesiz
cz

czam

*
ri yap
l
, iri gvdeli, iri yar(insan).
*
nce yap
l
, ufak tefek, gsz.
* Bir btn olu
turan blmlerden her biri.
* Kur'an`
n blnmoldu
u otuz paradan her biri.
* Bas
leserlerin ayrbir kapak iinde sat

a
kar
lan bir veya birka formal
k blm, fasikl.
* Hansen basilinin sebep olduu deri hastal

czaml
* Czam hastal

na tutulmuolan.
czdan
* Cebe girecek byklkte, para ve k
t koymaya yarar kk anta.
* Bir kimsenin kimliini bildirmek iin resm bir yerden kendisine verilen, cep defteri biimindeki belge.
cz'
* Az, az
c
k, pek az.
* Tikel.
-
* Kltme eki.

* Trk alfabesinin drdnc harfi. e adverilen bu harf, ses bilimi bak


m
ndan tmsz, kat

k, di- di
eti nszn gsterir.

-a / -e
-a / -e

* Trk alfabesinin drdnc harfi.


* Bkz. -ca / -ce (I).
* Bkz. -ca / -ce (II).

aba

* Herhangi bir i
i yapmak iin ortaya konan g, zorlu, srekli al

ma, ceht.

aba gstermek
* bir i
i ba
armak iin al

mak, ura
mak.
aba harcamak
* bir i
i yapabilmek iin elden gelen btn gc kullanmak.
abalama

* abalamak i
i.

abalama kaptan ben gidemem


* bu i
i yapacak gte de
ilim, zorlaman
n yararyok.
abalamak
* G bir durumdan kurtulmaya u
ra
mak.
* Bir i
i ba
armak iin u
ra
mak.
abalanma
* abalanmak i
i.
abalanmak
* abalamak i
i yap
lmak.
abalay

* abalamak i
i veya biimi.
abucac
k
* abucak, sr'atle.
abucak

abuk

* ok abuk, vakit geirmeden, abucac


k, h
zla, sr'atle.
* K
sa srede ve kolayl
kla.
* Al

landan veya gsterilenden daha k


sa bir zamanda, tez, yavakar

t
.
* H
zl
.
* Acele et, oyalanma" anlam
nda.

abuk abuk
* abuk olarak, ivedilikle.
abuk ol (veya abuk)
* abuk davran, abuk igr, oyalanma!.
abuk parlayan abuk sner
* ola
an say
lmayacak kadar k
sa bir zamanda olan bir geli
menin srekli olamayaca
nanlat
r.
abuka

* abucac
k, olduka abuk.

abukla
ma
* abukla
mak i
i.
abukla
mak
* abukluk kazanmak, h
zlanmak.
abukla
t
r
lma
* abukla
t
r
lmak i
i.
abukla
t
r
lmak

* abukla
mak i
i yapt
r
lmak.
abukla
t
rma
* abukla
t
rmak i
i, tacil.
abukla
t
rmak
* Bir i
e abukluk vermek, tesri etmek.
abukluk
aa

* abuk olma durumu h


z, sr'at.
* (ticaret gemilerinde) Eski ve usta gemici.
* Genel ev i
leten kad
n, mama.

aa bal

* Hamsigillerden kk bir bal


k (Clupea sprattus).
aaa
* Meksika'dan yay
lm

, hareketli, modern bir dans.


aaron

* Kar

s
ndakini susturacak biimde ve ok konu
an, enesi kuvvetli, geveze.

aaronca
* aarona yak

r (bir biimde).
aaronluk
* aaron olma durumu veya aaronca davran

.
ad
r
* Kee, deri, k
l dokuma veya s
k dokunmukal
n bezden yap
larak direklerle tutturulan, ta

nabilir bar
nak,
erge, oba, ota.
* Glgelik olarak kullan
lan tente veya
emsiye.
ad
r a

r
a

* ad
r
n direk ba
l

.
ad
r bezi
* Pamuk veya ketenden dokunmukal
n, s
k bir tr bez.
ad
r ana
* ad
r dire
inin ucunda, ad
r bezini tutmaya yarayan oyuk a
a.
ad
r at
* Orta noktadan ba
layarak drt tarafa bakan yzeyi bulunan ve kare piramit biimindeki at
.
ad
r ie
i
* Nilfergillerden, in ve Amerika
rmaklar
nda yeti
en, byk yaprakl
, pembe ve beyaz iekli bir bitki
(Euryaleferox).
ad
r devlet
* Gebe boy ve a
iretlerden olu
an devlet.
ad
r dire
i
* ad
r
n dzgn ve gergin kurularak kmemesini salayan orta direk.
ad
r kurmak
* ad
riinde oturulabilecek bir duruma getirmek.
ad
r tiyatrosu
* Oyunlar
nve di
er gsterilerini ok byk bir ad
r iinde halka sunan gezici tiyatro veya gsteri grubu.

ad
r u
a
* Maydanozgillerden, z suyu hekimlikte kullan
lan bir bitki (Dorema ammoniacum).
ad
r y
kmak
* kurulu olan ad
rlar
skp toplamak.
ad
rc

* ad
r yapan veya satan kimse.

ad
rc
l
k
* ad
r yapma veya satma i
i.
ad
rl

* ad
r
olan.
* ad
ra yerle
miolan.

ad
rl
ordugh
* ad
rlarda bar
nd
r
lan asker g.
a

* Zaman paras
, vakit.
* Hayat
n ocukluk, genlik gibi trl dnemlerinden her biri, ya
.
* Kendine zg bir zellik ta

yan zaman paras


, dnem, devir.
* Tarihin ayr
ld

drt byk blmden her biri, kurun.


* Bir
eyin uygun, elveri
li zaman
.
* Bir katman
n olu
tu
u sre.

aamak
* herhangi bir bak
mdan ncekilerden farklolan yeni bir evrensel gidi
e yol amak.
ad

* a

n gerektirdi
i
artlar
n gerisinde kalm

, khne.
* Askerli
e al
nma a
d

nda.

ad

olmak (veya kalmak)


* yedek askerlik a
ndoldurmuolmak.
ad

l
k
* ad

olma durumu.
a
a
a
anak
a
anoz

* ocuk, bebek.
* Bkz. algaanak.
* Kabuklular
n n ayakl
lar alt tak
m
ndan, eti iin avlanan, pavuryaya benzer kk su hayvan
(Carcinus).

a
anoz gibi
* e
ri br (kimse).
a
atayca
* Ad
n
Cengiz`in ikinci o
lu aatay`dan alan, Do
u Trkesinin XV. yzy
lda olu
an yazdili.
a
c
l

* (insan iin) a

n yeniliklerini benimseyen, ona gre davranan, asr, modern.


* Tekni
in, bilimin yeniliklerinden yararlanan, modern.

a
c
lla
ma
* a
c
lla
mak i
i, asrle
me, modernle
me.

a
c
lla
mak
* a

n yeniliklerine uygun duruma gelmek, asrle


mek, modernle
mek.
a
c
lla
t
rma
* a
c
lla
t
rmak i
i, modernle
tirmek.
a
c
lla
t
rmak
* a

n gereklerine uydurmak, asrle


tirmek, modernle
tirmek.
a
c
ll
k
* a
c
l olma durumu, asrlik, modernlik.
a
da

* Aynada ya
ayan, muas
r.
* Bulunulan a

n anlay

na,
artlar
na uygun olan, modern, muas
r.

a
da
la
ma
* a
da
la
mak i
i, muas
rla
ma.
a
da
la
mak
* a

n tutumuna, anlay

na, gereklerine uymak, muas


rla
mak.
a
da
la
t
rma
* a
da
la
t
rmak i
i.
a
da
la
t
rmak
* a
da
la
mas
na yol amak.
a
da
l
k
* a
daolma durumu, modernlik.
a
gemek
* eskimek, dnemi veya modasgemek.
a

l a
l
* a

ldayarak akan sular


n sesini yans
lar.
a

ldama
* a

ldamak i
i.
a

ldamak
* Sular akarken ta
lara, kayalara arparak ses
karmak.
a

lday

* a

ldamak i
i veya biimi.
a

lt

* Suyun, akarken ta
lara, kayalara arparak
kard

ses.

lt
l
* a

lt
solan.
a

n gerisinde kalmak
* geli
melere ve yeni d
ncelere uyum sa
layamamak, ayak uyduramamak.
a

na
mak
* d
nce, tutum ve davran

lar
yla bulundu
u a
dan daha ileride olmak.
a

ra a

ra
* Srekli a

rarak.

r
a

r
c

r
lma

* Davetli.
* a

ri
ini yerine getiren ki
i, daveti.
* Sahnede oyunculartakdim eden kimse.
* a
r
lma.

r
lmak
* a
r
lmak.
a

r
m

rma
a

rmak

rt
a

rtkan
a

rtma

* a

rma i
i.
* Ruh a
rma s
ras
nda seans.
* a

rmak i
i veya biimi.
* a

rmak i
i.
* Birinin gelmesini kendisine yksek sesle sylemek, seslenmek.
* Herhangi birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek.
* Binmek iin bir ara istemek.
* (yksek sesle) ark
, trk sylemek.
* a

rma sesi.
* t
yle kendi trnden olan ku
lar
n evresine toplanmasiin avc
lar
n yararland

ku
,

rtkan.
* a

rtmak i
i.

rtma
* Telll.
a

rtmak
* a

rmak i
ini yapt
rmak.
a
la

a
lama

* Olmam

, ham yemi
.
* Badem, kay
s
, erik gibi tek ekirdekli yemi
lerin krpe iken yenilebilen ham
ekli.
* a
lamak i
i.

a
lamadan atlamak
* gerekli olgunlua eri
meden olgun davran

larda bulunmak, byklk taslamak.


a
lamak
* (akarsu) Kprerek ve ses
kararak co
kun bir biimde akmak.
* Co
mak.
a
lar
* a
layan.
a
layan

* Kk bir akarsuyun, ok yksek olmayan bir yerden dklp akt

yer, kk
elle.
a
lay
k
* Yerden ses
kararak, grltyle kaynayarak
kan genellikle s
cak su, kaynak.
a
lay

a
ma
a
mak

* a
lamak i
i veya biimi.
* a
mak i
i.
* (gne

) Vurmak.

a
nak
* Dl kesesini dolduran ve dlt iinde bulunduran s
v
, amnios suyu.
a
r

* Birinin bir yere gelmesini isteme, davet.


* a
r
cihaz
.

a
rcihaz
* Telefon sistemi ve a
dzeninde belli bir numara verilerek ta

yan
na kolayca ula

lmas
nveya ona haber
b
rak
lmas
nsa
layan alet.
a
rnumaras
* a
r
cihaz
n
n numaras
.
a
r
c

* a

rmak i
ini yapan, a
rmak iin giden kimse, daveti.
* Bazyerlere girmek isteyenleri s
rasgelince a
ran kimse, mba
ir.

a
r
c
l
k
* a
r
c
n
n grevi.
a
r
l

* Bir toplant
ya, bir yere veya birinin yan
na ar
lm
kimse, davetli.

a
r
l
k
* Davet iin yaz
lan k
t, davetiye, okuntu.
a
r
l

a
r
lma

* a
r
lmak i
i veya biimi.
* a
r
lmak i
i.

a
r
lmak
* a

rmak i
i yap
lmak.
a
r
m
* Yksek bir sesin yeti
ebilece
i kadar uzakl
k.
a
r
s
z

* a
r
lmam
veya a
r
lmayan kimse.

a
r

* Bir d
ncenin veya grntnn, bir ba
kas
nhat
rlatmas
.
* Davran

lar, d
nceler ve kavramlar aras
nda yer ve zaman birli
inin etkisiyle kurulan balant
lar sonucu,
bilin alan
na bunlardan birisi girince tekini de bilince ekmesi olay
, teda.
a
r

m yapmak

* a
r

t
rmak.
a
r

mc
* a
r

mc
l
k doktrini taraftarolan (kimse).
a
r

mc
l
k
* Btn bellek i
lemlerini, akl
n btn ilkelerini, hatta bellek hayat
n
n hepsini, d
ncelerin a
r

mile
a
klamak isteyen doktrin.
a
r

ml
* a
r

m
olan.
a
r

msal
* a
r

mla ilgili.
a
r

ms
z
* a
r

m
olmayan.
a
r

ma
* a
r

mak i
i.
a
r

mak
* Birbirini a
rmak.
* Hep birden ba
rarak yaygara etmek.
a
r

t
rma
* a
r

t
rmak i
i.
a
r

t
rmak
* Bir a
r

ma yol amak.
* Akla getirmek, hat
rlatmak, and
rmak.
* Benzemek, and
rmak.
-ak
k

*
simden isim yapma eki.
* Y
rt
k, yar
k.

k k (olmak)
* ok y
rt
k, lime lime, para para (olmak).
akal
* Et oburlardan, sr durumunda ya
ayan, kurttan kk bir yaban hayvan
(Canis aureus).
* Kurnaz, yalanc
, dzenci, a
a
l
k kimse.
* Titiz, huysuz, grgsz.
akal armudu
* Yaban armut, ahlat.
akal eri
i
* ok ek
i, sert, iri ekirdekli bir erik tr (Prunus spinosa).
akal yamuru
* Gnevarken yaan ya
mur.
akalbo
an
* K
rlarda rastlanan bir bitki.
akaloz

* Mermi olarak ak
l ta
atan bir tr top veya bu topu kullanan topu.

akar

* Denizde, a
a veya k
y
lara yerle
tirilen, belirli aral
klarla yan
p snen kk fener.
* Uzunlu
u iki yz elli - yz, geni
lii on kula olan bal
k a
.

akaralmaz
* Basit, ilkel akmak.
*
lkel bir biimde retilmi
.
*

e yaramayacak durumda olan, bozuk.


* (kalitesiz) Tabanca.
aker
* Kul, kle, cariye, yana
ma.
ak

akgibi
ak
c
ak
l

* A
l
p kapanan bir veya birka a

zlkk cep b
a
.
* Bkz. deniz ak
s
.
* canlve atik.
* B
ak
.
* Kk veya orta boyda taparas
, ak
l ta

ak
l ukul
* Kar

k biimde, ne dedii belli olmaks


z
n.
ak
l ku
u
* Yamur ku
ugiller familyas
ndan kuzey blgelerde ya
ayan s
cak aylarda gneye geen gmen ku
(Crocethia alba).
ak
l ta

* Deniz k
y
lar
nda veya derelerde suyun a

nd
rmas
ile sivrilikleri kaybolmu
, toparlak veya badem
biiminde ufak bir tatr.
ak
l yol

* ak
l ta
larile d
enmiyol.

ak
ldak

* Bir ark
n yaln
z bir yne do
ru i
lemesine yol verip tersine dnmesini nleyen veya de
irmen, su dolab
gibi birtak
m makinelerin i
leyi
ini
kard

sesle kontrole yarayan para.


* Elde evrildike grltl ses
karan, de
irmi biiminde bir ocuk oyunca
.
* Koyunlar
n kuyruklaralt
ndaki k
llara yap

p kuruyan pislik.
ak
ldama
* ak
ldamak i
i.
ak
ldamak
* Srtnen, yuvarlanan ak
l ta
largibi ses
karmak.
ak
ldatma
* ak
ldatmak i
i.
ak
ldatmak
* ak
ldamak i
ini yapt
rmak.
ak
l
* ivi, kaz
k gibi bir
eyle tutturulmu
.
* ak
lm
bir
eye bal
.
* Yeri de
i
mez, sabit.

ak
lkalmak
* bir yerde dei
meden durmak.
ak
l
p kalmak
* bir yerde uzun sre hareketsiz kalmak.
ak
ll

* ak
lolan.

ak
ll
k
* ak
l d
enmiveya birikmiyer.
ak
lma
ak
lmak

ak
lt
ak
m

ak
n
ak
nt

* ak
lmak i
i.
* akmak i
ine konu olmak.
* H
zla d
p saplanmak.
* Ortaya
kmak, fark
na var
lmak, anla

lmak.
* ak
l ta
lar
n
n ve onlara benzer
eylerin k
m
ldat
l
nca
kard
klar
ses.
* im
ek, ak
n.
* K
v
lc
m,
erare.
* Bkz. ak
m.
* im
ek akmas
, parlamas
.
* An bulu
, d
nce, beklenmeyen sz veya davran

ak
nt
l
* ak
nt
solan.
ak
nt
s
z
* ak
nt
solmayan.
ak
r

ak
r

* (gz iin) A
k mavi, hareli el.
* ak
rdoan.
* arap.

ak
r ayaz
* A
k ama ok souk hava.
ak
r ukur
* ak uk diye ses
kararak.
* Girintili
k
nt
l
, przl yzey.
ak
r pene
* Tuttuunu koparan, giri
tii veya ele ald
her i
i ba
aran, becerikli (kimse).
ak
r penelik
* Tuttuunu koparma, becerikli olma durumu.
ak
rc

* Kuav
nda ak
rdoantutan kimse.
ak
rc
l
k
* ak
rc
n
n i
i ve mesle
i.
ak
rdiken
* Maydanozgillerden, hekimlikte kullan
lan bir bitki, deve elmas(Arctium tomentosum).
ak
rdikenlik
* ak
r dikeni bol olan yer.
ak
rdo
an
* Y
rt
cku
lardan bir do
an e
idi, to
rul (Accipiter gentilis).
ak
rkanat
* Kanatlar
mavi hareli bir rdek e
idi (Anas crecca).
ak
rkeyf

* Yarsarho
.

ak
rkeyif
* Bkz. ak
rkeyf.
ak
rla
ma
* ak
rla
mak durumu.
ak
rla
mak
* ak
rkeyf olmaya ba
lamak.
* Olgunla
maya yz tutmak.
ak
s
z
* ak
solmayan.
ak

ak

k
ak

ma

* akmak i
i veya biimi.
* ak

m
olan.
* ak

mak i
i.

ak

mak
* Birbirine geip kenetlenmek; tak
lmak.
* Sz yar

etmek.
* Doru, a
, yzey gibi geometrik biimler st ste konulduklar
nda birbirini btnyle rterek e
it olmak.
* Aynzaman dilimi iinde bulunmak.
ak

mal
* Birbirine e
it
ekiller.
ak

t
rma
* ak

t
rmak i
i.
ak

t
rmak
* ak

mak i
ini yapt
rmak.
*
ki iip keyfetmek.
akma
* akmak i
i.
* Vurup akarak yap
lm
kuyumcu i
i, ukurlusuna di
i akma, kabartmal
s
na da erkek akma denir.
* Bu i
te kullan
lan kuyumcu kal
b
.

* Deri hastal

, yara,
ban.
akma kap
* Genellikle iki ku
ak zerine tahtalar
n ivi ile tutturulmasyntemiyle yap
lan basit kap
.
akmac
* akma i
ini yapan kimse.
akmak

akmak
akmak

* Ta
a vurulup k
v
lc
m
kar
lan elik paras
.
* elik, ta
, cam, plstik vb. maddeden yap
lm
gaz veya benzinle dolu tutu
turma aleti.
* Tabanca veya tfeklerde bulunan tetik dzeni.
* Kuruyunca kal
n kabuk ba
layan kabarc
klarla beliren ve genellikle yzde
kan bir deri hastal

.
* Vurarak sokup yerle
tirmek.
* ivi ile tutturmak.
* Kaz
k ak
p hayvan balamak.
* Kabul edilmeyecek bir
eyi kurnazl
kla kabul ettirmek.
* Vurmak.
* Bir
eyi ba
ka bir
eye srtmek, vurmak veya arpmak.
* Sezinlemek, anlamak, fark
na varmak.
*
ki imek.
* Saplamak.
* Anlamak, bilmek.
* Par
ldamak,

k vermek.

akmak akmak
* ateyakabilmek iin akmatutu
turmak.
akmak akmak
* (gzler iin) Parlar durumda, alev alev.
akmak ta

* Demir veya eli


e srtld
nde k
v
lc
m
kartan bir tr kuvars.
* Dvenlerin alt
na ak
lan kk ve kesici ta
.
akmak
* akmak yapan veya satan kimse.
* Tfek ve tabanca akmaklar
nyapan ve onaran kimse.
akmak
l
k
* akmak yap
p satma i
i.
akmakla
ma
* akmakla
mak durumu.
akmakla
mak
* (gz) akmak akmak olmak, k
zarmak ve iyice a
lmak.
akmakl
* akmak ta
ve zemberekle atealan eski zaman tfei.
akmakl
k
* akmakta kullan
lacak olan.
*
ine akmak konulan koruyucu malzeme.
akmaks
z
* akmaolmayan.
* Eski, kullan
lmaz tabanca veya tfek.

* Kibrit.
akozlama
* akozlamak durumu.
akozlamak
* Uygunsuz bir durumu fark etmek.
ak

ak

rl

ak

rs
z

* Paa blm diz stnde veya diz alt


nda kalan bir tr erkek
alvar
.
* Ku
lar
n aya
nda bulunan ve ss gibi grnen ty.
* ak

r giymi
.
* Ayaklartyl, paal(gvercin) veya ba
ka (ku
).
* ak

rolmayan.

akt
r
lma
* akt
r
lmak i
i.
akt
r
lmak
* akt
rmak i
i yap
lmak.
akt
r

akt
rma

* akt
rmak i
i veya biimi.
* akt
rmak i
i veya durumu.

akt
rmadan
* Belli etmeden, gizlice, sezdirmeden.
akt
rmak
* akmak i
ini yapt
rmak.
* Birinin bir
eyi sezmesini sa
lamak.
al
* Ta
l
k yer,
plak tepe.
ala

* Belli isimlerden nce gelerek fiile balan


r ve isimle ilgili bir abukluk, sreklilik, dikkatsizlik anlamkatar.

ala kalem
* Geli
igzel, durmadan yazarak.
ala kam
* Durmadan kam
layarak.
ala ka

k
* Soluk almadan yiyerek.
ala k
l

* Durmadan k
l
sallayarak.
ala krek
* Srekli krek ekerek.
ala paa

* Zorla yrterek, srkleye srkleye.

alacak
alk

* Yourt mayas
.
* Eline aya

na abuk, atik, evik.

alap
* Tanr
.
alar
alar saat
alarma

* Farkl
l
k veya anlam incelii, nans.
* Ayarlan

na gre istenilen zamanda alan saat.


* alarmak i
i.

alarmak
* Ekinler veya meyveler olmaa yz tutmak.
alene

* Durup dinlenmeden konu


an, enesi d
k.

alenelik
* alene olma durumu.
ald
r
lma
* ald
r
lmak i
i.
ald
r
lmak
* almak i
i yapt
r
lmak.
* H
rs
za kapt
r
lmak.
ald
r

* ald
rmak i
i veya biimi.
ald
rma

* ald
rmak i
i.

ald
rmak
* almak i
ini yapt
rmak.
* H
rs
za kapt
rmak.
alg

algaleti

* Mzik aleti, enstrman.


* alg
alma, mzik.
* Mzik toplulu
u.
* Mzik yapmak iin kullan
lan ara, enstrman.

algaanak
* alg
, ne
e ve grlt oldu
u hlde.
algalmak
* bir mzik aletini seslendirmek.
algora

* T
rpan.
alg
c

* alg
almaykendine meslek edinmikimse.
alg
cbcek
* Yakla

k 5 mm boyunda, ba
sert bir kabukla rtl, kahverengi veya siyah, zararl
bcek.
alg
cotu
* Turpgillerden, kurak yerlerde yeti
en bir bitki cinsi (Sisymbrium).
alg
c
l
k
alg

m
zrap.

* alg
c
n
n i
i.
* Bazalg
lar
n tellerine vurmaya yarar kuty, kemik, boynuz gibi
eylerden yap
lm
alma arac
, tezene,
* Bahe sprgesi, alk
.

alg
hane
* Mzik evi, alg
llokanta veya elence yeri.
alg
l

*
inde algal
nan.
* alg
al
narak yap
lan.

alg
la
anakl
* E
lenceli,
ark
l
, alg
l
, grltl pat
rt
l
, ne
eli.
alg
n
* S
cak veya souktan geli
emeyerek c
l
z kalan ekin.
* Uzun zaman bak
r kapta kalan tadbozulmuyemek, al
k.
* Ktrm, inmeli, sakat.
alg
s
z

* alg
solmayan.

al
* B
rtlen, ahu dudu gibi aa
ktan kk, dallarok atall
ve saplarodunsu bitki.
alblbl
* Seregillerden, gzel ten, kk bir ku
, tle
en (Sylvia communis).
al
rp
* Kolayca ateyakmaya yarayan ince ve kuru aa dal
, kuru ot gibi
eyler.
aldikeni
* Bkz. karaal
.
alfasulyesi
* K
l
klbir e
it fasulye.
algibi

* s
k ve sert (sa, sakal).

alhorozu
* Tavukgillerden, eti be
enilen bir yaban ku
u (Tetraourogallus).
alidi,
rpidi, evim idi ya, ay
idi uyu idi, kocam idi ya
* her ne kadar evim derme atma, kocam kaba saba idiyse de, bir dzen kurmu
, ya
ay
p gidiyordum.
alkak
c
* E
k
ya bozuntusu.
alku
u

* Seregillerden, ba
koyu k
rm
z
, gvdesine do
ru rengi a
lan, al
l
k yerleri seven tc bir ku
(Troglodytes).
alku
ugiller
* alku
u benzeri trleri iine alan ku
lar familyas
.
alsprgesi
* K
rm
z
iekleri olan ve sprge yap
m
nda kullan
lan bir bitki.
al
k

* arp
k.
* Verev kesilmi
.
* Tabi olmaktan uzakla
m

, kendi renginden olmayan.


* Yan yan giden.
* Addefterden silinmi
.
* Yznde
ban veya yara yeri olan.
*
ban yeri.
* Koyunlarda iek hastal

.
* alg
n.

al
k kavak
* Dallarsepetilikte kullan
lan bir kavak tr, sepeti kava
.
al
land
rma
* al
land
rmak i
i.
al
land
rmak
* orak bir araziyi alekimi yntemi ile ye
ertmek.
al
l
k
al
m

gemesi.

* al
soka olan yer.
* Gsteri
, kar

dakini etkileme amac


yla yap
lan davran

, kurum, caka.
* K
l
c
n keskin yan
.
* Menzil, erim.
* Biraz benzeme, and
rma.
* Bir oyuncunun topu elinden veya aya

ndan ka
rmadan kar

s
ndaki oyunculark
vrak hareketlerle aldat
p
* Geminin su kesiminden a
a
blmnn bave k
bodoslamas
na do
ru darla
mas
.

al
m atmak (veya yapmak)
* Bkz. al
mlamak.
al
m satmak
* kurulup byklk taslamak.
al
m yemek
* futbolda al
m ile geilmek.
al
mc
* al
m yapan kimse.
al
m
na gelmek (veya getirmek)
* uygun zaman veya durumu ele geirmek.
al
m
ndan geilmemek
* ok kurumlu olmak, ok al
mlolmak.
al
mlama
* al
mlamak i
i.

al
mlamak
* Oyunda topu kar
tarafa kapt
rmamak iin el, ayak veya vcutla
a

rt
c
hareketlerde bulunmak.
* Bir f
rsattan yararlanarak bir ba
kas
n
n hakkolan bir
eyi ele geirmek.
al
mlan

* al
mlanmak i
i veya biimi.
al
mlanma
* al
mlamak i
i veya durumu.
al
mlanmak
* al
mldavranmak.
* Kendisine al
m yap
lmak.
al
mlay

* al
mlamak i
i veya biimi.
al
ml

* Gsteri
li, kurumlu.
* Ba
yksek, yap
sdar (gemi).

al
mlal
ml
* al
m gstererek, al
m satarak.
al
ml
k

* Yourt veya maya almaya yetecek kadar.

al
ml
l
k
* al
mlolma durumu.
al
ms
z
* al
molmayan, gsteri
siz.
al
ms
zl
k
* al
ms
z olma durumu.
al
nma
al
nmak

al
nt

* al
nmak i
i.
* almak i
ine konu olmak.
*
nme inmek.
* al
nm
olan (
ey).

al
p
rpmak
* eline geeni almak.
al
s
z
al

al

lma

* al
solmayan.
* almak i
i veya biimi.
* al

lmak i
i.

al

lmak
* al

mak i
ine konu olmak.
al

p abalamak

* ok gayret gstermek.
al

kan
* ok al

kan, al

mayseven, faal.
al

kanl
k
* al

kan olma durumu, faaliyet.


al

ma

* al

mak i
i, emek, say.
* Bir yapeleman
n
n yk alt
nda biim dei
tirmesi, az veya ok zorlanmas
.
* Bnyesindeki suyun azalmasveya o
almassonucu aac
n biim ve boyutlar
n
n dei
mesi.
*
saati.

al

ma bar

*
huzuru.
al

ma belgesi
* Bir iyerinde veya alan
nda al

labileceini gsterir belge.


al

ma dolab
* st yzeyinde al

ma tablasbulunan, n yzeyinde kapak ve ekmeceleri olan mobilya.


al

ma gezisi
* Bir ibalama veya n anla
ma yapmak zere
k
lan gezi.
al

ma gn
* Tatil gnleri d

nda kalan ve al

labilen her gn, ign.


al

ma hayat
*
hayat
.
al

ma karnesi
*

veren taraf
ndan al

ma hayat
na ba
layan i
iye verilen, onun i
ilik durumunu gsterir belge.
al

ma masas
* zerinde iyap
lan masa.
al

ma odas
*
inde iyap
lan oda.
al

ma saati
*
saati.
al

ma saatleri
*

in ba
lama ve bitianaras
ndaki saatler, isaatleri.
al

ma yntemi
* Bir al

ma veya isresinde izlenen bilimsel ve metodik yntem.


al

mac
* Sal
k, ynetim bilimi gibi konularda al

ma yapan kimse.
al

mak

* Bir
eyi olu
turmak veya ortaya
karmak iin emek harcamak.
*

i veya grevi olmak.


*
zerinde bulunmak.
* (makine veya letler iin)

e yarar durumda olmak veya i


lemekte bulunmak.
* Bir
eyi yapmak iin gereken arelere ba
vurmak, o
eyi gerekle
tirmek iin kendini zorlamak, aba
harcamak.
* Bir
eyi
renmek veya yapmak iin emek vermek.

al

t
ran

veren.

al

t
r
c
* Bir spor dal
nda, sporcuyu e
iten, yeti
tiren ve al

t
ran ki
i, antrenr.
al

t
r
c
l
k
* al

t
r
c
n
n i
i veya mesle
i.
al

t
r
lma
* al

t
r
lmak durumu.
al

t
r
lmak
* al

ma yapt
r
lmak.
al

t
r

* al

t
rma i
i.
al

t
rma
* al

t
rmak i
i veya biimi.
al

t
rmak
* al

mas
nsalamak.
* al

mak i
ini yapt
rmak.
alka

alkak

* alkar.
* alkar.

alkalama
* alkalamak i
i.
alkalamak
*
inde bir
ey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak.
* Sulu bir
eyi sarsarak veya
rparak kar

t
rmak.
* Sudan sarsarak geirmek veya iinden suyu arparak geirmek yolu ile bir
eyi temizlemek.
* Tah
lsarsarak kalburdan geirmek, elemek.
* Vcudun bir yerini srekli oynatmak.
* (kuluka yumurtalar
n
) evirmek.
* Sal

n
n bozulmas
na yol amak.
alkalan

* alkalanmak i
i veya biimi.
alkalanma
* alkalanmak i
i.
alkalanmak
* alkalanma i
ine konu olmak.
* Dalgalanmak.
alkalat

* alkalatma i
i veya biimi.
alkalatma
* alkalatmak i
i.
alkalatmak
* alkatmak.

alkalay

* alkalama i
i veya biimi.
alkama

alkamak

* alkamak i
i.
* alkalanarak yap
lan.
* Tah
l elemek.

alkan

* alkanmak i
i veya biimi.
alkanma
* alkanmak i
i.
alkanmak
* alkamak i
ine konu olmak.
* (deniz, gl iin) Dalgalanmak.
* Co
mak.
* (haber, sylenti) Herkesin az
nda dola
mak.
* Co
kunluk, hareketlilik iinde bulunmak.
alkant
* (deniz) Dalgalanma.
* alkanm

ey.
* Kalbur yard
m
yla ayr
lan er p.
* Co
ku.
* Karga
a ve bunal
m
n yol at

dzensiz, kar

k, s
k
nt
ldurum.
alkant
l
* alkant
solan.
alkant
s
z
* alkant
solmayan.
alkar

* Tah
l tanesini yabanc
nesnelerden semeye veya tohumlukta kullan
lacak tah
lay
rmaya yarayan dner
kalburlu ara, alka
.
alkatma

* alkatmak i
i.

alkatmak
* alkalamak i
ini yapt
rmak.
alkay

* alkamak i
i veya biimi.
alk

alma

* alg
.
* T
rpan.
* almak i
i.
* H
rs
zl
k, sirkat.
* Ba
a sar
lan sar
k.
* al
nm

.
* Kakmal
olmayan, kalemle i
lenmi
.
* Kibrit.

almac

* Maden zerine alma i


i yapan usta.
alma
* Tahtadan yap
lm
kap.
almadan oynamak
* ok keyifli ve sevinli durumda bulunmak.
* bir i
e ok hevesli grnmek.
almak

alpara

* Ba
kas
n
n mal
ngizlice almak, h
rs
zl
k etmek, a

rmak.
* Vurarak veya srterek ses
kartmak.
* Bir mzi
i dinlemeyi sa
layan aleti al

t
rmak.
* Ses
karmak, ses vermek.
* Atmak, arpmak, vurmak.
* Yourt yapmak iin st mayalamak, kat
p kar

t
rmak.
* zerine srmek.
* Bozmak, zarar vermek.
* Kuma

n bir paras
nkesmek.
* (madeni) Oymak, kalemle i
lemek.
* Sprmek, temizlemek.
* Benzemek, and
rmak.
* (zaman iin) Bo
a harcatmak, ziyan etmek.
* Parmaklara tak
l
p al
nan zil veya buna benzer ses
kar
cara.
* A
klarda kumluk alanlarda ya
ayan ve alar
keserek bal
k
lara arar veren bir e
it aanoz (Portunus

puber).
alt
alt
l
k
alyaka

* Diken, al
.
* alt
sok olan yer.
* Birdenbire yakas
na yap

arak.

alyaka etmek
* yakas
na yap

p s
k
ca tutmak.
am

* amgillerin rnek bitkisi olan ve yurdumuzda birok tr yeti


en bir orman a
ac
(Pinus).

am bal
* Ar
lar
n saram zerinde biten yaprak bitlerine salg
lad
klarbal s
v
s
ndan olu
turduklarbir tr bal.
am devirmek
* kar

s
ndakine dokunacak veya kt bir sonu do
uracak sz sylemek.
am f
st

* F
st
k am
n
n kozalak biimindeki meyvesinden
kar
lan sert kabuklu, ya
lve ni
astaltohum.
am sak
z
* am aac
ndan
kar
lan reine.
am sak
z
oban arma
an
* verilen bir armaan
n sunuldu
u kimsenin deerine uygun olmad

n
ve verenin gcnn ancak buna
yetti
ini zr yollu anlatmak iin sylenir.
am sak
z
gibi
* tedirginlik verecek kadar bir insan
n pe
inden ayr
lmayan.

am yarmas(veya blmesi)
* iri gvdeli insan.
am ye
ili
* am yapraklar
na benzer ye
ilin bir tonu.
ama

*
giysisi.
* Y
kanmasgerekli kirli.
* Kirli e
yalary
kama i
i.

ama

r dei
tirmek
* i giysilerini
kart
p temizlerini giymek.
ama

r deterjan
* ama

rlar
n daha abuk, daha iyi temizlenmesini salayan kimyasal birle
im.
ama

r dolab
* ama

r saklamada kullan
lan ekmeceli dolap.
ama

r ertesi olmak
* ok ama

r y
kamaktan a

ryorulup hasta olmak.


ama

r ipe
i
* Nak
yapmakta kullan
lan ipek iplik.
ama

r ipi
* Kurutmak iin zerine ama

r as
lan ip veya tel.
ama

r le
eni
* ama

rlar
n iinde y
kand

, metal veya plstikten yap


lm

, genikap.
ama

r makinesi
* ama

r y
kamaya yarayan ara.
ama

r mandal
* Kurutmak iin as
lm
ama

rlar
ipe s
k
ca tutturmak amac
yla kullan
lan kk, tahta veya plstik k
ska.
ama

r sabunu
* ama

r y
kamak i
inde kullan
lan beyaz sabun.
ama

r sepeti
* Kirli veya y
kanm
ama

rlar
n iinde topland

sepet.
ama

r sodas
* Beyaz ama

rlar
n yo
un veya asitli kirlerini eritmek iin kullan
lan sodyum karbonat.
ama

r suyu
* ama

rlar
n beyazl

n
ve kolayca temizlenmesini salayan kimyasal birle
imli su.
ama

r tak
m
* Fanil, don, gmlek, orap, mendil gibi e
ya, bir arada bohaya konulup verilen hediye.
ama

rc
* Para ile ba
kalar
n
n ama

r
ny
kayan kimse.
ama

rc
l
k
* ama

rc
n
n i
i.
ama

rhane
* ama

rl
k.

ama

rl
k
* ama

r y
kamak iin kullan
lan yer, ama

rhane.
* ama

r yap
m
na yarayan.
amat
ama
amak

* Avlan
lm
bal
klarelde ta

maya yarar engel ask


.
* Sazangillerden, pullar
ndan yalancinci yap
lan bir
rmak bal

(Leuciscus rutilus).
* Aatan oyularak yap
lm
kulplu su kab
, apak.
* Kpklenerek akma.

amak amak
* Bolca, bol miktarda.
amgiller
* Kozalakl
lardan, i
ne gibi ince ve uzun yapraklar
nyaz k
dkmeyen, tohumlar

plak olarak kozalak


pullarzerinde bulunan, am, kknar, ldin gibi bitki trlerini iine alan reineli aalar familyas
.
aml
k
* am aalar
ok olan yer.
* am korusu.
amuka
* Gmbal

na benzer bir bal


k. amukan
n byklerine tokmak badenir (Atherina hepsetus).
amur

* Su ile kar

p, bula

r ve iine bat
l
r duruma gelmitoprak, bal
k.
* Yapi
lerinde kullan
lan e
itli malzeme ile yap
lan har.
* Sata
kan, evresine tedirginlik veren, sulu (kimse).

amur atmak (veya s


ratmak)
* birini kt bir i
e kar

m
gstermek, kara almak, iftira etmek.
amur banyosu
* Tedavi gc olan amurla yap
lan banyo.
amur deryas
* Her tarafamurla kaplanm
olan.
amur gibi
* (ekmek iin) iyi pi
memive siyah unla yap
lm

.
* herkese sata

p tedirginlik veren (kimse).


amur
r
b
* Denizin s
ve amurlu yerlerinde kullan
lan 25-30 kula uzunluunda bir bal
k a

.
amur kalemi
* Heykelt
ra
lar
n amura biim verme s
ras
nda kulland
klar

im
ir ara.
amura bula
mak (veya batmak)
* kirli ve uygunsuz bir i
e kar

mak.
amura taatmak
* \343 irkefe taatmak.
amura yatmak
* borcunu dememek, szn yerine getirmemek.

amurcuk
* Sazangillerden, sazandan kk, eti tats
z bir gl ve batakl
k bal

(Chrondrostoma nasus).
amurcun
* Anadolu ve Kuzey Afrika'da ya
ayan bir tr rdek.
amurdan ekip
karmak
* birini kt veya onurunu tehlikeye d
ren bir durumdan kurtarmak.
amurlama
* amurlamak i
i.
* Yanmaya elveri
li cevherin bir blmnn eski retim alanlar
nda b
rak
lmassonucunda
kmas
muhtemel yang
n
n nlenmesi i
i.
amurlamak
* amur srmek, amurla s
vamak.
* Ktlemek.
amurlanma
* amurlanmak i
i.
amurlanmak
* zerine amur srlmek.
amurla
ma
* amurla
mak i
i.
amurla
mak
* amur durumuna gelmek.
* Sata
maya koyulmak.
amurlatma
* amurlatmak i
i veya biimi.
amurlatmak
* amur srdrmek, amurla s
vatmak.
amurlu

* amur bula
m

, stnde veya iinde amur bulunan.

amurluk
* amuru ok olan yer.
* Paalaramurdan korumak iin giyilen tozluk.
* Ta

tlarda tekerleklerin st blmn rten para.


* Ayakkab
lar
n amurunu kaz
mak iin yap
larda girikap
s
n
n nnde, yere imento veya betonla
tutturulan, demirden yap
lm
trl biimlerdeki ayakkabsilece
i.
amurluku
* Aralar
n amurluklar
n
yapan veya onaran kimse veya iyeri.
amurlukuluk
* amurlukunun i
i veya mesle
i.
amursuz
* amuru olmayan, stnde amur bulunmayan.
amuru karn
nda, iei burnunda
* Bkz. iei burnunda, amuru karn
nda.
an

*
inden sarkan tokma
n
n kenarlara vurmas
yla ses
karan madenden ara, kampana.

an almak
* herkese bildirmek.
an an

* an sesine benzer ses


kararak.
* Srekli ve yksek sesle edilen gevezelik.

an an etmek (tmek veya konu


mak)
* yksek sesle srekli gevezelik etmek.
an ie
i
* an ieigillerden, ss bitkisi olarak ekilen ve iekleri an biiminde olan bir bitki cinsi, Meryem ana
eldiveni (Campanella).
an ie
igiller
* Biti
ik ta yaprakl
lardan, rnei an iei olan bir bitki familyas
.
an kulesi
*
inde an bulunan uzun, yksek yap
, kule.
anak

* Toprak, metal vb. den yap


lm
yayvan, ukurca kap.
* iein en d

nda bulunan ye
il yapraklar
n tm.
* Gz ukuru.
* evresine gre alakta bulunan ve genellikle genitekne biiminde yer.

anak a

zl
* Byk a

zl
.
* S
r saklamaz.
anak anten
* Belirli frekanslarda uzaydaki aktar
c
dan yap
lan radyo ve televizyon yay
nlar
nalmaya yarayan tepsi
biiminde anten.
anak mlek
* Topraktan yap
lm
trl kaplar.
anak tutmak (veya amak)
* davran

larveya szleriyle kt bir kar

a yol amak.
anak zengi
* Bas
lan yeri, taban
n byk bir blmn kaplayacak kadar genizengi.
anak yalamak
* dalkavukluk etmek.
anak yalay
c
* Dalkavuk.
anak yalay
c
l
k
* Dalkavukluk.
anak yalay
c
l
k etmek
* dalkavukluk etmek.
anak yapra

* ana
olu
turan yapraklar
n her biri.
anak
* anak yapan veya satan kimse.
anak
l
k

* anak yapma veya satma i


i.
anakl
k
* Gemi direklerindeki gzetleme yeri.
anaks

* ana
a benzeyen, anak gibi.

anakshcreler
* Salgolaca
vakit
i
en ve belirli bir hacme geldiklerinde ilerindeki s
v
salg
s
nbo
altan bez hcreleri.
anc

anc
l
k

* an yapan veya satan kimse.


* an almakla grevli kimse.
* anc
n
n i
i veya mesle
i.

and
* ivisiz, birbirine geirilme yntemine gre haz
r kesilmikereste.
* Tahta kapak veya tavan.
and
r
* Kar

k, melez.
* A

lanmam

, yaban.
angal
* Ayakta gre
irken kar
gre
inin koltu
u alt
ndan bir kolu sokarak bir ayakla o gre
inin bir baca

na
engel takt
ktan sonra onu ne do
ru e
ip ba
zerinden atma oyunu, elme takma.
angal
* Dallbudakl
aa.
* Fasulye s
r

, s
r
k.
ang
l ungul
* Kula
a hogelmeyen kaba ses
karan.
ang
r ungur
* D
me veya birbirine arpma s
ras
nda kaba ve zevksiz ses
kararak.
ang
rdama
* ang
rdamak i
i veya durumu.
ang
rdamak
* D
erek veya birbirine arparak grlt
karmak.
ang
rt
* ang
rdama sesi.
an
lt

* an sesi.

anta

* Ksele, me
in, kumagibi hafif malzemeden yap
l
p byklne gre para, evrak, yiyecek koyup ta

maya
yarayan kap.
anta ie
i
*
ki eneklilerden, beyaz, erguvan veya sarrenkli bir ss bitkisi.
antac

* anta yapan veya satan (kimse).

antac
l
k
* anta yapma sanatveya anta satma i
i.
antada keklik
* ele geirilmesi o kadar kesin ki elde edilmisay
l
r, torbada keklik.
antadan yeti
mek
* bir mesle
i e
itim grmeden, tecrbelerle kazanmak.
antal
antas
z
ap

apa

apa
apac

* antasolan.
* antasolmayan.
* Genellikle cisimlerin geni
lii, kutur.
* Byklk, l.
* Deer.
* Yap
n
n veya arsan
n boyutlar
nve s
n
rlar
ngsteren harita.
* U noktalar
dairenin evresi zerinde bulunan ve emberin merkezinden geen do
ru paras
.
* Bilgi, tecrbe ve yeteneklerin tm.
* Bozuk, eri, dola

k, ayk
r
.
* Tarlalarda topra
i
lemek iin kullan
lan a
a sapldemir kazarac
.
* apalamak i
i.
* ipo.
* apa ile al

an i
i.

apac
l
k
* apac
n
n yapt

i
.
apaul

* K
l

n
n veya e
yas
n
n dzgn ve temiz olmas
na zenmeyip dzensizlik iinde ya
ayan, pasakl
.

apaulcu
* Serseri, ba

bo(kimse).
apaulculuk
* Serserilik, ba

bo
luk.
* K
l
k k
yafete zen gstermeyi
i iedinme.
apaulla
t
rma
* apaulla
t
rmak i
i veya durumu.
apaulla
t
rmak
* apaul duruma getirmek.
apaulluk
* apaul olma durumu, k
l
k k
yafete zen gstermeyi
.
apak

apak

* Gz p
nar
nda ve kirpiklerde birikerek p
ht
la
an veya kuruyan ak
nt
.
* Madenler dvlrken s
rayan ince, ufak para.
* Metal veya toprak e
ya kenarlar
nda bulunan prz.

* Sazan familyas
ndan, vcudu yandan bas
k, 50 cm uzunluunda, 4-5 kg a
rl

nda, sarpullu, eti tats


z,
k
l
klbir tatlsu bal

(Abramis brama).
apaklan

* apaklanma i
i veya biimi.
apaklanma
* apaklanmak i
i.
apaklanmak
* apak olu
mak.
apakl
apaks
z

* apa
olan.
* apa
olmayan.

apalama
* apalamak i
i.
apalamak
* apa ile kabartmak.
apalan

* apalanmak i
i veya biimi.
apalanma
* apalanmak i
i.
apalanmak
* Bir yer apa ile kabart
lmak.
apalatma
* apalatmak i
i.
apalatmak
* apalamak i
ini yapt
rmak.
apal

* apalanm
(yer).
* apas
olan.

apano
lu
* Ba
a dert olacak durum.
apano
lunun abdest suyu gibi
* (iilecek
eyler iin) sulu, tats
z ve kt grn
te olan.
apar

apar

* Postac
, ulak.
* (hayvan ve bitki iin) Benekli, alacal
.
* Derisi, k
llarve gzleri, boya maddesi yoklu
undan renksiz olan (insan veya hayvan), ak

n, albinos.
* iek bozu
u yz.
* Takadan byk, bave k
tarafyukar
kalk
k bir e
it Karadeniz kay

apar
z
*
inden
k
lamayacak kadar g olan, kar

k i
.
apari

* ok ineli; beden, kstek ve i


ne blmlerinden meydana gelen, her bir ineye hindi, horoz, kaz, mart
,
tavuk, rdek gibi ku
lar
n kanat, kuyruk tyleri tak
lan bir tr olta tak
m
.
apas
z

apak

* apalanmam
(yer).
* apas
olmayan.
* Aatan oyularak yap
lm
su kab
, amak.
* Aza
k f

apk
mak
* Enini boyunu lmek, aplamak.
apk
n
* Geici a
klar arkas
nda ko
an.
* Cinsellik ta

yan veya hat


rlatan.
* Haylaz.
* Ok
ay
cbir sz gibi de kullan
l
r.
apk
nca

* apk
n bir biimde.

apk
nla
ma
* apk
nla
mak i
i.
apk
nla
mak
* apk
n duruma gelmek.
apk
nl
k
* apk
n olma durumu veya apk
nca davran

.
apla
aplama

* Maden kaz
mak iin kullan
lan elik kalem.
* aplamak i
i.

aplamak
* Bir
eyin enini, boyunu lmek, apk
mak.
* Keresteleri drt k
e olarak kesip bimek.
apl
* apgeniolan.
apma
apmak

aprak
apra

* apmak i
i.
* Ko
turmak.
* Ak
n etmek, ko
mak.
* Eyer rts,
aprak.
* Kar

k, dola

k.
* Anla

lmas
, zlmesi veya iinden
k
lmas
g, kar

k, mulk.

apra

kla
ma
* apra

kla
mak i
i.

apra

kla
mak
* apra

k duruma gelmek.
apra

kl
k
* apra

k olma durumu.
apra
ma
* apra
mak i
i.
apra
mak
* Kar

k, apra

k, zlmez duruma gelmek.


*
ki
ey birbiriyle apraz olarak kesi
mek.
apraz

* E
ik olarak birbiriyle kesi
en.
* Gre
te hasm
n
n koltuk alt
ndan kol geirip sarma oyunu; bir veya iki kolla yap
ld

na gre tek apraz ve


ift apraz denir.
* Kopa, d
me.
* Bir tr olta inesi.
* Kar

t yn.
apraz ate
* Kar

l
klynlerden silhla sald
rma.
apraz kafiye
* Drtlklerde birinci ile nc, ikinci ile drdnc dizelerin birbiriyle kafiyelenmesi dzeni.
apraz kur
*
ki lke parasaras
nda nc bir lkenin paras
yla belirlenen kombiyo srm de
eri, lke paras
n
n
birbirlerine oran
.
apraza almak
* aprazlama olarak davranmak.
apraza sarmak
* bir iiinden
k
lmaz duruma gelmek, aprazla
mak.
aprazda srmek
* apraza al
nan hasmgeriye do
ru h
zla srmek.
aprazlama
* apraz olarak, makaslama.
* Testerenin keserken s
k

mamasiin di
lerini belli llere gre saa sola bkme.
* Evirme.
aprazlamak
* apraz duruma getirmek.
aprazla
ma
* aprazlamak i
i.
aprazla
mak
*
inden
k
lmaz duruma gelmek, ne yap
laca
bilinemez duruma gelmek.
aprazl
k
* apraz olma durumu.
aprazler
* Elde veya makinede aprazlanan di
lerin eimini denetlemede yararlan
lan yard
mc
alet.
aprazvari
* apraz olarak.

aps
z

* apolmayan.
* Deersiz.

aptan d
mek
* al

ma gc, verimi azalm


veya tkenmiolan.
apul
apula

* Yama, talan, plka.


* Kaba deriden yap
lm
ucu sivri ve k
vr
k ayakkab
.

apulac
* apula yapan veya satan kimse.
apulac
l
k
* apulac
n
n i
i veya mesle
i.
apulcu

* apul yolu ile ba


kas
n
n mal
nalan, talanc
, ya
mac
, plkac
.

apulculuk
* apulcunun yapt
iveya davran

.
apullama
* apullamak i
i.
apullamak
* apul yolu ile bir malalmak veya bir yeri soymak, ya
malamak.
aput

ar
arabuk

arur

* Eski bez paras


, paavra.
* Bez.
* Rus imparatorlar
na ve Bulgar krallar
na verilen unvan.
* Pek abuk, abucac
k, hemencecik, tez elden.
* Kolayl
kla.
* Gereksiz yere harcama.

arur etmek
* gereksiz yerlere harcay
p tketmek.
arur olmak
* gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak.
ardak

* Tarla, bahe gibi yerlerde aa dallar


ndan rlmbar
nak.
* Asma gibi bitkilerin dallar
nsard
rmak iin direklerle yap
lm
yer.
* Kameriye.

ardakl
* ardaolan.
ardaks
z
* ardaolmayan.

arda
are

*
ki veya drt zamanlMacar halk dans
.
* Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kald
rmak iin tutulmas
gereken yol,
kar yol, zm yolu.
* Bir
eyi nleme, tedavi yolu, deva.

aresine bakmak
* gerekeni yapmak, zm yolu bulmak.
aresiz

* aresi bulunmayan, onulmaz.


* are bulamayan (kimse), bare.
*
ster istemez.

aresiz kalmak
* zm yolu,
kar yolu bulamamak.
aresizlik

* aresiz olma durumu.

arevi
* ar
n olu.
argh

ar
k

* Trk mziinde "do" perdesinin ad


.
* Bu perdede karar k
lan makam.
* Tabaklanmam
s

r derisinden yap
lan ve deliklerine geirilen
eritle s
k
ca balanan ayak giyece
i.
* Araba yokua
a
giderken tekerle
i frenlemek iin alt
na srlen demir levha.
* Para czdan
.

ar
k
* ar
k yapan veya satan kimse.
ar
k
l
k
* ar
k yapma veya satma i
i.
ar
kl

* Aya
na ar
k giymi
.

ar
klerkn
harp
* Kurnaz veya uyan
k kyller iin
aka yollu sylenir.
ar
kl
k
* ar
k yapmaya elveri
li.
* ar
k konulacak yer.
ar
ks
z
* ar

olmayan veya ar
k giymemi
.
arie

* ar
n kar
s
na veya kad
n ara verilen unvan.

ark

* Bir eksenin dndrd


tekerlek biimindeki makine paras
.
* Herhangi bir k
t'an
n, biimini ve dzenini bozmadan kanatlar
ndan biri evresinde dnerek yn
de
i
tirmesi.
ark evirmek

* aynyol zerinde dnerek gitmek.


ark etmek
* (bir do
rultuda giden kimse veya
ey) saa veya sola do
ru yn de
i
tirmek.
* geri dnmek.
arka
* Osmanl
larda nc grevi.
arka vermek (veya arka ektirmek)
* (kesici aralar iin) bile
i ark
ile biletmek.
arkac
ark

* Osmanlordusunda nc svari birli


inde grevli asker.
* Vapurlarda makine blmn yneten kimse.
* arkla b
ak bileyen kimse, bileyici.

ark
ba

* Vapurlarda birinci ark


.
ark
l
k
* ark
n
n grevi.
ark
dndrmek
* geimini salamak.
ark
felek
* ark
felekgillerden gzel, byk, parlak k
rm
ziekleri olan, duvar kenarlar
na ve kameriyeler evresine
ekilen t
rman
cbir ss bitkisi, f
r
ldak ie
i (Passiflora caerulea).
* Yak
l
nca dnerek k
v
lc
m saan donanma fi
e
i.
* Talih, kader.
ark
felekgiller
* Ayranak yaprakliki eneklilerden, rne
i ark
felek olan bir bitki familyas
.
ark
na etmek (veya okumak)
* birine byk ktlk yapmak veya i
ini bozarak zarar vermek.
ark
t
arkl

arks
z

* Eski, bozuk, sakat.


* arkolan.
* Her iki yanda birer arkbulunan vapur.
* arkolmayan.

arktan
kma
* yepyeni, gzel.
arl
k

arliston

* ar olma durumu.
* ar
n ynetiminde bulunan devlet.
* Birinci Dnya Sava

'ndan sonra Avrupa'da yayg


nla
an dans tr veya bu dans
n mzi
i.
* Sivri ulu, uzun ve kal
n, tatl
ye
ilimsi biber.
*
nce, uzun ve arp
c
.

arliston biber
* arliston adverilen bir biber tr.
arliston marka
* Yeni icat, az bulunur, antika.
arliston marka kereste
* Az bulunan kereste.
* Haddini bilmez, terbiyesiz.
arm
h
* Sulunun ldrlmek amac
yla ivilendi
i ha biimindeki dara
ac
.
* Ana direkleri ve gabya ubuklar
n
yandan tutan halatlar.
arm
ha germek
* ha biimindeki daraac
na ivilemek.
arm
k
arnaar
arpan

* Bkz. arm
h.
*
ster istemez.
* Bir arpmada arp
lan say
veya cebirsel anlat
mlardan her biri.

arpan bal

* Levrekgillerden, yzgeleri dikenli ve zehirli, eti sevilen bir bal


k, trakunya (Trachinus draco).
arpanlara ay
rma
* bir say
yveya cebirsel anlat
miki veya daha ok arpan
n arp
mdurumuna getirme.
arp

arp
c

* Kaba s
va, arpma s
va.
* Birbiriyle arp
lan iki sayaras
na konulan i
aret: "a x b" veya "a . b" "a arpb" diye okunur.
* Etkili.

arp
c
l
k
* arp
colma durumu.
arp
k
* Dzgnl
n yitirerek e
rilmi
.
* Gerek niteliini yitirmi
.
* Aksi, ters, huysuz.
arp
k urpuk
* ok arp
k, e
ri br.
arp
ka
* Biraz arp
k.
arp
kla
ma
* arp
kla
mak i
i.
arp
kla
mak
* arp
k duruma gelmek.
arp
kla
t
rma
* arp
kla
t
rmak i
i.

arp
kla
t
rmak
* arp
k duruma getirmek.
arp
kl
k

* arp
k olma durumu, erilik.

arp
lan
* Bir arpma i
leminde tekrarlanan say
.
arp
l

arp
l

arp
lma

* arpi
areti konmu
.
* Bir tr olta inesi.
* arp
lmak i
i veya biimi.
* arp
lmak i
i.
* arp
k duruma gelme.

arp
lmak
* arpmak i
ine konu olmak.
* arp
k duruma gelmek.
* Al
n
p gcenmek.
* ekicili
ine kap
lmak.
arp
m
* arpma i
leminin sonucu olan say
.
arp
m cetveli
* Bkz. arp
m tablosu.
arp
m tablosu
* Birbiriyle arp
lan say
lar
n (ou 1'den 9'a kadar) arp
mlar
n
gsteren izelge, kerrat cetveli.
arp
nma

* arp
nmak i
i.

arp
nmak
*
rp
nmak.
arp
nt
* (kalp iin) H
zl
ve s
k vurma.
arp
nt
l
* Heyecanl
, tel
l
.
arp
nt
stutmak
* heyecen, korku veya zntden arp
nt
nbeti gelmek.
arp
nt
s
z
* arp
nt
solmayan.
arp

* arpmak i
i veya biimi.

arp

lma
* arp

lmak i
i veya biimi.
arp

lmak
* arp

mak i
i yap
lmak.

arp

ma

* arp

mak i
i, msademe, sadme.
* nclerin veya kk birliklerin yapt
klarkk sava
ma.

arp

mak
* Birbirine arpmak, toku
mak.
* Vuru
mak.
* Birbirine stn gelmeye al

mak.
arp

t
rma
* arp

t
rmak i
ini yapmak.
arp

t
rmak
* arp

mak i
ini yapt
rmak.
arp
t
lma
* arp
t
lmak i
i veya biimi.
arp
t
lmak
* arp
tmak i
i yap
lmak.
arp
tma

* arp
tmak i
i.

arp
tmak
* arp
k duruma getirmek.
* Gerek anlamdan sapt
rmak.
* Yanl

a ve kt duruma gtrmek.
arpma

* arpmak i
i.
* arpmak i
lemi, darp, zarp.
* Alaturka mzikte temel notalar
n aras
na s
k

t
r
lm
ve usul bozmayan, tek perdelik kk fazlal
k.
* Kuyu engeli biiminde bekollu byk olta i
nesi.
*
rp
larak yap
lan (
ey).

arpma i
areti
* arpmak i
leminin yap
lmas
nsa
layan x i
areti.
arpma kap
* Tek veya ift kanatlolan, zel mente
esi yard
mile ie ve d

a doru a
labilen kap
tr.
arpmak
* H
zla de
mek, vurmak.
* Etkisiyle birdenbire hasta etmek.
* Varl

na inan
lan bir gcn fkesine uramak.
* El abuklu
u ile almak.
* Kurnazl
kla, zorla ele geirmek.
* H
zlatmak.
* H
zla bir yere vurmak.
* Biri arp
lan, br arpan denilen iki say
verildiinde, arpanarp
landaki birim kadar o
altarak arp
m
adverilen bir nc say
yelde etmek, zarp etmek.
* ekicili
iyle etkilemek,
a

rtmak.
arpt
r

* arpt
rmak i
i veya biimi.
arpt
rma
* arpt
rmak i
i.
arpt
rmak
* arpma i
ini yapt
rmak veya arpmas
na yol amak.

* Yankesiciye kapt
rmak.
ar
af
* Yata
n stne serilen veya yorgan kaplanan bez rt.
* Eskiden kad
nlar
n kulland

ve ba
tan rtlen, pelerinli, eteklikli sokak giysisi.
ar
af ar
af
* Olabildi
ince uzun, uzun uzun.
ar
af gibi
* (deniz, gl, su iin) dalgas
z, dmdz ve durgun.
ar
af kadar
* (eni boyu kk olmasgereken
eyler iin) pek byk, ok geni
.
ar
afa dolanmak
* bir i
in iinden
kamamak, kt ve ba
ar
s
z duruma d
mek, zor durumda kalmak, ar
aflamak.
ar
afa girmek
* (eskiden, yeni yeti
en k
z iin) ar
af giymeye ba
lamak.
ar
af
* ar
af yapan veya satan kimse.
ar
af
l
k
* ar
af yapma sanatveya ar
af satma i
i.
ar
aflama
* ar
aflamak i
i.
ar
aflamak
* Yorganar
afla kaplamak.
* Kt ve ba
ar
s
z duruma d
mek, ar
afa dolanmak.
ar
aflanma
* ar
aflanmak i
i.
ar
aflanmak
* ar
aflama i
ine konu olmak.
* ar
af giymek.
ar
aflatma
* ar
aflatmak i
i.
ar
aflatmak
* ar
aflamak i
ini yapt
rmak.
ar
afl

ar
afl
k

* zerinde ar
af olan.
* ar
af giymiolan (kimse).
* ar
af yapmaya elveri
li olan (kuma
).

ar
afs
z
* zerinde ar
af olmayan.
* ar
af giymemiolan.
ar
afs
zl
k
* ar
afs
z olma durumu.
ar
amba

* Haftan
n drdnc gn, salile per
embe aras
nda bulunan gn.
ar
amba kar
s
* Sa
ba
karmakar

k, st ba
zensiz kad
n.
* Al kar
s
.
ar
amba pazar
* Her
ey karmakar

k ortada olan yer.


ar
amba pazar
na evirmek
* zellikle yze vurarak ok dayak atmak.
ar

* Dkknlar
n bulunduu al
veriyeri.

ar

aas
* ar

yve esnaf
dzen alt
nda tutmakla grevli kimse.
ar

ekmei
* Has undan ar

da yap
lan ve sat
n al
nan ekmek tr.
ar

ve pazar dola
mak (veya gezmek)
* al
veriedinilen her yeri dola
mak (gezmek).
ar

l
art
r

* ar
esnaf
.
* Dolmuuak.

asar
* Viyana'da oturan Alman imparatoruna verilen unvan.
a

tlama

* Casus.
* Ara bozmak amac
yla sz ta

yan kimse.
* a

tlamak i
i veya durumu.

tlamak
* Casusluk yapmak.
a

tl
k

* a

t olma durumu, casusluk.

at
* Sert bir
eyin k
r
l
rken
kard

ses.
at

*
ki yolun veya iki derenin birle
ti
i yer, kav
ak.

at etmek
* at diye ses
karmak.
at kap
* beklenmedik bir zamanda kap
yalarak.
at orada at burada at kaparkas
nda
* ok yer dei
tiren bir
eyin durumunu anlat
r.
at pat

* Biraz, yar
m yamalak.
* Ara s
ra.
* Uygunsuz zamanlarda, vakitli vakitsiz.
atak

*
ki dayamac
n
n kesi
mesi ile olu
mudere yata
.
* Yap

k, ikiz (meyve).
* Kavgac
.

atak bayrak
* Yenierilerin yar
s
sar
, yar
sk
rm
zrenkteki bayra

.
atal

*
ki veya daha ok kola ayr
lan de
nek.
* Yol, aa gibi, kollara ayr
lan
eylerin ayr
lma yeri.
* Dallolan
eylerin her kolu.
* Yemek yerken kullan
lan iki, veya drt uzun di
li o
unlukla metal ara.
* Dirgen.
* Ucu kollara ayr
lm

.
*
ki tarafl
.
*
ki anlaml
, iki trl anla

labilir.
* Bir tr olta inesi.

atal a
z
* Bir
rma
n denize kavu
tu
u yerde l

lar
n birikmesiyle olu
an gen biimli ova, delta.
atal a

* Ye
il mercimek, kuru barbunya, dvme so
an, tereya
ve baharat kullan
larak haz
rlanan bir orba tr.
atal ayak
* Ate
li bir silh
n namlusuna destek olan, genellikle ters V biiminde yere kurulan iki ayaklpara.
atal bel

* Baheyi bellemeye yarayan ucu atall


ve saplalet.

atal b
ak tak
m
* Sofra iin gerekli olan atal, ka

k, b
ak ve di
er servis aralar
n
n tm.
atal ivi
* Elektrik ve telefon kablolar
nsprgeli
e, kapveya pencere pervazgibi ah
ap yzeylere tutturmakta
kullan
lan, iki ucu sivri, U biiminde zel ivi.
atal don
* Paalark
sa, diz stnde kalan don.
atal grmek
* net grememek, bir
eyi iki grmek. atal matal ka atal zerine atlan
p s
rt
na oturulacak gzleri kapal
ki
inin, zerinde oturan
n tek veya atal biimde kald
r
lm
ift parma
n
n ka oldu
unu bilmesi temeline dayanan
bir e
it birdir bir oyunu.
atal i
ne
*
ki veya engeli olan olta i
nesi.
atal karg
* Byk bal
klarz
pk
nlayarak avlamakta kullan
lan di
li, sivri ulu ara.
atal kaz
k
* Sonuta ne olacabelirsiz, kar

k, karanl
k ve
pheli durum.
atal kundak
* A
ld

zaman V biiminde olan iki ayakltop kunda


.

atal kuyruk
* Uzun ve ince gvdeli,
l
k denizlerde ya
ayan bir bal
k tr (Lepidopus caudatus).
atal sakal
* Sakalortadan ikiye ayr
lm
(kimse).
atal ses
*
ki perdeden
kar gibi olan ve kula
t
rmalayan ses.
atal z
pk
n
* atal karg
.
atallanma
* atallanmak i
i.
atallanmak
* atal gibi ikiye ayr
lmak.
atalla
ma
* atalla
mak i
i.
atalla
mak
*
ki veya daha ok ihtimal ortaya
karak anla

lmasg bir duruma gelmek.


atalla
t
rma
* atalla
t
rmak i
i.
atalla
t
rmak
* atalla
mas
na yol amak.
atall
* atalolan veya atal durumunda olan.
*
ki veya daha ok ihtimali olan.
* (ses iin) Przl.
atall
k

* atal konulan yer.

atana
* Filika byklnde, islimle i
leyen deniz teknesi, kk vapur, istimbot.
atanac
* atana i
leten kimse.
atapat

* Ayakla inenince veya bir yere srtlnce at pat diye patlayan bir e
lence fi
e
i.

at

* Bir yap
n
n, bir evin dam
n
kuran paralar
n btn.
* Birbirine at
lm
ak
lm

eylerin btn.
* Yap
n
n tavanile damaras
ndaki genellikle az kullan
lan yer.
*
nsan ve hayvanda iskeletin kurulu
u.
* Bar
n
lan, s

n
lan yer.
* Belli bir maksada ynelik kimselerin olu
turdu
u kurulu
.
* zne veya nesne durumlar
na gre, belirli ateklerinin fiil kk veya gvdelerine getirilen trev, bina:
Sevinmek (sev-in-), sevdirmek (sev-dir-), sevindirmek (sev-in-dir-) gibi.
* Bir yap
y
rten ve e
ik yzeyleri olan dam
n tahtadan i yap
s
.
* Hikye, roman, piyes gibi edeb trlerde olay kurulu
u, kurgu.
ataras
* Tavanla atrts aras
nda kalan boblm, tavan aras
.

atekleri
* Fiil kk veya gvdelerinden dn
l, edilgen, i
te
, ettirgen at
lar yapmaya yarayan ekler: (Sev-in-), (sev-il), (sev-i
-), (kapa-t-), (ge-ir-), (sev-dir-) gibi.
atete
i
* at
n
n, binan
n d
duvarlar
na
an, ya

lara kar
duvar
n en st blmn koruyan d

a uzanm
k
sm
.
atkaplay
c
*
skele kurup ah
ap atkaplamas
nve duvarlarkee veya zel k
tlar ile kaplayan usta.
atkat
* Yap
larda atile son kat aras
nda yap
lan kk kat.
atkiri
i
* Bir ucu tavan
n stne bindirilen ve zerine kiremit alttahtalar
n
n kapland

ana kiri
.
atrts
* at
lar
n stne kiremit, inko ve oluklu sac vb. ile kaplanan, tavana su gemesini nleyen yapblm.
atpenceresi
* Tavan aras
nayd
nlatmaya yarayan pencere veya camlkapak.
at
c
* atma i
ini yapan kimse.
at
k

* at
lm
olan.

at
k ehre
* at
k yz.
at
k ka
* Ka
larbirbirine ok yak
n ve at
k olan (kimse).
at
k surat
* at
k yz.
at
k yz

* fkeli yz (ehre, surat).

at
kla
ma
* at
kla
mak i
i.
at
kla
mak
* at
k duruma gelmek.
at
kl
k
* at
k olma durumu.
at
ldama
* at
ldamak durumu.
at
ldamak
* at
k duruma gelmek.
at
l

at
l

* at
s
olan (yap
).
* at
lm
olan.
* Ba

na atkba
lanm
olan.
* at
lmak i
i veya biimi.

at
lma
at
lmak
at
nma

* at
lmak i
i.
* atmak i
ine konu olmak.
* at
nmak i
i.

at
nmak
* Ka
lar
n
at
p surat asmak.
at
r at
r
* Sert bir
ey k
r
l
rken, yanarken yerinden sklrken veya s
k

t
r
l
nca
kan ses.
* Zor kullanarak, bask
yaparak.
* Glk ekmeden.
at
r at
r atlamak
* ok atlamak.
* ok k
skanmak.
at
r at
r etmek
* at
r at
r ses
karmak.
at
r at
r skmek
* bir
eyi zorlayarak yerinden skp
karmak.
at
r utur
* Bir
ey k
r
l
rken
kan sesi anlat
r.
at
rdama
* at
rdamak i
i.
at
rdamak
* at
r diye ses
karmak.
* kmeye, yok olmaya yz tutmak, tehlikeli duruma d
mek.
at
rdatma
* at
rdatmak i
i.
at
rdatmak
* Bir
eyin at
r diye sesini
kartmak.
at
rt
at
rt
l

* at
rdama sesi.
* at
rt
solan.

at
s
z
* at
s
olmayan, st a
k (ev, kulbe).
at

at

k
at

lma

* atmak i
i veya biimi.
* Birbirini tutmayan, birbirini elen, birbirine uymayan, eli
ik, mtenak
z.
* at

lmak i
i.

at

lmak
* at

mak i
i yap
lmak.
at

* Yasalar
n veya nermelerin kendi aralar
nda eli
iklii, antinomi.

at

ma
* at

mak i
i.
* Silhlbyk kavga, arbede.
* Savamaksad
yla d
mana kar
ilerleyen bir birliin ke
if ve gvenlik kollararas
nda ilk silhl
vuru
ma.
* Trl ynlerden uzanan k
vr
mldas
ralar
n
n, bir yerde dar bir aile birbirine yakla

p kayna
masveya
dmlenmesi.
at

mak

* Birbirine atmak veya at


lmak.
* (sz, iddia veya davran

la) Birbirini tutmamak, birbirini elmek, mtenak


z olmak.
* Kar

l
klvuru
mak.
* Kavga etmek.
* (deve ve kpek iin) iftle
mek.
* Aynzamana rastlamak.

at

t
rma
* at

t
rmak i
i.
at

t
rmak
* Birbirine att
rmak, kavga ettirmek, birbirine d
rmek.
at
yalmak
* at
ya ula
mak.
atk
* U uca, birbirine at
lan
eylerin btn.
* Sehpa.
* Al
ndan geerek ba

n evresine ember gibi balanan ba


, ka
bast
.
* Bir i
in btnnn veya paralar
n
n bir araya getirilmesinde uyulan yntem.
atk
l
atk
l
k

* atk
solan.
* ift kzlerini birbirlerine balayan ifte boyunduruklu aa.

atk
n
* at
k.
atk
nl
k
atk
s
z

* atk
n olma durumu.
* atk
solmayan.

atlad
n m
?
* a

rsab
rs
zl
k gsterenlere sylenen kaba bir uyarma.
atlak
* atlam
olan.
* atlam
yer.
* atlama.
* Deli.
atlak ses
* Przl, bozuk ses.

atlak zurna
* irkin sesli, geveze, bo
boaz.
atlakl
k

atlama

atlamak

* atlak olma durumu.


* atlam
yer, atlak.
* Delilik.
* atlamak i
i.
* Tohumlar
n da

lmas
iin meyve kabu
unun yar
lmas
, a
lma.
* Dalgalar
n s
k
y
ya geldikleri zaman dklp kprmesi, atlak.
* Uygun olmayan kuruma sonucu aac
n boyu ynndeki lif ayr
lmas
.
* Paralar
ayr
l
p da
lmayacak biimde yar
lmak.
* Bir yzeyde k
r

klar, izgiler olu


mak.
* A

ryemekten, imekten, yorgunluktan veya (bebek) a


lamaktan lecek duruma gelmek veya lmek.
* S
k
nt
, sevin, yaln
zl
k, heyecan, sab
rs
zl
k, k
skanl
k gibi ruh durumlar
a

r
derecede duymak.

atlasa da (veya atlasa da patlasa da)


* elinden gelen her areye ba
vursa da.
atlat

atlatma

* atlatmak i
i veya biimi.
* atlatmak i
i.

atlatmak
* atlak duruma getirmek.
* atlamas
na yol amak.
* Akl
n
ka
rmak.
atlay

* atlatmak i
i veya biimi.

atma
* atmak i
i.
* Provada geici olarak bir giysiye ili
tirilmiolan para.
* Duvarlara
a gvdesinden birbirine tak
larak ve ivisiz olarak yap
lan yayla evi, yrk ad
r
.
* Bir e
it d
emelik kuma
.
* Ah
ap yap
larda a
a iskeletin temel paralar
.
* Semerin a
a k
sm
.
* Heykel yap
m
nda amuru ayakta tutan tel iskelet.
atma ka
* Aralar
nda k
ls
z yer olmay
p birbirine kavu
muolan ka
lar.
atmak
* Denek, k
l
, tfek gibi uzun
eylerden birka tanesini, tepelerinden birbirine aprazlama dayayarak
durdurmak.
* (kereste vb. gereci) Birbirine tutturmak.
* Bir
eyi yapmak iin gerekli paralar
bir araya getirmek.
* (yk hayvana)
ki yanlyklemek.
* (ba
a yemeni, atk
, yazma gibi
eyleri) Ba
lamak.
* (ka
, yz iin) Sertlik, fke bildiren bir duruma sokmak.
* zc olaylarla kar

la
mak.
* Birine sert szle sylemek veya yaz
lar yazmak.
* Rastlamak, kar

la
mak.
* S
ras
gelmek, zamangelmek.

atpat

* Bkz. atapat.

atra patra
* Bir dilin az ok ve yalan yanl
olarak konu
uldu
unu anlat
r.
att
rma

* att
rmak i
i.

att
rmak
* atmak i
ini yapt
rmak.
av
av
av

* Ses, n, haber.
* At, e
ek gibi hayvanlar
n erkeklik organ
.
* Ho
a kal anlam
nda genler aras
nda kullan
lan bir sz.

avalye
* Bal
k
lar
n tuttuklarbal
klariine att
klar
sepet.
avdar

* Budaygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale).

avdar ekme
i
* avdar ve bu
day unu kar

m
ndan yap
lan ekmek.
avdarl
* avdar kat

.
avdarmahmuzu
* Budaygillerin ve en ok avdar
n ba
a
zerinde treyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu and
ran,
1-4 cm uzunlukta, 2-7 mm geni
likte, az ok k
vr
k, kolayca k
r
labilen, zel kokulu, silindir yap
lubuklar hlinde
olan ve hekimlikte kullan
lan ask
lmantarlardan biri (Claviceps purpurea).
avdars
z
* avdar kat

mam
olan.
avel
* Tutulan bal
klar
n iine kondu
u sepet, avalye.
avlan

* a
layan
n by
,
elle.

avlanma
* avlanmak i
i.
avlanmak
* Grlts evreye yay
lmak.
* Dillere d
mek,
yu bulmak.
avl

* Henz ava al

t
r
lmam
do
an yavrusu.

avmak
* Gnedomak.
* Da
l
p yay
lmak, sa
lmak.
* Sapmak, yol de
i
tirmek, amatan
a
mak.

av

r
avuldur
avun

* Maydanozgillerden bir bitki ve bunun eczac


l
kta kullan
lan reinesi (Opopanax chironium).
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
* Hayvan derisinden veya avdan yap
lm
k
rba.

avu
* Osmanldevleti te
kilt
nda e
itli hizmetler yapan grevli.
* Osmanlordusunda st komutanlar
n buyruklar
nast komutanlara ula
t
ran grevli.
* Onba

dan sonra gelen ve grevi manga komutanl


olan er rtbesi.
* Bir i
in veya i
ilerin ba

nda bulunan ve onlaryneten sorumlu kimse.


* Asker okullarda s
n
f birincisi.
avuku
u
* avuku
ugillerden, uzun yay biimli gagal
, gvercinden kk, ba
sorgulu, k
sa kanatlbir ku
, ibibik,
htht (Upopa epops).
avuku
ugiller
* rne
i avuku
u olan bir kufamilyas
.
avuzm
* Kabu
u ince, ekirdei ufak, iri taneli bir tr beyaz zm.
avu
luk

ay

* avuolma durumu veya grevi.


* avurtbesi.
* aygillerden bir a
a
k (Thea chinensis).
* Bu aa

n zel i
lemlerle kurutulan yapra
.
* Bu yapraklar
n ha
lanmas
ile elde edilen gzel kokulu ve sar
mt
rak k
rm
zrenkli iecek.
* Konuklar
n ay, brek, pasta gibi iecek ve yiyeceklerle a

rland
toplant
.
* Mzikli toplant
.

ay
* Dereden byk,
rmaktan kk akarsu.
ay bahesi
* ay, kahve ve alkolsz ikilerin iildi
i bahe.
ay barda

* ay imekte kullan
lan, belli biimde cam bardak.
ay demlemek
* Bkz. demlemek.
ay evi
* ay gibi ieceklerin haz
rland
ve bunlar
n iildi
i yer, ayhane.
ay fincan
* Genellikle porselenden yap
lan, ay imeye yarayan, kulplu fincan.
ay ka

* Kahve yaparken veya aya toz


eker koyarken lek olarak kullan
lan ve
ekeri kar

t
rmaya yarayan kk
ka

k.
ay kenar
nda kuyu kazmak
* elde, maksada ula

lacak bol ara varken emek harcayarak ba


ka yollar aramak.

ay oca

* ay pi
irilen veya ay iilen yer.
ay saati

* ay imek iin belirlenmisaat.

ay servisi
* ay da

t
m
.
ay
ekeri
* aytatland
rmak iin kullan
lan kat
eker, kp
ekeri.
ay tak
m
* aydanl
k, stlk,
ekerlik ve alt
veya on iki ay fincan
ndan olu
an tak
m.
* ay sunulurken kullan
lan rt ve peetelerin hepsi.
ay vermek
* konuklara ay ve brek, rek, pasta gibi yiyecekler sunulan toplant
dzenlemek.
ayan
ayc

ayc
l
k

* Akrep, y
lan,
yan, k
rkayak vb. zehirli hayvan.
* ay yap
p satan kimse.
* ay yeti
tiricisi.
* ay imeye d
kn, ay tiryakisi.
* ay yapma ve satma i
i.
* ay yeti
tirme i
i.

ayda
ra
* Elz
ve evresinde k
na gecesi veya dnlerde, ellerde yanan mum ta

narak oynanan trkl bir halk


oyunu veya bu oyunun mzi
i.
aydan geip derede bo
ulmak
* byk glkleri yenmi
ken nemsiz bir sebepten ba
ar
s
zl
a uramak.
aydanl
k
*
inde ay pi
irilen kap.
aygiller
*
ki eneklilerden, yapraklar
ndan ay yap
lan bir bitki familyas
.
ayhane

* ay evi.

ayhaneci
* ayhane i
leten kimse.
ayhanecilik
* ayhanecinin i
i veya meslei.
aygrmeden paalars
vamak
* Bkz. dereyi grmeden paalar
s
vamak.
ay
r

* zerinde gr ot biten dz ve nemli yer.


* Byle yerde biten otlar.

ay
r gzeli

* Budaygillerden bir bitki ay


r otu (Erogrostis major).
ay
r ku
u
* Tarla ku
u.
ay
r mantar
* apkas
n
n alt yz ince dilimli, yenebilen ve zehirli de olabilen mantar trlerinin ortak ad
.
ay
r otu

* ay
r olu
turan e
itli bitkilerin genel ad
.
* Budaygillerden kuru ve kireli yerlerde yeti
en kk bir ay
r otu, fleol (Phleum pratense).

ay
r peyniri
* Bir e
it az tuzlu veya tuzsuz taze peynir.
ay
r tavu
u
* Orman tavuugillerden, s
rtbeyaz izgili siyah ve esmer, karn
siyah bir ku(Tympanuchus cupido).
ay
r teresi
* Turpgillerden beyaz iekli, yaban bir bitki (Cardemina pratensis).
ay
r tirfili
* Baklagillerden, hayvan yemi olarak yeti
tirilen bir bitki (Trifolium pratense).
ay
r yulaf
* Budaygillerden, yulafa benzeyen bir k
r bitkisi (Avenastrum).
ay
rlama
* ay
rlamak i
i.
ay
rlamak
* ay
rlanmak.
* (hayvan) Yedi
i ay
rdan hastalanmak.
ay
rlanma
* ay
rlanmak i
i.
ay
rlanmak
* (hayvan) ay
rda otlamak.
ay
rla
ma
* ay
rla
mak i
i.
ay
rla
mak
* ay
r durumuna gelmek.
ay
rlatma
* ay
rlatmak i
i.
ay
rlatmak
* ay
rlanmas
nsalamak.
ay
rl
ay
rl
k

* ay
rolan.
* ay
rolan yer.

ay
rmelikesi
* Erkesakal
, keisakal
.
ay
rsedefi

* D
n ie
igillerden, sulak yerlerde yeti
en, kk i srdrc olarak kullan
lan bir bitki (Thalictrum).
ay
rs
z
* ay
rolmayan.
aykara
ayk
z

* ay kenar
nda
kan gze, kaynak, p
nar.
* Bir tr iek.

aylak

* Y
rt
c
lardan, uzun kanatl
, engel gagal
, kk ku
lar
ve fare gibi zararlhayvanlar
avlayan, tavuk
byklnde bir ku(Milvus migrans).
* Toy, tecrbesiz, acemi.
aylak f
rt
nas
* K
ba
lar
nda olan f
rt
na.
aylaka

* aylaa yak

r (biimde).

aylakl
k
* Toyluk, tecrbesizlik, acemilik.
ayl
aylkek
ayl
k

*
inde ay bulunan.
*
ine ay kar

t
r
larak yap
lan kek.
* ay a
a
klar
n
n yeti
ti
i yer.
* ay iin kullan
lan.
* e ad
verilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan tmsz, kat

k, di
-dieti nszn gsterir.

e
* Trk alfabesinin drdnc harfinin ad
.
ebi
ecik
e

ee

* Bir ya

nda kei yavrusu.


* Maden kulp, halka, ivi.
* Tah
l y

n
.
* Tah
l elenen kalbur.
*
ki kanatl
lardan, insana uyku hastal

layan, sinekten byk bir cins Gney Afrika bcei (Glossina).

een
(kimse).

* Kafkasya'n
n kuzeydo
usundaki een Cumhuriyeti'nde ya
ayan bir halk veya bu halk
n soyundan olan

eence
* een dili.
edene

* Bkz. etene.
edik
* Mesh zerine giyilen sarpabu.
* Terlik.
e
mel
* Yay veya engel biiminde bklmolan.
e
mellenme
* e
mellenmek i
i.
e
mellenmek
* Yay veya engel biimini almak veya girmek.
ehre

* Yz, sima.
* Grn
.
* Somurtkanl
k.

ehre almak
* tav
r tak
nmak.
ehre etmek
* surat etmek.
ehre z
rd
* Yz irkin.
ehrece
ehreli

* ehre bak
m
ndan.
* ehresi olan.

ehresi bozulmak
* yz, tav
rlard
mek.
ek
* Slavlar
n batkolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse.
* ek halk
na zg olan.
ek
* Bir kimsenin, bankadaki paras
n
n diledi
i kimseye denmesi iin bankaya gnderdii yaz
lbelge.
ek araban
(veya yaln
z ek!)
* git buradan!.
ek valf

* Depodaki suyun kamas


nnlemek iin kullan
lan ara.
*
inden gaz ak

n
n gemesine bir ynde izin veren, ters ynde gaz ak

notomatik olarak kapayan ve


durduran vana.
ek vana
ekap
ekberi

* ek valf.
* Tam bak
m.
* Harman yerinde y

nlar
ekmeye yarayan alet, gelberi.

eke
ekek

* ek dili.
* Drt tekerlekli el arabas
.

ekece
i olmak
* ba

na s
k
nt
l
ok igelecek olmak.
ekecek

* Ayakkabile topuk aras


na sokularak, aya
n ayakkab
ya kolay girmesini sa
layan, maden, boynuz ve plstik
maddeden yap
lm
alet.
ekek
ekel

ekeleme

* Kay
k, mavna ve kk gemilerin karaya ekildikleri yer.
* Kk apa.
* vendirenin alt ucunda bulunan, pullua yap

an topra
ay
rmaya yarayan demir blm.
* ekelemek i
i veya durumu.

ekelemek
* Tekrar tekrar ekmek.
ekelez
* Sincap.
ekem

* Ye
il yaprakl
, dikensi, ate
e at
ld

nda at
rdayarak yanan bir bitki.

ekememe
* ekememe i
i veya durumu.
ekememek
* ekmek i
ini yapamamak.
* Katlanamamak.
* K
skanarak hogrmemek.
ekememezlik
* ekememe durumu veya ekememekten, k
skanl
ktan do
an davran

.
ekemez

* K
skan.

ekemezlik
* Bkz. ekememezlik.
eker

eki

* Bir tartma aletinin kald


rabildi
i a

rl
k miktar
.
* ekici ara.
* Tart
.
*
ki yz elli kiloya e
it olan, odun, kire gibi a
r ve kaba
eyleri tartmakta kullan
lan bir a
rl
k ls.
* Kad
nlar
n ba
lar
na balad
klarrt.
* Bkz. eki dzen.
* znt, s
k
nt
.

eki dzen
* Dzenlilik, zen, itina, intizam, ihtimam.

eki dzen vermek


* dzgn duruma getirmek, dzeltmek, dzenlemek.
eki ta
gibi
* a

r ve k
m
ldamaz.
ekici

ekicilik

eki
ara.

* ekme i
ini yapan.
* Kendisi iin eilim uyand
ran, al
ml
, cazibeli, cazip.
* Kurtarma arac
.
* ekici olma durumu, cazibe.
* ekme gc.
* ivi akmak, madenleri dvmek gibi i
lerde kullan
lan ve bir sapla dvecek bir maden blmden yap
lm

* Yakla

k 1.20 m uzunlu
undaki maden tele ba
lve a

rl
7.257 kg olan glle.

eki atma
* ekicin en uza
a at
lmastemeline dayanan atletizm dal
.
eki kemii
* Orta kulaktaki drt kk kemikten biri.
eki makinesi
* Ayakkabimalt
nda taban k
elerinin burun k
s
mlar
nincelten ve kseleleri dverek dzelten bir
makine.
ekihane
* Demir fabrikalar
nda makine ile al

an ok a
r ekilerin bulunduu yer.
ekileme
* ekilemek i
i.
ekilemek
* ekile dvmek.
ekik

ekike
ekili

* Yanlara do
ru ekilerek gerilmigibi olan.
*
eriye do
ru kam

, bat
k.
* eki
e yak
n, biraz ekik.
* ekilme i
i.

ekilme
* ekilme i
i.
* Bir grevden, bir i
ten kendi istei ile ayr
lma, istifa.
* Yerin ykselmesiyle bu yeri rten deniz sular
n
n gerilemesi, basma kar

t
.
* Sava
ta, bir ordunun veya bir birli
in d
mandan ayr
lmak iin yapt

davran

, ricat.
* Bir boksrn veya gre
inin herhangi bir sebeple kar

la
mayb
rakmas
.
ekilmek

* ekme i
i yap
lmak.
* Kendini geriye veya bir yana ekmek.
* Bir i
ten bir grevden kendi iste
iyle ayr
lmak, istifa etmek.
* Azalmak veya yok olmak.

* Bir yere, bir duruma gemek.


* Bir yerden uzakla
mak, bir yere u
ramamak.
* Gerilemek, geri gitmek, ricat etmek.
* Kat
lmamak, vazgemek.
* Katlanmak, stlenmek, tahamml etmek.
ekim
* ekmek i
i.
* Herhangi bir cismin, ba
ka bir cismi kendine doru ekme gc, cazibe.
* Fiillerin e
itli zaman, ki
i ve kiplere, isimlerin de isim hallerine gre u
rad
klardei
iklikler, tasrif.
* Al
c
n
n srekli olarak bir kez al

t
r
lmas
yla elde edilen film paras
, pln.
ekim ekleri
* Fiil, isim kk veya gvdelerine gelerek ba
l
olduklarkelime gruplar
na gre kelimeler aras
nda durum
(hl) iyelik, okluk, zaman,
ah
s ili
kisi kuran birimler: ev-e, ev-im, ev-ler, gel-di, gel-di-m, gel-di-ler gibi.
ekimci

* Yap
mc
.
* Kameraman.

ekimleme
* ekimlemek i
i.
ekimlemek
* (bir cismi) Genel ekim yasas
na gre ba
ka bir cismi ekmek.
ekimli
* ekimi olan.
* ekim ekleri alabilen.
ekimli fiil
* Kip zaman ve ki
i eklerini alm
fiil.
ekimler
* ekim kuvvetlerini lmeye yarayan ara.
* Yer yer de
i
en yer ekiminin tam ve gerek deerini dikey olarak belirlemeye yarayan ara, gravimetre.
ekimsenme
* ekimsenmek i
i.
ekimsenmek
* Bir
eyi yapmaktan geri durmak, ka
nmak, el ekmek, istinkf etmek.
ekimser

* Oy vermekten, e
ilim gstermekten veya bir
ey yapmaktan ka
nan, mstenkif.

ekimserlik
* ekimser davranma durumu.
ekimsiz

* ekimi olmayan.
* Cins, say
, ki
i belirtmeden btn durumlarda dei
meyen kelimeler.

ekimsizlik
* ekimsiz olma durumu.
ekince

* Herhangi bir konuda ileriyi d


nerek ekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz.

ekince koymak
* ekindiini, sak
nd

nbelirtmek.

ekine ekine
* ekinerek.
ekingen

* Her
eyden ekinme huyu olan, rkek, s
k
lgan, muhteriz.

ekingen davranmak
* rkeke davran

larda bulunmak.
ekingence
* ekingene yak

r (biimde), rkeke.
ekingenle
me
* ekingenle
mek i
i.
ekingenle
mek
* ekingen duruma gelmek.
ekingenlik
* ekingen olma durumu.
ekinik

* Birka ku
ak sonra ortaya
kan ve o zamana kadar aradaki dllerde gizli kalan soya ekim nitelikleri iin
kullan
l
r, resesif.
ekinilme
* ekinilmek i
i.
ekinilmek
* ekinmek i
ine konu olmak.
ekini

* ekinmek i
i veya biimi.

ekinme
* ekinmek i
i.
ekinmek
* Sayg
, korku, utanma gibi duygularla bir
eyi yapmak istememek, ka
nmak.
* Bir
ey srnmek.
ekinti

* Duraksama, karars
zl
k, tereddt.

ekip almak
* uzakla
t
rmak, me
guliyetine son vermek, koparmak.
ekip evirmek
* hle yola koymak, ynetmek.
ekip gitmek
* b
rak
p gitmek, ayr
lmak, savu
mak.
ekirdecik
* Hcre ekirde
inin iinde tek veya birden ok bulunan yuvarlak cisim.
ekirdek

* Etli meyvelerin iinde bir veya birden ok bulunan, ou sert bir kabukla kapltohum.
* Yenmek iin sat
lan kabak veya ayiei ekirdei.
* Bir hcrenin merkezini olu
turan cisimcik.
* Atom ekirdei.
* Kuyumculukta kullan
lan ve besantigrama e
it olan a

rl
k ls.

* Bir
eyin temelini olu
turan z, nve.
* Aalarda soyulmayan blm.
ekirdek aile
* Anne, baba ve henz evlenmemiocuklardan olu
an aile.
ekirdek kahve
* ekilmemiveya dvlmemikahve.
ekirdeki
* ekirdek satan kimse.
ekirdekilik
* ekirdek satma i
i.
ekirdeklenme
* ekirdeklenmek i
i.
ekirdeklenmek
* ekirdek ba
lamak.
ekirdekli
* ekirde
i olan, iinde ekirdei bulunan.
ekirdeksel
* Atom ekirdei ile ilgili, nkleer.
ekirdeksiz
* ekirde
i olmayan, iinde ekirdei bulunmayan.
ekirdekten yeti
me
* herhangi bir i
te, meslekte, kk ya
tan ba
layarak yeti
miolan.
ekirge

* Dz kanatl
lardan, uzun olan art bacaklar
na dayanarak uzaa s
rayabilen, birok trleri olan bcek
(Acridium).
ekirge ku
u
* S

rc
k (Sturnus vulgaris).
ekirge tle
eni
* Orta Asya ve Avrupa ilerinde ya
ayan tc bir ku
.
ekirge
alvar
* Paalarok dar, bacak blm geniolarak dikilmi
alvar.
eki
* ekmek i
i veya biimi.
* Bir motorun ekme gc.
* A
z kavgas
.
eki
e eki
e pazarl
k (etmek)
* (al
c
) bir malucuz almak iin titizce pazarl
k (etmek).
eki
ken
* eki
meyi seven, kavgac(kimse).
eki
li
eki
me

* ekme gcn n tekerleklerden alan ara.


* eki
mek i
i.

eki
mek

eki
meli

*
ki ynnden kar

l
klekmek.
* Bir
eyi birbirine kar
ekmek.
* (ad ekme, niyet, k

t iin) Aralar
nda ekmek.
* A
z kavgasetmek.
* aba, gayret harcamak.
* eki
meye yol aan.
* Sert, etin, zorlu.

eki
mesiz
* eki
meye yol amayan.
eki
te

* Tuzla terbiye edilmiye


il zeytin.

eki
tirici
* eki
tirmek i
ini yapan (kimse).
* Bir kimsenin kt taraflar
nuzun uzad
ya say
p dken (kimse).
eki
tiricilik
* eki
tiricinin i
i.
eki
tirme
* eki
tirmek i
i.
eki
tirmek
* Ular
nda tutarak ayrynlere do
ru ekmek.
* Tekrar tekrar ekerek koparmak.
* Bir kimsenin kt taraflar
nuzun uzad
ya say
p dkmek.
ekiver kuyruunu
* art
k ondan hay
r bekleme.
ekiye gelmek
* dzene uymak.
ekiye gelmez
* lsz derecede ok veya byk.
* dzeltilemez, dzene sokulamaz.
ekkin

* Elini ete
ini ekmi
, ilgisiz.

ekme
* ekmek i
i.
* Masa, dolap gibi
eylerin d

ar
ya ekilen gz, ekmece.
* Yksekteki ince dallarekip kesmeye yarar, ay biiminde, uzun sapl
, a
zt
rt
klb
ak.
* Dzgn biimli.
* ekilerek giyilen veya kullan
lan.
* Parmak veya m
zrapla al
nan alg
.
* Aac
n yap
s
ndaki nem oran
n
n azalmassonucu boyutlar
n
n klmesi.
*
yaparken giyilen bir tr
alvar.
* Vcut blmlerinin bkc kas gc ile bir direnci kendisine yakla
t
rmas
.
ekme demir
* Haddeden geirilmidemir.
ekme kat
* Apartmanda veya evlerde drt yanteras olarak b
rak
lan en st kat.

ekmece

* Masa, dolap gibi


eylerin d

ar
ya ekilen gz, ekme.
*
inde mcevherat veya ba
ka de
erli
eyler saklanan kk, ssl sand
k.
* Gemilerin bar
nabilecekleri koy.

ekmeceli
* ekmecesi olan.
ekmecesiz
* ekmecesi olmayan.
ekmek

* Bir
eyi tutup kendine veya ba
ka bir yne do
ru yrtmek.
* (ta

t iin) B
rakmak, koymak.
* Germek.
*
ine almak.
* Bir yerden ba
ka bir yere ta

mak.
* Bir amala ortadan kald
rmak.
* Solukla iine almak.
* zerinde bulunan bir silhla sald
rmak iin davranmak.
* Atmak, vurmak.
* (bir kimseyi veya bir
eyi) Geri almak.
* (g durumlara) U
ramak, dayanmak, katlanmak.
* Yklenmek, zerine almak, etkisi alt
nda bulunmak.
* (tart
da) A
rl

olmak.
* D
emek.
* Herhangi bir engel kurmak.
* (ad ekme, niyet, piyango iin) ans denemek amac
yla haz
rlanm
k
tlardan birini almak.
*
mbik yard
mile elde etmek.
* izgi durumunda uzatmak.
* T
pk
s
nyazmak veya izmek.
* (
i
e, vantuz, slk vb. iin) Tedavi amac
yla uygulamak.
* Bir yerden bir
eyi yukar
doru almak.
* Grnty bir aletle zel bir nesne zerinde tespit etmek.
* Ta

ma gc olmak.
* tmek.
* (protesto, polie, ek gibi
eyler iin) Dzenleyip yrrle koymak.
* (dikkat, ilgi vb. iin) zerine toplamak.
* Ho
a gitmek, sarmak.
* Kaan ilmei rmek.
* Masraf
nkar

lamak.
* Bir duyguyu iinde ya
atmak.
*
ki imek.
* Yrtmek, srmek.
* (bir kimse) Ailesinden birine herhangi bir bak
mdan benzemek.
* (bir
eyin i yzn anlamak amac
yla) S
k

t
rmak.
* Herhangi bir anlama almak.
* rtmek, giymek.
* Di
i hayvaniftle
mek iin erkein yan
na gtrmek.
* (yol, ay iin) Srmek.
* Daral
p k
salmak.
* Sylemek.
* Asmak.
* (boya, badana vb.) Srmek.
* Yollamak.
* (bir
eyi) Emip d

ar
ya
karmak.

ekmeli
* ekmesi veya eki
i olan.
* ekmecesi olan.

ekmelik

* Genellikle yemeni gibi giyeceklerde, aya


n daha rahat girmesi iin topuk zerinde bulunan uzun
k
nt
.

ekoslovak
* ekoslovakya'da ya
ayan (kimse).
ekoslovakyal
* ekoslovak halk
ndan olan kimse.
ektiri
ektirici
ektiri

* Yelkenleri olmakla birlikte krekle de yol alan eski zaman gemisi, ektirme.
* Tekstil imalt
nda dokunmumalzemeyi istenilen boy ve ene gre ektiren aracal

t
ran i
i.
* ektirmek i
i veya biimi.

ektirme
* ektirmek i
i.
* ektiri.
* Byk yelken kay

.
* Sklebilir elbise, yemek ve salon dolaplar
n
n tablalar
nbirbirine tutturmak iin metal veya plstikten
yap
lm
ba
lantparas
.
* Arabalar
n gbek bilyalar
n
karmak iin kullan
lan ara.
ektirme a
* Yan yana ilerleyen iki tekne taraf
ndan ekilen genia

zlbyk bal
k a
.
ektirmek
* ekmek i
ini yapt
rmak.
* Birinin s
k
ntekmesine, onulmaz duruma gelmesine yol amak.
ekl

* Ucuna kk bir a
rl
k balanm
iple olu
turulan, yer ekiminin do
rultusunu belirtmek iin sark
t
larak
kullan
lan bir ara,
akul.
ekyat
elebi

* Gerekti
inde a
l
p yatak hline getirilebilen koltuk, kanepe.
* Grgl, terbiyeli, olgun (kimse).
* Bay.
* Bekta
ve Mevlev pirlerinin en byklerine verilen unvan.
* Hristiyan tccar.

elebice
* elebiye yak

r (biimde), elebi gibi.


elebilik
elek
elen

* elebi olma durumu veya elebice davran

.
* Boynuzu k
r
k veya eri hayvan.
* Ev saa
.

elen
* Sporda rekor k
ranlar aras
nda elden ele geen kupa ve bu kupaykazanmak iin yap
lan yar

ma.
elenk

* iek, dal ve yapraklarla yap


lm
halka.
* Kad
nlar
n ba
lar
na takt
klar
mcevher veya madenden yap
lm
sorgu.
elenk koymak
* bir kimseyi anmak iin mezar
na veya an
t
na elenk b
rakmak.
elgi
* Alna balanan yazma yemeni.
elie su vermek
* elii h
zla so
utarak zel bir
ekilde daha ok sertle
mesini sa
lamak.
elik

* Su verilerek ok sert ve esnek bir duruma getirilebilen, birle


iminde az miktarda karbon bulunan demir ve
karbon ala

m
, pulat.
* elikten yap
lm

.
elik

* K
sa kesilmidal.
* Kk salmak amac
yla yere dikilen dal.
* ocuklar
n elik omak oyununda ucuna omakla vurarak havaya kald
rd
klar
, iki taraf
sivri, k
sa de
nek.
* Gemilerde, zerine halat veya ip geirip tutturmaya yarayan aa veya metalden yap
lm
k
sa de
nek.
* Bir a
ac
a

lamak amac
yla haz
rlanm
dal.

elik ba
l
k
* Hafif piyade silhlar
n
n, havan ve top mermi paralar
n
n etkilerine kar
ba
korumak iin giyilen zel
ba
l
k.
elik ember
* Balya, e
ya, yk vb. sar
l
p ambaljlanmas
nda kullan
lan dar, elik
erit.
elik omak
* ocuklar
n, omakla eli
e vurarak oynad
klaroyun.
elik gibi
* zay
f, fakat gl (vcut).
elik halat
* elikten yap
lan, asma kpr ayaklar
nbirbirine ba
layan, tral a

n
denizde ekmeye yarayan halat.
elik kalemi
* Her trl metal, tahta ve ta
larkesme, oyma ve yontma i
lerinde ekile vurarak kullan
lan, elikten
yap
lm

, keskin ulu alet.


elik kap
* Ana evresi elikten, yzeyi ah
aptan yap
lan d
kap
.
elik kasa
* K
ymetli e
yayve paraymuhafaza etmek iin elikten yap
lan kasa.
elik macunu
* Ya, vernik, dolgu ve renk gerelerinden haz
rlanan boya astar
.
elik metre
* zerinde l birimleri i
aretlenmikk bir kutuya girebilen, ince elik metalden yap
lm
lme arac
.
elik pamuu
* Verniklenmiyzeyleri dzeltmeye veya matla
t
rmaya yarayan uzun ve keskin kenarl
elik tel tomar
.
elik yelek
* zel ala

m ve maddelerle kur
un geirmeyecek biimde yap
lm
st giysisi.

elikhane
elikleme

* elik elde edilen fabrika.


* elik dikerek a
a yeti
tirme.

eliklemek
* elik dikerek a
a yeti
tirmek.
elikle
me
* elikle
mek i
i.
elikle
mek
* elik durumuna gelmek.
* elik gibi salam olmak.
elikle
tirme
* elikle
tirmek i
i.
elikle
tirmek
* elik durumuna getirmek.
* Glendirmek, g kazand
rmak.
elikli

* eli
i olan, elik ieren veya elikle kapl
.

eliksi
* eli
e benzeyen, elii and
ran.
elim
elimli
elimsiz

* G, kuvvet.
* Gl.
* Gsz, nahif.

elimsizlik
* elimsiz olma durumu.
eli
ik
eli
iklik

* eli
me durumunda olan, eli
meli, mtenak
z.
* eli
ik olma durumu.

eli
iklik ilkesi
*
ki eli
ik nermenin hem do
ru hem yanl
olamayaca
ilkesi.
eli
ken
* eli
ik.
eli
ki
eli
kili
eli
kisiz

* eli
me, tenakuz.
* eli
me durumunda olan, eli
meli, mtenak
z.
* eli
me durumunda olmayan, eli
mesiz.

eli
me

eli
mek
eli
meli

* Birbirine ters olma, birbirini tutmama.


* nerme, yarg
, kavram ve terimlerin birbirini tutmama durumu.
* (d
nce ve davran

) Birbirini tutmamak, birbirlerine ters d


mek, mtenak
z olmak.
* eli
ik, eli
kili.

eli
mesiz
* eli
ii olmayan, eli
kisiz.
eli
mezlik
*
inde eli
me yaratmayan kuram.
eli
mezlik ilkesi
* eli
ik nermeleri znde bulundurmayan ve yasaklayan kuram.
ello

* Viyolonselin k
salt
lm
ad
.

elme
* elmek i
i.
* Birini yere d
rmek iin aya
n
n nne ayak uzatmak.
* Arkadan hafife ba
lanan barts.
elme atmak (veya takmak)
* elme ile y
kmaya al

mak.
* bir i
i veya bir kimseyi baltalamak, geli
mesini engellemek.
elmece

* Akl
n
kar

t
racak biimde.

elmek
* D
rmek.
* Yolundan evirmek, engel olmak, engellemek.
* (rt vb. bir
ey) rtnp iki ucunu balamak.
* Bir
eyin kenar
nverev veya apraz kesmek, almak.
* Dua okumak, zikretmek.
* (d
nce ve davran
iin) Birbirini tutmamak, birbirine ters d
mek.
* Topa gidiynn de
i
tirecek biimde vurmak.
elmeleme
* elmelemek i
i.
elmelemek
* elme takmak.
elmelenme
* elmelenmek i
i.
elmelenmek
* elme tak
lmak.
* (bir iveya kimse) Engellenmek, baltalanmak.
elmeleyi
* elmelemek i
i veya biimi.
elmik

* Buday ve ba
akla kar

k iri saman.

eltek
eltik

* oban yama

, yard
mc
, u
ak.
* Kabu
u ay
klanmam
pirin.

eltik kargas
* Bkz. kara leylek.
eltik tarlas
* Pirin yeti
tirilen sulak tarla.
eltiki

* eltik yeti
tiricisi.

eltikilik
* eltik yeti
tirme i
i.
eltikli
*
inde eltik olan.
eltiklik
em
embalo

* eltik ekmeye veya retmeye elveri


li yer.
* Ye
illi
i bol olan yer.
* Klvsen.

ember
* Merkez denilen sabit bir noktadan aynuzakl
k ve dzlemdeki noktalar kmesinin olu
turduu kapaleri.
* Bu biime getirilmikatcisimlerin evresi.
* ocuklar
n oynamak iin evirip arkas
ndan ko
tuklartekerlek biiminde oyuncak.
* Sand
k, denk, f
vb. nin da

lmamasiin zerlerine geirilen dayan


klbir cisimden ku
ak.
* Byk yazma yemeni.
* A

lmas
, zm g durum.
* Basketbolda iinden topun gemesiyle saykazan
lan aldemir halka.
ember evirmek
* (ocuk) emberi dndrmek.
ember geirmek
* emberle ku
atmak.
ember iine almak (veya embere almak)
* ku
atmak.
ember kay
k
* Arka tarafyuvarlak kay
k.
ember makas
* Karyola ve somya imalt
nda kullan
lacak olan elik emberleri kesmeye yarayan ara.
ember sakal
* Yuvarlak bir biimde kesilmisakal.
emberden dnmek
* ba
ar
ya ula
mak zere iken olumsuz bir sonula kar

la
mak.
emberi yarmak
* ku
atmadan, bir veya birka noktaygeerek kurtulmak.

emberleme
* emberlemek i
i.
emberlemek
* emberle ku
atmak.
emberlenme
* emberlenmek i
i.
emberlenmek
* emberle ku
at
lmak.
* ember durumuna gelmek.
emberletme
* emberletmek i
i.
emberletmek
* emberlenmesini salamak.
emberli

* emberi olan.
* ember geirilmiolan.

embersel blge
* ember ve emberin iindeki noktalar
n meydana getirdi
i dz yzey.
embersiz
* emberi olmayan.
* ember geirilmemiolan.
eme

* me.

emen
macun.

* Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu (Cuminum cyminum).


* Bu tohumu un durumuna getirip sar
msak, k
rm
zbiberle kar

t
rarak yap
lan, past
rma zerine srlen

emenleme
* emenlemek i
i.
emenlemek
* emen srmek.
emenli
emi

* emeni olan veya emen srlmolan.


* Dut veya zm kurusu.

emkiri
* emkirmek i
i veya biimi.
emkirme
* emkirmek i
i.
emkirmek
* (birine) Kar
gelmek, sert cevap vermek.
* Kpek kesik kesik havlamak.
emrek

* Kollarve bacaklars
vanm
(kimse).
emreme
* emremek i
i.
emremek
* Kolunu veya paalar
ns
vamak, ete
ini toplamak.
emrenme
* emrenmek i
i.
emrenmek
* Kendi kol, etek veya paalar
nemremek.
* Bir i
e giri
mek iin haz
rlanmak, paalar
s
vamak.
enen

* Geveze.

ene
* Omurgal
lardan kemik veya k
k
rdak ile desteklenen, altlstl di
leri ta

yan ve az
n a
l
p kapanmas
n
sa
layan para.
* Omurgas
z hayvanlarda buna benzeyen yap
.
* Mengene veya kerpeten gibi aralar
n e
yays
k

t
ran kar

l
kliki paras
ndan her biri.
* ok konu
ma huyu.
* K
e.
ene almak
* gevezelik etmek.
ene ukuru
* Alt enenin ucundaki ukur.
ene kavaf
* Geveze.
ene yar

* Durmadan kar

l
klkonu
mak.
ene yar

t
rma
* kar

l
klgevezelik etme, kar

l
klene alma.
* Bkz. sz gstergesi.
ene yar

t
rmak
* kar

l
klgevezelik etmek, kar

l
klene almak.
ene yormak
* bo
una syleyip durmak.
enebaz

* ok konu
an, enesi kuvvetli, eneli.

enebazl
k
* enebaz olma durumu.
enek
* Tohumda embriyonu kaplayan etli blm.
* Ku
lar
n gagas
nolu
turan alt ve st blmlerden her biri.
* Bceklerde az
n iki yan
nda bulunan paralay
csert organ.
enekli

* enei olan.

eneksiz

* enei olmayan ve enekleri iyi grlemeyen.

enele
me
* enele
mek i
i.
enele
mek
* Kar

l
klolarak konu
mak.
eneli

* enesi olan.
* ok konu
an.

enen tutulsun
* (
om a
zl
lara) "syleyemez ol! anlam
nda beddua olarak kullan
l
r.
enesi a
lmak
* durmadan konu
mak, gevezelik etmek.
enesi atmak
* (can eki
irken) enesi titremek.
enesi durmamak
* gereksiz yere srekli konu
mak.
enesi d
mek
* yerli yersiz konu
up gevezelik etmek.
enesi d
k
* ok gereksiz
eyler konu
an, bo
boaz, geveze.
enesi kitlenmek
* alt ve st ene s
ms
kbir durumda bir araya gelmek.
enesi kuvvetli
* Kolay ve etkili sz sylemekten yorulmayan.
enesi oynamak
* bir
ey yemekte bulunmak.
enesini at
rmak
* sz f
rsatvermek.
enesini ba
lamak
* len bir kimsenin enesi alt
ndan geirilen tlbendi ba

n
n stnde d
mlemek.
* bir kimsenin lmn istemek.
enesini b
ak amamak
* s
k
ntve zntden konu
mamak.
enesini da

tmak
* ok gl bir yumrukla enesine vurmak.
enesini kapatmak
* susturmak.
enesini tutmak
* bildiini, d
nd
n sylememek veya konu
maktan vazgemek.
enesinin ba
zlmek
* gevezelik etmek, yerli yersiz, durmadan konu
mak.

enesiz

enet

enetli

* enesi olmayan.
* Yerinde ve dzgn konu
mas
nbilmeyen.
* A
ld

nda tohumlar
n ortaya
kt
kabuk.
*
stiridye gibi iki eneli yumu
akalarda, kolsu ayakl
larda kavk
n
n iki paras
ndan her biri.
*
ki veya daha ok eneti bulunan.

eneye kuvvet
* konu
ma gcyle, durmadan konu
up syleyerek.
eng
* Eski bir Trk saz
.
engel

* Bir yere tak


lmaya, geirilmeye yarayan eri ve ucu sivri demir.
* Basketbolda embere yan durarak tek elle bazerinden geirilerek at
lan
ut, engel at

engel at

* engel.
engel atmak
* bir konuya taraftar toplama giri
iminde bulunmak, ili
ki kurmak.
engel eneliler
* eneleri gaga biiminde uzam
ve tam kemikle
memibal
klar tak
m
, yap

k eneliler.
engel inesi
* engel biiminde ilmiklerden olu
an bir tr i
leme.
* engelli ine.
engel sak
z
* Kengel sak
z
.
engel takmak
* ura
mak veya ktlk etmek iin el atmak.
engelleme
* engellemek i
i.
engellemek
* engelini takmak.
* engel at
yapmak.
engellenmek
* engel tak
lmak, engelle tutturulmak.
engelleyi
* engellemek i
i veya biimi.
engelli

* engeli olan veya ucu engel biiminde olan.

engelli i
ne
* Tutturuldu
u yerden kurtulmamasiin ucu zel yuvaya geirilen i
ne.
engelsi

* engeli and
ran, engel biimli.

engi

* alg
e
li
inde oynamaymeslek edinmikad
n.

engi kolu
* engilerden olu
an topluluk.
engi tak
m
* engi kolu.
engilik

* enginin yapt
i
.

engegane
* Saz elentisi.
enileme

* enilemek i
i.

enilemek
* Canyanan kpek a
lar gibi ac
acses
karmak.
enk

* Harpand
ran, telli bir alg
.

entik

* Bir
eyin kenar
ndan kesilerek veya k
r
larak a
lan kk kertik, t
rt
k.
* Kertikli.
* Kk oyuk.
* Bas
m s
ras
nda bas
m aletinin diyafram
nbelirli bir a
kl
a getirecek dzeni i
letmek iin filmin kenar
na
yap
lan ukurluk.
entik amak
* entik olu
turmak.
entik atmak
* entiklemek.
entikleme
* entiklemek i
i.
entiklemek
* Bir
eyde entik amak.
* Bir
eyi ince do
ramak.
entiklenme
* entiklenmek i
i.
entiklenmek
* entikli duruma gelmek.
entikli
* zerinde entik bulunan.
entilme

* entilmek durumu.

entilmek
* entmek i
ine konu olmak.
entme

* entmek i
i.

entmek

epevre

* Bir
eyin kenar
nda kertik amak.
* Soan, salatal
k gibi
eyleri kk ve ince paralar durumunda do
ramak.
* Bkz. epeevre.

epeevre
* Btn yanlar
nku
atacak biimde, f
rdolay
.
epel
* Kir, bula

k, amur, pislik.
* rne kar

m
yabancmadde.
* al
rp
.
* Bozuk, kapal
, ya
murlu hava.
epelleme
* epellemek i
i.
epellemek
* epel duruma getirmek, kar

t
rmak.
epellenme
* epellenmek i
i.
epellenmek
* epelli duruma gelmek.
* Kar

p bozulmak.
epelli
epellilik
eper

*
inde sap, ta
, toprak gibi yabancmadde bulunan.
* epelli olma durumu.
* it.
* Ahlks
z, huysuz, geimsiz kimse.
* Baubu
u, al
rp
.
* Sebze bahesi.
* Zar.

eper ekmek
* itten duvar evirmek.
eperli
epez
epi

* eperi olan, eperle evrili bulunan.


* Bozuk ipek kozas
.
* ebi.

epin
* Bahelerde kullan
lan kk apa.
epni
er

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.


* "Geli
igzel ve dayan
ks
z yap
lm

" anlam
nda er p veya erden pten ikilemelerinde geer.

er p

* al
rpk
r
nt
s
.
* Dknt, sprnt.
* Bazocuk oyunlar
nda dikkat anlam
nda kullan
lan uyarma sz.

ereve
kenarl
k.

* Resim, yaz
, ayna gibi
eyleri sslemek veya bir yere as
labilecek duruma getirmek iin bunlara geirilen
* Kap
, pencere ile bunlar
n cam veya tablalar
n
n yerle
tirilmiolduu kenarl
k.
* Bir d
nce alan
n
n s
n
rlarveya bu s
n
rlar iindeki alan.
* Beden e
itiminde as
lma ve t
rmanmalar iin kullan
lan ara.

ereve anla
ma
* Hkmet ile sendika ve i
verenler aras
nda toplu szle
me ncesinde var
lan n anla
ma.
ereveci

* ereve yapan kimse.


* Resimlere, tablolara ereve takma i
iyle u
ra
an kimse.

erevecilik
* ereve yapma veya satma i
i.
ereveleme
* erevelemek i
i.
* Filmi evrilecek ba
l
ca cismin, gerek byklk gerek yer bak
m
ndan grnt erevesine gre
dzenlenmesi i
i.
erevelemek
* Bir
eye ereve geirmek veya bir
eyi ereve iine alma.
erevelenme
* erevelenmek i
i.
erevelenmek
* ereve iine al
nmak.
ereveletme
* ereveletmek i
i.
ereveletmek
* ereve geirtmek.
ereveli

* ereve geirilmiveya ereve iine al


nm
olan.

erevesiz
* ereve iinde olmayan.
eri

erici
erilik

* Ky, pazar ve benzeri yerlerde dola


arak ufak tefek tuhafiye e
yassatan gezginci esnaf.
* (bazblgelerde) Tuhafiyeci.
* eri.
* erinin yapt
i
.

erden pten
* Dayan
ks
z, rk.
* Zay
f, narin, elimsiz.

erez

erezci
erezcilik

* As
l yemekten say
lmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler.
* Yemek d

nda yenilen yaveya kuru yemigibi


eyler.
* erez satan kimse.
* erez satma i
i.

erezlenme
* erezlenmek i
i.
erezlenmek
* erez trnden bir
eyler yemek.
* Bir
eyden biraz yararlanmak, imlenmek.
erezlik
* erez olabilecek
eyler.
* erez konulan kap.
erge
* Derme atma ad
r, gebe ad
r
.
* ingene ad
r
.
* Ota.
ergeci

* Padi
ah ad
r
nbeklemekle grevli yenieri.

ergi
* Bkz. erge.
ergici
eri

* Pazarlarda sergi aan gezginci esnaf.


* Asker.

eriba

* Alay beyi.
* ingene topluluklar
n
n ba

.
eriba

l
k
* eriba
olma durumu.
erkez
* Kafkasya'da ya
ayan bir boy veya bu boydan olan kimse.
* erkezlere zg, erkezlerle ilgili.
erkez peyniri
* Peynir yapmak iin mayalanan stn ince dilimler hlinde s
cak suya at
lmas
yla yap
lan, taze veya kuru
olarak yenen tuzlu bir peynir tr.
erkez tavuu
* Tavuk, hindi gibi kmes hayvanlar
n
n etinden yap
lan ve salas
na dvlmceviz, biber kat
larak
haz
rlanan bir yemek.
erkezce
* erkez dili.
erkezlik

* erkez gibi davranma eilimi.


ermik
* Kapl
ca,
l
ca.
ervi

ervi
li
e
it

* Kasapl
k hayvanlardan elde edilen e
itli yalar
n eritilmi
i.
* Yeme
in sulu k
sm
.
* ervi
i olan.
* Ayntrden olan
eylerin bazzelliklerle ayr
lan beklerinden her biri, tr, nevi.
* Canl
lar
n blmlenmesinde, bireylerden olu
an, trden daha kk birlik.
* Trl.

e
it e
it
* e
itli olan, trl trl.
e
itkenar
* Kenarlar
ndan hibiri tekine e
it olmayan (okgen).
e
itkenar gen
* kenar
da ayr
uzunlukta olan gen.
e
itleme
* e
itlemek i
i.
* Belli bir temaydei
ik armoni, melodi ve ritmle ssleyerek yeniden alma, varyasyon.
e
itlemek
* Bir
eyin e
idini art
rmak.
e
itlendirme
* e
itlendirmek i
i.
e
itlendirmek
* e
itlerini art
rmak.
e
itlenme
* e
itlenmek i
i.
e
itlenmek
* e
itli duruma gelmek.
e
itli
e
itlilik

* e
idi ok olan, trl, mtenevvi.
* e
idi ok olma durumu, tenevv.

e
me

* o
unlukla herkesin yararlanmasiin yap
lan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan akt

,
yalaklsu hazinesi veya yap
s
.
e
meye gitse e
me kuruyacak
* ok talihsiz kimseler iin sylenir.
e
miblbl
* zeri beyaz, sarmal ssler ve iek motifleri ile bezenmicam i
lerine verilen ad.
e
ni

* (yiyecek, iecek iin) Tat, tad


ml
k.
* Ho
a giden bir zellik.
e
ni katmak
* de
i
ik, zel ve hobir katkyapmak.
e
ni tutmak
* ekmekilikte una kar

t
r
lacak suyun oran
nbelirtmek.
e
nici

* Saraylarda ve byk konaklarda yemek ve sofra i


lerini yneten kimse.
* Sikkelerin ayar
ndzenleyen kimse.
* Ttn veya ikilerin tat ve niteliini belirleyen kimse.

e
niciba

* Ba
e
nici.
* S
k s
k edei
tiren erkek.
e
nicilik
* e
nicinin i
i.
e
nileme
* e
nilemek i
i.
e
nilemek
* e
ni vermek.
e
nilenme
* e
nilenmek i
i.
e
nilenmek
* Tad
yerine gelmek.
e
nili
e
nilik

* e
nisi olan.
* Yeme
e e
ni vermek iin kat
lan baharat vb.

e
nisine bakmak
* tad
na bakmak.
ete
* Ordu birliklerinden olmayan silhl
kk birlik.
ete sava

* Kk asker birlikleri veya eteler taraf


ndan d
many
pratmak iin her trl yola ba
vurarak yap
lan
sava
.
eteci
etecilik
etele

* eteden olan kimse.


* eteci olma durumu veya etecinin yapt

i
.
* izilerek veya oyularak a
lan kertik.
* Ekmeki, st gibi esnaf
n, uzunlamas
na ikiye blp zerine kertikler enterek hesap tuttuklaraa dal
.

etele ekmek (veya tutmak)


* hesap tutmak amacile bir yere izgiler izmek.

etele
me
* etele
mek i
i veya durumu.
etele
mek
* ete durumuna gelmek.
etele
tirme
* etele
tirmek i
i veya durumu.
etele
tirmek
* ete durumuna getirmek.
eteleye dnmek
* (insan
n yz veya ba
ka bir tarafiin) zerinde birok kesikler ve s
yr
klar olmak.
etene

* Kendir tohumu.

etin
* Amalanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, zmlenmesi, i
lenmesi g veya engeli ok olan, m
kl.
etin ceviz
* Yola getirilmesi g olan kimse, yap
lmas
zor olan i
.
etince

* etin (bir biimde).

etinle
me
* etinle
mek i
i.
etinle
mek
* etin duruma gelmek.
etinle
tirme
* etinle
tirmek i
i veya durumu.
etinle
tirmek
* etin duruma getirilmek.
etinlik

* etin olma durumu, sertlik.

etrefil
* Kar

kl

dolay
s
yla, anla

lmasveya sonuca balanmas


g.
* Yapve ses kurallar
na ayk
rkullan
lan (dil).
* Sarp, engelli ve engebeli yer.
etrefilce

* Biraz etrefil.

etrefille
me
* etrefille
mek i
i veya durumu.
etrefille
mek
* etrefil duruma gelmek.
etrefilli
etrefillik

* Kar

k ve anla

lmasg olan.
* etrefil olma durumu.

etrefilsiz
* Basit ve anla

lmaskolay olan.
evgen

evik

* Denek.
* Atlara binilerek de
neklerle oynanan bir e
it top oyunu, polo.
* Kolayl
k ve abuklukla davranan, tetik.

evike
* evik (bir biimde).
evikle
me
* evikle
mek i
i.
evikle
mek
* evik duruma gelmek.
evikle
tirme
* evikle
tirmek i
i.
evikle
tirmek
* evik duruma getirmek.
eviklik

* evik olma durumu veya evike davran

evir kaz
yanmas
n
* kar

s
ndakine dokunacak yersiz bir sz sylediini fark eder etmez szn evirmeye kalk

anlara alay
veya
aka yollu sylenir.
evir sesi

* Telefon numaras
n
n aranmaya haz
r olduunu belirten ince ve monoton ses, sinyal.

evir sinyali
* evir sesi.
eviren
* eviri yapan kimse, evirmen.
evirge
evirgi
eviri

eviri dili

* Elektrik ak
m
na
p kapama veya dei
tirme i
ini yapan ara,
alter, komtatr.
* evrilebilen anahtar, tokmak vb. aralar.
* Dilden dile aktarma, evirme, tercme.
* Bir dilden ba
ka bir dile evrilmiyazveya kitap, tercme.
* Bir bilgisayar
n sembolik makine dili.

evirici
* Szl veya yaz
leviri yapan kimse, dilma, tercman, mtercim.
* Elektrik ak
m
n
n ynn de
i
tirmeye yarayan ara, komtatr.
evirici dili
* Bilgisayarda makine dili komutlar
n
n sembollerle kaydedildi
i alak dzeyli proglamlama dili.
eviricilik

* eviri i
i yapma, dilmal
k, tercmanl
k.
evirim
* evirme i
i.
* Sinema filmi elde etmek zere al
c
n
n al

t
r
lmas
, duyar kat
n zerinde gizli grntlerin belirmesi.
evirim senaryosu
* ekimlere blnm
, her ekimin say
sbelirtilmi
, evirim iin btn teknik a
klamalarve konu
malar
iine alan senaryo.
eviri
* evirmek i
i veya biimi.
evirme

* evirmek i
i, tedvir.
* Kuzu, o
lak gibi hayvanlar
n
i
te, kor zerinde evrilerek pi
irilmi
i.
* Uzaktan dola

p d
man
n yan gerilerine d
erek onu istemedi
i bir durumda dv
mek zorunda b
rakma,
ku
atma, ihata.
* Bir dilden ba
ka dile evrilmi
, tercme.
* Bir mzik paras
ndaki aral

n veya bir cmle paras


n
n tiz sesini pese, pes sesini tize dn
trmek i
i.
evirme a

* Bal
k srlerinin nce evrelerinin sar
lmas
, sonra a

n alt
n
n kapat
lmasyoluyla kamalar
n
nleyerek
avlamaysa
layan bir atr.
evirmek

* Bir
eyin ynn de
i
tirmek.
* teki yzn grnr duruma getirmek.
* Dndrerek hareket ettirmek.
* Ynetmek, idare etmek.
* Yolundan al
koymak, yoldan dndrmek.
* Geri gndermek.
* Bir giyecei skp i yzn d

a getirmek.
* evrilemek, tevil etmek.
* Hile, dolap, dalavere gibi drst olmayan davran

lar iin yapmak.


* Kt bir duruma getirmek.
* Bir dilden ba
ka bir dile aktarmak, tercme etmek.
* Bir yerin evresini bir
eyle sarmak, ku
atmak.
* Bir durumdan ba
ka duruma getirmek, dn
trmek.
* Bir durumdan ba
ka duruma gemek.
* (k
t oyunu iin) Oynamak.

evirmen
* Bir yaz
y
veya konu
maybir dilden ba
ka bir dile eviren kimse, mtercim.
evirmenlik
* evirmen olma durumu, mtercimlik.
* evirmenin grevi.
evirtme

* evirtmek i
i.

evirtmek
* evirmek i
i yapt
rmak.
evre

* Bir
eyin yak
n
, dolay
, etraf.
* Bir kimse ile ili
kisi bulunanlar, muhit.
* Aynkonu ile ilgili bulunan kimselerin tm, muhit.
* Ki
inin iinde bulundu
u toplumu olu
turan ortam.
* S
rma i
lemeli mendil.
* Dzlem zerindeki bir
ekli s
n
rlayan izgi.

konteks.

* Hayat
n geli
mesinde etkili olan do
al, toplumsal, kltrel d
faktrlerin btnl
.
* Bir birimden nce veya sonra gelen ayn
trden birimlerin tm; bunlar
n olu
turdu
u kk grup,

evre a
* Geometride, bir emberin i blgesinde, k
esi ember zerinde bulunan a
.
evre bilimci
* evre bilimi uzman
, ekolojist.
evre bilimi
* Canl
lar
n aralar
ndaki balant
larve ortamlar
yla olan ili
kilerini inceleyen biyoloji dal
, ekoloji.
evre bilimsel
* evre bilimiyle ilgili, evre bilimine dayanan, ekolojik.
evre kirlili
i
* Doal kaynaklar
n a

rve yanl
kullan
lmas
, tahrip edilmesi sonucunda evrede dengenin olumsuz ynde
bozulmasve birtak
m sorunlar
n ortaya
kmas
.
evre sal

* Belli bir evrede ya


ayan ki
ilerin sa
l

netkileyen d
faktrler ve al
nan nlemler.
evre teker
* Sap ve kkte, merkez blmnn en d
ku
a
.
evre yolu
* ehir trafiini aksatmamak amac
yla yerle
im yerinin d

ndan geen ve
ehir yollar
na balanan ana yol.
evreci

* evre kirlilii sorunlar


yla ura
an kimse veya topluluk.

evrecilik
* evrecinin yapt

i
.
evreleme
* evrelemek i
i, ku
atma, ihata.
evrelemek
*
ine almak, ku
atmak, sarmak, ihata etmek.
* Bir konunun s
n
rlar
nizmek, tahdit etmek.
evreleni
* evrelenmek i
i veya biimi.
evrelenme
* evrelenmek i
i.
evrelenmek
* Ku
at
lmak, s
n
r iine al
nmak, tahdit edilmek.
evreleyi
* evrelemek i
i veya biimi.
evrelik
* Marangozlukta, mimarl
kta ve dlgerlikte kullan
lan btn kenar paralar
.
evren
evresel

* Ufuk, gz erimi.
* evre ile ilgili.

evri

evrik

* Bir sz veya davran

grnr anlam
ndan ba
ka bir anlamda kabul etme, tevil.
* Anafor, burga.
* evrilmi
, dnk.

evrileme
* evrilemek i
i.
evrilemek
* evriye uratmak, tevil etmek.
evrili
* evrilmi
, ku
at
lm

.
* Dnk.
evrili
* evrilmek i
i veya biimi.
evrilme

* evrilmek i
i.

evrilmek
* evirmek i
ine konu olmak.
* Kendini evirmek, birine dnmek.
evrim

evrimli

* Devir.
* Bir elektrik ak
m
n
n iletken zerinde ald
yol, devre.
* Elektrik enerjisinin bir ba
ka enerjiye dn
trlmesi.
*

i iyi yneten, becerikli, idareli.

evrimsel
* evrimle ilgili veya evrim biiminde olan, devr.
evrinme

* evrinmek i
i, tavaf.

evrinmek
* Bir
eyin etraf
nda sayg
ile dolanmak, tavaf etmek.
evrinti

* Bir
eyin kendi ekseni evresinde srekli dnmesi.
* Su ve hava evrintisi.
* e
itli tah
l kar

evriyaz
* Bir yaz
y
btn ses inceliklerini belirterek ba
ka bir alfabeye evirme yolu, yaz
evrimi, transkripsiyon.
eyiz

* Gelin iin haz


rlanan her trl e
ya.

eyiz emen
* Eksiksiz, kusursuz eyiz.
eyiz dzmek
* eyiz haz
rlamak.

eyizci
eyizcilik

* eyiz haz
rlayan veya satan kimse.
* eyiz haz
rlama veya satma i
i.

eyizleme
* eyizlemek i
i.
eyizlemek
* Evlenecek k
z
n eyizini haz
rlay
p vermek.
eyizlenme
* eyizlenmek i
i.
eyizlenmek
* eyizli duruma gelmek veya getirilmek.
eyizli
* eyizi olan.
eyizlik

eyizsiz
eyrek

* eyiz olarak haz


rlanan, eyiz iin ayr
lan.
* eyiz e
yas
.
* eyizi olmayan.
* Drtte bir.
* Gmmecidiyenin drtte biri deerinde olan bekuru
.
* On bedakikal
k zaman.
* Alman mark
.

eyrek final
* Bir yar

mada ikili e
lemelerle son sekiz tak
m
n olu
turduu grup veya a
ama.
eyrek finalist
* eyrek final a
amas
na ykselme ba
ar
s
ngsteren ekip veya ki
i.
eyrek son
* Ko
ullarda yarfinal yar

na kat
lacak drt ki
iyi semek zere sekiz ki
i veya drt tak
may
rmak iin
sekiz tak
m aras
nda dzenlenen seme yar

.
eyrekleme
* eyreklemek i
i.
eyreklemek
* St ocuklar
n
n kollar
n
ve bacaklar
naprazlayarak vcutlar
na idman yapt
rmak.
eyreklenme
* eyreklenmek i
i.
eyreklenmek
* eyreklemek i
i yap
lmak.
-

ban
birikimi.

* Bkz. -c
/ -ci.
* Vcudun herhangi bir yerinde olu
an ve o
u, deride
i
kinlik, k
zart
, a
r
ve ateile kendini gsteren irin


ban a

r
a
*
ban
n patlamak zere olan yeri.
* A
r sonular do
urabilecek durum veya sorun.

ban i
lemek
*
ban irin ak
tmak.

banba

* Kurcaland

, zerine d
ld
takdirde a

r veya kt bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu.

ban
n ba

nkoparmak
* a

r bir sorunun patlak vermesine yol amak.

banla
ma
*
banla
mak durumu.

banla
mak
*
ban durumuna gelmek.

dam

dama

* Sab
r.
*
damak i
i.

damak
* Sabretmek.

f
t

* Yahudi.
* (kk ile) Hileci, dzenbaz.

f
t ar

s
* Trl
eylerin karmakar

k bir durumda bulunduu yer.

f
tl
k

* Yahudilik.
* (kk ile) Hilekrl
k, dzenbazl
k.

f
tl
k etmek
* hile yapmak, dzenbazl
k etmek.

* Da
n bir noktas
ndan kopup yuvarlanan ve yuvarland
ka byyen kar kmesi.
* Blme veya paravana.

d
mek
* da
da a
a
yuvarlanmak.

gibi bymek
* (bir olay iin) birdenbire ve etkileyici bir
ekilde bymek.

* Mersin bal

n
n, yumurtas
ndan havyar yap
lan tr (Acipenser ruthenus).
* Horoz, cennet ku
u gibi birtak
m ku
lar
n kuyru
undaki tylerden en uzun ve gsteri
li olan
.

alanma
*
alanmak i
i.

alanmak
* (at
n kuyruu) Horoz kuyru
u gibi dikilmek.

lt

*
l
kla kar

k ses.

r
*

n kar zerinde at

iz.
* Hayvanlar
n gide gele at
klar
ince yol, kei yolu, patika.
*
z.
* (ba
kalar
n
n da uyabilece
i) Yeni bir biim, yntem veya yol.
* Byk hattatlar
n sanat yolu.

r amak
* bir alanda yeni bir yol, yntem ba
latmak.

r
ndan
kmak
* do
ru ve uygun yolundan ayr
lmak.

rmak i
i veya biimi.

rma
*

rmak i
i.

rmak

rt

rtkan

* a

rmak, seslenmek.
* Trk sylemek.
*
r

ma sesleri.
* a

rtkan.
* Bir
eyi yksek sesle evreye duyuran.
*
karolduu iin birini vp koruyan kimse.

rtkanl
k
*

rtkan
n yapt
i
.

rtma

rtmak i
i.
* Basit, kk, nefesli bir alg
.

rtmac
*

rtma alan kimse.

rtmak
* a

rtmak.

l
k
* Acacveya ince ve keskin ba

rma, feryat, figan.

l
k atmak (koparmak veya basmak)
* kulak t
rmalay
ckorkun sesler
kararak ac
acba
rmak.

l
k
l
a
*
l
k atarak ba
r
p a
rarak.

ral
k

* Karda krekle, dallarla a


lan dar yol.
* Bir tr al
l
k.

ma

* Hayk
r

.
*
r

mak i
i.

mak
* Hep birden ba
r
p a

rarak grlt etmek.


-
k
* Bkz. -c
k / -cik.

kacak

* Hamamlarda d

ar
ya
k
p giyinme yerine giderken kurulanmak zere verilen havlu.
* Boy l
ecek (kimse).

kagelme
*
kagelmek i
i.

kagelmek
* Beklenmedik bir zamanda gelmek.

kak

kan

*
k
lacak yer,
k
t, mahre.
* Bo
umlanma noktas
, mahre.
*
karma i
leminde btnden al
nan say
.

kar
* Dolaylbir biimde elde edilen kazan, menfaat.

kar budak
* evresi ile ba
lant
szay
flayan ve bazaa trlerinde kendiliinden d
ebilen budak tr.

kar yol

* G durumlarda insanba
ar
ya ula
t
ran, kurtaran davran

, zm yolu, are.

karayazmak
*
karma i
i gerekle
ecek olmak.

karc
* Yaln
z kendi
kar
nd
nen,
kar
n
kollayan kimse, menfaati, menfaatperest.

karc
l
k
* Yaln
z kendi
kar
nd
nme durumu, menfaatilik, menfaatperestlik.

kar
l

kar
lma

*
kar
lmak i
i veya biimi.
*
kar
lmak i
i.

kar
lmak
*
karmak i
ine konu olmak.

kar
m

*
karmak i
i.
* Belli nermelerin kabul edilen veya gerek olan do
ruluklar
ndan veya yanl

l
klar
ndan, ba
ka nermelerin
kabul edilen veya gerek olan do
ruluk veya yanl

l
klar
n
karma, istidll.


kar
na bakmak
* sadece kendini ve kendi durumunu gzeterek
kar salamak.

kar
ntepmek
* kendisine yarar sa
layacak bir
eyi veya bir durumu istememek, byle bir
eyden veya durumdan
yararlanmamak.

kar

*
karmak i
i veya biimi.

karma
*
karmak i
i.
*
karmak i
lemi, tarh.
* K
y
lara ve en ok d
man k
y
lar
na asker indirme, asker
karma.

karma birlii
* Deniz k
y
s
nda
karma harekt
yapmak zere eitilmi
, zel yap
lm
hafif ve kk teknelerden
kurulmuasker birlik.

karma gemisi
*
karma yap
lacak k
y
ya asker, ara ve cephane ta

maya yarayan, altdz kk deniz arac


.

karma harekt
* D
man i
galinde olan bir k
y
ya, gvenli bir kpr ba

kurmak amac
yla dzenlenen ve e
itli birliklerin
grev ald

asker harekt.
* Bir konuda kamuoyu olu
turmak veya yandatoplamak iin youn faaliyet gstermek.

karma i
areti
*
karma i
lemini anlatan i
aret.

karmak
* (birinin veya bir
eyin)
kmas
nsalamak,
kmas
na sebep olmak.
* (cmlede zaman anlatan bir szle) Sonunu getirmek.
* Anlamak, ne oldu
unu bilmek.
* Bulmak, ortaya koymak.
* Hat
rlamak.
* Sylemek.
* Dkntl hastal

a tutulmak.
* (keyif, tat, zevk gibi
eyler iin) ok ho
lanmak.
* (fke, h
rs, ac
gibi
eyler iin) Zarar
nektirmek.
* Salamak, elde etmek.
* Gibi gstermek, bir davran
yklemek.
* Sindirim yolundan d

aratmak.
*
lgisini keserek uzakla
t
rmak.
* Giysi, ayakkabgibi
eyleri vcuttan ay
rmak, soymak.
* Yay
mlamak.
* Gidermek.
* Sebep olmak, yol amak.
* Yapmak, retmek.
* Sunmak.
* Gstermek.
* (bir
eyi) Bir rnee gre yapmak.
* nc bir sayelde etmek zere belli bir say
dan, daha az deerli ba
ka bir say
kadar birim eksiltmek,
tarh etmek.
* Yollamak, gndermek.
* Yk bo
altmak.
* Resim yapmak veya fotoraf ektirmek.

karsama
* Bir nermeden, d
nce yoluyla bir ba
ka nermeye geme i
i, intikal.

kart

* Bo
alt
m ile vcuttan d

ar
kan madde,
trah maddesi.

kart
lma
*
kart
lmak i
i.

kart
lmak
*
kartmak i
i yap
lmak.

kartma

*
kartmak i
i.
* zerindeki resim
slat
larak yap

t
r
ld

yere
kart
lan, zel olarak haz
rlanm
zamkl
k
t.
* Bu yolla
kar
lan resim.

kartmak
*
karmak i
ini yapt
rmak.

k
k

k
k

* Kk boha,
k
n.
* Yerinden
km
(kemik veya organ).
*
k
nt
solan.
* Bir kemik veya organ
n yerinden
km
olmas
.
*
k
klardzelten kimse, s
n
k
, k
r
k
.

k
k
l
k
*
k
k
n
n meslei.

k
kl
k
*
k
k olma durumu.

k
lama

*
k
lamak i
i.

k
lamak
*
kyapmak.

k
lanma
*
k
lanmak i
i.

k
lanmak
*
k
lamak i
i yap
lmak.

k
latma

*
k
latmak i
i.

k
latmak
*
kyapt
rmak.

k
lma

*
k
lmak i
i.

k
lmak
* (d

ar
veya yukar
) Gidilmek.

k
n

* Bir beze sar


larak dmlenmikk boha.

k
n etmek
*
k
na koyup balamak,
k
na koymak,
k
nlamak.


k
nlama
*
k
nlamak i
i.

k
nlamak
*
k
na koyup balamak.

k
nt

k
nt
l

* Bir yzeyde ileri doru


kan blm.
* Bir metni dzeltmek veya ona bir
ey eklemek iin sat
r d

na yaz
lan yaz
,
kma.
* Kambur.
*
k
nt
solan.

k
nt
s
z
*
k
nt
solmayan.

k
r
k
r
*
k
r

k
r.

*
kmak i
i veya biimi.
* Bir yerden
kmak iin kullan
lan yer.
* Beklenilmeyen bir s
rada yap
lan sert konu
ma.
* Yoku
.
* Ku
at
lm
bir blgedeki birliklerin yapt
sald
r
.
* Gre
te cazg
r
n alana
kard

pehlivanlar
n izleyicilere doru yryerek al
m yapmaya ba
lamas
.
* Verilen bir i
aretle yar

a ba
lama, depar.
* Havac
l
kta uak, filo bir grev iin uu
a ba
lama.
* Mezuniyet, okul bitirme.

k
almak
* i
ten ayr
lmak.

k
belgesi
* Bir kimsenin bir okulu bitirdiini gstermek iin geici olarak verilen belge.
* Bir mal
n lke d

na
kar
lma iznini gsteren belge.

k
izgisi
* Yar

a ba
lang
olarak belirlenen beyaz izgi.

k
hakemi
* Yar

a ba
lama i
aretini veren grevli.

k
kap
s
* Yap
larda d

ar
kmaysa
layan kap
.

k
noktas
* Bir
eye ba
lan
lan yer.

k
takozu
* K
sa mesafeli h
z ko
ular
nda, sporcular
n dizlerini yere dayad
ktan sonra ayaklar
nbast
r
p itme gc
sa
lamak ve h
z kazanmak amac
yla kulland
klarzel ara.

k
vermek
* belge dzenleyip i
ine son vermek.

k
yapmak
* bir tart

mada, kar
d
ncede olanlar
alt etmek iin sert davran

ta bulunmak.
* ua

n herhangi bir grevle havalanmas


.


k
yolu
* zm.

amamak
* boy l
ememek, e
it derecede olmamak.

l
* Belli bir okulu veya renim derecesini bitirmiolan, mezun, ne
etli.

ma

mak

*
k

mak i
i.
* Birine sert szler sylemek.
* Bir kimseye ho
a gitmeyen bir davran

ndan dolaysert szler sylemek, azarlamak.


* Yeter olmak, yetmek.

t
rma
*
k

t
rmak i
i.

t
rmak
* Gereken miktara ula
t
rmak.

k
t

*
kak.

kma
*
kmak i
i.
* Bir yap
n
n st katlar
ndan d

ar
ya doru uzanm
blm, balkon.
* Hamamdan
karken kullan
lan havlu ve kurulanma tak
m
,
kacak.
* Bir yazsayfas
n
n kenar
na metinle ilgili olarak yaz
lan ek, derkenar.
*
km

.
*
kmak, ne
et.
* Eski, kullan
lm

kma durumu
*
sim soyundan bir kelimenin kavram
nda
k

gsteren durum, -den hli, ablatif: Evden, sokaktan vb.

kmak
*
eriden d

ar
ya varmak, gitmek.
* Elde edilmek, sa
lanmak, istihsal edilmek.
* Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup s
nav
nvererek yeti
miolmak, mezun olmak.
* Ayr
lmak, ilgisini kesmek.
* Sresi dolunca ayr
lmak.
* Yap
lmak, yrmek.
* Yeti
ecek lde olmak.
* Eksilmek.
* Sonuca ula
mak.
* S
yr
lmak, ayr
lmak.
* Harcama zorunda kalmak.
* Herhangi bir durumda olduu anla

lmak.
* Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan ba
ka bir duruma gemek.
* Bir
eyin yukar
s
na varmak veya ykselmek.
* Bir inceleme, bir ara
t
rma sonucu bulmak.
*
iin, yetkili birini makam
nda grmek.
* Talihine veya pay
na d
mek, isabet etmek, vurmak.
* Gitmek, koyulmak.
* Bir konu yetkililerce karara ba
lanmak.
* Birdenbire grnmek.
* Mal olmak.
* Oyunda herhangi bir rol oynamak.
* (bir yere) Ula
mak, varmak.

* Karaya ayak basmak.


* Yay
lmak, duyulmak.
* Olmak, bulunmak, var olmak.
* Bir iddia ile ortal
kta grnmek.
* Yay
lmak.
* Kar
gelebilmek, boy l
mek.
* Bula
mak.
* (yap
iin) Yapmak.
* Bulundu
u yeri b
rak
p ba
ka yere gemek, ta

nmak, ayr
lmak.
* Bir sebeple bulunulan yerden ayr
lmak.
* Niteli
i sonradan anla

lmak veya sonradan ortaya


kmak.
* Davran

ta herhangi bir nitelii bulunmak.


* Yerinden oynamak.
* Grnr veya belli bir durumda bulunmak.
* Olu
mak, olmak.
* Piyasaya srlmek.
* Bitmek, bymek, srmek.
* Verilmek.
* (ay veya mevsim) Gemek.
* Yeni yeti
ip sat

a sunulmak.
* Ykselmek, artmak.
* Art
rmak, fiyatykseltmek.
* Sesini ykseltmek.
* Byk abdest bozmak.
* Giderilmek, yok olmak.
* Unutmak.
* (Ay, gne
) Domak.
* Vermeye katlanmak.
* Yay
mlanmak.
* Gelmek.
* Gerekle
mek.
* Bulundu
u yerden ayr
lmak; f
rlamak, kopmak.
* (bir
eyin) Dzeni bozulmak, eskisinden daha de
i
ik, kt bir duruma girmek.
* Flrt etmek.
* Eri
mek, grmek.

kmakl
k
*
kma durumunda olma.

kmal

*
kma durumunda olan.

kmal
tamlama
* Tamlayan
kma durumunda olan ve tamlanannc ki
i iyelik eki alan tamlama:
nsanlardan baz
lar
.
rencilerden ikisi gibi.

kmal
tmle
* Fiilin anlam
ntamlayan ve
kma durumunda bulunan dolayltmle.

kmaz

* Sonu kapal
,
k
yeri olmayan, hibir yere ula
amayan (yol, sokak).
* zme ula
mayan, zm yolu olmayan.

kmaz ay
n son ar
ambas
* hi yap
lmayacak bir i
in szde yap
lma zamanolarak sylenir.

kmaz sokak
* Herhangi bir yne
k

olmayan sokak.

kmaza girmek
* (bir i
) zmlenemeyecek, iinden
k
lmayacak bir duruma d
mek.


kmaza sokmak
* (bir i
i, bir durumu) zmlenemez, g bir duruma getirmek.

kra

* S
k al
.

kral
k
*
kra ile rtl yer.

kr
k

silindir.

kr
k

* Kuyudan kovayekmeye yarayan ve el ile evrilen ara.


*
plik bkmek, iplik sarmak gibi i
lerde kullan
lan, el veya ayakla evrilen dolap.
* A
r bir
eyi ekecek ipin sar
lmas
na yarayan ve bir eksen zerinde uzunca bir kolla evrilerek dnen

*
kr
k yap
p satan kimse.
* Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yn hline getiren ve bomakaralara saran bir makine.

kr
k
l
k
*
kr
k yapma i
i veya satma.

kr
k
n
* Bir rdek tr.

kr
kl

kr
ks
z

kt

-
l
-
l

lan

*
kr
olan.
*
kr
olmayan.
* retim sonucu ortaya
kan rn, girdi kar

t
.
* Art
k.
* Bilgisayarda yaz
lan bir metni k
da dkme.
* Mezuniyet belgesi.
* Bkz. -c
l / -cil.
* Kltme s
fatlartreten ek: ak-
l, k
r-
l vb.
*
ri bir e
it ide.

lb
r
* Yourtlu yumurta yemei.

lb
r

* Yulara tak
lan ip veya zincir.

ld
r
ld
r
* Canlcanl
.
* Parlak parlak, parlayarak.

ld
ras
ya
*
ld
racak gibi, pek ok.

ld
r

*
ld
rmak i
i veya biimi.


ld
rma

ld
rmak

*
ld
rmak i
i.
* Delirmek, akl
noynatmak.
* Israrla istemek, byk arzu gstermek.

ld
rt
c
*
ld
rtmak i
ini yapan.

ld
rt
c
l
k
*
ld
rt
colma durumu.

ld
rtma

*
ld
rtmak i
i.

ld
rtmak
*
ld
rmas
na sebep olmak.

lg
n

* A

rdavran

larda bulunan, deli, mecnun.


* ok byk, a

r
, olaanst.

lg
na dnmek
* sevni, fke, k
zg
nl
k vb. duygular sonucu a

rlde heycanlamak, kendine hkim olamamak.

lg
nca
* Deli gibi, delicesine.
* A

rbir biimde.

lg
ncas
na
*
lg
n gibi,
lg
na dnmolarak.

lg
nla
ma
*
lg
nla
mak i
i.

lg
nla
mak
*
lg
nca davran

larda bulunmak.

lg
nl
k

* A

rdavran

lkava
* Bkz. c
lkava.

ma

* Halat ucu.

ma vermek
* halat uzatmak.

mac

* Vapur iskelelerinde
ma uzatan veya tutan i
i.

mac
l
k
*
mac
n
n i
i.

mbar

* Dokuma tezgh
ndaki kuma
germeye yarayan iki taraf
di
li ara,
mbar.

mk
rma
*
mk
rmak i
i.


mk
rmak
* (kuiin) Pislemek.

n
n

* Doru, gerek.
* Metal e
yaya vurulunca
kan sese benzeyen bir ses
kararak.

n
n inletmek
* gr ve keskin ses
karmak.

n
n tmek
* srekli olarak keskin ses
karmak.

n tutmak
* do
ru oldu
unu sylemek, do
rulamak.

nar

*
ki eneklilerden, 30 m' ye kadar uzayabilen, gvdesi kal
n, uzun mrl, geniyapraklbir aa (Platanus).

nargiller
* rne
i
nar olan bitki familyas
.

nar
ms
*
nara benzeyen.

nar
msisfendan
*
nara benzer aka aa tr (Acer psudoplatanus).

narl

*
nar
olan.

narl
k
*
nar aalar
ok olan yer.

nayaz

* A
k, mehtapl
, ok so
uk hava.

n
nlatmak
* (kadehleri) Birbirine toku
turmak.

ngar

* Kavga, grlt.

ngar
karmak
* grlt, kavga
karmak.

ngar kopmak
* grlt, kavga
kmak.

ng

ng
l

* K
v
lc
m.
* Para, zerre.
* Ufak ve seyrek taneli zm salk
m
.

ng
r
ng
r
* (ses iin)
ng
rak sesi gibi ses
kararak.


ng
ra
ekmek
* lmek.

ng
rak

* Kk an.
*
indeki tanelerin hareketiyle ses
karan metal yuvarlak nesne.

ng
rak
*
ng
rak yapan veya satan kimse.

ng
rak
l
k
*
ng
rak yapmak veya
ng
rak satmak i
i.

ng
rakl
*
ng
rak ta

yan, zerinde
ng
rak bulunan.
* Ne
eli ve yksek sesle (glme, kahkaha).

ng
rakly
lan
*
ng
rakly
langillerden, kuyruk ucundaki sert pullark
m
ldatarak kuru yaprak h

rt
s
na benzer bir ses

kartan tehlikeli bir y


lan (Crotalus).

ng
rakly
langiller
* Omurgalhayvanlardan srngenler s
n
f
na giren bir familya.

ng
rdak
*
ng
rak.
* ocuk oyunca
olarak kullan
lan sapl
bir tr
ng
rak.

ng
rdama
* ang
rdamak i
i.

ng
rdamak
*
ng
rak sesi
karmak.

ng
rdatma
*
ng
rdatmak i
i.

ng
rdatmak
*
ng
rak sesi
karmas
nsa
lamak.

ng
rt

nlak

*
ng
ra
n sesine benzer keskin ve kesik ses.
*
nlamas
, yank
sok olan (yer).

nlama
*
nlamak i
i.

nlamak

*
n diye ses
karmak.
* Yankvermek.

nlamal
*
nlamasolan.

nlat

nlatma

*
nlatma i
i veya biimi.
*
nlatmak i
i veya biimi.


nlatmak
*
nlamas
nsa
lamak.

nlay

*
nlamak i
i veya biimi.

nsabah
* Sabahleyin, ok erken.

p
p
* (ocuk dilinde) Y
kanma.

p
l
p
l
* Su ile oynayarak.

p
ldak

* (kk ocuklar iin)


plak.

p
r
* Yonga.

p
r makinesi
* Elyaflplka imalt
nda kullan
lmak zere odunlaryonga hline getiren makine.

plak

* stnde bulunmasgereken giysi, rt vb. bulunmayan.


* (baiin) Sas
z.
* zerinde ye
illik bulunmayan.
*
inde, gerekli e
ya bulunmayan.
* Yal
n, sssz.
* Olduu gibi, apa
k.
*
plak vcut resmi, n.
* Yoksul kimse.

plak alev
* Is
t
lacak maddelere veya bunlar
n iinde bulunduu kaplara dorudan do
ruya yneltilen ateveya alev.

plak at

* Ko
umlarve gemi tak
lmam

, eyerlenmemiat.

plak gzle (bakmak)


* grmeye yard
mcolacak hibir ara kullanmaks
z
n.

plak maden
* Tamamen saf durumda, iinde hibir yabancmadde bulunmayan maden.

plak mlkiyet
* Yararlanma hakkba
kas
n
n olan bir mal zerindeki sahiplik durumu, kuru mlkiyet.

plak resim
* Resim sanat
nda
plak insankonu alan bir resim tr, n.

plak tohumlular
* A
k tohumlar.

plak cret
* Vergiler, yan demeler veya primler d

nda kalan asl cret.

plaklar kamp
*
inde, insanlar
n giysisiz dola

p ya
ad
klardinlenme blgesi.

plakla
ma

*
plakla
mak i
i.

plakla
mak
*
plak duruma gelmek.

plakla
t
rma
*
plakla
t
rmak i
i.

plakla
t
rmak
*
plak duruma getirmek.

plakl

yla
* hibir
ey saklamaks
z
n, oldu
u gibi.

plakl
k
*
plak olma durumu.

planma

*
planmak i
i.

planmak
*
plak duruma gelmek.

r
r

*
rp
nmak fiili ile birlikte ne yapaca

n
a

rm
bir durumda ok znt ve telanlat
r.

ra
* am gibi reineli aalar
n ya
lve abuk yanmaya elveri
li blm.
* Lmba.

ra dibine

k vermek
* Bkz. mum dibine

k vermek.

ra

rak

* Mum, kandil, lmba gibi

k arac
;

k.
* Zanaat
renmek iin bir ustan
n yan
nda al

an kimse.
* Dkknda ayak i
lerine bakan kimse.
* Saray veya daire gibi byk yerlerde y
llarca hizmet ettikten sonra geimi salanarak izin verilen kimse.

rak
karmak
* bir kimsenin bekledi
inden az bir kazanla ortal
ktan uzakla
t
r
ld

nanlatmak iin kinayeli olarak


kullan
l
r.
* Cariye veya odal
klar
n saray, konak veya k
k gibi byk yerlerde y
llarca hizmet ettikten sonra
evlenmesine veya geimi salayacak o yerden ayr
lmas
na izin vermek.

rak etmek
* bir ustan
n yan
nda al

t
ktan sonra geimini sa
layabilecek dzeye eri
miolan ki
iye ba

ms
z al

mas
iin izin vermek.

rakl
k

*
rak olma durumu, yamakl
k.
*
ra

n yapt
i
.
*
ra
a verilen cret.
*
raklar
n al

t
yer.

rakl
k etmek
*
rak olarak al

mak.

rakma

* zerine kandil, mum veya herhangi bir

k konulan yksek tabla,


amdan.


rakman

* zerinde me
'ale yak
lan kule veya demir direk.
* Bal
k
lar
n bal
klark
y
ya ekebilmek iin geceleyin yakt
klarate
.
*
rakma.

ral
*
rasolan veya
ra gibi reineli olan.

ral
k

ramoz

r
l
zincir.

r
plak

*
ra olarak kullan
lmaya elveri
li.
* Bal
k
lar
n, atebal

avlarken zerinde
ra ve funda yakt
klar
zgara.
* Gemilere ykleme s
ras
nda, bir f

yyukarkald
rabilmek iin f

n
n iki ba

na tak
lan enli ve kancal

* Btnyle
plak,
r
l
plak.

r
plakl
k
*
r
plak olma durumu.

r
r

r
r

* Pamu
u ekirde
inden ay
rmaya yarayan let.
* Kk p
nar.
* C
rc
r bcei.

r
rlama
*
r
lamak i
i veya durumu.

r
rlamak
* Pamuk, keten ve kendir gibi bitkisel dokuma ham maddelerini ekirdek veya kabuklar
ndan temizlemek.

r
l
plak
* Tamamen
plak,
r
plak.
* ok a
k ve yal
n bir durumda.

r
l
plakl
k
*
r
l
plak olma durumu.

rn
k

rp

* Kk boyda kay
k.
* flok yelkeni bulunan, iki yz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli.
* Dal, budak k
rp
nt
s
.
* Boyalve gergin bir sicimi yay gibi ekip b
rakmak yoluyla izgi izme.

rp(gibi)
* (kol ve bacak iin) ok ince, ok zay
f.

rpipi

*
ki nokta aras
nda dzgnl
salamak iin kullan
lan ip.

rpvurmak
* boyaya bat
r
lm
ipin gerilip abucak
rp
lmas
yla yzeylere izgi ekmek.


rp
c

rp
lma

rp
lmak

*
rpmak i
ini yapan.
* Yazma kumai
lerini, boyalartutsun diye deniz suyunda
rpan kimse.
*
rp
lmak i
i.
*
rpma i
ine konu olmak.

rp
n

rp
n
*
rp
narak.

rp
n

rp
nma

*
rp
nmak i
i veya biimi.
*
rp
nmak i
i.

rp
nmak
* Acile k
m
ldanmak.
* Kaslar birdenbire kendili
inden ve dzensiz bir biimde k
m
ldamak, ihtil etmek.
* Ses
kararak hafif dalgalanmak.
* Ne yapaca

n
a

rm
bir durumda znt ve telgstermek.
* ok istenilen bir
eyi gerekle
tirebilmek iin a

r
derecede aba harcamak.

rp
nt
*
rp
nma.
* Sular
n ufak ve oynak dalgalarla kayna
mas
.

rp
nt
l
* Ufak ve oynak dalgal(deniz).

rp

rp

ma

*
rpma.
*
rp

mak i
i.

rp

mak
* (ku
lar) Kanatlar
noynatmak.

rp

t
r
lma
*
rp

t
r
lmak i
i.

rp

t
r
lmak
*
rp

t
rmak i
i yapt
r
lmak.

rp

t
rma
*
rp

t
rmak i
i.
* arabuk, zensiz ve stnkr yap
lan (i
).

rp

t
rmak
* Emek harcamadan, zensiz ve stnkr yapmak.

rp
ya getirmek
* bir s
ra veya izgi zerine getirmek.

rpma
*
rpmak i
i.
* Kuma

n kenar
nk
v
r
p dikmek iin i
ne, kenara gre apraz tutularak ve ift kattan bat
r
l
p tek kattan

kar
larak yap
lan dikibiimi.


rpmac
*
rpmak i
ini yapan kimse.

rpmac
l
k
*
rpmac
n
n i
i veya mesle
i.

rpmak

* H
zla ve kesik kesik silkelemek.
*
ki
eyi birbirine arpmak.
* Bir
eyin ucundan bir para kesmek.
* Sulu yiyecekleri h
zla ve srekli olarak atal, ka

k gibi bir
eyle kar

t
rmak.
* Gre
te rakibinin kollar
n
beli hizas
nda s
ms
kkavrayarak minderde kendi zerinden sa
a ve sola s
rt
st savurmak.
* almak, h
rs
zl
k etmek.

rpt
rma

*
rpt
rmak i
i.

rpt
rmak
*
rpmak i
ini yapt
rmak.

t
* Kk bir
eyin k
r
l
rken
kard

hafif ve sreksiz ses.

t
karmamak
* hi ses
karmamak.

t
kmamak
* en hafif bir ses bile
kmamak.

t etmek
*
t sesi
karmak.

t yok
* en hafif bir ses bile yok.

ta

tak

* Dzgn biilmiuzun ve ensiz tahta.


* Dada ya
ayan ve geimini odun satarak sa
layan.
* Kaba, huysuz, kavgac
.

t
t

* zerinde dikili bulunduklar


eyin iki kenar
nst ste getirerek birle
tirmeye yarayan iki paradan yap
lm

metal tutturmal
k, fermejp, kopa.
* Mobilya kapaklar
n
, kap
larkilitleme ve srglemenin d

nda kapaltutmaya yarayan ve az bir kuvvetle


a
l
p kapanmas
nsalayan iki paralmetal veya plstik ara.

t
tlama
*
t
tlamak i
i.

t
tlamak
*
t
tla tutturmak.

t
p
t

* Ufak tefek ve sevimli.

t
r
t
r
* Kmr ve odun yanarken, ince tahta ubuklar vb. k
r
l
rken, gevrek bir
ey yenilirken
kan ses.


t
r
t
r etmek
*
t
rdamak.

t
r
t
r konu
mak
* dzgn ve uzunca konu
mak.

t
r p
t
r
* (ocuklar iin) Kolayl
kla ve tatltatl(konu
mak).
*
tp
t
.

t
rdama
*
t
rdamak i
i.

t
rdamak
*
t
r
t
r ses
karmak.

t
rdata
t
rdata
*
t
rdatarak.

t
rdat

*
t
rdatmak i
i veya biimi.

t
rdatma
*
t
rdatmak i
i.

t
rdatmak
*
t
r
t
r ses
karmas
na yol amak.

t
rday

*
t
rdamak i
i veya biimi.

t
rt

*
t
rdama sesi.

tk
r
ld
m
* A

rincelik, dayan
ks
zl
k ve ekingenlik gsteren (kimse).

tk
r
ld
ml
k
*
tk
r
ld
m olma durumu.

tlama

tlamak

tlat
lma

*
tlamak i
i.
* Antep f
st

n
n kabu
unu aralama.
*
t sesi
karmak.
*
tlat
lmak i
i.

tlat
lmak
*
tlatmak i
i yap
lmak.

tlat

tlatma

tlatmak

*
tlatmak i
i veya biimi.
*
tlatmak i
i.
* Antep f
st

n
n kabu
unu aralama.
* Bir
eyden
t sesi
karmak.

* Bir kimseye, bilmedi


i bir
eyden ancak sezdirecek kadar sz etmek.
* Antep f
st

n
n kabu
unu aralamak.
*
paralar
n
n bazyerlerini oyup
karmadan makasla kesmek.

tl
k

tp
t

* itlembik.
* Ayak alt
nda ezilerek
t
r
t
r ses
karan bir tr patlanga, atapat.

vd
rma
*
vd
rmak i
i.

vd
rmak
*
vmak i
ini yapt
rmak.

vgar

vg
n

vlama

* ift srmekte veya araba ekmekte olan hayvanlara yard


mcolarak ko
ulan hayvan.
* Rzgr ve karla kar

k yaan ya
mur.
* Aa srgn, filiz.
*
vlamak i
i.

vlamak
* F

k
rarak akmak.

vma

vmak

yan

*
vmak i
i.
* Atlamak, s
ramak, z
plamak.
* (h
zla giden bir
ey) Bir yere arp
p yn dei
tirmek, sekmek, avmak, sapmak, inhiraf etmek.
* ok ayakl
lardan.sar
mt
rak renkte, zehirli bcek (Scolopendra).

yan gibi
* hain bak

lsar

n kimse.

yan gzl
* Mavi gzl.

yanl
k

* Hain olma durumu, hainlik.

yanl
k etmek
* hainlik etmek.

z
kt
rmak
* iziktirmek.
-i
* Bkz. -c
/ -ci.
iee kesmek
* iek amak.
iei burnunda (veya ie
i burnunda, amuru karn
nda)
* yeni, ok taze, yeni kopar
lm

iek

* Bir bitkinin, reme organlar


nta

yan o
u gzel kokulu, renkli blm.
* iek aan k
r veya bahe bitkisi.
* Davran

larhafif, toplum kurallar


na uymayan kimse.
*
rinli kabarc
klar dkerek yzde izler b
rakan ate
li, a
r ve bula

c
bir hastal
k.
* Sblimle
me veya ieksime yoluyla elde edilen toz.

iek amak (veya vermek)


* ieklenmek.
* yeniden ortaya
kmak, grnt vermek.
iek a

s
* iek hastal

na kar
ba

kl
k sa
lamak amac
yla a
olarak yap
lan zay
flat
lm
iek virs.
iek bahesi
* iek yeti
tirilen veya ieklerle kaplanm
ssl bahe.
iek biti
bcek.

* Yar
m kanatl
lardan, kk ve yumu
ak vcutlu olan, bitkilerin zerinde sr durumunda ya
ayan bir

iek boyas
* K
rm
z.
iek bozu
u
* iek hastal

ndan yz delik de
ik olmu
, opur.
iek
karmak
* iek hastal

na tutulmak.
iek durumu
* ieklerin sap zerindeki dizili
i.
iek drbn
* Bkz. kaleydoskop.
iek evi

* iek yeti
tirilen ve sat
lan yer.

iek gibi
* temiz, bak
ml
, gzel.
iek olmak
* ya

na, durumuna uymayan a

rdavran

larda bulunmak.
iek pazar
* ieklerin al
n
p sat
ld

ar

.
iek sap

* iekleri sapa birle


tiren ince ve kk sap.
iek sap
* iek durumunda btn ieklerin, zerinde topland
veya biti
ti
i sap.
iek so
an
* Lle gibi ieklerin ekim zaman
kklerinde olu
an so
an biimindeki yumru filiz.
iek suyu
* Turungillerin ieklerinin imbikten geirilmesiyle elde edilen gzel kokulu su.
iek tac

* ieklerin reme organlar


n
n evresinde trl renkte yaprak
klardan olu
an ve bcekleri eken organ.
iek tozu
* Ba

n iinde bulunan, iekte dllenmeyi salayan toz.


iek ya

* Ayiei ya

.
iek yapra
* iek sapzerinde ve iee yak
n, zel biimler gsteren yaprak.
ieki

* iek yeti
tiren, satan veya yapma iek i
iyle ura
an kimse.
* iek sat
lan yer.

ieki esnaf
* Sebze ve meyve toptanc
s
, komisyoncusu.
iekilik
* iek yeti
tirme, satma veya yapma, iek yap
p satma i
i.
iekleme
* ieklemek i
i.
ieklemek
* iek dikmek.
* iekle donatmak.
ieklendirme
* ieklendirmek i
i.
ieklendirmek
* iekli duruma getirmek.
* iekli bir durumdaym
gibi grnmek.
iekleni
* ieklenmek i
i veya biimi.
ieklenme
* iek ama.
* iein ama zaman
.
* Tuzlar
n billrla
ma sular
nyitirerek toz durumuna gelmesiyle olu
an tuzlar.
ieklenmek
* iek amak, iek vermek, iekli duruma gelmek.
iekle
me
* iekle
mek i
i veya durumu.
iekle
mek
* iek durumuna girmek, iek gibi olmak.
iekli

* iei veya iek resimleri olan.

iekli bitkiler
* Bkz. tohumlu bitkiler.
ieklik
* Kopar
lm
iekleri koymaya yarar kap.
* iek saks
lar
nkoymaya veya iek yeti
tirmeye ayr
lm
yer.
* Eski evlerde ss e
yaskonulan raflduvar oyu
u.

* iein zerinde anak, ta ve teki organlar


n
n bulunduu para.
ieksever
* iee d
kn kimse.
ieksime
* ieksimek i
i veya sonucu.
ieksimek
* iek gibi olmak, ieklenmek.
* Kristal durumunda bulunan bir bile
ik, kristal suyunu yitirip beyaz
msbir toz durumunu almak.
* Deride leke, sivilce, iek gibi dkntler belirmek.
ieksiz

* iei olmayan.

ieksiz bitkiler
* Mantarlar ve erelti otlargibi, reme organlargizli olan bitkiler s
n
f
.
ift

* (nesneler iin) Birbirini tamamlayan iki tekten olu


an.
* Bir erkek ve bir di
iden olu
an iki e
.
* Topra
srmek iin birlikte ko
ulan iki hayvan.
* Kk ma
a veya c
mb
z.

ift at

*
k
hakeminin,
k

n yanl
oldu
unu ko
uculara bildirmek ve yar

durdurmak iin yapt

iki el
tabanca at

.
ift ayakl
lar
* Duyargalarsekiz eklemli, vcut halkalar
nda iki
er ift ayak bulunan,
slak ve karanl
k yerleri seven ok
ayakl
lar toplulu
u.
ift caml
* Aralar
nda bo
luk b
rak
larak tak
lm
iki cambulunan (pencere).
ift cinsellik
* Ki
inin beyninde bir di
i bir de erkek gizil gcn bulunmasdurumu.
ift ubuk
* iftilik yapabilmek iin gereken her trl ara.
* Mal mlk, para edebilecek btn varl
klar.
ift dalma
* Ayakta gre
irken beklenmeyen bir at
l
mla kar

s
ndakinin iki aya

nbirden kapma.
ift desimetre
* zerinde yirmi cm'lik blntler bulunan l cetveli.
ift diki
* Birbirlerinden geen iki s
ra dz diki
.
* Bir s
n
fta iki y
l st ste okuma.
ift direkli
*
ki direkli kk yelkenli.
ift dirsek
* Boruya 180 lik dnveren dirsek.
ift di
liler
* Omurgal
lardan, st enedeki bir ift kemirmeye yarayan kesici di
in aras
nda bir ift daha kk di
leri
bulunan kemiriciler tak
m
n
n bir alt tak
m
.

ift grmek
* sarhoolmak.
ift kanatl
lar
* Sinekler gibi iki kanadolan ve emici a

zlarbulunan bcekler tak


m
, iki kanatl
lar.
ift kap
* st ste kapanan veya birbirine vidalanarak kullan
lan, yal
tma zelli
i ok, iki katlkap
.
ift ki
ilik
*
ki ki
iye ait, iki ki
ilik.
ift kol

* Aynynde ilerleyen, duran veya yryen birliklerden ve aralardan olu


an yan yana iki kol.

ift ko
mak
* hayvanlarsabana pullua ko
mak.
ift kme
* Birbirine ok yak
n iki y
ld
z kmesi.
ift motorlu
*
ki motorlu kk uak.
ift parmakl
lar
* Memelilerin kz, koyun gibi parmaklar
ift olan tak
m
.
ift pencere
* Yal
tkanl

art
rmak amac
yla st ste kapanan iki kanat biiminde yap
lm
pencere.
ift say
* 4, 6, 8 gibi 2'nin katolan ve 2'ye blnebilen tam say
.
ift srmek
* saban, pulluk kullanarak topraekilebilir duruma getirmek.
ift vuru
* Kas
tlolmayan ama kurala da ayk
rolan bir davran

a uygulanan ve do
rudan doruya kaleye
ekilemeyecek, iki vuru
lu bir ceza tr.
ift y
ld
z
* Birbirinin ekim etkisinde bulunan ve bylece ortak ktle merkezi evresinde dolanan yak
n iki y
ld
z.
ift zaman
* Tarla srme zaman
.
ifti

* Geimini topra
ekerek sa
layan kimse, renber.

iftilik
* ifti olma durumu.
* iftinin grd i
ler, tar
m, renberlik, ziraat.
iftilik etmek
* tar
mla u
ra
mak, renberlik yapmak.
ifte

*
kisi bir arada bulunan veya ikili.
* (sandal, kay
k iin) ift krekli.
* At, e
ek ve kat
r
n arka ayaklar
yla vuru
u, tekme.
*
ki namlulu av tfe
i.

ifte atmak
* (at, e
ek) arka ayaklar
ile vurmak.
* iki namlulu av tfeini patlatmak.
ifte ubu
a gitmek
* ekim ve biim i
leriyle ura
mak.
ifte dalmak
* Bkz. ift dalma.
ifte diki
* Bkz. ift diki
.
ifte gitmek
* tarla srmeye gitmek.
ifte kavrulmu
* Bir e
it sert ve ufak kesilmilokum.
* Pek pi
kin (kimse).
* ok ile ekmi(kimse).
ifte k
ska
*
kili k
skaca alma durumu.
ifte ko
mak
* ba
ka bir i
te kullan
lan hayvanlar
sabana, pullu
a ko
mak.
ifte kumrular
* ok sevi
en ve birbirinden hi ayr
lmayan kimseler.
ifte na
ra
* Birbirine balkk iki dmbelekten olu
an alg
.
ifte standart
* ifte l, ikili davran
veya tutum.
ifte vatanda
l
k
*
ki ayrmillet vatanda
l

na sahip olma.
ifte yemek
* hayvan
n iftesine maruz kalmak.
iftehane

* Kuretmeye yarar kafesli yer.

ifteleme
* iftelemek i
i.
iftelemek
* (hayvan) Arka ayaklar
yla tepmek.
* (gemi) Havan
n sertle
mesi zerine ikinci demirini de atmak.
iftelenme
* iftelenmek i
i.
iftelenmek
* ifte yemek.
iftele
me
* iftele
mek i
i veya biimi.

iftele
mek
* Birbirini iftelemek.
ifteli

* iftesi bulunan.
* ifte atan veya aln
nda ift sakar bulunan.
* Rahat durmayan, sata
kan.
* U
ursuz.

ifter ifter
* Her defas
nda, her yap
l

nda ift olarak.


iftetelli

* Gs ve gbek titreterek, gerdan k


rarak oynanan bir oyun.
* Bu oyunun mzi
i.

ifti bozmak
* iftilik yapmaktan vazgemek.
iftleme

* iftlemek i
i.

iftlemek
* ift duruma getirmek, ikilemek.
* Di
i ile erke
i bir araya getirmek.
iftlenme
* iftlenmek i
i.
iftlenmek
*
kili duruma getirilmek.
iftle
me

* iftle
mek i
i.

iftle
mek
* Bir
ey tek iken bir tanesinin daha kat
lmas
yla iki olmak.
* Erkek ve di
i hayvan veya bitki hcreleri dllenmek iin bir araya gelmek.
iftle
tiri
* iftle
tirmek i
i veya biimi.
iftle
tirme
* iftle
tirmek i
i.
iftle
tirmek
* ift yapmak.
* Hayvanlariftle
mek zere bir araya getirmek.
iftlik

* Tar
m yap
lan, hayvan yeti
tirilen ve orada al

anlar
n oturmasiin evleri bulunan genitoprak paras
.

iftlik khyas
* iftlik i
lerini yneten kimse.
iftteker

* Bisiklet.

ifttekerci
* Bisikleti.
ifttekercilik

* Bisikleti olma durumu.


igan
* ingene.
igan mzii
* Macar folklorundan geli
mizel yayl
sazla al
nan hareketli halk mzi
i.
i

* Pi
memiveya az pi
mi
.
* Yersiz ve yak

ks
z.
* Ya

n
n gerektirdi
i grgye ve olgunlua eri
miolmayan.
* (renk,

k iin) Gz rahats
z eden, gze batan.

ibrek
* ik
yma, soan ve baharat kar

m
na
lm
olan yufkaya koyarak haz
rlanan ve yada k
zart
larak
yap
lan brek.
iiyemek
* paralay
p ldrecek derecede birine k
zmak.
id
mek
* hokar

lanmamak, kaba ve yersiz bulunmak.


iiplik

* Bklmemiiplik.

ikamak (veya d
mek)
* yersiz, yak

ks
z olmak.
ikfte
*
yice dvlmietle ince bulgura biber, so
an, baharat, sala, maydanoz kat
larak bulgur yumu
ay
ncaya
kadar yorulup s
k
lan ve pi
irilmeden yenen kfte.
irenki
* irenkilik anlay

nda resim yapan (sanat


).
irenkilik
* XX. yzy
l
n ba
lang
c
nda ilk defa izlenimciliin renklerini b
rak
p gereinden ok saf renkler kullanarak
abart
lm
tabiat biimlerini gsteren resim anlay

.
ist emmi
* Bkz. insano
lu ist emmi
.
itoprak
* Uzun zaman i
lenmemi
, g srlr toprak.
iyemedim ki karn
m a
r
s
n
* su i
lemedim ki korkay
m.
i
de
* Ayranak yaprakliki eneklilerden bir aa, hnnap (Zizyphus sativa).
* Bu aac
n k
rm
zkabuklu, sert ekirdekli, iri zeytin biiminde ve bykl
nde, gzn olgunla
an yemi
i.
i
dem
* Zambakgillerden, trl renklerde iek aan, ok y
ll
k, yumrulu bir k
r bitkisi, mahmur ie
i (Colchicum).
i
den vermek
* yiyecek kar

npara olarak demek.


i
e

* Ceviz veya badem ii.

i
il
i
in
i
indirik

* Eski Trk boylar


ndan biri.
* Omuz.
*
ki ucuna su kab
, yourt tablasgibi ta

nacak
eyler as
larak omuza al
nan a
a, omuzluk.

i
it
* ekirdek, zellikle pamuk ekirde
i.
i
itli
i
le
me

* iit kar

m
olan.
* ile
mek i
i.

i
le
mek
* Gze batmak.
* Kaba davran

larda bulunmak.
i
lik

* iolma durumu.
* Kaba, yersiz, yak

ks
z davran

i
lik etmek
* ters veya yersiz bir davran

ta bulunmak.
i
nek
* Yolst.
i
nem
i
neme

* A
zda inenecek miktar(da), bir para, i
nemlik.
* inemek i
i.

i
nemek
* A
za al
nan bir
eyi di
ler aras
nda ezmek, tmek.
* Ayak veya tekerlek alt
na alarak ezmek.
* Say
lmasgereken bir
eyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar alt
na almak.
* Egemenlii alt
na almak, hkmetmek.
i
nemik

* A
zda inenip
kar
lan yemek.

i
nemlik
* A
zda inenecek miktarda olan.
i
neni
* inenmek i
i veya biimi.
i
nenme
* inenmek i
i.
i
nenmek
* inemek i
i yap
lmak.
*

gal alt
na al
nmak.
i
netme

* inetmek i
i.
i
netmek
* inemek i
ini yapt
rmak.
i
neyi
* inemek i
i veya biimi.
iklet
ikleti

* ekerli ve kokulu i
neme sak
z
, jiklet.
* iklet yapan veya satan kimse.

ikletilik
* ikletinin i
i ve mesle
i.
ikolata

* Kakaodan yap
lan ve bazen iine
eker, st, f
st
k, f
nd
k kat
lan yiyecek.

ikolatac
* ikolata yapan veya satan kimse.
* ok ikolata yiyen veya seven kimse.
ikolatac
l
k
* ikolata yapmak veya satmak i
i.
ikolatal
* ikolatasolan.
il
* Orman tavuugillerden, eti iin avlanan, ormanlarda ya
ayan bir ku
, datavuu (Tetrastes bonasia).
il

il il

* o
unlukla yzde olu
an kahverengi kk benekler.
* Aynada olu
an leke.
* Kklerdeki k
l gibi ince uzant
lar.
* Tynde kk benekler bulunan (hayvan).
* Yeni ve parlak.
* P
r
l p
r
l, parlak.

il yavrusu gibi da

lmak
* toplu bir hlde bulunan insanlar
n her biri bir yana da
lmak.
ile
* Dervi
lerin k
rk gn sre ile kendilerine uygulad
klarzahmetli ve perhizli dnem.
* Zahmet, s
k
nt
.
ile
*
pek, yn, pamuk gibi her trl iplik kangal
.
* Yay kiri
i.
ile ekmek
* ok s
k
ntekmek.
ile
karmak (veya doldurmak)
* s
k
nt
lbir i
in veya bir durumun sona ermesini beklemek.
ilecilik

ekme.

* Din maksatlarla ve trelere ba


lolarak tabi eilimleri ve beden isteklerini yenmek iin isteyerek ac

ileden
karmak
* ok k
zd
rmak.
ileden
kmak
* olup bitenler kar

s
nda sabrve dayan
kl

kalmay
p ta
k
nl
k gstermek.
* ile sresini bitirmek.
ilehane
* Dervi
lerin ile doldurduklaryer.
ilek

* Glgillerden, saplar
srngen, iekleri beyaz bir bitki.
* Bu bitkinin gzel kokulu, pembe, k
rm
z
renkli meyvesi.

ilek reeli
* ilek ve
ekerden yap
lan kokulu bir tr reel.
ilek suyu
* ilekten s
k
lan meyve suyu.
ilek zm
* Bir tr zm.
ileki
* ilek yeti
tiren veya satan kimse.
ilekilik
ileke
ileke
lik

* ilek yeti
tirme veya satma i
i.
* Birok s
k
nt
lve zntl durumlara d
molan.
* ilekeolma durumu.

ileli
* ilesi olan, ok s
k
nt
ekmiolan.
* ok zntlere yol aan.
ilemek
* Yamur iselemek.
* Nemlenmek,
slanmak.
* (blbl) ak
mak.
ilenti

* Hafif ya
mur, serpinti.

ilesi dolmak
* dervive tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geirmeleri gereken sreyi tamamlayarak ileden
kmas
.
* zc ve s
k
nt
lbir durumdan kurtulmak.
ileye girmek
* dervi
lerin k
rk gn sre ile kendilerine uygulad
klarzorlu ve perhizli dneme girmek.
ilingir

* Kilit, anahtar gibi demircili


in ince i
lerini yapan usta.

ilingir sofras
* zerine meze ve iki konmutepsi, kk iki sofras
.

ilingirlik
illenme

* ilingirin yapt
i
.
* illenmek i
i.

illenmek
* il (Il) olu
mak.
illi
* ili olan.
ilsiz
im
im im

* ili olmayan.
* Budaygillerden, bahelerin ye
illendirilmesinde yararlan
lan ok y
ll
k bitki (Lolium).
*
steksizce.

imbali
* Orkestralarda al
nan iki yuvarlak yzeyden olu
mumetal vurmal
alg
.
imek
imdik

* Serenin kk bir tr.


* imdiklemek i
i.
* Baparmakla i
aret parma

n
n ucu aras
na al
nan miktar.
* Gnl k
racak sz.
* Tatar brei.

imdik atmak (veya basmak)


* imdiklemek.
imdikleme
* imdiklemek i
i.
imdiklemek
* Bir kimsenin etini iki parmak ucu aras
nda k
st
rarak s
k
p ac
tmak.
* Bir btnden kk kk paralar koparmak.
imdiklenme
* imdiklenmek i
i.
imdiklenmek
* imdik at
lmak.
imdirme
* imdirmek i
i veya durumu.
imdirmek
* immek i
ini yapt
rmak.
imek
imen

* imecek yer.
* Kendili
inden yeti
miim.
* Bkz. emen.

imenli
imenlik
imensiz

* imeni olan.
* imeni olan (yer).
* imeni olmayan.

imento
* Killi kalkerleri zel f
r
nlarda pi
irip ezmekle elde edilen, amuru arabuk kat
la

p sertle
en ve yap
lara
har olarak kullan
lan kl renginde veya beyaz toz.
imentocu
* emento reten veya satan kimse.
imentoculuk
* imento retmek veya satmak.
imentolama
* imentolamak i
i.
imentolamak
* imento srmek, imento ile s
vamak.
imentolanma
* imentolanmak i
i.
imentolanmak
* imento srlmek, imento ile kaplanmak.
imentolatma
* imentolatmak i
i.
imentolatmak
* imento ile s
vatmak, imento kar

m
malzeme ile yapt
rmak.
imentolu
* imentosu olan.
imentosuz
* imentosu olmayan.
imleme

* imlemek i
i.

imlemek
* im ekmek.
imlendirme
* imlendirmek i
i.
imlendirmek
* imlenmesini sa
lamak.
imlenme
* imlenmek i
i.
imlenmek
* imle kaplanmak.
* zerinde im bitmek.

* Kendinin olmayan
eylerden biraz yarar sa
lamak.
* (yiyeceklerden) Azar azar al
p yemek.
imleyi
* imlemek i
i veya biimi.
immek
* Suya btn vcuduyla girip
kmak.
in anasonu
* Manolyagillerden, sarrenkteki iekleri anason kokan bir aa
k (lllicium anisatum).
in gl

* Bkz. kamelya.

in lhanas
* in'de yeti
tirilen bir tr lhana.
in leyl

* Tespih aac
.
inakop
ince
inilya
laniger).

* Lfer bal

n
n k (Temnodon altator).
* in dili.
* inilyagillerden, postu iin avlanan, yumu
ak ve gmrengi tyleri olan kemirici hayvan (Chinchilla

inilyagiller
* rnek hayvaninilya olan kemiriciler familyas
.
ingen
* ingene.
ingene

* Hindistan'dan
kt
klar
sylenen, dnyan
n e
itli yerlerinde gebe olarak ya
ayan bir topluluk veya bu
topluluktan olan kimse.
* (Kk ile) Cimri.
ingene borcu
* Tutarpek nemli olmamakla birlikte ufak ve da
n
k borlar
n btn.
ingene ergesi
* Derme atma ve pis bir yer.
ingene ergesinde musand
ra ne arar
* yoksul bir kimseden ne beklenir?.
ingene dn
* Grltl toplant
.
ingene kavgas
* nemsiz bir sorun zerine ba
lay
p gittike k
z

an, yakasa
lmad
k kfrlere yol aan kavga.
ingene palamudu
* Palamut bal

n
n yavrusu.
ingene paras
* Bozuk para, ufakl
k.

ingene pembesi
* Gz al
c
, ipembe renk.
* Bu renkte olan.
ingenece
* ingene dili.
* (Kk ile) ingeneye yara

r (biiminde), ingene gibi.


ingenele
me
* ingenele
mek i
i.
ingenele
mek
* Cimrice davran

larda bulunmak.
ingenelik
* ingene olma durumu.
* (Kk ile) Ars
zca a gzllk, cimrilik.
ini

* Duvarlarkaplay
p sslemek iin kullan
lan, bir yz s
rlve genellikle iek resimleriyle bezeli, pi
mi
,
bal
k levha, fayans.
* S
rlve ssl, pi
mibal
ktan yap
lm
olan.
ini d
emek
* bir yeri ini ile kaplamak.
ini mrekkebi
* Simsiyah, ince ve solmaz bir is mrekkebi.
inici
* ini yapan veya satan kimse.
inicilik
inili
inisiz

* ini yapma sanat


.
* inisi olan, inilerle bezenmiolan.
* inisi olmayan.

inke
* Salam, sert ta
.
* En ufak para.
* Benek.
inko

inko

* Atom numaras30, atom a


rl

65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. K


saltmasZn.
* Bu elementten yap
lm

.
* Tombala oyununda kart
n bir veya iki s
ras
ndoldurunca kazand

n
bildiren ve a
ka sylenen sz.
* Tombala oyununda kart
n bir veya iki s
ras
ndoldurana verilen dl.

inkograf
* inkografi ustas
.
inkografi
* o
alt
lmak istenilen resim veya yaz
lar
n kal
b
ninko zerine
karma sanat
.
inli

* in milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse).


intiyan
*
i astarl
, uzun kad
n donu, kad
n
alvar
.
ip

* Milimetrik yzeyler zerinde on binlerce devre eleman


ndan olu
an ve son derece karma

k elektronik
devrelerin yerle
tirildi
i, genellikle silikon gibi yariletken bir malzemeden yap
lm
ince bir dilim.
ipil

* (gz iin) A
r
lve kirpikleri dklm
.

ipille
me
* ipille
mek i
i.
ipille
mek
* Gzleri ipil duruma gelmek.
ipilti
* Yamur serpintisi.
ipo

* Gemiyi istenilen bir yerde tutmak iin bir zincirle denize at


lan, iki veya daha ok kolu bulunan gemi

demiri.
ipura
ir
irirci

* Karagz bal

na benzer, eti beyaz bir Akdeniz bal

(Aurata aurata).
* Kay
s
, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu.
* irir yapan kimse.

iri
* iriotunun kknn tlmesiyle yap
lan ve su ile kar
larak tutkal gibi kullan
lan esmer, sarbir toz.
irigibi
iriotu
iri
i

* yap

kan ve ac
.
* Zambakgillerden, beyaz iekli bir bitki (Asphodelus).
* iriyapan ve satan kimse.

iri
i ana
* irihaz
rlamakta kullan
lan derin kap.
* Acve kurumu
, zehir gibi.
iri
ilik
* iri
inin i
i veya meslei.
iri
leme

* iri
lemek i
i.

iri
lemek
* irisrmek.
iri
lenme
* iri
lenmek i
i veya durumu.

* Ni
astan
n ve bazinorganik tuzlar
n etkisi ile granrler yap
s
n
n bozulmas
, su alarak
i
mesi, kristal
zelli
ini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere kar
hassasiyetinin artmas
.
iri
lenmek
* irisrlmek.
iri
li
* irisrlm
.
*
nceli
i kola ile rtlm(bez, kuma
).
irkef
* Pis ve bulan
k su.
*

ren ve bula
kan (kimse veya
ey).
irkefe
* irkefe yak

r bir biimde (olan).


irkefe (amura) taatmak (veya irkefi zerine s
ratmak)
* edepsiz bir kimsenin tepkisine yol aacak bir davran

ta bulunmak.
irkefle
me
* irkefle
mek i
i.
irkefle
mek
* irkef durumuna gelmek.
irkefli
*

ren ve pis durumda bulunan.


irkeflik
irkin

* irkef olma durumu veya irkefe davran

.
* Gze veya kula
a hogelmeyen, gzel kar

t
.
* Yak

k almayan.
* Karanl
k, dalavereli,
pheli.

irkin kamak
* hoolmayan bir durum olmak.
irkince

* irkine yak
n, irkin bir biimde (olan).

irkinle
me
* irkinle
mek i
i.
irkinle
mek
* irkin bir duruma gelmek.
irkinle
tirme
* irkinle
tirmek i
i.
irkinle
tirmek
* irkin bir duruma getirmek.
irkinlik

* irkin olma durumu.


* irkin olan
n nitelii.

irkinseme
* irkinsemek i
i.

irkinsemek
* Bir
eyi irkin bulmak.
iroz

* Yumurtas
natarak zay
flam
uskumru bal

ve bunun kurutulmu
u.
* ok zay
f kimse.

irozla
ma
* irozla
mak i
i veya durumu.
irozla
mak
* (uskumru iin) Yumurtas
n
atarak zay
flamak.
* ok zay
flamak.
irozluk
* iroz olmaya elveri
li.
* Zay
fl
k, kuruluk.
is
helvas
.

* Bazbitkilerden s
zan ve kat
la
arak sar
mt
rak bir cisim durumuna gelen bir e
it
ekerli z su, kudret

ise
*
nce yamur, isenti.
iseleme

* iselemek i
i.

iselemek
* (ya
mur)
nce ince yamak.
iseme

* isemek i
i.

isemek
* iselemek.
isenti
iskin

* Toz gibi ince ya


an (ya
mur).
* iseleyen ya
murdan hafife
slanm

.
* iseleyen ya
mur.
* (ocuk dilinde) Sidik.

ietmek
* i
emek.
i
i gelmek
* i
eyecei gelmek.
i
ik
it
it

* Tav
an yavrusu.
* Ba
, bahe, bostan gibi yerlerin evresine al
, kam

, aa dalgibi
eylerden ekilen duvar.
* Pamuktan dokunmubasma.
* Barts, yazma, yemeni.

it sarma

* it sarma

gillerin rnek bitkisi olan, daha ok tarla kenarlar


nda yeti
en, beyaz iekli, tysz ve uzun
sapl
, sar
l
c
, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Convolvulus sepium).
it sarma

giller
* Biti
ik ta yaprakliki eneklilerden, it sarma

, kahkaha ie
i, mahmude, kskt gibi bitkileri iine
alan bir familya.
ita
itar

* Etil memeliler s
n
f
n
n etiller tak
m
n
n kedigiller familyas
ndan bir hayvan.
*
pek ve pamukla dokunan bir tr kuma
.

itari

*
zmaritgillerden, zerinde sarizgiler bulunan, en by
yar
m kiloyu a
mayan, k
l
klbir bal
k
(Boxsalpa).
* Bir tr ince dokunmu
, izgili kuma
.
iten

iti

* Saman ta

mak iin arabalara konulan ince dallardan rlmbyk sepet veya it.
* Kuzu a

l
.
* itmek i
i.

iti yapmak
* salar
, itilmitarakla taramak.
* itilemek.
itileme

* itilemek i
i.

itilemek
* Kirini
karmak iin ama

r
n iki yan
nele al
p birbirine srmek.
itilenme

* itilenmek i
i.

itilenmek
* itilemek i
ine konu olmak.
itili

* itilenmiolan.

itilmek
* itmek i
ine konu olmak.
iti
me
iti
mek
itlembik

* iti
mek i
i.
* Birbirine geip peki
mek.
* Kara a
agillerden, mercimekten az byk, buruk lezzette meyvesi olan bir aa, melengi (Celtis).

itlembik gibi
* ufak tefek, esmer ve sevimli.
itleme

* itlemek i
i.
itlemek
* Kabak ekirdei, f
st
k gibi
eylerin kabuklar
n
kararak yemek.
* itle evirmek.
itme
* itmek i
i.
itmek

itmik

ivi

* Bir araya getirmek, birle


tirmek.
* Kuma
taki delii rerek kapamak.
* Tara
n di
lerini iplikle ba
lay
p s
k

t
rmak.
* itilemek.
* zm salk
m
n
n kk dal
.
*
ki parmak ucu ile al
nan miktar, imdik.
*
ki
eyi birbirine tutturmak iin ak
lan, ucu sivri, ba
l
, metal veya aatan yap
lm
ufak ubuk.
* Kalkan bal

n
n zerindeki d
meye benzer kemiksi olu
um.

ivi
kar, ama yeri kal
r
* gnl yaraskapansa da unutulmaz.
ivi iviyi sker
* gl bir
ey kendisi gl olan ba
ka bir
eyle veya durumla etkisiz b
rak
l
r.
ivi gibi

* ok sa
lam ve evik (insan).
* ok so
uk.

ivi gibi olmak


* ok
mek, donmak.
ivi kesmek
* ok
mek.
ivi kestirmek
* ok
tmek.
ivi k
rmak
* ayakkab
lar
n iinden
kan ivi ular
nbir letle kesip raspa ile e
eleyerek kselenin iine gmmek.
ivi sokmak (veya srmek)
* bir i
in olmas
nda engel, glk
karmak.
ivi yaz
s
* Eski Farslar
n, Medlerin ve Asurlular
n kulland

yaz
.
ivi yukar
* Ya
lgre
te hasmayaklar
ndan yakalay
p tepesi st diktikten sonra s
rt
n
yere getirerek yenme yolu.
ivici
* ivi satan kimse.
* Topu sert olarak kar

alana dikine indiren oyuncu.


ivicilik
* ivi yap
p satma i
i.
ivid

* ivit renginde olan.


ivileme
* ivilemek i
i.
* Dimdik ve ayakst bir durumda (denize atlama).
* Topu kar
alana dikine indirmeye yarayan sert vuru
.
ivilemek
* Bir
eyi bir yere ivi ile tutturmak, m
hlamak.
* Vurmak, ldrmek.
* Olduu yerde hareketsiz b
rakmak.
* Aynnoktaya srekli olarak bakmak.
* Sabitle
tirmek, kesin olarak yerle
tirmek.
ivilenme
* ivilenmek i
i.
ivilenmek
* ivi ile tutturulmak, m
hlanmak.
* Bir yerde hareketsiz kalmak.
iviletme

* iviletmek i
i.

iviletmek
* ivi akt
rmak.
ivili

ivisiz

* ivisi olan.
* ivi ak
larak yap
lm

.
* ivi ile bir yere tutturulmu
.
* e
itli spor oyunlar
nda giyilen bir ayakkabtr.
* ivisi olmayan veya ivilenmemiolan.

ivisiz kalkan
* Vcudunda ivi yerine benekleri bulunan, eti ok lezzetli kalkan bal

cinsi.
ivit

* Eskiden ivit otundan, bugn yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sar
l

n
gidermek iin ama

r
n son
suyuna kar

t
r
lan toz boya.
ivit mavisi
* ivit rengindeki mavi.
ivit otu
* Baklagillerden, yapraklar
ndan ivit
kar
lan bitki tr (
ndigofera).
* Turpgillerden, yapraklar
ndan mavi boya
kar
lan bitki (
salis tinctoria).
ivit rengi
* Bir tr koyu mavi renk.
* Bu renkte olan.
ivitleme
* ivitlemek i
i.
ivitlemek
* ama

rivitli suya sokup sar


l

ngidermek.
ivitlenme
* ivitlenmek i
i.

ivitlenmek
* ivitlemek i
ine konu olmak.
ivitli

ivitsiz

*
inde ivit bulunan.
* ivitli sudan geirilmiolan (ama

r).
* ividi olmayan veya ivitlenmemiolan.

iy

* Havada buu durumundayken ak


am
n ve gecenin serinliiyle yerde veya bitkilerde toplanan kk su
damlalar
,
ebnem.
iyleme

* Hafif ve ince yaan ya


mur, isenti.

iylemek
* Yamur iselemek.
izdirme

* izdirmek i
i.

izdirmek
* izmek i
ini yapt
rmak.
izecek

* Aacizmeye yarayan, ember kesitli, ucu sivri ve a


a saplel arac
.

izelge
* izgilerle blmlere ayr
lm
k

t, cetvel.
izge

* Bir olay
n e
itli durumlar
ngstermeye veya birka
ey aras
nda kar

la
t
rma yapmaya yarayan
izgilerden olu
mubiim, grafik.
izgi

* izilerek veya e
itli yollarla olu
muiz, izi, hat.
* Yz ve vcut hatlar
n
n her biri.
* Bir noktan
n yrtlmesiyle olu
an biim.
* Temel.
* Bir durumdan ba
ka bir duruma atlanan, geilen yer, s
n
r.

izgi ekmek
* bir noktay
hat biiminde e
itli ynde uzatmak.
* bitirmek, sona erdirmek.
izgi film
filmi.

* Bir konuyla ilgili olarak ki


ilerinin hareketlerini belirtecek yolda art arda izilmiresimlerden olu
an sinema

izgi lek
* Pln veya haritan
n alt k
esinde yatay bir izgi ile gsterilen, harita zerindeki uzunluun gerekte ne
kadar uzunlua kar

l
k olduunu belirten ve bunun izgi zerinde i
aretlenmesiyle elde edilen lek.
izgi resim
* Yaln
z izgilerle yap
lm
resim.
izgi roman
* Konuyu ve olaylar zincirini kesintisiz olarak resimleme yntemiyle okuyucuya sunan anlat
m tarz
.

izgileme

* izgilemek i
i.

izgilemek
* izgi ekmek, izgi izmek.
izgilenme
* izgilenmek i
i veya durumu.
izgilenmek
* izgi meydana gelmek.
izgile
me
* izgile
mek i
i veya durumu.
izgile
mek
* izgi durumuna gelmek.
izgili
* zerinde izgi bulunan.
izgilik
izginme

* izgi izmeye yarar tahta, cetvel tahtas


.
* izginmek i
i veya durumu.

izginmek
* Bir
eyin etraf
nda dnp durmak.
* Tereddt etmek.
izgisel

* izgi ile gsterilmi


.

izgisiz
* zerinde izgi olmayan.
izi

* izgi.
* Saban demirinin toprakta b
rakt

iz.
* Tutum, davran

izici
* izen.
* Tarlada ha
hakozalaklar
nafyon almak iin izen kimse.
izicilik
* izicinin i
i.
izik

* izilmi
.
* izgi.

izik izik
* izikle dolu.
izikli

* izikleri olan.

iziktirme
* iziktirmek i
i.

iziktirmek
* abucak izmek.
* Ba
tan savma yazmak.
izili
izili

* izilmiolan.
* izilmek i
i veya biimi.

izilme
* izilmek i
i.
izilmek
izim
izimci

* izmek i
ine konu olmak.
* Belli bir kurala gre ve genellikle yaln
z cetvel ve pergel yard
m
yla bir
eklin izilmesi.
* izim yapan kimse.

izin izin
* izgi durumunda, s
rayla.
izinti

izi
izme
izme

* Ufak s
yr
k.
* Bir yaz
da zeri izilen yer.
* izmek i
i veya biimi.
* Koncu diz kapaklar
na kadar
kan bir e
it ayakkab
.
* izmek i
i.

izmeci
* izme yapan veya satan kimse.
izmecilik
* izme yapma veya satma i
i.
izmeden yukar
kmak
* bilmedii, akl
n
n ermedi
i, yetkisi d

ndaki bir i
e kar

mak.
izmek

* izgi ekmek.
* Resmini yapmak, resmetmek.
* izgiler hlinde belirtmek, desenini yapmak.
* izgi hlinde berelemek.
* Geersiz k
lmak iin zerine izgi ekmek.

izmeleri ekmek
* bir i
e giri
mek.
izmeli
oban

* izmesi olan.
* Davar, koyun, kei, s

r, manda srlerini gdp otlatan kimse.

* Bkz. ulpan.
oban ald
ba
a gitti, kurt aldda
a gitti
* mal
n
, varl

nba
kalarkulland
, kendisine bir
ey kalmad
.
oban bre
i
* Ha
lanm
patateslerin stle pre hline getirilmesi, malzemenin do
ranm
soanla kavrulmas
, zerine et
suyu, k
yma ve nane eklenerek pi
irilmesiyle haz
rlanan brek.
oban kebab
* Takebab
na benzeyen yo
urtlu et yemei.
oban kpei
* Sry koruyan iri cins kpek.
oban kulbesinde padi
ah ryasgrmek
* iinde bulunduu duruma uygun d
meyen d
ler kurmak.
oban merhemi
* Terementi ve mum yaile yap
lm
yara merhemi.
oban salatas
* Domates, salatal
k ve biberler kk kk do
ranarak yap
lan so
anl
salata.
oban Y
ld
z
* Vens, ulpan.
obanaldatan
* obanaldatangillerden, kanatlarsivri, kuyru
u uzun bir kutr, keisaan, dak
rlang
c(Caprimulgus
europeus).
obanaldatangiller
* En iyi bilinen tr obanaldatan olan, ku
lar s
n
f
n
n gk kuzgunumsular tak
m
n
n bir familyas
.
obanantas
* Turpgillerden, yemi
leri torbayand
ran bir yaban bitkisi (Capsella bursa pastoris).
obanda
arc

* Turpgillerden yaban bir bitki, kuekme


i (Thlaspi).
obande
ne
i
* Kara bu
daygillerden, beyaz veya pembe iekli, yrek biimi yaprakl
, otsu bir k
r bitkisi (Polygonum
aviculare).
obandd

*
ki eneklilerden, sap ve yapraklar
nda keskin bir koku ve ac
bir tat olan, nemli yerlerde yeti
en bir bitki,
meyhaneci otu (Asarum europaeum).
oban
n gnl olursa tekeden ya(st veya kremez)
kar
r
* bir i
i bitirecek ki
i, isterse olmayacak gibi grnen i
lere zm yolu bulur.
obaninesi
* It
r ie
i cinsinden kokulu bir bitki (Geranium).
obanlama
* K
r ya
ant
s
n
n ve zellikle obanlar
n a
k ve ya
ay

lar
nanlatan edebiyat tr, pastoral.
obanl
k

* oban olma durumu veya oban


n grd i
.
* obana verilen cret.

obanl
k etmek

* oban olarak al

mak, hayvan gtmek.


obanpskl
* obanpsklgillerden, bir ss bitkisi (llex aquifolium).
obanpsklgiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi obanpskl olan bitki familyas
.
obanszgeci
* Yourt otu.
obantara
* Maydanozgillerden, tarlalarda ok rastlan
lan, beyaz iekli bir bitki (Scandix).
obantuzlu
u
* Sar
al
.
ocu
u olmak
* ocu
u do
mak.
ocu
umsu
* ocuksu.
ocuk

* Kk ya
taki olan veya k
z.
* Soy bak
m
ndan o
ul veya k
z, evlt.
* Bebeklik a
ile erginlik a
aras
ndaki geli
me dneminde bulunan insan.
* Gen erkek.
* Byklere yak

mayacak biimde d
ncesizce davranan kimse.
* (bykler aras
nda daha az ya
l
lar iin)
nsan.
* (kmseme yolu) Belli bir i
te yeteri kadar tecrbesi ve yetene
i olmayan kimse.

ocuk ald
rmak
* (kad
n) karn
ndaki bebe
i hekime ameliyatla ald
rmak.
ocuk bahesi
* ocuklar
n gezinmesi, oyun oynamas
ve hava almasiin yap
lm
bahe.
ocuk bak
c
* Bkz. ocuk bak
c
s
.
ocuk bak
c
s
* ocuk bak
mile grevlendirilmik
z veya kad
n.
ocuk bezi
* Bebeklerin alt
na ba
lanan bez.
ocuk bilimci
* ocuk bilimi uzman
, pedolog.
ocuk bilimi
* Konu olarak ocu
u al
p her bak
mdan inceleyerek zelliklerini belirten bilim, pedoloji.
ocuk dili
* ocuklar
n belli birtak
m seslerden, basitle
tirilmikurallardan, rneklemelerden yararlanarak kulland
klar
dil.
ocuk dnyaya getirmek
* ocuk dourmak.
ocuk d
rmek
* (gebe kad
n) ocu
unu vaktinden nce ve l olarak dourmak, d
k yapmak.

ocuk gibi
* yetenekleri geli
memi
, ocuk kalm

.
* kolay kanar, kolay inan
r.
ocuk gibi sevinmek
* ok sevinmek.
ocuk i
i
* Kolay veya nemsiz i
.
ocuk kalmak
* bymolmas
na ramen ocuka d
nceler ta

y
p ocuk gibi davranmak.
ocuk olmak
* ocukla
mak.
ocuk oyunca
* nem verilecek de
erde olmayan.
* Kolay i
.
ocuk oyuncahline getirmek
* yeteneksiz kimseler kar

arak bir i
i deerinden d
rmek.
ocuk oyunu
* ocuklar
n oynad

oyun.
* Basit ve s
radan bir olay veya durumun olmad

nifade etmek iin sylenir.


ocuk peydahlamak
* (evli olmayan kad
n) gebe kalmak.
ocuk ruhlu
* ocuklara benzeyen bir i dnyas
olan, ocuksu davran

lar
olan.
ocuk yapmak
* (isteyerek) ocu
u olmak.
ocuk yeti
tirmek
* ocu
u topluma yararl
bir duruma getirmek.
ocuk yuvas
* Genellikle al

an kad
nlar
n kk ocuklar
nsabah b
rak
p ak
am ald
klarbak
m evi, kre
.
ocukca

z
* Kendisine kar

efkat ve ac
ma duyulan k
z.
ocuka
* ocu
a yak

r (biimde), ocuk gibi.


ocuku

* ocuk sa
l

ve hastal
klardoktoru.

ocukla ocuk, bykle byk olmak


* iinde bulunulan yere veya evredeki insanlara uymak.
ocuklar!

* arkada
lar!.

ocukla
ma
* ocukla
mak i
i.
ocukla
mak

* ocuk gibi davran

larda bulunmak.
ocukla
t
rma
* ocukla
t
rmak i
i.
ocukla
t
rmak
* ocukla
mas
na yol amak.
ocuklu

* ocu
u olan.

ocuklu
u tutmak
* ocuksu davran

larda bulunmak.
ocukluk
* ocuk olma durumu.
*
nsan hayat
n
n bebeklikle ergenlik aras
ndaki dnemi.
* ocuka davran

.
ocukluk etmek
* ocuka davran

larda bulunmak.
* gere
i gibi d
nmeden tecrbesizce davranmak.
ocuksu

* ocuk gibi, ocuka olan, ocua benzeyen.

ocuksuluk
* ocuksu olma durumu.
ocuksuz

* ocu
u olmayan.

ocuksuzluk
* ocuksuz olma durumu.
ocuktan al haberi
* bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir
ey, ocuklar
n rastgele syledikleri bir szle anla

ld

nda
sylenir.
o
al

* o
almak i
i veya biimi.

o
alma
* ok duruma gelme, artma.
o
almak
* Azken ok olmak, ok duruma gelmek.
o
alt
c
* o
altma i
ini gerekle
tiren dzenek.
o
alt
m

o
alt

* o
altmak i
i.
* As
l kopya ile aynzellikleri ta

yan yeni bir kopyaytek i


lemde elde etme.
* o
altmak i
i veya biimi.

o
altma
* o
altmak i
i.
* ok duruma getirme, teksir.

o
altma makinesi
* zel bir k
t zerine yaz
lm
yaz
y
o
altmaya yarayan makine, teksir makinesi, mstensih.
o
altmak
* Miktar
n
, say
s
n
, lsn art
rmak.
* o
altma makinesi kullan
larak say
s
nart
rmak, teksir etmek.
o
u

* o
u zaman, ok defa.
* Bir
eyin byk blm.
* ok kimse.

o
u gitti, azkald
* yap
lmakta olan i
in en nemli, en g blm bitti, az ve nemsiz blm kald
.
o
u kez

* Birok kere, defalarca.

o
u zarar, azkarar
* "a

r
ya kamamal
" anlam
nda kullan
l
r.
o
ul

* Kelimelerin belirli eklerle birden ok varl

veya ki
iyi bildirme biimi, okluk: Ordular. Geldik. Evlerimiz

gibi.
o
ul eki

* okluk eki.

o
ul ekleri
* okluk ekleri.
o
ulcu

* o
ulculukla ilgili olan, plralist: o
ulcu gr
.
* o
ulculuk yanl
solan (kimse), plralist.

o
ulculuk
* e
itli e
ilimlerin, d
ncelerin, ynetimde etkisini kabul eden siyas yntem, plralizm.
o
ullama
* o
ullamak i
i.
o
ullamak
* o
ul duruma getirmek.
o
ulla
t
rma
* o
ulla
t
rmak i
i.
o
ulla
t
rmak
* Bir kelimeyi okluk ifade edecek biime getirmek.
o
ulluk
* o
ul olma durumu.
o
umsama
* o
umsamak i
i.
o
umsamak
* Bir
eyin d
nlenden daha ok oldu
u yarg
s
na varmak, ok grmek, ok bulmak.
o
un

* ok kez, s
k s
k, ekseriya.

o
unca
o
unluk

* En o
u, ekseri.
* Say
stnl
, ekseriyet.

o
unlukla
* o
unlu
a dayan
larak.
* o
u zaman,.o
u kez.
o
urcuk
* S

rc
k ku
unun ba
ka bir ad
, ekirge ku
u (Suturnus vulgaris).
ok

* Say
, nicelik, deer, g, derece vb. bak
m
ndan byk ve a

rolan, az kar

t
.
* Say
, glk, sre vb. bak
m
ndan a

r
l
k bildirir.

ok anlaml
* ok anlaml
l
kla ilgili olan.
ok anlaml
l
k
* Bir kelimenin birok anlamlar bildirme nitelii.
ok ayakl
lar
* Eklem bacaklbceklerin,
yan gibi, her ekleminde bir veya iki ift aya
olan tak
m
.
ok ok
* En ok, en son, olsa olsa.
ok dzlemli
* Birka dzlemin birbirini kesmesiyle olu
mu(a
).
ok e
li

* Aynzamanda birok kad


nla evli olan (erkek) veya birok erkekle evli olan (kad
n), poligram.

ok e
lilik
* Karveya kocadan herhangi birinin birden ok say
da olmas
n
n toplumsal olarak onaylad

evlilik biimi,
poligami.
ok fazl
* Birden ok fazbulunan (ak
m, sistem).
ok gemeden
* k
sa bir sre sonra.
ok gelmek
* gere
inden fazla olmak.
* ekilmez ve katlan
lmaz olmak.
ok grmek
* esirgemek.
* bir kimsenin bir davran

nyad
rgamak.
ok gzeli
* Bkz. ok hcreli.
ok hcreli
* Yap
s
nda birden ok hcre bulunan (hayvan veya bitki).
ok hcreliler
* Yap
s
nda birden ok hcre bulunan bitki ve hayvanlar.

ok kar
l
* Bkz. ok e
li.
ok kar
l
l
k
* Bir erkein kanun olarak aynzamanda iki veya daha ok say
da kad
nla evli olabildi
i evlilik biimi,
polijini.
ok katl
otopark
* Katlar
nda ara park yerlerinin bulunduu bina.
ok k
sa dalga
* 2.9 m'den 3.4 m'ye kadar (104 megahertze kadar) olan radyo dalgalar
.
ok kocal
* ok kar
l
.
ok kocal
l
k
* ok kar
l
l
k.
ok ortakl
* Birok ortaktan olu
an (
irket), anonim.
ok partili
* Birden fazla partinin kat
l
mile ya
anan siyas hayat.
ok seslendirilmi
* ok sesli duruma getirilmi
.
ok sesli

* ok seslilikle ilgili, polifonik.


* Dilde birok sesi bildiren (harf), polifonik.
* Birok de
i
ik sesin bir araya gelmesiyle yap
lan (mzik), polifonik.

ok seslilik
* Birok sesi mzi
e uygun olarak yazma sanat
, polifoni.
* Dilde bir harfin birden ok sesi kar

lamasniteli
i, polifoni.
ok sylemek
* gevezelik etmek.
ok szl
* Tatldilli, konu
kan.
ok
ey!

*
a
ma anlat
r.

ok
kr!
* Tanr
'n
n verdi
i nimetlerden ho
nutluu anlat
r.
ok tanr
c
* Birden ok tanr
n
n varl

nbenimseme.
ok tanr
c
l
k
* Birok tanr
n
n varl

d
ncesini benimseyen inan, politeizm, paganizm.
ok tas
m
* Birinin varg
stekine ncl olmaya yaramak yoluyla birbirine balbulunmayan birok tas
mdan olu
mu
kan
t.
ok terimli
* Aralar
nda art
(+) veya eksi (-) i
areti bulunan birok terimden olu
an cebir ile ilgili anlat
m.

ok uluslu
* (sanayi veya ticaret iin)
ki veya daha ok ulusla ilgili olan; e
itli uluslar
n kat
ld

ortakl
k.
ok yanl(veya ynl)
* ikiden ok yanolan.
* birok konuda bilgi ve al

masolan.
ok y
ll
k
* Y
llarca toprak stnde ve toprak alt
nda canl
l

nsrdrebilen bitki.
* iek amadan nce birok y
l ya
ayan (bitki).
ok yzl
* Btn yzleri birer okgen olan
ekil.
okal
* Sava
larda giyilen z
rh.
okbilmi
* Her
eye akleren, zeki, ak
ll
.
*
kar
n
bilen, kurnaz.
okbilmi
lik
* ok bilmiolma durumu.
okbilmi
lik taslamak
* kendini okbilmigibi gstermek.
oka

oku

* ok olarak.
* A

r
, fazla.
* okuluk retisini benimseyen (kimse), plralist.

okuluk
* Gerekili
in a
klanmas
nda birden ok ilkenin temelde bulundu
u kabul eden retici, bircilik kar

t
,
plralizim.
okgen
* Aolu
turacak biimde drtten ok kenardan olu
an kapaldzlem.
oklar

* Birou.

oklar
nca
* Birok kimselerce, birok kimse taraf
ndan.
okluk

* Say
veya l ynnden ok olma durumu, kesret, ekseriyet.
* o
unluk.
* S
k s
k, oka, ok kez, ou.

okluk eki
* Getirildi
i kelimenin birden ok olduunu anlatan ek.
oklukla

* Genellikle.

okra
an
* Gr kaynak.
okrama

* okramak i
i.
okramak
* F
k
r f
k
r kaynamak.
oksamak
* ok grmek.
oktan (veya oktand
r)
* ok zaman nce, ok zamandan beri, teden beri, uzun sreden beri.
olak

* Eli veya kolu sakat olan.

olakl
k
* El veya kol sakatl

.
olpa

olpal
k
olpan

* Ayasakat olan.
* Beceriksiz, eli i
e yak

mayan, acemi.
* olpa olma durumu.
* Bkz. ulpan, Vens.

oluk ocua kar

mak
* evlenip ocuklardnyaya gelmek.
oluk ocuk
* ocuklarla birlikte aile toplulu
u.
* Bir i
te gereken tecrbeyi kazanmam
ya
a kk kimseler, genler.
oluk ocuk elinde kalmak
* tecrbesiz, ok gen ki
ilerin eline gemek.
oluk ocuk sahibi olmak
* (erkek) evlenip e
i ve ocuklarolmak.
oluklu ocuklu
* oluk ocu
u olan.
omak

* Denek.

omak sokmak (veya koymak)


* Bkz. tekerine omak koymak.
omaklama
* omaklamak i
i.
omaklamak
* omakla vurmak.
omar

*
ri kpek, oban kpe
i.

opra
* Bal
k k
l

.
* S
k al
l
k veya sazl
k.

opra bal

* Kayal
klarda ya
ayan, iri b
y
klbir tatlsu bal

(Cobitis).
opur

* Yz iek hastal

ndan kalma kk yara izleri ta

yan, a

riek bozuu olan (kimse).

opurina
*
zmarite benzer bir bal
k.
opurla
ma
* opurla
mak i
i.
opurla
mak
* opur duruma gelmek.
opurla
t
rma
* opurla
t
rmak i
i.
opurla
t
rmak
* opur duruma getirmek.
opurluk
or

* iek bozu
u olma durumu.
* Hastal
k, dert.
* S

r vebas
.

orak

* Bitkisi iyi olmayan veya hi bitki vermeyen, verimli olmayan.


* (su iin) Ac
.
* Toprak damlara ekilen su geirmeyen killi toprak.
* Baztopraklar
n yznde beyaz bir katman durumunda toplanan ve eskiden barut yapmakta kullan
lan
potasl
, sutlu tuz.
* Verimsiz, k
s
r, bak
ms
z, yoksul.
orakla
ma
* orakla
mak i
i.
orakla
mak
* orak duruma gelmek.
orakla
t
rma
* orakla
t
rmak i
i.
orakla
t
rmak
* orak duruma getirmek.
orakl
k

orap

* (toprak iin) Verimli olmama durumu.


* (su iin) Ac
l
k.
* e
itli ipliklerden rlen, aya
a giyilen giyecek.

orap kamak
* orab
n bir teli kopup rgs uzunlamas
na a
lmak.
orap rmek
* Bkz. ba

na orap rmek.
orap sk
gibi gitmek (veya gelmek)

* ba
layan bir iveya birbirine balbirok iarka arkaya ve kolayca srp gitmek.
orap
* orap ren veya satan kimse.
orap
l
k
* orap yapma i
i.
* orap al
p satma i
i.
orba

* Sebzeyle veya etle haz


rlanan s
cak, sulu iecek.

orba etmek
* kar

t
rmak.
orba gibi
* pek sulu (yemek).
orba imeye a
rmak
* yemek yemeye a
rmak.
orba ka

* Yemek yerken kullan


lan tatlka

ndan byk ka

k.
orba olmak
* Bkz. orbaya dnmek.
orba taba

* orba konmak iin yap


lan zel tabak.
orbac
* orba pi
irip satan kimse.
* Ta
rada halk
n Hristiyan ileri gelenlerine verdi
i unvan.
* Yenierilerde bir birlik komutan
.
* Tayfalar
n gemi sahibine verdikleri ad.
orbac
l
k
* orba pi
irip satma i
i.
orbada tuzu (veya maydanozu) bulunmak
* bir iveya grevde az da olsa emei gemiolmak.
orbal
k
* orba pi
irmeye yarar.
orbaya dnmek
* karmakar

k duruma gelmek, iinden


k
lmaz bir durum almak.
orbaya sinek d
mek
* i
in tadkamak, yeteri kadar iyi ve gzel olmad

anla

lmak.
orlu

* Hastal
kl
, dertli.

orman
* Bkz. karman orman.
otanak
otira

* zerinde birok f
nd
k bulunan dal.
* otiragillerden, dikenli, sert pullu, k
sa ve geni
, siyaha yak
n esmer bir bal
k (Balistes capriscus).

otiragiller
* rnek hayvanotira olan kemikli bal
klar familyas
.
otra
otuk

* Aatan yap
lm
kk su kab
.
* D

arda kalm
aa kk.
* Kesilen aac
n topraktan yukar
da kalan blm.
* Asma kt
, tevek.

drme
*
drmek i
i.

drmek
*

emek.
*
leri do
ru f

k
rtmak.

mek

* Alalmak, a
a

ya inmek.

ncek
* Dayanma noktasortada olan kald
ra, tahterevalli.

nme

*
nmek i
i.

nmek
* Bir yaninerken br yankalkmak.

*
ri gvdeli, k
sa saplbir tr halk saz
.

r
* Maydanozgillerden bir e
it dikenli yaban bitkisi.
* Tohumdan yeti
mikk fidan.

rc
*
r (I) alan kimse.
kek

kel

kelek

kelekli
kelge
kelme

* ukur yer.
* Batakl
k, sazl
k.
* Ta
an bir suyun ekildikten sonra b
rakt

tortu.
* kelti, rsup.
* Ya
al
nm
st veya yourdun kaynat
lmas
yla elde edilen bir e
it peynir, kesik, ek
imik.
* Tortu.
*
inde kelek bulunan, kele
i olan.
* Batakl
k, su kenar
, bal
k.
* kelmek i
i.

kelmek
* (bir s
v
n
n iinde erimiolan kat
bir madde) Bir ay
rac
n yard
m
yla s
vdibine kmek, teressp etmek.
kelti

* Bir kelme sonunda bir s


v
n
n dibine ken katmadde, rsup.

keltme
* keltmek i
i.
keltmek
* kelmeye u
ratmak, kelmesini salamak.
kermek
* kmesini sa
lamak.
kertme
* kertmek i
i veya durumu.
* Bir tr halk oyunu.
* Bkz. cep.
kertme
* Deniz dibine indirilerek stne bal
klar geldiinde k
elerinden ekilip kald
r
lan a
.
kertmek
* ktrp oturtmak.
* Bulundu
u yerde yere y
kmak.
* Moral bozmak, da

n
kl
a yol amak.
kkn

* kmolan.
* Vcut, ak
l ve ruha gc azalm
olan.

kknle
me
* kknle
mek i
i.
kknle
mek
* kkn duruma gelmek.
kknlk
* kkn olma durumu.
kme

kmek

* kmek i
i, inhitat.
* Bir k
s
m yerin alttan y
k
larak alalmas
.
* Bulundu
u dzeyden a
a
inmek, ukurla
mak.
* zerinde bulundu
u yere y
k
lmak.
* melmek.
* Oturmak, birdenbire oturmak.
* (deve, s

r vb. iin) Olduu yere oturmak.


* (
akak, avurt vb. iin)
eri do
ru girmek, ukurla
mak.
*
nerek kaplamak.
* (tortu) Dibe inmek.
* Sars
l
p dinli
ini yitirmek.
* Son bulmak, y
k
l
p da
lmak.
* (duygu, durum vb.) Basmak, yay
lmak.
* Youn bir biimde duymak.

ktrme
* ktrmek i
i.

ktrme havuzu
* Pis suyu temizleme d
emelerine, yabancmaddelerin ktrld havuz.
ktrmek
* kmesine yol amak, kmesine sebep olmak.
kk
* km
, ukurla
m

, ieri ekilmi
.
kklk
km

* kk olma durumu.
* kme biimi, inhitat.

knt

* kme.
* ken
eylerin kal
nt
s
, enkaz.
* Suyun dibine ken
eyler.
* Jeolojik bir olay sonunda olu
an toprak kkl
.
* Uyaranlara kar
duyarl

n, iyapabilme gcnn, kendine gvenin azalarak karamsarl

n, umutsuzlu
un
glenmesiyle ortaya
kan akl bozukluk, depresyon.
* Gerileme, kriz.
knt hende
i
* Yer kabu
unun birbirine parelel olarak uzanan k
r
klarveya basamaklk
r
k dizileri aras
ndaki km
blm, yer knts.
k

* kmek i
i veya biimi, inhitat.
* Y
k
lma.
* melip yere oturu
.
* Son bulma, mahvolma, inhitat.

k
me
* k
mek i
i.
k
mek
* Bir
eyin ba

na kp toplanmak.
l

* Kumluk, susuz ve
ss
z geniarazi, sahra.

l tavu
u
l tavu
ugiller
* Omurgal
lardan llerde ya
ayan, uzun gvdeli, arp
k bacakl
ku
lar tak
m(Ptero clidae).
le dnmek
* harap olmak, bozulmak.
lle
me

* lle
mek i
i.

lle
mek
* zl topra
ak
p l durumuna gelmek.
* Verimsiz hle gelmek.
lle
tirme
* lle
tirmek i
i veya durumu.
lle
tirmek

* l durumuna getirmek.
llk
* l ok olan.
* orak.
me
* Tahta kepe.
meli
melme

* melmek i
i veya biimi.
* melmek i
i.

melmek
* Dizlerini bkerek topuklar
zerine oturmak.
meltme
* meltmek i
i veya durumu.
meltmek
* melmek i
ini yapt
rmak.
mez

mezlik

mlek

* Medreselerde mderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan


renci.
* Birinin kendi i
ini reterek yeti
tirdii kimse.
* Mderrisin yan
nda
rencilik etme.
* Birinin sznden
kmama, davran

lar
na uyma durumu.
* Toprak tencere.

mlek hesab
* Basit ve gvenilmez hesap.
mlek kebab
* mlek iinde pi
irilen et yeme
i.
mleki

* anak, mlek, testi yapan veya satan kimse.

mlekilik
* anak, mlek, testi gibi
eyler yapma sanat
, seramikilik.
mlekleme
* mleklemek i
i.
mleklemek
* mlek i
ine konu olmak.
mmek
ngl
p

* melmek.
* Ufak batakl
k, amurlu kk gl.
* Saman inceli
inde herhangi bir sap, dal veya tahta paras
.
* Yarars
z, pis veya zararlolduu iin at
lan ufak tefek
eylerin hepsi.

p arabas
* Sprntlerin, at
klar
n ta

nd

araba.
*

e yaramaz, de
ersiz, kaba saba kimse.
p atlamaz
* gznden hibir
ey kamayacak kadar titiz ve dikkatli (olan), aldat
lamaz.
p gibi

* ok ince, zay
f.

p kebab
* K
sa ve ince aa
i
lere geirilerek pi
irilen et kebab
.
p kovas
* Bkz. p torbas
, p sepeti.
p sepeti
* Bro ve evlerde pleri, at
klarkoymaya yarayan kap.
p tenekesi
* plerin iinde topland

byk kap.
* plk.
*

e yaramayan, kt, berbat (


ey).
p torbas
* Evlerde iine plerin kondu
u k
t veya plstik torba.
patan

* Kimin kiminle evlenece


ini nceden kararla
t
r
p gerekle
tirdi
ine inan
lan manev g.
* Evlenmelerde arac
l
k eden kimse.

patanl
k
* patan
n i
i.
p

* Evlerden pleri toplayan veya sokaklarspren temizlik i


isi.

plk
* pnn yapt

i
.
pe dnmek
* ok zay
flamak.
pleme

* D
n ie
igillerden, kkleri i srdrc olarak kullan
lan, kara pleme, ye
il pleme ve sar
pleme
gibi trleri olan bir bitki, marulcuk (Helleborus).
plenme
* plenmek i
i.
plenmek
* e
itli yiyeceklerden azar azar yemek.
* Kendine a
ktan ufak tefek
karlar sa
lamak.
pl

pl

* (zm vb. iin) Sapolan.


* ple, sprntyle kar

.
* her trl yetkinin s
n
rs
zca kullan
ld
yer.

pl

plk

* her trl yetkinin s


n
rs
zca kullan
ld
yer.
* plerin at
ld

yer, sprntlk, mezbele.

plk horozu
* Gzeli, irkini ay
rt etmeyen kad
n d
kn erkek.
plk

* plkleri sat
n alarak i
e yarar madde ve malzemeleri yeniden de
erlendirme iin haz
rlayan kimse.

plklk
* plknn i
i.
psz

* p olmayan.

psz zm
* Kusursuz ve uygun
ey.
* Birlikte ya
ayacak yak
nlarolmayan e
.
pten elebi
* ok zay
f, gsz ki
i.
r p
rdek
re otu

* Bkz. er p.
* Gabya mantileri zerine ba
lanan palanga, flok ve yan yelkenleri kandilisas
.
* Bkz. rek otu.

rek
* Az yal
, bazen
ekerli ve yumurtal
, gevreke bir hamur i
i.
* Bir gk cisiminin tekerlek biiminde grlen yz, kurs.
rek mantar
* Ormanl
k alanlarda yeti
en bir mantar.
rek otu
* D
n ie
igillerden bir bitki ve bunun reklere e
ni katmak iin ekilen, susam iriliindeki siyah
tohumu (Nigella damascena).
reki

* rek yapan veya satan kimse.

rekilik
* rek yap
p, satma i
i.
reklenme
* reklenmek i
i.
reklenmek
* (y
lan iin) Halka durumunda k
vr
l
p toplanmak.
* Srekli kalmak, yerle
mek.
* Bir duyguyu gl ve srekli olarak duymak.
reklik

* rek yapmaya elveri


li olan, rek iin ayr
lm
olan.

rk

* Say
boncu
u, abaks.

rten

* Dam evresindeki ya
mur sular
noluklardan al
p duvar temelinden uza
a ak
tan, saak kenarlar
ndan
d

ar
do
ru uzanm
aa oluk.
rten gibi
* oluk gibi, ok gr bir biimde.
rt
* Deirmende bu
day teknesi oluu.
ven

* Kk ve dallar
, suyu sabun kat
lm
gibi kprten, kir temizleyici bir bitki, sabun otu, helvac
kk
(Saponaria officinalis).
* evgen.
z
* Bumbar, ba

rsak.
* Bumbar
n ya

.
zdrme
* zdrmek i
i.
zdrmek
* zmek i
ini yapt
rmak.
zelti
zg

* zlme sonucu ortaya


kan madde.
* Dokumac
l
kta atk
lar
n geirildi
i uzunlamas
na ipler, ar

zgn
* zlm
, da
lm

.
* (kar, buz iin) Erimeye ba
lam

, yumu
am

.
zgnlk
* zgn olma durumu.
zme

zmek

* zmek i
i.
* El tezghlar
nda dokunan, genellikle yatak, yorgan ar
afyapmakta kullan
lan ince bez.
* D
ml, balveya sar
lbir
eyi amak.
* D
meyi iliinden amak.
* (sa iin) Amak.
* zg ipini tezgha yerle
tirmek.
* (bulmaca, sorun vb. iin) Bilinmeyen, gizli noktas
nbulup onu a
klamak.
* Bir problemde aranan sonucu, belli geler yard
m
yla ortaya
karmak, halletmek.
* Bir maddeyi bir zcde zndrmek, onun zeltisini yapmak.

zc
* zmek i
ini yapan.
* Ba
ka bir maddeyi zmek zelli
i olan.
zk
* zlmolan.
zlme

* zlmek i
i.
* Sava
ta, gerideki savunma hatt
na ekilmek isteyen birli
in d
mandan s
yr
lmas
.
* Bir sesin boumlanmas
ndan sonra organlar
n eski duruma gemesi.
* Ki
ilik veya karakter gibi bir btnde birli
in bozulmasdurumu.
zlmek
* zmek i
ine konu olmak.
* Gev
eyip yumu
amak, erimeye ba
lamak.
* Birli
ini, beraberliini yitirmek, da

lmak, paralanmak.
* Gev
emek, gsz kalmak.
* Da
lmak, kmek.
zlm

zl

* zlmek i
i, da
l
m, bozgun.
* Sinir merkezleri aras
ndaki ibirlii ve uyumun bozulup kesilmesi.
* zlmek i
i veya biimi.
* Eriyerek gev
eme.
* Da
l

.
* Y
k
l

zm
* Bir sorunun zlmesinden al
nan sonu, hal.
* Bir denklemde bilinmeyenlerin yerine konulunca o denklemi gerekle
tiren sayveya say
lar.
* Bir problemi zmek iin verilenler zerinde yap
lacak i
lemlerin gsterilmesi.
zm yolu
* Bir gl giderme aresi.
zmc
* zm getiren kimse.
zmleme
* zmlemek i
i.
* Herhangi bir konunun, bir nesnenin d
ncede veya gereklikte kurucu paralar
na ayr
lmak yoluyla
yap
s
n
n, i
leyi
inin ve geli
im yasalar
n
n ortaya konmasi
lemi.
* Bir cmledeki kelimelerin hangi kelime trnden olduklar
nveya zne, tmle, yklem grevlerinden
hangisinde bulunduklar
nbelirtme, tahlil.
* Bir maddenin birle
imindeki yal
n cisimlerin niteli
ini veya niceliini anlamak iin yap
lan i
lem, tahlil,
analiz.
* Bir say
yonluk ve birliklerine ay
r
p, yazmak.
* Bir metni belirli yntemlere ba
lkalarak gzden geirme, tahlil.
zmlemek
* zmleme yoluyla bir
eyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek.
* Anlamve niteli
i anla

lamayan bir konuyu a


klad
ktan sonra sonuca balamak, tahlil etmek, analiz
etmek.
zmlemeli
* zmlemeye dayanan, zmle ilgili, tahlil, analitik.
zmleni
* zmlenmek i
i veya biimi.
zmlenme
* zmlenmek i
i.
zmlenmek
* zmlenmek i
ine konu olmak.
* Onluk sayma dzeninde, say
lar basamak de
erlerine ayr
larak yaz
lmak.

zmleyici
* zmlemek i
ini yapan kimse.
zmleyi
* zmlemek i
i veya biimi.
zmsel
* zmle ilgili, tahlil, analitik.
zmsz
* zm olmayan.
zmszlk
* zm olmama durumu.
zndrme
* zndrmek i
i.
zndrmek
* znmesini sa
lamak.
znme

* znmek i
i.
* Bir s
vile kar

an kat
, s
vveya gaz durumundaki bir maddenin bu s
viinde homojen bir btn
olu
turacak biimde kar

mas
.
znmek
* zlmek i
ine konu olmak, da
lmak, erimek.
znt
z
z
me

* zlme, da

lma durumu.
* zmek i
i veya biimi.
* z
mek i
i.

z
mek
* (bir
eyi olu
turan geler) Birbirinden ayr
lmak.
zya

* Kar
n bo
luundaki sindirim organlarzerinde bulunan ve onlar
n zerinden s
yr
larak veya kesilerek
al
nan ya
.
-u

* Bkz. -c
/ -ci.

ubuunu tttrmek
* zntsz, kayg
s
z ya
amak.
ubuk

* Krpe dal.
* Denek biiminde ince, uzun ve sert olan
ey.
* Ttn imek iin kullan
lan uzun a

zl
k.
* Kuma
ta dz izgi.
* Ana direkler zerine srlen ikinci ve nc direk paras
.

ubuk a
ac
* Stle
engillerden, ii delik olan dallarubuk gibi kullan
lan bir aac
k (Mabea).
ubuk makarna

*
nce, uzun, ubuk biiminde dklmve f
r
nlanm
makarna.
ubuk odas
* Bkz. ubukluk.
ubuku

* ubuk yap
p satan kimse.
* Saraylarda ve byk konaklarda ttn ubuklar
nhaz
rlayan kimse.

ubuklama
* ubuklamak i
i.
ubuklamak
* Hal
, kilim gibi rtlerin tozunu temizlemek veya
ilte, pamuk gibi
eyleri kabart
p dzeltmek iin
zerlerine denekle vurmak.
ubuklu

ubukluk

* ubu
u olan.
* (kuma
ta) Uzunlamas
na izgili.
* ubuk saklanan uzun dolap.

ubuksuz
* ubu
u olmayan.
ucu
* Semerci.
uha

* Tysz ince, s
k dokunmuyn kuma
.

uha ie
i
*
ki eneklilerden, ok y
ll
k, dei
ik renkli iekleri ve rozet yapraklarolan, dere kenarlar
nda da yeti
en bir
ss bitkisi.
uha ie
igiller
*
ki eneklilerden, rne
i uha ice
i olan bir bitki familyas
.
uhac
l
k
* uha dokuma i
i.
uhadar
* Bir dairenin d

ardaki ayak i
lerine bakan kimse.
uhadarl
k
* uhadar
n i
i.
uhal
uhuh

uka

* uhasolan.
* (ocuk dilinde) Tren.
* Lokomotifin al

rken
kard

ses.
* Akdeniz, Marmara ve Karadeniz'de ya
ayan tekirlerin irisi.

ukur
* evresine gre a
a
kmolan (yer).
* ene ve yanaktaki gamze.
* Sin, mezar.

ukur amak
* topra
kazarak ukur yapmak.
ukura d
mek
* kt ve uygunsuz bir duruma girmek.
ukurlanma
* ukurlanmak i
i.
ukurlanmak
* ukur durumuna girmek veya ukurlu olmak.
ukurla
ma
* ukurla
mak i
i.
ukurla
mak
* ukur duruma gelmek.
ukurlatma
* ukurlatmak i
i.
ukurlatmak
* ukur durumuna getirmek veya ukurlu yapmak.
ukurlu
ukurluk

* ukuru olan.
* ukur olma durumu.
* ukur yer.

ukurunu kazmak
* birinin felketine yol aacak bir dzen kurmak.
ul

ul aput

* Genellikle k
ldan yap
lm
kaba dokuma.
* K
ldan veya ynden yap
lm
hayvan rts.
* Giyim, giysi.
* Dokunmueski e
ya veya eski giysi.
* Her trl dokunmukuma
.

ul tutmaz
* giysi ve mal de
eri bilmeyen, derbeder, serseri, avare (kimse).
ulcu

* ul i
leriyle u
ra
an kimse.

ulha
* El tezgh
nda bez dokuyan kimse.
ulha ku
u
* Bir iskete tr (Parus pendulinus).
ullama

ullamak

* ullamak i
i.
* Tav
an ve kuzu eti ile k
zart
lm
hamur yemei.
* Hayvana ul rtmek.

* F
rt
naldenizde dalgalar gverteye su atmak.
ulland
rma
* ulland
rmak i
i veya durumu.
ulland
rmak
* ullanmas
na sebep olmak.
ullan

ullanma

* ullanmak i
i veya biimi.
* ullanmak i
i.

ullanmak
* Alta almak iin birinin zerine abanmak.
* Birini bezdirecek, b
kt
racak kadar tedirgin edici olmak.
ulluk
* ullukgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da ya
ayan, 32 cm uzunluunda, tyleri kahverengi ve kl
rengi, gebe, eti iin avlanan, uzun gagalbir ku
, bekas (Scolopax rusticola).
ullukgiller
* Yamur ku
lar
n
n rnek hayvanulluk ve batak ulluu olan alt familyas
.
ulpan
ulsuz

ultar
ultar

* Vens.
* ulu olmayan.
* Varl
ks
z, paras
z.
* Eyerin veya palan
n zerine rtlen kilim, halgibi rt.
* Bkz. ultar.

ulu dzmek (veya dzeltmek)


* giyimi ku
amyenilemek.
* madd durumu iyile
mek.
upra
* Bkz. opra.
upra bal

* ipura.
urur

urlatma

* Lpina familyas
ndan, eti pek sevilmeyen, kk bir deniz bal

(Crenilabrus).
* nemsiz, deersiz.
* urlatmak i
i veya durumu.

urlatmak
* H
zla, h
zland
rmak.
u
ka
* Acbiber, k
rm
zbiber.
uval

* Pamuk, kenevir veya sentetik iplikten dokunmubyk torba.


* Bir uval
n alabilecei miktar.
uval gibi
* kaba ve seyrek (kuma
) veya bol ve tsz (giysi).
uvalc
* uval yapan veya satan kimse.
* Tar
m i
lerinde rn uvallara dolduran kimse.
uvalc
l
k
* uval yap
p satma i
i.
* rn uvala doldurma i
i.
uvald
z
* uval gibi dokumalar dikmekte kullan
lan, ucu yassve e
ri, byk ine.
uvallama
* uvallamak i
i veya durumu.
uvallamak
* uvala doldurmak.
* Ba
aramamak.
uvallanma
* uvallanmak i
i veya durumu.
uvallanmak
* uvallamak i
ine konu olmak.
uvallatma
* uvallatmak i
i veya durumu.
uvallatmak
* uvallamas
nsalamak.
uvall
uvals
z

* uvallanm
veya uvalolan.
* uvalolmayan veya uvallanmam

uva
*
dil
rmak
y
s
ndaki uvasistan Federe Cumhuriyeti'nde oturan, Trk soyundan bir halk veya bu halk
n
soyundan olan kimse.
* uva
lara zg olan.
uva
a

* uvaTrkesi.

-
* Bkz. -c
/ -ci.
k

* Erkeklik organ
.

kndr
* Pancar.
kr

* Bir yz balta, bir yz kazma olan ara.

nk

* undan dolay
,
u sebeple.

r
e
karmak
* bir nesneyi i
e yaramayacak durumda olmas
ndan dolaykullanmamak.
rk
* rmolan.
* Salam ve dayan
klolmayan.
* Salam bir temele veya kan
tlara dayanmayan.
* Gere
i gibi i
lemez, sakat.
* Vurma veya s
k

t
rma yznden vcutta olu
an mor leke.
rk (veya r
e)
kmak
* birinin salam olmad

anla

lmak.
* sal
k durumunun elveri
siz olmasyznden askerlik devinden ba

lanmak.
rk boya
* Doal olmayan ve basit kimyasal yollarla elde edilen boya.
rk ar
k
* Salam olmayan, i
e yaramaz.
rk gaz
* Otomobil vb. ta

t aralar
n
n egzozundan
kan yanm
gaz.
rk i
* Bozuk, kt, i
e yaramaz zellikleri olan durum veya i
.
rk para
* Ayard
k on ake, sapara kar

t
.
rk sak
z
* ok kullan
lan sz veya d
nce.
rk tahtaya basmak
* tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir i
e giri
mek.
rkl
* Doal olarak hayvan ve bitki kal
nt
lar
n
n zerinde ya
ayan ve onlar
n rmesine yol aan (bitki ve
organizmalar), saprofit.
rkl
* r
olan.
rklk

* rk olma durumu.
*

e yaramayan maddelerin b
rak
ld

yer.
* Sak
ncal
,
pheli, belirsiz durum.

rksz
* r
olmayan.
rme
rmek

* rmek i
i.

* (bitki veya hayvan) Trl etkilerle ve en ok mikroplar


n etkisiyle, kimyasal de
i
iklie u
rayarak bozulup
da
lmak.
* Salaml

n
, dayan
kl
l

n
yitirmek.
* Vurulma veya s
k

ma yznden vcutta lekeler olu


mak.
* (insan iin) Y
pranmak, kmek.

* (dava iin) Temelsiz ve kan


ts
z kalmak.
rtme
* rtmek i
i.
rtmek
* rmesine sebep olmak.
* (eti) Bayatlat
p gevrek bir duruma getirmek.
* Doru olarak ileri srlen bir d
ncenin, bir davan
n bo
lu
unu, anlams
zl

nortaya koymak.
rtlme
* rtlmek i
i veya durumu.
rtlmek
* rtmek i
ine konu olmak.
* Doru olarak ileri srlen d
ncenin yanl

n
, gereklere dayanmad

nortaya
karmak.
rt

* rtmek i
i veya biimi.

ry
* rmek i
i veya biimi.

* Yryen e
ei durdurmak iin sylenen sz.
* Yak

ks
z bir davran
kar

s
nda sylenen kaba bir sz.
* Dteryum'un k
saltmas
.

dD
* Trk alfabesinin be
inci harfi. De adverilen bu harf ses bilimi bak
m
ndan tml, patlay
cdieti
nszn gsterir.
* Nota i
aretleri harfle tan
mland

nda re notas
ngsterir.
* Romen rakamlar
nda beyz say
s
ngsterir.
da / de

* (sonunda kal
n nll hece bulunan kelimelerden sonra da, ince nll hece bulunan kelimelerden sonra
de, biimlerinde yaz
l
r; yaz
da, ta / te biimi kullan
lmaz.) Daha nce gemibir cmle veya egrevli ge ile sonraki
aras
nda "-den ba
ka" anlam
yla ili
ki kurar.
* Azarlama, yalvarma, kmseme, yak
nma, vme anlamlar
nda iki cmleyi ba
lar.
* art bildiren fiillerden sonra "bile, dahi" anlam
na gelerek
art
n geerli olmad

n
anlat
r.
* Kar

t anlamlcmleleri peki
tirerek balar.
* Bazbirle
ik cmleleri "ama, fakat" anlam
yla birbirine balar.
* Bazedat, ba
la ve zarflardan sonra gelerek anlam
glendirir.
* Kendisinden nceki fiili zarf-fiil durumuna sokar.
* -erek, -ip ekli zarf-fiillerden sonra kullan
l
rsa temel fiilin olubiimini, nermenin nas
l olu
tuunu anlat
r.
* Tekrarlanan iki isim, iki s
fat aras
nda kullan
l
rsa anlam glendirilmiolur.
* Bir iste
e kar

olan fiili balamaya yarar.


* Tekrarlanan fiiller aras
nda sreklilik bildirir.
* Bir
eyin yerine geebilen iki cmlenin fiillerini birbirine balar.
* Tekrarlanan kelimelerin aras
na girerek kuvvetli istek, direnme bildirir: ocuk sat
c
ygrnce
eker de

eker diye tutturdu ... cmlede da...da, de...de, da...de veya de...da biimleriyle egrevli geleri, "hem ... hem"
anlam
yla ba
lar.
-da / -de /, -ta / -te
* Bulunma hli eki: oda-da, sokak-ta, ev-de, gk-te vb. Bazrneklerde bu ek kal
pla
m

t
r: gzde, szde,
ondal
k.
-da- / -de-, -ta- / -te* Yans
malardan gei
siz fiil treten ek: f
s
l-da-mak, a
l-da-mak, gmbr-de-mek, fingir-de-mek vb.

Dadac

* Dadac
l
k ak
m
na balsanat
, dadaist.

Dadac
l
k
* Sava
a ve toplumsal dzensizlie kar
bakald
rmadan do
an bir sanat ak
m
, Dadaizm.
* 1916'da dil ve estetik kurallar
ntan
mayan, kelimelerin anlamlar
na deer vermeyen, anlat
mda ba

bove
alabildi
ine ar

mlara dayanan bir yol izleyen, bile bile kapal


l

a sapan bir

r, Dadaizm.
Dadaist
Dadaizm

* Dadac
.
* Dadac
l
k.

dadand
rma
* Dadand
rmak i
i.
dadand
rmak
* Dadanmas
na yol amak.
dadanma

* Dadanmak i
i.

dadanmak
* Tad
nald

, ho
land

bir
eyi s
k s
k istemek.
* Yarar,
kar amac
yla veya al

kanl
kla bir yere s
k s
k uramak.
dada

dada
l
k
dad

* Erkek karde
.
* Delikanl
, yiit kimse.
* (dou illerinde) Seslenme sz olarak kullan
l
r.
* Dadaolma durumu.
* ocuk bak
mile grevlendirilmikad
n.

dadolmak
* ocuk bak
c
l

grevini stlenmek.
dad
l
k

* Dadolma durumu veya dad


n
n yapt
i
.

dad
l
k etmek
* bebek veya ocuk bak
c
l
ile u
ra
mak.
* zerine sorumluluk almak, gz kulak olmak, sahip
kmak, sahiplenmek.
da

* Yer kabu
unun
k
nt
l
, yksek, e
imli yamalar
yla evresine hkim ve olduka genibir alana yay
lan
blmlerine verilen ad.
da

* K
zg
n bir demirle vurulan damga, ni
an.
*
yile
tirmek iin vcudun hastal
klblmnde k
zg
n bir arala yap
lan yan
k.
* Byk znt, ac
.

da(veya dalar) gibi (kadar)


* ok byk, ok iri, ok gl.
* pek ok.
da(veya dalar
) devirmek

* ok zor i
leri ba
armak.
daadam
* Kaba saba kimse.
daanas
* ok iri kad
n, dalar anas
.
daard
nda olsun da, yer alt
nda olmas
n
* ya
as
n da uzakta olsun.
daarmudu
* Yaban armut, ahlat.
daaslan
* Puma.
daay
s
* Dalarda ya
ayan yaban ve tehlikeli aycinsi.
* ehir ya
ay

na al

mam
ok kaba kimse.
daba

* Dadoru
u.
* ehir d

;
ss
z yer.
dabay
r
*
ni
li
k

lyer, k
r.
dabirli
i
* Da
artlar
na gre e
itilmiasker birlik.
daam
* Dada yeti
en am tr.
daay
* Bkz. ada ay
.
daay
r
* Dal
k blgelerde derin ve rutubetli topra
a sahip alanlarda geli
en tabi ay
r.
dailei
* Dada yeti
en ilek, yaban ilei.
dadastne olur, ev ev stne olmaz
* aynevde oturan iki aile aras
nda er ge birtak
m anla
mazl
klar
kar.
dada
a kavu
maz, insan insana kavu
ur
* ne kadar uzak d
molurlarsa olsunlar, insanlar gnn birinde birbirleriyle kar

la
abilirler.
dadalak otu
* 5-10 cm ykseklikte, yere yat
k ve iekleri soluk sarrenkli bir dalak otu tr (Teucrium montana).
dadoura do
ura bir fare do
urmu
* byk
eyler beklenen bir i
ten nemsiz bir sonu al
n
nca sylenir.
daelmas
* Yaban elma.
daerii
* Yaban erik.
daete
i

* Dayamac
n
n alt blm.
daevi
ev.
dagl

* Dal
k yerlerde kurulmuev.
* ehirlerin kirli havas
ndan uzakla
mak, tabiat varl
klar
ndan ve gzelliklerinden yararlanmak iin yap
lm

* Dalar aras
ndaki ukur alanlarda akan sular
n birikimi ile olu
an gl.

dahavas
* Yksek yerlerdeki serin ve temiz hava.
daiklimi
* Sert, kuru ve so
uk havan
n hkim oldu
u iklim tr.
daispinozu
* S
rtkara benekli, karnbeyaz, erke
inin gerdanportakal renginde, a
al
k yerlerde ya
ayan
ispinozgillerden bir ku
.
dakeisi
* Boynuzlugiller familyas
ndan, ufak srler hlinde ya
ayan, ok evik bir antilop tr, elik (Rupicapra
tragus).
dakestanesi
* Amerika'n
n s
cak blgelerinde yeti
en sert yap
la
a ve bu a
ac
n meyvesi (Sloane berteriana).
dak
rlang
c
* obanaldatan, keisaan.
dakolu
* S
radalardan her iki yne do
ru uzanan das
rt
.
dakoyunu
* Yaban koyun.
daky
dallesi
vulgaris).

* Dal
k yerlerde kurulmuyerle
im yeri.
* D
n ie
igillerden, mor renkli, an biimi tyl iekleri olan otsu bir bitki, anemon (Anemone

dameras
* Dalar aras
nda kalan hayvan otlatmaya elveri
li blge.
dananesi
* Yksekli
i 20-50 cm aras
nda olan, s
k beyaz tyl, kuvvetli nane kokulu, ok y
ll
k ve otsu bir bitki
(Cyclotrichium niveum).
daolu
u
* Yer kabu
unun belli yerlerinde k
vr
lma, k
r
lma ve ykselme olaylarsonucu dalar
n olu
unu inceleyen
bilim kolu, orojeni.
daotla

* Dameras
.
daseresi
* Seregillerden, orman ve bahelerde ya
ayan s
rtkahverengi, karnkl rengi ve beyaz olan bir tr sere
(Passer montanus).
das
an

* Kemiriciler tak
m
n
n sincapgiller familyas
ndan postu be
enilen bir memeli tr (Marmota marmota).
data
* ehir d

ndaki her yer.


* ok fazla.
datavu
u
* Bkz. il (I).
datopu
dayolu

* Kat
r s
rt
nda ta

nan kk top.
* Daeteklerinden geen vas
fs
z yol.

dayrmezse, abdal yrr


* byklk taslayan birinden bitecek bir i
imiz varsa, biz onun aya
na gidip i
imizi grmeliyiz.
daa
kmak
* e
kiyal
k etmek veya hkmete kar
gelmek iin dalara ekilmek.
daa kald
rmak
* birini, herhangi bir amala, zorla da
a veya
ss
z bir yere gtrp orada tutmak.
daalas
* Eti k
rm
zbir e
it kk ala bal
k (Salmo alpinus).
daar

* Azyayvan, dibi dar toprak kap.


* Daarc
k.

daarc

ykl
* bilgisi ok olan, bilgili.
daarc

na atmak
* bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerle
tirmek.
daarc

ndakini
karmak
* haz
rlad

bir sz sylemek.
daarc
k

* Me
in torba.
* Bilginin birikti
i yer, bellek.
* Repertuar.

daarc
kta bir
ey kalmamak
* her
eyi tketmek, bitirmek.
dac
dac
l

* Daa t
rmanma sporu yapan kimse, alpinist.
* Da
artlar
na ve iklimine gre yeti
tirilen bitki.

dac
l
k
* Daa t
rmanma sporu, alpinizm.
dada ba

n var, yreinde da

n var
* malmlk veya evldolanlar kaygve tasadan uzak olamazlar.
dada bym
* kaba ve grgsz kimse.

dada
a

* Grlt, pat
rt
, tel
, karmakar

k durum, s
k
nt
.

dada
al
* Grltl pat
rt
l
.
dada
as
z
* Grltsz, pat
rt
s
z, sessiz ve sakin (yer veya ortam).
dadan gelip badakini kovmak
* sonradan geldi
i bir yerde eskiden beri burada bulunan ki
inin yerini almaya al

mak.
dadan inme
* ok kaba saba kimse.
da
l
m

* Da
larak birbirinden ayr
lma.
* Bir toplumda veya kmede incelenen bir veya birok zelliin zamana, yere veya seilen herhangi bir
de
i
kene gre hesaplanan say
sal ve oransal da
l

.
* Ulusal gelirin toplumun bireyleri veya kesimleri aras
ndaki da

.
* Mal retiminde, katk
da bulunanlara, retilen mallardan herhangi bir lde verilmesi, da
t
lmas
.
* a
r

m.
* Bir ses biriminin, anlam biriminin veya dizimin de
i
ik kullan
m veya balamlardaki evrelerinin tm.
* Birle
iminde ktle iinde tamamen e
it olarak da
lm
gerek veya koloidal eriyik biiminde ba
ka bir
madde bulunan kat
, s
vveya gaz durumundaki btn cisimlere verilen ad.
da
l

* Da
lmak i
i veya biimi, zlme.
* Y
k
l

, k
.

da
lma

* Da
lmak i
i.
* S
n
rlblgelere toplanm
birlik, gere ve kurulu
lar
n d
man sald
r
s
na kar
daha iyi korunmalar
n
sa
lamak amac
yla birbirlerinden uzakla
t
r
lmalar
.
* Aynsilhla aynhedefe at
lan mermilerin, barut haklar
n
n ve ba
ka
artlar
n dei
mesi yznden ayr
ayr
noktalara vurmas
.
da
lmak
* Toplu durumda iken ayr
l
p birbirinden uzakla
mak.
* Deer ve birimler belli etkenlerle, oranlolarak blnmek.
* Paralanarak yay
lmak, ufalanmak.
* Kar

k duruma gelmek, dzeni bozulmak.


* Birli
i beraberli
i bozulmak.
* Bir topluluun, kurulu
un varl

son bulmak, fesholunma k, mnfesih olmak.


* Etkisi, gc azalmak.
da
n
k

* Genibir alana yay


lm
olan.
* Bir arada olmayan, birbiriyle ba
lant
s
olmayan.
* Dzeni bozuk, kar

k.
* Dzensiz, dzenli olmayan, tertipsiz.
* D
ncelerini toparlayamayan.

da
n
k gzenek
* Aa ba
kesitindeki gzeneklerin dengeli dzende da

l
m gsterme hli.
da
n
k

k
* Bir sahnenin ayd
nlat
lmas
nda genel ayd
nlanmaysa
layan veya sahnenin genel ayd
nlanma derecesini
art
rmakta kullan
lan

k.
da
n
ka

* Biraz da
lm

, da

n
k gibi.
da
n
kl
k
* Da
n
k olma durumu.
da
nt

* Kar

k, geli
igzel at
lm
teberi.

Da
stanl
* Kuzeydou Kafkasya'daki Da

stan Federe Cumhuriyeti halk


ndan olan kimse.
da
t
c

* Mektup, gazete vb.


eyleri dola
arak da

tan kimse, mvezzi.


* Motorlarda yksek gerilimli ak
m
al

ma s
ras
na gre bujilere yay
p gnderen ayg
t, distribtr.

da
t
c
l
k
* Da
tma i
i.
da
t
k
* Kendinden gemi
, sarho
.
da
t
lma

* Da
t
lmak i
i.

da
t
lmak
* Da
tmak i
i yap
lmak, tevzi edilmek.
da
t
m

* Da
tmak i
i, tevzi.
* Bir merkezden e
itli yerlere gndermek i
i.

da
t
m brosu
* Da
t
m i
inin yap
ld

bro.
da
t
m evi
* Da
t
m i
iyle u
ra
an kurulumerkezi.
da
t
mc
* Da
t
m i
iyle u
ra
an kimse veya kurulu
.
da
t
mc
l
k
* Da
t
mc
n
n i
i.
da
t

* Da
tmak i
i veya biimi.

da
tma
* Da
tmak i
i, tevzi etme.
da
tmak

da

* Toplu durumda bulunan kimse veya


eyleri birbirinden uzakla
t
rmak veya ay
rmak.
* Belli bir orana gre bl
trmek, pay etmek, tevzi etmek.
* Bir
eyin veya bir yerin dzenini bozmak.
* Gl bir vuru
la byk bir zarara yol amak.
* Bir topluluun varl

na son vermek, feshetmek.


* Kurulu bir dzeni bozmak.
* Etkisini, gcn azaltmak, gidermek.
*
letmek, ula
t
rmak.
* Dal
k blgelerde sylenen trklerin makam
.

dala
dalama

* Dalama arac
.
* Dalamak i
i.

dalama resim
* Tahta zerine k
zg
n demirle yap
lan bir tr resim, yakma resmi, pirogravr.
dalamak
* K
zg
n bir demirle hayvan derisine damga vurmak.
* Akan kandindirmek veya hasta blmleri ortadan kald
rmak iin vcudun bir yerini k
zd
r
lm
bir metal
arala yakmak.
* (ok s
cak, so
uk veya ac
bir
ey) Yakmak.
* Ac
syre
ine i
lemek.
dalan

* Dalanma i
i veya biimi.
dalanma
* Dalanmak i
i.
dalanmak
* Dalamak i
ine konu olmak.
dalar anas
* ok iri kad
n, daanas
.
dalara d
mek
* byk bir znt dolay
s
yla insanlardan ka
p
ss
z yerlerde ya
amak.
dalara ta
lara
* kt bir durumdan sz edilirken "hepimizden
rak olsun" anlam
nda sylenir.
dalar
n misafir ald

mevsim
* yaz mevsimi.
dalar
n
enli
i (veya da
lar
n gelin anas
)
* ay
, kaba, anlay

s
z kimse.
dalat

dalatma

* Dalatmak i
i veya biimi.
* Dalatmak i
i.

dalatmak
* Dalamak i
ini yapt
rmak.
dalay

* Dalamak i
i veya biimi.
dal

dal
dal

* Dal
k blge halk
ndan olan.
* Kaba saba, grgsz.
* Daa ait.
* Dalanm
olan.
* K
v
rc
k ko ile Karaman koyununun birle
mesinden doan melez koyun.

dal
k
dah

* Birok da

n bulunduu, dalarla kapl


(blge).
* Bkz. deh.

dah etmek
* srmek, yrtmek.
daha
* imdiye kadar, henz.
* Olana ek olarak, olana katarak.
* Kendisinden sonra nc ki
i iyelik eki alan bir s
fatla birlikte sz edilen konuda en nemli durumu
belirtmek iin kullan
l
r.
* Bundan ba
ka, bunun d

nda.
daha bir
daha da

* Dei
ik, farkl
.
* kar

la
t
rma derecesini vurgular.

daha daha
* "Ba
ka neler oldu?" anlam
nda kullan
l
r.
daha iyisi can sa
l

* "bulunabileceklerin en iyisi oldu" anlam


nda kullan
l
r.
daha neler!
* "hi yle
ey olur mu!" anlam
nda kullan
l
r.
dahas

* (bir
eye) Fazlas
, ilvesi.

dahasvar
* bir konuda bilinmesi gereken ba
ka
eyler de olduunu anlatmak iin kullan
l
r.
dahdah
* (ocuk dilinde) At.
dahi

dhi
dhice
dahil

* Da, de.
* "Bile" anlam
nda
art bildiren fiillerden sonra gelerek
art
n geerli olmad

nbildirir.
* Ola
anst yetene
i ve yarat
cgc olan (kimse).
* Dhiye yak

r (biimde).
* Bir i
e kar

m
olma, kar

ma.

dhil
*
, ieri.
*
inde olmak zere, ile birlikte.
dhil etmek
* iine almak, katmak.
dhil olmak

* kat
lmak, girmek veya iinde olmak.
dhilen
*
eriden, iten.
* (illar iin)
ip, yutularak.
dhil
*
le ilgili.
dhil deniz
* Bkz. i deniz.
dhil harp
* Bkz. i sava
.
dhil nizamname
*
tzk.
dhil talimatname
*
ynetmelik.
dhilik
dhiliye

* Dhi olma durumu, deha.


* (devlet ynetiminde)
i
leri.
* Vcudun i hastal
klar
yla ilgili hekimlik kolu.
*
hastal
klar
yla ilgili hastahane blm.

dhiliye mtehass
s
*
hastal
klaruzman
.
dhiliye subay
* Asker okul, hastahane gibi kurulu
larda i ynetimde grevli subay.
dhiliyeci

*
hastal
klaruzman
.

dhiyane
* Dhiye yak

r (biimde), dhice.
dahletme

* Dahletmek i
i.

dahletmek
* Kar

mak, burnunu sokmak; sata


mak.
dahra

* Bkz. tahra.

daim
* Srekli, sonsuz.
daim etmek (veya eylemek)
* srekli k
lmak.
daim olmak
* sre durmak, srp gitmek, devam etmek.
daima

* Her vakit, srekli olarak.

daim
dair

* Srekli, kal
c
, temelli, gedikli.
* Bir konu zerine olan, zerine, konusunda, ... ile ilgili, stne.

daire
* Bir emberin iinde kalan dzlem paras
.
* Bir yap
n
n konut olarak kullan
lan blmlerinden her biri, kat.
* Belirli devlet i
lerini evirmekle grevli kurulu
lardan her biri ve bunlar
n iinde al

t
klar
yap
.
* Bir yapveya gemide belli bir i
e ayr
lm
blm.
* (soyut kavramlar iin) Belli s
n
r, l.
* Saz tak
m
nda usul vurmaya yarayan tef.
daire kesmesi
* Bir dairenin iki yarapile aralar
ndaki yay
n evreledi
i alan.
daire paras
* Bir dairenin bir kiri
i ile o kiri
in yayaras
nda kalan paras
.
daireli
dairesel

* Dairesi olan.
* Daire ile ilgili, daire biiminde olan.

dairesiz
* Dairesi olmayan.
dairev

* Dairesel.

-daki / -deki, -taki / -teki


*
simden s
fat yapma eki: da
-daki ev, bahe-deki a
alar, i-teki masa, uzak-taki akrabam
z vb.
dakik

dakika

dakikane

* Dzenli i
leyen.
* Zamankullanmada ok dikkatli olan, her
eyi zaman
nda yapmaya zen gsteren.
* Bir saatlik zaman
n altm

ta biri.
* Bir derecenin altm

ta biri.
* An, zaman.
* Tam zaman
nda, dakik olarak.
* Sad
k bir biimde.

dakikasdakikas
na
* tam zaman
nda.
dakikasdakikas
na uymaz
* her an ba
ka bir ruh durumu gsterir.
dakikas
nda
* Hemen o anda, an
nda.
daktilo

* Yazmakinesi.
* Yazmakinesi ile yazmaymeslek edinen kimse.

daktilo etmek

* yazmakinesiyle yazmak.
daktilo k

d
* Daktilo yaz
lariin kullan
lan k
t.
daktilo makinesi
* Yazmakinesi.
daktilo masas
* zerinde daktilo ile yazyaz
lan zel masa.
daktilo
eridi
* Daktilodaki harflerin beyaz k
t zerinde daha iyi okunmas
nsalayan karbonlu
erit.
daktilograf
* Yazmakinesi ile yazyazan kimse, daktilo.
daktilografi
* Yazmakinesi ile yazyazma i
i.
daktiloluk
* Daktilo olma durumu.
daktiloskopi
* Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yntemi.
daktilotekni
* Sulunun parmak izlerini belirleme, kimli
ini ara
t
rma ve bulmaya yarayan yntemlerin btn.
dal

* Aac
n gvdesinden ayr
lan kollardan her biri.
* Kol, blm.
* Canl
lar
n blmlenmesinde, s
n
flar
n bir araya gelmesiyle olu
an birlik,
ube.

dal
* Arka, s
rt.
* Kol.
* Boyun, ense; omuz.
dal

*
plak, yal
n.

dal
* Zaman belirten kelimelerin ba

na getirildi
inde kelimenin anlam
nglendirir.
dal

* Arap alfabesinde de harfi.

dal budak salmak


* karma

k bir biimde yay


l
p geni
lemek.
* soy ynnden geni
leyip yay
lmak.
dal gibi

* ince uzun yap


l
.

dal gibi kalmak


* (vcudu) ok zay
flamak.
dal vermek
* dayanmak, yaslanmak.
dal yarak

* Budalal

yznden her zaman densizlik eden kimse.


dala
ka
* byk glklerle.
dalak

* Midenin arkas
nda, diyafram
n alt
nda, sol bbre
in stnde, yass
, uzunca, akyuvar reten ve y
pranm
al
yuvarlartoplayan, damarlgev
ek bir dokudan olu
muorgan.
* Omurgalhayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarlar
ok olan bir organ.
* Bal pete
i.
* Tekerlek biimindeki ka
ar peyniri.
dalak kestirmek
* s
tmadan bymdala
eski bir usulle tedavi ettirmek.
dalak otu

* Ball
babagillerden, Akdeniz evresinde kuru yerlerde yeti
tirilen, yz kadar tr bulunan, glendirici,
uyar
cve yara saalt
c
olarak kullan
lan otsu veya odunsu bitki, duvar sedefi (Teucrium chamaedrys).
dallet

* Sap
n, sapk
nl
, do
ru yoldan ayr
lmak.

dallete d
mek
* do
ru yoldan ayr
lmak, sapk
nl
k etmek.
dalama

* Dalamak i
i.

dalamak

* (kpek, kurt gibi


s
r
chayvanlar iin) Di
lemek,
s
rmak.
* (zehirli bcek,
s
rgan otu gibi yak
cmaddesi bulunan
eyler veya sert kumaiin) Dokunarak teni ac
tmak
veya ka

nd
rmak.
dalan

dalanc

* Lobi.
* Biim,
ekil.
* Lobici.

dalanc
l
k
* Dalanc
n
n i
i veya meslei.
dalap olmak
* (di
i hayvan, zellikle k
srak) Erkek istemek.
dala
* Kavga, grltl bar

p ar

ma.
dala
ma
dala
mak

dalavere

* Dala
mak i
i veya durumu, dala
.
* (kpekler) Bou
up birbirini
s
rmak.
* A
z kavgasetmek.
* Yalan dolanla gizlice grlen kt i
, gizli oyun.

dalavere evirmek (veya dndrmek)


* yalan dolanla gizlice kt igrmek.

dalavereci
*
kariin hileye ba
vuran (kimse).
dalaverecilik
* Dalavereci olma durumu.
dalbast
* Bir tr iri, a

lkiraz.
dalc
k
daldalan

* Ana dal
n kollar
ndan her biri, kk dal.
* Arka arkaya, pe
i s
ra.

daldan dala
* Oradan oraya, dzensiz, karars
z.
daldan dala konmak
* s
k s
k i
, konu veya d
nce de
i
tirmek.
dald
r
lma
* Dald
r
lmak i
i.
dald
r
lmak
* Dald
rmak i
ine konu olmak.
dald
r

* Dald
rma i
i veya biimi.

dald
rma
* Dald
rmak i
i.
* Bir dalgvdeden ay
rmadan topra
a gmerek kklenmesini sa
lama yolu.
* Bu yolla dald
r
lan dal.
dald
rma

* Cam veya seramikten yap


lm
bir e
it kulplu kap.

dald
rmak
* Dalmak i
ini yapt
rmak, dalmas
na sebep olmak.
* Dalmak.
dald
rtma
* Dald
rtmak i
i.
dald
rtmak
* Dald
rmas
nsalamak.
dald
z

* Marangozlar
n kulland
a
a oymaya yarayan oluklu demir alet.
* Aatan oyulmuarkovan
.
* Aatan oyulmuyay
k.
* Petekten bal almak iin kullan
lan demir kepe, demir b
ak.

dalfes
* stnde sar
k bulunmayan, sar
ks
z fes.
dalfidan

* Taze ve yeni fidan.

dalfidan boylu
*
nce, uzun ve yeni dal gibi boyu olan.

dalga
hareket.

* Deniz veya gl gibi genisu yzeylerinde genellikle rzgr


n, depremin vb. nin etkisiyle olu
an k
vr
ml
* (s
cak, so
uk, moda iin) Belli bir sre etkili olan dnem.
* Titre
imin bir ortam iinde yay
lma hareketi.
* Bir yzeydeki k
vr
m.
* Salar
n k
vr
m geni
li
i.
* Gizli i
, dalavere.
* Esrar, eroin vb. uyu
turucu maddelerin verdii keyif durumu.
* Dalg
nl
k.
* Geici sevgili.
* Macera, me
ru olmayan kazan veya a
k ili
kisi.

dalga band
* Hem radyo hem de optik dalgalarkapsayan bant.
dalga boyu
* Yan yana iki dalga s
rtaras
nda kalan ve uzunluu yerine gre birka metreden birka yz metreye kadar
ula
abilen yatay uzakl
k.
* Devirli hareketlerde bir devir iindeki hareketin yay
ld

uzakl
k.
dalga ukuru
* Biribiri ard
ndan gelen iki dalga aras
nda olu
an ukur blge.
dalga dalga
* (renk iin) A
kl
koyulu.
* Dzgn olmayan, alakl
, yksekli.
* (sa iin) K
vr
ml
.
dalga gemek
* zerinde durulmasgereken i
le ilgilenmeyerek, ba
ka
eyler d
nmek.
* e
lenmek, alay etmek.
* geici sevgi ili
kisi kurmak, gnl e
lendirmek.
dalga genli
i
* Dalgan
n en yksek noktasile s
f
r noktasaras
ndaki nicelik.
dalga h
z
* Dalga boyunun dalga periyoduna oran
.
dalga ku
a

* Aynfrekansieren dalgalar btnl.


dalga periyodu
* Dalgalar
n arka arkaya iki tepesinin belli bir noktadan geisresi.
dalga saymak
* bove aylak durmak.
* yersiz ve gereksiz
eylerle ura
mak.
dalga s
rt
* Dalgan
n iki yan
ndaki ukurlar aras
ndaki yksek kesimi.
dalga tepesi
* Dalgan
n en yksek noktas
.
dalga uzunlu
u
* Dalga boyu.
dalga yksekli
i
* Denizlerde dalga ukuru ile dalga tepesi aras
ndaki d
ey mesafe.

dalgac

ine gereken nem ve dikkati gstermeyen.

dalgacMahmut
* yap
lmas
gerekli bir i
i benimsemeyen, kaytar
c
.
dalgac
k

* Kk dalga.

dalgac
l
k
* Dalgacolma durumu, kaytar
c
l
k.
dalgak
ran
* K
ykurulu
lar
n
, tekneleri, dalgalar
n y
prat
cetkisinden korumak veya gemilerin yk al
p bo
altmas
n
sa
lamak amac
yla liman ve iskele nlerine yap
lan uzun set.
dalgaland
r
c
* Bir s
v
yveya ortamdalgalanmaya srkleyici.
dalgaland
r

* Dalgaland
rmak i
i veya biimi.
dalgaland
rma
* Dalgaland
rmak i
i.
dalgaland
rmak
* Dalgalduruma getirmek.
dalgalan

* Dalgalanma i
i veya biimi.
dalgalanma
* Dalgalanmak i
i.
* Mal fiyatlar
n
n trl sebeplerle ini
i veya
k

.
* Bir toplumda uyumsuzluktan doan kar

kl
k.
* Ko
u duru
unda, dizlerin hafif bklmesinden ve kollar
n gev
ek olarak ne yukardoru kald
r
lmas
ndan
sonra, dizlerin gerilerek gvdenin dorulmas
yla vcudun diz, kala, bel, s
rt, bave kollarda geli
tirdii bir dalga
hareketi.
dalgalanmak
* Dalga olu
mak.
* Hareket durumunda olmak, k
p
rdamak.
* (renk iin) Ton dei
tirmek.
dalgalanmaya b
rakmak
* paran
n gerek de
erini bulmas
iin giri
imde bulunmadan beklemek.
* bir konu iin giri
imde bulunmadan beklemek.
dalgal

* Dalgasolan.
* Dalga dalga grnen.
* (sa iin) K
vr
ml
.
* (renk iin) A
kl
koyulu.
* Belli dalga boylar
nalabilen.

dalgal
ak
m
* Bir evrimde ak
yn srekli de
i
en ak
m, alternatif ak
m.
dalgal
ak
m reteci
* Dalgalelektrik ak
mveren rete, alternatr.

dalgaler
* Olu
an dalgalar
n yksekli
ini ve derinli
ini, ukurunu len alet.
dalgas
na taatmak
* i
ini bozmak, keyfini ka
rmak.
dalgas
nta
lamak
* (birinin) i
ini bozmak.
dalgas
z

* Dalgasolmayan.

dalgaya d
mek (veya gelmek)
* yan
lmak, dalg
nl
kla unutmak.
dalgaya getirmek
* birinin dalg
nl

ndan yararlanarak onu kand


rmak.
dalgayba
a almak
* gemi veya sandal
n ba

ndalgalar
n geldi
i yne evirmek.
dalg
dalg

* Gaflet, aymazl
k.
* Genellikle zel donan
mla su yzeyi alt
nda al

maymeslek edinen kimse, bal


k adam, kurba
a adam.
* Birinden habersiz bir
ey almak huyunda olan kimse.

dalg
bcekler
* Sivrisinek kurtuklar
na sald
rarak yok eden, durgun sularda ya
ayan k
n kanatl
lar familyas
.
dalg
elbisesi
* Dalg
lar
n su alt
nda hareketlerini engellemeden vcutlar
n
e
itli etkenlerden korumak iin zel olarak
yap
lm
elbise.
dalg
gzl

* Su alt
nda grmeyi salayan ve iine su girmeyecek biimde yap
lm
gzlk.
dalg
ku
lar
* Gagalarbir k
l
fla rtl, kanatlarve kuyru
u k
sa, ayaklarperdeli, iyi yzen ve dalan bazku
lariine
alan ku
lar tak
m
.
dalg
ku
u
* Dalg
ku
lar
ndan, Amerika ve Avrupa'n
n kuzeyinde ya
ayan bir hayvan (Colymbus glacialis).
dalg
ku
ugiller
* Ku
lar s
n
f
n
n dalg
ku
lartak
m
na giren bir familya.
dalg
tp
* Dalg
lar
n su alt
nda uzun sre kalmalariin solunum yapmalar
n
sa
layan tp.
dalg
l
k

* Dalg
c
n meslei.

dalg
n
* evresinde olup bitenleri fark edemeyecek kadar d
ncelere dalm
olan veya dikkatini belirli bir konu
stnde toplayamayan, gafil.
* Kendinden gemi
.
dalg
n dalg
n
* evresiyle ilgilenmeden, d
nceli olarak.

dalg
nca

* Dalg
n bir biimde, dalg
n olarak.

dalg
nla
ma
* Dalg
nla
mak i
i.
dalg
nla
mak
* Dalg
n duruma gelmek.
dalg
nla
t
rma
* Dalg
nla
t
rmak i
i.
dalg
nla
t
rmak
* Dalg
n duruma getirmek.
dalg
nl

na gelmek
* dalg
nl
k dolay
s
yla fark edememek.
dalg
nl

na getirmek
* birinin dalg
nl

ndan yararlan
p kendi iste
ini gerekle
tirmek.
dalg
nl
k

dalg
r

* Dalg
n olma durumu veya dalg
nca davran

.
* Derin uyku durumu.
* Bir yzeyde renk dalgalanmas
sonucu grlen parlakl
k, menevi
, hare.

dalgndz
* Gpegndz.
dal
c

* Su alt
na dalan (kimse, hayvan).

-dal
k / -delik
*
simden isim ve s
fat reten birle
ik ek: On-dal
k, gn-delik vb.
dal
na basmak
* ho
lanmad

eyleri yaparak birini k


zd
rmak.
dal
na binmek
* bir kimseye bir iyapt
rmak iin as
lmak, musallat olmak, s
k

t
rmak.
dal
n

* Gzel bir grn


, bir d
nce kar

s
nda kendinden geercesine sessiz bir co
kuya dalma, isti
rak.

dal
p
kmak
* (deniz, gl gibi yerlerde) suyun iinde kaybolup yeniden grnmek.
* (deniz, gl gibi yerlerde) az sre kalmak.
* birok yerlere girmek.
dal
p gitmek
* bir d
nce veya hayal ile bulunduu ortamdan uzakla
mak.
dal

* Dalmak i
i veya biimi.
* Topu yakalamak amac
yla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak s
ramas
, plonjon.
dal
z
*
kulaktaki kemik dolambac
n orta blm.
dalkavuk


aklaban.

* Kendisine
kar ve yarar sa
layacak olanlara a

rbir saygve hayranl


k gstererek yaranmak isteyen kimse,
* Saraylarda devlet byklerini nkteli szlerle elendiren kimse.

dalkavuka
* Dalkavuk gibi, dalkavu
a yak

r (biimde).
dalkavukla
ma
* Dalkavukla
mak i
i.
dalkavukla
mak
* Dalkavuka davranmaya ba
lamak.
dalkavukluk
* Dalkavuk olma durumu veya dalkavuka davran

,
aklabanl
k.
dalkavukluk etmek
* dalkavua yara

r biimde davranmak.
dalk
l

dalk
ran

* K
l
c
nekmiolan.
* K
l
c
nekmiolarak, yal
n k
l
.
* Kabuk bcekleri familyas
ndan, f
nd
k a
alar
nda ya
ayan k
n kanatl
bcek (Anisandrus dispar).
* Zorlu esen rzgr.

dalkurutan
* Kabuk alt
ndaki odun kat
nda oyuklar aarak di
budak srgnlerini ve zeytin dallar
nkurutan k
n kanatl
bcek (Hylesinus oleiperda).
dallama

* Dallamak i
i.

dallamak
* Budamak.
dalland
rma
* Dalland
rmak i
i.
dalland
rmak
* Dallanmas
na yol amak.
* Bir i
i, bir sorunu bytp kar

k duruma getirmek.
dallan
p budaklanmak veya (bir i
i) dalland
r
p budakland
rmak
* bir i
, bir sorun byyerek kar

k duruma gelmek (getirilmek).


dallan

* Dallanmak i
i veya biimi.

dallanma
* Dallanmak i
i.
dallanmak
* Dal vermek.
* Yay
lmak, geni
lemek.
* (bir i
, bir sorun) Kar

k, g bir duruma girmek.


dallarbasmak
* a
ata dallare
ecek kadar ok meyve olmak.
dall

* Dallarolan.
* zerinde dallar
, iekleri olan (kuma
).
dallbudakl
* Kar

k bir duruma girmiolan, apra

k.
dallgll
* ok renkli, canl
.
dalma

dalmak

dal
le
dals

dals
z
daltaban

* Dalmak i
i.
* Gre
inin ayaktayken, birden eilerek, rakibinin belden a
a
herhangi bir yerini kapmas
.
* Suyun iine btnyle ve h
zla girmek.
* Bir yerin iine girmek.
* Ba
ka bir
eyle u
ra
amayacak veya ba
ka bir
eyi d
nemeyecek biimde kendini bir
eye kapt
rmak.
* Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden gemek.
* Uyumak.
* Gre
te dalma oyununu yapmak.
* Tam
le zaman
.
* Daland
ran, dala benzeyen.
* Grevi, biimi ve durumu yapraa benzeyen yass(dal).
* Dalolmayan.
* Yal
n ayak (kimse).
* A
a

l
k, serseri.

daltonizm
* Renk krl.
daluyku
* Derin uyku.
dalya
dalya
dalyan

* Bir
ey say
l
rken birim olarak al
nan say
ya gelince sylenen uyarma sz.
* Y
ld
z ie
i (Dahlia).
* Deniz, gl ve
rmaklarda k
y
lara yak
n yerlerde ave kaz
klarla olu
turulan, byk bal
k avlama yeri.

dalyan a

* Huni biiminde olduka dar gzl bal


k a

.
dalyan orbas
* e
itli taze bal
klardan yap
lan bol so
anlorba.
dalyan gibi
* boylu boslu.
dalyan kftesi
*
ine bezelye, havu ve ha
lanm
yumurta konularak rulo biiminde haz
rlanm
bir tr kfte.

dalyan sepeti
* Dalyan
n denizden yana olan dip taraf
ndaki a
kl

kapamak iin kullan


lan byk sepet.
dalyan tarlas
* Dalyan
n, deniz iinde kurulu bulundu
u alan.
dalyan yeri
* Sabit veya yzer dalyan kurmaya elveri
li avlanma yeri.
dalyanc
* Dalyan sahibi olan veya dalyanla bal
k avlayan kimse.
dalyasan
dam

dam

* Sar
klar
n omuz zerine dklen ucu.
* Yap
lard
etkilerden korumak amac
yla zerlerine yap
lan o
u kiremit kaplblm.
* Toprak damlev, kk ev, ky evi.
* Ah
r.
* Tutuk evi.
* Dansta kavalyenin e
i.
*
skambil k

tlar
nda k
z.

dam aktarma
* Dam
n kiremitlerini elden geirip k
r
klar
ndei
tirme.
dam alt
* Bar
n
lacak, s

n
lacak yer.
dam koru
u
* Dam koruugillerden, bir veya ok y
ll
k trleri olan,
l
k iklimlerde yeti
en otsu bir bitki (Sedum).
dam koru
ugiller
*
ki eneklilerden rnek bitkisi dam koru
u olan bir bitki familyas
.
dam stnde saksa
an, vur beline kazmay
* yersiz ve sama szler kar

s
nda hafifseme yollu sylenir.
dam yand
, iindeki s
an da (birlikte) yand
* "bu, byk bir kay
p, ama eskiden yol at

rahats
zl
k da sona erdi" anlam
nda kullan
l
r.
dama

* Karelere ayr
lm
zemin zerinde on altta
la iki ki
i aras
nda oynanan oyun.

dama
kmak
* cins istekleri artmak.
dama demek
* gc kalmayarak bir i
i daha ileri gtremeyecek duruma gelmek.
* tkenmek.
dama tahtas
* zerinde dama oynanan tahta.
dama ta

* Dama oynanan ta
.
* S
k s
k bir yerden ba
ka bir yere giden veya atanan.
dama ta
gibi oynatmak
* s
k s
k bir yerden bir yere gndermek veya atamak.

damacana
* Su veya ba
ka s
v
larta

maya yarayan dar a

zl
i
kin kar
nl
genellikle has
r veya plstik sepet iinde
korunan byk
i
e.
damac
damak

* Dama oyuncusu.
* A
z bo
lu
unun tavan
.

damak ete
i
* Dama

n kemiksiz ve yumu
ak olan arka blm.
damak tad
* Tat alma duyusuna uygun yiyecek.
damak nsz
* Dil s
rtyard
mile n damakta veya art damakta olu
an ses: g, k, n.
damakl
* Dama
olan.
damakldi
* Dama
ile beraber haz
rlanm
takma di
.
damaks
* Bo
umlanma noktasdamakta bulunan (ses).
damaks
l
* Damakla ilgili.
damaks
lla
ma
* Damaks
lla
mak i
i.
damaks
lla
mak
* Bir kelimede art damaktan
kan bir nsz veya kal
n bir nl n dama
a kay
p yumu
amak ve incelmek:
Yana > yine, alma > elma gibi.
damaks
lla
m

* Damaks
lla
an veya gerekte damaksolan nsze verilen ad.
damaks
lla
t
rma
* Damaks
lla
t
rmak i
i.
damaks
lla
t
rmak
* Bir fonemin boumlanma noktas
nsert damaa doru kayd
rmak.
damaks
z
* Dama
olmayan.
* Tat alma duyusu zay
flam
olan veya bu duyuyu tamamen yitirmiolan (kimse).
* Sivri ulu bal
ki
nesi.
damal
damar

* stnde kareler bulunan.


* Canlvarl
klarda kan
n veya besleyici s
v
lar
n dola
t
kanal.
* Mermerde, bazta
larda ve tahta kesitlerinde renk ayr
l

gsteren dalgalizgi.
* Ba
ka trden katmanlar
n aras
nda bulunan s
v
, maden veya mineral katman
.
* Soy, yarad
l

.
* Huy, miza.

*
inde ongun besi suyunun dola
t

odunsu dokudan boru.


* Bceklerde kanat zar
n
dik tutmaya yarayan organ.
damar aktarma
* Vcudun bir yerinden al
nan damart
kanm
damar
n yerine koymak suretiyle yap
lan tedavi, by-pass.
damar damar
* ok damarl
.
* Katmanl
.
damar sertli
i
* Atardamar i yzeyinde ya
lanma, y
pranma, kirelenme sebebiyle ortaya
kan kan dola

mgl ve
kan bas
nc
n
n artmashastal

.
damar tabaka
*
nce kan damarlar
ndan olu
an, gz kresinin iini d
eyen katman.
damar t
kan
kl

* Atardamar kan
n
n p
ht
la
mas
veya yaparac
klar
n
n olu
massonucunda meydana gelen t
kanma,
amboli.
damarc
k
* Kk damar.
damardaraltan
* Damarlar
n kas tabakas
nbzerek kan
n dola

m
nabukla
t
ran veya dzenleyen (sinir, madde).
damargeni
leten
* Damarlar
n kas tabakas
n
gev
eterek ap
nbyten (sinir, madde).
damar
(veya damarlar
) kabarmak
* (bir huy veya duygu) gl bir biimde ortaya
kmak.
damar
bozuk
* Huysuz, sinirli, aksi, geimsiz kimse.
damar
kurusun
* birinin huysuzlu
una fkelenildiinde, ilenme olarak sylenir.
damar
tutmak
* kt huyu, aksili
i depre
mek.
damar
na (veya damarlar
na) i
lemek
* kt bir huy, vazgeilmez bir biimde yerle
mek.
damar
na basmak
* birini, duyarlolduu bir konuda k
zd
rmak.
damar
na ekmek
* soyunun zelliklerini ta

mak.
damar
na girmek
* birinin ho
lanaca

eyler yaparak kendisini ona sevdirmek.


damar
nbulmak
* ho
lanabilece
i biimde davran
p uysall

nsa
lamak.
damarland
rma
* Damarlaryetersiz olan bir organa yeni damarlar eklemeyi amalayan ameliyat.
damarlanma
* Bir organ
n, bir blgenin damarlar
n
n durumu.

damarlanmak
* Damar damar olmak, damar durumu almak.
damarlarayaa kalkmak
* Bir duygu sonucu
iddetle istemek.
damarl
* Damarolan, damar
gzle grlecek kadar kabarm
olan.
* Aksi, huysuz, sinirli, geimsiz.
damars
z
* Damarolmayan.
* Uysal, iyi huylu.
damasko

* o
unlukla d
emelik olarak kullan
lan, keten ve ipek kar

mbir tr kuma
.

damat
* Gvey.
* Padi
ah soyundan k
z alm
olan kimse.
damat girmek
* aileye gvey olarak kat
lmak.
damatl
k

* Gveylik.

damdan arda
a atlamak
* hibir mant
k ba
kurmadan konudan konuya gemek.
damdan d
er gibi (d
ercesine)
* (sz iin) birdenbire ve yersiz olarak.
damdazlak
* Hi saolmayan.
damga

* Bir
eyin zerine bir ni
an, bir i
aret basmaya yarayan ara.
* Bu arala bas
lan ni
an, i
aret.
* Bir kimsenin ad
n
ktye
karan, yz k
zart
cdurum.
* Bir
eyin kime, hangi a
a ait olduunu gsteren belirgin iz, i
aret, nitelik.

damga harc
* Kamuya ait mal ve hizmetlere vatanda

n katk
payolarak dedii vergi.
damga kanunu
* Damga pullar
n
n nas
l ve ne miktarda yap

t
r
laca
ngsteren kanun.
damga pulu
* Resm i
lemlerde belgelere yap

t
r
lan pul.
damga vergisi
* Ki
iler veya kurulu
lar arashukuk i
lemlerin geerliliini belgeleyen k
tlardan al
nan vergi.
damga vurmak
* damgalamak.
* iz b
rakmak.
damga yemek
* (biri) kt bir yarg
ya veya nitelenmeye u
ramak.

damgac
* Damga vurmakla grevli kimse.
* Damga yapan veya satan kimse.
damgac
l
k
* Damgac
n
n i
i veya meslei.
damgalama
* Damgalamak i
i.
damgalamak
* Bir
eyin zerine damga ile i
aret yapmak, damga vurmak.
* Bir kimseye geree dayanmadan herhangi bir zellik veya nitelik yklemek.
* Birine yz k
zart
cbir su yklemek.
damgalanma
* Damgalanmak i
i.
damgalanmak
* Damgalamak i
ine konu olmak.
damgalatma
* Damgalatmak i
i.
damgalatmak
* Damgalamak i
ini yapt
rmak.
damgalay

* Damgalama i
i veya biimi.
damgal
* Damgasolan, damgalanm
olan.
* (kendisine) Yz k
zart
cbir su yklenmiolan.
damgas
z
* Damgalanmam

, damgasolmayan.
dam
t
c
* Dam
tmaya yarayan, dam
tma i
inde kullan
lan ara, imbik.
* Endstride dam
tma rnleri elde etmede trl ham maddeleri dam
tan kimse.
dam
t
k

* Dam
tma yoluyla, dam
t
larak elde edilmiolan.

dam
t
lma
* Dam
t
lmak i
i.
dam
t
lmak
* Dam
tmak i
i yap
lmak veya dam
tmak i
ine konu olmak.
dam
tma
* Dam
tmak i
i, taktir.
dam
tmak
* Gaz rnler elde etmek iin, bazkatnesneleri
s
yoluyla temel gelerine ayr

t
rmak, imbikten ekmek,
taktir etmek.
* S
vkar

mlarda, karma

k, de
i
ken birle
imleri olu
turan geleri, zellikleri belirli rnlere ay
rmak.
dam
zl
k
* Yaln
z dl al
nmak iin yeti
tirilen yksek nitelikli (hayvan veya bitki).
* Maya.

damla

* Yuvarlak biimde, ok kk miktarda s


v
.
* Damlal
kla kullan
lan il.
* Kalbe inen inme; fel.
* ok az.
* Damla biiminde olan (ziynet).

damla damla
* Azar azar.
damla hastal

* Gut.
damla inmek
* fel olmak, damlaya uramak, yre
ine inmek.
damla sak
z
*
ri taneli, parlak ve ok sevilen bir tr sak
z.
damla ta
* T
raedilmeyerek yuvarlak ve cillb
rak
lm

, de
erli veya yarde
erli ta
.
* Sark
t.
damla ta

* Yap
larda ss unsuru olarak kullan
lan damla biiminde ta
.
damlac
k
* Kk damla.
damlal
k

* Bir s
v
ydamla damla ak
tmak iin bir ucuna kauuktan yap
lm
ba
l
k geirilmi
, br ucu sivri, cam veya
plstikten ara.
* Bir yap
da rtenleri ve dam oluklar
nta

yan yan duvar.


* Bula

k teknesinin yan
na konulan ve y
kanm
kap kaca
n sular
ntekneye ak
tan oluklu blm.
damlama

* Damlamak i
i.

damlamak
* Damla durumunda tane tane d
mek.
*
indekini damla damla ak
tmak.
* Bir yere ar
lmadan, birdenbire, ekinmeden girmek.
damlat
lma
* Damlat
lmak i
i.
damlat
lmak
* Damlatmak i
i yap
lmak.
damlatma
* Damlatmak i
i.
damlatmak
* Damla damla ak
tmak.
* Damlal
kla il koymak.
* Dam
tmak.
damlaya damlaya gl olur
* azar azar olagelen bir
eyi kmsemenin doru olmad

n
, nk birikerek nemli bir nicelie ula
aca

n
anlat
r.
daml

* Damolan.
damper
* Bir
asinin zerine tak
lm

, inip kalkan kasasolan, kendinden hareketli, yk bo


altan dzen.
damperli
damping

dams
z
dan dan

* Damper dzeni olan.


* Milletler araspazarlarelde etmek veya elindeki malelden
karmak iin d
k fiyatla satma.
* Ucuzluk.
* Damolmayan.
* Kaba, k
r
c
.

dan dun
* Kar

l
klat
lan silh seslerini anlat
r.
-dan, -den / -tan, -ten
*
kma hli eki: Tarladan, ky-den vb.
*
simlerden s
fat ve zarflar da tretir: toptan, candan, gerekten vb.
dana

*
nein, stten kesilmesinden bir ya

na kadar olan erkek yavrusu.

dana derisi
* l buza
ndan elde edilen ve tir
e yap
m
nda kullan
lan zel deri.
dana eti

* Stten yeni kesilmidanan


n eti.

dana hummas
*
nekte buza

ydo
urduktan sonra ortaya
kan bir tr hastal
k.
danaaya

* Y
lanyast

gillerden, yapraklar
lekeli bir bitki (Arum).
danaburnu
* Toprak iinde ya
ay
p bitkilere, kklerini keserek zarar veren bir bcek, kk kurdu (Gryllotalpa vulgaris).
* Aslanazie
i.
danac
danadili

* Dana oban
.
* Bir tr cnk.

danak
ran otu
* Salepgillerden, batakl
k yerlerde yeti
en bir bitki (Epipactis).
danalar gibi ba
rmak (veya brmek)
* ok kuvvetle hayk
rmak.
danan
n kuyru
u kopmak
* beklenen veya korkulan sonu gerekle
mek.
Danca

* Danimarka dili.

dandini

* Bebekleri uyuturken, oyalarken sylenen tekerlemelerde geer.


* Dzensiz, kar

k, darmada
n
k.

dandini bebek
* Ya

na yak

mayacak davran

larda bulunanlar iin sylenir.


dane

* Kuyemi.

dang
* Ba
ta, kaslarda, oynaklarda ar
lar yapan, vcutta k
z
l lekeler gsteren, ate
li ve salg
n bir hastal
k.
dangadak
* Birdenbire, damdan d
er gibi.
dangalak

* Ak
ls
z, d
ncesiz.

dangalaka
* Dangalaa yak

r (biimde).
dangalakl
k
* Dangalak olma durumu veya dangalaka davran

.
dang
l dungul
* Kaba saba, yersiz ve lzumsuz.
dang
ldamak
* Dang
rdamak.
dang
rdama
* Dang
rdamak i
i veya biimi.
dang
rdamak
* Yksek sesle, ba
ra ba
ra konu
mak.
dan

* nemli bir konuda birka ki


inin bir arada konu
mas
, m
avere.

dan

* Olmayan bir durumu varm


gibi gstermek veya olduundan ba
ka anlatmak iin nceden yap
lan
anla
ma, muvazaa.
dan

kl
* Gerekte olmad

hlde bir anla


ma sonunda yle gsterilen, muvazaal
.
dan

kl
dv
* Ba
kalar
naldatmak veya atlatmak iin nceden yap
lm
gizli anla
maya dayanan davran

,
ike.
dan

kl
k
* Dan

klolma durumu, muvazaa.


dan

lma
* Dan

lmak i
i.
dan

lmak
* Dan

mak i
i yap
lmak.
dan

ma

* Dan

mak i
i, m
avere, isti
are, mzakere, me
veret.
* Dan

lan yer, mracaat, enformasyon.

dan

ma brosu
* Bazkurulu
lar
n i
leriyle ilgili olarak sorulacak sorularcevaplamak iin a
lm
bro.
dan

ma meclisi
* 1982 Anayasas
n
haz
rlayan ve Kurucu Meclisi olu
turan organlardan biri.
dan

mak
* Bir iiin bilgi veya yol sormak, gralmak, isti
are etmek, mracaat etmek, me
veret etmek.
dan

man
* Bilgi ve d
ncesi al
nmak iin kendisine dan

lan grevli kimse, m


avir.
dan

manl
k
* Dan

man
n yapt
grev, m
avirlik.
Dan

tay

* Ynetim davalar
na bakmak, bakanlar kurulunca gnderilen yasa ve tzk tasar
larile imtiyaz szle
meleri
zerine d
ncelerini bildirmek gibi grevleri olan, yeleri Anayasa Mahkemesince seilen ba
ms
z anayasa kurulu
u,
Devlet uras
.
Danimarka k
rm
z
s
* K
llark
rm
z
, ortalama 600 kg a

rl

nda iri yap


l
, sert
artlara uyum sa
layan bir st s

r
rk
.
Danimarkal
* Danimarka halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
daniska

* En iyi, katmerli.

dani
ment
* Bilgili.
* Tanzimattan nce, kad
lar
n yan
nda yeti
mek zere grevlendirilen kimse.
* Sahn medreselerinde oda sahibi olabilen
renci.
dank

* "oktan beri anlayamad


bir
eyi, bir olay
n ortaya
kmas
yla birdenbire kavray
vermek" anlam
na gelen
kafas
na dank demek veya kafas
na dank etmek deyimlerinde geer.
dans

* Mzik temposuna uyularak yap


lan ve estetik de
er ta

yan dzenli vcut hareketleri, raks.

dans etmek (veya yapmak)


* mzik temposuna uyarak, estetik deer ta

yan vcut hareketleri yapmak.


dans

* Dans eden ki
i.
* Dansmeslek edinen ki
i.

dansimetre
* Younlukler.
dansing
dansl

* Dans etmek iin gidilen, halka a


k yer.
* Dansolan, dans edilen.

dansr
* Dans etmeyi meslek edinen erkek.
dansrlk

* Dansrn i
i veya meslei.
dansz
* Dans etmeyi meslek edinen kad
n.
danszlk
* Danszn i
i veya meslei.
danss
z
dantel
tentene.

* Dansolmayan, dans edilmeyen.


* Her trl iplikle rlen veya bir kuma

n kenar
na i
lenen trl biimde ince ve agrnmnde rg,

dantel aac
* Dulaptal otugillerden, Antillerde yeti
en, snger gibi kullan
lan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir aa
(Lgetta).
dantel

* Bkz. dantel.

dantell
* Dantelsolan.
dantelli
dapdar

* Danteli olan.
* ok dar.

dapdarac
k
* ok dar.
dar
*
ine alaca

eye oranla lleri yetersiz olan, genive bol kar

t
.
* Geni
li
i az veya yetersiz olan, ensiz.
* (yarat
cyetiler iin) Yetersiz.
* Az, elveri
siz, s
n
rl
.
* Yeterli paran
n olmamas
ndan doan s
k
nt
.
* Glkle, ucu ucuna, ancak.
dar
*
dam mahkmlar
nasmak iin dikilen direk.
dar a

* ls 90 den kk olan a
.

dar aral
k
* Borsada hisse senetlerinin al
m sat
m emirlerinin verilmesi s
ras
nda geen k
sa sre.
dar atmak
* glkle ve ivedi olarak bir yere s

nmak; kamak.
dar boaz
* K
s
k.
* Toplumun, zmlenmesinde glklerle kar

la
t

bunal
mldurum.
dar dar
na
* glkle ve son anda; g hl ile, u uca.
dar gelirli

* Geliri normal bir geim salamaya yeti


meyen; geim s
k
nt
seken.
dar gelmek
* s
k
ntve huzursuzluk vermek.
dar gr
l
* Yeni ve de
i
ik gr
leri benimsemeyen, anlay
gstermeyen.
dar hat

* Dar demir yolu.

dar kamak
* istemedi
i bir evreden kendini d

aratmak.
dar kafal
* Kavray

az, anlay

k
t; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse).
dar nl
dara

* Alt enenin az a
lmas
yla olu
an nl: u, .
* Kab
yla birlikte tart
lan bir nesnenin kab
n
n a

rl

.
* Bu kab
n a

rl

na kar

l
k olarak terazinin br kefesine konulan a

rl
k.
*
inde yk ta

nan arac
n bodurumdaki a

rl

dara bomak
* birinin g durumundan yararlanmak.
dara dar

* Glkle, ancak, u uca, son dakikada.

dara d
mek
* para s
k
nt
s
na d
mek.
dara gelmek
* aceleye gelmek.
* mecbur olmak.
dara getirmek
* aceleye getirmek.
daraban
darac
k
dara

* (kalp iin) Vurma, vuru


, at

.
* ok dar.
* Dar.

dara
ac
*
dama mahkm olanlarasmak iin kurulan sehpa.
daral

daralma

daralmak

* Daralma i
i veya biimi.
* Daralmak i
i.
* Geninllerin, yanlar
ndaki baznszlerin etkisiyle darla
mas
: geymek > giymek, yene > yine gibi.
* Dar duruma gelmek, klmek; azalmak.

* Gle
mek, zorla
mak.
* S
k

mak, ba
dara gelmek, bunalmak.
* Zay
flamak.
daralt

* Dar gibi grnme veya olma.

daralt
c
* Borular
n aplar
ndaraltmakta kullan
lan ba
lantparas
.
daralt
lma
* Daralt
lmak i
i.
daralt
lmak
* Daraltmak i
i yap
lmak.
daraltma

* Daraltmak i
i.

daraltmak
* Dar duruma getirmek.
* Say
ca azaltmak.
daras
nalmak
* iine bir
ey konulacak kab
n a
rl

n
tartmak.
daras
nd
mek
* tartt
ktan sonra kab
n a

rl

nhesaptan d
mek.
daras
z
dara
l
k

* Darasal
nmadan.
* S
k
nt
lortam, durum, darl
k.

daraya atmak (veya


karmak)
* de
er vermemek.
darbe
* Vuru
, arp

.
* Bir lkede baskkurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hkmeti istifa ettirmek
veya rejimi de
i
tirecek biimde ynetimi, devirmek i
i.
* Birini kt duruma d
ren, sarsan olay.
darbe vurmak (veya indirmek)
* iyi olan bir durumu ktye dn
trmek.
darbe yemek
* gcn sars
c
, yok edici bir durum almak.
darbeci
* Vuran, arpan kimse.
* Darbe yaparak ynetime el koyan kimse.
darbecik
* Kk, hafif darbe.
darbecilik
* Darbecinin i
i.
darbeleme
* Darbelemek i
i.

darbelemek
* Vurmak, arpmak.
* Y
k
ma uratmak.
* Bir i
i engellemek.
darb
mesel
* Atasz, atalar sz.
darbuka

* Toprak veya madenden yap


lan, bir yana
k, uzunca bir tr dmbelek.

darbukac
* Darbuka alan kimse.
darbukac
l
k
* Darbukac
n
n i
i veya meslei.
darca
* Biraz dar, pek geniolmayan, dar olarak.
darda bulunmak
* para s
k
nt
siinde bulunmak.
darda kalmak
* paraca s
k
nt
iine girmek.
* zor duruma d
mek.
darda
an

darg
n

* Palmiye cinsinden bir a


a (Milium effusum).
* Bu aac
n itlembik bykl
nde, sert ekirdekli tatlyemi
i.
* Dar
lm
olan, kskn.
* Souk, ilgisiz.

darg
n durmak
* kskn durumda olmak.
darg
nla
ma
* Darg
nla
mak i
i.
darg
nla
mak
* Darg
n bir durum almak.
darg
nl
k
* Darg
n olma durumu.
dar

* Budaygillerden, tohumlargereinde bu
day yerine besin olarak kullan
lan, kurakl

a dayan
klbir bitki,
akdar
(Panicum).
* (bazblgelerde) M
s
r.
dardar
na
* Glkle, u uca.
darunundan baklava, incir a
ac
ndan oklava olmaz
* kt gerele iyi igrlemez.
dr
dnya
* Dnya, yeryz.

dr
flfl

* Dou Hint Adalar


nda yaban olarak yeti
en, t
rman
c
, meyveleri 6 cm uzunlu
unda, 7 mm ap
nda, koni
biiminde, a
k esmer renkli, yak
cve keskin lezzetli, i
tah a
cbir bitki (Fructus Piperis longi).
dar
lgan

* abuk al
n
p dar
lan (kimse).

dar
lganl
k
* abuk al
n
p dar
lma durumu.
dar
lma
* Dar
lmak i
i.
dar
lmaca
* "Dar
lmak olmaz", "sak
n dar
lma" anlam
nda kullan
lan dar
lmaca yok deyiminde geer.
dar
lmak

dar
ltma

* Ho
a gitmeyen bir tutum, davran
veya sz dolay
s
yla gcenip gr
mez olmak, ilgiyi kesmek.
* Gcenmek, k
r
lmak, al
nmak, incinmek.
* Azarlamak, paylamak.
* Dar
ltmak i
i.

dar
ltmak
* Dar
lmas
na sebep olmak.
dar
s
ba

na
* bir ba
ar
, bir mutluluk ba
kasiin istendi
inde sylenir.
darla
ma
* Darla
mak i
i.
darla
mak
* Daralmak.
darla
t
rma
* Darla
t
rmak i
i.
darla
t
rmak
* Daraltmak.
darl
k
* Dar olma durumu.
* Geim zorlu
u.
*
s
k
nt
s
.
darmada

n
* ok da
n
k ve kar

k, tarumar.
darmada

n etmek
* da

tmak, kar

t
rmak.
* dayak at
p iyice dvmek.
darmada

n
k
* Darmada
n olmu
.
darmaduman
* Karmakar

k.
darmaduman etmek
* karmakar

k bir duruma getirmek.

darmaduman olmak
* karmakar

k bir duruma gelmek.


darp

* Vurma, dvme.
* arpma.
* Vuru
.

darp etmek
* vurmak, arpmak.
* (para iin) damga basmak.
darphane

* Para bas
lan yer.

darlceze
* D
knler evi.
darlbedayi
* Gzel sanatlar evi, kurulu
u.
darleytam
* Yetimler evi.
darlfnun
* niversite.
dar

ifa

* Sal
k yurdu.

Darvincilik
* Darwin'ce geli
tirilen, canltrlerin do
al ay
klanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan
tredi
ini ileri sren gr
.
dasdarac
k
* ok dar.
dasit
* Kuvarsl
diyorit birle
iminde olan bir s
z
ntktlesi.
dasitan
dasitan
dastar

* Destan.
* Destan.
* Barts.

-da/ - ta
*
simden isim treten ek: din-da
, arka-da
, meslek-ta
, s
r-da
, yol-davb.
datif
dass
la
dav

* Ynelme durumu.
* Yurt zlemi, yurtsama.
* Postu, kaplan postu gibi izgili bir tr Afrika zebras(Hippotigris burchelli).

dava

* Hukuk korunman
n bir hkm ile sa
lanmasiin yargorganlar
na ba
vurma.
*
leri srlerek savunulan d
nce, zmlenmesi gerekli olan konu, sav.
* Sorun.
* lk.
* Sevgili.

dava adam
* Bir lk u
runda srekli al

an kimse.
dava etmek (veya amak)
* hukuk korunman
n bir hkm ile salanmas
iin yargorganlar
na ba
vurmak.
dava grmek
* a
lan davalar
incelemek ve sonuca balamak.
dava gtmek
* srekli olarak bir konuyu savunmak veya gndemde tutmak.
dava vekili
* Avukat say
sbe
ten az olan yerlerde avukat yetkisini ta

yan meslek adam


.
davac
* Dava eden kimse, mddei.
davala
ma
* Davala
mak durumu.
davala
mak
* Birbiri aleyhinde mahkemeye ba
vurmak.
daval

daval
k
davar

* Kendisinden bir
ey dava edilen kimse, mddeialeyh.
* Dava konusu olan (
ey).
* Davas
olan.
* Davaygerektiren.
* Koyun ve keiye verilen ortak ad.
* Koyun veya kei srs.

davar gtmek
* sry otlatmak, korumak ve gerekti
inde st sa
mak.
* i
e yaramayan, aptal veya acemi insanlarkendi
karlar
do
rultusunda kullanmak.
davaya bakmak
* a
lan davayincelemek, ara
t
rmak ve sonuland
rmak, ryet etmek.
davet
* a
r
, a

rma.
* Yemekli toplant
.
davet etmek
* a

rmak.
* yol amak.
* birinin bir
eye uymas
nistemek.
daveti

* a
r
da bulunan kimse, a
r
c
.

davete icabet etmek


* a
r
lolduu yere gitmek.
davetiye

* Davet iin yaz


lan k
t.

davetkr
* (bak

, davran
vb. iin) a

ran, davet eden.


* ekici, cazibeli.
davetli
* a
r
l
.
davetname
* Yasal bir iiin gnderilen ar
l
k.
davetsiz

* a
r
lmadan gelen.

davlumbaz
* Dumantoplay
p bacaya vermeye yarayan
k
nt
.
* Yandan arklvapurlar
n arklar
nrten yar
m daire biimindeki kapak.
davrand
rma
* Davrand
rmak i
i.
davrand
rmak
* (birinin) Davranmas
nsalamak.
davran

* Davranmak i
i veya biimi, tutum, muamele, hareket.
* D

tan gzlemlenebilecek tepkilerin toplam


.
* Organizman
n uyaranlar kar

s
ndaki tepkilerinin btn.
davran
bilgisi
* Grg kurallar
.
davran

l
k
* Psikolojinin inceleme konusunun davran
olduuna inanan, bilincin, psikolojinin ara
t
rma alan
na
girdi
ini inkr eden gr
, behavyorizm.
davranma
* Davranmak i
i.
davranma!
* k
m
ldama!.
davranmak
* Bir kimseye veya bir
eye kar
belli tav
r tak
nmak.
* Bir
eye el atmak, giri
mek.
* Bir i
i yapmaya haz
r olmak, haz
rlanmak.
davud
davul

* Kal
n, tok ve gr (ses).
* Byk ve enlice bir kasna

n iki yan
na deri geirilerek yap
lan, tokmak ve denekle al
nan alg
.

davul (birinin) boynunda, tokmak (bir ba


kas
n
n) elinde
* sorumluluu ta

yan biri oldu


u hlde, sz geen bir ba
kas
d
r.
davul almak

* bir
eyi herkesin haber alabilecei biimde ortal

a yaymak.
davul alsan i
itmez
* ok sa

r.
* uykusu ok a

r, derin uykuda.
davul dengi dengine diye alar
* evlenecek kimselerin birbirlerine denk olmasgerekir.
davul dvmek
* davul almak.
davul gibi
*
ive gergin.
davul tozu
* Gerekle
mesi imkns
z olan durumlar iin kullan
l
r.
davulcu
* Davul alan kimse.
davulculuk
* Davulcunun i
i veya mesle
i.
davulu biz ald
k, parsayba
kastoplad
* biz al

t
k, ura
t
k, ba
kasyararland
.
davulun sesi uzaktan hogelir
* i
in iinde olmayanlar o i
i kolay veya krlsan
rlar.
davya
* Di
i kerpeteni.
daya
a idmanlolmak
* dayak yemeye al

m
olmak.
dayak

* (bir insan
veya bir hayvan
) Dvmek i
i, patak, ktek.
* Bir
eyin y
k
lmamasiin dayat
lan aa, destek, payanda.
* Evlerin kap
s
n
n a
lmamasiin kap
n
n arkas
na konulan kol, destek, srg.

dayak ars
z
* Dayaktan korkmaz olmu
, dayak yemeye al

.
dayak atmak
* dvmek, sopa ile dvmek.
dayak cennetten
km

t
r
* daya

n yola getirici bir etkisi bulundu


unu anlat
r.
dayak d
kn
* Dayaa ly
k olan, dvlmeyi hak eden.
dayak kak
n
* Dayak yemeye al

, dayaktan korkmaz ki
i.
dayak yemek
* dvlmek, sopa ile dvlmek.
dayaklama
* Dayaklamak i
i.

dayaklamak
* Y
k
lmamas
iin bir
eye destek koymak.
* Kap
ybir destekle arkas
ndan kapamak, srglemek.
dayaklanma
* Dayaklanmak i
i veya durumu.
dayaklanmak
* Dayaklamak i
i yap
lmak.
dayakl
* Dayaolan.
dayakl
k
dayal

* Destek olarak kullan


lan
ey.
* Dayanm
olan.
*
lgili, dair, mstenit, mebni.

dayald
eli
* D
emesi ve e
yaseksiksiz.
dayama

* Dayamak i
i.

dayamak
* Bir
eyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda b
rakmak veya tutmak.
* Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, g almak.
* H
zla, fke ile veya korkutmak iin yakla
t
rmak, uzatmak.
* Vakit geirmeden, bekletmeden vermek.
* (kap
, pencere iin) Ard
na kadar amak.
* Kalitesiz, kt veya rk bir mal
, gizlice iyi olanlar
n aras
na kat
p m
teriye satmak.
* Varmak, ula
mak.
dayanak

* Dayan
lacak
ey, istinatgh, mesnet.
* Bir iddiay
glendirmeye yarayan tan
t.
* G verici, yard
mc
, destek.
* Bir gerekliin onaylanmasiin olaylar
n arkas
nda veya alt
nda bulunan
ey; kendisine bir
ey yklenilen,
bir varl
a destek olan, altta bulunan temel.
dayanak noktas
* Yap
larda bir blmn a

rl

nta

maya yarayan ge.


* Dayanak.
dayanakl
* Dayana
olan.
dayanakl
k
* Dayanak, destek olma durumu.
dayanaks
z
* Dayana
olmayan.
dayanamamak
* katlanamamak, sabredememek.
dayan
* Sab
r.
* Dayanak.

dayand
rma
* Dayand
rmak i
i.
dayand
rmak
* Dayanmas
nsa
lamak, istinat ettirmek.
dayan
kl
* Dayanabilen, sa
lam, gl, mukavim, zorlu.
* Metanetli, metin, mtehammil.
dayan
kl
l
k
* Dayan
klolma durumu, metanet.
dayan
ks
z
* Dayanmayan, salam olmayan, gsz, metanetsiz.
dayan
ks
zl
k
* Dayan
ks
z olma durumu, metanetsizlik.
dayan
lma
* Dayan
lmak i
i veya durumu.
dayan
lmak
* Dayanmak i
i yap
lmak.
dayan
lmaz
* (bir kimse veya
ey iin) Kar
konulamaz veya kar

k
lamaz.
* Tahamml edilemez, katlan
lamaz.
dayan
m

* Bir varl

n d
etkilere kar
direnme zelli
i, diren.

dayan
m mr
* Bkz. dayanma mr.
dayan
rl
k
* Diren, mukavemet.
dayan

* Dayanma i
i veya biimi.
dayan

k
* yeleri aras
nda dayan

ma bulunan (millet, topluluk, s


n
f vb.), mtesanit.
dayan

ma
* Dayan

mak i
i, tesant.
* Bir topluluu olu
turanlar
n duygu, d
nce ve ortak
karlarda birbirlerine kar

l
klba
lanmas
, tesant.
dayan

mac
* Dayan

mac
l
ktan yana olan, solidarist.
dayan

mac
l
k
* Bir topluluun btn bireyleri aras
nda bir dayan

ma bulunmas
ntoplu durumda ya
aman
n
gereklerinden sayan ve bireycilikle ortakla
ac
l
k aras
nda yer alan bir
reti, solidarizm.
dayan

mak
* (bir toplulu
u olu
turan ki
iler) Bir
eyi gerekle
tirmek iin duygu, d
nce ve
kar birlii gstermek,
birbirini kollamak, mtesanit olmak.
dayan

mal
* Aralar
nda dayan

ma bulunan.

dayanma

* Dayanmak i
i.

dayanma mr
* Bir malzemenin kopmaya, k
r
lmaya ve grevini yapamaz hle gelmesine kadar gstermioldu
u diren.
dayanmak
* Bir yere yaslanmak, kendini dayamak.
* Kullan
l

uzun srmek, dayan


klolmak.
* Zarar grmemek, varl

nkorumak, hasar grmemek.


* Birinden, bir
eyden g almak, gvenmek; istinat etmek.
* Tutunmak, kar
durmak, kar
koymak, mukavemet etmek.
* Bir
eyin zerinde kurulmuolmak, istinat etmek.
* G bir duruma katlanmak, ekmek, sabretmek, tahamml etmek.
* Varmak, ula
mak.
* Btn gcn kullanarak bir i
i yapmak.
* (tkenmeyen i
ler iin) Sonunda birinin veya bir
eyin zerinde kalmak.
* H
z vermek.
* Yeti
mek, yeter olmak.
dayant
dayat

* Dayan
kl
k.
* Dayatmak i
i veya biimi.

dayat

ma
* Kendi iste
inde inatla
ma.
dayat

mak
* Kendi istek ve arzulardo
rultusunda
srar etmek, inatla
mak.
dayatma

* Dayatmak i
i, empoze etme.

dayatmac
*
stedi
ini yapt
rmada baskuygulayan, direten, empoze eden.
dayatmak
* Dayamak i
ini yapt
rmak, empoze etmek.
* Kendi istediini yapt
rmakta direnmek.
* Ba
kas
n
n iste
ine kar
koymak.
* Empoze etmek.
dayatt
rma
* Dayatt
rmak i
i.
dayatt
rmak
* Dayatmak i
ini yapt
rmak.
dayay
p d
emek
* (evi, oday
) mobilya ve benzeri e
ya ile d
emek.
dayay

daye
day

* Dayamak i
i veya biimi.
* ocuk bak
c
s
, st nine, dad
.
* Annenin erkek karde
i.
* Bir kimsenin kay
r
c
solan, sz geer kimse.

* Ya
lerkeklere seslenme sz olarak kullan
l
r.
* Osmanl
mparatorluu dneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seimle ba
a getirilen ynetici.
* Cesur, yi
it.
day
lanma
* Day
lanmak i
i.
day
lanmak
* al
m satmak, yksekten atmak.
day
l
k
* Dayolma durumu.
* Kay
r
c
l
k.
* Kabaday
l
k, klhanbeylik.
day
o
lu

* Day
n
n o
lu, day
zade.

day
zade
* Day
o
lu veya day
n
n k
z
.
daylak

daz

* Di
i deve.
* Deve yavrusu.
* Sa
dklm(ba
), dazlak.
*
plak (toprak).

dazara dazar
* ok ivedi ve tel
l
.
dazara daz
r
* Dazara dazar.
dazlak

* Tepesindeki sa
dklmolan (kimse, ba
).

dazlakla
ma
* Dazlak duruma gelmek.
dazlakla
mak
* (insan) Tepesindeki sadklmolmak, dazlak duruma gelmek.
* Salar
n
ustura ile kaz
tmak.
dazlakl
k
* Dazlak olma durumu.
dazlama

* Dazlamak i
i.

dazlamak
* G be
enmek, g beenir olmak.
de
* Trk alfabesinin be
inci harfinin ad
.
de
-de

* Bkz. da / de.
* Bkz. -da / -de, -ta / -te.

debagat
debba
debbe

* Tabakl
k, sepicilik.
* Sepici, tabak (II).
* Kulplu ve azkapakl
bak
rdan su kab
, g
m.

debboy
* Silh, giysi gibi asker e
yasambar
.
debdebe

* Grkem, gsteri
,
atafat, ihti
am.

debdebeli
* Grkemli, gsteri
li.
debeleni
* Debelenmek i
i veya biimi.
debelenme
* Debelenmek i
i.
debelenmek
* Bir ac
n
n etkisiyle veya bir bask
dan kurtulmak iin
rp
nmak.
*
rp
nmak, tepinmek, k
m
ldamak.
* Bo
una u
ra

p durmak.
debi
* Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geen suyun hacmi, ak
m.
debil
debillik

* Zay
f yap
l
, gsz.
* Genellikle yapile ilgili a

rve srekli gszlk.

debimetre
* Bir borudan akan gaz veya s
v
n
n hacim ve ktle cinsinden debisini kontrol eden, dzenleyen ve len
ara.
debriyaj

* Otomobillerde kavrama yntemi ile kenetlenmiiki mili birbirinden ay


ran ve ekici mili hareket
dzeninde tutarak ekilen milin durmas
nve bu i
lem sonunda arac
n hareketini salayan sistem.
debriyaj pedal
* Kavrama pedal
.
Deccal
* Din inan

lara gre k
yamete yak
n bir zamanda
kaca

na inan
lan yalanc
ve kt yarad
l

lkimse.
deccal

* Yalanc
, fesat, dedikoducu.

decrescendo
* Bir paran
n, sesi gittike k
sarak al
naca

nanlat
r.
dede

* (evlt iin) Baban


n veya anan
n babas
, byk baba.
* Byk babadan ba
layarak geriye do
ru atalardan her biri.

* Mevlev tarikat
nda ile doldurmuolan dervi
lere verilen unvan.
* ok ya
lkimselere seslenme sz olarak kullan
l
r.
dede (dedesi) koruk yer, torununun di
i kama

r
* eskilerin yapt
yanl
i
lerden daha sonrakiler de zarar grr.
dededen kalma
* ok eski dnemlerden beri kullan
lan nesne.
dedektif
dedektr
dedelik

* Bkz. detektif.
* Bkz. detektr.
* Dede olma durumu veya dedeye yak

an davran

dedi mi
* (dedi'mi) tam vaktinde.
dedi
i
kmak
* dedi
i
ey gerekle
mek.
dedi
i dedik
* her istedi
ini yapt
r
r, syledii szden dnmez.
dedi
im dedik, ttrd
m (veya ald

m) ddk
* bir insan
n sznde direndi
ini anlatmak iin sylenen bir tekerleme.
dedi
im dediki
* Her iste
ini yapt
ran, inat
, iddiac(kimse).
dedi
in

* ad
verilen, say
lan, kabul edilen.

dedi
inden (d

ar
)
kmak
* szn dinlememek.
dedi
ine gelmek
* birinin d
ncesini nce kabul etmezken sonradan doru bulup kabul etmek.
dedi
ine kara demek
* inat
l
k ederek kar

s
ndaki ile anla
maya yana
mamak.
dedikodu
* Konusu eki
tirme veya k
nama olan konu
ma, k
lkal.
dedikodu etmek (veya yapmak)
* birini eki
tirmek.
dedikodu kumkumas
*

i gc dedikodu olan kimse.


dedikoducu
* ok dedikodu yapan.
dedikoduculuk
* Dedikodu yapma i
i.
dedirme

* Dedirmek i
i.

dedirmek
* Demek zorunda b
rakmak.
* Denilmesini salamak.
dedirtme

* Dedirtmek i
i.

dedirtmek
* Demek zorunda b
rakt
rmak.
dedksiyon
* Tmden gelim.
def
* Bkz. tef.
def
defa
defalarca

* Savma.
* Kez, kere.
* S
k s
k, srekli olarak.

defans
* Savunma.
def'aten
defetme

* Birden, bir defada.


* Defetmek i
i.

defetmek
* Kovmak.
* Savmak, savu
turmak.
defibel kabilinden
* bir belysavarcas
na.
defibratr
* Yongalarliflerine ayr

t
ran zel alet.
defigam etmek
* znty, s
k
nt
yatmak.
defihacet etmek
* byk abdest bozmak.
defile

* Giyecekleri tan
tmak amac
yla mankenlerin yapt
klargsteri, moda gsteri geidi, giyim gsterisi.

defin
* (ly) Gmme.
define
defineci

* Toprak alt
na gmlerek saklanm

, para veya deerli


eyler, gm.
* Gm bulmak umuduyla kazyapan veya yapt
ran kimse.

definecilik
* Defineci olma durumu.
deflsyon
* Para darl

, durgunluk.
defleme

* Deflemek i
i.

deflemek
* Defetmek.
defne

* Defnegillerden, yapraklargzel kokulu ve yaz k


ye
il olan bir aa (Laurus nobilis).

defne yapra
* e
itli yiyeceklere gzel koku versin diye kat
lan yaprak.
defnedilme
* Defnedilmek i
i, gmlme.
defnedilmek
* (l) Gmlmek.
defnegiller
* rnek bitkisi defne olan, iki eneklilerin ayrta yaprakl
lar
ndan, yapraklar
kokulu birok tr iine alan
bir bitki familyas
.
defnetme
* Defnetmek i
i, gmme.
defnetmek
* (ly) Gmmek, topraa vermek.
defneyapra

* Bir lfer e
idi.
defnolunma
* Defnolunmak i
i.
defnolunmak
* (l) Gmlmek.
defo
defol!

* Kusur, zr, bozukluk.


* savugit, uzakla
.

defolma
* Defolmak i
i.
defolmak
* (hakaret sz olarak) Savu
mak, ekilip gitmek.
defolu

* Defosu olan, bozuk, zrl, kusurlu (kuma


, giysi vb.).

deformasyon
* Biimi bozulma, biimsizle
me.

deforme

* Biimi, kal
bbozulmu
.

deforme olmak
* biimi, kal
bbozulmak.
defosuz
* Defosu olmayan, sa
lam.
defroster
defter

* Buzzer.
* Genellikle hafif bir kapak ierisinde, bir araya tutturulmuk

t yapraklar
.

defter amak
* para yard
mveya gnll toplamaya giri
mek.
defter emini
* Tapu i
lerine bakan yksek grevli.
defter tutmak
* i
lem veya hesaplardzenli olarak bir deftere geirmek.
defterci

* Defter yapan veya satan kimse.

deftercilik
* Defter yapmak veya satmak i
i.
defterdar
* Bir ilin maliye i
lerini yneten yksek grevli.
* Osmanl
larda maliye i
lerinin en yksek yetkilisi veya illerde maliye i
leriyle u
ra
an grevli.
defterdarl
k
* Defterdar
n makam
, grevi veya grevin yrtld
yap
.
defterden silmek
* ad
nanmaz olmak, dost saymaz olmak.
defterhane
* Osmanllkelerindeki btn toprak kay
tlar
niine alan ana defterlerin bulundu
u ve bunlara zg i
lerin
grld daire.
defteri drlmek
* lmek, ldrlmek.
* grevine son verilerek bir yerden uzakla
t
r
lmak.
defteri kapamak
* sz konusu i
i art
k yapmaz olmak; bir
eyle ilgiyi kesmek.
defterihakan
* Osmanl
mparatorluunda Tapu ve Kadastro Genel Mdrl
.
defterikebir
* Ana defter.
defterinde olmamak
* sahip bulunmamak, tabiat
nda bulunmak.
defterini drmek
* ldrmek.

degajman
* Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuru
uyla uzaa atmas
.
de
diri
* Dedirmek i
i veya biimi.
de
dirme
* Dedirmek i
i.
de
dirmek
* Demesini salamak, demesine yol amak.
de
er

* Bir
eyin nemini belirlemeye yarayan soyut l, bir
eyin dedii kar

l
k, k
ymet.
* Bir
eyin para ile llebilen kar

, paha.
* Yksek ve yararlnitelik.
* stn, yararlnitelikleri olan kimse.
* Ki
inin isteyen, ihtiya duyan bir varl
k olarak nesne ile ba
lant
s
nda beliren
ey.
* Bir de
i
kenin veya bilinmeyenin sayile anlat
m
.

de
er analizi
* Bir rnn her paras
n
n veya ekonomik i
lemin her basama

n
n sistemli bir biimde analiz edilip, katma
de
erinin hesaplanmas
ve maliyetle ili
kisinin meydana
kar
lmasi
i.
de
er art
rma
* Fiyat
nykseltme.
de
er bimek
* bir
eyin de
erini belirtmek, bir
eye deer koymak.
de
er d
rme
* Fiyat
nindirme, deerini a
a
ya ekme.
de
er d
rm
* Paran
n alt
n veya yabancbir paraya gre deerinin d
rlmesi, sat
n alma gcnn azalmas
,
devalasyon.
de
er kuram
* Deerlerin nem s
ralar
nve bu arada en yksek deeri ara
t
rarak bir de
er ls bildiren felsefe
kuram
.
de
er vermek
* de
erli saymak, nem vermek.
de
er yarg
s
* Bir de
erlendirme getiren yarg
.
de
erbilir
* Deeri olan
eyleri, kimseleri sayan veya koruyan, iyilikbilir, kadirbilir, kadir
inas.
de
erbilirlik
* Deerbilir olma durumu, iyilikbilirlik, kadirbilirlik, kadir
inasl
k.
de
erbilmez
* Deeri olan
eyleri, kimseleri saymayan veya korumayan, hat
rs
z.
de
erbilmezlik
* Deerbilmez olma durumu.
de
erleme
* Deerlemek i
i.

de
erlemek
* Deer belirtmek.
de
erlendirilme
* Deerlendirilmek i
i, k
ymetlendirilme.
de
erlendirilmek
* Deerlendirmek i
i yap
lmak, k
ymetlendirilmek.
de
erlendirme
* Deerlendirmek i
i, k
ymetlendirme.
de
erlendirmek
* Bir
eyi yerinde ve yararlbir yolda kullanmak, k
ymetlendirmek.
* Bir
eyin zn, nemini, nitelik ve niceli
ini belirlemek.
de
erlenme
* Deerlenmek i
i, k
ymetlenme.
de
erlenmek
* Deer kazanmak, deeri artmak, de
er salamak, k
ymetlenmek.
de
erli

* Deeri olan veya de


eri yksek olan, k
ymetli.

de
erli k
t
* Kapsad

hak, senede ba
lolan, senetsiz ileri srlebilmesine imkn olmayan k

t.
de
erlilik
de
ersiz

* Deeri olma durumu, k


ymetlilik.
* Deeri olmayan veya de
eri ok az olan, nemsiz, k
ymetsiz, naiz.

de
ersizlik
* Deersiz olma durumu.
de
gin
*
li
kin, stne ait, dair, mteallik.
de
il
de
il a

*
sim cmlesinde ykleme veya ba
ka elere olumsuzluk anlamveren kelime.
* "
yle dursun" anlam
na.

de
il mi ki
* madem, mademki.
de
im
* Bir kimsenin, kendisine iverilmeye hak kazand
ran durumu, liyakat.
de
imli
de
imsiz
de
in

* Liyakatli.
* Liyakati olmayan, liyakatsiz.
* Kadar, dek gibi bir i
in bir durumun sona erdi
i zamanveya yeri gsterir.

de
in
de
ini

* Sincap.
* Deinme.

de
ini
* Deinmek i
i veya biimi.
de
inme

* Deinmek i
i, temas.

de
inmek
* Bir konuyu ele alarak ondan k
saca sz etmek, dokunmak, temas etmek.
de
inti

* Temas.

de
irme
* Deirmek i
i.
de
irmek
* Duyurmak, bildirmek, ula
t
rmak.
* Dedirmek, dokundurmak.
de
irmen
* ten ara veya alet.
*
inde tme i
i yap
lan yer.
de
irmen ta

* Deirmende, dnerek taneleri ezen yuvarlak ta


.
* Deirmen ta

yapmakta ve bazen de yap


larda kullan
lan akmak ta
trnden sert bir ta
.
de
irmen ta

n
n alt
ndan diri
kar
* en a
r
artlarda btn glkleri yener.
de
irmenci
* Deirmen yapan veya i
leten kimse.
de
irmencilik
* Deirmen yapma i
i.
* Deirmen i
letme i
i.
de
irmenin suyu nereden geliyor?
* bu i
in masraf
nkar

layacak para nas


l kaz
n
l
yor?.
de
irmenlik
* Deirmende tlmek iin ayr
lm
(tah
l).
* Bir de
irmen ta

ni
letecek gte (akarsu).
de
irmi
* Yuvarlak.
* (kumaiin) Eni boyuna e
it olan.
* Yemeni, yazma, barts, mendil.
de
irmi sakal
* Deirmi bir biimde kesilmisakal.
de
irmileme
* Deirmileme i
i.
de
irmilemek

* Yuvarlak biime koymak.


de
irmile
me
* Deirmile
mek i
i.
de
irmile
mek
* Deirmi hle gelmek.
de
irmilik
* Deirmi olma durumu, yuvarlakl
k.
de
i

* Demek i
i veya biimi.
* Bir
ey verip yerine ba
ka bir
ey alma, mbadele, trampa.

de
ietmek
* bir
ey verip yerine ba
ka bir
ey almak.
de
itoku
* Dei
, al
veri
, mbadele, trampa.
de
i
ebilir
* Dei
me zellii ta

yan, de
i
tirilebilen.
de
i
ebilirlik
* Dei
ebilir olma durumu.
de
i
en y
ld
z
* Parlakl

zamana balolarak dei


me gsteren y
ld
z.
de
i
ici
* Biimden biime giren, dei
ken.
de
i
ik

* Dei
tirilmi
.
* Al

lm

n d

nda bir zellii bulunan.


* e
itli, farkl
.
* Yedek (i ama

r
, giyecek).

de
i
iklik
* Dei
ik olma durumu.
* Bir btnden bir blmnn de
i
mesiyle ortaya
kan yeni durum.
* Amaca uygun biime getirmek iin yap
lan dei
tirme, tadil.
de
i
iklik nergesi
* Bazkanun maddelerinin amaca daha uygun olmasiin Byk Millet Meclisine yap
lan neri.
de
i
iklik teklifi
* Dei
iklik nergesi.
de
i
iklik yapmak
* de
i
tirmek.
de
i
im

* Bir zaman dilimi iindeki de


i
ikliklerin btn.
* Yeni dllerin atalar
na t
pat
p benzememesini salayan zelliklerin tm, varyasyon.
* retilen mallar
n ba
ka mallar veya para kar

dei
tirilmesi.
* Bir niceli
in birbirinden ayr
de
erler almas
veya byle iki deer aras
ndaki ayr
m.
* Rzgr
n yn de
i
tirmesi.

de
i
im ynetimi

* H
zla de
i
en bir ortamda ayakta kalabilmek ve rakiplerin nne geebilmek iin,
irketin kendini
yenilemesi, dei
im f
rsatlar
nanaliz edip ortaya
kan potansiyeli de
erlendirmesi ve en uygun stratejinin belirlenip
bunun uygulanmasiin yeniden rgtlenme ve yap
lanma i
i.
de
i
imli

* Dei
me zellii gsteren.

de
i
imli nszler
* nsz uyumuna balolarak tmllk ve tmszlk bak
m
ndan birbirinin yerine geen nszler: p / b,
/ c, t / d, k / g, k /
.
de
i
inim
* Doada ve toplumda nitelikle ilgili de
i
melerin yavayavadeil, birdenbire olmas
, bir
eyin ortam ve

artlar
nbulduunda birdenbire nitelik dei
tirmesi, mutasyon.
de
i
inimci
* Dei
inimcilik yanl
s
, mutasyonist.
de
i
inimcilik
* Bir canlvarl
ktaki soya ekimin (genlerin bazzel durumlar
n
n yitirilmesi, yeniden olu
masveya
de
i
mesi yznden) anden de
i
ebileceini ve bu dei
men, trlerin olu
mas
nda ana yol olduunu ileri sren
kuram, mutasyonizm.
* Doa ve toplumdaki dei
melerin de
i
inim biiminde oldu
unu savunan d
nce ak
m
, mutasyonizm.
de
i
i
de
i
ke

* Dei
mek i
i veya biimi.
* Her canl
da d
etkilerle ortaya
kabilen, kal
t
mla ilgili olmayan de
i
iklik, modifikasyon.

de
i
ken
* Dei
me zellii gsteren, ok dei
en, de
i
ebilir, karars
z, de
i
ici, mtehavvil.
* Dei
ik saydeerleri alabilen nicelik.
de
i
kenlik
* Dei
ken olma durumu.
de
i
kin

* Dei
iklie uram

, de
i
ik, muaddel.

de
i
kinlik
* Dei
kin olma durumu.
de
i
me

* Dei
mek i
i.
* Dei
im, mbadele.

de
i
mek
* Ba
ka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek.
* Yerine ba
ka
ey veya kimse gelmek.
* Kar

l
klal
p vermek, mbadele etmek.
* Dei
tirmek.
* (olumsuz biimiyle) ok deer vermek.
de
i
mez
* Aynen kalan, dei
iklie uramayan.
de
i
tirge
* Bir de
i
iklik yap
lmasiin verilen nerge, tadil teklifi.
de
i
tirge
* Bir cismin veya bir gcn biimini dei
tirmeye yarayan alet, konvertisr.

de
i
tirici
* Dei
tirme zellii olan.
* Dei
tirme i
ini yapan nesne veya kimse.
de
i
tirili
* Dei
tirilmek i
i veya biimi.
de
i
tirilme
* Dei
tirilmek i
i.
de
i
tirilmek
* Dei
tirmek i
i yap
lmak.
de
i
tirim
* Dei
tirmek i
i.
de
i
tirme
* Dei
tirmek i
i, tebdil, tahrif.
de
i
tirmek
* Ba
ka bir biime sokmak, de
i
ikli
e u
ratmak.
* Bir
ey veya kimseyi bulundu
u yerden ba
ka bir yere almak.
* Bir
ey verip yerine ba
ka bir
ey almak.
* Birini b
rak
p ba
kas
nedinmek veya kullanmak.
* Ba
ka bir duruma, ba
ka bir grnme getirmek.
* Anlat
ma yeni bir ierik vermek.
de
i
tirtme
* Dei
tirtmek i
i.
de
i
tirtmek
* Dei
tirmek i
ini yapt
rmak.
de
me
* Deme i
i, temas.
de
me

* Her, herhangi bir, geli


igzel, rastgele.
* Sekin, seme.

de
me gitsin
* deme, kar

ma gitsin.
de
me keyfine
* konu
ulan i
ten ok ho
lan
ld

nanlatmak iin kullan


l
r.
de
mek

de
mek

de
nek

* Aral
k kalmay
ncaya kadar birbirine yakla
mak, dokunmak, temas etmek.
* Ula
mak, eri
mek.
*
stenilen yere d
mek, rast gelmek, isabet etmek.
* Deerinde olmak.
* Kar

l
k olmak.
* (zevk veren
eyler iin) Ho
a gitmek.
* Herhangi bir nitelikte olmak.
* Edeerde olmak.
* Elde ta

nacak incelikte dzgn aa, sopa.


* Denekle at
lan dayak.

de
nek gibi
* ok zay
f ve ince.
de
neki

* Motorlu ta

tlar
n al

yerlerde yolcular
n binive s
ra dzenini sa
layan kimse, khya.
* ehir dzeni ile ilgili grevli.

de
nekilik
* Denekinin yapt

i
.
de
nekleme
* Deneklemek i
i.
de
neklemek
* Denekle vurmak.
deh
deha

dehalet
dehdeh

* Binek veya ko
um hayvanlar
n
yrtmek iin sylenen bir sz.
*
nsan zeks
n
n, insan ki
ili
inin eri
ebilecei en yksek kerte, dhilik.
* Dhi.
* S

nma, korunma.
* Bkz. dahdah.

dehha
* A

rkorku verici, deh


et sa
c
.
dehleme

* Dehlemek i
i.

dehlemek
* Hayvandeh diyerek yrtmek.
* Kovmak.
dehlenme
* Dehlenmek i
i.
dehlenmek
* Dehlemek i
i yap
lmak.
dehletmek
* A
a

lamak, hor grmek.


dehliz
deh
et

* st kapal
, dar ve uzun geit, koridor.
* Bir tehlike veya korkun bir
ey kar

s
nda duyulan rknt, y
lg
.
* Ola
anst.
* Ola
anst
eyler kar

s
nda
a
ma anlat
r.

deh
et samak
* ortal
a korku vermek.
deh
ete d
rmek
* deh
et iine sokmak.

deh
ete kap
lmak (veya d
mek)
* ok korkmak.
deh
etlenme
* Deh
etlenmek i
i.
deh
etlenmek
* Deh
ete kap
lmak.
deh
etli
* Korku veya rknt veren.
* a

rt
c
.
* ok fazla, son derece.
deist

* Deizm yanl
s
.

deizm
* Tanr
'yyaln
zca ilk sebep olarak kabul eden, Tanriin ba
ka herhangi bir g ve nitelik tan
mayan, vahyi
reddeden gr
.
dejenere
* Soysuz.
* Yoz.
dejenere etmek
* soysuzla
t
rmak, yozla
t
rmak.
dejenere olmak
* soysuzla
mak, yozla
mak.
dejenerele
me
* Dejenerele
mek i
i.
dejenerele
mek
* Soysuzla
mak.
* Yozla
mak.
dejenerelik
* Soysuz, yoz; soysuzluk, yozluk.
dek
* Kadar, gibi bir i
in sona erdi
i noktayveya zamananlat
r.
dek

* Dzen, hile.
* Toku
ma, at

ma.
* Salam.

dek
* Bkz. tek.
dekadan

* XIX. yzy
l sonlar
nda Fransa'da natralistlere kar

kan sembolizm ak
m
na nclk etmiolan
sanat
lara verilen ad.
dekadanl
k
* Dekadan olma durumu.
dekagram
* Bir kilonun yzde biri, dag.

dekalitre

* On litrelik hacim l birimi, dal.

dekametre
* On metre uzunlu
unda bir l birimi, dam.
dekan

* Fakltenin ynetiminden sorumlu profesr.

dekanl
k
* Dekan
n grevi.
* Dekan
n makam
.
dekar
* On ar (1000 m) deerinde yzey l birimi.
Dekart
* Descartes'in
retisi ile ilgili, kartezyen.
* Descartes felsefesini benimseyen kimse.
Dekart
l
k
* Descartes'in felsefesi.
* Descartes'in
retisi, kartezyenizm.
dekaster

* On metrekplk hacim ls birimi.

dekatlon

* 100 m ko
usu, uzun atlama, glle atma, yksek atlama, 400 m ko
usu, 110 m engelli ko
u, disk atma,
s
r
kla yksek atlama, cirit atma, 1500 m ko
ular
n
ieren atletizm yar

mas
.
dekatloncu
* Dekatlon yar

malar
na kat
lan atlet.
deke d
mek
* hileye, oyuna gelmek.
dekln
r
* Bir devre kesicinin i
leyi
ini etkileyerek a
lmas
nnleyen dzen.
* Fotoraf makinesinin resim ekilirken bas
lan d
mesi.
deklrasyon
* Bildirme, duyurma, iln etme.
* Bir konunun kamuoyuna duyurulmasiin yap
lan a
klama, bildiri.
* Mal bildirimi.
deklre

* Bildirilmi
, iln edilmi
.

deklre etmek
* bildirmek.
* gmrklerde vergi konusu olacak e
ya vb.yi resm makama bildirmek.
dekolte
* Kollar
n
n, g
s ve s
rt
n
n bir blm a
k kad
n giysisi.
* A
k.
dekolte konu
mak
* a
k sa
k konu
mak.
dekont

* denmiveya denecek olan hesaplar


n dkm.
* Kapat
lan bir hesaptan yap
lacak indirme.
* Btn indirmeler yap
ld
ktan sonra borlu taraf
ndan denecek, alacakltaraf
ndan al
nacak olan miktar.
dekor

* Tiyatro, sinema ve televizyonda sahneye konulan eserin yaz


ld

yerin, a
n
n zelliklerini belirleyen
e
itli gelerin (perde, aksesuar vb.nin) btn.
* Bir yere ssleme amac
yla verilen dzen.
* Grn
, manzara.
dekorasyon
* Dekor yapma i
i.
* Bir yeri ssleme.
dekoratif
* Dekor olarak kullan
lan, sslemeye yarayan, ssleyici, tezyin.
* Gstermelik.
dekoratr
* Tiyatro, opera vb. dekorlar
ntasarlayan sanat
.
*
mimar.
dekoratrlk
* Dekoratr olma durumu.
* Dekoratrn i
i ve meslei.
dekorcu
* Mesle
i dekor yapmak olan sanat
.
dekorculuk
* Dekorcu olma durumu.
* Dekorcunun i
i ve meslei.
dekore

* Ssleme amac
yla dzenlenmi
.

dekore etmek
* (bir yere) ssleme amac
yla dzen vermek.
dekovil

* Ray aral

60 cm eninde veya daha az olan, arabalarbuhar, hayvan veya insan gcyle yrtlen, kk
demiryolu.
dekstrin

* Ni
astan
n blnmesinden elde edilen zamkl
bir madde (C6 H10 O5).

dekstroz
* Ni
asta
ekeri.
dellet

* K
lavuzluk, arac
l
k.
*
z, i
aret.

dellet etmek
* yol gstermek.
* gstermek, anlatmak, demeye gelmek.
* belirtmek.
deldirme
* Deldirmek i
i.
deldirmek

* Delmek i
ini yapt
rmak.
* Geersiz hle getirmek.
delecek

* Z
mba.

delegasyon
* Herhangi bir toplulu
u temsil etmekle grevli yetkili kurul.
delege
delegelik

* Kendisine yetki verilerek bir yere veya birinin kat


na gnderilen kimse, eli, murahhas.
* Delegenin grevi, murahhasl
k.

delep delep
* Parlayarak, par
l par
l.
delepmek
* Parlamak.
delge
delgi
delgi

* Mukavva, k
t, kay

, maden gibi
eylerde delik amaya yarayan ara, delecek, z
mba.
* Maden, tahta, tavb. zerinde delik amaya yarayan ayg
t, matkap.
* Ucu sivri demirli, a
atan tutacak yeri olan ve ttn dikmeye yarayan ara.

deli
* Akl
n
yitirmiolan, akl dengesi bozulmuolan, mecnun.
* Davran

lara

rve ta
k
n olan (kimse),
lg
n.
* A

rderecede d
kn.
* Co
kun, azg
n.
deli alacas
* Birbirini tutmayan parlak renklerden olu
an.
deli bal

* Ar
lar
n zehirli ieklerden toplad
klarbal.

deli balta
* Ac
mas
z, gaddar, zalim kimse.
deli bayraamak
*

k olmak.
deli bozuk
* Gn gnne, sz szne uymayan.
deli bozukluk
* Deli bozuk olma durumu.
deli
kmak
*
ld
rmak.
* ok sinirlenmek.
deli dana hastal

*
ngiltere'de byk bahayvanlarda grlen eden bula

cve ldrc bir hastal


k.
deli dana(lar) gibi dnmek

* ne yapaca

n
bilemeyerek,
a
k
nca davranmak.
deli deli
* Delice.
deli divane
*
lg
n, a

rdeli.
deli divane (

k) olmak
* a

rderecede sevmek.
deli divane olmak
* mutlu olmak, bir kimseyi, bir
eyi a

rderecede sevmek.
deli dolu
*
lerisini gerisini d
nmeden davranan, rastgele konu
an, patavats
z.
deli etmek
*
lg
na evirmek.
deli fi
ek

* Deli
men ve atak.

deli fi
eklik
* Deli fi
ek olma durumu.
deli gibi
* deliye yara

r davran

ta, delicesine.
deli gmlei
* Tehlikeli ve sald
rgan delilere giydirilen kolsuz gmlek.
deli gllbicisi
* Bkz. gllbici.
deli
rmak
* Ak
nt
sok h
zlolan
rmak.
deli k
z
n eyizi gibi
* bir arada sergilenen ve birbirine yak

mayan e
ya iin sylenir.
deli olmak
* ok sevmek.
* ok sinirlenmek.
deli olmak i
ten de
il
* g durumlarda aresizlii anlat
r.
deli orman
* ok s
k ve gr orman.
deli otu

* Turpgillerden, bahelere ss olarak dikilen bir bitki, kuduz otu (Alyssum).

deli psteki sayar gibi


* ok kar

k, ok ayr
nt
l
, s
k
cbir i
le ura
ma.
deli Raziye gibi
* delice davran

larda bulunan k
z veya kad
n.
deli samas
* Anlams
z, tutars
z, delice sz.

deli sarayl(gibi)
* acayip biimde giyinenler, tak
p tak

t
ranlar iin sylenir.
deliba

* Koyunlarda ve danalarda grlen tehlikeli bir hastal


k.
* Huysuzluk yapan hayvan.

delice

* Davran

lara

r
, deli gibi olan.
* Delicesine.
* Budaygillerden, genellikle bu
day tarlalar
nda yeti
en, tohumu zehirli, yaban bir bitki (Lolium
temulentum).
* A

lanmam
zeytin a
ac
, yaban a
a.
* Atmaca,
ahin.
delice do
an
* Kartallar tak
m
n
n kartalgiller familyas
ndan bir kutr (Falco subbuteo).
delicesine
* A

rbir biimde.
delicesine tutulmak
* a

rbir biimde balanmak, ok sevmek.


delici

* Delen, delmek i
ini yapan.
* ok etkili, etkileyici.

delie t
kmak
* tutuklamak, hapsetmek.
delik

* Dar, kk a
kl
k; dar, kk ukur.
* Delinmi
.
* Ceza evi.
* Kk hayvan yuvas
.

delik byk, yama kk


* eldeki imknlar gerekenden ok az.
delik de
ik
* Her yandeliklerle dolu.
delik de
ik aramak
* her yerde aramak.
delik de
ik etmek
* (bir canl
n
n vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler amak.
* bir
eyin her yan
nda delikler amak.
delik de
ik olmak
* (bir canl
n
n vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler olu
mak.
* bir
eyin her yandelinmek.
delik e
irmek
* hapse girmek, tutuklanmak.
delikanl
* ocukluk a
ndan
km
gen erkek.
* Genlere seslenme sz olarak kullan
l
r.
* Sznn eri, drst, namuslu kimse.

delikanl
l
k
* Delikanlolma durumu.
*
nsan
n delikanl
oldu
u a
.
delikli

* Deli
i veya delikleri olan.
* Kevgir.
* Deliklerle kaplesnek doku
eritlerine verilen ad.
* Bir tr olta inesi.

delikli boncuk (veya ta


) yerde kalmaz
* az ok i
e yarayan her
eyin isteklisi bulunur.
delikliler
* Delikli ve sert bir kabukla kaplbir hcreli hayvanlar tak
m
.
deliksiz

* Deli
i olmayan.

deliksiz uyku
* Arada hi uyanmadan uyunulan uzun uyku.
delil

*
nsanarad
geree ula
t
rabilecek iz, kan
t, emare.
* Kan
t.
* K
lavuz, rehber.

delilenme
* Delilenmek i
i veya durumu.
delilenmek
* Deli gibi davranmak.
delili
e vurmak
* kendini deli gibi gstermek.
delili
i tutmak
* delice davranmak.
delilik

* Deli olma durumu veya delice davran

delimsirek
*
lg
nca, delicesine.
delinin eline de
nek vermek
* ktlk yapabilecek bir kimsenin davran

lar
nkolayla
t
rmak.
delinme
delinmek

deliri
delirme

* Delinmek i
i.
* Delmek i
ine konu olmak.
* Bir
eyde delik olu
mak.
* inemek, uymamak, ayk
r
davranmak.
* Delirmek i
i veya biimi.
* Delirmek i
i.

delirmek
delirtme

* Deli olmak, akl


nyitirmek,
ld
rmak.
* Delirtmek i
i.

delirtmek
* Deli etmek,
ld
rtmak.
deli
men
*
mar
k ve delice tav
rl
, z
p
r.
* Gl, hareketli, salam yap
l
.
deli
mence
* Deli
mene yak

r (biimde) deli
men gibi.
deli
menlik
* Deli
men olma durumu, deli
mence davran

, z
p
rl
k.
deli
menlik etmek
* deli
mence davranmak.
deliye dnmek
* ok sevinmek.
* ok zlmek.
deliye her gn bayram
* her f
rsattan yararlanarak bayramm
gibi davrananlara ve her
eyi elenceli ynden alanlara alay yollu
sylenir.
delk

delme

delmek

delta

* Ovma, ovu
turma.
* Srtnme.
* Delmek i
i.
* Yelek.
* Delinerek yap
lm

.
* Delik amak, delik duruma getirmek.
*
ncitmek, k
rmak.
* Yunan alfabesinin drdc harfi (D).
* Bir
rma
n atallanarak dkldu yer, atal a
z.

delta kas
* Omuz ba

nda bulunan gen biimindeki kas.


dem

dem

* Soluk, nefes.
* Zaman, a
.
*
ki.
* Haz
rlanan ay
n renk ve koku bak
m
ndan istenilen durumu.
* Koku.
* Pi
irilen yemeklerin yenecek k
vama gelmesi.
* Kan.

-dem / -tem
*
simden isim treten ek.
dem ekmek
* (ku
lar) uzun ve gzel ezgiler
karmak.
* iki imek.
dem dkmek
* (kad
nlar) ay ba

nda kan yitirmek.


dem tutmak
* bir alg
ya ba
ka bir algveya sesle e
lik etmek.
dem vurmak
* bir
eyden sz etmek, konu amak.
demagog

* Demagoji yapan kimse, halk avc


s
, halk dalkavu
u.

demagogluk
* Demagog olma durumu.
demagoji
* Bir kimsenin veya grubun duygular
n
kam
layarak, gerek d

szler syleyerek onlar


kazanmaya
al

ma, halk avc


l

.
demagoji yapmak
* bir kimsenin veya grubun duygular
n
kam
layarak, gerek d

szler syleyerek onlar


kazanmaya
al

mak.
demagojik
* Demagojiye dayanan, demagoji ile ilgili.
deme

* Demek i
i.
* Anlam.
* (halk edebiyat
nda)
iir.
* Daha ok Alev
airlerin tarikatlar
yla ilgili konulari
leyen
iirlerine, kendilerince verilen ad.
* Atasz; a

t.

deme (veya de
me) gitsin
* anlat
lmasg, anlat
lamaz.
deme!

* (de'me) "gerek mi", "yok can


m" gibi
a
ma anlat
r.

deme
* Yetkili bir kimsenin bir konuda yay
n organlar
na yapt

a
klama, beyanat.
deme vermek
* (yetkili bir kimse) bir konuda yay
n organlar
na a
klama yapmak, beyanat vermek.
demedi
ini b
rakmamak (veya komamak)
* birisi iin k
r
c
, a
r, ileri geri konu
mak.
demek

* Sylemek, sz sylemek.
* Ad vermek.
* (bir dilde) Kar

olmak.
* Anlam
na gelmek.
* (herhangi bir) Ses
karmak.
* Herhangi bir yarg
ya varmak.

* Demek kelimesi d
nmek, oranlamak, ummak, istemek veya eri
mek gibi anlamlara da gelebilir.
* (hareketin olumsuz biimi, z
t anlamkelimelerle kullan
ld

nda) artlar ne olursa olsun bir i


i yapmak.
* O hlde,
u hlde.
* Bir i
e kalk

mak, yeltenmek.
demek istemek
* bir d
nceyi sylemek istemek; bir
eyi anlatmak istemek.
demek ki (demek oluyor ki)
*
u hlde, yle ise.
demek olmak
* anlam
na gelmek.
demem o deme de
il
* benim sylemek istedi
im o de
il.
demem o deme de
il
* Bkz. deme.
demet

* Ba
lanarak olu
turulmudeste, balam.
* Bitki veya iek balam
.
* stn yap
lbitkilerde z sular
n akmas
na yarayan, bitkiye desteklik eden damarlveya lifli kordon.
* Uzunlamas
na birbirine biti
ik olarak bir arada bulunan sinir ve kas telleri toplulu
u.
* Bir atomun paralanmas
ndan do
an elektriklenmitaneciklerin yrngelerinden olu
an

k toplulu
u.

demet demet
* Birok demetler durumunda ba
lanm
olarak, deste deste, demetleme.
demeti
* Demet yapan kimse.
* Harman makinesini ekin demetleriyle dolduran kimse.
demetik
* Demet paras
, kk demet.
demetleme
* Demetlemek i
i.
demetlemek
* Demet yapmak, demet durumunda ay
r
p ba
lamak.
demetlenme
* Demetlenmek i
i.
demetlenmek
* Demet yap
lmak.
demetleti
* Demet yapt
rmak i
i veya biimi.
demetletme
* Demet yapt
rmak i
i.
demetletmek
* Demet yapt
rmak.
demetleyi
* Demet yapmak i
i veya biimi.
demetli

* Demet biiminde olan.


demev
* Kanl
, kanok (insan).
* Kanla ilgili.
* fkeli, sinirli.
demeye getirmek
* do
rudan do
ruya sylemeyip dolay
s
yla anlatmak.
demeye kalmamak
* birden, hemen.
demin

* Az nce.

demincek
* ok az nce.
deminden
* Demin, az nce.
deminki
* Biraz nceki.
demir

* Atom say
s26 atom a
rl

55.847 olan, mavimt


rak esmer renkte 7,8 yo
unlu
unda, 1510 C de eriyen,
zellikle elik, dkm ve ala

mlar durumunda sanayide kullan


lmaya en elveri
li element. K
saltmas
Fe.
* Baznesnelerin demirden yap
lm
paras
.
* Ayakkabtopu
una veya ayakkabburnuna a

nmaynlemek iin ak
lan, zel olarak yap
lm
madenden
para.
* Gemilerin dalgalara, ak
nt
lara kap
larak yer de
i
tirmemesi iin suya at
lan, zincirle gemiye ba
lbulunan,
ucu engelli a
r demir ara, apa.
* Demirden yap
lm

.
* Gl, kuvvetli, sert.
demir aac
*
ki eneklilerden, ana yurdu Avustralya olan bir evcikli veya iki evcikli bir aa (Casuarina).
demir almak
* gemi yola
kmak iin apas
n
denizden ekmek, gitmeye haz
rlanmak.
* lmek, ekip gitmek.
demir atmak
* (gemi) apas
ndenize salmak.
* bir kimse bir yerde uzun sre kalmak.
demir bilek
* Gl kuvvetli kimse.
demir boku
* Demir d

, maden crufu.
demir dikeni
* Toprak zerinde yat
k olarak bulunan, iekleri kk ve a
k sarrenkli, meyvesi 10 mm kadar ap
nda,
boynuz
eklinde sivri ulara sahip bir bitki (Tribulus terrestris).
demir gibi
* ok sa
lam.
* ok gl, ok kuvvetli.
demir hat

* Demir yolu.
demir kap
* Irmaklarda gemilerin gemesine engel olan kayal
k yer.
demir k
r
* Siyah, beyaz kar

k griye yak
n renkte at donu.
demir ku
* Uak.
demir oksit
* Demirin hem tabiatta hem de sentetik yap
lm
olarak grlen ve de
i
ik kimyasal deer ve renkte
bulunabilen oksit biimi.
demir pas
* Demirde olu
an pas.
* Bu pas
n renginde olan.
demir perde
* Sahne ile izleyicilerin bulunduu salonu yang
n tehlikesinde birbirinden ay
ran, demirden yap
lm
perde.
demir resmi
* Geminin bir limanda demirlemek iin dedi
i vergi.
demir slfat
* Slfirik asidin kimyasal forml Fe2(SO4)3 olan demir tuzu ve bunun hidrola
t
r
lm
biimi.
demir taramak
* (gemi) rzgr veya ak
ntyznden apas
nsrmek.
demir tav
nda dvlr
* bir i
in yap
lmasiin uygun olan bir zaman, bir durum vard
r.
demir zerinde
* demirini alm
ve kalkmaya haz
r (gemi).
demir yeri
* Limanlarda gemilerin demir atmas
na ayr
lm
yer.
demir yolcu
* Demir yolu grevlisi.
demir yolculuk
* Demir yolcunun grevi.
* Demir yolu yapma ve i
letme i
i.
demir yolu
* Lokomotif, vagon gibi demir tekerlekli ta

tlar
n yrd
paralel iki ray d
enerek yap
lan bir tr yol, tren
yolu.
* Bu yollar
n ynetimi.
demir yumruk
* Gl kuvvetli kimse.
demirba
* Bir yerde kullan
lan, bir yere kay
tlolan, bir grevliden brne teslim edilen dayan
kle
ya.
* Bu nitelikte olan.
* Bir yerin eskisi, emektarolan (kimse).
demirba
tan d
mek
* demirbalistesinden
karmak, kayd
nsilmek.

demirci

* Demir satan, demir e


ya yapan veya onaran kimse.

demirci mengenesi
* K
zg
n demiri tutmak iin kullan
lan k
ska.
demircilik
* Demir e
ya al
p satma veya onarma i
i.
* Demircinin zanaat
.
demire vurmak
* birini demir zincirle ba
lamak.
demirhindi
* Baklagillerden, s
cak iklimlerde yeti
en bir a
a (Tamarindus indica).
* Bu aac
n meyvesi.
* Bu meyveden yap
lan
erbet.
* Pinti, hasis.
demir

* Demir mavisi, gri.

demirkapan
* M
knat
s.
Demirkaz
k
* Kutup Y
ld
z
.
demirleblebi
* Ba
ar
lmas
ok g i
.
* Ba
a
k
lmasg kimse.
demirleme
* Demirlemek i
i.
demirlemek
* Kol demirini takmak, kapatmak.
* (gemi) Demir atmak.
* Demire vurmak.
demirle
me
* Demirle
mek i
i.
demirle
mek
* Demir durumuna gelmek.
* Demir gibi sa
lam duruma gelmek.
demirli

*
inde metal veya kar

m durumunda demir bulunan.


* Demir parmakl
k veya demir bir para tak
lm
olan.
* Demir atm
(gemi).
* Ba
lan
p kalm

demirli beton
* Yap
da gc, esnekli
i art
rmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, betonarme.
Demirperde
* II. Dnya Sava
sonras
souk savadneminde, bat
llkelerin kendilerini dou bloku lkelerinden
ay
ran s
n
ra ve bu lkelere takt
klar
ad.
demirsiz

* Demiri bulunmayan, iinde demir olmayan.


demirsizlik
* Vcutta veya kanda beliren demir yetersizli
i.
demiurgos
* Efltun felsefesinde evreni yaratan, yarat
ctanr
.
demke
demleme

* (gvercin iin) Dem eken, gzel ses


karan.
* Demlemek i
i.

demlemek
* (ay
) Kaynar suyun iine att
ktan sonra renk ve koku vermesi iin bekletmek.
demlendirme
* Demlendirmek i
i.
demlendirme suyu
* Suda veya ba
ka bir s
v
da
slatmak suretiyle yap
lan yaekstraksiyon s
ras
nda ele geen ve suda
znebilen maddeleri ieren s
v
.
demlendirmek
* Demlemek.
demlenme
* Demlenmek i
i.
demlenmek
* (ay
n) Rengi ve kokusu suya gemek.
* (pilv iin) Pi
tikten sonra bir sre bekletilerek k
vama gelmek.
*
ki imek.
demli

* Demlenmi
, rengini, kokusunu, tad
nbulmu(ay).

demlik
* ay
n demlendi
i kap.
demode

* Modasgemiolan.

demode olmak
* modasgemek, gzden d
mek, de
erini yitirmek.
demograf
* Nfus bilimci.
demografi
* Nfus bilimi.
demografik
* Nfus bilimiyle ilgili.
Demokles'in k
l
c
* her an gerekle
ebilecek tehlike.
demokrasi
* Halk
n egemenlii temeline dayanan ynetim biimi, el erki, demokratl
k.

demokrat
* Demokrasi yanl
s
.
demokratik
* Demokrasiye uygun.
demokratikle
me
* Demokratikle
mek i
i.
demokratikle
mek
* Demokrasiye uygun biime girmek.
demokratikle
tirme
* Demokratikle
tirmek i
i.
demokratikle
tirmek
* Demokrasiye uygun biime getirmek.
demokratla
ma
* Demokratla
mak i
i.
demokratla
mak
* Demokrasi ilkelerini uygulamak, demokrasiye uygun yap
ykurmak; demokrat bir biimde davranmak.
demokratl
k
* Demokrasi.
demonstrasyon
* Gsteri.
-den bu yana
* -den beri.
-den yana
* iin.
* -e kal
rsa.
-den yana (olmak)
* birinin taraf
ntutmak.
-den yana
kmak
* birinin yanl
solmak, birini tutmak.
denaet

* Alakl
k.

denden
* Bir izelgede alt alta gelen aynsz veya sz gruplar
n
n birka kez yaz
lmas
n
nleyerek kolayl
k sa
lamak
iin birinci sat
r
n alt
ndakiler yerine kullan
lan (") i
areti.
denden i
areti
* Bkz. denden.
denek

* zerinde deney yap


lan kimse veya
ey.

denek ta

* Alt
n, gmgibi madenlerin ayar
nanlamak iin, srtldkleri bir tr ta
, mihenk.
* Bir kimse veya nesnenin de
erini anlamaya yarayan
ey.
deneme

* Denemek i
i, s
nama, tecrbe.

* Son biimi bulmam

, taslak durumunda olan eser.


* Herhangi bir konuda yeni ve ki
isel gr
lerle bezenmibir anlat
m iinde sunulan dz yaztr.
deneme hayvan
* Meran
n verimi veya mera zerinde uygulanan
slah ve amenajman i
lemlerinin etkileri hakk
nda bilgiler
edinmek amac
yla otlat
lan ve canla

rl
k art

veya st verimi devaml


ekilde llen hayvan.
deneme tahtas
* zerinde bilgisizce, tedavi, onar
m gibi i
ler yap
lan kimse veya
ey.
deneme yay
n
* Radyo, televizyon gibi haberle
me aralar
n
n ba
lang
ta i
e al

mak ve daha verimli olmak zere yapt


klar
k
sa sreli yay
n.
denemeci
* Deneme yazar
.
denemecilik
* Deneme yazarl

, deneme yazma i
i.
denemek

* Deerini anlamak, gerekli nitelii ta

y
p ta

mad

nbulmak iin bir insan


, bir nesneyi veya bir d
nceyi
s
namak, tecrbe etmek.
* Bir i
e, ba
armak amac
yla ba
lamak, giri
imde bulunmak, te
ebbs etmek.
denenme

* Denenmek i
i.

denenmek
* Denemek i
ine konu olmak.
denet

* Denetlemek i
i, tefti
.
* Lboratuvar i
lemi tamamlanm
bir filmin herhangi bir eksi
i olup olmad

nanlamak iin da
t
mc
ya
verilmeden nce incelenmesi.
deneti

* Denetlemeyle grevli kimse, murak


p, kontrolr.
* Gsterim odas
nda filmi izleyerek grntlerin, sesin, rengin kusursuz olup olmad

n
, izik vb. bulunup
bulunmad

ninceleyen kimse.
denetilik
* Denetinin grevi.
* Deneti olma durumu, murak
pl
k, kontrolrlk.
denetici

* Bir i
lemin istenilen llerde yrtlmesini denetim alt
na alan cihaz.
* S
cakl
k, bas
n veya nem de
i
melerini nleyerek bunlara ili
kin hareketin denetimini yapan alet.
* Su alt
ndaki bir aleti uzaktan yneten makine.

denetilme
* Denetmek i
ine konu olma.
denetilmek
* Denetmek i
ine konu olmak.
denetim

* Denetlemek i
i, murakabe, kontrol.

denetim kurulu
* Bkz. denetleme kurulu.

denetimci
* Denetim i
ini yapan kimse.
denetimli

* Denetlenmiolan.

denetimsiz
* Denetlenmiolmayan.
denetleme
* Denetlemek i
i, murakabe, kontrol.
denetleme kurulu
* Devlet kurulu
lar
nda denetim i
ini yapmakla grevli yelerin olu
turduu kurul, teftikurulu.
* Bir kurulu
un yasalara ve kendi amac
na uygun olarak al

p al

mad

ndenetleyen kurul.
denetleme raporu
* Deneti taraf
ndan haz
rlanan ve bir i
in do
ru, usullere ve ynetime uygun olarak yap
l
p yap
lmad

n
belirten yaz
.
denetleme yapmak
* kontrol etmek.
denetlemek
* Bir i
in do
ru ve ynetime uygun olarak yap
l
p yap
lmad

nincelemek, murakabe etmek, teftietmek,


kontrol etmek.
denetlenme
* Denetlenmek i
i.
denetlenmek
* Denetlemek i
ine konu olmak.
denetleyici
* Denetleyen (kimse).
* Denetleyen alet.
deney
tecrbe.

* Bilimsel bir gerei gstermek, bir yasaydo


rulamak, bir var say
m
kan
tlamak amac
yla yap
lan i
lem,
* Deneyim, tecrbe.

deney kab
*
inde kimya deneyleri yapmaya yarayan zel kap.
deney tp
* o
unlukla kimyasal deneylerde kullan
lan bir ucu kapalcam boru.
deneyci

* Deneycilik yanl
solan (kimse), ampirist.

deneycilik
* Bilginin gzlem, deneme veya duyular ile elde edilebilece
ini ileri sren geleneksel
reti, grgclk,
ampirizm, usuluk kar

t
.
* Organizma ile durum veya evre aras
nda bir etkile
im olarak ya
ant
ya nem veren, bilgiyi, simgelerle
ileti
imi yap
lan denetimli ve yeniden dzenlenmiya
ant
biiminde d
nen a
dabir felsefe anlay

, grgclk,
ampirizm.
deneyim
* Tecrbe.
deneyim kazanmak

* deneyimli duruma gelmek.


deneyimci
* Deneyimi n plna
karan kimse.
deneyimcilik
* Deneyimcinin i
i.
deneyimli
* Deneyim kazanm
olan, tecrbeli.
deneyimsiz
* Deneyimi olmayan, tecrbesiz.
deneyimsizlik
* Deneyimsiz olma durumu, tecrbesizlik.
deneyi

* Denemek i
i veya biimi.

deneyleme
* Deneylemek i
i.
deneylemek
* Deney yapmak.
deneyli
* Deneye ba
vurularak yap
lan.
deneysel

* Deneye dayanan, deney yoluyla olan, deneyle ilgili, tecrb.

deneyselcilik
* Gerek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceini; bilgilerimizin varsay
ma dayanan bir nitelik
ta

n
, gere
in insan ya
ant
s
n
n bir rn olarak d
nlmesi gerekti
ini; de
erler ile ahlkl
l

n mutlak deil,
toplumsal oldu
unu ileri sren
reti, eksperimantalizm.
deneysellik
* Deneyle ilgili olma durumu.
deneysiz

* Deneye ba
vurulmadan yap
lan.

deneyst
* Deneyle kazan
lmasimkns
z, ak
lla ilgili olan (bilgi).
deneystclk
*
nsan bilgisinin niteli
ini ve ilkelerini ak
l yoluyla zmek amac
yla deney alan
n
n tesine gitmeye al

an
anlay

, mtealiye, transandantalizm.
* Ahlkta belli bir gizemcili
i savunan, Tanr
, do
a ve insankayna
t
rmaya al

an Amerikan felsefe okulu,


mtealiye, transandantalizm.
denge

* Bir nesnenin veya bir insan


n devrilmeden durma hli, muvazene.
* Birbirini ortadan kald
ran glerin sonucu olan durma hli.
* Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.
* Bkz. toplumsal denge.
* Siyas glerin, yetkilerin birbirini s
n
rlayacak biimde da
t
lmas
.
* Ekonomik hayat
n uyumlu dzeni.
* Vcudun en kk dayanak yzey veya yzeylerinde d
meden durmas
.

denge kalas

* Aletli jimnastik dal


nda kullan
lan ve 1.20 m ykseklikte, piramit biiminde, iki ayak zerinde duran 5 m
uzunlu
unda, 10 cm yrme yzeyi olan dzgn kalastan yap
lm
denge arac
.
denge ta

* Omurgal
lar
n zellikle de memelilerin i kulak keseci
inde bulunan kalsiyum tuzu.
dengeci
* Denge unsurunu n plnda tutan.
dengecilik
* Dengeci olma durumu.
dengeleme
* Dengelemek i
i.
dengelemek
* Dengeli duruma getirmek.
* Bir cismi g katarak veya eksilterek denge durumuna getirmek.
dengelenme
* Dengelenmek i
i.
dengelenmek
* Dengesi salanmak.
dengeleyici
* Denge salayan, dengeleme zellii olan.
* Otomobillerde e
iklii veya yaylanma genli
ini azaltmak iin
asi ve tekerleklere yerle
tirilen dzen,
stabilizatr.
* Bir evredeki i
lemin daha dengeli bir duruma gelmesini salayan alet.
dengeli

* Dengesi olan, muvazeneli.


* Tutum ve davran

lar
nda uyum olan (kimse), istikrarl
.
* Kurallara uygun, s
k
ntyaratmayan.

dengeli beslenme
* Sal
k iin gerekli olan besinleri belirli llerde ve dzenli bir biimde alma.
dengeli k
lmak
* huzura, dzene kavu
turmak.
dengelik
* Denge salayan alet.
dengesi bozulmak
* dik durumdan d
ecek duruma gelmek.
* aralar
nda ili
ki bulunan
eyler aras
ndaki uyum bozulmak.
dengesiz

* Dengesi olmayan, muvazenesiz.


* Tutum ve davran

lar
nda uyum olmayan (kimse), istikrars
z.

dengesizle
tirme
* Dengesizle
tirmek i
i.
dengesizle
tirmek
* Dengesiz duruma getirmek.
dengesizlik
* Bir
eyde denge bulunmamasdurumu.
* Bir kimsenin, tutum ve davran

lar
nda s
k s
k, beklenmedik de
i
meler olmas
, istikrars
zl
k.

denge
ik

* Dmen sisteminde yelpazenin itme merkezinin kenar


na de
il, yak
n
na konulan ek dmen.

dengi dengine
* uygun olan
yla.
dengine dengine
* getirmek punduna getirmek.
dengiyle kar

lamak
* kendisine yap
lan bir i
in kar

nayn
de
erde iyaparak vermek.
den
denilme
denilmek

deniz

* Alak, kt, ki
iliksiz (kimse).
* Denilmek i
i.
* Ad verilmek.
* Sylenmek, sz edilmek.
* Yer kabu
unun ukur blmlerini kaplayan, birbiriyle ba
lant
l
, tuzlu su ktlesi.
* Bu su ktlesinin belirli bir paras
.
* (denizde) Dalga olma durumu.
* Genialan.
* S
n
rs
z geni
lik, okluk, younluk.
* Aydaki dzlkler.

deniz ak
nt
s
* Deniz suyunun bazetkilerle belirli bir ynde yer de
i
tirmesi.
deniz alt
* Deniz alt
nda bulunan.
* Deniz alt
nda yap
lan.
* Dalgalara kar
a
k.
deniz ata
esi
* Byk eliliklerde grev yapan deniz kuvvetlerine ba
lasker st dzey grevlisi.
deniz ayg
r
* Denizlerde ya
ayan bir tr vah
hayvan.
deniz aynas
* Denizin dibini a
k ve seik grebilmek iin zel olarak yap
lm
cam, alet.
deniz basmas
* ken bir kara paras
na deniz sular
n
n dolmas
.
deniz bilimci
* Deniz bilimi ile ura
an kimse.
deniz bilimi
* Ana deniz bilimi, o
inografi.
deniz bindirmek
* denizde birden f
rt
na
kmak.
deniz buzu
* Kutuplara yak
n yerlerde so
uk havan
n etkisiyle denizlerin stnde olu
an buz.

deniz
kmak
* denizde f
rt
na olmak.
deniz ulluu
* K
yblgelerinde ya
ayan bir tr ulluk.
deniz depremi
* Deprem merkezi denizin dibinde odakla
an bir tr yer sars
nt
s
.
deniz durmak (veya d
mek)
* denizdeki f
rt
na gemek.
deniz feneri
* K
y
lar
n tehlikeli yerlerinde, bazkaya ve adac
klar
n zerinde geceleri deniz ta

tlar
na yol gsteren,
tepesinde gl bir

k kaynaolan fener.
deniz gei
i
* Gaz boru hatt
n
n denize girmesi durumunda, k
y
eridinden belli bir derinlikteki kesimden teye hatt
n
deniz alt
nda kalan k
sm
.
deniz hamam
* Plj.
deniz haritas
* Denizlerin olu
um ve konumlar
n
de
i
ik renk ve izgilerle gsteren harita.
deniz hukuku
* Devletler hukukunda denizin trl blmlerinin durumunu dzenleyen ve devletlerin bu blmler
zerindeki yetkilerini belirten antla
ma, gelenek vb. niteli
indeki kurallar
n btn.
deniz iklimi
* Denizlerde, adalarda, yksek enlemlerde grlen ve s
cakl
k oynamalar
az olan iklim.
deniz kaplumba
alar
* Denizde ya
ayan, ayaklaryzge biimindeki btn kaplumba
alara verilen ad.
deniz kaplumba
as
* Denizlerde ya
ayan ve ayaklar
n
yzge gibi kullanan bir deniz hayvan
.
deniz kaz
* Akba
.
deniz k
rlang
c
* Bal
k
n.
deniz k
z
* Denize yak
n kayal
klar zerinde
arksyleyen, ba
ve gs kad
n biiminde, belden a
a
sbal
k
kuyruklu do
ast yarat
k.
deniz kula

* A
k denizden bir kum setiyle ayr
lm
veya k
ydilinin geli
mesiyle gl biimini alm

, s
koy veya krfez,
lgn.
deniz kuvvetleri
* Bir lkeyi denizden gelecek sald
r
lara kar
korumak iin kurulan asker kurulu
lar.
deniz marulu
* S
sularda bulunan, ince levhaya benzeyen yapraklar
olan ye
il su yosunu (Ulva lactuca).
deniz mavisi
* Deniz renginde koyuca mavi.

deniz menek
esi
* an ieinin bir tr.
deniz mili
* 1852 m olan uzunluk ls birimi.
deniz motoru
* Deniz yollar
nda yolcu ta

maya yarayan pervaneli ve patenli motorlu gemi.


deniz otobs
* Tepkili motorlarsayesinde, zel hava yast
klarzerinde h
z kazanan ve suya temas etmeden h
zla
seyreden, yolcular
n
kapalmekn ierisinde ta

yan bir deniz ta

t
.
deniz rdei
* F
rt
na ku
u.
deniz rmce
i
* En byk yenge tr (Maja squinado).
deniz p
rasas
* Denizlerde yeti
en bir tr yosun.
deniz piyadesi
*
karma harekt
nda k
y
ya ula
acak tarzda e
itilen deniz kuvvetlerine zg s
n
f.
deniz rezenesi
* Maydanozgillerden, deniz kumsallar
nda bol olarak yeti
en,
t
rlbir bitki (Crithmum maritimum).
deniz sarma

* ok y
ll
k, srnc, beyaz stl ve otsu bir bitki (Convolvulus soldanella).
deniz seviyesi
* Kara ile denizlerin birle
ti
i ve yksekliin 0 olarak kabul edildii nokta.
deniz suyu
* Birle
iminde sudan ba
ka de
i
ik tuzlar ve gazlar bulunan su.
deniz tav
anc
l
* Bal
k kartal
.
deniz tutmak
* deniz ta

tlar
nda sallant
dan etkilenmek.
deniz tutmas
* Gemide dalgalar
n etkisiyle sallant
lar
n yaratt
rahats
zl
k.
deniz ua

* Su zerinden havalanabilecek ve uu
tan sonra yine su zerine inebilecek
ekilde dzenlenmihava ta

t
.
deniz ss
* Stratejik blgelerde deniz kuvvetlerinin asker harektlarynetti
i ve birimlerini konu
land
rd

asker
merkez.
deniz zm
* 1-2 m ykseklikte, dik dall
, dallarye
il renkli, yapraklarpulsu ve k
n hlinde dallarsarm

, al
grn
nde, meyvesi bezelye bykl
nde, k
rm
z
ve nadiren sarrenkli, ok y
ll
k bir bitki (Ephedromajor).
deniz yeli
*
mbat.
deniz y
lan

* Y
lanlar tak
m
ndan ok zehirli, krek biiminde yasskuyruklu, Hint ve Pasifik okyanuslar
nda ya
ayan bir
hayvan (Hydrophis).
deniz yolu
* Deniz ta

tlar
n
n izlemeye zorunlu olduklaryol.
deniz yolu ile
* denizden, deniz ta

tlarile.
deniz yolu ula

m
* Liman ve iskeleler aras
nda deniz ta

tlar
yla yap
lan ta

ma i
i.
deniz yosunu
* Denizlerde biten ve genellikle k
y
larda ve kayal
klarda youn olarak grlen bitki tr.
denizalas
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n alabal
kgiller familyas
ndan denizlerde ya
ayan bir bal
k tr (Salmo trutta
marina).
denizalt
* Deniz yzeyinin alt
nda ve stnde yol alabilen savagemisi, tahtelbahir.
denizalt
c
* Denizalt
larda grevli kimse.
denizalt
c
l
k
* Denizalt
c
olma durumu.
denizanas
* Selenterelerden, yassbir diske benzeyen, saydam, serbeste yzebilen deniz hayvan
, medz.
denizaslan
* Amerika'n
n kuzeybatk
y
lar
nda ya
ayan ve s
k renk de
i
tiren etil bir memeli tr.
deniza

r
* Denizlerin tesinde bulunan.
denizat
* Ba
at ba

na benzeyen, suda dik duran, kuyruk yzgeci olmayan, 10-15 cm boyunda bir deniz hayvan
(Hippocampus hippocampus).
denizay
s
* 1,5-2 m boyunda, uzun ve yumu
ak tyl postu beenilen, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi
(Arctocephalus ursinus).
denizci

* Denizle ilgili i
lerde al

an kimse.
* Deniz askeri.
* Deniz sporlar
yla u
ra
an kimse.

denizcilik
* Denizlerde sefer yapma i
i.
* Denizle, gemi i
letmesiyle ilgili meslek.
* Deniz sporculu
u.
denizak
s
* Yumu
aka.
denizde kum, onda para
* ok paralkimse.
denizdeki bal

n karada komisyonculu
unu yapmak

* gerekte bulunmayan bir konu zerinde varm


gibi savunuculu
unu yapmak, hayal konularda gereksiz
sz sylemek.
denizden (veya denizi) geip ayda bo
ulmak
* byk glkleri yenmi
ken nemsiz bir sebeple ba
ar
s
zl

a u
ramak.
denizden
km
bal

a dnmek
* Bkz. sudan
km
bal
a dnmek.
denize a
lmak
* k
y
dan ok uzakla
mak.
denize
kmak
* gezi veya av iin k
y
dan ayr
lmak.
denize dkmek
* d
mandenize kadar srp yok etmek.
denize d
en y
lana sar
l
r
* g bir duruma d
enlerin bundan kurtulmak iin her trl areye ba
vurmalar
ola
and
r.
denize indirmek
* denizde kullan
lacak, genellikle yeni yap
lan bir arack
zaklar yard
m
yla karadan suya sal
vermek.
denizgergedan
* Balinagillerden, 8-10 m boyunda, erke
inin st enesinde iki uzun dibulunan bir deniz memelisi
(Monodon monoceros).
denizgl
* Mercanlar s
n
f
ndan dokunalark
sa bir tr hayvan (Actinia).
denizgzeli
* Bkz. sar
a

z.
denizh
yar
* Deniz h
yarlar
ndan, boyu 25 cm kadar olabilen, yuvarlak ve yumu
ak vcutlu derisi dikenli bir hayvan
(Holothurion).
denizh
yarlar
* rnek hayvandenizh
yarolan derisi dikenliler s
n
f
(Holothurion).
deniz
s
rganlar
* Salg
lad
klars
v
larla insan derisinde
s
rgan etkisi uyand
ran, iri medzleri iine alan selentereler s
n
f
.
denizibi
i
* Bkz. deniz rezenesi.
denizinesi
* Yuvarlak somakl
, vcudu ince ve uzun bir deniz bal

(Syngnathus acus).
denizine
i
* Amerika ve Afrika'n
n tropikal k
ysular
nda ya
ayan, 2-3 m boyunda deniz memelisi (Hydrodamalis
gigas).
denizkaday
f
* Esmer su yosunlar
ndan bir deniz bitkisi (Alaria esculenta).
denizkedisi
* Tm ba
l
lar tak
m
ndan, vcudu ince uzun, byk ba
l
, derin ve byk denizlerde ya
ayan bir bal
k
(Chimaera monstrosa).
denizkestanesi

* Hareket edebilen dikenlerle rtl, yuvarlak kalker kabuklu, derisi dikenlilerden bir yumu
aka (Echinus
esculentus).
denizk
z
* Solunumlarhem akcierlerle, hem solungalarla olan, arka yeleri olmayan, otul amfibyumlar s
n
f
ndan
bir hayvan.
denizkozala

* Konik biimli kabu


unda bir yar
k bulunan kar
ndan bacaklyumu
aka (Conus).
denizkp

* Lle ta

.
denizkula

* Yasskabuklu, ii sedefli, 10 cm uzunlu


unda bir deniz yumu
akas(Haliotis).
denizkurdu
* Deneyimli, eski denizci, usta denizci.
denizlleleri
* Vcutlarbir sapla deniz dibine balveya serbest olabilen beveya daha fazla kollu, toplu durumda
ya
ayan derisi dikenlilerden bir s
n
f.
denizlik

* Kay
klarda bordaya
an dalgalar
n ieriye girmesine engel olan eik tahta.
* Pencerelerin alt
nda, ite ve d

ta yap
larak sular
n duvar iine s
zmas
n
veya duvar yzeyinde yay
lmas
n
nleyen e
ik blm.
* Denize girerken kullan
lan kad
n mayosu.
denizmaymunu
* Denizkedisi.
denizpalamudu
* K
ykayalar
n
n zerinde yap

k olarak ya
ayan, beyaz kalkerli plkalarla evrili, koni biiminde, kk,
kabuklu bir bcek (Balanus).
denizpelidi
* Bir tr deniz bcei.
deniz
akay

* Kayal
klara yap

k olarak ya
ayan, dokunalarok ve uzun, gzel renkli bir polip tr (Anemonia actinia).
deniz
akay
klar
* Deniz
akay
klar
niine alan selentereler alt s
n
f
.
deniztara
*
ki enetli kabuklu bir yumu
aka tr (Pecten).
deniztav
an
* A
z dokunalargenive etli, uzun,
plak vcutlu deniz yumu
akas
(Cyclopterus lumpus).
deniztilkisi
* Saban bal

.
denizy
ld
z
* Denizy
ld
zlar
ndan, y
ld
z biiminde bekolu olan, kayal
klar zerinde ya
ayan derisi dikenli bir hayvan
(Aster).
denizy
ld
zlar
* rnek hayvandenizy
ld
zolan derisi dikenliler s
n
f
.
denk

* Yk hayvanlar
n
n save soluna konulan iki yk paras
ndan her biri.
* Yatak, yorgan, kumagibi e
yan
n sar
l
p balanmas
yla olu
an yk, balya.
* A
rl
k bak
m
ndan e
it olan.
* Uygun, nitelik ynnden e
it.
* Destekleri paralel, ynleri ayn
,
iddetleri e
it bulunan gler.
denk d
mek
* uygun olmak, f
rsat olmak.
denk gelmek
* uygun d
mek, uygun gelmek.
* rast gelmek, rastlamak.
denk getirmek
* uygun d
rmek, rastlatmak.
denk kme
* Bire bir e
lenebilen, eleman say
lare
it kme.
denk yapmak
* denk durumuna getirmek.
denki
* Denk i
leri ile ura
an veya denk yapan kimse.
denkilik-i
* Denki olma durumu.
denklem

*
inde yer alan bazniceliklere ancak uygun bir deer verildi
i zaman salanabilen e
itlik, muadele.
* Bir yan
nda olaya giren e
itli maddelerin formlleri, teki yan
nda da tepkime sonucu olu
an yeni
maddelerin formlleri bulunan e
itlik.
denkleme
* Denklemek i
i.
denklemek
* Denk duruma getirmek.
denklemler sistemi
*
ki veya daha ok denklemden olu
an ve hepsinin birlikte ortak zm istenen tak
m.
denklenmek
* Denk yap
lmak.
denkle
me
* Denkle
mek durumu.
denkle
mek
* Birbirine denk olmak, denk duruma gelmek.
denkle
tirici
* Denkle
tirme i
lemini salayan.
denkle
tirme
* Denkle
tirmek i
i.
denkle
tirmek
* Denk duruma gelmesini salamak.
* Gereken miktarsa
lamak.
denklik

* Denk olma durumu, e


itlik, msavat.
denkta
* Denk, e
it, kfv.
denkte
denli
denli

* Bkz. denkta
.
* "Kadar" anlam
nda stnlk derecesini belirtir.
* A
r ba
l
, szleri ve davran

larll olan (kimse).

denli densiz sz sylemek


* uygunsuz, yak

ks
z ve sayg
s
z szler sylemek.
denlilik
denme
denmek

* Denli olma durumu.


* Denmek, denilmek i
i.
* Ad verilmek.
* Sylenmek, sz edilmek.

densimetre
* Bitkilerin d
k
s
mlarile toprak zerinde kaplad
klaralane
itli byklklerdeki halkalar yard
mile
len bir alet.
densiz

* Yak

ks
z ve sayg
s
zca davranan.

densizlenme
* Densizle
mek durumu.
densizlenmek
* Densizlik etmek.
densizle
me
* Densizle
mek i
i.
densizle
mek
* Yak

ks
z ve sayg
s
zca davran
r duruma gelmek.
densizlik
* Densiz olma durumu, densizce davran

.
densizlik etmek
* densiz bir davran

ta bulunmak.
den
irme

* Den
irmek i
i.

den
irmek
* Bir
eyin yap
s
nveya niteli
ini bozmak, ta
yir etmek.
deontoloji
* dev bilgisi.
depar

*
k

.
depara gemek
* ko
uya veya yar

a h
zla ba
lamak.
depara kalkmak
* ko
u veya yar
iinde birdenbire h
z art
rmak.
departman
* Bir iyeri, okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanl
k dal
nda e
itim salayan alt birimlerinden
her biri, blm.
depderin

* ok derin.

deplsman
* Spor tak
mlar
n
n kendi
ehirleri d

nda ma yapmaya gitmesi.


deplsmana gitmek (veya
kmak)
* (spor tak
mlar
) kendi
ehirleri d

nda ma yapmaya gitmek.


depo

* Korunmak, saklanmak veya gerekti


inde kullan
lmak iin bir
eyin konuldu
u yer.
* Bir mal
n toptan sat
ld

ve oka bulunduu yer.


* Ordu mallar
n
n sakland

, bak
mlar
n
n yap
ld

yer.

depo etmek
* y

mak, biriktirrnek.
depocu

* Depoya bakan kimse.

depoculuk
* Depocunun yapt

i
.
depolama
* Depolamak i
i.
* Bellek cihaz
na verinin yerle
tirilmesi veya saklanmas
.
depolamak
* Depo etmek, biriktirmek.
* Bir bellek cihaz
na veriyi yerle
tirmek veya saklamak.
depolanma
* Depolanmak durumu.
depolanmak
* Depolamak i
i yap
lmak.
depozit
depozito
deppoy

* Bir taahht s
ras
nda yat
r
lan gvence veya balanma paras
.
* Bkz. depozit.
* Bkz. debboy.

deprem
* Yer kabu
unun derin katmanlar
n
n k
r
l
p yer de
i
tirmesi veya yanarda
lar
n pskrme durumuna
gemesi yznden olu
an sars
nt
, yer sars
nt
s
, hareket, zelzele.

deprem bilimci
* Deprem bilimiyle ura
an kimse.
deprem bilimi
* Depremleri, yer hareketlerini inceleyen bilim, sismoloji.
deprem blgesi
* Depremlerin s
k s
k olu
tuu, gev
ek ve k
r
k yer alt
ku
a

.
deprem ku
a

* Depremlerin olu
tu
u ayndzlemde yer alan blgeler.
deprem merkezi
* Depremin olu
tuu odak nokta ve yay
ld

yer.
depremizer
* Depremleri yazan cihaz, sismograf.
depremyazar
* Depremlerin yerini, sresini,
iddetini tespit eden ok duyarlcihaz, sismograf.
depremzede
* Depremde zarar grminsan.
deprenme
* Deprenmek i
i.
deprenmek
* K
m
ldamak, hareket etmek, sars
lmak.
depresyon
* Ruh knt.
depre
me
* Depre
mek durumu.
depre
mek
* Yeniden ortaya
kmak, nksetmek.
depre
tirme
* Depre
tirmek i
i.
depre
tirmek
* Depre
mesine sebep olmak.
der demez
* hemen, o s
rada.
der olu der
* bir
eyin srekli sylendiini anlat
r.
derakap

* Hemen arkas
ndan, hemencecik, derhal.

derbeder
* Ya
ay

ve davran

dzensiz (kimse).
derbederlik
* Derbeder olma durumu.
derbent

*
ki daaras
ndaki geit yeri, bo
az.

* S
n
rlarda bulunan kk kale.
der
* Alma, toplama.
* Kaydetmek (almak, toplamak).
derde derman olmak
* soruna zm bulmak, s
k
nt
y
geirmeye are gstermek.
derdest

* Yakalama, tutma, ele geirme.

derdest etmek
* yakalamak, tutmak, ele geirmek.
derdi ba

ndan a
k
n olmak
* a

rderecede me
gul olmak birok sorunu bulunmak.
derdi gn
* ok ilgilenilen, ok d
nlen, ura

lan (
ey).
derdi veren devas
n
da verir
* her s
k
nt
n
n, zntnn bir aresi vard
r.
derdine deva bulunmak
* s
k
nt
yhalletmek, atlatmak, aresizli
i yenmek.
derdine d
mek
* yap
lmas
gereken bir
eyi gerekle
tirmenin yollar
naramak.
derdine yanmak
* kendi durumuna zlmek.
derdini ekmek
* zntsne katlanmak.
derdini de
mek (veya depre
tirmek)
* derdini hat
rlat
p yeniden zlmesine yol amak.
derdini dkmek
* derdini, s
k
nt
lar
n
ayr
nt
lolarak anlatmak.
derdini Marko Pa
aya anlat
* yak
nman
dinleyecek kimse yok.
derdini sylemeyen derman bulamaz
* insan s
k
nt
s
nba
kas
na a
klayarak giderebilir.
dere

* Genellikle yaz
n kuruyan kk akarsu ve bunlar
n yata
.
*
ki daaras
ndaki uzun ukur.
* Damlarda ya
mur sular
ntoplayarak olua veren inko veya kiremit yol.

dere gibi akmak


* vcudun bir yerinden ok kan akmak veya bir sava
ta ok ki
i yaralanarak lmek.
dere tepe

*
ni
li
k

l(yer).

dere tepe dz gitmek


* "engelleri a
arak gitmek" anlam
nda bir tekerleme.

derebeyi

* Topraklar
nderebeylik dzenine gre yneten kimse.
* Zorba.

derebeylik
* Derebeyi olma durumu.
* zellikle BatAvrupa'da topra
ve zerinde ya
ayan kylleri tek bir kimsenin malsayan Orta asiyas
dzeni, feodalite.
* Derebeyi ynetimindeki blge.
derece
* Bir sre iindeki durumlardan her biri, basamak, a
ama, rtbe, mertebe.
* l aletlerinin leinde belirtilmibulunan ba
l
ca blmlerden her biri.
* Bir zeltinin younlu
unu lmede kullan
lan birim.
* Bir emberin 360'ta birine e
it olan abirimi.
* S
cakl
kler, termometre.
* Denli, kadar.
* Sporda ba
argsterme.
derece almak
* ba
ar
gstererek dl kazanmak.
derece derece
* Azar azar, yavayava
, tedricen.
* Farklfarkl
, dei
ik.
dereceleme
* Derecelemek i
i.
derecelemek
* Derecelere ay
rmak.
derecelendirilme
* Derecelendirilmek i
i.
derecelendirilmek
* Derecelendirmek i
i yap
lmak.
derecelendirme
* Derecelendirmek i
i.
derecelendirmek
* Derecelemek i
i yap
lmak.
dereceli

derecesiz

derecik

* Derecesi olan.
* Derecelere ayr
lm

, kademeli.
* Derecesi olmayan.
* ok fazla.
* Kk dere.

dereden tepeden konu


mak
* geli
igzel konu
mak, rastgele konular zerinde konu
mak.
dereke
* A
a
derece.
dereotu

* Maydanozgillerden, ince yaprakl


, baz
yemeklere konulan gzel kokulu bir bitki (Anethum).
dereyi grmeden paalar
s
vamak
* gerektiinden ok nce veya henz ortada hibir
ey yokken haz
rlanmaya kalk

mak.
dergh
dergi
dergicilik

* Tarikattan olanlar
n bar
nd
klar
, ibadet ve trenler yapt
klaryer, tekke.
* Siyaset, edebiyat, teknik gibi konularinceleyen ve belirli aral
klarla
kan sreli yay
n, mecmua.
* Dergi yay
mlama i
i.

derhal
* Hemen abucak.
deri

deri

*
nsan ve hayvan vcudunu kaplayan ty, k
l veya pulla kaplrt.
*

lenerek kullan
l
r duruma getirilmihayvan derisi.
* Bu deriden yap
lm

.
* Soyulmadan yenen yemi
lerin ince kabu
u veya soyulan yemi
lerde kabuk alt
ndaki zar.
* Toplant
, dn.
* Pazar veya panay
r kurulan gn, dernek.

deri alt
* Derinin alt
nda bulunan.
derici
* Dericilik yapan kimse.
dericilik

derili
derilme
derilmek

* Belirli bir amala kullanmak iin hayvan derisini i


leme.
* Deri al
p satma i
i.
* Derisi olan, deri ile kaplanm
olan.
* Derilmek i
i.
* Dermek i
ine konu olmak.

derim evi
* Kafes biiminde tahtadan yap
lm
portatif ev.
* Keeden yap
lm
ad
r.
derin
* Dibi yzeyinden veya a
z
ndan uzak olan.
* Yzeyden ieri inen.
* Kendi trnde ok geli
mi
, en ileri durumda olan.
* Youn.
* Uzun sren.
* Ayr
nt
ya nem verilerek haz
rlanan.
* ok iten gelen.
* Dip.
derin derin
* Derin olarak.

derin derin d
nmek
* zntl d
nceye dalmak.
* ok fazla d
nmek.
derin dondurucu
* Buzdolab
nda besinleri bozulmadan uzun sre saklayacak blm.
derin soutma
* Derin soutucu retimi teknii.
derin soutucu
* Buzdolabdzeni iinde ok yksek so
utucu zelli
i olan bir tr buzdolab
.
derin uyku
* Uyan
lmasg uyku, a
r uyku.
derince
derinden

* Biraz derin.
* En ince ayr
nt
s
na kadar, etrafl
ca.
* Pek belli olmayan uzak bir yerden.
*
ten.

derinden derine
* Uzaklardan.
* En iyi biimde, en ince ayr
nt
lar
na kadar.
derinlemesine
* ok ayr
nt
lolarak.
derinle
me
* Derinle
mek durumu.
derinle
mek
* Derin duruma gelmek.
* Bir konuda kkl, salam bilgi edinmek, bilgisini geni
letmek.
* Ses kayna
uzakla
arak az duyulur duruma gelmek.
derinle
tirme
* Derinle
tirmek durumu, tamik.
derinle
tirmek
* Derin duruma getirmek.
* Ayr
nt
lar
na kadar incelemek, derinli
ine incelemek.
derinletme
* Derinletmek i
i.
derinletmek
* Derin duruma getirmek.
derinli
ine
* Derin olarak, derinlemesine.
derinlik

* Bir
eyin dip taraf
n
n yzeye, a

za olan uzakl

.
* Bir cismin en ve boy d

ndaki nc boyutu.
* Bulunulan yere gre uzakta olan yer.
* zne inerek ayr
nt
lar
yla kavrama gc.
* Varl

n ii, z.

* Varl

ortaya
kar
lamam

, kan
tlanamam

ey.
* Yana

k veya da
n
k dzende bulunan bir birli
in en ileride olan k
sm
n
n ba

ndan, en geride bulunan


k
sm
n
n sonuna kadar olan uzakl
k.
* Borsada az say
da hisse senedinin el de
i
tirmesi.
derinlik kayalar
* Yer kabu
unun derinlerinde, byk ktleler biiminde kat
la
m
magma kayalar
.
derinlik lm
* Deniz derinli
inin veya yksekliinin zel bir aletle belirlenmesi i
lemi.
derinlikler
* Denizin derinliini lmeye yarayan alet.
derinti
* Toplant
.
* Geli
igzel toplanm
e
ya.
*
nsan kalabal

, gruh.
derisi dikenliler
* Be
li bak

mldenizkestaneleri denizh
yarlar
, denizy
ld
zlardeniz y
lanlar
ve denizllelerini iine alan
deniz hayvanlardal
.
derisi kemiklerine yap

mak
* ok zay
flamak.
derisine s

maz
* ok kibirli.
derisini yzmek
* derisini soymak, s
y
rmak.
* birinin btn varl

nelinden almak.
* i
kence ederek ldrmek.
deri
ik
* Deri
miolan, mtemerkiz, mteksif, konsantre, seyreltik kar

t
.
deri
iklik
deri
me

deri
mek

* Deri
ik olma durumu.
* Deri
mek durumu.
* Bir cismin, birle
imindeki suyu yitirerek daha koyu k
vama gelmesi, konsantrasyon.
* Bir nokta dolay
nda toplanmak, temerkz etmek.
* Bir s
v
, iindeki su veya s
vmiktarazalarak koyula
mak, teksf etmek.

derivasyon
* Yata
nde
i
tirme.
derk

* Anlama, kavrama.

derk etmek
* anlamak, kavramak.
derken

* dendi
i hlde.
* tam o s
rada.
* diye davran
rken.
* diye d
nrken.

derken
derkenar

* Bkz. demek.
* (yaz
da) Sayfa kenar
na kaydedilen yaz
,
kma.

derkenar etmek
* bir kitab
n sayfalar
n
n veya yaz
n
n kenar
na not d
mek.
derlem
* Koleksiyon.
derlemci

* Koleksiyoncu.

derlemcilik
* Koleksiyonculuk.
derleme

derlemek

derlenme

* Derlemek i
i, tedvin.
* Seilip toplanm

.
* Seme yaparak toplamak, bir araya getirmek, tedvin etmek.
* Dzgn bir biimde toplamak.
* Derlenmek i
i.

derlenmek
* Derlemek i
i yap
lmak, toplanmak, dzene girmek.
derleyici

* Derleme yapan kimse.

derleyicilik
* Derleyicinin yapt
i
.
derleyip toplamak (veya toparlamak)
* da

n
k olan
eyleri bir araya getirip dzenlemek, dzene sokmak.
derli toplu
* Dzenli, da

n
k olmayan, dzen verilmi
.
* Dzenli bir biimde.
derman
* G, takat, mecal.
*
l.
*
kar yol, are.
dermankesilmek (veya dermandan kesilmek)
* yorgunluktan gszle
mek.
dermans
z
* Gc kalmam

, bitkin.
dermans
zla
ma
* Dermans
zla
mak i
i.
dermans
zla
mak
* Gc kalmamak, gsz duruma gelmek, gszle
mek.

dermans
zl
k
* Gszlk, bitkinlik, zafiyet.
dermatit

* Deride grlen her e


it iltihapl
hastal
k.

dermatolog
* Deri hastal
klaruzman
, cildiyeci.
dermatoloji
* Deri hastal
klarile ilgili hekimlik dal
, cildiye.
derme

* Dermek i
i.
* Ayntrden bir araya getirilmi
eylerin hepsi, koleksiyon.

derme atma
* Geli
igzel toplanm

, aralar
nda uygunluk bulunmayan.
* Deersiz gerelerle zensiz olarak yap
lm

.
* nemsiz, deersiz.
dermek
* Derlemek, toplamak, dev
irmek.
dermeyan
* Ortada, ortaya konmu
.
dermeyan etmek
* bir d
nce ileri srmek, ortaya koymak.
dermit

* Bkz. dermatit.

dernek
* Toplant
, dn.
* Pazar veya panay
r kurulan gn, deri.
* Belirli ve ortak bir amacgerekle
tirmek iin kurulan yasal topluluk, cemiyet.
dernek kurmak
* dernek olu
turmak.
derneki
* Dernek yesi olan.
* Bir derne
e ok balolan.
dernekilik
* Bir dernekten yana olma, bir derne
e ok balolma.
dernekle
me
* Dernekle
mek i
i.
dernekle
mek
* Dernek kurmak.
derne
ik

* Derli toplu, dzenli.

derpi
* ngrme, gz nnde tutma, akl
ndan geirme.
derpietmek

* ngrmek, gz nnde tutmak, akl


ndan geirmek.
derrace
* Bisiklet.
ders

* Bir konuda retmenin


renciye s
n
fta, belirli bir srede verdii bilgi.
* Bu bilgi aktar
miin ayr
lan sre.
* rencinin
renmek zorunda oldu
u bilgi.
* Bir olay
n bellekte b
rakt

retici iz,
t, ibret.

ders almak
* (bir konu zerinde bir
renci) yetkili bir kimseden bilgi edinmek.
* bir olaydan tecrbe kazanmak, ibret almak.
ders al

mak
* ders yapmak.
ders d

* Ders sresinin d

nda.
ders grmek
* Bkz. ders almak.
ders ii

* Ders sresinde.

ders olmak
* (bir olay), tecrbe kazand
rmak,
retici rnek olmak, ibret olmak.
ders vermek
* retmek, yeti
tirmek.
* azarlamak, sert davranmak, sert bir kar

l
kla yola getirmek.
ders yapmak
* Bkz. retim yapmak.
dershane

* rencilerin, bir
retmenin gzetimi alt
nda, anlatma, ara
t
rma, kme al

masgibi yollarla ve trl


e
itim ara ve gerelerinden de yararlanarak ders yapt
klaryer, derslik, s
n
f.
* Okul d

nda para ile ders veren kurulu


.
dershaneci
* Dershane i
leten kimse.
dershanecilik
* Dershane i
letmecilii.
dersiam

* Osmanl
lar dneminde mderrislerin camilerde verdikleri ders.
* Osmanl
larda camilerde ders veren mderrislerin unvan
.

dersiz topsuz
* Dzensiz, karmakar

k.
derslik

* S
n
f, dershane.

dert
* znt.
* Hastal
k; a
r
.
* Sorun, kayg
.

* Ur.
dert anlatmak
* derdini dkmek.
dert babas
* Herkesin derdini, rahatl
kla, ekinmeden veya bir zm yolu bulabilir midiyle a
klay
p anlatt

kimse.
dert de
il
* nemsemeye, zlmeye de
mez!.
dert dkmek
* s
k
nt
lar
nbir bir anlatmak, dile getirmek.
dert edinmek (veya etmek)
* bir sorunu veya durumu znt konusu yapmak.
dert e
irmek
* iinden
k
lmasg bir sorunla ura
mak zorunda kalmak.
dert kp
* Sorunlar
, s
k
nt
larok olan kimse.
dert olmak (veya kesilmek)
* (bir kimse veya olay iin) s
k
ntvermek.
dert orta

* Aynderdin s
k
nt
siinde bulunanlardan her biri.
* Bir kimsenin derdini anlatt

, derdini payla
t
dostu.
dert sahibi
* znts, sorunu olan.
* Hastal
kl
.
dert yanmak
* derdini s
zlanarak anlatmak.
dertlenme
* Dertlenmek durumu.
dertlenmek
* zntye kap
lmak, dertli duruma gelmek, kayg
lanmak.
dertle
me
* Dertle
mek durumu.
dertle
mek
* Kar

l
kldertlerini anlatmak.
dertli
dertlilik
dertop

* Derdi olan.
* Dertli olma durumu.
* Bir araya getirilerek, bzlerek.

dertop etmek
* bir araya getirmek, toparlamak.
dertsiz

* Derdi olmayan.
dertsiz ba

n
derde sokmak
* bir derdi yokken gereksiz yere znt veren bir i
e giri
mek.
dertsizlik
deruhte

* Dertsiz olma durumu.


* zerine alma, stlenme.

deruhte etmek
* stlenmek.
derun
*
, ieri, z.
* Gnl, yrek, ruh.
derun
*
le ilgili, iten.
dervi

* Bir tarikata girmi


, onun yasa ve trelerine ba
lkimse, alp eren.
* Alak gnll ve her
eyi hogren kimse.
* Yoksullu
u, ileke
li
i benimsemikimse.
* K
rlang
bal

n
n pek k
.

dervi
ane
* Dervigibi, dervi
e yak

an biimde.
dervi
e
* Dervi
e yak

r (biimde), dervigibi; ho
grl.
dervi
in fikri ne ise zikri de odur
* insan, nem verip d
nd
eyi konu
maktan kendini alamaz.
dervi
lik
derya

* Derviolma durumu.
* Deniz.
* Bilgili kimse.
* Bir
eyin bol oldu
u yer.

derya gibi
* ok bilgili.
* pek ok.
deryadil
derz

* Her
eyi hogren, ok sab
rl
.
* Duvar ta
lar
n
n veya tu
lalar
n
n harla doldurulup zerinden mala ekilerek dzeltilen aral

Descartes'
* Bkz. Dekart
.
Descartes'
l
k
* Bkz. Dekart
l
k.
desen

* Tahta, ini, kuma


, k
t gibi yzeylerin zerinde varl
klar
, nesneleri belirli izgilerle gsterme, tasvir.

* Grsel bir etki yaratmak amac


yla yap
lm
izgi resimlerin hepsi.
* Desen yapma sanat
.
desenci

* Desen ile u
ra
an kimse.

desencilik
* Desencinin i
i veya mesle
i.
desenleme
* Desenlemek i
i.
desenlemek
* Desen yaparak izmek.
desenli

* Desenlerle ssl olan.

desenli kaplama
* Aac
n y
l halkalar
n
n kaplama yzeyinde gzel grn
l izgiler olu
turmas
yla elde edilen bir kaplama
tr.
desensiz
* zerinde desen bulunmayan.
desibel
desigram
desikatr

itme duyarl

nlmekte kullan
lan bir let.
* Bir gram
n onda biri, dg.
* Kurutma kab
.

desilitre
* Bir litrenin onda biri, dl.
desimetre
* Bir metrenin onda biri, dm.
desinatr

* Mesle
i desen yapmak olan kimse.
* Endstri, mimarl
k vb.de desen yapan kimse.

desinatrlk
* Desinatrn yapt

i
.
desise

* Aldatma, oyun, dzen, hile, entrika.

desister
* Bir sterin onda biri, dst.
deskriptif
* Tasvir.
despot

despota

* Bir lkeyi zora ve bask


ya dayanarak yneten kimse, mstebit.
* Ortodoks Rumlar
n din ba
kanlar
na verilen ad.
* Her istediini ve dilediini yapt
rmak isteyen kimse, tiran.

* Despota yak

an biimde, despot gibi.


despotik
* Despota.
despotizm
* Despotluk, istibdat.
despotluk
* Despot olma durumu, mstebitlik, istibdat, despotizm.
* Bir lkeyi zora, bask
ya ve keyfe balynetme.
dessas

* Dzenci, entrikac
.

destan

* Tarih ncesi tanr


, tanr
a, yar
tanr
ve kahramanlarla ilgili olaanst olaylarkonu alan
iir, epope.
* Bir kahramanl
k hikyesini veya bir olayanlatan, ko
ma biiminde, ls on bir hece olan halk
iiri.
* a
daTrk edebiyat
nda biim ve ierik ynnden, geleneksel destanlardan ayr
l
k gsteren uzun
kahramanl
k
iiri.
destan dzmek
* kahramanl
k hikyesi veya herhangi bir olayanlatan
iir yazmak.
destan gibi
* uzun yaz
lm
(mektup).
destan yaratmak
* ola
anst kahramanl
k gstermek, yararl
k gstermek.
destanc
* Destan yazan veya anlatan kimse.
destan

* Destan biiminde yaz


lm
olan.
* Destan kahramanlar
na yara

r nitelikte olan.
* Destana benzer, destan gibi.

destanla
ma
* Destanla
mak durumu.
destanla
mak
* Ola
anst kahramanl
k ve ba
ar
gstermek.
destanl
* Destanolan, iinde destan bulunan.
destanl
k
* Destan durumuna gelmeye yarayan (
ey).
destansal
* Destanla ilgili destana zg.
* Destan kahraman
na benzer.
destans
* Destan niteli
inde olan, destana benzer, epik.
destans
z
* Destanolmayan, iinde destan bulunmayan.
destar

* Sar
k.

destar

destarl
deste

* Sar
kla ilgili.
* Sar
k yapan kimse.
* Sar

olan, sar
kl
.
* Cinsleri ayn
veya birbirine yak
n olan
eylerin bir arada ba
lanm

, demet, ba
lam.
* ok.
* K
l
, b
ak vb.nin elle tutulacak yeri, kabza.
* Ya
lgre
te pehlivanlar
n ayr
ld
klarbedereceden en k.
* Ayncinsten onluk bir kme.

deste deste
* Demet demet.
desteci
* Desteleyici.
destek

* Dayanak, dayak.
* zerine bir
ey oturtmaya, tutturmaya, koymaya yarar ara, hamil.
* Yard
mc
.
* Bir vektr ta

yan sonsuz do
ru.
* Bir birlik iin salanan yard
m veya koruma.

destek doku
* Vcuda destek grevi yapt
klariin badokusunun k
k
rdak ve kemik dokular
na bir arada verilen ad.
* Kal
n eperli, gl hcrelerden olu
mu
, bitkiye diklik, sertlik ve sa
laml
k kazand
ran doku.
destek grmek
* yard
m etmek, mzaherette bulunmak.
destek olmak
* g salamak, yard
mcolmak.
destekleme
* Desteklemek i
i.
* Devlete yap
lan para yard
m
, sbvansiyon.
destekleme al
m
* Bir rnn de
erini belli bir dzeyden a
a
d
rmemek iin devlete yap
lan sat
n alma i
i.
desteklemek
* Destek koymak.
* Bir kimse veya kurulu
a yard
m salamak, mzaheret etmek.
* Arka olmak, arka
kmak.
desteklenme
* Desteklenmek i
i.
desteklenmek
* Desteklemek i
ine konu olmak.
* Desteklemek i
i yap
lmak.
destekle
me
* Destekle
mek i
i.
destekle
mek
* Destekleri kar

l
klolarak almak veya vermek.

destekleyi
* Destekleme i
i veya biimi.
destekli

* Desteklenmi
, destek konulmu
.

destekli bte
* Dayana
olan bte.
desteksiz
* Deste
i olmayan, desteklenmemi
.
desteksiz atmak
* mbal
alkonu
mak, yalan sylemek.
desteleme
* Destelemek i
i.
destelemek
* Deste durumuna getirmek, deste yapmak.
destelenme
* Destelenmek i
i.
destelenmek
* Destelemek i
i yap
lmak.
desteleyici
* Biilmiekini deste yapan i
i, desteci.
desteleyicilik
* Desteleyici olma durumu.
destere
* Bkz. testere.
destroyer
destur

* Orta tonajda, yksek h


zlsavagemisi, muhrip.
*
zin, msaade.
* (destur) "Yol verin", "savulun","izin verin" anlam
nda kullan
l
r.
* Karanl
k,
ss
z yerlere pis veya at
k su dkerken cin arpmas
n diye yksek sesle sylenir.

destursuz
*
zinsiz, msaadesiz.
destursuz atmak
* kolay yalan syleyebilmek, palavra atmak.
destursuz ba
a gireni sopa ile kovarlar
* bir yere izinsiz girmek veya bir i
e izinsiz el atmak kt kar

lan
r.
desturun
*

ren veya ay
p bir sz sylemek zorunda kal
n
nca "affedersiniz" anlam
nda kullan
l
r.
-de/ -te
* Bkz. -da/ -ta
.
de
arj

* Bo
alma.

* Rahatlama.
de
arj olmak
* ak, pil gcn yitirmek.
* iini dkmek, bo
almak, rahatlamak.
de
eleme
* De
elemek i
i.
de
elemek
* Gl bir biimde de
mek, kar

t
rmak.
* Ara
t
rmak.
de
ifre

* zlm
, a
klanm

de
ifre etmek
* bir
ifreyi veya g bir yaz
yzmek, okuyup anlamak.
de
ifre olmak
* (gizli durum) a
a
kmak.
de
ik
* De
ilmiolan.
* De
ilmiyer.
de
ilme
* De
ilmek i
i.
de
ilmek
de
me
de
mek

detant

* De
mek i
i yap
lmak.
* De
mek i
i.
* Oymak, delmek, yazmak, yara amak, iini amak, kar

t
rmak, kazmak.
* Bir sorunun zerinde yeniden durmak, hat
rlatmak, kurcalamak.
* Yumu
ama, gerginlik azalma.

detay
* Ayr
nt
.
detayland
rma
* Detayland
rmak i
i.
detayland
rmak
* Detay duruma getirmek.
detektif

* Gizli polis, polis hafiyesi.


* zel soru
turmayla grevlendirilmikimse.

detektiflik
* Detektif olma durumu.
detektr
* Gazlar
, may
nlar
, radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalarvb.ni bulmaya yarayan cihaz, bulucu.
deterjan

* Petrol trevlerinden elde edilen, temizleme, ar


tma zelli
i bulunan, toz, s
vveya krem durumunda
olabilen kimyasal madde, ar
t
c
.
deterjanc
* Deterjan reticisi.
deterjanc
l
k
* Deterjanc
n
n i
i veya mesle
i.
determinant
* Birka bilinmeyenli birinci dereceden e
itlik sistemlerini zmede kullan
lan yard
mc
cebirsel anlat
m.
determinasyon
* Belirlenme i
i.
determinist
* Belirlenimcilik felsefesine balolan kimse, belirlenimci.
determinizm
* Belirlenimcilik.
detone

* Yanl

, kusurlu.

detone olmak
* yanl
almak veya sylemek.
dev

* Korkun, ok iri ve olaanst gl masal yarat

.
* Ola
anst irilikte olan.
* ok byk, ok nemli.

dev ad
mlar
yla ilerlemek
* ok abuk ilerlemek, st ste ba
ar
lar gstermek.
dev anas
* Masallarda geen di
i dev.
*
ri yarkad
n.
dev aynas
* Nesneleri olduundan ok byk gsteren ayna.
dev aynas
nda grmek
* (gerekten yle olmad

hlde) kendini ok byk ve nemli saymak.


dev gibi

* iri ve korkun.

dev kpek bal

giller
* Omurgalhayvanlardan bal
klar s
n
f
n
n kpek bal
klartak
m
n
n bir alt familyas
.
deva

*
l, are.

devaimisk
* Gzel kokulu bir tr helva.
devalasyon
* Deer d
rm.
devam

* Srme, srp gitme, kesilmeme, bitmeme.

* Bir yere belli bir amala, gereken zamanlarda gitme.


* Ek, para.
* Kesme, srdr, devam et!.
devam etmek (veya ettirmek)
* ba
lanm
bir i
i srdrmek.
* srekli gitmek.
devaml
* Srekli, bitmeyen, kesintiye u
ramayan.
*

ine dzgn giden.


devamlotlatma
* Bir meran
n otlatma mevsimi ierisinde aral
ks
z bir
ekilde, mera bitkilerine dinlenme imknverilmeden
hayvanlar
n otlat
lmas
.
devaml
l
k
* Devamlolma durumu, sreklilik.
devams
z
* Devam etmeyen, sreksiz.
*

ine dzgn devam etmeyen.


devams
zl
k
* Devam etmeme durumu, sreksizlik.
devasa
* Dev gibi, ok byk.
devas
z

devce

*
yile
tirilemeyen, ilc
bulunamayan.
* aresiz.
* Dev gibi, deve benzer.

deve

* Gevigetiren memelilerden, boynu uzun, s


rt
nda bir veya iki hrgc olan, yk ta

makta kullan
lan
hayvan (Camelus).
deve bir akeye, deve bin akeye
* imkn olmad

zaman bir
ey ucuz da olsa al
namad

hlde imkn olunca pahalda olsa al


n
r.
deve dikeni
* Birle
ikgillerden, yol ve tarla kenarlar
nda yeti
en, 30-100 cm ykseklikte 1-2 y
ll
k ve otsu bir bitki (Silyum
marianum).
deve di
i
* (nar, bu
day vb. iin)
ri taneli.
deve di
i gibi
* s
radan olmayan iri grnmde olan .
* s
radan olmayan, tan
nm

, gl.
deve d
l
* Karnieriye ekik (at).
deve elmas
* ak
rdiken.
deve gibi

* uzun boylu ve hantal.

deve kini

* Gemeyen byk kin, bitmek tkenmek bilmeyen kin.

deve kolu
* l nitelikli blgelerde ta

ma i
lerinde kullan
lmak iin develerden kurulmuasker ula
t
rma birliklerine
verilen ad.
deve ku
u
* Afrika ve Arabistan bozk
rlar
nda ya
ayan, k
sa kanatlar
umaya elveri
li olmayan fakat uzun bacaklar
yla
ok h
zl
ko
abilen tehlikeyi sezdii an kafas
nkuma sokarak sakland

nve gereklerden uzak oldu


unu sanan iri bir
ku(Struthio camelus).
deve ku
u gibi (yke gelince ku
, umaya gelince deve)
* uygun
artlarda terslik
karanlar iin kullan
l
r.
deve ku
u gibi ba

nkuma sokmak (veya gmmek)


* bir tehlike, bir olay kar

s
nda yararlolmayaca
apa
k ortada olan kaamak bir yola sapmak.
* kendini aldatarak ba
kalar
naldatt

nsanmak.
deve ku
uluk
* Deve ku
u gibi olmak veya davranmak i
i.
deve ku
uluk etmek
* deve ku
u gibi ba

nkuma sokup gereklerden uzak duraca

nsanmak.
deve nalbanda bakar gibi
* hi grmedi
i, bilmedi
i bir
eye bakar gibi.
deve olmak
* (para veya yiyecek) kaybolmak.
deve t
mar
* zensiz, stnkr yap
lan.
deve ty
* Deve tynden yap
lm

.
deve yapmak
* (ba
kas
n
n mal
n
) kendine mal etmek.
deve yk
* Bir devenin ta

yabilece
i yk miktar
.
* A

rlde, ok fazla.
deve yrekli
* ok korkak.
deveboynu
* S veya U biiminde boru.
deveci

* Deve sahibi, deve kiralayan kimse.


* Deve kervan
ngden kimse.
* ok sert ve kaba oynayan kimse.

deveci ile gr
en kap
s
nyksek amal
* yksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlar
n
n gerektirdii zveriyi gze almal
d
rlar.
devecilik

* Deve yeti
tirme veya deve ile yk ta

ma i
i.

devede kulak
* bir btne gre ufak bir para.
deveden byk fil var
* herhangi bir konuda sz sahibi olanlardan daha byk, daha yetkilisinin bulunabilece
ini anlatmak iin
kullan
l
r.
develik

* zellikle Gneydou Anadolu'da develerin korundu


u veya baland

, evlerin alt kat


nda bir blm.

developman
* I

a kar

hassas fotorafik malzeme poz verildikten sonra kullan


lan kimyev banyo maddesi.
devenin ba
(papucu veya nal
)
* Bkz. yok devenin ba

.
deveran

* Dola

m, dnme.

deveran
dem
* Kan dola

m
.
devetaban
* Birle
ikgillerden, geniyapraklbir ss bitkisi (Phlodentron).
devety

* Devety renginde olan, a


k kahverengi.

deveye hendek atlatmak


* yap
lmas
ok zor, hemen hemen imkns
z olan i
ler iin kullan
l
r.
deveyi dze
karmak
* glkleri giderip i
leri yoluna koymak.
deveyi havuduyla yutmak
* herkesin gz nnde byk h
rs
zl
k yapmak.
deveyi yardan uuran bir tutam ottur
* kk bir
kar pe
inde ko
mak, bazen ki
inin byk zararlara u
ramas
na yol aabilir.
devim

* Devinim.

devim bilimi
* Dinamik.
devimli
* Devimi olan.
devimsel
dinamik.

* Devinim durumunda olan, harek.


* Devinimi yaln
zca fizik kanunlar
na ba
lolmayan, aynzamanda etkin bir gc, bir amacda ieren,

devimselcilik
* Beliren ve geli
en
eylerin kendiliklerinden etkin olduklar
n
, geli
melerini sa
layan gcn d

ar
dan
gelmeyip kendileriyle zdebulunduunu ileri sren
reti, dinamizm, mekanikilik kar

t
.
devimsellik
* Devimsel olma durumu.
devimsiz

* Devimi olmayan.
devin duyumu
* Devinmekten ve zellikle kaslar
n kas
lmas
ndan canl
n
n edindii duyum, kinestezi.
devindirici
* Devindirme zelli
i olan.
devindirme
* Devindirmek i
i.
devindirmek
* Devinmesine yol amak.
devingen
* Hareketli, mteharrik.
devingenlik
* Devingen olma durumu veya hareketlilik.
devinim

devinme

* Devinmek i
i, hareket.
* Duraan bir noktaya gre devinmekte olan bir nesnenin durumu, devim, hareket.
* Bir ruh durumundan ba
ka bir ruh durumuna gei
; bir d
nce srecinin ba
lamas
, hareket.
* Devinmek i
i, hareket.

devinme olay
* Yer'in dnme ekseninin tutulum dzleminin normali evresinde bir koni izecek biimde ok yavaolarak
dnmesi.
devinmek
* Vcudu oynatmak veya k
p
rdatmak, k
m
ldanmak, hareket etmek.
* Bir cismin, bir noktaya gre, yeri veya durumu de
i
mek, hareket etmek.
devir

* Kendine zg bir zellik ta

yan zaman paras


, dnem, periyot.

devir

* Dnme, dn
.
* Dola
ma.
* Aktar
lma.
* Bir mal
n mlkiyetini veya bir mal zerindeki hakk
bir ba
kas
na geirme.
* Bir grevin bir kimseden bir ba
kas
na gemesi.
* Srekli ve dzenli de
i
me, evrim.
* Bir hareket, birbirinin aynolan ve e
it zamanlarda yap
lan ba
ka hareketlerden olu
tuunda hareketlerin
her biri veya bunlar
n yap
lmasiin geen her zaman aral

, periyot.
devir amak
* tarihte zellik ta

yan yeni bir aba


latmak.
devirli
devirme

* E
it zaman aral
klar
ile ard

k olarak tekrarlanan (hareket).


* Devirmek i
i.

devirmek
* Ayakta veya dik duran bir
eyi d
rmek, yatay duruma getirmek.
* Bir ynetim organ
n
n veya ba
kan
n
n ynetim gcn zorla elinden almak.
* Btnyle imek.

* Bir yana e
mek.
* Bir kitabba

ndan sonuna kadar okuyup bitirmek.


devitken

* Herhangi bir hareketi salayan, muharrik.

devitme
* Devitmek i
i.
devitmek
devle
me

* Hareket durumuna getirmek.


* ok byme, irile
me.
* A

rgeli
me.

devle
mek
* ok bymek, irile
mek.
* A

rbir geli
me gstermek.
devle
tirme
* Devle
tirmek i
i.
devle
tirmek
* Dev duruma getirmek, a

rlde geli
tirmek.
devlet
* Toprak btnlne ba
lolarak siyas bak
mdan te
kiltlanm
millet veya milletler topluluunun
olu
turduu tzel varl
k.
* Devletin ynetim organlar
.
* Mutluluk; talih.
* Byklk, mevki.
devlet adam
* Devlet ynetiminde sz sahibi ki
i.
devlet baba
* Devlet.
devlet bakan
* Bazresm kurulu
lar
n ynetimi ba
bakan ad
na stlenen hkmet yesi.
devlet bankas
* Bazlkelerde devletten ald

sermaye ile kurulan, ynetimde devletin atad

ki
iler bulunan veya devletin
izniyle para bast
r
p piyasaya srme hakk
bulunan banka.
devlet ba
kan
* Devletin ba

nda bulunan kimse.


devlet d
kn
* Bolluk ve mutluluk iinde iken sonradan fakir d
mkimse.
devlet kap
s
* Devletin resm daireleri.
devlet ku
u
* Umulmad
k bir talih.
devleti
* Devletilik yanl
s
.
* Devletilie uygun olan.

devletilik
* Bir milletin ynetimle ilgili ve ekonomik i
levlerinin devlete birle
ik bir ynetim alt
nda btnle
tirilmesi
siyaseti ve retisi.
* Genellikle devleti tre, kltr, hukuk vb.nin kaynak ve ta

y
c
solarak grme eilimi.
devlethane
* Kendisine sayggsterilen bir kimseyle konu
ulurken nezaket gerei olarak "eviniz" yerine sylenirdi.
devletle!

* "gle gle'" yerine kullan


lan bir u
urlama sz.

devletler aras
* Birden ok devleti kapsayan veya birok devletle ilgili olan.
devletle
tirilme
* Devletle
tirilmek i
i.
devletle
tirilmek
* Devletle
tirmek i
i yap
lmak.
devletle
tirme
* Devletle
tirmek i
i, kamula
t
rma.
devletle
tirmek
* Kamu yarariin devlete mal etmek, devlet eliyle i
letmek, kamula
t
rmak.
devletli
* Mutluluk ve refah iinde olan (kimse).
* Osmanl
mparatorluunda pa
a, vezir gibi devlet adamlar
na verilen unvan.
devletl
* Devletli.
devoniyen
* Birinci a

n drdnc dnemi ve bu dnemde olu


muyer tabakalar
.
devralma

* Devralmak i
i.

devralmak
* Bir
eyi devir yoluyla almak, teslim almak.
devran
* Dnya.
* Kader, talih.
* Zaman.
devran

* Devirler, alar.

devre
* Dnem.
* Elektrik devresi, evrim.
devre
* Ters, yanl

.
devre mlk
* zellikle tatil beldelerinde belli dnemlerde kullan
lmak zere sat
n al
nan ve de
i
ik ki
ilerce de
kullan
labilen kk daire.
devredilebilir

* Ba
kas
na devredilebilen bir hak iin sylenir veya kullan
l
r.
devredilebilirlik
* Bir hakk
n kar

l
kl
veya kar

l
ks
z olarak ba
kas
na geirilebilme durumu veya niteli
i.
devredilme
* Devredilmek i
i.
devredilmek
* Devretmek i
i yap
lmak.
devredilmezlik
*
nsan haklar
n
n niteliklerinden birini belirtmek iin kullan
lan terim.
devren
* Devir (II) yoluyla, devrederek.
devretme
* Devretmek i
i.
devretmek
* Dnmek, dola
mak.
* Bir mal
n mlkiyetini, bir mal zerindeki hakkba
kas
na geirmek.
* Aktarmak.
* Ba
tan sona de
in okumak; bitirmek.
devreye al
nmak
* i
in iine girmesini salamak.
devreye girmek
* ilgilenmek, kar

mak, araya girmek.


devreye sokmak
* i
in iine girdirmek, kar

t
rmak.
devr

* Devirli.
* Devirle ilgili.

devrilem
* Dnyay
dola
ma.
devridaim
* Tam ve srekli dnveya dola

m.
* Motorda suyun dnmesini sa
layan cihaz.
devrihind
* Trk mziinde bir kk usul.
devrik

* Katlan
p kendi zerine bklm
.
* Yat
r
lm

, y
k
lm

, dik durumunu yitirmi


.
* (iktidarda olanlar iin) Darbe ile makam
ndan indirilmi
.

devrik cmle
* Yklemi teki kelimelerden daha nce gelen cmle.
devrikebir
* Trk mziinde bir byk usul.
devriklik

* Devrik olma durumu.

devrili
devrilme

* Devrilmek i
i veya biimi.
* Devrilmek i
i.

devrilmek
* Yok edilmek, ortadan kald
r
lmak.
devrim
* evrilme, katlanma, bklme.
* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda)
nk
lp.
* (son y
llarda)
htill.
devrimci

* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda)
nk
lp
.
* (daha sonraki y
llarda) Devrim yapan veya devrime ba
l
olan, ihtillci.

devrimcilik
* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda)
nk
lp
l
k.
* (daha sonraki y
llarda) ihtillcilik.
devrirevan
* Trk mziinde bir byk usul.
devrisaadet
* Hazreti Muhammed'in ya
ad
dnem, saadet asr
.
devrisi
devriye

* (gn, hafta, ay, y


l iin) Bir sonraki, ertesi.
* Gvenli
i sa
lamak amac
yla dola
an polis, jandarma veya asker topluluu, karakol.
* Osmanl
larda ilmiye s
n
f
ndan olan kimselere verilen derece.

devriye gezmek
* Bkz. karakol gezmek.
devrolunma
* Devrolunma i
i.
devrolunmak
* Devredilmek.
dev
irilme
* Dev
irilmek i
i.
dev
irilmek
* Dev
irmek i
i yap
lmak.
dev
irim

* Dev
irmek i
i.

dev
irimli
* Dzenli olarak derlenmi
.
dev
irimsiz
* Dzenli olarak derlenmemi
.
dev
irme

* Dev
irmek i
i.

* Asker yeti
tirilmek zere Yenieri Oca
na al
nacak ocuklarseip toplama i
i.
* Yenieri Oca
na bu yolla al
nan ocuk.
dev
irmek
* Bir araya getirmek, derlemek, toplamak.
* Katlamak, dzgn duruma getirmek.
deyi

deyim

* Dil, sz, i
aret, mimik gibi anlat
m aralar
n
n btn.
* Hristiyan felsefesinde Tanr
kelm
n
insanlara ula
t
ran oul (
sa), logos.
* Genellikle gerek anlam
ndan az ok ayr
, ilgi ekici bir anlam ta

yan kal
pla
m
anlat
m, tabir.

deyimle
me
* Deyimle
mek i
i.
deyimle
mek
* Deyim zelliini kazanmak.
deyimle
tirme
* Deyimle
tirmek i
i.
deyimle
tirmek
* Deyim durumuna getirmek, deyim zellii kazand
rmak.
deyip de gemek
* nemsememek.
deyip de gememek
* nemsemek.
deyi

deyyus

* Syleme biimi, anlat


m biimi, slp.
* Halk
iiri, halk trks.
* Bir kimsenin bir konuyla ilgili anlatt
klar
, ifade.
* Kar
s
n
n veya kendisine ok yak
n bir kad
n
n iffetsizliine gz yuman kimse anlam
nda svg sz.

dezavantaj
* Engelleme, zarar verme durumu.
dezenfektan
* Mikrop k
rma zelli
i olan (madde).
dezenfektasyon
* Mikroplardan temizlemek i
i.
dezenfekte
* Mikroplardan temizlenmi
.
dezenfekte etmek
* mikroplardan temizlemek, mikropsuzla
t
rmak.
-d/ -di; -du / -d; -t
/ -ti; -tu / -t
* Belirli gemizaman eki: al-d
, gel-di, vur-du, gl-d, at-t
, ko
-tu, d
-t vb. Bu ekle tremiisimler de
vard
r: tredi, al
nd
, uydu, dedikodu, gecekondu vb.
d
b
r d
b
r
* Ses
karan ad
mlar atarken yap
lan yry
anlat
r.

an
d

* Yatavas
.
* Konu
urken "r" leri "
" gibi syleyen (kimse).

d
k
* Akrabal

n uzak olduunu anlatmak iin d


d

n
n d

deyiminde geer. \343 d


zd
k.
-d
k / -dik; -duk / -dk; -t
k / -tik; -tuk / -tk
* Gemizaman s
fat fiil eki: tan
-d
k adam, grl-me-dik olay vb. Bu ekle yap
lm
isimler de vard
r: tan
d

-a rastlamak, bil-di-ini sylemek vb.


d
lak

* B
z
r, klitoris.

d
mb
rdatma
* D
mb
rdatma i
i.
d
mb
rdatmak
* (saz, cura, tambur gibi alg
lar iin) almak.
d
md
zlak
*
r
plak.
* Elindeki her
eyini, imknlar
n
yitirmi
.
* Tepesinde sa
dklm(kimse).
d
md
zlak kalmak
* elindeki her
eyi, imknlar
nyitirmek.
d
m

k
* Bir e
it zm.
-d
r / -dir; -dur / -dr; -t
r / -tir; -tur / -tr
* Ek fiilin genizaman
n
n tekil nc ki
i
ekli: dalg
n-d
r, gzel-dir, yorgun-dur, ssl-dr, a
k-t
r,
kpek-tir, ocuk-tur, rk-tr vb.
-d
r / -dir; -dur / -dr; -t
r / -tir; -tur / -tr
* Ettirgen ateki: yaz-d
r-, iz-dir-, vurdur-, l-dr-, at-t
r-, bi-tir-, tut-tur-, tttr- vb.
d
r d
r

* Srekli, bezdirecek biimde (sylenme).

d
r d
r etmek
* bezginlik verecek biimde sylenip durmak.
d
ramudana
* Bir rzgr tr.
d
rd
r
d
rd
rc

* Bezginlik verecek biiminde sylenen sz.


* Bezdirici sz etme al

kanl

olan (kimse), geveze, yerli yersiz ok konu


an (kimse).

d
rd
rlanma
* D
rd
rlanmak i
i.
d
rd
rlanmak
* D
r d
r etmek.
d
r
lt

* Bezdirici bir biimde sylenme, d


rd
r.
* eki
me, at

ma.
d
r
lt
karmak
* eki
meye yol amak.
d
rlanma
* D
rlanmak i
i.
d
rlanmak
* Herkesi tedirgin edecek, bezdirecek biimde sylenmek.
d
rla
ma

* D
rla
mak i
i.

d
rla
mak
* Kavga etmek, a

z kavgasetmek, dille
mek.
-d
rt / -dirt; -durt / -drt; -t
rt / -tirt; -turt / -trt
* Ettirgen ateki: al-d
rt-, ger-dirt-, vur-durt-, l-drt-, a-t
rt-, bi-tirt-, ko
turt-, k-trt- vb.
d

d
a

* Herhangi bir cisim veya alan


n s
n
rlariinde bulunmayan yer, hari, i kar

t
.
* Bir konunun kapsam
na girmeyen
ey.
* Grlen, ite bulunmayan yzey.
* (somut kavramlarda)
ki veya ikiden ok
eyde merkeze daha uzak olan.
* Yabanclkelerle ilgili.
* Bir kimsenin grn
, durum ve davran

lar
.
* Bireyin tesinde bir varl

olan.
* A
k havada geen sahneleri iine alan ekim.
*
ki doruyu kesen bir dorunun bu dorular
n d

nda kalacak biimde yapt

a
.

d
lem
*
nsan
n kendi evresi d

ndaki ya
ay

, dnya.
d
al
m

*
thalt.

d
al
mc
*
thalt
.
d
al
mc
l
k
*
thalt
l
k.
d
asalak
* Konak
n
n zerinde ya
ayan ve ounlukla kan emen asalak.
d
ba
kala

m
* Magman
n sokulmas
yla, kom
u kayalar
n u
rad

ba
kala
ma, egzomorfizm.
d
bellek
* Bilgisayar
n yaln
zca giri
k
kanallar
nkullanarak eri
ebildi
i bellek.
d
beslenme
* Besinin organik maddelerden salama, heterotrofi.
d
bor
* Devlet btesine, kamu veya zel kesime d
lkelerden kredi yoluyla salanan para.
d
evre

* Canl
n
n d

nda olan ve kendisinin de bilinli veya bilinsiz olarak tepkide bulundu


u uyaranlar
n hepsi.
d
izgiler durumu
* Ayrayrbirliklerin evreden merkeze ula
an yollarla d
man zerinde birle
mesi.
d
okgen
* Kenarlarbir dairenin ember izgisi zerine gelen okgen.
d
deri

* Sinir sistemini ve duygu organlar


nolu
turan, embriyonun d
yzn rten tabaka, ektoderm.

d
dnya
* lke d

.
* Bilinten ba

ms
z olan, bilincin d

nda var olanlar


n hepsi.
d
evlilik
* Evlenecek kimsenin e
ini kendi boy veya soyunun d

ndan semesi kural


na dayalevlilik biimi, d

ar
dan
evlenme, egzogami.
d
gebelik
* Dllenmibir yumurtan
n dl yata
d

nda olu
masve geli
mesi.
d
gezegen
* Yrngesi Yer yrngesinin d

nda kalan gezegen.


d
gezi

* Bulunulan lke s
n
rlar
d

na yap
lan gezi.

d
gler
* Ekonomi ve politika a
s
ndan gl devletler.
* Mekanik paralanma, kimyasal ayr

ma, yel, dalga, akarsu ve buzullar


n etkileri gibi kkenleri Gne
enerjisine dayanan glerin veya etkenlerin btn.
d
hatlar

d
i
leri

* Yurt d

ula

m
n
salayan yol.
* Yurt d

ileti
imi.
* Bir devletin ba
ka devletlerle ilgili i
leri, hariciye.

d
kap
n
n d
mandal
* ok uzak akraba.
d
kavuz
* Budaygillerde ba
ak

n en alt
nda baztrlerde ie
in btn organlar
n
ierisine alacak bir
ekilde
geli
miolan kavuz.
d
kredi

* Ekonomik durumu iyi olan lkelerden salanabilecek kredi.

d
kulak
* Kula

n, kulak kepesi ve d
kulak yolundan olu
an blm.
d
kutsal
* Kutsall
kla ilgisi bulunmayan, kutsall

a ne uygun ne de kar

t olan.
d
lstik

* Bazkara ta

tlar
nda i lsti
i koruyan kal
n lstik.

d
merkezli
* D
merkezlikle ilgili olan.

d
merkezlik
* Bir elips ve hiperbolde, odaklar aras
ndaki uzakl

n byk eksen uzunluu ile olan oran


.
d
odun

* Kabukla olgun a
a blmleri aras
nda bulunan, tam olgunla
mad

iin marangozlukta kullan


lmas
sak
ncal
olan odun blm.
d
pazar

* Bir lkenin mal satabildi


i yabanclke.

d
pazarlama
* Ba
ka lkelere birtak
m rnleri satma, bu yolla ticaret yapma.
d
piyasa
* Ba
ka lkelerde olu
an ve var olan al
veri
e dayalticaret imkn
.
d
plzma
* Bir hcre ierisindeki sitoplzman
n fakl
la
m
d
kat
.
d
politika
* Bir devletin s
n
rlartesindeki devletlere uygulad

siyaset.
d
sat
m
*
hracat.
d
sat
mc
*
hracat
.
d
sat
mc
l
k
*
hracat
l
k.
d
ters a
*
ki paralel doruyu kesen nc bir do
runun iki yan
nda, paralellerin d

nda altlstl olu


an drt
a
dan her biri.
d
ticaret
* Bir devletin yabancdevletlerle yapt

al
veri
, ithalt ve ihracat
n tamam
.
d
ticaret a

* Yabanclkelerden al
nan mallar
n sat
landan daha fazla olmassonunda ortaya
kan bor tutar
.
d
vurum
* Bkz. d

a vurum.
d
vurumcu
* Bkz. d

a vurumcu.
d
yar
ap
* Dzgn bir okgenin k
elerinden geen dairelerin yar
ap
.
d
yz
* Bir
eyin d

ar
dan grn
.
d
zar

* Aynirilikte olmayan ktin durumuna gelmiiek tozu tanecikleri.

a dnk
* D

la ili
kisi olan.
* D

a dnklk davran

largsteren (kimse).
d

a dnklk
* Ki
inin ilgisinin kendi duygu ve d
nceleri yerine, d

taki nesnel ve toplumsal evreye ynelmesi durumu.

a vurmak
* belli etmek.
d

a vurum
* Ruh olaylar
n belli i
aret veya tasvirlerle yans
t
lmas
; insan ruhunun alg
lanabilecek biimde kendini d

a
yans
tmas
, ifade.
d

a vurumcu
* D

a vurumculuk ak
m
na balolan sanat
, ekspresyonist.
d

a vurumculuk
* Olaylar
n, varl
klar
n gerekten olduu gibi deil de sanat
n
n i dnyas
na gre anlat
lmasanlay

na
dayanan sanat ak
m
, ekspresyonizm.
d

ar

* D
evre, d
yer, hari.
* Ki
inin konutundan ayrolan yer.
* Yurt d

.
* D

a, d
evreye.

ar
atmak
* kovmak.
d

ar

kmak
* byk abdest yapmak.
d

ar
vurmak
* belli etmek, a
klamak.
d

ar
dan evlenme
* Bkz. d
evlilik.
d

ar
l
d

ar
s
d

arl
k

* Ta
ral
, d

arl
kl
.
* Kapal
, s
n
rlbir yerin tesi.
* Ta
ra.

arl
kl
* Ta
ral
.
d

beslenen
* Besinini organik maddelerden sa
layan, heterotrof.
d

bkey

* Yzeyi tmsek,
k
k ve
i
kin olan, tmsekli, muhaddep, konveks.

bkeylik
* D

a do
ru ukur,
i
kin veya kabar
k olma durumu.
d

eli yakar, ii beni yakar


* grn
e aldanmamal
.
d

kalayl
, ii alayl
* d

ssl, gzel grn


l, ama ii berbat.
d

* Erime durumundaki madenlerin yzeyinde toplanan madde, cruf.

na
kmak
* tan
nan hak ve yetkileri a
mak.
d

nda

* ...-den ba
ka, say
lmazsa.

nda b
rak
lmak
* hari tutulmak.
d

nda kalmak
* kar

mamak, ilgilenmemek.
d

nl

* Bir
eyin, bir d
ncenin asl
nda ve gere
inde olmay
p onun d

nda kalan, ze ba
l
olmay
p ar
z olan,
z d

, znl kar

t
.
d

* Ans yoluyla d

ar
ya at
lan besin art

, kazurat.

k
lama
* D

k
n
n ve d
salg
lar
n d

ar
at
lmasi
lemi.
d

k
l
k

* Bazomurgal
larda, zellikle keseliler, srngenler ve ku
larda, ba
rsak ile sidik ve reme kanallar
n
n
a
ld
yer.
d

k
sever
* D

k
larda ya
ayan hayvanlar.
d

lama
* D

lamak i
i.
d

lamak
d

lanma

* Bir kimse veya bir toplum, bir kimseyi, bir durumu, bir d
nce vb. yi yok saymak, ilgilenmemek.
* D

lanmak i
i veya durumu.

lanmak
* D

ar
da tutulmak, bir yere veya toplulua al
nmamak.
d

la
t
rma
* D

la
t
rmak i
i.
d

la
t
rmak
* D

a vurmak.
d

rak
d

sal

* Herkesin
renmesinde sak
nca grlmeyen, gizli kapal
olmayan (her trl bilgi,
reti), irek kar

t
.
* D

la, ilgili, d

a ili
kin, haric.

tan
* Asl
nda olmay
p sonradan ve d

ar
n
n etkisiyle ortaya
kan (d
nceler).
d

tan evlilik
* Bkz. d
evlilik.
d
zd
k

* Akrabal

n uzak olduunu anlatmak iin yaln


z d
zd

n
n d
zd

deyiminde kullan
l
r. \343 d

d
k.

d
zd
zc
* D
zd
zc
l
k eden kimse.
d
zd
zc
l
k
* Birka doland
r
c
n
n, bir insan
n ilgisini belli bir konu zerinde toplay
p paras
nalmalar
.
d
zlak

* Dazlak.

d
zlama
* D
zlamak i
i.
d
zlamak
d
zman
-di

* Doland
rmak, arpmak, soymak.
*
ri yap
l
, uzun boylu,
i
man.
* Bkz. -d/ -di.

dialkol
* Bkz. Glikol.
diaspora
diba
dibace

* Kopuntu.
* Alt
n ve gmi
lemeli bir tr ipek kuma
.
* Ba
lang
, giri
, n sz.

dibek
* Ta
tan veya a
atan yap
lm
byk havan.
* Dibekte dvlmolan.
dibek kafal
* Anlay

s
z, kaba, budala kimse.
dibi grnmek
* bir kab
n iindeki
ey tkenmek.
dibi k
rm
zmumla (veya bal mumuyla) ma
rd
m
* "zerinde nemle durarak a

rmad
m" anlam
nda kullan
l
r.
dibine darekmek
* bir
eyi sonuna kadar tketmek, bitirmek.
dibini bulmak
* iindekini tketmek.
dibini tutmak
* (pi
en yemekler iin) tencerenin dibine yap

mak.
didaktik

didar

* retici.
* retim yntemlerini ele alan bilim, retim bilgisi.
* Yz, ehre.

dide
dideban

* Gz.
* Gzc, beki, nbeti, gzetleyici.
* Gmrk kolcusu.

didik didik
* Didiklenmiolan.
* Didikleyerek.
didik didik etmek (veya olmak)
* didiklemek, (didiklenmek).
didikleme
* Didiklemek i
i.
didiklemek
* eki
tirerek veya
s
rarak paralamak, gagalamak.
* Bir yerin veya bir
eyin iindeki e
yaykar

t
rarak aramak, ara
t
rmak.
* Kendi kendini harap etmek, zmek.
* Bir konuyu btn ayr
nt
lar
yla gzden geirmek, iyice ara
t
rmak.
* Huzursuzluk vermek, s
k
nt
ya sokmak.
didikleni
* Didiklenmek i
i veya biimi.
didiklenme
* Didiklenmek i
i.
didiklenmek
* Didiklemek i
i yap
lmak.
didini
* Didinmek i
i veya biimi.
didinme

* Didinmek i
i.

didinmek
* ok glk ekerek srekli al

mak.
didinti

* Glk ekerek ve srekli olarak al

p abalama, didi
me.

didi
im
* Konu
ma ve tart

maybir ara de
il, bir ama sayan felsefe yntemi, eristik.
didi
ip durmak
* srekli olarak birbirini h
rpalamak.
didi
ken
didi
me

* Didi
mekten ho
lanan.
* Didi
mek i
i.

didi
mek
* El veya szle birbirini h
rpalamak.
* Geimini salamak amac
yla g
artlarda al

mak, ura
mak.

didon

* Halk
n
stanbul'daki yabanc
lara, zellikle Frans
zlara verdi
i ad.

didon sakall
* Yaln
z enesinde sivri sakalolan.
didona
* Bkz. Didon.
didona sakall
* Didon sakall
.
diesel
difana

* Bkz. dizel.
* katlbir bal
k a
.

difenbahya
* Yapraklar
n
n gzelli
i nedeniyle sera ve salonlarda yeti
tirilen bir ss bitkisi.
diferansiyel
* Dnemelerde otomobilin iki arka tekerle
inin ayrh
zla dnmesini sa
layan bir di
li ayg
t.
* zellikle fonksiyonlar
n dei
meleriyle ilgili matematik dal
.
diferansiyel denklem
*
inde bir de
i
kenin bilinmeyen bir fonksiyonu ve bu fonksiyonun de
i
kene gre e
itli basamaklardan
trevleri bulunan denklem.
diferansiyel hesap
* Dei
kenlerin sonsuz kk farklar
ndaki artma deerlerini bulmaya yarayan hesap.
difraksiyon
* K
r
n
m.
difteri

* o
unlukla ocuklarda grlen burun, boaz, yutak eperine yerle
en mikroplar
n yol at

bula

c
hastal
k, ku
palaz
.
difterili

* Difteriye yakalanm
olan.

diftong
*
kili nl.
diftongla
ma
* Diftong durumuna gelme i
i.
diftongla
mak
* Diftong durumuna gelmek.
difzyon

* Molekllerin kinetik enerjileri sebebiyle ok yo


un bir blgeden az yo
un bir blgeye hareketleri.

di
er
* Ba
ka, zge, teki, br.
di
eri
di
erkm

* tekisi, ba
kas
.
* zgeci, zgecil.

di
erkml
k
* zgecilik.
dijital

dik

* Say
sal.
* Verilerin bir ekran zerinde elektronik olarak gsterilmesi.
* Yatay bir dzleme gre yer ekimi do
rultusunda bulunan, e
ik olmayan.
* E
imi dike yak
n olan.
* Yat
k durmayan, sert.
* (ses iin) Sert, kal
n, tok.
* (bak
iin) Sert.
* (sz iin) Ters, aksi.
* (davran
iin) Kaba, yersiz.
* Birbirine dikey olan do
rulardan olu
mu
.

-dik
* Bkz. -d
k / -dik.
dik a

* Birbirini kesen iki dorunun olu


turdu
u a
lar e
it olduklar
nda, bu a
lar
n her biri.

dik ls
* Genellikle hokar

lanmayan bir durumun a

r
l

nanlat
r.
dik ba
l
*
nat
, bildiinden dnmeyen, byklerinin szn dinlemeyen, boyun emez.
* Kurumlu.
dik bime
* Ekseni taban
na dikey olan bime.
dik dik bakmak
* ok sert bir biimde, sert sert; fkeli fkeli bakmak.
dik kafal
* Dik ba
l
.
dik kuyruk
* Bir tr rdek.
dik rzgr
* Geminin yoluna kar
esen rzgr.
dik silindir
* Ekseni taban
na dikey olan silindir.
dik gen
* Kenarlar
ndan ikisi birbirine dikey, bir a
sdoksan derece olan gen.
dik yamuk
* Kenarlar
ndan biri tabanlar
na dik olan yamuk.
dike

* Dik olarak, diklemesine.


* Derinden.

dikdrtgen
* A
lardik olan paralel kenar.

dikdrtgensel
* Dikdrtgen benzeri, dikdrtgen gibi.
dikdrtgensel blge
* Dikdrtgenin s
n
rlad
dzlemsel blge.
dike
* Baubu
u dikmek iin delik amaya yarayan demir.
* Kaz
k, s
r
k, a
a ubuk.
dikel
* Bel (III).
dikelme
dikelmek

* Dikelmek durumu.
* Dik duruma gelmek, dikle
mek.
* Ayakta durmak.
* Sert konu
mak, kar
gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek.

diken

* Bazbitkilerin dal, yaprak, meyve kabuu gibi blmlerinde ve bazhayvanlar


n derisinde bulunan sert,
ucu sivri ve bat
c
k
nt
lardan her biri.
* Dikeni ok olan bitki.
diken diken
* Dikeni bol.
* Dik duruma gelmi
, dikle
mi
.
diken dutu
* B
rtlen.
diken stnde oturmak (veya olmak)
* bir yerde tedirginlik duymak.
dikence
dikencik

* Dikenli bal
kgillerden, tatlsu bal
klar
n
n kk bir tr (Gasterostsus pungitius).
* Kk diken.

dikencikli
* Ucu sivri olan.
* Kk dikenleri olan.
dikenle
me
* Dikenle
mek i
i veya durumu.
dikenle
mek
* Diken durumu almak, diken gibi olmak.
dikenli

* Dikenli olan.
* Dikeni olan bitkilerin bulunduu (yer).
* Zor, etin, s
k
ntveya znt veren.

dikenli bal
k
* Dikenli bal
kgillerden, tatlsularda ya
ayan, g
s veya kar
n yzgeleri dikenlerden olu
mukk bir
bal
k (G. aculeatus).
dikenli bal
kgiller

* Bal
klar s
n
f
n
n kemikli bal
klar tak
m
na giren bir familya.
dikenli meyan
* Bir iki m ykseklikte, beyaz
msmor iekli, tys yapraklok y
ll
k bir bitki, acmeyan (Glycyrrhiza
echinata).
dikenli salyangoz
* Kar
ndan bacakl
lar s
n
f
ndan,
l
k ve tropik denizlerde ya
ayan, kabuu zerinde birok dikeni olan bir
yumu
aka (Murex).
dikenli tel
* zerinde yer yer diken gibi sivri
k
nt
larolan ve bir yeri korumak, gei
i gle
tirmek iin kullan
lan tel.
dikenli yzgeliler
* Bal
klar s
n
f
n
n kemikli bal
klar tak
m
n
n bir alt tak
m
.
dikenlice
dikenlik

* Dikenli olarak.
* Dikenli bitkileri ok olan yer.

dikensi
* Dikene benzer, dikeni and
ran.
dikensi
k
nt
* Omurlar
n, s
rt boyunca alt alta duran kemik
k
nt
lar
.
dikensiz

* Dikeni olmayan.
* S
k
nt
s
z, zntsz.

dikensiz gl olmaz
* "iyi veya gzel olan her
eyin az ok s
k
ntveren bir yan
da bulunur" anlam
nda kullan
l
r.
dikey

dikgen

* Dik olarak.
* Ba
ka bir do
ru ile kesi
ti
inde onunla birlikte dik aolu
turan (doru izgi), amud.
* Birbiriyle veya kesim noktas
ndaki te
etleriyle dik ayapacak biimde kesi
en.

dikici
* Tar
mla u
ra
an kimse, ifti.
* Skk ayakkab
laronaran veya yeni yap
lan ayakkab
lar
n dikii
ini yapan kimse.
* Diki
i.
dikicilik

* Dikicinin yapt
i
.

dikili
* Dikilmiolan.
dikili a
acolmamak
* malmlk olmamak, yoksul olmak.
dikili ta
* nemli bir olay
n durumu veya bir zaferin an
siin dikilmitek para yksek ta
, obelisk.
dikilip durmak (veya kalmak)
* bir yerde, bir sre ayak stnde durmak.

dikili
dikilme

* Dikilmek i
i veya biimi.
* Dikilmek i
i.

dikilmek
* Dikmek (I) i
i yap
lmak.
* Dik duruma gelmek.
* Ayakta durmak.
* (gz) Belli bir noktaya uzun sre bakmak.
* Kar
koymak, engellemek.
* (bazreme organlardokular
na kan dolmas
yla) Sert ve dik bir duruma gelmek.
dikilmek
* Dikmek (II) i
i yap
lmak.
dikim

dikim evi

* Dikmek i
i veya biimi.
* Bitki dikmek i
i.
* Giysi ve ama

r dikilen iyeri.

dikimhane
* Dikim evi.
dikine

* Dikey olarak, diklemesine.


*
nad
na.

dikine gitmek
* kimsenin szn dinlemeyerek kendi bildi
ini yapmak.
dikine t
ra
* Kar

s
ndakini sinirlendirecek biimde sylenilen yalan, a

rpalavra.
diki

* Dikmek i
i.
* Dikme biimi.
* Dikilen yer.
* Giysi zerinde gzle grlen dikilmiiplik yolu.
* Dikilecek
ey.
* Giysi dikme i
i, terzilik.
* Bo
altmak zere imek amac
yla kald
r

dikiatmak
* yar
lan veya y
rt
lan deriyi diki
le bir araya getirip tutturmak.
dikii
nesi
* Dikidikmek iin zel olarak yap
lm
i
ne.
dikikald
* az kals
n, nerede ise, az kald
.
dikimakinesi
* Dikidikme i
lerinde kullan
lan, kol veya elektrik gcyle al

t
r
lan alet.
dikiokumas
* ingene kavgalar
n
n en uzun ve en aza al
nmaz tekerlemesi.
dikipay

* Kumabierken kuma

n kenar
ndan dikiyerine kadar b
rak
lan blm.
dikitutturamamak
* bir i
te veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun sre kalmamak.
diki
i
diki
ilik

* Dikidiken kimse, terzi.


* Dikidikme i
i.

diki
ini almak
* dikilmiyaran
n ipliklerini kesip
karmak.
diki
li
* Diki
i olan, dikiyap
lm

.
diki
siz

* Diki
i olmayan.
* Yap

t
rma.

dikit

* Ma
aralar
n taban
nda, yukar
dan damlayan kireli sular
n kat
la
mas
yla olu
an kolonlardan her biri,
stalagmit.
dikiz

* Bakma, gzetleme, erkete.

dikiz aynas
* Ta

tlara veya yol dnemelerine arka tarafgrebilmek iin konulan ayna.


dikiz etmek (veya gemek)
* dikizlemek.
dikizci
* Dikizleyen kimse, gzc, gzetleyici, erketeci.
dikizcilik

* Dikizci olma durumu, gzclk, gzetleyicilik, erketecilik.

dikize almak
* gizlice gzetlemek.
dikizleme
* Dikizlemek i
i.
dikizlemek
* Sezdirmeden bakmak, gzetlemek, dikiz etmek.
dikizlik
dikkat

* Gzetleme delii.
* Duygularla d
nceyi bir
ey zerinde toplama, uyan
kl
k.
*
lgi, zen.
* Dikkat ediniz!.

dikkat ekmek (veya dikkati ekmek)


* ilgi toplamak.
* uyarmak.
dikkat etmek

* duygularla d
nceyi bir
ey zerinde toplamak, uyan
k davranmak.
* gzne arpmak veya ilgisini ekmek.
dikkat kesilmek
* btn dikkatini bir
ey zerinde toplamak.
dikkat topla

m
* Dikkatin srekli olarak bir nesne veya konunun belirli bir yn zerinde toplanmas
, konsantrasyon.
dikkate almak
* gz nnde bulundurmak, hesaba katmak, gere
ini d
nmek.
dikkatli

dikkatsiz

* Dikkat eden, zen gsteren (kimse).


* Titiz, ara
t
r
c
, sorgulay
c
.
*

inde dikkatli davranmayan, dalg


n, savruk, zensiz.

dikkatsizlik
* Dikkatsiz olma durumu, dalg
nl
k, savrukluk, zensizlik.
dikkatsizlik etmek
* dalg
nl
k etmek, savrukluk etmek.
diklemesine
* Dik olarak.
diklenme

* Dik duruma gelme.

diklenmek
* Dik bir duruma gelmek.
* Birine kar
ters bir davran

ta bulunmak, kar
gelmek, kafa tutmak.
dikle
me

* Dikle
mek i
i.

dikle
mek
* Dik duruma gelmek.
* Birine kar
ters tutum iine girmek, kar
durmak.
dikle
tirme
* Dikle
tirmek i
i.
dikle
tirmek
* Dik duruma getirmek.
* Sert duruma getirmek.
diklik
dikme

dikmek

* Dik olma durumu.


* Dikmek i
i.
* Dikey olan do
ru veya dzlem, amut.
* Fidan, yeni dikilmifidan.
* Bir evde aileyi srdrecek olan tek ocuk.
* Aa, direk.
* Yk kald
rmakta kullan
lan bir direkli mauna.
* Ah
ap yap
larda pencere ve kapyanlar
na dikilen direklerden her biri.

* Bir cismi dik olarak durdurmak.


* Yeti
tirmek iin bir bitkiyi topra
a yerle
tirmek.
* (bardak, kadeh, testi gibi kaplar iin) Baa
aederek iindekini imek.
* Beklemek iin birini bir
eyin ba

na getirmek.
* Top, tagibi
eyleri dikine havaya atmak.
* (yap
) Kurmak, in
a etmek.
* Top vb. yi oyun alan
nda belirli bir yere koymak.
dikmek
dikmelik

* Biilmiveya y
rt
lm
kuma
, deri, yara vb. yi i
neye geirilmiiplikle tutturmak.
* Fidan dikilen yer, fidanl
k.

dikmen
* Koni biiminde tepe.
dikse
diksiyon

dikta
diktac

* Aas
z yerlerde, kuyakalamak iin stne kse yerle
tirilen aa.
* Seslerin, szlerin, vurgular
n, anlam ve heyecan duraklar
n
n hakk
nvererek syleme biimi.
* Konu
ulan dilin incelenmesi ve kullan
lmas
.
* Duru, a
k vurgulama ve
kaklara tam uyarak konu
ma.
* Hibir
art olmaks
z
n kr krne uyulmasgereken buyruk.
* Ynetimde dikta yanl
solan (kimse).

diktac
l
k
* Dikta yanl
solma durumu.
diktafon
* Bir tr ses alma cihaz
.
diktatr

* Btn siyas yetkileri kendinde toplam


bulunan kimse.
* Zorba.

diktatrce
* Diktatr gibi, diktatr olarak.
diktatrlk
* Diktatr olma durumu.
* Egemen ve mutlak siyas bir gcn, bir veya birok ki
inin olu
turdu
u bir yrtme organ
nca, denetimsiz
olarak yrtld
siyas dzen.
* Bir diktatr taraf
ndan ynetilen lke.
diktatrlk etmek
* diktatrce davranmak, zorbal
k etmek.
dikte

* Ba
kas
taraf
ndan yaz
lmak iin syleme, yazd
rma.
* Bu biimde yazd
r
lan
ey.

dikte etmek
* yazd
rmak iin sylemek.
* birine isteklerini zorla kabul ettirmek.
diktirme

* Diktirmek i
i.
diktirmek
* Dikmek i
ini yapt
rmak.
diktirtme

* Diktirtmek i
i.

diktirtmek
* Diktirmesini salamak.
dil
organ
.

* A
z bo
lu
unda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ; tat alma
*
nsanlar
n d
ndklerini ve duyduklar
nbildirmek iin kelimelerle veya i
aretlerle yapt
klaranla
ma,

lisan.

* Bir a
a, bir gruba, bir yazara zg sz da
arc

ve sz dizimi.
* Belli durumlara, mesleklere, konulara zg dil.
* D
nce ve duygularbildirmeye yarayan herhangi bir anlat
m arac
.
* Bazflemeli alg
larda titre
erek ses
karan ince metal yaprak.
* Birok aletin uzun, yassve o
u hareketli blmleri.
* Makaralar
n ve bastikalar
n iine yerle
tirilmiolan, zerinden geirilen halatistenilen yne evirmeye
yarayan, evresi oluklu, kk dner tekerlek.
* Anahtar.
* Denize uzanan dar ve alak kara paras
, berzah.
* Sorguya ekilmek iin yakalanan tutsak.
* Byk bahayvanlar
n ha
lan
p pi
irildikten sonra yenebilen dili.
* Ayakkabba
lar
n
n aya
rahats
z etmemesini sa
layan ve baalt
na rastlayan saya paras
.
dil

* Gnl, yrek.

dil (veya diller) dkmek


* kand
rmak, inand
rmak veya yararlanmak iin tatl
szler sylemek.
dil a

z vermemek
* Bkz. a
z dil vermemek.
dil akrabal

* Bir ana dilden treyen diller aras


ndaki yak
nl
k.
dil alt

* Kalp hastal
klar
nda ilc
n h
zlve kesin etkisini salamak iin dilin alt
na konup emilen il.

dil alt
bezleri
* Dilin alt
nda bulunan tkrk bezleri.
dil atlas
* Dilleri, leheleri veya dil olaylar
nyay
l
blgelerine gre gsteren atlas.
dil avc
s
* Bkz. casus.
dil bal

* Kemikli bal
klar tak
m
ndan, pullu, 50 cm bykl
nde, yass
bir bal
k (Solea vulgaris).
dil bilgisi

* Bir dilin ses, biim ve cmle yap


s
ninceleyip kurallar
ntespit eden bilim, gramer.

dil bilimci
* Dil bilimiyle ura
an kimse, dilci, lengist.

dil bilimi

* Dillerin yap
s
n
, geli
mesini, dnyada yay
lmas
nve aralar
ndaki ili
kileri ses, biim, anlam ve cmle bilgisi
bak
m
ndan genel veya kar

la
t
rmalolarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengistik.
dil bilimsel
* Dil bilimiyle ilgili.
dil bir kar

* sayg
s
zca kar

l
k verenler iin kullan
l
r.
dil birli
i
* Lehe ve a

z farklar
n
gidererek ayndili kullanan toplumlar aras
nda ortak bir yaz
dilinde ve alfabede
birle
me.
dil cambaz
* D
ncelerini ok iyi anlatan, gzel konu
an, hatip.
dil co
rafyas
* Yeryznde dillerin yay
ld

alanlar
inceleyen bilim dal
.
dil
karmak
* alay etmek, elenmek.
dil dala

* A
z dala

.
dil ebesi
* Lf ebesi.
dil felsefesi
* Dilin z, kkeni, anlam
, yap
szerine ara
t
rmalar yapan felsefe dal
.
dil kavgas
* Bkz. a
z kavgas
.
dil lboratuvar
* Teyp yard
m
yla yabancdilleri retmek iin dzenlenmizel yer.
dil olan
*
stanbul'daki yabanceliliklerde Trke retilerek evirmen olmak zere yeti
tirilen gen.
dil otu mu yedin?
* ok konu
kan kimseler iin sylenir.
dil renimi
* Yabancbir dilde
renim grme.
dil retimi
* Yabancdille eitim ve
retim yapma.
dil pelesengi
* Sz aras
nda yerli yersiz sylenen ve tekrarlanan sz.
dil peyniri
* Koyun stnden yap
lan, ya
l
, lezzetli, tuzsuz peynir.
dil srmek
* konu
ma s
ras
nda kelimeleri yanl
sylemek.
* istenmeyen bir konudan sz etmek.
dil srmesi
* Szleri yerinde ve dzgn olarak syleyememe.

dil
akas
* Bkz. a
z
akas
.
dil tutmak
* sorguya ekmek iin d
man askeri yakalamak.
dil tutuklu
u
* Dilin iyi al

mamas
ndan ileri gelen syleme gl
.
* Herhangi bir sebeple konu
amama.
dil uzatmak
* bir kimse veya bir
ey iin kt sylemek.
dil yaras
* Acszn yaratt
k
rg
nl
k.
* Gnl yaras
.
dilalt
* Tavuklarda grlen bir hastal
k.
diltometre
* Genle
meler.
dilver
dilbasan

dilbaz

dilber

* Yiit, delikanl
.
* Hekimlerin bo
az
grebilmek iin dili bast
rd
klarara.
* Ecza kar

t
rmakta kullan
lan yass
ara.
* Gzel sz syleyen, konu
kan.
* Konu
mas
yla kand
ran.
* Al
ml
, gzel (kad
n).

dilberduda

* Dudak biiminde haz


rlanan bir hamur tatl
s
.
dilci

dilcik

k
nt
.

dilcilik

* Dil bilimci.
* Dille ilgili ara
t
rmalar yapan kimse.
* Budaygillerde, yaprak ayasile yaprak k
n
n
n birbirinden ayr
ld

yerde bulunan sivri ulu, kk, saydam


* Bceklerin az
nda kk dilin nnde bulunan blm.
* flemeli alg
larda veya org borular
nda kam

, tahta veya metalden yasspara.


* Dil konusunda ara
t
rma yapma i
i.

dilda
* Ayndili konu
anlardan her biri.
dilden dile dola
mak
* ok konu
ulmak, uzun sre bahsedilmek.
dile (dillere) d
mek
* hakk
nda dedikodu yap
lmak.

dile (veya dillere) destan


* ok tan
nm

, nl.
dile gelmek
* dile d
mek.
* (konu
ma kudreti, yetene
i, olmayan varl
k) konu
mak, dillenmek, lisana gelmek.
dile getirilmek
* anlat
lmak.
dile getirmek
* konu
turmak.
* belirtmek, anlatmak, a
klamak, ifade etmek.
dile kolay
* anlat
lmaskolay ama yap
lmasveya katlan
lmas
ok g.
dile vermek
* gizli tutulmasgereken bir
eyi a

a vurmak, duyurmak, yaymak.


dilediin(iz) gibi
* kendi d
nce, grve iste
ine gre.
dilediini yapmak
* kendi, d
nce, grve isteini yapmak.
dilek

* Bir kimsenin diledii


ey, istek, talep, rica, murat.

dilek kipi
* Dileme kavramveren kip. Trkede bu kip -se eki ile kurulur.
dileke
dileme
dilemek

dilemma
dilenci

* Bir dile
i bildirmek iin resm makamlara sunulan, imzalve adresli, pullu veya pulsuz yaz
, istida, arzuhl.
* Dilemek i
i.
* Birinden bir
eyin yap
lmas
nistemek, rica etmek, arzu etmek.
* Biri iin bir dilekte bulunmak.
* Canistemek.
*
kilem.
* Geimini dilenerek salayan (kimse).
* Israrla ve ars
zca bir
eyi isteyen (kimse).

dilenci ana

*
inde her
eyden biraz bulunan.
dilenci vapuru
* Btn iskelelere u
rayarak sefer yapan vapur.
dilencilik

* Dilenci olma durumu.


* Dilenciye yak

r davran

dilencilik etmek

* dilenmek.
dilenciye h
yar vermi
ler de e
ri diye be
enmemi
* hem ihtiya duydu
u konuda yard
m istiyor, hem yap
lan yard
mkmsyor anlam
nda kullan
l
r.
dilendirme
* Dilendirmek i
i.
dilendirmek
* Dilenecek duruma getirmek.
* Dilencilik yapt
rmak.
dilenemez dilenci
* yoksullua d
t
hlde durumunu kimseye amayan kimse.
dileni

* Dilenmek i
i veya biimi.

dilenme
* Dilenmek i
i.
dilenmek

dileyici

* Sadaka istemek.
* Kendisini ac
nd
rarak bir kimseden bir
ey istemek.
* Dilekte bulunan, dileyen (kimse).

dili (ba
ka bir dile) almak
* bir kimsenin konu
masba
ka bir dile benzemek.
dili a
lmak
* herhangi bir sebeple konu
mayan kimse konu
maya ba
lamak.
dili a

rla
mak
* hastal
k sebebiyle glkle sz syleyebilmek, glkle konu
mak.
dili al

mak
* bir sz ok kullanmaktan dolay
o sze al

mak.
dili bir kar

* Bkz. dili pabu kadar.


dili bir kar
d

ar
kmak (veya sarkmak)
* ko
maktan, yrmekten ve yorulmaktan ok susamak.
dili bo
az
na akmak
* konu
amaz olmak, sesi soluu
kmamak.
dili bozuk
* Bir dili doru ve dzgn konu
amayan.
dili zlmek
* (konu
amayan veya susan ki
i) konu
maya ba
lamak.
dili dama

na yap

mak (veya dili dama


kurumak)
* susuzluktan azkurumak, ok susamak.
dili dola
mak
* korku, heyecan, hastal
k, utangal
k, sarho
luk gibi sebeplerle syleyece
ini
a

rarak kar

t
rmak.
dili dnd
kadar

* syleyebildii kadar, anlatma gcnn elverdi


i lde.
dili dnmemek (veya dnmek)
* bir sz doru, dzgn sylemeyi becerememek (veya becermek).
* amac
niyi anlatamamak (veya anlatmak).
dili durmak
* susmak.
* dedikodu etmemek.
dili durmamak
* srekli konu
mak.
* sylenemeyecek
eyleri de sylemek.
dili ensesinden ekilsin!
* b
kt
racak kadar ok konu
an veya kt szler syleyenler iin ilenme olarak kullan
l
r.
-di'li gemi
* Bkz. belirli gemi
.
dili k
l
tan keskin
* k
r
cve a

r konu
malar iin kullan
l
r.
dili kurusun!
* "sz syleyemez olsun" anlam
nda ilenme sz.
dili olsa da sylese (veya anlatsa)
* "cans
z nesneler konu
abilseler, bazolaylara tan
kl
k da edebilirler" anlam
nda kullan
l
r.
dili pabu kadar
* sayg
s
zca ve gnl k
r
ckar

l
kta bulunan.
dili tutuk

* Serbeste, kolayl
kla konu
amayan.

dili tutulmak
* sevin, korku,
a
k
nl
k gibi sebeplerle birdenbire sz syleyemez olmak.
dili uzamak
* haddini bilmeden konu
mak.
dili uzun

*
ncitici szler syleyen, kstah, sayg
s
z kimse.

dili varmak (veya varmamak)


* bir sz sylemeye gnl razolmak (veya olmamak).
dili yanmak
* znt ve eziyet ekmek, zarara u
ramak.
dili yanmak
* b
kmak, nefret etmek.
dili yatk
n
* yabancbir dili kolayl
kla
renme yetenei olan.
dili zifir
dilim

* Gnl k
r
cszler syleyen.
* Bir btnden kesilmiveya ayr
lm
ince, yasspara.
* Radyatr paralar
ndan her biri.

dilim dilim
* Para para.
dilim dilim etmek
* dilimlemek.
dilimin ucunda
* bir sz hat
rlanacak gibi olup da hat
rlanamad

nda sylenir.
dilimleme
* Dilimlemek i
i.
dilimlemek
* Dilimlere ay
rmak, dilim dilim etmek.
dilimleni
* Dilimlenmek i
i veya biimi.
dilimlenme
* Dilimlenmek i
i.
dilimlenmek
* Dilimlere blnmek veya ayr
lmak.
dilimleyi
* Dilimlemek i
i veya biimi.
dilin kemi
i yok
* insan doru veya yanl
her
eyi syleyebilir.
dilinde ty bitmek
* tekrar tekrar sylemekten usanmak, b
kmak.
dilinden anlamak
* bir canl
n
n
kard
seslerden veya onun davran

lar
ndan ne anlatmak istediini anlamak.
* sz konusu olan
eyin zelliini bilmek.
dilinden d
rmemek
* srekli olarak ayn
ki
iden veya
eyden sz etmek; s
k s
k anmak.
dilinden kurtulamamak
* srekli olarak, bir kimsenin sitem, ele
tiri ve sata
malar
na uramak.
diline dolamak (virt etmek veya diline takmak)
* ayn
eyi durmadan ve her yerde tekrarlamak.
* bir kimseyi her yerde ktlemek.
diline pelesenk etmek
* Bkz. diline dolamak.
diline sa
lam olmak
* saklanacak konulara

a vurmamak.
* kt sz sylemekten ka
nmak.
dilini (veya dillerini) yutmak
* sevin, korku, heyecan gibi sebeplerle konu
amaz olmak.
dilini balamak
* bir kimseyi herhangi bir sebeple sz syleyemez duruma getirmek, susmak zorunda b
rakmak.
dilini dedirmemek

* hi yememek.
dilini e
ek ar
s
soksun!
* ho
a gitmeyen bir
ey syleyen kimseye ilen olarak kullan
l
r.
dilini kedi (fare) mi yedi?
* neden konu
muyorsun?.
dilini kesmek (veya kesip oturmak)
* susmak.
dilini tutamamak
* sonunu d
nmeden, geli
igzel konu
mak.
dilini tutmak
* sonunu d
nmeden, geli
igzel konu
maktan sak
nmak.
dilinim

* Dilinme.

dilinin alt
nda bir
ey olmak
* bir kimsenin szlerinden, a
ka sylemedi
i bir
eyler anla

lmak.
dilinin alt
ndaki baklay
karmak
* gizli tutulmasgereken bir
eyi sylemek.
dilinin cezas
n(veya bels
n
) ekmek (veya bulmak)
* lsz, d
ncesiz konu
mak yznden zarar grmek.
dilinin ucuna gelmek
* syleyecek duruma gelmi
ken vazgemek.
dilinin ucunda
* Bkz. dilimin ucunda.
dilinin ucuyla
* iten, yrekten olmayarak, lf olsun diye.
dilinme
* Dilinmek i
i.
* Kayalar
n, ince katlar biiminde kolayl
kla ayr
labilme niteli
i.
dilinmek
* Dilmek i
i yap
lmak.
dili

* Dilmek i
i veya biimi.

diliyle sokmak
* bir kimseye a
r ve k
r
cszler sylemek.
diliyle tutulmak (veya yakalanmak)
* suunu, kendi konu
masile a

a vurmak.
dillek
* Dedikoducu, dedikodusever.
dillendirme
* Dillendirmek i
i.
* Ki
ile
tirilen varl
klara, cans
z yarat
klara sz syletme sanat, intak.
dillendirmek

* (biri) Hakk
nda dedikodu yap
lmas
na sebep olmak.
dillenme
* Dillenmek durumu.
dillenmek
* (ocuk) Konu
maya ba
lamak.
* Konu
ma yetene
i olmayan varl
k konu
mak, dile gelmek.
* Onaylanmayan bazdavran

lar sebebiyle hakk


nda dedikodu yap
lmak, dile d
mek.
dillerde dola
mak (veya gezmek)
* her yerde kendisinden sz edilmek.
dillere destan olmak
* bir olay veya bir nitelik halk aras
nda yay
lmak.
dille
me

* Dille
mek i
i.

dille
mek
* Kar

l
kltatl
tatl
syle
mek.
* D
rla
mak.
dilli

* Konu
kan, srekli ve tatlkonu
an.
* Dedikoducu, ileri geri konu
an.

dilli ddk
* St, kavak gibi a
alar
n ince dallar
ndan veya kam

tan yap
lan bir e
it ddk.
* ok konu
kan kimse.
dilli ddk etmek
* bir haberi herkese yaymak.
dilma
* evirici, tercman.
dilmal
k
* Dilmac
n mesle
i, eviricilik, tercmanl
k.
dilme

dilmek

dilsel
dilsever

* Dilmek i
i.
* Drt k
e kesilmiaa.
* Bir btn kk ve yassparalara ay
rarak kesmek.
* Yarmak.
* Dille ilgili.
* Dili seven (kimse).

dilsiz
* Konu
ma merkezinin veya konu
ma organlar
n
n bozuklu
u sebebiyle konu
amayan (kimse), ahraz.
* Ses
karmayan, sessiz olan (kimse).
dilsizlik
* Dilsiz olma durumu.
dilviyum

* Bugnk
rmaklar
n drdnc adan kalma en eski alvyonlar
na verilen ad.
dima
* Beyin.
* Bilin, zihin.
dimdik
* ok dik (olarak).
* Sal
kl
, zinde.
* S
k
nt
lar
kar

layacak durumda olan, baemeyen, metin.


* (bak
iin) Dikkatli,
srarl
.
* Saa sola sapmadan, dosdoru.
* Kaskat
, ok sertle
miolarak.
dimdik ayakta durmak
* y
k
lmamak.
dimdik durmak
* tam dik durumda olmak.
* tutumunu dei
tirmemek, y
lmamak.
dimi

* S
kdokunmubir tr pamuklu kuma
.

diminuendo
* Sesi gittike azaltarak.
* Mzik paras
n
n ba

nda ">" i
aretiyle gsterilen nota terimi.
dimmer
dimnit

* Elektrik ak
m
iddetini el ile evirerek ayarlayan anahtar, reosta.
* Erken olgunla
an ince kabuklu bir e
it siyah zm.

dimyat
* Seyrek ve yuvarlak taneli bir e
it zm.
* (byk D ile) A

rh
rsla fazla malda gz olan kimsenin elindekini avucundakini de kaybedebilece
i
anlam
nda "Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak" sznde geer.
din
kurum.

* Tanr
'ya, doast glere, e
itli kutsal varl
klara inanmayve tap
nmay
sistemle
tiren toplumsal bir
* Bu nitelikteki inanlar
kurallar, kurumlar, treler ve semboller biiminde toplayan, salayan dzen.
*
nan
l
p ok balan
lan d
nce, inan veya lk.

din

* C.G.S. sisteminde bir graml


k bir ktlenin h
z
n
saniyede bir santimetre art
ran g birimi: Bir nevton 105
din'e e
ittir.
din
din

* Bir
eyin en yksek ve sivri noktas
.
*
lmek.

din adam
* Mesle
i dinle ilgili i
ler olan grevli.
din birlii
* Ayndin etraf
nda olu
turulan inan gc.
din d

* Dinle ili
ii olmayan, ldini.
din doru
u
* Da
n en yksek yeri.
din erki

* Din ilkelerine dayanan egemenlik, din gc.

din felsefesi
* Dinin ilkelerinin zn ve anlam
ntemellendirmeyi amalayan felsefe dal
.
dinamik

* Mekaniin kuvvet, hareket, enerji aras


ndaki ili
kilerini inceleyen dal
, devim bilimi.
* Devimsel.
* Canl
, etkin, hareketli.

dinamik analiz
* zmleme konusu yap
lan veya modele dahil edilen de
i
kenlerin zaman iindeki dei
melerinin de
dikkate al
nd

yntem.
dinamikle
me
* Dinamikle
mek durumu.
dinamikle
mek
* Dinamik duruma gelmek.
dinamit
* Nitrogliserin ile yap
lan patlay
cbir madde.
* Tutku, zlem, heyecan.
* iddetli, korkun, h
rsl
.
dinamit lokumu
* Kmr tozu, kil gibi maddelere emdirilmidinamit.
dinamiti
* Dinamit reten, satan veya patlat
lma i
inde al

an kimse.
dinamitilik
* Dinamitinin i
i veya meslei.
dinamitleme
* Dinamitlemek i
i.
dinamitlemek
* Dinamitle havaya uurmak.
* Bir giri
imi, bir kurulu
u engelleyici, y
k
cdavran

ta bulunmak.
dinamitlenme
* Dinamitlenmek i
i.
dinamitlenmek
* Dinamitle havaya uurulmak.
* Engellenmek.
dinamizm
* Devimselcilik.
* Davran

larcanlve hareketli olan canl


n
n zellii.
dinamo
* Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dn
tren alet.
dinamometre

* Kuvvetler.
dinar
birimi.
dince

* Yakla

k olarak alt
n liran
n drtte biri deerinde olan eski bir para.
* Bahreyn, Cezayir,
ran, Irak, Kuveyt, Libya, Tunus, rdn, Yemen ve eski Yugoslavaya'da kullan
lan para

* Dine gre, din bak


m
ndan.

dincelmek
* Dinle
mek.
dinci
dinci erki
dincilik

* Din gr
leri her alana yaymak isteyen kimse.
* Bkz. Din erki.
* Dincinin i
i.

din
* Gc ve sa
l
k durumu yerinde, canl
, zinde, tendrst, tvana.
dinlenmek
* Din bir durum ve grnm kazanmak.
dinle
me
* Dinle
mek i
i.
dinle
mek
* Din duruma gelmek.
dinlik
* Din olma durumu, zindelik, mecal.
dindar

* Din inancgl, din kurallar


na ba
l
(kimse), mtedeyyin.

dindarl
k
* Dindar olma durumu.
dinda

* Ayndinden olan kimse.

dindaolmak
* ayndinden olmak.
dinden imandan
kmak
* kendini kontrol edemeyecek kadar ok fkelenmek, ok sinirlenmek.
dinden imandan olmak
* din inanc
n
yitirmek.
dindirme

* Dindirmek i
i.

dindirmek
* Dinmesini sa
lamak.
dine

* Konaklama yeri.
dinek
* Dinlenmek iin durulan yer.
dinelme
dinelmek

dinen
dineri

* Dinelmek i
i.
* Ayakta durmak veya aya
a kalkmak, dik durmak.
* Kar
koymak, kafa tutmak.
* Din bak
m
ndan.
*
skambil k

tlar
ndaki i
aretlerden karo.

dingi
* Bir ifte krekli kk patalya.
dingil
dingildek

* Tekerleklerin merkezinden geen ve ta

t
n alt
na enlemesine yerle
tirilmimil, aks.
* Tabanzerinde hareketsiz duramay
p sallanan, oynak; dengesi bozuk.
* Y
pranm

.
* Szne gvenilmez, kaypak.

dingildeklik
* Dingildek olma durumu, dengesizlik.
dingildeme
* Dingildemek i
i.
dingildemek
* Sallanmak, oynamak.
* Korkmak, ku
kulanmak.
dingilli

* Dingili olan.

dingin
* Hareket etmeyen, k
m
ldamayan, sakin.
* Gc tkenmi
, yorgun, mecalsiz.
dingincilik
* Tam bir gnl rahatl

, tutkusuzluk iinde btn arzulardan s


yr
lm
olarak, diren gstermeden kendini
Tanribadetine vermeyi ve tanr
sal ruh dinginli
i kazanmayamalayan dnya gr
.
dinginle
me
* Dinginle
mek durumu.
dinginle
mek
* Dingin duruma gelmek.
dinginle
tirme
* Dinginle
tirmek i
i veya durumu.
dinginle
tirmek
* Dingin duruma gelmesini sa
lamak.

dinginlik

* Dingin olma durumu, durgunluk, sknet.

Dingo'nun ah
r
* girenin
kan
n belli olmad

yer.
din
* Dinle ilgili, din zerine.
dini bir u
runa
* Mslmanl
k davas
yoluna.
dini btn
* Dinine ok bal
, inancsalam olan, dinin buyruklar
neksiksiz yerine getiren.
dini gibi bilmek
* ok iyi, kesinlikle bilmek.
dini iman
para
* tek d
ncesi para olan kimseler iin kullan
l
r.
dinim hakk
iin (veya dinim a
k
na)
* "dinimi tan
k tutar
m" anlam
nda bir ant.
dinine yand

m
* fke, k
zg
nl
k gibi duygularbelirtmek iin kullan
lan ilenme sz.
dini

* Dinmek i
i veya biimi.

dink
* Pirinci kabu
undan ay
rmak veya bulgur dvmek iin kullan
lan dibek.
* ayak, aba gibi
eyleri dvmek iin kullan
lan ara.
dinleme
* Dinlemek i
i.
dinleme salonu
* Mzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yay
nlar
yapmak veya ses kaydetmek amac
yla akustii
sa
lanm
salon, oditoryum.
dinlemek

dinlence

itmek iin kulak vermek.


* Birinin szn, dn kabul edip gere
ince davranmak.
* Uymak, baemek, itaat etmek.
* Kulakla veya dinleme aletiyle hastaymuayene etmek.
* Tatil.

dinlendirici
* Dinlendirme zellii olan.
dinlendirilmi
* Bir sre bekletilmi
.
dinlendirme
* Dinlendirmek i
i.
dinlendirmek
* Dinlenmesini salamak.
* Durulmaya b
rakmak.

* (tarla iin) Nadasa b


rakmak.
* Yanan lmba, atevb.yi sndrmek.
dinlenme

* Dinlenmek i
i, istirahat.

dinlenme kamp
* Kurulu
lar
n tatil geirmek iin dzenledikleri kamp.
dinlenme salonu
*
stirahat etmek, dinlenmek iin ayr
lm
salon.
dinlenme yapmak
* istirahat etmek, dinlenmek, yorgunluk
karmak.
dinlenmek
* G kazanmak iin al

maya ara vermek, yorgunlu


unu gidermek, istirahat etmek.
* nemsenmek,
d yerine getirilmek.
* Bazyiyecek ve ieceklerin tad
nartt
rmak, kolay pi
mesini salamak gibi sebeplerle bir sre bekletmek.
dinleti
dinletme

* Sanat
n
n mzik eserlerini bir toplulua almasveya sylemesi, konser.
* Dinletme i
i.

dinletmek
* Dinlemesini salamak, sz geirmek.
dinleyici

* Sylenen veya al
nan bir
eyi dinleyen kimse.
* Kay
tlolmad

hlde derslere d

ar
dan devam eden kimse.

dinleyicilik
* Dinleyici olma durumu.
dinleyi
dinme

* Dinlemek i
i veya biimi.
* Dinmek i
i.

dinmek
* Sona ermek, bitmek, durmak.
* (ses iin) Susmak.
* (kar, yamur, rzgr iin) Kesilmek, ya
masveya esmesi durmak.
dinmez

* Dinmeyen.

dinozor
* Dinozorlar tak
m
ndan, boyu 20 m kadar olabilen, ilk alarda ya
am

, gnmze fosilleri kalm


bir
srngen.
* Geli
melere ayak uyduramam

, a

n gerisinde kalm
veya mevcut durumu korumak isteyen kimse.
dinozorlar
* Omurgalhayvanlardan srngenler s
n
f
na giren, soyu tkenmibir tak
m.
dinozorla
ma
* Dinozorla
mak i
i.
dinozorla
mak

* Dinozor gibi davranmak.


* Geli
melere ayak uyduramamak, a

n gerisinde kalmak veya mevcut durum ve dzeni koruyup herhangi


bir kkl de
i
iklik yapmamak.
dinsel
dinsiz

* Din.
* Din inanc
olmayan.
* Ac
mas
z.

dinsizin hakk
ndan imans
z gelir
* ac
mas
z olan ki
iyi, kendisinden daha ac
mas
z biri yola getirir.
dinsizlik
* Dinsiz olma durumu.
dip

dip a

* Oyuk veya ukur bir


eyin en alt blm.
* Taban.
* Dikili duran bir
eyin yerle birle
tii nokta ve evresi veya bir
eyin yanba

.
* Kapalbir yerin kap
ya gre en uzak blm.
* Arka, k
.
* Palamut vb. bal
klaravlamak iin denizin dibine at
lan a
.

dip bal
k
l

* Dipte ya
ayan su rnlerinin avlan
lmas
.
dip dibe
* yan yana s
k

m
olarak.
dip doruk
* Ba
tan a
a

, dipten tepeye kadar, btn.


dip koan
* Hesap
karmaya, gerekti
inde kopar
lan para ile kar

la
t
rma yapmaya yarayan ve yapraklar
, deftere
balolan blm.
dipik

* Tfek vb. silhlar


n namlu gerisinde bulunan, at
s
ras
nda silh
n omuza dayanmas
n
veya tabancada elle
kavranmas
nsa
layan taban blm.
dipikleme
* Dipiklemek i
i.
dipiklemek
* Dipikle vurmak.
dipiklenme
* Dipiklenmek i
i.
dipiklenmek
* Dipikle vurulmak.
dipdam
dipdin

* Hapishane.
* ok sa
l
kl
, ok canl
.

dipdiri
dipfriz

* ok diri.
* Bozulabilecek yiyecekleri ok d
k
s
larda dondurarak uzun sre saklamak iin kullan
lan buzdolab
.

diplrya
* Pisi bal

n
n k
.
dipleme
diplemek

dipli
diploit

* Diplemek i
i.
* (bitkiyi) Kknden skmek.
* (iilecek bir
eyi) Dibine kadar imek.
* Dibi olan.
*
ki kromozom tak
m
ta

yan hcre veya organizma.

diploma
* Bir kimseye herhangi bir okulu veya
renim program
n
ba
ar
yla tamamlad

n
; bir derece veya unvana
hak kazand

n
; bir i
, sanat veya meslek dal
nda al

abilme yetkisi elde etti


ini belirtmek iin bir retim kurumunca
dzenlenip verilen resm belge, icazetname,
ahadetname.
diplomal
* Diplomasolan.
* Yetkisi diploma ile belgelenmi
.
diplomas
z
* Diplomasolmayan.
* Diplomasolmasgereken bir meslekte, diplomasolmadan al

an.
diplomasi
* Uluslar aras
ili
kileri dzenleyen antla
malar btn.
* Yabancbir lkede ve uluslar aras
toplant
larda lkesini temsil etme i
i ve sanat
.
* Bu i
te al

an kimsenin grevi, mesle


i.
* Bu grevlilerin olu
turdu
u topluluk.
* G bir gr
me s
ras
nda gsterilen ustal
k ve beceriklilik.
diplomat
* Uluslar aras
konularda lkesini temsil etmekle grevlendirilen kimse.
*
li
kilerinde kurnaz, becerikli olan.
* Teksir yapmak iin kullan
lan bir mumlu k
t tr.
diplomata
* Diplomata yak

r biimde, diplomat gibi.


* Kurnazl
kla, a
kgzlkle.
diplomatik
* Diplomasi ile ilgili.
diplomatik dil
* Diplomasi alan
nda kullan
lan dil.
diplomatl
k
* Diplomat olma durumu.
* Diplomasi.
dipnot

* Sayfa iinde geen herhangi bir d


nce veya bilgi ile ilgili olarak sayfa alt
na konulan a
klama, ha
iye.
dipsiz
* Dibi olmayan.
dipsiz kile, boambar
* para, mal tutmayan
n durumunu veya bir iiin boyere u
ra

ld

n
anlat
r.
dipsiz testi
* eline geen para veya malhesaps
zca, boyere harcayan.
-dir

* Bkz. -d
r / -dir.

dirayet
* Yetenek, beceriklilik, zek.
dirayetli

* Yetenekli, becerikli; zeki.

dirayetsiz
* Yeteneksiz, beceriksiz.
dirayetsizlik
* Dirayetsiz olma durumu.
direk
* Aatan veya demirden yap
lan uzun ve kal
n destek.
* (bazzel adlarda) Stun.
* En nemli kimse.
direk direk ba
rmak
* tedirgin edecek biimde ba

rmak.
direk gibi
* salam yap
l
, iri yap
l
.
direki
direkli
direklik

* Alamana kay
klar
nda diree
karak gzclk yapan kimse.
* Dire
i olan.
* Direk yapmaya elveri
li (a
a).

direksiyon
* Motorlu aralarda, araca istenilen yn vermeye ve belirli bir dorultuda gtrmeye yarayan dzenek,
ynelte.
direksiyon k
rmak
* aracistenilen yne evirebilmek iin direksiyonu o yne dndrmek.
direksiyon sallamak
* motorlu ta

t kullanmak.
direksiyona gemek
* arackullanmak zere src yerine oturmak.
* bir i
in ynetimini zerine almak.
direkt

* Doru olarak, hibir yerde durmadan, duraks


z, do
ruca.

* Dorudan do
ruya, dolays
z, arac
s
z.
direktif
* Ynerge, talimat.
direktif almak
* talimat almak, emredilmek.
direktif vermek
* talimat vermek.
direktr

* Ynetmen, mdr.

direktrlk
* Ynetmenlik, mdrlk.
direme
diremek

diren
diren

direnli
dirensiz

* Diremek i
i.
* Bir
eyi dikine koymak, dayamak, durdurmak.
* Direnmek, kar
koymak, inat etmek,
srar etmek.
* Dirgen.
* Dayanma, kar

koyma gc, mukavemet.


* Bir nesnenin elektrik ak
m
na kar
durma zelli
i, mukavemet, rezistans.
* Bir evrime istenilen deerde ek diren katmak iin kullan
lan dzen, mukavemet, rezistans.
* Direnci olan.
* Direnci olmayan.

direngen
* Direnen, inat
, anut, muannit.
direngenlik
* Direngen olma durumu, inat
l
k.
direnim

direni
direni
i

* Direnmek i
i, inat, taannt.
* Borcun yerine getirilmesi, temerrt.
* Direnmek i
i veya biimi, kar
koyma, dayanma, mukavemet.
* Kar
koyan, dayanan (kimse).

direnleme
* Direnlemek i
i.
direnlemek
* Dirgenle yaymak.
direnme

* Direnmek i
i, kar
koyma, dayanma, inat etme,
srar etme, mukavemet etme.

direnmek
* Herhangi bir d
ncede, bir istekte veya bir durumda kar

koymak, ayak diremek, inat etmek,


srar etmek,
taannt etmek.
dire
ken
dire
me
dire
mek

* Bir i
i y
lmadan sonuna kadar gtren, sebatkr.
* Dire
mek i
i, sebat.
* Sznden veya karar
ndan dnmemek, dayanmak, sebat etmek.

diretme
* Diretmek i
i, inat.
diretmek
direy
dirgen

* Direnmek, ayak diremek, inat etmek,


srar etmek.
* Fauna.
* Harmanda saplaryaymaya yarar uzun atallara.

dirgenleme
* Dirgenlemek i
i.
dirgenlemek
* Dirgenle yaymak.
dirhem

* Okkan
n 400'de 1'ine e
it olan, 3,148 graml
k eski bir a
rl
k ls;
stanbul iin bir dirhem 3,207 gr
olarak tespit edilmi
tir.
* Bir tr gmpara.
dirhem dirhem
* Azar azar, az az, ok az lde.
dirhem dirhem satmak
* kendini dirhem dirhem satmak.
dirhemle sylemek (veya konu
mak)
* ok az veya yavakonu
mak.
diri
* Ya
amakta olan, ya
ayan, canl
, l kar

t
.
* Gl, zinde.
* Solmam
prsmemi
.
* Gere
i kadar pi
memi
.
diri diri
diri rt

* Canlolarak.
* Ormanl
k blgelerde aalar
n alt
nda ye
eren al
,
rpveya odunsu bitkiler.

dirice
* Biraz diri.
diri

* Esirgeme.
dirietmek
* esirgemek.
diriksel

* Diri ile, canl


ile ilgili, canl
lar zerinde olan, diril.

diriksel
s
* Hayvanlar
n vcut
s
s
.
diril

* Diriksel.

diril
* ilte yz veya gmlek yapmaya yarar pamuklu bir kuma
.
diril
s
dirile
me

* Hayvanlar
n vcut
s
s
, diriksel
s
.
* Dirile
mek i
i.

dirile
mek
* Bitkin, prsmveya solmu
ken yeniden diri duruma gelmek.
dirilik
* Diri olma durumu.
dirili

* Dirilmek i
i veya biimi, dirilme, canlanma.
* Yeni bir at
l
mla g kazanma.
* Din inan

lara gre lmden sonra dirilme, basbadelmevt.

dirilme
* Dirilmek i
i.
dirilmek

diriltici
diriltme

* Glenip canlanmak.
* (bitki iin) Solmu
, prsmdurumdayken yeniden canl
l
k kazanmak, diri duruma gelmek.
* (hasta iin) Yeniden sal

nkazanmak, iyile
mek.
* ld san
lan
ey canl
l
k kazanmak.
* Yeniden etkin olmak, geerli duruma gelmek.
* Canl
l
k verici niteli
i bulunan.
* Dirilmesini sa
lama, canland
rma.

diriltmek
* Dirilmesini sa
lamak.
dirim

* Hayat, ya
am.
* Ya
ama gc.

dirim bilimci
* Biyolog.
dirim bilimcilik

* Gereklii tek yanlolarak yaln


zca dirim bilimsel a
dan inceleyen, organik ya
am
n kavramlar
nteki
gereklik alanlar
na da uygulayan gr
.
dirim bilimi
* Biyoloji.
dirim bilimsel
* Biyolojik.
dirim konisi
* Geli
me durumundaki fidan veya yapraklar
n srgen dokulu ucu.
dirim kurgu
* Canl
lar dnyas
nzellikle beynin al

mas
ntaklit eden elektronik aletlerden yararlanmay
konu edinen
bilim dal
, biyonik.
dirim suyu
* Ab
hayat.
dirimli

* Hayatolan (canl
).

dirimlik
* Hayatla ilgili, dirimsel.
* Hayat, ya
am, sa
l
k.
* Mal mlk, gelir.
dirimsel

* Hayatla ilgili veya hayata balolan, hayat, biyolojik.

dirimselcilik
* Hayat olaylar
nfiziksel kimyasal glerle de
il de, zel bir ya
ama ilkesi, ya
am gc ile a
klayan
reti.
dirlik

* Ya
ay

, hayat, sal
k, varl
k, geim.
* Huzur, erin.
* Osmanl
mparatorluunda bir hizmete kar

l
k olmak zere bir kimseye devlete verilen ayl
k veya bir yere
balgelir.
dirlik dzenlik
* Aile yeleri veya bir arada al

an kimseler aras
nda iyi geinme durumu.
dirlik yz grmemek
* rahata kavu
amamak.
dirliksiz

* Dirlii olmayan.
* Geimsiz, huysuz (kimse).

dirliksizlik
* Geimsizlik.
dirsek

* Kol ile n kol aras


ndaki eklemin arka yan
.
* K
e.
* Giysi kolunda dirsee rastlayan blm.
* Borular
n do
rultusunu de
i
tirmekte kullan
lan balantparas
.
* Bir dire
i veya ba
ka bir
eyi salamla
t
rmak iin yan
na e
ik olarak yerle
tirilen a
a, makas.

dirsek evirmek
* daha nce ibirli
i yapt

ki
iyi uzakla
t
racak davran

larda bulunmak.

dirsek rtmek
* okumak iin y
llarca al

mak.
dirsek dirsee
* ok kalabal
kta s
k

k durumda.
dirsek kemi
i
* n kolun iskeletini olu
turan iki uzun kemikten i yanda olan
.
dirsek temas
*
li
ki, ba, balant
.
dirsekleme
* Dirseklemek i
i.
dirseklemek
* Dirsekle vurmak, dirsekle itmek.
dirseklenme
* Dirseklenmek i
i veya durumu.
dirseklenmek
* Dirsek biiminde k
vr
lmak, dirsek olu
turmak.
* Dirsekle itilmek.
dirseklik

* Dirsek olarak kullan


lmaya uygun olan (aa, boru vb.).
* Ceket kolunun dirsek blmn korumak veya yamamak iin kullan
lan (kumavb.).
* Koltuk, kanepe vb. de dirsekleri dayamaya elveri
li blm.

dirsizlik
* Dirlik dzenlikten uzak durum.
disimilsyon
* Benze
mezlik, ba
kala
ma.
disiplin

* Bir topluluun, yasalar


na ve dzenle ilgili yaz
lveya yaz
s
z kurallar
na titizlik ve zenle uymasdurumu,
s
kdzen, zapturapt.
* Ki
ilerin iinde ya
ad
klartopluluun genel d
nce ve davran

lar
na uymalar
nsa
lamak amac
yla al
nan
nlemlerin btn.
* retim konusu olan veya olabilecek bilgilerin btn; bilim dal
.
disiplin cezas
* Disiplin sular
ndan birini i
leyen kimseye davran

lar
n
n a

rl
k derecesine gre verilen ceza.
disiplin kurulu
* Disiplin kurallar
na ayk
rdavranan kimselerin sular
ntespit ederek uygun cezalar
vermekle grevli
kurul.
disiplin suu
* Bir kimsenin disiplin ynetmeli
ine gre yapmamasgereken davran

lardan birini yapmas


.
disipline

* Etmek yard
mcfiili ile "s
kdzen veya denetim alt
na almak" anlam
nda kullan
l
r.

disipline edilmek
* zapturapt alt
na al
nmak, denetim alt
nda tutulmak.
disiplinli

* Disiplini olan.

disiplinsiz
* Disiplini olmayan.
disiplinsizlik
* Disiplinsiz olma durumu.
disk
* Disk atmada kullan
lan, erkekler iin 2, kad
nlar iin 1 kg a
rl

nda, genellikle metal bir ember ile


evrelenmitahta a
r
ak.
* Gramofon pl

.
* Omurlarbirbirine birle
tiren ana madde.
*
nce ve ap
olduka byk teker
eklinde para.
disk atma
* Atletizmde disk f
rlatma yar

mas
.
disk z
mpara
* Mermer ve metal maddeleri kesmeye veya temizleyip parlatmaya yarayan alet.
diskalifiye
* Etmek yard
mcfiili ile "sporda yar
d

b
rakmak", olmak yard
mcfiili ile "sporda yar
d

b
rak
lmak"
anlamlar
nda kullan
l
r.
diski

* Disk atan kimse.

diskilik
* Diskinin i
i.
disket
diskjokey
disko

* Bilgisayardaki i
lemlerin kaydedildi
i bir koruyucu iinde bulunan manyetik ortam.
* Radyo ve diskoteklerde mzik yay
nlar
nplk veya ses bantlararac
l

yla yneten kimse.


* Diskotek.

diskotek
* Plk, ses bandkoleksiyonu.
* al
nan plk, bant vb. e
li
inde dans edilen klp, disko.
diskur
* Sylev, nutuk.
diskur gemek (veya ekmek)
* nutuk verir gibi konu
mak.
dispanser
* Hastalara ayakta paras
z veya ok az para ile bak
lan ve il verilen bak
m evi, sa
l
k evi.
dispe

* Bir ortak avaryada deniz kazas


ndan sonra gemi, yk ve navlunla ilgili kimselerin u
rad
klarzararlar
n ve
bunlar taraf
ndan yap
lm
olan masraflar
n nas
l, kimler taraf
ndan ve ne oranda kar

lanaca

n
belirlemek iin
yap
lan i
lem.
* Deniz sigortasdilinde, ilgili taraflar
n ortak avaryada kendilerine d
en ykmllkleri, paylar
n
n nemi
lsnde ayr
nt
lolarak belirten belge.
dispei
* Dispe i
iyle ura
an uzman.
dispersiyon eriyik

* ok ince kattaneciklerin su vb. s


v
larda erimeden da
lmas
hli.
disponibilite
* Bankalarda mevcut nakit ve derhal paraya evrilebilecek k
ymet.
disprosyum
* Atom a
rl

162.5, atom numaras66, younlu


u 8,54 olan, 1500 C'de eriyen, a
k ye
il renkte zeltiler
veren, az bulunan bir element. K
saltmas
Dy.
distribtr
* Da
t
c
.
distribtrlk
* Distribtrn yapt

i
, da

t
c
l
k.
di

paralar.

* ene kemiklerinin stne dizili,


s
r
p koparmaya ve i
nemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri.
* ark, testere, tarak gibi entikli
eylerdeki
k
nt
lar
n her biri.
* (sar
msak dilimi ve karanfil gibi di
e benzetilen
eyler iin) Tane.
* Omurgalhayvanlar
n enelerinde veya ilkel yap
lomurgal
lar
n g
rtlak ve a
zlar
nda bulunan kemiksi sert
* Bazdantel ve i
lemelerin kenarlar
ndaki yuvarlak sivri blm.

dia
r
s
* Diblgesinde olu
an hastal
ktan meydana gelen ar
.
dibademi
* Kabu
u ince olduu iin di
le k
r
labilen bir badem tr.
dibilemek
* ktlk yapmak iin f
rsat beklemek, h
nc
ngsterir durum almak.
dibu
day
* ocuk ilk di
kard

nda kaynat
l
p zerine toz
eker ve dvlmceviz gibi
eyler ekilerek yak
nlara
da
t
lan baday.
* Bu sebeple yap
lan tren.
diekimi
* Diekme i
i.
di
karmak
* ene kemikleri iinde bulunan di
, dietini deldikten sonra a
z bo
lu
una do
ru sivrilmek.
didamak nsz
* Bkz. dieti damak nsz.
didi
*
k
nt
larolan.
*
k
nt
l
bir biimde.
didudak nsz
* Bkz. dieti dudak nsz.
dieti

* Dikklerini kaplayan kal


n k
rm
z
mt
rak et.

dieti damak nsz


* Dil ucunun, st dietleriyle n damaa dokunmas
ndan olu
an nsz: c, , z, s, n, j,
.
dieti dudak nsz
* Alt duda

n st di
lere dokunmas
yla olu
an dudak nsz: f, v.

dieti nsz
* Dil ucunun dietine dokunmas
ndan olu
an nsz: j,
.
dif
ras
* Di
leri temizlemede kullan
lan bir f
ra tr.
digeirememek
* gc yetmemek.
digeirmek
* zorla veya inatla istediini yapt
rmak.
dig
c
rdatmak
* fkesini davran

lar
yla gstermek.
digstermek
* gl oldu
unu, sald
r
ya geebilece
ini durumuyla belli etmek, tehdit etmek.
dihekimi
* Di
i.
dihekimlii
* Di
ilik.
dikiras
* Sarayda veya zengin konaklar
nda iftardan sonra konuklara verilen arma
an veya para.
* Bir kimseye fazladan verilen para, arma
an vb.
dimacunu
* Di
leri temizlemede kullan
lan macun.
diotu

* Diotugillerden, kurak ve orak yerlerde yeti


en, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Plumbago europea).

diotugiller
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden, rnei diotu olan ve genellikle s
cak ve kurak yerlerde yeti
en
bitkilerden olu
an familya.
diz
* Di
lerin, kat
lgan doku, damar ve sinirlerden olu
mui blm.
ditababeti
* Di
ilik.
ditabibi
ditac

* Di
i.
* Di
lerin dietlerinin d

nda kalan blm.

dita

* Dikklerinde olu
an kiresi tatabaka.
* Di
lerin dietlerinin d

nda kalan blm.


dinsz
* Dil ucunun st dietlerine dokunmas
yla olu
an nsz: d, t, c, .
di
budak

di
i

* Zeytingillerden, kerestesi sert ve deerli bir a


a (Fraxinus excelsior).
* Bu aatan yap
lm

* Di
, a

z bak
m
yla ve hastal
klar
yla u
ra
an hekim, dihekimi.
di
ik
* ok kk di
.
di
ilik
di
e di

* Di
, a

z bak
m
yla ve hastal
klar
yla u
ra
an t
p dal
, dihekimlii.
* iyi, kt bir
eyin kar

nistemek.

di
e dokunmak
*

e yarar olmak, nemli olmak yerinde ve anlamlolmak.


di
e dokunur
* i
e yarar, belirtilmeye deer, nemli.
di
ei

* Ta
laryontmak iin kullan
lan di
li bir e
it eki.

di
eileme
* Di
eilemek i
i.
di
eilemek
* Di
ei denilen ekile de
irmen ta
zerinde diyapmak, de
irmen ta

n
n di
lerini bilemek.
di
eme
* Di
emek i
i.
di
emek
di
i

* Di
karmak.
* Yumurta olu
turan veya yavru douran (birey).
* Hayvan ve bitkilerin, erke
i taraf
ndan dllenecek biimde olu
mucinsi.
* Kad
n.
* Kad
na zg.
* Girintili ve
k
nt
lolmak zere bir ift olu
turan nesnelerin girintilisi.
* (maden iin) Yumu
ak, kolay i
lenen.
* uh, i
veli, ekici.

di
i bak
r
* Kolay i
lenebilen bak
r.
di
i demir
* Yumu
ak demir.
di
i kli
e

* Yaz
soyma olan kli
e.

di
i organ
* ieklerde yumurtal

iine alan, dllenme sonucu meyve ve tohumlarolu


turacak organ.
di
il
di
ile
me

* Bazdillerde di
i say
lan (kelime), mennes.
* Di
ile
mek durumu.

di
ile
mek
* Di
iye zg davran

ta bulunmak.

di
ile
tirme
* Di
ile
tirmek i
i.
di
ile
tirmek
* Di
i duruma getirmek.
di
ilik
* Di
i cinsten olma durumu.
* Kad
na zg olma durumu.
di
ille
tirme
* Di
ille
tirmek i
i.
di
ille
tirmek
* Bazdillerde bir kelimeyi di
il duruma sokmak.
di
illik

* Bazdillerde kelimelerin di
il olma durumu.

di
inden t
rna

ndan art
rmak
* (para iin) yiyecek, giyecek vb. ihtiyalar
ndan keserek biriktirmek.
di
indirik
*
pe ilmik atarak hayvan
n az
na tak
lan gem.
di
ine gre
* gcnn yetecei bir durumda.
di
ine vurmak
* Is
rmak, di
lemek.
* Deerini anlamak iin kontrol etmek.
di
ini s
kmak
* darl
a, s
k
nt
ya dayanmak, katlanmak.
di
ini skmek
* ktlk edemeyecek duruma getirmek.
di
ini t
rna
na takmak
* ok byk glklere, s
k
nt
lara katlanmak; btn gcn kullanmak.
di
inin kovu
una bile gitmemek
* (yiyecek iin) ok az gelmek.
di
isel

* uh.

di
iyle t
rna
yla
* Bkz. di
ini t
rna

na takmak.
di
lek
* Di
leri d

ar
ya doru
k
k olan (kimse).
* Szn geiren; istedi
ini yapt
rabilen (kimse).
di
leme
* Di
lemek i
i.
* Dantel biiminde ssleme.
di
lemek
* Bir
eyin bir paras
n

s
rmak veya koparmak.
di
lenme

* Di
lenmek i
i.
di
lenmek
* Di
lemek i
ine konu olmak, di
le
s
r
lmak.
* Tanelenmek, ditutmak.
* Glenmek, dedi
ini yapt
r
r olmak.
di
leri dklmek
* ya
lanmak, ihtiyarlamak.
di
letme
* Di
letmek i
i.
di
letmek
* Di
lemek i
ini yapt
rmak.
* Bir
eye diat
rmak.
di
li

* Di
leri olan.
* Szn geiren, istedi
ini yapt
rabilen gl (kimse).
* Di
leri olan ark.
* Kaya bal

.
* Ayakkab
c
lar
n sayaykal
ba ekmek iin kulland
klarkerpeten gibi bir ara.

di
li t
rnakl
* sald
r
c
olan, szn geiren.
di
lik

* Boksta kar

la
ma s
ras
nda boksrlerin di
lerini ve dudaklar
nkorumak iin di
lerine geirdikleri kauuk
koruyucu.
di
siz

* Di
i olmayan.

di
sizlik
* Di
siz olma durumu.
di
ten art
rmak
* yiyecek giderlerini k
sarak para biriktirmek.
ditilmek
ditiramp

ditme

* Ditmek i
i yap
lmak.
* Eski Yunanl
lar
n Dionysos
erefine okuduklartren
ark
s
.
* Lirik
iir.
* Ditmek i
i.

ditmek
* Yn, pamuk vb. ni tellere ay
rarak kabartmak.
* ok kk paralara ay
rmak.
div
* Bkz. dev.
dival
divan

* Altmukavva ile beslenmi


, st s
rmal
i
leme.
* Yksek dzeydeki devlet adamlar
n
n kurduu byk meclis.

* Divan edebiyat

airlerinin
iirlerini toplad
klar
eser.
* Sedir.
* Meclis.
divan durmak (veya el pene divan durmak)
* sayggsterilen bir kimse kar

s
nda el kavu
turup ayakta durmak.
divan edebiyat
* XIII-XIX. yzy
llar aras
nda dil, konu, i
lenibak
m
ndan Arap, Fars etkisi alt
nda geli
miedebiyat.
divan kalemi
* Sadrazam buyruklar
n
n ve fermanlar
n
n yaz
ld

yer.
divan saz
* Meydan saz
.
divane
divane

* Kk divan.
* Deli, ka
k, budala.
* Bir
eye ok d
kn olan.

divane olmak
* Bkz. deli divane olmak.
divanele
me
* Divanele
mek i
i.
divanele
mek
* Divane duruma gelmek.
divanelik

* Ka
kl
k, delilik.

divanesi olmak
* bir
eye ok d
kn olmak.
divaneye dnmek
* ok zlmek.
divanhane
* Genisofa.
* Kubbealt
.
divan
li

* Yce divan.

divan
harp
* Asker mahkeme.
Divan
hmayun
* Osmanl
larda padi
ah, sadrazam ve bazyksek rtbeli devlet grevlilerinin olu
turduu meclis ve meclisin
al

yer.
Divan
muhasebat
* Say

tay.
divan
* Divan kaleminden
kan ferman, berat gibi belgelerde kullan
lm
olan (yaz
).
divan k
rmas

* Divan yaz
n
n basitle
tirilmibir tr.
divik
* Akkar
nca, termit.
divit
divitin
divlek

* Genellikle ku
ak aras
nda ta

n
lan ve kalemli
i ile hokkasbir arada olan yaztak
m
.
* Bir yz havlu, pamuklu veya ynl kuma
.
* Kal
n kabuklu olgun kavun.

diyabaz
* Feldspatlardan bir pljiyoklz ile ojitten olu
muye
il renkli bir ktle.
diyabet

* eker hastal

,
eker.

diyabet bilimi
* eker hastal

ninceleyen bilim dal


.
diyabet uzman
* eker hastal
alan
nda uzmanla
m
hekim.
diyabetik
* eker hastal
ile ilgili.
diyabetolog
* Diyabet uzman
.
diyabetoloji
* Diyabet bilimi.
diyafram

* Gs ve kar
n bo
luklar
nbirbirinden ay
ran ince ve genikas.
* Bir

k demetinde utaki

klartutmak ve optik cihazlarda daha net bir grnt elde etmek iin ap
ayarlanabilir

k geirmez levha.
diyagonal
* Kenarlar
na oranla e
rilemesine dokunmukuma
.
* K
egen.
diyagram

diyaklz
diyakoz

* Herhangi bir olay


n de
i
imini gsteren grafik.
* Bir ie
in btn ayr
nt
lar
ngsteren taslak.
* Yer alt
ndaki bas
n ve gerilim dolay
s
yla, taktlelerinin yer dei
tirmeden atlay
p yar
lmas
, atlak.
* Hristiyanl
kta papaz
n yard
mc
solan din adam
.

diyakroni
* Art zamanl
k.
diyakronik
* Art zamanl
.
diyalj

* Piroksen cinsinden, do
al kalsiyum, magnezyum ve demir silikat
.

diyalekt

* Lehe.

diyalektik
* Gereklii ve onun eli
melerini incelemeye yarayan ve bu eli
meleri a
maya yarayan yollararamay
ngren ak
l yrtme yntemi.
diyalektiki
* Diyalektik yntemini uygulayan ki
i.
diyalektolog
* Diyalektoloji uzman
.
diyalektoloji
* Lehe bilimi.
diyalel
diyaliz
diyalog

* Bir nermeyi ba
ka bir nerme ile tan
tlamak yoluyla yap
lan sofizm, st rtl bir tr k
s
r dng.
* Bazcisimlerin gzenekli zarlardan geebilmesi temeline dayanan bir zmleme veya ar
tma yntemi.
* Kar

l
klkonu
ma.
* Oyun, roman, hikye gibi eserlerde iki veya daha ok kimsenin konu
mas
.
* Konu
maya dayan
larak yaz
lm
eser.
* Anla
ma, uyum sa
lama veya bu yolda al

ma.

diyalog kurmak
* anla
ma ve uyum salayacak yolda kar

l
klkonu
mak.
diyanet

* Din kurallar
na tam balolma durumu.
* Din.

diyanet i
leri
* Dinle ilgili i
ler.
diyapazon
* Titre
tirilince ana seslerden birini veren, U biiminde, kk bir elik ara.
diyapozitif
* Saydam bir yzey zerine al
nm

, projeksiyonda kullan
lmaya zg, pozitif grnt, slyt.
diyar

* lke.
* Dnya.

diyar
gurbet
*

, e
itim vb. sebeplerle g edilen yabanc
yer.
diyastaz
diyastol

* Ni
astaydekstrin ve glikoz durumuna getiren, tkrkte ve pankreas
n salg
s
nda bulunan bir enzim.
* Sistolden sonra kar
nc
klar
n geni
lemesi.

diyatome
* Silisli sert kabuklarolan ve fosilleri, kal
n yer katmanlarolu
turan bir algler familyas
.
diye

*
ki cmleyi sebep bildirerek birbirine balar.
* Herhangi bir yarg
ya vararak, niteleyerek, sanarak, diyerek.
* Adl
.
diye diye
diyecek

* Syleyerek.
* Sylenecek sz.

diyecek yok
* ele
tirilecek bir yanyok, sz yok.
diyet
diyet

*
slm hukukunca ldrme ve yaralamalarda sulunun demek zorunda oldu
u para veya mal.
* Perhiz, rejim.

diyet peyniri
* Tuzsuz ve ya
al
nm
bir peynir tr.
diyetetik
* Kt beslenmenin yol at

hastal
klar
, yiyeceklerin besin de
erlerini inceleyen sal
k bilgisi dal
.
diyetisyen
* Diyet uzman
.
diyez

diyoptri
diyorit

* Bir sesin yar


m ton inceltilece
ini gsteren nota i
areti.
* Bylece inceltilmi(ses).
* Optik sistemlerin yak
nsakl
k birimi.
* zellikle pljiyoklazdan olu
an, saydam, st tanecikli derinlik kayac
.

diz
* Kaval, bald
r ve uyluk kemi
inin birle
ti
i yer.
* Oturuldu
unda uylu
un st yan
.
diz a
r
a
* Diz kapa
kemii.
diz ba
* Dizde orab
n tutturuldu
u ba.
diz boyu

* Dize kadar.

diz kmek
* dizlerini yere koyarak oturmak.
* Bkz. dize gelmek.
diz dize

* Dizleri birbirine de
ecek biimde birbirine yak
n (oturmak).

diz kapa
* Dizin diz kapa
kemi
i ile kaplblm.
diz kapa
kemii

* Dizin nnde bulunan, kapak biiminde oynar kemik.


diz st kmek
* dizleri yere gelecek biimde e
ilmek veya oturmak.
diz(leri)ini dvmek
* pi
manl
k duymak.
dizanteri

* Ar
l
ve kanlishalle beliren, ba
rsakta yaralara yol aan bula

c
, salg
n hastal
k, kanlbasur.

dizanterili
* Dizanteriye yakalanm
olan (kimse).
dizayn
* izim.
dizaync
* Dizayn i
iyle u
ra
an kimse.
dizdar
dizdirme

* Kale muhaf
z
, kale bekisi.
* Dizdirmek i
i.

dizdirmek
* Dizmek i
ini yapt
rmak.
dize

* iirin sat
rlar
ndan her biri, m
sra.

dize gelmek
* bae
mek, boyun e
mek.
dize getirmek
* kendisine kar
geleni yenerek buyru
una uyacak duruma getirmek.
dizel
* S
k

t
r
lm
hava iine pskrtlen yak
tla al

an motor.
dizeleme

* Dizelemek i
i.

dizelemek
* Dize durumuna getirmek.
dizele
tirme
* Dizele
tirmek i
i.
dizele
tirmek
* Dize durumuna getirmek.
dizem

* Bir dizede veya notada vurgu, uzunluk veya ses zelliklerinin, duraklar
n dzenli bir biimde
tekrarlanmas
ndan do
an ses uygunlu
u, tart
m, ritm.
dizemli
dizemsiz

* Dizemli olan, tart


ml
, ritmli, ritmik.
* Dizemi olmayan, tart
ms
z, ritmsiz.

dizge

dizgeli
dizgesel
dizgesiz

* Bir btn olu


turacak biimde kar

l
kl
olarak birbirine balgelerin btn, manzume, sistem.
* Bir ilkeye veya dnya gr
ne gre dzenlenmid
nceler, bilgiler, retiler btn, manzume, sistem.
* Dizgesi olan, dizgesel, sistemli, sistematik.
* Dizge ile ilgili, sistemli, sistematik.
* Dizgesi olmayan, dizgeye balolmayan, sistemsiz.

dizgi
* Bas
m iin harfleri, kelimeleri, sat
rlar
, sayfalar olu
turacak biimde dzenleme, tertip.
dizgi yeri
dizgici
dizgicilik

* Dizgi i
lerinin yap
ld

yer, mrettiphane.
* Bas
m evinde dizgi i
iyle u
ra
an kimse, mrettip.
* Dizgicinin i
i, mrettiplik.

dizgin
* Gemin ular
na ba
lanarak hayvan
yneltmeye yarayan kay

.
dizgin vurmak
* dizgin takmak.
dizgine gelmek
* dzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek.
dizginini ekmek
* birinin a

rdavran

lar
na engel olmak.
dizginini kesmek
* zerindeki bask
yart
rmak.
dizginleme
* Dizginlemek i
i.
dizginlemek
* Ata dizgin takmak veya atyrtmek iin dizginini oynatmak.
* Birinin a

rdavran

lar
nnlemek.
dizginlenme
* Dizginlenmek i
i.
dizginlenmek
* Dizginlemek i
i yap
lmak veya dizginlemek i
ine konu olmak.
dizginleri (ele) vermek
* ba
kas
n
n ynetimini kabullenmek.
dizginleri ele almak
* ynetimi eline geirmek.
dizginleri gev
etmek
* birinin zerindeki bask
yazaltmak.

dizginleri koparmak
* her trl bave bask
dan kurtulmak.
dizginleri sal
vermek
* ba

bob
rakmak.
dizginsiz

* Dizgini olmayan.
* A

rolan, engel tan


mayan, lsz.

dizi

* Bir iplik veya tel zerine dizilmiinci, boncuk gibi


eylerin olu
turdu
u btn, s
ra.
* Herhangi bir bak
mdan bir btn olu
turan
eylerin tm, seri.
* Yan yana, art arda veya zaman s
ras
na gre s
ralanm
birbiriyle ili
kili nesne veya olaylar
n olu
turduu
btn s
ra.
* Saf durumundaki bir k
tan
n, birbiri arkas
nda duran erlerine verilen ad.
* Deerleri artarak veya eksilerek art arda gelen terimler tak
m
.
* Aynsz dizimsel balam iinde birbirinin yerini alabilecek olan ve gl bir kar

tl
k ba
lant
s
kuran
gelerin olu
turdu
u btn, paradigma.
* Dizi film.
* Bir oktav
n iinde s
ralanan sekiz sesin btn.
dizi (veya dizinin dibi)
* yanba

.
dizi dizi
* Dizilerek, dizim dizim, diziler durumunda.
dizi film
dizici

* Birbirini izleyen ve ayrblmlerden olu


an filmler.
* Dizgici.

dizilemek
* Dizi durumunda s
ralamak.
dizili
* Dizilmiolan, s
ralanm

, mrettep.
dizili
dizilme
dizilmek

dizim

* Dizilmek i
i veya biimi.
* Dizilmek i
i.
* Dizi durumuna getirilmek, dizmek i
i yap
lmak.
* S
raya girmek.
* Dizilmek i
i, dizme.
* Sz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim olu
turan geler birle
imi, sentagma.

dizim dizim
* Dizilmiolarak, dizi dizi.
dizin
* Bir kitab
n veya derginin ki
i, konu, yer advb. bak
m
ndan iindekileri yer numaras
yla belirten ve eserin
arkas
nda yer alan alfabetik liste, indeks, fihrist.

* Belli bir konuda


kan kitap ve dergideki yaz
larla ili
kiyi sa
layan ve ayr
bir kitap veya sreli yay
n
biiminde
kan eser.
* Kitapl
k, belge vb. iin dzenlenen belli bir bilginin veya belgenin bulundu
u yeri gsteren dzenli liste.
dizini dvmek
* ok pi
man olmak.
dizi

* Dizmek i
i veya biimi.

dizleme
* Dizlemek i
i.
dizlemek

* Dize kadar batmak.


* Dizini kullanarak bast
rmak.

dizleri kesilmek (veya tutmamak)


* dizlerinde derman, g kalmamak.
dizlerine kapanmak
* ok yalvarmak.
dizlerine kara su inmek
* beklemekten veya yorgunluktan gsz kalmak.
dizlerinin ba
zlmek
* korkudan ayakta duramayacak duruma gelmek.
dizlik

dizme
dizmek

dizmen
dizst
dizyem

* Dize, korumak amac


yla geirilen
ey.
* Dize kadar uzanan konlu orap.
*
donu.
* alvar.
*
nl.
* Dizmek i
i.
* Baznesneleri iplie, tele vb. ne geirmek.
* Yan yana veya st ste s
ralamak.
* (bas
m evinde) Harfleri yan yana getirerek yazdzenlemek.
* Dzenlemek, haz
rlamak.
* (bas
m evinde) Dizgici, mrettip.
* Dizler zerinde durabilen veya dizler zerine konduunda al

t
r
labilen ara.
* S
caklerde santigrad
n onda biri.

do
* Gam (II) dizisinde "si" ile "re" aras
ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota i
areti.
do anahtar
* Portenin zerine izilen ve o izgideki notaya ad
nveren anahtar.
dobra dobra

* Sak
nmadan, ekinmeden (sylemek, konu
mak).
doent
* niversitelerde profesrden nceki basamakta bulunan retim yesi.
doentlik

Dodurga
dogma

* Doent olma durumu.


* Doentin grevi.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
* Doruluu s
nanmadan benimsenen, bir retinin veya ideolojinin temeli yap
lan sav, nas.

dogmac
* Dogmac
l
kla ilgili.
* Dogmac
l
k yanl
solan kimse.
dogmac
l
k
* ne srlen
reti ve ilkeleri ele
tirmeden do
ru olarak benimseyen ve benimsedi
i var say
mlardan kat
bir yntemle nermeler treten anlay

, dogmatizm.
dogmala
t
rma
* Dogmala
t
rmak i
i.
dogmala
t
rmak
* Bir inancdogma durumuna getirmek.
dogmatik
* Deney bilgisini, deneye dayanan kan
tlarhie sayarak, kan
lar
n
inan
retilerinden
karan (d
nce
biimi).
* Felsefe ve din dogmalar
n
n bilimsel (mant
ksal) ve s
ralbir yolla ortaya konulu
u.
dogmatik felsefe
* Ele
tirmecili
in ve ku
kuculuun tersine olarak, her trl inkr ve ku
kunun stnde tutulan birtak
m
ilkeleri benimseyen felsefe.
dogmatizm
* Dogmac
l
k.
doa

* Tabiat.
*
nsan eliyle byk de
i
ikli
e u
ramam
do
al gzelliklerini koruyan, genellikle
ehir d

kesim.

doa bilgisi
* Tabiat bilgisi.
doa bilimci
* Tabiat
n e
itli zellikleri zerinde al

an, ara
t
rma yapan, tabiat
.
doa bilimcilik
* Doa bilimcisinin i
i, ura

s
.
doa bilimleri
* Tabiat bilimleri, olaylarve yasalarolan fizik, kimya, gk bilimi gibi bilimler.
doa d

* Doaya ayk
r
, tabiata ayk
r
, gayritabi.
doa tesi

* Duyular
m
zla alg
layamad

m
z varl
klar
n sebeplerini ve temellerini ara
t
ran felsefe, fizik tesi,
metafizik.
* Ak
l ve sezgiyle elde edilen ilk ilkeleri veya mutlak bilgiyi konu alan felsefe, fizik tesi, metafizik.
* Bu felsefeyle ilgili olan.
doa yasas
* Doa olaylar
n
n ba
loldu
u yasa.
doacak
doac

* Gelecek.
* Doac
l
k yanl
s
olan, natrist.

doac
l
k
* Toplumsal kuru
lar
n ve ya
ay
biiminin doaya dnk olmas
nama edinen
reti, natrizm.
doa

* iir veya sz birdenbire, d


nmeden, iine dodu
u gibi syleme, irtical.

doalama
* Doalamak i
i.
* O anda, birdenbire.
doalama tiyatro
*
ten geldi
i gibi, irticalen gerekle
tirilen oyun.
doalamak
*
ten gelerek sylemek, irticalen dile getirmek.
* O anda
iir sylemek, irticalen
iir sylemek.
doatan

* Birdenbire, d
nmeden, iine dodu
u gibi (sylemek, konu
mak), irticalen.

doal
* Tabi.
* Tabiat
n dzenine ve gereklerine uygun, tabi.
* Kendili
inden, insan eliyle yap
lmam

.
doal ay
klanma
* Darwin'e gre do
ada ve toplumda canl
trlerin aras
ndaki var olma sava

nen gllerin, evreye en iyi


uyabilenlerin kazand
klar
n
; gszlerin, evreye uyamayanlar
n ise ortadan kalkt
klar
nsavunan
reti.
doal co
rafya
* Fizik co
rafya.
doal gaz
* Yer kabu
unun iinde bulunan, yak
t olarak nem s
ralamas
nda ham petrolden sonra ikinci s
rayalan ve
petroln bir cinsi olan yan
cgaz.
* Hidrokarbon rezervuarsahalar
nda a
lan kuyulardan elde edilen, esas itibar
yla metan gazile az miktarda
propan, btan gibi daha a

r molekll hidrokarbon gazlarve eser miktarda su buhar


, hidrojen, karbondioksit ve
azot kar

mgaz.
* Konutlarda ve iyerlerinde
s
nma, retim ve enerji amac
yla belli bir merkezden kontroll olarak bir

ebeke sistemiyle da

t
lan yan
cgaz.
doal gaz enerjisi
* Doal gazdan elde edilen enerji.
doal say
* 1, 2, 3, ... say
lar
ndan her biri.
doalc

* Doalc
l
k yanl
solan, natralist.
doalc
l
k
* Gerein doaya uygun biimde yans
t
lmas
namalayan sanat ak
m
, natralizm.
* Gerein yaln
z doa ile a
klanmas
, natralizm.
doalla
ma
* Doalla
mak i
i.
doalla
mak
* Doal duruma gelmek, tabile
mek.
doalla
t
rma
* Doalla
t
rmak i
i.
doalla
t
rmak
* Doal duruma getirmek, tabile
tirmek.
doall
k
* Doal olma durumu, tabilik.
doan

* Kartalgillerden, kk ku
, fare vb. ile beslenen ve al

t
r
larak kuav
nda kullan
lan y
rt
cbir ku(Falco).

doanc
* Avcdo
an yeti
tiren veya doanla avlanan kimse.
doanc
l
k
* Doanc
n
n i
i veya mesle
i.
doasever
* Doan
n kirlenmesine ve tahrip edilmesine kar

kan (kimse).
doast

* Doa yasalar
na uymayan, do
a yasalar
yla a
klanamayan, tabiatst.

doastclk
* Doa yasalar
yla a
klanamayan olaylar
n ve gereklerin varl

na inanmak gerektiini ileri sren


reti,
srnatralizm, tabiatstclk.
dodu
una bin pi
man
* bezgin.
* tembel.
dodu
una pi
man etmek
* Bkz. anas
ndan dodu
una pi
man etmek.
dodu
una pi
man olmak
* a

rzlmek, ola
anst s
k
nt
da olmak, eziyete uramak.
dodurma
* Dodurmak i
i.
dodurmak
* (Gne
, Ay, y
ld
z iin) Domas
nsa
lamak.
* Douncaya kadar beklemek.
doma

* Domak durumu.
* Domu
.
* Dnyaya gelme.

doma byme
* Herhangi bir yerde do
up yeti
mi
.
* Ba
lang
tan beri.
domaca
domak

doram

*
ten geldi
i gibi, irticalen, do
alama.
* Dnyaya gelmek.
* (Gne
, Ay, y
ld
z) Ufuktan ykselerek grnmek.
* Ortaya
kmak, sonucu olmak.
* (d
nce, hayal gibi
eyler iin) Zihinde birdenbire olu
mak.
* Dorama sonucu ortaya
kan para.

doram do
ram
* Parampara, darmada
n.
dorama

* Doramak i
i.
* Bir yap
n
n kap
, pencere, dolap, raf gibi aa, metal veya plstik blmeleri.

doramac
* Ah
ap do
rama yapan kimse.
doramac
l
k
* Doramacolma durumu veya do
ramac
n
n sanat
.
doramak
* Keserek paralamak.
doranma
* Doranmak i
i.
doranmak
* Kesilmek, para para edilmek.
* Kesilir gibi a
r
mak.
doratma
* Doratmak i
i.
doratmak
* Doramak i
ini yapt
rmak.
doray

* Doramak i
i veya biimi.
doru

* Bir ucundan br ucuna kadar yn de


i
meyen, eri ve arp
k kar

t
.
* Gerek, yalan olmayan.
* Akla, mant

a uygun.
* Yasa, yntem ve ahlka bal
, drst, namuslu.
* Geree veya kurala uygun.
* Gerek, hakikat.
*
ki nokta aras
ndaki en k
sa izgi.
* Yanl

s
z, eksiksiz.
* Hibir yne sapmadan, dosdoru, do
ruca.
* Kar
ynnce.
* (zaman anlatan kelimelerden sonra) Yak
n, yak
nlar
nda.

doru a

* 180 derecelik a
.
doru ak
m
*
letken bir devre zerinde yn de
i
tirmeyen srekli elektrik ak
m
.
doru bulmak
* uygun grmek, onamak.
doru
kmak
* gerek olduu anla

lmak.
doru do
ru dosdo
ru
* en dorusu
udur ki.
doru durmak
* dik durmak.
* uslu durmak.
doru drst
* Tam olarak, eksiksiz olarak, istenildi
i gibi, kusursuz, yanl

s
z.
doru orant
l
* Birbirine balolan ve biri art
nca teki de artan iki byklk aras
ndaki ba

nt
.
doru oturmak
* uslu oturmak.
doru paras
* Doru zerinde iki nokta ile s
n
rlanm
para.
doru syleyeni dokuz kyden kovarlar
* do
ru olmakla birlikte ba
kalar
n
n i
ine gelmeyen szleri syleyenlerin sevilmedi
ini anlat
r.
doru yol
* Her trl ktlkten uzak olan tutum.
doruca

dorucu

* Doruya yak
n.
* Hibir yne sapmadan; dolaylolmayarak, dola
mayarak.
* Her
eyin do
rusunu sylemeyi huy edinmiolan (kimse).

dorucu davut
* her
eyin dorusunu yapmayveya sylemeyi huy edinmikimseler iin kullan
l
r.
doruculuk
* Dorucu olma durumu.
* Bir insan
n sz ve hareketleriyle kanaat ve inanlar
n
n, d
n
nn uyu
mas
.
dorudan
* Arac
s
z.
dorudan do
ruya
* Dolays
z, aras
z, araya ba
ka bir
ey girmeden, resen.
dorulama
* Dorulamak i
i, teyit, tasdik.
* Bir var say
m
n dorulu
unu denetlemek iin, deney ve mant
k tan
tlama yoluyla yap
lan i
lemlerin
btn.
dorulamak

* Bir
eyin do
ru olduunu ortaya koymak, desteklemek, teyit etmek, tasdik etmek.
* Bir nermenin doruluunu veya yanl

n
belirlemek amac
yla olaylarinceleyip ara
t
rmak.
dorulanma
* Dorulanmak i
i.
dorulanmak
* Dorulamak i
ine konu olmak veya do
rulamak i
i yap
lmak.
dorulma
* Dorulmak i
i.
dorulmak
* E
ik veya e
ri bir
ey, dz bir duruma gelmek.
* (oturan veya yatan bir kimse iin) Toparlanmak, dik bir duruma gelmek.
* (para iin) Salanmak, kazan
lmak.
* Ynelmek.
* Yeniden glenmek, kalk
nmak.
dorultma
* Dorultmak i
i.
dorultma
*
ki ynl bir dalgalak
m
, bir ynl do
ru ak
ma evirmeye yarayan ayg
t, redresr.
dorultmak
* Dorulmas
nsa
lamak, do
ru duruma getirmek.
* Dzeltmek.
* Yneltmek.
* Yn bulmak.
* (para iin) Salamak, kazanmak.
dorultman
* Bir nokta veya bir izginin hareketine az veya ok yn vererek bu hareketi yneten
ey.
* izgi olu
turan noktan
n veya yzey olu
turan izginin ynelmesi gereken dorultuyu gsteren izgi veya
dzlem.
dorultu

* Yn, istikamet.
* Tutulan, izlenen yol.
* Paralel olmayan iki sonsuz do
ruyu birbirinden ay
rt ettiren durum veya belli bir sonsuz dorunun
belirtti
i tek yol, istikamet.
dorulu

* Bir do
ru boyunca, olan, mstakim.

doruluk
* Doru olma durumu, do
ru olana yak

r davran

, drstlk.
* D
ncenin gerekle uyu
mas
; yargve nermelerin gere
e uygun olmas
.
dorulum
* Ynelim, tropizm.
dorusal

dorusu
dou

* Bir do
ru ile ilgili olan; bir doruyu izleyen.
* (bir do
runun denklemi birinci dereceden olduu iin) Birinci derece ifadelerine, genel olarak verilen s
fat.
* Gerei sylemek gerekirse, gerek
u ki.
* Gne
in do
duu ana yn, gn dousu,
ark, ma
r
k.

* Bulunulan yere gre gne


in do
duu ynde kalan blge.
* Avrupa'ya gre Asya ve Kuzeydo
u Afrika'n
n bir blm.
* Bu ynle ilgili, bu ynde olan,
ark.
* Gne
'in 21 Mart ve 23 Eyllde do
duu yn.
dou bilimci
* Dou bilimi uzman
,
arkiyat
, mste
rik, oryantalist.
dou bilimi
* Avrupa'ya gre douda yer alan uluslar
n dillerini, tarihlerini, kltr ve trelerini inceleyen bilim,
arkiyat,
oryantalizm.
Do
u Bloku
* Dou Avrupa lkelerinin II. Dnya Sava

'ndan sonra olu


turdu
u, 1990'l
y
llarda da

lan siyas blok.


dou kay
n
* Dou blgelerinde yeti
en bir tr kay
n a
ac
.
dou noktas
* Gneemberi merkezinin 21 Mart ve 23 Eyllde ufkunda doduu nokta.
Do
u Trkesi
* Hazar Denizi'nin ve Trkmenistan'
n dousunda kalan Trklerin kulland

dil.
doulu

* Dou lkelerinden olan veya do


u uygarl

nbenimsemi(kimse),
arkl
.

doulula
ma
* Doulula
mak i
i.
doulula
mak
* Dou ya
ay

n
benimsemek.
doululuk
* Doulu olma durumu,
arkl
l
k.
* Dou ahlk, grenek ve geleneklerine ba
lolma durumu.
doum

* Domak fiili, tevellt, veldet.


* Bir kimsenin dodu
u y
l.

doum evi
* Doum yap
lan sal
k kurulu
u.
doum gn
* Bir kimsenin dodu
u gn.
doum ilmhaberi
* ocuk dounca resm grevlilerce haz
rlanan belge.
doum kontrol
* Doumlar
n s
n
rland
r
lmas
veya istemeyerek gebe kalman
n nlenmesi iin uygulanan yntemlerin
btn.
doum odas
*
inde doum yap
lan hastahane odas
.
doum oran
* Bir lkedeki do
umlar
n say
sal durumu.
doum sanc
s
* Doum yaparken duyulan sanc
.

* Yeni bir duruma geilirken ekilen zorluklar.


doum tarihi
* Bir kimsenin dodu
u tarih.
doum yapmak
* do
urmak.
doum yeri
* Bir kimsenin dodu
u ky, ile veya
ehir.
doumhane
* Doum evi.
doumlu
* Belirli bir y
lda domu
, tevelltl.
doumsal
* Doumdan, soydan gelen.
douranlar
* Hayvanlar
n yavru dourma yoluyla reyen s
n
f
.
dourgan
* ok douran.
* ok eser veren, velt.
dourganla
ma
* Dourganla
mak i
i veya durumu.
dourganla
mak
* Dourgan duruma gelmek.
dourganla
t
rma
* Dourganla
t
rmak i
i veya durumu.
dourganla
t
rmak
* Dourgan duruma getirmek.
dourganl
k
* ok dourma durumu, do
urgan olma durumu.
dourgu
* Ortaya
kan sonu.
dourma

* Dourmak i
i.

dourmak
* Yavru dnyaya getirmek, do
um yapmak.
* Ortaya
kmas
na yol amak, sebep olmak.
dourtma
* Dourtmak i
i veya durumu.
dourtmak
* Dourmas
nsalamak, dourmas
na yard
m etmek.
dourucu
* Dourmas
nsalayan.
* Yeni d
nceleri ortaya koyan (kimse).

douru
* Dourmak i
i veya biimi.
dou

* Domak i
i veya biimi.

dou
tan
* Doumla beraber (gelen), yarad
l

tan, f
tr.
* Ki
inin dodu
u andan beri var olan,
renilmi
eylerin sonucu olmayarak, do
u
la birlikte gelen,
yarad
l

tan, f
tr.
dou
tanc
l
k
* Herhangi bir canltrnn yap
sal ve grevsel geli
iminde ya
ant
, renme gibi edinilmifaktrlere de
il,
kal
t
mla ilgili olanlara a

rl
k ve ncelik veren gr
, f
triye, nativizm.
dok

doksan

* Gemilerin yknn bo
alt
ld

veya onar
ld

, st rtl havuz.
* Ticaret mallar
nsaklamak iin r
ht
mda yap
lan byk depo.
* Seksen dokuzdan sonra gelen say
n
n adve bu say
ygsteren rakam, 90, XC.
* Dokuz kere on, seksen dokuzdan bir art
k olan.

doksan (veya k
rk, seksen) kap
n
n ipini ekmek
* birok yere u
ramak.
doksanar
* Doksan s
fat
n
n le
tirme biimi, her birine doksan, her defas
nda doksanbir arada olan.
doksan
nc
* Doksan
n s
ra s
fat
, s
rada seksen dokuzuncudan sonra gelen.
doksanl
k
*
inde doksan tane bulunan.
* Doksan ya

nda olan.
doktor

* Hekim.
* Bir faklteyi veya bir yksek okulu bitirdikten sonra belli bir bilim dal
nda en yksek renim basama
na
vard

n
, geirdii zel s
navla ve ba
ar
l
bir eserle gsterenlere verilen unvan.
doktor doktor dola
mak (veya gezmek)
* tedavide abuk ve kesin sonu almak midiyle birok doktora ba
vurmak.
doktora

* Doktor unvan
nkazanmak iin verilen s
nav.
* Bir faklte veya yksek okulu bitirdikten sonra o bilim dal
nda s
nav ve bilimsel bir eserle eri
ilen derece,

basamak.
doktoral
* Doktorasolan.
doktoras
z
* Doktorasolmayan.
doktorluk
* Hekim olma durumu, hekimlik, tabiplik.
* Doktor olma durumu.
doktrin

* reti.

doktrinci
doku

* Doktrinle ilgili (kimse veya gr


).
* Bir vcudun veya bir organ
n yapgelerinden birini olu
turan hcreler btn, nesi.
* Bir btnn yap
sve zelli
i.

doku bilimci
* Doku bilimiyle ura
an kimse, bilgin.
doku bilimi
* Canl
lardaki dokular
n olu
um, evrim ve birle
imini inceleyen bilim dal
, histoloji.
doku bozuklu
u
* Yara, darbe, iltihap, ur gibi sebeplerle bir organda ortaya
kan bozukluk, y
pranma, lezyon.
dokuma

* Dokumak i
i, mensucat, tekstil.
* Kumaolabilen, kumayap
labilen.
* Tezghta dokunarak elde edilen (kuma
).
* Minder rts, yatak k
l
fgibi
eyler iin kullan
lan ve boyal
pamuk ipliinden dokunan bez.
* Yap
, olu
um.

dokuma tezgh
* Dokuma i
inin yap
ld

makine veya ara.


dokumac
* Dokumac
l
k yapan kimse.
dokumac
l
k
* Kumadokuma i
i, sanatveya dokuma ticareti, tekstil.
* Dokuma sanayii.
dokumahane
* Dokuma tezghlar
n
n bulunduu ve al

t
yer.
dokumak
* Tezghta iplii, zg ve atkdurumunda kullanarak kumayapmak.
* En ince noktalar
na kadar zen gstererek, emek vererek ortaya
karmak.
* Aac
n yemi
lerini s
r
kla vurarak indirmek.
dokumal
* Dokumasolan.
* Dokunmu
.
dokuna

* Birok omurgas
z hayvan
n ba

nda bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzant


.

dokunakl
* Etkili, insan
n iine i
leyen, messir.
dokunakl
l
k
* Dokunaklolma durumu.
dokunca
* Ktl
e yol aan, sa
l

bozan.
* Zarar, y
k
m, tahrip.
dokunca grmek
* zarara u
ramak, harap olmak.
dokuncal

* Dokuncasolan, zararl
.
dokuncas
z
* Dokuncasolmayan, zarars
z.
dokundurma
* Dokundurmak i
i.
dokundurmak
* Dokunmas
nsalamak.
* Bir
eyi st kapal
ve sitem yollu hat
rlatmak, tariz etmek.
dokunma
* Dokunmak (I) i
i, temas.
dokunma
* Dokunmak (II) i
i.
dokunma duyusu
* Deri zerine yap
lan de
me, vurma, bast
rma, ekme gibi etkileri alan duyu.
dokunmabana
* Kanser.
dokunmak
* Nesnelerin s
cakl
k, soukluk, sertlik, yumu
akl
k gibi trl niteliklerini derinin alt
ndaki sinir ular
arac
l

yla duymak, demek, el srmek, temas etmek.


* Kar

t
rmak.
* Almak, kullanmak, el srmek.
* Sal

nbozmak.
* Tedirgin etmek, sata
mak.
* (iyilik, ktlk gibi kavramlarda) Olmak.
* (insan iin)
ine i
lemek, duyguland
rmak, etkilemek, koymak, batmak.
*
li
kin, ilgili olmak, deinmek.
* Hafife de
mek.
* Onur, anlay
vb. ile uyu
maz bir durum ortaya
kmak.
dokunmak
* Dokumak i
i yap
lmak.
dokunmatik
* Dokunma ile al

an makine.
dokunsal

* Dokunum ile ilgili olan.

dokunulma
* Dokunulmak i
i.
dokunulmak
* Dokunmak i
ine konu olmak.
dokunulmaz
*
li
ilmez, el srlmez, taarruzdan korunmu
.
* Hibir biimde ele
tirilemez.
dokunulmazl

n
kald
rmak
* ili
ilmez olma durumunu, masuniyetini saymamak.
dokunulmazl
k
* Dokunulmaz, ili
ilmez, kar

lmaz olma durumu, masuniyet.


* Anayasa veya uluslar aras
gelenekler gere
ince, ki
ilere tan
nan ili
mez olma durumu veya ayr
cal
k.

dokunum
* evremizdeki nesnelerin s
cakl
k, so
ukluk, sertlik, yumu
akl
k gibi niteliklerini derimiz arac
l

yla bildiren
duyarl
k yetenei, lmise.
dokunu
* Dokunmak (I) i
i veya biimi, temas.
dokunu
* Dokunmak (II) i
i veya biimi.
* Dokunma ipliklerinin aprazlama biimi.
dokurcuk
* Desenli veya yollu dokunmuyn kuma
.
dokurcun
* Ot veya ekin y

n
, tokurcun.
* Dokuztaoyunu.
* izgili
ayak kuma
.
dokutma

* Dokutmak i
i.

dokutmak
* Dokumak i
ini yapt
rmak.
dokuyucu
* Dokumac
.
dokuyu
* Dokumak i
i veya biimi.
dokuz

* Sekizden sonra gelen say


n
n adve bu say
ygsteren rakam, 9, IX.
* Sekizden bir art
k olan.

dokuz ay
n ar
ambas
bir araya gelmek
* birok ibirden ortaya
k
p s
k

k bir durum yaratmak.


dokuz babal
* Babasbelli olmayan birok erkekle d
p kalkan bir anadan do
ma.
dokuz canl
* ok sa
lam, kolay kolay lmeyen.
dokuz do
urmak
* merakla, heyecanla, sab
rs
zl
kla beklemek.
dokuz krn bir de
ne
i
* birok kimsenin tek yard
mc
s
, tek dayana

.
dokuz kyden kovulmu
* geimsizli
i veya ba
ka davran

laryznden birok yerden at


lm

.
dokuz yorgan eskitmek (veya paralamak)
* ok uzun ya
amak.
dokuzaltm

be
* Bkz. dokuzaltm

be
lik.
dokuzaltm

be
lik
* Bir tabanca tr.

dokuzar

* Dokuz say
s
n
n le
tirme biimi, her birine dokuz, her defas
nda dokuzu bir arada olan.

dokuzgen
* Dokuz kenarolan okgen.
dokuzlu

* Dokuz paradan olu


an, kendinde herhangi bir
eyden dokuz tane bulunan.
* zerinde dokuz i
areti bulunan iskambil k
d
.

dokuzta
* Dokuz ta
la oynanan ve ta
lar
n yerleri ile yrtme yollarizgilerle gsterilen oyun, dokurcun.
dokuzuncu
* Dokuz say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada sekizinciden sonra gelen.
dokman
* Belge, vesika.
dokmantasyon
* Belgeleme, bir al

ma iin gerekli belgeleri arama ve sa


lama, belgelere dayand
rma.
dokmanter
* Belgesel.
dolaba girmek (veya gelmek)
* aldat
lmak, oyuna gelmek.
dolabbozulmak
* kurduu idzeni bozulmak.
dolak

dolaks
z
dolam

dolama

* Tozluk yerine bacaklara ayak bile


inden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaparas
.
* Barts, yazma.
* Boyun atk
s
.
* Dola
olmayan, bzgs bulunmayan.
* Dolamak i
inin her defas
.
* Bir kez dolanacak miktar.
* Dolamak i
i.
* T
rnak yresindeki yumu
ak blmlerin, bazen de kemiin iltihaplanmas
ndan ileri gelen ar
l
i
.
* Giysilerin stne giyilen, n a
k bir tr stlk.
* Ba
a sar
lan bir e
it rt, po
u, sar
k.
* e
itli eserlerdeki barok ve rokoko slbunda i ie ssleme motifi.

dolama otu
* Dolama otugillerden, iekleri kk, ye
il veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolama otugiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi dolama otu olan ve iine kas
k otunu da alan karanfilgillerin alt familyas
.
dolamak

*
plik,
erit, tel gibi nesneleri bir
eyin zerine dndrerek sarmak.
* Sarmak, kavu
turmak.

dolamba

* Dolanarak giden, dnerek uzanan yolun k


vr
nt
s
.
*
kulak.
* Ba
l
k.
dolambal
* Dolambac
olan.
*
inden zor
k
l
r, apra

k.
dolambas
z
* Dolambac
olmayan.
* A
k, dorudan do
ruya olan.
dolam
k
dolan

* Bir tr a, bir tr avctuza


.
* \343 yalan dolan.

dolan ta

* Mineralleri gzle grlebilen, benekli ve ye


ilimt
rak renkli gabro ile bazalt araspskrk ktle.
doland
r
c
* Birini aldatarak mal veya paras
nalan (kimse).
doland
r
c
l
k
* Doland
r
colma durumu veya doland
r
c
ya yak

r i
.
doland
r
l

* Doland
r
lmak i
i veya biimi.
doland
r
lma
* Doland
rmak i
ine konu olmak.
doland
r
lmak
* Doland
rmak i
ine konu olmak.
doland
r

* Doland
rmak i
i veya biimi.
doland
rma
* Doland
rmak i
i.
doland
rmak
* Birini aldatarak paras
nveya mal
nelinden almak.
* Dola
t
rmak.
dolandolan
* Dolanarak, gezerek.
dolan
m
dolan

* Tedavl, sirklsyon.
* Dolanmak i
i veya biimi.

dolanlifls
* Hileli ifls.
dolanma
* Dolanmak i
i.
dolanmak

* Bir
eyin evresine sar
lmak.
* Bir
eyin evresinde dnmek, gezmek.
* Kar

mak, dola
mak.
* Geli
igzel gezmek.
dolant
dolap

* Gezip dola

lan yer, alan.


* Genellikle tahtadan yap
lm

, blme veya ekmelerine e


ya konulan, kapakl
mobilya.
* Dnerek al

an ve zellikle su eken dzen.


* Bkz. dnme dolap.
* Dzen, hile, manevra.
* (
stanbul bedesteninde) Dkkn.

dolap beygiri
* Kuyudan su ekip bahe ve bostanlar
sulamaya yarayan arkldzeni i
leten, dndren at, e
ek veya kat
r.
dolap beygiri gibi dnp durmak (veya dola
mak)
* dar bir evrede hi dei
meyen yorucu bir i
i yapmak.
dolap evirmek (veya dndrmek)
* hile ve dalavere ile iyapmak.
dolap

dolar
dola
dola

* Dolap yapan veya satan kimse.


* Dolap i
leten kimse.
* Hileci, dzenci.
* Amerika Birle
ik Devletleri ve Kanada gibi devletlerin para birimi.
* Bkz. sarmadola
.
* (sa, ip vb. iin) Kar

k.
* Dola
arak giden (yol).
* Kolay zlmeyecek veya iinden
k
lmayacak derecede kar

k.
* Amacdo
rudan doruya deil de, dolay
s
yla sezdiren.

dola

kl
k
* Dola

k olma durumu.
dola

ks
z
* Dola

k olmayan.
dola

lma
* Dola

lmak i
i.
dola

lmak
* Gezilmek.
dola

m
deveran.

* Dola
mak i
i.
* Kalbin srekli olarak kas
l
p gev
emesiyle kan ve lenfin damarlar iinde durmadan yer dei
tirmesi,

dola
ma
* Dola
mak i
i.
dola
mak

* Gezmek, gezinmek.
* Doru gitmeyip yolu uzatmak veya (yol) uzamak.
* Dnp ba
ka bir ynden gelmek.
* (kan iin) Akmak.
* Sa, iplik vb.
eyler birbirine kar

arak g zlr duruma gelmek.


* ok kimse taraf
ndan sylenmek.
* Bir yeri belli bir amala gezmek.
* Denetlemek amac
yla bir yeri gezmek.
* (nefes, el iin) Bir
ey zerinde hafife hareket etmek.
* Gezinmek.
* Belirmek.
dola
t
r
lma
* Dola
t
r
lmak i
i.
dola
t
r
lmak
* Dola
t
rmak i
ine konu olmak.
dola
t
rma
* Dola
t
rmak i
i.
dola
t
rmak
* Dola
mak i
ini yapt
rmak.
dolay

* Bir yeri saran ba


ka yerlerin btn, evre, havali, etraf.

dolay kutupsal
* Kutup yak
n
nda olan.
* Herhangi bir yere gre 24 saat iinde izdi
i ember ufkun stnde kal
p kendisi hi batmayan (y
ld
z).
dolay

* Dolay, evre.
* tr, yznden, sebebiyle.

dolaydolay
* Dola
arak, dnerek.
dolay
s
yla
* Ba
lolarak dorudan do
ruya olmayarak.
* Sebebiyle, yznden, ... -dan (-den) tr.
dolaylama
* Ssl, sanatledeb sz: Atatrk yerine Byk Kurtar
cveya Trkiye'nin kalbi Ankara demek gibi.
dolayl

* Dorudan do
ruya olmayan, dolay
s
yla olan, vas
tal
, bilvas
ta.

dolaylanlatmak
* an

t
rmak, ima etmek.
dolaylzne
* Bkz. szde zne.
dolayltmle
* Fiilin anlam
nbtnleyen ve ynelme, kalma,
kma durumlar
ndan birinde bulunan veya edat alan
tmle.
dolaylvergi
* Ykmls nceden bilinmeyen, malsat
n alan
ykmlendiren, tketiciden al
nan vergi.
dolays
z

* Dorudan do
ruya olan, araya herhangi bir ara girmeden, vas
tas
z, bilvas
ta.
dolays
z vergi
* Ykmls nceden bilinenden do
rudan doruya al
nan vergi.
doldurma
* Doldurmak i
i.
* Bkz. ykleme.
* Gereksiz szler ve benzetmelerle dolu anlat
m.
doldurmak
* Dolmas
nsa
lamak, dolu duruma getirmek.
* (ate
li silhlar iin)
ine mermi srmek.
* Bildirge, izelge, figibi bas
lk

tlar
n boyerlerini tamamlamak.
* Ya

n
, y
l
nbitirmek.
* Birini ba
kas
iin kt d
necek bir duruma getirmek.
* (ses, koku iin) Yay
l
p kaplamak.
* Belirli bir sreyi kaplamak, almak.
* Canland
rmak.
doldurtma
* Doldurtmak i
i.
doldurtmak
* Doldurmak i
ini yapt
rmak.
doldurulma
* Doldurulmak i
i.
doldurulmak
* Dolu bir duruma getirilmek.
* (biri) Ba
kasiin kt d
necek bir duruma getirilmek.
dolduru
* Doldurmak i
i veya biimi.
dolduru
a getirmek
* (birini) nceden haz
rlamak, kt d
necek hle sokmak.
dolgu

* Bir oyu
un, bir kovu
un iine doldurulan madde.
* Cevher al
nmas
ndan sonra olu
an bo
luklar
n doldurulma i
leminde kullan
lan ta
, toprak ve benzeri
malzeme.
* Toprak doldurma i
lemi; bu i
lemin sonucu.
dolgu yapmak
* doldurmak.
* rk di
leri temizleyip oyu
u, uygun bir madde ile doldurmak.
dolgulu
dolgun

*
inde dolgu maddesi olan, doldurulmu
.
* Dolarak biimi yuvarlakla
m

.
* i
mana yak
n, bal
k etinde.
* (para iin) ok.
* fke, k
zg
nl
k, k
rg
nl
k gibi duygularla dolu.
* Birbirine uyan, uyum gsteren.

dolgun maa
* Dolgun cret.

dolgun cret
* Yksek ve tatmin edici cret.
dolgunca

* Biraz
i
man.
* Fazlaca, oka, bol.

dolgunla
ma
* Dolgunla
mak i
i.
dolgunla
mak
* Dolgun duruma gelmek.
dolgunluk
* Dolgun olma durumu.
dolikosefal
* Uzun kafal
.
dolma

* Dolmak i
i.
* Bazsebze ve tavuk, kuzu gibi hayvanlar
n iine pirin ve ba
ka
eyler doldurularak pi
irilen yemek.
* Doldurularak yap
lan.
* Yalan, hile, dalavere.

dolma biber
* Dolma yapmaya uygun, byk biber tr.
dolma kalem
*
ine mrekkep doldurularak kullan
lan yazkalemi.
dolma otu
* Dolma otugillerden, iekleri kk, ye
il veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia).
dolma otugiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi dolma otu olan ve iine kas
k otunu da alan karafilgillerin alt familyas
.
dolma yutmak
* kan
p aldanmak.
dolmak

* (bitkilerde) Olgunla
mak, erginle
mek.
* Bir yere iyice yay
lmak, kaplamak.
* Bir yerde pek ok kimse toplanmak, kalabal
k duruma gelmek.
* (sre, hesap) Tamamlanmak.
* Sabrtkenip fkesi ta
acak duruma gelmek.

dolmal
k
* Dolma yapmaya yarar.
dolmen
mezar
.

*
kisi dikili, ncs de bunlar
n zerine kapak gibi yat
r
lm
byk ta
tan olu
turulmutadevri

dolmu
* Boyeri kalmam

, me
bu.
* Teker teker yolcu al
p dolunca yola
kan kay
k, motor, otomobil gibi kk ta

t.
dolmudura

* Dolmu
lar
n yolcu indirip bindirdi
i yer.
dolmuuak

* Belirli merkezler aras


nda bir tarifeye ba
l
olmaks
z
n dzenlenen ucuz uak seferi, art
r.
dolmuyapmak
* teker teker yolcu al
p dolunca yola
kan ta

tla yolcu ta

mak.
* birka ki
i ortakla
a bir ta

t tutmak.
dolmu
u
* Dolmui
leten kimse.
dolmu
uluk
* Dolmu
unun i
i veya mesle
i.
dolomit

* Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat birle


iminde bir mineral.

dolu

* Havada su buusunun birden yo


unla

p kat
la
mas
ndan olu
an, trl irilikte, yuvarlak veya dzensiz
biimli saydam buz paralardurumunda yere h
zla d
en bir ya
tr.
dolu

*
i boolmayan, dolmu
, me
bu, bokar

t
.
* Bir yerde say
ca ok.
* Boyeri yok, her yeri tutulmu
.
* Bovakit olmayan, me
gul.
* (i
, u
ra
, olay vb. iin) ok olan.
* (top, tfek gibi ate
li silhlar iin)
inde at
lacak mermisi bulunan.
*
ki doldurulmubardak.
* Bir duygunun gl etkisinde olan.
* (tornac
l
kta) Delik a
lmam

, (gere).

dolu dizgin
* (svari ve at arabasiin) Son h
zla.
* nne geilemeyecek biimde; ok olarak.
dolu dizgin gitmek
* son h
zla ko
mak.
* nne geilemeyecek biimde olmak.
dolu serpme
* Z
mpara retiminde tanecikler aras
nda belirli bo
luklar kalmayacak biimde dzenlenen tane yap

t
rma
i
lemi.
dolu yamak
* dolu yere d
mek.
dolukma

* Dolukmak i
i.

dolukmak
* Gz ya
armak, a
layacak duruma gelmek.
doluluk

* Dolu olma durumu.

dolum
* Doldurma i
i.
dolunay

* Ay
n tam bir daire olarak dolgun, parlak grld
evre, bedir.

dolup ta
mak
* gere
inden ok olmak, gereinden ok kaplamak.

dolusu
dolu
dolu
ma

* Doldurulacak miktar.
* Dolmak i
i veya biimi.
* Dolu
mak i
i.

dolu
mak
* Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek.
doluya koydum almad
, bo
a koydum dolmad
* iinden
k
lmayan g bir durum kar

s
nda sylenir.
domalan

* Asklmantarlardan, toprak iinde yumru biiminde yeti


en, yenilebilen bir bitki, yer mantar
, keme (Tuber
melanosporum).
domal

* Domalmak i
i veya biimi.
domalma

* Domalmak i
i veya durumu.

domalmak
* Dizler bkk, baileride, melmibir durum almak.
domaltma
* Domaltmak i
i veya durumu.
domaltmak
* Domalmas
nsa
lamak.
domates

* Patl
cangillerden, yapraklartyl, iekleri salk
m durumunda, vitamince zengin, k
rm
zrn iin
yeti
tirilen bir bitki (Lycopersion esculentum).
* Bu bitkinin yenilen rn.
domates orbas
* Ana maddesi domates suyu olan orba.
domates salas
* Yemeklere tat ve lezzet vermek iin domatesten yap
lan sala.
dombay
* Manda, su s

r
.
domdom kur
unu
* Vah
hayvanlar
ldrmek iin kullan
lan tfek kur
unu, dumdum.
domestik

* Evcil.
*
, lke ii.

dominant
* Hkim, ba
ta gelen, egemen, ba
at.
domino

* zerleri noktalarla i
aretli dikdrtgen biiminde 28 ta
la masa zerinde oynanan bir oyun.
* Maskeli balolarda giyilen kukuletaluzun giysi.

dominyon
*
ngiliz uluslar toplulu
una ye olan ba

ms
z lkelere verilen ad.
domur

* Kabarc
k.
* Tomurcuk.

domur domur
* Boncuk gibi iri taneler durumunda.
* Kabar
k kabar
k.
domuz

* ift parmakl
lardan eti ve ya
iin beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica).
* Hain, aksi, ters, inat
.

domuz arabas
* A
r ykleri yak
n yerlere ta

mak iin kullan


lan, ufak tekerlekli, st dz, alak araba.
domuz ayr
k otu
* Budaygillerden, tar
ma zararlbir bitki (Cynodon dactylon).
domuz bal

* Yunus bal

gillerden bir memeli tr (Phocaena communis).


domuz dam
* Maden kuyular
nda, kme tehlikesi olan yerlerde her yandireklerle rlen bo
luk.
domuz dikeni
* Yapraklarsaps
z ve dikenli, iekleri etli otsu bir bitki.
domuz gibi
* kt huylu ve hain.
* adamak
ll
, iyice.
domuz gibi yemek (veya t
k
nmak)
* oburcas
na ok yemek.
domuz otu
* Kumsallarda ve kayal
klarda yeti
en sar
iekli ot.
domuz ya

* Domuzdan
kar
lan ya
.
domuzaya

* Tfek namlusundan s
k
y

karmaya yarar engelli ubuk.


domuzdan (bir) k
l ekmek (veya koparmak)
* sevilmeyen veya eli s
kolan birinden bir
ey alabilmek.
domuzgiller
* ift parmakl
lar tak
m
n
n, gevigetirmeyenler alt tak
m
na giren bir familya.
domuzlan
* K
n kanatl
lardan bir bcek (Brachynus crepitans).
domuzla
ma
* Domuzla
mak i
i.
domuzla
mak
* Hainlik etmek, aksilik etmek.

domuzluk
* Hainlik, haincesine inat
l
k.
* Su de
irmeninde ark
n bulunduu ve dnd
yer.
domuzluk etmek
* hainlik etmek, haince davranmak, inat
l
k etmek.
domuzt
rna

* Palangan
n tak
lmasiin kullan
lan, bir yanatal biiminde ift t
rnakl
, br yan
halkaldemir kanca.
domuzuna
*
nat olsun diye, inad
na.
*
yiden iyiye, adamak
ll
, ok.
don
* Giysi.
* Vcudun belden a
a

s
na giyilen uzun veya k
sa i giysisi, klot.
* At tynn rengi.
don

* Hava s
cakl

n
n s
f
rdan a
a
d
mesiyle sular
n buz tutmas
.

don zlmek
* hava
s
narak buzlar erimeye ba
lamak.
don gmlek
* zerinde sadece don ve gmlek var denilecek kadar soyunmudurumda.
don kesmek
* (bitki) so
uktan bozulmak, donmak.
don tutmak
* buz tutmak, donmak.
don ya
* Baya
s
cakl
kta katdurumda bulunan ve i yalar
n
n eritilmesiyle elde edilen hayvansal ya.
* Souk ve sevimsiz kimse.
don ya
gibi
* konu
mayan, hareketsiz kimseler iin sylenir.
dona ekmek
* hava, sulardonduracak kadar soumak.
donakalma
* Donakalmak durumu.
donakalmak
* a

r
p bir sre ne yapaca

n
, ne diyeceini bilememek.
donam
* Bir evin kap
, pencere, tavan, d
eme gibi blmleri.
* Gemi ve sandallar
n donat
lmas
.
donama
* Ssleme, tezyin.
donamak
donan
m

* Sslemek, tezyin etmek.


* Bir gemi dire
ine, bir yelkene veya ba
ka bir paraya balbulunan halat ve makara gibi manevra aralar
.

* Tesisat, d
em.
* Bir bilgisayarda bulunan fiziksel birimler.
donan
m kilidi
* Bilgisayarda bazprogramlar
n izinsiz kullan
lmas
nengelleyen kilit.
donanma
* Donanmak i
i.
* Bir devletin deniz kuvvetleri, savagemileri.
* Belli bir amala kullan
lan gemilerin btn.
* Bayramlarda, sevinli gnlerde bayrak,

k kullanarak, fi
ek yakarak yap
lan
enlik.
donanmak
* Giyinip ku
anmak, sslenmek.
* Yay
l
p kaplanmak.
* I

klduruma gelmek,

klarla bezenmek.
* Gerekli nesneler vb. bir araya getirilip sslenmek, gsteri
li duruma getirilmek.
donat
* Donatmaya yarayan
eyler, tehizat.
donat
lma
* Donat
lmak i
i.
donat
lmak
* Donatmak i
ine konu olmak veya donatmak i
i yap
lmak.
donat
m

* Donatma, tehiz.
* Bir fabrikay
, bir hava alan
n
, bir spor kurulu
unu veya bir asker birli
i etkinlik gstermesi iin gerekli
ara ve gerelerle donatma.
* Bir sanat eserinde ikinci derecede olan ayr
nt
lar, yard
mcgeler.
donat
mc
* Bir film veya tiyatro eseri iin gerekli sahne donat
mi
ini yneten kimse.
donat

donatma

* Donatmak i
i veya biimi.
* Donatmak i
i, tehiz.

donatmak
* Birinin giyimini salamak.
* Gz al
c
eyler kullanarak gsteri
li bir duruma getirmek, sslemek.
* Bir
eyin igrebilmesi iin gereken nesneleri, gereleri katmak, tehiz etmek.
* Svmek veya azarlamak.
donatt
rma
* Donatt
rmak i
i veya durumu.
donatt
rmak
* Donatmak i
ini yapt
rmak.
dondura
* Derin dondurucu, dipfriz.
dondurma
* Dondurmak i
i.
* ekerli stn veya meyve sular
n
n dondurulmas
yla haz
rlanan souk yiyecek.
dondurmac

* Dondurma yapan veya satan kimse.


* Dondurma sat
lan yer.
dondurmac
l
k
* Dondurmac
olma durumu.
* Dondurma yapma ve satma i
i.
dondurmak
* Donmas
nsa
lamak.
* Bir
eyi de
i
tirilemez durumda tutmak.
dondurucu
* Donmaya yol aan, donduran.
* ok so
uk, ok
ten.
dondurulma
* Dondurulmak i
i.
dondurulmak
* Dondurmak i
ine konu olmak veya dondurmak i
i yap
lmak.
* Dei
mez duruma getirilmek.
dondurulmu
* Buz durumuna getirilmi
.
* Soukta korunmu
, so
uktan kat
la
m

.
done
* Bkz. veri.
donki
otluk
* Gere
i yokken kahramanl
k gstermeye kalk

ma durumu.
donlu
donma

* Donu olan.
* Donmak i
i.

donma derecesi
* Bir maddenin ak

kan durumdan katduruma getii (santigrat) derece.


donma noktas
* Suyun donmaya ba
lad

derece.
* Eriyik hlde bulunan bir metalin kendi zelli
ine ba
lolarak donmaya ba
lad
andaki
sderecesi.
donmak

* Sou
un etkisiyle katduruma gelmek, buz tutmak.
* (canl
lar) Ya
am
nyitirmek, so
uktan lmek.
* ok
mek.
* (bitki iin) Souktan zarar grmek; yararlan
lmaz duruma gelmek.
* Kimyasal bir etki ile kat
la
mak.
* Eriyik hlde bulunan bir metalin kathle gemeye ba
lamashli.
* Beklenmedik bir durum kar

s
nda birden hareketsiz kalmak.
* Geli
memek, yeniliklere a
k olmamak.

donmusebze
* Daha sonra kullan
lmak zere bir kap iinde dondurulmutaze sebze.
donra
* Sa kepei, kakona
.
* Kal
nla
m

, tabaka durumuna gelmikir.

donsuz

donuk

* Don giymemiolan.
* Yoksul; serseri.
* Parlakl

olmayan, mat.
* (gz iin) Canl
l

olmayan, fersiz.
* Canl
l

az olan, durgun, uyu


uk.

donuk donuk
* Canl
l

olmayarak.
* Rengini ve parlakl

nyitirmi
, mat.
donukla
ma
* Donukla
mak durumu.
donukla
mak
* Donuk duruma gelmek.
donukla
t
rma
* Donukla
t
rmak i
i.
donukla
t
rmak
* Donuk duruma getirmek.
donukluk
* Donuk olma durumu.
donuna etmek
* donuna kk veya byk abdestini yapmak.
donuna ka
rmak
* istemeyerek donuna kk veya byk abdestini yapmak.
donuna yapmak (veya doldurmak)
* (ocuk) kk veya byk abdestini donuna etmek.
* ok korkmak.
donup kalmak
* Bkz. donakalmak.
dopdolu
doping

* Bsbtn dolu.
* Bir spor yar

mass
ras
nda vcuda stn hareket ve enerji salamak iin kullan
lan uyar
cil.

doping yapmak
* bazbedensel zellikleri de
i
tiren veya ok art
ran bir uyar
cmaddeyi ok az miktarda vermek.
* uyar
cetkide bulunmak.
dopingleme
* Doping yapma.
dopinglemek
* Doping yapmak.
doru

doruk

* Gvdesi k
z
l, ayaklarve yelesi koyu renkli olan (at).
* Bu renkte olan (at donu).

* Da, ulu a
a gibi yksek
eylerin tepesi, en yksek yeri, zirve,
ahika.
* En stn ba
ardzeyi.
doruk izgisi
* Yksek da
larda, doruk ular
nbirbirine ba
layan ve biti
ik iki aklanay
ran s
n
r.
doruk dal
* A

dan geli
en srgnn dik uzamasile olu
an ve a
ac
n gvdesini meydana getiren dal.
doruk toplant
s
* Devlet kat
ndaki en yetkili ki
ilerin bir araya gelerek yapt
klargr
me.
doruklama
* Doruklamak i
i.
* Tepeleme.
doruklamak
* Bir kab
tepeleme doldurmak.
dorum

* Deve yavrusu.

dosdoru
* ok doru.
* Saa sola sapmadan.
dost
* Sevilen, gvenilen, yak
n arkada
, gnlda
, iyi gr
len (kimse), d
man kar

t
.
*
yi geinen, aralar
nda iyi ili
ki bulunan.
* Erkek ve kad
n
n evlilik d

ili
ki kurdu
u kimse.
* Bazhayvanlar
n sahibine gsterdi
i sevgi iin kullan
l
r.
* Bir
eye d
kn olan, a

r
ilgi duyan kimse.
dost alat
r, d
man gldrr (veya dost sz ac
d
r)
* dost olan kimsenin syledi
i sz, acda olsa, insan
n iyili
i iindir.
dost ba
a, d
man ayaa bakar
* temiz giyinip ku
anman
n gereklili
ini anlat
r.
dost d
man
* Herkes (herkese).
dost edinmek
* dost kazanmak.
dost kara gnde belli olur
* gerek dostlar ancak zntl, s
k
nt
lgnlerde insanyaln
z b
rakmamakla belli olur.
dost kaz

* Dost bilinen kimseden gelen zarar veya ktl anlat


rken kullan
l
r.
dost olmak
* yak
nl
k kurmak, ahbap olmak.
dost tutmak
* (erkek veya kad
n) evlilik d

ili
ki kurmak.
dosta d
mana kar

* dostalara znt vermemek, d


manlarda sevindirmemek iin, ele gne kar

.
dostane

* Dosta.

dosta

* Dosta yak

r (biimde).
* Dost gibi.

dostlar al
veri
te grsn (diye)
* gsteriolsun, i gryor densin (diye).
dostlar ba

na
* iyi bir
eyi dostalariin de dilemek amac
yla kullan
l
r.
dostlar ba

ndan
rak
* kt bir durumun a
rl

n
belirtmek iin kullan
l
r.
dostlar
ehit, biz gazi
* tehlikeli i
leri ba
kalar
na b
rak
p kendileri sonutan yararlanmak iin bir kenara ekilenlerin bencilli
ini
alay yollu anlat
r.
dostla
ma
* Dostla
mak i
i veya durumu.
dostla
mak
* Dost durumuna gelmek, dost olmak.
dostluk

* Dost olma durumu; dosta davran

dostluk ba
ka, al
veriba
ka
* iki ki
i aras
ndaki dostluk, al
veri
te birinin tekine zveri ile davranmas
ngerektirmez.
dostluk etmek
* yak
nl
k kurmak, dost gibi candan davranmak.
dostluk kantarla, al
verimiskalle
* iili
kilerine dostluk kar

t
r
lmamal
d
r anlam
nda kullan
l
r.
dostluk kurmak
* yak
nl
k, ahbapl
k kurmak.
dostluk okkayla, al
veridirhemle
* "dostluun tart
solmaz, al
veriise lye gre olur" anlam
nda kullan
l
r.
dostsuz
* Dostu olmayan.
dostun att

tabayarmaz
* dostun acsznden veya sert davran

ndan insana ktlk gelmez.


dosya

* Aynkonu, aynkimse, ayni


le ilgili belgeler btn.
* Bu gibi belgelerin topland
kartondan kap.

dosya amak (veya haz


rlamak)
* bir kimse, konu veya i
le ilgili yeni bir dosya dzenlemek.
dosyalama
* Dosyalamak i
i.
dosyalamak
* (yaz
lar
) Dosyaya koymak.
dosyalanma

* Dosyalanmak i
i.
dosyalanmak
* Dosyalamak i
i yap
lmak veya dosyalamak i
ine konu olmak.
doya doya
* Doyuncaya kadar.
doyas
ya
doygu

* Doyuncaya kadar, bol bol.


* Ya
amay
salayacak besin, r
zk.

doygun
* Her trl ihtiyac
ngidermiolan, tatmin olmu
, msta
ni.
doygunla
mak
*
yice doymak veya doygun bir duruma gelmek.
doygunluk
* Doygun olma durumu veya gnl tokluu, istina, tatmin.
* Bir iste
in yerine gelmesi, bir
eyin elde edilmesi, var
lmak istenen bir hedefe ula

lmas
ndan do
an duygu,
tatmin.
doyma

* Doymak i
i.
* a) bir gaz
n, belli bir s
cakl
kta o s
cakl

a zg olan en byk bas


n alt
nda bulunmas
; b) yeinli
i gittike
art
r
lan bir manyetik alan
n iindeki bir elik ubu
un alabilecei en ok manyetizmayalm
olmas
.
* Bir s
v
n
n iinde belli bir cisimden eriyebilecek en ok miktar
n erimibulunmas
, i
ba.
doymak

doymaz

*
ste
i kalmay
ncaya kadar yemek, al
kalmamak.
* Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak.
* Bir ihtiyac
nyeteri kadar kar

lamak.
* (olumsuz biimde) B
kmamak.
* Doymak bilmeyen, a gzl.

doymazl
k
* Doymaz olma durumu, a gzllk.
doymu
* Bir
ey yiyerek tok duruma gelmi
.
*
ste
i kalmam

, istei giderilmi
, tatmin olmu
.
* Doyma durumuna gelmi(gaz, s
vveya elektrom
knat
s), me
bu.
doyulma

* Doyulmak durumu.

doyulmak
* Doymak.
doyum
* Eldekinden ho
nut olma durumu, yetinme; kanma, kanaat.
* Bazistekleri giderme, tatmin.
doyum evi
* Gsteri
siz, kk lokanta.
doyum olmamak

* tad
na doyulmamak, bir
eyden b
k
lmamak.
doyumlu
* Doyumu bulunan.
doyumluk
* Doyulacak kadar (miktar).
* apul, yama.
doyumsuz
* Bir trl tatmin olmayan, b
k
lmayan.
doyumsuzluk
* Doymama durumu.
* Tatmin olamama, cinsel birle
mede orgazma ula
amama.
doyunma

* Doyunmak i
i veya durumu.

doyunmak
* Yeteri kadar yemiolmak, doymak.
doyuran
* Bir s
v
n
n iinde eriyerek onu doyma durumuna getiren (madde).
* Bir elik ubu
u doyma durumuna getiren indkleyici manyetik alan.
doyuran buhar
* Kendi s
v
sile doyma durumunda olan buhar.
doyurma

* Doyurmak i
i.

doyurmak
* Al

ngidermek.
* Geindirmek, ya
amas
nsa
lamak.
* Kand
r
c
, inand
r
c
, yeterli olmak, tatmin etmek.
* Para yedirmek.
* Bir maddenin iine alabilece
i kadar ba
ka bir madde katmak.
* Doyma durumuna getirmek.
doyurucu
* Doyurma zellii bulunan, tatminkr.
* Kand
r
c
, inand
r
c
, yeterli.
doyurulma
* Doyurulmak i
i.
doyurulmak
* Doyurmak i
ine konu olmak.
doyuru
* Doyurmak i
i veya biimi.
doyu
doyu
ma

* Doymak i
i veya biimi.
* Doyu
mak i
i.

doyu
mak
* Kar

l
kldoymak.

doz

dozaj

dozer

* Bir ilc
n bir defada veya bir gnde al
nmasgereken miktar
.
* Bir maddenin bir birle
i
e, bir kar

ma giren veya girmesi gereken belli miktar


, dze.
* Genellikle bir davran

ta, bir konu


mada vb. nde yeterli grlen l.
* Dozu ayarlama.
* Dzem.
* T
rt
llveya lstik tekerlekli yol yap
m makinesi, buldozer, yoldzler.

dozunu ka
rmak (veya dozu kamak)
* ly a
mak, a

r
gitmek.
Dger

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

den
* Bkz. dven.
dme
dmeci
dmek

* Bkz. dvme.
* Bkz. dvmeci.
* Bkz. dvmek.

dmelik
* Bkz. dvmelik.
dnme
* Bkz. dvnme.
dnmek
* Bkz. dvnmek.
d

* Bkz. dv
.

* Bkz. dv
.
d
lk
* Bkz. dv
lk.
d
ken
* Bkz. dv
ken.
d
mek
* Bkz. dv
mek.
dke dke
* Dkerek.
dke saa
* Da
tarak.
dkme

* Dkmek i
i.

* Bir yerden bir yere dklen, aktar


lan.
* Kaplar
n iinde olmayan, y

n biiminde ortaya dklmolan.


* Kal
ba dklmek yoluyla yap
lm

.
dkme (veya ta

ma) su ile de
irmen dnmez
* yetersiz ve geli
i gzel nlemlerle igrlemez, yrtlemez.
dkme demir
*
inde % 2'den % 6'ya kadar karbon bulunan bir demir-karbon ala

m
, font, pik (l).
dkmeci
* Dkmc.
dkmecilik
* Dkmclk.
dkmek

* S
vveya tane durumunda olan
eyleri bulunduklaryerden, kaptan ba
ka bir yere bo
altmak.
* Belli bir yere bo
altmak.
* Ak
tmak, d
rmek.
* Samak, serpmek.
* Salmak, b
rakmak.
* stnde bulunan bir
eyi d
rmek.
* Teninde k
zam
k, k
z
l, su ie
i hastal
klar
nda olduu gibi k
rm
zlekeler
kmak.
* Maden, mum eriyi
i veya imento, algibi
eyleri kal
ba ak
tarak biim vermek, dkm yapmak.
* Sulu hamuru k
zg
n yaveya tepsinin iine ak
tarak pi
irmek.
* Bir yere oka bir
ey y

mak, ta

mak.
* Bol bol vermek, demek, sarf etmek.
* ok sylemek.
* Bir
eyi yok etmek iin atmak.
* ok say
da
renciyi s
navda veya bir st s
n
fa geirmede ba
ar
s
z saymak.
* Bir i
te veya bir konuyu ele al
biiminde dei
iklik yapmak.
* A

a vurmak, sylemek, ortaya koymak.


* Yakmak, tutu
turmak.
* Kullanmak, harcamak, sarf etmek.

dktrme
* Dktrmek i
i.
dktrmek
* Dkmek i
ini yapt
rmak.
* Kolayl
kla ve gzel sylemek, yazmak veya oynamak.
dkk

* Dklm
.
* ok eskimi
.
* Dkml.

dkklk
* Dklmolma durumu.
dklgen

* Bir e
it zm.

dklme
* Dklmek i
i.
dklmek
* Dkmek i
i yap
lmak veya dkmek i
ine konu olmak.
* K
r, sokak gibi yerlerde insanlar oka birikmek.
* ok eskimiolmak, de
erini ve gzelli
ini yitirmek.
* (kumaiin) Dkml olmak.

* ok yorgun, hasta olmak.


* Bir i
i, bir konuyu ele al
biiminde dei
iklik olmak.
* (akarsular iin) Gl veya denizde son bulmak.
* Yerinden ayr
lmak, d
mek.
*
kmak, ortaya konulmak.
* Sal
nmak, serbest b
rak
lmak.
* Kaplamak, yay
lmak.
dklp sa
lmak
* soyunmak, ok a
lmak.
* bir
ey uruna ok para harcamak.
dkl
* Dklmek i
i veya biimi.
dkm

* Kal
ba dkme i
i ve bunun yap
l
yntemi.
* Kal
ba dkme yoluyla yap
lm
(nesne).
* Kuma

n dkml olma niteli


i.
* Bir
eyi ayr
nt
lolarak ortaya koyma.
* Dklme zaman
.

dkm evi
* Fabrikalarda dkm yap
lan yer.
dkmc
* Dkm i
leri yapan kimse, dkmeci.
dkmclk
* Dkmcnn i
i ve zanaat
, dkmecilik.
dkmhane
* Dkm evi.
dkmleme
* Dkmlemek i
i.
dkmlemek
* Bir i
in dkmn yapmak.
dkml

* Niteli
inden tr kolayca istenilen biim verilebilen (kuma
).

dknme
* Dknmek i
i.
dknmek
* Kendi stne dkmek.
* Rahat bir k
yafet giymek.
dknt
* Dklm
, sa
lm

eyler.
* Bir topluluktan geri kalm
kimseler.
* Bazhastal
klarda grlen
ban, leke, uuk gibi hastal
k belirtisi.
* Deniz yzne yak
n, zerinde dalgalar
n atlad

kaya kmesi.
*

e yaramayan, de
ersiz, kt, berbat.
* Deersiz, baya

, ayak tak
m
ndan olan.
* Paralanan ta
lar
n yama a
akaymas
, yuvarlanmas
, etekte birikmesiyle olu
an yer.
* (k
t
l
kta) retimin herhangi bir safhas
nda
skartaya
kan, genellikle tekrar hamur hline getirilen, ya
ve kuru biimleri olan k

t veya karton art

.
dkntl

* Dknts olan.
* Deride dknt ile grlen, dknt ile beliren (hastal
k).
dkntsz
* Dknts olmayan.
dkp samak
* da

tmak, ziyan etmek.


dl

* Canl
lar
n remesi sonucu ortaya
kan yeni birey veya yeni bireylerin btn, zrriyet, nesil.
* Yavru, ocuk.

dl almak
* cins bir hayvandan yararlanarak iyi cins yavru almak.
dl ay
dl d

* Hayvanlar
n yavrulad
klaray.
* ocuklar ve torunlar, soy sop.

dl dsahibi olmak
* ocuk ve torunlarbulunmak.
dl e
i

* Etene, son, me
ime.

dl vermek
* yavru vermek, remek.
* rn vermek.
dl yata
* Memelilerde dln ana karn
nda iken, iinde bulunduu organ, rahim.
dl yolu

* Dl yata
n
n az
ndan d

ar
ya doru uzanan yol, vagina.

dlek
* A
r ba
l
, uslu, a
r davran

l
.
* Dz, engebesiz (toprak paras
).
dlleme
* Dllemek i
i, ilkah.
dllemek

* Erkek gamet bir yumurtac


ktaki di
i gametle kayna
maysalayarak yumurtac
tam bir hcre durumuna
getirmek, ilkah etmek.
dlleni
dllenme

* Dllenmek i
i veya biimi.
* Erkek gametle di
i gametin kayna
mas
yla yumurtac

n embriyon durumuna gelmesi, a

lanma, ilkah.
* Tozla
ma.

dllenmek
* Dllemek i
ine konu olmak, a

lanmak.
dllenmesiz
* Dllenmemiolan.

dllenmesiz reme
* Dllenmemiyumurtan
n geli
mesiyle olu
an reme biimi, partenogenez.
dll d
l
* Dl d
olan.
* ocuk veya torun sahibi olarak.
dlt

* Embriyonun, btn organlar


belirdikten sonra ald

ad, cenin.

dmifinal
* Yarfinal.
dmivole
* Futbolda topun yere vurup sekti
i anda, ayakla yap
lan vuru
.
dnbaba

* Turnagagas
.

dndrme
* Dndrmek i
i, irca, tahvil.
dndrmek
* Dnmesini sa
lamak.
* evirmek.
* S
n
fta b
rakmak.
* Dzene koymak, ynetmek.
dndrlme
* Dndrlmek i
i.
dndrlmek
* Dndrmek i
ine konu olmak.
dndrp dola
t
rmak
* dolaylyoldan anlatmak.
dndr
* Dndrmek i
i veya biimi.
dne dne
* Dnerek, evrilerek.
dne

* Dalgalak
mlelektrik motor veya dinamolar
nda hareketli blme verilen ad, rotor.

dnek
*
nan ve d
ncesini s
k s
k dei
tiren, szne gvenilmeyen, kaypak.
dneke
dneklik

dnel

* Dne
e yak

acak biimde (olan).


* Dnek olma durumu.
* Dne
e yak

acak biimde davran

.
* Kendi ekseni evresinde dnerek olu
mu
.

dneleme
* Dnelemek i
i.

dnelemek
* Dola
mak, dola

p durmak.
dnelme

* Dnelmek i
i.

dnelmek
* En yksek noktaya
kt
ktan sonra alalmaya ba
lamak.
dnem

dneme

* Belli zellikleri olan zaman paras


, devre, devir, periyot.
* Bir aiinde belli zellikleri olan s
n
rlsresi.
* Yasama meclisinin iki seili
i aras
ndaki zaman sresi, devre.
* Bir y
l iindeki iki ayr
retim sresi.
* Boksta er dakikal
k dv
me srelerinden her biri, raunt.
* Bir yolun yn de
i
tirdi
i yer, viraj.
* Bir durumda, tutumda, davran

ta, d
ncedeki a
ama.

dnence

* Yer kresi zerinde, gne

nlar
n
n y
lda iki kez dik aile geldii, s
cak ku
a
n kuzey ve gney
s
n
rlar
nolu
turan ve e
liin 23 27 kuzey ve gneyinden geen emberleri.
dnence y
l
* Gne
'in ilkbahar noktas
ndan art arda iki gei
i aras
ndaki sre (365 gn 5 saat 48 dakika 46 saniye).
dnencel

* Dnence ile ilgili.

dnencel ay
* Ay'
n ilkbahar noktas
ndan geen saat dairesinden art arda iki gei
i aras
ndaki sre (27 gn 1 saat 43
dakika).
dnenceli
* Mnavebeli.
dnenme
* Dnenmek i
i.
dnenmek
* Olduu yerde veya bir
eyin evresinde dnmek.
* F
rsat kollayarak istedii bir
eyin evresinde dnmek.
dner

* Dnmekte olan, dnen, dnecek biimde dzenlenen.


* Bir eksene geirilmietlerin dndrlerek pi
irilmesiyle yap
lan kebap, dner kebap.

dner ayna
* Arkal
nl ayna, iki tarafda aynalcam.
*
ki yzl, riyakr (kimse).
dner kap
* veya drt kanatl
, d
ey ekseni evresinde dnerek geisa
layan kap
.
dner kav
ak
* Yol ortalar
na in
a edilmiaksi yne veya sola dn
leri sa
layan ada.
dner kebap
* Bkz. dner.
dner kule

* Kulelerin zerine kurulmukendi ekseni etraf


nda yava
a dnen kule.
dner sahne
* Bir oyunun sergilenmesi s
ras
nda kolayca dnp seyircilerin nne geebilecek, kullan
ma haz
r sahne.
dner sermaye
* Kamu maliyesi alan
nda belirli ve srekli bir amac
n elde edilmesi iin genel veya katma bteden bir
miktar paran
n, azalt
lmamak
artile kurulu
a veya bu kurulu
la ilgili i
letmelere verilmesi, mtedavil sermaye.
dnerci

* Dner yap
p satan kimse.

dnercilik
* Dnercinin i
i.
dngel

* Mu
mula.

dngel orucu
* Srekli olarak a kalma.
dng
dnme

* Bkz. k
s
r dng.
* Dnmek i
i.
* Biimi de
i
meyen bir
eklin ekseni evresindeki hareketi.
* Ba
ka bir dinde iken Mslman olan, mhtedi.

dnme dolap
* E
lence alanlar
nda, bir eksen evresinde yukar
dan a
a
dnen ve oturma yerleri olan e
lence arac
.
* Byk konaklarda bir yerden bir yere yemek geirmek iin duvardaki bir amaya yerle
tirilmiolan
dnebilen dolap.
dnme ekseni
* Dnen bir cismin her noktas
n
n izdii emberlerin merkezlerinden geen do
ru.
dnmek

dnmeli
dnk

dnlme

* Kendi ekseni zerinde veya ba


ka bir
eyin dolay
nda hareket etmek.
* Geri gelmek, geri gitmek.
* Ynelmek.
* Sapmak.
* Bir
eyi and
racak duruma girmek, benzemek.
* S
n
fta kalmak.
*
nan, din veya d
ncesini de
i
tirmek.
* Durumdan duruma gemek, dei
mek, olduundan daha dei
ik bir durum almak.
* Dolap, dalavere vb. kelimelerle "gizlice yap
lmak, evrilmek" anlam
nda kullan
l
r.
* Belirli bir yerde dola
mak.
* Kendini bir yandan bir yana evirmek.
* Ynetilmek, dzene konulmak, ekip evrilmek.
* B
rak
lan bir konu veya i
e ba
lamak; sz konusu etmek, hat
rlamak.
* Benzemek.
* Bir tr halmotifi.
* Dnm
, evrilmi
.
* Ynelmi
.
* Dnlmek i
i veya durumu.

dnlmek
* Dnmek i
i yap
lmak.
dnm

* 1000 m lik bir alan ls.


* Tekrarlanan belli bir olay
n tamamlanmasve yenisinin ba
lamas
.
* Eni boyu k
rkar mimar ar

n
olan alan ls.
* Gidip gelme ile yap
lan bir i
in her seferi.
* Dnmek i
i.

dnm noktas
* Bir olay
n yeni bir duruma geme zaman
.
dnmlk
* Dnm lsnde.
* Dnme yetecek lde olan.
dnp dola
mak (veya dne dola
a)
* uzun sre gezmek.
* aray
iinde olmak, her areye ba
vurmak.
dn
* Dnmek i
i veya biimi.
* Oyuncunun bir aya

nyerden kesmeden yapt


dnme hareketi.
dn
l
* Dn
olan.
* znesi ile nesnesi bir olan fiil, mutavaat.
dn
l at
* Fiildeki kavram
n zneye dnd
n bildiren at
. Trkede bu at
o
u kez -n-, bazen de -I- veya -
- at
ekleriyle kurulur: Sevinmek (sev-in-mek), yorulmak (yor-ul-mak), al

mak (al-

-mak) gibi.
dn
l fiil
* Kavram
n zneye dn
mesini salamak iin o
u kez -n- bazen de -I- veya -
- atekleriyle kurulan fiil,
mutavaat fiili:
renciler s
n
flar
ngeince ok sevinirler gibi.
dn
l zamir
* Ki
i kavram
npeki
tirerek belirten zamir. Trkede bu kavram kendi kelimesiyle salan
r.
dn
llk
* Dn
l olma durumu.
dn
me

* Dn
mek i
i, tahavvl.
* Kelime iinde, yan yana d
en iki sesten birinci sesin ikincisinin etkisiyle dei
mesi, benze
me.

dn
mek
* Bir biimden veya bir durumdan ba
ka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek.
dn
sz
* Dn
olmayan.
dn
trme
* Dn
trmek i
i, tahvil.
dn
trmek
* Dn
mesini salamak, tahvil etmek.
* Bir
ekli, belli bir kurala gre, ba
ka bir
ekle evirmek.
dn
trc

* Dn
tren.
* Aynfrekansta fakat yo
unluu veya gerilimi genellikle farklolan bir veya birok dei
ik ak
m dizgesini,
de
i
ik bir ak
m dizgesine dn
tren elektromanyetik indkleli duruk ara, muhavvile, transformatr.
dn
trlme
* Dn
trlmek i
i.
dn
trlmek
* Dn
trmek i
ine u
ramak.
dn
trm
* Dn
trmek i
i, tahvil.
dn
m
* Olduundan ba
ka bir biime girme, ba
ka bir durum alma, tahavvl, ink
lp; transformasyon.
* Grevinin de
i
ikli
e u
ramasyznden bir organda ortaya
kan dei
me.
* Bilinalt
na itilmibir duygu veya iste
in, kar

tgrnmnde veya ba
ka bir biimde bilince ykselmesi,
transformasyon.
dn
mc
* Dn
mclkle ilgili olan.
* Dn
mclk yanl
s(kimse).
dn
mclk
* Ya
ayan trlerin yal
n biimlerden karma

k biimlere doru evrimle geli


erek ortaya
kt

n
ne sren
reti, transformizm.
dn
ml
* Dei
erek, s
ra ile.
* Dei
en, s
ra ile olan.
dpiyes

* Etek ceketten olu


an iki paral
kad
n giysisi.

drder
* Drt say
s
n
n le
tirme says
fat
, her birine drt, her defas
nda drd bir arada olan.
drdl

drdn

* Kenarlarve a
lar
birbirine e
it olan drtgen, murabba, kare.
* Ruba.
* Ay veya benzeri gk cisimleri emberlerinin yar
s
n
n ayd
nl
k oldu
u evre, yar
m ay, terb.

drdnc
* Drt say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada ncden sonra gelen.
drdnc a
* Yeryznn yakla

k iki veya milyon y


ll
k a

.
drdz
* Drd birlikte do
muolan veya bir arada bulunan.
* Drd bir bat
nda domudrt ocuk.
drdz yumrucuklar
* Beyinle beyincik aras
nda bulunan drt kabart
n
n ad
.
drdzleme
* (eski Yunan edebiyat
nda) trajedi, sonuncusu yerme dramolan drt sahne eserinden olu
an blm.
drt

* Drt say
s
n
n adve bu say
ygsteren rakam, 4, lV.

* ten bir art


k.
* Drt s
fatbazen "her, btn" anlam
na gelir.
drt ayak

* Drt ayaklhayvan.
* Elleri de ayak gibi kullanarak.

drt ayak stne d


mek
* tehlikeli bir durumdan hi zarar grmeden kurtulmak.
drt ayakl
lar
* Srngenleri ve memelileri iine alan bir s
n
f.
drt ba
mamur
* her bak
mdan istenildi
i gibi olan, eksiksiz, kusursuz.
drt bir

* Bkz. cihar
yek.

drt bir taraf (veya yan)


* her yan, btn evre.
drt bucak
* Her taraf, her yer.
drt ifte

* Krek yar

lar
nda sancak ve iskelesinde drder kre
i olan tekne.

drt dnmek
* tel
la are aramak.
* bir iyapmak iin tel
la saa sola ko
mak.
drt drtlk
* Birlik.
* Tam, kusursuz, mkemmel.
drt duvar aras
nda kalmak
* evde, kapalbir yerde kalmak zorunda olmak.
drt elle sar
lmak (veya yap

mak)
* bir i
e byk bir zen ve nem vererek giri
mek.
drt gz
* Gzlkl kimse.
drt gz bir evlt iin
* "anne ve baban
n btn emek ve didinmesi evlt iindir" anlam
nda kullan
l
r.
drt gzle beklemek (veya bakmak)
* ok isteyerek veya zleyerek beklemek.
drt i
lem
* Toplama,
karma, arpma ve blmeden olu
an, matemati
in drt temel i
lemi.
drt ka
l
* B
y
yeni terleyen (delikanl
).
* Kal
n ve gr ka
l
.
drt k
e
* Kare biiminde.
drt k
e olmak

* ok keyiflenmek, ok zevk duymak.


drt st, murat st
* i
i her zaman yolunda olanlar iin sylenir.
drt yandeniz kesilmek
* aresiz ve umutsuz kalmak.
drt yol

* Drt yolun birle


tii yer.

drt yol az
* Drt yolun birle
tii kav
ak.
drt yzl
* Drt yz olan ok yzl.
* Tabangen olan piramit.
drtcihar
* Oyunda, at
lan zarlar
n ikisinin de drt benekli olan yanlar
n
n ste gelmesi.
drtgen

* Drt kenarolan okgen, drt kenar.

drtkenar
* Drtgen.
drtleme

* Drtlemek i
i.
* Bir gazelin her beytinin ba

na iki dize kat


larak yap
lan naz
m biimi, terb.
* Tarlay
drt kez srme.

drtlemek
* Bir
eyin say
s
ndrde
karmak.
drtl

* Drt paradan olu


an, kendinde herhangi bir
eyden drt tane bulunan.
*
skambil, domino gibi oyunlarda zerinde drt i
areti bulunan k

t veya pul.
* Drt ki
iden olu
an mzik topluluu, kuartet.

drtl final
* Drt tak
m
n kat
l
mile oynanan final malar
.
drtlk

drtnal

drtnala

* Drt taneden olu


mu
, drt tane alabilen.
* Birlik notan
n drtte biri uzunlu
unda nota.
* Drt dizelik blmlerden olu
mu
iir veya
iir paras
, k
ta.
* Birbirine dik iki ap boyunca drde blnmdairenin her bir dilimi.
* At
n en h
zl
ko
ma biimi.
* Bir i
i ok abuk yapma, acele etme.
* (at iin) Drtnal ko
arak.

drtnala kald
rmak
* drtnal ko
turmaya ba
lamak.
drtnala kalkmak
* drtnal ko
mak.

drttek
d

* Krek yar

lar
nda sancak ve iskelesinde iki
er tek kre
i olan tekne.
* Gs, ba
r.
* Kaburga alt
.

d
ee d
mek
* Bkz. yataa d
mek.
d
ek
* Yatak.
* Gemi gvdesinde, su bas
nc
, arpma, karaya oturma vb. durumlarda darbeleri kar

layabilecek, yk ve
makinelerin a

rl

na dayanabilecek direnteki yapgereci.


* Dvlmek zere harman yerine serilen ekin saplar
.
d
ekli

d
eli

d
em
d
emci

* D
ei olan.
* Yalpasaz olan yayvan gemi.
* D
enmiolan, mefru
.
* Bkz. dayald
eli.
* Tesisat, donan
m.
* D
eyici, tesisat
.

d
emcilik
* D
emcinin yapt

i
, tesisat
l
k.
d
eme

* D
emek i
i.
* Yap
larda taban zerine d
enen tahta vb. kaplama.
* Bir yap
n
n d
enmesine yarayan her trl e
ya, mefru
at.
* Koltuk, kanepe, divan gibi e
yalar
n kuma
, yay, pamuk vb. blmleri.
* Halk edebiyat
nda ve trklerden nce sylenen, bazen tekerleme biiminde olan uyakl
giriblm.

d
emeci
* D
eme yapan (kimse).
* Perde, koltuk, kanepe gibi e
ya satan veya onaran (kimse).
d
emeci ivisi
* zellikle mobilya d
emeciliinde kullan
lan byk ba
l
, kore kesitli gvdeli, sivri ulu ve siyah renkli ivi.
d
emecilik
* D
eme yapma i
i.
* D
eme al
p satma i
i.
d
emek

d
emeli

* Bir taban
, tahta, karo, mermer gibi yap
gereleriyle kaplamak.
* A
p yaymak; kuma
, halgibi
eyleri bir yeri iyice rtecek biimde sermek.
* Bir ev veya dairenin oturulabilir duruma gelmesi iin gerekli e
yayoraya yerle
tirmek.
* Yerle
tirmek.
* D
emesi olan.

d
emelik
* Yap
larda tabana d
emek iin kullan
lan (gere).

* Kanepe, koltuk gibi e


yan
n kaplanmas
na elveri
li (kuma
).
d
emesiz
* D
emesi olmayan.
d
eni
d
enme

* D
enmek i
i veya biimi.
* D
enmek i
i.

d
enmek
* D
emek i
i yap
lmak.
* Birine k
zarak kt ve kk d
rc szler sylemek.
* Uzun uzad
ya ve yererek yazmak.
d
etilme
* D
etilmek i
i.
d
etilmek
* D
etmek i
i yapt
r
lmak.
d
etme
* D
etmek i
i.
d
etmek
* D
emek i
ini yapt
rmak.
d
eyici
d
eyi

* Tesisat i
ini yapan usta, tesisat
.
* D
emek i
i veya biimi.

d
gm
* Hayvan
n n iki baca
ile gbek aras
ndaki etten yap
lan past
rma.
dteryum
* ekirde
inde bir proton ve bir ntron bulunduran hidrojen atomunun bir izotopu, a
r hidrojen.
K
saltmasD.
dvdrme
* Dvdrmek i
i.
dvdrmek
* Dvmek i
ini yapt
rmak.
dvdrtme
* Dvdrtmek i
i.
dvdrtmek
* Birine dvdrmek i
ini yapt
rmak.
* Dvme yapt
rmak.
dvdrtlme
* Dvdrtlmek i
i.
dvdrtlmek
* Birine dvdrlmek.
dvdrlme
* Dvdrlmek i
i.

dvdrlmek
* Dvmek i
i yapt
r
lmak.
dve
dven

* Aatan yap
lm
havan.
* Bkz. dven.

dvenci
* Bkz. dvenci.
dviz

* lkeler arasdeme yapmakta kullan


labilecek para, ek ve polie gibi her trl deme arac
.
* Yabanclke paras
.
* Propaganda veya tan
tma amac
yla zeri yaz
lm
bez veya karton.

dviz ka
rmak
* yurt d

na izinsiz dviz
karmak.
dvizzede
* Bankalara dvizle borlan
p ev veya araba sat
n alan, ancak dvizin a

rart

dolay
s
yla ald

kredileri
geri deyemeyerek edindii malyok pahas
na elinden
karmak zorunda kalan kimse.
dvme

* Dvmek i
i.
* Dvlerek kabu
u
kar
lm
bu
day ve bundan yap
lan yemek.
* Vcut derisi zerine i
ne gibi sivri bir arala izilmek ve iine renk veren maddeler konulmak yoluyla
yap
lan
kmaz yazveya resim.
* K
zg
n durumda iken dvlerek biim verilmi(metal e
ya).
* Dvlerek yap
lan.
dvme yapmak
* vcuda dvme i
lemek.
dvmeci

* Kullan
lmadan nce dvlmesi gereken maden filizlerini veya dier maddeleri dven i
i.
* Vcuda dvme yapan kimse.

dvmecilik
* Dvme yapma i
i.
dvmek

dvmelik
dvlgen

* Vurarak can
nac
tmak.
* ama

r, halgibi
eyleri toka, sopa gibi
eylerle vurarak temizlemek.
* Bir
eyi toz durumuna getirmek iin ezmek.
* Ezmek veya
rpmak.
* Ate
te k
zd
r
larak yumu
at
lm
bir madeni, vurarak istenilen biime getirmek.
* Topa tutmak.
* arpmak, vurmak.
* M
s
r ve buday dvmeye yarayan, yarma buday yapan bir ara.
* Dvlerek levha durumuna geebilen (maden).

dvlgenlik
* Madenin dvlgen olma niteli
i.
dvlme

* Dvlmek i
i.
dvlmek
* Dvmek i
ine konu olmak.
dvl
* Dvlmek i
i veya biimi.
dvnme
* Dvnmek i
i.
dvnmek
* A

rznt, aresizlik, pi
manl
k duyarak
rp
nmak, kendi kendini dvmek.
* ok zlmek.
dvn
* Dvnmek i
i veya biimi.
dv
* Dvmek i
i veya biimi.
* Tokat, yumruk, tekme gibi sald
r

larla yap
lan kavga.
dv

* Dv
en kimse.
dv
ken
*
yi dv
en veya dv
meyi seven.
dv
kenlik
* Dv
ken olma durumu.
dv
me

* Dv
mek i
i.

dv
mek
* Kar

l
klbirbirini dvmek.
* (iki silhlkuvvet) at

mak.
* Boks yapmak.
dv
trme
* Dv
trmek i
i.
dv
trmek
* Dv
melerini sa
lamak.
dragoman
* Tercman, dilma.
dragon

drahmi
drahoma

* Ejderha.
* Bat
ordular
nda, atlveya yaya olarak arp

an asker s
n
f
.
* Yunan para birimi.
* Gelinin gveye verdi
i para veya mal.

draje
* st
ekerli, renkli ve parlak bir madde ile kaplanm
hap.
* Daha ok ikolata ile kaplanm
kuru yemi
.

dram

* Sahnede oynanmak iin yaz


lm
oyun.
* Ac
kl
zntl olaylar
, bazen gldrc ynlerini de katarak konu alan sahne oyunu tr.
* Tiyatro edebiyat
.
* Ac
kl
olay.

drama
* Dram.
dramatik

* Sahne oyununa zg olan.


* Co
ku veren, duygularkam
layan.
* Ac
kl
.

dramatikle
me
* Dramatikle
mek durumu.
dramatikle
mek
* Dramatik bir durum almak.
dramatize etme
* Dramatize etmek i
i veya biimi.
dramatize etmek
* (bir edeb eseri) Radyo, televizyon veya sahne oyunu biimine getirmek.
* Bir olayolduundan daha ac
kl
, abart
lbir biimde ortaya koymak.
dramaturg
* Oyun yazma ve ynetme kurallar
nbilen, bir oyun yaz
l
r veya sahnelenirken bu bilgisinden yararlan
lan
kimse, oyun yazar
, tiyatro yazar
.
dren

* Hendek.
* Ameliyat sonrasvcut iinde kalan doku art
klar
nve s
v
lar
d

aratmak veya yara zerindeki ihtihab


ak
tmakta kullan
lan bklgen tp.
drenaj

dretnot
drezin

* Toprakta bitkilerin yeti


mesine zararl
olan fazla sular
n ak
t
lmas
, akalama.
* Yarada biriken s
v
y
akala bo
altma.
* XX. yzy
l
n ba
lar
nda kullan
lan bir z
rhl
tipi.
* Yol kontrol ve bak
miin demir yollar
nda kullan
lan kk araba.

dripling
* Topu k
sa aral
klarla veya yavayavavurarak ileri gtrmek.
dripling yapmak
* futbol, basketbol gibi oyunlarda topu k
sa aral
klve denetimden
karmayacak vuru
larla srmek.
drog

* Hayvan ve bitkilerden, kurutularak veya zel metotlarla toplanarak elde edilen, eczac
l
k ve k
smen
sanayide kullan
lan ham veya yarham madde.
drosera

* Droseragillerden, topuz biimindeki yapraklar


n
n st yzeyi, bcekleri yakalayan yap

kan tyler ile rtl


otsu bir bitki (Drosera rotundifolia).
droseragiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi drosera olan bitki familyas
.

-du
dua

* Bkz. -d/ -di vb.


* Tanr
'ya yalvarma, yakar

.
*
badet veya yakarma amac
yla okunan din de
eri olan metin.

dua etmek
* Tanr
'ya yalvarmak.
duac

* Biri iin Tanr


'ya yalvaran kimse.

duahan
* Dua okuyucu.
duastutmak
* hay
r duas
gerekle
mek.
duas
n(veya dua) almak
* iyi yap
lan bir i
le birinin ho
nutluunu kazanmak.
duayen

duba

duba gibi

* Kordiplomatikte k
demlilik bak
m
ndan ba
ta gelen diplomat.
* Bir meslekte ya
a ve k
demce ileri olan kimse.
* Yk ta

mak veya kpr kurmak iin kullan


lan altdz bir tr deniz arac
.
*
i bo
, her yankapal
, suyun stnde yzen bir tr byk
amand
ra.
* ok
i
man.

dubar
* Kefalgillerden, 30-40 cm uzunlu
unda, eti lezzetli bir bal
k tr (Mugil cephalus).
dubara

* Oyunda, at
lan zarlardan ikisinin de iki benekli yznn ste gelmesi.
* Oyun, hile, aldatmaca, dzen.

dubarac
* Oyunla, hileyle, aldatmacayla, dzenle igren (kimse), dzenci.
dubarac
l
k
* Dubarac
n
n yapt

i
, hilekrl
k.
dublj

* ekilmibir filmi sonradan szlendirme.


* Yabancdildeki filmlerin yerli veya ba
ka bir dile evrilmesi i
i.

dubljc
* Szlendirici, seslendirici.
dubljc
l
k
* Szlendiricilik, seslendiricilik.
duble
giyecek.

* Belirli miktar
n veya bykln iki kat
.
* Giysilerin i blmne geirilip kuma
la birlikte dikilen astar veya giysilerin iine ayr
olarak giyilen

duble etmek
* astar geirmek.
dubleks

* ift katl
.

dubleks daire
* Kendi i merdiveni ile ba
lanan iki ayr
kattan olu
an tek daire.
dublr

* Bir oyuncunun yerine oynayabilecek ba


ka oyuncu.

dublrlk
* Dublr olma durumu, dublrn yapt

i
.
duar

* U
ram

, yakalanm

, tutulmu
.

duar olmak
* uramak, tutulmak.
duda
n(veya dudaklar
n
)
s
rmak
* yak

ks
z bir durum kar

s
nda
a
mak.
duda
nbkmek
* a
layacak gibi olmak.
duda
n
n ucuna gelmek
* hemen syleyecek durumda olmak.
dudak
* Az
n, di
leri rten ve d

ar
ya do
ru az veya ok k
vr
lan st ve alt kenarlar
ndan her biri.
* A
z.
dudak benze
mesi
* Dudak nszlerinin veya yuvarlak nllerin dz nlleri etkileyip yuvarlakla
t
rmas
.
dudak boyas
* Dudaklar
boyamak iin kullan
lan kokulu, renkli madde, ruj.
dudak bkmek
* bir
eyi be
enmedi
ini, kmsedi
ini belli etmek, umursamamak, kksemek, pek ald
r
etmemek.
dudak ukuru
* st duda

n ortas
ndaki oluk.
dudak duda
a gelmek (veya kalmak)
* p
mek.
dudak e
lemesi
* Szlendirmede, perdedeki grntde yer alan dudak hareketlerine uygun ses
karma.
dudak
s
rtmak
* hayran b
rakmak.
* hayrete,
a
k
nl

a d
rmek.
dudak kalemi
* Rujun daha kal
c
olmas
n
salayan ve dudak izgilerini belirlemeye yarayan kalem.
dudak payb
rakmak
* bardak veya fincan gibi kaplar
, a
z
na kadar doldurmay
p duda
n yana
abilece
i kadar bobir yer
b
rakmak.

dudak sark
tmak
* somurtmak.
dudak tiryakisi
*
tii sigaran
n duman
n
iine ekmeksizin d

arfleyen tiryaki.
dudak ucuyla sylemek
* belli belirsiz anlatmak, isteksizce sylemek.
dudak nsz
* A
z bo
lu
undan gelen havan
n dudaklara arp
p patlamas
yla veya dudaklar
n aral

ndan s
zmas
yla
olu
an nsz.
dudak yar

* Bkz. tav
an duda
.
dudaks
l
* Bo
umlanma noktasdudaklarda bulunan ses e
idi.
dudaks
lla
ma
* Bazkelimelerde e
itli sebeplerle dz nllerin yuvarlakla
masveya nszlerin dudak nszlerine
dnmesi: dvr > duvar, kon
> kom
u gibi.
dudu

* Kad
nlara verilen bir unvan, han
m.
* Ya
lErmeni kad
n
.

dudu dilli
* ok konu
an, tatldilli (kad
n).
duetto

* Bir kad
n ve bir erkek sesin szleri dn
ml olarak okuduklar
hafif mzik paras
.

duhul
* Girme, giri
.
duhuliye

* Giricreti.

duhuliye kart
* Giribelgesi, girimlik.
-duk

* Bkz. -d
k / -dik vb.

duka
* Dk unvan
n
n eskiden kullan
lan biimi.
* Bir e
it Venedik alt
n akesine verilen ad.
dukal
k
* Bir dukan
n ynetiminde bulunan lke.
dul

* E
i lmveya e
inden bo
anm
(kad
n veya erkek).

dul kalmak
* (kad
n veya erkek iin) e
i lmek.
dulaptal otu
* Dulaptal otugillerin rnek bitkisi olan, Kuzeydo
u Anadolu da
lar
nda yeti
en iekleri gzel kokan, al
grn
nde, ok y
ll
k bir bitki (Daphne mezereum).

dulaptal otugiller
* rnek bitkisi dulaptal otu olan, tas
z iki eneklilerden bir familya.
dulavrat otu
* Birle
ikgillerden, hekimlikte kullan
lan bir bitki (Arctium tomentosum).
dulda

* Yamur, gneve rzgr


n etkileyemedi
i gizli, kuytu yer, siper.
* Esirgeme, koruma, himaye.

dulda tutmak
* stne ekmek, rtnmek, koruyacak biimde sar
nmak.
duldalama
* Duldalamak i
i.
duldalamak
* Korumak, siper alt
na almak.
duldalanma
* Duldalanmak i
i.
duldalanmak
* Korumak, siper alt
na girmek.
duldal
* Duldasolan.
duldas
z
dulluk
duluk

Duma
duma

* Duldasolmayan.
* Dul olma durumu.
* Yz.
* akak.
* Yzn
akakla ene aras
ndaki yan
.
* arl
k zaman
nda Rus parlmentosuna verilen ad.
* Nezle, ingin, zkm, nevazil.

duman
* Bir maddenin yanmasile
kan ve iinde katzerrelerle bu
u bulunan kara veya esmer renkli gaz.
* Havalanan tozlar
n veya sisin havada olu
turduu bulan
kl
k.
* Kt, yaman.
* Esrar.
duman almak
* sis kaplamak, sis brmek.
* sigara duman
niine ekme.
duman altolmak
* esrar iilen bir yerin havas
ndan etkilenmek.
duman att
rmak
* kt duruma d
rmek, geride b
rakmak, birini y
ld
rmak.

duman etmek
* da

tmak, bozmak, yok etmek.


* yenmek, ba
arsa
lamak.
duman olmak
* i
i, durumu berbat olmak.
* (bir kimse veya bir
ey) ortadan kaybolmak.
duman rengi
* Koyu kl rengi, fme.
* Bu renkte olan.
dumana bo
mak
* bunaltmak,
phe iinde b
rakmak.
dumando
ru
ks
n
* "iyi ve gzel olmasa bile ynteme uygun olsun yeter" anlam
nda kullan
l
r.
dumanstnde
* (sebze, meyve, yemek iin) ok taze.
* ok yeni, zerinden ok zaman gememi
.
dumanvermek
* ortal
kar

t
rmak.
dumanlama
* Dumanlamak i
i.
dumanlamak
* Dumanlduruma getirmek; dumana tutmak.
dumanlanma
* Dumanlanmak durumu.
dumanlanmak
* Dumanlduruma gelmek.
* Bulanmak, kar

mak.
dumanl
* Duman olan, duman
karan.
* Sisli, sisle rtl.
* S
k
nt
l
, bulan
k; esrik, sarho
.
dumans
z
* Dumanolmayan, duman
karmayan.
dumdum
* Batarafha biimi entilmi
, arpt

yerde tehlikeli yaralar aan bir tr tfek kur


unu.
dumur

* Krelme.

dumura u
ramak
* krelmek.
dun

duo

* Alak, a
a

, a
a
l
k.
* Altta, a
a

da.
*
ki ses veya iki mzik.
* Kar

l
kliki ki
i taraf
ndan sylenen
ark
.

dupduru
-dur
-dur-

* ok duru.
* -d
r / -dir vb.
* Bkz. -d
r- / -dir- vb.

dur (veya durun!)


* "biraz zaman gesin" anlam
yla cmlelerin ba

na gelir.
dur durak (veya dur dinlen, dur otur) yok
* durup dinlenmeden srekli al

mayanlat
r.
dura
dura

* Tura.
* Heykel, stun gibi
eylerin stne konuldu
u para, ayak, taban, kaide.

dura
an
* Yerini de
i
tirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit.
* Etkin olmayan, geli
memi
.
dura
an elektrik
* Kimyasal olarak enerjinin depo edildi
i akmltrn rettii elektrik.
dura
anla
ma
* Duraanla
mak i
i veya durumu.
dura
anla
mak
* Duraan duruma gelmek.
dura
anl
k
* Duraan olma durumu.
durak
* Tren, tramvay, otobs gibi genel ta

tlar
n durmak zorunda olduu veya durabilecei yer.
* Cmle sonundaki nokta.
* Hece lsyle yaz
lm

iirlerde l kal
plar
iindeki durma yerleri.
* Bir l uzunlu
unda susma.
* Konu
mada, anlam
n gerektirdi
i biimde kelimeler aras
ndaki ses kesintisi.
duraklama
* Duraklamak durumu.
*
lerlemekte bulunan bir birli
in, vakitsiz, yersiz ve dzensiz olarak yry
n durdurmas
.
duraklamak
* (hareket durumundaki bir
ey) K
sa bir sre iin durmak veya arada bir durmak.
* Bir sre ses
karmamak, bir
ey sylememek, duraksamak, tereddt etmek.
duraklatma
* Duraklatmak i
i.
duraklatmak
* Bir
eyin duraklamas
n
salamak.
duraklay

* Duraklamak i
i veya biimi.

durakl

* Duraolan.
* Hep aynyerde kalan, hep aynyerde tekrarlanan.

durakl
dalga
* Btn noktalarayn
anda, z
t ve aynfazl
titre
imler yapan dalga, kararldalga.
durakl
k

* Durak olma durumu.


* Durgunluk.

duraksama
* Duraksamak durumu, tereddt.
duraksamak
* Ne yapmak veya ne demek gerekti
ini kestiremeyerek duraklamak, tereddt etmek.
duraksamal
* Duraksayan, tereddtl.
duraksamas
z
* Duraksamasolmayan, tereddtsz.
duraksay

* Duraksamak i
i veya biimi.
duraks
z
* (otobs iin) Mola vermeden, duraklarda durmadan.
dural
duralama

* Hep bir durumda ve hi dei


meden kalan.
* Duralamak durumu.

duralamak
* Duraklamak.
duralay

* Duralamak i
i veya biimi.
durall
k

* Dural olma durumu.

durdu, durdu, turnay


gznden vurdu
* uzun sre bekledi, ama sonunda byk bir kazan elde etti.
durdu
u yerde
* hibir emek harcamadan.
* gere
i yokken.
durdurma
* Durdurmak i
i.
durdurmak
* Durmas
nsa
lamak.
durdurtma
* Durdurtmak i
i.
durdurtmak
* Durmas
nsa
lamak, durmas
na yol amak.

durdurulma
* Durdurulmak i
i.
durdurulmak
* Durdurmak i
i yap
lmak.
durduru
* Durdurmak i
i veya biimi.
durendi
* Uza
grr, ileriyi d
nr, n grl.
durgu

durgun

* Olmakta olan bir


eyin birdenbire durarak kesilmesi, sekte.
* Bir mzik eserinde, bitietkisi yapan armonik zincirlemeler btn.
* K
m
ldan
ve canl
l
k gstermeyen, dingin, sakin.
* Ne
esiz, keyifsiz, sessiz, canlolmayan.
* Canlolmayan, snk, hareketsiz.

durgun
i
kinlik
* Ekonomideki durgunluk ve enflsyonun aynanda ya
anmas
, stagflsyon.
durgunla
ma
* Durgunla
mak durumu.
durgunla
mak
* Durgun olma durumu.
durgunla
t
rma
* Durgunla
t
rmak i
i.
durgunla
t
rmak
* Durgun duruma getirmek.
durgunluk
* Durgun olma durumu.
durgunluk kmek
* sessiz, sakin duruma girmek.
durma

* Durmak durumu.
* E
le
me, elenme, tevakkuf.

durmadan
* Ara vermeden, kesintisiz, srekli.
durmak
* Hareketsiz kalmak, yrmez olmak.
*

lemez olmak, al

mamak.
* Bir yerde bir sre oyalanmak, e
lenmek, ele
mek, tevakkuf etmek.
* Dinmek, kesilmek.
* Varl

nsrdrmek.
* Var olmak.
* Beklemek, dikilmek.
* Ya
amak.
* Birisinin malolarak bulunmak veya o malla ili
kisi olmak.
* Kalmak.
* Hareketsiz durumda olmak.

* Bir yerde olmak veya bulunmak.


* Belli bir durumda, bir grevde bulunmak.
* (olumsuz biimiyle) Ara vermeden, srekli olarak.
* Bir konuyla ok ilgilenmek, stne d
mek.
* Kk veya gvdeleri sonuna -a (-e) eki alm
fiillere gelerek sreklilik bildiren birle
ik fiiller olu
turur:
al

adurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi.


durmuoturmu
* olgun, davran

lartutarl(kimse).
* tutarl
, a

r
l

a kamam

.
durmuoturmu
luk
* olgunluk, tutarl
l
k.
duromer plstik
* S
kayap
lmolekllerden olu
an sert ve kat
plstik tr.
-durtduru

durucu
duruk

* Bkz. -d
rt- / -dirt- vb.
* Bulan
kl

olmayan, temiz, berrak.


* (ten) Przsz.
* (dil, slp iin) Ar
nm

, kar

k olmayan.
* Srekli kalan, oturan.
* Hareketi olmayan, belirli bir sre de
i
meyen, statik, dinamik kar

t
.
* Kuvvetlerin dengelenmesiyle ilgili.
* Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengeleri ile u
ra
an bilim dal
, statik.
* Dalgalak
mlelektrik motor veya retelerinde hareketsiz blm, stator.

-duruk
*
simden isim treten ek: boyun-duruk, burun-duruk, oul-duruk vb.
durukluk

* Duruk olma durumu.

duruksun
* Karar veremeyen, mtereddit.
durulama
* Durulamak i
i.
durulamak
* Y
kanm

eyleri duru sudan geirmek.


durulanma
* Durulanmak i
i.
durulanmak
* (y
kanm

eyler) Duru sudan geirilmek.


* (insan) Y
kand
ktan sonra bir daha temiz su dknmek.
durula
ma
* Durula
mak durumu.
durula
mak
* Duru bir duruma gelmek.

durulma

* Durulmak (I, II) durumu.

durulmak
* Duru duruma gelmek.
* (grlt, k
m
ldan

, kar

kl
k, ya

, yel iin) Dinmek, skn bulmak.


* Uslanmak, sakinle
mek.
durulmak
* Durmak i
i yap
lmak, kal
nmak.
durultma

* Durultmak i
i.

durultmak
* Duru duruma getirmek.
duruluk

durum

* Duru olma durumu.


* (dil, uslp iin) Kar

k olmama durumu.
* Bir zaman kesiti iinde bir
eyi belirleyen
artlar
n hepsi, vaziyet, hl, keyfiyet, mevki, pozisyon.
* Durubiimi, konum.
* Bireyin toplum iindeki ili
kileriyle belirlenen yeri.
*
sim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ili
kilerini belirleyen biim, hl.

durum almak
* belli bir durubiimine gemek.
* bir olay kar

s
nda belli bir tav
r almak.
durum eki
*
smin bir isimle veya fiille ilgisini kuran ek.
durum ortac
* Bkz. s
fat-fiil.
durum ulac
* Bkz. zarf-fiil.
durum vaziyeti
* Grn
.
durumca

* Duruma gre, durum bak


m
ndan.

durumu bozulmak
* madd durumu ktle
mek.
durumu dzelmek
* madd durumu iyile
mek.
durumuna d
mek
*
artlarktle
mek.
durumunda olmak (veya bulunmak)
* zorunluunda olmak.
durup dinlenmeden
* aras
kesilmeksizin, arka arkaya, srekli olarak.
durup durup

* Durarak.
* Ara s
ra, zaman zaman, bekleyerek.
durup dururken
* gere
i veya sebebi yokken.
* birdenbire, ans
z
n.
duru

* Durmak i
i veya biimi.

duru
ma
* Davacile daval
n
n yarg
kar

s
nda haz
r bulunduklaryarg
lama evresi.
du

* Temizlik veya tedavi amac


yla yksekten pskrtmek yoluyla su dknme.
* Bu biimde su dknmeye yarayan alet.

dukabini
* Duveya banyo kvetinin etraf
na tak
lan, suyun d

ar
ya s
ramas
nnleyen, buhar
n ieride kalmas
n
sa
layan, alminyum veya plstikten yap
lm
erevelerine cam, mika ve benzeri plstik malzeme geirilmi
, n
panelleri bir ray zerinde hareket edebilen bir tr banyo.
duteknesi
* Duyapmak amac
yla banyonun bir k
esine yerle
tirilmiderinli
i fazla olmayan tekne.
du
ak

* Hayvan
n iki aya

niple balayarak yap


lan kstek.

du
aklama
* Du
aklamak i
i.
du
aklamak
* Hayvan
n iki aya

ndu
akla ba
lamak, ksteklemek.
dut
* Dutgillerden, kuzey yar
m krenin genellikle
l
man blgelerinde yeti
en, yapraklar
yla ipek bcei beslenen
aa (Morus).
* Bu aac
n, ak, kara, pembe renkte ek
i veya tatl
, sulu meyvesi.
dut gibi olmak
* ok sarhoolmak.
* utanmak, mahcup olmak.
dut kurusu
* Dutun kurutulmasile elde edilen kuru yemi
.
dut pekmezi
* Dut ezilmesi ve

ras
n
n kaynat
lmassonunda elde edilen bir pekmez tr.
dut yemiblble dnmek
* ne
e ve konu
kanl

nyitirmek, susmak.
dutuluk
dutgiller

* Dut a
acyeti
tirme.
* Dut, incir ve benzeri cinsleri iine alan iki eneklilerden bir bitki familyas
.

dutluk
* Dut a
alar
n
n ok oldu
u yer, dut bahesi.
duva

na doymamak

* yeni gelinken lmek veya kocas


ndan ayr
lmak.
duvak
* Gelinin ba

n
, bazen de yzn kapayan dantel veya tlden rt.
* Kp, tand
r, baca gibi
eylerin taveya topraktan yap
lm
kapa

.
* Bazbebeklerin do
duu zaman ba
lar
nevreleyen zar.
duvak d
kn
* Yeni gelinken dul kalan.
duvak
* Duvak yapan veya satan kimse.
duvak
l
k
* Duvak yapma veya satma i
i.
duvaklama
* Duvaklamak i
i.
duvaklamak
* Ba

n
ve yzn duvakla rtmek.
duvaklanma
* Duvak rtnme.
duvaklanmak
* Duvak rtnmek.
* Gelin olmak.
duvakl

* Ba
ve yz duvakla rtl.
* Dodu
unda, ba

nda zar olan (bebek), perdeli.

duvaks
z
* Duva
olmayan.
duvar

* Bir yap
n
n yanlar
n
d

a kar
koruyan, i blmlerini birbirinden ay
ran ta
, tu
la vb. gerelerden yap
lan
veya rlen dikey dzlem.
* Bir toprak paras
ns
n
rlayan ta
, tu
la, kerpiten yap
lan engel.
* Engel.
* Sonusuz, sonu vermeyen yer.
* Voleybolda azerinde kar

tak
m oyuncusunun vuru
una kar

koyma.
duvar aya
* Yap
larda ss gesinin d

nda grevi olmayan, duvara yap

k, zerinde yukar
dan a
a

ya yivler bulunan
yar
m ayak.
duvar ekmek
* duvar rmek.
* aradaki ili
kiye son vermek, gr
memek.
duvar daya
* Y
k
lmamas
iin duvara e
ik olarak konulan destek aa.
duvar di
i
*
leride eklenecek duvar
n iyice tutunmasiin duvar
n bir yerinde b
rak
lan tu
la
k
nt
lar
, ekleme di
i.
duvar gazetesi
* Duvara as
lan, o
unlukla elle, yazmakinesi ile yaz
lan okul veya dernek gazetesi.
duvar gibi

* ok sa

r.
duvar hal
s
* Duvara asmak zere dokunmu
, zerinde genellikle resim i
lenmiolan ince hal
.
duvar k

d
* Duvarlarssleyip gzelle
tirmek iin yzeylerine yap

t
r
lan dz veya desenli k
t.
duvar pas
*
ki oyuncunun rakip oyuncuya topu kapt
rmadan birbirlerine atmalar
ve alan kazanmalar
.
duvar resmi
* Duvar yzeyi zerinde mum boyas
, sulu boya, yalboya, mozaik veya kaz
ma gibi tekniklerle yap
lan
resim.
duvar saati
* Duvara as
lsaat.
duvar sarma

* Yaprak dkmeyen, gvde yapraklarsapl


, st yz koyu, alt yz a
k ye
il renkli, sert ve derimsi, kk
iekli, meyvesi bezelye tanesi bykl
nde etli, sarveya morumsu siyah renkli bir bitki (Hedera helix).
duvar sedefi
* Bkz. dalak otu.
duvar takvimi
* Duvara as
lan, gnlk veya ayl
k durumu ayrk

tlarla gsteren takvim.


duvar yapmak
* Bkz. baraj yapmak.
duvarc
* Duvar ren nitelikli i
i.
duvarc
l
k
* Duvar rme i
i.
duy
duy priz
duyar

duyar kat

* Elektrik ampulnn tak


ld

bak
r veya pirinten yivli yer.
* Ampul takmaya veya elektrik ak
malmaya yarayan ara.
* Duygulu, duygun, duyarl
, hassas.
* Beden zerinde uyar
ld

nda h
zlve gl tepkilere yol aan.
* Film tabanzerinde yer alan,

a kar
duyarl

olan gmbromrl ecza tabakas


.

duyarga
* Eklem bacakl
lardan ba

n n blmnde bulunan, eklemlerden olu


muhareketli duyu alma organ
,
lmise, anten.
duyargal
lar
* Bir ift duyargas
bulunan, bceklerle ok ayakl
lariine alan eklem bacakl
lar topluluu.
duyarl
duyarl
k

* D
etkenlere kar
duyarl

olan, hassas.
* Duyum ve duygularalg
layabilme yetenei, hassasiyet.

* Zay
f bir etkiye kar

, tepki gsterebilme yetenei.


* Bir duyar kat
n

ktan etkilenme yetenei.


duyarl
kl
* Duyarl

olan.
duyarl
l
k
* Duyarlolma durumu.
duyars
z

* Duyarlolmayan.

duyars
zla
ma
* Duyars
zla
mak durumu.
duyars
zla
mak
* Duyarlolma yetenei kalmamak.
duyars
zla
t
rma
* Duyars
zla
t
rmak i
i.
duyars
zla
t
rmak
* Duyars
zl

nortadan kald
rmak, duyars
z duruma getirmek.
duyars
zl
k
* Duyars
z olma durumu.
duygan

* A

rduygulu.

duygu
* Duyularla alg
lama, his.
* Belirli nesne, olay veya bireylerin insan
n i dnyas
nda uyand
rd

izlenim.
* nsezi.
* Ahlk, estetik vb.
eyleri de
erlendirme, onlara balanma yetenei.
* Kendine zg bir ruh hareket ve hareketlilik.
duygu uyand
rmak
* bir duygu olu
turmak.
duygu uyanmak
* bir duygu olu
mak.
duyguca

* Duygu bak
m
ndan.

duyguda
* Bir konuda duygularba
kasile ayn
olan.
* yesi olmad

hlde bir partinin, bir kurulu


un gr
lerini benimseyen veya bir gr
, bir retiyi, bir
ak
mtutan (kimse), sempatizan.
duyguda
l
k
* Aynduygularpayla
ma.
* Bir insan
n bir ba
kas
na kar
do
rudan doruya bir eilim duymas
, sempati.
duyguland
rma
* Duyguland
rmak i
i.
duyguland
rmak
* Duygulanmas
nsalamak, duygulanmas
na sebep olmak.
duygulan
m

* Etkilenme, duygulanma.
*
sten ve anl
ktan ayrgrlen, duygusal tepkiler gsterme durumu.
* Duyarl

n harekete gei
i.
* D
sebeplerle bir ruh durumunun dei
mesi.
* Tutkudan daha dzenli, ama daha gsz olan sekin bir eilim.
duygulan

* Duygulanmak i
i veya biimi.
duygulanma
* Duygulanmak durumu, tahasss.
*
salgbezlerini de kapsayan trl etkiler alt
nda duygusal tepkiler gsterme.
duygulanmak
* Bir olay, bir grnm kar

s
nda birdenbire gl duygular
n etkisinde kalmak.
duygular
a

a vurmak
* izlenimleri a
ka sylemek, belirtmek.
duygular
yla davranmak
* (bir kimse) akl
ndan ok duygular
n
n etkisinde kalmak.
duygulu
* Duygusu, duyarl

ok olan, kolay duygulanan, ili, hassas.


duygululuk
* Tepkilerin ncelikle duygulara dayanmasdurumu.
* abuk, kolay heyecanlanma e
ilimi.
* Uyar
mlaralmadaki incelik.
duygun
* Duygulu, duyar, hassas.
duygunluk
* Duygun olma durumu, hassasiyet.
duygusal

* Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hiss.


* Duygunun a
r bast

, duygunun a

r
etkiledii (eser veya insan).

duygusal d
nme
* Bilgiye dayald
nmenin kar

s
nda, duygusal ya
amdan
kan ve onunla belirlenen d
nme.
duygusall
k
* Duygusal olma durumu.
* Duyumlar
n ve duygular
n a

r basmas
, a

rbir biimde insanetkilemesi durumu.


duygusuz
* Duygusu, duyarl

olmayan, hissiz.
* Katyrekli, umursamaz, hissiz.
duygusuzluk
* Duygusuz olma durumu, hissizlik.
* Duygusuzca davran

.
duyma

* Duymak durumu.

duymak
*

itmek, ses almak.


* Bilgi almak,
renmek, haber almak.
* Sezmek, fark etmek, hissetmek.

* Dokunma, koklama vb. duyularla alg


lamak, hissetmek.
* Nesnelere dokunmakla onlar
n s
cakl
k, soukluk, sertlik, a

rl
k, hareket gibi fizik durumlar
ndan bilgi
edinmek, hissetmek.
* Bir ruh durumu iine girmek.
duymamazl
k
* Duymazl
k.
duymazl
k
* Duymam
gibi davranma durumu.
duymazl
ktan gelmek
* ilgilenmek istemedi
i iin duymam
gibi davranmak.
duynak
* Bkz. toynak.
duysal

* Duyuyla al
nan.

duyu

*
nsanlar
n ve hayvanlar
n, d
dnyan
n uyaranlar
ngrme, i
itme, koklama, dokunma ve tatma
organlar
yla alg
lama yetene
i, hasse.
duyulma

* Duyulmak durumu.

duyulmak
* Duymak durumuna konu olmak.
duyulmam

* O gne kadar kar

la

lmam
(
ey),
a

lacak (
ey).
duyulur

* Duyulan, duyularla alg


lanabilen.

duyulur duyulmaz
* ok alak, ancak i
itilebilen (ses).
* haber
renilir
renilmez.
duyum

* Haber, istihbarat.
* Duyu.

duyum e
i
i
* Bir uyar
m
n, duyabilece
i en a
aderecesi.
duyum ikilii
* Bir duyunun ba
ka nitelikte bir duyum uyand
rmas
, bir sesin aynzamanda bir renk duygusu vermesi gibi,
sinestezi.
duyum yitimi
* Bkz. anestezi.
duyumculuk
* Her bilginin temelinde duyumlar
n bulunduu ileri srlen
retilerin genel ad
, sansalizm.
duyumlu

* Duyumu olan.

duyumler
* Derinin duyarl

nlmeye yarayan alet.

duyumsal
* Duyu organlarile ilgili.
duyumsama
* Duyumsamak durumu.
duyumsamak
* Duyular arac
l

yla bir
eyi alg
lamak.
duyumsamazl
k
* Duygusuzluk; az ve yavatepki gsteren, bunun sonucu duyguland
r
csebeplere kar

ilgisiz kalan insan


n
nitelii.
* Dzgl olarak trl durumlar
n harekete getirdii ilgi ve duygulardan yoksun olma durumu.
duyumsatma
* Duyumsatmak i
i.
duyumsatmak
* Duyumsamas
na sebep olmak.
duyumsuz
* Duyumu olmayan.
duyumsuzluk
* Duyumsuz olma durumu.
duyurma

* Duyurmak i
i.

duyurmak
* Duymas
nsa
lamak.
*
ln etmek.
* Sezdirmek.
duyuru

* Herhangi bir olguyu, bir i


i, bir durumu duyurmak iin yay
mlanan yaz
l
veya szl haber, iln, anons.

duyuru tahtas
*
ln
n zerinde duyuruldu
u tahta.
duyurucu
* Duyurma zellii olan.
duyurulma
* Duyurulmak i
i.
duyurulmak
* Duyulmas
nsa
lamak.
*
ln edilmek.
duyurum

* Duyurma i
i.

duyusal
* Duyu ile ilgili.
duyu

duyust

* Duymak i
i veya biimi.
* Sezi
.

* Duyularla verilmeyen.
* Alg
lama yoluyla de
il, d
nme ile kavranan.
-d

* Bkz. -d/ -di vb.

dalist
*
kici, ikicilik yanl
s
.
*
kicili
e ili
kin.
dalizm
*
kicilik.
Dbbasgar
* Kk Ay
.
Dbbekber
* Byk Ay
.
dbel

* Duvarlarda ivinin daha salam yerle


mesi iin a
lan deli
e nceden ak
lan plstik yuva.
* 4-20 mm aplar
nda, ularyar
k ve t
rt
ll
, batarafuca do
ru daralan delikli, orta sert veya sert plstikten
yap
lm
zel kavel.
dbe
dden

* Oyunda, at
lan zarlardan ikisinin de bebenekli yznn ste gelmesi.
* Kireli blgelerde kirecin erimesi veya yer alt
ndaki karstlbir ukur tavan
n kmesiyle olu
an do
al kuyu.

ddk
*
inden hava veya buhar geirilince keskin ses
karan ve i
aret vermek iin kullan
lan ara.
* Ak
ls
z, bokafal
.
* Ta

tlarda kar
tarafuyaran korna.
ddk gibi
* (giysi iin) ok dar, darac
k.
ddk gibi kalmak
* yapayaln
z kalmak.
* zay
flamak.
ddk makarnas
*
i delik makarna.
* Aptal, anlay

s
z.
ddk
* Ddk yapan veya satan kimse.
ddkleme
* Ddklemek i
i veya durumu.
ddklemek
* Cinsel ili
kide bulunmak.
* Aldatmak, kand
rmak.
* Deersiz bir
eyi ok de
erliymigibi birine satmak.
ddkl

* Dd
olan.
* Ddkl tencere.

ddkl tencere

* Buhar bas
nc
ndan yararlanarak yemei abuk ve sal
klolarak pi
iren bir tr tencere.
dello
*
ki ki
i aras
nda, tan
klar nnde yap
lan silhlvuru
ma.
*
ki siyas, ekonomik g aras
ndaki at

ma.
* Bkz. sz dellosu.
dellocu

* Dello yapan kimse.

det
* Bkz. duo.
dgh

* Trk mziinde bir birle


ik makam.

dme

* Giyecek, yorgan vb.nin baz


yerlerine ilikleyici veya ss olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert
maddelerden yap
lm
kk tutturmal
k.
* evrilmek veya zerine bas
lmak yoluyla bir elektrik ak
m
naan, kapayan herhangi bir makineyi i
leten
veya durduran para, komtatr.
* st deri alt
ndaki k
k
rdak ve yadan olu
mud
me biimindeki
k
nt
.
dmeci

* D
me, fermuar, boncuk gibi
eyler yapan veya satan kimse.

dmecilik
* D
me yapma veya satma i
i.
dmek

* D
m yapmak.

dmeleme
* D
melemek i
i.
dmelemek
* Bir
eyin d
mesini ili
ine geirmek, iliklemek.
dmelenme
* D
melenmek durumu.
dmelenmek
* D
melenmek i
ine konu olmak veya dmelemek i
i yap
lmak, iliklenmek.
dmeli

* D
mesi olan.
* D
me ile tutturulan.

dmesiz
* D
mesi olmayan.
* D
me ile tutturulamayan.
d

dm

* Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur.


* Pirin.

*
plik, ip, halat gibi bklebilir
eyleri k
v
r
p kendi zerine veya birbirine dolayarak yap
lan bo
um.
* Anla

lamayan, zlemeyen kar

k durum.
* Gelen ve yans
m
dalgalar
n giri
imiyle olu
an kararldalgalarda titre
im genliinin s
f
r oldu
u
noktalardan her biri.
* Edeb eserlerde apra

k olgular
n zlmeden nce topland
en byk merak unsuru.

dm atmak
* dmlemek.
dm d
m
* zerinde dmler olan.
dm noktas
* Bir
eyin sonulanmasiin zlmesi, a
kl
a kavu
turulmasgereken g yan
.
dm stne d
m vurmak (atmak)
* paras
npintilik ederek saklamak.
dm vurmak
* dmlemek.
* paras
npintilik ederek saklamak, biriktirmek.
dmleme
* D
mlemek i
i.
dmlemek
* D
m yapmak.
* D
m yaparak ba
lamak.
dmlenme
* D
mlenmek durumu .
dmlenmek
* D
mle balanmak.
* S
k

mak.
* Btn sorunlar bir yerde toplan
p birle
mek.
dml

* D
mlenmiolan.
* Budakl
.
* Sorunlu, kar

k.

dmsz
* D
m olmayan.
dmn zmek
* anla

lmaz bir
eyi anla

l
r duruma getirmek.
dn

* Evlenme dolay
s
yla yap
lan tren, e
lence.
* Snnet d
n.

dn alay
* D
ne kat
lanlar
n alge
liinde ve toplu hlde yrmesiyle olu
an topluluk.
dn bayram etmek
* ok sevinmek, ok sevin duymak.
dn iei
* D
n ie
igillerin rnek bitkisi (Ranunculus).
dn ieigiller
*
ki eneklilerden, baztrleri ss bitkisi olarak kullan
lan bir familya.
dn orbas
* Et, un, yourt kat
larak zellikle d
nlerde yap
lan ve zerine k
zg
n yadklen orba e
idi.

dn deil, bayram deil, eni


tem beni neyi pt
* gsterilen yak
nl

n, iltifat
n gizli bir sebebi olacak.
dn dernek
* Evlenme dolay
s
yla yap
lan kutlama treni ve elence.
dn dernek, hep bir rnek
* olaylar
n veya yap
lan i
lerin hep birbirine benzedi
ini anlat
r.
dn evi
*
inde dn yap
lan yer.
dn evi gibi
* sevinli ve tel
lbir kalabal
k bulunan (yer).
dn hamam
* D
nden bir gn nce gelin ve yak
nlar
n
n yiyecek, mzik, oyun ve gsterilerle hovakit geirerek
y
kan
p temizlenme.
dn pilv
* D
nlerde zel olarak pi
irilen pilv.
dn pilv
yla dost a
rlamak
* ba
kas
n
n kesesinden veya elinden ikramda bulunmak.
dn salonu
* Kiralanarak iinde elence ve toplantyap
lan salon.
dn yahnisi
* Hafife kavrulan bol so
an iinde kemikli kuzu etinin a

r ate
te pi
irilmesiyle haz
rlanan, az sulu yemek
tr.
dnc

* D
n sahibi, toycu.
* D
n ar
c
s
.
* D
ne kat
lanlar.

dncba

* D
n yneten kimse.
dnsz
* D
n olmadan, d
n yapmadan, d
n olmayan.
dnnde kalburla (elekle) su ta

mak
* bir yard
m
na kar

l
k olarak bekr bir kimseye ok byk bir yard
mda bulunma sz olarak kullan
l
r.
drck
*
nce bulgur.
dk
-dk
dkkn

* Bazdevletlerde prensten sonra gelen en yksek soyluluk unvan


.
* Bkz. -d
k / -dik vb.
* Perakende sat
yapan esnaf
n, kk zanaat sahiplerinin sat
yapt
klar
veya al

t
klaryer.
* Grevli olarak al

lan yer, iyeri.


* Kumarhane.

dkknc
* Dkkn i
leten kimse.

dklk

dldl

dlger

* Dk olma durumu.
* Bir dkn ynetimindeki lke.
* Hz. Ali'ye Peygamber taraf
ndan armaan edilen kat
r
n ad
.
* Kt at.
* Eski otomobil veya modasgemiara.
* Mekanik olarak al

an oyuncak ocuk arabas


.
* Yap
lar
n kaba aa i
lerini yapan kimse.

dlger bal

* Kemikli bal
klar tak
m
ndan, ba
byk, azgeni
, vcudu yassve sbe, st dikenli pullarla kaplbir
bal
k (Zeus faber).
dlgerlik
* Dlgerin zanaat
.
dmbelek
* Az
na deri gerilmi
, anak biiminde, darbukaya benzer bir e
it alg
.
* Anlay

s
z, sersem.
dmbeleki
* Dmbelek alan veya dmbelek satan kimse.
dmdar
dmdz

* Art
.
* ok dz.
* Kendi hlinde, uysal (kimse), basit.
* Bilgisi, grgs ok dar bir s
n
r iinde kalan (kimse).

dmen

* Hava ve deniz ta

tlar
nda, ta

ta istenilen yn vermeye ve belirli bir dorultuda gtrmeye yarayan


hareketli para.
* Dalavere, hile.
* Ynetim, idare.
dmen bedeni
* Dmen bo
az
nolu
turmak iin boydan boya konulan tek para.
dmen bo
az
* Dmenin dmen yelpazesinden yukar
kalan blm.
dmen evirmek
* hileye, dzene ba
vurmak.
dmen evi
* Dmen bo
az
n
n gemesi iin k
bodoslamas
n
n st ucuna ve teknenin kmbet olan blmne a
lm

oval delik.
dmen k
rmak
* yn dei
tirmek.
dmen kullanmak
* bir i
i kurnazca ynetmek.
dmen neferi

* En geride olan, sonuncu, en tembel.


dmen suyu
* Gemi giderken arkas
nda b
rakt

kpkl iz.
dmen suyundan gitmek
* birine ba
mlolmak, her
eyde ona uyarak davranmak.
dmen tutmak
* teknenin gidece
i yolu gzleyerek dmeni ynetmek.
dmen yapmak
* dalavere, hile ile birini kand
rmak, aldatmaya al

mak.
dmenci
* Gemilerde dmeni kullanan kimse.
* En geride olan, sonuncu, en tembel.
* Dalavereci, hileci, dzenbaz.
dmencilik
* Dmencinin i
i.
* En geride olma durumu, sonuncu olma durumu.
* Dalaverecilik, dzenbazl
k, hilecilik.
dmeni eri
* Yan yan yryen.
dmeni k
rmak
* ekip gitmek, kamak, uzakla
mak.
dmenine bakmak
*
artlar ne olursa olsun
kar
ngzetmek.
dmensiz
* Dmeni olmayan.
dmtek

* Klsik Trk mzi


inde tempo.

dmtek tutmak
* tempo tutmak.
dn
* Bugnden bir nceki gn.
* Gemi
.
* Bugnden bir nceki gnde.
* K
sa bir sre nce.
dn bir, bugn iki
* (i
e ba
lad

ndan beri) ok az zaman getii hlde.


dn cin olmu
, bugn adam arp
yor
* i
inde ustala
madan hile yollar
na ba
vuruyor.
dnden
* Bugnden bir nceki gnden.
* oktan, seve seve.
dnden bugne
* abucak, az zamanda.
dnden haz
r (veya raz
)

* kendisine yap
lan bir neriyi seve seve ve hemen kabul eden.
dnden lm
* al

ma hevesi kalmam

.
dnit
dnk

* Temel maddesi olivin olan iri taneli kaya.


* Bugnden bir nceki gnle ilgili.
* Yak
n gemi
teki.
* Acemi, yeni, toy.

dnk ocuk
* Deneyimi az, toy, acemi.
dnr

* Karkocan
n baba ve analar
n
n her biri.

dnr d
mek
* bir k
zevlenmek zere ba
kas
iin istemek.
dnr gezmek
* evlenecek erkek iin k
z aramaya
kmak.
dnr gitmek
* evlenecek kimse iin k
z istemeye gitmek.
dnrc

* K
z grmeye giden kimse, grc.

dnrclk
* Dnrcnn i
i.
dnrle
me
* Dnrle
mek i
i veya durumu.
dnrle
mek
* K
z al
p verme yolu ile h
s
m olmak.
dnrlk

dnya

* Dnr olma durumu.


* Evlenme sonucu olu
an yak
nl
k, akrabal
k, s
hriyet.
* stnde ya
ad

m
z gk cismi.
* D

, evre, ortam.
*
nanlarbir olan lke veya insanlar topluluu.
* Duygu, d
nce ve hayal lemi.
* El gn, herkes.
* Meslek veya ibirli
i iinde bulunma, camia.

dnya ahret karde


im olsun
* bir ki
iye karde
lik duygusundan ba
ka bir gzle bak
lmad

nanlat
r.
dnya lem
* Herkes, btn insanlar.
dnya ba

na dar olmak (veya gelmek)


* ok s
k
lmak, byk bir aresizlik iinde kalmak.
dnya ba

na y
k
lmak

* ok s
k
lmak, umutlar
n
yitirmek.
dnya bir araya gelse
* dnyadaki btn insanlar engel olmaya kalksa bile.
dnya durduka
* sonsuzlua dek, ebediyen.
dnya durduka duras
n!
* ok ya
a, Tanrsana sonsuz bir mr versin!.
dnya evi
* Evlilik.
dnya evine girmek
* evlenmek.
dnya grm
* ok gezmi
, ok yer grm
.
dnya gr
l
* Evrenin ve hayat
n anlam
n
, amac
n
, de
erini insan varl

nve davran

lar
n
btnyle kavramaya
al

an genel d
nce, evrene toplu bir bak

.
dnya gr

*
inde ya
an
lan a
tan
ma, anlama yetisi.
dnya gz ile grmek
* lmeden nce, sal

nda.
dnya gzne zindan olmak (grnmek veya kesilmek)
* byk bir karamsarl
k ve umutsuzluk iinde olmak.
dnya gzeli
* ok gzel (kad
n veya erkek).
dnya kadar
* pek ok.
dnya kelm
* Tanrszlerinden ba
ka sz.
dnya kelmetmek
* konu
mak.
dnya mal
* Varl
k, servet.
*
nsan
n ho
una gidecek, huzur verecek durum ve
artlar
n btn.
dnya nimeti
*
nsanlar
n dnyada yiyece
i, iece
i, kullanaca
imknlar
n tm.
dnya penceresi
* Gz.
dnya varm

* s
k
nt
lbir durumdan kurtulan kimsenin syledii sz.
dnya y
k
lsa umurunda de
il
* hibir
eyle ilgilenmez, sorumsuz, kayg
s
z.
dnya yz grmemek

* kapal
bir yerde srekli kalmak.
dnyada
* (olumsuz fillerle) Hibir zaman, hibir biimde.
dnyadan elini eteini ekmek
* bir kenara ekilip evresiyle ilgisini kesmek, toplumun ya
ay

na kar

mamak, dnya i
leriyle ilgilenmez
olmak.
dnyadan gemek (veya el ekmek)
* bir kenara ekilip toplum ya
am
na kar

mamak.
dnyadan haberi olmamak
* evresinde olup bitenleri bilmemek.
dnyalar (biri) -in oldu
* ok sevindi.
dnyal
* Dnyaya ait olan.
dnyal

dorultmak
* ya
amsresince yetecek paray
kazanmak.
dnyal
k

* Mal, mlk, servet, para.

dnyan
n (bir
ey) -i
* pek ok..., hesaps
z.
dnyan
n drt buca

* dnyan
n her yan
, her yn.
dnyan
n ka bucak (veya k
e) olduunu gstermek (anlamak)
* dnyada ne gibi glkler oldu
unu bildirmek (veya anlamak), insan
n ba

na neler gelebilece
ini retmek
veya
renmek.
dnyan
n br (veya bir) ucu
* ok uzak yerler iin sylenir.
dnyan
n tad
n
karmak
* btn zevklerden yararlanmak, mutlu ve rahat ya
amak.
dnyan
n ucu uzundur
* ya
ad
ka insan
n trl durumlarla, e
itli olaylarla kar

la
abileceini anlat
r.
dnyan
n yedi harikas
* Eski uluslar
n ola
anst olarak niteledikleri yap
lar (M
s
r piramitleri, Semiramis'in asma baheleri,
Zeus'un heykeli, Artemis tap
na
, Mausolos'un an
tkabri,
skenderiye feneri, Rodos heykeli).
dnyas
ndan gemek
* her
eye kar
ilgisiz duruma gelmek.
dnyaya gelmek
* (insan iin) domak.
dnyaya getirmek
* do
urmak.
dnyaya gzlerini kapamak (veya yummak)
* (insan) lmek.

dnyaya kaz
k akmak (veya kakmak)
* ok uzun mrl olmak, ok ya
amak.
dnyayanlamak
* dnyada neler olduunu renmek, deneyimi artmak.
dnyaygz grmemek
* znt, fke, karamsarl
k ve ok mutlu olma gibi durumlarda ba
ka bir
ey d
nememek, ll
davranamamak, yo
un olarak bir iile u
ra
ma.
dnyayharam etmek
* bir yeri ya
an
lmaz duruma getirmek.
dnyaytoz pembe grmek
* zc durumlara bile iyimser gzle bakmak.
dnyaytutmak
* ok yay
lmak, her yere da

lmak.
dnyayzindan (zehir) etmek (veya dnyayba

na dar etmek)
* bir kimseyi ok s
k
nt
lbir duruma sokmak.
dnyev
* Dnya ile ilgili, dnya i
lerine ili
kin, uhrev kar

t
.
do
dpedz

-dr
-dr-

* Bkz. duo.
* ok dz ve doru bir biimde, dmdz olarak.
* Ba
ka bir ama gtmeden, a
ktan a

a, a
kas
, gerekten.
* Yal
n, basit, sssz, sade.
* Bkz. -d
r / -dir vb.
* Bkz. -d
r- /-dir- vb.

drbn

* Uzaktaki cisimlerin grntlerini bytmeye veya yakla


t
rmaya yarayan, objektif ve okler adliki
mercekten olu
an optik alet.
* Gzetleme delii.
drbnl

* Drbn olan.

drbnn tersiyle bakmak


*o
eyi kmsemek, oldu
undan ok daha az nemli grmek.
drme
* Drmek i
i.
* Lhana.
*
ine peynir, k
yma gibi
eyler konularak yenilen pi
miyufka; bir tr gzleme.
drmece

* Ba
larda, tomurcuk, yaprak ve salk
m yiyerek ya
ayan, sar
ms
gece kelebe
i (Sparganothis pilleriana).

drmek
* Bir
eyi k
v
r
p silindir biiminde kendi zerine sarmak.
* Bir
eyi st ste katlamak.

-drtdrtme

* Bkz. -d
rt- / -dirt- vb.
* Drtmek i
i.

drtmek
* Ucu sivri bir
eyle hafife itmek.
*
stenilen
eyi yapt
rmak iin birine k

k
rt
csz sylemek, tahrik etmek.
* Uyarmak, ikaz etmek.
* Demek, dokunmak.
drt

* Fizyolojik veya ruh dengenin de


i
mesi sonucu ortaya
kan ve canl
ytrl tepkilere srkleyebilen iten
gelen gerilim, muharrik.
drtkleme
* Drtklemek, i
i.
drtklemek
* st ste birka kez drtmek.
* Birini uyarmak veya k

k
rtmak.
drtlme

* Drtlmek i
i.

drtlmek
* Drtmek i
ine konu olmak veya drtmek i
i yap
lmak.
drt

* Drtmek i
i veya biimi.

drt
leme
* Drt
lemek i
i.
drt
lemek
* Birka kez drtmek.
drt
me
* Drt
mek i
i.
drt
mek
* Birbirini drtmek.
drt
trme
* Drt
trmek i
i.
drt
trmek
* K
sa aral
klarla s
k s
k drtmek.
dr
* Drlm
ey.
* Armaan, hediye.
* eyiz.
* D
ne ar
lanlara dn sahibince verilen armaan.
dr
drlme

* Bel denilen tar


m arac
.
* Drlmek i
i.

drlmek
* Drmek i
ine konu olmak veya drmek i
i yap
lmak, k
vr
lmak.
* Bklmek.
* Toplanmak, sar
lmak, katlanmak.
drl
drl
drm

* Drlm
, k
vr
lm

.
* Drlmek i
i veya biimi.
* Drme, silindir biiminde k
v
rma.
* Yufka ekmeinin, iine trl kat
klar konulan sar
lm
biimi.

drm drm
* K
v
rarak, silindir biiminde sararak.
* Svg sz olarak kullan
lan drz szc
nn anlam
n
peki
tirir.
drmleme
* Drmlemek i
i.
drmlemek
* Drm biiminde sarmak, k
v
rmak.
drst

* Sznde ve davran

lar
nda do
ruluktan ayr
lmayan, do
ru, onurlu.
* Doru, yanl

s
z.

drst oyun
* Kurallara ve kar

l
kl
ho
grye balkalarak oynanan oyun, fair-play.
drstlk
* Doruluk.
dr
t

* Sert, gcendirici, k
r
c
.

Drz
* Suriye'nin Havran blgesinde ya
ayan ve kendilerine zg mezhepleri olan bir Mslman toplulu
u.
drz
dse
dstur

* A
r bir hakaret ve kfr sz olarak kullan
l
r.
* Oyunda, at
lan zarlardan ikisinin de benekli olan yanlar
n
n ste gelmesi.
* Genel kural, kaide.
* Yasalariine alan kitap.
* Uyurken zihinde beliren olaylar
n, d
ncelerin btn, rya.
* Gerek olmayan
ey, imge, hayal.
* Gerekle
mesi istenen
ey, umut.

dgrmek
* rya grmek.
dgc

* Bir
eyi zihinde canland
rma, yaratma, d
nme yetene
i, hayal gc.
* Muhayyile.

dk
r
kl

* ok istenilen veya umulan bir


ey gerekle
medi
inde duyulan znt, hayal k
r
kl

.
dkurmak
* bir
eyi zihinde d
np canland
rmak, hayal kurmak.
d

* Srekli hayal kuran, hayalperest.

d
lk
* D
olma durumu.
* Bilincin zay
flamas
yla ortaya
kan bir ruh bozuklu
u durumu.
d
e kalka
* Glkle.
* Biriyle yak
n ili
ki kurarak.
d
es
* Dkn kar
s
.
d
eslik
d
e

* D
es olma durumu.
* Oyunda, at
lan zarlardan ikisinin de alt
benekli olan yanlar
n
n ste gelmesi.
* Umulmayan iyi bir rastlama.

d
eatmak
* umulmad
k bir ba
arkazanmak.
d
ey

* Yer ekimi do
rultusunda olan,
akul.

d
ey ember
* Bir yerin d
eyini s
n
rlayan ember (veya dzlem).
d
ey dzlem
*
zd
m dzlemi.
d
eyazma
* D
eyazmak i
i.
d
eyazmak
* D
ecek gibi olmak.
d
eylik
* D
ey olma durumu veya d
ey durumda bulunan bir cismin zelli
i.
d
k
d
kn

* Grev ve meslek al

masd

nda severek yap


lan, dinlendirici, oyalay
c
ura
, hobi.
* Bir
eye kendini a

rvermiolan ok ba
l
, merakl
, mptel.
* Eski deer ve onurunu yitirmi
.
* Byk geim s
k
nt
s
na d
m
.
* Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refah
nyitirmi
.
* Ya
l
l
k, hastal
k gibi sebeplerle al

ma gcn yitirmi
.

d
kn olmak
* ok nem, de
er vermek.

d
knler evi
* al

ma gcnden yoksun, kazancolmayan yoksul kimselerin bar


nd
r
ld

toplumsal bir yard


m kurulu
u,
darlceze.
d
knler yurdu
* Bkz. d
knler evi.
d
knle
me
* D
knle
mek durumu.
d
knle
mek
* D
kn duruma gelmek.
d
knlk
* D
kn olma durumu, iptil.
* o
u kez yap
ya ba
l
srekli ve a

rgszlk.
* Rezillik, insana yak

mayan hayat.
* (paraca) S
k
nt
da olma, gzden d
me.
d
kn

* tutkun, ok nem, de
er veren.

d
leme
* D
lemek i
i.
d
lemek
* Bir
eyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biimde tasarlamak, zihinde canland
rmak.
d
man

* Birinin ktln isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye al

an (kimse), ya
, has
m.
* Birbirleriyle sava
an devletler ve bu devletlerin asker, sivil btn uyruklar
.
* Aralar
nda birbirleriyle at

maya varacak lde anla


mazl
k olan taraflar
n her biri.
* Bir
eyin ya
amas
na, bar
nmas
na engel olan (g, tutum vb.).
* Bir
eyi byk lde kullan
p tketen.
* Baz
eylerden nefret eden, tiksinen kimse.

d
man az
* D
man
n uydurdu
u sz, bir durumu kt gsteren sz.
d
man ba

na
* kt bir durumun a
rl

n
gstermek iin kullan
l
r.
d
man atlatmak
* iyi durum ve ba
ar
larla d
mank
skand
rmak veya k
zd
rmak.
d
man d
mana gazel (veya yasin) okumaz
* d
mandan ancak ktlk beklenir.
d
man kesilmek
* d
man olmak, d
man gibi grmek.
d
man olmak
* kin beslemeye ba
lamak.
d
manca
* D
man gibi, d
mana yak

r biimde.
d
manla
ma
* D
manla
mak i
i.
d
manla
mak
* D
man durumuna girmek.

d
manl
k
* D
man olma durumu.
* D
manca duygu veya davran

, ya

l
k, has
ml
k, husumet.
d
me
d
mek
inmek.

* D
mek i
i.
* Yer ekiminin etkisiyle bo
lukta, yukar
dan a
a

ya inmek.
* Durduu, bulundu
u, tutunduu yerden ayr
larak veya dayana
n
, dengesini yitirerek yukar
dan a
a

ya
* Yere devrilmek, yere serilmek.
* Hava ta

tlarkaza sonucu h
zla yere inerek arpmak.
* Vcuda bol gelen giysi a
a
kaymak.
* Yamak.
* Vurmak, de
mek, rastlamak.
* Vakti gelmeden (l) do
mak.
* Atlanmak, aradan
kmak, eksik kalmak.
*
karmak, eksiltmek.
* Bir zorunluk sebebiyle bulundu
u yerden ayr
lmak, gitmek.
* A

rilgi veya sevgi gstermek.


* U
ramak, kap
lmak.
* Yak

mak, uygun gelmek.


* Yak

k almak.
* devi veya yetkisi iinde bulunmak.
* Bulunmak.
* Biriyle ya
amak, al

mak, birlikte olmak durumunda kalmak.


* Bir bl
me sonunda pay
na ayr
lmak.
* Kt bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak.
*
ba

ndan uzakla
mak.
* H
z
, gc, de
eri azalmak.
* (
sve bas
n iin) Eksilmek, azalmak.
* D
knle
mek.
* Bir yere ans
z
n gelmek, damlamak, tesadfen gelmek.
* Belirli zamana rastlamak.
* F
rsat
kmak.
* Olmak, olumsuz bir duruma girmek.
* Sava
ta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak.
* Bazdeyimlerde "yrmek, birlikte gelmek" anlamlar
nda kullan
l
r.
* Baya

la
mak.
* Al

mak, mptela olmak.

d
mez kalkmaz bir Allah
* insanlar
n talihsizliklere u
ramasolaand
r.
d
sel
* Dile ilgili, hayal.
d
sz
d
k

* D
olmayan.
* A
a
doru d
m
, a
a
sarkm

.
* Az.
* Deeri azalm

.
*
ktidardan d
mveya d
rlm
.
* Belli dil kurallar
na uymayan.
* Eski deer ve onurunu yitirmiolan.
* Ya
ayabilecek duruma gelmeden do
an yavru, ceninisak
t, sak
t, s
k
t (II).

d
k yapmak

* ocuk d
rmek.
d
klk
* D
k olma durumu.
* Adlik, baya

l
k, seviyesizlik.
* Kurallara uymama durumu.
d
n

* Duyularla de
il, zihn olarak tasarlanan, biim verilen, canland
r
lan nesne veya olay, fikir, ide.

d
n d
n, boktur i
in
* kt bir durumda
kar yol bulunamad

nda sylenir.
d
nce

* D
nme sonucu var
lan, d
nmenin rn olan gr
, mtala, fikir, mlhaza, ide.
* D
dnyan
n insan zihnine yans
mas
.
* Tasa, kayg
, s
k
nt
.
* Niyet, tasar
.
*
lke, ynetici sav.

d
nce al
veri
i
* Kar

l
klgrbildirme, fikir teatisi.
d
nce zgrl

* D
ncenin d
baskve yasaklarla s
n
rland
r
lmamas
, bunlar
n etkisinden ba
ms
z olmas
.
d
ncedir almak
* bir konuda kayg
lanarak zm yolu bulmaya al

mak.
d
ncel

* Gerekte olmay
p, yaln
zca d
ncede, tasar
m iinde var olan.
* Yaln
z d
nce ile kavranabilen.

d
nceli
* D
ncesi olan.
* Kayg
l
, tasal
.
* D
nerek davranan, anlay

l
.
d
ncelilik
* D
nceli olma durumu.
d
ncellik
* D
ncel olma nitelii.
* Nesnel gerekli
i olan varl

n kar

s
nda, salt d
nce veya tasar
m olarak varl
k.
d
ncesini amak
* gr
n bildirmek.
d
ncesini okumak
* bir kimsenin ne d
ndn anlamak.
d
ncesiz
* D
ncesi olmayan.
* Tasas
z, kayg
s
z.
* D
nmeden davranan, anlay

s
z.
d
ncesizlik
* D
ncesizce davranma durumu.
d
ncesizlik etmek
* d
ncesizce davranmak.

d
nceye dalmak
* derin derin d
nmek.
d
nceye varmak
* bir gr
e veya karara varmak, bir inanca ula
mak.
d
nda
* Bkz. d
nde
.
d
nde
* Aynd
ncede olan, aynd
nceyi savunan, hemfikir.
d
ndrme
* D
ndrmek i
i veya durumu.
d
ndrmek
* D
nmesine sebep olmak, d
nmesine yol amak.
* Tasaland
rmak, kayg
land
rmak.
* Akla getirmek, hat
rlatmak, nceden kestirmek.
d
ndrmelik
* D
ndrmeye yol aan
ey.
d
ndrtme
* D
ndrtmek i
i veya durumu.
d
ndrtmek
* D
ndrmesine sebep olmak.
d
ndrc
* D
nmeye sebep olan, d
nmeye yol aan.
* Tasaland
ran, kayg
land
ran.
d
nme

* D
nmek durumu, tefekkr.
* Duyum ve izlenimlerden, tasar
mlardan ayr
olarak, akl
n ba

ms
z ve kendine zg durumu;
kar

la
t
rmalar yapma, ay
rma, birle
tirme, ba
lant
larve biimleri kavrama yetisi.
d
nme yasalar
* Doru olmasgereken bir d
nmenin belli
artlar alt
nda nas
l gerekle
ti
ini gsteren kurallar.
d
nmek
* Bir sonuca varmak amac
yla bilgileri incelemek, kar

la
t
rmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak, d
nce
retmek, zihn yetiler olu
turmak, muhakeme etmek.
* Akl
ndan geirmek, gz nne getirmek.
* Zihniyle aray
p bulmak.
* Bir
eye kar
ilgili ve titiz davranmak.
* Ak
l etmek, ne olabilece
ini nceden kestirmek.
* Tasarlamak.
* Tasalanmak, kayg
lanmak.
* Farz etmek.
d
nsel

* D
nce ile ilgili, d
nce sonucu ortaya
kan, d
nceye dayanan, fikr.

d
ntl
* Kurgusal, spekltif.
d
nc
* D
nr.
d
nclk

* D
ncnn i
i veya mesle
i.
d
nlme
* D
nlmek i
i.
d
nlmek
* D
nmek i
ine konu olmak veya d
nmek durumunda bulunulmak.
d
nm
* D
n, fikir, ide.
d
np ta

nmak
* konuyu btn ynleriyle inceleyip ona gre davranmak, iyice d
nmek.
d
nr
* Genel sorunlar zerine yeni ve kendine zg d
nceleri olan kimse, mtefekkir.
d
nrlk
* D
nr olma durumu.
d
n
* D
nmek i
i veya biimi, mtala.
*
nsan
n, zellikle davran

lar
na yn veren ahlk tutumu ve d
nme biimi.
d
p kalkmak
* (erkek kad
nla veya kad
n erkekle) yasa ve tre d

yak
n ili
ki kurmak.
* biriyle ok yak
n arkada
l
k etmek.
d
rme

* D
rmek i
i.

d
rmek
* D
mesine yol amak, d
mesine sebep olmak.
* Deerini, fiyat
nindirmek.
* Azaltmak.
* (ta
, solucan iin) Vcuttan atmak.
*
skat etmek.
* U
ratmak.
* Deerli bir
eyi ucuz veya kolay ele geirmek.
* Zay
f b
rakmak, gcn azaltmak.
d
rtme
* D
rtmek i
i veya durumu.
d
rtmek
* D
rmesini salamak.
d
rlme
* D
rlmek i
i veya durumu.
d
rlmek
* D
rmek i
ine konu olmak veya d
rmek i
i yap
lmak.
d
rm

* D
rmek i
i veya durumu.

d
r
* D
rmek i
i veya biimi.
d

* D
mek i
i veya biimi.

d
t
dttr

* D
k.
* K
l

cidd olmayan, tuhaf ve hafif giyimli.


* Dar ve k
sa giysi.

dttr Leyl
* tuhaf, dar ve k
sa giyinmikad
n.
dve
* Bo
aya gelmemi
, 1-2 ya

nda di
i s

r.
dvel

* Devletler.

dven

* Harmanda ekinlerin sap


ve tanelerini ay
rmak iin kullan
lan, nne ko
ulan hayvanlarla ekilen, alt
yznde keskin akmak ta
lar
dikine ak
lbulunan, k
zak biiminde ara, dven.
dven di
i
* Dvenin alt
na dikine ak
lan keskin ta
.
dven srmek (veya dvmek)
* dvenle ekinlerin tanelerini ba
aklar
ndan
karmak.
dvenci
* Harman zamandven srmek iin tutulan ocuk.
* Dven yapan veya satan ki
i.
dver
* Yap
larda kullan
lan kal
n aa, direk, mertek.
dvesime
* Dvesimek i
i veya durumu.
dvesimek
* Bo
a di
i istemek.
dyek

* Trk mziinde bir usul.

dyun
* Borlar.
dz

dz
-dz

* Yatay durumda olan, e


ik ve dik olmayan.
* K
vr
mlolmayan, do
ru.
* Yzeyinde girinti
k
ntolmayan, mstev.
* K
sa keli, kesiz (ayakkab
).
* Yayvan, altderin olmayan.
* K
v
rc
k veya dalgalolmayan (sa).
* Yal
n, sade, sssz.
* izgisiz, desensiz ve tek renkli.
* Engebesiz olan yer, dzlk, ova.
*
inde anason, sak
z gibi kokulu maddeler olmayan zm rak
s
, dziko.
*
simden zaman zarftreten ek.

dz bask
* Kal
p izlerini nce kauua, kauuktan da k

da geirmeye yarayan ift kopyalbask


yntemi, ofset.
dz duvara t
rmanmak
* ok yaramaz ocuklar iin kullan
l
r.
dz kanatl
lar
* Uzunlu
una katlanan alt kanatlar
, az ok sert olan sttekiler taraf
ndan rtlen, drt kanatlbcekler
tak
m
.
dz rak
* Sak
z kat
lan ve mastika denilen sak
z rak
s
ndan ay
rt edilmek iin zm rak
s
na verilen ad, dziko.
dz tmle
* Yal
n durumda bulunan tmle.
dz nl

* Dudaklar
n gerilip dzle
mesiyle olu
an nl: a, e, ,i.

dz yaz
* iir olmayan yaz
, nesir, mensur.
dzayak
*
inde merdiven veya inilip
k
lacak blm bulunmayan (ev, yol).
* Basit, yavan, kuru, sath.
* Bir halk oyunu tr.
dzce

* Olduka dz.

dze
* Bkz. doz.
dze inmek
* e
k
yal
ktan vazgemek.
dze

* Bir yzeyin eiklik derecesini anlamaya yarayan ara, tesviye aleti.


* Bkz. kabarc
kldze.

dzeleme
* Ayndzeye getirme, yzey ayr
mlar
nlme, tesviye.
* Bir yerin de
i
ik noktalardaki ykseltisini, belli bir yatay dzleme gre (deniz yzeyi) belirlemek iin
yap
lan i
lemlerin btn.
dzelme

* Dzelmek durumu.

dzelmek
* Dz duruma gelmek, dzle
mek.
* Kt, bozulmubir durumda iken dzenli duruma gelmek.
* (hava iin) So
uk ve ya
azalmak.
* (hasta iin)
yi olmak.
dzelti
* Dzeltmek i
i, tashih.
* Bas
lmakta olan bir eserin provalarzerinde zel dzeltme i
aretleriyle yanl

largsterme.
dzeltici
* Dzeltme i
ini yapan.
* Dzeltmen, musahhih.

dzeltici jimnastik
* Ya
ama ve al

ma
artlar
n
n etkisiyle olu
an vcut bozukluk ve aksakl
klar
nnlemek veya gidermek iin
uygulanan zel beden eitimi tr.
dzelticilik
* Dzeltici olma durumu, dzelticinin grevi, musahhihlik.
dzeltilme
* Dzeltilmek i
i.
dzeltilmek
* Dzeltmek i
ine konu olmak veya dzeltmek i
i yap
lmak.
dzeltim
dzeltme

* Dzeltme i
i.
* Dzeltmek i
i, tashih.
* Reform, iyile
tirme,
slahat.
* Dzelti.

dzeltme i
areti
* Kal
n olup da ince okunan nllerle birlikte bulunan g, k, l nszlerini ve nnde nlleri ince okutmak
veya yabanc
kelimelerde uzun okunmasgereken nlleri belirtmek iin kullan
lan i
aretinin ad
,
apka: det, lem,

k; k
t, tezgh; il, tel
; lhana, lmba, ltin vb.
dzeltmek
* Dzgn duruma getirmek.
* Bozuklu
unu gidermek, onarmak.
* Yanl

tan kurtarmak, tashih etmek.


dzeltmen
* Dizilmekte olan bir eserin provalar
ndzeltme ile grevli kimse, dzeltici, musahhih.
dzem
* Bir birle
i
e veya bir kar

ma girecek madde miktarlar


n
n belirtilmesi, dozaj.
dzeme
dzemek
dzen

* Dzemek i
i.
* Herhangi bir kar

mistenilen orana gre haz


rlamak, kar

m
n dozunu belirlemek.
* Belli yntem, ilke veya yasalara gre kurulmuolan durum, uyum, nizam, sistem.
* Soyut ve somut nesnelerin bir s
raya, bir hedefe, bir amaca gre s
ralanmas
.
* Yerle
tirme, tertip.
* Bir devletin belli ba
l
ilkeleri bak
m
ndan ynetimde tuttu
u yol, ynetim biimi, rejim.
* Toplumsal bir yapiinde gelerin btne, btnn gelere ve gelerin biribirlerine gre ili
kileri.
* Alet edevat tak
m
.
* Bez dokuma tezgh
.
* Mzik aletlerinde ses ayar
, akort.
* Dolap, hile.

dzen a
klamas
* Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncular
n grn
leri, davran

lar
zerine yap
lan
a
klama.
dzen ba
* Disiplin, dzence.
dzen kurmak

* i
ler duruma getirmek.
* dzenlemek.
* hileye ba
vurmak.
dzen teker
* Makinelerde, hareketin h
z
ndzgn tutmaya, al

maydzenlemeye yarayan byk apl


ark, volan.
dzen vermek (dzene koymak veya dzene sokmak)
* dzenlemek, da

n
kl
ktan kurtarmak.
* akort etmek.
dzenbaz
* Dzenci, hileci.
dzenbazl
k
* Dzenbaz olma durumu.
dzence
dzenci

* S
kdzen, disiplin.
* Dzen, hile yapan, hileci, oyunbaz, dzenbaz, dessas.

dzencilik
* Dzenci olma durumu.
dzenek
* Mekanizma.
dzenleme
* Dzenlemek i
i.
* Belirli sesler, alg
lar veya topluluklar iin yaz
lm
bir eserin, ba
ka sesler, alg
lar veya topluluklar
taraf
ndan sylenip al
nabilmesi iin o eserde yap
lan de
i
iklik, aranjman.
dzenlemeci
* Dzenleme yapan kimse.
dzenlemek
* Dzenli, dzgn duruma getirmek, dzen vermek, tanzim etmek.
* Yapmak, haz
rlamak.
* Dzenleme yapmak.
* Mzik aletlerini akort etmek.
dzenlenme
* Dzenlenmek i
i.
dzenlenmek
* Dzenli, dzgn duruma getirilmek.
* Yap
lmak, tertip edilmek.
dzenle
ik
* Dzenleri birbirine uygun.
* Bir s
n
flamada ayndzen ve ayns
rada bulunan.
dzenle
im
* Ayns
radaki nesne veya kavramlar
n birbirinin yan
nda olu
u.
* Bir s
n
flamada ayns
rada bulunan iki veya daha ok kavram
n ba
nt
s
.
dzenleyici
* Herhangi bir i
i, kurulu
u gerekle
tirip dzenli sonu al
nmas
nstlenen kimse, organizatr.
* Bir makinenin grevini istenilen lde tutup ayarlayabilen ara, regltr.

dzenli

* Dzeni olan, yerli yerinde, kararl


, tertipli, muntazam.
* Sistemli, nizaml
.

dzenli ordu
* En kk birimden en byk birlie kadar her trl donan
ma sahip asker g.
dzenlik

* Bkz. dirlik dzenlik.

dzenlilik
* Dzenli olma durumu.
dzensiz

* Dzeni olmayan veya dzeni bozuk, kar

k, tertipsiz, intizams
z, gayrimuntazam.
* Sistemsiz.

dzensizlik
* Dzensiz olma durumu, tertipsizlik, intizams
zl
k, nizams
zl
k.
dzey

dzeyli
dzeysiz

* Bir yzeyin veya bir noktan


n nisp yksekli
i ve o ykseklikten getii var say
lan dzlem, seviye.
* Bir nesnenin veya kimsenin ba
ka nesnelere veya kimselere gre olan de
er ve ycelik derecesi, seviye.
* Belli bir dzeyi olan, seviyeli (kimse).
* Belli bir dzeyi olmayan, seviyesiz (kimse).

dzeysizlik
* Belli bir dzeyi olmama durumu, seviyesizlik.
dzg
dzgl

* Yarg
lama ve deerlendirmenin kendisine gre yap
ld

lt, uyulmasgereken kural, norm.


* Dzgye uygun, normal.

dzgn

* Doru ve przsz, muntazam.


* Eksiksiz ve yerli yerinde, kusursuz, insicaml
, rab
tal
, muntazam.
* Kurala uygun olarak, kusursuz bir biimde.
* Kenar veya ayr
tlarile a
larbirbirine e
it olan (biim).
* Kad
nlar
n, teni przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yar
s
vveya boyalkrem,
fondten.
dzgnc
* Dzgn yapan veya satan kimse.
* Gelinin dzgnn sren ve onu ssleyen kad
n.
dzgnl

* Yzne dzgn srmolan.

dzgnlk
* Dzgn olma durumu.
dzgsel

* Kurallarla, yasalarla ilgili olan, kural, yasa koyan, normatif.

dzgsz
* Dzgye uymayan, dzgs olmayan, anormal.

dziko
dzine

dzlem

* Rak
, dz (II).
* Ayncinsten olan nesnelerin on iki tanesinin bir arada olmas
.
* ok.
* zerinde girinti ve
k
ntolmayan, dz, yass
.
* zerine, kesi
en iki do
runun her noktas
n
n dokunmasgereken yzey, mstev.

dzlem geometri
* Bir dzlem iinde kalan, iki boyutlu olan
ekli inceleyen geometri.
dzlem kre
* Yer yuvarla
zerindeki biimleri btnyle bir dzlem zerinde gstermek amac
yla e
itli haritac
l
k
yntemlerine ba
vurularak haz
rlanm
harita.
dzleme

* Dzlemek i
i, tesviye.

dzlemek
* Dzlem durumuna getirmek, tesviye etmek.
dzlemsel
* Dzlem niteli
inde olan.
dzlenme
* Dzlenmek durumu.
dzlenmek
* Dz, dzlem durumuna gelmek.
dzle
me
* Dzle
mek durumu.
* Bazkelimelerde, e
itli sebeplerle, yuvarlak nllerin dz nllere dnmesi.
dzle
mek
* Dz duruma gelmek.
dzletme

* Dzeltmek i
i.

dzletmek
* Dz duruma getirmek.
dzlk

dzme

dzmece

* Dz olma durumu.
* Geni
, dz yer.
* Dzmek i
i.
* Gerek olmayan, asl
na benzetilerek uydurulan, uydurma, sahte.
* Gerek olmayan, dzme, sahte.

dzmeci
* Dzme
eyler yapan, sahteci, sahtekr.
dzmecilik

* Dzmeci olma durumu, dzmecilik, sahtekrl


k.
dzmek
* Bir ihtiyac
kar

lamak amac
yla birok
eyleri birbirini tamamlayacak biimde bir araya getirmek.
* Dzene sokmak, dzene koymak, s
ralamak, elveri
li, uygun bir duruma getirmek.
* Yaratmak, olu
turmak, meydana getirmek.
* Uydurmak.
* Cinsel ili
kide bulunmak.
dztaban

* Tabi ayak kemerinin kaybolmas


ile olu
an yap
sal bozukluk.
* Tabankemerli olmayan.
* Dar tabanlbir tr rende.
* U
ursuz.

dztabanl
k
* Dztaban olma durumu.
dzlme
* Dzlmek i
i veya durumu.
dzlmek
* Dzmek i
ine konu olmak veya dzmek i
i yap
lmak.
dzm dzm
* Dizim dizim.
Dy

* Disprosyum'un k
saltmas
.

e
* Sonu niteli
inde bulunan cmlenin ba

na getirildi
inde "yle ise", "yle olunca", "mademki yle" szleri
gibi
art niteliinde olan bir cmle yerini tutar.
* (e:) Ba

na getirildi
i cmledeki kavrama gre e
itli tonlar alarak birtak
m duygular anlat
r.
* (soru vurgusuyla)
a
ma ve merak anlat
r.
-e
-e

* Bkz. -a / -e (I).
* Bkz. -a / -e (II).

-e
* Bkz. -a / -e (III).
-e hli
e mi?
e, E

ebabil

* Bkz. verme durumu.


* olur mu?.
* Trk alfabesinin alt
ncharfi; ses bilimi bak
m
ndan ince nllerin dz ve geniolan
ngsterir.
* Nota i
aretlerini harflerle gsterme ynteminde mi sesini bildirir.
* Dak
rlang
c
, keisa
an.

ebad
nda
* boyutlar
nda, ap
nda, lsnde, bykl
nde.
ebat

* Boyutlar.
ebcet
* Arap alfabesinin her harfi bir rakamkar

layan ve anlams
z sekiz kelimeden olu
an dei
ik bir dzeni. Bu
dzende ba
taki elif harfinden ba
lanarak, her harfe, birden ona kadar birer birer, ondan yze kadar onar onar,
yzden bine kadar yzer yzer artt
rmak yoluyla bir de
er verilmi
tir.
ebcet hesab
* Ebcet dzeninden yararlanarak bir kelimeyi rakama evirmek veya kelimelerle ve genellikle eski
airlerin
yapt

gibi, m
sralarla nemli bir olay
n tarihini gsterme yntemi.
ebe

* Doum i
ini yapt
ran kad
n.
* Byk anne, nine.
* Genellikle ocuk oyunlar
nda baolan, dier ocuklara veya gruba kar
cezas
nekmek ve bundan
kurtulmak iin tek ba

na btn sorumluluu zerine alan ocuk.


ebe olmak
* oyun iinde ebelik yapmak.
ebebulguru
* Bulgur iriliinde yaan kar.
ebed

* Sonsuz, lmsz.

ebed uyku
* lm.
ebed uykuya dalmak
* lmek.
ebedle
me
* Ebedle
mek i
i.
ebedle
mek
* Ebed duruma gelmek, sonsuzla
mak, lmszle
mek.
ebedle
tirme
* Ebedle
tirmek i
i.
ebedle
tirmek
* Ebed duruma getirmek, sonsuzla
t
rmak, lmszle
tirmek.
ebedlik
ebediyen

ebediyet

* Ebed olma durumu, sonsuzluk.


* Sonsuz olarak, sonsuzlu
a kadar.
* (olumsuz cmlelerde) Hibir zaman.
* Sonsuzluk.

ebegmeci
* Ebegmecigillerden, iekleri il, yapraklar
sebze olarak kullan
lan, kendili
inden yeti
en ok y
ll
k ve
mor iekli bir bitki (Malva siylvestris).
ebegmecigiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, rnek bitkisi ebegmeci olan bir bitki familyas
.
ebeku
a

* Gk ku
a

, alk
m.
ebeleme
* Ebelemek i
i.
* Mayalhamuru bezelere ay
rarak, yufka haline getirip sac zerinde pi
irdikten sonra alt st k
s
mlar
n
n
ya
lanmas
yla yap
lan ekmek.
ebelemek
* Oyunda ebe yapmak.
ebeleyi
* Ebelemek i
i veya biimi.
ebeli
ebelik

* Ebesi olan.
* Ebe olma durumu veya ebenin yapt

i
.
* ocuk oyunlar
nda ebe olma durumu.

ebemku
a

* Ebeku
a

.
ebesiz

* Ebesi olmayan.

ebet
* Sonu olmayan gelecek zaman, sonsuzluk.
ebeveyn
ebleh

* Ana ve baba.
* Ak
ls
z, budala, al
k.

eblehle
me
* Eblehle
mek i
i veya durumu.
eblehle
mek
* Ebleh durumuna gelmek.
eblehlik
ebonit

* Ebleh olma durumu, eblehle


me.
* 100 k
s
m kauu
un 32 k
s
m kkrtle i
lenmesinden elde edilen plstik madde.

ebru

* K

t sslemecili
inde kitre ve kola gibi yap

t
r
c
larla younla
t
r
lm
su zerine, neft ya
ile
suland
r
lm
ya
l
boya damlat
larak yap
lan ve k
da geirilen ss.
ebrucu

* Renkleri kar

t
rarak ss k

tlarzerine ebru yapan sanat


.

ebruculuk
* Ebru yapma sanatveya ebru satma i
i ile ura
ma.
ebrulama

* Ebrulamak i
i.

ebrulamak
* Ebru yaparak boyamak.

ebrul
ebrulu

* zerinde de
i
ik renkler bulunan.
* zerine ebru yap
lm
(k
t, kuma
).

ebucehil karpuzu
* Kabakgillerden, elma byklndeki meyvesi ok acve i srdrc, ishal yap
cbir bitki, ach
yar, ac
elma, it h
yar(Citrullus colocynthis).
Ebussuut Efendinin gelini gibi
* eskiye balan
p pek kapal
giyinen k
z veya kad
n iin alay yollu sylenir.
Ebussuut Efendinin torunu
* eskiye ok ba
l
, tutucu olanlar iin kullan
l
r.
eblyoskop
* Cisimlerin kaynama s
cakl

ntespit etmeye yarayan cihaz.


ecdat
ece

* Dedeler, atalar.
* Gzel kad
n, kralie.

-ecek
* Bkz. -acak / -ecek.
ecel

* Hayat
n sonu, lm zaman
.

ecel aman verirse


* mr yeterse, lmezsem.
ecel be
i
i
* ok tehlikeli ta

t veya geit.
ecel geldi cihana, baar
sbahane
* lmn herkes iin ka
n
lmaz bir olay oldu
unu anlat
r.
ecel
erbeti imek
* lmek.
ecel teri
geer.

* "ok korkmak, ok s
k
lmak veya bunal
m geirmek" anlam
nda ecel teri (veya terleri) dkmek deyiminde

ecel teri dkmek


* a

rkorkudan terlemek, lm duygusuna kap


lmak.
ecele are bulunmaz
* aresiz gibi grnen her g i
in bir
kar yolu vard
r.
eceli gelen kpek cami duvar
na siyer
* herkesin zerine titredii, kutsal sayd

eyi ktleyen, bozan kimse kt sonucuna katlan


r.
eceli gelmek
* lm veya yok olmas
ka
n
lmaz duruma gelmek.
eceline susamak
* lmek istermigibi tehlikeli i
lere giri
mek.

eceliyle lmek
* ola
an say
lan herhangi bir biimde lmek.
-ecen
ecinni

* Fiilden s
fat treten ek: sevecen, evecen vb.
* Cin.

ecinniler top oynuyor


* bombo
, kimse yok,
ss
z ve sessiz.
ecir

* Sevap.
* cret.
* cretle al

an kimse.
*

i, amele.

ecir sab
r dilemek
* basal
dilemek.
ecirlik
* Ecir olma durumu.
ecibc
* Hibir yeri dzgn olmayan, irkin bir biim alm
bulunan, arp
k urpuk, e
ri b
r.
ecnebi

ecnebilik
ecu

* Ba
ka devlet uyru
unda olan (kimse), yabanc
.
* (s
fat tamlamalar
nda) Ba
ka devlet.
* Yabancolma durumu.
* Bkz. ek.

ecza
ad
.

* Kimyasal yollarla elde edilen, il yapmaya yarayan veya sanayide trl i


lerde kullan
lan maddelerin genel

ecza antas
* Acil durumlarda kullan
lmak zere arabada veya evde bulundurulan ve pansuman iin gerekli il ile
malzemenin konuldu
u anta.
ecza dolab
*
inde gerekli illar
n ve aletlerin bulunduu zel olarak yapt
r
lan kk dolap.
ecza kutusu
*
l kutusu.
eczac

*
l yapan veya haz
r illar
satan diplomal
kimse.

eczackalfas
* Eczac
n
n yard
mc
s
.
eczac
l
k
*
llar
n haz
rlanmas
yla ura
an uygulamalbilim.
* Eczac
n
n mesle
i veya grevi.

eczahane
eczal

*
llar
n yap
ld

ve sat
ld
yer.
* Kimyasal madde ile kaplanm

, kar

t
r
lm

, i
lem grm
.
*
i kimyasal madde ile doldurulmumermi atan ate
li silh.

eczalpamuk
* Steril duruma getirilmipamuk.
eczane
* Bkz. eczahane.
eczas
z
-e
ehel

* Eczasolmayan.
* Bkz. -a / -e.
* ok cahil, ok bilgisiz olan.

eda
* Davran

, tav
r.
* Naz, i
ve.
* Anlat
yolu.
eda

* Verme, deme.
* (namaz iin) K
lma yerine getirme.

eda etmek
* borcunu demek.
* namaz k
lmak.
edal

edat

* Herhangi bir biim ve grn


l olan.
* Tav
rlar
hoolan; nazl
, i
veli.
* Bir kelimeden sonra gelerek o kelime ile dier geler aras
nda ilgi kuran kelime, ilge.

edat grubu
* Edat tmleci.
edat tmleci
* Genellikle bir zarf tmleci grevinde kullan
lan ve ismin edatla olu
turdu
u kelime grubu, edatltmle.
edatl

* Edat bulunduran.

edatltmle
* Edatla kurulmutmle.
ede
* Byk erkek karde
, a
abey.
edeb

* Edebiyatla ilgili, edebiyata ili


kin.

edeb eser
* Edebiyatta sanat de
eri ta

yan dei
ik edebiyat trlerinde kaleme al
nm
eserlerin her biri.

edeb sanat
* Edeb sanatlar
n her biri.
edeb sanatlar
* Edebiyatta anlat
m
zenginle
tirmek, renklendirmek ve daha arp
c
hle getirmek iin temelde benzetme
esas
na dayalsz ve manaya ba
l
anlat
m inceli
i ve zelli
i.
edebikelm
* Sylenmesi kaba, irkin ve sak
ncalnesnelerin veya kavramlar
n de
i
ik szlerle daha uygun ve edepli bir
biimde anlat
lmas
, rtmece.
edebini tak
nmak
* edepli davranmaya ba
lamak.
edebiyat

* Olay, d
nce, duygu ve imajlar
n dil arac
l

ile biimlendirilmesi sanat


, yaz
n, literatr.
* Bir bilim kolunun trl konularzerine yaz
lm
yazve eserlerin hepsi, literatr.
*
ten olmayan, gereksiz, boszler.

edebiyat bilimi
* Edebiyat
n iinde yer alan konularsosyoloji, psikoloji gibi bilim dallar
n
n yntemlerini de kullanarak
ara
t
ran, inceleyen, irdeleyen ve tahlil eden bilim dal
.
edebiyat tarihi
* Btn edeb hareketleri, dnemleri, yazar ve
airleri, dil ve slp zelliklerini a
klayan bilim dalveya
kitap.
edebiyat yapmak
* bir konu zerinde gereksiz yere ssl szler sylemek.
edebiyata
* Edebiyata uygun, edebiyata benzer.
edebiyat
* Edebiyatla ura
an kimse.
* Edebiyat dersi okutan retmen.
edebiyat
l
k
* Edebiyatla ura
ma i
i.
edebiyatsever
* Edebiyata tutkun.
edememe
* Edememek durumu.
edememek
* Rahat olamamak; kendinde bir eksiklik duymak; geinememek.
edep
* Toplum tresine uygun davranma, incelik.
edep etmek
* utanmak, s
k
lmak.
edep yahu!
* a
k sa
k sz syleyenlere kar
"utan!", "edebini tak
n" anlam
nda kullan
lan sz.
edep yeri

*
nsanlarda reme organlar
n
n bulunduu yer, ut yeri.

edepleni
* Edeplenmek i
i veya biimi.
edeplenme
* Edeplenmek i
i veya durumu.
edeplenmek
* Uslanmak, ince ve terbiyeli olmak.
edepli

* Uslu, ince, terbiyeli, meddep, uygun.

edepli edepli
* Uslu olarak, uslu uslu.
edepsiz

* Utan
lacak i
leri hi s
k
lmadan yapan, utanmaz, s
k
lmaz, terbiyesiz.
* Sak
n
lacak kt (kimse),
irret.

edepsiz edepsiz
* Edepsize yak

r biimde.
edepsizce
* Terbiyesizce, utanmadan.
edepsizle
me
* Edepsizle
mek i
i.
edepsizle
mek
* Edepsizce davran

larda bulunmak, terbiyesizle


mek.
edepsizlik
* Utanmazl
k, s
k
lmazl
k, terbiyesizlik,
irretlik.
edeptir sylemesi
* affedersiniz, sylemesi ay
pt
r ama.
eder
edevat
Edi

* Fiyat, paha.
* Bir iiin gerekli olan malzemelerin, paralar
n tm.
* Birbiriyle iyi anla
an iki ya
l
n
n baba
a kal

nanlatan Edi ile Bd, akire Dudu sznde geer.

edi
*
yapma veya yap
lan i
.
edibane

edik

edilgen

* Terbiyeli, nazik.
* Edebiyat
ya yak

r biimde.
* Yumu
ak ve renkli sahtiyandan yap
lm
yar
m konlu lp
n.
* K
sa izme.
* Szde zneyle kullan
lan veya znesi dolaylyolla belirtilen fiil, mehul, pasif, etken kar

t
.

edilgen at
* o
u kez -(i)l- bazen de -(i)n- at
ekleriyle kurulan fiil at
s
.

edilgen fiil
* Gerek znesi belli say
lmayan fiil. Trkede bu fiil -(i)l, bazen de -(i)n- edilgen atekleriyle kurulur: yaz
lmak, oku-n-mak, tan
-n-mak vb.
edilgenle
me
* Edilgenle
mek durumu.
edilgenle
mek
* Edilgen duruma gelmek.
edilgenle
tirme
* Edilgenle
tirmek i
i.
edilgenle
tirmek
* Edilgen duruma getirmek.
edilgenlik
* Edilgen olma durumu.
edilgenlik eki
* Fiillerin gerek znesini gizleyen yap
m eki.
edilgi

* D

ar
dan gelip bir
eyde belli bir dei
iklik yapan iveya bu i
in sonucu, infial.

edilgin
* Hareketi ve etkisi olmayan, pasif.
* Etkileri al
cdurumunda olan, munfail, pasif, etkin kar

t
.
* Olaylar
n gidi
ini etkilemek ve denetlemek iin ki
inin hibir aba gstermemesi durumu.
edilginlik

* Edilgin olma durumu.

edilme
* Edilmek i
i veya durumu.
edilmek
edim

* Etmek fiiline konu olmak, yap


lmak.
* Yap
lm

, gerekle
mii
,amel, fiil.
*
nsan bilin ve faaliyetlerinin tek tek davran

lar
.
* Belirli bir idurumuyla kar

la
t
zaman ki
inin yapabildi
i davran

.
* Alacakl
n
n isteyebilece
i ve borlunun yapmak zorunda oldu
u davran

, ivaz.

edimli
* Edimi olan.
edimsel
edin
edinilme

* Edim niteli
inde olan, gerek olarak var olan, fiil, aktel, gizli ve tasar
l
kar

t
.
* Edinilen
ey veya
eyler, mktesebat.
* Edinilmek i
i.

edinilmek
* Edinmek i
i yap
lmak.
edinim

* Kazanma, iktisap.
edinme
* Edinmek i
i, kazanma, iktisap.
edinmek
edinti
edip

* Kendini (bir
eye) sahip k
lmak, kendine sa
lamak, iktisap etmek.
* Edinilen, kazan
lan
ey.
* Edebiyatla ura
an, edeb eser veren kimse, yazar.

edisyon
* Bas
m.
editr
editrlk
edna

* Bas
c
, yay
mc
, na
ir, tbi.
* Bas
c
l
k, yay
mc
l
k.
* ok a
a

, en alt dzeyde.

edvar
* a
lar, devirler.
* Alaturka mzik kurallar
n
inceleyen eser.
edvar musikisi
* Alaturka klsik mzik.
efe

* Yiit, zellikle BatAnadolu ky yiidi, zeybek.


* Aabey.
* Kabaday
.

efece
* Efe gibi, efeye yak

r (biimde).
efekt

* Radyo ve televizyon yay


nlar
nda, tiyatro oyunlar
nda veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi
gereken seslerin tabi kaynaklar
n d

nda, optik, mekanik, kimyasal yntemlerle gerekle


tirilmesi.
efektif
efelek
efeleni

* Banknot ve metal sikke.


* Lbada.
* Efelenmek i
i veya biimi.

efelenme
* Efelenmek i
i.
efelenmek
* Diklenmek, kafa tutmak.
efele
me

* Efele
mek i
i.

efele
mek
* Efe durumuna gelmek.
efelik

* Efe olma durumu.


* Kabaday
l
k.

efelik etmek (veya yapmak)


* kabaday
l
k etmek.
efemine

* Kad
nlara benzeyen veya kad
ns
davran

lar iinde grnen, davran


ve k
l
k k
yafet bak
m
ndan kad
na
zenen (erkek).
efendi

* E
itim grmki
i iin zel adlardan sonra kullan
lan unvan.
* Gnmzde bey unvan
ndan farklolarak zel adlardan sonra kullan
lan ikinci derecede bir unvan.
* Buyru
u yryen, sz geen kimse.
* Koca.
* Sayg
deer, ince, elebi.
* (erkekler iin) Seslenme sz olarak kullan
l
r.

efendi efendi
* Uslu uslu.
efendi gibi ya
amak
* s
k
nt
s
z, varl
k iinde ya
amak.
efendibaba
* Bazailelerde ocuklar
n babalar
, gelinlerin kay
npederleri iin kulland
klar
saygsz.
efendice

* Efendi gibi, efendiye yara

r (biimde).

efendiden bir adam


* terbiyeli, kibar ve a
rba
lkimse.
efendilik
* Efendi olma durumu, efendiye yak

r davran

.
efendim

* Bir seslenikar

s
nda "buraday
m" anlam
nda kullan
l
r.
* Anla

lmayan bir sz tekrarlatmak veya kar

s
ndakinin ne d
nd
n sormak iin sylenir.
* Nezaket veya saygiin sze kat
l
r.

efendim nerede, ben nerede?


* "Ben ne diyorum siz ne diyorsunuz" anlam
nda kullan
l
r.
efendime syleyeyim
* sz sylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kulland

bir sz.
efil efil

* Sa, giysi gibi hafif


eylerin rzgrda dalgalanmas
nbelirtir, ifil ifil.

efil efil esmek


* yaz
n rzgr yavayava
, serin serin esmek.
efil efil etmek
* rzgrda dalgalanmak.
efkr

* Eski d
nceler, fikirler.
* Tasa, kayg
.
* Kamuoyu, efkar
umumiye.
efkr basmak
* tasalanmak, kayg
lanmak.
efkr da

tmak
* s
k
nt
ygidermek, zntden uzakla
mak.
efkr etmek
* efkrlanmak.
efkr
umumiye
* Kamuoyu.
efkrlan

* Efkrlanmak i
i veya biimi.
efkrlanma
* Efkrlanmak i
i.
efkrlanmak
* Tasalanmak, kayg
lanmak, zlmek.
efkrl
eflk

* Tasalanm

, tasal
, kayg
l
.
* Gkler.

eflke ser ekmek


* ok yksek olmak.
efltun
* A
k mor renk.
* Bu renkte olan.
efltun
* Efltun renginde olan.
* Pltonik.
efor
* Zihince ve bedence ortaya konan aba, emek.
efrad
n
cami, ayar
nmani
* ne eksik ne fazla; eksii art
olmayan.
efrat

efriz
efsane

* Bireyler, fertler.
* Erler, erat.
* Bkz. friz.
* Eski alardan beri sylenegelen, ola
anst varl
klar
, olaylarkonu edinen hayal hikye, sylence.
* Geree dayanmayan, as
ls
z sz, hikye vb.

efsanele
me
* Efsanele
mek i
i.

efsanele
mek
* Efsane durumuna gelmek.
efsanele
tirilme
* Efsanele
tirilmek i
i.
efsanele
tirilmek
* Efsane niteli
i kazand
r
lmak.
efsanele
tirme
* Efsanele
tirmek i
i.
efsanele
tirmek
* Efsane durumuna getirmek.
efsaneli

* Efsanesi olan.

efsanev
* Efsanelerde geen, kendisi iin efsaneler dzlen veya efsaneyi and
r
r nitelikte olan (kimse, hayvan, yer).
efsun
efsunkr

* By, sihir.
* Byl, sihirli.

efsunlama
* Efsunlamak i
i.
efsunlamak
* Bylemek, by yapmak.
eften pften
* Ba
tan savma yap
lm

, dayan
ks
z, derme atma, rk, de
ersiz (
ey).
ege
Egeli

* Bir ocuu koruyan, i


lerine bakan ve her trl davran

nda sorumlu kimse, veli, iye.


* Trkiye'nin bat
s
ndan, Ege blgesinden olan (kimse).

egemen
* Ynetimini hibir k
s
tlama veya denetime balolmaks
z
n srdren, ba
mlolmayan, hkmran, hkim.
* Szn geiren, stnlk kazanan.
egemenlik
* Egemen olma durumu.
* Milletin ve onun tzel ki
ilii olan devletin yetkilerinin hepsi, hkmranl
k, hkimiyet.
eglog
* K
sa k
r manzumesi, oban trks.
ego
egoist
egoistlik

* Ben.
* Bencil, hodbin.
* Bencil olma durumu.

egoizm

* Bencillik, hodbinlik.

egosantrik
* Egosantrizm yanl
s
.
egosantrizm
* Dnyada bireyin benli
ini merkez sayan felsefe gr
, beniincilik.
egotizm

* Benlikilik.

egzama

* Birdenbire ortaya
karak geli
en k
zart
, ka

nma, sulanma, kabuk ba


lama gibi doku bozukluklar
yla
belirginle
en bir deri hastal

, mayas
l.
egzamal
* Egzamasolan.
egzamams
* Egzamayand
ran.
egzersiz
* Al

t
rma.
*
dman.
egzersiz yapmak
* al

t
rma yapmak.
egzistansiyalist
* Varolu
u.
egzistansiyalizm
* Varolu
uluk.
egzogami
* D
evlilik.
egzomorfizm
* D
ba
kala

m.
egzotik

* Uzak, yabanclkelerle ilgili, bu lkelerden getirilmi


, yabanc
l.

egzotik orba
* Ana malzemesi; deniz k
rlang
c
, kaplumba
a vb. deniz rnleri olan bir orba tr.
egzotizm

* Bir eserde uzak, yabanclkelerle ilgili olaylar


, ki
ileri, yresel gr
leri yans
tma, yabanc
ll
k.

egzoz
*
ten yanmalmotorlarda yanan akaryak
t gazve bu gaz
n bo
alt
lmas
.
* Bu gaz
n at
lmas
nsalayan dzen.
* Susturucu.
egzoz gaz
* Egzozdan at
lan gaz.
egzozcu
*
ten yanmalmotorlarda egzoz dzenini yapan veya onaran usta.
e
diri

* E
dirmek i
i veya biimi.
e
dirme
* E
dirmek i
i.
e
dirmek
* E
ik duruma getirmek.
e
e

* Gs kafesini olu
turan, arkadan omurgaya, nden de gs kemi
ine eklenen uzun, yassve eri
kemiklerden her biri, kaburga.
e
e
ara.
e
eleme

* Madenleri, tahtayvb. yi yontmak, dzeltmek, perdahlamak iin kullan


lan, zeri prtkl, sert, ensiz, elik

* E
elemek i
i.

e
elemek
* E
e ile dzle
tirmek, a

nd
rmak.
-e
en
* Bkz. -aan / -een.
e
er
e
i
e
ik

* art anlam
n
glendirmek iin
artlcmlelerin ba

na getirilir,
ayet.
* Yemikopar
rken dallarekmeye veya kovandan bal almaya yarayan ara.
* Yatay bir izgi veya dzlemle aolu
turacak biimde olan, mail, meyil,
ev.
* Bklm
.
* Dik veya paralel olmayan doru.

e
ik bime
* Ekseni taban
na dikey olmayan bime.
e
ik izgi

* Dz olmayan izgi.

e
ik dzlem
* Bir cismi ykse
e
karmak iin gerekli gc ayarlamada kullan
lan e
ik, dz yzey.
e
ik silindir
* Ekseni taban
na dikey olmayan silindir.
e
iklik

* E
ik olma durumu, eim, yamukluk, meyil.
* Bir dzlem zerinde hareket eden bir gk cismine ili
kin yrnge dzleminin, tutuluma bak
dorultusuna
dik dzleme veya belirtilmiherhangi bir dzleme gre yapt

a
.
e
ilim

e
ilimli
e
ili

* Bir
eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelme, meyil, temayl.
* Para piyasalar
nda zamanla olu
an de
i
im, al
m sat
m i
lemleriyle ilgili ini
k
seyri.
* E
ilimi olan, istekli, meyyal, mail.
* E
ilmek i
i veya biimi.

e
ilme

* E
ilmek i
i.
* Bir do
runun, bir ba
ka do
ruya (veya dzleme) gre eik olmas
.
* Yerin manyetik alan
nda bulunan serbest m
knat
slbir inenin do
rultusu ile yatay dzlem aras
ndaki a
.

e
ilmek
* Belirli bir ynle a
olu
turacak bir durum almak, bir yne doru arp
lmak.
* (insan) Bir i
i yapmak iin belini e
mek.
* Ba
kas
n
n bask
s
nveya egemenli
ini benimsemek, kabul etmek.
* (bir i
i) nemseyip ele almak.
e
im

e
imli

* E
ilmiolma durumu.
* Bir yzeyin yatay dzleme doru e
ilmesi, eiklik, meyil.
* E
imi olan.
* Bir
eyi yapmaya iten ynelmi
, meyyal.

e
imler
* Bir yzey, dzlem, yol veya cihaz
n yatay dzleme oranla eimini len ara, klinometre.
e
imsiz

* E
imi olmayan.

e
in
* Arka, s
rt.
* Beden, vcut.
* Boy bos, endam.
e
inik

e
inme

* E
ilmiolan, mail.
* Bir
eyi sevmi
, istemiveya yapmaya iten ynelmiolan.
* E
inmek durumu.

e
inmek
* Bir
eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelmek, meyletmek.
e
inti
e
ir

* E
elenen bir
eyden dklen ince toz.
* Ar
lar
n
kard
bir tr salg
.

e
ir kk
* Dere ve durgun su kenarlar
nda yeti
en, 50-125 cm yksekliinde, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Acorus
calamus).
e
ir mumu
* K

n ar
lar
n kovan deliklerine s
vad
klarmadde.
e
irme
* E
irmek i
i.
e
irmek
e
irmen

* Yn, pamuk gibi


eyleri iile bkp iplik durumuna getirmek.
*
plik e
irmeye yarar ara, kirmen.

e
irtme
e
irtmek
e
i

* E
irtmek i
i.
* E
irmek i
i yapt
rmak.
* E
mek i
i veya biimi.

e
itbilim
* Bkz. eitim bilimi.
e
itici

e
iticilik
e
itilme
e
itilmek

* E
itimi salayan, eitmeye elveri
li veya eiten de
erleri bulunan.
* Genellikle ocuk e
itimi ile ura
an kimse, mrebbi.
* E
itici olma durumu veya e
iticinin i
i.
* E
itilmek i
i.
* E
itmek i
ine konu olmak.

e
itim
* Belli bir bilim dalveya sanat kolunda yeti
tirme, geli
tirme ve e
itme i
i.
* ocuklar
n ve genlerin toplum ya
ay

nda yerlerini almalariin gerekli bilgi, beceri ve anlay

larelde
etmelerine, ki
iliklerini geli
tirmelerine yard
m etme, terbiye.
* E
itim bilimi.
e
itim bilimi
* retim ve eitimi kurallara balayan bilim kolu, pedagoji.
* retmenlik sanat
, uygulamasveya meslei iin gerekli bilgi ve becerileri kazand
ran bilim dal
, pedagoji.
e
itim dnemi
* Herhangi bir konuda bilgi ve becerileri geli
tirmek iin ayr
lan sre.
e
itim enstits
* Orta dereceli okullara
retmen yeti
tirmek iin kurulmuyksek okul.
e
itim fakltesi
*
lk ve orta
retim okullar
na
retmen yeti
tirmek iin kurulmudrt y
ll
k yksek
renim kurumu.
e
itim program
* E
itimi dzenleyen ve ynlendiren sistem.
e
itimci

* E
itim i
iyle u
ra
an (kimse), terbiyeci, pedagog.

e
itimcilik
* E
itimci olma durumu e
itme i
i veya eitimcinin grevi.
e
itimli
* E
itim grm
, eitilmi
.
e
itimsel
e
itimsiz

* E
itimle ilgili, terbiyev.
* E
itim grmemi
, e
itilmemi
.

e
itme

* E
itmek i
i, terbiye etme.

e
itmek

* Birinin akla uygun, fiziksel ve moral geli


mesi zerine etki yaparak e
itli davran
yatk
nl
klar
, bilgi ve
grg a

layarak, nceden tespit edilmiamalara gre onun belirli bir ynde geli
mesini sa
lamak, terbiye etmek.
* (hayvan iin)
stenilen davran

laryapabilecek biimde yeti


tirmek.
e
itmen

* E
itim i
iyle u
ra
an kimse.
* Kurs grerek kyde
retmenlik yapan kimse, ky
retmeni.

e
itmenlik
* E
itmenin i
i.
e
itsel
e
itsellik

* E
itimle ilgili, terbiyev.
* E
itsel olma durumu.

e
lek
* Srnn yaz
n le s
ca

nda dinlendi
i glgelik.
* Yolcular
n geceyi geirdikleri yer, han, konak.
e
leme
* E
lemek i
i.
e
lemek

e
lence

* Oyalamak, durdurmak.
* Avutmak.
* E
lenmek i
i.
* Ne
eli ve ho
a vakit geirten
ey.
* Ne
eli ve ho
a vakit geirilen toplant
.

e
lenceli
* E
lendiren, ho
a giden.
e
lencelik
* Oyalanmak iin yenilen
ekerleme, kavrulmubadem, f
st
k kabak ekirdei gibi
eyler.
e
lencesiz
* E
lencesi olmayan.
e
lendiri

* Glmece, mizah.

e
lendirici
* E
lendirme niteli
i olan, e
lendiren.
e
lendiri
* E
lendirmek i
i veya biimi.
e
lendirme
* E
lendirmek i
i.
e
lendirmek
* E
lenmesini salamak, e
lenmesine yol amak.

e
lenilme
* E
lenilmek i
i.
e
lenilmek
* E
lenmek i
i yap
lmak.
e
leni
* E
lenmek i
i.
e
lenme

* E
lenmek i
i.
* Ne
eli, ho
a vakit geirme.
* Alay etme.
* Oyalanma.

e
lenmek
* Ne
eli, ho
a vakit geirmek.
* Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zay
f noktasile alay etmek.
* Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek.
* Oyalanmak.
e
lenti
e
le
me
e
le
mek

e
me

* Ne
eli ve ho
a vakit geirilen toplant
.
* E
le
mek, oyalanmak i
i, tevakkuf.
* Oyalanmak, elenmek, tevakkuf etmek.
* Bir yerde oturmak, ya
amak, ikamet etmek.
* E
mek i
i.

e
me
* Kavis.
e
meli
e
mek

E
mr
e
relti

* E
meci olan, kavisli, mukavves.
* Dz olan bir
eyi e
ik duruma getirmek.
* Sert bir cismi bkmek.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
* E
relti otu.

e
relti otu
* E
relti otugillerden, kumlu yerlerde yeti
en, 150 cm kadar ykselebilen, t
pta ba
rsak kurtlar
nd
rmek
iin kullan
lan ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Driopteris filix-mas).
e
relti otugiller
* Damarl
ieksizlerden, rnei e
relti otu olan bir bitki toplulu
u.
e
reti

* Belirli bir sre sonra kald


r
lacak olan, geici, i
reti, muvakkat.
* Takma.
*
yi yerle
memi
, yerini bulmam

, belli belirsiz.
* Uyumsuz, yak

mam

* stnkr, ciddiye almadan.


e
reti almak
* dn almak.
e
reti ata binen tez iner
* dn al
nm
aralarla giri
ilen i
ler ok kez yrtlemez.
e
reti kuyruk tez kopar
* temeli olmayan i
lere gvenilmez.
e
reti oturmak
* bir yerde ok k
sa sre oturmak, ili
mek.
e
reti vermek
* dn vermek.
e
retileme
*
stiare, iretileme.
e
retilik

* E
reti olma durumu, iritilik.

e
retiye almak
* bir yap
n
n alt blmn onarmak iin stn destekler zerinde durdurmak.
e
rez
* E
irdir Glnde ya
ayan bir bal
k.
e
ri

* Doru, dz olmayan, bir noktas


nda yn dei
tiren, arp
k, i
ri.
* Yay gibi kavislenmi
, e
meli, mukavves.
* Yatay veya d
ey olmayan, btnyle bir yana eilmibulunan, e
ik, mail.
* Yanl

.
* Bir olay
n
iddetindeki azal
ve oal

lar
gsteren izgi.
* Doru olmayan (izgi, yzey), mnhani.

e
ri bakmak (veya e
ri gzle bakmak)
* kt d
nce ile bakmak.
e
ri br
* Yer yer erilmive bklmolan, arp
k urpuk.
e
ri ehre
* As
k yz.
e
ri gemi doru sefer
* kullan
lan ara yetersiz ama yap
lan iiste
e uygun.
e
ri oturup do
ru konu
al
m
* birisine kar
tutumumuz ne olursa olsun doruyu sylemeliyiz.
e
ri sz
e
ri yz

* Ktleme sz.
* Aksi, sert (surat).

e
rice
* Az eri olan.
e
rice

* S

r sinei, bvelek.
e
rice
* Butlar
n topak etlerinden yap
lan past
rma.
e
rili
e
rilik
e
rili

* E
risi olan.
* E
ri olma durumu.
* E
rilmek i
i veya biimi.

e
rilme
* E
rilmek i
i.
e
rilmek
e
riltme

* E
ri duruma gelmek, irilmek.
* E
riltmek i
i.

e
riltmek
* E
ri duruma getirmek.
e
rim
* Burga.
* E
ri, dalgal
.
e
rim e
rim
* E
ri e
ri, dalga dalga, e
riler izerek.
e
risi dorusuna gelmek
* olmayacak gibi grnen bir i
, bir giri
im, rastlantsonucu olumlu bitmek.
e
ritme
e
ritmek

* E
ritmek i
i.
* E
riltmek, i
ritmek.

e
riye e
ri doruya do
ru
* gerek neyse aynen belirtilmelidir.
e
si
eh

ehem

* Ucu yanm
odun, kse
i.
* Olur, peki veya fena deil anlam
nda kullan
l
r.
* Bezginlik anlat
r.
* ok nemli.

ehemmiyet
* nem.
ehemmiyet vermek
* nem vermek.
ehemmiyetli

* nemli, mhim.
ehemmiyetsiz
* nemsiz.
ehil

* Topluluk, cemaat.
* Bir i
te yetkili olan, bir i
i yapan, yeterli, erbap.
* Karkocadan her biri, e
.
* Sahip.

ehil olmak
* ustala
mak, uzman olmak.
ehl
* Evcil.
ehlibeyt
ehlidil
ehlihibre

* Hz. Muhammed'in k
z
, damadve torunlar
ndan olu
an ailesine verilen ad.
* Gnl eri, kalender, rint.
* Bilirki
i.

ehlikeyf
* Rahat
na d
kn, keyif sahibi.
ehlle
me

* Evcille
me.

ehlle
mek
* Evcille
mek.
ehlle
tirilme
* Evcille
tirilme.
ehlle
tirilmek
* Evcille
tirilmek.
ehlle
tirme
* Evcille
tirme.
ehlle
tirmek
* Evcille
tirmek.
ehlisalip

* Hal
lar.

ehlisnnet
* Hz. Muhammed'in snnetini yerine getirenler.
ehlivukuf
* Bilirki
i.
ehliyet

ehliyetli

* stat, uzluk.
* Src belgesi.
* Yeterlikli, yeterli, kifayetli.

* Ehliyeti olan.
ehliyetname
* Ehliyet, yeterlik belgesi, src belgesi.
ehliyetsiz

* Yetersiz.
* Ehliyeti olmayan.

ehliyetsizlik
* Ehliyetsiz olma durumu, yetersizlik.
ehlizevk
ehram

ehven

* Gzel veya irkin hkmn verdiren duyguya sahip, zevki olan (kimse).
* M
s
r firavunlar
n
n piramit biimindeki mezarlar
na verilen ad.
* Piramit.
* Daha az kt, ye, zarars
z.
* Bkz. ucuz.

ehven kurtulmak
* ucuz kurtulmak.
ehveni
er
* Birka ktden en az kt olan
, ktnn iyisi.
ehveniyet
* Ehven olma durumu.
einstenyum
* Atom say
s99 olan, uranyumun srekli
s
nmas
yla veya termonkleer tepkimeler s
ras
nda olu
an yapay
element. K
saltmasE.
ejder

* Trl biimlerde tasarlanan korkun bir masal canavar


, ejderha, dragon.
* Byk y
lan.

ejder (ejderha) gibi


* iri yap
lve korkun grn
l.
ejderha

* Bkz. ejder.

ejektr
* F

k
rt
c
.
ek

-ek

* Bir
eyin eksiini tamamlamak iin ona kat
lan para.
* Bir gazete veya derginin gnlk yay
m
ndan ayrve cretsiz olarak verdi
i para, ilve.
* Sonradan kat
lan, dikilen, yap

t
r
lan paran
n belli olan yeri.
*
ki borunun birbirine birle
tirildii yer.
* Eklenmi
, kat
lm

.
* Kelime tretmek veya kelimenin grevini belirtmek iin kullan
lan
ekil verici ses veya sesler, lhika.
* Bkz. -ak / -ek.

ek bent olmak
*
a

r
p ne diyeceini bilememek.

ek bilezi
i
*
ki boruyu birbirine eklemekte kullan
lan balantparas
, man
on.
ek bte
ek ders

* Y
ll
k bteye sonradan eklenen bte.
* Haftal
k mecbur ders yknn d

nda kalan ders.

ek eylem
* Ek fiil.
ek fiil

*
sim, s
fat, zamir gibi isim soyundan kelimelerin yklem grevinde kullan
lmas
nsalayan yard
mcfiil. Bu
fiilin genizaman
,
ah
s ekleriyle ekilir: al

kan-
m, al

kan-s
n, al

kan(-d
r) al

kan-
z, al

kanlar(lar-d
r). Bu
fiilin belirli, belirsiz gemizamanlar
yla
art
n
n ekiminde ek fiil gerektiinde kullan
labilir: gzeldi (<gzel i-di),
yorgunmu(<yorgun i-mi
), iyiyse (< iyi i-se) vb.
ek grev

* Devlet dairelerinde bir kimsenin as


l i
iyle birlikte yrtt ikinci i
.

ek kk
* Sap
n yanlar
ndan
kan ince kk.
ek oylum

* Camilerde yar
m kubbelerin iki veya yan
nda kk yar
m kubbelerle yap
lan oylum eklemleri.

ek denek
* Ayl
k cretlere ek olarak verilen prim veya ikramiye.
ek tahsisat
* Ek denek.
ekbir
* (makamca) Bykler, devlet bykleri, ileri gelenler.
* Kendini be
enmikimseler iin kullan
l
r.
ekalliyet
* Az
nl
k.
ekarte
eke

ekecek
ekenek

* Saf d

etmek, konu d

nda tutmak anlam


ndaki ekarte etmek sznde geer.
* Byk, yeti
kin, ya
l
, kart.
* Ya

kk oldu
u hlde szleri ve davran

lar
bykmgibi olan ocuk.
* Tohum.
* Ekilen yer, mezraa.

ekici
* Herhangi bir tar
m rnn reten, tar
mla ura
an (ifti).
ekili
ekilme

* Ekilmiolan, mezru.
* Ekilmek i
i.

ekilmek
ekim

ekin

ekin biti
ekin iti

* Ekmek i
i yap
lmak.
* Ekmek i
i.
* Y
l
n 31 gn sren 10. ay
, te
rinievvel.
* Tah
l
n tarlaya at
ld

andan harman oluncaya kadar ald


duruma verilen ad.
* Kltr, hars.
* Bkz. buday biti.
* Ba

n
dik tutup herkese yksekten bakan kimse.

ekin kargas
* Tyleri parlak, kara ve erguvan par
lt
l
bir tr karga (Corvus frugilefus).
ekinci
ekincilik

* Ekin ekip bimekle ura


an kimse, ifti.
* Ekin ekip bime i
i, tar
m.

ekini belli etmemek


* eksik, bozuk, yanl

, kusurlu bir i
i salam, do
ru ve doal imigibi gsterme becerisini kan
tlamak.
ekinlik
* Ekin ekilmiyer.
ekinokok
ekinoks
ekinti

* Et oburlar
n geli
midnemlerinde ba

rsaklar
nda ya
ayan tenya tr.
* Gn gece e
itli
i.
* Ekilen
ey.

ekip
* Tak
m, grup, kol.
*

ilerin olu
turdu
u tak
m.
ekip bimek
* tar
m yapmak.
ekipman
-ekleeklektik

* Bir kuruluveya i
letmeye gerekli olan e
ya.
* Bkz. -akla- / -ekle-.
* Semecilik yanl
s
, semeci.

eklektizm
* Semecilik.
eklem

* Vcut kemiklerinin u uca veya kenar kenara gelip birle


ti
i yer, mafsal.
eklem bacakl
lar
* Birbirine eklenmihalkalardan olu
an bcekler, rmcekler, kabuklular ve ok ayakl
lar gibi blmlere
ayr
lan hayvan s
n
f
.
ekleme
* Eklemek i
i.
* Eklenmi
.
ekleme di
i
* Bkz. duvar di
i.
eklemek

eklemeli

* Bir
eyi ekle tamamlamak, ulamak, ilve etmek.
* Bir
eyi ek olarak kullanmak.
* Biti
ken.

eklemleme
* Eklemlemek i
i.
eklemlemek
* Eklemle birle
tirmek.
eklemlenme
* Eklemlenmek i
i.
eklemlenmek
* Eklemle birle
mek.
eklemli

* Eklemi olan.

eklemliler
* Eklem bacakl
lar.
eklemsiz
* Eklemi olmayan.
eklemsizler
* Kolsu ayakl
lardan, kavk
enetleri aras
nda eklem olmayan bir s
n
f.
eklenme

* Eklenmek i
i.

eklenmek
* Eklemek i
i yap
lmak.
* Ekle tamamlanmak.
eklenti

* Bir
eye eklenmiolan, ek durumunda bulunan para, aksesuar.

eklentiler
* Herhangi bir yap
ya gre ayrbir i
levi bulunan blmler veya yap
lar, m
temilt.
ekler
eklesil

*
i krema ile doldurulmubir pasta tr.
* niversitelerde
rencilerin ders seme veya b
rakma i
lemi.

ekle
me
ekle
mek

* Ekle
mek i
i.
* Ek durumuna gelmek.

ekle
tirme
* Ekle
tirmek i
i.
ekle
tirmek
* Vurmak, a
k etmek.
ekletme
ekletmek
ekli

* Ekletmek i
i.
* Eklemek i
ini yapt
rmak.
* Eklenmiolan, eki olan.

ekli pkl
* Ekli, yamalve dzensiz.
ekme

* Ekmek i
i.

ekmeden biilmez
* emek vermeden beklenen bir sonuca eri
ilmez.
ekmedii yerden biter
* umulmayan ve istenilmeyen yerde kar

la

lan kimseler iin kullan


l
r.
ekmeinden etmek
* i
inden
karmak, i
inden atmak.
ekmeinden olmak
* geimini salayan i
inden mecbur olarak ayr
lmak.
ekmeine gz koymak (veya dikmek)
* birinin geimini salayan i
i elinden almaya al

mak.
ekmeine yasrmek
* istenmedi
i hlde birinin i
ine yarayacak biimde davranmak.
ekmeini
karmak
* al

i
ten geimini kar

layacak kadar kazan salamak.


ekmeini kana doramak
* byk bir s
k
ntve zntye katlanmak.
ekmeini kazanmak
* geimini salamak.
ekmeini ta
tan
karmak
* geimini salamakta ok becerikli olmak.
ekmeini yemek
* birisinin i
inde al

arak kendi geimini sa


lamak.
* geim ynnden birisinin yard
m
ndan yararlanmak.

ekmeiyle oynamak
* birinin geim kayna

n
tehlikeye d
rmek.
ekmek

ekmek

* Bir bitkiyi retmek iin topraa tohum atmak veya gmmek.


* Topra
ekip bimek iin kullanmak.
* Serpmek.
* Bir
eyin ba
lamas
na yol aacak sebepleri haz
rlamak.
* Birini uydurma bir sebeple b
rak
p gitmek, savu
mak, atlatmak.
* (para iin) Bo
una harcamak, ziyan etmek.
* Yar

ta gemek.
* e
itli tah
l unundan yap
lm
hamurun f
r
nda, sata veya tand
rda pi
irilmesiyle yap
lan yiyecek.
*
nsangeindirecek i
, kazan.
* Yemek, a
.

ekmek aac
* Dutgillerden, s
cak lkelerde yeti
en, meyvesi beyaz etli ve biraz unlu, besleyici bir bitki (Artocarpus
incisa).
ekmek aslan
n az
nda
* geim salayacak bir ibulmak ve para kazanmak kolay deildir.
ekmek ayvas
* Gevrek ve sulu bir tr ayva.
ekmek arps
n
* kar

s
ndakini inand
rmak iin edilen yemin.
ekmek dolmas
* Soan, maydanoz ve baharat kar

m
n
n ii bo
alt
lm
somun ekmee doldurulmasve pi
irilmesi yoluyla
haz
rlanan bir yemek tr.
ekmek d
man
* Bir ailede geimin sa
lanmas
na kat
lmayan tketici durumdaki ki
iler.
ekmek elden, su glden
* kendisi al

may
p ba
kas
n
n kazanc
yla geinme durumu.
ekmek kaday
f
* Yuvarlak kk pide biiminde yap
l
p kurutulduktan sonra yumurtaya bulan
p yada k
zart
lan bir tr
kaday
fa, atezerinde koyu
eker
erbeti iirilerek haz
rlanan tatl
.
ekmek kap
s
* Geim sa
layan iyeri.
ekmek kavgas
* Geim sa
lamak iin al

p ura
ma, geim sava

.
ekmek kayg
s
* Geim sa
lamak abas
.
ekmek kf
* Doal olarak ekmek, peynir ve benzeri besinler zerinde geli
en asklmantar (Penicillium crustaceum).
ekmek mayas
* Ekmek yap
m
nda hamurun mayalanmas
nsalayan madde.
ekmek pmek
* yeminin gcn art
rmak iin ekme
i pp ba
a gtrmek.

ekmek paras
* Geimi sa
layan para veya kazan.
ekmek tahtas
* Ekmeklik hamurun f
r
na srlmek zere haz
rland

ve zerine konuldu
u uzun tahta.
ekmek tatl
s
* Ekmekten yap
lan tatl
.
ekmek ufa

* Ekmek k
r
nt
s
.
ekmeki

* Ekmek yapan veya satan kimse.


* Ekmek sat
lan dkkn.

ekmekilik
* Ekmek yapma veya satma i
i.
ekmeklik

ekmeksiz

ekol
ekolli
ekoloji

* Ekmek yapmaya yarayan veya ayr


lan.
*
ine ekmek konulan kap.
* Oyunda hep yenilerek kendisinden para kazan
lan kimse.
* Ekmei olmayan.
* Yiyece
i olmayan.
* Ekmek olmadan.
* Okul.
* Bkz. yank
ca.
* evre bilimi.

ekolojik
* evre bilimsel.
ekolojik ortam
* Canl
lar
n aralar
ndaki balant
lar
n, ili
kilerin kurulduu yer, evre.
ekolojist

* evre bilimci.

ekonometri
* Ekonomik olaylar
n a
klanmas
nda ok say
da de
i
keni gz nne alarak ve kar

l
klba
nt
lar kurarak,
teorik al

malar
n deneylerle do
rulanmas
nsa
layan matematiksel yntem.
ekonomi

*
nsanlar
n ya
ayabilmek iin retme ve rettiklerini bl
me biimlerinin ve bu faaliyetlerden do
an
ili
kilerin btn, iktisat.
* Bu ili
kileri inceleyen bilim dal
, iktisat.
* A

rharcamalardan sak
nma, iktisat.
ekonomi corafya
* Ekonomik olaylar
n yeryznde, bir lkede veya bir blgede da

ninceleyen corafya kolu.


ekonomi politik

*
nsan toplumlar
nda madd refah
n da
t
m
nve insanlar aras
ndaki ekonomik ili
kilerin geli
imini konu
alan bilim dal
.
ekonomi yapmak
* tutumlu davranmak.
ekonomik
* Ekonomi ile ilgili olan, iktisad.
* Az masrafl
, kazanl
, hesapl
, iktisad.
ekonomik ambargo
* Bir lkeyi cezaland
rmak amac
yla ekonomik alanda yapt
r
m uygulama.
ekonomik davranmak
* tutumlu davranmak.
ekonomist
* Ekonomi uzman
, iktisat
.
ekonomizm
* Her
eyin ekonomik sebeplerle belirlendii ve i
i s
n
fmcadelesinin yaln
zca ekonomik bir mcadele
oldu
unu ileri sren d
nce ak
m
.
ekopraksi
* Ba
kas
n
n yapt
hareket ve davran

laranlams
z olarak tekrarlama, yans
ca.
ekose
* e
itli renklerde kareli olan (kuma
).
ekran

* zerine bir cismin

k yoluyla grnts d
rlen, saydam olmayan dz yzey, grntlk.
* Beyaz perde, grntlk.
* Televizyon cam
, grntlk.

eksantrik
* D
merkezli, merkez d

(olan).
* Ayr
ks
.
eksantrik mili
* Makine paralar
n
n al

mas
n
yneten bir tr yuvarlak mil.
ekselns

* Bakan ve eliden ba
layarak cumhurba
kanl

na kadar ykselen, yksek makam sahibi yabanc


lara verilen

eref unvan
.
* Bu unvanta

yan kimse.
eksen
* Bir cismi iki e
it paraya blen izgi, mihver.
* zerinde bir pozitif yn var say
lan sonsuz doru.
* Araba dingili.
eksen oyuncu
* Oyun kurucu.
eksen lke
* (bir toplulu
u veya pakt
) Kurucu veya ynlendirici lke.
ekser
ekseri

* Byk ivi, enser.


* En ok, en ou, o
u kez.

ekseriya
ekseriyet

* o
unlukla, okluk, o
u kez.
* o
unluk, okluk.

ekseriyetle
* Genellikle, ounlukla, oklukla.
eksi
*
karma i
leminde " - " i
aretinin ad
, nak
s.
* S
f
rdan kk, nnde eksi i
areti bulunan (say
), negatif, nak
s, artkar

t
.
eksi say
* S
f
rdan kk say
, negatif say
.
eksi u

eksibe
eksik

* Elektrikli ayr

t
rmada s
v
ya bat
r
l
p ak
m
n gemesini sa
layan metal ulardan eksi ykl olan
, katot.
* Elektrikle yap
lan temizleme, parlatma vb. i
lemlerde yer alan eksi ykl elektrot.
* Kum y

n
, kumul.
* Gerekli duyulan, ihtiya duyulan (
ey), noksan.
* Bir blm olmayan, natamam.
* Mkemmel olmayan, kusurlu, muallel, sakat.
* Az.

eksik art
k
* Biraz eksik veya fazla olabilir anlam
nda kullan
l
r.
eksik
kmak
* tart
veya lnn tam olmad

grlmek.
eksik domak
* vaktinden nce veya organlargeli
meden do
mak.
eksik etek
* Kad
n.
eksik etmemek
* her zaman bulundurmak, srdrmek.
eksik gedik
* Ufak tefek ihtiyalar.
eksik gedik kapamak
* gerekli olan ufak tefek ihtiyalarkar

lamak.
eksik gelmek
* yeti
memek, yetmemek.
eksik olma
* "var ol, saol" gibi ho
nutluk anlat
r.
eksik olmamak
* her vakit ve her f
rsatta bulunmak.
eksik olmas
n
* "saolsun, var olsun" anlam
nda birine kar
ho
nutluk bildirir.

eksik olsun
* "gere
i yok" anlam
nda kullan
l
r.
* lsn!.
eksiklenme
* Eksiklenmek i
i veya durumu.
eksiklenmek
* Eksi
i bulunmak.
eksikli

eksiklik

* Kendisine bir
ey gerekli olan, muhta.
* Kad
n.
* Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nak
sa, f
kdan.

eksiksiz
* Eksi
i olmayan, tam, tamam.
*
yi, namuslu, temiz.
eksilen
*
karma i
lemindeki ilk say
.
eksili
eksilme
eksilmek

* Eksilme i
i.
* Eksilmek i
i, tenakus.
* Azalmak, az duruma gelmek.
* Bulunmak, var olmak, rastlanmak.

eksiltilme
* Eksiltilmek i
i.
eksiltilmek
* Eksiltilmek i
ine veya durumuna konu olmak.
eksiltme

* Eksiltmek i
i.
* Bir i
in kimin taraf
ndan daha ucuz yap
laca

n
n anla

lmasiin istekliler aras


nda a
lan fiyat k
rma i
i,
mnaka
a, ihale.
eksiltmek
* Eksik duruma getirmek, say
s
nazaltmak.
eksiltmeye
kar
lmak
* bir i
, istekliler aras
nda en uygun olana b
rak
lmak iin haz
rlan
p sunulmak, ihaleye
kar
lmak.
eksin

* Anyon.

ekskavatr
* Kazmakinesi kazaratar, kazma.
eksper
* Bilirki
i, uzman.
eksperimantalizm

* Deneyselcilik.
eksperlik
* Bilirki
inin grevi, uzmanl
k.
ekspertiz

* Eksperlerce yap
lan inceleme, ke
if, muayene.

ekspertiz raporu
* Eksperler taraf
ndan yap
lan inceleme sonunda haz
rlanan rapor.
ekspoze

* Bir yere sunulan bildiri zeti.

ekspozisyon
* Sergi.
ekspres

* Yaln
z byk duraklarda duran, byk iskelelere u
rayan ve ok h
zlgiden tren, uak veya gemi.
*
vedilikle, abuk yap
lan (
ey).
* (posta ile yollanan, h
zla yerine gitmesi istenilen
eyler iin) zel ulak.

ekspres yol
* Ta

tlar
n h
zlar
nkesmeden gidebilece
i geni
likte, gidive geliynleri blnmyol.
ekspresyonist
* D

a vurumcu.
ekspresyonizm
* D

a vurumculuk.
ekstra

ekstrafor

* En iyi, stn nitelikli (tr).


* Fazladan, al

lan ve gerekenden ba
ka.
* Giysilerin etek, kol, yaka paralar
na, perdelerin ucuna geirilen seyrek dokunmuketen
erit.

ekstrasistol
* Kalp ve damarlarda normal iki kas
lma aras
nda olu
an fazladan kas
lma.
ekstre

ekstrem

ek
i

* Hesap zeti veya dkm.


* z, hlsa.
* En u, en son.
* A

r
, mfrit.
* Sirke veya limon tad
nda olan.
* Bu tadveren
ey.

ek
i elma
* Sert, sulu ve
eker orand
k bir tr elma.
ek
i kiraz
* Vi
ne.
ek
i limon
* Ek
ilii fazla olan ham limon.

ek
i maya
* Bir nceki ek
i veya mayalhamurdan al
n
p bir sre fermente edildikten sonra yeni yap
lm
bir hamuru
mayalamak amac
yla kullan
lan maya.
ek
i surat
* Ksknlk veya ho
nutsuzluk anlatan yz.
ek
i yonca
* Ek
i yoncagillerden, ok y
ll
k otsu bitki (Oxalis acetosella).
ek
i yoncagiller
*
ki eneklilerden yapraklar
nda kuzukula
asidi bulunan bir bitki familyas
.
ek
i yz
ek
ikulak
ek
ili

* Ek
i surat.
* Kuzukula

.
*
inde ek
isi bulunan.

ek
ili orba
* Nohut, dvme, k
rm
zmercimek, patl
can, sumak ek
isi, sarm
sak, yave baharat kullan
larak haz
rlanan
bir orba tr.
ek
ilik
* Ek
i olma durumu veya ek
i tat.
ek
ime
ek
imek

ek
imik

* Ek
imek i
i.
* Ek
i duruma gelmek.
* Mayalanmak.
* Utanmak, mahcup olmak.
* S
rna
mak,
srar etmek.
* Surat asmak.
* Ya
al
nm
stten yap
lan peynir, kesmik, kelek.

ek
imsi
* Tad
ek
iye alan.
* Buruk.
ek
imt
rak
* Az ek
i.
ek
itilme

* Ek
itilmek i
i.

ek
itilmek
* Ek
itmek i
i yap
lmak.
ek
itme

* Ek
itmek i
i.

ek
itmek
* Ek
imesine yol amak.
ekti

* Her yiyecei caneken.


* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinen, asalak, tufeyl.
* Anaslp ba
ka bir koyuna al

t
r
lan veya elle beslenen koyun.
* Ars
z, yzsz, grgsz.
* Cimri, pinti, grmemi
.
* Anasve babasolmayan veya at
lm

, b
rak
lm
ocuk.
ekti pktler
* Bir eve dadanan asalak kimseler.
ektilik
* Ekti olma durumu.
ektirme
ektirmek

* Ektirmek i
i.
* Ekmek i
ini yapt
rmak.

ektoderm
* Bkz. d
deri.
ek
* Ortak pazar lkelerince kabul edilen para birimi.
ekvator

* Yer yuvar
n
n eksenine dik olarak geti
i ve yer yuvar
niki e
it paraya bld var say
lan en byk
ember, e
lek.
ekvatoral

* Ekvatorla ilgili e
leksel.
* Y
ld
zlar
n a
l
m ve ykselimini lmekte kullan
lan drbn.

ekzotermik
* Is
veren.
el

* Kolun bilekten parmak ular


na kadar olan, tutmaya ve iyapmaya yarayan blm.
* Arac
, vas
ta.
* (iyelik ekleriyle veya bazdeyimlerde) Sahiplik, mlkiyet.
* Kez, defa.
*
skambil oyunlar
nda k

t atma s
ras
.
* Ynetim, bask
, etki.
* Baznesne ve aralar
n tutmaya yarayan blm.
* Elle yap
lan.

el
* Yabanc
, yak
nlar
n d

nda kalan kimse.


* lke, yurt, il.
* Halk, ahali.
* Oba, a
iret.
-el
el amak

* Bkz. -al / -el.


* dilenmek.
* ba
kas
n
n yard
m
nisteyecek durumda olmak.
* Bkz. k

t amak.

el adam
* Yabanckimse.

el lem

* Herkes, el gn, yabanc


lar.

el al

kanl

* Bir iveya hareketin birok kez yap


lmasile kazan
lan zellik, ustal
k, maharet.
el almak

el alt
nda

* tarikatlarda bir mrit, mr


idinden, ba
kalar
na yol gsterme iznini almak.
* bir sanatyapmak iin ustan
n iznini almak.
* k
t oyunlar
nda kar
taraf
n oynad

k
d
n daha nemlisini oynayarak stnlk sa
lamak.
* kolayca al
nabilecek yerde, haz
rda.

el alt
ndan
* gizlice.
el arabas
* Elle srlen, ta
, toprak gibi
eyleri ta

maya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu kk araba.


el ard
man gayreti
* dosta d
mana kar
kk d
memek iin.
el atmak

* birisinin i
ine kar

mak, mdahale etmek.


* bir i
e giri
mek, te
ebbs etmek.

el ayak (veya el etek) ekilmek


* ortal
kta hi kimse kalmamak,
ss
zla

p sessizle
mek.
el ayas

* Elin, bilekle parmaklar aras


ndaki i blm.

el balamak
* saygiin ellerini gbeinin stne kavu
turup durmak.
* namaza durmak.
el basmak
* kutsal bir
ey zerine el koyarak yemin etmek.
el bebek gl bebek
* nazl
,

mar
k.
el be
enmezse yer beensin
* be
enilmeyen bir kimse olmaktansa lmek daha iyidir.
el bende!

* tekrarlanan oyunda ba
lama s
rasveya hakkbende.

el bezi
* Kurulama ve temizleme i
lerinde kullan
lan bez.
el birli
i

* Bir iyapmak iin birle


me, beraberlik, dayan

ma.

el birli
i etmek
* birlikte davranmak, dayan

mak.
el bombas
* Elde ta

nabilen ve pimi ekilerek ate


lenen kk tip bomba.

el abukluu
* Bir i
i abuklukla yapabilme ustal

.
* Hilesini kimseye sezdirmeden yapabilme.
el antas
* Gnlk i
lerde veya k
sa gezilerde kullan
lan, iinde zel e
ya bulunan kap.
el ekmek
* vazgemek.
el ektirmek (veya ektirilmek)
* grevinden uzakla
t
r
lmak.
el
rpmak
* alk

lamak, tempo tutmak.


* birini a

rmak iin ellerini birbirine vurmak.


el de
irmeni
* El gcyle al

t
r
lan ve kahve, baharat gibi
eyleri
tmeye yarayan bir tr kk de
irmen.
el de
i
tirmek
* kullan
m
veya mlkiyeti bir kimseden ba
ka bir kimseye gemek.
el de
memi
* hi kullan
lmam

, dokunulmam

.
* safl

bozulmam

.
el dokunulmak (veya dokunulmamak)
* daha nce kullan
lmak (veya kullan
lmamak), el de
miolmak (veya olmamak).
el du
u
* Y
kan
rken elde tutup su pskrtmeye yarayan ara.
el el stnde oturmak
* herhangi bir iyapmadan, booturmak.
el elde baba
ta
* elde bulunan her
eyin tkendi
ini anlat
r.
el elden stndr (ta ar
a kadar)
* bir kimse, kendisinden stn bir ba
kas
n
n da olabilece
ini bilmelidir.
el elden stndr, taa ar
a kadar
* daha iyi, daha kaliteli, daha uzman ki
ilerin bulunabileceini belirtir.
el ele

* Birbirinin elini tutarak.

el ele vermek
* birlikte davranmak, bir konuda birle
mek.
el elin aynas
d
r
* insan
n her davran

nevresindekiler a
ka grr.
el elin e
e
ini trk a

rarak arar
* ba
kalar
, insan
n kendi s
k
ntve sorunlar
na gereken nemi vermez, gerekti
i kadar ilgilenmez.
el emei

* Elde yap
lan i
.
* Bu al

man
n kar

el emei gz nuru

* ok incelik isteyen uzun zaman ierisinde elle yap


l
p ortaya
kar
lan gzel eser veya i
lerin de
erini
belirtmek iin kullan
l
r.
el ense ekmek (veya etmek)
* gre
te, kolunu hasm
n boynuna getirip baparmag
rtla
a, drt parmada enseye geirerek hasm
y
kmak amac
yla ekmek.
* Yenmek, malp etmek.
el erimi
el erki

* ok uzakta olmayan, elin ula


abilecei uzakl
k.
* Demokrasi.

el ermez, g yetmez
* bir ikar

s
ndaki gszl anlatmak iin kullan
l
r.
el etek ekilmek
* Bkz. el ayak ekilmek.
el etek pmek
* bir i
i yapt
rmak iin ok yalvarmak.
* yaltaklanmak.
el etmek
el fal

* bir kimseyi el i
aretiyle a
rmak.
* Avu iindeki izgilere gre bak
lan fal.

el feneri
* Elektrik feneri.
el freni

* Motorlu ta

tlarda el ile al

t
r
lan fren.
* Duran bir ta

t
, bulunduu yerde sabitle
tirmek veya hareket imkn
nengellemek iin kullan
lan ve elle
ynetilen fren.
el frenini ekmek
* al

masdurdurulmubir motorlu arac


n hareketini nlemek iin el frenini uygun konuma getirmek.
el gn

* Ba
kalar
, yabanc
lar.

el havlusu
* El ve yz y
kad
ktan sonra kurulanmak iin kullan
lan havlu, yz havlusu, kk havlu.
el iin yanma nare, yak ubuunu bak keyfine
* ba
kalar
n
n derdini kendine sorun yap
p da kendi rahat
n
ve dzenini bozma.
el ile (elle) tutulur
* ok a
k ve belli.
* somut.
el ile gelen dn bayram
* bir topluluun hep birlikte u
rad

bir s
k
nt
ya yak
nmas
z katlan
laca

nanlat
r.
el i
ilii
el i
i

* E
yan
n makine kullanmadan yap
lan blmlerine harcanm
i
i eme
i.
* Makine kullanmadan, el eme
i ile yap
lan i
.

* Okullarda k
t, mukavva, tahta gibi
eylerle yapt
r
lan al

malar.
el i
i k

d
* Kesip yap

t
rma i
lerinde kullan
lan bir yz parlak renkli k
t.
el kadar

* kk, kck.

el kald
rmak
* (biri) oy verdiini veya sz istediini elini kald
rarak belirtmek.
* (birine) vurmaya kalk

mak.
el kantar
* Bkz. kantar.
el kap
s
* Aile oca

n
n d

nda muhta olunan, gelir, geim salayan, ba


kalar
na ait olan yer.
* Yabanclke.
el kap
s
na d
mek
* yabanc
lara muhta olmak.
el katmak
* bir i
e kar

mak, mdahale etmek.


* bir i
in yap
lmas
na yard
m etmek.
el kazan
yla akaynatmak
* ba
kas
n
n haz
rlad

imknlar
kendi hesab
na kullanarak ievirmek.
el keseri

* Marangozluk i
lerinde kullan
lan kk keser.

el k
lavuzu
* Herhangi bir konuda basit konularve bilgileri ieren kitap
k.
el k
z

* Gelin, kad
n, e
.

el kiri
* Kolayca vazgeilir, atal
r (
ey).
el kitab
* Herkesin kolayl
kla yararlanmasiin herhangi bir konuda, pratik amalarla haz
rlanan kitap.
el koymak
* bir yolsuzluu ortaya
karmak, incelemek, vaziyet etmek.
* yetkili organ bir mal
veya bir kurulu
u kendi buyru
una almak.
* (i
) zerine almak, sorumlulu
u stlenmek.
el mi yaman bey mi yaman? el yaman!
* ba
taki ne kadar gl grnrse grnsn, as
l gcn halkta oldu
unu anlat
r.
el oltas
*
zmarit bal

iin kullan
lan olta.
el penlerin ok olsun
* eli plenin syledi
i bir iyi dilek sz.
el pmek
* ya
l
veya sayggsterilmesi gereken kimselerin saelinin stn nce dudaa, sonra alna gtrmek.
el pene divan durmak

* sayggsterilen kimse kar

s
nda el kavu
turup ayakta durmak.
el sabunu
* El ve yz y
kamak iin retilen salon.
el sanatlar
* El tezghlar
nda bir yard
mc
ara kullanarak elle yap
lan i
lerin hepsi.
el s
kmak
* selmla
mak iin birinin elini tutmak.
el szl
* Elde ve cepte ta

nabilen kk szlk.
el srmemek
* dokunmamak, dememek.
* bir i
i yapmak, ilgilenmemek.
el
akas
* Elle yap
lan
aka.
el tas

* El, yz y
kan
rken su dknmek veya iinde sabunlu su haz
rlan
p el temizlemekte kullan
lan tas.

el tazelemek
* bir i
te yorulan kimse yerine ba
ka birini getirmek.
el telefonu
* Cep telefonu.
el telsizi
* Elde ta

nabilen kk menzilli telsiz.


el topu

* Yedi veya on birer ki


ilik iki tak
m aras
nda yaln
zca elle oynan, topu kar
tak
m
n kalesine atmaya dayanan
oyun, hentbol.
el tutmak
* bir iuzun sre ura
t
rmak, vakit kaybettirmek.
el ula

* Yard
mc
, yamak.

el ulakl

* Yamakl
k.
el uzatmak
* birinden bir hakkalmaya kalk

mak.
* yard
m etmek.
el uzlu
u
* Ustal
k, el al

kanl

, maharet.
el stnde tutmak
* bir kimseye ok saygve sevgi gstermek.
el vermek
* yard
m etmek.
* tarikatlarda mr
it, bir mride, ba
kalar
na yol gsterme izni vermek.
* halk hekimli
i gibi konularda yetki vermek.
* k
t oyunlar
nda kar
tarafa elde olan veya olmayan sebeple oyun stnln tan
mak.

el vurmamak
* bir i
i yapmaya yana
mamak ve ba
lamamak.
el yatk
nl

e al

m
olma durumu, mmarese.
* El i
lerini yapmakta yetkinlik.
el yaz
s
* Elle yaz
lan yaz
.
el yazmas
* Yazma kitap.
* Yazma (
ey).
el y
kamak
* o i
le olan ilgisini kesmek.
el yordam
* Elin duyumu ve yard
mile varl
klaralg
lama.
el yordam
yla
* grmeden, elle yoklayarak.
el

elaman

* Gzde sar
ya alar kestane rengi.
* Bu renkte olan.
* Bezginlik ve s
zlanma anlat
r.

elaman ekmek
* bezginlik gsterip yak
nmak.
elaman demek
* ok bezmek.
elan
elstik

* imdi,
u anda, hl, henz, daha.
* Elastik.

elstik
* Esnek.
elstikiyet
* Esneklik.
elbasan tavas
* nceden ha
lanarak haz
rlanm
yas
z etin zerine yourt ve
rp
lm
yumurta kar

m
n
n dklp
f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan bir yemek.
elbet
elbette

* Her hlde,
phesiz, ku
kusuz.
* Elbet.

elbise
* Giysi.
elbise dolab

*
indeki ask
lara giysi as
lan, genellikle tahtadan yap
lan ve zel blmeleri olan mobilya.
elbiseli
* Elbisesi olan, giyinik.
elbiselik
elbisesiz
elci

* Giysi yap
lmaya elveri
li (kuma
).
* Elbisesi olmayan,
plak.
* Bazyrelerde mevsimlik tar
m i
isi toplay
p i
i ile i
veren aras
nda arac
l
k yapan kimse.

elcik
kaplama.

* Bisiklet ve motosiklette dmenin elle tutulan k


s
mlar
na geirilen ve yumu
ak, sentetik maddeden yap
lan

elek
* Geline k
na yak
lmas
ndan sonra elinin iine girdi
i, kuma
tan yap
lm
bir tr eldiven.
eli

* Bir devleti ba
ka bir devlet kat
nda temsil eden kimse, sefir.
* Bir uzla
ma sa
lamak veya ibitirmek iin birinin yan
na gnderilen kimse.
* Yalva, peygamber, resul.

elilik
* Eli olma durumu.
* Elinin grevi veya makam
, sefirlik, sefaret.
* Elinin grevini yapt

yap
, sefaret, sefarethane.
elilik etmek (veya yapmak)
* elilik grevinde bulunmak.
* iki taraf aras
nda uzla
t
rma grevini yapmak.
elilik uzman
* Eliliin, belli bir kolundaki grevli uzman
, ata
e.
elim
* Bir kerede ele al
nabilecek kadar az olan nesne.
* Tutam, bir demet, bir para.
eliye zeval olmaz
* bir kimseden ba
ka bir kimseye bir neri ula
t
ran kimse bu arac
l

ndan dolay
sorumlu tutulmaz.
elde

* arpma ve toplama i
lemlerinde bir sonraki s
ran
n rakamlar
na kat
lacak olan (
ey).

elde avuta (bir


ey) kalmamak
* mal ve paras
nharcay
p bitirmiolmak.
elde avuta (ne varsa)
* (mal, para vb. iin) ne varsa, hepsi.
elde bir
* Kesinlikle gerekle
ecek
ey.
elde bulunan
* sahip bulunulan, haz
rdaki.
elde etmek
* bir
eye sahip olmak.

* bir kimseyi kendi hizmetine almak veya kendinden yana ekmek.


elde kalmak
* elinde kalmak.
elde olmamak
* elinde olmamak.
elde tutmak
* sahibi olsun olmas
n, bir malmlkiyeti alt
na bulundurmak, zilyet olmak.
eldeci

* Sahibi kendisi olsun olmas


n bir malkullanmakta olan, elinde tutan kimse, zilyet.

eldeki
* elde bulunan, haz
rdaki.
eldeli
elden

* Toplama veya arpmalarda bir sonraki basamaa aktar


lan say
.
* Arac
s
z olarak, kendisi taraf
ndan.
* Birinin arac
l

yla.

elden a

za ya
amak
* gnlk kazanc
ancak ihtiyalar
nkar

layacak kadar olmak.


elden almak
* bir mal
pazara
kar
lmadan sahibinin elinden sat
n almak.
elden ayaktan d
mek (veya kesilmek)
* ya
l
l
k sebebiyle veya sa
l

bsbtn bozularak al

amaz duruma gelmek.


elden b
rakmamak
* bir
eyle srekli ilgilenmek, elden d
rmeme k.
elden
karmak
* bir
eyin sahipliini ba
kas
na geirmek, satmak.
elden
kmak
* malolmaktan
kmak, sat
lmak.
elden d
me
* Az kullan
lm
ve sahibinin elinden ucuza al
nm
(e
ya).
elden d
rmemek
* baz
eylerle bir sre ok ilgilenmek.
elden ele

* Bir ki
iden tekine.

elden ele dola


mak
* birok sahip dei
tirmek veya birok kimselerce ele al
nmak.
elden ele gemek
* bir
ey sahip dei
tirmek.
elden geirmek
* eksiklik veya bozukluklar
ngidermek veya denetlemek iin incelemek.
elden gel!
* ver!.

* kutlayal
m.
elden geldi
i kadar
elden gelmemek
* yapamamak, dayanamamak.
elden gitmek
* bir
eyi yitirmek, o
eyden yoksun kalmak.
elden ka
rmak
* elde edilebilecek bir
eyden trl sebeplerle yararlanamamak.
elden kamak
* elde edememek.
* f
rsatka
rmak, de
erlendirememek.
elden ne gelir?
* aresiz bir durumda yap
lacak bir
ey olmad

nanlat
r.
elden vefa, zehirden
ifa
* zehirden
ifa beklenilmeyece
i gibi yabanc
lardan da yard
m ve iyilik beklemek bo
tur.
eldesiz

* Toplama veya arpmalarda toplam ve arp


m
n dokuzdan byk olmamas
.

eldiven
* D
etkilerden korumak iin ele giyilen kuma
, deri veya kauuktan yap
lan el giysisi.
eldivenli

* Eldiveni olan.

eldivensiz
* Eldiveni olmayan.
-ele-

* Bkz. -ala- / -ele-.

ele al
n
r
* olduka iyi, i
e yarar.
ele al
nmaz
* ok kt, ok berbat.
ele almak
* bir
ey zerinde al

maya ba
lamak, incelemek, ara
t
rmak.
ele avuca s

mamak
* sz dinlememek, baskalt
na al
nmamak, zapt edilememek.
*

mar
k davranmak.
ele bakmak
* avu iindeki izgilere bak
p ki
inin geleceini okumak, el fal
na bakmak.
ele geirmek
* yakalamak.
* sahibi olmak.
ele gemek
* yakalanmak.
* edinilmek.

ele gelmek
* tutulabilmek.
* (bebek) kuca
a al
nacak kadar bymolmak.
ele gne (veya ele gne kar

)
* herkese, yabanc
lara kar

.
ele gne kar

* herkese, yabanc
lara kar

.
ele verir talk
n
, kendi yutar salk
m
* ba
kalar
na, kendisinin inanmad

ve yapmad

tleri kolayca verir.


ele vermek
* sulu bir kimseyi haber verip yakalatmak.
eleba

* Oyunda arkada
lar
na baolan ocuk.
* Kt, olumsuz iveya hareketlerde nder olan kimse, sergerde.

eleba

l
k
* Eleba
olma durumu, sergerdelik.
ele
imsama
* Gk ku
a

, alimisema.
eleji
* A
t, ili, ac
klyakar

lar
, yak
nmalarve melnkolik duygular
anlatan
iir.
elek

* Taneli veya un gibi toz durumunda olan


eyleri yabancmaddelerden ay
klamak veya incesini kabas
ndan
ay
rmak iin kullan
lan tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmi
, gzenekli tel, k
l, bez vb. ile yap
lan ara.
-elek
eleki

elekilik

* Bkz. -alak / -elek.


* Elek yapan veya satan kimse.
* ingene.
* Elek yap
p satma i
i.

eleklik

* Kei k
l
ndan veya at yelesinden yap
lm
iplikle dokunan ve sanayide bazs
v
larszmekte kullan
lan zel
dokuma tr.
elekten geirmek
* elemek.
* ay
klamak.
* ara
t
rma sonunda do
ruyu yanl

, iyiyi kty ay
rmak.
elektrifikasyon
* Elektrik enerjisini endstri, ula

m ve gndelik hayata uygulama, elektriklendirme.


elektrii kesmek
* elektrik enerjisinin ak

na engel olmak.
elektrii yakmak
* elektrik enerjisini bir yeri ayd
nlatmak iin a
p kullanmak.
elektrik

* Maddenin elektron, pozitron, proton gibi parac


klar
n
n hareketleriyle ortaya
kan enerji tr.
* Bu enerjinin gndelik hayatta kullan
lan biimi.
* Bu enerjiden elde edilen ayd
nlanma.
* Fizi
in, elektrik olaylar
ninceleyen kolu.
* Elektrikle al

an.
* arp
c
l
k, cazibe, canl
l
k.
elektrik anahtar
* Elektrik gcnden

k,
s
, hareket olarak yararlan
rken ak
mkesme veya srdrmek iin kullan
lan ara.
elektrik arpmas
* Ak
m geen bir tele canl
n
n dokunmassonunda
iddetli sars
lmasveya lmesi.
elektrik dinamosu
* Gl bir elektrom
knat
s
n kutuplar
aras
nda dnen sar
mlar biiminde dzenlenmibir iletkenden
olu
an ve iletkenin dndrlmesiyle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dn
tren ara.
elektrik direi
* Elektrik enerji hatlar
nta

yan, a
a veya metal direk.
elektrik dmesi
* Duvarda gml ve elektrik ak
m
na
p kesmeye yarayan d
me.
elektrik fabrikas
* Elektrik enerjisi reten ve bu enerjiyi nakil hatlar
yla da
tan byk iyeri.
elektrik feneri
* Pil ile al

an fener, el feneri.
elektrik f
r
n
* Elektrik enerjisi ile al

an mutfak aleti.
elektrik fincan
* Elektrik tellerinin sar
ld

ak
m geirmeyen porselen.
elektrik kayna
* Elektrik enerjisi kullan
larak yap
lan kaynak i
lemi.
elektrik oca

* Elektrik enerjisi ile al

an ve
s
tma aracolarak kullan
lan alet.
elektrik saati
* Kullan
lan elektrik enerjisinin miktar
n
n gsteren ara.
elektrik santrali
* Daha az donan
mlkk elektrik fabrikas
.
elektrik sayac
* Elektrik sarfiyat
nlen ve kaydeden alet.
elektrik sprgesi
* Elektrik enerjisi ile al

an sprge.
elektrik teli
* Elektrik ak
m
nkolayca iletebilen ve zellikle bak
rdan yap
lan tel.
elektrik reteci
* Jeneratr.
elektrik vermek
* bir yeri elektrikle donatmak.
* i
kence amac
yla birinin
plak bedenine doru ak
m vermek.

* elektrik enerjisini kulland


rmak.
elektrik yay
* Biribirine de
meyen iki kmr ubuk aras
nda elektrik ak
ms
ras
nda olu
an yay biimindeki

k.
elektrik zili
* Elektrik gcnden yararlanan titre
im sonucu ses veren ara.
elektriki

* Elektrik i
leri yapan usta.

elektrikilik
* Elektrikinin i
i.
elektrikleme
* Elektriklemek i
i.
elektriklemek
* zerinde elektrik gc bulunmayan bir iletkene, elektrikli ba
ka bir iletkeni yakla
t
rmak veya de
dirmek
yoluyla elektrik gc vermek.
elektriklendirme
* Elektriklendirmek i
i.
* Bir yeri elektrik gcyle donatma.
elektriklendirmek
* Elektrik sa
lamak.
* Sinirli ve gergin bir duruma yol amak.
elektriklenme
* Elektriklenmek i
i.
elektriklenmek
* Elektrik enerjisiyle ykl duruma gelmek.
* Sinirli ve gergin bir duruma gelmek, gerginle
mek.
elektrikli

* Elektri
i olan, elektrik enerjisiyle ykl olan, elektrikle i
leyen.
* Sinirli ve gergin bir duruma gelmiolan.

elektrikli basa
* Elektrikle veya uzaktan kumanda edilen kap
, pencere ve elektrikli aralarda kullan
lan sistem a
c
.
elektrikli daktilo
* Elektrik enerjisi ile al

an yaz
makinesi.
elektrikli
s
t
c
* Elektrik enerjisinin olu
turduu
s
yevreye yayan ara.
elektrikli sandalye
* Bazlkelerde lm cezas
n
n uygulanmas
nda kullan
lan idam arac
.
elektrikli tren
* Elektrik enerjisi ile al

an tren.
elektriksiz
* Elektri
i olmayan, elektrik enerjisiyle ykl olmayan, elektrikle al

mayan.
elektro
* Bkz. elektrokardiyografi.
elektroansefalografi

* Beyin hcreleri aras


nda var olan ve salderinin toplad

gizil g farklar
n
n yaz
lmas
.
elektroansefalogram
* Beyin hcrelerinin do
urduu gizil g farklar
n
n yaz
lmas
yla elde edilen izelge.
elektrobiyoloji
* Canl
larda grlen elektrik olaylar
ninceleyen bilim.
elektrodinamik
* Elektrik ak
mlar
n
n dinamik hareketini konu edinen fizik dal
.
* Bu dalla ilgili olan.
elektrodinamometre
* Elektrik ak
m
n
n
iddetini len cihaz.
elektrodiyaliz
* Birtak
m koloitlerin ortamdaki teki parac
klara oranla gzenekli zarlardan daha kolay gemesi zelli
ine
dayanan kimyasal ar
tma ynteminin elektrik enerjisiyle h
zland
r
lm
tr.
elektrofil

* Bir atom veya iyondan elektron alabilen veya onunla elektron payla
abilen madde.

elektrofon
* Fonograf kay
tlar
nokumak ve elektrik ak
m
n
n arac
l

yla ykselterek sese evirmek iin gerekli aralar


iinde toplayan cihaz.
elektrogitar
* Elektrikten yararlan
larak sesi ykseltilen gitar.
elektrojen
* Elektrik reten (sistem).
elektrokardiyograf
* Bkz. kardiyograf.
elektrokardiyografi
* Bkz. kardiyografi.
elektrokardiyogram
* Bkz. kardiyogram.
elektrokimya
* Elektrik ak
m
n
n etkisiyle ortaya
kan kimyasal de
i
meleri ve kimya i
lemlerinde olu
an enerji elektrik
retiminde kullanmayara
t
ran bilim dal
.
elektrolit
elektroliz

* Elektroliz i
lemiyle zlen madde.
* Bir elektrik ak
m
n
n etkisiyle ortaya
kan kimyasal ayr

ma.

elektromanyetik
* Elektromanyeti
i bulunan veya bununla ilgisi olan.
elektromanyetik dalgalar
* Yay
lmak iin herhangi bir ortama ihtiya duymayan, bo
lukta yay
labilen, manyetik veya elektrik
alanlar
ndan olu
an, ykl parac
klar
n h
zlanmas
yla meydana gelen enerji dalgalar
.
elektromanyetik g
* Manyetik alan iindeki elektrik ak

netkileyen g.
elektromanyetizma

* Elektriklenme ile m
knat
slanman
n kar

l
klolarak etkilenmelerinden ortaya
kan olaylar
n btn.
* Elektrik ak
m
yla m
knat
s elde etme.
elektrometalrji
* Metalurji rnlerinin elde edilmesi ve ar
t
lmas
nda termik elektriin
sve elektroliz zelliklerinin
kullan
lmas
.
* Elektrikle
s
tma olaylar
ndan yararlan
larak yap
lan ve madenlere uygulanan termik i
lemlerin hepsi.
elektrometre
* Elektrikte kullan
lan trl l cihazlar
.
elektrom
knat
s
*
inde manyetik ak
ytoplay
p artt
r
cbir yumu
ak demir bulunan, bobin veya bobinlere doru ak
m
geirilerek elde edilen m
knat
s.
elektromobil
* Elektrik enerjisiyle i
leyen otomobil.
elektromotor
* Mekanik veya kimyasal bir etki alt
nda elektrik reten.
* Elektrik enerjisini mekanik enerjiye eviren cihaz.
elektron
* Btn atomlarda bulunan negatif yke sahip temek parac
k, pozitron kar

t
.
elektron ak

* Serbest elektronlar
n yer de
i
tirmesi.
elektron demeti
* Aynenerji kayna
ndan
kan ve biribirine yak
n yrngede yay
lan elektronlar.
elektron gaz
* Boveya gaz dolu bir ortamda, yahut bir iletkenin iinde dola
an serbest elektronlar
n tm.
elektron lmbas
* Gaz geirmeyen bir tr iindeki bo
lukta veya bir gazl
ortamda elektron ak
molu
turan elektronik ara.
elektron mikroskobu
* Normak

k yerine bir elektron demeti ile al

an ve bir milyon kere net bytebilen zel mikroskop.


elektronegatif
* Elektrolizde art(pozitif) kutupta toplanma nitelii olan (cisimler).
elektronik
* Elektron temeline dayanan.
* Serbest elektronlarkonu olarak alan bilim dal
.
elektronik beyin
* Bkz. bilgisayar.
elektronik alg
lar
* Elektrikten yararlanarak ses gc ykseltilen alg
lar.
elektronik mzik
* Elektronik algve cihazlarla yarat
lan mzik.
elektronik saat
* Elektrik enerjisi ile al

an saat.
elektroniki
* Elektronik i
i ile u
ra
an kimse.

elektropozitif
* Elektrolizde eksi (negatif) kutupta toplanma niteli
i olan (cisimler).
elektroradyoloji
* Hastal
klar
n te
his ve tedavi edilmesinde elektrik

nlar
n
n uygulanmas
nngren t
p dal
.
elektrosaz
* Bkz. elektronik alg
.
elektroskop
* Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gsteren ara.
elektrostatik
* Elektrikle ilgili.
* Elektriklenmicisimler zerinde elektrii denge durumunda inceleyen fizik dal
.
elektrostatik serpme
* Yksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlan
larak z
mpara taneciklerinin k

t veya beze
yap

t
r
l
rken dzenli da
l
msa
layan yntem.
elektro
ok
* Ruh hastal
klar
nda, beyinden ok k
sa sreli yksek elektrik ak
mgeirerek, hastayiyile
tirmeye al

ma
yntemi.
elektrot

* Bir elektrolitin iine dald


r
lan iki iletken ubuktan her biri, bunlar
n art
s
na (pozitifine) anot, eksisine
(negatifine) katot denir.
elektroteknik
* Elektrik tekni
ine ait, elektrik tekni
i ile ilgili.
elem

* Ac
, znt, dert, keder.

eleman
* ge, unsur.
* Bir toplulukta al

an insanlar
n her biri.
* Kmeye ait varl
klardan her biri.
eleman say
s
* Bir kmedeki varl
klar
n say
s
.
eleme
* Elemek i
i.
* Elenmi
, seilmiolan.
* eyrek sona kat
lacak sporcu ve tak
mlar
ay
rmak iin dzenlenen seme yar

.
eleme s
nav
* Herhangi bir eitim kurumuna ba
vuran istekliler aras
ndan belli dzeyde ba
argsterenleri semek iin
dzenlenen iki a
amal
s
navdan ilki.
elemek

* Elek yard
m
yla ay
klamak veya incesini kabas
ndan ay
rmak, elekten geirmek.
* Gzden geirmek, ay
klamak, iyisini ktsnden ay
rmak.
* S
nav veya yar

ma yoluyla en iyileri semek.


*
pli
i elemgeden geirip yumak yapmak.
* Bir yar

mac
y
yar

ma d

b
rakmak.

element
* Kimyasal zmlemeyle ayr

t
r
lmayan veya bire
im yoluyla elde edilemeyen madde.
elemge

* ile durumundaki iplii yumak yapmak veya masuraya sarmak iin, zerine geirilen kafes dolap
biimindeki hafif ve bir eksen zerinde dnen ara.
elemli

* zntl, kederli.

elemsiz
* Elemi, znts, kederi olmayan.
elenme

elenmek

elenti

* Elenmek i
i.
* Yenilen oyuncu veya tak
m
n yar

malardan
kar
lmas
.
* Elemek i
ine konu olmak veya elemek i
i yap
lmak.
* S
navdan geirilmek, seilmek.
* Turnuva d

kalmak, yar

madan
kar
lmak.
* Szlmek.
* Arpa, buday ve benzerlerinin kalburdan geirilmiblm.

ele
tirel
* Ele
tiri niteli
i ta

yan, tenkid.
ele
tiri
kritik.
ele
tirici

* Bir insan
, bir eseri, bir konuyu, doru ve yanl
yanlar
nbulup gstermek maksad
yla inceleme i
i, tenkit.
* Bir edebiyat veya sanat eserini her ynyle sa
lamak ve deerlendirmek amac
yla yaz
lan yaztr, tenkit,
* zellikle bilginin temellerini ve doruluk durumunu inceleme, s
nama, yarg
lama.
* Ele
tirmeci, ele
tirmen.
* Ele
tirme niteli
i olan, tenkiti.

ele
tiricilik
* Ele
tiricinin i
i, ele
tirmenlik, tenkitilik, mnekkitlik.
*
nsan bilgisinin s
n
rzerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyan
k tutulmas
, ele
tirimcilik, kritisizm.
* Kant'
n ak
l ve bilginin s
n
r
nve imknlar
ntespit etmek iin, zellikle dogmac
l

n ve
pheciliin
kar

s
na koydu
u felsefe yntemi, kritisizm.
ele
tirilme
* Ele
tirilmek i
i.
ele
tirilmek
* Ele
tirmek i
i yap
lmak.
ele
tirim

* Ele
tirmek i
i.

ele
tirimci
* Ele
tirimcilikle ilgili olan.
ele
tirimcilik
* Ele
tiricilik.
ele
tirme

* Ele
tirmek i
i, tenkit.

ele
tirmeci
* Ele
tirme yapan kimse, ele
tirmen, tenkiti, mnekkit.

ele
tirmecilik
* Ele
tirmecinin yapt
itenkitilik, mnekkitlik.
ele
tirmek
* Bir d
ncenin, bir eserin, bir yarg
n
n do
ruluk veya yanl

n
ortaya
karmak ve gerek deerini
belirtmek iin onu incelemek, tenkit etmek.
ele
tirmeli
* Ele
tirme ile ilgili, ele
tirme zerine olan, ele
tirel, tenkid.
ele
tirmen
* Ele
tiri yazan kimse, ele
tirmeci, tenkiti, mnekkit.
ele
tirmenlik
* Ele
tirmenin i
i, ele
tiricilik, mnekkitlik.
elezer
elezerlik

* Sadist.
* Sadizm.

elgin
* Yabanc
, gurbette ya
ayan, garip.
elhak

* Gerekten, hi
phesiz, dorusu.

elhamdlillah
* Allah'a
kr.
elhas
l

* Szn k
sas
, k
sacas
, i
in sonu, velhas
l.

eli a
k
* Paras
n
ve mal
nesirgemeyen, cmert, bonkr.
eli a

* Yavaigren.
* Vurunca ok ac
tan (kimse).

eli al

mak
* bir i
te uzluk, ustal
k kazanmak.
* herhangi bir davran

det edinmek.
eli alt
nda olmak
* buyru
unda olmak, istedi
i anda o
eyden yararlanabilmek.
eli armut dev
irmek
* birisinin bir iyaparken brnn de bodurmayarak ayni
i yapabileceini anlat
r.
eli aya
(olmak)
* yard
mc
s(olmak), her i
ine yarar (olmak).
eli aya
(veya eli kolu) bal
* aresiz, istediini yapamayacak bir durumda olan.
eli aya
buz kesilmek (veya tutmamak)
* gsz, dermans
z kalmak.
eli aya
dola
mak
*
a

rmak, tel
lanmak.

eli aya
dzgn
* bedence kusursuz, sakat de
il.
eli aya
titremek
* korku, sinir gibi sebeplerle heyecanlanmak.
eli aya
tutmak (veya tutmamak)
* beden gc yerinde olmak, (veya olmamak).
eli aza varmamak
* bir
eyi bol bol alma veya bol bol verme al

kanl

nda olmak.
eli bayrakl
* irret, edepsiz, kavgac
.
eli bo

i olmayan, bogezen.

eli bo
kmak
* umdu
unu alamamak, ba
ar
s
zl
a uramak.
eli bodnmek (evrilmek veya geri gelmek)
* umdu
unu alamadan dnmek.
eli bogelmek (veya gitmek)
* arma
ans
z gelmek, gitmek.
* umulan
eyi getirmeden gelmek.
eli b
rnde
* Ah
ap yap
larda
kmalar
n alt
na eik ve aral
klolarak konulan ah
ap destek.
* Halve kilimlerde kullan
lan eski bir motif tr, eli belinde.
eli b
rnde (veya koynunda) kalmak
* ba
ar
s
zl

a u
ramak, bir
ey yapamaz duruma d
mek.
eli abuk

* abuk igren, hamarat.

eli dar (veya eli darda) olmak


* para s
k
nt
siinde olmak.
eli de
mek
* bir
ey yapmaya vakit ve f
rsat bulmak.
eli dursa ayadurmaz
* k
p
rdak, hareketli.
eli ekmek tutmak
* geimini kendi emeiyle sa
layacak duruma gelmek.
eli ermek (veya ermemek)
* yapabilmek, ula
abilmek.
eli ermez gc yetmez
* aresiz, zavall
.
eli geni
* Geimi iyi olan, cmert.
eli geni
lemek
* bolca paraya kavu
mak.

eli gitmek
* bir
eyi kavramak, tutmak istemek.
eli hafif

* (cerrah, di
i, berber vb.) Ac
tmadan, tedirgin etmeden igren.

eli harama uzanmak


* dince yasaklanm
bir i
e ynelmek.
eli i
e yatmak
* becerikli, eli yatk
n olmak.
eli kalem tutmak
* yazyazmaybilmek.
* d
nd
n gzel bir anlat
mla yazmak.
eli k
r
lmak
* eli, i
e yatk
n bir duruma gelmek.
eli kolu balkalmak (veya durmak, olmak)
* bir engel dolay
s
yla hibir iyapamaz duruma gelmek.
eli koynunda
* bo
, i
siz; aresiz.
eli koynunda kalmak
* aresiz kalmak.
eli kula

nda
* nerede ise olacak, ok yak
nda olmas
beklenilen (
ey).
eli kurusun
* "eli tutmaz olsun, eli bir igremez olsun" anlam
nda bir ilenme.
eli ma
al
* Kavgac
,
irret, daya atmay
seven.
eli olmak
* kar

m
olmak, gizli bir ilgisi bulunmak.
eli para grmek
* eline para gemek.
eli selek
eli s
k

* Eli a
k, cmert.
* ok tutumlu, cimri, pinti.

eli silh tutan


* silh kullanabilen.
eli sopal
* Zorba.
eli
aka

nda
* d
nceli, kayg
l
.
eli uz

* Usta, belli bir i


te becerikli, mahir.

eli uzun

* F
rsat bulduka te beri a

ran, h
rs
z.

eli varmamak (veya gitmemek)


* bir i
i yapmaya gnl razolmamak.
eli yatk
n
* eli o i
e al

k, becerikli.
eli yatk
n
* Elle yap
lan i
lerde becerikli (kimse).
eli yatmak
* eli al

mak.
eli yordaml
* Eli i
e yak

r, yatk
n.
eli yz dzgn
* yzne bak
l
r, gzelce.
elif
elifba
elif

* Arap alfabesinin ilk harfinin ad


.
* Arapa, Farsa ve Osmanl
can
n alfabesi.
* Bantlarla sslenmibir tr kuma
.

elifi elifine
* tam, tam olarak, noktasnoktas
na.
elifi mertek sanmak
* ok cahil olmak.
elik
elm

* Dakeisi, yaban keisi.


* Ac
nacak, ac
kl
.

elimi sallasam ellisi, ba

msallasam tellisi
* Bkz. elini sallasa ellisi, ba

nsallasa tellisi.
elin (veya lemin) aztorba de
il ki bzesin
* ba
kalar
n
n syleyeceklerine engel olamazs
n
z; halk elveri
li bir durum kar

s
nda e
itli yorumlar yapar.
elinde

* bak
m
, gzetimi alt
nda.
* egemenli
i alt
nda, yetkisinde.

elinde avcunda nesi varsa


* paras
n
n, varl

n
n hepsi.
elinde bulunmak (veya olmak)
*o
eye sahip bulunmak.
elinde bymek
* bytlmek, bak
lmak.
* e
itilmek, bilgi, grg ve terbiye sahibi olmak, yeti
tirilmek.

elinde kalmak
* birinin bak
m
nda, ynetiminde olmak.
* bir
ey sat
lmay
p sahibinde kalmak.
elinde olmak
* isteyince o i
i yapabilmek.
elinde olmamak
* iradesi d

nda bulunmak.
elinde tutmak
* kendi tekelinde bulundurmak, ba
kalar
na kapt
rmamak.
* bir mal
satmay
p bekletmek.
elinde... var
* yapar, bilir, bulundurur.
elinden

* yznden,... -den dolay


.

elinden bir i(veya


ey) gelmemek
* aresizlikten veya yeteneksizlikten bir iyapamamak.
elinden bir kaza (veya sakatl
k)
kmak
* istemeyerek birini yaralamak veya ldrmek.
elinden
kmak
* birisi taraf
ndan yap
lmak.
* ustaca haz
rlanmak retilmek.
elinden geleni ard
na (arkas
na) koymamak
* yapabilece
i btn ktlkleri yapmak.
elinden geleni yapmak
* gcnn yetti
ini yapmak.
elinden gelmek
* yapabilmek.
elinden gelmemek
* aresizlikten, ba
ka trl yapamamak.
elinden hibir
ey kurtulmamak
* her
eyi becerebilmek.
elinden i
kmamak
* abuk igrememek.
elinden iyi igelmek
* becerikli, hnerli olmak.
elinden kan
kmak
* cinayet i
lemek.
elinden kurtulmak
* birinden kamayba
armak.
elinden tutmak
* yard
m etmek; kay
rmak.
eline (elinize veya ellerinize) sa
l
k
* el eme
i ile gzel bir
ey yapana sylenen bir vg sz.

eline a

r
* elinden abuk i
kmayan.
eline almak
* bir i
in veya yerin ynetimini emri alt
na almak.
* bir i
i kendi yapmaya ba
lamak.
eline aya
na kapanmak (sar
lmak veya d
mek)
* birine ok yalvarmak.
eline aya
na
enmemek
* her trl ayak hizmetlerini yksnmeden yapmak, hamarat olmak.
eline bakmak
* bir kimsenin yard
m
yla geinmek.
* ne getirdi diye gzlemek.
eline abuk
* abuk igren.
eline do
mak
* ya
l
bir kimse, birini, ocukluundan beri ok yak
ndan tan
mak.
eline d
mek
* egemenli
i, buyru
u alt
na girmek.
* yakalanmak.
* birine muhta olmak.
* rastlamak, tesadf etmek.
eline erkek eli de
memiolmak
* (k
z iin) namuslu olmak.
eline eteine do
ru
* her trl ktlkten uzak olan, drst.
eline eteine sar
lmak
* ok yalvarmak.
eline f
rsat gemek
* imkn bulmak.
eline gemek
* kazanmak, edinmek, elde etmek.
* rastlamak, bulmak.
* yakalamak.
eline kalmak
* ondan ba
ka yard
m edeni olmamak, yaln
z ona muhta olmak.
eline su dkemez
* de
erce ondan ok geride.
eline tutu
turmak
* kar

s
ndakinin isteyip istemedi
ini d
nmeksizin verivermek.
eline yzne bula
t
rmak
* gerektii gibi bir i
i yapamamak, ba
ar
s
z olmak, becerememek.
elini aya
nkesmek (veya ekmek)
* uramaz olmak.
* ura
mamak, ilgilenmemek.

elini aya
npeyim
* "ok yalvar
r
m" anlam
nda kullan
l
r.
elini belli etmek (veya gstermek)
* (k
t veya okey vb. oyunlarda) elindeki k

d
veya ta

, oynayanlara belli edecek biimde szle veya


i
aretle a
klay
p oynamak.
elini abuk tutmak
* gerekli tedbiri zaman
nda almak .
elini eteini ekmek (veya kesmek)
*o
eyle ilgisini kesmek.
elini kalbine (veya vicdan
na) koyarak (sylemek, d
nmek veya hkm vermek)
* do
ru, yans
z, haka.
elini kana bulamak (veya bula
t
rmak)
* ldrmek.
elini kolunu ba
lamak
* bir
ey yapamayacak duruma getirmek.
elini kolunu sallaya sallaya gelmek
* gelirken hibir armaan getirmemek veya bitirmeye gitti
i i
ten sonu almaks
z
n dnmek.
elini kolunu sallaya sallaya gezmek
* (ortada grnmemesi gereken kimse) pervas
zca, kimseden ekinmeden dola
mak.
elini kula

na atmak
* gazel veya trk sylemek iin elini kulak kepesinin arkas
na koymak.
elini oynatmak
* parayesirgememek.
elini sallasa ellisi (ba

nsallasa tellisi)
* birinin kar
cinsten birok insankolayl
kla elde edebileceini anlat
r.
elini s
cak sudan souk suya sokmamak
* evde hibir iyapmamak, ok nazl
olmak.
elini srmemek
* eliyle dokunmamak.
* bir i
i kendine yak

t
rmayarak, tenezzl etmemek.
elini uzatmak
* yard
m etmek.
elini veren kolunu alamaz
* kendisine iyilik yap
ld

nda, devam
nfazlas
yla isteyen kimseler iin kullan
l
r.
elinin alt
nda
* her zaman kolayca al
n
p yararlan
labilecek yerde ve yak
nl
kta.
elinin hamuruyla erkek i
ine kar

mak
* (kad
nlar iin) beceremeyece
i i
leri yapmaya kalk

mak.
elinin kr
* b
kt
r
c
, usand
r
cdurum kar

s
nda azarlama yollu verilen kar

l
k.
* kt, anla

lmaz.
elinle ver, aya
nla ara

* dn ald

eyi geri vermeyi geciktirenler iin yak


nma olarak sylenir.
elips
* Btn noktalar
n
n odak denilen belirli iki ayrnoktaya olan uzakl
klar
n
n toplambirbirine denk olan
kapaleri.
elipsoidal
* Elipsoitle ilgili, elipsoit biiminde olan.
elipsoit

eliptik
elit
eliyle

* Elipse benzeyen.
* Bir elipsin kendi ekseni etraf
nda dndrlmesiyle olu
an cismin biimi.
* Elips ile ilgili, elips biiminde olan.
* Sekin.
* arac
l

yla, marifetiyle.

eliyle koymugibi (bulmak)


* hi aramadan, kolayca.
elle tutulacak taraf(yan
) kalmamak
* salam bir yankalmamak.
* gvenilecek veya kay
r
lacak bir yn olmamak; hibir de
erli yanolmamak.
elle tutulur gzle grlr (veya dille anlat
l
r)
* ok belirgin, ok a
k.
elleme

ellemek
ellenme

* Ellemek i
i.
* Seilmi
, iyi.
* Elle dokunmak, elle kar

t
rmak.
* Ellenmek i
i.

ellenmek
* (bir
eye) Elle dokunulmak.
ellenmidillenmi
* iffetsizli
i yay
lm
(kad
n).
eller yukar
!
* "ellerini kald
rarak teslim ol" anlam
nda kullan
l
r.
ellerde gezmek
* elden ele dola
mak, el stnde tutulmak, sayg
ve sevgi grmek.
ellerim yan
ma gelsin
* "Allah can
mals
n ki doru sylyorum" anlam
nda kullan
l
r.
ellerin dert grmesin
* "Allah senden razolsun" anlam
nda iyi dilek sz.
elle
me

* Elle
mek i
i.

elle
mek

elli

elli

* Elle dokunmak.
* Elle iti
erek
akala
mak.
* Al
veri
te, alanla satan birbirlerinin ellerini tutup s
karak uzla
mak.
* Birine dokunacak sz sylemek.
* Birbirinin elini s
karak g denemesi yapmak.
* El s
karak selmla
mak.
* A
r bir yk kald
rmak iin birka ki
i birden tutmak.
* Yard
mla
mak.
* K
rk dokuzdan sonra gelen say
n
n ad
, 50, L.
* Bekere on; k
rk dokuzdan bir art
k.
* Eli olan.

ellik
* Eldiven.
* Ekin bierken sol elin parmaklar
na geirilen, eldiven biiminde, tahtadan yap
lan bir ara.
* Yelken dikenlerin kulland

, maden yks olan me


in eldiven.
ellilik

ellinci
elli
er

*
inde elli tane bulunan.
* Elli ya

nda olan.
* Elli kuruveya elli lira deerinde para.
* Ellinin s
ra s
fat
; s
rada k
rk dokuzuncudan sonra gelen.
* Elli s
fat
n
n le
tirme biimi; her birine elli, her defas
nda ellisi bir arada olan.

elma
* Glgillerden, iekleri pembe veya beyaz bir aa (Pirus malus).
* Bu aac
n kabuu parlak, sert, k
rm
z
dan ye
ile kadar trl renkte, kokusu ho
, tadek
i veya tatl
, dokusu
gevrek, ufak ekirdekli meyvesi.
elma ay
* Elmalay.
elma da, alma da demesini biliriz
*
artlara gre uygun davranmay
ifade eder.
elma gibi

* k
rm
z(yanak).

elma sirkesi
* Elma suyundan elde edilen sirke.
elma suyu
* Elmadan
kar
lan meyve suyu.
elma
arab
* Elma

ras
n
n mayanmas
yla elde edilen
arap.
elma
ekeri
* Boya kat
lm

eker pekmezine bat


r
larak
ekerlenen ve ubua tak
larak sat
lan elma.
elma
urubu
* Elman
n
ekerle kaynat
lmas
ndan elde edilen bir tr iecek.

elmaba
* Tepeli dalg
.
elmac
elmac
k

* Elma yeti
tiren veya satan kimse.
* Yzn yanakla gz aras
nda bulunan, az ok
k
nt
lblm.

elmac
k kemii
* Yzn yanakla gz aras
nda bulunan kemi
i.
elmac
l
k
* Elmac
n
n yapt

i
.
elmal
k

* Elma bahesi.

elman
n yar
so, yar
sbu
* Bkz. bir elman
n yar
so, yar
sbu.
elmas
* Billrla
m
arkarbon.
* Mcevher olarak kullan
lan, saydam, deerli ta
.
* Elmast
ra
.
* Elmas ta
lar
yla sslenmi
.
elmas gibi
* ok iyi, ok de
erli.
elmas
m

* vg ile seslenme.

elmasiye
* Dondurulmumeyve suyundan yap
lan bir tr pelte.
elmasl

* Elmasla sslenmiolan.

elmast
ra
* zeri elmas gibi yontulmu(iyi tr cam, billr).
* Ucu elmasl
, kalem biiminde cam keskisi.
elo
lu

elpen
elti

* El, yabanc
.
* Damat; koca.
* Kertenkele.
* Kardekar
lar
ndan her birinin tekine gre ad
.

eltieltiyekst
* Bir tr bitki.
eltilik
elvan

* Elti olma durumu.


* Renkler.

* Trl renklerden olan.


elvan elvan
* e
it e
it.
elveda

elverir ki
elveri
li

* Bir daha kavu


ulmayaca
d
nlen bir
eyden ayr
l
rken kullan
l
r.
* Bir daha kar

la

lmayacak biimde ayr


l
rken "Allaha
smarlad
k, Allaha emanet olun" anlam
nda kullan
l
r.
* yeter ki.
* Uygun, i
e yarayan, msait.

elveri
lilik
* Uygun olma durumu.
elveri
siz
* Uygun olmayan, uygun gelmeyen.
elveri
sizlik
* Uygun olmama durumu.
elverme
elvermek

* Elvermek i
i veya durumu.
* Yetmek, yetecek kadar olmak.
* Uygun gelmek.

elvermemek
* Uygun olmamak, uygun gelmemek, imkn bulunmamak.
elyaf
* Lifler, teller.
elzem
em
-em

* ok gerekli, vazgeilmez.
*
l, merhem.
* \343 -am / -em.

emanet
* Korunmak iin birine veya bir yere b
rak
lan e
ya, kimse vb., inan, vedia.
* Bir kimse ile birine gnderilen
ey.
* E
yan
n emanet olarak b
rak
ld

yer.
* Bazdevlet dairelerine verilen ad.
* Can.
emanet b
rakmak (veya vermek)
* bir e
yayveya paraykoruma i
ini yapan kimseye veya bir yere vermek.
emanet dolab
* Emanetinin ald

para veya e
yaysaklad

mobilya.
emanet etmek
* bir
eyi veya bir kimseyi birine veya bir yere korumak iin b
rakmak.

emaneti

* cret kar

e
yayal
koyup koruyan kimse.

emanetilik
* Emanetinin i
i.
emanete h
yanet olmaz
* emanet olarak b
rak
lan
eyi titizlikle korumak gereklidir.
emaneten
* Emanet olarak.
emanetullah
* S

nt
, yetim ve ksz (ocuk).
emare

* Belirti, iz, ipucu.

emarecik
* Kk iz, ufak belirti.
emaret

* Emirlik, beylik.

emay

* Bazmaddeleri korumak, belirli bir parlakl


k kazand
rmak veya boyamak iin kullan
lan, saydam veya
donuk cama benzeyen cil.
emaye

* zeri emayla kaplanm


olan.
* (foto
raf
l
kta) I

a kar
hassas malzeme.

emaylama
* Emaylamak i
i.
emaylamak
* Emayla kaplamak.
embriyolog
* Embriyoloji uzman
.
embriyoloji
* Dlt durumuna gelinceye kadar o
ulcuun geirdii geli
im evrelerini inceleyen biyoloji kolu.
embriyon
* Oulcuk, r
eym.
emcek

* Meme.

emcik
* Meme.
emdi
i (hell) st haram olmak
* do
ruluktan ayr
lmak, kt i
ler yapmak, anaya babaya sayg
s
zca davranmak.
emdirme

* Emmesini salamak, emdirmek i


i.

emdirmek
* Emmesini salamak.

emdirtme
* Emdirtmek i
i.
emdirtmek
* Emdirmesini sa
lamak.
eme seme yaramamak
* i
e yarad

kabul edilmemek, makbule gememek, takdir edilmemek.


eme yaramak
* i
e yaramak, yararlolmak.
eme
-eme

* Su ve kara yosunlar
n
n, kk and
ran tutunma organ
.
* Bkz. -ama / -eme.

emei ekilmi
* ok emek verilerek haz
rlanm
(yemek).
emei gemek
* bir
eyin ortaya
kmasiin al

m
olmak.
emek

* Bir i
in yap
lmasiin harcanan beden ve kafa gc.
*
nsan
n bilinli olarak belli bir amaca ula
mak iin giri
ti
i hem do
al ve toplumsal erevesini hem de
kendisini de
i
tiren al

ma sreci, say.
* Uzun ve yorucu, zenli al

ma.
-emek
* Bkz. -amak / -emek.
emek ekmek
* bir i
te ok al

arak yorulmak.
emek harcamak
* aba gstermek.
emek vermek
* bir
eyin meydana gelmesi iin zenle ve ok al

mak.
emeki
* Emek kar

geimini sa
layan kimse.
* Herhangi bir retim arac
na sahip olmayan, geimini eme
i kar

nda sa
layan i
i.
emekilik
* Emeki olma durumu.
emekleme
* Emeklemek i
i.
emekleme a
* Bir
eyde henz olgunluk, tecrbe kazan
lmam
dnem.
emekleme dnemi
* Emekleme a

.
emeklemek
* Dizler ve eller zerinde yrmek.
* Bir i
e yeni ba
larken tecrbesizlikten tr acemilik geirmek.

emekli

* Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli.


* Belirli bir sre al

t
ktan sonra kanunlar gerei i
i ile ilgisi kesilerek kendisine ayl
k balanm
olan (kimse).

emekli maa

* Bkz. emekli ayl

.
emekli ayl

* Emekli olduktan sonra denen ayl


k.
emekli ikramiyesi
* Emekli olma s
ras
nda yap
lan toplu deme.
emekli olmak
* belirli bir sre al

t
ktan sonra kanun ile sa
lanan haklardan yararlanarak grevinden ayr
lmak, tekat
olmak.
emeklilik

* Emekli olma durumu, tekatlk.

emeklilik a

* Emekli olduktan sonraki dnem.


emekliye ay
rmak (
karmak veya
kartmak)
* kanuna gre ayl
k ba
layarak bir grevliyi grevinden ay
rmak.
emekliye ayr
lmak (veya
kmak)
* emekli olmak, tekade sevk olunmak.
emeksiz

* Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz.

emeksiz evlt
* vey evlt.
emektar

* Bir grevde uzun sre kal


p o i
e eme
i gemiolan (kimse).
* ok kullan
lm

, eski.

emektarl
k
* Emektar olma durumu.
emel
* Gerekle
tirilmesi zamana balistek.
emel beslemek
* istei, arzuyu srekli d
nmek veya glendirmek.
emeline let etmek
* birini veya bir
eyi kendi istekleri dorultusunda kullanmak.
emen

* ukur, baubu
u, a
a veya sebze dikmek iin a
lan ukur.

emici
* Emme i
ini yapan.
emici k
llar
* Bitkilerin kklerinde bulunan ve topraktaki besin maddelerini emip beslenmelerine yarayan tek hcreli
uzant
lar.
emici tyler

* Emici k
llar.
emik
* Emmekten ryen yer, emme izi.
*
nsan beyni.
emik
* Bkz. imik, mk.
emilme
emilmek
emin

* Emilmek i
i.
* Emmek i
ine konu olmak.
*
nan
l
r, gvenilir.
* Sak
ncas
z, emniyetli, tehlikesiz.
* phesi olmayan.
* Osmanlimparatorlu
unda bazdevlet grevlerindeki sorumlu ki
ilere verilen ad.

emin olmak
* inanmak, gvenmek.
emir

emir

* Buyruk, komut.
* Bir makamdan brne geerken grevliye verilen belge.
* Araplarda ve daha ba
ka Mslman lkelerde bir kavim,
ehir veya lkenin ba

emir almak
* talimat almak.
emir cmlesi
* Yklemi emir kavramveren cmle.
emir eri

* Subaylar
n k
t'a ve daire d

nda buyruklar
nda bulunan er, emirber.

emir etmek
* Bkz. emretmek.
emir kipi

* Fiilin yap
lmas
ndileyen veya emreden isteme kipi. Trkede bu kip birinci teklik ve okluk ki
iler iin
kullan
lmaz.
kinci ki
iler iin -in, -iniz, nc ki
iler iin, -sin, -sinler ekleri kullan
l
r.
emir kulu
* Bir i
i, ald

buyruk gereince yapmak ykmllnde olan kimse.


emir subay
* Yksek rtbeli komutanlar
n emrine verilmisubay.
emir vermek
* buyurmak, buyruk vermek.
emirber

* Emir eri.

emirberlik
* Emirber olma durumu, emirberin i
i.

emircik
emirlik

* Yal
apk
n
, iskele ku
u.
* Emir (II) olma durumu.
* Bir emirle ynetilen blge.

emirname
* Yaz
lbuyruk.
emisyon
* Devlete para, senet ve tahvil
karma, piyasaya srme.
emi
emi
me
emi
mek

* Emmek i
i veya biimi.
* Emi
mek i
i veya durumu.
* Kar

l
klolarak emmek.
* Sa
lmadan nce koyunlar
n kuzular taraf
ndan gizlice emilmesi.

emi
tirme
* Emi
tirmek i
i.
emi
tirmek
* Emi
melerini salamak.
emlk

* Ev, arsa, bahe gibi ta

namayan mal ve mlklerin ortak ad


, ta

nmazlar, gayrimenkul.

emlk brosu
* Emlk al
m sat
m
, kiralanmasile u
ra
an iyeri.
emlk vergisi
* Her y
l belediyelere denen ev, dkkn, arsa vb. mlklerin vergisi.
emlki
* Emlk al
p satma i
iyle geinen kimse.
emlkilik
* Emlkinin i
i.
emleme
emlemek

* Emlemek i
i veya durumu.
*
l srmek, il vermek.

emlik
* Emme dnemindeki kk ocuk .
* Zaman
ndan daha ge doan kuzu veya olak .
emme
* Emmek i
i.
* Sourma, massetme.
* Boruda akan s
v
n
n olu
turdu
u eki
.
* Petrol ile ilgili i
lemlerde bir ak

kan
n ekili
i; bir deponun byle bir ekilme ile doldurulmasi
lemi.
emme

* Amma, ama.

emme basma tulumba


* Hem eken hem de ileten tulumba.
emme

* Kendisine balanan bir kab


n iindeki gazseyreltmeye veya s
k

t
rmaya yarayan, iinden bir s
v
geirilerek al

t
r
lan ara, aspiratr.
emmek

* Dudak, dil ve soluk yard


m
yla bir
eyi iine ekmek, somurmak.
* Tkrk yard
m
yla eriterek iine ekmek.
* Sourmak, massetmek.
* Uzun sre yararlanmak.

emmi
* Amca.
emmi o
lu
* Amcan
n olu.
* Dost, arkada
, teklifsiz olunan kimse.
emniyet

* Gvenlik.
* Gven, inanma, itimat.
* Polis i
leri.
* Gvenlik i
lerinin yrtld yer.
* Bir arata gven salay
cpara.

emniyet pimi
* Ate
li silhlarda gvenli kullan
msa
layan pim.
emniyet alt
na almak
* korumak.
emniyet amiri
*
lelerin genel gvenli
inden kaymakama kar
sorumlu olan amir.
emniyet dura

* Su alt
na dalan ki
ilerin vurgun yememesi iin su yzne
k
mesafesinde sal
k ynnden gvenli blge.
emniyet dmesi
* Patlay
cve yan
caletlerin gvenle kullan
lmas
na yard
mcolan, kullan
ld
zaman a
k, kullan
lmad

zaman da kapaltutulan d
me.
emniyet etmek
* gvenmek.
emniyet kemeri
* Uaklarda, otomobillerde vb. de gvenlik bak
m
ndan bele tak
lan kemer.
emniyet kilidi
* Kapve kasalarda gvenli
i sa
layan kilit.
emniyet mdr
*
lin genel gvenli
inden valiye ve i i
leri bakan
na kar
sorumlu olan mdr.
emniyet supab
* Makinelerde gvenli kullan
msa
layan alet.
emniyet vermek
* gven vermek.

emniyetli

*
nan
l
r, gvenilir.

emniyetsiz
*
nan
lmaz, gvenilmez.
emniyetsizlik
* Gvensizlik.
emoglobin
* Bkz. hemoglobin.
emoroit

* Basur.

empermeabl
* Yamurluk.
emperyalist
* Emperyalizm yanl
solan (kimse).
emperyalizm
* Bir milletin ba
ka bir milleti siyas ve ekonomik egemenli
i alt
na alarak yay
lmas
veya yay
lmayistemesi,
yay
lmac
l
k.
empirme
empoze

* Emprime.
* Zorla benimsetilmi
, kabul ettirilmiolan.

empoze etmek
* bir
eyi zorla benimsetmek, kabul ettirmek.
empresyonist
*
zlenimci.
empresyonizm
*
zlenimcilik.
emprezaryo
* Belli bir yzde kar

nda, bir sanat


n
n al

ma programlar
nve anla
malar
ndzenleyen kimse.
emprime

emraz

* Dei
ik renkte boya kullan
larak, kumazerine desen ve zemin basma i
lemi.
* Bu i
leme u
rat
lan (ipekli, ynl vb. kuma
).
* Hastal
klar.

emre muharrer senet


*
inde yaz
lolan paran
n gene onda yaz
lkimseye veya onun gsterece
i birine denmesi gereken
buyru
a yaz
lsenet.
emretme
* Emretmek i
i.
emretmek
* Buyurmak, emir vermek.
emretti patrik efendi!
* birinin yersiz bir buyru
una kar
alay yollu kullan
l
r.

emreyleme
* Emreylemek i
i veya durumu.
emreylemek
* Buyurmak, emretmek.
emrihak

* lm.

emrihak vaki olmak


* lmek.
emrine girmek
* bir kimsenin buyru
u alt
nda bulunmaykabul etmek.
emrine vermek
* grevlendirmek, atamak.
* yararlanmasiin ay
rmak.
emrivaki

* Oldu bitti, olup bitti.

emrivaki yapmak
* Bkz. oldu bittiye getirmek.
emsal
* Benzerler.
* Ya

t, e
, denk.
* rnek.
* Kat say
.
emsalsiz

* E
siz, e
i benzeri olmayan, bir benzeri daha bulunmayan.

emsalsizlik
* E
siz olma durumu, e
sizlik.
emtia
* Mallar, sat
lacak
eyler.
emval
emzik

* Mallar, para ile al


nan
eyler.
* St ocuklar
n
oyalamak iin a

zlar
na verilen kauuk meme.
* Beslemek iin st ocuklar
na meme yerine emdirilen a
z
kauuklu st
i
esi, biberon.
*
brik, aydanl
k, testi gibi kaplar
n, suyu azar azar ak
tmaya yarayan ii delik uzant
s
, ibik.
* Sigara a
zl

emzik borusu
* Dorudan do
ruya sobaya tak
lan dirsek boru.
emzikli

emziksiz

* Emzii olan.
* Memede ocu
u olan (kad
n).
* Emzii olmayan.

emzirilme
* Emzirilmek i
i.

emzirilmek
* ocu
a meme verilmek.
emziri
emzirme

* Emzirmek i
i veya biimi.
* Emzirmek i
i.

emzirmek
* Kad
n veya di
i hayvan memesindeki st yavruya vermek.
emzirtme
* Emzirtmek i
i.
emzirtmek
* Emzirmek i
ini yapt
rmak.
en

* Bir yzeyde boy say


lan iki kenar aras
ndaki uzakl
k, geni
lik, boy kar

t
.

en
* Hayvanlara veya e
yaya vurulan damga, i
aret.
en
-en

* Ba

na geldi
i s
fatlar
n en stn derecede olduunu gsterir.
* Bkz. -an / -en.

en az
ndan
* en azile, hi olmazsa.
en fenas
* Bkz. en kts.
en iyisi

* en ok tercih edilen.

en kts
* hi istenmeyen.
enam

enayi

* Yarat
lm
btn canl
lar.
* Halk.
* Fazla bn, avanak, et kafal
, budala.

enayi dmbele
i
* ok enayi.
enayice

* Enayi gibi.

enayicesine
* Enayice davranarak, enayi gibi.
enayile
me
* Enayile
mek i
i veya durumu.

enayile
mek
* Enayi durumuna d
mek.
enayilik

* Enayi olma durumu, enayice davran

enayilik etmek
* enayi gibi davranmak.
enberi

* ift y
ld
zlarda birle
enlerin ktle merkezine gre izdikleri elips yrngede, ktle merkezinin bulunduu
odaa en yak
n nokta.
enbiya
encam

encek
encik

* Nebiler, peygamberler.
* Son, i
in sonu.
* Gelecek.
* Enik.
* Enik.

encikleme
* Enciklemek i
i.
enciklemek
* Bkz. eniklemek.
encmen
endaht

endam

* Yarkurul, komisyon, komite.


* Atma, at

, at
lma.
* Silh atma, bo
altma.
* Vcut, beden, boy bos.

endam aynas
*
nsanboyunca gsteren ayna.
endaml
* Boylu, boyu bosu yerinde.
endams
z
* Boyu bosu yerinde olmayan, k
sa, elimsiz.
endaze

* 65 cm boyunda bir uzunluk ls.


* l.

endazeleme
* Endazelemek i
i.
endazelemek
* Endaze ile lmek.
endazesiz

* lsz.
endazeyi ka
rmak
* fazla abartmak, ly ka
rmak.
endazeyi
a

rmak
* ne yapaca

na karar verememek, eli ayadola


mak.
endeks

*
ndeks.

endeksleme
* Endekslemek i
i.
endekslemek
* Endekse balamak.
endekslenme
* Endekslenmek i
i veya durumu.
endekslenmek
* Endekse balanmak.
endeksli

* Endekse balanm

endemik
* Sadece orada yeti
en.
ender

enderun

* ok az, ok seyrek.
* ok seyrek olarak, ok seyrek bir biimde.
* Saraylarda harem ve hazine dairelerinin bulundu
u yer.
* Byk saraylar
n i blm.
* Devlet grevlilerini yeti
tiren okul.

enderunlu
* Enderunda eitim grmolan.
endirekt
endi
e

* Dorudan de
il, dolayl
.
* D
nce.
* Tasa, kayg
; ku
ku, korku.

endi
e etmek
* tasalanmak, kayg
lanmak.
endi
elenme
* Endi
elenmek i
i.
endi
elenmek
* Tasalanmak, kayg
lanmak.
endi
eli
endi
esiz

* Tasal
, kayg
l
; ku
kulu, korkulu.
* Tasas
z, kayg
s
z, ku
kusu olmayan, korkusuz; d
ncesiz.

endi
esizlik
* Endi
esiz olma durumu.
endi
eye d
mek
* tasaya kap
lmak, kayg
lanmak.
endoderm
*
deri.
endogami
*
evlilik.
endokrin

*
salg
.

endokrinoloji
*
salgbilimi.
Endonezyal
* Endonezya halk
ndan olan kimse.
endoskop
*
nsan vcudunun herhangi bir bo
lu
unu, muayeneyi kolayla
t
rmak iin ayd
nlat
p grnr hle getiren
alet, andoskop.
endoskopi
*
nsan vcudunda, organ veya kovuk ilerinin endoskopla muayenesi.
endotermik
* Is
alan.
endksiyon
* Tme var
m.
endstri

* Sanayi.

endstrile
me
* Endstrile
mek i
i, sanayile
me.
endstrile
mek
* Endstri alan
nda geli
mek, sanayile
mek.
endstriyalizm
* Sanayicilik.
endstriyel
* Endstri ile ilgili, s
na.
enek
* Enenmi
, burulmu
, erkekli
i giderilmi
.
-enek
eneme
enemek

* Bkz. -anak / -enek.


* Enemek i
i.
* Erkeklik bezlerini burarak veya
kararak erkekli
ini gidermek, idietmek, had
m etmek.

enenme
enenmek

* Enenmek i
i.
* Enemek i
i yap
lmak, erkekli
i giderilmek.

enerji
* Maddede var olan ve
s
,

k biiminde ortaya
kan g, erke.
* Organizman
n etkin gc.
* Manev g.
enerjik

enerjiklik
enez

* Enerji ile ilgili.


* Gl ve hareketli.
* Davran

lar
nda kararlar
n
kesinlikle uygulayan.
* Enerjik olma durumu.
* C
l
z, zay
f, gsz.

eneze
* Enez.
enezele
me
* Enezele
mek i
i.
enezele
mek
* Eneze duruma gelmek.
enfarkts
* Bir organda, bir atardamar
n, doku bozuklu
u sonucu kan p
ht
s
ile t
kanmas
.
enfeksiyon
* Organizmada hastal

a yol aan bir mikrobun genel veya yerel geli


mesi, yay
lmas
.
enfes
enfiye

* ok gzel, en gzel.
* rtlmttnden yap
lan ve burna ekilen keyif verici toz, burun otu.
* Burna ekilmek iin haz
rlanm
toz il.

enflsyon
* Para
i
kinlii.
* Pahal
l
k.
* Gere
inden fazla art

,
i
kinlik.
enflanza
* Grip, ingin, paavra hastal

.
enformasyon
* Dan

ma, tan
tma.
* Haber alma, haber verme, haberle
me.
enfraruj

* K
z
l tesi.

enfrastrktr
* Alt yap
.

enfs

* Nesnelerin gereine de
il, ferdin d
nce ve duygular
na dayanan, znel.

engebe

*
ve d
glerin etkisiyle olu
an, yayla, ova, koyak, ukur gibi biimlerin btn, yer biimleri, yzey

ekilleri, ar
za.
engebeli

* Engebesi olan, engebesi ok olan, ar


zal
.

engebelik
* Engebeli olma durumu.
* Yer biimleri, yzey biimleri, ar
za.
engebesiz
* Engebesi olmayan.
engel

* Bir
eyin gerekle
mesini nleyen sebep, mni, mahzur, m
kl, mnia.
* Engelli ko
ularda, her yar

n
n zerinden atlamasgereken, ereve ile tabandan kurulu tahta dzen.

engel bal

* Uskumru cinsinden kk bal


k.
engel
karmak
* bir i
in yap
lmas
nzorla
t
rmak.
engel olmak
* nlemek, geciktirmek.
engel s
nav
* Ynetmeliklerde belirtilen zrleri sebebiyle herhangi bir s
nava zaman
nda giremeyen renciler iin
a
lan s
nav.
engelleme
* Engellemek i
i.
*
stek, ihtiya veya bir davran

n belli bir sonuca ula


mas
n
n nlenmesi.
* (siyas kurulu
lar vb. de) Tart

ma yntemlerinin btn imknlar


ndan yararlan
larak kanunlar
n
tart

lmas
nve oylanmas
ndzenli bir biimde nlemek, geciktirmek amac
yla yap
lan giri
imler, obstrksiyon.
engellemek
* Bir
eyin gerekle
mesini nlemek.
* Gre
te hasmaprazda srerken d
rmek iin aya
na basmak veya topu
una ayak takmak.
engellenme
* Engellenmek i
i.
engellenmek
* Engel olunmak.
engelleyi
* Engellemek i
i veya biimi.
engelli

* Engeli olan, mnial


.

engelli ko
u
* Belirli aral
klarla konmu
, dei
ik ykseklikteki on itli engelin zerinden a

larak srdrlen ko
u.
engelsiz

* Engeli olmayan, mnias


z.

engerek

* Engerekgillerden, ba
k
eli, rengi kara veya karaya yak
n, ta
l
k ve gne
li yerlerde ya
ayan, zehirli bir
y
lan (Vipera aspis).
engerek otu
* Hodangillerden, trleri ss bitkisi olarak yeti
tirilen, yapraklarsert tyl bir ot (Echium vulgare).
engerekgiller
* rne
i engerek olan zehirli y
lanlar familyas
.
engin
* Ucu bucagrnmeyecek kadar geni
, ok geni
, vsi.
* Denizin k
y
dan ok uzaklarda bulunan geniblm; a
k deniz.
engin
* Deer ve fiyatd
k olan.
* Yksekte olmayan, alak (yer).
enginar
* Birle
ikgillerden ok y
ll
k dikenli bitki (Cynara scolymus).
enginle
me
* Enginle
mek i
i veya durumu.
enginle
mek
* Engin bir durum almak.
enginlik

* Engin olma durumu.


* Alabildi
ine geni
lik.

engizisyon
* Orta a
da, Katoliklerde kat
din inanlar
na kar
gelenleri cezaland
rmak iin kurulan kilise
mahkemelerinin ad
.
* Orta a
da, Katoliklerde kat
din inanlar
na kar
gelenleri cezaland
rma yntemi.
enik

enikleme

* Kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlar


n yavrusu, encik.
* ocuk.
* Eniklemek i
i.

eniklemek
* (kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlar iin) Do
urmak.
enikonu
*
yiden iyiye, iyice.
eninde sonunda
* ne zaman olsa.
* nihayetinde, en sonda.
enine boyuna
* gsteri
li, iri yar
.
* eksiksizce, enikonu.
enine boyuna
* ok ince ayr
nt
larile.
*
ri yar
.
enir

* Bir tr yaban mersini.


eni
te
* Bir kimsenin k
z karde
inin veya kad
n h
s
mlar
ndan birinin kocas
.
enjeksiyon
*

ne yapma, ine vurma.


enjeksiyoncu
* Enjeksiyon yapan kimse.
enjektr

* Bir s
v
yherhangi bir yere bas
nla veren bir tr pompa, ine,

r
nga.

enkaz
* Y
k
nt
, dknt, knt.
enlem

* Yer yuvarzerinde herhangi bir noktadan geen paralel ile ekvator aras
ndaki yay paras
n
n a
sal de
eri,
arz derecesi.
enlem dairesi
* Aynenlemdeki noktalar
n olu
turdu
u ekvatora paralel daire, arz dairesi.
enlemesine
* Eni boyuna gre daha fazla olarak.
enli

* Eni byk olan, geni


.

enlice
* Eni biraz geni
.
enlilik
ente
ense

* Enli olma durumu.


* ift y
ld
zlarda, yolda

n ba
y
ld
za gre izdi
i balyrngenin, ba
y
ld
za en yak
n noktas
.
* Boynun arkas
.

ense ukuru
* Ensede boyun hizas
nda bulunan ukurluk.
ense kk
* Ensenin gvde ile birle
tii yer.
ense kulak yerinde
* (erkek iin) iri yar
.
* kelli felli.
ense yapmak
* hi al

madan rahata ya
amak.
enseleme

* Enselemek i
i.

enselemek
* Yakalamak.
enselenme

* Enselenmek i
i.
enselenmek
* Yakalanmak, ele geirilmek.
enser

* Byk ivi, ekser.

ensesi kal
n
* Gl, istediini yapabilen, sz geer (kimse).
ensesinde boza pi
irmek
*
s
tmak, k
zg
n duruma getirmek.
* birini ok zmek, tedirgin etmek, srekli al

t
rmak.
ensesine binmek
* birine bir i
i yapt
rmak iin srekli bask
alt
nda bulundurmak.
ensesine yap

mak
* yakalay
p s
k

t
rmak.
ensiz
ensizlik

* Eni kk olan, dar.


* Ensiz olma durumu.

enstantane
* I

klama sresi saniyenin 1/25'i veya daha k


sa olan h
zlbir hareketi ekme yntemi.
* Bu yntemle ekilen (foto
raf).
* Bir anda olan.
enstantane fotoraf
* Bkz. enstantane.
enstit

* Bir niversiteye balveya ba

ms
z bir kuruluolarak genelikle ara
t
rma yapan ve bazdurumlarda
retime de yer veren e
itim kurumu.
enstrman
* alg
.
enstrmantal
* Yaln
z alg
larla ilgili olan.
enstrmantal mzik
* Yaln
z alg
lar iin haz
rlanm
mzik.
enstrmantalizm
* Ara
l
k.
enslin

* eker hastal

na kar

kullan
lan bir hormon.

entari
* Genellikle tek paralkad
n giyecei.
* Arap lkelerinde erkeklerin giydii uzun, dz stlk.
entarilik
* Entari yap
lmaya uygun (kuma
).
entegrasyon

* Btnle
me, birle
me.
entegre
* Bir btn, bir grubu olu
turan.
entel

entelekt

* Entellektel olmaya zenen ancak bunun iin gerekli olan nitelii kazanmam

.
* Sahte ayd
n.
* Ak
l, zihin, idrak, anl
k.

entelektalizm
* Anl
k
l
k, zihniye.
entelektel
* Bilim, teknik ve kltrn, dei
ik dallar
nda zel
renim grm(kimse), ayd
n, mnevver.
* Fikir sorunlar
yla ilgili.
entelektellik
* Entelektel olma.
entelekya
* Aristo'ya gre, her varl

n eri
meye yneldii olgunluk durumu.
enteresan
*
lgi ekici, ilgin.
enteresanl
k
* Enteresan olma durumu, ilginlik.
enterkoneksiyon
* \343 interkoneksiyon.
enternasyonal
* Uluslar aras
, milletler aras
, beynelmilel.
enternasyonalci
* Uluslar aras
c
, beynelmilelci.
enternasyonalcilik
* Uluslar aras
c
l
k.
enternasyonalizm
* Uluslar aras
c
l
k, beynelmilelcilik.
enterne
* Gz alt
nda (olan).
enterne etmek
* gz alt
na almak.
entertip
entimem

* Bas
mc
l
kta harfleri sat
r olarak dizen ve dken dizgi makinesi.
* Bir veya birden ok ncl (nceden bilindi
i var say
larak) kald
r
lm
olan tas
msal
kar
m.

entipften
* Hi deeri olmayan, derme atma, uydurma.
entomoloji

* Bcek bilimi.
entomolojist
* Bcek bilimci.
entrika

* Bir i
i salamak veya bozmak iin giri
ilen gizli al

ma, oyun, dolap, dzen, dalavere, dek, desise, hile.

entrika evirmek
* entrika ile amac
na ermeye al

mak, dolap evirmek.


entrikac
* Entrika eviren, dzenci, dessas.
entrikac
l
k
* Entrikac
olma durumu.
entrikaya kurban gitmek
* bir hileli, dalavereli isonunda zarara uramak.
enva

* Trler, e
itler.

envaie
it
* e
it e
it, trl trl.
envaie
itli
* Envaie
idi olan, trl trl.
envaitrl
* ok dei
ik trleri olan, e
itli e
itli, trl trl, envaie
itli.
envanter

* Bir ticaret kurulu


unun para, mal ve di
er varl
klar
yla genel olarak borlu ve alacakl
durumlar
n
,
nicelikleri ve de
erleriyle ayr
nt
lolarak gsterme.
* Bu durumu gsteren izelge.
envestisman
* Yat
r
m.
enzim
eosen

* Bir tepkimeye sebep olan ve onu h


zland
ran eriyebilir organik madde, ferment.
* nc a

n, memelilerin olu
tu
u dnemi.

epe
* Eskrimde kullan
lan bir tr k
l
.
* Bu k
l
kullan
larak oynanan bir tr k
l
oyunu.
eper
* I

a kar

bak
ld

nda k
t tabakas
n
n yap
sal grnm.
epey
epeyce
epeyi

* Az denmeyecek kadar, olduka, hayli.


* Olduka, bir hayli.
* Bkz. epey.

epidemi

* Salg
n hastal
k.

epidemioloji
* Salg
n hastal
klar
inceleyen hekimlik dal
.
epiderm
* st deri.
epifit
epigenez
epigrafi

* st bitken.
* S
ralolu
.
* Yaz
t bilimi.

epigram
* Her trl konuda yap
lm
k
sa manzume.
epik
epikerem

* Destana ili
kin, destana zg, destanla ilgili, destans
(eser).
* nertilerinin biri veya her ikisi kan
t
yla birlikte ileri srlen tas
m.

Epikurosu
* Epikuros'un kurduu felsefe ak
m
n
benimseyen, Epikurosuluk yanl
solan kimse.
Epikurosuluk
* Epikuros'un d
ncelerinin ya
ama ilkesi yap
lmas
; hazlara, sevinlere ynelik bir hayat
n hedef
edinilmesini ileri sren
reti.
Epikrc
* Bkz. Epikurosu.
Epikrclk
* Bkz. Epikurosuluk.
epilog

* Bir eserin sonu blm.

epistemoloji
* Bkz. bilgi kuram
.
epitel
* Bkz. epitelyum.
epitelyum
* Tek veya ok hcreden olu
an, vcudun btn d
ve i yzeylerini kaplayan doku.
epizot

* Bir roman veya hikyede ikinci derecede bir olay.


* Dei
ik anlat
tr, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin asl
ndan az ok ayr
lan de
i
ik biimli

olan
.
epope
eprime

* Destan.
* Eprimek i
i.

eprimek

* Bozulmak, ek
iyip rmek.
* (yemi
) Dura dura olgunla
mak, yumu
amak.
* Erimek.

epsilon
* Yunan alfabesinin be
inci harfi (e).
Er
er

er

* Erbiyum'un k
saltmas
.
* Erkek.
* Kahraman, yiit.
* Asker, nefer.
*

ini iyi bilen, yetenekli.


* Koca.
* Erken.

-er
* Bkz. -ar / -er.
er bezi
er di
i

er di
ilik

* Erkeklik hormonunu olu


turan erkek cinsiyet bezi, husye, haya, testis.
* Hem erkek hem di
i gametleri bulunan (birey), erselik, hnsa.
* iekli
inde hem erkek hem di
i iei bulunan (bitki).
* Er di
i olma durumu, erseliklik.

er ekmei
* Sahur yemei.
er ge
* Erken veya ge, her ne vakit olsa.
er lokmaser kursa
nda kalmaz
* insan grd
iyilii kar

l
ks
z b
rakmaz.
er meydan
* Gremeydan
.
er suyu

* Atm
k, meni.

eradikasyon
* Yok etme.
erat

erbain
erbap

* Erden ba
gedikliye kadar askerlere verilen genel ad.
* Erler.
* Hicr takvimde 22 Aral
ktan 31 Ocak gnne kadar sren k
rk gnlk k
dnemi.
* Bir i
ten anlayan, bir i
i iyi yapan kimse.

erba
erba
l
k
erbin

*
htiyalardevlete kar

lanan onba
ve avurtbesindeki asker.
* Erbakademesi.
* Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2.

erbiyum
* Tabiatta ok az olan, uygulama alanbulunmayan, atom numaras
68, atom a

rl
167.2 olan bir element.
K
saltmasEr.
erce
* Erken olarak, er gibi, ere benzer biimde.
ercecik
ercik
erdem

erdemli

* Erkenden.
* iek tozu reten ve on tanesi e
itli
ekillerde birle
erek erkek organmeydana getiren iek k
sm
.
* Ahlk
n vd
iyilikilik, alak gnlllk, yiitlik, do
ruluk gibi niteliklerin genel ad
, fazilet.
*
nsan
n ruh olgunlu
u.
* Erdemi olan, faziletli.

erdemlilik
* Erdemli olma durumu, faziletlilik.
erdemsiz

* Erdemi olmayan, faziletsiz.

erdemsizlik
* Erdemsiz olma durumu, faziletsizlik.
erden

* Bakir.

erdenlik
* Bakirlik.
erdiine erer, ermediine taatar
* sata
kan, edepsiz (kimse).
erdirme
erdirmek

* Erdirmek i
i.
* Ermesini sa
lamak, ermesine yol amak.

ere gitmek (veya varmak)


* (kad
n, k
z) evlenmek.
ere vermek
* (k
z) evlendirmek.
erek

* Gerekle
tirmek iin tasarlanan ve eri
mek istenilen
ey, ama, gaye, maksat, hedef.

erek bilimi
* Evreni ereklerle aralar aras
nda bir ili
kiler dizgesi olarak gren
reti, teleoloji.
* Yaln
zca insan hareketlerinin deil, tarih ve tabiat olaylar
n
n ve btnn oldu
u gibi tek tek olaylar
n da
ereklerle belirlenmive ynetilmioldu
unu kabul eden reti, teleoloji.
erekilik
* Her
eyin bir erekle belirlendi
i, bir ere
e yneldiini; her
eyin bir ereklik yasas
na gre olup bitti
ini
benimseyen gr
, finalizm.
ereklilik
* Bir erekle belirlenmiolma veya bir eree ynelmiolma durumu.
ereksel

* Erek niteli
inde olan.

ereksel neden
* Temelde bulunan erek veya var
lmak istenen eree gtren sebep.
eren

Erendiz

* Benliinden s
yr
lm

, z varl

ndan gemi
, kendini Tanr
'ya adam

, ermi
, evliya, veli.
* "Erenler" biimi eskiden dervi
ler aras
nda bir seslenme sz olarak kullan
l
rd
.
* Ola
anst sezgileriyle birtak
m gerekleri grd
ne inan
lan kimse.
* Jpiter, M
teri.

erenlerin sasolu olmaz


* cana yak
n ki
ilerin bazyersiz davran

lar
, bilerek yap
lmad

iin hokar

lanmal
d
r anlam
nda kullan
l
r.
erg
* C. G. S. sisteminde, uygulama noktas
n
, kuvvet ynnde 1 cm hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yapt

i
e
e
it olan ibirimi: Bir kilogram metre 981 x 105 erge e
ittir.
erg
* Byk Sahra'da kumullarla rtl blge.
erganun
ergen

* Org.
* Ergenlik a
nda olan.
* Henz evlenmemi
, bekr.

ergen olmak
* evlenecek a
a girmek.
ergene

* Maden yeri.

ergene karbo
amak kolay
* bir i
in iinde olmayanlar
n o i
teki glkleri kmsediklerini anlat
r.
ergenle
me
* Ergenle
mek i
i veya durumu.
ergenle
mek
* Ergenlik a
na ula
mak.
ergenle
tirme
* Ergenle
tirmek i
i.

ergenle
tirmek
* Ergenlik a
na kavu
mas
nsa
lamak.
ergenlik

ergi

* Cins organlar
n fizyolojik geli
mesiyle ba
layan, bul
a ermi
likle yeti
kinlik aras
ndaki dnem.
* ocukluk a
ndan yeti
kinlik a
na geen kimselerin yznde
kan sivilceler.
* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda)
yi bir
eye eri
me durumu, mazhariyet.

ergilik
* Ergi durumu.
ergime

* Ergimek i
i, zeveban.

ergime
s
s
* Bir kat
n
n s
vdurumuna gemesi iin verilmesi gereken
s
.
ergime noktas
* Bir kat
n
n katdurumdan s
vduruma gemeye ba
lad

ve ergime sona erene kadar koruduu s


cakl
k.
ergime yasas
* Ergime kurallar
n
n de
i
mez olu
umu.
ergimek
ergimi

* (s
cakl

art
r
lmak yoluyla bir cisim) Katdurumdan s
vduruma gemek, zeveban etmek.
* Is
etkisiyle s
vdurumuna gelmi(katcisim).

ergimimaden
* S
vduruma gelmimaden.
ergin
* Olmu
, yeti
mi
, kemale ermi
.
* Haklar
nkendi kullanmak iin yasan
n gsterdi
i ya
a gelmiolan (kimse), re
it.
erginleme
* Erginlemek i
i.
erginlemek
* Birini bir konu zerinde ayd
nlat
p onu gerekli temel bilgi ve becerilerle donatarak ergin ve yeti
mi
k
lmak.
erginlenme
* Erginlenmek i
i veya durumu.
erginlenmek
* Ergin duruma gelmek.
erginle
me
* Erginle
mek i
i.
erginle
mek
* Ergin bir duruma gelmek, re
it olmak.
erginlik
ergitme

* Ergin olma durumu, kemal, r


t.
* Ergitmek i
i.

ergitmek

* Ergimesini sa
lamak, ergimesine yol amak.

ergonomi
*
nsan
n, makinenin ve evrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biimde al

mas
ninceleyen bilim dal
, i
bilimi.
erguvan

* Baklagillerden, efltunla k
rm
z
aras
renkte iek aan, gzel bir ss a
ac
(Cercis siliquastrum).

erguvangiller
* Alma

k yaprakla
a familyas
.
erguvan
* Efltunla k
rm
zarasrenk.
* Bu renkte olan.
ergrmek
* Ula
t
rmak, eri
tirmek.
-eri
erigen

* Bkz. -ar/ -eri.


* abuk eriyip da

lan.

erik

* Glgillerden, beyaz iekli bir aa (runus domestica).


* Bu aac
n kabuu ince, sar
dan k
rm
z
ya, mora kadar trl renkte, mayhoveya tatl
, eti sulu, tek ve sert
ekirdekli yemi
i.
erik ho
af
* Eri
in
ekerli suda kaynat
lmasile haz
rlanan ve souk iilen ho
af
.
erik kompostosu
* Eri
in
ekerli suda kaynat
lmasile haz
rlanan tatl
.
erik marmeld
* eker kar

t
r
larak pi
irilmierik ezmesi.
erik pestili
* Eri
in kaynat
lmasve yufka biiminde kurutulmas
ile haz
rlanan pestil.
erik rak
s
* Erik suyunun dam
t
lmas
yla elde edilen bir tr rak
.
erik reeli
* Eri
in
eker ile kaynat
lmas
sonucu yap
lan reeli.
erika
* Sprge otu.
eriklik
eril
erillik

* Erik a
alarok olan yer, erik bahesi.
* Bazdillerde erkek cinsten say
lan (kelime), mzekker.
* Bazdillerde, kelimelerin eril olmasdurumu.

erim
erim

* Bir
eyin erebilece
i uzakl
k, menzil.
*
yi bir
eye i
aret olan durum, be
aret.

erim erim
* Erimek i
inin anlam
n
peki
tirir.
erime
erimek

erimez
erin

* Erimek i
i.
* Katcisim s
viine kar

arak s
vdurumuna gemek.
* Katcisim
setkisiyle s
v
duruma gelmek.
* (dokumalar iin) A

n
p incelerek da
lmak.
* ok zay
flamak.
* Utanc
ndan ok s
k
lmak.
* Yok olmak, bitmek, tkenmek.
* Erime zelliini yitirmiolan ve bu zellii olmayan.
* Dl verme yetkinliine eren, bali.

erincek
* Tembel,
enen.
erin
erinli
erinsiz

* Hibir eksii, hibir znts ve ac


solmama durumu, dirlik, rahat, huzur.
* Erinci olan, huzurlu, rahat.
* Erinci olmayan, tasal
, huzursuz, rahats
z.

erinlik
* Erin olma durumu, bul
.
erinme
erinmek
erinsiz

* Erinmek i
i veya durumu.
*
enmek.
* Erinci olmayan, huzursuz, rahats
z.

erirlik
* Eriyebilme niteli
i veya derecesi.
eristik
eri
eri
ilme

* Didi
im.
* Ermek i
i ve durumu.
* Eri
ilmek i
i.

eri
ilmek
eri
im

eri
kin

* Eri
mek i
i yap
lmak, ula
mak, yeti
ilmek.
* Eri
mek i
i.
* Belli iki yer aras
nda gidip gelebilme, ula

m, muvasala.
* Vcudunun geli
imi tamamlanm
olan, khil.

eri
kinlik
* Eri
kin olma durumu, olgunluk, khillik.
eri
me
eri
mek

* Eri
mek i
i.
* Var
lmas
zamana, emee ba
lolan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ula
mak.
* Bir yere ula
mak, varmak.
* Belirli bir olgunluk durumuna varmak.
* (zaman iin) Gelip atmak.

eri
te
* Kesilip kurutulmuhamur, ev makarnas
.
* Deniz yosunu.
eri
tirme
* Eri
tirmek i
i.
eri
tirmek
* Eri
mesini sa
lamak.
eriten
eritici

eritilme

*
inde katbir madde eriyebilen veya katbir maddeyi eritebilen (s
v
).
* Eritme zellii olan.
* Bir ba
ka maddeyi eriten, zndren cisim.
* Eritilmek i
i.

eritilmek
* Eritmek i
i yap
lmak.
eriti
eritme

* Eritmek i
i veya biimi.
* Eritmek i
i.
* Metallerde erimeyi salamak amac
yla dkmden nce yap
lan
s
tma i
lemi.

eritme peynir
* Sert peynirlerin eritilip, bazen baharat kat
lmas
yla elde edilen bir tr peynir.
eritmek

* Erimesini salamak, erimesine yol amak.


* Harcay
p tketmek.
* ok zmek.
* Zay
flatmak.
* Yok etmek.

eritrosit
eriyik

* Alyuvar.
*
indeki katbir madde erimibulunan s
v
, mahll.

eriyip bitmek
* znt ve s
k
nt
dan ok zay
flamak.
eriyi

* Erimek i
i veya biimi.

erk

* Bir i
i yapabilme gc, kudret, iktidar.
* Sz geerlik, istedi
ini yapt
rabilme gc, nfuz.
* Bir bireyin, bir toplumsal kmenin, bir toplumun, ba
ka birey, kme veya toplumlaregemenlii, bask
sve
denetimi alt
na alma, hrriyetlerine kar

ma ve onlarbelli biimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya


yetene
i,iktidar.
erkn

* Bir topluluun ileri gelenleri, bykler, stler.


* General veya amiral a
amas
ndaki askerler.
* Yol, yntem.

erkn krk
* Padi
ah taraf
ndan vezirli
e ykseltilenlere giydirilen krk.
erkn
harbiyeiumumiye
* Genelkurmay.
erkn
harp
* Kurmay.
erkn
harplik
* Erkn
harp olma durumu.
erke

erke

* Enerji.
* (tabi bilimlerde)
ba
arma gc, bir direnmeyi yenme gc.
* Erkek kei.

erkesakal
* Keisakal
; ay
r melikesi.
erkek
*
nsan, hayvan ve bitkilerin di
iyi dlleyecek cinsten olan
.
* Sperma olu
turan organizma.
* Yeti
kin adam, kad
n kar

t
.
* Koca.
* Szne gvenilir, mert.
* Girintili ve
k
nt
lolmak zere bir ift olu
turan nesnelerin
k
nt
l
s
.
* Sert, kolay bklmez.
erkek anahtar
* Elektrikte veya makine alan
nda di
i yuvaya giren anahtar.
erkek bak
r
* Sert bak
r.
erkek demir

* Sert demir.
erkek erkee
* Yaln
z erkekler aras
nda.
erkek fatma (veya ay
e)
* erkek gibi davran

lar
olan kad
nlar iin kullan
l
r.
erkek fi
* Prize sokulan bacaklelektrik fi
i.
erkek gibi
* erke
e yak

r biimde, erke
e benzer.
erkek i
i
* Sadece erke
in yapabilece
i, daha ok g, kuvvet isteyen zahmetli i
.
erkek olmak
* kad
nken cinsiyet de
i
tirmek.
* erke
e yara

r davran

larda bulunur duruma gelmek.


erkek organ
* Bitkilerde ta yapraklar
n evreledii, dllenmeyi salayan tek veya biro
u bir arada bulunan organ.
erkek terzisi
* Erkek elbisesi diken terzi.
erkeke

* Erkek gibi, erke


e yak

r (biimde), yiite, merte.

erkekil
* Erkee d
kn.
erkeklenme
* Erkeklenmek i
i.
erkeklenmek
* Kabaday
l
k gsterisinde bulunmak.
erkekler hamam
* Sadece erkeklerin iinde y
kand

veya erkeklere ayr


lm
hamam.
erkekle
me
* Erkekle
mek i
i.
erkekle
mek
* (erkek ocuk) ocukluk a
ndan
k
p erkeklik a

na girmek.
* (k
z, kad
n iin) Erkek gibi sert davran

lar kazanmak.
erkekli

* Erkei olan.

erkekli di
ili
*
ki cinsi bir arada bulunan.
erkekli kad
nl
* Kad
n erkek hep bir arada olarak.
erkeklik
* Erkek olma durumu.
* Erkeke davran

, yiitlik, mertlik.
* Bir erkein fizyolojik grevini yerine getirme gc.

erkeklik organ
* Erkein iftle
me organ
, kam

, penis, fallus.
erkeklik ld m?
* haks
zl

a kar
koymak, mertlik gstermek gerekiyor.
erkeklik sende kals
n!
* kar

s
ndakinin yak

ks
z davran

na uyup da tats
zl
k
karma, efendice davran!.
erkeklik taslamak
* erkekmigibi kendini gstermek, erkeke davran

ta bulunmak, kabaday
ca davranmak.
erkeksi

* Erkee benzeyen, erke


i and
ran, erke
e yara
an.

erkeksilik
* Erkeklii and
ran.
erkeksiz

* Erkei bulunmayan.

erken
* Zaman
n ilerlememibir an
nda.
* Al

lan zamandan nce.


erken bunama
* Birbirinden ayrgrntleri bulunan
izofreni trndeki hastal
klar.
erkence

erkenci

* Erken olarak.
* Olduka erken.
* Erken davranan.
* Erken olgunla
an veya yeti
en (meyve, sebze).
* Sabah
n ilk saatlerinde harekete geen.

erkenden
* Erken olarak, ok erken.
erkete
erketeci

* Dikiz.
* Dikizci, gzc.

erketecilik
* Erketecinin yapt

i
, dikizcilik.
erketecilik etmek (veya yapmak)
* gzclk, dikizcilik grevini zerine almak.
erketelik

* Dikizcilik, gzclk.

erketelik yapmak
* gzclk etmek.
erkin

* Hibir
arta balolmayan, istedi
i gibi davranabilen, serbest.

erkinci

* Liberal.

erkincilik

* Bireyin zgrl
n ve ekonomik gler aras
nda hr yar

may
savunan, bireyler, s
n
flar ve milletler
aras
ndaki ekonomik ili
kilere devletin kar

mamas
nisteyen reti, liberalizm, devletilik, toplumculuk kar

t
.
* Herkese vicdan, inan, d
nce zgrl
tan
nmas
n
n gerekli olduunu savunan, hr d
n
e ba
l
dnya gr
, liberalizm.
erkinlik
erkli
erklilik

* Erkin olma durumu, serbestlik, serbest.


* Erki olan, nfuzlu, muktedir, kadir.
* Erkli olma durumu.

erksizlik
* Ba
s
zl
k, anar
i.
erlik

erme
ermek

* Erkeklik, yiitlik.
* Er olma durumu.
* Ermek i
i.
* Eri
mek, kavu
mak.
* Yeti
ip dokunmak.
* (bitkiler veya bunlar
n rnleri iin) Olgunla
mak.
* (kendini Tanryoluna vermikimseler iin)
nsanst kutsal bir a
amaya eri
mek.

Ermeni
* Ermenistan'da ya
ayan halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu soyla ilgili, bu soya zg olan.
ermeni gelini gibi k
r
tmak
* a

r veya yavahareket edenlere alay yollu sylenir.


Ermenice
* Hint-Avrupa dil ailesinden, Ermenilerin kulland

dil, Ermeni dili.


ermin
ermi

* Kak
m, as.
* Din inanlara gre kendisinde olaanst manev g bulunan ki
i, evliya, veli.

ermi
lik
* Ermiolma durumu, evliyal
k, velilik.
eroin

* Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyu


turucu bir madde.

eroin kullanmak
* eroini s
vveya toz hlinde vcuda zerk yoluyla almak, srekli kullanmak.
eroinci

* Eroin yap
p satan kimse.
* Eroin kullanan kimse, eroinman.

eroincilik

* Eroinci olma durumu.

eroinman
* Eroin kullanma al

kanl

olan (kimse), eroinci.


eroinmanl
k
* Eroinman olma durumu.
eros
* Ruh zmleme a
s
ndan cinsel eilimler ve bundan do
an isteklerin tm.
* (byk E ile) Yunan mitolojisinde a
k tanr
s
n
n ad
.
erosal
* Erosu, erotik.
erosu

* Erosla ilgili.
* Roman, hikye, heykel, resim gibi sanat eserlerinde a
k konusuna ve cinsel ili
kilere geniyer veren.

erosuluk
* Cinsel duygu ve isteklerine ok d
kn olma durumu, erotizm.
erotik

erotizm

erozyon

* A
kla ilgili olan, a
kanlatan, ksnl, erosal,
ehev,
ehvan.
* Cinsel a
kla, cinsiyetle ili
kisi olan, ksnl, erosal.
* Erosuluk.
* Ksnllk,
ehvaniyet.
* A

nma; itikl.

erozyona u
ramak
* a

nmak veya a

nmak i
ine konu olmak.
ersatz
* Bkz. erzatz.
erselik
erseliklik
erseme

* Er di
i.
* Er di
ilik.
* Ersemek i
i veya durumu.

ersemek
* Erkek istemek.
ersiz
ersizlik
erte

* Kocas
z.
* Kocas
zl
k.
* Bir gnn veya olay
n arkas
ndan gelen zaman.

erteleme

* Ertelemek i
i, tehir, tecil, talik.

ertelemek
* Ba
ka zamana b
rakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek.
erteleni
* Ertelenmek i
i veya biimi.
ertelenme
* Ertelenmek i
i.
ertelenmek
* Daha sonraki bir zamana b
rak
lmak.
erteleyi
* Ertelenmek i
i veya biimi.
ertesi
* Bir gnn, bir haftan
n, bir ay
n, bir y
l
n ard
ndan gelen gn, haftay
, ay
, mevsimi veya y
lgsterir.
ervah

* Ruhlar.

ervah
na yuf olsun
* "yaz
klar olsun", Allah kahretsin anlam
nda svme veya k
nama sz olarak kullan
l
r.
erzak

* Uzun sre saklanabilen yiyeceklerin genel ad


.

erzatz
* Ba
kas
n
n yerine kullan
labilen, ba
ka bir mal
n yerini alabilen, yedek.
es

* Notada duraklama zaman


ve bunu gsteren i
aretin ad
.

es gemek
* zerinde durmamak, bovermek, nemsememek.
esami

* Adlar, isimler.

esamisi okunmamak
* kendisine de
er verilmemek, adan
lmamak.
esans
esaret

* Bitkilerden trl yollarla


kar
lan veya kimyasal yntemlerle yap
lan, kokulu ve uucu s
v
.
* Klelik, tutsakl
k, esirlik.
* Hakimiyet alt
nda bulunma.
* Boyunduruk.

esarette kalmak
* uzun sre esir olarak bulunmak.
esas

* Bir
eyin zn olu
turan ana ge, temel.
* (bir iveya szde) Doru biim.
* Ana, temel olarak al
nan, ba
l
ca, asal, esas.

esas duru

* Haz
r ol durumu.
esas vaziyet
* Dimdik k
m
ldamaks
z
n, haz
r ol durumu, esas duru
.
esas vaziyete gemek
* haz
r ol durumunu almak.
esasa ba
lamak
* belirli bir kurala dayand
rmak.
esasen

* Ba

ndan, temelinden, kkeninden.


* Dorusu, dorusunu isterseniz, zaten, zati.
* Nas
l olsa, gene.

esasolmamak
* gerek olmamak, yalan olmak.
esas

* Esasla ilgili, as
l ve temel olanla ilgili, asal.

esasland
rma
* Esasland
rmak i
i veya durumu.
esasland
rmak
* Esasl
duruma getirmek, sa
lamla
t
rmak.
esaslanma
* Esaslanmak i
i veya durumu.
esaslanmak
* Temeli salamla
mak, temelle
mek.
esasl
* Kkl, genilde etkili, gzel, do
ru.
* Kkl, etkili, gzel bir biimde, doru olarak.
esass
z
* Salam bir temele dayanmayan, kksz.
* Doru olmayan, yalan.
esatir
* Tarih ncesi tanr
lar
n
n efsaneli servenlerini anlatan ve bir topluluun duygular
n
, anlay

n
ve
zlemlerini gstermesi bak
m
ndan de
eri olan hikyeler, mitoloji.
esatir
* Esatirle ilgili, esatire ait.
esbab
mucibe
* Gereke.
esbak
esbap

* Eski, gemi
, nceki.
* Sebepler.

esef
* Ac
nma, yerinme.
esef etmek

* zlmek, ac
nmak.
esefle
* zlerek, ac
narak.
eseflenme
* Eseflenmek i
i.
eseflenmek
* Ac
nmak.
esefli

* Esefi bulunan.

eselemek beselemek
* Kand
rmak, allem etmek kallem etmek.
eseme
esen
esenleme

* Bkz. mant
k.
* Hibir hastal

, vcuta hibir eksii olmayan, sa


l
kl
, s
hhatli, salim.
* Esenlemek i
i, selm.

esenlemek
* Biriyle kar

la

ld

nda, birinin yan


na gidildi
inde veya yan
ndan uzakla

ld

nda kendisine szle veya


i
aretle bir nezaket gsterisi yapmak, selm vermek, selmlamak.
* Birine esenlik dileyerek ayr
lmak, veda etmek.
esenle
me
* Esenle
mek i
i, selmla
ma.
esenle
mek
* Birbirine selm vermek, selmla
mak.
* Vedala
mak.
esenlik
* Esen olma durumu, sal
k, afiyet, s
hhat, selmet.
esenlikli
eser

* Esenlii olan.
* Emek sonucu ortaya konan rn, yap
t.
*
z, i
aret, im.
* (soyut kavramlar iin) Belirti.

eser kalmamak
* hibir belirti, iz olmamak.
esericedit
* "Byk boy yazk

d
" anlam
nda kullan
lan esericedit k

ddeyiminde geer.
esericedit k

d
* Eskiden kullan
lan bir tr k

t.
eserme
* Esermek i
i veya durumu.
esermek

* Bakmak, beslemek, yeti


tirmek.
esermek besermek
* Emek vererek ortaya
karmak.
esham

-esi
esik
esim

* Paylar, hisseler.
* Bor al
nan bir paran
n belirli zamanda denece
ini gsteren senetler.
* Bkz. -as/-esi.
* ukur yer.
* Yelin esi
i.

esin
* Etkilenme, ar

m veya ie domayla akla gelen yarat


cduygu, d
nce, ilham.
* Sabah yeli.
esindirme
* Esindirmek i
i.
esindirmek
* Birinde esin uyand
rmak, ilham etmek.
esinleme

* Esinlemek i
i veya durumu.

esinlemek
* (birine) Esin duymas
nsa
lamak, ilham vermek.
esinlenme
* Esinlenmek i
i.
esinlenmek
* Bir
eyden ilham almak, iine do
mak, mlhem olmak.
esinti
esintili

* Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha.


* Esintisi olan.

esintisiz
* Esintisi olmayan.
esir

* Tutsak.
* Kle.
* Bir d
nceye veya bir kimseye kr krne balolan kimse.

esir
(cevher).

* Atomlar aras
ndaki bo
luu ve btn evreni doldurdu
u var say
lan, a

rl
olmayan,
sve

ileten tz
* Hava.

esir almak
* tutsak etmek.

esir d
mek
* tutsak olmak.
esir etmek
* tutsak durumuna getirmek.
esir olmak
* tutsak olmak.
esir yatmak
* sava
ta d
man eline d
p uzun sre tutsak kalmak, esarette kalmak.
esirci
esircilik

* Kle ve cariye al
veri
i yapan kimse.
* Kle ve cariye al
veri
i yapma.

esire
* Di
i tutsak.
* Cariye, di
i kle.
esirgeme
* Esirgemek i
i, himaye, vikaye.
esirgemek
* Korumak, himaye etmek, vikaye etmek.
* Bir
eyi yapmaktan veya vermekten ka
nmak.
* (olumsuz biimde) Feda etmekten ekinmek, dirietmek.
esirgemezlik
* zveride bulunma.
esirgenme
* Esirgenmek i
i.
esirgenmek
* Esirgemek i
i yap
lmak.
esirgeyici

* Koruyan, koruyucu.

esirgeyi
* Esirgemek i
i veya biimi.
esirifira
* ok hasta olma, aya
a kalkamayacak biimde yatma.
esirlik
esirme

* Esir olma durumu veya sresi, tutsakl


k, klelik.
* Esirmek i
i.

esirmek
* Sarhoolmak; akl
nyitirmek, delirmek; kendinden gemek.
* ok k
zmak, sertle
mek.
esi
* Esmek i
i veya biimi.
eskatologya

*
nsan
n ve dnyan
n sonunu, br dnyayanlatmaya al

an tanrbilimi kolu.
eski
* oktan beri var olan, zerinden ok zaman gemibulunan.
* ok kullanmaktan y
pranm

, harap olmu
.
* Bir nceki, sab
k.
* Geerli olmayan.
* Herhangi bir meslekte uzun sreden beri al

m
olan.
* Gemia
lardaki.
* (tamlanan olarak kullan
l
nca alaylolarak) Herhangi bir grevden d
t
veya durumunu yitirdi
i iin bir
kimsenin eski sayg
nl

n
n kalmad

nbildirir.
* Mesle
inde uzmanla
m

, tecrbesi olan.
* Gemidnemlerde ya
ayan (kimse).
eski a

za yeni taam
* turfanda bir
ey yenilirken sylenen sz.
Eski a
* Yaz
n
n bulunu
una kadar geen sre.
eski amlar bardak oldu
* devir de
i
ti, eski tutumlar
n deeri kalmad
.
eski defterleri kar

t
rmak (veya yoklamak)
* eski olaylar
, bir yarar umarak veya ba
ka bir amala yeniden ele almak.
Eski Dnya
* Avrupa, Asya ve Afrika'ya topluca verilen ad.
eski eserler
* Eski topluluklar
n bilim, edebiyat, din ve gzel sanat
na ili
kin her trl rn veya kal
nt
s
, asar
atika.
eski gz a
r
s
* eski sevgili, ilk gz ar
s
.
eski hamam eski tas
* hibir
eyi dei
memi
, eski durumunda kalm

.
eski hayratda berbat etmek
* bir i
i daha iyi bir duruma sokmaya al

rken bsbtn bozmak.


eski kafal
* Gnn d
nce ve ya
ay

na ayak uyduramayan (kimse).


eski kafal
l
k
* Eski kafalolma durumu.
eski kye yeni det
* yad
rganan bir yenilik yapmaya kalk

anlar iin sylenir.


eski kurt
* Mesle
inde uzmanla
m
olan kimse.
* Bir i
in hileli yanlar
nbilen ve kolay aldat
lmayan kimse.
eski psk
* ok eski; iyice eski (
eyler).
eski toprak
* Ya
land
hlde din (kimse).
eski tfek
* Herhangi bir i
te eski ve tecrbeli olan (kimse).

eski yaz
* Trklerin
slmiyeti kabulnden sonra kullanmaya ba
lad

ve 1928 y
l
nda Ltin alfabesine dayalyeni
Trk harflerinin kabulne kadar geen dnemde yazhayat
nda benimsenmiolan Arap alfabesini esas alan yaz
sistemi.
eskice
* Biraz eski, ok yeni olmayan.
eskici

eskicilik
eskiden
eskiler

* Her trl eski e


ya al
m sat
m
yla ura
an kimse.
* Eskimiayakkab
lar
onaran kimse.
* Eskicinin i
i.
* Gemizamanlarda, gemia
larda, gemi
te, mukaddema.
* eski ainsanlar
, eski ku
aklar, bizden nce ya
ayanlar.
* eski e
ya.

eskile
me
* Eskile
mek i
i.
eskile
mek
* Eskimek.
eskilik
eskime
eskimek

Eskimo

* Eski olma durumu.


* Eskimek i
i.
* Eski duruma gelmek.
* Y
pranm

.
* Ya
lanmak.
* Kuzey Kutbu'nda ya
ayan topluluklar
n ad
.
* Bu topluluktan olan kimse.
* Bu toplulua zg, bu toplulukla ilgili (olan).

Eskimoca
* Eskimo dili.
eskimsi

* Biraz eski; eskiye benzer, eskiyi and


ran, eski gibi.

eskisi gibi
* nceden oldu
u gibi.
eskisi kadar (veya gibi)
* eskiden olduu gibi, eskiden oldu
u lde.
eskisi olmayan
n acar
olmaz
* yeni bir
ey edinince eskisini hemen elden
karmamal
d
r.
Eski
ehir ta

* Lle ta

eskitilme

* Eskitilmek i
i.

eskitilmek
* Eskitilmek i
i yap
lmak, eski duruma getirilmek.
eskitme

* Eskitmek i
i.

eskitmek
* ok kullanarak eskimiduruma getirmek, y
pratmak.
* Ya
land
rmak.
* Etkisini srdrememek, y
pratmak.
eskiyi

* Eskimek i
i veya biimi.

eskiz
* Taslak.
eskort
eskrim
eskrimci

* Koruma, muhaf
z tak
m
.
* Drtc k
l
, kesici k
l
ve delici k
l
ad
verilen silhlarla yap
lan spor, k
l
oyunu.
* Eskrim yapan kimse, k
l
oyuncusu.

esklb
* Kargac
k, burgac
k, zensiz.
eslf
eslek
esleme

* Bizden ncekiler, gemi


ler, ncel, ahlf kar

t
.
* Ba
kas
n
n buyruk ve dileklerini yerine getiren, sz tutan, yumu
ak ba
l
, itaatli, muti.
* Eslemek i
i veya durumu.

eslemek
* nem vermek, ald
r
etmek.
esma

* Adlar, isimler.

esmaystne s
ratmak
* davran

lar
yla belystne ekmek.
esmay
hsn
* Allah'
n adlar
.
esmay

erife
* Esmay
hsn.
esme
esmek

* Esmek i
i.
* (hava iin) Hava bir ynden bir yne akmak, rzgr olmak.

* Yap
lmasnce d
nlmolmayan veya beklenmeyen bir
eyi yapmaya birdenbire karar vermek.
esmer
* Siyaha alan bu
day rengi.
* Teni ve salar
karaya alan, koyu bu
day rengi olan (kimse), ya
z.
* (hava) Kur
un renk.
esmer amber
* Amber bal

n
n ba

rsaklar
ndan
kar
lan amber.
esmer kf
* Esmer kfler familyas
n
n asalak hayata uyabilen rnek tr, zellikle ar
larda ldrc geli
meler do
uran
ilkel mantar (Mucor mucedo).
esmer kfler
* Asalak ya
ay

a uymutrleri de bulunan yosunumsu mantarlar familyas


.
esmer su yosunlar
* eritleri blmeli, renkleri esmer su yosunlar
.
esmer
eker
* Kristal
eker yap
ms
ras
nda kristallerin santrifjleme ile ayr
lmas
ndan sonra kalan
urubun
kristallendirilmesi sonucu elde edilen daha ok kraker ve biskvilerde kullan
lan ok ince kristalli, koyu renkli, kokulu
bir
eker.
esmerce

* Esmere yak
n, biraz esmer olan.

esmerimsi
* Esmere alan.
esmerle
me
* Esmerle
mek i
i.
esmerle
mek
* Esmer duruma gelmek.
* Siyaha yak
n bir koyu renk almak.
esmerle
tirme
* Esmerle
tirmek i
i.
esmerle
tirmek
* Esmer duruma getirmek.
esmerlik
esna

* Esmer olma durumu.


* Bir i
in yap
ld

an, s
ra.

esnaf
* Kk sermaye ve sanat sahibi.
* Kt yola sapm
olan kad
n.
* Ba
l
ca d
ncesi, mesle
inin btn inceliklerinden yararlan
p bunlarkar

s
ndakinin zarar
na kullanarak
ve meslekte kt rnek olu
turarak ok para kazanmak olan kimse.
esnaf az
* ar
ve pazarda sat
c
lar
n m
teri ekmek iin kulland
klardil.
esnaf loncas
* Herhangi bir meslek dal
nda esnaflar
n kurduu dernek.

esnafl
k

* Esnaf olma durumu.


* Esnaf
n yapt
i
.

esnas
nda
* S
ras
nda, oldu
u anda.
esnek

* Bir d
gcn etkisi alt
nda uzamak, k
salmak, e
rilmek gibi biim de
i
ikliklerine urad
ktan sonra, etkinin
kalkmas
yla eski biimini alabilme zelli
inde olan, elstik.
* Dei
ik yorumlara elveri
li.
esnekle
me
* Esnekle
mek i
i veya durumu.
esnekle
mek
* Esnek bir durum almak.
esnekle
tirme
* Esnekle
tirmek i
i.
esnekle
tirmek
* Esnek duruma getirmek.
esneklik
esneme

* Esnek olma durumu, elstikiyet.


* Esnemek i
i.

esnemek
* Uykulu, s
k
nt
l
veya yorgunluk duyulan bir anda a
zgeni
e aarak soluk al
p vermek.
* Bir cisim bir etki ile biim de
i
tirmek.
* Bolla

p geni
lemek.
esnetme

* Esnetmek i
i.
* Trl sebeplerle k
salan kaslaramak ve uzatmak iin balbulunduklareklemlerde yap
lan esnek, yaylve
zorlu germe hareketi.
esnetmek
* Esnemesine sebep olmak.
esneye esneye
* Srekli esneyerek.
esneye gerine
* Esneyerek.
esneyi
espas

espasl

* Esnemek i
i veya biimi.
* Bir kelimenin harflerini ay
rmak iin kullan
lan harflerden daha k
sa ve kk metal ubuk.
* Aral
k.
* (bas
mc
l
kta) Espasolan.
* Aral
kl
.

Esperanto

* Polonyaldoktor L. Zamenhof taraf


ndan btn milletlerce kullan
lmak iin 1887'de haz
rlanm

, grameri
on altkurala dayanan, kolay bir yapma dil.
Esperantocu
* Esperanto yanl
s
.
esperi
* Ava al

t
r
lamayan bir tr do
an.
espiyon

* Birinin kusur veya sular


ngizlice bildirmesi iin o kimsenin stleri taraf
ndan tutulmuolan ve bundan

kar salayan ki
i.
espressivo
* Duygulu, iten.
espri

*
nce anlaml
, d
ndrc ve
akalsz, nkte.
* Yaz
da, resimde, szde ve davran

ta ince, derin anlam, nkte.

espri patlatmak
* konu
ma s
ras
nda, beklenilmedik anda, ortama uygun ho
, nkteli veya ilgin sz sylemek.
espri yapmak
* nkteli,
akalsz sylemek.
esprili
* Esprisi olan.
* Espiri yapma niteli
ini ta

yan (kimse).
espritel
(kimse).

* Yerinde ve zaman
nda, gzel ve hokar

lanan, ince anlaml


, d
ndrc sz syleyen, nkte yapan

esrar
* Gizler, s
rlar.
esrar

* Hint kenevirinden
kar
lan ve kullan
lacak miktara gre uyar
c
, sarhoedici veya uyu
turucu etkileri olan
bir madde.
esrar ekmek
* esrar imek.
esrar kumkumas
* Kim oldu
u ve neler yapt

bilinmeyen kimse.
esrar otu

* Hint keneviri.

esrar perdesi
* Bir
eyin anla

lmas
ngle
tiren engel.
esrar tekkesi
* Toplu ve gizli olarak esrar iilen yer.
esrara dalmak
* s
rlara gmlmek.
esrarc

* Esrar yapan, satan veya esrar eken kimse.

esrarc
l
k
* Esrarc
n
n i
i.
esrarengiz
* Gizlerle, s
rlarla rtl, esrarl
.
esrarengizlik
* Esrarlolma durumu.
esrarke
* Esrar (II) kullanmay
al

kanl
k durumuna getiren kimse.
esrarke
lik
* Esrarkeolma durumu.
esrarl

* Gizli ynleri bulunan, ne oldu


u anla

lamayan, ak
l erdirilemeyen, esrarengiz.

esrarl
*
inde esrar bulunan.
esre
esri
esrik

* Arap yaz
s
nda, bir nszn dar, dz ve k
sa (
,i) okunaca

ngsteren i
aret, kesre.
* Esrik.
* Esrimi
, sarho
, mest, sermest.

esriklik
* Sarhoolma durumu.
esrime
esrimek

esritme
esritmek
essah

* Sarhoolma i
i, ga
iy.
* Herhangi bir sebeple kendinden gemek, ga
yolmak.
* Co
up kendinden gemek, vecde gelmek.
* Mest olmak, sarhoolmak.
* Esritmek i
i.
* Sarhoolmas
na yol amak, sarhoetmek.
* Doru, gerek, sahi.

estafurullah
* Te
ekkr edilen veya vlen bir kimsenin syledi
i bir incelik ve alak gnlllk sz.
estamp
estampaj

* Metal, tahta vb.zerine kaz


ld
ktan sonra bas
lan resim.
* Metal, tahta vb.zerine resim basma, oaltma yntemi.

estek kstek
* "Oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, i
ten ka
nmak" gibi anlamlara gelen estek kstek etmek veya estek
etmek, kstek etmek biimlerinde de kullan
l
r.

ester

* Oksijenli asitler ile alkollerin aralar


ndan bir su molekl ayr
lmassonucunda verdikleri madde.

esterle
me
* Oksijenli asitlerle alkollerin birle
erek ester olu
turmas
.
estet

* Gzeli en stn, en yce deer sayan ki


i.

estetik
* Sanatsal yarat
n
n genel yasalar
yla sanatta ve hayatta gzelliin kuramsal bilimi, gzel duyu, bediiyat.
* Gzellik duygusu ile ilgili olan veya gzellik duygusuna uygun olan.
* Gzellii ve gzelli
in insan belle
indeki ve duygular
ndaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu,
gzel duyu.
* Kusurlu bir organ
dzeltmek veya gzelle
tirmek amac
yla uygulanan (yntemler).
estetiki

* Estetikle ura
an kimse.

estetikilik
* Gereklik ve yarar kayg
lar
ndan s
yr
larak, bir sanat veya felsefe konusunu salt gzelli
i iin sevme kuram
,
gzel duyuculuk.
estetizm
estirilme

* Estetikilik, gzel duyuculuk.


* Esritilmek i
i.

estirilmek
* Estirmek i
i yap
lmak.
estirme
estirmek
estomp
deri.
esvap

* Estirmek i
i.
* Esmesini sa
lamak.
* Kara kalem resimde izgiyi veya pastel boyas
nyaymak iin kullan
lan kendi zerine sar
lm
k
t veya

* Giysi, giyecek, elbise.

esvapl
k
* Esvap yapmaya elveri
li (kuma
).
e

* Birbirinin aynolan veya birbirine ok benzeyen iki


eyden her biri, benzer.
* Karkocadan her biri, hayat arkada

, refik, refika.
* Birlikte ya
ayan di
i ve erkek hayvandan her biri.
* Kuma, ortak.
* Arkada
.
* Etene, son, me
ime.
*
ki
er ki
ilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki ki
iden her birinin brne gre durumu.

eadl
* Bkz. esesli.
eadl
l
k

* Bkz. eseslilik.
eanlam
* Szler aras
nda anlam birli
i olmasdurumu.
eanlaml
* Anlamlaraynveya birbirine ok yak
n olan (kelimeler), anlamda
, mteradif, sinonim.
eanlaml
l
k
* Eanlaml
olma durumu, anlamda
l
k.
ebacakl
lar
* Denizlerde, karalarda ve tatl
sularda, ba
ka hayvanlar
n asala
, asalaklar
n ara konak
sveya zgr olarak
ya
ayan kabuklular tak
m
.
ebas
n

* Hava bas
nlare
it olan yeryz noktalar
nbirle
tirdi
i var say
lan e
ri, izobar erisi.

ebas
nl
* Bas
nc
n hep aynkalmas
.
eba
kan
* Bir kurul, toplantveya kongrenin ba
kanl

nyapan ba
kanlardan her biri.
ebiim

* Ba
ka bir
eyin biim veya yap
bak
m
ndan ayn
solan
ey, izomorf.

ebiimli
* Biim veya yap
bak
m
ndan birbirinin benzeri veya ayn
solan, izomorfik.
ebiimlilik
* Benzer yap
da olan maddeler aras
ndaki billrla
ma benzerli
i, izomorfizm.
*
ki matematik kmesi aras
nda benzerlik ba
nt
s
, izomorfizm.
* Organizmada e
itli soylardan ileri gelen benzerlik, izomorfizm.
ecinsel

* Kendi cinsinden kimselerle cinsel ili


kide bulunan kimse, homoseksel.

ecinsellik
* Ecinsel olma durumu, homoseksellik.
eekim
ede
er

* Bkz. t
pkekim.
* Deer ynnden birbirine e
it olan (
ey), muadil.

ede
erli
* Deerleri e
it olan.
* Ebiimli olmad
klar
hlde yz veya hacim lmleri e
it bulunan (biim).
* Cebirde kar

l
klolarak zmleri aynolan (denklem sistemleri).
ede
erlik
* Edeer olma durumu, muadelet.
edeprem
* e
itli yerlerde aynh
zla duyulmu(ayndereceli) olan deprem.
edost
* Tan
d
klar.
eeksenli

* Motorlarda eksen llerinin e


it olmas
.
egdm
* Belli bir amaca ula
mak iin trl i
ler aras
nda ba
lant
, ili
ki, dzen ve uyum sa
lama, koordinasyon.
egdmc
* Trl i
ler aras
nda dzen ve uyum salayan (kimse), koordinatr.
egdml
* Aralar
nda egdm bulunan, koordine.
ekanatl
* Kabuklu bitler, yaprak bitleri ve austos bcekleri gibi bitki sa
l

ynnden ok nemli familyalariine


alan, zarskanatlarbir boyda, hortumlu bcekler tak
m
n
n bir alt tak
m
.
eko
ma

* Tanr
'n
n birden ok olduuna inanma, Tanr
'ya ortak ko
ma,
irk.

eko
mak
* Tanr
'ya ortak ko
mak, Tanr
'dan ba
ka bir tanrbulunduuna inanmak,
irk ko
mak.
emerkezli
* Merkezleri aynolan iki veya daha ok
ekil.
esesli

* Syleni
leri ayn
, anlam ve kkleri ayrolan (kelimeler), eadl
, seste
, homonim.

eseslilik
* Esesli olma zelli
i, eadl
l
k.
es
cak
* S
cakl

e
it olan (yeryz noktas
), izoterm.
es
cak erisi
* S
cakl

n yeryznde veya bir blgedeki da

ngstermek amac
yla dzenlenen haritalarda, e
it
s
cakl
ktaki yerleri birle
tiren i ie e
rilerden her biri, izoterm e
risi.
etutmak
* talimde veya oyunda iki
er olmak iin arkadasemek.
eyap

* Bol ya
mur ya
an orman blgelerinde byyen aalar
n gvdelerindeki blmler aras
nda belirli yap
sal
zellik farklar
n
n bulunmamasdurumu.
eyap
m

*
ki taraf
n ortak olarak olu
turdu
u yap
m.

eykselti
* Ykseklikleri birbirine e
it olan (yerler), izohips.
eykselti erisi
* Eykselti noktalararas
nda izilen izgilerin olu
turduu e
ri, izohips e
risi.
ezaman
* Aynzaman iinde hareket eden, senkron.
ezamanl
* Ba
lamalar
yla bitmeleri aras
nda geen zaman e
it olan (olaylar), senkronik.
* Aynzamanda olu
an.
ezamanldil bilimi

* Bir dilin zaman iindeki de


i
me ve geli
mesi s
ras
nda, belirli bir dnemde ortaya
kan olgular
n
inceleyen dil bilimi.
ezamanl
l
k
* Belli bir evrede grlen dil bilimi olgular
n
n, olaylar
n
n zelli
i, senkroni.
e
antiyon
* Basit rnek.
* Bir mal
n niteli
ini belirtmek, zelliklerini gstermek amac
yla, o mal
n paras
z verilen veya gnderilen
paras
.
e
arp

* Barts.

e
ee gc yetmeyip semerini dvmek
* gl birine k
z
p da ondan alamad

h
nc
nevresindekilerden
karmak.
e
ei d
ne a

rm

lar, "ya su lz
md
r, ya odun" demi
* yersiz veya zamans
z yap
lan ikramlara her zaman bir kar

l
k beklendi
ini anlat
r.
e
eini (veya at
n
) salam kaz

a ba
lamak
* i
ini gven alt
na almak.
e
ek

* Atgillerden, uzun kulaklbinek ve hizmet hayvam, merkep (Equus asinus).


* Kaba, yeteneksiz, inat
kimse.
* Odun kesmek iin kullan
lan veya drt ayakl
sehpa.
* Duvar rmek, s
va yapmak gibi i
lerde kullan
lan drt ayakl
sehpa.

e
ek ar
s
* Zar kanatl
lar tak
m
ndan, a
l
i
nesi olan bir tr iri yaban ar
s
(Vespa crabro).
e
ek cenneti
* br dnya.
e
ek davas
* Bir dik gende hipotensn karesinin dik kenarlar
n kareleri toplam
na e
it oldu
unu kan
tlayan teorem.
e
ek derisi gibi
* derisi ok kal
n.
* duygusu az, duygusuz.
e
ek dikeni
* Deve dikeni trnden bir bitki, kenger.
e
ek gibi

* kaba, d
ncesiz.

e
ek h
yar
* Kabakgillerden yaban t
rman
c
, otsu bir bitki (Ecball
um elaterium).
e
ek ho
aftan ne anlar (suyunu ier, tanesini b
rak
r)
* be
enilebilecek bir
eyi de
erlendiremeyen, kmseyen kimseler iin kullan
l
r.
e
ek inad
* Sylediinden veya yapt

ndan dnmeme, ok direnme.


e
ek kadar
* byk, iri; a

rderecede geli
mi
.
e
ek kafal
* Kal
n kafal
, anlay

s
z, kavray

s
z (kimse).

e
ek kulakesilmekle kheyln olmaz
* asl
nda niteliksiz olan bir
eye ne yap
lsa de
i
mez.
e
ek kuyru
u gibi ne uzar, ne k
sal
r
* durumunda, al

mas
nda hibir geli
me grlmeyen kimseler iin kullan
l
r.
e
ek marulu
* Bir tr yaban marul.
e
ek maydanozu
* Maydanozgillerden iki y
ll
k otsu bir bitki (Anthriscus silvestrisis).
e
ek otu

* Evliya otu.

e
ek s
pas
* Svg veya sevgi sz olarak kullan
l
r.
e
ek s
rt
* Be
ik rts.
e
ek sudan gelinceye kadar dvmek
* adamak
lldvmek.
e
ek
akas
* A
r el
akas
.
e
ekba

* Yetkisi nemsenmeyen, gcn gerekti


i gibi gstermeyen kimse.
e
eke

* Kaba (bir biimde).

e
eki
* E
eklerle yk ta

yan veya insan gezdiren kimse, merkepi.


e
ekilik

* E
ekinin i
i.

e
ekkula

* Karakafes.
e
ekle
me
* E
ekle
mek i
i.
e
ekle
mek
* ok anlay

s
z ve kaba davran

larda bulunmak.
e
eklik

* ok anlay

s
z ve kaba davran

e
ekten d
mkarpuza dnmek
* ok
a

rmak, donup kalmak.


* kt bir duruma d
mek.
e
elek
e
eleme

* Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen i blm.


* E
elemek i
i.

e
elemek

e
elenme

* Toprak, kl gibi toz durumunda bulunan


eyleri hafife kaz
p kar

t
rmak.
* Bir i
in, sorunun asl
n
anlamaya al

mak; kurcalamak.
* Da
t
p kar

t
rmak.
* E
elenmek i
i.

e
elenmek
* E
elemek i
i yap
lmak.
* Bulundu
u yeri kendi kendine e
elemek.
e
elmobil
* retilen mal deerlerinin ini
k

na gre tespit edilen cret deme lm.


e
ey

e
eyli

* Bireye, reme i
inde ayrbir grev veren ve erkekle di
iyi ay
rt ettiren zel yarad
l

, cinslik, cinsiyet.
* Bir organizman
n di
i veya erkek olarak s
n
fland
r
lmas
nsa
layan grev, yapve karakter topluluu.
* Erkek veya di
i e
eyden birine sahip olan, di
er e
ey olmadan reyemeyen cinsli
i olan.

e
eyli reme
*
ki bireyin bir araya gelmesini gerekli k
lan ve gametlerin birbirleriyle dllenmesini sa
layan reme biimi.
e
eylilik
e
eysel
e
eysiz

* E
eyli canl
n
n durumu.
* Cinsel, cins.
* E
eyi olmayan, cinsliksiz.

e
eysiz oalma
* E
ey hcreleri olu
turmaks
z
n, blnme yoluyla oalma.
e
gin
e
has

* Bkz. e
kin.
* Ki
iler,
ah
slar.
* Bir olayda veya edeb bir eserde yer alan ki
iler.

e
i manendi olmamak
* benzeri olmamak.
e
iine yz srmek
* bir dilekte bulunmak iin bir ki
iye yalvarmaya gitmek.
e
iini a

nd
rmak
* i
ini yapt
rmak iin bir yere ok gidip gelmek.
e
iini atlamak
* bir konuya veya bir soruna hakk
yla vak
f olmak .
e
ik

* Kapbo
lu
unun alt yan
nda bulunan alak basamak.
* Kapa
z
nda basama
n konulabilece
i yer.
* Ba
lang
yeri, ba
lang
noktas
, yak
n
.
* Telli alg
larda zerine tellerin bindii kpr.

* Karalar zerinde veya deniz diplerinde birbirine kom


u iki ukurluu ay
ran tmsek biiminde, zeri o
u
kez dz kabart
lar.
* Bir tepkinin ba
lamas
nda, ortaya
kmas
nda etkili olan ruh, fizyolojik nokta.
e
ilme
e
ilmek

* E
ilmek i
i.
* E
mek i
ine konu olmak.

e
inme
* E
inmek i
i.
e
inmek
e
ir

* (hayvan) Aya

yla yeri kazmak.


* Kstah, sayg
s
z kimse.

e
it

* Yap
, deer, boyut, nicelik ve nitelik bak
m
ndan birbirinden ne art
k ne eksik olmayan (iki veya daha ok

eyler), msav.
* Aynhaklardan yararlanan, ayndzeyde olan.
e
it enetli
*
ki enetli birbirine e
it yumu
akalar.
e
iti

* E
itilik yanl
s
.

e
itilik
*
nsanlar
n zellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bak
mlar
ndan e
itliini isteyen
retilerin genel ad
,
msavat
l
k.
e
itleme
* E
itlemek i
i.
e
itlemek
* E
it duruma getirmek.
e
itlenme
* E
itlenmek i
i.
e
itlenmek
* Birbiriyle e
it duruma gelmek.
e
itle
me
* E
itle
mek i
i veya durumu.
e
itle
mek
* E
it duruma gelmek.
e
itle
tirme
* E
itle
tirmek i
i.
e
itle
tirmek
* E
it duruma getirmek.
e
itlik
*
ki veya daha ok
eyin e
it olmasdurumu, denklik, msavat, muadelet.
* Kanunlar ynnden insanlar aras
nda ayr
m bulunmamasdurumu.

* Beden, ruh, ba
kal
klarne olursa olsun, insanlar aras
nda toplumsal ve siyas haklar ynnden ayr
m
bulunmamas
durumu.
e
itlik derecesi
* Gibi veya kadar edatlar
ile kavramlar
n kar

la
t
r
l
p e
it lde gsterilmesi.
e
itlik eki
* Kelimeye "gibi, gre" anlamkatan ek. Trkede bu kavramlar
-ce, -si ekleri verir.
e
itsiz
e
itsizlik
e
kl

* E
it olmayan, gayrimsavi.
*
ki veya daha ok
eyin e
it olmamasdurumu, msavats
zl
k.
* Biimler,
ekiller, k
l
k.

e
kenar
* Kenarlare
it olan.
e
kenar drtgen
* Drt kenarda bir birine e
it olan drtgen, main.
e
kenar gen
* kenar
da birbirine e
it olan gen.
e
k
ya

* Dada, k
rda yol kesen h
rs
zlar, haydutlar.
* Haydut, k
r h
rs
z
.

e
k
ya gibi
* yz, bak

larve k
l
korkun olan.
e
k
yal
k
* E
k
ya olma durumu veya e
k
yaca davran

.
e
kin

* At
n bir tr h
zlyry
.
* Byle yryen (at).
* Byle bir yryile.

e
kin
* Srgn, filiz.
e
kinci
e
kinli
e
kinsiz

* Sava
a giden eyalet askeri.
* H
zlve dzenli giden (at).
* H
zlve dzenli gitmeyen (at).

e
lek
* Ekvator.
e
leksel
e
lem

* Ekvatoral.
* Kopya.

e
leme

e
lemek

e
lemeli

* E
lemek i
i.
* Grnt ve ses ku
aklararas
ndaki ba
, senkronizasyon.
* Benzer iki
eyi bir araya getirmek.
* Ses ile grnt aras
nda gerekli ba
sa
lamak.
* E
lemesi yap
lm
(film).

e
lemesiz
* Grnt ve ses ku
aklarveya ses ku
aklararas
nda e
leme bulunmayan (film).
* E
lemesi bozulmuolan (film).
e
lenik
e
lenme

* Herhangi bir biimde birbiriyle oranlbulunan (nokta, izgi, say


).
* E
lenmek i
i.

e
lenmek
* E
lemek i
ine konu olmak.
e
le
me
e
le
mek

* E
le
mek i
i.
* Birbiriyle eolmak, etutmak.
* iftle
mek.

e
le
tirme
* E
le
tirmek i
i.
e
le
tirmek
* E
le
mesini salamak.
e
li
* E
i olan, e
i ile birlikte.
e
lik

* Eolma durumu.
* Belirli bir modeli ile armoni olu
turan ve bir veya birka partiye bl
trlen sesler btn.

e
lik etmek
* bir solist, bir algveya orkestra ile birlikte mzik icra etmek, refakat etmek.
* beraberinde gitmek, arkada
l
k etmek, refakat etmek.
* beraberinde bulunmak.
e
me
* E
mek i
i.
* Kaynak, p
nar.
e
mek
* Topra
veya toprak gibi yumu
ak bir
eyi biraz kazmak.
* Ara
t
rmak, incelemek.
e
mek
* (at iin) H
zlgitmek.
e
ofman

* Spor al

malar
nda giyilen, pamuklu veya sentetik kuma
tan, iki paralgiysi.
e
lm
*
zometri.
e
raf
e
rafl
k
e
ref

* Bir yerin zenginleri, sz geenler, ileri gelenler.


* E
raf olma durumu.
* ok onurlu, ok
erefli.

e
ref saati
* Bir i
in olumlu yola girmesi iin en uygun zaman.
*
grecek kimsenin ters davranmayarak, glk
karmayarak uysall
k gsterdi
i zaman.
e
ribegh
* Bfelerde iki ve benzeri
eylerin ikram edildi
i yer.
e
siz

e
sizlik
e
tirme
e
tirmek

* E
i benzeri olmayan veya e
i benzeri grlmemiolan.
* Ebulmam

, e
inden ayr
lm
veya yan
nda e
i olmayan.
* E
siz olma durumu.
* E
tirmek i
i.
* E
mesini sa
lamak.

e
tirmek
* Ath
zlsrmek, ko
turmak.
e
ya
e
yal
et

* Trl amalarla kullan


lan, insan yap
s
, ta

nabilir, cans
z varl
klar
n btn.
* E
yas
olan.
*
nsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik aras
ndaki kas ve ya
dan olu
an tabaka.
* Kasapl
k hayvanlardan sa
lanan kaslardan olu
mubesin maddesi.
* Ten.
* Meyvelerde ekirdekle deri aras
ndaki blm.

et ba
lamak
*
i
manlamak.
* yara kapanmak.
et beni

* Deri dokusunun anormal byyp ya


lanmas
yla olu
an kabarc
k.

et kafal
* Anlay

s
z, kaba; budala, enayi.
et kesimi

* Hristiyanlar
n byk perhize girmek zere bulunduklargnler, apukurya.

et k
r
m
* Et kesimi.
et lokmas
* Et yeme
i.
et obur
* Etle beslenen, etil.
et oburlar
* Etiller.
et s

r
et sine
i

* Eti iin beslenen s

r.
* Bkz. kl rengi et sinei.

et sotesi
* Sote.
et suyu

*
inde et kaynat
lm
su.

et
eftalisi
* Eti ekirde
inden ayr
lmayan bir
eftali tr (Prunus persica duracina).
et tavuu

* Eti iin beslenen tavuk.

et t
rnak olmak
* s
kaile bakurmak.
et t
rnaktan ayr
lmaz
* yak
n h
s
mlar aras
ndaki bakolay kolay kopmaz.
et toprak

* Yumu
ak, k
rm
zve zl toprak.

et tutmak
*
i
manlamak.
et unu
* Karada ya
ayan memeli hayvanlar
n deri, t
rnak, boynuz ve kemikleri ile mide, ba

rsak muhteviyat
ayr
ld
ktan sonra geriye kalan et ve di
er yumu
ak dokular
n
n veya kans
z ve kemiksiz mezbaha art
klar
n
n usulne
gre pi
irilip pres edilerek ya
laral
nd
ktan sonra
tlmesi ile elde edilen bir rn.
etajer

* Raflarolan, kapaks
z ve ta

n
r dolap.

etalon
* A
rl
k ve uzunluk lleri iin kabul edilmikanun l modeli.
etamin
etanol
etap

* Pamuk, keten veya ipekten, seyrek dokunmudelikli bir tr kuma


.
* Bkz. alkol.
* Bir yar

n belirli uzakl

kapsayan blmlerinden her biri, a


ama, merhale.

eti
etik

* Kasap.
* Kk et paras
.

etil
* Genellikle etle beslenen, et obur.
etiller

* Di
leri et yiyecek biimde geli
miomurgal
memeli hayvanlardan bir tak
m, et oburlar.

ete
i aya
na dola
mak
* eli aya
dola
mak.
ete
i belinde
* k
vrak ve hamarat (kad
n).
ete
i d
k
* Pasaklveya d
kn (kad
n).
ete
i kirlenmek
* (kad
n iin) namusuna dokunulmak.
ete
indeki ta

dkmek
* btn bildiklerini a
klamak.
ete
ine d
mek (veya sar
lmak)
* yalvar
p yakarmak.
ete
ine yap

mak (veya s

nmak)
* birinin koruyuculu
u alt
na girmek.
etek

* Giysinin belden a
a

da kalan blm.
* Vcudun belden a
a

s
na giyilen, de
i
ik biimlerde, genellikle kad
n giysisi.
* Giysinin alt kenar
.
* ad
r, kanepe rts gibi kuma
tan olan
eylerin yere sarkan blm.
* Da, tepe, y

n gibi yamal
eylerin alt blm.
* Edep yeri.
* Yamur sular
n
n, at
n
n bazyerlerinden ieri s
zmas
nnlemek iin yap
lan sa rt.

etek bezi
* Kundak ocuklar
n
n belden a
a
s
na sar
lan bez.
etek dolusu
* Pek ok, bol bol, alabildi
ince fazla.
etek kiri

* Yolsuz ili
ki.

etek pmek
* yaltaklanmak, dalkavukluk etmek.
etek silkmek
* el etek ekmek.
etekleme

* Eteklemek i
i.

eteklemek
* Birinin ete
ini sayggstermek amac
yla pmek veya per gibi yapmak.

* Yaranmaya al

mak, dalkavukluk etmek.


etekleri tutu
mak
* ok tel
lanmak.
etekleri zil almak
* ok sevinmek.
etekleyi
* Eteklemek i
i veya biimi.
eteklik

* Vcudun belden a
a

s
n
rten, beli dar, altgeni
, genellikle kad
n giysisi, etek.
* Etek yapmaya elveri
li (kuma
).
* Bir
eyin a
a
ya do
ru uzanan yz.

etelemek betelemek
* Kt davranmak.
eten

etene

* Etene.
* Yemi
lerin yenilen blm.
* Memelilerde ana ile dlt aras
nda kan al
p verme i
ini sa
layan organ, son, e
, dl e
i, me
ime, plsenta.
* Meyve yapra
nda yumurtac
klar
n balolduu blm.

etenelenme
* Embriyon veya eklentileriyle ana aras
nda kimyasal deitoku
u salamak amac
yla ilgi kurma.
etenelenmek
* Embriyon veya eklentileriyle ana aras
nda ilgi kurmak.
eteneli
eteneliler
etenesiz

* Etenesi olan.
* Etenesi bulunan memeliler alt s
n
f
.
* Etenesi olmayan.

etenesizler
* Etenesi bulunmayan basit yap
lmemeli hayvanlar.
eter

eterleme

* Oksijenli asitlerin alkollerle birle


mesinden olu
an s
v
lara verilen ad.
* Hekimlikte kullan
lan, ok uucu, renksiz ve kendine zg kokusu olan bir s
v
, lokman ruhu.
* Eterlemek i
i.

eterlemek
* Eter buharkoklatarak anestezi yapmak.
eterle
me
* Eterle
mek i
i.
eterle
mek
* Bir alkol veya bir asit eter durumuna dn
mek.
eterle
tirme

* Eterle
tirmek i
i.
eterle
tirmek
* Eter durumuna getirmek.
et
bba
Eti

* Doktorlar, hekimler.
* Hitit.

eti budu yerinde (veya etine dolgun)


*
i
manca, tombul.
eti kemi
i
* esas
, ana zellii, as
l a
rl

.
eti ne budu ne?
* ya
kk.
* imknlar
, gc s
n
rl
, parasaz.
eti senin, kemi
i benim
* ocuk velilerinin
retmene, ustaya vb. ye ocuun eitiminde kendisine tam yetki verdi
ini anlatmak iin
sylenir.
etik

* Tre bilimi, ahlk bilimi.


* Ahlk, ahlkla ilgili.

etiket

* Bir mal
n tr, miktar, fiyat vb. nitelikleri veya kitap, defter vb.
eylerin kime ait olduunu belirtmek, belli
etmek iin zerlerine konulan kk k

t.
* Toplum iindeki davran

larda izlenecek yol, te


rifat.
* Kimlik.
etiketi

* Etiket yap

t
ran kimse.
* Etikete nem veren, etikete s
ks
k
ya balolan.

etiketilik
* Etiketinin i
i veya mesle
i.
* Etiketi olma durumu.
etiketleme
* Etiketlemek i
i.
etiketlemek
* Sat

a
kar
lan mal zerine etiket koymak.
etiketlenme
* Etiketlenmek i
i.
etiketlenmek
* Sat

a
kar
lan mal zerine etiket konulmak.
etiketli

etiketlik

* Etiketi olan.
* Etikete ba
l
.
* Etiket yapmaya yarayan veya etiket ubuu.

etiketsiz
etil

* Etiketi olmayan.
* Organik birle
iklerin birle
imine giren karbon ve hidrojen atomlargrubu.

etilalkol
* Bkz. alkol.
etilen
etimolog
etimoloji

* Yan
c
, renksiz, az kokulu, 0,97 yo
unlu
unda karbon ve hidrojen birle
imi.
* Etimoloji uzman
.
* Kken bilimi.
* Bir kelimenin kkeni.

etimolojik
* Kken bilimi ile ilgili.
etinden et koparmak (veya kesmek)
* ok acvermek.
etine dolgun
* i
man say
lmayan, bal
k etinde.
etioloji

* Sebep bilimi.

Etiyopyal
* Etiyopya halk
ndan olan, Habe
, Habe
.
etken
* Etki yapan (her
ey), messir, faktr.
* Bir madde zerinde belli bir de
i
iklik yapan, messir.
* Dorudan do
ruya znenin yapt
i
i anlatan fiil, edilgen kar

t
, malm.
etken fiil

* znesi belli olan fiil: Ali kediyi ok sever. cmlesinde olduu gibi.

etkenlik
* Etken olma durumu.
* Bir

n bir duyar katetkileme zellii.


etki
* Bir kimse veya nesnenin ba
ka bir ki
i veya
ey zerindeki gc, tesir.
* Bir etken veya bir sebebin sonucu.
* Bir kimse zerinde b
rak
lan izlenim.
etkileme

* Etkilemek i
i, tesir.

etkilemek
* Etkiye u
ratmak, tesir etmek.
etkilenme
* Etkilenmek i
i.
etkilenmek
* Etkiye u
ramak, mteessir olmak.

etkile
im
etkile
me

* Birbirini kar

l
kl
olarak etkileme i
i.
* Etkile
mek i
i.

etkile
mek
* Kar

l
klolarak birbirini etkilemek.
etkileyici
* Etkileyebilecek zellikte olan.
etkili

* Etkisi olan, tesirli, messir.

etkili olmak
* etkisi duyulmak, etkisini gstermek, tesirli olmak.
etkililik

* Etkili olma durumu, messiriyet.

etkime
* Etkimek i
i, tesir.
etkimek
etkin

* Etkide bulunmak, tesir etmek.


* Hareketli, i
leyen, al

an, faal, aktif.


* Fiilde bulunan, etkinlik gsteren, edilgin kar

t
.
* Kimyasal tepkimelere kat
lma yatk
nl
gsteren (molekl, atom).

etkin okul
* E
itim etkinliklerinin plnlanmas
, uygulanmasve de
erlendirilmesi konular
nda rencilere geniapta
kat
lma imkn
salayan okul.
etkin
retim
* Ele al
nan bir sorunun zmnde, geleneksel
retim yntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birka
bilgi alan
nda ara
t
rma, deneme ve inceleme yapmaya nem veren
retim.
etkinci
etkincilik

* Etkincilik taraftar(kimse).
* Btn varl

n etkinlik olduunu, bu etkinli


in bir ta

y
c
ygerektirmedi
ini ileri sren
reti, aktivizm.

etkinle
me
* Etkinle
mek i
i.
* Bir molekl, bir atom veya bir iyonun normal durumundan, enerji ynnden daha zengin ve olaya girmeye
haz
r olduu duruma gemesi.
etkinle
mek
* Etkin zellik kazanmak.
etkinle
tirme
* Etkinle
tirmek i
i.
etkinle
tirmek
* Etkin duruma getirmek.
etkinlik

* Etkin olma durumu, al

ma, iyapma gc, faaliyet.


* Fiilde bulunan
n, etkin olan
n nitelii.
etkisiz

* Etkisi olmayan, tesirsiz.

etkisizle
me
* Etkisizle
mek i
i.
etkisizle
mek
* Etkisiz duruma gelmek.
etkisizle
tirme
* Etkisizle
tirmek i
i.
etkisizle
tirmek
* Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek.
etkisizlik
* Etkisiz olma durumu.
etle t
rnak aras
na girilmez
* aile anla
mazl
klar
nda bir yan
tutmak do
ru de
ildir.
etle t
rnak gibi
* birbirlerine candan ba
l
, s
kili
kili.
etlenme

* Etlenmek i
i.

etlenmek
* i
manlamak, semirmek.
etli

etli bitki

*
inde et bulunan.
* Eti ok olan.
* Dolgun, kal
n.
* (meyveler iin) Yenecek k
smok olan.
* Kurak ortamda ya
ayan ve dokular
iinde bol su depo eden, yapraklarve saplar
kal
n bitki.

etli butlu
* Olduka
i
man.
etli canl
* Dolgun vcutlu, sa
l
kl
, gl.
etli ekmek
* Bkz. etli pide.
etli meyve
* Ortasetli ve sulu olan yemi
.
etli pide
* Genellikle k
yma ve sebze ile haz
rlanan i malzemesinin ince a
lm
hamur zerine yay
larak f
r
nda
pi
irilmesi ile yap
lan pide.
etlik
* K
iin etinden k
yma, kavurma, past
rma ve sucuk yap
lan semiz hayvan.
* Buzdolab
nda et koymak iin ayr
lm
yer.

etliye stlye kar

mamak
* toplum iindeki e
itli hareketlerden uzak durmak, hibir
eyle ilgilenmemek.
etme

* Etmek i
i.

etme (veya etme yahu)


*
a

lacak durumlarda "yle mi, do


ru mu, gerek mi?" gibi anlamlar bildirir.
etme bulma dnyas
* ktlk eden ktlk bulur.
etme eyleme
* kt bir davran
kar

s
nda "yapma, affet" anlam
nda kullan
l
r.
etmedi
ini b
rakmamak (veya komamak)
* elinden gelen her trl ktl
yapmak.
etmek
* Bir i
i yapmak.
* Bir durumu ortaya
karmak.
* (iyi, kt zarflar
yla) Davranmak.
* (olumsuz olarak) Bir ihtiyackar

lamak.
* Bulmak, eri
mek.
* Birini bir
eyden yoksun b
rakmak.
* Vermek.
* E
it de
er kazanmak.
* Herhangi bir de
erde olmak.
* (neler, ok, az gibi belgisiz s
fatlarla) Ktlkte bulunmak.
* (tmle olarak yatak, alt gibi kelimelerle) Kk veya byk aptesini yapmak.
etmen

* Birlikte veya ayrayr


etkisini gsteren ve belli bir sonuca gtren glerden,
artlardan, gelerden her biri,
amil, faktr.
etnik

* Kavimle ilgili, budunsal, kavm.

etnograf
* Etnografya uzman
, budun betimci.
etnografya
* Kavimleri kar

la
t
rarak inceleyen, kltr olu
umlar
nara
t
ran bilim, budun betimi, kavmiyat.
etnolog

* Etnoloji uzman
.

etnoloji

*
nsanlar
n
rklara ayr
l

n
, bunlar
n nereden
kt

n
, olu
umunu, yeryzne yay
l

n
, aralar
ndaki
niteliklerini inceleyip kar

la
t
ran ve s
n
flayan bilim, budun bilimi,
rkiyat.
etnolojik

* Etnoloji ile ilgili.

etokrasi
* Yaln
zca ahlk zerine kurulu ynetim biimi.
etol
etraf

* Genellikle krkten, gsteri


li kuma
lardan veya yn rgden yap
lm
uzun omuz atk
s
.
* Yanlar, taraflar.

* evre.
* Bir kimsenin srekli ili
kide bulunduu kimseler, yak
nlar, muhit.
etraf
nda drt dnmek
* isteini elde etmek iin birinin yan
ndan ayr
lmay
p gnln etmeye al

mak.
etraf
nalmak
* evresinde toplanmak, ortaya almak, ku
atmak.
etrafl
etrafl
ca
etsiz

* Ayr
nt
l
, eksiksiz, kapsay
c
.
* Derinlemesine, ayr
nt
l
olarak, etrafl
.
* Eti olmayan.
* Kuru, s
ska, zay
f.

etti
i hay
r, rktt
kurba
aya de
memek
* yol at

zarar, yapt

iyilikten byk olmak.


etti
i yan
na (kr) kalmak
* yapt

ktlk kar

l
ks
z kalmak, cezas
ngrememek.
etti
ini bulmak ( veya ekmek)
* yapt

kt davran

n kar

ngrmek.
etti
ini yan
na b
rakmamak
* yap
lan kt davran

a kar

l
k vermek.
etti
iyle kalmak
* yapmak istedi
i ktl ba
ar
ya ula
t
ramayan kimse, ba
ar
s
zl

n znts ve utanc
iinde kalmak.
* yapmak istenilen ktlk amac
na ula
amamak.
ettirgen

* Fiil kk ve gvdesine bir ek getirilerek, fiilin gsterdii i


in ba
kas
na yapt
r
ld

ngsteren (fiil):
K
rd
rmak, bildirmek gibi.
ettirgen at
* Ta

kavram bir nesneye aktar


labilen ve gei
li veya gei
siz fiil kk veya gvdesine -ir, -tir-, -teklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesi ile kurulan at
: iirmek (i-ir-), sylettirmek (syle-t-tir-),
gldrtmek (gl-dr-t-) gibi.
ettirgen fiil
* Ta

kavram bir nesneye aktar


labilen at
lfiil, faktitif. Gei
li veya gei
siz fiil kk veya gvdelerine ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesiyle kurulur:
lc
zorla iirdik. Bu i
i ba
kas
na
yapt
rtmak gerekir." cmlesinde oldu
u gibi.
ettirgenlik
* Ettirgen olma durumu.
ettirme
ettirmek

ett

* Ettirmek i
i.
* Ba
kas
n
n yapmas
nsa
lamak.
* Sebep olmak.
* Herhangi bir konuda yap
lan inceleme, ara
t
rma.
* n al

ma.

* Belli bir konuyu inceleyen, ara


t
ran eser veya yaz
.
* rencilerin, bir
retim grevlisinin gzetimi, denetimi alt
nda ders al

malar
na ayr
lan zaman, mtala,
mzakere.
ett etmek
* incelemek, ara
t
rmak.
etv

etyaran
etyemez

* Yiyecekleri, nesneleri yksek


s
yla sterilize ve dezenfekte etmekte kullan
lan kapalara.
* Trl e
yalarkurutmakta veya temizlemekte kullan
lan ara.
* Mikroplar
n retilmesinde uygun s
cakl

sa
layan kapal
ara.
* Daha ok parmaklarda olan, derinlere kadar i
leyen dolama, kurlaan.
* Etyemezlikle ilgili.
* Etyemezlik rejimini uygulayan kimse, vejetaryen.

etyemezlik
* Her tr etin, et trevlerinin, hayvansal besinlerin yer almad

beslenme biimi, vejetaryenlik.


Eu
* Evropiyum'un k
saltmas
.
ev

* Yaln
z bir ailenin oturabilecei biimde yap
lm
yap
.
* Bir kimsenin veya ailenin iinde ya
ad

yer, konut.
* Evin i dzeni, e
yas
vb.
*
inde bir igrlen veya bazen belirli bir amala kullan
lan yer.
* Herhangi bir yerde toplumsal, kltrel, ekonomik ynlerden tan
tma grevini stlenen veya belli alanlarda
olan ki
ilerin toplan
p toplumsal ili
kilerini srdrmelerini salayan kurulu
.
* Aile.
* Soy, nesil.
ev amak
* ayrbir eve yerle
mek, ayrbir eve gemek.
* evlenmek.
ev adam
* Evine ba
l
erkek.
ev alma, kom
u al
* kom
uya verilen deeri anlat
r.
ev alt
ev bark

* Eski evlerde ambar, ah


r olarak kullan
lan zemin kat
.
* Ev, mlk.
* Aile, oluk ocuk.

ev bark y
kmak
* kar
kocay
birbirinden ay
rmak.
ev bozmak
* (karkoca) ayr
lmak veya ayr
lmas
na sebep olmak.
ev ekmei
* Mayalhamurdan ev tipi f
r
nlarda veya tand
rlarda pi
irilen e
itli boyda ve kal
nl
kta ekmek.
ev ekonomisi

* Evin bak
m
, geimi ve ya
ay

ile ilgili bilim dal


.
ev e
yas
* Evde kullan
lan dei
ik nitelikli e
yalar
n btn.
ev ev dola
mak (veya gezmek)
* her eve urayarak dola
mak (gezmek).
ev gailesi

* Evin madd manev yk.

ev halk
* Bir evde ya
ayanlar
n hepsi.
ev i
i
* Evdekilerin ev iindeki ihtiyalar
nsa
layan i
ler.
ev i
letmek
* genel ev sahibi olmak.
ev kad
n
* Ev i
leriyle ura
an ve bu i
i iyi ba
aran kad
n.
* D

ar
da al

may
p evinin i
lerini yapan kad
n.
ev kiras
* Kiralanan ev iin denen para.
ev sahibi

* Evi veya konutu yasalara gre tasarrufu alt


nda bulunduran, evin sahibi olan kimse, mlk sahibi.

ev sahibi mlk sahibi, hani bunun ilk sahibi


* malmlk yznden kendini zntye kapt
rmamak veya malmlk ile vnmemek gerekti
ini anlat
r.
ev sine
i
* Bcekler s
n
f
n
n, ift kanatl
lar tak
m
ndan, kl renkli, dizanteri ve tifo mikroplarta

yan bir eklem


bacakl
tr (Musca domestica).
ev tutmak
* ev kiralamak.
ev yeme
i
* Evde yap
lan yemek.
evaze

* (giysi iin) Etek ucuna do


ru geni
leyen.

evcara
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
evce
evcek
evci

* Evcek.
* Btn ev halkbirlikte.
* Tatil gnlerini evinde geiren (yat
l
renci, er vb.).

evci
kmak
* tatil gnlerinde okuldan (k

ladan vb. den) eve gelmek.


evcik

* Kk, sevimli ev.


evcil
* Eve ve insana al

, kendisinden yararlanabilen (hayvan), ehl, yaban kar

t
.
evcil hayvan
* Evde bak
labilen, insana al

m
olan, evcille
tirilmihayvan.
evcilik

* Genellikle k
z ocuklar
n
n ev i
lerini rnek alarak oynad
klaroyun.

evcille
me
* Evcille
mek i
i, ehlle
me.
evcille
mek
* Evcil bir duruma gelmek, ehlle
mek.
evcille
tirilme
* Evcille
tirmek i
i.
evcille
tirilmek
* Evcil duruma getirilmek, ehlle
tirilmek.
evcille
tirme
* Evcille
tirmek i
i, ehlle
tirme.
evcille
tirmek
* Evcil bir duruma getirmek, ehlle
tirmek.
evcillik
evcimen

ev

* Evcil olma durumu.


* Evine, ailesine ok bal(kimse).
* Ev i
lerini iyi bilen, becerikli (kad
n).
* Aklba

nda, sakin.
* En yce yer.
* Yer yuvar
na gre, Yer te, (Gne
e gre) Gn te.
* Bkz. evi.

evde kalmak
* (k
z iin) evlenme agemiolmak.
evdeci

* iftliklerde i
ilere yemek haz
rlayan a

evdeki pazar (veya hesap) ar

ya uymamak
* nceden tasarlanan bir iumulduu gibi sonulanmamak, d
nld
gibi olmamak.
evdemonizm
* Mutuluk.
evde
* Aynevde oturanlardan her biri.
evecen
evecenlik

* Aceleci, acul.
* Acelecilik.

evegen

*
vecen.
*
ve
en, abuk ilerleyen, had, akut.

evelemek
* "Bir sz tam sylememe, az
n
n iinde m
r
ldanmak" anlam
nda evelemek develemek sznde geer.
everme
evermek

* Evermek i
i.
* Evlendirmek.

evet
* "yledir" anlam
nda dorulama veya tasdik kelimesi.
* Konu
ma aras
nda cmlenin olumlu anlam
npeki
tirmek iin de kullan
l
r.
evet efendimci
* Kendine zg bir d
ncesi olmad

ndan veya hogrnmek iin kar

s
ndakinin her szne "evet
efendim" diyen (kimse).
evetleme
* Evetlemek i
i veya durumu.
evetlemek
* Evet demek, onaylamak.
evgin
evham

* ncelikle yap
lmasgereken, ivedili, mstacel.
* Kuruntular, ku
kular, vehimler.

evhamlanma
* Evhamlanmak i
i.
evhamlanmak
* Kuruntu duymak, kuruntuya kap
lmak, ku
kulanmak, vehmetmek.
evhaml
* Kuruntulu, ku
kulu, vehimli, mtevehhim.
evhams
z
* Evham
olmayan.
evi s
rt
nda
* Evi yurdu olmadan herhangi bir yerde ya
ayan.
evi
evin

* Klsik Trk mzi


inde bir birle
ik makam, evc.
* Bir
eyin iindeki z, lp.
* Buday tanesinin olgunla
m
ii, z, habbe.

evin balamak
* rn tanelenmek, tane balamak, olgunla
mak.
evin dire
i
* Ailenin en nemli ki
isi.

evinin kad
n
* Evine, kocas
na ba
lve bunlarla ilgili i
leri ba
ar
r nitelikte olan kad
n.
evinlenme
* Evinlenmek i
i.
evinlenmek
* (buday, arpa vb.) Olgunla
mak.
evinli
evinsiz

* zl ve dolgun (tohum).
* zsz, bo
, kof.

evire evire
*
yice, istedi
i gibi, adamak
ll
.
evirgen
*

ini bilen, ll ve hesapligren.


evirme

* Evirmek i
i.
* Bir nermenin konusunu yklem, yklemini de konu durumuna getirerek, varg
sdo
ru olan yeni bir
nerme
karma, akis: "Hibir insan lmsz deildir" nermesinden evirme yoluyla "hibir lmsz insan deildir"
nermesi
kar
labilir.
evirmek

* Dndrmek, evirmek.
* Yap
s
nde
i
tirmek, taklip etmek.

evirmek evirmek
* iyice, istedi
i gibi, adamak
llgzden geirmek.
evirtik
* Evirtime u
ram

.
evirtim
evirtmek

eviye

* Evirtmek i
i, akis.
* (sakarozu) Glikoz ve levloza evirmek.
* Bak

ml
olarak ters evirmek.
* Mutfakta musluk alt
nda bula

k y
kamaya yarayan tekne.

eviye sifonu
* Mutfaklarda bula

k y
kamaya yarayan teknenin alt
na konan ve pis sularana at
k su kanal
na aktaran ara.
evkaf
* Vak
flar.
* Vak
f mallar
nyneten kurulu
.
evl
* Daha iyi, ye
.
evldiyelik
* Evlttan evlda eskimeden kalacak kadar dayan
kl(e
ya).
evld
yal
* oluk ocuk, ev halk
.

evlt

* Bir kimsenin olu veya k


z
, ocuk.
* Soy, dl.
* Ya
lkimselerin ocuklar
ya

ndakilere kulland
klarbir seslenme.

evlt edinmek
* yasayla belirtilmi
artlar iinde bir kimseyi evlt olarak nfusuna geirmek.
evlt gibi (veya evldgibi)
* zenle, titizlikle.
evltl
evltl
k

evlts
z
evlek

* Evldolan.
* Evlt olma durumu.
* Birinin yasayla evlt hakk
tan
d

kimse.
* Kk ya
tan beri eve al
n
p yeti
tirilen kimse.
* Evldolmayan.
* Tarlan
n, tohum ekmek iin saban iziyle blnen blmlerinden her biri.
* Dnmn drtte biri kadar olan alan ls.
* Tarlalarda suyun akmasiin a
lan su yolu.
* On liral
k k
t para.

evlekleme
* Evleklemek i
i.
evleklemek
* Srlecek tarlaye
it blmlere ay
rmak.
evlendirilme
* Evlendirilmek i
i.
evlendirilmek
* Evlenmesi salanmak.
evlendirme
* Evlendirmek i
i.
evlendirmek
* Evlenmesini sa
lamak.
evleni

* Evlenmek i
i veya biimi.

evlenme
* Evlenmek i
i, izdiva.
evlenmek
* Erkekle kad
n, aile kurmak iin kanuna uygun olarak birle
mek, izdiva etmek.
evlenmek barklanmak
* evlenerek bir aile kurmak.
evlerden
rak (veya uzak)
* lm veya kt bir durumdan sz edilirken dinleyenlerin ayndurumla kar

la
mamalar
ndilemek iin
sylenir.

evlere
enlik
* be
enilmeyen, olumsuz kar

lanan bir durum, bir davran


kar

s
nda alay yollu sylenir.
evleviyet

* ncelik.

evleviyetle
* ncelikle, haydi haydi.
evli
* Evlenmibulunan (kad
n veya erkek).
* Herhangi bir say
da ev bulunan (yer).
* Evi olan.
evli barkl
* Evlenmi
, ocuklarolan (kimse).
evli evine, kyl kyne
* art
k da
lal
m, herkes evine, i
ine gitsin.
evlik
evlilik

* Herhangi bir say


da evi olan, hanelik.
* Evli olma durumu.

evlilik birli
i
* Karve kocadan olu
an topluluk.
evlilik d

* Kanun olmayan, kanuna uygun olmayan, gayrime


ru.
evliya

* Erenler, ermi
ler, veliler.
* Yat
r.

evliya gibi
* uysal, ok iyi ahlklkimse.
evliya otu
* Baklagillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki, e
ek otu (Onobrychis).
evliyal
k

* Ermi
lik.

evmek
* Bkz. ivmek.
evolsyon
* Dei
me, geli
me.
evrak

* K

t yapraklar
, kitap sayfalar
.
* Yaz
lm
kitaplar, mektuplar veya yaz
lar.

evrak antas
*
inde belge veya dosya bulunan ve ta

nabilen, ksele, deri, kumavb. yap


lan zel kap.
evrak dolab
* Dosyalar
, dier yazve belgeleri saklamakta kullan
lan dolap.

evrat

* Mslmanlarca belirli zamanlarda okunmasdet olan dualar ve Kur'n ayetleri.

evrat ekmek
* okunmas
det olan dualarve Kur'n ayetlerini srekli tekrarlamak.
evre
* Bir olayda birbiri ard
nca grlen, bir i
te birbiri ard
nca beliren, geli
en dei
ik durumlar
n her biri, a
ama,
safha, merhale, faz.
evren
* Gk varl
klar
n
n btn, kinat, kozmos.
* Dzenli ve uyumlu bir btn olarak d
nlen btn varl
klar.
* Ki
inin iinde ya
ad

, ili
kide bulundu
u ortam.
evren bilimi
* Evreni yneten genel yasalar bilimi, kozmoloji.
* Evrenin olu
umunu, yap
s
ninceleyen felsefe ve bilimsel
reti.
evren bilimsel
* Evren bilimiyle ilgili, kozmolojik.
evren doumu
* Evrenin olu
umu, kkeni, dou
u ve yarad
l

ile ilgili kuram, kozmogoni.


evren pulu
* Mika.
evrensel

* Evrenle ilgili.
* Btn insanl

ilgilendiren, lem
mul, cihan
mul, niversal.
* Dnya lsnde, dnya ap
nda.

evrenselle
me
* Evrenselle
mek i
i.
evrenselle
mek
* Evrensel duruma gelmek.
evrenselle
tirme
* Evrenselle
tirmek i
i.
evrenselle
tirmek
* Evrensel duruma getirmek.
evrensellik
* Evrensel olma durumu.
evrik

* (ba
ka bir nermeye, teoreme veya probleme gre) Terimleri ters durumda olan (nerme, teorem veya
problem).
evrilir

* Konu ile yklemin birbirinin yerine gemesiyle do


rulu
u bozulmayan (nerme): "Her insan gler evrilir
bir nerme say
l
r, nk "her glen insand
r" yarg
syanl
olmaz.
* Al
c
da kullan
l
p kimyasal i
lemden getikten sonra dorudan do
ruya pozitife dnebilen (film).
evrim

* Zaman iinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel geli


me sreci.
* Bir canl
ytekilerden ay
rt eden biimsel ve yap
sal karakterlerin geli
mesi yolunda geirilen bir dizi
de
i
me olay
, tekml.
*
nk
lp.

evrimci

* Evrimcilik yanl
solan (kimse).
* Evrimcilikle ilgili.

evrimcilik
* Evrimi temel alan do
a bilimi ve felsefe retisi.
evri
ik

* Evirme yoluyla elde edilen (nerme): "Her insan gler" nermesinin evri
i
i, "her glen insand
r"
biiminde olur.
evropiyum
* Atom numaras63, atom a
rl

122 olan, yaln


z tuzlar
ve bir tek oksidi bulunan parlak gri renkte bir
element.K
saltmasEu.
evsaf
evsel

* Nitelikler, vas
flar.
* Evle ilgili.

evsel at
k
* Evde kullan
mdan d
m
, eskimi
, y
pranm
veya p durumuna gelmimaddeler.
evseme
evsemek
evsin

* Evsemek i
i veya durumu.
* Evini, yurdunu zlemek.
* Avlan
rken avc
lar
n hayvanlardan gizlendi
i yer.

evsiz
* Evi olmayan.
evsiz barks
z
*

siz gsz, avare, ba

bo
.
evvel

* nce.
*
lk, nceki, gemi
.

evvel Allah
* "nce Tanryard
m
yla" anlam
nda bir peki
tirme sz.
evvel bahar
* ilk bahar.
evvel ve ahir
* ba
ta da sonda da, eninde sonunda.
evvel zaman
* ok nceden, ok eskiden, nceleri.
evvel

* nce, ilk nce, ilkin.

evvel can, sonra canan


* nce can, sonra sevgili.

evvelce

evvelden

* nce.
* nceleri, eskiden.
* nceden, eskiden, evvelce.

evvelemirde
* ncelikle, ilk nce, her
eyden nce.
evveli
* Evvelki.
* Eskiden.
evveliyat
* Bir i
in nceki evreleri, ncesi, nceleri.
evvelki

evvelleri
evvelsi

* nce olan, nceki.


*
ki nceki.
* eskiden, gemi
te.
* Bkz. evvelki.

ey

* Kendisine sz sylenilen kimse veya kimselerin dikkati ekilmek istendi


inde ad
n ba

na getirilir ve
uzat
labilir.
* Kendisine seslenilen kimse, nesne vb.nin ad
n
n ba

na getirilerek anlamglendirir.
* Usan anlat
r.
* (soru olarak) yle ise, o hlde?.
-ey
* Bkz. -ay / -ey.
eyalet

eyer

* o
unlukla valilerce ynetilen ve ynetim bak
m
ndan bir tr ba
ms
zl
olan byk il.
* Osmanlimparatorlu
unda en byk sivil ve asker ynetim blgesi.
* Binek hayvanlar
n
n s
rt
na konulan, oturmaya yarayan nesne.

eyer bo
altmak
* cirit oyununda hedef olmaktan kurtulmak iin eyer zerinde sa
a sola eilmek.
* sald
r
larbo
a
karacak nlemler almak.
eyer kalta

* Eyerin tahtadan yap


lan kafes biimindeki blm.
eyer kapatmak (veya kapamak)
* eyeri at
n s
rt
na koyup ba
lamak.
eyer ka

* Eyerlerin n ve arka taraflar


ndaki
k
nt
lblm.
eyer vurmak
* eyeri hayvan
n s
rt
na koyup ba
lamak.
eyerci

* Eyer yap
p satan kimse.

eyercilik

* Eyer yapma veya satma i


i.

eyere de gelir, semere de


* her i
e yarar, incesine de, kabas
na da.
eyeri bokalmak
* binicisi lmek.
eyerleme
* Eyerlemek i
i.
eyerlemek
* At zerine eyeri koyup ba
lamak, eyer vurmak.
eyerlenme
* Eyerlenmek i
i.
eyerlenmek
* Eyer vurulmak.
eyerli
* Eyer vurulmu
, s
rt
na eyer konulmu(hayvan).
eyersiz
eyitmek
eylem

eylemci

* S
rt
na eyer konulmam
(hayvan).
* Demek.
* Eylemek i
i, fiil, aksiyon.
* Fiil.
* Bir durumu dei
tirme ve daha ileriye gtrme ynnde etkide bulunma abas
, amel.
* D
ncesini eylemi ile gerekle
tirmeye al

an (kimse).

eylemcilik
* Eylemci olma durumu.
*
nsan hayatve d
ncesinde ba
l
ca gerekliin etki ve eylem oldu
unu ne sren reti ve dnya gr
,
aktivizm.
eylemde bulunmak
* bir harekete kalk

mak.
eyleme

* Eylemek i
i.

eyleme gemek
* tasarlanan bir i
i uygulamaya ba
lamak.
eylemek
eylemli

eylemlik

* Etmek, yapmak.
* Eylem durumunda olan, amel, fiil.
* Kadrolu.
* Mastar.

eylemsi
eylemsiz

* Fiilimsi.
* Eylemi olmayan.

eylemsizlik
* Eylemsiz olma durumu.
eylemsizlik ilkesi
* (bir cisme bir kuvvet etki etmedike) Cismin durmas
veya dzgn dorusal bir hareket yapmas
.
eyll
eymir
eytam

* Y
l
n 30 gn sren dokuzuncu ay
.
* \343 e
mr.
* Yetimler.

eytam maa

* Memur yetimlerine verilen ayl


k.
eyti
im

* Diyalektik.

eyti
imsel
* Eyiti
imle ilgili.
eyvah

* Beklenmedik, kt, ho
a gitmeyen bir haber veya olay kar

s
nda duyulan ac
nmayanlat
r.

eyvallah
* "Te
ekkr ederim", "Allaha
smarlad
k" ve "evet, yle olsun" anlamlar
nda kullan
l
r.
eyvallah demek
* hogrerek kabul etmek veya edilmek.
eyvallah etmemek
* birinden yard
m istememek, gnl borcu olmamak, boyun ememek.
eyvallaholmamak
* gnl borcu olmamak.
eyvan
* Bkz. ayvan.
eyyam

* Gnler.

eyyam aas
* Her durum ve zamanda f
rsat kollayarak byklere yaranan kimse.
eyyam efendisi
* Eyyam azas
.
eyyam grm(veya srm
)
* iyi gnler grm
, mutlu zamanlar ya
am

.
eyyam ola

* "havan
n iyi olmas
ndilerim" anlam
nda bir sz.
eyyamc
* Gnn diledi
ince geiren, gnn gn eden.
eyyamc
l
k
* Eyyamcolma durumu.
ez de suyunu i
* de
ersiz, faydas
z
eyler iin kullan
l
r.
eza

* zme, s
k
ntverme, zg.

eza cefa
* Baskve zulm.
ezan

* Mslmanl
kta namaz vaktini bildirmek iin mezzinin yapt
a
r
.

ezan saati
* Ezan okuma saati.
ezan vakti
* Ezan okunma zaman
.
ezanc
* Ezan okuyan kimse, mezzin.
ezan

* Ezanla ilgili.

ezan saat
* Gne
in bat

nda 12'yi gsterecek biimde ayarlanan saat.


ezans
z

* Ezan okunmayan, ezanolmayan.

ezber
* Bir metni veya bir sz eksiksiz tekrarlayabilecek biimde ak
lda tutma.
* Ezberleme ve ak
lda tutma yetene
i.
* Ezber edilecek ders.
ezber etmek
* ezberleyerek ak
lda tutmak.
ezber okumak
* herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle sylemek veya konu
mak.
ezberci

* Dersini veya herhangi bir konuyu anlayarak deil de, kelime kelime haf
zas
nda tutan (kimse).

ezbercilik
* Ezberci olma durumu.
ezberden
* Ezberlenmibiimde, ezbere.
ezberden yapmak
* bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle okumak veya sylemek.
ezbere

* Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak.


* Asl
n
, gere
ini anlamadan, bilmeden, d
nmeden, incelemeden.
ezbere anlatmak
* okunan bir
eyi olduu gibi, bozmadan anlatmak.
ezbere bilmek
* o yerin her yan
niyice bilmek.
ezbere igrmek
* incelemeden geli
igzel yapmak.
ezbere konu
mak
* bilmeden, asl
naray
p sormadan konu
mak.
ezbere yapmak
* ezberden yapmak.
* model veya do
a kar

s
nda durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyl suretiyle resim yapmak.
ezberinde
* Belle
inde.
ezberleme
* Ezberlemek i
i.
ezberlemek
* Bir
eyi oldu
u gibi ak
lda tutmak, ezber etmek.
ezberlenme
* Ezberlenmek i
i.
ezberlenmek
* Ezberlemek i
i yap
lmak.
ezberletme
* Ezberletmek i
i.
ezberletmek
* Ezberlemesini sa
lamak.
ezberleyi
* Ezberlemek i
i veya biimi.
ezcmle

ezdirme

* Ba
l
ca, belli ba
lolarak, esas olarak.
* rnek olarak.
* Ezdirmek i
i.

ezdirmek
* Ezmek i
ini yapt
rmak.
ezdirtme

* Ezdirtmek i
i.

ezdirtmek
* Ezdirmek i
ini yapt
rmak.
ezel

* Ba
lang
c
belli olmayan zaman, ncesizlik.

ezel ebet
ezel

* Ezelden ebede kadar, ebediyen.


* Ba
lang
c
olmayan, ncesiz.
* Eski.

ezel ebed
* nsz, sonsuz.
ezel takdir
* Yazg
.
ezercesine
* Ezer gibi, ezmee yak
n.
ezgi

ezgi

* Belli bir kurala gre


kar
lan ve kulakta haz uyand
ran ses dizisi, na
me, melodi.
* Bir mzik paras
nda ba
tan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi.
* Kula
a hogelen ses veya sz dizisi.
* Gidi
, yol, tarz, tempo.
* znt, s
k
nt
.
* Boyalar
ezmeye yarayan demir veya porselen alet.

ezgilenme
* Ezgilenmek durumu.
ezgilenmek
* Ezgi zelli
ini kazanmak.
ezgili
ezgin

ezgince
ezginlik

ezici

* Ezgisi olan, melodik.


* Paraca durumu bozuk olan (kimse).
* ok cefa grm(kimse).
* rk, ezik (meyve).
* znt veren.
* Ezgin bir biimde.
* Ezgin olma durumu.
* Al
k duygusunu and
ran bir tedirginlik.
* znt, s
k
nt
.
* Ezmek i
ini yapan.
* stn, yok eden, a
r basan.
* Y
prat
c
, bunalt
c
, s
k
nt
l
.

ezik
* Ezilmiveya yass
lm

.
* Olaylar ve hayat
artlarkar

s
nda gsz ve s
k
nt
lduruma d
molan, zntl.
* Bere, rk.
ezik bzk
* Ezilmive bzlm
, e
ri b
r.

eziklik

* Ezik olma durumu.

ezile bzle
* Utangal
kla, s
k
lganl
kla.
ezilgen
* Kolayca ezilip toz durumuna gelen.
ezilip bzlmek
* g bir duruma d
p davran

lar
yla utand

nbelli etmek.
ezili
ezilme

* Ezilmek i
i veya biimi.
* Ezilmek i
i.

ezilmek
* Ezmek i
ine konu olmak.
* (mide, yrek ve i szlerini zne olarak ald

nda) Al
k s
k
nt
sduymak.
ezilmi
* Ezik duruma gelmi
.
* Kendisine bask
yap
lm

, haklarelinden al
nm

.
ezilmi
lik
* Ezilmiolma durumu.
ezim evi

* Tohumlar
n ezilip ya
kar
ld

yer.

ezim ezim
* Ezmek veya ezilmek fiillerine getirilerek onlar
n anlamlar
n
peki
tirir.
ezin

* Organik veya ruh byk s


k
nt
, azap.

ezinti
* Al
k etkisiyle midede duyulan tedirginlik.
* Korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, s
k
nt
.
ezip bzmek
* ezerek paralayarak, tamamen dei
tirerek kullan
lmaz veya anla

lmaz duruma getirmek.


eziyet

* A

rglk ve s
k
nt
, zg.

eziyet ekmek
* zahmet ve s
k
nt
ya uramak.
eziyet etmek
* zahmet ve s
k
ntvermek, can
nyakmak.
eziyet vermek
* zahmet ektirmek.
eziyetli

eziyetsiz

* Eziyet ekerek yap


lan.
* Eziyet veren, eziyet ektiren, zgl.

* Eziyet ekmeden yap


lan, s
k
nt
s
z, zgsz.
ezkaza
* Kaza ile, yanl

l
kla, rastgele.
ezme

* Ezmek i
i.
* Sebze veya yemiezerek yap
lan yiyecek.
* Bitkilerin etli ve yumu
ak k
s
mlar
nmacun k
vam
na getirmek zere paralamak, kat
ve telsel k
s
mlar
n
szerek ay
klamak i
lemi.
ezme boya
* Yaveya ba
ka bir maddeyle ezilerek hamur hline getirilmiboya.
ezmek
* stne basarak veya bir
ey aras
na s
k

t
rarak yass
ltmak, biimini dei
tirmek.
* A
r bir
ey, ba
ka bir
eyin zerinden gemek, inemek.
* S
viinde bast
r
p kar

t
rarak eritmek.
* zmek, s
k
nt
ya sokmak.
* Baskalt
nda tutmak.
* Dayan
kl
l

na
acak derecede al

t
rarak yormak.
* Yenmek, sindirmek.
* Harcamak.
ezofori

*
ki gzde grme bozuklu
u.

ezogelin orbas
* K
rm
z
mercimek, et suyu, ya
, nane, karabiber, k
rm
z
biber kar

mpi
irilen ve Anadolu'da yayg
n olan
bir tr orba.
ezoterik

* Belirli bir insan topluluunun d

nda kimseye bildirilmeyen, yaln


zca s
n
rl
, dar bir evreye aktar
lan (her
trl bilgi, reti), bat
n, irek.
Ezrail

* Bkz. Azrail.

F
* Flor'un k
saltmas
.
f, F

* Trk alfabesinin yedinci harfi. Fe adverilen bu harf ses bilimi bak


m
ndan tmsz, srtnc didudak
nszn gsterir.
* Nota i
aretleri harflerle gsterilirken fa sesini gsterir.
* Bazlkelerde
sbirimi olarak kullan
lan fahrenhayt derecesinin gstergesi.
* Merce
in odak uzakl

n
n sembol.
F.K.B
fa

* Fizik, kimya, biyoloji k


saltmas
.
* Gam (II) dizisinde mi ile sol aras
ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota i
areti.

fa anahtar
* Portedeki notalar
n fa yksekli
inde olaca

n
gsteren i
aret.
faal
* ok al

an, al

kan, canl
, hareketli, aktif.
*

ler durumda olan.


* Etkin.

faaliyet

* al

kanl
k, al

ma, canl
l
k, hareket.
*

ler durumda olma, etkinlik.

faaliyet gstermek
* al

mak.
* i
ler durumda olmak, etkinlik gstermek.
faaliyete gemek
* al

maya ba
lamak, al

r duruma gemek, i
lemeye ba
lamak.
* i
ler duruma gelmek, etkin duruma gelmek.
faaliyette bulunmak
* al

ma iine girmek.
faaliyetten al
koymak
* al

masdurdurulmak, al

madan al
konulmak.
fabl

* o
unlukla manzum, sonuta ahlk bir ders
kar
lan alegorik hikye.

fabrika
*

lenmemiveya yari
lenmimaddelerin makine, ara ve benzeri ile i
lenerek tketime haz
r duruma
getirildii sanayi kurulu
u, retim evi.
fabrikac
* Fabrika sahibi veya fabrika i
leten kimse, fabrikatr.
fabrikasyon
* Fabrikada yap
larak tketime haz
r duruma getirilen (madde).
fabrikatr
* Fabrikac
.
fabrikatrlk
* Fabrika sahipli
i veya i
letmecili
i.
facia
* ok znt veren, ac
klolay, afet.
* Trajedi, a
lat
.
faciala
ma
* Faciala
mak durumu.
faciala
mak
* Facia durumuna gelmek.
facial
faa

* Faciasolan, facia gibi kar

lanan.
*
skambil destesinin en alt
ndaki k

t.
* Yz, ehre, surat.
* Giysi.
* Ykl geminin bordas
ndaki su dzeyi ile bogeminin bordas
ndaki su dzeyi aras
nda kalan blm.

faa etmek
* serenleri ba
a veya geriye do
ru evirerek yelkenleri sarmak.
faal

* Haval
, gsteri
li.

faas
olmak
* haval
, gsteri
li olmak.
faas
nalmak (veya al a
a
etmek)
* birini mahup etmek, bozmak.
faeta

* Elmas
n yontulmuyzlerinden her biri, faseta.

faetal
* zerinde faetalarbulunan.
fauna

* Halat
n rselenecek yerine tel veya sicimle yap
lan sarg
.

fauna etmek
* srtnme veya hava olaylar
ndan korumak amac
yla, halatince iple sarmak.
faunal
k
* Fauna yapmakta kullan
lan tel veya sicim.
fagosit
* Yutar hcre.
fagositoz
fagot
fa
fur

fa
fur

* Hcre yutarl

.
* Tahtadan paralaru uca tak
l
, uzun bir boru biiminde, perdeli bir flemeli alg
.
* in imparatorlar
na verilen unvan.
* in'de yap
lm
kse, tabak, vazo gibi porselen e
ya.
* Fafurdan yap
lm

fahi
* ly a
an, a

r
, ok fazla.
* Ahlka ve trelere uygun olmayan.
fahi
e
* Orospu.
fahi
elik

* Orospuluk.

fahrenhayt
* Erimekte olan buzun s
cakl

n32 C, kaynar suyun buhar s


cakl

n212 C de gsterebilecek biimde


derecelenmibulunan bir tr termometre.
fahr

fahriye
blm.
fahte

* Saygiin verilen veya vn iin kabul edilen (ba


kanl
k, yelik, doktora gibi unvan), onursal.
* Gnll, kar

l
ks
z.
* Divan edebiyat
nda
airlerin kendi zelliklerinden vnerek sz ettikleri manzume veya manzumenin bir

* Klsik Trk mzi


inde daha ok ilhi, beste ve zellikle pe
rev formlar
nda kullan
lan, yirmi zamanl
ve on
iki vuru
lu bir byk usul.
fahur

* ok vnen, ok bbrlenen.

faik
* stn, yksek.
faik
yet
fail

* stnlk, ykseklik.
* Eden, yapan, i
leyen.
* Hukuk sonu do
uran bir su i
leyen kimse.
* zne.

failimehul
* Kimin yapt
belli olmayan veya bilinmeyen.
failimuhtar
*
stedi
ini yapmakta zgr, ba

na buyruk.
* Yapt
klar
ndan sorumlu olacak durumda ve ya
ta olan (kimse).
fainal four
* Drtl final.
fair-play

* Drst oyun.

faiz
bedeli.

letmek iin bir yere dn verilen paraya kar

l
k al
nan kr, getiri, rem, nema.
* Kapitalist ekonomide, art
k de
erin de
i
ikli
e u
ram
biimi olarak paran
n fiyat
, kiralanan paran
n kira

faiz fiyat
* Faize verilen 100 kurukar

nda al
nan bir y
ll
k faiz.
faizci
* Faizle dn para veren kimse, tefeci.
faizcilik

* Faizcinin i
i, tefecilik.

faize vermek
* (paray
) faizle dn vermek.
faizlendirme
* Faizlendirmek i
i.
faizlendirmek
* Parayfaize verip i
letmek, o
altmak, nemaland
rmak.
faizli
faizsiz
fak

* (para iin) Faizi olan, faizle i


lem gren.
* (para iin) Faizi olmayan.
* Tuzak, kapan.

Fak Fuk Fonu


* Sosyal yard
mla
ma amac
yla 1990'ly
llarda kurulan, halk aras
nda bu k
saltmayla tan
nan fakir fukara
fonu.
faka basmak
* aldat
lmak, tuza
a d
mek.
faka bast
rmak
* aldatmak, tuza
a d
rmek.
fakat
* Yaln
z, ancak, ama, lkin.
fakfon
fak
r
fakih

* Bak
r, nikel ve inkodan olu
an gmgrn
nde bir ala

m.
* Yoksulluk, fukaral
k.
* F
k
h bilgini.

fakir
* Geimini glkle sa
layan, yoksul, fukara.
* Zavall
.
* (nesneler iin) Olmas
gerekenden az.
* Alak gnlllk iin birinci ki
i zamiri grevinde kullan
l
rd
.
* Hindistan'da yoklu
a eziyete kendini al

t
rm
dervi
.
fakir cevher
*
indeki madenin oran
d
k olan maden cevheri.
fakir d
mek
* yoksulla
mak.
fakir fukara
* Yoksullar, geimini sa
lamakta glk ekenler.
fakir tavu
u tek tek yumurtlar
* destekisi olmayan, dayana
olmayan kimsenin i
leri yavayrr.
fakirane
fakirce
fakirhane

* Fakir gibi, fakire uygun d


en biimde.
* Fakire benzer durumda.
* D
knler yurdu.
* Alak gnlllk gstermek iin "evimiz" anlam
nda kullan
l
r.

fakirizm

* Hint felsefesinde insan vcudu btn ktlklerin kayna


say
ld

ndan, bedene eziyeti ruhun kurtulu


u
ve mutlulu
u iin gerekli gren ileke
lik, Hint dervi
li
i.
fakirle
me
* Yoksulla
ma.
fakirle
mek
* Yoksulla
mak.
fakirle
tirme

* Fakirle
tirmek i
i veya durumu.
fakirle
tirmek
* Yoksulla
t
rmak.
fakirlik

* Yoksulluk.
* Verimsizlik, k
s
rl
k.
* Yetersizlik.

fakr
* Bkz. fak
r.
faks
faksimile
fakslama

* Belgegeer.
* T
pk
bas
m.
* Fakslama, belgegeerleme i
i.

fakslamak
* Belgeerlemek, belgeer ile gndermek.
faktitif
faktr
fakl

* Ettirgen fiil.
* Etken, etmen.
* Benek.

faklte
* Bir niversitenin, renim alan
veya uzmanl
k konusu bak
m
ndan ayr
lm
kollar
ndan her biri.
faklteli

* Faklte
rencisi olan (kimse).

fal

* Gelecei renmek,
ans ve k
smeti anlamak amac
yla oyun k

d
, kahve telvesi, el ayasgibi
eylere
bakarak anlam
karma.
fal amak (veya bakmak)
* bakla, su, iskambil vb. ne bakarak gelecekte olacak
eyleri anlamaya al

mak.
fal ta

* Falc
lar
n fala bakmak iin kulland
klarde
i
ik biim ve renklerdeki ta
.

falaka
* Ceza olarak ayak tabanlar
na vurmakta kullan
lan, ayaklar
uygun bir durumda s
k

t
r
p tutan kal
nca bir
sopa ile bunun iki ucuna ba
lbir ipi olan i
kence arac
.
* Bu arala uygulanan dayak cezas
.
* Bazkald
ralarda kullan
lan ucu iple balaa paras
.
falakac
* Sadrazam
n,
stanbul kad
s
n
n, yenieri aas
n
n veya sekbanba

n
n denetlemeler s
ras
nda yan
nda
bulunan ve sulu bulunanlarfalakaya yat
ran grevli.
falakal

* Falakasolan.

falakaya ekmek (yat


rmak, vurmak veya y
kmak)
* falakaya ba
layarak dvmek.
falan

* Sylenmesi istenmeyen veya gerekli grlmeyen bir zel ad


n yerini tutar.
* Tarih, yer, ki
i ve benzeri szlerle s
fat tamlamalaryap
ld

nda, bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen

eyleri genel olarak anlatmaya yarar.


* Cmlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlam
nda kullan
l
r.
falan festekiz
* Bkz. falan filn.
falan fe
mekn
* Bkz. falan filn.
falan f
st
k
* Bkz. falan filn.
falan filn
* nem verilmeyen, hafifsenen
eyler iin kullan
l
r.
falanca
* Falan.
falan
nc
* Sylenmesi gerekli grlmeyen s
ra say
syerine kullan
l
r, filn
nc
.
falanj

falanjist
falc

* Eski Yunanl
larda, zellikle Makedonya yayalar
n
n ekirde
ini olu
turan m
zraklalay.
* Bazlkelerde yarasker siyas kurulu
lara verilen ad.
*
spanya'da falanj yesi.
* Fala bakmaykendine geim yolu yapan kimse.

falc
l
k
* Falc
n
n i
i.
falata
falete
falez

* Bkz. falete.
* E
ri kunduracb
a
.
* Bkz. yalyar.

falihay
r
*
yiye yorulur olgu.
fallus
falname
falso

* Erkeklik organ
.
* Fala bakman
n inceliklerini ve yorumlama zelliklerini anlatan kitap.
* Bir para al
n
r veya sylenirken yap
lan nota yanl

.
* Yanl
davran

falso
kmak
* bozuk olmak, umduunu bulamamak.
falso vermek
* bozulmaya yz tutmak, a
k vermek.
falso yapmak
* yanl
almak, sylemek.
* yanl
davran

ta bulunmak.
falsolu

* Yanl

, hatal
, kusurlu.

falsosuz
* Hatas
z, kusursuz.
falya

falyanos
familya

fan

fanatik
fanatizm
fanfan

* Toplarate
lemek iin a

z otunun konulduu delik.


* Kap
p koyuverme, sal
verme.
* Yunus bal

n
n iri bir tr.
* Aile.
* Birok ortak zellikleri sebebiyle bir araya getirilen cinslerin toplulu
u, fasile.
* Kar
, e
.
* Havaland
rma arac
, pervane, pervane kanad
; vantiltr.
* S
cak veya souk havaydengeli olarak savuran ara.
* Bir kimseye veya bir
eye a

rd
knlk ve tutkuyla balolan (kimse), mutaass
p, ba
naz.
* Bir kimseye veya bir
eye a

rd
knlk ve tutkuyla bal
l
k, taassup, banazl
k.
* Konu
masok iyi anla

lmayan (kimse).

fanfar
* flemeli bak
r alg
lardan olu
an orkestra.
* Bu orkestran
n ald

tart
mlve canl
para.
fanfin
* "Anla

lmayan yabancbir dille konu


mak" anlam
nda kullan
lan fanfin etmek deyiminde geer.
fangri
fani
fni

* Mercan trnden bir bal


k.
*
nsan gznn alg
lad

k
iddeti.
* lml, gelip geici, kal
ms
z.

fni dnya
* lml, kal
ms
z dnya.
fanil

* Genellikle ince pamuk ipliinden dokunmu


, ten zerine giyilen i ama

r
.
* Yumu
ak ynden rlmveya dokunmu
, hafif ve gev
ek kuma
.
fnilik

* Fni olma durumu.

fanta
* Mavimsi ye
il renkli bir tr ba
tankara.
fantasma
fantastik

fantaziye
fantazya

* Gerekte olmad

hlde var gibi grnen hayal.


* Gerekte var olmayan, gerek olmayan, hayal.
* XVIII. yzy
ldan ba
layarak Fransa'da geli
en bir edeb tr.
* Bkz. fantezi.
* Arap atl
lar
n
n bayramlarda yapt
klargsteri, atlgsteri.

fantazyal
* Fantazyasolan.
fantezi

fantezist

* Sonsuz, s
n
rs
z hayal.
* Dei
ik heves, de
i
ik be
eni, de
i
ik d
n
.
* Ssl ve tr de
i
ik olan.
* Serbest biimli beste veya alaturkada serbest biimli
ark
.
* Fantezi merakl
s
, fanteziye d
kn.

fanti
*
skambil oyunlar
nda olan, bacak, veya vale adlar
yla bilinen k

t.
fantom

* Hayalet.

fanus

* Ssl, ayaklfener.
* Saat, mikroskop gibi aralartozdan korumak iin zerlerine kapat
lan, yar
m kre biiminde cam kap.
* Genellikle silindir biiminde olan mum, gaz lmbasgibi ayd
nlatma aralar
n
n evresini kapatarak
rzgrdan koruyan cam mahfaza.
fanuslu
* Fanusu olan.
fanya
fanyol
far

* Gzl bir bal


k a
na iri gzl ikinci bir aeklendiinde, bu ikinci a
a verilen ad.
* Bak
rdan yap
lm
bariton veya tenor ses veren alg
.
* Ta

tlar
n n blmnde bulunan, uza
ayd
nlatan gl

k verici.

far
* Kad
nlar
n ss iin gz kapaklar
na srdkleri e
itli renkte boya, dzgn.
farad

* Elektrik s

a birimi.
fara
* Toplanan sprntleri al
p atmak iin kullan
lan krek biiminde teneke veya plstikten, sapl
kap.
faragibi (veya farakadar)
* ok byk veya ok genia
lan (a

z).
faraza
faraz

* Diyelim ki, sayal


m ki, sz geli
i, ola ki, tutal
m ki.
* Bir varsay
ma dayanan, varsay
msal, hipotetik.

faraziye
* Varsay
m, hipotez.
farba
farbala
fare

* F
rf
r, farbala.
* F
rf
r.
* S
angillerden, kk vcutlu, kemirgen, memeli hayvan (Mus).
* Bazen s
an yerine kullan
l
r.

fare
kt

delii bilir
* bir kabahate, sua veya gizli i
e kalk

an ki
i, yakalanaca

n
anlay
nca nereye s

naca

nbilir.
fare delie s
mam

, bir de kuyru
una (veya k

na) kabak ba
lam

* yapamayaca
kadar a
r bir i
i varken ba
ka bir idaha yklenmi
.
* kendisi s

ntdurumunda iken yan


na bir ki
i daha alm

.
fare delii
* Gizlenecek yer.
fare delii bin alt
n
* herkesin ka
p saklanacak bir yer arad

durumlarda, saklan
lacak bir yer bulmak ok gtr.
fare di
i

* Bir i
ne veya boncuk oyastr.

fare d
se, ba
yar
l
r
* bir yerin bove yoksulluk iinde bulundu
unu anlat
r.
fare kuyru
u
* Tahta i
lemecili
inde veya ah
ap doramada, kilit yeri amakta kullan
lan ince, dar testere.
fare otu

* Stle
engillerden, mavi iekli, tohumlarfare zehiri olarak kullan
lan bir bitki.

farekula
* uha ieigillerden, tohumu kuyemi olarak kullan
lan bitkilerin cins ad(Anagallis).
* Yaban mercank
k.
fareler cirit oynamak
* bir yerde kimseler bulunmamak.
farenjit

* Yutak iltihab
, hunnak, anjin.

farfara

* Azkalabal
k, grltc.
* vngen.

farfarac
* Grltc,
amatac(kimse).
farfarac
l
k
* Farfaracolma durumu.
farfaral
k
* Farfara olma durumu, farfara davran

.
far
ma
far
mak

* Far
mak i
i.
* Gsz d
mek, yorulmak.
* Eskimek, y
pranmak.
* Vazgemek, usanmak.
* Kocamak, ya
lanmak, ihtiyarlamak.

fari
* Vazgemi
, ekilmi
.
* S
k
nt
s
z, rahat.
* (bir mlkn) Kullanma hakk
nba
kas
na b
rakan.
fariolmak
* vazgemek, ekilmek, el ekmek.
farika
* Bir
eyin benzerlerinden ay
rt etmeye yarayan durum veya ge, ay
rma.
faril
Faris
fariza

* Bal
k alar
n
n alt ve st yanlar
na geirilen kei k
l
ndan yap
lm
ip.
* Farsa.
* Tanrbuyruu.
* Yap
lmasgerekli dev, grev.
* eriata uygun bir biimde miras
lara d
en pay.

fark

* Bir kimse veya nesnenin bir ba


kas
yla kar

t
r
lmamas
nsalayan ayr
l
k; benzer
eyleri birbirinden ay
ran
zellik, ba
kal
k, ayr
m.
* Ayr
m.
*
karma i
leminin sonucu.
fark atmak
* ileri gitmek, ok stn gelmek.
fark etmek
* grmek, semek.
* anlamak, sezmek.
* de
i
mek, ba
kala
mak.
* ay
rt etmek.
fark etmez
* nemi yok, etkisi olmaz, de
i
mez.

fark gzetmek
* ayrtutmak.
fark olunmak
* seilip ay
rt edilmek.
* anla

lmak.
* sezilmek.
fark
na varmak
* gzne arpmak, fark etmek, anlamak.
fark
nda olmak
* sezmek, anlamak.
fark
nda olmamak
* grlmesi veya bilinmesi gereken
eylerden haberi bulunmamak, kavranmasgereken bir
eye dikkat
etmemek.
farkl
* Farkolan, aralar
nda fark bulunan, dei
ik, ayr
ml
.
farkl
ca

* Farklgibi.

farkl
la
ma
* Farkl
la
mak i
i, ayr
mla
ma.
* Ayr
mla
ma.
farkl
la
mak
* Farklduruma gelmek, ayr
mla
mak.
farkl
la
t
rma
* Farkl
la
t
rmak i
i.
farkl
la
t
rmak
* Farklduruma getirmek.
farkl
l
k

farks
z

* Farklolma durumu, ayr


ml
l
k, ba
kal
k.
* Doal, toplumsal ve bilince dayanan her olay ve olguyu btn tekilerden ay
ran zellik.
* Farkolmayan.

farks
zla
ma
* Farks
zla
mak i
i.
farks
zla
mak
* Farks
z duruma gelmek.
farks
zl
k
* Farks
z olma durumu, ayr
ms
zl
k.
farmakodinami
* Hasta veya normal organizmalar zerinde, illar
n etkisini deneysel olarak inceleyen veya ara
t
ran bilim.
farmakodinamik
*
llar
n etki gc.
* Hasta veya normal organizmalar zerinde illar
n etkisini inceleyen eczac
l
k dal
.
farmakognozi
*
llar
n doada bulunduklardurumda incelenmesi.

farmakolog
* Farmakoloji ile u
ra
an, farmakoloji uzman
.
farmakoloji
*
llar
n etkisini ve kullan
l

n
inceleyen bilim dal
.
farmason
* Mason.
* Dinsiz, imans
z.
farmasonluk
* Masonluk.
Fars
*
ran'
n gneybat
s
nda ya
ayan halk veya bu halk
n soyundan olan kimse.
fars
Farsa
fart furt

*
lkel, yal
n gldrme gelerinden yararlanan, bazen inan
rl

n s
n
r
na
an, gldrmeyi ama edinen oyun.
*
ran devletinin resm dili.
* Anlams
z, boszlerle bbrlenerek.

fart furt, farta furta etmek


* anlams
z, boszlerle bbrlenmek.
farta furta
* Bkz. fart furt.
fartas
furtasolmamak
* patavats
zca konu
mak.
farz

* Mslmanl
kta, zr olmad
ka yap
lmas
zorunlu, yap
lmamasgnah say
lan.
* Yapmak zorunda kal
nan
ey, boyun borcu.

farz etmek
* yle kabul etmek, var saymak.
farz olunmak
* var say
lmak.
farz
muhal
* Olmayacak, gerekle
meyecek bir
eyi olacakm

, gerekle
ecekmigibi d
nerek, sayarak, tutal
m ki,
sayal
m ki.
fasa fiso
fasarya

faset

faseta

* Deer ve nemi olmayan, bo(


ey veya sz).
* Bo
, anlams
z (sz).
*

e yaramaz, yeteneksiz.
* Baski
lerinde harf ve sat
rlarformada tutmak ve s
kmak iin kullan
lan kama.
* Di
in n yzne estetik amala yap
lan kaplama.
* Bkz. faeta.

fas
l

* Blm, k
s
m, devre.
* Orta oyununa ba
lamadan nce saz tak
m
n
n ald

kek havasve curcuna.


* Pe
rev, nak

,
ark
, saz semaisi gibi paralar
n belli bir s
raya gre al
n
p sylenmesi.
* Osmanlve Arap tiyatrosunda oyunun perde blm.
* Belli bir srede yap
lan i
, kar

la

lan durum veya olay.

fas
l heyeti
* Gerekli sazlarla tam olarak bir fas
l yapabilecek durumdaki alaturka saz topluluu.
fas
la

* Aral
k, ara, kesinti.

fas
la vermek
* ara vermek, kesmek.
fas
lal
fas
las
z
fasih

fasikl

* Aral
, aral
kl
, kesintili.
* Aras
z, aral
ks
z, durmadan, ara vermeden, kesintisiz, biteviye.
* (anlat
iin) A
k ve dzgn.
* A
k ve dzgn konu
ma yetene
i olan.
* Cz.

fasile
* Familya.
fasit

* Kt, bozuk.
* Ara bozucu, fesat
karan, mfsit.

fasit daire
* K
s
r dng.
fasit olmak
* (namaz, oru, aptes gibi
eyler iin) bozulmak.
faska

* Kundak ocuklar
n
n beline, z
b
n
n zerinden sar
lan genisarg
.

fasla fasla
* Yer yer.
fasletme

* Fasletmek i
i.

fasletmek
* Ay
rmak, blmek.
* zmek, sonuland
rmak.
Fasl
fason

* Fas halk
ndan olan kimse.
* Kesim.

fasone

fassal
fassall
k

* zg veya atk
n
n kumayzeyi zerinde, kendiliinden bir desen olu
turdu
u her tr kuma
.
* Bu tr kuma
larolu
turan desen rne
i.
*
ftira atan, gerek olmayan isnatlarda bulunan (kimse).
* Fassal olma durumu.

fast food
* \343 festfut.
fasulye

* Fasulyegillerden, barbunya, al
, Ay
e kad
n, horoz gibi birok trleri bulunan bitki (Phaseolus vulgaris).
* Bu bitkinin sebze olarak yararlan
lan ye
il rn ve kuru tohumlar
.

fasulye gibi kendini nimetten saymak


* kendine ok deer vermek.
fasulye pilkisi
* Kuru fasulyenin pi
irilmesi ile yap
lan pilki.
fasulye piyaz
* Ha
lanm
kuru fasulye ile kat
yumurta ve kuru soan kar

mpiyaz.
fasulye s
r

gibi
* zay
f, s
ska ve ok uzun boylu.
fasulyegiller
* Kapaltohumlu, iki enekli, ayrta yaprakliekli bitkiler familyas
.
fa

* A

a vurulmu
, ortaya dklm
.

faetmek
* (gizliyi) a
a vurmak, duyurmak, ortaya dkmek, dile vermek.
faolmak
* belli olmak, a
klanmak, ortaya
kmak.
fa

r fa

r
* Su veya ba
ka s
v
lar
n bol ve ok akmas
nanlat
r.
fa
ing
fa
ist

* Hristiyanlarda byk perhizden nce dzenlenen


enlik ve elenceler, karnaval.
* Fa
izm yanl
solan (kimse, grvb.).

fa
istle
me
* Fa
istle
mek durumu.
fa
istle
mek
* Fa
ist duruma gelmek.
fa
istle
tirme
* Fa
istle
tirmek i
i.
fa
istle
tirmek
* Fa
istle
mesini salamak.

fa
istlik
fa
izan

* Fa
izm.
* Fa
ist eilimli.

fa
izm
*
talya'da 1922-1943 y
llararas
nda etkinli
ini srdren, meslek kurulu
lar
na dayanan, devlet s
n
rlar
n
geni
letmeyi amalayan, yetkinin, tek partinin elinde topland
dzen.
* Demokratik dzenin yerine a

rbir ulusuluk ve baskdzeni kurmayamalayan


reti.
fatalist

* Yazg
c
, kaderci.

fatalite
* Al
n yaz
s
, yazg
, kader.
* U
ursuzluk.
fatalizm
* Yazg
c
l
k, kadercilik, cebriye.
fatih

* Zafer kazanan, fetheden (kimse).


*
slm devletlerinde bir lkeyi veya bir
ehri sava
arak alan hkmdar ve komutanlara verilen unvan.
* Byk ve nemli bir ibitiren kimse.

fatiha
* llere Tanr
'n
n rahmetini dilemek iin dua olarak okunan Kur'an'
n ilk suresi.
fatiha okumak
*o
eyden umudunu kesmek.
fatihane
fatura

* Fatih gibi, fatihe benzercesine.


* Sat
lan bir mal
n cinsini, miktar
n
ve fiyat
nbildirmek iin sat
c
n
n al
c
ya verdii hesap pusulas
.

faturalama
* Faturalamak i
i.
faturalamak
* Bir mal
n faturas
ndzenlemek.
fatural

* Faturasolan.

faturalya
am
* Yap
lan al
veri
te fatura alma al

kanl

.
faturas
n(birine)
karmak (veya detmek)
* sorumluluu birine yklemek.
faturas
z
faul
faull

* Faturasolmayan.
* Ma ve kar

la
malarda bir sporcunun hareketini nlemek iin yap
lan kural d

hareket.
* Faul olan, faul yapan.

faulsz
fauna

fava

* Faul olmayan, faul yapmayan.


* Belli bir blgede yeti
en hayvanlar
n tm, direy.
* Bu hayvanlar
n tan
m
nyapan eser.
* Bakla tanelerinin kabuu soyulduktan sonra yap
lan zeytin yalyemek.

favori
* Herhangi bir iveya yar

mada stnlk kazanaca


na inan
lan (kimse, tak
m vb.).
* Yar

kazanaca
d
nlen at.
* Yzn iki yan
nda b
rak
lan sakal demeti.
* En ok beenilen.
* Bir mata, yar

mada veya kar

la
mada kazanmasbeklenilen taraf.
fay

* K
r
k (III).

fayans

* Duvarlarkaplay
p sslemek iin kullan
lan, bir yz s
rlve genellikle iek resimleriyle bezenmi
, pi
mi
bal
ktan levha.
fayans d
emek
* bir yeri fayansla kaplamak.
fayans
* Fayans d
eyen veya satan kimse.
fayans
l
k
* Fayans
n
n i
i veya mesle
i.
fayda

* Yarar, kr.

fayda etmemek
* etkisi olmamak, i
e yaramamak, yararlolmamak.
fayda vermemek
* yararlolmamak.
faydac
* Faydasolan, fayda sa
layan, fayda, yarar gzeten kimse.
faydac
l

* Yararc
l.

faydac
l
k
* Yararc
l
k.
faydalanma
* Yararlanma.
faydalanmak
* Yararlanmak, istifade etmek.
faydal

* Yararl
.

faydalolmak
* yararlolmak, yarar salamak.

faydas
dokunmak
* yararlolmak, kr salamak.
faydas
olmak
* yararlolmak, olumlu etki yapmak.
faydas
ngrmek
* yarar sa
lamak.
* kr elde etmek.
* iyile
tirmek.
faydas
z
fayrap

* Yarars
z.
* Bir istim kazan
n
n, istim olu
turacak biimdeki yanar durumu.
* Gemilerde ate
iye ate
i harland
rmak iin verilen komut.
* Herhangi bir
eyi veya i
i h
zland
rma.
* (kap
, pencere, giysi iin) Ama,
karma.

fayrap etmek
* oca

n ate
ini harland
rmak.
* herhangi bir i
i veya
eyi h
zland
rmak.
* amak,
karmak.
fayton
* Tek krkl, drt tekerlekli, genellikle ift atlbinek arabas
, payton.
* Perde ayakl
lardan, s
cak deniz k
y
lar
nda ya
ayan, uzun kuyruklu bir ku(Phaeton).
faytoncu
* Fayton sren kimse.
* Fayton i
leten kimse.
faytonculuk
* Faytoncunun i
i.
faz

* Evre, safha.

faz kalemi
* Priz, da

tma tablolargibi yerlerde gerilim bulunup bulunmad

nanlamaya yarayan ara.


faz
l

* Faziletli, erdemli (kimse).

fazilet
* Erdem.
faziletkr
faziletli
faziletsiz

* Fazilet sahibi, faziletli.


* Erdemli.
* Erdemsiz.

faziletsizlik
* Faziletsiz olma durumu.
fazla

* Gere
inden, al

lm

tan ok, a

r(olan), ziyade.
* Daha ok, a
k
n.
* Artm
olan.
* Gereksiz, yersiz.
fazla gelmek (veya gitmek, kamak)
* ekilmeyecek, b
kt
racak, tedirgin edecek bir durum almak.
fazla ka
rmak
* al

lm
olan lde ok imek (veya yemek, konu
mak).
fazla mal gz
karmaz
* ne kadar ve ne trden mal olursa olsun elden
kar
lmamal
d
r.
fazla olmak
* dayanma gcn a
acak davran

larda bulunmak, ok olmak.


fazlaca
fazladan

* Gere
inden biraz daha ok olarak, bir hayli ok.
* al

lana ek olarak, al

landan ok, bol bol, ok ok.

fazlala
ma
* Fazlala
mak i
i, ziyadele
me.
fazlala
mak
* o
almak, say
s
artmak, ziyadele
mek.
fazlal
k

* okluk, gereinden art


k olma durumu.

fazlal
k etmek
* birinin varl

, bulundu
u yerde gereksiz olmak.
Fe

* Demir'in k
saltmas
.

fe
* Trk alfabesinin yedinci harfinin ad
.
fecaat
feci
fecir

* ok ac
kl
, yrekler ac
sdurum.
* Ac
kl
, ok ac
kl
, yrekler ac
s
, trajik.
* Tan vakti, gn a
armas
.
* Tan k
z
ll

fecrikzip
* Tan yerinde gn do
madan beliren, sonradan kaybolan geici ayd
nl
k, yalanc
tan, geici tan.
fecrisad
k
* Tan yerinde gn do
uncaya kadar sren kesiksiz ayd
nl
k, gerek tan.
feda

* Bir ama urunda bir de


er veya varl
ktan vazgeme, uruna verme.

feda etmek
* k
ymak, gzden
karmak.

feda olsun
* vars
n gitsin, urunda yok olsun!.
feda

fedace
fedalik

* Bir lk u
runa tehlikeli i
lere giri
erek can
nesirgemeyen kimse, serdengeti.
* Bir kimseyi veya bir yeri koruyan kimse.
* Feda gibi, feda olarak.
* Fedaice davran

, serdengetilik.

fedakr
* zverili.
fedakrca
* zverili (olarak).
fedakrl

a katlanmak
* bir amaca, bir emele ula
mak iin birok s
k
nt
ya, zntye, gl
e dayanmaya al

mak.
fedakrl
k
* zveri.
fedakrl
k etmek
* zverili davranmak.
* azl

na katlanmak, az olu
u ile yetinmek, vazgemek.
fedakrl
k yapmak (veya gstermek)
* zverisini ortaya koymak.
federal
federalist

* Federasyon durumunda birle


miolan.
* Federalizme balolan.
* Fedaralizm yanl
s
.

federalizm
* Birok devletin zel kanunlara ve ba

ms
zl

a sahip olarak tek bir devlet durumunda birle


meleri yntemi.
federalle
me
* Federalle
mek durumu.
federalle
mek
* Federal duruma gelmek.
federasyon
* Kk devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek iin yapt
klarortakl
k, devletler birli
i.
* Birok kurulu
lardan olu
an birlik.
federatif
federe

feding

* Federalizme balveya uygun olan.


* Bir federasyona balolan.
* Bir konfederasyonun yesi.
* Radyoda bir sesin grl
nn zaman zaman azalmas
veya bsbtn yok olmasdurumu.

fehamet

* Byklk, ululuk.
* Deer.

fehametlu
* Byklk, ululuk gsteren (kimse).
* Osmanlimparatorlu
u zaman
nda sadrazamlara, M
s
r h
divi ve yabancprenslere, eyalet beylerine verilen
unvan.
fehva
* Anlam.
* Kavram; terim, deyim.
fehvas
nca
* Uyar
nca, sz gere
ince.
fek
fekl
fel

* Bozma, feshetme, kesme, ay


rma, koparma.
* Patates gibi bazbitkilerin yumrular
nda bulunan ni
asta.
* Grng.

felh
* Kurtulu
, selmet, onma.
felh bulmak
* kurtulmak, onmak.
felket

felketli

* Byk zarar, znt ve s


k
nt
lara yol aan olay veya durum, y
k
m, bel.
* ok kt.
* a
k
nl
k, hayret, a

r
l
k bildirir.
* Felket getiren.

felketzede
* Felkete u
ram

.
felce u
ramak
* bir iyar
m kalmak, yrmez duruma gelmek, tam olarak durmak.
felce u
ratmak
* bir i
i yryemez duruma getirmek.
fel

*
nme, nzul.

fel gelmek
* inme inmek.
fel olmak
* inme inmek.
felli
*
nmeli, fel olmu
, mefl.
feldmare
al

* Alman, Avusturya,
ngiliz, Rus ve
sve asker hiyerar
isinde en yksek rtbe.
feldspat
* Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak zere e ayr
lan en nemli silikatlmineral grubu.
felee ksmek
* talihten yak
nmak,
anstan midini kesmek.
felein emberinden gemi
* hayatta actatlbirok gnler grmgeirmi
, olgunla
m

, tecrbe kazanm

.
felein sillesine u
ramak (veya sillesini yemek)
* byk bir y
k
ma u
ramak.
feleini
a

rmak
* ummad

bir durumda kalmak,


a
k
nl
k iine d
mek.
felek

felek

* Gk, gkyz, sema.


* Dnya, lem.
* Talih, baht,
ans.
* Asker m
z
kada zilli bir mzik arac
.
* Bkz. filenk.

felek yr olursa
* Tanryard
m eder, bir terslik
kmazsa,
artlar uygun giderse.
felekiyat

* Gk bilimi, astronomi.

felekten bir gn (veya gece) almak


* gzel bir gn (gece) geirmek.
felekten km almak
* gzel bir vakit geirmek, istedii gibi elenmek.
Felemenk
* Bugnk Hollanda, Belika ve Kuzeydo
u Fransa'ya eskiden verilen ad.
Felemenke
* Felemenk dili.
Felemenkli
* Felemenk halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
felfelek

* Kk bir kelebek tr.


* Hurmagillerden, kestane byklndeki yemi
i
erit d
rc nitelik ta

yan Asya bitkisi (Areca catechu).

felfelek sokmak
* birini ku
kuya d
rmek.
felfelleme
* Felfellemek i
i.
felfellemek
* Eski canl
l

nyitirmek.
* Afallamak,
a

rmak.
* Dnen, hareket eden bir cisim, durmadan nce h
z
nyitirmek.

feliks

* Palmiye yapra
na benzeyen, park ve bahelerde ss iin kullan
lan iri gvdeli bir bitki (Phoenix
canariersis).
fellh

* ifti.
* M
s
r kyls.
* Zenci, Arap.

fellek fellek
* Tel
la, heyecanla, ko
arak, ko
u
turarak.
fellik fellik
* Tel
la, ko
u
turmayla.
felsefe

* Varl

n ve bilginin bilimsel olarak ara


t
r
lmas
.
* Bir bilimin veya bilgi alan
n
n temelini olu
turan ilkeler btn.
* Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir a

n
retisi.
* Dnya gr
.
* Bir konuda soyut d
n
.

felsefe yapmak
* olaylar
n sebep ve sonularzerine kendince soyut birtak
m d
nceler ileri srmek.
* bilgilik taslamak.
felsefeci
* Felsefe incelemeleri yapan kimse.
* Felsefe retmeni.
felsef
* Felsefe ile ilgili olan, felsefeye ili
kin.
feminist

* Feminizm yanl
s
(kimse, gr
).

feminizm
* Toplumda kad
n
n k
s
tloldu
una inan
lan ve yararlanmas
gereken haklar
o
alt
p ve erke
inkiler
dzeyine
karmak, e
itlik sa
lamak amac
ngden d
nce ak
m
.
fen

* Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad.


* Fizik, kimya, matematik ve biyolojiden elde edilen verileri ive yap
m alan
nda uygulama, teknik.
* Bilim, bilgi.
* Hile, hilekrl
k.

fen bilimi
* Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak ad
.
fena

*
yi nitelikte olmayan, kt.
* zc.
* ok.
* (ki
iler iin)
stenilen ve gereken nitelikte olmayan.
* Ho
a gitmeyen, rahats
z edici.
* Davran

lartoplumun ahlk anlay

na uymayan.
* ok, fazla, a

rbiimde.

fena
* lml olma durumu, lmllk.
fena bulmak

* lmek, yok olmak.


fena de
il (veya fena say
lmaz)
* olduka iyi.
fena etmek
* kt davranmak.
* kt bir duruma d
rmek.
fena gzle bakmak
* kt niyetini anlat
r biimde bakmak.
fena hlde
* fazlaca.
fena hlde
* A

rlde, son derece, pek ok, adamak


ll
.
fena kalpli
* Herkesin ktl
n isteyen, ba
kalariin ktlk d
nen.
fena olmak
* hasta gibi olmak, fenala
mak.
* ok zlmek, bozulmak.
fena yapmak
* kt duruma d
rmek.
fena yerine vurmak
* tehlike yaratabilecek bir organa veya ba
ka bir yere darbe indirmek.
fenafillh

* Allah yolunda yok olma.

fenala
ma
* Fenala
mak i
i.
fenala
mak
* Kt bir duruma girmek.
* (hasta) A
rla
mak.
* Ans
z
n bay
lacak gibi olmak.
fenala
t
rma
* Fenala
t
rmak i
i durumu.
fenala
t
rmak
* Fenala
mas
na sebep olmak, fena duruma getirmek.
fenal
k

* Ktlk,
er.
* Uygunsuz durum, rahats
zl
k veren yap
.

fenal
k etmek
* ktlk etmek, ktlkte bulunmak.
fenal
k geirmek (veya gelmek)
* kendini bilmeyecek veya bay
lacak bir duruma gelmek.
fenas
na gitmek
* zlmek, gcenmek, k
r
lmak, sinirlenmek.
fenaya ekmek

* (sze) kt anlam vermek.


fenaya sarmak
* iveya durum ktye gitmek.
fenci

fener
arac
.

* Fenle ura
an kimse.
* Fen konular
nda ders veren retmen.
* Saydam bir maddeden yap
lm
veya byle bir madde ile donat
lm

, iinde

k kayna
bulunan ayd
nlatma
* Gemilere yol gsteren

k kulesi, deniz feneri.


* Tepesinden kulplu kahveci tepsisi, ask
.

fener alay
* Bayram gecelerinde kalabal
k halk topluluklar
n
n, ellerinde fener veya me
alelerle
ehri dola
arak yapt
klar
gsteri.
fener bal

* Fener bal

gillerden, vcudunda pek ok

k verme organbulunan, tropik denizlerde ya


ayan bir bal
k
(Lophius piscatorius).
fener bal

giller
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n, vcutlarbas
k, derileri
plak, a

zlar
ok byk olan, derin denizlerde ya
ayan
bal
klar familyas
.
fener ekmek
* elinde fenerle nden gitmek.
* bir kalabal
a nderlik etmek.
fenerci

fenercilik

* Fener yapan veya satan kimse.


* Deniz feneri bekisi.
* Sokak fenerlerini yakan kimse.
* Fener yapmak veya satmak i
i.

feneri nerede sndrdn


* ge kalanlara tak
lmak iin sylenen bir sz.
fenerli
* Feneri olan.
fenerli burgu
* Ah
ap blmleri delmeye yarayan matkap.
fenersiz

* Feneri olmayan.

fenersiz yakalanmak
* beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla kar

la
mak.
fenik
* Alman mark
n
n yzde biri.
Fenike portakal
* Fenike ve yresinde yeti
tirilen sulu ve kokulu bir tr portakal.
Fenikeli

* Fenike halk
ndan olan (kimse).

fenlenme

* Fenlenmek i
i veya durumu.

fenlenmek
* Ya

na gre bilmemesi gereken


eyleri renmiolmak.
fenn

* Fenle ilgili.
* Yntemine gre igren.

fennini almak (veya kapmak)


* bir i
in inceliklerini, pf noktalar
nkavray
p o alanda usta olduunu gstermeye ba
lamak.
fenol
* Boyac
l
kla, plstik maddelerin ve baz
illar
n yap
m
nda kullan
lan, ounlukla maden kmrnn
katran
ndan
kar
lan benzinin oksijenli trevi, asit fenik.
fenomen
* Olay, olgu.
* Grng.
fenomenal
* Olguya ili
kin.
fenomenizm
* Grngclk.
fenomenoloji
* Grng bilimi.
fent

* Dzen, hile.

fent evirmek
* dzen, hile yapmak.
feodal
feodalite

* Derebeylikle ilgili.
* Derebeylik.

feodalizm
* Derebeylik sistemi.
feodallik
* Derebeylik, derebeyi olma durumu.
fer

fer
ferace
giysisi.

* Parlakl
k, ayd
nl
k.
* (gzde) Canl
l
k.
* Pahal
l
k,

k, nur, canl
l
k.
* Kad
nlar
n sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkasbol, yakas
z, o
u kez eteklere kadar uzayan st
* Dervi
lerin giydii bol bir tr h
rka.

feraceli

* Ferace giymiolan (kimse).


feracelik
* Ferace yapmaya elveri
li (kuma
).
feragat

* Hakk
ndan kendi isteiyle vazgeme.

feragat etmek
* hakk
ndan vazgemek, el ekmek.
feragat gstermek
* hakk
ndan vazgemek.
feragatli
* Vazgeebilen, zveride bulunabilen, zveri gsterebilen.
fera

ferah

ferah

* (bir i
ten) Vazgeme, ekilme, el ekme, terk etme.
* (bir mlk) Ba
kas
na b
rakma, ba
kas
n
n stne geirme.
* Bol, geni
.
* Havadar, ayd
nl
k, i a
c
.
* (kalp, gnl, i vb. iin) S
k
nt
s
z, tasas
z, sevinli olma durumu, sevinme, sevin, i rahatl

, gnl

a
kl

.
ferah fahur
* Ferih fahur, kolayl
kla, rahatl
kla.
ferah ferah
* Bol bol, genigeni
.
*
yiden iyiye, haydi haydi, rahatl
kla.
* En a
a
.
ferah tut
ferahfeza
ferah

* "i rahatl

n
, huzurunu koru" anlam
nda kullan
l
r.
* Klsik Trk mzi
inde, yegh perdesinde karar k
lan makamlardan biri.
* Bolluk, geni
lik.
* Ucuzluk.
* Polis ve inzibat grevlilerinin boyunlar
na takt
klaraya biiminde st yaz
lmetal arma.
* II. Mahmut devrinde feslerin tepesine pskl tutturmak iin tak
lan metal tepelik.

ferahlama
* Ferah duruma gelme.
ferahlamak
* Geni
lemek, a
lmak.
* S
k
nt
s
, tasasda

lmak.
ferahland
rma
* Ferahland
rmak i
i veya durumu.
ferahland
rmak
* Ferahlamassa
lanmak.

ferahlanma
* Ferahlanmak i
i veya durumu.
ferahlanmak
* Rahatlamak, znt veya s
k
nt
skalmamak, a
lmak, geni
lemek.
ferahlat
c
* Ferahl
k veren, ferahl
k sa
layan.
ferahlatma
* Ferahlatmak i
i.
ferahlatmak
* Ferah duruma getirmek, rahatlatmak.
ferahl
k

* Ferah olma durumu, geni


lik, gnl a
kl

ferahl
k duymak
* iinin a
kl

n
, rahatl

nhissetmek.
ferahnk

* Klsik Trk mzi


inde bir birle
ik makam.

ferahnka
iran
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
ferahnma
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
feraset
* Anlay

, sezi
, sezgi, zek.
ferasetli
ferasetsiz
fer

* Anlay

l
.
* Anlay

s
z.
* Di
i canl
larda reme organ
n
n d
blm, vulva.

ferda
* Erte, yar
n, yar
nki.
* Gelecek zaman, yar
n.
ferde
* Kk denk, top.
ferdenferda
* Tek tek.
ferd
ferdiyet

* Bireysel, ki
isel, fertle ilgili.
* Bireysellik.

ferdiyeti
* Bireyci.
ferdiyetilik

* Bireycilik.
ferhane
* Birden ok maazasbulunan eski hanlar
n tipinde, avlulu genibina, byk han veya kervansaray.
feri

feribot
ferih

* Ayr
nt
larla ilgili, ayr
ntniteliinde olan.
*
kinci dereceden.
* Arabalarveya vagonlarbir k
y
dan br k
y
ya geirmeye yarayan gemi, araba vapuru.
* ok sevinli, ne
eli.

ferih fahur
* Bolluk iinde.
* Genive s
k
nt
s
z.
* Ba

ms
z, balant
s
z, can
n
n istedii gibi.
ferik
ferik

feriklik

* Tmgeneral veya korgeneral.


* Kmes hayvanlar
n
n civcivlikten
km
yavrusu, pili.
* Gevrek bir elma tr.
* Tmgenerallik veya korgenerallik.

feri
tah
* En iyisi, en gzeli, en stn.
feri
te
ferli
ferma

* Melek.
* Parlak (gz,

k).
* Av kpeinin gizlendi
i yerden av
gzetlemesi.

ferman
* Buyruk, emir.
* Osmanlimparatorlu
unda padi
ah
n verdi
i, uyulmasgerekli hkmleri ta

yan yaz
lbuyruk, yarl
k.
ferman
karmak
* padi
ah taraf
ndan herhangi bir konuda emir verilmek.
* yetkili bir kimse taraf
ndan buyruk verilmek.
ferman dinlememek
* yasa, kural, yol yntem tan
mamak.
ferman sizin
* siz nas
l isterseniz yle olsun!.
fermanl
* Hkmete kar
gelmek suuyla aranan ve cezaland
r
lmas
iin hakk
nda ferman
kan (kimse).
* Kimseden korkusu olmay
p diledi
i gibi davranan.
fermanldeli
* Deli oldu
u herkese bilinen ki
i.

fermantasyon
* Mayalanma, tahammr.
fermejp
fermene

*
t
t.
* Trl nak

larla i
lemeli, n kavu
mayan, yele
e benzeyen bir giysi.

fermeneci
* Fermene yapan veya satan kimse.
fermeneli
* Fermenesi olan.
ferment

* Maya, enzim.

fermiyum
* (fiziki Fermi'nin ad
ndan) Einstenyumla aynzamanda bulunan ve atom say
s100 olan yapay element.
K
saltmasFm.
fermuar

* Giysi, anta vb. yerlerde kullan


lan, kar

l
kldi
ler ve bunlar
n zerinde yryen kapat
c
dan olu
an
mekanizma.
fernez

* Snger toplamak iin kullan


lan makineli dalma arac
.

fersah
* Yakla

k bekilometrelik bir uzakl


k ls.
* (ok uzun) Uzakl
k.
fersah fersah
* Pek ok, bol bol.
fersahl
k
fersiz

* Arasherhangi bir fersah olan.


* Donuk, cans
z, (gz,

k, yz).

fersizle
me
* Fersizle
mek i
i veya durumu.
fersizle
mek
* Fersiz duruma gelmek, donukla
mak.
fersizlik
fersude
fert

* Fersiz olma durumu.


* Eskimi
, y
pranm

, a

nm

.
* Birey.

fertik
* Kama, uzakla
ma, s
v

ma.
fertik ekmek (veya ferti
i k
rmak)

* kamak.
feryadbasmak
*

l
k koparmak, yksek sesle hayk
rmaya ba
lamak.
feryat

* Hayk
r

l
k.

feryat etmek
* yksek sesle hayk
rmak.
* byk bir yokluk, zarar ve s
k
ntiinde bulunmak.
feryat figan
* Hayk
rma, ba
rma,
l
klarla a
lama.
feryat koparmak
* yksek sesle ba

rmak, hayk
rmak.
ferz
* Satran oyununda vezir.
ferz
karmak
* acemi bir oyuncuya kar
vezirsiz oynamak.
ferz
kmak
* satranta piyade, kar

daki en son kareye kadar srlp vezir olmak.


fes

* apka yerine kullan


lan, k
rm
z
, kal
n uhadan yap
lm

, tepesinde pskl olan, silindir biiminde ba


l
k.

fes rengi
* Koyu k
rm
zrenk.
* Bu renkte olan.
fesahat
* Anlat

ta dzgnlk ve a
kl
kla birlikte amaca uygunluk.
fesat

* Bozukluk.
* Kar

kl
k, karga
al
k, ara bozuculuk.
* Herhangi bir konuda iyimser olmayan, kt yorumlayan.
* Kar

t
r
c
, ara bozucu.
* Hile.

fesat kar

t
rmak (veya fesat
karmak)
* ara bozmak, ortal

kar

t
rmaya al

mak, insanlarbirbirine d
recek i
ler yapmak.
fesat kumkumas
* Fesat kayna
, ortakl

kar

t
rmayhuy edinmi
, ktlk pe
inde ko
an kimse.
fesata vermek
* fesat
karmak.
fesat

* Ara bozucu, kar

kl
k
karan, ordubozan, mfsit.

fesat
l
k
* Kar

t
r
c
l
k, ara bozuculuk, ordubozanl
k.
fesatl
k

* Fesat olma durumu, fesata davranma.

fesh etmek
* Bkz. feshetmek.
feshedilme
* Feshedilmek i
i.
feshedilmek
* Kapat
lmak, da

t
lmak, faaliyetten men edilmek.
feshetme

* Feshetmek i
i.

feshetmek
* (verilmibir yarg
y
) Kald
rmak, bozmak.
* Kapatmak, da
tmak.
fesih

* (verilmibir yarg
y
) Kald
rma, bozma.
* Da
tma, da
t
lma.

fesini havaya atmak


* klh
nhavaya atarak sevin gsterisinde bulunmak.
fesle
en

* Ball
babagillerden, Akdeniz lkelerinde yeti
en, yapraklar
gzel kokulu, beyaz veya pembe iekli, bir y
ll
k
ve otsu bir ss bitkisi, reyhan (Ocimum basilicum).
festekiz

* Bkz. falan festekiz.

festfut
* Ayakst at

t
rma, fast food.
* Byk ma
azalarda haz
r yemek blm.
festival
gsterisi.

* Dnemi, yap
ld
evre, kat
lanlar
n say
s
veya nitelii programla belirtilen ve zel nemi olan sanat

* Belli bir sanat dal


nda oyun ve filmlerin sunulmas
ve gsterilmesi sonunda dl veya derece verilmesi
biiminde dzenlenen ulusal veya uluslar arasgsteri dizisi,
enlik.
* Bir blgenin en nl rn iin yap
lan gsteri,
enlik.
* Dzensiz toplant
, curcuna.
fesuphanallah
* a
ma anlat
r.
fe
mekn
* Bkz. falan fe
mekn.
fetha

fethetme

* Aral
k, a

z, delik.
* stn (II).
* Fethetmek i
i.

fethetmek
* Bir yeri veya lkeyi sava
arak almak, lke amak.
* Herkesin takdirini, vgsn kazan
p kendine hayran b
rakmak.
fetih

* Bir
ehir veya lkeyi sava
arak alma.

fetihname
* Bir yerin al
nd

nmjdelemek iin hkmdarlar


n yabancdevlet adamlar
na,
ehzadelere, valilere vb. ne
yazd
klar
resm mektup.
feti

feti
ist

*
lkel toplumlarda doast bir g ve etkisi olduuna inan
lan canl
veya cans
z nesne, tap
nacak, put.
* Tap
n
rcas
na sevilen
ey veya kimse.
* U
urlu say
lan
ey.
* Feti
izmi uygulayan (kimse, gr
).
* Feti
izme d
kn (kimse).

feti
izm

*
lkel toplumlarda doast bir g ve etkisi olduuna inan
lan canl
veya cans
z nesnelere tap
nma,
tap
ncak
l
k, putperestlik.
* Kar
cinsin giysi vb.
eyleriyle cins co
ku ve doygunluk sa
lama.
fetret
*
ki peygamber veya padi
ah aras
nda peygambersiz veya padi
ahs
z geen sre.
*
slm dinine gre Hz.
sa ile Hz. Muhammed aras
nda geen sre.
*
ki olay aras
ndaki sre.
* Hkmet gcnn gev
edii bir yerde dzenin yeniden kurulmas
na kadar geen sre.
fettan

fettanca
fettane

* Fitneli, kar

t
r
c
.
* Gnl ayart
c
, cilveli.
* Fettan gibi.
* Cilveli, gnl al
c
(kad
n).

fettanla
ma
* Fettanla
mak i
i.
fettanla
mak
* Fettan bir duruma gelmek.
fettanl
k

* Fettan olma durumu.

fets

* Embriyonun geli
imini byk lde tamamlad

, btn organ taslaklar


n
n olu
tu
u nc aydan
douma kadarki durumu.
fetva

*
slm hukuku ile ilgili bir sorunun din hukuk kurallar
na gre zmn a
klayan,
eyhlislm veya
mft taraf
ndan verilebilen belge.
fetva vermek (veya
karmak)
* bir i
in yap
labilmesi iin yarg
da bulunmak.
* gereksiz yere emir verir gibi konu
mak.
fetvac

* Gereksiz yerde ve haddi olmayan emirler veren.

fetvahane
* Mftnn makam
.
* eyhlislm kap
s
.

fetvayi
erife
* eyhlislm fetvas
.
fetvayi
erife
karmak
* eyhlislm fetvasiln etmek.
fev
*
nsan kalabal

.
fev fev
feveran

* Ak
n ak
n.
* F

k
rma, kaynama.
* Birdenbire fkelenme, kprme, parlama.

feveran etmek
* birdenbire fkelenmek, kprmek, parlamak.
fevk

* st, yukar
.

fevkalde
* Al

lm
olandan ayr
, olaanst, beklenmedik, grlmedik, i
itilmedik.
* A

r
, ok fazla.
* ok iyi, ok stn, ok gzel.
fevkalde hl
* Ola
anst hl.
fevkaldelik
* Ola
anstlk, ola
andan farkl
olma durumu.
fevkalbe
er
*
nsan st.
* stn nitelikli insan.
fevkan
fevr
fevrlik

* stte, stteki.
* Birdenbire, d
nmeden yap
lan.
* Fevri olma durumu.

fevt
* Elden
kma (
karma), ka
rma, yitme.
* lme.
fevt etmek
* yitirmek, elden ka
rmak.
fevt olmak
* yitirmek.
* lmek.
fevvare
feyezan

* F
skiye.
* Ta
ma, ta
k
n, seylp.

* Bereket.
feyiz
* Verimlilik, grlk, ongunluk.
*
lerleme, kltrel geli
me, olgunluk.
feyizlenme
* Feyizlenmek i
i.
feyizlenmek
* Feyzal
p ayd
nlanmak, istifade etmek.
feyizli
feylesof

* ok rn veren, verimli.
* Filozof.

feylesofa
* Filozofa.
feylosofluk
* Filozofluk.
feyyaz

* ok verimli, gr.

feyzalmak
* Etkilenmek, olgunla
mak, ders almak.
feza
* Uzay.
fezleke

* zet, hulsa.
* Bir karar
n k
saca yaz
lmas
.
* Tahkikat evrak
.

dz kap.

* Bir araya getirilerek emberlerle tutturulmuensiz tahtalardan yap


lan, yuvarlak, karn
i
kin ve alt
st
* Bir f

n
n alabildii l.

f
bal

* F

ya istif edilmibal
k tuzlamas
.
f
gibi
* bodur ve ok
i
man.
f

c
f

c
l
k
f

lama

* F

yapan veya satan kimse.


* F

yap
p satma i
i.
* F

ya koyma, f

ya doldurma.

lamak
* F

ya koymak.
f
kara

* Bkz. fukara.
f
kdan
* Yokluk, bulunmama durumu, eksiklik.
f
k
h
btn.

* Bir
eyi, gere
i gibi, iyice anlay
p bilme.
*
slm hukukunda din ve dnya i
leri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuolan kurallar
n

f
k
r f
k
r
* Suyun, ses
kararak kaynarken ald

durumu veya herhangi bir s


v
n
n kaynay

n
anlat
r.
* Cilveli, oynak.
f
k
r f
k
r kaynamak
* (bir
eyden bir yerde) ok bulunmak.
f
k
rdak

* Cilveli, oynak (kad


n).

f
k
rdakl
k
* F
k
rdak olma durumu.
f
k
rdama
* F
k
rdamak i
i.
f
k
rdamak
* F
k
r f
k
r kaynamak.
* Cilvelenmek.
f
k
rda
ma
* F
k
rda
mak i
i.
f
k
rda
mak
* Oynaka davran

larda bulunmak.
f
k
rdatma
* F
k
rdatmak i
i.
f
k
rdatmak
* F
k
r f
k
r kaynatmak.
* Cilve yapmas
na sebep olmak.
f
k
rday

* F
k
rdamak i
i veya biimi.
f
k
rt
* Kaynayan suyun
kard

ses.
* Cilvele
me.
f
kra
* K
sa ve zl anlat
molan, nkteli, gldrc hikye, anekdot.
* Gazetelerin veya dergilerin belirli stunlar
nda, genel ba
l
k alt
nda gndelik konularbir grve
d
nceye balayarak yorumlayan cidd veya elendirici yaz
tr.
* Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat
r ba
lar
yla ayr
ld
klarufak blmlerden her biri.
* Paragraf.
* Omur.
f
krac
* F
kra anlatan kimse.
* F
kra yazar
.

f
krac
l
k
* F
kra syleme veya yazma i
i.
f
krama

* F
kramak i
i veya durumu.

f
kramak
* Herhangi bir yiyecek mayalanarak ek
imek, f

lamak.
f
ld
r

* abuk, h
zl
, tel
l
.

f
ld
r f
ld
r
* abuk ve srekli bir biimde.
f
nd
k

* Kay
ngillerden, kuzey yar
m krenin
l
k yerlerinde ve yurdumuzun daha ok Do
u Karadeniz blgesinde
yeti
en bir a
a
k (Corylus avellana).
* Bu aa

n sert bir kabuk iinde bulunan ya


l
, ni
astal
rn.
* Hileli zar.
f
nd
k alt
n
* Osmanl
mparatorluunda kenar ssleri f
nd

a benzedi
inden bu adla an
lan alt
n sikke, f
nd
k.
* Kk ve de
erli
ey.
f
nd
k ate
i
* Nargilede ttnn stne ortalamas
na konulan yuvarlak, kk, yanar kmrler.
f
nd
k biti
* K
n kanatl
lardan, f
nd
k kurdu dedi
imiz kurtuklar
dolay
s
yla f
nd
k rnnn en byk d
manolan,
uzun gagalbcek (Balaninus nucum).
f
nd
k faresi
* Kemiricilerden, karnbeyaz
ms
, s
rtboz renkli, f
nd
kl
larda ok zarara yol aan bir memeli tr
(Muscardinus avellanarius).
* Evlerde rastlanan kk fare tr.
f
nd
k kabuu
* F
nd

n kabuk rengini and


ran bir tr kahverengi.
f
nd
k kabuunu doldurmaz
* ok nemsiz, deersiz.
f
nd
k k
rmak
* apk
nl
k yapmak.
f
nd
k kurdu
* F
nd
k bitinin f
nd
k iinde geli
erek onun dklmesine, deerini yitirmesine yol aan kurtu
u.
f
nd
k kurdu gibi
* ufak tefek tombulca (kad
n).
f
nd
k s
an
* Bkz. f
nd
k faresi.
f
nd
k ya

* F
nd
ktan elde edilen ya
.
f
nd
k yuvas
* Tombul ellerin d
yznde, parmak diplerinde grlen ukurluklar.
f
nd
k

* F
nd
k yeti
tiren veya satan kimse.
* Cilveli, oynak kad
n.
f
nd
k
l
k
* F
nd
k yeti
tirme veya satma i
i.
* Cilveli, oynak olma durumu.
f
nd
k

* F
nd
k kabu
unun rengi.
* F
nd
k alt
n
.

f
nd
kk
ran
* F
nd
k ve buna benzer kabuklu yemi
lerin kabuunu k
rmaya yarayan ara.
*

veli,
uh, ba
tan
kar
c
(kad
n).
f
nd
kl
k

* F
nd
k a
alarok olan yer, f
nd
k korusu.

f
r
* F
r
l f
r
l.
* Pi, f
rlama.
f
r dnmek
* bir kimseye yaranmak veya yard
m etmek iin stn aba harcamak.
f
r f
r

* F
r
l f
r
l.

f
ra

* Bir
eyin tozunu, kirini gidermekte veya bir
eye boya, cil srmekte kullan
lan, bir araya getirilerek
balanm
k
l veya k
la benzer ba
ka tellerden yap
lan ara.
* Resim yapma sanatve biimi.
* kmeyi engelleyen balar
n oynamas
nveya kaymas
n
nlemek iin aralara yerle
tirilen direk paras
.
f
ra ekmek
* kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, f
ralamak.
f
ra gibi
f
rac
f
rac
l
k

* dik, s
k ve sert (sa, sakal).
* F
ra yap
p satan kimse.
* F
ra ve f
raya benzer aralar
n yap
m ve sat
m
.

f
ralama
* F
ralamak i
i.
f
ralamak
* Temizlemek veya parlatmak iin f
ra ile srtmek.
* (avc
l
kta) S
k ve batakl
k ormandan gemek.
* Kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, f
ra ekmek.
f
ralanma
* F
ralanmak i
i.
f
ralanmak
* F
ra ile ovulmak, dzgnle
tirilip parlatmak veya temizlenmek.
* ok azarlanmak.
f
ralatma

* F
ralatmak i
i.
f
ralatmak
* F
ralamak i
ini yapt
rmak.
f
ralay

* F
ralamak i
i veya biimi.
f
ral
f
ral
k

* F
ras
olan.
*
ine resim yapmada kullan
lan f
ralar
n konuldu
u szgeli kap.

f
rdolay
* epeevre.
f
rdnd

* Biri dndnde tekinin de dnmesini engellemek iin u uca getirilerek serbest bir eksenle balanm

ift halka.
* Topa gibi evrilerek oynanan, tuntan, altk
eli bir kumar arac
.
* Bir ipe ba
lolarak birden fazla ipa at
ld

nda ipalar
n kar

mamasiin tekne zinciri ile paralar


n
baland

zincir aras
na konulan metal ara.
* Belirli bir grveya d
nce sahibi olmayan.
f
rf
r
f
rf
rl
f
r
l f
r
l

* Giysi, perde gibi


eylerin kenarlar
na dikilen k
rmal
veya bzgl ss, farba, farbala.
* F
rf
r
olan.
* Bir
ey srekli ve h
zla dnerek.

f
r
ldak
* Rzgrla dnen, ember biiminde ocuk oyunca

.
* Havaland
rmak amac
yla oda veya mutfak pencerelerine tak
lan kanatl
ara.
* Ocak veya soba borusunun iyi ekmesini sa
lamak iin tepesine tak
lan ve rzgr
n gitti
i yne
dnebilecek biimde yap
lan
apka.
* Dolap, dzen, hile.
f
r
ldak evirmek (veya dndrmek)
* istedi
ini yapmak iin hileli yollara ba
vurmak.
f
r
ldak ie
i
* ark
felek.
f
r
ldak gibi
* srekli d
nce de
i
tiren, sznden dnen (kimse).
f
r
ldak
* F
r
ldak yapan veya satan kimse.
* Dzen eviren, dzenci, dolap eviren kimse.
f
r
ldak
l
k
* F
r
ldak
n
n i
i veya mesle
i.
f
r
ldanma
* F
r
ldanmak i
i veya durumu.
f
r
ldanmak
* F
r
l f
r
l dnmek.

f
r
ldatma
* F
r
ldatmak i
i.
f
r
ldatmak
* F
r
l f
r
l evirmek.
f
r
n

* Her yandan aynderecede


salarak ekmek, pasta vb. pi
irmeye yarayan, tavantonoz biiminde, nnde
tek a
kl
k bulunan ocak.
* Ekmek, pasta vb. nin pi
irildii ve sat
ld
dkkn.
* Is
verici bir dzenekle al

an, yiyecekleri pi
irmeye veya
s
tmaya yarayan alet.
* Bir maddeyi fiziksel veya kimyasal dei
iklie uratmak amac
yla
s
t
lan alet.
* F
r
nda pi
irilmi
.
f
r
n gibi

* ok s
cak (yer).

f
r
n kebab
* Byk tencerelere yerle
tirilerek f
r
nda pi
irilen et yeme
i, et kebab
.
f
r
nc
f
r
nc
l
k

* F
r
n i
leten kimse.
* F
r
n i
letme i
i.

f
r
nda makarna
* Ha
lanm
makarnalar
n aras
na zellikle ka
ar peyniri konularak zerine st dklp f
r
nda pi
irilen
makarna yemei.
f
r
nlama

* F
r
nlamak i
i.

f
r
nlamak
* Pi
irmek iin f
r
na koymak.
* F
r
nda kurutmak.
f
r
nlanma
* F
r
nlanmak i
i.
f
r
nlanmak
* F
r
na konulmak veya f
r
nda kurutulmak.
f
r
nlatma
* F
r
nlatmak i
i.
f
r
nlatmak
* F
r
nlamak i
ini yapt
rmak.
f
r
nl
* F
r
nlanm

.
f
r
nl
k

f
rka

* F
r
nda pi
irilmeye haz
r yemek.
* Bir f
r
n
n alacakadar.
*
nsan toplulu
u.
* Tmen.
* Siyas parti.

f
rkac

* Parti yesi.
* Bir partiye ok ba
l
olan, partici.

f
rkac
l
k
* Particilik.
f
rkata

* 10 - 15 ift krekli, h
zl
, eski bir savagemisi.

f
rkate
* Bkz. firkate.
f
rlak
f
rlama

f
rlamak

* D

ardoru f
rlam

,
km

,
k
k.
* F
rlamak i
i.
* Ars
z, terbiyesiz ocuk.
* Pi.
* H
zla, birdenbire bulunduu yerden
kmak, ayr
lmak.
* Yerinden oynay
p ileriye do
ru
k
ntyapmak.
* Fiyat
birdenbire ykselmek.

f
rlat
lma
* F
rlat
lmak i
i.
f
rlat
lmak
* F
rlatmak i
i yap
lmak.
f
rlat

* F
rlatmak i
i veya biimi.

f
rlatma

* F
rlatma i
i.
* Kol ve baca

n vcudun orta izgisinden trl ynlere, son eklemine kadar h


zla ve gergin olarak
uzakla
t
r
lmas(a
lmas
).
f
rlatmak
f
rlay

* H
zla atmak, bulundu
u yerden d

aratmak.
* F
rlamak i
i veya biimi.

f
rsat
* Uygun zaman, uygun durum veya
art, vesile.
f
rsat beklemek (veya aramak)
* en uygun
artkollamak.
f
rsat bilmek
* bir
eyden belli bir amala hemen yararlanmak.
f
rsat bu f
rsat
* yararlan
lacak en uygun zaman.
f
rsat bulmak
* uygun, elveri
li zaman bulmak.
f
rsat d
kn

* Ktlk yapmak iin f


rsat kollayan (kimse).
f
rsat d
mek (veya
kmak)
* bir imkna kavu
mak.
f
rsat kollamak (veya gzlemek)
* yapmak istedi
i iiin uygun bir zaman veya bir durum beklemek.
f
rsat vermek
* bir i
i yapmak iin uygun, elveri
li
artsalamak.
f
rsat yoksulu
* Eline f
rsat gemedii iin zarars
z gibi grnen (ki
i).
f
rsat
* F
rsatlariyi deerlendiren, f
rsat kollayan.
f
rsat
l
k
* F
rsatolma durumu.
f
rsatganimet bilmek
*
kan f
rsattan en iyi biimde yararlanmak.
f
rsatka
rmamak
* elveri
li durumdan yararlanmak.
f
rsat
nd
rmek
* kolay
nbulmak.
f
rsattan istifade etmek
* ele geirilen imkn veya durumdan en iyi biimde yararlanmak.
f
rt
f
rt f
rt

* Bir solukta veya bir yudumda iilebilecek miktarda sigara veya iki.
* (yer de
i
tirme iin) Srekli olarak, ikide bir.

f
rt
na
* Yamur ve kas
rga getiren ok gl rzgr.
* Bu rzgr
n denizde veya kum llerinde yaratt
dalgalanma.
* G atlat
lan kt durum.
* Kar

t d
nce veya durumlar
n yaratt

kar

kl
k; s
k
nt
.
* Saatteki h
z70 mil olan rzgr.
f
rt
na
kmak
* sert rzgr esmeye ba
lamak.
f
rt
na gibi
* h
zla, birdenbire.
* tel
l
, aceleci.
f
rt
na kopmak (veya patlamak)
*
iddetli f
rt
na
kmak.
* bir yerde kavga ve grlt
kmak.
f
rt
na ku
u
* Perde ayakl
lardan, k
vr
k gagal
, a
k denizlerde ya
ayan bir ku
, deniz rde
i (Thalassidroma pelagica).
f
rt
na ku
ugiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
na giren bir familya.

f
rt
na u
ra

* F
rt
nalyer veya f
rt
nan
n ok oldu
u yer.
f
rt
nal

f
rtt
rma

* ok rzgrl
.
* ok tart

mal
, eki
meli, grltl, kar

k.
* F
rtt
rmak i
i veya durumu.

f
rtt
rmak
* Akl
n
ka
rmak, delirmek, akl
nyitirmek,
ld
rmak.
f
s f
s
f
sf
s

* Gizli ve yavakonu
ulurken
kan sesi anlat
r.
* Koku, il vb. s
v
lar
pskrtmek iin kullan
lan ara.

f
sf
slama
* F
sf
slamak i
i.
f
sf
slamak
* Koku, il vb. s
v
lar
pskrtmek.
f
sf
slanma
* F
sf
slanmak i
i veya durumu.
f
sf
slanmak
* Koku, il vb. s
v
lar pskrtlmek.
f
s
l f
s
l

* F
s
lthlinde, f
s
ldayarak, alak sesle.

f
s
ldama
* F
s
ldamak i
i.
f
s
ldamak
* Ba
kalar
n
n duyamayaca
kadar alak sesle konu
mak, f
slamak.
f
s
ldanma
* F
s
ldanmak i
i.
f
s
ldanmak
* F
s
lthlinde sylenmek.
f
s
lda
ma
* F
s
lda
mak i
i.
f
s
lda
mak
* Birbirine f
s
ldamak.
f
s
lt

* F
s
ldarken
kan, glkle duyulan ses.

f
s
ltgazetesi
* Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu.
f
s
r f
s
r
*
nce bir
ey yanarken veya dar bir delikten su geerken
kan sesi anlat
r.
* Gizli olarak, alak bir sesle.

f
s
rt
f
skiye

* F
s
lt
.
* Havuzda suyu yukar
ya do
ru, trl biimlerde f

k
rtan a
zl
k, f

k
r
k.

f
slama
* F
slamak i
i.
f
slamak

f
slanma

* Bkz. f
s
ldamak.
* Gizlice haber vermek.
* F
slanmak i
i.

f
slanmak
* F
slamak i
i yap
lmak.
f
st
k

* Antep f
st

, am f
st

veya yer f
st

denilen yemi
lerin genel ad
.
* Tombul, k
sa boylu, t
knaz (kimse).

f
st
k am
* Bkz. am f
st

.
f
st
k ezmesi
* F
st
kla yap
lan bir
ekerleme.
f
st
k gibi
* dolgun, besili ve canl
.
* ok gzel.
f
st
k

* F
st
k yeti
tiren veya satan kimse.

f
st
k
l
k
* F
st
k yeti
tirme i
i.
* F
st
k al
p satma i
i.
f
st
k

* Sar
ya alan a
k ye
il renk.
* Bu renkte olan, a
k ye
il.

f
st
k makam
* ok a
r, a

r a

r, yavayava
.
f
st
klamak
* K

k
rtma amac
yla araya nifak sokmak.
f
st
kl
k
* F
st
k aalardikilmiyer, f
st
k bahesi.
f
f

ldama

* F

r f

r.
* F

r f

r ses
karma.

ldamak
* F

r f

r ses
karmak.

lt

* F

rdama sesi.

r f

r
*
pek kumabir yere srtnrken veya su hafif hafif akarken
kan ses.
f

rdama
* F

rdamak sesi.
f

rdamak
* F

r f

r ses
kartmak.
f

rdatma
* F

rdatmak i
i.
f

rdatmak
* F

r f

r ses
kartmak.
f

rt
* F

rdama sesi.
f

k
f

k
lama

* Atgillerin taze d

k
s
, tersi.
* F

k
lamak i
i.

k
lamak
* Topra
f

kile gbrelemek.
f

k
l
k
* F

k
n
n biriktirildii yer.
f

k
n

* Bir a
ac
n dibinden sren ince dal, srgn, filiz, dal, pi.
* Asma kt
nde here
in st yan
nda biten dal.

k
rdak

* S
v
larf

k
rtmaya yarayan ara.
* Az
ndaki iki cam borudan biri flenince tekinden su f

k
ran, lboratuvarlarda y
kama i
lerinde
kullan
lan bir deney arac
.
f

k
r
k
* Su f

k
rtmaya yarayan aralar
n genel ad
, f
skiye.
f

k
r

k
rma

k
rmak

k
rt

* F

k
rmak i
i veya biimi.
* F

k
rmak i
i.
* Gneyzeyinden uzaya s
cak gaz ktlelerinin f
rlamas
.
* Gaz veya s
v
lar bir yerden bas
n etkisiyle yukar
ya do
ru birdenbire ve h
zla
kmak.
* (bitkiler iin) Toplu hlde, gr olarak yeti
mek.
* Bir
ey bir yerde bol bol grlmek.
* F

k
ran bir
eyin
kard

ses.

k
rt
c
* Belli h
zla hareket eden bir ak

kan yard
m
yla, ba
ka bir ak

kan
n bo
almas
nsalayan alet, ejektr.

k
rt
lma
* F

k
rt
lmak i
i.
f

k
rt
lmak
* F

k
rmassalanmak.
f

k
rtma

* F

k
rtmak i
i.

k
rtmak
* F

k
rmas
nsa
lamak.
f

lama
f

lamak

* F

lamak i
i.
* F
kramak.

f
t
k

*
organlardan bir paran
n, daha ok ba

rsak blmnn kar


n eperlerini geip deri alt
nda ur gibi bir
si
kinlik yapmas
, kavl
, yar
ml
k.
f
t
k olmak
* byk s
k
nt
duymak, kahrolmak, aresiz kalmak.
f
t
kl
* F
t

olan, kavl
.
f
trat
f
traten
f
tr

* Yarad
l

, hilkat.
* Dou
tan, yarad
l

gereince.
* Yarad
l

la ilgili, yarad
l

tan, do
u
tan (olan).

f
triye
* Dou
tanc
l
k.
f
tt
rmak
fi

* Bkz. f
rtt
rmak.
* "-de, iinde" anlamlar
nda szlerin ba

nda kullan
lan edat.

fi tarihinde
* olduka eski bir zamanda.
fiber
* S
k

t
r
lm
bitki tellerinden yap
lm
mukavva veya tahta.
fiberglas
fibrin

* Plstik maddelerden, zellikle polyesterden paralar yap


m
nda kullan
lan salamla
t
rma maddesi.
* Kan ve lenf serumunda bulunan albminli bir madde.

fibrinojen
* P
ht
la
ma s
ras
nda fibrine dn
en bir kan proteini.

fidan

fidan biti

* Aa ve a
a
klar
n yeni yeti
eni.
* Ba
ka bir yere dikilmek iin bulunduu yerden
kar
lan taze aa, dikme.
* Yaprak biti.

fidan boylu
*
nce uzun ve biimli (kimse).
fidan gibi
* ince ve uzun boylu.
fidanc
k
fidanl
k
fide
iek.
fideci

* Kk fidan.
* Fidan yeti
tirilen yer, dikmelik.
* Bah
vanl
kta yast
klarda tohumdan yeti
tirilip ba
ka yerlere dikilmek iin haz
rlanan sebze veya krpe

* Fide yeti
tirip satan kimse.

fidecilik
* Fide yeti
tirip satma i
i.
fideizm
fideleme

*
nanc
l
k, imaniye.
* Fidelemek i
i.

fidelemek
* Fidan dikmek.
fidelik
* Fide yeti
tirilen yer.
* Fide olmaya uygun.
fidye
* Tutsak edilen veya rehin al
nan bir kimsenin serbest b
rak
lmasiin istenen para, kurtulmal
k.
* Fidyeinecat.
fidyeinecat
* Kurtulma bedeli, kurtulmal
k.
fifre
figan

* Yanlamas
na al
nan, altdelii olan, tahtadan bir tr flt.
* Acile ba

rma, inleme.

figan etmek
* acile ba

rmak, inlemek.
figr
* Resim ve heykel sanatlar
nda varl
klar
n biimi.
* Bir dansolu
turan ll ad
mlarla beliren zincirleme hareketlerden her biri.
* Birbirini izleyerek melodik ve ritmik bak
mdan bir btn olu
turan notalar grubu.

figran

* Genellikle tiyatro ve sinemada, konu


masolmayan veya konu
mas
ok az olan rollere
kan kimse.
* Bir toplumda, bir toplulukta snk, etkisiz olan kimse.

figranl
k
* Figran olarak al

ma.
figratif

* Figrl, figrc.

figratif sanat
*
inde insan, hayvan ve doa geleri yer alan, figrc sanat.
figrl
* Figr olan.
fi
fihrist

* Baklagillerden, hayvan yemi olarak yeti


tirilen bir bitki (Vicia sativa).
*
indekiler.
* Katalog.
* Alfabetik s
ralamalar iin kullan
lan, kenar
nda btn harflerin yer ald

not defteri.

fihristleme
* Fihristlemek i
i.
fihristlemek
* Fihriste geirmek.
fiil

, davran

.
* Olumlu veya olumsuz olarak ekimli durumda zaman kavram
ta

yan veya zaman kavramile birlikte


ah
s
kavramveren kelime.
fiil cmlesi
* Bildirme veya isteme kiplerinden biriyle kurulan ve olumsuzu ancak -ma/ -me eki ile yap
labilen cmle.
fiil ekimi
* Fiil isim kk veya gvdelerine zaman kavramile birlikte
ah
s kavramda veren eklerin getirilmesi, fiil
tasrifi.
fiil gvdesi
* Kk bir ba
ka yap
m eki alm
fiil.
fiil kk
* Fiil soyundan bir kelimenin blnmeyen anlamlk
sm
.
fiil taban
* Fiil kk ve gvdelerinin ekim eki almam
hli.
fiile koymak
* eyleme geirmek.
fiilen

* Gerekten, gerekten yaparak, al

arak.

fiil
* Eylemli, edimsel, gerekten yap
lan (i
).
fiili bozuk

* Ahlka d
k (kimse).
fiil hizmet
* Memur, i
i gibi al

anlar
n ba
lolduklarsosyal gvenlik kurumunda tam kesenek vermek suretiyle
geirdikleri sre.
fiil hizmet zamm
* Y
prat
ci
lerde al

anlar
n yapt
klara
r ve tehlikeli i
ten dolayfiil hizmet y
llar
na eklenen sre.
fiilimsi

* Olumsuzu yap
lan ve tmle olabilen mastar, s
fat-fiil, zarf-fiil gibi trleri bulunan fiilden tremi
ekillere
verilen ad, eylemsi.
fiiliyat
fikir

*
olarak yap
lanlar, edim, edimler, i
ler, gerekle
tirilen i
ler.
* D
nce, mlhaza, mtala.
* D
n, ide.
* Kuruntu.

fikir (veya birinin fikrini) almak


* (birinin) d
ncesinden yararlanmak.
fikir adam
* Herhangi bir d
nce alan
ndaki gr
lerine de
er verilen kimse.
fikir dan

mak
* bilgi edinmek iin bir yetkiliden bilgi almak.
fikir edinmek
* kanaat sahibi olmak.
fikir hrriyeti
* D
nce zgrl
.
fikir i
isi
* Bilim ve fikir alan
nda al

an kimse.
fikir vermek
* d
ncesini bildirmek.
* bir konuda yol gsterici bilgi edinmek.
fikir yaz
s
* D
nce yn a
r basan yazveya makale.
fikir yormak
* bir konuda ok d
nmek.
fikir yrtmek
* bir konu zerine d
ncesini sylemek.
fikirli
fikirsiz

* Herhangi bir konu zerinde d


ncesi olan, ak
ll
, d
nceli.
* Herhangi bir konu zerinde d
nemeyen, gr
olmayan, d
ncesiz.

fikirsizlik
* Fikirsiz olma durumu, d
ncesizlik.
fikren

* D
nce yoluyla, d
nerek, zihnen.
fikr
* D
nce ile ilgili.
fikrini elmek
* kand
rmak, d
ncesini de
i
tirtmek, ikna etmek.
fikrisabit
fikriyat

* Saplant
, idefiks.
* D
nceler.

fiks mn
* Tr ve fiyatnceden belirlenen yemek.
fikstr
fiktif

* Yar

malar
n zaman
nve s
ras
nbelirleyen izelge.
*
tibar.

fil

* Filgillerin hortumlular tak


m
ndan, Afrika ve Asya'n
n s
cak blgelerinde ya
ayan, ok iri, kal
n derili
hayvan (Elephas).
* Satranta apraz hareket ettirilen ta
.
fil di
i

* Filin silh olarak kulland

iki uzun ve eri di


i.
* Ditac
nda mine, kklerde ise seman denilen ve di
in sert blmn olu
turan doku.
* Fil di
inden yap
lm

fil elmas
* Turungillerden, Hindistan'da yeti
en bir aa (Feronia elephantum).
* Bu aac
n yenilen meyvesi.
fil faresi

* Memeliler s
n
f
ndan, burun blm hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi s
rayabilen bir
hayvan (Macroscelides proboscideus).
fil gibi

* ok
i
man, ok yemek yiyen kimse.

fil hastal

* o
unlukla bacaklar
n
i
ip fil aya
biimini almas
yla beliren bir hastal
k.
fil yry

* Ellerin ve ayaklar
n gergin kol ve bacaklarla birbirine ok yak
n basarak olu
turduu bir yrybiimi.
filman
* Elektrik ampullerinden ak
m getiinde akkor duruma gelen ince iletken tel.
filn

*
stenmeyen durum veya sylenmesi sak
ncal
zel adlar
n yerine kullan
l
r.
* Cmlede "ve benzerleri" anlam
nda kullan
l
r.

filn falan
* Bkz. falan filn.
filn festekiz
* Bkz. falan filn.

filnca

* Falanca.

filn
nc
* Falan
nc
.
filntrop

*
nsansever, insanlar
n iyili
i iin al

an kimse.

filriz
* Keten dvmeye yarayan tokmak.
filrizleme
* Filrizlemek i
i.
filrizlemek
* Keteni dverek tel durumuna getirmek.
filrmoni

* Gl mzik sevgisi.
* Mzik konserleri derne
i.

filrmonik
* Mzii seven (kimse).
* Mzik sevenlerin kurduklardernek veya konser dernekleri iin kullan
l
r.
filbahar

* Ta
k
rangillerden, ilkbaharda beyaz ve gzel kokulu iekler aan, park ve bahelerde ss bitkisi olarak
yeti
tirilen aa
k, akasma, filbahri (Philadelphus).
filbahri

* Bkz. filbahar.

fildekoz
* Bir e
it pamuk iplii.
*
skoya iplii denilen ince ve sa
lam pamuk ipliinden dokunmu
.
fildi
i
* Fil di
inin donuk beyaz rengi.
fildi
i gibi
* donuk, beyaz (ten).
fildi
i karas
* Fil di
i klnden yap
lan kara boya.
fildi
i rengi
* Fildi
i.
file
* Yn, pamuk vb. ipliklerden dmlerle olu
mua
.
* Al
veri
te kullan
lan ilmeklerden olu
muatorba.
* Salar
n da
lmamasiin kullan
lan abiiminde rg.
filenk

* A
r cisimleri bir yerden bir yere kayd
rmak ve zellikle deniz teknelerini karaya ekmek iin bunlar
n
alt
na srlen yuvarlak aa, felek.
filet

* Derinli
i aynolan s
su alan
.

fileto
filgiller

* Kasapl
k hayvanlar
n s
rt
nda, dikensi
k
nt
boyunca iki yandaki et.
* Memeliler s
n
f
n
n hortumlular tak
m
n
n bir familyas
.

filhakika
* Gerekten, do
rusu, hakikaten.
filibit
filigran

* Bkz. flebit.
* Bazk
tlar
n dokusunda bulunan ve ancak ayd
nl

a tutulunca grlen izgi, resim ve yazgibi biimler.

filigranl
* Filigranolan.
filika
* Gemilerde bulundurulan sandal.
filikac
filinta

* Filikalara bakmakla grevli kimse.


* Namlusu k
sa, kur
un atan bir e
it kk tfek.
* Gzel, yak

kl
.

filinta gibi
* gen, ince uzun boylu, evik, yak

kl(kimse).
Filipinli

* Filipin adalarhalk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.

filiskin
* Yerden 2-3 kar
ykseklikte, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Mentha pulegium).
Filistinli
filiz
filiz

* Filistin halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Yeni srmkrpe ve kk dal veya yaprak, srgn.
* Ocaktan
kar
lan i
lenmemi
, ba
ka maddelerle kar

k hlde bulunan, ham maden birle


i
i.

filiz gibi
* ince ve gzel vcutlu.
filiz vermek
* srgn
kmaya ba
lamak.
filizcik
filiz

filizk
ran

* Kk srgn.
* Asma filizinin rengi, a
k ye
il renk.
* Bu renkte olan.
* May
s ay
nda a
alar
n filizlendii mevsimde esen bir f
rt
na.

filizleme

* Filizlemek i
i.

filizlemek
* Bitkilerin gere
inden ok olan filizlerini k
rmak.
filizlenme
* Filizlenmek i
i.
* Yumrular
n zerinde ince uzun filizlerin belirmesi biiminde grlen patates hastal

.
filizlenmek
* (bitki) Filiz vermek.
* Geli
meye, bymeye ba
lamak.
filizli
* Filizi olan.
filkula
* Y
lan yast

gillerden ana yurdu tropikal Amerika olan, kk yumrulu bir ss bitkisi (Caladium).
* Pazarlarda sat
lan bir tr snger.
film

erit.

* Fotoraf
l
kta, radyografide ve sinemac
l
kta resim ekmek iin kullan
lan, sellozdan, saydam, bklebilir
* Sinemac
l
kta, bir oyunun btnn ta

yan
erit veya
eritlerin btn.
* Sinema makinesiyle gsterilen eser.
* Camlara yap

t
r
larak ierinin grnmesini engelleyen bir tr ince yaprak.

film ekmek
* bir sinema kameras
yla grntleri tespit etmek veya bir hareket ve grn
n s
ralresmini ekmek.
* vcudun rntgenini almak.
film evirmek
* beyaz perdede oynat
lacak bir eseri filme almak veya bu eserin ekili
i s
ras
nda rol yapmak.
* e
lenmek, hovakit geirmek.
film mzii
* Filmin grntlerine e
lik etmek amac
yla zel olarak bestelenmiveya haz
rlanm
mzik.
film oynamak
* bir film, sinemada gsterilmekte olmak.
film oynatmak
* bir filmi sinemada gstermek.
film y
ld
z
* Sinema dnyas
nda ok nl olan oyuncu, star.
filmci
filmcilik

* Sinemac
.
* Sinemac
l
k.

filmle
tirmek
* Film durumuna getirmek, filmle
tirmek i
i.
filo

* Bir arada ve bir komuta alt


nda bulunan savagemilerinin veya uaklar
n
n btn.
* Ayntr yk ta

yan ticaret gemilerinin veya kara ta

tlar
n
n btn.
* Bit.

filojenez
filoksera

filolog

* Soy olu
.
* Asma biti.
* Asma bitinin yol at

bahastal

.
* Filoloji ile ura
an bilgin.

filoloji
* Dili ve yaz
lbelgeleri dil ve tarih a
s
ndan inceleme.
* Dil yoluyla bir toplumun kltrn inceleyen bilim, lisaniyat.
filolojik
* Filoloji ile ilgili.
filotill
filoz
filozof

filozofa
filozofik

* Torpidolardan olu
an filo.
* Bal
k
lar
n a
larsu yznde tutmak iin kulland
klarkabak veya mantardan yap
lm
a
amand
ras
.
* Felsefe ile u
ra
an ve felsefenin geli
mesine katk
da bulunan kimse, felsefeci, feylesof.
* Felsefe yapmaya meraklolan (kimse).
* Sakin, kendi hlinde ya
ayan.
* Filozofa yara

r biimde (olan).
* Felsefe ile ilgili, felsefeye dayanan.

filozofla
ma
* Filozofla
mak i
i veya durumu.
filozofla
mak
* Filozof zellii kazanmak.
filozofluk
* Filozof olma durumu.
filtre

filtreli

* Szge.
* Szek.
* Filtre tak
lm
olan.

filtresiz
* Filtre tak
lmam
olan.
filum
filvaki

* Canl
lar
n blmlenmesinde, dallar
n bir araya gelmesiyle olu
an birlik.
* Gerekte, gerekten, vak
a.

filvaki ... ama


* her ne kadar ise de.

Fin

* Finlandiya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Fin halk
na zg olan.

Fin hamam
* ok s
cak yerden ve sudan ok so
uk yere ve suya girme gibi vcudu uyar
c
nitelii olan hamam, sauna.
Fin Ugor

final

* Ural dillerinden bir dil be


i.
* Bu dil bei ile ilgili olan.
* Sona eren, biten.
* Elemeli yar

malarda sonucu belirten kar

la
ma.
* Bir mzik paras
n
n son blm, biti
.
* Dnem sonu s
nav
.

finale kalmak
* son yar

maya kat
lma hakk
nkazanmak.
finalist
finalizm

* Son yar

maya kalan sporcu veya tak


m.
* Bkz. erekilik.

finanse
geer.

* "Bir giri
im iin gereken paray
, krediyi salamak" anlam
nda kullan
lan finanse etmek birle
ik fiilinde

finansman
* Bir giri
ime i
leyebilmesi, geli
ebilmesi iin gereken para ve krediyi salamak i
i.
fincan

* ay, kahve gibi genellikle s


cak
eyler imekte kullan
lan kk kap.
* Elektrik tellerinin eklem noktalar
na konulan porselenden yap
lm
yal
tkan ara.
* Bir fincan
n alabildi
i l.

fincan brei
* Tepsiye serildikten sonra fincan azbiiminde bir kal
pla yuvarlaklar kesilerek yap
lan bir e
it brek.
fincan fincan
* Fincanand
rarak, fincan biiminde.
fincan gibi
* iri ve patlak (gz).
fincan oyunu
* Fincanlar
n alt
na yzk saklayarak oynanan bir oyun.
fincanc
* Porselen veya cam e
ya satan kimse.
fincanckat
rlar
n
rktmek
* zarar
dokunabilecek bir kimsenin ho
una gitmeyen bir davran

ta bulunmak.
fincanl
k

Fince

* Miktarherhangi bir fincan kadar olan.


* Herhangi bir say
da fincan alabilecek geni
likte olan.
* Fin dili.

fingir fingir
* Davran
ve szlerdeki a

r
l

anlatmak iin fingirdemek fiiliyle birlikte kullan


l
r.
fingirdek

* A

rderecede oynak ve k
r
tkan, cilveli (kad
n).

fingirdeme
* Fingirdemek i
i.
fingirdemek
* Dikkati ekecek kadar k
r
tkan, oynak davranmak.
fingirde
me
* Fingirde
mek i
i.
fingirde
mek
* Birbiriyle fingirde
mek.
fini

* Bitme.
* Bir yar

n son buldu
u yer veya izgi, var

fini
e kalkmak
* uzun veya orta mesafe ko
ularda var

a yakla

rken h
zart
rmak.
fink
* "Hibir
eye ald
rmadan gnlnce gezip e
lenmek" anlam
na gelen fink atmak deyiminde geer.
fino

firak
firakl
firar

* ok tyl kk bir kpek tr.


* Esrar.
* Ayr
l

, ayr
l
k.
* zntl, dokunakl
, ie i
leyen.
* Kama, kurtulma.
* Bir san
k, tutuklu veya hkmlnn gzclerin elinden kurtulmas
.

firar etmek
* kamak.
firara kadem basmak
* kamak.
firar
firavun

* Kaak, kak
n, kam
olan (kimse).
* Eski M
s
r hkmdarlar
na verilen unvan.
* Kibirli, surats
z ve kt yrekli kimse.
*
skambil k

tlar
yla oynanan bir e
it oyun.

firavun faresi
* Etillerden, Afrika'da, zellikle M
s
r'da yayg
n, kedi byklnde bir hayvan (Herpestes ichneumon).
firavun inciri
* Frenk inciri.

firavunla
ma
* Firavunla
mak i
i.
firavunla
mak
* Kt, ac
mas
z bir insan olmak.
firavunluk
* Firavun olma durumu.
* Firavunun grevi.
fire

* Her tr ticar malda kuruma, dklme, bozulma gibi sebeplerle eksilme, a

rl
k yitimi.
* Bir iyap
l
rken
kan art
k para.

fire vermek
* kuruma dolay
s
yla eksilmek.
firez
* Ekin.
* Yeni
kmaya ba
lam
ekin.
* Biilmitarlada kalan tah
l kkleri, an
z.
firfiri

firik

* Parlak k
z
l renk.
* Bu renkte olan.
* Olgunla
mak zere olan tah
l.
* erez olarak yenen tah
l kavurgas
.

firi
tahgelse
* en gls, en yetkilisi, en stn olsa.
firkat
* Ayr
l

, ayr
l
k.
firkate
firkateyn
firkete

* Bkz. f
rkata.
* direkli, bir tr yelkenli savagemisi.
* Kad
nlar
n salar
ntutturmak iin kulland
klarU biimindeki naylon, tel veya ba
adan sa tokas
.

firketeleme
* Firketelemek i
i.
firketelemek
* Firkete ile tutturmak.
firma

* Tzel ki
ilii olsun olmas
n bir ekonomik etkinlik birimi.

firuze

* Kpe ve yzk ta
gibi bezek i
lerinde kullan
lan, mavi renkli, saydam olmayan hidratl
do
al alminyum
ve fosfattan olu
an deerli bir mineral.
fisebilillh
* Hibir kar

l
k beklemeden.

fiske

* Parmaklardan birinin ucunu baparma


n ba

na ili
tirip birdenbire ileriye f
rlatarak yap
lan vuru
.
*
ki parmak ucu ile tutulabilen miktar.
*
nsan derisinde herhangi bir sebeple ortaya
kan ufak ve ii su dolu kabart
.

fiske fiske kabarmak (veya olmak)


* kabarc
klar olu
mak.
fiske kondurmamak (veya dokundurmamak)
* bir kimse veya nesneyi en kk bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak.
fiskeleme
* Fiskelemek i
i.
fiskelemek
* Fiske vurmak.
* Hafife sitem etmek.
fiskos
* Ba
kalar
n
n duyamayaca
biimde gizli ve alak sesle konu
ma.
fiskos etmek
* ba
kalar
n
n bulunduu yerde birka ki
i gizlice, alak sesle konu
mak.
fistan

fistanl
fistanl
k

* Giysi.
* (
sko, Arnavut ve Yunanl
larda) Erkeklerin giydikleri k
sa, plili eteklik.
* Fistan giymi
.
* Fistan yapmaya elveri
li.

fistans
z
* Fistan giymemi
.
fisto

* Elde veya makinede i


lenmissl
erit.
* Dantele benzer ssleri olan bir tr kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

fistolu
* zerine fisto dikilmiolan.
fistl

* Akarca.

fi

* Prizden ak
m almaya yarayan ara.
* Bir eserin haz
rlanmas
nda kolayl
k sa
lamak veya bir i
e k
lavuzluk etmek iin yaz
l
p s
n
fland
r
lan kk
k
t yapraklar
ndan her biri.
* Kumarda, bazal
verii
lerinde para yerine kullan
lan pul ve benzeri.
* Bir i
i yapt
rmak veya gereken s
ran
n al
nd

nbelirtmek iin bir koandan kopar


lm
k

tlardan her biri,


makbuz.
fiamak
* bir i
le ilgili konuda gereken bilgileri fizerine yazmaya ba
lamak, fi
lemek.
fi
e

* Bazmobilya kilitlerinin iinde bulunan, birbirinin benzeri fakat farklldeki ular


yaylkilit eleman
.

fi
ek

* Tfek, tabanca gibi hafif ate


li silhlar
n iine, at
lmak iin srlen ve iinde barut bulunan bir kovan ile bu
kovan
n ucuna yerle
tirilmimermiden olu
an cephane, kur
un.
* Donanma ve
enliklerde kullan
lan e
itli yan
cveya patlay
cmaddeler.
* Silindir biiminde st ste konarak k
da sar
lm
maden para.
* Fi
ek biiminde yap
lm
baharat ambalj
.
fi
ek atmak
* ortal
kar

t
racak bir sz sylemek.
* cinsel birle
mede bulunmak.
fi
ek gibi

* h
zla.

fi
ek sal
vermek
* ara bozacak sz sylemek.
fi
eki

* Fi
ek yapan veya satan kimse.

fi
ekhane
* Fi
ek yap
lan yer.
fi
ekli

*
inde fi
ek bulunan.

fi
eklik
karg
l
k.
fi
eklikli

* zerine tfek, tabanca fi


ekleri geirilip bele as
lan veya omuzdan bele doru apraz geirilen kemer,
* Ktklk.
* Fi
eklii olan.

fi
ini tutmak
* bir kimsenin davran

lar
nfizerinde belirlemek.
fi
ka
fi
leme
fi
lemek

fi
lenme

* ipo t
rna
nkald
r
p asmak iin geminin kenar
nda bulunan sabit veya hareketli demir ask
.
* Fi
lemek i
i.
* Fizerine yazmak.
* Bir i
le ilgili konuda fiamak.
* Fi
lenmek i
i.

fi
lenmek
* Fi
e geirilmek, fi
e yaz
lmak.
* Gvenlik kurulu
lar
nda dosyasbulunmak.
fi
li
* Fi
e yaz
lm
olan.
* Gvenlik kurulu
lar
nda kaydbulunan (kimse).
fi
lik
* Fikoymaya yarar yer veya kutu.
* Fiolmaya veya fiyap
lmaya uygun olan.

fit
fit

* Birini ba
kas
na kar
k

k
rtma.
* de
me, razolma.

fit
*
ngiliz uzunluk ls birimi olan foot, ayak sznn okluk biimi.
fit olmak

* de
me, raz
olmak.

fit vermek (veya fit sokmak)


* birini ba
kas
na kar
k

k
rtmak, arayamak; ku
ku uyand
rmak.
fiti

* K

k
rt
c
, ara bozucu, kovcu.

fitilik
* K

k
rt
c
l
k, ara bozuculuk, kovculuk.
fitil

* Lmbada, kandilde ve mumda ya

n, akmakta benzinin yanmas


nsalayan, trl biimlerde bklm
veya dokunmupamuktan yap
lan genellikle yaekici madde.
* Derin yaralar
n tedavisinde, yara iine sal
nan steril gaz bezi
eridi.
* Anse konulan donmuyak
vam
nda ve koni biiminde il.
* Eskiden toplarve
imdi l
mlarate
lemekte kullan
lan kaytan biiminde tutu
turucu madde.
* Kuma

n alt
na kaytan biiminde bklmbir
ey koyup stten dikerek yap
lan kabartma yol.
* Koltuk ve sandalye gibi oturulan e
yan
n yap
m
nda dikiveya ivileri gizlemekte kullan
lan
erit.
* Dokunu
unda yollarolan kuma
.
* Elli k
tla oynanan ve en az say
s
olan
n kazanmaskural
na dayanan bir iskambil oyunu.
fitil fitil burnundan gelmek
* Bkz. burnundan gelmek.
fitil gibi

* ok sarho
.

fitil olmak
* ok sarhoolmak.
fitil vermek
* k
zd
rmak, azd
rmak, k

k
rtmak.
fitilci

* Fitil yapan veya satan kimse.


* Karga
al
k
karan (kimse).

fitili almak
* birdenbire tel
lanmak, kayg
lanmak, fkelenmek.
fitilleme

* Fitillemek i
i.

fitillemek
* Fi
ek, dinamit gibi patlay
cmaddelerin fitilini ate
lemek.
* Birini k
zd
rmak veya k

k
rtmak, fitil vermek.
fitillenme
* Fitillenmek i
i.
fitillenmek

* Fitil tak
lmak.
* K
zd
r
lmak, k

k
rt
lmak.
fitilli

fitilsiz

* Fitili olan veya fitille ate


lenen.
* zerinde dokuma dorultusunda fitiller olan kuma
.
* Fitili olmayan.

fitin
* Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler taraf
ndan deerlendirilemeyen
organik bir bile
ik.
fitleme
* Fitlemek i
i.
fitlemek
fitlenme

* Birini, ba
kas
na kar
k

k
rtmak, fitnelemek.
* Fitlenmek i
i.

fitlenmek
* Biri ba
kas
na kar
k

k
rt
lmak.
fitne
* Geimsizlik, kar

kl
k, karga
a.
* Fitneci, ara bozucu.
fitne fesat
karmak
* ara bozucu sz sylemek ya da davran

larda bulunmak.
fitne fcur
* ok fitneci, ara bozucu, kar

t
r
c
.
fitne kumkumas
* Ara bozucu kimse.
fitne sokmak
* ara bozmak, (insanlar
) birbirine katmak.
fitneci
* Fitne
karan, kar

t
r
c
, ara bozucu.
fitnecilik
fitneleme

* Fitneci olma durumu.


* Fitnelemek i
i.

fitnelemek
* eki
tirmek, yermek, gammazlamak, kovlamak.
fitnelik
* Kar

t
rma, eki
tirme, ara bozma.
fitopatoloji
* Bitki hastal
klar
ninceleyen bilim dal
.
fitre

* Ramazan ay
iinde verilmesi dince buyrulan, miktarbelirli sadaka.

fitret
fiyaka

* Bkz. fetret.
* Gsteri
, al
m, afi, caka.

fiyaka satmak
* gsteriyapmak, caka yapmak, al
m satmak.
fiyakac
* Gsteri
i, cakac
, fiyaka yapan (kimse).
fiyakal
fiyasko

* Gsteri
li, cakal
, fiyakasolan.
* Bir giri
imde gln ve ba
ar
s
z sonu.

fiyasko vermek
* bir giri
im ba
ar
s
zl
kla sonulanmak.
fiyat
* Al
m veya sat
mda bir
eyin para kar

ndaki deeri, eder, paha.


* Bir mal veya igc iin uygun grlen para kar

.
* Bir de
er ile para birimi aras
ndaki ili
ki.
fiyat (veya deer) bimek
* bir de
er iin denecek para kar

nbelirlemek.
fiyat ayarlamak
* para de
erindeki de
i
iklik ve ba
ka ekonomik
artlar dolay
s
yla fiyatlardzenlemek.
fiyat k
rmak
* fiyatd
rmek, fiyat
indirmek.
fiyat vermek
* isteyecei veya deyecei fiyatbildirmek.
fiyatland
rma
* Fiyatland
rmak i
i.
fiyatland
rmak
* Fiyat
nbelirtmek, fiyat tespit etmek, fiyatland
rmak.
fiyatlanma
* Fiyatlanmak i
i.
fiyatlanmak
* (bir
eyin) Fiyatykselmek, pahal
la
mak.
fiyatlardondurmak
* fiyatlar
n ykselmesini nlemek, fiyatlar
n oldu
u gibi kalmas
nsalamak.
fiyatl
* Fiyat
olan, pahal
.
fiyonk

* Kelebek biiminde ba
lanm
kurdele vb.

fiyonk makarna
* Fiyonk biiminde dklmve sat

a sunulmumakarna.

fiyort

* Norve,
skoya ve Kuzey Amerika k
y
lar
nda buzullar
n olu
turduklardik yamal
, derin eski buzul
koyaklar
n
n a
a
kesimlerinin deniz alt
nda kalmas
yla olu
an krfez.
fizibilite

* Yap
labilirlik.

fizik

* (maddenin kimyasal yap


s
ndaki dei
iklikler d

nda) Genel veya geici yasalara ba


l
, deneysel olarak
ara
t
r
labilen, llebilen, matematiksel olarak tan
mlanabilen madde ve enerji olgular
yla ura
an bilim dal
.
*
nsan
n do
al yap
s
.
* Ki
inin d
grn
.
fizik gc
* Gl yap
s
, gc kuvveti.
fizik kondsyonu
* Fiziksel ve ruhsal bak
mdan bir sporcunun durumu.
fizik tesi
* Doa tesi.
fizik tedavisi
* Hastal
klarsu,

k, hava, elektrik gibi fiziksel ve mekanik yntemlerle tedavi etme.


fizik yap
s
* Bir insan
n vcut grn
.
fiziki

* Fizik bilgini veya fizikle u


ra
an kimse.
* Fizik retmeni.
* Fizik tedavisiyle ura
an doktor.

fizik
* Fiziksel.
fizik co
rafya
* Yeryznn d

nda insan ve teki varl


klar zerine etki yapan do
al olaylar
n do
u
unu, olu
umunu ve
sonular
ninceleyen corafya bilimi.
fizik harita
* Herhangi bir yerin da
lar
n
, ovalar
n
, pltolar
n
, akarsular
n
, gllerini gsteren harita.
fizikokimya
* Kimyasal olaylarfiziksel yntemlerle zmleyen, fizik ve kimya konular
n
kapsayan bilim.
fiziksel

fizyokrat

* Fizikle ilgili olan.


* Genel olarak doaya, maddeye, nesnelere ili
kin olan.
* Gerek, gerek olma durumu.
* Fizyokratl
k yanl
s
.

fizyokratl
k
* Tar
m eme
inin retici emek olduunu ve yaln
zca bu eme
in, de
eri yaratt

nileri sren XVIII.yzy


l
ekonomi gr
.
fizyolog

* Fizyolojist.

fizyoloji
dal
.
fizyolojik

* Canl
lar
n hcre, doku ve organlar
n
n grevlerini ve bu grevlerin nas
l yerine geldiklerini inceleyen bilim

* Fizyoloji ile ilgili, vcutla ilgili.


* Normal, doal olarak i
leyen.

fizyolojist
* Fizyoloji bilgini, fizyolog.
fizyonomi
* Yz izgilerinin genel durumundan
kan anlam.
fizyoterapi
* \343 fizik tedavisi.
fizyoterapist
* Fizyoterapi uzman
, hastalarfizyoterapi yoluyla tedavi eden kimse.
flm
flma

flmac
Flman

* Bkz. emniyet kilidi.


*

aret olarak veya e


itli amalarla kullan
lan kk bayrak.
* Mhendislerin, haritac
lar
n kulland
renkli belirtme s
r

.
* M
zrak ucuna tak
lan kk bayrak.
*
ki veya k
eli, kk boyutlu bayrak.
* Flma kullanarak anla
maysalayan kimse.
* Flndra lkesi halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Flman halk
na zg olan.

Flman at
* Belika kkenli iri ko
um at
.
Flman ku
u
* Bkz. flmingo.
Flmanca
* Hint-Avrupa dil ailesinden, Hollanda, Fransa ve Belika'n
n bir blmnde konu
ulan dil.
flmangiller
* Ku
lar s
n
f
n
n leyleksiler tak
m
na balflmanlar alt tak
m
n
n bir familyas
.
flmanlar
* Ku
lar s
n
f
n
n, leyleksiler tak
m
n
n bir alt tak
m
.
flmingo

* Leyleksilerden, tyleri beyaz, pembe, kanatlar


n
n ucu kara, eti yenir bir ku(Phoenicopterus ruber).

flndra
* Genellikle ince bezden yap
lm

, ukurluk blm dar, kurdele biiminde bayrak.


flndra bal

* Bkz. kurdele bal

.
flnel

* Keten ve ynden dokunan kuma


.

fl
par
lt
.

* Fotoraf ekiminde

k yeterli olmad

nda bir grnty net almak iin kullan


lan ok k
sa sreli ve gl
* Fotoraf ekiminde gl par
lt
ya ihtiya duyuldu
unda kullan
lan lmba.
*
leti
imde stnl
, nceli
i olan nemli haber.
* Gsteri
e, ilgiye d
kn.

flconta
* Su motorlar
nda motor ile su borusu aras
na geirmezlii sa
lamak iin yerle
tirilen yuvarlak lstik veya
kauuk madde.
fl
r
flvta

* Otomobillerde drt sinyal lmbas


n
n ayn
anda yan
p snmesini sa
layan dzen.
* Flt.

flebit
* Toplardamarlarda i zar iltihab
.
flegmon
fleol
flibit

* Deri alt
ndaki veya organlar aras
ndaki kat
lgan dokunun iltihaplanmas
.
* Budaygillerden, kk bir ay
r otu (Pheleum pratense).
* Bkz. flebit.

flit
* Sinek, sivrisinek gibi bcekleri ldrmek iin pskrtlen il.
* Bu ilchavaya pskrten ara.
flitleme
* Flitlemek i
i.
flitlemek
flok
flor

* Flit vb. kullanarak bir yere il pskrtmek.


* Geminin c
vadras
na ekilen gen yelken.
* Bkz. flor.

flora
* Bir blgede yeti
en bitkilerin hepsi, bitki rts, bitey.
floresan
floresans
flori

* Bkz. floresan.
* Bkz. floresans.
* Alt
n para.

florin
* Hollanda para birimi, gulden.
florya

* Bkz. flurya.
flo
* Sellozdan, yapay, parlak, bkmsz iplik.
flo
flre
flrt

* Poker oyununda aynrenkten ve ayn


trden bek
t.
* Eskrimde kullan
lan, namlusu dz ve yuvarlak, ucu d
meli k
l
.
* Kad
nla erkek aras
ndaki yak
n ili
ki, oyna
.
* Flrt edilen kimse.
* Siyasal bir partiye, yabancbir lkeye vb. ne tam olarak balanmadan yakla
ma.

flrt etmek (veya yapmak)


* kar
cinsten biriyle yak
n ili
ki kurmak.
flrcun

* Bkz. kocaba
.

flrya
chloris).

*
spinozgillerden, tyleri ye
ilimsi, aal
k ve fundal
klarda ya
ayan, gzel t
l bir ku
, yelve (Chloris

flor
* Atom numaras9, atom a

rl
19, yo
unlu
u 1,265, kokusu ozonu and
ran, ye
ilimt
rak sar
renkte,
halojenler grubunun ilk elementi olan basit element. K
saltmasF.
floresan
* Flor

l.
floresan lmba
*
indeki seyreltilmigazdan olu
an elektrik bo
almassonunda yay
lan

n
mlar
n etkisiyle eperleri
flor

l durumuna gelen cam tp.


floresans
* Flor

.
flor

flor

* Bazcisimlerin ald
klar

, boyu daha uzun

n
mlar
na dn
trmesi zellii.
* Flor

zelli
i gsteren, floresan.

florit
* Kalsiyum florr birle
iminde, e
itli renkleri olan bir mineral.
florr
flt
flt

* Florun ba
ka bir elementle verdi
i ikili birle
ik.
* Yan tutularak al
nan, orkestrada yer alan bir flemeli alg
.
* Flt alan kimse.

fob
* Al
cile sat
caras
nda kararla
t
r
lan bir fiyat
n, mal
n sat
ctaraf
ndan belli bir limanda gemi zerinde
teslimi
art
yla biilmioldu
unu gsteren bir k
saltma.

fobi
fodla

* Belirli nesneler veya durumlar kar

s
nda duyulan ola
an d

gl korku, y
lg
.
* o
unlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yap
lm
pideye benzer bir tr ekmek.

fodlac
* Evlere fodla da
tan kimse.
* Fodla ile geinen kimse.
fodlac
l
k
* Fodlacolma durumu.
fodra
fodul
fodulca

* Dz ve dik durmasiin elbisenin baz


yerlerine kuma
la astar aras
na konulan sert ve kolalbez.
* stnlk taslayan, kibirlenen.
* Fodul gibi, fodula yara

r (biimde).

fodulluk
* stnlk taslama durumu, fodulca davran

.
fok

* Etiller tak
m
n
n fokgiller familyas
ndan, 1-2 m boyunda, postu de
erli, memeli deniz hayvan
, aybal

(Phoca).
fokgiller
fokstrot

* Souk denizlerin k
y
lar
nda ya
ayan, etiller tak
m
n
n yzge ayakl
lar alt tak
m
ndan bir familya.
* Drt tempolu bir dans.

fokur fokur
* Fokurdayarak.
fokurdak
* Fokurdama zelli
i olan.
fokurdama
* Fokurdamak i
i.
fokurdamak
* Ses
kararak kaynamak.
fokurdatma
* Fokurdatmak i
i.
fokurdatmak
* Fokurdamas
nsalamak.
fokurtu
fol

* S
v
lar fokurdarken
kan ses.
* Tavuun istenilen yere yumurtlamas
iin o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen
ey.

fol yok yumurta yok


* ortada bu konu ile ilgili hibir belirti olmad

hlde varm
gibi bir ku
kuya d
mek.

folk

* Halk.

folk mzii
* Halk mzi
i.
* zellikle II. Dnya Sava

ndan sonra Amerika'da ba


layan halk
ark
lar
ndan esinlenen mzik.
folk sanat
s
* Halk mzi
i ile ura
an veya syleyen sanat
.
folklor
* Halk bilimi.
folklorcu

* Halk bilimci.
* Halk oyunlar
n
reten veya oynayan kimse.

folklorculuk
* Folklorcunun i
i veya mesle
i.
* Halk bilimi ile ura
mak i
i.
* Halk oyunlar
n
retmek veya renmek i
i.
folklorik
* Halk bilimi ile ilgili.
folklorist
folluk

* Bkz. folklorcu.
* Tavuklar
n yumurtlamasiin haz
rlanm
yer.

folyo k
d
* Yiyecekleri korumak ve saklamak iin kullan
lan, ince
effaf k

t.
fon
grnt.

* Belirli bir iiin gerektike harcanmak zere ayr


l
p i
letilen para.
* Sinemada, tiyatroda oyuncular
n arkas
ndaki resim, fotoraf veya e
itli plstik gelerden olu
an dekor,
* (resimde) Bir tabloda, zerinde konunun i
lendi
i boya kat
.
*
mimarde stne ba
ka
eyler eklenen blm.
* Bir kuma

n alt dokusu.

fon mzii
* Bir sahne eseri oynan
rken al
nan mzik.
fonda
fonda

* Geminin demir att


yer.
* Gemiler iin demir atma komutu.

fonda etmek
* demir atmak.
fondan
*
inde likr, tatlveya hokokulu maddeler bulunan, a
zda kolayca eriyen bir tr
ekerleme.
fondip

* Sonuna kadar, bir solukta bir diki


te.

fondip yapmak
* bir solukta, bir diki
te imek.

fondten

* Kad
nlar
n, cildi przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yars
v
veya boyal
krem,

dzgn.
fonem
fonetik

fonetiki

* Ses birimi.
* Ses bilgisi.
* Sesleri btn zellikleri, ayr
nt
lar
yla gsteren, sesil.
* Ses bilgisi ile u
ra
an, ses bilgisi uzman
.

fonksiyon
*

lev.
* Grev.
* Bir veya birok de
i
ken (de
erleri dei
ebilen) niceliklere ba
l
olarak de
i
en nicelik.
* Bir birle
ikteki herhangi bir madde grubunun kimyasal grevi, bu grevi nitelendiren zelliklerin tamam
.
fonksiyonalizm
*

levcilik, grevcilik.
fonksiyonel
* Fonksiyonla ilgili; fonksiyonlarinceleyen, i
levsel.
* Bir kimyasal fonksiyon ile ilgili.
fonograf
fonografi
yntemi.

* nceden zel bir madde zerine tespit edilmisesleri istendiinde tekrarlayan cihaz, sesyazar, gramofon.
* Seslerin gerektike tekrarlanmas
nsalamak iin, bunlar
n titre
imlerini, madde zerine iz olarak geirme

fonojenik
* Sesi radyo veya fonografa uygun olan (kimse).
fonolit
* Sesli ta
.
fonolog
fonoloji

* Ses bilimci.
* Ses bilimi.

fonotelgraf
* Telefonla iletilen telgraf.
font
* Dkme demir, pik (I).
fora
fora

* Yelkenleri at
rmak iin verilen komut.
* Ayakkabstyle penesi aras
na konulan para.

fora etmek
* amak, zmek.
* ekip
karmak.

* amak,
plak duruma getirmek.
forint
* Macar para birimi.
form

* Biim,
ekil.
* Bir
eyin istenilen ve olmasgereken durumu.
*
stenilen
eylerin yaz
lmas
, doldurulmas
iin haz
rlanm
bas
lbelge.

forma
* Biim,
ekil.
* rencilerin, sporcular
n, bazmesleklerde al

anlar
n giydikleri, balbulunduklarokul, spor klb veya
meslekleri belirten tek tip giysi.
* Tek k

t tabaka zerine bas


lan 16 sayfal
k k
r
lm
kitap paras
.
forma ba
l
k
* Dalg
lar
n eskiden kulland

yuvarlak metal ba
l
k.
formaldehit
* Doymualdehitlerin ilk yesi olan H-CHO formlndeki aldehit.
formal
k
* Forma yapmak iin ayr
lm

, forma yapmaya uygun.


* Herhangi bir say
da formasolan.
formalist
* Biimci, formaliteci,
ekilci.
formalite

* Yntem veya yasalar


n gerektirdii i
lem.
* nem verilmedi
i hlde bir zorunlulua ba
lolarak yap
lan biimsel davran

.
* Yerine getirilmesi kanunca zorunlu k
l
nan i
lem.

formaliteci
* zellikle resm i
lerde yntemlere, tzklere s
ks
k
ya balan
p i
lerin yrmesini gle
tiren kimse.
* Biimci,
ekilci,
ekilperest, formalist.
formalizm
* Biimcilik.
formasyon
* Biimlenme.
* Belirli bir dzeyde eitim grme, yeti
me.
format

* Film veya foto


rafta boyutlar.

formatlama
* Formatlamak i
i.
formatlamak
* Bilgisayarda bir disketi zararlgelerden temizlemek.
formatl
* Bilgisayarda bir disketin zararlgelerden temizlenmidurumu.
formda olmak
* gerekli g ve yeteneklere sahip olmak.
formdan d
mek
* g ve yetene
i yitirmek.

formel
formen

* Biimsel.
* Ustaba

.
*

ilerin dzenli ve verimli al

mas
nsa
layan ve i
iler zerinde otoritesi olan i
i.

formik asit
* Kar
ncalarda ve bazbitkilerde bulunan asit (HCOOH), kar
nca asidi.
formika

* Fenol formol reinesine bat


r
lm
ve yzeyi yapay reine ile kaplanm
birka kat k
ttan olu
an ve o
u
marangozlukta kullan
lan bir e
it madde.
formol

* Formaldehidin %40' l
k de
i
ik sulu zeltisine verilen ad.

formunu korumak
* gerekli g ve yetene
i bozmadan devam ettirmek.
* diri ve canlgrnmek.
forml
* Genel bir olguyu, bir kural
veya ilkeyi a
klayan simgeler tak
m
.
* Bir belgenin yaz
lacabiimi ve ona zg olan deyimi gsteren rnek.
*
kar yol, tutulan yol, yntem.
* Kal
pla
m

, basmakal
p anlat
m.
* Bir veya birok niceli
e balbulunan bir niceliin hesaplanmas
na yarayan cebirsel anlat
m.
* Birle
ik bir cismin birle
imine giren maddeleri ve bunlar
n o birle
ik maddedeki oranlar
ngsteren
k
saltma tak
m
.
forml bulmak
* bir i
i zmleyecek
kar yol bulmak, zm bulmak.
formle
* "Bir d
nceye bir anlat
m biimi vermek" anlam
nda kullan
lan formle etmek birle
ik fiilinde geer.
formler

* Forml dergisi.

formlle
me
* Formlle
mek i
i.
formlle
mek
* Forml durumuna gelmek, k
sa ve zl duruma gelmek.
formlle
tirme
* Formlle
tirmek i
i.
formlle
tirmek
* Forml durumuna getirmek.
foroz

* Bir aat
l

nda
kar
lan bal
k miktar
.

foroz kay

* Dalyandan bal
k
karmak iin kullan
lan kay
k.
fors
* Devlet ba
kan
n
n bulundu
u yerlere, amirallerin al

t
klarkurulu
lara veya gemilere, generallerin
garnizonlar
na ve bu dzeydeki grevlilerin arabalar
na ekilen veya drt k
eli bayrak.
* Sz geirirlik, sayg
nl
k.

forsa
forseps
forslu

* Gemilerde krek eken tutsak veya hkml kimse.


* Bazg do
umlarda ocu
un ba

n
tutup d

arekmeye yarayan ara.


* zerine fors ekilmi(gemi, otomobil).
* Sz geer, gl.

forsmajr
* Zorlay
csebep.
forsu olmak
* bir konuda sayg
nl

, gc, sz geirirlii bulunmak.


fort pense
* Kk ba
lvidalar
s
kmakta kullan
lan zel bir alet.
forte

* Paran
n gl al
naca
ngsterir.

fortepiano
* F. P. harfleriyle gsterilen, paran
n nce gl al
n
p sylenece
ini, hemen sonra hafifletilece
ini belirten
terim.
fortissimo
* Bir mzik eserinde bazblmlerin ok gl al
nmasgerektiini belirtir.
forum
* Eski Romal
lar zaman
nda, Roma'da ve di
er
ehirlerde kamu i
lerini konu
mak iin halk
n topland
alan.
* Dinleyici durumunda olanlar
n da sz alabildikleri belli bir konu zerinde dzenlenmitoplant
.
* Bazsorunlar
n gr
lerek karara baland
genel toplant
.
* Tart

ma alan
.
forvet
fos

* Futbolda grevi kar


tarafa top srmek ve gol atmak olan ileri utaki oyuncu, ak
nc
.
* rk, temelsiz, bo
, kof.

fos
kmak
* bir i
in sonu gelmemek, bo
kmak.
fosfat

* Fosforik asidin tuzu veya esteri.

fosfatlama
* Fosfatlamak i
i.
fosfatlamak
* Ekilen topraklara fosfatlgbre vermek.
* Madensel bir paran
n yzeyinde koruyucu bir fosfat tabakas
olu
turmak.
fosfatl

*
inde fosfat olan.

fosfor
* Atom numaras15, atom a
rl

30,97 olan, yar


saydam, bal mumu k
vam
nda, karanl
kta

ldayan
sar
msak kokulu, 1,83 younluunda, zehirli bir element. K
saltmasP.

fosfor

* Bazcisimlerin veya canlvarl


klar
n normal s
cakl

nda hissedilir bir art


olmadan, karanl
kta

k verme
zelli
i.
fosfor

l
* Fosfor

zelli
i olan.
fosforik

* Gbre, sabun, deterjan yap


m
nda ve eczac
l
kta kullan
lan, renksiz s
vanlam
na gelen fosforik asit
teriminde geer.
fosforik asit
* Fosfor, hidrojen ve oksijenden olu
an, suda kolay znen, 42 C' de eriyen, kristal yap
l
, renksiz bir asit
(H3PO4).
fosforlu

* Birle
iminde fosfor olan.
* I

kl
, parlak.
* Gsteri
li, ok boyal
.

fosforsuz
* Fosforu olmayan.
fosgen

* Karbonmonoksit ile klordan meydana gelen bo


ucu bir gaz.

fosil
* Yerin alt
nda kal
p ta
la
m
hayvan ve bitki kal
nt
s
, ta

l, mstehase.
* D
nce, ya
ay
biimi vb. bak
mlardan a

n gerisinde kalm
kimse.
fosille
me
* Fosille
mek durumu, ta

lla
ma.
fosille
mek
* Fosil durumuna gelmek, ta

lla
mak.
* Gerilemek, khnele
mek.
fosilli
foslama
foslamak

*
inde fosil bulunan.
* Foslamak i
i.
* Fos
kmak.

foslatma
* Foslatmak i
i.
foslatmak
* Yanl

nveya hilesini ortaya


kararak birini bozmak, utand
rmak.
fosseptik

* L
m ukuru.

fosur fosur
* "Ttn, sigara vb.nin duman
n
savurarak imek" anlam
nda fosur fosur imek deyiminde geer.
fosurdama
* Fosurdamak i
i.
fosurdamak

* Solurken a
zdan ses
karmak.
fosurdatma
* Fosurdatmak i
i.
fosurdatmak
* Ttn, sigara vb. ni duman
kararak imek.
fosurtu
fo
a

* Sigaray
fosur fosur ierken
kan ses.
* Tombul f
nd
k grubunda standart bir f
nd
k e
iti.

fo
urdama
* Fo
urdamak i
i.
fo
urdamak
* Fo
ur fo
ur ses
karmak.
fo
urdata fo
urdata
* Fo
urdayarak, fo
urdat
r bir biimde.
fo
urdatma
* Fo
urdatmak i
i.
fo
urdatmak
* Suyun fo
urdamas
na yol amak.
fota
fotin
foto

*
inde
arap yap
lan bir e
it f

.
* Bkz. potin.
* I

k.

foto
* Fotoraf sznn k
salt
lm

.
fotoak
m

* Fotoelektrik olay
ndan elde edilen ak
m.

fotoelektrik
* I

n etkisiyle elektrik retme, yaratma.


* I

malar
n
n etkisiyle olu
an her tr elektrik olayiin kullan
l
r.
fotofini
* Bir yar

ta, yar

anlar
n var
an
ntespit eden ara.
foto
raf

* Grnty,

a kar
duyarl
kl(cam, k
t gibi) bir yzey zerinde zel makine ile tespit etme yntemi.
* Bu yntemle tespit edilerek oalt
lan resim.

foto
raf ekmek
* foto
raf makinesiyle grnt tespit etmek.
foto
raf makinesi
* Fotoraf ekerken grnty duyarl
klyzey zerinde tespit etmeye yarayan cihaz.
foto
raf

* Fotoraf eken veya basan kimse.


* Fotoraf ekilen veya fotoraf makinesi sat
lan yer, foto
rafhane.
foto
raf
l
k
* Fotoraf ekme yntemi.
* Fotoraf
n
n mesle
i.
foto
rafhane
* Fotoraf
n
n al

t
yer.
foto
raf
nalmak
* foto
raf makinesiyle resmini ekmek.
foto
raflama
* Fotoraflamak i
i.
foto
raflamak
* Fotorafla tespit etmek, fotoraf
nekmek, grntlemek.
fotojen

* I

k yaratan, do
uran.

fotojenik
* I

n baz
cisimler zerine yapt

kimyasal etki ile ilgili veya bu etkileri yaratma zellii ta

yan.
* Fotoraf k

d
n
ok etkileyen.
* Fotorafta veya sinema filminde gzel bir etki b
rakan (yz, duru
).
fotokimya
* I

k etkisiyle olu
an kimyasal tepkimeleri inceleyen bilim.
fotokinezi
* Bazhayvanlar
karanl
kta

k, ok ayd
nl
kta karanl
k aramaya iteleyen drt.
fotokopi

* T
pk
ekim, e
ekim.

fotokopici
* Fotokopi i
lerini yapan, fotokopi eken kimse.
fotokopicilik
* Fotokopicinin i
i.
fotolitografi
* Taveya maden zerindeki rneklerin,

a duyarltabakalar zerinde foto


raf veya kopya yoluyla

kar
lmas
nda kullan
lan basktekni
i.
fotomekanik
* Fotoraftan baskkli
esi elde etmek iin uygulanan her trl yntem.
fotometre
* l

kler.
fotometri
* I

k lm.
fotomodel
* Fotoraf veya reklm fotoraflariin modellik eden kimse.
fotomontaj
* Bir konu zerindeki eksik blmleri tamamlamak veya daha ok konuyu bir araya toplamak iin birka
foto
raf
n birle
tirilmesi.

fotomorfoz
* Canlvarl
klar
n birey olus
ras
ndaki geli
imi zerinde

n yapt
etki.
fotoroman
* Bir metinle bir dizi foto
raftan olu
an hikye veya roman.
fotosentez
* Ye
il bitkilerin

kta basit birle


iklerinden karma

k yap
lorganik molekller yapmas
.
fotosfer
fotoskop
foto
imi

* I

k yuvar
.
* Merceklerin uyumundaki de
i
iklikleri, onlar
n yzeylerindeki yans
malarla gzlemeye yarayan alet.
* Fotokimya.

fototaksi
* Bkz. fototaktizm.
fototaktizm
* I

a gm.
fototek

* Fotoraf belgeli
i.

fototerapi
* l

n tedavi amac
yla kullan
lmas
.
fototropizm
* I

a do
rulum.
foya

* Par
lt
s
nart
rmak iin elmas ta
lar
n
n altlar
na konan ince metal yaprak.

foyas
kmak
* bir olay dolay
s
yla bir kimsenin kt niteli
i ortaya
kmak.
foyas
nbelli etmek
* gz boyac
l

, suu, kt nitelii veya gizli niyeti ortaya


kmak.
ftr
* apka, anta, iek ve ba
ka ss e
yas
yapmak iin kullan
lan ince ve yumu
ak kee.
Fr
fragman
frak
tak
m
.
frakl

* Fransiyum'un k
saltmas
.
* Tan
tma filmi.
* Resm trenlerde giyilen uzun etekli, ete
inin arkasbeline kadar y
rtmal
, siyah, resm erkek ceketi ve

* Frakolan.

fraksiyon
* Bir siyas partinin politikas
nparlmentoda, yerel ynetimlerde, e
itli kurulu
larda yrtmek iin
te
kiltlanm
grup, blnt, blng.

* Bir siyas partinin iinde, partinin izlemekte oldu


u ana siyas izgiye kar
olan, ayrbir te
kilt merkezi
bulunan ve partinin o
unlukla ald

kararlara kar
sava
an parti ii grup.
francala

*
yi nitelikli undan yap
lan ince uzun ekmek.

francalac
* Francala yapan veya satan kimse.
francalac
l
k
* Francala yapma ve satma i
i.
francalal
k
* Francala yapmaya uygun olan (un).
frank

* Frans
z para birimi.

frankl
k
* Frank de
erinde.
Frans
z

* Fransa'da ya
ayan bir halk ve bu halk
n soyundan olan kimse.
* Frans
z halk
na zg olan, Fransa ile ilgili olan.

Frans
zca
* Hint-Avrupa dillerinden, Fransa ve Frans
z uygarl

nbenimsemilkelerde kullan
lan dil.
* Bu dile zg olan.
Frans
zla
ma
* Frans
zla
mak i
i.
Frans
zla
mak
* Frans
z olmak, Frans
zl

benimsemek.
Frans
zla
t
rma
* Frans
zla
t
rmak i
i.
Frans
zla
t
rmak
* Frans
z kimliini kazand
rmak.
Frans
zl
k
* Frans
z olma durumu.
fransiyum
* Aktinyum'dan elde edilen, atom numaras87, atom a

rl

223 olan radyoaktif element. K


saltmasFr.
frapan

* Gz al
c
, gze arp
c
, al
ml
.

frekans
* (Ses, dalga vb. iin) Birim zamandaki titre
im say
s
, s
kl
k.
fren

* Bir makinenin, herhangi bir ta

t
n h
z
nkesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma.

fren mesafesi
* Hareket hlindeki arac
n frene bas
ld

durumda ald

yol uzunlu
u.
fren yapmak
* bu mekanizmaykullanarak ta

t
n h
z
n
kesmek veya ta

tdurdurmak.

frenci

* Tren yolu dnemecinde yol boyundaki frenlere kumanda eden grevli.

frengi

* Genellikle cinsel birle


melerle bula
an, tedavi edilmezse inme, krlk, delilik gibi sonulara kadar varan,
dle de geerek vcuta ve ak
lca sakat bir soyun yeti
mesine yol aan hastal
k.
frengi

* Gemi gvertelerinde, sular


n d

ar
ya akmasiin bordalara a
lan delik.

frengili
* Frengi hastal

na tutulmuolan.
Frenk

* Anglosakson, Cermen veya Ltin


rklar
n
n birinden olan kimse.
* Osmanl
lar
n Avrupal
lara, zellikle Frans
zlara verdikleri ad.

Frenk asmas
* Asmagillerden, sonbaharda yapraklar
gzel bir renk alan ss sarma

(Ampelopsis).
Frenk ile
i
* Kokusuz, k
rm
z
iri meyve veren ilek tr.
Frenk gmlei
* Yakaskravat takmaya uygun, ou uzun kollu, ceket veya yelek alt
na giyilen erkek gmle
i.
Frenk inciri
* Kaktsgillerden, yapraklaretli ve yayvan dikenli bir bitki, firavun inciri, Hint inciri (Opuntia ficus-indica).
* Bu bitkinin kal
n, dikenli kabuu olan tatlyemi
i.
Frenk lhanas
* Brksel lhanas
.
Frenk maydanozu
* Maydanozgillerden, salata ve salalarda kullan
lan bodur ve
t
rlbir bitki.
Frenk menek
esi
* Turpgillerden, iekleri gzel kokulu bir ss bitkisi tr (Hesperis).
Frenk zm
* Ta
k
rangillerden bir al(Fibes nigrum).
* Bu bitkinin daha ok
urubu yap
lan, uzun salk
m biiminde, taneleri ufak, k
rm
zve mayhoyemi
i.
Frenke

* Frenk ve zellikle Frans


z dili.
* Frenklerin biiminde ve Frenklere zg olan.
* Avrupal
gibi.

Frenkle
me
* Frenkle
mek i
i.
Frenkle
mek
* Frenge benzemek, Frenk gibi davran

larda bulunmak.
Frenkle
tirmek
* Frenklere zg ya
ay
tarzkazand
rmak.
Frenklik
frenleme

* Frenk gibi davranma.


* Frenlemek i
i.

frenlemek
* Bir ta

t
n, mekanizman
n hareketini fren yard
m
yla yava
latmak veya durdurmak.
* Bir gidi
in, bir tutumun a

r
l

n
engellemek, gemlemek.
frenlenme
* Frenlenmek i
i.
frenlenmek
* Frenlemek i
i yap
lmak.
frenleyici

frenoloji

* Bazorganlar
n al

mas
n
engelleyen.
* Engelleyen, ilerlemeye, geli
meye engel olan.
* Kafatas
n
n biimine bakarak insan
n karakterini ve zihn yeteneini inceleme.

frer
* Erkek kardeanlam
nda papazlar iin kullan
lan bir sz.
* Yabanc
lara ait okullarda grevli papaz.
fresk
* Yaduvar s
vaszerine kire suyunda eritilmimaden boyalarla resim yapma yntemi.
* Bu yntemle yap
lm
duvar resmi.
freze
* Tornac
l
kta, bir deli
in a
z
ngeni
letmeye yarayan elik alet.
* Frezeleme i
inde kullan
lan tak
m tezgh
.
frezeci
* Teknik resme veya modele uygun her e
it parayfreze tezgh
nda yapabilen i
i.
frezeleme
* Frezelemek i
i.
frezelemek
* Bir paray
freze tezgh
nda i
lemek.
fribord

* Bir geminin su yznden yukarkalan blm.

frigo
* Dondurulmukrema.
* Sevimsiz, so
uk (kimse).
frigorifik
* Soutma zellii olan, so
utucu.
frijider
frijidite
frikik

* Buz dolab
, so
utucu.
* Cinsel soukluk.
* Serbest vuru
.
* Etein a
lmas
yla baca
n grnmesi.

frikik yakalamak
* a
k bacak grmek.

friksiyon
frisa

* Ovma, ovu
turma.
* Ttnleme suretiyle kurutulmuringa bal

fri
ka
* Yelkeni dolduramayacak kadar hafif rzgr.
fritz

* Patases k
zartmaya yarayan zel kap.

friz

* Tavandan inerek sahnenin st k


sm
n
, sahne boyunca kaplayan k
sa, dar perde.
* Eski Yunan ve Roma yap
lar
nda taban kiri
i ile ataras
nda kalan, zeri boydan boya kabartmalarla ssl
blm, efriz.
frize kaplama
* Aac
n y
l halkalar
n
n kaplama yzeyinde paralel izgiler hlinde grlmesiyle elde edilen bir kaplama
e
idi.
frktoz
fuar
fuarc

* Levloz, meyve
ekeri.
* Belli zamanlarda, belli yerlerde ticar mal sergilemek amac
yla a
lan byk sergi.
* Fuar i
leriyle ura
an kimse.

fuarc
l
k
* Fuar dzenleme i
i.
fuaye
fuel oil

* Bir gsteri veya toplantbinas


nda, temsil veya toplantaralar
nda kullan
lan dinlenme yeri.
* Ham petroln dam
t
lmas
sonunda elde edilen ve yak
t olarak kullan
lan rn, yayak
t.

fuhu

*
inde bulunulan toplumun kurallar
na uymayan cinsel ili
kide bulunma; bir veya birka ki
iyle para
kar

nda cinsel ili


kide bulunma.
* Ta
k
nl
k, a

r
davran

.
fujer
fukara

* E
relti otu, a
k merdiveni.
* Yoksul, fakir, f
kara.
* Zavall
.
* Dervi
.

fukara babas
* Yoksullara yard
m etmeyi seven kimse.
fukaral
k
* Yoksulluk, fakirlik.
* Gszlk.
fukusgiller
* Su yosunlar
ndan, gelgitli denizlerin kayal
klara yak
n yerlerinde yeti
en esmer bir yosun.

ful

ful

fular

fule
full- time

* Ta
k
rangillerden, birok trleri bulunan a
a
k ve bunun gzel kokulu beyaz ie
i (Casmin sambac).
* Kk taneli bir bakla tr.
* Tam, btn, eksiksiz.
*
skambil oyununda benzer k

tlar
n bir araya gelmesi.
* Bir tr ince ipek kuma
.
*
pek e
arp.
* Ad
m aral

.
* Bkz. fultaym.

fultaym
* Tam gn.
fultaymc
* Tam gn al

an (kimse).
* Tam gn al

maydestekleyen (kimse).
fultayml
* Tam gn al

maykabul eden (kimse).


fulya

* Nergisgillerden, so
an kkl bir bitki ve bu bitkinin zerrin ve nergis adlar
yla da an
lan gzel kokulu
iekleri (Narcissus jonquilla).
fulya bal

* Fulya bal

gillerden, yan kanatlarok geni


, kuyruu testere gibi di
li bir bal
k tr (Myliobatis aquila).
fulya bal

giller
* rnek hayvanfulya bal

olan omurgalhayvanlar s
n
f
.
funda
* Sprge otu.
funda s
an
* ili ve Peru'da ya
ayan kemiriciler tak
m
ndan bir memeli tr (Ectadon degus).
funda tavu
u
* Avustralya'da ya
ayan tavuksulardan bir kutr (Cathetfurus lathami).
funda topra

* Funda yapraklar
n
n rmesiyle olu
an ve gbre olarak yararlan
lan toprak.
fundagiller
* Fundalar tak
m
ndan, baya
funda veya sprge al
s
, azelya, yaban mersini, koca yemigibi o
u her
zaman ye
il birok al
ve a
a

iine alan bir bitki familyas


.
fundalar
* Fundagillerle birlikte bunlara benzeyen daha ba
ka familyalarda iinde toplayan bir bitki tak
m
.
fundal
k

* Funda ile kaplanm


yer.

fundamentalist
* Fundamentalist yanl
solan kimse.

fundamentalizm
* Birinci Dnya Sava
y
llar
nda Amerika'da ortaya
kan protestan kkenli din ak
m.
funya

furgon
furta

* Top ate
lemeye yarar kapsl.
* Topu ate
lemek iin falya deli
ine konulan ara.
* Yolcu katarlar
na eklenen yk vagonu.
* Bkz. farta furta.

furya
* Ola
andan ok fazla bulunma durumu.
fut
futa
futa

* 30,480 cm'ye e
it olan
ngiliz uzunluk l birimi, ayak, kadem. o
ulu: fit.
*
pekli pe
tamal.
* Dar, uzun ve hafif bir yar
kay

, kik.

futbol
* Topu, kafa veya ayak vuru
larile kar
kaleye sokma kural
na dayanan ve on birer ki
ilik iki tak
m aras
nda
oynanan top oyunu, ayak topu.
futbolcu
* Futbol oyuncusu.
fuzul
fcceten

* Yersiz, gereksiz.
* Birdenbire, ans
z
n (lmek).

fcceten gitmek
* ans
z
n lmek.
fcur
* Bkz. fitne fcur.
fg
fls

* ok sesli mzikte bir beste.


* Bak
r para.

flsahmere muhta
* ok fakir, beparasyok, d
kn, zavall
.
fme
* Duman rengi.
* Bu renkte olan.
* Tts ile kurutulmu(bal
k, et).
fmerol

* Etkin olmayan dnemlerde, yanardalar


n az
ndan yay
lan gaz.

Frs
fru

* Eski Fars halk


ndan olan kimse.
* Dallar, kollar, ayr
nt
lar.
* ocuklar, torunlar.

frumaye
* St bozuk, mayasbozuk, soysuz.
fsun
* Sihirli, byl, afsunlu.
fsunkr
ftuhat

* Sihirli, byl, afsunlu.


* Zaferler, fetihler.

ftuhat
* Fthat yapan.
ftur
* Bezginlik, umutsuzluk, usan.
ftur etmemek
* umursamamak, nemsememek.
ftur getirmek
* bezginlik getirmek, bezmek.
ftursuz

* ekinmez, umursamaz.

ftursuzca
* nemsemeyerek, ald
rmayarak.
ftrist

* Geleceki.

ftrizm

*
talyan
airi Marinetti'nin 1909 y
l
nda yay
mlad

bildiri ile ortaya


kan, yeni hayatvmek, geleneksel
edeb kurallar
y
kmak amac
ngden ve Dadac
l
k, gerek stclk gibi ak
mlara nclk etmiolan edebiyat

r
,
gelecekilik.
ftroloji
* Gelecek bilimi.
ftvvet
fze

* Din ve meslek birlik, esnaf te


kilt
.
*
tigc, bir yan
cve bir yak
cmaddenin srekli olarak yanmas
ndan do
an hareket ettirici ge.

fzeatar
* II. Dnya Sava

ndan bu yana otomatik mermiler atan bazsilhlara verilen ad.


fzen

* Resim izerken kullan


lan, taflan ubuklar
ndan yap
lan kalem, kmr kalem.
* Kmr kalemle yap
lm
resim.

fzesavar

* Sald
rnitelikli fzeleri etkisiz duruma getirmek amac
yla retilen savunma sistemi.
fzyometre
* Erime
s
s
nlmeye yarayan cihaz.
fzyon

* Birle
me, kayna
ma.

g, G

* Trk alfabesinin sekizinci harfi. Ge ad


verilen bu harf ses bilimi bak
m
ndan ince nllerle n damak,
kal
n nllerle art damak patlay
cnszlerinin tmllerini gsterir.
* Nota i
aretlerini harflerle gsterme ynteminde sol sesini bildirir.
Ga
-ga / -ge
gabard

* Galyum'un k
saltmas
.
* Fiilden isim treten ek.
* Ya
lard
aac
.

gabardin
* S
k dokunmubir tr ince ynl veya pamuklu kuma
.
* Su geirmeyen kuma
tan yap
lm
regln pards.
gabari
ller.
gabavet
gabi

* Baze
yaya verilmesi gereken boyutlar
, yan gr
izmeye, haz
rlamaya veya denetlemeye yarayan rnek.
* Motorlu veya motorsuz ta

tlar
n kpr vb. alt
ndan rahata geebilmeleri iin en yksek boyutlarbelirten
* Bir binan
n yre imar dairesinin ngrd azam yksekli
i.
* Anlay

s
zl
k, kal
n kafal
l
k.
* Anlay

s
z, ahmak, ebleh, kal
n kafal
.

gabilik
* Anlay

s
zl
k, ahmakl
k, kal
n kafal
l
k.
gabin

Gabonlu
gabro
gabya

* Al
veri
te sat
n al
nan mala denen kar

n, mal
n de
erinden ok fazla olmas
, al
veri
te hile yapma.
* Edimler aras
nda a
k orans
zl
k.
* Afrika'daki Gabon halk
ndan olan kimse.
* Renkli minerallerden (amfibol, piroksen ve olivin) olu
an bir tr iri taneli kaya.
* Ana direklerin zerine srlen ubuklara ve ana direklerin stlerinde bulunan serenlere verilen ad.

gabya yelkeni
* Ana yelkenler zerindeki yelkenler.
gabyac
gabyar

* Yelkenli gemilerde yelken, arma, seren ve btn bunlara ait her tr i


i yapan grevli, gabyar.
* Bkz. gabyac
.

gac

* Bkz. gaco.

gac
r gac
r
* Gac
r gucur.
gac
r gucur
* Sert cisimlerin arp

t
klar
nda, birbirine srtndklerinde
kan irkin ve kulak t
rmalay
csesi belirtmek
iin kullan
l
r.
gac
r gucur etmek
* gac
r gucur ses
karmak.
gac
rdama
* Gac
rdamak i
i.
gac
rdamak
* Tedirginlik veren, kulak t
rmalay
cve dzensiz ses
karmak.
gac
rdatma
* Gac
rdatmak i
i.
gac
rdatmak
* Gac
rdamas
na sebep olmak.
gac
rt
* Gac
rdarken
kan ses.
gaco

* Kad
n, dost, sevgili, metres.
* Torik yavrusu.

-ga / -ge; -ka / -ke


* Fiillerden isim treten ek: bur-ga, sz-ge, k
s-ka, yz-ge vb.
gaddar

* Ac
masolmayan, ba
kalar
na haks
zl
k eden, merhametsiz, katyrekli, insafs
z davranan, k
y
c
.

gaddar gaddar
* Ac
mas
z bir biimde, gaddarca.
gaddar olmak
* ac
mas
z, haks
z, insafs
z davranmak.
gaddarca

* Gaddara yak

r (biimde), insafs
zca.

gaddarl
k
* Gaddar olma durumu, k
y
c
l
k.
gaddarl
k etmek
* gaddarca, insafs
zca davranmak, k
y
c
l
k etmek.
gadir
* Haks
zl
k etme, zarar verme.
* Ac
mas
zl
k, merhametsizlik, k
yg
.
gadirlik
* K
yg
, gadir.
gadolinyum

* Atom numaras64, atom a


rl

156,9 olan, yksek


s
da eriyen, birtak
m tuzlarbilinen, parlak gri renkte
katelement. K
saltmasGd.
gadre u
ramak
* haks
z davran

larla kar
kar

ya gelmek.
gadretme
* Gadretmek i
i.
gadretmek
* Haks
zl
k etmek.
gadrolma

* Gadrolmak i
i veya durumu.

gadrolmak
* Haks
zl

a uramak.
gadrolunma
* Gadrolunmak i
i veya durumu.
gadrolunmak
* Haks
zl

a urat
lmak.
gaf

* Yersiz, beceriksiz, zamans


z sz veya davran

, patavats
zl
k pot.

gaf yapmak
* bilmeden, yersiz bir davran

ta bulunmak veya ba
kas
n
incitecek sz sylemek, pot k
rmak, am
devirmek.
gaffar

* Kullar
n
n gnahlar
n
affeden, ba

layan, ba

lay
c
anlam
nda Allah'
n isimlerinden biri.

gafil
* evresindeki gerekleri grmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalg
n (kimse).
gafil avlamak
* umulmad
k, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma d
rmek.
gafil avlanmak
* beklenmedik bir s
rada yakalanmak, habersiz ve haz
rl
ks
z bir anda bir olayla kar

la
mak, zor duruma
d
rlmek.
gafilne
gafillik

* Dikkatsizlikle, gafletle yap


lan, gaflet iinde bulunan kimseye yak

an biimde.
* Gafil olma durumu, gaflet.

gafillik etmek
* evresindeki gerekleri grmemek, sezmemek.
gaflet

* Dalg
nl
k, dikkatsizlik, bobulunma, aymazl
k, dalg
, ihtiyats
zl
k.

gaflet basmak
* dalg
n, dikkatsiz bir durumda bulunmak.
* uykusu gelmek.
gaflet uykusu
* Dalg
nl
ktan ileri gelen uyu
ukluk.

gafur
gag

* ok ba

lay
c
ve merhamet eden, sayan anlam
nda Allah'
n s
fatlar
ndan biri.
* Oyuna komiklik ve ne
e katan beklenmedik sz veya hareket, glt.

gaga

* Genel olarak ku
larda a
z
n bir uzant
sdurumunda olan, biim ve bykl
dei
ik, boynuz yap
s
nda,
katve
k
nt
lorgan.
* A
z.
gaga burun
* Burnu uzun ve a
a
ya do
ru k
vr
k olan (kimse).
gagaburun
* Babodoslamasgagay
and
r
r biimde yap
lm
ticaret yelkenlisi.
gagalama
* Gagalamak i
i.
gagalamak
* (ku
) Gagas
yla yemi toplamak.
* (ku
) Gaga ile vurup
s
rmak.
* Azarlamak, h
rpalamak.
gagalanma
* Gagalanmak i
i.
gagalanmak
* Gagalamak i
i yap
lmak.
* Azarlanmak, h
rpalanmak.
gagala
ma
* Gagala
mak i
i.
gagala
mak
* (ku
lar iin) Birbirini gagalamak.
* Birbirini gagalayarak oyna
mak.
gagal

* Gagasolan.
* Gaga burun.

gagal
memeli
* Tek deliklilerin gagalmemeliler familyas
ndan, vcudu yumu
ak tylerle kapl
, eti yenen, Avustralya ve
Tasmanya
rmaklar
nda ya
ayan bir memeli tr, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus).
gagal
memeliler
* rnek tr gagalmemeli olan, tek delikliler tak
m
n
n bir familyas
.
gagams
* Gagayand
ran, gagaya benzeyen.
gagas
ndan yakalamak
* bir kimseyi kar
koyamayacak duruma getirmek.
Gagavuz

* Byk o
unlu
u Moldovo'da, az bir k
smDeliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna'da oturan
Ortodoks Trk halkveya halktan olan kimse.
Gagavuzca

* Gagavuz Trkesi.
gh
* Bkz. kh.
gh
ghce
gaile

* Bazen, ara s
ra.
* Zaman zaman.
* S
k
nt
, dert, keder, znt.
* U
ra
t
r
c
, przl i
, yk.
*
stenmeyen durum, babels
.

gaile amak
* s
k
ntyaratmak, znt vermek.
gaileli

gailesiz

* Ba
a dert olan, znt veren, gaile
karan.
* S
k
nt
solan, dertli.
* Gaile
karmayan.
* Gailesi olmayan, dertsiz, huzurlu, din.

gailesizlik
* Gailesiz olma durumu, dertsizlik.
gaip
* Gz nnde olmayan, haz
r bulunmayan, nerede oldu
u bilinmeyen.
* nc ki
i.
* Grnmez lem.
gaiplik

* Gaip olma durumu.


* Bir kimsenin lm tehlikesi iinde kaybolmasveya kendisinden uzun sre haber al
nmamassonucu yarg

kararile ki
iliine son verilmesi.
gaipten haber vermek
* (kendisinde manev g olduuna inan
lan kimse) gelecekte neler olaca

ndan veya bilinmeyen lemden


haber vermek.
gaita
gak

*
nsan d

k
s
.
* Kargan
n
kard

ses.

gaklama
* Gaklamak i
i.
gaklamak
gala

galaksi

* (karga) Gak diye ses


karmak.
* Resm bir trenden sonra verilen byk ve gsteri
li
len.
* Genellikle resm giysilerle gidilen, bir temsilin ilk oynan

veya bir filmin ilk gsterili


i.
* Gk adas
.

galalit
galat
galat
his

* Ar
kazeinden olu
an ve birok i
te kullan
lan plstik bir madde.
* Yanl
(kelime veya sz).
* Duygu yan
lmas
, yan
lsama.

galat
me
hur
* Yayg
n yanl

.
gale
galebe

*
erisinde kal
p yap
lan tarafkapl
, bir tarafa
k tepsi
eklinde dizgi aleti.
* Yenme, yengi.
* stnlk, okluk.

galebe almak
* yenmek.
* stn gelmek, bask
n
kmak.
galenit
galeri

galerici
galeta

*
inde doal kur
un bulunan slfr.
* Bir yap
n
n birok blmlerini aynkatta birbirine balayan iten veya d

tan yap
lm
genigeit.
* Sanat eserlerinin veya herhangi bir mal
n sergilendi
i salon.
* Maden ocaklar
nda a
lan yer altyolu.
* Galeri i
leten kimse.
* F
r
nda iyice pi
irilerek kurutulan e
itli biimde peksimet.

galeta unu
* Galetadan veya k
zarm
ekmek kabuundan yap
lan un.
galeyan

* Kaynama.
* Co
ma.

galeyan etmek
* kaynamak.
* co
mak.
galeyana gelmek
* co
mak, hiddetlenmek.
galeyana getirmek
* co
turmak.
galeyanl
* Galeyana gelmiolan.
gali
* Alak ve alt
dz gemi.
* Gemilerin st gvertelerinde ve palavralar
nda bulunan mutfak.

galiba
galibarda

* Grn
e gre, san
l
r ki, anla

lan.
* Mora alan k
rm
z
.

galibiyet
* Yenme, yengi.
galip

* Bir yar

ma, kar

la
ma, at

ma vb. sonunda yenen, stn gelen, ba


arkazanan.

galip gelmek
* yenmek, stn gelmek.
galiz

* Kaba ve irkin, i
ren.

galon
* Anglosaksonlar
n kulland

yakla

k 4,5 litrelik bir tr l birimi.


* o
unlukla akaryak
t vb. s
vmaddeleri ta

mada kullan
lan, silindir biiminde, metalden byk kap.
* Boya sanayiinde kullan
lan belitrelik ambalj.
galo

* Tabantahtadan yap
lm
deri ayakkab
.
* Sal
k kurumlar
nda ve zellikle hastahanelerde zel blmlere girerken ayaa geirilen ince ve
effaf
korumal
k.
galsame
galvaniz
geer.

* Solunga.
* "Galvanizlenecek paran
n bat
r
ld

erimiinko banyosu" anlam


na gelen galvaniz banyosu teriminde
* zeri deerli madenlerle kaplanacak bir bak
r levhan
n bat
r
ld

alt
n, gmveya pltin banyosu.

galvaniz banyosu
* Galvanizlenecek paran
n bat
r
ld

erimiinko banyosu.
galvanizci
* Maden paralar
n s
cakta dald
rma yntemiyle galvanizlenmesinde kullan
lan erimiinko banyosunu
haz
rlamak ve denetlemekle grevli i
i.
galvanize

* Paslanmaktan korumak iin erimiinkoya bat


r
larak kaplanm
(nesne).

galvanizleme
* Galvanizlemek i
i.
galvanizlemek
* Maden bir paraypaslanmaktan korumak iin galvaniz banyosunda erimiinko ile kaplamak.
galvanizlenme
* Galvanizlenmek i
i.
galvanizlenmek
* Galvanizlemek i
i yap
lmak.
galvanizletme
* Galvanizletmek i
i.
galvanizletmek

* Galvanizle kaplatmak.
galvanizli
* Galvanizlenmi(madde).
galvanizm
* Canlorganizmalarda do
ru ak
m
n etkisi olay
.
galvano

* Elektroliz yoluyla yap


lm
resim kli
esi.

galvanokoter
* Elektrikle k
zd
r
lan da
la
.
galvanometre
* M
knat
slinede olu
an sapmalar
gzlemek yoluyla elektrik ak
m
n
n
iddetini lmeye yarayan cihaz.
galvanoplsti
*
inde herhangi bir maden erimibulunan bir s
v
ya, istenilen e
yaydald
r
p s
v
dan elektrik ak
m
geirmek yoluyla o e
yaybir maden tabakas
yla kaplama i
lemi.
galvanoskop
* Manyetik bir ibre yard
m
yla elektrik ak
m
n
n varl

nveya ynn gsteren cihaz.


galvanotip
* Galvanoplsti yoluyla haz
rlanan ve tipo bask
da kullan
lan kabartma kli
e.
galvanotipi
* Tipografik kli
eleri o
altmada kullan
lan galvanoplsti.
galyot
* Ba
ve k

ok yuvarlak gulet tipinde, alt


dz bir gemi.
galyum

* ok seyrek bulunan, alminyumu and


ran, younlu
u 5,9, atom a
rl

69,72 olan, 29,8 C de eriyen


element. K
saltmasGa.
gam

* Tasa, kayg
, znt.

gam

* Sekiz notan
n kal
n sesten inceye veya inceden kal
na gitmek zere s
ralanm
dizisi. Do, re, mi, fa, sol, l,
si, do veya do, si, l, sol, fa, mi, re, do.
gam ekmek
* tasalanmak, kayg
lanmak, zlmek.
gam yapmak
* gam biiminde deneme ve al

t
rmayalg
veya sesle uygulamak.
gam yememek
* tasa etmemek, kayg
lanmamak, zlmemek.
gama

* Yunan alfabesinin nc harfi (g).

gama

nlar
* Radyoaktif cisimler taraf
ndan yay
lan ve x

nlar
ndan daha k
sa dalgalolan

nlar.
gamagloblin
* Kanda, lenfte, safrada vb. de bulunan bir protein tr.

gamal
gamba

* Bazeski dinlerin ve Nazizmin sembol olan, ularYunancan


n gama harfi biiminde k
r
lm
(ha).
*
yi toplanmam
halat veya zincirlerde ortaya
kan dola

kl
k, burulma.

gambot
* Birka topu olan bir e
it kk ve hafif savagemisi.
gamet
gametli

* Erkek veya di
i reme hcresi.
* Gameti olan, gamet olu
turan.

gamlanma
* Gamlanmak i
i.
gamlanmak
* Tasalanmak, znt duymak, kayg
lanmak.
gaml

gaml
l
k
gamma
gammaz

* Kayg
l
, tasal
.
* S
k
nt
veya znt veren.
* Gamlolma durumu.
* Bkz. gama.
* Sz getirip gtren, arkadan eki
tiren, ara bozucu, fitneci, kovcu.

gammazlama
* Gammazlamak i
i, kovlama.
gammazlamak
* Birinin yapt

i
i, syledi
i sz yermek, ktlemek, birisini yerip eki
tirmek, kovlamak.
gammazlanma
* Gammazlanmak i
i.
gammazlanmak
* Gammazlamak i
i yap
lmak, kovlanmak.
gammazl
k
* Gammaz
n i
i, fitnecilik, kovculuk.
gamsele
gams
z

* Geirmez kauuklu yamurluk.


* znts olmayan.
* Olaylar
kendine dert etmeden gei
tiren, ald
r
etmeyen, tasas
z.

gams
zl
k
* Gams
z olma durumu, tasas
zl
k.
gamze
ukur.

* Bazinsanlar
n enelerinde, yanaklar
nda do
al olarak bulunan veya gldkleri zaman grlen kk

* Yan bak

, gz szme, sitemli bakma.


-gan / -gen; -kan / -ken
* Fiillerden s
fat treten ek: s
k
l-gan,
en-gen, al

-kan, dv
-ken vb.
Ganal
gang

* Bat
Afrika'daki Gana'da ya
ayan veya Gana halk
ndan olan kimse.
* Bir maden cevherini, bir de
erli ta
saran de
ersiz madde.
* Maden cevher damar
n
n i
letilemeyen deersiz blm.

gangama teknesi
* Dibi tarayarak snger avc
l

nda kullan
lan tekne tr.
gangliyon
* Sinirlerde ve lenf damarlar
nda yer yer ortaya
kan yuvarlak
i
lik.
* Merkez sinir sistemi d

nda bulunan hcre gvdelerinin olu


turduu kitle.
gangster

* Yasa d

i
ler yapan ete yesi.
* Herhangi bir
kar iin her trl ktl yapan kimse.

gangsterlik
* Gangster olma durumu.
gani
* Zengin, varl
kl
.
* Bol.
gani gani
* Bol bol.
gani gnll
* Cmert, eli a
k.
ganimet

ganyan

* Sava
ta d
mandan zorla ele geirilen mal.
* Bir rastlantsonucu ele geen kazan veya imkn.
* Yama sonras
nda elde kalan mal, al
nt
.
* At yar

lar
nda birincili
i kazanan (at).
* Bu at iin al
nan bilet.

ganyan oynamak
* bir at yar

nda resm programda yer alan at


n numaras
nta

yan bileti alarak onun birinci gelmesi tahmini


zerine para yat
rmak.
gar
garabet
garaip

* Yolcu ve e
ya ula

m
nsa
lamak iin demir yolu ile ilgili birok kurulu
un bulundu
u yer.
* Yad
rganacak yn olma, gariplik, tuhafl
k.
* Grlmemi
,
a

lacak
eyler, i
itilmemiolaylar.

garaj
* Otomobil, vagon gibi ta

tlar
n konulduu st rtl yer.
* Otomobillerin bak
m ve onar
m
n
n yap
ld
yer.
* ehirler aras
yolcu otobslerine hareket ve var
noktasolarak belediyelerce ayr
lan yer, otogar.

garajc

* Otomobil, otobs gibi ta

tlarbelli bir sre bar


nd
racak kapalyer salayan, gereinde bak
m ve
onar
mlar
nyapt
ran i
letmeci.
garam
garanti

* D
nceden ok, canlduygulara ve a
ka dayanan (sanat eseri).
* Gvence, inanca, teminat.
* Kesinlikle, kesin olarak, ne olursa olsun.

garanti etmek
*o
eyle ilgili olarak gvence vermek.
* bir i
in gerekle
mesi iin gerekli nlemleri almak.
garanti vermek
* gvence alt
na almak.
garantileme
* Garantilemek i
i.
garantilemek
* Bir i
in gerekle
mesi iin gereken nlemleri almak, sa
lama balamak.
garantili

* Garantisi olan, gvenceli.

garantisiz
* Garantisi olmayan, gvencesiz.
garantr

* Gvence veren ve bunun gerekle


mesini gzeten ve denetleyen kimse, kuruluveya devlet.

garaz
* Hedef, ama, maksat.
* Birine kar
gdlen ktlk etme iste
i, kin, d
manl
k.
garaz (veya garez) balamak
* birine kar
d
manl
k beslemek.
garaz(veya garezi) olmak
* birine kar
ktlk, kin beslemek.
garazkr

* Garaz balayan.

garazkrl
k
* Garaz balama durumu.
garazl
* D
manl
k besleyen, kin gden, garazolan.
garazs
z

* D
manl
k beslemeyen, garazolmayan.

garazs
z ivazs
z
* Hibir gizli maksat gtmeden.
garb

* Bat
ynnde olan, bat
ile ilgili, bat
ya zg olan; bat
.

gar gur

* Birbirine srtnen nesnelerin


kard
ses.

gar gur etmek


* gar gur diye ses
karmak.
gard
* Eskrim, boks gibi oyunlarda korunma iin al
nan durum.
gardenparti
* Bir bahede veya parkta yap
lan davet.
gardenya

gard
fren
gard
rop

* Kk boyas
gillerden, s
cak blgelerde yeti
en bir a
a veya a
a
k cinsi (Gardenia).
* Bu aa

n gzel kokulu iei.


* Trenlerde vagon frenlerini i
leten kimse.
* Giysi dolab
veya yeri.
* Bir ki
inin sahip oldu
u btn giysileri, giysi tak
mlar
.

gard
ropu
* Giydirici.
gardiyan
* Ceza evlerinde dzeni, tutuklular
n yasalara uygun biimde davranmalar
n
sa
lamakla grevli kimse.
gardiyanl
k
* Gardiyan olma durumu veya gardiyan
n grevi.
garez
gargar

* Bkz. garaz.
* Szgeli testi.

gargara
* Yutmadan, su veya ba
ka bir s
vile azveya boazalkalama i
i.
* Bu maksatla kullan
lan ill
s
v
.
gargara yapmak
* bir s
vile azveya bo
az
alkalamak.
gargaraya getirmek
* grltye, kar

kl

a bo
arak bir szn veya bir i
in etkisini azaltmak, da
tmak, dikkatten ka
rmak.
gariban

* Kimsesiz, zavall
, garip.

garibanl
k
* Gariban olma durumu.
garibe
* a

lacak
ey, yad
rganacak
ey.
garibine gitmek
* yad
rgamak,
a

rmak.
garip

* Kimsesiz, zavall
.

* Yabanc
, gurbette ya
ayan, elgin.
* Yad
rganan, anla

lmam

, gizli ynleri olan, yabans


, tuhaf.
* Dokunakl
, hzn veren.
* a

lacak bir
ey kar

s
nda sylenir.
garip bulmak
* yad
rgayarak kar

lamak, tuhaf ve anla

lmaz olarak nitelemek.


garip garip
* Zavall
,
a
k
n bir biimde.
garip ku
un yuvas
n
Allah yapar
* garip ve kimsesiz ki
iye Tanryard
m eder.
gariple
me
* Gariple
mek i
i.
gariple
mek
* Garip bir duruma gelmek.
gariplik

* Garip olma durumu, garabet.

gariplik basmak
* yaln
zl
k kmek.
garipseme
* Garipsemek i
i.
garipsemek
* Kendini gurbette veya kimsesiz gibi d
nerek ilenmek.
* Bir
eyi garip, tuhaf ve uygunsuz bulmak, al

amamak, yad
rgamak.
gark

* (suya) Batma, bat


rma; boulma.

gark etmek
* bat
rmak, bo
mak.
* birine bir
eyi bol bol vermek.
gark olmak
* gmlmek, batmak.
* bir
eyden bol miktarda olmak.
garni

* Herhangi bir yiyecek blm bulunmayan otel.

garnitr

* Herhangi bir
eyi ona uygun nitelikte tamamlayan nesne.
* Giyecekleri sslemek iin eklenen
ey, ss.
* Et veya bal
k gibi as
l yeme
in yan
na sslemek veya tamamlamak iin eklenen sebze, patates gibi
yiyecekler.
garnitrl
* Garnitr olan.
garnizon

garoz

* Bir
ehri savunan veya yaln
z orada bulunan asker birlikler.
* Asker birliklerin bulundu
u yer.
* Palamut ve toriin i organlar
.

garp
garp
garp
l
k

* Bat
.
* Bat
kltr ve medeniyetinden yana olan.
* Bat
yanl
solma durumu.

garpkr
* Bat
rneklerine benzer, Bat
yap
s
.
garpl

* Bat
l
.

garpl
la
ma
* Bat
l
la
ma.
garpl
la
mak
* Bat
l
la
mak.
garpl
la
t
rma
* Bat
l
la
t
rma.
garpl
la
t
rmak
* Bat
l
la
t
rmak.
garpl
l
k
garson

* Bat
lolma durumu, bat
l
l
k.
* Lokanta, otel, pastahane, kahvehane gibi yerlerde m
terilere hizmet eden kimse.

garsoniyer
* Bazerkeklerin, kendi konutlar
ndan ayr
olarak evlilik d

ili
kiler iin tuttuklarzel konut.
garsonluk
* Garson olma durumu.
* Garsonun grevi.
gaseyan

*
bulant
s
.
* Kusma.

gaseyan etmek
* kusmak.
gas
p
gasil

* Zorla alan.
* l y
kama.

gasletme
* Gasletmek i
i.
gasletmek
* (ly) Y
kamak.
gasp

* Bir malsahibinin izni ve haberi olmadan zorla ve hile ile alma.

gaspetme
* Gaspetmek i
i veya biimi.
gaspetmek
* Zorla, izinsiz almak.
gassal

* l y
kay
c
s
.

gastrit
* Mide iltihab
.
gastroenterolog
* Sindirim sistemi hastal
klar
hekimi, sindirim bilimci.
gastroentoroloji
* T
bb
n sindirim sistemi hastal
klar
ninceleyen dal
, sindirim bilimi.
* Hastahanelerde sindirim organlar
hastal
klar
n
n incelendi
i, tedavi edildii blm.
gastronom
* Damak zevki olan, az
n
n tad
n
bilen, iyi yemekten anlayan kimse.
gastronomi
*
yi yemek merak
.
* Sal
a uygun, iyi dzenlenmi
, hove lezzetli mutfak; yemek dzeni ve sistemi.
gastroskop
* Yutma borusu, mide ve on iki parmak ba

rsa

n
n gzle grlmesini sa
layan, hastaya a
z yolu ile
uygulanan fiberoptik alet.
gastroskopi
* Gastroskopla yap
lan muayene.
gastrul
* Yumurta hcresi o
ulcuk durumuna gelirken blstulan
n bir noktas
ndan ukurla
arak i ie gemiiki
hcre katmanbiimine girme evresi.
ga
iy
* Kendinden geme, esrime.
ga
yolma

* Ga
yolmak i
i veya durumu.

ga
yolmak
* Kendinden gemek, esrimek.
gato

* Pasta, rek.

gauss
* Manyetik alan
n
iddet birimi. K
saltmasG.
gavot
gvur

* Bir tr eski Frans


z halk dans
.
* Mslman olmayan kimse, Hristiyan.
* Dinsiz kimse.
* Merhametsiz, ac
mas
z, inat
.

gvur etmek

* bo
una harcamak, yerinde harcamam
olmak, i
e yaramaz duruma getirmek.
gvur eziyeti
* Bile bile verilen zahmet, eziyetli i
.
gvur icad
* Bat
yap
s
teknik e
yaya eskiden tutucu evrelerin verdii ad.
gvur inad
* Yumu
at
lamayan, yok edilemeyen inat.
gvur inadtutmak
* iyiden iyiye inatla
maya ba
lamak.
gvur olmak
* Hristiyan olmak.
* bo
una harcanmak.
gvur orucu gibi uzamak
* bir igereinden ok srmek.
gvur ls gibi
* ok a

r ve hantal.
gvura k
z
p oru yemek (veya bozmak)
* ba
kas
na k
z
p kendine zararlolan bir iyapmak.
gvurca

* Bat
l
lar
n konu
tuu yabancdillerden herhangi biri.
* Ac
mas
z, insafs
zca.

gvurcas
na
* Hi ac
maks
z
n, insafs
zcas
na.
gvurla
ma
* Gvurla
mak i
i.
gvurla
mak
* Gvur olmak.
* Ac
mas
z davranmaya ba
lamak.
gvurluk

* Gvur olma durumu, dinsizlik.


* Ac
mas
zl
k, insafs
zl
k, gaddarl
k.

gvurluk etmek
* ac
mas
z, insafs
z davran

ta bulunmak, gaddarl
k etmek.
gayakol
gaybubet

* Peygamber a
ac
reinesinden
kar
lan ve hekimlikte kullan
lan bir s
v
.
* Bulunmay

, yokluk.

gaybubet etmek
* ortada grlmez olmak.
gaybubetinde
* bulunmad

s
rada, yokluunda.
gayda

* fleme dd
olan tulumlu bir alg
.

gaydac
gaye
gayeli

* Gayda alan veya yap


p satan kimse.
* Ama, hedef.
* Amacolan.

gayesiz
* Amacolmayan.
gayet
gayetle
gayr

gayret

* Pek, ok, pek ok, gl bir biimde, etkili olarak.


* A

rderecede.
* Ba
ka kimse, ba
kas
.
* (ga'yr) Arapa bazszlerin ba

na getirilerek "olmayan" anlam


n
verir.
* Ola
anst al

ma, aba, al

ma iste
i.
* Kutsal say
lan
eylere yabanc
lar
n sald
rmas
n
grmekten do
an dayanamama duygusu.
* Koruma, esirgeme, kay
rma duygusu.

gayret almak
* yreklenmek, cesaret almak.
gayret day
ya d
t
* i
, onu ba
arabilecek olana kald
.
gayret etmek
* emekle al

mak, abalamak, u
ra
mak.
gayret gstermek
* aba harcamak, ba
armak iin al

mak.
gayret ku
a
* Ku
ak ba
lama treninde gelinin beline dolanan ku
ak, k
rm
zkemer.
gayret vermek
* isteklendirmek, zendirmek, yreklendirmek.
gayrete gelmek
* bir i
i yapmaya veya bitirmeye zenmek; canlanmak.
gayretine dokunmak
* bir i
i yapamayaca

nileri srenlere k
zarak veya kendisinin yapmas
beklenen i
i ba
kas
n
n yapmas
ndan
utan duyarak ba
armaya al

mak.
gayretke
* al

kan.
* Yan tutan, kay
ran.
gayretke
lik
* Gayretkeolma durumu.
gayretlenme
* Gayretlenmek i
i.

gayretlenmek
* al

ma istei duymak veya al

ma iste
i artmak.
gayretli

* al

kan, aba gsteren.

gayretlilik
* Gayretli olma durumu.
gayretsiz
* al

mayan, aba gstermeyen.


gayretsizlik
* Gayretsiz olma durumu.
gayr
gayri

* Art
k, bundan byle.
* Ba
ka, di
er.
* Art
k, bundan sonra.

gayriahlk
* Ahlka ayk
r
, ahlks
zca.
gayriakl
* Ak
l d

, irrasyonel.
gayricidd
* Cidd olmayan, lubal, ciddiyetsiz.
gayriihtiyar
*
stemeksizin, d
nmeden, elinde olmayarak.
gayriilm

* Bilime ayk
r
, bilime uymaz, bilim d

gayriinsan
*
nsanl
k d

.
gayriirad

*
stensiz, irade d

gayrikabil
* Olamaz, olamayacak, zm olmayan.
gayrikabiliitiraz
* Kar

k
lamayacak kadar kesin.
gayrikabilik
yas
* Kar

la
t
r
lamaz, llemez, bamba
ka.
gayrikabili
ifa
*
yi onmaz, onulmaz.
gayrikabilitahmin
* Kestirilemez.
* Beklenmedik.
gayrikabilitelfi
* Yerine konulamaz, onar
lamaz, eksiklii giderilemez.

gayrikfi

* Yetersiz, yetmez.

gayrikanun
* Yasaya uygun olmayan, yasa d

.
gayrik
yas
* Kurals
z.
gayrily
k
* Yak

maz, yak

ks
z.
gayrimahdut
* S
n
rs
z, sonsuz, usuz.
gayrimahsus
* Duyulmaz, sezilmez.
gayrimakul
* Akla ayk
r
, sama.
gayrimalm
* Bilinmeyen, bilinmez, bilinmedik.
gayrimemnun
* Memnun olmayan, k
zg
n, ho
nutsuz, kskn, k
rg
n, s
zlanan.
gayrimenkul
* Ta

nmaz.
gayrimeskn
* Bo
,
ss
z,
enliksiz.
gayrimesul
* Sorumsuz.
gayrime
ru
* Yolsuz, yasaya veya treye ayk
r
.
* Evlilik d

.
gayrimezru
* Ekilmemi
, a
lmam
(toprak).
gayrimuayyen
* Belirsiz.
gayrimuhtemel
*
htimali bulunmayan, olaca
san
lmayan.
gayrimuntazam
* Dzensiz, da

n
k, geli
igzel.
gayrimutab
k
* Uyu
mayan; uymayan, uygun gelmeyen.
gayrimmbit
* orak, verimsiz.
gayrimmkn
* Olmaz, imkns
z.

gayrimnasip
* Uygunsuz, yak

ks
z.
gayrimsav
* E
itsiz, denk olmayan.
gayrimslim
* Mslman olmayan.
gayrimsmir
* Yarars
z, verimsiz, sonusuz.
gayrimtecanis
* Ayrcinsten, ba
da
maz.
* Kar

mam

, bada
mam

.
gayrinizam
* Dzenli olmayan, dzensiz.
gayrisafi

* Kar

k, kat

k.

gayrisafi has
lt
* Net olmayan gelir.
gayrisafi mill hs
la
* Bir lkede bir y
l sresince retilen mal ve hizmetlerin piyasa fiatlar
na gre hesaplanan de
eri.
gayris
hh
* Sal
klolmayan, sa
l
ks
z.
gayri
ahs
* Ki
ilik d

.
gayri
uur
* Bilin d

olan veya bilin d

olarak, yapt

n
bilmeyerek.
gayritabi

* Doa d

, doaya ayk
r
.
* Ola
an d

.
* Acayip.

gayrivaki
* Olmam

, olmad
k.
gayrivarit

* Hat
ra gelmez.

gayrivaz
h
* Anla

lmaz, kapal
, rtl.
gayur

* Gayreti olan, gayretli, ok al

kan.

Gayya
* Cehennemde bulunduu var say
lan bir kuyunun veya derenin ad
.
gayya kuyusu
* Karma

k i
lerin dnd
yer veya ok apra

k durum.
gayz

* fke, h
n.

gayzer
gayzerit
gaz

* Volkan blgelerinde, belli aral


klarla su ve buhar f

k
rtan s
cak kaynak, kayna.
* Volkan blgelerinde olu
an silisli kelti, kayna ta

.
* Tl.

gaz
* Normal bas
n ve s
cakl
kta olduu gibi kalan, iinde bulundu
u kab
n her yan
na yay
lmak ve bu kab
n i
yzeyinin her noktas
na bas
n yapmak zelliinde olan ak

kan madde.
* Gaz ya
, petrol.
* Sindirim borusunda, a

zdan yutulan hava ile mayalanma sonucu olu


an uucu maddelerin kar

mas
.
* Gaz lmbas
.
* (motorlu aralarda) Benzin.
gaz bezi
* Gaz bezi.
gaz bombas
*
inde canl
lar iin tehlikeli gazlar bulunan bomba.
gaz boyamas
* En son i
lem olarak gaz ya
na sokularak boyalarsabitle
tirilmiolan ba
l
k, barts.
gaz detektr
* Boru hatlar
yla ta

nan gaz
n kontrol edilen ortamda bulunup bulunmad

ntespit edebilen ve
konstrasyonu lebilen cihaz.
gaz ibii

* Gaz
n yand

a
z.

gaz lmbas
*
ine konan gaz ya
nbir fitil yard
m
yla yakan,
i
eli, trl biimlerde lmba.
gaz maskesi
* Zehirli gazlardan korunmak amac
yla zel olarak yap
lm
gere.
gaz oca

* Gaz ya
yla yanan ocak.
gaz lm
* Gazlar
n hacim, younluk vb.nin llmesi.
gaz sayac
*
inden geen gaz
n ne kadar olduunu len ara, hava gazsaati.
gaz sobas
*
ine konan gaz ya
n
n yanmas
yla
s
nan soba.
gaz ta

* Bileme i
inde kullan
lan bir tr ta
.

gaz ya

* Renksiz veya sarrenkte, ham petroln 150-250 C ler aras


nda eritilmesinden elde edilen akaryak
t.
gaz yuvar
* Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz katman
, atmosfer.
gaza

*
slm dinini korumak veya yaymak amac
yla Mslman olmayanlara kar
yap
lan sava
, kutsal sava
.
gaza basmak
* harekete geirmek veya h
z
n
art
rmak iin motorlu ta

t
n gaz pedal
na basmak.
gaza getirmek
* birini olmad
k bir
ey veya hayal bilgilerle co
turmak, ileri srmek.
gazaba gelmek
* fkelenmek, k
zmak.
gazaba u
ramak
* gl bir kimsenin h

m
na u
ramak.
gazab
n
yenmek
* fkesini,
iddetini gstermemek veya bast
rmak.
gazal
gazap

* Ceyln.
* fke, k
zg
nl
k, hiddet.

gazapland
rma
* Gazapland
rmak i
i.
gazapland
rmak
* fkelendirmek, k
zd
rmak.
gazaplanma
* Gazaplanmak i
i.
gazaplanmak
* fkelenmek, k
zmak.
gazapl

* fkeli, k
zg
n, hiddetli.

gazeki
* Cepken alt
na giyilen kolsuz bir e
it giysi.
gazel

* Divan edebiyat
nda beile on bebeyit aras
nda de
i
en, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin
ikinci dizeleri birinci beyitle uyakl
, en ok lirik konularda yaz
lan naz
m biimi.
* Klsik Trk mzi
inde belli bir kurala ba
lolmadan bir ki
i taraf
ndan herhangi bir makamda gezinerek
sesle yap
lan taksim.
gazel

* Sonbaharda kuruyup dklen a


a yapra

gazel damar
* ah damar
.
gazel okumak
* gazel sylemek.
* oyalamak veya kand
rmak zere boszler sylemek.
gazel tutturmak
* yksek sesle
arkveya trk sylemek.
gazelhan

* Gazel okuyan, gazel syleyen kimse.

gazelhanl
k
* Gazel sylemeyi kendine meslek edinme.
gazeliyat

* Bir
airin divan
nda bulunan gazeller blm.

gazellenme
* Gazellenmek i
i veya durumu.
gazellenmek
* (aa) Yapraklar
ndkmek.
* (yaprak) Sarar
p kurumak.
gazete
* Politika, ekonomi, kltr ve daha ba
ka konularda haber ve bilgi vermek iin, yorumlu veya yorumsuz, her
gn veya belirli zaman aral
klar
yla
kar
lan yay
n.
* Gazetenin ynetildi
i, haz
rland

, bas
ld
yer.
gazeteci

* Gazete yay
mlayan kimse.
* Gazeteye yazyazmay
, haber toplay
p vermeyi veya gazetenin yazi
lerinde al

mayiedinen kimse.
* Gazete satan kimse.

gazetecilik
* Gazetecinin yapt

i
.
gazetelik

gazhane

* Gazete koymaya yarar kk atk


.
* Gazeteye haber diye yaz
lacak nitelikte.
* Hava gazretilen veya depolanan yer.

gaz

* Termik etki olmaks


z
n kendili
inden grlen

k.
gaz

l
gazi
unvan
.

* Gaz

ile ilgili, gaz

saabilen.
* (
slml
kta) D
manla sava
an veya savayapm
(kimse).
* Ola
anst yararl
klar gstererek d
man
yenen komutanlara veya
ehirlere devlet taraf
ndan verilen onur
* Sava
tan save zafer kazanm
olarak dnen (kimse).

gazi olmak
* sava
tan, lmeden dnmek.
gaziler helvas
* Undan yap
lan bir tr helva.
gazilik

gazino

gazinocu

* Gazi olma durumu.


* Gazi unvan
.
* Yiitlik.
* Yemek yenilen, gsteri izlenen, bazen oyun sergilenen elence yeri.
* Byk kahvehane ve birahane.

* Gazino i
leten kimse.
gazinoculuk
* Gazinocu olma durumu veya gazinocunun yapt
i
.
gazla!
gazlama

* defol, git!.
* Gazlamak i
i.

gazlamak

* Gaz ya
srmek.
* (motorlu aralarda) Motora fazla benzin gitmesini ve arac
n h
zlanmas
n
salamak iin gaz pedal
na
kuvvetle basmak.
* Kamak.
gazlanma

* Gazlanmak i
i.

gazlanmak
* Gaz ya
srlmek.
* Sindirim yolunda gaz olmak.
gazla
ma

* Gazla
mak i
i veya durumu.

gazla
mak
* Gaz durumuna girmek.
gazla
t
rma
* Gazla
t
rmak i
i.
gazla
t
rmak
* Bir maddeyi gaz durumuna dn
trmek.
gazl
gazlbez

* Gazolan veya gaz bula


m
olan.
* Yaralara kapat
lan ince ve seyrek bez.

gazoil
* A
k sarrenkte, olduka k
vaml
, yak
c
ve yan
c
olarak kullan
lan petrol rn.
gazojen
gazolin

* S
vveya katyak
thava veya oksijen etkisiyle gazla
t
rmaya yarayan ara.
* Ham petroln ilk dam
t
lmas
nda ayr
lan ok uucu, hafif akaryak
t.

gazometre
* Gazlar
n toplanmas
, belirli bas
n alt
nda da
t
lmasiin kullan
lan depo.
* Gazler.
gazometri
* Bkz. gaz lm.
gazoyl
* \343 gazoil.
gazoz

iecek.

* Meyve esans
,
eker ve karbon asidi ile yap
lan, bas
nlhava ile
i
elere doldurularak haz
rlanan alkolsz

gazoz a
ac
* Bir szn ok sama olduunu bildirmek iin sylenir.
gazozcu
* Gazoz yap
p satan kimse.
* E
lence yerlerinde dola
arak gazoz satan kimse, gazoz sat
c
s
.
gazozculuk
* Gazozcunun yapt

i
.
gazler
gazs
z
gazup

* Belirli bas
n alt
nda gelen gaz
n hacmini lmeye yarayan ara, gazometre.
*
inde gaz olmayan veya gaz bula
mam
olan.
* fkeli.

gazve
* Arap a
iretleri aras
nda yap
lan sava
.
* Din u
runa yap
lan sava
.
Gd
* Gadolinyum'un k
saltmas
.
Ge
ge
-ge

* Germanyum'un k
saltmas
.
* Trk alfabesinin sekizinci harfinin ad
.
* Bkz. -ga / -ge.

gebe
* Karn
nda yavru bulunan (kad
n veya hayvan), ykl, hamile, ayl
.
*
inde oulcuk veya dlt bulunan (dl yata
).
* Bir birikim sonucu ortaya
kmasbeklenen (durum veya olaylar).
gebe kalmak
* (insan, hayvan iin) karn
nda yavru olu
mak.
gebe olmak
* bir
eyin olma ihtimali bulunmak.
gebelik

* Gebe olma durumu, hamilelik.


* Dllenme ile do
um aras
nda geen sre.

gebelik testi
* Gebe olup olmad

nanlamak iin yap


lan test.
geberik

* l, lm
.

geberip gitmek
* istenmedik bir biimde ve zamanda lmek.

geberme

* Gebermek i
i.

gebermek
* lmek.
gebertilme
* Gebertilmek i
i.
gebertilmek
* Gebertmek i
i yap
lmak, ldrlmek.
gebertme

* Gebertmek

i.

gebertmek
* ldrmek.
gebe
* Aptal, sersem.
* Bodur ve
i
man.
* Karn
iolan.
gebe
lik

* Gebeolma durumu.

gebre
* Att
mar etmekte kullan
lan k
ldan kese.
gebre

* Gebre otunun yemi


i.

gebre otu
* Srekli ye
il kalan algrnmnde bir bitki (Capparis).
gebre otugiller
* Gebre otu gibi bitkileri kapsayan familya.
gebreleme
* Gebrelemek i
i.
gebrelemek
* (hayvan
) Gebre (I) ile t
mar etmek.
gebrelenme
* Gebrelenmek i
i.
gebrelenmek
* Gebrelemek i
ine konu olmak.
gece
* Gnebatt
ktan gn a
armaya ba
lay
ncaya kadar geen sre, tn.
* Bu sre iindeki karanl
k.
* Gece vaktinde, geceleyin.
* E
lence, anma vb. amalarla geceleri dzenlenen toplant
.
gece bekisi
* Baziyerlerini, kurulu
largece bekleyen kimse.
gece gz kr gz
* geceleyin iyi iyap
lamayaca

nanlat
r.

gece gndz
* Her zaman, ara vermeden, aral
ks
z, geceli gndzl.
gece gndz dememek
* vaktin uygun olup olmad

na bakmamak, vakit sememek.


* srekli olarak, ara vermeksizin bir i
i yapmak.
gece hayat
* Gece elencelerine d
knlk.
gece i
ili
i
* Geceleyin yap
lan h
rs
zl
k.
gece i
i krler i
i
* gece yap
lan i
in rand
manlolamayaca

n
anlat
r.
gece k
yafeti
* Gece giyilen elbise.
gece kulb
* Geceleri a
k olan, dans etmek, mzik dinlemek ve gsteri izlemek iin gidilen e
lence yeri.
gece ku
u
* Gece gezmesini seven kimse.
* Gece uyuyamayan.
* Geceleri para kar

erkeklerle ili
ki kuran kad
n.
* Yarasa.
gece mavisi
* Koyu mavi.
gece silhlgndz klhl
* kimseye sezdirmeden kt i
ler yapan kimse.
gece uu
u
* Asker amala uaklar
n geceleyin yapt

uu.
* Geceleri para kar

erkeklerle ili
ki kurmak i
i.
gece yan

* Uuk gibi birdenbire olu


an kabarc
klderi dkntlerine verilen ad.
gece yar
s
* Gne
in batmasile domasaras
ndaki srenin ortas
.
* Gecenin ilerlemisaatleri, gecenin ortas
.
gece yat
s
* Geceyi bir yerde konuk olarak geirme.
gece yay
* Gne
in gk kresinde bir gn boyunca izdi
i emberin ufuk alt
nda kalan paras
.
gececi

* al

ma s
rasgeceye rastlayan grevli.

geceki
* Gece olan, gece yap
lan.
gecekondu
* Yasa d

, gizlice yap
lan kk konut.
* Acele ile yap
l
vermi
, derme atma yap
.
gecekondu gibi

* derme atma yap


lm
olan (yap
).
gecekonducu
* Gecekonduda oturan kimse.
* Gecekondu yap
p satan kimse.
gecekondula
ma
* Gecekondula
mak i
i.
gecekondula
mak
* Gecekondu say
so
almak, gecekondularla dolmak.
geceleme

* Gecelemek i
i.

gecelemek
* Geceyi bir yerde geirmek.
geceler gebedir
* her sabah uyand

m
z zaman yeni yeni olaylarla kar

la

r
z.
geceleri

geceleyin
geceli

* Gece vakti.
* Her gece.
* Gece vakti.
* "Hem gece hem gndz, srekli, aral
ks
z" anlam
ndaki geceli gndzl deyiminde geer.

geceli gndzl
* Srekli, durmaks
z
n.
gecelik
* Geceye zg olan, gece kullan
lan.
* Yatakta giyilen giysi, gmlek.
* Bir gece iin denen cret.
gecesefas
*
ki eneklilerden, gece aan kk kokulu iekleri olan, otsu bir bitki (Mirabilis jalapa).
gecesefas
giller
* rnek bitkisi gecesefasolan bir bitki.
geceyi gndze katmak
* aral
ks
z, gece gndz al

mak, byk aba gstermek.


gecikilme
* Gecikilmek durumu.
gecikilmek
* Gecikmek i
i yap
lmak.
geciki
* Gecikmek i
i veya biimi.
gecikme

* Gecikmek i
i, teehhr, rtar.

gecikmek
* Ge kalmak, herhangi bir i
i kararla
t
r
lan zamandan sonra yapmak.

gecikmeli
* Gecikmesi olan, tehirli, rtarl
.
gecikmesiz
* Gecikmesi olmayan.
geciktirilme
* Geciktirilmek i
i veya durumu.
geciktirilmek
* Gecikmesine yol a
lmak.
geciktirim
*
zleyiciye herhangi bir olay
n ortaya
kaca

nsezdirmek, fakat sonucu durmaks


z
n geciktirerek onu
srekli bir bekleme, gerginlik, s
k
ntiinde b
rakmak biimindeki anlat
m.
geciktirme
* Geciktirmek i
i, tehir.
geciktirmek
* Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek.
ge

-ge

* Kararla
t
r
lan, beklenen veya al

lan zamandan sonra, erken kar

t
.
* Belirli zamandan sonra olan.
* Bkz. -ga / -ge.

ge (veya ge efendim!)
* kulak asma, nem verme.
ge kalmak
* vaktinden sonra davranmak, gecikmek.
ge olsun da g olmas
n
* e
itli engellerle gerekle
meyen i
lerde avunmak iin sylenir.
gee

* Biraz ge olarak, ge saatlere yak


n.

gee
* (herhangi bir saat ba

n
) Geerek, geerken.
gee
geek

geeli
geen

geende

* Kar

l
kliki yandan her biri, yaka.
* ok geilen yer, i
lek yol.
* Kk tahta kpr.
* Geesi (II) olan.
* (hafta, ay, yaz, k
gibi zaman anlatan szlerle) Bir nceki.
* Belirsiz bir sre nceki, birka gn nceki.
* Ne kadar geti
i belli olmayan yak
n bir zaman nce.

geenek

* Bkz. koridor.

geenlerde
* Yak
n bir gemi
te, yak
nda.
geer
* Yrrlkte bulunan, geerli
i olan, kullan
lan.
* Be
enilen, makbul, mergup.
* S
n
f geme durumu.
geer ake
* herkese, aranan, beenilen, muteber.
geer ake
* Herkese, aranan, be
enilen, muteber.
geerleme
* Geerlemek i
i.
geerlemek
* Gemesini sa
lamak.
geerletme
* Geerletmek i
i.
geerletmek
* Geer duruma getirtmek.
geerli

geerlik

geerlilik

geersiz

* Yrrlkte olan, uygulanan, muteber.


* Be
enilen, tutulan, srm olan.
* Yrrlkte olma, de
erini srdrme durumu, reva.
* Srm olma durumu.
* Geerli olma durumu, geerlik.
* Bir kavram
n, bir yarg
n
n, mant
k veya anlamve de
eri bak
m
ndan onaylanabilir olmas
.
* Yrrlkten
kar
lm

, hkmsz.

geersizle
me
* Geersiz duruma d
me.
geersizle
mek
* Geersiz duruma d
mek, geerli
ini yitirmek.
geersizle
tirmek
* Geersiz duruma getirmek.
geersizlik
* Geersiz olma durumu, hkmszlk.
gege

* Seyredilecek uygun bir program aramak amac


yla televizyon kanallar
ntarama, zaping.

gege yapmak
* gegelemek.

gegeleme
* Gegelemek i
i veya durumu.
gegelemek
* Televizyon kanallar
n
aramak veya taramak, zaping yapmak.
gegin
* Gekin.
geici

* ok srmeyen.
* K
sa ve belli bir sre iin olan, gee
en, muvakkat, palyatif.
* Bula
an, bula

c
.
* Yaya, yoldan veya kar

dan kar

ya geen, yolcu.

geici madde
* Yasa, tzk ve ynetmeliklerde belirli bir sre geerli olan madde.
geicilik
* Geici olma durumu.
geili
geilme
geilmek

* Geilmek i
i veya biimi.
* Geilmek i
i.
* Gemek i
i yap
lmak.
* B
rakmak, terk etmek.

geilmemek
* bol veya ok, a

rolmak.
geim
* Geinmek i
i, geinme aralar
, geinme, mai
et.
* Anla
ma, uyu
ma.
geim derdi
* Geim s
k
nt
s
.
geim dnyas
* Ki
inin kendi
karlar
nd
nmesi gerektiini belirtmek iin kullan
l
r.
geim kap
s
* Ya
amak iin gereken kazanc
n sa
land

iyeri.
geim s
k
nt
s
* Geinmede ekilen glk.
geim yolu
* Ya
amak iin gereken kazancsa
lama aracveya aresi.
geim zorluu
* Geim s
k
nt
s
.
geimini dorultmak
* geinmek iin para kazanmak.
geimli

* evresindekilerle iyi geinen.

geimlik

* Yiyecek paras
, nafaka.

geimlilik
* Geimli olma durumu.
geimsiz
* evresindekilerle iyi geinemeyen, kavga
karan, huysuz,
irret.
geimsizle
me
* Geimsiz olma.
geimsizle
mek
* evresindekilerle iyi geinememek.
geimsizlik
* Geimsiz olma durumu.
geindirme
* Geindirmek i
i.
geindirmek
* Geinmesini salamak.
geinilme
* Geinilmek durumu.
geinilmek
* Geinmek i
i yap
lmak.
geinim
* Geinmek i
i.
geinip gitmek
* ok iyi deilse de
yle byle geinmek.
geinme

* Geinmek i
i.

geinme endeksi
* Belirli bir sosyal grubun ortalama ya
ama dzeyini srdrebilmesi iin yapmasgereken giderleri izleyen
fiyat indeksi.
geinmek
* Ya
amak iin gerekeni sa
lamak.
* Uzla
mak, anla
mak.
* Taslamak.
* Kendi ihtiyalar
nba
kalar
ndan sa
lamak.
* lmek.
geinmeye gnl olmamak
* herhangi bir konuda isteksizli
i belli etmek iin kullan
l
r.
geirgen

*
inden gaz, s
vgibi
eyleri kolayl
kla geiren.
* S
v
lar
n gemesine elveri
li (kaya).

geirgenlik
* Bazcisimlerin, ilerinden ba
ka
eyler (gaz, s
v
, ak
m) geirme zelli
i.
* Saydam cisimlerin

geirme derecesi.
* Kayalar
n, s
v
lar
n geebilmesine kar

elveri
lilii.

geirici

geirilme

* Geirmek i
ini yapan (kimse).
* U
urlamaya gelen.
* Geirilmek i
i.

geirilmek
* Geirmek i
i yap
lmak.
geirim
* Geirmek i
i.
geirimli

* Geirgen.

geirimlilik
* Geirgenlik.
geirimsiz
* Geirgenlii olmayan.
geirimsizlik
* Geirimsiz olma durumu.
geiri
geirme
geirmek

* Geirmek i
i veya biimi.
* Geirmek i
i.
* Gemek i
ini yapt
rmak, gemesini sa
lamak.
* Bir
eyi bir yandan br yana gtrmek.
* Bir
eyi bir yerden ba
ka yere ta

mak, nakletmek.
* Tespit etmek, yazmak, kaydetmek.
* Bir
eyi kendisine ayr
lm
olan yere yerle
tirmek; takmak.
* Yola
kan birini u
urlamaya gitmek, selmetlemek, te
yi etmek.
* (bir sre) Ya
amak, oturmak, kalmak.
* Giymek, giyinmek.
* Bir i
i birden ok ki
i zerinde uygulamak.
* (herhangi bir durumu) Ya
am
olmak, u
ramak.
* Etmek, yapmak.
* Bula
t
rmak.
* U
ra
mak.
* Bir ihtiyac
eldeki imknla kar

lamak.

geirtilme
* Geirtilmek durumu.
geirtilmek
* Geirmek i
i yap
lmak.
geirtme

* Geirtmek i
i.

geirtmek
* Geirmek i
ini yapt
rmak.
gei

* Gemek i
i veya biimi.
* Herhangi bir durumdaki de
i
me, intikal.

* Resimde iki ayr


rengi birbirine ba
layan ara ton.
* Bir para sresince bir tondan ba
ka bir tona atlama.
* Ses organlar
n
n bir durumdan tekine gemesi.
* Ak

, srekli olu
.
geihakk
* Geistnl
.
geistnl
* Cankurtaran, itfaiye, gvenlik aralar
na tan
nan, yolu ncelikle kullanma hakk
.
gei
im

* Gei
mek i
i, gei
me, tedahl.
* Belirli bir i
i yapma yeterliliinin ili
kili veya balant
lba
ka bir i
i yapma sonucunda artmas
, intikal.

gei
li

* Nesne ile kullan


labilen (fiil): Sevmek (okuma-ysevmek), grmek (ev-i grmek), k
rmak (cam-k
rmak),
dkmek (st- dkmek) gibi.
gei
me

* Gei
mek i
i.
* Yargeirgen bir zarla birbirinden ayr
lm
iki s
v
n
n kar

l
klgeerek birbirine kar

mas
.
* Yargeirgen bir eperin iki yan
na yerle
tirilmi
, deri
iklii farkliki s
v
dan olu
an yer dei
tirme olay
,

ozmos.
gei
mek
gei
siz

* Birbirinin iine geip kar

mak, tedahl etmek.


* Nesne ile kullan
lmayan (fiil), lz
m: Glmek, a
lamak, d
mek, gitmek, ksmek, bar

mak gibi.

gei
tirici
* Tedavi edici etkisi olmayan, arve s
z
lar
geici olarak azaltan, dindiren (il vb.).
gei
tirilme
* Gei
tirilmek i
i.
gei
tirilmek
* Gei
tirmek i
i yap
lmak.
gei
tirme
* Gei
tirmek i
i.
gei
tirmek
* Gereken nemi vermemek, stnde durmadan ba

ndan savmak.
* Az bir zararla atlatmak, kurtulmak.
geit

* Gemeye yarayan yer, geecek yer.


*
ki daaras
nda dar ve uzun yol.

geit hakk
* Bir ta

nmaz mal zerinden di


er bir ta

nmaz mal sahibinin gemesi biiminde doan yararlanma hakk


.
geit resmi
* Geit treni.
geit treni
* Bir topluluun zel gnlerde dzenli bir biimde belli bir yerden gemesi, geit resmi.
geit vermek
* geilecek bir yeri olmak.

gekin

*
htiyarlamaya yz tutmu
, gemi
.
* Gemi
.
* (bitkiler iin) Gere
inden ok olgun veya solmaya ba
lam

gekinlik
* Gekin olma durumu.
geme

* Gemek i
i, mrur.
* Birbirinin iine geirilerek tutturulan iki
eyden birinde bulunan
k
nt
l
para.
* ak
lm

, yap

t
r
lm
veya lehimlenmiolmay
p gereinde sklebilecek biimde paralar
birbirine tak
l
p
kenetlenmiolan.
geme namert kprsnden, ko apars
n su seni
* namerde kar
minnet alt
nda kalmaktansa s
k
nt
ya katlan.
gemek
* Bir yerden ba
ka bir yere gitmek.
* Bir yandan girip te yandan
kmak.
* Yol olarak kullanmak.
* (bir duruma) U
ramak, konu olmak.
* B
rakmak, vazgemek.
* Ya
amak.
* Bir
eyi bundan byle yapma durumunda olmamak.
* Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek.
* (hastal
k iin) Bula
mak, sirayet etmek.
* Herhangi bir durum, soya ekim yoluyla birinde grnmek.
* Bir yeri a
mak, br yana ula
mak.
* Yerini b
rak
p ba
ka yer almak.
* Bir konu zerinde veya bir yerde al

m
olmak.
* Etki yapmak, i
letmek.
* Grev almak.
* Kalmak, devrolmak.
* Geride b
rakmak, a
mak.
* Tkenmek, bitmek, sona ermek.
* stnlk salamak.
* Sylemeden veya bitirmeden atlamak.
* (zaman iin) A
mak, geride b
rakmak, harcamak.
* Bir mzik paras
nme
k ederek
renmek, almak veya sylemek.
* Birinden me
k etmek.
* (haberi) Bir ileti
im aracile bildirmek.
* Snmek.
* Yaz
lmak, girmek.
* Srm olmak, sat
lmak.
* Konu
mada veya bas
nda sz edilmek.
* Yrrlkte bulunmak, geerli olmak.
* Okulda, s
navda ba
argstermek.
* Bir yere gidip oturmak.
* (yol, ara veya akarsu iin) Bir yerin yak
n
ndan veya iinden gitmek.
* ok bekletilmekten rmeye yz tutmak.
* S
yr
lmak, kurtulmak, i
in iinden
kmak.
* eki
tirmek, yermek.
* Bazkelimelerle birle
ik fiil yapar.
gemeli
gemelik

* Gemesi olan.
* Bazyerlerden geenlerin demek zorunda olduklarpara, mruriye.

gemez

* Sahte, deerini yitirmi


, kalp.

gemez ake
* Deerini yitirmi
, kalp, sahte.
gemi
* Gemek i
ini yapm

.
* Zaman bak
m
ndan geride kalm

.
* rmeye yz tutmu
.
* Bu gne gre geride kalm
olan zaman, mazi.
* Arkada kalan hayat, mazi.
* Ki
inin lmyak
nlar
.
gemiola
* "o f
rsat bir daha ele gemez" anlam
nda kullan
l
r.
gemiolsun
* hastal
k, kaza geirenlere beklenmedik byk bir olumsuz durumdan kurtulanlara veya hapishaneye
girenlere sylenen iyi dilek sz.
gemizaman
* Fiilin belirttii zaman kavram
n
n, iinde bulundu
u zamandan nceye ait olmas
. Trkede bu zaman
belirli gemive belirsiz gemiolarak iki trldr: Ali geldi, Ahmet bu havada
stanbul 'a gidip gelmigibi.
gemizaman grnm
* -m

- gemizaman eki alm


fiille yard
mc
fiilin veya ba
ka bir fiilin birlikte kullan
lmas
ndan ortaya
kan
ve olay
n tamamlanm
olduu kavram
nveren grnm: Gelmiolmak, gitmiolmak, vermibulunmak gibi.
gemizaman s
fat-fiili
* Gemizaman kavramveren ve isim, s
fat gibi kullan
lan s
fat-fiil. Trkede bu s
fat-fiil -dik veya -mi
ekleriyle kurulur. Bildiklerinizi anlat
n. Tan
d
k adam. Gemi
i sayg
yla an
yoruz cmlelerindeki bildik, tan
d
k, gemi
birer gemizaman s
fat-fiilidir.
gemi
e mazi, yenmi
e kuzu derler
* gemi
te kalan olaylar
n zerinde durulmas
ndan hibir yarar beklenmez.
gemi
i kandilli
* Svg yerine sylenen bir sz.
gemi
i k
nal
* Svg sz.
gemi
i olmak
* aralar
nda eskiye dayanan dostluk, arkada
l
k olmak.
* aralar
nda k
rg
nl
a yol aacak bir durum gemibulunmak.
* bir durumun, daha nce gemibir evresi bulunmak.
gemi
leri
* birinin lmanas
, babasve yak
nlar
.
gemi
lerini kar

t
rmak
* birinin lm
lerini yermek veya onlara svmek.
geti Bor'un pazar
, sr e
e
ini Ni
de'ye (veya geti Bor'un pazar
)
* art
k ii
ten geti.
getii yoldan gemek
* daha nce ayn
olaylar
ya
am
olmak, tecrbe sahibi olmak.
getii yoldan gemek
* daha nce ayn
olaylar
ya
am
olmak, tecrbe sahibi olmak.

getim olsun
* vazgetim, kals
n.
geda

gedik

* Dilenci.
* Yoksul, fakir.
* Bir dzey stndeki y
k
k, atlak veya aral
k, rahne.
* Dageidi.
* Bo
luk, eksiklik.
* Glk, g durum.
* Eksik di
li.
* Yarma sald
r
s
nda d
man mevzilerinde a
lan yer.
* Bir i
i yapmak, bir
eyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz.

gedik a
lmak
* giderilmesi ok g bir eksiklik veya a
k ortaya
kmak.
gedik amak
* d
man mevzilerindeki zay
f bir noktadan giriyeri amak.
gedik kapamak
* kk bir ihtiyac
nkar

lamak.
gedik kapmak
* bir gelir kayna
ele geirmek.
gedikleri t
kamak
*
kan veya
kacak olan zorluklarnlemek.
gedikli

gedilme
gedilmek

gedme
gedmek

* Gedi
i olan.
* Bir yerle veya i
le olan ilgisini srp gtren (kimse), srekli, daim.
* Astsubay.
* Gedilmek durumu.
* Gedik olmak, gedik a
lmak.
* B
ak, keser vb.nin a

zlara

nmak.
* Gedmek i
i.
* Gedik amak, entmek, delmek.

ge
iri
* Geirmek i
i veya biimi.
ge
irme
ge
irmek
ge
irti

* Geirmek i
i.
* Midede toplanan gazsesle a
zdan
karmak.
* Geirirken
kan ses.

ge
rek

* Yumu
ak kaburga kemikleri.
* Kaburgan
n alt yan
nda bulunan bo
luklardan her biri.

ge
rek batmas
* Gerekte duyulan sanc
.
geh

* Bkz. gh.

gehgeh
* Bu sz nbetli hastal
a yakalanmak anlam
nda kullan
lan gehgeh tutmak deyiminde geer.
gel gelelim
* fakat, ama, ancak.
gel keyfim gel
* byk bir memnunluk veya alay anlat
r.
gel zaman git zaman
* aradan olduka uzun bir zaman getikten sonra.
gelberi
* Byk ocaklardan ate
i d

arekmek iin kullan


lan uzun sapldemir ara.
* T
rm
k.
* Harman dkntlerini toplamaya yarayan ara.
* Aa dallar
nbudamak iin kullan
lan e
ri demir.
gelberi etmek
* a

rmak, almak, kendine mal etmek.


gele

* Tavla oyununda elinde k


r
k ta
bulunan oyuncunun att

uygun olmayan zar.

gelece
i varsa grece
i de var
* ktlk yapmaya kalk

acak olursa, kar

nelbette grr.
gelece
i varsa, grece
i de var
* ktlk yapmaya kalk

acak olan, bunun kar

n
elbette grr.
gelecek

* Zaman bak
m
ndan, ileride olmas
, gerekle
mesi beklenen.
* Daha gelmemi
, ya
anacak zaman, istikbal, ati.

gelecek bilimi
* Ftroloji.
gelecek zaman
* Fiilin belirttii zaman kavram
n
n, iinde bulundu
u zamandan sonraya ait olmas
. Trkede bu zaman
ba
l
ca -e, -ecek, -esi, -se, -meli ekleriyle kurulur: Gele, gelecek, gelesi, gelse, gelmeli gibi.
gelecek zaman grnm
* Gelecek zaman s
fat-fiiliyle yard
mc
fiilin birlikte kullan
lmas
ndan ortaya
kan ve niyet kavramveren
grnm.
gelecek zaman kipi
* Fiilin belirttii zaman kavram
n
n, iinde bulunulan zamandan sonraya ait oldu
unu s
n
rlbir biimde
gsteren kip. Trkede bu kip -acak / -ecek ekiyle kurulur: Gelece
im, geleceksin gibi.
gelecek zaman s
fat-fiili
*
sim veya s
fat gibi kullan
lan ve gelecek zaman kavramveren fiilimsi. Trkede bu s
fat-fiili -ecek / -esi
ekleriyle kurulur: Akacak kan damarda durmaz. Gresim geldi gibi.

geleceki

* Gelecekilik yanl
s
, ftrist.

gelecekilik
* Ftrizm.
geleen

* Ana
rmaa kar

an (akarsu).

gelembe
* Koyun yata

.
geleme
gelen

*
ki y
l srlmeyen, botarla.
* Gelmek i
ini yapan (kimse veya nesne).
* Bir

k kayna
ndan
k
p bir aynan
n yzne veya saydam bir cismin yzeyine d
en (

n).

gelen aam giden pa


am
* ynetim kimde olursa olsun benim iin fark etmez.
gelen geen
* Gelip geenler, gelenler, u
rayanlar.
gelen giden
* Gelenler, urayanlar, ziyaret edenler, gelip geenler.
gelen gideni arat
r
* bir i
e veya greve sonradan gelen orada daha nce al

andan daha ba
ar
s
z ve geimsiz olabilir.
gelen gideni arat
r
* bir i
e veya greve sonradan gelenin, orada daha nce al

andan daha ba
ar
s
z, kt olabilece
ini anlat
r.
gelen pa
am, giden a
am
* biri tekinin yerine geen byklerine hogrnmek yolunu tutanlar iin sylenir.
gelenek
* Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalm
olmalardolay
s
yla sayg
n tutulup ku
aktan ku
aa iletilen,
yapt
r
m gc olan kltrel kal
nt
lar, al

kanl
klar, bilgi, tre ve davran

lar, an'ane.
geleneki
* Geleneklere bal(kimse).
gelenekilik
* Toplumsal kurumlarve inanlardaha ok gemi
ten sregeldikleri iin benimseyen, sayg
n tutan,
destekleyen, yeni kltr gelerine daha az de
er veren tutum veya reti.
gelenekle
me
* Gelenekle
mek i
i.
gelenekle
mek
* Gelenek durumuna gelmek, gelenek de
eri kazanmak.
gelenekle
tirme
* Gelenekle
tirmek i
i.
gelenekle
tirmek
* Bir
eyi gelenek durumuna getirmek.
gelenekli

* Gelene
i olan, geleneklere dayanan.
geleneksel
* Gelene
e dayanan, gelenekle ilgili olan, an'anev.
gelenekselle
me
* Gelenekselle
mek durumu.
gelenekselle
mek
* Gelenek durumunu almak.
geleni

* Tarla faresi, byk fare.

gelge
* Yerli, temelli olmayan, geici.
* Bir izerinde srekli olarak durmayan, sebats
z.
gelgei
* Gelip geici, sebatkr olmayan (kimse).
gelgel

* Albeni, al
m, ekicilik.
* Ba
a tak
lan elmas veya alt
n ine.

gelgelelim
* Ancak, ne var ki, fakat.
gelgelli

* Gelgeli olan, al
ml
.

gelgit

* Bo
una gidip gelme.
* Ay ve Gne
'in yer yuvarzerindeki ekim gleri sebebiyle deniz yznde, zellikle ana denizlerde su
dzeyinin alalmas
, kabarmasolay
, meddcezir.
gelin

* Evlenmek iin haz


rlanm

, sslenmik
z veya yeni evlenmikad
n.
* Bir kimsenin olunun kar
s
.
* Aileye evlenme yoluyla girmiolan kad
n.

gelin abla
* Yenge.
gelin alay
* Gelini damat evine gtrmek iin gidenlerin hepsi.
gelin al
c
* Gelini gtrmek iin o
lan evinden gelen kimse.
gelin almak
* erke
e bir ebulmak.
* gelini baba evinden zel bir trenle al
p gvey evine gtrmek.
gelin bce
i
* Han
m bcei.
gelin ie
i
* Zambakgillerden bir bitki (Fritillaria imperialis).
gelin etmek
* k
z
evlendirmek.

gelin gitmek
* bir aileye, yere gelin olarak gitmek.
gelin gvey olmak
* ilgilinin nas
l kar

layaca
nd
nmeden bir i
i olmubitmisayarak sevinmek.
gelin hamam
* D
nden birka gn nce evlenecek k
z iin hamamda yap
lan tren.
* D
nn ertesi gn, gerdekten sonra, o
lan evinin kad
nlar
n
n gelini hamama gtrp topluca yapt
klar
tren ve y
kan
p temizlenme.
gelin havas
* Gelin alay
n
n k
z evinden ayr
l
p olan evine gidinceye kadar, yol boyunca, davul ve zurnan
n ald

zel
ezgi.
* Denizin hafif dalgal
,
rp
nt
lolmas
.
gelin ku
a
* Gk ku
a

.
gelin ku
u
* Tarla ku
ugillerden bir ku(Otocoris pencillatus).
gelin olmak
* (k
z) evlenmek.
gelin otu
* Gveyfeneri.
gelin teli

* Gelinlerin ba
lar
na tak
lan, parlak, uzun, ince gmtel.

gelin yazmak
* gelinin yzn de
i
ik ss gereleriyle bezemek.
gelinbo
an
* Bir ahlat tr.
gelincik
* Yaz
n k
rlarda, zellikle ekin tarlalar
nda yeti
en, k
rm
zve otsu bitki (Papaver rhoeas).
* Sansargillerden, ince uzun yap
l
, sivri eneli, kk bir hayvan, gelin kad
n (Mustela nivalis).
* Mezgitgillerden, y
lan bal

na benzer, eti sevilen bir bal


k (Mustela tricirrata).
* Y
lanc
k, arpac
k,
ban vb. verilen ad.
gelincikgiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, iine gelincik, ha
ha
, k
rlang
otu gibi bitkileri alan familya.
gelinfeneri
* Kukiraz
.
gelini ata bindirmi
ler "ya nasip" demi
* kesin sonu al
nmadan hibir i
e oldu bitti gzyle bak
lmaz.
gelinlik

* Gelin olma durumu.


* Gelin giysisi.
* Gelin giysisi yapmaya uygun (kuma
).
* Gelin olma a
na gelmi(k
z).
* Gelin iin haz
rlanm

gelinlik a

* Gen k
zlar
n evlenme dnemi.

gelinlik etmek (veya tutmak)


* (gelin) kocas
n
n yak
nlaryan
nda bir sre ba

nrtmek.
gelinliki
gelinme

* Gelinlik diken veya satan kimse.


* Gelinmek i
i.

gelinmek
* Gelmek i
i yap
lmak.
gelinparma

* Uzun taneli bir zm tr.


gelip atmak (veya gelip dayanmak)
* vakti gelmek, ka
n
lmaz olmak.
gelip geici
* Srekli olmayan, k
sa sreli.
gelip gemek
* bir yerden gemek.
* bir sre bir makam, bir yer vb.inde bulunmak.
* k
sa bir sre etkin olmak.
gelir

* Bir kimseye veya toplulua belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat.
* Bir ekonomik birimin belli bir sre iinde kazand

para (cret, ayl


k, kira vb.), varidat, irat.

gelir da

l
m
* Bir lkenin toplam gelirinin o lkenin bireyleri aras
ndaki da

l
m
.
gelir gider
* Salanan ve harcanan paralar.
gelir kayna
* Para sa
lama yeri veya faaliyeti.
gelir vergisi
* Ki
ilerin gelirlerinden, bir oran lsnde devlete dedikleri dolays
z vergi.
geli

* Gelmek i
i veya biimi.

geli
igzel
* Herhangi bir, zensiz, itinas
z, ba
tan savma, rastgele, llettayin.
geli
im

geli
kin
geli
me
blm.

* Geli
mek i
i, serpilip byme.
*
lerleme, inki
af, tekml.
* Geli
mi olan, mtekmil.
* Geli
mek i
i, inki
af, ne
vnema, tekml.
* Yaz
larda giriblmlerinden sonra konunun trl ynlerden a
l
p geni
ledii, zenginle
ti
i, olgunla
t

* Olan biten.

geli
mek

geli
tirici

* Byyp boy atmak, yeti


mek, ne
vnema bulmak.
*
lerlemek, olgunla
mak, geni
lemek, inki
af etmek.
* i
manlamak.
* Geli
tirme zelli
i olan.

geli
tirilme
* Geli
tirilmek i
i.
geli
tirilmek
* Geli
tirmek i
i yap
lmak.
geli
tirim
* Senaryonun haz
rlanmas
nda zet ile ayr
mlama aras
nda yer alan a
ama.
geli
tirme
* Geli
tirmek i
i.
geli
tirmek
* Geli
mesini sa
lamak, geli
mesine yol amak.
gelme

gelmek

* Gelmek i
i.
* Gelmiolan.
* Yeti
me.
* Bir

n
n, kayna
ndan
karak bir ayna yzne veya saydam bir cismin yzeyine eri
mesi.
* Bir yere gitmek, varmak.
* Geriye dnmek.
* Oturmaya, ziyarete gitmek.
*
sabet etmek.
* Varmak, ula
mak.
* Varl

nsrdrmek, ya
amak, intikal etmek.
* Ortaya
kmak, do
mak.
* Belli bir sre dolmak veya belli bir zamana ula
mak.
* Kadar olmak.
*
kmak, ynelmek.
*
zlemek, takip etmek.
* Bir yerden al
n
p bir yere ula
t
r
lmak.
* Kat
lmak, eklenmek, tremek.
* Daha nce zerinde durulmuolan bir konuya yeniden dnmek.
* Sonu
kmak.
* Dayanmak, tahamml etmek.
* Kendine yap
lan herhangi bir davran
veya durumu iyi kar

lamak.
* Bir
eye sonradan inanmak, dorulu
una hak vermek, e
ilim gstermek, kabul etmek.
* Etkisini herhangi bir biimde gstermek.
* Kazan
lmak, sa
lan
lmak.
* Uymak.
* Olmak, -e uramak.
* Akmak.
* D
mek, rast gelmek.
* Grnmek, san
lmak.
* Uygun d
mek.
* Ba
lamak, ortaya
kmak.
* Mal olmak.
* Biriyle birlikte gitmek.
* (zaman gsteren szlerle birlikte) Ba
lamak, ula
mak.
*
htiya anlatan deyimler kurmaya yarar.
* Srerlik fiili yapmaya yarar.

* -mez, -mezlik ile birlikte yapmac


k anlatan deyimler yapar.
* Ynelme durumundaki bazkelimelere getirilerek birle
ik fiil yapar.
* Gelmek fiilinin olumlu emir kipi, bazen t, istek anlat
r.
* Gel, gelsin biiminde "elinde ise" anlam
nda da kullan
l
r.
* dike...-ece
i biiminde kullan
lan s
fat-fiil eklerinden sonra geldiinde nceki fiille ilgili olarak peki
tirilmi
bir istek ve srerlik bildirir.
* (s
ralama gsteren kelimelerle ve s
ralama says
fatlar
ile) Herhangi bir s
rada bulunmak.
gelmi

*
ri bal
klarda k
l
k durumunda olan kemik.

gelmigemi
* Bugne kadar gelmiolan.
gelsin... (veya gelsin... gitsin...)
* ya
antveya durumun rahatl

nanlat
r.
* sorumsuzca davran
p i
ine gereken nemi vermemeyi anlat
r.
gem
* Atynetmek iin a
z
na tak
lan demir ara.
gem almak
* (at) al

p hizmete elveri
li duruma gelmek.
gem almamak
* sz dinlememek.
gem vurmak
* hayvan
n a
z
na gem takmak.
* birinin ta
k
nl

n
nlemek.
gemi

* Su stnde yzen, insan ve yk ta

maya yarayan byk ta

t, sefine.

gemi adam
* Bir iszle
mesine dayanarak gemide al

an kaptan, subay, tayfa vb. kimselere verilen ad.


gemi aslan
* Gsteri
i yerinde olduu hlde hibir i
e yaramayan adam.
gemi az
ya almak
* at, gemi az
lararas
na al
p etkisiz b
rakarak svarisinin ynetiminden
kmak ve alabildi
ine ko
mak.
* sz dinlemez olmak.
gemi enkaz
* Batm
veya hasara uram
gemiden arta kalanlar.
gemi
zgaras
* stnde gemi yap
lan byk k
zak.
gemi iskeleti
* Geminin gvdesinin yap
lmas
ndan nceki ana yap
s
.
gemi karaya oturmak
* gemi, s
bir yere saplan
p kalmak.
gemi le
i
* Batm
gemi teknesi.
gemi yata

* Gemileri korumaya elveri


li koy.

gemici
gemicilik

gemilik

* Gemide al

an veya gemi i
leten kimse.
* Gemi kullanma veya i
letme i
i.
* Gemi endstrisi.
* Gemi yap
lan yer, tersane.

gemini k
smak
* bir kimsenin zerindeki bask
yartt
rmak.
gemisi
apa oturmak
* i
, dzelemeyecek kadar bozulmak.
gemisini kurtaran kaptan
* g bir duruma d
nce ne yap
p yap
p kurtulanlara vg olarak sylenir.
gemisini yrtmek
* (bir i
i) hibir engel tan
madan srdrmek.
gemleme
* Gemlemek i
i.
gemlemek
* (hayvan
n) Az
na gem takmak.
* A

ristek ve davran

lara engel olmak, frenlemek.


gemlenme
* Gemlenmek i
i.
gemlenmek
* Gemlemek i
i yap
lmak veya gemlemek i
ine konu olmak.
gen

gen

* Geni
.
* gen, drtgen gibi geometri terimlerinde "kenarl
" anlam
yla kullan
lm

t
r.
* Bir sre srlmeyerek bob
rak
lm
(tarla).

gen
*
inde bulunduu hcre veya organizmada zel bir etkisi olan, ku
aktan ku
aa ve hcreden hcreye geen
kal
t
msal ge.
gencecik
* ok gen.
gencelme
* Gencelmek durumu.
gencelmek
* Genle
mek.
gen

* Ya

ilerlememiolan ihtiyar kar

t
.
* (bitki, hayvan iin) Geli
mesini tamamlamam
olan.
* Genlikteki zelliklerini koruyan, din.
* Zihin bak
m
ndan yeterince geli
memi
, toy.
* Yeni geli
mekte olan, k
sa bir gemi
i olan.

gen irisi

* Ya

na gre ok serpilip bym


.

genle
me
* Genle
mek i
i.
genle
mek
* (bir kurulu
) Gen yelerle yenile
mek.
* Gen grnmek.
* Yeniden genlik ve canl
l
k kazanmak.
genle
tirilme
* Genle
tirilmek i
i.
genle
tirilmek
* Genle
tirmek i
i yap
lmak.
genle
tirme
* Genle
tirmek i
i.
genle
tirmek
* Yeniden genli
ine ve dinli
ine kavu
turmak.
* (bir kurulu
u) Gen yelerle canland
rmak.
* Gen gstermek.
genlik

genten

* Gen olma durumu, ihtiyarl


k kar

t
.
*
nsan hayat
n
n ergenlikle orta yaaras
ndaki dnemi.
* Gen insanlar
n btn.
* Gen bir kimsenin tutumu.
* Gen say
lan (kimse).

gene
* Yeniden, bir daha, yine, tekrar.
* yle de olsa; yle olmas
na kar

l
k.
* ylesi de.
gene de

* yle oldu
u hlde, ra
men.

genel
* Bir
eye veya bir kimseye zg olmay
p onun btn benzerlerini iine alan, umum.
* Ayr
nt
largz nne al
nmayarak btn bak
m
ndan ele al
nan.
* Geniyetkileri olan bazresm grevlerin ad
nda yer al
r.
* Herkesin yararlanabilece
i (yer, nesne).
* Bir genelleme sonucunda elde edilen.
genel af

* Kamu yarar
na uygunlu
u anla

ld

nda belli bir veya birka su e


idi iin yap
lan kovu
turmalar
n
durdurulmas
, verilmicezalar
n kald
r
lmasveya azalt
lmas
.
genel ba
kan
* Bir kurum veya kurulu
un idaresinden btnyle sorumlu olan kimse.
genel ba
kanl
k
* Genel ba
kan
n i
i veya meslei.
genel bte
* Y
ll
k gelir ve gider kalemlerinin hepsini kapsayan bte.

genel corafya
* Yeryznn her trl co
rafya olaylar
nayr
ayrolarak ara
t
ran; dou
unu, i
leyi
ini, yay
l

ninceleyen
co
rafya bilimi.
genel dil bilimi
* Dilin yap
s
n
, geli
me ve dei
mesini kar

la
t
rmalolarak inceleyen bilim dal
.
genel ev

* Genel kad
nlar
n erkek kabul ettikleri ev, kerhane, umumhane.

genel gider
* Bir i
in zerinde grlmeyen ama yap
miin gerekli olan yard
mcgiderler toplam
.
genel grnm
* Bir yerin, bir olay
n d

tan grnm.
genel grnml
* D

tan grn
l.
genel gr
l
* Gr
geniolan.
genel gr
llk
* Genel gr
e sahip olma, gr
geniolma.
genel gr
me
* Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konular
n Trkiye Byk Millet Meclisi genel kurulunda
gr
lmesi.
genel grev
* Grevin btn i
i kesimince uygulanmas
.
genel kad
n
* Fuh
u meslek edinmikad
n.
genel kurul
* Bir kurulu
ta btn yelerin kat
lmas
yla yap
lan toplant
.
genel ktphane
* Btn alanlarda yaz
lm
ve yay
mlanm
kitaplar
, sreli yay
nlar
ve belgeleri bnyesinde toplayan
ktphane, umum ktphane.
genel mdr
* Bir kurum veya kurulu
ta idarenin en st dzeydeki sorumlusu.
genel mdrlk
* Genel mdrn yetkisi ve makam
.
genel lek
* Fazla ayr
nt
ya girmeden yap
lan lm.
genel sekreter
* Bazkamu kurulu
lar
nda veya byk zel kurulu
larda ynetim i
lerini yrten grevli.
genel sekreterlik
* Genel sekreterin yetkisi ve makam
.
genel uygunluk bildirimi
* Umum mutabakat beyannamesi.
genel yazman
* Genel sekreter.

genel yetenek
* lleri yeteneklerin ortalamassay
lan yetenek.
genel zek
* Bireyin belli, zel veya ba
ms
z yeteneklerinden ayrolarak, kar

la
t

genel durumlara uymadan


gsterdii yetenek veya g.
* Zek testleriyle llen de
i
ik yetenek ve glerin birle
imine verilen ad.
geneleme
* Bir d
ncenin ba
ka ba
ka szlerle yeniden anlat
lmas
, tamim.
genelge

* Yasa ve ynetmeliklerin uygulanmas


nda yol gstermek, herhangi bir konuda ayd
nlatmak, dikkat ekmek
zere ilgililere gnderilen yaz
, tamim, sirkler.
genelkurmay
* Yurdun savunmas
yla ilgili btn
art ve olaylargz nnde tutarak, bar

ta ordunun eitim ve
donat
m
n
, sava
ta yksek ynetimini dzenleyen makam, erkn
harbiyeiumumiye.
genelleme
* Genellemek i
i.
* Zihnin genel d
nceler yapmasi
lemi veya zelden genele gei
, tamim.
* Bir i
lemin sonucu olan genel kavram, yarg
, bilim yasasveya kuram.
genellemek
* Varl
klar veya olaylar aras
ndaki benzerlik ba

nt
lar
n
bir d
ncede toplamak, tamim etmek.
genelle
me
* Genelle
mek i
i, taammm.
genelle
mek
* Genel duruma gelmek, genel bir durum almak, taammm etmek.
genelle
tirilme
* Genelle
tirilmek i
i.
genelle
tirilmek
* Genelle
tirmek i
i yap
lmak.
genelle
tirme
* Genel duruma getirme.
* Tek tek veya zel durumlardan genel bir yasan
n, nermenin
kar
lmas
, tamim.
genelle
tirmek
* Genel duruma getirmek.
genellik

genellikle

* Genel olma durumu, yayg


nl
k, umumiyet.
* Genel d
ncenin, yani kavram
n zellii.
* Genel olarak, byk bir ounlukla, umumiyetle.

genelmek
* Geni
lemek.
general

* Kara ve hava ordular


nda albaydan sonra gelen ve mare
alli
e kadar olan yksek rtbeli subaylara verilen

genel ad.
generallik

* General rtbesi.
* Generalin grevi veya makam
.
genetik

* Bitki, hayvan ve insanlarda kal


t
m olaylar
ninceleyen biyoloji dal
, kal
t
m bilimi.

geni
* Eni ok olan, enli, vasi, dar kar

t
.
*
ine almasgerekenden daha o
unu alabilen, dar kar

t
.
* Kapsambyk, dar s
n
rlar iinde kalmayan, yayg
n.
* Kolay kolay tasalanmayan, ho
grl, rahat.
* ok.
genia
* Bir dik a
dan daha byk olan a
.
genibir nefes almak
* s
k
nt
lbir durumdan kurtulmak, ferahl
a kavu
mak.
genignll
* Her olay
hokar

layan.
genigr
l
* Konular
ok ynl deerlendiren (kimse).
genigr
llk
* Konular
ok ynl deerlendirmek i
i veya biimi.
genikar

lamak
* ho
gr ile deerlendirmek.
genimezhepli
* Bkz. mezhebi geni
.
geniufuklu
* Gr
ve bak
a
sgeniolan (kimse).
geninl
* Alt enenin a
lmas
yla olu
an nl.
geniyrekli
* Hemen, abucak telgstermeyen, merak etmeyen, tasas
z.
genizaman
* Fiilin her zaman yap
ld

n
, yap
lmakta oldu
unu veya yap
laca

nbelirten zaman. Trkede bu kip -r, -ir


veya -er ekiyle kurulur: Ba
la-r, severim (sev-er-im), geliriz (gel-ir-iz) gibi.
genizaman grnm
* Genizaman s
fat-fiiliyle yard
mcfiilin birlikte kullan
lmas
ndan do
an grnm: Gelmez olmak.
Grnmez olmak gibi.
genizaman s
fat-fiili
* Fiilin her zaman yap
ld

n
, yap
lmakta oldu
unu veya yap
laca

nbelirten s
fat-fiil. Trkede bu biim -ir,
-er, -mez ekleriyle kurulur: Gelir (varidat), gider (masraf), gler yz, bitmez i
, dinmez ar
, grnmez kaza gibi.
geni
e

* Biraz geni
.

geni
e konu
mak
* uzun uzun, bol bol konu
mak, syle
mek, sohbet etmek.
geni
leme

* Geni
lemek i
i.
geni
lemek
* Geniduruma gelmek, bymek.
* Rahat bir duruma gelmek, a
lmak, ferahlamak.
* Yayg
n duruma gelmek.
geni
letilme
* Geni
letilmek i
i.
geni
letilmek
* Geni
letmek i
i yap
lmak.
geni
letme
* Geni
letmek i
i.
* Bir konuyu, ayr
nt
lar
nkatarak geli
tirme.
geni
letmek
* Geniduruma getirmek.
geni
lik

genitif
geniz

* Geniolma durumu.
* En, boy kar

t
.
* Tamlayan durumu.
* A
z ve burun bo
lu
unun arka blm.

geniz nls
* Geniz yoluyla
kan nl. Trkede bu nl n sesiyle birlikte kullan
l
r: Tanr
, sonra, deniz kelimelerindeki
a, o, e nlleri gibi.
geniz nsz
* Geniz yoluyla
kan nsz: Trkede blge a
zlar
nda rastlanan nsz gibi.
genizden (konu
mak) (veya
karmak)
* burnu t
kalgibi (konu
mak).
genizsi

* Genzel.

genizsile
me
* Dudak nsznn, geniz nszne dnmesi. Trkede ve Trk lehelerinde b sesinin m sesine dnmesi
gibi.
genle
me

* Genle
mek i
i.

genle
me kat say
s
* Birim nicelikte bir maddenin 10 C s
cakl
k art

nda gsterdi
i hacim geni
lemesi.
genle
mek
* (bir cisim birle
imi ve yap
sdei
meden) Isetkisiyle hacimce bymek.
genle
meler
* Is
nan s
v
lar
n grnr genle
me kat say
lar
nbelirleyen ara, diltometre.
genle
tirme
* Genle
tirmek i
i.

genle
tirmek
* S
cakl

nykselterek bir cismin yap


s
nve birle
imini bozmadan hacmini, boyunu art
rmak.
genlik

genom
genosit

* Geni
lik.
* Bolluk, refah.
* Dalga genli
i.
* Gametlerde bulunan kromozomlar
n hepsine verilen ad.
* Jenosit.

gensoru
* Trkiye Byk Millet Meclisinde bir soru zerine ba
bakana veya bakanlardan birine, milletvekillerince
a
lan ve sonunda soru
turma yap
lmasistenebilen soru, istizah.
gensoru nergesi
* Gensoru teklifinde bulunma.
genzek
genzel

* Genizden konu
an.
* Genizsi.

geoit

* Yerkresinin geometrik olmayan gerek biimine (zerindeki engebeler d


nlmeksizin) verilen ad. Bu
yerkresi tam kre olmad

gibi, elipsot biiminden de ayr


d
r.
geometri

* Nokta, izgi, a
, yzey ve cisimlerin birbirleriyle ili
kilerini, lmlerini, zelliklerini inceleyen matematik
dal
, hendese.
* Bu konu ile ilgili olan kitap veya ders.
geometrik
* Geometriyle ilgili veya geometriye uygun olan, hendes.
geometrik izim
* Cetvel, pergel vb. ile elde edilen izgi.
geometrik dizi
* Ard

k terimleri aras
ndaki oran
de
i
meyen dizi.
geometrik toplam
* iki ard

k kenar
, belirli iki vektrle gsterilen bir paralelkenarda, bu vektrlerin ortak bulunduklar
noktadan
kan k
egenin olu
turdu
u nc vektr; iki kuvvetin bile
kesini belirtir.
geometrik yer
* Aynzellikleri olan noktalar
n olu
turduklarizgi veya yzey.
gepegencecik
* ok gen, krpe.
gepegen

* Gepgen, pek gen.

gepgen
* ok gen.
* ok gen olarak, ok genken.

gere
e ayk
r
* Geree uymayan, hilf
hakikat.
gere
e ayk
r
l
k
* Geree uymama durumu, ayk
rolma durumu.
gere
e uygunluk
* Geree uyma durumu.
gerek
hakik.

* Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varl

inkr edilemeyen, olgu durumunda olan,


* Asl
na uygun nitelikler ta

yan, sahici.
* Temel, ba
l
ca, as
l.
* Doadaki gibi olan, doayolduu gibi yans
tan.
* Gerek durum, gereklik, realite.
* Yalan olmayan, doru olan
ey.
* D
nlen, tasar
mlanan, imgelenen
eylere kar

t olarak var olan.

gerek d

* Gerein d

nda olan, gerek olmayan.


gerek d

l
k
* Gerek d

olma durumu.
gerek ki
i
* Hakik
ah
s.
gerek mantarlar
* Ba
larda mildiyu hastal

nyapan emeleri iyi geli


mimantarlar (Peronospora viticola).
gerek say
* Bir eksen zerindeki bir noktan
n yerini belirlemeye yarayan say
.
gereki
* Gerei gren ve ona gre davranan veya gere
e uygun olarak yap
lan, realist.
* Gerekilik yanl
solan, realist.
gerekilik
* Gereki tutum ve davran

, realizm.
* Gerekleri oldu
u gibi yans
tmaya al

an sanat

r
, realizm.
* D
nmenin temeli ve i
in ls olarak gerekli
e balanan grve tutum; bilinten ba
ms
z bir
gerekli
in var olduunu benimseyen gr
, realizm.
gerekleme
* Gereklemek i
i, teyit.
gereklemek
* Bir
eyin do
rulu
unu herhangi bir
eyle ortaya koymak, teyit etmek.
gerekle
me
* Gerekle
mek i
i, tahakkuk.
gerekle
mek
* Gerek olmak, gerek durumuna gelmek, tahakkuk etmek.
gerekle
tirilme
* Gerekle
tirilmek i
i.
gerekle
tirilmek
* Gerek duruma getirilmek.

gerekle
tirme
* Gerekle
tirmek i
i.
gerekle
tirmek
* Gerek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak.
gerekli
* Gereklenmi
, gerek olduu anla

lm

, muhakkak.
gereklik
gerekte

* Gerek olan, var olan


eylerin tm, hakikat, realite.
* Asl
nda, tam anlam
yla, hakikatte.

gerekten
* Gerek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki.
gerekst
* (gerekstclere gre) Gerei a
an, gerein stndeki gerek, srrealite.
gerekstc
* Gerekstclkten yana olan (kimse).
* Gerekstclkle ilgili olan (gr
, eser vb.).
gerekstclk
* Akl
n, geleneklerin, al

kanl
klar
n denetiminden uzak bilinalt
gereklerini yans
tan, yani bilinen gerekle
ba
nkesip kendince bir gerek yaratmak amac
ngden edebiyat ve sanat ak
m
, srrealizm.
geri
gerdan

* Her ne kadar, ise de, vak


a.
* Vcudun omuzlarla baaras
nda kalan n blm.
* i
manlarda enenin alt
ndaki tombulluk.
* (kesilmihayvanlarda) Boyun.

gerdan k
rmak
* naz ile boynu ba
la birlikte iki yana oynatarak k
r
tmak.
* boynu, ba
geriye oynatarak byklk taslar bir durum almak.
gerdaniye
* Klsik Trk mzi
inde ince sol notas
n
and
ran perde ve bir makam ad
.
gerdaniyebuselik
* Gerdaniye makamile buselik be
lisinden olu
an bir birle
ik makam.
gerdanl
k
* o
u de
erli tave madenlerden veya alt
n paradan yap
lm

, boyna tak
lan tak
, kolye.
gerde
e girmek
* (gvey) dn gecesi gelinle bir araya gelmek.
gerdek

gerdel

* Gelin ile gveyin d


n gecesi ba
ba
a kald
klaroda.
* Zifaf.
* St vb.
eyler koymaya veya hayvanlara yem vermeye yarayan kova biiminde tahta veya deriden kap.
* Gemilerde temizlik i
lerinde kullan
lan, sa veya pirin emberli tahta kova.

gerdirilme

* Gerdirilmek i
i.
gerdirilmek
* Gerdirmek i
i yap
lmak.
gerdirme

* Gerdirmek i
i.

gerdirmek
* Germek i
ini yapt
rmak.
gere gere

gere

* Kendine gvenerek.
* Gvenerek.
* Bir
ey yapmak iin kullan
lmasgereken maddeler, malzeme, materyal.

gere
i d
nlmek
* bir sorunu sonuland
rmak iin tutulacak yolu kararla
t
rmak.
gere
i gibi
* nas
l olmasgerekli ise yle.
gere
ince
* Gere
i gibi, gereine gre, gerektii gibi, mucibince.
gerek

balar.

* Bir
eyin yap
labilmesinin veya olabilmesinin ba
loldu
u (
ey), lz
m.
* Gl ihtimal belirtir.
* Kelimeleri, kelime beklerini, grevdeeleri birle
tirme, e
itlik, istenileni seme gibi anlamlar katarak
*
cap.

gerek grmek
* yap
lmas
nistemek.
gereke

* Gerektirici sebep, esbab


mucibe.
* Bir nermenin kendiliinden var k
ld

gereklik.
* Bir yasan
n nerilmesi ve haz
rlanmas
nda, yasa tasar
s
n
n haz
rlan
ve maddelerin dzenlenisebepleri.
* Mahkeme kararlar
nda, karar
n dayand

yasal ve hukuk sebeplerin gsterilmesi.

gereke gstermek
* gerektirici sebep ve dokman ileri srmek.
gerekelendirme
* Gerekelendirmek i
i veya durumu.
gerekelendirmek
* Gerekeli duruma getirme.
gerekeli

* Gerekeye dayanan, gerekesi olan.

gerekesiz
* Gerekeye dayanmayan, gerekesi olmayan.
gerekirci
* Belirlenimci, determinist.
gerekircilik

* Belirlenimcilik, determinizm.
gerekli
* Yap
lmas
, olmasveya bulunmasuygun olan, yerinde olan, lzumlu, vacip.
gerekli grmek
* yap
lmas
icap etmek.
gerekli k
lmak
* icap ettirmek.
gereklik

* Gerek olma durumu, lzum, icap, iktiza.

gereklik kipi
* Fiilin yap
lmasgerekti
ini belirten isteme kipi. Trkede bu kip -mal/ -meli ekiyle kurulur: Gelmeliyim,
gelmelisin, gelmeli, gelmeliyiz, gelmelisiniz, gelmeliler gibi.
gereklilik
* Gerekli olma durumu, lzum.
gerekme

* Gerekmek i
i, iktiza, istilzam.

gerekmek
* Bir
eyin yap
labilmesi veya gerekle
mesi baznesne, fiil vb. ye ba
l
olmak, gerek olmak, lz
m olmak,
icap etmek, iktiza etmek.
gerekseme
*
htiya.
gereksemek
* Bir
eyi kendisi iin gerek saymak, ihtiya duymak, muhta olmak.
gereksinim
*
htiya.
gereksinme
* Gereksinmek i
i veya durumu.
gereksinmek
*
htiya duymak.
gereksiz

* Gere
i olmayan, yarars
z, lzumsuz.

gereksizlik
* Gereksiz olma durumu, lzumsuzluk.
gerektirim
* Belirlenim.
gerektirme
* Gerektirmek i
i, istilzam.
gerektirmek
* Gerekli k
lmak, icap ettirmek, istilzam etmek.
gerelti
* Engel, perde.
geren

* Kuruyunca atlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak.


gergedan
* Gergedangillerden, s
cak lkelerde ya
ayan, burnunun stnde bir veya iki boynuzu bulunan, kal
n derili,
sald
r
cbir hayvan (Rhinoceros inducus).
gergedan bcei
* 4 cm'ye yak
n boyda, erkeklerinde sert bir boynuz bulunan ve kurtuk evresini, a
a kk kemirerek
geiren k
n kanatlbcek (Oryctes nasicornis).
gergedangiller
* Tek parmakl
lar tak
m
na giren gergedanlar
iine alan bir familya.
gergef

* zerine kumagerilerek nak


i
lemeye yarar, o
u dikdrtgen biiminde olan ereve.

gergef i
lemek
* gergefle nak
i
lemek.
gergi

gergili

* Perde.
*
p, kay

, tel vb.yi gerginle


tirme i
inde kullan
lan ara.
* Gergisi olan.

gergin
* Gerilmidurumda olan.
* (cilt iin) Buru
u
u, k
r

olmayan.
* Bozulacak duruma gelmiolan (ili
ki).
* Huzursuz, sinirli.
gergince

* Biraz gergin.

gerginle
me
* Gerginle
mek i
i.
gerginle
mek
* Gergin duruma gelmek.
gerginle
tirme
* Gerginle
tirmek i
i.
gerginle
tirmek
* Gergin duruma getirmek.
gerginlik

* Gergin olma durumu.

geri
* Arka, bir
eyin sonra gelen blm; art, alt taraf, ileri kar

t
.
* Bundan ba
kas
.
* Son, sonu.
* Bir
eyin sona kalan blm.
* Gemi
, mazi.
* (hayvan iin) Bo
alt
m organ
n
n d

.
* Benzerlerine ayak uydurup ilerleyememi
, geli
ememi
.
* (saat iin) Eksik gsteren.
* Aptal, anlay

s
z.
* Geriye do
ru.
* Geri dn, geri git!.

geri

* Araba zerine gerilerek kenarlar


araban
n korkulu
una tutturulan ve iine saman veya tah
l doldurulan
byk k
l uval.
geri almak
* verdi
ini geri istemek.
* geriye do
ru gtrmek.
* d
mandan kurtarmak.
* arabaygeri geri gtrmek iin vites kolunu geri durumuna geirmek.
geri basmak
* geri geri gitmek.
geri ekilme
* sava
daha elveri
li
artlarda srdrmek amac
yla bir asker birli
in d
mandan zlerek ba
ka bir mevzi
veya blgeye hareket etmesi, ricat.
geri ekilmek
* bulundu
u yerden arkaya do
ru gitmek; kamak.
* kar

bir i
i srdrmekten veya srdrenler aras
nda bulunmaktan vazgemek.
geri evirmek
* geri vermek, geldi
i yere gndermek, iade etmek.
* kabul etmemek, reddetmek.
geri dnmek
* geldi
i yere gitmek.
geri durmak
* (bir iyapmaktan) ka
nmamak.
geri geri (ekilmek)
* arka arka (gitmek).
geri gitmek
* ktle
mek.
geri gndermek
* geldi
i yere gndermek, iade etmek.
geri hizmet
* Silhlkuvvetlerin stratejik ve taktik anlam
na girmeyen, her e
it sa
l
k, veteriner, tahliye, ula
t
rma ve
di
er e
itli hizmetlerin btn, lojistik.
* Ordunun trl itiyalar
ile ilgili i
lerin btn.
geri kafal
* Yenilikleri istemeyen, eskiye bal
.
geri kalmak
* arkada kalmak.
* gecikmek.
* a
da
lar
n
n ve ya

tlar
n
n dzeyine gelememek veya dzeyinde olmamak.
geri kalmamak
* yapmaktan ka
nmamak.
* birinden daha az ba
ar
l
olmamak.
geri kalm

* (lke, toplum iin) Az geli


mi
.
geri kalm

l
k

* Az geli
mi
lik.
geri komamak
* yapmamazl
k etmemek.
geri pln

* Bkz. arka plnda.

geri saymak
* geriye do
ru saymak.
geri tepme
* Merminin at
l

s
ras
nda, bir ate
li silh
n namlusu iinde gazlar
n geriye doru s
k

t
rmas
ndan ileri gelen
hareket.
geri vermek
* ald

yere veya kimseye vermek, iade etmek.


geri vites
* Otomobilin geri gitmesini salayan di
li dzeni.
geri zekl
* Zek dzeyi geli
memi
.
geriatri

* Ya
lanma ile ilgili sa
l
k konular
zerinde duran t
p dal
, ya
l
l
k bilimi.

gerici

* Toplumda yeniliklere de
er vermeyen, her ynyle eskiyi zleyen veya eski dzeni getirmeye al

an
(kimse veya gr
), mrteci.
gerici

* Bir organgermeye yarayan (kas).

gericilik
* Gerici (I) olma durumu veya gerici davran

, irtica.
geriden geriye
* gizlice, sinsice; uzaktan, yak
n bir ilgi gstermeyerek.
gerile gerile
* Kendini nemli gstererek, kabara kabara, kas
larak.
gerilek

* Kendi stne geri dnen veya dner grnen.

gerileme
* Gerilemek i
i.
* Sonulardan ilkelere, etkilerden sebeplere ve birle
iklerden yal
nlara doru usa vurma i
lemi.
* Bir dokunun, bir organ
n bir evrim geirmesi veya bir yap
n
n basitle
mesi.
* Geri ekilme, ricat.
* Kavrama yetene
inin giderek zay
flamasdurumu.
gerilemek
* Geri ekilmek, geriye ekilmek.
* Daha a
a
bir dereceye d
mek.
* (hastal
k) Geli
meksizin yok olmaya yz tutmak.
* Bir tepki kar

s
nda kat
say
lan bir tutumdan vazgemek.
geriletme

* Geriletmek i
i.

geriletmek
* Gerilemesine yol amak.
gerileyici

* Geri giden, gerileyen.

gerileyici benze
me
* Kelimelerde sonraki sesin nceki sesi etkilemesi: Eczac
> ezzac
, ar
anba > ar
amba gibi.
gerileyi
* Gerilemek i
i veya biimi.
gerili
gerilik

gerilim

durum.

* Gerilmiolan.
* Geri olma durumu.
*
drak etme yetene
inde veya okul ba
ar
lar
nda ya

na gre geri kalma durumu.


*
ki ucundan ters yanlara ekilen bir telin her noktas
nda, o iki gce kar
koyan g, tevettr.
* Bir iletkenin ulararas
ndaki gizil g fark
, potansiyel fark
, voltaj.
* Gerginlik, tansiyon.
*
htiyalar
n kar

lanamad

veya bir hedefe ynelmidavran

lar engellendi
inde ortaya
kan co
kulu
* Konu
mada bir sesin ortaya
kmasiin ses kiri
lerinin gerginle
mesi, tansiyon.
* e
itli yollara ba
vurularak filmde yarat
lan s
k
nt
l
, gergin hava, tansiyon.

gerilim lm
* S
v
lardaki yzey gerilimlerini belirleme i
i, tansiyometri.
* Mekanik gerilim niceli
ini, birtak
m l aralar
ndan yararlanarak belirleme, tansiyometri.
gerilimli

* Gerilimi olan.

gerilimler
* Buhar, ayr

ma, yzey vb. ye ili


kin gerilimleri len alet, tansiyometre.
gerilimsiz
* Gerilimli olmayan.
gerili
gerill

* Gerilmek i
i veya biimi.
* Dzensiz ete.
* zellikle bir rgtten g alan, baltalama eylemlerine giri
en birlik.
* Bu birlikten olan kimse.

gerill sava

* D
man kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amac
yla gerilllar
n yapt

sava
.
gerillc
* Gerill sava
yapan birlie ba
lolan kimse.
gerillc
l
k
* Gerillcolma durumu.
gerillla
mak
* Gerill gibi faaliyet gstermek.

gerilme

gerilmek

* Gerilmek i
i.
* Kaslar
n son uzama gc ile vcudun btn blmlerinde olu
an gergin durum, gev
eme kar

t
.
* Germek i
i yap
lmak, gergin duruma gelmek, belirli bir uzama ile ekilmek.
* Gergin bir biimde a
lmak.
* Kas
lmak.
* (sinir, ili
ki ve davran
iin) K
zmak, fkelenmek, sinirlenmek.

gerine gerine
* Rahatl
k, mutluluk, vn duyarak.
gerini
gerinme
gerinmek

* Gerinmek i
i veya biimi.
* Gerinmek i
i.
* Kollaraarak, gvdeyi gergin bir duruma sokmak.
* Rahatl
k, mutluluk, vn duymak.

gerisingeri
* Geldi
i yere veya ters yne do
ru, geriye dnmek.
* Yeniden, tekrar, bir daha.
gerisingeriye
* Gerisingeri.
geri
* Dalar
n ve tepelerin st k
sm
, s
rt.
geriye b
rakmak
* tehir etmek.
geriye dnmek
* yzn arkaya evirip ters yne gitmek.
geriye yrtmek
* makable
amil olmak.
geriz
* L
m, keriz.
gerize taatmak
* edepsiz bir kimseye edepsizliini gstermeye f
rsat vermek.
Germanist
* Cermen dilleri uzman
.
Germanistik
* Cermen dillerini konu olan bilim dal
.
Germanofil
* Alman dostu, Alman yanl
s
, Almansever.
germanyum
* Atom numaras32, atom a
rl

72,6 ve yo
unluu 5,46 olan, 937,4 C de eriyen, kalay ve silisyumu
and
r
r, az rastlan
r bir element. K
saltmasGe.
germe

* Germek i
i.
* Bir yeri blmek, s
n
r
belli etmek iin yap
lan tahta perde.
* Birbirine yakla

k bkl vcut blmlerini, gerici kaslar


n al

mas
yla birbirinden iyice uzakla
t
rma,
bkme kar

t
.
germek

germen

* Bir
eyin ular
ndan veya kenarlar
ndan ekerek gergin duruma getirmek.
* Gergin bir
eyle rtmek.
* (kol, bacak iin) Uzatmak.
* (sinir, ili
ki, davran
iin) Gergin duruma getirmek, sinirlendirmek.
* Kale, kermen.

germen
* Canlyarat
klarda gametlere dayanan ve gametlerle ta

nan reme gelerinin tm.


gerundium
* Zarf-fiil.
gerze tavu
u
* Karadeniz blgesinin genellikle siyah renkli ibikleri boynuz biiminde atall
, yerli bir tavuk
rk
.
gerzek

* Geri zeklsznn k
salt
lm
biimi.

gestalt
* Psikolojik olaylar
n bir btn veya biim oldu
unu savunan gr
.
* Biim, boy, durum, yap
.
gestapo
* Almanya'da Hitler dneminde kurulan gizli, siyas polis rgt.
getiri
getirilme

* Faiz.
* Getirilmek i
i veya durumu.

getirilmek
* Gelmesi sa
lanmak.
getirim
* Getirme i
i.
getirimci
getirimli
getiri

* Getirim sa
layan
ey veya kimse.
* Getirimi olan.
* Getirmek i
i veya biimi.

getirme
* Getirmek i
i.
getirmek

* Gelmesini sa
lamak.
* Bir
eyi yan
nda veya stnde bulundurmak.
* Eri
mek veya eri
ti
ini sanmak.
*
leri srmek.

* Sebep olmak, ortaya


karmak.
*
letmek, bildirmek.
* Gelir salamak.
* Bir makama atamak veya seme.
* Bazkelimelerle birle
ik fiil yapmaya yarar.
getirtme
* Getirtmek i
i.
getirtmek
* Getirmek i
ini yapt
rmak.
getr

* Baca

n alt blmn ve ayakkab


n
n stn rten kumaveya kseleden yap
lm
bir tr tozluk.

getto

* (eskiden Avrupa lkelerinde) Yahudilerin gnll olarak veya zorlanarak yerle


tikleri ve her trl
ihtiyalar
nba
ka yere gitmeden kar

layabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi.


* Bir
ehrin herhangi bir az
nl
ka yerle
ilen blm.
geveleme

* Gevelemek i
i.

gevelemek
* inemeden a

z iinde evirip evirmek.


* Bir sz tam olarak ve a
ka sylememek.
geveleyi
* Gevelemek i
i veya biimi.
geven
* Baklagillerden, ok y
ll
k, dikenli bir al
; baztrlerinden kitre denilen zamk
kar
l
r, keven (Astragalus).
gevenlik
geveze

* Geveni ok olan yer.


* ok konu
an, enesi d
k, lf
, lfazan.
* S
r saklamayan, bo
bo
az.

gevezelenme
* Gevezelenmek i
i.
gevezelenmek
* Gevezelik etmek.
gevezelik
* Geveze olma durumu, lfazanl
k.
* Dzensiz, geli
igzel konu
ma, yazma.
gevezelik etmek
* sama sapan konu
mak.
* yrenlik etmek.
gevher
* Cevher.
gevi

* (hayvan iin) i
neme.

gevigetirenler
* ift parmaklhayvanlar
n, sindirim organlar
gevigetirmeye uygun olan alt tak
m
.

gevigetirmek
* yutmuolduu yiyece
i midesinden a
z
na
kar
p yeniden i
nemek.
gevigetirmeyenler
* ift parmakl
lar tak
m
na giren, mide yap
larbasit olan bir alt tak
m.
gevme

* Gevmek i
i.

gevmek
* A
zda katbir
ey inemek, gevigetirmek.
gevrecik

gevrek

* ok gevrek veya incecik.


* ok taze, yumu
ac
k.
* Kolayca k
r
l
p ufalanan.
* (gliin) en, ne
eli.
* Az
n iinde kolayca paralan
p da

lacak biimde haz


rlanm
bir tr rek.

gevrek gevrek glmek


* kendine gvendi
ini veya kar

s
ndakini hafifsediini anlat
r.
gevreki

* Gevrek yapan veya satan kimse.

gevrekilik
* Gevrekinin i
i veya mesle
i.
gevreklik

* Gevrek olma durumu.

gevreme
* Gevremek i
i.
gevremek
* Kolay k
r
l
r duruma gelmek.
* Ekin olgunla
mak.
gevretilme
* Gevretilmek i
i.
gevretilmek
* Gevremek i
i yap
lmak.
gevretme

* Gevretmek i
i.

gevretmek
* Bir
eyin gevremesini sa
lamak.
gev
ek

* S
kveya gergin olmayan, gev
emiolan.
*
lgisiz, kay
ts
z.
* Cans
z, hareketsiz, iradesiz.

gev
ek a

zl
* Geveze, bo
boaz.
gev
ek vurgu

* zerinde vurgu olan bir nlden sonra, nszle ba


layan bir hecenin geli
iyle zay
flayan vurgu.
gev
eklik
* Gev
ek olma durumu.
*
lgisiz, kay
ts
z davran

.
* Uyu
ukluk, kesiklik, rehavet.
gev
eme

* Gev
emek i
i.
*
ste
in, aban
n, ciddiyetin azalmas
.
* Yrein atmas
nda kas
lmadan sonra gelen dinlenme ve iine kan dolma dnemi.
* Gerilen kaslar
n veya fke, kayg
, korku gibi co
kularla artan ruh gerilimin normal duruma gelmesi.
* Gerilmivcut blmlerinin, direnci olmadan, kendi a

rl
klar
yla, bazhareketlerle yeniden kendi
durumuna gelmesi, gerilme kar

t
.
* Para piyasas
nda deer yitimi.
gev
emek
* Sertlik ve gerginlii bozulmak.
* zlmek.
* Yumu
amak, yat

mak, sakinle
mek.
* Para piyasas
nda deer yitirmek.
* Sevmek, ho
lanmak.
gev
etilme
* Gev
etilmek i
i.
gev
etilmek
* Bir
eyin gev
emesini salamak, bir
eyi gev
ek duruma getirmek.
gev
etme

* Gev
etmek i
i.

gev
etmek
* Sertlik ve gerginliini bozmak.
* Rahatlatmak, sakinle
tirmek.
gev
eyi
* Gev
emek i
i veya biimi.
geyik

* Geyikgillerden, erkeklerinin ba

nda uzun ve atallboynuzlarolan memeli hayvan (Cervus elaphus).


* Kar
s
n
n veya bir kad
n yak
n
n
n ihanetine uram
erkek.

geyik bcei
* Geyik boynuzunu and
ran salam eneleriyle, orman ve tar
m aalar
nkemirerek beslenen, 20 ile 60 mm
boyunda k
n kanatlbcek (Lucanus cervus).
geyik bcekleri
* Geyik bcei ve benzerlerini iine alan k
n kanatl
lar familyas
.
geyik dikeni
* Bkz. akdiken.
geyik etine girmek
* (gen k
z) erginlik a

na ermek.
geyik muhabbeti
* Bokonu
ma.
geyik otu

* Sedef otugillerden, bahelerde ss olarak yeti


tirilen
t
rlbir bitki (Dictamnus fraxinella).

geyikdili

* E
relti otugillerden, Kuzey ve Bat
Anadolu'nun k
ykesimlerinde yeti
en, yapraklar
uzunca dil biiminde
ok y
ll
k otsu bir bitki (Scolopendrium officinale).
geyikgiller
* Gevigetirenlerden geyik, alageyik, karaca gibi hayvanlariine alan bir familya.
geyikler k
rk
m
nda
* hibir zaman olmayacak i
ler iin sylenir.
gey
a
* Dansve
ark
cJapon kad
n
.
* zel olarak konuk a

rlamak iin yeti


tirilmiJapon kad
n
.
gez
* Okun, kiri
e geen ucundaki kertik.
* Tfek, tabanca gibi ate
li silhlarda namlunun gerisinde bulunan ve ni
an al
rken arpac
kla birlikte gz ile
hedef aras
nda ayndo
ru zerine getirilen kertik.
gez

* Yer lmeye yarar d


ml ip.
* Yapi
lerinde kullan
lan ekl.

gez gz arpac
k
* tfekle yap
lan at

larda daha iyi ni


an almak iin kullan
lan bir sz grubu.
gezdirilme
* Gezdirilmek i
i.
gezdirilmek
* Gezdirmek i
i yap
lmak.
gezdiri
gezdirme

* Gezdirmek i
i veya biimi.
* Gezdirmek i
i.

gezdirmek
* Birinin gezmesini sa
lamak, dola
t
rmak.
* Tan
tmak amac
yla dola
t
rmak.
* Bir
eyi ba
ka bir
eyin zerinde dola
t
rarak dkmek.
* Srterek, de
direrek hareket ettirmek.
* Bir
eyi herkesin almasiin dola
t
rmak, sunmak.
* Herhangi bir biimde giydirmek.
geze almak
* tfe
i hedefe dorultmak.
gezegen

* Gneevresinde dolanan, ondan ald


klar

yans
tan gk cisimlerinin ortak ad
, seyyare, plnet.

gezegenler aras
* Gneevresinde dolanan cisimler aras
ndaki bo
luk.
gezeen

* ok gezen (kimse).

gezeleme
* Gezelemek i
i.
* D
nden sonra, gelin ve damad
n akrabalar
na yapt
klarziyaret.

gezelemek
* Gezinmek.
* S
k
nt
lbir durumda dola
mak, gezinmek.
gezenti

* Vaktini gezmekle geiren, gezmeyi ok seven, geze


en.

gezeralar
* Pille al

an kulakl
k arac
l

ile mzik dinlemeye yarayan, insan


n zerinde ta

yabilece
i teyp, walkman.
gezgin
* Gezmek, tan
mak, grmek, dinlenmek amac
yla geziye
kan (kimse).
gezginci

* Gezerek igren, gezici, seyyar.

gezgincilik
* Gezginci olma durumu.
gezginlik

* Gezgin olma durumu, turistlik, seyyahl


k.

gezi
* lkeler veya
ehirler aras
nda yap
lan uzun yolculuk, seyahat.
* Gezilip hava al
nacak yer.
* Gezinti yeri.
gezi

* Pamuk ve ipekle kar

k dokunmuhareli kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.

gezi yaz
s
* Gezilip grlen yerleri, zelliklerini, oralardaki insanlar
n ya
ant
lar
n
, geleneklerini anlatan dz yaz
.
gezici
* Gezerek igren, gezginci, seyyar.
* Halk topluluklar
na e
itim ve retim amac
yla gtrlen (hizmet).
gezici topluluk
* Belli bir yeri olmay
p zel aralarla dola
arak oyunlar sergileyen topluluk.
gezicilik
gezili
gezilme

* Gezici olma durumu.


* Gezilmek i
i veya biimi.
* Gezilmek i
i.

gezilmek
* Gezmek i
i yap
lmak, dola

lmak.
gezimcilik
* Derslerini rencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles'in felsefesi, Aristotelesilik, peripatetizm.
gezini
gezinme

* Gezinmek i
i veya biimi.
* Gezinmek i
i, seyran.

gezinmek
* E
lenmek, vakit geirmek iin gezmek, dola
mak, seyran etmek.
* Belirli bir evre iinde gezip durmak.
* zellikle doatan yap
lan mzikte, ezgiyi belli bir makam anlay

iinde de
i
ik perdeler zerinde almak,
dola
mak.
gezinti
* Uzak olmayan bir yere yap
lan gezi, tenezzh.
* Kale duvarlar
n
n i taraf
nda kuleleri birbirine ba
layan dar yol.
* Evlerde oda kap
lar
n
n a
ld

aral
k, koridor.
* Sofa, balkon.
* Bir alg
yla belli bir para almaks
z
n ezgiler
karma i
i.
gezinti yeri
* Yryyapmak, dola
mak ve hava almak amac
yla ayr
lm
yol veya blge, promnat.
gezip tozmak
* e
lenmek amac
yla oka gezmek.
gezi

* Gezmek i
i veya biimi.

geziye
kmak
* uzak yerleri dola
mak.
gezleme
gezlemek

gezlik
gezme
gezmek

gezmen

* Gezlemek i
i.
* Bir yeri lmek.
* Bir hedefi vurmak iin silha gerekli dorultuyu vermek, ni
an almak.
* Okun gezini kiri
e yerle
tirmek.
* E
ri k
l
lar
n a

z blm.
* Gezmek i
i, seyran.
* Hava almak, hovakit geirmek gibi bir amala bir yere gitmek, seyran etmek.
* Bir yerde dola
mak, yrmek.
* Gitmek, ba
vurmak.
* Bulunmak.
* Bir yeri grp incelemek.
* (hasta iin) Aya
a kalkmak.
* Herhangi bir biimde gezinmek.
* Bir yerde gezi yapmak.
* Gezgin.

-g
/ -gi, -gu / -g
* Fiilden isim treten ek: al-g
, sil-gi, sor-gu, gr-g; as-k
, tep-ki, co
-ku, ks-k vb.
g
c
k

* Bo
azda duyulup aks
rtan, ksrten yak
cka

nt
.
* Szleriyle, davran

lar
yla kar

s
ndakini k
zd
ran, sinirlendiren, s
kan (kimse).
* Beyaz renkli, dal
koyununa benzer vcut yap
s
nda, kuyru
u son omurlara kadar yakitlesi ile kaplve
bu sebeple alt k
smyuvarlaka grnen, kaba, kar

k yapa

lbir koyun tr.


g
c
k almak (kapmak veya olmak)

* bir davran

a veya bir kimseye srekli sinirlenmek.


g
c
k etmek
* sinirlendirmek, fkelendirmek, k
zd
rmak.
g
c
k tutmak
* bir sre boaz g
c
klamas
na yakalanmak.
g
c
k vermek
* bo
azyak
p ka

nd
rarak ksrmeye yol amak.
g
c
ka

* G
c
k bir biimde (olan).

g
c
klama
* G
c
klamak i
i.
g
c
klamak
* G
c
k olu
turmak, ka

nd
rmak.
* Ku
kuland
rmak.
* Cins istek uyand
rmak.
g
c
klanma
* G
c
klanmak i
i.
g
c
klanmak
* G
c
k duymak.
* Ku
kulanmak, huylanmak.
* Cins istek uyanmak.
g
c
klay

* G
c
klanmak i
i veya biimi.
g
c
r

* Sak
za k
vam
nartt
rmak iin kat
lan, kauuk cinsinden bir madde.
* Yeni.

g
c
r g
c
r
* Sert
eylerin birbirine srtnmesinden
kan sesi anlat
r.
* Tertemiz, yepyeni, p
r
l p
r
l (olarak).
g
c
r g
c
r etmek
* g
c
rtsesi
karmak.
g
c
rdama
* G
c
rdamak i
i.
g
c
rdamak
* G
c
rt
karmak.
g
c
rdatma
* G
c
rdatmak i
i.
g
c
rdatmak
* G
c
rt
karmas
na yol amak.
g
c
rday

* G
c
rdamak i
i veya biimi.
g
c
rbkme
* hemen yeti
tirilen.
* zoraki.

* zorla ve abucak.
g
c
rt
* Sert nesnelerin srtnmesi sonucu
kan ses, g
c
rdama sesi.
*
leri geri sylenme, tepki gsterme, protesto.
g
c
rt
l
* G
c
rt
solan.
g
c
rt
s
z

* G
c
rt
solmayan.

-g
/ -gi, -gu / -g
* Fiilerden isim ve s
fat treten ek: dal-g
, bil-gi; bas-k
, del-gi vb.
g
da

* Besin.

g
da rejimi
* G
daya balrejim.
g
daklama
* G
daklamak i
i.
g
daklamak
* (tavuk) Kesik kesik ba

rmak.
g
daklay

* G
daklamak i
i veya biimi.
g
dal
* Besini olan, besinli.
g
das
z

* Besini olmayan, yeterli besin alamayan, besinsiz.

g
das
zl
k
* Besinsizlik.
g
dg
d
* ocuklarg
d
klar veya gldrrken sylenen sz.
g
d
k
* ene alt
, gerdan.
g
d
klama
* G
d
klamak i
i.
g
d
klamak
* Vcudun bazyerlerine dokunarak birinde rperme veya glerek ka
nma ile beliren bir sinir tepkisi
uyand
rmak.
* E
lendirici, ho
a giden szler sylemek.
g
d
klanma
* G
d
klanmak i
i.
g
d
klanmak
* G
d
klamak i
i yap
lmak.
g
d
klay

* G
d
klamak i
i veya biimi.

g
d
m

* Kk para, bir miktar.

g
d
m g
d
m
* Azar azar, yavayava
.
g
g
* (ocuk dilinde) ene alt
.
g
k

* Bazdeyimlerde geen yans


ma bir sz.

g
k dedirtmemek
* ses
karmas
na f
rsat vermemek.
g
k demek
* ses
karmak; kar

kmak, yak
nmak.
g
k dememek (veya g
k
kmamak)
* hi sesini
karmamak, kar

kmamak, yak
nmamak.
g
ld
r g
ld
r
* Tok ve yksek bir ses
kararak.
g
ll
g

* Bkz. g
llgi
.

g
ll
g

l
* Bkz. g
llgi
li.
g
ll
g

s
z
* Bkz. g
llgi
siz.
g
llgi
g
llgi
li

* Kin, gizli ve kt ama.


* Gizli amal
, kand
r
c
.

g
llgi
siz
* Gizli amacolmayan, inand
r
c
l
k ve kand
r
c
l
ktan uzak.
-g
n/ -gin, -gun/ -gn
* Fiilerden s
fat treten ek.
g
na

* Zenginlik, bolluk.
* B
kma, usanma.

g
na gelmek
* usanmak, b
kmak.
g
na getirmek
* b
kmak, usanmak.
g
pta

*
mrenme, imrenti.

g
pta etmek
* imrenmek.
g
ptas
nekmek

* g
ptayla bakmak, imrenmek, zenmek .
g
r
* Sz, lk
rd
.
* Yalan, uydurma.
g
r atmak
* konu
mak, lf atmak.
g
r gemek
* bol bol konu
mak; ene almak.
* dikkat etmemek, aklba
ka yerde olmak.
g
r g
r

* Srekli ve usan verecek biimde ses


karmayanlat
r.

g
r g
r gemek
* alay etmek.
g
r g
ra almak (veya getirmek)
* alaya almak.
g
r kaynatmak
* (birka ki
i) i
lerini b
rak
p yrenlik etmek.
g
r g
r
g
rg
r

g
rg
rc

* G
r sesi
kararak.
* Mekanik olarak al

an sprge.
* A
k denizlerde bal
k avlamakta kullan
lan byk a
.
* Mekanik dzenekli sprme arac
n
n firma adve bu trden btn sprgeler.
* Usan veren srekli ve kaba bir sesle.
* Komik, matrak, e
lenceli.
* Bolf etmeyi seven, alayc
, komik (kimse).

g
rg
rlama
* G
rg
rlamak i
i.
g
rg
rlamak
* G
rg
rla sprmek.
g
r
l g
r
l
* Sert ve grltl ses
kararak.
g
rla

* Alabildi
ine, ok.

g
rla gitmek
* uzun srmek, srp gitmek.
* bol bol ortaya dklp harcanmak.
g
rnata
* Klrnet.
g
rnatac
* Klrneti.
g
rt

* Sert veya kal


n bir
ey kesilirken
kan ses.

g
rt g
rt

* G
rt sesi
kararak.

g
rtla

na basmak
* birine bir
ey yapt
rmak iin dayatmak veya inat etmek.
g
rtla

na d
kn
* ok yiyip ien.
g
rtla

na kadar
* ok fazla, bol bol.
g
rtla

na sar
lmak
* pe
ini b
rakmamak, musallat olmak.
g
rtla

ndan kesmek
* herhangi bir ama iin yiyece
inden k
s
ntyapmak, bo
az
ndan kesmek, tasarruf etmek.
g
rtlak

* Soluk borusunun st blm, imik, hanere.


* Yiyip ime.
* Ses rengi, yap
s
.

g
rtlak g
rtlaa gelmek
* k
yas
ya dv
mek.
g
rtlak nsz
* Akcierlerden gelen havan
n g
rtlaktaki yar
kapal
engellere arp
p gev
emesi ile olu
an sert nsz.
g
rtlaklama
* G
rtlaklamak i
i.
g
rtlaklamak
* Birinin g
rtla

n
s
kmak.
g
rtlakla
ma
* G
rtlakla
mak i
i.
g
rtlakla
mak
* Birbirinin g
rtla

na sar
larak dv
mek.
g
rtlaklay

* G
rtlaklamak i
i veya biimi.
g
rtlaks
* G
rtlakta boumlanan (ses), g
rtlak nsz.
g
rtlama

* G
rtlamak i
i.

g
rtlamak
* (ay
) ekerini a

zda tutarak imek.


g
y g
y
* Keman vb. alg
lar
n
kard

sesleri anlatmak iin kullan


l
r.
g
yaben

* Kendi yokken, ortada olmaks


z
n.
* Ad
n
, szn ba
kalar
ndan duyarak, grmeden.

g
yab
nda

* Kendi yokken, arkas


ndan.
g
yab
* (bir kimse) Bulunmad

s
rada yap
lan, verilen.
* Uzaktan, gr
meden (olan).
g
yab hkm
* Kendi yokken arkas
ndan verilen hkm.
g
yab tutuklama
* Kendi yokken arkas
ndan yap
lan tutuklama.
g
yap

* Yokluk, bulunmama, yitiklik.

g
yap karar
* Duru
maya gelmemenin yapt
r
m
.
g
ybet
* eki
tirme, yerme, ktleme, kov.
g
ybet etmek
* eki
tirmek, yermek.
g
ybeti
g
yg
y

* eki
tirici, kovcu.
* Herhangi bir tr yaylalg
.

g
yg
yc
* Kemanc
.
* Beceriksiz.
-gi
* Bkz. -g/ -gi, -gu / -g.
gibi

* ...-e benzer.
* O anda, tam o s
rada, hemen arkas
ndan.
*
mi
esine, benzer biimde.
* ...-e yak

r biimde.

gibi gelmek
* ... san
svermek, ... san
syaratmak.
gibi olmak
* bir duruma, bir duyguya yakla
mak.
gibi yapmak
* imi
esine davranmak.
gibilerden
* Ona benzer biimde.
gibisi

* Benzeri.

gibisinden
* Bir ismin tamlanan
durumunda olduu zaman, "bir
eye benzer durumda olandan" anlam
nda kullan
l
r.
* Bir fiilden sonra geldi
inde o fiilin benzeri bir durumu anlat
r.

gibisine gelmek
* imigibi gelmek, sanmak.
gibisine getirmek
* san
suyand
rmak, san
svermek.
gici
me
* Gici
mek i
i veya durumu.
gici
mek
-gi
gide gide

* Ka

nmak, ka

ntduymak, gidi
mek.
* Bkz. - g
/ -gi, -gu / -g.
* Gidip dola
arak, gezip grerek.

gideen
* Gl aya
.
gider

* Bir iiin harcanan paran


n btn, masraf.
* Gelecekte salanacak de
erler kar

yap
lan harcamalar.
* Binalarda ortak kullan
mla ilgili at
k sular
n merkez kanalizasyona iletilmesini salayan boru hatt
.

giderayak
* Gitme an
nda, gitmek zere iken.
giderek

* Yavayava
, derece derece, gittike, tedrici olarak, tedricen.

gideren alan
* Bir demiri m
knat
slad
ktan sonra bunun bir noktas
ndan
kan indkleme ak

ns
f
ra indirmek iin
gereken
iddetteki manyetik alan.
giderici
giderilme

* Yok eden; dindiren.


* Giderilmek i
i.

giderilmek
* Ortadan kald
r
lmak, yok edilmek.
giderme
gidermek
gidertme

* Gidermek i
i.
* Ortadan kald
rmak, yok etmek.
* Gidertmek i
i.

gidertmek
* Giderilmesine, ortadan kald
r
lmas
na yol amak.
gidi

* aka yollu sylenen azarlama sz.


* Bir
eye duyulan zlem ve iste
i belirtmek iin kullan
l
r.
* Ahlks
z, pezevenk.

gidici

gidili
gidilme

* Gitme durumunda bulunan, gitmek zere olan, k


sa sre iin var olan, kal
ckar

t
.
* lmek zere olan.
* Gidilmek i
i veya biimi.
* Gidilmek i
i.

gidilmek
* Gitmek i
i yap
lmak.
gidimli

* Bir tasar
mdan tekine geerek,
kar
mlar yaparak, bir nermeden tekine mant
k bir yolla ilerleyerek,
paralardan btnl olan bir d
nce kuran (d
nce yolu).
gidip gelme
* Gidi
, dn
.
gidi

* Gitmek i
i.
* Gitme biimi, tempo.
* Tutum, durum, davran

.
* Bir yere gitme.

gidialay
* Padi
ahlar
n saray d

gezilere
kmalar
dolay
s
yla dzenlenen tren.
gididn
* Gitme ve gelme (veya dnme).
gidigeli
* Trafik, seyrsefer.
gidio gidi
* konu
maya konu olan kimsenin bir daha dnmedi
ini anlat
r.
gidi
at
* Olaylar
n durumu, i
lerin geli
me biimi.
* Tutum, durum, davran

.
gidi
me
* Gidi
mek i
i.
gidi
mek
gidon

-gil

gilaburu
-gin

* Ka

ntduymak, ka

nmak, gici
mek.
* Ynelte.
* Komodorlara zg
masatal biiminde kesilmisancak, fors.
* Bir ad
n sonuna eklenerek "soy, aile" kavramveren ve nl uyumuna girmeyen bir ek.
* o
ul eki -ler ile birlikte hayvan ve bitki familyalar
n
bildiren isimler yapar: kedi-gil-ler, bakla-gil-ler vb.
* Kuzey ve Orta Anadolu'da orman kenarlar
nda yeti
en, 2-4 m ykseklikte bir aa
k (Viburnum opulus).
* Bkz. -g
n / -gin, -gun / -gn.

gine
Gineli

* Gene, yine.
* Gine halk
ndan olan kimse.

ginseng
* Uzak Do
u lkelerinde (in, Japonya, Kore vb.) yeti
en, geleneksel tedavilerde kullan
lan, kaz
k kkl,
otsu ve ok y
ll
k bir bitki (Panax ginseng).
gipr
*
plikten veya ipekten olan, geniilmeklerden olu
an bir tr dantel.
* Kuma
.
giranbaha
* Pahada a

r, de
erli .
giray
girdap
burga.

* K
r
m hanlar
na ve han ailesinden olan prenslere verilen unvan.
* Bir engelle kar

la
an su veya hava ak
nt
s
n
n dnerek yapt
evrinti, ters ak
nt
lar
n olu
turdu
u dnme,
* Tehlikeli yer veya durum.

girdi

* Bir retimde yararlan


lan para, gere ve igc,
kt
kar

t
.

girdisi
kt
s
* Yak
n ili
ki.
* Bilinmeyen kar

k ynler, ayr
nt
lar.
* Bir retimde yararlan
lan para, gere ve igc.
girecek delik aramak
* saklanmak veya saklanmak istemek.
giren

* Hafif bulutlu, sisli hava.

girenleme
* Girenlemek i
i veya durumu.
girenlemek
* Hava bulutlanmak, serinlemek.
girgin
girginlik
girift

giriftar

* Herkesle abucak yak


nl
k kurarak i
ini yrtebilen, p
s
r
k kar

t
.
* Girgin olma durumu.
* Birbirinin iine girip kar

, giri
ik, apra

k.
* (eski gzel yazsanat
nda) Boyer b
rakmayacak biimde i ie istif edilmi(yaz
).
* Klsik Trk mzi
inde kullan
lm
neye benzer bir alg
.
* Tutulmu
, yakalanm

giriftar olmak
* yakalanmak, tutuklanmak.

giriftlik
giriftzen

* Girift olma durumu .


* Girift alan kimse.

girili
* Girilmek i
i veya biimi.
girilme
girilmek
girim

* Girilmek i
i.
* Girmek i
i yap
lmak.
* Girmek i
i, girme.

girimlik
* Bir yere girmek hakk
ngsteren k
t, girikart
, duhuliye kart
.
girinti
girintili

* Dz bir yzeyde bulunan ierlek blm.


* Girintisi olan.

girintili
k
nt
l
* Dz veya dzgn olmay
p girinti ve
k
nt
larolan.
girintisiz
* Girintisi olmayan.
girintisiz
k
nt
s
z
* Dzgn, dmdz.
girip
kmak
* az kalmak zere u
ramak.
* bir yere s
k s
k gelmek.
giri

* Girmek i
i veya biimi.
* Bir yap
da girip geilen yer, methal, antre.
* Bir eserin konusunu tan
tarak kolay kavranmas
nsa
layan, n szden sonra yer alan blm, methal.
* Bir anlat
mda geli
me blmne haz
rl
k yapmaysalayan blm, girizgh.
* Bir bilime haz
rl
k amac
yla yaz
lan eser.
* Bir mzik paras
nda ba
taki blm, methal.
* Bir yere girmek iin denen para, giricreti, duhuliye.

girikap
s
* Yap
larda ieri girmek iin kullan
lan kap
.
girikart
* Bir kurulu
a, bir toplant
ya veya bir spor kar

la
mas
na serbeste girebilme olana
salayan belge.
girikat
* Bkz. yer kat
, zemin kat
.
giricreti
* Bir gsteriyi grmek iin denen cret, duhuliye.
giri
ik

* Birbirinin iine girmi


, kar

m
olan, girift.
giri
ik bezeme
* K
vr
larak, birbirinin iine geerek uzay
p giden, yaprakldallarand
ran geometrik grn
te birtak
m
biimlerden olu
mubezeme izgileri, girift tezyinat, arabesk.
giri
ik cmle
* Bir temel cmle ile bir veya birka fiilimsiden kurulan cmle, mudil cmle: Ko
arak geldi.
renciler
sabahleyin ko
a ko
a okula gidiyorlardgibi.
giri
ik tamlama
*
inde tmle, s
fat tamlamasveya zarf bulunan tamlama: Ali'nin eve gelmesi gibi.
giri
ilme

* Giri
ilmek i
i.

giri
ilmek
* Giri
mek i
i yap
lmak.
giri
im

* Bir i
e giri
me, te
ebbs.
*
ki veya daha ok dalga hareketinin, aynnoktaya ayn
anda gelmesiyle birbirini yok edebilmesi veya
kuvvetlendirebilmesi olay
.
giri
im lme
*
ki veya daha fazla dalga hareketini lme i
i.
giri
imci

* Bir i
i yapmak iin giri
imde bulunan kimse, mte
ebbis.
* Ticaret, endstri gibi alanlarda sermaye koyarak giri
imde bulunan kimse, mte
ebbis.

giri
imcilik
* Giri
imci olma durumu.
giri
imde bulunmak
* davranmak, te
ebbs etmek.
giri
imler
* I

k giri
im saaklar
nuzaktan lmeye yarayan ara, interferometre.
giri
ken

* Kendi kendine i
, urayaratabilen, bir i
e hi ekinmeden girebilen, ba
kalar
yla kolayca ili
ki kurabilen,
mte
ebbis.
giri
kenlik
* Giri
ken olma durumu.
giri
lik

* Bir ba
ka sze yol amak iin sylenen sz, girizgh.

giri
me
* Giri
mek i
i, te
ebbs.
giri
mek

giri
mek

* Bir i
e, bir
eye ba
lamak iin haz
rl
k yapmak, ele almak, te
ebbs etmek.
* Dvmeye ba
lamak.
* birbirine kar

mak.
* kavgaya tutu
mak.

Girit kekii

* Girit adas
nda yeti
en, beyaz tyl, pembe iekli ve ok y
ll
k bir bitki (Origanum dictamnus).
Giritli
* Girit adashalk
ndan olan kimse.
girizgh
girme
girmek

* Giri
lik, giri
.
* Girmek i
i.
* D

ar
dan ieriye gemek.
* S

mak.
* Yer almak, kat
lmak, iltihak etmek.
* (ordu) Almak, fethetmek.
*
ncelemek, ayr
nt
lara inmek.
* Giri
mek, ba
lamak.
* Bula
mak.
* (zaman anlamlkavramlar iin) Ba
lamak.
* (ar
, sanc
) Ba
lamak, saplanmak.
* Yeni bir duruma gemek, dn
mek.
* (soyut
eyler iin)
yice anlamak, iyice bilmek.
* Kavgaya tutu
mak.
* Ba
lamak.
* Eri
mek, ula
mak.
* Bir
eyin yap
m
nda, birle
iminde yer almak.
* Yaz
lmak, ba
lamak.
* Yemek yemek.

girmelik
* Bir yere girmek iin verilen para, giricreti.
girmesiyle
kmasbir olmak
* i
i abucak bitirip
kmak.
gi
e

*
stasyon, sinema, banka, maaza ve baz
girikap
lar
nda bilet veya para al
p verilen, o
u kk pencere
biiminde olan yer.
gitar
gitarc

* Genellikle alttelli, telleri iki parmak aras


nda ekilerek al
nan bir alg
, kitara.
* Gitar alan kimse.

gitarc
l
k
* Gitarcolma durumu.
gitarist
gitgide
gitme

* Gitarc
.
* Zaman ilerledike, giderek, gittike, ileride.
* Gitmek i
i.

gitmek
* Bir yere doru ynelmek.
* Bir yerden veya bir i
ten ayr
lmak.
*
kmak, ula
mak.

* Belli bir amala bir yere devam etmek veya bir i


le u
ra
mak.
* Bir duruma, bir sonuca ula
mak, varmak.
* Yak

mak, yara
mak.
* Tketilmek, harcanmak.
* Gtrlmek, gnderilmek.
* Yeter olmak, yetmek, yeti
mek.
* Yrmek, yol almak.
* Dayanmak.
* Gemek.
* Herhangi bir durumda olmak.
* Yok olmak, elden
kmak.
* lmek.
* Ba
vurmak, yapmak.
* Bir
ey zarar grmolmak.
* (makine iin)

lemek, al

mak.
* (bir durum) Srmek.
* Sat
lmak.
* de
erlendirmek, saymak, kar

lamak.
gitsin!

* emir kiplerinden sonra gelerek buyurulan i


in yap
lmas
ndan sorunun kapanmas
istendi
ini anlat
r.

gitti
* gemizaman kipindeki fiillerden sonra gelerek, istenmeyen bir
eyin yap
ld

n
, yap
laca

n
, istenen bir

eyin olmad

nveya olmayaca

nanlat
r.
* aynbiimde, fiillerin sonuna gelerek yap
lmasilk nce pek istenmeyen bir
eyin kabul edildiini anlat
r.
gitti de geldi
* ya
ayabilece
inden umut kesilecek kadar a

r hastal
k geirip de iyi olanlar iin sylenir.
gitti gider (dahi gider)
* sz konusu olan
eyin bir daha gelmeyeceini, ele gemeyece
ini anlat
r.
gittike

* Zaman ilerledike, gitgide, giderek.

giydi
i yak

rken eller bak

rken
* genken, gzelken.
giydirici

* Stdyolarda bakad
n oyuncular
n giyimine yard
m eden kimse, gard
ropu.
* Oyuncular
n giysilerini giydiren kimse, gard
ropu.

giydirilme
* Giydirilmek i
i.
giydirilmek
* Giydirmek i
i yap
lmak.
giydirip ku
atmak
* temiz, yeni st bayapmak.
giydiri
giydirme

* Giydirmek i
i veya biimi.
* Giydirmek i
i.

giydirmek
* Giymek i
ini yapt
rmak.
* A
r szler sylemek, hakaret etmek.

giyecek
giyili

* Giymek iin kullan


lan her
ey, giyim, giysi.
* Giyilmek i
i veya biimi.

giyilme
* Giyilmek i
i.
giyilmek
giyim

giyim evi

* Giymek i
i yap
lmak.
* Giymek i
i.
* Giyme biimi.
* Giyilen
eylerin tm, giysi, giyecek.
* Her trl giysi satan dkkn veya ma
aza, konfeksiyon ma
azas
.

giyim ku
am
* st ba
.
giyimi ku
amyerinde
* temiz ve zenli giyinmi
.
giyimli
* Giyinmi
, giyinik.
giyimli ku
aml
* Temiz ve zenle giyinmi(kimse).
giyinik

* Giyinmiolan.

giyinip ku
anmak
* zenle giyinmek.
giyini
* Giyinmek i
i veya biimi.
giyinme
giyinmek

giyi
giyit
giyme

* Giyinmek i
i.
* Kendi zerine giymek.
* (giysiyi) Belli bir yerden almak veya belli bir yerde diktirmek.
* (a
r bir sze veya davran

a) Sesini
karmadan ierlemek.
* Giymek i
i veya biimi.
* Giysi.
* Giymek i
i.

giymek
* rtnp korunmak iin bir
eyi vcuduna geirmek.
* A
r sz veya hakareti, kltc davran

ses
karmadan dinlemek.

giyotin
giysi

* Fransa'da lm cezas
na arpt
r
lanlar
n ba

nkesmek iin kullan


lan ara.
* Her trl giyim e
yas
, giyecek, elbise, libas, ama

r.

giz
* S
r.
giz
gizem
gizemci

* Yelken gemilerinde mizana direi denilen k


direkte eik duran bayrak sereni.
* Akl
n eri
emedi
i, a
klanmayan veya zlemeyen
ey, s
r.
* Gizemcilik d
nceleri ta

yan (kimse), mistik.

gizemcilik
* Akl
n yetmedi
i alanlarda ve zellikle Tanrkavram
nda, geree gnl yoluyla veya bir irade zorlay

yla
ula

labilece
ini kabul eden felsefe ve din
retisi, mistisizm.
gizemli
* Gizem niteliinde olan veya iinde gizem bulunan, esrarengiz.
gizemsel
gizil

* Gizemle ilgili, gizeme ili


kin, mistik.
* Gizli kalm

, henz varl

ortaya
kmam
olan, potansiyel.

gizil g

* Henz yap
lm
deil de g olarak var olan, gerekle
meyen ama gerekle
ebilecek olan, imkn
durumunda olan, sakl
olan g, potansiyel.
* Bir iletkenin herhangi iki noktas
aras
nda bir elektrik ak
m
n
n ortaya
kmas
na yol aan g.
gizleme
gizlemek

* Gizlemek i
i.
* Saklamak, grnmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak.
* Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek.

gizlenilme
* Gizlenilmek i
i.
gizlenilmek
* Gizlenmek i
i yap
lmak, saklanmak.
* Gizli tutulmak.
gizleni
* Gizlenmek i
i veya biimi.
gizlenme

* Gizlenmek i
i veya durumu.

gizlenmek
* Kendi kendini gizlemek, saklanmak.
* Gizlenilmek, gizli tutulmak.
gizlenmi
* Saklanm

gizleyi
gizli

* Gizlemek i
i veya biimi.
* Grnmez, belli olmaz bir durumda olan.
* Ba
kalar
ndan saklanan, duyurulmayan, saklkalan, mahrem, mestur.
* Niteli
i anla

lmayan, bilinmeyen.
* Saklolarak, saklayarak.

gizli celse
*
lgililerden ba
kas
n
n kat
lmas
na ve dinlemesine izin verilmeyen duru
ma.
gizli cemiyet
* Gizli rgt, illegal kurulmucemiyet.
gizli dernek
* Belli say
da ki
ilerin illegal faaliyetleri srdrmek amac
yla kurduklardernek.
gizli dil
dil.
gizli din

* Bazki
ilerin ba
kalar
n
n anlamad

ve sadece kendilerinin zel anlamlar


nbildi
i kelimelerle konu
tu
u

* Ta

nan veya inan


lan din kurallar
n
n hi kimseye a
klanmad

, s
r gibi saklanan din.

gizli din ta

mak
* din veya inanc
nkimseye bildirmemek.
gizli duru
ma
* Adliyede, sadece izinli veya grevli olanlar
n kat
labildii, kamuya kapalduru
ma, gizli celse.
gizli gizli

* Gizli olarak, saklayarak.

gizli kapakl
* Ba
kalar
na duyurulmayan, kimseye haber verilmeyerek yap
lan (i
).
* A
k, anla

l
r olmayan (sz, konu
ma).
gizli oturum
* Genellikle ilgililerden ba
kas
n
n kat
lmas
na, dinlemesine izin verilmeyen toplant
.
gizli oy
* Bir i
lemin herhangi bir kurulun oyuna ba
lolmasdurumunda oy verecek olanlar
n oylar
ngizli olarak
vermeleri yntemi.
gizli polis
* Mill Emniyet Te
kiltgrevlisi.
* Ajan, sivil gvenlik grevlisi.
gizli s
tma
* Kendini belli etmeyen s
tma.
* Gizlice ktlk eden kimse.
gizli
eker
* Henz te
hisi konulmam
veya yksek dzeyde seyretmeyen
eker hastal

.
gizli tutmak
* ba
kalar
na duyurmamak, saklamak.
gizli yama
* Gzle grlemeyecek kadar zenle yap
lm
yama.

gizlice

* Kimseye gstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak.

gizlicilik

* zellikle ruhlar dnyas


yla ve evrenin bilinmeyen gleriyle ilgili bilgi dnyas
na dayale
itli kuramlar,
uygulamalar ve ayinler iin kullan
lan genel ad.
gizliden gizliye
* Kimsenin haberi olmadan, kimseye haber vermeden, el alt
ndan, kimseye duyurmadan, gizlice.
gizlilik

* Gizli olma durumu.

gldyatr
* Eski Roma'da arenada birbirleriyle veya y
rt
chayvanlarla dv
en kimse.
glse

glsnost
glsyolog
glsyoloji

* Yumu
ak deri.
* zerine saydam bir cil tabakas
ekilmiolan (e
ya).
* A
kl
k,
effafl
k.
* Buzul bilimi uzman
, buzul bilimci.
* Buzul bilimi.

glyl
* Kuzgunk
l
c
.
glikojen

* Karaci
er ve kaslarda bulunan, hidrolizle
eker veren karbonhidrat.

glikol

* ok dayan
klfilmlerin ve baz
sentetik kuma
lar
n yap
m
nda kullan
lan, birle
iminde iki alkol grubu
bulunan madde, dialkol (CH2 OH-CH2 OH).
glikoz

* zellikle zm suyunda bulunan karbon, hidrojen ve oksijenden olu


an
eker, zm
ekeri (CH2-OH(CHOH)4-CHO).
glikozit
glikozri

* Birok bitkilerde bulunan glikoz birle


iklerinin genel ad
.
*
drarda
ekerli bir maddenin, zellikle glikozun bulunmasdurumu.

gliserin
* Ya
lmaddelerden, sabunla
t
rma yoluyla
kar
lan renksiz, tatl

urup k
vam
ndaki s
v(CH2 OH-CHOHCH2 OH).
global
* Toptan, toplam.
* Kresel.
globalle
me
* Kreselle
me.
globalle
mek

* Kreselle
mek.
globlin
* Kanolu
turan maddelerden biri olan iri molekll protein.
glokom
glokoni
glten

* Karasu (gz hastal

).
* Koyu ye
il renkli, hidratldoal demir ve potasyum silikat.
* Katcisimlerin paralar
nbirbirine yap

t
ran madde.
* Tah
l unlar
ndan ni
asta
kar
ld
ktan sonra geri kalan albminli madde.

glten ekmei
* eker hastal
olanlar iin yap
lan ni
astas
z ekmek.
glten tutkal
* Hayvanlar
n deri, kemik, sinir vb. art
klar
ndan elde edilen genellikle s
cak olarak kullan
lan bir yap

t
r
c
tr.
gnays
* Kuvars, mika ve feldspattan birle
mikaya.
goblen

gocuk

gocuklu

* Kanavie veya telleri say


labilecek trde kumazerine renkli iplikle yap
lan zel bir i
leme.
* Bu tr i
lenmi(kuma
).
* Tek para hayvan postundan yap
lan ceket.
*
i krk, pel
, vb.den yap
lan kal
n ceket.
* Gocuu olan.

gocundurma
* Gocundurmak i
i.
gocundurmak
* Gocunmas
na sebep olmak.
gocunma
* Gocunmak i
i.
gocunmak
* Bir
eyden al
nmak, ekinmek, ka
nmak.
gofret
gol

* zeri petek biiminde, biskviye benzer tatl


, hafif bir yiyecek.
* ift kale ile oynanan futbolda, voleybolda veya hentbolda topun kaleye sokulmas
yla kazan
lan say
.

gol atmak
* topun kar
tak
m
n kalesine girmesini sa
lamak.
gol ka
rmak
* uygun durumda olmas
na ramen kar
tak
m
n kalesine topu sokamamak.
gol olmak
* top kaleye girmek.

gol toto

* Futbol malar
ndaki en ok goll sonularnceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir

oyun.
gol yapmak
* topu kar

tak
m kalesine sokarak say
kazanmak.
gol yemek
* topun, kendi kalesine girmesine engel olamamak.
golc

* ok gol atan oyuncu.

golf
* Ufak bir topu zel sopalarla elerek, de
i
ik engelleri a
arak, belli bir delie sokmak amac
yla geni
,
imenlerle kapl
bir alanda, a
k havada oynanan bir oyun.
golf pantolon
* Paalarbzgl bacak blm daha genipantolon.
golf

* Golf oynayan kimse.

golfstrim

* Atlas Okyanusunda, Meksika krfezinden ba


layarak Britanya ve
skandinavya k
y
lar
na kadar ula

p
Avrupa Rusya's
n
n kuzey k
y
lar
na kadar gelen ve BatAvrupa'n
n deniz iklimini yumu
atan s
cak su ak
nt
s
.
gollk
gomalak

* Gol olmaya elveri


li, gol olabilecek.
* Alkolde eriyen hayvan reine.

gonca
* Henz a
lmam
veya a
lmak zere olan iek, tomurcuk.
gondol

* Genellikle Venedik'te kullan


lan, ayakta, k
tarafta tek krekle yrtlen, 10 m uzunlu
unda, yassve iki
ba
yukar
ya k
vr
k kay
k.
gondolc
* Gondol al

t
ran kimse.
gonk

gonokok
goril

go
ist

* Kee veya bez kapl


bir tokmakla vurularak titre
mesi sa
lanan bir kurstan olu
an vurgulu alg
.
* Boksta her raundun ba
lang
ve bitimini bildiren ses verici ara.
* Bel souklu
u mikrobu.
* Afrika'n
n Ekvator blgesinde ormanlarda ya
ayan, insan
ms
lar
n en iri ve en gls (Gorilla gorilla).
* Koruyucu.
* Go
izm yanl
solan (kimse veya tutum), a

rsolcu, ihtillci solcu.

go
izm
* A

rsolculuk, ihtillci solculuk.


gotik

* Gotlarla ilgili.
gotik harfler
*
lk bas
m denemelerinde kullan
lm
olan k
eli harfler.
gotik sanat
* Temel zelli
i sivrilik olan, XII. yzy
ldan sonra Rnesans'a kadar Avrupa'da geli
en sanat ve mimarl
k
slbu.
Gotlar

* Orta a
da Orta Avrupa'da ya
ayan bir ulus.

goygoycu
* Arap takviminin Muharrem ay
nda kapkapdola
arak ve ilhler okuyarak dilenen kimse.
* Dilenci.
* Bo
u bo
una, bilgisiz olarak, gereksiz yere ok konu
an (kimse).
goygoyculuk
* Goygoycunun yapt
i
.
gbe
i biriyle ba
l(veya beraber kesilmi
)
* her zaman birlikte bulunan, birbirinden ayr
lmayan kimseler iin kullan
l
r.
gbe
i atlamak
* birok glkleri yenmek iin ok u
ra
mak.
gbe
i d
mek
* gbek deliinin kapanmamas
ndan f
t
k olu
mak.
gbe
i sokakta kesilmi
* evde durmay
p hep sokaklarda gezen, srtk.
gbe
ini kesmek
* ocu
un gbe
iyle etene aras
ndaki damar rgsn kesmek.
* birini ok eskiden beri tan
mak, bilmek.
gbek

ada.

*
nsan ve memeli hayvanlarda gbek ba
n
n d
mesinden sonra karn
n ortas
nda bulunan ukurluk.
* Dltte, yumurtan
n dlt d

nda kalan blmlerle ili


kisini salayan organlar
n
kt

yer.
* Yabalam

i
man kar
n.
* (
ehir, lke vb. iin) Orta k
s
m.
* Bazsebze ve meyvelerin ortas
.
* Ku
ak, nesil, bat
n.
* Bahe, hal
, tavan, tepsi gibi ssl
eylerin ortalar
ndaki biim.
* H
z
azaltarak trafii ynetmek amac
yla bir kav
a

n giri
ine yerle
tirilen ember veya gen biimindeki
* n ve arka tekerlerin ortas
na oturtulmumil zerinde dnen ve teker tellerinin tak
lmas
na yarayan para.
* Ka
ntekerle
inin ortas
, araba tekerle
inin dingil geen yeri.
* Deirmen ta

n
n ortas
.
* Kilitleme sistemlerinde, anahtar di
lerinin tam olarak birbirine oturdu
u pirin yuva.

gbek ad
* Yeni doan ocu
un gbei kesilirken konulan ad.
gbek atmak
* karn
nhareket ettirerek oynamak.
* ok sevinmek.
gbek ba
* Yeni doan ocu
un gbei kesildikten sonra geri kalan damar rgsne (kan gelmemesi iin) balad
klar
ba.
* Bir bitkide yumurtac

yumurtal

n etenesine ba
layan kordon.

gbek balamak (veya sal


vermek)
*
i
manlayarak karnbymek, gbeklenmek.
gbek alkamak (veya alkalamak)
* gbeini sa
a sola hareket ettirerek oynamak.
gbek dans
* Daha ok gbek ve kala sallamak veya k
v
rmakla yap
lan dans.
gbek havas
* Sanat deeri olmayan, hafif, e
lenmek amac
yla al
nan veya sylenen oyun havalar
.
* ok elenceli durum.
gbek odunu
* Aa gvdesinin dier blmlerine gre farklzellik gsteren i odun blm.
gbek otu
* Yapraklaretli; otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus).
gbek ta

* Hamamlarda, terlemek iin zerine uzan


lan ve alttan
s
t
lan genimermer seki.
gbeklenme
* Gbeklenmek i
i.
gbeklenmek
* Karnyalan
p
i
manlamak.
* (marul, lhana iin) Yapraklarbyyp s
kla
mak.
gbekli
* Karnyalan
p
i
manlam

.
* (marul, lhana iin) Yapraklarbyyp s
kla
m

.
gbel
* Babasbelli olmayan ocuk, pi.
* Kimsesiz, ba

boocuk.
* ocuk.
* S
n
rlaray
rmak iin tarla kenarlar
nda yap
lan toprak tepecikler.
gbelek
gbelez

* Yenilen bir e
it mantar.
* Kpek yavrusu.

gce
* Tarhana, bulgur yapmak iin kullan
lan kabuu soyulmuve k
r
lm
bu
day.
* Yar
lm
ve k
r
lm
bulgurdan yap
lan orba.
gcen
* Tav
an yavrusu.
* Kedi, kpek yavrusu.
* Domuz yavrusu.
g

* Ekonomik, toplumsal veya siyas sebeplerle bireylerin veya topluluklar


n bir lkeden ba
ka bir lkeye, bir
yerle
im yerinden ba
ka bir yerle
im yerine gitme i
i, muhaceret.
* (evden eve) Ta

nma, nakil.
* G s
ras
nda ta

nan ev e
yalar
.
* Ku
lar
n, geyiklerin, yarasalar
n, bazbal
k ve bceklerin mevsim, iklim, besin miktarvb.ye gre evre
de
i
tirmeleri.

g etmek (veya eylemek)


* oturdu
u yerden ba
ka bir yere gidip yerle
mek, gmek.
* lmek.
gebe

* Dei
ik
artlara ba
lolarak belli bir yre iinde ad
r, hayvan ve teki aralarla yer de
i
tiren, yerle
ik
olmayan (kimse veya topluluk), ger.
* (bazhayvanlar iin) Mevsimlere gre lke veya yer de
i
tiren.
gebele
me
* Gebele
mek i
i veya durumu.
gebele
mek
* Gebe durumuna gelmek.
gebelik
* Gebe olma durumu.
* Bir toplumsal birli
in, ya
amak iin gerekli kaynaklarelde edebilmek zere dzenli aral
klarla yer
de
i
tirme gelenek veya al

kanl

nda olmas
.
gelge
ger

* Glen yer.
* Gebe.

ger konar
* Gebe bir ya
am sren, srekli bir yere yerle
emeyen, ger.
geri
* Srekli yer de
i
tiren, g etmekten ho
lanan.
germe

* Germek i
i.
* Bitkileri yerinden
kar
p ba
ka yere dikme.

germek
* Bir kimseden dier kimseye geirmek, havale etmek, devretmek.
* Bitkileri yerinden,
kar
p ba
ka yere dikmek, de
i
tirmek, grmek.
gertme

* Gertmek i
i.

gertmek
* Bir
eyin kmesine sebep olmak.
gken

* Bkz. gcen.

gkn
* Gecek duruma gelmi
.
* Gebe.
* Ya

ilerlemi(kimse), ok ya
l(kimse).
gme

* Gmek i
i.

gmek
* Yerle
mek amac
yla mahalle, ky,
ehir veya lke dei
tirmek.
* (bazhayvanlar) S
cak iklimli lkelere gitmek.
* kmek.

* lmek, yok olmak.


* Oturmak.
gmen

* Kendi lkesinden ayr


larak, yerle
mek iin ba
ka lkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir.
* S
cak iklimli lkelere giden (hayvan).

gmenle
me
* Gmenle
mek i
i veya durumu.
gmenle
mek
* Gmen durumuna girmek.
gmenle
tirme
* Gmenle
tirmek i
i.
gmenle
tirmek
* Gmen durumuna getirmek.
gmenlik
* Gmen olma durumu, muhacirlik.
g
* Toprak kaymas
, kay
a, heyeln.
gc
gk

* Mevsimine gre yer dei


tiren (hayvan).
* km
, gm(yer).
* km
, kaym
toprak, knt, y
k
nt
.
* Kaya veya cevherin kendi kendine yer alt
na doru kmesi.

gm

* Bazkimyasal maddelerin veya

k,
s
, elektrik gibi glerin etkisiyle protoplzman
n yana
ma veya
uzakla
ma biiminde olan yer de
i
tirmesi, taksi (II).
gp gitmek
* lmek.
grme

* Grmek i
i.

grmek
* Gmesine sebep olmak.
* kertmek.
* (miktarok olan
eyler iin) Yiyip bitirmek.
* Bitkileri yerinden
kar
p ba
ka yere dikmek, germek.
grtme
* Grtmek i
i.
grtmek
* Gmesine sebep olmak.
grc

* Seferde padi
ah tular
n
n ikisini bir konak ileride ta

yan drt ki
iden ikisine verilen unvan.

grlme
* Grlmek i
i veya durumu.
grlmek

* Grmek i
i yap
lmak.
g
* Gmek i
i veya biimi.
g
me

* Bir kelime iinde birbirini izleyen iki sesin yer dei


tirmesi, metatez: mlek > lmek, yaln
z > yanl
z,
kibrit > kirbit vb.
gden

* Kal
n ba
rsa
n son blm, rektum.
* Kar
n, i
kembe.
* Mide.

gden ba

rsa

* Bkz. gden.
gde
g
ek

* Semiz, etli.
* Gkek.

g
e merdiven dayam

* ok uzun boylu.
g
em
* Ye
ile alar mor.
g
ermek
* Bkz. gvermek.
g
erti

* Gverti.
* Vurma ve arpma sonucu vcutta olu
an rk, morart
.

g
s daralmak (veya t
kanmak)
* glkle nefes almak.
* ii s
k
lmak.
g
s kabarmak
* vn duymak, k
vanmak, iftihar etmek.
g
sn gere gere
* kendine gvenerek.
* vnerek.
g
sn kabartmak
* bir olay dolay
s
yla k
van duygusunu ortaya koymak, vnmek.
g
sn y
rtmak
* co
kunluunu ortaya koymak, co
mak, c
v
ldamak .
g
s

* Vcudun boyunla kar


n aras
nda bulunan ve yrek, akci
er gibi organlariine alan blm, sine.
* Bu vcut blmnn n taraf
, s
rt kar

t
.
* Bu blmn iindeki organlar.
* Meme.

g
s ba

r a
k (olmak)
* zensiz bir k
l
kta.

g
s bo
luu
* Akcierlerle kalbi iine alan akci
er zar
n
n evreledi
i bo
luk, g
s kovu
u.
g
s cerrahisi
* Cerrahnin g
s ii organlar
yla ilgili dal
.
g
s apraz
* (gre
te) Kar

s
ndakini koltuk altlar
ndan apraz yakalama.
g
s ukuru
* Bkz. g
s bo
luu.
g
s darl

* Solunumu gle
tiren hastal
k.
g
s eti

* Gs k
sm
nda bulunan et.

g
s geirmek
* zlerek derinden soluk almak, iini ekmek.
g
s germek
* bir gle kar
koymak, dayanmak.
g
s g
se
* Kar
kar

ya, yz yze.
g
s hastal

* Gs blgesi ile ilgili hastal


k.
g
s ingini
* Solunum yollar
n
n iltihaplanmas
.
g
s kafesi
* Vcutta omurgan
n, kaburgalar
n ve g
s kemi
iyle bunlar
saran kaslar
n olu
turduu yrek ve
akci
erleri koruyan bo
luk.
g
s kemii
* Gsn n taraf
nda, zerine kaburga k
k
rdaklarile kprck kemiklerinin eklendi
i yasskemik, iman
tahtas
.
g
s kovu
u
* Bkz. g
s bo
luu.
g
s sesi
* Baveya bo
azdan gelmeyen gr ve a
k bir biimde
kar
lan ses.
g
s tahtas
* Gs kemi
i.
* Mandolin, gitar, keman veya ut gibi telli alg
larda tellerin gerili bulundu
u gvde blm, alg
n
n g
s.
g
s vermek
* eziyete, s
k
nt
ya katlanmak, tahamml etmek.
g
sleme
* Gslemek i
i.
g
slemek
* Gsle zorlamak.
* Kar
durmak, engel olmak, direnmek.
g
sl

* Gs olan.
* Gs geniolan.
*
ri memeli (kad
n).
g
slce
* Biraz iri g
sl.
g
slk

gk

* Genellikle ilkokul
rencilerinin giydi
i bir rnek stlk, nlk.
* Elbisenin kirlenmemesi iin gse tak
lan nlk veya giyilen bir tr gmlek.
*
inde gk cisimlerinin hareket ettii sonsuz bo
luk, uzay, feza.
* Yeryz zerine mavi bir kubbe gibi kapanan bo
luk, sema.
* Gkyznn, denizin rengi, mavi veya ye
ile alan mavi.
* Olgunla
mam

gk ada

* Milyonlarca y
ld
zdan, y
ld
z kmelerinden, bulutsu ve gaz bulutlar
ndan olu
mu
, saman yolu gibi
ba
ms
z uzay adas
, galaksi.
gk adas
* Bkz. gk ada.
gk atlas
* Y
ld
zlar
n gk kresi zerindeki yerlerini gsteren harita.
gk bilimci
* Gk bilimiyle ura
an bilgin, astronom.
gk bilimi
* Gk cisimlerinin konumlar
n
, hareketlerini, birbirine olan uzakl
klar
n llmesini, bunlar
n fizik ve kimya
bak
m
ndan yap
lar
nanlatan bilim, felekiyat, astronomi.
gk bilimsel
* Gk bilimle ilgili, astronomik.
gk cismi
* Gk yznde bulunan Gne
, Ay, gezegenler, kuyruklu y
ld
zlar, neblzler gibi btn cisimlere verilen
ortak ad.
gk delinmek
* birdenbire ok ve h
zl
ya
mur ya
mak.
gk doan
* Kuzey yar
m krede ya
ayan bir tr gmen ku(Accipitridae).
gk ekseni
*
ki ucu sonsuza uzat
lm

, olarak d
nlen yer ekseni, gnlk harekette y
ld
zlar
n evresindeki eksen.
gk e
lei
* Gk eksenine yer merkezinde dik olan dzlemin gk kresiyle ara kesiti.
gk evi

* Gk olaylar
ny
ld
zlar
n, Gne
, Ay ve gezegenlerin konumlar
n
, hareketlerini kresel bir kubbe iinde,
e
itli aralarla gsteren yap
, plnetaryum.
gk fizii
* Y
ld
zlar
n

ninceleyen, fizik yap


lar
nara
t
ran bilim kolu, astrofizik.
gk gzl
* Gzleri mavi ile a
k ye
il arasolan.

gk grlemesi
* im
ek akt
ktan veya y
ld
r
m d
tkten nce veya sonra havada duyulan grlt.
gk grlts
* Gk grlemesi.
gk gvercin
* Genellikle Avrupa ve yak
n do
uda bahelik yerlerde ya
ayan bir tr ku(Columba oenas).
gk k
r
* At donlar
ndan maviye alan k
r.
gk kubbe
* Kubbeye benzemesi bak
m
ndan gk.
gk kumu
* Gk ta
lar
nda grlen kresel tanecikler.
gk ku
a
* D
mekte olan yamur damlac
klar
nda gne

nlar
n
n k
r
l
p yans
mas
yla gk yznde olu
an yedi
renkli, kemer biimindeki grnt, alk
m, ebe ku
a
, ebem ku
a

, ele
imsa
ma, hac
lar ku
a
, ya
mur ku
a

,
alimisema.
gk kutbu
* Gk ekseninin gk kresini deldi
i iki noktadan her biri.
gk kresi
*
yz gkyz olarak kabul edilen, yarapsonsuza uzanm
yer merkezli kre.
gk ta

* Gezegenlerin aras
nda hareket eden, tmyle gaz durumuna gemeden yer yzne ula
an katcisim,
meteor ta

, meteroit.
gk yakut
* Mavi renkli de
erli bir korindon tr, safir.
gke

* Gkle ilgili, semav.


* Gk rengi, mavi.
* Gzel.

gke yaz
n
* Edebiyat, yaz
n.
gkek
gkl

gkdelen

* Gzel, sevimli (insan).


* Maviye alan renk, mavimsi.
* Gkle ilgili, semav.
* Yirmi, otuz veya daha ok katlyap
.

gkkandil
* Kendini bilmeyecek kadar sarho
.
gkkuzgun
* Gkkuzgunumsular tak
m
n
n gkkuzgungiller familyas
ndan, ba

, kanatlarmavi, boyun ve karnye


il
gc ku(Coracias garrulus).

gkkuzgungiller
* En iyi bilinen tr gkkuzgun olan gkkuzgunumsular tak
m
n
n, gkkuzgunlar alt tak
m
na giren bir
familya.
gkkuzgunlar
* Ku
lar s
n
f
n
n, gkkuzgunumsular tak
m
na giren bir alt tak
m
.
gkkuzgunumsular
* Gkkuzgunlar
, a
akakanlar
, obanaldatanlar
, saanlar
iine alan ku
lar s
n
f
ndan bir tak
m.
gklere
karmak
* a

rderecede vmek.
gklere
kmak
* pek ok ykselmek.
gkmen
gknar

* Mavi gzl (kimse).


* Bkz. kknar.

gksel
* Gkle ilgili, semav.
gkte ararken yerde bulmak
* ok glkle ele geirebileceini sand

eyi veya kimseyi birdenbire bulmak.


gkten zembille mi indi
* Tanr
'n
n zel olarak gnderdii, sayg
nl
k grmesini istedi
i bir ki
i mi?.
* ura
madan, didinmeden, kendili
inden mi tredi?.
gkt
rmalayan
* Gkdelen.
gkt
rmalay
c
* Gkdelen.
Gktrk
* VI.-VIII. yzy
llarda Mo
olistan ve Orta Asya'da ya
am
eski bir Trk ulusu ve bu ulustan olan kimse.
Gktrke
* Gktrk dili, Orhon Trkesi.
gkyolu
gkyz

* Samanyolu, samanu
rusu.
* Gn grnen yzeyi, sema.

gkyz mavisi
* A
k mavi.
gl

* Olu
masgenellikle tektonik, volkanik vb.olaylara ba
lolan, toprakla evrili, derin ve geni
, tuzlu veya
tuzsuz durgun su rts.
* Yapay su birikintisi.
gl aya

* Bir gln artan sular


n
denize, ba
ka bir gle veya
rma
a ta

yan akarsu, ayak.


gl ba

* Gle akan ay.


gl kestanesi
* Suda yeti
en ve meyvesi kestane gibi yenilen bitki (Trapa natans).
gl olmak
* gereksiz olarak bir yerde su toplanmak, gllenmek.
glalas
glck

* Avrupa ve Anadolu gllerinde ya


ayan bir tr alabal
k (Salmo lacus tris).
* Kk gl.

glcl
* Gllerde, gl k
y
lar
nda yeti
en veya ya
ayan.
glek
glerme
glermek

glet

glge

* Kk su birikintisi, glck.
* Glermek i
i veya durumu.
* Gl durumuna gelmek.
* Hayvan
n ipi aya

na ve boynuna dola
arak kalkamayacak biimde yere y
k
lmak.
* Glek.
*
inde ham deri
slat
lan tahavuz.
* Saydam olmayan bir cisim taraf
ndan

n engellenmesiyle

klyerde olu
an karanl
k.
* Gne

nlar
ndan korunacak yer.
* Ne olduu anla

lamayan karalt
, siluet.
* Resimde bir
ekli cisimlendirmek iin, onun

k almamas
gereken yerlerine vurulan az ok koyu renk.
* Birinin yan
ndan hi ayr
lmayan kimse.
* Koruma, kay
rma himaye.

glge bal

* Alabal
kgillerden, uzunluu 20-50 cm, s
rt yzgeci byk, tatlsu bal

(Thymallus thymallus).
* Glge bal

gillerden, byk, eti lezzetli, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de ya


ayan bir bal
k,
talevrei, minakop (Umbrina cirhosa).
glge bal

giller
* rnek hayvanglge bal

olan kemikli bal


klar tak
m
.
glge d
mek
* bir
ey zerine karaltinmek, zerine glge gelmek.
glge d
rmek
* bir
eyin de
erini veya nn azaltacak i
ler yapmak.
glge etmek
*

a engel olmak.
* engel olmak.
glge gibi
* varl

nbelli etmeyen, gizlice.


glge olay

olay.

* Bir olaya kat


lan, fakat ona hibir etki yapmayan veya ba
ka bir olay taraf
ndan var edilerek ona balkalan

glge olayc
l
k
* Ruh etkinli
inin bilinli olmadan da var olabilece
ini ileri srerek bilinci, bir glge olay sayan felsefe
retisi.
glge oyunu
* Geriden

kla ayd
nlat
lm
bir perde arkas
nda hareket ettirilen resimlerin glgelerinden yararlan
larak
oynat
lan oyun.
glge tiyatrosu
* Saydam bir perde zerinde, arkadan kuvvetli bir

kla ayd
nlat
lan oyuncular
n glgeleriyle yapt
klar
gsteri.
glgecil

* Glgede yeti
en veya glgeyi seven.

glgede b
rakmak
* ondan daha stn bir dzeye ykselmek, ondan ok daha ba
ar
lolmak.
glgede kalmak
* ad
sanpek duyulmamak, n plna
kamamak, daha az nl olmak.
glgeleme
* Glgelemek i
i.
glgelemek
* Glgeli duruma getirmek.
* Resimde glge olu
turmak.
* Bir kimsenin veya bir
eyin deerini azaltmak, snklk getirmek.
glgelendirme
* Glgelendirmek i
i.
glgelendirmek
* Glge etmek, glgeli yapmak.
* Buland
rmak, bozmak.
* Dinlendirmek.
glgelenme
* Glgelenmek i
i.
glgelenmek
* Glgeli duruma girmek.
glgeleyici
* Glge veren, glgeleme i
ini yapan.
glgeleyi
* Glgelemek i
i veya biimi.
glgeli

* Glge alt
nda olan.
* Nitelik ve ayr
nt
lariyice bilinmeyen.

glgeli resim
* Glge ile hacim etkisinin verildi
i resim.
glgelik

* Glge alt
nda bulunan yer.
* Glgesinde oturulan tente, ardak gibi herhangi bir
ey.

glgesinden korkmak
* ok korkak olmak, bir sak
nca sz konusu olmayan i
lere giri
mekten bile korkmak.
glgesine s

nmak
* birinin emri alt
na girmek.
glgesiz

* Glgesi olmayan.

glgeye yatmak
* daha nce elde edilen para, makam, n vb. s

narak zaman geirmek veya bundan yararlanmak.


glleme
gllemek
gllenme

* Gllemek i
i.
* Gl durumuna getirmek.
* Gllenmek i
i.

gllenmek
* Akarsu, ukurlarda birikmek, glck olmak.
glle
me

* Glle
mek durumu.

glle
mek
* Gl hline gelmek.
gllk

* Gl olan yer.

glk
* At, e
ek, beygir, kat
r vb. yk ta

yan ve binilen hayvan.


gme
gmgk

* Bkz. gme.
* Her yanmavi, masmavi.

gmle
inden (veya gmlekten) geirmek
* evlt olarak kabul etmek, evlt edinmek.
gmlek
* Vcudun st k
sm
na giyilen ince kollu veya yar
m kollu, yakalgiysi.
* Kad
nlar
n giydikleri ince kuma
tan yap
lm
kolsuz, yakas
z i ama

r
, kombinezon.
* Vcudun st k
sm
na giyilen i ama

r
.
* Kitap kapa

na geirilen kap, k
l
f.
* Gbek, bat
n.
* Beyaz

k sa
lamak iin lmban
n zerine geirilen amyanttan k
l
f.
* Basamak, kat, derece.
* Dosya kartonu.
* Memeli hayvanlarda ba
rsaklard

tan saran ya
l
zar.
gmlek dei
tirmek
* (y
lan) st derisini dei
tirmek.
* huy veya d
nce dei
tirmek.
gmlek eskitmek

* hayat srdrmolmak.
gmleki
* Gmlek diken veya satan kimse.
gmlekilik
* Gmlekinin yapt

i
.
gmlekli

* Gmlei olan.

gmleklik
* Gmlek yapmaya elveri
li (kuma
).
gmlekliler
* Vcutlartorba biiminde ve yarsaydam, sert bir gmlekle rtl, denizlerde ya
ayan bir hayvan s
n
f
.
gmleksiz
* Gmlei olmayan.
gmme

* Gmmek i
i.
* Defnetme, tedfin.
* Mayalveya mayas
z, ya
l
veya yas
z olarak yap
lan bir tr kl pidesi.
* Gzn veya k

n ekilen ekin.
* zerinde bulundu
u yzeyin iine gmlmolan.

gmme balkon
* D
yzeyden d

arta
mayan, evin kullan
m alan
iinde kalarak yap
lm
balkon.
gmme banyo
* ini veya benzeri bir madde ile kaplanarak gml olarak yerle
tirilmiolan banyo teknesi.
gmme dolap
* Duvar
n iine yerle
tirilmidolap.
gmme kilit
* Gvdesi kapak veya ekmecenin kenar
na a
lan yuvaya gmlerek tak
lan kilit.
gmmek

* Topra
n iine koymak, toprakla rtmek.
* Bir ly topra
n iine yerle
tirmek, defnetmek.
* Birinin cenaze trenine kat
lmak veya bir cenazeyi kald
rmak.
* Bir nesnenin iine yerle
tirmek, bat
rmak.
* Birinden daha ok ya
amak.

gm
* Toprak alt
na gmlerek saklanm
para veya de
erli
eyler, define.
gmk

* Gmlmolan, gml.

gmldrk
* Boyunduru
a geirilen k
sa denek.
* Eyerin geriye kaymamasiin atlar
n boyunlar
ndan a

r
l
p kolanlar
na balanan kay

.
gmlemek
* Para veya de
erli
eyleri toprak alt
na gmerek saklamak.
gmlme
* Gmlmek i
i.

gmlmek
* Gmmek i
i yap
lmak veya gmmek i
ine konu olmak.
* Yerle
mek, oturtulmak, kendini gmmek.
* Yok olmak, kaybolmak, grnmez olmak.
* Bir
eyin derinli
ine inmek.
gmlt
* Avc
n
n av
nbeklerken iine sakland

ukur.
gml

* Gmlmolan, toprak alt


nda saklanm
olan, metfun.
* Batm

, kaybolmuolan.

gml
* Gmlmek i
i veya biimi.
gm
gmt

* Gmmek i
i veya biimi.
* Mezar, metfen, kabir, makber, sin.

gmtlk
* Mezarl
k, kabristan, sinlik.
gn

* Tabaklanm
deri.
* Ksele.
* Hayvan derisi.

gnc
* Ham veya i
lenmideri satan kimse.
* Ayakkabtamircisi.
gn
* Zengin, varl
kl
.
gnlk
gnder

gnderi

gnderici

* Zengin olma durumu.


* Bayrak ekilen direk.
* vendire.
* Kay
k ve yelkenli gemilere yn vermeye yarayan, ucunda metal olan aa sopa.
* Bir yerden bir yere zellikle posta ile gnderilen paket, telgraf, mektup vb.
* Yolcu etme, u
urlama.
* Posta ile paket, telgraf, mektup vb. gnderen kimse.

gnderili
* Gnderilmek i
i veya biimi.
gnderilme
* Gnderilmek i
i.
gnderilmek
* Gnderilmek i
i yap
lmak veya gndermek i
ine konu olmak.
gnderi

* Gndermek i
i veya biimi.
gnderli
* Gnderi olan.
gnderme
* Gndermek i
i, irsal.
* (szlklkte) Bir madde ba

n
i
lerken, ilgisi dolay
s
yla ba
ka bir madde ba

na yollama.
* At
f yapmak i
i.
gnderme belgesi
* Bir yere gnderilen e
yan
n listesi, irsaliye.
gndermek
* Bir yere doru yola
karmak, yollamak, ula
mas
n
, gitmesini salamak, irsal etmek.
* Yetki vererek gitmesini sa
lamak.
* Bir kaynaktan
k
p gelmek, ula
mak.
* Yolcu etmek.
gndertme
* Gndertmek i
i.
gndertmek
* Gndermek i
ini yapt
rmak.
gnen

* Ekilecek topra
n suland
r
lmas
.
* Nem, rutubet.
* Nemli (toprak).

gnen
* Bolluk, rahatl
k ve varl
k iinde iyi ya
ama, refah.
gnenli

* Gnenci, iyi bir hayatolan, mreffeh.

gnendirilme
* Gndermek i
i.
gnendirilmek
* Mutlulu
a kavu
turulmak.
gnendirme
* Gnendirmek i
i.
gnendirmek
* Mutlulu
a, esenli
e, huzura kavu
turmak, sevindirmek, abat etmek.
gnendirtme
* Gnendirtmek i
i.
gnendirtmek
* Mutlulu
a, huzura kavu
mas
nsa
lamak.
gnenme
* Gnenmek i
i.
gnenmek
* Mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat srmek, sevin duymak, sevinmek, abat olmak.
gnl akmak
* birine kar
gl sevgi duymak.

gnl bol
* Yeterli imknlardan yoksun olmas
na kar

l
k cmert, eli a
k davranmak isteyen.
gnl bulanmak
* kusacak gibi olmak.
* ku
kulanmak.
gnl ekmek
* imrenip istemek.
gnl elinmek
* gzel szlere aldanmak, kap
lmak.
gnl kmek
* ya
ama gc azalmak, ruh dengesi bozulmak.
gnl gani
* Cmert ve gz tok, gani gnll.
gnl ile oynamak
* birini sever grnp elenmek.
gnl kalmak
* isteyip de edinemedii bir
eyi istemekten vazgememek.
* gcenmek.
gnl kanmak
* bir i
le ilgili kayg
skalmamak, mutmain olmak, msterih olmak.
gnl kara
* Ba
kalar
n
n ktl
n isteyen.
gnl kararmak
* dnya zevklerine kar

istei kalmamak.
gnl kaymak
* sevmeye e
imli olmak.
gnl k
r
lmak
* zlmek, incinmek, yerinmek.
gnl olmak
* sevip istemek.
gnl olmak
* razolmak.
gnl razolmamak
* hi istememek.
gnl tak
lmak
* bir
eye kar
ilgi duymak.
* a
k ile sevmeye ba
lamak.
gnl tok
* Zorunlu ihtiyalarkar

lan
nca bununla yetinen, fazla mal ve para istemeyen, mstani.
gnl varmamak
* istek duymamak, istememek, ekinmek.
gnl yaral

k, tutkun, a
kkar

l
k grmeyen.
gnl zengin
*
mknlarlsnde para ve mal
n
esirgemeden veren.
gnlnce

* Dile
ine uygun.

gnlnde kalmak
* ok istedii hlde ula
amamak, elde edememek.
gnlnden geirmek (veya gemek)
* bir
eyin olmas
nveya bir
ey yapmayistemek; d
nmek.
gnlnden kopmak
* kendiliinden birdenbire vermek.
gnlne do
mak
* iine do
mak, sezmek, hissetmek.
gnlne dokunmak
* zlmek, rahats
zl
k duymak.
gnlne gre
* dileine gre, iste
ine uygun olarak.
gnln elmek
* kand
rmak, yola getirmek, a
k
nkazanmak.
* kendi yan
na ekmek, sempatisini kazanmak.
gnln d
rmek
*

k olmak, sevdalanmak.
gnln etmek (veya yapmak)
* birini razve ho
nut etmek.
gnln hoetmek
* birinin dileini yerine getirerek onu sevindirmek.
gnln kapt
rmak
*

k olmak.
gnln karartmak
* ya
amaya kar

sevgi ve iste
ini azaltmak.
gnln pazara
karmak
* sevmek iin kendine yak

ansemeyip rastgele birini sevmek.


gnln serin tutmak
* sakin, so
ukkanlolmak, hemen heyecanlanmamak.
gnln sndrmek
* kstrmek, k
rmak, incitmek.
gnln yaralamak
* incitmek, k
rmak, zmek.
gnlnn dmeni bozuk
* isteklerinde, zellikle gnl i
lerinde tutarl
l
k gstermeyen, s
k s
k istek dei
tiren.
gnl

* Sevgi, istek, d
n
, anma ve hat
r gibi kalpte var say
lan duygu kayna

*
stek, arzu.
gnl (veya kalp) k
rmak (veya y
kmak)
* birini ok zecek bir davran

ta bulunmak, gcendirmek.
gnl amak
* insan
n i s
k
nt
s
ngidermek, i amak.
gnl ak
tmak
*

k olmak, sevmek.
gnl almak (veya gnln almak)
* sevindirmek.
* k
r
lan bir kimseyi gzel bir davran

la ho
nut etmek.
gnl avc
s
* Geici a
klar arkas
nda ko
an kimse, apk
n.
gnl avlamak
* huyunu suyunu yak
ndan bilerek olumlu davran

ta bulunmak, tavlamak.
gnl avutmak
* ho
a vakit geirmek .
gnl ba

* Sevgi ba
, duygusal ili
ki.
gnl ba
lamak
* severek ba
lanmak, iten sevmek.
gnl bels
* A
k
n verdi
i s
k
nt
, dert.
gnl birli
i
* Duygusal anla
ma.
gnl borcu
* Yap
lan iyili
e kar

kendini borlu sayma, minnet, minnettarl


k,
kran.
gnl borlusu
* Yap
lan iyili
e kar

kendini borlu sayan, minnettar.


gnl buland
rmak
* mide buland
rmak.
* ku
kuland
rmak.
gnl ekmek
* sevdalolmak.
gnl k

* Ya
ama gcnn yitmesi, ruh dengenin bozulmas
.
gnl darl

*
s
k
nt
s
.
gnl dilencisi
* Sevdiinden ayr
lmamak iin onun her davran

na katlanan kimse.
gnl e
lencisi
*
nsanoyalay
p ho
a vakit geirten
ey.
gnl e
lendirmek

* geici bir ilgi ve sevgi gstererek ho


a vakit geirmek.
gnl eri
* Ho
grs geni
, a
k yrekli, gvenilir kimse, rint, ehlidil.
gnl ferahl

*
rahatl

, dertsizlik.
gnl ferman dinlemez
* gnl sevdi
inden asla vazgemez.
gnl gezdirmek
* semek iin akl
ndan birok
eyleri geirmek.
gnl ho
lu
u
* Hibir bask
n
n etkisi alt
nda olmaks
z
n, severek isteyerek.
gnl indirmek
* kendisine yak

t
ramad

bir
eye razolmak.
gnl kimi severse gzel odur
* gzellik anlay

n
n ki
iden ki
iye dei
ti
ini anlat
r.
gnl kocamamak
* ruhen din kalmak.
gnl koymak
* gcenmek, al
nmak, dar
lmak.
gnl maskaras
* Sevda yznden gln durumlara d
mkimse.
gnl meselesi
* A
k yznden ortaya
kan sorun, a
k derdi.
gnl ok
amak
* birini hobir sz veya davran

la sevindirmek, iltifat etmek.


gnl ok
ay
c
* Ho
a giden.
gnl rahatl

*
rahatl

i huzuru badinlii, huzur.


gnl r
zas
*
steyerek, iinden gelerek.
gnl tokluu
* Doygunluk, isti
na.
gnl urusu
* Gnl almaybilen kimse.
gnl vermek (veya ba
lamak)
* sevmek,

k olmak.
gnl yakmak
* insan
a

rderecede etkilemek, sarsmak, kendinden gemesine yol amak.


* a
k dolay
s
yla i yang
n
na tutulmak.
gnl yaras
* Bir kimseyi derin znt iinde b
rakan ac
; gnl bels
.

gnl y
kmak
* birini ok zecek bir davran

ta bulunmak, gcendirmek, gnl k


rmak.
gnlda
* Duygularaynolanlardan her biri, candan dost.
gnlden
karmak
* sevmez veya anmaz olmak.
gnlden
karmamak
* sevilen kimseyi hi unutmamak.
gnlden
rak olmak
* sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek.
gnllenme
* Gnllenmek i
i veya durumu.
gnllenmek
* Gcenmek, dar
lmak, al
nmak.
gnll
* A
r veya tehlikeli bir i
i yapmayhibir ykm yokken isteyerek stlenen.
* ok istekli.
* Seven kimse veya sevgili.
gnll gnlsz
* Yaristekli yar
isteksiz olarak.
gnllce
* Biraz gnll.
gnlllk
* Gnll olma durumu.
gnlsz

* Gnl olmayan, isteksiz, istemeyerek.

gnlszce
*
steksiz bir biimde istemeyerek.
gnlszlk
* Bir i
i istemeyerek yapma, isteksizlik.
gnye

* Dik a
larlmeye ve izmeye yarayan dik gen biiminde ara.

gnyeleme
* Gnyelemek i
i.
gnyelemek
* Gnye ile lmek.
gr (veya grrsn)
* (tehdit yollu) anla, gr.
gr bak
grdek

* "grrsn, greceksin" anlam


nda kullan
l
r.
* Acbal
k.

grdrme
* Grdrmek i
i veya durumu.
grdrmek
* Grmek i
ini yapt
rmak.
* Bir i
i ba
kas
na yapt
rmak.
gre

gre

* (bir
eye) Uygun olarak, bir
ey uyar
nca, gereince.
* Bak
l
rsa, hesaba kat
l
rsa, gz nnde tutulunca, nazaran.
* Sorulursa.
* uygun, elveri
li, iin.

grece

* (bir
eye) Gre olan, varl

ba
ka bir
eyin varl

na ba
lolan, kesin olmay
p ki
iden ki
iye, zamandan
zamana, yerden yere dei
ebilen, ba
l, izaf.
grececilik
* Grecilik.
grece
i gelmek (veya gresi gelmek)
* grmek isteini duymak, zlemle grmek istemek, zlemek.
greceli
*
zaf, ba

nt
l
, bal
.
grecelik
grecilik
greli

* Grece olma durumu.


* Ba

nt
c
l
k, izafiye, rltivizm.
* Ba

nt
l
, izaf, nisp, rltif.

grelik
* Ba

nt
, izafet.
grelilik
grenek

* Ba

nt
l
k, ba
l
l
k, izafiyet, rltivite.
* Bir
eyi eskiden beri grld gibi yapma al

kanl

greneki
* Greneklere bal(kimse).
grenekilik
* Greneklere bal
l
k.
grenekli

* Greneklerine ba
lgrene
i olan.

greneksel
* Grenekle ilgili.
greneksiz
* Grene
i olmayan.

greneksizlik
* Greneksiz olma durumu.
gresime

* Gresimek i
i.

gresimek
* Grecei gelmek, grmek iste
i duymak, zlemek.
grev

* Bir nesne veya bir kimsenin yapt

i
; igrme yetisi, fonksiyon.
* Resm i
, vazife.
* Bir organ veya hcrenin yapt

i
.
* Bir cmlede bir dil biriminin br birimlerle ili
kisi arac
l

yla yerine getirdi


i i
.
* Bir de
erin ba
ka de
erlerle olan ili
kisi.

grev almak
* bir grevde bulunmak, bir grevi stlenmek.
grevcilik
*

levcilik.
grevda
* Birlikte grev yapan; ayngrevi yapan.
grevda
l
k
* Bir grevin yerine getirilmesi iin birka organ
n birlikte al

masdurumu, sinerji.
grevden al
nmak
* bulundu
u grevden
kar
lmak, i
ine son verilmek, azlolunmak.
* bulundu
u makamdan daha az yetkisi olan bir ba
ka makama atanmak.
grevden almak
* bir grevliyi i
inden ay
r
p a
kta b
rakmak,
karmak, azletmek.
grevden ayr
lmak
* yapmakta oldu
u i
i b
rakmak.
grevden uzakla
t
rmak
* yapmakta oldu
u grevi zerinden almak.
grevlendirilme
* Grevlendirilmek i
i.
grevlendirilmek
* Grev verilmek, tavzif edilmek.
grevlendirme
* Grevlendirmek i
i.
grevlendirmek
* Birine bir grev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek.
grevlenme
* Grevlenmek i
i veya durumu.
grevlenmek
* Grev almak.
grevli

* Grevi olan, vazifeli.


* Resm grevi olan kimse, memur.

grevlilik

grevsel

* Grevli olma durumu, memurluk.


* Resm i
.
* Greve ili
kin, grevle ilgili.

grevsel dil bilimi


* Kelimeleri cmle iinde yklendikleri grev bak
m
ndan inceleyen dil bilimi.
grevselcilik
*

levcilik.
grevsiz
* Bir grevi bulunmayan.
grevsizlik
* Bir grevi bulunmama durumu.
greyim seni
* senden ba
ar
lsonular bekliyorum.
* (tehdit yollu) sen bunu yaparsan kar

nda grrsn!.
grg

* Bir toplum iinde var olan ve uyulmasgereken saygve incelik kurallar


, terbiye.
* Bir kimsenin, kar

la
t

ve ki
ili
i zerinde olumlu etki yapan deneysel bilgi, deneyim.
* Grmolma durumu.

grg fukaras
* Grgs az veya iyi olmayan (kimse).
grg kurallar
* Bir toplumda veya toplulukta, davran

lar
n d
biimlerini denetlemeye ynelik olan kurallar
n btn,
adab
mua
eret.
grg tan

* Tan
kl

, olay grmolmas
na dayanan tan
k.
grgclk
* Deneycilik.
grglenme
* Grglenmek i
i veya durumu.
grglenmek
* Grgl duruma gelmek.
grgl

* Grgs olan.

grglce
* Grgl bir biimde (olan).
grgsz
* Grgs olmayan.
grgszce
* Grgsz bir biimde (olan).
grgszlk
* Grgsz olma durumu veya grgszce davran

grk
grkem
grkemli

grkl

* Gzellik, gsteri
.
* Gz al
cve gsteri
li olma durumu, debdebe, ihti
am, tantana, ha
met.
* Gz al
cve gsteri
li, ha
metli, muhte
em, an
tsal.
*
ri yap
l
, iyice serpilmi
.
* Gzel, gsteri
li.

grme
* Grmek i
i, ryet.
grme a
s
* Bir cismin iki ucundan gelen

nlar
gzn grme merkezinde meydana getirdi
i a
.
grme gzesi
* Petek gz olu
turan ok say
da hcreden her biri, ommatidyum.
grme hcresi
* Grme gzesi.
grme i
itsel e
itim
* Bas
le
itim gerelerinin yan
nda daha ok grme ve i
itme duyular
na ynelik gerelerden yararlan
larak
yap
lan e
itim.
grme!
* a

r
l
k anlat
r.
grmece

* Grmek
art
yla.

grmedie dnmek (veya grmemi


e dnmek)
* tam bir sal

a kavu
mak.
* ba

ndan gememigibi olmak.


grmek

* Gz yard
m
yla bir
eyin varl

nalg
lamak, semek.
* Anlamak, kavramak, sezmek.
* Yan
na gidip konu
mak.
* Bir
ey hakk
nda bir yarg
ya varmak, de
erlendirmek.
* Belirli bir zaman
n iinde bir olaya tan
k olmak, ya
amak; izlemek.
* Yapmak, etmek.
* Kendisine yap
lmak, bir davran

la kar

la
mak, maruz kalmak.
* Almak.
* Bir
eye eri
mek.
* ok deer vermek.
* Bir i
leme uramak.
* (yer iin) Yz bir yne doru olmak, bakmak.
* Ziyaret etmek.
* Kar

la
mak, rastla
mak.
* Gzlerin grmedii durumlarda ba
ka duyu organlar
yla alg
lamak.
* Sahne olmak, geirmek.
* (olumsuz) Bir i
in hi yap
lmad

n
belirtir.
* Saymak, herhangi bir
ey gibi grmek.
* Gezmek.
* Vermek.
* Kar
oyuncunun yapaca
vuru
u nceden kestirip ona gre durum almak.

grmemezli
e gelmek
* grmemigibi davranmak.
grmemezlik
* Grmezlik.
grmemezlikten gelmek
* grmemigibi davranmak, ald
rmamak.
grmemi
* Birdenbire ula
t

iyi duruma uymayan, grgszce davranan.


grmemi
in o
lu olmu(ekmi
, kn koparm

)
* grgsz kimse ummad

bir
eye eri
ince ne yapaca
n
a

r
r.
grmemi
lik
* Grmemiolma durumu veya grmemi
e davran

.
grmez

* Grme yetisi olmayan (kimse), kr, m.

grmezden gelmek
* grmemigibi yapmak, fark
nda deilmi
cesine davranmak.
grmezlik
* Grmemigibi davranma.
grmezlikten gelmek
* grmemigibi davranmak.
grmgeirmi
* grgl, gemi
te iyi gnler ya
am

, gn grm
, tecrbeli.
grm
lk
* Bir
eyi grmolma durumu.
grm
lk duygusu
* Ki
inin, yeni bir ya
ant
yeskiden de ya
am
oldu
u yolundaki duygusu.
grsel

* Grme ile, grme duyusuyla ilgili, grmeye dayanan.

grsel etkileme
* Grme yoluyla etkilenme yntemi.
grsel i
itsel
* Grme ve i
itme duyular
yla ilgili olan, odyovizel.
grsel i
itsel a
r

m
* Grme ve i
itme duyular
na dayalolarak olu
an a
r

m.
grsel i
itsel e
itim
* Bas
le
itim gerelerinin yan
nda daha ok grme ve i
itme duyular
na ynelik gerelerden yararlan
larak
yap
lan e
itim.
grsel sanatlar
* Resim, oymac
l
k, heykelcilik, mimarl
k gibi sanatlar, plstik sanatlar.
gr

* Grme yetisi.
* Bir yerin evreyi grme zellii, nezaret.

* Dolays
z kavrama, birden kavrama.
grc
* Evlenmek isteyen erkek iin k
z grmeye giden kimse, dnr.
grc gitmek
* evlenecek erkek iin k
z grmeye gitmek.
grclk
* Grcnn yapt

i
.
grcye
kmak
* (evlenmesi sz konusu olan k
z) grcye grnmek.
grlme
* Grlmek i
i.
grlmek
* Gz yard
m
yla bir
ey, bir varl
k alg
lanmak, seilmek.
* Gereken iyap
lm
olmak.
* Bir
eyin bulundu
u anla

lmak, kar

la

lmak, rastlanmak.
grlmemi
* O gne kadar kar

la

lmam

,
a

lacak nitelikte olan.


grm
grmce

* Grme yetisi.
* Bir kad
na gre kocan
n k
z karde
i.

grmcelik
* Grmce olma durumu.
grmcelik yapmak (veya etmek)
* (grmce) geline kt davranmak.
grmlk
* Yaln
z grlmek iin konulan nesne.
* Ni
anlanan k
za, ilk kez grmeye gidildiinde erkek taraf
ndan tak
lan veya verilen arma
an.
grmsetme
* Sinema filmlerinden kesilmiblm.
* Ekrandaki mzik programlar
nda arka zemin olarak haz
rlanm
grntler, klip.
grnd Sivas'
n ba
lar
* umutla beklenen sonu ters ynde geli
ti.
grnen ky k
lavuz istemez
* belli gerekler kar

s
nda duraksamak yersizdir.
grng

* Duyularla alg
lanabilen her
ey, fenomen.

grng bilimi
* Alg
lanan grngeler retisi, olay bilimi, fenomenoloji.
grngclk
* Gerek olan
n yaln
zca grngler olduunu ne sren gr
, olayc
l
k, fenomenizm.
grnme

* Grnmek i
i.

grnmek
* Grlr duruma gelmek, grlr olmak.
*
zlenim uyand
rmak.
* Benzemek, grn
nde olmak.
* Azarlamak.
grnmez
* Grnmeyen, beklenmeyen.
grnmez kaza
* Hi umulmad
k zamanda, umulmad
k biimde olan kaza.
grnmez olmak
* gzden kaybolmak.
grnt

* Gerekte var olmad


hlde varm
gibi grnen
ey, hayalet.
* Herhangi bir nesnenin mercek, ayna gibi aralarla olu
turulan biimi; herhangi bir nesnenin baz

k
olaylar
sonucu elde edilen biimi, hayal.
* Bir film zerinde s
ralanm
resimlerin gsterici yard
m
yla grntl
e art arda d
rlmesi sonunda
hareketin yeniden kurulmas
yla ortaya
kan grn
; grntlk zerindeki hareketli resimler btn.
* Say
dorusu zerinde bir say
ya kar
gelen nokta.
* Manzara.
grntleme
* Grntlemek i
i.
grntlemek
* Belirli bir konuyu buna en yak
n grntler iinde tasarlamak, yaratmak, gerekle
tirmek.
grntleyici
* Grntlemeyi salayan alet.
grntlk
* Ekran.
grntsel
* Grntye dayanan.
grnm

* Bir
eyin d

tan bak
l
nca grnen biimi, grnme durumu, manzara.
* Fiil kavramlar
nda olubiimi: At
ldat
lacak, d
t d
ecek, gelmiolmak, gidecek olmak gibi.

grnml
* Grnm olan.
grnr

* Grnen, gzle grlebilen.


* Belli, apa
k gze arpan.

grnrde
* D

tan bak
nca, grn
e gre, ortada, meydanda.
grnrlerde
* Ortal
kta, meydanda.
grnrlk
* Grlebilen bir
eyin niteli
i.
grn
* Gzn ilk bak

ta veya zihnin dolays


z olarak alg
lad

ey.

* Geree uymayan d
grnt, zevahir.
* Bulunulan bir yerden grlebilen alan, manzara.
* Fiillerin belirtti
i olu
lar
n sresi, geli
mesi ve bitmesiyle ilgili btn biimleri kapsayan gramer kategorisi.
grnalmak
* gibi, benzer grnmek.
grn
te
* D

tan grnd
ne gre, grnene inanmak gerekirse, grnene bak
l
rsa.
grn
kurtarmak
* Bkz. zevahiri kurtarmak.
grp grecei rahmet bu
* grece
i iyiliin btn, grece
i tek iyilik.
grp gzetmek
* korumak, yard
m etmek, mukayyet olmak.
gr

* Gzle bir
eyi alg
lama yetisi.
* Bir olay, varl
k veya d
nce zerinde var
lan yarg
, fikir.
* (ceza evi, hastahane iin) Ziyaret.

gra
s
* Bir
eyi grebilme alan
.
* Bak
a
s
.
grayr
l

* Bir grveya d
ncede farklde
erlendirmede bulunma, farkl
d
nme.
grbildirmek
* bir konuda elde edilen d
nce ve tecrbeleri vermek.
grbirli
i
* Ayngrve d
ncede olma.
grsahibi
* Grveya d
nce ileriye sren kimse.
grtarz
* D
nceleri a
klama biimi.
gr
me

* Gr
mek i
i, mlkat, mzakere.

gr
me yapmak
* tart

mak, mzakere etmek.


gr
meci
* Gr
meye giden kimse.
gr
mek
* Bulu
up konu
mak, konu
up sohbet etmek.
* Dostluk, ahbapl
k etmek.
* Bir i
, bir konu zerinde kar

l
kld
nceleri ileri srmek, mzakere etmek.
gr
trme
* Gr
trmek i
i.
gr
trmek
* Gr
melerini sa
lamak.

gr
trlme
* Gr
trlmek i
i veya durumu.
gr
trlmek
* Gr
meleri salanmak.
gr
lme
* Gr
lmek i
i veya biimi.
gr
lmek
* Gr
mek i
i yap
lmak, mzakere edilmek.
* Herhangi biriyle gr
mek.
gstere gstere
* A
k a
k, alenen.
gsteren
gsterge

* Gsterilenle birle
erek gstergeyi olu
turan ses veya sesler btn.
* Bir
eyi belirtmeye yarayan
ey, belirti, im, i
aret.
* Bir arac
n i
lemesiyle ilgili baz
lmlerin sonucunu kendiliinden gsteren ara, indikatr.
* Bir durum ile ilgili e
itli a
amalargsteren liste.
* Anlamla, biimin, gsterenle gsterilenin kayna
mas
ndan olu
an dil birimi, belirtke.

gsterge bilimi
*
leti
im amac
yla kullan
lan her trl gsterge dizgesinin yap
s
n
, i
leyi
ini inceleyen bilim, im bilimi,
semiyoloji, semiyotik.
* (matematiksel mant
kta) Gstergelerin dildeki kullan
mlarveya dille uygulanmas
.
gsteri

*
lgi, dikkat ekmek iin, bir topluluk nnde gsterilen beceri veya oyun.
* Bir istek veya kar
gr
n, halk
n ilgisini ekecek biimde topluca ve a
ka yap
lmas
, nmayi
.
* Sinema veya tiyatroda film, oyun gsterme i
i.
* Birinin veya bir toplulu
un kendi duygusunu gsteren sz veya davran

, tezahrat.

gsteri adam
* Gsterici.
gsteri yry

* Bir topluluun duygular


n
dile getirmek iin ana yollar ve alanlarda yryerek yap
lan gsteri.
gsterici

* Gsterme zellii bulunan.


* Gsteri yapan, nmayi
i.
* Fotoraf, film vb. ni bir yzeye yans
tmaya yarayan ara, projektr.

gsterilen
* Gstergenin kavram yn, gsterenle birle
erek gstergeyi olu
turan ierik.
gsterili
* Gsterilmek i
i veya biimi.
gsterilme
* Gsterilmek i
i.
gsterilmek
* Grlmesi sa
lanmak.
gsterim

* Grntlerin gsterici yard


m
yla bir yzeye yans
t
lmas
i
i, projeksiyon.

* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar


nda verilen gsterilerden her biri, seans.
gsteri
* Gsterme i
i veya biimi.
* Ba
kalar
naldatmak,
a

rtmak, korkutmak veya kendini be


endirmek iin birinin yapt
yapay davran

.
* Gze arp
cnitelik, gz al
c
l
k.
gsteriyapmak
* ba
kalar
naldatmak,
a

rtmak, korkutmak veya kendini be


endirmek iin yapay davranmak.
gsteri
i
* Gsteriyapmas
nseven, gsteriamacgden.
gsteri
ilik
* Gsteri
i olma durumu.
gsteri
e kamak
* gsteriyapmaya ba
lamak.
gsteri
li

* Gsteri
i olan, gz al
c
, grkemli, saltanatl
.

gsteri
lice
* Biraz gsteri
li, olduka gsteri
li.
gsteri
lilik
* Gsteri
li olma durumu.
gsteri
siz
* Gsteri
i olmayan, mtevaz
.
* Gsteriyapmayan.
gsteri
sizce
* Biraz gsteri
siz.
gsteri
sizlik
* Gsteri
siz olma durumu, sadelik, tevazu.
gsterme
* Gstermek i
i.
* Te
hir, sergileme.
gsterme hakk
* Sinema, tiyatro, konser gibi grsel sanatlarda telif hakk
.
gsterme parma

* Elde baparmaktan sonraki parmak, i


aret parma
,
ahadet parma

.
gsterme s
fat
* Bir cismi gsterme yoluyla belirten s
fat, i
aret s
fat
: Bu kitap,
u adam, o ocuk gibi.
gsterme zamiri
* Varl
klar
n yerini, i
aret yoluyla belirten zamir, i
aret zamiri.
gsterme zarf
* Bir fiilin, bir ismin veya bir zarf
n anlam
ngsterme yoluyla s
n
rlayan zarf:

te geldik. Ta uzaklara gitti


gibi.
gstermeci
* Cinsel organlar
ngsteren ruh hastas
, ut a
c
, te
hirci.
gstermecilik

* Cinsel organlar
ngsterme biiminde grlen ruh sap
kl
k, ut a
c
l
k, te
hircilik.
* Kendini stn gsterme abas.
gstermek
* Grlmesini salamak, grmesine yol amak.
* Birini veya bir
eyi i
aretle belirtmek.
* Belirtmek, anlatmak.
* Bir
eyin etkisi alt
nda tutulmak.
* Kan
tla inand
rmak.
* retmek, a
klamak.
* Yapmas
nsylemek, grevlendirmek.
* Gzelliini ortaya
karmak, temsil etmek.
* Herhangi bir biimde de
erlendirmeye yol amak.
* Sert bir biimde kar

l
k vermek.
* Grnmek, benzemek.
* Etmek.
gstermelik
* Bir btnn niteliini anlatmak iin btnden ayr
l
p verilen para, rnek, numune, mostral
k.
* Gsteri
i olan.
* Gsteriiin yap
lan.
gstertme
* Gstertmek i
i.
gstertmek
* Gstermek i
ini yapt
rmak.
gt

* Ans.
* Alt taraf, dip.
* Kaba et, k
, popo.
* G veya yreklilik.

gtten bacakl
* k
sa boylu.
gtn gtn
* Geri geri, k

n k

n.
gtrme

* Gtrmek i
i.

gtrmek
* Ta

mak, ula
t
rmak veya koymak.
* Bir kimseyi bir yere kadar yan
nda yrtmek.
* Bir
eyi yak
ndan uza
a gtrmek.
* Yerinden ay
r
p uza
a atmak veya yok etmek.
* ldrmek.
* Dayanmak, katlanmak, tahamml etmek.
* Birinin yan
nda yryp ona bir yere kadar arkada
l
k etmek.
* Bir sonuca vard
rmak.
* Gvenlik grevlileri taraf
ndan yakalanmak.
* Kaybolmas
na, yok olmas
na yol amak.
* Yok olmas
na sebep olmak, ifna etmek.
* Tmyle sahip olmak.
gtrtme

* Gtrtmek i
i.

gtrtmek
* Gtrlmesini sa
lamak.

gtr

* Toptan, oldu
u gibi.

gtr i
* Toptan yap
lan i
.
gtr pazarl
k
* Bir i
in btn ile ilgili olarak fiyatzerinde anla
ma.
gtr tur
* Fiyat
, ula

m, otel, gezi vb. hizmetlerin tamam


nveya byk bir blmn kapsayan tur.
gtrc

* Gtren, ynelten.

gtrlme
* Gtrlmek i
i.
gtrlmek
* Gtrmek i
i yap
lmak veya gtrmek i
ine konu olmak.
gtrm
* Dayanma, sab
r, tahamml.
gtrml
* Gtrm ok olan, sab
rl
, mtehammil.
gtrmsz
* Gtrm az olan.
gtr

* Gtrmek i
i veya biimi.

gvde
* Bir
eyin as
l toplu blm.
*
nsan bedeni.
* Hayvanlarda ba
, ayak ve kuyruktan, aalarda kk ve dallardan geri kalan blm.
* (kasapl
kta) Kesilmihayvan
n, sakatatlaral
nd
ktan sonraki durumu.
* Kklere yap
m eklerinin getirilmesiyle ortaya
kan trev.
gvde gsterisi
* Aynamata birle
enlerin glerini gstermek iin byk bir kalabal
kla yapt
klargsteri.
gvdelenme
* Gvdelenmek i
i.
gvdelenmek
* Gvde olu
mak.
* (gvde iin) Kal
nla
mak, belirgin duruma gelmek.
gvdeli

*
ri yap
l
.

gvdesel
* Gvde ile ilgili.
gvdesiz

* Gvdesi olmayan.
* Grnrde gvdesi olmayan.

gvdesizlik

* Gvdesi olmama durumu.


gvdeye atmak (veya indirmek)
* oburca yemek.
gvek
gvel
gvem

* Cevizin ye
il kabu
u.
* Ye
il ba
l(rdek).
* S

rlara dadanan zar kanatlbir tr sinek.

gvem eri
i
* Bkz. akdiken.
gveri
gveri
gverme

* Ye
illik, gverti, sebze, zerzevat.
* Gvermek i
i veya biimi.
* Gvermek i
i.

gvermek
* Ye
ermek.
* Morarmak.
gverti
* Gveri, sebze, zerzevat.
gymek
gynk

gynme

* Yakmak.
* Yan
k.
* Orman yak
larak a
lan tarla.
* Gne
te yanm

.
*
yice olmu(yemi
).
* Ac
solan, elemli.
* Gynmek durumu.

gynmek
* Dertlenmek, zlmek, ilenmek.
* Ham meyve olgunla
mak.
gyk
* Yan
k, yanm

.
* Hastal
k ate
i, humma.
gynme
* Gynmek i
i.
gynmek
* Bkz. gynmek.
gz

* Grme organ
.

* (bazdeyimlerde) Grme ve bakma.


*
yi veya kt nitelikler, tutkular, duygular anlatan bak

.
* Bak

, gr
.
* Suyun topraktan kaynad

yer, kaynak.
* Delik, bo
luk.
*
ine girilen, teberi konulan, blmleri olan bir
eyin her blmesi.
* ekme, ekmecelerin her biri.
* Terazi kefesi.
* K
skanl
k veya hayranl
kla bak
ld

nda bir
eye ktlk verdi
ine inan
lan u
ursuzluk, nazar.
* Sevgi, ilgi, gnl balant
s
.
* Aac
n tomurcuk veren yerlerinden her biri.
* Blm, hane.
* Bazyaralar
n u blm.
gz aamamak
* yo
un i
ler yznden bir
eyle ilgilenme imknbulamamak.
gz a
p kapay
ncaya kadar
* ok k
sa bir zamanda.
gz at
rmamak
* ba
ka bir iyapmas
na vakit veya imkn vermemek.
gz ak

* Gz yuvar
n
n d

nsaran, kat
lgan dokudan olu
mu
, dayan
klbeyaz eper.

gz alabildi
ine
* gzn grebilecei en uzak yerlere kadar.
gz al
c
* Gzellii ile ilgi eken, al
ml
, gze arpan.
gz almak
* gzellii ile dikkati ekmek; gz kama
t
rmak.
gz altkremi
* Gzaltmorluklar
n
, torbalanmalar
ngideren bir krem tr.
gz ardetmek
* gereken nemi vermemek.
gz a

s
* Dal zerindeki gzelere yap
labilen a
a a

s
.
gz a
inal

* Uzaktan zaman zaman grmekten ileri gitmemitan

kl
k.
gz atmak
* k
saca bak
vermek.
gz ayd
na gelmek (gitmek)
* birine kavu
tu
u sevindirici bir durum dolay
s
yla "gzn ayd
n" demeye gitmek.
gz ba
c
* Gz ba
yapan kimse, illzyonist.
gz ba
c
l
k
* Gz aldatmak amac
yla zel olarak haz
rlanm
aralarla gz ba
yapma sanat
, illzyonizm.
* El abuklu
u ile gz boyama.
gz ba

* El abuklu
u ve ustal
kla gerekte olmayan bir
eyi oluyor gibi gsterme i
i.

* Aklve duygular
yan
ltan sebep.
gz bankas
* Gerektike ba
kalar
na aktar
lmak iin lmlerinden hemen sonra gnlllerin gzndeki saydam
tabakan
n al
n
p sakland

gz klinii.
gz banyosu
* Gz hastal
klar
n
n iyile
tirilmesi iin yap
lan banyo.
* Ho
lanarak kad
nlara bakma.
gz bebei
* I

n azl

na veya okluuna gre byyp klen, gzde irisin ortas


ndaki yuvarlak delik.
* ok sevilen, nem verilen (kimse vb.).
gz bilimi
* Gzn yap
s
n
n, al

mas
n
n ve hastal
klar
n
n incelendi
i hekimlik dal
, oftalmoloji.
gz boncu
u
* Nazar de
mesin diye tak
lan gz biimindeki boncuk nazar boncu
u.
gz boyamac
l
k
* gz boyamak i
i.
gz boyamak
* kand
rmak, yan
ltmak; gsteri
le aldatmak.
gz de
mek
* uursuzluk, ktlk getirdi
ine inan
lan k
skan veya hayran bak

lar dolay
s
yla kt bir duruma d
mek.
gz demiri
* Gemilerin bataraf
nda bulunan, her zaman kullan
lan byk apa.
gz dike
i
* Pek ok istenerek zerine d
len
ey.
gz dikmek
* bir
eyi ele geirmek isteine kap
lmak.
gz di
i
* st enedeki kpek di
lerinden her biri.
gz doldurmak
* grn
ile umulduundan ok etkilemek.
gz doyurmak
* (bir
ey) gz, grn
ile umulduundan ok etkilemek.
gz eme
i
* Gz ok yoran ince i
.
gz erimi
* Ufuk.
gz etii
* Gzn i a
s
ndaki k
rm
z

k
nt
.
gz etmek
* gzle i
aret etmek.
gz evi

* Bkz. gz yuvas
.

gz gezdirmek
* derinlemesine incelemeden okumak.
* bir yeri, bir
eyi abucak incelemek.
gz gre gre
* belli ve apa
k olarak, herkesin gz nnde.
gz grmeyince gnl katlan
r
* yak
n
m
zda bulunmayanlar
n zlemine, ac
s
na daha kolay dayanabiliriz.
gz gz
* zerinde birok gz (delik) bulunan.
* oda oda.
gz gz olmak
* zerinde birok gz (delik) olu
mak veya bulunmak.
gz gze

* Bak

larkar

la
arak.

gz gze gelmek
* her iki taraf
n bak

larkar

la
mak.
gz gz grmemek
* yo
un sis, duman, toz gibi sebeplerle hibir
ey grlememek.
gz hakk
* Grlp de imrenilebilecek yiyeceklerden, grenlere
kar
lan pay.
gz hapsi
* Bir kimseye bulunduu yerden ayr
lmamasbiiminde verilen ceza.
gz hapsine almak
* bak

lar
nzerinden ay
rmamak, gzetlemek, hibir davran

ngzden ka
rmamak.
gz kadehi
* Gz banyosu iin kullan
lan kadeh biimindeki kap.
gz kama
t
r
c
* muhte
em, ok gzel, parlak, grkemli.
gz kama
t
rmak
* kuvvetli

k veya parlakl
k, k
sa bir zaman iin gr
buland
rmak.
* bir niteli
iyle hayran b
rakmak.
gz kapa

* Gz yuvarlar
n
n nnde bulunan, birbirine yakla
arak gz rten, kenarlar
nda kirpikler bulunan
koruyucu organ.
gz karar
* l veya tartile deil, gzle oranlanarak belirlenen miktar.
gz kaszmek
* dikkatle ve hissettirmeden bak

larla kontrol alt


nda tutmak.
gz kesesi
* Gzlerin hemen alt
nda derinin ve kaslar
n bozulmassonucu olu
an
i
kinlik.
gz kesilmek
* btn dikkatiyle bakmak.
gz k
rpmadan

* ac
madan, merhamet etmeden.
* hi duraksamadan, hi ekinmeden.
gz k
rpmak
* gz kapa

n
kapay
p amak.
* ba
kas
na sylediklerinin doru olmad

n
i
aretle anlatmak iin, benimsedii kimseye bakarak gzn
kapay
p amak.
gz k
rpmamak
* hi uyumamak.
gz koymak
* bir kimseyi veya bir
eyi ele geirmeyi istemek.
gz kulak olmak
* gzetmek, korumak, bakmak.
* grme, i
itme yoluyla bilgi edinmeye al

mak.
gz kuyru
u
* Gzn
akak taraf
ndaki ucu.
gz kuyru
uyla bakmak
* gz ucuyla bakmak.
gz memesi
* Gz eti
i.
gz mercei
* Gzn n taraf
nda bulunan ve d

ardaki cisimlerin grntsnn atabaka zerine d


mesini salayan
mercek biiminde saydam organ.
gz nuru

* Grme yetene
i.
* Deerli bir iortaya
karmak iin gzleri ok yoran.

gz nuru dkmek
* gz eme
i harcamak.
gz nuru dkmek
* fazla emek sarfetmek.
gz n

* Grlebilen, yak
n yer.

gz nnde
* apa
k, belirgin, a
ikr olarak.
gz nnde tutmak (veya bulundurmak)
* herhangi bir durumun nas
l bir sonuca yol aaca
nhesaba katmak, dikkate almak.
gz nne almak
* nceden d
nmek, hesaplamak, dikkate almak.
gz nne getirmek
* zihinde canland
rmak, tasarlamak.
gz pencere
* atkatlar
nda veya kapstlerinde yuvarlak veya oval biimli, genellikle ssl kk pencere.
gz p
nar
* Gzn burun taraf
ndaki ucu.

gz sevdas
* Yaln
z bakmakla yetinilen a
k.
gz szmek
* bayg
n ve anlamlbakmak.
gz ta

* Bazgz, deri, bitki hastal


klar
nda ve ba
c
l
kta kullan
lan, koyu mavi renkte zehirli bir tuz, bak
r slfat
(Cu SO4).
gz ucu
* Yan gz.
gz ucuyla bakmak
* belli etmemeye al

arak ba

nevirmeden yandan bakmak.


gz ucuyla bakmak
* yan gzle bakmak, farkettirmeden gzlemek.
gz ucuyla grmek
* fark etmek.
gz ucuyla szmek
* iyice tan
mak, bilmek veya dikkat ekmek amac
yla hafif k
s
k gzle incelemek, bakmak.
gz var, izan var
* bir
eyin gz ve ak
l yoluyla anla

laca

nanlat
r.
gz y
ld
rmak
* gzn korkutmak.
gz yoklamas
* Ba
kalar
n
n dikkati onun zerinde olmak, kendisini izleyenlerin de
erlendirmesi dikkatlice grme, gz
hapsinde tutma.
gz yummak
* kusurlar
grmemezlikten gelmek, hogrmek, ba

lamak.
* umudunu kesmek,umutsuzlu
a d
mek.
gz yummamak
* hi uyumamak.
* hogrmemek, ba

lamamak.
gz yuvar
* Kafatas
nda bir ukur iine yerle
mibulunan, gzn yuvarlak olan paras
.
gz yuvas
* Gz yuvarlar
n
n iinde bulunduklarkemik oyuklardan her biri, gz evi.
gzalt

* Birinin, gvenlik kuvvetlerince belli bir yerde belli bir sre al


konulmas
, nezaret.

gzalt
na almak
* birini gvenlik kuvvetlerince belli bir sre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak.
gzayd
n etmek
* gzel bir olay iin kutlamak, iyi dileklerde bulunmak.
gzc
* Gzlemek veya gzetlemek i
ini yapan kimse.
* Gz hekimi.
* S
navda, s
nav
n kurallara uygun bir biimde yap
lmas
n
sa
layan kimse.

gzclk

* Gzcnn i
i.
* Gz hekimli
i.

gzclk etmek
* kollamak, sa
solu kolaan etmek.
gzda
* Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, y
ld
rma, tehdit.
gzda
vermek
* sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, y
ld
rmak, tehdit etmek, cayd
rmaya al

mak.
gzde
* Benzerleri aras
nda nitelikleri sebebiyle stn tutulan, beenilen, nem verilen (kimse veya
ey).
* nemli bir kimsenin beendii kad
n.
gzden
karmak
* bir mal, para, de
er yarg
svb. madd veya manev varl

n elden
kar
lmas
nkabul etmek.
gzden d
mek (veya d
rmek)
* sevgi ve ilgiyi yitirmek (veya yitirtmek).
gzden geirmek
* okumak.
* niteli
ini anlamak iin bir
eyin her yan
na bakmak, incelemek, muayene etmek.
* (ara, motor vb. iin) al

p al

mad

ninceleme, deneme, denetleme i


i.
gzden gnlden
karmak
* hi nem vermemek, ilgisini kesmek.
gzden
rak olan gnlden de
rak olur
* ayrd
enlerin aras
ndaki sevgi de zamanla azal
r.
gzden ka
rmak
* dalg
nl
kla grmemek.
gzden kamak (veya gznden kamak)
* grlmemek, fark
na var
lmamak.
gzden kaybetmek
* grnmemek, ortadan ekilip gitmek.
gzden kaybolmak
* ortadan ekilmek veya grnmez olmak.
gzden nihan olmak
* grnmez olmak, kaybolmak.
gzden srmeyi almak (veya ekmek)
* h
rs
zl
kta ok becerikli, ok usta olmak.
gzden uzak tutmak
* nem vermemek, arka plna itmek.
gzden uzakla
mak
* ayr
l
p ba
ka yere gitmek, grnmez olmak.
gze

* Hcre.
* Su kayna

gze almak
* gelebilecek her trl zararve tehlikeyi nceden kabul etmek.
gze batmak
* a

rderecede grnr olmak.


* tedirgin etmek, uygunsuz veya yak

ks
z grnmek.
* ekememezlie yol amak.
gze bilimi
* Sitoloji, hcre bilimi.
gze arpmak
* dikkati zerine ekmek.
gze diken olmak
* herkesin k
skanl

kendisine evrilmek.
gze girmek
* davran
ve yetenekleriyle ilgi ve nem kazanmak.
gze grnmek
* belli, a
k olmak.
gze grnmemek
* ortaya
kmamak, ortal
kta dola
mamak, saklanmak.
* kendisi var oldu
u hlde gz onu grememek.
gze gz

* Aynbiimde ac
s
n
karma, misilleme.

gze yasak olmaz


* bir kimseye veya nesneye bak
lmas
nkimse nleyemez.
gze yutarl

* Vcuda giren mikroplar


n yutar hcreler taraf
ndan yutulup yok edilmesi, hcre yutarl

, fagositoz.
gze zar
* Hcre zar
.
gzeler aras
* Dokularda gzelerin aras
nda yer alan, hcreler aras
.
gzeme

* Gzemek i
i.

gzemek
* Kuma
taki delii rerek kapatmak.
* Dikilen bitkilerin seyrek yerlerini s
kla
t
rmak.
gzene
* Kovandan bal al
rken ar
lardan korunmak iin ba
a giyilen, n taraf
telden ba
l
k.
gzenek

* Delikli bir nesnenin deliklerinden her biri.


* Bitkilerde solunum ve fotosentez iin gerekli okjisen ve karbondioksit al
veri
ine, suyun buhar olarak
d

ar
at
lmas
na yarayan, yapraklar
n alt yzeyinde ok say
da bulunan, hcreler aras
ndaki mikroskobik deliklerden
her biri, mesame.
* Canldokularda d
deri zerindeki kk, basit a
kl
k, mesame.
* Gneyzeyinde grlen kk yuvarlak, kara lekelerden her biri.
* Bir malzemenin iinde irili ufaklbo
luklar
n bulunmas
hli sngerimsi grn
.
* Pencere.

* Bir i
lemede, rgde, ipliklerin kesilmesi, ayrtutulmasyoluyla olu
turulan bo
luk, ajur.
gzenekli
* Gzenekleri olan.
gzeneklilik
* Gzenekli bir cismin niteli
i.
gzeneksiz
* Gzenekleri olmayan.
gzeneksizlik
* Gzeneksiz olma durumu.
gzer
* Buday, toprak gibi
eylerin elendi
i iri gzl kalbur.
gzetici

* Gzetme yapan, koruyucu, bak


c
, kollay
c
.
* Yar

lararalar
ndaki a
kl
a gre derecelendiren yar

l
k
artlar
nda, elli
er metre aral
kla dnemelere
dizilen en az drt gzlemciden her biri.
gzetilme
* Gzetilmek i
i.
gzetilmek
* Gzetmek i
i yap
lmak veya gzetmek i
ine konu olmak.
gzetim

* Gzetme i
i, nezaret.
* Himaye.
* Gzalt
.

gzetime almak
* Bkz. gzalt
na almak.
gzeti

* Gzetmek i
i veya biimi.

gzetleme
* Gzetlemek i
i.
gzetleme deli
i
* Kap
n
n d

ndakileri grmeye yarayan ve kaportas


nda a
lm
mercekli delik.
gzetlemek
* Birine veya bir
eye gizlice bakmak.
* Birinin yapt
klar
nbelli etmeden izlemek.
gzetleni
* Gzetlenmek i
i veya biimi.
gzetlenme
* Gzetlenmek i
i.
gzetlenmek
* Gzetlemek i
i yap
lmak.
gzetletme
* Gzetletmek i
i veya durumu.
gzetletmek

* Gzetlemek i
ini birine yapt
rmak.
gzetleyici
* Gzetlemek i
ini yapan (kimse).
gzetleyi
* Gzetlemek i
i veya biimi.
gzetme

* Gzetmek i
i.

gzetmek
* Korumak, bakmak, zen gstermek, himaye etmek.
* nem vermek, gz nnde bulundurmak, ayrtutmak.
* Kollamak, kay
rmak, beklemek.
* Bir sonuca giderken btn ayr
ntve etkenleri dikkate almak.
gzetmen
* Okullarda
renciler aras
nda dzeni salamakla grevli kimse, mubass
r.
* Film al

malar
nda yap
mcad
na filmin sanat, teknik ve para ynn dzenleyen kimse.
gzetmenlik
* Gzetmenin yapt

i
.
gzettirme
* Gzettirmek i
i.
gzettirmek
* Gzetmek i
ini yapt
rmak, gzetmesini salamak.
gzg
* Ayna.
gzle grlr, elle tutulur hle gelmek
* ok a
k bir biimde grlmek, herkes taraf
ndan bilinmek.
gzle yemek
* bir
eye ok istekle ve dik dik bakmak.
* gz de
dirmek.
gzle
i

* Gzetleme yeri.
* Dalar
n yksek yerlerinde ni
an almak iin a
a veya ta
tan yap
lan belli yer.

gzlem

* Bir nesnenin, olay


n veya bir gere
in, niteliklerini bilmek amac
yla, dikkatli ve plnlolarak ele al
n
p
incelenmesi, m
ahede.
*
nceleme sonucu elde edilen de
er, m
ahede.
* e
itli ara ve gerelerin yard
m
yla olaylar
n sebeplerini bilmek iin uygulanan bilimsel yntem.
* Bir yazveya eseri yazmaya ba
lamadan nce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve ara
t
rma
yapma i
i.
* Bir gk cismini veya olay
n
plak gzle veya bir ara yard
m
yla izleyerek, grlen de
erleri tespit etme
i
lemi, rasat.
gzlem evi
* Gk gzlemleri yapan, gk cisimlerini ve olaylar
ninceleyen yer, rasathane, observatuvar.
gzlemci

* Dikkatle, ele
tirici bir gzle gzlem yapan kimse, m
ahit.
* Bir konferans, kongre vb. ne kat
lan, genellikle sz alma ve nerge verme hakkolmayan, toplant
lar
kendi
veya ba
kasad
na izleyen kimse, m
ahit.

gzlemcilik
* Gzlemcinin yapt

i
.
gzleme

gzleme

* Gzlemek i
i, tarassut.
* Gk bilimi veya meteorolojide zel aralarla inceleme.
* Sacda veya ya
da k
zart
lan, tatlveya tuzlu bir hamur i
i.

gzleme
* Meralarda ya

n toprakla tutulmasve yem retiminin art


r
lmas
amac
yla, 40-50 cm aral
klarla 15-20 cm
ap
nda ve 7-8 cm derinli
inde ukurlar a
lmas
.
gzlemeci
* Gzleme yapan veya satan kimse.
gzlemecilik
* Gzlemecinin i
i veya mesle
i.
gzlemek
* Bir
eyin olmas
n
veya bir kimsenin gelmesini beklemek, intizar etmek.
* Dikkatle bakmak, tarassut etmek.
*
ncelemek, ara
t
rmak.
* Gizlice bakmak, gzetlemek.
gzlemleme
* Gzlemlemek i
i.
gzlemlemek
* Gzlemek.
* D
dnyadaki bir
eyi iyi bilmek iin dikkati onun zerinde tutmak, m
ahede etmek.
gzlenme
* Gzlenmek i
i.
gzlenmek
* Gzlemek i
i yap
lmak veya gzlemek i
ine konu olmak.
gzler nne serilmek
* grlmek, btn
plakl

yla ortaya
kmak.
gzler nne sermek
* a
klamak, sergilemek, gstermek, tan
tmak.
gzleri a
lmak
* uyanmak.
* Bkz. gz a
lmak.
gzleri bay
lmak
* uyku, istek gibi herhangi bir durum gzlerinden belli olmak.
gzleri berrakla
mak
* bak

lardaha canlve parlak olmak.


gzleri bu
ulanmak (veya bulutlanmak)
* gzleri ya
ararak evreyi bulan
k grmek.
gzleri akmak akmak (olmak)
* ate
li hastal
k veya fkeden gzleri k
zarm
ve parlam
olmak.
gzleri ekik

* gzleri
akaklara doru gerilmiolan.
gzleri ukura gitmek (veya kamak)
* a

ryorgunluktan gz evresi kararmak veya kmek.


gzleri dolmak (veya dolu dolu olmak)
* a
layacak kadar duygulanmak.
gzleri dnmek
* (a

r
ate
ten veya can eki
irken) gzlerin renkli blm kapaklar
n alt
nda kalarak grnmemek.
* fkesinde ne yapt

nbilmemek.
gzleri evinden (veya yuvalar
ndan) u
ramak (veya f
rlamak)
* korku, fke ve tel
gzlerinden belli olmak.
gzleri fal ta
gibi a
lmak
* byk bir
a
k
nl
k veya fkeden dolaygzler doal olmayan bir biimde a
lmak.
gzleri f
ld
r f
ld
r etmek
*
eytanca ve apk
nca bakmak.
gzleri

k iinde (veya

kl
)
* gl

k yznden bakamamak.
* ok ne
eli, mutlu, heyecanl
.
gzleri kama
mak
* hayran olmak, bylenmek.
gzleri kan ana
na dnmek (veya gzleri kanlanmak)
* uykusuzluk, yorgunluk, alama gibi sebeplerle gzleri ok k
zarmak.
* sinirden, fkeden, hiddetten gzleri irile
mek ve k
zarmak.
gzleri kapanmak
* lmek.
* ok uykusu gelmek.
gzleri kararmak
* badnmesi, al
k, yorgunluk gibi sebeplerle iyi gremez olmak.
gzleri parlamak
* gzlerinde sevin ve istek belirmek.
gzleri sulanmak
* gzlerine yagelmek.
gzleri szlmek
* gz kapaklarhafife kapanmaya ba
lamak.
gzleri tak
l
p kalmak
* (bir
eyden) gzlerini ay
ramamak.
gzleri velfecri okumak
* kurnazl
gzlerinden belli olmak.
gzleri ya
armak
* gzleri sulanmak.
* duygulanmak.
gzleri yollarda kalmak
* birinin gelmesini, merak, istek veya zlemle beklemek.
gzlerinde
im
ek (veya
im
ekler) akmak

* ok k
zmak, fkelenmek.
* ok zc bir sebeple sars
lmak.
gzlerinden okumak
* (birinin) iinden geenleri bak

lar
ndan sezmek.
gzlerine inanamamak
* hi umulmayan, hi beklenmeyen bir
eyin grlmesi kar

s
nda
a

rmak.
gzlerine uyku girmemek (veya gzlerini uyku tutmamak)
* hi uyuyamamak.
gzlerini (veya gzn) oymak
* birine ok ktlk etmek.
gzlerini amak
* uyanmak.
* kendine gelmek, ay
lmak.
gzlerini alamamak
* bak

lar
nay
ramamak.
gzlerini bay
ltmak
* gzlerini yarkapamak.
gzlerini belertmek
* gzlerini, akok grnecek biimde amak.
gzlerini bitirmek
* gzlerini a

r
yormak.
gzlerini devirmek
* fke ile bakmak.
gzlerini devirmek
* fke ile bakmak.
gzlerini dikmek
* dikkatle bakmak, gzn ay
rmadan bir yere veya bir kimseye bakmak.
gzlerini fal ta
gibi amak
*
a
k
nl
kla, hayretle bakmak.
gzlerini ka
rmak
* biriyle gz gze gelmemek iin gzlerini ba
ka tarafa evirmek.
gzlerini kan brmek
* Bkz. gzn kan brmek.
gzlerini kapamak
* lmek.
gzlerinin ii glmek
* ok sevindii yznden, gzlerinden belli olmak.
gzlerinin iine kadar k
zarmak
* utanc
ndan yz ok k
zarmak.
gzletme
* Gzletmek i
i.
gzletmek

* Gzlemek i
ini yapt
rmak.
gzleyici
* Gzlemci, m
ahit, ras
t.
gzleyi
* Gzlemek i
i veya biimi.
gzl

* Herhangi bir biimde veya renkte gz olan.


* Blmesi veya gzleri olan.
* Deli
i olan.

gzlk

* Grme bozukluu olan gzlerin daha iyi grmesine veya gzleri korumaya yarayan, bir ereveye
yerle
tirilmiift camdan olu
an ara.
* Atlar
n evreden rkmemeleri iin gzlerinin iki yan
na tak
lan siper.
* Gzene.
gzlk takmak
* gzlk kullanmak.
* iyi grmek, dikkat etmek.
gzlk

* Gzlk satan veya onaran kimse.


* Gzlk satma ve onarma i
lerinin yap
ld

dkkn.

gzlklk
* Gzlk satma i
i.
* Gzl
e cam takma, gzlk erevesi onarma i
i.
gzlkl

* Gzlk takm
olan, gzlk kullanan.

gzlkl y
lan
* Kobra.
gzlksz
* Gzl
olmayan, gzlk takmam
olan.
gzsz

* Gz olmayan.
* Grmez, m, kr.

gz (veya gzleri) kararmak


* ba
dnmek, hafif bayg
nl
k geirmek.
* umutsuzlu
un veya a

rbir iste
in etkisi alt
nda ne yapt

nbilmez duruma gelmek.


gz (veya gzleri) stnde (kalmak)
* k
skanl
k sebebiyle herkesin ilgisini ekmek.
* herkesin dikkatini ekmek.
gz a

* Doymak bilmeyen, a gzl.

gz a
k
* Uyan
k, becerikli.
gz a
k gitmek
* gerekle
mesini ok istedi
i bir dileine eri
meden lmek.
gz a
kl
k

* f
rsattan yararlanma, kurnazca davranma.
gz a
lmak
* iyiyi kty veya kendisine yarayanay
rt eder duruma gelmek.
gz akmak
* gz yaralan
p kr olmak.
gz al

mak
* nceden iyi gremedii bir
eyi sonradan grr olmak.
* bir
ey ilk etkisini yitirmek, yad
rganmaz olmak.
gz almamak
* bir i
i becerebilece
ine inanmamak, yad
rganmaz olmak.
gz arkada kalmak
* b
rak
lan bir
ey veya kimse ile ilgili tedirginlii srmek.
gz ba
l
* Aymaz, gafil.
* Sorup soru
turmaks
z
n, bak
p anlamadan.
gz ba
lolmak
* ba
lanmak, tutulmak.
* bylenmibulunmak.
gz bir
eyde (veya bir
eyin zerinde) olmak
* dikkati bir yerde toplanmak.
gz bulanmak
* bulan
k grmeye ba
lamak.
gz bykte olmak
* byk emeller beslemek.
gz
kas
ca
* ilen olarak sylenen sz.
gz
kmak
* gzn kr olsun.
gz dalmak
* gz bir noktaya dikili olarak dalg
n bakmak.
gz d

arda
* Evine, e
ine ba
lolmay
p ba
kalar
yla da ili
ki kuran.
gz doymak
* ok istenen bir
eyin yeterli miktarelde edildikten sonra daha o
unu istememek.
gz dnesi
* "geberesi" anlam
nda bir ilen.
gz dnmek
* a

rbir iste
in, fkenin etkisiyle ne yapt

nbilmez duruma gelmek.


gz dumanlanmak
* fkeden gz hibir
ey grmez duruma gelmek.
gz dnyaygrmemek
* hi kimseye, hibir
eye nem, de
er vermemek.

gz gibi sak
nmak (saklamak veya esirgemek)
* bir
eye a

r
ilgi gstermek, nemle bak
p korumak.
gz gibi sevmek
* pek ok sevmek.
gz gitmek
* bir
eyi istemeden grmek, elinde olmayarak bakmak.
gz gnl a
lmak
* ne
elenmek, ferahlamak.
gz gnl tok
* Bkz. gnl tok.
gz grmemek
* grmez olmak.
* belli bir
eyden ba
ka bir
eyle ilgilenmemek.
* fke sonucu en kt
eyleri yapacak duruma gelmek.
gz grmez olmak
* art
k ona deer vermemek.
gz gz deil
* iyi insan olmad

yznden, bak

ndan belli oluyor.


gz hibir
ey grmemek
* heyecana kap
l
p ba
ka hibir
eyle ura
amaz duruma gelmek.
gz
s
rmak
* bir kimseyi tan
yacak gibi olmak.
gz ili
mek
* birdenbire veya istemeden grmek.
gz kalmak
* elde edemedii bir
eye kar
iste
i srmek.
* elde edemedii bir
eyi k
skanmak.
gz kapal
* D
nmeden, duraksamadan.
* evresinde olanlardan haberi olmayan.
gz kapalolmak
* evresinde olup bitenin fark
na varmamak, ilgisiz kalmak.
gz kara
* Korkusuz.
gz kaymak (veya kamak)
* gznde hafife
a

l
k bulunmak.
* istemeyerek bak
vermak.
gz keskin
* ok iyi gren.
gz kesmek
* bir i
i yapabilme konusunda kendisine veya ba
kalar
na gvenmek.
gz kesmemek
* bir i
i yaparken kendine veya ba
kalar
na gvenmemek.
* be
enip sememek.

gz k
zmak
* gz hibir
ey grmeyecek lde fkelenmek.
gz korkmak
* daha nce geirdi
i kt bir denemeden sonra birinden veya bir
eyden zarar gelebilece
i kan
s
na varmak.
gz kr olsun
* bazzorunlu durumlarda zararistemeyerek kabullenmeyi anlat
r.
* ihtiya duyulan
eyin yoklu
u kar

s
nda sylenir.
gz olmak
* bir
eyi ele geirmek istei beslemek.
gz olmamak
* bir
eye sahip olmayistememek.
* heves beslememek, fazla nem vermemek.
gz nnde
* yan
nda, mevcudiyetinde.
gz pek

* Korkusuz, yrekli, cesur.

gz pek olmak
* korkmamak, y
lg
nl
k gstermemek, ok cesur olmak.
gz snmek
* kr olmak.
gz su imemek
* gvenmemek.
gz sulu
* ok nemsiz olaylarda bile gzya
lar
ntutamayan.
gz tak
lmak
* dikkati eken bir
eyden bak

lar
n
ay
ramamak.
gz tok

* Paraya, mala d
knlk gstermeyen, a gzllk etmeyen.

gz topra
a bakmak
* lmek zere olmak.
gz tutmak
* gvenmek, beenmek.
gz tutmamak
* gvenmemek, beenmemek.
gz uyku tutmamak
* uyuyamamak.
gz yememek
* bir i
i yapacak g ve yetenei kendinde bulamamak.
gz y
lmak
* daha nceden denedii iin o durumla kar

la
maktan korkmak, o i
e giri
mekten ekinmek.
gz yolda (veya yollarda) kalmak
* birinin gelmesini merak istek veya zlemle beklemek.

gz yksekte (veya ykseklerde) olmak


* bulundu
u durumdan ok stn olan bir duruma ula
ma amac
ngtmek.
gzkme

* Gzkmek i
i.

gzkmek
* Grnmek.
gzm
ks
n (veya kr olsun)
* bir
eyin do
ruluuna inand
rmak iin edilen ant.
gzm grmesin
* bana hi grnmesin, yzn grmek istemem.
gzm! (veya gzmn nuru)
* sevgi anlatan bir seslenme.
gzn ayd
n!
* sevinli bir olay dolay
s
yla kullan
lan bir kutlama sz.
gznde
* bir kimseye gre, nazar
nda, indinde.
gznde bymek
* bir
ey bir kimseye oldu
undan g veya nemli grnmek.
gznde bytmek
* bir kimseyi olay
veya
eyi abartmak.
gznde olmamak
* herhangi bir znt veya zor durum dolay
s
yla o
eye de
er verecek durumda bulunmamak.
gznde
im
ek akmak
* sert ve
iddetli darbe yznden gz nnde y
ld
zlar olu
mak.
* ok sevindiini belli etmek.
gznde ttmek
* ok zlemek.
gznden kamak
* grememek, dikkat edememek.
gznden kamamak
* dikkatle izlemek.
gznden k
skanmak
* zerine titremek, kollay
p gzetmek.
gznden srmeyi almak
* Bkz. gzden srmeyi almak.
gznden uyku akmak
* ok uykulu olmak.
gzne bakmak
* Bkz. gznn iine bakmak.
gzne batmak
* ok gelmek, tedirgin etmek.

gzne arpmak
* grnr olmak, dikkati ekmek.
gzne dizine dursun
* nankrlk eden kimseye sylenen bir ilenme.
gzne girmek
* sevgi ve ilgisini kazanmak.
gzne hibir
ey grnmemek
* kendi derdi dolay
s
yla hibir
eye deer vermemek.
gzne ili
mek
* bir
eyi birdenbire, istemeden grmek.
gzne karasu inmek
* karasu hastal

yznden gz grmez olmak.


* gelmesini ok istedi
i kimsenin uzun sre yolunu gzlemek.
gzne kestirmek
* ba
arabilece
ini ummak.
* zevkine uygun bulmak, ho
lanmak.
* uygun bulmak, elveri
li grmek.
gzne sokmak
* bir kimsenin grmedii veya bulamad

bir
eyi, ona sert bir tav
rla gstermek.
gzne uyku girmemek
* hi uyuyamamak, uykusuz kalmak.
gzn (bir
eye) dikmek
* Bkz. gzlerini dikmek.
gzn amak
* uyan
k, dikkatli bulunmak.
gzn amak
* gr
n de
i
tiren bilgi vermek, uyarmak.
gzn amak
* kad
n ilk cinsel ili
kiyi o erkekle kurmuolmak.
gzn amak
* evreyi tan
maya ba
lamak.
gzn a
artmak
* Bkz. gzlerini belertmek.
gzn alamamak
* bir
eye, bir yere bakmakta iken, gzn oradan ba
ka bir yere evirememek.
gzn ay
rmamak
* bir
eye srekli olarak bakmaktan kendini alamamak.
gzn ba
lamak
* d
nce ve duygular
nyan
ltmak.
gzn brmek
* ondan ba
ka hibir
eyi grmemek, tamamen ona balanmak.
gzn
karmak
* beceriksizce davranmak, zarara uratmak.

* iyisi dururken en ktsn semek.


gzn daldan budaktan (veya pten) esirgememek (veya sak
nmamak)
* tehlikeli i
lere at
lmaktan ekinmemek.
gzn doyurmak
* bol bol vermek.
gzn drt amak
* aldanmamak iin ok uyan
k bulunmak.
gzn gzne dikmek
* ba
kas
n
n gzne srekli olarak bakmak.
gzn h
rs brmek
* ok fazla istemek, a

ristemek.
* ok fkelenmek.
gzn kan brmek
* adam ldrecek kadar fkelenmek.
gzn kapamak
* lmek.
* grmezden gelmek.
gzn k
rpmadan
* ekinmeden, korkusuzca.
gzn kin brmek
* intikam alma duygusundan ba
ka bir
eye nem vermemek.
gzn korkutmak
* y
ld
rmak.
gzn oymak
* ok ktlk etmek.
gzn sevdiim
* ok
amal
k olarak kullan
l
r.
gzn seveyim
* rica veya sevgi sz.
gzn toprak doyursun
* kendinden olan veya kendisine verilen
ey ne kadar ok olursa olsun, bununla yetinmeyenler iin ilenme
olarak sylenir.
gzn stnden ay
rmamak
* srekli denetim alt
nda bulundurmak.
gzn y
ld
rmak
* Bkz. gzn korkutmak.
gzn yummak
* Bkz. gznn kapamak.
* lmek.
gzn yummak
* grmemezlikten gelmek.
gznn bebei gibi sevmek
* ok sevmek.

gznn apa

nsilmeden
* sabahleyin uyan
r uyanmaz.
gznn iine baka baka
* cesaret ve so
uk kanl
l
kla.
gznn iine bakmak
* bir kimsenin stne titremek.
* buyru
unu yerine getirmeye haz
r bulunmak.
* bir arzunun gerekle
mesi iin gzleriyle birine yalvarmak.
gznn kuyru
uyla (veya ucuyla) bakmak
* belli etmemeye al

arak, ba

nevirmeden yandan bakmak.


gznn nnde olmak
* srekli denetimi alt
nda olmak.
* hi unutmamak, oldu
u gibi hat
rlamak.
gznn nnden gemek
* hat
rlamak.
gznn nnden gitmemek
* bir trl unutamamak.
gznn nne gelmek
* bir
eyi zihinde canland
rmak tasarlamak, hat
rlamak.
gznn stnde ka

n var dememek
* birinin her davran

nhogrmek.
gznn ya

na bakmamak
* hi ac
mamak, hi merhamet etmemek.
gzyle grmek
* bir olaya tan
k olmak.
gzyle tartmak
* kim ve ne oldu
unu anlamak iin dikkatle bakmak.
gzya

* Gzya
bezlerinin salg
lad

, bazetkilerle akan duru s


vdamlac
klar
ndan her biri.

gzya
bezeleri
* Gzya
bezleri.
gzya
bezleri
* Gzya
ve gz kapa
bezlerine verilen ad.
gzya
etii
gzya
memesi
* Gzn i a
s
ndaki k
rm
z

k
nt
.
graben
* \343 knt hendei.
grado

* Bir s
v
n
n iindeki alkol derecesi.
* Derece.

gradosu d
mek

* itibarazalmak; derecesi d
mek.
grafik
* Bir olay
n, niceli
in e
itli durumlar
ngstermeye veya birka
ey aras
nda kar

la
t
rma yapmaya yarayan
izgilerden olu
mu
ekil, izge.
* Biim, desen veya izgilerle gsterme.
grafit

* Kur
un kalemi ve baz
ara paralar
n
n yap
m
nda kullan
lan, yumu
ak, kolay toz durumuna gelebilen, gri
siyah renkli, yapay olarak billrla
abilen bir e
it doal karbon.
grafolog

* Yazuzman
.

grafoloji
* Yazbilgisi.
grafometre
* Plnlar
n yap
m
nda, arazi zerindeki a
larlmekte kullan
lan ara.
gram

* C. G. S (santimetre, gram, saniye) sisteminde kilogram


n binde biri de
erindeki ktle birimi. K
saltmas
gr.

grama

rl
k
* Bkz. gramkuvvet.
gramaj
* A
rl
k ls, gram.
gramatikal
* Gramere, gramer kurallar
na uygun.
gramer

gramerci

* Dil bilgisi.
* Dil bilgisi kitab
.
* Dil bilgisi uzmanolan (kimse).

gramkuvvet
* Bir gram ktleye 45 enlemindeki deniz yzeyinde Yer'in uygulad

kuvvet, grama
rl
k.
gramofon
* Sesyazar, fonograf.
gramsantimetre
* Bir gram a

rl

nda bir cismin bir santimetre yer de


i
tirmesini sa
layan enerji birimi, kilogram metrenin
yz binde biri.
granat
grandi
grandk

granit

* Grena.
* Geminin ba
tan ikinci dire
i.
* Byk bir dkl
n egemenine verilen ad.
* arl
k Rusyas
nda prenslere verilen unvan.
* Kuvars, feldspat, ortoklz ve mika minerallerinden birle
mitrl renkte, billrsu, ok sert bir tr kaya.

granit gibi
* gl, dayan
kl
, sert.
granitle
me
*
kuvvetlerin etkisiyle yer yuvarla
iindeki kayan
n granite dn
mesi.
granl
* Bir maddenin en kk tanesi.
* Stoplzmada bulunan kk tanecikler.
granlin
* Opalin tr.
granlit

* Kuvars, feldspat, granit, Moskof camgibi maddelerden birle


mibillr kayaan taktlesi.

gravr

* Aa, metal veya tabir yzeye ayrkatlar hlinde de


i
ik renkli boyalar srldkten sonra stteki katlar
yer yer kaz
yarak alttaki renklerden yararlanma teknii, kaz
ma resim.
* Bu teknikle yap
lm
resim.
gravrc

* Gravr yapan sanat


.

gravrclk
* Gravrcnn i
i veya meslei.
gravyer

*
svire'de yap
lan bir e
it sar
, ya
lpeynir.

Grejuva
* Rum ate
i.
Grek

Greke

* Eski Yunanl
.
* Eski Yunanl
larla ilgili, eski Yunanl
lara zg olan
ey.
* Eski Yunan dili.

grekoromen
* Belden a
a

s
ntutmamak ve ayaklarla oyun yapmamak gibi kurallarolan gretr.
gren

* K

d
n yzeyinin przllk derece ve tipinin bir izlenimi.

grena
* Nar ie
i renginde bir ss ta

.
* Alminyum silikat ile kalsiyum, magnezyum, demir veya manganez gibi madenlerden birinin
birle
mesinden olu
mue
itli renkteki mineral.
gres

* Rafine edilmibir yalama ya


ile bir sabunun, istenen k
vama gre de
i
en oranlarda iyice
kar

t
r
lmas
ndan elde edilen yarkoyu ya
lama ya

, makine ya

.
gres pompas
* Makine aksam
ngresle ya
lamak iin kullan
lan pompa.
gres ya

* Bkz. gres.
grev

*
b
rak
m
.
grev gzcs
* Grevin seyrini kollayan kimse.
grev k
r
c
* Grevi k
rma giri
iminde bulunan kimse.
grev k
r
c
l

* Grevin etkisini azaltmak veya tamam


yla yok etmek amac
yla greve urayan iverenin veya ona yard
mc
olan bir ba
kas
n
n yasal olarak yasaklanm
hareketlerde bulunmas
.
grev szcs
* Grev boyunca grevle ilgili beyanlarda bulunmakla grevli kimse.
grev yapmak
* i
i b
rakmak.
grevci
*
b
rak
m
yapan kimse, ib
rak
mc
.
greyder
greyderci
greyfurt

gri

* Alt
nda bulunan ve de
i
ik a
larda al

abilen b
a
ile topra
kesen veya yayan yol makinesi.
* Greyder kullanan, yapan veya satan kimse.
* Turungillerden s
cak blgelerde yeti
en bir meyve aac(Citrus decumana).
* Bu aac
n kanarya sar
s
renginde, tadac
msmeyvesi, alt
ntop.
* Kl rengi, boz.

gril
* Izgara.
grip
gripli

* Yorgunluk, k
r
kl
k, kas a
r
larve ate
le beliren, bula

c
, salg
n hastal
k, paavra hastal

, enflanza.
* Grip hastal

na yakalanm
kimse.

grizu

* Normal s
cakl
k ve bas
nta kmr ocaklar
nda a
a
kan ve byk blm saf metandan olu
an, kolayca
tutu
abilen gaz.
grizumetre
* Bkz. grizuler.
grizuler
* Maden ocaklar
nda havan
n grizu oran
nlmeye yarayan cihaz, grizumetre.
grosa
groston

* On iki dzine.
* Bir geminin kullan
lan blmnn ton birimi cinsinden kar

grostonluk
* Herhangi bir groston lsnde olan.

grotesk

* Eski aRoma yap


lar
nda bulunan tuhaf, gln figrlerden olu
mussleme slbu.
* Kaba glnlklerden, tuhaf ve olmayacak
akala
malardan yararlanan, kar

t grntleri, ba
da
maz
durumlar
a

rt
cbiimde birle
tiren gldr biimi.
grup

* Aynyerde bulunan kimse ve nesneler btn, kme, bek.


* Gr
leri,
karlarbir olan kimseler btn.
* Ortak zellikleri olan varl
klar, nesneler btn.
* e
itli s
n
f veya birliklere balelemanlar
n, belirli bir taktik grevi gerekle
tirmek zere, tek komutan
n
emri alt
nda birle
tirilmesinden olu
an k
ta toplulu
u.
grup grup
* Birden fazla ki
i veya nesnenin olu
turdu
u kme, bek bek, posta posta.
grup mobilya
* Benzer yap
ve grn
teki elemanlar
n kendi aralar
nda st ste veya yan yana konulmas
yla elde edilen
bir sistem mobilya.
grupland
rma
* Grupland
rmak i
i.
grupland
rmak
* Gruplara ay
rmak.
* Da
n
k olan
eyleri toplayarak grup olu
turmak.
gruplanma
* Gruplanmak i
i veya durumu.
gruplanmak
* Grup grup olarak bulunmak.
grupla
ma
* Grupla
mak i
i.
grupla
mak
* Grup olu
turmak, gruplara ayr
lmak.
-gu
* Bkz. -gi / -gi, -gu / -g.
guano

* zellikle deniz ku
lar
n
n pisliklerinin bir yerde uzun sreden beri birikip y

lmas
yla olu
an, azot ve
fosfat bak
m
ndan zengin, gbre olarak kullan
lan madde.
guarani
gua

* Paraguay para birimi.


* Bir e
it zamkl
, mat sulu boya.
* Bu boya ile yap
lan resim.

Guatemall
* Guatemal halk
ndan olan kimse.
guatr

* Boyundaki kalkan bezinin a

rbymesiyle beliren hastal


k, gu
a, cedre.

gudde
* Bez, beze.
gudubet

* Yzne bak
lmayacak kadar sevimsiz ve irkin.
gudubetlik
* Gudubet olma durumu.
gufran

* Yarl
gama.

gugu iei
* Bkz. hsnyusuf.
guguk

* Gugukgillerden, genellikle Avrupa'da ya


ayan, di
ileri ba
ka ku
lar
n yuvas
na yumurtlayarak yavrular
n
n
bak
m i
ini onlara grdren, s
rt
gri, karnkahverengi beyaz izgili, 35 cm boyunda, bcekil bir ku(Cuculus
canorus).
* Birisiyle e
lenmek ve onu k
zd
rmak iin ocuklar
n bu biimde
kard
klarses.
guguk gibi kalmak (veya oturmak)
* tek ba

na kalmak veya oturmak.


guguk yapmak
* birine guguk diye hayk
rmak.
gugukgiller
* Omurgalhayvanlar
n, ku
lar s
n
f
n
n bir familyas
.
guguklu
* Guguklu saatin k
sa syleni
i.
guguklu saat
* Saat ba
lar
n
ve buuklarbir guguk ku
unun a
lan kk kap
dan veya pencereden
kmasve tmesiyle
bildiren saat.
gula
gulden
gulet

* Etli, salal
bir Macar yemei.
* Florin.
*
ki direkli yelkenli bir savagemisi tr.

gulgule
* Grlt,
amata.
gulu gulu

* Hindinin
kard

ses.

gulyabani
* Karanl
k ve
ss
z yerlerde, insan
n grdn sand
korkun hayalet.
-gun

* Bkz. -g
n / -gin, -gun / -gn.

gurbet
* Doup ya
an
lm
olan yerden uzak yer.
gurbet ac
s
* do
up ya
an
lan yerden uzak olman
n verdii znt, s
k
nt
.
gurbet ekmek
* do
up ya
ad

yerleri zlemek.

gurbet eli
* Bir kimsenin doup byd yerden ba
ka yer.
gurbeti

* Gurbete
kan, geimini gurbette kazanan kimse.

gurbetilik
* Gurbeti olma durumu.
gurbete (veya gurbet ellere) d
mek
* aile oca
ndan uzak bir yere gitmek.
gurbete
kmak
* do
up ya
an
lan yerden uzakla
mak.
gurbetlik

* Gurbet.

gurbetzede
* Gurbete d
m
.
gurk
* Kuluka.
* Erkek hindi.
gurk etmek
* tavuk kulukuya yatmak isterken veya yavrular
na
r
rken gurk gurk diye ses
karmak.
gurk olmak
* kulukaya yatmak zere bulunmak.
gurka yatmak
* tavuk civciv
karmak iin yumurta zerine oturmak.
gurklamak
* Kuluka olmak.
* Erkek hindi kabarmak.
gurlama

* Gurlamak i
i.

gurlamak
* Guruldamak.
gurme

* Damak zevki olan ve yiyeceklerini titizlikle seen kimse.

guruldama
* Guruldamak i
i.
guruldamak
* (sindirim yollar
ndan bir s
v
geerken) Gur gur diye ses
karmak.
gurultu
* Guruldama sesi.
gurup

* Bir gk cisminin (Ay, Gne


, y
ld
z) ufkun alt
na inmesi.
* zellikle Gne
'in batmas
, bat

gurup etmek

* (Gneiin) batmak.
gurup rengi
* Turuncuya alan k
rm
z
.
* Bu renkte olan.
gurur
* Kendini be
enme, byklenme, kibir.
* vnme, kurum, al
m.
* Onur,
eref.
gurur duymak
* gururlanmak.
gurur gelmek
* kurumlanmak.
gururlanma
* Gururlanmak i
i.
gururlanmak
* vnmek, byklenmek, kurumlanmak.
gururlu

* Kendi ki
iliine nem veren, onurlu, ma
rur.
* Kurumlu, al
ml
.

gururluca
* Gururlu bir biimde (olan).
gururuna a

r gelmek
* ki
ili
ine zor gelmek, bykl
nn zedelendiini d
nmek.
gururuna dokunmak
* ki
ili
i zedelenmek, onuru k
r
lmak.
gururunu ayak alt
na almak
* her trl fedakrl

gze al
p, taviz vermek, ilkelerden vazgemek.
gururunu ok
amak
* yzne kar
deerlerini belirterek bir kimseyi duyguland
rmak.
gusletme
* Gusletmek i
i veya biimi.
gusletmek
* Gusl abdesti almak.
gusto
gusl

* Be
eni, zevk.
*
slm dininin gerekli grd
durumlarda ve biimde y
kan
p abdest alma, boy abdesti.

guslhane
* Eski evlerde, iinde y
kan
labilir biimde yap
lm
inko kaplkk blme.
gu
a
gut

* Guatr, cedre.

* Organizmadaki rik asidin at


lmayarak vcudun bazyerlerinde, zellikle ayak baparma

nda, topuk ve
eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, a
rve
i
lerle ortaya
kan hastal
k, damla hastal

, n
kris.
guttasyon
* Kk bas
ncile yapraktan damlalar hlinde d

arsu at
lmas
.
guvernr
* Bir kamu kurulu
unu yneten kimse.
-g
gbre

* Bkz. -g/ -gi, -gu / -g.


* Verimini art
rmak iin topra
a dklen her trl hayvan d

k
s
, kimyasal veya bitkisel madde, kemre.

gbre bcei
* K
n kanatl
lardan, gbre ile beslenen bir bcek cinsi (Onitis).
gbre gaz
* Gbreden elde edilen yan
cgaz, biyogaz.
gbreleme
* Topraa gbre dkme, gbre kar

t
rma.
gbrelemek
* Verimini art
rmak iin topra
a gbre dkmek.
gbrelenme
* Gbre dklme.
* Geli
mesi, yeti
mesi iin her trl imkn
salama.
gbrelenmek
* Gbre dklmek.
gbreli
* Gbrelenmiolan.
gbrelik
gbresiz

* Gbre konulan yer.


* Gbrelenmemiolan.

gce sarmak
* bir ig bir duruma gelmek, gle
mek.
gcendirici
* Gcendiren, gnl k
ran, inciten (biimde).
gcendirme
* Gcendirmek i
i.
gcendirmek
* Gcenmesine yol amak, gnln k
rmak, incitmek.
gcenik

* Gcenmi
, k
r
lm

, incinmi
, kskn.

gceniklik
* Gcenik olma durumu.
gcenilme

* Gcenilmek i
i veya durumu.
gcenilmek
* Gcenmek i
ine konu olmak, herhangi bir kimseye gcenmek.
gceni
gcenme

* Gcenmek i
i veya biimi.
* Gcenmek i
i.

gcenmek
* Birinin beklenilmeyen bir davran

veya sz kar

s
nda k
rg
nl
k duymak, zlmek.
gc
* Bez tezgh
nda iplii ayarlayan tezgh tara
.
gc gcne
* Zorla, zorlayarak, glkle.
gc gcne yetmek (veya yetmemek)
* zorlukla.
* eldeki imknlarla, ancak alt
ndan kalkabilmek, stesinden gelebilmek.
gc iplii
* Dokumada kullan
lan salam, kal
n iplik.
gck

gck ay

* K
sa, bodur, geli
memi
, gdk.
* Kuyruksuz, kuyruu kesik (hayvan).
* Aa direklerin haz
rlanmass
ras
nda arta kalan k
sa para.
* ubat ay
.

gcmseme
* Gcmsemek i
i veya durumu.
gcmsemek
* Bir
eyin yap
lmas
ng grmek, bir i
i isteksiz yapmak.
gcn

* Dara dar.
* Glkle, ancak, zorla.

gcne gitmek
* gnl k
r
lmak, onuruna dokunmak.
gcne ko
mak
* bir sorunun kolay zm varken onu gle
tirmek.
g

* A
r ve yorucu emekle yap
lan, m
kl.
* Yap
lmaszor, etin.
* Zorlukla.
* Fizik, d
nce ve ahlk ynnden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yetene
i, kuvvet.
* Bir olaya yol aan her trl hareket, kuvvet, takat.
* S
n
rs
z, mutlak nitelik.
* Byk etkinlii ve nemi olan nitelik.
* Birim zamanda yap
lan i
.

* Bir cihaz
n, bir mekanizman
n iyapabilme niteli
i.
* Siyas, ekonomik, asker vb. bak
mlardan etki ve nemi byk olan devlet.
* Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endstriyel ve asker potansiyeli.
* Yeterliini ve gvenilirliini kan
tlam
kimse.
* Bir akarsuyun a

nd
rma ve ta

ma yetenei.
* Bir topra
n verimlilik yetene
i.
-g

* Bkz. -g
/, -gi, -gu/ -g.

g be
enir
* her
eyden ho
lanmayan, zorlukla karar veren, m
klpesent.
g bel

* Zorlukla, glk ekerek.

g birli
i
* Mevcut madd ve manev imknlarbir araya toplamak, gleri birle
tirme.
g gelmek
* bir
eyin yap
lmas
nda zorluk ve s
k
ntile kar

la
mak.
g kayna
* Enerji kayna

.
g mevkide kalmak
* iinden
k
lmaszor bir durumda bulunmak.
glendirici
* G veren, g katan.
glendirilme
* Glendirilemek i
i.
glendirilmek
* Gl duruma getirilmek, g kazanmassalan
lmak.
glendirme
* Glendirmek i
i.
glendirmek
* Gl duruma getirmek, g kazanmas
nsalamak.
gleni
* Glenmek i
i veya biimi.
glenme
* Glenmek i
i.
glenmek
* Gl duruma gelmek.
gle
me

* Gle
mek i
i.

gle
mek
* G duruma gelmek, zorla
mak.
gle
tirme
* Gle
tirmek i
i.
gle
tirmek

* G duruma getirmek.
gl
* Gc olan.
* Etkisi, nemi byk olan, forslu.
* Nitelikleri ile etki yaratan, etkili.
* iddeti ok olan.
gl kuvvetli
* Sal

, gc, kuvveti yerinde olan.


* Madd ve manev bak
mlardan gc, arkas
, torpili olan.
gl ( veya glkleri) yenmek
* bir gl, zorluu ortadan kald
rmak.
glk

* G olan bir
eyin niteli
i, zorluk.
* A
r ve yorucu emek, zahmet, me
akkat.
* Engel.

glk ekmek
* bir i
i ok zor yapmak, zor bir durumla kar

la
mak.
glk
karmak
* bir
eyin gerekle
mesini engelleyici sebepler ileri srmek.
glkle
* G, kolay olmayan bir biimde.
gllk

* Gl olma durumu.

gsnme
* Gsnmek i
i veya durumu.
gsnmek
* Bir
eyi g saymak.
gsz
* Gc olmayan, ciz.
gsz d
mek
* gc yetmemek.
gszce

* Gsz bir biimde (olan).

gszlk
* Gsz olma durumu, gsze yak

acak davran

, kuvvetsizlik, aciz, iktidars


zl
k.
gdek
* Amalanan sonu, gdlen
ey.
gdeksiz

* Bir amaca dayanmayan, garazs


z.

gdeleme
* Gdelemek i
i.
gdelemek
* Ard
na d
mek, kovalamak, srmek.

gderi

gderici

* Genellikle geyik veya kei derisinden yap


lm
yumu
ak ve mat me
in.
* Bu me
inden yap
lm

.
* Gderi yapan veya satan kimse.

gdericilik
* Gderi deri sanayii ve ticareti.
gderihane
* Gderinin yap
ld

yer.
gderileme
* Gderilemek i
i.
gderilemek
* Gderi i
lemlerini yapmak.
gd
saik.

* Bilinli veya bilinsiz olarak davran

douran, sreklili
ini salayan ve ona yn veren herhangi bir g,
* Kayna
duygulanma de
il, ak
l olan sebep, saik.
* Bir etkinlik veya i
in gizli sebebi.
* Bireyleri bilinli ve amali
lerde bulunmaya ynelten drt veya drtler bile
kesi, saik.

gdc
* Gtmek i
ini yapan kimse.
* oban, s

rtma.
gdk
* Eksik yanolan, tamamlanmam

, k
sa.
* Kuyruu kesik veya kopmu
.
* Yetersiz, sonu vermemi
.
gdk kalmak
* byyememek, kk, bodur kalmak.
* bitmemi
, sonu vermemidurumda olmak.
gdkle
me
* Gdkle
mek i
i.
gdkle
mek
* Gdk duruma gelmek.
gdklk

* Gdk olma durumu.

gdlenme
* Bireyin, i
inin ynn, gcn ve ncelik s
ras
n
belirleyen i veya d
drtcnn etkisi ile i
e gemesi,
motivasyon.
* Canl
da i
e veya renmeye geme istei.
gdlme

* Gdlmek i
i.

gdlmek
* Gtmek i
i yap
lmak.
* (bir kimse veya topluluk) Birinin d
nce ve amac
do
rultusunda ynetilmek.
gdm

* Ynetmek i
i, idare.

* Bili
imde, bir olaylar dizisini, bir sreci veya bir aracyneltme ve dzenlemeyle ilgili i
levlerin btn.
gdm bilimi
* Canl
larda ve makinelerde kontrol, ileti
im ve i
leyi
i inceleyen bilim, kibernetik, sibernetik.
gdmc
* Gdmclkten yana olan kimse.
gdmclk
* Bir lkenin ekonomi, tar
m gibi i
lerinde tutulan gdml yol.
gdmleme
* Bir gr
, kan
veya inancbenimsetme abas
.
gdmlemek
* Belli bir amaca veya inanca ynlendirmek.
gdml

* Gdlebilen, ynetilebilir.
* Belirli bir pln veya ynde yrtlen bir amac
, bir eilimi yans
tan.

gdml sanat
* Belli bir siyas ve toplumsal ideoloji do
rultusunda olu
turulan sanat.
gdmllk
* Gdml olma durumu.
gfte

* Mzik eserlerinin yaz


lmetni, sz.

gfteci
* Gfte yazan kimse, sz yazar
.
g
m

* Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bak


rdan su kab
.

gherile

* Tar
mda gbre, hekimlikte il olarak kullan
lan, barut gibi patlay
cmaddeler yap
m
na yarayan, beyaz
renkte ve ince billrlar durumunda birle
ik bir madde, potasyum nitrat (KNO3).
gl

gl gibi

* Glgillerin rnek bitkisi (Rosa).


* Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan ie
i.
* ok iyi, ok gzel.

gl gibi bakmak
* geimini para s
k
nt
solmadan sa
lamak.
* iyi, temiz bakmak.
gl gibi geinmek (veya ya
amak)
* ok iyi anla
mak, geinmek.
* pek geniolmayan bir imknla rahat, s
k
nt
s
z ya
amak.
gl rengi

* Gl renginde olan.

gl suyu
* Gl ya
elde edilmesi s
ras
nda yan rn olarak elde edilen kokulu ve renksiz s
v
.
gl stne gl koklamamak

* bir sevgili stne bir ikincisini sevmemek.


gl ya
c
* Gl ya

karan veya satan kimse.


gl ya
c
l
k
* Gl ya

karma veya satma i


i.
gl ya

* Gllerin imbikten ekilmesiyle elde edilen gl suyunun stnde toplanan kokulu ya.
glabdan

* Gl suyu serpmek iin kullan


lan, azemzikli, armut biiminde kk kap.

glbahar
* K
rm
z
boya elde etmede kullan
lan iyi bir cins toprak.
* Bir tavla oyunu.
glbank
* Hep bir a

zdan ve makamla yap


lan dua veya ant.
glbe
eker
* Gl ie
i ve
eker ile yap
lan macun k
vam
nda bir e
it reel.
glbcei
* Alt
n bcek.
glc

* Gl reten kimse.

glclk
* Gl retme i
i.
gldeste

* Antoloji.

gld glecek
* Glmek zere olan, glmeye haz
r durumda, glmser.
gldr gldr
* ok grlt ederek, yksek ses
kararak, h
zla.
gldrme
* Gldrmek i
i.
gldrmek
* Glmesine sebep olmak.
gldr

* Gldrme zellii olan.


*
nsanlar
n, olaylar
n, durumlar
n gln ynlerini belirten sahne eseri, komedi, fars.

gldrc
* Glmeyi sa
layan, glmeye yol aan, komik.
gle gle

* Glerek.
* Mutlu, gzel gnlerde u
urlama iin kullan
lan seslenme sz.
* "zntsz bir hayat srerek, gnl ferahl

ile (giy, otur, kullan, byt...)" anlam


nda bir iyi dilek sz.

gle oynaya
* sevinerek, ne
e ile.

glecen
gle
glelik

* Sevimli ve cana yak


n tav
rlarolan (kimse).
* Her zaman glmseyen, mtebessim.
* Gle olma durumu.

gleen
* Gler yzl, ok glen (kimse).
gler misin, a
lar m
s
n!
* hem glnecek hem zlnecek nitelikteki
a

rt
colaylar kar

s
nda sylenir.
gler yz

*
ten ve yapmac
ks
z, yumu
ak, ok
ay
cdavran

gler yzl
* Yak
nl
k gsteren, iten davranan.
gler yzllk
* Gler yzl olma durumu.
glerim! (veya gleyim bari!)
* yersiz grlen bir d
nceye kar
hafifseme olarak sylenir.
glerken
s
r
r
* grnrdeki iyili
ine gvenilmemesi gereken (kimse).
glgiller

* ilek, armut, elma, badem gibi trleri iine alan, ayrta yaprakliki eneklilerden, rne
i gl olan bir bitki
familyas
.
glhatmi

* Ebe gmecigillerden, yapraklargenive yuvarlak, iekleri byk ve trl renklerde olan, ok y


ll
k otsu
bir bitki (Althaea rosea).
glistan

* Gl bahesi.
* Huzurlu, rahat ve zenginlik dolu (yer).

glkurusu
* Kurutulmupembe gl rengi.
* Bu renkte olan.
gllbi

* Ak
l hastahanelerindeki hademelere verilen ad.

gllbici
* Bkz. gllbi.
gllbicilik
* Gllbicinin yapt

i
.
gllbicilik etmek
* birinin ta
k
n ve

mar
k davran

lar
na katlanarak yzne glmek.
gll

* Ni
astadan yap
lan, ok ince kuru yufka; bu yufkadan haz
rlanan tatl
.

* Tad
hoolmayan toz durumundaki bazillar
n kolayca yutulabilmesi iin bunlar
n iine konulduklar
,
ni
astadan kk kap.
glle

* Eskiden som taveya demirden, yuvarlak bir biimde yap


l
rken, gnmzde elikten silindir biiminde,
bir ucu sivri olarak yap
lan top mermisi.
* Atletizm yar

malar
nda at
lan pirin veya pirinten daha sert bir maddeden yap
lan, erkekler iin 7.257 kg,
kad
nlar iin 4 kg olan maden kre.
glle atma
* Tek elle ta

nan glleyi ileriye doru f


rlatma.
* Glleyi en uza
a atmak amac
yla yar

lan atletizm dal


.
glle gibi

glleci

gll
gllk

* ok a

r.
* hlsiz, yorgun arg
n.
* Top gllesi yapan kimse.
* Glle atma sporu yapan kimse.
* Gl olan.
* Gl bahesi veya gl ok olan yer.

gllk glistanl
k
* Bolluk ve rahatl
k iinde olan (yer).
glme
* Glmek i
i.
* Kahkaha.
glme kom
una, gelir ba

na
* birinin ba

na gelen kt bir durum senin de ba

na gelebilir.
glmece
humor.

* E
lendirmek, gldrmek ve birine, bir davran

a incitmeden tak
lmak amac
ngden ince alay, mizah,
* Gerein gldrc yanlar
nortaya koyan edebiyat tr, mizah.

glmeceli
*
inde glmece nitelikleri bulunan (yaz
, karikatr vb.), mizah.
glmek

* (insan) Ho
una veya tuhaf
na giden olaylar, durumlar kar

s
nda, genellikle sesli bir biimde duygusunu
a

a vurmak.
* Mutlu, sevinli zaman geirmek, elenmek, ho
a vakit geirmek.
* Biriyle alay etmek.
* Dikkati ekecek derecede hove s
cak grnmek.
glmekten k
r
lmak (kat
lmak)
* a

rderecede sars
larak glmek.
gl seven dikenine katlan
r
* insan sevdi
i kimse veya sevdi
i iyznden gelecek s
k
nt
lara katlan
r.
gl tarife ne hacet, ne iektir biliriz
* birinin uygunsuz durumlarsay
l
rken bunlar
n teden beri bilindi
ini anlatmak iin sylenir.
glck

* ocuk glmsemesi.
* Glmseme, tebessm.
glk

* Hindi.
* Sebze yeti
tirmek iin a
lan ocak.

glmseme
* Hafife glme, tebessm.
glmsemek
* Gler gibi olmak, hafife glmek.
glmser

* Hafife glmseyen, sevimli.

glmseyi
* Glmsemek i
i veya biimi.
gln

* Alayzerine eken, elence konusu olan, gldrc, tuhaf, komik.

glnle
me
* Glnle
mek i
i, komikle
me.
glnle
mek
* Gln duruma gelmek, komikle
mek.
glnle
tirme
* Glnle
tirmek i
i.
glnle
tirmek
* Gln duruma getirmek.
glnl
* Gldrc, e
lendirici zellikleri bulunan (oyun, hikye, sz).
glnlk
* Gln olma durumu, komiklik.
glnme

* Glnmek i
i.

glnmek
* Glmek i
i yap
lmak.
* Alay edilmek.
glp gemek
* umursamamak, ald
r
etmemek, zerinde durmamak.
glp oynamak (veya glp sylemek)
* ne
eli, sevinli, keyifli, gzel vakit geirmek.
gl
gl
me

* Glmek i
i veya biimi.
* Gl
mek i
i.

gl
mek
* Kar

l
klveya birlikte glmek, birlikte
akala
mak.

gl
lme
* Gl
lmek i
i veya durumu.
gl
lmek
* Kar

l
klveya birlikte glnmek.
glt
* Bir skece, revye veya bir elence gsterisine eklenen glnl szler veya durumlar.
glt
gm

* Bir skete, revde veya e


lence gsterisinde eklenen szleri ve durumlarhaz
rlayan kimse.
* Derinden ve patlay
cyank
l
grlt.

gm gm
* Yank
lgrlt sesinin tekrarland

nanlat
r.
gm gm atmak
* heyecanla vurmak.
gm gm etmek
* derinden yank
lses olmak, ses
kmak.
gmbedek
* Gmbrdeyerek.
* Beklenmedik bir zamanda, birdenbire.
gmbr gmbr
* Byk bir grlt ile.
gmbrdeme
* Gmbrdemek i
i.
gmbrdemek
* Gmbr diye ses
karmak.
* (insan iin) lmek, gmleyip gitmek.
gmbrdetme
* Gmbrdetmek i
i.
gmbrdetmek
* Gmbrdemesine yol amak.
gmbrdeyi
* Gmbrdemek i
i veya biimi.
gmbrt
* Gmbrdeme sesi, grlt.
gmbrtl
* Gmbrt sesi
karan.
gme

* Avckulbesi.
* Bostanda yap
lan beki kulbesi.

gme gitmek
* bo
a gitmek, boyere yok olmak.
* (insan iin) bo
u bo
una lmek, hi u
runa lmek.
* de
eri anla

lmadan yitip gitmek.

gme

* Bal pete
ini olu
turan altk
eli gzeneklerden her biri.

gme bal
* Gmeciyle birlikte bulunan szlmemibal.
gmele
* Bkz. gme.
gmleme

* Gmlemek i
i.

gmlemek
* Gm diye ses
karmak.
* S
n
fta kalmak.
gmletme
* Gmletmek i
i.
gmletmek
* H
zla vurmak veya arpmak.
gmleyip gitmek
* beklenmedik bir zamanda ans
z
n lmek.
gmrah

* (su, sa, ses gibi bir yerden


kan
eyler iin) Bol, s
k, ok, gr.

gmrahl
k
* Gmrah olma durumu, bolluk, s
kl
k, grlk.
gmrk

* Bir lkeye giren veya bir lkeden


kan mal ve e
ya zerinden al
nan vergi.
* Bir verginin al
nmasi
lemiyle ura
an devlet kurulu
u.
* Bir lkenin girive
k

nda gmrk denetim ve gzetiminin yap


ld

yer.

gmrk kanunu
* Gmrk i
lerini ve i
lemlerini yasal bir dzen iinde toplayan kanun.
gmrk koymak
* engel olmak, k
s
tlamak.
gmrk
* Gmrk grevlisi.
* Ba
kalar
yla ilgili e
yaybir cret kar

nda gmrkten
karma i
ini zerine alan komisyoncu.
gmrklk
* Gmrk memurluu.
* Gmrkten e
ya
karma komisyonculu
u.
gmrkleme
* Gmrklemek i
i.
gmrklemek
* (bir mal
n) Gmrkte girii
lemini yapmak.
gmrklendirme
* Gmrklendirmek i
i.
gmrklendirmek
* (bir mal
n) Gmrk i
lemlerini yapt
rmak.

gmrklenme
* Gmrklenmek i
i veya durumu.
gmrklenmek
* Gmrklemek i
lemi yap
lmak.
gmrkl
* Gmrk vergisi denmesi gerekli olan.
* Gmrk vergisi denmiolan.
gmrksz
* Gmrk vergisi denmesi gerekmeyen.
* Gmrk vergisi denmemi
, kaak.
gmrkten mal ka
r
r gibi
* bir i
te gereksiz telve ivedilik gstererek; herkesten saklamaya al

arak.
gml

* Susam ve ekin demeti veya y

n
.

gm

* Atom say
s47, atom a
rl
107.88, younluu 10.5 olan, 9600 C ye do
ru s
v
durumuna geen, parlak
beyaz renkte, kolay i
lenir ve tel durumuna gelebilen element. K
saltmasAg.
* Bu elementten yap
lm

.
gmbal

* Gmbal

gillerden, beyaza yak


n gmrenginde bir deniz bal

(Atherina presbyter).
gmbal

giller
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n, rnek hayvan
gmbal
olan bir familyas
.
gmgrisi
* Gmrenginde olan.
gmrengi
* Gmparlakl

nda, gm
and
ran renk, gm
.
* Bu renkte olan.
gmsaolsun, alt
n gidekosun
* eldeki
ey, elde edilmesi g olan daha de
erli bir
eyden stn tutulmal
.
gmservi
* Ay
n suya yans
mas
yla olu
an par
lt
lgrnm.
gmya
murcun
* Kuzey yar
m krenin en u noktalar
nda ya
ayan ya
mur ku
u (Squatarola squatarola).
gm

* Gm
i
leyen sanatveya gm
ten yap
lm
e
ya sat
c
s
.

gm
n
* Pskl kuyruklulardan, eski kitap sayfalar
nda, d
eme aral
klar
nda,
ekerli maddeler ve tahta k
r
nt
lar
yiyerek ya
ayan, vcutlarkk pullarla rtl, kanats
z bcek (Lepisma saccharina).
gm
gz
* Para canl
s
, agzl, cimri.
gm

* Gmrenginde olan.

gm
le
me
* Gmrengini alma.

gm
le
mek
* Gmrengini almak.
gm
leme
* Gm
lemek i
i.
gm
lemek
* Gm
le kaplamak veya sslemek.
* Gm
n rengini and
ran bir renk vermek.
gm
lenme
* Gm
lenmek i
i.
gm
lenmek
* Gm
le kaplanmak.
* Gmgibi par
ldamak.
gm
letme
* Gm
letmek i
i.
gm
letmek
* Gm
le kaplatmak veya ssletmek.
gm
l
gm
s

* Gm
olan, gm
le kaplanm
veya sslenmiolan.
* Gm
e benzer.

gm
sz
* Gm
olmayan.
gm

* Bkz. gm
.

gm
le
mek
* Bkz. gm
le
mek.
gn

-gn

* Gne
.
* Gne

.
* Gndz.
* Yer yuvarla

n
n kendi ekseni etraf
nda bir kez dnmesiyle geen 24 saatlik sre.
*
inde bulunulan zaman.
* Zaman, s
ra.
* a
, devir.
*
yi ya
anm
zaman.
* Bayram niteliinde zel gn.
* o
unlukla ev han
mlar
n
n ay
n belirli gnlerinde konuk a

rlamak iin yapt


klartoplant
.
* Tarih.
* Bkz. -g
n / -gin, -gun / -gn.

gn aarmak
* tan yeri ayd
nlanmak.
gn almak
* bir igrmek iin ilgili ki
iden bir gn ay
rmas
nistemek, randevu almak.
* ya

n
, gn gnne bitirmiolmak.

gn atmak
* davay
ileri bir tarihe b
rakmak.
* gnedomak.
gn bal
* Gne
te bal koyulu
una getirilmizm

ras
.
gn bal

* Lpinagillerden, k
rm
zrenkli, siyah benekli bir bal
k (Julis turcica).
gn bat
m
* Gne
in ufukta kaybolmas
, gurup.
gn bat
s
* Bat
.
gn batmak
* Bkz. gnebatmak.
gn bugn
* iinde bulunduun gn iyi deerlendir; bugn ne yapabilirsen kazanc
n odur.
gn iei
* Ayiei, gnebakan, gndnd.
gn dikilmesi
* tam
le vakti, zeval.
gn dikilmesi
* Tam
le vakti, zeval.
gn domadan kimli
i sylenmez
* bir iiyice belli olmadan sonucu hakk
nda yargyrtlemez. Yar
n ne gibi durumlar veya olaylar

kaca

n
kimse bilmez.
gn domadan neler do
ar
* beklenmedik bir s
rada umut verici durumlarla da kar

la
ma imknvard
r.
gn domak
* sabah olmak.
gn domak
* isteklerini gerekle
tirmek iin iyi bir duruma eri
mek veya eline olaanst bir f
rsat gemek.
gn dousu
* Dou.
* Doudan esen rzgr.
gn dnm
* Gndz ile gecenin e
it oldu
u gn.
gn durumu
* Gne
in a
l
m
n
n en ok oldu
u gn.
gn gemek
* gnearpmak.
gn gibi a
k
* ok a
k, ok belli.
gn grmek
* esenlik, bolluk, mutluluk iinde ya
amak.

gn grmemek
* s
k
ntiinde ya
amak.
gn grmez
* hi gne

almaz (yer).
gn grm
* iyi ya
am

.
* birok hayat tecrbesi bulunan (kimse).
gn gnden
* gnden gne, her gn biraz daha, giderek.
gn gne uymaz
* bir gnn i
leri, durumlar
,
artlar
ba
ka bir gnnkine uymaz.
gn

na
kmak
* a
kl
a kavu
mak, ayd
nlanmak.
gn kavu
mak
* gnebatmak, ak
am olmak.
gn koymak
* yap
lacak bir iiin gn tespit etmek, belirlemek.
gn merkezli
* Gne
'in merkezine balolan, Gne
'in merkezinden bak
ld

var say
larak llen (bir y
ld
z
n
koordinatlar
).
gn meselesi
* her an mmkn, srekli gerekle
ebilecek durumda.
gn ola harman ola
* bir gn onun da zamangelir.
gn olur y
lbesler, y
l olur gn beslemez
* ticarette kazan, gn gnne uymaz.
gn ortas
* le,
le vakti.
gn tutulmas
* Bkz. gnetutulmas
.
gn ya
muru
* Gne
km

ken ya
an iri damlalya
mur.
gn yapmak
* (o
unlukla ev han
mlar
) ay
n belirli gnlerinde konuk a

rlamak.
gn yay
* Gne
in gk kresinde bir gn boyunca izdi
i emberin ufuk stnde kalan paras
.
gn yeli
* Dou rzgr
.
gnah

* Dince su say
lan iveya davran

.
* Ac
maya yol aacak kt davran

, yaz
k.
* (bazdeyimlerde) Sorumluluk, vebal.
* Kabahat, hafif su.

gnah benden gitti (veya gitsin)


* "ben grevimi yapt
m, bundan sonras
iin sorumluluk kabul etmem" anlam
nda kullan
lan sz.
gnah
karmak
* (Hristiyanlarda) Tanr
'n
n ba

lamasiin papaza gidip i


ledi
i gnahlaranlatmak.
* kt davran

lar
n
, sular
n
a
klamak, anlatmak.
gnah i
lemek
* gnah say
lan davran

ta bulunmak.
gnah keisi
* Srekli sulanan, her gelenin fkesini ondan
kard
kimse.
gnah olmak
* yaz
k olmak.
gnaha girmek
* dince su say
lan bir iyapmak.
gnaha sokmak
* gnah i
lemesine yol amak.
gnah(veya vebali) boynuna
* ben kar

mam, sorumluluk sana (veya ona) d


er.
gnahkadar sevmemek
* hi sevmemek, nefret etmek.
gnah
na girmek (veya gnah
n
almak)
* birisi iin haks
z olarak kt d
nmek, ku
kulanmak; iftira etmek.
gnah
nekmek
* birinin yapt

veya birine kar


yap
lan ktln cezas
ngrmek.
gnah
nvermez
* ok cimri.
gnahkr
* Gnah i
lemi
, gnahl
.
gnahkrl
k
* Gnahkr olma durumu.
gnahl

* Gnaholan.

gnahs
z
* Gnahveya suu olmayan.
gnahs
zl
k
* Gnahs
z olma durumu.
gn

* Ayiei.

gna

r
* Bir gn ara ile, iki gnde bir.
gnayd
n
* Daha ok sabahlarsylenen esenleme sz.

gnbegn
* Gnden gne.
gnberi

* Yer'in, Gne
'e en yak
n bulunduu nokta.

gnce
* Gnlk (I).
gncek
gncel
gncelik

* emsiye.
* Gnn konusu olan,
imdiki, bugnk (haber, olay vb.), aktel.
* Gnce yaz
lan defter, muht
ra.

gncelleme
* Gncellemek durumu.
gncellemek
* Gncel duruma getirmek.
gncelle
me
* Gncelle
mek i
i.
gncelle
mek
* Gncel duruma gelmek.
gncelle
tirme
* Gncelle
tirme i
i.
gncelle
tirmek
* Gncel duruma getirmek.
gncelli
ini yitirmek
* sre a

m
na u
rayarak nem ve de
erini yitirmek.
gncellik

* Gncel olma durumu, aktalite.

gnda
* Bkz. gnde
.
gndeli
e gitmek
* gnlk i
ler yaparak gelir salamak.
gndelik

* Her gnk, yevm.


* Her gn yay
mlanan, her gn
kan.
* Gn hesab
yla veya her gn denen para, yevmiye.

gndeliki
* Gndelikle al

an (kimse).
gndeliki kad
n
* Gndelikle ev i
lerinde al

an hizmeti kad
n.
gndelikilik
* Gndeliki olma durumu.

gndelikli
* Gndelikle al

an (kimse).
gndem

* Meclis, kongre gibi toplant


larda gr
lecek konular
n btn, ruzname.

gndem d

* Toplantprogram
n
n d

nda (kalan).
gndeme almak
* bir kurul toplant
s
nda gr
lecek konular
bir listeyle tespit etmek.
gndeme getirmek
* bir toplant
da bir konuyu tart

mak, gr
mek iin nermek.
* bir konuya gncellik kazand
rmak.
gnden gne
* Gn getike, gittike.
gnde

* Ayngnde olan.

gndnd
* Ayiei.
gndz

* Gnn sabahtan ak
ama kadar sren ayd
nl
k blm, gece kar

t
.
* Gndz vaktinde.

gndz feneri
* Zenci, arap.
gndz gzyle
* Gndzn, gndz vakti, gn

nda, her
eyin a
k seik grld
saatlerde.
gndz klhl
, gece silhl
* gerekte iyi olmad

hlde iyi gibi grnen kimseler iin kullan


l
r.
gndz y
rt
c
lar
* Ku
lar s
n
f
ndan kartallar tak
m
n
n, engel gagal
, sivri ve k
vr
k t
rnakl
, iyi uan ku
lariine alan bir alt
tak
m
.
gndzc
* Gndz al

an grevli.
* Gndz
renim gren renci.
* Gndzleri iki kullanan kimse.
gndzleri
* Gndz vakti.
* Her gn.
gndzl

* Okula gndz giden, yat


lolmayan (renci), nehar.

gndzlk
* Gndze zg.
gndzsefas
* Kahkaha iei.
gndzn
* Gndz vaktinde.

gne do
rulum
* Ynelim.
gnebakan
* Ayiei.
gne

* ok gnealan yer.

gne
ik
* Hindiba.
gne

* (byk G ile) Gezegenlere ve yer yuvarla

na

k ve
s
veren byk gk cismi.
* Bu gk cisminin yayd

k ve
s
.

gneamak
* gnebulutlardan s
yr
l
p grnmek.
gnealmak (veya gnegrmek)
* gne

nlar
yla ayd
nlanacak durumda olmak.
gnebal
kla s
vanmaz
* herkesin bildii gerek inkr edilemez.
gnebanyosu
* Vcudun her yan
nveya bir blmn gne

nlar
na tutma, gne
lenmek.
gnebatmak
* gn sonunda, gneufukta kaybolmak.
gnearpmak
* s
cak havada gnealt
nda ok kalmaktan hasta olmak.
gneavmak
* gneyay
lmak, gnedomak.
gnedil teorisi
* Dilin treyi
i felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alan
nda Atatrk dneminde ortaya at
lan bir kuram.
gnedomak
* sabahleyin gneufuktan ykselmek.
gnegzl

* Gz gneve e
itli tabiat olaylar
ndan korumaya yarayan alet.
gnegn
* Gne
'in, Yer'in bir noktas
ndaki meridyen dzlemine arka arkaya iki kez girmesi iin geen zaman.
gnehayvanc
klar
* Kk bacakl
lardan,

n biimindeki yalanc
bacaklar
yla hareket eden bir hcreli hayvanlar tak
m
, gnsler.
gnekremi
* Gne
lenme s
ras
nda cildin kurumas
n
, a

ryanmas
nve atlamas
nnleyen bir tr zel krem.
gnelekeleri
* Gneyzeyinde grlen siyah benekler.
Gnesaati
* Bir dzlem ortas
na dikilmibir ubu
un, bu dzlem zerine ayr
ayrzamanlarda d
en glgesine
bak
larak saati gsteren blmler izilerek yap
lm
ara.

Gnesistemi
* Gne
le gezegenlerin olu
turduklardizge.
gnest
* Gne
lenme s
ras
nda cildin kurumas
nnleyen, koruyucu, beyaz renkli bir tr makyaj malzemesi.
gnetac
* Gneatmosferinin alevli blm.
Gnetakvimi
* Gne
in grnrdeki gnlk ve y
ll
k hareketine gre dzenlenen takvim.
Gnetekeri
* Gne
in gkyzndeki iz d
m olan parlak daire.
Gnetutulmas
* Ay'
n, Yer ile Gnearas
na girmesi yznden Gne
in yer yznden kararm
grnmesi, ksuf.
gneya
* Gne
lenme s
ras
nda cildin daha abuk koyula
masiin kullan
lan bir tr ya
ls
v
.
gneyan

* Gne

nlar
n
n insan teninde yapt
esmerlik.
Gney
l
* Gne
in grnrdeki y
ll
k hareketine gre tan
mlanan y
l.
gne
e kar
i
emek
* sayggsterilmesi gereken
eylere sayg
s
zl
k gstermek.
gne
i zerine dodurmamak
* gnedomadan nce yataktan kalkmak.
gne
in aln
nda (veya gne
in alt
nda)
* gne
in yak
c

nlaralt
nda.
gne
leme
* Gne
lemek veya gne
lenmek i
i.
gne
lemek
* Gne

nlar
ndan vcudun yararlanmas
nsalamak.
gne
lenme
* Gne
lenmek i
i veya durumu.
gne
lenmek
* Gne

nlar
ndan yararlanmak iin kendini gnealt
nda bulundurmak.
gne
letme
* Gne
letmek i
i.
gne
letmek
* (bir
eyi) Gne

n
n etkisinde b
rakmak.
gne
li

gne
lik

* Gne

nlar
yla ayd
nlanm

.
* (hava iin) A
k, ayd
nl
k.
* Gne

nlar
na engel olan perde veya buna benzer gere.
* Siperlik.

* Gne

nlar
nalan (yer).
* Al
cmerceini zararl

nlardan korumak iin mercek nne tak


lan ve merce
in nnde glgeli bir alan
sa
layan yard
mcdonat
m tr.
gne
sel

gne
siz

* Gne
e ili
kin, Gne
le ilgili.
* Gne
le birlikte do
an, Gne
le birlikte batan (gk cismi).
* Gne

nlar
yla ayd
nlanmayan, gne

nlar
nalmayan.
* (hava iin) Kapal
, bulutlu.

gne
sizlik
* Gne
siz olma durumu.
gne
topu
* Bkz. Acem llesi.
gney
kar

t
.

* Solunu do
uya, sa
nbat
ya veren kimsenin tam kar

s
na d
en yn, drt ana ynden biri, cenup, kuzey
* Bu ynde olan, bu ynle ilgili, cenub.
* Gnegren yer.
* Lodos.

gney karaman
* Siyahtan kl rengine kadar de
i
en renklerde, kuyruklardi
er karamanlara gre daha kk, kuzular
ndan
bukleli post al
nabilen ve BatToroslar blgesinde yeti
tirilen bir tr koyun.
gney noktas
* Gney dorultusunun ufuk zerinde g
deldii nokta.
Gneybal

* Gney yar
m krede bir tak
m y
ld
z
n ad
.
gneybat
* Gneyle batarasyn.
gneydou
* Gneyle do
u aras
yn.
gneyli

* Gney blgelerinden olan (kimse veya topluluk), cenuplu.


* Trkiye'nin gney illerinden olan (kimse).

gngrmez
* Hi gne

almaz (yer).
gngrm
*
yi ya
am

.
* Birok hayat tecrbesi bulunan (kimse).
* ok ya
l
.
gngrm
lk
* ok hayat tecrbesi olmak.
gnindi

gnleme

* Gurup zaman
.
* Bat
.
* Gnlemek i
i.

gnlemek
* Gn belirlemek, tarihlendirmek.
gnlerce

* Birok gn srerek.

gnlerden bir gn
* gemizamanda bir gn, vaktiyle.
gnleri gece olmak
* ok kederlenecek bir duruma uramak.
gnleri say
lolmak
* lm yak
n olmak.
* bir yerde kalmak iin ancak birka gn bulunmak.
gnl

gnlk

gnlk

* Tarihli.
* Belli bir zamanla s
n
rl
.
* O gnk, o gnle ilgili.
* zerinden gn gemiveya geecek.
* Her gn yap
lan, her gn yay
mlanan, her gn
kan.
* Gn gnne tutulan hat
ra, gnce, muht
ra.
* Gn gnne tutulan anyaz
s
veya bu yaz
lariine alan eser, gnce.
* Tts iin kullan
lan bir e
it aa sak
z
.

gnlk aac
* Asya'n
n s
cak blgelerinde (Styrax) ve Afrika'da yeti
en (Boswelia) trlerinden gnlk
kar
lan dei
ik
cinste aalara verilen ortak ad.
gnlk defter
* Bir i
letmenin yapt
i
leri gn gnne geirdi
i defter, yevmiye defteri.
gnlk gne
lik
* s
cak, ya

s
z ve gzel hava.
gnlk gne
lik
* A
k ve bol

kl(yer veya hava).


gnlk gne
lik grnmek
* s
k
nt
s
z, sorunsuz, huzur ortam
nda bulunmak.
gnlk

* Gnlk yazar
, gnlk tutmuve yay
mlam
olan kimse.

gnte
* Yer yrngesinin Gne
'e en uzak bulunduu nokta, ev.
gnsler

* Bkz. gnehayvanc
klar
.

gntn e
itli
i
* Gece ile gndzn e
it uzunlukta olmas
, ekinoks.
gn

* K
skanl
k, ekememezlik, haset.
* Zaman
ndan nce doan yavru .

gn birliine
* Gn birlik.
gn birlik
* Btn bir gn boyunca, gece kalmadan, sabah gidip ak
amdan nce dnmek zere.
gn dolmak
* nceden belirlenmibir sreyi tamamlamak.
* mrn tamamlamak, eceli gelmek.
* hamilelikte ocuun olmasgereken sreyi tamamlamak, doldurmak.
gn gemi
* eski tarihli.
* son kullanma tarihi dolmuolan yiyecek, bayat.
gn gnne
* Tam vaktinde, her gn, gnnde, tam gnnde.
gn gnne uymaz
* her zaman ayndurumda bulunmaz, karars
z.
gn yetmek
* lm zamangelmek.
* (gebe iin) doum vakti gelmek.
gnc
* K
skan, haseti, hasut.
gnclk
* K
skanl
k, hasetlik.
gnleme
* Gnlemek i
i.
gnlemek
* K
skanmak, ekememek, haset etmek.
gnn adam
* O gnlerde ok sz edilen ki
i.
* Zaman
n gere
ine gre yn ve tutum dei
tiren kimse.
* Kendisinde zaman
n gerektirdi
i deerler bulunan kimse.
gnn birinde
* belli olmayan bir gnde.
gnn (veya gnlerini) saymak
* (kurtulamayacak hasta) son gnlerini ya
amak.
gnn beklemek
* Bkz. gnn (veya gnlerini) saymak.
gnn doldurmak
* bir i
in sona ermesi iin gereken sreyi tamamlamak.
gnn grmek
* kt bir sonla kar

la
mak, cezaya arpt
r
lmak.
* ocuklar
n
n iyi, mutlu gnlerini grmek.
* ay ba
grmek.
gnn gstermek
* (tehdit yollu) cezaland
rmak.

gnn gn etmek
* hibir
eyi dert edinmeyip gnn hogeirmek.
gpegndz
* Ortal
k iyice ayd
nl
kken, iyice gndz iken.
gpgzel

* ok gzel.

gr
* Bol ve gl olarak
kan veya f

k
ran.
* Bol, verimli, feyyaz.
gr gr
* Bkz. grl grl.
grbz

* Salam, gl ve iyi geli


mi
, iri.

grbzle
me
* Grbzle
mek i
i.
grbzle
mek
* Geli
mek, grbz duruma gelmek.
grbzlk
* Grbz olma durumu.
Grc
Grcce
gre

grecilik
gre

* Grcistan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Grc dili.
* iftle
mek isteyen k
srak veya di
i e
ek.
* Bir ya

ndan ya

na kadar olan tay.


* Kuvvetli, din.
* ekingen, korkak, rkek.
* Bkz. devimselcilik.
* Belli kurallar iinde, g kullanarak, iki ki
inin trl oyunlarla birbirinin s
rt
nyere getirmeye al

mas
.

greetmek (veya tutmak)


* gre
mek.
gremayosu
* Gre
irken, gre
ilerin giydii zel mayo.
greminderi
* Kapalspor salonlar
nda gre
ilerin zerinde gre
tikleri, st yekpare kaplolan kauuk minder.
gre
i

* Greyapan, gre
en kimse, pehlivan.

gre
i kprs
* Vcudun, s
rt yere dnk, avular ve tabanlarda yay biiminde dayalbulunduu durum.

gre
ilik
* Gre
le ura
an spor dal
, pehlivanl
k.
gre
ilme
* Gre
ilmek i
i veya durumu.
gre
ilmek
* Greyap
lmak.
gre
me

* Gre
mek i
i.

gre
mek
* (iki ki
i) Trl oyunlarla birbirinin s
rt
n
yere getirmeye al

mak.
gre
tirme
* Gre
tirmek i
i.
gre
tirmek
* Greyapt
rmak.
grgen

* Grgengillerden, Karadeniz k
y
lar
ndaki ormanlar
m
zda ok yeti
en, kerestesi be
enilen bir aa
(Carpinus betulus).
grgengiller
*
ki eneklilerden, iek durumlar
t
rt
ls
; grgen, hu
, f
nd
k, k
z
la
a gibi kerestelik a
alariine alan bir
familya.
grlek
grleme
grlemek

grle
me

* a
layan.
* Grlemek i
i.
* Kal
n ve gr ses
karmak.
* Beklenmedik bir zamanda ans
z
n lmek.
* Grle
mek i
i.

grle
mek
* Gr bir duruma gelmek.
grleyi
grlk

gruh

* Grlemek i
i veya biimi.
* Gr olma durumu.
* Verimlilik, feyiz.
* Deersiz, a
a
grlen, kmsenen topluluk, derinti, sr.

grl grl
* Bol ve gr
kan veya akan
eylerin sesini anlat
r.
grldeme
* Grldemek i
i.
grldemek

* ok h
zlve grltl ses
karmak.
grlt
* Aralar
nda uyum bulunmayan dzensiz seslerin btn, pat
rt
,
amata.
* Birok ki
inin kar

kavga, kar

kl
k veya tart

ma.
grlt bast
rmak
* grltden daha ok gl ses
kar
p onu etkisizle
tirmek.
grlt
karmak (etmek, koparmak veya yapmak)
* dzensiz ve rahats
z edici sesler
karmak.
* kavga, kar

kl
k, tart

ma
karmak.
grlt
kmak
* kavga, tart

ma kar

kl
k olmak.
grlt pat
rt
* Kavga, grlt.
grltc
* Grlt yapan veya grlt
karan (kimse), velveleci.
grltl
* Grlts olan.
* Kar

k olaylarla dolu.
grltl pat
rt
l
* ok grltl ve kar

k.
grltsz
* Grlts olmayan.
* Kimseyi tedirgin etmeyen veya kimsenin dikkatini ekmeyen.
grltszce
* Grlt yapmayarak, tedirginlik
karmayarak.
grltye (veya pat
rt
ya pabu b
rakmamak)
* korkutmalara ald
r
etmeyip diledi
i gibi davranmak.
grltye (veya pat
rt
ya vermek)
* gereksiz bir tel
a d
rmek.
grltye gelmek
* (bir i
, bir d
nce vb.) telve kar

kl

a rastlayarak ilgi ekmemek, zerinde durulmamak.


grltye getirmek (veya bo
mak)
* (bir i
i, bir d
nceyi) telve kar

kl
k yznden ilgi ekmez duruma getirmek.
* sz kalabal

ndan, kar

kl
ktan yararlanarak istedi
ini elde etmek.
grltye gitmek
* telve kar

kl

a rastlayarak deeri anla

lmay
p unutulmak.
grz

* Silh olarak kullan


lan a
r topuz.

gtaperka
* Sumatra'da ve evresindeki adalarda yeti
en byk bir cins a
atan elde edilen, kablo yap
m
nda kullan
lan,
kauua benzer, zamklbir madde.
gtme

* Gtmek i
i.

gtmek

* Hayvan veya hayvan srsn nne kat


p otlatarak srmek.
* Bir d
nceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerekle
tirmeye al

mak.
* Bir kimseyi, bir toplulu
u kendi d
nce ve amac
dorultusunda ynetmek, sevk ve idare etmek.

gttm domuzu bana retme


* y
llard
r tan
d

m bir kimsenin huylar


n
da bilirim.
gve
gve

gvel

* Kurtu
u deri, yapa

, ynl kumave dokuma yiyen pul kanatl


lardan bir bcek (Tine pellionella).
*
inde yemek pi
irilen toprak kap.
* Bu kapta pi
irilen yemek.
* A
k ye
il, maviye alar gz rengi.

gvelenme
* Gvelenmek i
i.
gvelenmek
* Gve taraf
ndan yenilmek.
gvem eri
i
* Bkz. akdiken.
gven

* Korku, ekinme ve ku
ku duymadan inanma ve ba
lanma duygusu, itimat.
* Yreklilik, cesaret.

gven beslemek
* gven duymak, inanmak, itimat etmek.
gven duymak
* gvenmek, inanmak.
gven

* Karanl
k odada, al

abilecek kadar

k sa
layan, duyar katetkilemeyen zel yap
da bir lmbadan elde
edilen

k.
gven kazanmak
* kendisine inand
rmak.
gven mektubu
* Bir elinin, gitti
i yerin devlet ba
kan
na sunulmasiin kendi ba
kan
nca eline verilen belge, itimat
mektubu, itimatname.
gven oylamas
* Greve yeni ba
lam
veya grevini srdren hkmetin tutumunu deerlendirmek iin mecliste yap
lan
oylama.
gven vermek
* gven duygusu uyand
rmak, itimat telkin etmek.
gven yaz
s
* Gven mektubu.
gvence
* Bir antla
mada taraflardan birinin sorumluluu zerine almas
, inanca, teminat, garanti.
* Al
nan sorumlulu
a kar
olarak ortaya konulan
ey.
* Birinin
phelerini da
tmak iin sylenen inand
r
csz, teminat.

gvence akesi
* Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmediinde kar
tarafa el konulacak olan para.
gvence vermek
* bir anla
mada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumlulu
u yklenmek, inanca vermek, teminat vermek,
garanti vermek.
* bir sorumluluk kar

olarak (para vb.) ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek.
gvenceli
* Gvencesi olan, gvence sa
layan, garantili.
gvencesiz
* Gvencesi olmayan, gvence sa
lamayan, garantisiz.
gvenceye ba
lamak
* teminat alt
na almak.
gven
* Gvenme duygusu, itimat.
gvendi
i dalara kar ya
mak (veya gvendii dal elinde kalmak)
* yard
m veya yarar bekledii kimseden, yerden veya
eyden iyilik gelmemek.
gveni olmak
* gvenmek, inanmak.
gveni sars
lmak
* gveni kalmamak.
gvenilir
* Gven duygusu veren, gvenilen.
gvenilirlik
* Gvenilir olma durumu.
gvenilme
* Gven duyulma, gvenle bak
lma.
gvenilmek
* Gvenle bak
lmak, kendisine gven duyulmak.
gvenirlik
* Gvenilme durumu, gvenilir olma durumu.
gveni
gvenli
gvenlik
emniyet.

* Gven duyma, gvenme.


* Gven verici, emniyetli, emin.
* Toplum ya
am
nda kanun dzenin aksamadan yrtlmesi, ki
ilerin korkusuzca ya
ayabilmesi durumu,

gvenlik borusu
* Buharltesisatta bas
nc
n belirli bir deerin stne
kmas
nnleyen U biimli boru.
gvenlik grevlisi
* Gvenli
i sa
lamakla grevli kimse.
gvenlik vanas

* Buharltesisatta bas
n belirli bir de
erin stne
k
nca a
larak tesisat
n gvenli
ini salayan vana,
emniyet supab
.
gvenme

* Gven duyma, gveni olma.

gvenme dostuna, saman doldurur postuna


* "dost sand

n birtak
m kimseler sana kolayl
kla ktlk edebilirler" anlam
nda kullan
l
r.
gvenmek
* Gven duymak, gveni olmak, itimat etmek.
gvenoyu
* Greve yeni ba
lam
veya grevini srdren hkmetin tutumunu deerlendirmek iin meclisin verdi
i
oy; itimat reyi.
gvenoyu almak
* hkmetin tutumu meclise onaylanmak.
gvenoyu vermek
* hkmetin tutumu ile ilgili olumlu oyu meclise kullanmak.
gvensiz
* Ba
kalar
na gvenmeyen, itimats
z.
gvensizce
* Gvensiz bir biimde, gvensiz olarak.
gvensizlik
* Gvensiz olma durumu, itimats
zl
k.
gvensizlik duymak
* gvenmemek.
gvensizlik nergesi
* Hkmetin uygulamalar
na kar
gsterilen yaz
lveya szl itimats
zl
k.
gvercin

* Gvercingillerden, h
zl
ve uzun zaman uabilen, k
sa vcutlu, s
k tyl, birok evcille
mitrleri bulunan,
yemle beslenen ku(Columba).
gvercinboynu
* Ye
il, mavi ve pembe aras
nda dalgalan
r gibi grnen renk.
gvercingiller
* Gvercin, kumru gibi ku
lariine alan genibir familya.
gvercing
s
* Ye
il ile mavi aras
nda bcek kabu
una benzer dalgalve dei
ken renk.
gvercinler
* Gvercin, kumru gibi ku
lariine alan tak
m.
gvercinlik
* Evcil gvercin yeti
tirmek iin haz
rlanm
yer.
gverte

* Gemide ambar ve kamaralar


n st.

gvey yeme
i
* Erkek evi taraf
ndan d
n ak
am
akraba ve yak
nlara verilen yemek.

gvey,-i

* Evlenmekte olan bir erkee, evlenme treni s


ras
nda verilen ad.
* Bir k
z
n ailesinden olan byklere gre k
z
n kocas
, damat.

gveyfeneri
* Patl
cangillerden, k
rm
zve ek
imsi meyvesi idrar sktrc olarak kullan
lan, ok y
ll
k ve otsu bir bitki,
gelin otu (Physalis alkekengi).
gveyi girmek
* erkek iin, evlenmek.
* i gveyi olarak, gelinin ailesinin evinde oturmak.
gveyi olmad
k, ama kapd

nda bekledik
* bir konuyu iyi bilmeyen ama yabanc
s
da olmayan kimseler taraf
ndan kullan
l
r.
gveylik

gvez
gya

* Gvey olma durumu, damatl


k.
* Gvey iin al
nm

, yap
lm
giysi, arma
an.
* Gvey iken kullan
lan veya yap
lan.
* Mora alan k
rm
z
.
* Szde, sanki.

gz
* (kuzey yar
m kre iin) Eyll, ekim ve kas
m aylar
niine alan sre, sonbahar.
* Eyll 22 ile Aral
k 21 aras
ndaki mevsim.
gz i
demi
* Aci
dem.
gz dnemi
* Gz aylar
.
* E
itim retimde ilk yary
l.
gz noktas
* Gzn, gn-tn e
itli
i an
nda gne
in gk ekvatoru izgisi zerinde bulunduu nokta.
gzaf
gzel

* Bo
, anlams
z, beyhude (sz).
* Biimindeki uyum ve llerindeki denge ile ho
a giderek hayranl
k uyand
ran.
*
yi; ho
.
* Beklenene uygun d
en ve ba
ard
ncesi uyand
ran.
* Soyluluk ve ahlk stnlk d
ncesi uyand
ran.
* Grg kurallar
na uygun olan.
* (hava iin) Sakin, ho
.
* Ok
ay
c
, aldat
c
, kand
r
c
.
* Pek iyi, do
ru.
* Ho
a giden, beenilen, iyi, doru bir biimde.
* Gzel k
z veya kad
n.
* Gzellik kraliesi.

gzel duyu
* Estetik, bediiyat.
gzel duyuculuk
* Estetikilik, estetizm.

gzel duyusal
* Estetik.
gzel gzel
* Ola
an bir durumda, herhangi bir s
k
nt
ya u
ramadan.
gzel olmak
* gzelle
mek.
gzel sanatlar
* Edebiyat, mzik, resim, heykel, mimarl
k, tiyatro gibi insanda co
ku ve hayranl
k uyand
ran sanatlar.
gzel yazsanat
* Harflere gzel biimler vererek yazma sanat
, hsnhat, kaligrafi.
gzelavrat otu
* Patl
cangillerden, 100-150 cm ykseklikte, atropin denilen zehirli ilc
n
kar
ld

pis kokulu, ok y
ll
k ve
otsu bir bitki (Atropa belladonna).
gzelce

* Gzele yak
n, gzel gibi.
* (gze'lce)
yice, adamak
ll
.

gzelhatun ie
i
* Bkz. nergis zamba

.
gzelim
* de
er verilen, sevilen.
* teklifsiz bir seslenme olarak kullan
l
r.
gzelleme
* Halk edebiyat
nda konusu a
k olan, lirik bir
iir tr.
* en, sevinli duygularanlatan trklerde zel bir ezgi.
gzelle
me
* Gzelle
mek i
i.
gzelle
mek
* Gzel bir durum almak.
gzelle
tirilme
* Gzelle
tirilmek i
i.
gzelle
tirilmek
* Kendisine gzellik verilmek, gzel duruma getirilmek.
gzelle
tirme
* Gzelle
tirmek i
i.
gzelle
tirmek
* Gzellik vermek, gzellik kazand
rmak.
gzellik

* Estetik bir zevk, co


ku, ho
lanma duygusu uyand
ran nitelik, hsn.
* Ok
ay
csz veya davran

, iyilik, yumu
akl
k.
* Ahlk ve fikr nitelikleriyle hayranl
k uyand
ran
ey.
* Gzel olan bir kimsenin nitelii.

gzellik enstits
* Kad
nlar
n yz ve vcut bak
mlar
n
n yap
ld

yer.
gzellik kraliesi

* Yz ve vcut gzelli
i gz nnde bulundurularak yap
lan yar

malarda birincili
i kazanan k
z.
gzellik malzemesi
* Makyaj malzemesi.
gzellik mstahzarlar
* Makyaj malzemelerinin genel ad
.
gzellik salonu
* Kuafr.
gzellik yar

mas
* Yaln
z yz ve vcut gzelliinin l olarak kabul edildi
i yar

ma.
gzellikle
* Ok
ay
csz veya davran

la, iyilikle.
gzergh

* Yolst uran
lacak, geilecek yer.
* Yol boyu.
* ok geilen yer, geek.

gzey
* Az gnealan, ok glgeli kuzey yama.
gzide

* Sekin, seilmi
, seme.
* Ayd
n, okumu
, sekin (kimse).

gzlek

* Gz ya
muru.
* Gz mevsiminin geirildi
i yer.
* Havalar
n soumaszerine yaylalardan dnen hayvanlar
n otlat
lmas
ve bir sre bar
nd
r
lmasiin
ayr
lm

, daeteklerinde bulunan mera.


gzleme

* Gzlemek i
i.

gzlemek
* Gz bir yerde geirmek.
gzlk

gzn

* Gzn yap
lan.
* Gzn ekilen tah
l.
* Gz mevsiminde.

* Trk alfabesinin dokuzuncu harfi, ses bilimi bak


m
ndan, ince nllerle n damak, kal
n nllerle art
damak nszlerinin tml ve yumu
a
. Yumu
ak ge adverilen bu harf, Trkede kelimelerin ba

nda hi
gemedii gibi, sonunda da genellikle tek hecelilerde bulunur.
* S
n
flama ve s
ralamalarda maddelerin s
ras
harfle gsterildiinde dokuzuncu maddenin ba

na getirir.
H
* Hidrojen'in k
saltmas
.
h, H

* Trk alfabesinin onuncu harfi. He adverilen bu harf ses bilimi bak


m
ndan tmsz s
z
c
g
rtlak
nszn gsterir.
* Nota i
aretlerini harfle gsterme ynteminde si sesini gsterir.

ha

*
stek uyand
rmak iin kullan
l
r.
* (ha:) a
ma anlat
r.
* (ha:) Dikkati ekmek, uyarmak iin kullan
l
r.
* (ha:) Bir
eyin birdenbire hat
rland

nveya kavrand

nanlat
r.
* (ha:) Soru bildirir.
* Tekrarlanarak kullan
ld

nda e
itlik anlamverir.
* "Evet" anlam
nda kullan
l
r.
* Bazen tekrarlanan bir emir kipinin tekrarlararas
nda yer alarak fiil ile anlat
lan i
in uzad

ve bundan
b
k
ld

bildirilir.
* Neredeyse, hemen yak
nda.
ha babam (veya ha babam ha)
* kar

s
ndakinin abas
nart
rmak iin kullan
l
r.
* srekli olarak, hi durmadan.
ha bire

* Durmadan, ara vermeden, arka arkaya, srekli olarak.

ha bugn ha yar
n
* neredeyse, k
sa bir srede.
ha deyince
* istenilen anda.
ha Hoca Ali, ha Ali Hoca
* de
i
ik gibi gsterilen iki
eyin, gerekte hibir ba
kal
olmad

nanlat
r.
ha
yle

* Bkz. hah.

ha
unu bileydin
* "bunu oktan anlaman, bilmen gerekirdi" anlam
nda kullan
l
r.
hab
* Uyku.
habanera

habaset
habbe

* ok k
vrak bir Kba dans
.
* Bu dans
n mzi
i.
* Ktlk, alakl
k.
* Tah
l tanesi, evin.
* Su kabarc

.
* Karagz, Matiz, Klhanbeyi tiplerinin "yemek yemek" anlam
nda kulland

sz.

habbesi kalmad(veya habbesi yok)


* hi kalmad
, hi yok.
habbeyi kubbe yapmak
* nemsiz bir
eyi abartmak.
haber

* Bir olay, bir olgu zerine edinilen bilgi, sal


k.
*
leti
im veya yay
n organlar
yla verilen bilgi.
* Bilgi.
* Yklem.

haber ajans

* Yurt ve dnya olaylar


ntoplay
p yay
mlayan kurulu
.
haber almak
* (kendisine) bildirilmek, renmek, bilgi edinmek.
haber atlamak
* (gazetecilikte) bir haberi vaktinde yay
mlayamamak.
haber blteni
* Radyonun, televizyonun ve e
itli haber ajanslar
n
n yay
mlad

, gnn i ve d
olaylarkonusunda
kamuoyunu ayd
nlat
c
bilgiler veren k
sa metin.
haber brosu
* Ba
lbulunduklarileti
im organlar
na blgesel haberleri iletmekle grevli birim.
haber
kmamak
* (biri veya bir
ey iin) beklenen bilgi gelmemek.
haber deyince
* istenilen anda, arabuk.
haber gemek
* teleks, telefon vb. ile bilgi iletimi yapmak.
haber gndermek
* herhangi bir arala bildirmek.
haber kayna

* Haber al
nan ki
i ve yer.
haber kipi
* Bildirme kipi.
haber merkezi
* Bir yay
n organ
n
n haberleri derleyip toparlamak ve deerlendirmekle sorumlu ve ykml haber birimi.
haber salmak (veya yollamak)
* haber gndermek.
haber stdyosu
* Ses dzeni, ses geirmezlik zelli
i ile radyo ve TV gibi yay
n organlar
nda yaln
z haber okunmak iin
ayr
lm
zel blm veya oda.
haber uurmak
* gizlice veya hemen haber gndermek.
haber vermek
* bildirmek, haber ula
t
rmak.
* bir durumun, bir olay
n belirtisi olmak.
haberci
* Haber getiren kimse, ulak.
* Bir durumun, bir olay
n belirtisi.
* Muhbir, ihbar eden (kimse).
habercilik
* Bir haberi usulnce haz
rlama ve yay
n organlar
nda yay
mlama i
i.
haberdar
* Haberli, bilgili.
haberdar etmek

* haber vermek, bildirmek.


haberdar olmak
* bilgi edinmek, haber almak.
haberden haber ver
* (bir kimse veya bir konuda) bilgi ver.
haberi olmak
* bilgisi olmak, bilmek.
haberin olsun!
* herhangi bir konuda birine uyar
da bulunmak iin sylenir.
haberle
me
* Haberle
mek i
i, ileti
im, muhabere.
* Yaz

ma.
haberle
mek
* Kar

l
klolarak haber al
p vermek, ileti
mek, muhabere etmek.
haberli

haberlik
habersiz

* Bir olay veya durum zerine bilgisi olan, haberi olan.


* Haber vermiveya alm
(olarak).
* Haber durumunda olan.
* Haberi olmayan, haber almam

, hibir bilgisi olmayan.


* Haber vermeden, habersizce.

habersizce
* Haber vermeden, haberi olmadan, habersiz, gizlice.
habersizlik
* Haber alamama durumu.
Habe
* Etiyopya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse, Etiyopyal
.
* (kk h ile) Derisinin rengi ok koyu esmer olan (kimse).
Habe

* Habe
.
habip

habis

habislik
habitat

habitus

* Sevilen, sevgili.
* Hz. Muhammet.
* Kt, alak, soysuz (kimse).
* (bazhastal
klar veya urlar iin) Ktcl.
* Habis olma durumu.
* Yerle
me, oturma.
* Bitkinin do
al olarak yeti
ti
i yer, yurt.

* Bitkinin yerindeki durumu, dallanmas


, kklerinin toprak ierisindeki da
lmas
nbelirten morfolojik
grn
.
hac
edilmesi.

* Genellikle tek tanr


ldinlerde kutsal olarak tan
nan yerlerin, o dinden olanlarca y
l
n belli aylar
nda ziyaret
*
slm
n be
art
ndan biri olan, Mslmanlarca zilhicce ay
nda Mekke'de yap
lan Kbe'yi ziyaret ve tavaf

treni.
hacamat

* Vcudun herhangi bir yerini hafife izip, zerine boynuz, bardak veya
i
e oturtarak kan alma.
* Hafif yaralama.

hacamat baltas
* Hacamat iin kullan
lan kesici kk ara.
hacamat etmek (veya yapmak)
* hacamat yoluyla kan almak.
* hafife yaralamak.
hacamat
i
esi
* Hacamat yapmak iin kullan
lan a
zdibinden dar
i
e.
hacamat
* Hacamat yapan kimse.
hacamatlama
* Hacamatlamak i
i.
hacamatlamak
* Hacamat etmek, hacamat yapmak.
* Hafife yaralamak.
hacca gitmek
* Mslmanlar hac amac
yla Mekke'ye gitmek.
* Hristiyanlar kutsal say
lan yerlere gitmek.
haccetme
* Haccetmek i
i.
haccetmek
* Mslmanl
kta hac zaman
nda Kbe'yi ziyaret ve tavaf etmek.
* Hristiyanlar kutsal say
lan yerlere gitmek.
hacet

* Herhangi bir
ey iin gerekli olma; gereklilik, lzum.
* Tanr
'dan veya kutsal say
lan ki
iden beklenen dilek.
* Abdest (kk veya byk).
*
htiya duyulan
ey, gerekli
ey.

hacet dilemek
* istekte bulunmak.
hacet grmek
* gerekli bulmak, gerekli saymak.
* ayak yoluna gitmek.
hacet kalmamak
* gere
i olmamak.
hacet kap
s
* Dua etmek veya dilekte bulunmak iin nnde durulan trbenin kap
s(penceresi).

hacet penceresi
* Bkz. hacet kap
s
.
hacet tepesi
* zerinde yap
lan duan
n kabul olunaca
na inan
lan tepe.
hacet yeri
* Ayak yolu, abdesthane.
hacet yok
* gerekli
i yok, gerekli de
il, istemez.
haceti olmak
* ayak yoluna gitmesi gerekmek.
hacetini yapmak
* kk veya byk abdest etmek.
hac

* Din buyruklar
nyerine getirmek iin hacca gitmiMslman.
* Kuds', Efes'i veya ba
ka kutsal bir yeri ziyaret etmiolan Hristiyan.

hac
bekler gibi beklemek
* byk bir sab
rs
zl
kla beklemek.
hac
devesi
* Tek hrgl deve.
hac
f

* Arap halk
ndan olanlar iin kullan
lan alaylsz.
hac
olmak
* hacca gidip, hacc
n gereklerini yapmak.
hac
ya

* Gl ya
ndan
kar
lan, hac
lar
n srnd
zel koku.
hac
a
a
* Byk
ehirlerde gereksiz, yersiz ok para harcayan ta
ralzengin.
hac
a
al
k
* Hac
a
a olma durumu.
hac
a
al
k etmek
* gereksiz yere, gsteriiin bol para harcamak.
hac
bektata

* Balgam ta

.
hac
lar bayram
* Kurban bayram
.
hac
lar ku
a
* Gk ku
a

.
hac
laryolu
* Samanyolu.
hac
l
k

* Hacolma durumu.

hac
s
hocas
* kim varsa, herkes, hepsi.
hac
yatmaz
* Yere nas
l b
rak
l
rsa b
rak
ls
n, dibinde bulunan a
rl
k sebebiyle dik bir durum alan oyuncak.
*
karlariin, g durumlarda ki
ili
inden zveride bulunarak kendini abucak toparlamay
beceren kimse.
hac
yolu

* Bkz. hac
laryolu.

hacim
* Bir cismin uzayda doldurduu bo
luk, oylum, cirim, s
yg
.
hacimli

* Hacmi olan, oylumlu.

hacimlice
* Biraz hacimli, oylumluca.
hacimsiz

hacir

* Hacmi olmayan, oylumsuz.


* Borsada gerekle
tirilen yetersiz tutarda al
m sat
m.
* K
s
t, k
s
tl
l
k.

hacir alt
na almak
* k
s
tlamak.
* hastal
k, bunama vb. sebeplerden tr davran

lar
n
n nas
l sonu verece
ini bilemeyen bir ki
iyi
mahkeme arac
l

ile mal ve mlk ynetimi bak


m
ndan k
s
tlamak.
* Meden Kanuna gre e
itli haklar
nkullanmaya yetkili olan ki
inin bu haklar
n
n mahkeme kararile
elinden al
nmas
, haklar
nkullanma bak
m
ndan k
s
tlanmas
.
Hacivat

* Karagz oyununda kendini halktan stn grme, bilgilik taslama, kitap dili kullanma gibi zentileri olan

kimse.
haciz

* Bir alaca
n denmesi iin borlunun paras
na, ayl

na veya mal
na icra dairesince el konulmas
.

haciz koymak
* borlunun mal
na el koymak.
hacizli

* Haczedilmi
, mahcuz.

haczetme
* Haczetmek i
i veya biimi.
haczetmek
* Bir alaca
n denmesi iin borlunun geim ve mesle
inde gerekli olan
eyler d

nda kalan para, ayl


k veya
mal
na icra dairesince el konmak.
ha

* Hristiyanl

n sembol say
lan ve birbirini dikey olarak kesen iki izgiden olu
an biim, istavroz, salip.

ha
karmak
* Hristiyanlar saellerini al
n, kar
n, iki koltuk ve g
s hizas
na gtrerek ha biiminde tap
nma i
aretini
yapmak, istavroz
karmak.
ha
suya atma
* Hristiyanlar
n bir din treni olarak k

n suya ha atmalar
.

halamak
* arm
ha germek.
hal

* Haolan.

Hal
lar

* XI. yzy
l ile XII. yzy
l aras
nda bat
l
Hristiyanlarca kutsal yerleri Mslmanlar
n elinden almay
amalayan seferlere kat
lanlara verilen ad, ehlisalip.
havari

* Ha benzeri.

had
* S
n
r, u.
* Derece.
* (insan iin) Yetki ve de
er.
* Terim.
hd

hadde

* Keskin; sivri.
* (hastal
k iin) abuk ilerleyen, ive
en, akut.
* A

r(bunal
m, geimsizlik gibi kt durumlar iin)
iddetli; gergin.
* Madenleri tel durumuna getirmek iin kullan
lan ve trl apta delikleri olan elik ara.

hadde fabrikas
* Som demire ubuk, k
ebent, levha, ray gibi biimler verilen yap
m evi.
haddeci

* Hadde i
iyle ura
an kimse.

haddeden geirmek
* en kk ayr
nt
s
na kadar incelemek, dikkatle ara
t
rmak.
haddehane
* Ham demir madeninin eritildii byk ocak, f
r
n.
haddeleme
* Haddelemek i
i.
haddelemek
* Madenleri haddeden geirerek, birtak
m i
lemler sonucu, istenilen biime getirmek.
haddi hesabyok
* pek ok, s
n
r
, ls yok.
haddi mi (veya haddine mi d
m
)
* onun bunu yapmaya yetkisi veya yetene
i yoktur.
haddi olmamak
* (hakkveya yetkisi) olmamak.
haddikifayeyi bulmak
* yeterince olmak.
haddinden fazla
* gere
inden ok, a

r
.
haddini a
mak

* ly ka
rmak, a

r
gitmek.
haddini bildirmek
* sert bir kar

l
kla usland
rmak, yola getirmek, cezaland
rmak.
haddini bilmek
* kendi deer ve yetene
ini oldu
undan stn grmemek.
haddizat
nda
* Asl
nda.
hademe

*
yerlerinde temizlik ve getir gtr i
lerine bakan grevli, odac
, mstahdem.

hademeihayrat
* Din kurulu
lar
nda temizlik ve ayak i
lerine bakan grevliler.
hademelik
* Hademe olma durumu veya hademenin grevi, odac
l
k.
had
m

* K
s
rla
t
r
lm

, enenmierkek.

had
m a
as
* Harem a
as
.
had
m etmek
* k
s
rla
t
rmak, enemek.
had
mla
t
rma
* Had
mla
t
rmak i
i.
had
mla
t
rmak
* Eneyerek k
s
rla
t
rmak.
had
ml
k
* Had
m olma durumu.
hadi
* Bkz. Haydi.
hadi hadi

hadim
hadis

hdis
hdisat

* "K
sa kes", "i
i uzatma", "bizi aldatamazs
n" anlam
nda kullan
l
r.
* abukluk, acele bildirir.
* Hizmet eden, hizmet edici; yarayan, yarar.
* Hz. Muhammed'in genel kural deerindeki sz ve davran

lar
.
* Bu sz ve davran

larinceleyen bilim.
* Sonradan ortaya
kan.
* Olaylar, hadiseler.

hadise
* Olay.
hadise
karmak

* olay
karmak.
hadiseli
* Olayl
.
hadisene
hdisesiz

* Haydisene.
* Olays
z.

hadsiz hesaps
z
* Say
lamayacak derecede ok.
haf
* Futbolda kalecinin nnde bulunan iki bekin nndeki oyuncudan her biri.
hafakan

* S
k
nt
, arp
nt
.

hafakanlar bo
mak (veya basmak)
* s
k
nt
dan bunalmak.
hafazanallah
* Kt bir ihtimalden sz edilirken "Tanrkorusun" anlam
nda sylenir.
haf
z
* Koruyan, saklayan.
* Kur'an'btnyle ezbere bilen ve okuyabilen kimse.
* Aptal, ahmak, bn.
* Bir
eyi anlamadan ezberleyen kimse.
haf
za

* Bellek.

haf
za kayb
* Sinir sistemindeki bir ar
za sebebiyle bilincin yitirilmesi.
haf
zal
* Haf
zas
olan.
haf
zali

* Seyrek taneli, kal


n kabuklu, etli ve parlak alt
n sar
s
renginde byk taneli bir tr zm.

haf
zas
z
* Haf
zas
olmayan.
haf
zayyoklamak
* hat
rlamaya al

mak.
haf
z
ktp
* Kitapl
k grevlisi.
haf
zlama
* Haf
zlamak i
i.
haf
zlamak
* ok al

mak, ezberlemek, ineklemek.


haf
zl
k

* Haf
z olma durumu veya haf
z
n grevi.
* Aptall
k, ahmakl
k.

* Ezbercilik, bir
eyi anlamadan renme zellii.
hafi
* Gizli, sakl
.
hafi celse
hafif

* Bkz. gizli oturum.


* Tart
da a

rl

az gelen, ye
ni, a

r kar

t
.
* G veya yorucu olmayan, kolay.
* A
r ba
lolmayan, cidd olmayan, hoppa.
* (yiyecek iin) Miktar
az, sindirimi kolay.
* Kal
nl

veya younlu
u az olan.
* Etkisi az olan.
* Zorlu olmayan.
* nemli olmayan.
* (uyku iin) abuk uyan
lan.
* ok dik olmayan (s
rt, yoku
).
* Gc az olan, belli belirsiz.
* S
k
nt
s
z, ferah.
* Belli belirsiz.

hafif atlatmak
* kt bir durumdan ok az bir zararla kurtulmak.
hafif gelmek
* a

rl

fazla olmamak.
* nemsiz grmek, de
er verilmemek.
hafif giyinmek
* az ve ince giyinmek.
hafif hafif
* Yavayava
, a
r a

r.
hafif hapis cezas
* Ayrhcreye kapat
lmaks
z
n ektirilen hapis cezas
.
hafif sanayi
* e
itli tketim mallarreten sanayi.
hafif s
klet
* Gre
te 68 kg, boks ve halterde 67,5 kg olarak tespit edilmia
rl
k.
hafif tertip
* yle byle, biraz, a

r
l

a kamadan.
hafif uyku
* Derin olmayan, kolayca uyan
labilen uyku.
hafif yollu
* st kapal
, k
sa bir a
klamayla.
* Davran

larile iinde bulundu


u toplumun ahlk anlay

na ters d
en (kad
n), hafifme
rep.
hafife

* Hafif olarak, hafif bir biimde, belli belirsiz.

hafife almak
* kmsemek, nemsememek.
hafifleme

* Hafiflemek i
i.
hafiflemek
* Herhangi bir sebeple eski a

rl
azalmak.
* Etkisi, gc azalmak.
* Bir s
k
nt
dan kurtulmak, rahatlamak.
hafifle
me
* Hafifle
mek i
i.
hafifle
mek
* Hafiflemek.
* A
r ba
l
l

n
yitirmek.
hafifle
tirme
* Hafifle
tirmek i
i.
hafifle
tirmek
* Hafiflemesine yol amak.
hafifletici
* Hafifletme zelli
i olan.
hafifletici sebep, -bi
* Suun hafiflemesine sebep olan durum veya olay.
hafifletme
* Hafifletmek i
i.
hafifletmek
* Hafiflemesine yol amak, hafifle
tirmek.
hafifleyi
* Hafiflemek i
i veya biimi.
hafiflik

* Hafif olma durumu.


* Rahatl
k.
* Davran

lariinde bulunduu toplumun ahlk anlay

na uymama durumu.

hafiflik etmek
* yak

ks
z bir davran

ta bulunmak veya sz sylemek.


hafifme
rep
* Davran

lar
, iinde bulundu
u toplumun ahlk anlay

na uymayan (kad
n).
hafifseme
* Hafifsemek i
i, ye
niseme, istihfaf.
hafifsemek
* Bir kimseyi veya bir
eyi nemsememek, yenisemek, istihfaf etmek.
hafifseyi
* Hafifsemek i
i veya biimi.
hafiften

* Hafife, belli belirsiz, yavayava


.

hafiften almak
* nemsiz bulup zerine d
memek, yeterince ilgilenmemek.
hafit

* Erkek torun.
hafiye
* zel soru
turmalarla edindii bilgileri ilgililere ileten kimse, detektif.
hafiyelik

* Hafiye olma durumu veya hafiyenin grevi.

hafniyum
* Atom numaras72, atom a
rl

178,6 olan, az rastlan


r bir element. K
saltmasHf.
hafriyat

* Kaz
.

hafriyat
* Hafriyat i
i ile u
ra
an kimse.
hafriyat
l
k
* Hafriyat
n
n i
i veya mesle
i.
hafta

* Birbiri ard
nca gelen yedi gnlk dnem.

hafta aras
* Hafta ii her gn.
hafta aras
nda (veya iinde)
* iki pazar aras
ndaki gnlerde.
hafta ba

* Haftan
n ilk gn; genellikle pazartesi.
hafta ii

* Haftan
n her gn.

hafta sekiz, gn dokuz


* tedirgin edercesine s
k s
k.
hafta sonu
* Haftan
n son gnleri, genellikle cumartesi ve pazar.
haftal
k

* Haftada bir kez yap


lan veya yay
mlanan.
* Herhangi bir hafta sren.
* Haftada bir denen para.

haftal
k
* cretini haftadan haftaya alan (kimse).
haftal
kl
* cretini haftadan haftaya alan (kimse).
haftaym

hah

* Futbolda 45'er dakikal


k iki dnemin her biri, yar
.
* Bu iki dnem aras
nda kalan 15 dakikal
k dinlenme sresi, ara.
* Olmasistenen veya beklenen bir
ey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlat
r.

hah
yle
* yap
lan bir i
in beenildi
ini anlat
r.

haham

* "hikmet" Yahudi din adam


.

hahamba

* Bir lkedeki Yahudi topluluunun din ba


kan
.
hahamba

l
k
* Hahamba

n
n grevi veya hahamba

na yard
mcolan te
kilt.
hahamhane
* Hahamba

n
n al

yer.
hahaml
k
* Haham
n unvanve grevi.
hahha hahhah
* Alaylyapmac
klgl
.
hahnyum
* Atom numaras105 olan, kaliforniyum atomlar
n
n, azot ekirdekleriyle bombard
man
ndan elde edilmi
yapay element, nilsbohryum. K
saltmasHa.
hail
* Engel.
haile

hain

hain hain

* ok ac
kl
olay.
* Manzum biimde yaz
lm
trajedi.
* H
yanet eden (kimse).
* Zarar vermekten, zmekten veya ktlk yapmaktan ho
lanan (kimse).
* Bazen sitemli bir seslenme olarak kullan
l
r.
* Kt bir niyet ta

yan.
* Kt bir biimde.

haince
* Hain bir anlam ta

yan.
* Hain bir biimde.
hainle
me
* Hainle
mek i
i.
hainle
mek
* Haince davran
r olmak.
hainlik

* Hain olma durumu veya haince davran

hainlik etmek
* (birine) haince davranmak, ktlk etmek.
haiz
* Bir
eyi olan, elinde bulunduran, ta

yan.
haiz olmak
* elinde bulundurmak, uygun olmak, ta

mak.
haje

* Afrika'da yayg
n kobra tr (Naja haje).

Hak
hak

hak

hk
Hak dini

* Tanr
'n
n adlar
ndan biri.
* Adalet.
* Adaletin, hukukun gerektirdii veya birine ay
rd

ey, kazan.
* Dava veya iddiada gere
e uygunluk, do
ruluk.
* Gemive harcanm
emek.
* Pay.
* Emek kar

cret.
* Doru, gerek.
* Maden, a
a, tazerine elle yazveya
ekil oyma.
* K

ttaki yaz
ykaz
ma.
* Toprak.
*
slmiyet.

hak edi
* Bir retim veya yap
m s
ras
nda hak edilmidurum veya para.
hak etmek
* bir emek kar

l
hakkolan
eyi elde etmek, hak kazanmak.
* ly
k oldu
u (kt) kar

almak.
* bir ba
ardolay
s
yla dllendirilmek.
hak getire
* yoktur, bulunmaz, ne arar.
hk ile yeksan etmek (veya olmak)
* (yap
,
ehir vb. iin) temelinden y
k
p harap etmek (veya olmak), btnyle ortadan kald
rmak (veya
kalkmak).
hak kazanmak
* eme
in kar

nalabilecek duruma gelmek.


hak ku
u

*
shak ku
u.

hak vermek
* birinin d
ncesini, davas
n
, iddias
ndo
ru bulmak.
hak yemek
* ba
kalar
n
n hakk
nvermemek.
hak yerini bulur (veya hak yerde kalmaz)
* haks
zl
k er ge ortaya
kar.
hak yolu
hakan

hakanl
k

* Doruluk, do
ru yol.
* Trk, Mo
ol ve Tatar hanlariin "hkmdarlar hkmdar
" anlam
nda kullan
lan bir unvan.
* Osmanlpadi
ahlar
na verilen unvan.
* Hakan olma durumu.

* Hakan
n egemenliindeki lke.
* Hakan
n ynetimi.
hakaret

* Onur k
rma, onura dokunma, kltc sz veya davran

hakaret etmek
* bir
eyi veya bir kimseyi a
a

l
k ve de
ersiz gsterecek biimde davranmak.
hakaret grmek
* a

r veya kltc davran


grmek, a
a

lanmak.
hakaret saymak
* bir sz veya davran

hakaret olarak kabul etmek.


hakaretamiz
* Hakaret ieren, hakaret dolu.
Hakas
* Rusya'daki Hakas Cumhuriyeti'nde ya
ayan Trk halk
ve bu halktan olan kimse.
Hakasa
haka
hakas

* Hakas Trkesi.
* Dorulukla.
* Dorusu, doru olan
.

hakem
* Yarg
c
.
* Gre
, futbol gibi oyunlarda, oyunu yneten sorumlu ki
i.
hakem heyeti
* Bazlkelerde yurtta
lardan seilmive mahkemede yarggrevini yapan geici kurul, jri.
* Yar

ma, mnazara vb. nde en do


ru ve kesin sonucu belirlemekle grevli kurul, yarg
c
lar kurulu.
hakem karar
* Sporda (zellikle greve boksta) sonucun hakem veya hakemler taraf
ndan iln edilmesi.
* Mahkemeler taraf
ndan tayin edilen yeminli hakemlerin verdi
i karar.
hakemlik
* Hakemin grevi, yarg
c
l
k.
hakeza
hk

hakikat

* Bunun gibi, byle.


* Ye
ile alar toprak rengi.
* Bu renkte olan.
* Bir i
in do
rusu, gerek, as
l, esas.
* Gereklik.
* Gerekten; do
rusu.

hakikat olmak
* gerek duruma gelmek, gerekle
mek.
hakikaten
* Gerekten, sahiden, do
rusu da budur ki.

hakikatli

* Yak
nl

ve bal
l

srekli olan, vefal


.

hakikatsiz
* Yak
nl

ve bal
l

srekli olmayan, vefas


z.
hakikatsiz
kmak
* yak
nl
ve ba
l
l

srekli olmamak.
hakikatsizlik
* Hakikatsiz olma durumu, vefas
zl
k.
hakik

hakim

hkim

* Gerek.
* Niteli
i de
i
memi
, asl
na uygun olan, gerek olan.
* Bilge.
* Tanr
.
* Egemenliini yrten, buyruunu yrten, szn geiren egemen.
* Yarg
.
* Ba
ta gelen, ba
ta olan, bask
n
kan.
* Duygu, davran
vb. ni iradesiyle denetleyebilen (kimse).
* Yksekten bir yeri btn olarak gren.
* Benzerleri aras
nda g ve nem bak
m
ndan ba
ta gelen, dominant, ba
at.

hkim olmak
* buyru
unu yrtmek, egemenli
ini srdrmek.
* etkili olmak, hkmetmek.
hakimane
* Bilgece.
hkimane
* Buyururcas
na, hkmedercesine.
hkimiyet
* Egemenlik.
hkimiyetimilliye
* Ulusal egemenlik, mill egemenlik.
hkimlik

hakir

* Szn geirme, buyruunu yrtme durumu.


* Yarg
l
k.
* A
a
grlen, deersiz, hor.

hakir grmek
* nemsememek, de
er vermemek, kmsemek, kk grmek, hor grmek.
Hakka erenler
* (dinde) Tanrs
rr
na eri
ip manev g kazananlar.
hakkk
* Hak (II) i
leri yapan sanat
, oymac
.
hakkaniyet

* Hak ve adalete uygunluk, doruluk, nasfet.


hakketme
* Hakketmek i
i.
hakketmek
* Maden, a
a, tazerine elle yazveya
ekil oymak.
* Yazve
ekilleri kaz
yarak silmek.
hakkgemek
* birinin pay
ndan ba
kasalm
olmak.
* birinde veya bir
eyde eme
i olmak.
hakkiin
* kutsal
eyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant imek iin sylenir.
hakkolmak
* pay
, alaca
, hissesi olmak.
* sznde, d
ncesinde, iddias
nda hakl
olmak.
hakkdenmez
* onun iyiliklerine, emeklerine kar

l
k olarak ne yap
lsa azd
r.
hakkvar
* do
ru d
nyor, do
ru sylyor, doru davran
yor.
hakk
h
yar
* Seme hakk
, muhayyerlik.
hakk
huzur
* Bir toplant
da bulunma kar

l
al
nan para, oturum creti.
Hakk
n rahmetine kavu
mak (veya Hakka kavu
mak, Hakka yrmek)
* lmek.
hakk
nda

*
lgili olarak, zerine.

hakk
ndan gelmek
* zor bir i
i ba
arile sona erdirmek.
* yenmek, almak veya cezas
nvermek.
hakk
naramak
* hakkoldu
una inand

eyi elde etmeye al

mak.
hakk
nhell etmek (veya etmemek)
* hakk
n
, emeini ba

lamak (ba

lamamak).
hakk
nvermek
* gere
ini btn olarak yerine getirmek.
* birinin al

mas
n
n kar

ngereince deerlendirmek.
hakk
nyemek
* birinin hakkolan
eyi vermemek.
hakk
skt
* Susmal
k, sus pay
.
hakk
yla
* Gere
i gibi, iyice.
haklama

* Haklamak i
i.
haklamak
* Bozmak, peri
an etmek, yenmek.
* K
rmak, bozmak.
* Yiyip bitirmek.
hakla
ma

* Hakla
mak biimi veya durumu.

hakla
mak
*
ki taraf birbirine hakk
nverip, alacak verecekleri kalmamak, de
mek.
hakl

* Hakka uygun, doru, yerinde.


* Davas
, iddias
, d
ncesi veya davran

do
ru ve adalete uygun olan (kimse).

haklbulmak
* davas
n
, iddias
n
, d
ncesini, davran

ndoru bulmak, yerinde grmek.


hakl
kmak
* davas
n
n, iddias
n
n, d
ncesinin veya davran

n
n do
ru oldu
u anla

lmak.
haklolmak
* davas
, iddias
, davran

, d
ncesi adalete uygun olmak.
hakl
l
k
* Haklolma durumu.
hakperest
* Haksever.
hakperestlik
* Hakseverlik.
haksever

* Doru bildii
eyden ayr
lmayan (kimse), hakperest.

hakseverlik
* Haksever olma durumu, hakperestlik.
haks
z

* Hak ve adalete uygun olmayan.


* Davas
, iddias
, davran

, d
ncesi doru ve yerinde olmayan (kimse).

haks
z bulmak
* bir iddiay
, d
nceyi, davran

do
ru ve yerinde bulmamak.
haks
z yere
* Haks
z olarak, hak etmedii hlde.
haks
zca

* Hakka, adalete uymayan (biimde).

haks
zl
k
* Haks
z olma durumu.
* Hak ve adalete ayk
r
l
k.
haks
zl
k etmek
* adalete ayk
rdavranmak, gadretmek.
hak
inas

* Haktan
r.
hak
inasl
k
* Haktan
rl
k.
haktan
r

* Herkesin hakk
ngzeten (kimse), hak
inas.

haktan
rl
k
* Haktan
r olma durumu.
hakuran

* Kumru.

hakuran kafesi gibi


* birok aral
klar
, a
kl
klarbulunan (oda, yer).
hal
hal
hal

* zme, zlme; eritme; kar

k bir sorunun iinden


kma, sonuca varma.
* Genellikle st kapalpazar yeri.
* Tahttan indirme.

hl
* Bir
eyin iinde bulunduu
artlarveya ta

niteliklerin btn, durum, vaziyet.


* Davran

, tutum, tav
r.
* imdiki zaman, iinde ya
an
lan zaman.
* G, kuvvet, takat.
* Kt durum, s
k
nt
, dert.
hal aresi

* zm yolu.

hl dei
imi
* Bir y
ld
z
n s
cakl

na, bas
nc
na, yo
unluuna, ayd
nlatma gcne veya ktlesine ili
kin de
i
im.
hl hat
r sormak
* bir kimseye "nas
ls
n
z, ne durumdas
n
z"anlam
nda nezaket sorusu yneltmek.
hl olmak
* kt duruma d
mek, lmek.
hl ulac
* Zarf-fiil.
hala
hl

* Baban
n k
z karde
i.
* imdiye kadar veya o zamana kadar, henz.

hl o masal
* hep ayn
sz, aynd
nce, davran
veya sorun.
Hala
Halaa

*
ran'
n gneyinde ya
ayan bir Trk toplulu
u veya bu topluluktan olan kimse.
* Hala Trkesi.

halao
lu
hals

* (birine gre) Halan


n o
lu veya ocu
u, halazade.
* Bir yerden, bir
eyden kurtulma, kurtulu
.

hals olmak
* kurtulmak.
halskr
* Kurtar
c
.
halat

* Kenevirden yap
lm
ok kal
n ip.

halat ekme
* Bir halatbirer ucundan tutan iki taraf
n birbirini ekmesiyle yap
lan yar

ma.
halvet

* Sevimlilik,
irinlik, tatl
l
k.

halay
* Anadolu'nun e
itli blgelerinde davul ve zurna e
li
inde toplu olarak oynanan bir halk oyunu.
halay ekmek (veya tepmek)
* halay oyunu oynamak.
halay
k

* Kad
n kle, cariye.

halay
kl
* Halay

olan.
halay
kl
k
* Halay
k olma durumu.
halaza
halazade
hlbuki

* Ekinler biilirken tarlaya dklen tanelerden ertesi y


l kendili
inden yeti
en ekin.
* Halaolu veya halak
z
.
* Oysa, oysaki.

hlden anlamak (veya bilmek)


* bir kimsenin iinde bulundu
u g durumu anlayarak, sezerek, anlay
gstermek.
hald
r hald
r
* H
zla ve ses
kararak.
hale

* Ay
n evresinde grlen

k halkas
, a

l, ayla.
* Hristiyanl
kta aziz say
lanlar
n resimlerinde ba
larevresinde izilen daire.

hle yola koymak


* iyi bir dzen vermek, tertiplemek.
Haleb

* Halep halk
ndan olan kimse.

Haleb ordaysa ar

n burada
* bir iddiay
veya sz abart
lm
bularak kan
t
nistemek iin kullan
l
r.
halef

* Birinin ard
ndan gelip onun yerine geen kimse, ard
l, selef kar

t
.

halef selef
* Biri tekinin yerini alma.
halef selef olmak
* biri tekinin yerini almak, yerine gemek.
halel

* Bozma, bozukluk.

halel gelmek
* bozulmak, zarara u
ramak.
halel getirmek (veya getirmemek)
* zarar vermek, engel olmak, ket vurmak.
halel vermek
* bozmak, sarsmak.
haleldar

* Bozuklu
u olan.

haleldar olmak
* bozulmak, sars
lmak.
halelenme
* Halelenmek i
i.
halelenmek
* (Ay) evresinde

k halkasolu
mak, a
llanmak.
haleli
hlen

* Halesi olan.
* imdi,
u anda, bugnk gnde.

Halep
ban
* ark
ban
.
halet

* Durum.

haletiruhiye
* Ruh durum, ruh durumu.
hal'etme

* Hal' etmek i
i veya biimi.

hal'etmek
* Tahttan indirmek.
halfa
half-time

* Budaygillerden, lifleri ip, uval ve k


t yap
m
nda kullan
lan bir bitki (Sitipa tenacissima).
* Bkz. haftaym.

halhal

* Kad
nlar
n ayak bileklerine takt
klarbilezik.

hal

* Yere veya mobilya stne serilmek, duvara gerilmek iin, ou ynden dokunan, k
sa ve s
k tyl, nak

l
,
kal
n yayg
.
hal
c
hal
c
l
k

hali

* Haldokuyan veya satan kimse.


* Haldokuma sanatveya sanayii.
* Halal
p satma i
i.
* Bo
,
ss
z, tenha.

hli (veya hlleri) duman olmak


* kt duruma d
mek.
hli harap olmak
* bitkin, peri
an olmak, kt duruma d
mek.
hli kalmamak
* gc takat
, eski durumu olmamak.
hli tavr
yerinde
* durumu, grn
, davran

dzgn.
hli zere
* oldu
u gibi.
hli vakti yerinde
* paraca durumu iyi, zengince.
hali

* Koy, krfez.
* Gelgit olay
n
n belirgin oldu
u yerlerde, bu olaydan do
an ak
nt
lar
n etki yapt

k
y
larda akarsu
a
zlar
n
n huni biiminde geni
lemidurumu.
halife
kimse.

halifelik

* Hz. Muhammed'in vekili olarak Mslmanlar


n imaml

nve
eriat
n koruyuculuunu yapmakla grevli
* Hkmdar.
* Osmanlpadi
ahlar
n
n kulland
klarunvanlardan biri.
* Bab
ali kalemlerinde ktip.
* ok iyi yeti
mi
, e
itilmikimse.
* Halifenin grevi, hilfet.
* Halife niteli
i ve makam
.
* Halifenin egemenlii alt
ndaki lkeler.

hlihaz
r
* imdiki durum, bugnk durum.
hlihaz
rda
* Bu gnlerde, son zamanlarda.
* imdi,
u anda.
halik

* Yarat
c
, yaratan, yoktan var eden.
* z. (byk H ile) Yaradan, Tanr
.
Halil
brahim bereketi
*
brahim Peygamber'i i
aretle bolluk, refah anlat
r.
halile
* Dou Hindistan'da yeti
en bir bitki (Terminalia citrina).
halim

* (insanlar iin) Yumu


ak huylu.

halim selim
* Yumu
ak ve do
ru (kimse).
hlinde

* (grnmnde) olarak.

hline bakmamak
* kendisinin ne durumda olduunu d
nmeden gcn a
an i
lere kalk

mak.
hline gelmek
* gibi olmak.
hline kpekler glyor
* ok kt bir duruma d
enler iin kullan
l
r.
hlini almak
* herhangi bir duruma gelmek.
halis
* Kat

k olmayan, kat

ks
z, saf.
halis muhlis
* Kat

ks
z, eksiksiz, z.
halisane

* Her trl
kar d
ncesinden uzak olarak, temiz yrekle, itenlikle.

halisddem
* Kat

ks
z, saf kan.
halita
* Ala

m.
* Birden ok geden olu
mukarma

k bir btn.
haliyle
* Olduu gibi.
* Ola
an bir sonu olarak, ister istemez.
halk
* Aynlkede ya
ayan, aynuyrukta olan insan toplulu
u.
* Aynsoydan gelen, ayrlkelerin uyruu olarak ya
ayan insan toplulu
u.
* Bir lke ierisinde ya
ayan dei
ik soylardan insan topluluklar
n
n her biri.
* Belli bir blgede veya evrede ya
ayanlar
n btn.
* Yneticilere gre bir lkedeki yurtta
lar
n btn.
* Ayd
nlar
n d

nda kalan topluluk.


halk
* Yaratma.
halk adam

*
inden
kt

halk kesiminin btn zelliklerini yak


ndan bilen, halk taraf
ndan sevilen kimse.
halk a
z
* Aynlehe iinde daha kk ayr
l
klar gsteren ve belli yerle
im blgelerine zg olan konu
ma dili.
halk avc
l

* Demagoji.
halk avc
s
* Demagog.
halk bilgisi
* Halk biliminin, evreyi olu
turan canl
, cans
z do
al nesnelerle ilgili inan ve uygulamalarkonu alan dal
.
halk bilimci
* Halk bilimiyle ilgili ara
t
rma, derleme, incelemeler yapan kimse, folklorcu.
halk bilimi
* Bir lkede ya
ayan halk
n kltr rnlerini, szl edebiyat
n
, geleneklerini, trelerini, inanlar
n
,
mutfa
n
, mzi
ini, oyunlar
n
, halk hekimliini vb. ni inceleyerek, bunlar
n birbirleriyle ili
kilerini belirten; kaynak,
evrim, yay
l
m, dei
im, etkile
im gibi sorunlar
nzmeye, sonu, kural, kuram ve yasalarbulmaya al

an bilim dal
,
folklor, halkiyat.
halk bilimsel
* Halk bilimi ile ilgili, folklorik.
halk dili
* Halk a

zlar
ndan ortak dile geerek, ortak dildeki kar

ile birlikte dile bir e


ni katmak zere yayg
n bir
biimde kullan
lan a
z zelliklerinin btn.
halk edebiyat
* Adbelli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlar
n
n yaratt
klar
iir, destan ve hikye gibi edebiyat
trlerine verilen ad.
halk etmek
* yaratmak.
halk evi

* Halk evleri kurulu


unun grev yapt

yap
.

halk evleri
* Halke
itip mill birlie ve lkye yneltmek amac
yla kurulmuolan kurulu
lar.
halk matinesi
* Tiyatro, sinema vb. elence yerlerinin dzenledikleri ucuz matine.
halk mzii
* Yaz
lhibir kurala dayanmadan, yaln
zca i
itme yoluyla ku
aktan ku
aa aktar
lan, halk
n ortak malolan
geleneksel mzik tr.
halk odas
* Kk yerle
im blgelerinde toplu gr
me iin yap
lm
kk yer, oda.
halk okulu
* Halk iin gerekli olan bilgilerin verildii okul.
halk oylamas
* Byk bir topluluun trl siyas ve toplumsal sorunlar kar

s
nda olumlu veya olumsuz gr
n
belirlemek iin ba
vurulan oylama, referandum.
halk ozan
* Halk iinde yeti
en, deyi
lerini genellikle sazla syleyen, szl
iir gelene
ine balozan,

k.

halk yardak
l

* Halkk

k
rtma i
i, tahrikilik.
halk yardak
s
* Halkk

k
rtan, halkkt yola sevkeden kimse.
halka

biim.

* e
itli metallerden veya tahtadan yap
lm
ember.
* ember biiminde e
itli nesnelerden yap
lm
tutturma arac
.
* Deerli metallerden yap
lan ember biimindeki ss e
yas
.
* Su gibi s
v
lar
n iine katbir nesnenin d
mesiyle olu
an, gittike byyerek a
lan embere benzeyen

* ember biiminde dizilmitopluluk.


* Uykusuzluk, yorgunluk, znt gibi sebeplerle gz alt
nda beliren koyuluk.
* Bir tr ufak, yalve tuzlu simit.
* Yerden ykseklii ayarlanabilen aral
klara as
liki halat
n ular
na tak
lan 18 cm ap
nda, 28 mm
kal
nl

nda tahta veya deri kapliki demir halkadan olu


an as
lma aralar
ndan her biri.
halka (veya leme) verir talk
n(telkini), kendi yutar salk
m
* verdi
i de kendi uymayan kimseler iin kullan
l
r.
halka dizili
li
* Ayneksen evresinde dizilmi
.
halka dnk
* Halk
n yarar
na olan.
halka inmek
* halk
n anlay
ve grdzeyinde olmak.
halka olmak
* bir ember biiminde dizilmek.
halka oyunlar
* El ele tutu
up ember biiminde dizilerek oynanan oyunlar.
halka yay
halkac

* Boru anahtar
n
n iyi tutmas
nsa
layan ve evreyle anahtar kolu aras
na konulan sarmal yay.
* Halka yapan veya satan kimse.
* Lnaparklarda
i
e, sigara gibi nesnelere halka geirmek yoluyla oyun oynatan kimse.

halkalama
* Halkalamak i
i.
halkalamak
* Bir
eyi k
v
rarak halka biimine getirmek.
* Bir yer veya
eyin evresini ember biiminde ku
atmak.
halkalan

* Halkalanmak i
i veya biimi.
halkalanma
* Halkalanmak i
i.
halkalanmak
* Halka biiminde olu
mak.
halkalay

* Halkalamak i
i veya biimi.

halkal

* Halkasolan.
* Bir tr olta inesi.

halkaldamar
* Bitkilerin geli
mesine yarayan halka biimindeki damar.
halkalgzler
* evresindeki tenin rengi koyu olan gzler.
halkal
lar

* Slklerle solucanlariine alan s


n
f.

halkams
* Halka biiminde olan.
halkav
halk

* Halka biiminde olan.


* Halk
n yarariin u
ra
an (kimse).

halk
l
k

* Bireyler aras
nda hibir hak ayr
l

grmemek, topluluk iinde hibir ayr


cal
k kabul etmemek, halk ad
verilen tek ve e
it bir varl
k tan
mak grve tutumu, poplizm.
* XX. yzy
lda Fransa'da ortaya
kan, yoksul halk
n ya
ay

ve duygularzerinde duran bir edebiyat

r
,
poplizm.
halkiyat

* Halk bilimi, folklor.

halkoyu

* Byk bir topluluun trl siyas ve toplumsal sorunlardaki gr


nn al
nmasve ona gre uygulamaya
giri
ilmesi iin yap
lan oylamada halk
n bildirdi
i olumlu veya olumsuz oy.
halla

* Yn, pamuu yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme i
ini yapan kimse, at
mc
.

halla pamu
u gibi atmak
* toplu durumda bulunan ki
i veya nesneleri darmada

n etmek.
hallal
k
* Hallac
n yapt
i
, at
mc
l
k.
hallenme

* Hallenmek i
i.

hallenmek
* Yeni bir duruma girmek, dei
mek.
* Kendinden gemek, bay
l
r gibi olmak.
* Bir
eye kar
istek duymak. hallenip kllenmek kendi imknlar
yla iyi kt geinip gitmek, kendi ya

yla
kavrulmak.
halle
me
* Halle
mek i
i.
halle
mek
* Kar

l
kldertlerini anlatmak, dertle
mek.
* Bir
eyle yak
ndan ilgilenmek.
halletme

* Halletmek i
i.
halletmek
* G grnen bir olay veya duruma zm yolu bulmak.
* zmek.
* Yoluna koymak, olumlu sonuca balamak.
* Bir cismi bir s
viinde eritmek.
* Bir yeme
i yenecek duruma getirmek.
* Cinsel ili
ki kurmak.
hallice
* Durumu benzerlerine gre biraz daha iyi olan.
hallihamur
*
inde bulunduu
artlara uymak anlam
na gelen hallihamur olmak deyiminde geer.
hallolma

* Hallolmak durumu.

hallolmak
* zmlenmek, sonulanmak.
* Bir s
viinde erimek.
hallolunma
* Hallolunmak durumu.
hallolunmak
* zlmek, sonuca balanmak.
halojen
hlsiz
hlsizce

* Madenlerle birle
ince tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementlerine verilen ad.
* Hli, gc olmayan, bitkin, dermans
z, takatsiz.
* Hlsiz bir biimde (olan).

hlsizle
me
* Hlsizle
mek durumu.
hlsizle
mek
* Hlsiz bir duruma gelmek.
hlsizlik
halt

* Hlsiz olma durumu, bitkinlik, dermans


zl
k, takatsizlik.
* Bir
eyi ba
ka bir
eyle kar

t
rma.
* Uygunsuz sz syleme, uygunsuz iyapma.
* Uygun olmayan, beenilmeyen
ey.

halt etmek
* uygunsuz bir sz sylemek, uygunsuz davranmak.
halt kar

t
rmak
* uygunsuz davran

ta bulunmak veya iyapmak.


halt yemek
* yak

ks
z ve kt bir iyapmak.
halter

* Birbirine metal sapla balanm


iki glle veya disklerden yap
lm
ara.
* Bu araciki elle kald
rmayamalayan spor dal
.
halterci

* Halter sporu yapan kimse.

haltercilik
* Halterci olma durumu.
halk
halvet

* Temiz huylu, iyi ahlkl


.
* Iss
z yerde yaln
z kalma.
* Iss
z ve kapalyer.
* Hamamlarda ok s
cak kk yer.

halvet gibi
* ok s
cak (yer, oda).
halvet olmak
* gr
mek iin yaln
z kal
p ieriye kimseyi sokmamak.
halvethane
* Eski saraylarda girilmesi yasak olan oda.
* Eski tekkelerde dervi
lerin yaln
zca ibadet etmek ve ile doldurmak iin kapand
klar
oda.
Halvet

ham

*
badetlerini tenhada yapan bir tarikat.
* Bu tarikattan olan kimse.
* (meyve iin) Yenecek kadar olgun olmayan.
*

lenmemi(madde).
*
dmans
z.
* Gerekle
me kolayl

veya imknolmayan.
* Kaba, toplum kurallar
n
bilmeyen, incelmemi
.

ham besi suyu


* Kkler taraf
ndan topraktan emilip yapraklara kadar
kan besi suyu.
ham ervah
* Yersiz, yak

ks
z sz ve davran

lar
olan kimse, iadam.
ham gaz

lenmemigaz.

ham hayal
* Gerekle
meyecek d
nce veya mit.
ham hum
* "Belirsiz birtak
m szler sylemek" anlam
na gelen ham hum etmek deyiminde geer.
* nemsiz, bosz.
ham hum
aralop
* dzenle veya el abuklu
u ile yap
lan, kimsenin ak
l erdiremedii i
.
ham madde
* Bir rn veya mal olu
turmak iin gerekli maddelerin i
lenmeden nceki do
al durumu.
ham pay
* Z
vanalgemeleri salamla
t
rmak amacile z
vanadan genellikle te biri oran
nda
kar
lan para.

hamail

hamak
hamakat
hamal

* Omuzdan apraz olarak bele inen ba


, hamayl
.
* Muska.
*
ki aa veya direk aras
na as
larak iine yat
lan ve sallanabilen, a
dan veya bezden yap
lm
yatak, ayatak.
* Ahmakl
k.
* cretle yk ta

yarak geinen kimse, ta

y
c
, yk.

hamal camal
* Hamal ve benzeri kimseler.
hamal semeri
* Arkal
k.
hamal s
r

* S
r
k hamallar
n
n kulland

a
a.
hamala semeri yk olmaz
* insana kendi i
i a

r gelmez.
hamalba

* Hamallara ba
kanl
k eden kimse.
hamaliye

* Hamal creti, hamall


k.

hamall

netmek (veya yapmak)


* bir i
in nemsiz, fakat a

r ve yorucu ykn ta

mak.
hamall
k

* Hamal
n yapt

i
.
* Hamala verilen para, hamaliye.
* Kaba ve a

r i
.
* Gereksiz yere yklenme.
* Zihni gereksiz bilgilerle doldurma.

hamam
* Y
kan
lacak yer, yunak,
sdam.
hamam anas
* Kad
nlar hamam
nda nat
rlaryneten kad
n.
*
ri yar
, gl ve
i
man kad
n.
hamam bohas
* Kad
nlar
n ar
hamam
na giderken ama

rlar
nveya e
yalar
nkoydu
u boha.
hamam bce
i
* Hamam bce
igillerden, temiz tutulmayan yerlerde reyen zararlbir bcek (Blatta orientalis).
hamam bce
igiller
* Dz kanatl
lar tak
m
na giren, rnek hayvanhamam bce
i olan bir familya.
hamam gibi
* pek s
cak.
hamam kesesi

* Hamamda kiri
karmak iin kullan
lan k
ldan veya kenevirden rlmele geebilen kese.
hamam otu
* Vcuttaki gereksiz k
llaralmak iin amur k
vam
na getirilip srlen toz.
hamam tak
m
* Hamamda kullan
lan havlu, kese, tas gibi gerekli aralar.
hamam tas
* Banyo ve hamamlarda e
meden veya kurnadan su al
p dknmeye yarayan yayvan kap.
hamam yapmak
* y
kanmak.
hamama giren terler
* bir i
e giri
en kimse, o i
in glklerini veya masraflar
ngze almal
d
r.
hamamc
* Hamam i
leten kimse.
hamamcolmak
* gusl abdesti almas
gerekmek.
hamamc
l
k
* Hamamcolma durumu veya hamamc
n
n yapt

i
.
hamam
n namusunu kurtarmak
* grn
n kurtarmaya ynelen birtak
m yetersiz arelere ba
vurarak kt bilinen bir yere onur
kazand
rmaya al

mak.
hamaml
k
* Bazevlerde y
kanmak iin ayr
lm

, ounlukla ii ve yanlarinko kapl


, dolaba benzer yer.
hamarat

* Ev i
lerinde ok al

an ve becerikli kad
n.

hamarata
* Hamarat bir biimde, hamarat gibi.
hamaratla
ma
* Hamaratla
mak i
i.
hamaratla
mak
* Hamarat duruma gelmek, hamarat olmak.
hamaratl
k
* Hamarat olma durumu.
hamarattaze
* al

kan, becerikli (olan).


hamaset

* Yiitlik, kahramanl
k, cesaret.

hamas
* Yiitlerden ve yiitliklerden sz eden (destan,
iir).
hamayl
* Bkz. hamail.
Hambel

* \343 Hanbel.

hamburger
* Bir tr kfteli ve yuvarlak ekmekli sandvi.
hamburgerci
* Hamburger yapan veya satan kimse.
hamdetme
* Hamdetmek i
i veya biimi.
hamdetmek
* Tanr
'ya
kretmek.
hamdsena
* Tanr
'ya olan
kran duygular
n
bildirme.
Hamel
hamhalat

ham
z

* Ko burcu.
* Kaba saba, grgsz.
* Verimsiz, orak, kuru.
* Asit.

hami
* Gzeten, koruyan, koruyucu (kimse).
* Kay
ran, kay
r
c
(kimse).
hamil
* Elinde bulunduran, zerinde ta

yan.
* Destek, bindi.
hamil olmak
* zerinde bulundurmak, ta

mak.
hamile
hamilelik

hamilen

* Gebe, ykl, ayl


.
* Gebelik.
* Hamile elbisesi.
* zerinde ta

yarak.

hamilikart
* Tavsiye edildii yaz
l
kart
, pusulayta

yan kimse.
haminne
* Ya
lve sayg
duyulan kad
nlara verilen unvan.
hamisiz
hami
hamiyet

* Koruyucusu, kay
ranolmayan.
* Mektup k

d
n
n bobir yerine yaz
lan ek d
nce,
kma, not (post scriptum).
* Bir insan
n yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma abas
.

hamiyetli

* Hamiyeti olan.

hamiyetperver
* Hamiyetli, hamiyet sahibi.
hamiyetperverlik
* Hamiyet sahibi olma.
hamiyetsiz
* Hamiyeti olmayan.
hamiyetsizlik
* Hamiyetsiz olma durumu.
hamla

* Kreklerin bir kez suya dald


r
l
p
kar
lmas
.
* Bu biimde sandal
n ald

yol.
* K
tan birinci oturak.

hamlac
* Byk sandal ve kay
klarda k
tan birinci oturakta krek eken kimse.
hamla

* fle.

hamlama
* Hamlamak.
* ini topra
ndan yap
lm
nesnelerin ilk pi
irili
i.
* Bu pi
irmenin yap
ld

f
r
n blm.
hamlamak
* Uzun zaman idman yapmamak, hareket etmemek yznden gcn veya evikliini yitirmek.
hamla
ma
* Hamla
mak durumu.
hamla
mak
* Hamlamak durumu.
hamle

*
leri at
lma, at
l
m.
* Sald
r

, savlet.
* Satranta ve damada tasrme i
i.
* Atak (II).

hamle etmek (veya yapmak)


* at
lmak, sald
rmak.
* nemli bir i
e giri
mek, bir i
te ba
arsalamak iin aba harcamak.
hamleci
* At
l
mc
.
hamletme
* Hamletmek i
i.
hamletmek
* Bir sebebe yklemek, yormak.
haml
k

* Ham olma durumu.


*
dmans
zl
k.

hamse

* Divan edebiyat
nda bemesnevnin bir araya gelmesinden olu
an eser.

hamsi

* Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve BatAvrupa k


y
lar
nda avlanan, 10-12 cm boyunda, ince uzun bir
bal
k (Engraulis encrasicholus).
hamsi bu
ulama
* Hamsinin f
r
nda pi
irilen yeme
i.
hamsi orbas
* Hamsi ile yap
lan orba.
hamsigiller
* Kemikli bal
klar
n hamsi, ringa, sardalye, tirsi bal
klar
niine alan bir familyas
.
hamsiku
u
* Baharat, un ve yumurtaya bulanarak yap
lan hamsi tavas
.
hamsili pilv
* Haz
rlanan i pilv
n zerine ay
klan
p temizlenmihamsilerin konulmasve f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan
bir tr pilv.
hamsin
hamt

* Erbainden sonra gelen, 31 ocakta ba


layan elli gnlk k
dnemi.
* Tanr
'ya
kretme.

hamt etmek
* Tanr
'ya
kretmek.
hamt olsun
* "Tanr
'ya
krler olsun" anlam
nda ho
nutluk anlat
r.
hamule

hamur

* Yk.
* K

t dolgu maddesi.
* Unun su veya ba
ka s
v
larla yo
rulmudurumu.
* (k
t iin), Nitelik, tr.
* (ekmek ve hamur i
leri iin)
yi pi
memi
.
* z, as
l, maya.

hamur amak
* yo
rulmuhamuru inceltip yufka durumuna getirmek.
hamur boya
* Ressam
n boya tablaszerinde, resmine srmek iin haz
rlad

hamur k
vam
ndaki yalboya.
hamur orbas
* Hamur ile yap
lan orba.
hamur gibi
* yorgunluktan eli aya
tutmaz.
* yiyeceklerin ok pi
ip bulama durumuna gelmesi.
hamur i
i
* Hamurdan yap
lan yiyeceklerin genel ad
.

hamur tahtas
* zerinde hamur a
lan tekerlek biiminde ve k
sa ayaklmasa, yasta
a.
hamur tatl
s
* Hamurla yap
lan tatl
lar
n genel ad
.
hamur teknesi
*
inde hamur yo
urmaya yarayan zel kap.
hamur tutmak
* hamur haz
rlamak.
hamurcu

* F
r
nda hamur yo
uran (i
i), hamurkr.

hamurculuk
* Hamurcunun i
i veya mesle
i.
hamurkr
* Hamurcu.
hamurlama
* Hamurlamak i
i.
hamurlamak
* Hamur srmek.
* (kapaltencerenin kenar
nbu
u
kmas
n diye) Hamurla s
vamak.
hamurlanma
* Hamurlanmak i
i.
hamurlanmak
* Hamura bulanmak.
hamurla
ma
* Hamurla
mak i
i.
hamurla
mak
* Hamur k
vamalmak, gev
emek.
hamursu

*
yi pi
memi
, hamur gibi, hamurumsu.

hamursuz
* Yahudilerin, Hamursuz Bayramdolay
s
yla yap
p yedikleri bir e
it mayas
z rek.
Hamursuz Bayram
* Yahudilerin M
s
r'dan
k

lar
n
anmak amac
yla her y
l kutlad
klarbayram.
hamurumsu
* Hamur k
vam
nda olan, iyi pi
memi
, hamursu.
hamut
han

han

* Araba ko
umunda atlar
n boyunlar
na geirilen aa veya stne me
in geirilmiember.
* Osmanlpadi
ahlar
n
n adlar
n
n sonuna getirilen unvan.
* Dou lkelerinde yerli beyler ve K
r
m giraylariin kullan
lan unvan.
* Yol zerinde veya kasabalarda yolcular
n konaklamalar
na yarayan yap
.
* Byk
ehirlerde serbest mesleklerde al

anlar
n oda veya daire tutup al

t
klarbirka katlyap
.

han gibi

* gere
inden ok geniolan yer.

han hamam sahibi


* mlk ok, varl
kl
kimse.
han kap
s
ndan te
elti atmak
* defetmek, kovmak.
hanay
*
ki ve daha ok katlev.
* Sofa, hol.
* Avlu.
Hanbel

hanc

*
slml
kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.
* Han i
leten kimse.

hanc
sarhoyolcu
arho
* kimin ne yapt

, ne etti
i belli de
il.
hanc
l
k
haner

* Hancolma durumu veya hanc


n
n yapt

i
.
* Ucu eri ve sivri, kamaya benzer, silh olarak kullan
lan bir tr b
ak.

haner ie
i
* iekleri haner sap
nand
rd

iin Ltin ieine verilen bir ad.


hanere
* G
rtlak.
hanerleme
* Hanerlemek i
i.
hanerlemek
* Hanerle yaralamak veya ldrmek.
hanerlenme
* Hanerlenmek i
i.
hanerlenmek
* Hanerle yaralanmak veya ldrlmek.
handan
hande

* en, ne
eli.
* Glme, gl
.

handikap

* At yar

lar
nda binicilerle eyerin toplam a
rl

n
n, atlar
n ko
uyu kazanma
ans
n
etkileyecek biimde
ayarlanmas
.
* Elveri
siz durum, engel.
handiyse

* Yak
n zamanda, neredeyse, hemen hemen.

hane

* Ev, konut.
* Ev halk
.
* Bir btn olu
turan blmlerden her biri, blk, gz.
* Ondal
k saysisteminde bir say
n
n sadan sola doru rakamlar
n
n derecelerine gre her birinin
bulunduu yer, basamak.
* Klsik Trk mzi
inde, pe
rev gibi saz paralar
n
n blmlerinden her biri.
* Birle
ik kelimelerde ikinci kelime olarak bulunur, bina, yap
, yer, makam anlamlar
nkar

lar.
hanedan
* Hkmdar veya devlet by
gibi bir ki
iye dayanan soy, byk aile.
* Belli ve byk soydan gelen.
* Eli a
k ve konuksever.
hanedanl
k
* Hanedandan olma durumu.
Hanef
*
slml
kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Hanef mezhebinden olan kimse.
Haneflik
* Hanef mezhebi.
hanek
haneli

hanelik
hanende

* Sz, konu
ma.
* Herhangi bir say
da evi olan.
* Herhangi bir say
da hanesi olan.
* Herhangi bir say
da evi olan, evlik.
* arksylemeyi meslek edinmikimse,
ark
c
, okuyucu.

hanendelik
* Hanende olma durumu,
ark
c
l
k, okuyuculuk.
hangar

* Uak, araba, tar


m arac
, e
ya gibi nesneleri bar
nd
rmaya yarar kapal
yer, sundurma.

hangar gibi
* ok byk ve geniyer.
hangi

*
ki veya daha ok
eyden bir tanesini belirtecek bir cevap istemek iin kullan
lan soru s
fat
.
* Fiili dilek veya
art birle
ik zaman
nda olan cmlelerde, nesnenin veya cmlenin belirteni durumunda
oldu
unda nesnedeki kavramgenelle
tirir.
hangi akla hizmet ediyor?
* ne gibi bir d
nce ile byle olmayacak, mant
ks
z bir iyap
yor?.
hangi biri?
* ok olanlardan hangisi.
hangi da
da kurt ld?
* kendisinden beklenmedik bir davran
kar

s
nda
a
ma ve sitem anlat
r.
hangi peygambere kulluk edece
ini
a

rmak

* kimin szn yerine getirece


ini bilemeyerek
a
k
nl
k iinde kalmak.
hangi rzgr att
?
* bir yere uzun sre uramam

ken beklenmedik bir zamanda gelenlere sitem yollu sylenir.


hangi tapekse (kat
ysa), ba

nona vur
* kendi kusuru yznden zor bir duruma d
en veya ba
kalar
ndan yard
m isteyen bir kimseye
fkelenildi
inde sylenir.
hangi ta
kald
rsan, alt
ndan
kar
* her i
ten anlar veya anlad

iddias
nda bulunur.
* her i
e kar

r.
hangisi
han
m

* Birka ki
i aras
ndan kim veya birka
ey aras
ndan hangi
ey.
* K
z ve kad
nlara verilen unvan, bayan.
* Kar
, e
.
* Kad
nl

n btn iyi niteliklerini ta

yan.
* Toplumsal durumu, varl
iyi olan, hizmetinde bulunulan kad
n.

han
m bce
i
* K
n kanatl
lardan, kara benekli, k
rm
zrenkte, kurtuklar
yedi
i iin yararlsay
lan bir bcek, gelin bcei
(Coccinella).
han
m evld
* Nazlbytlm
,
tk
r
ld
m kimse.
* Pi.
han
m han
mc
k
* Evine, ocuklar
na, i
ine gere
i gibi bakan, evresiyle uyumlu (kad
n, k
z).
* Byle bir kad
na veya k
za yara

r davran

lar
olan.
han
manne
* Kay
n valide.
han
mefendi
* stn bir sayggstermiolmak iin kad
n adlar
n
n sonuna getirilir veya adlar
n yerine kullan
l
r.
han
mefendilik
* Han
mefendi olma durumu ve zellii.
han
meli

* Han
meligillerden t
rman
c
, korularda, al
l
klarda yeti
en bir bitki (Lonicera caprifolium).
* Bu bitkinin gzel kokulu ie
i.

han
meligiller
*
ki eneklilerden, rne
i han
meli olan bir bitki familyas
.
han
mgbei
* Bir e
it hamur tatl
s
.
han
ml
k
* Han
m olma durumu ve zellii.
han
mnine
* Bkz. haminne.
han
mparma

*
nce uzun, parmak biiminde bir e
it hamur tatl
s
.

hani

hani
cabrilla).
hani ya

* Nerede, ne oldu, nerede kald


.
* Kar

dakinin daha nceden bildii bir


ey kendisine hat
rlat
lmak istenildi
inde kullan
l
r.
* Verilen sz hat
rlatan szn ba

na getirildi
inde sitem anlat
r.
* Bazen "bari" anlam
nda kullan
l
r.
* "Dorusunu sylemek gerekirse","kaldki, stelik" anlamlar
nda kullan
l
r.
* Hanigillerden, Akdeniz'de ya
ayan, alaca k
rm
zrenkli, beyaz etli, orta byklkte bir bal
k (Serranus

* hani.

hani yok mu
* dikkati arkadan gelen sze ekmek iin sylenir.
hanidir
hanigiller
hanl
k

* ne vakittir, epey zamand


r, oktan beri.
*
yi bilinen trleri hani ve yaz
lhani olan kemikli bal
klar tak
m
.
* Han olma durumu.
* Han
n egemenliindeki lke.
* Han
n ynetimi.

hant hant
* "Rahats
z edecek biimde bir
eye a

ristek duymak" anlam


nda hant hant tmek deyiminde geer.
hantal

* Kocaman, iri, kaba.


*

i, davran

larkaba ve yava
.

hantalla
ma
* Hantalla
mak i
i.
hantalla
mak
* Hantal bir duruma gelmek.
hantall
k
hanman

* Hantal olma durumu.


* Ev bark, ocak.

hanman
n
y
kmak
* oca

n
y
kmak, evini bark
nda
tmak.
Hanya
* "Haddini bilmek" anlam
nda Hanya'yKonya'ybilmek (veya anlamak) bilmemek (veya anlamamak)
deyiminde geer.
Hanya'yKonya'yanlamak
* bir i
in gerek ynn anlayarak aklba

na gelmek, ak
llanmak.
Hanya'yKonya'ygstermek (veya
retmek)
* Bkz. dnyan
n ka bucak oldu
unu gstermek.
Hanya'yKonya'y
renmek
* Bkz. anlamak.

hap

hap

* Kolayca yutulabilmesi iin kk toparlak durumuna getirilmiil.


* Bir iimlik afyon.
* (ocuk dilinde) Yutma sesi.

hap etmek
* yemek, yutmak.
hapaz

* Avu.

hapazlama
* Hapazlamak i
i.
hapazlamak
* Avulamak.
hap
hap
l
k

* Afyon vb. uyu


turuculara al

m
olan (kimse).
* Uyu
turucu madde zelli
i ta

yan haplara d
kn olma durumu.

hapyutmak
* kt bir duruma d
mek.
hap
r hap
r, hap
r hupur
*

tahlve grltl bir biimde (yemek).


hapis

* Bir yere kapat


p sal
vermeme.
* Yasalara gre suu belirlenen bir kimseyi ceza evine koyma cezas
.
* Cezaya arpt
r
lm
sulular
n kapat
ld
klar
yer, ceza evi, hapishane.
* Ceza evine kapat
lm
kimse, mahpus.
* Pullarsal
vermemek, kapatmak temeline dayanan bir e
it tavla oyunu.

hapis giymek
* hapis cezas
na arpt
r
lmak.
hapis yatmak
* hkml oldu
u sreyi hapishanede geirmek.
hapishane
* Hapis cezas
na arpt
r
lanlar
n kapat
ld
klar
yer, dam, ceza evi, kodes.
hapishane kak
n
* sulu olup da henz tutuklanmam
kimse.
* kt, serseri, hoyrat kimse.
hapislik
haploit

* Hapiste bulunma durumu veya sresi.


* Olgun bir reme hcresinde bulunan kromozom tak
m
.

haploloji
* Bkz. Orta hece yutumu.
hapsedilme

* Hapsedilmek i
i.
hapsedilmek
* Hapsetmek i
i yap
lmak.
hapsetme
* Hapsetmek i
i.
hapsetmek
* Bir suluyu hapishaneye koymak.
* Bir yere kapat
p sal
vermemek.
* Bir kimseyi veya bir
eyi bo
u bo
una tutmak, al
koymak.
hapsettirme
* Hapsettirmek i
i.
hapsettirmek
* Hapsedilmesine yol amak.
hap

r
k

* Aks
r
k.

hap

r
kl
* Aks
r
kl
.
hap

rma

* Hap

rmak i
i, aks
rma.

hap

rmak
* Aks
rmak.
hap

rtma
* Hap

rtmak i
i.
hap

rtmak
* Aks
rtmak.
hap
u

* Hap

rma sesi.

hapt

* "Bir tart

mada kar

s
ndakini susturmak ve kar

l
k veremez duruma getirmek" anlam
nda haptetmek
birle
ik fiilinde geer.
haptetme

* Haptetmek i
i.

haptetmek
* Kar

s
ndakini susturmak, cevap veremez durumunda b
rakmak.
har
* Birtak
m ikileme ve deyimlerde e
itli anlamlarla geer.
har
har gr
har gr

* S
cak, k
zg
n, yak
c
.
* tart

p eki
me, tart

p eki
erek.
* Bkz. har.

har har
har hur

* Grltl, bol ve srekli olarak.


* kar

kl
k ve anla
mazl
k.

har hur
* Bkz. har.
har vurup harman savurmak
* d
ncesizce ve hesaps
zca harcamak, bol bol harcay
p tketmek.
hara
hara

* At retilen iftlik, ayg


r deposu.
* Hare.

harabat
* Y
k
nt
lar, harabeler, viraneler.
* (Divan edebiyat
nda)
kili elence yeri, meyhane.
harabat
* Madd
eylere deer vermedii iin stne ba

na zenmeyen, da
n
k, derbeder.
* Vaktini meyhanelerde veya zevk ve sefada geiren (kimse).
harabatlik
* Harabat olma durumu, da

n
kl
k, derbederlik.
harabe

harabelik

* Eski alardan kalm

ehir veya yap


, ren, kal
nt
.
* Y
k
lm
veya y
k
lmaya yz tutmuyap
, y
k
.
* Harap olmuyer, ren.

haraca ba
lamak
* bir kimseyi belli zamanlarda kendisine belli miktarda para vermeye zorlamak.
haraca kesmek
* zorbal
kla para koparmak veya
kar salamak.
hara
* OsmanlTrklerinde genel olarak toprak sahiplerinden devlete al
nan vergi.
* OsmanlTrklerinde Mslman olmayanlar
n devlete demekle ykml olduklarvergi.
* Bir yerden, bir kimseden zorbal
kla al
nan para.
hara mezat satmak
* a
k art
rma ile satmak.
hara yemek (veya almak)
* ba
kas
n
n s
rt
ndan geinmek.
hara

* Hara toplamakla grevli olan kimse.


* Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para s
zd
ran kimse.

hara
l
k
* Hara
n
n grevi.
* Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para s
zd
ran kimsenin yapt

i
.
haral

* Haraca balanm

, vergi deyen.
harakiri
* Japonlarda karn
nb
akla de
me yoluyla kendini ldrme.
harala grele
* Telile.
haram

* Din kurallar
na ayk
r
olan, dince yasak olan.
* Yasak.

haram etmek
*o
eyden umulan yarar ve rahat
tatt
rmamak.
haram olmak
* bir
eyden gere
i gibi yararlanamamak.
haram olsun!
* "hayr
n
grme, grmesin!" anlam
nda kullan
lan bir sz.
haram para
* Yasa d

yollardan kazan
lan para.
haram yemek
* din inanlara ayk
rolarak, haks
z olarak bir
eye el atmak, sahip olmak.
harama ukur zmek
* nikhs
z olarak cinsel ili
kide bulunmak.
harami
* H
rs
z, haydut.
haramilik

* H
rs
zl
k, haydutluk.

harams
z
* Haram olmayan, haram kar

mam

.
haramzade
* Yasa d

birle
melerden doan ocuk, pi.
haran
* Byk tencere.
harap

* Bay
nd
rl
kalmam

, y
k
lacak duruma gelmi
, y
kk
n, viran.
* Bitkin, yorgun, peri
an.
* ok sarho
.

harap etmek
* harap duruma getirmek.
harap olmak
* harap duruma gelmek, harapla
mak, peri
an olmak.
harapla
ma
* Harapla
mak i
i.
harapla
mak
* Harap duruma gelmek, viran olmak, peri
an olmak.

harapl
k
harar

* Harap olma durumu, y


kk
nl
k.
* o
u k
ldan dokunmu
, byk uval.

harar gibi
* iine ok
ey alabilen, geni
, byk e
yalar iin kullan
l
r.
hararet

* Is
.
* S
cakl
k.
* Susama, susuzluk.
* Co
kunluk, ate
lilik.

hararet basmak
* ok susamak.
* vcut
s
sartma.
hararet kesmek (veya sndrmek)
* susuzlu
u gidermek.
hararet vermek
* susatmak.
hararetlendirme
* Hararetlendirmek i
i.
hararetlendirmek
* Hararetlenmesine yol amak.
hararetlenme
* Hararetlenmek i
i.
hararetlenmek
* Is
s
artmak.
* Canlanmak, k
z

mak.
hararetli
* Is
s
, s
cakl

fazla olan.
* Co
kun, ate
li, canl
.
hararetli hararetli
* Youn ve heyecanl
bir biimde, ate
li ate
li.
hara
o
haraza

haraza
harbe

harbi

* "iyi, gzel" Bir tr yn rgs.


* Kavga, grlt, kar

kl
k.
* fke, sinir.
* S

r
n t kesesinden
kan ta
.
* K
sa m
zrak.
* Harbi.
* Ate
li silhlar
n iini temizlemekte kullan
lan ubuk, harbe.
* Doru, hilesiz, temiz, mert.

harb

* Sava
la ilgili.
* OsmanlDevletiyle henz bar
durumunda bulunmayan, bir antla
ma yapmam
devletler ve bu
devletlerin uyruklar
.
* Osmanllkelerinde ticaretle u
ra
an yabancuyruklara verilen ad.
harbi basmak
* do
ru, h
zlyrmek.
harbi konu
mak
* dosdoru, gerei gizlemeden konu
mak.
harbilik

harbiye

* Doruluk, temizlik, mertlik.


* Ate
li silhlarda harbinin yerle
tirildi
i yer.
* Savai
leri.
* (byk H ile) Subay yeti
tiren yksek okul, harp okulu.

Harbiye Nezareti
* Osmanl
mparatorluunda Mill Savunma Bakanl

na verilen ad.
Harbiyeli
harcama

* Harp okulu
rencisi.
* Harcamak i
i, parayelden
karma, sarf.
* Bir
ey almak iin elden
kar
lan para, gider.

harcama kalemi
* Muhasebe i
lemleri iinde en fazla sat
n al
nan maddelerin btn.
harcamak
* Bir igrmek veya bir
ey sat
n almak iin parayelden
karmak, sarf etmek.
* Bir
ey yapmak iin kullanmak, tketmek.
* Birinin de
er ve onurunu k
r
cbir durum yaratmak.
* Manev ynden kt duruma d
rmek, feda etmek.
* Yok olmas
na, lmesine sebep olmak.
harcanabilir
* Harcanma zellii olan.
harcanma
* Harcanmak i
i.
harcanmak
* Harcamak i
i yap
lmak, harcamak i
ine konu olmak.
harcay

* Harcamak i
i veya biimi.
harc

* Ucuz, her keseye uygun.

harcolmak
* bir i
, birinin yapabilece
i nitelikte olmak.
harc
lem
* Herkesin alabilece
i, herkesin kullanabilece
i, herkesin i
ine yarayan, her keseye uygun.
* Hibir zellii olmayan, yenili
i olmayan, basmakal
p.

harc
rah

* Yolluk.

har

* Harcanan para, masraf.


* Resm i
lerde devlet veznesine denen para.
* Yap
da tu
la veya ta
lar
n rgsn pekitmek, duvarlars
vamak iin kullan
lan, toprak, saman veya kum,
kire, imento gibi
eyleri su ile kararak yap
lan amur, kar

m.
* Bir yeme
in yap
lmas
nda kullan
lan ve tat veren maddelerin btn.
* Giysiler dikilirken kullan
lan tamamlay
c
veya ssleyici
eyler.
* Bah
vanl
kta de
i
ik nitelikteki toprak vb. maddelerin kar

t
r
lmas
yla haz
rlanm
toprak.
harl

* Yap
lmasiin har denen.
* Har ile rlm
.
* Sslerle bezenmi(giysi).

harl
k
* Ufak tefek ihtiyalar iin ayr
lm
para.
hars
z

* Harc
olmayan.

hardal

* Turpgillerden 100-150 cm ykseklikte, sariekli, deriyi yak


cnitelikte olan ve tohumu hekimlikte
kullan
lan, tadacve bir y
ll
k bir bitki (Brassica nigra).
* Bu tohumun toz durumuna getirilmiveya sirke ile kar

t
r
larak yap
lm
macunu.
hardal rengi
* Kirli sar
renkte.
hardaliye
hardall

*
ine hardal kat
larak yap
lan zm

ras
.
* Hardalolan.

hardall
k
* Hardal yap
m
nda kullan
lan malzeme.
* Hardal konulan kap.
hardals
* Uzun iki enetli meyve.
hardals
z
* Hardalolmayan.
hare

harekt

hareke

* Baznesne, canl
, gz vb. nde dalgalan
r gibi grnen parlak izgiler, menevi
, dalg
r.
* zerinde dalgal
izgiler bulunan kuma
.
* ok sert ta
, mermer.
* Davran

lar, i
ler.
* Belli bir ama gzetilerek bir asker birlie yapt
r
lan manevra, arp

ma, evirme, kovalama gibi i


ler.
* Arap harfleriyle yaz
lm
metinlerde k
sa nlleri gstermek iin kullan
lan i
aret.

harekeleme
* Harekelemek i
i.

harekelemek
* Bir nsze hareke koymak.
harekeli
harekesiz

* Hareke konulmu
.
* Hareke konulmam

hareket
* Bir cismin durumunun ve yerinin dei
mesi, devinim.
* Vcudu oynatma, k
p
rdatma veya k
m
ldanma.
* Davran

.
* Yola
kma.
* Belirli bir amaca varmak iin birbiri ard
nca yap
lan ilerlemeler, ak
m.
* Yer sars
nt
s
, deprem.
* Devinim.
* (demir yollar
nda) Katarlar
n dzenlenmesi ve hangi saatlerde yola
k
p hangi duraklarda kar

la
acaklar
n
dzenleme i
leri.
* Bir paran
n yava
l
k, abukluk derecesi.
* Kas ve eklemlerin, belli do
al
artlar iersinde i
lemeleri sonucu vcut blmlerinde dzenli ve olumlu
etkilerle olu
turduklar
yer de
i
imi.
* Devinim.
hareket dairesi
* Demir yollar
nda hareket i
lerini dzenleyen, izleyen daire.
hareket etmek
* yola gitmek, yola
kmak.
* vcudu oynatmak, k
p
rdatmak veya k
m
ldamak, devinmek.
* davranmak.
* devinmek.
hareket noktas
* Bir i
in, bir yolculu
un vb.nin ba
lad

yer.
* Bir sorunun incelenmesinde ba
lang
olarak al
nan nokta.
harekete geirmek
* bir i
in yap
lmas
na sebep olmak, k
m
ldatmak, canland
rmak.
harekete gemek
* bir i
i yapmaya ba
lamak, bitirmek amac
ile bir i
e giri
mek.
harekete getirmek
* k
m
ldatmak, canland
rmak.
hareketlendirme
* Hareketlendirmek i
i.
hareketlendirmek
* Hareketlenmesine yol amak.
hareketlenme
* Hareketlenmek i
i.
hareketlenmek
* Hareket kazanmak, harekete gemek.
hareketli

* Hareketi olan, yer de


i
tirebilen, devingen, mteharrik.
* Canl
l
k gsteren, canl
, k
p
rdak.

hareketlilik
* Hareketli olma durumu, devingenlik.
hareketsiz
* Hareket etmeyen, yerinden k
m
ldamayan, durgun, dura
an.
hareketsizlik
* Hareketsiz olma durumu.
harek
* Hareket durumunda, devinim durumunda olan.
harelenme
* Harelenmek i
i.
harelenmek
* K
m
ldad
ka zerinde parlak izgiler grnmek, dalgalanmak.
hareli

* Haresi olan.

harem
* Saray ve konaklarda kad
nlara ayr
lan blm.
* Bu blmde oturan kad
nlar
n hepsi.
* Kar
, e
.
harem aas
* Osmanlsaraylar
nda ve byk konaklarda haremle selml
k aras
nda hizmet gren had
m, zenci kle,
had
m a
as
.
harem khyas
* Haremin al
veri
ine bakan erkek grevli.
haremlik
* Saray ve konaklarda kad
nlara ayr
lan blm, selml
k kar

t
.
* Kar
l
k, e
lik.
haremlik selml
k olmak
* bir yerde kad
nlar ayr
, erkekler ayroturmak.
Harezm yolu
* Bkz. algoritma.
harf

* Dildeki bir sesi gsteren ve alfabeyi olu


turan i
aretlerden her biri.

harf atmak
* sz atmak, tan
mad
bir kad
na uygunsuz szler syleyerek yakla
maya al

mak.
harf evirisi
* Transliterasyon.
harfendaz
* Onur k
r
csz syleyen.
harfendazl
k
* Harfendaz olma durumu.
harfi harfine
* Tastamam, uygun, gerekte oldu
u gibi.

harfitarif
harfiyen

* Arapada addan nce gelen ve ad


n belirli oldu
unu gsteren elif, lm harfleri, tan
ml
k.
* Harfi harfine, hibir dei
iklik yapmadan.

harharyas
* Harharyasgillerden, boyu 2 m' yi bulan ok tehlikeli bir kpek bal

tr (Carcharhinus lamia).
harharyasgiller
* Kpek bal
klartak
m
na giren bir familya.
harba

na vurmak
* ok k
zmak; azmak, kendini tutamayacak duruma gelme.
hargemek
* k
zg
nl

, s
cakl

, hevesi, istei veya fkesi azalmak.


har
l har
l
* Aral
ks
z olarak, durmaks
z
n, btn gcyle.
har
lanma
* Har
lanmak durumu.
har
lanmak
* (hayvan) Huysuzlanmak, huysuzluk etmek.
har
ldama
* Har
ldamak durumu.
har
ldamak
* Grltyle ve srekli olarak akmak; yanmak; al

mak.
har
lt
har
m

har
n

haricen
haric
hariciye

* Har
ldarken
kan ses.
* Sebze ve meyve bahesi.
* Tarla ve bahe evresindeki it.
* Bir
eyden huylan
p yrmeyen, geri geri giden (hayvan).
* Hain, huysuz.
* Obur.
* D

tan, d

ar
dan.
* D

la ilgili, d

tan olan.
* (devlet ynetiminde) D
i
leri.
* Ameliyatveya tedaviyi gerektiren hastal
klarla ilgilenen hekimlik kolu.
* Hastahanelerde bu hastal
klarla ilgilenen blm.

hariciye naz
r
* D
i
leri bakan
.
hariciyeci
* D
siyaset ile ura
an meslek adam
.
* Hariciye hastal
klaruzman hekimi.

hariciyecilik
* Hariciyeci olma durumu.
hari

* D

, d

ar
.
* Yabanclke, d

ar
.
* D

ta kalmak zere, d

nda say
lmak zere.

hari olmak
* o i
in iinde olmamak.
hariten gazel okumak (veya atmak)
* bir konuyu iyice bilmeden, zerinde grve d
nce ileri srmek.
* bir konu
maya yersiz ve zamans
z kat
lmak.
harika

* Yarad
l

n ve imknlar
n stnde nitelikleriyle insanda hayranl
k uyand
ran (
ey).
* ok byk bir hayranl
k uyand
ran, eksiksiz, kusursuz, tam, mkemmel.

harikalar yaratmak
* hayranl
k uyand
racak ba
ar
lar kazanmak.
harikulde
* E
i grlmemi
,
a
k
nl
k yarat
c
, olaanst.
* ok gzel.
harikuldelik
* Harikulde olma durumu veya zellii, olaanstlk.
harim
* Girilmesi yabanc
ya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer.
harir
haris

*
pek.
*
stekli, a gzl, bir
eyi ok fazla isteyen, h
rsl
.

harita

* Co
rafya, tarih, dil, nfus vb. olgularla ilgili yeryznn veya bir paras
n
n, belli bir orana gre
kltlerek dzlem zerine izilen tasla

.
haritac

* Harita yapan kimse, kartograf.

haritac
l
k
* Haritacolma durumu.
* e
itli amalara ynelik haritalar
n yap
m yntemi, kartografi.
haritada olmak
* gz nnde bulundurulmasgerekmek.
haritadan silinmek
* bir lke, ba
ka devletin hkimiyeti alt
na girmek.
* (bir ky, kasaba) savaveya deprem gibi bir olay sonunda yok olmak.
harital
k
hark

* Haritalar
n sakland
yer.
* Bkz. ark.

harlak
harlama
harlamak

harlatma

* Har
ltile akan su, a
layan.
* Harlamak i
i.
* (ateiin) Kuvvetlenmek, harlbir biimde yanmak.
* Birden fkelenerek ba

rmak, birine
k

mak.
* Harlatmak i
i.

harlatmak
* (ate
i) Kuvvetlendirmek, alevlendirmek.
harl

* Kuvvetli, har
l har
l yanan.

harman

* Tah
l demetlerinin zerinden dven geirilerek tanelerin ba
aklar
ndan ayr
lmasi
i.
* Bu i
in yap
ld

yer veya mevsim.


* Birok e
itten birer para al
p yeni birle
im olu
turma i
i.
* (k
t
l
kta) Selloz a
lmasa
amas
ndan ba
lay
p k
t veya karton sayfas
n
n meydana gelmesine kadar
kullan
lan bir veya birka k

t hamuru ile di
er malzemelerin meydana getirdi
i sulu sspansiyon.
harman evirmek
* harmanlamak.
harman orman
* Bkz. karman orman.
harman dvmek
* ekin tanelerini saptan ay
rmak i
ini yapmak.
harman etmek (veya yapmak)
* birok e
itten birer para al
p yeni bir birle
im olu
turmak.
harman savurmak
* tah
lsamandan ay
rmak iin dvlm
n rzgra kar

savurmak.
harman sonu
* Harmandan sonra kalan, toprakla kar

m
tah
l.
* Byk bir varl
k veya i
ten sonra kalan blm.
harman sonu dervi
lerin
* bir i
in sonunda iyi pay alanlar iin sylenir.
harman yeri
* zerinde harman dvlen, s
k

t
r
lm
sert toprak alan.
harmanc
* Harman i
i ile u
ra
an kimse.
harmanc
l
k
* Harmancolma durumu.
* Harmanc
n
n yapt
i
.
harmandal
* (Ege blgesinde) Bir e
it zeybek oyunu.

harmani

* Btn vcudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalbir e


it st giysisi, pelerin.

harmaniye
* Bkz. harmani.
harmanlama
* Harmanlamak i
i.
harmanlamak
* Harman etmek.
* Bir ember olu
turacak biimde dola
mak.
* (gemi) Az bir dmen a
s
yla byk bir e
ri izerek yrmek.
harmanlanma
* Harmanlanmak i
i.
harmanlanmak
* Ttn, ay, iki gibi
eylerin birka e
idi birbirine kat
l
p kar

t
rmak.
* (Ay) evresinde a

l olu
mak.
harmanlatma
* Harmanlatmak i
i.
harmanlatmak
* Harman yapt
rmak.
harmanl
k
* Harman iin gerekli e
ya.
* Harman yeri.
harmoni

* Armoni.

harmonyum
* D
grn
piyanoya benzeyen, kr
ayakla i
letilen kk org.
harnup
harp
harp

* Keiboynuzu.
* Sava
.
* Dik tutularak parmakla al
nan, k
eli ve telli, byk alg
, arp.

harp amak
* Bkz. savaamak.
* Bir konuda gl biimde mcadele etmek, bir konuyu
iddetle savunmak.
harp akademileri
* Trk SilhlKuvvetlerine kumandan ve kurmay subay yeti
tiren okullar.
harp dairesi
* Mill Savunma Bakanl

nda savagereleri ile ura


an daire.
harp mall
* Sava
ta sakat kalm
asker.
harp okulu
* Trk SilhlKuvvetlerine subay yeti
tiren yksek okul, harbiye.

harp zengini
* Savas
ras
nda yolsuz kazanlar salayarak k
sa srede zengin olan kimse.
Harput kftesi
* K
yma, ince bulgur ve fesleen gibi dei
ik koku ve baharatla haz
rlanan sulu kfteli yemek.
harrangrra
* Grlt ile ve zensiz olarak.
harrup
hars

hart
hart hart

* Harnup.
* Tarla srme.
* Kltr.
* (
s
rmak, yemek vb. iin) Birden ve sert bir biimde.
* Sert ve kaba ses
kararak.

hart hurt
* A
z dolusu
s
rarak ve ses
kararak (yemek).
harta
hartadak
hartadan

* "S
ras
z, sayg
s
z davran

larda bulunmak" anlam


nda hartashurtasolmamak deyiminde geer.
* Ans
z
n ve serte (
s
rmak, kapmak).
* Bkz. hartadak.

hartama
* Kiremit yerine kullan
lan veya kiremit alt
na konulan ince tahta.
harttadak
* Bkz. hartadak.
hartu
has

* Merminin arkas
ndan namluya srlen bezden veya kartondan barut kesesi.
* zg, mahsus.
* Kat

ks
z, en iyi cinsten; saf.
*
yi nitelikleri kendinde toplam
olan (ki
i).
* OsmanlDevletinde yz bin akeyi a
an dirlik.
* Hkmdara zg olan.

has un
* Kepeinden btnyle ayr
lm
birinci s
n
f un.
hasa

* Bkz. hasse.

Hasanpa
a kftesi
* F
r
nda ka
ar ve maydanoz, soan kar

mile haz
rlanan sosla pi
irilen kfte.
hasar

* Herhangi bir olay


n yol at

, k
r
lma, dklme, y
k
lma gibi zarar.

hasara u
ramak
* zarar grmek, y
k
lmak, harap olmak.
hasarl

* Hasara u
ram

hasat
* rn kald
rma, ekin bime i
i.
* Bu biimde toplanm
rn.
hasat
* rn kald
rma, toplama, ekin bime i
i ile u
ra
an kimse.
hasat
l
k
* Hasatolma durumu.
* Hasat
n
n i
i.
hasbelkader
* Rastlant
sonucu olarak, tesadfen.
hasbetenlillh
* Tanriin, Tanru
runa, Tanrr
zasiin, hibir kar

l
k beklemeksizin.
hasb
hl

* Syle
i, sohbet.

hasb
hl etmek
* syle
mek, kar

l
klkonu
mak, sohbet etmek.
hasb

* Gnll ve kar

l
ks
z yap
lan.
* Sebepsiz.

hasb gemek
* (bir
eye) nem vermemek, ilgi gstermemek, k
sa kesmek.
hasblik

* Gnll ve kar

l
ks
z iyapma, gnlllk.

hasebi nesebi
* Soyu sopu.
hasebiyle
* Dolay
s
yla, ...-dan / -den tr.
haseki

* OsmanlDevletinde bir grevde eskimiolanlara verilen unvan.


* Bostanc
oca

n
n kk dereceli subaylar
.
* Osmanlsaray
nda karava
lar aras
ndan seilen padi
ah gzdesi.

haseki sultan
* Padi
ahtan ocuu olan karava
.
hasekikpesi
* D
n ie
igillerden bir ss bitkisi (Aquilegia).
hasenat
hasep

* Yararl
, iyi, gzel i
ler.
* Ki
isel zellikler, nitelikler.

haset

* K
skanl
k, ekememezlik, gn.

haset etmek
* k
skanmak, ekememek, gnlemek.
haseti
* K
skan, gnc.
hasetlenme
* Hasetlenmek i
i.
hasetlenmek
* K
skanmak, ekememek.
hasetli

* Haset dolu.

hasetlik
* Haset olma durumu, haseti davran

, k
skanl
k, gnclk.
has
l
hs
l

* Yeni ba
ak tutmaya ba
lam
ye
il ekin.
* Olan, ortaya
kan; grnen.

hs
l olmak
* ortaya
kmak, tremek.
hs
la
* Bir i
ten elde edilen sonu.
hs
lat

* rn.
* Gelir, kazan.

hs
latl
* Gelir getiren; rn veren.
hs
l

* Szn k
sas
, k
sacas
.

hs
l
velkelm
* Szn k
sas
, k
sacas
, zetlersek.
hs
l
kelm
* Bkz. hs
l
velkelm.
has
m

has
mca
has
ml
k

has
r

* D
man, ya

.
* Bir oyun, dava veya yar

ta kar
taraf.
* Has
m gibi davranarak.
* Has
m olma durumu.
* D
manl
k, ya

l
k.
* Saz, kabuk, yaprak gibi bir bitki maddesiyle rlmtaban veya tavan rts.

* Tamamveya bir blm byle bir rgden yap


lm
olan.
has
r
* Ay
rma, (bir
eyi) zg k
lma.
has
r otu

* Has
r otugillerden, batakl
klarda yeti
en dz, ince uzun ve dayan
kl
olan yapraklar
k
t
k yapmaya, has
r ve
zembil rmeye yarayan bir saz, zembil otu, semerci saz
, su kam

, kofa, kiliz (Typha).


has
r otugiller
* Su k
y
lar
nda yeti
en, rne
i has
r otu olan bir bitki familyas
.
has
ralt
* "Bir i
i isteyerek, bilerek ve haks
z olarak yrtmemek, rtbas etmek" anlam
nda has
raltetmek deyiminde
geer.
has
rc

* Has
r ren veya satan kimse.

has
rc
l
k
* Has
r rme zanaatveya satma i
i.
has
rlama
* Has
rlamak i
i.
has
rlamak
* Has
rla d
emek, stn has
rla rtmek.
has
rlanma
* Has
rlanmak durumu.
has
rlanmak
* Has
rla d
enmek, st has
rla rtlmek.
has
rl
* Has
rolan, has
rla kaplanm
olan.
* Has
rla kaplanm

i
e.
hasis
* Cimri, pinti, k
sm
k.
* Baya

, insanklten, alak.
hasislik
* Hasis olma durumu.
* Hasis davran

.
hasislik etmek
* cimrice davranmak.
hasiyet

hasiyetli
haslet
haspa

* zglk, hassa.
* (yiyecek ve iecek iin) Yarar, etki.
* (yiyecek ve iecek iin) Yararl
, etkili.
*
nsan
n yarad
l

ndan gelen zellik, huy.


* K
z veya kad
nlara
aka veya alay yollu sylenen sz.

hasret

* zlem.

hasret ekmek
* zlem duymak.
hasret gitmek
* zlemini ektii, sevdi
i bir yere veya kimseye kavu
amadan lmek.
hasret kalmak
* zlemek.
hasretini ekmek
* ok zlemek.
* ihtiya duydu
u hlde o
eyi elde edememenin znts iinde bulunmak.
hasretli
hasretlik

* Hasreti olan, zlemli.


* Sevilen bir
ey veya kimseden ayrkalma durumu, ayr
l
k.

hasretme
* Hasretmek i
i.
hasretmek
* Bir
eyin btnn birine, bir
eye ay
rmak, vermek.
hasrolunma
* Hasrolunmak durumu.
hasrolunmak
* Bir
ey btnyle birine verilmek, ayr
lmak.
hassa
* zglk, zellik, hasiyet.
hassa askeri
* Hkmdar
korumakla grevli asker s
n
f.
hassas

(alet).

* Duyum ve duygularalg
layan.
* abuk duygulanan, duygun, duyar, duyarl
, ili, al
ngan.
* abuk etkilenen.
* Yap
mve bak
mzen isteyen, aksamadan ok do
ru al

an, kesin ller gerektiren i


lerde kullan
lan

hassas olmak
* duyarlbulunmak, abuk duygulanmak.
hassasiyet
* Hassasl
k, duygunluk, duyarl
k.
hassasl
k
* Hassas olma durumu, hassasiyet.
hassaten
hasse

* Ayr
ca, zellikle, bilhassa.
* Bir e
it pamuklu kuma
, patiska.

hasta

* Sal
bozuk olan, esenli
i yerinde olmayan (kimse, hayvan).
* Zihinsel yetenekleri bozulmuolan.
* Paras
z, z
rt.

hasta bak
c
* Tedavi ile ilgili hekimin buyruklar
nyerine getirip hastaya bakan hem
irelere yard
m eden kimse.
hasta bak
c
l
k
* Hasta bak
c
olma durumu.
* Hasta bak
c
n
n i
i.
hasta etmek
* hasta olmas
na yol amak.
hasta ol benim iin, leyim senin iin
* ki
i kendisi iin bir fedakrl
kta bulunan kimseye kar
s
rasgelince daha byk fedakrl
kta bulunur.
hasta olmak (veya d
mek)
* hastalanmak.
hastahane
* Hastalar
n yat
r
larak tedavi edildikleri sal
k kurumu.
hastahanelik
* Hastahaneye kald
r
lacak durumda olan.
hastahanelik etmek
* birini a

r
derecede dvmek.
hastahanelik olmak
* hastahaneye yatmay
gerektirecek kadar hastalanmak.
* ok dayak yemek.
hastahaneye kald
rmak (veya yat
rmak)
* tedavi amac
yla hastahaneye gtrmek.
hastaland
rma
* Hastaland
rmak i
i veya biimi.
hastaland
rmak
* Hasta etmek, hastalanmas
na sebep olmak.
hastalan

* Hastalanmak i
i veya biimi.
hastalanma
* Hastalanmak i
i.
hastalanmak
* Sal
bozulmak, esenlii yerinde olmamak, hasta olmak.
hastal
k

* Organizmada birtak
m dei
ikliklerin ortaya
kmas
yla fizyoloji grevlerinin bozulmasdurumu, sayr
l
k,
maraz, esenlik kar

t
.
* Ruh sa
l

n
n bozulmasdurumu.
* Bitkilerin yap
lar
nda grlen bozukluk.
* A

rd
knlk, tutku.
hastal
k almak (hastal
k kapmak veya hastal
a tutulmak)
* bula

cbir hastal
a yakalanmak.

hastal
k tablosu
* Hastan
n yata

n
n ba

nda bulunan ve hastal

n seyrini gsteren levha.


hastal
kl
* Vcut direnci az olan, abuk hastalanan, mariz.
hastasolmak
* bir
eye ok d
kn olmak.
hastel

* Daha ziyade genlerin ve ara


t
rmac
lar
n konaklamasiin yap
lm
ve belirli kurallara gre ynetilen
ekonomik tesisler.
hasut
ha
a
h

* K
skan, gnc.
* Belleme (II).
* Bir durum veya davran

n kesinlikle kabul edilmediini anlat


r.
* Dine ayk
rgrlen bir ihtimalden sz edilirken, zorunlu olarak kullan
l
r.

h
huzurdan (veya huzurunuzdan)
* uygunsuz bir
ey sylemek zorunda kal
nd

nda ba

lanma dilei anlat


r.
h
smme h

* "yle olmas
na ihtimal yok, yle de
ildir" anlam
nda kullan
l
r.
ha
arat

ha
ar

ha
ar
ca

* Bcekler.
* Deersiz ve zararl
kimseler.
* ok yaramaz, ele avuca s

mayan (ocuk).
* Huysuz, azg
n (hayvan).
* Biraz ha
ar
.
* Ha
ar
ya yak

r biimde, ha
argibi.

ha
ar
la
ma
* Ha
ar
la
mak i
i.
ha
ar
la
mak
* Ha
ardavran

larda bulunmak.
ha
ar
l
k

ha
at

* Ha
arolma durumu.
* Ha
ar
ca davran

.
* Darmada
n
k, i
e yaramaz, bozuk, kt.
* Yorgun, bitkin.

ha
at etmek
* bozmak, kullan
lmaz duruma getirmek.
* (birini) dvmek, peri
an etmek, a

rlde h
rpalamak.
ha
at olmak
* bozulmak, kullan
lamaz duruma gelmek.
* yorulmak, peri
an olmak.

ha
at
kmak
* bozulmak, i
e yaramaz duruma gelmek.
* ok yorulmak, bitkinle
mek.
ha
efe
ha
ere

* Ba

k.
* Bcek.

ha
ha

* Gelincikgillerden, kapsllerinden afyon, tohumlar


ndan ya
kar
lan bir y
ll
k ve otsu bir kltr bitkisi
(Papaver somniferum).
ha
haya

* Ha
ha
tan
kar
lan ve yiyecek olarak kullan
lan ya.
ha
ha
hane
* Ha
ha

n i
lendii yer.
ha

l
ha

llama

* Dokumac
l
kta kullan
lan unlu veya iri
li s
v
.
* Ha

llamak i
i.

ha

llamak
* Dokumayunlu veya iri
li s
v
ya bat
rmak.
ha

m ha

m
* Ha
lanmak fiili ile birlikte kullan
larak bu fiili peki
tirir.
ha

r ha

r
* (sert ve kuru
eyler iin) Ha

rdayarak, ha

rt
lses
kararak.
ha

r hu
ur
* Ha

rdayarak, ha

rt
lses
kararak.
ha

rdama
* Ha

rdamak i
i.
ha

rdamak
* K

t, kolal
kumagibi sert
eyler birbirine srtnrken kal
n ve bo
uk ses
karmak.
ha

rt
ha

rt
l
ha
in

* Ha

rdarken
kan ses.
* Ha

rt
solan, ha

rdayan.
* Sert, k
r
c
, gnl k
r
colan.

ha
inle
me
* Ha
inle
mek i
i.
ha
inle
mek
* Sertle
mek, gnl k
r
cdavran

larda bulunmak.
ha
inlik

* Ha
in olma durumu, ha
in davran

ha
ir

* Toplanma, bir araya gelme.


* K
yamet gnnde lleri diriltip mah
ere
karma.

ha
ir ne
ir
* Kayna
ma, bir arada olma.
ha
ir ne
ir etmek
* kayna
t
rmak, bir arada bulundurmak.
ha
ir ne
ir olmak
* kayna
mak, bir arada bulunup ura
mak.
ha
i
* Hint kenevirinden
kar
lan esrar.
* Kuru ot.
ha
iv
* Doldurma.
* Yaz
yveya konu
may
gereksiz ayr
nt
larla uzatma.
ha
iye
* Bir yazsayfas
n
n alt
na, metnin herhangi bir noktas
yla ilgili olarak yaz
lan a
klama, dipnot.
ha
lak
ha
lama

ha
lamak

* K
zg
n, kaynar, ok s
cak.
* Ha
lamak i
i.
* Ha
lanarak pi
irilen.
* Bir
eyin stne kaynar su dkmek veya bir
eyi kaynar suya dald
rmak.
* Suda kaynatarak pi
irmek.
* (kaynar s
viin) Yakmak.
* (don, k
ra
iin) Bitkilere zarar vermek.
* Dalamak.
* Serte paylamak, azarlamak.

ha
laml
lar
* Bir hcrelilerden, vcutlar
nda hareketi sa
layan kirpiimsi titrek tyleri veya beslenme i
ini gren
ekmeleri olan, ou sularda ya
ayan ve ancak mikroskopla grlebilen hayvanlar s
n
f
.
ha
lan

* Ha
lanma biimi.
ha
lanma
* Ha
lanmak i
i.
ha
lanmak
* Ha
lamak i
i yap
lmak.
* Kaynar su vb. dklmek, kaynar su vb. ile yanmak.
ha
latma
* Ha
latmak i
i.
ha
latmak
* Ha
lamak i
ini yapt
rmak.
ha
met

* Grkem.

ha
metli

ha
viyat
ha
yet
hat

* Grkemli.
* Hkmdarlara verilen unvan.
* Szde ve yaz
da ha
iv olan blmler.
* Korku, korkma.
* izgi.
* Yaz
.
* Ula

m sa
layan bir ta

t
n urad

yerlerin btn, yol, geek.


* Elektrik ak
m
ta

yan tel veya kablo sistemi.


* Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla ileti
im sa
layan yol, kanal.
* S
n
r.
* Yz biimlendiren izgi veya k
r

kl
k.
* Vcut biimi.

hat bekisi
* Demir yolunu, telefon, telgraf hatlar
ngzetleyip koruyan grevli kimse.
hat ekmek
* telefon, telgraf tellerini d
emek veya direklere germek.
hata

* Yanl

, yanl

l
k, yan
lg
.
*
stemeyerek ve bilmeyerek yap
lan yanl

, yan
lma, yan
lg
.
* Su, gnah, kusur.

hata etmek (veya i


lemek)
* yanl

l
k yapmak; yan
lg
ya d
mek.
hata vuru
u
* Ceza at

.
hatal
* Hatasolan, yanl

bulunan.
hatas
z

* Hatasolmayan, yanl

bulunmayan.

hataya d
mek
* yan
lmak.
hat
l

* Duvarberkitmek iin ta
lar
n aras
na yatay olarak yerle
tirilen direk.

hat
llama
* Hat
llamak i
i.
hat
llamak
* Duvarhat
lla glendirmek.
hat
r

* D
nme, ak
lda tutma, haf
za, zihin, ak
l.
* Gnl, kalp.
* Birine kar
duyulan sayg
, sevgi.
* Durum, keyif, hl.

hat
r almak
* Bkz. gnl almak.
hat
r bels
* Sevgi, saygduyulan biri iin katlan
lan s
k
nt
.
hat
r gnl bilmemek (saymamak veya tan
mamak)
* sayg
, sevgi duydu
u kimsenin gcenmesini bile gze alarak doru bildi
ini yapmak.
* k
r
cdavranmak.
hat
r hat
r
* Sert
eyler kesilir, yenilir, kopar
l
rken
kan sesi anlat
r.
hat
r hutur
* Bkz. hat
r hat
r.
hat
r iin itavuk yemek
* bir ki
iyi gcendirmemek iin yap
lmas
g olan
eyleri bile yapmak.
hat
r senedi
* Gerek bir ticar i
leme ve bir alacaa dayanmayan, gerek duruma uymayan, yaln
z herhangi bir ki
iye
para salan
lmasamac
yla dzenlenerek imzalanan senet.
hat
r sormak
* Bkz. hl hat
r sormak.
hat
ra
* Gemi
te ya
anm
e
itli olaylardan bellein sakland

her trl iz, an


.
* Anda, anmal
k, yadigr.
hat
ra (veya hat
r ve hayale) gelmemek
* bir
eyin gerekle
eceini, olaca

n
hi d
nmemek.
hat
ra defteri
*
ine hat
ralar
n yaz
ld

defter.
hat
rat

* An
lar, anda.

hat
riin
* gnl hoolsun diye.
hat
riin
* yznden, sebebiyle.
hat
rkalmak
* gcenmek, k
r
lmak.
hat
rsay
l
r
* olduka ok.
* nemli, sayg
n, sayg
de
er.
hat
r
na bir
ey gelmesin
* bir d
ncede, szde veya davran

ta kt bir ama gdlmedi


ini anlat
r.
hat
r
na gelmek
* hat
rlamak, akl
na gelmek.
hat
r
nda kalmak
* unutmamak, hat
rlamak.
hat
r
nda olmak

* unutmam
olmak.
hat
r
nda tutmak
* unutmamak.
hat
r
ndan (veya hat
r ve hayalinden) gememek
* hi akl
na gelmemek, hi d
nmemek.
hat
r
ndan
kmamak
* sevdii, sayd

birinin isteini reddetmeyip gnln k


rmaktan ekinmek.
hat
r
nhoetmek
* sevindirmek, memnun etmek.
hat
r
nk
rmak
* zmek, gcendirmek.
hat
r
nsaymak
* gerekli sayg
ygstermek.
hat
r
nsormak
* hl hat
r sormak.
hat
rlama
* Hat
rlamak durumuna konu olmak, an
msama.
hat
rlamak
* Bilinip unutulan bir
eyi akla getirmek, an
msamak.
hat
rlanma
* Hat
rlanmak durumu, an
msanma.
hat
rlanmak
* Hat
rlamak durumuna konu olmak, an
msanmak.
hat
rlatma
* Hat
rlatmak durumu, an
msatma.
hat
rlatmak
* Birisinin unuttu
u bir
eyi akl
na getirmek, an
msatmak.
* Birinin bir
eyi unutmamas
nsalamak, uyarmak.
hat
rl
* Hat
r
say
lan, etkili, sayg
n.
hat
rs
z

* Hat
r
say
lmayan, etkisiz, sayg
n olmayan.

hat
r
inas
* Sayg
l
, hat
r sayan, hat
r k
rmayan.
hatif

* Sesi i
itilen fakat kendisi grlmeyen.
* Gaipten seslenir gibi haber veren melek.

hatiften gelmek
* gaipten ses gelmek.
hatim
* Sona erdirme, bitirme.
* Kur'an'ba

ndan sonuna kadar okumak.

hatim indirmek
* Kur'an'ba

ndan sonuna kadar okuyup bitirmek, hatmetmek.


hatim srmek
* bitirmek iin Kur'an'okumaya devam etmek.
hatime
* Son, sonu.
* Bir eser veya yaz
n
n sonu, son blm.
hatime ekmek
* son vermek.
hatip

* Topluluk kar

s
nda sz syleyen kimse, konu
mac
.
* Bir topluluk kar

s
nda etkili, a
k, dzgn konu
arak bir d
nceyi anlatmada, bir duyguyu a

lamada
yetenekli kimse.
* Camilerde hutbe okuyan hoca.
hatiplik

* Hatip olma durumu.

hatmetme
* Hatmetmek i
i.
hatmetmek
* Sona erdirmek, bitirmek.
* Kur'an'veya herhangi bir kitab
ba
tan sona kadar okuyup bitirmek, sona erdirmek.
hatmi

* Ebegmecigillerden, bazcinslerinin kk ve iekleri hekimlikte kullan


lan ok y
ll
k otsu bir ss bitkisi,
aa kpesi (Althaea officinalis).
hatta
hattat

hattatl
k

* Bile, hem de, stelik, ayr


ca.
* El yaz
sok gzel olan sanat
.
* Mesle
i hattatl
k olan kimse.
* Hattat olma durumu.
* Hattat sanat
.

hatt
hareket
* Tutulan yol, tutulacak yol, davran

, tutum.
hatun

hav
hava

* Kad
n.
* Bayan, han
m.
* E
, zevce.
* Yksek makamdaki kad
nlara ve hakan e
lerine verilen unvan.
* Kadife, uha, yn vb. nin yzeyindeki ince ty.
* Hava yuvar
nolu
turan, btn canl
lar
n solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, ak

kan gaz kar

m
.
* Meteorolojik olaylar
n btn.
* Canl
lar zerindeki etkisine gre hava yuvar
n
n durumu.
* Gkyz.
* evreyi ku
atan bo
luk.

* Gkyz do
rultusunda.
* Esinti.
* Mzik paralar
nda tr.
* Mzik aletlerinden
kan ses perdesi.
* Keyif, lem.
* (grn
, davran

, sz vb. iin) Bir kimsenin durumunu belirten zellik.


* Tarz, slp.
* Durum, ortam, atmosfer.
* Sonusuz, anlams
z, bodurum, davran

, sz vb.
* ekicilik, albeni, al
m, cazibe.
hava amak (veya a
lmak)
* bulutlar da

lmak.
hava ak
m
* Dei
ik sebeplerle atmosferde havan
n yer dei
tirmesi.
hava alan
* Uaklar
n kalk
p inmesi iin yap
lm
dz, a
k ve asfaltlanm
geniyer, uak alan
.
hava almak
* a
k havada gezmek.
* umdu
unu bulamamak, hibir
ey kazanmamak.
* ferahlamak, a
lmak, hovakit geirmek.
hava almak
* iine hava girmek.
* ferahlamak, a
lmak, hovakit geirmek.
hava at

* Basketbol ve futbolda hakemin iki tak


mdan birer oyuncunun aras
nda topu havaya atarak, duran oyunu
yeniden ba
latmas
.
hava bas
nc
* Yer yuvar
n
evreleyen havan
n yeryzndeki bir alana uygulad
kuvvet.
hava basmak
* Bkz. hava vermek.
* byklenmek, gururlanmak.
hava bilgisi
* Meteoroloji.
hava birli
i
* Hava kuvvetleri iinde yer alan asker birlik.
hava bo
altma makinesi
* Bo
alta.
hava bo
lu
u
* Yeryzndeki engebelerin havada do
urdu
u yo
unluk farklar
.
hava bozmak
* havada yamur veya f
rt
na belirtileri gzkmek.
hava bulanmak
* ya
mur ya
acak duruma gelmek.
hava almak
* her biri, birbiriyle eli
en, birbirine uymayan davran
ve d
ncede bulunmak.
hava arpmak

* iklim ve rzgr olumsuz etkilemek.


hava de
i
imi
* Hastalar
n daha abuk iyile
mesi, yorgunluklar
n giderilmesi gibi amalarla yap
lan evre de
i
iklii,
tebdilihava.
* Havan
n kapanmas
, amas
,
s
nmas
, soumasgibi de
i
imlerin genel ad
.
hava de
i
tirmek
* iklimi de
i
ik bir yere gidip bir sre oturmak.
hava deli
i
* Bir
eyin iindeki havan
n yenilenmesine yarayan delik.
hava durumu
* Metoroloji ile ilgili olaylar
n btn.
hava dzenleyicisi
* Kapalyerlerde s
cakl
k ynnden istenilen hava
artlar
nsalayan ara.
hava gaz
* Maden kmrnden
kar
lan, yak
larak

k veya
ssa
lanan gaz.
* Bolf, nemsiz
ey.
hava gazbeki
* Hava gazile al

an lmban
n ucu.
hava gazf
r
n
* Hava gazile al

an f
r
n.
hava gazsayac
* Hava gazsarfiyat
nlen alet, gaz sayac
.
hava haritas
* Hava durumlar
n
n i
lendi
i zel yeryz haritas
.
hava ho
* "bir
eyin olmas
yla olmamasaras
nda fark yok" anlam
nda kullan
l
r.
hava hukuku
* Havada ula

mdzenlemek iin konulmuhukuk kurallar


n
n btn.
hava indirme
* Hava kuvvetlerine ait birliklerin hava yoluyla gerekle
tirdi
i harekt.
hava iyi (veya fena) esmek
* ortamla ilgili her trl
art uygun (veya kt) durumda olmak.
hava ka
rmak
* (nesneler iin) iindeki havay
tutamay
p d

ar
ya vermek.
hava kanal
* Havaybir yerden ba
ka bir yere iletmekte kullan
lan kanal (boru).
hava kapa

* Bir kanaldan geen havan


n niceliini ayarlayan kapak.
hava kapanmak
* gkyz bulutlarla rtlmek.
hava kararmak
* gne
in batmas
yla ortal
k yarkararmak.
* gkyz iyice bulutlanmak.

hava kesesi
* Bal
klar
n a
a
ve yukarinip
kmalar
nsa
layan, hava ile dolup bo
alan kese.
* Ku
larda vcudun e
itli yerlerinde bulunan ve akciere ba
lolan bo
luklar.
* Birok bceklerde trake borularzerinde yer alm
olan hava dolu
i
kinlikler.
hava kprs
* Zorunlu durumlarda iki
ehir veya lke aras
nda hava yoluyla sa
lanan srekli ula

m.
hava kuvvetleri
* lkenin havadan savunulmas
n
salamak iin uak, helikopter, balon gibi aralardan ve bunlarla ilgili yer
hizmetlerinden, kurulu
lar
ndan olu
an te
kilt.
hava kre
* Hava yuvar
.
hava liman
* ehirler veya lkeler aras
hava yolu ula

miin gerekli teknik ve ticar kurulu


lar
n btn.
* Bu alt yap
n
n yerle
tirilmesini, i
letilmesini ve geli
tirilmesini salayan kurulu
.
hava meydan
* Hava liman
.
hava musluu
* Radyatrlerde olu
an souk havan
n d

arat
lmas
nsa
layan musluk.
hava oyunu
* Bir mal fiyat
n
n ykselece
i umuduyla o maldan, szde ileride teslim al
nmak zere, bir parti sat
n almak
ve vakit gelince bu mal
n pahalan
p ucuzlad

na gre fiyat fark


nsat
c
dan almak veya demek
eklinde giri
ilen bir
e
it talih oyunu.
hava paras
* Bir yeri kira ile tutabilmek iin sahibine veya iindeki kirac
ya a
ktan verilen para.
hava patlamak
* f
rt
na
kmak.
hava raporu
* Hava durumu.
hava sahas
* Bir devletin yaln
z kendisinin kullanma hakkoldu
u, ba
ka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak
yararlanabilecei gkyz paras
.
hava szgeci
* Otomobillerde motora ve hava kompresrne giden havayszmeye yarayan alet.
hava
artlar
* Hava durumu.
hava tahmini
* K
sa bir sre iin havan
n nas
l olaca

nbulma.
hava ta

* Gk ta

.
hava tebdili
* Hava de
i
imi.
hava ula

m
* Hava yolu ula

m
.

hava ss
* Asker havac
l
kla ilgili pln ve programlardzenleyen merkez.
hava vermek
* tekerlek vb. cisimleri hava ile
i
irmek;
i
kinli
ini art
rmak, hava basmak.
* akci
erlere bas
n alt
nda hava veya oksijen doldurmak.
hava yast

* Ta

tlarda kaza riskini azaltmaya ynelik hava bas


nlyast
k.
hava yast
kl
* Hava yast
olan.
hava yolu
* Hava ta

tlar
n
n uus
ras
nda izlemeye zorunlu olduklaryol.
hava yolu ile
* uakla.
hava yolu ula

m
* Hava ta

tlar
yla yolcu, yk vb. e
yalarta

ma i
i.
hava yuvar
* Yer yuvar
n
ku
atan e
itli gaz katmanlar
ndan olu
an rt, atmosfer.
havac

* Hava ta

tlar
nda grevli kimse.
* Hava kuvvetlerine balasker.

havac
l
k
* Havacolma durumu.
* Havac
n
n yapt

i
, havada uma tekni
i.
* Hava seferlerini ve bu konu ile ilgili teknikleri inceleyen bilim dal
.
havac
va
* S

rdiligillerden, Akdeniz blgesinde yeti


en ve kklerinden k
rm
zboya elde edilen ok y
ll
k otsu bir
bitki (Alkanna tinctoria).
* Deer ve nemi olmayan, bo
.
havada kalmak
* yerden yksekte bulunmak.
* sonuca ula
mamak.
* bir iddia dayanaks
z oldu
undan kan
tlanmamak.
havadan

* Emeksiz, a
ktan.
* Bo
, deersiz.

havadan sudan (konu


mak)
* geli
igzel, dereden tepeden (konu
mak).
havadan sudan konu
mak
* nemsiz konular zerine konu
mak.
havadar
* Havasbol, temiz olan (yer), yeleken, yele.
havadis
hava

*
lgi ile kar

lanabilecek haber.
* Hava ile ilgili, havada bulunan.

* A
k mavi renginde olan.
* Diledii gibi davranan, uar
, hoppa.
* Deersiz, bo
.
hava fi
ek
* Trenlerde, geceleri yak
larak havaya uurulan, renkli

klar saan fi
ek.
* Geceleyin d
man blgelerini ayd
nlatmak amac
yla kullan
lan fi
ek.
hava mavi
* Gn rengi, a
k mavi.
* Bu renkte olan.
havalik
havaiyat

* Hava olma durumu, uar


l
k, hoppal
k.
* Bo
, deersiz ive szler.

havaland
r
c
* Kapalbir yerin srekli ve doal olarak havaland
r
lmas
nsa
layan alet veya dzen.
havaland
r
lma
* Havaland
r
lmak i
i.
havaland
r
lmak
* Havaland
rmak i
i yap
lmak.
havaland
rma
* Kapalbir yerin havas
nde
i
tirmek amac
yla d

ar
dan temiz hava giri
ini veya e
itli aralarla hava
ak
m
nsa
lama i
lemi.
* Herhangi bir
eyi a
k havada bir sre b
rakma.
havaland
rmac
* Havaland
rma i
ini yapan grevli kimse.
havaland
rmak
* Havalanmas
nsa
lamak.
havaland
rmal
* Havaland
rmasolan.
havalanma
* Havalanmak i
i.
havalanmak
* Temiz hava almas
salanmak, havasde
i
tirilmek.
* Yerden ayr
l
p g
e umak.
* (bir
ey) Hava ak
m
yla yer dei
tirmek.
* Yerinde oturamaz duruma gelmek.
* Be
enilmeyen davran

larda bulunmak.
havalara umak
* ok sevinmek.
havale
* Bir i
i bir ba
kas
n
n sorumluluuna b
rakma,
smarlama, devretme.
* Banka, postahane vb.nin arac
l

yla gnderilen para.


* Postahane, banka vb. nin arac
l

yla para gnderildiinde, gnderenle alacak olan


n adlar
ve para miktar
yaz
lk

t, havale k

d
, havalename.
* Gebelerde, kk ocuklarda grlen bir e
it
rp
nmal
, bazen ate
li de olabilen hastal
k.
* Bir arsayevirmek, kapamak iin ekilen perde veya duvar.
* Yksek ve byk bir grn
olma.

havale etmek
* bir
eyin al
nmas
n
, yap
lmas
nbir kimseye b
rakmak,
smarlamak, devretmek.
* yollamak, gndermek.
havale gelmek
* postahane veya banka yoluyla para gelmek.
* gebe ve ocuklara o
u zaman bay
lma, yksek ate
le beraber
rp
nma krizleri gelmek.
havale gndermek (veya yollamak)
* postahane banka vb. arac
l

yla birine para demesini sa


lamak.
havaleli

* Havalesi olan.
* Gere
inden ok yksek, y
k
lacak gibi olan.

havalename
* Havale.
haval

* Herhangi bir nitelikte havasolan.


*
yi, temiz hava alan, havadar.
* Bir i
i gere
ince benimsemeyen, nemsemeyen.
* Gz al
c
, ekici, albenisi olan.
* S
k

t
r
lm
hava ile al

an (alet vb.).

havaldireksiyon
* Motorlu bir ta

t
n direksiyon sisteminin hidrolik dzen ile kolayca hareket salayabilmesi zelli
i veya
durumu.
havalfren
* Hava bas
ncile ynetilen pistonlu fren.
havali
havan

* evre, yre, dolay.


*
inde bir
ey dvp ufalamaya yarayan, tahta, ta
, maden veya plstikten yap
lan kap.
* Ttn k
yma makinesi.

havan dvcnn h
nk deyicisi
* ba
kas
na yard
m edecek veya yreklendirecek gc olmad

hlde yle grnp yardak


l
k edenler iin
sylenir.
havan topu
* stn at
gcne sahip bir e
it k
sa namlulu top.
havanda su dvmek
* bo
una u
ra
mak.
havaneli
* Havanda bir
eyi dvmeye yarayan tokmak.
havan
n gz ya
l
* nerede ise ya
mur yaacak.
havar

havarlik

* Yard
mc
.
* Hz.
sa'n
n t ve inanlar
nyaymak i
iyle grevlendirdi
i on iki yard
mc
s
ndan her birine verilen ad.
* Bir ndere bal
, onun d
nce veya inanlar
n
yayan kimse.

* Havarnin i
i veya grevi.
havas
* Nitelikler, zellikler.
* Kendilerini halktan ayr
ve stn sayan, kendilerinde bir e
it ayr
cal
k gren (kimseler), avam kar

t
.
havs
* Duyumlar, duygular.
havasolmak
* bir kimsenin albenisi veya cana yak
nl

olmak.
havasolmak
* o kimseye benzemek, o kimseyi hat
rlatmak.
havas
na uymak
* bulundu
u evre ve ortambenimsemek veya birinin huyunu almak.
havas
nbulmak
* keyiflenmek, ne
elenmek.
havas
z

* Havasolmayan, hava almayan.


* Havasiyi veya yeterli olmayan.
* Gz al
c
, ekici olmayan.

havas
zl
k
* Havas
z olma durumu.
havaya

* bo
una, sonusuz olarak.

havaya gitmek
* hibir
eye yaramamak, bo
a gitmek.
havaya pala (veya k
l
) sallamak
* bo
una, gereksiz aba harcamak.
havaya savurmak
* gereksiz yere harcamak.
havaya umak
* patlama dolay
s
yla zarar grmek.
* havaya gitmek.
havaybozmak
* bir topluluun keyfini ka
rmak.
havhav
havi

* (ocuk dilinde) Kpek.


*
inde bulundururan, kapsayan.

havi olmak
* iinde bulundurmak, iine almak, kapsamak, iermek.
havil
havlama

* "korku, korkma" anlam


nda can havliyle deyiminde geer. \343 can.
* Havlamak i
i.

havlamak
* (kpek) Ba

rmak, rmek.
havlanma
* Havlanmak durumu.
havlanmak
* zerinde hav olu
mak.
havlatma
* Havlatmak i
i.
havlatmak
* Havlamas
na sebep olmak.
havlay

* Havlamak i
i veya biimi.
havl

havl
can

* Havolan.
* Havlu.
* Zencefilgillerden, aynadla an
lan kk saplarbaharat olarak kullan
lan
t
rlbir bitki (Galanga officinalis).

havlu
* Kurulanmaya yarar havl
bez.
havlu atmak
* (oyunda) pes etmek.
havlucu

* Havlu dokuyan veya satan kimse.

havluculuk
* Havlu dokuma veya satma i
i.
havluluk
* Havlu asmak iin zel olarak yap
lm
ara, havlu asaca

.
* Banyolarda havlular
n konuldu
u kk dolap.
* Havlu yapmaya elveri
li olan, zel dokunu
lu pamuklu (kuma
).
havra

havsala

* Yahudi tap
na
, sinagog.
* ok grltl yer.
* Kukursa
.
* Leen.
* Zihnin bir
eyi anlama ve kavrama yetisi.

havsalasalmamak
* aklkabul edememek.
havsalasgeni
* Ho
grs olan, hibir
eye ald
r
etmeyen.
havsalas
na s

mamak
* aklalmamak, kavrayamamak.
* kabul edememek.

havu

* Maydanozgillerden, koni biimindeki etli kk iin sebze olarak yeti


tirilen iki y
ll
k otsu bir kltr bitkisi,
yeregeen, prkl (Daucus carota).
havu suyu
* Havu meyvesinin s
k
lmasile elde edilen meyve suyu.
havulu kek
*
inde havu bulunan kek.
havuduyla yutmak
* Bkz. deveyi havuduyla yutmak.
havut

* Deve semeri.

havuz

* Su biriktirmek, yzmek veya evreyi gzelle


tirmek gibi amalarla altve yanlarmermer, beton ve benzeri

eylerden yap
larak iine su doldurulan, genellikle st a
k yer.
* Kum, asit vb. konulan ukur yer.
* Byk gemilerin onar
lmak iin ekildikleri yer.
havuzcu
* Otelde havuzla ilgili i
lere bakan grevli.
havuzcuk
*
drar borular
n
n bbrekle birle
tikleri yerde huni biimindeki geni
lik.
havuzlama
* Havuzlamak i
i.
havuzlamak
* (gemiyi) Onarmak iin havuza ekmek.
havuzlanma
* Havuzlanmak i
i.
havuzlanmak
* (gemi) Onar
lmak iin havuza ekilmek.
havuzlu
havuzsuz

* Havuzu olan.
* Havuzu olmayan.

havvaanaeli
* Kk beyaz iekli bir y
ll
k bir bitki (Anastatica hierochuntia).
havya

* Madenlerle yap
lan kaynak i
lerinde lehimi eritmek iin ate
le veya elektrikle k
zd
r
larak kullan
lan,
o
unlukla eki biiminde ucu bak
r alet.
havyar
havza

hay

* Tuzla haz
rlanm
yarezme durumunda, genellikle mersin bal

yumurtas
.
* Daveya tepelerle s
n
rlanm

, sular
ayn
denize, gle veya
rma
a akan blge.
* Maden blgesi.
* Tekne.

*
yi dilek, azarlama,
a
ma ve sevin bildirmede kullan
l
r.
hay Allah
* iyi dilek.
hay haygitmek vay vaykalmak
* sal

n
, genli
ini yitirerek sa
l

ndan yak
n
r duruma gelmek.
haya
hay

* Er bezi.
* Utanma duygusu, utan, utanma, s
k
lma.

hay perdesi y
rt
lmak
* utan duymamak.
hayal

* Zihinde tasarlanan, canland


r
lan ve gerekle
mesi zlenen
ey, d
, imge, hulya.
*
mge.
* Grnt.
* Belli belirsiz grlen
ey, glge.
* Ayd
nlat
lan bir perde arkas
nda deri veya kartondan yap
lm

, hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu


resimlerle oynat
lan oyun.
hayal gc
* Zihnin hayal yaratma yetisi, dgc, imgeleme, muhayyile.
hayal bilim
* Bilim kurgu.
hayal dzeyi
* Hayal edebilme gc, seviyesi.
hayal etmek
* bir
eyi zihinde tasarlay
p canland
rmak.
hayal gibi
* ince, zarif.
hayal k
r
kl

* ok istenilen veya umulan bir


eyin gerekle
meyi
inden duyulan znt, dk
r
kl

.
hayal kurmak
* gerekle
mesi istenen, zlenen
eyi d
nmek.
hayal meyal
* Belli belirsiz, a
k seik olmayan (durumda).
hayal olmak
* gerekle
tirilememek.
* gemi
te kalmak, hat
ra olmak.
hayal oyunu
* Karagz oyunu.
hayal seviyesi
* Hayal dzeyi.
hayalt

* Hayaller.

hayalbaz
hayalci

hayalcilik

* Hayalci, hayal.
* Bir
eyi gerekle
migibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse.
* Karagz oynatan kimse, hayal.
* Hayale kap
lan, hayal kuran, hayalperest.
* Hayal ile ura
an kimse.

hayale dalmak
* d
dnyadan uzakla
arak gerekle
mesi istenilen
eyleri veya hat
ralard
nmek.
hayale kap
lmak
* hayallerin etkisi alt
nda kalmak.
hayalen
hayalet

* Hayal olarak.
* Gerekte var olmad
hlde bazen grld
san
lan cin, peri, hortlak gibi grntler.
* Gerekte var olmad
hlde varm
gibi grnen
ey, grnt.
* Belli belirsiz grlen
ey, glge.

hayalhane
* Karagz oynat
lan yer.
* Hayal kurma yetenei.
hayl
hayal

* Utanga, s
k
lgan.
* Hayal niteliinde veya hayal rn olan, sanal.
* Karagz oynatan kimse, hayalci, karagzc.

hayalifener
* Resimli camlarolan ve bu resimleri duvara yans
tan fenere benzer ara.
* ok zay
f olanlar iin
aka yollu kullan
l
r.
hayalifenere dnmek
* ok zay
flamak.
hayalinden geirmek
* olmas
n
istemek, d
nmek.
hayalli
* Hayali olan.
hayalperest
* Srekli hayal kuran, hep hayal pe
inde ko
an (kimse), d
.
hayalperestlik
* Hayalperest olma zelli
i.
hays
z

* Utanmasolmayan, s
k
lmayan.

hays
zca
* Hays
z (olarak), hays
z (davranarak).
hays
zl
k

* Utanmazl
k, s
k
lmazl
k.
hayat
* Ya
am, dirim.
* Doumdan lme kadar geen sre, mr.
* Hayat biimi, iinde ya
an
lan
artlar
n btn, ya
ant
.
* Meslek ve durum.
* Geim
artlar
n
n btn.
* Canl
l

gsteren hareket, kayna


ma.
* Yazg
, kader.
* Canlvarl
k; ya
amaysalayan
artlar
n btn.
* Bir kimsenin tarih biyografisi, hayat yks, hayat hikyesi.
hayat

* Genellikle ky ve kasaba evlerinde, st kapal


, bir veya birka yana
k sofa.
* Avlu.
* Balkon.
* Sundurma.

hayat adam
* Zamana kolayca uyan, her trl gl yenmesini bilen kimse.
hayat aac
* Soy aac
, soy kt
.
* Beyinci
in kesitinde d

taki boz madde blmne yay


larak dallanma gsteren ak maddenin olu
turdu
u
aa biimi.
hayat arkada

* E
, karkocadan her biri.
hayat dolu
* Ya
ama iste
i ok olan, ne
eli, canl
.
hayat felsefesi
* Hayatanlama ve alg
lama biimi.
hayat geirmek
* ya
amak, varl

nsrdrmek.
hayat hikyesi
* Bir ki
inin hayatboyunca geirdi
i nemli olaylar ve evreler, zgemi
, biyografi.
hayat kad
n
* Erkeklerin cinsel zevklerine para kar

hizmet eden ve bu i
i meslek edinen kad
n, fahi
e, orospu.
hayat kavgas
* Hayat mcadelesi.
hayat memat
* Bkz. lm kal
m.
hayat memat meselesi
* Bkz. lm kal
m meselesi.
hayat mcadelesi
* Ya
amak ve geinmek iin harcanan emeklerin btn.
hayat okulu
* Ya
an
lan evre ve zamanda kar

la

lan olaylar
n tm.
hayat pahal
l

* Yiyecek, iecek, giyecek gibi geim maddelerinin pahalolmas


.

hayat seviyesi
* Ya
ama ve geinme dzeyi.
hayat sigortas
* Bir kimsenin, ya
l
l
k a

nda toptan kendisine veya miras


lar
na denmek
art
yla yapt

sigorta
anla
mas
, ya
am gvencesi.
hayat standard
* Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, ihtiyalar
nkar

layabilme dzeyi.
hayat
artlar
* Hayat boyunca kar

la

labilecek her trl sosyal ve ekonomik durumlar.


hayat tarz
* Ya
ay
biimi.
hayat vermek
* canl
l
k vermek, canland
rmak.
hayata at
lmak
* geim salamak zere al

maya ba
lamak.
hayata balamak
* ya
amaysevdirmek, hayattan kopmamak.
hayata gzlerini yummak (veya kapamak)
* lmek.
hayata ksmek
* bezgin, ktmser olmak, ya
ama isteini yitirmek.
hayat
kaymak
* her i
i ters gitmek, mahvolmak.
hayat
n bahar
* genlik a
.
hayat
na girmek
* ya
am
nda yer almak.
hayat
n(birine) borlu olmak
* biri taraf
ndan lmden kurtar
lm
olmak.
* birinin ya
ambir ba
kas
n
n deste
i ile sa
lanm
olmak.
hayat
nkazanmak
* geimini salamak.
hayat
nya
amak
* her trl bask
dan uzak, dilediince, gnlnce ya
amak.
hayat

hayatiyet

* Hayatla ilgili.
* Byk nem ta

yan, nemli.
* Ya
ama gc, canl
l
k.

hayatiyetli
* Ya
ama gcyle dolu, canl
.
hayatta olmak

* ya
amak.
haybe
* Bo
, i
e yaramaz, anlams
z.
haybeci

siz gsz, bedavadan geinen (kimse).

haybeden
* Zahmet ekmeden, bedavadan.
haybeye krek ekmek
* bobo
una ura
mak.
hayda
* Hayvanlarharekete geirmek iin kullan
lan sz.
* a
k
nl
k belirten nlem.
haydalama
* Haydalamak biimi.
haydalamak
* Hayvanh
zland
rmak iin hayda diye seslenmek.
haydalanma
* Haydalanmak durumu veya biimi.
haydalanmak
* Defedilmek, dehlenmek.
haydama
* Haydamak i
i.
haydamak
* ifte ko
ulan hayvansrmek, dehlemek.
* Kovmak, defetmek.
haydan gelen huya gider
* kolay ve emeksiz kazan
lan
eyler elden kolay
kar.
haydar

* Dervi
lerin giydii, kolsuz, k
sa, aba h
rka.

haydar yaka
* Yelek, h
rka gibi giysilerin a
k V harfi biimindeki yakas
.
haydi
*
steklendirmek, abukluk belirtmek iin kullan
l
r.
* Kabul ve onama bildirir.
*
htimal belirtir.
* Hafifseme, alay etme belirtir.
* Hogrme anlam
nda kullan
l
r.
haydi can
m sen de
* "byle
ey olmaz, sana inanmam" anlam
nda kullan
l
r.
haydi haydi
* Bol bol, kolay kolay.
* Olsa olsa, en o
u.
haydi oradan
* kovmak, azarlamak iin kullan
l
r.

* Bkz. haydi can


m sende.
haydin
*
steklendirme, davrand
rma iin kullan
l
r; haydi nleminin birden ok ki
iye seslenirken emir kipine gre
ald

biim.
haydindi
* "abuk ol, acele et" anlam
nda kullan
l
r.
haydisene
* Haydi nleminin buyurma, dilek bildiren peki
tirmeli biimi.
haydut

* Silhlsoygun yapan kimse, e


k
ya,
aki.
* Yaramaz, sevimli ocuk.

haydut gibi
* insana korku veren, iri yar
(kimse).
* yaramaz ve sevimli ocuklar iin kullan
l
r.
haydutluk
* Haydut olma durumu veya hayduta i
,
akilik,
ekavet.
haydutluk etmek
* haydut gibi davranmak.
hayfa
* Eyvah, yaz
k, heyhat!.
hayhay
hayhuy

hay
f

* "
steyerek, seve seve, elbette" anlamlar
nda onama bildirir.
* Herkesin aynanda konu
mas
ndan veya e
lenmesinden olu
an grlt.
* Bove sonusuz aba.
* Haks
zl
k, insafs
zl
k.
* Ac
nma, zlme.
* Vah! Heyhat! Yaz
k!.

hay
flanma
* Hay
flanmak i
i.
hay
flanmak
* Ac
nmak, zlmek, yerinmek, esef etmek.
hay
n

* Hain.

hay
r
*
yilik, kar

l
k beklenmeden yap
lan yard
m.
*
yi, hay
rl
, yararl
, faydal
.
hay
r
* Yok, yle de
il, olmaz anlam
nda onamama, inkr kelimesi.
* Olumsuz cmlelerdeki olumsuz anlam
peki
tirir.
hay
r beklememek
* iyilik ummamak, yararlolaca
nsanmamak.
hay
r dememek

* cevap vermemek, bir


eyi geri evirmemek.
hay
r etmemek
* yarar
olmamak.
* iyile
memek, dzelememek.
hay
r gelmemek
* yararlolmamak.
hay
r grmemek
* (o
ey) kendisine yararl
olmamak.
hay
r i
lemek
* dine ve insanl

a uygun, iyi bir davran

ta bulunmak.
hay
r kalmamak
* i
e yarar durumu kalmamak, art
k i
e yaramaz olmak.
hay
r sahibi
*
yiliksever.
hay
r yok

* (o
ey) yararl
de
il.

hay
rd
r in
allah
* anlat
lan bir ryayiyiye yormak iin kullan
l
r.
*
a
ma ve merak veren olgular kar

s
nda sylenir.
hay
rdua

*
yi dua.

hay
rdua etmek
* iyi dileklerde bulunmak.
hay
rhah
*
yilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hay
rsever.
hay
rhahl
k
*
yilik isteme durumu.
hay
rla anmak (veya yad etmek)
* lmbir kimsenin ard
ndan iyi konu
mak.
hay
rla
ma
* Hay
rla
mak biimi veya durumu.
hay
rla
mak
* Pazarl
kta anla
t
ktan sonra birbirlerine hay
r dilemek.
hay
rl

* Yarar
, hayrolan.
* U
urlu, iyi, gzel.

hay
rl
(veya hay
rl
s
) olsun
* iyisi, hay
rlolanolsun.
hay
rl
sile
* hay
rl
olandilemek iin sylenir.
hay
rperver
*
yiliksever, yard
msever, hay
rsever.

hay
rsever
* Yoksullara, d
knlere, yard
ma muhta olanlara iyilik ve yard
m etmesini seven, iyiliksever, yard
msever.
hay
rseverlik
* Hay
rsever olma durumu, iyilikseverlik, yard
mseverlik.
hay
rs
z
* Yararolmayan, hayrolmayan.
* Sevgi ve ba
l
l

nyitiren, vefas
z.
hay
rs
zl
k
* Hay
rs
z olma durumu.
hay
t
hay
z

* Bkz. ay
t.
* Kad
nlarda ayba

hay
zdan nifazdan kesilmek
* detten kesilmek, do
urma zelliini yitirmek, menopoza girmek.
hayk
r
* Ba

rma.
hayk
r

* Hayk
rmak i
i veya biimi.
* Hayk
rma sesi.

hayk
r

ma
* Hayk
r

mak durumu.
hayk
r

mak
* Birlikte hayk
rmak.
hayk
rma
* Hayk
rmak i
i.
hayk
rmak
* Tel
,
ikyet vb. sebeplerle yksek sesle ba

rmak.
* a

rmak, seslenmek.
* (durum veya nitelik) ok belirgin olarak grnmek.
hayk
rt
* Yksek sesle acacba
rma, hayk
rma.
hayk
rtma
* Hayk
rtmak biimi veya durumu.
hayk
rtmak
* Hayk
rmas
na sebep olmak.
haylamak
* At ve benzeri hayvanlarsrmek iin seslenmek.
haylaz

haylazca

* Ho
a gitmeyen davran

larda bulunan (kimse), hayta.


* al

ma gc varken al

mayan, aylakl
k eden, tembel.
* Haylaz gibi, haylaza yak

r biimde.

haylazla
ma
* Haylazla
mak durumu.
haylazla
mak
* Haylaz bir duruma gelmek.
haylazl
k
* Haylaz olma durumu veya haylazca davran

.
haylazl
k etmek
* haylazca davran

larda bulunmak.
hayli

haymana

* Epey, olduka ok.


* Olduka.
* Ba

bohayvanlar
n sal
nd
ay
rl
k.
* Tembel.

haymana beygiri gibi dola


mak
* i
siz gsz dola
mak.
haymana mandas
* Haymana kz.
haymana kz
*
ri yarve tembel, i
e yaramaz kimse.
haymatlos
* Vatans
z.
hayra almet de
il
* uursuz say
lacak bir olay iin kullan
l
r.
hayra kar
(olmak)
* iyilikle, hay
rlolmasdile
iyle.
hayra yormak
* rya veya olayiyi bir durumun belirtisi saymak.
hayran

* ok beenen, hayranl
k duyan.
* Birini be
enen, hayranl
k duyan kimse.

hayran etmek
* (kendisini) be
endirmek.
hayran hayran
* Hayran olarak, kendinden geerek.
hayran olmak (veya kalmak)
* (bir
ey veya kimsenin) iyi, gzel veya olaanst durum ve davran

larkar

s
nda zevk ve saygduymak.
hayranl
k
* Hayran olma durumu.
* Tutku, a

ristek.
hayranl
k duymak
* ok beenmek, tutkuyla ba
lanmak.
hayranl
kla

* ok beenerek, hayran kalarak.


hayrat
* Sevap kazanmak iin yap
lan iyilik.
* Halk
n yararlanmasiin yap
lan okul, e
me, han gibi yap
lara verilen ad.
* Sevap kazanmak iin yap
lm
olan.
hayret

* Beklenmedik, garip bir


eyin sebep olduu
a
k
nl
k,
a

rma.
* a

lacak bir
ey kar

s
nda sylenir.

hayret etmek
*
a
mak,
a

rmak,
a
akalmak.
hayrete (veya hayretlere) d
mek
*
a
akalmak,
a

rmak.
hayretle

*
a
k
nl
kla,
a
arak.

hayrette (veya hayretler iinde) kalmak


*
a
akalmak,
a

rmak.
hayrette b
rakmak
*
a
mas
na sebep olmak.
hayretten donakalmak
* ok
a

rmak, inanamamak.
hayrdokunmak
* yararlolmak.
hayrolmamak
* iyili
i dokunmamak, yarar sa
lamamak.
hayr
ngr
* yeni al
nan bir
ey iin "gle gle kullan" veya k
rg
nl
k, alay anlam
nda sylenir.
hayrola
* "Ne var", "ne oluyor" anlam
nda kullan
l
r.
hayrlhalef
* Hay
rlocuk, hay
rlevlt.
haysiyet

* Deer, sayg
nl
k, itibar.
* Onur, z sayg
s
,
eref.

haysiyet divan
* Onur kurulu.
haysiyetine dokunmak
* onuru incinmek.
haysiyetiyle
* Dolay
s
yla, sebebiyle.
* Onuruyla.
haysiyetli
* Deeri, sayg
nl

olan.
* Onurlu.

haysiyetsiz
* Deeri, sayg
nl

olmayan.
* Onursuz.
haysiyetsizlik
* Haysiyetsiz olma durumu, haysiyetsizce davran

.
* Onursuzluk.
hayta

haytal
k

* Osmanl
lar
n ilk dnemlerinde eyalet askerlerinin u boylar
nda grevli s
n
flar
ndan biri.
* Serseri, klhanbeyi, kabaday
, holigan.
* Hayta olma durumu, serserilik, ba

bo
luk, klhanbeyilik, kabaday
l
k.

haytal
k etmek
* serserice davran

larda bulunmak.
hayvan
* Bitkilerden farklolarak, duygu ve hareket yetene
i olan canlyarat
k.
*
nsandan farklolarak, dil ve ak
ldan yoksun canlyarat
k.
* At, e
ek, kat
r gibi trl hizmetlerde kullan
lan yarat
k.
* Ak
ls
z, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse).
* Bir seslenme biimi.
hayvan bilimci
* Hayvan bilimi uzman
, zoolog.
hayvan bilimi
* Biyolojinin, hayvanlar
n yap
, grev, davran
ve s
n
fland
rmalar
, yeryzndeki da

lar
yla u
ra
an bilim
dal
, hayvanlar bilimi, zooloji.
hayvan gibi
* ak
ls
z, duygusuz, kaba.
hayvan kokla
a kokla
a, insan konu
a konu
a
* insanlar konu
arak daha iyi anla

rlar.
hayvan kmr
* Kan ve kemik gibi organik maddelerden yap
l
p hekimlikte kullan
lan kmr.
hayvanat

* Hayvanlar.
* Hayvan bilimi, zooloji.

hayvanat bahesi
* Genellikle her tr hayvan
n do
al
artlarda beslendii, korundu
u, sergilendi
i byk bahe.
hayvanca

* ok kaba ve hoyrat (bir biimde).

hayvanca

z
* Kendisine kar

efkat ve ac
ma duyulan hayvan.
hayvanc
k
* Ancak mikroskopla grlebilen ok kk hayvan.
* Hayvanca
z.
hayvanc
l
k
* Evcil hayvanlara bakma ve yeti
tirme i
i.
hayvan

* Hayvanla ilgili, hayvansal.


* Hayvanca.
hayvaniyet
* Hayvanl
k.
hayvanla
ma
*
nsanl
k erdemlerini yitirme, kabala
ma.
hayvanla
mak
*
nsanl
k erdemlerini yitirmek, kabala
mak.
hayvanla
t
rma
* Hayvanla
t
rmak durumu.
hayvanla
t
rmak
* Hayvan durumuna getirmek.
hayvanl
k
* Hayvan olma durumu, hayvaniyet.
* Hayvanca davranma.
hayvanl
k etmek
* hayvanca davranmak.
hayvansal
* Hayvan.
* Hayvandan elde edilen.
haz

* Ho
a giden duygulanma, ho
lanma, zevk.
* Bir
eyden duyusal veya manev sevin duyma.
* Srdrlmesi istenen
l
mlve doygunluk veren co
ku.

haz almak
* ho
lanmak, keyif almak.
haz duymak
* ho
lanmak.
haz vermek
* ho
lanmas
n
sa
lamak.
haza

hazakat

* Bu,
u, o.
* Etkisiz, kusursuz.
* (hekimler iin) Ustal
k, uzluk.

hazakatli
* Hazakat sahibi.
hazan

* Gz, sonbahar.

hazandide
* Grm
, geirmi
.
* Solgun, sararm

, solmu
.
Hazar

* VI.-X. yzy
llar aras
nda Hazar Denizi'nin ve Kafkaslar
n kuzeyinde ya
am
bir Trk boyu veya bu
boydan olan kimse.
hazar

* Bar

Hazarca
* Hazar Trkesi.
hazar
hazc

* Bar

la ilgili.
* Hazc
l
k ile ilgili olan.
* Hazc
l
benimseyen ve savunan kimse, hedonist.

hazc
l
k

* Zevki, insan hayat


n
n tek deer ve amacsayan, haz veren her
eyin iyi olduunu kabul eden
reti,
hedonizm.
* Hazza, fiziksel zevke hastal
k derecesinde d
knlk, hedonizm.
* Ekonomik etkinli
in, hazz
n en yksek derecesine varacak biimde geli
tirilmesi
retisi, hedonizm.
hazfetme
* Hazfetmek durumu veya biimi.
hazfetmek
* Gidermek, kald
rmak,
karmak, silmek.
haz
k
haz
m

haz
ml

* (hekimler iin) Usta, uz.


* Sindirme, sindirim.
* Benimsenme, kabul edilme.
* Yersiz davran

lara, dokunaklszlere ald


rmayan, ii geni(kimse).
* Benimseyen, katlanan, kabullenen.

haz
ms
z
* Yediklerini kolay sindiremeyen.
* Yersiz davran

lara kar
susmak elinden gelmeyen (kimse).
* Benimseyemeyen, katlanamayan, kabullenemeyen.
haz
ms
zl
k
* Sindirim sisteminin iyi al

mamasdurumu.
* Benimseyememe, katlanamama, kabullenememe.
haz
n
haz
r

* K

l
k yiyecek.
* Bir iyapmak iin gereken her
eyi tamamlam
olan, an
k, amade, mheyya.
* Belli bir i
e yarayacak, kullan
lacak bir duruma getirilmi
.
* Belirli bir biimde yap
lm
olarak sat
lan, al
cbekleyen,
smarlama kar

t
.
* Ba

na getirildii fiilin bir f


rsat say
ld

nanlat
r.

haz
r bulunmak (veya olmak)
* bir yerde var olmak, kendi bulunmak.
* bir
eyi hemen yapabilecek durumda olmak.
haz
r orba

* nceden haz
rlanm
ve paket hlinde sat

a sunulmuorba.
haz
r de
er
* nceden belirlenmideer.
haz
r etmek
* hemen kullanabilecek duruma getirmek.
haz
r giyim
* Standart llere gre seri olarak haz
rlanm
ve sat

a sunulmugiyim e
yas
.
haz
r kahve
* Neskafe.
haz
r k
ta
* Gerekti
i anda kullan
lmak ve grevlendirilmek zere haz
r bulundurulan birlik.
haz
r mezar
n ls
* her hizmeti ba
kalar
ndan bekleyen tembeller iin sylenir.
haz
r ol

* Askerlikte esas durudenilen, ayakta, bave vcut dik, gzler ileride, eller uyluklara yap

m
bir duru
a
geilmesi iin verilen komut.
haz
r ol duru
u
* Vcudun badik, gs ileride, omurga ve bacaklar gergin, topuklar biti
ik, kollar doal yerinde, avular
uyluklarda olarak ayakta bulunduu durum.
haz
r olmak
* haz
r durumda bulunmak.
haz
r para
* Nakit, elde mevcut para, likit.
haz
r yemek
* K
sa srede haz
rlanan ve genellikle ayakst yenilen hafif yiyecek.
haz
r yiyici
* nceden kazan
lm
varl

harcayan.
haz
ra da
lar dayanmaz
* srekli harcama, en byk birikimleri bile eritir.
haz
ra konmak
* ba
kas
n
n eme
iyle ortaya
km
bir
eyden yararlanmak.
haz
rcevap
* Gerekti
inde abuk, yerinde cevaplar bulup veren.
haz
rcevapl
k
* Haz
rcevap olma durumu.
haz
rc

* Emek harcamadan her


eyi haz
r olarak elde etmek isteyen kimse.
* Haz
r giysi sat
lan yer veya satan kimse.

haz
rc
l
k
* Her
eyi haz
r bulmaya veya elde etmeye d
kn olma durumu.
haz
rda

* yararlan
labilecek bir durumda, el alt
nda.

haz
rdan yemek
* yenisini kazanmaks
z
n elindekini harcamak.
haz
rlama
* Haz
rlamak i
i.
haz
rlamak
* Bir
eyi kullan
lacak, yararlan
lacak duruma getirmek.
* Bir
eyi ortaya koymak, gerekle
tirmek.
* nceden dzenlemek.
* Gelecek iin nlem almak, ihtiyalartespit etmek.
* Sebep olmak, yol amak.
* Birini herhangi bir
eyi yapabilecek veya bir
eyi yklenebilecek duruma getirmek.
* Al

t
rmak.
* Bir maddeyi elde etmek.
haz
rlan

* Haz
rlanmak i
i veya biimi.
haz
rlanma
* Haz
rlanmak i
i.
haz
rlanmak
* Haz
r olmak, kendini haz
rlamak.
* Haz
r duruma getirilmek.
haz
rlatma
* Haz
rlatmak i
i.
haz
rlatmak
* Haz
r duruma getirmek.
haz
rlay

* Haz
rlamak i
i veya biimi.
haz
rl
k

* Haz
rlanmak iin gereken
eyler veya durumlar.

haz
rl
k devresi
* Haz
rl
k dnemi.
haz
rl
k dnemi
* Haz
rlanmak iin geen sre.
haz
rl
k grmek
* haz
r olmak iin gereken
eyleri toplamak veya durumlar
sa
lamak.
haz
rl
k s
n
f
* rencilere, belli bir retim program
nizlemek veya belli bir okulda okumak iin gerekli temel anlay

,
bilgi ve becerileri kazand
rmak amac
yla bir okula, bir niversiteye balolarak a
lan s
n
f.
haz
rl
kl
* Bir
ey iin nceden haz
rlanm
olan.
haz
rl
klolmak (veya bulunmak)
* haz
rlanm
olmak.
haz
rl
ks
z
* Bir
ey iin nceden haz
rlanmam
olan.
haz
rl
ks
z olmak (veya bulunmak)
* haz
rlanmam
olmak.

haz
rlop

hazin
hazine

* Sar
s
kat
la
acak derecede kaynat
lm
(yumurta).
* Ba
kas
taraf
ndan haz
rlanm

, sa
lanm

, emeksiz, klfetsiz.
* Ac
kl
, znt veren, dokunakl
, hznl.
* Alt
n, gm
, mcevher gibi de
erli e
ya y

n
, byk servet.
* Deerli
eylerin sakland

yer.
* Gml veya sakliken bulunan de
erli
eylerin btn.
* Devlet mal
, parasveya bunlar
n sakland
yer.
* Kaynak.
* Byk ba
l
l
k duyulan, deer verilen
ey veya kimse.
* Devletin alt
n, dviz, bono ve nakit i
lemlerini maliye ile birlikte dzenleme grevini stlenen makam.

hazinedar
* Bir hazineyi bekleyen, yneten kimse.
hazinedarl
k
* Hazineyi ynetme grevi.
haziran

* Y
l
n 30 gn sren alt
ncay
.

haziran bce
i
* May
s bceklerinden, tar
m bitkilerine ok zarar veren k
n kanatlbir bcek (Amphimallus solstitialis).
hazire

* Etrafitle evrili ve girilmesi yasak yer.


* Cami, trbe, tekke gibi yerlerde evresi parmakl
klarla evrili mezar yeri.

hazletmek
* Gidermek, kald
rmak,
karmak, silmek.
hazmetme
* Hazmetmek durumu.
hazmetmek
* Sindirmek.
* Ho
a gitmeyen bir davran

kar

l
ks
z b
rakmak, iine atmak.
* Katlanmak, dayanmak, sabretmek.
hazne

hazret

* Hazine.
* Bir
eyin topland

, biriktirildi
i yer, depo.
* Dl yata
.
* Kutsal say
lan kimselerin adlar
n
n ba

na getirilen unvan.
* Bir seslenme sz.
* Adsylenmeyen bir kimseden sz edilirken kullan
l
r.

hazretleri
* eskiden saygduyulan ki
ilerin adlar
nveya makamlar
n
gsteren sze ba
ka unvanlarla birlikte getirilirdi.
hazzetme
* Ho
lanma.
hazzetmek
* Ho
lanmak.

hazz
n
karmak
* zevkini
karmak.
He
he

* Helyum'un k
saltmas
.
* Trk alfabesinin onuncu harfinin ad
.

he
* Evet.
he demek
* onamak.
heba

* Hibir i
e yaramadan yok olma, bo
a gitme.

heba etmek
* bo
una harcamak, ziyan etmek.
heba olmak
* bo
a gitmek, ziyan olmak.
heba olup gitmek
hebenneka
* Zeki ve becerikli olmad
hlde kendini yle sanan.
heccav
* Yergici.
hece

* Bir solukta
kar
lan ses veya ses birlii, seslem.

hece ls
* Hece vezni.
hece ta

* Mezar ta

.
hece vezni
* Belirli say
daki hece kmelerine dayanan naz
m ls, parmak hesab
.
hece yutumu
* Kelime iinde benzer hecelerden birinin d
mesi.
hececi

hececilik
heceleme

* Hece lsyle
iir yazan (
air).
* Mill Edebiyat dneminde hece lsyle
iirler yazan be
airden her biri.
* Hece vezni ile
iir yazma yanl
solan kimse.
* Hecelemek i
i.

hecelemek
* Bir kelimenin hecelerini teker teker sylemek.
*
lk bak

ta okuyamay
p heceleri teker teker okumak.

heceletme
* Heceletmek i
i veya biimi.
heceletmek
* Hecelemesini salamak.
heceli
* Herhangi bir say
da hecesi olan.
hecelik

* Heceyi esas alan ses birimi.

hecin

* ift parmakl
lar tak
m
n
n, devegiller familyas
ndan, uzunluu 3, ykseklii 2 m kadar olan, s
rt
nda besin
depo etmeye yarayan tek hrgc bulunan, h
zlyryen bir memeli tr (Camellus dromedarius).
hedef

* Ni
an al
nacak yer.
* Ama, gaye, maksat.

hedef almak
* Bkz. ni
an almak.
* ula

lmak istenen amaca gre davranmak.


* (bir kimseyi, bir yeri) y
pratmak, ele
tirmek amac
yla kar

s
na almak.
hedef kitle
* Verilmek istenen mesaj
n ula
mashedeflenen bir grup veya topluluk.
hedef olmak
* hoolmayan herhangi bir davran

a u
ramak.
hedefleme
* Hedeflemek i
i.
hedeflemek
* Hedef yapmak.
hedeflenmek
* Hedef durumuna gelmek.
heder

* Kar

n
alamama, bo
a gitme, ziyan olma.

heder etmek
* bo
una harcamak, ziyan etmek.
heder olmak
* bo
a gitmek, bo
una gemek.
hedik
hediye

* Kaynat
lm
bu
day, bulgur, m
s
r vb.
eyler.
* Armaan.
* (kutsal kitaplar iin) Fiyat.

hediye etmek
* arma
an olarak vermek.
hediyelik

* Armaan olarak verilecek deerde olan.


* Armaan olarak verilmek iin haz
rlanm

ey.

hedonist

* Hazc
.

hedonizm
* Hazc
l
k.
hegemonya
* Bir devletin ba
ka bir devlet zerindeki siyas stnl
ve bask
s
.
hekim
*
nsanlardaki hastal
klarte
his ve onlarillarla veya bazaralarla tedavi eden kimse, doktor, tabip.
hekimba

* Osmanl
mparatorluunda sarayda hekimlik grevini yrten en k
demli, yetkili ve padi
ah
n zel doktoru
olan kimse.
hekimlik
hektar

* Hekimin yapt
i
.
* Yz ar (10.000m) de
erinde yzey l birimi (ha).

hektogram
* Yz graml
k a
rl
k birimi, bir kilogram
n onda biri (hg).
hektolitre
* Yz litrelik hacim l birimi (hl).
hektometre
* Yz metrelik uzunluk l birimi, kilometrenin onda biri (hm).
hel
helk

* Ayak yolu, yz numara, abdesthane, tuvalet.


* lme, ldrme, yok etme, yok olma.
* Bitkin bir duruma gelme veya getirme.

helk etmek
* ldrmek, ortadan kald
rmak.
* a

rderecede yormak, bitkin duruma getirmek.


helk olmak
* yok olmak, lmek.
* yorulmak, bitkin duruma gelmek.
hell

* Dinin kurallar
na ayk
rolmayan, dince yasaklanmam
olan, haram kar

t
.
* Nikhle
.
* Kurallara, geleneklere uygun (olarak).

hell etmek
* Tanr
'ytan
k tutarak (bir
eyi) ba

lamak.
hell olsun
* bir hizmet veya zverinin istenilerek yap
ld

n
, bundan pi
man olunmad

ngstermek iin kullan


l
r.
hell st emmi
* do
ruluktan ayr
lmayan.
hell

* Ham ipekten dokunmubrmcee pamuk iplii kat


larak elde edilen kuma
.
hellinden
* Hell edilerek gnl ho
luu ile.
hellle
me
* Hellle
mek i
i.
hellle
mek
* Al
veri
te veya ayr
lma s
ras
nda hakk
nbirbirine ba

lamak.
hellli

* Nikhl(e
).

hellli
e almak
* biriyle evlenmek.
helllik

* Nikhle
.
* Hell olan
ey.

helllik dilemek
* birinden hakk
nhell etmesini dileme.
helllik vermek
* hell etmek.
hellhoolsun
* yap
lm
bir iyilikten, yard
mdan sz edilirken buna pi
man olunmad

n
anlatmak iin sylenir.
hellzade
* Nikhlbir ana ve babadan do
mukimse.
* Doruluktan ayr
lmayan, hell st emmikimse.
hele
* "zellikle", "hi olmazsa", "her
eyden nce" anlam
yla, bir szn ba

na veya sonuna getirilerek belirtilen

eyin ayr
cal

n
anlat
r.
* "Sonunda" anlam
yla geciken davran

larbildirmek iin kullan


l
r.
* Uyarma, korkutma veya vaat anlat
r.
hele bak
hele bir

*
a
k
nl
k veya dikkati ekmek iin sylenir.
* Bkz. hele.

hele de
* stelik.
hele hele

* Kar

s
ndakini sylemeye isteklendirmek iin kullan
l
r.
* Bir sz peki
tirmek iin kullan
l
r.

hele
kr!
* ok
kr.
helecan

* Yrek arp
nt
s
,
rp
nt
.

helecanlanma
* Helecanlanmak i
i.

helecanlanmak
* Yrek arp
nt
s
na tutulmak.
Helen

* Grek.

Helenist
* Grek kltr, tarihi, dili ve edebiyatkonular
nda uzman olan kimse.
Helenistik
* Byk
skender'den sonraki Yunan sanat
, tarihi, kltr ile ilgili olan.
Helenizm
* Grek uygarl

.
* Grek olmayan uluslar
n Grek d
ncesinin etkisiyle gerekle
tirdi
i uygarl
k.
* Greke anlat
m.
helezon
helezon

* K
vr
ml
, y
lankavi biim, helis.
* Sarmal, y
lankavi, helisel.

helezonla
ma
* Helezonla
mak biimi veya durumu.
helezonla
mak
* Sarmal, k
vr
ml
biime gelmek.
helezonlu
* Helezonu olan, sarmal.
helik
helikoit

* Duvar rlrken byk ta


lar
n aras
na konulan ufak ta
lar.
* Helis biiminde e
ri yzey.

helikon
* alg
a
zl

ve pistonu olan, boyundan geirilerek tutulan, ember biimli, flemeli bak


r alg
.
helikopter
* Dik inive
k
yapabildi
i iin dar yerlerde de kullan
labilen tepeden pervaneli uan ta

t.
helis
helisel

* Bir silindirin ana do


rular
nsabit bir aalt
nda kesen e
ri.
* Helis biiminde olan, sarmal, helezon.

helke
* Bakra, kova, herke.
hellim
helme

* K
br
s'ta yap
lan bir e
it beyaz peynir.
* Fasulye, pirin, bu
day gibi taneler kaynat
ld

nda, ni
astan
n kelmesiyle olu
an koyu s
v
.
* Bazbitkilerin kk, iek ve tohumlar
nda bulunan koyu k
vaml
madde.

helme dkmek
* (kaynat
lm
tanelerin suyu iin) koyula
mak.

helme gibi
* iyice pi
mi
.
helmelenme
* Helmelenmek i
i.
helmelenmek
* Helme dkmek, helmesi
kmak.
helmeli
* Helme durumunda olan (yemek).
helmintoloji
* Kurt bilimi.
helva
helvac

* eker, ya
, un veya irmikle yap
lan tatl
.
* Helva yapan veya satan kimse.

helvackaba
* Kabakgillerden, tatl
s
yap
lan d

boz, ii sarrenkli iri bir kabak tr kestane kaba


(Cucurbita maxima).
helvackk
* Bkz. ven.
helvac
l
k
* Helva yapma veya satma i
i.
helvahane
* Genellikle helva pi
irmekte kullan
lan genive az derin tencere.
* Sarayda mutfak iinde tatl
lar
n yap
ld

zel blm veya oda.


helvala
ma
* Helvala
mak durumu.
helvala
mak
* Helva durumuna gelmek.
helval
k
helyodor
helyograf

* Helva yap
miin kullan
lan malzeme.
* Alt
n sar
srenginde, berilden olu
an, kuyumculukta kullan
lan bir ta
.
* Gne
ten yay
lan
smiktar
nlmeye yarayan alet.
* Gne
in

ldad

saatlerin sresini tespit etmeye yarayan alet.


* Gne

nlar
ndan yararlanan optik telgraf aleti.

helyoterapi
* Gne

nlar
yla tedavi.
helyum

* Atom numaras2, yo
unluu 0,13 olan, havada az miktarda bulunan bir soygaz. K
saltmasHe.

hem
* Bir kimseyi uyarmak, bir
eyi a
klamak veya anlamglendirmek iin "zellikle", "zaten", "bir de", "
uras
da var ki" anlamlar
nda kullan
l
r.
* A
klay
cnitelikte olan ikinci cmleyi birinciye ba
lar.

* Hem ... hem ... biiminde tekrarlanarak grevdeszleri, cmleleri e


itlik, peki
tirme, birlikte olma veya
kar

tl
k anlamlar
yla balar.
hem de

* anlam
glendirmek, bir veya daha ok geye bir ba
kas
n
n da eklendiini belirtmek iin kullan
l
r.

hem de nas
l
* pek ok, stn derecede.
* zene bezene, byk bir dikkatle.
hem
sa'yhem de Musa'ymemnun etmek
* istekleri birbirine kar

t olan iki ki
iyi birden ho
nut edecek bir davran

ta bulunmak.
hem kaar hem davul alar
* ekinir grnd
i
i yapmaktan vazgeemez.
hem kel hem fodul
* ortada olan eksiklik ve yeteneksizliine bakmayarak stnlk taslayanlar iin kullan
l
r.
hem nal
na hem m
h
na (vurmak)
* kar

t olan iki yandesteklemek.


hem sulu hem gl
* gerek sulu kendi oldu
u halde ba
kalar
nsulamaya al

anlar iin sylenir.


hem ziyaret hem ticaret
* biriyle gr
meye giden kimsenin, bu gidi
ten yararlanarak ba
ka bir i
i de yapmasdurumunda sylenir.
hemati
hematit

* Kan
n hemoglobinle renklenmial yuvar.
* K
rm
z
veya esmer renkte olan do
al demir oksidinden olu
an bir mineral, kan ta

hematolog
* Kan bilimci.
hematoloji
* Kan bilimi.
hemayar
hemcins

* Denk, e
it.
* Ayncinsten olan, trde
, soyda
.

hemdert
* Dert orta
.
hemen

* Hi vakit geirmeden, gecikmeden, abucak.


* A
a
yukar
; yaln
z, sadece.

hemen hemen
* Nerede ise, az zaman sonra.
* Tam deilse bile ona pek yak
n.
hemencecik
* arabuk, an
nda.
hemfikir

* Aynd
ncede, ayngr
te olan, oyda
.

hemhl

* Ayndurumda olan.

hemhl olmak
* btnle
mek, birliktelik zellii gstermek.
hemhudut
* S
n
rda
.
hemodiyaliz
* Geirgen bir zardan szerek, zehirli art
klaray
klamak ve kan
temizlemek iin kullan
lan tedavi yntemi.
hemofil
hemofili

* Kanamasdinmeyen, hemofili hastal

na tutulan (kimse).
* Kan
n p
ht
la
mas
ndaki bir bozuklua ba
lkanama hastal

hemoglobin
* Soluk alma arac
yla organizman
n hcreleri aras
nda oksijen ve karbon gaz
niletmeyi salayan,
birle
iminde demir, azot, oksijen, hidrojen, kmr ve kkrt bulunan alyuvarlar
n en nemli maddesi.
hempa

* Kt i
lerde aynamala ve birlikte hareket eden kimse, ayakta
, omuzda
.

hem
ehri
* Aynilden olan kimse, memleketli.
* Arkada
, ahbap anlam
nda bir seslenme sz olarak kullan
l
r.
hem
ehrilik
* Hem
ehri olma durumu.
hem
ire

* K
z karde
, bac
.
* Diplomalhasta bak
ckad
n.

hem
irelik
* K
z karde
lik.
* Hasta bak
c
l
k.
hem
irezade
* K
z karde
in ocu
u.
hemze

* G
rtlakta, ses tellerinin birbirine yap

massonucu havan
n ak

nbirdenbire engellemesiyle olu


an ve bir
kesinti izlenimi veren nsz.
hemzemin
* Ayndzeyde olan.
hemzemin geit
* Kara yoluyla ayn
dzeyde olan tren yolu geidi.
hendek
* Gemeye engel olacak biimde uzunlamas
na kaz
lm
derin ukur.
hendese
hendes

* Geometri.
* Geometrik.

hengm
hengme
hentbol
el topu.

* Hengme.
* Pat
rt
, grlt, kavga.
* Yedi
er ki
ilik iki tak
m
n topu elden ele geirerek veya srerek gol atmalaresas
na dayanan bir spor tr,

hentbolcu
* Hentbol oynayan kimse.
henz
* (olumlu cmlelerde) Az nce, daha
imdi, yeni.
* (olumsuz cmlelerde) Daha, hl.
hep
* Hibiri d

ta tutulmamak veya eksik olmamak zere, btn, tm olarak.


* Srekli olarak, her zaman, daima.
* (hepimiz, hepiniz, hepsi biiminde iyelik ekleri alarak) Bir
eyi olu
turan paralar
n btnn anlat
r.
hep beraber
* Birlikte.
hep bir a
z olmak
* sz birlii etmek, anla
arak bir konuda ayn

eyleri sylemek.
hep bir a
zdan
* aynanda pek ok ki
i ayn
eyi (syleyerek, konu
arak).
hep birden
* Toplu olarak.
hepatit

* Sar
l
k.

hepatoloji
* Karaci
erin anotomisini, fizyolojisini ve hastal
klar
ninceleyen bilim dal
.
hepil
hepimiz
hepiniz

* Hem hayvansal, hem bitkisel besinlerle beslenen.


* Bkz. hep.
* Bkz. hep.

heple hi ilkesi
* tr, cins gibi evrensel bir konu zerinde ileri srlen olumlu, olumsuz bir yarg
n
n, o tr veya cinsin btn
bireyleri iin doru olmasilkesi.
hepsi
* Btn, tamam
, tm, cmlesi, hep.
hepsi hepsi
* Tamamen, tam tam
na.
hepten

* Tamam
yla, bsbtn.

hepyek
her

* Tavla oyununda zarlar


n tek benekli ynlerinin ste gelmesi.
* Tekil isimlere tamlayan grevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlam
nverir.

her a

n ka

* her
eye kar

an, her
eye burnunu sokan.
her biri
* Ayrayrhepsi.
her boyaya girip
kmak
* e
itli i
lerde k
sa sre de olsa al

m
olmak.
her boyayboyadbir f
st
k ye
il (mi) kald
?
* yap
lmas
gereken bir
ey varken, nemsiz, zorunlu olmayan
eylerle ilgilenildi
inde sylenir.
her daim

* Her zaman, daima.

her dem taze (olmak)


* ya
l
oldu
u hlde gen grnenler iin sylenir.
* y
l boyunca ye
il yaprakl
olan (bitki).
her derde deva
* birok
eye are olan.
her firavunun bir Musa's
kar
* her zalimden insankurtaracak bir kurtar
c

kar.
her grd sakall
y
babassanmak
* grn
e aldanmak.
her gn

* Sreklice, srekli olarak.

her gn papaz pilv yemez


* Bkz. papaz her gn pilv yemez.
her hlde

* Byk bir ihtimalle.


* Her durumda, ne yap
p yap
p, kesinlikle, mutlaka.

her horoz kendi plnde ter


* herkes ancak kendi evresinde bir deer ta

r ve szn orada geirebilir.


her ihtimale kar

* her trl olas


l
d
nerek.
her i
in (her
eyin) ba
sal
k
* insan
n yapaca
her
ey vcut sa
l

na bal
d
r.
her kafadan bir ses
kmak
* bir konu zerinde herkes rastgele konu
mak.
her koyun kendi baca

ndan as
l
r
* herkes kendi davran

lar
ndan sorumludur, herkes kendi hatas
n
n cezas
n
kendi eker.
her ku
un eti yenmez
* herkes zorbal
a boyun e
mez, buna kar
gelecekler de
kar.

her nas
lsa
* beklenmeyen bir durumu belirtmek iin kullan
l
r.
her ne hl ise
* uzatmayal
m, geelim.
her ne ise (veya her neyse)
* ne olursa olsun, ne kadar ise, tutarne ise.
* konuyu kapatal
m, olan olmu
, uzatmayal
m.
her ne kadar
* ba

na getirildii
artl
cmledeki yarg
n
n do
ru veya do
al grldun, fakat bunun yeterli olmad

n
anlat
r.
her ne pahas
na olursa olsun
* Bkz. ne pahas
na olursa olsun.
her nedense
* sebebi bilinmez.
her
eyin yenisi, dostun eskisi
* dostluk eskidike g ve de
er kazan
r.
her tarakta bezi olmak
* Bkz. k
rk tarakta bezi olmak.
her telden almak
* her e
it i
i yapabilir durumda olmak veya birok konuda bilgisi olmak.
her yerdelik
* Tanr
'n
n her yerde ve her zaman bulundu
una inanan din ve fizik tesi gr
.
her yi
idin bir yo
urt yiyi
i vard
r
* herkesin kendine zg bir al

ma yntemi, bir iyapma biimi vard


r.
her yi
idin gnlnde bir aslan yatar
* herkesin kendine gre yksek bir emeli vard
r.
her yoku
un bir ini
i, her ini
in bir yoku
u vard
r
* hayat boyunca ykselme ve d
me gibi durumlar kesin deildir, bunlar birbirinin ard
ndan gelebilir.
her zaman
* Ara vermeden, srekli, daima, s
k s
k.
herca

* Hibir
eyde kararlolmayan (kimse), yeltek, gelge.
* A
kta dei
ken, vefas
z.

herca menek
e
* Menek
egillerden, mor, sar
, beyaz renkte, menek
eye benzer iekleri olan y
ll
k bir bitki, alaca menek
e
(Viola tricolor).
* Bu bitkinin iei.
hercace
* Herca gibi, hercaye yak

r (biimde).
hercalik

* Herca olma durumu veya hercace davran

hercmer
* Alt st, karmakar

k, darmada

n
k, allak bullak.

hercmer etmek
* alt st etmek, kar

t
rmak.
herek

* Asma, fasulye gibi sar


lgan bitkilerin tutunmasiin yanlar
na dikilen s
r
k, ispalya.

herekleme
* Hereklemek i
i.
hereklemek
* Asma ve fasulye gibi sar
lgan veya destek isteyen bitkileri heree ba
lamak veya bu bitkilerin yan
na herek
dikmek.
hergele
* Binee veya yk ta

maya al

t
r
lmam
at veya e
ek srs.
* Terbiyesiz, grgsz kimseler iin bir svg sz olarak kullan
l
r.
hergeleci
* Yaban atlar
na bakan kimse, yaban at oban
.
hergelelik
* Hergele olma durumu.
herhangi

* Belli olmayan, zellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

herhangi bir
* Belli olmayan, rastgele bir (kimse veya
ey).
herhangi biri
* Belli olmayan, rastgele biri.
herif

* Gven vermeyen, a
agrlen, baya
kimse.
* Adam.

herifio
lu
* K
z
lan veya beklenmeyen bir i
i yapan erkek.
herik

* Beyaz renkli, ya
lkuyruu yukar
da geni
e ve a
a

ya doru bir incelme gsteren, Karadeniz'in geit


blgelerinde yeti
tirilen, kaba kar

k yapa

lbir tr koyun.
herk

* Srldkten sonra bir y


l dinlendirilen, nadasa b
rak
lan tarla.

herk etmek
* tarlaysrp dinlenmeye b
rakmak.
herke
* Bakra, kova.
herkes

*
nsanlar
n btn.
* Olur olmaz kimseler, nne gelen.

herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine


* bir i
in bilerek ters yap
ld

n
, yolunda yap
lmad

n
anlat
r.
herkes ka

k yapar, ama sap


nortaya (veya doru) getiremez
* herkes bir iyapar, ama istenildi
i kadar gzel ve kusursuz olmaz.

herkesin ar

n
na gre bez vermezler
* genel kurallar herkesin istek ve ihtiyac
na gre bozulamaz.
herkesin getii kprden sen de ge
* herkesin tuttu
u yoldan sen de git.
herkesin gnlnde bir aslan yatar
* Bkz. her yi
idin gnlnde bir aslan yatar.
herkesin tenceresi kapalkaynar
* bir kimsenin durumu, iinde bulunduu ya
ay

artlarba
kalar
nca gere
i gibi bilinemez.
herkesin yoruldu
u yere han yap
lmaz
* Bkz. herkesin ar

n
na gre bez vermezler.
herkeslik
herr

* Aleldelik, s
radan olma durumu.
* Bkz. ya herr ya merr.

hertz
* Bir saniyede bir titre
im yapan devirli bir olay
n frekans
na e
it frekans birimi. K
saltmasHz.
herze

* Sama, sama sz, zevzeklik.

herze yemek
* yersiz sz sylemek veya gereksiz davran

ta bulunmak.
herzevekil
* Kendisini ilgilendirmeyen i
lere kar

an (kimse).
* Sama sapan, gereksiz konu
an (kimse).
hesaba almak (veya hesaba katmak)
* gz nnde bulundurmak, i
ini yrtrken o
eyi de d
nmek.
hesaba almamak (veya katmamak)
* nem vermemek.
hesaba ekmek
* bir ki
iden, bir kuruldan yapt

i
ler iin a
klama ve savunma istemek.
hesaba dkmek
* say
yla ilgili bir konuyu a
kl
a kavu
turmak iin k

t zerinde hesaplamak.
hesaba gelmez
* say
lamayacak kadar ok.
* umulmad
k, beklenmedik.
hesaba kat
lmak (veya kat
lmamak)
* gz nne al
nmak (veya al
nmamak).
hesaba katmak
* dikkate almak, gz nnde bulundurmak.
hesabkapamak
* alacak verecek b
rakmamak.
hesabkesmek
* al
veri
i veya ilgiyi kesmek.

hesabtemizlemek
* borcunu demek.
hesabyok
* say
lamayacak kadar ok, say
s
z.
hesab
na

* ynnden, iin, ... ad


na, yarar
na.

hesab
na gelmek
* yarar
na uygun, elveri
li olmak.
hesab
n(kitab
n
) bilmek
* tutumlu olmak.
hesab
nalmak
* bir isonunda hakk
nalmak.
hesab
ngrmek
* alaca
nverip ili
i
ini kesmek.
* cezaland
rmak.
hesab

* Hesab
niyi bilen, eli s
k
, hesapl
.

hesap
* Aritmetik.
* Matematiksel i
lem.
* Alacaklveya borlu olma durumu.
* denecek cretin tutar
.
* Oranlama, tahmin.
* Bir giri
imin, bir i
in ba
ar
ya ula
masiin al
nan nlemlerin btn.
* (isim tamlamalar
nda tamlanan olarak) "Tutum", "durum" veya "anlay

" anlam
na gelir.
hesap amak
* (banka) gere
inde ekilmek zere yat
r
lan para iin i
lem yapmak.
* birine borlanma imkntan
mak, kredi amak.
hesap cetveli
* Say
lar aras
nda birok i
lemlerin sonucunu kolayca bulmaya yarayan, i ie yerle
tirilmive biri di
erinin
zerinde kayan iki paradan olu
an cetvel.
hesap czdan
* Bir bankada hesabolanlara verilen, yat
r
lan ve ekilen paralar
n yaz
lmas
na yarayan defter.
hesap
karmak
* alacakla verecei k
t zerinde kar

la
t
rmak.
hesap etmek
* bir i
in kazanc
yla giderini kar

la
t
rarak bir sonuca varmak.
* d
nmek, tasarlamak.
hesap etmek, kitap etmek
* btn ayr
nt
lar
yla d
nmek.
hesap grmek
* alacakla verecei kar

la
t
r
p de
mek.
hesap gn
* K
yamet gn.

hesap i
i
* Bir tr el i
lemesi.
* Hesab
nbilme, hesap kitab
n
iyi yapma.
hesap kitap
* Hesap sonunda, d
np ta

nd
ktan sonra.
hesap kitap yapmak (veya etmek)
* ayr
nt
lar
yla hesap edip d
nmek.
hesap zeti
* Hesap sahiplerinin hesab
na yatan ve sz konusu hesaptan ekilen miktarlar
n dkmn gsteren cetvel.
hesap sormak
* bir konuda a
klama ve savunma istemek, sorumlu tutmak.
* birini, birilerini yntem veya yasa d

davran

lar
ndan dolay
sorguya ekmek.
hesap tutmak
* al
veri
le ilgili say
lar
bir yere yazmak.
hesap uzman
* Vergi ykmllerinin dosyalar
n
incelemekle grevli Maliye Bakanl

na ba
lyetkili.
hesap vermek (veya hesab
nvermek)
* bir i
in sorumlulu
unu yklenmek.
* herhangi bir davran

n sebebini a
klamak, anlatmak.
hesapa

* Hesaba gre, hesaba uygun olarak, tahmin.

hesap
* Hesab
niyi bilen, tutumlu.
*
kar
n
kollayan, davran

lar
nbuna gre dzenleyen (kimse).
hesaplama
* Hesaplamak i
i.
hesaplamak
* Hesap i
lemini yapmak, hesap etmek.
* Bir
eyi, bir durumu ayr
nt
l
bir biimde d
nmek, hesap etmek.
hesaplamak kitaplamak
* ayr
nt
lar
yla hesap edip d
nmek.
hesaplan

* Hesaplanmak i
i veya biimi.
hesaplanma
* Hesaplanmak i
i.
hesaplanmak
* Hesap edilmek.
hesapla
ma
* Hesapla
mak i
i.
hesapla
mak
* Birbirindeki alacakla verece
in hesab
n
yapmak.
* Kar

l
klolarak kozlar
n
payla
mak.
* Bir
eyin olumlu veya olumsuz ynlerini d
nrek, tart

arak bir yarg


ya varmak.
hesaplatma

* Hesaplatmak i
i.
hesaplatmak
* Hesap ettirmek.
hesaplay

* Hesaplamak i
i veya biimi.
hesapl

* Sat
n al
nabilen, bteye uygun, ekonomik.
* Paras
n
ll harcayan, tutumlu.
* Ayr
nt
lar
yla d
nlp tasarlanm

, plnl
, rasyonel.
* ll davranan, ll.

hesapl
hareket etmek
* ll davranmak.
hesapl
orun
* Ekonomik mevki.
hesapl
ca
hesaps
z

* Hesapl(bir biimde).
* Hesabtutulmayan.
* Say
lamayacak kadar ok olan.
* nceden iyi d
nlmemi
, sonu belli olmayan.
* lsz, tutumsuz, savruk, msrif.

hesaps
z kitaps
z
* Deftere geirmeden veya belgeye ba
lamadan.
* Sorumsuz, lsz.
hesaps
zca
* Hesaps
z (bir biimde).
hesaps
zl
k
* Hesaps
z olma durumu veya hesaps
zca davran

.
hesapta olmamak
* daha nce d
nlen
eylerin d

nda olmak.
hesaptan d
mek
* hesaptan, bortan, alacaktan indirmek,
karmak.
heterogen
* Bkz. heterojen.
heterojen
* Ayrcinsten.
heterotrof
* D
beslenen.
heterotrofi
* D
beslenme.
hevenk

* Bir ipe geirilmiveya birbirine balanm


yayemiveya sebze ba

hevenkle
me
* Hevenkle
mek biimi veya durumu.

hevenkle
mek
* Hevenk durumuna gelmek.
heves

*
stek, eilim, arzu,
evk.
* Gelip geici istek.

heves etmek
* bir
eye kar
istek duymak, e
ilimli olmak.
hevesi kalmamak
*
evki k
r
lmak, istei kalmamak.
hevesi kursa
nda (veya iinde) kalmak
* istedi
i, imrendii
eyi elde edememek.
hevesine d
mek
* kuvvetle istemek.
hevesini almak
* istedi
i, imrendii
eyi elde ederek ona doymak.
hevesini k
rmak
* isteklerini, d
ncelerini engellemek.
* zevki kamak, hevesi kalmamak,
evki k
r
lmak.
heveskr

* Hevesli, amatr.

heveskrl
k
* Hevesli olma durumu.
hevesleni
* Heveslenmek i
i veya biimi.
heveslenme
* Heveslenmek i
i.
heveslenmek
*
steklenmek, heves etmek, ok istemek, e
ilim duymak.
hevesli
* Bir
eye veya bir i
e istek duyan veya merak sarm
olan, istekli.
* Bir sanatmeslek edinmeksizin yaln
z zevk iin yapan kimse, zengen, amatr.
heveslisi
* ok isteklisi.
hevessiz
hey

* Hevesi olmayan, istek duymayan.


* Seslenmek veya ilgi ve dikkat ekmek iin sylenir.
* Sitem, yak
nma, azar, beenme gibi e
itli duygular anlatan cmlelerde de kullan
l
r.

hey gidi (hey)


* e
itli duygularpeki
tirir veya zlem ve ac
nma bildirir.
heyamola
* Gemicilerin veya i
ilerin birlikte bir
ey ekerken "haydi ek, gayret" anlam
nda bir a

zdan yksek sesle


ve makamla syledikleri sz.

heyamola ile
* bir i
in ancak byk glklere katlan
larak ve birok ki
inin yard
m
yla yap
labileceini anlat
r.
heybe

* Binek hayvan
n
n eyeri zerine geirilen veya omuzda ta

nan, iine teberi koymaya yarayan, kilim veya


hal
dan yap
lm
iki gzl torba.
* Sapomuza geirilebilen tek gzl bir tr anta.
heybeci
heybet

heybetli

* Heybe yapan veya satan (kimse).


* Korku ve sayguyand
ran grn
, mehabet.
* Byklk, ululuk, azamet.
* Grn
korku ve sayguyand
ran.
* Byk, ulu, azametli.

heybetlice
* Olduka heybetli.
heyecan
durumu.

* Sevin, korku, k
zg
nl
k, znt, k
skanl
k, sevgi gibi sebeplerle ortaya
kan gl ve geici duygu
* Co
ku.

heyecan duymak
* heyecanlanmak.
heyecan vermek
* heyecan duymas
na sebep olmak.
heyecana d
rmek
* heyecanland
rmak.
heyecana gelmek
* heyecanlanmak, heyecan duymak.
heyecana kap
lmak
* a

rderecede heyecan, co
ku duymak.
heyecanland
rma
* Heyecanland
rmak i
i.
heyecanland
rmak
* Heyecan duymas
na sebep olmak.
heyecanlan

* Heyecanlanmak i
i.
heyecanlanma
* Heyecanlanmak i
i.
heyecanlanmak
* Herhangi bir sebeple gl, geici bir duygulan
mdan etkilenmek.
heyecanl
* abuk, kolay heyecanlanan (kimse), mteheyyi.
* Heyecan veren.
* Heyecanla yap
lan.

heyecanl
l
k
* Heyecanlolma durumu.
* A

rduyarlolma.
heyecans
z
* abuk, kolay heyecanlanmayan.
* Heyecan vermeyen.
* Heyecanla yap
lmayan.
heyecans
zl
k
* Heyecan verici olmama durumu.
heyeln
heyet

heyetiyle
heyhat
heyhey

* Toprak kaymas
, kay
a, g.
* Kurul.
* Astronomi.
* Biim, k
l
k, d
grn
.
* Olduu gibi, btnyle.
* Yaz
k, ne yaz
k!.
* Sinir bozuklu
u, sinirlilik.

heyheyler geirmek
* byk heyecanlar geirmek.
heyheyleri tutmak (veya heyheyleri stnde olmak)
* ok sinirlenmek.
heykel

* Ta
, tun, bak
r, kil, algibi maddelerden yontularak, kal
ba dklerek veya yorulup pi
irilerek
biimlendirilen eser, yontu.
heykel gibi
* hareketsiz, duygusuz.
* ok gzel (vcut).
heykelci

* Heykel yapan sanat


, heykelt
ra
, yontucu.

heykelci kalemi
* Heykelcilerin ta
, kil, algibi gereleri biimlendirmek iin kulland
klarkesici, dzeltici ve yontucu ara.
heykelcilik
* Heykel yapma sanat
, heykelt
ra
l
k, yontuculuk.
heykelle
tirme
* Heykelle
tirmek i
i veya biimi.
heykelle
tirmek
* Heykel durumuna getirmek.
heykelli

* Heykeli olan.

heykelt
ra
* Heykelci, yontucu.
heykelt
ra
l
k
* Heykel yapma sanat
, yontuculuk.
heyul
* Korkun hayal.
heyul gibi
* pek iri, iri yar
.
hezaren
hezaren

* D
n ie
igillerden, hekimlikte kullan
lan zehirli bir bitki (Delphinium).
* Bambu.
* Bambu saplar
ndan yap
lm

hezaren rg
* Bambu kabuklar
ndan soyularak elde edilen liflerle veya sentetik malzemeyle yap
lan zel bir rg.
hezel
* aka, alay, mizah.
* Bir
iiri veya
iir paras
n
akalbir anlat
ma evirme.
hezeyan
* Samalama.
* Say
klama.
* Sabuklama.
hezeyan etmek
* samalamak.
hezimet
* Bozgun, yenilgi.
hezimete uramak
* bozguna veya byk bir yenilgiye u
ramak.
hezliyat
Hf

* Hezel trnde yaz


lm

iirler.
* Hafniyum'un k
saltmas
.

Hg
* C
va'n
n k
saltmas
.
h

* Evet.

h
k
ra h
k
ra
* H
k
rarak, h
k
r
klarla.
h
k
r
k

* ok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kas
n
n kas
lmas
yla hava akci
erlere
geerken boazdan
kan ve dzgn aral
klarla tekrarlanan ses.
* Alarken
kan ses.
h
k
r
k tutmak
* srekli olarak h
k
rmak.

h
k
r

h
k
rma

* H
k
rmak i
i veya biimi.
* H
k
rmak i
i.

h
k
rmak
* Bo
azdan h
k
r
k sesi
karmak.
*
ini ekerek alamak.
h
k
rtma
* H
k
rtmak i
i.
h
k
rtmak
* H
k
rmas
na sebep olmak.
h
div
h
divlik

h
drellez

h
fz

* Osmanl
mparatorluu dneminde KavalalMehmet Ali Pa
adan sonra M
s
r valilerine verilen unvan.
* H
div ynetimi veya makam
.
* H
div ynetimindeki lke.
* H
z
r ve
lyas peygamberlerin her y
l bulu
tuklar
na inan
lan 6 may
s gn.
* Her y
l
n 6 May
s gnnde kutlanan geleneksel bayram.
* Saklama.
* Ezberleme, ak
lda tutma.

h
fz etmek
* saklamak.
* akl
nda tutmak, bellemek.
h
fza al

mak
* Kur'an'ezberlemeye al

mak.
h
fz
ss
hha
* Sal
klya
amak iin al
nmasgerekli nlemlerin btn.
* Sal
k bilgisi, hijyen.
h
k

* H
k
r
rken boazdan
kan ses.

h
k demi(anas
n
n, babas
n
n) burnundan d
m
* her durumuyla (anas
na, babas
na) ok benziyor.
h
k m
k

* Tereddt gsterme, ekingen davranma.

h
k m
k etmek
* bir i
ten ka
nmak iin bahaneler ileri srmeye al

mak.
* sorulan bir soruya a
k bir anlam
olmayan, belirsiz cevaplar vermek.
h
k tutmak
* Bkz. h
k
r
k tutmak.
h
ltan

* Top durumundaki iekleri kuruduktan sonra saplarkrdan olarak kullan


lan yaban bir bitki.

h
ltar
h
mb
l

* Davar ve s

rlar
n, boyunlar
na tak
lan ip veya kay

.
* Uyu
uk, tembel.

h
mb
lla
ma
* H
mb
lla
mak durumu.
h
mb
lla
mak
* H
mb
l gibi davranmak.
h
mb
ll
k
* H
mb
l olma durumu.
h
mh
m

* Sesleri genizden
kararak konu
an (kimse).
* Sesleri genizden
kararak.

h
mh
ml
k
* H
mh
m olma durumu.
h
m

* Kerpi veya tu
layla rlmah
ap duvar.
h
na

* Bkz. k
na.

h
ncah
n
* Az
na kadar, t
ka basa dolu (olarak), dopdolu.
h
nc
n
karmak
* (veya cn) almak.
h
n
* almaygden fke, kin, gayz.
h
n (veya h
nc
n
) almak
* (veya cn) almak.
h
nl
h
ns
z

* H
nc
olan, fkeli.
* H
nc
olmayan, fkesiz.

h
nk
* Bkz. kahve dvcsnn h
nk deyicisi.
h
nna
h
nz
r

h
nz
rca

* Bkz. k
na.
* Domuz.
* Katyrekli, kt d
nen, gaddar.
* Genellikle ho
a giden bir davran
ve durum iin
aka yollu sylenir.
* H
nz
r (bir biimde), kurnazca.

h
nz
rla
ma
* H
nz
rla
mak i
i.

h
nz
rla
mak
* H
nz
r gibi davranmak.
h
nz
rl
k

* H
nz
r olma durumu.
* Muziplik.

h
nz
rl
k etmek
* zarar verici, sinirlendirici, ters davran

ta bulunmak.
h
r

* Kavga, dala
.

h
r
karmak
* kavga, grlt
karmak.
h
ra

h
rbo

h
rboluk
h
r
n

* Zay
f, elimsiz, c
l
z.
* ok yiyen, obur.
*
ri yar(kimse).
* Sersem, salak ve kaba saba.
* Sersemlik, salakl
k.
* Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse).
* (ses iin) Tiz, fkeli.

h
r
nla
ma
* H
r
nla
mak i
i.
h
r
nla
mak
* H
r
nl
k etmek, h
r
n davranmak.
h
r
nl
k
* H
r
n olma durumu veya h
r
n davran

.
h
r
nl
k etmek (veya yapmak)
* huysuzluk, terslik etmek.
h
rdavat

* Kilit, reze, tel, ivi gibi metal e


ya.
* nemsiz, ufak tefek e
ya, gereksiz e
ya.

h
rdavat
* H
rdavat satan kimse, nalbur.
h
rdavat
l
k
* H
rdavat
n
n i
i, nalburluk.
h
rgr
* Geimsizlik, kavga.
h
rgr
karmak
* kavga etmek, kavga
karmak.
h
r
l h
r
l
* H
r
lt
lbir ses
kararak.

h
r
ldama
* H
r
ldamak i
i.
h
r
ldamak
* H
r
lt
lbir ses
karmak.
h
r
lda
ma
* H
r
lda
mak biimi veya durumu.
h
r
lda
mak
* H
rla
mak.
h
r
lday

* H
r
ldamak i
i veya biimi.
h
r
lt

h
r
lt
c
h
r
lt
l
h
r
zma

h
rka

h
rkal
h
rkas
z

* Bo
azdan herhangi bir sebeple bo
uk
kan ses.
* Grltyle
kan ses.
* Geimsizlik, kavga.
* Geimsizlik
karan, geimsiz (kimse).
* H
r
lt
karan, h
r
lt
solan.
* Ay
, bo
a gibi azg
n hayvanlar
n dudaklar
na veya burnuna geirilen demir halka.
* Burun kanad
na tak
lan ssl, alt
n veya gmhalka.
* Kpe.
* nden a
k, kollu, genellikle ynden st giysisi.
* Daha ok so
uktan korunmak iin giyilen, kuma
tan, bazen ii pamukla beslenmi
, ceket biiminde giysi.
* Dervi
lerin giydikleri st giysisi.
* H
rkasolan.
* H
rkasolmayan.

h
rkayba

na ekmek
* bir k
eye ekilip evresiyle ilgisini kesmek.
h
rlama
* H
rlamak i
i.
h
rlamak

* H
r
lt
yla ses
karmak.
* (kpek iin) Sald
rmadan nce h
r
lt
yla ses
karmak.
* K
zg
nl
kla ters konu
mak.

h
rla
ma
* H
rla
mak i
i.
h
rla
mak
* Kar

l
klh
rlamak.
* A
z kavgas
na giri
mek.
h
rlatma

* H
rlatmak i
i.
h
rlatmak
* H
rlamas
na sebep olmak.
h
rlay

h
rl

* H
rlamak i
i veya biimi.
*

inde do
ru, uslu, iyi (kimse).
* Yaramaz,

mar
k, kt (kimse).

h
rlm
d
r, h
rs
z m
d
r
* bir kimsenin hlak
, ki
ili
i hakk
nda ku
ku duyulduunda kullan
l
r.
h
rpalama
* H
rpalamak i
i.
h
rpalamak
* rselemek.
* Dvmek.
*
tip kakmak, azarlamak veya y
pratmak.
h
rpalan

* H
rpalamak i
i veya biimi.
h
rpalanma
* H
rpalanmak i
i.
h
rpalanmak
* H
rpalamak i
ine konu olmak veya h
rpalamak i
i yap
lmak.
h
rpalatma
* H
rpalatmak i
i.
h
rpalatmak
* H
rpalanmas
na sebep olmak.
h
rpalay

* H
rpalamak i
i veya biimi.
h
rpan

* Peri
an k
l
kl
, derbeder.

h
rpanlik
* H
rpan olma durumu.
h
rs

* Sonu gelmeyen istek, a

rtutku.
* fke, k
zg
nl
k.

h
rs brmek
* Bkz. gzn h
rs brmek.
h
rs
nalamamak
* fkesini yenememek.
h
rs
nyenmek
* fkelenmemek iin kendini tutmak.
h
rs
z

* alan (kimse), u
ru.

* Bir tr olta inesi.


h
rs
z ad
m
* ok sessiz, yava
.
h
rs
z anahtar
* Maymuncuk.
h
rs
z feneri
* Kar

s
ndakini gsterip, ta

yangstermeyecek biimde yap


lm
n camlfener.
h
rs
z gibi
* kimseye grnmeden, gizlice.
h
rs
z kelepe
* Ana su borusuna kaak su alabilmak amac
yla balanan boru paras
.
h
rs
z yata

* H
rs
zlar
n gizlendii yer.
* al
nm

eylerin sakland
yer.
h
rs
za yol gstermek
* birine bilmeyerek, anlamadan kt bir i
te yard
mc
olmak.
h
rs
zlama
* Gizlice al
nan ba
kas
na ait (
ey).
* Gizlice, kimseye sezdirmeden.
h
rs
zl
k

* alma.
* alma suu, sirkat.

h
rs
zl
k etmek (veya yapmak)
* ba
kalar
n
n paras
n
veya mal
nalmak.
h
rsland
rma
* H
rsland
rmak i
i.
h
rsland
rmak
* fkelendirmek, k
zd
rmak.
h
rslan

* H
rslanmak i
i veya biimi.
h
rslanma
* H
rslanmak i
i.
h
rslanmak
* ok k
zmak, fkelenmek.
h
rsl
* Doymak bilmeyen, a

ristekli, tutkulu, haris.


* fkeli, k
zg
n.
h
rss
z
* H
rsolmayan.
h
rt
h
rtapoz

* Sersem, budala, ahmak.


* Sersem, aptal,
a
k
n.

h
rtapozluk
* H
rtapoz olma durumu.
h
rtp
rt
* Eski psk veya i
e yaramaz, de
ersiz e
ya.
h
rtlamba
* Peri
an, derbeder k
l
kl
.
h
rtlamba gibi giyinmek
* gereksiz yere st ste ve geli
igzel giyinmek.
h
rtlambas
kmak
* peri
an bir biimde giyinmiolmak.
* (e
ya iin) ok eskiyip dklr durumda olmak.
h
rtl
k
H
rvat

H
rvata
h
s
m

* Sersemlik, budalal
k, ahmakl
k.
* H
rvatistan Cumhuriyeti'nde ya
ayan bir halk ve bu halk
n soyundan olan kimse.
* H
rvatlarla ilgili, H
rvatlara zg olan
ey.
* H
rvatlar
n kulland

Slav dili.
* Soyca veya evlilik sonucu aralar
nda babulunanlardan her biri, akraba.
* Dede ve nineleri bir olanlardan her biri.

h
s
m akraba
* Yak
n ve uzak btn akrabalar.
h
s
ml
k
* H
s
m olma durumu, karabet.
h

l h

l
* H

ltsesi
kararak, h

ldayarak.
h

ldama
* H

ldamak i
i.
h

ldamak
* H

lt
lses
karmak.
h

ldatma
* H

ldatmak i
i.
h

ldatmak
* H

ldamas
na sebep olmak.
h

lt
h

lt
l

* Sert ve srekli
kan ses.
* (ses iin) H

lt
solan.

lt
s
z
* H

lt
solmayan.
h

* fke, k
zg
nl
k.
h

m
na uramak
* (birinden) zulm grmek.
h

mlanma
* H

mlanmak i
i.
h

mlanmak
* fkelenmek, k
zg
n duruma gelmek.
h

ml

* fkeli, k
zg
n, sinirli.

r
* Olmam
meyve (daha ok kavun, karpuz iin kullan
l
r.).
* Co
kunluk gsteren, yaramaz (kimse).
* Aptal, sersem.
h

r h

r
* H

rt

kararak.
h

rdama
* H

rdamak i
i.
h

rdamak
* K

t, me
in, kumagibi nesneler birbirlerine srtnrken, buru
turulurken ses
karmak.
h

rdatma
* H

rdatmak i
i.
h

rdatmak
* H

rt

kartmak.
h

rday

* H

rdamak i
i veya biimi.
h

r
kmak
* (e
ya) ok h
rpalan
p rselenmek.
* insan a
r i
lerle ura

p ok yorulmak.
h

rl
k
h

rt
h

rt
l

* H

r olma durumu.
*
nce cisimler h

rdarken
kan ses, h

rdama sesi.
* H

rt
solan.

rt
s
z
* H

rt
solmayan.
h

lama
h

lamak
h
yaban

* H

lamak biimi veya i


i.
* H

ldamak, h

ltsesi
karmak.
*
ki tarafdzgn a
alyol veya bulvar.

h
yanet

* Kutsal say
lan
eylere el uzatma, ktlk etme veya kar
davranma, hainlik, ihanet.
* Gveni ktye kullanma, aldatma, vefas
zl
k.
* Vefas
z.

h
yanetlik
* H
yanet.
h
yar

h
yar
h
yaraa

* Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, srngen, bir y


ll
k otsu bir bitki (Cucumis sativus).
* Bu bitkinin rn.
* Kaba saba, grgsz, budala.
* Bir
eyi semekte veya yap
p yapmamakta zgrlk.
* Grgsz, kaba saba, yontulmam

h
yaraal
k
* H
yara
a gibi davranma.
h
yaraas
* H
yara
a.
h
yarc
k
h
yarc
l

* Kas
k lenf bezlerinin iltihaplanmas
.
* Bkz. h
yarc
k.

h
yarla
ma
* H
yarla
mak i
i.
h
yarla
mak
* Kaba saba, budalaca davran

larda bulunmaya ba
lamak.
h
yarl
k

* Kaba saba, budalaca davranma durumu.

h
yarl
k etmek
* h
yarla
mak.
h
yar
embe
* Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin iinde ekirdeklerden ba
ka, hekimlikte kullan
lan bir z
bulunan bitki, Hint h
yar
(Cassia fistula).
h
z

* abukluk, sr'at.
* Bir hareketten do
an g,
iddet.
* aba, g, gayret, takat.
* Al
nan yolun harcanan zamana oran
, sr'at.

h
z almak
* atlamak iin geri ekilip birdenbire f
rlamak.
h
z vermek
* h
z
nart
rmak, h
zland
rmak.
* isteklendirmek.
h
zar

* Tahta ve kereste bimeye yarayan, elektrik ve su gcyle al

an byk b
k
.

h
zarc

* H
zar i
leten, h
zarla kereste bien kimse.

h
zarc
l
k
* H
zarc
n
n i
i.
h
z
nalamamak
* h
zla gidi
ini yava
latamamak.
* fkesini yenememek, yat

amamak.
h
z
nalmak
*
iddetini yenmek, yat

mak.
* yava
lamak, h
z
n
yitirmek.
h
z
nkaybetmek (veya yitirmek)
* etkisini, geerlili
ini yitirmek, hkm kalmamak.
H
z
r
* Halk inan

lar
na gre lmszle kavu
muolduuna inan
lan ulu kimse.
* (kk h ile) abuk davranan kimse.
H
z
r gibi yeti
mek
* birinin en s
k

k bir zaman
nda, beklemedi
i biri, yard
m
na yeti
mek.
h
zla

* abucak, abuk, sr'atle.

h
zland
r
lma
* H
zland
r
lmak i
i.
h
zland
r
lmak
* H
z verilmek, h
z
art
r
lmak.
h
zland
rma
* H
zland
rmak i
i.
h
zland
rmak
* H
z verilmek, h
z
art
r
lmak.
h
zlan

h
zlanma

* H
zlanmak i
i veya biimi.
* H
zlanmak i
i.

h
zlanmak
* H
z almak, h
zartmak.
h
zl

* abuk, seri, sr'atli.


* G kullanarak,
iddetle.
* Yksek sesle.
*
vedi olarak, ivedilikle.
* Uar
, apk
n, hovarda.

h
zlak
n
* Basketbolda kar
taraf
n toparlanmas
na f
rsat vermeden, pasla
arak yap
lan h
zl
hcum, fast break.
h
zlh
zl
* abucak, ivedilikle.

h
zlhcum
* H
zlak
n.
h
zlsa
anak tez geer
* byk bir h
zla ba
layan
eyler az srer.
h
zlya
amak
* e
lenceye a

rd
kn olarak ya
amak.
h
zl
l
k
h
zler
hibe

* H
zlolma durumu, sr'at.
*
vmeler.
* Ba

lama, ba

hibe etmek
* ba

lamak.
hicap

* Utanma, utan, s
k
lma.

hicap duymak (veya etmek)


* utanmak.
hicaz

hicazkr

* Klsik Trk mzi


inde dgh perdesinde karar k
lan bir makam.
* Klsik Trk mzi
inde do diyez notas
nand
ran perde.
* Klsik Trk mzi
inde rast perdesinde karar k
lan bir makam.

hiciv
* Yergi.
hicran

hicret

* Bir yerden veya bir kimseden ayr


lma, ayr
l
k.
* Ayr
l

n sebep oldu
u onulmaz ac
.
* G.
*
slm takviminde tarih ba

say
lan Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye g etmesi.

hicret etmek
* g etmek.
hicr

* Tarih ba

olarak hicreti kabul eden.

hicr takvim
* Hicreti ba
lang
olarak alan takvim.
hicvetme
* Hicvetmek i
i.
hicvetmek
* Alay yoluyla yermek.
hicviye

* Yergi, ta
lama.

hi

hi de

* Olumsuz yarg
lcmlelerde fiilin anlam
npeki
tirir.
* Soru cmlelerinde belirsiz bir zamananlat
r.
* Bir soruya a
k bir cevap verilmek istenmediinde cevap cmlesinin ba

na getirilir.
* Bo
, deersiz, nemsiz olan
ey veya kimse.
* kesinlikle, kat'iyen.

hi de
il
* asla, kesinlikle.
hi de
ilse (veya hi olmazsa)
* nemli olmasa bile, ba
ka bir
ey olmasa bile.
* en az.
* bari.
hi kimse
* Ortal
kta grnmeyen, bulunmayan insan.
hi mi hi
* Kesinlikle, hi.
hi yoktan
* hibir sebep veya zorunluk yokken, sebepsiz olarak.
hibir

* Bir isimden nce getirilerek o ismin bildirdi


i varl
ktan bir tanesinin bile olmad

nanlat
r.

hibiri
* Olumsuz cmlelerde "bir tanesi bile" anlam
nda kullan
l
r.
hii

* Hiilik yanl
s
, nihilist.

hiilik

* Btn gerek ve deerleri inkr eden, gere


in, nesnel bir temeli olmad

nileri sren gr
; her trl
gerek varl

inkr eden a

rbireycilik, yokuluk, nihilizm.


* Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir bask
s
nkabul etmeyen gr
,
yokuluk, nihilizm.
hie saymak (veya hie indirgemek)
* nemsememek, nem vermemek.
hileme
hilemek

* Hilemek durumu.
* nem vermemek, yok saymak.

hile
tirme
* Kendini hile
tirmek i
i.
hile
tirmek
* Kendi benli
inde hili
i kabul etmek.
hilik
yokluk.

* Hi olma durumu.
*
nkr sonucu, gerekteki zelliklerinin, durumlar
n ortadan kald
r
lmassonucu bir
eyin var olmay

hiten

hidatit
hidayet

* ok deersiz, nemsiz.
* Gere
i, yararyokken veya kar

l
ks
z olarak, yok yere.
* Birok memelilerin ve insan
n karaci
erinde geli
en ekinokok tenyas
n
n lrvas
.
* Doru yol, hak olan Mslmanl
k yolu.

hidayete ermek
* Mslman olmak,
slm dinini kabul etmek.
* gere
i grp kabullenmek, aklba

na gelmek.
hiddet
* fke, k
zg
nl
k.
hiddet etmek
* fkelenmek, k
zmak.
hiddete kap
lmak
* fkelenmek, k
zmak.
hiddetlendirme
* Hiddetlendirmek i
i.
hiddetlendirmek
* K
zd
rmak, fkelendirmek.
hiddetleni
* Hiddetlenmek i
i veya biimi.
hiddetlenme
* Hiddetlenmek i
i.
hiddetlenmek
* K
zmak, fkelenmek.
hiddetli
* K
zg
n, fkeli.
hiddetsiz

* K
zg
nl

, fkesi olmayan.

hiddetten kudurmak
* ok fkelenmek, a

rderecede k
zmak.
hidr-, hidro* Birle
iminde hidrojen veya suyun bulunduunu gsteren n ek.
hidra
* Hidralar tak
m
ndan, 1 cm uzunlu
undaki, vcudu torba biiminde, a

z evresinde 6-10 dokunacolan,


tatlsu hayvan(Hydra).
hidralar
* rnek hayvanhidra olan selentereler blm.
hidrasit
hidrat

* Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birle


mesinden olu
an asit.
* Su ile bir cismin verdii birle
ik.

hidratl

*
inde hidrat bulunan.

hidrobiyoloji
* Sularda ya
ayan canl
lar
n hayat
ninceleyen bilim dal
.
* Bu bilimle ilgili.
hidrodinamik
* S
v
ya bat
r
lm
katcisimler zerinde, onlar
n hareketiyle ilgili olarak s
v
lar
n gsterdi
i direnci ve s
v
lar
n
hareketini inceleyen bilim dal
.
* Bu bilimle ilgili.
hidroelektrik
* Su elde edilen (elektrik), su gcyle elde edilen enerji.
hidroelektrik santral
* Su gcyle al

an makinelerle elektrik reten merkez.


hidrofil

* Sucul, susever.
* Su bcei.

hidrofobi
* Bkz. Su korkusu.
hidrofor
* Suya yap
n
n st katlar
na
kacak bas
ncveren depo.
hidrograf

* Hidrografi uzman
.

hidrografi
* Bir blgedeki yer altve yer st sular
n
n durumunu inceleyen bilim.
* Bir blgenin akarsular
yla gllerinin btn.
* Bir blgedeki k
y
lar
n, adalar
n topografyas
.
hidrojen

* Oksijenle birle
erek suyu olu
turan, atom numaras1, rengi, kokusu ve tadolmayan bir gaz. K
saltmasH.

hidrojen bombas
* A
r hidrojen atomlarekirdeklerinin kayna
arak helyum durumuna girmesiyle elde edilen enerji temeline
dayanan bomba.
hidrojenleme
* Hidrojenlemek i
i.
hidrojenlemek
* Hidrojen ile birle
tirmek.
hidrojeoloji
* Yer altsular
n
n ara
t
r
lmas
n
ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu.
hidrokarbon
* Karbon ve hidrojen birle
ii.
hidrokarbonat
* Hidratlbazik karbonat.
hidrokarbr
* Hidrokarbon.

hidroklorik asit
* Hidrojen ve klordan olu
an, renksiz, havada beyaz dumanlar saan, suda kolayca eriyen ve hayvan
kemiklerinden jeltin, fosfor elde edilmesinde, eliin pas
ngidermede kullan
lan keskin kokulu bir gaz, tuz ruhu
(HCl).
hidroksil
hidroksit
hidrolik

* Bir madenle birle


ti
i zaman hidroksit yapan atom grubu (OH).
* Bir maden zerine suyun etkisiyle, yani bir hidroksil grubu ile bir madenin kayna
mas
ndan olu
an birle
ik.
* Su ile ilgili.
* Su veya ba
ka bir s
vbas
nc
yla i
leyen (makine, cendere vb.).
* Sular
n ak

na uygulanan yasalar
, suyun da

t
lmass
ras
nda ortaya
kan sorunlarinceleyen bilim ve

teknik.
hidroliz
hidrolog
hidroloji

* Bir molekln su etkisiyle ikiye ayr


lmas
n
salayan tepkime.
* Su bilimi uzman
.
* Su bilimi.

hidrometre
* Suler.
hidrosefal
* Hidrosefali olan.
hidrosefali
* Beyin omurilik s
v
s
n
n o
almas
yla, beyin kar
nc
klar
n
n bymesine yol aan, bazen de kafatas
n
n
bymesine sebep olan hastal
k.
hidrosfer

* Su yuvar
.

hidrosiyanik
* Siyanojen ile hidrojenin birle
mesinden olu
an asit (HCN).
hidroskopi
* Yer alt
ndaki sulararay
p bulma i
i.
hidrostatik
* S
v
lar
n dengesini ve kaplar zerine yapt
klarbas
ncinceleyen fizik dal
.
* S
v
lar
n dengesiyle ilgili olan.
hidroterapi
* Bazhastal
klarsu ile tedavi etme, su tedavisi.
hidrozol
hidrr

* S
vdurumundaki koloitlere verilen ad.
* Bir element veya birle
ikle hidrojen birle
imi.

higrofil
* Nemcil.
higrometre

* Nemler.
higrometrik
* Nem ile ilgili, neme ili
kin.
higroskop
* Bir tr nemler.
higroskopik
* Nemeker.
higrostat

* Nem denetimi.

higrotropizm
* Neme ynelim.
hijyen
hijyenik
hikye

* Sal
k bilgisi; sal
k koruma, h
fz
ss
hha.
* Sal
k koruma ile ilgili, sal
k bilgisine uygun, sa
l

a yararl
.
* Bir olay
n szl veya yaz
l
olarak anlat
lmas
.
* Gerek veya tasarlanm
olaylaranlatan dz yaztr, yk.
* Aslolmayan sz, olay.

hikye birle
ik zaman
* Yal
n zamanlbir fiilin gemi
te yap
ld

nanlatan kip. Trkede bu birle


ik zaman idi > -di ekiyle
kurulur.
hikye etmek
* ayr
nt
lar
yla anlatmak, sylemek.
hikyeci

* Hikye yazan, ykc.

hikyecilik
* Hikye yazma veya anlatma sanat
, ykclk.
hikyeleme
* Anlatma, tahkiye.
hikyelemek
* Anlatmak.
hikyele
tirme
* Hikyele
tirmek i
i.
hikyele
tirmek
* Hikye durumuna getirmek.
hikem
hikem
hikmet

* Hikmetler.
* Felsefe ile ilgili; felsef sz veya d
nce.
* Bilgelik.
* Felsefe.

* Sebep, gizli sebep.


* Tanr
'n
n insanlarca anla

lamayan amac
.
* zl sz, vecize.
* Fizik.
hikmetinden sual olunmaz
* sonucunun sebebi sorulmaz, ara
t
r
lmaz; Tanr
'n
n yarat
cgc kar

s
nda sebep aranmaz.
hikmetli
hilf

* Bilgece.
* Ayk
r
, kar

t, ters.
* Yalan.

hilf olmas
n
* yan
lm
yorsam.
hilf yok
* yalan de
il, yalan yok.
hilfet
hilfeti

* Halifelik.
* Halifeli
in srdrlmesinden yana olan kimse.

hilfetilik
* Hilfeti olma durumu.
hilf
hakikat
* Gerek d

.
hilfs
z

* Yalans
z, inan
lmaz ama gerek.

hill

* Aya, yeni ay.


* ocuklar
n okuma renmeye ba
lad
klar
nda sat
r ve szleri
a

rmamak iin sz zerinde gezdirdikleri


ucu sivri, uzunca bir gsterme arac
.
hill gibi
hill

* ince ve dzgn (ka


).
* Hill biiminde.

hilllemek
* Hill durumuna getirmek.
hil'at
kaftan.

* Padi
ahlar
n, gnl almak, dllendirmek iin birine giydirdikleri deerli kumaveya krkten yap
lm

hile
* Birini aldatmak, yan
ltmak iin yap
lan dzen, dolap, oyun, desise, entrika.
*
kar salamak iin bir
eye de
ersiz bir
ey katma.
hile hurda bilmez
* kimseyi aldatmaz, doru.
hile yapmak

* aldatmak.
*
kar salamak amac
yla bir
eyin safl

nbozmak, deersiz bir


ey kar

t
rmak.
hilebaz

* Hileci.

hileci
* Hile yapan, hile kar

t
ran, hilebaz, hilekr.
hilecilik

* Hileci olma durumu, hilekrl


k.

hilei
eriye
* zm g bir hukuk sorunu hukuk kurallar
nzedelemeden halletme.
hilekr

* Hileci.

hilekrl
k
* Hilecilik, doland
r
c
l
k.
hileli

* Hilesi olan, iine hile kar

, hile ile yap


lm

hileli ifls
* Alacakl
larzarara sokmak amac
yla hileli i
lemler yaparak gerekle
tirilen ifls yolu.
hilesi, hurdasyok
* yalan
, dolan
yok.
hilesiz
* Hile yapmayan, dzen bilmeyen.
* Hilesi olmayan, iine hile kar

mam

.
hilkat
* Yarad
l

, f
trat.
hilkaten

* Yarad
l

tan.

hilozoizm
* Canlzdekilik.
hilye

* Hz. Muhammed'in
ekil ve
emaili yaz
l
levha.

himaye
* Koruma, gzetme, esirgeme, koruyuculuk.
* Kay
rma, elinden tutma.
himaye etmek
* korumak, kay
rmak, gzetmek.
himaye grmek
* (biri taraf
ndan) korunmak, kayr
lmak, gzetilmek.
himayeci

* Korumac
.

himayecilik
* Korumac
l
k.

himayesine almak
* koruyucusu olmak, korumak.
himayesiz
* Korumas
z.
himen
* K
zl
k zar
.
himmet

* Yard
m, kay
rma.
* al

ma, emek, gayret.


* Ltuf.

himmet etmek
* yard
m etmek, emek vermek.
himmetin var olsun
* te
ekkr iin sylenir.
hin

* Kurnaz, cin fikirli (kimse).


* Zaman, zamane.

hindi

* Tavukgillerden, XV. yzy


lda evcille
tirilerek Amerika'dan btn dnyaya yay
lan kmes hayvanlar
n
n en
by (Meleagris gallopavo).
* Aptal,
a
k
n.
hindi gibi kabarmak
* gururlanmak, kurumlanmak, byklk taslamak.
hindiba
endivia).
hindici

* Birle
ikgillerden, yapraklarha
lanarak salata gibi yenebilen birka y
ll
k otsu bir bitki, gne
ik (Cichorium

* Hindi yeti
tiren ve satan kimse.

hindigiller
* AnavatanAmerika olan tavuksu ku
lar tak
m
.
Hindistan cevizi
* Palmiyegillerden, tropikal blgelerde yeti
en bir a
a (Cocos nucifera).
* Bu aac
n portakaldan byk, ok sert kabuklu yemi
i.
Hindolog
* Hindoloji bilgini.
Hindoloji
* Hint dilini ve kltrn konu alan bilim.
Hindu

* Hindistan'
n resm dili.
* Hindistan'
n Mecus halk
ndan olan kimse.

Hinduizm
* Tarihsel olarak daha sonra ortaya
kan, niteli
i bak
m
ndan Brahmanizmden daha katolan bir din.
hinle
me

* Hinle
mek durumu.

hinle
mek
* Hin olmak, kurnaz olmak.
hinlik

* Hin, kurnaz olma durumu, kurnazl


k.

hino
lu
* Kurnaz.
hino
luhin
* ok kurnaz, her devrin
artlar
na uyabilen kimse.
Hint armudu
* Mersingillerden, s
cak blgelerde yeti
en, meyvesi yenen, tahtas
sert bir aa (Psidium).
Hint bademi
* Kakao.
Hint baklas
* Hint ya
aac
, kene otu.
Hint bezelyesi
* Baklagillerden, s
cak lkelerde yeti
en, tohumlarfasulyeye benzeyen bir bitki.
hint biberi
* K
rm
z
biber.
Hint iei
* Hindistana zg bir tr iek.
Hint dar
s
* Budaygillerden, dou lkelerinde ekilen, taneleri yenilen, dar
ya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare).
Hint domuzu
* Byk Okyanus adalar
nda ya
ayan, kpek di
leri boynuz gibi yukardoru k
vr
k, iri yap
lbir domuz tr
(Porcus babyrussa).
* Kobay.
Hint f
st

* Krkas.
Hint ful

* Beyaz renkli bir nilfer tr, M


s
r ful (Nelubrium).

Hint gergedan
* Hindistan'da bulunan bir gergedan tr.
Hint gre
i
* Kar

t ynde yan yana ve s


rt st yatan bir iftin, i yandaki bacaklar
nkenetleyerek birbirlerini evirme
abas
.
Hint h
yar
* H
yar
embe.
Hint horozu
*
spen horozu.
Hint hurmas
* Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan'da sebze gibi yenen, meyvesinden reel yap
lan ok sert bir a
a
(Borrassus).
Hint inciri

* Frenk inciri.
Hint ipei
* Hindistan'da retilen ok k
ymetli bir tr ipek.
Hint irmii
* Sagu.
Hint kam

* Bambu.
Hint keneviri
* Yapraklar
ndan esrar elde edilen bir tr kenevir (Cannabis sativa).
Hint kertenkelesi
*
guana.
Hint kestanesi
* At kestanesi.
Hint kiraz
* Sumak familyas
ndan, s
cak lkelerde yeti
en, zeytin byklnde yenilir bir meyvesi olan byk bir a
a,
mango (Mangifera domestica).
Hint kobras
* Gzlkl y
lan.
Hint kuma

* Hindistan'da dokunan ve bat


lkelerinde ender bulunan ipekli bir kumatr.
Hint mandas
* ift parmakl
lardan, uzunluu 2 m, yksekli
i 1-80 civar
nda, ehlile
tirilip ekim i
lerinde kullan
lan bir tr
memeli.
Hint pamuu
* Hindistan'a zg bir pamuk tr.
Hint pirinci
* Budaygillerden, Hindistan ve Etiyopya'da yeti
tirilen, taneleri pirin yerine kullan
lan bir bitki.
Hint safran
* Zerdeal.
Hint sar
s
* Mango yapraklarile beslenmiineklerin sidi
inden elde edilen, kehribar sar
s
na yak
n, zellikle yalboya
resimde kullan
lan bir boya.
Hint tavuu
* Brahma
rk
ndan gelen bir tr tavuk.
Hint ya

* Kene otunun tohumlar


ndan
kar
lan, hekimlikte ve sanayide kullan
lan bir ya
.
Hint ya
aac
*
ki eneklilerden, tropik blgelerde, 8-10 m. yksekli
e ula
abilen, ok y
ll
k, tohumlarzehirli yaelde
edilen bir bitki (Ricinus communa).
Hint-Avrupa
* Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller.
* Bu dilleri konu
an halk.
Hinte

* Hint dili.
hinterlant
* Bkz. i blge, art blge.
Hintli
hiper
hiperbol

* Hindistan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
* ok, a

r
, yksek" anlam
nda kullan
lan n ek.
* Bir dzlemin odak denilen duraan iki noktaya uzakl
klar
de
i
meyen noktalar
n geometrik yeri olan e
ri.

hiperbolik
* Hiperbol biiminde olan, hiperbol ile ilgili.
hiperboloidal
* Hiperboloit biiminde olan.
hiperboloit
* Hiperbole benzeyen.
* Hiperboln iki ekseninden biri evresinde dndrlmesiyle ortaya
kan yzey.
hipermarket
* Her trl mal
n sat
ld
geni
, byk sat
merkezi.
hipermetrop
* Cisimlerin grntleri atabakan
n gerisinde kald

iin, yak
niyi gremeyen (gz).
* Gzleri byle olan (kimse).
hipertansiyon
* Normalden yksek olan atardamar bas
nc
.
hipnotizma
*
pnotizma.
hipnoz

* Uyku, ipnos.

hipoderm
* Alt deri.
hipodrom
* Yunan ve Roma'da at ve araba yar

lar
n
n yap
ld

yer.
* At yar

laryap
lan alan, ko
u alan
.
hipoglisemi
* A

rhlsizlie, a

rterlemeye, hafif bayg


nl

a yol aan, kanda normalden daha az


eker bulunmas
hastal

.
hipopotam
* Su ayg
r
.
hipopotamgiller
* Su ayg
r
giller.
hipostaz

* Bazfelsefe ve din kuramlar


n
n dayand

temellerden her biri, uknum.

hipotansiyon
* Normalden d
k olan atardamar bas
nc
.

hipotens
* Bir dik gende, dik a
n
n kar

s
nda bulunan kenar.
hipotetik
hipotez

* Varsay
ma dayanan, varsay
ml
, faraz.
*
potez, varsay
m, faraziye.

hippi
* Toplumsal dzene ve tketime kar

kan, derbederce ya
ayan, rgtlenmemigenler toplulu
u.
hippilik
hirfet
his

* Hippi olma durumu.


* Kundurac
l
k, duvarc
l
k, demircilik, marangozculuk, dokumac
l
k vb. kk el sanatlar
na verilen ad.
* Duygu.
* Duyu.
* Sezgi, sezme.

hisar

* Bir
ehrin veya nemli bir yerin korunmasiin ta
tan yap
lm
yksek duvarl
ve kuleli, evresinde
hendekler bulunan kk kale, kermen, germen.
hisar

* Klsik Trk mzi


inde bir birle
ik makam.
* Klsik Trk mzi
inde rediyez notas
.

hisarbuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
hisleni

* Hislenmek i
i veya biimi.

hislenme
* Hislenmek i
i.
hislenmek
* Duygulanmak.
hislerine kap
lmak
* duygusal davranmak.
hisli

* Duygulu, ili.

hisse
* Pay.
* Bir olaydan
kar
lan ders.
hisse almak
* zarara u
ramak.
hisse
karmak
* kendisiyle ilgili bulmak, al
nmak.
hisse kapmak
* bir olaydan yararlbir t
karmak.

hisse senedi
* Ortakl
k sermayesinin belirli bir paras
ndeerlendiren belge, pay belgiti, aksiyon.
* Anonim veya komandit ortakl
klarda, ortakl
k sermayesinin birbirine e
it blmlere ayr
lm
paras
ndan
her birinin kar

olmak zere, yasada gsterilen zelliklere uygun olarak dzenlenmide


erli belge, pay belgiti,
aksiyon.
hissedar

* Hissesi olan, payda


.

hissedilme
* Hissedilmek i
i.
hissedilmek
* Hissetmek i
ine konu olmak.
* Sezilmek.
hissei
ayia
* Ortak mlkiyette ayr
lmam
pay.
hissei
ayial
* Pay oran
na gre blmlere ayr
lmam
olan, btn birka ki
inin malolan.
hisseli

*
inde birka ki
inin pay
olan, payda
l
, payl
.

hisset
* Cimrilik, pintilik.
hissetme

* Hissetmek i
i.

hissetmek
* Fiziksel bir uyar
yduymak.
* Bir
eyden etkilenmek, duymak.
* Sezmek, fark
na varmak, anlamak.
hissettirme
* Hissettirmek i
i.
hissettirmek
* Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek.
hiss

* Duygusal.

hissikablelvuku
* n sezi.
hissini vermek
* gibi gelmek, ... izlenimini uyand
rmak.
hissiselim
* Saduyu.
hissiyat

* Duygular, sezi
ler.

hissiz
* Duygusuz.
hissizlik

* Duygusuzluk.
histerezis
* Doa olaylar
n
n geli
mesindeki gecikme.
histeri
histerik
histoloji

* Bkz. isteri.
* Bkz. isterik.
* Doku bilimi.

hi
* "Hey, bana bak, sana sylyorum" anlam
nda seslenme sz.
hi
t
hit
hitabe

* Hi
.
* Liste ba

.
* Sylev.

hitaben
* Sz birine ynelterek, hitap yoluyla.
hitabet
hitam

* Etkili sz syleme sanat


, sz sanat
.
* Son, bitim.

hitam bulmak
* sona ermek, bitmek.
hitam vermek
* bitirmek.
hitan
hitap

* Snnet etme.
* Sz birine veya birilerine yneltme, seslenme.

hitap etmek
* seslenmek, ... -e kar
sylemek, sz yneltmek.
Hitit
* M. . XX.-XII. yzy
llar aras
nda Anadolu'da, XII-VIII. yzy
llar aras
nda Hatay ve Kuzey Suriye'de
devletler kurmuolan eski bir ulus, Eti.
Hitite
* Hitit (Eti) dili.
Hititolog
Hititoloji

* Hitit (Eti) dili, kltr ve kal


nt
lar
ile u
ra
an bilim adam
.
* Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dal
.

hiyerar
i
* Makam s
ras
, basamak, derece dzeni.
hiyerar
ik
* Hiyerar
iye zg.
hiyeroglif
* Eski M
s
rl
lar
n kulland

, bir resim ile bir kelimenin gsterildi


i yaz
, resim yaz
.
hiza
* Doru bir izgi zerinde bulunma durumu.
hizalama

* Hizalamak i
i.

hizalamak
* Hizaya gelmek, hizas
nbulmak.
hizaya gelmek
* dzgn s
ra olmak.
* davran

lar
n
dzeltmek yola gelmek.
hizaya getirmek
* birinin davran

lar
ndzeltmek, yola getirmek.
hizip
* Blk, k
s
m.
* Bir topluluk, bir rgt iinde inan ve d
nce bak
m
ndan ayr
l
k gsteren yan tutmaya ynelik kk
topluluk, klik.
hizipi

* Hizip olu
turan veya bir hizip iinde yer alan (kimse), kliki.

hizipilik
* rgtlenmibir topluluun iinde btnl
bozacak biimde yeni bir topluluk olu
turma.
hiziple
me
* Hiziple
mek i
i, klikle
me.
hiziple
mek
* Hiziplere ayr
lmak, klikle
mek.
hizmet

* Birinin i
ini grme veya birine yarayan bir i
i yapma.
* Grev, i
.
* Bak
m, zen, ihtimam.

hizmet akdi
*
szle
mesi, iakdi.
hizmet eri
* Te
men ve yukar
sst dzey subaylar
n hizmetinde bulunan er, emir eri.
hizmet grmek (veya etmek)
* igrmek, al

mak.
hizmet ii e
itim
* Bkz. iba

nda e
itim.
hizmeti

* Hizmet gren kimse.

* Belli bir cretle ev i


lerini yapmak iin tutulan kad
n.
hizmetilik
* Hizmetinin yapt
iveya hizmeti olma durumu.
hizmete girmek
* al

maya ba
lamak.
* grev almak.
hizmeti dokunmak
* grevde bulunmak, iyapmak.
hizmetinde olmak
* birinin yan
nda al

mak, i
lerini yapmak.
hizmetkr
* cretle igren genellikle erkek i
i, u
ak.
hizmetkrl
k
* Hizmetkr
n i
i, u
akl
k.
hizmetli
Ho
hobi

* Kap
c
l
k, odac
l
k gibi i
lerde kullan
lan kimse, mstahdem.
* Holmiyum'un k
saltmas
.
* D
k, a

rlde ura
alan
.

hoca
* Mslmanl
kta din grevlisi.
* retmen.
* Medresede renim gren sar
kl
, cbbeli din adam
.
* Ak
l reten,
t veren kimse.
hocal
k

* Hoca olma durumu veya hocan


n yapt
i
.

hocal
k etmek
* retmenlik yapmak.
* ak
l retmek,
t vermek.
hodan

* Hodangillerden, iekleri hekimlikte kullan


lan ve kk kavrularak yenilen, bir y
ll
k ve otsu bir bitki,
s

rdili (Borago officinalis).


hodangiller
*
ki eneklilerden, zeri sert dikenlerle kaplotsu ve a
asbitkiler familyas
.
hodbehot
* Kendi kendine, kendi kafas
yla, kendili
inden, kimseye dan

madan.
hodbin

* Bencil, egoist.

hodbinlik
* Bencillik, egoizm.
hodkm

* Bencil, egoist.

hodkml
k
* Bencillik, egoizm.
hodpesent
* Kendini be
enmi
, bencil.
hodri
* "Kendine gvenen ortaya
ks
n, i
te meydan" anlam
nda hodri meydan deyiminde geer.
hohlama

* Hohlamak i
i.

hohlamak
* Az
nyakla
t
r
p soluunu bir
eyin zerine h
zla vermek.
hokey

* Bir ucu k
vr
k sopalarla ay
r veya buz zerinde iki tak
m aras
nda oynan
lan top oyunu.

hokka
* Metal, cam veya topraktan kk kap.
hokka gibi
* ufak ve dzgn (a
z).
hokka gibi oturmak
* (giysi iin) vcuda iyice uymak.
* her yandan a
ka grnmek.
hokkabaz
* El abuklu
u ile birtak
m
a

rt
colaylar yapmaymeslek edinen kimse.
* Ba
kalar
naldatarak yalan dolanla igren.
hokkabazl
k
* Hokkabaz
n yapt
i
.
* Yalan dolanla grlen i
.
hol

* Sofa.

holding

* Birok ortakl

n pay senetlerini elinde bulundurarak onlardenetimi alt


nda tutan sermaye yat
r
m
ortakl

, ana ortakl
k.
holdingle
me
* Holding durumuna gelme.
holdingle
mek
* Holding durumuna gelmek.
holigan

* zellikle futbolda a

r
fanatizmi besleyen ve evreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta.

holiganl
k
* Holigan olma durumu veya holigan
n yapt

i
.
Hollndaca
* Hollnda halk
n
n kulland
dil.
Hollndal
* Hollnda halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
holmiyum

* Atom numaras67, atom a


rl

164,94, oksidi a
k sarrenkte, tuzlar
portakal sar
srenginde olan, seyrek
bulunan bir element. K
saltmasHo.
holosen

* IV. a

n en yeni dnemi.

holotritler
* Deniz h
yarlar
.
homojen

* Ba
da

k, mtecanis.
* Btn terimleri aynderecede olan (ok terimli).

homojenlik
* Ba
da

k olma durumu.
homolog

* Bir ba
kas
n
n tam olarak yerini tutan.

homolog kromozom
* Biri anadan dieri babadan gelen ve ayngen iftine sahip kromozom.
homonim
* Eadl
, esesli.
homoseksel
* Ecinsel.
homoseksellik
* Ecinsellik.
homoteti

* Merkez olarak al
nan bir noktaya gre birer noktas
n
n geometrik yerleri kar

l
kl
olarak aynolan iki nokta
grubunun durumu.
homotetik
* Aralar
nda homoteti durumu bulunan.
homur homur
* Homurdanarak.
homurdan

* Homurdanmak i
i veya biimi.
homurdanma
* Homurdanmak i
i.
homurdanmak
* fke, k
zg
nl
k, can s
k
nt
s
yla anla

lmaz sesler
karmak.
* (ta

t, alet vb. iin) Al

lm

n d

nda bozuk ses


karmak.
homurtu

* Homurdanma sesi.
* Ay
n
n
kard

ses.

homurtulu
* Homurtusu olan.
homurtusuz
* Homurtusu olmayan.
hona

* Erkek s

r.
Hondurasl
* Honduras halk
ndan olan kimse.
hop

hop hop

* Uyarma amac
yla kullan
l
r.
* Birden ve h
zla yap
lan i
leri anlat
r.
* Bir davran

engellemek veya uyarmak amac


yla sylenir.

hop oturup hop kalkmak


* fke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak.
hoparlr

* Elektrik dalgalar
nses dalgas
na eviren ve gerektike sesi ykselten alet.
* Radyo, pikap, teyp vb. aralarda sesi i
itilebilecek duruma getiren alet.

hoparlrl
* Hoparlr olan.
hoparlrsz
* Hoparlr olmayan.
hoplama

* Hoplamak i
i.

hoplamak
* Sevinten, korkudan veya oyun iin, bulundu
u yerde havaya do
ru f
rlamak.
* Byk bir istekle.
hoplat
lma
* Hoplat
lmak i
i.
hoplat
lmak
* Hoplatmak i
i yap
lmak.
hoplat

* Hoplatmak i
i veya biimi.
hoplatma
* Hoplatmak i
i.
hoplatmak
* Hoplamas
nsa
lamak.
* ocu
u koltuklar
ndan tutup hafife havaya f
rlatarak e
lendirmek.
hoplaya z
playa
* Byk bir sevinle.
hoplay

* Hoplamak i
i veya biimi.
hoppa
* Ya

na uymayan hafiflikler yapan, deli


men, serbest, koket, a
rba
lkar

t
.
hoppaca

* Hoppaya yara

r (biimde), hoppa gibi.

hoppadak
* Hemen.

hoppala

* Kk ocuklar atlarken onlaryreklendirmek iin sylenir.


* a
ma ile birlikte k
nama anlat
r.
* Bebeklerin iine konup z
playarak elenmelerini sa
layan yaylara.

hoppala bebek
* ocuka davran

larolan kimselere sylenir.


hoppal
k
* Hoppa olma durumu veya hoppaca davran

.
hoppal
k etmek
* hoppaca davran

larda bulunmak.
hopurdatma
* Hprdetme.
hopurdatmak
* Hprdetmek.
hor

* Deersiz, nemi olmayan, a


a

hor bakmak (veya grmek)


* de
ersiz saymak, de
er vermemek.
hor grmek
* bir kimseye deersiz gzyle bakmak.
hor kullanmak
* dikkat etmeyerek hoyrata kullanmak.
hor tutmak
* birine kar
kmseyici, incitici davran

larda bulunmak.
hora

* Birok ki
i taraf
ndan el ele tutu
arak oyun mzi
i e
liinde oynanan bir halk oyunu.

hora gemek
* be
enilmek, ho
a gitmek, makbule gemek, kendisine verilen kimsenin ok i
ine yaramak.
hora tepmek
* hora oynamak.
* ayaklar
n
vurarak grlt etmek.
horanta
* Aile halk
.
horasan
horasan

* Kiremit ve tula tozlar


n
n kire ve su ile kar

t
r
lmas
ndan elde edilen bir e
it har.
* st blm sar
ktan ta
acak biimde yap
lm
hoca kavuu.

Horasanl
* Horasan halk
ndan olan kimse.
horhor
* Gr ve ses
kararak akan su.
horlama

* Horlamak i
i (I) (II).
horlamak
* Uyku s
ras
nda soluk al
rken bo
az ve burundan grltl sesler
karmak.
horlamak
* Birinin gnln incitircesine davranmak.
horlan

* Horlanmak i
i veya biimi.
horlanma
* Horlanmak i
i.
horlanmak
* Hor grlmek.
horlay

* Horlamak i
i veya biimi.
hormon

*
salgbezlerinden kana geen ve organlar
n i
lemesini dzenleyen adrenalin, inslin, tiroksin gibi uyar
c
maddelerin genel ad
.
* Hormon grevinde kullan
lan yapay madde.
hornblent
* Doal alminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikat
ndan olu
mu
, koyu ye
il veya kara renkte parlak
bir amfibol tr.
horon

* Karadeniz blgesinde kemene ile oynanan halk oyunu.

horon tepmek
* horon oyununu oynamak.
horoz

* Tavukgillerden, tavuun erke


i olan kmes hayvan
.
* Ate
li silhlarda akmak ta

na veya merminin kapslne vurmaya yarayan metal para.


* Kapzembere
inin mandal
.
* Kabadayerkek.

horoz a

rl
k
* Gre
, boks ve halterde 51-57 kg olarak tespit edilmia
rl
k s
n
f
, horoz siklet.
horoz ak
ll
* Ak
ls
z.
horoz dv

* zel olarak yeti


tirilmiiki horozun elence ve yar

ma amac
yla dv
trlmesi.
* melik duru
ta kar

l
kliki ki
inin elleriyle iti
meleri.
horoz evlenir, tavuk tellenir
* yeri yokken ba
kas
n
n sevincine kat
lanlar iin sylenir.
horoz fasulyesi
* Bir tr fasulye.
horoz gibi
* kabaday
ca davranan erkekler iin kullan
l
r.
horoz ibii
* Horozun tepesinde bulunan etli k
rm
zk
s
m.

* Bkz. horoz ibii.


* (renk) Koyu, pembe, k
rm
z
.
horoz ibii
* Horoz ibi
igillerden, k
rm
ziekleri horoz ibiini and
ran bir ss bitkisi (Amaranthus).
horoz kafal
* Horoz ak
ll
.
horoz karas
* Bir e
it zm.
horoz mantar
* Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius).
horoz lr, gz plkte kal
r
* ya
an
lm

, al

lm

, eri
ilmibir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gz
kalan kimseler iin sylenir.
horoz siklet
* Horoz a
rl
k.
horoz
ekeri
* Horoz biiminde, e
itli renklerde yap
lm

, ince tahta ubua tak


l
p sat
lan
eker.
horoz vakti
* Sabah
n erken saati.
horozaya
* Tfekten bokovan
karmaya yarayan burgu.
horozbina
* Horozbinagillerden, s
rt yzgeci uzun ve geni
, kk bir bal
k (Blemnius).
horozbinagiller
* rnek hayvanhorozbina olan, kayal
k deniz k
y
lar
nda ya
ayan kemikli bal
klar familyas
.
horozcuk otu
* Turpgillerden, eskiden kuduzun ilcsan
lan,
t
rl
bir dabitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre).
horozdan kamak
* (kad
n iin) erkeklerden uzak durmak, onlardan kamak.
horozgz
* Maydanozgillerden, beyaz veya pembe iekli bir bitki (Seseli tortuosum).
horozibi
igiller
* Ispanaklar tak
m
ndan, rnei horozibii olan bitki familyas
.
horozlan

* Horozlanmak i
i veya biimi.
horozlanma
* Horozlanmak i
i.
horozlanmak
* Kabadaytavrtak
nmak, al
m satmak.
horozlar tmek
* sabah olmak.
horozla
ma

* Horozla
mak i
i.
horozla
mak
* Kabaday
la
mak, kabadaygibi davranmak.
horozu ok olan kyde sabah ge olur
* kar

an
ok olan i
lerden g sonu al
n
r.
horst
hortlak

* knt hendeinin yan


ndaki
k
nt
lar.
* Mezardan
karak insanlarkorkuttuuna inan
lan yarat
k, hayalet.

hortlama
* Hortlamak i
i.
hortlamak
* (yanl
bir inan

a gre) l mezardan
kmak.
* Herhangi bir sorun yeniden ortaya
kmak.
hortlatma
* Hortlatmak i
i.
hortlatmak
* Hortlamak i
i yap
lmak.
hortum

* Filde ve bazbceklerde boru biiminde uzam


a
z veya burun blm.
* Tulumba veya musluklara tak
lan genellikle plstikten uzun boru.
* Hava veya suyun h
zla dnp stun biiminde ykselmesiyle olu
an, alandar bir siklon e
idi.

hortum gibi
* ok uzun (burun).
hortum s
kmak
* (yang
na) su s
kmak.
hortumlu
* Hortumu olan.
hortumlu bcekler
* Ekanatl
lar
, yar
m kanatl
lar
, tahta kurular
niine alan, kan veya z su emici birok asalak tr bulunan
bcekler topluluu (Rhynchota).
hortumlular
* Pek ok trnn nesli tkenmiolan, gnmzde filleri iine alan memeli hayvanlar alt tak
m
.
horul horul
* Horlama sesi
kararak.
horuldama
* Horuldamak i
i.
horuldamak
* Horlamak (I).
horulday

* Horuldama biimi.
horultu

* Horuldama sesi.

hostes

hosteslik

ho

* Ta

tlarda ve zellikle uaklarda yolcu a

rlayan gen kad


n.
* (bir toplulukta, kongrede vb. yerlerde) Kat
lanlara
rlayan, onlara k
lavuzluk eden gen kad
n.
* Hostes olma durumu.
* Hostesin grevi.
* Be
enilen, duygularok
ayan, zevk veren.
* Bununla birlikte.
* Be
enilen, duygularok
ayan bir biimde.

hobulduk
* "hogeldiniz" szne verilen kar

l
k.
hogeldiniz
* gelene sylenen esenleme sz.
hogrmek (veya kar

lamak)
* gcenilecek veya kar

l
k verilecek bir davran

ho
gr ile kar

lamak, anlay

la kar

lamak, kusur
saymamak.
hotutmak
* birine iyi ve sevecenlikle davranmak.
ho
a gitmek
* be
enilmek, bir ki
iden veya bir
eyden ho
lanmak.
ho
af
* eker
urubunda, btn veya dilimler durumunda kaynat
lm
meyve, komposto.
ho
af gibi
* ok yorgun.
ho
af
n ya
kesilmek
* syleyecek sz, verecek kar

l
k veya yapacak bir
ey bulamayacak bir duruma d
mek.
ho
af
na gitmek
* ho
una gitmek.
ho
afl
k
* Ho
af yapmaya ayr
lm
veya elveri
li.
* Gszlk, dermans
zl
k.
ho
be
* Bulu
anlar aras
nda hat
r sormak amac
yla sylenen ilk szler.
ho
beetmek
* sohbet etmek.
ho
a

* Hobir biimde olan.


* Hoolarak, iyice, gzelce.

ho
a kal (veya kal
n)
* ayr
lan kimsenin kalanlara syledi
i bir iyi dilek sz.
ho
gr

* Her
eyi anlay

la kar

layarak olabildi
i kadar hogrme durumu, msamaha, tolerans.
* Bir boksrn a
rl
k s
n
f
ndaki a

rl

n
n kabul edilecek kadar azl

veya oklu
u.

ho
grc
* Ho
grl, msamahakr, toleransl
.
ho
grl
* Ho
grs olan, ho
gryle davranan, msamahal
, toleransl
.
ho
grrlk
* Ho
gr ile davranma durumu.
ho
grsz
* Ho
grs olmayan, ho
gr ile davranmayan, msamahas
z, toleranss
z.
ho
grszlk
* Ho
grsz olma durumu, msamahas
zl
k, toleranss
zl
k.
ho
ho

* (ocuk dilinde) Kpek.

ho
kuran
* iekleri dallar
spanak gibi pi
irilen bir y
ll
k otsu bir bitki, tilkikuyruu (Amaranthus lividus).
ho
lan

* Ho
lanmak i
i veya biimi.
ho
lanma
* Ho
lanmak i
i.
ho
lanmak
* Ho
una gitmek, hobulmak, sevmek.
ho
la
ma

* Ho
la
mak durumu.

ho
la
mak
* Hoduruma gelmek.
*
yilik hissetmek.
* Birbirinden ho
lanmak.
ho
la
t
rma
* Ho
la
t
rmak i
i.
ho
la
t
rmak
* Ho
la
mas
n
salamak.
ho
luk

ho
nut

* Hoolma durumu, letafet.


* (bir s
fat
yla) Her zaman grlmeyen, iyiye yorulmaz durum.
* Bir davran

, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yak


nmasolmayan.

ho
nut etmek
* memnun etmek.
ho
nut olmak
* memnun olmak, yak
nmamak,
ikyeti olmamak.
ho
nutluk
* Ho
nut olma durumu.
ho
nutluk getirmek

* memnun oldu
unu gstermek.
ho
nutsuz
* Ho
nut olmayan.
ho
nutsuzluk
* Ho
nut olmama durumu.
ho
nutsuzluk getirmek
* memnuniyetsizlik gstermek.
ho
sohbet
* Gzel ve tatlkonu
an (kimse).
ho
t
* Kpekleri rktp ka
rmak iin
kar
lan ses.
ho
t ho
t
* Ho
t.
ho
una gitmek
* biri beenmek.
ho
ur

hot zot

* Deersiz, kaba, baya


.
* i
man, dolgun, gzel (kad
n).
* "Sert ve kt davranmak" anlam
nda hot zot etmek deyiminde geer.

Hotanto
* GneybatAfrika'da ya
ayan ilkel bir boy.
hotoz

hotozlu
hovarda

* Kad
nlar
n ss iin salar
n
n stne takt
klar
, e
itli renk ve biimde yap
lm
kk ba
l
k.
* Tavus ku
u, tavuk gibi ku
lar
n ba
lar
nda bulunan tyler.
* Hotozu olan.
* Zevki iin para harcamaktan ka
nmayan (kimse).
* apk
n.
* Uygunsuz kad
n
n paral

hovardaca
* Hovarda gibi, hovardaya yara

r yolda, cmerte, bol bol.


hovardala
ma
* Hovardala
mak i
i.
hovardala
mak
* Hovarda gibi davranmaya ba
lamak.
hovardal
k
* Hovarda olma durumu.
* Hovardaca davran

.
hovardal
k etmek
* apk
nca davranmak, apk
nl
k etmek.
* zevki iin bol para harcamak.

hoyrat

hoyrata

* Kaba, k
r
c
ve h
rpalay
c
.
* Gneydo
u Anadolu'da ve Irak'taki Trkler aras
nda tek ba

na sylenen bir e
it ezgili deyi
.
* Kaba (bir biimde).

hoyratl
k
* Hoyrat olma durumu.
* Hoyrata davran

.
hoyratl
k etmek
* hoyrata davranmak.
hoyuk
* Bostan korkulu
u.
hozalma

* Hozalmak i
i.

hozalmak
* Kibirlenmek, burnu bymek.
hozan

* Dinlenmeye b
rak
lm

, birka y
l i
lenmemitarla.

hdk
* Grgsz, kaba, anlay

k
t (kimse).
* Korkak, rkek.
hdke
* Hdk gibi, grgszce.
hdkle
me
* Hdkle
mek biimi.
hdkle
mek
* Hdke davranmak.
hdklk
* Hdk olma durumu.
* Hdke davran

.
hdklk etmek
* grgszce ve kaba davranmak.
hl
* Ya
l
k, nem.
hllk

* Bazyerlerde kundak ocuklar


n
n alt
na bez yerine konulan toprak.

hprdetme
* Hprdetmek i
i, hopurdatma.
hprdetmek
* Bir
ey ierken ses
karmak, hopurdatmak.
hprt
* Hprdetmek biimi ve tarz
.
hprtl

* Hprt ile ses


karma.
hrg
* Devenin s
rt
ndaki tmsek,
k
nt
.
* Hrgce benzeyen tmsek,
k
nt
.
hrgl
* (deve iin) Hrgc olan.
hst

* At, kat
r, s

r gibi hayvanlar
, zellikle kz durdurmak iin
kar
lan ses.
* Bir kimseyi uyarmak iin kullan
lan kaba seslenme.

h
merim
* Tuzsuz taze peynirden ni
asta, pirin unu konarak yap
lan bir helva.
ht

* Korkutmak veya dikkati kendi zerine ekmek iin sylenir.

ht demek
* gz da
vermek, korkutmak.
hykrme
* Hykrmek i
i.
hykrmek
* Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geerek hep bir a

zdan yksek sesle ba


r

mak.
hyk

* Tarih boyunca trl sebeplerle y


k
lan yerle
me blgelerinde, y
k
nt
lar
n st ste birikmesiyle olu
an ve
o
u kez iinde yapkal
nt
lar
n
n gml bulunduu yayvan tepe.
* Toprak y

n
, kk tepe.
Hristiyan

*
sa Peygamber'in dininden olan kimse,
sev, Nasran.
* Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara zg olan (
ey).

Hristiyanla
ma
* Hristiyanla
mak i
i.
Hristiyanla
mak
* Hristiyan olmak, Hristiyanl

kabul etmek.
Hristiyanla
t
rma
* Hristiyanla
t
rmak i
i.
Hristiyanla
t
rmak
* Bir kimse veya toplulu
u Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak.
Hristiyanl
k
* Hristiyan dini,
sevlik, Nasranlik.
* Hristiyan dnyas
.
* Hristiyan olma durumu.
hristo
* "aprazlama yap
lan teyel" anlam
na gelen hristo teyeli tamlamas
nda geer, kaz aya

.
hristo teyeli
* Kaz aya

.
hu

* "Neredesin!, bana bak" anlam


nda daha ok kad
nlar taraf
ndan kullan
lan seslenme sz.

* Dervi
ler aras
nda seslenme sz.
* (byk H ile) Tanr
.
hu ekmek (veya demek)
* (tekkelerde, dervi
ler aras
nda) ayin s
ras
nda srekli olarak hu demek.
hububat
* Tah
l.
Huda
huda

* Tanr
.
* Hile, dzen.

hudayinabit
* Kendi biten, kendi kendine yeti
en (bitki).
* Ba

bobym(kimse).
* E
itim grmemi
, kendi kendini yeti
tirmiolan (kimse).
hudut

* S
n
r.
* U, son.

hudut boyu
* S
n
r boyu.
hudut d

* S
n
r tesi, s
n
r d

.
hudut d

etmek
* s
n
r d

etmek, lkeden d

ar
karmak.
hudutland
rma
* Hudutland
rmak i
i.
hudutland
rmak
* S
n
rland
rmak, s
n
r ekmek.
hudutlu

hudutsuz

* S
n
rl
, s
n
rlanm

.
* S
n
rs
z, sonsuz.
* S
n
rs
z.

hu
* ubuk veya kam

tan yap
lm
bave bahe kulbesi.
hukuk

hukuku

* Toplumu dzenleyen ve devletin yapt


r
m gcn belirleyen yasalar
n btn, tze.
* Bu yasalar
konu alan bilim.
* Yasalar
n ceza ile ilgili olmay
p alacak verecek gibi davalarilgilendiren blm.
* Haklar.
* Ahbapl
k, dostluk.
* Hukuku meslek edinen, hukukla ura
an (kimse).

hukukuluk
* Hukuku olma durumu.

hukuken
hukuk

* Hukuk olarak.
* Hukuk ile ilgili, tzel.

hukuk metroloji
* Metrolojinin, hukuk konular
n gerektirdi
i durumlarda, lme metotlar
, lme birimleri ve lme aletleri
ile ilgili olan k
sm
.
hukuklu
* Hukuk fakltesi rencisi olan (kimse).
hukuksal

* Hukuk.

hukuksuzluk
* Hukuksuz olma durumu.
hulsa

* zet, fezleke.
* z.
* Herhangi bir maddenin, alkol, eter gibi bir eritici ile ayr
lm
veya ba
ka bir yol ile elde edilmietkili z.
* K
sacas
, szn k
sas
.

hulsa etmek
* zetlemek.
hulsaten
* zet olarak, k
saca.
huligan

* Holigan.

hulliyat
* Kad
n ss e
yas
, as
m tak
m, tak
.
hull

* Gelme, gelip atma.


* Girme, sinme.
* Gei
me, ozmos.
* Tanrruhunun herhangi bir bedene girdi
ine inanmak.

hull etmek
* girmek, dahil olmak.
huls
* Gnl temizli
i.
huls akmak
* dalkavukluk etmek, yaranmaya al

mak.
hulskr

* Temiz duygulu, iten.


* Dalkavuk,
ak
ak
.

hulskrl
k
* Temiz duygululuk, itenlik.
* Dalkavuka davran

.
hulya

* Kuruntu.

* Tatld
, hayal.
hulyala
ma
* Hulyala
mak durumu.
hulyala
mak
* Hulya durumuna gelmek.
hulyala
t
rma
* Hulyala
t
rmak biimi.
hulyala
t
rmak
* Hulya durumuna getirmek.
hulyal
* Hayal kuran veya insanhayal kurmaya srkleyen.
hulyaya dalmak
* hayal kurmak.
humar

*
ki veya uyku sersemli
i.

humbara

* Demir veya tuntan dklm


, yuvarlak ve boolan iine patlay
c
maddeler doldurulup havan topu veya
el ile at
lan yuvarlak bir tr bomba, kumbara.
humbara oca
* Humbara yapan veya sava
ta humbara kullanan blk.
humbarac
* Humbara kullanan asker, kumbarac
.
humbarahane
* Humbara yap
lan fabrika, kumbarahane.
* Humbaracyeti
tirmek amac
yla 1739'da a
lan ilk Trk asker okullar
ndan biri.
humma

* Ate
li hastal
k.
* S
tma.

hummal
* Hummasolan.
* Srekli, s
k
, youn, hararetli.
humus
humus
hun

* Bitkilerin rmesiyle olu


an koyu renkte organik toprak.
*
yice ezilminohut, tahin ve baharatla haz
rlanan bir yemek.
* Kan.

hunhar
* Kana susam

, kan dkc.
hunharca

* Hunhara yak

r bir biimde.

hunharl
k
* Kan dkclk, zalimlik.

huni

hunnak
hunriz
hura

* Bir s
v
ya
zdar bir kaba aktarmak iin kullan
lan koni biimindeki ara.
* A
zl
k.
* Bo
ak, anjin.
* Kan dkc, kanl
.
* Bkz. hurra.

hurafe
* Dine sonradan girmiboinan.
hur
hurda

* Genellikle yelken bezinden veya me


inden yap
lm
byk heybe.
* Paralanm

, dknt durumuna gelmi


.
*

e yarayamayacak derecede bozulup sakatlanm

, zarar grm
.
* Eski maden paras
.

hurdac
* Hurda al
p satan kimse.
hurdac
l
k
* Hurdac
n
n yapt
i
.
hurdaha
* Onar
lamayacak biimde k
r
l
p paralanm

, parampara.
hurdahaetmek
* k
r
p dkmek, paralamak.
hurdahaolmak
* k
r
p dklmek, parampara olmak.
* a

rlde yorulmak.
hurdal
k

* Hurda y

nveya hurdan
n at
ld

yer.

hurdas
kmak
* (e
ya iin) kullan
lmayacak duruma gelmek, eskimek.
hurdaya evirmek
* i
e yaramaz duruma getirmek.
huri
* Cennette ya
ad

na inan
lan k
zlara verilen ad.
huri gibi
hurma

* ok gzel (gen kad


n).
* Hurma a
ac
n
n yemi
i.

hurma a
ac
* Palmiyegillerin eski a
lardan beri Kuzey Afrika'da kltr yap
lan rnek bitkisi (Phoenix dactylifera).

hurma tatl
s
* Hurma biimi verilerek yap
lan bir e
it hamur tatl
s
.
hurmal
k
* Hurma a
acok olan yer.
hurra
* Bat
luluslar
n "ya
a!" anlam
nda kulland
klarnlem.
huru

*
kma,
k

.
* G.

hurufat

* Harfler.
* Bas
mda, bask
i
inde kullan
lan metal veya ba
ka bir maddeden yap
lm
harf, rakam veya ba
ka i
aret
kal
plar
.
* Dizgi i
inde kullan
lan harf trlerinin btn.
Huruf

* Huruflie mensup olan kimse.

Huruflik
* Kur'an'
n harflerinden birtak
m anlam ve yarg
lar
karan bir mezhep.
huru
an
husuf
husul

* Co
kun.
* Ay tutulmas
.
* Olma, olu
, olu
ma, meydana gelme.

husul bulmak
* olmak, olu
mak, domak,
kmak, meydana gelmek.
husumet

* Has
m olma durumu, d
manl
k, ya
l
k, has
ml
k.

husumet beslemek
* has
m olmak, d
man olmak.
husumetkr
* D
manl
k besleyen, kin gden (kimse).
husus
* Konu, madde.
* zellik, yn.
husus
* zel.
* zel olarak, zel bir biimde.
hususiyet
* zellik.
*
leri derecede tan

kl
k, ahbapl
k, yak
nl
k.
hususuyla
* zellikle, hele.
husye

* Er bezi, testis.
hu
* Grgengillerden, kerestelik bir aa cinsi (Betula).
hu
u

hu
unet
hutbe
hutut

* Alak gnlllk.
* Tanr
'ya boyun e
me, gnl korku ve saygile dolu olma.
* Sertlik, kabal
k, k
r
c
l
k.
* Cuma ve bayram namazlar
nda minberde okunan dua ve verilen t.
* izgiler.

huy
*
nsan
n yarad
l
ve ruh zelliklerinin btn, miza, tabiat.
*
gd durumunu alm
al

kanl
k.
huy can
n alt
ndad
r
* do
u
tan gelen zellikler dei
tirilemez.
huy edinmek
* (bir
eyi) al

kanl
k durumuna getirmek.
huyland
rma
* Huyland
rmak i
i.
huyland
rmak
* Huylanmas
na sebep olmak, huylanmas
na yol amak.
huylan

* Huylanma biimi.
huylanma
* Huylanmak i
i.
huylanmak
* Ku
kulanmak, i
killenmek, pirelenmek, tedirgin olmak.
* (hayvan) rkp sinirlenmek.
huylu

huysuz
huysuzca

* (herhangi bir nitelikte) Huyu olan.


*

killi, ku
kulu.
* (binek hayvanlariin) rkek, sinirli.
* Huyu iyi olmayan, geimsiz,
irret.
* Biraz huysuz; huysuz (bir biimde).

huysuzlan

* Huysuzlanmak i
i veya biimi.
huysuzlanma
* Huysuzlanmak i
i.
huysuzlanmak

* Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak.


huysuzla
ma
* Huysuzla
mak i
i.
huysuzla
mak
* Huysuz bir duruma gelmek.
huysuzla
t
rma
* Huysuzla
t
rmak i
i.
huysuzla
t
rmak
* Huysuz duruma getirmek.
huysuzluk
* Huysuz olma durumu.
* Huysuzca davran

.
huysuzluk etmek
* huysuzca davran

larda bulunma.
huyu huyuna suyu suyuna (uygun)
* iki ki
inin her ynden birbirine uygunlu
unu anlatmak iin kullan
l
r.
huyuna suyuna gitmek
* onu k
zd
rmayacak veya rktmeyecek biimde uysalca davranmak, al

kanl
klar
na, isteklerine uygun
davran

larda bulunmak.
huzme
huzmeli

* Demet,

n demeti.
* I

k saan.

huzur
* Dirlik, badinlii, gnl rahatl

, rahatl
k.
* (bazdeyimlerde) n, yan, kat, makam.
* (bir yerde) Bulunma.
* Padi
ah kat
.
huzur evi
* Ya
lanm
kimselerin kald

, bak
ld

ve bar
nd

yer.
huzur hakk
* Belli bir konuyu gr
mek iin toplanan bir kurulun yelerine denen para.
huzur vermek
* gnl rahatl

, dirlik vermek, dinlendirmek.


huzurlu
huzursuz

* Huzuru olan, rahat.


* Huzuru olmayan, tedirgin, rahats
z.

huzursuzca
* Biraz huzursuz (bir biimde).
huzursuzluk
* Huzursuz olma durumu.
* Huzursuzca davran

huzurunu ka
rmak
* tedirgin, rahats
z etmek.
hccet

* Belgit.
* Tan
t.

hcre

*
nce bir zar iindeki protoplzma ve ekirdekten olu
mu
, bir organizman
n yapve grev bak
mlar
ndan
en kk birlii, gze.
* Kk oda.
* Tutuklular
n veya hkmllerin yaln
z olarak kapat
ld
klarkk oda.
* Siyas bir inanla gizli olarak al

an bir rgtn genellikle aynyerde al

anlar
n
n olu
turdu
u topluluk.
hcre bilimi
* Biyolojinin, hcrenin yap
, grev, oalma ve hayat
yla ilgili dal
, gze bilimi, sitoloji.
hcre yutarl

* Vcuda giren mikroplar


n yutar hcreler taraf
ndan yutulup yok edilmesi, gze yutarl

, fagositoz.
hcreler aras
* Dokularda hcrelerin aras
nda yer alan, gzeler aras
.
hcum

* Sald
rma, sald
r
, sald
r

.
*

me, bir yere toplanma.


* Sert ele
tiri.
* Gol atmak veya say
kazanmak amac
yla yap
lan ak
n, hamle.
*
leri.

hcum etmek
* sald
rmak.
hcum oyuncusu
*
leri uta oynayan oyuncu.
hcuma kalkmak
* (asker) siperden d
mana doru f
rlamak.
hcumbot
* Bir tr kk savagemisi.
hcumcu
* Hcum eden, sald
ran.
hkme varmak
* iyice d
ndkten sonra karar vermek.
hkmen

* Hakem karar
yla.

hkmetme
* Hkmetmek i
i.
hkmetmek
* Egemenlii alt
nda bulundurmak.
* D
nme veya yarg
lama sonunda bir kan
ya varmak.
* Akl
na esmek.
hkm

* Hkmle ilgili, tzel.

hkm
ahsiyet
* Tzel ki
ilik.
hkmolunma
* Hkmolunmak durumu.
hkmolunmak
* Hkm verilmek.
hkm gemek (veya hkm yrtmek)
* gc yetmek, sz gemek.
* geerli, etkili durumunu yitirmek.
hkm olmak (veya olmamak)
* nemi, geerlili
i, etkisi bulunmak veya bulunmamak.
hkm paras
na gemek
* para ile diledi
ini yapabilme gcn kazanmak.
hkm var (veya yok)
* geerlili
i, nemi olma veya olmama.
hkmnde olmak
* yerinde olmak, yerine gemek, de
erinde olmak.
hkmet

* Devletin grevlerini yerine getirmesini salayan yetkili organ, bakanlar kurulu, kabine.
* Bir lkenin ynetim kurulu
lar
.
* Devlet ynetimi.
* Hkmet kona

hkmet darbesi
* Bir lkenin ynetim dzeninde de
i
iklik yapmak iin zora dayanarak yap
lan yasa d

i
.
hkmet erkn
*
llerde ve daha kk beldelerde ba
ta vali veya kaymakam olmak zere hkmet i
lerini yrten kimse
veya kimseler.
hkmet etmek
* bir lkenin ynetimini elinde bulundurmak.
hkmet gibi
* gl, her dedi
ini yapt
ran.
hkmet kap
s
* Devlet dairesi.
hkmet kona
*
llerde ve daha kk yerlerde, ba
ta vali veya kaymakam olmak zere, hkmet grevlilerinin igrd

yap
.
hkmet kurmak
* bakanlar kurulunu olu
turmak.
hkmet merkezi
* Ba

ehir, ba
kent.
hkmet srmek
* lke ynetiminin ba

nda bulunmak.
hkmeti devirmek
* zor kullanarak devlet ynetiminde dei
iklik yapmak.

hkmeti kurmak
* ba
bakan, hkmet i
lerinde grev alacak bakanlar kurulunu semek.
hkm

* Yarg
.
* Egemenlik, hkimiyet.
* Deer, aynveya benzer nitelik.
* nem, geerlilik.
* Etki, h
z,
iddet.
* Karar.

hkm giymek
* mahkemece cezaland
r
lmak.
hkm srmek
* iba

nda olmak.
* yayg
n olmak.
* (etki, h
z vb.) srmek, devam etmek.
hkm vermek
* iyice d
ndkten sonra bir karara varmak.
* bir suluyu mahkm etme.
hkm yemek
* mahkm olmak.
hkmdar
* Padi
ah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet ba
kan
.
hkmdarl
k
* Hkmdar olma durumu.
* Hkmdarla ynetilen lke.
hkmferma
* Hkm sren, hkmdar.
hkml

* Ceza hkm verilmiolan, mahkm.

hkmllk
* Hkml olma durumu.
hkmran
* Egemen.
hkmranl
k
* Egemenlik, hkimiyet.
hkmsz
* Yrrlkten
kar
lm

, yrrlkten kald
r
lm

, geersiz, hkm kalmam

.
hkmsz k
lmak
* yrrlkten kald
rmak, iptal etmek.
hkmszlk
* Hkmsz olma durumu, geersizlik.
hlle
* Meden Kanunun kabulnden nce, kocas
ndan kez bo
anan kad
n
n, yine eski kocas
yla evlenebilmesi
iin yabancbir erke
e bir gnl
ne nikh edilmesi.

hlleci
hmanist

* Hlle yoluyla evlenme i


ini gerekle
tiren kimse.
*
nsanc
l.

hmanistle
me
* Hmanistle
mek durumu.
hmanistle
mek
*
nsanc
l davran

lar ve d
nceler iinde olmak.
hmanizm
*
nsanc
l
k, insanlarsevme lks.
hmanizma
* Hmanizm.
hmayun
* Kutlu, mutlu.
* Padi
ahla ilgili.
* Trk mziinde dgh perdesinde karar k
lan bir makam.
hner

* Beceri isteyen ustal


k, beceriklilik.

hner gstermek
* becerisini, ustal

n
ortaya koymak.
* herkesin yapamayaca
bir i
i yapmak.
hnerli
* Hneri olan (kimse).
* Hnerle yap
lan (
ey).
hnersiz
* Hneri olmayan (kimse).
* Hnerle yap
lmayan, hner istemeyen (
ey).
hngr hngr
* Yksek sesle ve h
k
ra h
k
ra.
hngrdeme
* Hngrdemek i
i.
hngrdemek
* Yksek sesle ve h
k
rarak alamak.
hngrt

* Hngrderken
kan ses.

hnkr
* Osmanl
larda yaln
z padi
ahlar iin kullan
lan bir unvan.
hnkrbe
endi
* zerine salalet konulan patl
can ezmesiyle haz
rlanan bir yemek.
hnnap

* Hnnapgillerin rnek bitkisi, yenilen meyvesi iin zellikle Bat


ve Gney Anadolu'da yeti
tirilen dikenli
bir a
a, ide (Zizyphus jujuba).
* Bu bitkinin meyvesi.
hnnapgiller

* Ayrta yaprakliki eneklilerden, rne


i hnnap olan ve s
cak lkelerde yeti
en bir bitki familyas
.
hnsa
* Er di
i.
hr

* zgr.

hr te
ebbs
* zel giri
im.
hrle

* Bir cins burak.

hrlk
* Hr, zgr olma durumu.
hrmet

* Sayg
.

hrmet etmek
* saymak, sayggstermek.
hrmeten
* Hrmetli olarak, sayg
l
ca.
hrmetkr
* Hrmetli.
hrmetli

* Sayg
l
.
* Olduka byk okkal
.

hrmetsiz
* Sayg
s
z.
hrmetsizlik
* Sayg
s
zl
k.
hrmette kusur etmek
hrriyet

* zgrlk.

hrriyeti
* Hrriyeti benimseyen kimse.
hrriyetilik
* Hrriyet yanl
solan kimse.
hrriyeti semek
* bask
dan kurtulmak ve zgr ya
amak iin davran

ta bulunmak.
hrriyetperver
* Hrriyeti.
hrriyetsiz
* Hrriyetini yitirmi
.
hrriyetsizlik
* Hrriyetini yitirmiolma durumu.

hrya

* Hep birden, cmbr cemaat.

hrya etmek
* bir yerden
kmak veya bir yere girmek iin hep birden at
lmak.
hryemez
* Bir e
it elma.
hseyn

* Klsik Trk mzi


inde dgh perdesinde karar k
lan bir makam.
* Klsik Trk mzi
inde mi notas
.

hsn kabul gstermek


* iyi kar

lamak, gler yz gstermek.


hsnhl

* Bir kimsenin ya
ay

nda kt bir
ey bulunmama durumu, iyi hl.

hsnhl k

d
* Bir kimsenin ya
am
nda kt bir
ey bulunmad

ngsteren resm kurulu


larca verilen belge, iyi hl
belgesi.
hsnhat

* Gzel yazsanat
.

hsnkabul
*
yi kar

lama, gler yz gsterme.


hsnkuruntu
* Herhangi bir durumu safa kendinden yana iyiye yorma.
hsnniyet
* Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt d
nce beslememe, temiz yreklilik, iyi dilek, iyi niyet.
hsnniyetle
*
yi niyetle.
hsntelkki
*
yi kar

lama, iyiye yorma.


hsntevecch
* Sevgi ve sayg
yla.yak
nl
k gsterme.
hsnyusuf
* Karanfilgillerden, baztrleri bahelere ss olarak dikilen bir bitki, gugu iei (Dianthus barbatus).
hsran

* Zarar, ziyan.
* Beklenilen
eyin elde edilememesi yznden duyulan ac
.

hsrana u
ramak
* beklenilen sonucun elde edilmemesi sebebiyle ok zlmek, acekmek.
hsn
* Gzellik.
Ht
htht

* "ok
i
mek, kabarmak" anlam
nda kullan
lan Ht da
gibi
i
mek deyiminde geer.
* avuku
u, ibibik.

hve

* "Tamamtamam
na" anlam
nda hvesi hvesine sznde geer.

hvelbaki
* "Baki kalan o' (Allah) dur." anlam
nda ve genellikle mezar ta
lar
na yaz
lan bir sz.
hveyda

* Besbelli, a
ka, meydanda, a
ikr.

hviyet
* Kimlik.
hviyet czdan
* Kimlik belgesi.
hzn

*
kapan
kl

, gnl zgnl
.

hzn kmek (veya iine bir hzn kmek)


* hznlenmek.
hzne kap
lmak
* hznlenmek.
hznlendirme
* Hznlendirmek i
i.
hznlendirmek
* Hznl duruma getirmek.
hznleni
* Hznlenmek i
i veya biimi.
hznlenme
* Hznlenmek i
i.
hznlenmek
* Hznl duruma gelmek, hzn duymak.
hznl

* Gnle zgnlk veren, i kapan


kl

na yol aan.

hznsz
* Hzn olmayan,
en (kimse).
hznszlk
* Hznsz olma durumu.
hzzam

* Klsik Trk mzi


inde segh perdesinde bir makam.

hzzam be
lisi
* Klsik Trk mzi
inde birle
ik makamlar
n be
lilerinden biri.
-/ -i, -u / -
* Fiillerden isim treten ek: yaz-
, diz-i, do
-u, l- vb.
-/ -i, -u / -
* Fiillerden s
kl
k at
streten ek: kaz-
-mak, sr--mek vb.
-/ -i, -u / -

* Belirli nesne yapan ykleme (akuzatif) eki: kap


-y-
, ev-i, kutu-y-u, kt-y- vb.
-/ -i, -u / -
* nszle biten kelimelere eklenen 3. ki
i iyelik eki: ka
-
, di
-i, kol-u, gz- vb.

,I
gsterir.

* Trk alfabesinin on birinci harfi. I adverilen bu harf, ses bilimi bak


m
ndan kal
n, dz, dar nly
* Majskl Romen rakamlar
nda 1 say
s
ngsterir.

-
c/ -ici, -ucu / -c
* Fiilden "yapan, eden" anlam
nda s
fat treten s
fat-fiil eki: yap-
c
, gid-ici, u-ucu, bl-c. Bu ekle yap
lm

isimler de vard
r: gr-c, sat-
cvb.

c
c

*
i d

, hepsi.

nc
c

n
karmak
* incelenmemi
, elden geirilmemihibir yerini b
rakmamak, didik didik etmek.
* bir konuyu en kk ayr
nt
lar
na kadar incelemek, ele
tirmek.

nc
c

nsormak
* (bir kimsenin) soyunu sopunu, huyunu suyunu iyice renmek iin ara
t
rmak.

* Belli olmayacak kadar yavaakan su.


* A
r a

r, yavayava
.

r
p
* Bir tr delikli bal
k a

,
r
p.
* Yalan, dzen.

r
p ekmek
* bal
k yakalamak iin at
lm

r
byukar
karmak.

r
p evirmek
* yalan dolanla bir
eyden yararlanmak.

r
p kay

* Beifte krekli bal


k
kay

* Deveyi ktrmek iin


kar
lan ses.

h
*

te.

hlama

hlamak

hlamur

* Ihlamak i
i.
* Hastal
ktan veya yorgunluktan inler gibi
h sesi
karmak.
* Ihlamurgillerden, kerestesi beenilen, byk bir glge a
ac
(Tilia).
* Bu aac
n kurutularak ay gibi iilen gzel kokulu iei.

hlamurgiller
*
ki eneklilerden, rne
i
hlamur aacolan bir bitki familyas
.


hma

hmak

* Ihmak i
i.
* (deve) kp oturmak.

ht
r
lma
* (deve) Iht
r
lmak i
i.

ht
r
lmak
* (deve) ktrlerek oturtulmak.

ht
rma

ht
rmak

* (deveyi) Iht
rmak i
i.
* (deveyi) ktrp oturtmak.

-
k / -ik, -uk / -k
* Fiillerden s
fat treten ek.

k
l
k
l

* Bo
ulur gibi, s
k
ntile soluyarak.
* Glkle, zorla.

k
na s
k
na
* Byk g harcayarak, kendini zorlayarak.
* ekinerek, s
k
larak.

k
na t
k
na
* S
k
larak, zorluk ekerek.

k
nd
rma
* Ik
nd
rmak i
i.

k
nd
rmak
* Ik
nmas
na yol amak.

k
n
p s
k
nmak
* bir iyapabilmek iin kendini ok zorlamak.

k
nma

k
nmak

k
nt

* Ik
nmak i
i.
* Herhangi bir sebeple soluunu iinde tutarak kendini zorlamak.
* Peklikte veya do
um s
ras
nda kaslarzorlayarak solu
unu tutmak.
* Ik
nmak i
i.

-
kla- / -ikle-, -ukla- / -kle* Bazfiillerden s
kl
k at
streten ek: say-
kla -, did-ikle-, sr-kle- vb.

klama
* Iklamak i
i.

klamak

* Yk alt
nda glkle solumak.
* Alarken bunal
r ve solu
u kesilir gibi i ekmek.

klaya s
klaya

* byk aba harcayarak, kendini elden geldi


i kadar zorlayarak.

kl
m t
kl
m
* Alabildi
inden de ok, a
z
na kadar dolu, ok kalabal
k.
-
l
-
l

lgama

* Bkz. -I (I).
* Bkz. -I- (II).
* Ilgamak i
i veya durumu.

lgamak
* Atdrt nala srmek.

lgar

* Dizginleri koyuverilmiat
n drt nala ko
mas
.
* Atla ans
z
n yap
lan dolu dizgin sald
r
.

lgar etmek
*
lgarlamak.

lgarc

lgarlama

* Ilgarla d
man topra
na sald
ran kimse.
* Ilgarlamak i
i.

lgarlamak
* (bir lkeye) Ilgarla sald
rmak.

lg
m

* lde, uzaktan su gibi grnen

k yan
ltmac
, yalg
n, pusar
k, serap.

lg
m salg
m
* Belli belirsiz.

lg
n

* Ilg
ngillerden, Akdeniz blgesinde yeti
en bir a
a veya a
a
k cinsi (Tamarix).

lg
ncar
* Kukiraz
.

lg
ngiller

lg
t
lg
t

* rnek bitkisi
lg
n olan, ayr
ta yaprakliki enekli bitkiler familyas
.
* (esinti ve ak
iin) Yavayava
.

-
l/ -ili, -ulu / -l
* Fillden s
fat treten ek: sar-
l
, ser-ili, kur-ulu, rt-l vb.

l
ca
* Suyu s
cak olarak yerden
kan hamam, kapl
ca, ermik, kudret hamam
.

l
cak

l
k

* Az
l
k,
l
ka.
* Soukla s
cak aras
, ne souk ne de s
cak.


l
k
l
k

l
ka

l
kla
ma

* Il
k olarak.
* Biraz
l
k.
* Il
kla
mak i
i.

l
kla
mak
* Il
k duruma gelmek.

l
kla
t
rma
* Il
kla
t
rmak i
i.

l
kla
t
rmak
* Il
k duruma getirmek,
l
tmak.

l
kl
k

* Il
k olma durumu.

l
m
*
stek ve tutkularda ll davranma erdemi, lllk, itidal.

l
ma

l
mak

l
man

* Il
mak i
i veya durumu.
* Il
nmak.
* S
cakl

ok yksek veya ok d
k olmayan (yer), mutedil.

l
ml
* A

r
l
a kamayan, ll, mutedil.
* Siyasette a

rgr
ler aras
nda ortalama bir gr
savunan.

l
ml
l
k
* Il
ml
olma durumu, mutedillik.

l
nd
rma

* Il
nd
rmak i
i.

l
nd
rmak
* Il
k duruma getirmek.

l
nma

* Il
nmak durumu.

l
nmak
* Il
k duruma gelmek,
l
mak.

t
rma

t
rmak

l
tma

* Il

t
rmak i
i.
* S
cak suya so
uk veya so
ua s
cak su katarak
l
k duruma getirmek.
* Il
tmak i
i.


l
tmak

lk

* Il
k duruma getirmek.
* Bkz. y
lk
.

ltar
* oban kpeklerinin bo
az
na tak
lan ivili demir.
-
m
-
m
-
m

* Bkz. -m (I).
* Bkz. -m (II).
* Bkz. -m (III).

m
zganma
* Im
zganmak i
i.

m
zganmak
* Uyku ile uyan
kl
k arasbir durumda bulunmak, uyuklamak.
* Karar
p sner gibi olmak.
-
mt
rak
-
n-

* Bkz. -mt
rak.
* Bkz. -n-.

-
n / -in, -un / -n
* Fiillerden isim ve s
fat treten ek: y
-
n, ek-in, dol-un, sk-n vb.
-
n / -in, -un / -n
* Belirtili isim tamlamaskuran ek.
-
nca / -ince, -unca / -nce
* Fiillerden zarf-fiil treten ek: yap-
nca, gel-ince, ol-unca, gr-nce vb.

ncal
z

* Tur
usu yap
lan bir tr kk yaban soan
.

-
nc/ -inci
* Bkz. -nc
/ -nci.
-
n / -in, -un / -n
* Bkz. -n.
-
nt

* Bkz. -nt/ -nti, -ntu / -nt.

-
p / -ip, -up / -p
* Fiillerden ba
lama zarf-fiili treten ek: yaz-
p, gel-ip, otur-up, gl-p, oy-na-y
p, bekle-yip vb.

p
l
p
l

* P
r
l p
r
l.

p
slak
* ok
slak, her yan
slak.

p
ss
z

* ok
ss
z,
ss
z.

r
* Bkz. y
r.
-
r / -ir, -ur / -r
* nszle biten birok fiile eklenen genizaman eki: al-
r, ver-ir, ol-ur, gr-r vb.

ra

rak

* Seciye, karakter.
* Uzak.

rak
* Klsik Trk mzi
inde, aynadla an
lan ve kal
n fa diyez notas
nand
ran perdedeki makamlardan biri.

raka

* Biraz uzak, uzak gibi.

rakgrr
* Drbn.
* Teleskop.

rakla
ma
* Irakla
mak i
i.
Irakla
mak
* Uzakla
mak.
Irakl
* Irak halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.

rakl
k

raksak

* Uzakl
k.
* Birbirinden gittike uzakla
an (

nlar, izgiler).

raksak mercek
* zerine d
en birbirine paralel

nlaryanlara do
ru k
rarak birbirinden uzakla
t
ran mercek.

raksama
* Iraksamak i
i, istibat.
* Iraksak olma durumu.

raksamak
* Bir
eyin gerekle
mesini uzak grmek, olaca

na pek inanmamak, istibat etmek.

raks
nma
* Iraks
nmak i
i veya durumu.

raks
nmak
* Uzak bulmak.

ralama

* Iralamak i
i.

ralamak
* Belirli bir
ra ile belirtmek, karakterize etmek.

rama

* Iramak i
i.

ramak
* Uzakla
mak, uzamak, ara a
lmak.

rgalama

* Irgalamak i
i.

rgalamak
* Yerinden oynat
p, sallamak, sarsmak.
*
lgilendirmek.

rgalanma
* Irgalanmak i
i veya durumu.

rgalanmak
* Irgalamak i
i yap
lmak, sars
lmak, sallanmak.

rgama
* Irgamak i
i.

rgamak

rganma

* abuk olmak, davranmak.


* Oynatmak, k
m
ldatmak.
* Irganmak i
i veya durumu.

rganmak
* Sallanmak, k
p
rdanmak.

rgat

* Tar
m i
isi, renber.
* Yapi
isi.
* Gemilerde ve yap
larda yatay kollarla ve birka ki
i taraf
ndan evrilen bocurgat.

rgat gibi al

mak
* ok a

r bir i
te al

mak.

rgat pazar
na dndrmek
* kar

k ve da
n
k bir duruma getirmek.

rgatba

* Irgatlardan sorumlu kimse.

rgatl
k

r
p

rk

* Irgat olma durumu, renberlik.


* Bkz.

r
p.
* Kal
t
msal olarak, ortak fiziksel ve fizyolojik zelliklere sahip insanlar toplulu
u.
* Bir canltrnde aynkarakteri ta

yan canl
lar
n olu
turduu alt blm.
* Soy.

rk ayr
m
* Bireylerin, toplumsal kmelerin veya toplumlar
n
rk zelliklerinden dolaye
it olmayan i
lemler kar

s
nda
b
rak
lmalar
, ayrtutulmalar
, d

lanmalar
, s
n
rland
r
lmalarveya stn tutulmalar
.

rk bilimi

* Etnoloji,
rkiyat.


rk birlii
* Irk esas
na dayal
birlik.

rk

* Irk
l
k yanl
solan (kimse).

rk
l
k

*
nsanlar
n toplumsal zelliklerini biyolojik,
rksal zelliklerine indirgeyerek bir
rk
n ba
ka
rklara stn
oldu
unu ne sren
reti.

rk

* Irkla ilgili.

rkiyat
* Etnoloji.

rksal

rkta

rlamak

* Bkz.
rk.
* Ayn
rktan olan kimse.
* Bkz. y
rlamak.

rmak
* o
unlukla denize dklen, zellikle geni
li
i ve ta

su nicelii bak
m
ndan en byk akarsu, nehir.

rmak roman
* Bir olay
n, genibir zaman diliminde getii bir a

, bir toplumun genibir grnmn veren ok uzun


roman, nehir roman.

rmakla
ma
* Irmakla
mak i
i veya durumu.

rmakla
mak
* Irmak durumuna gelmek,
rmak gibi akmak.

rz

* Bir kimsenin, ba
kalar
taraf
ndan dokunulmamasve sayggsterilmesi gereken iffeti.

rz d
man
* Cinsel zevki iin her trl yasa ve treleri inemekten ekinmeyen kimse.

rz ehli

* Namuslu, iffetli, temiz kimse.

rz
na gemek
* zor kullanarak bir kimseyi cinsel zevkine alet etmek, tecavz etmek.

rz
nbozmak
*
rz
na gemek.

sfahan
* Klsik Trk mzi
inde dgh perdesindeki makamlardan biri.

* Bir cismin uzamas


na, genle
mesine, buharla
mas
na, erimesine, s
cakl

n
n artmas
na, bir iyapmas
na
sebep olan fiziksel enerji, hararet.
* Doal vcut s
cakl

, hararet:
nsan vcudunun doal
s
s
36,5 C dir.
* Hastal

n etkisiyle ortaya
kan vcut s
cakl

* S
cakl
k.

scam
madde.

*
ki cam plkan
n evresel olarak metal bir ara
tasyard
m
yla birbirine balanmastemeline dayanan bir

sdam
* Hamam.

sku
ak

* S
cak ku
ak.

slm
* e
itli olaylar s
ras
nda a
a
kan,
smiktar
n
n llmesini konu alan fizik dal
, kalorimetri.

syay
m
* Hareket eden nesnelerle belli nicelikte
s
n
n ta

nmas
olay
, iletim, konveksiyon.

syuvar
* S
cakl

n gittike ykseldi
i 100-300 km ykseklikler aras
ndaki hava yuvarkatman
, termosfer.

s
alan

s
cak

s
denetir

s
l

* Olu
umu s
ras
nda
salan (birle
me, tepkime), endotermik.
* S
cak.
* Hamam.
* Bir yer veya nesnenin
s
s
nkendili
inden dzenleyen, aynderecede olmas
nsa
layan cihaz, termostat.
* Is
ile ilgili, termik.

s
n
* Bir kilogram suyun s
cakl

n
bir derece ykseltmek iin gereken
smiktar
, kalori.

s
nd
rma
* Is
nd
rmak i
i.

s
nd
rmak
* Is
nmas
nsalamak, s
cakl
k kazand
rmak.
* Birinin bir
eye al

mas
n
, ilgi duymas
nsa
lamak.

s
n

s
nma

* Is
nmak i
i veya biimi.
* Is
nmak i
i.

s
nma
s
s
* Bir cismin bir gram
n
n s
cakl

nbir santigrat derece ykselten


smiktar
.

s
nma ko
usu
* zellikle serin havalarda, vcut al

malar
na ba
lamadan nce kaslar
s
tmak, bylece kas kopmalar
n
nlemek iin yap
lan haz
rlay
chafif ko
u.

s
nmak

* S
cak duruma gelmek.
*
mesini gidermek.
* Yad
rgamaz olmak, ho
lan
r olmak, al

mak.


s
ot

s
ler

* Bkz. isot.
* Cisimlerin
s
nma
s
s
n
meye yarayan let, kalorimetre.

s
racak it di
ini gstermez
* ktlk edecek kimse nceden haber vermez.

s
rgan

* Is
rgangillerden, her tarafsert tylerle kapl
, tyleri k
r
l
nca kar
nca asidi denilen ok ka

nd
r
cbir madde

kartan bir ot (Urtica).

s
rgangiller
*
ki eneklilerden, rne
i
s
rgan otu olan, yap

kan otu, rami gibi birtak


m trleri iine alan bitki familyas
.

s
rg
n

s
r
c

s
r
k

s
r
lma

s
r
lmak

*
silik.
* Is
ran, di
lerini bat
ran.
* (kuma
, yn iin) Dalayan, ka

nd
ran.
* (rzgr iin) Sert, souk.
* Is
r
lan yerde kalan iz.
* Bir kezde
s
r
lan.
* Is
r
lmak i
i.
* Di
leri aras
nda s
k
lmak veya kopar
lmak.

s
r
ml
k
* Bir kezde
s
r
lacak miktar.

s
rma

s
rmak

* Is
rmak i
i.
* Di
leri aras
na al
p s
kmak.
* Di
leriyle koparmak.
* (rzgr, souk iin) Sert esmek, keskin bir biimde etkilemek.
* (kumaiin) Dalamak, ka

nd
rmak.

s
rtma
* Is
rtmak i
i.

s
rtmak

s
t
c

s
t
lma

* Is
rmas
na sebep olmak.
* Bir nesnenin, daha ok bir ak

kan
n s
cakl

n
, kullanmadan nce artt
rmaya yarayan alet.
* Is
t
lmak i
i.

s
t
lmak
* Is
tmak i
i yap
lmak.

s
t
p
s
t
p nne koymak

* daha nce gemibir olay


, bir i
i, ileri srlmbir d
nceyi s
k s
k tekrarlamak.

s
t

* Is
tmak i
i veya biimi.

s
tma

s
tmak

s
veren

s
yayar

ska

* Is
tma i
i, teshin.
* S
tma.
* S
cak duruma getirmek.
* ekici, olumlu, hobir duruma getirmek.
* Is
a

a
karan, evresine
ssalan (birle
me, tepkime), ekzotermik.
* Bir ak

kanda
s
yher tarafa e
it olarak yaymaya yarayan alet, konvektr.
* Bo
a
karma, rast getirememe.

ska geilmek
* gzden ka
rmak, atlamak, deerini ve nemini anlamamak.

ska gemek
* hedefe rast getirememek.
* zerinde durmamak, nem vermemek, atlamak.

skaa

skala

* Yelkenli gemilerde direklerin alt ular


n
n iine oturtulduu yuva.
* Bir bestede kullan
labilecek ayntrden sesler kmesi.
* Genellikle l aletlerinde gsterge izelgesi.
* Gam.

skala yapmak
* algperdelerine parmak al

t
rmak.

skalama

* Iskalamak i
i.

skalamak
* Hedefe rast getirememek.

skara
* Bkz.
zgara.

skaral
k

skara

skarmoz

skarmoz

* Bkz.
zgaral
k.
* Bir liman
n gemi kalabal

iindeki durumu.
* Bir
eyi t
ka basa doldurma.
* Gemilerin kaburgalar
nolu
turan eri aalar
n ad
.
* Krek takmak iin kay
k ve sandal
n yan kenar
na dikine yerle
tirilmiaa ubuk.
* Vcudu yuvarlak, uzunca, pullu, burnu sivri, kk palamut boyunda bir bal
k (Sphyraena sphyraena).


skarpel

skarta

* Bkz. iskarpel.
* Baziskambil oyunlar
nda kullan
lmas
gerekmediinden bir yana b
rak
lan k

tlar.
* Herhangi bir sebep dolay
s
yla deerini kaybetmi(mal).

skartaya
karmak (veya ay
rmak)
* de
ersiz bularak bir yana atmak, i
e yaramad

iin ay
r
p bir yana koymak.

skartaya
kmak
* de
ersiz say
larak bir yana at
lmak.

skat
* D
rme, a
a
atma.
* D
rlme.
* lenlerin k
l
nmam
namazlarve tutulmam
orulariin verilen sadaka.

skat

skonto

* Iskat verilen kimse.


* Mezarl
k dilencisi.
*
ndirim, tenzilt.
* Sresi dolmam
bir senedin, faiz ve komisyonu d
rlerek kar

ndan eksiine al
nmas
, k
rd
rma.
* Senedin saymaca deeri zerinden yap
lan indirim.
* (sz iin) Bir blmn sylenmemisayma.

skonto etmek
* indirim yapmak.
* (sz iin) bir blmn sylenmemisaymak.

skontolu
*
ndirimli, tenziltl
.
* Bir blm sylenmemisay
lan.

skontosuz
*
ndirimsiz, tenzilts
z.

skota

skuna

* Byk yelkenleri ynetmek iin kullan


lan ip.
* Brikten kk, iki direkli bir e
it yelkenli gemi.

slah
* Dzeltme, iyile
tirme.
* Bir hayvan veya bitki trnden daha iyi verim alabilmek amac
yla yap
lan i
lem.

slah etmek
* iyi bir duruma getirmek, iyile
tirmek, dzeltmek.
* yola getirmek.

slah evi
* Su i
leyen ocuklar
slah etmek ve eitmek amac
yla ceza yasas
na gre i
leyen kurum,
slahhane.

slah olmaz
* dzelmez, iyile
mez.

slahat

* Daha iyi duruma getirmek iin yap


lan de
i
iklik, dzeltme veya iyile
tirme, reform.


slahat
* Reformcu.

slahat
l
k
* Reformculuk.

slahhane
* Islah evi.

slak
* Suya bat
r
lm
veya zerine su dklmolan.

slak karga
* ok
slanm

, s
r
ls
klam olmu
.
* ok korkan, ekingen, rkek.

slak s
an
* Islak karga.

slak zemin
*
n
aat sektrnde mutfak, banyo, tuvalet gibi suyla temasolan blmlerin yzeyi.

slakl
k

* Islak olma durumu.

slama
* Islamak i
i.

slamak

slan

slanma

* Islatmak.
* Islanmak i
i veya biimi.
* Islanmak i
i veya durumu.

slanmak
* Islak duruma gelmek.

slat
c

slat
lma

* Yap

t
rmadan nce pullar
, zarflar
, etiketleri
slatmaya yarayan ara.
* Islat
lmak i
i.

slat
lmak
* Islatmak i
i yap
lmak,
slak duruma getirilmek.

slat

* Islatmak i
i veya biimi.

slatma

* Islatmak i
i.

slatma suyu
* Bazmaddelerin e
itli amalarla i
lenmesinde kullan
ld
ktan sonra de
i
ik yntemlerle ayr
lan ve
znmbesin maddeleri ieren s
v
.

slatmak

* Islak duruma getirmek.

* Dayak atmak veya a


r hakarette bulunmak.
* Mutlu bir olayiki ile kutlamak.

sl
k

* Dudaklar
n bzlerek veya parma

n dil zerine getirilmesiyle


kar
lan ince ve tiz ses.
*
nce ve tiz ses.

sl
k almak
*
sl
k sesi
karmak.

sl
klama
* Isl
klamak i
i.

sl
klamak
* Birine kar

sl
k alarak sevilmedi
ini, istenmediini veya be
enilmediini belli etmek.

sl
klan

* Isl
klanmak i
i veya biimi.

sl
klanma
* Isl
klanmak i
i.

sl
klanmak
* Isl
klamak i
i yap
lmak veya
sl
klamak i
ine konu olmak.

sl
kl

* Isl
k
karan.
* Isl
k gibi
kan.

sl
klnsz
* Dilin n orta blmnn bir tr oluk biimini almas
yla olu
an nsz: s, z,
, j.

smarlama
* Ismarlamak i
i, sipari
.
* Ismarlanarak yapt
r
lan.
*
ten olmayan, ba
tan savma.

smarlamak
* Bir
eyin yap
lmas
nveya getirilmesini, bu i
lerle u
ra
an birine sylemek, siparietmek.
* Paras
n
kendi deyerek ba
kalariin yiyecek veya iecek getirilmesini sylemek.
* Kendi iin bir
ey al
nmas
nba
kas
na sylemek.
* Bir
eyin, bir kimsenin bak
lmas
n
, korunmas
n
birine veya birinin gzetilmesine b
rakmak, emanet
etmek.
* Bir i
in yap
lmas
n
, b
rak
lmas
nveya o i
ten vazgeilmesini sylemek.

smarlanma
* Ismarlanmak i
i.

smarlanmak
* Bir
eyin yap
lmasveya getirilmesi birine sylenmek.

smarlatma
* Ismarlatmak i
i.

smarlatmak
* Ismarlamak i
ini yapt
rmak.

spanak

* Ispanakgillerden, yapraklar
ndan sebze olarak yararlan
lan bir bitki (Spinacia oleracea).

spanakgiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi
spanak olan, paz
, pancar gibi ba
ka trleri de iine alan bir familya.


spanaklar
* ekerci boyas
giller, horoz ibi
igiller,
spanakgiller familyalar
niine alan iki enekli bitki tak
m
.

spanakl
*
inde
spanak bulunan (yiyecek).

spanaklbrek
* Ha
lanan
spana
n suyu szldkten sonra szlmesi, ya, soan ve salayla kar

t
r
l
p hamurun iine
konulmas
yla yap
lan ve pi
irilen brek.

spanaklyumurta
* Ha
lanm
ve ya
da hafif kavrulmu
spana
n iine yumurta k
r
lmasile haz
rlanan yemek.

sparmaa
* Deniz iinde birka zincirin birbirine dola
mas
.
Isparta gl
* Isparta yresinde yeti
en kendine zg kokusu ve dei
ik renkleri ile tan
nan bir tr gl.
Isparta hal
s
* Isparta yresinde el tezghlar
nda dokunan ve ok tutulan bir tr hal
.

spatula

* Cerrahde, ev i
lerinde, duvarc
l
kta vb.de kullan
lan, bir maddeyi kaz
maya, yaymaya yarayan kk bir
krek veya ucu keskin olmayan bklen bir b
ak biiminde metal, a
a, kemik vb. maddelerden yap
lm
ara.

spavli

* Gemilerde kullan
lan bir e
it kal
n sicim.

spazmoz
* A

rtitreme, kas
lma.

spazmoza tutulmak
* a

rderecede titremeye ba
lamak.

srar

* Direnme, ayak direme, steleme, stnde durma.

srar etmek
* bir konuda, bir d
ncede srekli direnmek, ayak diremek.
* ok istemek.

srarla

*
srarlbir biimde.

srarl
* stnde durulan, ok istenen.

ss
z

* Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha.


* Yaln
z, kimsesi olmayan.

ss
z kalmak
*
ss
zla
mak, tenhala
mak.

ss
zla
ma
* Iss
zla
mak i
i.

ss
zla
mak
* Iss
z duruma gelmek, tenhala
mak.


ss
zl
k

* Iss
z olma durumu, yaln
zl
k, tenhal
k.

ss
zl
k kmek
*
ss
z, tenha duruma gelmek, tenhala
mak.

staka
* Bkz. isteka.

stakoz

* Istakozlardan, suda ya
ayan, birinci ayak ifti gl iki k
ska durumunda geli
mibulunan, sevilen beyaz
eti iin avlanan, iri bir bcek (Homarus vulgaris).

stakoz a

* Kabuklu deniz hayvanlar


navlamakta kullan
lan kk a.

stakoz gibi
* ok k
rm
z
.

stakozlar
* On ayakl
lar tak
m
na giren, rnek hayvan
stakoz olan bir familya.

stakozluk
* Istakozlarsaklamak iin deniz k
y
s
nda yap
lan zel blm veya havuz.

stampa

* Aa, metal vb.zerine oyulduktan sonra bir yere bas


lan biim.
* Bu tr biim veya resimleri basmaya yarayan kal
p, damga, mhr.
*
inde, mhr veya damga gibi
eyleri mrekkeplemeye yarayan mrekkepli uha bulunan kutu.

stampa resim
* Aa, bak
r gibi yzeylere oyulan ve tuvale bas
lan resim sanat
.

stampac
* Istampa yapan veya satan kimse.

stampac
l
k
* Istampac
n
n i
i veya meslei.

stampalama
* Istampalamak i
i.

stampalamak
* Ham madeni s
cakta veya so
ukta istenilen kal
ba sokarak
ekillendirmek.

stanbulin
* Bkz. istanbulin.

star

stavroz

* Hal
, kilim dokunan tezgh.
* Bkz. istavroz.

st
fa
* Ay
klanma.

st
lah

* Terim.
* Herkesin anlamad

zel anlamda kullan


lan sz.

st
lah paralamak

* herkesin anlamad

adalbir biimde konu


mak.

st
rap
* Ac
.
* znt, s
k
nt
, keder.

st
rap ekmek
* a
rve aciinde k
vranmak, a

rderecede zlmek.

st
rapl

* Ist
rap veren, ac
l
, s
k
nt
l
.

st
raps
z
* Ist
rabolmayan, ac
veya znt vermeyen.

st
rar

* aresizlik, mecburiyet, zorunluk.

st
rar
* Mecbur, zorunlu.
-
/ -i
, -u/ -
* Fiillerden isim treten ek: al-

, gel-i
, bul-u
, gr-
, anla-y-

, bekle-y-i
, solu-y-u
, yr-y-vb.
-
/ -i
, -u/ -
* Bkz. -
-.

a do
rulum
* I

k etkisiyle bir bitkinin byme hareketi, fototropizm (I

a do
rulum bazen

a gm, fototaktizm
yerine kullan
l
r).

a gm
* Bir hcrelilerde birdenbire ayd
nlanma sonucu grlen tepkime, fototaktizm, fototaksi.

alt
nda
* bir durum veya d
ncenin konuyu ayd
nlatmas
ndan yararlanarak, onu gz nnde tutarak.

* Cisimleri grmeyi, renkleri ay


rt etmeyi sa
layan fiziksel enerji, erke, ziya, nur,
avk.
* Yksek derecede
s
t
lan cisimlerin (akkorluk) veya e
itli enerji biimleriyle uyar
lan cisimlerin (gaz

)
yayd

gzle grlen

ma.
* Bir yeri ayd
nlatmaya yarayan ara.
* Mutluluk, sevin veya zekdan doan, zellikle yzde ve gzlerde beliren par
lt
.
* Yol gsteren, ayd
nlatan kimse, d
nce, eser vb.
* (resim sanat
nda) I

kl
, parlak yer.

k ak
s
* Birim yzeyinden, birim zamanda geen

k enerjisi.

k aylas
* Herhangi bir gk cismini evreleyen

klhalka.

k aynas
* (foto
raf
l
kta) I

yans
tmak iin

k kayna

n
n nne konulan nesne.

k bacas
* Yap
lar
n iine

n iyi girebilmesi iin b


rak
lan baca.

k ana
* Sahneyi ayd
nlatmak iin de
i
ik a
lardan

n gelmesini sa
layan ukur maden yans
t
c
.

k e
risi

* Dei
ken bir y
ld
z
n parlakl

n
n grnmesini veren grafik.

k gm
* Bitkilerde protoplzman
n

a gsterdi
i tepki.

k glge
* (resimde) I

kl
ve glgeli blmlerin birbirine gre da
l
m
n
gsteren k
s
mlar.

k h
z
* I

n bir saniyede ald


yol.

n
* Yay
lan

n izledii do
ru.

k korkusu
* Bazcanl
lar
n

ktan korkma duygusu.

k kre

* Bkz.

k yuvar
.

k lm
* Fizi
in,

k miktar
n
n llmesini ve cisimlerin

iletme, yans
tma, da
tma gibi zelliklerini inceleyen
blm, fotometri.

k tutmak
* bir yeri

kla ayd
nlatmak.
* d
ncesiyle k
lavuzluk etmek, konuyu ayd
nlat
cd
nceler sylemek, tutaca
yolu gstermek.

k y
l

* I

n bir y
lda ald

yol.

k yuvar
* Gne
te, d

ar
ya

k veren katman,

k kre, fotosfer.

k
* Sinema filmlerinin ekiminde veya tiyatro, opera, bale gibi gsteri sanatlar
nda sahnenin ayd
nlat
lmasiin
gerekli

k ve elektrik i
lemini dzenleyip yapan kimse.

k
l
k
* I

k
n
n i
i veya meslei.

kkesen

* Karanl
k odalara girip
karken bu yerlere

k s
zmas
n
nleyen dzen.

klama

* evirim s
ras
nda, ayd
nlat
lm
olan konunun grntsnn duyar kat zerine belirli bir sre d
erek
etkilemesi.

kland
r
lma
* I

kland
r
lmak i
i.

kland
r
lmak
* I

kland
r
lmak i
i yap
lmak veya

klanmassa
lanmak.

kland
rma
* I

kland
rmak i
i, ayd
nlatma.

kland
rmak
* I

klduruma getirmek, ayd


nlatmak.

klanma

* I

klanmak i
i.

klanmak
* I

klduruma gelmek, ayd


nlanmak,

mak.

kl

* I

olan, ayd
nl
k,

kland
r
lm

, nurlu, nuran.
* Ne
e veren, sevin yaratan, mutlu.

kl
l
k

* Bir optik cihazda, cisme


plak gzle veya cihazla bak
ld

nda, atabakadaki birim yzeyi etkileyen

k
miktarlararas
ndaki oran.

kler

ks
z

ks
zl
k

* I

k
iddetini veya enerjisini len ara, fotometre.
* Bir

k kayna
n
n, belli uzakl
kta olu
turduu ayd
nl

lme i
inde kullan
lan ara, fotometre.
* I

olmayan, karanl
k.
* I

ks
z,

ktan yoksun olma durumu.

l
* I

kl
.

* Titrek ve parlak bir

k saarak.
* Par
lt
l
,

lt
l
.

l bakmak
* sevinten gzleri par
l par
l olmak.

l kf

* S

r, domuz ve insanlarda

l kflce hastal

na yol aan,

l kflerin rnek tr olan asalak mantar


(Actinomyces bovis).

l kfler

* e
itli trleri, insan ve hayvanlarda asalak ya
ayan tallbitkiler tak
m
.

l kflce
* Evcil hayvanlarda, zellikle s

rlarda,

l kflerden ileri gelen ve insanlara da bula


abilen ilkel mantar
hastal

lak

* Par
lt
.

lama
* I

lamak durumu veya biimi.

lamak

latma

latmak

* I

ldamak, parlamak.
* I

latmak i
i veya biimi.
* Par
ldatmak.

ldak
* Karanl
kta bir hedefi ayd
nlatmak iin kullan
lan dar, uzun bir

n demeti
karan

k kayna

, projektr.
* Parlayan,

lt
l
.

ldama

ldamak

* I

ldamak i
i.
* Titrek, parlak bir

k samak, par
ldamak.

ldatma
* I

ldatmak i
i.

ldatmak
* I

ldamas
nsa
lamak,

l parlatmak, par
ldatmak.

lt

lt
l

ma

mak

* Hafif

k.
* Bir
eyin

ldarken sat

k.
* I

lt
solan,

ltyapan.
* I

mak i
i,

klanma, ayd
nlanma.
* I

n
m.
* I

klanmak, ayd
nlanmak.
* I

k samak.
* Bir

k kayna
ndan
karak her yne yay
l
p giden

k demeti,
ua.
* I

n etkin zdeklerin sat


klaralfa, beta, gama

nlar
ndan her biri.
* Bir noktadan
k
p sonsuza giden yar
m dorulardan her biri.

n bilimci
* I

n bilimi uzman
, radyolog.

n bilimi
* I

k, elektrik ve
s

nlar
n
n uygulama alanlar
ninceleyen bilim dal
, radyoloji.

n etkin
* I

n etkinlii olan, radyoaktif.

n etkinlik
* Alfa, beta veya gama

nlar
nyayma zelli
i, radyoaktivite.

n
m

* I

n veya tanecik yay


m
, radyasyon.
* Uzayda yay
lan bir dalgay
olu
turan elerin btn, radyasyon.
* Bir enerjinin

k demeti durumunda yay


lmas
, radyasyon.
* Is
n
n, bir kaynaktan

n ve dalga hareketi yoluyla yay


lmas
, radyasyon.

n
m ak
s
* Birim dzeyden birim zamana geen

n
m.

n
m al
c
s
* I

n
ma kar
hassas ara veya gere.

n
m bas
nc
* I

n
m
n birim dzeye birim zamanda ykledi
i itme gc.

n
m dengesi
* Bir yzeyde olu
an

n
m
n denklii.

n
mler
* Bir kayna

n btn dalga boylar


ndaki toplam

n
m
nlen ara, bolometre.

nlama

* I

nlamak i
i.

nlamak
* I

n (bilim kurguya gre) gcyle bir varl

, atomlara ay
rarak grnmez duruma getirmek veya atomlar
n
birle
tirerek bir varl
yeniden yaratmak.
* Virslerden ba
ka mikroorganizmalar
n, zellikle mikroplar
n bula
mas
nazaltmak amac
yla yiyecek
maddelerini hafif iyonla
t
r
c

nlara tutmak.

nland
rma
* I

nland
rmak i
i.

nland
rmak
*
nsan, hayvan veya herhangi bir materyalin rntgen, gamma veya ntron gibi

nlar
n
n etkisinde kalmak.

nlanma
* I

nlanmak i
i.

nlanmak
* I

nlamak i
ine konu olmak veya

nlamak i
i yap
lmak.

nlay
c
* Yap
s
nda bir

ma kayna
bulunan ve bir maddeyi

nlamaya yarayan (ara).

nl

* I

n veren,

n saan.

nl
lar
* Bir hcreli hayvanlar
n, kk bacakl
lar s
n
f
na giren, protoplazmalar
ndan, hareket ve duyu organ
olarak
yalancayak salan tak
m.

nler
* I

nlar
n enerjiye dn
mesini gsteren ara, radyometre.

nt

* I

kl
,

lt
.

ntlmbas
* I

k saan lmba.

t
m

*
ine yakonularak ucundaki fitil sayesinde

k elde edilen kandil.

tma
* I

tmak i
i.

tmak

k
n

* I

k samak,

kland
rmak.
* Deri, tahta kaz
makta kullan
lan, iki ucu sapleri b
ak.
* Bir ravent tr.

k
rlak
* Karagz'n ba
l

t
r

* Ispanakgillerden, saplaretli bir ot, yaban paz


s(Blitum capitatum).
-
t* Bkz. -t- (III).
-
t / -it, -ut / -t
*
simlerden s
fat treten ek: ya
-
t, e
-it vb.
-
t / -it, -ut / -t
* Fiillerden isim treten ek: an-
t, ge-it, um-ut, gm-t vb.

t
r

* Gzel koku.
* It
r ie
i.

t
r ie
i
* Sardunyagillerden, yapraklargzel kokulu, iekleri trl renklerde bir ss bitkisi (Pelargonium radicula).

t
r yapra
* Ssleme sanat
nda
t
r yaprabiiminde olu
turulan ve kullan
lan motif.

t
rl

tlak

* Gzel kokulu, muattar,


tr.
* Sal
verme, koyuverme.

tlak olunmak
* ad verilmek, adolmak.

tlak zre
* genel olarak.

tnap

trah

* Sz boyere uzatma.
* D

ar
karma, d

ar
atma.

trah etmek
* vcuttan d

aratmak.

tr

ah
* Sultanlara zg gzel koku.

tr

triyat

triyat

* It
rl
, kokulu.
* (srnlecek) Gzel kokular.
* Gzel kokular, makyaj malzemesi satan kimse veya yer.

triyat
l
k
* Itriyatolma durumu.

tt
la

tt
rat

* Bilgi edinme,
renme.
* Birbirini izleme, birbiri arkas
ndan gelme, dzenli s
ralanma.


v
r z
v
r
* Kk, nemsiz (
ey).

ydiye

-
z
-
z

* Bayram kutlamas
.
* Bayramlarda din ve devlet byklerine sunulan kaside.
* Bkz. -z (I).
* Fiilden s
fat treten ek: t
k-
z vb.

-
z / -iz, -uz / -z
*
sim soyundan yklemlere, fiillerin trl kip ve zamanlar
na eklenen okluk 1. ki
i eki: iyiy-iz, yorgun-uz,
zgnz, al-
r-
z, bil-ir-iz, gid-iyor-uz, grr-z, al-aca
-
z, gr-ece-iz, al

-mal
-y-
z vb.

zbandut
* Grn
ve davran

ile korku veren (iri yaradam).


* Rum korsanlar
na verilen ad.

zbandut gibi
* ok iri, csseli (erkek).

zgara

* Metal ubuklar
n, aa dallar
n
n aral
kls
ralanmas
yla yap
lan parmakl
k veya kafes biiminde ara.
* Et, bal
k, kfte gibi yiyecekleri pi
irmekte kullan
lan ara.
* Bu ara stnde pi
mi
.
* Pisliklerin su yollar
n
t
kamas
nnlemek veya havaland
rmak amac
yla su yollar
n
n veya havaland
rma

larzerine konulan kafesli veya parmakl


kldemir.
* Futbol ayakkab
s
alt
nda bulunan iri ba
lkabara.

zgara demiri
* Kazan
zgaras
nmeydana getiren demir ubuklardan her biri.

zgara kfte
* K
yma ve zel baharatlar
n kar

t
r
larak ve yo
urularak haz
rlanan,
zgarada pi
irilen bir tr kfte.

zgara parmakl

* Yzen cisimleri ve yapraklartutmak iin, bir barajda, ykleme odas


nda bas
nlboru a
z
n
n nne e
ik
olarak yerle
tirilen demir parmakl
k.

zgara yata

* Katyak
tlmaden bir oca
n, iine
zgaran
n yerle
tirildi
i k
sm
.

zgaral
* Izgarasolan.

zgaral
k

zgaras
z

zg
n

* Izgara yapmaya elveri


li (et).
* Izgarasolmayan.
* Tohumlar
ndan ya
kar
lan bir bitki (Eruca cappadocica).

zrar
* Zarar verme, zarara sokma.

zt
rap

* Bkz.
st
rap.

zt
rar
* aresizlik, ihtiya.
i
-i
-i

*
yot'un k
saltmas
.
* Bkz. -/ -i (II).
* Bkz. -/ -i (III).

-i
* Bkz. -/ -i (IV).
-i
-i hli
i,

* \343 -
/ -i (I).
* Bkz. belirtme durumu, ykleme durumu.
* Trk alfabesinin on ikinci harfi. adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan ince, dz, dar nly gsterir.

iade
* Al
nm
bir
eyi geri verme.
* Verilen bir
eyi almayarak geri evirme, reddetme.
* Kar

l
klolarak yapma, mukabele etme.
iade edilmek
* geri verilmek, geri evrilmek.
iade etmek
* geri vermek, geri evirmek.
* kar

l
k olarak yapmak, mukabele etmek.
iadeiziyaret
* Daha nce yap
lan ziyaretin kar

nverme.
iadeli

* Kendisine ula
t
r
lan kimseden, gnderene iletmek iin imza al
nan.
* Divan edebiyat
nda her beytin son szn sonraki beytin ilk sz yapma biiminde ortaya
kan sz sanat
,
buna iade de denilmi
tir.
iadeli taahhtl
* Bkz. iadeli.
iane

iare
ia
e

* Yard
m.
* Yard
m amac
yla toplanan para.
* E
reti verme, dn verme.
* Yedirip iirme, besleme, bakma.

ia
e etmek
* yedirip iirmek, beslemek, bakmak.

ia
e ve ibate
* Besleme, yedirip iirme ve bar
nd
rma.
ibadet

* Tanrbuyruklar
nyerine getirme, Tanr
'ya ynelen sayg
davran

, tap
nma.
* yin, klt.

ibadet de gizli, kabahat de


* yap
lan iyiliklerin gstermelik olmamas
, i
lenen sular
n, ay
plar
n
n a
a vurulmamasiin kullan
l
r.
ibadet etmek
* Tanrbuyruklar
nyerine getirmek, Tanr
'ya ynelen saygdavran

lar
nda bulunmak, tap
nmak.
ibadetgh
*
badet yeri, ibadethane.
ibadethane
*
badet edilen yer, tap
nak.
ibadullah

ibare

* Tanr
'n
n kullar
.
* Pek bol, pek ok.
* Bir d
nce anlatan bir veya birka cmlelik sz.

ibaret
* Olu
an, meydana gelen.
ibaret olmak (veya kalmak)
* -dan /-den olu
mak, meydana gelmek.
* ancak bu kadar olmak.
ibate

* Bar
nd
rma.

ibate etmek
* bar
nd
rmak.
ibda

* Yaratma, yoktan var etme.

ibda
* Orijinal.
ibibik
ibik

* avuku
u, htht.
* Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan k
rm
zderi uzant
s
.
* Bazkemiklerde bulunan ve kaslar
n tutunmas
na yarayan, izgi durumunda prtkl
k
nt
.
* Emzik.
* K
e, kenar, u.

ibikli
*
bii olan.
ibiksi
ibis

*
bie benzer.
* Leyleksilerden, Afrika ve Bat
Asya'n
n sulak yerlerinde ya
ayan bir ku
, M
s
r turnas
(
bis aethiopica).

ibi

ibigibi
ibl

* Orta oyununda ou kez aptal u


ak roln oynayan komik.
* ap
al, palyao.
* yz ve davran

lar
gln olan kimseler iin sylenir.
* Ula
t
rma, eri
tirme.
* Bir
eyin miktar
nart
rma.

ibletmek
* ula
t
rmak, eri
tirmek.
* bir
eyin miktar
nart
rmak.
iblis

iblisane
iblise

* eytan.
* Kt, dzenci.
*
blis gibi.
* eytanca, ktlk d
nerek.

iblisilik
*
blise balanma ve tap
nma.
*
blise davranma.
iblisilik etmek
* iblise davranmak.
ibne

ibnelik

ibra

* Ecinsel ili
kide pasif erkek.
* K
rg
nl
kla hakaret yollu sylenen sz.
*
bne olma durumu.
*
bne gibi davranma durumu.
* Aklama, temize
karma.

ibra etmek
* aklamak.
ibraname

* Aklama belgesi.

branca
*
brance.

bran

brance
ibraz

* Eski Yahudilere verilen ad.


* Bugn
srail'de kullan
lan Sam dili.
* Ortaya koyma, gsterme, meydana
karma.

ibraz etmek
* ortaya koymak, gstermek, meydana
karmak.
ibre

ibret

* l aletlerinde sayveya i
aret gstermeye yarayan hareketli ine.
* am, ard
, sedir gibi a
alar
n yapra

.
* Yanl

, kt davran

lardan sak
nmaysa
layan olgu veya bu gibi olgulardan al
nmasgereken sonu, ders.
* irkin, kt, acayip.

ibret almak
* ders almak.
ibret olmak
* ders olmak.
ibretamiz
*
bret verici, ibret dolu.
ibreten

*
bret olsun diye.

ibretilem
* Herkes, ba
kalar
.
ibretilem iin
* ba
kalar
na rnek olsun diye.
ibretin kudreti
* ok acayip ve irkin.
ibretlik
ibrik

* Ders al
nacak nitelikte olan.
* Su ve sulu
eyler koymaya yarayan kulplu, emzikli kap.

ibriki
*
brikle su ta

yan, dken kimse.


*
brik yapan veya satan kimse.
ibriktar
* Saray
n leen, ibrik gibi e
yalar
ndan sorumlu olan grevli.
ibriktar usta
* Saray
n harem dairesinde le
en ve ibriklere bakan ve padi
ah
n zel hizmetini gren kimse, karava
.
ibri
im

* Kal
nca bklmipek iplik.

ibri
im kurdu
*
pek bce
i.
ibzal
* Esirgemeden bol bol verme, yapma veya syleme.
ibzal etmek
* esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya sylemek.
icabet

* Bir a
r
yyerine getirme, bir ar
ya gitme.

* Bir buyruk veya iste


e uyma, kabul etme, razolma.
icabet etmek
* a
r
zerine gitmek.
* bir buyrua, bir iste
e uygun olarak davranmak.
icab
na bakmak
* gere
ini yerine getirmek.
* bir kimseyi yok etmek, ortadan kald
rmak.
icab
nda
* Gerekince, gerekirse.
icap

* Gerek, gereklik, ister, lzum.


* Olumlama.

icap etmek
* gerekmek.
icap ettirmek
* gerektirmek.
icap

* Nbeti hastahanede deil, evde tutan ve her an hastahaneden ar


lacak vaziyette bekleyen doktor.

icar
* Kira.
icara vermek
* kiraya vermek.
icat

* Yeni bir
ey yaratma, bulma.
* Gerekmigibi gsterme abas
.

icat
karmak
* hogrlmeyen yeni bir huy, davran
gstermek veya yad
rganan bir yol tutmak.
* ortaya gere
i olmayan bir sorun atmak.
icat etmek
* ilk kez yeni bir
ey yaratmak.
* bir
eyi gerekmigibi gstermek.
icat
icaz

*
cat eden, bulan, k
if, bulucu.
* Az szle ok
ey anlatma.

icazet
*
zin, onay, onaylama.
* Diploma.
icazet almak
* izin, onay almak.
* diploma almak.
icazetname
*
zin belgesi, onay belgesi.
* Diploma.

icbar

* Zorlama, zorunda b
rakma.

icbar etmek
* birine istemedii bir i
i zorla yapt
rmak, zorlamak, zorunda b
rakmak.
-ici* Bkz. -
c
.
icii cicii
* Bkz.
c

c
c

.
icmal

* zet, k
saltma.

icmal etmek
* zetlemek.
icra
* Yapma, yerine getirme, (bir i
i) yrtme.
* Bir mzik eserini olu
turan notalarsese evirme.
* Borlunun alacakl
ya kar
yapmak veya demekle ykml bulunduu bir
eyi adl bir kuruluarac
l

yla
yerine getirme ve adliyenin bu i
le grevli dairesi.
icra etmek
* yapmak.
* bir mzik eserini sylemek veya almak.

cra ve
fls Hukuku
* Alacakl
n
n devlet gcnn yard
m
yla alaca

na nas
l kavu
aca

ndzenleyen hukuk dal


.
icra vekili
* Bakan.
icraat
* Yap
lan i
ler, al

malar, uygulamalar.
icraata gemek
* uygulamaya veya al

maya ba
lamak.
icraat
icrac

* Uygulayan, al

an, yapan kimse.


* Bir buyruu yerine getiren kimse.
*
cran
n verdi
i kararlar
uygulayan grevli.
* Bir konserde bir eseri alan veya syleyen kimse.

icraya vermek
* alaca
n borludan al
nabilmesi iin icraya ba
vurmak.
i

* Herhangi bir durumun, cismin veya alan


n s
n
rlararas
nda bulunan bir yer, dahil, d
kar

t
.
* Oyuk olan veya oyuk say
labilen
eylerin bo
luu.
* Cisimlerin yzeyleri aras
nda kalan her nokta.
* (toplu bir durumda bulunan) Kimse veya nesnelerin aras
nda bulunan kimse veya nesne.
* Ten ile d
giysiler aras
.
* Kabu
u olan veya d

kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuun sard

blm.
* Pirin, so
an ve baharatla haz
rlanan, dolmalarda kullan
lan kar

m.
* Mide, ba

rsak, kar
n.
* Ak
l, gnl, irade gibi insan
n manev varl

nolu
turan
eylerden herhangi biri.
* Bir lkede,
ehirde, toplulukta vb.de olan veya yap
lan.

* (somut kavramlarda)
ki veya ikiden ok
eyde merkeze daha yak
n olan.
*
nsan
n manev varl

yla ilgili olan.


* Muhteva.
* Dei
ik yemeklerde kullan
lmak zere et ile sebzelerin ince k
y
m
n
n kar

t
r
lmasve yorulmas
yla
meydana getirilen kar

m.
i a
c
* Gnl ferahlat
c
.
* Umut veren, iyi bir durumda olan.
i amak
* gnle ferahl
k vermek, gnl ferahlatmak.
i aa
i asalak

* Vezirlerin gzde u
a
.
* Konak
n
n iinde ya
ayan asalak.

i balamak
* Bkz. i tutmak.
i bakla
* Yabaklan
n tanesi.
i bar

* Ailede veya toplumda i huzuru salama.

i ba
kala

m
* Pskrk magmalar
n, sourduklarkltelerin etkisi alt
nda, birle
imlerinden olu
an ba
kala

m.
i bellek

* Bilgisayar
n giri
k
kanallarkullan
lmaks
z
n eri
ebildi
i bellek.

i blge
* Bir limanithalt ve ihracat etkinlikleri bak
m
ndan besleyen, ona e
itli ula

m yollar
yla ba
l
, dar veya
geniblge, hinterlant.
i bulant
s
* Mide bulant
s
.
i bkn

* Bazyabancdillerde Arapa ilim, muallim, lim, talim szlerinde olduu gibi kelimenin iinde olu
an

bkm.
i cep
i cmle

* Palto, pards, ceket gibi giysilerin iki n paras


na a
lan cep.
* Bir cmle iinde tmle gibi kullan
lan ba
ka bir cmle.

i ama

r
* Fanil, kilot gibi tene, ie giyilen giysi.
i ekmek
* zntyle gs geirmek; h
k
r
kla alamak, ahlamak.
i okgen
* Btn k
eleri aynember zerinde olan okgen.
i denge

* Ruh durum, psikolojik yap


.

i deniz

* Bo
azlarla ana denize balolan deniz.

i deri

* Bitkilerin kk, sap ve yapraklar


nda kabuun i blm, endoderm.
* Sindirim ve solunum kanallar
n
n i yzlerini ve sindirim kanal
na ba
lbezlerin (karaci
er, pankreas) iini
rten tabaka, endoderm.
i donu
i dnya
i ek

* Tene giyilen don.


* Bireyin ruh ya
am
n
n btn.
* Bazdillerde kelime kknn iine giren ek.

i etmek
* eline geen bir
eyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek.
i evlilik

* Evlenecek kimsenin e
ini, kendi boy veya soyu iinden semesi kural
na dayalevlilik biimi, endogami.

i geirmek
* derin soluk alarak zntsn belli etmek, iini ekmek.
i gezegen
* Yrngesi yer yrngesinin iinde kalan gezegen (Merkr, Vens).
i g
c
klamak
* istek uyand
rmak.
* huyland
rmak.
i gbek
* ieklerin di
i organ
nda yumurtac
k ile kabuu aras
ndaki ba.
i gvey
i gveyi

* Kar
s
n
n ailesinin evinde oturan damat.
* Bkz. i gvey.

i gveyi girmek
* kar
s
n
n ailesinin evinde oturmak zere evlenmek.
i gveyinden hllice
* "nas
ls
n" sorusuna
aka yollu "olduka iyiyim" anlam
nda verilen kar

l
k.
i gveylik
*
gveyi olma durumu.
i gveysi
* Bkz. i gvey.
i harp

*
sava
.

i hastal
klar
* Bkz. dahiliye.
i hastal
klaruzman

* Bkz. dahiliyeci.
i hat
* Yurt ii ula

m yolu.
* Yurt ii ileti
im.
i
s
t
c
* Mutluluk veren, ne
elendiren.
i ie

i i
leri

i kapak

* Birbirinin iinde, kar

k bir durumda, birbirine ok yak


n.
* Biri tekinin iinde veya birine tekinden geilen.
* Bir lkede i i
leri bakanl

n
n sorumluluundaki i
ler.
* Bir kurum, kuruluvb.nin ynetimiyle ilgili i
ler.
* Kitab
n d
kapaktan sonra gelen, ad
nve bazzelliklerini ieren sayfa.

i kavuz

* Budaygil ie
inin erkek ve di
i organlar
nierisinde tutan ve ba
ak
k eksenine a
a
dan ve d
taraftan
balanm
olan kavuz.
i kulak
i kuyu

* Kula

n i
itme sinirlerinin bulundu
u blm.
* Yer alt
nda, ocak katlararas
nda bulunan ve a
zyer stne a
lmayan kuyu tr.

i lstik
* Arabalarda d

taki koruyucu lstiin iinde bulunan ve hava ile doldurulan lstik,


ambriyel.
i merkez
* Depremin ba
lad

yer olarak kabul edilen nokta.


i mimar

* Bir yap
n
n iini ssleyen, dzenleyen ve d
eyen sanat
, dekoratr.

i mimar
* Bir yap
n
n iini ssleme ve d
eme sanat
.
i mimarl
k
* Bir yap
n
n iini ssleme ve d
eme sanat
, dekoratrlk.
i odun

* Aa gvdesinin kendi evresinde bulunan, sertle


mive odunla
m
hcrelerden olu
an, genellikle koyu
renkli blm.
i olan
* Osmanl
mparatorluunda, saraylarda trl devlet hizmetleri iin aday olarak yeti
tirilen genlere verilen
ad, celep.
i pazar

* lke iinde yap


lan sat

i pilv

* Tavla zarbykl
nde do
ranm
kuzu ci
eri, f
st
k, pirin, kuzm, yave baharat kullan
larak
pi
irilen bir pilv tr.
i plzma
* Bir hcreli canl
larda protoplzman
n merkez blmne verilen ad.

i politika
* Bir devletin kendi s
n
rlariinde kamu i
lerinin rgtlenmesine ve ynetime ili
kin uygulad

siyaset.
i salg

* Vcuttaki salgbezlerinin dorudan doruya kana kar

acak yolda
kard
klarsalg
, endokrin.

i salgbezi
* Salg
sbir bo
alt
m kanalyerine do
rudan do
ruya kana kar

an bez.
i salgbilimi
*
salgbezlerinin geli
melerini, i
levlerini, hastal
klar
n
inceleyen biyoloji ve t
p dal
, endokrinoloji.
i sava
i ses

* Bir lke iinde


kan sava
, dahil harp.
* Kelimenin n ses ve son sesi aras
nda kalan ses veya sesler.

i ses d
mesi
* Kelime iindeki bir nszn kaybolmas
.
i su
* Denizlerden uzak blgelerde bulunan gl veya gletler.
i ters a
*
ki paralel doruyu kesen nc bir do
runun iki yan
nda ve paralellerin iinde altlstl ortaya
kan
drt a
dan her biri.
i turizm

* Halk
n kendi lkesinde yapt

gezi.

i tutmak (veya i ba
lamak)
* yemi
in ii olu
mak.
i tmce

*
cmle.

i treme
* Kelimenin asl
nda bulunmayan bir nlnn veya nszn i seste belirmesi.
i tzk

* Bir kurulu
, meclis, kurum vb.nin i i
lerini dzenleyen tzk.

i yar
ap
* Dzgn bir okgenin iine izilen dairenin yar
ap
.
i yz
knh.
i zar

* Herkese bilinmeyen, anla

lmayan ve grnenden bsbtn ba


ka olan sebep veya nitelik, mahiyet, zamir,

* iek tozunu saran iki zardan ite olan


.

ibkey
* Yzeyi dzgn ve przsz ukur biiminde olan, obruk, mukaar, konkav.
ie bak

* Dene
in bilincinde olanlarizleyerek ruh srelerin zellik ve nitelikleri hakk
nda bilgi vermesi durumu.
ie dnk
* Gerginlik ve at

ma durumlar
nda kendi iine kapanarak ba
kalar
ndan kaan (kimse).

ie dnklk
* Ki
inin dikkat ve ilgisinin, d
evreden ok, ncelikle kendi duygu ve ya
ant
larzerinde toplanmas
durumu.
ie kapan
k
* D
dnyaya kar
ilgi ve ili
kisi gsz, iine kapan
k (kimse).
ie kapan
kl
k
*
e kapan
k olma durumu.
ie yneliklik
* Gereklerden ka
narak hayal olaylara ba
l
l

geli
tirme ve d
nceleri, daha ok dileklerin ynetmesine
b
rakmak durumu, otizm.
iecek

*
ilen her
ey, me
rubat.
*
ilmeye elveri
li.

iecek suyu olmak


* o yere gitmesi k
smet olmak.
ieri
*
yan, i blm.
* Belirtilen durumunda, i, i yzey.
*
yzeyde, i blmde olan.
*
yana, i yana do
ru.
* Gnl, yrek.
* Hapishane.
ieri girmek
* bir iveya al
veri
te zarar etmek.
* hapse girmek.
ieride olmak
* zarar etmiolmak, borlanm
olmak.
* hapishanede olmak.
ieriden evlenmek
* Bkz. i evlilik.
ierik

ierikli

* Bir
eyin iinde bulunan gelerin btn, muhteva.
* Bir anlat
mda verilmek istenen z; d
nce, duygu ve imgelerin btn.
* Herhangi bir ruh sre veya d
nsel i
levi olu
turan gelerin btn.
* Bir cmle veya yarg
da a
ka sylenmemekle birlikte var olduu anla

labilen, z
mn.
* Herhangi bir nitelikte, konuda ieri
i olan.

ierisi
* Bkz. ieri.
ieriye atmak (almak veya t
kamak)
* hapsetmek.
ieriye dalmak
* kapal
bir yere h
zl
ca girmek.
ieriye d
mek
* hapse girmek.

ierlek

ierleme

* Yan
ndakilerden daha ieride, daha geride bulunan.
*
ine km
, derinde olan.
*
erlemek i
i.

ierlemek
*
in iin fkelenmek; k
r
lmak.
ierleyi
*
erlemek i
i veya biimi.
ierme
iermek

*
ermek i
i, tazammun, ihtiva.
*
ine almak, iinde bulundurmak, ihtiva etmek.
* Bir
ey, ba
ka bir
eyin varl

ngerektirmek, biri tekini ister istemez d


ndrmek, tazammun etmek.

igd

* Bir canltrnn btn bireylerinde ak


l ve d
nceden ba
ms
z olarak, do
u
tan gelen bilinsiz her trl
hareket ve davran

, insiyak, sevk
tabi.
* Organizmayo tre zg olan bir amaca ula
maya srkleyen davran
eilimi.
igdl
igdsel

*
gds olan, insiyak.
*
gd ile ilgili, insiyak.

ii (veya midesi) kaz


nmak (veya k
y
lmak)
* al
ktan midesinde eziklik duymak.
ii a
lmak
* gzel bir
ey kar

s
nda s
k
nt
sda
lmak, ferahlamak.
ii alayl
, d

kalayl
* d
grn
iyi, ancak ii bozuk (kimse).
ii almamak
* midesi kabul etmemek.
* sak
ncal
grdnden veya be
enmediinden, bir i
i yapmak istememek.
ii bay
lmak
* ok ac
kmak.
* ok
ekerli veya ya
l
yiyecek a

r gelmek.
ii beni yakar, d

eli (veya seni) yakar


* d
grn
ile ba
kalar
n
n ho
una giden bir
ey veya durumun gerekten kt ynleri olduunu
belirtmek iin kullan
l
r.
ii bulanmak
* kusacak gibi olmak.
ii burkulmak (veya ii s
zlanmak)
* bir
eye ok zlmek.
ii c
z etmek
* ans
z
n ii s
zlamak.
ii ekmek

* istek duymak.
ii
f
t ar

s
* her i
te akl
ndan trl ktlkler geiren.
ii dar

* Beklemeye dayanamayan, tez canl


, sab
rs
z.

ii daralmak
* s
k
lmak, bunalmak.
ii dayanmamak
* Bkz. ii gtrmemek.
ii d

bir
* d
nd
n a
ka syleyen, gizli bir d
ncesi olmayan, iki yzl olmayan, z sz bir.
ii d

na
kmak
* kusmaktan ok rahats
z olmak.
* bir ta

tta, kt yol sebebiyle ok sars


l
p kusmak.
ii erimek
* kaygduymak, ok zlmek.
ii ezilmek
* zlmek, yre
i burkulmak.
* s
k
ntve heyecan iine d
mek.
ii gemek
* istemeden k
sa bir sre uyuyuvermek.
* bir i
e yaramaz duruma gelmek.
* ya
l
l
ktan, gszlkten isteksiz olmak, hibir
eye ilgi duymamak.
* kavun, karpuz vb. yenmeyecek biimde ii bozulmuolmak.
ii geni
* Sab
rl
, rahat, huzurlu, gams
z, tasas
z.
ii gitmek
* ii srmek.
* bir
eyi yapmayveya elde etmeyi ok istemek.
ii gtrmemek
* (ac
klbir durum kar

s
nda) dayanamamak.
* k
skanmak, ekememek.
* vicdan
na s

d
ramamak.
ii hop etmek
* birdenbire heyecanlanmak.
ii
s
nmak
* ho
lanmak, sevmek.
ii iine gemek
* tedirgin olmak.
ii iine s

mamak
* tel
, sab
rs
zl
k, co
kunluk gstermekten kendini alamamak.
ii iini yemek
* istedi
ini yapamamak yznden zlmek; dert etmek.
ii kabul etmemek

* (bir
eyden) midesi bulanmak.
ii kalkmak (veya kabarmak)
* i
renerek bulantduymak.
* ta
k
n bir a
lama duygusu iinde bulunmak.
* duygulanmak, heyecanlanmak.
ii kan a
lamak
* ok znt duymak.
ii kapanmak
* s
k
lmak, bunalmak.
ii kararmak
* s
k
lmak, bunalmak; hibir
eyden tat alamaz olmak.
* umutsuzlu
a d
mek.
ii paralanmak (veya paralanmak)
* birine ac
yarak ok zlmek.
ii p
r p
r etmek
* Bkz. ii v
k v
k etmek.
ii rahat etmek
* kaygduyulacak bir konu bulamad

nrenerek ferahlamak.
ii s
k
lmak
* bunalmak.
ii s
zlamak
* bir
ey veya ki
i iin ok zlmek.
ii srmek
* ishal olmak.
ii tez

* Aceleci, sab
rs
z, yavayap
lan i
ten s
k
lan.

ii titremek (veya titrememek)


* zen gstermek.
* ok
mek.
* duygulanmak.
ii v
k v
k (f
k f
k veya p
r p
r) etmek
* sab
rs
zca, tedirgin davranmak.
ii yaba
lamak
* Bkz. yre
i yaba
lamak.
ii yanmak
* ok susamak.
* byk bir acvb. sebebiyle ok zlmek.
iici

iicilik
iili

*
mek i
ini yapan (kimse).
*
kici, ayya
, ak
amc
.
*
meyi al

kanl
k hline getirmek i
i.
*
ilmek i
i veya biimi.

iilme
iilmek
iim

iimli

iimlik
iin

iin iin

*
ilmek i
i.
*
mek i
i yap
lmak.
*
mek i
i veya biimi, ii
.
* Bir yudumda iilecek miktar.
* Bir
ey iilirken al
nan tat.
*
imi herhangi bir nitelikte olan.
*
imi iyi, lezzetli.
*
ilecek miktarda olan.
* Amac
yla, maksad
yla.
* Sebep ve sonu belirtir.
* -dan / -den dolay
, ... -dan / -den tr.
* zg, ayr
lm

.
* D
ncesince, kendince, gre.
* Hakk
nda.
* Oranla, gz nnde tutulursa.
* Kar

nda, kar

l
k olarak.
* U
runa, yoluna.
* Sre belirtir.
* Ant deyimleri yapar.
*
inden, a

a vuramayarak, yavayava
, gizli gizli.

iin iin glmek (veya glmsemek)


* belli etmeden, gizli gizli glmek.
iin iin kaynamak
* a

rheyecan, gz peklik ve hareket iindeyken bunu belli etmemek.


iin iin yanmak
* yanmassrmek; (ateiin) fark
na var
lmadan yanmak.
* d

a vurmadan ok zlmek.
iinde

* Sresince, zarf
nda.
* Ortam
nda.
* Kendisinden nceki sze "ok" anlam
verir.

iinde duymak
* hissetmek, varl

nalg
lamak.
iinde kaybolmak
* gze arpmak.
* (giysi iin) ok byk gelmek.
iinde yzmek
* olumlu veya olumsuz bir durumun a

rderecesinde bulunmak.
iindekiler

* Bir kitab
n veya derginin baveya son blmne konulan, ki
i, konu, yer advb. ni yer numaras
yla
belirten liste, fihrist.
* Bir kitap, dergi, gazete, mektup vb.nin iinde bulunan konular veya kapsad

eyler, mnderecat.
iinden bir
eyler kopmak
* ruhundaki gzellikler yitmek, i ac
sduymak.
iinden
kmak
* kar

k bir i
in glklerini yenebilmek, stesinden gelmek.
iinden geirmek
* bir
eyi yapmayd
nmek.
iinden gemek
* d
nmek, akl
ndan gemek.
iinden gelmek (veya gelmemek)
* bir
eyi yapmak iin iten bir istek duymak (veya duymamak).
iinden glmek
* sezdirmeden e
lenmek.
iinden kan gitmek
* Bkz. ii kan a
lamak.
iinden konu
mak (veya demek)
* kimsenin duymayacakadar yavasesle konu
mak.
iinden okumak
* ses
karmadan okumak.
* sessiz bir biimde svmek.
iinden pazarl
kl(veya iten pazarl
kl
)
* sinsi.
iinden yanmak
* ok istemek, sab
rs
zl
k gstermek.
iine almak
* kapsamak.
iine ateatmak
* a

rac
, s
k
nt
veya znt verecek davran

ta bulunmak.
iine ated
mek
* byk bir acve zntnn etkisi alt
na girmek.
iine atmak
* s
k
nt
s
n
kimseye belli etmemek.
* yap
lan bir ktl
e kar
sesini
karmamakla birlikte, bunu unutmamak.
iine bayg
nl
klar kmek
* s
k
nt
, fenal
k basmak.
iine ekilmek
* Bkz. kabu
una ekilmek.
iine ekmek
* soluk almak.
* bilincine varmak, anlamak.
iine dert olmak

* bir
eyi yapmamaktan dolayzlmek.
iine do
mak
* hibir belirtiye dayanmadan, bir i
in olaca
nveya oldu
unu nceden sezinlemek, malm olmak.
iine dokunmak
* dertlendirmek, zmek.
iine etmek
* Bkz. iine s
mak.
iine hzn kmek
* kederlenmek, hznlenmek.
iine i
lemek
* duygulanmak, etkilenmek, dokunmak.
iine kapanmak (veya iine ekilmek)
* evresindeki ki
ilerle ilgi kurmamak, duygular
n
kimseye amamak.
iine kurt d
mek
* kendisine zarar
dokunacak bir durum meydana geleceinden ku
kulanmak.
iine oturmak
* ok etkilemek, ok zmek.
iine s
mak
* bozup berbat etmek, iine etmek.
iine sinmek (veya sinmemek)
* isteince olduu iin huzur ve mutluluk duymak (duymamak).
* ii rahat etmek (etmemek).
iine sokaca
gelmek
* birini ok sevmek.
iine tkrmek
* bir
eyi bozup berbat etmek.
iini amak
* derdini anlatmak, iini dkmek.
iini bay
ltmak (veya k
ymak)
* (tatl
) a
r gelip art
k yiyememek.
* ok konu
arak veya a

r davranarak birini usand


rmak.
* yo
un olarak hissetmek.
iini bo
altmak
* s
k
ntve derdini sylemek; fkesini a
a vurmak.
iini ekmek (i ekmek veya i geirmek)
* zntyle veya zlemle derin soluk almak.
iini rtmek
* ruhunu karartmak, bezdirmek, y
ld
rmak.
iini dkmek
* derdini anlatmak, i dnyas
ndaki duygu ve d
ncelerini bir bir anlatmak.
* ferahlamak, rahatlamak.
iini ezmek
* zntsn, s
k
nt
s
nduymak.

iini karartmak
* bunal
ma veya s
k
nt
ya sokmak, endi
eye d
rmek.
iini kemirmek
* bir zntden rahats
zl
k duymak, tedirgin olmak.
iini kurt yemek (veya kemirmek)
* srekli bir kaygiinde bulunmak.
iini okumak
* birinin gizli, sakld
ncelerini anlamak.
iini paralamak (veya para para etmek)
* ok zlmek, a

rderecede s
k
l
p harap olmak.
iini sarmak
* srekli d
nmek, hep onunla me
gul olmak.
iini s
kmak
* s
k
ntvermek.
iini yakmak
* ok zlmek.
iini yemek
* ok zlmek.
iinin (veya yreinin) ya
erimek
* telveya kaygile zlmek.
iinin ate
i kllenmek
* ac
s
, hzn, kederi son bulmamak, srmek.
iirik
* Yatak doldurmaya yarayan yn, pamuk, k
t
k gibi
eyler.
iirilme
iirilmek
iiri

*
irilmek i
i.
*
mesi salanmak.
*
irmek i
i veya biimi.

iirme
*
irmek i
i.
iirmek
iirtme
iirtmek

*
mek i
ini yapt
rmak, imesini salamak.
*
irtmek i
i.
*
mek i
ini yapt
rmak.

ii
*
mek i
i veya biimi, iim.
iit

*
ilecek
ey.
iitim
* Vcuda

r
nga ile s
vverme i
i, zerk.
iitme
iitmek
iki

*
itmek i
i, zerk.
* S
v
y

r
nga vb. ile vcuda vermek, zerk etmek.
*
inde alkol bulunan iecek.
*
ki ime i
i.

iki lemi
*
kili yemek e
lentisi.
iki masas
*
ki sofras
.
iki psikozu
* Al

kanl
k hlinde ve a

rderecede iki kullanman


n yaratt
a

r bunal
m.
iki sefas
*
ki lemi.
iki sofras
*
ki iilen sofra.
ikici
*
ki yapan veya satan kimse.
*
kiye d
kn kimse, iici.
ikicilik
*
ki yapma veya satma i
i.
*
kiye d
kn olma durumu.
ikili
*
ki imiolan.
*
ki iilen.
*
ki imiolarak.
ikin

ikinlik
ikisiz

* Varl

n iinde bulunan, varl

n yap
s
na kar

m
olan, mndemi.
* Yaln
zca bilinten olan, yaln
zca bilin ieri
i olarak var olan (
ey), mndemi.
* Deney iinde kalan, deneyi a
mayan (
ey).
* Dnya iinde, dnyada olan (
ey).
*
kin olma durumu.
*
ki imemiolan.
*
ki iilmeyen.
*
ki imemiolarak.

ikiyi b
rakmak
* iki imekten vazgemek.
ilem

* Bir kavram
n ar

t
rd

kapsama giren niteliklerin veya ta

zelliklerin btn, tazammun.

* Bir nesnenin ieriini olu


turan
ey.
ilendirme
*
lendirmek i
i veya durumu.
ilendirmek
*
lenmek i
ini yapt
rmak.
ilene ilene
* Srekli iine atarak.
ileni

*
lenmek i
i veya biimi.

ilenme
*
lenmek i
i.
ilenmek

* Kimseye belli etmeden bir


eyi kendine dert etmek, duygulanmak.
* Tanelenmek, i tutmak.

iler (veya yrekler) ac


s
* (durum, olay vb.) ok ac
kl
, ok zc.
iler ac
s
* ok ac
kl
, znt veren, dramatik.
ili

* (taneli sebze veya kuru yemi


ler iin)
i dolu.
* Kolay duygulan
p incinen, duygulu, hassas, hisli.
* Duyguland
ran, etkili.

ili d

l
* Hi gizli i
i olmayan, apa
k, olduu gibi, senli benli, a

rteklifsiz.
ili d

lolmak
* kar

l
klolarak candan ve iten davranmak, teklifsiz gr
mek.
* k
z ve o
ullar
nkar

l
klolarak evlendirmek.
* kar

l
klolarak resm davran

lardan uzakla
mak, candan ve iten davranmak.
ili d

l
l
k
*
li d

lolma durumu.
ili kfte

* Yas
z k
yma ile ince bulgur iyice yo
rulup ii oyularak yumurta biiminde haz
rlanan ve ierisine
kavrulmuso
anl
k
yma konduktan sonra ha
lanan veya k
zart
lan bir e
it kfte.
ilik

*
e giyilen ama

r, i gmle
i.

ililik
* Duygulu olma durumu, duygululuk.
ime

*
mek i
i.
* Bkz.
meler.

ime suyu
*
ilebilecek nitelikte olan su.
imece

*
meler.

imek

imeler
kaynak.
ire

* Bir s
v
ya
za al
p yutmak.
* Sigara, nargile vb.nin duman
n
ie ekmek.
* (bir
ey bir s
v
y
)
ine ekmek, emmek.
*
ki kullanmak.
*
inde birtak
m mineraller ve tuzlar bulunan, suyu il olarak ve ounlukla i srdrmek iin iilen

*
inde.
* Aras
nda, iinde.

irek

* Belirli bir insan topluluunun d

nda kimseye bildirilmeyen, yaln


zca s
n
rl
, dar bir evreye aktar
lan (her
trl bilgi, reti), bat
n, d

rak kar

t
.
isel

*
le ilgili, ie ili
kin, dahil.

isiz
* (taneli sebze veya kuru yemi
ler iin)
i olmayan.
* Muhtevasolmayan, kuru, anlams
z.
*
lsti
i olmayan, tubeless.
iten

* Yrekten, candan, samim.


* En nemli, can al
c
noktas
ndan.

iten evlilik
* Bkz. i evlilik.
iten ie
* Gizli gizli, belli etmeden.
iten pazarl
kl
* Gizli niyetini a
klamayan.
itenlik
itenlikle

*
ten olma durumu, iten davran

, samimlik, samimiyet.
*
ten bir biimde, samimiyetle.

itenlikli
*
ten, samim.
itenliksiz
*
ten olmayan, samimiyetsiz.
itenliksizlik
*
tenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik.
itensiz

*
ten olmayan, samimiyetsiz.

itensizlik
*
ten olmama durumu, samimiyetsizlik.
itepi

* Bkz. tepi.
itihat
* Gr
, zel gr
, anlay

, kavray

.
* Yasada veya rf ve det hukukunda uygulanacak kural
n a
ka ve tereddtsz olarak bulunmad

konularda, yarg
c
n veya hukukunun d
ncelerinden doan sonu.
itikleri su ayrgitmemek
* s
kf
kdost, arkadaolmak.
itima
* Toplanma, toplant
.
* Askerlerin silhlve donat
lm
olarak toplanmalar
.
* Kavu
um.
itima etmek
* toplanmak.
itima
* Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal.
itimaiyat
* Toplum bilimi, sosyoloji.
itimaiyat
* Toplum bilimci, sosyolog.
itinap

* Sak
nma, ekinme, ka
nma.

itinap etmek
* sak
nmak, ekinmek, ka
nmak.
iya
idad
idadiye

* Gevigetiren hayvanlar
n kar
n bo
luunda i organlar
nsaran kal
n ya,
ah
m.
* Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad.
*
dad.

idam
* lm cezas
.
* lm cezasverilen kimseye uygulanan infaz i
lemi.
idam cezas
* lm cezas
.
idam etmek
* verilen lm cezashkmn yerine getirmek.
idam sehpas
* Dara
ac
.
idame

* Srdrme, devam ettirme.

idame etmek
* srdrmek, devam etmesini sa
lamak.
idaml
k

* lm cezasile cezaland
r
lm
olan (kimse).
* lm cezasgerektiren.
idare

* Ynetme, ynetim, ekip evirme.


* lke i
lerinin yrtlmesi, kamuya ili
kin hizmetlerin btn.
* Bir kurum veya kurulu
un ynetildi
i yer.
* Bir kurumun i
lerini yrten kurul.
* Tutum.
*
dare kandili veya lmbas
.
* Ho
grme, yetinme, gz yumma.

idare etmek
* ynetmek, ekip evirmek.
* tutumlu kullanmak.
* yetmek, yeti
mek.
* (al
veri
te) elvermek, yeterli olmak, kurtarmak.
* gz yummak, hogrmek.
* rtbas etmek.
idare hukuku
* Kamu ynetimi iinde yer alan kurulu
larve bunlar
n i
leyi
lerini, ki
ilerle ili
kilerini ve sorumluluklar
n
inceleyen, dzenleyen hukuk dal
.
idare kandili
* Az

k veren kk gaz lmbas


.
idare lmbas
*
dare kandili.
idarece
*
dare ynnden, idare taraf
ndan.
idareci

* Ynetici.
*
dare eden, ho
grl.
* Becerikli, tutumlu.

idarecilik
*
dareci olma durumu.
*
darecinin grevi, yneticilik.
idarehane
* Gazete, dergi gibi yay
m kurumlar
nda yazi
lerine bak
lan yer, ynetim yeri.
* Bir i
i veya kurulu
u ynetenlerin bulunduklaryer, bro.
idareimaslahat
* Bir i
i, gerekti
i gibi de
il de gnn
artlar
na gre yapma; i
i oluruna b
rakmak.
idareimaslahat etmek
* bir i
i geli
igzel yapmak.
idareimaslahat politikas
* Bir i
i oluruna b
rakma tutumu.
idareimaslahat
* Bir i
i salam bir temele oturtmadan o gnn
artlar
na gre yapan (kimse).
idareli
*
dare etmesini bilen, iyi yneten.
* Tutumlu.
* Tutuma elveri
li, ekonomik.

idaresini bilmek
* yerine gre harcamak, tutumlu davranmak.
idaresiz

*
dare etmesini bilmeyen, gev
ek, beceriksiz (kimse).
* Tutumsuz.

idaresizlik
* Gev
eklik, beceriksizlik.
* Tutumsuzluk.
idareten
idar

*
dare etmek zere.
* Ynetimle ilgili, ynetimsel.

iddia
*
leri srlerek savunulan d
nce, sav.
* Kendinde olmayan bir yetenei, bir durumu varm
gibi gsterme.
* Dedi
inde direnme, inat.
iddia etmek
* sznde direnmek, bir iddia ileri srmek.
iddiac
* Dedi
inde, iddias
nda haks
z da olsa direnen, inat(kimse).
iddiac
l
k
*
ddiac
olma durumu.
iddiala
ma
*
ddiala
mak i
i.
iddiala
mak
* Kar

l
kliddiaya girmek.
iddial
* Bir iddiasolan.
* Kendine ok gvenen.
iddianame
* Savc
l

n soru
turma sonunda elde ettii kan
tlarve iddialar
niinde toplad

, mahkemede okunan yaz


.
iddias
z

* Bir iddiasolmayan; alak gnll, mtevaz


.

iddias
zl
k
*
ddias
z olma durumu.
iddiaya tutu
mak
* kar

t iddialarda bahse giri


mek.
ide
* Bkz. idea.
idea

* Uzay ve zaman
n tesinde, znenin d

nda, kendili
inden var olan, duyularla de
il, yaln
zca ruhen
alg
lanabilen as
l gereklik, d
nce, fikir.
ideal

* lk, mefkre.
* D
ncenin tasarlayabilece
i btn stn nitelikleri kendinde toplayan.
* Yaln
z d
nce ile kavranabilen.
idealist

idealistlik
idealize

* lkc.
*
dealizm retisine balfilozof.
*
dealist olma durumu.
*
deal durum.

idealize etmek
* ideal duruma getirmek.
idealizm
ad
.

* lkclk.
* Bilgide temel olarak d
nceyi alan ve varl
insan d
ncesinin kurdu
unu kabul eden retilerin genel

idealle
tirme
*
dealle
tirmek i
i.
idealle
tirmek
*
deal duruma getirmek.
idealsiz
idefiks

*
deali olmayan.
* Saplant
, sabit fikir.

identik
* zde
.
ideolog

* Bir felsef veya toplumsal retiye sistemli biimde balanan kimse.


* Bir ideolojinin ak
l hocal

nyapan kimse.

ideologlar
* D
sel bir ideale balolan kimseler.
* Fransa'da fizik tesini ortadan kald
rarak manev bilimleri antropolojiye ve psikolojiye dayand
rmay
amalayan, Condillac'a ba
l
felsefe okulunun taraftarlar
na verilen ad.
ideoloji
* Siyas veya toplumsal bir
reti olu
turan, bir hkmetin, bir partinin, bir grubun davran

lar
na yn veren
politik, hukuk, bilimsel, felsef, din, moral, estetik d
nceler btn.
ideolojik
*
deoloji ile ilgili.
idil
idiopati
idi

* K
r ya
am
iinde a
k konusunu i
leyen k
sa
iir.
* Kapan duygu.
* Bkz. i
di
.

idman

* Vcudun gcn art


rmak iin yap
lan al

t
rma, spor, jimnastik.
* Herhangi bir duruma veya
eye al

kanl
k kazanma.

idman yapmak
* beden hareketleri yapmak.
idmanc
*
dman yapan sporcu.
idmanl
*
dman yaparak eviklik kazanm
olan (kimse).
* Herhangi bir
eye al

m
ve onu yad
rgamaz duruma gelmiolan (kimse).
idmans
z
*
dman yapmam
olan, idmanolmayan, evikli
i olmayan, ham.
* Bir i
e, bir duruma henz al

mam
olan, acemi.
idrak
* Anlama yetene
i, anlay

, ak
l erdirme.
* Eri
me, ula
ma.
* Alg
.
idrak etmek
* ak
l erdirmek, anlamak, kavramak.
* eri
mek, ula
mak.
idraksiz

* Anlay

s
z, ahmak.

idraksizlik
*
draksiz olma durumu, anlay

s
zl
k.
idrar

* Bbreklerde kandan szlerek idrar yollar


yla d

ar
ya at
lan s
v
, sidik.

idrar zoru
*
drar torbas
nda biriken idrard

aratmada zorluk ekme, sidik zoru.


idris aac
* Meyvesi hokokulu, kerestesi gzel bir kiraz tr, kokulu kiraz, mahlep (Prunus mahaleb).
idris otu
* Bir tr ayr
k otu.
ifa

ifa etmek

ifade

* Bir i
i yapma, yerine getirme.
* deme.
* yapmak, yerine getirmek.
* demek.
* Anlat
m.
* Deyi
.
* Bir duyguyu yz arac
l

yla anlatan belirtilerin btn.


* Mahkemede tan
k ve san
klar
n olay hakk
nda szl a
klamalar
.
* D

a vurum.

ifade etmek
* anlatmak.

* nem ta

mak.
ifade vermek
* bir olayla ilgili olarak grdn, bildiini yetkili veya ilgili kimseye sylemek.
ifadelendirme
*
fadelendirmek i
i.
ifadelendirmek
* Anlamland
rmak, bir
ey anlat
r duruma getirmek.
ifadesini almak
* sorguya ekmek.
* grg tan

n
n anlatt
klar
nyazmak.
* stn gelmek; yenmek; tepelemek.
iffet

iffetli
iffetsiz

* Cins konularda ahlk kurallar


na bal
l
k, sililik.
* Namus.
*
ffettini koruyan, sili, afif.
*
ffetini korumayan, silisiz.

iffetsizlik
*
ffetsiz olma durumu, silisizlik.
ifil ifil

ifildeme
ifildemek
iflh

* (rzgr, kar iin) Hafif, kesintili ve yavabir biimde.


* Efil efil.
*
fildemek i
i veya durumu.
* Hafife titremek; rpermek.
* Kt, g bir durumdan kurtulma, iyi bir duruma gelme, onma.

iflh etmek
* kt bir durum veya hastal
ktan kurtarmak.
iflh olmak
* onmak, dzelmek.
iflh olmamak
* onmamak.
iflhkesilmek
* aresiz kalmak.
iflh
n
kesmek
* gcn tketmek, bir daha dzelemeyecek bir duruma getirmek.
ifls

* Borlar
ndeyemedi
i mahkeme kararile tespit ve iln olunan tccar
n durumu, batk
.
* Yenilgiye uramak, de
erini yitirme.

ifls anla
mas

*
fls ile ilgili al
nan karardan sonra borlar
n denmesine ili
kin anla
ma.
ifls bayra
nekmek (veya borusunu almak)
* (ticarette) batmak.
* her
eyini yitirmek.
ifls davas
*
fls i
lerine bakan mahkemelerde a
lan dava.
ifls etmek
* (bir kimse veya kuruluiin) mahkeme karar
yla anaparas
nyitirdii a
klanmak, batmak.
* (d
nce, iddia, tez, kimse vb.) yenilgiye uramak, de
eri d
mek.
ifls masas
*
fls davas
n
n a
ld

anda borlar
n birle
tirildi
i durum.
ifna

* Yok etme.
* Tketme.

ifna etmek
* yok etmek.
* tketmek.
ifra

ifrat

* Bir
eyi ba
ka bir biime, evirme.
* Bo
alt
m.
* Herhangi bir konuda ok ileri gitme, ly a
ma, a

rdavranma, ta
k
nl
k.

ifrat derecede
* A

rlde.
ifrat tefrit
* Olumlu ve olumsuz anlamda en u noktalar.
ifrat tefritte kalmak (veya bulunmak)
* en u noktalarda bulunmak.
ifrata kamak
* ok ileri gitmek, a

rdavranmak.
ifrata vard
rmak
* bir
eyin lsn ka
rmak.
ifraz
* Bir arazinin blnmesi, parsellere ayr
lmas
.
* Salg
.
ifraz etmek
* bir araziyi blmek, parsellere ay
rmak.
* salg
lamak.
ifrazat
* Vcuttan
kan kan, irin, ter gibi
eyler, salg
lar.
ifrit

* Dou masal ve efsanelerinde, kt ve korkun cin.


* fkeli, ortal

birbirine katan kimse.

ifrit kesilmek (veya olmak)

* ok fkelenmek, ok k
zmak.
ifritle
me
*
fritle
mek i
i veya durumu.
ifritle
mek
*
frit olmak.
ifsat

if
a

* Dzeni bozma, kar

kl
k
karma.
* Karga
al
k.
* Herhangi gizli bir
eyi, a

a
karma, yayma.

if
a etmek
* gizli bir
eyi ortaya dkmek, a
a vurmak, yaymak, iln etmek, afi
e etmek, reklm etmek.
if
aat
* Gizli bir
eyi ortaya
karmak iin yap
lan a
klamalar.
ifta

* Herhangi bir i
lemin veya eylemin din kurallar
na uygun olup olmad
konusunda ilmiye mensuplar
n
n
fikir beyan etme yetkisi, fetva verme.
iftar

* Oru ama, oru bozma.


* Oru ama zaman
.
* Ramazanda ak
am yemei.

iftar etmek
* oru bozmak.
iftar sofras
* Ramazanda ak
am ezanokununca oru amak iin haz
rlanm
sofra.
iftar taba

* Ramazanda genellikle lokantalarda yemek ncesi iftar amak iin geni


e bir taba
a dizilmiyiyecekler.
iftar topu
*
ftar zaman
n
bildirmek amac
yla patlat
lan top.
iftar vakti
* Ramazanda oru ama zaman
.
iftar yeme
i
* Ramazanda oru amak iin haz
rlanan yiyecek ve ieceklerin tm, iftar sofras
.
iftar zaman
*
ftar zaman
.
iftariye

*
ftar iin haz
rlanm
erez ve yiyecek.

iftariyelik
* Ramazanda iftar amak iin ilk a
zda yenilecek ve iileceklerin tm.
iftarl
k

iftihar

* Oru amak iin haz


rlanan yiyecek.
*
ftarda yenmeye elveri
li.

* vnme, k
vanma, k
van, vn.
iftihar etmek
* k
van duymak, vnmek.
iftihar listesi
* vn izelgesi.
iftihara gemek
* okuldaki ba
ar
sve iyi davran

larsebebiyle stn
renci seilmek, vn izelgesinde yer almak.
iftira

* Kas
tlve as
ls
z su ykleme, kara alma, bhtan.

iftira etmek (veya atmak)


* bir suu birinin zerine atmak, kara almak, kara srmek.
iftirac

* Kara alan, iftira eden (kimse), mfteri.

iftirac
l
k
*
ftiracolma durumu.
iftiraya uramak
* kas
tlve as
ls
z su yklenmek.
iguana
*
guanagillerden, 1-2 m boyunda, Amerika'n
n tropikal blgelerinde ya
ayan, s
rt
nda dikenli
k
nt
lar
bulunan, pullu, byk srngen, Hint kertenkelesi (Iguana tuberculara).
iguanagiller
* Srngenler s
n
f
ndan, rnek hayvaniguana olan bir familya.
i

* Pamuk, yn gibi
eyleri eirmekte kullan
lan, ortas
i
kin, iki ucu sivri ve bunlardan biri o
u kez engelli
aa ara, eirmen, kirmen.
* Araba okunun ekseni.
* Deirmen ta

n
n ortas
nda bulunan ve yukar
daki st ta
a geen demir eksen.
* Bkz. iiplik.
ia
ac

* Ana yurdu Asya'n


n dal
k blgeleri olan, baztrlerinde yapraklark

n dklen, odunu tornac


l
k ve
kaplamac
l
kta kullan
lan, kmr ile kara kalem resim yap
lan kk bir aa (Evonymus).
iiplik
iya

* Mitoz blnme s
ras
nda olu
an ibiimindeki uzant
.
* Yksek h
zlve az ykl paralar
n ya
lanmas
nda kullan
lan, d
k viskoziteli bir ya
.

i
birar
* Gcenme, gceniklik, k
rg
nl
k.
i
ci
i
de

i
degiller

*
kullanan, yapan veya satan (kimse).
*

degillerin rnek bitkisi olan bir aa (Elaeagnus).


* Bu aac
n zeytin biiminde, kabu
u k
rm
z
ya alan sarrenkte, beyaz unlu, tadmayhoyemi
i.
*
ki eneklilerden, rne
i ide olan bitki familyas
.

i
demir

dir

* Marangozlukta a
a delmek iin kullan
lan elik ara.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

i
di

* Erkeklik bezleri
kar
larak veya burularak erkeklik grevini yapamayacak duruma getirilmiolan (hayvan
ve zellikle at).
i
dietmek
* hayvanlarda erkeklik bezlerini
karmak veya krletmek, burmak, enemek.
i
fal
* Aldatma, ayartma, kand
rma, ba
tan
karma.
* Bir kad
naldatma, ba
tan
karma.
i
fal etmek
* aldatmak, kand
rmak, ba
tan
karmak.
* bir kad
naldatmak, ba
tan
karmak.
i
lik
*
inde herhangi bir say
da ibulunan.
i
mek
i
ne

* Bkz. emek.
* Dikidikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geecek delii bulunan elik ara.
*
ki
eyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal ara.
* Toplu i
nenin ss olarak kullan
lan tr.
* Alt
ndaki i
ne ile tutturulan ss e
yas
.
* Bazaralar
n ucu sivri paralar
.
* Kaslar veya damar yoluyla vcuda s
vbir ilcvermek iin kullan
lan ara, enjektr,

r
nga.
* Zerk yolu ile vcuda verilen il.
* Vcuda bu yolla il verme i
i.
* Dokunaklsz.
* Bazbceklerde bulunan savunma organ
.
* Oltan
n ucundaki kk engel.
* Bitkilerde yumurtac
kla tepecik aras
ndaki sap
k.

i
ne ard
*

neyi,
k
noktas
n
n gerisinden saplay
p daha ileriden
kararak yap
lan aral
ks
z dikiveya nak
tr.
i
ne atsan yere d
mez
* ok kalabal
k.
i
ne deli
i
*

nenin arkas
nda iplik geirilen delik.
i
ne deli
i gibi
* kck.
i
ne deli
inden Hindistan'seyretmek
* kk bir olaydan byk anlamlar
karmak.
i
ne deli
ine girmek
* kimsenin bulamayaca
bir biimde gizlenmek, saklanmak.
i
ne ile kuyu kazmak

al

mak.

* yetersiz aralarla, srekli ve sab


rlal

malarla ok g olan veya ok a

r yryen bir i
i ba
armaya

i
ne ipli
e dnmek
* ok zay
flamak.
i
ne oyas
*

neyle dei
ik biimli veya dml ilmekler olu
turularak ve bunlar birle
tirilerek yap
lan oya.
i
ne stnde oturmak
* Bkz. diken stnde oturmak.
i
ne yapmak (veya vurmak)
* i
ne ile vcuda s
vbir il vermek.
i
ne yaprak
* am trlerinde grlen, ince uzun, sivri ulu yaprak.
i
ne yaprakl
lar
* Kozalakl
lar.
i
ne yast

nelik.
i
ne yurdu
*

ne gz, i
ne deli
i.
i
ne yutmuite (veya maymuna dnmek)
* zay
f ve bitkin duruma gelmek.
i
neci
*

ne yapan kimse.
i
necik

i
necilik

* Bazomurgas
z hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden olu
mu
, i
ne biiminde kk
k
nt
.
* Deniz teknelerinde dmen mente
esi.
*

necinin yapt

i
.

i
neden ipli
e kadar
* ne kadar e
ya varsa, her
ey.
i
nedenlik
*

nelik.
i
neleme
*

nelemek i
i.
i
nelemek
*

ne ile tutturmak.
* st kapalolarak onur k
r
c
, znt verici sz sylemek.
i
nelenme
*

nelenmek i
i.
i
nelenmek
*

nelemek i
i yap
lmak, veya i
nelemek i
ine konu olmak.
*

ne batar gibi acduyulmak.


i
neleyici

* K
r
c
, dokunakl(sz veya davran

).

* K
r
cbir biimde.
i
neleyi
*

nelemek i
i veya biimi.
i
neli

nesi olan.
*

ne ile tutturulmu
, i
nelenmi
.
* K
r
c
, gcendirici; dokunakl
, onur k
r
c
, kinayeli.

i
neli f

* ok s
k
ntve znt veren durum veya
ey.
i
neli sz
* Dokunakl
, k
r
csz.
i
nelik

* zerine i
ne saplanan kk yast
k, inedenlik, i
ne yast

i
neyi kendine, uvald
zba
kas
na bat
rmak
* ho
lan
lmayan bir davran

ba
kalar
ndan nce kendinde denemek.
i
ren
*

renme duygusu uyand


ran, tiksindiren, mstekreh.
i
renlik

ren olma durumu.

i
rendirme
*

rendirmek i
i.
i
rendirmek
*

renmesine yol amak.


i
rengen
* Her
eyden irenme huyu olan.
i
rengenlik
*

rengen olma durumu.


i
renilme

renilmek i
i veya durumu.

i
renilmek
*

renmek i
i yap
lmak.
i
reni
*

renmek i
i veya biimi.
i
renme

renmek i
i.

i
renmek
* Bir
eyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek.
* A
a

l
k, baya
bulmak, tiksinmek.
i
renti
i
reti

renme.
* Bkz. ereti.

i
retileme
* Bkz. eretileme.
i
retilik

* Bkz. eretilik.

i
ri
* Bkz. eri.
i
rilik
i
rilmek
i
ritmek

* Bkz. erilik.
* Bkz. erilmek.
* Bkz. eritmek.

i
tinam
* Ganimet yoluyla alma, ya
ma.
ihale

* Bir i
i veya bir malbirok istekli aras
ndan en uygun
artlarla kabul edene b
rakma, eksiltme veya art
rma.

ihale etmek
* bir i
i en uygun grlene b
rakmak.
ihaleye
kar
lmak
* eksiltmeye (veya art
rmaya)
kar
lmak.
iham
sanat
.
ihanet

* Kuruntuya d
rme.
*
ki anlam
olan bir szn akla en az gelen anlam
n
n amalanarak kullan
lmasve anlamglendirmesi

* H
yanet, hainlik.
* Sevgide aldatma, sadakatsizlik.
* Gerekti
inde yard
mda bulunmama, bir kimsenin gvenini yok etme.

ihanet etmek
* hainlik, ktlk etmek.
* (kar
, koca iin) aldatmak.
ihanete uramak
* aldat
lmak, sadakatsizlik grmek.
ihata

* Ku
atma, sarma, evirme, evreleme.
* Kavray

, anlay

ihata etmek
* evirmek, evrelemek, ku
atmak, sarmak.
* kavramak, anlamak.
ihatal

ihbar

* Alan
geni
.
* Kavray

l
, anlay

l
.
* Bildirme, bildirim, haber verme.
* Sulu sayd
birini veya su sayd
bir olayyetkili makama gizlice bildirme, ele verme.

ihbar etmek
* bildirmek, haber vermek.
* bir suu veya suluyu yetkili makama gizlice bildirmek.
ihbar tazminat
* Bildirim dencesi.
ihbarc

* Haber veren, bildiren kimse.


* Muhbir.

ihbarc
l
k
* Muhbirlik.
ihbariye

* Haber verme k

d
, bildirim, ihbarname.
* Haber verme creti.

ihbarlama
*
hbarlamak i
i.
ihbarlamak
*
hbar etmek.
ihbarl

* nceden bildirilmi
, haber verilmi
.

ihbarname
* Haber verme k

d
, bildirim, ihbariye.
ihdas

* Ortaya
karma, meydana getirme.
* Kurma.

ihdas etmek
* ortaya
karmak, meydana getirmek.
* kurmak.
ihll

* Bozma, zarar verme.

ihll etmek
* bozmak, zarara u
ratmak.
ihls

ihlsl
ihmal

* Temiz sevgi ve yrekten ba


l
l
k.
* Saf ibadet.
*
hlsyerinde ve sa
lam olan (kimse).
* Gereken ilgiyi gstermeme, bo
lama, savsaklama, savsama, nem vermeme.

ihmal edilmek
* unutulmak, yok say
lmak, kald
r
lmak.
ihmal etmek
* savsamak, savsaklamak, bo
lamak, nem vermemek.
ihmalci

* Savsak, ihmalkr.
ihmalcilik
*
hmalci olma durumu.
ihmalkr

* Savsak, ihmalci.

ihmalkrl
k
* Savsaklama.
ihnaklama
* S
k

t
rma.
ihracat
* Bir lkenin rettii mallarba
ka bir lkeye veya lkelere satmas
, d
sat
m.
ihracat
*
hracat i
leriyle ura
an, d
sat
mc
l
k.
ihracat
l
k
*
hracat i
leriyle ura
ma, d
sat
mc
l
k.
ihra

*
karma, d

ar
ya atma.
* retim fazlas
nyurt d

na satma.

ihra edilmek
* ili
kisi kesilmek,
kar
lmak.
ihra etmek
*
karmak, d

ar
atmak.
* retim fazlasmal
yurt d

na satmak.
ihram
giysi.

* Eskiden Yunanl
lar
n, Romal
lar
n, gnmzde de Berberlerin brndkleri geni
, beyaz, ynl ar
aftan
* Kbe'ye girerken hac
lar
n rtndkleri diki
siz brg.
* Yn yayg
.

ihrama girmek
* hac grevini yerine getirmek zere ihram giymek.
ihramdan
kmak
* hac grevini tamamlad
ktan sonra giyilen ihram
karmak.
ihraz
* Kazanma, elde etme, eri
me.
ihraz etmek (veya eylemek)
* kazanmak, elde etmek, eri
mek.
ihsan

*
yilik etme, iyi davranma.
* Ba

lama, ba

ta bulunma.
* Ba

lanan
ey, kayra, ltuf, inayet, at
fet.
* Kar

l
k beklemeden yap
lan yard
m, iyilik.

ihsan etmek (veya buyurmak)


* ba

ta bulunmak, ba

lamak.
ihsan
hmayun

* Padi
ah taraf
ndan yetenei veya ba
ar
sdolay
s
yla birine verilen grev, rtbe veya dl.
ihsas
* st kapal
anlatma, sezdirme, ima.
* Duyum.
ihsas etmek
* sezdirmek, ima etmek.
ihtar

* Uyarma, dikkat ekme, uyar


.
* Bir
eyi birine hat
rlatma.

ihtar etmek
* hat
rlatmak, uyarmak, dikkatini ekmek.
ihtarname
* Resm ihtar yaz
s
, protesto.
ihtida

* Ba
ka bir dinden
k
p Mslman olma.

ihtifal
* Anma treni.
ihtikr
ihtil

* Vurgunculuk, vurgun, speklsyon.


*
rp
nma.

ihtil etmek
*
rp
nmak.
ihtilf
* Ayr
l
k, anla
mazl
k, ayk
r
l
k, uyu
mazl
k.
ihtilfa d
mek
* anla
amamak, bozu
mak, uyu
amamak.
ihtill

* Bir devletin siyas, sosyal ve iktisad yap


s
n
veya ynetim dzenini de
i
tirmek amac
yla hukuk kurallar
na
ve kanunlara uymaks
z
n cebir ve kuvvet kullanarak yap
lan genihalk hareketi, devrim.
* Karga
al
k, dzensizlik, kar

kl
k.
* Kkl de
i
im.
ihtillci
*
htill yanl
sve ihtill yapan kimse, devrimci.
ihtillcilik
*
htillci olma durumu, devrimcilik.
ihtilm
ihtils

* Dazmas
.
* A

rma, zellikle para a

rma, a

rt
.

ihtilt
* (hastal
k, ba
ka bir hastal
kla) Kar

ma.
* Kar

la

p gr
me.

ihtilt etmek (veya yapmak)


* hastal
k ba
ka bir hastal

a dnmek.
ihtimal

ihtimal ki

* Bir
eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olas
l
k.
* Belki, ola ki.
* olabilir ki, belki.

ihtimal vermemek
* bir
eyin gerekle
eceini, olabilece
ini hi d
nmemek.
ihtimal

* Olabilen, olas
l
, belkili.
* Belkili.

ihtimaliyet hesab
* Bkz. ihtimaller hesab
.
ihtimaller hesab
* Olas
l
klar hesab
.
ihtimam

* zen, zenme, dikkatli davranma, itina.


*
yi, zenli bak
m.

ihtimam etmek (veya gstermek)


* zen gstermek, dikkatle davranmak.
ihtira
* Yeni bir
ey bulma, tretme.
ihtira berat
* Bilinen ara, gerelerle ve yarat
cgle yeni bir
ey bulana, buldu
u
eyden bir sre yaln
z kendisinin
yararlanmasiin devlete verilen belge.
ihtiram

* Sayg
.

ihtiram birli
i
* Devlet byklerini, yksek makamlardaki kumandanlarkar

lamak ve u
urlamakla grevli birlik, tren
birli
i.
ihtiram duru
u
* Saygduru
u.
ihtiram k
t'as
*
htiram birlii.
ihtiras
* A

r
, gl istek.
* Tutku.
ihtirasl
* A

ristekli.
* Tutkulu.
ihtiraz
* ekinme, sak
nma.
ihtisap

* Belediye memurunun i
i ve dairesi.
ihtisar
* Sz k
sa kesme, k
saltma.
* Bir metinden gereksiz ayr
nt
lar
karma.
ihtisas
* Duygu.
* Duygulanma.
ihtisas
* Uzmanl
k, uzmanla
ma.
ihtisas yapmak
* belli bir konuda zel eitim grmek, uzmanla
mak, ihtisasla
mak.
ihtisasla
ma
*
htisasla
mak i
i.
ihtisasla
mak
* Herhangi bir konuda uzmanla
mak.
ihti
am
* Byklk, gz al
c
l
k, gsteri
lilik, grkem.
ihti
aml
*
hti
amolan.
ihtiva

*
ine alma, iinde bulundurma, ierme.

ihtiva etmek
* iine almak, iinde bulundurmak, iermek, kapsamak.
ihtiyaca cevap vermek
* ihtiyac
nkar

lamak.
ihtiyacolmak
* gereksemek, gereksinmek.
ihtiya

* Gerekseme, gereksinme.
* Gl istek.
*
htiya duyulan
ey.
* Yoksulluk, yokluk.

ihtiya duymak
* bir
eyi kendisi iin gerek saymak.
ihtiyar

ihtiyar

* Ya
l
, kocam
olan (kimse).
* Baba veya anne.
* Seme.

ihtiyar etmek
* ya
land
rmak, kocaltmak.
ihtiyar etmek
* semek, stn tutmak.
* katlanmak.

ihtiyar heyeti
* Ky tzel ki
iliinde, muhtar ba
kanl

nda grev yapan ki


ilerden olu
an yetkili organ.
ihtiyar meclisi
* Bkz. ihtiyar heyeti.
ihtiyar olmak
* ya
lanmak.
ihtiyarc
k
* Ya
l
lara kar
ac
ma ifadesi olarak kullan
l
r.
* Zavall
, ya
l(kimse).
ihtiyar
*
ste
e ba
l
, semeli olan, seimlik.
ihtiyarlama
*
htiyarlamak i
i, ya
lanma.
ihtiyarlamak
* Ya

ilerlemek, ya
lanmak, kocamak.
*
htiyar grn
almak, ihtiyar grnmek.
ihtiyarlatma
*
htiyarlatmak i
i.
ihtiyarlatmak
*
htiyar olma durumuna gelmesine sebep olmak.
ihtiyarlay

*
htiyarlamak i
i veya biimi.
ihtiyarl
k
*
htiyar olma durumu, ya
l
l
k.
* Her bak
mdan gszlk, yetersizlik, zay
fl
k.
ihtiyarl
k sigortas
* Bkz. ya
l
l
k sigortas
.
ihtiyars
z
* Semesiz, irade d

.
* D
nmeksizin, elde olmadan.
ihtiyat

* Herhangi bir konuda ileriyi d


nerek ll davranma, sak
nma.
* Gere
inden fazla olup saklanan, yedek.
* Savas
ras
nda harekt
n geli
mesine etkide bulunmak iin her an sava
a girebilecek biimde haz
r
bulundurulan birliklere verilen ad.
ihtiyat akesi
* Yedek ake.
ihtiyat kaydile
* do
ruluu
pheli grlerek.
ihtiyaten
ihtiyat

* Her duruma, her ihtimale kar

, ilerisini d
nerek.
*
lerisi d
nlerek yap
lan.

ihtiyat tedbir
*
lerisi d
nlerek al
nan nlem(ler).
* Yarg
lama ncesi yasal organlarca al
nan nlem(ler).
ihtiyatkr

* Sak
ngan, ihtiyatl
.

ihtiyatkrl
k
*
htiyatl
olma durumu.
ihtiyatl
* Herhangi bir konuda ileriyi d
nerek ll davranan, nlem alan, sak
ngan, ihtiyatkr.
ihtiyatlbulunmak
* beklenmedik sonulara kar
haz
rl
kl
olmak.
ihtiyatldavranmak
* uyan
k olmak, d
nerek davranmak.
ihtiyatlolmak
* herhangi bir konuda ileriyi d
nerek ll davranmak.
ihtiyats
z
*
htiyatl
davranmayan.
ihtiyats
zl
k
*
htiyats
z olma durumu.
ihtiyats
zl
k etmek
* nlem almadan davranmak.
ihtizaz

* Titre
me, titre
im.

ihvan
* Yak
n dostlar, arkada
lar.
* Aynokul veya tarikattan olan kimseler.
ihya
* (yeniden) Canland
rma, diriltme.
* ok iyi duruma getirme, geli
tirme, glendirme.
* Yeni bir g, umut, erin verme.
ihya etmek
* canland
rmak.
* mutlulua kavu
turmak.
* mamur bir duruma getirmek.
ihya olmak
* mutlulua kavu
mak; daha iyi bir duruma gelmek.
* mamur bir duruma getirilmek.
ihzar
ihzar

* Haz
rlama, haz
r etme.
* Haz
rl
k niteli
inde olan, haz
rlay
c
.

-ik
* Bkz. -
k/ -ik.
ika

* Yapma, etme.
ika etmek
* yapmak, i
lemek.
ikame

* Yerine koyma, yerine kullanma.


* Ayaa kald
rma, ayakta durdurma.
* (dava iin) Ama.
* Yerine konulan, yerine geen (
ey).

ikame etmek
* yerine koymak.
* ayakta durdurmak.
* dava amak.
ikame mallar
* Birbirlerinin yerine geen, konulabilen mallar.
ikamet

* Bir yerde oturma e


le
me.

ikamet etmek
* bir yerde oturmak, e
le
mek.
ikamete memur edilmek
* srgn cezas
verilmek.
ikametgh
*
kamet edilen, oturulan yer, konut.
ikametgh ilmhaberi
* Konut belgesi.
ikametgh k

d
* Bkz. ikametgh ilmhaberi, konut belgesi.
ikaz

* Uyarma, uyar
, dikkat ekme, ihtar, tembih.
* Uyand
rma.

ikaz etmek
* uyarmak, dikkat ekmek.
ikbal

* Baht a
kl

veya yksek bir makama, duruma eri


miolma durumu.
*
stek, arzu.
* Padi
aha veya
ehzadeye eolmaya aday, gzde cariye.

ikbal d
knl

* nce iyi bir ya


ant
svarken gzden d
erek yoksul olma durumu.
ikbal d
kn
* nce iyi bir ya
ant
svarken gzden d
erek yoksullu
a mecbur kalan kimse.
ikbali snmek
* daha nce iyi olan durum veya i
i bozulmak.
ikdam
* Gayretle al

ma, srekli ura


ma.
ikebana

* Belli kurallara gre yap


lan iek dzenlemesi.
iken
* Esnas
nda, ...-d

/ -di
i hlde, ...-d
/ -di
i zaman.
iki

* Birden sonra gelen say


n
n adve bu say
ygsteren rakam, 2, II.
* Birden bir art
k.

iki ahbap avu


* her yerde hep birlikte grlen, birbirinden ayr
lmayan iki arkadaiin
aka yollu sylenir.
iki anlaml
*
ki anlama gelen veya iki
ekilde yorumlanabilen.
* Bkz. ikircil.
iki anlaml
l
k
*
ki anlama gelme veya yorumlanabilme durumu.
*
kircil.
iki arada bir derede (kalmak)
* s
k

k, zor
artlar alt
nda (kalmak).
iki arada kalmak
* birbirine kar

t iki ki
i aras
nda ne yapaca
nbilemeyerek
a

rmak.
iki atearas
nda (kalmak)
* zor bir durumda karar verememek.
iki aya
nbir pabuca sokmak
* birini bir i
i hemen yapmasiin ok s
k

t
rmak.
iki ayakl
*
ki aya
olan (hayvan veya e
ya).
iki ayakl
l
k
*
ki ayaklolma zelli
i veya durumu.
iki ba
l
*
ki ba
l
olan.
iki ba
l
l
k
*
ki ba
l
olma durumu.
* Ynetimde birden fazla yetkiye sahip olma.
* Ynetimde birden ok ki
inin mdahalesi sonunda i
lerin sarpa sarmas
.
iki ba
tan olmak
* bir
ey, her iki taraf
n ayn
eyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerekle
tirilebilmek.
iki bir

* Oyunda, zarlardan birinin bir, brnn iki benekli olan yznn ste gelmesi.

iki buukluk
* eyrek lira de
erinde para.
* Malarda oyun sahas
n
n d

na
kan toplargetiren kimse, top toplay
c
.
iki bklm
* Beli bkk, ne do
ru eik.
iki bklm olmak
* (yorgunluk, hastal
k, ya
l
l
k gibi sebeplerle) beli bklmek, ne do
ru eilmek.
* (riyakrl
k, dalkavukluk, gerek olmayan sayggibi sebeplerle) iki kat olup ne eilmek.

iki cambaz bir ipte oynamaz


* kurnazl
kta e
it olan iki kimse birbirlerini aldatamaz.
iki cami aras
nda kalm
beynamaz (veya bnamaz)
* iki yoldan hangisini tutaca
n
a

rm
kimseler iin kullan
l
r.
iki canl
* Gebe, ykl, hamile.
iki canl
l
k
*
ki canlolma durumu.
iki cihan

* Dnya ve ahret,
slm inanc
na gre bu dnya ve ebed olan teki dnya.

iki cihanda
* Bu dnyada ve teki dnyada.
iki cinslikli
* Bkz. iki e
eyli.
iki enekliler
* (Jessieu'nn bitki s
n
flamas
na gre) Tohumlar
nda iki enek bulunan kapal
tohumlu bitkiler s
n
f
.
iki enetli
* atlad

nda kabu
u iki enete ayr
lan (meyve).
*
ki paralkavk
sbirbirine kaslarla ba
lyasssolungal
lardan midye, istiridye gibi (hayvan).
iki enetliler
*
ki enetli kabuklu yumu
akalar s
n
f
.
iki
plak bir hamama yak

r
* iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesinin uygun olmayaca

n
anlatmak iin kullan
l
r.
iki ift lf (lk
rdveya sz) etmek
* birka sz sylemek.
iki ifte
* Krek yar

lar
nda sancak ve iskelesinde iki
er krei olan tekne.
iki dilli
iki dillilik

*
ki ayrdilde olan.
*
ki ayrdile sahip olma veya iki ayr
dili okuyup yazma gcnde ve becerisinde olma.
*
ki dilin bir arada konu
uldu
u blge veya lke.

iki dirhem bir ekirdek


* ok gzel ve zenli giyinmi
.
iki dzlemli
*
ki dzlemin kesi
mesinden olu
an (a
).
iki el bir baiin
* ancak kendi geimini salayabilenler, ba
kalar
na yard
m edecek bir durumda de
ildir.
iki eli (birinin) yakas
nda olmak
* k
yamette ondan davacolmak.
iki eli brnde kalmak
* aresiz kal
p ne yapaca
nbilememek.

iki eli kanda (veya k


z
l kanda) olsa
* elindeki ine kadar nemli olursa olsun.
iki eli
akaklar
nda d
nmek
* derin derin d
nmek.
iki eli yan
na gelmek
* lerek Tanrkat
na
kaca
iin yalan sylemek.
iki e
eyli
* Erkek ve di
i e
ey organlarbir arada bulunan, iki cinslikli.
iki evcikli
* Erkek ve di
i iekleri ayrayr
bitkilerde bulunan (bitki).
iki fazl
gerilim).
iki geeli

* Aralar
nda devrenin drtte biri kadar faz farkolan (aynfrekans ve genlikte iki alternatif ak
m veya

* Kar

l
kliki s
ra olarak, iki yanl
.

iki gnl bir olunca samanl


k seyran olur
* birbirini sevenler iin zenginlik nemli de
ildir.
iki gz iki e
me a
lamak
* srekli veya ok alamak.
iki gzm (iki gzmn nuru)
* ok
ay
c
bir sesleniolarak kullan
l
r.
iki h
rt
, bir p
rt
* a

ryoksulluu anlat
r.
iki kanatl
lar
* ift kanatl
lar.
iki kaptan bir gemiyi bat
r
r
* bir i
, iki taraftan gelen buyruklarla yrtlemez.
iki karpuzu bir koltu
a s

d
rmak
* aynanda iki i
i veya grevi yapmak.
iki kat olmak
* iki bklm olmak.
iki katl

* st ste iki katolan.

iki kere iki drt eder


* gerekliinden
phe edilmeyecek kadar a
k.
iki kulak bir dil iin
* ok dinleyip az sylemeli.
iki lf
bir araya getirememek
* d
nd
n do
ru drst ifade edememek.
iki lk
rdetmek
* iki ift lf etmek.

iki lk
rd
ybir araya getirmek
* Bkz. iki lf
bir araya getirememek.
iki nokta

* st ste konmuiki nokta biimindeki noktalama i


areti (:).

iki paral
k
* Deersiz, nemsiz.
iki paral
k etmek
* de
erini, onurunu d
rmek.
iki paral
k etmek
* de
erini, onurunu d
rmek.
iki paral
k olmak
* de
erini, onurunu yitirmek.
iki paral
k olmak
* de
erini, onurunu yitirmek.
iki parmakl
*
ki parma
olan (hayvan).
iki rahmetten (veya iyilikten) biri
* (ok aceken a

r hastalar iin) iyile


me veya lm.
iki sat
r lf etmek (veya konu
mak)
* dosta biraz syle
mek.
iki seksen uzanmak
* bir arpma, vurma sonucu boylu boyunca serilmek.
iki sz bir pazar
* uzun boylu pazarl
k etmeden.
iki sz (veya lk
rd
y
) bir araya getirememek
* d
nd
n dzgn bir biimde anlatamamak, iki lfbir araya getirememek.
iki
ekilli

* Birbirinden farkliki biimde billrla


an.

iki

ktan biri
* iki seenekten, iki zm yolundan biri.
iki tek

* Krek yar

lar
nda sancak ve iskelesinde ayrayroturaklarda ve sadece birer krei olan tekne.

iki tek atmak


* iki kadeh iki imek.
iki telli

*
ki teli olan bir e
it saz.

iki terimli
* Toplama (+) veya
karma (-) i
aretiyle birbirine ba
lanan iki terimden olu
an cebirsel anlat
m.
iki terimli
* Bkz. iki terimli.
iki ucu boklu denek
* ne ynden bak
l
rsa bak
ls
n zlmesi ok g iveya durum.

iki ucunu bir araya getirememek


* gelirle gideri denkle
tirememek, i
leri dzene koyamamak.
iki yakasbir araya gelmemek
* geim s
k
nt
s
ndan bir trl kurtulamamak, bortan kurtulamamak.
iki yakas
nbir araya getirmek
* madd s
k
nt
dan kurtulup rahata ermek.
iki ya
ay

l
* Hem suyun iinde, hem karada ya
ayabilen, amfibi.
iki yzl
ikici

*
ki tarafolan veya iki taraflkullan
lan.
*
kicilik felsefesini kabul eden, dalist.

ikicilik

* Birbirinden ayr
, birbirinden ba

ms
z, birbirine geri gtrlemeyen, birbirinin yan
nda veya kar

s
nda
bulunan iki ilkenin varl

nkabul eden gr
, dalizm.
ikide bir (veya ikide birde)
* ara s
ra, s
k s
k.
ikilem
*
ki nermesi bulunan ve her iki nermenin varg
s
olan tas
m, k
yas
mukassim, dilemma: Fatih'in, babas
II. Murat'a yollad

bir haber gzel bir ikilem rneidir.


*
nsanistenmeyen seeneklerden birini, o
unlukla iki seenekten birini izlemeye zorlayan tart

ma, sorun
veya usa vurma durumu.
ikileme

*
kilemek i
i.
* Anlamglendirmek iin ayn
kelimenin tekrarlanmas
, anlamlarbirbirine yak
n, kar

t olan veya sesleri


birbirini and
ran kelimelerin yan yana kullan
lmas
: Yavayava
, irili ufakl
, a
a
yukar
gibi.
ikilemek

* Bir
eyin say
s
nikiye
karmak.
* Tekrarlamak, yinelemek.
* Tarlay
iki kez srmek.

ikilenme
*
kilenmek i
i.
ikilenmek
*
kilemek i
i yap
lmak.
ikile
me

*
kile
mek i
i.

ikile
mek
* Say
sikiye
kmak.
ikiletme
*
kiletmek i
i.
ikiletmek
ikili

*
kilemek i
ini yapt
rmak.
*
ki paradan olu
an, kendinde herhangi bir
eyden iki tane bulunan.

*
skambil, domino gibi oyunlarda iki i
areti bulunan (k

t veya pul).
*
ki yan aras
nda yap
lm

.
*
ki algveya iki ses iin dzenlenmimzik paras
, duo.
*
ki ki
iden olu
mutopluluk.
* At yar

lar
nda aynko
unun birincisi ile ikincisini tahmin ederek oynanan veya al
nan bilet.
ikili at
*
ki grevde de kullan
labilen at
; al
nmak, toplanmak, san
lmak szlerinin hem dn
l, hem de edilgen
atolarak kullan
lmas
gibi.
ikili kk
* Hem isim kk, hem fiil kk gibi kullan
lan kk.
ikili oynamak
* kar
olan yanlardan hem birini hem brn destekler grnmek.
* at yar

lar
nda birinci ile ikinciyi tahmin edip para yat
rmak.
ikili nl

* Hecede yan yana bulunan iki nl, diftong.

ikili yatak
*
ki ki
inin yatabilece
i tek para yatak.
ikilik

*
kisi bir arada, iki taneden olu
mu
, iki tane alabilen.
* Grveya d
nce iin, ikiye blnmolma durumu.
*
ki de
i
ik kullan
mveya uygulamasolma durumu.
* Birlik notan
n ikide biri uzunlu
unda nota.
*
ki kuru
luk gmake.

ikinci
*
ki say
s
n
n s
ra s
fat
.
* S
rada nem bak
m
ndan birinciden sonra gelen.
* Yeni, bir ba
ka.
* Birinciden sonra gelen kimse veya nesne.
* Deer ve kalitece birinciden sonra gelen.
ikinci a
* Yeryznn yakla

k yz elli milyon y
ll
k a

, mezozoik.
ikinci ferik
* Tmgeneral.
ikinci gelmek
* bir yar

mada birinciden sonraki dereceyi almak.


ikinci yar
* Futbolda iki dnemden son olan
.
ikinci zaman
*
lk zaman olan paleozoyik ile nc zaman aras
ndaki jeoloji ile zaman birimi, mezozoyik.
ikinci zar
ikincil

* Bitkilerde tohumu rten zarlar


n d

tan ikincisi.
* S
rada nem bak
m
ndan ikinci derecede olan, tali, sekunder.

ikincil grup
* Birbirleriyle ili
kileri
ahs olmayan, resm ili
kilere dayanan etkile
melerle ili
ki iine giren ikiden fazla
insan
n olu
turduu topluluk.

ikincilik
ikindi

*
kinci olma durumu veya derecesi.
* le ile ak
am aras
ndaki sre.
*
kindi vakti k
l
nan namaz.

ikindi ezan
*
kindi namaz
na ariin okunan ezan.
ikindi namaz
*
kindi sresi iinde k
l
nmasgereken namaz, ikindi.
ikindi vakti
*
kindi iin belirlenen sre.
ikindi zaman
* Bkz. ikindi vakti.
ikindiden sonra dkkn amak
* bir i
e ba
lamakta ge kalmak.
ikindist
*
kindiye doru.
ikindizeri
* Bkz. ikindist.
ikindiyin
ikircik

*
kindi vaktinde.
*

kil.
* Karars
zl
k, tereddt.

ikirciklenme
*
kirciklenmek i
i.
ikirciklenmek
*

killenmek.
* Karars
z olmak.
ikircikli
*

killi.
* Karars
z, mtereddit.
ikirciklik
*
kircikli olma durumu, tereddt.
ikircil
ikircim
ikircimli

*
ki anlama da gelen ve iki trl yorumlanabilecek nitelikte olan.
*
kircik.
*
kircikli.

ikircimlik
*
kirciklik.
ikisi bir kap
ya
kmak

* aynsonuca varmak, ayn


sonucu do
urmak.
ikisini bir kazana koysalar kaynamazlar
* aralar
ndaki anla
mazl
k o kadar byktr ki onlar
uzla
t
rma aresi bulunamaz.
iki
er

*
ki say
s
n
n le
tirme s
fat
, her defas
nda ikisi bir arada olan, her birine iki.

iki
er iki
er
* Her defas
nda ikisi bir arada olarak.
iki
er olmak
* iki
er iki
er s
raya dizilmek.
ikiyzl
* z sz bir olmayan, riyakr, mra.
*
ki yanda kullan
labilen.
ikiyzllk
*
kiyzl olma durumu, riyakrl
k, mralik.
*
ki yzl olma durumu.
ikiz
* Bir do
umda dnyaya gelen iki (karde
).
* Ayniekte olu
mubirbirine yap

k iki meyve.
* Birbirine tamamen benzeyen, e
.
ikiz anlam
* Bir anlat
m
n, iki trl anlam verecek biimde kurulmuolmas
.
ikiz anlaml
*
kiz anlamolan.
ikiz dourmak
* herhangi bir i
te ok s
k
nt
ekmek.
ikiz nl

* Aynnlnn yan yana bulunmas


: yok > yook.

ikiz nsz
* Aynnszn yan yana bulunmas
: hiss.
ikizkenar
*
ki kenare
it olan.
ikizkenar gen
* Yaln
z iki kenar
birbirine e
it olan gen.
ikizkenar yamuk
* Paralel olmayan iki kenare
it yamuk.
ikizler

* Zodyak zerinde, Bo
a ile Yenge burlararas
nda bulunan bur, Zodyak.

ikizle
me
*
ki diaras
ndaki btn dokular
n biti
mesiyle olu
an dianomalisi.
ikizli

*
kizleri olan (ana).
*
ki kollu (ara).
* Kendisinden iki anlam
kar
labilen, ikiz anlaml(anlat
m).

ikizlilik

*
kizli olma durumu.

iklim

* Yeryznn herhangi bir yerinde, hava yuvarolaylar


n
n ortakla
a gerekle
tirdikleri etkilerin uzun y
llar
n
ortalamas
na dayanan durumu.
* lke, diyar.
iklim bilimci
*
klim bilimi uzman
, klimatolog.
iklim bilimi
*
klimleri inceleyen bilim, klimatoloji.
iklimleme
* Yap
lar
n s
cakl
k, nem ve temizli
ini sa
lamaya, gerekli hava ak
m
ngerekle
tirmeye ili
kin i
lem.
iklimleme cihaz
*
stenilen iklimleme
artlar
nsa
layan alet, klima.
ikmal

* Eksik bir
eyi tamamlama, daha iyi duruma getirme, btnleme.
* Bitirme.
* Cmlenin veya dizenin anlam
nsonra gelen cmle veya dize ile tamamlama.

ikmal etmek
* btnlemek, tamamlamak.
* bitirmek.
ikmal imtihan
* Bkz. btnleme s
nav
.
ikmale b
rakmak
* btnlemeye kalmas
na sebep olmak.
ikmale kalmak
* okulda btnlemeye kalmak.
ikna
* Bir konuda birinin inanmas
nsa
lama, inand
rma, kand
rma.
ikna etmek
* inand
rmak, kand
rmak.
ikna olmak
* inanmak, kanmak.
ikon

* Ortodokslarda
sa, Meryem veya ermi
lerin tahta zerine mumlu ve yumurtalboyalarla yap
lm
din
ierikli resimlerine verilen ad.
ikona

* Bkz. ikon.

ikonografi
*
konlar
n tan
t
lmas
ve a
klanmas
.
ikrah

* Tiksinme, irenme.

ikrah etmek
* tiksinmek, i
renmek.

ikrah getirmek
* tiksinmeye, i
renmeye ba
lamak.
ikrahl
k
ikram

*
krah etme durumu.
* Konu
u a

rlama.
* Bir
eyi arma
an olarak verme, sunma.
* Al
veri
te sat
c
n
n al
c
ya yapt
indirim.
* Sunulan
ey.

ikram etmek
* (konuu) bir
eyle a
rlamak, (konu
a) bir
ey sunmak.
* fiyatta indirim yapmak.
ikram grmek
* (konuk iin) a

rlanmak.
ikramc
*
kramda bulunmay
seven, mkrim.
ikramiye

* Bir yerde al

an kimselere genellikle kazantan da

t
lan veya iyi al

t
klariin verilen ayl
k d

para.
* Piyangoda bir kimseye
kan para veya nesne.

ikramiyeli
*
kramiyesi olan.
ikrar
* Saklamayarak syleme, a
ka syleme.
* Bildirme.
* Benimseme, onama, kabul, tasdik.
ikrar etmek
* a
ka sylemek, kabul etmek.
ikrar vermek
* sz vermek.
ikraz

* Bor veya dn verme.

ikraz etmek
* dn vermek.
iksir

iktibas

* Eskiden hayat
lmszle
tirmek, madenleri alt
na evirmek gibi ola
anst etkileri olduuna inan
lan s
v
.
*
ferahlat
cil veya iki.
* A
k ilham eden byl iki.
* dn alma.
* Al
nt
.

iktibas etmek
* dn almak.
* al
nt
lamak.
iktidar

* Bir i
i yapabilme gc, erk, kudret.

* Bir i
i ba
arabilme yetki ve yetene
i.
* Devlet ynetimini elinde bulundurma ve devlet gcn kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran ki
i
ve kurulu
lar.
iktidardan d
mek
* devlet ynetiminde yetkiyi ba
ka bir partiye b
rakmak zorunda kalmak.
iktidars
z
* Gc, yetene
i olmayan, beceriksiz, yetersiz.
* Cins gc olmayan (erkek).
iktidars
zla
ma
*
ktidars
zla
mak durumu.
iktidars
zla
mak
*
ktidars
z duruma gelmek.
iktidars
zl
k
* Gszlk, beceriksizlik, yetersizlik.
* (erkek iin) Cins gc olmama durumu.
iktifa

* Yetinme; kanma.

iktifa etmek
* yetinmek; kanmak.
iktiran

* Yakla
ma.
* (bir yere) Ula
ma, eri
me.

iktiran etmek
* ula
mak, eri
mek.
iktisaden
* Ekonomik olarak, ekonomi bak
m
ndan.
iktisad

* Ekonomik.

iktisadiyat
* Bir devletin ekonomik durumu.
iktisap

* Kazanma, edinme, edinim.

iktisap etmek
* kazanmak, edinmek.
iktisat

* Ekonomi.

iktisat etmek (veya yapmak)


* para art
rmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek.
iktisat
* Ekonomi uzman
, ekonomist.
iktisat
l
k
* Ekonomi uzmanl

.
iktisatl

* A

rharcama yapmayan veya gerektirmeyen (kimse,


ey), tutumlu.
iktisats
z
* A

rharcama yapan veya gerektiren (kimse,


ey), tutumsuz.
iktiza

* Gerekli olma, gerekme.

iktiza etmek
* gerekmek.
il

* Merkez ynetimin, co
rafya durumuna, ekonomik
artlara, kamu hizmetlerinin gereklerine gre, lke
zerinde yay
lm

, bir vali ynetimindeki en nemli blm, vilyet.


-il

* Bkz. -
l / -il.

-il* Bkz. -
l- / -il.
il
il

* -den ...-e kadar.


* Bir hastal

iyi etmek veya nlemek iin, trl yollardan kullan


lan madde, em, deva.
* are, nlem.

il iin ... yok ...


* hi yok.
il yapmak (veya haz
rlamak)
* gerekli maddeleri kullanarak reetede belirtilen dozda ilc
ortaya koymak.
il yazmak
* reete yazmak.
illama
illamak

*
llamak i
i.
*
l srmek.
* Mikroplardan ar
nd
rmak, zararl
bceklerden korunmak amac
yla il pskrtmek veya s
kmak.

illan

*
llanmak i
i veya biimi.
ilalanma

*
llanmak i
i.

illanmak
*
llamak i
i yap
lmak veya illamak i
ine konu olmak.
ill

ill
k
ils
z

*
inde il bulunan.
*
llanm

.
*
l, yapmak iin ayr
lm

, il yapmaya yarar.
*
lcolmayan.

*
llanmam

.
ils
zl
k
*
ls
z olma durumu.
ilh

ilh gibi
ilhe
ilhi

* Tanr
.
* Bir alanda yarat
c
l

ile hayranl
k uyand
ran, ok beenilen, ok tutulan.
* ok yak

kl(erkek).
* Tanr
a.
* "Bu ne hl", "ne tuhaf" gibi
a
ma, sitem bildirir.

ilh
* Tanr
'ya zg, tanr
sal.
* ok gzel, mkemmel.
* Tanr
'yvmek, ona dua etmek iin yaz
l
p makamla okunan naz
m.
ilhiyat

* Allah'
n varl
ve nitelikleriyle ilgili konularele alan felsefenin bir kolu, Tanrbilimi, teoloji.

ilhiyat
* Tanrbilimci, teolog.
ilhla
ma

*
lhla
mak i
i.

ilhla
mak
* Ycelmek; ok be
enilmek, hayranl
k uyand
ran bir duruma gelmek.
ilhla
t
rma
*
lhla
t
rmak durumu veya biimi.
ilhla
t
rmak
*
lh durumuna veya biimine getirmek.
ilm

* Bildirme, anlatma.
* Bir davan
n mahkemece nas
l bir hkme baland

ngsteren resm belge.

ilm almak
* mahkeme karar
nbildiren belgeyi almak.
ilm etmek
* bildirmek.
ilma
allah
* Sonu gelmeyecek bir zamana kadar.
* Sitem veya alay yollu "ma
allah" yerine kullan
l
r.
iln

* Duyuru.
* A
ka bildirme, a
ka duyurma.

iln etmek
* bir durumu yay
m yoluyla duyurmak.
* bir durumu yaymak.

* a
ka bildirmek.
iln tahtas
* Duyurular
n zerine yaz
ld

veya yap

t
r
ld

dz levha, pano.
iln vermek
* e
itli bas
n yay
n organlar
yla bir durumu duyurmak, a
klamak.
ilnc
l
k
ilnen

* Ticar bir amala genitopluluklara tan


t
lmak istenen bir
eyi bas
n ve yay
m yoluyla duyurma i
i.
* Duyuru yoluyla.

iln
a
k
* Kar
cinse a
k
nbildirmek i
i.
iln
a
k etmek
* (bir erkek bir kad
na veya bir kad
n bir erkee) kendisini sevdiini sylemek.
ilnihaye
ilrya

* Sonsuza kadar.
* Gmbal

n
n k
.

ilve
* Katma, ekleme, ulama, ek.
* Eklenmi
, kat
lm
para.
* Artt
rma, bytme, abartma.
* Ek.
ilve etmek
* eklemek, katmak, ulamak.
ilveli

ilveten

* Eki olan.
* Abart
lm

, yalan kat
lm

, mbalal
.
* Ek olarak, ek yoluyla, ekleyerek.

ilbay
* Vali.
ilca

* Zorlama, zorunda b
rakma.

ilca etmek
* zorlamak, zorunda b
rakmak.
ile

* Ynetim bak
m
ndan yurt blmlemesinde ilden sonra gelen blm, kaymakaml
k, kaza.

ilebay
* Kaymakam.
ile

* Kelimenin sonuna geldiinde birliktelik, i


te
lik, beraberlik, ara, sebep veya durum anlatan cmleler
yapmaya yarar.
* Bazsoyut isimlere getirilince durum bildiren zarflar olu
turur.
* Cmle iinde ayngrevde bulunan iki geyi birbirine ba
lamaya yarar.

ilelebet
ilen
ilen

* Sonsuzlua de
in, srgit.
*
le.
*
lenmek amac
yla sylenen sz, ilenme, beddua.

ileni
*
lenmek i
i veya biimi.
ilenme
ilenmek

*
lenmek i
i, beddua.
* Bir kimse iin kt dilekte bulunmak, beddua etmek.

iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak)


* ok da

n
k, kt, bozuk veya berbat bir duruma gelmek.
ilerde
*
leride.
ileri

* Herhangi bir
eye gre daha tede olan yer, geri kar

t
.
* Bir
eyin ula

lacak yn.
* Henz gelmemizaman, gelecek, sonra.
* nde bulunan.
* Dorusundan daha ok gsteren (saat).
* nceki, evvelki.
* Benzerlerini geride b
rakm

.
* "Amaca do
ru durmadan yr" anlam
na.
* ne doru, ileri doru.
* Temel duru
ta ayak ular
n
n gsterdii yn.

ileri (veya ne) srmek


* ne doru yrtmek.
* bir d
nceyi veya tasar
ynermek, serdetmek.
ileri almak
* ne almak.
* (saat iin) nceki vakte almak, ne ayarlamak.
ileri at
lmak (veya
kmak)
* ne doru
kmak.
ileri gemek
* ne gemek.
* stn bir makama gemek.
ileri gelenler
* Bir topluluun nemli, sz dinlenir, sayg
n ki
ileri, e
raf.
ileri gelmek
* sebep olmak, olu
mak, ba
lbulunmak, domak, meydana gelmek.
ileri geri
* Herhangi bir konuda dikkat etmeme, ayr
nt
lard
nmeme.
ileri geri etmemek

* uzun boylu tart

madan, sorgu sual etmeden.


ileri geri konu
mak (lflar etmek veya sylemek)
* yersiz ve gnl k
racak biimde konu
mak.
ileri geri sz (etmek veya sylemek)
* yersiz, yak

ks
z sz.
ileri gitmek (veya varmak)
* sz ve davran

ta l d

na
kmak, gereksiz, a

rdavran

ta bulunmak.
ileri gr
* Daha sonra olabilecekleri d
nmek i
i.
ileri gr
l
*
leri gr
olan (kimse).
ileri gtrmek
* (bir durum veya davran
iin) ly a
mak.
ileri u

* Futbolda ileri hat, hcum mevkii, forvet.

ileri u oyuncusu
* Futbolda ileri uta oynayan sporcu, golc.
ilerici
*
lerlemeden yana olan; ileri dzeydeki toplumsal ve siyas geli
meleri benimsemiolan (d
nce, kimse
vb.), terakkiperver.
ilericilik
*
lerici olma durumu, ilerici davran

.
ileride

ilerisi

* Gelecekte, gelecek zamanda.


* tede.
* Daha n taraf
.
* Gelecei, tesi.

ilerisine gitmek
* bir i
in sonuna kadar gitmek.
ilerisini gerisini hesaplamamak (veya d
nmemek)
* herhangi bir konuda ok ve ayr
nt
ld
nmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyars
zca davranmak.
ileriyi grmek
* Bkz. uzagrmek.
ilerlek
*
lerlemi
, ileriye varm

.
ilerleme

terakki.
ilerlemek

*
lerlemek i
i.
* Terfi, terakki.
* Daha iyi, daha yetkin, daha de
erli, daha yksek bir duruma doru basamak basamak olu
an geli
me,

* Bulundu
u yerden daha ileriye gitmek; yol almak.
* (vakit iin) Gemek.

* Daha gl, daha etkili duruma gelmek.


* Daha iyi, daha yksek bir dzeye, a
amaya eri
mek, geli
mek, terakki etmek.
ilerletme

*
lerletmek i
i.

ilerletmek
*
lerlemesini sa
lamak, ilerlemesine yol amak.
ilerleyici

*
leri giden, ilerleyen.

ilerleyici benze
me
* Kelimede nceki sesin sonraki sesi etkilemesi.
ilerleyi

*
lerlemek i
i veya biimi.

ileti
* Bildirme yaz
s
, mesaj.
iletici
iletili
iletilme

*
letme zellii olan (
ey).
*
letilmek i
i veya biimi.
*
letilmek i
i.

iletilmek
*
letmek i
i yap
lmak.
iletim

*
letmek i
i.
*
letken
eylerden
sveya elektriin gemesi.
* Is
yay
m
, konveksiyon.

ileti
*
letmek i
i veya biimi.
ileti
im

* Duygu, d
nce veya bilgilerin akla gelebilecek her trl yolla ba
kalar
na aktar
lmas
, bildiri
im,
haberle
me, komnikasyon.
* Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aralardan yararlanarak yrtlen bilgi al
veri
i, bildiri
im,
haberle
me, komnikasyon.
ileti
im a
*
leti
im aralar
n
n birbirleriyle ortak ba
lant
kurma veya ibirli
i sa
lama durumu veya dzeni.
ileti
im aralar
* Toplumda szl veya yaz
l
haber alma imkn
nsa
layan teknik aralar.
ileti
im merkezi
* Bildiri
im ve haberleri toplam ve deerlendirme brosu.
ileti
im ortam
* Bildiri
im, haberle
me veya komnikasyon imknlar
n
n sa
land

ortam, medya.
ileti
me

*
leti
mek i
i veya durumu.

ileti
mek
iletken

* Bir durumu kar

l
kl
olarak iletmek, kar

l
klolarak haber al
p vermek.
* Ak
m,
s
, ses vb. geiren (madde), nakil, yal
tkan kar

t
.
* Elektrik ak
m
,
s
, gaz vb. ni bir yerden ba
ka bir yere aktaran (madde,
ey).

iletken damarlar
* Bitkilerde hcrelere besin maddelerini ileten borucuklar.
iletkenlik
*
letken olma durumu.
iletki
iletme
iletmek

ilga

* Bir a
ylmeye ve ba
ka bir yerde ayna
yizmeye yarayan, yar
m ember biimindeki ara, minkale.
*
letmek i
i.
* Gtrmek, ula
t
rmak, nakletmek.
* Elektrik ak
m
,
s
, gaz vb. ni bir yerden ba
ka bir yere gtrmek.
* (varl

n
) Kald
rma.

ilga etmek
* (varl

n
) ortadan kald
rmak.
ilge
ilgeli

* Edat: Ev gibi huzur k


esi olmaz. ocuk sabaha kar
uyudu.
*
lgeci olan, edatl
.

ilgeli tmle
* Edatla kurulmutmle, edatltmle.
ilgi
*
ki
ey aras
nda bulunan herhangi bir ba
l
l
k, ili
ki, alka, taallk.
* Dikkati ncelikle belirli bir
ey zerinde toplama e
ilimi.
* Belirli bir olay veya etkinlie yak
nl
k duyma, ondan ho
lanma ve ona ncelik tan
ma.
* Kimyasal
artlar eveya birbirine ok yak
n oldu
unda gelerin birbirleriyle birle
mede gsterdii seicilik.
ilgi alan
* Bir ki
i veya kurulu
un ilgilendii konular.
ilgi ekici

*
lgiyi, dikkati zerinde toplayan.

ilgi ekmek (toplamak veya uyand


rmak)
* evresinde ilgiyi, dikkati ve merakzerine toplamak, alka ekmek, alka toplamak veya alka uyand
rmak.
ilgi duymak
* bir i
e, bir olaya, bir kimseye nem vermek, yak
nl
k duymak.
ilgi eki

* Ba
lantkavramveren ek. Trkede bu kavram isim grevli kelimeye -ki ekinin ba
lanmas
yla sa
lan
r. Bu
ek nl uyumlar
na ayk
rd
er ve ou kez kalma durumuyla kal
pla

r.
ilgi grmek
* ilgi ekmek.

ilgi gstermek
* ilgisini esirgememek, belli etmek.
ilgi toplamak
* ilgisini yo
unla
t
rmak, belli etmek.
* ilgi grmek.
ilgileme
ilgilemek

*
lgilemek i
i.
*
ki paraybirbirine e
reti olarak dikmek, teyellemek.

ilgilendiri
*
lgilendirmek i
i veya biimi.
ilgilendirme
*
lgilendirmek i
i.
ilgilendirmek
*
lgisini ekmek, nem vermek veya bir
eyle ilgili k
lmak.
*
li
kin olmak.
* Elveri
li, uygun bulmak.
ilgileni
ilgilenme

*
lgilenmek i
i veya biimi.
*
lgilenmek i
i.

ilgilenmek
* Birine kar
yak
nl
k duymak veya gstermek, alkalanmak.
* Bir
eye kar
merak duymak.
* Bir konu zerinde al

mak, ura
mak, bir
eyi ekici bulmak.
ilgili
ilgililik

*
lgilenmiolan, ilgisi bulunan, alkal
, alkadar, mteallik.
*
lgili olma durumu, mensubiyet.

ilgin
*
lgi uyand
ran, ilgi ve dikkat ekici olan, enteresan, alkabah
.
ilginle
me
*
lginle
mek i
i veya durumu.
ilginle
mek
*
lgin duruma gelmek.
ilginlik

*
lgin olma durumu.

ilgisini kesmek
* bir kimse veya
eyle btn ba
lar
nkoparmak, ili
kisi kalmamak, alkaykesmek.
ilgisiz
ilgisizlik

*
lgisi olmayan veya ilgilenmeyen, kay
ts
z, ald
rmaz, alkas
z, lkayt.
*
lgisiz olma durumu, ald
rmazl
k, alkas
zl
k.

*
lgi gstermeme durumu.
* Gnln sevgi veya nefret gibi duygulardan soyutlanm
olmasdurumu, kay
ts
zl
k, lkayd.
ilhak

* Katma, balama, ekleme.


* Egemenlii alt
na alma.

ilhak etmek
* katmak, balamak.
* egemenli
i alt
na almak.
ilham

* Esin.
* Tanr
'n
n, peygamberlerin yre
ine doldurduu tanr
sal leme zg duygu ve d
nceler.

ilham almak
* esinlenmek.
ilham etmek (veya vermek)
* ie do
mas
na sebep olmak, esindirmek.
ilham kayna
* Esinlenmeyi ve ie domay
sa
layan
ey.
ilham kaynaolmak
* hayal dnyas
nbeslemek.
ilham perisi
* Sanat
lara esin verdii var say
lan peri.
ilhan
* Bir ilhanl

n ba

nda bulunan hkmdar, imparator.


*
ran Moollar
nda hkmdar
n unvan
.
ilhanl
k
*
lhan olma durumu.
* Kendi topraklar
nda oturan e
itli uluslaregemenlii alt
na toplayan devlet biimi, imparatorluk.
* Byle bir devletin ynetimi alt
ndaki lkelerin btn.
-ili

* Bkz. -
l/ -ili.

iliine (veya iliklerine) kadar


* her
eyini, btn varl

netkileyecek biimde.
iliine i
lemek (veya gemek)
* ok
slanmak; ok
mek.
* btn varl

nkaplamak, ok etkilenmek.
iliine kadar
slanmak
* ok
slanmak.
iliini (veya iliini kemi
ini) kurutmak
* can
ndan bezdirecek kadar s
k
ntvermek.
iliini kemirmek
* ok etkilemek.
* smrmek.
ilik

* Giysilerin, yorgan ar
aflar
n
n, yast
k k
l
flar
n
n vb.nin gereken belirli yerlerine iplikle rlerek, para
geirilerek veya biye ile yap
lan kk yar
k.

ilik
ilik gibi

iliki
ilikilik

* Kemiklerin i bo
luklar
ndolduran ya
lmadde.
* ok lezzetli, (genellikle et iin) iyi pi
mi
.
* ok gzel, istek uyand
ran (kad
n veya k
z).
*
lik aan kimse.
*
lik ama i
i veya mesle
i.

ilikleme
*
liklemek i
i.
iliklemek
iliklenme

* Bir
eyin d
mesini ili
ine geirmek.
*
liklenmek i
i.

iliklenmek
*
liklemek i
i yap
lmak.
iliklerinde duymak
* benliinde iyice duymak.
ilikleyi
ilikli

iliksiz
ilim

*
liklemek i
i veya biimi.
*
lii olan.
*
liklenmi
.
*
lii (I, II) olmayan.
* Bilim.
* Ayr
nt
, zellik, nitelik, hassasiyet.

ilim adam
* Bilim adam
.
ilim kad
n
* Bkz. bilim adam
.
ilimcilik
ilinek
ilineksel

* Bilimcilik.
* Bir
eye mecbur olarak ba
lolmayan, onun znde bulunmayan, rastlantile olan nitelik, araz.
*
linekle ilgili olan, zle ilgili olmayan.

ilinti
*
ki
ey aras
nda ilgi, ili
ki.
*
nsanlar aras
ndaki ba.
*
s
k
nt
s
.

* Seyrek diki
, teyel.
ilintileme
*
lintilemek i
i veya durumu.
ilintilemek
*
ki parayereti olarak seyrek diki
le elde dikmek, teyellemek, ilgilemek.
ilintili
ilistir

*
lgisi, ili
kisi, ba

, ilintisi olan.
* Szge.

ili
i
i kalmamak
* ilgisi, ba
l
l

olmamak.
ili
i
ini kesmek
* hibir ilgisi kalmamak, balant
lar
nkoparmak.
ili
ik

*
li
tirilmi
, eklenmi
, ba
lanm

, merbut.
* Bir
eyle ilgili, ili
kin, ait.
*
lgi, ba
l
l
k, ili
ki, mnasebet.
* Eklenmiolan blm.

ili
ikli
*
li
ii olan, ili
kin.
ili
iksiz
ili
ilme
ili
ilmek

*
li
ii olmayan.
*
li
ilmek i
i.
*
li
mek i
i yap
lmak.

ili
ken
* Deniz dibinde bat
k ve at
klar
n olu
turduu tabaka.
ili
kenli
ili
ki

*
li
ken zellik bulunduran.
*
ki
ey aras
nda kar

l
kl
ilgi, ba
, mnasebet, temas.
* Ba
lant
, temas.

ili
ki kurmak
* ba
lantsa
lamak, ilgi sa
lamak.
ili
kilendirmek
*
li
kili duruma getirmek.
ili
kili
*
li
kisi olan.
*
lgili olarak.
ili
kin
*
lgisi, ili
ii olan, bal
, ilgili, ait, merbut, mteallik.
ili
kisiz

*
li
kisi olmayan.
ili
kisizlik
*
li
kisiz olma durumu.
ili
me
ili
mek

ili
tirilme

*
li
mek i
i.
* Hafife dokunmak, tak
lmak.
* Elini srmek, dokunmak.
* Bir
eyin kenar
na k
sa bir sre iin oturmak.
* Kar

mak, rahat vermemek, mdahale etmek.


* Deinmek, szn etmek.
* aka etmek.
*
li
tirilmek i
i.

ili
tirilmek
*
li
tirmek i
i yap
lmak; e
reti tak
lmak, hafife tutturulmak.
ili
tirme
*
li
tirmek i
i.
ili
tirmek
*
li
mesini sa
lamak; ba
lamak, tutturmak; e
reti takmak, hafife tutturmak.
ilk

ilk ad
m

* Zaman, s
ra, yer ve nem bak
m
ndan tekilerden nce gelen, son kar

t
.
* Herhangi bir
eyin en nde olan
, nce geleni.
* Birinci olarak, en ba
ta.
* Ba
lang
.

ilk a
zda
* nce, ncelikle, ilk iolarak, her
eyden nce.

lk a

* En eski zamanlardan ba
layarak mild 476, BatRoma
mparatorluunun ky
l
na kadar sren a
.

ilk drdn
* Ay
n, yeni ay evresinden bir hafta sonra yar
m daire biiminde grnd evre.
ilk elden

* Ba
tan ba
layarak; dolays
z, arac
s
z.

ilk gsteri
* Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prmiyer.
ilk gz ar
s
* ilk doan evlt.
* ilk sevilen,

k olunan kimse.
ilk knun

* Aral
k.

ilk nce
* nce, en nce, en ba
ta.
ilk rnek

* Kk tip.
ilk plnda
* nce, en nde.
* ba
lang
ta.
ilk sezi
* Bir konuda edinilen ilk ve yal
n bilgi.
ilk te
rin

* Ekim.

ilk ve son
* Tek, yegne.
ilk yard
m
* Tedavisi gereken kimselerin ilk bak
mlar
nda uygulanan basit tedavi.
* Tehlikeli ve an durumlarda uygulanan ilk ve ivedi tedavi i
lemi.
* Bu i
lemin uyguland

yer.
ilk yard
m hastahanesi
* Anden rahats
zlananlar veya kazada yaralananlara ilk t
bb mdahelenin yap
labilecei nitelikte donat
lan
hastahane.
ilk yar
ilkah

* Futbol, basketbol vb. kar

la
malarda iki devreden ilki.
* Dlleme, dllenme.
* A

lama.

ilkah etmek
* dllemek.
* a

lamak.
ilkbahar

* (kuzey yar
m kre iin) Mart, nisan ve may
s aylar
niine alan zaman aral

. Gk biliminde 21 Mart ile 22


Haziran aras
, ilkyaz, bahar.
ilke

* Temel d
nce, temel inan, umde, unsur, prensip.
* Temel bilgi.
* Ba
ka
eylerin kendisinden tredi
i ilk madde, ge, unsur.
* Her trl tart

man
n d

nda say
lan ncl, mebde, prensip.
* Davran
kural
.

ilkeci
*
lkelerine bal(kimse).
ilkecilik
ilkel

*
lkeci olma durumu.
*
lk durumunda kalm
olan, geli
mesinin ba

nda bulunan, iptida, primitif.


* Zaman bak
m
ndan en eski olan, iptida, primitif.
* (sanatta) Yal
n bir nitelik gsteren, yapmac
ks
z olan, primitif.
* zellikle XIV-XV. yzy
llarda
talyan ressamlar
na, Orta asonlar
nda Avrupa ressamlar
na verilen ad.
* E
itimsiz, kltrsz, grgsz.

ilkel memeliler
* Bazs
n
fland
rmalara gre memeliler s
n
f
n
n tek delikliler ile soyu tkenmiolan bazilkel yap
l
memelileri iine alan bir alt s
n
f
.

ilkel toplum
* Yaz
lkltr bulunmayan, sanayile
memi
,
ehirle
memitar
m toplumu.
ilkelce
ilkelciler

*
lkel (bir biimde).
*
lkelcilik yanl
solan sanat
lar.

ilkelcilik
* Avrupa sanat
n
n a
m
za kadar geirdii geli
melerden habersiz grnen, ilkel uluslar
n salam, kaba, saf,
yal
n biimli sanat
nbenimseyen gr
, primitivizm.
*
lkellik zlemini ileri sren d
nce ak
mlar
n
n genel ad
, primitivizm.
ilkele
me

*
lkele
mek i
i.

ilkele
mek
*
lke durumuna gelmek.
ilkelle
me
*
lkelle
mek i
i.
ilkelle
mek
*
lkel bir durum almak veya ilkel bir duruma gelmek.
ilkelle
tirme
*
lkelle
tirmek i
i veya durumu.
ilkelle
tirmek
*
lkel duruma getirmek.
ilkellik
ilkesel
ilkgz

*
lkel olma durumu, iptidalik.
*
lke ile ilgili.
* Eyll ay
.

ilkin
* Ba
ta, ba
lang
ta, nce, iptida.
ilkokul

* Zorunlu renim a
ndaki k
z ve erkek ocuklar
n
n temel e
itim ve
retimini salamak iin devlete
a
lan veya a
lmas
na izin verilen bey
ll
k okul.
ilk
renim
*
lk
retim.
ilk
retim
* Birka
retim basama

ndan olu
an rgn e
itim sisteminin, okuma yazmay
, aritmeti
i, iyi bir yurtta
olmak iin gerekli temel bilgi ve becerileri kazand
ran sekiz y
ll
k ilk basama

.
ilkten
ilkyaz

*
lk nce.
*
lkbahar, bahar.

ill
illki

*
lle.
*
lle.

illllah
* Usan ve bezginlik anlat
r.
illllah demek
* usanmak, b
kmak, bezmek.
illllah etmek
* usanmak, b
kmak.
ille

* Ne olursa olsun, hangi


artta olursa olsun, her hlde.
* Hele, zellikle.
* Yoksa, olmazsa.

ille velkin
* Gel gelelim, bununla birlikte.
illegal

* Yasa d

, yasaya ayk
r
.

illet
* Hastal
k.
* Hastal
k derecesine varan al

kanl
k.
* Bozukluk.
* K
zd
ran, sinirlendiren
ey veya kimse.
* Sebep.
illet etmek
* sinirlendirmek, k
zd
rmak.
* sakatlamak.
illet olmak
* ok sinirlenmek, ok k
zmak.
illetine uramak
* hastal
k derecesinde d
kn veya tutkun olmak.
illetli

ill

* Hastal
olan.
*
kide bir aksakl
k gsteren.
* Nedensel.

illiyet
* Nedensellik.
illstrasyon
* Resimlerle ssleme.
* Kitap iindeki bir yaz
ya
klayan veya ssleyen resim.
illzyon

* Yan
lsama.

illzyonist
* Gz bac
.

illzyonizm
* Gz bac
l
k.
ilme
ilmek

*
lmek (II) i
i.
*
lmik.

ilmek
* Hafif bir d
m yaparak balamak.
* Haldokurken d
mleri balamak.
* Demek, dokunmak.
ilmekleme
*
lmeklemek i
i.
ilmeklemek
*
lmek durumuna getirmek.
ilm

* Bilimsel.

ilm ahlk
* Tre bilimi.
ilmiahlk

* Bkz. ahlk bilimi, etik.

ilmihl
* Din kurallar
nrenmek iin yaz
lm
kitap.
ilmik

* zlmesi kolay dm, ereti d


m.

ilmik atmak
* ilmik yapmak.
ilmikleme
*
lmiklemek i
i.
ilmiklemek
* E
reti d
mle ba
lamak.
ilmiklenme
*
lmiklenmek i
i.
ilmiklenmek
*
lmikle tutturulmak.
ilmikli

ilmiksiz

* Kolay zlr biimde d


mlenmi
.
* Herhangi bir say
da d
m, ilmii olan.
* Kolay zlemeyen biimde d
mlenmi
.
*
lmii olmayan.

ilminden anlamak
* bir i
in, arac
n veya konunun uzmanolmak.

ilmini almak
* bir i
in zelliklerini, i
leyi
ini, en ince ayr
nt
lar
na kadar iyice
renmek.
ilmiye

* Din i
leriyle ura
an hocalar s
n
f
.
* Din i
leriyle ura
anlar
n meslei.

ilmhaber
* Birinin yer, hl, meden durumu vb.ni gsteren resm belge, hl k

d
.
* Bir
eyin teslim al
nd

ngsteren belge, al
ndk
d
.
ilsizle
mek
* Yurtsuz, vatans
z kalmak.
iltibas
* Birbirine ok benzeyen iki
eyin kar

mas
, and
r

ma.
iltibasa yol amak
* kar

kl

a sebep olmak.
iltica

* Gvenilir bir yere s

nma, s

nma.

iltica etmek
* s

nmak.
iltica hakk
* Bkz. s

nma hakk
.
iltifat

* Yzn evirerek bakma.


* Birine gler yz gsterme, hat
r
nsorma, tatl
davranma, ilgilenme.
*
lgi gsterme, rabet etme.
* Sz sylerken, daha ok etki sa
lamak iin beklenmedik bir anda sz, konu ile ok yak
ndan ilgili birine
veya bir
eye yneltme.
iltifat etmek
* ilgilenmek, sayggstermek.
* be
enmek, rabet etmek.
iltifatl
iltihab

iltihak

* Yze glen, gnl alan.


*
ltihapla ilgili, yang
l
.
*
ltihabolan, yang
l
, iltihapl
.
* Kat
lma.

iltihak etmek
* kat
lmak.
iltihap

* Vcudun mikroplara kar


koymak iin herhangi bir yerine fazla kan hcumu ile orada
i
kinlik, k
rm
z
l
k,

sve arile beliren irin toplamas


, yang
.
iltihaplanma
*
ltihaplanmak i
i, yang
lanma.
iltihaplanmak
* Bir doku veya bir organda iltihap toplamak, yang
lanmak.

iltihapl
*
ltihabolan, yang
l
.
iltihaps
z
*
ltihabolmayan, yang
s
z.
iltimas

* Haks
z yere, yasa ve kurallara uymaks
z
n kay
rma, arka
kma.
* Birine herhangi bir konuda ncelik ve ayr
cal
k tan
ma.

iltimas etmek (veya gemek)


* kay
rmak; korumak.
iltimas
* Kay
r
c
, arka.
iltimas
l
k
* Kay
rma i
i, kay
r
c
l
k veya kay
rmac
l
k.
iltimasolmak
* arkas
, kay
r
c
solmak.
iltimasl
* Kay
r
lan (kimse) veya kay
r
larak yap
lan (i
).
iltisak
* Kavu
ma, biti
me, birle
me ile ilgili olan.
* Biti
ken (dil).
iltisak
*
ltisak olma durumu.
iltisak diller
* Biti
ken diller.
iltizam

* Kay
rma, bir taraftutma.
* Gerekli bulma.
* Kesenek.

iltizam etmek
* kesenee almak.
iltizamc
* Keseneki, mltezim.
iltizam

*
steyerek, bilerek yap
lan.

ilzam
* Cevap veremez duruma getirme, susturma.
ilzam etmek
* susturmak.
im

-im

aret.
* Almet.
* Bkz. -m (I).

-im
-im
im bilimi

* Bkz. -m (II).
* Bkz. -m (III).
* Gsterge bilimi.

ima
* Dolaylolarak anlatma, st kapalolarak belirtme, i
aretleme, an

t
rma, ihsas.
* A
ka belirtilmeyen, dolaylolarak anlat
lan
ey.
ima etmek
* dolaylanlatmak, an

t
rmak, ihsas etmek.
imaj
imal

*
mge.
* Ham maddeyi i
leyip mal retme.
* Yap
m.

imal etmek
* ham maddeyi i
leyerek bir mal retmek.
imalt

* Ham madde i
lenerek yap
lan her trl mal.
*

lenerek yap
lan retim.

imalt resmi
* Bask
ldevre levhas
n
n delikler, yar
klar, profiller desenler ve onlar
n yerleri ile son durumlargibi baz
zelliklerini belirten bir resim.
imalt
* Ham madde i
leyerek mal reten kimse veya kurulu
.
imalt
l
k
*
malt
n
n i
i veya mesle
i.
imalthane
* Ham maddelerin i
lenerek, mal olarak piyasaya srlecek duruma getirildii iyeri, yap
m evi.
imale

* Bir tarafa yat


rma, eme.
* K
sa okunmas
gereken heceyi lye uydurmak iin uzun okuma.

imale etmek
* e
mek, evirmek.
imale yapmak
* k
sa heceyi uzun okumak.
imal
* st kapal
, rtl (sz veya davran

).
imam

* Cemaate namaz k
ld
ran kimse.
* Mslmanl
kta mezhep kuran kimse.
* Hz. Muhammed'den sonra onun vekilli
i grevini zerine alan halifelere verilen unvan.
* Bazkk
slm devletlerinde devlet ba
kan
.

* En nde bulunan, nder.


imam evi
* Kad
nlara zg ceza evi.
imam kay

* Tabut.
imam nikh
*
slm din kurallar
na gre k
y
lan din nikh.
imam nikhl
*
mam nikholan.
imam osurursa, cemaat s
ar
* yneticilerin kt bir iyapmalar
, onlar
n buyruundakilerin daha kt bir iyapmalar
na yol aar.
imam suyu
* Rak
.
imambay
ld
* Bir e
it zeytinyalpatl
can yeme
i.
imame

* Tespihlerin bataraf
na geirilen uzunca para.

imamet
*
maml
k.
imaml
k

iman

*
mam olma durumu.
*
mam
n grevi.
* Dinin ortaya koyduu domalara inanma, din inanc
, kutsal inan, inan, itikat.
*
slm dinine inanma.
* Gl inan, inan.

iman etmek
* Tanr
'ya, dine inanmak.
* gl bir inan duymak.
iman getirmek
* gnl r
zas
yla Mslmanl
kabul etmek.
* yrekten inanmak.
iman sahibi
*
nanm

, iman etmikimse.
iman tahtas
* Gs kemi
i.
imana gelmek
* Mslmanl

kabul etmek.
* en sonunda do
ruyu sylemek.
* sonradan bir
eyi kabul edip uymak.
imana getirmek
* Mslmanl

kabul ettirmek.
* istenilen biimde davranmayzorla kabul ettirmek.
imangevremek (k
sa syleyi
le)

* ok yorulmak veya s
k
ntekmek.
imanyok (k
sa syleyi
le)
* ac
mas
z, insafs
z.
* kahrolas
!.
iman
m (k
sa syleyi
le)
* "karde
, arkada
!" anlam
nda bir sesleni
.
iman
na kadar (k
sa syleyi
le)
* a
z
na kadar, son kertesine kadar, t
ka basa, alabildi
ince.
imaniye
imanl

imans
z

*
nanc
l
k, fideizm.
*
manolan, inanl
, mutekit.
*
nsafl
, vicdanl
.
*
manolmayan, inans
z, inans
z.
*
nsafs
z, ac
mas
z.

imans
z gitmek
* Tanr
'ya inanmadan lmek.
imans
z peynir
* Ya
al
nm
st, peynir veya yo
urt.
imans
zl
k
*
mans
z olma durumu, inans
zl
k, inans
zl
k.
imar

* Bay
nd
rl
k.
* Bay
nd
r duruma getirme, geli
tirme.

imar etmek
* bay
nd
r durumuna getirmek, bay
nd
rla
t
rmak, geli
tirmek.
imaret

*
marethane.

imarethane
* Yoksullara ve rencilere yiyecek da

tmak iin kurulmuhay


r kurumu.
imbat
imbik

* Yaz
n, gndz denizden karaya doru esen mevsim rzgr
, deniz yeli.
* Dam
tmaya yarayan, dam
tma i
inde kullan
lan ara, dam
t
c
.

imbikten ekmek
* dam
tmak.
imbisat
* Yay
lma, geni
leme.
imbisat etmek
* yay
lmak, geni
lemek.
imdada (veya imdad
na) ko
mak (veya yeti
mek)
* ok zor ve tehlikeli bir anda yard
m etmek.

imdat

* Tehlikede olana yap


lan yard
m.
* Yeti
in! Kurtar
n.

imdat etmek
* tehlikede olan birine yard
m etmek.
imdat ummak
* yard
m beklemek.
imdat

* Yard
m i
inde grevlendirilmiinsan.
*
mdada gelen, yard
ma ko
an.

imdi

* "Buna gre", "


u hlde", "art
k", "
imdi" szleri gibi, ba

na getirildi
i cmleyi nceki cmlenin bir sonucu
durumuna sokar.
imece

* K
rsal topluluklarda kyn zorunlu ve iste
e ba
l
i
lerinin kyllerce e
it
artlarda emek birli
iyle
gerekle
tirilmesi.
* Birok kimsenin toplan
p el birli
iyle bir ki
inin veya bir topluluun i
ini grmesi ve bylece i
lerin s
ra ile
bitirilmesi.
imek
imge

imgeci
imgelem

* Bkz. ek fiil.
* Zihinde tasarlanan ve gerekle
mesi zlenen
ey, d
, hayal, hlya.
* Duyu organlar
n
n d

tan alg
land

bir nesnenin bilince yans


yan benzeri, hayal, imaj.
* Duyularla al
nan bir uyaran sz konusu olmaks
z
n bilinte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj.
*
mgeyi ne alan, imgeye nem veren (kimse, d
nce vb.).
* Gemiya
ant
lara zg elerle
imdiki ya
antaras
nda bakurma gc, muhayyile.
* Bir nesneyi, o nesne (kar

m
zda) olmaks
z
n tasar
mlama yetisi, muhayyile.

imgeleme
*
mgelemek i
i, tahayyl.
imgelemek
* Bir
eyin imgesini zihinde canland
rmak, tahayyl etmek.
imgelenme
*
mgelenmek i
i.
imgelenmek
*
mgelemek i
ine konu olmak.
imgeli
imgesel

*
mgeye dayanan, imgesi olan.
*
mge ile ilgili, hayal.

imha
* Ortadan kald
rma, yok etme.
imha ate
i

* Bir sava
ta d
man ordusunu yok etmek amac
yla karadan, havadan ve denizden a
lan ate
.
imha etmek
* ortadan kald
rmak, yok etmek.
imi
ine sar
lmak
* (bir iiin) birini ok s
k

t
rmak.
imik

* Bo
az, g
rtlak.

imitasyon
* Taklit, taklit etme.
imkn
* Yararlan
lan uygun
art veya durum, olanak.
imkn vermek
* uygun
art veya durum sa
lamak.
imknyok
* olanaks
z, olamaz.
imkns
z
*
mkn
olmayan, olma veya gerekle
me durumu bulunmayan.
imkns
zla
ma
*
mkns
zla
mak i
i.
imkns
zla
mak
*
mkns
z duruma gelmek, olanaks
zla
mak.
imkns
zl
k
*
mkns
z olma durumu, olanaks
zl
k.
iml

* Yaz
m.
* Doldurma, doldurulma.

iml etmek
* birine syleyip yazd
rmak.
* doldurmak.
iml yanl

* Yaz
da yap
lan yanl

, yaz
m yanl

.
imlya gelmemek
* (bir
ey veya d
nce) dzenlenemeyecek kadar kar

k olmak, ynteme uyamayacak bir durumda olmak.


imle
imleme
imlemek

immoral

* Fiziksel bir olaykendili


inden tespit edip izen ara, kaydedici.
*
mlemek i
i, ima.
*
m koymak, imle gstermek.
* Dolay
s
yla anlatmak, ima etmek.
* Tretan
maz.

immoralizm
* Tretan
mazl
k.
immnoloji
* Ba

kl
k bilimi.
imparator
* Bir imparatorlu
u yneten kimse, ilhan.
imparator otu
* Maydanozgillerden, baharlve yak
colan kk hekimlikte kullan
lan bir ot (Peucedaum imperatoria).
imparatorie
*
mparator kar
s
.
*
mparatorlu
u yneten kad
n.
imparatorielik
*
mparatorie olma durumu veya unvan
.
imparatorluk
*
mparator olma durumu veya unvan
, ilhanl
k.
* Kendi topraklar
nda oturan e
itli milletleri egemenlii alt
nda toplayan devlet biimi.
imrahor

* Padi
ah ah
rlar
na ve onlarla ilgili gerelere bakmakla grevli kimse.

imren
* Grlen bir
eyi veya benzerini edinme istei, g
pta.
imrence

* Herkese imrenilen
ey veya kimse.

imrendirme
*
mrendirmek i
i.
imrendirmek
*
mrenmesine yol amak.
imrenilme
*
mrenilmek i
i.
imrenilmek
*
mrenmek i
i yap
lmak.
imreni
imrenme

*
mrenmek i
i veya biimi.
*
mrenmek i
i, g
pta.

imrenmek
* Be
enilen, ho
lan
lan bir
eyi edinme veya bir yiyece
i yeme isteini duymak.
* Be
enilen bir ki
i veya
eye benzemeyi istemek, g
pta etmek.
imrenti
*
mrenme, g
pta.
imroz

* Vcudu beyaz, bave ayaklarda siyah lekeler bulunan, kk csseli, uzun ve ince kuyruklu, kaba kar

k
ve uzun yapa

l
, Gkeada ve k
smen anakkale ilinde yeti
tirilen bir koyun tr.
imsak

* Bir
eyden el ekerek nefsine hkim olma, perhiz.
* (ramazanda) Oruca ba
lama zaman
.
* Cimrilik.
imsak etmek
* bir
eyden el ekerek nefsine hkim olmak.
imsak vakti
* Orucun ba
lama saati veya zaman
.
imsakiye
* Ramazanda imsak zaman
nyerel saate gre gsteren izelge.
imsakli
-imt
rak
imtihan

* Cimri.
* Bkz. -mt
rak.
* S
nav.
* Direnme, dayan

ma, g gerektiren, sonuta bir deney kazand


ran zor durum.

imtihan etmek
* bilgi derecesini lmek.
* denemek, s
namak.
imtihan olmak
* bilgisi llmek.
* denenmek, s
nanmak.
imtihan vermek
* s
nanmak; tehlikeli ve zor bir durumdan zarar grmeden iyi bir sonuca ula
mak.
imtihana ekmek
* bilgisini lmek.
* denemek, s
namak.
imtina
* Ka
nma, sak
nma, ekinme.
imtina etmek
* bir
eyi yapmaktan ka
nmak, ekinmek.
imtisal

* Bir rnee gre davranma, uyma, benzemeye al

ma.
* Al
nan buyru
a btnyle uyma.

imtisal etmek
* uymak, benzemeye al

mak.
imtisas

* Emme, emerek ekme sourma.

imtiyaz
* Ba
kalar
na tan
nmayan zel, ki
isel hak veya
art, ayr
cal
k.
* Fabrika kurmak, maden i
letmek vb.iin bir ki
i veya kurulu
a devlet taraf
ndan verilen zel izin.
* Gedik.
imtiyazl
* Ayr
cal

olan, ayr
cal
k tan
nan, ayr
cal
kl
.

imtiyazs
z
* Ayr
cal

olmayan, ayr
cal
k tan
nmayan, ayr
cal
ks
z.
imtiza

* Kar

abilme.
* Birbirini tutma, uyum salama, uygunluk.
*
yi geinme, uyu
ma.
* Kayna
ma.

imtiza etmek
* ba
da
mak, uyu
mak.
imtizas
z
* Uyumsuz.
imza

* Bir kimsenin, bir yaz


n
n alt
na bu yaz
yyazd

nveya onaylad

nbelirtmek iin her zaman aynbiimde


yazd

ad veya i
aret.
*
mzalamak i
i.
* Herhangi bir dalda n yapm
yazar, sanat
.
imza atmak (veya bir
eyi) imza etmek
* imzalamak.
imza gn
* Yazarlar
n sat

a
kan eserlerini hat
ra olarak imzalad
klargn.
imza k

d
*
yerlerinde al

anlar
n girive
k

lar
n
n denetlenmesi amacile zerine imzalar
natt
klar
k
t.
imza sahibi
* Bir yere imza atan kimse.
* Bazsanat ve meslek kollar
nda salam bir yeri olan, deerini her zaman kabul ettirmikimse.
* Gazete, dergi gibi yay
mlarda, ad
nkullanarak yazyazan kimse.
imza sirkleri
*
mza rneinin bulunduu imza.
imza toplamak
* bir dilekeyi veya neriyi, destekleyenlere imzalatmak.
imza treni
* Antla
ma veya szle
melerde ilgili taraflar
n belgelere imza atmasve birbirlerini kutlamas
.
imza vermek
* imza atmak.
imzalama
*
mzalamak i
i.
imzalamak
* Bir yazveya belgeye imzas
nyazmak, imza atmak.
*
mza veya i
aretle eserin yazarveya yarat
c
solduunu belirtmek.
* Bir kimseye, hat
ra olarak sunulan esere imza atmak.
imzalan

*
mzalanmak i
i veya biimi.
imzalanma
*
mzalanmak i
i.
imzalanmak

*
mzalanmak i
i yap
lmak.
imzalatma
*
mzalatmak i
i.
imzalatmak
*
mza att
rmak.
imzalay

*
mzalamak i
i veya biimi.
imzal

imzas
z

*
mza edilmi
.
* (yaz
, eser iin) Yazarbelirtilmi
.
*
mza edilmemi
.
* Yazan belirtilmemi
.

imzaybasmak (veya akmak)


* imzalamak, imza etmek.
in
*
ndiyum'un k
saltmas
.
in

in
-in
-in

* Yaban hayvanlar
n
n kendilerine yuva edindikleri kovuk.
* Ma
ara.
*
nsan.
* Bkz. -
n / -in (I).
* \343 -
n / -in (II).

in cin
* olumsuz fiillerle birlikte "hi kimse, hibir canlvarl
k" anlam
na gelir.
in cin top oynamak (veya in cin yok)
* hibir canlvarl
k bulunmamak.
in gibi
-in hali

* dar ve karanl
k (yer).
* Bkz. tamlayan durumu.

in misin, cin misin


* genellikle masallarda "insan m
s
n, cin misin?" anlam
nda kullan
l
r.
inada binmek (veya bindirmek)
* Bkz. iinada binmek.
inadtutmak
* ok direnmek.
inad
na

* Terslik olsun diye.


* Gere
inin, istenilenin tersine.

inak
inak
inak
l
k

* Dogma.
* Dogmac
.
* Dogmac
l
k.

inaksal
* Dogmatik.
inal
inam
inan
itikat.

* Kendisine inan
lan kimse.
* Emanet, vedia.
*
nanmak i
i.
* Bir kimse veya
eyin doruluunu, bykln ve gcn sars
lmaz bir duygu ile benimseme, iman,

inan olmaz
* gvenilmez.
inan olsun
* bana inan, inan ki.
inanca
* Gvence.
inanc
l
k

* Temel gereklerin ak
lla kavranamayaca

n
, ancak inan yoluyla elde edilebilece
ini savunan
retilerin
genel ad
, imaniye, fideizm.
inan

inanl

* Bir d
nceye gnlden balbulunma.
* Tanr
'ya, bir dine inanma, iman, itikat.
* Birine duyulan gven, inanma duygusu.
*
nan
lan
ey, gr
, reti.
*
nancolan, imanl
, itikatl
, mutekit.

inanl
l
k
*
nanl
olma durumu.
inans
z

*
nancolmayan, imans
z, itikts
z.

inans
zl
k
*
nans
z olma durumu, imans
zl
k, itikats
zl
k.
inand
r
c
*
nand
ran, inand
rma zelli
i olan, mukni.
inand
r
c
l
k
*
nand
r
colma durumu.
inand
r
lma

*
nand
r
lmak i
i.
inand
r
lmak
*
nanmas
salanmak.
inand
rma
*
nand
rmak i
i.
inand
rmak
*
nanmas
nsalamak.
inan
lma

*
nan
lmak i
i.

inan
lmak
*
nanmak i
i yap
lmak.
inan
lmaz
*
nan
lmasok g veya imkns
z olan.
* Az rastlanan, ola
anst.
inan
rl
k

inan

inanl
inanma
inanmak

*
nan
labilir bir
eyin niteli
i.
*
nanma e
ilimi.
*
nanma.
*
nan
lan
ey.
*
nanolan, bir
eye btn varl

yla inanm
bulunan, imanl
, mmin, mutekit.
*
nanmak i
i.
* Bir
eyi do
ru olarak benimsemek.
* Birini do
ru szl olarak bilmek, gvenmek.
* Bir
eyin varl

n
, doruluunu kabul etmek.
* Sevecek, gvenecek ve ba
lanacak en yksek varl
k olarak bilmek, iman etmek.
* Kanarak aldanmak.

inanmazl
k
*
nanmaz olma durumu.
inans
z

*
nanolmayan, imans
z.

inans
zl
k
*
nans
z olma durumu, imans
zl
k.
inat

* Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim.


* Birine kar

kmak, kar
d
nce ileri srme.
*
nat
.

inat etmek
* direnmek, diretmek, ayak diremek.
inat

* Direngen, ayak direyici.

inat
l
k

*
natolma durumu, direngenlik.

inatla
ma
*
natla
mak i
i, dayat

ma.
inatla
mak
* Kar

l
klinat etmek.
*
nat etmek.
inayet
*
yilik, kayra, at
fet, ihsan, ltuf.
inayet etmek (veya eylemek)
* iyilik ve yard
m etmek, kay
rmak, ltfetmek.
inayet ola
* "Allah versin" sz gibi dilencileri savmak iin kullan
l
r.
inayette bulunmak
* inayet etmek.
ince
* Kendi cinsinden olanlara gre, dar ve uzun olan, kal
nl

az olan, kal
n kar

t
.
* Taneleri ufak, iri kar

t
.
* Kk ay
nt
larok olan, a

rzen gerektiren, kaba kar

t
.
* (s
v
lar iin) Ak

kanl
ok olan, yo
un ve koyu olmayan.
* D
nce, duygu veya davran
bak
m
ndan insan
n sevgi ve sayg
s
nkazanan, zarif, kaba kar

t
.
* (ses iin) Tiz, pes kar

t
.
* Hafif, gc az.
*
yiden iyiye, eni konu ayr
nt
l
.
-ince

* Bkz. -
nca / -ince.

ince a
r
* Verem.
ince ayr
m
* En kk ayr
nt
s
na kadar inme, alar, nans.
ince ba

rsak
* Sindirim borusunun mideden kal
n ba
rsaa kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi grevini yapan blm.
ince donanma
* Hafif gemilerden kurulmudonanma.
ince eleyip (veya e
irip) s
k dokumak
* bir
eyi en kk ayr
nt
lar
na kadar ara
t
rmak, gzden veya elden geirmek.
ince gl ya

* Su buharda

tmas
yla elde edilen soluk sarrenkli, gl kokulu bir s
v
.
ince hastal
k
* Bkz. ince hastal
k.
ince hastal
k
* Akcier veremi.
ince ince

* Belli belirsiz, pek belli etmeden, hafif hafif.

ince i

* Nak

.
* zenli ve hesapl
davran

ince kesim
* Kemikleri ince ve zay
f.
ince saz

* Trk mziinde keman, ney, tambur, kemene, ut, kanun, daire gibi alg
lardan ve okuyuculardan olu
an
fas
l yapan topluluk.
ince ses

* Titre
im say
sok olan ses; tiz ses.

ince s
va
* Kaba s
va zerine ince kum ve imento kar

m
yla yap
lan dzgn s
va.
ince tutkal
* Uygun s
v
larla ak
c
l

art
r
lm
s
v
tutkal.
ince nl

* Dilin ileriye srlmesiyle n damakta olu


an nl: e, i, , .

ince ya
* Yak
t olarak veya yalamada kullan
lan ak

kan nitelikteki mineral ya.


ince yap
l
* Narin, nazik, zay
f.
ince zar
incecik

* Beyni, omur ilii saran zarlar


n en altta olan
.
* ok ince.
*
nce bir biimde, ince olarak.

incecikten
* Belli belirsiz.
inceden

*
nce yap
l
.

inceden inceye
* Ayr
nt
lara inerek, nem vererek, titizlikle, titizce.
* Hafif, belirsiz, tiz olmayan bir sesle.
inceleme
*
ncelemek i
i, tetkik.
* Bir bilim veya sanat konusunu her ynyle genibiimde a
klayan eser veya yaz
ltetkik.
incelemeci
*
nceleme yapan kimse.
incelemek
* Bir i
i veya bir
eyi ele al
p zelliklerini, ayr
nt
lar
ninceden inceye, zenle anlamaya,
renmeye al

mak,
tetkik etmek.
inceleni
*
ncelenmek i
i veya biimi.
incelenme
*
ncelenmek i
i.

incelenmek
*
ncelemek i
i yap
lmak.
inceleti
*
nceletmek i
i veya biimi.
inceletme
*
nceletmek i
i.
inceletmek
*
ncelemek i
ini ba
kas
na yapt
rmak, birinin incelemesini sa
lamak.
inceleyici

incelik

inceli

*
nceleyen, ara
t
rma yapan (kimse), mdekkik.
* Bir
eyin zelliklerini anlamak amacta

yan bak

.
*
nce olma durumu.
*
nce davran
gsterme, zarafet, nezaket.
* Bir i
in herkese grlemeyen nitelikleri.
* Ayr
nt
.
*
ncelmek i
i veya biimi.

incelme
*
ncelmek i
i.
incelmek

inceltici

*
nce duruma gelmek.
* Davran

larincelik kazanmak, kibarla


mak.
* Zay
flamak.
* (s
viin) Koyu durumdan ak

kan duruma gelmek, ak

kanl
artmak.
* Boyalar
n yo
unluunu azaltmak, suland
rmak amac
yla kullan
lan kimyasal birle
imlerin genel ad
, tiner.

incelti
*
nceltmek i
i veya biimi.
inceltme

*
nceltmek i
i veya durumu.

inceltme i
areti
* Dzeltme i
areti.
inceltmek
*
nce duruma getirmek.
incerek
* Zay
fa yak
n, incecik.
inci
tanesi.

-inci

*
stiridye gibi bazkavk
ldeniz hayvanlar
n
n iersinde olu
an, de
erli, kk, sert, sedef renginde ss
* Yanl

sebebiyle gln olan sz veya cmle.


*
ncilerden olu
an tak
.
* Bkz. -nc
/ -nci.

inci bal

* Sazangillerden, pullar
ndan inci yap
lan kk bir bal
k (Alburnus alburnus).
inci ie
i
* Zambakgillerden, temren biimindeki yapraklararas
nda ince bir sap zerinde kk an biiminde beyaz
iekler aan bir ss bitkisi, mge (Convallaria).
inci gibi

* kk, temiz, gzel ve dzgn.

inci samak
* birbirinden gzel szler sylemek.
inci ta

* Feldspat cinsinden, suyu az ve eridi


i zaman inciye benzeyen taneleri olan yanardakaynaklcam.
incik

* Baca

n, diz kapa
ndan topua kadar olan blm.
* Bazblgelerde diz, ayak bile
i, bald
r veya kaval kemikleri de bu adla an
l
r.

incik boncuk
* Deersiz ufak tefek ss e
yas
.
incik kemii
* Diz kapa
ndan topu
a kadar olan kemik.

ncil
* Hz.
sa'ya indirildi
ine inan
lan kutsal kitap.
incinme
incinmek

incir

*
ncinmek i
i.
* arpma, s
k

ma, burkulma gibi etkenlerle vcudun bir yeri a


rverir duruma gelmek.
* Birinin herhangi bir davran

yznden znt duymak, gcenmek, k


r
lmak.
* Dutgillerden, as
l yurdu Akdeniz k
y
larolan, yapraklargenidilimli bir aa (Ficus carica).
* Bu aac
n etli, tatlyemi
i.

incir ekirde
ini doldurmamak
* ok az veya ok nemsiz.
incir ku
u
* Kuyruksallayangillerden, en ok incir ve ba
ka yemi
lerle beslendii iin zararlsay
lan ve avlan
lan kk
bir ku(Anthus trivialis).
incirlik

*
ncir yeti
tirilen alan, incir bahesi.
*
ncir aalarok olan yer.

incirsi meyve
* Gerek bir meyve olmayan, yumurtal
klardan de
il, ieklikten olu
an incire benzer meyve.
incitici
*
nciten, dokunakl
, gnl k
r
c(sz veya davran

).
incitilme

*
ncitilmek i
ine konu olma veya incitmek i
i yap
lma.

incitilmek
*
ncitmek i
i yap
lmak.

inciti
incitme

*
ncitmek i
i veya biimi.
*
ncitmek i
i.

incitmebeni
* Kanser.
incitmek
*
ncitmesine yol amak.
* Kt sz veya davran

la birini k
rmak, zmek.
incizap
* ekme, ekilme.
* Cazibeye tutulma, ilgi duyma.
in
* Uzunlu
u 2,540 cm olan
ngiliz uzunluk l birimi, parmak, pus.
-in
indeks

* Bkz. -n.
* Dizin.
* Bir geli
imi gsteren nicelikler veya de
erler aras
ndaki ili
ki.

indeterminist
* Belirlenmezci.
indeterminizm
* Belirlenmezcilik.
ind
* Herkese kabul edilebilecek bir temele ba
lanamay
p yaln
z bir ki
inin kendi kan
s
na dayanan.
indifa

* (yanardalarda) Pskrme.
* K
zam
k, k
z
l vb. hastal
klarda vcutta k
rm
zlekeler grlme.
* Bakald
rma, isyan etme, ayaklanma.

indifa etmek
* (yanarda) pskrmek.
indifa

indikatr
indinde

* (yanardaiin) Pskrten.
* Dkntl (hastal
k).
* Gsterge.
* (bir kimseye) Gre, yan
nda.

indirgeme
*
ndirgemek i
i, irca.
indirgemek
* Daha kolay ve yal
n duruma getirmek.
* Bir maddenin oksijenini alarak oksit zelli
ini yok etmek, irca etmek.
* Bir i
lemi daha k
sa veya daha yal
n bir biime sokmak, irca etmek.

indirgen

* Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha d


k bir oksitleme derecesine indirme zelli
i
olan (madde).
indirgenebilir
* Daha d
k bir oksitleme derecesine indirilebilen.
indirgeni
*
ndirgenmek i
i veya biimi.
indirgenlik
*
ndirgen olma durumu.
indirgenme
*
ndirgenmek i
i.
indirgenmek
*
ndirgemek i
i yap
lmak.
indirgeyici
*
ndirgemek i
ini yapan, yapabilecek zellikleri ta

yan (madde).
indirilme

*
ndirilmek i
i.

indirilmek
*
ndirmek i
i yap
lmak.
indirim

* Fiyatta yap
lan de
er d
rm, tenzilt, iskonto.

indirim yapmak
* fiyatta de
er d
rm yapmak, iskonto yapmak.
indirimli

* Fiyat
nda de
er d
rm yap
lm

, tenziltl
,
skontolu.

indirimli sat

lar
* Y
l
n belirli aylar
nda, belli bir sre iin, sanayi odalar
n
n onay
yla yap
lan deer d
rml sat

lar.
indiri
indirme

*
ndirmek i
i veya biimi.
*
ndirmek i
i.
*
ndirmek i
i.

indirme-bindirme
* Trafikte minibs, taksi vb. kk aralara yolcular
n indikleri veya bindikleri durak.
indirmek

indirtme

* Yksekten, sarp ve kt yerden veya yukar


dan a
a

ya inmesini salamak.
* Bir ta

t veya binek hayvan


ndan a
a

ya almak.
* Azaltmak, d
rmek.
* H
zla vurmak.
* Kapamak.
* (ya
mur, sis iin) Birdenbire bast
rmak.
* K
rmak, tahrip etmek.
*
ndirtmek i
i.

indirtmek
*
ndirmek i
ini yapt
rmak.
indis

* Bir harf zerine konulan i


aret.
* Bir harf, benzer fakat yine de dei
ik biimlerde iki veya daha ok kez kullan
lmak istendi
inde, harfin
stne veya alt
na eklenen ay
r
ci
aret.
* Bir kkn derecesini gstermek iin kk i
aretinin kollararas
na konulan say
.
individalist
* Bireyci.
individalizm
* Bireycilik.
indiyum

* Atom a
rl

114,8 olan, gmparlakl

nda, kur
undan daha kolay ezilen yumu
ak bir element.
K
saltmas
n.
indkle

*
ndkleme ak
melde etmeye yarayan ara.

indkleme
*
ndklemek i
i, endksiyon.
* Tme var
m, endksiyon.
indkleme ak
m
*
ndkleme yoluyla elde edilen elektrik ak
m
.
indkleme makinesi
*
ndklemeyle olu
an elektrik ak
mlar
n
reten makine.
indklemek
* Kapalbir devreyi,
iddeti her an de
i
en bir manyetik alan
n iine koyarak onun zerinde bir elektrik
ak
molu
turmak.
indksiyon
* Bkz.
ndkleme.

nebolu kt
* Karadeniz'de kereste ta

makta kullan
lan bir tr kk mavna.
ine

* Tekne.

negl kftesi
*
negl yresine zg bir tr kfte.
inek

* Di
i s

r.
* Aptal, bn.
* ok al

an renci.
*
bne.

inek ya
*
nek stnden yap
lan katya
.
ineki
* Stn ve st rnlerini satmak iin inek besleyen kimse.
inekilik

*
nek besleme i
i.
inekhane
*
neklerin bar
nd

yer.
inekleme

*
neklemek i
i.

ineklemek
* ok al

mak, ok al

arak renmek, haf


zlamak.
ineklik

inen
ineze

*
nek ah
r
.
* Bnlk.
* A

ral

maya ra
men anlayamama durumu.
* Bkz. ilen.
* Bkz. eneze.

infak
* Nafaka verip bir kimsenin geimini salama.
infaz

* (bir yarg
y
) Yerine getirme, uygulama.
* Birine szn geirme.

infaz etmek
* yarg
karar
nyerine getirmek, uygulamak.
infial

* Birine ierleme, gcenme, k


zg
nl
k duyma.
* Herhangi bir
eyden etkilenme.
* Edilgi.

infial uyand
rmak
* k
zg
nl
a yol amak, fke yaratmak.
infiale kap
lmak
* k
zg
nl
k, fke duymak.
infilk

* Gl bir biimde patlama.

infilk etmek
* patlamak.
* birdenbire
iddetle ortaya
kmak.
infinitezimal
* Sonsuz kk nicelikleri inceleyen (matematik kolu).
infirak
infirat

* Ayr
lma.
* Topluluktan ayrdurma.

infirat
* Yaln
zc
.

infirat
l
k
* Yaln
zc
l
k.
infisah

* Bozulma, yrrlkten
kma.
* Da
lma.
* Koku
ma.

infisah etmek
* yrrlkten
kmak; bozulmak.
* da

lmak.
* koku
mak.
informatik
* Bili
im.

ngiliz

*
ngiltere halk
ndan olan kimse.
*
ngiltere'ye veya
ngiliz halk
na zg olan (
ey).

ngiliz anahtar
* Somunlargev
etmeye veya s
k

t
rmaya yarayan ve eneleri paralel olarak a
l
p kapanan k
ska.

ngiliz ipi
* Bkz.
ngiliz sicimi.

ngiliz sicimi
* ok sa
lam, s
k bkml sicim.

ngiliz sicimi (veya ipi) ile as


lmak
* bir i
i ustas
na yapt
rmak.

ngiliz siyaseti
* Souk kanl
l
k ve kurnazl
kla bir i
i yapma veya yapt
rma.

ngiliz tuzu
*
srdrc olarak kullan
lan magnezyum slfat
.

ngilizce
* Hint-Avrupa dil ailesinden,
ngiltere'de, biraz farklbiimiyle A.B.D., Kanada, Avustralya ve
ngiliz
uygarl

n
benimsemiolan lkelerde kullan
lan dil.
* Bu dile zg olan.
ingin

* evresine gre alakta bulunan, mnhat.


* Solunum, sindirim gibi ayg
tlar
n veya bazorganlar
n iini rten ince zar
n iltihaplan
p s
vsalmas
,
duma

, nevazil, zkm, nezle.


inginlik

inha

*
ngin olma durumu.
* Gten d
me, ya
lanma, inhitat.
* Resm bir greve atama veya bir st a
ama iin yaz
lan yaz
.

inha etmek
* atamak iin neride bulunmak.
inhibitr
* Depolanan benzinlerde gazla
may
, yalama ya
lar
ndaki renk de
i
mesini, trbin yak
tlar
nda korozyonun
istenmeyen etkilerini nlemek veya geciktirmek gibi amalar iin kullan
lan, petrol rnlerinde do
al olarak bulunan
veya ok kk oranlarda sonradan kat
lan bir madde.

inhidam
inhill

* kme, y
k
lma.
* Da
lma, blnme, paralanma.
* (grev) A
lma.
* Ayr

ma, erime.

inhill etmek
* da

lmak.
* (grev) a
lmak.
inhimak
inhina

inhiraf

* Bir
eye a

rd
knlk gsterme, kap
lma.
* E
rilme, bklme.
* (birine) Bae
me, yumu
akl
k gsterme.
* Sapma, ba
ka bir tarafa meyletme.

inhiraf etmek
* sapmak.
inhisar
* Tekel.
* Tek ba

na sahip olma.
inhisar etmek
* yaln
z ...zerine olmak, yaln
z... iin olmak, ...-den d

ar
kmamak, bir
eyle s
n
rlanmak.
* verilmek, tan
nmak.
inhisara almak (veya inhisar
na almak)
* tekeline almak.
inhisarc
* Tekelci.
inhisarc
l
k
* Tekelcilik.
inhisar
nda olmak
* tekelinde olmak.
inhitat
* kme, gerileme, alalma.
* Gten d
me, inginlik, ya
lanma.
inhitat etmek
* kmek, gerilemek.
ini
inik

* Kay
n birader.
*
nmi
, indirilmi
.

inik deniz
* Gelgit s
ras
nda sular ekildiinde denizin durumu.

iniks

* (

k iin) Yans
ma, yans
.
* (ses iin) Yank
lama, yank
lanma, yank
.
* (piyasada) Tepki veya etki.

iniks etmek
* yans
mak.
* yank
lanmak.
inikat

inildeme

* Toplanma, birle
im.
* Anla
ma, kararla
t
rma.
*
nildemek i
i.

inildemek
*
nlemek.
inildetme

*
nildetmek i
i.

inildetmek
*
nlemesine sebep olmak.
inildeyi
*
nildeme i
i.
inileme
inilemek

*
nilemek i
i.
*
nlemek.

inilme
*
nilmek i
i.
inilmek
inilti
iniltili

*
nmek i
i yap
lmak.
*
nleme sesi.
*
nleme sesiyle ykl, inlemeli.

inim inim
* Srekli olarak inlemeyi anlat
r.
inim inim inlemek
* srekli olarak inlemek.
* ok s
k
nt
da olmak.
inim inim inletmek
* birini byk s
k
nt
ya sokmak.
inisiyatif

* ncecilik, stnlk.
* Gerekli kararlaralmaybilen ki
inin niteli
i.

inisiyatifi ele almak (veya geirmek)


* ncelie, stnle sahip olmak.

inisiyatifini kullanmak
* gerekli kararlar
ncelikle almak.
inisyal
ini

*
lk sat
r
n ilk harfinin byk puntoda ve ssl yaz
larla dizilme i
lemi.
*
nmek i
i veya biimi.
* Yukar
dan a
a

ya gittike alalan eimli yer, yokukar

t
.
* Gerileyi
, k
.
* Araljimnastikte, atlayarak veya h
zlanarak aratan ayr
lma durumu.

inia
a

*
ni
te a
a
ya do
ru.
ini
k

* Engebeli olan.
iniyoku
* Hem ini
i hem
k

olan.
ini
li
*
ni
i olan, bay
r a
a
.
ini
li
k

l
* Hem ini
i hem
k

olan (yol).
ini
li yoku
lu
*
ni
li
k

l
.
inkr

* Yapt

n
, syledi
ini, tan
k oldu
unu saklama, gizleme, yads
ma.

inkr etmek (veya inkrdan gelmek)


* yapt

bir i
i, syledii sz veya tan
k olduu bir
eyi yapmad

n
, bilmediini, grmediini sylemek,
yapt

n
saklamak, yads
mak.
inkrc
*
nkr eden kimse.
inkrc
l
k
*
nkrcolma durumu.
ink
baz

* Toplanma, bzlme.
* S
k
nt
, keder.
* Peklik, kab
zl
k.

ink
bazl
k
*
nkibaz olma durumu.
ink
lp

* Bir durumdan ba
ka bir duruma gei
, dn
m.

ink
lp etmek
* (bir durumdan ba
ka bir duruma) dn
mek.
ink
lp
*
nk
lp yanl
s
veya ink
lp yapan (kimse).
ink
lp
l
k

*
nk
lp
olma durumu.
ink
raz
* Batma, da
lma, k
, yok olma, son bulma.
ink
raz bulmak
* batmak, kmek, da

lmak, yok olmak, son bulmak.


ink
raza u
ramak
* batmak, da

lmak, kmek, yok olmak.


ink
sam

ink
ta

* Blnme, taksim edilme.


* Paralanma.
* Kesilme, kesinti.

ink
taa uramak
* kesilmek.
ink
yat

* Boyun eme, uyma.

ink
yat etmek
* boyun e
mek.
inkisar

* K
r
lma.
* Gcenme, gnl k
r
lma.
*
lenme, ilen.

inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak)


* ilenmek.
inkisar
tutmak
* ilenci gerekle
mek.
inkisar
hayal
* Beklediini, umdu
unu bulamamaktan do
an dk
r
kl

, hayal k
r
kl

.
inki
af

* Geli
me, geli
im.
* A

a
kma.
* A
n
m.

inki
af etmek
* geli
mek.
inki
af ettirmek
* geli
tirmek.
inleme
inlemek

inletme

*
nlemek i
i.
* Ac
, znt belirten kesik sesler
karmak.
* Gr, u
ultulu, yank
lses
karmak.
*
nletmek i
i.

inletmek

inleyi
inme

*
nlemesine yol amak.
* ok eziyet vermek, eziyet ektirmek.
*
nlemek i
i veya biimi.
*
nmek i
i.
* Vcudun bir blmnde hareket ve hissetmenin kalkmas
, fel, nzul.

inme inmek
* (vcudun bir yerinde) hareket ve hissetme kalmamak, fel gelmek.
inmek
* Yukar
dan a
a

ya doru gelmek,
kmak kar

t
.
* Bir ta

t veya binek hayvan


ndan yere basmak.
* Da, tepe gibi yksek bir yerden gelmek.
* (bir yerden ba
ka bir yere) Gitmek, varmak.
* Konaklamak.
* Alal
p eski durumuna dnmek.
* Fiyat
d
rmek.
* Deeri d
mek.
* Vurmak.
* Y
k
lmak.
*
nme gelmek.
* Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak.
* Uzamak, ula
mak.
* Amak.
* Say
sazalmak.
inmeli

* Bir taraf
nda inme bulunan, mefl.

inorganik
* Cans
z olan.
* Organik olmayan, anorganik.
* Hcrelerin cans
z blmleri.
* Organlardaki bozukluktan ileri gelmeyen hastal
k.
inorganik kimya
* Canl
lar
n d

nda, yer kabuunu olu


turan, btn kimyasal maddeleri inceleyen kimya dal
.
insaf

* Merhamete, vicdana veya mant

a dayanan adalet.
* "Ac
, d
n" anlam
nda kullan
l
r.

insaf etmek
* ac
mak, hakk
ntan
mak.
insafa gelmek
* ac
mas
z ve haks
z tutumdan vazgemek.
insaf
na kalm

* (bir
eyin) bir kimsenin doruluuna, adaletine ve isteine ba
l
oldu
unu belirtir.
insafl
insafl
l
k

*
nsafolan, ac
yarak, hakk
nvererek davranan, vicdanl
, imanl
.
*
nsaflolma durumu.

insafs
z

*
nsafolmayan, vicdans
z, imans
z.

insafs
zca
*
nsafs
z bir biimde, gaddarca.
insafs
zl
k
*
nsafs
z olma durumu, insafs
zca davranma, vicdans
zl
k.
insafs
zl
k etmek
* ac
mamak, insafs
zca, vicdans
zca davranmak.
insan

* Memelilerden, iki eli olan, iki ayak zerinde dola


an, szle anla
an, ak
l ve d
nme yetenei olan en
geli
micanl
.
* Bu trden olan canl
.
* Huy ve ahlk ynnden stn nitelikli (kimse).
* Belirsiz zamir gibi de kullan
l
r.
insan aya
de
memi(veya basmam

)
* iine insan girmemi
, iinde insan olmayan.
insan biimcilik
*
nsan
n niteliklerinin ba
ka bir varl

a, zellikle Tanr
'ya aktar
lmas
, antropomorfizm.
insan bilimci
* Antropolog.
insan bilimi
* Antropoloji.
insan bilimsel
* Antropolojik.
insan corafyas
* Be
er co
rafya.
insan eli dememi(veya dokunmam

)
* bak
ms
z kalm
yer.
insan eti yemek
* birini eki
tirmek.
insan evld
*
yi insan, iyi kimse.
insan gibi
* insanlara yara

r biimde.
insan gnlnn art

nsyler
* insanlar
aka yaparken ilerinden geeni yans
t
rlar.
insan hli
* Olabilir, hokar

lamak gerekir.
insan iine
kmak
* toplum iine kar

mak, ba
kalar
yla ili
ki kurmak.
insan konu
a konu
a, hayvan kokla
a kokla
a
* insanlar konu
arak birbirlerini daha iyi anlarlar.
insan kurusu

* ok zay
f.
insan kumisali
* uzaka bir yere gidildiinde sylenir.
insan msveddesi
* Bir insanda bulunmasgerekli niteliklerden yoksun olan.
insan sarraf
* Bkz. adam sarraf
.
insanba
l
*
nsan kafal
, androsefal.
insanca
*
nsana yak

r biimde, insan.
*
nsan bak
m
ndan.
insanc
*
nsanc
l.
insanc
l

*
nsan seven.
*
nsanla ilgili.
*
nsana de
er veren.
*
nsanc
l
k yanl
s
olan, hmanist.

insanc
l
k
* Eski Yunan ve Ltin kltrn en yksek kltr rne
i olarak alan ve Orta a
n skolstik d
n
ne
kar
XlV.yzy
lda do
an felsefe, bilim ve sanat gr
, hmanizm, humanizma.
*
nsanl
k sevgisini, insan ululu
unu en yce ama ve olgunluk sayan reti, hmanizm, humanizma.
insanc
lla
ma
*
nsanc
lla
mak i
i.
insanc
lla
mak
*
nsanc
l duruma gelmek.
insangiller
* Fosil hlinde ya
ayan insankapsayan familya.
insan
ms
lar
*
nsana benzer yarat
klar, insans
lar, antropoitler.
insan
n ad
kaca

na can
ks
n
* hakl
veya haks
z yere adbir defal
k ktye
ktm
, ondan sonra yapt
klar
hep o gzle de
erlendirilir.
insan

*
nsana, insanl
a yak

an, insanca.

insaniincilik
*
nsanevrenin merkezi sayan, btn br yarat
klar
n insan iin yarat
lm
olduklar
nsyleyen din
nitelikli reti, antroposantrizm.
insaniyet
*
nsanl
k.
insaniyet nam
na
* insanl
a yak

r duygulara uyarak.
insaniyetli
*
nsanl
olan, insan, mrvvetli.

insaniyetsiz
*
nsanl
olmayan, mrvvetsiz.
insaniyetsizlik
*
nsaniyetsiz olma durumu.
insanla
ma
*
nsanlar
maymunlardan ay
ran evrim srelerinin hepsi.
insanla
mak
*
nsanca davranma zelli
i kazanmak, insana yara

r biimde davranmak.
insanl
k

* Btn insanlariine alan varl


k.
*
nsaninsan yapan, insan
n do
as
nolu
turan niteliklerin hepsi.
*
nsan
n de
erini, sayg
nl

nveren z, insana yara

r ya
ama ve d
nme ilkesi.
*
nsansevme, insan sevgisi, insanc
l olma.

insanl
k etmek
* insana yara

r biimde davranmak.
insanl
k hli
* Olabilir, hokar

lamak gerekir, insan hli.


insanl
ktan
kmak
* ok zay
flam
olmak.
* insana zg niteliklerini yitirmek.
insano
lu
*
nsan, demo
lu.
insano
lu ist emmi
* insanlardan tam bir doruluk beklenmez.
insans

*
nsana benzeyen, insan
and
ran, antropoit.

insans
lar
* Maymunlarve insangilleri iine alan maymunlar alt tak
m
, insan
ms
lar, antropoitler.
insanst
*
nsan gcn ve yeteneklerini a
an, fevkalbe
er.
insektaryum
* Bilimsel amalarla bcek inceleme, saklama, koruma yeri.
insicam

* Dzgnlk, tutarl
k, ba
da

m.
* Tutarl
k.

insicaml
* Dzgn, tutarl
.
insicaml
l
k
* Tutarl
l
k.
insicams
z
* Birbirini tutmayan, tutars
z.
insicams
zl
k
*
nsicams
z olma durumu.

insiraf
insiraf
insiyak

* Bkn.
* Bklgen (dil).
*
gd, sevk
tabi.

insiyak
*
gdl, sevk
tabi.
instant coffee
* Bkz. haz
r kahve.
in
a

* Yapkurma, yap
yapma, kurma.
* (dz yaz
,
iir) Kaleme alma, yaz
ya dkme.
* Dz yaz
, nesir.

in
a etmek
* kurmak, yapmak.
in
aat

* Yap
, yapi
leri.
* Yapmak i
i, yap
m.

in
aat ivisi
* ap2-7 mm, boyu 4-20 cm aras
nda de
i
en, ba
lve tepesi t
rt
ll
ivi.
in
aat

* Yapi
lerini yneten teknik grevli.
* Yapustas
.

in
aat
l
k
*
n
aat i
leriyle ura
ma.
in
allah
* Allah "Tanrdilerse" anlam
nda dilek anlat
r.
in
allahla ma
allahla
* aba harcamadan, tevekklle.
in
at

* iir okuma,
iir syleme.
* Bir
iiri, bir edebiyat eserini topluluk nnde, yksek sesle ve gerekti
i biimde okuma.

in
at etmek
* bir
iiri, bir edebiyat eserini yksek sesle okumak.
in
irah

*
a
lmas
, gnl a
lmas
, ferahl
k.

in
irah bulmak
* i a
lmak, ferahlamak.
inta

* Bir i
i sonuland
rma, sona erdirme, bitirme.

inta etmek
* sonuland
rmak, bitirmek.

intak

intan

intan
intaniye

* Konu
turma syletme.
* Ki
ile
tirilen varl
klara, hayal yarat
klara sz syletme sanat
, dillendirme.
* Mikroptan ileri gelen hastal
k.
* Koku
ma, kt kokma.
* Mikropla olu
an, mikroplu.
* Mikropla bula
an hastal
klar.

intaniyeci
* Mikroplu hastal
klar doktoru, uzman
.
integral
* Paralardan olu
mubtn.
* Trevi bilinen fonksiyon.
integral denklemi
* Bir de
i
kenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulundu
u belirli integrali birbirine ba
layan
denklem.
integral hesaplar
* Sonsuz integrallerin bulunmasve onlar
n uygulanmasile ilgili yntemleri kullanan matematik dal
.
integrasyon
* Bilinen bir diferansiyelin denklemini zme i
lemi.
* Bir diferansiyel denklemi zme i
lemi.
integre
intelekt

* Entegre.
* Entelekt.

intelektalizm
* Entelektalizm.
interferometre
* Giri
imler.
interferometri
* Giri
im lme.
interferon
* Hcrelerin virslere kar
olu
turduklar
zel savunma maddesi.
interkinez
* ekirde
in iki blnme devresi aras
ndaki dinlenme durumu.
interkoneksiyon
* Birok elektrik
ebekesi aras
nda balantkurma.
intermezzo
* Serbest bir biimde yaz
lm
olan ve kendi kendine bir btn olu
turan mzik eseri.
-inti

* Bkz. -
nt
/ -nti.

intiba
intibah
intibak

*
zlenim.
* Uyanma, uyan

.
* evreye veya bir duruma uyma.
*
ki
eyin llerinin birbirini tutmas
.

intibak etmek
* uymak, al

mak.
intibaks
z
* Ya
ad

evreye veya duruma uymakta glk eken.


intibaks
zl
k
* evreye uymama durumu.
intifa

* Yararlanma, faydalanma.

intifa hakk
* Ba
kas
na ait bir maldan yararlanma, ba
kas
na ait bir malkullanma hakk
.
intiha
* Son, sona erme, sonu gelme.
intihabat
intihal
intihap

* Seimler.
* A

rma.
* Seim, seme.

intihar
* Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal sebeplerin etkisi ile kendi hayat
na son vermesi.
* Hayat
n
tehlikeye d
recek a

r
davran
veya i
.
intihar etmek
* kendini ldrmek.
intikal

* Bir yerden ba
ka bir yere geme, gei
.
* Anlama, kavrama.
* Miras olarak babadan o
ula kalma.

intikal etmek
* yer de
i
tirmek.
* anlamak, kavramak.
* miras olarak babadan oula kalmak.
intikam

* .

intikam almak
* almak.
intikamc

* almaya al

an.
intisap
* Ba
lanma.
* Girme.
* Kap
lanma.
intisap etmek
* ba
lanmak.
* girmek.
* kap
lanmak.
inti
ar

* Yay
lma.
* (gazete, dergi)
kma, yay
mlanma.

inti
ar etmek
* yay
lmak, da

lmak.
* yay
mlanmak.
intizam

* Dzenli, dzgn olma.

intizaml
* Dzgn, dzenli.
intizams
z
* Dzensiz, dzeni olmayan, kar

k.
intizams
zl
k
* Dzensiz olma durumu, dzensizlik, kar

kl
k.
intizar

* Bekleme, gzleme.
*
lenme, beddua, inkisar.

intizar etmek
* beklemek, gzlemek.
* iIenmek, beddua etmek.
inzal
inzibat

inzibat

*
ndirme, indirilme.
* S
kdzen.
* Silhlkuvvetlerde, ordudaki dzeni sa
lamak amac
yla grevlendirilmier.
* S
kdzeni sa
lay
c
, dzene ba
lay
c
, insan davran

lar
ns
n
rlay
c
, dzenleyici, bask
alt
na al
c
.

inzibats
z
* S
kdzeni olmayan, dzensiz, ba

bo
.
inzimam

* Kat
lma, ulanma, eklenme.

inzimam etmek
* kat
lmamak, eklenmek, ulanmak.
inziva

* Toplum hayat
ndan ka
p tek ba

na ya
ama.
* D
dnyayla btn balar
nkeserek Tanr
yla birle
ebilmek iin insan
n kendi iine kapanmas
.

inzivaya ekilmek
* toplumdan ka
p, hibir
eyle ilgilenmeyerek tek ba

na ya
amak.
ip

-ip

* Dokuma maddelerinin bklmliflerinden yap


lan ba.
* (bazblgelerde)
plik.
* Asarak ldrme cezas
.
* Bkz. -
p / -ip.

ip atlamak
* ipin iki ucunun tutularak evrilmesiyle, ipe aya
nve ba

ndedirmeden z
plamak.
ip cambaz
*
ki direk aras
nda, yksekte gerilmiip zerinde gsteriler yapan cambaz.
ip merdiven
*
pten rlm
, o
unlukla gemilerde kullan
lan merdiven.
ip takmak
* birinin ktl iin al

mak.
ip torba

* Pazar filesi.

ip torbal
* Elinde pazar filesi olan.
ipi
*
p reten, yapan veya satan kimse.
ipik
ipilik

* Bitkilerin erkek organlar


nda ba

iee balayan ince sap.


*
pinin i
i veya mesle
i.

ipe ekmek
* asarak ldrmek.
ipe dizmek
* boncuk gibi
eyleri iplie geirmek.
ipe gelesice
* "as
larak l" anlam
nda bir ilenme.
ipe gitmek
* lme gitmek.
ipe sapa gelmeyen (veya gelmez)
* akla yak
n olmayan veya birbirini tutmayan.
ipe un sermek
* geersiz birtak
m sebepler ileri srerek istenilen i
i yapmaktan ka
nmak.
ipek

*
pek bce
i kozalarzlerek
kar
lan ve dokumac
l
kta kullan
lan ok ince, esnek ve parlak tel.
* Bu telden yap
lm

ipek aac

* Ekvatoral blgelerde yeti


en, kerestesi ipek grn
nde, sarpar
lt
l
, de
erli bir mobilya aac
.
ipek bce
i
* Kanatlar
pullu bcekler s
n
f
ndan, rd
kozalardan ipek elde edilen, dut yapra
ile beslenen bir cins
kelebe
in t
rt
l(Bombyx mori).
ipek bce
i kelebei
* T
rt
llar
n
n rd
kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad.
ipek bcekilii
*
pek iplii veya ipek bce
i yumurtaselde etmek amac
yla ipek bce
i yeti
tirmek ve koza elde etmek i
i.
ipek ie
i
* Semizotugillerden, gzel iek aan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora).
ipek gibi

* ok ince, parlak ve yumu


ak.
* gzel, iyi huylu.

ipek mat
* Cil veya vernikle a
a zerinde olu
turulan, ipei and
ran yarparlak grn
.
ipeka
* Alt
n kk.
ipeki
ipekilik
ipekhane

*
pek bce
i yeti
tiren veya ipek satan kimse.
*
pek bce
i yeti
tirme veya ipek al
p satma i
i.
* Kozalar
n, ipek ilesi durumuna getirilmesi iin i
lendi
i yer.

ipekli
*
pekten yap
lm
veya iinde ipek bulunan (kuma
).
ipham

* Belirsizlik, kapal
l
k.
* Etkisini art
rmak iin anlam
n bilerek, isteyerek kapalb
rak
lmas
.

ipi (birinin) eline gemek


* ynetimi ba
kas
n
n eline gemek, kontrol ba
kas
n
n elinde bulunmak.
ipi zmek
* ilgisini kesmek.
ipi rk

* Gvenilmez (kimse).

ipi k
r
k
* Serseri, sorumsuz.
ipi k
rmak
* savu
up gitmek.
ipi koparmak
* ba
lbulunduu kurulu
la veya yak
nl

bulunan ki
i ile ili
kisini kesmek.
ipi sapyok
* birbirini tutmaz, yersiz, anlams
z.

ipil ipil
ipileme

* Parlak bir

kla yanarak, bir snp bir parlayarak.


*
pilemek i
i.

ipilemek
* Az

kla yanmak.
ipilti

* Hafif esinti.

ipin ucunu ka
rmak
* ynetimde veya bir
eyi kullanmada gereken ly yitirmek.
ipince

* ok ince, incecik.

ipini ekmek
* birini ll davranmaya zorlamak.
ipini k
rmak
* azmak, ele avuca s
maz bir durum almak.
ipini koparan
* ba

bokalan.
ipipullah

* Kimsesi, malmlk olmayan kimse.

ipipullah, sivri klh (kalmak)


* yaln
z, kimsesiz, hibir
eysiz (kalmak).
ipiyle kuyuya inilmez
* kendisine gvenilmez.
ipka

* Yerinde, nceki durumunda b


rakma.
* S
n
fta b
rakma.

ipka etmek
* yerinde b
rakmak, kald
rmamak, de
i
tirmemek.
ipka kalmak
* s
n
f gememek.
iple ekmek
* sab
rs
zl
kla beklemek.
iplemek

* Sayggstermek, de
er vermek.

iplememek
* sayggstermemek, de
er vermemek, nem vermemek, ald
r
etmemek.
ipleri birinin elinde olmak
* o i
i el alt
ndan ynetmek.
iplicik
* S

rlar
n soluk borular
na yerle
en ve ara konak
s
z bula
an, en ok 8 cm uzunluunda akcier k
l kurdu
(Dictyocaulus viviparus).

iplii pazara
kmak
* kt nitelik ve sular
ortaya
kmak.
iplik

* Pamuk, keten, yn, ipek, naylon vb.dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri.
* Bu liflerin birlikte bklmve ekilmidurumu.
* Fasulye gibi sebzelerin veya bazmeyvelerin lifi.

iplik ekmek
* kuma
tan iplik
karmak.
* iplik e
irmek.
iplik iplik

* Tel tel.
* Yol yol.

iplik kurdu
*
psiler s
n
f
na ba
ltrlerden her biri.
iplik solucanlar
*
psiler.
ipliki
*
plik yapan veya satan kimse.
iplikilik

iplikhane

* Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek iin yap


lan i
lemlerin btn.
*
plik satma i
i.
* Ham bitki liflerinin iplik yap
ld
yer.

ipliklenme
*
pliklenmek i
i.
ipliklenmek
* Tel tel olmak, lif lif olmak.
ipliksi
*
pli
e benzer.
ipnotize

*
pnotizma yoluyla uyutulmu
, etki alt
nda kalm

ipnotize etmek
* ipnotizma yoluyla birini uyutmak.
ipnotize olmak
* ipnotizma yoluyla etki alt
nda kalmak; yaruykulu duruma gelmek.
ipnotizma
* Szle, bak

la, telkin yoluyla sa


lanan bir tr uyku.
ipnotizmac
*
pnotizma ile ura
an kimse.
ipnotizmal
*
pnotizma edilmi(kimse).
ipnoz

* Szle, bak

la telkin yap
larak sa
lanan bir e
it uyku durumu, hipnoz.

ipotek

* Bir gayrimenkuln bir borca kar

teminat olu
turmas
ngerektiren ve ayn bir hak mahiyetinde olan
gayrimenkul rehin, tutu, rehin.
ipotek etmek
* rehinde b
rakmak, rehine koymak.
ipotekli

* Rehinde bulunan, rehine konulmu


.

ipotetik
* Varsay
ma dayanan, faraz.
ipotez
ipsi

* Bkz. hipotez.
*
p veya iplik biiminde olan.

ipsi solucanlar
* Solucanlar
n, o
u insan ve hayvanlarda asalak olarak ya
ayan, ince uzun vcutlu bir s
n
f
.
ipsiler
*
psi solucanlar
n bir dal
, iplik solucanlar.
ipsiz

*
pi olmayan.
* Haylaz, serseri, hayta.

ipsiz saps
z
* Birbirini tutmaz, yersiz ve anlams
z.
* Serseri, hayta.
iptal

* Yararl
ktan, kullan

tan kald
rma, silme, bozma.
* Herhangi bir hkmn geersiz olduunu gerekeleri ile gstererek rtme.

iptal etmek
* kullan

tan kald
rmak; bozmak.
* hkmsz b
rakmak, rtmek.
ipten kaz
ktan kurtulmu
* her trl ktl yapacak yarad
l

ta olan (kimse).
ipten ku
ak ku
anmak
* yoksul d
mek.
iptida

iptida

* Ba
lang
.
* Bir i
e ba
lama.
* (i'ptida:) nceleri, en nce, ilk nce.
*
lkel.
*
lkokul.

iptida mektep
*
lkokul.
iptidalik

*
ptida olma durumu.

iptidalar
* nceleri.
iptil

* D
knlk, tiryakilik.

iptizal
* Baya

la
ma, ayaa d
me.
* Bir
eyi srekli olarak kullanma.
ipucu
* Aran
lan geree ula
t
rabilecek iz.
ipucu vermek
* aran
lan gere
e ula
t
rabilecek
eyle ilgili, onu bulmaya yarayan bilgi vermek.
ir
-ir

*
ridyum'un k
saltmas
.
* Bkz. -
r / -ir.

irade
*
stek, dilek.
* Buyruk.
* Bir
eyi yap
p yapmamaya karar verme gc.
*
sten.
irade beyan
* Bir sonuca ynelmiirade a
klamas
.
irade d

*
radesiz.
irade kayb
* Bkz. irade yitimi.
irade yitimi
* Karar verme, dikkat, istekli k
m
ldama gibi zihin veya beden etkinliine ili
kin i
leri yapamamaktan do
an
sinir yorgunlu
unda grlen bir belirti, abuli, isten yitimi.
iradeci
iradecilik
iradeli

*
rade yanl
s
.
*
stenilik.
*
radeye dayanan, irad.

iradesiz
*
rade d

, gayriirad.
iradesizlik
*
radesiz olma durumu, istensizlik.
irad
mesel
* Bir d
nceyi ataszleri, zdeyivb. ile glendirme.
irad

*
radeli, istenli.

iradiye

ranist

* Bkz.
stenilik.
*
ran dili ve kltr ile ura
an kimse.

ranistik
*
ran dili ve kltr ara
t
rmalar
.

ranl
irap

*
ran halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
* Dzgn konu
ma.

irapta mahalli yok


* hibir deeri ve nemi yok.
irat
* Gelir.
* Gelir getiren mlk.
* Syleme.
irat etmek
* sylemek.
irca
* Eski biimine sokma, evirme.
* Dndrme.
*
ndirgeme.
irca etmek
* eski biime sokmak, evirmek, dndrmek.
* indirgemek.
irdeleme

*
rdelemek i
i.

irdelemek
* Bir konunun incelenmesi ve ele
tirilmesi gereken btn ynlerini birer birer incelemek, ara
t
rmak, tetkik
ve tetebbu etmek, mtala etmek.
irfan
* Bilme, anlama, sezme, kltr.
* Geree ula
t
r
cgl sezi
, var

, var

l
l
k.
iri
* Ola
andan daha hacimli, ola
ana
an bykl olan.
iri iri
iri k
y
m

iri lf
iri yar

* byk, ok iri.
*
ri k
y
lm

.
*
ri yap
l
, gvdeli.
* Abart
lsz.
*
ri yap
l
.

iriba
irice

* Kuyruksuz kurbaan
n yumurtadan yeni
km
kurtu
u.
*
riye yak
n, biraz iri (kimse veya
ey).

iridyum
* Atom a
rl

193,1 atom numaras77, younlu


u 22,4 olan ve pltin filizlerinde bulunan deerli bir
element. K
saltmas
r.
irile
me
*
rile
mek i
i.
* Bazorganlar
n hastal
k sonucunda ola
an d

bymesi durumu.
irile
mek
*
ri bir duruma gelmek.
irili ufakl
* Byk kk kar

k.
irilik

*
ri olma durumu.

irin

* Organizman
n herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda lmhcre art
klar
ndan ve bozulmuak
yuvarlardan olu
an, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sar
mt
rak renkte koyuca s
v
, cerahat.
irinlenme
*
rinlenmek i
i, iltihaplanma, cerahatlenme.
irinlenmek
*
rin olu
mak, iltihaplanmak, cerahatlenmek.
irinli
irinti

iris
ssen.
iri
irkili

*
rin toplam

, cerahatli.
* Elek ve kalbur zerinde kalan iri taneler.
* Hayvanlar
n be
enmeyerek yemedikleri iri saman.
* Saydam tabaka ile gz mercei aras
nda bulunan, ince, kas
labilen bir zardan olu
an, gzn renkli blm,

* Ar

.
*
rkilmek i
i veya biimi.

irkilme
*
rkilmek i
i.
irkilmek

* rkerek geri ekilir gibi olmak veya


a

r
p duraklamak.
* (vcudun bir yeri) D

ar
dan gelen bir uyar
c
n
n etkisiyle kanlan
p
i
mek, taharretmek.
* (akan bir
ey) Bir engel kar

s
nda duraklay
p birikmek.

irkiltici
*
rkilmeye sebep olan.
irkiltme

*
rkiltmek i
i veya durumu.
irkiltmek
*
rkilmesine sebep olmak.
irkinti

* Su birikintisi.
* rperme, tiksinti.
* Korku, ekinme.

irkme
*
rkmek i
i veya durumu.
irkmek

* Birikmek.
* Biriktirmek, toplamak.
* Tiksinmek.

rlandal
*
rlanda halk
ndan olan (kimse).
irmik

* Sert budaydan elde edilen, taneleri iri, gltence zengin un.

irmik helvas
*
rmik, am f
st

, yave
eker kar

m
yla haz
rlanan bir tatltr.
ironi

* Dolaylve alaylanlat
m, mizah.

irrasyonalizm
* Hayatta ve bilgilerde ak
l d

gelere tek yanlolarak a

rl
k veren sevgi, duygu ve i gdleri, bilginin
kaynasayan gr
, ak
l d

c
l
k.
irrasyonel
* Ak
l d

, gayriakl, us d

.
irrealist

* Gerek d

irredantizm
* Dil, gelenek, grenek ve e
itli kltr deerleri bak
m
ndan bir birlik gsterdii hlde ana yurt d

nda
kalm
halk
n ya
ad

topraklarana yurt s
n
rlar
iine almak d
ncesi.
irs
irsal

* Kal
t
m, soya ekim.
* Gnderme, yollama.

irsalt
* Gnderilen
eyler, gnderiler.
irsaliye
irsen
irs

* Bir yere gnderilen e


yan
n listesi, gnderme belgesi.
* Kal
t
m yoluyla.
* Kal
t
mla geen, soydan kalma, soydan geme, kal
tsal.

irsiyet
ir
at

* Soya ekim, kal


t
m, veraset.
* Doru yolu gsterme, uyarma.

ir
at etmek
* do
ru yolu gstermek, uyarmak.
irtibat

* Ba
lant
, ba
lolma.

irtibat kurmak
* ba
lantsa
lamak.
irtica

* Gericilik.

irtica
* Gericilikle ilgili gerici (davran

, tutum).
irtical
irticalen
irtifa

irtifak

* Bir manzumeyi veya sz birdenbire d


nmeden, iine do
duu gibi syleme, do
a.
*
ine dodu
u gibi syleyerek, do
atan.
* Ykseklik.
* Ykselti.
* Dayanma.

irtifak hakk
* Ba
kas
n
n arsa, yol, bahe gibi ta

nmaz bir mal


ndan belirli bir yolda yararlanma hakk
.
irtihal

* (br dnyaya) Gme, lme.

irtihal etmek
* lmek.
irtikp

irtisam

irti
a
is

isabet

* (kt i
) Yapma, ktlk etme.
* Yiyicilik, r
vet alma.
* Yalan syleme, hile yapma.
* Resmi
kma, resmi izilme.
*
z d
m.
* R
vet alma, r
vet yeme.
* Duman
n de
di
i yerde b
rakt

kara leke.
* Srme.
* (bir yne do
ru at
lan
ey iin) Hedefe varma, hedefi vurma.
* (piyango vb.) ans oyunlar
nda, kazanma,
kma, vurma.

* (neri, d
nce, sz iin) Yerinde olma, yan
lmazl
k.
* Gzel rastlant
.
* "ok gzel", "iyi oldu!" gibi anlamlarda kullan
l
r.
isabet almak
* vurulmak, yaralanmak.
isabet etmek
* ni
an al
nan yere demek, rastlamak.
*
kmak.
* yerinde igrmolmak.
isabet oldu
* yerinde, tam iste
e uygun.
isabetli

* Yerine d
m
, yerinde, uygun.

isabetsiz
* Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz.
isaf
isal
isale

* (bir dilei, iste


i) Yerine getirme.
* Ula
t
rma.
* Ak
tma.

is'at
* Kutlama.
is'at etmek
* kutlamak.

sa'ykstrd, Muhammed'i memnun edemedi


* iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi.
ise
ise tutmak
* dumana tutup karartmak.

sev

sevlik

* Hz.
sa' n
n yayd
dinden olan, Hristiyan.
* Hristiyanl
k.

isfendan
* Akaaa.
* Akaaatan yap
lm
olan.
isfenks
* Bkz. Sfenks.
ishak ku
u
* Batakl
k bayku
u.
ishal

* Srgn, i srme, trk, amel.

ishal olmak
* amel olmak, srgn olmak.
ishalli
isilik

*
shali olan.
* Terlemekten veya s
caktan vcutta meydana gelen kk pembe kabart
lar,
s
rg
n.

isim
* Ad.
* Ki
i, insan.
* Canlve cans
z varl
klar
, duygu ve d
nceleri, e
itli durumlarbildiren kelime.
isim cmlesi
* Yklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cmle.
isim ekimi
*
simlere iyelik eklerinin getirilmesi.
isim durumu
*
sim hli.
isim gvdesi
*
sim ve fiil kklerinden yap
m ekleriyle tretilen ve isim olarak kullan
lan gvde.
isim hakk
* Bir ticarethanenin veya mal
n ad
nkullanma kar

nda talep edilen hak, patent hakk


.
isim hli
* Ba
ka bir kelime ile ilgi kurmak iin, ismin yal
n olarak veya ek olarak girdi
i durum.
isim koymak
* ad koymak, tesmiye etmek.
isim kk
* Bir ismin eklerine blnemeyen anlamlen kk para.
isim taban
*
sim kk ve gvdelerinin ekim eki almam
hli.
isim tamlamas
*
ki veya daha ok isim soyundan kelime ile kurulmuolan tamlama.
isim vermek
* ad vermek.
isim yapmak
* bir alanda n kazanmak, n almak.
isimcilik

* Adc
l
k.

isimden treme fiil


*
sim kknden fiil yap
m ekiyle yap
lm
fiil gvdesi.
isimden treme isim
*
sim kknden yap
m ekleriyle tretilen isim gvdesi: Ev-cil, gz-c-lk vb.
isimlendirme
*
simlendirmek i
i.

isimlendirmek
* Adland
rmak, ad koymak.
isimli
isimlik

* Adolan, ad alm

.
*
smin yaz
ld

plketin konuldu
u yer.

isimsiz
* Adolmayan, ad almam

.
* Yapt
ibilinmesine kar

l
k kendi bilinmeyen, ads
z.
iskalrya
* arm
hlar
n halat basamaklar
.
iskambil

* Bir yznde say


lar veya resimler bulunan, e
itli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun k

d
.
* Bu kartlar
n 52 tanesinden olu
an deste.
* Bu kart destesiyle oynanan oyun.

iskambil k

d
*
skambil.
iskambil k

dgibi devrilmek
* birer birer ve birbiri ards
ra devrilmek.
iskn

* Yurtland
rma, yerle
tirme.
* Yurtlanma, yerle
me.

iskn etmek
* (ev, yurt) kazand
rmak, bobir yere insan yerle
tirmek.
iskandil

* Denizin derinliini lme.


* Bu iiin kullan
lan ara.
*

in i yzn renme, bilgi toplama, sorup soru


turma.

iskandil etmek
* deniz derinliini lmek.
* bir i
in i yzn ara
t
rmak, bilgi toplamak.
* gzetlemek, evreyi kollamak.
* sorup soru
turmak, ara
t
rmak.

skandinav
* Kuzey Avrupa yar
m adalar
n
n btn.
*
skandinavyal
.

skandinav dilleri
* Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad.

skandinavyal
*
sve, Norve, Danimarka ve Finlandiya'da oturan halk ve bu halk
n soyundan olan (kimse).
iskarpel
iskarpin

* Tahta, metal veya ta


i
lemeye yarayan elik ara.
* keli, konsuz ayakkab
.

iskarto

* Yapa
k
r
nt
s
.

iskele

* Deniz ta

tlar
n
n yana
t

, ou tahta ve betondan yap


lm

, denize do
ru uzanan yer.
* K
y
ya yana
an deniz arac
na doru uzat
lan e
reti kk kpr veya gemiye
kmaysa
layan merdiven.
* Vapur u
ra
olan
ehir veya kasaba.
*
erlerde bulunan bir yerin kendine en yak
n olan deniz ta

tu
raveya demir yolu dura

.
* Yap
lar
n d

nda s
vama, boyama veya onar
m iin keresteden kat kat kurulan, al

ma s
ras
nda stne

k
lan atk
.
* Geminin sol yan
.
* I

klar
n yerle
tirilmesi,

k
lar
n dola
abilmesi iin stdyolarda tavana yak
n yerde duvar
epeevre saran

k
nt
.
iskele almak
* (gemi) merdivenleri kald
r
l
p harekete haz
rlanmak.
* bir erkek, bir kad
na sark
nt
l
k etmek.
iskele babas
* Yana
an gemileri ba
lamak iin r
ht
ma konmudkme demir veya betondan silindir.
iskele kelepesi
*
n
aat
n d
yzeyine kurulan iskeleyi birbirine balamaya yarayan balantparalar
.
iskele ku
u
* Yal
apk
n
, emircik.
iskelet

*
nsan ve hayvan bedeninin kemik at
s
, te
rih.
* Yumu
ak blmleri dklm
, l bir vcudun kemiklerinin btn.
* Bir
eyi olu
turan temel at
.
* ok zay
f.
* Bir eserin genel pln
.
* Kuru,
plak.

iskelet gibi
* ok zay
f.
iskelet mobilya
* Esas ta

y
ck
s
mlar
masif a
a malzemeden yap
lan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye,
kolakl
sandalye, sallanan koltuk vb. mobilya.
iskeleti
kmak
* ok zay
flamak.
iskemle

* Arkal
ks
z sandalye.
* stne sigara tablas
, iek vazosu gibi
eyler konulan kk masa.
* Sandalye.

iskerlet
* Dikenli salyangoz.
iskete
iski

skite

* Seregillerden, gagalardi
li, zararlbcek ve kurtlarla beslenen, gzel sesli bir ku(Parus ater).
* Bkz. ski.
*
skitlerin dili.


skitler

sko

skoa

* M. Vlll-Vll. yzy
llarda Orta Asya'dan Gney Rusya'ya g eden bir kavim.
*
skoya halk
ndan olan kimse.
*
skoya yap
s
,
skolara zg olan.
*
sko dili.

skoyal
*
sko halk
ndan olan kimse,
sko.
iskolstik
iskonto

* Bkz. skolstik.
* Bkz.
skonto.

iskorbt

* C vitamini eksikliinden ileri gelen ve dermans


zl
k, zay
fl
k ve dietlerinin iltihabgibi belirtilerle kendini
gsteren hastal
k.
iskorina

* Birle
ikgillerden, lezzetli kkleri sebze olarak kullan
lan, Akdeniz blgesinde ok yeti
tirilen bir bitki
(Scorzonera).
iskorpit

*
skorpitgillerden, iri ba
l
, yzgelerinde yak
cdikenleri bulunan, eti be
enilen bir bal
k (Scorpaena scrofa).

iskorpitgiller
* Omurgal
lardan, rnek hayvaniskorpit olan, s
rt yzgeleri zehirli bezlere ba
lgl dikenlerle donanm

,
btn denizlerde rastlanan bal
klar s
n
f
.
iskota
* Yelkenleri amak ve tutmak iin alt k
elerine ba
lanan halat, zincir ve palangadan olu
an donan
m.

slm

*
slmiyet.
* Hz. Muhammed'in yayd
dinden olan (kimse), Mslman.

slm gizemcili
i
* Tasavvuf.

slm hukuku
* Din temeline dayanan hukuk,
eriat.

slmc

* Mslmanl

n esaslar
nsadece din hayatta de
il, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli
k
lmak isteyen kimse.

slmc
l
k
*
slmcolma durumu.

slm
*
slm diniyle ilgili olan.

slmiyet

* Hz. Muhammed'in yayd


din, Mslmanl
k.

slmla
ma
*
slmla
mak i
i.


slmla
mak
* Mslman olmak.

slmla
t
rma
* Mslman olmas
nsa
lama.

slmla
t
rmak
* Mslman yapmak.

slml
k
* Mslmanl
k.

slv

slvca

* Slav.
* Slavca.

slvc
l
k
* Slavc
l
k.

slvist
* Slavist.

slvistik

* Slavistik.

slvla
t
rmak
* Slavla
t
rmak.
isleme

*
slemek i
i.

islemek
*
se tutup karartmak.
islenme
islenmek
isli

*
slenmek i
i.
*
sli duruma gelmek.
*
si olan, islenmi
, is bula
m

.
*
s verecek biimde.

isli kf

* Toprakta ve gbreliklerde rkl ya


amakla birlikte kulak, burun, akci
er asalaolarak da geli
ebilen
asklmantar (Aspergillus fumigatus).
islim

* Gcnden yararlanmak iin elde edilen buhar, istim.

islim arkadan gelsin


* Bkz. istim arkadan gelsin.

sloven
ismen

* Sloven.
* Ad
n
belirterek, ad
nsyleyerek, ad
nvererek.

ismet

ismetli

ismetsiz

* Ahlk kurallar
na ba
l
kalma durumu, sililik.
* Drstlk, temizlik.
* Ahlk kurallar
na ba
l
, ismet sahibi.
* Drst olan.
* Ahlk kurallar
na ayk
rdavranan.
* Drst olmayan.

ismi
kmak
* nl olmak.
* kt bir n yapmak.
ismi gemek
* ad
ndan sz edilmek, bahsedilmek, adgemek.
ismi var cismi yok
* sz edilen bir kimse veya
eyin gerekte var olmad

n
anlat
r.
* ad
olmas
na kar

l
k grevini, etkinli
ini yerine getirmeyen.
ismini cismini almak
* ad
n
, kimliini belirleyip kaydetmek.
ismini cismini bilmemek
* hi tan
mamak.
ismiyle cismiyle
* Bkz. ad
yla san
yla.
isnaden
isnat

* Dayanarak.
* Bir d
nceyi, bir konuyu bir ki
i veya sebebe dayand
rma, ykleme, atfetme.
* Karac
l
k, iftira.

isnat etmek
* dayand
rmak.
* kara almak; iftira etmek.
isnat grubu
* S
fatlar
n isimden sonra gelmesiyle olu
an ve genellikle deyim olarak kullan
lan kelime grubu.
ispalya

* Herek.

ispanya
* Boyac
l
kta kullan
lan tebe
ir tozu.

spanyol

*
spanya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
*
spanyol halk
na zg olan.

spanyol dans
*
spanyollara zg, hareketli bir tr dans.

spanyol mzi
i
*
spanyollara zg bir tr mzik.


spanyol nezlesi
* Paavra hastal

spanyolca
* Hint-Avrupa dillerinden,
spanya'da, Brezilya d

ndaki Ltin Amerika'da ve


spanyol uygarl

n
benimsemilkelerde kullan
lan dil.
ispanyolet
* Pencere kanatlar
n
kapad
ktan sonra srglemeye yarayan ve ortas
nda her iki yana i
leyen tutacak yeri
bulunan uzun demir srg.
ispanyolet kilit
* Elbise dolab
, bro dolabvb. e
yalar
n kapaklar
na tak
lan, srg kollarile kapa

n alt
ndan ve stnden
kilitleme yapan gmme kilit e
idi.
ispari
ispat

*
zmaritgillerden, kur
un renginde bir bal
k (Sargus annularis).
* Tan
t ve kan
t gstererek bir
eyin gerek ynn ortaya
karma, tan
tlama, tan
t.

ispat etmek
* kan
tlamak.
* tan
tlamak.
ispati
*
skambil k

d
nda sinek.
ispatlama

* Kan
tlama.
* Tan
tlama.

ispatlamak
* Kan
tlamak.
* Tan
tlamak.
ispatlan

*
spatlanmak i
i veya biimi.
ispatlanma
*
spatlanmak i
i.
ispatlanmak
* Tan
tlamak i
i yap
lmak, tan
tlanmak.
ispatlay

*
spatlamak i
i veya biimi.
ispatl

* Tan
tlanm

ispatl
ahitli
* Gerek yn gsterilen, tan
tlve kan
tl
.
ispazmoz
* Bkz. spazm.
ispen
* Bodur bir cins horoz veya tavuk.
* Tar
mla u
ra
an Hristiyan uyruktan al
nan bir tr vergi.

ispen horozu
* Ufak tefek oldu
u hlde kabaday
l
k taslayan.
ispeniyari
* Eczac
l
k.
ispendek
* Levrek bal

n
n k
.
ispermeet
* Balinalardan ve zellikle ispermeet balinas
n
n ba

ndan
kar
lan, mum yap
mve kozmetik sanayiinde
kullan
lan beyaz bir madde.
ispermeet balinas
* Balinalardan, bykl
bak
m
ndan balinaya benzeyen, alt enesindeki genidi
iyle ondan ayr
lan deniz
memelisi, ka
alot (Physeter catodon).
ispinoz

*
spinozgillerden, gagask
sa ve koni biiminde, s
rt tyleri ye
ilimt
rak mavi, boynu ve karnk
rm
zrenkte,
gzel sesli bir ku(Fringilla coelebs).
ispinozgiller
* Kanarya, saka, sere, ispinoz gibi tc ku
lariine alan gmen ku
lar familyas
.
ispir
ispiralya

* At veya araba u
a

.
* Gemi kamaralar
nayd
nlatmak iin gvertelerde a
lan kk yuvarlak camlkaporta.

ispirto
* Etil alkol.
*
ki.
ispirto oca

*
spirtoluk.
ispirtocu
ispirtolu

*
spirto ien kimse.
*
spirtosu olan.

ispirtoluk
*
spirto yakan kk ocak, ispirto oca

, kamineto.
ispirtosuz
*
spirtosu olmayan.
ispit
ispiyon

* Jant.
* Birinin s
rlar
n
, davran

lar
n
, d
ncelerini gzleyip ba
kalar
na bildirerek
kar sa
layan (kimse).

ispiyoncu
*
spiyon.
ispiyonculuk
*
spiyonun yapt
i
.
ispiyonlama

*
spiyonlamak i
i.
ispiyonlamak
* Birinin s
rlar
n
, davran

lar
n
, d
ncelerini gzleyerek yetkili ki
ilere bildirmek.
ispritizma
* Ruhun lmedi
ine inanan, gere
inde llerin ruhlar
yla ili
ki kurulabileceini ileri sren inan

, ruh
a

rma.
ispritizmac
*
spritizma ile ura
an kimse, ruh a

r
mc
.
ispritizmac
l
k
*
spritizmac
n
n i
i.
israf

* Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganl


k, tutumsuzluk.

israf etmek
* gereksiz yere harcamak, savurganl
k etmek, tutumsuzluk etmek.
israfa kamak
* gereksiz yere a

rharcamalarda bulunmak.

srafil

srailli

*
slm inan

na gre k
yamet gnn ttrecei boru ile bildirecek olan melek.
*
srail halk
ndan olan (kimse).

istadya
* Uzakta bulunan iki noktan
n aras
nlmekte kullan
lan ara.
istalagmit
* Bkz. stalagmit.
istalaktit

* Bkz. stalaktit.

stanbul efendisi
* Genellikle
stanbul'da oturan kibar, sayg
l
, alak gnll, olgun, elebi ve yard
msever kimse.

stanbul kekii
* Trakya, Batve Gney Anadolu'da yeti
en s
k tyl, beyaz ve pembe iekli, kuvvetli kokulu, ok y
ll
k bir
bitki (Origanum heradeoticum).
istanbulin
* Tanzimat'tan Me
rutiyet'e kadar Trkiye'de kullan
lan, yakaskapalbir tr erkek ceketi.
istasyon

* Tren dura
.
* Ara
t
rma kurulu
u.
* Sat

, bak
m, a
gibi i
ler yap
lan kuruluveya yer.

istasyon yapmak
* duraklamak, beklemek.
istatistik

* Bir sonu
karmak iin olgular
yntemli bir biimde toplay
p sayolarak belirtme i
i, say
mlama.
* Bir dizi olay
n veya sayile gsterilen olgular
n yntemli bekle
tirilmesine dayanan ve ilkelerini olas
l
k
kuramlar
ndan alan, matemati
in uygulamaldal
, say
m bilimi.

istatistiki
*
statik uzman
, say
mlamac
, istatikle u
ra
an (kimse).
istavrit

* Uskumrugillerden, pulsuz ve az k
l
klbir bal
k (Trachurus trachurus).

istavrit azman
* Orkinos bal

na yanl
olarak verilen ad.
istavroz

* Ha.
* S
hh tesisatta kullan
lan drt giri
li balantborusu.

istavroz
karmak
* Bkz. ha
karmak.
istedi
i gibi at ko
turmak (dz oynatmak)
* keyfince, istedii gibi davranmak.
istek

kurulur.

* Bir
eye duyulan e
ilim, arzu.
* Yerine getirilmesi (ba
kas
ndan) istenilen
ey, talep.
*
stek ve niyet kavramveren isteme kipi.Trkede bu kip fiil kk veya gvdesine -a/-e eki getirilerek
* Belirli bir ihtiyackar

layaca
d
nlen nesne veya duruma kar
duyulan zlem, arzu.

istek duymak
* bir
eye kar
eilim duymak, arzulamak.
istek uyand
rmak
*
stemesine, arzu duymas
na yol amak.
istek yutumu
* Kk ve gvdesi nl ile biten isteme kiplerinde, aynnlden birinin d
mesi.
isteka

* Bilrdo oyununda kullan


lan de
nek.
* Bkz.
stika.
* Bas
m evlerinde kitap formalar
n
k
rmak, katlamak iin kullan
lan tahta veya kemikten yap
lm
ara.

isteklendirici
*
stek uyand
ran, te
vikkr.
isteklendirme
*
steklendirmek i
i, te
vik.
isteklendirmek
* Birinde, bir
ey yapma iste
ini uyand
rmak, zendirmek, te
vik etmek.
istekleni
*
steklenmek i
i veya biimi.
isteklenme
*
steklenmek i
i.
isteklenmek
* Bir
eye kar
istek duymak, heveslenmek.
istekli
* Bir
eye kar
iste
i olan.
isteksiz

* Bir i
i yapmaya istei olmayan, gnlsz.
isteksizce
*
stek gstermeden, isteksiz olarak.
isteksizlik
*
steksiz olma durumu.
istem

isteme

* Bir kimseden bir


eyi yapmas
nveya yapmamas
nisteme, talep, arzu.
*
rade veya iste
in eylem durumunda belirmesi.
*
stemek i
i.

isteme kipleri
* Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlarveren kipler.
istemek
*
stek duymak, arzulamak.
* Bir
eyin kendisine verilmesini veya yap
lmas
nsylemek, dilemek.
* Grmek istedi
ini bildirmek.
* Gerek olmak.
* Evlenmek dileinde bulunmak.
istemeye istemeye
*
stemeyerek, gnlszce.
istemli

* Yap
l
p yap
lmamas
insan
n kendi isteine balolan.
* Bir istek zerine veya isteyerek yap
lan.

istemseme
*
radeyi etkileyebilecek gte olmayan, gelip geici isteme.
istemsiz

*
stenmeden yap
lan.
*
stemeyerek yap
lan.

istemsizlik
*
stemsiz olma durumu.
isten
*
rade, istek.
* Davran

larla ilgili tepilerden bir blmn tutup tekileri eyleme dn


trme gc, irade.
isten d

*
radesiz, irade d

, gayriirad.
isten yitimi
* Bkz. irade yitimi.
isteni

*
stenilik yanl
s
.

istenilik
* Akla ve bilmeye de
il de iradeye stnlk tan
yan, ruhsal olaylar
n ve bilgi srecinin temelinde iradeyi
gren bilim d

reti, iradiye, volontarizm.


istenli

*
radeyle yap
lan, irad.

* Herhangi bir d
zorunluluk sz konusu olmadan belirli bir durum kar

s
nda giri
ilecek eylemi
kararla
t
ran ve uygulayabilen, iradeli.
istensiz

*
radeyle yap
lmayan, istenci olmayan, isten d

, irade d

, iradesiz.
* Yap
lmasistenmedii hlde yap
lan (davran

), irade d

, gayriirad.

istensizlik
*
radesiz olma durumu, iradesizlik.
istenilme
*
stenilmek, istenmek i
i.
istenilmek
*
stemek i
i yap
lmak.
istenme
istenmek

*
stenmek i
i.
*
stenilmek.

istenmeyen durum
* Kar

la

lmasbeklenilmeyen durum, kar

kl
k, komplikasyon.
istenmeyen ki
i
*
yi kar

lanmayan ki
i (Persona non grata).
ister

* Bir
eyin yap
labilmesinin veya olabilmesinin ba
loldu
u
ey, gerek, icap, lzum.
* Cmledeki grevleri aynolan kelimelerin ayrayrher birinin ba

na getirilerek herhangi birinin


onanmas
nda sak
nca olmad

nanlat
r.
ister istemez
* Zorunlu olarak, elinde olmadan.
* Yargnll olarak, biraz mecbur olarak.
ister misin?
* ya olursa.
isteri

* Duyu bozukluklar
, trl ruh kar

kl
klar
,
rp
nma, kas
lmalar ve bazen inmelerle kendini gsteren bir
sinir bozuklu
u, histeri.
isteri nbeti
*
steri s
k
nt
s
n
n ya
and
sre.
isterik

*
steriye tutulmuolan, histerik.

istetme
*
stetmek i
i.
istetmek

*
stemek i
ini ba
kas
na yapt
rmak.

isteyeninin bir yz, vermeyenin iki yz kara


* birinden bir
ey isteyen biraz utan
r ama iste
i yerine getirmeyen daha ok utanmal
d
r.
isteyi

*
stemek i
i veya biimi.

istiane

* Yard
m isteme.

istiane etmek
* yard
m istemek.
istiap
* (iine) Alma, (iine) s

d
rma.
istiap etmek
* iine almak, s
d
rmak.
istiap haddi
* Deniz, kara ve hava ta

tlar
n
n yk ve yolcu miktarlar
nbelirleyen s
n
r.
istiare

* dn, bor veya ereti alma, dnleme, metafor.


* Bir
eyi anlatmak iin ona benzetilen ba
ka bir
eyin ad
nereti olarak kullanma, e
retileme: "Bu adam
hayat
n
n sonbahar
nda" cmlesinde sonbahar kelimesi ya
l
l
anlatan bir istiaredir.
istibat

* Olmas
nuzak grme, imkn vermeme, uzaksama,
raksama.

istibat etmek
* uzaksamak,
raksamak.
istibdat
* Uyruklar
na hibir hak ve zgrlk tan
mayan s
n
rs
z monar
i, despotluk, despotizm.
istical

*
vedilik, acele etme, mstaceliyet.

istical etmek
* ivmek, acele etmek.
isticar

* Kira ile tutma, kiralama.

isticar etmek
* kiralamak.
isticvap
istida

* Sorguya ekme, sorgu.


* Dileke, arzuhal.

istidaname
* Resm bir makama yaz
lan dileke yaz
s
.
istidat
* Yarad
l

tan gelen veya sonradan edinilmiyetenek.


* Yetenei olan kimse.
istidatl
*
stidadolan.
istidats
z
*
stidadolmayan.
istidll

* Bir konuda kan


tlara dayanarak sonu
karma.

*
kar
m.
istidll etmek
* kan
tlara dayanarak bir sonuca varmak.
istif

* st ste e
ya konularak yap
lan dzgn y

n.
* Kereste, tahta gibi aa rnlerini kurutmak veya bekletmek amacile belirli dzenlerde st ste dizerek
yap
lan y

n.
* Stok.
istif etmek
* y
k
lmayacak bir biimde, dzgnce yerle
tirmek.
* stok etmek.
istifa

* Kendi iste
iyle grevden ayr
lma.
*

ten ayr
lma iste
ini bildiren dileke.

istifa etmek
* (i
inden) ekilmek.
istifade
* Yararlanma, faydalanma.
istifade etmek
* yararlanmak.
istifaname
* Bir grevden kendi iste
iyle ayr
ld

nbelirten dileke.
istifaybasmak
* herhangi bir sebeple grevinden ani bir kararla ekilmek.
istifi
* Mallar
, e
yayistif eden grevli.
*
stifilik yapan, stoku.
istifilik
*
stif yapma i
i.
*
leride bulunmayacaveya pahal
la
acad
ncesiyle ok mal y
arak piyasada s
k
nt
ya yol ama,
stokuluk.
istifham

* (zihinde beliren) Soru.

istifini bozmamak
* ald
r
etmeyip durum ve davran

nhi dei
tirmemek.
istifleme

*
stiflemek i
i.

istiflemek
* Dzgn bir biimde st ste y
mak.
* Stok etmek.
istifleni
*
stiflenmek i
i veya biimi.
istiflenme
*
stiflenmek i
i.

istiflenmek
*
stiflemek i
i yap
lmak.
istifleyi
*
stiflemek i
i veya biimi.
istifra
* Kusma.
istifraetmek
* kusmak.
istifsar

* Bir
eyin a
klanmas
n
, ayd
nl
a kavu
mas
nisteme, anlamaya al

ma, sorma.

istifsar
hat
r
* Hl hat
r sorma.
istifar
* Tanr
'dan sular
n
n ba

lanmas
ndileme; tvbe etme.
istifar etmek
* tvbe etmek.
istina

istirak
istihale

* nerilen bir i
e kar
nazlanma, nazl
davranma.
* Doygunluk, gnl toklu
u.
* Dalma, iine gmlme, dal
n.
* Biim de
i
tirme.
* Ba
kala
ma.
* Ba
kala

m.

istihale etmek
* biim de
i
tirmek.
* ba
kala
mak.
istihare
uyuma.

* Bir inan

a gre, giri
ilecek bir i
in hay
rlolup olmad

nryadan anlamak iin abdest al


p dua okuyarak

istihareye yatmak
* giri
ilecek bir i
in hay
rlolup olmad

nryadan anlamak iin abdest al


p dua okuyarak uyumak.
istihbar

* Haber ve bilgi alma.

istihbar etmek
* haber almak, duymak, renmek.
istihbarat

* Yeni renilen bilgiler, haberler.


* Bilgi toplama, haber alma.

istihbarat dairesi
* Haber alma dairesi.
istihbarat servisi
* Haber alma i
lerini yrten iyeri.

istihdaf

* Amalama, hedef alma.

istihdaf etmek
* amalamak.
istihdam

* Bir grevde, bir i


te kullanma.

istihdam etmek
* bir i
te, bir grevde kullanmak.
istihfaf

* Kmseme, hor grme, hafifseme.

istihfaf etmek
* kmsemek, hor grmek, hafifsemek.
istihkak

istihkm

* Hakkolma, hak kazanma.


* Hizmet kar

l
kazan
lan hak (para).
* D
man sald
r
s
ndurdurmak, d
mana kar
savunma yapmak amac
yla dzenlenmiyer.
*
stihkm i
leriyle u
ra
ma, istihkmc
l
k.

istihkm s
n
f
* Sava
an birliklerin sald
r
s
nkolayla
t
ran, savunma gcn art
ran, yapi
leriyle u
ra
an teknik asker
s
n
f.
istihkmc
l
k
*
stihkm s
n
f
n
n yapt

i
.
istihkar
* Hor grme, a
a
lama.
istihkar etmek
* hor grmek, a
a
lamak.
istihlk

* Tketim.

istihlk etmek
* tketmek.
istihra
* (anlam, sonu)
karma,
karsama.
istihra etmek
* sonu
karmak.
istihsal

*
karma, elde etme.
* retim, retme.

istihsal etmek
* elde etmek.
* retmek.
istihza

* Gizli veya ince alay.

istihza etmek
* alay etmek, alaya almak.
istihzal
*
stihzasolan.
istihzar

istika

* Haz
rlama.
* Hat
rlama, an
msama.
* Ayakkab
lar
n alt
nparlatmak iin kundurac
lar
n kulland

kemik, isteka.

istikamet
* Dorultu, yn.
istikamet vermek
* yn vermek, yneltmek.
istikbal

* Kar

kma, kar

lama.
* Gelecek (zaman), ati.

istikbal etmek
* kar

lamak.
istikll

* Ba

ms
zl
k.

istikra
* Tme var
m.
istikrah

* Tiksinme, irenme.

istikrah etmek
* tiksinmek, i
renmek.
istikrar

* Aynkararda, biimde srme, kararl


l
k.
* Yerle
me, oturma.
* Denge.
* demeler dengesinde, istihdamda dzen.

istikrar bulmak
* karar k
lmak.
* yerle
mek.
istikrarl
*
stikrarolan, dengeli, kararl
.
istikrarl
l
k
*
stikrarl
olma durumu.
istikrars
z
*
stikrarolmayan, dengesiz, karars
z.
istikrars
zl
k
*
stikrars
z olma durumu, dengesizlik, karars
zl
k.
istikraz

* dn alma, borlanma.
istikraz etmek
* dn para almak, borlanmak.
istik
af

istil

* Ara
t
rma.
* A
nsama.
* Bir lkeyi silh gcyle ele geirme.
* Yay
lma, kaplama, sarma, brme.

istil etmek
* bir lkeyi silh gcyle ele geirmek.
* yay
lmak, kaplamak, sarmak, brmek.
istilc
istilc
l
k
istilzam

*
stil eden (kimse, devlet).
*
stilcolma durumu.
* Gerektirme, gerekme.

istilzam etmek
* gerekli bulmak.
istim

*
slim.

istim arkadan gelsin


* nce istenilen iyap
ls
n, gereken
artlar sonradan yerine getirilsin.
istim stnde olmak
* (buharla i
leyen aralar iin) kalkmaya haz
r duruma gelmek.
istimal
* Kullanma.
istimal etmek
* kullanmak.
istimara

istimator
istimbot

* lme, de
erlendirme.
* Bir kab
n hacmini veya alabilece
i miktarhesaplama.
* Gmrklerde mallara de
er bien grevli.
* Filika byklnde, islimle i
leyen deniz teknesi, atana.

istimdat
*
mdat isteme, yard
ma a
rma.
istimdat etmek
* yard
ma a

rmak, yard
m istemek.
istimlk

* Kamula
t
rma.

istimlk etmek
* kamula
t
rmak.
istimna
istimrar

* Onanizm.
* Srp gitme, sreklilik.

istimza
* Bir kimsenin huyunu, ki
iliini tan
mak iin ara
t
rma.
* Sorma, yoklama.
istimza etmek
* sormak, yoklamak.
istinabe

* Davan
n grlmekte olduu mahkemeye gnderilmek iin ba
ka bir yerde bulunan bir tan

n oradaki
mahkeme taraf
ndan ifadesinin al
nmas
.
istinaden
istinaf

* Bir gr
e, bir d
nceye dayanarak, dayan
larak, gvenerek.
* Mahkemenin verdii kararkabul etmeyerek, bunu istinaf mahkemesine gtrme.

istinaf mahkemesi
* Sulh ve asliye mahkemeleri benzeri ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri aras
nda yer alan ikinci
derecede yksek mahkeme.
istinas

* Yad
rgamaz olma, al

ma,
s
nma.

istinat
* Dayanma, yaslanma.
* Gvenme, kuvvet alma.
* Bir
eyi kan
t sayma.
istinat duvar
* Toprak veya yap
n
n kaymas
nnlemek iin yap
lan, diren salayan duvar.
istinat etmek
* dayanmak, yaslanmak.
istinatgh
* Dayanacak, gvenecek, s

nacak yer, dayanak.


istinga

* Yelkenleri toplamak iin kullan


lan halat.

istinga etmek
* (yelkenleri) toplamak.
istinkf
* ekinme, geri durma, sak
nma.
istinkf etmek
* ekinmek, geri durmak, sak
nmak.
istinsah

* Bir
eye bakarak ayn
s
nyazma.

istinsah etmek
* bir
eye bakarak ayn
s
nyazmak, kopya ederek rnek
karmak.
istinta

* Sonu
karma.
* Bir byk nermeden k
e ve sonurguya, yasalardan olaylara, nedenden sonuca giderek sonu
karma.

istinta etmek
* sonu
karmak.
istintak

* Sorgu.
* Sorguya ekme.

istintak etmek
* sorguya ekmek.
istirahat
* Dinlenme, rahat etme.
istirahat etmek
* dinlenmek.
istirdat

istirham

* Geri alma.
* (bir yeri) Yeniden ele geirme, geri alma, kurtarma.
* Yalvarma, merhamet dileme.

istirham etmek (veya istirhamda bulunmak)


* yalvarmak, dilemek, rica etmek.
istiridye
* Yasssolungal
lar s
n
f
ndan, gl kaslarla birbiri zerine kapanan iki eneti olan, eti be
enilen bir deniz
yumu
akas(Ostrea edulis).
istiskal
* Souk davran

larla ho
lanmad

nbelli etme.
istiskal etmek
* ho
nutsuzluunu belli ederek souk davranmak.
istismar

letme, yararlanma.
* Birinin iyi niyetini ktye kullanma.
* Smrme.

istismar etmek
* i
letmek, yararlanmak.
* birinin iyi niyetini ktye kullanmak.
* smrmek.
istismarc
* Birinin iyi niyetini ktye kullanan (kimse).
* Smrc.
istismarc
l
k
*
stismar etme i
i.
istisna

* Bir kimse veya bir


eyi benzerlerinden ayrtutma.
* Genelden ayr
, kural d

olma, ayr
kl
k.
* Ayrtutulan kimse veya
ey.
istisna etmek
* ay
rmak.
istisna

* Benzerlerine uymayan, kural d

olan, ayr
kl
.

istisnas
z
*
stisnasolmadan, ayr
ks
z, ayr
cas
z, bilistisna.
isti
are

* Dan

ma.

isti
are etmek
* dan

mak.
isti
are heyeti
* Dan

ma kurulu.
istitrat
* Sz aras
nda, s
rasgelmi
ken, antrparantez.
istiva

* Birden ok
eyin birbirine e
it ve denk olmas
.

istiva hatt
* Ekvator.
istizah

* Herhangi bir konuda a


klay
cbilgi isteme, bir sorunun a
klanmas
nisteme.
* Gensoru.

istizah etmek
* sorulan soruya a
klay
cbilgi istemek, bir sorunun a
klanmas
nistemek.
istizan
* Yetki isteme, izin isteme.
istizan etmek (veya eylemek)
* yetki istemek, izin istemek.
istop

* Stop.
* Ebenin topu havaya atmas
, dierlerinin ka

masve ebe taraf


ndan topla vurulmas
biiminde oynanan

bir oyun.
istop etmek
* durmak, al

mamak.
istor
istralya

* Stor.
* Gemide direk ve ubuklarbataraf
ndan, yani burundan tutan halat.
* Geminin kaburgalar
nbirbirine balayan demir ku
ak.

istrongilos
*
zmaritgillerden, Akdeniz'de ya
ayan, eti lezzetli bir bal
k (Smaris vulgaris).


svee

sveli

*
sve dili.
*
sve halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).

svireli
*
svire halk
ndan olan (kimse).
isyan

* Herhangi bir amala kurulu dzene veya devlet glerine kar


gelme, bakald
rma, ayaklanma.
* Bir dzene veya emre boyun ememe, uymama, itaat etmeme.

isyan bayra

n
amak
* kar
gelmek, bakald
rmak.
isyan etmek
* ayaklanmak.
* kabullenmemek, razolmamak.
isyanc

* Bakald
r
c(kimse), asi.

isyanc
l
k
*
syanc
n
n i
i.
isyankr
* Bakald
r
c
, isyanc
.
isyankrl
k
*
syankr olma durumu, bakald
r
c
l
k, asilik.
i

-i
-i

* Bir sonu elde etmek, herhangi bir


ey ortaya koymak iin g harcayarak yap
lan etkinlik, al

ma.
* Bir de
er yaratan emek.
* Birinden istenen hizmet veya birine verilen grev.
* Sanayi, ticaret, tar
m, maliye vb.alanlara ili
kin ekonomik etkinliklerin btn.
* Kamu yarar
na yap
lan i
ler.
* Herhangi bir yere dzen verici, gnlk ya
ay

sa
lay
cher trl al

ma.
* Geim sa
lamak iin herhangi bir alanda yap
lan al

ma, meslek.
*
yeri.
* Ticar anla
ma, al
veri
.
* Herhangi bir maksatla kurulan dzen.
* Bazdeyimlerde "yarar,
kar" anlam
nda kullan
l
r.
* Yap
lan
ey, davran

.
* Nak

, rg gibi elde yap


lan
ey.
* Emek, i
ilik, ustal
k.
*

lem.
* Sorun, konu, mesele, maslahat.
* Gizli sebep veya maksat.
* Bir kimseye zg olan gr
, anlay

.
* Bir kuvvetin uygulanma noktas
n
hareket ettirirken harcad
g.
* Bkz. -
/ -i(I).
* Bkz. -
- / -
-.

i(birinden) bitmek
* i
in sonulanmashli ondan beklenilmek.

i(birine) kalmak
* i
in bitmesi iin as
l gayret birine d
mek.
i(g) edinmek
* bir
eyi grev olarak stlenmek.
iamak
* ura
t
r
c
, gereksiz bir durumun ortaya
kmas
na sebep olmak.
iadam
* Ticaret veya sanayi alan
nda kazan salamak amac
yla para yat
ran kimse.
* Kr salamada becerikli ve ba
ar
lkimse.
iakdi
ialan

* Bkz. iszle
mesi, hizmet akdi.
* al

lacak, kazan sa
lanacak dal.

iayaa d
mek
* i
, sorumsuz ve yetkisiz olanlar
n elinde kalmak.
iba
a d
mek
* kendi i
ini kendi grme zorunda kalmak.
iba

* (iyerlerinde)

e ba
lama.

iba
yapmak
* (iyerinde) i
e ba
lamak.
iba

nda e
itim (grmek veya yapmak)
* i
inin i
ini yaparken u
ra

s
nda oldu
u kadar igrgs, igvenli
i, i
i sa
l

, iynetimi konular
nda
da yeti
tirilmesi, hizmet ii e
itim.
ib
rak
mc
*
b
rak
m
yapan kimse, grevci.
ib
rak
m
*
steklerini iverene kabul ettirmek iin i
ilerin, i
lerini hep birden b
rakmas
, grev.
ibilenin, k
l
ku
anan
n
* becerikli olanlar kazan
r.
ibilimi
ibilmek

*
nsan
n i
ine uymas
n
, amaca gre al

mas
ndzenleyen inceleme ve ara
t
rmalar
n btn, ergonomi.
* becerikli olmak.

ibirli
i
* Ama ve
karlarbir olanlar
n olu
turduklaral

ma ortakl

, te
rikimesai.
* Bir i
in e
itli i
ilerce yap
lmas
.
ibirli
i yapmak
* ama ve
karlarbir olanlarca al

ma ortakl

kurulmak.
ibirliki
ibirlikli

* Herhangi bir alanda


kar salama amac
n
gden kimse veya kurulu
larla ili
ki kuran (kimse, kuruluvb.).
*
birlii ile, ortakla
a yap
lan.

ibitirmek
* bir i
i iyi bir sonuca ula
t
rmak.
iblm
* Bir i
i, iki veya daha ok ki
i aras
nda blme.
* Bir toplumsal retim dzeni iindeki dei
ik grev ve hizmetlerin, toplumun yeleri, kmeleri aras
nda
kar

l
klba

ml
l
k ili
kileri iinde blnmesi.
iatallanmak
* bir i
te glkle kar

la
mak.
ievirmek
* gizli, dolambal
bir iyapmak.
i
r
ndan
kmak
* amac
ndan saparak dzeltilmesi g bir durum almak.
i
karmak
* ok iyapmak.
* gereksiz, u
ra
t
r
c
bir i
e yol amak, sorunlara sebep olmak.
iday
ya d
t
* Bkz. gayret day
ya d
t.
ide
il

idonu

* bir
eyin ok kolay olduunu belirtir.
* k
nama belirtir.
* alvar.

id
mek
* birinin iyapmas
gerekmek.
iedinmek
* bir
eyi grev, meslek olarak kabul etmek.
ieri
* Elinden iyi igelen, becerikli kimse.
ietmek

* aldatmak, birine beklemedii bir davran

ta bulunarak onu zarara sokmak.

igrmek
* iyapmak.
* iyapmaya uygun olmak.
igstermek
* yapmasiin birine ivermek, ibuyurmak.
igc
tm.
ig

* Bir insan
n yararl
eyler retmek iin harekete geirmek zorunda olduu fiziksel ve d
nsel yetilerinin

* Yapacak belli bir


ey, grev, me
guliyet.

ig sahibi
* Bir i
i, bir grevi olan.
ign

* Yasayla tespit edilmiolan al

ma gn.
ihan
* Birden ok iyerinin bulundu
u ok katlbina.
iinada binmek
* bir i
i yapmakta direnmek.
ii
lemek
* nak
yapmak.
ii
ten gemek
* bir i
i gerekle
tirme imknkalmam
olmak.
ikad
n
*
adam
.
ikar

t
rmak
* fesat sokmak.
* zararlbir iyapmak.
ikazas
*
yerinde meydana gelen ve i
iyi bedenen veya ruhen etkileyen olay.
iki

* yeter ki.

ikolu

* Ekonomik etkinliklerin s
n
fland
r
lmassonucu birbirine benzeyen veya aynnitelikte olan al

ma
dallar
ndan her biri.
* Bu dallar
n herhangi birinde al

anlar
n btn.
imerkezi
*
yerlerinin youn olduu blge.
* Bir ticaret ortakl

n
n ynetildi
i yer.
imi?
iola

* yap
lan bir
eyin beenilmedi
ini, kmsendiini bildirir.
* "sanki igrm
!" anlam
nda bir hafifseme sz.

iolaca
na var
r
* bir soruna ald
rmamay
, ne yap
l
rsa yap
ls
n yine ayn
sonuca ula

laca

nanlat
r.
iolsun diye
* gereksiz bir hareketi belirtmek iin kullan
l
r.
isaatleri

* al

ma saatleri.

isarpa sarmak
* i
, iinden
k
lmaszor bir duruma girmek.
iszle
mesi
*

ilerle iveren aras


ndaki ili
kileri dzenleyen yntem ve
artlarkapsayan szle
me, iakdi, hizmet akdi.
itutmak
* iyapmak, al

mak.
ivermek
* birine yapacak igstermek.

* gnl olduunu gsterecek davran

larda bulunmak, pas vermek.


iyapmak
* al

mak.
iyeri

iyok
i
'ar
i
aret

* Bir grevin yap


ld

yer.
*

inin iszle
mesine gre al

t
yer.
*o
eyden yarar beklememeli.
* Yazile bildirme.
* Anlam ykletilen
ey, anlamliz, im.
* Belirti, gsterge, levha, tabel, almet.
* El, yz hareketleriyle gsterme.

i
aret etmek
* bir
eyi, bir durumu el, yz hareketleriyle anlatmak, gstermek.
* belirtmek.
i
aret parma
* Elde, baparmaktan sonraki parmak,
ahadet parma

, gsterme parma

.
i
aret s
fat
* Bkz. gsterme s
fat
.
i
aret vermek
* bir ara kullanarak bir
eyi belli etmek.
i
areti

aret veren kimse.

i
areti saymak
* belirti ve gsterge olarak kabul etmek.
i
aretleme
*

aretlemek i
i.
i
aretlemek
* Bir
eye i
aret koymak, bir
eyi i
aretle belirtmek.
* Belirtecek biimde hareket etmek.
i
aretlenme
*

aretlenmek i
i.
i
aretlenmek
* Bir
eye i
aret konulmak.
i
aretle
me
*

aretle
mek i
i.
i
aretle
mek
* Birbirine i
aret etmek.
* Uzak bir yerden, bilgi vermek iin zel bir dzene gre trl i
aretler kullanmak.
i
aretli

areti olan, i
aretle belirlenmiolan.

i
aretsiz
i
'ar

i
'ar oy

areti olmayan.
*

aretle ilgili.
* Bilgi olarak.
* Parmak veya el kald
rarak verilen oy.

i
ba
* Doyurma.
* Doyma.
i
bu
* Bu, zellikle bu.
i
i

* Ba
kas
n
n yarar
na bedenini, kafa gcn veya el uzluunu kullanarak cretle al

an kimse.
* Toplu olarak ya
ayan bceklerde reme yetene
inde olmayan, toplulu
un i
lerini gren di
i veya erkek.

i
i sigortas
* Bkz. sosyal sigorta.
i
ilik

i
e bak!

i olma, i
i niteliinde olma durumu.
* Yapt
ikar

i
iye verilen cret.
*

i eme
i, yap
l

, i
leme niteli
i.
*
a

r
lacak bir durum kar

s
nda kullan
l
r.

i
e girmek
* greve ba
lamak.
i
e kar

mak
* herhangi bir konuda katk
da bulunmak, grev almak.
i
e ko
mak
* birine iyapt
rmak.
i
e uygun
* Yap
lan i
e elveri
li, i
e yarar.
i
e yaramak (veya yaramamak)
* elveri
li olmak.
i
e yarar

* Becerikli, elveri
li, i
e uygun.

i
eme
*

emek i
i.
i
emek
i
enmek
i
etme

*
drar torbas
nda biriken idrard

aratmak, iyapmak.
*
drar torbas
nda biriken idrar d

arat
lmak.
*

etmek i
i.

i
etmek
i
gal

emesini salamak, i
emesine yol amak, iyapt
rmak.
* Bir yeri ele geirme.
* (bir kimseyi)

ten al
koyma, engelleme, oyalama.
* U
ra
t
rma.

i
gal etmek
* bir yeri ele geirmek.
* i
ten al
koymak, oyalamak.
* U
ra
t
rmak.
i
galci
i
galcilik
i
galiye

gal eden, ele geiren.


*

gal etme i
i.
*

gal edilen yere denen cret veya vergi.

i
galiye resmi
* Pazar yerlerinde veya toplu ticar iyerlerinde sat
c
n
n i
gal etti
i yer iin dedii cret veya kira bedeli.
i
gder

* Maslahatgzar.

i
gderlik
* Maslahatgzarl
k.
i
gzar

i
gzarca

* Eli i
e yatk
n, becerikli.
* Gere
i yokken, daha ok kendini gstermek iin i
e kar

an.
*

gzar bir biimde, i


gzara yak

r durumda olarak.

i
gzarl
k
*

gzar olma durumu.


i
gzarl
k etmek
* i
gzarca davranmak.
i
i (bir
eye) vurmak
* i
i dei
tirmek.
i
i ...e dkmek
* i
i dei
tirip bir ba
ka biime evirmek.
i
i ...e vurmak
* gerekenden ba
ka biimde davranmak, ... gibi grnmek.
i
i aksi gitmek
* istenilen sonucu elde edememek.
i
i Allah'a kalmak
* g
artlar alt
nda, kimseden yard
m umudunun kalmad

bir durumda bulunmak.


i
i anlamak
* gizli bir
eyi, bir sorunu anlamak.

i
i az
tmak
* yanl
ve a

ryollara sapmak.
i
i ba

ndan a
mak (veya a
k
n olmak)
* pek ok i
i olmak.
i
i bitmek
* i
i sona ermek.
* hli, gc kalmamak.
i
i bozmak
* yap
lan anla
may
, verilen sz tutmamak.
i
i bozulmak
* yapmakta oldu
u i
ten gere
i kadar kazan salayamaz olmak.
i
i ciddye almak
* soruna nem vermek.
i
i
kmak
* ba
ka bir i
le me
gul olmak.
i
i duman
*

i ve durumu kt.
i
i d
mek
* birinin yard
m
na ihtiya duymak.
i
i gc b
rakmak
* yapt

i
ten uzakla
mak.
i
i ileri gtrmek
* beklenenden daha a

rdavran

lar iine girmek.


i
i iolmak
* i
i yolunda olmak.
i
i ne?
i
i olmak

* ne i
i var?.
* yapacak bir
eyi bulunmak.
* i
i istedi
i gibi bitirmek.
* ura
ma zorunda olmak.

i
i oluruna b
rakmak
* i
i belli bir amaca gre deil de, kendi ak

iinde yrtmek.
i
i pi
irmek
* aralar
nda gizlice anla
mak.
i
i rast gitmek
*
ans yard
m
yla i
i iyi, istedi
i gibi olmak.
i
i resmiyete dkmek
* (bir iveya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek.
i
i savsaklamak
* i
i yava
latmak, gereken nemi gstermemek.
i
i tatl
ya balamak
* sorunlu bir i
i, iyi bir biimde zmek.

i
i temizlemek
* sorunu zmek.
i
i t
k
r
nda
*

i ok uygun, ok iyi.
i
i uzatmak
* bir i
i sonuland
rmamak.
i
i nalla bir ata kald
* eline nemsiz bir imkn geince byk i
lerin d
ne kap
lanlar iin sylenir.
i
i(m) ika

(m) gm
* i
i tam istedi
i yolda.
i
in alay
nda olmak
* bir i
e gereken nemi vermemek, dalga gemek.
i
in ba

* bir i
in en nemli noktas
.
i
in iinde ivar
* (bir i
in) i yz ba
ka.
i
in iinden
kamamak
* ba
aramamak, sorunu zmleyememek.
i
in iinden
kmak (veya s
yr
lmak)
* bir
eyi anlamak, bir sorunu zmlemek.
* g bir sorunu zemeyince kestirip atmak.
* bir konudan veya i
ten uzak durmak, kamak.
i
in kolay
na kamak
* derinli
ine ara
t
rmadan basit olarak d
nmek, yzeyde kalmak, tembellik etmek.
i
in kts (veya fenas
)
* st ste gelen tersliklerde kullan
l
r.
i
in mi yok
* "nemli de
il, bover" anlam
nda kullan
l
r.
i
in rengi dei
mek
* konu ba
ka biimde geli
mek, ncekinden farkldavranmaya ba
lamak.
i
in tuhaf
* "Anla

lamayan, garip olan" anlam


nda kullan
l
r.
i
in ucu

* bir i
in kkeni.

i
in ucu birine dokunmak
* o i
ten dolayl
olarak zarar grmek.
i
in stesinden gelmek
* g bir i
i ba
armak, sonuland
rmak.
i
inden olmak
* grevini yitirmek; grevinden at
lmak.
i
ine bak!
* grevini, i
ini srdr.

* sen kar

ma.
i
ine gelmek (veya gelmemek)
*
kar
na, amac
na, d
ncesine uygun olmak (veya olmamak).
i
ine gre
*
kar
na uygun.
i
ine koyulmak
* i
ini yapmaysrdrmek.
i
ini bilmek
* nereden, nas
l yararlanaca

nbilmek,
kar
nbilmek.
i
ini bitirmek
* ldrmek.
i
ini grmek
* grevini yapmak.
* dvmek.
* ldrmek.
i
ini uydurmak
* kurnaz, a
k gz davranarak i
ine istedi
i gibi biim vermek.
i
ini yoluna koymak
* i
i veya grevi olumlu olarak yrtmek, s
k
ntekmeden gerekle
tirmek.
i
inin adam
* al

i
te ba
arsa
layan, i
inin gerektirdii nitelikleri ta

yan kimse.
i
itilme

itilmek i
i.

i
itilmek
* Duyulmak.
i
itilmemi
* O gne dein duyulmam

,
a

lacak, ola
an d

(
ey).
i
itim
i
iti

itme duyusu, i
itme yetisi.
*

itmek i
i veya biimi.

i
itme
*

itmek i
i.
* Duyma, sema (II).
i
itme kesesi
* Suda ya
ayan bazomurgas
z hayvanlardan, i
itme ta

niinde bulunduran ak

kan s
v
lorgan, otosist.
i
itme ta

* Omurgal
larda ve bazomurgas
zlarda denge organ
olan, i kulakta bulunan kalker parac
klar
, otolit.
i
itmek

* Kulakla alg
lamak, duymak.
* Haber almak.
* Kendisine sylenilmek.

i
itmemezlik

itmezlik.
i
itmezlie getirmek (veya i
itmezlikten gelmek)
* i
itmemi
, duymam
gibi davranmak, ald
rmamak.
i
itmezlik
*

itmemi
, duymam
gibi davranmak.
i
itsel
i
ittirme

itimle ilgili.
*

ittirmek i
i.

i
ittirmek
*

itmesini salamak, duyurmak.


i
kl

* Gle
tirme, zorla
t
rma, etinle
tirme.

i
kl etmek
* gle
tirmek, zorla
t
rmak, etinle
tirmek.
i
kembe

* Gevi
getirenlerin ilk ve en byk mide blm.
* Kasapl
k hayvanlarda mideyi olu
turan blmlerin btn.
*

kembeden yap
lan.
* Mide.

i
kembe orbas
* Temizlenmive nceden ha
lanm
i
kembenin tavla zarbykl
nde do
ranmas
ndan sonra un, sirke,
sar
msak kar

t
r
larak haz
rlanan bir orba tr.
i
kembe suratl
* opur.
i
kembeci
*

kembe veya i
kembe orbassatan kimse.
i
kembecilik
*

kembeci olma durumu veya i


kembecinin i
i.
i
kembeden atmak (veya sylemek)
* uydurarak sylemek.
i
kembeli
*

kembesi olan.
* (orba, yemek iin)
inde i
kembe bulunan.
i
kembesi geni
* Hogrlmeyecek
eyi de hogren, haz
ml
.
i
kembesini d
nmek
* ncelikle kar
n doyurmayd
nmek.
i
kembesini
i
irmek
* oburca yemek yemek.
i
kembesiz
*

kembesi olmayan.
* Be
enilmeyecek nitelikteki
eyleri de be
enen (kimse).

i
kence

* Bir kimseye madd veya manev olarak yap


lan a

r
eziyet.
* D
ncelerini renmek amac
yla birine uygulanan eziyet.
* A

rgerginlik, s
k
nt
l
durum, azap.
* Vidalbir tr s
k

t
rma arac
.

i
kence etmek (veya yapmak)
* madd veya manev eziyet ektirmek.
i
kenceci

kence yapan.

i
kenceye sokmak
* madd veya manev s
k
ntvermek, zora sokmak.
i
kil

* Kt bir durumla kar

la
ma san
s
, ku
ku, kuruntu, vesvese.

i
killendirme
*

killendirmek i
i.
i
killendirmek
*

killenmesine yol amak.


i
killenme
*

killi duruma gelme, pirelenme.


i
killenmek
*

killi duruma gelmek, pirelenmek.


i
killi
*

kil iinde bulunan, ku


kulu, kuruntucu, vesveseli, mvesvis.
i
killi bzk dingilder
* gizli bir ay
bolanlar
n herhangi bir szden al
narak kendilerini ele verdiklerini anlat
r.
i
killi olmak
* i
kil duymak, tedirgin durumda olmak.
i
killilik

killi olma durumu, vesveselilik.

i
kilsiz
*

kil iinde bulunmayan, ku


kusu olmayan, vesvesesiz.
i
kilsizlik
i
kine
i
lek

i
lek ek

kilsiz olma durumu.


* Glge bal

gillerden, Akdeniz'de ya
ayan, vcudu yass
, pullu, eti lezzetli bir bal
k (Sciaena umbra).
* ok i
leyen, canl
, hareketli.
* zenmeden, abuk yaz
ld
hlde okunakl
ve gzel olan (yaz
).
* Kelime tretmede s
k kullan
lan yap
m eki.

i
leklik
*

lek olma durumu.


i
lem

* Bir i
i sonuland
rmak iin yap
lan iveya uygulamalar
n hepsi, muamele.
* Say
lar
kar
kar

ya getirip belirli birtak


m kurallara uygun olarak, birbiri zerine etkilendirme yntemi.
* Madde zerinde her trl dei
im yapma i
i, muamele.
* Ham veya ara mallarve maddeleri fiziksel, kimyasal de
i
ikliklerle daha uygun, kullan
l
r duruma getirme,
muamele.
i
lem hacmi
* Borsada gerekle
tirilen al
m sat
mlar
n toplam tutar
.
i
lemci

* Bilgisayar programlar
n
n herhangi bir dilinde yaz
lm
program
, bilgisayarda i
letmeyi salayan programlar
toplulu
u.
* Bir bilgisayarda verilen komutlar
yorumlayan ve yrten birim.
i
leme
*

lemek i
i.
*
nce ve ssl el i
i, nak

.
* Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme.
*
nce ve ssl i
lenmi
.
* Bir filmdeki gizli grnty ortaya
karmak iin, gmbromrl tabakan
n lboratuvarda e
itli kimyasal
i
lemlerden geirilmesi.
i
lemeci
* Elle oyma, nak
vb. yapan kimse.
i
lemecilik
*

lemecinin i
i.
i
lemek

* Bir
eye emek vererek onu daha elveri
li bir duruma getirmek.
* (ince ve ssl
eyler iin) Yapmak, nak

lamak.
*
ine girmek, etkilemek, nfuz etmek.
*
yi al

mak, m
terisi bol olmak.
* Duraan durumdan hareketli duruma gemek, al

mak.
* Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, retmek.
* D
ncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek.
*

lek, etkin durumda olmak.


* (
ban) Olgunla
ma yolunda olmak.
* (yara) Kapanmak.
* Gidip gelmek.
* Hesaplar
veya kay
tlardzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak.

i
lemeli
* stnde i
lemeler bulunan.
i
leni
i
lenme
i
lenmek

lenmek i
i veya biimi.
*

lenmek i
i.
*

lemek i
i yap
lmak.

i
lenti
*

leme yntemi.
i
ler a
lmak
* piyasa canlanmak.
i
ler becermek
* zararl
, gizli i
ler yapmak.

i
lerlik
i
letilme

* Gereken sonucu verecek nitelikte al

ma durumu.
*

letilmek i
i.

i
letilmek
*

letmek i
i yap
lmak.
i
leti
*

letmek i
i veya biimi.
i
letme

letmek i
i.
* Tar
m, sanayi, ticaret, bankac
l
k gibi ialanlar
nda, kr amac
yla bir sermaye yat
r
larak kurulan kurum.
* Bu kurulu
u verimli bir duruma getirip kazan sa
lama yntemi.
*
yeri.

i
letme defteri
* Yaln
z gelir ve giderlerin yaz
ld
defter.
i
letme
irketi
* Gaz, su, elektrik vb. hatt
nveya da

t
m hattve donan
m
ni
leten,
ah
s, firma, halk
irketi veya kurulu
.
i
letmeci

* Bir fabrikay
veya gelir getiren bir kurulu
u yneten kimse.
* Yap
mc
dan i
letme hakk
nalarak, filmleri oynatanlara kiralay
p da

tan kimse.

i
letmecilik
* Bir i
letmeyi ynetme.
* Ba

ms
z bir bte ile ynetilen devlet i
letmesi.
i
letmek

lemesini sa
lamak, al

t
rmak.
* Bir
eyi, bir kimseyi, bir yeri kullanarak veya al

t
rarak yarar sa
lamak.
* aka ve birtak
m yalanlarla sezdirmeden birini kand
rmak veya onunla e
lenmek.

i
letmen
* Operatr.
i
letmenlik
* Operatrlk.
i
lev

* Bir nesne veya bir kimsenin grd


i
, igrme yetisi, grev, fonksiyon.
* Bir yap
n
n gerekle
tirilebilece
i ve onu ba
ka yap
lardan ay
rt etme imkn
veren eylem tr, fonksiyon.

i
lev yitimi
* El, kol vb. dzenli hareketleri yapma yetersizli
i, apraksi.
i
levci

i
levcilik

levi yerine getiren (kimse veya nesne).


* Bir i
letmede yap
lacak i
lerin kararlar
n
n al
nd

blm.

* Toplumu, her bir


esi belli bir i
lev yapan kar

l
klba
l
l
klar ve etkile
meler dzeni olarak gren,
toplumu tek ba

na belirleyen herhangi bir temelin bulunmad

nsavunan ak
m, grevcilik, fonksiyonalizm.
* Alg
n
n ncelikle ihtiyalar ve co
kulara dayaletkinliklerin sonucu olduunu savunan gr
, grevcilik,
fonksiyonalizm.
i
levsel

levle ilgili.
i
levsiz
*

levi olmayan.
i
levsizlik
*

levsiz olma durumu.


i
leyim
i
leyi

* Sanayi, endstri.
*

lemek i
i veya biimi.

i
li
* zeri nak

l
.
i
lik

* Atlye.
* Gmlek.

i
lik orun
*
adamlar
na zg yer, busines kls.
i
mar

* El, gz veya baile yap


lan i
aret.

i
mar etmek (veya gemek)
* el, gz veya baile i
aret etmek.
i
porta
* Gezici sat
c
lar
n mallar
nkoymaya yarayan yayvan sepet veya bu i
i gren, ona benzer ara, sergi.
* A
kta yap
lan sat

.
i
porta mal
* Deersiz, niteliksiz mal.
i
portac
*

porta ile mal satan sat


c
.
i
portac
l
k
*

portada mal satma i


i.
i
portaya d
mek
* de
erini yitirmek, herkes taraf
ndan kullan
lmak.
i
ret
*
ki.
i
siz

i olmayan.

i
siz gsz
* Yapacak hibir i
i olmayan veya itutmayan.
i
siz gsz kalmak
* bulundu
u iyerinden ayr
larak geimini salayacak durumda bulunmamak.
i
sizlik
*

siz kalma, ibulamama durumu.


* Bir iyeri iin durgunluk dnemi.

i
tah

* Yemek yeme iste


i.
*
stek, arzu.

i
tah amak
* yemek iste
ini art
rmak.
i
tah kapamak (veya kesmek)
* yemek iste
ini azaltmak.
i
taha gelmek
* arzulamak.
i
taha
lmak
* yemek iste
i artmak.
i
tahkabarmak
* istei o
almak, heveslenmek.
i
tahkapanmak (veya kesilmek)
* yemek iste
i yok olmak.
i
taholmak
* yemek iste
i fazla olmak.
i
tahland
rma
*

tahland
rmak i
i.
i
tahland
rmak
*

tah
nuyand
rmak, i
tahlanmas
nsa
lamak.
i
tahlanma
*

tahlanmak i
i.
i
tahlanmak
*

tah
uyanmak veya artmak.
*
ste
i, arzusu artmak.
i
tahl
*

tah
olan, bo
azl
.
*
stekli, arzulu.
*
steyerek.
i
tahl
l
k

tahlolma durumu.

i
tahs
z
* Yemek yeme iste
i olmayan, bo
azs
z.
*
steksiz.
i
tahs
zl
k
*

tahs
z olma durumu.
i
te

* Gsterilirken veya bir


eye i
aret edilirken sylenir.
* Anlat
lan bir szn sonucuna gelindi
ini gsterir.
* Anlat
lan
eye dikkat ekmek iin kullan
l
r.

i
ten (bile) deil
* ok kolay.
i
ten el ektirmek (veya ektirilmek)

* grevden uzakla
t
rmak (veya uzakla
t
r
lmak).
i
ten gten kalmak
* herhangi bir sebeple al

mamak, al

amamak.
i
te

* Fiilde ortak olan.

i
teat
* Bir fiilin birden ok zne taraf
ndan kar

l
kl
, ortakla
a yap
ld

nbelirten at
, m
areket. Trkede bu
at
- ekiyle kurulur.
i
tefiil
i
te
lik

* Bir isim birden ok zne taraf


ndan kar

l
kl
, ortakla
a yap
ld

nbelirten fiil, m
areket fiili.
*

teolma durumu.

i
tial
* Tutu
ma, parlama, alevlenme.
i
tial etmek
* tutu
mak, parlamak, alevlenmek.
i
tigal

* U
ra
ma, ilgilenme, me
gul olma.

i
tigal etmek
* ura
mak, ilgilenmek, me
gul olmak.
i
tiha
*

tah.
* Cinsel istek veya arzu.
i
tihar
* n salma, tan
nma.
i
tihasyerinde olmak
* yemesi, imesi ve ya
amasdzenli olmak.
i
tikak

i
tira

* Yar
lm
bir
eyin bir blmn alma.
* Aynkkten
kma, treme.
* Aynkkten gelen kelimeleri bir arada kullanma sanat
.
* Sat
n alma.

i
tira etmek
* sat
n almak.
i
tirak

* Ortakl
k, ortak olma, ortakla
ma, payda
l
k.
* (bir i
te) Yer alma, payda
l
k etme.
* (bir i
e, bir d
nceye) Kat
lma.

i
tirak etmek
* kat
lmak.
* ortak olmak.
i
tiraki

* Ortakl
k eden, ortak olan, kat
lan kimse.

* Sosyal gvenlik bak


mdan bir sand
a veya benzeri bir kuruma balolan memur i
i.
i
tiyak
* Grecei gelme, zleme.
* Gl istek, arzu.
i
tiyak duymak
* grece
i gelmek, zlemek.
i
tiyakl
*

tiyakolan.
i
ve
i
veli

* Kad
nlar
n ilgi ekmek, gnl elmek iin tak
nd
klarho
, aldat
ctav
r, k
r
tma, naz, cilve, eda.
* Nazl
, cilveli, edal
.

i
veren
*

ileri cretle al

t
ran gerek veya tzel ki
i, patron.
i
yar
it

-it
-it

* Bir i
le grevli olan kimse, grevli, memur.
* Kpek.
* Deersiz, terbiyesiz kimse.
* Bkz. -
t / -it (I).
* Bkz. -
t / -it (II).

-it
* Bkz. -t-.
-it
it canl

* \343 -
t / -it (I).
* Zora, s
k
nt
ya dayanan, dayan
kl
.

it di
i domuz derisi
* sevilmeyen iki ki
i aras
ndaki anla
mazl
ktan duyulan ho
nutlu
u anlat
r.
it elli
* Ayaklard

ar
ya dnk (hayvan).
it gibi al

mak
* ok al

mak, yorulmak.
it h
yar
* Acelma, ach
yar, ebucehil karpuzu.
it ite (buyurur), it de kuyru
una
* yksnlen bir iondan ona b
rak
ld

nda sylenir.
it izi, at izine kar

mak
* Bkz. at izi it izine kar

mak.
it kopuk

* Deersiz, terbiyesiz, a
a

l
k (kimse).
it kuyruu
* Kenarlardz
erit gibi yapraklve saplar
n
n ucu koanand
ran, ba
ak iekli, otsu bir bitki (Phleum).
it srs kadar
* gere
inden ok, olduka kalabal
k.
it rr, kervan yrr
* gerekle
mesi do
al olan i
lere, durumlara kar

k
lsa da engellenemez.
it zm

* Patl
cangillerden, 20-50 cm yksekliinde, bazillar
n yap
m
nda kullan
lan bir y
ll
k otsu bir bitki, kpek
zm, tilki zm.
* B
rtlen (Solanum nigrum).
ita
ita miri

* Verme, deme.
* demeye yetkili kimse.

ita emri
* Hkmete verilen deme emri, verile buyruu.
itaat

* Sz dinleme, boyun e
me, buyrua uymak.

itaat etmek
* sz dinlemek, boyun emek, verilen buyru
a uymak.
itaatkr

* Sz dinler, itaat eder, itaatli.

itaatli
* Sz dinler, buyrua uyar, itaatkr.
itaatsiz
itaatsizlik

* Sz dinlemez, buyruk dinlemez, kendi ba

na buyruk olan (kimse).


*
taatsiz olma durumu veya itaatsizce davran

itaatsizlik etmek
* sz dinlememek, boyun e
memek, buyrua uymamak.
italik
* stten saa do
ru e
ik olan (bas
m harfi).

talyan

talyanca
itap

*
talya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
*
talyan halk
na zg olan.
* Hint-Avrupa dil ailesinden
talya'da konu
ulan dil.
* Paylama, azarlama.

itap etmek
* paylamak, azarlamak.

itbo
an
itburnu

* Kaplanbo
an.
* Yaban glnn meyvesi.

ite
*
t gibi, terbiyesiz bir biimde, ite benzer.
itdirse
i

* Arpac
k.

ite atsan yemez


* ok kt, berbat.
ite kaka

* (kaba ve hoyrat bir biimde)


terek; zorla.
* Glk(ler)le.

ite ot, ata et vermek


* Bkz. ata et, ite ot vermek.
ite
i
* Un elerken dklmemesi iin yere serilen rt.
itekleme

*
teklemek i
i.

iteklemek
* Srekli itmek, kakmak.
iteleme

*
telemek i
i.

itelemek
* Srekli itmek, arka arkaya itmek.
itelenme

*
telenmek i
i.

itelenmek
*
telemek i
i yap
lmak.
itenek

* Piston.

iterbiyum
* Atom numaras70, atom a
rl

173,04 olan, de
erli bir element. K
saltmasYb.
itfa

* Sndrme.
* Snm.
* Bir borcu azar azar deyerek kapatma, snm.

itfa etmek
* sndrmek.
* demek, snmlemek.
* snmlemek.
itfaiye

* Yang
n sndrme kurulu
u.
*
tfaiye arac
.

itfaiye arac
* Yang
n sndrmek zere zel olarak donat
lm
motorlu aralar.
itfaiyeci

* Yang
n sndrme kurulu
unda grevli kimse, yang
n sndrc.

itfaiyecilik
*
tfaiyecinin i
i.
ithaf
* (birinin) Ad
na sunma, armaan etme.
ithaf etmek
* (birinin) ad
na sunmak, armaan etmek.
ithaf yaz
s
* Bir kitab
n veya eserin bir kimseye sunuldu
unu belirten yaz
, ithafname.
ithafname
*
thaf yaz
s
.
ithal
*
ine alma.
* Bir lkeye ba
ka lkelerden mal getirme veya sat
n alma.
ithal etmek
* iine almak.
* bir lkeye ba
ka lkelerden mal getirmek.
ithal mal
* Yurt d

ndan getirilen mal.


ithalt

* Bir lkeye ba
ka bir lkeden mal getirme veya sat
n alma.
* Bir lkeye ba
ka bir lkeden al
nan mallar
n btn.

ithalt
*
thalt yapan kimse.
ithalt
l
k
*
thalatla ura
ma, d
lkelerden mal sat
n alma veya getirme i
i.
itham

* Sulama, sulu grme.

itham etmek (veya ithamda bulunmak)


* sulamak, sulu grmek.
ithamname
* Sulama yaz
s
.
iti

*
tici g, ilham verici.

iti ldrene srkletirler


*

r
ndan
km
olan bir i
in dzeltilmesi, bu i
e yol aan kimseye d
er.
itibar
* Sayggrme, deerli, gvenilir olma durumu, sayg
nl
k prestij.
* Bor demede gvenilir olma durumu, kredi.

itibar etmek
* sayggstermek, saymak de
er vermek.
* gz nnde bulundurmak, dikkate almak.
itibar grmek
* say
lmak, kendisine deer verilmek.
* aranmak, istenmek.
itibar mektubu
* (bir kimseye) Kredi a
lmasiin bir yere yaz
lan mektup.
itibara almak
* gz nnde tutmak, hesaba katmak.
itibardan d
mek
* sayg
nl

n
yitirmek.
itibaren
itibar
yla

itibar

* - ...den ba
layarak, ...-den sonra, ...-den beri.
* -den say
lmak zere.
* Bak
m
ndan.
* Gerekten yle olmad

hlde yle say


lan, saymaca.

itibar hizmet zamm


* A
r ve tehlikeli i
lerde al

an grevlilerin fiil hizmet srelerine eklenen sre.


itibar sayfa
* Saymaca sayfa.
itibarl

*
tibar
, de
eri olan, sayg
n.
* Kredisi olan.
* Gzde olan, nemli say
lan.

itibars
z
*
tibar
, de
eri olmayan.
itibars
zla
ma
*
tibars
zla
mak i
i.
itibars
zla
mak
*
tibars
z duruma gelmek, sayg
nl

n
, deerini yitirmek.
itibars
zl
k
*
tibars
z, de
ersiz olma durumu.
itici
*
tme i
ini yapan.
* Souk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, be
enilmeyen.
iticilik
*
tici olma durumu.
itidal

* A

rolmama durumu,
l
ml
l
k, lllk.
* Soukkanl
l
k.

itidal sahibi

* ll,
l
ml(kimse).
* soukkanl
.
itidalini kaybetmek
* a

r
l

a kap
lmak so
ukkanl
l

n
yitirmek.
itidalini muhafaza etmek
* kendini a

r
l

a kapt
rmamak; kendini tutmak.
itidalli
itikf

itikl
itikat

itikatl

* ll,
l
ml
, so
ukkanl
, mutedil.
* Kendini bir konuya verme.
* Dnya i
lerinden vazgeip bir yere kapanma, ibadet etme.
* A

nma, erozyon.
*
nanma, inan.
*
nan, iman.
*
tikadolan, inanl
, imanl
.

itikats
z
*
tikadolmayan inans
z, imans
z.
itikats
zl
k
*
tikats
z olma durumu inans
zl
k, imans
zl
k.
itil

* Ykselme, ycelme.

itil etmek
* ykselmek, ycelmek.
itilf
* Anla
ma, uyu
ma, uzla
ma.
itilf etmek
* anla
mak, uyu
mak, uygun olmak.
itilf

itilf
l
k
itili

* Anla
ma, uyu
ma yanl
solan (kimse).
* Me
rutiyet dneminde Hrriyet ve
tilf Cemiyeti yesi veya yanl
s
olan kimse.
*
tilfolma durumu.
*
tilmek i
i veya biimi.

itilme
*
tilmek i
i.
*

ren, ay
p veya elde edilemez grnen d
ncelerin ki
ide bilin alt
na srlmesi.
itilmek
*
tmek i
i yap
lmak.
itimat

* Gven, gven.
itimat beslemek
* gven duymak, gvenmek.
itimat etmek
* gvenmek.
itimat mektubu
* Gven mektubu, itimatname.
itimat telkin etmek
* gven vermek.
itimatl
* Gvenilir.
itimatname
* Gven mektubu, itimat mektubu.
itimats
z

* Ba
kalar
na gveni olmayan, gvensiz.
* Gven vermeyen.

itimats
zl
k
* Gvensizlik.
itin gtne (veya k

na) sokmak
* rezil etmek.
itin kuyruunda
* pek ok, pek bol.
itina

* zen, ihtimam.

itina etmek
* zenmek, zen gstermek.
itinal

* zenli.

itinas
z
* zensiz.
itinas
zl
k
* zensizlik.
itiraf

* Ba
kalar
nca bilinmesi sak
ncal
grlen bir gere
i saklamaktan vazgeip a
klama, syleme, bildirme.

itiraf etmek
* ba
kalar
nca bilinmesi kendi iin sak
ncal
grlen bir gere
i saklamaktan vazgeip a
klamak, sylemek,
bildirmek.
* kabul etmek.
itiraf
itiraz

*
tiraf eden (kimse).
* Bir d
nce veya kararbenimsemeyerek kar

kma.
* Sylenecek sz, kar
syleme.

itiraz etmek
* bir d
nce veya karar
n kar

t
nileri srmek, kar

kmak.
itirazc
itirazs
z

* Her
eye kar

kan, muteriz.
*
tiraz etmeden, kar

kmadan, oldu
u gibi.

iti
*
tmek i
i veya biimi.
itikak

*
terek.
iti
ip kak

mak
* birbirini itmek.
* birbirini iterek
akala
mak.
iti
me
iti
mek

iti
tirme

*
ti
mek i
i.
* Birbirini itmek.
* Birbirini iterek
akala
mak.
*
ti
tirmek i
i.

iti
tirmek
*
ti
mek i
ini yapt
rmak.
* K
m
ldatarak itmek.
itiyat
* Al

kanl
k, huy.
itiyat etmek (veya edinmek)
* al

kanl
k hline getirmek.
itizar

* zr dileme.

itizar etmek
* zr dilemek.
itki
* Tepi.
itlf

* ldrme, yok etme, telef etme.

itlf etmek
* ldrmek, yok etmek, telef etmek.
itlenme

*
tlenmek i
i.

itlenmek
* Terbiyesizce davranmak.
itle
me

*
tle
mek i
i.
itle
mek
*
tlenmek.
itlik
itmam

*
t olma durumu veya ite davran

.
* Bitirme, tamamlama.

itmam etmek
* bitirmek, tamamlamak.
itme
*
tmek i
i.
itmek

itminan

* Bir
eyi g uygulayarak ileri gtrmek.
* (kap
, pencere vb. iin) G uygulayarak amak veya kapamak.
* Bulundu
u yerden a
a
d
rmek.
* Srklemek, sevk etmek.
* Bir cisim, belli bir yak
nl
ktaki ba
ka bir cismi kendisinden uzakla
maya zorlamak, ekmek kar

t
.
*
nanma, gvenme.

itriyum

* Atom numaras39, atom a


rl

88,92 olan, seryum filizlerinde bulunan, gri renkli, 4,6 younlu


unda
de
erli element. K
saltmasY.
itriyumlu

* znde itriyum bulunduran.

itt
rat
* Tekdze olma durumu, dzenlilik.
ittifak

* Anla
ma, uyu
ma, ba
la
ma.
* Oy birlii.

ittifak etmek
* anla
mak, uyu
mak, ba
la
mak.
ittifakla
ittihat

* Oy birlii ile.
* Birle
me, birlik kurma, bir olma.

ittihat etmek
* birle
mek.
ittihat
* Birle
me, birlik olu
turma yanl
solan (kimse).
* Me
rutiyet dneminde
ttihat ve Terakki Cemiyeti yesi veya yanl
solan (kimse).
ittihat
l
k
*
ttihatolma durumu.
ittihaz

* Sayma, tutma.

* Alma.
ittihaz etmek
* saymak, tutmak, ... olarak grmek.
* almak, gerekeni yapmak.
ittirme
*
ttirmek i
i veya durumu.
ittirmek
ittisal

ivaz

ivazl

ivazs
z

ivdirme
ivdirmek
ivecen

*
tmek i
ini yapt
rmak.
* Biti
me.
* Dokunma, de
me, temas etme.
* dn.
* Kar

l
k.
* dnl.
* Kar

olan.
* dnsz.
* Kar

l
ks
z.
* Edim.
*
vdirmek i
i.
* (hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini) abukla
t
rmak.
* abuk davranma al

kanl

nda olan, iveen, evecen, aceleci, acul.

ivecenlik
*
vecen olma durumu, acele, acelecilik.
ivedi

* abuk davranma zorunlulu


u, acele.
* abuk yap
lan, ivedili, acil, mstacel.

ivedilenme
*
vedilenmek i
i.
ivedilenmek
* Tez canl
l
k etmek, acele etmek, istical etmek.
ivedile
me
*
vedile
mek i
i.
ivedile
mek
*
vedi duruma gelmek.
ivedile
tirme
*
vedile
tirmek i
i.
ivedile
tirmek
*
vedi duruma getirmek.

ivedili
ivedilik
ivedilikle

* abuk, hemen yap


lmasgereken, evgin, mstacel.
* abuk, hemen yap
lma gerekli
i, mstaceliyet, istical.
* Tez elden, abuk yap
lma gereklili
iyle, mstacelen.

iveen
*
vecen.
* abuk ilerleyen, hd, akut.
ivesi
* Beyaz vcutlu, kahverengi, kirli sarveya siyah ba
l
, tek paralyuvarlak ve yas
z bir ula son bulan ya
l
kuyruklu, kaba kar

k yapa
l
, yayg
n olarak Gney Dou Anadolu blgesinde yeti
tirilen, st verimi yksek bir
koyun tr.
ivgi

* Aa oymaya yarar kesici ara.

ivinti
* abukluk, h
z, sr'at.
ivinti yeri
* Akarsular
n, yataklar
ndaki ok e
imli blgelerde kprerek, kaya dkntleri aras
ndan h
zla akt
klaryer.
ivme

ivmek

*
vmek i
i.
* Hareket eden nesnenin kk bir zaman iinde h
z
nda olu
an de
i
menin bu zamana oran
.
* abuk davranmak, acele etmek.

ivmeler
* Bir hareketin ivme niceli
ini belirten, ta

t
n h
zlanmas
ndan do
an sars
nt
lar
, titre
imleri gsteren ara,
h
zler, akselerometre.
ivmeyazar
* Bir hareketin ivmesini izerek belirleyen ara, akselerograf.
iye
* Kendisinin olan bir
eyi, yasaya uygun olarak diledi
i gibi kullanabilen kimse, sahip.
iyelik

* Kendisinin olan bir


eyi yasa erevesi iinde istedi
i gibi kullanabilme hakk
nta

ma durumu, sahiplik,

mlkiyet.
iyelik eki

*
sim soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait olduunu bildiren ek, mlkiyet eki.

iyelikli tamlama
*
yelik eklerinden birini alm
tamlama.
iyesi olmak
* bir
eyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediince kullanabilmek, sahip olmak.
iyi
*
stenilen, be
enilen nitelikleri ta

yan, beenilecek biimde olan, kt kar

t
.
* Bol, yararl
, kazanl
.
* U
urlu, hay
rl
, iyilik getiren.

* Esen, sal
kl
.
* Yerinde, uygun.
* Yeterli, yetecek miktarda olan.
*
stenilen, be
enilen, yerinde, yararl
, uygun bir biimde.
iyi (veya temiz) ialtayda
kar
* do
ru drst yap
lmasistenen iuzun zaman ister.
iyi etmek

* iyile
tirmek, hastal
ktan kurtarmak.
* uygun, yerinde bir davran

ta bulunmak.
* soymak, paras
n
, mal
nalmak.

iyi gelmek
* yaramak.
* (giyecek iin) stne olmak, uygun olmak.
* uurlu gelmek.
iyi gitmek
* (bir i
) yolunda olmak.
* yak

mak.
iyi gzle bakmamak
* hakk
nda iyi d
nmemek.
iyi gn

* Refah ve huzur iinde geen zaman.

iyi gn dostu
* Dostlar
n
n s
k
nt
lzamanlar
nda onlardan kaan kimse.
iyi gn dostu olmak
* sadece iyi gnlerde grnmek.
iyi hl
* Bir kimsenin ya
ay

nda kt ve sak
ncalbir durum olmama hli, hsnhl.
iyi hl belgesi
* Bir kimsenin ya
ay

nda kt bir
ey bulunmad

nveya sab
kas
z oldu
unu gsteren, resm kurulu
larca
verilen belge, hsnhl k

d
.
iyi ho(ama)
* bir gr
e kar

t bir d
nceyi sylerken kullan
l
r.
iyi i(do
rusu)
* be
enilmeyen bir olay, bir durum kar

s
nda
a
k
nl

anlat
r.
iyi kalpli

* Ba
kalariin hep iyilik d
nen.

iyi ki
* gzel bir rastlant
olarak, ne mutlu.
iyi kt
iyi niyet
iyi olmak

* Ne ok uygun, ne de ok ayk
r
,
yle byle.
* Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt d
nce beslememe, hsnniyet.
* hastal
ktan kurtulmak, iyile
mek.
* yerinde olmak.

* uygun gelmek.
iyi saatte olsunlar
* cin ve perilerden sz edilirken kullan
l
r.
iyi sylemek
* vmek.
iyi yrekli
* Bkz. iyi kalpli.
iyice

iyicene

*
yiye yak
n.
* ok, gerei gibi, nerdeyse tamamen.
* Tam olarak, adamak
ll
.

iyicil
*
yilik etmeyi seven, hay
rhah.
* (hastal
k iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan.
iyiden iyiye
* Adam ak
ll
, ok iyi, gerei gibi.
iyile
me
iyile
mek

*
yile
mek i
i.
*
yi duruma gelmek.
* Hastal
ktan kurtulmak, sal
yerine gelmek, salh bulmak.

iyile
tirme
*
yile
tirmek i
i,
slah.
iyile
tirmek
*
yile
mesini sa
lamak, sa
l

na kavu
turmak, tedavi etmek.
* Eksikli
ini, bozuklu
unu gidermek,
slah etmek.
iyili
i dokunmak
* yararlolmak, yarar
ngrmek.
iyilik
*
yi olma durumu, salh.
* Kar

l
k beklenilmeden yap
lan yard
m, kayra, ltuf, kerem, ihsan, inaye.
* Sal
yerinde olma durumu, esenlik.
* Yarar veya elveri
lilik, nimet.
iyilik bilmek
* kendisine yap
lan iyilii unutmamak.
iyilik etmek (veya yapmak)
* yararli
ler yapmak, yard
mcolmak.
iyilik grmek
* madd, manev yard
m grmek.
iyilik gzellik
* Sal
klolma durumu, iyilik sa
l
k.
iyilik perisi
* Madd, manev yard
mda bulunan (kimse).

iyilik sa
l
k
* Nas
ls
n
z sorusuna kar

l
k olarak sal
klve iyi durumda olunduunu anlat
r.
iyilikbilir

* Deerbilir, kadir
inas.

iyilikbilirlik
* Deerbilirlik, kadir
inasl
k.
iyiliki
* Herkesin iyiliini isteyen, herkese iyilik etmesini seven, hay
rhah, hay
rsever.
iyilikilik
iyilikle

*
yiliki olma durumu.
* Tatldille, iyi davran

la.

iyiliksever
*
yiliki, hay
rsever.
iyilikseverlik
*
yiliksever olma durumu, hay
rseverlik.
iyimser

* Genel olarak her d


nce ve i
i iyi olarak de
erlendiren, ktmser kar

t
, nikbin, optimist.

iyimserlik
* Genel olarak her d
nce ve i
i iyi olarak de
erlendiren bir tutum veya ki
ilik zellii, nikbinlik, optimizm.
* Her
eyi en iyi yan
ndan gren, her durumda iyi bir
k
yolu uman dnya gr
, nikbinlik, optimizm.
*
nsanl

n ilerlemesine, btn durum ve


artlar
n iyiye gidece
ine inanan retilerin genel ad
.
iyisi
iyisi mi

* en doru olan
.
* yap
lacak en do
ru, en uygun olan i
.

iyiye ekmek
* bir d
nce veya olayolumlu ynyle deerlendirmek.
iyiye iyi, ktye kt demek
* hat
r iin sz sylememek, drst olmak.
iyodr

*
yodun bir element veya bir birle
ikle verdii birle
im.

iyon

* Bir veya daha ok elektron kazanm


veya yitirmibir atom veya bir atom grubundan olu
muelektrik
ykl parac
k, ykn.
iyon yuvar
* Yer atmosferindeki atom ve molekllerin gne

nlar
yla iyonla
t

80-400 km ykseklikler aras


ndaki
katman.
iyonik

*
yonlardan olu
an, iyonlarla ilgili.

iyonlanma
*
yonla
ma.

iyonla
ma
* Molekllerin paralanmas
yla veya atomlara, molekllere, molekl gruplar
na elektron kat
lmas
veya

kar
lmas
yla iyonlar
n olu
mas
.
iyonla
t
rma
*
yonla
t
rmak i
i.
iyonla
t
rmak
* Bir ortamda iyonlar olu
turmak.
iyot
* Atom numaras53, atom a
rl

126,92 olan, tabiatta, deniz suyunda sodyum iyodr durumunda


rastlan
lan, bazdeniz bitkilerinde de oka birikmiolarak bulunan, mavimt
rak esmer renkte kat
bir element.
K
saltmasI.
iyotlama

*
me sular
ndaki mikroplar
n iyot etkisiyle giderilmesi.
* Organik bir birle
ikte hidrojenin iyotla yer dei
tirmesi.

iyotlu tuz
* Homojen kar

t
r
lm
en az % 0,007 iyot ieren yemek tuzu (NaCl).
iz
* Bir
eyin geti
i veya nce bulundu
u yerde b
rakt

belirti, ni
an, almet.
* Bir
eyin dokunmas
yla geride kalan belirti.
* Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ip ucu, emare.
* Bir olay, bir durum veya ya
ay

tan geride kalan belirti, eser.


* Bir dzlemin ba
ka bir dzlemle veya bir do
ru ile kesi
mesinden doan ara kesit.
-iz
-iz
-iz

* Bkz. -z (I).
* \343 -z (II).
* \343 -
z (III).

iz b
rakmak
* etkisini kal
cduruma getirmek.
iz d
ml
*
z d
m olan.
iz d
msel
* Bir dzlem zerine iz d
rlen biimlerin bozulmas
ndan kalan (zellikler).
iz d
m
* Bir

k kayna
ndan
kan

nlarla ekran zerinde grnt olu


turma, projeksiyon.
* Bu biimde olu
turulan grnt, projeksiyon.
*
z d
m dzlemi denilen bir dzlem zerinde, bazgeometri kurallar
na uygularak bir cismin
gsterilmesi, irtisam, mrtesem.
iz srmek
* izlemek, arkas
ndan gitmek, takip etmek.
* av s
ras
nda hayvan
n ayak izlerine bakarak gitti
i yeri bulmaya al

mak.
izabe

* Madenleri ergitme, s
vdurumuna getirme.

izabe f
r
n
* Maden ergitme oca
.

izabe noktas
* Madenin s
v
duruma getirildi
i derece.
iz'a

* Bunaltma, tedirgin etme, baar


tma, can s
kma.

iz'a etmek
* bunaltmak, tedirgin etmek, baa
r
tmak.
izafe
* (bir
eye veya bir kimseye) Ba
lama, mal etme, yak

t
rma.
* Katma, ekleme, ilve etme.
izafe etmek
* ba
lamak, yklemek, mal etmek.
* katmak, eklemek, ilve etmek.
izafet
* Ba

nt
, grelik.
izafeten

izaf
izaflik
izafiye

* (bir
eye veya kimseye) Balanarak, dayanarak, ili
ik olarak, mal edilerek.
* (bir kimsenin ad
na) Sayg
gstermek amac
yla.
* Ba

l, ba

nt
l
, greli, greceli, nisp rltif.
* Ba

l olma durumu, ba

nt
lolma durumu, grelik, grecelik.
* Ba

nt
c
l
k, grecilik, rltivizm.

izafiyet
* Ba

nt
l
l
k, grelilik, ba

ll
k, grelik, rltivite.
izah

* A
klama.

izah etmek
* a
klamak, ayr
nt
l
bilgi vermek.
izahat

* A
klamalar.

izahat vermek (veya izahatta bulunmak)


* a
klamalarda bulunmak, ayr
nt
lbilgi vermek.
izahl
izale

* A
klamal
.
* Yok etme, giderme.

izale etmek
* yok etmek, gidermek.
izalei
yu
* Bir mlk zerindeki ortakl

giderme.
izam

* (bir kimseyi) Gnderme, yollama.


izam
* Olduundan byk gsterme, bytme, abartma.
izam etmek
* bytmek, abartmak.
izamik
iz'an

* Ba

l olma durumu, ba

nt
lolma durumu, grelik, grecelik.
* Anlay

, anlama yetene
i.

iz'an etmek
* anlay

ldavranmak, d
nmek.
iz'anyok
* anlay

s
z, kavrama yetene
i zay
f.
iz'anl
iz'ans
z

* Anlay

l
, d
nceli.
* Anlay

s
z, d
ncesiz.

iz'ans
zca
* Anlay

s
z (bir biimde); ak
ls
zca, d
ncesizce.
iz'ans
zl
k
* Anlay

s
zl
k, d
ncesizlik.
izaz

* A
rlama.

izaz etmek
* a

rlamak.
izazikram
* Sayggsterme ve a
rlama.
izbe

izbelik
izbiro

* Bas
k, lo
, nemli, kuytu (yer).
* Sapa.
*
zbe yer.
* e
itli ykleri yukar
ekmek iin halattan yap
lm
sapan.

izci

*
z gderek arad

n
bulabilen kimse, ke

af.
* Dayan

ma ve yard
mla
ma duygular
n
geli
tirmek, ruha ve bedence glendirilmek iin kamplarda ve
okullarda e
itilen gen.
izcilik

*
zci olma durumu veya izcinin yapt

i
.
* Genleri ruh ve bedence sa
lam ve yararlbir biimde yeti
tirmeyi amalayan dnya ap
ndaki spor ve
e
itim rgt.
izdiham

* A

rkalabal
kta s
k

ma, y

lma.
izdiva
* Evlenme.
izdiva etmek
* evlenmek.
izd
ren
* Bir biimin bir dzlem zerindeki iz d
mnde, biimin her noktas
niz d
myle birle
tiren (do
ru).
izhar

* Belirtme, gsterme, a

a vurma.

izhar etmek
* a

a vurmak, belirtmek, gstermek.


izi belirsiz olmak
* iz b
rakmadan ortadan ekilmek.
izi silinmek
* ortadan yok olmak, kaybolmak.
izin

* Bir
ey yapmak iin verilen veya al
nan zgrlk, msaade, ruhsat, icazet, mezuniyet.
* Bir kimseye al

yerce verilen tatil.

izin almak
* bir
ey yapmak iin onay salamak.
izin
kmak
* bir
ey yapmada serbest b
rak
lmak.
izin istemek
* bir
eyi gerekle
tirmek amacile onay almaya kalkmak.
izin koparmak
* st makamdan glkle izin almak.
izin vermek
* birini bir
ey yapmada serbest b
rakmak.
* i
ine son vermek, hizmetinden
karmak.
izinden yrmek
* birine iten ba
lanarak onun ba
lad
i
i ayn
anlay

la srdrmek.
izine basmak
* gzden uzakla
t
rmayarak ne yapt

ngzetlemek.
izine dnmek
* bir karar veya yarg
dan geri dnmek, bir karardan vazgemek, rcu etmek.
izine d
mek
* av hayvanlar
n
n, gitti
i yolu izleyerek arkalar
ndan gitmek.
izine uymak
* d
nce ve davran

lar
nbenimsemek.
izini d
rmek
* iz d
mn
karmak.
izini kaybetmek

* bir kimse hakk


nda bilgi alamamak.
izinli
*
zin alarak belli bir sre iin bir yerden ayr
lm

, mezun.
izinname

izinsiz

* B
rakma veya
karma k

d
.
* Bir nikh
n k
y
lmasiin kadtaraf
ndan verilen izin k

d
.
* Ceza olarak hafta sonu veya tatil gn
kmas
na izin verilmeyen (asker veya yat
l
renci).
* Bu cezan
n ad
.
*
zin almadan.

izinsizlik
*
zinsiz olma durumu.
izlek
izlem
izleme

* Kei yolu, patika.


*
zlemek i
i, izleme, takip.
*
zlemek i
i, takip.

izlemek
* Birinin veya bir
eyin arkas
ndan gitmek, takip etmek.
* (zaman, sre, s
ra vb. iin) Sonra gelmek, arkas
ndan gelmek; olmak.
* Bir olay
n geli
imini gzden geirmek.
* E
lenmek, grmek, renmek iin bakmak, seyretmek.
* Belirli bir ynde gitmek.
* Gzlemek, incelemek.
* Belirli bir tutum, davran
veya d
nceyi benimsemek.
* Bir
eye uymak, ba
l
olmak.
* Herhangi bir olayla ilgilenmek.
izlence

* Program.

izlenim

* Bir durum veya olay


n duyular yolu ile insan zerinde b
rakt

etki, intiba.
* Uyaranlar
n, duyu organlarve ili
kili sinirler zerindeki etkileri veya belirli bir durumun ki
i zerindeki
zmlenmemibtn etkisi, intiba.
izlenim vermek
* etki b
rakmak.
izlenimci

*
zlenimcilik yanl
s
olan (sanat veya sanat
), empresyonist.
* Kesin bir do
rulu
u olmay
p duyumlara, izlenime dayanan.

izlenimcilik
* Doay
, gerekte oldu
u gibi btn ayr
nt
lar
na ba
lkalarak deil, ondan edinilen izlenimin lsne gre
anlatan; do
rudan doruya gere
i, nesneyi de
il de, onun sanat
da uyand
rd

duyumlar
veren sanat ak
m
,
empresyonizm.
* Sanatta, d
etkilerin ie yans
mas
, ite izler b
rakmas
ve bu izlere dayanarak sanat eserlerini yaratmas
.
izleni
*
zlenmek i
i veya biimi.
izlenme

*
zlenmek i
i.
izlenmek
*
zlemek i
i yap
lmak, takip edilmek.
izletilme

*
zletilmek i
i.

izletilmek
*
zlenmesi sa
lanmak.
izletme

*
zletmek i
i.

izletmek
*
zlemek i
ini yapt
rmak.
izleyici
izleyi

*
zlemek i
ini yapan (kimse).
*
zlemek i
i veya biimi.

izmarit

*
zmaritgillerden, pullu ve k
l
klbir e
it ufak bal
k (Maena smraris). Kk boy olanlar
na koncur,
irilerine kanal izmariti denir.
*
ilmisigara art

.
izmaritgiller
* rnek hayvanizmarit olan kemikli bal
klar familyas
.
izmihll

* Y
k
lma, kme.

zmir kfte
* K
yma, soan, maydanoz,
slat
lm
ekmek ii, yumurta, domates, ye
il biber, sar
msak ve ya
kullan
lmas
yla haz
rlanan ve k
s
k ate
te pi
irilen bir yemek tr.

zmir kftesi
*
zmir kfte.
izobar

* Ebas
n.

izobar erisi
* Bkz. ebas
n e
risi.
izohips

* Eykselti.

izohips e
risi
* Bkz. eykselti erisi.
izolsyon
izoltor
izole

* Yal
t
m, tecrit.
* Yal
tkan.
* Yal
t
lm

, tecrit edilmi
.

izole bant
* Ak
m geirilecek
plak elektrik tellerini, birbirlerinden veya ba
ka iletkenlerden yal
tmak iin kullan
lan
sarg
.
izole etmek
* yal
tmak.
* yaln
z b
rakmak.
izomer

* Aynoranlarda birle
miaynelementlerden olu
an, fakat molekllerinde atom grupla
malardei
ik
oldu
u iin birbirlerinden farklzellikler gsteren (maddeler).
izomeri
izomerik

* Cisimlerin nitelii.
*
zomeri ile ilgili olan.

izomerle
me
* Bir maddenin bunun izomeri olan ba
ka bir maddeye dorudan do
ruya veya kimyasal bir etkiyle geme.
izometri
izomorf

* E
lm.
* Ebiim.

izomorfik
* Ebiimli.
izomorfizm
* Ebiimlilik.
izomori

* Ebiim.

izomorlik
* Ebiimli.
izoterm

* Es
cak.

izoterm e
risi
* Bkz. es
cak erisi.
izotop
izzet

* Yaln
z atomlar
n
n kitleleri ynnden birbirinden farkl
olan (aynkimyasal element).
* Byklk, ycelik, ululuk.

izzetinefis
* Onur, z sayg
.
izzetinefse dokunmak
* onuruna dokunmak; gcne gitmek.
izzetinefsine yedirememek
* onursuz kalmaykabul edememek, d
knl veya zavall
l
reddetmek.
izzetikbal
* Sayg
nl
k.

izzetikram
* A
rlama.
jJ

* Trk alfabesinin on nc harfi. Je adverilen bu harf ses bilimi bak


m
ndan f

lt
l
tml dieti
nszn gsterir.
jagar
jaguar

* Bkz. jaguar.
* Kedigillerden, Orta ve Gney Amerika'da ya
ayan, postu, iri benekli memeli tr (Felis onca).

jaketatay
* Resm ziyaret ve davetlerde erkeklerin giydikleri, arkas
y
rtmal
, etekleri uzun ve n k
eleri yuvarlak
kesilmiceket.
jaketatayl
* Jaketatayolan.
jakoben

* Fransa'da Aziz Dominicus tarikat


na balrahip ve rahibelere verilen ad.

jakobenizm
* Jakoben yanl
solma.
jakuzi

* Sal
k havuzu.

jale
* Gece ya
an ve yapraklara konan ince nem, i, k
ra

.
jalzi

*
eriden grlmeksizin d

ar
ygrmeyi sa
layan,
erit biiminde metal veya plstik levhalardan yap
lm

bir tr pencere kapama dzeni,


erit perde.
jambon

* Tuzlama veya dumanlama yoluyla haz


rlanm
domuz budu veya kolu, domuz past
rmas
.

jambonluk
* Jambon yapmaya elveri
li domuz eti.
jandarma

* Yurt iinde genel gvenli


i ve kamu dzenini korumakla grevli, yasa ve nizamlar
n koydu
u hkmlerin
yrtlmesini ve bunlara dayanan hkmet emirlerinin yerine getirilmesini salayan silhlasker kuvvet.
* Bu kuvvette grevli olan kimse.
* A
kgz.
jandarmal
k
* Jandarman
n grevi.
* A
kgzllk.
janjan
janjanl
janr

* Yanardner,
anjan.
* Yanardner olan.
*

r, tarz, cins.

jant
Japon

* Ta

tlarda, lstiklerin tak


ld

tekerlein ember biimindeki blm, ispit.


* Japonya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).
* Japon halk
na zg olan (
ey).

Japon armudu
*
ki enekliler s
n
f
ndan olup Japonya'da ve in'de yeti
en bir bitki tr.
Japon bezi
* Japonya'da retilen bir bez.
Japon denizi
* Byk Okyanus'ta Japon tak
madalarKore k
y
lar
ve Sovyet uzak do
usu aras
nda yer alan deniz.
Japon elmas
* Japonya'ya zg bir bitki tr.
Japon gl
* Kamelya.
Japon hurmas
* Trabzon hurmas
.
Japon kakts
* Stle
en.
Japon sarma

* Asmagillerden, ana yurdu in ve Japonya olan, slklerinin ucu duvarlara tutunmak iin genellikle daire
biiminde geni
lemiolan sar
l
cbir ss bitkisi (Ampelopsis japonica).
Japonca
japone

jargon

* Japon dili.
* Uzun kollu kad
n giysisi iin omuz kesimi olmayan, bol ve geni
.
* (kad
n giysisi iin) Kolsuz.
* Dar bir ereveye zg dil, argo.

jarse
* Esnek dokunmuipekli veya ynl bir kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lan veya esnek rlm(giyecek).
jartiyer
* oraplardizin alt
nda veya stnde tutmaya yarayan lstikli ba.
je
jel

* Trk alfabesinin on nc harfinin ad


.
* Tedavi amac
yla kullan
lan jle yap
s
nda bir krem tr.

jeltin

* Daha ok hekimlik ve foto


raf
l
kta kullan
lan, hayvanlar
n kemik ve k
k
rdak gibi dokular
ndan veya
bitkisel yosunlardan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir madde.
jeltinleme
* Jeltinlemek i
i.

jeltinlemek
* (bir yeri veya
eyi) Jeltin ile kaplamak.
jeltinli

* Jeltinden yap
lm
veya jeltinle kaplanm

jeloz
* Bkz. Agaragar.
jen

* Gen.

jenerasyon
* Ku
ak, nesil.
jeneratr

* rete, dinamo.

jenerik
* Bkz. tan
tma yaz
s
.
jenosit
jeodezi

* Soy k
r
m
, katliam.
* Yer lme bilgisi.

jeodinamik
*
(volkan, deprem vb.) ve d
(a

nma) etkenlerle yer kabuunda olu


an de
i
ikliklerin incelenmesi.
jeofizik
* Yer yuvarla

nve atmosferi etkileyen do


al fiziksel olaylar
n incelenmesi.
jeofiziki
jeokimya
jeolog

* Jeofizik uzman
.
* Yer kabu
unu olu
turan kimyasal gelerin tm.
* Yer bilimci.

jeoloji
* Yer bilimi.
jeolojik

* Yer bilimi ile ilgili.

jeomorfolog
* Jeomorfoloji uzman
.
jeomorfoloji
* Yeryz engebelerini ve a

nma ile ilgili geli


imleri inceleyen bilim.
jeopolitik
* Co
rafya, ekonomi, nfus vb.nin bir devletin politikas
zerindeki etkisi.
* Bir devlette bir blgede uygulanan politikayla o yerin corafyasaras
ndaki ili
ki.
* Bir devletin sald
rgan nitelikteki geni
lemesini, ekonomik ve siyas co
rafya a
s
ndan haklk
lmaya ynelik
siyas
reti.
jeosantrik
* Yer zekil.

jeosantrizm
* Yer zekilik.
jeosenklinal
* Yer kabu
unun uzun bir sre ken, buna ba
l
olarak kat kat kal
n tortullarla dolmubulunan blm.
jeosismik

* Bir patlama sonucu, derinlemesine yay


lan dalgalar
n incelenmesi yoluyla (yeryz katmanlar
ndaki
madenleri) ara
t
rma yntemi.
jeotermal
* S
cakl

, yer iinde kalmaya veya buradan gemeye balolan


s
.
jeotermal enerji
* Yer alt
ndan
kan s
cak su veya s
cak su buhar
ndan elde edilen enerji.
jeotermi

* Yerkrede olu
an
solaylar
n
n incelenmesi.
* Yerkreyle ilgili
s
artlar
n(s
cakl
klar
n da

l
m
,
sal
veri
i vb.) inceleyen jeofizik dal
.

jeotermik
* Jeotermi ile ilgili.
jeotropizma
* Yere ynelim.
jersey

* Sar
ve kahverenginden esmere kadar dei
en renkte et tutmayan, kemikleri belirgin, sakin bak

l
bir kltr

rk
s

r
.
jest

jet

* Herhangi bir
eyi a
klamak iin genellikle el, kol veya baile yap
lan igdsel veya iradeli hareket.
* Genellikle yerinde yap
lan ve beenilen davran

.
* Tepkili uak.

jet gibi
* h
zla, son sr'atle.
jet motoru
* Yksek bas
nla ve ok byk h
zla gaz ak

npskrtme sistemiyle en yksek dzeyde itme gc yaratan


motor, tepkili motor.
jet yak
t
* Jet motorlar
n
n al

ma sistemine gre ayr

t
r
lm
renksiz benzin.
jeton

* Telefonda, trl oyunlarda garsonlar


n kasa ile hesapla
mas
nda para yerine kullan
lan kk, metal veya
plstik marka.
jeton ge d
mek
* konu
ulan veya sz edilen konuyu ge anlamak, ge intikal etmek.
jetoncu

* Jeton satan kimse.

jig
* Bir Orta aalg
s
.
jigolo

* Geimi ya
lve zengin bir kad
n taraf
ndan sa
lanan gen, erkek sevgili, tokmak
.
jigolo tutmak
* (ya
l
, zengin bir kad
n) gen bir erkekle ili
ki kurmak.
jigololuk
jikle
jile

* Jigolo olma durumu.


* Motorlu ta

tlar
n yksek devirde al

masiin fazla benzin ak

nsa
layan alet.
* Daha ok kad
nlar
n blz zerine giydikleri yelek.

jilet
*
nce elikten yap
lm

, iki yankeskin t
rab
a

.
jilet gibi

* ok keskin.

jimnastik

* Vcudu evikle
tirmek ve glendirmek iin yap
lan al

t
rmalar
n tm, idman, kltrfizik.
* Erkeklerde, yer al

t
rmalar
, barparalel, barfiks, halkalar ve kulplu beygir; kad
nlarda yer al

t
rmalar
, e
it
olmayan ubuklar, barfiks, denge kalas
al

t
rmalar
nieren yar

ma disiplini.
jimnastik yapmak
* vcudu evikle
tirmek ve glendirmek iin hareket yapmak.
jimnastiki
* Jimnastik yapan sporcu.
* Jimnastik
retmeni.
jin
jinekolog

* Bkz. cin.
* Jinekoloji uzman
hekim, nisaiye uzman
.

jinekoloji
nisaiye.
jip

* Kad
n organizmas
nve cinsel organlar
n
fizyolojik, morfolojik ve patolojik bak
mdan inceleyen bilim,
* Kad
n hastal
klar
nkonu edinen t
p dal
, nisaiye.
* Bkz. cip.

jips
* Al
ta

.
jiujitsu
jiujitsucu
jogging

* Gten ok ynteme dayanan,


plak elle savunma tekni
i; Japon gre
i.
* Jiujitsu yapan sporcu.
* K
rda, ormanda vb. yerlerde yap
lan ko
u sporu.

jokey
* Bkz. Cokey.
jorjet

* Brmck grn
l, ok bkml, genellikle pamuk iplikleri ile dokunmubir kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
jle

jn

* Meyve suyunun
ekerle kaynat
lmas
yla istenilen yo
unlukta elde edilmi
ekerleme.
* Et suyunun souduktan sonra gev
ek ve esnek bir k
vam alm
durumu.
* Sa
n dzgn bir biimde uzun sre kalmas
nsa
layan yal
, parlak ve yap

kan madde.
* Gen.
* nemli rollerde oynayan gen oyuncu, jnprmiye.

jnprmiye
* Jn.
judo

* Jiujitsudan geli
mi
, silhs
z olarak, tutmalara, f
rlatmalara, hareketsiz b
rakmalara dayanan Japon kkenli
dvsporu.
judocu

* Judo yapan kimse.

jul
* Bir cisim zerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktas
n
, kendi do
rultusunda bir metre
de
i
tiren ibirimi.
jurnal
* Biriyle ilgili olarak yetkililere verilen ktleme, ihbar yaz
s
.
* Gnlk.
jurnal etmek
* biriyle ilgili olarak yetkililere ktlemek, ihbar yaz
svermek veya byle bir bilgiyi iletmek.
jurnalci

* Jurnal ederek yetkililere, yneticilere yaranmaya al

an (kimse).

jurnalcilik
* Jurnalcinin yapt
i
.
jurnalleme
* Jurnallemek i
i.
jurnallemek
* ikyet etmek, ispiyonlamak.
juro
jbile

*
kinci a
n triasla kretase aras
nda kalan dnemi.
* Eski Ahit'e gre, Yahudilerde, elli y
lda bir Tanr
'ya ve dinlenmeye ayr
lan y
l.
* Katoliklerde, Roma'ya hacca gidenlerin, kilisece gnahlar
n
n tam olarak ba

land

y
l.
* Evlili
in ellinci y
l
nda dzenlenen kutlama
enlii.
* Bir meslekte uzun bir sre ba
ar
lolarak al

anlar iin dzenlenen tren.

Jpiter
* Gezegenlerin en by
ve Gne
'e yak
nl
k bak
m
ndan be
incisi, Erendiz, M
teri.
jpon
jri

* Giysi alt
na giyilen etek, i etek.
* Seiciler kurulu, seici kurul.

* Yarg
c
lar kurulu.
jt
* Ihlamurgillerden, Hindistan ve Banglade
'te yeti
en, ip ve uval yap
m
nda kullan
lan, liflerinden
yararlan
lan bir bitki (Corchorus capsularis).
* Bu bitkinin liflerinden yap
lan dokuma.
K

* Potasyum'un k
saltmas
.

-k
* Bkz.
k / ik, uk / k.
-k

* \343 -ak / -ek.

k, K

* Trk alfabesinin on drdnc harfi. Ke adverilen bu harf, ses bilimi bak


m
ndan ince nllerle n damak,
kal
n nllerle art damak patlay
cnszlerinin tmszn gsterir.
kaba

* zensiz, geli
igzel yap
lm

, zevksiz, sakil.
* Taneleri iri.
* Terbiyesi, grgs k
t, nezaketsiz.
* Terbiyeye, incelie ayk
r
, irkin, kt.
* Hafif oldu
u hlde kal
n veya hacimli.
* Kuyruk sokumunun iki yan
ndaki
i
kin yer.

kaba dzen
* yle byle stnkr yap
lan i
.
* alg
lar
pes seslere akort etmek i
i.
kaba et

* Kuyruk sokumunun her iki yan


ndaki
i
kin yer.

kaba k
t
* Bir
ey sarmak iin kullan
lan kal
n k

t.
kaba kurgu
* Filmin son durumuna yer vermek zere seilen ekimlerin senaryodaki s
ralan

a gre birbirine eklenerek


olu
turulan ilk kurgusu.
kaba ku
luk
* leden bir iki saat nceki zaman.
kaba kuvvet
* Yasa d

i
lerle bir amaca ula
mak iin zorbal
k yaparak veya g kullanarak tutulan yol.
kaba saba
* Grgsz.
* zensiz.
kaba sakal
* Gr ve genisakall
.
kaba s
va

*
nce s
vadan nce duvarlarda bulunan przleri doldurup kapatmak iin yap
lan s
va.

kaba sofu
* Din kurallaryanl
yorumlayarak ibadet ve d
ncede a

r
l

a kaan.
kaba
i

* Kaba kulak.
kaba taslak
* Bir
eyin ayr
nt
lar
na girmeden ana izgilerini belirten.
kaba Trkesi
* A
kas
, tam anlam
yla.
kaba yap
* Bir binayd
etkenlere kar
koruyup ayakta tutan temel, ana duvarlar, kiri
ler, atvb. nden olu
an as
l
gvde.
kaba yel

* Lodos.

kababurun
* Sazangillerden,
rmak ve gllerde ya
ayan, eti k
l
klkk bir bal
k (Chondrostoma nasus).
kabaca
* Kaba bir biimde.
*
rice, byke.
* Yakla

k.
kabaday
* Korkusuz, iyi dv
en, kendine zg namus kurallar
n
n d

na
kmayan kimse.
* Babayiit, koak.
* Bir
eyin en iyisi, ba
ta geleni.
kabaday
ca
* Kabaday
ya yak

r bir biimde, kabadaygibi.


kabaday
lanma
* Kabaday
la
mak, kabaday
lanmak i
i.
kabaday
lanmak
* Kabaday
l
k etmek, kabadaygibi davranmak.
kabaday
la
ma
* Kabaday
la
mak i
i.
kabaday
la
mak
* Kabadaygibi davranmak, kabaday
l
k etmek.
kabaday
l
k
* Kabadayolma durumu veya kabaday
ca davran

.
kabaday
l
k etmek
* kabaday
gibi davranmak.
kabaday
l
k taslamak
* kabaday
gibi davranmak, kabadaygibi grnmeye al

mak.
kabahat

* Uygunsuz hareket, irkin, yak

ks
z davran

, su, kusur, thmet.


* Hafif hapis, para cezas
veya meslek ve sanattan al
konulma ile cezaland
r
lan hafif su.

kabahat bulmak
* bir kusur, su aramak.
kabahat etmek (veya i
lemek)
* su olacak, kusur say
lacak bir iyapmak.

kabahat samur krk olsa, kimse s


rt
na almaz
* hi kimse sulu olduunu kabul etmek istemez.
kabahati (birine veya bir
eye) yklemek
* i
ledii bir suu ba
kas
n
n zerine atmak.
kabahatli
* Kabahati olan, kusurlu, sulu, thmetli.
kabahatlilik
* Kabahatli olma durumu.
kabahatsiz
* Kabahati olmayan, kusursuz, susuz.
kabahatsizlik
* Kabahatsiz olma durumu.
kabak
* Kabakgillerden, birok trleri olan bir bitki (Cucurbita).
* Bu bitkinin trlerine gre yemei ve tatl
syap
lan rn.
* Esrarke
lerin kulland

bir e
it nargile.
* Bilgisiz, grgsz, kaba.
* (kavun, karpuz iin) Ham, tats
z.
* Tysz, dazlak.
* (ta

t lstikleri iin) T
rt
llara

narak yzeyi dzle


miolan.
* Kabak kemane.
* K
sa boynuzlu hayvan.
kabak (birinin) ba

na (veya ba

nda) patlamak
* birok kimsenin ilgili oldu
u bir olaydan, yaln
zca bir kimse zarar veya ceza grmek.
kabak ekirdei
* Bal kaba
n
n tohumu.
* Genellikle vakit geirmek iin yenilen kuru yemie
idi.
kabak
kmak (karpuz, kavun vb. iin)
* ham
kmak.
kabak iei
* Ss e
yas
.
kabak iei gibi a
lmak
* utangal
ktan abucak s
yr
larak a

rlde serbestlik gstermek.


kabak gibi
* tysz,
plak, her tarafa
k.
kabak kafal
* Salardklm
, dazlak.
* Salarustura ile kaz
nm

.
* Aptal, budala.
kabak kemane
* Gvdesi uzunlamas
na ikiye blnen su kaba

n
n zerine ince bir deri gerilerek yap
lan, telli, yayla
al
nan bir halk alg
s
.
kabak tad
* Be
enilmeyen, b
kk
nl
k veren durum.
kabak tadvermek
* b
kt
rmak, usan vermek, tats
z gelmeye ba
lamak.

kabak tadvermek
* b
kk
nl
k veya s
k
ntolu
turmak.
kabak tatl
s
* Soyulmu
, ekirdekleri
kar
lm
ve parmak kal
nl

nda bal kaba


n
n a

r ate
te uzun sre pi
irilmesi ve
zerine ceviz serpilmesiyle haz
rlanan bir tatltr.
kabak
* Kabak yeti
tiren veya satan kimse.
kabakgiller
*
ki eneklilerden, kabak, kavun, karpuz, h
yar gibi cinsleri iine alan, geniyaprakl
, srngen ve sar
lgan
bir bitki familyas
.
kabaklama
* Kabaklamak i
i.
kabaklamak
* Aalar
n genle
mesi iin dallar
n
budamak.
kabakla
ma
* Kabakla
mak i
i.
kabakla
mak
* Salardklmek, dazlakla
mak.
* (ta

t lstikleri iin) T
rt
llara

n
p yzeyi dz bir duruma gelmek.
kabakl
k

* (karpuz, kavun iin) Haml


k.
* (baiin) Tyszlk, dazlakl
k.
* Bilgisizlik, grgszlk.

kabakulak
* Tkrk bezlerinin, zellikle kulak altbezlerinin iltihaplanmas
yla beliren bula

c
, salg
n ve ate
li bir
hastal
k.
kabakulak olmak
* bu hastal
a yakalanmak.
kabakulak otu
* Lousa otu, zeravent.
kabala

* Yahudilerde, yaz
lolarak konulmuolan Tanr
kanunlar
n
n yan
nda, a

zdan aza geen din


buyruklar
n
n,
bran felsefesinin ve efsane yaz
lar
n
n btn.
* Bir
retinin yanda
lar
n
n btn.
* Doast varl
klarla ili
ki kurma sanat
.
kabala

* Gtr, toptan.

kabalac
* Kabala konusunda uzmanla
m
kimse, kabala ile ura
an ki
i.
kabalac
* Kabala (II) iyapan kimse.
kabalak
* Birinci Dnya Sava

nda Osmanlordusunda kullan


lm
olan,
apkaya benzeyen bir tr ba
l
k.
kabalak

* Kabak yapraklarbiiminde etli ve tyl yapraklarolan, k


rlarda ve su kenarlar
nda yeti
en bir bitki.
kabala
ma
* Kabala
mak i
i.
kabala
mak
* Kaba bir duruma gelmek.
* Kabal
k etmek.
kabala
t
rma
* Kabala
t
rmak i
i.
kabala
t
rmak
* Kaba bir duruma getirmek, kabala
mas
na sebep olmak.
kabal
k

kabalist

* Kaba olma durumu.


* Kaba davran

, nezaketsizlik, hu
unet.
* Kabalac
(I).

kabalizm
* Kabala (I) yanl
ssanat ak
m
.
kaballama
* Kaballamak i
i.
kaballamak
* Maden ocaklar
nda galerileri a
alarla peki
tirmek.
kaban

kaban

* Dik yoku
.
* Tepe.
* Kalaya kadar uzunluu olan, paltoya benzeyen st giysisi.

kabana
* Genellikle otelin ana binas
n
n d

nda, plj veya havuz k


y
s
nda bir oda.
kabara

* Dayan
kl
l
k sa
lamak amac
yla, ayakkab
lar
n alt
na ak
lan, iri ba
l
demir ivi.
* Ss olarak odalar
n ah
ap blmlerine, trl biimler yapmak iin ak
lan iri ba
l
, sar
ivi.

kabara kabara
* Gittike kabararak, co
arak.
* Bbrlenerek, gururlanarak.
kabaral
* Kabara ak
lm
olan.
kabarc
k

*
i su veya hava dolu ufak kabartveya krecik.
* Vcutta olu
an sivilce gibi kk
i
kinlik.
* (metal biliminde) S
vveya kat
lar
n iinde olu
an gaz hacmi.
* Kabart
.

kabarc
kl
* Kabarc
klolan.
kabarc
kldze

*
inde hava kabarc
b
rak
lm
su dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan olu
an, dzlem veya
dorular
n yatayl

nbelirleyen alet, tesviye ruhu.


kabare

* e
itli gsterilerin yap
ld

elence yeri.
* Meyhane.

kabare tiyatrosu
* Daha ok gncel konularineleyici, yerici, ta
lay
cbiimde ele alan skelerin oynand

, monologlar
n,

ark
lar
n ve
iirlerin sylendii kk tiyatro.
kabareci

* Kabare oyuncusu.

kabarecilik
* Kabare i
letmek veya kabarede oynamak i
i.
kabar
k

* Kabarm
olan.
*
k
nt
solan, tmsekli.

kabar
k deniz
* Gelgit olay
nda, sular ykseldi
inde denizin durumu.
kabar
kl
k
* Kabar
k olma durumu,
i
kinlik.
kabar

* Kabarmak i
i veya biimi.

kabarma
* Kabarmak i
i.
* Duygulanma.
* Kendini stn grme, byklk taslama.
* Ay ve Gne
'in ekim etkisiyle, byk denizlerde sular
n ykselmesi, met.
kabarmak
* A
rl

artmadan hacmi bymek.


* (s
v
lar iin) Ya

lardan veya kaynamaktan ta


maya yz tutmak.
* Nicelii artmak, bymek.
* i
mek, geni
lemek.
* (hayvanlar iin) Tyleri dikilmek.
* (kumaiin) zerinde tyler olu
mak, havlanmak.
* Islan
p veya
s
n
p yerinden kurtulmak.
* (deniz) Dalgalanmak, byk dalgalar olu
mak.
* Bulanmak.
* (fke, sevgi gibi bazduygular iin) Gittike glenmek.
* Kafa tutmak, fkelenip stne yryecek gibi davranmak.
* Bbrlenmek, gururlanmak.
kabart
* Tmsek,
k
nt
, kabarm
yer.
kabart
c
* Kabartma maddesi, kabartma tozu.
kabart
l
* Kabart
solan.
* Belirgin.
kabartma

* Kabartmak i
i.

* Bir biimin veya bir sslemenin dz yzey zerindeki


k
nt
s
.
* Kil, al
, tagibi i
lenebilir gereleri girintili
k
nt
lyzeyler durumunda biimlendirerek yap
lm
olan
eser, rlyef.
* Kabart
larak yap
lm
olan.
kabartma tozu
* Pasta, rek vb. hamur i
lerinde kabarmay
salayan toz, sodyum bikarbonat.
kabartmak
* Kabarmas
nsa
lamak, kabarmas
na yol amak.
* Topra
t
rm
k vb. bir arala kar

t
rmak, alt st etmek, yumu
atmak.
kabartmal
* Kabartmas
olan.
kabas
nalmak
* biim verilecek bir maddenin gereksiz blmlerini gidermek.
* bir yeri veya bir
eyi geli
igzel, stnkr temizlemek.
kab
na s

mamak
* duygular
na engel olamay
p ta
k
n davran

larda bulunmak.
kb
na varamamak
* de
erce birinden pek a
a
olmak.
kab
z

* Kavrama, tutma.
* Alma.
* Peklik, srgn kar

t
.

kab
z olmak
* peklik olmak.
kab
zl
k
kabil
kabil

* Kab
z olma durumu.
* Olabilir, mmkn.
* Trl, gibi, benzer.
* Tr, cins.

kabil deil
* imkns
z, imknyok.
kabile
* Ebe.
kabile

* Boy.

kabilinden
* gibi, trnden, e
idinden.
kabiliyet

* Yetenek.

kabiliyetli
* Yetenekli.
kabiliyetsiz

* Yeteneksiz.
kabiliyetsizlik
* Yeteneksizlik.
kabin

* Kk, zel blme.


* Gemilerde, uaklarda, uzay gemilerinde kk blme.
* Pljda soyunma yeri.

kabine
* Bakanlar kurulu.
* Hekim muayenehanesi.
* Kabin.
* Hel.
kabine ekilmek
* bakanlar kurulu grevini b
rakmak.
kabine d
mek
* herhangi bir sebeple bakanlar kurulu grevini b
rakmak zorunda kalmak.
kabir
* Mezar, sin.
kabir azab
* Byk znt, s
k
nt
.
kabir azab
ekmek
* ok s
k
lmak, zlmek.
kabir suali
* Uzun ve b
kt
r
csoru.
kabl
* nce, nceki.
kablelmilt
* Milttan nce.
kablelvuku
* Olmadan nce.
kablo

* Elektrik ak
m
iletiminde kullan
lan ve yal
tkan bir madde ile sar
lbulunan metal tel.

kablocu
* Kablo d
eyen kimse.
kablolu

* Kablosu olan.
* Kablo arac
l

yla i
levini yapan (ara, gere).

kablolu yay
n
* Televizyon yay
n
n
n kablo, cam iletken ve benzeri bir fizik ortam zerinden halk
n almasmaksad
yla
abonelere ula
t
r
ld

yay
n tr.
kabotaj

* Bir lkenin iskele veya limanlararas


nda gemi i
letme i
i.

kabotaj bayram
* Deniz ticaretini te
vik amac
yla her y
l
n temmuz ay
nda kutlanan bayram.

kabotaj gemisi
* Kabotaj hatt
nda al

an gemi.
kabotaj hakk
* Trk kara sular
nda, Trkiye'deki akarsu ve gllerde gemi bulundurma, bunlarla gidigelive ta

ma
yapma hakk
.
kabristan

* Mezarl
k, gmtlk, sinlik.

kabu
u d

na
kmak
* iinde bulunduu ortam veya durumdan ayr
lmak.
kabu
una ekilmek
* d

ar
s
ile olan ili
kilerini kesmek, kimse ile gr
memek.
kabu
unu atlatmak (veya kabu
unu k
rmak)
* iinde bulunduu g, olumsuz veya kt durumdan kurtulup rahatlamak.
kabuk

* Bir
eyin stn kaplayan ve onu d
etkilere kar
koruyan, kendili
inden olu
mu
, serte blm, k

r.
* Ekmein pi
me s
ras
nda iinden daha ok sertle
en d
blm.
* Bir s
vveya atmosferi d

tan saran, sert katman.


* Bir hayvand

tan rten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu rt, kavk
.
* Deri zerinde bir yaran
n veya sivilcenin kurumas
yla olu
an serte blm.

kabuk balamak (veya tutmak)


* stnde kabuk olu
turmak, kabuklanmak.
kabuk bilimi
* Kabuklarinceleyen bilim dal
.
kabuk bcekleri
* K
n kanatl
lar tak
m
na giren, kabu
un hemen alt
ndaki odun kat
nkemirerek oyan ve bylece birok
orman ve meyve a
ac
n
n kurumas
na yol aan familya.
kabuk dei
tirme
* Yenilenme.
kabuk gibi
* (kumaiin) sa
lam sert.
kabuk kahvesi
* Antep f
st
kabuunun tlmve hafife kavrulmu
u ile yap
lan ve kahveye benzer iecek.
kabuk ynetim
*
i, i yap
sbelli olmayan, belirsiz kalan ynetim.
kabuklanma
* Kabuklanmak i
i.
* Bir lv ak
nt
sveya bir lv gl yzeyinin kat
la
mas
.
kabuklanmak
* Kabuk olu
mak.
kabukla
ma
* Kabukla
mak i
i.
kabukla
mak
* Kabuk durumunu almak, kabuk gibi sertle
mek.

kabuklu

* Kabu
u olan.

kabuklu bit
* Ko
nil.
kabuklular
* Kabuklar
, yap
lar
ndaki kireli tuzlar dolay
s
yla sertle
mibulunan, solunum ayg
tlarbal
klara benzeyen,
ok hcreli hayvanlardan eklem bacakl
lar s
n
f
.
kabuksu
* Kabu
a benzeyen.
kabuksuz
* Kabu
u olmayan.
kabuksuz yumurtlatmak
* bir i
i ivedilikle yapt
r
p eksik kalmas
na yol amak.
kabul

* Bir
eye isteyerek veya istemeyerek raz
olma.
* (konuklar
veya i
i olanlar
) Yan
na sokma, kat
na alma.
* Sunulan bir
eyi, armaanalma.
* Bir neriyi uygun bulma, onaylama.
* Bir yere al
nma.
* R
za veya izin, akseptans.

kabul etmek
* bir
eye isteyerek veya istemeyerek raz
olmak.
* yan
na, kat
na almak.
* bir arma
analmak.
* onaylamak.
kabul eylemek
* kabul ettirmek.
kabul gn
* Ev han
mlar
n
n konuk a
rlad
klarbelirli gn.
kabul kredisi
* Kabuln vadesinden nce polieyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir mebl
n denece
ine
dair anla
madan sonra bankan
n at

kredi.
kabul odas
* Byk konak veya dairelerde konuklar
n oturtulduklar
byk oda.
kabul salonu
* Resm konuklar
n a
rland

byk konuk salonu.


kabul treni
* Resm konuklarkar

lama treni.
kabul yeri
* Bkz. kabul odas
; kabul salonu.
kabullenme
* Kabullenmek i
i.
kabullenmek
* Kabul etmek.
* Hakkyokken veya istemeyerek kendine mal etmek.

kaburga

* E
e kemiklerinin olu
turdu
u kafes.
* Bkz. E
e.
* Gemilerde d
kaplaman
n dayand

iskelet.

kaburgalar

kmak (veya say


lmak)
* ok zay
f olmak.
kbus

* Karabasan.
* Ac
, s
k
nt
, korku veren.

kbus basmak (veya kmek)


* byk s
k
nt
, korku duymak.
kbus gibi
* kbusa benzer, kbusu and
ran.
kbuslu
* Karabasan dolu, s
k
nt
lve korkulu.
kabuz
kabuzcu
kabz

kabza
kabz
mal

* Yalan, palavra.
* Yalanc
, palavrac
.
* El ile tutma, kavrama.
* Azrail taraf
ndan ruh teslim al
nma, lme.
* "Alma" anlam
nda "ahzkabz" teriminde kullan
l
r.
* Tutulacak yer, tutak, sap.
* Meyve ve sebze reticileri ile sat
c
lar aras
nda arac
l
k eden kimse, komisyoncu.

kabz
mall
k
* Kabz
mal olma durumu.
* Kabz
mal
n yapt

i
.
kacak
* Bkz. kap kacak.
ka

* Herhangi bir
eyin niceli
ini sormak iin kullan
lan soru s
fat
.
* (cmle, soru cmlesi olmad

nda) Birok.

-ka / -ke
* Bkz. -ga / -ge.
ka para eder?
* neye yarar, ne deeri var?.
ka paral
k (adam veya
ey)
* de
ersiz.
ka para olay
m!
* (birok i
ler kar

s
nda) hangi birine yeti
eyim!.
ka zamand
r

* belirsiz, fakat ok zamandan beri, oktan beri.


kaa
* (fiyat iin) Ne kadara?.
kaa ka

* Bir yar

mada taraflar
n ald

say
veya derecenin oran
nbelirtir.
* Yar

ma, tart

ma, kavga ve benzeri gibi durumlarda taraflar


n oran
nbelirtir.
*
ki ki
inin kar

l
klolarak gizlice sayyaz
p tahmin etmesine dayanan bir oyun.

kaa patlamak
* ne kadara mal olmak, fiyatne olmak.
kaacak delik aramak
* korku ile saklanacak yer aramak.
kaak

* Ba
lbulunduu yerden veya yasadan kaan, uzakla
an kimse.
* Yasaca yap
lmasyasak olan veya yap
lmasiin gerekli izin al
nmayan.
* Yasaca belirtilmigerekli gmrk ve vergileri denmeden bir yere sokulan veya bir yerden
kar
lan.
* Bir kaptan, bir borudan gaz, s
vveya bir telden ak
m kamas
.
* Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice.
* Gizlice ka
r
lm
olan mal veya madde.

kaak gre
mek
* as
l konuya girmeksizin ba
ka
eylerden sz etmek veya politikada s
k s
k d
nce de
i
tirip esas amac
n
gizlemek.
kaak

* Yasalara kar
gelerek bir yere mal sokan, bir yerden mal ka
ran veya bir yerde satan kimse.

kaak
l
k
* Bir devletin yasalar
na kar
gelerek yap
lan ticaret.
* Bir lkeye gizli olarak, gmr denmemi
, yasaklanm
mal sokma i
i.
* Gizli olarak, sezdirmeden ka
rma i
i.
kaakl
k
kaamak

kaamak

* Kaak olma durumu.


* Hogrlmeyen bir
eyi ara s
ra yapma.
* Bir
eyi belli etmeden, gizlice yapmaya al

ma.
* Bir
eyden ka
nma yolu.
* Kaacak yer, zellikle obanlar
n sry bar
nd
rmak, saklamak iin yapt
klaryer.
* M
s
r unundan yap
lan yalbir yemek.

kaamak yapmak
* hogrlmeyen
eyi gizlice ara s
ra yapmak.
kaamak yol
* Bir sorundan kendisini kurtarmak iin geli
igzel ileri srlen zr.
kaamak yolu
* Kaamak yol.
kaamakl
* Kesin olmayan, yargbildirmeyen ve her iki tarafa da ekilebilen (sz, cevap, davran

).
kaan bal
k byk olur
* elden ka
r
lan f
rsat gzde bytlr.

kaan kaana
* Pe
pe
e kama.
kaan
n anasa
lamam

* tehlikeden kaan kazanl


km

.
kaar

* Ka soru s
fat
n
n le
tirme biimi.

kag
* Din bir anlay

la bazMslman kad
nlar
n erkeklere grnmemeleri, bir arada oturup konu
maktan
ka
nmalar
.
ka
* Ne kadar
, ka ki
i.
ka
k

ka
k z

* (bir yana) Kam

, kaym

.
*
lmei kam
(orap vb.).
* Bazdavran

lar
delice olan.
* (orap vb. nin)
lme
i kam
yeri.
* Uygun olmayan ortamda byme sonucu aa znn ortadan ka
k biimde olu
mas
.

ka
ka
* Biraz ka
k.
* Ka
a benzer, biraz deli gibi, deliye benzer.
ka
kl
k
* Ka
k olma durumu.
* Delice, ka
ka davran

.
ka
lma
* Ka
lmak i
i.
ka
lmak

* Kamak i
i yap
lmak.
* ekilmek, savulmak.

ka
msama
* Ka
msamak i
i.
ka
msamak
* Bir i
i yapmamak iin szde sebepler yaratmak.
ka
msar

* Kaamak yolu arayan, kaamaa sapan.

ka
n kur'as
* birinin kolay kolay aldanmayacak kadar grmgeirmiolduunu anlatmak iin sylenir.
ka
nc

ka
ngan

* Ka soru s
fat
n
n s
ra biimi.
* (cmle, soru cmlesi olmad

nda) ok kez, birok kez.


* Geri duran, giri
ken olmayan, insan iine girmek istemeyen, insanlardan kaan, ekingen.

ka
nganl
k
* Geri durma, isteksiz davranma.

* Ka
ngan olma durumu.
ka
n
lmaz
*
stek ve irade d

nda olan.
ka
nma

* Ka
nmak i
i.

ka
nmak
* Herhangi bir i
i yapmaktan veya zverili davranmaktan geri durmak, imtina etmek.
ka
nt

ka
rga

* Erken do
an kuzu.
* S
z
nt
, kaak.
*

e yaramaz, ya
lhayvan.

ka
r
lma
* Ka
r
lmak i
i.
ka
r
lmak
* Ka
rmak i
i yap
lmak veya ka
rmak i
ine konu olmak.
ka
r

ka
rma

* Ka
rmak i
i veya biimi.
* Ka
rmak i
i.

ka
rmak
* Kamas
nsalamak veya kamas
na imkn yaratmak.
* Bir i
i belirlenen zamanda yapamamak.
* Zor kullanarak yan
nda gtrmek.
* Yararlanamamak; bir daha ele gememek zere yitirmek.
* Gitmek, kamak zorunda b
rakmak.
* almak, kimsenin haberi olmadan gtrmek, a

rmak.
* Yasal olmayan yoldan bir lkeye mal sokmak veya
karmak.
* ly, s
n
ra
mak, fazlas
na gitmek.
* S
zd
rmak.
*
stemeyerek abdestini yapmak.
* Delirmek.
* Bir ara veya letle igrrken arac
iyi kullanamama yznden herhangi bir zarara yol amak.
* Birini veya bir
eyi gstermemek.
* Yar

an bir ko
ucu di
er bir ko
ucu taraf
ndan h
zla geilip arayamak.
* Futbol veya basketbolda savunduu oyuncuyu bob
rakmak, pas almas
na f
rsat vermek.
ka
rtma

* Ka
rtmak i
i.

ka
rtmak
* Ka
rmak i
ini yapt
rmak.
* Birinin ka
r
lmas
na sebep olmak.
ka

* Kamak i
i veya biimi.
* Yar

an bir ko
ucunun veya bir kmenin di
er yar

larh
zla gemesi.
ka

lma
* Ka

lmak durumu.
ka

ma

* Ka

mak i
i.
ka

mak
* Hep birden ka
p da
lmak.
kak
n

kal

kal
k

kama
kamak

* (isim tamlamalar
nda belirtilen olarak) Bir yerden veya bir i
ten kam
kimse.
*
nsanlardan uzak durmak, insan iine
kmamak isteyen kimse.
* Say
ska, hangi say
dan.
* Bir kimsenin hangi tarihte dodu
unu, okulu bitirdiini veya asker olduunu belirtmek iin kullan
l
r.
* Kilo, lira, metre, adet gibi l anlatan nesnelerin hangisinden olduunu belirten (soru sz).
* Ka ya

nda.
* Kamak i
i, firar.
* Kimseye bildirmeden bulundu
u yerden ayr
lmak, firar etmek.
* H
zla ko
up bir yere saklanmak.
* Kendini gstermemek, rastlatmamaya al

mak.
* Ka
nmak.
* S
zmak.
*
pli
i kopmak.
* Girmek.
* Bir yana do
ru kaymak.
* Grnmeden gitmek, savu
mak, s
v

mak.
* H
zlko
mak.
* Yok olmak.
* Yakla
mak, benzemek, and
rmak.
* (kad
nlar iin) Kage uymak.
* (k
z, kad
n iin) Yasalara ve aile isteklerine kar
gelerek evlenmek iin evinden ayr
lmak.
* (renk iin) Aarmak, umak.
* Yar

di
erlerinden h
zla ayr
l
p arayamak.
* Futbol veya basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek iin boalana ko
mak.
* Baznitelik bildiren szlerle birlikte "olmak" anlam
yla yard
mcfiil gibi kullan
l
r.

kamakl
k
* Kamak durumu.
kamaktan kovalamaya vakit olmamak
* nemli i
ler yznden ba
ka i
lere yeti
ememek.
kamaz
*
lmiklerin kamas
na imkn vermeyen.
kata
kaurga
kadana

* (saat iin) Ne zaman?.


* \343 ka
rga.
* Bir cins iri at.

kadana gibi
* iri yar
(kad
n).
kadar

* lsnde, derecesinde.
* Byklnde, geni
li
inde.
* Dek, de
in.
* Gibi.
* Denli.
* Sre belirtir.
* Miktar, derece.
* Gsterme s
fatlar
ndan biriyle bir say
dan sonra geldi
inde kesinlikle belli olmayan bir niceli
i belirtir.
kadastro

* Bir lkedeki her e


it arazi ve mlklerin yerinin, alan
n
n, s
n
rlar
n
n ve de
erlerinin devlet eliyle belirlenip
plna balanmasi
i.
kadastrolama
* Kadastrolamak i
i veya durumu.
kadastrolamak
* Kadastrosunu yapmak.
kadastrolanma
* Kadastrolanmak i
i veya durumu.
kadastrolanmak
* Kadastrosu yap
lmak.
kadastroya gemek
* kadastrosu yap
lmak.
kadavra

* T
p
retiminde, zerinde al

mak iin haz


rlanm

, l insan veya hayvan vcudu.

kadavrala
ma
* Kadavrala
mak i
i.
kadavrala
mak
* Kadavra durumuna gelmek.
kaday
f

* Undan yap
lan, tatlolarak tketilen trl biimlerde yiyecek.

kaday
f
* Kaday
f yapan veya satan kimse.
kaday
f
l
k
* Kaday
f yapma veya satma i
i.
kadeh
*
ki imeye yarar kk bardak.
* Kadehte bulunan iki.
kadeh arkada

* Birlikte iki iilen kimse.


kadeh arkada
l

* Birlikte iki iilen kimseyle olu


an dostluk.
kadeh kald
rmak
* herhangi birini veya bir
eyi onurland
rmak iin imeden nce kadehleri yukarkald
rmak.
kadeh toku
turmak
* iki ierken kar

l
klbir sevgiyi belirtmek amac
yla, imeden nce kadehleri birbirine dokundurmak.

kadehik

* Me
e, f
nd
k, grgen gibi aalarda, meyve sap
n
n geni
lemesiyle olu
an ve meyveyi ortas
na kadar iine
alan kk kadeh biimindeki olu
um.
kadehda
* Birlikte iki imeyi seven kadeh arkada

.
kadem

kademe

* Ayak, ad
m.
* Ayak, fut.
* U
ur.
* A
ama, basamak.
* Motorlu aralar
n bak
m ve onar
m i
lerinin yap
ld

birim.

kademe ilerlemesi
* Devlet memurunun olumlu sicil almak
art
yla bir y
ll
k terfi etmesi.
kademe kademe
* Basamak basamak, derece derece.
kademeleme
* Kademelemek i
i.
kademelemek
* Kademeli bir biimde dzenlemek.
kademelendirme
* Kademelendirmek i
i.
kademelendirmek
* Kademeli duruma getirmek.
kademelenme
* Kademelenmek durumu.
kademelenmek
* Kademeli duruma gelmek.
kademeli

* A
amal
, basamakl
.

kademesiz
* Kademesi olmayan.
kademhane
* Ayakyolu, hel.
kademli

* U
urlu.

kademli olsun!
* uurlu olsun!.
kademsiz

* U
ursuz.

kademsizlik
* U
ursuzluk.
kader

* Al
n yaz
s
, yazg
.
* Genellikle ka
n
lmaz kt talih.
kader birlii
*
yi ve kt gnleri, aynsonu payla
ma durumu.
kader birlii etmek
* her zaman ve her yerde, her durumu birlikte ya
amak, her
eyi payla
mak.
kaderci

* Al
n yaz
s
na inanan ve ondan yana olan, fatalist.

kadercilik
* Yazg
c
l
k, cebriye, fatalizm.
kadere boyun emek
* yazg
s
n
, talihini kabul etmek.
kaderin cilvesi
* talihin, beklenmedik bir anda ortaya dei
ik bir durumu ortaya
karmas
.
kaderiye

* Kader anlay

ninkr ederek, insanlar


n irade ve hareket zgrlklerinin bulundu
unu ileri sren
slm

felsefesi.
kadersiz

* Kaderi olmayan.
* Kt talihi olan.

kad

* Tanzimat'a kadar her trl davalara, Tanzimat'la Meden Kanun aras


ndaki dnemde ise yaln
z evlenme,
bo
anma, nafaka, miras davalar
na bakan mahkemelerin ba
kanlar
na verilen ad.
Kad
ky ta

* Kuvars ve opal liflerinden olu


an, mhr ve ss e
yasyap
m
nda kullan
lan, yar
billr silis.
kad
l
k

kad
n

* Kadolma durumu veya kad


n
n grevi.
* Bir kad
n
n davalar
na bakt
il s
n
rlariindeki blge.
* Di
i cinsten eri
kin insan, erkek veya adam kar

t
.
* Evlenmik
z.
* Bayan anlam
nda kullan
lan bir unvan.
* Anal
k veya ev ynetimi bak
m
ndan gereken erdemleri olan.
* Hizmeti.

kad
n avc
s
* Kad
nlarba
tan
karan erkek.
kad
n berberi
* Kad
nlar
n sa
nkesen ve sa tuvaleti yapan berber, kuafr.
kad
n evi

* Yoksul, madur veya ba


ka bir zelli
i dolay
s
yla muhta durumda kalan kad
nlar
n geici olarak
bar
nd
klarev.
kad
n hareketi
* Bkz. feminizm.
kad
n hastal
klar
* Kad
n cinsel organlar
nve bunlarla ilgili hastal
klar
ninceleyen bilim dal
, jinekoloji.

kad
n kad
na
* Yaln
z kad
nlar aras
nda, kad
nlar ba
ba
a.
kad
n kad
nc
k
* Evinin i
ini iyi yneten, han
mefendi, terbiyeli, a
rba
l(kad
n).
kad
n olmak
* k
zl

nyitirmek.
* (kad
n) evini, kocas
nynetmesini iyi bilmek.
kad
n terzisi
* Kad
n elbiseleri diken terzi.
kad
n ticareti
* K
z ocuklar
ile kad
nlar
n lkeler aras
nda gizlice ka
r
l
p sat
lmas
.
kad
nana

* Tecrbeli, ya
l
, sayggsterilen kad
n.

kad
nbudu
* Yumurtaya bulanarak ya
da k
zart
lan bir tr pirinli kfte.
kad
nca

* Kad
na yak

r (biimde).
* Kad
n gibi, kad
na benzer.

kad
nca

z
* Kendisine kar

efkat ve ac
ma duyulan kad
n.
kad
nc
k
* Kk kad
n; zavallkad
n.
kad
nc
l

* Kad
nlara d
kn, kad
n d
kn, zendost.

kad
ndmesi
* Ss bitkisi olarak yeti
tirilen, dme biiminde iek aan otsu bir bitki.
kad
ngbei
* K
zart
larak yap
lan, ortasukurca, bir tr yumurtalhamur tatl
s
.
kad
n
ms
* Kad
na benzeyen.
kad
n
n fendi, erkei yendi
* kad
nlar kurnazl
kta erkeklerden stndrler.
kad
n
n yznn karaserkein elinin k
nas
* yolsuz ili
kiler kad
nlar iin hokar

lanmad

hlde erkekler bu gibi ili


kilerden vnme pay
kar
rlar.
kad
nlar hamam
* Herkesin aynanda ve yksek sesle konu
mas
yla ok grlt edilen yerler iin sylenir.
kad
nla
ma
* Kad
nla
mak i
i.
kad
nla
mak
* Kad
na benzer bir durum almak.
kad
nl

* Kad
nolan.

kad
nlerkekli
* Kad
n erkek kar

k olarak.
kad
nl
k

* Kad
n olma durumu.
* Kad
n
n gerekli erdem ve nitelikleri ta

masdurumu.

kad
nnine
* Byk anne.
* Ya

epey ilerlemikad
n.
kad
nsal
kad
ns

* Kad
na zg ve kad
nla ilgili.
* Kad
na zg olan, kad
na yara

r.
* Kad
n davran

l
, kad
na benzer (erkek).

kad
ns
la
ma
* Kad
ns
la
mak durumu.
kad
ns
la
mak
* Kad
n zellii kazanmak.
kad
ns
l
k
* Kad
nsolma durumu.
* Kad
n zellii kazanmak.
kad
ns
z

* Kad
nbulunmayan.
* Kar
solmayan, e
siz.

kad
ntuzlu
u
* Bkz. saral
.
kad
rga

* Hem yelken, hem krekle yol alan, zellikle Akdeniz'de kullan


lm
bir savagemisi.

kad
rga bal

* Bkz. ispermeet balinas


.
kadidi
kmak
* ok zay
flamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
kadife

* Yzeyi belirli uzunlukta b


rak
lm
ham madde lifleriyle kapl
, parlak, yumu
ak kuma
.
* Kadifeden yap
lm

, kadife ile kaplanm

kadife iei
* Birle
ikgillerden, iekleri genellikle parlak sarrenkte ve kadife grnmnde bir ss bitkisi (Tagetes).
kadife gibi
* (ses, ten vb. iin) yumu
ak, przsz ve parlak.
kadifele
me
* Kadifele
mek i
i.
kadifele
mek
* Yumu
amak, samim olmak.
kadifele
tirme

* Kadifele
tirmek i
i.
kadifele
tirmek
* Kadifele
mek i
ini yapt
rmak.
kadifelik

* Kadife gibi olma durumu.


* Kadife yapmaya elveri
li olan.

kadifemsi
* Kadifeyi and
ran, kadife grnmnde olan.
kadim

* Ba
lang
c
olmayan, eski, ezel.

kadim dost
* Eski dost.
kadimi
* Srekli.
kadinne
kadir

kadir

* Bkz. kad
nnine.
* Deer, k
ymet.
* Bir y
ld
z
n parlakl
k bak
m
ndan bulunduu basamak.
* Gl, gc yeter, erkli.
* "Her
eye gc yeter" anlam
nda Tanr
'n
n s
fatlar
ndan biri.

Kadir Gecesi
* Ramazan ay
n
n kutsal say
lan yirmi yedinci gecesi.
Kadir Gecesi do
mu
* ok
ansl
, k
smetli kimseler iin sylenir.
kadir olmak
* gl olmak, gc olmak, gc yetmek.
kadirbilir

* Deerbilir.

kadirbilirlik
* Deer bilirlik.
kadirbilmez
* Deerden anlamayan, de
erbilmez.
kadirbilmezlik
* Kadirbilmez olma durumu.
Kadir
Kadirlik
Kadiriye

* eyh Abdlkadir Geylan'nin kurdu


u tarikata girmiolan kimse.
* eyh Abdlkadir Geylan taraf
ndan XI. yzy
lda kurulan bir tarikat.
* Kadirlik.

kadir
inas
* Deerbilir, iyilikbilir.
kadir
inasl
k
* Deerbilirlik, iyilikbilirlik.
kadit
* ok zay
f.
* Gne
te veya hafif alevde kurutulmuet.
kadmiyum
* Atom numaras48, atom a
rl

112,40 olan, 320 C' de ergiyen, 8.6 younlu


unda, gmbeyazl

nda,
elektrik ve seramik sanayiinde kullan
lan yumu
aka bir element. K
saltmasCd.
kadmiyumlu
*
inde kadmiyum bulunan.
kadran
kadrat

kadril

* Saat, pusula gibi aralarda, zerinde yaz


, rakam veya ba
ka i
aretler bulunan dzlem.
* (bas
mc
l
kta) Dizgide harfler aras
na konulan yaz
s
z metal paras
.
* (bas
mc
l
kta) Dizgi i
inde kullan
lan bir aral
k ls birimi.
* Eski salon danslar
ndan biri.
* Bu dans
n mzi
i.

kadrini anlamak
* de
erinin fark
na varmak.
kadrini bilmek
* de
erini bilmek, yararlanmak.
kadro
* Bir kamu kurulu
unun, bir i
letmenin, denetim veya ynlendirme i
lerini gerekle
tirenler ve bunlar
n
ta

d
dev, yetki ve sorumluluklar
n hepsi.
* Bu ki
i ve sorumluluklarsay
, nitelik ve a
amalar
yla gsteren izelge.
* Bu izelgedeki yer.
* Bisiklet ve motosiklette iskeleti olu
turan metal blm.
kadroland
rma
* Kadroland
rmak i
i veya durumu.
kadroland
rmak
* Kadroda yer almak.
kadrola
ma
* Kadrola
mak durumu.
kadrola
mak
* Yeniden kadro olu
turmak.
kadrolu
kadrosuz

* Kadrosu olan, kadroya girmiolan.


* Kadrosu olmayan.

kadrosuzluk
* Kadrosuz olma durumu.

kadk

* Deerini, nemini yitirmi


, eskimi
.

kadk olmak
* yasama meclisinin dei
mesi ile nceden sunulan yasa tasar
larde
erini yitirmek.
kadklk
* Gerek durumu sonradan ortaya
kan bir hukuk i
lemin son bulmas
.
kaf
kafa

* Arap alfabesinin yirmi drdnc harfi.


* Ba(zellikle insan ba

), ser.
* Hayvanlarda genellikle a

z, gz, burun, kulak gibi organlar


n bulundu
u vcudun en n blm.
* Grve inanlar
n etkisi alt
nda beliren d
nme ve yarg
lama yolu, zihniyet.
* Kavrama ve anlama yetenei, zek, zihin.
* Bellek.
* ocuk oyunlar
nda kullan
lan z
pz
p ta

n
n veya cevizin byk boyu.
* Mekanik bir btnn paras
.

kafa atmak
* kavga s
ras
nda kar

dakinin yzne, sert ve


iddetli bir biimde kafayla vurmak.
kafa bulmak
* iki imek.
* alay etmek.
kafa cillamak
* iki imek.
kafa ekmek
* Bkz. kafay
ekmek.
kafa
k

* Futbolda topa, kafa ile yap


lan vuru
.
kafa dei
tirmek
* Bkz. kafay
de
i
tirmek.
kafa dengi
* Grve anlay

larbirbirine uymukimselerden her biri.


kafa dinlemek
* zihni yoran sorunlardan uzak kalmak.
kafa eskitmek
* zihni yoran sorunlarla srekli u
ra
mak.
kafa gz yarmak
* beceriksizlik gstermek.
kafa ii

* Bkz. kafatas
.

kafa i
isi
* Beyin gc ile ortaya eser koyan, ara
t
ran, inceleyip ele
tiren kimse.
kafa kafaya vermek
* iki veya birka ki
i bir kenara ekilip konu
mak.
* baba
a vermek.

kafa k

d
* Nfus czdan
, nfus k

d
, hviyet.
kafa kalmamak
* zihin yorularak al

maz olmak.
kafa koan
* Bkz. kafa k

d
.
kafa kol

* Gre
te bir tr oyun.

kafa kola almak


* gre
te kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi evirmek.
* etkisi alt
na al
p kand
rmak.
kafa patlatmak
* bir konu zerinde pek ok d
nmek.
kafa sallamak
* ikaz etmek iin ba

niki yana veya ne arkaya hafife e


mek.
* basallamak.
* do
ru veya yanl
her
eye evet demek.
kafa
i
irmek
* grlt veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek.
kafa tutmak
* boyun e
memek, kar
gelmek, diklenmek.
kafa tlemek
* ok lf edip tedirgin etmek.
kafa yapmak
* dalga gemek.
kafa yok!

* ak
l, d
nce yok; ak
ls
z!.

kafa yormak
* bir i
, bir konu zerinde oka d
nmek.
kafaca
* Kafa bak
m
ndan, d
nceye gre.
kafadan

* zihinden, belleini kullanarak.

kafadan atmak
* bir konu zerinde inceleme yapmadan, rastgele konu
mak, uydurmak.
kafadan bacakl
lar
* Yumu
akalar
n, bablgelerinde sert bir gagasve ekmenli sekiz kolu bulunan nemli bir s
n
f
.
kafadan gayri msellh
* ak
ls
z, akl
nda bozukluk olan.
kafadan kontak
* D
ncesiz, mant
ks
z igren.
kafadar

* Grve anlay

larbirbirine uyan kimselerden her biri.

kafadarl
k
* Kafadar olma durumu.
kafada

* Kafadar.

kafada
l
k
* Kafadaolma durumu.
kafal
* Kafasolan.
* Kafasherhangi bir biimde olan.
* Bilgili, kavray

lve anlay

l
.
kafasalmamak
* anlayamamak, kavrayamamak.
* zihin yorgunluu sebebiyle anlayamaz duruma gelmek.
* olabileceine inanmamak.
kafasbo
* Cahil.
kafasbozulmak
* fkelenmek, k
zmak.
kafasbulanmak
* bir olay kar

s
nda aklkar

mak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek.


kafasbulutlu
* Biraz, sarho
.
kafasal

mak
* Bkz. kafasi
lemek.
kafasatlak
* Yardeli, aptal.
kafasdnmek
* (s
k

k bir durumda) sersemlemek.


* k
z
p fkelenmek.
kafasdumanlanmak
* ok dalg
n olmak.
* sarhoolmak.
* esrar imiolmak.
kafasdumanl
* Hafif sarho
.
* zemedi
i kar

k d
ncelerle kafasyorgun.
kafasdurmak
* zihin yorgunluundan d
nemez olmak.
kafasdzelmek
* do
ruyu ve iyiyi bulmak.
kafasile oynamak
* tak
m sporlar
nda arkada
lar
n
n durumunu gz nnde tutarak, en iyi f
rsatde
erlendirecek, iyice
d
nerek, bedenini fazla yormadan oynamak.
kafasi
lemek

* akl
, zeksyerinde olmak, bir konu zerinde iyi d
nebilir olmak, kafas
al

mak.
kafasiyi
*
kiden veya esrardan sarhoolan (kimse).
kafaskazan olmak
* Bkz. kafas
i
mek.
kafask
yak
* Kafasiyi.
kafask
zmak
* fkelenmek.
kafaskontak
* Deli,
ld
rm

,
lg
n.
kafaskfl
* a

n
n gerisinde kalm

, gerici.
kafasrmcekli
* D
ncesiz, kaba, anlay

s
z.
* Gerici.
kafassersem sepet (olmak)
* grlt ve u
ultudan zihni yorulmu(olmak).
kafas
i
mek
* zihni yorulmak.
* grltden tedirgin olmak.
kafastak
lmak
* zihni srekli olarak bir
eyle u
ra
mak.
kafastembel
* Al
k, budala, basireti olmayan.
kafasyerinde olmamak
* gere
i gibi d
necek durumda olmamak.
kafasyerine gelmek
* kendini toparlamak, kendine gelmek.
kafas
na dank etmek (veya demek)
* bir olay sebebiyle birden ay
lmak, do
ruyu anlamak.
kafas
na geirmek
* at
p, f
rlat
p ba

na geirmek.
kafas
na koymak
* karar
nnceden vermiolmak, nceden
artlanmak, bir
ey yapmaya kesin karar vererek zaman
n
beklemek.
kafas
na s

mamak
* Bkz. ak
l erdirememek.
kafas
na sz girmemek
* ok aptal veya inatolmak.
* nemsememek.
kafas
na uymak
* Bkz. akl
na uymak.

kafas
na vur, ekmeini elinden al
* uysal ve sessiz kimseler iin sylenir.
kafas
na vura vura
* zorla, isteyip istemediine bakmadan.
kafas
na vurmak
* (iki) ok etkilemek.
kafas
nda
im
ek akmak
* \343 beyninde
im
ek akmak.
kafas
nda tutmak
* bir
eyi unutmamak, akl
nda tutmak.
kafas
ndan
karmak
* bir
eyi unutmak veya ondan vazgemek.
kafas
ndan geirmek
* belli belirsiz d
nmek.
kafas
ndinlemek
* ba

n
dinlemek.
kafas
nezmek
* zararlolabilecek bir hareketi, bir durumu ba
lang
ta yok etmek, etkisiz duruma getirmek.
kafas
nkald
rmak
* kar
gelmek, bakald
rmak.
* yo
un bir biimde d
nmek veya al

mak.
kafas
nka

yacak vakti olmamak


* Bkz. ba

nka

yacak vakti olmamak.


kafas
nk
rmak
* iyice dvmek, pataklamak.
kafas
nkullanmak
* ak
ll
ca davranmak.
kafas
nkurcalamak
* zihnini me
gul etmek, d
ndrmek.
kafas
nsokmak
* bar
nabilecek bir yere yerle
mek, ba

nsokmak.
kafas
nta
tan ta
a arpmak
* Bkz. ba

nta
tan ta
a arpmak.
kafas
ntoplamak
* sal
kld
nebilir olmak.
kafas
nttslemek
* Bkz. kafay
ttslemek.
* sarhoetmek.
kafas
nuurmak
* kellesini uurmak.
kafas
nvurmak
* bir kimsenin kafas
nkesmek.

kafas
n
n bir tahtasnoksan olmak
* ak
l durumunda bozukluk olmak.
kafas
n
n dikine gitmek
* hibir de kulak asmayarak akl
na koydu
unu yapmak.
kafas
n
n etini yemek
* srekli rahats
z etmek.
kafas
n
n konta
atmak
* ok sinirlenmek, fke ile dolmak.
kafas
z

* Kafasolmayan.
* D
n
, anlay

ve kavray

k
t olan, anlay

s
z, kavray

s
z.

kafas
zl
k
* Kafas
z olma durumu, anlay

s
zl
k, kavray

s
zl
k.
kafatas
* Kafatas
l
ktan yana olan kimse, gr
.
kafatas
l
k
*
nsanlar
kafataslar
n
n biimine gre de
erlendiren gr
.
kafatas
*
nsanda ve omurgal
larda iinde beyin bulunan, ba

n kemik blm.
kafaya
kmak
* topa kafayla vurmak iin s
ramak.
kafay
(yere) vurmak
* hastalan
p yata
a d
mek.
* uyumak iin yatmak.
kafay
buland
rmak
* nceki d
nceleri alt st etmek, dei
tirmek.
kafay
bulmak
* sarhoolmak, ne
esi, keyfi yerine gelmek.
kafay
al

t
rmak
* kafayi
letmek.
kafay
ekmek
* iki imek.
kafay
de
i
tirmek
* d
ncesini kanaatini dei
tirmek.
kafay
dinlemek
* sessiz ve sakin kal
p d
nmek.
kafay
i
letmek
* do
ru ve iyi d
nmek.
kafay
ttslemek
* sarhoolmak.
kafay

tmek
* delirmek,
lg
nla
mak.

kafay
yemek
* a

ryorgunluktan bunal
ma d
mek.
Kafda
* Genellikle masallarda yer alan, dnyayevrelediine inan
lan, arkas
nda cinlerin, perilerin bulundu
u var
say
lan, zmrtten da.
kafe
kafein

* Bkz. kahve.
* Kahve ve aydan elde edilen, hekimlikte kullan
lan, uyar
cnitelii olan bir madde.

kafes
* Aral
kltelden, metal veya a
a ubuklardan yap
lm

, genellikle ta

nabilir koyacak.
* Vah
hayvanlar iin demir ubuklarla yap
lm
ta

nabilir blme.
* apraz ubuklarla ve aral
klolarak yap
lm

, pencerelere tak
lan siper.
* Cami ve tekke gibi yerlerde kad
nlara ayr
lan yer.
* Ah
ap yap
lar
n direk ve atmalardan olu
an kaplama tahtalard

nda kalan iskeleti.


* Hapishane.
kafes gibi
* zay
f, kuru veya delik de
ik.
kafes teli
kafesi

* Tel itlerde kullan


lan veya bir makine arac
l

yla kafes yap


m
nda gerekli olan ince, galvanizli tel.
* Kafes yapan veya satan kimse.
* Birini aldatarak
kar salayan (kimse).

kafese girmek
* aldat
l
p kendisinden
kar salanmak.
* hapse girmek.
kafese koymak
* aldat
p
kar salamak.
kafesleme
* Kafeslemek i
i.
kafeslemek
*
kar salamak iin birini aldatmak.
kafesli

* Kafesi olan veya kafes biiminde olan.

kafe
antan
*
kili, alg
lkahvehane.
kafeterya

kffe

* M
terilerin kendi kendilerine servis yapt
klarlokanta.
* Kahve ve benzeri iecekler sat
lan yer.
* Btn, tamam, hep, cmle.

kffesi
* Btn, hepsi, tamam
.
kfi

* Yeterli, yetecek lde olan.


* Yeter, yeti
ir, art
k istemez!.
kfi gelmek
* yetmek, yeti
mek.
kafile
* Birlikte yolculuk eden topluluk.
* Aynyne giden ta

t veya yolcu topluluu, konvoy.


* S
ra ile gnderilen
eylerin her bir bl.
kfir

kfiristan

* Tanr
'n
n varl

n
inkr eden (kimse).
* Genellikle Mslman olmayanlara verilen ad.
* Ac
mas
z, zalim.
* Sevilen birine tak
lma, sitem yollu kullan
l
r.
* Kfir lkesi, Mslman olmayanlar
n ya
ad

yer.

kfirle
me
* Kfir gibi olma.
kfirle
mek
* Kfir gibi olmak.
kfirlik
* Kfir olma durumu.
kafiye

* iirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynsesi veren hecelerin benze


mesi, uyak, (halk edebiyat
nda)

ayak.
kafiyeli
kafiyesiz

* Kafiyeli olma durumu, uyakl


, mukaffa.
* iirde kafiye kural
na uymayan, uyaks
z.

Kafkasyal
* Kafkasya halk
ndan olan (kimse).
kaftan
* o
u ipek bir e
it uzun, ssl st giysisi.
kaftanc
* Kaftan yapan veya satan kimse.
kfur

* Kfur a
ac
ndan elde edilen, hekimlikte kullan
lan, beyaz ve yarsaydam, kolayl
kla paralanan, ok
t
rl
bir madde.
* ok beyaz.
kfur aac
* Defnegillerden, Uzak Do
u'da yeti
en, kfur elde edilen aa (Cinnamonum camphora).
kfuru
kgir

* Bkz. kfur.
* Tave tu
ladan yap
lm
olan.

kaan
kaanl
k

* (hakan sznn eski biimi) Hanlar


n balolduu devlet ba
kan
, imparator.
* Ka
an olma durumu.
* Ka
an
n ynetimindeki lke.

k
da dkmek
* yaz
ya geirmek.
k
t
* Hamur durumuna getirilmitrl bitkisel maddelerden yap
lan, yazyazmaya, basmaya, bir
ey sarmaya
yarayan kuru, ince yaprak.
* Yaz
lk
t yapra
, pusula, tezkere.
* Yaz
ls
nav k

d
.
*
skambil k

d
.
* K

t para.
* K

ttan yap
lm

.
* Belge ve dokman.
* Menkul k
ymetler borsas
nda i
lem gren tahvil, hisse senedi gibi mal de
eri olan senet.
k
t amak
* iskambil k

tlar
n
oyunculara da
tt
ktan sonra koz olacak k
d
n yzn evirmek.
k
t aac
* K

t dutu.
k
t bal

* K

t bal

gillerden, gvdesi k
t gibi ince ve saydam, zerinde siyah benek bulunan kemikli bir bal
k
(Trachypterus trachypterus).
k
t bal

giller
* Kemikli bal
klardan, rnek hayvank
t bal
olan, ince gvdeli, gm
renkli bal
k familyas
.
k
t dutu
* Dutgillerden, in'de ve Japonya'da yeti
en, kabuundan k
t yap
lan bir aa (Broussenetia papyrifera).
k
t gibi (olmak)
* kanekilip benzi solmak.
k
t helvac
* K

t helvasyapan veya satan kimse.


k
t helvas
* Tekerlek biiminde, ince, yassve gevrek bir e
it helva.
k
t kaleme sar
lmak
* hemen yazmaya ba
lamak.
k
t kebab
* Kemiksiz koyun eti, domates, biber, so
an ve baharat kar

m
n
n ya
l
k
t ierisine konarak f
r
nda
pi
irilmesi yoluyla haz
rlanan bir kebap tr.
k
t oynamak
* iskambil k

tlar
n
kullanarak e
itli oyunlar oynamak.
k
t oyunu
*
skambil k

dile oynanan oyun.


k
t torba
* Ambaljlamada kullan
lan, gerektiinde zel makinelerde dikilerek haz
rlanan ve k
ttan yap
lan torba.

k
t zerinde (stnde) kalmak
* yap
lmas
d
nlmolduu hlde yap
lmamak.
k
t

* K

t yapan kimse.
* K

t ve yazgereleri satan kimse.

k
t
l
k
* K

tolma durumu.
* K

t sanayii.
k
tlama
* K

tlamak i
i.
k
tlamak
* K

tla kaplamak, k
t yap

t
rmak.
k
tlanma
* K

tlanmak i
i.
k
tlanmak
* K

tla kaplanmak.
k
tl

* K

d
olan.

k
tl
k
* El alt
nda bulundurulacak k
tlarkoymaya yarayan, gzlere ayr
lm
bir e
it kutu.
* K

t yapmaya uygun olan.


k
ts
* K

da benzer, k

t grn
nde.
kan

*
ki tekerlekli, tekerlekleri tek para, dingili tekerlekle birlikte dnen kz arabas
.

kan
gibi (gitmek)
* ok yava(gitmek).
kan
maz
s
* Ka
n
n
n iki tekerleini birbirine ba
layan ve onlarla birlikte dnen, baltayla kabaca yontulmuktk.
ka
ak
* Eskimi
, gev
emi
, da

lmaya yz tutmu(e
ya, yap
).
ka
ama

* Ka

amak i
i.

ka
amak
* Eskimek, da

lmaya yz tutmak.
* Herhangi bir
ey ek yerlerinden ayr
lmak, oynamak.
*
htiyarlamak.
* Zay
flamak, gev
emek, gszle
mek.
kh
* Bazen, kimi vakit, bazbaz
, gh.
kahhar
kah
r

* Kahredici, kahreden, yok edici.


* Yok etme, ezme, peri
an etme, mahvetme.

* Derin znt veya ac


, s
k
nt
.
kah
r (veya kahr
n
) ekememek
* birinin huysuzlu
una veya verdi
i s
k
nt
ya katlanamamak.
kah
r (veya kahr
n
) ekmek
* uzun sre s
k
nt
ya katlanmak.
kah
r yznden ltfa uramak
* birine ktlk olsun diye yap
lan bir i
, tersine onun iyiliine yard
m etmek.
kah
rlanma
* Kah
rlanmak i
i.
kah
rlanmak
* ok ve iin iin zlmek, kederlenmek.
kah
rl
khil
khillik

* ok znts veya ac
solan.
* Eri
kin.
* Eri
kinlik.

khin
* Doast yollardan gizli, bilinmeyen
eyleri, gelecei bilme iddias
nda bulunan kimse.
khinlik
kahir

* Khin olma durumu veya khince sz, kehanet.


* Kahredici, zorlayan.
* Bask
n gelen, ezen, ezici.

kahir ekseriyet
* Ezici o
unluk.
kahir kuvvet
* Ezici, bask
n g.
kahkaha
* Glerken
kan ses.
kahkaha atmak
* yksek sesle glmek.
kahkaha iei
*
ki eneklilerden, ou kenarlarmavi bir izgi ile evrili beyaz, mavi, pembe veya morumsu iekler aan,
bir veya ok y
ll
k, t
rman
cve otsu bir ss bitkisi, gndzsefas
.
kahkahadan k
r
lmak
* ok glmek.
kahkahaybasmak (koparmak veya sal
vermek)
* kendini tutamay
p yksek sesle glmek.
kahpe
* Orospu.
* Dnek.

kahpe dl
* Bkz. kahpenin dl.
kahpe felek
* (talih ve kader iin) "Rast gelmeyen, yr olmayan" anlam
nda kullan
l
r.
* Kadere ve talihe ksknl
anlatmak iin kullan
l
r.
kahpece

* Kahpe gibi, kahpeye yara

r (biimde).

kahpecik
* Kk kahpe.
* Oynak, k
r
tkan.
kahpelenme
* Kahpelenmek i
i veya durumu.
kahpelenmek
* Kahpelik etmek, kahpece davranmak.
kahpele
me
* Kahpele
mek i
i veya durumu.
kahpele
mek
* Kahpece davranmak.
kahpelik
* Kahpe olma durumu.
* Kahpece davran

.
kahpelik etmek
* sznden dnerek birine ktlk etmek.
kahpenin dl
* Pi, soysuz.
kahraman
* Sava
ta veya tehlikeli bir durumda yararl
k gsteren kimse, alp, yi
it.
* Bir olayda nemli yeri olan kimse.
* Ola
anst yararl
klar gstererek d
man
yenen komutanlara veya
ehirlere devlet taraf
ndan verilen onur
unvan
.
* Roman, hikye, tiyatro ve benzeri edebiyat trlerinde en nemli ki
i.
kahramanca
* Kahramana yara

r (bir biimde), yiite.


kahramanla
ma
* Kahramanla
mak i
i.
kahramanla
mak
* Kahraman durumuna gelmek, yi
itle
mek.
kahramanl
k
* Kahraman olma durumu.
* Kahramanca davran

, yiitlik.
kahretme
* Kahretmek i
i.
kahretmek
* Ezmek, peri
an etmek.
* ok zmek.

* Kendine dert etmek, ilenmek, ok zlmek.


*
lenmek, beddua etmek.
kahreyleme
* Kahreylemek i
i.
kahreylemek
* zlmesine sebep olmak.
kahreyleyi
* Kahreylemek i
i veya biimi.
kahrekilir
* katlan
labilir, katlanmaya deer.
kahrekilmez
* huysuz veya ok s
k
nt
l
.
kahr
ndan lmek
* ok zlmek.
* a

rznt, lmne sebep olmak.


kahrolas
* Yok olas
, peri
an olas
(kimse,
ey, durum).
kahrolma
* Kahrolmak i
i.
kahrolmak
* ok zlmek, ilenmek.
kahrolsun!
* "yok olsun; mahvolsun" anlam
nda ilenme bildirir, ya
as
n kar

t
.
kahrolu
* Kahrolmak i
i veya biimi.
kahvalt
* Genellikle sabahlarve ikindi st yenilen hafif yemek.
* Bu biimde dzenlenmiyemek.
kahvaltetmek
* hafif yiyeceklerle kar
n doyurmak.
kahvalt
c
* Otellerde kahvalti
lerini yapmakla grevli kimse.
kahvalt
l
k
* Kahvalt
da yenen (yiyecek).
kahve
* S
cak iklimlerde yeti
en, kk boyas
gillerden bir aa (Coffea arabica).
* Bu aac
n meyve ekirdei.
* Bu ekirdeklerin kavrulup dvlmesiyle, ekilmesiyle elde edilen toz.
* Bu tozla haz
rlanan iecek.
* Kahve, ay,
hlamur, bira, nargile iilen, hafif yiyecekler bulunduran, tavla, domino, bilrdo, k
t oyunlar
vb. oynanan yer, kahvehane, kafe.
kahve a
abeyi
* Kahve aas
.
kahve a
as

* Kahvehane ve benzeri yerlerde sz geen ve a

rl
olan kimse.
kahve cezvesi
*
inde kahve pi
irilen metal kap.
kahve de
irmeni
* ekirdek durumundaki kahveyi
tmeye yarayan, elle veya elektrikle i
leyen ara.
kahve dibei
* Kahve ekirdekleri dvmek ve plerini ay
klamaya yarayan ii oyuk taveya aa kap.
kahve dolab
* Kahve kavrulan dner kap.
kahve dvcnn h
nk deyicisi
* Bkz. havan dvcnn h
nk deyicisi.
kahve fal
* Kahve iildikten sonra fincanda kalan telvenin ald

biimlere bakarak gelecee ili


kin tahmin, varsay
m
veya gr
leri a
klama.
kahve fincan
* Kahve imeye yarayan kulplu veya kulpsuz kk kap.
kahve ka

* Kahve kar

t
rmak iin yap
lan ve kullan
lan kk ka

k.
kahve makinesi
* Kahve ekmek veya tmek zere zel yap
lan otomatik makine.
kahve oca

* Kahve, iyeri, han gibi yerlerde kahve vb. pi


irilen yer.
kahve paras
* Bah
i
.
kahve taba

* Kahve fincan
n
n alt
na konulmak zere yap
lm
tabak.
kahve tak
m
* Cezve, fincan, tabak vb. olu
an tak
m.
kahve tepsisi
* stnde kahve fincanlar
nvb. ni ta

maya yarayan saps


z, dz, kk kap.
kahveci

* Kahve reten veya satan kimse.


* Kahve i
leten veya kahve pi
irip satan kimse.

kahvecilik
* Kahve retme veya satma i
i.
* Kahve pi
irme veya kahve i
letme i
i.
kahvehane
* Kahve, ay,
hlamur, bira, nargile iilen, tavla, domino, bilrdo, k

t oyunlarvb. oynanan yer, kahve.


kahvehaneci
* Kahvehane i
leten kimse.
kahverengi
* Kavrulmukahvenin rengi.
* Bu renkte olan.

khya

* Konak, iftlik vb. yerlerde trl i


leri yapmakla grevli kimse.
* Esnaf kurulu
lar
nda lonca ba
kan
.
* Ba
kas
n
n i
ine kar

an kimse.
* (motorlu ta

tlar iin) Deneki.

khya kesilmek
* olur olmaz her i
ine kar

mak.
khyal
k
* Khya olma durumu.
* Khyan
n grevi.
* Khyaya verilen cret.
* Kendisini ilgilendirmeyen i
lere kar

ma durumu.
khyal
k etmek
* khyal
k grevinde bulunmak.
* her
eye kar

mak.
kaide

kaideci
kaideli
kaidesiz

kail

* Kural.
* Taban, dura, ayakl
k.
* Kala.
* Kurallara ba
l
, kuralc
.
* Kurall
.
* Kurals
z.
* Tabanolmayan.
* Syleyen.
*
nanm

, akl
yatm

kail olmak
* inanmak; razolmak.
kaim
* (ba
ka bir
eyin yerine) Geen.
* Ayakta duran, var olan.
* (Tanriin) Her zaman var olan.
kaim olmak
* yerine gemek.
kaime
* Buyruk, resm k

t, ferman.
* K

t para, k
t lira, kayme.
kaimelik
* K

t para czdan
.
kin
kinat

* Bulunan, olan.
* Evren.

* Dnya.
* Herkes.
kak

kak

* Elma, armut gibi meyvelerin kurutulmu


u.
* Zay
f ve kuru.
* (kaya ve aa oyuklar
nda) Su birikintisi.

kaka
* (ocuk dilinde) Kt, irkin.
* Pislik, d

k
.
kaka yapmak
* (bebek iin) byk abdest yapmak.
kaka

kakalama

* Tuzlan
p kurutulmuyiyecek.
* Manda past
rmas
.
* Kakalamak i
i.

kakalamak
* Srekli eki
tirmek, itmek, kak
p durmak.
* (al
veri
te) Aldatmak, kt mal satmak, kaz
klamak.
kakalamak
* (bebek) Kakas
nyapmak.
kakalanma
* Kakalanmak i
i.
kakalanmak
* Kakalamak i
ine konu olmak.
kakalanmak
* Kaka ile kirlenmek.
kakao

*
ki eneklilerden, Amerika'n
n s
cak blgelerinde yeti
en bir a
a, Hint bademi (Theobroma cacao).
* Bu aac
n meyve ekirdei.
* Bu ekirdeklerin tlmesiyle elde edilen toz.
* Bu tozdan su veya stle haz
rlanan iecek.

kakaolu
*
inde kakao bulunan.
kakaolu kek
*
inde a
rl
klolarak kakao bulunan kek.
kakavan

* Kendini be
enmi
, sevimsiz, d
ncesiz, bilgisiz, budala.

kakavanl
k
* Kakavan olma durumu; kakavanca davran

.
kakavanl
k etmek
* kakavanca davranmak.
kak

* Bal
k av
nda kullan
lan, ucu demir kancalbir e
it z
pk
n.
kak
l
p kalmak
* beklemek zorunda kalmak, hibir yere gidememek.
kak
lma
kak
lmak
kak
m
erminea).
kak
ma

* Kak
lmak i
i.
* Kakmak i
i yap
lmak.
* Sansargillerden, yaz
n esmer k
rm
z
, k

n beyaz renkli krk deerli, etil hayvan, as, ermin (Mustela

* Kak
mak i
i.

kak
mak
* Bir kimsenin yapt

i
in beenilmedi
ini kendisine sert szlerle sylemek; fkelenmek, k
zmak, dar
lmak,
paylamak.
kak
n
* fke, k
zg
nl
k.
* Bkz. ba

na kak
n etmek.
kak
nt
* Sz dinlenmeyen, rezil, itilip kak
lan kimse.
kak
r kak
r
* Kak
rtsesi
kararak.
kak
r kak
r glmek
* sesli ve srekli glmek.
kak
rca

* F
nd
kfaresi ad
yla bilinen kk memeli hayvan.

kak
rdak
* Kuyruk ya

n
n eritildikten sonra kalan gevrek posas
, k
k
rdak.
kak
rdak po
aas
* Kak
rdaktan yap
lan rek.
kak
rdama
* Kak
rdamak i
i.
kak
rdamak
* Kak
r kak
r diye ses
karmak.
* Kurumak.
* lmek.
kak
rt
kak

* Kuru
eylerin birbirine srtnmesinden veya k
r
lmas
ndan
kan ses.
* Kakmak i
i veya biimi.

kak

ma
* Kak

mak i
i.
* Bazszlerde, sz beklerinde,
kaklaryak
n seslerin art arda gelmesi sonucu syleyi
in gl
e u
ramas
,
kularahats
z etmesi, tenafr, kakofoni.

kak

mak
* Drt
mek, iti
mek.
kak

t
rma
* Kak

t
rmak i
i.
kak

t
rmak
* Srekli ve hafif hafif kakmak.
kakl
k
* (kaya ve aa oyuklar
nda) Su birikintisi.
kakma

* Kakmak i
i.
* Aa zerinde veya dier ah
ap malzemede, mobilyada, belirlenmidesen ve izimlere gre oyulmu
yuvalara gm
, sedef gibi ss maddeleri kak
l
p oturtularak yap
lan.
kakma a

* Tepesi dzgn
ekilde kesilmia
ac
n bir kenar
nda a
lan gen biimindeki yar
a, ucu ayn
ekilde
yontulmukalemin yerle
tirilip a
ba
ile balanmasve a

macunu ile rtlmesi


eklinde uygulanan bir kalem a

s
.
kakmac
* Kakma i
leri yapan usta.
kakmac
l
k
* Kakmacolma durumu.
* Kakmac
n
n i
i ve sanat
.
kakmak

*
tmek, vurmak.
* Kakma yapmak.
* Vurarak dar bir yere sokmak.

kakmal
* zerinde kakma i
i bulunan.
kaknem

kakofoni
kakts
(Cactus).

* irkin, huysuz.
* Kuru, s
ska.
* Kak

ma, tenafr.
* Kaktsgillerden, yapraklaryayvan ve dikenli, gzel, parlak renkte iekler aan bir bitki, atlas iei

kaktsgiller
*
ki elenklilerden, s
cak ve kurak lkelerde yeti
en, gvdesi, yapraklaretli ve dikenli bir bitki familyas
,
atlas ie
igiller.
kakule

kakuleli
kakum

* Zencefilgillerden, s
cak iklimlerde yeti
en
t
rlbir bitki (Elettaria cardamomum).
* Bu bitkinin bahar olarak kullan
lan tohumu.
*
ine kakule kat
lm

.
* Bkz. kak
m.

kkl
kkll

* Aln
n zerine d
en k
sa kesilmisa, perem.
* Kkl olan.

kal
* Bir ala

mdaki madenlerin erime derecesi fark


ndan yararlanarak bunlarbirbirinden ay
rma i
lemi.
kal
kala
kala kala

* Sz, lk
rd
, lf.
* (uzakl
k veya herhangi bir saat ba
iin) Kalarak.
* Btn, olup olaca

, en sonunda.

kalaazar
* Malta hummas
.
kalaba

* Kalabal
k.

kalabal
k
* ok say
da insan toplulu
u.
* Gereksiz, kar

k seyler toplulu
u.
* Say
ca ok.
kalabal
k a
zl
* Geveze, bilir bilmez konu
an.
kalabal
k etmek
* gereksiz olarak yer doldurmak.
kalabal
ka
* Biraz kalabal
k.
kalabal
kla
ma
* Kalabal
kla
mak i
i.
kalabal
kla
mak
* Kalabal
k duruma gelmek.
kalafat

* Geminin kaplama tahtalar


aras
nstp ile doldurup ziftleyerek su geirmez duruma getirme i
i.
* A
a

sdar, yukar
sgenibir e
it yenieri ba
l

.
* Osmanl
mparatorluunda vezir veya yksek mevkide devlet adamlar
n
n giydikleri bir ba
l
k.
* Onarma, tamir etme.

kalafat yeri
* Gemi ve kay
klar
n onar
ld

yer.
kalafata ekmek
* gemiyi onarmak iin karaya ekmek.
* azarlamak, paylamak.
kalafat
* Gemi ve kay
klarkalafat eden kimse.
kalafat
lar
* Tersane halk
nolu
turan blklerden her biri.

kalafat
l
k
* Kalafat yapma i
i.
kalafatlama
* Kalafatlamak i
i.
kalafatlamak
* Geminin kaplamas
nkalafatla onarmak.
* Onar
lmak, eki dzen verilmek.
kalafatlanma
* Kalafatlanmak i
i.
kalafatlanmak
* Kalafatlanmak i
i yap
lmak.
kalafats
z
* Kalafat
km

.
kalak

* Burun, burun ucu.


* Gelin tac
.
* Tezek y

n
.

kalakalma
* Kalakalmak i
i.
kalakalmak
* Bir
ey veya durum kar

s
nda
a

rmak.
* G durumda kalmak.
kalamar
kalamata

* Mrekkep bal

n
n bir tr (Loligo vulgaris).
* Bir tr etli ve byk zeytin.

kalamin
* Doada az bulunan, g i
lenen, hidratlinko silikat.
* Havada, yksek
s
da i
lenen metal paralar
n yzeyinde olu
an oksit katman
.
kalamit
* Amfibol cinsinden bir mineral tr.
*
lk aa
a ta

l
.
kalan
* Kalmak i
ini yapan.
* Artan, mtebaki.
* Bir
karman
n sonucu.
* Blme i
leminde blnenden artan say
.
kaland
r

* Dokunmukumave bezleri buhar alt


nda veya belli bir
s
da silindir aras
ndan geirerek tleme,
parlatma, istenilen boy ve ene gre ektirip germe.
kaland
r makinesi
* Kaland
r i
ini yapan makine.
kaland
rc
* Kaland
r i
ini makine arac
l

yla yapan kimse.

kalanlblme
* Blnenden artan
n, s
f
rdan farklbir say
oldu
u blme i
lemi.
kalantor

* Gsteri
i seven, varl
kl(kimse).

kalantorca
* Kalantor gibi, kalantora uygun d
en biimde.
kalantorluk
* Kalantor olma durumu.
kalas

kalas gibi
kalastra
kalavra

* Kal
n biilmiuzun tahta.
* Ah
ap yap
larda kiriolarak kullan
lan kal
n biilmiuzun tahta.
* Kaba, anlay

s
z, kereste.
* kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun olarak.
* Gemilerde cankurtaran filikalar
noturtmak iin gvertelere konulan sehpa.
* leksiz ayakkab
, yemeni.
* Deriden yap
lm
e
ya.

kalavrahane
* Kundura atlyesi.
kalay
* Atom numaras50, atom a
rl

118,7 olan, gmbeyazl

nda 232C' de eriyen, 7,29 younlu


unda,
kolay i
lenebilen, yumu
ak bir element. K
saltmasSn.
* Kalaylanm
bir kab
n zerindeki ala

m tabakas
.
* (insan iin) Aldat
cgrn
.
* Svme, kfr.
kalay bal
k
* Bal
k avlamada oltan
n ucuna yerle
tirilen madde.
kalayc

* Kap kalaylayan kimse.


* stnkr iyapan, sahtekr.

kalayc
l
k
* Kalayc
n
n i
i.
* Sahtekrl
k.
kalaydan
kmak
* kalaylanmak.
kalayhane
* Kalayc
n
n al

t
yer.
* Kalay i
lerinin yap
ld

yer.
kalay
basmak
* adamak
llkfretmek.
kalaylama
* Kalaylamak i
i.
kalaylamak

* Oksitlenmeden korumak iin bir metal paras


nveya kabkalay tabakasile kaplamak.
* Eksiklikleri, kusurlar
grn
te gizlemeye al

mak.
* ok svmek.
kalaylanma
* Kalaylanmak i
i.
kalaylanmak
* Kalaylanmak i
i yap
lmak veya kalaylamak i
ine konu olmak.
kalaylatma
* Kalaylatmak i
i.
kalaylatmak
* Kalaylamak i
ini yapt
rmak.
kalayl

kalays
z

* Kalaylanm
(kap).
*
inde kalay bulunan.
* Gsteri
i ve ss yapay olan.
* Kalaylanmam
(kap).
* Kalaykalmam
(kap).
*
inde kalay bulunmayan.

kalbe domak
* Bkz. iine do
mak.
* kalbine do
mak.
kalbe dokunmak
* acveya znt vermek.
kalbe i
lemek
* derin znt uyand
rmak.
kalben
kalb

*
ten, gnlden olarak, yrekten.
*
ten, yrekten, gnlden (gelen).

kalbi az
na gelmek
* ok heyecanlanmak, korkmak, endi
elenmek.
* yrei az
na gelmek.
kalbi arpmak
* kalbi ok vurmak.
* ok heyecanlanmak.
* yrei arpmak.
kalbi dayanmamak
* a

rheyecan, znt, yorgunluk veya herhangi bir hastal


k yznden kalbi durmak, lmek.
* yrei dayanmamak.
kalbi ferahlamak
* yrei ferahlamak.
kalbi kararmak
* inanc
n
kaybetmek.
* yrei kararmak.

kalbi k
r
k
* zgn, mitsiz.
kalbi paralanmak
* ok zlmek, yrei paralanmak.
kalbi s
zlamak
* znt duymak, ac
mak, yrei s
zlamak.
kalbi temiz
* Kt niyeti ve d
ncesi olmayan.
kalbi yerinden oynamak
* heyecanlanmak, yre
i yerinden oynamak.
kalbi y
kmak kolay, yapmak zordur
* insanlark
rmak ve zmek, mutlu etmekten daha kolayd
r.
kalbi y
rt
lmak
* acduymak.
kalbine do
mak
* iine do
mak.
kalbine girmek
* sevgisini kazanmak.
kalbine gre
* ba
kalar
iin besledi
i duygulara gre.
kalbini amak
* duygular
n
, d
ncelerini a
k a
k birine sylemek; iini dkmek.
kalbini almak
* sevgisini kazanmak, kendine

k etmek.
kalbini doldurmak
* yreini sevgiyle
s
tmak.
kalbini eritmek
* merhametini ekmek, yumu
atmak.
kalbini kazanmak
* kalp kazanmak.
kalbini k
rmak
* zmek, incitmek, kalp k
rmak.
kalbini okumak
* birinin duygu ve d
ncelerini, niyetini anlamak.
kalbiyle konu
mak
* d
ncelerini, duygu a

rl
klbir biimde anlatmak.
kalbur
* Tah
l ve ba
ka iri taneli maddeleri elemek iin kullan
lan byk delikli veya seyrek telli elek.
kalbur gibi
* delikleri olan, delik de
ik.
kalbur kemi
i

kemik.

* Al
n kemiinin arkas
nda, kalbur gibi kk delikleri olan, kafa tas
n
n alt ve n blmn olu
turan

kalbura evirmek
* delik de
ik etmek.
kalbura dnmek
* delik de
ik olmak.
kalburabast
* Beze biimine getirilmihamur paras
n
n yass
la
t
r
l
p ortas
na ceviz ii ve yakonmas
yla f
r
nda
pi
irilen ve pi
tikten sonra zerine souk
eker
erbeti dklen bir tatltr.
kalburcu

* Kalbur yapan veya satan kimse.


*

i, bir
eyi kalburdan geirmek olan kimse.

kalburculuk
* Kalburcunun i
i.
kalburdan geirmek
* kalbur yard
m
yla ay
rmak, elemek.
kalburla su ta

mak
* verimsiz, sonusuz bir i
le u
ra
mak.
kalburlama
* Kalburlamak i
i.
kalburlamak
* Kalburdan geirmek.
kalburlanma
* Kalburlanmak i
i.
kalburlanmak
* Kalburdan geirilmek.
kalburlatma
* Kalburlatmak i
i.
kalburlatmak
* Kalburdan geirtmek.
kalburst
* Sekin, sivrilmi
.
* Deerli, gzel, ba
ar
l
.
kalburstne gelmek (veya kalburst kalmak)
* benzerleri aras
nda sivrilmiolmak, sekin duruma gelmek.
kalc

* Kal i
i yapan kimse.

kala
* Vcudun bacakla b
r aras
ndaki iki yana do
ru
k
nt
lblm.
kala kemi
i
* Yass
, geni
, girintisi ve
k
nt
s
ok olan, le
en veya kemik at
n
n n ve yan blmlerini olu
turan bir ift
kemik, oma.
kalal

* Kalasolan.
* Kalasgeniolan.
kalal
k
paras
.
kalas
z

kalete

* Davulcular
n, davulun srtnmesine kar
giysilerini korumak amac
yla sol kalalar
na koyduklarderi

* Kalasolmayan.
* Kalasdar olan.
* Elle rlerek yap
lan yasshalat.

kal
n
* stne ba
ka bir
ey giyilmek iin abadan veya me
inden yap
lan izme biiminde ayak giysisi.
kal
nc
* Kal
n yapan veya satan kimse.
kaldki

* Bundan ba
ka, bununla birlikte.

kald
ra

* Az bir g ile byk bir yk kald


rmaya yarayan, bir dayanma noktaszerinde hareket edebilen, inip
kalkabilen sert ubuk, manivel.
kald
ran

* Kald
rmak i
ini yapan.
* Bazorganlaryukar
ya do
ru k
m
ldatan kaslara verilen ad.

kald
r
c
* A
r bir yk kald
rmak veya ok k
sa mesafelerde yerini de
i
tirmek iin kullan
lan ara, kriko.
kald
r
l

* Kald
r
lmak i
i veya biimi.
kald
r
lma
* Kald
r
lmak i
i.
kald
r
lmak
* Kald
rmak i
i yap
lmak.
kald
r
m

* Yollarda ta
larla yap
lan d
eme.
* Yaya kald
r
m
, trotuvar.

kald
r
m i
nemek
*
ehirde ya
ayarak grgs artmak.
kald
r
m i
isi
* Kum, imento veya haz
rlanm
yataklar zerine parke ta

, beton blok, tula veya bordr ta


d
eyen
kimse, kald
r
mc
.
kald
r
m kabaday
l

* Ad ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz g gsterisi.


kald
r
m kabaday
s
* Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanl
k gsterisinde bulunan kimse.
kald
r
m mhendisi
*

siz gsz sokaklarda dola


an kimse.

kald
r
m sprgesi
* Srtk.
kald
r
m ta

* Kald
r
m d
emeye elveri
li olan sert bir tatr.
kald
r
m yosmas
* Kald
r
m sprgesi.
kald
r
ma d
mek
* nemini, de
erini yitirmek.
* ucuz fiyatla sokakta sat

a
kar
lmak.
kald
r
mc
* Kald
r
m d
eyen kimse.
* Doland
r
c
, yankesici.
kald
r
mc
l
k
* Kald
r
m d
eme i
i.
* Doland
r
c
l
k, yankesicilik.
kald
r
mlarar

nlamak
* i
siz gsz dola
mak.
kald
r
ml
* Kald
r
molan.
kald
r
ms
* Olu
u, kald
r
m grn
n and
ran (doku).
kald
r
ms
z
* Kald
r
molmayan.
kald
r

* Kald
rmak i
i veya biimi.
kald
rma

* Kald
rmak i
i.

kald
rma kolcusu
* Haddelenmekte olan s
cak metali gelberi ile kald
r
p paso makinesine giri
i salayan kimse.
kald
rmak
* Bulundu
u yerden almak.
* Yukardo
ru hareket ettirmek.
* Ykseltmek.
* (rn iin) Toplamak, ta

mak.
* ekmek, ta

mak.
* Katlanmak, tahamml etmek.
* Uygun gelmek, gtrmek, yak

mak.
* Bir kurulu
un al

mas
na son vermek, feshetmek, lvetmek.
* Hastayhastahaneye yat
rmak.
* (l iin) Gerekli treni yaparak gmmek.
* almak, a

rmak.
* Al
p ba
ka yere gtrmek; toplamak.
* Uyand
rmak.
* Piyasadan ekmek.
* Elin ula
amayacayere koymak; saklamak.
* Ka
rmak.
*
yi etmek, iyile
tirmek.
* Bir
eyden oka sat
n almak.

* Tayin etmek, atamak.


* Yok etmek, ortadan silmek.
kald
rtma
* Kald
rtmak i
i.
kald
rtmak
* Kald
rmak i
ini yapt
rmak.
kale

* D
man
n gelmesi beklenebilen yollar zerinde, asker nem ta

yan
ehirlerde, geit ve dar bo
azlarda
gvenlii salamak iin yap
lan kal
n duvarl
, burlu, mazgall
yap
.
* Genellikle bir d
ncenin savunuldu
u, srdrld yer.
* Tak
mla oynanan baztop oyunlar
nda topun sokulmas
na al

lan yer.
* Satran tahtas
n
n drt k
esine dikilen, tahtan
n bir taraf
ndan dier taraf
na kadar dz olarak bo
hanelerde gidebilen kale biiminde ta
.
kale almamak
* nem vermemek, hesaba katmamak, ilgisiz kalmak, szn etmeye deer bulmamak.
kale bedeni
* Kalenin burlar
aras
nda yer alan st mazgal ve siperlerle rlmkal
n duvar.
kale izgisi
* Futbol vb. top oyunlar
nda, oyun alan
n
n s
n
rlar
ngsteren ve kale hizas
nda olan izgi.
kale gibi
* ok byk, sa
lam (yap
).
* kendisine gvenilen gl (kimse).
kale vuru
u
* Futbolda topun kar
tak
m oyunculartaraf
ndan kale izgisi d

na
kar
lmassonunda, genellikle kaleci
arac
l

yla oyuna yeniden ba


lanmasiin yap
lan at

.
kalebent
* Kale d

na
kmamaya hkm giyen sulu.
kalebent etmek
* sululu
u yznden mahkm etmek.
kalebentlik
* Kalebent olma durumu.
kaleci

* Bazoyunlarda kalenin nnde duran, topun kaleye girmesini nlemekle grevli oyuncu.

kaleci eldiveni
* Top tutmaykolayla
t
ran kal
n eldiven.
kalecilik
kalem

* Kaleci olma durumu veya kalecinin grevi.


* Yazmak, izmek gibi i
lerde kullan
lan e
itli biimlerde ara.
* Resm kurulu
larda yazi
lerinin grld yer.
* Yontma i
lerinde kullan
lan ucu sivri veya keskin ara.
* e
it.
* (bazdeyimlerde) Yaz
.
* Yazar.

kalem aaca
* Kur
un kalemlerin ucunu amaya yarayan ara, kalemt
ra
.

kalem amak
* kalemin ucunu yontup kullan
labilecek bir duruma getirmek.
kalem a

s
* Ucu kalem gibi kesilmiubukla yap
lan a
a a

s
.
kalem beyi
* Kalem efendisinden daha st grevli.
kalem ekmek
* gereksiz olduunu belirtmek iin stn izmek.
kalem efendisi
* Kalemde al

an grevli yazman, ktip.


kalem erbab
* Yazar.
kalem i
i
* Elle yontularak veya izilerek i
lenmi
.
kalem ka
l
*
nce ve dzgn ka
l
.
kalem kavgas
* Yaz
lar
yla birbirine sata
ma, polemik.
kalem kmr
*
yi cins mangal kmr.
kalem kulakl
* Kulaklardik ve dzgn (at, geyik, vb.).
kalem kutusu
*
inde kalem bulunan kk kutu.
kalem oynatmak
* yazyazmak.
* bir yaz
y
dzeltmek.
* bir yaz
da dei
iklik yapmak.
kalem parmakl
* Parmaklar
uzunca, dzgn ve buru
uksuz.
kalem pil

*
nce, uzun ve kk pil.

kalem sahibi
*
yi yazyazabilen, edip.
kalem
uaras
* Divan
iiri tarz
ndan etkilenen okur yazar halk
airi.
kalembek
* Bir cins kokulu sandal aac
, yalancd aac
.
* Bir cins m
s
r.
kaleme (veya kaleme k

da) sar
lmak
* hemen yazmaya ba
lamak.
kaleme almak

* (bir konuyu) yazdurumuna getirmek, yaz


yla anlatmak.
kaleme gelir
* yaz
labilir veya anlat
labilir.
kaleme gelmemek
* yaz
l
r veya anlat
l
r gibi olmamak.
kalemi olmak
* herhangi bir nitelikte yaz
yazabilmek.
kaleminden
kmak
* herhangi biri taraf
ndan yaz
lmak.
kaleminden kan damlamak
* yaz
laracve dokunaklolmak.
* etkili yazmak.
kalemis
* Bir tr misk faresi (Civet tictis).
kalemiyle ya
amak (veya geinmek)
* geimini yaz
lar
yla sa
lamak.
kalemkr

* Tavan ve duvarlara kabartma gibi grnen resimler yapan sanat


.

kalemkrl
k
* Kalemkr olma durumu veya sanat
.
kalemlik
* Kalem koyaca

, kalem kutusu.
kalem
or

* Yaz
lar
yla srekli olarak ba
kalar
na sald
ran yazar.

kalemt
ra
* Kam
kalemleri amak iin kullan
lan, uzun sapl
kk b
ak.
* Kur
un kalemlerin ucunu amak iin kullan
lan trl biimlerdeki keski.
kalender

* Gsteri
siz, sade ya
amaktan yana olan, alak gnll (kimse), ehlidil, rint.
* zensiz giyinmi
, k
l
ks
z.
* (k
t
l
kta) Asl
nda yaln
z birisi tahrikli st ste konulmubelirli say
da silindirden meydana gelen ve
dzgn yzeyli k

t retmek iin kullan


lan bir makine.
kalenderce
* Kalendere yak

r (bir biimde).
kalender

* Bir halk
iiri tr.
* Bu
iirin, halk
airlerince yap
lm
bestesi.

Kalenderiye
* Dnya mal
na, gsteri
e nem vermeyen bir
slm tarikat
.
kalenderle
me
* Kalenderle
mek i
i.
kalenderle
mek
* Kalenderce davranmak veya ya
amak.

kalenderlik
* Kalender olma durumu.
kalensve
* Sivri tepeli klh.
* Bitkilerde kkn ucunu rten koruyucu blm, yksk.
kaleska

* Drt tekerlekli, hafif, bir tr gezinti arabas


.

kalev
* Alkalik, antiasit.
kalevra

* Bkz. kalavra.

kaleydoskop
* Bir ucu buzlu camla kapat
lan, metal veya mukavvadan bir boru iine yerle
tirilmiaynalar
n arac
l

yla,
boru iine konulmurenkli kk cisimlerin ve grntlerin olu
turduu e
itli biimleri gsteren ara, iek
drbn.
kaleyi iinden fethetmek
* davas
nkar
taraftan birinin yard
m
yla kazanmak.
kalfa

kalfal
k

kalg
ma

* A
amas
rakla usta aras
nda bulunan zanaat
.
* Ustal
ktan yeti
me mimar yard
mc
s
.
* Saraylarda ve byk konaklarda halay
klar
n ba

nda bulunan kad


n.
*
lkokullarda hoca yard
mc
s
.
* ocuklarevlerinden alarak okula, okuldan evlerine gtren kimse.
* Kalfa olma durumu veya kalfan
n i
i.
* Kalfa creti.
* Kalg
mak i
i.

kalg
mak
* S
ramak, f
rlamak,
aha kalkmak.
* fkeyle kalkmak.
* apk
nl
k, serserilik yapmak.
kalhane

* Kal i
i yap
lan yer.

kal
ba dkmek
* dkmecilikte erimimadeni kal
b
n iine ak
tmak.
kal
ba vurmak
* biimi bozulmubir
eyi dzeltmek iin kal
ba geirmek.
kal
b
de
i
tirmek (veya dinlendirmek)
* lmek.
kal
b
k
yafeti yerinde
* grn
gsteri
li olan kimse.
kal
b
nbasmak
* bir
eyi gvenle do
rulamak.
kal
b
n
n adamolmamak

* grn
nden beklendii gibi olmamak.
kal
c
* Srekli, daimi, geici kar

t
.
* Her zaman geerli
ini srdrecek olan.
* Bir sre iin belli bir yerde kalan, mihman.
kal
cruj

* Uzun sre dayan


kl
l

nkoruyan ruj.

kal
c
l
k
* Kal
c
olma durumu.
* M
knat
slayan etki kalkt
ktan sonra da m
knat
s olarak kalabilen cisimlerin zellii.
* Tzn kendi ba
ms
zl

iinde var olma biimi, tzn var olu


unu srdrmesi ilkesi, ayr
lmazl
k kar

t
.
kal

* Orak.

kal
k
* Kalm

, artm

, eskimi
.
* Evlenme a
gemi
, evde kalm
(k
z).
kal
kl
k
* Eksiklik, noksanl
k.
kal
m

kal
ml

* Kalmak i
i.
* Bkz. lm kal
m.
* Kal
c
, yok olmayan, lmsz, zevalsiz, bak, payidar.

kal
ml
l
k
* Kal
mlolma durumu.
kal
ms
z

* Kal
mlolmayan, kal
colmayan, yok olacak, fan.

kal
n
* (cisimlerde) Uzunluk ve geni
lik d

nda nc boyutu ok olan, ince kar

t
.
* Enli ve gr.
* Dzlem biimindeki
eylerde, iki yz aras
ndaki uzakl
k kendi cinsindekilere gre ok olan.
* Youn, ak
c
l
az olan.
* Etli, dolgun.
* (ses iin) Gr.
kal
n
* Gelin olacak k
za verilen para veya arma
an, a

rl
k.
kal
n

* Mayalhamurun paralara ayr


l
p ve tand
rda pi
irilmesiyle elde edilen ekmek tr.

kal
n ba
rsak
* Sindirim borusunun ince ba

rsaktan anse kadar ortalama 1,5 m uzunluundaki blm.


kal
n kafa
* Budala, aptal, anlay

s
z.
kal
n kafal
* Ge veya g anlayan, gabi.
kal
n kafal
l
k

* Kal
n kafalolma durumu.
kal
n ses
* Titre
im say
saz olan.
kal
n nl
* Dilin geri ekilmesiyle art damakta olu
an nl: a,
, o, u.
kal
n ya
* Ham petrolden elde edilen, makinelerin hareketli blmlerini ya
lamakta kullan
lan yo
un ya, a

r ya.
kal
nca

* Kal
na yak
n.

kal
nla
ma
* Kal
nla
mak i
i.
kal
nla
mak
* Kal
n duruma gelmek.
kal
nla
t
rma
* Kal
nla
t
rmak i
i veya durumu.
kal
nla
t
rmak
* Kal
n duruma getirmek.
kal
nlatma
* Kal
nlatmak i
i.
kal
nlatmak
* Kal
nla
t
rmak.
kal
nl
k

kal
nma
kal
nmak

* Kal
n olma durumu.
* (cisimler iin) Uzunluk ve geni
lik d

nda nc boyut.
* Kal
nmak i
i veya durumu.
* (bir kimse iin) Kalmak.

kal
nt
* Art
p kalan
ey, bakiye.
* Bir kentten veya mimarl
k eserinden artakalan blm, y
k
nt
, harabe, enkaz.
*
z, i
aret.
* Bir toplum, kltr, uygarl
k vb.den artakalan
ey.
kal
p

kal
p gibi

* Bir
eye biim vermeye veya eski biimini korumaya yarayan ara.
* Genellikle kp biiminde bir kal
ba dklerek yap
lm
olan.
* Biki modeli, patron.
* Belirli bir biim.
* Gsteri
li grn
.
* Biim, durum.
* durumunu bozmadan.

kal
p gibi oturmak
* (giysi) vcuda tam uymak.

kal
p gibi serilmek
* (yorgunluktan) upuzun yatmak.
kal
p gibi uyumak
* k
m
ldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak.
kal
p kesilmek
* oldu
u gibi kalmak.
kal
p k
yafet
* D
grn
.
kal
p sigaras
* Sigara sarma makinesinden
km
sigara.
kal
p

* Kal
p yapan veya satan kimse.
* Grevi herhangi bir
eyi kal
ba vurmak olan kimse.
* (yap
i
lerinde) Beton kal
plar
n
yapan kimse.

kal
p
l
k
* Kal
p
n
n yapt

i
.
kal
plama
* Kal
plamak i
i.
kal
plamak
* Biimi bozulmubir
eyi dzeltmek iin kal
ba geirmek, kal
ba vurmak.
kal
planma
* Kal
planmak i
i.
kal
planmak
* Belli bir kal
p verilmek, kal
ba vurulmak.
kal
pla
ma
* Kal
pla
mak i
i.
kal
pla
mak
* Belli bir biim almak, kli
ele
mek.
* Grevini yitirmek: birisi, hepisi kelimelerindeki -i iyelik eki kal
pla
m

t
r.
kal
pla
m

* Durumunu srdren, belli bir durumun d

na
kmayan.
kal
platma
* Kal
platmak i
i.
kal
platmak
* Kal
ba vurdurmak.
kal
pl

* Kal
planm
olan.
* Dzgn, biimli.

kal
plk
yafetli
* Gsteri
li, bak
ml
.
kal
ps
z
* Kal
planm
olan.
* Biimsiz, dzgn olmayan.

kal
ps
z k
yafetsiz
* Gsteri
siz, bak
ms
z.
kal
ptan kal
ba girmek
*
kar salamak iin her duruma uymak.
kal
r yeri yok
* ayr
ms
z, farks
z.
kal

kal
t

kal
t

* Kalmak i
i veya biimi.
* len bir kimseden yak
nlar
na geen mal veya mlk, miras.
* Kal
t
m yoluyla gemiolan
ey.
* Grenekler yoluyla yerle
miolan tutum veya davran
biimi.
* Bir kal
ttan yasalar gere
ince yararlanan kimse, miras
, varis, muris.

kal
t
m

* evre etkileriyle kkl olarak dei


tirilemediine inan
lan zelliklerin, dllenme s
ras
nda, di
i ve erke
in
kromozomlaryoluyla bir ku
aktan tekine gemesi, soya ekim, irsiyet, veraset.
kal
t
m bilimi
* Bitki, hayvan ve insanlar
n kal
t
m olaylar
n
inceleyen bilim, genetik.
kal
t
msal
* Soydan geme, soydan kalma, kal
t
mla ilgili,
rs.
kal
tsal
* Kal
t
msal,
rs.
kal
tsall
k
* Kal
tsal olma durumu.
kaliborit
kalibraj

* Hidratldo
al sodyum ve magnezyum borat
.
* Ayarlama.

kalibrasyon
* l, ayar.
kalibrasyon testi
* Doru lm iin yap
lan, uygulama veya i
lem.
kalibre
kalifiye

* Mermilerde, ate
li silhlarda ap.
* Bir
eyi yapabilme niteli
ini ve ustal

nkazanm
olan, nitelikli.

kalifiye i
i
*
stenilen nitelikleri ta

yan, iyi yeti


miusta i
i, nitelikli i
i, vas
flisi.
kaliforniyum
* Atom numaras98, atom a
rl

244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif element. K


saltmasCf.
kaligrafi

* Harfleri gzel biimler vererek yazma sanat


, gzel yazsanat
, hsnhat.

kaliko
kalinis
kalinos

* Pamuk iplikleriyle yap


lan ilk cilt bezi.
* Bir tr ya
mur ku
u, su tavu
u.
* Levre
e benzer bir bal
k.

kalipso
* Jamaika'dan yay
lm

, iki zamanl
bir dans.
* Bu dans
n mzi
i.
kaliptra
* Kkn byme blgesinin zerini rten yksk
eklindeki koruyucu doku.
kalite

* Bir
eyin iyi veya kt olma zelli
i, nitelik.
* (Frans
zcada kullan
lmaz) stn nitelikli.

kalite emberleri
* Bir iyerinde i
in daha etkili ve verimli yap
labilmesi iin, bilgi ak

n
n h
zlanmas
, bilgi payla

m
n
n
artmassyesinde, gnlllerin ekipler olu
turmas
.
kalite kontrol
* Her trl mal
n retiminin ba
lang
c
ndan mal
k

na kadar nitelik ve zelli


inin belirlenmesi iin yap
lan
analiz ve denetim.
kalite riski
* Al
c
n
n, var
yerine gelen mal
n
n kalitesi iin yklendi
i riziko.
kaliteli
kalitesiz

* Nitelikli.
* Niteliksiz.

kalitesizlik
* Niteliksizlik.
kalk borusu
* Bir k
tayveya bir gemideki tayfalaruyand
rmak iin belirli saatte boru ile verilen i
aret.
kalkan

* Oktan veya k
l
tan korunmak iin sava

lar
n kulland

korunmal
k.
* Toplum olaylar
nda gvenlik grevlilerinin e
itli sald
raralar
ndan kendilerini ve ba
kalar
nkorumak
iin kulland
klar
, zel olarak yap
lm
korumal
k.
* Koruyucu.
kalkan
* Yan yzergillerden, byk, yass
, derisi dme veya ivi denilen birtak
m sivri kemiklerle rtl, beyaz etli
bal
k (Scophtalmus maximus).
kalkan bal

* Kalkan.
kalkan bal

giller
* Denizlerin kumlu, amurlu diplerinde ya
ayan, yassbedenli, kemikli bal
klar familyas
.
kalkan bezi
* G
rtla

n n ve alt blmnde bulunan, salg


s
nkana veren, ok damarl
, nemli bir bez, tiroit.

kalkan bcekleri
* Bir ok tr, tar
m ve orman bitkilerinde asalak olarak ya
ayan, k
n kanatlarkalkan
msbcekler familyas
.
kalkanc
k
* Tohum ierisinde embriyonu besi dokuya ba
layan, onu besin deposundan ay
ran ve besin maddelerini
absorbe ederek embriyona veren zar gibi ince ve kalkan
eklinde bir para.
kalker

* Kire ta

kalkerle
me
* Kalkerle
mek i
i.
kalkerle
mek
* (toprak) Kirelenmek.
kalkerli
kalkersiz
kalk
k

kalk
kl
k

* Birle
iminde kire ta
bulunan.
* Birle
iminde kire ta
bulunmayan.
* Dzeyine gre yksekte olan.
* Kabararak yerinden ayr
lm

.
* Dik durumda, ucu yukardo
ru olan.
* Kalk
k olma durumu.

kalk
nd
rma
* Kalk
nd
rmak i
i.
kalk
nd
rmak
* Kalk
nmas
nsa
lamak, kalk
nmas
na yol amak.
kalk
n

kalk
nma

* Kalk
nmak i
i veya biimi.
* Kalk
nmak i
i.
*
yile
me,
ifa bulma.

kalk
nma h
z
* Belirli iki tarih aras
nda ekonomide byme veya geli
me durumu.
kalk
nmak
* Durumunu dzeltmek, a
amalbir biimde geli
mek, ilerlemek.
kalk
p kalk
p oturmak
* fkesini vcut k
m
ldan

lar
yla belli etmek.
kalk

* Kalkmak i
i veya biimi.

kalk

a gemek
* (uak) havalanmak iin pistten ayr
lmak.
kalk

lma
* Kalk

lmak durumu.

kalk

lmak
* Kalk

mak i
ine konu olmak.
kalk

ma

* Kalk

mak i
i.
*
syan, ayaklanma, k
yam.

kalk

mak
* Yetenek, imkn ve gc a
an bir i
e giri
mek.
* Giri
mek, ba
lamak.
kalkma

* Kalkmak i
i.

kalkmak
* Oturudurumundan dik duruma gelmek, dorulmak.
* Uyanarak yataktan ayr
lmak.
* Gitmek zere yerinden ayr
lmak.
* Yukardo
ru ykselmek.
* (ta

tlar iin) Yola


kmak.
* Umak.
* Yerinden ayr
l
p yol almaya ba
lamak.
* (hayvan)
ki art aya
zerinde dik durum almak.
* Kabarmak, ayr
lmak.
* (kapak, rt) Kald
r
lmak, al
nmak.
* Derlenip gtrlmek.
*
yile
erek gezecek duruma gelmek.
* Varl

, hayatson bulmak.
* Yok olmak, art
k bulunmamak.
* Giri
mek, ba
lamak, davranmak, yeltenmek.
* Geerli olmamak, geerliini yitirmek, gemez olmak.
* Uygulanmaz olmak.
* Gncelliini yitirmek.
* Gemek.
* Ba
ka yere gitmek, ta

nmak.
* Ayakta beklemek.
kalkojen
kalkolitik
kallavi

* Periyodik dizgede, alt


nc
gruptaki oksijen, kkrt, selenyum, tellr, polonyum elementlerinin genel ad
.
* Bak
r
n kullan
lmaya ba
lamas
yla nitelenen (tarih ncesi dnem).
* Vezir ve sadrazamlar
n giydikleri bir e
it kavuk.
* ok iri, kocaman.

kallavi fincan
*
ri, kulpsuz fincan.
kallem
* "Allem etmek, kallem etmek" sznde geer.
kalle
kalle
e
kalle
lik

* Sznde durmay
p bir i
in yzst kalmas
na yol aan; birine gizlice ktlk eden.
* Kalle
e yara

r (biimde).
* Kalleolma durumu veya kalle
ce davran

kalle
lik etmek
* sznde durmayarak dneklik etmek; birine gizlice ktlk etmek.
kalma

* Kalmak i
i.
* Herhangi bir kimseden veya bir dnemden kalm
olan.

kalma durumu
*
sim soyundan bir szn, ta

kavramda bulunu
unu bildiren durum. Trkede bu durum -da / -de, ta / -te ekleri ile bildirilir, -de hli, lokatif.
kalmak

kalmal

* Olduu yeri ve durumu korumak, srdrmek.


* (zaman, uzakl
k veya nicelik iin) Belirtilen miktarda bulunmak.
* Konaklamak, konmak.
* Oturmak, ya
amak, e
le
mek.
* Hayat
n
srdrmek, ya
amak.
* Varl

nkorumak, srdrmek.
* Oyalanmak, vakit geirmek.
* S
n
f gememek.
*

lemez, yrmez duruma gelmek.


* Geriye at
lmak, ertelenmek.
* Grevi veya yetkisi iinde olmak, d
mek, durumu itibar
yla a
a
seviyede bulunmak.
* Bir
eyle kaplanmak, bir
eye bulanmak.
* Bir i
i belli bir noktada b
rakmak, ara vermek.
* Gemek.
* Geri kalmak, yapamamak.
* Belli bir gelirle geinmek zorunda bulunmak.
* Yetinmek.
* (olumsuz olarak) Olmak, meydana gelmek.
* Olmak, herhangi bir durumda bulunmak.
* Herhangi bir durumu srdrmek.
* Kk veya gvdeleri sonuna -e ( -a ) eki alm
fiillerle srerlik bildiren birle
ik fiiller olu
turur.
* Baz-ip ekiyle yap
lm
zarf fiillerden sonra da gelerek srerlik bildirir.
* Kalma durumunda olan.

kalmaltmle
* o
u kez fiilin, bazen de ismin anlam
n
tmleyen ve kalma durumunda bulunan dolayltmle.
kaloma
kalomel

* Demir atm
bir geminin zincirinin su iindeki blm.
* Tatlslmen.

kalori

* Normal atmosfer bas


nc
nda,
s
nma
s
s15C' lik suyunkine e
it olan bir cismin, bir gram
n
n s
cakl

n
10C ykseltmek iin gerekli
s
miktar
na e
it olan
sbirimi.
* Besinlerin, dokular iinde yanarak vcudun s
cakl
k ve enerjisini sa
lama deerleri de kalori ile llr.
K
saltmasKal.
kalorifer

* Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan


kan s
cak hava, su veya buhar
, borularla dola
t
rmak
yoluyla bir yap
n
n her yan
n
s
tan ara veya tesisat.
* Radyatr.
kalorifer borusu
* Kalorifer
s
s
nileten boru.
kalorifer dairesi

* Kalorifer kazan
n
n bulundu
u blm.
kalorifer kazan
* Kalorifer suyunun iinde bulunduu kazan.
kalorifer pete
i
* Kalorifer
s
s
noda iinde da
tan metal blm.
kaloriferci
* Kalorifer d
eyen veya onaran kimse.
* Kaloriferi yakan kimse.
kalorifercilik
* Kalorifer d
eme veya onarma i
i.
* Kaloriferi yakma grevi.
kalorimetre
* Is
ler.
kalorimetri
* Is
lm.
kalo
* \343 galo
.
kalo
suz
kalotip

* \343 galo
suz.
* Yarsaydam durumdaki k

t zerinde foto
raf negatifleri elde etme yntemi.

kalp

* Gs bo
lu
unda, iki akcier aras
nda, vcudun her yan
ndan gelen kanakci
erlere ve oradan gelen
temiz kanda vcuda da

tan organ, yrek.


* Kalp hastal

.
* Sevgi, gnl.
* Bir lkenin, bir kurulu
un i
leyi
, ynetim ve varl

nsrdrme bak
m
ndan en nde gelen yeri.
* Duygu, his.
kalp

* Bir durumdan ba
ka bir duruma evirme, dn
trme.

kalp
* Dzme, sahte, gemez (para).
* Yalanc
, kendine gvenilmeyen.
*

e yaramaz, tembel.
kalp ac
s
* Byk znt.
kalp a
r
s
* A
ktan doan znt.
kalp ake

* Sahte metal veya k

t para.
* Yaramaz kimse.

kalp aksesi
* Kalp krizi.
kalp arp
nt
s
* Kalbi veya kalbinin al

masbozuk olan kimse.

kalp etmek
* bir durumdan ba
ka bir duruma evirmek, dn
trmek.
kalp kalbe kar

d
r
* sevgi kar

l
kl
d
r.
kalp kas
* Kalbin ana duvar
neviren ve dzenli hareket edeb kas rgs.
kalp kazanmak (veya fethetmek)
* ince bir davran
veya gzel bir szle birinin sevgisini kazanmak; ilgisini ekmek.
kalp k
rmak
* gnl k
rmak, incitmek.
kalp krizi

* Kalbin normal al

mas
nbirdenbire engelleyen, nlem al
nmazsa lme yol aan rahats
zl
k.

kalp olmak
* sahte, dzme olmak.
kalp olmamak
* ac
ma duygusu olmamak.
kalp sektesi
* Kalbin birdenbire durmas
.
kalp spazm
*
rade d

kalbin kas
l
p gev
emesi ve bundan doan rahats
zl
k, kalp s
k

mas
.
kalp yaras
* Yrek yaras
.
kalpak
* Kesik koni biiminde deri, krk veya kuma
tan yap
lm
ba
l
k.
kalpak
* Kalpak yapan veya satan kimse.
kalpak
l
k
* Kalpak yapma veya satma i
i.
kalpakl
* Kalpak giymi
.
kalpakl
k
* Kalpak yapmaya elveri
li.
kalpazan

* Sahte para basan veya piyasaya sren kimse.


* Yalan ve hile ile igren (kimse).

kalpazanl
k
* Kalpazan olma durumu veya kalpazanca i
.
kalpi

* Kalp hastal
klar
uzman(hekim).

kalpla
ma
* Kalpla
mak i
i.

kalpla
mak
* (bir kimse) eviklik, do
ruluk veya al

kanl

nyitirmek.
kalpl
k

kalpli

* Dzmelik, sahtelik.
*
yapma isteksizlii.
* Kalp hastal

olan.

kalpsiz
* Ac
masolmayan, kat
yrekli, duygusuz, ac
mas
z, merhametsiz.
kalpsizlik

* Katyreklilik, ac
mas
zl
k, duygusuzluk, merhametsizlik.

kalsa (veya kal


rsa)
* herhangi birinin kan
s
nca.
* elinden gelse, elinde olsa.
kalseduan
* Yap
s
nda billrla
m
kuvars ve biimsiz silis bulunan, mavimt
rak beyaz renkte bir cins akik, Kad
ky
ta

.
kalsemi

* Kanda bulunmasgerekli kalsiyum miktar


.

kalsifikasyon
* Kire ta
hline dn
me.
kalsit
* Billrla
m
do
al kalsiyum karbonat
.
kalsiyum

* Atom numaras20, atom a


rl

40,80, younlu
u 1,55 olan, 845C'de eriyen, kire ve al
n
n birle
imine
giren, sar
mt
rak beyaz bir element. K
saltmasCa.
kalsiyum fosfat
* kalsiyum atomu ieren ve forml Ca3(PO4)2. olan fosfat.
kalsiyum karbonat
* En az % 38 kalsiyum ieren bir rn.
kalsiyum klorr
* Hidroklorik asidin kimyasal forml CaCl2 olan kalsiyum tuzu ve bunun hidrotla
t
r
lm
biimi.
kalsiyum oksit
* Kalsiyumun kimyasal forml CaO olan kire ta

n
n kalsinasyon rn.
kalsiyumlu
* Birle
iminde kalsiyum bulunan.
kalsiyumsuz
* Birle
iminde kalsiyum bulunmayan.
kaltaban

* Namussuz.
* arlatan, yalanc
, hileci.

kaltabanl
k
* Kaltaban olma durumu.
* Kaltabanca davran

kaltak

* zeri me
in, halgibi
eylerle kaplanmam
olan eyerin tahta blm.
* Kuskunsuz eyer.
*
ffetsiz, namussuz kad
n.

kaltak
* Kaltakl
k yapan kimse.
kaltakl
k

kalubel

* Toplumca hokar

lanmayan davran

larda bulunan kad


n
n durumu.
* Byle bir kad
na yak

r davran

.
* Arapa "evet dediler" anlam
nda.

kalubeldan beri
* dnya kurulalberi, ok eskiden beri.
Kalvenci

* Kalvenizmi benimseyen.

Kalvencilik
* Tanrile kul aras
na hibir otoritenin giremeyece
ini, Hristiyanl

n eski sadeli
ine dnmesini savunan I.
Calvin taraf
ndan ileri srlen Protestanl

n zel bir kolu.


Kalvenizm
* Kalvencilik.
kalya
kalyon
kalyoncu

kam

* Sadeyaile pi
irilen bir e
it kabak veya patl
can yemei.
* Yelkenle ve krekle yol alan savagemilerinin en by
.
* Kalyon eri.
* Deniz eri.
* Bkz.
aman.

km
* Dilek.
* Zevk, mutluluk, tat.
km almak
* umdu
unu ve istedi
ini elde etmek, diledi
i biimde zevk almak, keyfini
karmak.
kama

* Silh olarak kullan


lan, ucu sivri, iki a
zda keskin uzun b
ak.
* A
lm
olan bo
luklarda tavan ve yanlardan taveya cevher paralar
n
n d
mesini nlemek amac
yla
tahkimat elemanlar
stne veya arkas
na yerle
tirilen bir tahkimat paras
.
* Kt yarmak iin kullan
lan ucu sivri, yass
, enli ivi, takoz, k
sk
.
* Topun gerisini kapayan kapak.
* Oyunda kazan
lan her parti.
* Oyunda say
.
kama basmak
* oyunda yenmek.
kamac

* Kama yapan veya satan (kimse).


* Top kamasyapan veya onaran kimse.
kamac
l
k
* Kamac
n
n i
i veya meslei.
kamalama
* Kamalamak i
i.
kamalamak
* Kama ile yaralamak.
kamal

* Kamasolan.

kamams
* Kamaya benzeyen, kama biiminde olan.
kamano
* Ykleme, aktarma, elden ele geirme.
kamano etmek (veya edilmek)
* yklemek, aktarmak, elden ele geirmek.
kamara

* Gemilerde oda.
*
ngiltere yasama meclisi.

kamarams
* Kamaraya benzeyen, kamara gibi, kamarayand
ran yer.
kamarill

* Bir byk g sahibini perde arkas


ndan yneten kimse.

kamarot
* Gemilerde yolcular
n hizmetine bakan grevli.
kamarotluk
* Kamarotun grevi.
kamas
z
kama
ma

* Kamasolmayan.
* Kama
mak i
i.

kama
mak
* (gz) Gl bir

k sebebiyle bakamaz olmak.


* (di
) Ek
i bir
ey sebebiyle uyu
up tedirginlik vermek.
kama
t
rma
* Kama
t
rmak i
i.
kama
t
rmak
* Kama
mas
na sebep olmak.
kamber

* Sad
k kle.

kambersiz d
n olmaz
* her toplant
da veya her i
in iinde bulunmak merak
nda olanlar iin yarsitem, yar

aka olarak sylenir.

kambersiz d
n olmaz
* her toplant
da veya her i
in iinde bulunanlar iin alay yollu sylenir.
kambium
* ift enekli bitkilerin gvde ve kknde yer alan, yeni odun ve soymuk tabakalarolu
turarak bitkinin
kal
nla
mas
nsa
layan ve meristem hcrelerinden meydana gelen tabaka.
kambiyo

*
ki ayrlke paras
n
n birbiriyle dei
tirilmesi.
* Herhangi bir yerdeki bir alaca

n tahsili, bir borcun denmesi veya bir yerden toplanan para ve para yerine
geen ta

nabilir de
erlerin ba
ka bir yere aktar
lmasiin yap
lan i
lemin bedeli.
* Bu i
lemin yap
ld

yer.
kambiyo ajan
* Borsalarda m
terilerin al
m ve sat
m yapmalar
nsa
layan ki
i veya kurulu
.
kambiyo cirosu
* Dviz kurunun, polienin ciro edilmesi ile sabit duruma getirilmesi.
kambiyo senedi
* Polienin birinci kopyasveya asl
.
kambiyocu
* Kambiyo i
leriyle u
ra
an kimse.
kambiyoculuk
* Kambiyo i
lemleri.
kambriyen
* Birinci a

n ilk dnemi ve bu dnemde olu


muyer katmanlar
.
kambriyen ncesi
* Yeryz tarihinde Birinci a
'dan daha eski, da
lar
n ve magma olaylar
n
n olu
tu
u uzun bir zaman
sresi, prekambriyen.
kambur

* Bel kemiinin, g
s kemiinin erilmesi veya ra
itizm sonucu s
rtta ve gste olu
an tmsek.
* Bazhayvanlar
n s
rt
ndaki
k
nt
.
* Kamburu olan (kimse).
* Yapveya e
yada d

ar
ya do
ru erilme.
* S
k
nt
, dert.

kambur felek
* (talih ve kader iin) Sitem yollu kullan
l
r.
kambur kambur
* \343 kambur zambur.
kambur stne kambur (veya kambur kambur stne)
* s
k
ntve tersliklerin st ste geldi
ini anlat
r.
kambur zambur
* Kambur ve eri b
r.
kambura
* Kitaplar
n ciltlenmesiyle s
rt blmnde olu
an yuvarlakl
k.
kambura makinesi
* Ciltilikte, kitaplar
n s
rt
nyuvarlakla
t
rmak ve s
rt kenarlar
ndzgnce olu
turmakta kullan
lan makine.
kambura vermek
* ciltlenecek kitab
n s
rt
n
, formalar dikildikten sonra eki veya makine yard
m
yla yuvarlakla
t
rmak.

kambura yatmak
* ayakta duran birini s
rt st d
rmek iin arkas
nda iki bklm olup gizlice e
ilmek ve ba
ka birinin onu
nden zerine itmesini sa
lamak.
kamburla
ma
* Kamburla
mak i
i.
kamburla
mak
* Kambur duruma gelmek.
kamburla
t
rma
* Kamburla
t
rmak i
i.
kamburla
t
rmak
* Kambur duruma getirmek.
kamburluk
* Kambur olma durumu.
* Tmseklik.
kamburu
kmak
* s
rt
kambur olmak.
* (e
ilerek yap
lan i
ler iin) ok al

m
olmak.
* ihtiyarlamak.
kamburumsu
* Az kambur, kambura benzer.
kamburunu
karmak
* (insan, kedi vb.) s
rt
ntmsek duruma getirmek.
kam

* Bir ucuna ip, deri vb. balvurma, dvme arac


.
* Bir ucu bir yere bal
, br ucu herhangi bir i
te kullan
lmak iin serbest b
rak
lan halat.
* Spermatozoitlerde ve baztek hcreli hayvanlarda hareketi sa
layan ipliksi organ.

kamalmak (veya vurmak)


* kam
lamak.
kamkuyruk
*
yi cins k
v
rc
k koyun.
kam
ba

*
pek art
klar
ndan elde edilen ve dokumac
l
kta kullan
lan iplik.
kam
lama
* Kam
lamak i
i.
kam
lamak
* Kamile vurmak.
* (ya
mur, kar, rzgr) H
zla arpmak.
* Etkinli
ini art
rmak; h
zland
rmak; isteklendirmek, zendirmek, te
vik etmek.
kam
lan

* Kam
lanmak i
i veya biimi.
kam
lanma
* Kam
lanmak i
i.
kam
lanmak
* Kamile dvlmek.

kam
la
mak
* Kamdurumuna gelmek.
kam
latma
* Kam
latmak i
i.
kam
latmak
* Kam
lamak i
ini yapt
rmak.
kam
lay

* Kam
lamak i
i veya biimi.
kam
l

* Kam
solan.
* Zor kullanan.

kam
l
lar
* Bir hcreli hayvanlar
n, hareket organlarkam
biiminde olan bir s
n
f
.
kame

* Dei
ik renkli st ste iki katmandan olu
an ve stteki katman
na kabartma bir desen yap
lan deerli ta
.

kamelya

* aygillerden, byk, beyaz, pembe veya k


rm
z
renkte iekler aan, dayan
klyapraklbir bitki. Japon
gl. in gl (Camellia japonica).
kamer

* Ay.

kamer bal

* Ay bal

.
kamera

* Al
c
, fotoraf makinesi.
* Bir ekime ba
lan
rken, ynetmenin al
c
y
al

t
rmalariin verdi
i buyruk.

kameraman
* Al
cynetmeni.
kamer

* Ayla ilgili.

kamer ay
* Ay
n tam bir devriyle hesap edilen veya ay
n hareketine gre dzenlenen sre.
kamer takvim
* Bkz. ay takvimi.
kamer y
l
* Bkz. ay y
l
.
kameriye

* Bahelerde yaz
n oturulmak iin yap
lan, kafes biiminde, kubbeli, st ye
illiklerle sar
lan ssl ardak.

kameriyeli
* Kameriyesi bulunan.
kamersiz
* Ays
z, ay
olmayan.
Kamerunlu

* Kamerun halk
ndan olan.
kamet
* Boy, endam.
* Camide namaza kalkmak iin okunan ezan.
kamet getirmek
* (cemaatin namaza kalkmasiin) mezzin, ezan
n "namaza kalk
n
z" anlam
ndaki szlerini okumak.
kameti art
rmak
* ba

rarak konu
mak.
kamga

* Yonga.

kam

* Budaygillerden, sulak, nemli yerlerde yeti


en, bo
umlu, sert gvdesi olan bitkilere verilen ad (Phragmites
australis).
* Bu bitkiden yap
lm

.
* Erkeklik organ
, penis.
kam
atmak (veya koymak)
* birine oyun etmek, arabozanl
k etmek.
kam
kalem
* Yazyazmak iin kullan
lan ince kam

tan yap
lm
kalem.
kam
kemik
* Bald
r
n arka taraf
nda yer alan ince uzun kemik.
kam
kulak
* Kulaklarince, dzgn ve dik at.
kam

k
* Kuyumcular
n kulland

fle.
kam

l
kam

l
k

* Kam

olan.
* Kam

ok olan yer.

kam

s
* Gvdesi kam
gibi bove bo
umlu olan.
kamikaze
kmil
kmilen

* (
kinci Dnya Sava

y
llar
nda Japonya'da)
ntihar ua

.
* Yetkin, eri
kin, eksiksiz, a
rba
l
, mkemmel.
* Bsbtn, toptan, hep birden.

kamineto
* Kk ispirto oca
, ispirtoluk.
kamkaz
kamp

* Kesme zelliini yitirmi


, krle
mi
, keskin olmayan b
ak, orak vb. ara.
* ad
r veya baraka gibi ereti aralardan olu
turulan konak yeri.

* Bu yerde konaklama.
* Tutsaklar
n veya siyas srgnlerin toplan
ld

yer.
* Belli bir d
nce evresinde birle
en topluluk.
kamp kurmak
* kamp iin kal
nacak yerde gerekli dzeni sa
lamak.
kampa girmek (veya kamp yapmak)
* genellikle yar

ma ncesi, yar

maya gerekti
i gibi haz
rlanmak.
kampana
* an.
kampana almak
* (gemi, istasyon gibi yerlerde) belirli vakitlerde an almak.
kampanac
* Dzenbaz, hilekr, sahtekr.
kampanya
* (politika, ekonomi, kltr gibi alanlarda) Belirli bir sredeki etkinlik dnemi.
kampanyac
* Kampanyaya kat
lan kimse.
kamp

* Kamp kuran, kampta kalan kimse.

kamp
l
k
* Kamp kurma i
i.
* Kamp hayat
.
kamping

* Kamp kurma yeri.

kampla
ma
* Kampla
ma durumu.
kampla
mak
* Kamplara ayr
lmak, blnmek.
kampus
kamu

* ehir d

nda kurulmubir niversitenin alan


ve yap
lar
, yerle
ke.
* Hep, btn.
* Bir lkedeki halk
n btn, halk, amme.

kamu davas
* Kamu ad
na savc
n
n at
dava, amme davas
.
kamu dzeni
* Btn toplumu ilgilendiren dzen.
kamu gvenli
i
* Bir devlette zab
ta hizmetleriyle halka sa
lanan can ve mal gvenlii.
kamu hizmeti
* Devlet ve teki kamu tzel ki
ileri taraf
ndan halk
n genel ve ortak ihtiyalar
n
n kar

lanmas
.
kamu hukuku
* Devlet ile ki
i aras
nda kar

l
klolarak hak ve devleri dzenleyen hukuk kolu, amme hukuku.

kamu idaresi
* Kamu ynetimi.
kamu kesimi
* Devlet eliyle yrtlen ekonomik i
lerin btn.
kamu kurumu
* Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amac
yla olu
turulan kamu tzel ki
isi.
kamu personeli
* Devlet hizmetinde al

an ki
iler.
kamu sa
l

* Bir toplumda byk halk kitlelerinin sal


k ko
ullara
s
ndan iinde bulundu
u durum.
kamu sektr
* Bkz. kamu kesimi.
kamu tanr
c
* Tm tanr
c
, panteist.
kamu tanr
c
l
k
* Tm tanr
c
l
k, panteizm.
kamu yarar
* Devletin ihtiyalar
na cevap veren ve bu ihtiyalarkar

layan, devlete yarar sa


layan deerler btn.
kamu ynetimi
* Devletin ynetim faaliyetlerinin faydalve verimli bir biimde dzenlenmesiyle u
ra
an bilim dal
, amme
idaresi.
kamuflj
kamufle

* rtme, saklama, gizleme, peeleme, alalama.


* Grnmeyecek, tan
nmayacak biimde rtlm
, saklanm

, gizlenmi
, alalanm

, maskelenmi
.

kamufle etmek
* gizlemek, maskelemek, alalamak, peelemek.
kamula
t
r
lma
* Kamula
t
r
lmak i
i.
kamula
t
r
lmak
* Kamula
t
rmak i
i yap
lmak.
kamula
t
rma
* Kamula
t
rmak i
i, istimlk.
* Devletle
tirme.
kamula
t
rmak
* Ta

nmaz bir mal


sahibinden sat
n alarak kamuya mal etmek, kamu yarar
na almak, istimlk etmek.
* Devletle
tirmek.
kamuoyu

* Bir sorun zerine halk


n genel d
ncesi, halk oyu, amme efkr
, efkr
umumiye.

kamuoyu olu
turmak (veya yaratmak)
* bir d
nceyi yayg
nla
t
rmak ve halk
n dikkati o d
nce etraf
nda toplamak ve yo
unla
t
rmak.
kamus

* Byk szlk.
kamusal
* Kamu ile ilgili.
kamusalla
ma
* Kamusalla
mak i
i.
kamusalla
mak
* Kamusal duruma gelmek.
kamutay

* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda) Trkiye Byk Millet Meclisinin genel kurulu.

kamyon
* Motorlu byk yk ta

t
.
* Kamyonun ta

yabildi
i mal, kimse vb.
kamyoncu
* Kamyonla ta

y
c
l
k yapan kimse.
* Kamyon kullanan src.
kamyonculuk
* Sahip oldu
u kamyonu ba
kasarac
l

yla al

t
rtma i
i.
* Kamyon srcl
.
kamyonet
* 1500 kilogram yk ta

yan kk kamyon, pikap.


kamyoneti
* Kamyonet kullanan kimse.
kamyonetilik
* Ta

mac
l
kta kamyonet kullanma i
i.
kan

* Atardamar ve toplardamarlar
n iinde dola
arak hcrelerde zmleme, yad
mlama grevlerini sa
layan
plzma ve yuvarlardan olu
muk
rm
zrenkli s
v
.
* Soy.
-kan / -ken
* \343 -gan / -gen.
kan a
lamak
* byk bir znt iinde bulunmak.
kan akesi
* Birini yaralayandan al
n
p yaralanana veya lenin miras
lar
na verilen para.
kan ak
tmak
* kurban kesmek.
kan akmak
* kanl
arp

ma olmak.
kan aktar
m
* Hasta veya yararl
ya, kendi veya uygun ba
ka bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli,
transfzyon.
kan alacak damarbilmek
* nereden veya kimden
kar sa
lanabilece
ini bilmek.

kan almak
* bir damardan bir miktar kan ekmek veya ak
tmak.
kan ba

* Aynsoydan gelme durumu.


kan bankas
* Gere
inde hastalara aktarmak iin salam kimselerden al
nan kanlar
n sakland
yer.
kan bas
nc
* Bkz. tansiyon.
kan ba

na s
ramak (veya beynine
kmak)
* ok sinirlenip fkelenmek.
kan beynine
kmak
* ok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrol yitirmek.
kan bilimci
* Kan bilimi uzman
, hematolog.
kan bilimi
* Kan
n morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve genetik a
dan incelenmesi.
* Kan hastal
klarbilimi, hematoloji.
kan bo
mak
* beynine kan hcumuyla lmek.
kan ana
gibi
* Bkz. gzleri kan ana
na dnmek.
kan ekmek
* yz ve huy, ana veya baba taraf
n
n yzne ve huyuna benzemek.
* (akraba iin) yak
nl
k duymak.
kan
ban
* K
l kknden ba
layarak deri altdokusunu saran ve deride
i
kinlikle beliren irinli kabart
.
kan
kmak
* kan dklmek, cinayet i
lenmek.
kan davas
* Gemi
te, aralar
nda cinayetten, kan akm
olmaktan veya ba
ka bir sebepten kkle
mibir d
manl
k
bulunan iki ailenin kar

l
klkan gtmesi.
kan doku

* Plzmasve ta

d
yuvarlar bak
m
ndan bir doku gibi grnen kana, doku bilimine verilen ad.

kan dola

m
* \343 dola

m.
kan dkmek
* lme yol amak, cana k
ymak.
kan gelmek
* kanamak.
kan gitmek
* byk abdestini ederken kan gelmek.
* (kad
nlarda) ayba

ok kanlolmak.
kan gvdeyi gtrmek

* ok kan dklmolmak.
kan grubu
* Bireyde serum ve alyuvarlar
n ta

antijen veya antikorlar


n trne gre ay
r
czellikler ta

yan grup.
kan gtmek
* kan dkerek almak istemek.
kan istemek
* ldrlen bir kimsenin cnn al
nmas
nistemek.
kan kanseri
* Kanda akyuvarlar
n olaanst oalmas
yla beliren bir hastal
k, lsemi.
kan karde
i
* Birinin kan
nemerek veya yalayarak karde
lik andimek yoluyla kardeolanlardan her biri, ant karde
i.
kan kaybetmek
* herhangi bir sebeple vcuttan ok kan akmak.
kan k
rm
z
* ok k
rm
z
.
* stn, yaman.
kan kusturmak
* ok eziyet ektirmek.
kan kusup k
z
lc
k
erbeti itim
* ok eziyet ekti
i hlde durumunu iyi gstermek.
kan nakli
* \343 kan aktar
m
.
kan olmak
* insan ldrlmek.
kan olmak
* aralar
nda kan davasbulunmak.
kan otu

* Gelincikgiller familyas
ndan kan k
rm
zrenkte ok y
ll
k zehirli bir bitki.

kan oturmak
* bir damar
n atlamas
yla s
zan kan, dokular aras
na ak
p kalmak.
kan paras
* Diyet.
kan plzmas
* Kan
n hcreleraras
s
vmaddesi.
kan portakal
*
i k
rm
z
bir portakal tr.
kan revan iinde
* her yankana bulanm

.
kan serumu
* Kan
n kmesinden sonra stnde kalan s
vk
sm
.
kan ta

* Hematit.

kan ter iinde (kalmak)


* ok terli, yorgun ve peri
an bir durumda (kalmak).
kan tere batmak
* kan ter iinde kalmak.
kan tutmak
* kan grnce bay
lmak.
* (adam ldren kimse)
ok geirmek.
kan unu

* K
l, mide ierii, idrar ve benzeri yabancmaddeden artemiz, taze hayvan kan
ndan normal i
lemle elde
edilmi
, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda znmeyen kurutulmubir rn.
kan vermek
* (hastaya, yaral
ya) kan aktarmak.
* kan nakli iin kan ald
rmak.
kan yrmek
* bir organda a

r
kan birikmek.
kana
* Geminin ekti
i suyu gstermek iin bave k
bodoslamalarzerine konulan i
aretler.
kana boyamak (veya bulamak)
* kan iinde b
rakmak.
kana kan

* birinin ldrlmesinden sonra, ldrenin ldrlerek ceza verilmesi.

kana kan istemek


* ldrenin ldrlmesini istemek.
kana kana
* Kan
ncaya kadar, doya doya, iine eke eke.
kana susamak
* ldrme h
rsduymak.
kanaat

* Elindekinden ho
nut olma durumu, kan
kl
k, yeter bulma, yetinme, fazlas
nistememe, doyum.
* Kanma, inanma.
* Kan

, kan
, inan, d
nce.

kanaat etmek
* yetinmek.
kanaat getirmek
* kanmak, aklyatmak, inanmak.
kanaatkr
* Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kan
k, kanaatli, yetingen.
kanaatkrl
k
* Azla yetinme durumu, kan
kl
k, yetingenlik.
kanaatli

* Elindeki ile yetinen, kan


k, yetingen.

Kanada geyi
i
* Kuzey Afrika'da ya
ayan iri gvdeli geyik tr (Cervus Canadensis).

Kanada kava

* Kuzey Afrika'da yeti


en uzun bir kavak tr.
Kanadal
* Kanada halk
ndan olan kimse.
kanadalt
na almak (veya birinin stne) kanat germek
* korumak, himayesine almak.
kanadkolu
* akrabas
, en yak
nlar
.
* koruyucusu, deste
i.
kanadiyen
* Kanadaltuzak avc
lar
n
n ceketlerine benzeyen ii krkl veya pamuklu,
al yakal
, kemerli kruvaze ceket.
* Yaz aylar
nda giyilen bol ve genidikimli astars
z hafif ceket.
kanal
* Bazblgeleri sulamak, kurutmak amac
yla veya gemilerin i
lemesine elveri
li, insan eliyle a
lm
su yolu.
*
ki k
y
aras
ndaki dar ve derin deniz.
*
inden damar, sinir veya bir s
vgeen yol.
* Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla ileti
imi salayan yol, hat.
* Tahtan
n liflerine dik ynde a
lan k
rlang
kuyru
u biimli girinti.
kanalc
k

* Kk kanal.
* Bir organizmadaki kk kanal.

kanalc
kl
* Kanalc

olan.
kanalet
kanal
yla

* Kk kanal.
* Bir kimse veya bir
ey arac
l

yla, yoluyla, eliyle.

kanalizasyon
* Pis ve at
k sular
n zel kanallar arac
l

yla belli merkezlerde toplan


p at
lmas
nsalayan sistem,
ebeke.
kanama
kanamak

* Kanamak i
i, nezif.
* Vcudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek, kan kaybetmek.
* (manev ac
lar iin) Yeniden etkisini duyurmak, depre
mek.

kanamal
* Kanamasolan.
kanara

* Bkz. kesim evi, mezbaha.

kanarya
*
spinozgillerden, ye
ilimsi veya sartyl, koni biiminde kk gagal
, tc ku(Serinus canaria).
kanarya iei
* an ieigillerden, sarrenkli bir iek (Tropaeolum peregrinum).
kanarya otu
* uha ieigillerden, tohumlarkafes ku
lar
na yem olarak verilen bir bitki (Alsine media).

kanaryal
k
* Kanarya yeti
tirilen yer.
kanasta
kanat

* Bir tr k
t oyunu.
* Ku
larda ve bceklerde umaysalayan organ.
* (bal
klarda) Yzge.
* Bir ua

n havada durmas
nsalayan ta

y
caerodinamik glerin etkiledi
i yatay yzey.
* Kap
, pencere, dolap gibi dikine a
l
p kapanan
eylerin kapa

.
* Yan, taraf.
* Meclis, parti gibi topluluklarda d
nce ynnden zellik gsteren taraflardan her biri.
* F
r
ldak biiminde olan
eylerde kol.
* Bkz. Ang
.
* Savadzenindeki ordunun iki yan
ndan her biri, cenah.
* Futbol, hentbol vb.tak
m oyunlar
nda hcum hatt
n
n save sol ular
nda yer alan oyuncular.

kanat amak
* birini korumak, himaye etmek.
kanat al

t
rmak
* bir i
e al

maya al

mak.
kanata
kanat
k

kanat

* Azgenitek kulplu su kab


.
* Kk kanat.
* Baklagillerin iek tac
nda bulunan, yan iki ta yapraktan her biri.
* Ku
lar
n ereti kanad
; baparmak ve birinci parmak kemiklerine ba
l
teleklerinin btn.
* Kanatmak i
i veya biimi.

kanatland
rma
* Kanatland
rmak i
i.
kanatland
rmak
* ok sevinmesine sebep olmak.
kanatlan

* Kanatlanmak i
i veya biimi.
kanatlanma
* Kanatlanmak i
i.
kanatlanmak
* Umaya ba
lamak.
* Umak, kanat amak.
* ok sevinmek.
kanatl
kanatl
lar
kanatma

* Kanadolan.
* Bceklerin kanatlolanlar
niine alan alt s
n
f.
* Kanatmak i
i.

kanatmak
* Kanamas
na yol amak veya kanamas
nsalamak.
kanats
z

* Kanadolmayan.

kanats
zlar
* Bcekler s
n
f
n
n kanats
z olan en ilkel biimlerini kapsayan alt s
n
f
.
kanava
kanavie

* \343 kanavie.
* El i
leri iin kullan
lan seyrek dokunmuketen bezi.
* Bu bezin zerine yap
lm
olan i
leme.
* uval olarak kullan
lan kendirden veya kenevirden yap
lm
seyrek bez.

kanayan yara olmak


* srekli s
k
nt
, znt ve zarar veren bir durumda olmak.
kanay

kanbiyit

* Kanamak i
i veya biimi.
* Hidratldo
al demir silikat.

kanca
* Bir
ey ekmeye yarar ucu demir engelli ubuk.
kancaba
* Altveya sekiz ift krekle ekilen, dar, uzun bir e
it kay
k.
kancac
* Metal zincir imalt
nda palet zincirlerine monte edilebilmesi iin palet zincirlerinin utaki baklalar
na zel
kanca takan kimse.
kancalama
* Kancalamak i
i.
kancalamak
* Kancaybir
eye takmak.
* Kancayat
p ekmek.
* Bir kimse veya
eyin zerine b
kt
racak kadar d
mek.
kancalanma
* Kancalanmak durumu.
kancalanmak
* Kanca ile tutulmak, kancaya tak
lmak.
kancal
* Kancasolan.
kancal
i
ne
* engelli ine.
kancal
kurt
*
psiler familyas
ndan, 10 mm boyunda, a
zift engelli, ince ba

rsaklarda ya
ayan asalak solucan.
kancas
z

* Kancasolmayan.

kancay
takmak (veya atmak)
* bir kimsenin ktl
iin ura
mak.
kanc
k

kanc
ka

* (hayvanlarda) Di
i.
* Dnek, gvenilmez.
* Kad
n.
* Dneklik ederek, gizlice ktlkte bulunarak.

kanc
kl
k
* Kanc
k olma durumu.
* Kanc
ka davran

.
kanc
kl
k etmek (veya yapmak)
* dneklik, kalle
lik etmek.
kanc
l
* Kanda ya
ayan asalak.
kancur
kan
lar

*
zmarit bal

n
n k.
* Eliliklerde, konsolosluklarda yazve evrak i
lerini yrten grevli.

kan
larl
k
* Kan
lar eliyle ynetilen i
ler.
* Bu i
lerin grld
yer.
kan
larya
* Elilik ve konsolosluklarda ynetimle ilgili grevlilerin btn.
* Bu grevlilerin al

yer.
kandamlas
* Asya ve Avrupa'da
l
man blgelerde yeti
en k
rm
zveya sariekli otsu bir bitki (Adonis).
kanda
* Aynkanta

yan, aynsoydan olan.


kanda
l
k
* Kan birli
i, soy birli
i.
kandel

* I

k younlu
u birimi, mum. K
saltmas
cd.

kand
ra aac
* Mine ie
igillerden,
t
rlbir ss bitkisi (Lipia citriodora).
kand
ra otu
* Budaygillerden, ok y
ll
k, srnc, otsu bir bitki (Calamagrostis).
kand
r
c
*
nand
r
c
.
* Aldat
c
.
*
me isteini giderici.
kand
r
c
l
k
* Kand
r
colma durumu.
kand
r
l

* Kand
r
lmak i
i veya biimi.
kand
r
lma
* Kand
r
lmak i
i.
kand
r
lmak
* Kand
rmak i
i yap
lmak.
kand
r

* Kand
rmak i
i veya biimi.
kand
rma
* Kand
rmak i
i.
kand
rmaca
* Kand
rmak amac
yla yap
lan dzen.
kand
rmak
* Kanmas
nsalamak, inand
rmak, ikna etmek.
* Aldatmak.
*
me, yeme isteini kar

lamak.
kandidoz
* Pamukuk.
kandil

*
inde s
vbir yave fitil bulunan kaptan olu
muayd
nlatma arac
.
* ok sarho
.
* Kandil gecesi.

kandil iei
* Civanperemi.
kandil re
i
* Kandillerde yap
l
p sat
lan geleneksel rek.
kandil gecesi
* Berat, mira, regaip ve mevlit (Hz. Muhammed'in doum y
l dnm) geceleri.
kandil gn
* Kandil gecesinden nceki gn.
kandil simidi
* Kandil gnlerinde yap
l
p sat
lan bol susamlsimit.
kandil ya

* Kt cins zeytinya
.
kandilci

* Cami ve minarelerin kandillerini yakan kimse.


* Kandil yapan veya satan kimse.

kandilin ya
tkenmek
* hayat sona ermek, lmek.
kandilisa

* Yelkenleri yerlerine ekmekte kullan


lan halatlar
n genel ad
.

kandille
me
* Kandille
mek i
i.
kandille
mek

* Birbirinin kandil gnn kutlamak.


kandilli
* Kandili olan.
* ok sarho
.
kandilli kfr
*

itilmedik, ok a
r bir svg.
kandilli selm
* El etek perek, yerlere kadar eilerek verilen selm.
kandilli temenna
* Eli eilip yere kadar uzatarak ve ba
a gtrerek verilen selm.
kandillik

kanepe

kangal

kangal

* Kandillerin konulduu yer.


* Kandil gn ile ilgili.
* Birka ki
inin oturabilecei geni
likte koltuk.
* Genellikle ay ve kokteyller iin haz
rlanan, peynir, sucuk, salam gibi
eylerle sslenen ok kk ekmek.
* Tel, kur
un boru gibi uzun ve bklebilir
eylerin halka biiminde sar
lmas
yla yap
lan ba.
* Bu biimde bklm
eylerin her bir halkas
.
* Deve dikeni.

kangal kpe
i
* oban kpe
i olarak yeti
tirilen, burnu ve a
zsiyah, kulaklard
k, kuyru
s
rt
na doru dzgn k
vr
m
yaparak duran, Anadolu'da Sivas yresinde yeti
tirilen ve ok tutulan bir tr kpek.
kangallama
* Kangallamak i
i.
kangallamak
* Kangal durumuna getirmek.
kangallanma
* Kangallanmak i
i.
kangallanmak
* Kangal durumuna getirilmek.
kangren
* Vcudun bir yerindeki dokunun lmesi.
kangren olmak
* vcudun bir yerindeki dokular lmek.
* kangrenle
mek.
kangrenle
me
* Kangrenle
mek i
i.
kangrenle
mek
* Kangren olmak.
* Bir durum veya idzelmeyecek duruma gelmek, uzamak.
kangrenle
tirme
* Kangrenle
tirmek durumu veya biimi.

kangrenle
tirmek
* Kangren durumunun ortaya
kmas
na sebep olmak.
kangrenli

* Kangreni olan.

kanguru

* Kangurugillerden, iri, otul, memeli, n ayaklar


k
sa, art ayaklarile kuyruu uzun ve gl, ba
kk,
Avustralya'da ya
ayan keseli hayvan; di
isinin karn
nda yavrular
nta

yacak bir kesesi vard


r (Macropus giganteus).
kangurugiller
* Memelilerden, s
ray
c
, keseli hayvanlar familyas
.
kan
*
nan
lan d
nce, kanaat.
kanayakl
* Evli kad
n.
kanba

na
kmak (veya s
ramak veya toplamak)
* ok fkelenmek.
kanbozuk
* Soysuz.
kandonmak
* donakalmak; ok
a

rmak.
kan
s
nmak
* (birine kar

) yak
nl
k duymak.
kaniine akmak
* derdini d

a vuramamak.
kankanla yumazlar, kansuyla yurlar
* ktlk, ktlk yap
larak dzeltilmez, ancak iyilik yap
larak ortadan kald
r
l
r.
kankaynamak
* co
kun ve k
p
rdak olmak.
kankaynamak
* abucak sevgi duymak.
kankurumak
* ok usanmak,ok b
kmak.
kanpahas
na
* yaralanmay
veya lm gze alarak.
kans
cak
* Sevimli, kendini abuk sevdiren.
kansulanmak
* kans
zl

a u
ramak.
kantemizlenmek
* ldrlenin arkas
ndan, ldren ki
i veya yak
nlar
ndan birini ldrerek almak.
kan
k

* Elindekinden ho
nut olan, azla yetinen, yetingen, kanaatkr.
* Tok gzl.

kan
klanma
* Kan
klanmak i
i.
kan
klanmak
* Edindi
i bir
eyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek.
kan
kl
k

* Elindekinden ho
nut olma durumu, kanaat, kanaatkrl
k.

kan
kma
* Kan
kma i
i.
kan
kmak
* Kanmak, gnl kanmak.
kan
ksama
* Kan
ksamak i
i.
kan
ksamak
* ok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak; al

mak.
* B
kk
nl
k getirmek, usanmak.
kan
ksay

* Kan
ksamak i
i veya biimi.
kan
ma gre (veya kan
mca)
* d
nceme, inanc
ma gre.
kan
na dokunmak
* ok sinirlendirmek.
kan
na ekmek doramak
* birinin lmne yol aarak sevinmek.
* birini kk d
rmek, birine zarar vermek.
kan
na girmek
* birini ldrmek veya ldrtmek.
* (bir k
z
n) k
zl

nbozmak.
kan
na susamak
* bels
naramak.
kan
nemmek
* insafs
zca smrmek.
kan
niine ak
tmak
* s
k
nt
s
n
belli etmemek.
kan
nkaynatmak
* heyecanland
rmak, co
turmak.
kan
nkurutmak
* can
ndan bezdirmek.
kan
nyerde koymak
* birini ldreni lmle cezaland
rmamak.
kan
rma
* Kan
rmak i
i.
kan
rmak

* (bir
eyi) E
ip zorlayarak yerinden
karmak veya
karmaya al

mak.
kan
rtma
* Kan
rtmak i
i.
kan
rtma
* Bir
eyi kan
rmak iin kullan
lan denek veya ara, bir tr kald
ra.
kan
rtmak
* Bkp zorlayarak yerinden oynatmak.
kan
s
nda olmak
* inanc
nda olmak, kanaatinde olmak.
kan

* Kan
, kanaat.
* Aldan

, kanma.
kan
t
* Bir
eyin do
rulu
u, gereklii konusunda kanverici belge, delil.
* Sonurguya ula
an bir uslamlaman
n dayand

gerek, delil.
* Kanverici e; anla
mazl
k konusu olan
eyde, yarg
c
n kan
lar
nolu
turan
ey.
kan
tlama
* Kan
tlamak i
i.
kan
tlamak
* Bir
eyin gerek ynn kan
tla ortaya koymak, ispat etmek.
kan
tland
rma
* Kan
tland
rmak i
i.
kan
tland
rmak
* Bir d
nceyi, bir savyeterli delillerle dorulamak, belgelemek ve a
klamak.
kan
tlan

* Kan
tlanmak i
i veya biimi.
kan
tlanma
* Kan
tlanmak i
i.
kan
tlanmak
* Kan
tlamak i
i yap
lmak, ispat edilmek.
kan
tl

* Kan
tla gsterilmi
, mdellel.

kan
tsama
* Kan
tsamak i
i.
kan
tsamak
* Kan
t, belge veya delil olarak kabul etmek.
kan
ya varmak
* belli bir kanedinmiolmak.
kan
yla demek
* yapt

n
n cezas
nhayat
yla demek.
kani

* Kanm

, inanm

kani olmak
* inanmak, kanmak.
kani

* Uzun, k
v
rc
k tyl bir cins kpek.

kankan
* Kad
nlar
n oynad

hareketli bir Frans


z dans
.
kankurutan
* Adam otu.
kanlama

* Kanlamak i
i.

kanlamak
* Kana bulamak.
kanland
rma
* Kanland
rmak i
i.
kanland
rmak
* Kanlanmas
nsa
lamak.
kanlanma
* Kanlanmak i
i.
kanlanmak
* Kan bula
mak.
* Kano
almak.
* Bir organda kan birikmek.
kanl

* Kan bula
m

.
* Kanolan.
* Kan dklmesine sebep olan.
*
steyerek kan dkmolan (kimse), hunriz, katil.
* Kanlanm
olan.
* Kanyo
un olan, demevi.
* Kan davas
nda taraf olan.

kanlbasur
* Dizanteri.
kanlb
akl
* Birbirlerini ldrecek kadar d
man olma.
kanlb
aklolmak
* aralar
nda herhangi bir sebepten dolaybirbirini ldrecek kadar d
manl
k bulunmak.
kanlcanl
* Sal
kl
, sapasa
lam, vcut sa
l

yznden belli olan.


kanlkatil
* ok insan ldrmveya birini vah
ice ldrmkatil.
kanlya
(lar) dkmek
* byk zntyle a
lamak.
kanl
l
k

* Kanlolma durumu.

kanl
solmak
* birinin katili olmak.
kanma

* Kanmak i
i.

kanmak
* Sylenilen szn, anlat
lan konunun doruluuna inanmak.
* (tatlszlere) Aldanmak.
* (soyut veya somut olarak) Bir ihtiyac
n
, bir iste
ini yeteri kadar kar

lam
olmak, doymak.
* Yetinmek, iktifa etmek.
kanmazl
k
*
htiyac
nveya isteini yeteri kadar kar

lad

hlde yeterli bulmamak.


kano

* Krekle yrtlen dar, uzun, hafif tekne.

kanon
* Belirgin aral
klarla ilerleyen iki veya daha ok sesin taklidiyle olu
an btn.
kanotiye
kansa
kanser

* Dz kenarl
apka.
* Bkz. konsa.
* Bir organ veya dokudaki hcrelerin dzensiz olarak blnp o
almas
yla beliren kt ur, incitmebeni.

kanser bilimi
* Kanser hastal
klar
ninceleyen t
p dal
, kanseroloji.
kanserle
me
* Kansere dn
me.
kanserle
mek
* Kansere dn
mek, kanser durumunu almak.
kanserle
tirme
* Kanser yap
c
, kanser retici.
kanserli
* Kanser niteli
inde olan.
* Kansere yakalanm

.
kanserojen
* Kanserle
tirici.
kanseroloji
* Kanser bilimi.
kans
z

* Kanolmayan.
* Kan dkmeden yap
lan.
* Kanaz olan, ok kan kaybetmiolan, anemik.
* Duygusuz ve korkak.

kans
z ameliyat
* Kanama olmayacak derecede kan dola

mdondurularak gerekle
tirilen ameliyat.
kans
z cans
z

* Kanaz olan, zay


f, bitkin.
kans
zla
ma
* Kans
zla
mak i
i.
kans
zla
mak
* Kanazalmak, kans
z kalmak.
kans
zl
k
* Kanda alyuvar say
s
n
n ve hemoglobin miktar
n
n azalmas
ndan ileri gelen bir hastal
k durumu, anemi.
* Duygusuzluk, korkakl
k.
* Soysuzluk.
kant

* eker ve limonla iilen s


cak su.

kantar

* A
rl
k s
f
rken yatay duran bir kald
ra koluna dik olarak tutturulmubir ibrenin sapmas
yla ktleleri
tartan ara.
* Tart
lacak ktle, alttaki engele tak
l
nca sarmal bir yaya ba
l
olan ve normal olarak s
f
r
gsteren bir
okun, yanlarda gsterilmia

rl
k birimleri hizas
na gelmesiyle ktle a

rl

nbelirleyen bir tr tartaleti, el kantar


.
* Baskl.
* 56,452 kg a
rl

nda veya k
rk drt okkal
k bir a

rl
k ve s
a birimi.
kantar a
as
* ar
ve pazarlarda tartaralar
ndenetleyen grevli.
kantar kaba

* Su kaba

.
kantar kolu
* zerinde kantar topunun bulundu
u ve hareket ettii demir ubuk.
kantar topu
* Kantarda bir a
rl
k tart
l
rken, dengeyi sa
layan kantar kolu zerinde hareket ettirilebilen metal kre.
kantara ekmek (veya vurmak)
* (bir
eyi) tartmak.
* birini s
nama.
kantarc
* Kantar yap
p satan kimse.
* ar

ya, pazara getirilen


eyleri tart
p vergisini toplayan grevli.
kantarc
l
k
* Kantarc
n
n yapt
i
.
kantarbelinde
* gz a
k, aldat
lmaz.
kantar
n topunu ka
rmak
* ly ka
r
p a

rdavranmak.
kantariye

* ar

ya, pazara getirilen


eylerden al
nan tartvergisi.

kantarlama
* Kantarlamak i
i.
kantarlamak
* Kantarla a
rl

nlmek.
* D
np ta

nmak.

* Birini denemek, s
namak.
kantarl
* A
r svg, a
r svmek" anlam
na gelen kantarlkfr ve kantarl
y
savurmak deyimlerinde geer.
kantarlkfr
* A
r svg.
kantarl
k
* Kantar lsnde olan.
kantarma

* Az
latlar
zapt etmek iin dillerini bast
racak biimde yap
lm
demir ara.

kantaron
* K
z
l kantarongillerden, hekimlikte kullan
lan, sariekli, ackkl, kk bir bitki (Gentiana lutca).
* Birle
ikgillerden, sar
, mavi, k
rm
ziekli trleri bulunan otsu bir bitki (Centaurea). Bu cinsin tah
l
tarlalar
nda s
k rastlanan mavi iekli bir tr, peygamber iei, belemir (Centaurea cyanus).
kantat

* Kahramanl
k veya din konular
nda yaz
l
p bestelenen
iir veya bu
iirin orkestra e
li
indeki tek veya ok
sesli bestesi.
Kant

* Kant'
n felsefesine ili
kin veya Kant felsefesi yanl
s
olan.

Kant
l
k
* Kant felsefesi
retisi.
kantin

kantinci

* K

la, fabrika, okul gibi yerlerde yiyecek ve iecek maddelerinin sat


ld

yer.
* Bu gibi kurumlarda i
letilen ve yaln
z o kuruma ba
lkimselerin yemek yedi
i lokanta.
* Kantin i
leten kimse.

kantincilik
* Kantin i
letme i
i.
kantiyane
* K
z
l kantarongillerden, hekimlikte i
tah a
c
olarak kullan
lan bir tr bitki (Gentiana).
kanto
* Tulat tiyatrolar
nda oyundan nce genellikle kad
n sanat
lar
n
arksyleyip dans ederek yapt

gsteri.
* Bu gsteri s
ras
nda sylenen
ark
.
kantocu
* Kanto syleyen kad
n.
kantoculuk
* Kantocunun yapt

i
.
kanton
kantonit

*
svire Konfederasyonunu olu
turan devletlerden her biri.
* Doal bak
r slfr.

kanun
* Yasa.
* Geerli olan kural.

kanun

* Dikdrtgen biiminde, bir k


esi kesik, yassbir sand
k zerine gerilmitellerden olu
an, t
rnak adverilen
alg
larla al
nan ince saz alg
s
.
knun

* Y
l
n ilk (knunuevvel) ve son (knunusani) ay
.

kanun adam
* Yneticili
i s
ras
nda kanunlara uymaktan vazgemeyen kimse.
kanun d

* Yasa d

.
kanun hkmnde kararname
* Bakanlar Kurulunca yay
nlanan ve kanun deerinde olan karar.
kanun koyucu
* Kanun yapma veya kanun koyma yetkisi olan.
kanun lhiyas
* Kanun tasar
s
.
kanun maddesi
* Kanun, tzk ve ynetmeliklerinin ayr
ayrhkmlerinin gsteren blm, bent, f
kra.
kanun szcs
* \343 yasa szcs.
kanun tasar
s
* Hkmetin Byk Millet Meclisine sunulmak zere haz
rlad

onaylanmam

, yrrle konmam
kanun.
kanun teklifi
* Meclis yelerinin Byk Millet Meclisine sunulmak zere haz
rlad
klar
kanun rnei.
kanun yoluyla
* kanuna gre, kanunun belirttii gibi.
kanuncu

kanunen
kanun
kanun

* Kanun alan kimse, kanun.


* Kanun yapan veya satan kimse.
* Yasa gereince, yasal olarak.
* Yasaya uygun, yasal, yasal
.
* Kanun alan, kanuncu.

kanuniyet
* Yasa olma gcn kazanma.
kanuniyet kesp etmek
* yasa niteli
ini kazanmak, yasa durumu almak, yasala
mak.
kanunla
ma
* Kanunla
mak i
i, yasala
ma.
kanunla
mak
* Yasala
mak.

kanunla
t
r
lma
* Kanunla
t
r
lmak i
i veya durumu.
kanunla
t
r
lmak
* Yasala
t
r
lmak.
kanunla
t
rma
* Yasala
t
rma.
kanunla
t
rmak
* Yasala
t
rmak.
kanunname
* Yasa kitab
.
kanunsuz
* Yasasolmayan, yasas
z.
* Yasaya ayk
r
.
kanunsuzluk
* Yasaya ayk
r
l
k, yasas
zl
k.
kanunuesasi
* Anayasa.
knunuevvel
* Aral
k ay
.
knunusani
* Ocak ay
.
kanyak

*
spirto derecesi yksek, zel kokulu, sar
mt
rak renkte bir tr ikinin patent ad
, konyak.

kanyon
* Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak olu
turdu
u derin, dar boaz, kapuz.
kaolin
kaolinit
kaolinli

* Ar
kil.
* Ar
kilin temel maddesini olu
turan hidratlalminyum silikat.
* Birle
iminde arkil bulunan.

kaos
* Evrenin dzene girmeden nceki biimden yoksun, uyumsuz ve kar

k durumu.
* Kar

kl
k, karga
a.
kap
*
i gaz, s
vveya katherhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne.
* Kap kacak.
* Trl
eylerin ta

nmas
veya saklanmasiin kullan
lan torba, k
l
f, anta, sepet, sand
k vb.
* Kapak, cilt.
* Kab
n iindeki yemek, e
it.
kap

kp

* Gvdeyi omuzlar
n stnden epeevre saracak biimde yap
lm
olan bir tr st giysisi.
* Kad
nlar
n giydii kolsuz stlk.

* A

k kemii.
kap kacak
* Tencere, tava, sahan gibi mutfak e
yas
.
kapac
k

* Bkz. kapak
k.

kapa
atmak
* s
k
nt
s
z, rahat bir yere s

nmak, ka
p kurtulmak.
kapak

* Her trl kab


n stn rtmeye veya bir delii kapamaya yarayan nesne.
* Dolap, sand
k gibi
eyleri rtmeye yarayan para.
* Kitap, defter gibi
eylerin en stne geirilen k
l
f.
* Biilen aa ktklerinin iki yan
ndan
kan dzgn olmayan tahta.
* Z
vanada iki d
yan para.

kapak atmak
* a

r
, t
ka basa dolmuolmak.
kapak b
k
c
s
* Kapak b
k
s
nda al

an i
i.
kapak b
k
s
* Kaba tahtalarboylamas
na bien ve dzelten, birka testereli b
ktezgh
.
kapak k
z
* Resimli dergilerin kapak resimleri iin poz veren gen k
z.
kapak tahtas
* Biilen tomruun tahtalar
ndan en d

ta kalan tahta paras


.
kapak tak
m
* Alafranga tuvaletlerde tuvaleti rten kapak, oturak ve vidalar
n btn.
kapak ta

* L
m, su yolu vb. nin gereken yerlerinde b
rak
lan deli
in zerini rten genive yassta
.
* Mezarlarda en stte bulunan ta
.
kapak y
ld
z
* Resimli dergilerin kapak sayfalar
iin foto
rafekilen nl kimse.
kapak
k
* Kk kapak.
* Yrekte veya damarlarda kan
n veya ba
ka s
v
lar
n geri dnmesini nleyen supap durumunda kk
kapak.
kapaklanma
* Kapaklanmak i
i.
kapaklanmak
* Bulundu
u yerden yzst d
mek.
* (yelkenli tekne) Gl rzgr veya ans
z
n gelen saanak etkisiyle devrilmek.
kapakl

kapakl
k

* Kapa
olan.
* Bkz. gizli kapakl
.
* Kapak ta

.
* Kapak yapmaa zg.

kapaks
z

kapal

* Kapa
olmayan.
* Grgsz, terbiyesiz.
* Kapanm
olan, a
lmam

, mestur.
* Geilmez durumda olan.
* (iyeri iin) al

ma sresi sona ermi


.
* Ba
rtl (kad
n).
* A
k ve kesin sz kullanmadan sylenen, mphem.
* Gizli, sakl
.
* D

a dnk yarad
l

ta olmayan.
* (giyecek iin) A
k olmayan.
* (hava iin) Bulutlu, karanl
k.

kapalblge
* Ula

m, ekonomi, nfus hareketleri ve ileti


im bak
m
ndan d

ar
yla ba
lant
sbulunmayan yer.
kapalar

* Dkkn ve ara yollar


n
n zeri tonoz ve kubbelerle rtl ar

.
kapaldevre
*
inden srekli ak
m geen elektrik devresi veya televizyon sistemi.
kapalduru
ma
* Mahkemede grevlilerden ve izinli olanlardan ba
kas
n
n bulunmad
duru
ma.
kapalduru
ma yapmak
* duru
malargizli srdrmek.
kapalgemek
* (bir konuda) nemli noktaya de
inmemek.
kapalgi
e
* Btn biletleri sat
lm
olan.
kapalhava
* Bulutlu hava.
kapalhece
* nszle biten hece: Kalk, bak gibi.
kapalkalp ameliyat
* Kalbin fizyolojik al

masdurdurulmadan yap
lan kalp ameliyat
.
kapalkutu
*
indekini belli etmeyen, s
r saklayan.
* Niteli
i gizli kalan.
kapalolmak
* iyapmamak.
* ilgisiz kalmak.
kapaloturum
* Gizli celse.
kapalrejim
* D
lkelerle ili
ki kurmayan siyas dzen.
kapaltohumlular
* A
k tohumlularla tohumlu bitkileri iine alan bitkiler leminin bir alt
ubesi.

kapaltribn
* A
k sahadaki spor msabakalar
nda seyircileri ya
murdan ve gne
ten korumak iin zel olarak st
kapat
lm
blm.
kapalyer korkusu
* Dar ve kapal
yerlerde duyulan kaygveya korku, klostrofobi.
kapalyeti
mek
* toplum hayat
na girmeden, kar

madan yeti
mek.
kapalyzme havuzu
* Kapalbir mekn iine al
nm

, suyu
s
t
lan, yzme sporunun yap
ld

havuz.
kapal
l
k
* Kapalolma durumu.
* Anlat
m
n a
k ve kesin olmama zelli
i, ipham.
kapama
* Kapamak i
i.
* Taze soan ve marulla pi
irilmikuzu eti yeme
i.
* st ba
, giyecek tak
m
.
* Kapatma.
kapamac
* Haz
r giysi tak
msatan kimse.
kapama

* Kilit, srg, toka gibi unsurlarkapaltutmaya yarayan dzenek.

kapamak
* Bir a
kl

rtmek iin, bir


eyi, a
k yerin zerine getirmek.
* (hava iin) Bulutlarla kaplanmak, s
k
nt
l
bir hl almak, bir
eyin grnmesine engel olmak.
* Gei
i engellemek.
* T
kamak, iini doldurmak.
* (su, elektrik iin) Geli
ini kesmek.
* al

amaz, grev ve iyapamaz duruma getirmek.


* zerinde durmamak, bir
ey zerinde konu
mayb
rakmak.
* Bir yere sokup d

ar
kmas
na engel olmak, hapsetmek.
* Ortal
ktan al
p saklamak.
* Kar

lamak, denk gelmek.


kapan

yer.

* Bazhayvanlar
yakalamak iin kullan
lan, hayvan
n aya
n
n demesiyle i
leyen tuzak.
* Dzen, hile.
* Pazara sat
lmak zere gelen yiyecek maddelerinin tart
ld

resm byk kantar ve bu kantar


n bulunduu

kapan duygu
* Yaln
z ba

na ilerleyen, br hastal
kldurumlara balolmayan hastal
k, idiopati.
kapan kapana
* Al
c
sok.
kapan kapana
* bir
eyin ya
ma edildi
ini veya ok ucuz fiyatla sat
ld

nanlat
r.
kapan kurmak
* bir hayvantuza
a d
rmek iin kapan haz
rlamak.
kapana d
mek (girmek, k
s
lmak, kaymak, tutulmak veya yakalanmak)
* iinden
k
lmaz bir duruma d
mek, ele gemek.

kapana d
rmek (veya k
st
rmak)
* hile ile yakalamak.
kapana s
k

t
rmak
* birini zor durumda b
rakmak.
* birini dzenle ele geirmek.
kapanca

kapanca

* Kk kapan.
* Dzen, hile.
* Ttn fidelerini rtmek iin kullan
lan has
r veya ottan rt.

kapanc
* Kapan
n ba

nda bulunan grevli, tart


c
.
kapan
k
* Kapanm

.
*
karart
c
, ruh s
k
c
.
* Ka
n
k.
kapan
kl
k
* Kapan
k olma durumu.
*
karart
c
olma durumu.
kapan
n elinde kalmak
* ok istenir ve aran
r olmak.
* bir
eyden ancak abuk davranabilenler yararlanmak.
kapan

* Kapanmak i
i veya biimi.

kapanie
* Padi
ah ve yksek rtbeli din ve devlet grevlilerinin giydi
i kolsuz, geniyakalkrk.
kapanma

* Kapanmak i
i.

kapanmak
* Kapalduruma gelmek.
* D

arile ili
iini kesmek.
* al

amaz, etkinli
ini srdremez duruma getirilmek.
* Son verilmek, kesilmek.
* Yz, gvdesi bir yere gelecek biimde eilmek.
* Tatile girmek.
* (yara iin)
yile
mek.
* (gz iin) Kr olmak.
* Gkyz bulutlanmak.
kapant

* Patlay
cnszn olu
mas
ndan nceki bo
umlanma noktas
n
n kapanmas
: Kap, kat, top gibi.

kapari
* Yemi
inden tur
u yap
lan gebre otunun bir ad
.
kaparo

* Pey akesi.

kaparo vermek
* bir kimseye pazarl

nda anla

lm
bir paran
n kk bir blmn nceden vermek.

kaparolu

* Kaparosu olan.

kaparosuz
* Kaparosu olmayan.
kaparoz

* Yolsuzca veya zorla elde edilen mal.

kaparozcu
* Yolsuzca veya zorla birinin mal
n
ele geiren (kimse).
kaparozculuk
* Kaparozcu olma durumu.
kaparozlama
* Kaparozlamak i
i.
kaparozlamak
* Yolsuzca veya zorla birinin mal
n
ele geirmek.
kapasite
* (bir
eyi )
ine alma, s

d
rma s
n
r
, kapsama gc.
* Bir kondansatrn elektrik y

ma s
n
r
, s
a.
* Anlama, kavrama yetene
i.
kapasiteli

* Kapasitesi olan.

kapasitesiz
* Kapasitesi olmayan.
kapat
l

* Kapat
lmak i
i veya biimi.
kapat
lma
* Kapat
lmak i
i.
kapat
lmak
* Kapatmak i
ine konu olmak veya kapatmak i
i yap
lmak.
* Ortadan kald
r
lmak, feshedilmek.
* Bir yerde tutulmak, hapsedilmek.
kapat

kapatma

* Kapatmak i
i veya biimi.
* Kapatmak i
i.
* Bir erkekle nikhs
z ya
ayan kad
n, kapama, metres.
* Yolsuz olarak de
erinden a
a
elde edilmi(mal).
* Basketbolda, elinde top olmayan bir oyuncunun pas almas
na veya ilerlemesine engel olma.

kapatmak
* Kapamak.
* Yolsuz olarak bir malde
erinden a
a
bir kar

l
kla elde etmek.
* Bir kad
nla nikhs
z ya
amak.
* Yay
m
n
yasak etmek, yay
m
na son vermek.
* Btn masraflar
zerine al
p istei do
rultusunda ve ba
kalar
nieri almadan elenmek.
* Bitirmek, unutturmak, sz edilmesini engellemek.
kapatt
rma

* Kapatt
rmak i
i.
kapatt
rmak
* Kapatmak i
ini birine yapt
rmak.
kapak
kap
k

* Uzun saplbyk kanca.


* Kk kap.
* Kovan.
* Tah
l tanelerinde anak.

kap
k meyve
* Me
e palamudu, ceviz gibi a
lmayan, tek taneli kuru meyve.
kap
kl
* Kap
olan.
kapel

* apka.

kap
* Bir yere girip
karken geilen ve a
l
p kapanma dzeni olan duvar veya blme a
kl

.
* Bu a
kl
ktaki a
l
p kapanan kanat.
* Gelir, geim, k
smet sa
layan yer, kaynak veya imkn.
* Gidere yol aan ihtiya.
* (tavla oyununda)
ki pul st ste getirilerek kar
oyuncunun o haneyi kullanmas
na engel olan yer.
* Ev gezmesi iin gidilen yer.
* Devlet dairesi.
* ok yak
n zaman.
* Resm daire.
kap(bir) kom
u
* biti
ikte oturan kom
u.
kapamak
* bir
eyin szn etmek veya bir i
e ba
lamak.
* pazarl

a ok yksek bir fiyatla ba


lamak.
kapa
as
* Av d

nda padi
ah
n yan
nda bulunan i a
alar
n en by
olan grevli.
* Sadrazam kap
s
n
n i dzenini sa
lamakla ykml grevli.
kapa
z
* Kap
n
n hemen yan
.
kapalmak (veya yapmak)
* tavla oyununda bir haneye st ste iki pul getirmek ve o hanenin kar
oyuncu taraf
ndan kullan
lmas
n
engellemek.
kaparalamak
* bir konuya giriyapmak, kar

s
ndakini haz
rlamak.
kaparamak
* ev ziyareti yapmak istemek.
kapbaca a
k (veya kilitli)
* korunmas
z veya korunmu(yer).
kapuhadar
* Osmanldevlet te
kilt
nda ayak i
lerinde, zellikle postac
l
k grevinde kullan
lan kimse.

kapd

aretmek
* kovmak, d

aratmak.
kapduvar
* al
nd

nda a
lmayan kap
; ses seda
kmayan yer.
kapgibi

* iri vcutlu (kimse).

kaphalk
* Sadrazam, vezir, eyalet valileri, beylerbeyleri gibi devlet bykleri yan
nda hizmet gren kimselere verilen
genel ad.
* Zengin ve byk bir evde al

anlar
n btn.
kapkadar
* eni ve uzunluu ok olan.
kapkhyas
* \343 kapkethdas
.
kapkapamaca
* Tamam
yla, toptan, hepsi, hep birden.
kapkaparamak
* her yeri aramak.
kapkapdola
mak (veya gezmek)
* ev ev gezmek.
* her devlet dairesine bavurmak.
kapkar

* birbirine ok yak
n iki kom
u durumu.
kapkethdas
* Osmanlegemenlii alt
ndaki beyliklerin, yabancdevletlerin, eyalet valilerinin, vezir ve beylerbeylerinin
devletle ilgili i
lerine bakan grevli.
kapkolu
* Kap
yamaya veya kapamaya yarayan, genellikle metalden yap
lm
nesne.
kapkom
u
* Biribirine ok yak
n veya ayn
sokak iinde evi olan kom
u.
kapkulu

* Osmanl
larda, devletten denek alan, srekli grev yapan atlve yaya askerlerden olu
an te
kilt.

kapmandal
* Kap
n
n kapaltutulmas
na yarayan demir veya tahtadan ara.
*

e kar

t
r
lmayan, kendisine nem verilmeyen kimse.
kapo
lan
* Kapuhadar
yama
.
* Eliliklerde evirmen yard
mc
s
.
kapperdesi
* Rzgr ve souktan korunmak iin, kal
n kuma
tan veya deriden yap
lm
rt, perde.
kaptokma
* Kap
yalmakta kullan
lan metal para.
kapyapmak

* bir
ey istemek veya sylemek iin kar

s
ndakini nceden ba
ka szlerle haz
rlamak.
* ev gezmesi yapmak.
* (tavla oyununda) bir haneye st ste iki pul getirerek kar

oyuncunun pullar
n
n ilerlemesine engel olmak.
kapyolda

* Aynyerde ve grevde al

anlardan her biri.


kap
c

kap
c
k

* Daire, otel, apartman gibi byk yap


larda bekilik, temizlik, al
verigibi i
lerle grevli kimse.
* Osmanldevlet te
kilt
nda saray kap
lar
n
bekleyen grevli s
n
f
.
* Yumurtac

n tepesinde bulunan ve yumurtac


k zarlar
n
n iyice biti
memesinden olu
an a
z.

kap
c
l
k
* Kap
c
n
n i
i.
kap
da kalmak
* ieri girememek.
kap
dan evirmek
* geri dndrmek, kabul etmemek.
kap
dan kovsan bacadan d
er
* yzsz, ars
z kimseler iin sylenir.
kap
kule
* Eski kale ve saraylarda iki yan
nda korunma kuleleri bulunan an
tsal kap
.
kap
land
rma
* Kap
land
rmak i
i veya durumu.
kap
land
rmak
* Kap
lanmas
nsalamak.
kap
lanma
* Kap
lanmak i
i.
kap
lanmak
* Bir i
e girmek; o i
te uzun sre kalmak.
kap
lar yzne (zerine, stne) kapanmak
* istenilen
eye ula
ma imkn
verilmemek.
kap
lara
k tutmak
* herhangi bir konuda ili
kiyi kesmeden anla
ma ortam
n
srdrmeye al

mak.
kap
larkapamak
* btn ili
kileri kesmek veya anla
ma ortam
nortadan kald
rmak.
kap
lgan
* Kolayca etkilenen, her
eye abuk kap
lan.
kap
lganl
k
* Kap
lgan olma durumu.
kap
l

kap
l

* Kap
solan.
* Bir i
te al

an; zellikle resm bir i


te al

an.
* Kap
lmak i
i veya biimi.

kap
lma
kap
lmak

* Kap
lmak i
i.
* Kapmak i
ine konu olmak.
* Srklenmek.
* Birine gvenip bobulunarak aldanmak.
* Tutulmak, ba
lanmak.
* Bir
eyin veya kimsenin gl etkisinde kalmak.

kap
n
n ipini ekmek
* Bkz. k
rk kap
n
n ipini ekmek.
kap
p koyuvermek
* ihmal etmek.
kap
sa
k
* konuksever.
kap
sa
k
* Her isteyenin geldi
i, konuk olduu yer.
kap
s
na kilit vurmak
* girilip
k
lmas
nnlemek iin bir yeri kapamak.
* bir yerin al

mas
na son vermek.
kap
s
na

nd
rmak
* yan
na ok s
k gitmek.
kap
s
nalmak
* (birine) ba
vurmak.
kap
s
nyapmak
* Bkz. kapyapmak.
kap
s
z

kap

* Kap
solmayan.
* Bir i
i olmayan.
* Kapmak i
i veya biimi.
* Kap

ma.

kap
kap

* Byk bir istek gstererek.


kap
kap
gitmek
* ok abuk sat
lmak, ok istenir olmak.
kap
kap
yapmak
* stne at
lmak, ra
bet gstermek.
kap

lma
* Kap

lmak i
i.
kap

lmak
* Kap

mak i
i yap
lmak.
* ok istenilmek.
kap

ma

* Kap

mak i
i.

kap

mak
* Birlikte bir
eyin zerine

p aceleyle almak, kapmak.


* Kavgaya tutu
mak.
* Kavgaya girmek.
* (gre
te) H
rsla gre
e girmek.
kap

t
rma
* Kap

t
rmak i
i.
kap

t
rmak
* Kap

mak i
ini yapt
rmak veya bu i
in yap
lmas
na sebep olmak.
kap
ya dayanmak
* gelip atmak.
* bir
ey elde etmek iin bir yeri, bir kimseyi zorlamak, gz korkutmak.
kap
y
amak
* bir i
e veya bir konuya ncelikli olarak ba
lamak.
* bir i
te ba
kalar
na rnek olmak.
kap
y
byk amak
* ok masraflbir i
e giri
mek veya hesaps
z harcamak.
kap
y
gstermek
* kovmak, uzakla
t
rmak.
kapik

* Rublenin yzde biri de


erindeki para.

kapital
* Sermaye, ana mal.
kapitalist

* Sermayedar, ana malc


.

kapitalistle
me
* Kapitalistle
mek durumu.
kapitalistle
mek
* Kapitalist duruma gelmek.
kapitalistle
tirme
* Kapitalistle
tirmek i
i.
kapitalistle
tirmek
* Kapitalist duruma getirmek.
kapitalizasyon
* Anaparaya dn
trmek i
i.
kapitalizm
* Anamalc
l
k.
kapitone
kuma
.

*
i pamuk veya yn vatka ile doldurularak dikilmi
, d
emelik veya giyim e
yasyap
m
nda kullan
lan
* Bu kuma
tan yap
lm
veya bu biimde dikilmi
.

kapitlsyon
* Bir lkede yurtta
lar
n zarar
na olarak yabanc
lara verilen ayr
cal
k haklar
.

kapka

* Kap
p kamak yoluyla yap
lan bir e
it h
rs
zl
k.

kapka
* Belli etmeden para vb.
eyleri al
p kaan (kimse).
* stnkr igren, i
e gereken nemi vermeyen, ba
tansavma, alelde.
kapka
l
k
* Kapkaolma durumu.
kapkara
* Her yankara.
* Kmr gibi kara, simsiyah.
kapkaranl
k
* ok karanl
k.
kaplam

* Bir kavram
n ve o kavram
dile getiren terimin ierdii varl
klar
n ve bireysel olaylar
n btn, kapsam,

mul.
kaplama

* Kaplamak i
i.
* Bir
eyin d

na ssleme veya koruma amac


yla geirilen ba
ka maddeden kat.
* st herhangi bir ba
ka maddeyle kaplanm
olan.
* Kal
nl

5 mm den az, ince a


a levha.

kaplamac
* Gm
, alt
n gibi de
erli madenlerle kaplama i
i yapan kimse.
kaplamac
l
k
* Kaplamacolma durumu.
* Kaplamac
n
n i
i veya mesle
i.
kaplamak
* Her yan
nrtmek, istil etmek.
* epeevre sarmak.
* Bir kab
n, bir k
l
f
n, bir rtnn iine almak.
* Yay
l
p doldurmak, etkisinde b
rakmak.
* Bast
rmak.
* Bir yzeyi d
emek, ba
ka bir nesne ile rtmek.
* Kaplama adverilen ince aa levhalar
, de
i
ik yntemlerle haz
rlanan tablalara yap

t
rmak.
* Bir madeni bir ba
ka madenle kimyasal bir yntemle rtmek.
* Bir kimsenin veya bir
eyin nitelikleri herkese bilinir olmak.
* (duygular iin) Doldurmak.
kaplamal
* Bir
eyle kaplanm

.
kaplamal
mobilya
* Yzeyleri aa, plstik ve benzeri levhalarla kaplanm
mobilya.
kaplaml
* Birok
eyleri kaplamiine alan.
kaplamsal
* Kavramla ilgili btn zellikleri bir arada bulunduran.
kaplamsall
k
* Kaplamsal olma zelli
i.
kaplan

* Kedigillerden, enine siyah izgili, koyu sarpostu olan, Asya'da ya


ayan evik ve y
rt
c
hayvan (Felis tigris).
kaplan atlamas
* ift ayakla s
ray
p kazan
lan uma h
z
yla ara veya canlengeller zerinden a
t
ktan sonra, kar

daki
yard
mc
n
n omuzlar
na dayan
p, h
z keserek ayak st d
me.
kaplan bcek
* Ba
ka bceklerle beslenerek tar
m iin ok yararlolan kaplan bcekler familyas
n
n rnek tr (Cicindela
campestris).
kaplan bcekler
* ok zararlbcekleri oburca avlayarak, bitki, hayvan ve insan sa
l

na yard
mcolan, gzel renkli, k
n
kanatlbcekler familyas
.
kaplan derisi
* Deri sanayiinde ok tutulan ve kad
n giysisi yap
m
nda kullan
lan deri.
kaplanbo
an
* Bo
an otunun bir tr, itbo
an (Aconitum napellus).
kaplan

* Kaplanmak i
i veya biimi.
kaplanma
* Kaplanmak i
i.
kaplanmak
* Kaplamak i
i yap
lmak.
kaplat

kaplatma

* Kaplatmak i
i veya biimi.
* Kaplatmak i
i.

kaplatmak
* Kaplamak i
ini yapt
rmak.
kaplay

* Kaplamak i
i veya biimi.
kapl

* Kaplanm
olan.
* Alt
ndakini gstermeyecek kadar ok olan.
* Kabolan.

kapl
ca
* Il
ca.
kapl
ca

* Taneleri ufak bir cins bu


day (Triticum monococcum).

kapl
cal
k
* Kapl
caya uygun, kapl
cada kullanmaya yarayan (
ey).
kapl
k

* Kap kacak koymaya yarayan yer.


* Defter, kitap gibi
eyleri kaplamaya yarayan.
* Herhangi bir kap dolduracak kadar olan.

kaplumbaa

* Kaplumba
alardan, ok sert ve kemiksi bir kabuk iinde ya
ayan, a
r yry
l, drt ayakl
, srngen
hayvan (Testudo).
kaplumbaa gibi
* soukkanlve yavahareket eden kimseler iin kullan
l
r.
kaplumbaa yry

* ok a
r yry
.
kaplumbaalar
* Srngenlerden, kara ve deniz kaplumbaalar
n
n trl cinslerini iine alan tak
m.
kapma

kapmaca

kapmak

kapnisit
kaporta

* Kapmak i
i.
* Hile ile elde edilen.
* Kapma.
* Bkz. k
e kapmaca.
* Birdenbire yakalayarak, ekerek almak.
* Is
r
p paralamak.
* Koparmak, k
st
rmak.
*

itir i
itmez veya grr grmez bellemek ve renmek.
* (yer iin) Ay
rmak, tutmak.
* Bula
m
olmak, gemek.
* Hidratldo
al alminyum fosfat.
* Kaput veya n kapak (otomobilde).
* Motorlu ta

tlarda btn ta

trten, genellikle sacdan yap


lm
rt.
* Gemi iinin ayd
nlanmasve hava almasamac
yla gvertede a
lm
bulunan cameknlyer.

kaportac
* Otomobil kaportalar
n
onaran usta.
kaportac
l
k
* Kaporta yapma veya onarma i
i.
kapriyo
* alg
veya ses iin bestelenmi
, serbest biimde para.
kapris

* Geici, d
ncesizce, dei
ken istek.

kapris yapmak
* de
i
ken, geici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak.
kaprisli

* Kaprisi olan.

kaprissiz
* Kaprisi olmayan.
kapsam
kapsama

* S
n
rlariine ba
ka konularveya anlamlaralma durumu,
umul.
* Kapsamak i
i.

kapsama alan
* Telsiz telefonlarda konu
man
n yap
labilecei alan.
kapsamak
*
ine almak, s
n
rlariine almak,
amil olmak.
kapsam
na alma (veya al
nma)
* iine alma (al
nma),
mullendirme (
mullendirilme).
kapsam
ngeni
letmek
* (bir
eyin) s
n
rlariine giren
eleri geni
letmek,
mullendirmek.
kapsaml
* Kapsamolan.
* Kapsamgeniolan,
mull.
kapsay
c
* Btn zelikleri ve incelikleri iine alan tan
m, k
s
r dng kar

t
.
kaps
z

* Kabolmayan.
* Kaplanmam
olan.

kapsl

* i
e kapa

.
* Ate
li silhlarda horozun veya i
nenin arpmas
yla atealan, bir tr zel barutla dolu, kk, yuvarlak
metal para.
* Oyuncak tabancalarda kullan
lan,
erit biiminde iki k
t tabaka aras
na konmupatlay
c
madde.
* Lboratuvarlarda kullan
lan yar
m kre biimindeki kap.
* Bazbitkilerde tohumlariinde ta

yan kuru kabuk.


* Bir organ
veya yap
yevreleyen kese biiminde zar.
* Bazillar
n, kolay yutulmak zere iine konulduu, ilc
n yap
s
netkilemeyen jeltinden kap.
* Raflmobilyalarda raflar
ta

mak iin yan tablalara a


lan deliklere ak
lan ortas
delik ve silindir biimli
metal veya plstik ara.
* Oturma mobilyalar
n
n, masa, sehpa gibi e
yalar
n ayaklar
n
n alt
na ak
lan, genellikle t
rnaklveya
ortadan ivili, tepesi bombeli, kal
n sacdan pres yap
larak elde edilen ara.
kaptan
* Gemi ynetimiyle ilgili en yksek grevli.
* (spor oyunlar
nda) Tak
m ba

.
* Kaptan pilot.
* Balkanlarda ete sava
yapan milis gcnde arp

an kimse, efe.
kaptan kprs
* Kaptan
n gemiyi ynettii, geminin st kat
nda bulunan blm.
kaptan k
k
* Kaptan kprs.
kaptan pa
a
* Bkz. kaptan
derya.
kaptan pilot
* Uak komutan
.
* ehirler aras
yolcu otobslerinde src.
kaptan
derya
* Osmanldevletinde deniz kuvvetlerinin en byk asker ve idar miri.
kaptanl
k
* Kaptan olma durumu.

* Kaptan meslei ve a
amas
.
kapt
kat
* Yolcu ta

makta kullan
lan motorlu kk ta

t.
*
skambil k

tlar
yla oynanan bir tr oyun.
* Kap
p kaarak yap
lan h
rs
zl
k.
kapt
rma

* Kapt
rmak i
i.
* Marangozlukta kullan
lan kk el testeresi.

kapt
rmak
* Ele geirmesine, kapmas
na yol amak.
* Vcudun herhangi bir organ
, bir kaza sonucunda makine taraf
ndan ezilmek veya kopar
lmak.
* Yanl
bir davran
sonucu birine uygun imknsalamak, f
rsat vermek.
* Elinden ka
rmak.
kapuin
kapuska

* Ltin ie
i.
* Etli lhana yemei.

kaput

* Asker paltosu.
* Otomobil, kamyon gibi motorlu ta

tlarda motoru rten a


l
r kapan
r biimde yap
lan kapak, kaporta.
* Cins ili
kilerle geebilecek hastal
klardan korunmak veya kad
n
n gebe kalmas
nnlemek iin erkeklerin
kulland

ince, saydam bir e


it k
l
f, prezervatif, kondom.
kaput

*
skambilde hi el vermeden yenme.
* Kt, bozuk.

kaput bezi
* Pamuktan dz dokuma, Amerikan bezi.
kaput etmek
* k
t oyununda kar

s
ndakini tek sayalmak imkn
ndan yoksun b
rakmak.
kaput gitmek (veya olmak)
* k
t oyununda hibir sayalamamak.
* hibir s
navverememek.
kaputluk

kapuz

kap
on

* Kaput yapmak iin kullan


lacak (kuma
).
* Kaputlar
n konulduu yer.
* Dar ve derin bo
az, geit.
*
ine girilmeyen s
k orman.
* Ba
l
k.

kar
* Havada beyaz ve hafif billrlar biiminde donarak ya
an su buhar
.
kr

* Al
verii
lerinin salad
para kazanc
.
* Yarar, fayda.
* Maliyet fiyat
yla sat
fiyataras
ndaki fark.

kar bayku
u
*
skandinavya ve kuzey krede ya
ayan koyu renk benekli byk bayku(Nyctes scandica).
kr b
rakmak
* kazan getirmek.
kar ie
i
* Ssengillerden, beyaz ve pembe iekler aan so
anlbitki (Leuconium).
kar dikeni
* Diotugillerden, pembe iekli bir tr al(Acantholimon echinus).
kr etmek
* kazan elde etmek, yarar salamak.
* etki yapmak.
* iyi gelmek, etkisi iyi olmak.
kr etmemek
* yarar
olmamak, etki yapmamak.
kr getirmek
* bir
ey para kazand
rmak.
kar gibi

* temiz, beyaz.

kr haddi
* Kazan s
n
r
.
kar helvas
* Pekmez kar

t
r
lm
kar.
*
cat edenlerin bile beenmedikleri
ey.
kar ispinozu
* Asya ve Avrupa'n
n yksek yerlerinde, karl
k blgelerde ya
ayan sereye benzer kk tc ku
(Montifringilla nivalis).
kr koymak
* bir
eyin maliyet fiyatzerine kr pay
nkatmak, kazan koymak.
kar ku
u
nivalis).

* Seregillerden, karldalar
n doruklar
nda ya
ayan, bacaklar
ve parmaklar
tyl bir ku(Plectrophenax

kar kuyusu
* Yaz
n kullan
lmak zere iinde kar saklanan kuyu, karl
k.
kr merkezi
* Bir i
letmenin veya
irketin kendi kr veya zararlar
ndan sorumlu olarak al

an, yerine gre tamamen


ba
ms
z davranabilen birimi.
kr pay
* Herhangi bir mal
n maliyet fiyatzerine konulan ve sat
c
ya kalan kazan.
* Bir i
letmenin maliyet giderleri ve zararlar
kar
ld
ktan sonra kalan net kr
n pay senedi ba

na d
en
blm, temett hissesi.
kr payla

m
* Bir i
letmenin ve
irketin y
l sonu krlar
ndan al

anlar
na, bir te
vik yntemi olarak, pay verilmesi.
kar sapan
* Kayarken kayak ular
nbirbirine yakla
t
rma, arka ular
nise birbirinden uzakla
t
rmayla salanan
frenleme durumu.

kar yamak
* kar yere d
mek.
kr zarar
n karde
idir
* ticarette sadece kr etmek d
nlmez, zarar da edilebilir.
kara

* Yeryznn denizle rtl olmayan blm, toprak.

kara
* En koyu renk, siyah, ak, beyaz kar

t
.
* Bu renkte olan.
* Esmer.
* o
u kez tr belirtmeye yarar.
* Kt, uursuz, s
k
nt
l
.
* Yz k
zart
c
durum, leke.
kara a
zl
* Kara al
c
, iftira eden.
kara baht

* Kara yaz
.

kara borsa
* Piyasada olmayan mal
n gizlice yksek fiyatla al
n
p sat
lmasi
i.
kara borsac
* Kara borsac
l
k yapan kimse.
kara borsac
l
k
* Kara borsacolma durumu.
kara borsaya d
mek
* bir mal gizlice al
n
p sat
l
r olmak.
kara boya
* Za ya

, slfrik asit.
kara bulut
* Koyu esmer renkte byk ya
mur bulutu, nimbus.
kara cahil
* ok cahil.
kara cmle
* Aritmetikte drt i
lem.
kara almak
* birine iftira etmek.
kara avu
* Bir tr zm.
kara damakl
*
nat
, aksi.
kara davar
* Her ya
taki k
l kei veya k
l kei srs.
kara dzen
* Halk mzi
inde balama al
trlerinden biri.

kara elmas
* Kayalardelmekte kullan
lan siyah elmas, karbonado.
* Maden kmr.
kara et

* Kastan olu
an ya
s
z et.

Kara Evli
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
kara f
r
n
*
inde odun yak
lmak suretiyle ekmek pi
irilen, yksek ate
e dayan
kltulalardan yap
lm
ve pi
irme
sresi modern f
r
nlardan daha uzun olan f
r
n, taf
r
n.
kara gn

* zntl, s
k
nt
lzaman.

kara gn dostu
* S
k
nt
lgnlerde de dostluunu srdren ve yard
mcolan kimse.
kara haber
* lm veya felket haberi.
* Kt, zc veya s
k
nt
yaratan haber, bilgi.
kara haber tez duyulur
* kt haber abuk duyulur.
kara humma
* Tifo.
kara iklimi
* Gece ile gndz, yaz ile k
aras
ndali s
cakl
k farkok, ya

az iklim.
kara kafal
* Bat
Avrupa lkelerindeki insanlar
n oralarda al

an Trk i
ilerine takt
klarad.
kara kalem
* Resim yapmada kullan
lan kmr kalem.
* Kmr kalemiyle yap
lan (resim).
kara kaplkitap
* Tan
k olarak al
nan kitap.
kara kara d
nmek
* ok zntl olmak, d
nceye dalmak.
kara ka
* Ka
larkara ve gr olan.
kara kedi gemek
* birbirinden so
umak, aralar
na soukluk girmek.
kara kehribar
* Ss e
yasyap
m
nda kullan
lan parlak, siyah linyit, oksidiyon ta

.
kara keme
* Yer mantar
.
kara k

* K
ortas
, k

n en
iddetli zaman
, zemheri.
* ok s
k
nt
l
durum veya zaman.

kara koca
* Sa
aarmam
ya
lkimse.
kara kovan
* Ar
lar
n fenn kovan yerine iine petek olu
turduklarsazdan, amurdan veya sepetten kovan.
kara kulluku
* Yenieri ocablklerinde odalar
ve odaya gelen konuklar
n ayakkab
lar
ntemizlemek, yemek kaplar
n
y
kamak gibi i
lerle grevli er.
kara kurbaas
* Kurbaalardan, karalarda ya
ayan, yumurtalar
nsuya b
rakan amfibyum.
kara kuru
* Esmer ve zay
f.
kara kusmuk
*
inde bol kara kan bulunan kusmuk.
kara kutu
* Uaklarda pilotlar
n konu
malar
nve kuleden gelen mesajlar
al
p saklayan bir ara.
kara kuvvet
* Din banazl

n
n olu
turduu gerici ve tehlikeli g.
kara kuvvetleri
* Bir lkeyi karadan gelecek sald
rve tehlikeye kar
korumak amacile kurulan asker te
kilt.
* Silhlkuvvetler iinde yer alan kara ordular
n
n tm.
kara liste
* Zararlveya sak
ncaldiye belirlenen veya cezaland
r
lmalard
nlen kimselerin listesi.
kara ma
a
* Zay
f, esmer, ufak tefek kad
n.
kara mili

* 1609 m uzunluundaki l.

kara mizah
* Yaln
z gldrmeyi de
il, daha ok d
ndrmeyi ve yergiyi amalayan mizah.
kara para
* Yasa d

yollardan sa
lanan kazan.
kara pazar
* Piyasada olmayan mallar
n gizli olarak yksek fiyatla sat
ld

yer.
kara saban
* Derine inemedii iin topra

n alt
ngerei kadar stne getiremeyen ilkel bir saban.
kara sar
* Sar
ya alan siyah.
kara sevda
* Umutsuz ve gl a
k.
* Ki
inin belirli bir sebep olmadan knt durumuna girip evreden gelen uyaranlara kapanmas
, gl su
ve gnah duygulariine d
mesi durumu, malihulya, melnkoli.
kara sevdal
* Kara sevdaya tutulmu
, melnkolik.

kara su

* A
r akan su.

kara sular
* Bir devletin deniz k
y
larboyunca egemenli
i alt
nda tuttuu belli geni
likte su
eridi.
kara srmek
* Bkz. kara almak.
kara tahta
* Okullarda tebe
irle zerine yazyaz
lan, ou tahtadan, siyah ve genilevha.
kara tren

* Tren.

kara vapuru
* Demir yolu ta

t
.
kara ya
z
* Sal
kl
, grbz, gl.
kara yaz
* Kt talih, kara baht.
kara yel
kara yeli

* Kuzeybat
dan esen, genellikle souk, bazen f
rt
na niteli
inde yel, ke
i
leme kar

t
.
* Yaz geceleri karadan denize do
ru esen yel.

kara yer
* Mezar, sin, gmt.
kara yolu

* Yerle
im merkezlerini karadan birbirine ba
layan yol.

kara yosunlar
* ieksiz bitkiler s
n
f
ndan, nemli yerlerde yeti
en, birle
im veya spor verme yoluyla reyen, pek ok trleri
bulunan bir bitki familyas
.
kara yosunu
* ay
r ve ormanlarda yumu
ak bir bitki olu
turan ieksiz bitki, temriye.
kara yz

* Utan verici, yz k
zart
cdurum.

kara yzl
* Sulu, lekeli, gnahkr.
karaa
a

* Kara a
agillerin rnek bitkisi olan, kerestesi de
erli bir aa (Ulmus).

karaa
agiller
*
ki eneklilerden, yapraklardi
li, iekleri demet durumunda ve meyveleri kap
k meyve olan, kara a
a,
itlembik gibi cinsleri iine alan bitki familyas
.
karaard

* Gney Avrupa'da yeti


en bir ard
tr (Juniperus sabina).
karaasma

* Lousa otu, zeravent.

karabacak
* Pancar fidelerinde geli
erek, fidenin lmne veya c
l
z kalmas
na yol aan ve yerle
tii blgeleri kara
beneklerle rten asklmantar.
* Bu mantar
n sebep olduu hastal
k.
karabakal
* Karatavukgillerden, kara renkli ard
ku
u (Tutrdus pilaris).
karabald
r
* Bald
r
kara.
karabal
k
* Tatlsu kayas
.
karaball
k
* Birtak
m bceklerin
kard
klar

ekerli s
v
ya yap

arak yaprak, filiz ve meyvelerin kurum karas


bir renkte
kaplanmas
na yol aan ilkel mantar.
* Bu mantar
n sebep olduu hastal
k.
karabasan
* S
k
nt
lve korkulu d
, kbus.
* Bir kimsenin iinde bulundu
u karmakar

k, s
k
nt
lruh durumu.
karaba

* Rahip, ke
i
.
* Evlenmemi
, evlenmek istemeyen erkek.
* oban kpe
i.
* K

a dayan
klsert buday.
* Ballbabagillerden, iekleri mavi veya menek
e renginde ba
ak
klar durumunda olan
t
rlbir bitki
(Lvendula staechas).
* Bir hcreli zel bir asala
n, hindinin karacierine yerle
erek yapt

, byk lde lmlere yol aan


kmes hastal

.
karabatak
* Karabatakgillerden, bal
kla beslenen, gagasuzun ve sivri, kara tyl bir deniz ku
u (Phalacrocorax).
karabatak gibi
* bir grnp bir ortadan kaybolan (kimse).
karabatakgiller
* Leyleksiler tak
m
n
n, rnek hayvankarabatak olan bir familyas
.
karabet
* Yak
nl
k.
* H
s
ml
k.
karabiber
* Karabibergillerin rnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yapraklarkalp biiminde,
t
rman
cbir bitki (Piper nigrum).
* Bu bitkinin baharat olarak kullan
lan kuru ve siyah tanesi.
* Sevimli ve ufak tefek esmer gzeli.
karabibergiller
* Tas
z iki eneklilerden, karabiberle trlerini iine alan bir bitki familyas
.
karabina

* Namlusu genellikle yivli, k


sa ve hafif bir tfek.

karabinyer
*
talyan jandarmalar
na verilen ad.
karabuday

* Karabudaygillerden, tohumlariin yeti


tirilen, bir y
ll
k bitki (Fagopyrum).
karabudaygiller
* Tas
z iki eneklilerden, ravent, kuzukula

, kurtpenesi, obande
ne
i ve karabuday gibi saplar
boumlu, iekleri ba
ak veya salk
m durumunda baztrleri hekimlikte kullan
lan bitkileri iinde toplayan bir
familya.
karaburak
* Baklagillerden, hayvan yemi ve gbre olarak kullan
lan bir tr, k
ne (Ervum ervilla).
karaca
* Rengi karaya yak
n olan, esmer.
karaca
karaca

* Geyikgillerden, boynuzlar
kk ve atall
bir av hayvan(Capreolus).
* st kol.

karaca dar
s
* Budaygillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki (Panicum milliaceum).
karaca kemii
* Bkz. kol kemi
i.
karaca kuruca
* Esmer, zay
f ve elimsiz bir biimde.
karaca ot

karac
karac

* Bir pleme tr (Helloborus niger).


* rek otu.
* Kara kuvvetlerine ba
l
(subay, astsubay veya er).
* Birine i
lemedi
i bir suu veya kendisinde bulunmayan bir ay
bykleyen, kara alan, iftirac
, mfteri.

karac
l
k
* Karacolma durumu, mfterilik, iftira.
karaci
er

* Kar
n bo
luunun sa

nda bulunan, d salg


layan,
eker depolayan, iri, a
k kahve rengi organ.

karaal
* Hnnapgillerden, kurak yerlerde yeti
en, iekleri alt
n sar
s
renginde, dikenli bir bitki, aldikeni (Paliurus
spinosa).
*
ki ki
inin aras
na girerek ili
kileri bozan kimse.
karaal
l
k
* Kara al
sok olan yer.
karaam

* Bir tr am (Pinus nigra).

Karaayca
* Karacayl
lar
n konu
tuu Trk dilinin bir kolu.
karaay
r
* Budaygillerden, imen biiminde veya geniay
r olarak yeti
tirilen bir park bitkisi (Lolium).
Karaayl

* Karaay halk
ndan olan (kimse).
karada lm yok
* bundan sonra herhangi bir s
k
ntile kar

la
ma ihtimali yok.
Karadal
* Karadahalk
ndan olan (kimse).
karada
l
* Bir tr toplu tabanca.
Karadeniz'de gemilerin mi batt
?
* ok d
nceli ve durgun grnen kimselere sylenir.
karadul
* Sokmasbyk acveren, iri, esmer, zehirli rmcek (Latrodectus mactans).
karadut
karafa
karafaki

* Siyah renkte olan dut.


* Uzun boyunlu, kulpsuz kk raksrahisi.
* Bkz. karafa.

karafatma
* K
n kanatl
lardan, bcek, kurt ve smkl bceklerle beslenen, tar
ma yararl
, parla siyah renkli bir bcek
(Carabus).
karagevrek
* Bir e
it zm.
karagz

* Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanm


insan biimlerini beyaz bir perde zerine arkadan

k
vererek yans
tma yoluyla oynat
lan oyun.
* (ilk harf byk) Bu oyunda halk gr
n ve duyu
unu veren kimse.
karagz
*
zmaritgillerden, 25-30 cm uzunluunda, enli, boz renkli, beyaz etli bir bal
k (Sargus sargus).
karagz oynatmak
* komik bir durum yaratmak.
karagzc
* Karagz oyunu oynatan kimse, hayal.
* Karagz oyununda kullan
lan boyanm
insan biimlerini yap
p satan kimse.
karagzclk
* Karagzcnn mesle
i.
karagzlk
* Gldrp elendirecek davran

.
karagzlk etmek
* gldrp elendirecek davran

larda bulunmak.
karagl
kara

* Karakul.
* Atekar

t
rmaya yarayan, eri ulu demir ubuk.

kara

* Tavukkaras
.

karahalile
* Dou Hindistanda yeti
en bir bitkinin olgunla
mas
nda nce toplanan ve kurutulan 1-3 cm uzunuluunda,
ibiiminde siyah renkli, sert, kokusuz taneleri (Fructus Myrobalani).
Karahanl
* Orta Asya'da kurulmueski bir Trk devleti ve bu devleti kuran soy.
karahindiba
* Birle
ikgillerden, uzun ve di
li yaprakl
, iekleri sarve kme biiminde bir bitki (Taraxacum).
karai
ne
* Bir e
it i
neli kar
nca.
Karaim

* o
unlu
u Trk soyundan olan ve ou Polonya ve Litvanya topraklar
nda oturan bir Musev toplulu
u,

Karay.
Karaimce
* Karaim Trkesi, Karayca.
karakabarc
k
* Kara yan
k, yan
kara
arbon.
karakaan
* E
ek.
karakafes
* S

r diligillerden, iekleri beyaz ve menek


eye alar k
rm
zrenkte, eczac
l
kta kullan
lan bir bitki, e
ek
kula(Symphytum).
Karakalpaka
* Karakalpaklar
n konu
tu
u Trk dilinin bir kolu.
karakarga
* Kuzgun.
karaka

* Vcudu beyaz, a
z, burun, gz etraf
, kulak ve t
rnaklarsiyah, bazen vcutlar
nda da siyah lekeler
bulunan, ya
lkuyruunun u k
smakkaramanlara gre fazla sark
k ve daha ziyade Gney Dou Anadolu blgesinde
yeti
tirlen bir tr koyun.
karakavak
* 35 m ye kadar ykselebilen, kabuu koyu renkli bir kavak tr (Populus nigra).
karakavuk
* Hindiba.
karakavza
* Yaban havucu.
karakei
* Sazana benzer bir tatlsu bal

(Barbus fluviatilis).
* K
l keisi.
karak
l
k
* K
l
klarsiyah olan, k
rm
z
veya beyaz, sert taneli buday.
karakol

* Gvenli
i sa
lamakla grevli kimselerin bulundu
u konut.
* Huzuru ve gvenlii salamak iin hkmete balher trl silhl
kuvvet, kol, devriye.
karakol gemisi
* Kara sular
nda gvenli
i sa
lamak ve gzclk yapmak iin dola
an kk gemi.
karakol gezmek
* karakol greviyle dola
mak, devriye gezmek.
karakolluk
* Karakolla ilgili.
karakolluk olmak
* kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak.
karakoncolos
* ocuklarkorkutmak iin kendisinden sz edilen, gerek d

bir yarat
k, umac
, hayalet.
* ok irkin kimse.
karakter

* Bir nesnenin, bir bireyin kendine zg yap


s
, onu ba
kalar
ndan ay
ran temel belirti ve bireyin davran

biimlerini belirleyen ana zellik, z yap


, seciye.
* Bir kimsenin veya bir insan grubunun tutumu; duygulanma ve davran
biimi.
* stn, manev zellik.
* Bas
mda harf tr.
* Bireyin kendi kendisine egemen olmas
n
, kendi kendisiyle uyum iinde bulunmas
n
, d
nve
hareketlerinde tutarl
, sa
lam kalabilmesini sa
layan zellikler btn.
* Bir eserde duygu, tutku ve d
nce ynlerinden ele al
nan kimse.
karakteristik
* Bir kimse veya nesneye zg olan (ay
r
cnitelik), tipik.
* Bir logaritman
n tam birimler anlatan blm.
karakterize
* Ay
r
cnitelii ortaya konulmu
, ay
rt edilmi
.
karakterize etmek
* ay
r
cniteli
ini ortaya koymak, ay
rt etmek.
karakterli

* Herhangi bir karakteri olan.


* Karakteri sa
lam olan.

karakteroloji
*
nsanlarda karakterin geli
mesini ve zelliklerini inceleyen bilim dal
.
karaktersiz
* Karakteri kt olan.
karaktersizlik
* Gvenilir karakteri olmama durumu.
karakucak
* Kkeni Orta Asya'ya kadar uzanan, en eski, yasrlmeden, serbest biimindeki geleneksel Trk gre
i.
karakul
koyun.

* As
l yurdu Buhara'da Karakul blgesi olan ve yurdumuzda da yeti
tirilen, tyleri uzun ve k
v
rc
k bir cins

karakulak
* Kedigillerden, akala benzer vah
bir hayvan (Caracal melanotis).

karakulak
* Osmanl
mparatorluunda emir avu
u, haberci.
karaku

* Kartal trnden karaku


lara verilen ad.

karaku
* Atlar
n ayaklar
nda
iyapan bir hastal
k.
karaku

* Kanun, kural, mant


k llerine dayanmayan.

karalhana
* Yapraklarkoyu ye
il olan bir tr lhana.
karalhana orbas
* Karalhana yapraklar
n
n ince ince k
y
lmas
ndan sonra tere ya

, kuru fasulye, m
s
r yarmasve baharat ile
pi
irilmesiyle haz
rlanan sulu bir yemek.
karalama

* Karalamak i
i.
* El al

t
rmak iin ok tekrarlanarak yaz
lan yaz
.
* stnde dzeltmeler yap
lan, temize ekilmemiyaztasla
, msvedde.
* Leke srme, ktlk ykleme.

karalama defteri
* Karalamalar
n yap
ld

defter, msvedde defteri.


karalamak
* Boya veya kalemle birtak
m
ekiller izerek bir yeri kirletmek.
* Bir yaz
n
n zerini izerek onu geersiz k
lmak.
* Taslak olarak yazmak veya izmek.
* Leke srmek, ktlk yklemek, iftira etmek.
* H
zlve acele olarak yazmak.
karalanma
* Karalanmak i
i.
karalanmak
* Karalamak i
i yap
lmak.
* Kara duruma gelmek.
* Leke srlmek, ktlk yklenmek.
karalar ba
lamak (veya giymek)
* yas tutmak.
karalatma
* Karalatmak i
i.
karalatmak
* Karalamak i
ini yapt
rmak.
karalay

* Karalamak i
i veya biimi.
karaleylek
* Leylekgillerden, gagasa
a
doru k
vr
k, tyleri kara, uzun bacakl
bir ku
, eltik gagas(Ciconia nigra).
karal
* Karas(II) olan.
* zeri kalemle karalanm

karalbeyazl
* zerinde hem kara hem beyaz bulunan.
karal
k

karalt

karama

* Kara olma durumu.


* Karaya alan leke.
* Uzakl
k veya karanl
k sebebiyle kim veya ne olduu seilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biim.
* Hafif karanl
k, leke.
* Karamak i
i.

karamak
* Hor grmek.
* Karalamak, kara almak, lekelemek.
* Ktlemek, yermek.
karaman

* Orta Anadolu'da yeti


tirilen, kuyru
u iri ve ya
l
bir tr koyun.

karamandola
* Daha ok ayakkabyz yap
lan bir e
it sa
lam ve parlak kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
Karaman'
n koyunu sonra
kar oyunu
* bir
eye tam gvenmeyip ileride nas
l olaca
nbeklemek gerekir.
karambol
* Bilrdo oyununda istaka ile vurulan bilyenin brlerine dokunmas
.
* arp

ma, birbirine arpma, kar

kl
k, karma
a.
karambole getirmek
* kar

kl
ktan yararlanarak birini aldatmak.
* bir i
i a

rbir abuklukla yaparak gereken zeni gstermemek.


karamel
karamsar

* Eritilmive biraz
yak
lm

ekerle yap
lan
ekerleme.
* Ktmser, bedbin, meyus, pesimist.

karamsar olmak
* ktmserlie kap
lmak, bedbin olmak.
karamsarla
ma
* Ktmserle
me.
karamsarla
mak
* Ktmserle
mek.
karamsarla
t
rma
* Karamsarla
t
rma i
i.
karamsarla
t
rmak
* Karamsar etmek.
karamsarl
k
* Ktmserlik, meyusiyet, bedbinlik, pesimizm.
karamuk

* Karanfilgillerden, ekin tarlalar


nda biten, yapraklarkar

l
kl
, ie
i pembe mor renkte, zararlbir bitki
(Agrostemmagithago).
* Vcutta kara renkli kabarc
klara sebep olan bir hastal
k.
* Koyunlarda grlen bir tr hastal
k.
karamusal
* ifte demir at
ld

nda geminin dnmesiyle zincirlerin kar

mas
nnlemek iin kullan
lan x biiminde ve
f
rdondye balzincir dzeni.
Karamusal (veya Karamrsel) sepeti
* nemsiz kimse veya
ey.
Karamusal (veya Karamrsel) sepeti sanmak
* bir kimse veya
eyi ufak, nemsiz saymak.
karanfil

* Karanfilgillerden, gzel renkli iekler aan bir ss bitkisi (Dianthus caryophyllus).


* Mersingillerden, Molk adalar
nda, Filipinler'de ve Hindistan'da yeti
en bir aa (Caryophyllus
aromaticus).
* Bu aac
n karanfil yaelde edilen ve baharat olarak kullan
lan, a

z kokusunu gideren, ac
ms
, koyu renkli,
kk ivi biimindeki tomurcu
u.
karanfil ya
* Karanfilin tomurcuklar
ndan elde edilen uucu ya.
karanfilci
* Karanfil yeti
tiricisi.
karanfilgiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi karanfil olan, ven, karamuk, sabun otu ve benzeri cinsleri iine alan bir
familya.
karanfili s
kmak
* tehlikelere ve glklere gs gerebilmek.
karanl
a gmlmek
* koyu karanl
k iinde kalmak.
* byk s
k
nt
ve keder iinde kalmak.
karanl
a kalmak
* var
lacak yere varmadan ak
am olmak.
karanl

de
mek (veya y
rtmak)
* karanl
kta grmeye al

mak, ayd
nl

a
kmak iin aba harcamak.
* Byk s
k
nt
ve zntden kurtulmak iin abalamak.
karanl
k
* I

olmayan, btn veya bir paras

ktan yoksun olan.


* I

k olmama durumu.
* Gere
ince anla

l
p bilinemeyen, ne olaca

, sonu belli olmayan (durum).


* Yasalara, treye uygun olmayan; kar

k.
* znt, s
k
nt
, peri
anl
k.
karanl
k basmak (veya kmek)
* (hava) kararmak.
karanl
k etmek
* bir
eyin nnde durarak grnmesine engel olmak.
karanl
k oda
* Fotoraf cambanyosu, rntgen muayenesi gibi i
lerin yap
ld

ks
z oda.

karanl
kta gz k
rpmak
* bir
eyi anlatmak isterken kar

s
ndakinin anlayamayaca
bir i
arette bulunmak veya bir sz sylemek.
karantina

* Bula

cbir hastal

n yayg
n oldu
u bir yerden gelen ki
ileri, gemileri ve mallargeici olarak ay
rma
biiminde al
nan nlem.
* Hastahanelerde, yatacak hastalar
n kay
t ve kabul edildikleri yer.
karantina mddeti
* \343 karantina sresi.
karantina sresi
* Karantina iin gerekli olan ve ngrlen sre.
karar
* Bir iveya sorun hakk
nda d
nlerek verilen kesin yarg
.
* (herhangi bir durum iin) Tart

larak verilen kesin yarg


.
* Bu yarg
y
bildiren belge.
* Dei
meyen, dzenli durum, dzenlilik, yntemlilik.
* Trk mziinde, taksim yaparken ana makama dn
.
* (hava iin) De
i
mez olma.
* Tam lsnde, ne az ne ok.
karar almak
* bir davay
, bir sorunu sonuca ba
lamak.
karar alt
na almak
* karar vermek, kararla
t
rmak.
karar bulmak
* kararlbir durum almak; yat

mak.
karar k
lmak
* birok
eyi deneyip birini semek.
karar vermek
* bir sorunu karara balamak, kararla
t
rmak.
karara ba
lamak
* bir davay
, bir sorunu zmlemek, sonuland
rmak.
karara kalmak
* (dava iin) gr
lmesi bitip yarg
c
n karar
nbeklemek.
karara varmak
* bir konuda anla
mak, bir
eyi kararla
t
rmak.
karargh

karar
nca

* Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yard


mc
ube ve blmlerinden olu
an kurulu
.
* Ordunun uzun bir sre veya geici olarak konaklad

yer.
* Durulan veya kal
nan yer.
* Gerekti
i lde.

karar
nda b
rakmak
* ly a
mamak.
karar

* Kararmak i
i veya biimi.
kararlama

* Kararlamak i
i.
* Kararlayarak (yap
lan), tahmin.
kararlamadan
* Kararlama yoluyla, grmeden.
kararlamak
* l ve tart
ya dayanmaks
z
n, gzle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek.
kararla
ma
* Kararla
mak i
i.
kararla
mak
* Bir
ey iin karar verilmek.
kararla
t
r
lma
* Kararla
t
r
lmak i
i.
kararla
t
r
lmak
* Kararla
t
rmak i
i yap
lmak.
kararla
t
rma
* Kararla
t
rmak i
i.
kararla
t
rmak
* Bir konunun, bir i
in herhangi bir yolda yap
lmas
yla ilgili kesin d
nce belirtmek, tayin etmek.
kararl

* Karar
nda direnen, karar
ndei
tirmeyen, kesin karar vermiolan.
* Dzenli, dengeli, ll, istikrarl
.

kararldalga
* \343 durakldalga.
kararldenge
* Bir g etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynduruma gelen cisimlerin konumunu anlat
r.
kararl
l
k
* Kararlolma durumu, istikrar.
kararma

kararmak

* Kararmak i
i.
* Grntlerin gittike karar
p grnmez duruma gemesine dayanan bir noktalama e
idi.
* Rengi karaya dnmek, siyahla
mak.
* (

k) Snmek, k
s
lmak veya gc azalmak.
* (ate
) Snmeye yz tutmak.
* (i, ruh gibi szlerle) Kederlenmek, cans
k
lmak.
* Niteli
ini yitirmek.

kararname
* Cumhurba
kan
n
n onaylad

hkmet karar
.
* Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak al
nan karar.
* Bu karar
bildiren resm yaz
.
karars
z

* Karar
olmayan, karar vermekte glk eken, bir kararda durmayan; duruksun, mtereddit.
* Dzensiz, istikrars
z.

karars
z denge
* Denge durumundaki cismin kk bir yer dei
tirmesiyle bozulan denge.

karars
zl
k
* Karars
z olma durumu, tereddt.
* Dzensizlik, istikrars
zl
k.
karart

* Karalt
.
* Kararm
yer, siyahl
k.

karart
lma
* Karart
lmak i
i veya durumu.
karart
lmak
* Karanl
k duruma getirilmesini sa
lamak.
karartma

* Kararmak i
i.
* Savadurumunda d
man uaklar
ndan korunma amac
yla

klarrtme veya sndrme biiminde al


nan
nlemlerin btn.
karartmak
* Rengini karaya evirmek, esmerle
tirmek, siyahla
t
rmak.
* Karanl
k duruma getirmek.
* (

) K
smak veya rtmek.
* Kt bir duruma getirmek.
karasak
z
* Zift.
karasal

* Kara (I) ile ilgili, berr.

karasal iklim
* Bkz. kara iklimi.
karasal kumul
* Deniz k
y
s
ndan uzak, llerde olu
an kumul.
karasal olu
uk
* Yer kabu
unun kara blmndeki katmanlar
nda olan olu
uk.
karas

r
* Orta Anadolu'da yeti
en, sert ve kurak iklime dayan
kl
, kk yap
lbir s

r tr.
karasinek

* Bcekler s
n
f
n
n ift kanatl
lar tak
m
ndan, insan ve evcil hayvanlar
n kan
nemen, grn
ev sine
ine
benzeyen bir eklem bacakltr (Stomoxys calcitrans).
karasu
glokum.
kara

* o
unlukla gzn i bas
nc
n o
almas
yla kendini gsteren, krl
e sebep olabilen bir gz hastal

* Esmer, sar

n kar

m
.

karataban
*
pek bceklerinde geniapta lme yol aan kelebek hastal

.
karatavuk
* Karatavukgillerden, tyleri kara, meyve ve bceklerle beslenen tc ku(Turdus merula).
karatavukgiller

* Omurgalhayvanlar
n ku
lar s
n
f
ndan, ard
ku
lar
nve k
z
lkuyruklariine alan bir familya.
karate
* Ayak ve yumruk vuru
lar
zerine kurulu, Japon kkenli bir dvyntemi.
karateci
karaturp
karavan

* Karate yapan kimse.


* Turpgillerden, etli, iri beyaz kkl ok y
ll
k bir bitki (Raphanus sativusvar niger).
* Bir otomobilin arkas
na tak
lan, insan ta

maya yarayan, tekerlekli, st kapal


ara.

karavana
* En ok orduda erlerin yeme
ini da
tmada kullan
lan, ok miktarda yiyecek alan, kenarlar
dik, derince
metal kap.
* (genellikle orduda veya yat
lokul ve ceza evlerinde) Yemek.
*
nce, yass
elmas.
* At
taliminde hedef tahtas
nbile vuramama.
karavana borusu
* Yemek vaktinin geldi
ini bildiren boru sesi.
karavana
kmak
* yemek haz
rlanmak veya gelmek.
karavanac
* Karavanayta

yan (asker).
* Hedef tahtas
nvuramayan kimse.
karavanadan yemek
* toplu durumda aynkaptan yemek.
karava
* Sava
ta tutsak edilen veya sat
n al
nan ve sahibinin zerinde tam bir kullanma hakkbulunan kad
n.
karava
l
k
* Karavaolma durumu.
karavel
karavel

karavide

* ift motorlu bir uak tr.


* Byk deniz teknesi.
* Gemilerde denizcilik kurallar
na ayk
rdurum.
* Bkz. kerevit.

karaya
* Eczac
l
kta kullan
lan ve rmeyen bir bitki.
karaya ayak basmak
* deniz, gl vb. den karaya
kmak.
* deniz ta

t
ndan karaya
kmak.
karaya
karmak
* gl veya denizden karaya
kmas
nsalamak.
karaya d
mek
* (deniz iinde bulunan bir
ey) ak
ntveya dalga ile k
y
ya at
lmak.

karaya oturmak
* (gemi) denizin s
blmne saplan
p kalmak.
karaya vurmak
* denizden karaya at
lmak.
karayaka

* Dou Karadeniz k
yblgesinde yeti
en, uzun kuyruklu, beyaz renkli koyun tr.

karayand
k
* Deve dikeni.
karayan
k
* Karakabarc
k, yan
kara,
arbon.
Karayca
karay
lan

* \343 Karaimce.
* Boyu uzun, ba
iri pullarla rtl, zararhayvanlaryedii iin tar
ma yararl
, tehlikesiz bir y
lan (Coluber).

karbojen
* Bile
iminde yzde 95 oksijen ve yzde 5 karbondioksit bulunan gaz kar

m
.
karboksil

* Organik asit grubunda bulunan -COOH formlndeki tek deerli kklere verilen ad.

karboksilik
* Korboksilli.
karboksilli
* Yap
s
nda bir veya birok karboksil koku bulunan (maddeler), karboksilik.
karbon
* Atom numaras6, atom a

rl
12 olan, do
ada elmas, grafit gibi billrla
m
veya maden kmr, linyit,
antrasit gibi
ekilsiz olarak bulunan element. K
saltmas
C.
karbon dnemi
* Birinci a

n drdnc dnemi ve bu dnemde olu


muyer katmanlar
, karbonifer.
karbon k

d
* Aynzamanda hem yazmak hem de kopya
karmak iin yazk

tlar
n
n aras
na konulan bir yz boyal
k
t.
karbonado
* Kara elmas.
karbonat

* Karbonik asidin bazlarla birle


erek olu
turdu
u tuzlar
n genel ad
.
* Sodyum bikarbonat.
* Genellikle sindirimi kolayla
t
rmak iin suya kat
lan kimyasal birle
im.

karbonatlama
* Karbonik asit alabilen maddelere bu gazvererek onlarkarbonat durumuna dn
trme.
karbonatlamak
* Karbonat durumuna dn
trmek.
karbonatl
*
inde karbonat olan.

karbondioksit
* Renksiz, kokusuz, yo
unluu 152,0C de ve 36 atmosfer bas
nc
nda kolayca s
v
la
an ek
imsi tatta bir gaz
(CO2).
karbonhidrat
* Ya
lar ve yumurta akmaddeleri yans
ra, insan ve hayvanlar
n organik besinlerinden en nemlisi olan
organik kimya birle
iklerinin genel ad
.
karbonifer
* Karbon dnemi.
karbonik

* Karbonla ilgili olan.

karbonik asit
* Bir karbonla iki oksijenin birle
mesiyle olu
an bir gaz
n suda erimidurumuna verilen ad. Bu gaz, organik
veya ba
ka karbonlu maddelerin rmesinden, yanmas
ndan, bitkilerin ve canl
lar
n solunumundan olu
ur.
karbonil
* Birle
me de
eri 2 olan karbonmonokside verilen ad.
karbonit

* Karbon grubundan basit madde.

karbonizasyon
* Hayvansal lifler iinde bulunan bitkisel k
s
mlar
n veya sellozik liflerin giderilmesi iin asitlerle s
cakl
k
etkisi alt
nda i
lem grmesi.
karbonlama
* (metalrjide) eli
e karbon verme i
lemi.
karbonlamak
* Bir maden veya ala

mkarbon bak
m
ndan zenginle
tirmek.
karbonla
ma
* Karbonla
mak i
i.
karbonla
mak
* Karbon durumuna gelmek, kmrle
mek.
karbonlu

* Birle
iminde karbon bulunan.

karbonmonoksit
* 0,97 younluunda, renksiz, kokusuz bir gaz. Bol miktarda
s
a

a
kararak mavi bir alevle yanar ve hava
ile birle
erek bir ok uygulama alanolan patlay
cbir kar

m olu
turur (CO).
karborundum
* A

nd
r
cmadde olarak kullan
lan silisyum karbrn ticaretteki ad
.
karbr
* Karbonun ba
ka bir elementle birle
mesinden olu
an madde.
karbratr
* Patlamalmotorlarda akaryak
tbuharla
t
r
p hava ile kar

mas
nsa
layan cihaz.
karbrleme
* (metalrjide) Maden bir rnn karbon bak
m
ndan zenginle
tirilmesi.
karc

ar

* Klsik Trk mzi


inde hareketli bir makam.

karda yryp (gezip) izini belli etmemek


* kimsenin sezemeyece
i biimde gizli ievirmek.
karda

* Karde
.

kardelen
* Nergisgillerden, baharda ok erken iek aan ve eczac
l
kta kullan
lan soanlbir bitki (Galanthus nivalis).
karde

* Aynana babadan domu


, veya ana babalar
ndan biri aynolan ocuklar
n birbirine gre ad
.
* Ya
a kk olan karde
.
* Aralar
nda ok de
er verilen ortak bir babulunanlardan her biri.
* Seslenme sz olarak kullan
l
r.

kardekan
* Soy ve
rk bak
m
ndan aralar
nda yak
nl
k bulunma, kan ba
.
kardekarde
* Dostlukla, dosta, sevgiyle.
kardekarde
i atm

, yar ba

nda tutmu
* karde
ler ne kadar geimsiz olsa, kt bir durumda birbirlerine yard
m ederler.
kardekavgas
* Bir lkede yurtta
lar
n birbirlerine kar

t d
ncelerinden do
an silhlat

ma.
kardeokul
* Bir okulun, toplumsal ve kltrel bak
mdan yard
ma ihtiya duydu
u iin seti
i ve trl yard
mlarda
bulunduu okul.
kardeparti
* Belli bir ortak amaca ynelen siyas topluluklar
n her biri.
kardepay
* Yaryar
ya bl
me; e
it paylarla bl
me.
karde
ehir
* lkemizdeki bir
ehirle yabancbir lkedeki bir
ehir aras
nda ili
kileri zel olarak geli
tirmeyi ve
yak
nla
t
rmaykabul eden
ehirlere verilen genel ad.
karde
e

* Karde
e yara

r (biimde), dosta, itenlikle.

karde
kan
* Karde
kana
ac
ndan al
nan, hekimlikte ve boyac
l
kta kullan
lan, koyu renkte bir sak
z.
karde
kana
ac
* Baklagillerden, en ok Asya'n
n s
cak blgelerinde yeti
en bir a
a (Draceane draco).
karde
lenme
* Karde
lenmek i
i.
karde
lenmek
* (ekin iin) Bir kkten birka sap birden remek.
karde
lik

* Kardeolma durumu, uhuvvet.


* Kardekadar yak
n say
lan kimse, yak
n dost.
* Seslenme sz olarak kullan
l
r.
* Birlik, beraberlik.

karde
lik etmek
* kardegibi hareket etmek, karde
e davranmak.
kard
rma

* Kard
rmak i
i.

kard
rmak
* Karmak i
ini yapt
rmak.
kardinal

* Papayseen, dan

manl

n
yapan bapapazlardan her biri.

kardinal ku
u
*
spinozgillerden parlak, k
rm
zrenkli, iri gagal
, tepelikli, tc bir kutr (Cardinalis cardinalis).
kardinallik
* Kardinal olma durumu.
* Kardinalin grevi veya makam
.
kardiyak

* Kalple ilgili.
* Kalp hastal

olan kimse.

kardiyograf
* Kalbin hareketlerini, grafik biiminde kaydeden cihaz, elektrokardiyograf.
kardiyografi
* Kalp hareketlerini kaydetme yntemi, elektrokardiyografi.
kardiyogram
* Kardiyograf
n kaydetti
i kalp hareketlerinin izgilerle gsterilmigrafii, elektrokardiyogram.
kardiyolog
* Kalp hastal
klar
nda uzmanla
m
hekim.
kardiyoloji
* Anatomi, fizyoloji ve patolojinin kalp ile ilgili blmleri.
kardiyopati
* Kalp hastal
klar
n
n genel ad
.
kardiyoskleroz
* Bazen atardamar sertle
mesiyle birlikte grlen kalp dokusu sertle
mesi.
kardiyoskop
* Kalp kas
lmalar
n
n incelenmesine yarayan cihaz.
kardiyoskopi
* Kalp kas
lmalar
n
n kardiyoskop ile dinlenmesi.
kare
* Kenarlarve a
lar
birbirine e
it olan drtgen, drdl, murabba.
* Bu biimde olan.
*
skambil oyunlar
nda ayn
trden drt k

d
n bir araya gelmesi.
kare kare

* Kareleri olan, kareli.

karekk
* Karesi verilen bir say
ya e
it olan say
.
karekk almak

* bir say
n
n kare kkn hesaplamak.
kareleme
* Karelemek i
i.
* Herhangi bir okgenle ede
erli bir kare izme; edeer bir kare ile hesaplama.
* Bir resmin, byterek veya klterek kopyas
n
karma yntemi.
karelemek
* Karelere ay
rmak.
* Bir resmi bytme veya kltme i
leminden sonra as
l rnein oranlar
nkopyas
nda da elde etmek iin
bir resmi e
it say
da karelere ay
rmak.
kareli

* Karelere blnm
, stnde kareleri olan; damal
, satranl
.

karesel blge
* Karenin s
n
rlad

dzlemsel blge.
karesi
* bir say
n
n kendisiyle arp
m
.
karesini almak
* bir say
ykendisiyle arpmak.
karfie
karga

* Orta boy demir ivi.


* Kargagillerden, kanatlargeni
, tyleri kara renkte, tarla ve bahelere ok zarar veren ku(Corvus).

karga
* Bir
eyin as
l durumunu yitirerek, baa
a
olmas
.
* Yelkenleri toplama.
karga bok yemeden
* ok erken bir saatte.
karga burun
* Burnu karga gagas
na benzeyen (kimse).
karga dle
i
* Ach
yar.
karga etmek
* tulumban
n kurumuksele supaplar
n
slatarak
i
irmek iin zerinden su dkp kolu i
letmek.
* bir geminin serenlerini daha az yer tutsun diye veya yas belirtisi olarak eik bir duruma getirmek.
karga gibi
* ok zay
f ve esmer.
karga tulumba
* Birka ki
i birini yakalay
p elleri stnde havaya kald
rarak.
karga tulumba etmek
* birka ki
i, birini kollar
ndan bacaklar
ndan tutup kald
rmak.
karga yry

* melmiolarak, ift ayakla s


rayarak yap
lan yry
.
kargabeyni
* Pekmezle tatlyourt kar

t
r
larak yap
lan yiyecek.

kargaburnu
* Ularkarga gagasgibi k
vr
k olan aralar
n ortak ad
.
* Tel bkmekte kullan
lan ve ularsivri koni biiminde olan metalden bir tr k
ska.
* Sanayide kk ve yuva iine yerle
tirilmividalarskmeye yarayan ince, uzun a

zlalet, kargaburun.
* Kapmandal
.
kargabken
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden, yapraklarkar

l
kl
, iekleri talk
m durumunda olan, meyvesi zehirli
bir a
a (Stryhnos nux-vomice).
* Bu aac
n striknin elde edilen tohumu.
kargac
k burgac
k
* (yaziin) arp
k, dzensiz.
kargadelen
* Kabu
unun ok gevrek olmasdolay
s
yla kolay k
r
lan bir tr badem.
kargagiller
* Ku
lar s
n
f
n
n, tc ku
lar tak
m
ndan, rnek hayvankarga olan ku
lar familyas
.
kargasekmez
* ok
ss
z, sarp (yer).
karga
a

* K

k
rtma ve kar

kl
k yoluyla toplumda ortaya
kan dzen bozuklu
u, anar
i.
* Kar

kl
k, dzensizlik.

karga
a
karmak
* grlt pat
rt
ya yol amak.
karga
ac
* Karga
a
karan (kimse).
karga
al
k
* Karga
a durumu.
karg

* Gvdesi 5-6 m yksekli


e eri
ebilen ok y
ll
k bir bitki (Arundo donax), kam
saz.
* Dalyanlarda byk bal
klar iin kullan
lan demir kanca.
* Silh olarak kullan
lan, ucu sivri ve demirli uzun m
zrak.

karg
lama
* Karg
lamak i
i.
karg
lamak
* Karg
ile yaralamak veya ldrmek.
karg
l
k

karg
ma

* Fi
eklerin konuldu
u me
in ku
aklfi
eklik.
* Kam
yeti
en yer.
* Karg
mak i
i, lnet.

karg
mak
* Birine, Tanr
'n
n, insanlar
n sevgi ve ilgisinden yoksun kal
p nefretlerine uramas
dileinde bulunmak,
ilenmek, lnet etmek, lnetlemek.
karg
n
* Eriyen karlar
n olu
turduu akarsu.
* Karla kar

k ya
an yamur.

karg
n
Karg
n

* Marangozlukta kullan
lan bir tr byk rende.
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

karg

* Karg
mak i
i veya bu maksatla sylenen szler, lnet, telin, beddua, alk
kar

t
.
karg
etmek (veya vermek)
* karg
mak, karg

lamak, lnet etmek.


karg

lama
* Karg

lamak i
i.
karg

lamak
* Karg
mak.
karg

l
* Tanr
'n
n ve insanlar
n nefretine, lnetine u
ram

, mel'un, lnetli.
krgir
kargo

kargocu

* Bkz. kgir.
* Yk ta

yan gemi.
* Uak, gemi vb.bir ta

tla ta

nan e
ya, yk.
* Kargo i
iyle u
ra
an kimse.

kargoculuk
* Kargocunun yapt

i
.
karha
* Bkz. lser.
kar

* (genellikle iyelik ekleriyle) Bir erke


in evlenmioldu
u kad
n, e
, refika, zevce.
* Kad
n.
* Ya
l
, ihtiyar.

kara
zl
* Dedikodu yapan (erkek).
kargibi
karkoca

* korkak, dnek (erkek).


* Birbirleriyle evlenmikad
n ve erkek.

karkocal
k
* Karkoca olma durumu.
krolmamak
* yapabilece
i iolmamak.
kar
k

kar
k

* Kar ya
m
bir alana bakma sonucu ortaya
kan gz kama
mas
.
* Karlbir alana bakma sonucu kama
m
(gz).

* Bave bahe sulamak iin a


lm
su yolu, ark.
* Bu arklar aras
nda kalan toprak paras
.
* Sabanla a
lan izi.
kar
klama
* Meralarda yzey ak

nnlemek ve toprak nemini uzun sre koruyarak vejetasyonu geli


tirmek iin, 1-1,5
m aral
klarla 10-15 cm kesitinde tesviye erilerine paralel kk hendeklerin a
lmas
.
kar
klamak
* Kar
k (I) amak.
kar
kma

* Kar
kmak i
i.

kar
kmak
* (gz) Fazla

ktan kama
mak.
* (gz) Kar yam
bir alana bakmaktan kama
mak.
kar
la
ma
* Kar
la
mak i
i.
kar
la
mak
* (erkek iin) Huylar
kad
n huylar
na benzemek, kad
n gibi davranmak.
kar
l

* (herhangi bir nitelik veya nicelikte) Kar


solan.

kar
lkocal
* Karkoca birlikte.
kar
l
k
* Kad
n olma durumu.
* Evli kad
n
n kocas
na gre olan durumu veya grevi.
kar
l
k etmek
* (evli bir kad
n) kocas
na olan grevini yerine getirmek.
* (erkek iin) dneklik etmek, hile yapmak.
kar
lma
* Kar
lmak i
i.
kar
lmak

* Karmak i
i yap
lmak, kar

mak.
* (hayvan) iftle
mek.

kar
m kyl
* Kar
skyl.
* K
l
b
k.
kar
ma
kar
mak
kar
n

* Kar
mak i
i.
* Ya
lanmak, kocamak, ihtiyarlamak.
*
nsan ve hayvanlarda gvdenin kaburga kenarlar
ndan kas
klara kadar olan n blgesi.
* Dl yata
, rahim.
* (baz
eylerde) ive ii boblm.
* Mide.
*
, gnl, ak
l, kafa.
* gelen ve yans
m
dalgalar
n giri
imiyle olu
an durakldalgalarda en byk genlikte titre
en noktalar.

kar
n ar
s
* Kar
nda duyulan ar
.
* ekilmez, sevilmeyen kimse veya ad
, niteli
i bilinmeyen
ey.
kar
n bo
luu
* Kaburga kemikleriyle kala kemiklerinin aras
nda vcudun her iki yan
nda bulunan blge.
kar
n atla

* Kar
n f
t

.
kar
n doyurmak
* geinmek.
kar
n zar
* Kar
n bo
luunun iini, bu bo
lu
un iinde bulunan ba
rsaklar
, br organlarkaplayan ve tutan zar,
periton.
kar
n zariltihab
* Bkz. kar
n zaryang
s
.
kar
n zaryang
s
* Kar
n zar
n
n had veya kronik iltihab
, peritonit, kar
n zar
iltihab
.
kar
nca

* Zar kanatl
lardan, birok tr bulunan bceklerin genel ad(Formica).
* Madenlerde, dkm s
ras
nda arada hava kalmaktan veya pastan ileri gelen ufak bo
luk.

kar
nca asidi
* \343 formik asit.
kar
nca belli
* Beli ok ince olan.
kar
nca duas
* Bereket getirdiine inan
lan dua.
kar
nca duasgibi
* ok kk, s
k ve okunaks
z (yaz
).
kar
nca kaderince
* Bkz. kar
nca karar
nca.
kar
nca karar
nca
* Az da olsa, elinden geldii kadar.
kar
nca ku
u
* Kar
ncayiyen.
kar
nca ku
ugiller
* Kar
ncayiyengiller.
kar
nca yuvas
* Kar
ncalar
n bar
nd

yer.
kar
nca yuvasgibi kaynamak
* ok kalabal
k ve hareketli olmak.
kar
ncaezmez
* ok merhametli, ince duygulu (kimse), kar
ncaincitmez.
kar
ncaincitmez

* Bkz. kar
nca ezmez.
kar
ncalan

* Kar
ncalanmak i
i veya biimi.
kar
ncalanma
* Kar
ncalanmak i
i.
kar
ncalanmak
* Bir yere, bir
ey zerine kar
nca

mek.
* Vcudun bir yerindeki uyu
ukluktan sonra, kan dola

m
n
n ba
lamas
yla o yerde kar
ncalar dola

r gibi bir
izlenim uyanmak.
* (metal yzeylerde) Pas yznden yer yer ufak delikler olu
mak.
* A

rzihin yorgunluundan dolaybir


eyi, bir durumu kavramada zorluk ekmek.
kar
ncalar
* Zar kanatl
lar
n, kar
nca adalt
nda toplanan ve bebin kadar tr say
lan bir dal
.
kar
ncal
*
inde, stnde kar
nca bulunan.
* (metal iin) Paslveya dklme sonucu kk delikleri olan.
kar
ncasever
* Kar
nca yiyerek geinen ve kar
nca yuvasevresinde ya
ayan bcek.
kar
ncaybile ezmemek (veya incitmemek)
* ok merhametli, ince duygulu olmak.
kar
ncayiyen
* Kar
ncayiyengillerden, Avustralya'da ya
ayan, kar
ncayla beslenen bir memeli tr (Echidna acule ata).
kar
ncayiyengiller
* rnek hayvankar
ncayiyen olan, vcutlar
kirpi dikenli, a
zlarboru biiminde uzam

, kar
ncayla
beslenen bir familya.
kar
nc
k

* Vcudun e
itli organlar
iinde bulunan bo
luk.
* Kalbin alt blmnde bulunan ve biri (sadaki) akcierlere, br (soldaki) vcuda pompalanacak kan
almaya yarayan iki bo
lua verilen ad.
kar
ndan ayakl
lar
* Kar
ndan bacakl
lar.
kar
ndan bacakl
lar
* Yumu
akalardan, kar
nlar
ndaki etli, yass
pul biimindeki uzant
larbacak gibi kullanarak ve srnerek
yryen salyangoz, smkl bcek vb. yi iine alan kabuklu hayvanlar s
n
f
.
kar
nda
* Karde
.
kr
ntamam etmek
* ldrmek.
kar
n
n sal
s
, tarlan
n ta
l
s
* kad
n
n sal
s
ile tarlan
n ta
lolan
makbuldr.
kar
nlama
* Kar
nlamak i
i.
kar
nlamak
* (gemi iin) Yan
ndayamak.

kar
nl
kar
nma

* Karnbyk ve
k
nt
lolan.
* Kar
nmak i
i.

kar
nmak
* Sallanarak, kar

mak.
* iftle
mek.
kar
nsa
* Ku
lar
n ty de
i
tirme zaman
.
kar
ntas
* Past
rmac
l
kta hayvan
n gbek etlerine verilen ad.
kar
nt

* Anaforlarda olu
an evrinti.
* Geminin yan
ndan vurarak gemiyi sarsan dalga.

kar
sa
zl
* Kar
s
n
n d
ncelerini benimseyip davran

lar
nona uyduran (koca).
kar
skyl
* Kar
s
n
n yak
nlar
nbenimseyip kendi yak
nlar
nunutan erkek.
* K
l
b
k.
kar

* Parmaklar birbirinden uzak duracak biimde gergin duran elde, baparmak ve sere parmaklar
n ular
aras
ndaki a
kl
k.
kar
kar

* Her yan
nve inceden inceye.
kar

angr
eni olmamak
* i
ine kimse kar

mamak, zgr olmak.


kar

* Aynnitelikteki
eylerden olu
mu
.
* Kar

m
olan, dzensiz, da

n
k, intizams
z.
* Saf olmayan.
* Halk inanc
na gre cin ve perilerle ili
kisi olan.
* alkant
, karga
a, gerginlik iinde olan.
* Anla

lmasg olan, a
k seik olmayan.

kar

kl
k
* Kar

k olma durumu, te
evv
.
* Kalabal
k, dzensizlik vb. nin yol at

karga
a.
kar

lma

* Kar

lmak i
i.

kar

lmak
* Kar

mak i
i yap
lmak, mdahale edilmek.
kar

* Kar

m
olan
n durumu.
* Birden ok
eyin kar

t
r
lmas
yla elde edilen
ey.
*
ki veya daha ok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlt.

kar

lama
* Kar

lamak i
i.

kar

lamak
* Kar

la lmek.
kar

ma

kar

mak

* Kar

mak i
i.
* Engelleme, araya girme, mdahale.
* Dzeni bozulma.
*
ki veya ikiden ok
ey bir araya gelip birbirinin iinde da

lmak, birbirinin iine girmek.


* Dzensiz, da

n
k olmak.
* Bulanmak, duruluunu yitirmek.
* A
kl

nyitirmek, anla

lmasgle
mek.
* Engellemek, araya girmek; mdahale etmek.
* Bir araya gelmek, kat
lmak.
*
lgilenmek, mdahale etmek, el atmak.
* Yetkisinde bulunmak, bakmak, iedinmek, i
i olmak.

kar

t
r
c
*
ki veya daha ok maddeyi birbiri iinde da

tmaya, kar

t
rmaya yarayan aralar
n genel ad
, mikser.
* e
itli besin maddelerini kar

t
rma veya arpma i
inde kullan
lan ara veya let, mikser.
* Ortal

birbirine katan, fitneci, mfsit.


kar

t
r
c
l
k
* Kar

t
r
colma durumu, fitnecilik.
kar

t
r
lma
* Kar

t
r
lmak i
i.
kar

t
r
lmak
* Kar

t
rmak i
i yap
lmak.
kar

t
r

* Kar

t
rmak i
i veya biimi.
kar

t
rma
* Kar

t
rmak i
i.
kar

t
rmak
* Kar

mak i
ini yapt
rmak.
*
inde ne olduunu anlamak veya arad

nbulmak amac
yla elle yoklamak.
* Yeme
i dibinin tutmamasiin ka

kla alt st etmek.


* Kurcalamak, oynamak.
* Okumak, ara
t
rmak, incelemek.
* Gz atmak, stnkr okumak.
* Ay
rt edememek, tam olarak seememek.
kari
karides

* Okuyucu, okur.
* Denizlerde veya tatlsularda ya
ayan yzc, orta byklkte kabuklu trn ad
.

karides a
* Karides avlamakta kullan
lan bir tr a.
karidesi
kariha

* Karides satan veya yakalayan (kimse).


* D
nme gc.

karikatr
resim.

*
nsan ve toplumla ilgili her tr olay
konu alarak abart
l
bir biimde belirten, d
ndrc ve gldrc
* Beceriksizce yap
lm

ey, taslak.

karikatrc
* Karikatr izen sanat
, karikatrist.
karikatrclk
* Karikatr izme sanat
.
karikatrist
* Karikatrc.
karikatrize
* Karikatr durumuna getirilmiolan.
karikatrize etmek
* karikatrle
tirmek.
karikatrle
tirme
* Karikatrle
tirmek i
i.
karikatrle
tirmek
* Karikatr durumuna getirmek.
* Bir
eyin, bir olay
n belirtilmesi gereken zelliklerini bozarak, yererek, gln duruma getirerek anlatmak.
karikatrlk
* Karikatr izmeye yarayan ara, gere, karikatr yapmak iin kullan
lan malzeme.
* Karikatr konusunu olu
turan olay.
* Karikatr olma durumu.
karina

* Gemi omurgas
.
* Gemi teknesinin su iinde kalan blm.

karina etmek (veya karinaya basmak)


* gemiyi karinasortaya
kacak biimde bir yan
zerine yat
rmak.
karinal
lar
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n hemen btn ku
lariine alan byk bir blm.
karine

* Kar

k bir iveya sorunun anla

lmas
na, zmlenmesine yarayan durum, ipucu.
* Belirti.

karine ile anlamak


* szn geli
inden
karmak.
kariyer
* Meslek, uzmanl
k.
kariyer yapmak
* uzmanl
k alan
nda al

mak, uzmanla
mak, ihtisas yapmak.
karizma

* Byleyicilik, etkileyicilik.

karizmatik
* Byleyici, etkileyici.

karkara
karkas

karlama

* Uzun bacakl
lardan, batakl
k blgelerde ya
ayan, k

s
cak lkelerde geiren, ba
sorgulu turna.
* Demirli betonla yap
lm
yap
.
* Kemikli s

r eti.
* Karlamak i
i.

karlamak
* Kar ya
mak.
karlanma

* Karlanmak i
i veya durumu.

karlanmak
* Kar ile rtlmek, kar ile kaplanmak.
karl

krl

* stnde kar bulunan.


* Kar ya
an.
* Krolan, kazanl
.

krli
*
yi para getiren iveya al

ma alan
.
karl
k

* Kar kuyusu.
* D

has
r rgsyle kapl
, iinde kar veya buz koymak iin blmesi bulunan, so
utucu olarak kullan
lan
byk
i
e.
Karluk
* Eski Trk boylar
ndan biri.
karma

* Karmak i
i.
* Ayrtrden olan
elerin kar

t
r
lmas
yla olu
mu
, muhtelit.

karma e
itim
* Erkek ve k
z
rencilerin aynokulda bir arada okumalar
nsa
layan e
itim.
karma ekonomi
* zel ve kamu kesimlerini kayna
t
rma amac
ngden, her iki kesimin birlikte giri
imlerini n gren
ekonomi siyaseti.
karma okul
* Karma e
itim uygulanan okul.
karma sergi
* Birok ressam
n eserlerini sergiledii yer.
karma tamlama
*
sim tamlamas
ndaki isimlerden birinin veya ikisinin s
fat almas
yla kurulan tamlama: Tok evin a kedisi.
Ye
il k
kn lmbasgibi.
karma
* Yapi
lerinde harckarmaya yarayan alet, mikser.
karmak

* Kar

t
rmak, bibirine katmak.
* Toz durumundaki bir
eyi s
vile kar

t
rarak amur veya hamur durumuna getirmek.
karmakar

* ok kar

k, karmakar

k.
karmakar
etmek
* ok kar

k duruma getirmek.
karmakar
olmak
* ok kar

k duruma gelmek.
karmakar

k
* Da
n
k, dzensiz, ok kar

k.
* Huzursuz, karars
z, karma

k.
karmakar

k etmek
* ok kar

k duruma getirmek.
karmakar

k olmak
* ok kar

k duruma gelmek.
karmal
k
* Karma olma durumu.
karman orman
* ok kar

k ve dzensiz.
karman orman etmek
* ok kar

k ve dzensiz duruma getirmek.


karman orman olmak
* ok kar

k ve dzensiz duruma gelmek.


karmanyola
* ehir iinde
ss
z yolda lmle korkutarak yap
lan soygunculuk.
karmanyolac
* Karmanyola yoluyla adam soyan kimse.
karmanyolac
l
k
* Karmanyolacolma durumu.
* Karmanyola yoluyla soygun yapma i
i.
karma
a

* Karma

k olma durumu.
* Hastal
kldavran

larortaya
karan, ki
inin bilincini az ok
artland
ran, genellikle ocukluk dneminde
kazan
lm

, baskalt
nda tutulmuhat
ra, duygu ve d
ncelerin btn, kompleks.
karma

k
*
inde ayn
cinsten bir ok e bulunan, birbirine az ok ayk
rbir ok
eylerden olu
an, mudil.
* zeltide kendisine olu
turulan paralara iki ynl olarak ayr

an bir iyon veya birle


ik, kompleks.
karma

k say
* Kesirleri ondal
k say
n
n tersine olarak e
itli birimlere gre blmlenmisay
.
karma

kla
ma
* Karma

kla
ma i
i.
karma

kla
mak
* Karma

k duruma gelmek.

karma
ma
* Karma
mak i
i.
karma
mak
* Bir
ey ba
ka bir
eyle birle
erek kar

k durum almak.
karma
t
rma
* Kama
t
rmak i
i.
karma
t
rmak
* Karma

k duruma getirmek.
karm
k

* ay a
z
nda yap
lm
olan bal
kb
eti.
* Mersin bal
klar
n
n denizden nehirlere remek iin gei
leri s
ras
nda avlanmalar
nda kullan
lan ve nehir
a
zlar
na kurulan ok ineli bir olta tak
m
.
karmuk

* Byk kanca.

karnabahar
* Turpgillerden, iekleri etli ve tanecikli bir grn
te olan, yapraklarlhana yapra
na benzeyen, sebze
olarak kullan
lan bir bitki (Brassica oleracea botrytis).
karnabit

* Karnabahar.

karnaval

* Hristiyanlar
n byk perhizden nce et kesiminde renkli, komik ve
a

rt
ck
l
klara girerek yapt
klar

enlik ve e
lence dnemi.
* Bu dnemde yap
lan elence.
karnaval maskaras
* Karnavala kat
lan gln giyimli kimse.
* Gln, abartmal
giyimli, ssl kimse.
karnaval maskesi
* Karnavalda tak
lan gln maske, maskara.
karne

* rencilere dnem sonlar


nda okul ynetimlerince verilen ve her dersin ba
ar
durumu ile devam, sa
l
k,
yetenek ve genel gididurumlar
ngsteren belge.
* Gerektike kopar
l
p kullan
lmak iin haz
rlanm
biletlerin olu
turduu defter.
* Bkz. sa
l
k karnesi.
karna

* Ac
km

karnburnunda
* Gebelii ok ilerlemi
, do
umu yak
n.
karnbymek
* hamile kalmak.
karngeni
* Gams
z, tasas
z.
karntok

* bu szlerle kan
lmad

n
, nem verilmedi
ini anlatmak iin kullan
l
r.

karntok s
rt
pek
* geimi iyi, para s
k
nt
solmayan kimseler iin kullan
l
r.

karnzil almak
* ok ac
km
olmak.
karn
kara
* Brlce.
* Kt yrekli (kimse).
karn
ndan konu
an
* \343 vantrilok.
karn
ndan konu
mak (veya sylemek)
* i
itilemeyecek kadar alak sesle sylemek.
* uydurarak sylemek.
karn
ndoldurmak
* gebe kalmak.
karn
yar
k
* Bir tr k
ymal
patl
can yemei.
* Matbaac
l
kta her sayfayift stun olarak dzenleme.
karni
* Lboratuvarda, dam
tma i
lerinde kullan
lan, genikar
nl
, dar ve e
ri boyunlu cam kap.
karnivor
karo

* Et obur, et yiyen canl


.
* Oyun k

tlar
n
n kk, k
rm
z
, baklava biimli benekli olan, orya.
* Betondan, drt k
e d
eme ta

karoser

* Otomobilde, mekanizmayolu
turan motor, makine, tekerlek ve
asi gibi blmlerin d

nda kalan,
grnen d
blm.
karpit

* Asetilen gaz
karmakta kullan
lan, karbonla kalsiyum birle
i
i madde (CaC2).

karpit lmbas
* Karpitin su etkisiyle asetilen gaz
vermesi ve bu gaz
n yak
lmas
yla

k elde edilen lmba.


karpuz
* Kabakgillerden, srngen gvdeli bir bitki (Citrullus vulgaris).
* Bu bitkinin iri ve sulu meyvesi.
* Karpuz biiminde yuvarlak ve iri
ey.
* Kad
n memesi.
karpuz fener
* enliklerde kullan
lan toparlak k

t fener.
karpuzcu

* Karpuz satan kimse.

karpuzculuk
* Karpuz yeti
tirme veya al
p satma i
i.
karsak

* Kpekgillerden, soluk kahve rengi, karnbeyaz tyl, k


sa kulakl
, postundan krk yap
lan bir memeli tr
(Vulpes corsac).
krs
z

* Krolmayan, kazans
z.
karst
* Kayalar
n erimesiyle yer altak
nt
larolan, kire ta

ve dolomit blgesi.
karstik
kar

* Karst zelli
i ta

yan, karst ile ilgili.


* Bir
eyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yznn ilerisi.
* Yol, deniz,
rmak vb. nin br k
y
sveya yan
.
* n, kat, huzur.
* Bulunan yere gre nde, ileride olan.
* Kar

t, z
t, muhalif.
* Yzn bir
eye do
ru evirerek.
* Kar

l
k olarak, mukabil.
*
in, hakk
nda.
* (zaman anlatan kelimelere) Do
ru, sular
nda.

kar
ak
n
* Kar
tak
m
n yapt

bir ak
ndurdurup hemen ak
na geme i
i, kontratak.
kar

kmak
* d

ardan gelenleri kar

lamaya gitmek.
* bir d
nceye kat
lmamak, cephe almak.
kar
devrim
* Bir devrimi y
kmayve onun rnlerini ortadan kald
rmay
hedefleyen hareket.
kar
durmak
* direnmek, dayanmak, boyun ememek.
kar
d
rm
* Anti-damping.
kar
gelim
* Kar

tl
k.
kar
gelmek
* boyun e
memek, bakald
rmak.
kar
gr
* Bir teze kar
veya iddiaya kar
yeni ve de
i
ik nerme getirme.
kar
kar

ya
* Yz yze.
kar
kar

ya gelmek
* birden kar

la
mak.
kar
koymak
* direnmek, dayanmak, boyun ememek.
kar
olmak
* birine veya bir d
nceye kat
lmamak, kar

t olmak.
kar
olum
* Birbirinin kar

s
nda bulunan, birbirini kar

l
klolarak d

ta b
rakan kavram veya yargaras
ndaki balant
,
tekabl.
kar
oy

* K
rm
z
oy.

* Muhalefet etme, kar


gelme.
kar
sav
* Bir at

k
n
n ikinci terimini olu
turan d
nce veya nerme, antitez.
kar

* Kar

lamaya
kan kimse, kar

lay
c
.
* Kar
d
ncede olan.

kar

c
l
k
* Kar

colma durumu.
kar

dan kar

ya
* Bir yandan br yana.
* Kar

maz grnerek, uzaktan.


kar

lama
* Kar

lamak i
i, istikbal.
* Trakya ve Marmara blgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzi
i.
kar

lama treni
* (nemli bir kimse iin) Bir yere geli
i s
ras
nda o yerin yneticileri ve halk
nca yap
lan kabul treni.
kar

lamak
* D

ardan gelen bir kimseye kar

lay
c
olarak
kmak, istikbal etmek.
* Kar

l
k olmak, denk gelmek, tekabl etmek.
* Sylenen, yap
lan, bildiren bir
eyi olumlu veya olumsuz bulmak.
* nlemek, durdurmak.
* Boksta kar
oyuncunun yumruklar
nsavmak.
kar

lan

* Kar

lanmak i
i veya biimi.
kar

lanma
* Kar

lanmak i
i.
kar

lanmak
* Kar

lamak i
i yap
lmak.
kar

la
ma
* Kar

la
mak i
i.
*
ki sporcu veya iki tak
m aras
nda, kar

l
kl
olarak kazanmak amac
yla yap
lan yar

ma, msakaba.
kar

la
mak
* Kar
kar

ya gelmek, rastla
mak.
* (iki sporcu veya iki tak
m iin) Yar

mak.
kar

la
t
r
lma
* Kar

la
t
r
lmak i
i.
kar

la
t
r
lmak
* Kar

la
t
rmak i
i yap
lmak.
kar

la
t
rma
* Ki
i veya nesnelerin benzer veya ayn
yanlar
nincelemek iin k
yaslama, mukayese.
kar

la
t
rma derecesi
* Daha, ok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramlar
n kar

la
t
r
l
p st derecede gsterilmesi.
kar

la
t
rmac
* Kar

la
t
rmaledebiyat veya dil bilimi uzman
.

kar

la
t
rmak
* Kar

la
t
rmak i
ini yapt
rmak.
* Ki
i veya nesnelerin benzer veya ayryanlar
nincelemek iin k
yaslamak, mukayese etmek.
* (diki
te) Giysinin bir yan
na yap
lan i
lemi, e
itlik sa
lamak amac
yla br yan
nda uygulamak.
kar

la
t
rmal
* Kar

la
t
rma yolu ile yap
lm
olan, mukayeseli.
kar

la
t
rmaldil bilgisi
* Akraba dilleri ve leheleri kar

la
t
rarak inceleyen dil bilgisi.
kar

la
t
rmaldil bilimi
* Kar

la
t
rma yntemiyle e
itli diller aras
ndaki ili
kileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi
amalayan inceleme.
kar

la
t
rmaledebiyat
* Kar

la
t
rma yntemiyle e
itli edebiyatlar aras
ndaki ili
kileri, benzerlikleri tespit etmeyi amalayan bilim
dal
, mukayeseli edebiyat.
kar

lay
c
* Gelen birini kar

lamaya
kan kimse.
* nleyen.
* Yerine getiren, yapan.
kar

lay

* Kar

lamak i
i veya biimi.
kar

l
k

* Bir davran

n kar
tarafta uyand
rd

, gerektirdi
i ba
ka davran

, mukabele.
* Bir dildeki bir sz ba
ka bir dilde ayn
anlamda kar

layan sz.
* Cevap, yan
t.
* Bir
ey al
n
rken kar
tarafa verilen ba
ka
ey, bedel.
* Bir iiin ayr
lm
para, denek, tahsisat.

kar

l
k vermek
* (kk byne) kar
gelmek.
* cevap vermek, yan
t vermek.
kar

l
kl
*
ki ki
i veya iki toplulu
un aras
nda geen ve kar

la

lan harekete ede


er bir hareketle beliren, mtekabil.
* Birbirine kar
bulunan.
* Birbirlerine kar

l
k olarak.
* Birbiriyle ilgili olarak.
kar

l
klyapraklar
* Saplar
n her d
mnde kar

l
klolarak iki
er iki
er bulunan yapraklar.
kar

l
ks
z
* Kar

olmayan.
* Kar

l
k gerektirmeyen.
* Kar

l
k verilmeyecek.
kar

l
ks
z a
k
* Bir tek ki
inin kendince yaratt

a
k, tek yanla
k.
kar

l
ks
z ek
* denecek paran
n bankadaki hesapta olmad
ek.
kar

l
kta bulunmak
* cevap vermek.
kar

* Ra
men.
kar

s
na almak
* birinin d
nce ve tutumuna kat
lmad

nbelli etmek.
kar

s
na gemek
* kar
d
nceye kat
lmak.
* kar
partiye, guruba gitmek.
kar

* Nitelik ve durumlarbirbirine bsbtn ayk


rolan, z
t, kontrast.

kar

t anlaml
* Anlamlarbirbirinin kar

t
olan (sz): A
ayukar
, ileri geri, siyah beyaz, dar geni
, byk kk gibi.
kar

t duygu
* Bazki
ilere, veya varl
klara kar
duyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan ho
nutsuzluk durumu, antipati.
kar

t
* Kar

kan, kar
olan, aleyhtar.
kar

t
ll
k
* Bir i
e, davran

a veya d
nceye kar
olma durumu, aleyhtarl
k.
kar

tlama
* Kar

tlamak i
i.
kar

tlamak
* Bir iddiaya z
t olarak ba
ka bir iddia ileri srmek.
kar

tla
ma
* Kar

la
t
rmak i
i.
kar

tla
mak
* Birbirine kar

t olmak.
kar

tl
kar

tl
k

kart

* Kar

tl
k, z
tl
k gsteren, tezatl
.
* Kar

t olma durumu, z
ddiyet, mbayenet, tezat, kontrast.
* Bir teoremin kar

t
n
n da do
ru olmasdurumu.
*
ki organ, iki sistem aras
ndaki grevlerin z
t olmasdurumu.
* Ba
kalar
n
n istek, dilek veya buyruklar
n
n tersine davranma e
ilimi.
* Genlii ve krpeli
i kalmam

kart

* Dzgn kesilmiince karton paras


.
* Bir kimsenin kimliini gsteren, kutlamalarda veya kendini tan
tmada kullan
lan, o
unlukla beyaz, kk,
ince karton paras
, kartvizit.
* A
k mektupla
mada kullan
lan, bir yz adrese, br yz yaz
ya ayr
lm
olan karton paras
.
* Kartpostal.
* Bazyerlere girmek veya baz
eylerden yararlanmak iin verilen, kimlii belirten belge.
* Oyun k

d
.
kart basmak
* i
iler iyerine girive
k

ta gelip gittikleri bir makine arac


l

ile belirtmek.
kart
karmak
* hakem kural d

hareket eden oyuncuya uyarveya cezaland


rma amacile sarveya k
rm
zkart gstermek.

kartal

* Kartalgillerden, genel olarak k


z
l siyah tyl, ok gl, yuvas
nyksek kayal
klar zerinde kuran, iri bir
y
rt
c
ku(Aquila).
kartal aac
* Dulaptal otugillerden, Hindistan'da yeti
en, odunu d a
acgibi kokan bir aa.
kartalgiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n, kartallar tak
m
n
n gndzy
rt
c
laralt tak
m
na giren byk bir
familyas
.
kartallar
kartall

* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n karinal
lar blmne giren bir tak
m.
* Kartalolan.
* zerinde kartal resmi bulunan.

kartalle
relti otu
* Yurdumuzun k
y
blgelerinde s
k rastlanan, yaprak sap
n
n enine kesiti mikroskop alt
nda iki ba
lbir
kartal
and
ran, byk yapraklbir erelti tr (Pteridium aquilinum).
kartalma

* Kartalmak i
i.

kartalmak
* Ya
lanmak, kartla
mak.
kartalo
* Kartla
m

, ya
gekin.
kartaloz
karta

* Bkz. kartalo
.
* Genlii azalm

, ya
gekince.

karteks dolab
* Bilgi kartlar
n
n bulundu
u kutu veya ekmecelerin iinde muhafaza edildii, ayr
ca n k
smdz veya stor
kapak ile kilitlenebilen mobilya.
kartel
* Tekelci sermaye piyasas
nda, birtak
m ticaret, retim kurulu
lar
n
n, daha ok kazanmak veya ba
ka
kurulu
lara kar
tutunabilmek gibi amalarla aralar
nda kurduklardayan

ma birlii.
kartel
* Gemilerde ilerine ime suyu konulan, ortasbas
k, kk f

.
kartel

* Tombala gibi baz


oyunlarda say
lar
n yaz
l
oldu
u kart.
* Tulat tiyatrosunun kap
s
na as
lan tabel.

kartelle
me
* Kartel kurma i
i.
kartelle
mek
* Kartel kurmak.
Kartezyen
* Dekart
.

Kartezyenizm
* Dekart
l
k.
kartla
ma
* Kartla
mak i
i.
kartla
mak
* Kart duruma gelmek.
kartl
k
kartograf

* Kart olma durumu.


* Haritac
.

kartografi
* Haritac
l
k.
kartografik
* Haritac
l
kla ilgili.
karton

kartoncu

* K

t hamuruyla yap
lan, ayr
ca iinde bir veya birka lif tabakasbulunan kal
n ve sert k
t.
* On paket sigaraybir araya getiren ambalj.
* Tombala oyununda ekilen numaralar
n i
aretlendi
i kart.
* Kamu kurum veya kurulu
lar
nda imzaya sunulan evraklar
n yerle
tirildii ciltli byk defter.
* Seri hlinde canland
r
lan, karakterleri hayvan olan izgi film.
* Karton i
i veya e
ya yapan veya satan kimse.

kartonlama
* Kartonlamak i
i.
kartonlamak
* Karton yerle
tirmek veya kartonla kaplamak.
kartonpiyer
* Yap
larkabartmalarla bezemek iin o
unlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan gbeklerinde
kullan
lan, sertle
tirilmimukavva veya k
t
kl
al
.
kartonumsu
* Karton grnmnde veya sertliinde olan.
kartopu

* Kardan yap
lm
ve s
k

t
r
lm
yuvarlak.
* Beyaz ve tombul.
* Han
meligillerden, birok tr ss bitkisi olarak yeti
tirilen, zeytinimsi, meyvemsi, k
rm
zrenkte bir
aa
k (Viburnum).
kartotek
* Kartlar stne i
lenmibilgilerin dzenli bir dizgeye gre derlenmesi.
* Bu biimde derlenmikartlar
n sakland

kutu, dolap vb.


kartpostal
* Genellikle dik drtgen biiminde ince kartondan yap
lm

, bir yz resimli posta kart


, kart.
* (foto
raf
l
kta) 9x12 cm boyutlar
ndaki resim.
kartpostalc
* Kartpostal basan veya satan kimse.
kartuk

* Byk tarla tara


.
kartu
* Merminin, iine barut doldurulmusilindir biimindeki blm.
* Dolma kalem iine yerle
tirilen mrekkep dolu tp.
kartvizit
* Kart (II).
Karun

* Din kitaplarve efsanelerde geen, ok zengin olduu sylenen ki


i.
* (kk k ile) ok zengin kimse.

karya
d
* st benek benek beyaz olan (kuma
).
karye

* Ky.

karyokinez
* ok hcreli canl
larda hcrenin belli evrelerden geerek oalmas
, mitoz.
karyola
* zerine yatak yap
l
p yat
lan tahta veya metal kerevet.
kas
kas doku

* Tellerden olu
an ve kas
larak vcut hareketlerini salayan organ ve bu organ
n telsi dokusu, adele.
* Canl
n
n hareketini sa
layan, kas
labilen telleri kapsayan hcreler toplulu
u.

kas tutuklu
u
*

e al

t
r
lmam
kaslar
n al

ma durumunda duyulan a
r
ve s
z
.
kasa
* Para veya de
erli e
ya saklamaya yarayan elik dolap.
* Ticarethanelerde para al
n
p verilen yer.
* Bazoyunlarda oyunu ynetme veya para kar

nda fiverme i
i.
* Vagon, kamyon veya traktrn yk ta

mak iin
asiye ba
lanm
st blmn olu
turan para.
* Tahta veya sentetik maddelerden yap
lm

, drt k
e, sa
lam ambalaj paras
, sand
k.
* (bas
mc
l
kta) Dizgi harflerinin konuldu
u gzlerden olu
an tabla.
* Kapve pencerelerin sabit olarak tutturuldu
u as
l ereve.
* Biribiri zerine istif edilerek ykseklii ayarlanabilen atlama arac
.
kasa defteri
*

letmelerde gnlk al
verihareketlerinin kaydedildii defter.
kasa fi
i

* Sat
n ald

mal veya hizmet iin dedi


i para kar

nda m
teriye yazar kasadan
kar
larak verilen kk
k
t belge.
kasa say
m
* Gnlk kasa mevcudunun, kasan
n devredilmesinden nce, say
l
p belirlenmesi.
kasaba
* ehirden kk, kyden byk, henz k
rsal zelliklerini yitirmemiolan yerle
im merkezi.
kasabac
k
* Kk kasaba.
kasabal
* Kasaba halk
ndan olan.

kasac
kasadar
kasalama

* Veznedar, vezneci.
* Ticar kurulu
larda kasada oturup para al
p veren kimse.
* Kasalamak i
i.

kasalamak
* Kasalara yerle
tirmek.
kasalanma
* Kasalanmak i
i.
kasalanmak
* Kasalara yerle
tirmek.
kasal

* Kasasolan.

kasal
k
* Kasa yap
m
na elveri
li ince dilinmitahta.
kasap

* S

r, koyun gibi eti yenecek hayvanlarkesen veya dkkn


nda perakende olarak satan kimse.
* Bu al
veri
in yap
ld

dkkn.
* Kan dkc, hunhar.

kasaphane
* Kesim evi, mezbaha, kanara.
kasapl
k

* Kasap olma durumu veya kasab


n yapt

i
.
* Kesim evine gnderilip kesilmek iin ayr
lm
(hayvan).
* Kan dkclk, hunharl
k.

kasar
* Bkz. kastar.
kasara
kasatura
kasavet

* Geminin bave k
taraf
nda, as
l gverteden yksek olan k
sa gverte.
* Sng gibi, tfein namlusu ucuna tak
lan veya bel kay

na as
lolarak ta

nan bir e
it b
ak.
* znt, tasa, kayg
, s
k
nt
.

kasavet ekmek
* zlmek, tasalanmak.
kasavet etmek
* zlmek, kayg
lanmak.
kasavetlenme
* Kasavetlenmek i
i.
kasavetlenmek
* Kasavet sahibi olmak.

kasavetli

* zntl, s
k
nt
l
, tasal
, kayg
l
.

kasavetsiz
* zntsz, s
k
nt
s
z, tasas
z, kayg
s
z.
kasaydevretmek
* i
letmelerde nbetle
e al

an kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak.


kse
ksecik

* Cam, ini, toprak vb. den yap


lm
derince anak.
* Kk kse.
* Kula

n dolambac
nda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zarsorgan.

kseletme
* Kseletmek i
i.
kseletmek
* Kse kullanarak iyapmak.
kasem
* Ant ime, yemin etme.
kaset

*
inde, grnt ve seslerin kaydedildii, gerekti
inde yeniden kullan
lmas
nsa
layan bir manyetik
eridin
bulunduu kk kutu.
kasetalar
* Ses kaydetmeden, sadece kaset alan ara.
kaseti
kasetilik

* Kaset satan kimse.


* Kasetinin yapt

iveya meslek.

kas
k
* Vcudun kar
n ile uyluk aras
ndaki blm.
kas
k bac
* Kas
k ba
yapan veya satan kimse.
kas
k ba
* F
t

ieride tutmak iin kullan


lan ba
.
kas
k biti

* Genellikle reme organlar


evresindeki k
l diplerinde yerle
en bir tr bit (Phthirus pubis).

kas
k atla

* Kas
k f
t

.
kas
k otu

* Karanfilgillerden, saz biiminde ince saplarolan, gzel iekler aan, kas


k yaralar
na yararlsay
lan bir
bitki (Herniaria hirsuta).
kas
l

* Kasla ilgili olan, adal.

kas
l duyumlar
* Kaslar
n iradeli kas
lmas
yla ortaya
kan hareketlerin dzenlenmesine yard
m eden duyumlar.

kas
lgan

* (kas ve organik dokular iin) Kas


lma zelli
i olan, kas
labilen.

kas
lganl
k
* Kas
lgan olma durumu.
kas
l

* Kas
lmak i
i veya biimi.

kas
lma
* Kas
lmak i
i, bzlme, takallus.
kas
lmak

* Kasmak i
i yap
lmak.
* Bzlp kas
lmak, takalls etmek.
* Byklenmek, kurumlanmak, gururlanmak.

kas
m
* Y
l
n 30 gn eken on birinci ay
, son te
rin, te
rinisani.
* K

n ba
lang
csay
lan 8 kas
m gn ba
lay
p h
drellezin ilk gn olan 6 may
sa kadar altay sren dnem.
kas
m kas
m
* Kas
lmak hareketiyle birlikte "ok byklenmek, kurum satmak, gururlanmak" anlam
nda kullan
l
r.
kas
mpat
* Birle
ikgillerden, iekleri iri, katmerli ve trl renkte, sonbahardan k

a de
in aan bir ss bitkisi,
krizantem (Chyrsanthemum).
kas
n
kas
nma

* Kaslarda a
r
lkas
nma, kramp.
* Kas
nmak i
i.

kas
nmak
* Kas
l
p kalmak.
* Byklenmek, kibirlenmek, kendini be
enmek.
kas
nt

* Giyecei daraltmak veya k


saltmak iin yap
lan ereti diki
.
* Byklenme, kurum, gurur.
* Byklenen, gururlanan ve bunu davran

lar
yla belli eden (kimse).

kas
nt
l
* Kas
nt
solan.
* Byklenen, kurumlu, kibirli, gururlu.
kas
nt
s
z
* Kas
nt
solmayan.
* Byklenmeyen, kurumlu, gururlu davranmayan.
kas
p kavurmak
* baskyaparak veya k
y
cdavran

larla bir topluluu ezmek, zulmetmek.


* ok zarar vermek, mahvetmek.
* ok etkilemek, hkm srmek.
kas
r
kas
rga

* K
k.
* H
z
saatte 120 km yi a
an ok gl f
rt
na.

* Duygular
n patlak veri
i, byk heyecan, co
ku.
kas
t
* Ama, istek, maksat.
* ldrme, yaralama veya zarar vermek isteme, kt niyet.
kas
tl
*
steyerek, bilerek yap
lan, maksatl
.
kas
ts
z

*
steyerek, bilerek yap
lmayan, maksats
z.

kaside

* On bebeyitten az olmayan, btn beyitlerin ikinci dizeleri en ba


taki beyit ile kafiyeli bulunan ve o
u
kez bykleri vmek iin yaz
lan divan edebiyatmanzumesi.
kasideci

* Kaside yazan
air.
* Birine yaranmak amac
yla a

r
vgde bulunan kimse.

kasidehan
* Kaside okumaymeslek edinmikimse.
kasis

kasiyer

* Kara yolunda olu


muukurlar ve tmsekler.
* Bir yolun do
rultusunu dik kesen bir yandan br yana geen ark.
* Kasa ba

nda oturarak para al


p kasa fi
i veren kimse, kasadar.

kask
* Darbelerden ba
korumak iin, sertle
tirilmisentetik maddelerden yap
lm
sa
lam ba
l
k.
kaskat

*
yi kat
, ok kat
.
* Ac
mas
z, ho
grsz.
* K
p
rdamaks
z
n, hareketsiz veya donmuolarak.

kaskatkesilmek
* a

rco
ku, souk, korku, znt vb. kar

s
nda hareket edemeyecek, bir
ey sylemeyecek duruma
gelmek, donup kalmak.
kasket
* Genellikle erkeklerin giydii, n siperli ba
l
k.
kasketi

* Kasket yapan veya satan kimse.

kasketilik
* Kasketinin i
i veya meslei.
kasketli

* Kasketi olan.

kasketsiz
* Kasketi olmayan.
kasko
kasla
ma

* Ta

tlar
n u
rayacaklarkazadan doacak zararlar
n kar

lanmasiin yap
lan sigorta.
* Kasla
mak durumu.

kasla
mak
* Kas durumuna gelmek.
kasl
kasma

* Kaslargeli
miolan, adaleli.
* Kasmak i
i.

kasmak
* K
saltmak.
* Daraltmak.
* Bask
salt
nda tutmak.
kasnak

* Enli ember.
* Kalbur ve tel gibi
eylerin tahta emberi.
* Nak
i
lemek iin gergef gibi kullan
lan, kuma
germeye yarayan, tahtadan ember.
* Pehlivanlar
n giydikleri kispetin bele gelen blm.
* Makinelerde, bir milden ba
ka mile hareket geiren kay

lar
n tak
ld

demir ember.
* K
y
laroluk biiminde pervazl
, metal ve tahtadan yap
lm
ember.
* Bir stunun gvdesini olu
turan silindir biimindeki ta
lar
n her biri.

kasnak i
lemek
* kasnakta nak
i
lemek.
kasnak
* Kasnak, elek, lek gibi tahta i
leri yapan kimse.
kasnaklama
* Kasnaklamak i
i.
kasnaklamak
* Kasnak iine almak, emberlemek.
* Kollar
ndolayarak kavramak.
* Yap
larda, betonun
i
mesini nlemek ve direncini art
rmak iin, s
k

t
r
lm
betonun evresini metalden
bir kasnak iine almak.
kasn

* ad
ru
a
,
eytantersi aacgibi bitkilerden elde edilen bir zamk.

kass
z
* Kasolmayan.
* Adelesiz.
* Kaslargeli
memiolan.
kast

* Bkz. kas
t.

kast
* Ayr
cal
klar bak
m
ndan yukar
dan a
a
ya doru kesin llerle s
n
rlanm
bulunan, en koyu biimiyle
Hindistan'da grlen toplumsal s
n
flar
n her biri.
kastanyet
* Parmaklara tak
larak al
nan bir tr zil.
kastanyola
* Bir ark
n di
lerine tak
l
p geriye doru dnmesini nleyen dil.
* Akan gemi zincirini s
karak durdurmak iin kullan
lan, gverte locas
n
n alt
na konmu
, hareketli demir
kol.

kastanyola yuvas
* Bir arka kastanyola iin a
lm
di
lerin aras
.
kastar

* Pamuk ipli
ini veya bezini bol ve so
uk su ile y
kayarak a
artma i
i.

kastarc
* Kastar i
ini yapan kimse.
kastarc
l
k
* Kastar yapma i
i.
kastarlama
* Kastarlamak i
i.
kastarlamak
* Pamuk ipli
ini veya bezini bol ve so
uk su ile y
kayarak a
artmak.
kastarl
* Kastarlanm
olan.
kasten
kastetme

* Kas
tla, bile bile ve isteyerek.
* Kastetmek i
i.

kastetmek
* Amalamak, ama olarak almak; demek istemek.
* Ktlk etmek, k
ymak, zarar vermeyi istemek.
kast
olmak
* ona kar
ktlk etmek, zarar verme istei beslemek.
kast
* Kas
tlolarak, bilerek, isteyerek (yap
lan).
kastor

* Kunduz.
* Kunduz krk.
* Bu krkten yap
lm

kasvet
* S
k
nt
, i s
k
nt
s
.
kasvet basmak (veya kmek)
* ok s
k
lmak, ii daralmak.
kasvet vermek
* s
k
ntvermek.
kasvetli

*
s
k
c
, s
k
nt
l
.

kasvetsiz
* S
k
nt
olmayan, i s
kmayan.
ka

* Gzlerin zerinde kemerli birer izgi olu


turan k
sa k
llar.
* Kemerli ve
k
nt
l

ey veya yer.
* Sarp kayal
k, uurum.
* Eyerin n ve arkas
ndaki
k
nt
lblm.

* Duvar, bave bahelerde toprak y

arak yap
lan s
n
r, set.
kaatmak
* k
zmak, fkelenmek.
kagz etmek
* ka
, gz i
aretleriyle bir
ey anlatmaya al

mak.
kagz i
areti yapmak
* kave gzle bir
eyler anlatmak, dikkat ekmek.
kaile gz, gerisi sz
* yz gzelli
inde kaile gzn nemini belirtir.
kajlesi
* Ka

n dzgn grnmesini sa
layan bir madde.
kayapay
m derken gz
kartmak
* i
i dzelteyin derken bsbtn bozmak.
kay
kamak
* kaatmak.
ka
a

* Hayvanlart
mar etmek iin kullan
lan, sactan, di
li ara.
* S
rtka

mak iin kullan


lan uzun sapl
, ucu ka

k veya ek biiminde, t
rnakl
ara.

ka
a

lama
* Ka
a

lamak i
i.
ka
a

lamak
* T
mar etmek iin hayvana ka
a
srmek.
ka
a

lanma
* Ka
a

lanmak i
i.
ka
a

lanmak
* Ka
a

lanmak i
i yap
lmak.
ka
a

latma
* Ka
a

latmak i
i veya durumu.
ka
a

latmak
* Ka
a

lamak i
ini yapt
rmak.
ka
alot

ka
an

*
spermeet balinas
.
* Aptal, budala.
* (hizmet veya binek hayvanlar
iin) Durup i
eme.

ka
an yeri
* Uzun yolda hayvanlar
n durup i
edikleri ve biraz dinlendikleri yer.
ka
and
rma
* Ka
and
rmak i
i.
ka
and
rmak
* Hayvandurdurup i
etmek.
k
ne

* Byk, ssl k
k, saray gibi yap
.
ka
anma
* Ka
anmak i
i.
ka
anmak
* (hizmet ve binek hayvanlariin) Durup i
emek.
ka
ar

* Koyun stnden yap


lan, tekerlek biiminde, sar
mt
rak, ya
lbir peynir.
* Oyunda a
kgz, kurnaz olan kimse.

ka
ar peyniri
* \343 ka
ar.
ka
arlanma
* Ka
arlanmak i
i.
ka
arlanmak
* Bir i
te, bir hareketle ok tecrbe kazanmak.
* Ho
a gitmeyen bir harekete veya bir i
e al

arak art
k ondan znt duymaz olmak.
ka
arl
* Ka
arla yap
lm

.
* Ka
arlanm

.
ka
bast
* Ba
a ve alna balanan ba, atk
.
ka
e

ka
eksi
ka
eleme

* Damga, mhr.
* Toz illar
n iine konulduu, yutulmaya uygun, glltan kk kap.
* Btn beslenme i
levlerinin bozulmas
yla olu
an ileri derecede zay
fl
k.
* Ka
elemek i
i.

ka
elemek
* Resm bir belgeyi ka
e ile damgalamak, mhrlemek.
ka
elenme
* Ka
elenmek durumu.
ka
elenmek
* Ka
elemek i
i yap
lmak.
ka
eletme
* Ka
eletmek i
i.
ka
eletmek
* Damgalatmak, mhrletmek.
ka
eli
* Ka
esi olan.
*

verenin, kendisine ba
kaca bir ykmll
olmadan, al

ma sresine gre cret verdii (kimse).


ka

k
* Sulu veya bazufak taneli yiyecekleri a
za gtrmeye yarayan, saplsofra arac
.
* Ucu ineli ka

k biimindeki olta.

ka

k atmak (veya almak)


* i
tahla veya abuk yemek.
ka

k al
m
* Ortal

n kararmaya ba
lad

zaman, ak
am yemei zaman
.
ka

k d
man
* Kad
n, e
.
ka

k havas
* Orta Anadolu blgesinde ka

k al
narak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzi
i.
ka

k kadar
* ok kk.
ka

k ka

k
* Ka

kla lerek.
* Birbiri ard
nca ve ka

kla.
ka

k otu

* Turpgillerden, iskobte kar


kullan
lan, yapraklarka

and
ran, gzel iekler aan bir bitki (Cochlearla
officinalis).
ka

k oyunu
* Yurdumuzun birok blgesinde, parmaklar aras
na s
k

t
r
lm
tahta ka

klar ile

k
rdat
larak ok hareketli
bir biimde oynanan halk oyunu.
ka

k sallamak
* yemek yemek.
ka

k
* Ka

k yapan veya satan kimse.


* im
ir, kemik, ba
a gibi
eylerden ka

k oyan, ssleyen zanaat


.
ka

kku
u
* Pelikan.
ka

k
l
k
* Ka

k yapma ve satma i
i.
ka

k
n

* rdekgillerden, gagaska

k biiminde, tyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklark


rm
z
bir ku(Spatula
clypeata).
ka

kla yedirip sap


yla (gzn)
kartmak
* yapt

bir iyili
i hie indirecek ktlkte bulunmak.
ka

klama
* Ka

klamak i
i.
ka

klamak
* Ka

kla yemek.
* (ka

kla yenen yemek iin) Severek, i


tahla yemek.
ka

klanma
* Ka

klanmak i
i veya durumu.
ka

klanmak
* Ka

kla yenmek.
ka

klay

* Ka

klamak i
i veya biimi.

ka

kl
k

*
ine ka

k, atal, b
ak gibi
eyler konulan kap.
* Ka

k yapmaya elveri
li.
* Ka

n alabilece
i lde.

ka

ma
* Ka

mak i
i.
ka

mak

* T
rnakla veya ba
ka bir
eyle deriyi hafife ovmak.

ka

nd
rma
* Ka

nd
rmak i
i.
ka

nd
rmak
* Ka

nmas
na yol amak, ka

nt
vermek.
ka

n
n alt
nda gzn var dememek
* Bkz. gzn stnde ka

n var dememek.
ka

ka

nma

* Ka

nmak i
i veya biimi.
* Ka

nmak i
i.

ka

nma kaz

* Merada e
itli bcek, sinek ve ar
lar taraf
ndan rahats
z edilen hayvanlar
n ka

narak rahatlat
lmalariin
meran
n elveri
li yerlerine dikilen ve zerlerine antiseptik maddeli gres ya
srlen kaz
k.
ka

nmak
* Ka

nt
solmak, ka

ma istei duymak.
* Kendi kendini ka

mak.
* Kt bir kar

l
k gerektiren davran

larda bulunmak.
ka

nt

* Vcutta ka

nma iste
i uyand
ran duygu.

ka

nt
l
* Ka

nt
solan.
k
if
* Bulucu.
ka
kariko
* Oyun, dolap, dzen.
* Yalan.
ka
kaval

* Tekerlek biiminde, sarrenkte, ka


ara benzeyen, bir tr peynir.
* Aptal, sersem.

ka
kaval

* Gabya ve babafingo ubuklar


n
n topuk taraflar
nda a
lan deliklerden geirilerek ularmavnalara
dayanan, demir veya aa takoz.
ka
kol
ka
korse

* Boyun atk
s
.
* Ten zerine giyilen ince kad
n fanils
.

ka
la gz aras
* kimsenin sezmesine imkn vermeyecek kadar k
sa bir zaman iinde, ok abuk.
ka
lama
ka
lamak

* Ka
lamak i
i.
* Yzn ta

nka
a oturtmak.

ka
l
* Herhangi bir nitelikte ka
olan.
ka
lgzl
* Yz gzel olan.
ka
mer

* Maskara, soytar
.

ka
merlik
* Soytar
l
k.
ka
mir
*
nce, s
k bir tr yn.
* Bu ynden yap
lm

.
ka
pusiye
* Hafif stlk.
kat

* Bir yap
da iki d
eme aras
nda yer alan daire veya odalar
n btn.
* Bir yzey zerine az veya ok kal
n bir biimde, dzgn olarak yay
lm
bulunan
ey; st ste konulmu

eylerden her biri, tabaka.


* (giyecekler iin) Tak
m.
* Daire.
* n, yan, huzur, makam, nezt.
* Bklen veya k
vr
lan bir
eyin her k
vr
m
.
* Makam, mevki.
* Nicelike kez, defa, misil.
* Tekrarlanan bir say
n
n toplam
.
* Jeoloji zamanlar
ndan bir dnem iinde olu
mukatmanlkayalar.
kat
* Kesme, kesilme.
*
lgiyi kesme.
* Sonuca balama, bitirme.
* Kesme.
kat
kmak
* yap
ya kat eklemek.
kat kat

kat say

* ok, pek ok.


* st ste.
* Bir niceli
in ka kat
al
nd

ngsteren say
.
* Bir yasayanlatan formln yaz
l

nda yer alan, dei


meyen say
.
* Cisimlerin fiziksel zelliklerini belirten de
i
meyen byklkler.

kat yuvar
* Yer atmosferinin 10-60 km ykseklikleri aras
nda kalan katman
, stratosfer.

katabolizma
* Canlprotoplzmayyapan byk ve karma

k yap
l
molekllerin enerji
kararak yanmas
, yad
mlama.
katafalk
katafot

* nnden geilerek kendisine sayggsterilmek istenen lnn tabutu konulmak iin yap
lm
yksek yer.
* D

ar
dan gelen bir

n etkisiyle geceleyin

klgrnen reflektr.

katakofti
* Klsik Trk mzi
inde 8/8' lik bir usul.
katakomp
*
lk Hristiyanlar
n kayalaroyarak veya yer alt
nkazarak yapt
klar
, uzun dehlizler biiminde; llerini
gmdkleri veya tap
nak olarak kulland
klarmezarl
k.
katakulli

* Yalan dolan, oyun, tuzak, dzen.

katakulli okumak
* yalan sylemek, palavra atmak.
katalanca

*
spanya'n
n kuzey do
usunda Katalan
rk
n
n konu
tu
u dil.

katalepsi
*
radenin yitimi, d
etkilere kar

duygunluun ortadan kalkmasve hareket organlar


na verilen herhangi bir
durumun oldu
u gibi srp gitmesiyle beliren sendrom.
kataleptik
* Katalepsi ile ilgili.
* Katalepsiye tutulmu
.
katalitik
* Katalizle ilgili, kataliz niteliinde olan.
katalitik soba
* Tp gaz ile al

an ve evlerde
s
tma amac
yla kullan
lan bir tr soba.
kataliz

* Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hibir de


i
meye uramadan tepkimenin olmas
nveya h
z
n
n
de
i
mesini salayan etkisi.
katalizr

* Kimyasal tepkimenin olmas


nveya h
z
n
n dei
mesini salayan, katalitik etkiye yol aan madde.

katalog

* Kitapl
ktaki kitaplar
veya belli bir daldaki gereleri, nitelikleri bak
m
ndan tan
tmak, arand
klar
nda
bulunmalar
nsa
lamak amac
yla, yer numaralarbelirtilerek haz
rlanm
kitap, defter veya fi
ten olu
an btn, fihrist.
* Kitap evi, yay
n evi, kurum gibi kurulu
lar
n yay
nlar
n
, rettikleri mallar
, e
yalartan
tan, gsteren liste
veya kitap, fihrist.
kataloglama
* Kataloglamak i
i.
kataloglamak
* Kitapl
ktaki veya belli bir daldaki gereleri yer numaras
, bibliyografik kimlik vb. bak
m
ndan tespit etmek.
katalpa

*
ki eneklilerden, yapraklarok iri ve kalp biiminde, iekli bir ss bitkisi (Bignonia catalpa).

katana
katar

* Bkz. kadana.
* Lokomotif ile vagonlar
n olu
turduklar
dizi, tren.
* Ta

t dizisi.
* Bir arada giden hayvan dizisi.

katar katar
* Birok katardan olu
mu
, dizi dizi.
katarakt

* Ak su, ak basma, perde.

katarlama
* Katarlamak i
i.
katarlamak
* Katar durumuna getirmek, arka arkaya dizmek.
katarlanma
* Katarlanmak i
i yap
lmak veya katarlanmak i
ine konu olmak.
katarlanmak
* Katarlanmak durumuna getirmek veya katarlanmak i
ine konu olmak.
katava
ya
* Gebe bal
klar
n,
sd
mesi sonucu Karadeniz'den Marmara denizine veya Akdeniz'e gemeleri.
katbekat
katedral
kategori

* Kat kat.
* Bakilise.
* Aralar
nda herhangi bir bak
mdan ilgi veya benzerlik bulunan
eylerin tamam
, grup, ulam.

kategorik
* Kesin, a
k.
* Kesinlikle,
arts
z olarak.
katetme
* Katetmek i
i.
katetmek

katgt
kat

kat

* Kesmek, blmek.
* Bir yeri a
arak gemek, yol olmak.
* Ameliyatlarda yaralar
dikmek iin kullan
lan, ba

rsaktan yap
lm
iplik.
* Sert, yumu
ak kar

t
.
* Ho
grsz, ac
mas
z, merhametsiz, zalim.
* D
nce ve davran

lar
nda belli ilkelere s
ks
k
ya ba
lolan.
* S
v
lar
n ve gazlar
n tersine, iinde bulundu
u kab
n veya stnde bulunduu yerin biimini almayan, sulp.
* ok, a

r
derecede.
* Ta
l
k, konsa.

katkalpli
* Katyrekli.
katsz

* Sert ve k
r
csz.

katya
* Don ya
, parafin gibi normal s
cakl
kta iken katdurumda bulunan ya.
katyumurta
* Lop yumurta.
katyrekli
* Ac
masolmayan, ac
mas
z.
kat
k

* Ekmekle kar
n doyurmak gerekti
inde, ekmee kat
lan peynir, zeytin, helva gibi yiyecek.
* Ya
al
nm
yourt, ayran.

kat
k etmek
* ekmein ok, yemein az oldu
u durumlarda yemei ll yemek.
kat
klama
* Kat
klamak i
i.
kat
klamak
* Kat
k etmek.
* orbay
yo
urtlamak.
kat
kl

*
inde kat
k bulunan.

kat
kla
* Bulgur veya yarmadan yap
lan yo
urtlu orba.
kat
ks
z

* Kat

olmayan.
* Yabancbir
eyle kar

mam

.
* Belli bir yerden, belli bir soydan gelen.
* Niteli
i ba
ka hibir etkiyle bozulmam
olan, tam.

kat
la kat
la
* Kat
lacak kadar, kat
lacak derecede.
kat
la kat
la glmek
* a

rderece glmek.
kat
la
ma

* Kat
la
mak i
i.
* Bir maddenin s
vdurumundan katduruma gemesi, tasallp.

kat
la
mak
* Katduruma gelmek.
kat
la
t
rma
* Kat
la
t
rmak i
i.
kat
la
t
rmak
* Katduruma getirmek.
kat
lgan doku
* Hcreleri
ekilsiz bir ara madde iinde bulunan, organlar
n as
l dokular
n
n aralar
ndolduran doku.

kat
l
k
zelli
i.
kat
l
m

* Kat(I) olma durumu.


* Bir nesnenin, boyut de
i
ikliklerine sebep olan etki ortadan kalkt
ktan sonra da bu boyutlarkoruma
* Ac
mas
z, duygusuz olma durumu.
* Kat
lmak i
i, i
tirak.

kat
l

* Kat
lmak i
i veya biimi.
kat
lma

kat
lmak

* Kat
lmak i
i.
*
leti
im veya ortak davran

ta bulunma yoluyla belirli bir toplumsal duruma girme sreci, i


tirak.
* Katmak i
i yap
lmak.
* Bir toplulua girmek, i
tirak etmek.
* Ortak olmak, benimsemek.

kat
lmak
* A

rderecede glmek, alamak, g


d
klanmak, korkmak gibi tepkiler s
ras
nda, solunum kaslar
n
n kas
lmas
zerine soluk kesilmek.
kat
ltma
* Kat
ltmak i
i.
kat
ltmak
kat
m
kat
ml
k

* Kat
lmas
na yol amak; kat
lacak kadar gldrmek veya alatmak.
* Katmak i
i veya zaman
.
* Bir defada kat
lacak (miktar).

kat
nt
* Birbirine kat
lm
kar

k
eylerin her biri.
* Hayvan srsne d

ar
dan gelip kat
lan (hayvan).
kat
r
* Atgillerden, k
srak ile erkek e
e
in iftle
mesinden do
an melez hayvan.
*
natve huysuz.
* Kaba, baya
, grgsz (kimse).
kat
r boncuu
* o
u binek hayvanlar
n
n boynuna ss olarak tak
lan, mavi camdan iri boncuk.
* Bu boncuklarla birlikte dizilen kk deniz kabuklar
.
kat
r gibi

* inat(kimse).

kat
r kar
* ocu
u olmayan evli kad
n.
* Kaba, grgsz (kad
n).
kat
r kutur
* Sert ve kaba ses
kararak.
* Sert duruma gelmi
, sertle
mi
.

kat
r kuyruu gibi kalmak
* bir i
te ilerlemeden kalmak.
kat
r tepmi
e dnmek
* ok h
rpalanmak, peri
an duruma d
mek, felketin nereden geldi
ini anlayamamak.
kat
r y
lan
* Bir tr engerek.
kat
rc
kat
rc
l
k

* Kat
rlar
n
kira ile i
leten veya kat
rlarla e
ya ta

yan kimse.
* Kat
r kiraya verme veya kat
rla yk ta

ma i
i.

kat
rkuyru
u
* Baklagillerden, iekleri sarve
emsiye durumunda olan acbir bitki (Anagyris foetida).
kat
rla
ma
* Kat
rla
mak i
i veya durumu.
kat
rla
mak
* Huysuzluk etmek, inatla
mak, kat
r gibi davranmak.
kat
rl
k

*
nat
, huysuz olma durumu.

kat
rt
rna
* Baklagillerden, dallar
ok ince, iekleri sar
, baztrleri hekimlikte idrar sktrc olarak kullan
lan bir
bitki (Genista scoparia).
kat

*
ine ba
ka
eyler kar

m
olan, kar

k, karma, mahlt.

kat

kl
k
* Kat

k olma durumu.
kat

ks
z
*
ine ba
ka
eyler kar

mam
olan, ar
, saf.
kat

ma
kat

ma

* Kat

mak i
i.
* Benzer olmayan maddelerden olu
mubtn.

kat

mak
* Bir toplulua kar

mak, kat
lmak.
kat

t
rma
* Kat

t
rmak i
i.
kat

t
rmak
* Bir
eyin iine ba
ka bir
ey katarak kar

t
rmak.
kat'

* Kesin.

kat' olarak
* kesinlikle.
ktibe

* Kad
n yazman, kad
n sekreter.
ktibiadil
* Noter.
katil

katil

*
nsan ldren kimse, cani.
* ldrc, lme sebep olan.
* ldrme.

katil etmek
* Bkz. katletmek.
kat'le
me
* Kesinle
me.
kat'le
mek
* Kesinle
mek.
katillik
ktip
ktiplik

* Katil olma durumu.


* Sekreter, yazman.
* Sekreterlik, yazmanl
k.

kat'iyen
* Hibir zaman, asla.
* Kesin olarak, kesinlikle.
kat'iyet
* Kesinlik.
katk

* Bir i
in yap
lmas
na, gerekle
mesine emek, bilgi, para vb. ile kat
lma, yard
m.
* Bir
eye kat
lan ba
ka bir madde, ek.
* Metal ve ala

mlar
n haz
rlanmas
s
ras
nda ilerine kat
lan de
i
ik nitelikteki maddeler.
* D
n gn davetlilerin leye kadar gnderdikleri arma
an.

katk
maddesi
* Petrol rnlerine kat
ld

zaman, bunlara istenilen zellikleri salayan veya do


al zelliklerini
kuvvetlendiren uygun bir madde.
katk
pay
* Bir i
e, bir ortakl
a giri
te denen cret.
katk
da bulunmak
* bir
eyin olu
mas
na, geli
mesine veya gerekle
mesine emek, bilgi, para vb. ile yard
m etmek.
katk
lanma
* Katk
lanmak i
i.
katk
lanmak
*
ine bir katk
kar

mak.
katk
l

*
ine yabancmadde kat
lm
olan, kar

k, saf olmayan.

katk
s
z

katlama

katlamak

* zerine veya iine hibir


ey kat
lmam

, kat

ks
z, saf.
* Niteli
i hibir etki ile dei
meyen, tam, bozulmam

.
* Katlamak i
i.
* Mayas
z hamurdan yap
lan, peynirli veya peynirsiz pide; yufka.
* K

t, kumagibi nesneleri st ste kat olu


turacak biimde bkmek.

katland
rma
* Katland
rmak i
i.
katland
rmak
* Katlanmas
nsa
lamak.
katlan
lma
* Katlan
lmak i
i.
katlan
lmak
* Katlanmak i
i yap
lmak.
katlan

* Katlanmak i
i veya biimi.

katlanma
* Katlanmak i
i.
katlanmak
* Katlamak i
i yap
lmak.
* Hoolmayan bir duruma, g
artlara dayanmak, tahamml etmek.
katlatma

* Katlatmak i
i.

katlatmak
* Katlatmak i
ini ba
kas
na yapt
rmak.
katlay

* Katlamak i
i veya biimi.

katletme
* Katletmek i
i.
katletmek
*
nsan ldrmek.
katl

katlkur
katliam

* Katlanm

, bklm
.
* Katveya katlar
olan.
* Az geli
milke ekonomilerine zg birden ok dviz kuru uygulama yntemi.
* Topluca ldrme, k
r
m, soy k
r
m
.

katma
* Katmak i
i, ilhak.
* Kat
lm

, eklenmi
, ulanm

, munzam.
* K
ldan veya ynden yap
lm
ip, sicim.

katma bte
* zel gelirleri olan ve genel bte d

nda kalan bte, mlhak bte.


katma deer vergisi
* Sat
n al
nan mal ve yiyecekten al
nan pe
in vergi.
katmak

* Bir
eyin iine, stne veya yan
na, niteliini dei
tirmek veya niceliini art
rmak iin ba
ka bir
ey
eklemek, kar

t
rmak, ilve etmek.
* Birlikte gndermek.
* Dllenmeyi sa
lamak iin erkek hayvan
di
inin yan
na salmak.
katmak
katmal

* birbirine d
rmek, aralar
n
bozmak.
* Cismin ana renkteki grntsnn tek bir film zerinde yer ald

, bir renkli film i


lemi.

katman

* Birbiri zerinde bulunan yass


ca maddelerin her biri, tabaka.
* Alt
nda veya stnde olan kayalardan gzle veya fiziksel olarak az ok ayr
labilen, kal
nl

bir cm den az
olmayan tortul kaya birimi.
* Bir topluluu olu
turan kmelerden her biri, tabaka.
katman bulut
* Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakas
, stratus.
katmanla
ma
* Katmanla
mak i
i.
katmanla
mak
* st ste gelmikatmanlar durumunda yerle
mek.
katmanl
* Katmanlarolan, katmanlardan olucan, tabakal
.
katmer

* Bir
eyi olu
turan katlardan her biri.
* Aras
na yaveya kaymak srlerek katlanm
hafif ate
te, k
zart
ld
ktan sonra zerine f
st
k tozu serpilmi
ince yufka ekme
i.
katmer kald
rmak
* kar

kl
k
karmak.
katmer katmer
* Kat kat, st ste.
katmerci

* Katmer yap
p satan kimse.

katmercilik
* Katmercinin i
i veya mesle
i.
katmerle
me
* Katmerle
mek i
i.
katmerle
mek
* Katmerli duruma gelmek.
* o
almak, artmak.
katmerli

* Aras
na yave kaymak srlerek katlanm
yufka ekmei.
* Katmeri olan, kat kat olan.
* (bir durum, bir tutum iin) ok fazla olan, a

r
.
katmerli badem
* iekleri gzel bir tr ss al
s
.
katmerli birle
ik zaman
* Yal
n zamanlbir fiille ek fiilin iki zaman
n
n birlikte kullan
lmas
: Gelir idiysem gibi.
katmerli iyelik
* st ste kullan
lm
iki iyelik eki.
katmerli katmerli glmek
* st ste ve ara vermeden a

rderecede glmek.
katmerli yalan
* Yalan stne sylenmiyalan.
katmersiz
* Katmeri olmayan.
Katolik
* Roma kilisesinin kendine verdi
i ad.
* Katoliklik mezhebinden olan kimse.
Katoliklik
*
sa peygamberin Aziz Petrus'a aktard

yetkilerin miras
solan papaydin ba
kan olarak tan
yan
Hristiyan mezhebi.
katolunma
* Katolunmak durumu.
katolunmak
* Kesilmek.
katot
katra

* Eksi u.
* Bkz. katre.

katrak
* Marangozlukta tomruklarbimeye yarayan ve birden ok testeresi olan bime makinesi.
katran

* Organik maddelerden kuru dam


tma yoluyla elde edilen, s
vyak
vam
nda, kara renkte, a
r, is kokulu,
suda erimeyen bir madde.Bitkilerden
kar
lan
na bitki katran
, maden kmrnden elde edilenine de maden katran
adverilir.
katran a
ac
* Lbnan ve Toroslarda yeti
en bir sedir tr (Cedrus libani).
katran am
* Gemilerde kullan
lan katran
n
kar
ld

am tr (Pinus rigida).
katran gibi
* karaya yak
n koyu renkte.
katran ruhu
* Kay
n katran
n
n dam
t
lmas
yla elde edilen ve hekimlikte kullan
lan renksiz, keskin kokulu ve yak
cbir
s
v
.

katran suyu
* Hekimlikte kullan
lan katranlsu.
katran ta

* Birle
imindeki su miktarok olan bir e
it yanardacam
.
katran ya
* Katrandan elde edilen ve hekimlikte il olarak kullan
lan s
v
.
katranc
* Katran satan veya bir yeri, bir
eyi katranlayan kimse.
katranc
l
k
* Katranc
n
n i
i veya meslei.
katrankaynatsan olur mu
eker?
* ki
i, kendi zn veya as
l zelliklerini dei
tirmigibi grnse de, asla de
i
mez.
katrankp
* ay
r mantarlar
ndan,
apkas
n
n alt yz dilim dilim ve bir halka ile evrili bulunan bir cins mantar
(Polyporus igniarius).
katranlama
* Katranlamak i
i.
katranlamak
* Bir yere, bir
eye katran srerek katranla kaplamak.
katranlanma
* Katranlanmak i
i.
katranlanmak
* Katranlamak i
i yap
lmak.
katranl
* zerine katran srlmolan.
*
ine katran kar

m
veya kar

t
r
lm
olan.
* Birle
iminde katran olan.
katre

* Damla, damlayan
ey.

katre katre
* Damla damla, azar azar.
katresi kalmad(veya katresi yok)
* hi kalmad
, hi yok.
katrilyon

* Trilyon kere bir milyon (1024).

katur kutur
* Sert maddeleri yerken
kan ses.
katyon

* Bir zeltinin elektrolizi s


ras
nda katotta toplanan iyon, art
n.

kauuk
* Gvdesi odunsu, z suyu yap

kan, st k
vam
nda, yapraklaroval biimli, parlak ve kal
n, s
cak lke
bitkisi, lstik a
ac(Ficus elastica).

* Amerika, Asya ve Afrika'n


n e
itli aalar
ndan, zellikle lstik aac
ndan veya bazpetrol art
klar
n
n
birle
imiyle elde edilen, dayan
klve esnek madde.
* Bu maddeden yap
lm

.
kauuklu

* Kauukla kaplanm
veya birle
iminde kauuk olan (nesne).

kaurit tutkal
* re.
kav
* Kav mantarlar
ndan kurutularak elde edilen, abuk tutu
an, sngerimsi madde.
* Y
lan
n deri dei
tirirken att
deri.
kav
*
ki mahzeni.
kav gibi

* kolayl
kla tutu
acak durumda olan veya kuru ve gevrek.

kav mantar
* Bazitli mantarlardan, a
alar
n gvdesinde veya dallar
nda yeti
en ve kurusu kav olarak kullan
lan bitki
(Fomes fomentarius).
kavaf
kavaf i
i

* Ucuz, zenmeden ve baya


cins ayakkabyapan veya satan esnaf.
* zensiz ve geli
igzel yap
lm
olan.

kavafl
k
* Kavaf olma durumu.
* Kavaf
n i
i.
kavait
* Kurallar, kaideler.
kavak

* Stgillerden, sulak blgelerde yeti


en, boyu baztrlerinde otuz veya k
rk m ye dein
kan,
kerestesinden yararlan
lan bir aa (Populus).
kavak inciri
* A
k mor renkli bir tr incir.
kavak
l
k
* Kavak yeti
tirme i
i.
kavakl
k

* Kavaklarok olan veya kavak a


ac
yeti
tirilen yer.

kaval
* Kam

tan yap
lan, genellikle obanlar
n ald

, yumu
ak sesli, perdeli byk ddk.
kaval kemii
* Bald
rda olan iki kemikten kal
n
.
kaval tfek
* Namlusu yivsiz tfek.
kavalc

* Kaval yapan, satan veya alan kimse.

kavalye

* Kad
na, dansta eolan veya bir yerde, toplant
da arkada
l
k eden erkek.
* Kibar erkek.

kavalyelik
* Kad
na dansta veya bir toplant
da e
lik etme.
kavalyelik etmek
* kad
na dansta veya bir toplant
da e
lik etmek.
kavano
* Yelkeni bir bordadan br bordaya geirme.
* Dei
tirme, ayntrden bir
eyin yerine bir ba
kas
nkoyma.
* Bir i
i ba
ka birine ykleme, ba

na sarma.
kavanoz

* Topraktan veya camdan, a


zgeni
, orta veya ufak boyda kap.
* ... kavanoz dolusu.

kavanoz dipli dnya


* "bodnya, yalan dnya, fani dnya" anlam
nda zlmemeyi, biraz bovermeyi, ac
nmamayanlatan sz.
kavara
* Balal
nm
petek.
* Kovanda zellikle k
aylar
nda ar
lar
n yemesi iin b
rak
lan bal.
kavara
* Yel, gaz.
* Grlt, pat
rt
.
kavara ekmek
* yellenmek.
kavarac
* Grltc.
kavas

kavasl
k
kavasya
kavat

* Elilik veya konsolosluklarda grev yapan hizmetli.


* Elilik ve konsolosluklarda koruma grevlisi.
* Banka, patrikhane ve otel gibi yerlerde hizmetli veya koruma grevlisi.
* Kavas olma durumu veya kavas
n grevi.
* Acaa.
* Yolsuz, yasa d

veya gizli, cins birle


melerde arac
l
k eden erkek, pezevenk.

kavata
* Oyma a
a kap.
* Sert ve fazla k
zarmayan bir domates tr (Solanum capsicum grossum).
kavel
* Halatlar
n diki
lerinde kullan
lan demir veya aa kama.
kavga

* D
manca davran
veya szlerle ortaya
kan eki
me veya dv
, mnazaa.
* Sava
.
* Herhangi bir amaca eri
mek, bir
eyi elde etmek veya bir
eye kar
koyabilmek iin harcanan aba, verilen
mcadele.

kavga adam
* D
nce ve inanlar
n
son kerteye kadar hararetle savunan (kimse).
kavga bizim yorgan
n ba

na imi
* ba
kalar
yznden zarar gren kimsenin syledi
i sz.
kavga
karmak
* kavgaya sebep olmak.
kavga
kmak
* dvmeydana gelmek.
kavga etmek
* birbiriyle at

mak, dv
mek.
kavga ka
a
s
* Ara bozup kavga
kartan, kavga arayan kimse.
kavga kopmak
* dvba
lamak.
kavgac
* Kavga etmeyi seven, kavga
karan (kimse).
* Bir ama uruna aba harcayan, mcadele veren (kimse).
kavgac
l
k
* Kavgac
n
n tutumu veya al

kanl

.
kavgada yumruk say
lmamak
* kavga s
ras
nda dayak da yenir, dayak da at
l
r.
kavgala
ma
* Kavgala
mak i
i.
kavgala
mak
*
ki veya daha ok kimse birbiriyle kavga etmek.
kavgal
* Kavgayla yap
lan veya iine kavga kar

an.
* Birisiyle kavga ederek dar
lm
olan, darg
n.
kavgas
z
* Kavgasolmayan.
* at

ma, kavga olmadan.


kavgas
zl
k
* Kavgas
z olma durumu.
kavgaya giri
mek (veya tutu
mak)
* kavgaya ba
lamak.
kavi

kavil

* Dayan
kl
, gl, zorlu.
* S
k
.
* Sz.
* Szle
me, anla
ma.

kavile
me
* Kavile
mek i
i.

kavile
mek
* Salamla
mak, peki
mek.
kavile
tirme
* Kavile
tirmek i
i.
kavile
tirmek
* Salamla
t
rmak, pekitmek, peki
tirmek.
kaville
me
* Kaville
me i
i.
kaville
mek
* Szle
mek, sz birli
i etmek, anla
mak.
kavilya

* Yelkenin kasa ve halat diki


lerinde, kollar aras
namak iin kullan
lan, sivri aa veya demirden yap
lm

sert para.
kavim
budun.

* Aralar
nda tre, dil ve kltr ortakl

bulunan boy ve soy bak


m
ndan da birbirine balinsan toplulu
u,

kavim karda
* Btn akrabalar, tan
d
klar.
kavis

* E
me, yay.

kavis izmek
* yay biiminde yol izlemek.
kavisli
kavk
kavk
l

* Kavisi olan.
* Bkz. kabuk.
* Kavk
solan (hayvan).

kavlaan
*
nar aac
.
kavlak

* Kabu
u dklm
.
* Gne
ten derisi soyulan (kimse).
* Yer altbo
luklar
n
n tavan ve yan duvarlar
nda bulunan gev
emiveya d
ebilir kaya paras
.

kavlama
* Kavlamak i
i.
kavlamak
* Kabar
p dklmek, soyulmak.
kavlanma
* Kavlanmak i
i.
kavlanmak
* Kavlamak i
ine u
ramak.

kavla
ma

* Kavla
mak i
i.

kavla
mak
* Kav durumuna gelmek.
kavlatma
* Kavlatmak i
i.
kavlatmak
* Kavlamas
na yol amak.
kavletme

* Kavletmek i
i.

kavletmek
* Szle
mek, anla
mak, sz kesmek.
kavl

* F
t
k.
* F
t
kl
.
kavl
k
*
ine genellikle kav konulan torba veya kap.
kavlince

* Kavline gre, szne bakarak.

kavlkarar
* Sz, szle
me.
kavlkarar etmek
* karar vermek, plnlamak.
kavm
* Kavimle ilgili, etnik.
kavmiyat
kavmiyet

* Etnografya.
* Bir kavmin kendine zg zellikleri.
* Bir kimsenin balolduu kavme gre durumu.
* Kavme bal
l
k.

kavmiyeti
* Kavmiyetten yana olan kimse.
kavmiyetilik
* Kavmiyetinin i
i.
kavra

* A
r ta
lartutup kald
rmaya yarayan, iki tutakldemir ara.

kavrak
* Ateyakmak iin kullan
lan kuru yaprak vb.
kavram

* Bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasar


m
, mefhum, fehva, nosyon.
* Nesnelerin veya olaylar
n ortak zelliklerini kapsayan ve bir ortak ad alt
nda toplayan genel tasar
m,
mefhum, nosyon.
* Kar
n zar
, periton.

* Tutam, avu dolusu.


kavram karma
as
* Anla

lmazl
k, anlam yetersizliine d
mek.
kavrama

* Kavramak i
i, anlama, alg
lama.
* Aa ku
ak.
* Kk orak.
* Otomobilde motor ile vites kutusunu birbirine ba
lay
p ay
ran, motordan gelen hareketi sars
nt
s
z olarak
teki aktarma elerine ileten dzen, debriyaj.
* Bu dzeni i
letmeye yarayan ayakl
k.
kavrama noktas
* Araban
n harekete geti
i an ve durum.
kavramak
* Elle s
k
ca tutmak.
* Her ynn anlamak, iyice anlamak, tam anlamak.
kavramc
l
k
* Kavram
n, onu bildiren szden farklbir varl
k olduunu ve gere
in zihinde bulunmad

nileri sren
reti, konseptalizm.
kavramla
ma
* Kavram durumuna gelme.
kavramla
mak
* Kavram durumuna gelmek.
kavramsal
* Kavramla ilgili, kavram niteliinde olan.
kavran
lma
* Kavran
lmak i
i.
kavran
lmak
* Kavranmak.
kavran
lmaz
* Zihinde olu
turulamayan veya olu
turulabildii hlde gerekten byle bir
eyin var olmasakla s

mayan.
kavranma
* Kavranmak i
i.
kavranmak
* Kavranmak i
i yap
lmak.
kavratma

* Kavratmak i
i.

kavratmak
* Kavramas
nsalamak.
kavray

* Kavrama, anlama, alg


lama yetisi.
* Bir alg
n
n do
rudan doruya kavranmas
.
kavray

l
* Kolayca anlama, alg
lama yetisi olan.
kavray

s
z

* Kavray
c
olmayan.
kavruk
* Kavrulmuolan.
* Ya

n
n ilerlemesine kar

l
k iyi geli
memiolan.
* Kurumaya yz tutmu
.
kavrukluk
* Kavruk olma durumu.
kavrulma
* Kavrulmak i
i.
kavrulmak
* Kavurmak i
i yap
lmak.
*
yi geli
memek, ufak, zay
f, c
l
z kalmak.
kavrulu
* Kavrulmak i
i veya biimi.
kav
ak

* Akarsu, yol gibi uzay


p giden
eylerin kesi
tikleri veya birle
tikleri yer.

kav
ak adas
* Kav
ak iindeki hareketleri tanzim eden, gen, daire, drtgen, damla vb.
ekillerde olabilen ve d

kenarlarbordr ta
ile s
n
rland
r
lm
yap
.
kavuk

*
i bo
ey.
* Sar
k sar
lan ba
l
k.
*
drar torbas
, mesane.

kavuk sallamak
* bir kimseye yaranmak iin onun sz veya davran

lar
nuygun bulmak, onaylamak.
kavuku

kavuklu

kavukluk

* Kavuk yapan veya satan kimse.


* Birine yaranmak iin onun sz veya davran

lar
nuygun bulan, onaylayan kimse.
* Kavuk giymi
.
* (ilk harf byk) Orta oyununda hikyeyi anlat
p as
l grevi stlenen, espri ve komiklik yapan ki
i.
* Kavuk koymaya yarayan kk raf.

kavun
* Kabakgillerden, srngen gvdeli, iri meyveli bir bitki (Cucum).
* Bu bitkinin genellikle gzel kokulu, sulu ve etli meyvesi.
kavuncu
* Kavun satan kimse.
kavunii

kavunsu
kavurga

* Pembeye alan sarrenk.


* Bu renkte olan.
* Kavuna benzeyen, kavunu and
ran.
* Buday, m
s
r gibi tah
llar
n kuru yemigibi yenilmek iin ate
te kavrulmu
u.

kavurma

* Kavurmak i
i.
* Tencerede pi
irilip kendi ya

yla k
zart
ld
ktan sonra dondurulup saklanan et.
* Kavrulmuolan.

kavurmac
* Kavurma yapan veya satan kimse.
kavurma
* Kavrulmubu
day.
kavurmak
* Bir
eyi bir kab
n iinde su katmadan k
zartarak pi
irmek.
* (rzgr, souk, s
cak vb. iin) Kurutmak; yakmak.
* ok zmek, yakmak, mahvetmek.
kavurmal
*
inde kavurma bulunan.
kavurmal
k
* Kavurma yapmaya elveri
li yiyecek.
* Kavurma iin ayr
lm

.
kavurtma
* Kavurtmak i
i.
kavurtmak
* Kavurmak i
ini yapt
rmak.
kavuru
* Kavurmak i
i veya biimi.
kavu
ma

* Kavu
mak i
i, bulu
ma, telki.
* Eri
me, elde etme.
* (gneiin) Batma.
* Mantar ve yosun s
n
f
ndan baz
a
a
bitkilerde, yeni bir birey olu
turmak iin iki ayrhcrenin birle
mesi.

kavu
mak
* Ayrkal
nan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden grmek.
* Yoklu
u ekilen veya ok istenen bir
eye eri
mek, onu elde etmek.
* Kat
lmak.
* Bir araya gelmek, birle
mek.
* (gneiin) Batmak.
* Varmak, ula
mak.
kavu
tak

* arkve trkde tekrarlanan dize, nakarat.

kavu
turma
* Kavu
turmak i
i.
kavu
turmak
* Kavu
mas
nveya kavu
malar
nsa
lamak.
kavu
ulma
* Kavu
ulmak i
i.
kavu
ulmak
* Bir araya gelinmek, birle
ilmek.

kavu
um
itima.

* Yer yuvarla
bir uta kalmak zere, yerin, gne
in ve herhangi bir gezegenin bir do
ru zerine gelmeleri,

kavu
um devri
* Bir gezegenin iki kavu
umu aras
nda geen zaman aral

.
kavu
ur su yosunlar
* remeleri kavu
ma yoluyla olan su yosunlar
.
kavut
* Kavrulmuve dvlmtah
l ununa
eker veya tatlyemikat
larak yap
lan yiyecek.
kavuz

* Budaygillerin ba
a

nda, ba
ak
klarveya iei saran kabuk.
*
i bo
, kabuklu yemi
.

kavuzlular
* Bir eneklilerden, ieklerinde renkli ta yapra
yerine, kavuz denilen ye
il renkte yaprac
klar bulunan bitki
tak
m
.
kavzama

* Kavzamak i
i.

kavzamak
* S
ktutmak, kavramak.
* Korumak, muhafaza etmek.
kay
kay

* Yamur, yaz yamuru.


* Kusma.

kay etmek
* kusmak.
kaya

* Byk ve sert taktlesi.


* Kaya.

kaya bal

* Kaya bal

gillerden, kayal
k yerlerde ya
ayan, ou koyu renkli kk bal
k (Gobius gobius).
kaya bal

giller
* Kemikli bal
klardan, kk boyda iri ba
l
, yzgeleri kar
n zerinde tekerlek biiminde olan bir familya.
kaya gibi

* ok sa
lam.

kaya gvercini
* Gvercingillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'n
n kayal
k yerlerinde ya
ayan bir ku(Columbo livia).
kaya hanisi
* Lahos.
kaya horozu
* Gney Amerika'da ya
ayan, erkekleri portakal renginde, ba

nda tepeli
i olan ku(Rupicola).
kaya keleri
* Bukalemun.

kaya lifi

* Tapamu
u, asbest.

kaya rmcei
* Ta
lar aras
nda ya
ayan bir rmcek tr.
kaya sansar
* Dal
k yerlerde ya
ayan bir tr sansar.
kaya sar
msa

* Gen yapraklarsar
msak yerine kullan
lan bir tr yaban sar
msa
(Allium ampeloprasum).
kaya sarma

* Kayal
klarda biten sarm
sak.
kaya suyu
* Kayadan s
zan su.
kaya tuzu
* Doada billr durumunda bulunan tuz.
kaya umazsa dere dolmaz
* byk ihtiyalarda byk fedakarl
k yapmak gerekir.
kayaba

* Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle sylenen ko


ma.
* Trk halk edebiyat
nda oban trks.
kaya
kayaan

* Doada byk yer tutan, yer kabuunun yapgereci olan bir veya birka mineralden olu
an ktle.
* zerinde kolayl
kla kay
lan, kaypak.

kayaan ta
* Killerin ba
kala

m
ile olu
mu
, yaprak biiminde ayr
labilen, mavimsi bir ta
, arduvaz.
kayaanl
k
* Kayaan olma durumu.
kayak

kayak evi
kayak

* Kar veya su zerinde kaymak iin aya


a tak
lan ara, ski.
* Bu arackullanarak yap
lan spor.
* Kayak blgesinde yap
lan kk ev.
* Kayak yapan sporcu.

kayak
l
k
* Kayakolma durumu.
* Kayak sporculu
u.
kayal
k
* Kayasok olan yer.
kayan

* Kayarak yer dei


tiren.
* Yass
, dz, kat kat olu
muta
.
* Dadan inen sel.

kayar

* Hayvanlar
n eskiyen nallar
n
n ivilerini de
i
tirme i
lemi.
* Pay.

kayarlama
* Kayarlamak i
i.
kayarlamak
* Hayvan
n eskiyen nallar
nonarmak, eskiyen nal
n ivilerini yenilemek.
* At nal
nveya dven ta
lar
nyeniden koymak veya onarmak.
* Svmek, kfretmek.
kayarto

* Ahlks
z kimse, mel'un.

kaybedilme
* Kaybedilmek i
i.
kaybedilmek
* Kaybetmek i
i yap
lmak.
kaybetme
* Kaybetmek i
i, yitirme.
kaybetmek
* Yitirmek.
* Yenik d
mek, yenilmek.
* Para bak
m
ndan zarara girmek.
* lm dolay
s
yla ayr
lmak.
kaybolma
* Kaybolmak i
i.
kaybolmak
* Yitmek.
* Grnr olmaktan
kmak, grnmez olmak.
kaybolu
* Kaybolmak i
i veya biimi.
kayda de
er
* nemli, dikkati eken.
kayda geirmek
* ili
kili bulunduu deftere yazmak.
kaydedici
*
mle.
kaydedilme
* Kaydedilmek i
i.
kaydedilmek
* Kaydetmek i
i yap
lmak, yaz
lmak.
kaydetme
* Kaydetmek i
i.
kaydetmek
* Yazmak, baznemli noktalar
tespit etmek.
* Herhangi bir
eyi bir yere mal etmek, bir
eyin tarih, numara veya ad
nbir deftere geirmek.
* Hat
rlamak iin yazmak, not etmek.

* Belirtmek, sylemek.
* Sesi veya resmi manyetik bant zerine geirmek.
* Olumlu sonu almak.
* S
cakl
k, bas
n gibi bir niceliin dei
kenli
ini tespit etmek.
kaydettirme
* Kaydettirmek i
i.
kaydettirmek
* Kaydetmek i
ini yapt
rmak, yazd
rmak.
kayd
hayat
* Kayd
hayatla ve kayd
hayat
art
yla szlerinde "ya
ad
kadar", "ya
ad

srece" anlam
nda kullan
l
r.
kayd
ihtiyat
* Temkinli davranma, ihtiyatlolma.
kayd
rak

* Yass
, kaygan ak
l.
* ocuklar
n byle bir ta
ayakla kayd
rarak oynad
klaroyun.
* ocuklar
n oturup kayarak e
lenmeleri iin, ocuk bahelerinde bulundurulan oyun arac
.
* Tomruklar
n kolay ta

nmasiin dadan kayd


r
ld

yer.

kayd
r
lma
* Kayd
r
lmak i
i.
kayd
r
lmak
* Kaymassa
lanmak, kaymas
na yol a
lmak.
kayd
r

* Kayd
rmak i
i veya biimi.

kayd
rma
* Kayd
rmak i
i.
* Al
c
n
n herhangi bir ara zerinde e
itli ynlere hareket ettirilmesi.
* Savunman
n belirli bir an
nda, oyunun g noktas
nbirdenbire de
i
tirme.
kayd
rmak
* Kaymas
nsalamak, kaymas
na yol amak.
kayd
rtma
* Kayd
rtmak i
i.
kayd
rtmak
* Kaymas
nsalatmak, kaymas
na sebep olmak.
kaydiye
* Kay
t iin al
nan para.
kaydolma
* Kaydolmak i
i, yaz
lma.
kaydolmak
* Yaz
lmak.
kaygan

* Islak veya dz oldu


undan, kendisi kayan veya zerinde kay
lan, kayg
n.

kaygana
* Omlet.
* Yumurta alkanarak yap
lan bir e
it tatl
.

kayganal
k
* Kaygana iin gereken malzeme.
kayganl
k
* Kaygan olma durumu.
kayg
* znt, endi
e duyulan d
nce, tasa.
kaygekmek
* znt, tasa duymak.
kayg
land
rma
* Kayg
land
rmak i
i.
kayg
land
rmak
* Kayg
lanmas
na sebep olmak.
kayg
lan

* Kayg
lanmak i
i veya biimi.
kayg
lanma
* Kayg
lanmak i
i, zlme.
kayg
lanmak
* Kaygduymak, zlmek.
kayg
l

* Kayg
solan, zntl.

kayg
n
* Kaygan.
* Gebe deve.
kayg
s
z
* Kayg
solmayan, kaygduymayan, ald
rmaz.
kayg
s
zca
* Kayg
s
z, ald
rmaz (bir biimde).
kayg
s
zl
k
* Kayg
s
z olma durumu veya kayg
s
zca davran

.
Kay

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.

kay
k
* Krek veya yelkenle yrtlen ufak tekne.
* Bir yana kaym

.
kay
k gibi
* kay

a benzer biimde, kay

n durumuna uygun olarak.


kay
k sal
ncak
* Bayram yerlerinde kurulan kay
k biiminde sal
ncak.
kay
k tabak
* Kay
k biiminde uzun ve dz tabak.
kay
k yaka
* A
kl

omuzlara doru olan oval yaka.

kay
k yana
t
rmak
* bir konuya veya soruna yavayavagirmek.
kay
k

* Kay
kla insan veya yk ta

yan kimse.

kay
kkavgas
* Sonucu olmayan, b
kt
r
cmnaka
a.
kay
k
l
k
* Kay
k yapma ve satma i
i.
* Kay
k i
letme i
i.
kay
khane
* Kay
klar
n ekildi
i, korundu
u st rtl yer.
kay
n
kay
n

* Kay
ngillerin rnek bitkisi olan, kerestesi beyaz bir orman a
ac(Fagus orientalis).
* Karveya kocaya gre birbirlerinin erkek karde
i, kay
n birader.

kay
n baba
* Kaynata.
kay
n birader
* Kay
n (II).
kay
n peder
* Kaynata.
kay
n valide
* Kaynana.
kay
no
* Kay
n biraderlere sevgi yollu sylenen sz.
kay
ngiller
*
ki eneklilerden, palamut diye adland
r
lan meyveleri yksks bir kadehik iinde duran, kay
n, me
e,
kestane gibi ou kerestelik orman aalar
niine alan bir familya, palamutlular.
kay
nl
k
kay
nl
k
kay
nt

* Kay
n a
alarok olan yer.
* Kay
n (II) olma durumu.
* Al
k bast
rmaya yarar yiyecek, at

t
r
lmaya yarar yiyecek.

kay
p
* Yitme, yitim.
* Yitik, zayi.
kay
p vermek
* (ulus, toplum, kuruluvb. iin) de
erli bireylerini yitirmek.
kay
plara kar

mak
* bulundu
u yerden ayr
l
p gitmek, gitti
i yeri bildirmemek, grnmez olmak.
kay
r

* Kal
n kum.

*
nce kum.
kay
r
c
* Kay
ran, koruyan, iltimas
.
kay
r
c
l
k
* Kay
rma i
i, iltimas
l
k.
kay
r
lma

* Kay
r
lmak i
i.

kay
r
lmak
* Kay
rmak i
i yap
lmak veya kay
rmak i
ine konu olmak.
kay
r

* Kay
rmak i
i veya biimi.
kay
rma
kay
rmak

kay
rtma

* Kay
rmak i
i, koruma, himmet, iltimas.
* Koruyarak ba
ar
s
nsa
lamak, elinden tutmak, himmet etmek.
* Birini, ba
kalar
n
n veya i
in zararpahas
na tutmak, haks
z yere kolayl
klar sa
lamak" iltimas etmek.
* Kay
rtmak i
i.

kay
rtmak
* Kay
rmak i
ini yapt
rmak.
kay
s
* Glgillerden bir aa (Prunus armeniaca).
* Bu aac
n a
k turuncu renkte, eti sulu, gzel kokulu, tek ve sert ekirdekli tatlmeyvesi.
* Beyazpi
mi
, sar
syarpi
mi(yumurta).
kay
sho
af
* Kay
s
n
n kaynat
lmasile yap
lan ho
af.
kay
skompostosu
* Kay
s
n
n
ekerle kaynat
lmasile yap
lan komposto.
kay
skurusu
* Kurutulmukay
s
.
kay

kay

* Ba
lamak, tutmak veya s
kmak amac
yla kullan
lan, dar ve uzun ksele dilimi.
* Ustura bilenen cillksele.
* Kaymak i
i veya biimi.

kay
bal

* K

t bal

gillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde ya


ayan kemikli bir bal
k
(Regalecus glesne).
kay
dili

* Kaba ve irkin szler kullan


larak konu
ulan dil.

kay
gibi
* sert, kopar
lmayan.
* kara, ok kirli.

kay

a ekmek
* aldatmak, kand
rmak.
kay

a ekmek
* usturan
n k
la

s
nalmak iin berber kay

na srtmek.
kay

* Kay
yapan veya satan kimse.
* Aldat
c
, hileci.
kay

k
ran
* Baklagillerden, kkleri topraa derince girerek, tarlalar srlrken sabantutan, iekleri k
rm
z
bir bitki,
sabank
ran (Onosisspinosa).
kay
t
* Bir yere mal ederek deftere geirme.
* Bir yaz
n
n, bir hesab
n tarih, numara vb. nin veya kopyas
n
n bir yerde yaz
lbulunmas
.
* S
n
rlama, davran

lar
nereveleme.
* art.
* nem verme, gzetme.
* Resm belge.
* Ses veya resmi, manyetik bant zerine geirme i
lemi.
kay
t

* Pencere erevesi.
* Ara, e
ya.

kay
t alt
na girmek
* davran

lars
n
rland
r
lmak; bir
ey yapmaya zorlanmak.
kay
t defteri
* Kay
t yap
lan defter.
kay
t koymak
* engellemek, s
n
rlamak, takyit etmek.
kay
t kuyut
* S
n
rland
rmalar.
kay
t
m

* Bir olay
n kendi sebepleri zerindeki tepkisi, rcu.

kay
t
mla uslamlama
* Geriye dnerek sonu
karma.
kay
tlama
* Kay
tlamak i
i, takyit.
kay
tlamak
* Bir tak
m
artlarla balamak, s
n
rland
rmak, takyit etmek.
kay
tl

kay
tma

* Kaydyap
lm

, kayda geirilmiolan.
* arta bal
.
* Kay
tmak i
i.

kay
tmak
* Bir
eyi yapmaktan vazgemek, bir karardan dnmek, nkul etmek, rcu etmek.
kay
ts
z

* Kaydyap
lmam

, deftere veya yaz


ya geirilmemiolan.
* Bir
arta balolmayan.
* Ald
rmaz, ilgisiz, umursamaz, lkayt.
kay
ts
z kalmak
* nem vermemek, umursamamak.
kay
ts
z olmak
* kay
t edilmemiveya yaz
ya geirilmemiolmak.
* ilgisiz, umursamaz, nem vermeyen durumda bulunmak.
kay
ts
z
arts
z
* Hibir
art ve ba
olmaks
z
n.
kay
ts
zca
*
lgisiz, ald
rmaz (bir biimde).
kay
ts
zl
k
* Ald
rmazl
k, ilgisizlik, umursamazl
k, lkayd.
kay
ttan d
mek (veya birinin kayd
nsilmek)
* bir yere mal olmaktan
kararak defterde bu durumu belirtmek.
kaykay

* Tahtadan yap
lm

, alt
nda tekerlekler bulunan zerinde kay
lan alet.

kayk
lma
* Kayk
lmak i
i.
kayk
lmak
* Arkaya doru e
ilerek, yaslanarak oturmak.
kayk
ltma
* Kayk
ltmak i
i.
kayk
ltmak
* Kayk
lmas
nsa
lamak, kayk
lmas
na sebep olmak.
kayma
* Kaymak (II) i
i.
* Herhangi bir sebeple filmin atlamas
veya grntnn perdeye tam olarak gelmemesi.
kayma

nalmak
* bir
eyin en byk pay
n
, kr
n
ele geirmek.
kaymak

kaymak

* Stn yznde zar durumunda toplanan, a


k sarrenkli, koyu yalkatman.
* St yayvan kaplar iinde ve hafif ate
te tutarak elde edilen koyu, ya
l
z.
* Yamur ve selden sonra topra
n zerinde kalan zl tabaka.
* Bir
eyin en iyi ve sekin blm.
* Dz,
slak veya kaygan bir yzey zerinde srtnerek kolayca yer dei
tirmek.
* Kaygan bir yzey zerinde birdenbire dengesini yitirmek.
* Yerini de
i
tirmek.
* Yer, durum de
i
tirmek.
* Gr
, d
nce veya tutumunu de
i
tirmek.
* "
stemeden bir
ey yapmak" anlam
yla bazdeyimlerde geer.
* Anlamdei
mek.
* Kurtulmak.

kaymak balamak (veya tutmak)

* stn veya bir s


v

n
n zerinde kaymak olu
mak, kaymaklanmak.
kaymak gibi
* bembeyaz ve przsz.
* tadgzel ve yumu
ak.
kaymak k

d
* zen isteyen bask
larda kullan
lan, dzgn, parlak, przsz k
t, ku
e k
d
, papyeku
e.
kaymak tabakas
* Bir toplumun sekin ve zengin kesimi.
kaymak tak
m
* \343 kaymak tabakas
.
kaymak ta

* Parlat
lmaya elveri
li, yumu
ak, beyaz, yar
saydam bir tr mermer, su mermeri, albatr.
kaymakalt
* Ya
al
nm
st.
kaymakam
* Bir ilenin en byk ynetim grevlisi, ilebay.
* Yarbay.
kaymakaml
k
* Kaymakam olma durumu.
* Kaymakam
n grevi.
* Kaymakam
n makamve bu makama ba
lresm dairelerin btn.
*
le, kaza.
kaymak
* Kaymak yapan veya satan kimse.
kaymaklanma
* Kaymaklanmak i
i.
kaymaklanmak
* Kaymak balamak, kaymak tutmak.
kaymakl
* Kayma
olan.
* zerine veya iine kaymak konulmuolan.
kaymakldondurma
* Stten yap
lm
dondurma.
kayme

* K

t para, kaime.

kaymelik
* Herhangi bir kayme de
erinde olan.
kayna

* Volkan blgelerinde, belli aral


klarla su ve buhar f

k
rtan s
cak kaynak, gayzer.

kayna ta

* Kaynalarda olu
an silisli kelti, gayzerit.
kayna
nalmak
* (bir yerden) esas almak, bir esasa veya destee dayand
rmak.

kaynak

* Bir suyun
kt

yer, kaynarca, p
nar, memba.
* Bir
eyin
kt

yer, men
e.
* Bir haberin
kt

yer.
* Ara
t
rma ve incelemede yararlan
lan belge.
* Herhangi bir enerjinin olu
up evreye yay
ld

yer.
*
ki metal veya yapay paray
s
l yolla birle
tirme yntemi, kayna
t
r
p yap

t
rma i
i.

kaynak ki
i
* Salam, gvenilir, do
ru bilgiler edinilen kimse.
kaynak makinesi
* Kaynak yap
m
nda kullan
lan makine.
kaynak suyu
* Kayna
n veya gzemin ba

nda al
nan su.
kaynak yapmak
* iki metal veya yapay paray

syoluyla birle
tirmek.
kaynaka

* Belli bir konu, yer veya dnemle ilgili yay


nlar
kapsayan veya en iyilerini seen eser, bibliyografya,
bibliyografi.
kaynakac
* Kaynaka haz
rlayan kimse.
kaynak
* Kaynak yapan kimse.
kaynak
l
k
* Kaynak yapma i
i.
kaynakhane
* Kaynak i
leri yap
lan yer.
kaynaklanma
* Kaynaklanmak i
i veya durumu.
kaynaklanmak
* Kaynak hlini almak.
kaynama
* Kaynamak i
i.
kaynama noktas
* Saf bir s
v
n
n belirli bir bas
nta kaynamaya ba
lad

s
cakl
k.
kaynamak
* Bir s
v
, s
cakl

belli bir dereceyi bulunca, buhar durumuna geerek fokurdamak.


* (byle bir s
v
n
n iinde bulunan
ey) Fokurdamak.
* (yemek iin) Pi
mek, ha
lanmak.
* Yerden
kmak.
* (k
r
k, atlak kemik veya metal paralariin) Eski durumunu almak, birbirine yap

mak.
* (yara iin) Kapanmak, iyile
mek.
* (mayal
bir
ey iin) Kabar
p kprmek.
* (mide iin) Ek
imek.
* alkantdurumunda olmak, dalgalanmak.
* ok miktarda bulunmak.
* Gizli bir ievirmek, iin iin haz
rlanmak.
* (bir yerde) Huzursuzluk, tedirginlik olmak.
*
stenildi
i gibi olmamak, gerekle
memek.

* Arada kaybolmak.
* Artmak, o
almak, younla
mak.
kaynana

* Kad
na gre kocas
n
n, kocaya gre kar
s
n
n annesi, kay
n valide.

kaynana az
*
leri geri veya yersiz konu
ma, gereksiz dedikodu yapma.
kaynana z
r
lt
s
* Bir sap evresinde evrilen, evrildike tak
rt
lbir ses
karan ocuk oyunca

.
kaynanadili
* Dil biiminde yassve dikenli dallarolan bir kakts trne halk
n verdi
i ad.
* Bir i
ne oyasrne
i.
kaynanal
k
* Kaynana olma durumu.
* Kaynanaya yak

r davran

.
kaynanal
k etmek
* (kaynana) geline veya damada kt davranmak.
* bir yak
n
na gereinden ok kar

mak.
kaynar

kaynarca

* Kaynamakta olan.
* ok s
cak.
* Kaynak, p
nar.
* Kaynak.
* S
cak su kayna
.
* Hastalara kaynat
larak iirilen pekmez, yave baharat kar

m
.

kayna

k
* Birbirine kaynam

, kayna
m

.
* K
p
rdak, oynak (kad
n).
kayna
ma
* Kayna
mak i
i.
* Kalabal

n ok olduu bir yerde k


p
rdanma, hareketlilik.
* Huzursuzluk.
kayna
mak
* Ayr
lmayacak bir biimde birle
mek.
* ok kalabal
k ve k
p
rdak olmak, hareket etmek.
* Birbirine iyice uymak.
* Uyu
mak, yak
n ili
ki kurmak, derinle
tirmek.
* Birle
mek.
* Huzursuzluk olmak.
kayna
t
rma
* Kayna
t
rmak i
i.
* Kelime veya birle
ik kelime ierisinde bir araya gelen seslerin birbirlerini etkileyerek k
salmaya yol amas
olay
: Kay
n ana > kaynana, kay
n ata > kaynata, stl a> stla gibi.
kayna
t
rma sesi
* nl ile sona eren bir kelimeye nl ile ba
layan bir ek geldiinde araya giren y sesi:
ki-y-i, oda-y-a, soruy-u vb.
kayna
t
rmak
* Kayna
mas
n
salamak.

kaynata

* Kad
na gre kocas
n
n, kocaya gre kar
s
n
n babas
, kay
n baba, kay
n peder.

kaynatal
k
* Kaynata olma durumu.
kaynat
lma
* Kaynat
lmak i
i.
kaynat
lmak
* Kaynatmak i
i yap
lmak.
kaynatma
* Kaynatmak i
i.
kaynatmak
* Kaynamas
nsa
lamak.
* Kaynak yapmak.
* Konu
mak, sohbet etmek.
* Belli etmeden almak; unutturmak.
kaynayan kazan kapak tutmaz
* iin iin geli
en olaylar veya duygular bir yerde patlak verir.
kaynay

* Kaynamak i
i veya biimi.
kaypak

kaypaka

* Kayagan, kaygan.
* Sznde durmaz, dnek.
* Biraz kaypak.
* Sznde durmayarak, dneklik ederek.

kaypakla
ma
* Kaypakla
mak i
i.
kaypakla
mak
* Kaypak bir duruma gelmek.
kaypakl
k
* Kaypak olma durumu.
* Sznde durmazl
k, dneklik.
kaypama
* Kaypamak i
i.
kaypamak
* Ayakaymak.
kayra

* Yksek tutulan veya say


lan birinden gelen iyilik, ltuf, ihsan, at
fet, inayet.
* Bkz. Tanrkayras
.

kayrac
l
k
* Evrendeki btn olaylar
tanr
sal sebebe dayand
ran, insanlar
n ancak Tanrkayras
yla, ba

yla
kurtulabilece
ini ileri sren
reti, providansiyalizm.
kayrak

* Ekime elveri
li olmayan, ta
l
, kumlu toprak.

* Yass
, dz ta
.
* Bilei ta

.
kayran

* Orman iinde genive


plak alan, dzlk.

kayr
lma
* Kayr
lmak i
i.
kayr
lmak
* Kay
rmak i
i yap
lmak.
kayser
kay
a

* Roma, Bizans ve Alman imparatorlar


na verilen unvan.
* Kay
amak olay
, kayma, g, heyeln.

kay
ama
* Kay
amak i
i.
kay
amak
* Kaya, toprak vb.yerinden koparak a
a

ya kaymak.
kay
at
kaytaban

kaytak

* Kay
ama sonucu yerinden kopmupara.
* Sr, deve srs.
* Ba

bo
, dzensiz.
* Kuytu.
* Sznde durmayan.
* Ya
c
, dalkavuk, numarac
.

kaytakl
k
* Kaytak olma durumu.
kaytan

* Pamuk veya ipekten sicim.


* Yelkeni yarkapatmak iin kullan
lan rg halat.

kaytan b
y
kl
*
nce ve uzun b
y
kl
.
kaytanl
* Kaytanolan, kaytanla dikilmi
.
kaytar
c
*

ten kaan kimse.


kaytar

kaytarma

* Kaytarmak i
i veya biimi.
* Kaytarmak i
i.

kaytarmac
* Kaytaran (kimse).
kaytarmac
l
k

* Kaytarmac
n
n i
i.
kaytarmak
* Geri evirmek, iade etmek.
*

ten kamak.
kayy
m
* Bkz. kayyum.
kayyum

* Cami hademesi.
* Belli bir mal
n ynetilmesi veya belli bir i
in yap
lmasiin grevlendirilen kimse.

kayyumluk
* Kayyum olma durumu.
* Kayyumun grevi.
kaz
(Anser).

* Perde ayakl
lardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda ve karada ya
ayan, uan, yaban veya evcil ku
* Budala.

kaz aya
* Bkz. kazaya

.
kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
* byk
karlar beklenen yerde kk fedakrl
klar yap
lmal
d
r.
kaz kafal
* Anlay

s
z, kavray

s
z, kafas
z.
kaza

* Can veya mal kayb


na veya zarar
na sebep olan kt olay.
* Vaktinde k
l
nmayan namazveya tutulmayan orucu sonradan din kurallara uygun olarak yerine getirme.
* Yarg
, yarg
lama.
* Kad
n
n grevi.
*
le, kaymakaml
k.

kaza dairesi
* Yargevresi.
kaza etmek
* vaktinde k
l
nmayan namaz
, tutulmayan orucu din kurallara uygun olarak yerine getirmek.
kaza ile

* kazara.

kaza kur
unu
* Yanl

l
kla gelen mermi.
kaza ve kader
* al
n yaz
s
.
kazaen
kaza
Kazak

* Kazara.
* Kaz
makta veya temizlemekte kullan
lan demir ara.
* Kazakistan Cumhuriyeti'nde ya
ayan Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse.
* Gney Rusya'da ya
ayan Slavla
m
bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.

* Kazaklara zg olan, Kazaklarla ilgili olan.


kazak
* Genellikle kollu, ba
tan geirilerek giyilen, rme st giysisi.
* Cokeylerin giydi
i, gz al
crenklerde bir tr ceket.
kazak
* Rusya'da ve
ran'da ayrbir s
n
f olu
turan atlasker.
* Kar
s
na sz geirebilen, dediini yapt
rabilen erkek, k
l
b
k kar

t
.
Kazak melmesi
* Bir bacak zerinde melip dizi iyice bkerken, teki baca
nde tutma biiminde yap
lan bir g
al

t
rmas
.
Kazaka
* Kazak Trkesi.
kazakl
k
kazal

kazamat
kazan

* Kar
s
na sz geirme, dediini yapt
rma durumu.
* Kazaya yol aan, sak
ncal
, tehlikeli.
* Kaza geirmiolan.
*
lesi olan.
* Obslerden, bombalardan korunmak iin yerin alt
na kaz
lm
siper.
* ok miktarda yemek pi
irmeye veya bir
ey kaynatmaya yarar byk, derin ve kulplu kap.
* Buhar makinelerinde, kalorifer tesisat
nda, suyun kaynat
ld
kapalkap.

kazan (biri) kepe


* bir kimsenin, bir yeri iyice ara
t
rd

nanlat
r.
kazan dairesi
* ok katlyap
larda
s
tma sisteminin yer ald

blm.
kazan kald
rmak (veya devirmek)
* (yenieriler) yemek pi
irilen kazankald
rarak ayaklanmak, isyan etmek.
* yneticinin bir tutumuna kar

hep birden ayaklanmak, isyan etmek.


kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz
* hibir ikar

l
ks
z yap
lmaz.
kazan ta

* Kalsiyum tuzlarkapsayan suyun


s
t
ld

kab
n i yzeyinde olu
turduu katman.
kazanc
* Kazan yapan, satan veya onaran usta.
* Kazanate
leyen kimse, ate
i.
kazanc
l
k
* Kazanc
n
n i
i veya meslei.
kazan

* Sat
lan bir mal, yap
lan bir iveya harcanan bir emek kar

nda elde edilen para, temett.


* Yarar,
kar, kr.

kazanl
* Kazanm
olan.
* Kazan getiren, kazan sa
layan.

kazans
z
* Kazancolmayan.
kazand
rma
* Kazand
rmak i
i.
kazand
rmak
* Kazanmas
nsa
lamak.
kazandibi
* Dibi tutturularak hafif yan
k kokusu verilmimuhallebi.
kazankapalkaynamak)
* i yz bilinmemek.
kazan
lma
* Kazan
lmak i
i.
kazan
lmak
* Kazanmak i
i yap
lmak.
kazan
m
* Kazanmak i
i.
* Bir iyerinde i
ilere sa
lanan hukuk, sosyal ve mal her tr hak.
kazan

* Kazanmak i
i veya biimi.
kazanma

* Kazanmak i
i, edinme.

kazanmak
* Kazan sa
lamak.
* Olumlu, iyi bir sonu elde etmek.
*
kmak, isabet etmek.
* Edinmek, sahip olmak.
* U
ramak, yakalanmak.
* Kendinden yana ekmek.
* Ele geirmek, fethetmek.
* Yenmek, galip gelmek.
kazara
* Kaza sonucu, yanl

l
kla, bilmeden, kazaen.
* Rastgele, tesadfen.
kazaratar
* Eklemli bir kol zerinde hareket eden kepeli bir ark veya zincirle donat
lm
kaz
makinesi, kazma,
ekskavatr.
kazas
z
* Kazaya u
ramadan yap
lan.
* Kazas
z bir biimde.
kazas
z bels
z
* Kazaya veya gle, s
k
nt
ta uramadan.
kazaska
kazasker

* KaynaKafkasya olan ve h
zloynanan bir halk dans
.
*
lmiye s
n
f
n
n yksek derecesinde bulunan devlet grevlisi.

kazaskerlik
* Kazaskerin yapt

i
, kazaskerin rtbesi ve makam
.
kazaya b
rakmak
* (namaz iin) vaktinde k
l
namayan
daha sonra k
lmak.
kazaya kalmak
* (namaz iin) vaktinde k
l
namamak.
kazaya r
za gstermek
* yarg
ya, verilen hkmlere boyun emek.
kazaya

* Ispanakgillerden, yapraklar
kaz aya
na benzeyen bir bitki (Chenopodium).
* ok kollu engel.
* aprazlama yap
lan teyel, Hristo teyeli.
* Bir ucuna, ortas
ndan bir ikincisi balanarak yap
lan ulu halat.
* A
k turuncu renk.
* Bu renkte olan.
kazaz
kazazede
kazboku

* Ham ipe
i iplik ve ibri
im durumuna getiren kimse.
* Kazaya u
ram

, kaza geirmiolan (kimse).


* Kirli sar
(renk).
* Bu renkte olan.

kazd

ukura (veya kuyuya) kendisi d


mek
* ba
kas
iin haz
rlad

ktl
e kendi uramak.
kazd
rma
* Kazd
rmak i
i.
kazd
rmak
* Kazmak i
ini yapt
rmak.
kazein

* Stte bulunan protein maddesi.


* Bkz. bitkisel kazein.

kazein tutkal
* Ek
i stten kire yard
mile retilen ve so
uk olarak kullan
lan a
a yap

t
r
c
s
.
kazevi

* Saz veya kam

tan rlmbyk sepet, zembil.

kazg

* Tand
rdan ekme
i
karmaya yarayan bir ara.
* Bitki kk
karma
a yarayan ucu sivriltilmisopa.
kaz
* Bir yeri kazma i
i, hafriyat.
* Yer alt
ndaki tarih de
eri olan
eyleri, yap
larortaya
karmak amac
yla arkeologlarca topra

n belli
kurallara ve yntemlere gre kaz
lmas
, ara
t
r
lmas
.
* Tahta, maden gibi
eyler zerine yazveya resim oyma i
i, hak (II).
kazbilimci
* Arkeoloji ile ura
an kimse, arkeoloji uzman
, arkeolog.

kazbilimi
* Arkeoloji.
kazbilimsel
* Arkeoloji ile ilgili, arkeolojik.
kazkoz anlamak
* sylenen
eyi ok yanl
anlamak.
kaz
c
* Kazveya oyma i
i yapan.
kaz

a vurmak
* bir kimseyi yere dikilmiucu sivri bir kaz

a oturtarak ldrmek.
kaz
k

* Topraa ak
lmak iin haz
rlanm

, ucu sivri ubuk.


* Direk, sopa.
* Yap
lar
n temelinde kullan
lan, topra
a ak
lan veya toprak iine giren tahta, maden veya betonarmeden
silindir, prizma vb.biimindeki uzun para.
*
nsanzerine oturtarak ldrdkleri, yere dik ak
lm
sivri ulu odun veya
i
.
* Kaz
a oturtarak uygulanan ldrme cezas
.
* Genellikle yalgre
te, gre
inin, elini hasm
n
n kispeti iine sokarak yapt

oyun.
* Al
veri
te aldat
lma.
kaz
k atmak
* aldatmak, kaz
klamak.
kaz
k dikmek
* devamlkalmak, ebediyen ya
amak.
kaz
k gibi
* dimdik ve sert.
kaz
k kadar
* kocaman (kimse).
kaz
k kakmak
* umulduundan pek ok ya
amak.
kaz
k kk
* Havuta oldu
u gibi topra
a dikine giren koni biiminde kk.
* Topra
n iinde derinlere do
ru dik bir
ekilde geli
en, zerinden
kan ikincil yan kkleri ounlukla az
olan kk.
kaz
k marka
* ok pahal
.
kaz
k yemek
* aldat
lmak, kaz
klanmak.
kaz
k yutmugibi
* Bkz. baston yutmugibi.
kaz
kazan
* Kaz
nd

nda, ayntutardan n bir arada bulma esas


na dayalbir tr talih oyunu.
kaz
k
* Al
veri
te aldatan, pahalmal satan (kimse).
kaz
klama

* Kaz
klamak i
i.
kaz
klamak
* Bir tarla veya arsan
n s
n
r
nbelirtmek iin kaz
k akmak.
* Kaz
k cezas
na arpt
rmak.
* Bir mal
, bir kimseye de
erinden ok pahal
ya satmak, al
veri
te aldatmak.
kaz
klanma
* Kaz
klanmak i
i.
kaz
klanmak
* Kaz
a oturtulmak.
* Bir malde
erinden ok pahal
ya almak, al
veri
te aldat
lmak.
kaz
klay

* Kaz
klamak i
i veya biimi.
kaz
kl

* Kaz
olan, kaz
kla desteklenmiolan.

kaz
kl
humma
* Tetanos.
kaz
l

* K
ldan bklmuval dikmekte kullan
lan ip, sicim.

kaz
l

* Kaz
lmak i
i veya biimi.
kaz
lma
kaz
lmak
kaz
m

* Kaz
lmak i
i.
* Kazmak i
i yap
lmak.
* Kazma i
i.

kaz
ma
krtaj.

* Kaz
mak i
i.
* Vcutta bo
luklar iinde bulunan yabanc
cisimleri, hasta veya zararl
say
lan dokularkaz
yarak almak,

kaz
ma resim
* Aa, metal veya tabir yzeye ayrkatlar hlinde de
i
ik renkli boyalar srldkten sonra, stteki katlar
yer yer kaz
yarak alttaki renklerden yararlanma teknii, gravr.
* Bu teknikle yap
lan resim, gravr.
kaz
mak

kaz
m
k

* Kesici bir aracsrterek bir


eyin yzndeki tabakaykald
rmak.
* Kesici bir ara kullanarak silmek,
karmak.
* Serte ovmak.
* Vcuttaki yabancbir cismi hasta, zararl
veya istenmeyen bir organalmak, temizlemek, yok etmek.
* T
raetmek.
* Metal bir yzey stne sert bir arala
ekil izmek, yaz
yazmak, nak
etmek.
* Asl
n
, kkn ok detaylara
t
rmak.
* St, muhallebi ve yemek pi
erken tencerenin dibinde yanan yap

kan blm.

kaz
n ayayle deil
* bir sorun, bir durum san
ld

gibi de
ildir.

kaz
nma

* Kaz
nmak i
i.

kaz
nmak
* Kendi kendini kaz
mak.
* Kaz
mak i
i yap
lmak.
* Derisini kaz
r gibi ka

mak.
* Derisini yzercesine t
raolmak.
* Her tarafiyice temizlemek.
* Var
yo
u, elindeki btn parasal
nmak veya al
nmak.
kaz
nt

* Kaz
yarak
kar
lan para.
* K

tta kaz
ma izi.

kaz
nt
l
* Kaz
nt
solan (k

t, yaz
).
kaz
tma

* Kaz
tmak i
i.

kaz
tmak
* Kaz
mak i
ini yapt
rmak.
kaz
y

kaziye

* Kaz
mak i
i veya biimi.
* nerme.

kazkanad
* Gre
te hasm
n
n ba

nkoltuk alt
na alarak hasmarkadan, yandan sararak, elleri koltuklaralt
ndan
geirdikten sonra s
rt
nda veya ensesinde birle
tirme biimindeki oyun.
kazma

* Kazmak i
i.
* Topra
kaz
p kald
rmak, dzeltmek gibi i
lerde kullan
lan aa sapldemir ara.
* Kaz
larak yap
lm

kazma di
* n di
leri uzun ve d

ardo
ru
k
k olan (kimse).
kazma gibi
* byk, kocaman (di
).
kazmac
* Kmr ocaklar
nda kazma ile kmr
karan i
i.
kazma
kazmak

kazmir
kazolit

* Bkz. kazaratar.
* Herhangi bir arala topraamak, oymak.
* Bu yolla ukur, kuyu, yol vb. olu
turmak.
* Hakketmek.
* Bkz. ka
mir.
* Hidratldo
al kur
un ve uranyum silikat.

kazulet
kazurat
ke

* Kocaman.
* D

k
.
* Trk alfabesinin on drdnc harfinin ad
.

kebap
* Dorudan do
ruya ate
te veya kap iinde susuz olarak pi
irilmiet.
* K
zartma, evirme veya kavurma yoluyla haz
rlanan her trl yiyecek.
* Kavrulmu
, k
zarm

.
* Yanm

, yan
k.
kebap
* Kebap yap
p satan kimse.
* Kebap yenilen veya sat
lan yer.
kebap
l
k
* Kebapolma durumu.
kebapl

* Kebabolan, iine kebap konulmuolan.

kebapl
k
* Kebap yap
lmaya elveri
li, kebap yap
lmak iin ayr
lm

.
kebe
kebere
kebir

kebze

* K
sa kepenek.
* Gebre otu.
* Byk, ulu.
* Ya
a byk, ya
l
.
* Krek kemii.

kebzeci
* Koyunlar
n kebzesine bakarak gelecekten haber verdi
ini ileri sren kimse.
kee

* Yapa
veya kei k
l
n
n dokunmadan, yaln
zca dvlmesiyle elde edilen kaba kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Yere serilen hal
, kilim gibi ynl d
emelik.

kee klh etmek


* aldatmak, kand
rmak.
kee klh olmak
* ordudan veya resm grevden
kar
lmak.
keeci
keecilik

* Kee yapan veya satan kimse.


* Kee yapma veya satma i
i.

keeleme

* Keelemek i
i.
* Keele
mek i
i.

keelemek
* Bir nesneye kee geirmek.
* Metal bir yzeyi keeyle parlatmak.
keelenme
* Keelenmek i
i.
keelenmek
* Keele
mek.
keele
me
* Keele
mek i
i.
keele
mek
* Telleri birbirinin iine girip kar

arak ayr
lmaz olmak.
* (deri) Przl duruma gelmek, kee gibi olmak.
* Vcudun bir yeri uyu
up duyarl

azalmak.
keele
tirme
* Keele
tirmek i
i.
keele
tirmek
* Keele
mesine yol amak.
keeli

* Keesi olan.

keesini sudan
karmak
* g olan bir i
i, durumu yoluna koyarak rahatlamak.
keeyi suya atmak
* ar ve namusu hie saymak.
kei

* Gevigetirenlerden, eti, st, derisi ve k


l
iin yeti
tirilen, memeli evcil hayvan (Capra hircus).
* Bu hayvan
n di
isi.
*
nat
.

kei inad
* Bir trl yumu
amayan vazgeilmeden srdrlen inat.
kei kmreni
* Yapraklarsoan terine kullan
lan bir tr yaban sar
msa
.
kei mantar
* Bkz. ak mantar.
kei postu
* Keinin derisinin terbiye edilmesi ile yap
lan post.
kei sakal
* Sakalyaln
z enede sivri ve seyrek olarak bulunan.
kei s
d
* Batakl
klarda ve nemli ormanlarda ok bulunan bir st tr (Salix caprea).
kei yemi
i
* Yaban mersini.

kei yolu

* Engebeli yerlerden gelip geenlerin ayak izlerinden olu


an, tekerlekli ara i
lemeyen dar yol,

r, patika.

keiboynuzu
* Baklagillerden, kerestesi marangozlukta, kabuklartabakl
kta kullan
lan bir a
a, harnup (Ceratonia siliqua).
* Bu aac
n baklams
,
ekerli olan yemi
i, harnup.
keiboynuzu gibi
* i
i ok, verimi az olan
eyler iin sylenir.
keiler

* Keileri ve e
itli koyun trlerini iine alan, da
l
k, kayal
k yerlerde ya
ayan, hafif yap
l
, evik gevi
, getiren
hayvanlar s
n
f
.
keileri ka
rmak
* delirmek veya bir bunal
m iinde bulunmak.
keile
me
* Keile
mek i
i.
keile
mek
*
nadtutmak.
keilik

*
nat
l
k.

keilik etmek
* inat etmek.
keimemesi
* Sert kabuklu, iri taneli, uzunca, beyaz veya k
rm
z
msbir e
it zm.
keisaan
* obanaldatan, dak
rlang
c
.
keisakal
* Ldengillerden, ay
rlarda, nemli yerlerde yeti
en, topraklarm
zraks
ve izgili iekleri mavimt
rak veya
mor renkte lden bitkisinin bir tr (Cistus creticus).
* Glgillerden, beyaz veya penbe iekli, bahelerde ss bitkisi olarak yeti
tirilen bir a
a
k, erkesakal
,
ay
rmelikesi (Spiraea aruncus).
keisedefi
* Keisakal
.
keit
rna
* Kesici a
z
gen biiminde olan oyma kalemi.
keiye can kayg
s
, kasaba et (veya ya) kayg
s
* ba
kas
n
n byk zararkar

s
nda kendi kk yarar
nd
nenler iin sitem olarak sylenir.
keiyi yardan uuran bir tutam ottur
* gz doymayan h
rslinsanlar kk bir
kar iin btn varl

ntehlikeye atar.
keder
* Ac
, znt, dert, s
k
nt
,
st
rap, tasa.
keder ekmek
* acduymak,
st
rap ekmek.
keder vermek
* znt vermek, kederlendirmek, tasaland
rmak.

kederlendirme
* Kederlendirmek i
i.
kederlendirmek
* Keder, znt duymas
na yol amak, acvermek.
kederleni
* Kederlenme durumu.
kederlenme
* Kederlenmek i
i.
kederlenmek
* Kederli olmak, zlmek, tasalanmak, mkedder olmak.
kederli
kedersiz

* Ac
l
, zntl, mukedder.
* Ac
s
z, zntsz.

kedi
* Kedigillerden, kpek di
leri iyi geli
mi
, kaslarevik ve kuvvetli evcil veya yaban, kk memeli hayvan
(Felis domesticus).
kedi (veya eti) ne, budu ne?
* ya
kk.
* imknlar
, gc s
n
rl
, parasaz.
kedi bal
* Erik, kay
sgibi aalardan s
zan bir e
it zamk.
kedi bal

* Kedi bal

gillerden, di
leri ve solunga yar
klar
kk bir bal
k (Scyiliorhinus canicula).
kedi bal

giller
* Bal
klar s
n
f
n
n kpek bal
klartak
m
niine alan bir familya.
kedi ci
ere bakar gibi bakmak (veya szmek, seyretmek)
* imrenerek bakmak.
kedi gibi
* uysal ve sokulgan.
kedi gibi drt ayak zerine d
mek
* en g durumdan zarar grmeden kurtulmak.
kedi ile harara girmek
* geimsiz biri ile ibirlii yapmak.
kedi ile kpek gibi
* birbirleriyle geinemeyen, anla
amayan kimseler iin sylenir.
kedi nanesi
* Ball
babagillerden, k
rlarda yeti
en, kedilerin kokusundan ok ho
land

bir bitki, yaban smbl (Nepeta


cataria).
kedi olalbir fare tuttu
*
imdiye kadar bir tek ba
ar
liyapabildi.
kedi otu

*
ki eneklilerden, kk saphekimlikte kullan
lan bir bitki (Valeriana).
kedi otugiller
* Yapraklarsaps
z olan otsu bitkileri, seyrek olarak da aldurumundaki bitkileri kapsayan biti
ik ta
yaprakl
, iki enekli bitkiler familyas
.
kedi yavrusunu yerken s
ana benzetir
* yolsuz oldu
unu bildii bir i
i yaparken kendini mazur gstermek iin bahane uydurur.
kedi yeti
emedi
i (veya uzanamad

) ciere pis (veya murdar) dermi


* elde edemeyecekleri
eyi hor gstermeye kalk

anlar iin sylenir.


kediaya

* Birle
ikgillereden, ss bitkisi olarak da yeti
tirilen, beyaz
ms
, yumu
ak, s
k tyl bir bitki (Antennaria
dioica).
kedibast
* Btn yzeye tutkal srmeyi gerektirmeyen i
lerde, f
rayaral
klbast
rarak tutkal srme i
i.
kedidili

* Genellikle dondurman
n yan
nda yenilen bir tr tatlbiskvi.

kedigiller
* Kedi, aslan, kaplan, pars gibi hayvanlariine alan etil memeli hayvanlar s
n
f
.
kedigz

* Ta

tlar
n arkas
ndaki k
rm
zrenkli i
aret lmbas
.
* Yollarda

k vurdu
u zaman parlayan trafik i
areti.

kedinin boynuna ci
er as
lmaz
* bir kimseye, kullan
p zarar verece
i, kendine mal edip ortadan kald
raca

ey emanet edilmez.
kediyalad
* Kadife veya tiftikten yap
lm
bir rnn yzeyine verilen
ekil.
kediye peynir ( veya ci
er)
smarlamak
* gvenilmeyecek birine saklamasiin bir
ey b
rakmak.
kefal
* Kefalgillerden, orta byklkte, ok pullu, kt ba
l
, gmrenkte, beyaz etli bir bal
k (Mugil cephalus).
kefalet

* Birinin borcunu dememesi veya verdii sz yerine getirmemesi durumunda btn sorumlulu
u zerine
alma durumu, kefillik.
kefaleten

* Kefalet yoluyla.

kefaletname
* Bir kimsenin kefil oldu
unu gsteren belge, kefillik k

d
.
kefalgiller
* Kefallarla onlara yak
n trleri kapsayan kemikli bal
klar familyas
.
kefaller
tak
m
.

* Kefalgiller, kum bal

giller, cennet bal

giller, uskumrugiller familyalar


n
iine alan kemikli bal
klar

kefaret
* Bir gnahTanr
'ya ba

latmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oru.


kefaretini demek

* cezas
nekmek.
kefe
* Terazi gzlerinden her biri.
kefe
kefek
kefeki

* Semercilerin kulland
bir tr ara.
* Kefeki.
* Yap
larda kullan
lan a
k renkli, delikli, hafif, i
lenmesi kolay, ate
e dayan
klbir tr ta
.
* Di
lerin diplerinde ve kaplarda olu
an kire tabakas
.

kefeki tutmak
* kflenmek.
kefekiye dnmek
* delik de
ik olmak.
kefeleme

* Kefelemek i
i.

kefelemek
* (at
) Kefe (II) ile silip tylerini parlatmak.
kefeli

* Kefesi olan.

kefen
* Gmlmeden nce lnn sar
ld

beyaz bez, kefin.


kefenci

* Cenaze gereleri satan kimse.


* Zorba.

kefeni boynunda olmak


* her an lm gze almak.
kefeni y
rtmak
* a

r bir hastal
kta lm tehlikesini atlatmak.
kefenin cebi yok
* mal veya para "lrken gtrlmez" anlam
nda cimriler iin sylenir.
kefenleme
* Kefenlemek i
i veya durumu.
kefenlemek
* lye kefen sarmak, tekfin etmek.
kefenleyi
* Kefenlemek i
i veya biimi.
kefenli

kefenlik

* Kefene sar
lm

.
* Kefene sar
larak.
* Kefen olarak kullan
lmaya elveri
li (bez).

kefenlik para
* lm durumunda gerekli masraflar
n grlmesi iin ayr
lm
para.
kefensiz

kefere

* Kefene sar
lmam

.
* Kefene sar
lmadan.
* Mslman olmayanlar, kfirler.

kefil
* Borlu borcunu demedi
inde veya bir kimse verdii sz yerine getirmedi
inde btn sorumlulu
u
zerine alan kimse.
kefil gstermek
* bir iiin gerekli olan kefili bulmak.
kefil olmak
* borlu borcunu demediinde veya bir kimse verdii sz yerine getirmedi
inde btn sorumlulu
u
zerine almak.
kefillik
kefin
kefir

* Kefil olma durumu, kefalet.


* \343 kefen.
* zel bir maya mantar
yla kei veya inek stnn mayalanmas
yla haz
rlanan ek
i iecek.

kefiye
* Araplar
n kulland

ve omuzlarda rten, pskll erkek barts.


kefne
kehanet

* uvald
z veya kal
n i
ne ile ii
leyen kimsenin eline geirdi
i demirli kay

.
* Bir olay
n gerekle
ece
ini nceden bilme, khinlik.

kehanette bulunmak
* khinlik yapmak.
Kehke
an
* Samanu
rusu, Samanyolu.
kehle

* Bit.

kehribar

* Ss e
yasyap
m
nda kullan
lan, a
k sar
dan k
z
la kadar trl renklerde, yarsaydam, kolay k
r
l
r ve bir
yere h
zl
ca srtld
nde hafif cisimleri kendine eken, fosille
mireine, samankapan.
* Bu maddeden yap
lm

.
kehribar bal
* Sar
ve saydam bal.
kehribar gibi
* sapsar
, koyu sar
.
kehribarc
* Kehribardan tespih, a

zl
k gibi
eyler yapan veya satan kimse.

kek

* Yumurta, un ve
ekerden, genellikle iine ekirdeksiz kuru zm veya kakao vb. konularak yap
lan, f
r
nda
pi
irilen tatlrek.
* Tane ve tohumlar
n, etin veya bal

n ya
nveya di
er s
v
lar
n
karmak iin mekanik s
k
lmalar
yla
olu
an fiziksel form.
kek
* Keyifli bir durum anlat
l
rken "ne gzel, ne iyi" anlam
nda sylenir.
kekh
keke
keke

* Bkz. kek.
* Kekeme.
* Kekeme.

kekeleme
* Kekelemek i
i.
kekelemek
* Damak sesleriyle ba
layan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konu
mak.
* Ne syleyece
ini
a

r
p kelimeleri birbirine kar

t
rmak.
kekeleyi
* Kekelemek i
i veya biimi.
kekelik
kekeme
keke.

* Kekemelik.
* Damak sesleriyle ba
layan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire syleyen ve keserek konu
an,

kekemele
me
* Kekemele
mek i
i.
kekemele
mek
* Kekeme durumuna gelmek.
kekemelik
* Kekeme olma durumu, rekket.
kekik

* Ball
babagillerden, kar

l
klkk yaprakl
, beyaz, pembe, k
rm
z
ba
ak durumunda iekleri olan ve
iei bahar gibi kullan
lan, odunsu sapl
, kokulu bir bitki (Thymus vulgaris).
kekik ya

* Kekikten elde edilen ve genellikle geleneksel halk tedavisinde kullan


lan kokulu ya
.
kekikli

* zerine veya iine kekik konulmuolan.

keklik
* Slngillerden, gvercin bykl
nde, eti iin avlanan, ty boz, ayaklar
ve gagas
k
rm
zrenkte bir ku
(Perdrix).
* Al
ml
, gzel kad
n.
keklik etmek
* aptall
k etmek.

keklik gibi
* gzel, al
ml
, hareketli.
kekre

* Tad
ac
mt
rak, ek
imsi ve buruk olan.

kekrelik
* Kekre olma durumu.
kekremsi

* Tad
az kekre olan.
* (koku iin) Genzi yakan, buruk.
* Suratas
k, yz glmeyen (kimse).

kekremsilik
* (tat ve koku iin) Kekremsi olma durumu.
* As
k suratlolma, yz glmeme.
kekresi
* Tad
kekreye benzeyen.
kel

kel khya
kel khya

* Vcudun k
llyerlerinde reyen bir tr mantar
n, k
llar
n dklmesine yol at

bula

c
bir hastal
k.
* Bu hastal
a tutularak sadklmolan (kimse).
* Kal
t
ma balolarak veya ya
l
l
k sebebiyle salar
dklmolan.
* (doa iin)
plak.
* (bitki iin) Geli
memi
, c
l
z.
*
inde az e
ya bulunan.
* ilgisi olsun olmas
n her
eye kar

an.
* Kendisini aa gibi gstermek isteyen zavallkimse.

kel lr, s
rma salolur, kr lr badem gzl olur
* Bkz. kr lr badem gzl olur, kel lr s
rma salolur.
kelm
* Sz.
* Syleyibiimi, syleme.
* Tanr
'n
n varl

n
ve
slm dininin doruluunu konu edinen bilim.
Kelm
kadim
* Kur'an
kerim, Kur'an.
kelm
kibar
* zdeyi
.
kelaynak

* Leylekgillerden, yeryznde yaln


z Birecik'te, F
rat vadisini eviren kayalarda ya
ayan uzun gagalbir ku
(Geronticus eremita).
kelba
a
im
ir tarak
* birok ihtiya varken gereksiz zenti ve gsteri
i belirtir.
kele
kelebek

* Bo
a, tosun.

* Pul kanatl
lardan, vcudu, kanatlar
ince pullarla ve trl renklerle rtl, drt kanatl
, ok say
da trleri
olan bceklere verilen genel ad.

* Gevigetiren hayvanlar
n karaci
erlerinde yerle
ip en ok d yollar
n
t
kayan bir cins asalak hayvan ve bu
hayvan
n sebep olduu hastal
k.
* Vida, somun gibi nesnelerde kolayca evrilmeye yarayan kelebek biimindeki blm.
* Kelebek biiminde olan.
kelebek cam
* Otomobilde n kappenceresinde ekseni evresinde dnerek a
labilen veya sabit bulunan kk cam.
kelebek ie
i
*
ki eneklilerden, ayd
nl
k oda ve salonlarda zengin renkli ve ok dall
bir ss birkisi.
kelebek gzlk
* Burundan tutturularak kullan
lan saps
z gzlk.
kelebek otu
* Bir cins yaban yoncas
.
kelebekler
* Pul kanatl
lar.
keleci
kelek

* z veya kusursuz, dzgn sz.


* Olgunla
mam
ham kavun.
* Irmaklarda i
leyen ve
i
irilmitulumlar zerine kurulan bir e
it sal.
* Yer yer
plakl
veya bo
luu olan.
* K
ls
z.
* Aptal.

keleklik
* Kelek olma durumu.
* Aptall
k.
kelem
* Lhana.
keleme

kelep

kelepe

* Srlmeden b
rak
lm
tarla.
* Bak
ms
z b
rak
lm
baveya bahe.
* Byk iplik ilesi.
* Ba
lam, demet.
* Tutuklular
n kamas
nnlemek iin bileklerine tak
lan, bir zincirle tutturulmudemir halka.
* Kablo, boru gibi
eyleri bir yere ba
ltutmak iin kullan
lan halka.

kelepe vurmak (takmak veya kelepeye vurmak)


* bileklere demir halka geirmek.
kelepeleme
* Kelepelemek i
i.
kelepelemek
* Kelepe takmak.
kelepelenme
* Kelepelenmek i
i.
kelepelenmek

* Kelepelemek i
i yap
lmak.
kelepeli
* Kelepesi olan.
* Bileklerine kelepe tak
lm
olan.
kelepir
* Deerinden ok a
a
bir fiyatla al
nan veya al
nabilecek olan (
ey).
kelepirci

* Her
eyi kelepir olarak ele geirmek isteyen (kimse).

kelepircilik
* Kelepircinin i
i.
kelepire konmak (veya yakalamak)
* bir
eyi ok ucuza almak.
kelepleme
* Keleplemek i
i.
keleplemek
*
pi ile yapmak.
kelepser
keler

* At
n bavurmas
nengelleyen kay

.
* Srngenler s
n
f
n
n kelerler tak
m
ndan olan hayvanlar
n genel ad
.

keler bal

* Kelergillerden, 1,5m uzunlu


unda bir cins kpek bal

(Squalus squatina).
kelergiller
* As
l kpek bal
klar
yla vatozlar aras
nda geit say
labilecek bal
klar
kapsayan kemikli bal
klar familyas
.
kele

kele
lik

* Yiit, cesur, bahad


r.
* ok yak

kl
, ok gzel.
* Vcut yap
sgsteri
siz.
* irkin, kt.
* Kel.
* Keleolma durumu.

keleye ekmek
* (inek) boa ile cinsel ili
kide bulundurmak, bo
aya ekmek.
keli grnmek
* kusuru ortaya
kmak.
keli k
zmak
* (seyrek fkelenenler iin) fkelenmek.
keli kr toplamak
* i
e yaramaz kimseleri toplamak.
kelifit
* Hidratldo
al magnezyum silikat.
kelik

* Eski ayakkab
.
kelime
* Anlamolan ses veya ses birlii, sz, szck.
kelime cambaz
* Kelime cambazl

yapan kimse.
kelime cambazl

* Szlerle oyun yapma.


kelime hazinesi
* Bkz. sz da
arc

, sz varl

, vokabler, kelime kadrosu.


kelime kadrosu
* Sz varl

.
kelime kar

kl

* \343 sz kar

kl

.
kelime oyunu
* Szlerin ok anlamlolmas
ndan veya benzerliklerinden yararlanarak yap
lan nkte veya ayk
r
anlamland
rma.
*
ki veya daha ok ki
inin her defas
nda bir harf ekleyerek anlaml
kelime olu
turma oyunu.
kelime s
kl

* Dilde bir szn kullan


lma oran
, frekans.
kelime tr
* Yap
, kavram, grev bak
m
ndan aralar
ndaki benzerlie gre ayr
lm
bulunan kelime trlerinden her biri.
Trkede sekiz kelime tr vard
r: isim, s
fat, zamir, zarf, edat, bala, nlem, fiil.
kelime vurgusu
* Bir kelimede bir hecenin teki hecelerden daha bask
lsyleni
i.
kelimecik
* Kk kelime.
kelimei
ahadet
* "Tanr
'dan ba
ka Tanr
yoktur ve Muhammed onun kulu ve peygamberidir" sz;
slm
n be
art
ndan
biri.
kelimeleri tartarak konu
mak
* sonucu hesaplayarak konu
mak.
kelimele
mek
* Kelime durumuna, sz varl

hline gelmek, sze dn


mek.
kelimenin tam anlam
yla
* bir durumu anlatmak iin kullan
lan szn kapsad

tam kavramla.
kelimesi kelimesine
* Hibir kelimesini atlamadan, olduu gibi, t
pk
, harfiyen, aynen, motamot.
kelimesiz
* Sessiz, kelimeleri kullanmadan.
kelin merhemi olsa ba

na srer (veya kelin medar


olsa kendi ba

nda olur)
* kendi i
ini halledemeyen ki
iden ayndurum iin yard
m istendiinde sylenir.
kelle

* Ba
, kafa.

* (bazpeynir cinsleri ve kle durumundaki


eker gibi
eyler iin)
ri tane.
* Ekinlerde ba
ak.
kelle gtrmek
* gereksiz bir aceleyle gitmek, ko
turmak, acele davranmak.
kelle koltukta (gezmek)
* gzn budaktan esirgememek.
kelle koparmak
* olumsuz ve ba
ar
s
z bir durum sonunda i
e, greve son vermek.
kelle ko
turmak
* gere
inden ok acele etmek.
kelle kulak yerinde (olmak)
* kanl
canlve iri yap
lolan.
* gsteri
li, itibarl
say
lan.
kellesinden olmak
* can vermek, lmek.
kellesini koltu
una almak
* lm gze almak.
kellesini uurmak
* kafas
nkeserek koparmak.
kellesini vurdurmak
* ldrmek.
kelle
me

* Kelle
mek i
i.

kelle
mek
* Kel durumuna gelmek.
kelleyi vermek
* can
nfeda etmek.
kelli

* "Sonra" edat
gibi,
kma durumundaki szlerin ards
ra geldi
inde birbirine balad

iki yarg
dan
birincisini zorlay
cbir sebep olarak gsterir.
kelli felli
kellik

* K
l

k
yafeti dzgn, olgun ve gsteri
li (kimse), kerli ferli, gn grm
.
* Kel olma durumu.
*
plak, bitkisiz yer.

Kelolan

* Trk masallar
n
n o
unda geen, sonunda zeksve yi
itli
iyle amac
na eren bir kahraman
n ad
.
* (kk k ile) Bir ailenin koruyuculuuna veya bir yere
rakl
a al
nan ksz ocuklar
anlatmak iin bir
ok
ama sz gibi de kullan
l
r.
kelo
lan
kem

* Hindi.
* Noksan, eksik.
* Kt, fena.

kem gz

* Kt, bakt

eye nazar de
diren gz.

kem gzle bakmak


* kt niyetle bakmak.
* nazar de
diren bir bak

la bakmak.
kem km
* Verecek cevap bulamay
p a
k bir anlamolmayan geli
igzel szler sylemek" demek olan kem km
etmek deyiminde geer.
kem sz kem ake sahibinindir
* kt sz syleyenindir.
kemakn

* nceden oldu
u gibi, eskisi gibi.

kemal
* Bilgi ve erdem bak
m
ndan olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik.
* En yksek de
er.
kemale ermek (gelmek veya kemal bulmak)
* (kema:le) olgunla
mak.
Kemalist

* Atatrk.

Kemalizm
* Atatrklk.
Kemalpa
a tatl
s
* Un, yave yumurta kar

mkurabiyelerin s
cak
eker
erbetine at
larak yap
lan tatl
.
keman
* Yay.
* Drt telli, enenin alt
na dayayarak al
nan yaylalg
.
keman gibi
* ince, dzgn (ka
).
keman yay
* Kemana tak
lan ses vermeyi salayan tel.
kemanc
* Keman yapan veya alan kimse.
kemanc
l
k
* Kemanc
n
n i
i.
kemane
* Keman ve kemene yay
.
* Aa gemilerde talimar
n st ucundaki k
vr
m.
* Bir tr halk alg
s
.
* Delgi veya kk torna evirmek iin kullan
lan ok yay
biimindeki ara.
kemane ekme
* Ya
lgre
te, elleri hasm
n
n arkas
ndan gs zerinde kilitledikten sonra midesi ve karnzerinde
kuvvetli bir biimde ve bast
ra bast
ra gezdirme.
keman

* Alaturka mzikte keman alan kimse.

kemanke
* Ok at
c
, oku.
keme

kemene

* Byk s
an.
* Domalan.
* Yayla, diz zerinde al
nan, kemana benzer telli kk bir alg
.

kemeneci
* Kemene alan veya yapan kimse.
kement
* Hayvanlaryakalamak iin kullan
lan, ucu ilmikli, kaygan uzun ip.
*
dam iin kullan
lan yalkay

.
kement atmak
* kemendi bir ucu elde kalacak biimde ileri do
ru f
rlatmak.
kementlemek
* Kement geirmek.
kemer

* Bele dolayarak toka ile tutturulan, kuma


, deri veya metalden yap
lan bel ba

.
* Etek, pantolon gibi giysilerin bele gelen blm.
* zellikle yolculukta kullan
lan, zerinde alt
n para yerle
tirmeye yarar gzleri olan me
in ku
ak.
*
ki stun veya ayabirbirine stten yar
m ember, bas
k e
ri, yonca yapra
gibi biimlerde ba
layan ve
zerine gelen duvar a
rl
klar
n
, iki yan
ndaki ayaklara bindiren tonos balant
.
* Bkz. emniyet kemeri.
* Kemiklerden olu
mukemer biiminde tavan.
* Katmanlkayalarda bir k
vr
m
n kabar
k tepe yeri, tekne kar

t
.
* Tmsekli.
kemer balama
* Aile by
nn, gelinin beline alt
n veya gmkemer balamastreni, ku
ak balama.
kemer gz
* Kemerle ayaklararas
ndaki bo
luk.
kemer patl
can
* Bir e
it ince uzun patl
can.
kemere

* Gemi gvertesinin enine konmukiri


lerinden her biri.

kemeri dolu olmak


* ok zengin olmak.
kemerini s
kmak
* al
a veya tutumlu davranmaya katlanmak.
kemerleme
* Kemerlemek i
i.
kemerlemek
* Ciltilikte diki
ten sonra kitab
n s
rt
na yuvarlak bir biim vermek.
kemerli

* zerinde kemeri olan veya kemer tak


lm
olan.
* Kemer biiminde olan.

* Kavisli olan.
kemerlik
* Bazi
i ve sat
c
lar
n ara veya gerelerini koymak iin bellerine takt
klar
, gzlere ayr
lm

, tahta, me
in
veya metal kemer.
* Kemer yap
m
nda kullan
lan.
kemersiz

* Kemeri olmayan.

kemha
* Bir e
it ipek kuma
.
kemiine (kemiklerine) kadar
* iyice, en son s
n
ra dek.
kemik

*
nsan
n ve omurgalhayvanlar
n at
s
nolu
turan trl biimdeki sert organlar
n genel ad
.
* Kemikten yap
lm

kemik atmak
* susturmak, oyalamak iin birini kk bir
eyle avutmak.
kemik bilimci
* Kemik bilimi uzman
, osteolog.
kemik bilimi
* Anatominin kemiklerle ilgili blm, osteoloji.
kemik doku
* Omurgalhayvanlarda iskeleti olu
turan bir badokusu tr.
kemik gibi
* pek kuru, kat
, sert; salam.
kemik rengi
* Beyaz ile krem rengi aras
nda olan renk.
kemik yalay
c
* Dalkavuk.
kemik zar
* Kemikleri kapsayan beyaz
msve sedef renginde zar.
kemikik

* Kk kemik.

kemikleri say
lmak
* ok zay
flamak.
kemikleri s
zlamak
* (l) huzursuz. rahats
z olmak.
kemiklerini k
rmak
* birini ok dvmek, a

rdayak atmak.
kemikle
me
* Kemikle
mek i
i.
kemikle
mek
* Kemik durumuna gelmek.
* Sert, de
i
mez bir durum almak.

* Dokusu kemik doku durumuna gelmek.


kemikle
tirme
* Kemikle
tirmek i
i.
kemikle
tirmek
* Kemi
e don
trmek.
kemikli

* Kemi
i olan veya ok kemii olan.
* Kemikleri iyi geli
mi
.
* ok zay
f, s
ska.

kemikli bal
klar
* Bal
klar s
n
f
ndan, iskeletleri k
k
rdak durumunda kalmay
p kemikle
miolan bal
klar tak
m
.
kemiksi

* Kemi
e benzeyen.

kemiksi blge
* K
k
rda
n kemi
e dn
mekte olduu kemik tabakas
.
kemiksiz
* Kemi
i olmayan, kemii ayr
lm

.
kemircik

* Burun, kulak vb. de bulunan kk k


k
rdak.

kemirdek
* Kuyruun iskeleti.
kemirgen

* Kesici di
leri ok iyi geli
miolan (hayvan).

kemirgenler
* Tav
an, kobay, kirpi, s
an ve kunduz gibi kpek di
leri olmayan ve kesici di
leri iyi geli
mimemeliler
tak
m
.
kemirici
* Kemiren.
kemiriciler
* Kemirgenler.
kemirilme
* Kemirilmek i
i.
kemirilmek
* Kemirmek i
i yap
lmak veya kemirmek i
ine konu olmak.
kemiri
* Kemirmek i
i veya biimi.
kemirme

* Kemirmek i
i.

kemirmek
* Sert bir
eyi di
leriyle azar azar koparmak.
* A

nd
rmak, yemek.
* Bir
eyin iine i
leyerek onu harap etmek.
kemiyet

* Nicelik.
kemlik
* Ktlk.
kemlik etmek
* kt davran

larda bulunmak.
kemoterapi
* Hastal
klar
n kimyasal maddelerle tedavi yntemi.
kemre

* Gbre, tezek.

kemreleme
* Gbrelemek i
i.
kemrelemek
* Gbrelemek.
kemrelik
-ken

* Gbrelik.
* Bkz. -gan / -gen.

kenar
* Bir
eyin, bir yerin bitik
smveya yak
n
, k
y
.
* Bir
eyi evreleyen izgi.
* Pervaz, izgi, antika, baskgibi evre ssleri.
* Bir biimi s
n
rlayan izgilerden her biri.
* Merkezden uzak olan, kuytu,
ss
z, sapa, tenha.
kenar bobini
* (k
t
l
kta) retim maksimum makine geni
li
inde olmas
nsalayabilmek iin ana bobinlerin yan
nda
retilen dar, tekrar hamurla
t
rman
n d

nda kullan
ma imkn salayacak geni
likteki bobin.
kenar gezmek
* bir
eyden uzakla
m
olmak.
kenar mahalle
* ehrin merkezinden uzak ve ou kltrsz, grgsz ve fakir halk
n oturdu
u semt.
kenar semt
* Bkz. kenar mahalle.
kenar suyu
* Kenar sslemesi.
kenara atmak
* bir
eyin stnde durmamak, nemsememek.
kenara ekilmek
* art
k hibir
eye kar

mamak.
kenarc

* Deniz k
y
lar
nda avlanan bal
k
.

kenarda kalmak
* kendine yak

an yeri tutamayarak nemsiz bir duruma d


mek.
kenarda k
ede

* Dikkati ekmeyen veya umulmayan yerlerde.


kenar
bast
rmak
* bir kuma

n kenarlar
nk
v
r
p elle veya makine ile dikmek.
kenar
n dilberi
* Kibarl
a zenen grgs az kad
n.
kenarl

kenarl
k

* Herhangi bir biimde kenarolan.


* Kenarssl, kenari
lenmi
.
* Kenar blmn olu
turan
ey.

kenarortay
* Bir gende her tepeden kar
kenar
n ortas
na indirilen do
ru paras
.
* Bir dikdrtgenin kar

l
kliki kenar ortas
nbirle
tiren doru paras
.
kenars
z

* Kenarolmayan.

kendi
*
yelik ekleri alarak ki
ilerin z varl

n
anlatmaya yarar.
* Ki
iler zerinde direnilerek duruldu
unu anlat
r.
* Bir i
te ba
kalar
n
n etkisi bulunmad

nbelirtir.
* "Kendisi, kendileri" biiminde bazen saygduygusuyla veya sz konusu olanlaramalayarak o ve onlar
yerine kullan
l
r.
*
yelik eki alm
bulunan isimlerden nce eksiz olarak iyelik d
ncesini peki
tirir, ki
isel.
kendi ad
na
* salt kendi iin, kendisi hesab
na.
kendi az
yla tutulmak
* suu, yalanveya iddias
n
n yanl

kendi szyle ortaya


kmak.
kendi ba

na
* Kimseye sormadan.
* Ba
kas
n
n payveya yard
molmaks
z
n.
kendi beslek
* z beslenen.
kendi derdine d
mek
* kendi sorunu sebebiyle ba
ka
eyle ilgilenememek.
kendi d
en alamaz
* kendi zarar
na kendi sebep olan
n yak
nmaya hakkolmaz.
kendi gbe
ini kendi kesmek
* ihtiya duydu
u yard
m, ba
kalar
nca esirgendi
inde i
ini kendi grmek.
kendi hlinde
* Hibir
eye kar

mayan, sessiz.
kendi hlinde b
rakmak
* zerinde al

mayarak geli
tirmemek veya bak
ms
z b
rakmak; i
lememek.
kendi hline b
rakmak
* ilgilenmemek, kar

mamak.
kendi havas
nda gitmek (veya havas
nda olmak)

* yaln
z ba

na, istedii gibi davranmak.


kendi hesab
na
* (para, d
nce, davran
vb. iin) kendine gre, kendince.
kendi iine ekilmek
* ba
kas
yla ili
ki kurmamak, kendi yaln
z ba

na kalmak, inzivaya ekilmek.


kendi kabu
una ekilmek
* Bkz. kabu
una ekilmek.
kendi kanatlar
yla umak
* hi kimsenin deste
i veya yard
molmaks
z
n ya
amak veya bir i
i olumlu sonuca ula
t
rmak.
kendi kendine
* Kimseye dan

maks
z
n; kimseyle ilgisi, ili
kisi olmadan.
* Yaln
z ba

na.
* Ba
kas
n
n yard
m
ve ortakl
olmadan.
* Kendili
inden.
kendi kendine gelin gvey olmak
* ilgilinin nas
l kar

layaca
nd
nmeden bir i
i olmubitmisayarak sevinmek.
kendi kendini yemek (veya kendini yemek)
* a

a vurmadan, gizli gizli zlmek.


kendi k
esinde ya
amak
* yaln
z ba

na ya
amak.
kendi kuyusunu kendi kazmak
* kendine zarar verecek davran

ta bulunmak.
kendi pay
ma
* kendi ad
ma, bana gre, bana gelince.
kendi syler kendi dinler
* ne syledi
i anla

lmaz veya syledi


i
eylere nem verilmez.
kendi ya
yla kavrulmak
* olan
yla geinip kimseye muhta olmamak.
kendigelen
* Umulmad
k bir zamanda gelen ve geli
inden sevin duyulan kimse veya
eyler iin sylenir.
kendiliinden
* Ba
ka
eylerin etkisi olmaks
z
n kendi kendine ortaya
kan, bizatihi.
*
radesiz olarak gerekle
en (hareket).
*
nsan eliyle ekilmeden yeti
en, hudayinabit.
* D
etkilerin zorlamasolmadan, i sebeplerle olu
an srelerin gerekle
me niteli
i.
kendiliinden reme
* Her trl bilimsel reme olaylar
n
n d

nda, yoktan var olmayanlatan bilim d

kuram.
kendiliindenlik
* D

tan bir belirleme ile deil, kendi kendine gerekle


en etkinlik.
kendilik
kendince

* Bir nesnenin varl

nveya tzn olu


turan
ey.
* Kendine gre, kendi bak
m
ndan.

kendinde

* Nesnenin doal varl

, durumu.

kendinde olmamak
* bilinci, akl
yerinde olmamak.
kendinde toplamak
* kendi zerinde bulundurmak, kendi varl

iinde yer almas


nsa
lamak.
kendinde toplamak
* kendi zerinde bulundurmak, kendi varl

iinde yer almas


nsa
lamak.
kendinden
* Kendi akl
ndan, kendi kendine.
kendinden gemek
* bilinci i
lemez olmak, kendini kaybetmek, bay
lmak.
* bir
ey kar

s
nda co
kuya kap
lmak, duygulanmak.
* uykuya dalmak, uyuya kalmak.
kendine ... ss vermek
* kendini ... gibi gstermek.
kendine gel!
* akl
nba

na topla" anlam
nda bir uyarma sz.
kendine gelmek
* ay
lmak.
* aklba

na gelmek.
* durumu dzelmek.
kendine has
* \343 kendine zg.
kendine k
ymak
* kendini ldrmek.
kendine mahsus
* \343 kendine has.
kendine mal etmek
* benimsemek veya saymak.
kendine zg
* Bir kimse veya
eye zg olan kendine mahsus, kendine has.
kendine yedirememek (veya onuruna yedirememek)
* ba
kas
n
n kendisine yapt
i
i, onur k
r
csayarak tepki ile kar

lamak; kendisinin ba
kas
na yapmassz
konusu olan i
i, ki
ili
i iin onur k
r
csayd

ndan yapmamak.
kendine yontmak
*
kan bir f
rsattan yararlanarak, ba
kalar
nhi d
nmeyerek hep kendi
kar
nsa
lamak.
kendini (kap
p) koyuvermek
* kendine zen gstermemek, ktmser olmak.
kendini alamamak
* istemeyerek bir i
i yapma duruma girmek, kendini tutamamak.
kendini a
a
grmek
* kendini ba
kalar
ndan deersiz grmek.

kendini ate
e atmak
* bile bile tehlikeli bir i
e girmek.
kendini atmak
* vakit geirmeden hemen gitmek.
kendini avutmak
* oyalamak.
kendini be
endirmek
* ba
kalar
na ho
, iyi, yetenekli grnmek.
kendini be
enmek
* ba
kalar
nkmseyerek kendini stn grmek.
kendini b
rakmak
* kendine zen gstermemek.
* evre ile ilgisini keserek yaln
z bir konuyla u
ra
mak.
* gev
ek, rahat bir biimde kalmak.
kendini bilen (veya bilir)
* a

rba
l
ve onuru olan.
kendini bilmek
* aklve muhakemesi yerinde olmak.
* baliolmak.
* kendinin ve evresinin bilincine varmak.
* durum ve onuruna yak

acak biimde davranmak.


kendini bir
ey sanmak
* kendini oldu
undan ok de
erli grmek.
kendini bir yerde bulmak
* fark
nda olmadan bir yere ula
m
olamak.
kendini bulmak
* ki
ilik kazanmak.
* madd ve ruh konularda durumunu dzeltmek.
* Bkz. kendine gelmek.
kendini dar etmek
* s
k
ntveren bir yer veya durumdan glkle kurtulmak.
kendini dev aynas
nda grmek
* kendini oldu
undan ok stn grmek.
kendini dinlemek
* hastal
k kuruntusu iinde bulunmak.
* yaln
z, sakin kalmak.
kendini dirhem dirhem satmak
* ok nazl
davranmak, a

rdan almak.
kendini d
nmek
* daima kendi
kar
nkollamak, egoiste davranmak.
kendini ele vermek
* yapt

bir davran
veya syledii bir szle kendi suunu ortaya
karmak.
kendini fasulye gibi nimetten saymak
* kendini ok nemli biri gibi grmek.

kendini gstermek
* be
enilecek niteliklerini ortaya koymak.
* ortaya
kmak, belirmek.
* pas alabilmek iin boalana kamak.
kendini harap etmek
* s
k
ntveya zntden peri
an olmak.
kendini hissettirmek
* varl

nbelli etmek.
kendini kapd

nda bulmak
* kovulmak, i
ten at
lmak, bir yerden istenmeden uzakla
t
r
lmak.
kendini kapt
rmak
* bir
eyin etkisinden kurtulamayacak duruma d
mek.
* ura
maya ba
lad

bir i
ten kendini kurtaramamak.
kendini kaybetmek
* bay
lmak.
* a

rduygulanma dolay
s
yla evrede olup bitenin fark
na varamamak.
kendini matah sanmak
* kendini oldu
undan daha fazla de
erli kabul etmek.
kendini naza ekmek
* nazlanmak.
kendini paralamak
* ok aba ve zen gstermek.
kendini satmak
* kendisinde olmayan iyi nitelikleri varm
gibi gstermek.
kendini s
kmak
* kendini zorlamak, aba gstermek.
kendini tartmak
* ne durumda oldu
unu
renmek iin kendini yoklamak.
kendini toparlamak (veya toplamak)
* herhangi bir konuda eskiden kt olan durumunu dzeltmek.
* bir konuda dikkatini younla
t
rmak.
*
i
manlamak, sal

na kavu
mak.
kendini tutamamak
* bir durum kar

s
nda sessiz ve heyecans
z kalamamak; kendine hkim olamamak.
kendini tutmak
* kendine hkim olmak; dayanmak, sabretmek.
kendini vermek (vurmak veya almak)
* bir
eye btn varl

yla balanmak, ba
ka her
eyle ilgisini kesip, tek
eyle a

rlde ilgilenmek.
kendini yiyip bitirmek
* Bkz. kendi kendini yemek.
kendini yoklamak
* duygu, d
nce ve beden bak
m
ndan kontrol etmek.
kendir

* Kenevir.

* Kenevirden yap
lm

.
kendircilik
* Kendir yeti
tirme i
i.
kendirgiller
*
ki eneklilerden, kendir,
erbeti otu, Hint keneviri gibi bitkileri iine alan bir familya.
kendirik

* Deriden veya ad
r bezinden yap
lan ve hamur tahtas
n
n alt
na serilen yayg
.

kendisince
* Bkz. kendince.
kene
* Koyun, kpek, at gibi hayvanlar
n veya insanlar
n derisinde asalak olarak ya
ayan, bula

chastal
klara
sebep olan bceklerin genel ad
, sak
rga.
kene a
ac
* Kene otu.
kene gibi yap

mak
* istenmedi
i hlde birinin pe
ini b
rakmamak, yakas
n
b
rakmamak.
kene gz

* ok kk gzl (kimse).

kene otu

* Stle
engillerden, tropik blgelerde yeti
en, a
a veya a
a
k durumunu alabilen, tohumlar
ndan koyu bir
bitkisel yaelde edilen, bir y
ll
k otsu bitki (Ricinus communis).
kenef

keneler

* Ayak yolu.
* Pis, berbat.
* Eklem bacaklhayvanlardan, rmce
imsiler s
n
f
na giren bir tak
m.

kenet
*
ki sert cismi birbirine balamaya yarayan, iki ucu sivri ve k
vr
k metal para.
kenet etmek
* kenetle birbirine balamak.
kenet gibi yap

mak
* ok yak
n dost olmak, s
kf
kolmak.
kenet mili
* atve teki paralar
n birle
tirilmesinde kullan
lan metal perinler.
kenetleme
* Kenetlemek i
i.
kenetlemek
* Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine balamak.
* Birbirine geirerek ba
lamak.
* S
k
ca birbirinin zerine kapamak.
kenetleni
* Kenetlenmek i
i veya biimi.
kenetlenme

* Kenetlenmek i
i.
kenetlenmek
* Kenetlemek i
i yap
lmak.
* Bir konuda ayntutum ve davran

gstermek.
* A
lamayacak biimde s
k
ca birbirinin zerine kapanmak.
kenetli

* Kenedi olan.
* Kenetle birbirine ba
lanm
bulunan, kenetlenmiolan.
* Birbirinin iine geerek s
k
ca kapanm

kenevir

* Kendirgillerden, sap
ndaki liflerden halat, uval gibi kaba rgler yap
lan, iki evcikli bir bitki, kendir
(Cannabis sativa).
kenevir helvas
* Kenevir ve
eker kar

myap
lan bir tr helva.
kenevir ya

* Kenevir aac
ndan yap
lan ya
.
kenevircilik
* Kenevir yeti
tirme i
i.
kengel

* Kenger.

kengel sak
z
* Kenger sak
z
.
kenger

* Birle
ikgillerden, yapraklardikenli yaban bir bitki, e
ek dikeni (Cynara cardunculus).

kenger sak
z
* Kengel stnden yap
lan bir tr sak
z, engel sak
z
.
kent

* ehir.
* Site.

kent soylu
* Burjuva.
kent soyluluk
* Burjuvazi.
kental

* 100 kg a

rl

nda ktle birimi.

kenti
* Kentilik uzman
, kentilikle u
ra
an kimse,
ehirci.
kentilik
kentet
kentilyon

* ehircilik.
* Be
li.
* Katrilyon kere bin.

kentler aras
* ehirler aras
.
kentle
me
* Kentle
mek i
i.
kentle
mek
* ehirle
mek.
kentli

* ehirli.

kentlile
me
* Kentlile
mek i
i.
kentlile
mek
* Kentli olmak durumu.
kentsel
* Kentle ilgili,
ehirle ilgili.
kentta

* Aynkentten olan kimse.

Kenyal
* Kenya halk
ndan olan kimse.
kep

kepaze

* Ba
l
k, sipersiz
apka.
* Hem
irelerin giydii ba
l
k.
* Baztrenlerde profesr ve
rencilerin giydikleri zel ba
l
k.
* (nesneler iin) Niteli
i iyi olmayan.
* Utanmaz, rezil.
* Gln, deersiz.
* Talim yaparken kullan
lan gev
ek ok yay
.

kepaze etmek
* utan
lacak bir duruma d
rmek.
kepaze olmak
* gln veya utan
lacak duruma d
mek.
kepazelik

* Kepaze olma durumu veya kepazece davran

, maskaral
k, rezalet.

kepbast
* ift katl
byk dalyan a

.
kepe
* Sulu yiyecekleri kar

t
rmaya, da

tmaya yarayan, uzun sapl


, yuvarlak ve derince ka

k.
* Erimimadeni kal
ba dkmek iin kullan
lan byk ka

k.
* Sapl
bir embere geirilmiolan, bal
k veya kelebek tutmada kullan
lan a.
* Bir kepenin alabildii miktarda olan.
* Tah
l, kmr, kum gibi dkme yklerin yklenip bo
alt
lmas
nda kullan
lan, iki veya daha ok eneden
olu
mumotorlu ara.
* Gemilerde, ortas
nda dmen evi bulunan yuvarlak k

k
nt
s
.
* Gre
te hasm
n arkas
ndan bacaklararas
na el sokma oyunu.
kepe gibi
* kanat gibi ne doru a
lm
(kulak).

kepe kulak
* Kocaman ve ne do
ru kulaklar
olan.
kepe kuyruk
* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan bedava geinen.
kepe surat
* ok kk yz olan.
kepeburun
* Bir e
it yaban rde
i.
kepeleme
* Kepelemek i
i.
kepelemek
*
ki eli kepe biimine getirerek, yere d
mekte olan topu eilerek yere de
meden kurtarmak.
kepeli

* Kepesi olan.

kepek
* Un elendikten sonra, elek stnde kalan kabuk k
r
nt
lar
.
* Salderide olu
an pulcuklar.
* Bazderi hastal
klar
nda deriden dklen parac
klar.
kepeki

* Kepek satan kimse.

kepeklenme
* Kepeklenmek i
i.
kepeklenmek
* Ba
ta kepek olu
mak.
* (elma) Susuz ve tats
z duruma gelmek.
kepekli

*
inde kepei olan.
* zerinde kepek olu
muolan.
* (elma iin) Un gibi, susuz ve tats
z.

kepenek
* obanlar
n omuzlar
na ald
klardiki
siz, kolsuz, keeden stlk.
kepenek

* Pervane.

kepenek alt
nda er yatar
* insanlargiydiine bakarak de
erlendirmek yanl

lara yol aar; bazen deerli ki


iler eski giymiolabilir.
kepenk

* Genellikle dkknlarkapamak iin kullan


lan, sa levha veya trl biimlerde demir veya tahta kanat.

kepenkleri indirmek
* i
i tatil etmek.
kepez

* Yksek tepe, da
.
* Dalar
n oyuk, kuytu yerleri.
* Gelin ba
l

.
* Tavuk ve ku
lar
n ibii veya ba

ndaki uzun tyler.

kepir

kepme
kepmek
kerahet

* orak, verimsiz toprak.


* amurlu orak toprak.
* Kepmek i
i.
* kmek, y
k
lmak.
*

renme, tiksinme.

kerahet vakti
* (ak
amc
lar aras
nda)
kiye ba
lama zaman
.
keramet

* Ermikimselerin gsterdiklerine inan


lan, doast,
a
k
nl
k uyand
r
c
durum.
* Ola
anst durum.
* Keramet say
labilecek nitelikte olan
ey.

keramet buyurdunuz (veya keramette bulundunuz)


* "ok do
ru sylediniz", "ok gzel yapt
n
z" anlamlar
nda kullan
lan bir yaranma sz.
keramet sahibi
* keramet gsterebilen (kimse).
kerameti kendinden menkul
* ba
ka bir etkenle kavu
tu
u iyi durumu kendi abas
n
n verimi veya de
erinin kar

l
saymak.
kerametli

* Doast gce sahip.

keramette bulunmak
* do
ast olaylarda bulunmak.
kerata

* Kar
staraf
ndan aldat
lan erkek.
* Sevgi ile sylenen sitem sz.
* Ayakkabekecei.

keratin
* T
rnak, boynuz, k
l gibi st deri rn olan yap
larolu
turan proteinli madde.
keratinle
me
* Keratinle
mek i
i veya durumu.
keratinle
mek
* Protoplzma proteinler keratin durumuna dn
mek.
keratinli

* Keratini olan.

kerde
* Sebze fideli
i.
kere
kerem

* Kez, yol, defa, sefer.


* Soyluluk, ululuk, byklk, asalet.

* Ba

olarak verme, iyilik, ltuf.


kerem buyurun (veya eyleyin)
* "izin verin, beni dinleyin" anlam
nda nezaket sz.
kerem etmek
* ba

ta, iyilikte bulunmak.


kerem gibi sevmek (veya yanmak)
* byk a
k ya
amak, a
k
ndan lmek.
kerem sahibi
*
yi huylu, cmert.
kerempe
* Denize do
ru uzanan ta
l
k burun.
* Da
n en yksek yeri.
keres
* Byk ve derin karavana.
kereste

* Tomruklar
n boyuna biilmesiyle elde edilen marangozluk ve in
aat odunu.
* Kaba saba kimse, kalas.
* Ayakkabyap
m
nda kullan
lan gere.

keresteci
* Kereste satan kimse.
kerestecilik
* Kereste al
p satma i
i.
keresteli

*
ri yap
l
.

kerestelik
* Kereste yap
lmaya elveri
li a
a.
kerevet
* zerine
ilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, tahtadan seki, sedir.
kerevides
* \343 kerevit.
kerevit

* Kabuklular s
n
f
ndan, amurlu tatlsularda ya
ayan bir eklem bacakl
, tatlsu istakozu, karavide
(Potamobius fluviatilis).
kereviz
kerh

kerhane

* Maydanozgillerden, kkleri ve yapraklarsebze olarak kullan


lan kokulu bir bitki (Apium graveolens).
* Tiksinme, irenme.
* Bir i
i istemeyerek, zorla yapma.
* Genel ev.

kerhaneci
* Kerhane i
leten kimse.
* Svg sz.

kerhen

kerih
kerim

kerime
keriz

kerizci

kerkenez
kerkes
kerki

* Tiksinerek, i
renerek.
*
stemeyerek, istemeye istemeye, gnlsz.
* Tiksindirici, i
ren.
* Soylu, asil.
* Eli a
k, cmert.
* Allah'
n adlar
ndan biri.
* (sayg
lkonu
mada) K
z evlt.
* Geriz, irkef, pislik.
* Kumar.
* Kolayca kand
r
labilen oyuncu, aptal.
* E
lenti.
* alg
c
.
* Hile yapan oyuncu.
* Kartalgillerden, le
le beslenen, 35 cm uzunluunda, k
z
l
mstyleri olan bir ku(Falco tinnunculus).
* Akbaba.
* Keser.

kerli ferli
* Kelli felli.
kermen
kermes

* Kale, germen.
* Bir al

maya yard
m sa
lamak iin, genellikle a
k havada yap
lan elentili toplant
.
* Kk
ehirlerde bayram veya panay
r gnlerinde yap
lan elenceli toplant
.

kerpeten

* Baznesneleri s
kmak veya ekmekte kullan
lan, hareketli bir eksen evresinde apraz iki paradan
olu
mu
, k
ska biimimdeki ara.
* Bu biimde olan ve diekmekte kullan
lan ara.
kerpi

* Duvar rmekte kullan


lmak iin kal
plara dklp gne
te kurutulmusaman ve bal
k kar

milkel tu
la.
* Kerpiten yap
lm

kerpi dkmek
* saman ve bal
k kar

m
nkal
plara bo
altmak.
kerpi gibi
* ok sert ve kuru.
kerpii

* Kerpi yapan veya satan kimse.

kerpile
me
* Kerpile
mek i
i.
kerpile
mek
* ok sert ve kuru bir duruma gelmek.
kerrake
*
nce softan hafif ve dar bir stlk.
kerrakeli
kerrat

* Kerrakesi olan.
* Birok kez.

kerrat cetveli
* arp
m tablosu.
kerte
*

aret iin yap


lm
entik veya iz, kerti.
kerte

* Derece, radde.

kerte kerte
* Azar azar, yavayava
, tedrici.
kerteleme
* Kerte kerte, azar azar ilerleme durumu, tedri.
kerteles
* Teke ile iki hrgl erkek devenin geriye melezlenmesiyle elde edilen bir deve tr.
kertenkele
* Kertenkelelerden, uzun vcutlu, sivri kuyruklu, evik, bcekil, kk srngen hayvan (Lacertus).
kertenkeleler
* Kertenkeleleri, bukalemun ve iguanalariine alan drt ayakl
srngenler tak
m
.
kerteriz

* Bir yerin pusula kertelerine (II) gre bulundu


u yn.
* Bal
k
lar
n denizde s
l
klarbelirlemek iin kulland
klar
i
aretlerin btn.

kerteriz almak (veya etmek)


* bir yerin hangi ynde veya geminin nerede bulundu
unu pusula ile lmek.
kerteriz noktas
* Geminin bulunduu yeri anlamak iin kerteriz almaya yarayan, fener kulesi, duba,
amand
ra gibi
eylerin
harita zerindeki yeri.
kertesine gelmek
* tam yerini ve zaman
nbulmak.
kertesine getirmek
* tam s
ras
n
, en uygun zaman
nsemek.
kerti

kertik

* Kerte (I).
* (ekmek, et iin) Bayat.
* Kertilmiolan.

* Kertilmiyer, gedik, entik.


kertik kertik
* zeri kertiklerle dolu.
kertikleme
* Kertiklemek i
i.
kertiklemek
* Kertik amak.
kertikli

* Kertii olan.

kertilme
* Kertilmek i
i.
kertilmek
* Kertmek i
i yap
lmak.
kertme

kertmek

kervan

* Kertmek i
i.
* entik.
* Bir
eyin kenar
nda kertik amak, entmek.
* Serte srtnmek.
* Uzak yerlere yolcu ve ticaret e
yasta

yan yk hayvan
katar
.
* Toplu olarak birbiri ard
nca gelen
eyler.

kervan ulluu
* Uzun ayakl
, uzun ve e
ri gagalku
lar s
n
f
.
Kervan Y
ld
z
* ulpan y
ld
z
.
kervana kat
lmak
* bir toplulua kar

mak.
kervanba

* Kervanyneten kimse.
kervanc
* Kervan sahibi veya kervan gden kimse.
Kervank
ran
* ulpan y
ld
z
.
kervansaray
* Ana yollarda kervanlar
n konaklamasiin yap
lan byk han.
kes
kes
kesafet

* Genellikle yakmak iin kullan


lan iri saman.
* Ayak bileklerini de iine alan kapal
jimnastik ayakkab
s
.
* okluk, s
kl
k.
* Younluk.

* Saydam olmama durumu, bulan


kl
k.
kesat
* Al
veri
te durgunluk.
* Yokluk, k
tl
k.
kesatl
k
* Kesat olma durumu.
* K
tl
k zaman
.
kese
* Cepte ta

nan, iine para, ttn gibi


eyler konulan, kuma
tan veya rgden kk torba.
* Baz
eylerin zerine geirilen, kuma
tan anta biiminde kap.
* Y
kan
rken kir
kartmak iin ele geirilen, vcudu ovmaya yarayan, brmckten, cep biiminde bez.
* Bir kimsenin kendisine ait parasveya serveti.
* Su bitkilerinde ii hava ile dolu olan ve bitkinin suda yzer durumda kalmas
nsalayan
i
kinlik.
* Herhangi bir kese miktar
nda olan.
* Organizman
n bazbo
luklar
na verilen ad.
* Beyz kuru
luk para birimi.
kese

* K
sa, kestirme (yol).

kese iei
* Ss iin yeti
tirilen ve demet olarak iek aan bitki (Ceanothus).
kese k
d
*
ine baz

eyler konulmak iin k

ttan yap
lm
kese biiminde torba.
kesecik
kesedar

kesek

* Kula

n dolambac
nda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zarsorgan.
* Zengin kimselerin paras
nyneten ve gerekli harcamalaryapan kimse.
* Esnaflar
n gelirlerini toplay
p satan kimse.
* Bel, apa veya saban
n topraktan kald
rd

iri para.
* Tezek.
* imen yapmak iin zerindeki otuyla birlikte
kar
lm
ay
r paras
.

keseklenme
* Keseklenmek i
i.
keseklenmek
* Toprak, para para olmak.
kesekli

* Para para kabarm


olan (toprak).

kesel
* Gev
eklik, tembellik.
kesel gelmek
* gev
emek, tembelle
mek.
kesel perdesi
* Herhangi bir mzik lsne girmeyen, insan
n i dnyas
nkarartan ve b
kk
nl
k veren bir ses tonu.
keseleme

* Keselemek i
i.

keselemek
* Kir
karmak iin vcudu kese ile ovmak.
keseleni
* Keselenmek i
i veya biimi.
keselenme
* Keselenmek i
i.
keselenmek
* Keselemek i
i yap
lmak.
* Kendini keselemek.
keseletme
* Keseletmek i
i.
keseletmek
* Keselemek i
ini yapt
rmak.
keseli

* Kesesi olan.

keseli kurt
* Genellikle omurgal
larda, kaslar
n iinde geli
en
erit kurtuklar
n
n genel ad(Cysticercus).
keseliler
kesen

kesene

* Kanguru gibi, di
ilerinin karn
nda yavrular
nta

maya yarayan kese bulunan hayvanlar tak


m
.
* Kesmek i
ini yapan.
* Bir
ekli kesen do
ru; zellikle bir genin kenarlar
nkesen do
ru.
* Szle
me, yaz
lanla
ma.
* Gtr, toptan i
.

kesenee almak
* gelirini, sat
n almak, iltizam etmek.
kesenee vermek
* bir
eyin gelirini nceden gtr olarak satmak.
kesenek
* Grevlilerin ayl
klar
ndan her ay belli oranda kesilip bir sosyal gvenlik kurumuna yat
r
lan para.
* Fabrika, iftlik gibi gelir kaynaklar
n
n gelirini sat
n alma i
i, iltizam.
keseneki
* Kesenei alan kimse, iltizamc
, mltezim.
kesenin az
namak
* bol para harcamaya ba
lamak.
kesenin dibi grnmek
* para tkenmek.
kesenize bereket
* madd katk
sgrlen bir kimseye "ok kazan, kazanc
n bol olsun" anlam
nda sylenen te
ekkr sz.
kesenkes
* Kesin olarak, kesinlikle.
keser

* Tahta, aa yontmaya yarayan, k


sa sapl
, bir yankeskin a

zl
, teki yanivi akmaya uygun elik ara.
kesesi elvermemek
* btesi elveri
li olmamak.
kesesine bir
ey girmemek
* bir yarar veya
kar sa
lamamak.
kesesine gre
* paras
na, mal imknlar
na gre.
kesesine gvenmek
* paras
na gvenmek.
kesesini doldurmak
* f
rsatlardan yararlanarak para kazan
p zengin olmak.
keseye davranmak
* demek istemek.
kesici

* Kesmek i
ini yapan, kesen.
* Kasapl
k hayvanlarkesen kimse.
* Kesme i
inde kullan
lan ara.

kesici di
* Alt enenin ve st enenin on taraf
nda bulunan, yiyecekleri kesmeye yarayan, yass
, keskin n di
lerden
her biri.
kesif

* Youn.
* Saydam olmayan.
* S
k, kal
n.

kesif yem
* Sindirilebilir besin maddeleri yksek, sellozu d
k yem.
kesik

* Kesilmiolan.
* Kesilerek bozulmuolan.
* istten yap
lan ya
s
z peynir, kelek, ek
imik.
* K
sa.
* Gazete, dergi vb.den kesilmiyaz
, kupr.
* Kesilmiolan yer.
* Tarla, bave bahe evresine a
lan hendek.

kesik hava
* Halk
iiri d

nda yan
k ezgili deyi
.
kesik kelime
* Bir blm kesilerek kullan
lan sz.
kesik kerem
*

k Kerem'in ezgilerinde grlen yan


k trk dal
.
kesik kesik
* Ara vererek ve k
sa k
sa.
kesik koni
* Bir koninin taban
na paralel bir dzlemle kesilmesinden elde edilen cisim.
kesik piramit

* Bir piramit, taban


na paralel bir dzlemle kesildiinde taban ynnde kalan cisim.
kesik prizma
* Bir prizman
n btn yer ayr
tlar
nkesen bir dzlemle elde edilen, kesiti ile tabanaras
nda kalan cisim.
kesikli

kesiklik

* Kesikleri olan.
* Aral
klarla sren, duraklamalar yapan (elektrik ak
m
).
* Kesik olma durumu.
* Ans
z
n duyulan hlsizlik, k
r
kl
k, yorgunluk.

kesiklik vermek
* ara vermek.
* hlsizlik, k
r
kl
k, yorgunluk ortaya
kmak.
kesiksiz

kesili
kesilme
kesilmek

kesim

* Kesilmeden sren, srekli, sreli, devaml


, mtemadi.
* Kesilmeden, ara vermeden srp giden (elektrik ak
m
).
* Kesilmek i
i veya biimi.
* Kesilmek i
i.
* Kesmek i
i yap
lmak.
* Bitkin duruma gelmek, gc, takati kalmamak.
* Gibi olmak, benzemek, dnmek.
*
indeki maddeler birbirinden ayr
l
p bozulmak.
* Dinmek, sona ermek.
* Akmaz olmak.
* Kendinden nceki kelimeyi "olmak" anlam
yla peki
tirir.
* Son veya aral
k verilmek.
* Kendini herhangi bir
ey gibi gstermek.
* Tutulmak, kapat
lmak.
* Makaslamak.
* Durmak.
* ok beenmek, ok ho
lanmak.
* Yoksun kalmak.
* Kesmek i
i.
* Blm, para, k
s
m, sektr.
* Blge, blm.
* Kesme zaman
.
* Belli bir blm.
*

aretlenmibelli yer.
* Terzinin belli bir l ve rne
e gre kuma
a biim vermesi i
i, fason.
* Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel kar

kesenee verilmesi.
* Boy bos, endam.
* Pazarl
k, anla
ma.

kesim evi
* Kasapl
k hayvanlar
n kesilip yzld
yer, kanara, mezbaha.
kesimci
* Keseneki, mltezim.
kesimhane

* Kesim evi, mezbaha.


kesimlik
* Kesime elveri
li (hayvan).
kesin

* phe ve duraksamaya yer b


rakmayan veya geri dnlmeyen, de
i
mez, kat'i, maktu.

kesin bilgi
* Doruluundan ku
kulan
lmayan bilgi.
kesin olarak
* kesin bir biimde, kesinlikle.
kesinleme
* Kesin olan
ey.
kesinle
me
* Kesinle
mek i
i.
kesinle
mek
* Kesin bir durum almak, kat'ile
mek, kat'iyet kespetmek.
* Dei
me olana
olmadan yrrl
e girmek.
kesinle
tirme
* Kesinle
tirmek i
i.
kesinle
tirmek
* Kesin bir duruma getirmek.
kesinlik
* Kesin olma durumu veya kesin davran

, kat'iyet.
* Bir bilginin, bir kanaatin
pheye d
meden onaylanmas
durumu.
kesinlikle
* Kesin bir biimde, kesin olarak, her hlde, mutlaka, kat'iyen.
kesinme

* Kesinmek i
i veya durumu.

kesinmek
* Kendine veya kendisi iin kesmek.
kesinsizlik
* Kesin olmama durumu.
kesinti
* Kesilen para, k
rp
nt
.
* Bir i
in bir sre iin durmas
, ink
ta, fas
la.
* denen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen blm.
kesintili

kesintisiz

* Ara verilerek yap


lan.
* (para iin) Kesintisi olan.
* Aral
ks
z.
* (para iin) Hibir vergi kesilmeden verilen.

kesintiye almak
* biriyle sezdirmeden alay etmek.

kesintiye uramak
* bir sre iin durmak.
kesip (veya kestirip) atmak
* uzun uzad
ya d
nmeden kesin yarg
ya varmak.
* kesin olarak zmek, bitirmek.
kesip bimek
* paralamak, do
ramak, ameliyat etmek.
* a
z
na geleni sylemek, ileri geri konu
mak.
* zorbal
kla korkutmak.
kesir

* Bir birimin blnd


e
it paralardan birini veya birka
nanlatan say
.

kesir lek
* Pln ve haritalar
n lekleri pay1 olan ve kesirli say
larla gsterilen lek.
kesirli
* Kesir niteli
inde olan (say
).
kesirli say
* 1,5 veya 1,3 gibi kesri olan say
.
kesirsiz
kesi

* Kesir niteli
inde olmayan.
* Kesmek i
i veya biimi.

kesi
en
* Bir nokta veya izgi zerinde birbirini kesip geen (izgiler veya yzeyler).
kesi
me
kesi
mek

* Kesi
mek i
i.
* Birbirini kesmek.
* Pazarl
kta, herhangi bir fiyatta uyu
mak.
* Erkek ve kad
n, bak

larla anla
mak.
* Bir nokta veya izgi zerinde birbirine kavu
mak.

kesit
* Bir
eyi inceleyebilmek iin, enlemesine veya boylamas
na kesildi
inde ortaya
kan yzey.
* Bir toplumun blm, kesim.
* Bir cisim dz olarak kesildiinde ortaya
kan dzlemin biimi, makta.
keskenme
* Keskenmek i
i.
keskenmek
* El ile veya ba
ka bir
eyle vuracak gibi yapmak.
keski

paras
.
keskin

* Aa, ta
, metal vb. yontmaya yarayan, bir ucu keskin elik ara.
* Demir ve sa kesmek iin zerine ekile vurularak yrtlen keskin ara, t
rnak.
* Pulluk gvdesi nne tak
lan ve topra
kesip ay
ran b
ak veya disk biiminde elikten yap
lm
pulluk

* ok kesici, iyi kesen.


* Etkili, sert.

* Grevini iyi yapan.


* (ses iin) Tiz.
* Ac
, znt veren.
keskin sirke kpne (veya kab
na) zarar
* fkeli, sert kimsenin zararkendisinedir.
keskin zek keramete k
att
r
r
* zeki kimse, bir i
in nereye varaca

nkeramet sahibi kimseden daha iyi bilir.


keskinle
me
* Keskinle
mek i
i.
keskinle
mek
* Keskin duruma gelmek.
keskinle
tirme
* Keskinle
tirmek i
i.
keskinle
tirmek
* Keskin duruma getirmek.
keskinletme
* Keskinletmek i
i veya durumu.
keskinletmek
* Keskin duruma getirmek.
keskinlik
kesme

durum.

* Keskin olma durumu.


* Kesmek i
i.
* Teneke, sac gibi
eyleri kesmek iin kullan
lan makas.
* Lokum.
* izgisel iki do
ru parasve bir e
ri yayile s
n
rlanan dzlem yzeyi.
*
ki ekimin birbirine do
rudan doruya balanmas
ndan, iki ayrekimin birbirini izlemesinden doan
* Kp biiminde veya k
eli olarak kesilmiolan.
* Kesin, de
i
mez, maktu.
* Naz
mda veya nesirde, bir cmleyi sonu anla

lacak biimde yar


m b
rakma sanat
, kat.

kesme imi
* \343 kesme i
areti.
kesme i
areti
* zel adlara getirilen ekleri iki szn birle
mesi s
ras
nda ortaya
kan ses d
mesini veya bazyabanc
szlerin kesintili okunaca
nbelirtmek iin kullan
lan ( ' ) i
aretinin ad
.
kesme kaya
* Baskalt
nda kalarak sertle
mitoprak.
kesme
eker
* Kp biiminde veya k
eli bir biimde olan
eker.
kesme ta
* Yola dizilmek amac
yla veya bir yapiin biimlendirilmita
.
kesmece
* Kesip bakarak beenmek
art
yla.
* Aradaki deer ayr
m
ngzetmeksizin hepsi bir fiyattan.
* Kesilip m
teriye gsterilerek sat
lan.

kesmek

* B
ak, makas gibi bir arala bir
eyi ikiye ay
rmak, paralamak, do
ramak, ameliyat etmek.
* Dibinden ay
rmak.
* Dzgn paralara ay
rmak.
* Kesici bir arala yaralamak.
* Ucunu almak.
* (hayvan iin) Ba

n
gvdesinden ay
rmak, bo
azlamak.
* Ara veya son vermek.
* Bir
eyden yoksun b
rakmak, vermemek.
* Ak
mdurdurmak.
* Belirtmek, kararla
t
rmak.
* (verilecek
eyin bir blmn) Al
koyup vermemek.
* (para iin) Basmak.
* Azaltmak, gle
tirmek.
* (iskambil k

tlariin) Destenin zerinden bir blmn kald


r
p te yana koymak.
* Gidermek.
* Gei
i nlemek.
* Susmak.
* (hasta organ
) Ameliyatla almak.
* Blmek, ay
rmak.
* (yaz
, film iin) K
saltmak.
* Uydurmak, yalan sylemek.
* (rzgr, souk vb. iin) ok etkili olmak.
* Birini yermek, ktlemek.

kesmelik
* Kesme ta
kar
lan ocak.
kesmik

* Kesilmistn koyu blm.


* Ba
akla kar

k iri saman.
* Tagibi olmutoprak paras
.

kesmikli
*
inde kesmik bulunan.
kesp

* Kazanma.

kesp etmek
* kazanmak, elde etmek.
kesre

* Esre.

kesret
* ok olma durumu, okluk.
kestane

* Kay
ngillerden,
l
man iklimlerde yeti
en, 25-30 m kadar boylanabilen, kerestesi do
ramac
l
kta kullan
lan
bir orman aac(Castanea sabva).
* Bu aac
n yenebilen meyvesi.
* Kestane rengi.
kestane dorusu
* At donlar
ndan a
k kahve rengi olan.
kestane fi
e
i
*
inde tane barut ve fitilinin gemesine yarayan kk bir kanal
olan bir tr
enlik fi
ei.
kestane kaba

* Helvackaba
.
kestane kabuundan
km
da kabu
unu beenmemi
* soyunu veya yeti
ti
i yeri, evreyi hor grenler iin k
nama yollu sylenir.
kestane kargas
* \343 alakarga.
kestane rengi
* A
k kahve rengi.
* Bu renkte olan.
kestane suyu gibi
* sulu (kahve).
kestane
ekeri
* Kestanenin
eker
erbeti iinde kaynat
lmas
yla yap
lan
ekerleme.
kestaneci
* Kestane kebabyapan veya satan kimse.
kestanecik
* Prostat.
* Atlar
n her baca
nda birer tane
kan, boynuz dokusunda olan k
sa ve yayvan uzant
.
kestanelik
* Kestane aalarok olan yer.
kestere

* Kitre.

kesti
i (veya att

) t
rnak olamamak
* bir kimse, sz konusu olan kimseden de
erce ok a
a
olmak.
kestirilme
* Kestirilmek i
i.
kestirilmek
* Kestirmek i
i yap
lmak.
kestirim

* Kestirmek i
i, tahmin.

kestirip atmak
* ayr
nt
ld
nmeden kesin yarg
ya varmak.
kestiri
* Kestirmek i
i veya biimi.
kestirme

* Kestirmek i
i.
* Al

lan yolun d

nda k
sa yol, kese.
* Amacfazla uzatmadan anlatan.
* K
saca, zet olarak.
* K
sa yoldan.
* Kaynat
larak limon s
karak koyula
t
r
lm

eker
erbeti.

kestirmece
* K
sa yoldan olan, k
saca olan.
* Yakla

k, tahmin.
kestirmeden

* En k
sa yoldan.
kestirmeden gitmek
* en k
sa yoldan gitmek.
kestirmek
* Kesmek i
ini yapt
rmak.
* Ak
l yolu ile gere
e yak
n bir yarg
ya varmak, tahmin etmek.
* Kesilmesini sa
lamak, kesilmesine yol amak.
* Karar vermek.
* K
sa bir sre uyumak.
* Anlamak, fark
na varmak.
ke

* Ya
al
nm
stten veya yourttan yap
lan peynir.
* K
iin kurutulan yas
z, tuzsuz yo
urt.
* Aptal.

ke
en
* Zincirden yular veya ayak kste
i.
ke
fedilme
* Ke
fedilmek i
i.
ke
fedilmek
* Ke
fetmek i
i yap
lmak.
ke
fetme

* Ke
fetmek i
i.

ke
fetmek
* Var olduu bilinmeyen bir
eyi bulmak.
ke
fettirme
* Ke
fettirmek i
i.
ke
fettirmek
* Ke
fetmesini salamak.
ke
ide

ke
ideci

* (banka ve her tr piyango ikramiyeleri iin) ekme, ekili


.
* Eski Arap harfli yaz
da bazharflerin bataraf
yaz
ld
ktan sonra ss iin ekilen uzatma.
* ek veya polie dzenleyen ve imzalayan kimse.

ke
if
* Ortaya
karma, meydana
karma, ama.
* Var olduu daha nce bilinmeyen bir
eyin ortaya
kar
lmas
.
* Bir olay veya durumun olusebeplerini anlayabilmek iin yerinde inceleme yapma.
* Gizli olan bir
ey hakk
nda genibilgi edinme.
* Bir
eyin olaca
nnceden anlama, sezme, tahmin.
ke
if kolu
* D
man
n durumunu anlamak, arazi ve yollar hakk
nda bilgi toplamak iin gnderilen kol.
ke
ik

* S
ra, nbet.

ke
ikleme
* Alma
, mnavebe.

ke
ikle
me
* Ke
ikle
mek i
i.
ke
ikle
mek
* Ke
ikle al

mak.
ke
i
* Hristiyanlarda, manast
rda ya
ayan, hi evlenmemipapaz, karaba
, rahip.
ke
i
hane
* Ke
i
lerin bulunduu yer, manast
r.
ke
i
leme
* Gneydo
udan esen yel, aka yel, kara yel kar

t
.
* Pusulada gneydouyu gsteren yn.
ke
i
lik
ke
ke

* Ke
iolma durumu.
* Dilek anlatan cmlelerin ba

na getirilerek "ne olurdu" gibi zlem veya pi


manl
k anlat
r, ke
ki.

ke
kek
*
yice dvlmve uzun sre birlikte kaynat
lm
et ve bu
dayla yap
lan bir yemek.
ke
keki
ke
ki

* Ke
kek pi
iren kimse.
* Ke
ke.

ke
kl

* Gezici bazdervi
lerin ve dilencilerin ellerinde tuttuklar
, Hindistan cevizi kabu
undan, metalden veya
abanozdan yap
lm
dilenci ana

.
* st, dvlmf
st
k ve rendelenmiHindistan cevizi gibi
eylerle bezenmibir e
it st tatl
s
,
ke
klfukara.
ke
klfukara
* Ke
kl.
ke
leme

* Ke
lemek durumu.

ke
lemek
* Ald
r
etmemek, nem vermemek, ciddiye almamak.
ke
meke
* Kar

k olma durumu, kar

kl
k.
ke
meke
lik
* Kar

kl
k, halledilmesi, iinden
k
lmaszor durum.
ke
mir
ke

af

ke

afl
k

* Bkz. ka
mir.
* Bilinmeyen ok nemli bir
eyi ke
feden.
* Ke
if kolu.
*
zci.
*
zcilik.

ket

* Engel.

ket vurmak
* engel olmak, gle
tirmek.
ketal

* iri
li bir e
it parlak bez.

ketap
* Temel maddesi baharat kat
lm
domates olan
ngiliz sosu.
kete
ketebe

* Ya
l
, mayalveya mayas
z hamurdan yap
lan, klde pi
irilen rek.
* Yaz
c
lar, ktipler.
* El yazmas
kitaplarda yazar
n
n ad
nverdi
i yer.

keten

* Ketengillerden, iekleri mavi renkte ve beta yaprakl


, lifleri dokumac
l
kta kullan
lan bir bitki
(Linumusitatissimum).
* Bu bitkinin liflerinden yap
lm
(dokuma vb.).
keten helva
* Kavrulmu
ekerden yap
lan, pamuk grn
nde bir e
it helva, keten helvas
.
keten helvac
* Keten helva yapan ve satan kimse.
keten helvas
* Bkz. keten helva.
keten ku
u
*
spinozgillerden, gzel sesli, 13 cm uzunluunda tarla ve al
l
klarda ya
ayan bir ku(Carduelis linaria).
keten tohumu
* Keten bitkisinin, ya
kar
lan veya dvlerek hekimlikte kullan
lan kk taneleri.
ketencik

* Deniz yosununun ince bir cinsi (Muscus arboreus).


* Turpgillerden, kk sar
iekli, yalbir bitki (Chamaelina sativa).
* Bu bitkiden elde edilen, sabun yap
m
nda ve ressaml
kta kullan
lan bir ya.

ketengiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, keten ve benzeri trleri iine alan bitki familyas
.
kethda

* Zengin kimselerin ve devlet byklerinin buyruunda al

an, onlar
n birtak
m i
lerini gren kimse, khya.

kethda bey
* Yenieri oca
nda, yenieri aas
ndan sonra gelen en yksek makamdaki subay.
kethdal
k
* Kethdan
n yapt

i
.
keton
ketum

* Karbonil grubuna iki alkil kknn ba


lanmas
yla treyen birle
ik.
* S
r saklayan, azs
k
, azpek.

ketum olmak
* s
r saklamak, azs
kolmak.
ketumiyet
* Azs
k
l
k, amazl
k, ketumluk.
ketumluk
* Ketum olma durumu, amazl
k, ketumiyet.
kevel
* Kuzu veya koyun postundan yap
lm
krk.
kevelci
keven

* Deri ve krk satan kimse.


* Geven.

kevgir

* Uzun sapl
, yayvan ve delikli kepe.
* Ha
lanm
yiyeceklerin s
v
lar
nveya baz
s
v
larszmek iin kullan
lan, delikli, genellikle yuvarlak biimli
mutfak kab
, szge.
Kevser

* Cennette bulundu
una inan
lan kutsal su.

kevser gibi
* (iecekler iin) tatl
, lezzetli.
keyfetme
* Keyfetmek i
i.
keyfetmek
* Hove e
lenceli vakit geirmek.
keyf

*
ste
e ba
lolan.
* Geree, akla, yol ve yntemine uymayan.

keyfi bozulmak
* hastalanmak.
* cans
k
lmak, rahatkamak.
keyfi bilmek (biri)
* isterse yapmak, nas
l isterse yle yapmak.
keyfi gelmek
* ne
elenmek.
keyfi kamak
* ne
esi kalmamak.
keyfi oluncaya kadar
* razoluncaya kadar.
keyfi s
ra

* (birinin) Kendi istedii gibi.

keyfi yerinde
* Ne
esi, sal
yerinde.

keyfi yerinde
* sal

, ne
esi, mutluluu bulunmak.
keyflik

* Keyf olma durumu.

keyfince
*
ste
ine gre, nas
l isterse, diledi
ince, keyfine gre.
keyfinden bay
lmak (veya drt k
e olmak)
* bir
eyden ok k
van duymak.
keyfine bakmak
* diledi
ince ya
amak, gzel vakit geirmek.
keyfine gitmek
* isteine uygun davranmak.
keyfini
karmak
* bir
eyden iyice tat almak.
keyfini ka
rmak (veya bozmak)
* zmek.
keyfini yapmak
* her trl istek ve dile
i yerine getirmek.
keyfinin khyasolmamak
* birine kar

maya hakkolmamak.
keyfiyet
* Nitelik.
* Durum.
keyif
* Vcut esenlii, sal
k.
* Canl
l
k, tasas
zl
k, i rahatl

.
* Hovakit geirme.
*
stek, heves, zevk.
* Alkoll iki ve ba
ka uyu
turucu maddeler kullan
ld

nda insanda grlen durum.


* Yolsuz ve kural d

istek.
* Esrar.
keyif benim, ky Mehmet a
an
n
* "hibir
eyi tasa etmiyorum, i
lerim yolunda" anlam
nda kullan
l
r.
keyif atmak
* keyfetmek.
keyif ehli

* Rahat
na d
kn kimse.

keyif etmek
* Bkz. keyfetmek.
keyif hli

*
kili, ak
rkeyf.

keyif sormak
* birine "iyi misiniz", "nas
ls
n
z" sorular
n
ynelterek sa
l

hakk
nda bilgi almak; sayggstermek.
keyif srmek

* s
k
nt
s
z, rahat ya
amak.
keyif vermek
* ne
e vermek, sarhoetmek.
keyiflenme
* Keyiflenmek i
i.
keyiflenmek
* Keyifli duruma gelmek, ne
elenmek.
keyifli

* Keyfi yerinde, ne
eli.

keyifli keyifli
* Keyifli bir biimde, keyifli olarak.
keyifsiz

* Sal
pek yerinde olmayan, rahats
z.
* Ne
esiz.

keyifsizlenme
* Keyifsizlenmek i
i.
keyifsizlenmek
* Biraz hastalanmak.
keyifsizlik
* Keyifsiz olma durumu.
keylus
* Bkz. kils.
keymus
kez
keza

* Bkz. kims.
* Bir olgunun, bir olay
n tekrarland

nbelirtir, defa, kere, sefer.


* Tekrarlamalardan sak
nmak amac
yla "ayn
, aynbiimde" anlam
nda kullan
l
r.

kezalik
* Bkz. keza.
kezzap
-k/ -ki
k
ble

* Deri
ik nitrik asidin halk aras
ndaki ad
.
* Bkz. -g/ -gi.
* Namazda ynelinen yn.
* Gneyden esen yel.
* S
k
nt
lbir durumda yard
m umarak ba
vurulan yer.

k
blenma
* K
ble ynn gstermek iin, bulunulan yere gre zel i
areti olan pusula.
K
br
sl
* K
br
s halk
ndan olan kimse.

* Kuyruk sokumu blgesi, popo, makat.


* (bazblgelerde) Bacak, ayak.
* (deniz teknelerinde) Art taraf.
* Arka blmde olan.

-k

* Bkz. -g
/ -gi.
k
atmak
* (hayvan) ifte atmak.
* ok istemek.
k
att
rmak
* ondan stn olmak.
k
k
r
k
* nemsiz, deersiz
ey veya kimse.
k

n k

n
* Geri geri.
k

n k

n gitmek
* geriye do
ru gitmek, geri geri gitmek.
* (henz yrmeyen bebek iin) k
st gitmek.
k

na bakarak (veya k

na baka baka)
* ba
vurduu yerden olumlu sonu alamayarak.
k

na tekmeyi atmak (vurmak veya yap

t
rmak)
* kovmak.
k

ny
rtmak
* ba

r
p a

rmak.
* btn gcn kullanarak u
ra
mak.
k
tan bacakl
* K
sa boylu (kimse).
k
tankara
* Ba
tan demirleyen, k
tan da halatlarla k
y
ya ba
lanan gemi.
k
st
* K
yere gelmidurumda.
k
st oturmak
* k

yere gelir duruma d


mek.
* herhangi bir konuda yenilmek, umdu
una ula
amamak.
k
dem

* Bir grevde rtbece eskilik.


* Bir grevde geirilen sre.

k
dem tazminat
* Belirli sre al

t
ktan sonra ayr
lan i
iye grev sresine balolarak verilen para.
k
demce
k
demli

* Bir i
te tecrbe ve sre bak
m
ndan, k
deme gre.
* Bir i
te eski ve tecrbesi ok olan.
* S
n
f temsilcisi, mmessil.

k
demli ba
avu
* K
demi olan ba
avu
un rtbesi.
k
demli stavu
* K
demi olan stavu
.
k
demlilik
* K
demli olma durumu.
k
demsiz
* Bir i
te yeni ve tecrbesi az olan.
k
demsizlik
* K
demsiz olma durumu.
k
d
m k
d
m
* Azar azar.
k

* Koyun, kei veya deve pislii.

* K
.
k

lama

* K

lamak i
i.

lamak
* (koyun, kei, deve) Pislemek.
k
h

* (ocuk dilinde) Kir, kirli, pis.

k
k
r k
k
r
*
inden gelerek, sesli bir biimde (glmek).
k
k
r k
k
r glmek
* iinden gelerek, sesli sesli bir biimde glmek.
k
k
rdak

* Kemik kadar sert olmayan, dayan


kl
, esnek, bklgen, damars
z badokusu.
* S

r ve danada, hayvan
n gs bo
lu
unun arka taraf
n
n alt blmnde bulunan para.

k
k
rdak bilimi
* K
k
rdaklarinceleyen bilim dal
.
k
k
rdak doku
* Kemiklerin ba
lantyerlerinde bulunan, kat
, esnek ve saydam doku.
k
k
rdakla
m

* K
k
rdak durumunu alm
hayvan dokusu.
k
k
rdakl
* Yap
s
nda k
k
rdak bulunan.
k
k
rdama
* K
k
rdamak i
i.
k
k
rdamak
* K
k
r k
k
r diye ses
kararak glmek.
* Donacak kadar
mek.

* Souktan donmak.
* lmek.
k
k
rdatma
* K
k
rdatmak i
i.
k
k
rdatmak
* K
k
rdamas
na sebep olmak.
k
k
rday

* K
k
rdamak i
i veya biimi.
k
k
rl
k
k
k
rt

*
ten glme durumu.
* K
k
rdarken
kan ses.

k
l
* Bazhayvanlar
n derisinde, insan vcudunun belli yerlerinde
kan, st deri rn olan ipliksi uzant
.
* Kei ty.
* Bitkilerde grlen, genellikle silindirimsi, ii bo
, ok ince uzant
.
* Kei tynden yap
lm
veya dokunmuolan.
k
l (kadar) kalmak
* ok az kalmak.
k
l burun

* Deniz iine uzanm


ince kara paras
.

k
l ad
r
* Kei k
l
ndan dokunmuparalarla kurulan ad
r.
k
l gibi

* ipince, incecik.

k
l keisi

* Vcut rengi beyazdan siyaha kadar de


i
mekle beraber, tel renkliler aras
nda en ok siyah renklisi grlen
yerli bir kei tr.
k
l otu
k
l pay

* Dal
k ay
rlarda yeti
en ince ve sert yaprakl
bir bitki (Nardus).
* (daha ok kalmak fiili ile) ok az.

k
l testere
* ok ince bir tr testere.
k
l yuma

* Sa yeme al

kanl
olan kimselerin midesinde olu
an ur.
k
labdan
k
lde

* \343 k
laptan.
* Gerdanl
k, boyna tak
lan ss e
yas
.

k
la

* Tazerinde bilenen bir kesici arac


n keskin yzne yap

an ve arac
n iyi kesebilmesi iin, yalanm

yumu
ak ta
la kald
r
lmasgereken ok ince elik paralar
, za
.

k
la

lama
* K
la
lamak i
i.
k
la

lamak
* Kesici aralar
n k
la
s
nalarak keskinliini art
rmak.
k
la

l
* K
la
lanm

, keskin duruma getirilmiolan.


k
la

s
nalmak
* kesici aralar
bilei ta

na veya kay

a srterek keskinli
ini art
rmak.
k
la

s
z
k
lptan

* K
la
lanmam

, keskin olmayan.
* Pirin, bak
r, kalay gibi madenlerden ekilerek gmve alt
n yald
z vurulmuince metal iplik.
* Pamuk ipli
ine s
rma kat
larak erilmiiplik.
* Bu tr iplikten yap
lm

k
lavuz

* Genel olarak yol gsteren kimse, rehber.


* Yol yntem gsteren
ey.
* Evlenecek olan erkek veya kad
na ebulan kimse.
* Ruh ve zihn bak
mdan yol gsteren,

k tutan kimse.
* Somun veya boru iine yiv amakta kullan
lan ara.
* (dar, uzun bir yerden) Kolayl
kla bklebilen yay biiminde tel, kablo vb. geirilirken bunlar
n ucuna
balanan sert nesne.
* Makaradaki filmlerin ba

nda ve sonunda yer alan, filmin al


c
, y
kama arac
, bas
m arac
, gsterici gibi
aralara tak
l
p
kar
lmas
nda kolayl
k sa
layan, as
l film iin pay b
rakan e
itli renklerde film paras
.
* Bir devletin k
lavuz al
nmasmecbur olan sular
nda gemilere yol gsteren kimse.
k
lavuzlama
* K
lavuzlamak i
i.
k
lavuzlamak
* K
lavuzluk etmek.
k
lavuzluk
* K
lavuz olma durumu veya k
lavuzun i
i, rehberlik.
* Bir gemiyi limana sokmak veya limandan
karmak i
i.
k
lavuzluk etmek
* yol gstermek, rehberlik etmek.
k
lbaz
k
lcal

* Dalkavuk.
* K
l gibi olan, ok ince.

k
lcal boru
* Ara
t
rma ve deneylerde kullan
lan ok ince boru.
k
lcal damar
* Btn dokularda bulunan, atardamarlar
n son dallar
n
, toplardamarlar
n ilk dallar
na birle
tiren ince
damar.
k
lcal etki
* Birbirine deen bir s
vile bir kat
n
n moleklleri aras
ndaki etki.
k
lcal kk

* Ana, saak ve yan kklerden


kan ikincil, nc kkler zerinde bulunan ince k
l
eklindeki emici kk
paralar
.
k
lcall
k

k
lcan

* K
lcal olma durumu.
* Bir k
lcal boru veya tpn durumu.
* Kapsad

s
v
lar bak
m
ndan k
lcal borular
n zellikleri.
* At kuyru
u k
l
ndan yap
lm
kutuza

k
l
k

* Bal
klar
n eti aras
nda bulunan diken gibi ince ve kk kemik.
* Fasulye, bakla gibi sebzelerin ye
il kabuunda ve ekin ba
aklar
nda bulunan sert ve k
l gibi uzun lif.
* Alttaki gre
inin, kuyruk sokumunu h
zla ve birdenbire havaya kald
rarak s
rt
na abanm
olan gre
inin
dengesini bozup n veya yan taraf
na a

r
p atmas
.
k
l
k atmak
* bir kimsenin i
ini kar

t
rmak, bozmak.
k
l
kl

k
l
ks
z
k
ld
rma

* K
l

olan.
* Przl, apra

k, kar

k.
* K
l

olmayan.
* K
ld
rmak i
i.

k
ld
rmak
* K
lmak i
ini yapt
rmak.
* Namaz k
l
nmas
nsa
lamak.
k
ld
rtma
* K
ld
rtmak i
i.
k
ld
rtmak
* K
ld
rmak i
ini yapt
rmak.
* Namaz k
l
nma i
ini yapt
rmak.
k
lg

* Bir sanat ve bilim dal


n
n ilkelerini d
nce alan
ndan, uygulama alan
na geirip gerekle
tirme i
i,
uygulama, tatbik, ameliye, pratik.
k
lg
l

* Harekete ili
kin olan, yaln
z d
nce alan
nda kalmay
p harekete dn
en, uygulamal
, amel, tatbik,
pratik, kuramsal kar

t
.
* Maksada uygun, kullan

l
; gereklere uygun.
k
lg
n
* K
lgdurumuna geirilebilen, amel, pratik.
k
lg
sal
k
l
k
l
na

* K
lg
l
, uygulamal
, pratik.
* Tamtam
na.

k
l
k
p
rdamamak
* durum ve davran

n
de
i
tirmemek, ald
r
etmemek, umursamamak.

k
l
k
rk yarmak
* titiz ve ayr
nt
lbir biimde incelemek, nemle stnde durmak.
k
l
b
k

* Kar
s
n
n bask
salt
nda bulunan (erkek), kazak kar

t
.

k
l
b
kla
ma
* K
l
b
kla
mak i
i.
k
l
b
kla
mak
* K
l
b
k duruma gelmek.
k
l
b
kl
k

* K
l
b
k olma durumu.

k
l
b
kl
k etmek
* k
l
b
a yak

an davran

larda bulunmak.
k
l
c
na
* (kalas, cetvel tahtasgibi kal
nl

eninden az olan
eyler iin) Keskin ve dar tarafyukargelmek zere,
k
l
lama.
k
l

* Uzun, dz veya e
ri, ucu sivri, bir veya her iki yz keskin, k
n iinde bele tak
lan, elikten silh.
* Saban kesini oka ba
layan aa paras
.
k
l
alay
* K
l
ku
anma.
k
l
bacak
* Bacaklareri olan, arp
k bacakl
.
k
l
bal

* K
l
bal

gillerden, burnunda k
l
biiminde bir uzant
sbulunan, k
l
ks
z, eti beyaz ve lezzetli, iri bir
bal
k (Xiphias gladius).
k
l
bal

giller
* Her trl k
l
bal

olan, di
siz ve pulsuz kemikli bal
klar familyas
.
k
l
almak
* k
l
la sava
mak, k
l
ile ldrmek.
k
l
ekmek
* sald
rmak veya selmlamak amac
yla k
l
ck
n
ndan
karmak.
k
l
gagal
* Yamur ku
ugillerden, ok ince ve uzun gagal
, tyleri ak, kanatlarkara bir ku(Recurvirosta avocetta).
k
l
k
n
nkesmez
* sert ve fkeli ki
i yan
ndakilere zarar vermez.
k
l
ku
anma
* Tahta yeni
kan Osmanlpadi
ahlar
n
n
stanbul'daki Eyp Sultan trbesine giderek trenle k
l

ku
anmalar
.
k
l
ku
anmak (veya takmak)
* k
l
colmak ve onu ta

yacak gce ve yetkiye hak kazanmak.


k
l
oynatmak
* egemen olarak ya
amak.
k
l
oyuncusu

* K
l
oyunu oynayan sporcu, eskrimci.
k
l
oyunu
* Drtc k
l
, kesici k
l
ve delici k
l
ad
verilen silhlarla yap
lan spor, eskrim.
k
l
pabucu
* K
l
k
n
n
n a
ak
sm
.
k
l
sallamak
* k
l
ile dv
mek, d
man zerine k
l
la soldurmak.
k
l

rmek
* k
l
ekerek sald
rmak.
k
l

* K
l
yapan veya satan (kimse).
* K
l
sporuyla ura
an (kimse).
k
l
hane
* K
l
yap
lan yer.
k
l
k
n
na koymak
* sava
b
rakmak, sava
tan vazgemek.
k
l
kuyruk
* Kemikli bal
klar tak
m
ndan uzunluu 8-10 cm. olan, tropik ss bal

(Xiphophorus helleri).
k
l
lama

* K
l
lamak i
i.
* K
l
c
na.
* aprazlama.

k
l
lama kamak
* yan yan ko
arak, aprazlamas
na gitmek.
k
l
lamak
* K
l
la ok say
da insantopluca ldrmek, k
l
tan geirmek.
k
l
lay

* K
l
lamak i
i veya biimi.
k
l
l

* K
l
ta

yan.
* K
l
colan.
* zerinde k
l
motifi olan.

k
l
tan geirmek
* ok say
da insank
l
la topluca ldrmek.
k
l
f

k
l
f

* Bir
eyi korumak iin kendi biimine gre, ounlukla yumu
ak bir nesneden yap
lm
zel kap.
* Yolsuz bir i
e bulunan sudan gereke.
* K
l
flama i
ini yapan kimse.
* K
l
f yapan ve satan kimse.

k
l
f
na uydurmak
* bir durum ve tutuma, yntemine uygun biim vermek.
k
l
flama

* K
l
flamak i
i.

k
l
flamak
* K
l
f geirmek, k
l
fa koymak.
k
l
fl
k
l
fs
z

* K
l
folan veya k
l
f iinde bulunan.
* K
l
folmayan veya k
l
f iinde bulunmayan.

k
l

na eki dzen vermek


* giyini
ine zen gstermek.
k
l

na girmek
* onun gibi giyinmek.
k
l
k

* Bir kimsenin giyini


i, giyim, st ba
, k
yafet, kisve.
* Bir kimsenin d
grn
.
* Bir kimsenin resmi, fotoraf.

k
l
k k
yafet
* st bave d
grn
.
k
l
k k
yafet d
kn
* Giyecekleri eskimiveya kt olan.
k
l
k k
yafet kpeklere ziyafet
* giyini
i ve grn
kt ve tiksindirici olanlar iin sylenir.
k
l
k k
yafeti dzmek
* giysilerini yenilemek.
k
l
kl

* Herhangi bir k
l
kta olan.
* Gzel, temiz.
* (birinin) huyunda olan, davran

lar
ntaklit eden.

k
l
klk
yafetli
*
yi giyinmi
.
k
l
ks
z

* Giyimi dzgn olmayan, snepe, sfl.

k
l
ks
zla
ma
* K
l
ks
zla
mak i
i.
k
l
ks
zla
mak
* K
l
ks
z duruma gelmek.
k
l
ks
zl
k
* K
l
ks
z olma durumu.
k
l
ktan k
l

a girmek
* giysi de
i
tirmek.
* s
k s
k d
nce dei
tirmek.
k
l
na dokunmamak
* bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davran

ta bile bulunmamak.
k
l
nbile k
p
rdatmamak (veya oynatmamak)
* bir olay kar

s
nda ilgisiz kalmak, en kk bir tepki gstermemek.

k
l
n

k
l
nma
k
l
nmak

* K
l
nmak i
i veya biimi.
* K
l
nmak i
i.
* K
lmak i
i yap
lmak.

k
l
r
* Maydanozgillerden, bir y
ll
k ve zel kokulu otsu bir bitki (Ammi visnaga).
k
l

k
lkapan
k
lk
ran

* K
lmak i
i veya biimi.
* Kehribar.
* Bkz. sak
ran.

k
lkuyruk
* rdekgillerden, uzunlu
u 55-65 cm, kuyru
u sivri tyleri ak ye
il, kar

k, gagas
, ayaklarmavi bir kutr
(Anas acuta).
* Zay
f, elimsiz.
* Z
rt, niteliksiz, k
l
ks
z.
k
llanma

* K
llanmak i
i.

k
llanmak
* K
llar
kmak.
* B
y

, sakal
kmak.
k
ll

* K
lolan, k
l ile kapl
.

k
lma
* K
lmak i
i.
k
lmak

k
ls
z
k
lkal

* "Etmek", "yapmak" anlam


nda yard
mcfiil olarak kullan
l
r.
* (namaz iin) Yerine getirmek.
* K
lolmayan.
* Dedikodu, sylenti.

k
m
l

* Yar
m kanatl
lardan, sap, iek, yaprak ve ba
aklaremerek veya yiyerek ekin hastal

na yol aan, vcudu


kalkana benzeyen zararlbir bcek (Aelia rostrata).
k
m
l k
m
l
* Durmadan k
m
ldamadan bir
eyin durumunu anlat
r.
k
m
ldama
* K
m
ldamak, k
m
ldanmak i
i.
k
m
ldamak

* Yerinden biraz oynamak.


* Yerinde hafife hareketlenmek.
k
m
ldan

* K
m
ldanmak i
i veya biimi.
k
m
ldanma
* K
m
ldanmak i
i.
k
m
ldanmak
* Bkz. k
m
ldamak.
k
m
ldatma
* K
m
ldatmak i
i.
k
m
ldatmak
* Yerinden biraz oynatmak, hafife hareketlendirmek.
k
m
lday

* K
m
ldamak i
i veya biimi.
k
m
lt
k
m
z
k
mk
m

* Hafif ve srekli k
m
ldama.
* K
srak stnn mayalanmas
yla yap
lan, az alkoll, ek
i, eski bir Trk ikisi.
* A
r a

r konu
an (kimse).
* Her i
inde a
r davranan (kimse).

k
mk
m etmek
* bir i
i a
r a
r yapmak, oyalanmak.
k
mlanma
* K
mlanmak i
i veya durumu.
k
mlanmak
* (kuiin) Umaya haz
rlanmak.
* Kalkacakm
gibi k
p
rdamak.
k
n

k
n kanat

* B
ak, k
l
gibi kesici aralar
n kab
.
* Budaygillerde olduu gibi, yapraklarda sap
n bir blmn uzunlamas
na saran, genid
blm.
* K
n kanatlbceklerin gvdeyi korumakla grevli ve ok sert yap
da birinci ift kanad
.

k
n kanatl
lar
* Bcekler s
n
f
ndan, boynuzsu bir k
n biiminde olan birinci ift kanatlar
umakta kullanan teki iki
kanadrten, a
z paralari
nemeye, paralamaya elveri
li, btnyle ba
kala
ma gsteren bir tak
m.
-k
n/ -kin
* Bkz. -g
n / -gin.
k
na

* K
na a
ac
n
n kurutulmuyapraklar
ndan elde edilen, sa ve elleri boyamakta kullan
lan toz.

k
na a
ac
*
ki eneklilerden, tropikal blgelerde yeti
en, kurutulmuyapraklar
ndan k
na elde edilen, beyaz iekli,
kk bir a
a (Lawsonia inermis).

k
na ie
i
* K
na ie
igillerden, iekleri tyl renkte olan, bir veya ok y
ll
k otsu bitki (Balsamina hortensis).
k
na ie
igiller
*
ki eneklilerden, rne
i bahelerde yeti
en k
na ie
i olan bir familya.
k
na gecesi
* D
nden bir gece nce, kad
nlar
n kendi aralar
nda, gelinin parmaklar
na k
na yakarken k
z evinde
yapt
klarelence.
k
na gibi
* (toz durumundaki
eyler iin) ok ince.
k
na yakmak (koymak, srmek, vurmak veya yak
nmak)
* k
naysu ile kar

t
r
p bulama k
vam
na getirerek boyanacak yere srmek.
k
na(lar) yakmak
* (birinin urad
kt duruma) ok sevinmek.
k
nac
k

* Buday pasmantar
n
n, tah
l bitkilerinin sap ve yapraklar
nda olu
turduu pas rengindeki hastal
k.

k
nak
na
* Kk boyas
gillerden, as
l yurdu Gney Amerika olan, Hindistan ve Endonezya'da da yeti
tirilen,
kabu
undan kinin
kar
lan bir aa (Cinchona).
* Bu bitkiden yap
lan iecek.
k
nalama

* K
nalamak i
i.

k
nalamak
* K
na koymak, k
na ile boyamak.
k
nalanma
* K
nalanmak i
i.
k
nalanmak
* K
na konulmak, k
na yak
lmak.
* K
na ile boyanmak.
k
nal

* K
na ile boyanm
olan.
* K
nan
n renginde veya k
z
l renkte olan.
* Yap
ncak.

k
nal
keklik
* Slngillerden, Balkan Yar
madas
, Orta ve Do
u Asya'da ya
ayan, uzunlu
u 38 cm olan bir kutr
(Alectoris graeca).
k
nal
yap
ncak
* Bkz. yap
ncak.
k
nama

* K
namak i
i, ay
plama, takbih.

k
nama cezas
* Bir grevlinin iyerindeki davran

n
n yasa ve tze ayk
rolduunu bildiren ceza.
k
namak
* Yap
lan bir i
in kt oldu
unu belirtir bir biimde sz sylemek, ay
plamak, takbih etmek.
k
nanma

* K
nanmak i
i.
k
nanmak
* K
namak i
i yap
lmak.
k
nas
z
k
nay

k
nd
ra

* K
na ile boyanmam

.
* K
namak i
i veya biimi.
* Sulak yerlerde yeti
en, ince uzun yapraklar
n
n kenarlarkeskin, koyu renkli bir tr ay
r otu.

k
nd
ra
* Oluk veya yiv amaya yarayan ara.
K
n
k
k
nlama
k
nlamak

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.


* K
nlamak i
i.
* Bir
eye k
n yapmak veya bir
eyi k
n
na geirmek.

k
nl
* K
nolan, bir k
nla sar
lolan.
* K
nok geli
erek balbulunduu sapaz veya ok saran yaprak.
k
nnap
* Sicim.
k
ns
z
K
pak

* K
nolmayan.
* Xl-XV. yzy
llarda, Hazar ve Karadeniz'in kuzeyindeki bozk
rlarda ya
am
bir Trk boyu, Kuman.

K
paka
* K
pak Trkesi.
k
p
k
* Yarkapal(gz).
k
p
k gzl
* Gzleri yarkapalolan.
k
p
kl
k

* K
p
k olma durumu.

k
p
r k
p
r
* Yerinde duramayarak, srekli ve aral
ks
z k
m
ldayarak.
* ok hareketli, hamarat.
k
p
rdak

* ok hareketli, yerinde duramayan, canl


.

k
p
rdakl
k
* K
p
rdak olma durumu.
k
p
rdama

* K
p
rdamak, k
p
rdanmak i
i.
k
p
rdamak
* K
m
ldamak, srekli ve hafife oynamak.
k
p
rdanma
* K
p
rdanmak i
i veya durumu.
k
p
rdanmak
* Bkz. k
p
rdamak.
k
p
rda
ma
* K
p
rda
mak i
i.
k
p
rda
mak
* K
m
ldamak, k
p
r k
p
r etmek.
k
p
rdatma
* K
p
rdatmak i
i.
k
p
rdatmak
* K
m
ldatmak, yerinden oynatmak.
k
p
rt

* Hafif ve srekli k
m
ldanma, k
m
lt
.

k
p
rt
l
* K
p
rt
solan.
k
p
rt
s
z
* K
p
rt
solmayan.
k
p

t
rma
* K
p

t
rmak i
i.
k
p

t
rmak
* Gz kapaklar
n
st ste birok kez a
p kapamak.
k
pk
p
* Gzn ok k
rpan (kimse).
k
pk
rm
z
* Her yank
rm
z
veya ok parlak k
rm
z
.
k
pk
rm
zkesilmek (veya olmak)
* (yz iin) herhangi bir sebeple ok k
zarmak.
k
pk
z
l

k
pma

* Her yank
z
l veya ok k
z
l.
* A

r
, koyu.
* K
pmak i
i.

k
pmak
* Gz kapaklar
n
abucak a
p kapamak, k
rpmak.
k
prama
k
pramak

* K
p
rdama, k
pramak i
i.
* K
p
rdamak.

k
pray

* K
pramak i
i veya biimi.

k
pray

l
* K
p
rt
l
.
k
pray

s
z
* K
p
rt
solmayan, k
p
rt
s
z.
K
pt
* M
s
r halk
ndan olan kimse.
* (yanl
olarak) ingene.
* K
ptlerle ilgili olan.
K
ptlik

* K
pt olma durumu.

k
r
* Beyazla az miktarda karan
n kar

mas
ndan olu
an renk.
* Bu renkte olan.
k
r
* ehir ve kasabalar
n d

nda kalan, ou bove geniyer.


* Orman, davb.ye kar

t olan a
kl
k yer.
k
r bekisi
* K
rlar
n ve ovalar
n gvenli
iyle grevli kimse.
k
r boynunu!
* defol! ekil! git!.
k
r ie
i
* K
rlarda kendili
inden yeti
en iek.
k
r d
mek
* gze arpar derecede beyaz k
llar
bulunmak, k
rla
mak.
k
r elencesi
* K
rda yap
lan e
lence.
k
r gerills
* Dalarda, ky ve kasabalarda eylem yapan ete.
k
r gl

* orak blgelerde biten ve gn glne benzeyen bir tr iek (Fumana).

k
r kahvesi
* K
rda bulunan, ounlukla kk kahve.
k
r serdar
* K
rlarda e
k
yan
n ard
na d
p yollar
n gvenliini sa
lamakla grevlilerin ba

.
k
raat

* Okuma.
* Okuma kitab
.
* Kur'an'
n belli kural ve i
aretlere gre okunmas
.

k
raat etmek
* okumak.
k
raathane

* M
terilerinin okumalariin gazete ve dergi bulunduran geni
, temiz ve iyi d
enmikahvehane.
* Kahve, kahvehane.
k
raathaneci
* K
raathane i
leten kimse.
k
racak
* Nalbantlar
n at
n t
rna

n
kesmek iin kulland
klarkeskin demir alet.
k
ra

* Verimsiz veya sulanmayan, bitek olmayan toprak.

k
rala
ma
* K
rala
mak i
i.
k
rala
mak
* K
ra duruma gelmek, verimsizle
mek.
k
ral
k
* K
ra olma durumu veya k
ra yer.
k
ra

* Souk havalarda, su buusunun yerde, bitkiler, aalar ve teki nesneler zerinde donmas
yla olu
an ince
buz billru.
k
ra
almak (veya vurmak)
* k
ra

, dondurup bozmak.
k
ra
d
mek (veya yamak)
* k
ra
olu
mak.
k
ra

* K
ra
solan.

k
ran
* K
rmak i
ini yapan (kimse).
* Bit toplulu
un ve zellikle hayvanlar
n byk bir blmn yok eden hastal
k veya ba
ka sebep, let, afet.
k
ran
* K
y
, kenar, evre, u.
* Das
rt
, tepe, bay
r.
* K
ra toprak.
* Birbirine parelel olarak uzanan iki akarsu aras
nda kalm
das
rt
.
k
ran girmek
* k
sa bir zaman iinde ok say
da lmek.
k
ran k
rana
* ok mcadeleli, ac
maks
z
n ldrrcesine yap
lan (kavga, gre
).
k
ranta
* Salaraarmaya ba
lam
orta ya
lerkek.
* A
rba
l
, ya

na ra
men bak
ml
, zenli (erkek).
* (sa sakal iin) K
rla
m

.
k
rat

* Elmas, zmrt gibi de


erli ta
lar
n tart
s
nda kullan
lan iki desigraml
k l birimi.
* Nitelik, de
er, dzey, seviye.

k
rat
n yan
nda duran ya huyundan ya suyundan (almak)
* ki
i, kiminle arkada
l
k ederse, ondan etkilenir.

k
rat
nlmek
* de
erini bimek, k
ymetini belirlemek.
k
ratl
k

k
ray

k
rba

k
rbac
k
k
rba

* K
ratolan, herhangi bir k
rat de
erinde olan (ta
).
* Herhangi bir nitelikte, de
erde olan.
* Yol kesen, asi.
* Gen, delikanl
.
* Sakalar
n iinde su ta

d
klara
zdar, alt
geni
, deriden yap
lm
kap, su kab
, matara.
* (ocuklarda) Kar
n
i
mesiyle beliren bir hastal
k.
* ok su ien kimse.
* Tulumcuk.
* K
l tek para deri veya uzun esnek bir de
nein ucuna s
r
m balanarak yap
lm
vurma arac
.

k
rba kurdu
* e
itli trleri insanlar
n ve hayvanlar
n kal
n ba

rsa
nda ya
ayan, boyu 5 cm olan eni, gzle grlmeyecek
incelikte bir asalak, trikosefal (Trichuris trichiura).
k
rba kurtlar
* rnek hayvank
rba kurdu olan, yuvarlak solucanlar familyas
.
k
rbalama
* K
rbalamak i
i.
k
rbalamak
* K
rbala vurmak.
* Canland
rmak, destek vermek, harekete geirmek.
k
rbalanma
* K
rbalanmak i
i.
k
rbalanmak
* K
rbala dvlmek.
k
rca
* Hafif k
rla
m

.
* Hafif k
rla
m
durumda.
k
rc
* Dolu.
* Ufak ve sert taneli kar.
k
rcmant
* Kk ve ii iyi doldurulmumant
.
k
rc
n
k
r
k
r
l

* Hayvan k
ran
.
* K

n, sisli havalarda, a
a dallar
n
, toprak
k
nt
lar
nvb. yerleri kaplayan buz tabakas
.
* K
rla
maya ba
lam

, k
r renkli.
* Bu renkte saolan.

k
r
llanma
* K
r
l duruma gelme.
k
r
llanmak
* K
r
l duruma gelmek, aarmak.
k
r
lla
ma
* Kr

lla
mak durumu.
k
r
lla
mak
* Kr

l duruma gelmek.
k
r
ll
k

* Kr

l olma durumu.
* Koyu at donlarzerine ak k
llar
n tek tek da
lmas
.

k
rd

koz (veya ceviz) k


rk(veya bini) a
mak
* srekli yak

ks
z davran

larda bulunmak.
k
rd
rma

* K
rd
rmak i
i,
skonta.

k
rd
rmak
* K
rmak i
ini yapt
rmak.
k
rd
rtma
* K
rd
rtmak i
i.
k
rd
rtmak
* K
rd
rmak i
ini yapt
rmak.
* D
k fiyat verdirtmek.
* Ticar bir senedi, sresi gelmeden d
k fiyatla birine devretmek veya satmak.
k
rg
n
* Bir kimseye gcenmi
, gnl k
r
lm
olan.
* Toplu lmlere yol aan bula

chastal
k.
k
rg
nl
k
* K
rg
n olma durumu.
* K
r
kl
k.
K
rg
z
* K
rg
zistan Cumhuriyeti'nde ya
ayan, Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse.
* K
rg
zlara zg olan.
K
rg
zca
* K
rg
z Trkesi.
k
r
c

k
r
c
l
k

* K
rmak i
ini yapan.
* Kaba, sert, evresindekileri inciten.
* Senet, tahvil, bono ve sresi gelmemialacaklarla ilgili al
veriveya i
ler yapan kimse veya kurulu
.
* Bir
eyin gerekti
i gibi geli
mesini, olu
mas
nnleyici, engelleyici.
* K
r
n
m olu
turan.
* K
r
colma durumu, hu
unet.
* I

k
rma zellii.

k
r

olmak
* dnem sonu al
nan karnede ders notu zay
f bulunmak.

k
r

olmak
* yasa ve trelere ayk
rolarak kar
cinsten biriyle srekli ili
ki iinde bulunmak.
k
r
k

k
r
k

* K
r
lm
olan.
* Melez.
* Tam nota gre d
k olan (not).
* Gcenmi
, zgn.
* K
r
lm
bir
eyden ayr
lan para.
* Kemi
in bir etki ile k
r
lmas
.
* Bir
eyin k
r
lan yeri.
* K
r
lm
bir
eyin paras
.
* Tavla oyununda oyun d

b
rak
lan pul.
* Kad
n
n veya erkein yasalara ve trelere ayk
r
olarak ili
ki kurduu erkek veya kad
n.

k
r
k
* Kaya ktlelerinin bir k
r
lma dzlemi boyunca yerlerinden kaymas
, fay.
k
r
k izgi
* Bir veya birka noktada do
rultu de
i
tiren izgi.
k
r
k dkk
* Eski, sa
lam olmayan, rk, deersiz (
ey).
* Dzgn olmayan, para para (sz).
k
r
k dl
* Evlilik d

ili
kiden doan ocuk.
k
r
k hava
* Hareketli ve canloyun melodisi ve trks.
k
r
k plk gibi
* Durmaks
z
n, ayntonda tekrarlayarak.
k
r
k
k
r
k
l
k
k
r
klama

* K
r
k kemikleri ve
k
klartedavi eden kimse, s
n
k
,
k
k
.
* K
r
k
n
n i
i.
* K
r
klamak i
i.

k
r
klamak
* K
r
k duruma getirmek, ufalamak.
k
r
kl
k

* K
r
k olma durumu.
* Vcutta duyulan a
r
, yorgunluk, rahats
zl
k, k
rg
nl
k.
*
steksizlik, gceniklik, k
rg
nl
k.

k
r
lgan
* Kolay ve abuk k
r
lan.
* Kolay ve abuk gcenen.
k
r
lganl
k
* K
r
lgan olma durumu.
k
r
l
p bklmek

* k
r
tarak, kibarl

a zenerek konu
mak.
k
r
l
p dklmek
* kibar grnmeye al

mak.
* ok eskimek.
* k
r
kl
k duymak.
k
r
l

* K
r
lmak i
i veya biimi.

k
r
lma
* K
r
lmak i
i.
* Yrrken sal
nma, nazlyry
.
* Saydam bir ortamdan ba
ka bir saydam ortama (rnein havadan cama) geen bir

n
n do
rultusunu
de
i
tirmesi.
k
r
lmak

k
r
m

* K
rmak i
ine konu olmak, bir veya birok paraya ayr
lmak.
* Bklerek kat yeri olu
turmak.
* (sava
, bula

c
hastal
k sebebiyle) ok say
da insan lmek.
* (souk, rzgr vb. iin) Eski gc kalmamak, azalmak, yat

mak.
* (cesaret, umut, onur iin) Azalmak, yok olmak.
* Birine kar
k
rg
n duruma gelmek, gcenmek, incinmek.
* K
r
kl
k duymak.
* Aa, dal zerinde meyve, iek, yaprak ok olmak.
* Saydam bir ortamdan ba
ka bir saydam ortama geen bir

n, do
rultu dei
tirmek.
* Savunmas
z insanlar
n veya tutsaklar
n toplu olarak ldrlmesi, katliam.
* Hayvanlar
n hastal
k, souk gibi sebeplerle lmesi.

k
r
m k
r
m
* K
r
tarak, k
r
ta k
r
ta.
K
r
ml
* K
r
m halk
ndan olan (kimse).
k
r
n
m
k
r
nma
k
r
nmak

k
r
nt

* I

k, ses ve radyoelektrik dalgalar


n
n kar

la
t
bazengelleri dolanarak gemesi olay
, difraksiyon.
* K
r
nmak i
i.
* Yrrken sal
nmak.
* Oynamak, raksetmek.
* Bir
eyden ayr
lan kk para.
* Kk kal
nt
.
* Kurumak iin kesilip yerde b
rak
lan odun.

k
r
ntklte
* K
r
nt
lardan olu
muklte.
k
r
nt
l

* K
r
nt
solan, k
r
nt
lardan olu
mu
.

k
r
p dkmek
* dikkatsizlik veya fkeyle bir ok
eyin k
r
lmas
na sebep olmak.
k
r
p geirmek

* yak
p y
karak, ldrerek baskveya etki yaparak byk zarar vermek.
* ok sert davranarak dar
ltmak.
* tuhaf sz ve davran

lar
yla herkesi glmekten kat
ltmak.
* hayran etmek.
k
r
p sarmak
* bir
eyi yapmak iin, glkle her trl imkndan yararlanmak.
k
r
k
r

* K
r

klarolan, ok k
r

k; k
r

k bir biimde.
k
r

k
r

kl
k
r

kl
k

* K
r

m
olan.
* Deride esnekli
in kaybolmas
ndan olu
an k
vr
m.
* K
r

m
yer, k
r

kl
k.
* K
r

olan.
* K
r

k olma durumu.
* K
r

k olan yzeyin durumu.


* K
r

m
olan yer, k
r

k.

k
r

ks
z
* K
r

olmayan.
k
r

ma

* K
r

mak i
i.

k
r

mak
* Bir yzeyin dzgnl
bozulmak, k
r

kl
k olu
mak.
* Birbirini k
rmak, yok etmek, ldrmek.
* Kar

l
klk
rmak.
* Pazarl
k etmek.
* Bahse tutu
mak.
* Bir
eyi yaryar
ya payla
mak.
k
r

t
rma
* K
r

t
rmak i
i.
k
r

t
rmak
* K
r

mas
na sebep olmak.
* Kar
cinsten biriyle yak
n ili
kide bulunmak, flrt etmek.
k
r
ta k
r
ta
* K
r
tarak, cilve yaparak.
k
r
t
m

* K
r
tmak i
i.

k
r
t
m k
r
t
m
* K
r
tarak.
k
r
t

* K
r
tmak i
i veya biimi.
k
r
tkan

* Her zaman k
r
tan.

k
r
tkanl
k
* K
r
tkan olma durumu.

k
r
tma
k
r
tmak
k
rk

* K
r
tmak i
i, cilve, i
ve.
* Hogrnmek abas
yla cilveli jest ve mimikli davran

larda bulunmak.
* Otuz dokuzdan sonra gelen say
n
n ad
, 40, XL.
* Drt kere on, otuz dokuzdan bir art
k.
* Pek ok.

k
rk (veya bin) dereden su getirmek
* birini kand
rmak iin birok sebep ileri srmek.
k
rk basmak
* k
rk gn dolmadan, do
um yapm
annenin ve bebein d

ar
kar
lmas
n
n tehlikeli olaca

ngeleneksel
olarak kabul etmek.
k
rk basmas
* Doumdan sonra k
rk gn iinde anne veya ocu
un ruhsal sebeplerle ba
lanan ate
li bir hastal

a
yakalanmas
.
k
rk bir (buuk) ma
allah
* (cidd veya alayl
) "nazar demesin" anlam
nda kullan
l
r.
k
rk bir buuk
* "Allah nazardan korusun" anlam
ndaki k
rk bir buuk kere ma
allah" sznde geer.
k
rk bir kere ma
allah!
* pek ok, binlerce kez nazar de
mesin!.
k
rk budak
* Bekta
likte erenler meydan
na konulan k
rk kollu byk
amdan.
k
rk evin kedisi
* birok eve girip
kan (kimse).
k
rk hamam
* Doumdan k
rk gn sonra annenin hamama gtrlmesi ve bu amala yap
lan tren.
* Kad
n
n lo
usall
kta ilk k
rk gn doldurduktan sonra bebe
i ile birlikte temizlenmesi iin hamamda
yap
lan toplant
.
k
rk ikindi
* Genellikle Orta Anadolu'da ikindi zaman
ya
an srekli ya
murlara verilen ad.
k
rk kap
n
n ipini ekmek
* bir ok yere uramak.
k
rk merak
* ok merakl
, her
eyi anlamak isteyen.
k
rk para

k
rk para

* bir kuru
.
* (para iin) ok az.
* Para biriminin k
rkta birlik deerine verilen ad.

k
rk tarakta bezi olmak
* bir ok i
i veya ili
kisi olmak.

k
rk y
l

* ok uzun bir sre.

k
rk y
l k
ran olmu
, eceli gelen lm
* ecel gelmedike lnmeyecei inanc
n
anlat
r.
k
rk y
lda bir
* ok seyrek olarak.
k
rk y
l
n ba
(veya ba

nda)
* ok uzun sre iinde bir kez.
k
rk y
ll
k
* ok eski, kkl.
k
rk y
ll
k yani, olur mu kni
* eskimibir al

kanl
k kolay kolay dei
mez.
K
rka
a kavunu
* Kabu
u alacalsar
renkte olan bir tr kavun.
k
rkambar
*
inde dei
ik trden
eyler bulunan kap veya yer.
* Bir ok konuda bilgisi olan kimse.
* eri.
k
rkar
* K
rk say
s
n
n le
tirme biimi, her birine k
rk, her defas
nda k
rkbir arada olan.
k
rkayak

* Eklem bacakl
lar
n ok ayakl
lar s
n
f
na giren, ta
lar
n alt
nda ya
ayan, vcudu yuvarlak ve uzun bir bcek
(Julus terrestris).
* Kas
k biti.
k
rkbay
r
* Gevigetiren hayvanlar
n drt gzl olan midelerinin nc gz.
k
rkbe
lik
* Bir tabanca tr.
* Dnme h
zdakikada k
rk bedevir olan plk.
k
rkgeit
k
rk

* zerinden birek kez geilmesi gereken veya birok geidi bulunan


rmak.
* K
rkmak i
i.
* Davarlar
n yn veya k
llar
n
k
rkmaya yarayan makasa benzer ara.

k
rk
kmak
* (lo
usa, yeni do
an bebek veya l iin) doumdan veya lmden sonra k
rk gn gemek.
k
rk
c

* Davarlar
n yn veya k
llar
n
k
rkan kimse.

k
rk
lma
* K
rk
lmak i
i.
k
rk
lmak
* K
rkmak i
i yap
lmak.
k
rk
m

* Davarlar
n k
rk
lmasi
i.

* Davarlar
n k
rk
ld
klarmevsim.
k
rk
mc
* K
rk
c
.
k
rk
nc
* K
rk say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada otuz dokuzuncudan sonra gelen.
k
rk
ndan sonra at olup da kuyruk mu sallayacak
* "vakti gemi
, art
k i
e yaramayacak durumda olmak" anlam
nda kullan
lan bir sz.
k
rk
ndan sonra azmak
* ya
land
ktan sonra ya

na uymayan davran

larda bulunmak.
k
rk
ndan sonra saz almak
* ya
land
ktan sonra uzun ve g bir i
e giri
mek.
k
rk
nt
k
rkikilik
k
rklama

* K
rp
nt
.
* Bir tabanca tr.
* K
rklamak i
i.

k
rklamak
* Lousa veya yeni do
mubebek iin k
rk gn doldurmak.
* Bir
eyi k
rk defa yapmak ve zellikle birok defa sudan geirmek, ok y
kamak.
k
rklanma
* K
rklanmak i
i.
k
rklanmak
* K
rklamak i
i yap
lmak.
k
rklar

* K
rk ki
ilik bir evliya topluluuna verilen ad.

k
rklara kar

mak
* bir kimse art
k ortalarda grnmez olmak.
k
rklarkar

m
olmak
* (ocuklar iin) aynk
rk gnlk sre iinde do
muolmak.
k
rkl

* K
rk paradan olu
mu
.
* K
rk gnn doldurmam

.
* Birinin k
rk
kmadan, br do
an iki ocuktan her biri.

k
rkl
k
*
inde k
rk say
sbulunan.
* K
rk yadolaylar
nda bulunan (kimse).
* K
rk para.
* Doacak ocuk iin haz
rlanan bez veya giysi.
k
rkma

k
rkmak

* K
rkmak i
i.
* Ucu kesilip aln
n stne b
rak
lan sa.
* Bir
eyi ular
ndan kesmek.

* (sa sakal, ty iin) Kesmek.


* Bir hayvan
n tylerini kesmek.
k
rkmerdiven
* \343 k
rk merdiveni.
k
rkmerdiveni
* Dik yoku
.
k
rkt
rma

* K
rkt
rmak i
i.

k
rkt
rmak
* K
rkmak i
ini yapt
rmak.
k
rlang

* K
rlang
gillerden, genigagal
, atal kuyruklu, ince uzun kanatl
, kk gebe ku(Hirundo).
* kz arabas
nda arka dingil ve tekerlekleri zee ba
layan atal aa.
* Kyleri dola
arak gz hastal
klar
nve zellikle ak basmayiyi ettiini ne sren sahte hekim.
* Osmanldonanmas
nda yer alan, karakol ve ke
if i
lerinde kullan
lan, yelkenli ve krekli kk bir tr
savagemisi.
k
rlang
bal

* K
rlang
bal

gillerden, yzgeleri genive uzun, eti beyaz, k


rm
zrenkli bir bal
k (Trigla hirundo).
k
rlang
bal

giller
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n dikenli yzgelikler alt tak
m
na giren bir familya.
k
rlang
dnm
* Ekim ay
n
n ilk gnleri.
k
rlang
f
rt
nas
* Nisan ay
n
n ilk gnlerinde grlen f
rt
na.
k
rlang
otu
* Gelincikgillerden, iekleri alt
n ve limon sar
srenginde olan, tanelerinden asitsiz bir yaelde edilen ok
y
ll
k ve otsu bir bitki (Chelidonium majus).
k
rlang
giller
* Omurgalhayvanlardan, ku
lar s
n
f
n
n tc ku
lar tak
m
n
n bir familyas
.
k
rlang
kuyru
u
* Hayvan
n kula

ndelerek yap
lan i
aret.
k
rla
ma

* K
rla
mak i
i.

k
rla
mak
* Rengi k
r olmak.
k
rla
mak
* K
r durumuna gelmek.
k
rlent

k
rl
k
k
rma

* iek veya yaprak i


lemeli ss.
*

lemeli veya i
lemesiz olarak yatak zerine konulan yast
k.
* K
r olan yer,
ehir d

nda a
kl
k yer.
* K
rmak i
i.

* Kuma
katlayarak yap
lan giysi ss, pli.
* K
r
lm
veya dvlmtah
l.
* Bas
lk
tlarforma durumuna getirmek iin belli yerlerinden bkme ve katlama i
i.
* Ortas
ndan k
r
larak doldurulan (ifte veya tfek).
* (hayvan iin) Soyu kar

, azma, melez, metis.


* Yabancetkilerle zgn niteli
ini yitirmiolan.
k
rmac
* Giysilere pli yapan kimse.
* K
r
lm
tah
l sat
c
s
.
* Deirmen i
leten kimse, deirmenci.
* Bas
lm
formalarkatlayan kimse.
k
rmak

* Vurarak veya ezerek paralamak.


*
ri paralara ay
rmak.
* Belirli bir biimde katlamak.
* ldrmek, yok olmas
na sebep olmak.
* Azaltmak, indirmek.
* Gcn, etkisini azaltmak.
* Yok etmek.
*
ndirimle almak.
* Dile
ini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davran
kar

s
nda b
rakarak gcendirmek, incitmek.
* (tavla gibi oyunlarda) Kar
oyuncunun pulunu oyun d

nda b
rakmak.
* Vcut kemiklerinden birini paralamak.
* (tah
l iin)
ri ve kaba tmek.
* Hareket durumundaki canl
n
n veya ta

t
n ynn dei
tirmek, evirmek, dndrmek.
* Kamak, uzakla
mak.
* Daha iyi bir sonu elde etmek.

k
rmal
* stnde k
rmalar
bulunan (giysi).
k
rmas
z
k
rm
z

* K
rmasbulunmayan.
* K
rm
z bce
inden
kar
lan parlak al boya, iek boyas
.

k
rm
z bce
i
* Zar kanatl
lardan, kk bir bcek (Coccus ilicis).
k
rm
z madeni
* \343 madenk
rm
z.
k
rm
z

* Al, k
z
l.
* Bu renkte olan.

k
rm
zizgi
* zellikle am tr aalarda grlen, uygunsuz ko
ullarda kurutulan a
ac
n atlayan gze zar
ndan giren
mantarlar
n yapt

bir tr hastal
k.
k
rm
zrk
* Zararlmantarlar
n etkisi sonucu am tr a
alardaki gbek odunun k
rm
zkahverengi olmas
.
k
rm
zdipli mumla davet etmek
* birine bir yere gelmesi iin ok yalvarmak,
srar etmek.
k
rm
zet
* Bykbahayvanlar
n ya
ve proteini yksek, besleyici eti.

k
rm
zfener
* Genel ev.
k
rm
zgmlek
* Saklanmaya ne kadar al

l
rsa al

ls
n gizlenemeyen
ey.
k
rm
zkart
* Kurallara ayk
rdavranan ve daha nce hakemler taraf
ndan sarkart gsterilerek ikaz edilmioyuncuyu
oyundan
kartma cezas
.
k
rm
zkart grmek
* oyundan
kar
lma cezas
na arpt
r
lmak.
k
rm
zlhana
* Rengi k
rm
zolan bir tr lhana.
k
rm
zoy
* Bir oylamada, kar

durum al
nd

n
gsteren oy.
k
rm
z
biber
* Patl
cangillerden bir biber tr (Capsicum annuum).
* Bu bitkinin olgunla

nca k
zar
p yak
cbir ac
l
k kazanan, yemeklerde bahar olarak kullan
lan tozu.
k
rm
z
la
ma
* K
rm
z
la
mak i
i.
k
rm
z
la
mak
* K
rm
z
bir renk almak, k
zarmak.
k
rm
z
l
k
* K
rm
z
olma durumu, k
z
ll
k.
k
rm
z
ms
* K
rm
z
yand
ran, k
rm
z
ya alan.
k
rm
z
mt
rak
* K
rm
z
ms
.
k
rm
z
turp
* Turpgillerden, kk k
rm
zolan bir turp tt (Raphanus sativus varradicula).
k
rnak

k
rnav
k
rp
k

k
rp
lma

* Cariye.
* al
ml
, ssl (kimse).
* Gzel, titiz.
* Cilveli, oynak (kad
n).
* Boylu boslu; evik.
* iftle
mek isteyen di
i kedi.
* K
rp
lm
olan.
* Blk prk.
* K
rp
lmak i
i.

k
rp
lmak
* K
rpmak i
i yap
lmak.
k
rp
nt

* K
rp
lan
eyden kalan kk para.
* K
rp
ntbiiminde olan.
k
rp
ntbohas
*
ine kumak
rp
nt
larkonulan boha.
k
rp

ma
* K
rp

mak i
i.
k
rp

mak
* (gz kapaklar
) ok

ktan s
k s
k k
rp
lmak.
* (

k) Yan
p sner gibi olmak.
k
rp

t
ra k
rp

t
ra
* K
rp

t
rarak, srekli ve h
zlk
rparak.
k
rp

t
rma
* K
rp

t
rmak i
i.
k
rp

t
rmak
* (gz kapaklar
n
) abuk abuk a
p kapamak, k
pmak, k
rpmak.
k
rpma
* K
rpmak i
i.
k
rpmak

* Paralara ay
rmak, kesmek, k
rkmak.
* (gz kapaklar
n
) A
p kapamak, k
pmak.
* Kesinti yapmak, tutumlu davranmak.

k
rpt
rma
* K
rpt
rmak i
i.
k
rpt
rmak
* K
rpmak i
ini yapt
rmak.
k
rsal

* K
r ile ilgili.
* Az insan
n bar
nd

, daha ok k
r durumunda olan (yer).

k
rsal alan
* retim etkinlikleri tar
ma dayalolan, k
rsal nfusun ya
ad
ve al

alan.
k
rsal blge
* Genellikle tar
m veya hayvanc
l
k yap
lan ve az insan
n ya
ad

yer.
k
rsal nfus
* Tar
mla u
ra
an, genellikle
ehir s
n
rlard

nda, ky ve kasabalarda ya
ayan nfus.
k
rt k
rt
k
rtasiye

* K
rt sesi
kararak.
* Defter, k
t, kalem, mrekkep gibi yaz
ara ve gerelerinin btn.
* K

tla yap
lan i
lemler.

k
rtasiyeci
* K
rtasiye satan kimse.
* Devletle ilgili i
lerin yrtlmesinde,
ekle gereinden ok nem veren, brokrat,
ekilci, formalist.
k
rtasiyecilik
* K
rtasiyecinin yapt

i
.

* Devletle ilgili i
lerin yrtlmesinde
ekle gereinden ok nem verme, brokrasi.
k
rt
kl
* Kirtikli.
k
rt
pil

* Deersiz, baya

, yar
m yamalak.

k
rt
pille
me
* K
rt
pille
mek i
i veya durumu.
k
rt
pille
mek
* K
rt
pil durumunda olmak.
k
s k
s
* Glmenin sessiz ve alayl
oldu
unu anlat
r.
k
s k
s glmek
* sessiz ve alaylglmek.
k
sa

k
sa izgi

* Boyu, uzunlu
u az olan, uzun kar

t
.
* Az sren, uzun olmayan.
* Ayr
nt
sok olmayan.
* K
saca, k
saltarak.
* K
sa olan
ey.
* Sat
r sonuna s

mayan kelimelere, hecelere blerken kullan


lan noktalama i
areti ( - ), tire.

k
sa dalga
* (radyo yay
niin) Dalga boyu on ile yz m aras
nda de
i
en dalga.
k
sa devre
* Aralar
nda potansiyel farkbulunan iki nokta, direnci ok kk olan bir iletkenle birle
tirildiinde olu
an
elektrik olay
.
k
sa far

* Otomobilde far
n verdi
i

n daha yak
n grmesi, kar

dan geleni rahats


z etmemesi iin getirdii
konum, uzun far kar

t
.
k
sa gr
l
* Dar gr
l.
k
sa gnn kr
* "hi olmamaktansa bu kadarda iyidir" anlam
nda kullan
l
r.
k
sa kafal
* Kafatas
n
n n-art ekseni yan eksenine gre k
sa olan (kimse), brakisefal.
k
sa kesmek
* sz uzatmamak.
k
sa k
sa

* Uzun olmayan bir biimde, azar azar.

k
sa mesafe
* Uzakl

az olan.
k
sa mrl
* mr az olan veya uzun sre ya
amayan.

k
sa tutmak
* bir
eyi gerektii kadar uzun yapmamak.
* bir konuyu genive ayr
nt
lbir biimde vermemek.
k
sa nl

* Bo
umlanma sresi uzun olmayan nl: At, al, k
r gibi kelimelerindeki nllerde oldu
u gibi.

k
sa vadeli
* Sresi az olan.
k
sa yoldan
* Uzatmadan, sreyi geirmeden.
* Kesin bir biimde.
k
saca
* Olduka k
sa, biraz k
sa.
* K
sa olarak, zetle.
k
sacas
* k
sa sylemek gerekirse.
k
sac
k
k
sal
k
k
sal

* ok k
sa.
* K
sa olma durumu.
* K
salmak i
i veya biimi.

k
salma
* K
salmak i
i.
k
salmak

* K
sa duruma gelmek.
* Sresi azalmak.

k
salt
lma
* K
salt
lmak i
i.
k
salt
lmak
* K
sa duruma getirilmek.
k
salt
m

* K
saltmak i
i, taksir.
* (gzel sanatlarda) Perspektif sebebiyle baz
boyutlarkk grlen nesneleri, bu grn
e uygun bir
biimde izme yntemi.
k
salt

k
saltma

* K
saltmak i
i veya biimi.
* K
saltmak i
i, taksir.
* K
salt
lm
ad veya sz, ihtisar.

k
saltmak
* K
sa duruma getirmek.
* K
sa gibi gstermek.
k
saltmal
* K
salt
lm
olan.

k
saltmalkelime
* Birden ok kelimenin baharfiyle kurulmukelime.
k
saltt
rma
* K
saltt
rmak i
i.
k
saltt
rmak
* K
saltmak i
ini yapt
rmak.
k
sarak

k
sas
k
sas

* Biraz k
sa, k
saca.
* K
sa sreli.
* Bir suluyu, ba
kas
na yapt

ktl aynbiimde uygulayarak cezaland


rma.
* K
ssalar, hikyeler, ykler: K
sas-enbiya.

k
sas etmek
* bir suluya ba
kas
na yapt

ktl
aynbiimde uygulamak.
k
sasa k
sas
* Yap
lan ktl aynbiimde, yapan kimseye yapma, uygulama.
k
s
k

k
s
ka

* K
s
lm
olan.
* (ses iin) Bo
uk, glkle
kan.
* (gz kapaklariin) Hafife aralanm

, yumulmuolan.
* Bir k
vr
m
keserek iki yandaki ukurluklarbirle
tiren, dar ve bo
az biimindeki koyak, dar boaz, klz.
* Biraz k
s
lm
olarak.

k
s
kl
k
* K
s
k olma durumu.
k
s
l

k
s
lma

k
s
lmak

k
s
m
k
s
m

* K
s
lmak i
i veya biimi.
* K
s
lmak i
i.
* Kalbin, iindeki kandamarlara vermek iin a
l
p kapanmas
.
* Hacmi, nicelii, gc azalmak.
* (gz kapaklariin) Hafife kapanmak.
* Ka
p kurtulma yolu kalmamak.
* Avu.
* Paralara ayr
lm
bir
eyin her blm, blk, kesim.
* Bir cinsten veya meslekten olanlar
n tm.
* Blm, kol, dal.

k
s
m k
s
m
* Ayrayr
, blk blk.
k
s
mlama
* K
s
mlamak i
i.

k
s
mlamak
* Tek elle avulamak.
k
s
nma
k
s
nmak

* K
s
nmak i
i.
* Kendi ihtiyalar
nkar

lamakta tutumlu davranmak, imsak etmek.

k
s
nt
* Her trl ihtiyackar

lamada tutumlu davranma, k


sma, azaltma.
k
s
ntyapmak
* tutumlu davranmak.
k
s
nt
l

* K
s
nt
ya dayanan, k
s
nt
solan.

k
s
nt
s
z
* K
s
nt
ya dayanmayan, k
s
nt
solmayan.
k
s
r
* (insan ve hayvan iin) reme imknolmayan, dl vermeyen.
* (toprak iin) rn vermeyen.
* Verimsiz, yarars
z, sonusuz.
*
inde hibir reme olaygemeyen (canlhcre, ekirdek vb.).
k
s
r

* Ha
lanm
bulgur, taze so
an, maydanoz ve baharatla yap
lan bir tr yemek.

k
s
r dng
* Bir nermeyi ikinci bir nerme ile, bunu da birincisiyle tan
tlama.
* Aynolumsuz sonucu veren, zm getirmeyen durumlar
n tekrarlanmas
, srdrlmesi.
k
s
rgan

* Esirgeyip vermeyen.

k
s
rganma
* Esirgeme.
k
s
rganmak
* Esirgeyip bir
eyi vermekten ekinmek.
k
s
rla
ma
* K
s
rla
mak i
i.
k
s
rla
mak
* K
s
r duruma gelmek.
k
s
rla
t
rma
* K
s
rla
t
rmak i
i.
k
s
rla
t
rmak
* reme organlar
nameliyatla dl veremez duruma getirmek.
k
s
rl
k

k
s

* K
s
r olma durumu.
* Verimsizlik, akamet.
* K
sma i
i.

k
s
t

* Ki
inin yurtta
l
k haklar
n
kullanma yetkisinin yargkurulu
lar
nca kald
r
lmas
.
* Bunama, mahkm olma gibi sebeplerden dolay
kanunun, bir kimsenin mal
n
, paras
n
istedi
i gibi
kullanmas
na ve harcamas
na engel olmas
, hacir.
k
s
t alt
na almak
* k
s
tlamak.
k
s
tlama

* K
s
tlamak i
i, hacir.

k
s
tlamak
* nceden verilmiolan hak ve hrriyetlerin s
n
rlar
n
daraltmak, tahdit etmek.
* Birini yasal yoldan mallar
nkullanmaktan yoksun b
rakmak, k
s
t alt
na almak, hacir alt
na almak.
* S
n
rlamak, daraltmak.
k
s
tlan

* K
s
tlanmak i
i veya biimi.
k
s
tlanma
* K
s
tlanmak i
i.
k
s
tlanmak
* K
s
tlamak i
i yap
lmak.
k
s
tlay
c
* K
s
tlayan, k
s
t alt
na alan.
* S
n
rlayan, daraltan.
k
s
tlay

* K
s
tlamak i
i veya biimi.
k
s
tl

k
s
tl
l
k
k
ska
k
skac

* K
s
tlanm

, k
s
t alt
na al
nm

, mahcur.
* S
n
rlanm

.
* K
s
tlolma durumu, hacir.
* Arpac
k soan
.
* Soan tohumundan arpac
k so
anyeti
tiren kimse.

k
skac
l
k
* Soan tohumundan arpac
k so
anyeti
tirme i
i.
k
ska

* Bir
eyi tutup s
k

t
rmaya yarayan kerpeten, pense gibi ara.
* A
l
p kapanan e
reti merdiven.
* Bceklerde besin maddelerini paralamaya ve kendilerini savunmaya yarayan organ.
* Demircilerin k
zg
n demiri tuttuklarma
a gibi ara.
* K
ska biiminde olan.

k
ska gzlk
* Kelebek gzlk.
k
skalama
* K
skalamak i
i.

k
skalamak
* K
ska duruma gelmek.
k
skan

* K
skanma huyunda olan.

k
skanl
k
* Bir kimse bir stnlk gsterdi
inde veya sevilen birisinin, ba
kasile ilgilendii kan
s
na var
ld

nda
tak
n
lan olumsuz tutum veya ac
duyma.
k
skanl
k etmek
* k
skanmak.
k
skand
rma
* K
skand
rmak i
i.
k
skand
rmak
* K
skanmas
na yol amak.
k
skan
lma
* K
skan
lmak i
i.
k
skan
lmak
* K
skanmak i
i yap
lmak veya k
skanmak i
ine konu olmak.
k
skan

* K
skanmak i
i veya biimi.
k
skanma
* K
skanmak i
i.
k
skanmak
* Sevgide veya kendisiyle ili
kili
eylerde bir ba
kas
n
n ortakl

na veya stn durumda grnmesine


dayanamamak.
* Herhangi bir bak
mdan kendinden stn grd
birinin bu stnl
nden acduymak, gnlemek, haset
etmek.
* Esirgemek, ok grmek.
* Bir
eye, en kk sayg
s
zl
k gsterilmesine bile dayanamamak.
* Yerinde olmayistemek, imrenmek.
k
sk
k
sk
vrak

* Trl maksatlarla iki


eyin aras
na soku
turulan, k
st
r
lan para, kama, takoz.
* zlemeyecek veya kurtulamayacak bir biimde.

k
sk
vrak yakalamak (veya balamak)
* kurtulamayacak veya zlemeyecek biimde tutmak, s
ms
ktutmak.
* tamamen etkisi alt
nda kalmak, bir
eyle srekli me
gul olmak.
k
sma
* K
smak i
i.
k
smak

* Azaltmak, alaltmak.
* (gz iin) Biraz kapamak.
* Boyunu k
saltmak veya daraltmak.
* (lmba iin) I

n
azaltmak.
* S
k

t
rmak.
* (para, masraf vb. iin) Azaltmak.
* Pintilik etmek.
* Verilen hak ve zgrlklerin s
n
r
ndaraltmak.

k
smen
k
smet

* Btn deil, bir blm olarak veya bazbak


mdan, baz
ynden.
* Tanr
'n
n her ki
iye uygun grd
ya
ama durumu, nasip.
* (k
z veya kad
n iin) Evlenme talihi.
* Olaylar
n kt sonular
ntevekklle kar

lama durumu.
* imdiden belli deil, ya olur ya olmaz anlam
nda.

k
smet (veya k
smeti)
kmak
* (k
z, kad
n iin) evlenme teklifi almak.
k
smet aac
* Btn s
cak lkelerde s
k rastlanan t
rman
cve iri gvdeli a
a (Clerodendron).
k
smet beklemek
* evlenmeyi, evlenece
i kimseyi beklemek.
k
smet kap
s
* Gelir, geim yeri salayan yer.
k
smet olmak
* talih yard
m etmek.
k
smeti a
lmak
* kazancartmak, bollu
a ermek.
* kendisiyle evlenmek isteyen biri
kmak.
k
smeti aya

na (kadar) gelmek
* beklenmeyen bir sebeple kazanlbir durumla kar

la
mak.
k
smeti ba
lanmak
* istedi
i hlde evlenememek.
k
smeti
kmak
* olumlu bir duruma kavu
mak.
k
smetinde ne varsa ka

nda o
kar
* ki
i ne kadar abalarsa abalas
n al
n yaz
s
ndaki
eye ula

r.
k
smetine mani olmak
* kazanc
na veya evlenmesine engel olmak.
k
smetini aya
yla tepmek
* kavu
aca
iyi bir durumu, deerini bilmeyerek istememek.
k
smetini ba
lamak
* (by ile) evlenmesine engel olmak.
k
smetli
* K
smeti iyi olan.
k
smetsiz

* K
smeti iyi olmayan.

k
smetsizlik
* K
smetsiz olma durumu.
k
sm
k

* Cimri, pinti, hasis.

k
sm

* Bir
eyin yaln
z bir blmn iine alan, tikel, cz'.

k
sm fel
* Vcudun bir blmnn felli duruma gelmesi.
k
sm seim
* 1961 Anayasas
na gre Cumhuriyet Senatosu yelerinden sresi dolanlar
n yenilenmesi iin yap
lan seim.
k
srak
k
ssa

* Di
i at.
* Hikye, f
kra.

k
ssadan hisse
* anlat
lan bir olaydan al
nacak ders.
k
ssadan hisse almak (veya
karmak)
* anlat
lan bir olaydan ders almak.
k
stak
k
stas

* Bir yar
madaykaraya ba
layan, iki yansu, dar kara paras
, berzah, dil.
* lt.

k
stas tutmak
* l olarak almak.
k
stelyevm
* Grev ba

na gelinmedii gnlerde kesilip denmeyen para.


k
st
r
lma
* K
st
r
lmak i
i.
k
st
r
lmak
* K
st
rmak i
i yap
lmak.
k
st
rma

k
st
rmak

mevsimi.

* K
st
rmak i
i.
*
erisine peynir, k
y
lm
et vb. konularak sac zerinde pi
irilen brek.
* Karn
yar
k yeme
i.
*
ki
ey aras
nda b
rakarak s
k

t
rmak.
* Kaamayacak bir duruma getirmek.
* (kuzey yar
m kre iin) Aral
k ay
n
n yirmi ikisinde ba
lay
p mart
n yirmi birine kadar sren, y
l
n en so
uk
* ok so
uk hava.

* Tavuk gibi kmes hayvanlar


nkovalamak iin
kar
lan ses.

k
basmak
* k

n,
iddetli so
uklarba
lamak.
k
dnemi
* K
sresine rastlayan, k

n yap
lan
ey.

k
dnencesi
* Bkz. O
lak dnencesi.
k
gn

* K

n.

k
kay
t
* K
iin saklanan yiyecekler.
k
k
yamet
* ok zorlu k

; ya
murlu, f
rt
nalsouk hava.
k
uykusu
* Souk ve kurak mevsimlere kar
koyabilmek iin canlvarl
klar
n yap
s
nda grlen olaylar
n btn.
* Il
man ve so
uk blgelerde, zellikle yapraklar
ndken aalarda ham ve ongun besi suyu dola

m
n
n
tamamen veya k
smen durmas
.
* Durgunluk, hareketsizlik dnemi.
k
yapmak
* (hava) ok so
uk ve karlgemek.
k

geirmek
* k
mevsimini bir yerde geirmek.
k

n
k

* K
mevsiminde, k
sresince.
* Kabuk.

k
rt
* K

k
rtmak i
i, tahrikt.
k

k
rt
c
* K

k
rtmak i
ini yapan, muharrik.
* K

k
rtma yapan, provokatr.
k

k
rt
c
ajan
*
nsanlar
, bazsulari
lemeye srklemekle grevli kimse.
k

k
rt
c
l
k
* K

k
rt
colma durumu.
* K

k
rt
cajana zg davran

.
k

k
rt
lma
* K

k
rt
lmak i
i.
k

k
rt
lmak
* K

k
rtmak i
i yap
lmak.
k

k
rt

* K

k
rtmak i
i veya biimi.
k

k
rtma

* K

k
rtmak i
i, tahrik, tahrikt.
* Herhangi bir ki
iye, gruba, kurulu
a veya devlete kar
giri
ilen ve onlar
sonradan a
r sonular verecek bir
kar
eylemde bulunmaya zorlayan, nceden tasarlanm
giri
im, provokasyon.
k

k
rtmac
* K

k
rtmak i
ini yapan (kimse).
k

k
rtmac
l
k

* K

k
rtmac
n
n i
i.
k

k
rtmak
* (kmes hayvanlar
n
) rktp ka
rmak.
* Bir kimseyi kt bir iyapmasiin harekete geirmek, tahrik etmek.
k

lama
* K

lamak i
i.
k

lamak
* Genellikle kmes hayvanlar
nkovalamak.
k

la

lak

lama
k

lamak

lamak

* Askerlerin toplu olarak bar


nd
klarbyk yap
.
* Koyun ve kei srlerinin geceledi
i veya k

n bar
nd

kapala
l.
* K

n bar
n
lan yer.
* K

n ordular
n, gebe oymaklar
n hayvanlar
yla birlikte yayladan inip konaklad
klaryer.
* K

lamak i
i.
* K
olmak.
* K

(bir yerde) geirmek.


* Kuve kmes hayvanlar
nrktmek.

latma
* K

latmak i
i veya durumu.
k

latmak
* K

(bir yerde) geirtmek.


* Musallat etmek.
k

l
k

k
t

* K

a zg, k
iin.
* K

n oturulan yap
.
*
htiyaca yetmeyecek kadar az, bol kar

t
.
* (duygu, sz vb. iin) Az.

k
t kanaat
* Yoksulluk iinde ve glkle (geinmek).
k
t'a

* Yeryzndeki bebyk kara paras


ndan her biri, ana kara.
* Silhlveya silhs
z erlerin, bir komutan
n emrinde bir araya gelmesinden olu
an birlik.
* Drtlk.
* Para, tane.

k
t'a sahanl

* Karalarevreleyen ve karalardan say


lan -iki yz m derinlie kadar olan s
deniz dipleri.
* lke k
y
lar
na biti
ik olan ve 200 m derinli
e veya bu s
n
r
n tesindeki su derinli
inin do
al kaynaklar
n
n
i
letilmesine elveri
li oldu
u noktaya kadar, kara sular
n
n d

nda kalan deniz altblgelerinin deniz yata


ve toprak
alt
kesiminin btn.
k
taat

* K
talar, ana karalar.

* Asker birlikleri.
k
tal
* Vuru
ma, birbirini ldrme.
* Sava
.
k
t'alar aras
* Btn k
t'alarbirbirine ba
layan, k
t'alarla ilgili olan durum.
k
tk
t
na
*
htiyaca zor yetecek kadar.
k
t
k
k
t
klama

* Minder, yast
k gibi
eyleri doldurmak iin kullan
lan ve bazen de s
van
n iine kat
lan keten ve kendir lifleri.
* K
t
klamak i
i.

k
t
klamak
* K
t
kla doldurmak.
k
t
kl
k
t
piyos

*
ine k
t
k konmuolan.
* Deersiz, baya

, kt.

k
t
piyozluk
* K
t
piyoz olma durumu.
k
t
r
* Uydurma sz, yalan.
* Patlam
m
s
r.
* Kuru ve gevrek ses.
k
t
r atmak
* yalan uydurup sylemek.
k
t
r k
t
r
* ok pi
irilmekten veya k
zart
lmaktan kuru ve gevrek bir duruma gelmiolan.
* Yemek, kesmek, doramak gibi fiillerle kullan
ld

nda o fiilin gevrek bir ses


kararak yap
ld

nbelirtir.
k
t
ra almak
* alay etmek.
k
t
rc

* ok yalan syleyen kimse.

k
t
rdama
* K
t
rdamak i
i.
k
t
rdamak
* Kuru bir
ey k
t
r sesi
karmak.
k
t
rdatma
* K
t
rdatmak i
i.
k
t
rdatmak
* K
t
r diye gevrek ses
karmak.
k
t
rt

* K
t
rdama sesi.

k
tlama
k
tla
ma

* ekeri a

zda di
le kk kk
s
rarak ay imek iin kullan
l
r.
* K
tla
mak i
i.

k
tla
mak
*
htiyackar

layamamak, k
t duruma gelmek.
k
tl

na k
ran girmek
* bir
ey hi bulunmaz olmak.
k
tl
k

*
htiyaca yetmeyecek derecede azl
k.
* Kurakl
k, savagibi sebeplerle rnn yeti
memesi ve bundan doan al
k.
* Yiyecek maddelerinde grlen darl
k.
* (duygu, sz vb. iin) Azl
k.

k
tl
ktan
km
gibi (yemek)
* doymak bilmezcesine (yemek).
k
vam
* (s
v
lar iin) Koyuluk; koyuluk derecesi.
* Bir
eyin en uygun zaman veya durumu.
* Spor al

malar
nda ba
ar
lolabilmek iin, fizik ve moral ynnden istenilen iyi durum.
k
vam
nbulmak (veya k
vam
na gelmek)
* gerekli ve istenilen
artlar yerine gelmek, en uygun an
nda olmak.
k
vamlanma
* K
vamlanmak i
i.
k
vamlanmak
* (s
v
lar iin) K
vam
na gelmek, koyula
mak.
* Olgunla
mak, uygun duruma gelmek.
k
vamla
t
r
c
* S
vbir maddeyi k
vam
na getirmeyi salayan alet.
k
vamla
t
rma
* K
vamla
t
rmak i
i.
k
vamla
t
rmak
* Bir maddeyi s
v
dan ay
rarak k
vamlduruma getirmek.
k
vaml
* Gereken k
vambulmuolan.
k
vams
z
* K
vamlolmayan.
k
van

* vn, iftihar.
* Sevin.

k
van duymak
* vnmek.
* sevinmeki mutlu olmak.
k
vanlanma
* K
vanlanmak i
i.

k
vanlanmak
* K
van duymak, vnmek.
k
vanl
* vn duyan, iftihar eden, vn veren, iftihar edilecek.
* Sevin duyan, mutlu.
k
van

k
vanma

* K
vanmak i
i veya biimi.
* K
vanmak i
i, iftihar.

k
vanmak
* vnlecek bir olaydan dolaysevinmek, iftihar etmek, memnun olmak.
k
v
l

* K
v
lc
m.

k
v
l k
v
l
* Toplu olarak hareket etmeyi, kayna
mayanlat
r.
k
v
lc
m

* Yanmakta olan bir maddeden s


rayan kk ateparas
, k
v
l.
* Demir ve tagibi maddelerin gl arp

mas
nda s
rayan atedurumundaki kk para.
* Harekete geiren etken.
* Gneyzeyinde grlen kesikli

malara verilen ad.

k
v
lc
mlanma
* K
v
lc
mlanmak i
i.
k
v
lc
mlanmak
* K
v
lc
m saarak yanmak, k
v
lc
mlduruma gelmek.
k
v
lc
ml
* K
v
lc
m
olan, k
v
lc
m saan.
k
v
lc
ms
z
* K
v
lc
m
olmayan, k
v
lc
m samayan.
k
v
r k
v
r
* Bklmleri olan, k
vr
ml
.
* K
vr
lm
durumda srekli hareket hlinde olarak.
k
v
r z
v
r
* nemsiz, deersiz, derme atma.
* nemsiz ayr
nt
.
k
v
rc
k

* Kk kk k
vr
mlar
olan.
* Daha ok Trakya ve Marmara'da yeti
tirilen, beyaz tyl, ince kuyruklu bir tr koyun.
* Bu koyunun eti.
* K
v
rc
k salata.

k
v
rc
k koyun
* \343 k
v
rc
k.
k
v
rc
k salata
* Ye
il salata, yapraklark
v
rc
k bir tr marul, k
v
rc
k.
k
v
rc
kla
ma

* K
v
rc
kla
mak i
i.
k
v
rc
kla
mak
* K
v
rc
k duruma gelmek.
k
v
r

k
v
rma
k
v
rmak

k
v
rtma

* K
v
rmak i
i veya biimi.
* K
v
rmak i
i.
* Bkmek.
* Kenar
ndan katlamak, bkmek.
* Bir giysinin veya kuma

n kenar
nbkerek tersinden dikmek.
* Kalalar
niki yana sallayarak oynamak veya yrmek.
* Ba
armak, ba
a
kmak, becermek, hakk
ndan gelmek.
* Uydurup sylemek.
* Sapmak.
* Yapmak istememek, yan izmek.
* K
v
rtmak i
i.

k
v
rtmak
* K
v
rmak i
ini yapt
rmak.
k
vrac
k

k
vrak

* Derli toplu ve i
i kolay.
* Aya
na abuk, hamarat.
* Canl
, hareketli, atik.
* Ak
c
, i
lek.
* Yerli dokumas
kara bezden yap
lm
kyl kad
n yeldirmesi.
*
nce tlbent veya ipekli barts.
* Aceleci.
* Gzel,

k, yak

kl
.

k
vrak k
vrak
* K
vrak olarak, k
vraka.
k
vraka
* K
vrak bir biimde.
k
vrakla
ma
* K
vrakla
mak i
i veya durumu.
k
vrakla
mak
* K
vrak duruma gelmek.
k
vrakl
k

* K
vrak olma durumu veya k
vraka davran

k
vrama
* K
vramak i
i veya durumu.
k
vramak

* Buru
up toplanmak, k
v
rc
k duruma gelmek.
* H
zlyrmek.
* Harekete gemek.

k
vrand
rma
* K
vrand
rmak i
i.
k
vrand
rmak
* K
vranmas
na sebep olmak.
* ok zmek, ac
ektirmek.
k
vran

* K
vranmak i
i veya biimi.
k
vranma
* K
vranmak i
i.
k
vranmak
* Ar
, sancgibi fiziksel veya korku, heyecan gibi ruh sebeplerle vcut eilip bklmek.
* Acekmek, zlmek.
* Bir
eye ok ihtiya duymak.
k
vrant
* Karars
zl
k.
k
vratma

* K
vratmak i
i veya durumu.

k
vratmak
*
pi katlad
ktan sonra iyice bkmek veya tel gibi
eyleri burmak.
k
vr
k

* E
rilip bklm
; yuvarlak bir biim verilmi
.

k
vr
kl
k
* K
vr
k olma durumu.
k
vr
l

k
vr
lma

* K
vr
lmak i
i veya biimi.
* K
vr
lmak i
i, bklme.
* Dalar
n olu
umuna sebep olan, yer kabuunun genilde dalgalbir biim almas
.

k
vr
lmak
* E
rilip bklmek.
* K
v
rc
k bir duruma gelmek.
* Yuvarlak bir biim almak.
* (dar bir yere) Bzlerek yatmak.
* Dnmek, sapmak.
k
vr
m

* Bir
eyin k
vr
lan yeri, bklm.
* K
vr
lma sonunda olu
an toprak dalgas
.
* Bir tr tatl
.

k
vr
m k
vr
m
* K
vr
mlarolan, dalgalanm
bir yzey veya dalgal
bir izgi biiminde olan.
k
vr
m k
vr
m k
vranmak
* ok acekerek k
vranmak.
* yalvarma veya s
k
ntgibi bir sebeple ok k
vranmak.
k
vr
mlanma
* K
vr
mlanmak i
i.

k
vr
mlanmak
* K
vr
mlduruma gelmek.
k
vr
ml
* K
vr
molan.
k
vr
nt
* K
vr
m.
* K
vr
lan yer, dneme.
k
ya
* Adam ldrme suu, cinayet.
k
yac
k
yafet

* Cinayet i
leyen kimse, cani.
* K
l
k.
* Resm giysi.

k
yafet balosu
* Al

lm
giysilerin d

nda her e
it zel giysilerin giyildii balo.
k
yafet d
kn
* Kt giyimli kimse.
k
yafetli
* Herhangi bir k
yafette olan, k
l
kl
.
k
yafetname
* Bir lkenin veya bir dnemin giyimlerini anlatan kitap.
* Yze veya d
grn
e bak
larak ruh durumu anlama bilgisinden sz eden kitap.
k
yafetsiz

* K
yafeti dzgn olmayan, k
l
ks
z.

k
yafetsizlik
* K
yafetsiz olma durumu, k
l
ks
zl
k.
k
yak

* K
y
c
, zalim, gaddar.
* Benzerlerinden stn olan, ok gzel, mkemmel.
* Gzel, biimli, yak

kl
, dzgn giyimli.
* Ho
gr, ayr
cal
k tan
ma.

k
yak kamak
* ok uygun d
mek, yak

k almak.
k
yak yapmak
* madd ve manev destek olmak, yard
m etmek.
k
yak

* Gz pek oyuncu, cesur kumarbaz.

k
yakla
ma
* K
yakla
mak i
i.
k
yakla
mak
* K
yak duruma gelmek.
k
yakl
k

* K
yak olma durumu.

* K
yak
ya yak

r davran

.
k
yam
* Ayaa kalkma, ayakta durma.
* Bir i
e giri
me, kalk

ma, te
ebbs etme.
* Ayaklanma, bakald
rma, kar
gelme.
*
slm inanc
na gre, lmden sonra, yeniden dirilip ayaa kalkma.
* (namazda) Ayakta durma.
k
yamet

* Tek tanr
ldinlerin inan

na gre dnyan
n sonu ve btn llerin dirilerek mah
erde toplanaca
zaman.
* Grltl kar

kl
k, grlt, pat
rt
.

k
yamet almeti
* K
yametin kopaca
nnceden gsteren belirtiler.
*
inde ya
an
lan zaman
n durumunu beenmeyenlerin kulland

bir tamlama.
k
yamet gibi (veya k
yamet kadar)
* pek ok.
k
yamet gn
* Dnyan
n yok olaca
, llerin dirilip ayaa kalkacazaman.
k
yamet kopmak
* k
yamet gn gelmek.
* (bir yerde) ok grlt ve telolmak.
k
yamet mi kopar?
* "ne olur, ne
kar, ne nemi var" anlamlar
nda kullan
l
r.
k
yamete kadar
* dnya durduka, uzun sre.
k
yamete kalmak
* bir sorunun zlemeyece
ini anlat
r.
k
yametleri koparmak
* bir
eye ok k
zarak ba

r
p a
rmak, feryat etmek; a

rgrltlere, karga
aya yol amak.
k
yas

* Bir tutma, denk sayma.


* Kar

la
t
rma, oranlama.
* Benzetme yolu, rnekseme.
* Tas
m.

k
yas etmek
* k
yas eylemek.
k
yas eylemek
* kar

la
t
rmak, mukayese etmek.
k
yas kabul etmez
* iki
ey aras
ndaki ayr
m
n ok fazla olduunu belirtmek iin kullan
l
r.
k
yasa muhalefet
* Bkz. kurala ayk
r
l
k.
k
yasen

* K
yas edilerek, k
yas yoluyla.
* Kar

la
t
rarak, oranlayarak.
* Benzeterek.

k
yas
mukassem
* \343 ikilem.
k
yas
ya

k
yas

* Can
nyakmak, ldrmek amac
yla.
* ok
iddetli, korkun, muthi
.
* Uygulama ve benzetme ile elde edilen.
* Kurala gre yap
lm

, kurall
.

k
yaslama
* K
yaslamak i
i, mukayese.
k
yaslamak
* Kar

la
t
rmak, oranlamak, rneksemek, mukayese etmek.
k
yaslanma
* K
yaslanmak i
i.
k
yaslanmak
* K
yaslamak i
i yap
lmak, kar

la
t
r
lmak.
k
yd
rma

* K
yd
rmak i
i.

k
yd
rmak
* K
ymak i
ini yapt
rmak.
k
yg

k
yg
n
k
yg
nl
k
k
y

* Haks
zl
k, gadir.
* Ac
mazl
k, zulm.
* Haks
zl

a uram

, madur.
* Haks
zl

a uram
olma durumu, madurluk, ma
duriyet.
* Kara ile suyun birle
tii yer.
* Kenar, u.
* Karan
n deniz boyunca uzanan blm, sahil.
* Iss
z, tenha yer.

k
ybal
k
l

* K
y
dan fazla uzakla
madan bir gn iinde avlan
p limana dnlme
eklinde yap
lan avc
l
k.
k
ybucak
* Gze arpmayan yer.
k
ydili
kordonu.

* Bir krfezin nn kapatan, denizle kk bir ba


lant
s
kalabilen, kum ve ak
l kar

mbirikinti, sahil

k
yk
y
* K
y
ya yak
n bir biimde, k
y
ytakip ederek, k
y
dan.
k
yt
rm

* Budaygillerin hasad
nda yararlan
lan t
rm
k benzeri, di
leri metal ve sap
daha uzun olan, kayalar
zerindeki kk zay
f deniz yosunlar
n
n k
y
boyunca yap
lan hasad
nda kullan
lan bir alet.

k
y
c

k
y
c
k
y
c
l
k

* K
ymak i
ini yapan kimse.
* Ac
ma duygusu olmayan, ba
kalar
na k
yas
ya ktlk eden, gaddar, zalim.
* K
y
lara vuran enkaz
devletten ald

izinle toplayan kimse.


* K
y
colma durumu.
* Gaddarl
k, zulm.

k
y
c
l
k etmek
* gaddarl
k etmek, gaddarca davranmak.
k
y
da bucakta
* Bkz. k
y
da k
ede.
k
y
da k
ede
* Gze arpmayan, umulmayan yerlerde.
k
y
da k
ede kalmak
* gze arpmayan bir yerde unutulmuolmak.
k
y
k

* K
y
lm
olan.

k
y
k
*

ne, kal
n yorgan inesi.
* uvald
z.
k
y
lama
* K
y
lamak i
i.
k
y
lamak
* K
yboyunca gitmek.
k
y
l
k
k
y
lma

* Sayan
n kenarlar
nsalamla
t
rmak ve gzelle
tirmek iin dikilen
erit hlindeki para.
* K
y
lmak i
i.

k
y
lmak
* ok ince ve kk paralar hlinde do
ranmak.
* K
ymak i
i yap
lmak.
* Ezilir, k
y
l
r gibi olmak.
k
y
m

* K
ymak i
i.
* K
y
lma biimi.
* Grev ynnden kt bir duruma sokma, haks
zl
a uratma.

k
y
m k
y
m
*
nce imce.
k
y
ml

* Herhangi bir biimde k


y
lm
olan.

k
y
ml
k
* Bir defada k
y
lacak miktarda olan.
k
y
n

* Gl bir kimsenin yasaya veya vicdana ayk


r
olarak ba
kas
nu
ratt
kt durum, zulm.
k
y
n k
y
n
* K
y
dan, gizli gizli.
k
y
nma
k
y
nmak
k
y
nt

k
y

k
y

ma

* K
y
nmak i
i.
* Ezilmiveya k
r
lm
gibi bir duygu duymak.
* Al
k sebebiyle midede duyulan eziklik.
* Herhangi bir sebeple vcutta duyulan k
r
kl
k.
*
nce ince doranm
kk para.
* K
ymak i
i veya biimi.
* K
y

mak i
i.

k
y

mak
* Kar

l
klszle
mek, anla

p karar vermek.
* Biriyle yar

maya kalkmak.
* Yreklilik gstermek, cesaret etmek.
k
y
ya atmak
* karaya
kartmak veya srklemek.
k
y
ya
kmak
* karaya
kmak, gemiden karaya inmek.
k
yma

* K
ymak i
i.
* K
y
lm
et.
* Kk ku
ba
etlerden kavrularak yap
lm
k

l
k kavurma.

k
ymak
* ok ince ve kk paralar durumunda doramak.
* Ac
madan vermek, esirgememek, feda etmek.
* Ac
may
p ldrmek.
* Ac
mayarak byk bir ktlk etmek, zulmetmek.
* Bkz. nikh k
ymak.
k
ymal

* (yemek iin)
inde k
yma bulunan.

k
ymal
brek
* Soan ve e
itli baharatlar kat
lmas
yla haz
rlanan kavrulmuk
yman
n i olarak kullan
ld

brek tr.
k
ymal

spanak
*
nce k
y
lm

spanak, soan, k
yma ve tereya
ile haz
rland
ktan sonra pirin, sala ve tuz eklenen bir
yemek tr.
k
ymal
makarna
*
inde kavrulmuk
yma bulunan makarna yemei.
k
ymal
pide
* Etli pide.
k
ymal
yumurta

*
ine kavrulmuk
yma konularak haz
rlanan yumurtalyemek.
k
ymal
k
* K
yma yapmaya elveri
li.
k
ymas
z
* (yemek iin)
inde k
yma bulunmayan.
k
ymet

* Deer.

k
ymetini bilmek
* nemini, de
erini bilmek.
k
ymetlendirme
* K
ymetlendirmek i
i.
k
ymetlendirmek
* Deerlendirmek.
k
ymetlenme
* K
ymetlenmek i
i.
k
ymetlenmek
* Deerlenmek.
k
ymetle
me
* K
ymetle
mek i
i.
k
ymetle
mek
* Deerli duruma gelmek.
k
ymetle
tirme
* K
ymetle
tirmek i
i.
k
ymetle
tirmek
* Deerli duruma getirmek.
k
ymetli
* Deerli.
k
ymetli evrak
* Senet niteliinde bir hak bildiren evrak, nemli yaz
, belge.
k
ymetlilik
* Deerlilik.
k
ymetsiz
* Deersiz.
k
ymetsizlik
* Deersizlik.
k
ymettar
* Deerli.
k
ym
k

* ok kk ve sivri tahta, demir veya kemik paras


.

k
ym
kl
* zerinde veya iinde k
ym
k bulunan.

k
yt
r
k

* Deersiz, baya

, basit.

k
yt
r
kl
k
* K
yt
r
k davranma.
k
yye
* Yakla

k 1300 gr l
k a

rl
k ls birimi, okka.
k
z

* Di
i ocuk.
* Cins ili
kide bulunmam
di
i, k
z o
lan k
z, erden, bakire.
* Di
i cinsten birine daha ya
lbiri taraf
ndan seslenilirken kullan
l
r.
*
skambil k

tlar
nda k
z resimli k
t.
* Di
i.

k
z almak
* bir ailenin k
z
ngelin olarak bir ba
ka aileye katmak.
k
z be
ikte (veya kundakta), eyiz sand
kta
* k
z daha be
ikte (veya kundakta) iken eyiz dzmeye ba
lamak gerekir.
k
z bce
i
* Eklem bacakl
lar
n k
z bcekleri tak
m
ndan, ba
byk, vcudu narin, zar kanatlbir bcek (Libellula
depressa).
k
z bcekleri
* rnek hayvank
z bcei olan, kanatlare
it, cams
, uu
larsrekli ve h
zl
, avc
bcekler tak
m
.
k
z evi naz evi
* k
z evi nazl
olur, k
z
na
r satar.
k
z gibi

* k
za benzeyen.
* utanga.
* ok gzel ve yeni.

k
z istemek
* bir k
zevlenmek iin ana ve babas
ndan veya yak
nlar
ndan istemek.
k
z ka
rmak
* bir k
zkendinin veya ailesinin r
zasolmadan al
p gtrmek.
k
z karde
* Bir kimsenin, kendinden kk, kendisiyle ya

t olan kad
n veya k
z karde
i. Kendinden byk olana daha
ok abla denir.
k
z k
zan

* oluk ocuk, ev halk


.

k
z kilimi
* Gebe k
zlar
n i
ledikleri ssl eyizlik kilim.
k
z kurusu
* Evlenmemiya
lk
z.
k
z ku
u

* Yamur ku
ugillerden, uzunluu 34 cm olan, eti yenebilen, ba

sorgulu, koyu ye
ilimsi renkte esmer,
kk bir ku(Vanellus vanellus).
k
z olan

* \343 k
z olan k
z.

k
z olan k
z
* Cinsel ili
kide bulunmam

, bakire, erden.
k
z vermek
* bir ailenin k
z
nbir ba
ka aileye gelin etmek.
k
za
a ekmek
* gemiyi bak
m, onar
m iin bir sre veya hi kullan
lmamak zere k
za
a almak.
* bir grevliyi etkin bir grevden al
p al

maygerektirmeyen, pasif bir i


e vermek.
k
zak

* Kar veya buz zerinde kayd


r
lan tekerleksiz ta

t.
* zerinde gemi yap
lan, onar
lan veya gemiyi suya indirip sudan
karmaya yarayan
zgara.
* Aa tablalar
n kamburla
mamasiin liflere dikey konumda a
lan kanala geirilen uzun para.
* Ambalj
n dibine uzunluuna ak
lan, hem dip levhaselemanlar
n
n tutturulmas
nhem de ambalj
n
yerde kolayca kaymas
nsa
layan kereste paras
.
k
zak yapmak
* (ta

t iin) fren grevini yerine getirdii hlde duramay


p kaymak.
k
zaklama
* K
zaklamak i
i.
k
zaklamak
* (ta

t iin) Fren grevini yerine getirdi


i hlde kaymak, k
zak yapmak.
k
zakl
k

* D
eme tahtalar
n
n alt
na aprazlama olarak konulan uzun ve yassdireklerden her biri.

k
zam
k
* Genellikle kk ya
larda grlen, kuluka dnemi bir iki hafta sren, bula

c
, ate
li, ufak k
z
l lekeler
dktren hastal
k.
k
zam
k
k
* K
zam
a benzeyen, ona gre hafif geen dkntl bir hastal
k.
k
zam
kl
* K
zam
a yakalanm

.
k
zan

k
zan

* Erkek ocuk.
* Delikanl
; silhl
ky delikanl
s
.
* oluk ocuk.
* Di
i kpek, kedi gibi hayvanlar
n iftle
me istei gsterdikleri durum veya zaman.

k
zana gelmek
* (di
i kedi ve kpek) erkek istemek.
k
zanl
k

* K
zan olma durumu.

k
zar
k
* K
zarm

.
k
zar
kl
k
* K
zar
k olma durumu.
k
zar
p bozarmak
* utan, fke gibi duygular
n etkisiyle yznn rengi de
i
mek.

k
zar

k
zarma
k
zarmak

k
zart

* K
zarmak i
i veya biimi.
* K
zarmak i
i.
* K
rm
z
veya ona yak
n bir renk almak.
* (bazsebze ve meyveler iin) Olgunla
maya ba
lamak, olgunla
mak.
* Utan, fke gibi duygular
n etkisiyle, kan
n yze hcumu sonucu yz k
rm
zbir renk almak.
* (yiyecekler iin) Tavada k
zg
n yaiinde veya ate
te k
rm
z
la
arak pi
mek.
* K
zarm
yer.

k
zart
c
* K
zarmaysalayan, k
zarmaya sebep olan.
* Karalay
c
, kirletici.
k
zart
l

* K
zart
s
olan, k
zarm

k
zart
lma
* K
zart
lmak i
i.
k
zart
lmak
* K
zartmak i
i yap
lmak.
k
zartma

* K
zartmak i
i.
* K
zart
larak haz
rlanm
yemek.
* K
zart
larak pi
irilmi
.

k
zartmak
* K
zarmas
na sebep olmak.
* K
zg
n ya
da pi
irmek.
k
zca

z
* Kendisine kar

efkat ve ac
ma duyulan k
z.
k
zd
r
lma
* K
zd
r
lmak i
i.
k
zd
r
lmak
* K
zd
rmak i
ine konu olmak veya k
zd
rmak i
i yap
lmak.
k
zd
rma

* K
zd
rmak i
i.
* Yksek vcut
s
s
, ate
.
* zm ubuklar
n
kklendirmek iin yere gmme, dald
rma.

k
zd
rmak
* K
zmas
na sebep olmak, k
zmas
nsalamak.
* Is
tmak.
* fkelenmesine sebep olmak, fkelendirmek, sinirlendirmek.
k
zg
n

* ok
s
nm

,
s
t
lm
veya k
zd
r
lm

.
* K
zm
olan, fkeli, mtehevvir.
* K
z

k, zorlu, sert,
iddetli.
* Earayan (hayvan).

k
zg
n bulut
* Yanarda
lardan f

k
r
p yksek
s
da su buharve ba
ka gazlardan olu
mu
, iine kl ve lv kar

m
bulut
grn
nde y

n.
k
zg
nla
ma
* K
zg
nla
mak i
i.
k
zg
nla
mak
* K
zg
n duruma gelmek.
k
zg
nl
k

* K
zg
n,
s
nm
olma durumu.
* fkeli olma durumu.
* Hayvanlar
n iftle
me iste
i.

k
zgnlne b
rak
rsan ya davulcuya kaar (veya var
r) ya zurnac
ya
* evlenme a

ndaki k
zbykleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir.
k
zk
sra
* birinin ailesindeki k
zlar ve kad
nlar.
K
z
k
* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.
k
z
l

* Parlak k
rm
z
renk.
* Bu renkte olan.
* A

rderecede olan.
* Komnist.
* Daha ok kk ya
larda grlen, bula

c
, yksek ate
li, k
rm
zrenkte genilekeler dktren, kuluka
dnemi drt gn sren tehlikeli hastal
k.
* Alt
n.
k
z
l boya
* Kk boyas
.
k
z
l
s
k
z
l iblis

* Temmuzun ok s
cak olan ikinci yar
s
.
* ok kt ruhlu (kimse).

k
z
l k
yamet
* Byk ve a

r
grlt, kavga, k
z
lca k
yamet.
k
z
l tesi
* I

k tayf
nda k
rm
zalan
n tesindeki alanda yay
lm

nlar
ndan olu
an, gzle grlmeyen

n
m,
enfraruj.
k
z
l su yosunlar
* Denizlerin yakla

k 200 m derinliklerinde ya
ayan k
rm
zrenkli su yosunlar
.
k
z
l yara
k
z
l yel
k
z
laa

* irpence.
* Gneyden esen rzgr.

* Grgengillerden, di
i iekleri kk ve sar
mt
rak, erkek iekleri pskl biiminde olan, kerestesi kolay
i
lenebilir bir aa (Alnus).

K
z
lba
* i mezhebinin bir kolundan olanlara verilen ad.
K
z
lba
l
k
* K
z
lbaolma durumu.
k
z
lca

* K
z
la alar, az k
z
l.
* K
z
la alan bir e
it bu
day.
* A

rderecede, k
z
l.

k
z
lca k
yamet
* A

rbir biimde grltl, eki


me, kavga.
k
z
lca k
yamet kopmak
* kavga, grlt olmak.
k
z
lcadi
i
* 4-5 m ykseklikte, beyaz iekli bir aac
k (Cornus senguinea).
k
z
lc
k

* K
z
lc
kgillerden bir a
a (Cornus mas).
* Bu aac
n gzn olgunla
an, k
rm
z
, tek ekirdekli, reeli ve
erbeti yap
lan, buruk bir tadolan yemi
i.

k
z
lc
k reeli
* K
z
lc
k meyvesinden
eker kat
larak yap
lan ve genellikle ishale iyi gelen reel.
k
z
lc
k
erbeti
* K
z
lc
k meyvesinden yap
lan bir tr
erbet. Bu sz kan kusup k
z
lc
k
erbeti imigrnmek deyiminde
geer.
k
z
lc
k
urubu
* K
z
lc
k z ile haz
rlanan iecek.
k
z
lc
k tarhanas
* K
z
lc
k suyu ile yorularak yap
lan tarhana.
k
z
lc
kgiller
*
ki eneklilerden, ou iri gvdeli, yakla

k on cinste toplanan yz kadar tr olan bir bitki familyas


.
k
z
lam

* Uzun boylu bir am tr.


* Bir tr orman aac
.

K
z
lderili
* Amerika yerlilerine verilen ad.
K
z
lelma
* Osmanl
larca Roma ve Viyana
ehirleri iin kullan
lan sembolik ad.
* Yeryzndeki btn Trkleri birle
tirip byk bir imparatorluk kurmay
ama olarak alan lk.
k
z
l

* K
z
lmak i
i veya biimi.

k
z
lkanat
* Sazangilleredn, yzgeleri k
rm
z
, 25-30 cm boyunda, eti k
l
klbir tatl
su bal

(Scardinus
eryhrophthalmus).
k
z
lkantaron
* K
z
lkantarongillerin rnek bitkisi olan, 10-50 cm ykseklikte, k
rm
z
iekli, kar

l
kl
yaprakl
, sap ve
yapraklarhekimlikte kullan
lan, iki y
ll
k otsu bir bitki (Eryhraea centaurium).

k
z
lkantarongiller
*
ki eneklilerden, k
z
lkantaron, acyonca gibi cinsleri iine alan bir bitki familyas
.
k
z
lkk
k
z
lkurt

* Bkz. kk boyas
.
* At ve e
eklerin kal
n ba
rsaklar
nda yerle
ip kanlar
nemen k
rm
zbir kurt.

k
z
lkuyruk
* Karatavukgillereden, k

n gen, kk, gzel bir ku(Phoenicurus).


k
z
lla
ma
* K
z
lla
mak i
i.
k
z
lla
mak
* K
z
l duruma gelmek.
k
z
ll
k

k
z
lma

* K
z
l olma durumu veya k
z
l renkte yer.
* Pudra, all
k, dzgn.
* K
z
lmak i
i.

k
z
lmak
* K
zmak i
i yap
lmak, k
zg
n, fkeli duruma gelmek.
k
z
l
ap

k
z
lt

* A
k, efltun renk.
* Bu renkte olan.
* Bir yerden yans
yan hafif k
z
l renk, solgun k
z
l.

k
z
lyaprak
* Glgillerden, yol kenarlar
nda biten, sariek aan bir bitki (Agrimonia eupatorium).
k
z
lyrk
* Y
lanc
k.
k
z
m sana sylyorum (veya dedim) gelinim sen i
it
* do
rudan do
ruya kendisine sylenemeyen d
nce ve uyar
lar
n, o kimsenin ok yak
n
na sylendi
inde
kullan
l
r.
* herhangi birine dolaylolarak sylenecek uyarsz konusu olduunda kullan
l
r.
k
z
n(veya evld
n
) dvmeyen dizini dver
* k
z
n
, ocuunu gerektii gibi eitmeyen, ileride ok pi
man olur.
k
z
p durmak
* srekli olarak k
zmak ve sylenmek.
k
z

k
z

k
k
z

ma

* K
zmak i
i veya biimi.
* K
z

m
olan,
iddetli.
* K
z

mak i
i.

k
z

mak

* Yksek bir dereceyi bulmak, ok


s
nmak.
* (bitkiler iin) Islakl
k ve mikroplar
n etkisi alt
nda rrken
s
nmak.
* Zorlu, sert, k
z

k bir durum almak,


iddetlenmek.
* H
zlanmak, hareketlenmek.
* (hayvan iin) Eisteme zaman
gelmek, ksnmek.

k
z

t
r

* K
z

t
rmak i
i veya biimi.
k
z

t
rma
* K
z

t
rmak i
i.
k
z

t
rmak
* K
z

mas
nsa
lamak.
*
steklendirmek, gayret vermek.
k
zkalbi

* ahteregillerden, kalp biiminde pembe iekli bir ss bitkisi (Dicentra).

k
zlar a
as
* Osmanlsaray
ndaki harem a
alar
n
n ba

.
k
zl
k

* K
z olma durumu, erdenlik, bekret.
* Bir kad
n
n evlenmeden nceki ya
ant
s
yla ilgili, o dneme zg.
* vey k
z.

k
zl
k zar
* Cinsel ili
kide bulunmam
k
zlar
n dl yolunu k
smen kapayan zar, himen.
k
zma

* K
zmak i
i.

k
zmabirader
* Zarla oynanan, karelerde tayrtp e
itli engellerle dolu karelerden olu
an yolu bir an nce bitirmeye
dayanan bir tr oyun.
k
zmaca
* K
zmaya, fkelenmeye dayanan davran

.
k
zmak

* Is
t
lan veya
s
nan bir nesnenin s
cakl
ok artmak.
* fkelenmek, sinirlenmek.
* (at, e
ek gibi hayvanlar iin) iftle
mek istemek, ksnmek.
* (di
i ku
lar iin) Zamangelip kulukaya yatma iste
i gstermek.

k
zmemesi
* Alt
ntop, greypfurt.
* Bir tr
eftali.
ki

* Anlam bak
m
ndan birbirleriyle ilgili cmleleri birbirine balar.
* zneyi, tmleci glendirerek cmlenin temel blmne balar.
* "yle, o kadar, o denli" gibi
elerden sonra, kullan
ld

cmleye g katar.
*
kinci cmledeki yarg
n
n birincideki hareketin yap
l

s
ras
nda grlerek
a

ld

nbildirir.
*
ki cmlede anlat
lan durumlar
n uyu
mazl

n
bildirir.
* Yak
nma veya k
nama gibi duygular anlatmak iin bir cmlenin sonuna getirilir.
* Bir soru cmlesinin sonuna getirildi
inde
phe veya endi
e anlat
r.
* Bazkelimelerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtak
m zarflar, yeni edatlar olu
turur: Belki, nk, halbuki,
mademki, sanki gibi.

-ki

* Bkz. -g/ -gi.

-ki

*
sim soyundan kelimelere getirilerek o ismin kimle, neyle ili
kili olduunu belirtir ve eklendi
i ismi s
fat ve
zamir durumuna getirir, ilgi eki: Benim giysim k
rm
z
, ya seninki? Evde-ki, odada-ki, bahede-ki, ak
am-ki, sabah-ki.
Bu ek birka kelimeye -k biiminde eklenir: bugn-k, dn-k, n-k.
kibar

* Davran

, d
nce, duygu bak
m
ndan ince, nazik olan (kimse).
*
k, sekin, de
erli.
* Zengin, soylu, kkl (kimse, aile).
* Bykler, ulular.

kibar d
kn
* Varl

n
, sayg
nl

nyitirmikimse.
kibar lokmas
* Gsteri
li, grkemli durum veya ortam.
kibarca

* Kibar bir insana yak

acak biimde.

kibarlar lemi
* Yksek sosyete.
kibarla
ma
* Kibarla
mak i
i.
kibarla
mak
* Kibar duruma gelmek, kibarl
k kazanmak.
kibarl
tutmak
* bir olay kar

s
nda genel davran

lard

nda incelik gstermek.


kibarl
k

* Kibar olma durumu, incelik.


* Kibar bir insana yak

acak biimdeki sz veya davran

kibarl
k akmak
* a

rderecede kibar davranmak.


kibarl
k budalas
* Kibar biri gibi grnmeye al

rken gln duruma d


en kimse iin kullan
l
r.
kibarl
k d
kn
* Kibarl
a a

r
derecede nem veren kimse.
kibarl
k etmek
* kibarca davranmak.
kibarl
k taslamak
* kibar olmad

hlde kibar gibi grnmeye al

mak.
kibarzade
* Soylu bir aileden gelme, kibar ocu
u.
kibernetik
* Gdm bilimi, sibernetik.
kibir

* Byklk, ululuk.

* Kendini byk grme, ba


kalar
ndan stn tutma, byklenme.
* Onur, gurur.
kibirleni
* Kibirlenmek i
i veya biimi.
kibirlenme
* Kibirlenmek i
i.
kibirlenmek
* Kendini byk grmek, byklenmek.
kibirli
kibirsiz

* Kendini byk gren, byklenen.


* Kendini byk grmeyen, byklenmeyen.

kibrine dokunmak
* gururu zedelenmek.
kibrine yedirememek
* byklenmesini, gururlanmas
nuygun grmemek.
kibrit

* Eczalbir ucu srtnme sonucu yanabilecek birle


imde olan, kk tahta veya karton paras
.
*
inde kibrit plerini bulunduran kk kutu.
* Kkrt.

kibrit akmak
* kibriti yakmak iin bir yere srtmek.
kibrit suyu
* Zehir.
kibriti

kibritlik

* Kibrit satan kimse.


* Cimri.
* Kibrit koymaya yarar yer veya kap.

kibutz
*
srail'de ortak al

ma esaslar
na gre olu
turulmutar
msal topluluk.
kifaf

* Ancak yetecek kadar az


c
k.

kifaf
nefs
* Doyuracak miktarda.
kifaf
nefs etmek
* ancak ya
ayacak kadar yemek.
kifaflanma
* Kifaflanmak i
i.
kifaflanmak
* Elde ne varsa onunla, ok az yiyecekle kar
n doyurmak, ok az
eyle yetinmek.
kifayet

* Yeti
ir miktarda olma, yetme, kfi gelme.

* Bir i
i yapabilecek yetenekte olma, yeterlik, liyakat, iktidar.
kifayet etmek
* yetmek, yeterli olmak.
kifayetli
kifayetsiz

* Yeterli.
* Yetersiz.

kifayetsizlik
* Yetersizlik.
kik
* Dar, uzun ve hafif bir yar
kay

, futa (II).
kikirik
kikl
kiklon

* Zay
f, ince uzun boylu kimse.
* Lpinagillerden, gzel renkli, 50 cm uzunluunda bir bal
k (Labrus berggylta).
* Siklon.

kiklotron
* Atom ara
t
rmalar
nda, elektriklenmicisimlere yksek h
z veren bir ayg
t.
kil
kile
kiler

kilerci

* Island
zaman kolayca biimlendirilebilen yumu
ak ve ya
ltoprak.
* Genellikle tah
l lmede kullan
lan bir lek.
* Yiyecek, iecek ve erzak
n sakland
oda, ambar veya dolap.
* Ambar.
* Saraylarda, byk konaklarda kiler i
lerini yneten kimse.

kilermeni
* Eczac
l
kta kullan
lm
olan k
rm
zrenkli kil.
kilidi kre
i olmamak
* (her
eyi) a
kta bulunmak, kilitli yere saklanmam
olmak.
kilim
kilimci

* D
eme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desenli, havs
z, kal
n, k
l veya yn dokuma.
* Kilim dokuyan veya satan kimse.

kilimci ile kr hac


* herhangi bir kimse.
kilimcilik
kilise

* Kilim dokuma veya satma i


i.
* Hristiyan tap
na

* Hristiyan mezheplerinden her biri.


* Hristiyanl
kla ilgili din kurulu
.
* Hristiyanl

n
retilmesi, din i
lerin ynetimi vb.ile ilgili papa ve piskoposlar toplulu
u.
kilise an
* Kiliselerde bulunan, saat ba
lar
nda ve din trenlerde al
nan byk an.
kilise dire
i gibi
* ok kal
n (ense).
kilise hukuku
* Kilisenin kurulu
unu ve i dzenini salayan kurallar.
kilit

* Anahtar, dme gibi tak


l
p
kar
labilen bir para yard
m
yla al

an kapatma aleti.
* Bir yandeirmi, br yan
na demir ubuk geirilmiolan yar
m halka.
* Atlar
n aln
ndan alt enesine uzanan beyazl
k.

kilit (krek) alt


na almak
* bir
eyi kilitli bir yere koyarak saklamak.
kilit dili

* Kilidin anahtarla srlen paras


.

kilit gibi olmak


* birbirine ok ba
lve dayan

malolmak.
kilit krek olmak
* (bir yeri) korumak, o yerin gvenilir, salam adamolmak.
kilit mevkii
* \343 kilit noktas
.
kilit noktas
* Btn i
lerin ba
loldu
u nemli nokta, makam veya yer.
kilit sarma
*
ki veya daha ok baboyunduruklaralt
na kar

l
klolarak at
lm
ve biribirine f
ralarla balanm
olan
bir ift sarma.
kilit ta

* \343 anahtar ta

.
kilit vurmak
* Bkz. kap
s
na kilit vurmak.
kilit yeri
* Kilidin yerle
ti
i yuva.
kilitleme

* Kilitlemek i
i.

kilitlemek
* Anahtarla kilidi kapamak.
* Bir nesne veya bir kimseyi kilitli bir yere kapamak.
* (kar

kl
k
nt
ve girintileri olan
eyleri) Birbirine geirmek, kenetlemek.
* S
k
ca tutmak.
kilitlenme
* Kilitlenmek i
i.
kilitlenmek

* Kilitlemek i
i yap
lmak.
* Fiziksel, ruh vb. sebeplerle hareket edemez, k
p
rdayamaz duruma gelmek.
kilitletme

* Kilitletmek i
i.

kilitletmek
* Kilitlenmesini sa
lamak.
kilitleyici
kilitli

kilitsiz

* Kilitleme i
leri gren.
* Kilidi olan.
* Kilitlenmi
.
* Kilidi olmayan.
* Kilitlenmemi
.

kilitsiz kreksiz
* A
k, kilitlenmemi
.
kiliz

* Has
r otu, saz, kam

, kofa.

kiliz bal

* Sazangillerden bir bal


k tr (Tinca tinca).
kilizman
killeme
killemek

* Sazl
k, kam

l
k.
* Killemek i
i.
* Kirli ama

rlarkil kullanarak tokala y


kamak.

killi
*
inde kil bulunan.
kilo

* nne getirildi
i birimi binle arpan n ek.
* Kilogram kelimesinin k
sa biimi.

kilo almak
* beslenerek vcudun a
rl

artmak,
i
manlamak.
kilo vermek
* vcudun a

rl
azalmak, zay
flamak.
kiloamper
* Deeri 1000 amper olan ak
m
iddeti birimi.
kilogram
* Uluslar aras
bin graml
k a

rl
k birimi, kilo (kg).
kilograma
rl
k
* Bir kilograml
k bir ktlenin Yer taraf
ndan ekilmesini sa
layan gce e
it olan g birimi, 9,81 newton'a
e
ittir.
kilogramkuvvet

* Kilograma
rl
k.
kilogrammetre
* Bir kilogram a
rl

ndaki bir gcn, uyguland

madd bir noktayg do


rultusunda bir metre yer
de
i
tirmesiyle yap
lan i
e e
it ibirimi.
kilohertz
* Bir saniyede 1000 titre
imi olan elektromanyetik dalga boyu ls birimi.
kilojul
kilokalori
kilolu

kiloluk

* Bin jul de
erinde ibirimi.
* Byk kalori.
* A
r.
* i
man.
* Herhangi bir kilo a
rl

nda.
* Bir kilo a

rl

nda.

kilometre
* 1000 m lik uzunluk l birimi (km).
kilometre kare
* Kenarlarbirer kilometre uzunluunda olan bir karenin alan
na e
it yzey l birimi, (km).
kilometre ta

* Kara yollar
nda zerinde kilometreleri gsteren dikili ta
.
* nemli bir durumu belirleyen, zerinde durulmasgereken nokta.
kilometrelerce
* Mesafece uzun sren.
kilosikl
kiloton

* Saniyede bin devir olan elektrik ak


m
n
n frekans
nlmek iin kullan
lan birim.
* Deeri bin ton olan ktle birimi.

kilovat
* Deeri bin vat olan g birimi.
kilovat saat
* Bir kilovatl
k bir gcn bir saatte verdi
i ive enerji birimi.
kilovolt
kils

* Deeri bin volt olan elektrik gerilimi veya potansiyel farkbirimi.


* Kire, snmemikire.

kils
* Ba

rsaktan gelen, iinde yadamlac


klarbulunan ak kan, keylus.
kim
kim

* Hangi ki
i anlam
nda cmlede, zne, tmle, nesne, yklem grevinde kullan
l
r.
* Ki.

kim bilir

* belirsizlik, bilinmezlik bildirir.


* olabilirlik bildirir.

kim kime, dum duma


* kimsenin kimseyle ilgilenmedi
i" kimseye nem vermedii, ok kar

k bir durumu anlat


r.
kim oluyor?
* "kendini ne san
yor, ne hakkvar?" anlam
nda kullan
l
r.
kim vurduya gitmek
* bir kalabal
k aras
nda ldrlen veya vurulan kimsenin kimin taraf
ndan ldrld veya vuruldu
u
anla

lamamak.
kime ne

* ba
kas
nilgilendirmez.

kimesne
* Kimse.
kimi

* Birtak
m
, baz
s
.
* Baz
.

kimi kimsesi olmamak


* yak
nlar
, koruyucusu bulunmamak.
kimi kpr bulamaz gemeye, kimi su bulamaz imeye
* insanlar
n nasipleri aras
ndaki tutars
zl
klarbelirtir.
kimi zaman
* Ara s
ra, bazen.
kimin arabas
na binerse onun trksn a
r
r
* kimden bir
kar sa
larsa, onun ho
una gidecek biimde davranan dnek ve dalkavuk kimseler iin
kullan
l
r.
kimin nesi?
* "kimin yak
n
" anlam
nda kullan
l
r.
kimine hay hay, kimine vay vay
* kiminin talihinin iyi, kiminin de kt gittiini anlat
r.
kiminin paras
, kiminin duas
* bir iyap
l
rken veya yap
ld
ktan sonra kiminden para, kiminden dua al
nabilir.
kimisi

* Baz
s
, birtak
m
, kimi.

kimlik
* Toplumsal bir varl
k olarak insana zg olan belirti, nitelik ve zelliklerle, birinin belirli bir kimse olmas
n
sa
layan
artlar
n btn.
* Kim oldu
unu tan
tlayan belge, hviyet.
* Herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan zelliklerin btn.
kimlik belgesi
* Kimlik, hviyet czdan
.
kimlik kart
* \343 kimlik belgesi.

kimono

kimse

* Japonlar
n nden apraz olarak kavu
an uzun ve genikollu ulusal giysisi.
* Genikollu sabahl
k.
* Herhangi bir ki
i, kim olduu bilinmeyen ki
i,
ah
s, nefer.
* (olumsuz cmlelerde) Hibir ki
i.

kimse kendi memleketinde peygamber olmaz


* insanlar kendi evrelerinde olan kimseyi de
erlendiremezler.
kimse yo
urdum ek
i demez
* herkes satt

malherkes kendi i
ini, tutumunu ve davran

nver.
kimsecik
* (olumsuz cmlelerde) Hi kimse.
kimsecikler
* (olumsuz cmlelerde) Hikimse.
kimseden kimseye hay
r yok (veya gelmez)
* insan, yapaca
i
te ba
kas
n
n yard
m
na gvenirse, hayal k
r
kl

na u
rar.
kimsesiz

* Anasbabas
, yak
n
, koruyucusu olmayan (kimse).
* Hi kimse bulunmayan, bo
.

kimsesizlik
* Kimsesiz olma durumu, yaln
zl
k.
kims
* Yemeklerin mide z suyuyla kar

t
ktan sonra ald

durum, keymus.
kimya

* Maddelerin temel yap


lar
n
, birle
imlerini, dn
mlerini; zmleme, birle
im ve retim yntemlerini
inceleyen bilim.
* stn zellikler ta

yan ok deerli
ey.
kimya do
rulumu
* Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde grlen, maddeye do
ru veya ters yne ynelme durumu,

imiotropizm.
kimya gm
* Bir hcreli varl
klarda, kimyasal maddelerin etkisi alt
nda yana
ma veya uzakla
ma biiminde grlen yer
de
i
tirme durumu,
imiotaksi.
kimya olmak
* bulunmaz olmak.
kimyac
* Kimya ile u
ra
an kimse, kimyager.
* Kimya
retmeni.
kimyac
l
k
* Kimyacolma durumu veya meslei, kimyagerlik.
kimyager

* Kimyac
.

kimyagerlik
* Kimyac
l
k.

kimyasal

* Kimyaya ait, kimya ile ilgili, kimyev.

kimyasal sava
* Kimyasal madde ve silhlar
n kullan
ld

sava
.
kimyasal silh
*
nsan, hayvan ve bitkiler zerinde zehirli maddelerle lmcl olaylara sebep olan silh.
kimyev

* Kimyasal.

kimyon

* Maydanozgillerden, 50 cm kadar ykseklikte, beyaz veya pembe iekli, bir y


ll
k,
t
rlve otsu bir bitki
(Cuminum cyminum).
* Bu bitkinin tohumundan elde edilen ve bahar olarak kullan
lan toz.
kimyon

* Kahverengiye alan ye
il renkte olan.

kimyonlu
*
inde kimyon bulunan.
kin

* almayamalayan gizli d
manl
k, garez.

-kin
* Bkz. -g
n / -gin.
kin ba
lamak
* birine kar
alma duygusu duymak.
kin beslemek (veya tutmak)
* birine kar
alma duygusunu srdrmek.
kin duymak
* birine kar
alma duygusunu ya
atmak veya bu duyguyu hissetmek.
kin gtmek
* cn al
ncaya kadar kininden vazgememek.
kinaye

* D
nleni, dolaylolarak anlatan sz.
* st kapal
, sitemli, dokunakl
sz.
* Szn geli
iyle, gerek anlamlar
n d

nda bir kavrama deinme sanat


.

kinayeli
*
inde kinaye bulunan (sz).
kinayeli kinayeli
* Dolaylolarak, ineli.
kinci
kincilik

* almak isteyen, kin tutan, kindar.


* Kinci olma durumu, kin tutma.

kindar
* Kinci, kinli.
kindarl
k

* Kindar olma durumu.


kinematik
* Cisimlerin hareketlerini yrnge, h
z ve ivme gibi konular bak
m
ndan inceleyen mekanik kolu, sinematik.
kinestezi
kinetik

* Devin duyum.
* Hareketle ilgili, hareket sebebiyle olu
an.
* Hareket olaylar
n
inceleyen bilim dal
.
* Kimyasal tepkimelerin h
zlar
ninceleyen bilim dal
.

kinetik enerji
* Hareket durumunda olan cismin enerjisi; bir cismin hareketini salayan veya hareket eden cisimlerde
bulunan enerji.
kinik

* Kinizm taraftar(kimse veya gr


), sinik.

kinin

* K
nak
nadan elde edilen ve s
tman
n tedavisinde kullan
lan beyaz alkaloit. Halk aras
nda, tuzlar
ndan biri
olan kinin slfatsznden k
salt
larak slfata denir.
kinin gibi
* ok ac
.
kinin slfat
* Kinin.
kininli
*
inde kinin bulunmak.
kini

* Marangozlukta tahta zerine boydan boya a


lan, kesiti kare veya dikdrtgen biiminde kanal.

kinizm

*
nsan
n erdem ve mutlulu
a, hibir deere ba
lolmadan, btn gereksinmelerden s
yr
larak ba
ms
z
olarak eri
ebileceini savunan Antisthenes'in retisi, sinizm.
kinlenme

* Kinlenmek i
i.

kinlenmek
* almak istemek, kin tutmak.
kinli
* almak isteyen, kin tutan.
kinsiz

* Kini olmayan, kin ta

mayan.

kip

* rnek, kal
p.
* Dei
ebilen, geici nitelik, san kar

t
.
* Fiillerde belirli bir zamanla birlikte konu
an
n, dinleyenin ve hakk
nda konu
ulan
n, teklik veya okluk
olarak belirtilmibiimi, s
yga.
* Uygun, t
pat
p gelen.
kip gelmek
* t
pat
p, uygun gelmek.

kipe

* H
zla bklen kalan
n sert ve birden gerili
iyle, vcudun yat

tan ayak st duru


a veya as
lmadan
dayanmaya gemesi.
kipkirli
kiplik

* ok kirli, amura ve pislie bula


m

.
* nermelerin yal
n, belkili veya mecbur olma nitelikleri.

kir
* Herhangi bir
eyin veya vcudun zerinde olu
an, biriken pislik.
* Utan
lacak durum, leke,
aibe.
kir gtrmek
* kirini belli etmeyecek bir renkte olmak.
kir gtrmek
* bir
ey ok kirli olmak.
kir pas

* Kir.

kir tutmak
* kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, ok kirlenmek.
kira
* Bir konutun, bir mlkn veya ta

t gibi herhangi bir


eyin belli bir bedel kar

nda, bir sre iin sahibi


taraf
ndan ba
kas
na verilmesi, icar.
* Bu biimde tutulan bir
ey iin kar

l
k olarak denen para.
kira arabas
* Kiral
k kullan
lan araba.
kira bedeli
* Kiralanan mal iin denen kar

l
k.
kira kontrat
* Kiralamak i
inde kar

l
klykmllkleri belirten resm belge.
kirac
kirac
l
k

* Bir
eyi, bir yeri kira ile tutan kimse, mstecir.
* Kirac
olma durumu.

kirada olmak (veya oturmak)


* kira kar

nda verilmiolmak.
* kira ile tutulmubir yerde oturmak.
kiralama
* Kiralamak i
i.
kiralamak
* Kira ile vermek.
* Kira ile tutmak.
kiralanma
* Kiralanmak i
i.
kiralanmak
* Kiraya verilmek.

* Kira ile tutulmak.


kiralayan
* Kiraya veren.
kiralay
c
* Kiralayan kimse.
kiral
kiral
k

* Kiralanm
olan.
* Kiraya verilecek olan.

kiral
k adam
* Bir iyapt
rmak iin tutulan adam.
kiral
k ev

* Kiralanmak zere haz


rlanm
olan ev.

kiral
k kad
n
* Para veya ba
ka bir
kar
kar

nda erkeklerle cinsel ili


ki kuran kad
n.
kiral
k kasa
* Bankalarda m
terilerin de
erli e
ya, senet gibi
eylerinin sakland

kasa.
kiral
k katil
* Bir kimseyi ldrmek iin bir ba
kas
taraf
ndan tutulan kimse.
kiral
k k
z
* \343 kiral
k kad
n.
kiraya vermek
* kira kar

nda vermek, icara vermek.


kiraz

* Glgillerden bir meyve a


ac(Cerasus avium).
* Bu aac
n k
rm
zve beyaz renkte, etli, sulu, tek ekirdekli meyvesi.

kiraz elmas
* K
rm
z
, kk ve sert bir elma tr.
kiraz reeli
* Kiraz
n
eker ile kaynat
lmassonucu elde edilen reel.
kiraz zamk
* Kiraz, badem, erik, kay
sve
eftali gibi aalar
n gvde ve dallar
nda meydana gelen zamk.
kirazl
k
kirde

* Kiraz aalarok olan yer, kiraz bahesi.


* Genellikle m
s
r unuyla yap
lan bir tr pide.

kirdeci
* Kirde yapan veya satan kimse.
kirebolu
kire

* Ar
lar
n kovan deliini kapamak iin kulland
klarsarve yumu
ak madde.
* Mermer, tebe
ir, kire ta

, alta
gibi birok ta

n maddesini olu
turan kalsiyum oksit, (CaO).

* Kalsiyum hidroksit, Ca(OH).


kire fabrikas
* Kire reten fabrika.
kire gibi (olmak)
* yznde hi renk kalmamak, rengi solmak.
kire kayma
* Baze
ya ve yerleri mikroplardan ar
tmakta, ama

rlaraartmakta kullan
lan, sar
msbeyaz renkte ve klor
kokusunda, toz veya suland
r
lm
kire klorr.
kire kuyusu
*
inde kire sndrlen geniukur.
kire oca

* Kire yapmak iin kire ta


lar
n
n yak
ld
f
r
n.
kire sndrmek
* kireci kullanmadan nce zerine bolca su dkerek kalsiyum hidroksit durumuna getirmek.
kire suyu
*
inde erimibir durumda kire bulunan su.
kire st
* Badana iin haz
rlanm
sulu kire.
kire ta

* Kire elde etmekte kullan


lan, kalsiyum karbon tuzundan bile
ik kaya, kalker, kire.
kirei
* Kire ta

ndan kire elde eden veya satan kimse.


kireil

* (bitki iin) Kireli topraktan ho


lanan, kireli toprakta yeti
en, kireyeren kar

t
.

kireleme
* Kirelemek i
i.
kirelemek
* Kire katmak veya kire srmek.
* Kire kullanarak badana yapmak.
kirelenme
* Kirelenmek i
i.
* Organik dokular
n iinde kire birikmesi durumu.
kirelenmek
* Kire dklmek veya sa
lmak.
* Kire srlmek.
* Kire bula
mak.
* Bitkilerin hcre zarlar
nda kalsiyum karbonat ve kalsiyum oksalat gibi kalsiyum tuzlar
toplanmak.
* (kalsiyum tuzlariin) Organik dokularda, dokunun grevine engel olacak derecede birikmek.
kirele
me
* Kirele
mek i
i, kirelenme.
kirele
mek
* Kire durumuna gelmek, kirelenmek, kalkerle
mek.
kireli

* Birle
iminde kire olan veya kireci ok olan.

* Kirece srlm
, kire bula
m

.
kirelik
* Kire konulan yer.
* Kireci ok olan.
kiresileme
* Kiresilemek i
i.
kiresilemek
* Is
yard
m
yla kirece evirmek.
* Yksek
s
ile kurutmak.
kiresiz

* Birle
iminde kire olmayan veya ok az olan.
* Birle
iminde karbon tuzlar
n
n orand
k olan (su).

kiresizlenme
* Kayalar
n iinde bulunan kalsiyum karbon tuzunun sularla eritilerek al
nmas
.
kiresizle
tirme
* Kireten ar
tma.
kiresizle
tirmek
* Kiresiz duruma getirmek.
kireyeren
* Kireli topraktan ho
lanmayan, kireli toprakta yeti
meyen, kireil kar

t
.
kiremit

* Yap
lar
n at
lar
nrtmekte kullan
lan, yan yana dizilerek, suyu a
a

ya geirmeden d

ar
ak
tacak biimde
yap
lm

, k
z
l topra
n renginde, pi
mibal
k levha.
kiremit fabrikas
* Modern usullerle haz
rlanm
bal

n kiremide dn
trld
iyeri.
kiremit rengi
* Kahverengine alan k
z
l k
rm
zrenk, kiremidin rengi.
* Bu renkte olan.
kiremiti

* Kiremit yapan, satan veya d


eyen kimse.

kiremitilik
* Kiremiti olma durumu veya kiremitinin yapt
i
.
kiremithane
* Kiremit yap
lan yer.
kiremitli

* Kiremiti olan.

kiri kabarmak
* nem,
sgibi sebeplerle kir, zerinde bulunduu yzeyden ayr
labilir duruma gelmek.
kiril alfabesi
* Yunan byk harfi tipinde dzenlenmiSlav alfabe ve yaz
s
.
kiri
* Baztelli mzik aralar
nda kullan
lan, hayvan ba
rsaklar
ndan yap
lan tel.
* Ok at
lan yay
n iki ucu aras
ndaki esnek ba
.
* Drt k
e kal
n keresteden, demirden veya betonarmeden yap
lm
yatay destek paras
.

* Bir e
rinin iki noktas
n
birle
tiren do
ru paras
.
* Kaslar
n ular
nda bulunan, kaslarkemiklere ve ba
ka organlara ba
layan beyaz
mskordon.
kiri
i

* Kiriyapan veya satan kimse.

kiri
hane
* Kiri
in yap
ld
i
lik.
kiri
i k
rmak
* bulundu
u yerden ayr
lmak, ka
p gitmek.
kiri
leme

* Kiri
lemek i
i.
* Ah
ap d
emelerde yakla

k 50 cm ara ile kiri


ler koyma.
* apraz olarak, k
l
lama.

kiri
lemek
* (yay iin) Kiri
i ekip germek.
* Kiri
, olarak kullan
lan keresteyi d
emek.
kiri
li

kiri
lik
kiri
siz
kirizma

* Kiri
i olan.
* Kiriyap
s
nda olan.
* Kiriolarak kullan
lmaya uygun.
* Kiri
i olmayan.
* Topra
derince kazarak alt
n
stne getirme.

kirizma yapmak (veya etmek)


* topra
derince kazarak alt
nstne getirerek srmek.
kirizmalama
* Kirizmalamak i
i veya durumu.
kirizmalamak
* Kirizma yapmak.
kirizme

* \343 kirizma.

kirkit
* Dokumac
l
kta atkipliini s
k

t
rmak iin kullan
lan, demirden veya aatan yap
lm
di
li ara.
kirlenme

* Kirlenmek i
i.

kirlenmek
* Kirli duruma gelmek, pislenmek.
* Onuru lekelenmek.
* (kad
n iin) Irz
na geilmek, iffeti bozulmak, lekelenmek.
* (kad
n) Ay ba
olmak.
kirletme
* Kirletmek i
i.
kirletmek

* Kirli duruma getirmek, pisletmek.


* Kk veya byk abdestini yapmak, pislemek.
* Namusuna, onuruna zarar verecek bir su yklemek, lekelemek.
* (kad
n iin) Irz
na gemek, namusuna zarar vermek.
kirli

* Leke, toz vb. ile kapl


, pis, murdar, mlevves.
* (kad
n iin) Ayba
durumunda bulunan.
* Toplumun deer yarg
lar
na ayk
rolan.

kirli ama

r
* Yasal olmayan, saklgizli i
.
kirli ama

rlar
nortaya dkmek
* (birinin) ay
p, kusur veya sular
na
klamak, sylemek.
kirli
k
* Cimrilikle zengin olmukimseler iin sylenir.
kirli
k
n
* Bkz. kirli
k
.
kirli kan
* Toplardamarlar
n kalbe gtrd
kan.
kirli sar
* Koyu ve donuk sarrenk.
kirlihan
m peyniri
* Yumu
ak ve ya
lbir tr peynir.
kirlilik

* Kirli olma durumu, pislik.

kirliye atmak
* y
kanmak iin bir kenara koymak, bir yerde biriktirmek.
kirlo
kirloz
kirmen

* Kirli ve pasakl
.
* Kirlo
.
* Elde yn e
irmeye yarayan tahtadan yap
lm
ara.

kirpi
* Kirpigillerden, uzunlu
u 25-30 cm olan, s
rtdikenlerle kaplmemeli hayvan (Erinaceus europaeus).
kirpigiller
* Bcekiller tak
m
n
n, rnek hayvankirpi olan, s
rtlardikenlerle kaplmemeli hayvanlar familyas
.
kirpi
i kirpi
ine de
memek
* hi uyumamak.
kirpik

* Gz kapa

n
n kenar
ndaki k
llar veya bu k
llardan her biri.
* Ty gibi, kk ve ince uzantveya uzant
lar.

kirpik besleyici
* Kirpiklerin dklmesini nleyen ve besleyici nitelikleri olan
effaf, s
vmadde.

kirpikli

* Herhangi bir nitelikte kirpii olan.


* zerinde kirpik veya kirpi
e benzer uzant
lar olan.

kirpikliler
* Bir hcreli hayvanlardan, zerleri hareketlerini sa
layan kirpik biimindeki uzant
larla kaplorganizmalar
s
n
f
.
kirpiksi

* Kirpi
e benzer.

kirpiksi cisim
* gzde damar tabakan
n n d
blm.
kir
* Kiraz
n mayalanmas
ve dam
t
lmas
yla yap
lan bir tr iki.
kirtikli
kirtil

* Kenarlargirintili
k
nt
lolan.
* Byk kabuklu deniz hayvanlar
navlamakta kullan
lan, ince dallardan rlmsepet.

kirve

* Snnet olan ocuun btn masraflar


nstlendikten sonra snnet s
ras
nda ocu
u kuca
na alarak elini,
kolunu tutan ve btn hayatboyunca ocuk zerinde babas
na yak
n hak ta

yan kimse.
kirvelik

* Kirve olma durumu.

kirvelik etmek
* kirve grevini yklenmek.
kisb
kisedar
kispet

* \343 kisp.
* Para hesab
nyapan, paraytoplayan kimse, vekilhar.
* Ya
lgre
te pehlivanlar
n giydikleri, belden bald
ra kadar uzanan, dar paalme
in pantolon.

kispet
kar
lmas
* Ya
lgre
te yenilginin en kts say
lan, kispetin has
m taraf
ndan ekilip
kar
lmasveya boydan boya
y
rt
lmas
.
kisp
* Sonradan elde edinilmi
, sonradan kazan
lm

.
kist

*
i koloit veya yagibi s
vveya yars
vbir madde ile dolu patolojik torba.
* Tek hcrelilerin veya ok hcreli kk hayvanlar
n uygun olmayan
artlarda veya oalma s
ras
nda
evrelerine sald
klar
kendilerini korumaya yarayan dayan
klkapsl.
* Sporlu bitkilerde, zellikle mantarlar veya su yosunlar
nda grlen, bir veya birka hcreden olu
mu
organ.
kistle
me

* Kistle
mek i
i.

kistle
mek
* Yabancbir cisim veya patolojik bir urun evresinde kat
lgan doku sertle
mek.

kisve

* K
l
k.
* Hac
lar
n Kbe'de giydikleri beyaz stlk.

kisvesi alt
nda
* herhangi bir nitelikte veya biimde.
ki
i

*
nsan, kimse,
ah
s.
* E
, koca.
* Erkek.
* Bir eserde (oyun, roman, hikye) yer alan kimse.
* ekimli fiillerde ve zamirlerde konu
an, dinleyen, sz edilen varl
k,
ah
s.

ki
i eki
* Fiil ekimlerinde kullan
lan ve ki
iyi gsteren ek,
ah
s eki: Geldi-m, gelmi
-sin gibi.
ki
i refikinden azar
* kt arkada
, ki
iyi kt yola srkler.
ki
i zamiri
* Ki
ilerin yerine kullan
lan zamir.
ki
iler aras
* Btn insanlargz nne alan.
ki
iler aras
ili
ki
* Bireyler aras
ndaki toplumsal etkile
im veya kar

la
ma.
ki
ile
me

* Ki
ile
mek i
i.

ki
ile
mek
* Ki
ilik kazanmak.
ki
ile
tirme
* Cans
z varl
klarveya hayvanlarinsanm
gibi gsterme, canland
rma sanat
, te
his.
ki
ilik
* Bir kimseye zg belirgin zellik; manev ve ruh niteliklerinin btn,
ahsiyet.
*
nsanlara yak

acak durum ve davran

.
* Bireyin toplumsal hayatiinde edindi
i al

kanl
klar
n ve davran

lar
n btn.
* Herhangi bir ki
i iin, herhangi bir ki
iye yetecek miktarda.
* Herhangi bir say
da ki
iden olu
an.
* Bayram gibi nemli gnlerde veya konuklar
n yan
na
karken giyilen yeni giysi, yabanl
k, adaml
k.
ki
ilik d

* Ki
isel olmayan, gayri
ahs.
ki
ilik kazanmak
* bir ki
inin z yap
s
, ki
ilii belirginle
mek.
ki
ilikli
ki
iliksiz

* Ki
ili
i olan,
ahsiyetli.
* Ki
ili
i olmayan,
ahsiyetsiz.

ki
iolu
*
nsano
lu, insan.
* Soylu kimse.

ki
isel

* Ki
i ile ilgili, ki
iye ili
kin, ki
inin kendi malolan,
ahs, zat.

ki
iye zel
* Sadece o ki
iye ait, o ki
i taraf
ndan kullan
labilen (
ey).
ki
izade
* Soylu.
ki
mir

ki
mi
ki
neme

* ekici, albenili.
* Esmer.
* Kk taneli bir tr ekirdeksiz siyah zm.
* Ki
nemek i
i veya sesi.

ki
nemek
* (at iin) Ba
rmak.
ki
neyi
* Ki
nemek i
i veya biimi.
ki
ni

* Maydanozgillerden yapraklarmaydanozu and


ran, 20-60 cm ykseklikte, tysz, bir y
ll
k ve otsu bir bitki
(Coriandrum sativum), kara kimyon.
* Bu bitkinin baharat olarak kullan
lan kurutulmumeyvesi veya tohumu.
ki
ni
ekeri
*
inde bir ki
nitanesi bulunan ufak
eker.
kit

* Macun.

kitaba (veya kitab


na) uydurmak
* kanun olmayan bir i
i hile, dzen vb. ile kanuna uygun gibi gstermek.
kitaba el basmak
* kutsal kitap zerine elini koyarak ant imek.
kitabe
* Ta
, mermer vb.gibi sert cisim zerindeki oyma veya kabartma yaz
, tarih, yaz
t.
kitabet

* Yazmanl
k, ktiplik.
* Kompozisyon, tahrir.

kitabkapamak
* herhangi bir konu ile ilgiyi kesmek.
kitab

kitap

* Kitapla ilgili; kitaba uygun.


* Kitaba ba
l
kalan, zgr d
nemeyen (kimse).
* Dzgn, dil bilgisi kurallar
na uygun (anlat
m).
* Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmi
, bas
lveya yaz
lk
t yapraklar
n btn.
* Herhangi bir konuda yaz
lm
eser.
* Kutsal kitap.

kitap aaca
* Sayfalar
n
n bir veya iki kenarkatlolan kitaplaramak amac
yla kullan
lan, tahta, fil di
i, gmgibi
maddelerden yap
lan ara.
kitap dolab
* n yz a
k, yatay ve dikey blmleri olan baz
trlerinde ekmece de bulunan, kitap koymaya yarayan
mobilya.
kitap ehli
kitap evi

* Drt kutsal kitaptan birine inanan, iman eden, ba


lanan kimse.
* Kitap sat
lan yer, kitapdkkn
.

kitap kurdu
* Kitaplaryiyerek zarar veren bir bcek.
* ok kitap okuyan kimse.
kitap saray
* Halk
n yararlanmasiin kurulmubyk kitapl
k.
kitapa
kitap

* Kitab
n yazd

na gre.
* Kitap satan veya kitap bast
r
p satan kimse.

kitap
l
k
* Kitap bast
rma veya satma i
i.
kitapla
t
rma
* Kitapla
t
rmak i
i.
kitapla
t
rmak
* Kitap durumuna getirmek, kitap olarak yay
mlamak.
kitapl
k

* Kitaplar
n yerle
tirildi
i raflardan olu
an mobilya, ktphane.
* Kuruluama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl d
nce ve sanat rnn toplayan,
dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu
, ktphane.
* Kitap yapmaya elveri
li.
* Herhangi bir say
da veya kitap olabilecek kadar.
* Belli bir say
da kitabolan.
* Evlerde ve iyerlerinde iinde kitaplar
n bulundu
u oda.
kitapl
k bilimci
* Kitapl
klarda i
lerin yrtlmesini salayan, kitapl
k bilimi renimi grmkimse, ktphaneci.
kitapl
k bilimi
* Kitap say
s
no
altman
n, kataloglay
p s
n
fland
rman
n ve okuyucularkitaptan yararland
rman
n
yollar
n
, kurallar
nbelirten bilim dal
, ktphanecilik.
kitapl
k grevlisi
* Ktphanecilik renimi grmemiolan ve bir kitapl
kta bilimsel i
ler d

nda kalan i
leri yrten kimse,
haf
z
ktp.
kitapsever
* z ve biim ynnden iyi nitelikli kitaplarseen, kitaba tutkuyla balkimse, bibliyofil.
kitapseverlik
* Kitapsever olma durumu.

kitaps
z

* Kitabolmayan.
* Drt kutsal kitaptan (Kuran,
ncil, Zebur, Tevrat) hibirine inanmayan, dinsiz.
* Zalim, insafs
z.

kitapta yeri olmak


* din veya yasa kitaplar
nda bulunmak, konusu gemek.
kitara
kitarac

* Bkz. gitar.
* Kitara alan kimse.

kitin
* Eklem bacakl
lar
n ve kabuklular
n rtene
ini olu
turan, dayan
klve esnek organik madde; bazmantar ve
likenlerde de rastlan
r.
kitle
*
nsan toplulu
u.
* Ktle.
kitle haberle
mesi
* Kitle ileti
imi.
kitle ileti
imi
* Genida

n
k insan topluluklar
n
n, ayn
zamanda, rgtlenmibir kaynaktan iletilen haberlere veya
uyar
lara maruz kalmas
, birtak
m kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin dei
ik aralarla genihalk
topluluklar
na yayg
n olarak duyurulmas
.
kitlemek
* Kilitlemek.
kitli
kitre

* Kilitli.
* Gevenden
kar
lan bir tr zamk, kestere.

kivi

* Kivigillerden, kanatlarkt oldu


u iin uamayan, bacaklar
gl, Yeni Zelanda'da ya
ayan bir ku
,
apteriks (Apteryx australis).
kivi

* Kahverenkli tyl kabu


u soyularak yenen ye
il renkli sulu, C vitamini bak
m
ndan zengin meyve.

kivigiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
na giren bir familya.
kiyanus

* Doada serbest olarak bulunmayan, fakat birok cismin birle


imine giren, karbon ve azottan olu
an bir

gaz.
kiyaset
kizir
klkson

* Ak
ll
ca davran

, ak
ll
l
k.
* Ky muhtar
yard
mc
s
; ky khyas
; ky bekisi.
* Korna.

klkson almak
* korna almak.
kln

* Boy.

klpa
* Yakan
n gse doru inen devrik blm.
klpe

* Bir pompada, bir krkte, bir motorda, bazmzik aralar


nda vb. de bir ak

kan
n gemesini salamak
veya engellemek zere bir eksen etraf
nda yapt

aval hareketle a
l
p kapanan bir kapak.
klrnet
klrneti
kls

klsik

* Tahtadan, metal perdeli, orkestrada nemli yeri olan bir flemeli alg
.
* Klrnet alan kimse.
* S
n
f.
* stn nitelikli, stn yetenekli.
* Eski Yunan ve Roma a
dili ve sanatile ilgili olan.
* XVll.yzy
l Frans
z dili, sanatve yazarlar
ile ilgili olan.
* zerinde ok zaman geti
i hlde deerini yitirmeyen, trnde rnek olarak grlen (eser veya sanat
).
* Sanatta kuralc
.
* Al

lm
olan, yenilik getirmeyen, geleneksel.
* Eski Yunan, Roma veya XVII. yzy
l Frans
z sanat
yla ilgili sanatveya eser.

klsikle
me
* Klsikle
mek i
i.
klsikle
mek
* (herhangi bir sanat, sanat
, eser) Klsik duruma gelmek, zamana kar
de
erini yitirmemek.
* Al

lm
durumda kalmak, bir yenilik, zellik getirmemek.
klsiklik
* Klsik olma durumu.
klsisizm

* Eski Yunan, Roma sanat


ndan, edebiyat
ndan kaynaklanan, XVll. yzy
lda Fransa'dan yay
lan sanat ve
edebiyat

r
.
klsman
klsr
klvsen

* Blmleme, s
n
flama, tasnif.
*
inde belli bir s
raya gre k

tlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cilbent, s


rala.
* Klvyeli ve telli bir alg
.

klvsenci
* Klvsen alan kimse.
klvye

* Parmaklarla hareket ettirilen piyano ve org gibi alg


larda veya yazve hesap makinelerinde de
i
mez bir
eksen evresinde inip kalkabilen, istenilen i
e gre dzenlenmibaz
mekanizmalaral

t
ran kald
ra kollar
n
n, tu
s
ralar
n
n btn.

klvyeli

* Klvyesi olan.

kleptoman
* Kleptomaniye yakalanm
kimse.
kleptomani
* Dayan
lmaz bir ruhsal drtyle, ki
inin h
rs
zl
k yapma ihtiyacduymas
ile beliren hastal
k.
klerikalizm
* Dinin ve din kurumlar
n
n toplum hayat
n
n e
itli kesimlerindeki yerini glendirmeyi amalayan
toplumsal, ekonomik ak
m, din erkilik.
klik
kliki
klikle
me

* Hizip.
* Hizipi.
* Hiziple
me.

klikle
mek
* Hiziple
mek.
klima

* Souk veya s
cak hava verme yoluyla kapal
bir mekn
n havas
ndei
tiren ara, iklimleme arac
.

klimatolog
*
klim bilimci.
klimatoloji
*
klim bilimi.
klinik
* Hasta bak
lan yer.
* Hekim olacak rencilerin hasta ba

nda uygulamal
olarak ders grdkleri hasta kou
u.
* Vcut muayenesinde grlen (hastal
k belirtisi).
klinker

* imento yap
m
nda f
r
ndan ezilmeden
kan pi
irme rn.

klinometre
* E
imler.
klip
klips
kliring

* Grntleme.
* Yaylbir pensle tutturulmukpe, ine vb.
* D
ticarette, iki lke aras
nda yap
lan al
veri
in kar

l
klolarak malla denmesi, takas.

kli
e
* Bask
da kullan
lmak amac
yla, zerine kabartma resim,
ekil, yaz

kar
lm
metal levha.
* Basma kal
p (sz, grvb.).
kli
eci
* Kli
e yapan kimse.
kli
ecilik

* Kli
e yapma i
lemi veya sanat
.
kli
ehane
* Kli
e yap
lan yer.
kli
ele
me
* Kli
ele
mek i
i.
kli
ele
mek
* Kli
e durumuna gelmek, kal
pla
mak.
klitoris

* B
z
r.

klor
* Halojenlerden, atom numaras17, atom a

rl

35,5 olan, normal s


cakl
kta gaz durumunda bulunan bir
element. K
saltmasCl.
klorhidrat
* Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten treyen tuz.
klorhidrik
* Klorla hidrojen birle
ii olan klorhidrik asit teriminde geer (HCl).
klorik

* Klordan tremioksijenli asit olan klorik asit teriminde geer (HCIO3).

klorik asit
* \343 klorik.
klorlama
* Klorlamak i
i, klor katma.
klorlamak
* Mikroplardan ar
nd
rmak amac
yla suya d
k oranda klor katmak.
* zellikle ynl kuma
lara, ipliklere parlakl
k vermek iin klor gaz
na tutmak.
* (sava
ta)
nsanlara, hayvanlara ve bitkilere zararlolmas
, ldrmesi iin klor pskrtmek.
klorlanma
* Klorlanmak i
i.
klorlanmak
* Klorlamak i
i yap
lmak.
klorlu
klorofil

* Birle
iminde klor bulunan.
* Gne

n
sourarak bitkilerde karbon zmlemesini sa
layan ve bitkilere ye
il renklerini veren madde.

kloroform
* Renksiz, hokokulu, daha ok anestezide kullan
lan, yat

t
r
c
ve uyu
turucu birle
ik (CHCI3).
klorometri
* Klorler.
kloroplst
* Ye
il bitkilerde hcrelerin iinde bulunan, klorofil molekllerinden olu
an, karma

k yap
lkromoplst.
kloroz

* Kanda alyuvar say


s
n
n azalmas
ndan ileri gelen, genellikle gen k
zlarda grlen kans
zl
k.
* Yapraklar
n sar
mt
rak bir renk ald
bitki hastal

, sararma hastal

, sar
cal
k.

klorler
klorr

* Bir s
v
n
n iindeki erimibulunan klor miktar
nlmeye yarayan alet, klorometri.
* Klorun, oksijen ve flor d

ndaki element veya birle


iklerle yapt
birle
ik.

klorrlendirme
* Klorrlendirmek i
i.
klorrlendirmek
* Klorla birle
tirmek, klorre dn
trmek.
klorrle
tirme
* Bir organik moleklde, hidroksil OH grubu yerine klorr Cl getirme i
lemi.
klorrle
tirmek
* Klorrle
mek durumuna getirmek.
klostrofobi
* Bkz. kapalyer korkusu.
klo
* Alt tarafan biiminde geni
leyen (etek biimi).
klozet
klz

* Alafranga tuvalet.
* K
s
k.

know-how
* \343 yntem bilgisi.
koalisyon
* e
itli glerin bir araya gelmesiyle olu
turulan birlik.
koalisyon hkmeti
* Birok siyas parti veya grubun ortakla
a kurdu
u hkmet ve ynetim biimi, ortak ynetim.
koaptr

* Cebire.

kobalt

* Atom numaras27, atom a


rl

59 olan, boyac
l
kta kullan
lan, nikel ve demire benzeyen, gm
renkte
bir element. K
saltmasCo.
kobalt bombas
* Kobalttan veya dolays
z olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yap
lan, hekimlikte kanser tedavisinde
kullan
lan bomba.
kobay

* Kobaygillerden, bilimsel ara


t
rmalarda kullan
lan bir deney hayvan
, Hint domuzu (Cavia porcellus).
* Deney konusu.

kobaygiller
* Omurgalhayvanlar
n memeliler s
n
f
na giren bir familya.
kobra
* Kobragillerden, Afrika ve Asya'n
n s
cak blgelerinde ya
ayan, ok zehirli, k
z
l, esmer ve sar
renklerde bir
y
lan tr, gzlkl y
lan (Naja).

kobragiller
* Srngenler s
n
f
n
n zehirli y
lanlar
n ounu iine alan bir familyas
.
koca

* Bir kad
n
n e
i, zev.

koca
* Byk, geni
, iri.
* Kocaman.
* Ya
lihtiyar.
* Byk ulu.
koca bebek
* Ya

ndan daha kk davran

lar gsteren (kimse).


koca bulmak
* k
z veya kad
n kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak.
koca koca
* Byk byk.
* Byk, iri paralar durumunda.
koca ku
luk
* leye yak
n zaman.
koca yemi
* Fundagillerden, 3-6 m ykseklikte, iekleri beyaz veya pembe, k

n yapraklar
ndkmeyen bir aa
k
(Arbutus uneda).
* Bu aac
n 1-2 cm ap
nda, k
rm
zrenkli meyvesi.
kocaba
*
spinozgillerden, onsekiz cm uzunlu
unda, s
rtkahve rengi, karnpembe bir kutr (Cocothraustes
coccothraustes).
* Pancar,
eker pancar
.
* Eti, st ve derisinden yararlan
lan s

r, manda vb. hayvanlar


n genel ad
, bykba
.
* Dou Anadolu'da, yol ve tarla kenarlar
nda yeti
en, 30-150 cm ykseklikte, iki y
ll
k otsu bir bitki
(Onopordon acanthium).
kocaba

* Ky ihtiyar heyetinin ba

, muhtar.
kocakar
* Ya
lkad
n.
* Anne.
kocakarilc
* Hekim olmayan kimselerin yapt
klar
veya sal
k verdikleri, hekimlikte kullan
lmayan il.
kocakarmasal
* Avutucu ve e
lendirici nitelikli masal.
kocakarso
uu
*
lkbaharda belli gnlere rastlayan so
uk havalar.
kocakar
l
tutmak
* geimsiz, inat
,
irret bir kocakargibi davranmak.
kocakar
l
k
* Kocakarolma durumu.
* Aksi, surats
z, geimsiz, ya
lbir kad
n gibi olma.
kocal

* Kocasolan, evli (kad


n).
kocal
k
* Bir kad
na koca olma durumu.
* Ya

ilerlemiolma durumu.
kocalma
* Kocalmak i
i.
kocalmak
* Ya
lanmak, kocamak.
kocaltma

* Kocaltmak i
i veya durumu.

kocaltmak
* Kocamas
na yol amak, ya
land
rmak.
kocama
* Kocamak i
i.
kocamak
kocaman

* Ya

ilerlemek, ya
lanmak, ihtiyarlamak.
* ok iri, byk, koca.
* Ya
a byk olan.

kocaman kocaman
* Byk byk, koca koca.
kocamanca
* Biraz kocaman, irice.
kocamanla
t
rma
* Kocamanla
t
rmak i
i.
kocamanla
t
rmak
* Kocaman duruma getirmek.
kocaolan
* Ay
.
kocas
z

* Kocasolmayan (kad
n).

kocas
zl
k
* Kocas
z olma durumu.
kocatma

* Kocatmak i
i.

kocatmak
* Kocaltmak.
kocaya gitmek
* evlenmek.
kocaya kamak
* (k
z iin) ailesinin izni olmadan ve nikhlanmadan bir erkekle kamak.
kocaya varmak

* (k
z, kad
n) evlenmek.
kocaya vermek
* (k
z veya kad
n
) evlendirmek.
kocay

Ko
ko

ko

* Kocamak i
i veya biimi.
* Zodyak zerinde Bal
k ile Bo
a burlararas
nda bulunan bur. Zodyak.
* Dam
zl
k erkek koyun.
* Sal
kl
.grbz gen erkek.
* al

t
r
c
.

ko burunlu
* Burnu aln
yla ayndorultuda ve kemerli olan.
ko kat
m
* Kolar
n gzn iftle
mek iin koyunlar
n aras
na sal
nmas
, bu i
in yap
ld

mevsim.
ko kat
mf
rt
nas
* Ko kat
mgnlerinde
kan f
rt
na.
ko yiit

* Yak

kl
, gen ve grbz delikanl
.

ko yumurtas
* Kasapl
k hayvanlar
n erkeklik bezleri.
koak

* (erkek iin) Yrekli, yi


it, kabaday
.
* Eli a
k, cmert.

koaklama
* Halk edebiyat
nda biimi ne olursa olsun, konusu yiitlik, sava
, kahramanl
k olan veya bir kahraman
ven, kahramanl
k duygular
ncanland
ran
iir, yi
itleme.
koan
blm.

* Marul, lhana gibi sebzelerde yapraklar


n
kt

sert gvde.
* M
s
r
n tanelerini ta

yan, zeri yaprakla sar


l
, pskll meyvesi; m
s
r
n taneleri at
ld
ktan sonra kalan sert
* Defter biimindeki makbuz ve biletlerin z
mbalblm kopar
ld
ktan sonra cilde balkalan paras
.
* Tapu senedi.

koan ba
lamak
* (m
s
r iin) koan olu
mak.
koanc
* Koan i
leriyle u
ra
an kimse.
koanc
l
k
* Koanc
n
n i
i.
koba

* XV. yzy
l
n sonuna kadar kullan
lan, ku
at
lan bir
ehrin veya kalenin sur ve kap
lar
ny
kmaya yarayan,
n taraf
ko ba

na benzeyen a
r direk.
koboynuzu

* zerine ip ili
tirmeye yarayan, iki kulaklaa veya metal engel.
kokar
* Dviin yeti
tirilmiiri ko.
kolanma
* Kolanmak i
i.
kolanmak
* Geli
erek ko durumuna gelmek.
* Ko gibi sert ve atak duruma gelmek, yi
itlenmek.
koma
komak

kosama

* Komak i
i veya durumu.
* Kucaklamak.
* Cinsel ili
kide bulunmak.
* Kosamak i
i veya durumu.

kosamak
* (di
i koyun) Ko istemek.
kou

* Ssl bir e
it gezme arabas
.
* Direkler zerine, yksekte kurulmuzahire ambar
.

kou
mak
* Kucakla
mak.
kod
kodaman

* Bkz. kot.
*
leri gelen, para veya makam sahibi kimseler iin alay yollu sylenir.

kodamanl
k
* Kodaman olma durumu.
kodein
kodeks
kodes

* Afyondan
kar
lan ve ksr kesmeye yarayan bir alkaloit.
*
llar
n formllerini gsteren resm kitap.
* Tutuk evi, hapishane, karakol.

kodese t
kmak
* hapse sokmak.
kodesi boylamak
* tutuk evine girmek, hapse girmek.
kodifikasyon
* Dzenleme.
kodlama

* Bkz. kotlama.

kodlamak
* Bkz. kotlamak.
kodo

kodo
luk

* Gizli ve yasal olmayan cinsel ili


ki ncesinde arac
l
k eden kimse, pezevenk.
* Bu anlamda kullan
lan svg sz.
* Kodoolma durumu.

kof
* Kuruyarak veya ryerek ii bo
alm
olan.
* Bo
, deersiz, bilgisiz, yetkisiz (kimse).
* Gsz, dermans
z.
kof
kmak
* bir kimsenin bilgisiz, de
ersiz, i
e yaramaz biri olduu anla

lmak.
kofa
* Has
r otu, saz, kam

, kiliz.
kofal
k
kofana
kofla
ma

* Kofan
n ok bulundu
u yer.
* Lfer bal

n
n irisi.
* Kofla
mak i
i.

kofla
mak
* Kof, deersiz bir duruma gelmek.
kofluk

kofra

* Kof olma durumu.


*
i boyer.
* Bilgisizlik, ahmakl
k.
* Gszlk, dermans
zl
k.
* Bina giri
lerinde elektrik
ebeke hatt
nsigorta sistemi ile dzenleyen kutu.

koful
* Bitki hcreleri ya
land
ka plzmalar
nda olu
an ve ii hcre suyu ile dolu bulunan bo
luk.
ko

* Kov.

ko
alamak
* Kovalamak.
ko
alanmak
* Kovalanmak.
ko
cu
* Kovcu.
ko
culuk

* Kovculuk.

ko
durmak
* Kovdurmak.

ko
ma
ko
mak

* Kovma.
* Kovmak.

ko
ulmak
* Kovulmak.
ko
u
oda.
yedi oda.
Koh

* K

la, okul, tutuk evi, hastahane gibi kalabal


k yerlerde, iinde birok kimsenin yatt
veya bar
nd
byk
* OsmanlDevletinde dev
irilen ocuklara acemi oca

nda e
itim ve retimin verildi
i, birbirini izleyen

* "Verem basili (mikrobu)" anlam


na gelen Koh basili teriminde geer.

Koh basili
* Verem hastal

na yol aan bir basil (mikrop).


kohenit
* Gk ta
lar
nda bulunan demir, nikel ve kobalt karbr.
kohezyon
* Bkz. yak
nl
k derecesi.
* Molekller aras
ndaki ekim kuvveti.
kok

* Maden kmrnn dam


t
lmas
yla elde edilen, birle
iminde kmrden ok daha az oranda uucu madde
bulunan katyak
t, kok kmr.
kok kmr
* Kok.
koka

*
ki eneklilerden, iekleri kk ve sar
mt
rak, zeytine benzer meyvesi k
rm
zrenkte olan, yapraklar
ndan
kokain
kar
lan, en ok Peru'da yeti
en bir bitki (Erytrroxylon coca).
* Bu bitkinin yapraklar
ndan
kar
lan madde.
kokain
kokainci

* Koka yapraklar
ndan
kar
lan uyu
turucu bir alkaloit.
* Kokain reten, ien veya satan kimse.

kokainman
* Kokain ba

ml
solan kimse.
kokainoman
* Burnuna kokain ekme ak

kanl
golan (kimse).
kokainomani
* Kokain ba

ml
solan kimse.
kokak

* Kt, pis kokan.

kokak aa
* Ayland
z (Ailanthus glandulosa).

kokar a
a
* Uzak douda yeti
en, pis kokulu, byk a
a (Ailantthus).
kokarca

* Et oburlardan, orta boyda, kendini korumak iin d


man
na pis bir s
v
f

k
rtan, ince uzun bir krk
hayvan(Mustela putorius).
kokart

* Asker
apkalar
na tak
lan ve rengi uluslara gre de
i
en i
aret.
* Belli bir toplulu
a zg olan i
aret.

kokartl
* Kokardolan (kimse).
kokbit
* \343 kokpit.
koket
koketlik
koketri

* Yosma.
* Koket olma durumu.
* Sevimlilik, ho
luluk, ss d
kn.

kokimbit
* Hidratldo
al demir sulfat.
koklama

* Koklamak i
i.

koklamak
* Kokusunu duymak iin bir
eyi burnuna yakla
t
rmak veya bir yerin havas
n
iine ekmek, koku almak.
kokla
ma
* Kokla
ma i
i.
kokla
mak
* Birbirini koklamak.
* Anla
mak, birbirini sevmek.
kokla
t
rma
* Kokla
t
rmak i
i.
kokla
t
rmak
* Kokla
mak i
ini yapt
rmak.
koklatma

* Koklatmak i
i.

koklatmak
* Koklamak i
ini yapt
rmak.
* Yararland
rmak, biraz vermek.
* (olumsuz biimiyle) Hi vermemek.
koklay

* Koklamak i
i veya biimi.
kokma

* Kokmak i
i.

kokmak

* Koku
karmak.
* ryp bozularak kt bir koku
karmak, koku
mak.
* Olaca

yla ilgili belirtiler gstermek, olacahissedilmek.


* Koklamak.

kokmu
* ryp bozularak kt kokan, koku
uk.
* Yerinden k
m
ldamaya
enen, tembel, miskin.
* ok bilinen, deersiz, nemsiz anlam
nda kmseme sz.
kokona

* Hristiyan kad
nlar
na verilen ad.
* Ssne d
kn kad
n.

kokona gibi
* ok ssl ya
lkad
na benzer biimde.
kokore
* i
e sar
larak korda k
zart
lan, kekikli kuzu ba

rsa

.
kokorei
* Kokore yapan veya satan kimse.
kokoreilik
* Kokoreinin i
i veya meslei.
kokoroz

* M
s
r.
* Sivri ulu uzun
ey.
* irkin kimse.

kokorozlanma
* Kokorozlanmak i
i veya durumu.
kokorozlanmak
* Gz korkutmak, meydan okumak.
kokot
* A
fte.
kokoz

* Parasolmayan, zrt.

kokozlanma
* Kokozlanmak i
i.
kokozlanmak
* Paras
n
tketmek, paras
z kalmak.
kokozluk
* Paras
z, z
rt olma durumu.
kokpit
kokteyl

koku

* Uaklarda uak mrettebat


na ayr
lan ve ua

n n k
sm
nda bulunan yer.
* Trl ikiler kar

t
r
larak yap
lan iki.
*
kili toplant
.
* Nesnelerden yay
lan kck zerrelerin burun zarzerindeki zel sinirlerde uyand
rd

duygu.

* Gzel kokmak iin srlen esans.


* Belirti, i
aret.
koku alma duyusu
* Koklama.
koku alma organ
* Burun.
kokucu

* Koku yapan veya satan (kimse).

kokuland
rma
* Kokuland
rmak i
i.
* zel bir koku vermek iin bir rne kokulu bir madde katarak ar
tma i
lemi.
kokuland
rmak
* zel bir koku kazand
rmak.
kokulanma
* Kokulanmak i
i.
kokulanmak
* Koku srnmek.
kokulu

* Kokusu olan.
* Gzel kokan.

kokulu ay
r otu
* Budaygillerden, ay
rlarda yeti
en, hayvanlar iin iyi bir yem olan
t
rlbitki (Anthoxanthum odoratum).
kokulu kiraz
* \343 idris a
ac
.
kokulu sabun
* Yap
l
rken iine koku maddesi kat
lm
sabun.
kokurdan
* Kalkerli ve karstik zellii a

r basan yerlerde ukurluklar


bol, engebeli arazi.
kokusu
kmak
* (gizli tutulan bir i
) anla

lmak.
kokusu sinmek
* (insan veya nesnede) bir kokunun etkisi kalmak.
kokusunu (veya koku) almak (veya duymak)
* bir nesnenin kokusunu alg
lamak.
* gizli tutulan bir
eyi sezmek.
kokusuz

* Kokusu olmayan.

koku
* Kokmak i
i veya biimi.
koku
ma

* Koku
mak i
i.

koku
mak
* ryp bozularak kt bir koku
karmak, kokmak, taaffn etmek.

* (ki
i, toplum vb. iin) Bozularak zelli
ini yitirmek, tefessh etmek.
* Kokla
mak.
koku
turma
* Koku
turmak i
i veya durumu.
koku
turmak
* Koku
mas
na sebep olmak.
koku
uk

kokutma

* Koku
mu
, bozulmuolan, mteaffin.
* Kokmu
.
* Kokutmak i
i.

kokutmak
* Hoolmayan bir koku b
rakmak.
* Bozulup kokmas
na sebep olmak, koku
turmak.
* Bir i
i uzatarak
kmaza sokmak.
kol

*
nsan vcudunda omuz ba

ndan parmak ular


na kadar uzanan blm.
* (koyun, dana, kuzu vb. iin) n aya

n st blm.
* Giysinin kolu saran blm.
* Aalarda gvdeden ayr
lan kal
n dal.
* Makinelerde tutup evirmeye veya ekmeye yarayan aa veya metal para.
* Bazalg
lar
n elle tutulan sap blm.
* Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan para.
* Bir
eyin ayr
ld

blmlerden her biri, dal, k


s
m, bran
.
* Gvenli
i sa
lamak amac
yla dola
an polis, jandarma veya asker topluluu, karakol, devriye.
*
tak
m
, ekip, grup.
* Kanat kol.
* Dizi, dzen.
* Bir halat olu
turan bklmlif demetlerinden her biri.

kol ak
m
* Bir elektrik ak
m
na yol olan bir devrenin, iki noktas
aras
na eklenen ikinci bir devre zerindeki ak
m.
kol atmak
* (bitki iin) gvdesinden ayr
lan bir dal bir yne uzanmak.
* evreye yay
lmak, geni
lemek, ula
mak, uzanmak.
kol ba

* Kad
n bilezii.
kol bre
i
* Yufka blnmeden uzunca sar
larak tepsiye d
enen bir brek tr.
kol deirmeni
* Bulgur, yarma, kahve gibi tah
llar
n tlmesinde kullan
lan, kol gc ile al

an tadeirmen.
kol demiri
* Bir kap
ykapad
ktan sonra. d

ar
dan a
lmamas
iin arkas
na vurulan demir destek.
kol gezmek
* gvenlik amac
yla dola
mak.
* (kt durum ve davran

lar iin) oka olmak.


* dola
mak.
kol kanat olmak (veya germek)
* yard
m etmek, korumak, himaye etmek.

kol kapa

* Giysi ve gmlek kolunun bile


i rten blm.
kol kemi
i
* Kolun omuz ba

ndan dirsee kadar olan blmndeki tek ve uzun kemik, pazkemi


i.
kol kola

* Yan yana ve kollar


nbirbirine geirerek.

kol nizam
* Mangalar
n yan yana de
il de arka arkaya yrme durumu.
kol saati

* Bilee tak
lan saat.

kol uzatmak
* yay
lmak, ula
mak.
kol vermek
* destek olmak.
kol vurmak
* dola
mak.
kola

* ama

r kolalamakta kullan
lan zel ni
asta.
* K

t veya bez yap

t
rmakta kullan
lan kaynat
lm
ni
asta bulamac
.
* Kolalama.

kola
* Kolagillerden, Afrika'n
n s
cak blgelerinde yeti
en ve kola cevizi ad
yla an
lan, ekirdekleri kahveden daha
uyar
colan bazieceklerde ve hekimlikte kullan
lan bir bitki (Cola acuminata).
* Bu bitkinin yapra

ndan
kar
lan kokulu bir maddeyle kokuland
r
lan ve iine
eker, karbonat kat
larak
yap
lan iecek.
kola cevizi
* Kola bitkisinin ekirde
i.
kola
kma
* Kamu dzeninin korunmasiin, kolluk kuvvetlerinin bir
ehir evresinde atla dola
malar
.
kola
kmak
* Kamu dzeninin korunmasiin, kolluk kuvvetleri bir
ehir evresinde atla dola
mak.
kolac

kolac
l
k
kolaan

* Geimini giysilere, baz


rt, ar
af gibi
eylere kola yaparak sa
layan kimse.
* Bu i
lerin yap
ld

yer.
* Kolac
n
n i
i veya meslei.
* Herhangi bir amala evreyi dola

p pek belli etmeksizin gzden geirme.

kolaan etmek
* evrede olup biteni anlamak amac
yla dola
mak.
* bir
eye renmek amac
yla k
saca bakmak, gz atmak.
kolagiller

* Ayrta yaprakliki eneklilerden, byk ve kk kola aalar


gibi birok tr iine alan bir bitki
familyas
.

kolaas
* Osmanlordusunda, yzba
ile binba
aras
nda yer alan rtbe.
kolaz
kolj

* Giysi kolunun u blm.


* Kuma
, tahta gibi malzemelerle yap
lan, k

t veya kartona yap

t
r
lan resim veya kompozisyon.

kolalama
* Kolalamak i
i, kola.
kolalamak
* Sert ve parlak olmasiin gmlek, rt gibi
eyleri, iinde kola eritilmisuya bat
r
p tlemek.
kolalanma
* Kolalanmak i
i.
kolalanmak
* Kolalamak i
i yap
lmak veya kolalamak i
ine konu olmak.
kolalatma
* Kolalatma i
i.
kolalatmak
* Kolalamak i
ini yapt
rmak.
kolalay

* Kolalamak i
i veya biimi.
kolal

kolan

*
inde kola bulunan.
* Kolalanm

.
* Kolalanarak kullan
lan.
* Hayvan
n semerini veya eyerini ba
lamak iin g
snden a

r
larak s
k
lan yass
kemer.
* Dokuma, deri, kenevir gibi maddelerden yap
lan yassve enlice ba
.
* Ynden veya iplikten yap
lm

, zeri i
li ince ku
ak.

kolan bal

* Mersin bal

(Acipenser sturio).
kolan ekmek
* kay

karadan halatla ekmek, yedekilik etmek.


kolan vurmak
* sal
ncakta h
zlanmak iin ayakta durup vcudu dorultarak ileriye at
l
rcas
na hareket etmek.
* hayvan
n eyer veya semerini kolana ba
lamak.
kolanc

* Kay
karadan halatla eken kimse, yedeki.

kolanc
l
k
* Kolanc
olma durumu veya kolanc
n
n i
i.
kolay

* S
k
nt
ekmeden, yorulmadan yap
labilen, emeksiz, zahmetsiz, g ve zor kar

t
.
* Kolayca, s
k
nt
s
z bir biimde, basit.
* Kolayl
k.

kolay deil
* elbette, tabi ki.
kolay gele! (veya gelsin!)
* bir iyapmakta olanlara sylenen iyi dilek sz.
kolay kolay
* (olumsuz cmlelerde) Kolay bir yoldan, kolayca.
kolayca

* Olduka kolay olan.


* (kola'yca) Kolayl
kla, s
k
ntekmeden.

kolaycac
k
* ok kolay.
* (kola'ycac
k) ok kolay bir biimde.
kolayc

* Kolaya kama i
ini yapan (kimse).

kolayc
l
k
* Kolayc
n
n davran

.
kolayda

* Kolay bulunabilir yerde, el alt


nda.

kolay
var
* aresi var.
kolay
na bakmak (veya kolay
na kamak)
* bir i
i yapmak iin kolay ve kestirme yolu semek.
kolay
na gelmek
* bir i
in herhangi bir biimde yap
lmas
ndaha kolay bulmak.
kolay
naramak
* bir
eyi yapmak, zmek iin gerekli kolay ve kestirme yntemi ara
t
rmak.
kolay
nbulmak
* kolayl
kla yapabilmeyi sa
lamak veya yapma yolunu bulmak.
kolaylama
* Kolaylamak i
i.
kolaylamak
* Bir i
i bitirmek zere olmak, bir i
in sonuna yakla
mak.
kolaylanma
* Kolaylanmak i
i.
kolaylanmak
* Bir isonuna yakla
mak, bitmek zere olmak.
kolayla
ma
* Kolayla
mak i
i.
kolayla
mak
* Kolay duruma gelmek.
* (engel ve glkler iin) Ortadan kalkmak.
kolayla
t
rma
* Kolayla
t
rmak i
i.

kolayla
t
rmak
* Kolay bir duruma getirmek, glkleri ortadan kald
rmak.
* Bir i
i sonuna yakla
t
rmak.
kolayl
k

* Kolay olma durumu.


*

lerin kolayca yap


lmas
nsa
layan
ey, konfor.
* Bir i
i yapabilme durumu veya imkn
.

kolayl
k gstermek
* yapabilme yolu, imknsalamak.
kolayl
kla

* S
k
nt
ekmeden, glklere u
ramadan, kolayca.

kolbast
* Gre
te aya
kap
lan gre
inin, rakibinin aya

n
tutmas
yla ortaya
kan geersizlik durumu.
kolba

* Herhangi bir kola ba


kanl
k eden kimse, kol ba
kan
.
* Orta oyununda kolun ba

nda olan ve kola ad


n
veren oyunlar
dzenleyen, yneten kimse.

kolba

l
k
* Kolba
olma durumu veya kolba

n
n grevi.
kolcu
* Bir
eyi korumak iin bekleyen veya kol gezen grevli, muhaf
z.
* Hizmetilere al

acak ev bulan kimse.


kolculuk
* Kolcu olma durumu veya kolcunun i
i.
kolak

* Yaln
z baparma
ayr
, dier drt parma
bir rlmyn eldiven.
*
skemlenin kol konacak paras
.
* Ceket veya gmlek kollar
n
n kirlenmesine engel olmak iin bilekten dirsee kadar geirilen e
reti kolluk.
* Kola geirilen i
aretli ba, pazubent.
* Z
rh
n kola geirilen paras
.
* Genellikle koltuklarda, bazen de sandalyelerde bulunan kol dayamaya yarayan k
s
m.
* Sadece kolun dayanmas
nsa
layacak
k
nt
solan sandalye.

kolakl
sandalye
* Bir ki
inin oturmas
na uygun olan, esas ta

y
ck
s
mlarmasif malzemeden yap
lan, oturma yzeyi ve
arkal

elstik veya elstik olmayan mobilya.


kolda
*
arkada

.
kolda
l
k
*
arkada
l

.
koledok
kolej

kolejli

* d kanal
.
* retim program
nda yabancbir dil
retimine a

rl
k veren lise dengi okul.
* Bazmeslek okullar
na verilen ad.
* Kolej rencisi.

koleksiyon
* renme, yarar salama veya zevk amac
yla bir araya getirilmive zelliklerine gre s
n
flara ayr
lm

nesnelerin btn.
* Moda evlerinin giyimdeki yenilikleri tan
tmak iin dzenledii defilelerde gsterilen modellerin btn.
koleksiyoncu
* Koleksiyon yapmaya meraklkimse.
koleksiyonculuk
* Koleksiyoncunun yapt

i
.
kolektif

* Birok kimseyi veya nesneyi iine alan; birok ki


i ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.
* Ortakla
a.

kolektif ortakl
k
* Btn ortaklar
n sorumlulu
u tam ve s
n
rs
z olan ortakl
k.
kolektif
irket
* \343 kollektif ortakl
k.
kolektifle
me
* Kolektifle
tirmek i
i.
kolektifle
mek
* Kolektif duruma gelmek.
kolektifle
tirme
* Kolektifle
tirmek i
i.
kolektifle
tirmek
* Ortakla
t
rmak.
kolektivist
* Ortakla
ac
.
kolektivizm
* Ortakla
ac
l
k.
kolektr

* Elektrik dinamolar
nda hareketli blmn zerindeki iletken devrelerde olu
an ak
mtoplay
p tek bir
devreye veren ara, topla.
kolemanit
* Hidratldo
al kalsiyum borat.
kolera
* iddetli srgn ve kusmalarla kendini gsteren, ok bula

c
, salg
n ve ldrc bir hastal
k.
koleral

* Koleraya tutulmu
.
* Kolera mikrobu olan.

kolesterin
* Kolesterol.
kolesterol
* Kanda ve byk lde dde bulunan, besinlerle al
nan sterol.
kolhoz

* Eski dnemlerde Rusya'da kyllerin ortak olarak al

t
klar
tar
m i
letmesi.

koli

*
inde trl e
ya bulunan posta paketi.

kolibasil

* Toprakta, insan ve hayvan ba


rsaklar
nda, bazen sularda, stte, yiyeceklerde bulunan ve uygun bir ortam
bulunca insanda hastal
k yapabilen, yuvarlak ulu, omak biiminde bakteri.
kolibri

* Kolibrigillerden, Amerika'da ya
ayan, ok renkli, geriye do
ru uma zelli
i olan, uzun gagal
, kk
gmen ku
.
kolibrigiller
* Omurgalhayvanlardan, ku
lar s
n
f
na giren bir familya.
kolik
* Kal
n ba
rsakta, genellikle kar
n bo
lu
unda aral
klduyulan gl sanc
.
kolit
kollama
kollamak

kollanma

* Kal
n ba
rsak iltihab
.
* Kollamak i
i.
* Olmas
n
, ortaya
kmas
nbeklemek, gzetmek.
* Gz nnde tutmak, gzlemek.
* Korumak, gzetmek.
* Kollanmak i
i.

kollanmak
* Kollamak i
ine konu olmak veya kollamak i
i yap
lmak.
kollar(veya kol ve paalar
) s
vamak
* bir iyapmaya gl bir biimde, istekle haz
rlanmak.
kollarkopmak
* a

r bir
ey ta

maktan veya ok iyapmaktan yorulmak.


kollar
namak
* itenlikle kar

lamak veya kucaklamaya haz


rlanmak, sevgisini ve dostlu
unu gstermek.
* korumak, yard
m etmek.
kollar
nsallaya sallaya gelmek
* hibir
ey getirmeden gelmek.
kollar
n
n aras
na almak
* kucaklamak.
kollu
* Kolu olan.
* Herhangi bir biimde kolu olan.
kolluk
* Gmlek kollar
n
n ucundaki iliklenen blm, man
et.
*
yaparken giysiyi korumak iin bilekten dirsee kadar kola geirilen, ekseri koyu renkli bir kuma
tan
dikilmipara.
* Kollara tak
lan ve dikkati ekmesi istenen grevlilerin kimliklerini gsteren
erit.
kolluk

* Gvenli
i sa
lamakla grevli polis veya jandarma, zab
ta.

kolluk kuvveti
* Gvenlik glerinin olu
turduu birlik.
kolodyum
* Fotoraf camyap
m
nda ve cerrahl
kta kullan
lan, alkolle eter kar

miinde s
vdurumuna getirilen
nitroselloz.
kolofan
kolofan

* Hidratldo
al kalsiyum slfat.
* am sak
z
n
n dam
t
lmas
yla olu
an, saydam, sarrenkli reine.

koloidal
* Zamk, jeltin yap
s
nda olan, koloit nitelikleri ta

yan.
koloit

* Jeltin niteliinde olan ve suda da


lm

zarlardan gememekle billrsulardan ay


rt edilen maddelerin genel

ad
.
kolokyum
* Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyas, ekonomik, diplomatik sorunlartart

mak iin yap


lan akademik
toplant
, konu
u, bilimsel toplant
.
* Doentlik s
nav
.
kolombiyum
* Niyobyum.
kolon

* Stun.
* Katlardaki d
emeleri birbirlerine ba
layan d
ey boru.
* Kal
n ba
rsa
n gdenden nceki blm.

koloni
* Smrge, mstemleke.
* Gmen topluluu veya bu toplulu
un yerle
ti
i yer.
* Bir lkede bulunan kk yabanctopluluu.
* Birlik durumda ya
ayan ayn
trden organizmalar
n olu
turduu topluluk.
kolonya
kolonyal

* Hafif kokulu tuvalet ispirtosu.


* S
ca
geirmeyen ii mantarlbir tr
apka iin kullan
l
r.

kolonyalama
* Kolonyalamak i
i.
kolonyalamak
* Kolonya ile i
lem yapmak, kolanya srmek.
kolonyalanma
* Kolonyalanmak i
i.
kolonyalanmak
* Kolonya srmek veya srnmek.
kolonyal
* Kolonyalanm

, kolonya srm
.
kolonyalist

* Smrgeci.
kolordu
* Dei
ik say
da tmen ve savadestek birliklerinden kurulu byk birlik.
koloridye
* Kolyoz bal

n
n k.
kolorimetre
* Renkler.
kolorimetri
* Renk lme.
kolostrum
* Gebe kad
n
n veya memeli hayvanlar
n meme salg
s
.
kolsu ayakl
lar
* Erginken genellikle bir yere tutunarak ya
ayan ve gvdeleri iki enetli kabuk iinde olan deniz hayvanlar
.
kolsuz

* Kolu olmayan.
* (giysi iin) Kol geirilmemiolan.

koltua girme
* D
n s
ras
nda gelinin damad
n koluna girmesini salama merasimi.
koltua girmek
* evlenmek.
koltuu doldurmak
* ald

grevi tam olarak ba


arabilecek yetenekte bulunmak.
koltuuna girmek (veya koltu
unun alt
na s

nmak)
* birinin koruyuculu
una s

nmak.
koltuk

* Omuz ba

n
n alt
nda, kolun gvde ile birle
ti
i yer.
* Kol dayayacak yerleri olan genive rahat sandalye.
* Eski dnlerde gveyle gelinin konuklar aras
ndan kol kola gemeleri treni.
* (yap
c
l
kta) Yan destek.
* Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, r
ht
ma veya ba
ka bir gemiye balayan ip.
* Koltuklama veya koltuklanma.
* Kay
rma, destek.
* Kenar, tenha yer.
* Yksek mevki, makam.
* Genel ev.
* M
s
r ve buday fidesinin yanlar
ndan
kan filizler.

koltuk alt
* Kolun omuzla birle
ti
i yerin alt
ndaki ukurluk.
* Kay
rma.
koltuk ba

* Otomobillerde koltuun s
rt blmne tak
lm
an darbelerde boyun veya ba

n zarar grmesini nleyen


ba
l
k.
koltuk de
nei
* Ayak ve bacaklarsakat olanlar
n yrrken koltuklar
yla dayand
klaruzun de
nek.
* Ba
kalar
nca sa
lanan yard
m.
koltuk d
kn

* Mesle
inden, yapt
i
ten ok oturdu
u makamgzeten kimse.
koltuk gz
* Srgn ve gen dallar
n yaprak saplar
n
n koltu
unda bulunan tomurcuk.
koltuk kap
s
* Evlerde byk kap
dan ba
ka kk hizmet kap
s
.
koltuk kavgas
* Ki
iler aras
nda geen, bir makama oturma mcadelesi.
koltuk meyhanesi
*

lek semtlerde, yol zerinde bulunan, az mezeyle ayakst iki iilen ucuz meyhane.
koltuk vermek
* yzne kar
vmek, pohpohlamak.
koltuku

* Koltuk yapan veya satan kimse.


* Eski ev e
yasal
p satan kimse.
* Koltuk meyhanesi i
leten.
* Koltu
un alt
na elbise ve halat
p sokak sokak dola
t
rarak satan kimse.
* Yze kar

vmeyi huy edinme.


* D
nlerde ev dzenlenmesine yard
m edip gelinle damada destek olan kimse.

koltukuluk
* Koltuk yapma ve satma i
i.
* Yze kar

vmeyi huy edinme.


koltuklama
* Koltuklamak i
i.
* Yaranmak iin birine sylenen vc sz, kompliman.
koltuklamak
* Koltu
u alt
na almak.
* Koltu
a girmek.
* K
van verecek biimde vmek, koltuklar
nkabartacak szler sylemek, pohpohlamak.
koltuklanma
* Koltuklanmak i
i.
koltuklanmak
* vc szlerle koltuklarkabart
lmak, pohpohlanmak.
koltuklar
kabarmak
* kendine veya yak
nlar
na yap
lan vgden k
van duymak.
koltuklu

* Kol dayayacak yeri olan.

koltukluk
* Terden, giysinin lekelenmemesi iin koltuk alt
na iten dikilen para, subra.
* Koltuk yapmaya ve kaplamaya elveri
li olan (kuma
).
koltukta olmak
* baskas
n
n konu
u olup kendi masraf etmemek.
kolu kanad
k
r
lmak
* bir
ey yapamayacak duruma gelmek, aresiz kalmak.
kolu uzun
* Gc yeter, sz geer.

koluna girmek
* kolunu birinin koltu
u alt
ndan geirmek.
koluna kuvvet
* iyapan bir kimseye, isteklendirmek, co
turmak iin sylenir.
kolunda alt
n bilezii olmak
* kazan sa
layan bir mesle
i, zanaatolmak.
kolye
* Gerdanl
k.
kolyoz

* Uskumrugillerden, uzunlu
u 30-35 cm olan, Akdeniz ve Karadeniz'de ya
ayan bir bal
k tr (Scomber

colias).
kolza

* Turpgillerden, ya
l
tohumlu mevsimlik bitki; tohumlar
ndan elde edilen ya, yapay kauuk yap
m
nda
kullan
l
r (Brassica napus).
kom

* A
l, davar a

l
.
* Yayla evi.
* Bir kimseye ait kk yerle
im yeri, koy, iftlik.

koma
* Bazhastal
klar s
ras
nda grlen anlama, duyma ve hareketin bsbtn veya az ok kaybolmas
yla beliren
derin dalg
nl
k durumu.
koma
* Eski Yunanl
larda, e
it olmayan iki ses aras
nda kulakla seilebilecek en kk aral
k.
komadan
kmak
* komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, lmden dnmek.
komak
komal
k

* Bkz. koymak.
* Koma durumuna gelmi
.

komal
k etmek
* dverek k
p
rdamayacak duruma getirmek.
* ok sinirlendirmek.
komal
k olmak
* ok yorulmak.
komandit
* Bir komandit
irket sermayesinin bir veya birok ortak taraf
ndan sa
lanan blm.
komandit ortakl
k
* Alacakl
lara kar

, en az bir s
n
rl
, bir de s
n
rs
z sorumlu orta
bulunmasgereken, tzel ki
ili
i olan
ortakl
k.
komandit
irket
* Bkz. komandit ortakl
k.
komandite
* Komandit
irkette s
n
rs
z sorumlu olan ortak.

komanditer
* Komandit
irkette ancak kendi koyduu para kadar sorumlu olan ortak.
komando
* Bask
n, sabotaj gibi zel grevler yapan, az say
da askerden kurulu birlik.
* Komando birli
inde grevli asker.
* Vurucu kuvvet.
komando er
* Askerli
ini komando olarak yapan er.
komar

* Kuzey Anadolu da
lar
nda yeti
en, 3-5 m boyunda, k

n yapraklar
ndkmeyen, iri ve mor iekleri olan
bir a
a
k (hododendron ponticum).
komaya girmek
* duyma, anlama ve hareket kabiliyetlerini kaybederek yarl duruma gelmek, kendinden gemek.
* kendinden geecek kadar sinirlenmek,
a

rmak, zlmek.
kombi

* Is
tmada kullan
lan yak
tdzenli ve ayarl
yakan ara.

kombina
* Birka sanayi kurumunun tek ynetimde birle
mesi.
kombinezon
* Bir i
i ba
ar
ya ula
t
rmak iin al
nan nlemler, dzenleme.
* Kad
nlar
n giydikleri k
sa ve kolsuz i ama

r
.
kombiyum
* D
odun ile kabuk aras
nda bulunan, a
ac
n ya
amas
nve bymesini sa
layan blm.
komedi

* Gldr.
* Yalan ve yapmac
k sz veya davran

.
* Glmeye sebep olan olay veya olaylar.

komedi yazar
* Daha ok komedi trnde eser veren kimse.
komedya

* Komedi.

komedyac
* Komedyen.
komedyen
* Gldrlerde oynayan oyuncu.
* Szleri, davran

laryalan ve yapmac
k olan (kimse).
komi
* Otel vb. yerlerde ayak i
lerine bakan kimse.
* Lokantalarda garson yama

.
komik
* Glme duygusu uyand
ran, gldrc, gln.
* Gldrlerde oynayan oyuncu.
komikle
me
* Glnle
me.
komikle
mek

* Glnle
mek.
komiklik
* Komik olma durumu.
* Gldrc davran

.
* Gln durum.
komiser

* Gvenlik te
kilt
n
n meslek a
amalar
iinde yer alan, en az lise
renimi grmveya polis okullar
n
n
orta ve yksek blmlerini bitirmi
, niformal
veya sivil memur.
* Ortakl
klarve toplant
larhkmet ad
na denetlemekle grevli kimse.
komiserlik
* Komiser olma durumu.
* Komiserin makam
.
komisyon
* Alt kurul, encmen, komite.
* Bir i
te arac
l
k yapan kimseye b
rak
lan yzdelik, simsariye.
komisyoncu
* Komisyon i
leri yapan kimse, simsar.
komisyonculuk
* Komisyoncunun yapt

i
, simsarl
k.
komita
* Siyas bir amaca ula
mak iin silh kullanan gizli topluluk.
komitac
* Siyas bir amaca ula
mak iin silhlmcadele yapan gizli topluluk veya rgte ba
lkimse.
komitac
l
k
* Komitacolma durumu.
* Komitac
ya vergi davran

.
komite
komodin

* Alt kurul, encmen, komisyon.


* Karyolan
n yanba

na konulan st masa biimindeki kk dolap, komot.

komodor
* Amiral yetkisiyle grevli deniz subay
.
* Bir kurulu
a balyolcu gemilerinin en eski kaptan
.
komot
* Komodin.
kompakt disk
* Youn teker.
kompart
man
* Yolcu trenlerinde vagonlar
n blmelerle ayr
lm
blmlerinden her biri.
kompas

* Kk uzunluklar
, aplar
ve kal
nl
klardoru olarak lmeye yarayan bir l arac
.

kompetan
* Uzman, yetkili.
kompetitif

* Tekabeti.
kompilsyon
* Derleyip toparlama; derme atma yap
lan i
.
komple

* Dolu.
* Eksiksiz, gerekli her
eyi tamam olan, tam.
* Aynmadde, kumavb.den yap
lm
olan.
* stn nitelikleri kendinde toplayan, mkemmel.

komple kilit
* Bir mobilyan
n sadece bir ekmece veya kapa

na tak
lan, kilitlendii zaman mobilyan
n btn kapak ve
ekmecelerini kilitleyebilen zel bir kilit e
idi.
kompleks
* Hemen kavranamayan, zm g olan, karma

k.
* Karma

kl
k, karma
a.
* Aynekonomik etkinlie a
k sanayinin tesisler btn.
* Karma

k.
* Karma
a, ruh karma
as
.
kompleksli
* Kompleksi olan.
komplikasyon
* Kar

kl
k.
* Yan etki.
komplike

* elerinin veya gerekli i


lemlerin say
s
n
n oklu
u, e
itlili
i yznden anla

lmas
, yap
lmasg olan,
(
ey), kar

k.
kompliman
* Gnl ok
ay
csz, ilgi, gsterici sz.
* Koltuklama.
komplo

* Bir kimseye, bir kurulu


a kar
toplu olarak al
nan gizli karar, gizli dzen.
* Topluca ve gizlice yrtlen herhangi bir pln.
* Tuzak.

komplo haz
rlamak
* bir kimsenin aleyhine al

mak, onun kt duruma d


mesini sa
lamak.
komplo kurmak
* bir kimseye kar
gizlice, toplu olarak zarar verici karar almak, tuzak kurmak.
komplocu
* Komplo kuran kimse.
komposto
* Ho
af.
* Bitki art
klar
ndan yap
lan gbre.
kompostoluk
* Komposto veya meyve da
t
myapmak iin kullan
lan, genellikle yksek ayakl
tabak.
* Komposto yapmaya elveri
li olan (meyve).
kompoze
* "elerini birle
tirmek, btnle
tirmek, yeniden olu
turmak" anlam
nda kompoze etmek sznde geer.

kompozisyon
* Ayrayrparalarbir araya getirerek bir btn olu
turma biimi ve i
i.
* rencilere duygu ve tasar
mlar
n
s
raya koyup a
k, etkili bir biimde anlatmalar
n
retmek amac
n
gden ders, bu dersle ilgili yaz
lal

ma, tahrir, kitabet.


kompozitr
* Besteci.
komprador
* Arac
.
* Uzak Do
u lkelerinde yabancortakl
klar hesab
na iszle
mesi yapan yerli arac
.
kompres

* Yaralar
n bak
m
nda veya ba
ka bir maksatla kullan
lan, birka kat katlanm
bez.

kompresr
* Bir ak

kanveya gaz
, gereken bas
nca gre s
k

t
rmaya yarayan alet, s
kma.
* Yol yap
m
nda, dklen ak
llar
, kumlarbast
r
p s
k

t
rmak iin kullan
lan a
r silindirli ara.
komprime
* o
u kez yassveya silindir biiminde katil, hap.
* Bir konuyla ilgili olarak derinlii olmayan kal
pla
m
bilgi.
kompter
* Bilgisayar.
kom
u
* Konutlaryak
n olan kimselerin birbirine gre ald
klar
ad.
* S
n
r ortakl
bulunan, mcavir.
kom
u a
* Tepeleri ve birer kenarlarortak olan iki a
dan her biri.
kom
u hat
r
* Kom
ular aras
nda gzetilen sayg
.
kom
u kap
s
* Pek yak
n say
lan yer.
kom
u kap
s
na evirmek
* yak
n olmad

ve s
k s
k uran
lmasgerekmedii hlde bir yere ok s
k gitmek.
kom
u kom
unun klne (veya ttnne) muhtat
r
* kom
ular birbirlerine en kk
ey iin bile muhtat
rlar.
kom
uda pi
er, bize de d
er
* insanlar
n, evresindekilerin kazanc
ndan yararlanma umudunu anlat
r.
kom
uluk
* Kom
u olma durumu.
* Kom
ularla olan ili
ki.
kom
uluk etmek (veya yapmak)
* kom
ular aras
nda ili
ki kurmak, gr
mek.
kom
unun tavuu kom
uya kaz (kar
s
k
z) grnr
* ba
ka bir kimsenin malbize oldu
undan daha de
erli grnr.
komut
* Askerlere, izcilere, rencilere jimnastik al

malar
nda veya bir tren s
ras
nda bir durumdan ba
ka bir
durma gemeleri iin verilen buyruk, emir.

komut vermek
* herhangi bir davran

, hareket vb. iin buyrukta bulunmak.


komuta

* Asker birlii ve onunla ilgili i


leri ynetme grevi, kumanda.

komuta etmek
* (askerlikte) ynetmek, kumanda etmek.
komutan

* Bir asker toplulu


unun ba

, kumandan.

komutanl
k
* Komutan
n grevi veya makam
, kumandanl
k.
komnikasyon
*
leti
im, haberle
me.
komnist
* Komnizm yanl
s
.
komnistlik
* Komnizm.
komnizm
* Btn mallar
n ortakla
a kullan
ld
ve zel mlkiyetin olmad

toplum dzeni.
* Byle bir dzenin kurulmas
namalayan siyas, ekonomik ve toplumsal reti.
komtatr
* Bir elektrik ak
m
n
n ynn de
i
tirmeye yarayan ara, anahtar, evirici.
kona ge
* Dura kalka.
* Yolculukta konaklayarak, geziye zaman zaman ara vererek.
konak

konak

* Byk ve gsteri
li ev.
* Hkmet i
lerinin grld
yap
.
* Araba veya hayvanla bir gnde al
nan yol.
* Yolculukta geceyi geirmek iin inilen, konaklan
lan yer.
* Konak
.
* Misafir.
* Kundak ocuklar
n
n ba
lar
nda grlen kepek tabakas
.
* Gzde olu
an ince tabaka.

konak gibi
* byk ve gsteri
li (ev).
konak yavrusu
* Kona
and
ran ev.
konak
* Toplu olarak yap
lan yolculukta konak yeri salamakla grevli kimse.
* Sefere
kan askerlerin nnden gidip konak yeri salamakla grevli subay.
* Asala
n erginini veya geli
im evrelerinden herhangi birini ta

yan canl
, konak.
konaklama
* Konaklamak i
i.
konaklamak

* Yolculuk s
ras
nda bir yerde kal
p geceyi geirmek.
konakl
k
* Konak olmaya uygun yer.
* Konak kadar al
nan yol.
konalga
* Gebe ve yolcular
n yolculuk veya g s
ras
nda konaklad
klarsulu ve otlu yer, konak yeri.
konarger
* Gebe bir hayat sren, srekli bir yere yerle
meyen (a
iret, oba vb.).
konca
koncolos

* Bkz. gonca.
* karakoncolos sznde geer.

kon
* Ayaa giyilen
eylerde ayak bile
inden bald
ra do
ru olan blm.
konerto
konina
konlu

* Birlikte al
nmak zere bir algve orkestra iin bestelenmimzik eseri.
* Oyun k

tlar
nda ikiliden alt
l
ya kadar olan k

tlar.
* Koncu olan.

konsuz
* Koncu olmayan veya koncu k
sa olan.
kondansatr
*
inde ak
ms
z elektrik yk biriktirilen cihaz, younla.
kondensele
me
* Yapay reinelerin olu
umunu ve dei
imini salayan kimyasal tepkime.
kondisyon
* "
art, durum" anlamlar
nda bazterimlerde kullan
l
r.
* Fiziksel ve ruhsal bak
mdan bir sporcunun durumu.
* Erk.
kondisyon aleti
* Vcut sal

nkorumak ve geli
tirmek iin kullan
lan kondisyon bisikleti, ko
u band
, krek gibi ara.
kondisyon bisikleti
* Vcut sal

nkorumak ve geli
tirmek amac
yla sabit, tekerleksiz, zerinde, pedallar
n diren derecesini
ayarlayan bir mekanizman
n bulundu
u ara.
kondom

* Kaput, prezervatif.

kondurma
* Kondurmak i
i.
kondurmak
* Konmak i
ini yapt
rmak.
* Geli
igzel takmak, ili
tirmek.
* zerine yormak.
* Birden yap
vermek veya syleyivermek.

kondit

* Sahneye
kma s
rasgelen ki
ileri uyarmakla grevli kimse.

kondktr
* Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon i
lerine bakan grevli.
kondktrlk
* Kondktr olma durumu veya kondktrn grevi.
konektr
* (demir yollar
nda) Fren kumanda kollar
ndingilin zerine ba
layan ve her iki ucunda kumanda kolunun
girmesine uygun deli
i bulunan para veya dzen.
konfederasyon
* Devletler birli
i.
* e
itli ortakl
klar
n, daha ok sendikalar
n kmele
mesi.
konfederatif
* Konfederasyonla ilgili olan.
konfedere
* Birle
midevletlerin, topluluklar
n her biri.
konfeksiyon
* Haz
r giyim e
yas
.
* Haz
r giyim e
yas
diken sanayi kolu.
konfeksiyon ma
azas
* Giyim evi.
konfeksiyoncu
* Konfeksiyon i
leriyle u
ra
an kimse.
konfeksiyonculuk
* Haz
r giyim e
yas
yapma veya satma i
i.
konferans
* Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yap
lan konu
ma.
* Milletler arasbir sorunun zlmesi iin yap
lan toplant
.
konferans ekmek
* kar

s
ndakini b
kt
racak bir biimde uzun veya t verircesine konu
mak.
konferans vermek
* herhangi bir konuda bilgi verecek biimde konu
ma yapmak.
konferans
* Konferans veren kimse, konu
mac
, hatip.
konferans
l
k
* Konferans verme i
i.
konfeti
konfor
konforlu

* D
n, balo gibi elencelerde serpilen, kk yuvarlak pul biiminde kesilmirenkli k

t paralar
.
* Gnlk hayatkolayla
t
ran madd rahatl
k.
* Konforu olan.

konformizm
* Bkz. uymac
l
k.
konforsuz
* Konforu olmayan.
konforsuzluk
* Konforsuz olma durumu.
konglomera
* Y

m.
Kongolu

* Kongo halk
ndan olan (kimse).

kongvde
* Palmiyelerde oldu
u gibi, zerinde yaprak kal
nt
lar
, izleri bulunan dals
z, budaks
z gvde.
kongvdeli
* Gvdesi kongvde olan (bitki).
kongre

* e
itli lkelerden yneticilerin, elilerin, delegelerin kat
lmas
yla yap
lan toplant
.
* Bir kurulu
un, temel sorunlar
konu
mak zere belli srelerle yapt

genel toplant
, kurultay.
* Amerika Birle
ik Devletlerinde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir arada iken ald
klarad.

koni
mahrut.

* Duraan bir noktadan geen ve kapal


bir e
riye dayanarak hareket eden bir do
runun izdii yzey,

* Bu yzeyle s
n
rl
katcisim.
* Koni biiminde olan.
* embersel blge zerindeki her noktan
n ember dzlemi d

ndaki bir nokta ile birle


iminden olu
an
geometrik cisim.
konik
* Koni biiminde olan veya koni ile ilgili olan, mahrut.
* Tabandaire biiminde olan bir koninin bir dzlemle ara kesiti.
koniklik
* Konik olma durumu.
koni
mento
* Bkz. kon
imento.
konjonktr
* Bir lkenin ekonomik hayat
n
n ykselme ve alalma ynnde gsterdii ini
li
k

l
, dalgalhareketlerin
btn.
* Her trl hlin ve
artlar
n ortaya
kard

durum.
konkasr

* (yap
c
l
kta) Yol, yapvb. yap
m
nda kullan
lacak ak
l veya ta
larelde etmek iin, byk kayalark
r
p
ufalamaya yarayan makine, k
rma makinesi.
konkav
konken

*
bkey, obruk, mukaar.
* Bir e
it iskambil oyunu.

konkordato
* Bat
k durumunda alacakl
lar
n, alacaklar
n
belli bir plna gre almalariin aralar
nda yapt
klarszle
me,
ifls anla
mas
.

* Papal
k makam
yla ba
ka hkmetler aras
nda yap
lan anla
ma.
konkre
* Somut, m
ahhas.
konkret
konkur

* \343 Konkre.
* Yar

, yar

ma.

konkurhipik
* Yaln
z spor amac
yla yap
lan at yar

.
konma
* Konmak i
i.
konmak

konmak

* (ku
, kelebek, uak, toz vb). Bir yere inmek.
* Yolculukta geceyi geirmek iin bir yerde kalmak, konuk olmak.
* K
sa bir sre iin bir yere yerle
mek, bir yeri yurt edinmek.
* Bir
eyi emeksiz edinmek.
* Koymak i
i yap
lmak.

konnektr pensi
* Birden fazla kablonun birbirine tutturulmas
n
salayan ara.
konsa

* Ta
l
k, kat
.

konsantrasyon
* Bir s
viindeki su veya s
vmiktarazalarak koyula
ma, deri
me, younla
ma.
* Bkz. dikkat topla

m
.
konsantre
* Younla
t
r
lm

, youn.
* Deri
ik.
konsantre etmek (veya olmak)
* d
nceyi, duyguyu, gc bir noktada toplamak.
* bilenmek.
konsenss
* Uzla
ma, mutabakat.
konsept

* Kavram.

konseptalizm
* Kavramac
l
k.
konser

* Sanat
lar
n mzik eserlerini bir toplulu
a almasveya sylemesi.
* Srekli grlt.

konser vemek
* dinleyicilere, mzik eserlerini almak veya sylemek.
konserto

* Bkz. konerto.

konservatr
* Tutucu, muhafazakr.
konservatuvar
* Mzik, tiyatro ve bale retiminin yap
ld

okul.
konserve

* (yiyecek iin) Isile sterilize edilerek uzun zaman saklanabilecek biimde kutulanan.
* Bu yolla haz
rlanm
yiyecek.

konservecilik
* Konserve yapma veya satmak i
i.
konsey
* Ynetim grevi yklenmikimselerden olu
mu
, topluluk.
* Bazsorunlargr
p tart

mak iin toplanan meclis.


konsol
* Duvar kenar
na yerle
tirilen, stne ayna ve ba
ka ss e
yas
konulan, ekmeceli, yksek mobilya.
* Yaln
z bir yan
ndaki dayanak taraf
ndan ta

nan, dier blmleri bo


lukta olan yatay yapesi.
konsol saati
* Konsol gibi dz yerlere oturtulacak biimde yap
lm
saat.
konsolidasyon
* K
sa vadeli bir devlet borcunun yerine uzun vadeli bir borcun almas
, tahkim.
konsolide
* Vadesi uzat
lan (bor), peki
tirilmi
.
konsolide bte
* Destekli bte.
konsolit
* Vadesi belli olmayan ve yaln
zca faizi denen devlet tahvili.
* Bir tr iskambil oyunu.
konsoliti
* Tahvil, hisse senedi vb.
eyleri al
p satan kimse.
konsolos

* Yabanclkelerde, orada bulunan yurtta


lar
n
n haklar
nkoruyan, ba
l
bulundu
u hkmete siyasal ve
ticar bilgileri veren d
i
leri grevlisi,
ehbender.
konsoloshane
* Konsolosluk i
lerinin grld daire, konsolosluk.
konsolosluk
* Konsolos olma durumu.
* Konsolosun makam
veya grevi,
ehbenderlik.
* Bu i
in grld
daire, konsoloshane.
konsomasyon
* Gazino, bar gibi elence yerlerinde yenilip iilen
ey.
* Byle
eyleri yiyip ime.
konsomatris
* Gazino, bar gibi elence yerlerinde, m
teri ile birlikte yiyip ierek al

yere kazan sa
layan kad
n.
konsomatrislik
* Konsomatris olma durumu.

konson

* nsz.

konsonant
* nsz.
konsorsiyum
* Uluslar aras
kurulu
lar
n ve bazhkmetlerin iktisad ve mal yard
mlar
yrtmek zere olu
turduklar
yard
m kurulu ve
irketler birli
i.
* Kpr, yol, baraj vb. byk projelerin gerekle
tirilebilmesi iin birden fazla
irketin bir araya gelmesi.
konstrksiyon
* Yapma, yap
m.
konstrktivizm
* Kurmac
l
k.
konsulto
* Konsltasyon.
konsl

* Roma'da her y
l seilen iki devlet ba
kan
ndan her biri.
* 1799'dan 1804'e kadar Fransa'da birlikte grev alan devlet ba
kan
ndan her biri.

konsltasyon
* Bir hastal
a birka hekimin te
his koymasi
i, konsulto.
konsltasyon yapmak
* birka hekim bir hastal

a te
his koymak iin bir araya gelmek.
kon
imento
* Ta

nmak iin gemiye teslim edilen bir mala kar

l
k olarak verilen al
nd
.
kont
* Roma imparatorunun dan

man olarak setii kimse.


* Derebeylik dzeninde derebeyi.
* Bat
toplumunda drdnc derecede bir soyluluk unvan
.
kont gibi

k giyinmi(adam).

kont gibi ya
amak
* bolluk iinde ya
amak.
kontak

* Kar

t elektrik ta

yan iki maddenin birbirine dokunmas


, temas.
* Ba
lant
, ilgi.
* Ruh sa
l

yerinde olmayan, dengesiz.

kontak amak
* bir ta

t
n motorunu al

t
rmak iin kontak anahtar
nevirerek elektrik devresini amak.
kontak anahtar
* Bir ta

t
n motorunu al

t
rmak iin kullan
lan anahtar.
kontak atmak
* elektrik donan
m
nda kar

ular
n birbirine dokunmas
yla elektrik ak
mkesilmek.
* dengeyi kaybetmek, sinirlenip olaan d

davranmak.
kontak kapama
* Bkz. kontak kapatmak.

kontak kapatmak
* bir ta

t
n al

an motorunu durdurmak iin kontak anahtar


nevirerek elektrik devresini kapamak.
* bir olayprotesto etmek iin srcler trafie
kmamak, ta

tlar
yla trafii engellemek veya bir sre
bulunduu yerde kal
p motoru durdurmak.
kontak kurmak
* (biriyle veya bir olayla) ba
lant
salamak.
kontak lens
* Gzn saydam tabakas
n
n zerine do
rudan uygulanan, grmeyi dzeltici mercek.
kontak yapmak
* kar

t elektrik ta

yan iki madde birbirine dokunmak.


kontekst

* (bir metin iinde) Szn geli


i, szn n arkas
, balam.
* Olaylar, durumlar, ili
kiler rgs, btnlk, ba
lam.

kontenjan
* Bir ykmllk veya yararlanma i
inde, o i
in kapsam
na girenlerin olu
turdu
u belirli say
daki topluluk.
* Bir mal
n, al
m sat
m veya da

t
m i
inde, ilgililerin her birine d
en pay oran
.
* Bir kurulu
un veya bir kimsenin seip almakta yararlanabilecei l, say
.
kontenjan sistemi
* D

ar
dan yurda getirilecek mallar
n tr ve niceliklerini s
n
rland
ran yntem.
kontes

* Kontun kar
s
n
n ta

unvan.

konteyner
* e
itli e
yalar
ta

mak iin uluslar arasstandartlara gre yap


lm
byk sand
k.
kontluk
kontr
kontra

* Kont unvan
na hak kazand
ran yurtluk.
* Konu
umluk.
* Kar

t, kar

, aksi.
* Kontrplk.

kontra gitmek
* birine z
t gitmek.
kontra mizana
* Drt direkli gemilerde en arkadaki direk.
kontralto

* Kad
n seslerinin en kal
n
.
* Sesi byle olan sanat
, alto.

kontrasomun
* Kaptokma
nters dndren somun.
kontrast

kontrat

* Kar

t, ayk
r
, z
t.
* Kar

tl
k, ayk
r
l
k, z
tl
k.
* Szle
me.

kontrat yapmak
* szle
me yapmak.
kontratabla
* (marangozlukta) Aac
n al

ma oran
nazaltmak ve zarars
z duruma getirmek iin apraz yap

t
rma
yntemi ile haz
rlanan tabla.
* Aa malzemenin biim dei
tirmesini nlemek iin kr a
ac
n iki yzne, elyaf ynleri kr aaca apraz
veya 45 e
ik, aynkal
nl
kta astar kaplama ve yz kaplama yap

t
r
larak elde edilen tabla.
kontratak
* Kar
ak
n, kar
sald
r
.
kontratl
* Szle
meli.
kontrats
z
* Szle
mesiz.
kontrbas

* Keman trnden, en kal


n sesli yayl
alg
.
* Kontrbas alan kimse, kontrbas
.

kontrbas
* Kontrbas alan sanat
.
kontrfile
* Kesim hayvanlar
nda, bel kemiindeki dikensi
k
nt
n
n iki yan
nda bulunan et dilimi.
kontrgerill
* Gerill glerine kar
olu
turulmug.
kontrol

* Bir i
in do
ru ve usulne uygun olarak yap
l
p yap
lmad

ninceleme, denetim, denetleme.


* Bir
eyin gere
e ve asl
na uygunluuna bakma.
* Yoklama, arama.
* Deneti, kontrolr.

kontrol alt
na almak
* hastal

durdurmak.
* yang
n
sndrmek.
kontrol etmek
* denetlemek.
* yoklamak, gzden geirmek.
kontrol kalemi
* Herhangi bir elektrik devresinin a
k veya kapalolduunu iine yerle
tirilmikk bir lmban
n yan
p
snmesiyle gsteren, ucu tornavidal
, kalem biiminde ara.
kontrol kulesi
* (hava alan
nda) Hava trafik kontrol i
lerinin ynetilmesi iin yap
lm

, evrenin iyice grnd olduka


yksek kule.
kontrol saati
* Bekilerin belirli yerlerden geizamanlar
n
belirleyen alet.
kontrolc
* Kontrol yapan, deneti, kontrolr.
kontrolr
* Deneti.

kontrolrlk
* Denetilik.
kontrpiye
* Sporcunun yan
lma hareketi.
kontrpiyede kalmak
* futbolda kalecinin ters tarafa gitmesi veya hamle yapmas
.
kontrplk
* Telleri birbirine ters gelecek biimde en az kaplaman
n st ste tutkallanmas
ndan olu
an, ince, esnek
ve dayan
kltahta.
kontrpuan
* e
itli melodileri birbirine uydurma sanat
.
kontur
kontuvar
konu

* (resimde) evre izgisi, nesneyi belirgin gsteren izgi.


* Bir memleketin, yabancbir memleketteki ticaret acentas
.
* Konu
mada, yaz
da, eserde ele al
nan d
nce, olay veya durum, mevzu.
* zerinde konu
ulan
ey, bahis.

konu kom
u
* Btn kom
ular, birbirine yak
n yerde oturan kimseler.
konu mankeni
* Gemibir olay
n geli
mesini ve sonucunu aynbiimde yans
tmak zere canland
ran kimse.
konu
u olmak
* birine konuk olarak gidip kalmak.
konuk

* Bir yere veya birinin evine k


sa bir sre kalmak iin gelen kimse, misafir, mihman.
* Konak
ya gre asalak.

konuk etmek
* birini evinde bir sre a
rlamak.
konuk evi
* Resm veya zel kurulu
lar
n kendi grevlilerinin yararlanmasiin yapt
rd

konut, misafirhane.
konuk gelmek
* bir yere veya birinin evine k
sa bir sre kalmak iin gelmek.
konuk k
esi
* Konuklar
n oturmasiin haz
rlanm
zel yer, yi
it buca
.
konuk olmak
* bir yerde k
sa bir sre a
rlanmak.
konuk sanat
* As
l programda olmayan, program d

etkinli
e kat
lan sanat
.
konuku
* Yabanckonuklar
n yan
na verilen, onlargezdiren, onlarla ilgilenen k
lavuz veya arkada
, mihmandar.
konukuluk

* Konukunun i
i, mihmandarl
k.
konuklama
* Konuklamak i
i.
konuklamak
* Konuk almak.
* Yeme
e a
rmak.
konukluk
* Konuk olma durumu, misafirlik.
konuksever
* Konuklar
na iyi davranan, onlar
iyi a

rlayan ve kendisine konuk gelmesinden ho


lanan, misafirperver,
mkrim.
konukseverlik
* Konuksever olma durumu, misafirperverlik.
konulma

* Konulmak i
i.

konulmak
* Koymak veya konmak i
i yap
lmak.
konulu

* Konusu olan, mevzulu.

konum

* Bir kimsenin veya bir


eyin bir yerdeki durumu veya durubiimi, pozisyon.
* Durum, yer, vaziyet, pozisyon.
* Yeryznde bir noktan
n, enlem ve boylamlar
n yard
m
yla bulunan yeri.
* Bir
ehrin uzak ve yak
n evresiyle her trl ili
kisini sa
layan ve
ehrin geli
mesini etkileyen coraf

artlar
n
n btn.
konumlama
* Konumlamak i
i.
konumlamak
* Konum durumunu kazanmak.
konumland
rma
* Konumland
rmak i
i.
konumland
rmak
* Bir rn veya hizmeti rakiplerinden ay
rmak iin pazarlama al

masyapmak.
konumlanma
* Konumlanmak i
i.
konumlanmak
* Yerle
mek, yer almak.
konur
konur al
konusuz

* Esmer, a
k kestane renginde olan.
* Kumral.
* Konusu olmayan, mevzusuz.

konu

* Konmak i
i veya biimi.
* Konum.
* Btn imknlar gz nnde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerle
tirilmesi biimi.

konu
kan
* Konu
may
, lk
rd
yseven, ok konu
an.
konu
kanl
k
* Konu
kan olma zelli
i.
konu
land
rma
* Konu
land
rmak i
i veya durumu.
konu
land
rmak
* Savaara ve gerelerini stratejik bir blgede toplamak.
konu
lanma
* Konu
lanmak i
i veya durumu.
konu
lanmak
* Belli bir yere veya blgeye mevzilenmek.
konu
ma

* Konu
mak i
i.
* Gr
me, dan

ma, mzakere.
* Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yap
lan konu
ma, konferans.

konu
ma bozukluu
* Bazsesleri gere
i gibi
karamamaktan ileri gelen syleyi
, kt telffuz etme.
konu
ma dili
* Gnlk ya
ay

ta kullan
lan ve yazdilinden az ok farklarla ayr
lm
bulunan dil.
konu
ma gl

* Bazkonu
ma organlar
n
n gere
i gibi al

mamassebebiyle rahat ifade edememe.


konu
ma korkusu
* Tutukluk.
konu
ma merkezi
* Beynin, konu
ma i
levini denetleyen blm.
konu
ma yapmak
* topluluk kar

s
nda bir konuda konu
mak.
konu
ma yetersizlii
* Beklenen dzeyde veya yeterli lde konu
amama.
konu
mac
* Bir toplulukta konu
an kimse, hatip, konferans
.
konu
mak
* Bir dilin kelimeleriyle d
ncesini anlatmak.
* Belli bir konudan sz etmek.
* Bir konuda kar

l
kl
sz etmek, sohbet etmek.
* Sylev vermek, konu
ma yapmak.
* Konu
ma dili olarak kullanmak.
* D
ncesini herhangi bir ara kullanarak anlatmak.
*
li
ki kurmak veya ili
kiyi srdrmek.
* Belli bir biimde sylemek.
* Geerli olmak, etkin olmak.

*
k ve zarif grnmek.
* Flrt etmek.
* Becermek, uzman gibi yapabilmek.
* Darg
n bulunmamak.
konu
mama hakk
* Adl makamlarda suluya tan
nan ifade vermeme hakk
.
konu
maya dalmak
* ba
ka
eylerle ili
kiyi keserek belli bir konudan sz etmek.
konu
turma
* Konu
turmak i
i.
konu
turmak
* Konu
mas
nsa
lamak, konu
mas
na yol amak.
* Bir mzik arac
nok gzel almak.
konu
u
* Kolokyum.
konu
ucu
* Kusursuz, dzgn, gzel, tatlsz sylemesini bilen.
konu
ulma
* Konu
ulmak i
i.
konu
ulmak
* Konu
mak i
ine konu olmak.
* Herhangi biri konu
mak.
konu
umluk
* Bir konu
ma sresi miktar
.
konut
* Bir insan
n yat
p kalkt

, izamand

nda kald

veya tzel ki
ilii olan bir kurulu
un bulunduu ev,
apartman gibi yer, mesken, ikametgh.
konut
* Bir bilimin kurulu
unda temel grevi grmekle birlikte belik'ten daha az olma ve tan
mlanmayan ilkel
gerek, koyut, postulat: Eukleides'in "bir noktadan bir do
ruya ancak bir parelel izilebilir" yolundaki konutu gibi.
konut belgesi
* Yurtta
lar
n bazresm i
lerini yrtrken gerekli olan, oturduklaryerin muhtar
ndan ald
klarbelge,
ikametgh ilmhaberi.
konut dokunulmazl

* Belli hukuk
artlar
n d

nda, ki
ilere ait konutlara girilmemesi, arama yap
lmamasve e
yaya el
konulmamas
durumu.
konut fonu
* Toplu konut yap
miin devlete olu
turulan fon.
konut kredisi
* Konut almak iin banka vb. kurumlardan belli bir vadeye yay
lm
olarak dn al
nan para.
konutlanmak
* Konut olarak kullanmak.
konvansiyon
* Anla
ma.
* Bir anayasa yapmak veya bir anayasayde
i
tirmek iin toplanan ola
anst geici meclis.

konvansiyonel
* Anla
ma ile ilgili, uzla
ma ile ilgili.
konveks

* D

bkey, muhaddep.

konveksiyon
* Is
yay
m
, iletim.
konvektr
* Is
yayar.
konvensiyonel silh
* Taraflarca gc, niteli
i bilinen ve klsik olarak kabul edilen nkleer ve kimyasal silh d

nda kalan sava


arac
.
konvertibilite
* (para iin) Serbeste dvize evrilebilirlik.
konvertibl
* (para iin) Serbeste dvize evrilebilir.
konvertisr
* Dei
tirge.
konveyr
* Yk havadan veya yerden ta

maya yarayan ve kapaldevre al

an alet.
* Koruyucu gemi, refakat gemisi.
konvoy
* Aynyere giden ta

t veya yolcu toplulu


u, kafile.
* Savagemilerince korunan yk gemileri katar
.
konyak
*
spirto derecesi yksek, zel kokulu, sar
mt
rak renkte bir tr ikinin patent ad
.
kooperatif
* Ortak ihtiyalarelveri
li
artlarla kar

lamak iin kurulan, kr amacolmayan ortakl


k.
* reticilerin, arac
yortadan
kararak rnlerini daha iyi
artlarda pazarlamak iin kurduklarortakl
k.
kooperatifi
* Kooperatif yesi.
* Kooperatif yneticisi.
kooperatifilik
* Kooperatif kurma ve i
letme i
i.
kooperatifle
me
* Kooperatifle
mek i
i.
kooperatifle
mek
* Ekonomiyi kooperatiflere dayamak.
koordinasyon
* Belli bir amaca ula
mak iin e
itli i
ler aras
nda ba
lant
, uyum, dzen sa
lama, egdm.
koordinat
* Belirli bir molekl iinde zel bir konuma sahip bir atoma balolan atom veya atom grubu.
koordinatlar
* Apsis, kot ve ordinat
n ortak ad
.

koordinatr
* e
itli i
ler aras
nda dzen ve uyum salayan kimse, egdmc.
koordine

* Koordinasyonla ilgili.

koordine etmek
* uyum ve dzen sa
lamak.
kopal
* Tropik blgelerde yeti
en, bazerguvangillerden
kar
lan ve cil yapmakta kullan
lan bir e
it reine.
kopanaki

koparan

* El ile bir e
it dantel rmek iin kullan
lan silindir biimli ara.
* Bu ara stnde rlen bir tr dantel.
* Kollargeriye sark
k cepken biiminde, beyaz keeden yap
lm
kaytanla i
lemeli bir e
it ceket.

kopar
lma
* Kopar
lmak i
i.
kopar
lmak
* Koparmak i
i yap
lmak.
kopar
p atmak
* koparmak.
* ilgisini kesmek, nem vermemek.
kopar

* Koparmak i
i veya biimi.
koparma
kalkma.

* Koparmak i
i.
* melik bir durumda, ayaklaroynatmadan, halteri g
s hizas
na kald
rd
ktan sonra ayaklar
aarak

koparmak
* Kopmas
nsalamak, kopmas
na yol amak.
* Daldan, aatan al
p toplamak.
* Glkle elde etmek.
* Birden ve gl bir biimde ba
lamak veya ba
latmak.
* Zor kullanarak almak.
* Birlikte ko
an yar

ystn bir aba ile h


zlan
p gemek.
kopart
lma
* Kopart
lmak i
i.
kopart
lmak
* Kopartmak i
i yap
lmak.
kopartma
* Kopartmak i
i.
kopartmak
* Koparmak i
ini yapmak.
kopartt
rma
* Kopartt
rmak i
i.
kopartt
rmak

* Kopartmak i
ini yapt
rmak.
kopa
* Bir giysinin iki yan
nbiti
tirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir engelden olu
an ara.
kopalama
* Kopalamak i
i.
kopalamak
* Kopa ile iliklemek.
kopalanma
* Kopalanmak i
i.
kopalanmak
* Kopa ile iliklenmek.
kopal

* Kopasolan, kopa ile iliklenen.

kopas
z
* Kopasolmayan.
kopek

* Rublenin yzde biri de


erinde para birimi.

kopil
* Ars
z sokak ocuu.
* Pi.
kopkoyu
* ok koyu.
kopma
kopmak

* Kopmak i
i.
* Herhangi bir yerinden ikiye ayr
lmak.
* Yerinden ayr
lmak.
* Gvdeden ayr
lmak.
* (grltl veya tehlikeli olaylar iin) Birdenbire ba
lamak veya ortaya
kmak.
* Btn ili
kileri kesilip bsbtn ayr
lmak veya uzakla
mak.
* Uzakla
mak, kurtulmak.
* ok ar
mak.
* Ko
mak, h
zla gitmek.

kopolimer
* Kopolimerle
me ile elde edilen madde.
kopolimerle
me
* Doymam
birle
ikler kar

m
n
n byk molekller vererek polimerle
mesi.
kopoy
kopuk

* Orta boylu, d
k kulakl
, tyleri k
sa bir tr av kpe
i.
* Kopmu
.
* Toplum kurallar
na ald
rmayan erkek, i
siz, gsz, serseri.

kopukluk
* Kopuk olma durumu.
* Kopu
a yara

r davran

kopuksuz
* Ara vermeden, durmaks
z
n.
kopuntu

* Kopmupara, diaspora.

kopup gelmek
* uzak bir yerden ayr
larak gelmek.
kopuz
* Ozanlar
n ald

telli Trk saz


.
kopuzcu
kopya

* Kopuz alan kimse.


* Bir sanat eserinin veya yaz
lbir metnin taklidi.
* Suret
karma i
i.
* Bir s
navda sorularcevaplamak iin ba
ka birinden veya yerden gizli yoldan yararlanma.
* Yaz
ls
navda gizlice bakmak iin haz
rlanm
k

t.
* Taklit edilmiolan.

kopya ekmek (veya yapmak)


* (genellikle yaz
ls
navlarda) sorularcevaplamak iin gizlice bir kayna
a bakmak.
kopya defteri
* Mektup kopyalar
n
n
kar
ld

ince yaprakldefter.
kopya etmek (yapmak veya kopyas
n
karmak)
* (bir yazveya eser iin) asl
na bakarak ayn
nveya benzerini olu
turmak.
kopya k

d
* Birka kopya
karmak iin beyaz k
tlar
n aras
na konulan karbonlu k

t.
kopya kalemi
* Yaz
skopya k
d
yla birka k
da birden
kan sert, mor renkli bir tr kalem.
kopya mrekkebi
* Yaz
s
, zerine konulan k
da ancak
slat
l
nca
kan mrekkep.
kopya vermek
* s
navda sorulara cevap vermesi iin bir kimseye gizlice yard
mda bulunmak.
kopyac
* Yaz
ls
navlarda kopya yapan
renci.
* zgn eser vermeyip ba
kalar
n
n eserlerini kopya eden kimse.
kopyac
l
k
* Kopya yapma i
i.
kopyalama
* Kopyalamak i
i.
* Geli
tirilmizel yntemlerle bir canl
n
n ikizini, t
pk
s
nyapma.
* Bas
lbir malzemeyi t
pk
bas
m yntemiyle aynen o
altma.
kopyalamak
* Ayn
s
nveya benzerini o
altmak.
* Bir canl
n
n geli
tirilmizel yntemlerle ikizini veya benzerini yapmak.
kopyalanmak
* zde
le
mek, btnle
mek.

kopye
kor

kor

* Bkz. kopya.
*
yice yanarak atedurumuna gelmikmr veya odun paras
.
* K
rm
z
.
* Byk ac
, znt, s
k
nt
.
* Kolordu kelimesinin k
saltmas
: Korgeneral.

kor dkmek
* yan
nca dayan
kl
kor durumuna girmek.
kor gibi

* k
pk
rm
z
, ategibi.

kor gibi yanmak


* ok parlamak.
kora
koral

* Ba
l
ca belirtisi k
sa, abuk, de
i
ken gte irade d

hareketler olan bir hastal


k.
* Din ezgi veya kayna
din ezgi olan orkestra paras
.

koramiral
* Deniz kuvvetlerinde, tmamiral ile oramiral aras
ndaki, kara kuvvetlerindeki korgeneralin deniz
ordusundaki dengi olan amiral rtbesi.
koramirallik
* Koramiralin rtbesi.
* Koramiralin makamve grevi.
kordal
lar
* Slomlariyi geli
miok hcreli hayvanlar topluluu.
kordiplomatik
* Bir yerde bulunan eli ve elilik grevlilerinin topluluu, eliler topluluu.
kordon

* o
u ipekten yap
lm
kal
n ip.
* Saat veya madalyon gibi
eyleri asmaya yarayan o
unlukla ince zincir.
*
nce tellerden rlen ve zellikle ev aralar
nda kullan
lan elektrik iletkeni.
*
nce uzun s
ralar durumunda yap
lm
oymalduvar veya mobilya ss.
* Teneke ve inkodan yap
lan e
yalar
n stne ss yapmak iin kullan
lan ara.
* Bir yere girip
kmaydenetim alt
na almak iin grevlilerden olu
turulan dizi.
* Kabaran denizin kumsalda b
rakt
dknt katman
.

kordon alt
na almak
* bir yere giri
k

nlemek iin o yeri grevlilerce, korumak.


kordon boyu
* Denize k
y
solan
ehirlerde k
yboyunca uzanan imarlyol.
kordone

Korece

* Sim, gmveya ipek ipliklerin bklmesiyle haz


rlanan ve el i
lemelerinde kullan
lan ince kordon.
* katlbklmipek iplii.
* Kore dili.

koregraf

koregrafi

korekt

* Baleyi olu
turan ad
m ve figrleri dzenleyen sanat
.
* Koreografi eserleri yazar
.
* Dans ad
mlar
n
n k
da geirilmesi.
* Bir baleyi olu
turan ad
m, figr ve anlat
mlar
n btn.
* Doru.

korelsyon
* Ba
l
la

m.
Koreli

* Kore halk
ndan olan (kimse).

koreograf
* Koregraf.
koreografi
* Koregrafi.
korgeneral
* Kara ve hava kuvvetlerinde grevi kolordu komutanl

olan, tmgeneralle orgeneral aras


ndaki rtbe.
korgenerallik
* Korgeneral rtbesi.
* Korgeneralin makamve grevi.
korida

* Bo
a gre
i.

koridor
* Bir yap
ya girmeyi sa
layan veya odalarbirle
tiren genellikle dar geit, geenek.
* Gemeye yarayan dar ve uzun aral
k, dehliz.
*
ki devlet aras
ndaki dar toprak paras
.
korindon
mineral.

* Birle
imi alminyum oksit olan, cam parlakl

nda, saydam ve trl renklerde, elmastan sonra en sert

kork aprilin be
inden, kz ay
r
r e
inden
* eskiden halk aras
nda nisan ay
iin kullan
lan april ay
n
n be
inde ift sren iki kz birbirinden ay
racak
kadar hava souk olur.
korka korka
* Korkarak.
korkak
* ok abuk ve olmayacak
eylerden korkan (kimse, hayvan).
korkak bezirgan ne kr eder ne zarar (veya ziyan)
* iyapmaya korkan tccar, kendisini zarardan korumuolur, ama kazan da sa
layamaz.
korkaka

* Korkak bir biimde.

korkakl
k
* Korkak olma durumu.
* Korkaka davran

korkakl
k etmek
* korkak davranmak.
korkalama
* Korkalamak i
i.
korkalamak
* Korkar gibi olmak, biraz korkmak.
korkma
* Korkmak i
i.
korkmak

* Korku duymak, rkmek, deh


ete kap
lmak.
* Kaygduymak, endi
e etmek.
* ekinmek, sak
nmak, saygduymak.
* Yapamamak, cesaret edememek.

korktu
u ba

na gelmek (veya korktu


una u
ramak)
* d
nlen kt durum gerekle
mek.
korku
* Bir tehlike veya bir tehlike d
ncesi kar

s
nda uyanan kaygduygusu.
* Kayg
, znt.
* Ktlk gelme ihtimali, tehlike, muhatara.
* Gerek veya beklenen bir tehlike ile yo
un bir ackar

s
nda uyanan ve co
ku, beniz sararmas
, a
z
kurumas
, kalp ve solunum h
zlanmasgibi belirtileri olan veya daha karma

k fizyolojik dei
melerle kendini gsteren
duygu.
korku da
larbekler (veya a

r
r)
* korku her yerde varl

nduyurur.
korku damar
* Kas
klarda olduu san
lan, korkuyu atlatmak iin s
k
lmas
gerekti
ine inan
lan damar.
korku d
mek (veya korkuya kap
lmak)
* endi
elenmek, korkmak.
korku samak
* herkesi korkutmak.
korku vermek
* korkutmak.
korkudan
ld
rmak
* a

rkorku yznden akl


nyitirmek, delirmek.
korkulma
* Korkulmak i
i.
korkulmak
* (herhangi biri) Korkmak.
* Kaygduyulmak.
korkulu

* Korku veren, korkutan.


* Kendisinden ktlk gelebilen, tehlikeli.

korkulu rya (veya d


) grmektense uyan
k yatmak evld
r (veya yedir)
* tehlikeli bir i
e giri
mektense o i
in salayaca
kazantan vazgemek daha iyidir.

korkuluk
kukla.

* Tarlalarda, ba
, bahe ve bostanlarda ku
lar
n zarar vermesini nlemek iin konulan, insana benzeyen
* D
me tehlikesi olan yerlere ekilen duvar veya parmakl
k.
* Kendisine verilen i
i yapmayan veya ancak yer doldurmaya yarayan kimse veya topluluk.

korkun
* ok korkulu, korku veren, deh
ete d
ren, mthi
.
* (herhangi bir zelliiyle)
a
k
nl
k veren.
* ok a

r
, pek ok, gl,
iddetli.
korkunla
ma
* Korkunla
mak i
i.
korkunla
mak
* Korkun bir duruma gelmek, korkun bir durum almak.
korkunla
t
rma
* Korkunla
t
rmak i
i.
korkunla
t
rmak
* Korkun bir duruma getirmek.
korkunluk
* Korkun olma durumu.
korkunun ecele faydasyoktur
* ki
i korkmakla kendisine gelecek bir ktl
nleyemez.
korkusuz

* Korkusu olmayan, yrekli, pervas


z.
* Korku vermeyen, tehlikesiz.

korkusuzca
* Korkusuz olarak, korkmadan.
korkusuzluk
* Korkusuz olma durumu.
korkutma
* Korkutmak i
i.
korkutmaca
* Korkutma amac
yla yap
lan (
ey veya davran

).
korkutmak
* Korkmas
na yol amak.
* Kayg
ya d
rmek.
* Gzda
vermek.
korkutucu
* Korku veren.
korkuya kesmek
* korkmak.
korlanma
* Korlanmak i
i.
korlanmak
* Kor durumuna gelmek.

korla
ma

* Korla
mak durumu veya biimi.

korla
mak
* Kor hline gelmek.
korluk
* Kor olma durumu.
* Mangal.
korna
klkson.
kornea

* Motorlu ta

tlarda, bisikletlerde sesle i


aret vermek iin kullan
lan ve iinden hava geirilerek al
nan boru,
* Bu borudan
kan ses.
* Gzde saydam tabaka.

korner
* K
e.
korner at

* \343 k
e at

.
korner direi
* Futbolda k
e at

n
n yap
laca
yeri belirleyen bayrakl
direk.
kornet

* Pistonlu orkestra alg


s
.

korneti
* Kornet alan kimse.
korni

* Perdeleri asmaya yarayan tahta veya metalden ara.


* ereve biiminde oymal
k
nt
.
* Sarp, kayal
k
k
nt
.

korni
i
* Korniyapan veya satan ki
i.
korni
ilik
* Korni
inin i
i veya meslei.
korni
on

* Kabu
unun zeri prtkl, lezzetli bir tr tur
uluk h
yar.

korno

* Sava
larda ararac
olarak kullan
lan, boynuz veya fil di
i boru.
* Bir a

zl
k, kendi zerine dolanm
koni biiminde uzun bir boru ve a
zgeni
e a
lan bir kulakl
ktan
olu
an flemeli bak
r alg
.
koro

* Tek veya ok sesli olarak yaz


lm
bir mzik eserini uygulamak iin bir araya gelen topluluk.
* Byle bir topluluun syledii sz veya
ark
.

koro hlinde
* toplu bir durumda, hep birlikte; grltl bir biimde.
koroner

* Kalbi ta
eklinde ku
at
p besleyen (damarlar).

korporasyon
* Lonca.
korporatif
* Korporasyonla ilgili.
korsan
* D
man veya kendi ulusunun gemilerine sald
ran deniz haydudu.
* Ba
kalar
n
n hakk
nzor kullanarak alan kimse.
* Bir hakkizinsiz olarak kullanan.
korsanl
k
* Korsan olma durumu.
* Bir hakkizinsiz olarak kullanma.
korse

* Gzellik veya sa
l
k gayesiyle kullan
lan esnek i giysisi.

korseci
* Korse yapan veya satan kimse.
korsecilik
* Korse yapma veya satma i
i.
korseli
korsesiz

* Korsesi olan.
* Korsesi olmayan.

kort
* Tenis oynanan alan.
korte

kta
l
k, flrt.

korte etmek
*

kta
l
k etmek.
kortej

korteks

* Bir devlet by
nn yan
nda bulunan kimseler, maiyet, maiyet alay
.
* Bayram, cenaze gibi trenlerde s
ra hlinde giden insan toplulu
u, alay.
* Beyin zar
.

kortizon
* Bbrek st bezi kabuunun salg
lad

hormonlardan biri.
kortizonlu
* Birle
iminde kortizon olan.
kortizonlu il
*
ltihaplanmada, alerjilerde ve bazkan hastal
klar
n
n tedavisinde kullan
lan, birle
iminde kortizon olan il.
koru

* Bak
ml
kk orman.

korucu
* Orman veya k
r bekisi.
* K
rsal blgede gvenlik glerine yard
mcolan sivil grevli.

korucuk

* Kk koru.

koruculuk
* Korucu olma durumu veya korucunun i
i.
korugan
* Aa gvdeleriyle yap
lm
ve evresinde kaz
lukuru bulunan, korunmaya elveri
li, kare biimindeki ev.
* Ateetmeye imkn verecek
ekilde haz
rlanm
delik ve mazgallarbulunan yer.
koruk
* Henz olgunla
mam
ek
i zm.
koruk lferi
* Austosta avlanan turfanda lfer.
koruk suyu
* Koruun ezilmesiyle elde edilen s
v
.
koruk
erbeti
* Koruktan yap
lm
bazen nane veya o
ul otu kat
lan
erbet.
koruluk
* Koru durumunda olan s
k aalyer.
koruma

* Can gvenliinin tehlikede oldu


u d
nlen bir kimseyi sald
r
lardan korumak zere grevlendirilmiki
i.

koruma polisi
* Can gvenlii tehlikede olduu d
nlen bir kimseyi korumak zere e
itilmive bazzel aletlerle
donat
lm
emniyet grevlisi.
koruma nsz
* Ba
lantnsz.
korumak

* Bir kimseyi veya bir


eyi d
etkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek,
vikaye etmek, s
yanet etmek.
* Gl bir kimse veya kurulu
, gsz birini veya bir
eyi her trl tehlikeden esirgemek, onu desteklemek,
himaye etmek.
* Tehlikeye kar
denetimi alt
nda bulundurmak, savunmak, mdafaa etmek.
* Tehlikeli, zararldurumlarnlemek.
* Bir
eyin eskimesini, y
pranmas
nnlemek iin gereken dikkat ve zeni gstermek.
* Sregelen bir durumun dei
iklie uramas
nnlemek.
* Kar

lamak, denk gelmek.


korumal
k
* Koruma salayan
ey.
korun

* st derinin en d
tabakas
.

korun dokusu
* Korun tabakas
n
ve bu tabakan
n dei
imiyle olu
an t
rnak, boynuz vb. yi yapan doku.
korunak

* Korunmak iin yap


lm
yer; s

n
lan, saklan
lan yap
, maara gibi yer.
* Koruyan, esirgeyen, saklayan yer veya kimse.

korunakl
* Korunaolan.

korunaks
z
* Korunaolmayan.
koruncak
mahfaza.
korunga

* Ambaljlanan mald
etkilere kar
korumak iin ambalj at
s
na ak
lan tahta, kontrplk vb. malzeme,

* Yaban yonca, tirfil.

korungal
k
* Tirfil tarlas
.
korunma

* Korunmak i
i.

korunma grmek
* anlay
veya ho
gr ile kar

lanmak.
korunmak
* Kendini korumak, s

nmak, sak
nmak.
* Korumak i
ine konu olmak.
korunum

* Korunmak i
i, muhafaza.

korunumlu
* Mekanik enerjisini de
i
mez kalan (sistem).
koruyucu
* Korumak i
ini yapan, gzetici, hami.
* Koruyan kimse, muhaf
z.
* Asala
d
ortamda yok eden, onun konak
ya ula
mas
na engel olan (il veya i
lem).
koruyucu hekimlik
* Hastal
k ortaya
kmadan nce al
nacak nlemlerle ilgilenen hekimlik dal
.
koruyucu nsz
* Trkede nl ile biten bir kelimeye nlyle ba
layan bir ek getirilince araya giren -y- nsz: Anne-y-e,
evde-y-iz gibi.
koruyuculuk
* Korumak i
i, himaye.
koruyu
* Korumak i
i veya biimi.
korvet

* Denizalt
lara kar

zel olarak silhland


r
lan bir e
it kk savagemisi.

korza
* Denizin iinde iki zincirin biribirine dola
mas
.
kosa
kosins
koskoca

* Bir e
it uzun saplorak.
* Tmler a
n
n sins, (cos).
* ok byk, muazzam.
* Boyca uzun.

koskocaman
* ok byk, ok iri, muazzam.
* Geni
, byk, kalabal
k.
kosmos
kostak

* \343 kozmos.
* Zarif, kibar, al
ml
, gzel giyinmi
, yak

kl
.
* Yiit, kabaday
, yrekli.

kostaklanma
* Kostaklanmak i
i.
kostaklanmak
* Zarif, kibar grnmeye al

mak, al
m satmak, gsteriyapmak.
koster
* K
ylimanlararas
nda seferler yapmak zere in
a edilmive donat
lm
kk yk gemisi.
kostik
kostm

* Hayvan ve bitki dokular


n
yakan, a

nd
ran.
* Ceket, pantolon ve bazen de yelekten olu
an erkek tak
m giysisi.
* o
unlukla sokakta giyilmek iin dikilmikad
n giysisi.

kostmc
* Kostm diken, haz
rlayan veya satan (kimse).
kostml

* Kostm giymiolan.
* Al

lm
ve gnlk giysilerin d

nda bazzel giysiler giyilen.

kostmlk
* Kostm yapmaya elveri
li.
ko
a
* ift, e
, ikiz.
* Hep birlikte.
ko
a kar
mak
* birlikte ya
lanmak (yeni evlenenlere dilek olarak sylenir).
ko
a ko
a
* ko
arak.
ko
a

*
sim cmlelerinde zne ile yklemi birle
tiren, ykleme olumluluk veya olumsuzluk, sreklilik, kesinlik,
gl ihtimal kavramlarveren -d
r/-dir eki veya deil kelimesi.
ko
al
k
ko
alt

* Ko
a olma durumu.
*
ki hayvan
birbirine ko
ma veya balama.

ko
am
* Avu.
*
ki avu dolusu.

ko
amlama
* Ko
amlamak i
i.
ko
amlamak
*
ki elle avulamak.
ko
ar ad
m
* Toplu jimnastikte yap
lan hafif tempolu ko
u.
* H
zlad
mlarla, ko
arcas
na.
ko
in
* A
r, hareketsiz, bol ve kabar
k tyl bir tavuk
rk
.
ko
ma

* Ko
mak i
i.
* Sazla okunmak iin hece ls ile yaz
lm

, ilk paras
n
n birinci, ikinci ve drdnc dizeleriyle teki
paralar
n drdnc dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralar
nda uyakl
, konularsevgi ve do
a olaylarolan bir
halk
iiri.
* Bir halat
, aacpeki
tirmek iin yan
na konulan halat veya aa.
ko
maca
ko
mak

* Birbirini kovalayarak oynanan bir ocuk oyunu.


* Ad
m at

lar
n
art
rarak ileri do
ru h
zla gitmek.
* Bir yere ivedilikle gitmek.
* Bir i
le ok ilgilenmek, ko
u
turmak.
* Ko
uya
kmak.
* (ard
ndan veya pe
inden zarflar
yla ) Kovalamak, stne d
mek, izlemek.

ko
mak
* Birlikte igrmesi iin bir
eyi ba
ka birinin yan
na katmak, arkadaolarak vermek.
* Hayvanekece
i
eye ba
lamak.
* art ileri srmek.
* Birini, bir i
te grevlendirmek.
ko
nil

* K
rm
z bce
inin gzel ll boya
kar
lan bir tr, kabuklu bit (Coccus coeti).

ko
turma
* Ko
turmak i
i.
ko
turmak
* Ko
mak i
ini yapt
rmak.
* abucak gndermek.
* abalamak, ura
mak.
ko
turulma
* Ko
turulmak i
i veya durumu.
ko
turulmak
* Ko
mak i
i yapt
r
lmak.
ko
u

* Ko
arak yap
lan yar

.
* At yar

ko
u at
* Ko
u iin yeti
tirilmiat.
ko
u koparmak
* h
zla ko
uvermek, abucak at
l
p gitmek.

ko
u yolu
* Sal
klya
am iin orman ilerinde veya yol kenarlar
nda zel olarak dzenlenmi
erit hlinde toprak yol.
ko
ucu
ko
uk

ko
ul

* Ko
uya kat
lan yar

.
* Naz
m, manzume.
* Ko
ma, trk.
* art.
* Bir antla
mada belirlenen hkmlerden her biri.
* Bir
eyin kendi zelli
ini kazanmasiin, bulunmasgereken durum, gerekli olan zellik.

ko
ullama
* artlamak i
i.
ko
ullamak
* artlduruma getirmek.
ko
ulland
rma
* artland
rmak i
i,
artland
rma.
ko
ulland
rmak
* artland
rmas
na sebep olmak,
artland
rmak.
ko
ullanma
* artlanmak i
i.
ko
ullanmak
* artlara ba
lkalmak,
artlanmak.
ko
ullu
* artl
, me
rut.
* artlanm
olan (
ey).
ko
ullu tepke
* Doal olmayan, sonradan kazand
r
lan tepkenin bir uyaran kar

s
nda ortaya
kmasbiiminde beliren
tepke,
artlrefleks.
ko
ullu yan cmle
* artlyan cmle.
ko
ulma

* Ko
ulmak i
i.

ko
ulmak
* Ko
mak (II) i
i yap
lmak.
* Srlmek, gnderilmek.
* Herhangi biri ko
mak (I).
ko
ulsuz

* arts
z.

ko
ulsuz tepke
* Herhangi bir
artland
rma srecinin ba

nda belirli bir uyaranla sa


lanan doal tepke,
arts
z refleks.
ko
um

* Araba hayvan
n
n kay
tak
m
.
* Hayvan
n arabaya ko
ulmas
.

ko
um at
* Arabaya ko
ulan at veya hayvan.
ko
um hayvan
* \343 ko
um at
.
ko
um tak
m
* \343 ko
um.
ko
umcu
* Araba hayvanlar
n
n kay
blmn yapan kimse.
ko
umlu
ko
un

* Ko
um geirilmi
, ko
ulmu(hayvan).
* Asker, yan yana durmuasker dizisi, saf.
* Yan yana dizilmiinsanlar
n olu
turdu
u dizi.
* Ko
u, yar

ko
un balamak
* ko
un durumuna girmek, saf tutmak.
ko
un ko
un
* Dizi dizi, s
ra s
ra.
ko
untu

* Bir adam
n yan
nda bulunanlar, yardak
lar, tayfa.

ko
u
a ko
u
a
* Ko
u
arak.
ko
u
ma

* Ko
u
mak i
i.

ko
u
mak
* Birlikte ve birden ko
mak.
* Ko
u
turmak.
ko
u
turma
* Ko
u
turmak i
i.
ko
u
turmak
* Bir i
i izlemek veya birok i
i yapmak amac
yla srekli olarak gidip gelmek, ko
u
mak.
ko
ut
* (iki veya daha ok do
ru iin)
ki
er iki
er ayndzlem iinde bulunan ve kesi
meyen, muvazi, paralel.
* Aynzaman iinde geli
en, ayn
zellikleri gsteren (olay, d
nce vb.), paralel.
ko
utuluk
* Ki
ide, ruhsal olaylarla, bedensel olaylar aras
nda ko
utluk bulundu
unu ileri sren reti, paralelizm.
ko
utla
t
rma
* Ko
utla
t
rmak i
i.
ko
utla
t
rmak
* Birine ko
ut duruma getirmek, paralelle
tirmek.
ko
utluk

*
ki izginin ko
ut olmas
, paralellik, muvazat.
* (olay, d
nce vb. iin) Aralar
nda benzerlik bulunmasdurumu.

kot

kot

* Giysi yap
lan bir tr pamuklu kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lan (giysi).
* Temel ile zemin aras
ndaki ykseklik.

kota

* Bir lkede kontenjan sisteminden ithal edilecek mallar


n e
itlerini ve e
it oranlar
nveya miktarlar
n
gsteren liste.
* Bazlkelerde, sinemalarda belirli bir sre oynat
lmaszorunlu olan yerli film say
s
n
n yabancfilmlere
oran
.
kotan
* Pulluk, byk saban.
kotar
lma
* Kotar
lmak i
i.
kotar
lmak
* Kotarmak i
i yap
lmak.
kotarma

* Kotarmak i
i.

kotarmak
* Pi
en yeme
i ba
ka kaba bo
altmak.
* Bir i
i tamamlamak, bitirmek.
* Yemek iin haz
rl
k yapmak.
kotlama

* Kotlamak i
i.

kotlamak
* Kotlarla gstermek.
* Bir harita veya taslaktaki miktar
n kotlar
nkoymak, rakamlamak.
kotlet
* Pirzola.
kotletpane
* Galeta ununa bulanarak yada k
zart
lm
pirzola.
koton

* Pamuktan yap
lm
olan (kumavb.).

kotonperle
*
bri
im gibi parlak ve kal
nca, bir cins pamuk iplik.
kotra
* o
unlukla bir direkli, randasolan, ince gvdeli yelkenli.
kotra
kov

* Irmak ve gl a

zlar
nda kurulan ve ince kaz
klarla kam

lardan yap
lma dalyan.
* Yerip eki
tirme, g
ybet.

kov etmek
* yerip eki
tirmek.

Kova

* Zodyakta Olak ile Bal


k burlararas
nda bulunan bir bur. Zodyak.

kova

* Genellikle su veya sulu


eyleri iine koyup ta

maya, kuyudan veya denizden su ekmeye yarayan stnden


kulplu kap.
* Futbolda ok gol yiyen kaleci veya tak
m.
kova

* Batakl
klarda yeti
en bir e
it saz, has
r otu.

kova kova
* Kovalar dolusu, kova stne kova dolusu.
kova olmak
* ok gol yemek.
kovalama
* Kovalamak i
i.
kovalamaca
* Ebenin, yan
na gizlice sokulup koluna vurankovalay
p yakalamaya al

mas
biiminde oynanan bir ocuk
oyunu.
kovalamak
* Kovmak.
* Kaan
n arkas
ndan ko
mak, yakalamaya al

mak.
* Bir
eyin arkas
na d
p elde etmeye veya bir sonuca ba
lamaya al

mak, izlemek, takip etmek.


* Yar

ta, kamakta olan ko


ucu veya ko
ucularyakalamaya al

mak.
kovalan

* Kovalanmak i
i veya biimi.
kovalanma
* Kovalanmak i
i.
kovalanmak
* Kovalamak i
ine konu olmak.
kovalay

* Kovalanmak i
i veya biimi.
koval
k
* Sazl
k yer.
kovan

* Fi
ein kapsl, barut ve kur
un ta

yan yuva blm, kap


k.
* Ar
lara bar
nak olarak yap
lan, trl biimdeki tahta, sepet veya sand
k.
* Yay
k.

kovan anahtar
* Altve sekiz k
e c
vatalars
kmak ve skmek iin kullan
lan anahtar.
kovan otu
* Oul otu.
kovanl
k
kovboy

* Bkz. ar
l
k (II).
* Amerika'da s

r obanlar
na verilen ad.

kovboyculuk
* Kovboyculara zenme durumu.
kovcu

* Sz getirip gtren, arkadan eki


tiren, fitneci, fiti, gammaz.

kovculuk
* Kovcu olma durumu, fitnecilik, fitilik, gammazl
k.
kovdurma
* Kovdurmak i
i.
kovdurmak
* Kovmak i
ini yapt
rmak.
kovlama

* Kovlamak i
i.

kovlamak
* Birinin yapt

i
i, syledi
i sz yermek, ktlemek, birisini yerip eki
tirmek, fitlemek, gammazlamak.
kovma
kovmak

* Kovmak i
i.
* Sert veya kk d
rc szlerle gitmesini sylemek, savmak.
* Bir yerden srp
karmak, kovalamak.
*

ine son vermek, grevinden atmak, uzakla


t
rmak.
* Varl

na son vermek, ortadan kald


rmak.
*
zlemek.

kovucuk

* Bitkilerde, mantar tabakas


zerinde, snger dokunun kal
nla
mad
yerlerde olu
an ve bitkinin
solunumuna yard
m eden kk deliklere verilen ad, adese.
kovuk

* Bir
eyin oyuk durumunda bulunan i blm.

kovulma
* Kovulmak i
i veya biimi.
kovulmak
* Kovmak i
ine konu olmak veya kovmak i
i yap
lmak.
kovulu
* Kovulmak i
i veya biimi.
kovuntu

* Kovulmukimse, matrut.

kovu
* Kovmak i
i veya biimi.
kovu
turma
* Kovu
turmak i
i.
* Sulu san
lan biri iin yap
lan soru
turma ve ara
t
rma, takibat, takip.
kovu
turma amak
* kovu
turmak i
lemine ba
lamak.
kovu
turma yapmak
* kovu
turma i
lemini yrtmek.

kovu
turmak
* Sulu olduu ileri srlen biri iin gerekli ara
t
rma ve soru
turmayyapmak, takip etmek.
koy
koyacak

* Denizin, gln kk girintiler biiminde karaya do


ru sokuldu
u yer, kk krfez.
*
ine te beri koymaya yarayan
ey.

koyak
*
ki da

n aras
nda kalan byk ukur, vadi.
* Dalar ve kayal
klarda olu
mudo
al ukur.
* Karalarda akarsu a

nd
rmas
yla olu
mu
, bir yne doru e
imli, uzunlu
una ukurluk.
koyar

*
ki akarsuyun birle
ti
i yer.

koycuk
* Kk koy.
koyduum yerde otluyor
* uzun sredir hibir ilerleme gstermeyenler iin sylenir.
koydunsa bul!
* arand
hlde bulunamayan
eyler veya bulunmasgereken yerde bulunmayan kimseler iin kullan
l
r.
koydurma
* Koydurmak i
i.
koydurmak
* Birinin bir
eyi bir yere koymas
nsalamak.
koygun
koyma

* Dokunakl
, etkili, ili, ac
kl
.
* Koymak i
i.

koyma ak
l
* Tecrbe edilmemi
, etkisi k
sa sren, o an iin ortaya at
lm
bir tr nasihat.
koymak
* Bir
eyi bir yere b
rakmak, belli bir yere yerle
tirmek.
* Bir kimseyi i
e yerle
tirmek, birine isalamak.
* B
rakmak.
* Katmak, eklemek.
* Yazmak (imza, tarih, adres).
* Uyulmasgereken kurallarbelirlemek, ortaya
karmak.
* Etkilemek, dokunmak.
* (btede) Bir
ey veya kimse iin kullanmaybelirlemek, ay
rmak.
* B
rakmak, terk etmek.
koynuna almak
* biriyle beraber yatmak.
* biriyle sevi
mek iin yatmak.
koynuna girmek
* biriyle yat
p sevi
mek.
koynunda y
lan beslemek
* bir yak
n
ndan ihanet grmek.

koyu

koyu gri

* Younlu
undan dolay
g akan, sulu kar

t
.
* Karaya kaan (renk), a
k kar

t
.
* (baznitelikler iin) A

r
.
* Derin, hareketli.
* A
k siyaha yak
n gri, grinin bir ton koyusu.

koyu kahverengi
* Karaya yak
n kahverengi, kahverengini bir ton koyusu.
koyu k
r

* K
rla
man
n ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu.

koyu k
rm
z
* Bordoya yak
n k
rm
z
, k
rm
z
n
n bir ton koyusu.
koyu koyu
* (renk iin)
yice koyu.
koyu koyu d
nmek
* uzun uzun veya derin derin d
nmek.
koyu lcivert
* Karaya yak
n lcivert, lcivertin bir ton koyusu.
koyu mavi
* Mavinin bir ton koyusu.
koyu pembe
* Pembenin bir ton koyusu.
koyu sar
* Sar
n
n bir ton koyusu.
koyu ye
il
* Karaya yak
n ye
il, ye
ilin birka ton koyusu.
koyula
ma
* Koyula
mak i
i.
koyula
mak
* Koyu duruma gelmek.
* Derinle
mek, hararetlenmek, a

r
duruma gelmek.
koyula
t
rma
* Koyula
t
rmak i
i.
*
yi bir grnt veremeyecek kadar zay
f olan bir film paras
n
n kimyasal i
lemlerle glendirilmesi i
i.
koyula
t
rmak
* Koyu duruma getirmek.
koyulma
* Koyulmak i
i.
koyulmak
* Koymak i
ine konu olmak.
* Koyula
mak.
* Giri
mek, ba
lamak, te
ebbs etmek.

koyultma

* Koyultmak i
i.

koyultmak
* Koyu duruma getirmek.
* Bir konu
maytat al
n
r biimde uzatmak.
koyuluk

* Koyu olma durumu.

koyun
* Gevigetirenlerden, eti, st, yapa
sve derisi iin yeti
tirilen evcil hayvan (Ovis aries).
* Verilen buyruklara uyan, kendi ki
ili
ini gsteremeyen kimse.
koyun
* Gsle giysi aras
.
* (yatmakta iken) Kollar aras
, kucak.
* Koruyucu,
efkatli evre.
koyun bak

l
* Bn bak

l
, budala,
a
k
n.
koyun can derdinde, kasap yaderdinde
* Bkz. keiye can kayg
s
, kasaba et (veya ya) kayg
s
.
koyun dede
* Al
k, aptal.
koyun eti

* Kesilmikoyunun paralan
p sat
lan eti.

koyun gibi
* budala,
a
k
n.
* karar ve davran

lar
nda ba
kas
na ba

ml
olan, ba
kas
na uyan.
koyun kaval dinler gibi dinlemek
* hibir
ey anlamadan dinlemek.
koyun koyuna
* (yatmakta iken) Birbirine sar
lm
bir durumda.
koyun mantar
* Bir e
it mantar, koyun gbe
i.
koyuncu

* Koyun besleyen veya al


p satan kimse.

koyunculuk
* Koyun beslemek veya al
p satmak i
i.
koyungbe
i
* Bir e
it mantar, koyun mantar
.
koyungz
* Birle
ikgillerden, beyaz ve iri bir papatya tr (Matricaria parthenium).
koyuntu

* S
k
nt
, znt, keder.
* Sopa, baston koymaya yarayan yer.

koyunun bulunmad

yerde keiye Abdurrahman elebi derler


* istenilen nitelikteki
ey bulunamay
nca onun daha d
k nitelikte olan
na da razolunur.

koyunyn
* Bir tr snger, bal pete
i.
koyut

* Konut (II).

koyuverme
* Koyuvermek, koyvermek i
i.
koyuvermek
* Salmak, serbest b
rakmak.
* Oluruna b
rakmak.
koyverme
* Koyuvermek.
koyvermek
* Koyuvermek.
koz

* Ceviz.
*
skambil oyunlar
nda di
er k

tlaralabilen, onlara stn tutulan belirli renk ve i


aretteki k
t.
* Ba
ar
f
rsatolan elveri
li durum, sald
r
ve savunma f
rsat
.

koz helva
* Ceviz ve
ekerle yap
lan a
dal
bir tr helva.
koz helvac
* Koz helvas
yapan veya satan kimse.
koz helvas
* Koz helva.
koz k
rmak
* oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak.
koz vermek
* imkn tan
mak, elveri
li durum sa
lamak.
koza

*
inde tohum veya krizalit bulunan koruncak.

koza ekmek
* kozaytemizleyip ay
klamak.
kozac
*
pek kozasal
p satan kimse.
kozac
l
k
* Koza i
leme i
i.
*
pek kozasal
p satma i
i.
kozak

kozalak

* Kozalak.
* Metalden yap
lm
iine antla
ma ve padi
ah mektuplar
n
n konulduu kutu.
* Koza.
* Kozalakl
lar
n o
u dibi yuvarlak, tepesi koni biiminde ve odunsu dokulu meyvesi.
* Bal mumu zerine bas
lm
mhrn bozulmamasiin zerine yap

t
r
lan fil di
inden kapak
k.
* Olmam

, kuru, ham meyve.

kozalakl
lar
* A
k tohumlulardan, yapraklari
nemsi, yemi
leri kozalak biiminde, porsukgilleri, servigilleri, amgilleri
iine alan bir bitki tak
m
, i
ne yaprakl
lar.
kozalaks
* Kozala
a benzeyen, kozalak grn
nde olan.
kozalaksbez
* Beynin alt
nda bulunan kk bir bez.
kozal

* Kozasolan.

kozas
na ekilmek
* evreyle ili
kisini kesmek, hibir
eye kar

mamak.
kozas
z
kozmetik
kozmik

* Kozasolmayan.
* Cildi ve salargzelle
tirmeye, diri tutmaya yarayan her trl kokulu madde.
* Evrenle ve onun genel dzeniyle ilgili.
* Haber alma ile ilgili.

kozmik

nlar
* Y
ld
zlar arasuzaylardan gelerek atmosfere giren, kaynaklarkesinlikle bilinmeyen

nlar.
kozmik madde
* Evreni olu
turan madde.
kozmogoni
* Evren do
umu.
kozmogonik
* Evrenin doumuyla ilgili.
kozmografya
* Gk biliminin, matematik ve fiziin yaln
z temel kavramlar
ndan yararlanarak en belliba
lolaylar
ele alan
dal
.
kozmoloji
* Evren bilimi.
kozmolojik
* Evren bilimsel.
kozmonot
* Uzay adam
, astronot.
kozmopolit
* e
itli uluslardan kimseleri bar
nd
ran, iinde bulunduran.
* Kozmopolite zg olan.
* Ulusal zelliklerini yitirmikimse.
kozmos

* Evren.

kozu kaybetmek
* istedi
ini yapabilme imkn
nyitirmek.

kozunu oynamak
* elindeki en stn ve son imknkullanmak.
kozunu payla
mak (veya pay etmek)
* aralar
ndaki anla
mazl
zora ba
vurarak zmlemek, sona erdirmek.
kek

keke

* Kad
n k
l

na girip engi gibi oynayan erkeklere verilen ad.


* A
r ba
ldavran

lar
olmayan kimse.
* o
u karc
ar veya a
rlama makam
nda, k
vrak ve
en oyun havas
.

keklik
* Kek olma durumu veya kein yapt

i
.
* Kek gibi davranma durumu.
kfte
* Genellikle k
y
lm
etten, bazen de tavuk, bal
k veya patatesten yap
lan, trl biimlerde pi
irilen yemek.
kfteci

kftecilik
kftehor
kftelik

* Kfte yap
p satan kimse.
* Kfte sat
lan veya yenilen yer.
* Kfte pi
irip satma i
i.
* Sevgiyle sylenen paylama sz.
* Kfte yapmaya elveri
li (k
yma).

kfter
* zm

ras
yla ni
asta kaynat
larak ve tepsilere dklp kesildikten sonra kurutulan bir e
it pestil.
kfterlik
kftn
khne

* Kfter yapmak iin zel olarak ayr


lan zm veya

ra.
* S

rlara yedirilen susam veya keten kspesi.


* Eskiyip y
pranm

, bak
ms
z kalm

.
*
inde ya
an
lan zamana gre geride kalm

, eskimi
, ad

khnele
me
* Khneme.
khnele
mek
* Khnemek.
khnelik
khneme

* Khne olma durumu.


* Khnemek i
i.

khnemek
* Eskimek, modasgemek.
* Geersiz bir duruma gelmek, ad

kalmak.

kk

* Bitkileri topra
a ba
layan ve onlar
n, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz blm.
* (baz
eylerde) Dip blm.
* (kkyle ve sap
yla
kar
lan bitkilerde) Tane.
* Dip, temel, esas.
* Kaynak, kken.
* Bir kimseyi bir yere ba
layan manev temel glerin btn.
* Kelimenin her trl ekler
kar
ld
ktan sonra kalan anlamlblm: Yapt
rmak kelimesinde kk, yapblmdr.
* Ola
an
artlarda evresinden yal
t
lamayan, ancak birok tepkimede nitelik dei
tirmeden geebilen atom
kmesi.
* (denklemde) Bilinmeyenin yerine konulduunda uygun d
en gerek veya birle
ik deer.
kk
* Saz
kurmaya yarayan burgu, kulak.
* Sap.
* Ssende oldu
u gibi, her y
l kk sren ve yer stne sap
karan ok y
ll
k yer altgvdesi.
kk bacakl
lar
* Kk biiminde, yalancayak denilen protoplzma uzant
lar
yla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri,
gnsleri, deliklileri ve

nl
lar
iine alan tek hcrelilerden bir s
n
f.
kk bilgisi
* Kken bilimi.
kk boyas
* Kk boyas
gillerden, 1-2 m uzunlu
unda, algrn
nde, gvdesi sert dikenli, ok y
ll
k bir bitki, k
z
l
boya, k
z
l kk (Flubia tinctorum). Bu bitkinin srngen ve k
rm
zrenkteki kk saplarboyac
l
kta kullan
l
r.
* Bu bitkinin kklerinden elde edilen k
rm
z
mssarbir boya, kk k
rm
z
s
, alizarin.
kk boyas
giller
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden, yapraklarkar

l
kl
, meyveleri zeytinsi olan ve kahve a
ac
, kk boyas
,
k
nak
na, yo
urt otu, alt
n kk gibi birok cinsleri ve bunlara ba
ldrt bin kadar tr iine alan bir familya.
kk doray
c
s
* Yedek besin maddelerini kklerinde toplayan, pancar,
algam gibi kk yemlerin do
ranmasiin kullan
lan,
bazen temizleme kafesi de bulunan zel bir alet.
kk i
areti
* Herhangi bir kuvvete nc kuvvet diyelim, ykseltildiinde rne
in "8 say
s
nveren 2 say
s8'in nc
kuvvetten kkdr" denir; bylece, 481 gibi bir ifadede 81 in drdnc kuvvetten kkn, yani 3 say
s
nanlat
r.
Bir a say
sverildi
inde a=b2 e
itli
ini salayan b say
s
na, "a'n
n kare kk" veya "ikinci kuvvetten kk", bu e
itlik
a=b3 biiminde olursa "a'n
n kp kk" veya "nc kuvvetten kk" denir ve bunlar
yle gsterilir: 2a , 3a
bu ifadelerde kullan
lan k
r
k izgi biimindeki i
arete kk i
areti denir.
kk kaplama
* Aac
n kklerinden elde edilen, gzel desenli bir kaplama e
idi.
kk k
rm
z
s
* Kk boyas
, alizarin.
kk kurdu
* Danaburnu.
kk mantar
* Me
e, am ve f
nd
k gibi a
alar
n kklerinde yerle
en, iplik grn
nde bir mantar
n emeciyle, kkn
ortak ya
ama biimindeki birle
mesinden olu
an mantar.
kk salmak
* iyice tutunmak, sa
lamla
mak, yay
lmak, kklenmek.
* bir yere iyice yerle
mek.

kk sap

* Ssende oldu
u gibi, her y
l kk sren ve yer stne sap
karan ok y
ll
k yer altgvdesi.

kk sapl
*
nci ie
i beya erelti gibi ok y
ll
k kk sap
bulunan bitki.
kk skmek
* ok etin igrmek.
kk sktrmek
* ura
t
rmak, glk
karmak.
kk
kkk
kken

*
l yap
m
nda kullan
lan trl kk, kabuk, iek, yaprak gibi
eyleri satan kimse.
* Ana kkn dallanmas
yla olu
an ikincil kk.
* Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak stnde yay
lan dallar
.
* Bir
eyin
kt

, dayand

temel, biim, sebep veya yer, men


e.
* Soy, as
l.
* Bir mal
n retildi
i veya yap
ld

, al
nd

, getirildi
i yer, men
e, orijin.
* Tulumbac
hortumlar
n
n u k
sm
ndaki sarmaden sap.

kken belgesi
* Bir mal
n hangi lkeden getirildiini gsteren belge, men
e
ahadetnamesi.
kken bilimci
* Kken bilimi ile u
ra
an dil bilimi, etimolog.
kken bilimi
* Bir dildeki kelimelerin kayna
ngsteren, ne zaman ortaya
kt
klar
n
, nereden geldiklerini, hangi
evrelerden getiklerini ara
t
ran; kelimelerin hem biim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dal
, etimoloji.
kken bilimsel
* Kken bilimi ile ilgili, etimolojik.
kkenlenme
* Kkenlenmek i
i.
kkenlenmek
* Kkeni olmak, kkene sahip bulunmak.
kkenli

kkensel
kkensiz

* Kkeni olan.
* Belli bir kaynaktan
km
olan, bir kaynaa dayanan.
* Kkenle ilgili olan.
* Kkeni olmayan.

kkertme
* Kkertmek i
i veya durumu.
kkertmek
* Kklemek.
* Fide, sebze veya asma ubu
unun ufaklar
n
kkyle
kararak ba
ka yere dikmek.

kkleme

* Kklemek i
i.
* Tarla yapmak iin ormanda a
lan yer.

kklemek
* Aa veya bitkiyi kk ile birlikte topraktan
karmak, kkertmek.
* Toprakta kalan bitki kklerini ay
klamak.
* Baubuklar
nveya fidanlarkklendirip dikmek.
* Minder,
ilte gibi
eylerin iki yzn yer yer diki
lerle tutturmak.
*
nce sa rglerinden birka
nyeniden bir arada rmek.
kklemek
* (saz
) Kurmak.
kklendiri
* Kklendirmek i
i veya biimi.
kklendirme
* Kklendirmek i
i.
kklendirmek
* Bir a
ac
n a
yerini, a

filizinin kk salmasiin topra


a gmmek.
* Kk vermesini sa
lamak.
kkleni
* Kklenmek i
i veya biimi.
kklenme
* Kklenmek i
i.
kklenmek
* (bitki iin) Kk olu
mak; kk salmak, kk tutmak.
* Kkl, temelli bir biimde yerle
mek.
kkle
me
* Kkle
mek i
i.
kkle
mek
* Gl bir biimde yerle
mek, yer etmek, kk salmak.
kkle
tiri
* Kkle
tirmek i
i veya biimi.
kkle
tirme
* Kkle
tirmek i
i.
kkle
tirmek
* Kkle
mesini salamak.
kkl

* Kk olan.
* Kkle
mi
, iyi yerle
mi
, kal
colan, esasl
.
* Soylu, soyu sopu belli, iyi tan
nan.

kkl aile
* Eskiden beri bilinen ve iyi tan
nan aile.
kknar

* amgillerden, yksek blgelerde yeti


en, ine yapraklar
k
sa, yassolan, reineli ve kozalaklbir orman
aac(Abies).
kknar sak
z

* Kknar kozalaklar
ndan elde edilen sak
z, kknar reinesi.
kksel
* Kkle ilgili.
kks
kksz

* Cier otlar
nda ve yosunlarda kk and
ran, bitkinin tutunmas
na yarayan blm.
* Kk olmayan.
* Temeli, dayanaveya gerekli
i olmayan.

kkszlk
* Kksz olma durumu.
kkten

* Yzeyde kalmay
p derine inen, as
l konuyu da iine alan, kkl, cezr, radikal.

kkten iekli
* iekleri kk saptan veya kk yan
ndan sren bitki e
itlerine denir.
kkten dinci
* Kkten dincilik yanl
solan kimse.
kkten dincilik
* Kurulu dzenin temellerini din kural ve inanlar do
rultusunda de
i
tirip uygulamadan yana olan tutum
veya
reti.
kkten srme
* Niteli
ini soydan alm

, tredi olmayan, soylu.


kktenci

* Kktencilikten yana olan, kktencilik yanl


s
, radikal.

kktencilik
* Bilimde, dinde, siyasette kkten yenilikler yapma eilimi, radikalizm.
* Ele al
nan konunun temel sebeplerine, kklerine kadar inen d
nce biimi, radikalizm.
* Ya
ama biimlerini, ya
ama ili
kilerini ele
tirip kkten dei
tirme eiliminde sonuna kadar giden gr
.
* Kurulu dzenin temellerine ynelik toplumsal ve ekonomik de
i
tirmelerden yana olan tutum veya
reti,
radikalizm.
kkte

* Aynkkten gelen e
itli yapve grevdeki kelimeler: Sevgi, sevin, sevme; vergi, verim, veri; ba
l
k,
ba
lang
, ba
argibi.
kktetmle
* Fiille aynkkten olan tmle: algalmak. Ekin ekmek gibi.
Kktrke
* Gktrke.
kk kaz
nmak
* bir daha ortaya
kamayacak biimde yok edilmek.
kknden halletmek
* herhangi bir konuyu veya sorunu temelden zmlemek.
kkne kibrit suyu
* "yerin dibine bats
n!", "lsn, kahrolsun!" anlamlar
nda ilenme sz.
kkne kibrit suyu dkmek (veya kkn kurutmak)
* bir daha ortaya
kamayacak biimde yok etmek.

kkn (veya kknden) kaz


mak
* bir daha reyemez duruma getirmek, hibir kal
nt
s
nb
rakmamak, yok etmek.
kler

* Tanelere zarar veren bir buday hastal

kle

* Sava
ta tutsak al
nan, yabanclkelerden zorla ka
r
l
p zgrlkten mahrum b
rak
lan veya ba
kas
ndan
sat
n al
nan erkek, kul, esir I.
* Birinin emri alt
nda bulunan, zgr olmayan kimse.
* Herhangi bir
eye a

rderecede ba
l
olan kimse.
kleci

* Kar
ncalar
n ba
ka trlerin yuvalar
ntalan etmesi durumu.

klele
me
* Klele
mek i
i.
klele
mek
* Kle durumuna gelmek.
klele
tiri
* Klele
tirmek i
i veya biimi.
klele
tirme
* Klele
tirmek i
i.
klele
tirmek
* Kle durumuna getirmek.
kleli

* Klesi olan.

klelik
* Kle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret.
klelik dzeni
* Eski alarda klelerin baretim gc olarak kullan
ld
rejim.
klemen

* Klelerden kurulan bir asker s


n
f
.
* Birinin sahip olduu kle veya karava
.

klen olay
m!
* yalvarma anlat
r.
kleniz (veya kleleri)
* sz syleyen erkek taraf
ndan sz sylenen kimseye a

rbir sayggsterilmiolmak iin ben zamiri yerine


kullan
l
rd
.
* saygamac
yla, biri, yak
nlar
ndan sz ederken onlaranlatan kelimelere de bu sz kat
l
r.
klesiz
klk

* Klesi olmayan.
*
ve yk hayvan
.

kmbe
* Un, tuz ve yaile yo
urulan hamurun k
zg
n kle gmlmesi yoluyla elde edilen ekmek.
kme

* Papatya ve ay ie
inde oldu
u gibi, sap
n yass
la
m
ve geni
lemiucu zerinde ieklerin yan yana
toplanmasbiimindeki iek durumu.
kmr

* Karbonlu maddelerin kapalve havas


z yerlerde iin iin yanmas
ndan veya ok uzun sre derin toprak
katmanlaralt
nda kal
p birtak
m kimyasal de
i
melere u
ramas
ndan olu
an, siyah renkli, bitkisel kaynakl
, iinde
yksek oranda karbon bulunan katyak
t.
* Koyu kara rengi belirtmek iin kullan
l
r.
kmr ba
a vurmak
* kmrn iyi yanmamas
ndan
kan karbon oksidiyle zehirlenmekten baa
r
mak.
kmr gibi
* simsiyah.
kmr kalem
* \343 fzen.
kmr kayas
* Kaya bal
cinsinden kara renkli bir bal
k.
kmrc

* Kmr al
p satan veya odun kmr yapan kimse.
* Vapurda, fabrikada vb.de oca
a kmr ta

yan i
i.

kmrc
ra

na dnmek
* yz, st ba
siyah lekeler iinde kalmak.
kmrclk
* Kmrc olma durumu veya kmrcnn yapt

i
.
kmren

* Sar
msaa benzer bir yaban otu, yaban sar
msa
(Allium rotuntum).

kmrle
me
* Kmrle
mek i
i.
* Bitki kal
nt
lar
n
n kmre dn
mesine yol aan do
al olay.
kmrle
mek
* Kmr durumuna gelmek.
kmrle
tirilme
* Kmrle
tirilmek i
i.
kmrle
tirilmek
* Kmr durumuna getirilmek.
kmrle
tiri
* Kmrle
tirmek i
i veya biimi.
kmrle
tirme
* Kmrle
tirmek i
i.
kmrle
tirmek
* Kmr durumuna getirmek.
kmrl

* Birle
iminde kmr olan.
* Yak
t olarak kmr kullanan.

kmrlk
* Kmr saklanan veya konulan yer.

km

* Manda, su s

r
, cam
z.

kpee atsan yemez


* (yiyecek iin) ok kt.
kpee ho
t, kediye pi
t dememek
* kendisine zarar verenlerden korunmak iin en kk bir tepkide bulunmamak.
kpei ba
lasan durmaz
* ya
amaya elveri
siz yerler iin kullan
l
r.
kpein a
z
na kemik atmak
* kar
gelerek ba

r
p a
ran birini susturmak iin ona bir
kar salamak.
kpek

* Kpekgillerden, boy ve biim bak


m
ndan pek ok cinsleri olan, ok iyi koku alan, sad
k; bekilik, avc
l
k
gibi i
ler iin beslenen memeli hayvan (Canis familiaris).
* A
a

l
k niyetlerle yaltaklanan veya davran

lar
kt olan kimse iin svg sz olarak kullan
l
r.
kpek bal

* Kpek bal
klar
ndan, gvdesi mekik biiminde, burun k
sm
sivri, solunga yar
klarboynun iki yan
nda
bulunan, k
k
rdakl
, y
rt
cbal
klar
n genel ad(Mustelus mustelus).
kpek bal
klar
* Omurgalhayvanlardan bal
klar s
n
f
na giren bir tak
m.
kpek di
i
* Azdi
leri ile kesici di
ler aras
nda, iki yanda ve altlstl birer tane bulunan sivri di
.
kpek gibi
* ok yaltaklananlar iin sylenir.
kpek memesi
* Koltuk alt
nda
kan iltihapl

ban.
kpek sar
msa
* Yaban sar
msa

.
kpek soan
* Yaban sar
msa

.
kpek soyu
* "Alak, soysuz" anlam
na gelen bir svg.
kpek zm
*
t zm.
kpek yese kudurur
* ok a

r ve onur k
r
c
szler iin sylenir.
kpekayas
* Ballbabagillerden, iekleri sap evresinde demet durumunda toplanm

,
t
rl
birok tr olan bir bitki
(Marrubium vulgare).
kpekgiller
* Kpek, kurt, akal, tilki gibi et obur memelileri iine alan hayvan familyas
.
kpekkuyru
u
* Alttaki gre
i, sarmadan kurtulmak zere dnerken, rakibinin s
rt
nyere getirmek iin, onu enesinden,
aln
ndan veya g
rtla

ndan elle ekip s


rt
nyere getirmeye al

ma.

kpekle yatan pire ile kalkar


* uygunsuz ki
ilerle ili
kide bulunman
n doal olan kt sonucunu anlat
r.
kpekleme
* Kpeklemek i
i.
kpeklemek
* ok yorulmak.
* Varl
k, g ve sa
l
k ynnden d
knle
mek.
kpekleni
* Kpeklenmek i
i veya biimi.
kpeklenme
* Kpeklenmek i
i.
kpeklenmek
* Yalvar
p yaltaklanarak a
a
l
k bir duruma d
mek.
kpekle
i
* Kpekle
mek i
i veya biimi.
kpekle
me
* Kpekle
mek i
i.
kpekle
mek
* Onurunu yitirip yaltaklanmak.
kpekli
kpeklik

* Kpei olan.
* Kpeke davranma, kpek gibi yaltaklanma.

kpekolu
* Bkz. kpolu.
kpekolu kpek
* Kpolu svgsnn peki
tirilmibiimi.
kpeksiz

* Kpei olmayan.

kpeksiz ky bulmuda omaks


z (veya de
neksiz) geziyor
* kendisine engel olacak, kar

kacak kimse olmad

iin istedi
i gibi davrananlara sylenir.
kpeksiz kye (veya srye) kurt iner (veya girer)
* koruyucusuz kalan yere veya lkeye d
man girer.
kpolu
* "Hain", "dzenbaz" anlam
nda kullan
lan svg.
* Kurnaz, i
ini bilir, zeki kimseler iin sevgiyle sylenir.
kpoluluk
* Kurnazl
k, dzencilik.
kpr

* Herhangi bir engelle ayr


lm
iki yakaybirbirine balayan veya trafik ak
m
n
n, ba
ka bir trafik ak
m
n
kesmeden stten gemesini sa
layan, ah
ap, kgir, beton veya demir yap
.
* Geminin nn iyice grecek bir ykseklikte, sancaktan iskeleye kadar kurulan kumanda yeri.
*
ki
ey aras
nda baveya ili
kiyi sa
layan
ey.

protezi.

* Olmayan di
lerin yerini tutmak veya takma di
leri a

zdaki di
lere salam tutturmak amac
yla yap
lan di
* Gre
te omuzlaryere de
dirmemek iin ayaklarve aln
yere dayay
p beli yukar
kald
rarak al
nan durum.
* Vcudun, s
rt yere dnk olarak el, baveya diz yere dayanarak yay biimi ald

durum.

kpr altocuu
* Kimsesi ve gidece
i yeri olmayan kimseler iin kullan
l
r.
kpr ba

* Bir kprnn ba
lang
veya bitinoktas
.
*
lerlemek iin
k
lan elveri
li k
yveya tutulan nemli nokta.
* nemli mevki.
kpr ba

n(veya kpr ba
lar
n
) tutmak
* ok nemli bir mevkii (veya mevkileri) ele geirmek.
kpr kurmak
* akar su veya gl vb. zerinde kpr in
a etmek.
* elleri arkadan yere dayay
p ayak ular
na basarak vcudu yay gibi germek.
kpr yol
* Vadiler, koyaklar veya derin dere yataklarzerine kurulan ve beton direkleri zerinde duran kara yolu
kprs, viyadk.
kprc

tak
m.

* Kpr yapan kimse.


* Tombazlarla kpr kuran (istihkm k
tas
).
* Osmanllkelerinde, zellikle ordunun geecei yollar zerindeki kprleri onarmak ve korumakla grevli

kprck
* Bkz. kprck kemi
i.
kprck kemi
i
* Omuz ba

yla gs kemi
inin st ucu aras
nda bulunan ve derinin alt
nda belli olan uzunca kemik.
kprclk
* Kpr yapma i
i.
kprden (veya kpry) geinceye kadar ay
ya dayderler
* ki
i i
ini grdrnceye kadar yard
m bekledi
i kimseye dil dker.
kprleni
* Kprlenmek i
i veya biimi.
kprlenme
* Kprlenmek i
i.
kprlenmek
* Kprl duruma gelmek, kprs olmak.
kprleri atmak
* bir i
ten vazgeme veya geri dnme imknkalmayacak biimde kesin bir davran

ta bulunmak.
kprl
* Kprs olan.
*
ki blm bir kpr ile birbirine ba
lanm
(yap
).
kprnn (veya kprlerin) alt
ndan ok su (veya sular) akt(veya geti)
* "zamanla
artlar ok dei
ti, eski durum kalmad
" anlam
nda kullan
l
r.
kpk

* alkanan, kaynat
lan, mayalanan, yukar
dan dklen s
v
lar
n zerinde olu
an hava kabarc
klary

n
.
* Yapay olarak elde edilen, yumu
ak ve esnek dolgu gereci.
* Gaz ve buharlar
n s
vkatmanlarile ku
at
lmas
ndan olu
an y

n.
* Hayvanlar
n, bazkez de insanlar
n az
nda grlen salyamskabarc
klar.
kpk gibi
* beyaz, hafif ve kpk grn
ndeki
eyler iin kullan
l
r.
kpkleni
* Kpklenmek i
i veya biimi.
kpklenme
* Kpklenmek i
i.
kpklenmek
* st kpk ba
lamak.
kpkl

* Kp
olan, kpklenen.

kpksz
* Kp
olmayan, kpklenmemi
.
kpleme
* Kplemek i
i.
kplemek
* ilte, yast
k, yorgan gibi
eyleri kal
n ve aral
kl
, s
k
ca dikmek.
kpre kpre
* Kprerek.
kprme

* Kprmek i
i.
* Sinirlenme, fkelenme.

kprmek
* Kpk yapmak, kpk olu
mak, kpk
kararak kabarmak.
* Ek
iyip kpklenmek.
* ok k
zmak, birdenbire fkelenip ta
mak, feveran etmek.
kprtme
* Kprtmek i
i.
kprtmek
* Kprmesini sa
lamak.
kprtc
* Kprtme zelli
i ta

yan.
kprt
* Kprtmek i
i veya biimi.
kpr
* Kprmek i
i veya biimi.
kr

* Grme duygusu olmayan, grmez.


* Keskinlii yeterli olmayan.
* Az ayd
nl
k veren.
* Arkast
kalolan veya i
lek olmayan.
* Olgular
sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan.

* Duyarl

nyitirmi
.
* Bu kelime bazdeyimlerde ktleyici bir s
fat gibi kullan
l
r.
kr a
a

* Kontratablada orta katolu


turan ve genellikle yumu
ak a
alardan haz
rlanan blm.
* Kontratablan
n orta k
sm
nda tabla kal
nl

n
n en az yar
s
nolu
turan, yumu
ak a
alardan de
i
ik
yntemlerle elde edilen masif aa tabakas
.
kr alan
kr baca

* Trafikte srcnn geriden gelenleri aynas


nda gremedii blge.
* Herhangi bir
k

bulunmayan baca.

kr ba

rsak
* Kal
n ba
rsa
n ilk paras
.
* Kal
n ba
rsa
n ince ba

rsakla birle
tii yerde bulunan
k
ntblm.
kr boaz
* Yemek ihtiyac
, yeme
e d
kn, bo
aza d
kn.
* Mide.
* Pis bo
az, obur (kimse).
kr apa

* Toprak topaklar
nda
tmakta kullan
lan, ucu kt apa.

kr dene
ini beller gibi
* hep ayn
biimde davran
p hibir yenilik veya de
i
iklik yapmayd
nmeyenlerin tutumunu niteler.
kr dv

* Ayn
eyi gerekle
tirecek kimselerin birbirinden habersiz ve birbirini engelleyecek biimdeki dzensiz
abalar
.
kr duman
* ok youn sis.
kr d
m
* krdm.
kr fare

* Kr faregillerden, toprak alt


nda yuva yapan bir memeli hayvan (Spalax typhlus).

kr faregiller
* Kemiriciler s
n
f
na giren, gzleri kk bir deri ile rtl, kuyruksuz, rnek hayvankr fare olan bir
familya.
kr hat
* Demir yollar
nda arkaskesik hat.
kr kad
* Hat
ra gnle bakmadan doru bildiini herkesin yzne syleyen, szn esirgemeyen.
kr kandil
* I

ok az olan kandil.
* A

rderecede sarho
, gk kandil.
kr kaya

* Deniz yzne ok yak


n olan tehlikeli kaya veya s

l
k.

kr kr parma

m gzne
* ok belli, gze batacak kadar ortada.

kr kstebek
* Kr faregillerden kemirici bir memeli hayvan.
kr kur
un
* Bir ba
kas
na veya amas
z at
ld

hlde bir kimsenin lmesine veya yaralanmas


na sebep olan kur
un,
serseri kur
un.
kr kurttan bile vazgememek
* en kk varl

bile hor grmeden korumak.


kr kuyu
* Suyu kurumu
, su
kmayan, susuz kuyu.
kr ni
anc
* Hedefi rastlant
ile vuran kimse.
kr ni
anc
l
k
* Hedefi, iyi ni
an almas
n
bilerek deil, rastlantile vurma.
kr nokta
* Kr alan.
kr ocak
* ocuksuz aile.
kr o
lu

* Bkz. Krolu.

kr olas(veya kr olas
ca, olsun)
* bir ilenme sz olarak kullan
l
r.
kr lr badem gzl olur, kel lr s
rma salolur
* bir kimse veya bir
ey yok olunca de
er kazan
r.
kr sat
c
n
n kr al
c
s
olur
* "herkes dengiyle iyapar" anlam
nda kullan
l
r.
kr s
an
kr
ans

* Kstebek.
* Kt talih.

kr
eytan
* Kt kader.
kr
eytandan bulmak
* ilenme sz olarak kullan
l
r.
kr talih
kr tapa
kr topal

* Kt kader.
* Borunun kullan
lmayan veya kullan
lmasistenilmeyen deli
ine tak
lan di
li tapa.
* Yar
m yamalak, iyi kt idare edecek biimde.

kr uu
* Ua
karanl
kta veya sis iinde sadece uualetlerini kullanarak ynetme.
kr y
lan

* Kr y
langillerden, solucanla beslenen, y
lana benzer, ayaks
z bir srngen (Typhlops vermicularis).
kr y
langiller
* Omurgalhayvanlardan srngenler s
n
f
na giren, btn s
cak blgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 m
boyundaki y
lanlar familyas
.
krcesine
* Gereklerden bsbtn habersiz olan (olarak), gerekleri grmeyen (grmeyerek).
krdm
* zlemeyen, ilmiksiz dm.
* zlmesi hemen hemen imkns
z olan sorun.
kre

krebe
kreli
krelme

* Kar
nca yuvas
.
* Demirci kr
nn, kmrlerin yand

blme a
lan delii.
* Gzleri balolan ebenin, oyuna kat
lan teki ocuklar
yakalamaya al

ocuk oyunu.
* Krelmek i
i veya biimi.
* Krelmek i
i.
* Grevi kalmad
iin veya ba
ka sebeplerle bir organ
n beslenemeyerek klmesi, dumur.

krelmek
* Keskinliini yitirmek.
* Suyu ekilmek.
* (ateveya

k iin) Snecek duruma gelmek.


* Deer, nem veya yetene
ini yitirmek.
* Soyu tkenmek.
* Grevi kalmad
iin veya ba
ka sebeplerden dolaybir organ beslenemeyerek klmek, dumura
uramak.
kreltme

* Kreltmek i
i.

kreltmek
* Krelmesini salamak.
* Dumura u
ratmak.
* Yeteneini kaybettirmek.
kre
e
krfez

krfezcik

* Yerdeki kar
n yznde buz tutmuolan tabaka.
* Karan
n iine sokulmudeniz paras
.
* Kuytu, i
lek olmayan.
* Kk krfez.

krktk
* Kendini bilmeyecek kadar ok (sarho
,

k vb.).
krle yatan
a
kalkar
* de
ersiz, kt kimselerle ili
ki kuranlar kt huylar edinirler.
krlemeden
* Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin.

* Ni
an almadan.
krleni
* Kreli
.
krlenme
* Bkz. krle
me.
krlenmek
* Bkz. krle
mek.
krler mahallesinde ayna satmak
* bir
eyi ona hi ihtiya duymayacak olan evreye gtrmek.
krle
me
* Krle
mek i
i.
krle
mek
* Kesmez, i
lemez veya yararlan
lmaz duruma gelmek.
* Deer, nem veya yetene
ini yitirmiduruma gelmek.
krle
tiri
* Krle
tirmek i
i veya biimi.
krle
tirme
* Krle
tirme i
i.
krle
tirmek
* Krle
mesine yol amak.
krleti
* Krletmek i
i veya biimi.
krletme

* Krletmek i
i.

krletmek
* Keskinliin azalmas
na veya yitirilmesine sebep olmak.
* Deer ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak.
krlk

Krolu

* Kr olma durumu.
* Kesmez olma durumu.
* Dikkatsizce ve beceriksizce yap
lan i
.
* Gerei grememe durumu.
* Bitkilerin tomurcuk vermemesi durumu.
* Kocan
n kar
s
na verdi
i ad.

krpe
* (bitki iin) Dal
ndan yeni kopar
lm

, tazeli
i stnde, daha bymemi
, kart kar

t
.
* (insan iin) Yeni yeti
mekte olan.
* (hayvan iin) Bymemi
.
* Gen, ho
, gzel, yeni yeti
mi
, henz bozulmam

, y
pranmam

.
krpecik
krpelik

* ok krpe, ok taze.
* Krpe olma durumu, tazelik, taravet.

kr krne
* Davran

n
n gerekesini ve nas
l sonulanaca

nbilmeden, d
np ta

nmadan.
krk

* Ate
i canland
rmak iin kullan
lan ve a
l
p kapand
ka iindeki havayfleyen ara.
* Bazaralar
n a
l
p kapanabilir st ste katlanm
blm.
* Bazmzik aralar
nda hava vermeye yarayan, el veya ayakla i
letilen me
in veya k
t blm.

krk gibi
* kre benzeyen bir biimde, kr and
r
rcas
na.
krk

* Krk yapan veya satan kimse.


* Krk kullanan kimse.
* Krkleyici.

krklk
* Krknn yapt

i
.
krkleme
* Krkleme i
i.
krklemek
* Krkle flemek.
* K
z

t
rmak, k

k
rtmak,
iddetlendirmek.
krklenme
* Krklenmek i
i.
krklenmek
* Krklemek i
ine konu olmak veya krklemek i
i yap
lmak.
krkleyici
* K

k
rt
c
.
krkl

* Kr olan.

krksz
* Kr olmayan.
krn istedii bir gz, Allah verdi iki gz
* istenilen
ey fazlas
yla elde edildi.
krn ta

* rastlantsonucu birine zarar veren, hesapta olmayan i


.
krn k
rmak
* hevesini almak.
krn ldrmek
* gururunu k
rmak, gszl
n kabul etmek.
ks

* Sava
larda, alaylarda at, deve veya araba zerinde ta

nan ve i
aret vermek iin kullan
lan byk davul.

ks dinlemek
* trl olaylar ya
ad
iin bilgi ve tecrbe sahibi olarak benzer veya daha basit olaylar kar

s
nda ald
r

etmemek.
ks dinlemi
* birok olaylar grp geirdi
inden buna benzer
eylere ald
r
etmeyen (kimse).

ks ks
ks
kse

* Ba
nde, sa
a sola bakmadan, yorgun, zgn, d
nceli bir durumda.
* Mehter tak
m
nda ks alan kimse.
* B
y

, sakal
kmayan (erkek).
* Kse buday.

kse buday
* Ba
ak
l
ks
z bir e
it bu
day.
kse sakal
* ok seyrek sakall
.
kse
i

ksele

* Atekar

t
rmaya yarayan odun veya demir.
* Ucu yan
k odun, e
si.
* Ayakkabtaban
, bavul, anta yap
m
nda kullan
lan, byk bahayvanlar
n i
lenmiderisi.
* Kseleden yap
lm
olan.

ksele gibi
* (asl
nda yumu
ak olan
eyler iin) ok sert, inenmesi g, kopar
lamaz.
ksele suratl
* Utanmaz, s
k
lmaz.
ksele ta

* Mermerleri parlatmakta kullan


lan kefeki ta

.
* Kundurac
lar
n stnde ksele dvdkleri ta
.
* Avadanl
klar
n a
zlar
ndaki przleri dzeltmek ve inceltmek iin kullan
lan bir tr ta
.
kselik
ksem

* Kse olma durumu.


* Ksemen.

ksemen
* Srnn nnden giderek ona k
lavuzluk eden ko veya teke.
* Dv
ken iri ko veya teke.
* Yol gsteren k
lavuz.
* Borsada nclk yapan hisse.
ksemenlik
* Yol gsterme, k
lavuzluk.
ksemenlik etmek
* yol gstermek, k
lavuzluk etmek.
kseyle alay edenin top sakalkara gerek
* ba
kas
n
n eksikleriyle e
lenen kimsenin kendisi kusursuz olmal
d
r.
kskelmek
* Bir yere yaslanarak oturmak.
ksktrm
* Bsbtn ktrm.

ksn
ksnk
ksnl

* Erkek ve di
inin birbirine kar
duyduklar
cinsel istek,
ehvet.
* Eisteme zamangelmi(hayvan).
* Ksnyle ilgili,
ehvan,
ehev, erotik.
* Cinsel duyumlar veya onlara ba
l
olan duyumlar
n uyand
rd

duygu ve co
kularla ilgili olan, erotik.
* zellikle cinsel a
ki
leyen,
ehvet uyand
ran (resim, heykel), erotik.

ksnllk
* Ksnl olma durumu,
ehvaniyet, erotizm.
* Cinsel uyarar
lara kar
a

rduyarl
k gsterme durumu, erotizm.
ksnlme
* Ksnlmek i
i veya durumu.
ksnlmek
* (hayvan iin) Eisteme zaman
gelmek.
ksnl
* A

rcinsel istei olan,


ehvetli.
kstebek

* Kstebekgillerden, toprak alt


nda oydu
u yuvalarda ya
ayan, gzleri hemen hi grmeyen, derisinden krk
yap
lan kk bir hayvan, sokur, yer s
an
(Talpa).
kstebek illeti
* Atlar
n ensesinde olu
an hcre dokusu iltihab
.
kstebekgiller
* Omurgalhayvanlardan, memeliler s
n
f
n
n bcekiller tak
m
na giren bir familya.
kste
i k
rmak
* ocuk yrmee ba
lamak.
* ba
lbulunduu yerle ili
i
ini kesmek.
kstek

* Hayvan
n kamas
n
nlemek iin iki aya

na balanan k
sa ip veya zincir.
* Saat, k
l
, anahtar gibi
eylerin ucuna tak
lan zincir.
* Ko
ulan atlar
n tepmesini nlemek iin kuskun kay

na eklenen kay

.
* Bal
k i
nesini oltaya ba
layan, bir iki kar
uzunluunda k
l veya misina paras
.
* Engel.

kstek olmak
* engel olmak.
kstek vurmak
* hayvan
n aya

na kstek balamak.
* ksteklemek.
* gre
te hasm
n bir veya iki aya

n
s
ms
kyakalamak.
kstekleme
* Ksteklemek i
i.
ksteklemek
* (hayvan
n) Aya
na kstek vurmak.
* (bir i
i) Yrmez duruma getirmek, engellemek.
kstekleni

* Ksteklenmek i
i veya biimi.
ksteklenme
* Ksteklenmek i
i.
ksteklenmek
* Aya
na kstek vurulmak.
* Aya
na bir engel tak
larak d
er gibi olmak veya d
mek.
* (bir i
) Yrmez duruma getirilmek, engellenmek.
kstekleyi
* Ksteklemek i
i veya biimi.
kstekli

ksteksiz
kstere
k
e

* Kste
i olan.
* Aya
na kstek vurulmuolan.
* Kste
i olmayan.
* Tahta rendesi.
* Birbirini kesen iki izginin, iki dzlemin olu
turdu
u a
, zaviye.
*
ki duvar
n birle
tii girintili veya
k
nt
lyer.
*
ki soka

n veya caddenin kesi


ti
i yer.
* Blm, yer veya yan.
* Kuytu, tenha veya cra yer.
* Kimsenin u
ramad

, aramad

yer.
* Futbol alan
nolu
turan yan ve kale izgilerinin kesi
me noktalar
ndan her biri, korner.

k
e at

* Futbolda bir oyuncu, topu kendi kale izgisi d

na
kar
rsa, kar
taraf lehine kale izgisi ile yan izgisinin
kesi
ti
i noktadan verilen serbest vuruhakk
, korner at

.
k
e ba

* Bir soka
n ba
ka bir sokakla veya caddeyle kesi
ti
i yer.
k
e ba

n
tutmak
* etkili olabilecek en nemli makamda bulunmak veya yeri ele geirmek.
k
e bucak
* Gze arpmayan yer.
k
e bucak kamak
* kimseye grnmek istememek.
k
e demiri
* Dik abiiminde retilmidemir.
k
e dolab
* K
e yere yerle
tirilen dik abiiminde yap
lm
dolap.
k
e dnmeci
* K
e dnc.
k
e dnc
*
kar
n
, en k
sa zamanda sonu alacak biimde d
nen kimse.
k
e dnclk
* K
sa srede
kar sa
lamak i
i.

k
e kad
s
*
yapmaysevmeyen, rahat
na d
kn kimse.
k
e kapmaca
* ocuklar
n k
eleri tutup bunlarbirbirlerine kapt
rmamaya al

arak oynad
klaroyun.
k
e kapmaca oynamak
* biri ba
kas
na gidip bulamad
s
rada, o da kendisine gelip bulamamak, birbirini aray
p durmak.
k
e koltuu
* Odan
n veya salonun k
esini kaplayacak biimde retilmikoltuk.
k
e minderi
* K
eye yerle
tirilmikabar
k byk minder.
k
e penceresi
* Duvarlar aras
ndaki k
ede bulunan pencere.
k
e raf
* K
eyi kaplayacak biimde yap
lm
raf.
k
e ta

* Binalarda tek para biiminde k


eleri tutan ta
.
k
e tutmak
* kar

mak, kendini belli etmek, grnmek.


k
e vuru
u
* K
e at

.
k
e yast

* K
e minderi zerine dik olarak konan ve k
eleri turan yast
k.
k
e yazar
* F
kra yazan kimse.
k
e yazarl

* F
kra yazarl

.
k
e yaz
s
* F
kra.
k
ebent

* Bir yere fotoraf yap

t
rmaya yarayan, gen biiminde arkaszamkl
kk k

t.
* Birle
en iki kereste vb. ni tutturmaya yarayan, dik abiiminde bklmdemir, L demiri.

k
ede bucakta kalmak
* ilgisizlikten gzden uzakta bulunmak.
k
egen
* Bir okgende ard

k olmayan veya bir ok yzlde ayndzlem zerinde bulunmayan iki k


e aras
na
ekilen izgi, kutur, diyagonal.
k
ek
* Deve yavrusu.
k
ekleme
* K
eklemek i
i.
k
eklemek
* Deve yavrulamak.

k
eleme
* K
elemek i
i.
* K
eye apraz gelecek biimde.
k
elemek
* K
eye gelecek biimde koymak.
k
eli

* K
esi veya k
eleri olan.

k
eli ayra
*
inde bulunan bir anlat
mda, ayr
ca parantez iine al
nmasgereken bir a
klama iin kullan
lan k
eleri
k
r
k, dz ayra.
k
eli parantez
* K
eli ayra.
k
elik
*
ki duvar
n kesi
ti
i yere aralar
ndaki a
ydoldurmak iin uygulanan ah
ap veya kgir i
ilii.
* Kapveya pencere aral

n
n k
esini olu
turan ta
.
* Duvar k
elerinde, stne lmba vb.
eyler konan el yap
m
, ah
ap, ssl e
ya.
k
esiz

* K
esi olmayan.

k
eye at
lmak
* nem vermemek, gzden uzakta tutmak, ilgilenmemek.
k
eye ekilmek
* hibir i
e kar

mayarak ya
amak.
k
eye oturmak
* (k
z iin) gelin olmak, evlenmek.
k
eye sinmek
* kimsenin grmeyece
i bir yere saklanmak, gizlenmek, sesi
kmaz olmak.
k
eyi dnmek
* hibir aba gstermeden k
sa srede zengin olmak.
* k
sa yoldan ve byk bir emek harcamadan sosyal ve ekonomik g edinmek.
k
k
* Bahe iinde yap
lm
ssl ev, kas
r.
k
ker
k
kerlik
k
kl

* Yemenici, ayakkabtamircisi.
* K
kerin yapt

i
.
* Yang
nlarhaber vermesi iin yang
n kulelerinde ve ba
ka uygun yerlerde bekletilen gzetleyici.

ktek
* Baston, sopa.
* Sopayla at
lan dayak.
ktek
* Byk, beyaz pullu bir e
it bal
k, talevre
i, minakop.
ktek atmak (veya ekmek)

* dvmek, dayak atmak.


ktek yemek
* dvlmek, dayak yemek.
kt

* (nesneler iin)
stenilen, beenilen nitelikte olmayan, fena, iyi kar

t
.
* Zararl
, tehlikeli.
* Korku, endi
e veren.
* Ho
a gitmeyen.
* Kaba ve k
r
c
.
* Az, yetersiz.
* Ki
i veya toplum zerinde olumsuz etkileri olan.
* (insan iin)
yi, gerekli niteliklere sahip olmayan.
*
stenilmeyen, gereksiz davran

larolan veya bu davran

lara eilimli olan (kimse).


*
stenilmeyen, be
enilmeyen, yarars
z, uygun olmayan bir biimde.
* A

r
, ok.

kt adam
* Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen, filmin kahraman
yla eki
me durumunda olan ve sonunda ou kez alt
olan kimse.
kt gz
* Bakt
kimseye zarar veren veya nazar de
diren gz, kem gz.
kt gzle bakmak
* bir kimse iin iyi olmayan d
nceler beslemek, bunu belli edercesine bakmak.
* cinsel duygu ile bakmak.
kt haber tez duyulur
* Bkz. kara haber tez duyulur.
kt kad
n
* Orospu.
kt ki
i olmak
* bazkimseler birtak
m insanlar
n d
manl

nkazanmak.
kt kt d
nmek
* zntl d
ncelere dalmak.
kt olmak
* olumsuz bir durum almak.
* be
enilmemek, takdir edilmemek.
* (kad
n) kt yola d
mek.
kt sylemek
* bir tak
m olumsuz, be
enilmeyen, istenmeyen tutum ve davran

laroldu
unu sylemek, ktlemek.
kt yola d
mek
* kt kad
n olmak.
kt yola sapmak
* do
ruluktan ayr
l
p istenilmeyen ve yanl
i
ler yapmak.
kt yola srklemek (veya sapt
rmak)
* yasa d

, uygunsuz veya ho
a gitmeyen bir ya
ay
iine sokmak.
ktcl
* Ktlk isteyen (kimse).
* Ktlk eden, zarar veren.
* (hastal
k veya ruh iin) Tehlikesi olan, habis.

ktleme

* Ktlemek i
i.

ktlemek
* Biri veya bir
ey iin olumsuz, a
a

lay
c
, hoolmayan szler sylemek.
* (insan iin) Sal
bozulmak.
* (nesneler iin) Niteli
i bozulmak, kalitesi bozulmak.
ktleni
* Ktlenmek i
i veya biimi.
ktlenme
* Ktlenmek i
i.
ktlenmek
* Ktlenmek i
i yap
lmak veya ktlemek i
ine konu olmak.
ktle
me
* Ktle
mek i
i.
ktle
mek
* Kt duruma gelmek.
* (kad
n) Toplumun ahlk kurallar
na ayk
rdavranmaya ba
lamak.
ktle
tiri
* Ktle
tirmek i
i veya biimi.
ktle
tirme
* Ktle
tirmek i
i.
ktle
tirmek
* Kt duruma gelmesine yol amak.
ktleyici
* Ktleyen, yeren (sz, yazvb.).
ktleyi
* Ktlemek i
i veya biimi.
ktlk

* Kt olma durumu.
* Zarar verecek davran
veya sz.
* Kemlik,
er.

ktlk etmek (veya yapmak)


* kt davranmak, zarar vermek.
ktlk
* Her trl ktl
yapacak ahlkta olan,
erir.
ktlklk
* Ktlk olma durumu,
erirlik.
ktmseme
* Ktmsemek i
i.
ktmsemek
* Bir olay
, bir konuyu vb.yi yaln
z olumsuz ynleriyle d
nmek veya ele almak.
ktmser

* Her
eyi kt yan
yla ele alan, her durumu karanl
k gren, hep en kty bekleyen, ktye yorumlayan,
karamsar, bedbin, pesimist, iyimser kar

t
.
ktmserle
me
* Ktmserle
mek i
i.
ktmserle
mek
* Ktmser duruma gelmek, karamsarla
mak.
ktmserlik
* Ktmser olma durumu, karamsarl
k, bedbinlik, pesimizm.
* Her
eyi en kt yan
ndan ele alan, her durumu karanl
k gren ve hep en kty bekleyen dnya gr
,
pesimizm.
ktrm
* Ya
l
l
k veya sakatl
k sebebiyle yryemeyen.
* (bacak iin) Yryemeyecek derecede sakat.
*

leyemeyen, iyapamayan.
ktrm olmak (veya kalmak)
* ya
l
l
k veya sakatl
k sebebiyle yryememek.
* gsz kalmak.
ktrmle
me
* Ktrmle
mek i
i.
ktrmle
mek
* Ktrm duruma gelmek.
ktrmlk
* Ktrm olma durumu.
ktye ekmek
* yanl

, be
enilmeyen bir anlam vermek.
ktye kullanmak
* yetkisini yasalara ayk
ryolda kullanmak.
* birinin iyi davran

ndan istenilmeyen yolda yararlanmak.


ky

* Ynetim durumu, toplumsal ve ekonomik zellikleri veya nfus younlu


u ynnden
ehirden ay
rt
edilen, genellikle tar
msal alanda al

mak gibi i
levlerle belirlenen, konutlarve teki yap
larbu hayatyans
tan
yerle
me birimi.
* Ky halk
.
ky a
as
* Kyde, mal
, topravb. ok olan, sz dinlenen kimse.
ky ekme
i
* Tand
rda veya sacda pi
irilen bir tr pide veya somun.
ky ihtiyar heyeti
* Muhtarla birlikte kyn sorunlar
nhalletmekle grevli kurul, ky ihtiyar meclisi.
ky ihtiyar meclisi
* Ky ihtiyar heyeti.
ky imam
* Kyde din i
leriyle grevli kimse.
ky koruculuu
* Ky korucusunun i
i.

ky korucusu
* Kyn evresinin ve k
rsal emniyeti ile grevlendirilmikimse.
ky ky

* Her taraf, pek ok yer.

ky meydan
* Genellikle kyn ortas
nda bulunan genialan.
ky muhtar
* Ky idare eden kimse, mutar.
ky odas
* Kyllerin e
itli toplant
lar yapt
klarveya konuklar
n kyde kalmas
iin haz
rlanm
yer.
ky oyunu
* K
rsal kesimde kyllerin haz
rlay
p sundu
u seyirlik oyun.
ky roman
* Konusunu kyn ve k
rsal hayat
n zelliklerinden alan roman.
ky trks
* Ky veya kyllk zellii olan trk.
ky yeri
kyc
kyclk

* Ky, k
rsal kesim.
* Ky sorunlar
nkendine iedinen, kylerin ve kyllerin kalk
nmasyolunda al

an kimse.
* Ky sorunlarile ilgilenme anlay

veya ky kalk
nd
rma al

mas
.

kyde
* Aynkyde oturan kimselerin birbirine gre her biri.
kyle
me

* Kyle
mek i
i.
* Kyden
ehre nfus g dolay
s
yla k
rsal alanlara zg davran
ve tutumlar
n
ehirlerde grlmesi.

kyle
mek
* Ky durumuna gelmek.
kyle
tirmek
* Ky durumuna getirmek.
kyl

* Kyde ya
ayan veya kyde do
muolan.
* Ky halk
.
* Aynkyden olan.
* Kaba, anlay

s
z ki
i.

kyl orbas
* Tavuk eti, p
rasa, patates, kereviz, havu ve
algam kullan
larak un ve yakar

m
na yedirilmesi sonucunda
haz
rlanan malzemenin bol su ierisinde pi
irilmesiyle yap
lan bir orba tr.
kyl kentli
* e
itli yerle
im yerlerinden olan (kimse).
kylk

* Ky bulunan yer.

kyllk

kz
kzleme

* Kyl olma durumu.


* Kyllere zg davran

.
* Kk kor paras
.
* Kzlemek i
i.
* Kz zerinde pi
irilen yiyecek, zellikte ate
le pi
irilen et, klbast
.

kzlemek
* Et, sebze, meyve, hamur vb. yi kz zerinde pi
irmek.
kzle
me

* Kzle
mek i
i.

kzle
mek
* Kz durumuna gelmek.
Kr
kraa

* Kripton'un k
saltmas
.
*
stavrit bal

n
n k
.

kraft k

d
* Dayan
klambalaj k
d
.
kral
* En yksek devlet otoritesini, btn devlet ba
kanl
yetkilerini kal
t
m veya soylularca seilme yoluyla
elinde bulunduran kimse.
* Herhangi bir alanda ba
kalar
ndan stn olan kimse.
* ok ba
ar
lve zengin iadam
.
* stn, ok iyi.
kralc
kralc
l
k

* Krall
k yanl
s(kimse vb.).
* Krall
k yanl
solma.

kraldan ok kralcolmak
* birinin davas
nondan ok savunur olmak.
kralie
* Kral kar
sveya krall
yneten kad
n.
* Kendi cinsleri aras
nda herhangi bir bak
mdan stnl olan.
*
ngiliz sterlini.
kralie gibi
* gsteri
li ve a

r giyinmi
, gzel (kad
n).
kralielik
* Kralie olma durumu.
kraliyet

* Krall
k.

krallara ly
k
* ok stn nitelikli
eyleri belirtmek iin kullan
l
r.

krall
k

kramp

* Kral olma durumu veya grevi.


* Kral taraf
ndan ynetilen devlet ve bu devletin topra

.
* Bir veya birka kas
n irade d

, ar
lve geici olarak kas
lmas
, kas
n.

kramp girmek
* kas
lmak.
krampon

* Futbol ayakkab
lar
n
n alt
ndaki, imende rahat hareket etmeyi sa
layan, deri veya sentetik kabara.
*
ki parays
k
ca tutup s
kmaya yarayan metal paras
.
* Tula bacalar
n salamca durmasiin evresine sar
lan ku
ak.

kraniyoloji
* Kafatas
n
n igd ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim kolu.
krank

krater

* Bir motorda bilyelerin alma

k hareketini dairesel harekete eviren dingil.


* Sa, inko, dkme demir, bak
r vb. borunun ynn de
i
tirmeye yarayan k
vr
m.
* Yanardaa
z
.

krater gl
* Krater az
nda olu
mugl.
kravat
kravatl

* Boyun ba

.
* Kravatolan veya kravat takm
olan.

kravats
z
* Kravatolmayan veya kravat takmam
olan.
kravl
* Dizleri bkmeksizin bacaklarh
zla hareket ettirerek kulala yzme.
kreasyon

kreatr

* Yaratmak i
i veya yarat
lan
ey, yarat
.
* Bir terzinin veya moda evinin yaratt

her trl yeni model.


* Bir
eyi yaratan, ortaya koyan (kimse).

kredi

* Bor demede gvenilir olma durumu.


* dn al
nan veya verilen mal, para.
* Gven, sayg
nl
k, itibar.
* Belli bir renimin tamamlanmasiin
rencilerden istenen her trl kuramsal ve uygulamalal

malar
gz nnde tutularak, bir yary
l veya bir
retim y
lokutulan herhangi bir dersin, okul program
btnl iindeki
de
erini nicelik olarak gsteren birim.
kredi amak
* birine pe
in para istemeden belirli bir lye kadar mal vermeyi kabul etmek.
* dn para vermeyi stne almak.
kredi anla
mas
* Kredi al
nmasiin yap
lan anla
ma.

kredi kart
* Gnlk sat
n almalarda nakit para ve ek kullan
m
nazaltmayamalayan bir deme biimi.
kredi limiti
* A
lan kredinin azam miktar
.
kredi mektubu
* Bankalar
n veya mal kurulu
lar
n m
terilerine ticar i
lemlerle ilgili kredi hesabat
rmak iin
ubelerine
veya muhabirlerine gnderdikleri yaz
, akreditif.
kredi szle
mesi
* Banka veya mal kurulu
lar
n kredi aarken m
teriyle yapt
klarszle
me.
kredileme
* Kredilemek i
i.
kredilemek
* Kredi amak.
kredilendirme
* Kredilendirmek i
i.
kredilendirmek
* Kredilemek i
i yapt
rmak.
kredili sat

* Pe
in olmayan ve kredi ama esas
na dayanan vadeli sat

.
kredisi d
mek
* gvenilirlii, sayg
nl
yitmek.
krem
merhem.

* Tene yumu
akl
k vermek veya gne
, yamur gibi d
etkilerden korunmak iin srlen gzel kokulu
* Krem k
vam
nda haz
rlanm
olan.
* A
k saman rengi.
* Bu renkte olan.

krema

* Bir e
it yumurtalst tatl
s
.
* Stn yznden toplanan yalkatman.
* Kevgirden geirilmi
, krema veya stle koyula
t
r
lm
orba.

kremal
* Kremasolan.
kremas
z
* Kremasolmayan.
krematoryum
* llerin yak
ld

yer.
kremleme
* Kremlemek i
i.
kremlemek
* Krem srmek.
kreozot

* e
itli katranlar
n dam
t
lmas
ndan elde edilen, hekimlikte kullan
lan, keskin kokulu bir s
v
.

krep

* ok bkml iplikle dokunmubir e


it ince kuma
.
* Yumurta, st, un ile tavada k
zart
larak yap
lan, kk yuvarlak tatlveya tuzlu yiyecek.

krepd
in
* in krepi.
kreplin

* ok ince bir tr ipekli kuma


.

krepon
* K
vr
mlarolan yn, pamuk veya ipek kuma
.
* Krepon k

d
.
krepon k

d
* Sslemede kullan
lan, abuk y
rt
lmayan, esnek bir tr k

t.
krepsaten
*
pekli, parlak ve kaygan bir tr ince kuma
.
kre
kre
endo

* ocuk yuvas
.
* \343 crescendo.

kretase
* Genellikle alt blm killi ve kumlu, st blm tebe
ir olan ll.a

n son dnemi.
kreten

* Kretenizme tutulmu(kimse).

kretenizm
* Tiroit bezinin kana yeterince salg
vermemesi sonucu olu
an, fiziksel, ruhsal ve duygusal geli
imin
duraklamas
yla beliren hastal
k.
kreton
krezol

* Bir tr keten, patiska veya basma.


* Tolenden treyen fenol izomerinden biri, lizol.

kriket
* On birer ki
ilik iki tak
m aras
nda, kk ve a

r bir topu, ucu k


vr
lm
sopalarla vurarak kar
kaleye
sokmak amac
yla oynanan bir oyun.
kriko
* A
r bir yk, zellikle alt taraf
nda yap
lacak bir al

mada otomobil vb. ta

tlar
n yerden ykseltilmesini
sa
layan alet, kald
r
c
.
krikocu
* Kriko yapan, tamir eden veya satan kimse.
krikoculuk
* Krikocunun i
i veya meslei.
kriminolog
* Kriminoloji ile ura
an kimse.
kriminoloji
* Toplumsal bir olgu olarak su ve sululu
u inceleyen bilim.

kripto
kriptolog

* Siyas inanc
ngizleyen kimse.
* Kriptoloji uzman
.

kriptoloji
* Gizli yaz
lar,
ifreli belgeler bilimi veya incelemesi.
kripton

* Atom numaras36, atom a


rl

83, 8 olan, atmosferde yar


m milyonda bir oran
nda bulunan, renksiz,
kokusuz bir soy gaz.K
saltmasKr.
kristal

* Billr.
* Billrdan yap
lm

kristal cam
* Potasyum, kire ve silisin yksek
s
da ergitilerek hamur hline getirilmesi, sonra da biimlendirilmesi ile
elde edilen cam.
kristal mavisi
* Kristalin yans
tt

a
kl
k ve parlakl
ktaki mavi rengi.
kristalle
me
* Billrla
ma.
kristalle
mek
* Billrla
mak.
kristaloit
* Billrsu.
kriter
kritik

* lt, k
stas.
* Tehlikeli, endi
e veren (durum).
* Ele
tiri.
* Ele
tirmen.

kritik etmek
* ele
tirmek.
kritisizm

* Ele
tiricilik.

kriyoskopi
* Tuzlu eriyiklerin donma yasalar
n
inceleyen fizik kolu.
kriz
* Bunal
m, buhran.
* Bir toplumun, bir kurulu
un veya bir kimsenin ya
am
nda grlen g dnem, bunal
m, buhran.
kriz geirmek
* bir organda birdenbire fizyolojik dei
iklik olmak.
* bunal
m iinde bulunmak.
kriz masas
* Aniden ortaya
kan bir afeti gei
tirmek iin yetkililerden ve uzmanlardan olu
turulan kurul.
kriz yneticisi

* Zorda kalan i
letmeye belirli bir srede yard
m ederek sorunu zen tecrbeli kimse.
kriz ynetimi
*

letmelerde hatalretim, ham madde, kalite d


kl
, pazarlama vb. sebeplerle ortaya
kan sorunlu
dnemde iba

na getirilen yneticilerin davran

.
krizalit
* Kelebek olmadan nce bir bce
in, koza veya kozas
z olarak geirdi
i ba
kala
ma durumu.
krizantem
* Kas
mpat
.
krizolit
kroki

* Zebercet.
* Bir konu veya nesnenin ba
l
ca zelliklerini yans
tacak biimde haz
rlanm
tasla

krokodil
*

lenmitimsah derisi.
* Bu deriden yap
lm
olan.
krom
* Atom numaras24, atom a
rl

52,01 olan,
s
ya dayan
kl
, 15140 C de eriyen, 6,92 younlu
unda, havada
oksitlenmeyen bir element. K
saltmas
Cr.
* Kromdan yap
lm

.
kromaj

kromatik

* Metal yzeyleri kromla kaplama i


lemi.
* Bu i
lemle kaplanm
yer.
* Renklerle ilgili, renkser.
* Kromozomlarla ilgili.
* Yar
m tonlardan olu
an (ses dizisi).

kromatik iplik
* Karyokinez s
ras
nda kromatin maddesinin iplik biimindeki durumu.
kromatin

* Hcre ekirde
inde kk tanecikler, dzensiz kitleler veya abiiminde bulunan, soya ekim olaylar
n
sa
layan, bazboyalarla hemen boyanabilen madde.
kromatit

* Bir kromozomun uzunlamas


na iki yar
s
ndan her biri.

kromatofor
* Plzmaspigmet tanecikleriyle dolu, okgen veya y
ld
z biiminde, belirli uzunlukta veya k
salabilir
uzant
larbulunan hcre.
krome
* Kromdan yap
lm
veya krom kaplama.
kromlu

* Birle
iminde krom bulunan.

kromoplst
* Dei
ik renkler ta

yan kromatofor.
kromosfer
* Renk yuvar
.

kromotropizm
* Canlbir varl

n, belli renkte bir nesneye doru ynelme hareketi.


kromozom
* Karyokinez blnme s
ras
nda hcre ekirde
inin iinde beliren ve kromatin ipliklerinin paralara
ayr
lmas
yla olu
an, bazyeteneklerin yeni bireylere gemesine yarayan, k
vr
k ubuk biimindeki cisim.
kron

* ek para birimi.

kronaksi
* Bir elektrik ak
m
n
n bir sinir veya kasla uyar
m olu
turabilmesi iin gereken k
sa sre.
kronik

* Olaylar
n birbiri ard
nca s
ra ile yaz
ld

tarih, vekayiname.
* Sre
en.
* Uzun sredir bir zm getirilmemi
.

kroniki
* Kronik yazar
.
kronikle
me
* Kronikle
mek i
i.
kronikle
mek
* Kronik bir hl almak.
kronograf
* Sreyazar.
kronoloji
* Zaman bilimi.
kronolojik
* Zaman bilimsel.
kronometre
* Sreler.
kros
ko
u.
kro
e

* K
rlarda ve ormanlarda, hendeklerden, ykseltilerden, ukurlardan ve akarsulardan geerek yaya yap
lan

* Boksta bir yumruk vuru


ekli.

kruasan
* Ay re
i.
krupiye

* Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yneten kimse.

krupiyelik
* Krupiye olma durumu veya krupiyenin i
i.
kruvaze

* (ceket, yelek iin) n paralar


birbiri zerine gelecek biimde yap
lm
olan.

kruvazr
gemisi.

* Deniz yollar
ngzetme, deniz ve hava filolar
na k
lavuzluk etme amac
yla, topla silhland
r
lm
h
zlsava

ksenofobi
* Yabancd
manl

.
ksenon

* Atom numaras54, atom a


rl

131, 30 olan, havada on milyonda bir oran


nda bulunan, renksiz, kokusuz
asal gaz. K
saltmasXe.
ksilofon

* Dei
ik say
da akortlu tahta veya metal ubuklar
n gam s
ras
yla dizilmesinden olu
an, iki denekle
vurularak al
nan bir alg
.
Ku

* Kuratovyum'un k
saltmas
.

-ku
* Bkz. -g/ -gi.
kuafr

* Kad
n berberi.
* Erkek berberi.
* Gzellik salonu.

kuartet
* Drtl.
kubarma

* Kubarmak i
i.

kubarmak
* (hindi, gvercin) Tyleri kabarmak.
* al
mlbir tav
r tak
nmak.
kuba
ma

* Kuba
mak i
i.

kuba
mak
*
mece ile iyapmak, yard
mla
mak.
kubat
* Kaba, biimsiz.
* Davran

larkaba olan.
kubatl
k
* Kubat olma durumu.
kubbe

* Yar
m kre biiminde olan ve yap
yrten dam.
* Kubbe biiminde olan.

Kubbealt
* Topkap
Saray
nda, Osmanlvezirlerinin, devlet i
lerini gr
mek iin topland
klaralan.
kubbeli

* Kubbesi olan.
* Kubbe biiminde olan.

kubbeli delik
* Trakeit gzelerinin ular
nda bulunan ve besin suyunun d
ey ynde ilerlemesini salayan geiyolu.
kubbeli f
r
n
* zerinde kubbesi olan f
r
n.

kubbesiz
kubur

* Kubbesi olmayan.
* Ayak yolu deliinden l
ma inen boru.
* Boru biiminde kap.
* Bir e
it tabanca, dolma tabanca.

kubur s
kmak
* silh atmak, tabanca s
kmak.
kuburluk

* Tabanca k
l
f
.
* Sadak.

kuca
na d
mek
* d
man, felket, sefalet gibi kt
eylerin veya durumlar
n iine d
mek, onlarla kar

la
mak.
kuca
na oturmak
* dizlerinin stne oturmak.
kucak

* A
k kollarla g
s aras
ndaki blm.
* A
k kollarla g
s aras
na s

abilen miktarda olan.


* Herhangi bir durumun veya
eyin s
n
rlar
n
n aras
, i.

kucak amak
* korumak; s

nacak yer vermek.


kucak ocu
u
* Yryemeyen, kucakta gezdirilen ocuk.
kucak dolusu
* Pek ok, pek bol.
kucak kucaa
* Birbirine sar
lm
veya birbirine yz yze sokulmubir durumda.
*
ie, yan yana, beraberce.
kucak kucak
* bol bol.
* kucaklanabilecek miktarda olan.
kucaklama
* Kucaklamak i
i.
kucaklamak
* Kollarla sar
p gs uzerine bast
rma.
* Kuca

na almak, kuca

nda ta

mak.
*
ine almak veya epeevre sarmak.
kucaklan

* Kucaklanmak i
i veya biimi.
kucaklanma
* Kucaklanmak i
i veya durumu.
kucaklanmak
* Kucaklamak i
i yap
lmak.
kucakla
ma
* Kucakla
mak i
i.

kucakla
mak
* Birbirini kucaklamak.
kucaklay

* Kucaklamak i
i veya biimi.
kucakta

* henz yryemeyen, kk (ocuk).

kucaktan kucaa
* Pek ok ki
i ile ili
ki kurarak.
kucaktan kucaa dola
mak (veya gezmek)
* (kad
n) pek ok ki
iyle yasal olmayan ili
kide bulunmak.
kuu kuu
* Kpekleri a

rmak iin kullan


l
r.
kuukuu
* (ocuk dilinde) Kpek.
kudas
*
sa Peygamber'in havarileriyle birlikte yedi
i son yemei anmak iin, Hristiyanlar
n kilisede bir kap iinde
ekmek ve
arabkutsayarak yapt
klartren, liturya.
kudema
* Eskiler, eski insanlar.
* Eskilii bak
m
ndan ileri gelenler, ne
kanlar.
kudret
* G, erk, erke, iktidar.
* Yetenek.
* Madd g, zenginlik.
* Tanryap
s
.
* Tanr
'n
n ezel gc.
kudret hamam
* Il
ca.
kudret helvas
* Trl bitkilerden, z sular
n
n kurutulmas
yla elde edilen macun; hekimlikte i srdrc olarak kullan
l
r.
* Beyaz iekli, 5,9 yaprak
kl
, 20 m kadar ykselebilen, Kuzeybatve BatAnadolu'da yayg
n olan bir aa
(Fraxinus ornus).
kudret nar
* Sar
iekli, paralyaprakl
, t
rman
c
ve bir y
ll
k otsu bir bitki (Momordica charantia).
* Bu bitkinin 10,15 cm uzunlukta, ibiiminde, zeri prtkl, nce ye
il ve sonra parlak sarveya turuncu
renkli meyvesi.
kudretli
* Gc olan, gl.
* Ba
ar
l
, stn.
kudretsiz
* Gc olmayan, arg
n, takatsiz.
kudretsizlik
* Gsz olma durumu, arg
nl
k, takatsizlik.
kudretten
*
nsan eli de
meden olu
mu
.

kudurgan
* Azg
n.
kudurganl
k
* Azg
nl
k.
kudurma

* Kudurmak i
i.

kudurmak
* Kuduz hastal

na yakalanmak, kuduz olmak.


* A

rdavran

larda bulunmak, ta
k
nl
k gstermek.
* ok yaramazla
mak, ele avuca s
mamak.
* Gcn art
rmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek.
* ok k
zmak, fkelenmek.
kudurtma
* Kudurtmak i
i.
kudurtmak
* Kudurmas
na sebep olmak.
* fkelenmesine yol amak.
kudurtucu
* Kudurmas
na sebep olan.
kuduruk

* Kudurmu(insan veya hayvan).


* Azg
n, sald
rgan.
* ok yaramaz.

kuduru
* Kudurmak i
i veya biimi.
kuduz

* Kpek, kedi, tilki gibi bazmemeli hayvanlardan insana geen, genellikle


rp
nma, sudan korkma, inme ile
beliren, lmle sonulanan hastal
k.
* Azm

.
* Kuduz hastal

na yakalanm
(hayvan).
kuduz bcei
* K
n kanatl
lardan, hekimlikte yak
yakmak iin kullan
lan, 2 cm uzunluunda, parlak ye
il renkli bir bcek,
kunduz bcei (Cantharis).
kuduz bcekleri
* Atebceklerine benzemekle birlikte, onlar gibi

k vermeyen, kuduz bce


i trlerini iine alan k
n
kanatl
lar familyas
.
kuduz otu
* Bkz. deli otu.
kuduzluk
kudm
arac
.

* Kuduz olma durumu.


* Mehter tak
mlar
nda ve tekkelerde kullan
lm
olan, metal kseli, kk iki davuldan olu
muusul vurma

kudmzen
* Kudm alan.

kf

* Arap yaz
s
n
n dz ve k
eli izgilerle yaz
lan eski bir biimi.

ku
u

* Perde ayakl
lardan, yaban ve evcil trleri bulunan, ok uzun ve k
vr
k boyunlu, genigagal
, genikanatl
bir su ku
u (Cygnus olor).
ku
u (gibi)
* ince uzun, narin (boyun).
ku
urma
* Ku
urmak i
i.
ku
urmak
* Gvercin tmek.
kuhi
kuintet

* Iss
z.
* Be
li, kentet.

kuka
* Dantel veya nak
ipli
i yuma
.
* Bir ocuk oyunu.
kuka
kk.

* Tespih, sigara a
zl

gibi
eylerin yap
m
nda kullan
lan, siyah veya stl kahve renginde Hindistan cevizi
* Bu kkten yap
lm
olan.

kukla

* Hareketli yerleri iplikle sanat


n
n parmaklar
na balanarak veya eldiven benzeri bir kesiti kullanarak, bir
perdenin zerinden oynat
lan, bez ve karton gibi hafif nesnelerden yap
lm
bebek.
* Ayaklarolmayan, alttan iine el sokularak oynat
lan e
itli nesnelerden yap
lm
bebek.
* Bu bebeklerle oynat
lan oyun.
* Kendi istek ve karar
yla igrmeyip ba
kas
n
n etkisinde olan kimse.
kukla gibi
* ufak tefek, elimsiz.
* ki
iliksiz.
kukla gibi oynatmak
* birine her istedi
ini yapt
rmak.
* birinin istedi
ini yap
yor grnerek onu oyalamak.
kukla hkmet
* bir lkede, yabancbir devlet taraf
ndan kendi amalar
n
gerekle
tirmek iin kurulmuszde hkmet.
kukla oyunu
* Yapma bebeklerin alttan el sokularak veya ba
ka yollarla hareketlendirilerek oynat
ld
oyun, gsteri.
kukla tiyatrosu
* Kukla oyununun yap
ld

tiyatro.
kuklac

* Kukla oynatan kimse.

kuklac
l
k
* Kukla oynatma veya yap
p satma i
i.
kuklal
k

* Ba
kas
n
n iste
ine gre davranma.
kuklavari
* Kukla gibi, kuklaya benzer biimde.
kukuleta

* Yamur, so
uk gibi d
etkilere kar
ba
a geirilen, giysiye dikili veya ayrolarak kullan
lan ba
l
k.

kukuletal
* Kukuletasolan.
kukuletas
z
* Kukuletasolmayan.
kukumav
* Bayku
gillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da ya
ayan bir ku(Athene noctua).
kukumav gibi
* tek ba

na, kimsesiz.
kukumav gibi d
np durmak
* ok zntl bir durumda d
nmek.
kul

kul cinsi

* Tanr
'ya gre insan.
* Yabanclkelerden tutsak olarak getirilen ve al
n
p sat
labilen kle veya karava
.
* Osmanl
larda kle veya karava
l
ktan yeti
en kad
nlara verilen ad.

kul hakk
*
nsanlar
n birbirlerine geen emekleri, haklar
.
kul khyas
* Yenieri Oca
nda yenieri a
as
ndan sonra gelen en yksek dzeydeki subay, kul kethdas
.
kul kle (veya kul kurban) olmak
* tam bir do
ruluk ve zveri ile balanarak, btn isteklerini yerine getirmeye haz
r olmak.
kul o
lan
* Vergi toplayan belediye tahsildar
.
kul o
lu
* \343 kulolu.
kul olmak
* a

rderecede ba
lanmak, boyun e
mek.
kul s
k
lmay
nca H
z
r yeti
mez
* s
k
nt
da olanlaravutmak ve yreklendirmek iin sylenir.
kul taksimi
* E
it olarak yap
lan le
tirme.
kul yap
s
*
nsan eliyle yap
lm
olan.
kula
donu.

* Gvdesi sar
veya kirli sarrenkte, yele, kuyruk ve baca

n alt k
sm
ndaki k
llar
n koyu renkte oldu
u at
* Bu renkte olan at.

kula kul olmak


* bir kimsenin buyru
u alt
nda bulunmak.
kulac
k

* Bkz. kulak
k.

kula
* Gerilerek a
lm
iki kolun parmak ulararas
ndaki uzakl
k.
kula atmak
* yzerken kollar
, s
rayla stten ileriye doru at
p suyu arkaya doru ekmek.
kulalama
* Kulalamak i
i.
kulalamak
* Ka kula oldu
unu lmek.
* Kula atarak yzmek.
kulalay

* Kulalama i
i veya biimi.
kulaakaan
* Dz kanatl
lardan, karn
nda atal biiminde iki uzantbulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otul bir
bcek (Forficula auricularia).
kula(bir
eyde) olmak
* dikkatini (bir
eye) vermek.
kula(veya kulaktan)
nlas
n
* konu
ulan yerde bulunmayan, sevilen biri an
ld

nda sylenir.
kulaa

r i
itmek
* kulaiyi i
itmemek.
kuladelik
* Olup bitenleri abuk haber alan.
kuladikilmek
* konu
ulanlardinlemek iin dikkat kesilmek.
kuladuvar olmak
* sa
r olmak.
kulakiri
te (olmak)
* sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemekte).
kulakiri
te (veya tetikte olmak)
* sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemek).
kulaok
amak
* kulaa hogelmek.
kulaters taraftan gstermek
* kolay yolu varken bir i
i daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak.
kulat
kal
* Sa
r, a
r i
iten.
* dinlemek istemeyen, dinlemeyen.
kula
na al
nmak
* ba
kas
na sylenirken kendisi de duymuolmak.

kula
na arpmak
* duyulmak.
kula
na f
s
ldamak
* ok alak ve hafif bir ses tonuyla kula

na eilip konu
mak.
kula
na gelmek
* kula
na al
nmak.
* biri taraf
ndan duyulmak.
kula
na girmek
* sylenilen szlere nem vermek, sylenenleri anlamak, benimsemek.
kula
na inanmamak
* duyduklar
n
n doruluundan
phe etmek.
kula
na kar suyu kamak
* s
k

k bir duruma d
mek.
kula
na koymak (veya sokmak)
* bir duruma veya sze haz
rlamak iin nceden k
saca anlatmak; d
nce a

lamak, telkin etmek.


kula
na kpe olmak (veya etmek)
* ba
a gelen bir durumdan al
nan dersi hi unutmamak.
kula
na sylemek
* f
s
ldamak.
kula
namak
* dikkatle dinlemek.
kula
nbkmek
* bir sorun kar

s
nda dikkatli davranmasiin uyar
da bulunmak.
kula
nekmek
* ceza olarak kula

ntutup bkerek ekmek.


* uyarmak iin hafif bir ceza vermek.
kula
n
nlatmak
* birini anmak.
kula
ndoldurmak
* bir kimseye -ba
kas
ndan bilgi almadan nce konu zerinde bilgi verirken kendi d
ncesini a

lamak.
kulak

* Ba

n her iki yan


nda bulunan i
itme organ
.
* Bu organ
n, sesleri toplay
p ieriye almaya yarayan d
blm.
* Bal
klarda ba

n iki yan
nda bulunan ve a
zdan al
p solungalardan geirdii suyu d

ar
ya vermeye yarayan
yar
klardan her biri.
* Telli alg
larda tel germeye yarayan burgu.
* Seslerin uygunluunu seebilme ve deerlendirebilme yetenei.
* Saban
n topra
a giren k
sm
n
n iki yan
nda bulunan ve toprayollara dkmeye yarayan para.
* Akarsular
n ve zellikle gllerin karaya giren ve durgunla
an yerleri.
kulak

* Varl
kleski Rus kyllerine verilen ad.

kulak altbezi
* Kula

n yak
n
nda bulunan, tkrk bezlerinin en by.
kulak ardetmek

* dikkate almamak, gz nnde tutmamak.


kulak asma!
* "nemseme, dimleme!" anlam
nda uyarsz.
kulak asmak (veya asmamak)
* nem vermek (vermemek), dinlemek (dinlememek).
kulak ivisi
* Ka
n
da tekerlein
kmamasiin maz
n
n ucuna tak
lan ivi.
kulak davulu
* Kulak zar
.
kulak demiri
* Pulluklarda, u demirinin kald
rd

topra
ters eviren demir.
kulak dolgunluu
*

iterek elde edilen bilgi.


kulak erimi
* Sesin i
itilebilece
uzakl
k.
kulak kabartmak
* belli etmemeye al

arak dinlemek.
kulak kepesi
* Sesi toplayarak orta kula
a gndermeye yarayan, kula

n, yar
m daire biimindeki blm.
kulak kesilmek
* byk bir dikkatle dinlemek.
kulak k
v
rmak
* tar
mda domatesin olgunla
mass
ras
nda yap
lan bir i
lem.
kulak kulaa
* Gizlice, ba
kasduymaks
z
n.
kulak memesi
* Kula

n yumu
ak ve k
k
rdaks
z olan alt ucu.
kulak misafiri
* Yan
nda konu
ulan bir
eyi, konu
maya kat
lmadan dinleyen kimse.
kulak misafiri olmak
* yan
nda konu
ulan bir
eyi konu
maya kat
lmadan dinlemek.
kulak t
kac
* ok
iddetli sesleri, grltleri hafifletmek iin, kula
n iine veya zerine konulan ara.
kulak t
kamak
* bir
eyi duymazl
ktan gelmek.
kulak t
rmalamak
* (ses iin) kula
rahats
z etmek.
kulak t
rmalay
c
* Kula
rahats
z eden.
kulak tozu
* Kula

n arkas
ndaki tmseklik.

kulak tozuna vurmak


* tam kula

n stne vurmak.
kulak tutmak
* dinlemek, i
itmek istemek.
kulak vermek
* merak edip dinlemek, i
itmeye al

mak.
kulak zar
* D
kulakla orta kula
birbirine ba
layan zar, kulak davulu.
kulak

* Kulak, burun, bo
az hekimi.

kulak
k

* Kalbin st blmnde bulunan ve biri (sadaki) anatoplar damarlardan, br (soldaki) akcier


toplardamarlar
ndan kanal
p kar
nc
klara veren iki bo
lu
un ad
, kulac
k.
kulaklar
dolmak
* ayn
eyi dinlemekten usanmak.
kulaklar
paslanmak
* oktan beri mzik dinlememiolmak.
kulaklar
na kadar k
zarmak
* ok utanmak.
kulaklar
ndikmek
* (hayvan) dikkat kesilmek.
kulaklar
nt
kamak
* dinlemek, istememek.
kulaklar
n
n pas
ngidermek
* oktan beri dinlememi
ken mzik dinlemek.
kulakl

* Kula
herhangi bir biimde olan.
* Kula
a benzer
k
nt
solan.
* Sap
n
n ucunda kulak biiminde iki geniatal
bulunan bir e
it yataan.
*
ki taraf
nda tutulacak yeri olan yayvan tencere, kazan.

kulaklsomun
* Yanlar
nda kanat gibi
k
nt
larolan bir somun tr.
kulakl
k
* Kulaklarso
uk, rzgr gibi d
etkilerden korumak iin kulak kepesini rtecek biimde yap
lm
k
l
f.
* Radyo, telefon veya telsizde kulak ile verici aras
nda ses balant
skurmaya yarayan al
c
.
* A
r i
itenlerin kulland
klarpilli ara.
kulaks
z

* Kulak kepesi olmayan.

kulaktan
* Sadece duyarak, dinleyerek.
kulaktan dolma
* Ba
kalar
ndan i
itilerek edinilen bilgi.
kulaktan kulaa
* Bir kimseden bir ba
kas
na, gizlice syleyerek.

kulampara
* Olanc
.
kulamparal
k
* Olanc
l
k.
kule

kulis

* o
unlukla kare veya silindir biimindeki yksek yap
.
* Cihannma.
* Tiyatroda, sahnenin gerisinde ve yanlar
nda bulunan blm.
* Bir i
in, bir hareketin i yz, bilinmeyen ynleri.
* Borsa d

nda al
veriyeri.

kulis al

mas
* Kulis faaliyeti.
kulis faaliyeti
* Toplantyerlerinde, oturum d

nda e
itli gruplar
n yapt

gizli giri
im veya al

ma.
kulis yapmak
* herhangi bir toplulukta oturumlar d

nda gizli al

malar yapmak.
kulland
rma
* Kulland
rmak i
.
kulland
rmak
* Kullanmak i
ini yapt
rmak.
kullan
lma
* Kullan
lmak i
i.
kullan
lmak
* Kullanmak i
ine konu olmak.
kullan
lm

* Az veya ok bir zaman iin ba


kas
n
n malolmu
, yeni olmayan, mstamel.
kullan
m
kullan

* Kullanma, yararlanma, tasarruf.


* Kullanmak i
i veya biimi.

kullan

l
* Rahata kullan
labilen.
kullan

s
z
* Kullan
lmasg, kullan
lmaya elveri
li olmayan.
kullanma

* Kullanmak i
i, istimal.

kullanmak
* Bir
eyden belli bir amala yararlanmak.
* Bir kimseyi bir hizmette bulundurmak, al

t
rmak.
*

letmek, deerlendirmek.
* Giymek, takmak.
* Bir
eye al

m
olmak, imek.
* (kelime iin) Yazmak, sylemek.

* Harcamak, sarf etmek.


* (birinden veya bir
eyden) Amac
na ula
mak iin yararlanmak, onu amac
na alet etmek, smrmek,
istismar etmek.
* Ara veya aleti i
letmek, ynetmek.
kullap

kulla
ma

*
plik zerine s
rma sarmaya yarar bir dolap.
* Bir tr mente
e.
* Kulla
mak i
i veya durumu.

kulla
mak
* Kul durumuna gelmek.
kulluk

* Kul olma durumu, klelik.


* Kulun yapt

i
.
* Kamu dzenini korumakla grevli daire, karakol.

kulluk etmek
* kul olmak.
kulluk klelik
* Birinin buyruklar
na boyun eerek ya
ama durumu.
kulluku
* Kullukta grevli yenieri.
kulolu
kulp

* len evli yenierilerin, babalargibi, ocakta askerlik yapan ocuklar


.
* Kaplar
n, sap gibi halka biiminde olan tutulacak yeri.
* Uydurma sebep, bahane.

kulp takmak
* bir kimseyi, bir
eyi kusurlu gstermek iin bahane, kusur bulmak.
kulplu

* Kulpu olan, kulpu bulunan.

kulplu beygir
* Jimnastik al

t
rmalar
nda destek olarak kullan
lan, gvdesinin ortas
nda gere
inde sklp tak
labilen
yar
m halka biiminde aral
kliki kulpu olan ara.
kulpsuz
* Kulpu olmayan.
kulpunu bulmak
* yap
lacak uygunsuz bir iiin, yasall

tart

labilecek bir zm yolu bulmak.


kuluka

* Civciv
karm

, yumurtaya yatm
veya yatmak zere k
zm
durumda olan di
i kuveya di
i kmes
hayvan
, gurk.
kuluka devri
* \343 kuluka dnemi.
kuluka dnemi
* Civciv, yavru
karmak iin, her tr ku
un yumurtalar
stne yatmasgereken sre.
* Dllenmeden sonra canlbir organizma oluncaya kadar geen sre.

* Bir mikrobun vcuda girmesiyle hastal

n belirmesi aras
nda geen sre.
kuluka makinesi
* Gereken s
cakl

sa
layacak dzeni bulunan ve ok say
da civciv
karmaya yarayan ara.
kuluka olmak
* (di
i ku
) yumurtaya yatma zamangelmek.
kulukahane
* Kulukal
k.
kulukal
k
* Kuluka olma durumu.
* Kulukada kullan
lmaya elveri
li.
kulukaya oturmak (veya yatmak)
* di
i kucivciv
karmak icin yumurtalar
n zerine yatmak.
kulun
* Doumdan altay sonra kadar olan erkek veya di
i at veya e
ek yavrusu.
kulun atmak
* (k
srak veya e
ek) yavru d
rmek.
kulun

* iddetli a
r
ve zellikle omuz ar
s
.

kulun girmek
* (bir organda veya vcut blgesinde) birdenbire veya
iddetli sanc
olu
mak, tutulmak.
kulun k
rmak
* a
r
yan yeri ovmak.
kulunlama
* Kulunlamak i
i.
kulunlamak
* K
srak veya e
ek yavrulamak.
kulunluk

* K
srak veya e
ek gibi hayvanlarda dl yata
.

kulunuz
* alak gnlllk gstermiolmak iin ben zamiri yerine kullan
l
rd
.
kulbe

kulp

kulp

* Kerpi, saman veya aatan yap


lm
kk, basit, ilkel ev.
* Bir yeri beklemekle grevli kimsenin iinde bulunduu kk bar
nak.
* Hayvanlar iin yap
lm
bar
nak.
* Alak gnlllk gstermek amac
yla "ev" anlam
nda kullan
l
r.
* Gr
mek, konu
mak, okumak, spor yapmak gibi amalarla yaln
z ye olanlar
n topland
klaryer.
* Spor derne
i.
* Kulp i
leten kimse.

kulplk
* Kulp yanl
sve kulp i
leriyle u
ra
an kimse.
kulpler aras

* Birok kulbn tak


mlar
nkar
kar

ya getiren sportif faaliyetler iin kullan


l
r.
kulvar
* Bazyar

larda ko
ucu veya yzcnn ko
tuu, yzd yar

eridi.
kulyu
kum
btn.

* Genive derin a

zlma
ara.
* Silisli ktlelerin, kayalar
n, do
al etkenlerle paralanarak ufalanmas
ndan olu
an ufak, sert taneciklerin
* Armut, ayva gibi bazmeyvelerin etli blmlerindeki sert tanecikler.
* Vcuttaki bezlerin, zellikle bbre
in retti
i ince ve kattanecikler.

kum bal

* Kum bal

gillerden, di
leri ve kar
n yzgeleri olmayan kk bir bal
k (Ammodytes).
kum bal

giller
* Kemikli bal
klar tak
m
n
n, kefallar alt tak
m
na giren bir familya.
kum l
*
nce kumla rtl l.
kum engere
i
* zellikle Balkanlarda grlen gen kafaliri engerek (Vipera ammodytes).
kum f
rt
nas
* llerde kumu havaya kar

t
ran kas
rga.
kum gibi
kum grisi

* pek ok.
* Kum renginde olan.

kum havucu
* Kumluk yerlerde yeti
tirilen bir tr havu.
kum havuzu
* Atletlerin atlamada incinmemeleri iin d
tkleri yere yap
lm

, ii kumla doldurulmualan.
kum kamyonu
* Karoseri ve di
er mekanik paralarkum ta

maya uygun bir biimde dzenlenmikamyon.


kum kayas
* S
cak ve
l
k denizlerde ve zellikle kayal
k yerlerde ya
ayan kemikli bal
k (Neogobius).
kum otu

* Uyuz otu.

kum saati
* Dar bir boazla birbirine ba
lanm
iki cam kaptan olu
an ve stteki kapta bulunan kumun a
a
ya
akmas
ndan yararlanarak zamananlamaya, lmeye yarayan ara.
kum ta

* Kum tanelerinin kayna


mas
yla olu
mubir e
it tortul kaya.
kum torbas
*
ine kum doldurup boks antremanlar
nda kullan
lan torba.
* Sava
ta veya sel s
ras
nda korunmasgereken yerlere y

lan ii kum dolu torba.


* ok
i
man, dayan
ks
z, lapac(kimse).

kuma
kumal

* Aynerkekle evli olan kad


nlar
n birbirine gre ad
, ortak.
* Kumasolan.

Kuman
* K
pak.
Kumanca
* K
paka.
kumanda

* Komuta.

kumanda etmek
* komut vermek.
* ynetmek.
kumandan
* Komutan.
kumandan gemisi
* Kumandan
n komuta etti
i donanma gemisi.
kumandanl
* Kumandanolan.
kumandanl
k
* Komutanl
k.
kumandans
z
* Kumandanolmayan.
Kumand
* Kuzey Altaylarda ya
ayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse.
kumanya

* Yolculuk iin haz


rlanan yiyecek, az
k.
* Sefer durumundaki askerler iin haz
rlanan yiyecek.

kumanyac
* Kumanya haz
rlayan veya da
tan (kimse).
kumanyac
l
k
* Kumanyac
n
n i
i.
kumar

* Ortaya para koyarak oynanan talih oyunu.

kumar ebesi
* Kumar oynatan kimse veya kumarc
.
kumar oynamak
* ortaya para koyarak talih oyunu oynamak.
* olumlu sonulanmas
pheli olan bir i
e bile bile giri
mek.
kumarbaz
* Kumarc
.
kumarbazl
k
* Kumarc
l
k.

kumarc
* Kumara d
kn, srekli kumar oynayan (kimse), kumarbaz.
kumarc
l
k
* Kumarcolma durumu, kumarbazl
k.
kumarhane
* Kumar oynanan yer.
kumarhaneci
* Kumarhane i
leten kimse.
kumarhanecilik
* Kumarhane i
letme i
i.
kumas
z
kuma

* Kumasolmayan.
* Pamuk, yn, ipek gibi
eylerden makinede dokunmuher trl dokuma.
* Bir varl
veya ki
ili
i olu
turan nitelik veya malzeme.

kumamengenesi
* Yeni dokunmuveya y
kanm
kuma
lar
n tlenmek amac
yla iinden geirildi
i silindir alet.
kuma

* Kumafabrikasolan veya kumasatan kimse.


kuma

l
k
* Kumareten veya satan kimse.
kuma
l
* Kuma
olan.
kuma
s
z
* Kuma
olmayan.
kumbara
* Para biriktirmek iin kullan
lan, bozuk veya k
t para at
lan deli
i olan, metal, toprak, plstikten yap
lm

kk kap.
* Humbara.
kumbarac
* Humbarac
.
kumbarahane
* Humbarahane.
kumba

* Kumsal.
kumcu
kumcul

* Kum getirip satan kimse.


* (bitki iin) Kumlu toprakta yeti
en, kumlu topraseven.

kumda oynamak
* bir f
rsat ka
rarak umulanelde edememek.
kumkazan

* Kemirgenlerden, Afrika'n
n gneyinde ya
ayan bir memeli tr (Bathyergus maritimus).
kumkuma
* Kk testi, mlek.
* Kt, olumsuz bir zellii kendinde fazlas
yla toplayan kimse, olay, olgu veya yer.
kumla
* Kumluk yer, genikumsal, plj.
* Gnebanyosu yapmak iin dzenlenmikumsal.
kumlama
* am tr a
alarda y
l halkalararas
ndaki grnt ayr
m
ndaha da belirtmek iin yzeye, hava
bas
nc
ndan yararlanarak kum pskrtme.
* Oyma i
lerinde, ukurda kalan yzeyleri zel di
li aralarla ptrlendirme.
kumlamak
* Kumla kaplamak veya kum dkmek.
kumlu
*
inde kum bulunan.
* ok ufak ve s
k benekli.
kumluk
* Kumu ok olan.
* Kumsal.
* Kumluk yer.
kumpanya
* Daha ok yabancs
na, ticar ortakl
k.
* Tiyatro topluluu.
* Ayngr
payla
an, ayn
eylemi yapan kimseler toplulu
u.
kumpas

* Dizicilerin harfleri sat


r durumuna getirirken iine yerle
tirdikleri ayarlanabilir demir yuva.

kumpas kurmak
* gizli bir i
, dzen haz
rlamak.
kumpir
* Kaynam
ve kabuu soyulmadan zel f
r
nda pi
irilmiiri patates.
kumral

kumru

* (sa, b
y
k, sakal iin) Koyu sarveya a
k kestane rengi.
* Bu renkte olan (kimse veya
ey).
* Gvercinler tak
m
ndan, gvercinden kk, boz, gri renkli bir ku(Streptopelia).

kumru gibi
* kendi dnyalar
na ekilmi
, sevecen.
kumsal

* Su k
y
lar
nda olu
an kumlu yer, plj.
* Kumlu.

kumsall
k
* Kumsal olma durumu.
kumsuz
* Kumu olmayan.
kumu

* Sivrisine
e benzer ok kk bir tr sinek.
*
ine et veya peynir konarak yap
lan bir e
it sigara brei.
Kumuk

* Da
stan'da ya
ayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse.

Kumuka
* Kumuk dili.
kumul
-kun
kunda

* llerde veya deniz k


y
lar
nda rzgrlar
n y
d

kum tepesi.
* \343 -g
n / -gin.
* Bir e
it byk ve zehirli rmcek.

kundak
* Yeni domuocu
u ilk aylarda s
k
ca sar
p sarmalamaya yarayan genibez.
* Kunda
a sar
lm
bebek.
* Yang
n
karmak iin bir yere konulan tutu
muya
lbez parasvb.
* Salaryemeninin iine al
p balama.
* Tfek gibi bazate
li silhlarda bunlare
itli ynlere evirmeye yarayan, namlunun alt
nda bulunan aa
veya metal blm.
* Ara bozma, fitne, fesat.
* Arabalarda dingil yata
.
* Korunmak iin s
ks
k
ya sar
lm

ey.
kundak sokmak (veya koymak)
* yang
n
karmak iin bir yere tutu
muya
l
bez paraskoymak.
* ara bozacak bir sz sylemek veya byle bir davran

ta bulunmak.
kundak
* Yang
n
karmak iin kundak koyan kimse.
* Tfek kundaklaryapan kimse.
* Ara bozucu.
kundak
l
k
* Yang
n
karmak iin kundak koyma i
i.
* Ara bozuculuk.
kundaklama
* Kundaklamak i
i.
kundaklamak
* Bebe
i kunda
a sarmak.
* (bir yeri) Kundakla yakmak.
* Salaryemeninin iine toplayarak ba
lamak.
* Tfek namlusunu kunda
a balamak.
* Ara bozmak, aldatmak.
kundaklan

* Kundaklanma i
i veya biimi.
kundaklanma
* Kundaklanmak i
i.
kundaklanmak
* Kundaklama i
i yap
lmak veya kundaklamak i
ine konu olmak.
kundaklay

* Kundaklama i
i veya biimi.
kundakl
* Kunda
olan, kundaa sar
lm
olan.
kundaks
z
* Kunda
olmayan.
kundura

* Kaba i
lenmi
, bas
z, konsuz ayakkab
.

kundurac
* Kundura yapan veya satan kimse.
kundurac
l
k
* Kundurac
n
n i
i.
kunduru

* Ba
adrt s
radan olu
an, bir tr sert, sar
, iyi buday.

kunduz

* Kemirgenlerden, kuyru
u genive yass
, art ayak parmaklar
n
n arasperdeli, a
alarkemirerek beslenen,
su k
y
lar
nda ya
ayan, yuvalar ve su setleri kuran, postu deerli bir hayvan (Castor fiber).
kunduz bcei
* \343 kuduz bcei.
kungfu

* Kendini savunma temeline dayal


, karateye benzeyen in kkenli spor.

kunt
* A
r, kal
n, dayan
klve sa
lam.
kup
kupa

kupa

* Giysi kesimi, kesimle verilen biim.


* Genellikle geni
lii derinli
inden ok olan, alt
n, gm
, bronz veya kristalden yap
lm
ayaklkap.
* Bardak.
* Yar

ma dl olarak verilen herhangi bir sanat eseri.


*
skambil k

tlar
n
n drt grubundan benekleri k
rm
z
, kalp biiminde olan
.
* Bir kupan
n alabilecei miktarda olan.
* Kapalve yaln
z arkada oturulacak yeri olan, drt tekerlekli araba.

kupes
*
zmaritgillerden,
l
man denizlerde ya
ayan bir bal
k (Boops boops).
kupkuru

* ok kuru.
* Belirgin, net.

kupkuru etmek
* ok kurutmak.
kupkuru kesilmek
* ok kurumak.
kupon

* Piyango biiminde dzenlenmi


, ekili
lerde kesilerek kullan
lan bas
l
para.

* Deerli k
tlar
n (devlet tahvili veya hisse senetleri) zerinde bulunan ve belirli zamanlarda sahibine faiz
veya kazan payolarak belirli bir gelir salayan kesilmipara.
* Yaln
z bir giysilik dokunmu
, stn nitelikte (kumaparas
).
kupr
kur

kur

* Kesik.
* Yabancparalar
n ulusal para cinsinden de
eri.
* Kurs deeri (II).
* Kar
cinsten birine ilgi gstererek onun ho
una gitme, gnln kazanmaya al

ma.
* Birinin duygular
nok
ayacak biimde davranarak onu elde etmeye al

ma.

kur yapmak
* kar
cinsten birine ilgi gstererek onun ho
una gitmek, gnln kazanmaya al

mak.
* birinin duygular
nok
ayacak biimde davranarak onu elde etmeye al

mak.
kur'a

* Ad ekme.

kur'a ekmek
* ad ekmek.
kur'a efrad
* Kur'a ekerek yeni asker olan erler.
kurabiye

* Un, yaveya badem, f


st
k gibi
eylerle yap
lan,
ekerli kk rek.

kurabiye gibi
* ok gevrek, a
zda da

l
veren (yiyecek).
kurabiyeci
* Kurabiye yapan veya satan kimse.
kurabiyecilik
* Kurabiye yapma veya satma i
i.
kur'ac
kurada

kurak

kurak
l

* Askere al
nacak genlerin belli olmasiin onlara kur'a ektiren subay.
*

e yaramaz, y
pranm

, eskimi
, bozulmu(e
ya).
* Geli
memi
, c
l
z (insan ve hayvan).
* (hava, mevsim, y
l iin) Ya

s
z.
* (toprak iin) Nem tutmayan, abuk kuruyuveren, orak.
* (bitki iin) Kurak yerde yeti
en, kurak yerden ho
lanan.

kurakl
k
* Kurak olma durumu, kurak hava, ya

s
zl
k.
kural

* Bir sanata, bir bilime, bir d


nce ve davran
sistemine temel olan, yn veren ilke.
* Davran

lar
m
za yn veren, uyulmasgereken ilke.

kural d

* Bkz. kural d

.
kural d

* Kurala uymayan, kurala ayk


rolan, ayr
k, mstesna,
az.
kurala ayk
r
* Bkz. kural d

.
kurala ayk
r
l
k
* Dil kurallar
na ayk
rolarak kelime kullanma, k
yasa muhalefet.
kuralc

* Kurala, kurallara ba
l
olan, kaideci.

kuralc
l
k
* Kuralc
olma durumu.
kuralla
ma
* Kuralla
mak i
i.
kuralla
mak
* Kural durumuna gelmek.
kuralla
t
rma
* Kuralla
t
rmak i
i.
kuralla
t
rmak
* Kural durumuna getirmek.
kurall

* Kuralolan, kurala uygun olan, kaideli, k


yas.

kurallcmle
* Yklemi sonda yer alan cmle.
kurals
z

* Kuralolmayan, kurala uygun olmayan, kaidesiz, gayri k


yas.

kuram
* Uygulamalardan ba

ms
z olarak ele al
nan soyut bilgi.
* Belirli bir konuda d
ncelerin, gr
lerin btn.
* Sistemli bir biimde dzenlenmibirok olaya
klayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar btn,
nazariye, teori.
Kurama

* Trkistan'da ya
ayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.

kuramc
* Kuram ortaya koyan kimse, kurama ba
l
olan kimse, teorisyen.
kuramc
l
k
* Kuram ortaya koyma, kurama balolma durumu.
kuramla
t
rma
* Kuramla
t
rmak i
i.
kuramla
t
rmak
* Kuram durumuna getirmek.
kuramsal

* Kuramla ilgili, kuram durumunda bulunan, kuram niteliinde olan, nazar, teorik.

Kur'an

*
slm dininin temel ilkelerini, Hz. Muhammed'e gnderilen Tanrbuyruklar
nieren, Mslmanl

n
temel kitab
, Kur'an
kerim, Kelm
kadim, Mushaf.
Kur'an (veya ekmek) arps
n!
* kar

s
ndakini dedi
i
eye inand
rmak iin edilen yemin.
kurander

* Hava ak
m
, cereyan.

Kur'an
kerim
* Kur'an.
kur'asolmak
* o y
l askerlik a
na girenlerden olmak.
kurbaa

* Kurbaalardan, yumurta ile reyen, yavrular


geli
imlerini durgun sularda tamamlad
ktan sonra kuyruu ve
solungackrelerek karada ya
ayabilen, s
rayarak yuryen ve suda iyi yzen kk hayvan.
kurbaa adam
* Bal
k adam.
kurbaa bal

* S
cak ve
l
k denizlerde ya
ayan kemikli bal
k (Uranoscopus scaber).
kurbaa bal

giller
* S
cak ve
l
k denizlerde ya
ayan kemikli bal
klar familyas
.
kurbaa otu
* D
n ie
igillerden bir bitki (Bufonia).
kurbaa testi
* Kad
n
n gebe olup olmad

nanlamak iin, idrar


n
n kurba
a karn
na

r
nga edilmesi yoluyla yap
lan test.
kurbaa zehiri
* Kurbaa zehirigillerden, tatlsularda ya
ayan, beyaz iekli, yrek biimi yapraklbir ss bitkisi
(Hydrocharis).
kurbaa zehirigiller
* Bir eneklilerden, btn veya bir kesimi su iinde ya
ayan, kurbaa zehri ve benzeri su bitkilerini iine
alan bir familya.
kurbaac
k
* Kurbaa yavrusu, kk kurba
a.
* A
z taban
nda
kan bir e
it kk ur.
* Kk
ngiliz anahtar
.
* Ayarlanabilir somun anahtar
.
* Pencere erevesi gibi yukar
ya srlen
eylerin alt kenarlar
na yerle
tirilen tutacak.
kurbaalama
* Kurbaan
n yzmesine benzer yatay hareketler yaparak yzme.
* Birbirine parelel iki t
rmanma s
r

na bald
rlarve ayak s
rtlar
nkenetleyerek veya d

ar
dan diz alt
na
s
k

t
rarak t
rmanma.
kurbaalar
* Omurgalhayvanlardan, amfibyumlar s
n
f
na giren bir tak
m.
kurban
* Dinin bir buyruunu veya bir ada
yerine getirmek iin kesilen hayvan.
* Mslmanlarda kurban bayram
.
* Bir lk u
runda feda edilen veya kendini feda eden kimse.

* Bir kazada veya felkette len kimse.


* Madd ve manev bak
mdan felkete srklenmiveya insan deerlerini yitirmek zorunda kalm
veya
b
rak
lm
kimse.
* Bazblgelerde seslenme sz olarak kullan
l
r.
Kurban Bayram
* Arab takvime gre Zilhicce ay
n
n onunda ba
lay
p drt gn sren ve bu sre iinde yoksullara da

t
lmak
iin kurban kesilen din bayram.
kurban eti
* Kesilen kurban
n da
t
lan paralar
.
kurban etmek
* Bkz. kurban kesmek.
* kendi
kariin birini veya bir
eyi feda etmek.
kurban gitmek
* susuz yere lmek, zarara u
ramak.
kurban kesmek
* din buyru
unu yerine getirmek iin bir hayvankeserek etini da

tmak.
kurban olay
m!
* a

rsevgi ve hayranl
k anlat
r.
* yalvarmak iin sylenir.
kurban olmak
* bir kimse veya bir
ey iin kendini feda etmek.
kurban vermek
* can kayb
na uramak.
kurbanolmak
* uruna
st
rap veya byk znt, s
k
ntekmek, zarara girmek, lmek.
kurbanl
k
* Kurban edilmek iin ayr
lm

, kurban edilmeye uygun.


kurbanl
k koyun
* Kurban olmaya elveri
li koyun.
* Ba

na geleceklerden habersiz.
kurca
* Kar

t
rma, ka

ma.
kurca
ban
* Ka

y
p kurcalamaktan azan
ban.
kurcalama
* Kurcalamak i
i.
kurcalamak
* Ellemek, kar

t
rarak bakmak.
* Sivri bir
ey sokup kar

t
rarak zorlamak.
* Kar

t
r
p azd
rmak, tahrietmek.
* Me
gul ve rahats
z etmek.
* Bir konuyu ara
t
rmak, stnde durmak, e
elemek.
kurcalan

* Kurcalanma i
i veya biimi.
kurcalanma

* Kurcalanmak i
i.
kurcalanmak
* Kurcalamak i
i yap
lmak.
kurcalay

* Kurcalamak i
i veya biimi.
kuratovyum
* Atom numaras104, atom a
rl

260 olan yapay element. K


saltmasKu.
kurdele

* Geniipekli
erit.

kurdele bal

* Kurdele bal

gillerden, uzun, yassvcutlu, pullarok kk, kuyruk yzgeci ipli


e benzeyen, kemikli bir
Akdeniz bal

, flndra bal

(Cepola rubescens).
kurdele bal

giller
* rnek hayvankurdele bal

olan bal
klar familyas
.
kurdeleli

* Kurdelesi olan.

kurdelesiz
* Kurdelesi olmayan.
kurde
en

* Ciltte e
itli sebeplerle olu
an ka

nt
ldkntler, rtiker.

kurdun o
lu ak
bet kurt olur
* sonunda kendi karakterini, asl
n
, d
ncesini atalar
na benzer
ekilde ortaya koyar.
kurdunu k
rmak
* hevesini almak, iste
ini yerine getirmek.
kurdurma
* Kurdurmak i
i.
kurdurmak
* Kurmak i
ini yapt
rmak.
kurdurtma
* Kurdurtmak i
i veya durumu.
kurdurtmak
* Kurmak i
ini yapt
rmak.
kurgan

kurgu

*
lk a
da mezar zerine toprak y

larak yap
lan kk tepe.
* Kale.
* (arkeolojide) Tepe biiminde mezar, hyk.

* Bir
eyin zembere
ini kurmak iin kullan
lan ara, anahtar.
* Zembere
in kurulmuolma durumu.
* Bir btn olu
turmak iin paralartak
p birle
tirme i
i, montaj.
* Bir filmin dei
ik sre ve yerlerde ekilen blmlerini, bir anlam ve uyum btnl
salayarak
birle
tirme, montaj.
*
alan
na gemeyip yaln
z bilmek ve a
klamak amac
ngden d
nce, kuramsal ara
t
rma, speklsyon.
* Bir i
e haz
rlamak iin yap
lan telkin.

kurgu bilimi
* Teknolojideki geli
melere gre ileri dzeyde say
labilecek bulu
lara balkalarak d
nlen veya yap
lan i
.
kurgucu

* Kurgu i
ini yapan kimse, montajc
.

kurguculuk
* Kurgu i
ini yapma, montajc
l
k.
kurgulama
* Kurgulamak i
i veya durumu.
kurgulamak
* Bir filmin dei
ik yerlerde ekilen blmlerini bir btn olu
turmak iin birle
tirmek.
kurgulanma
* Kurgulanmak i
i.
kurgulanmak
* Kurgu durumuna gelmek.
kurgulu
kurgusal
kurgusuz

* Kurgusu olan.
* Kurgu ile ilgili, spekltif.
* Kurgusu olmayan.

kurk
* Kuluka, gurk.
kurla
an
kurma

kurmaca

* Etyaran.
* Kurmak i
i.
* Kurularak, paralar
birle
tirilerek olu
turulan, prefabrike.
* Tasarlan
p retilen, tasarlayarak.

kurmac
l
k
* Resim ve heykelde, eseri geometrik geleri ile kurmaytemel alan anlay

, konstrktivizm.
kurmak
* Bir
eyin olu
mas
na yard
m eden paralarbirle
tirerek btn durumuna getirmek, monte etmek.
* Haz
rlamak.
* (yayl
, zemberekli
eylerde) Yayveya zemberei germek.
* Gereken
artlarhaz
rlay
p kendi kendine olmaya b
rakmak.
* (etkisi ve nemi geni
, srekli
eyler iin): Meydana getirmek, tesis etmek.
* Yapmak, in
a etmek.
* Yapmak, olu
turmak.
* Ortakl
k sa
lamak.
* Belli bir i
te beraber al

acak kimseleri belirlemek.


* Bir araya getirmek, toplamak.
* Gizlice haz
rlamak, tasarlamak.
* D
nmek.
* Akl
na koymak.
* Zihinde bytmek.
* Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle ba
kas
na kar

fkelendirmek.

* Salamak, olu
turmak.
kurmay
* Harp akademilerine girerek e
itimlerini ba
ar
yla bitirmisubay, erkn
harp.
* Kurmayl
k yetkisi ve niteli
i olan (subay).
kurmay ba
kan
* Ordu, tmen, tugay gibi birliklerde ve asker akademilerde karargh subay
.
kurmayl
k
* Kurmay olma durumu.
kurna
kurnal

* Hamamlarda, musluk alt


nda, iinde su biriktirilen, yuvarlak ve o
unlukla mermer veya tatekne.
* Kurnasolan.

kurnas
z
* Kurnasolmayan.
kurnaz
kurnazca

* Kolay kanmayan, ba
kalar
nkand
rmas
nve ufak tefek oyunlarla amac
na eri
mesini beceren, a
kgz.
* Kurnaz bir biimde, kand
rarak, aldatarak.

kurnazla
ma
* Kurnazla
mak i
i.
kurnazla
mak
* Kurnaz duruma girmek.
kurnazl
k
* Kurnaz olma durumu veya kurnazca i
.
kuron
kurs

* Korumak iin dizerine di


i taraf
ndan geirilen metal kaplama.
* Yuvarlak ve yassbiimli nesne, a

r
ak.
* Bir gk cisminin teker biimde grlen yz, rek.

kurs

* Resm ve zel kurulu


larca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davran

lar kazand
rmak amac
yla
dzenlenen ve k
sa sreli derslere dayanan e
itim etkinlii, kur.
kursa

nda kalmak
* istenilen bir
ey gerekle
ememek, yar
m kalmak.
kursak
* Ku
lar
n yemek borusu zerinde bulunan, yiyeceklerin topland

torba biiminde
i
kin organ.
* Kukursa
i
irilip kurutularak yap
lan veya ona benzetilen
i
kin
ey.
* Mide.
* Kursak zar
ile yap
lm

.
* Bceklerin ve solucanlar
n sindirim kanallar
nda bulunan, ku
lar
n kursa
na benzeyen yap
.
kursakl
* Kursa
olan.
* Guatr hastal

olan (kimse).
kursaks
z

* Kursa
olmayan.
kursiyer
* Kurs rencisi.
kur
un

* Atom numaras82, atom a


rl

207,21, yo
unlu
u 11,3 olan, 327,4C de eriyen, yumu
ak ve bklgen,
mavimt
rak esmer renkte bir element. K
saltmasPb.
* Tfek, tabanca gibi hafif ate
li silhlarda kullan
lan mermi.
* Kur
undan yap
lm

.
kur
un atmak
* silhla mermi atmak.
* d
manl
k etmek.
kur
un dokunmak
* mermi isabet etmek.
kur
un dkmek
* halk inan

na gre erimikur
unu, hastan
n stnde, iinde su bulunan bir kaba dkerek ortaya
kan

ekillerin yorumuyla nazar, by, hastal


k vb.
eyleri nlemek, iyile
tirmek.
kur
un erimi
* Merminin en ok ula
abildii uzakl
k.
kur
un gibi
* ok a

r.
kur
un grisi
* Koyu gri renk.
kur
un kalem
* D

tahta, ii grafitli kalem.


kur
un otu
* Bkz. diotu.
kur
un rengi
* Kur
unun rengi, koyu kl rengi.
* Bu renkte olan.
kur
un s
kmak
* silhate
lemek, mermi yakmak.
kur
un tutmak
* kur
una hedef olmak, kur
un de
ecek gibi olmak.
kur
un ya
d
rmak
* ok say
da kur
un atmak.
kur
un ya
muruna tutmak
* ok say
da ve srekli kur
un atmak.
kur
un yemek
* vurulmak.
kur
una dizmek
* verilen lm cezas
nasker bir k
tan
n att

kur
unlarla yerine getirmek.
kur
uncu
* Kur
un satan veya i
leyen kimse.
* Kur
un dken kimse.

kur
unculuk
* Kur
un satma veya i
leme.
* Kur
uncunun i
i.
kur
ungeirmez
* Ate
li silhlardan at
lan mermilerin girmesini engelleyecek yap
da ve zellikte olan (yelek, cam vb.).
kur
un

* Koyu kl rengi, kur


un rengi.
* Bu renkte olan.

kur
unle
me
* Kur
unle
mek i
i.
kur
unle
mek
* Kur
un bir duruma girmek.
kur
unlama
* Kur
unlamak i
i.
kur
unlamak
* Kur
unla kaplamak.
* Kur
unla mhrlemek.
* Kur
un ile ateetmek, vurmak.
kur
unlanma
* Kur
unlanmak i
i.
kur
unlanmak
* Kur
unlamak i
i yap
lmak.
kur
unla
ma
* Kur
unla
mak i
i.
kur
unla
mak
* Kur
un gibi a

rla
mak.
kur
unlu
*
inde kur
un bulunan.
* Kur
unlanm
olan.
* Kubbesi kur
unla rtl.
kur
unsuz
* Kur
unu olmayan.
kurt
* Kpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da ya
ayan, gri sarrenkli, y
rt
c
, etil memeli hayvan
(Canis lupus).
* Bir yeri, bir
eyi iyi bilen.
*

ini iyi bilen, aldanmaz, kurnaz.


kurt

* Yumu
ak vcutlu, uzun gvdeli, omurgas
z, bacaks
z, ayaks
z veya ok ilkel ayaklkk hayvan.
* Bazbceklere veya bazbcek lrvalar
na verilen ad.

kurt baklas
* Acbakla.
kurt bilimci
* Kurt (II) bilimi ile ura
an kimse.

kurt bilimi
* Solucanlar
n yap
lar
n
, ya
ay

lar
nve yapt
klarhastal
klarla, bu hastal
klara kar
mcadeleyi anlatan
asalak bilimi dal
, helmintoloji.
kurt dumanlhavay
sever
* kt niyetli kimselerin ortal
ktaki kar

kl
klardan yararland
klar
n
anlat
r.
kurt gibi

* i
ini bilir, giri
ken (kimse).

kurt gibi kemirmek (veya yemek)


* a

rderecede ku
ku ve tedirginlige d
rmek.
kurt kapan
* Gre
te hasmalta d
rdkten sonra stne oturarak uyluklararas
nda ayak ba
lama, bir yandan da iki
kolu alt
ndan el geirerek a

rl

bel zerine verme.


kurt kocay
nca akallara (kpeklere) maskara olur
* g ve yetene
ini yitiren insanlar, basit ve kendini bilmezlerce a
a

lan
rlar.
kurt kpe
i
* oban kpe
i, koyun kpe
i.
kurt ku
* Btn yarat
klar, btn canl
lar.
kurt kuyusu
* Dibine ucu sivri bir kaz
k ak
lm
ve koni biiminde kaz
lm

, tuzak olarak kullan


lan derin ukur.
kurt mantar
* Tazeyken yenebilen, olgunla
t

nda bas
l
nca sporlar saan, beyaz renkli, yuvarlak biimli, bazitli bir
mantar (Lycoperdon).
kurt masal
* Birini oyalamak, kendini susuz gstermek iin ileri srlen gereksiz, inand
r
c
olmayan szler.
kurt sine
i
* Kurtlara dayanan bir sinek tr.
kurt yenii
* Kurt taraf
ndan yenilen yer.
* Bkz. bit yeni
i.
kurtaz
* Gemi ve sandallarda halat
n gemesi iin teknenin kenar
na tutturulmu
, a
k a

z biiminde metal
paralara verilen ad.
* Doraman
n birbirine geen di
leri.
kurtar
c
* Kurtaran, halskr.
* Kendi hayat
n
tehlikeye atarak bir kimseyi, bir toplulu
u g bir durumdan veya yok olmaktan kurtaran
kimse.
kurtar
c
l
k
* Kurtarma i
i veya biimi.
kurtar
lma
* Kurtar
lmak i
i.
kurtar
lmak
* Kurtarmak i
i yap
lmak veya kurtarmak i
ine konu olmak.

kurtar
m
kurtar

* Kurtarmak i
i.
* Kurtarmak i
i veya biimi.

kurtarma
* Kurtarmak i
i.
kurtarma arac
* Trafikte ar
zalanan, kaza geiren arac
yerinden kald
r
p istenen yere gtren zel donan
mlmotorlu ara,
kurtar
c
.
kurtarma gemisi
* Deniz trafiinde ar
zalanan, kaza geiren gemi,
ilep vb. aralaruygun bir yere ekip gtren zel
donan
mldeniz arac
.
kurtarma kaz
s
* Yeni kurulacak olan baraj, gl ve yerle
im yerleri gibi yap
lar
n arazileri iinde bulunan arkeolojik eserlerin

kar
lmas
.
kurtarmak
* Bir canl
ybir felketten tehlikeden veya zor durumdan uzakla
t
rmak.
* Kurtulmas
nsa
lamak; uzakla
t
rmak.
* Kazand
rmak, yeniden ele geirmek.
* Bir
eye zarar gelmesini nlemek.
* Birinin cezaland
r
lmas
na engel olmak.
* (olumsuz olarak): Bir
eyin deerini kar

lamamak.
kurtaya

* Damarl
ieksizlerden, kk yapraklarla rtl ince bir sap grn
nde olan bir bitki (Lycopodium
clavatum).
kurtaya
tozu
* Kurtaya
n
n sporlu ba
aklar
ndan elde edilen, hekimlikte kullan
lan sarbir toz.
kurtbar
* Zeytingillerden, yapraklar
m
zra
a benzer, iekleri beyaz, kokulu ve salk
m durumunda olan, it
yapmakta kullan
lan bir ss bitkisi (Ligustrum vulgare).
kurtboan
* ok y
ll
k otsu bir bitki, bo
an otunun bir tr (Aconitum napellus).
kurtuk

* Bazhayvanlar
n, zellikle bceklerin yumurtadan
kt
ktan sonra, krizalit veya ergin karakterlerini
kazanmadan nceki evresi, srfe, lrva.
kurtul

* Kurtuklarla beslenen (hayvan).

kurtk
yan
* Afrika'da ya
ayan s

rc
kgiller familyas
n
n genel ad
.
kurtland
rma
* Kurtland
rmak i
i veya durumu.
kurtland
rmak
* Kurtlanmas
na sebep olmak.
kurtlan

* Kurtlanmak i
i veya biimi.

kurtlanma
* Kurtlanmak i
i.
kurtlanmak
*
inde veya zerinde kurt remek.
* Rahat oturmay
p telve sab
rs
zl
k gstermek veya srekli k
m
ldanmak.
* Bir yerde ok oturmaktan b
karak gezme gerei duymak.
kurtlar
ndkmek
* oktan beri zledii bir
eyi bol bol yap
p hevesini almak.
kurtla
ma
* Kurtla
mak i
i.
kurtla
mak
* Kurt durumuna gelmek, kurt gibi olmak.
kurtlu

*
inde kurt bulunan, kurtlanm

.
* Yerinde rahat duramayan, srekli k
p
rdanan (kimse).

kurtluca

* Ballbabagillerden, t
rman
csariekleri olan, kokusu sar
msa
and
ran, gl ve akarsu k
y
largibi nemli
yerlerde yeti
en bir bitki, me
ecik, yer me
esi, yer palamudu, su sar
msa
.
* Lousa otu, zeravent.
kurtluk
* Kurt olma durumu.
kurtpenesi
* Kara bu
daygillerden 20-50 cm ykseklikte, pembe iekleri salk
m biiminde, sap ve kknde bol tanen
bulunan ok y
ll
k otsu bir bitki (Polygonum bistorta).
kurtsuz

* Kurdu olmayan.

kurtt
rna

* \343 kurtpenesi.
kurtulma

* Kurtulmak i
i.

kurtulmak
* Tehlikeli veya kt bir durumu atlatmak.
*
stenmeyen, s
k
nt
veren, ho
lan
lmayan bir kimseden, bir yerden, bir durumdan uzakla
mak.
* Dourmak.
* (bir
ey) Bulunduu veya ba
l
oldu
u yerden ayr
lmak.
* Ba

n
kopar
p kamak.
kurtulmal
k
* Tutsak veya rehine olan birini kurtarmak iin verilen para, fidye, fidyeinecat.
kurtulu
* Bir
eyden, bir yerden kurtulma, hals, necat.
* Bir yerin d
man i
galinden kurtulma gn.
kuru

* Suyu, nemi olmayan, yave nemli kar

t
.
* Ya

almayan veya zerinde bitki olmayan.


* Daha sonra kullan
lmak iin kurutulmu
, taze ve ye
il kar

t
.
* (bitki iin) Canl
l

nyitirmi
.
* Ar
k, s
ska, lgar, kaknem.

* Salg
solmayan.
* D
enmemi
,
plak.
* Kat
ks
z, yan
nda ba
ka
ey olmayan (yiyecek).
* Etkisi ve sonucu olmayan.
* Bazdeyimlerde "yoksunluk, yoksulluk, yaln
zl
k" bildirir.
* Heyecan
, tadolmayan, tekdze.
* Ak
colmayan; duygudan yoksun.
* Kuru olan
ey.
* Kuru fasulye yeme
inin k
sa syleni
i.
kuru ba

na kalmak
* hayat
nda veya yan
nda kimsesi kalmamak, kimsesiz, yaln
z kalmak.
kuru ay

* Ye
il ay yapraklar
n
n e
itli i
lemlerden sonra sat

a haz
r durumu.

kuru ay
r
* Yaz aylar
nda bitkilerinin ounun kuruduu tabi ay
r.
kuru e
me
* Suyu ekilmie
me.
kuru dere
* Suyu olmayan dere.
kuru duvar
* Ta
lar
n aras
na har konulmadan rlen duvar.
kuru ekmek
* Kat
ks
z ekmek.
kuru erik

* Eri
in kurutulmu
u.

kuru fasulye
* Fasulye bitkisinin beyaz tohumu.
* Fasulye tohumundan yap
lan etli veya etsiz salal
, sulu yemek.
* Ye
il kabuklar
ndan ay
klan
p kurutulmufasulye.
kuru filtre
* Hava iindeki kirleri, bezden torbalar yard
m
yla ay
ran szge.
kuru grlt
* Gereksiz, nemsiz, sonu al
namayacak sz veya davran

.
kuru grltye pabu b
rakmamak
* bir durum kar

s
nda tel
s
z, korkusuz, diledi
ince davranmak.
kuru has
r (veya kilim) stnde kalmak
* a, paras
z, evsiz kalmak.
kuru hava
* Nemi ok az olan hava.
kuru iftira
* Gerekle hibir ili
ii, hibir dayana
olmayan iftira.
kuru incir
* zel olarak gne
te kurutulan incir.
kuru kafa
* Baiskeleti.

* Ak
ls
z kafa.
* T
rt
llarpatates yaprayiyen, alt kanatlarsar
, st kahverengi bir tr kelebek (Acherantia adrophos).
kuru kahve
* Dvlmveya ekilmikahve.
kuru kahveci
* Kuru kahve haz
rlay
p satan kimse.
* Kuru kahve sat
lan yer.
kuru kahvecilik
* Kuru kahve yapma veya satma i
i.
kuru kalabal
k
* Hibir iyapmayan insan topluluu.
* Hibir i
e yaramayan, k
r
k dkk e
ya.
kuru kay
s
* Kay
s
n
n kurutulmu
u.
kuru kemik
* ok zay
f kimse.
kuru kfte
* K
yma ve ekmek ii ile yap
l
p tavada k
zart
lan kfte.
kuru kuruya
* Bo
una, bo
u bo
una, yarars
z yere.
* Kuru olarak, yan
nda ba
ka bir iecek veya yiyecek olmaks
z
n.
kuru kuyu
* Pis suyun toprak alt
na s
zd
r
lmas
nda kullan
lan, duvarlarhars
z kuyu.
kuru lf

* Gerekle
meyece
i belli olan bove anlams
z sz.

kuru meyve
* Yameyvenin kurutulmu
u.
* Olgunla

nca d
kabuu kuruyan meyve.
kuru ksrk
* Balgam
kar
lmayan ksrk.
kuru pasta
* Tuzlu veya tatl
, kremas
z rek.
kuru pil
* Ak
ntyapmamas
iin elektroliti sourucu bir maddeyle kaplpil.
kuru sebze
* Yasebzelerin kurutulmu
u.
kuru s
k
* Yaln
z barutla s
k
lanm
tfek veya fi
ek dolgusu.
* Korku vermek veya y
ld
rmak iin sylenen sz, yap
lan davran

, blf.
kuru soan
* Toprak alt
nda kalan yumru so
an
n kurutulmu
u.
kuru souk
* Ya

s
z havadaki sert so
uk.

kuru sz

* Gerekle ilgisi olmayan, de


er ta

mayan bosz.

kuru tahtada kalmak


* e
yaselinden gitmek,
plak evde oturma durumunda kalmak.
kuru tar
m
* Kurak veya yar
kurak blgelerde, sulama yapmadan tarladan rn al
nmasyollar
ngsteren tar
msal
tekniklerin btn, kuru ziraat.
kuru temizleme
* Kimyasal maddelerle veya buharla giysi, e
ya vb. yi temizleme, tleme.
kuru temizleyici
* Kuru temizleme yapan kimse.
kuru zm
* Ha
lan
p ard
ndan gne
te kurutulmak suretiyle haz
rlanan iri veya kk taneli zm.
* Yazmn kurutulmu
u.
kuru yemi
* F
nd
k, f
st
k, leblebi gibi yemek d

nda yenilen yiyecekler.


kuru yemi
i
* Kuru yemisatan kimse veya kuru yemisat
lan yer.
kuru yk
* Kara ve deniz ta

tlar
yla nakledilen kat
madde, ticar e
ya.
kuru yk gemisi
* Deniz ta

mac
l

nda katmaddeleri ta

ma zelliine gre ima edilen gemi.


kuru ziraat
* Kuru tar
m.
kurucu

* Bir kurumun, bir i


in kurulmas
nsalayan, messis.
* Bir kurulu
u olu
turan kimse.

kuruculuk
* Kurma i
ini yapmak.
kuruda kalmak
* deniz alald

nda (gemi) karaya oturmak.


kurul
kurulama

* Bir i
i yapmak veya ynetmek iin grevlendirilmiki
ilerden olu
mutopluluk, heyet, konsey.
* Kurulamak i
i.

kurulamak
* Bir
eyin zerindeki
slakl

gidermek.
kurulan

* Kurulanma i
i veya biimi.
kurulanma
* Kurulanmak i
i.
kurulanmak
* Kurulamak i
i yap
lmak veya kurulamak i
ine konu olmak.

* Kendini kurulamak.
kurula
ma
* Kurula
mak i
i.
kurula
mak
* Kuru duruma gelmek.
* Yoksulla
mak, yozla
mak, muhtevas
zla
mak.
kurulay

* Kurulamak i
i veya biimi.
kurulma

* Kurulmak i
i.

kurulmak
* Kurmak i
ine konu olmak veya kurmak i
i yap
lmak.
* vnr biimde davran

larda bulunmak, kas


lmak.
* Rahata oturmak, yerle
mek.
kurultay

kurulu

* Ulusal toplant
.
* Bir kurulu
un, temel i
leri konu
mak iin belli srelerle veya gerektike yapt

genel toplant
, kongre.
* Eski Trklerde devlet i
lerinin gr
lp karara ba
land

meclis.
* Kurulmuolan, yerle
mi
, oturmu
.

kurulu dzen
* Yerle
mi
, iinde bulunan toplumsal dzen.
kuruluk

* Kuru olma durumu.

kurulu
* Kurulma i
i, yolu veya tarihi.
* Topluma hizmet ama ve greviyle kurulan her
ey, kurum, tesis, messese.
* Yap
, yap
l

, bnye.
* Bir sefer kuvvetini olu
turan birliklerin yap
s
.
kurulu
lar btn
* Kompleks.
kurum

* Ocak bacalar
nda biriken veya evrede savrulan kal
n is.

kurum
* Kurulu
, messese, tesis.
* Evlilik, aile, ortakl
k, mlkiyet gibi insanlar taraf
ndan olu
turulan
ey, messese.
kurum
* Kendini byk ve nemli gsterme davran

, byklenme, tekebbr, azamet.


kurum kurum kurumlanmak (veya kurulmak)
* byklenmek, bbrlenmek.
kurum satmak
* bbrlenmek, byklenmek.
kuruma

* Kurumak i
i.

kurumak

* Islakl

n
, nemini yitirerek kuru duruma gelmek.
* (bitki) Suyu ekilip cans
z duruma gelmek.
* C
l
zla
mak, s
skala
mak, zay
flamak.
* (akarsu, gl iin) Susuz kalmak.
* (baznesneler iin) Yumu
akl

nyitirmek, sertle
mek.

kurumlan

* Kurumlanmak i
i veya biimi.
kurumlanma
* Kurumlanmak i
i.
kurumlanmak
* Gururlanarak kas
lmak.
* Kurum (I) tutmak.
kurumla
ma
* Kurum nitelii kazand
rma, kurum niteli
i verme.
* zellikle politik ve ekonomik alanlarda denetim rgtlerinin, kurumlar
n oalt
lmase
ilimi.
* Herhangi bir davran

, d
n
, inan
biiminin tarih olarak dura
an ve toplumca de
er verilen kal
plara
dn
mesi sreci, messesele
me.
kurumla
mak
* Kurum durumuna gelmek, messesele
mek.
kurumla
t
rma
* Kurumla
t
rmak i
i.
kurumla
t
rmak
* Kurum durumuna getirmek.
kurumlu
kurumlu

* Kurum (II) tutmuolan.


* Gururlanarak kas
lan, marur.

kurumsal
* Kurumla ilgili.
kurumsalla
mak
* Kurumsal duruma gelmek.
kurumsuz
* Kurumu olmayan.
kuruntu

* Yanl
ve yersiz d
nce.
* Bir konuyla ilgili kt ihtimalleri akla getirip tasalanma, i
kil, evham, vesvese.
* Olmayacak bir
eyin olaca

n
sanma, vehim.

kuruntu etmek
* kt ihtimalleri d
np zlmek.
kuruntucu
* Srekli kuruntuya kap
lan (kimse), i
killi, mvesvis.
kuruntulu
* Kuruntusu olan (kimse), evhaml
, mtevehhim.
kuruntusuz

* Kuruntusu olmayan.
kuruntuya kap
lmak
* boyere tasalanmak.
kurup takma
* ara ve cihazlar
n tesisata ba
lanmasi
i, montaj.
kuru
kuru

* Liran
n yzde biri de
erinde Trk paras
.
* Kurmak i
i veya biimi.

kurukuru
* Kuru
u bile hesap ederek.
kuru
land
rma
* Kuru
land
rmak i
i.
kuru
land
rmak
* Bir listede yer alan her maddenin fiyat tutar
nhesap edip belirtmek.
kuru
luk

* Herhangi bir kuru


a kar

l
k olan.

kuru
u kuru
una
* Hesap tam
kart
larak.
kurut
kuruta
kurutma

* Kurutulmust rn.
* Kurutma kab
.
* Kurutmak i
i.

kurutma kab
*
inde nemeker bir kimyasal madde bulunan ve bazmaddeleri kurutmak veya nemlenmelerini nlemek
iin kullan
lan kapaklcam kap, desikatr.
kurutma k
d
* Yaz
da mrekkebin
slakl

ngidermek iin kullan


lan nem emici bir tr k

t.
kurutma makinesi
* Y
kanm
ve s
k
lm
ama

rlars
cak hava iinde dndrerek kurutan ara.
kurutma
* Mrekkebi kurutmak iin kullan
lan kurutma k

dve bunun tak


lbulundu
u ara.
kurutmak
* Suyunu ve
slakl

ngiderip kuru duruma getirmek.


* (bitkiler iin) Canl
l

n
yitirmek.
* Bazsebze ve meyvelerin buharla
t
r
lmas
yla kuru bir durum almas
nsalamak.
* C
l
z duruma getirmek, zay
flatmak.
* Yiyecek ve iecekleri yiyip bitirmek.
* U
ursuzluk getirmek, yok etmek.
kurutmal
* Kurutma sistemi olan.

kurutmal
k
* Kurutmaya yarar, kurutmak iin ayr
lm

.
kurutucu

* Nemi,
sveya hava ak
m
yla uzakla
t
r
p iine konulan maddeleri kurutan alet.
* Boya ve parlat
c
lar
n abuk kurumalar
nsa
lamak amac
yla ilerine kat
lan madde.

kurutulma
* Kurutulmak i
i.
kurutulmak
* Kurutmak i
i yap
lmak veya kurutmak i
ine konu olmak.
kurutu

* Kurutma i
i veya biimi.

kuruyas
ca
*

e yaramaz, kt anlam
nda bir ilenme sz.
kuruyu
* Kuruma i
i veya biimi.
kurvaziyer
* Belirli bir programa gre deniz yolu ile yap
lan turistik nitelikte gezi.
kurya
kurye

kuryelik
kuskun
kuskunlu

* Vatikanyneten yrtme ve yarg


lama organlar
n
n btn.
* Genellikle elilik postas
n
yerine ula
t
rmakla grevli kimse.
* Uakla gnderilen mektup, koli veya havale.
* Dzenli olarak ticar bir hizmet gren ta

t arac
.
* Kuryenin grevi.
* Hayvan
n kuyru
u alt
ndan geirilerek eyere ba
lanan kay

.
* Kuskunu olan.

kuskunsuz
* Kuskunu olmayan.
* Peri
an, derbeder.
kuskunu d
k
* Kuskun yeri sa
r
dan a
aolan at.
* Gzden d
mkimse.
kuskus
* Un, st, yumurta ile yap
lan ufak ve yuvarlak taneler biiminde kurutulmuhamur.
kuskus orbas
* Kuskus kullan
larak yap
lan orba.
kuskus pilv
* Kuskus kullan
larak yap
lan pilv.
kusma

* Kusmak i
i, istifra.

kusmak

* Midesinin iindekilerini a
z yolu ile d

aratmak, kay etmek, istifra etmek.


* Reddetmek.
* (boyanan veya temizlenen
eyler iin) Yeniden ortaya
kmak, d

ar
ya vermek.
* Birikmifkesini sylemek.

kusmuk
* Kusulan
ey.
kusturma
* Kusturmak i
i.
kusturmak
* Kusmas
na yol amak.
kusturucu
* Kusturan, kusmaya yol aan.
* K
sa sre iinde kusmaya sebep olan il.
kusturu
* Kusturma i
i veya biimi.
kusuntu
* Kusmuk.
kusur

* Eksiklik, noksan, nak


sa.
* zr.
* Bilerek veya bilmeyerek bir i
i gerei gibi yapmamak.
* Elveri
siz durum.
* Bir
eyden artan k
s
m, st, ksur.

kusur aramak
* yanl

n
, eksikliini, elveri
sizli
ini aramak.
kusur bulmak
* bir
eyin zrn grmek.
* gere
inden ok titiz ve ho
grsz davranmak.
kusur etmek (veya etmemek)
* hokar

lanmayacak bir davran

ta bulunmak (veya bulunmamak).


kusur i
lemek
* yanl
davran

ta bulunmak.
kusura bakmamak (veya kalmamak)
* hogrmek.
kusurlu

* Kusuru olan.

kusurluluk
* Kusurlu olma durumu.
kusursuz
* Kusuru olmayan, mkemmel.
kusursuzluk
* Kusursuz olma durumu.
ku

* Yumurtlayan omurgal
lardan, akci
erli, s
cak kanl
, vcudu tylerle rtl, gagal
, iki ayakl
, iki kanatl
uucu hayvanlar
n ortak ad
.
kubak

* Yksek bir yerden a


a
ya do
ru, btn geni
li
i iine alacak biimde bakma.
* Genel olarak.
kubeyinli
* Ak
ls
z, aptal.
kubilimci
* Kubilimi uzman
, ornitolog.
kubilimi
* Ku
larinceleyen bilim, ornitoloji.
kudili

* Daha ok ocuklar
n, kelimelerin biimlerini de
i
tirerek kelimelerin ba

na, hecelerin aras


na ba
ka kelime
veya hece ekleyerek uydurduklarbir tr konu
ma.
kugibi

* ok hafif.
* abuk igren, eline aya

na abuk.

kugibi (veya kadar) yemek


* ok az yemek.
kugibi
rp
nmak
* aresizlik iinde tel
ldavranmak.
kugibi uup gitmek
* ok k
sa sren bir hastal
kla lmek.
* ok k
sa srmek, gemek.
kukadar canolmak
* kk, c
l
z, gsz bir yarat
k olmak.
kukafesi
* Ku
un iinde bar
nd
r
ld

yuva.
kukafesi gibi
* ufak ve gzel (yap
).
kukanad
yla gitmek
* ok h
zlgitmek.
kukiraz
* Glgillerden, yaprak amadan nce beyaz iek veren, kaplamac
l
kta kullan
lan yaban aa,
lg
ncar,
gelinfeneri (Cerasus padus).
* Bu aac
n reeli ve likr yap
lan meyvesi.
kumu konduracak?
* "yapaca

ey grlmemibir sanat eseri mi olacak?" anlam


nda kullan
l
r.
kuotu
* Yol kenarlar
, duvar dipleri ve bahelerde yeti
en bir y
ll
k ve otsu bir bitki (Stellaria media).
kust

* "Bulunmayan
ey" anlam
nda baz
deyimlerde geer.

kust ile beslemek


* hi eksiksiz, zenle beslemek.

kustnden ba
ka her
ey var
* her trl yiyecek var.
kuty

* Yatak, yorgan, yast


k doldurmaya yarayan baz
ku
lar
n ty.
* Bu tylerle doldurulmuolan.

kuty gibi
* ok yumu
ak (oturacak, yatacak yer).
kuumaz, kervan gemez
* kimsenin u
ramad

ss
z ve sapa k
r yeri.
kuuurmamak
* hibir
eyin veya kimsenin kamas
na, gemesine imkn vermemek.
kuuu
u
*
ki nokta aras
nda do
rultu ynnde al
nan mesafe.
kuuykusu
* Hafif uyku, tav
an uykusu.
kuzm
* Siyah, ok ufak taneli ekirdeksiz bir zm e
idi.
kuyuvas
* Ku
un iinde bar
nd

yer.
ku
a benzemek (veya dnmek)
* bir
ey dzeltilmek istenirken komik veya biimsiz bir duruma gelmek.
ku
ak

* Bele sar
lan uzun ve enli kuma
.
* Salaml

nart
rmak iin, bir
eyin evresine geirilen a
atan veya metalden ba
.
* Yakla

k olarak yirmi be
, otuz y
ll
k yakmelerini olu
turan bireyler be
i, gbek, nesil, bat
n.
* Yakla

k olarak ayn
y
llarda domu
, ayna
n
artlar
n
, dolay
s
yla birbirine benzer s
k
nt
lar
, kaderleri
payla
m

, benzer devlerle ykml olmuki


ilerin toplulu
u.
* Bir kre yzeyi, paralel iki dzlemle kesildiinde iki kesitin aras
nda kalan blm.
* Yeryznn kutuplar, kutup daireleri ve dnencelerle belirlenen beblmnden her biri.
* Yer yznde veya herhangi bir gk cisminde belli
artlarsalayan blge.
* Henz birle
tirilmemises ve grnt ta

yan filmler.
ku
ak ba
lama
* D
n s
ras
nda geline koltu
a verilmesi treninden nce baba veya ba
ka bir byk taraf
ndan gelinin
al
ku
ak dolama, ba
lama, kemer.
* Tarikatlarda, medreselerde belli bir dzeye gelen
rencilere ku
ak takma treni, kemer balama.
* Karate, judo gibi Uzak Do
u oyunlar
nda a
ama kaydetme.
ku
aklama
* Ku
aklamak i
i veya biimi.
* Ku
ak durumunda olan.
ku
aklamak
* Ku
aklarla salamla
t
rmak.
ku
akl
ku
aks
z

* Ku
aolan.
* Ku
aolmayan.

ku
am

* Bkz. giyim ku
am.

ku
aml
* Bkz. giyimli ku
aml
.
ku
ane
* Yayvan kk tencere.
ku
an
lma
* Ku
an
lmak i
i.
ku
an
lmak
* Ku
anmak i
i yap
lmak.
ku
an

* Ku
anmak i
i veya biimi.

ku
anma
* Ku
anmak i
i.
ku
anmak
* Beline ku
ak, k
l
, kemer gibi
eyler ba
lamak.
* Giyinmek.
ku
ant

* Giyecek, ku
an
lacak
ey.

ku
at
lma
* Ku
at
lmak i
i.
ku
at
lmak
* Ku
atmak i
i yap
lmak, evresi sar
lmak.
ku
at

* Ku
atmak i
i veya biimi.
ku
atma

* Ku
atmak i
i, evirme, evreleme, sarma, abluka, ihata.

ku
atmak
* evresini sarmak, evrelemek, evirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek.
* evrelemek, oka bulunmak.
* Kaplamak.
* Bele sar
l
p balanan
eyleri ba
kas
n
n beline ba
lamak.
ku
ba

* Kk bir ku
un ba
bykl
nde olan (para).
ku
ba

l
*
inde ku
ba
olan.
ku
baz

* Ss ku
laryeti
tiren kumerakl
s
.
* Padi
ahlar
n av ku
lar
nyeti
tiren grevli.

ku
burnu
* Yaban gl a
ac
ve meyvesi (Rosa canina).
ku
u

* Ss ku
laryeti
tirip satan kimse.
* Saraylarda
ahin, doan gibi avcku
lar
n bak
m
yla grevli kimse.

* Su i
leyen saray hasekilerini cezaland
rmak ve yola getirmekle grevli haseki subay
.
ku
uba

* Ku
ulardan sorumlu olan st grevli.
ku
uluk
ku
dili
ku
e

* Kuyeti
tirme merakveya kuyeti
tirip satma i
i.
* Bir tr di
budak.
* Kaymak k

d
.

ku
e k

d
* Ku
e.
ku
ekmei
* Turpgillerden, orak yerlerde yeti
en, beyaz veya mor iekli, eskiden hekimlikte kullan
lm
olan otul bir
bitki, oban daarc

(Thlaspi).
ku
et
ku
etli
ku
etsiz

* Gemi veya tren yata

.
* Ku
eti olan.
* Ku
eti olmayan.

ku
gm
* Past
rman
n fileto blm.
ku
hane

*
inde ss ku
larbeslenilen ve retilen kk oda veya byk kafes.

ku
kanad
* Gz akzar
n
n gz bebeine doru bir ok ucu biiminde ilerlemesi.
ku
konmaz
* Zambakgillerden, u dallaryapraksgrn
te, toprak altkk saplar
ndan
kan taze srgnleri yenen bir
bitki (Asparagus officinalis).
* Aynfamilyadan, saks
larda yeti
tirilen, uzun sapl
, ince ve kk yapraklbir ss bitkisi (Asparagus
plumosus).
ku
ku

* Bir olguyla ilgili gerein ne oldu


unu kestirmemekten do
an karars
zl
k, i
kil,
phe.
* Ba
kalar
n
n iyi niyet ve amalar
nktye yorarak i
killenme duygusu.

ku
ku beslemek (veya ku
ku duymak)
* ku
kulanmak.
ku
ku uyanmak
* i
killenmek, ku
kulanmak,
phe uyanmak.
ku
kucu

* A
k bir biimde kan
tlanmam
her
eyden ku
kuya d
en,
pheci, septik.
* Ku
kuculuk yanl
solan, septik.

ku
kuculuk
* zellikle doa tesi konularda olumlu veya olumsuz yarg
da bulunmaktan ekinme temeline dayanan
reti,
phecilik, septisizm.

ku
kuland
rma
* Ku
kuland
rmak i
i.
ku
kuland
rmak
* Ku
kuya d
rmek, ku
kulanmas
na yol amak,
phelendirmek.
ku
kulanma
* Ku
kulanmak i
i.
ku
kulanmak
* Ku
ku iinde bulunmak, ku
ku duymak,
phelenmek.
ku
kulu

* Ku
ku belirten, ku
ku anlatan,
pheli.
* Ku
ku iinde olan,
pheli.
* Ku
kucu.

ku
kulu ku
kulu
* Ku
ku iinde olarak,
phelenerek.
ku
kusu kalmamak
* bir konuda her
eyi bilmek,
phe duymamak.
ku
kusuz
* Ku
kusu olmayan, i
kilsiz.
* Elbette,
phesiz.
ku
kuya d
mek
* ku
kulanmak, ku
ku beslemek, ku
ku duymak,
pheye d
mek.
ku
lak

* Av ku
larbol olan yer.

ku
lar
* ok hcreli hayvanlardan, omurgal
lar
n genibir s
n
f
.
ku
lokumu
* Yumurta, un ve
ekerle yap
lan bir tr kurabiye.
ku
luk

* Gnn sabahla
le aras
ndaki blm.

ku
luk namaz
* Vaktinde k
l
nmayan sabah namaziin gnebir m
zrak boyu ykseldikten sonra kaza edilen namaz.
ku
luk vakti
* Gnn ilk

klarile gne
in bir m
zrak boyu ykselmesi aras
nda kalan sresi.
ku
luk yemei
* Ku
luk vakti yenilen yemek.
ku
mar

* Kuavlamak iin haz


rlanm
tuzak, kutuza
.

ku
palaz
* Difteri.
ku
yemi
* Budaygillerden, durgun sularda yeti
en bir bitki (Phalaris canariensis).
* Bu bitkinin taneleri.
* Ku
lara yedirilen i
itli tah
l taneleri, dane.

kut

kutan
kutlama

kutlamak

kutlan

kutlanma

* U
ur, baht, talih.
* Mutluluk.
* Saka ku
u.
* Kutlamak i
i, tebrik.
* Kutlama treni.
* Mutlu bir olay sebebiyle buna sevinildi
ini birine sz, yazveya arma
anla anlatmak, tebrik etmek.
* nemli bir olay
n gerekle
mesi y
l dnm dolay
s
yla tren yapmak, tes'it etmek.
* Kutlanmak i
i veya biimi.
* Kutlanmak i
i.

kutlanmak
* Kutlamak i
i yap
lmak, tebrik edilmek.
kutlay

kutlu

* Kutlamak i
i veya biimi.
* U
ur getirdiine inan
lan, u
urlu, ongun, mbarek.

kutlu olsun
* "uurlu olsun, bolluk ve iyilik getirsin" anlam
nda bir kutlama sz.
kutlulamak
* Kutlamak.
kutluluk
kutnu
kutsal

* Kutlu olma durumu.


* Pamuk veya ipekle kar

k pamuktan dokunmukal
n, ensiz kumae
idi.
* Gl bir din sayg
uyand
ran veya uyand
rmasgereken, kuts, mukaddes.
* Tap
n
lacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kuts, mukaddes.
* Bozulmamas
, dokunulmamas
, kar

k
lmamasgereken, stne titrenilen.
* Tanr
'ya adanm
olan, tanr
sal olan.

kutsalla
ma
* Kutsalla
mak i
i.
kutsalla
mak
* Kutsal duruma gelmek.
kutsalla
t
r

* Kutsalla
t
rmak i
i veya biimi.
kutsalla
t
rma
* Kutsalla
t
rmak i
i, kutsama.
kutsalla
t
rmak

* Kutsal duruma getirmek, kutsamak.


kutsall
k
* Kutsal olma durumu, kutsiyet.
kutsama

* Kutsamak i
i, takdis.

kutsamak
* Kutsalla
t
rmak.
* Kutluluk dilemek, takdis etmek.
kuts

* Kutsal.

kutsle
me
* Kutsle
mek i
i veya durumu.
kutsle
mek
* Kutsal duruma gelmek.
kutsiyet
kutsuz

* Kutsall
k.
* U
ursuz, kt, menhus.
* Mutsuz, zavall
.

kutsuzluk
* Kutsuz olma durumu.
kutu

*
nce tahta, mukavva, teneke, plstik vb. den yap
lm

, genellikle kapaklkap.
* Elektrik ak
m
devrelerinde birle
tirme yapmak veya ak
mbir veya daha fazla kollara ay
rmak iin
kullan
lan ara, buat.
* Elektrik veya telefon tellerinin toplan
p ba
land

kap.
* (bir kimsede, bir yerde veya
eyde)
yi veya kt bir zelliin fazlal

nbelirtir.
* Kutunun alabildii kadar olan.
kutu gibi

* kk fakat kullan

lve
irin.

kutu kutu
* 1'den 10'a kadar say
lar
n gizlice yaz
lmas
, tahmin edilmesine dayanan ve iki ocuk aras
nda oynanan bir
oyun.
kutucu
* Kutu yapan veya satan kimse.
kutuculuk
* Kutu yapmak veya satmak i
i.
kutulama

* Kutulamak i
i.

kutulamak
* Kutuya yerle
tirmek, kutuya koymak.
kutulan

* Kutulanmak i
i veya biimi.
kutulanma

* Kutulanmak i
i.
kutulanmak
* Kutulamak i
i yap
lmak.
kutulay

* Kutulamak i
i veya biimi.
kutulu

* Kutusu olan.

kutulu telefon
* Halk
n kullan
m
na sunulan, para, jeton veya manyetik zelli
i olan kartla al

an telefon, ankesrl
telefon.
kutup

* Yer yuvarla

n
n, ekvatordan en uzak olan yer ekseninin geti
i var say
lan iki noktas
ndan her biri.
* Birbiriyle kar

t olan
eylerden her biri.
* Bir konuda yksek bilgisi ve yetkisi olan kimse.
* Gk kresinin, dolay
nda dnd var say
lan eksenin iki ucundan her biri.
* Elektrik ak
m
nolu
turan gerilim ayr
l

n
n en yksek dereceyi buldu
u iki noktadan her biri.
* Bir m
knat
s demirinin iki ucundan her biri.

kutup engel
* Bir pilde elektromotor kuvveti d
ren polorma olay
na kar
gelmek ve elektirk ak
m
n
n durmas
n
nlemek iin kullan
lan (kimyasal maddelerden her biri).
Kutup Y
ld
z
* Gk kresinin kutbuna en yak
n olan kkaydenilen tak
m y
ld
z
n en ucunda bulunan, kuzeyi
belirleyen, duraan y
ld
z, Demirkaz
k, Kuzey Y
ld
z
.
kutuplanma
* Kutuplanmak i
i, polrizasyon.
kutuplanmak
*
ki kutupta toplanmak.
* (pusula ibresi iin) Kutba doru ynelmek.
kutupla
ma
* Kutupla
mak i
i.
kutupla
mak
* (bir topluluk) Birbirine kar

t gruplara ayr
lmak.
kutupsal
kutur

kuvars

* Kutupla ilgili.
* (daire ve krede) ap.
* (bazgeometrik
ekillerde) K
egen.
* Billrla
m
silisin do
ada ok yayg
n bir tr.

kuvarsit
* Yaln
z kuvars tanelerinden birle
ik bir kaya, kum ta

.
kuvertr
kuvz

* rt.

* zellikle erken veya yeni domubebeklerin, bula

chastal
klardan korunmas
amac
yla iine
yerle
tirildi
i, belirli s
cakl

olan ara.
kuvve

* D
nce, niyet.
* Bir devletin silhlkuvvetlerinin durumu veya gc.
* Yeti.

kuvveden fiile
karmak
* d
nlen, tasarlanan
eyi gerekle
tirmek.
kuvvet

* Fiziksel g, takat.
* G.
* iddet, zor, cebir.
* Yetke, erk, nfuz.
* Dayan
klolma durumu, tahamml, mukavemet.
* Bir niceli
in kendisi ile arp
larak ykseltildi
i derecelerden her biri: 2x2x2=23 denkleminde, 3 say
s
2'nin
kuvvetini gsterir.
* Bir lkenin sava
silhlkurulu
larveya gc.
* Durgunlu
u harekete veya hareketi durgun bir duruma eviren etken, direnci k
ran veya diren do
uran
zellik.
kuvvet almak
* herhangi bir yard
mla gc artmak, kuvvetlenmek.
kuvvet bulamamak
* cesaret edememek.
kuvvet ifti
* Birbirine paralel ters ynde ve e
it a
rl
kta iki kuvvetin olu
turduu kuvvet tak
m
.
kuvvet komutanlar
* Kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlar
na toplu olarak verilen ad.
kuvvet vermek
* bir konuya ok nem vermek.
kuvvetini toplamak
* gcn art
rmak, kuvvetlenmek.
kuvvetle

* gl ve sa
lam bir biimde.
* zerinde durarak, direnerek.

kuvvetlendirici
* Gc art
ran, glendirici.
* (foto
raf
l
kta) Negatiflerin glendirilmesini salayan banyo.
kuvvetlendiri
* Kuvvetlendirmek i
i veya biimi.
kuvvetlendirme
* Kuvvetlendirmek i
i.
kuvvetlendirmek
* Glenmesini salamak, gcn art
rmak.
kuvvetleni
* Kuvvetlenmek i
i veya biimi.
kuvvetlenme

* Kuvvetlenmek i
i.
kuvvetlenmek
* G kazanmak, direnci veya gc artmak.
kuvvetli

* Gc ok olan, zorlu,
iddetli.
* Salam, dayan
klolan.
* Grevini iyi yapan, keskin.
* ok etkileyici, inand
r
c
, nemli.
* Sayg
n, nfuzlu.
* stn.
* Etkili.

kuvvetlice
* Olduka gl, kuvvetli.
* Biraz gl, biraz kuvvetli.
kuvvetler
* Kuvvetleri lmeye yarayan cihaz, dinamometre.
kuvvetsiz
* Gc, kuvveti olmayan, gsz.
* Etkisiz.
kuvvetsizlik
* Kuvvetsiz olma durumu, gszlk.
kuvvetten d
mek
* gc azalmak.
kuymak

* M
s
r ununun erimiterya

yla kavrulmas
, su ilve edilmesi, bir miktar peynir kat
lmasve bir sre
kaynat
lmas
yla elde edilen yemek.
* Karadeniz blgesinde ve zellikle Trabzon'da yap
lan bir tr yemek.
kuyrua girmek
* ayakta arka arkaya durulan diziye girmek.
kuyruu dikmek
* (hayvan) ko
maya, ba
lamak.
* (insan) bulunduu yerden uzakla
maya ba
lamak.
kuyruu kapana k
s
lmak (veya s
k

mak)
* ok zor duruma d
mek.
kuyruu titretmek
* lmek.
kuyruuna basmak
* birini incitip sald
r
da bulunmas
na yol amak, tahrik etmek.
kuyruuna teneke balamak
* biriyle a

rderecede alay etmek.


* birini, herkesin alay edecei biimde kovmak.
kuyruunu k
smak
* korkup sinmek.
kuyruunu k
st
rmak
* birini g bir duruma d
rmek.

kuyruunu tava sap


na evirmek
* haddini bildirmek, gereken dersi vermek.
kuyruk

* Hayvanlar
n o
unda, gvdenin art yan
nda bulunan, omurgan
n uzant
s
olan uzun ve esnek organ.
* Ku
larda gvdenin art yan
nda bulunan ty demeti.
* Koyunun baztrlerinde eritilerek yaal
nan bir uzant
s
.
* Baz
eylerde kuyrua benzeyen uzantveya bataraf
n aksi ynnde kalan blm.
* Birisinin arkas
na tak
l
p hi ayr
lmayan kimse.
*
nsanlar
n s
ra beklemek iin, art arda durarak olu
turduu dizi.
* Ba

n arkas
na toplanm
sa demeti.
* Bir harfin bitiizgisine yak
n yerde, birden bir dnyapan k
sa izgi.

kuyruk ac
s
* H
n, al
nacak .
kuyruk ekmek
* gzn evresine kalem veya srme ile izgi ekmek.
kuyruk kemii
* Omurgan
n alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemi
i ile eklemlenen, nden arkaya do
ru yass
, gen
biiminde kemik.
kuyruk olmak
* arka arkaya dizilmek, s
ralanmak.
kuyruk sallamak
* yaltaklanmak.
kuyruk sokumu
*
nsanda omurgan
n alt ucunun bitim yeri.
kuyruk sokumu kemi
i
* Omurgan
n bitiminde, bekuyruk omurunun kayna
mas
ndan olu
an, gen biiminde kemik.
kuyruk ya

* Koyun kuyru
unun eritilmesinden elde edilen ya
.
kuyruk yapmak
* uzun ve pe
pe
e bir s
ra olu
turmak.
kuyrukkakan
* Kara tavukgillerden, bcek ve meyve ile beslenen kk tc bir ku(Saxicola).
kuyruklu

* Kuyruu olan.
* Akrep.

kuyruklu kelebek
* Kanatlar
siyah benekli sar
renkte bir Avrupa kelebei (Papillio machaon).
kuyruklu kurba
a
* Yumurtadan yeni
km
ve evrim geirmemiyavru kurbaa.
kuyruklu piyano
* Duvar piyanosu gibi dik olmayan, gvdesi ayak stnde yat
k bir durumda bulunan piyano.
kuyruklu yalan
* ok byk yalan.
kuyruklu y
ld
z

* Gneevresinde byk yuvarlak bir elips veya bir parabol izen, kuyruk denilen

klbir uzant
solan
gk cismi.
kuyruklu y
ld
z ba

* kuyruklu y
ld
z
n nde giden yuvarlak paras
.
kuyruklu y
ld
z ekirdei
* kuyruklu y
ld
z ba

n
n ortas
nda y
ld
za benzeyen parlak nokta.
kuyruklu y
ld
z sa
* kuyruklu y
ld
z ekirde
ini saran

klgaz yuvar
.
kuyruklular
* Omurgalhayvanlardan, amfibyumlar s
n
f
n
n, vcut ve kuyruklaruzun, bacaklarzay
f, birok semender
trlerini iine alan bir alt tak
m
, urodel.
kuyruksallayan
* Kuyruksallayangillerden, kanatlarve vcudunun st blm kl rengi, alt blm de
i
ik sarolan, uzun
kuyruklu, kk, tc ku
, yont ku
u (Motacilla).
kuyruksallayangiller
* Kuyruksallayan, incir ku
u gibi tc ku
lar
iine alan familya.
kuyruksuz
* Kuyruu olmayan.
kuyruksuzlar
* Kurbaalar.
kuyruksren
* Bir ku
.
kuytu

* Iss
z, sessiz ve gze arpmayan (yer).
* U
rak olmayan, ierlek, sapa (yer).
* Sessiz,
ss
z, tenha yer.
* Gn

almayan.

kuytuluk
* Kuytu, sessiz yer.
kuyu

* Su katman
na var
ncaya kadar derinli
ine kaz
lan, genellikle silindir biiminde, evresine duvar rlen,
suyundan yararlan
lan ukur.
* Topraa kaz
lan derince ukur.
*
inden
k
lamayan durum veya yer.
* Yer alt
ndaki iyerlerine ula
mak iin a
lm
ve kesit boyutlarderinliine oranla s
n
rl
, d
ey veya d
eye
yak
n balantyolu.
kuyu amak
* kuyu yapmak.
kuyu bilezi
i
* Su kuyusunun a
z
na oturtulan tek para yontma ta
.
kuyu f
nd

* Ye
ilken topraa gmlerek ayrbir e
ni verilen f
nd
k.
kuyu gibi
* ok derin.
* bas
k ve karanl
k yer.

kuyu kebab
* Toprak alt
nda zel olarak kaz
l
p haz
rlanm
kuyuda pi
irilen ebi veya kuzu kebab
.
kuyu suyu
* Kuyudan
kar
lan ime ve sulamada kullan
lan su.
kuyu topuu
* Kuyunun yap
s
nveya kuyu ba

ndaki tesisleri, kme s


ras
nda olu
abilecek hasara veya zarara kar

korumak amac
yla kuyu evresinde b
rak
lan gvenlik topu
u.
kuyucu
* Kuyu kazmayiedinmikimse.
kuyuculuk
* Kuyucunun i
i veya kuyu kazma i
i.
kuyudan adam
karmak
* olumsuz, uygunsuz veya yasal olmayan bir durumda son vererek birini haklar
na kavu
turmak.
* unutulmaktan kurtarmak.
kuyudat
kuyum

* (resm defterdeki) Kay


tlar.
* Deerli metal ve ta
lardan yap
lan ss e
yas
.

kuyumcu
* Deerli metal ve ta
lardan bilezik, kpe gibi ss e
yas
yapan veya satan kimse, mcevherci.
kuyumcu terazisi
* Hassas terazi.
kuyumculuk
* Kuyumcunun i
i ve zanaat
, mcevhercilik.
kuyusunu kazmak
* birinin y
k
m
na al

mak, kt duruma d
mesini istemek.
kuz
* Glgede kalan (yan).
kuzen
kuzey
kar

t
.

* Teyze, day
, hala veya amcan
n erkek ocu
u, erkek ye
en.
* Sa
ndouya, solunu bat
ya veren kimsenin tam kar

s
na d
en yn, drt ana ynden biri,
imal, gney
* Bulundu
u noktaya gre kuzeyde kalan yer.
* Bu yne d
en, bu ynle ilgili olan,
imal.

Kuzey Kutbu
*
ki kutuptan ekvatorun kuzey taraf
nda yer alan kutup blgesi.
kuzey noktas
* Ufukta kuzey do
rultusunun gk kresini deldi
i nokta.
Kuzey Y
ld
z
* Kutup Y
ld
z
.
kuzeybat
* Ufkun kuzeye ve bat
ya e
it uzakl
kta olan noktas
.
* Bu ynle ilgili olan.

kuzeydo
u
* Ufkun kuzeye ve douya e
it uzakl
kta olan noktas
.
* Bu ynle ilgili olan.
kuzeyli
kuzgun

* Kuzey lkeleri halk


ndan olan (kimse).
* Birok karga trne, zellikle kara kargaya verilen ad (Corvus corone).

kuzgun gibi
* ok kara, ok koyu.
kuzguna yavrusu
ahin (veya anka) grnr
* herkesin kendi yaratt

ey irkin de olsa, gzne gzel grnr.


kuzguncuk
* Hapishane kap
lar
ndaki demir kafesli pencere.
kuzgun

* ok koyu, kara.

kuzgun siyah
* ok koyu, kara renkli.
kuzgunk
l
c
* Ssengillerden, uzun, ensiz ve sivri yaprakl
bir ss bitkisi, glayl (Gladiolus illyricus).
kuzin
kuzine

kuzu

* Teyze, day
, hala veya amcan
n k
z ocu
u, k
z yeen.
* Hem
s
tmaya, hem de zerinde yemek pi
irmeye yarayan byk mutfak sobas
.
* Gemilerde yemek pi
irilen yer, mutfak.
* Koyun yavrusu.
* Bir meyve veya sebzeye biti
ik olan kk meyve veya sebze.
* Kuzu etinden yap
lm
olan (yiyecek).

kuzu evirmek
* kuzunun gvdesini
i
e geirip atekorunun zerinde evirerek pi
irmek.
kuzu di
i
* St di
i.
*
leri ya
larda
kan di
, peynir di
i.
kuzu eti
kuzu gibi

* Kesilmikuzunun paralan
p sat
lan eti.
* ok uysal.

kuzu gibi olmak


* uslanmak, sessizle
mek, sakinle
mek.
kuzu kapama
* Kemikli kuzu etinin, arpac
k so
an
, ye
il so
an, havu, dereotu ile birlikte a

r ate
te pi
irilmesiyle yap
lan
bir yemek tr.
kuzu kap
s

* Byk bir kap


n
n iinde veya yan
nda bulunan kk kap
, kuzuluk.
kuzu kesilmek
* uysalla
mak, sessizle
mek,sakin bir durum almak.
kuzu kestanesi
* Yaban aalardan elde edilen, kk, lezzetli bir kestane tr.
kuzu kuzu
* Hi ses
karmadan, kar
gelmeden, uysal bir biimde.
kuzu mantar
* Bazitli mantarlardan, ay
rlarda, sulak yerlerde yeti
en,
apkasetli, kal
n, koni biiminde, przl, yenilir
bir mantar (Boletus edulis).
kuzu postuna brnmek
* kar

s
ndakini aldatmak iin gerek ki
iliini saklamak, kendini zarars
z ve uysal gstermek.
kuzu sarma

* Boyu 3 m kadar olabilen, t


rman
c
, beyaz stl, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Canvolvulus arvensis).
kuzugbe
i
* Sulak ay
rlarda yeti
en,
apkaskal
n ve etli, yenir bir mantar e
idi (Agaricus campestris).
kuzukula

* Kara bu
daygillerden, sulak yerlerde yeti
en, iekleri iki evcikli ve k
rm
z
mt
rak bir bitki, yapraklar
salata
olarak kullan
l
r (Rumex acetosa).
kuzukula
asidi
* Oksalik asit.
kuzulama
* (koyun) Yavrulama.
* Kuzu yry
gibi emekleme.
kuzulamak
* (koyun) Yavrulamak.
* (ocuk) Ellerini yere dayayarak dizleri stnde emeklemek.
kuzula
ma
* Kuzula
mak i
i.
kuzula
mak
* Kuzu gibi uysal ve zarars
z duruma gelmek.
kuzulu

kuzuluk

* (koyun iin) Kuzusu olan.


* (meyve ve sebze iin) Kendisine biti
ik olarak ayncinsten kk tanesi olan.
* Kuzu bar
na
, a

l.
* Yumu
ak huyluluk.
* Byk kap
lar
n ortas
ndaki kk kap
, kuzu kap
s
.

kuzuluk kap
s
* Hanlarda byk kap
zerindeki kk kap
.
kuzum!
-k

* ok
amal
k, yalvarma veya dikkat ekme anlamlar
ta

yan bir nlem.


* Bkz. -ki.

Kbal
kbik

kbist

kbizm
-k
kck

* Kba halk
ndan olan.
* Kp ve kesme biiminde olan.
* Kbizm ak
m
na uyularak yap
lm
olan.
* Kp (II) biiminde olan.
* Kbizmle ilgili olan.
* Kbizmi uygulayan, kbizm yanl
s
(kimse).
* Nesneleri geometrik biimlerde gsteren bir sanat ak
m
.
* Bkz. -g
/ -gi.
* ok kk.

kk
* Boyutlar
, benzerlerininkinden daha ufak olan, byk kar

t
.
* Eni, boyu az.
* Daha az ya
l
.
* Nicelii az olan.
* Niteli
i a
a
olan, baya

.
* Geri a
amada.
* stn yetenei olmayan.
* Bymesini, geli
mesini henz tamamlam
olan.
* ocuk.
* (ses) K
s
k, parlak olmayan.
* Ya
, makam, rtbe, derece bak
m
ndan daha a
aolan (kimse).
* Kk abdest.
kk abdest
*

eme ihtiyac
, i
, idrar.
kk ad

*
lk ad, soyadolmayan n ad.

Kk Asya
* Anadolu.
kk ay

* ubat ay
, gck ay.

kk bey
* Evin kk erkek ocuu.
*
tk
r
ld
m,

mar
k gen.
kk burjuva
* Gelir dzeyi d
k
ehirli halk.
kk apl
* Deeri ve a

rl

az.
kk apta
* Belirli bir lde.
* Yayg
n olmayan.

kk dalar
ben yaratt
m demek
* ok bbrlenmek, kibirlenmek.
kk dalga
* Orta dalga.
kk dil
* Damak eteinin ortas
nda bulunan kk uzant
.
kk dil nsz
* Akcierlerden gelen havan
n art damakta kk dilin evresinden s
zarak
kmas
yla olu
an nsz:
.
kk dilini yutmak
*
a

rmak, donakalmak.
kk d
mek
* de
eri veya onuru sars
lmak.
kk d
rmek
* de
erini veya
erefini sarsmak.
kk gezegen
* Bilinen dokuz byk gezegene gre ok kk olan gezegen.
kk grmek
* de
er, nem vermemek.
kk han
m
* Evin k
zveya gen gelini.
kk harf
* Byk harflerden ayrbiimde yaz
lan harf, minskl.
kk Hindistan cevizi
*
ki eneklilerden, s
cak iklimlerde yeti
en bir aa (Myristica frangrans).
* Bu aac
n baharat olarak da kullan
lan ceviz biimindeki yemi
.
kk kan dola

m
* e
itli organlardan gelen toplardamarlar
n kan
sakulak
k ve sakar
nc
a ta

mas
, oradan da
atardamarlarla kan
n akcierlere ula
t
r
lmasve oradan sol kulak
a ta

nmas
dzeni.
kk karga
* Karga cinsi bir tr ku
.
kk kpr
* Vcudun, s
rt yere dnk olarak avular ve dizler stnde dayalve gergin bulundu
u durum, el diz
kprs.
kk kyn byk a
as
* byklk taslayanlar iin sylenir.
kk kumru
* Kumru cinsi bir tr ku
.
kk mart
* Martcinsi bir tr ku
.
kk mevlit ay
* Kamer takviminin drdnc ay
, rebiylh
r.
kk oynamak
* kumarda az para ile oynamak.

kk nerme
* Bir tas
mda, kk terimi ta

yan ncl, minor.


kk parmak
* Bkz. sere parmak.
kk sakarca
* Sakarya cinsi bir tr ku
.
kk sesli uyumu
* Bkz. kk nl uyumu.
kk
algam
* Turpgillerden, iekleri kokulu, tohumlar
ndan

k aralar
nda ve sabun yap
m
nda kullan
lan bir ya

kar
lan, kolzaya benzeyen bir bitki, ya
algam(Brassica rapa).
kk tansiyon
* Kan
n beyin iindeki bas
nc
.
kk terim
* Bir tas
mda, varg
n
n konusu olan terim.
kk tvbe ay
* Kamer takviminin alt
ncay
, cemaziylh
r.
kk nl uyumu
* Trke bir kelimede dz nllerden (a, e,
, i) sonra dz nllerin, yuvarlak nllerden (o,,u,) sonra dar
yuvarlak (u,) veya dz geni(a,e) nllerin gelmesi: Evler. Etek. Salk
mlar. rdek, Okul, Sucular
n gibi.
Kkay
* Gn kuzey kutup blgesinde, Byk Ay
'n
n tersi durumda, bir tak
m y
ld
z, Dbbasgar.
kkba
* Kasapl
k hayvanlardan koyun ve keiye verilen ortak ad.
kke

* Biraz kk.

kkle kk, bykle byk olmak


* her ya
taki ki
ilere kar
dosta, arkada
a davranmak.
* her makam ve durumdaki ki
ilere kar
dosta ve anlay
gsterek davranmak.
kkle
me
* Kkle
mek i
i.
kkle
mek
* Deerini yitirmek.
kkl bykl
* "K
de by
de birlikte" anlam
nda kulan
l
r.
kklk

* Kk olma durumu.
*
nsana yak

mayacak, insan
n deerini azaltacak davran

kksemek
* Kmsemek.
klme

* Klmek i
i.

klmek
* Bykken herhangi bir sebeple ufak duruma gelmek.
* Bzlmek, hacimce ufalmak.
* Deer ve onurunu azaltacak davran

ta bulunmak.
kltme

* Kltmek i
i, tasgir.
* Bir
eyin kn gsteren sz biimi.

kltme eki
* Kelimelerin anlam
na kklk, azl
k, sevgi, ac
ma kavramlar
katan ekler. Trkede bu kavramlar
u
eklerle sa
lan
r.
kltmek
* Bykken daha kk duruma getirmek.
* Deerini ve onurunu azaltmak.
* Ya

ngizleyerek kk gstermek.
kl
* Klmek i
i veya biimi.
kmen

* Benzerlerinden daha kk olan, pek kk.

kmencik
*
yi ve kk.
kmseme
* Kmsemek i
i.
kmsemek
* Deer ve nem vermemek, kk grmek, kmsemek.
kmsenme
* Kmsenmek i
i.
kmsenmek
* Kmsemek i
i yap
lmak.
kmseyi
* Kmsemek i
i veya biimi.
krek
* Biraz kk.
kf

* Ekmek, peynir gibi organik maddelerin zerinde, nem ve


s
n
n etkisiyle olu
an, o
u ye
il renkli mantar.
* Pas.

kf ba
lamak (veya tutmak)
* kflenmek.
* unutulmak.
* bitmek, kalmamak.
kf kokmak
* kapal
, nemli yerler gibi a
r kokmak.
kf kokusu
* A
r, pis ve bunalt
ckoku.
kf ye
ili

* (renk iin) A
k ye
il.

kfe

* Genellikle s
t veya ba
ka aa dallar
ndan rlen, yk ta

maya yarayan, kaba ve dayan


klsepet.
* Kaba et, k
.
* Bir kfenin alabildi
i miktar.

kfeci
* Kfe yapan veya satan kimse.
* Kfe ile s
rt
nda te beri ta

yan hamal.
kfecilik
* Kfecinin i
i.
kfelik

* Bir kfeyi dolduracak miktarda.


* Kendi kendine yryemeyecek derecede sarho(kimse).

kfelik olmak
* ok sarhoolmak.
kffar

* Mslman olmayanlar, kfirler.

kflendirme
* Kflendirmek i
i.
kflendirmek
* Kf ba
lamas
na yol amak.
kflenme
* Kflenmek i
i.
kflenmek
* Kf olu
mak.
* Zamangemek, khnele
mek.
* al

ma f
rsatbulamayarak zelliklerini veya yetene
ini yitirmek.
kfletme

* Kflendirme.

kfletmek
* Kflendirmek.
kfl

kflce
kfran

* Kflenmiolan.
* Zamangemi
, khne.
* Saklanm
alt
n para.
* Bkz. mantar hastal

.
* Nankrlk.

kfretme
* Kfretmek i
i, svme.
kfretmek
* Svmek.
kfr

* Svme, svmek iin sylenen sz, svg.

* Tanr'n
n varl
ve birlii gibi dinin temellerinden say
lan inanlarinkr etme ve bu yolda sylenen sz.
* Olumlu i
leri kt gsterme, varl
klarinkr etme.
kfr kfr
* (rzgr iin) Tatl
, serin ve hafif bir biimde eserek.
kfr savurmak
* kfretmek.
kfr yemek
* kendisine kfredilmek.
kfrbaz

* Kaba svgleri ok kullanan, a


zbozuk.

kfrbazl
k
* Kfrbaz olma durumu.
kfr basmak
* kfretmek.
kfv
kheyln
kkre

* Birbirine benzeyen veya yak

an, denk.
* Soylu Arap at
.
* fke veya cinsel istek yznden sald
r
cbir durum alan (hayvan).

kkreme
* Kkremek i
i.
kkremek
* (aslan) Ba
rmak.
* Co
mak, ta
k
nl
k gstermek.
* (deniz, nehir iin) Kabarmak, ta
mak.
* K
zg
nl
k ve fke ile yksek sesle ba

rmak.
* Co
kuyla sald
rmak.
* Mayalan
p kabarmak.
* Gr bir biimde yeti
mek.
kkreyi
* Kkremek i
i veya biimi.
kkrt

* Atom numaras16, atom a


rl

32,06 olan, doada saf veya ba


ka cisimlerle birle
ik olarak bulunan, sar
renkli, 119 C de eriyen ve 444 C de kaynayan element, sulf. K
saltmasS.
kkrt iei
* Kkrt buhar
n
n birdenbire so
utulmas
yla elde edilen kkrt.
kkrtatar
* Kkrtl buhar
karan ve zerinde kkrt biriken alan.
kkrtleme
* Kkrtlemek i
i.
kkrtlemek
* Toz kkrt serpmek.
kkrtlenme

* Kkrtlenmek i
i.
kkrtlenmek
* Kkrtlemek i
ine konu olmak veya kkrtlemek i
i yap
lmak.
kkrtl

*
inde kkrt bulunan.

kkrtsz
*
inde kkrt bulunmayan.
kl

kl

* Yanan
eylerden arta kalan toz madde.
* Yanm
bir yap
n
n kal
nt
s
.
* Btn, tm.

kl ba
lamak
* (ateiin) snmek.
* gcn, etkisini yitirmek.
kl re
i
* Klde pi
irilen rek.
kl etmek
* yakmak, kavurmak.
* birinin var
nyo
unu yok etmek.
kl gibi

* (bet beniz iin) soluk, renksiz.

kl kesilmek
* heyacandan rengi solmak.
kl olmak
* btnyle yanmak.
* var
nyo
unu yitirmek.
kl rengi

* Odunun yanmas
yla olu
an, kln akla kara aras
ndaki rengi, gri.
* Bu renkte olan.

kl rengi et sinei
* Eklem bacakl
lar
n bcekler s
n
f
ndan, larvalar
nhayvan ls veya et zerine b
rakan bir tr sinek
(Sartophaga carnaria).
kl tablas
* Sigara klnn, iine dklp biriktirildi
i cam veya metal kap.
kl ufak olmak
* ok kk paralara ayr
lmak.
kl yemek (veya yutmak)
* kurnazca yap
lan bir oyuna d
mek, aldat
lmak.
klh

* Erkeklerin giydi
i genellikle keeden, ucu sivri veya yksek ba
l
k.
*
ine baz

eyler koymak iin huni biiminde bklmk

t kap.
* Bu kab
n alabilecei miktar.
* Oyun, hile.

klh giydirmek
* hile ile, oyunla aldatmak.
klh kapmak
* dzen, dalavere ile bir i
in ba

na gemek.
klh pe
inde olmak
* yalan ve dolanla bir i
in ba

na gemeye al

mak.
klh takmak
* hile ile, oyunla kand
r
p paras
nalmak.
klh

* Klh yapan veya satan kimse.

klh
ma anlat!
* sylediklerine hi inanam
yorum, beni kand
ramazs
n.
klh
ms
* Klha benzer, klh
and
ran.
klh
n
havaya atmak
* pek ok sevinmek.
klh
n
ters giydirmek
* ok kurnaz olmak.
klhlardei
tirmek (veya de
i
mek)
* "bozu
mak" anlam
yla ve tehdit olarak kullan
l
r.
klhl
* Klholan.
* Koni biiminde tavanolan.
klhs
z
* Klholmayan.
klbast
* Izgarada pi
irilen kemiksiz et.
klbast
l
k
* Klbast
yapmaya elveri
li olan (et).
kle

* Eritilerek kal
ba dklmmaden veya ala

m.
* Y

n durumundaki nesnelerin olu


turdu
u kme.
* Kle durumunda olan.

kle gibi oturmak


* yorgun veya bitkin bir durumda kvermek.
klele
me
* Klele
mek i
i.
klele
mek
* Kle durumuna gelmek.
* ok yorulmak.
kldken
* Kad
n, e
.
kldr

* Bkz. pald
r kldr.
klek
* Bal, ya
, yourt gibi
eyler koymaya yarar tahta kova.
klfet

* S
k
nt
lzorluk, yorgunluk.
* Byk masraf.

klfete katlanmak
* s
k
nt
ya, zorlua nem vermemek.
klfetli

klfetsiz

* S
k
c
, zor, yorucu, zen isteyen.
* Byk masraf gerektiren.
* S
k
nt
s
z, kolay, zen istemeyen.
* Az masrafla yap
lan.

klfetsizce
* Klfet alt
na girmeden, klfete katlanmadan.
klhan

* Hamamlar
s
tan, hamam
n alt
nda bulunan kapalve geniocak, cehennemlik.

klhan makinesi
* Enerji reten makinelerde yanmay
sa
layan ana blm, yanma hcresi.
klhanbeyce
* Klhanbeye benzer biimde, klhanbey gibi.
klhanbeyi
* Kendilerine zg giyinive konu
ma biimleri olan, argo kullanan, ba

bo
, haylaz delikanl
, kabaday
,
serseri, hayta, klhan, apa
.
klhanbeyi a
z
* Klhanbeye yak

r biimde konu
ma.
klhanbeylik
* Klhanbeyi olma durumu, kabaday
l
k.
* Klhanbeyine yak

r davran

.
klhanc
* Hamam oca
nyakan kimse.
klhan
* Klhanbeyi, kabaday
, serseri, hayta, apa
.
* Hafif svg anlamta

yan bir ok
ama sz.
klkedisi
* ok
yen, ate
in yan
ndan ayr
lmayan (kimse).
* Uyu
uk, miskin (kimse).
* Pasakl
, grgsz (kad
n).
klleme

kllemek

* Kllemek i
i.
* Bir mantar
n yapt
bahastal

.
* Genellikle ate
in zerini klle rtmek.

klleni
kllenme

* Kllenmek i
i veya biimi.
* Kllenmek i
i.

kllenmek
* Genellikle ate
in zerinde kl olu
mak.
* Bir ac
, bir s
k
ntunutulur gibi olmak.
kll
* Btne ve genele ili
kin.
* Tmel.
klliyat
* Bir yazar
n btn eserlerini ieren dizi.
klliye

* Bir caminin evresinde cami ile birlikte kurulmumedrese, imaret, sebil, kitapl
k, hastahane gibi e
itli
yap
lar
n btn.
klliyen
klliyet

klliyetli
kll

* Btnyle, tamam
yla, tamamen.
* Btnlk, tmlk.
* okluk, bolluk.
* Pek ok, bir hayli.
*
inde veya zerinde kl bulunan.

kll su
*
inde kl eritilip szlerek elde edilen su.
kllk

* Kl ve sprnt at
lan yer, plk.
* Sigara tablas
.
* Kazan ve sobada kllerin dkld yer.

kllk a
z
* Klhanbeylerinin kulland
dil, argo.
klot

* K
sa, beli lstikli i ama

r
, don.
* Daha ok binicilerin giydikleri, paasdar, st blm genipantolon.

klot pantolon
* Bkz. klot.
klotlu orap
* Kalalarda iine alabilecek biimde retilmiorap.
klt

klte

* Tapma, tap
nma.
* Din.
* Din tren, ibadet, yin.
* Kle.

* Kaya.
* Demet, ba
lam.
kltivatr
* Topra
yzeyden i
lemeye yarayan di
li alet.
kltr
* Tarih, toplumsal geli
me sreci iinde yarat
lan btn madd ve manev de
erler ile bunlaryaratmada,
sonraki nesillere iletmede kullan
lan, insan
n do
al ve toplumsal evresine egemenli
inin lsn gsteren aralar
n
btn, hars, ekin.
* Bir topluma veya halk toplulu
una zg d
nce ve sanat eserlerinin btn.
* Muhakeme, zevk ve ele
tirme yeteneklerinin
renim ve ya
ant
lar yoluyla geli
tirilmiolan biimi.
* Bireyin kazand

bilgi.
* Uygun biyolojik
artlarda bir mikrop trn retme.
* Tar
m.
kltr ak
m
* Bir toplumun kltrnden bazelerin ba
ka bir topluma gei
i.
kltr bal
k
l

* Belli merkezlerde zel olarak haz


rlanm
havuzlarda bilimsel yntemlerle bal
k retme i
i.
kltr bitkileri
*
nsanlarca yeti
tirilen bitkilerin btn.
kltr evresi
* Bir ulusun kltrn, ba
ka uluslar
n kltrleriyle ili
ki iinde geli
erek katmanla
m
ve ba
l
la
m
bir
zellikler btn olarak tan
mlayan kuram.
kltr g
* Bir kltr motifinin veya kltrel bir uygulaman
n bir ba
ka kltre gemesi.
kltr ortam
* Canlveya uyku durumunda olan belirli mikroorganizmalar
n yeti
tirmek ve geli
tirmek zere a

land

besin maddeleri ortam


.
kltr saray
*
inde e
itli kltr al

malariin ayr
lm
salon, i
lik, kitapl
k vb. yerler bulunan byk bina.
kltr sitesi
* Kltre ve kltrn geli
imine hizmet etmek amac
yla kurulmuopera, tiyatro, sergi saray
vb. binalar
toplulu
u.
kltr varl
klar
* Bir blgede bulunan madd kltr rnleri veya eserleri.
kltre alma
* Kf mantar
e
itleri ve bakteri gibi mikroorganizmalar
n bir kltr ortam
nda retilmesi i
lemi.
kltrel

* Kltre ili
kin, kltrle ilgili.

kltrel antropoloji
* Bkz. sosyal antropoloji.
kltrfizik
* Jimnastik.
kltrlenme
* Kltrlenmek i
i veya durumu.
kltrlenmek

* Bir arada bulunan iki bireyin veya etnik grubun deer yarg
larile kltrel birikiminin zellikleri birbirinden
etkilenerek dei
ikli
e u
ramak.
kltrl

* Kltr geli
miolan.

kltrllk
* Kltrl olma durumu.
kltrsz

* Kltr olmayan.

kltrszlk
* Kltrsz olma durumu.
klnk

* Ta
lar
, kayalar
paralamakta kullan
lan sivri kazma.

kln savurmak
* bir
eyi btnyle bitirip yok etmek.
klstr

* Y
pranm

, eski grn
l olan.
* Bak
ms
z.

klstrlk
* Klstr olma durumu.
klyutmaz
* Aldanmaz, kolay inanmaz.
kmbet

kme

lig.
bek.

* Kubbe.
* Damkubbe biiminde olan yap
.
* Kubbe biiminde toparlak kabart
.
* Tmsek biimindeki y

n.
* Birok canl
n
n veya nesnenin olu
turduu topluluk, grup.
* Kme biiminde olan, kmeyi and
ran.
* Tak
mlar
n durum ve nitelikleri gz nnde bulundurularak belli say
daki tak
mdan olu
turulan topluluk,
* Ko
ularda, kendili
inden olu
an yar

gruplar
n
n her birine verilen ad.
* Bir dershanede rencilerin, belli bir e
itim veya retim amac
yla bir sre iin olu
turduklar
tak
m veya

kme bulut
* st blmleri bembeyaz ve kme durumunda, tabanda ou kez yatay ve esmer bulut, kmls.
kme al

mas
* rencilerin, aralar
nda setikleri bir ba
kan
n k
lavuzluu alt
nda ibirlii yaparak ortak amalar
dorultusunda al

malar
na imkn salayan eitim yntemi.
kme kme
* Kmeler durumunda.
kmeden d
me
* Bulundu
u kmedeki tak
mlardan en az puan alarak veya puan e
itli
inde daha kt averaja sahip olmas
yznden bir alt kmeye inme, ligden d
me.
kmeleme
* Kmelemek i
i.

* Film yap
m
n
kolayla
t
rmak amac
yla ayndekor iindeki ekimleri bir araya toplama, oyuncular
n al

ma
durumlar
ndzenleme.
kmelemek
* Kme durumuna getirmek, y
mak, biriktirmek.
kmeleni
* Kmelenmek i
i veya biimi.
kmelenme
* Kmelenmek i
i.
kmelenmek
* Bir yere toplanmak, y

lmak.
kmele
im
* Bir hastal
a kar
a

lanm
olan veya hastal
k geirmibir canl
n
n kan
nda bulunan maddenin, hastal

n
mikroplar
n
kme durumuna getirme olay
, agltinasyon.
kmele
me
* Kmele
mek i
i.
kmele
mek
* Kme durumunda toplanmak.
kmeli
kmes

* Kmesi olan.
* Tavuk, hindi gibi evcil hayvanlar
n bar
nmas
na yarayan kapalyer.
* Ufak ev.

kmltif
* Katlanm

, birikmi
, yo
un, kmeli.
kmlt

* K
rlarda, ormanlarda e
reti olarak yap
lm
beki veya avckulbesi.

kmls
* Kme bulut.
-kn
knc
knde

* Bkz. -g
n/-gin.
* Susam (taneleri).
* Sulular
n aya
na ba
lanan demir halka, kstek.
* Gre
inin, hasm
n
alt
na al
p bir elini nden, tekini arkadan geirerek kilitlemesi.
* Dzen, tuzak, oyun, hile.

kndeden atmak
* aldatarak tuza
a d
rmek.
kndeleme
* Knde oyununu yapma.
kndelemek
* Knde oyununu yapmak.
kndeye gelmek

* aldanmak, tuzaa d
mek.
kndeye getirilmek
* aldat
lmak, tuza
a d
rlmek.
kndeye getirmek
* knde de durumuna girmesini salamak.
* oyuna getirmek, tuza
a d
rmek.
knefe
kney

* S
cak yenilen bir e
it peynirli tel kaday
f.
* Gne
e bakan yan, gney, kuzey kar

t
.

kngldeme
* Kngldemek i
i.
kngldemek
* Uyuklamak.
* Elden ayaktan d
mek.
kngrdemek
* Kngldemek.
knh

* z, kk, i yz.

knhne varmak
* bir
eyin zn, asl
nanlamak.
knk

* Pi
mitoprak veya imentodan yap
lm
kal
n su borusu.

knye
* Bir kimsenin ad
, soyad
, lkesi, do
umu, mesle
i gibi zelliklerini gsteren kay
t.
* Bu zelliklerin yaz
loldu
u bilezik, kolye gibi metalden e
ya.
* Soyu sopu ile ilgili kimlik bilgileri.
knyesi bozuk
* Kt durumlargrlmolan, sab
kal
.
knyesi gelmek
* (sava
ta) Bir askerin lm haberi kendi evine bildirilmek.
knyesini okumak
* ay
plar
nyzne vurarak bir kimseye svmek.
kp
kap.

* Su, pekmez, yagibi s


v
larveya un, buday gibi tah
llarsaklamaya yarayan, genikar
nl
, dibi dar toprak
* Sarho
.
* Bazdeyimlerde okluk, fazlal
k bildirir.

kp
* Birbirine e
it karelerden olu
an altyzl dikdrtgen, mikp.
* Bir cismin hacminin l birimi.
* Bir say
n
n nc kuvveti: (43)=4x4x4=64.
* Kp biiminde nesne.
kp gibi

* pek
i
man.

kp
eker
* Kp biiminde altyz olan
eker, kesme
eker.
kpe

* Kad
nlar
n kulak memelerine takt
klarss tak
s
.
* Bazhayvanlar
n boyunlar
n
n iki yan
ndan sarkan deri uzant
lar
.

kpe ie
i
* Kpe ieigillerin rnei olan ss bitkisi (Fuchsia).
* Bu bitkinin k
rm
z
, pembe, mor veya beyaz renkli ie
i.
kpe ie
igiller
* Ayranak yaprakliki eneklilerden, kpe iei, yak
otu, gl kestanesi gibi bitkileri iine alan bir familya.
kpe dnmek
* ok
i
manlamak.
kpeli
* Kpe takm
olan.
* Kpeye benzer bir deri uzant
solan.
kpelik
* Dalyan direklerini dikerken alt ucun batmas
nsalamak iin ba
lanan taveya zincir.
kpe
te

* Gemilerde gverte hizas


nda
skarmoz ba
lar
na tutturulan dikmelerin d
yzlerine kaplanan kaplamalar
n
olu
turduu siperler, borda kaplamalar
n
n en st, gverteden yukarkalan blmler, parapet.
* Duvarlar
n zerine, balkon veya pencerelerin iine imento ve mozayik kar

m
ile yap
lan dolgu set.
kplei
* Krein, baltan
n sap tak
lan yeri.
kpleme

* Kar
nda su birikmesi sebebiyle olan,
i
meyle beliren hastal
k.

kplere binmek
* ok fkelenmek.
kpl

* Kp olan.
* Rak
sbol, ucuz meyhane.
* ok rakien, ayya
.

kpn doldurmak
* eline f
rsat gemi
ken oka para biriktirmek.
kr

*
yi bak
m ve il tedavisi.
* zel tedavi yntemi.

kr yapmak
* sal

korumak amac
yla herhangi bir yntemi bir sre uygulamak.
krar
* Gney Amerika yerlilerinin oklar
na srdkleri bitkisel zehir.
kraso
krdan

* Acportakal kabu
undan yap
lan bir iki.
* Di
leri temizlemek iin kullan
lan kk ara.

krdan gibi
* ok zay
f, incecik, elimsiz.
krdanl
k
* Krdan koymaya yarayan kap.
krd

* Klsik Trk mzi


inde si bemol notas
nand
ran perde.
* Dgh perdesindeki bir makam.

krdlihicazkr
* Klsik Trk mzi
inde, rast perdesinde bir makam.
kre
* Btn noktalarmerkezden aynuzakl
kta bulunan bir yzeyle s
n
rlcisim.
* Yeryz, dnya.
kre
* Madenci oca
, maden f
r
n
.
kre ku
a
* Bkz. ku
ak.
krek

* Toprak, kmr gibi


eyleri bir yerden bir yere al
p atmaya, ta

maya yarayan ve yayvan bir blm, buna


baluzun bir sapbulunan ara.
* Kk deniz teknelerini yrtmeye yarayan, bir ucu yass
, uzun a
a.
* Krek cezas
.
krek ayakl
lar
* Pelikanlar
, kara batakgilleri iine alan ku
lar tak
m
.
krek cezas
* Gemilerde krek ekme yoluyla uygulanan ceza.
* (daha sonra) A
r hapis cezas
.
krek ekmek
* deniz teknesini yrtmek iin kre
i kullanmak.
krek kadar (veya papu kadar) dili olmak
* sayg
s
zca davrananlar iin sylenir.
krek kemi
i
* Omzun art blmnde bulunan, gen biiminde genive ince kemik.
krek krek
* Krekler dolusu, pek ok.
kreki

* Krek yapan veya satan kimse.


* Sandal vb. de krek eken kimse.
* F
r
n, tren, vapur gibi yerlerde oca
a krekle kmr atan kimse.

krekilik
* Krek yapma veya satma i
i.
* Sandal vb. de krek ekme i
i.
* F
r
n, tren, vapur gibi yerlerde krekle oca
a kmr atma i
i.
kreleme

* Krelemek i
i.

krelemek
* Krekle at
p temizlemek.
krelenme
* Krelenmek i
i.
krelenmek
* Krekle at
lmak, krekle y

lmak.
kreme
kremek
kremsi

kresel

* Kremek i
i.
* Krekle at
p temizlemek, krelemek.
* Kreye benzeyen.
* E
rili
i azar azar de
i
en ve biimi kreye yak
n olan katcisim.
* Kre ile ilgili olan.
* Kre biiminde olan, krev.

kresel gk bilimi
* Gk kresindeki cisimlerin yerlerinden sz eden bilim.
kresel gen
* Bir kre yzeyi zerine izilen ve kenarlar byk ember yayolan gen.
kresel valf
* Doal gaz sisteminde gaz ak

nkesmeye yarayan let.


kreselle
me
* Kreselle
mek durumu, globalle
me.
kreselle
mek
* Dnya milletleri, ekonomi, siyaset ve ileti
im bak
mlar
ndan birbirine yakla
ma ve bir btn olmaya
gtrmek, globalle
mek.
krev

* Kresel, toparlak.

kreyici
* Cevher veya posay
, sabit bir makara zerinden dnyapan sonsuz halat arac
l

yla arkaya doru kreyen


mekanik dzen.
kreyve
* Yuvar.
krit

* Atom numaralar96 ile103 aras


nda bulunan elementlerin genel ad
.

kriyum

* Aktinitlerden, pltonyum 239 'un helyum ekirdekleriyle bombard


man
ndan elde edilen, atom numaras
96 atom a
rl

248 olan, radyoaktif bir element. K


saltmasCm.
krk

* Bazhayvanlar
n, giyecek yapmak iin i
lenmipostu.
* Krkten yap
lm

krk bce
i
* K
n kanatl
lardan, esmer uzun k
ll
, krk, hal
, kee ve ynlleri kemiren bir bcek (Attegenus pellio).

krkas
krk

* Stle
engillerden, meyve ekirdekleri zehirli bir bitki, Hint f
st

(Jatropha curcas).
* Hayvan postlar
ndan krk haz
rlayan veya bu i
in ticaretini yapan kimse.

krklk
* Krk haz
rlama sanat
.
* Krk ticareti.
krkl

krneme

* Krk olan, krk giymi


.
* Krkle sslenmi
.
* Postu krk olarak kullan
lan (hayvan).
* Krnemek i
i.

krnemek
* (hayvanlar iin) S
ca
n veya so
uun etkisiyle birbirine sokulup toplanmak.
krs
* Kalabal

a kar
sz syleyenlerin zerine
kt
klarykseke yer.
* Bir fakltede ara
t
rma ve retim birimi.
* Sandalye.
krs ba
kan
* niversitede bir blmn idar i
lerinden ve e
itim,
retim, ara
t
rma grevlerinden sorumlu
retim
yesi.
krs hocas
* Camilerde krsiden vaaz veren hoca.
* niversitede bir krsde grevli olan retim yesi.
krs
eyhi
* Bkz. krs hocas
.
Krt
* n Asya'da ya
ayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.
krtaj
kaz
ma.

* Vcutta bo
luklar iinde bulunan yabanc
cisimleri, hasta veya zararl
say
lan dokularkaz
yarak alma,
* Dl yata
n
n iini kaz
y
p dlt alma i
i.

krtajc
* Krtaj yapan (kimse).
krtn
krtn
krme

* Yk hayvanlar
na vurulan semer, palan.
* Rzgr
n etkisiyle kuytu yerlere toplanm
kar y

n
.
* Krmek i
i.

krmek
* Kremek.
ks

* Ksm
, darg
n.
ks ks
* Sessizce ve bzlmbir durumda.
kse
en

ksk

kskn

* abuk ve s
k s
k ksen (kimse).
* Kstm otu.
* Ta
a veya duvara delik amak iin kullan
lan uzun, a

r ve bir ucu sivri demir.


* Takald
rmakta kullan
lan, uzun demir ubuk veya basit, aatan kald
ra.
* Ksmolan, gcenik, muber.
* Geli
memi
, kk kalm

.
* Kstm otu.

kskn kskn
* Gcenik, darg
n bir biimde.
ksknle
me
* Ksknle
mek i
i.
ksknle
mek
* Kskn duruma gelmek.
ksknlk
* Kskn olma durumu, ks.
kskt
* it sarma

gillerden, ince uzun ipliksi saplar


yla, asma, baklagiller ve bazmeyve a
alar
na sar
larak
onlarsmren, klorofilsiz bir asalak bitki,
eytan sa
(Cuscuta).
ksktk
* ok sarho
, krktk.
kslk
ksme
ksmek

kspe
art

* Ks olma durumu, darg


nl
k.
* Ksmek i
i.
* Dar
lmak.
* Geli
ememek, byyememek.
* Grevini yerine getirememek.
* Bir madde, herhangi bir sebeple istenilen niteliini yitirmek.
* Hayvan yemi, yakacak ve gbre olarak kullan
lan, ya
veya suyu
kar
lm
her trl ya
ltohum ve bitki
* z al
nm
meyvelerin kalan blm.

kstah
* S
ra, saygtan
madan davranan (kimse).
kstaha

* Kstah, sayg
s
z (bir biimde).

kstahla
ma
* Kstahla
mak i
i.

kstahla
mak
* Kstah duruma gelmek.
kstahl
k
* Kstah olma durumu veya kstaha davran

.
kstahl
k etmek
* kstaha davran

larda bulunmak.
kstere
* Bir e
it uzun rende.
* Deirmen ta

yap
lan ta
.
* Bilei ark
.
kstm otu
* Baklagillerden, dokunulduunda yapraklar
prsyen bir bitki, kse
en (Mimosa pudica).
kstrme
* Kstrmek i
i.
kstrmek
* Ksmesine yol amak.
ksuf
ksur

ksurat

* Gnetutulmas
.
* Artan blmler, geriye kalan blmler, kesirler.
* Tam say
dan sonra gelen kesirli say
.
* Artan, geriye kalan paralar, kesirler, ksur.

ksurlu
* Ksuru olan.
ksursuz
ks
ksl

* Ksuru olmayan.
* Ksknlk.
* Aralar
nda darg
nl
k, ksknlk bulunan.

ks
me
* Ks
mek i
i.
ks
mek
* Birbirine ksmek, kar

l
kldar
lmak.
k
ade
k
at

k
ayi

* A
k, a
lm

.
* Ama, a
l

.
* Gzellik, ho
luk.
* Tavlada bir e
it oyun.
* A
kl
k, ferahl
k.

k
ne
k
m

* Kara burak.
* Ku
ku.
* Kayg
.

k
mlenme
* K
mlenmek i
i.
k
mlenmek
* Ku
kulanmak.
* Kayg
lanmak.
kt

kt

* K
sa ve kal
nca; sivri ve uzun olmayan.
* Keskin olmayan.
* Tahta gibi kat
eylere vuruldu
unda
kan sesi anlat
r.

kt kt
* st ste kt sesi
kararak.
ktikl

ktin

* Yapraklar
n her iki yznde bulunan ve suyu s
zd
rmad

iin bitkinin kurumas


na engel olan ince zar.
* Kabuklular
n ve bceklerin rteneinin koruyucu, kitinli katman
.
* Bitkilerin kutikllerini olu
turan, geirgen olmayan bal mumu yap
s
nda madde.

ktinle
me
* Sellozun ktin biimine dn
mesi.
ktle

* (katmaddeler iin) Byk para, kme, y

n.
* Bir yerde toplanm

, bir araya gelmiinsan toplulu


u, kitle.
* Belirli i
leviyle zellik gsteren byk insan toplulu
u.
*
nsanlar
n byk o
unlu
u.
* Bir nesneye uygulanan kuvvetle, olu
an ivme aras
ndaki orant
y
veren kat sayveya nesne niceli
i.

ktleme
* Ktlemek i
i.
ktlemek
* Bir yere arp
p kt diye ses
karmak.
ktlesel
ktle
me

* Ktle ile ilgili olan.


* Ktle
mek i
i.

ktle
mek
* Kt duruma gelmek.
ktle
tirme
* Ktle
tirmek i
i veya durumu.
ktle
tirmek
* Kt duruma getirmek.

ktletme

* Ktletmek i
i.

ktletmek
* Kt diye ses
kartmak.
ktl

* ekirdekli, i
itli (pamuk).

ktlk
* Kt olma durumu.
kttedek

* Birdenbire ve kt diye ses


kararak.

kt
e geirmek
* ana deftere yazmak.
ktk

* Kal
n aa gvdesi.
* Kesilmiaa gvdesi.
* Kesimden sonra aa gvdesinin toprakta kalan blm.
* Asma fidan
.
* Resm kay
t defteri, ana defter.
* Grgsz, kaba (kimse).

ktk gibi
* ok
i
mi
.
* ok sarho
.
ktkle
me
* Ktkle
mek i
i.
ktkle
mek
* Sert ve duygusuz bir duruma gelmek.
ktklk

*
ine
arjre geirilmitfek fi
e
i konulan ve palaska kay

na geirilen ksele anta, fi


eklik.

ktphane
* Kuruluama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl d
nce ve sanat rnn toplayan,
dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu
.
* Kitap sat
lan dkkn, kitap evi.
ktphaneci
* Kitapl
kta grevli kimse.
* Kitapl
k bilimci.
* Kitap evi sahibi, kitap
.
ktphanecilik
* Kitapl
k grevlisinin i
i.
* Kitapl
k bilimi.
ktr ktr
* Elma, ayva, karpuz gibi gevrek meyveler kesilir veya
s
r
l
rken
kan sesi anlat
r.
* Bu trl ses
karan, taze.
ktrdeme
* Ktrdemek i
i.
ktrdemek

* Ktr ktr diye ses


karmak.
ktrdetme
* Ktrdetmek i
i.
ktrdetmek
* Ktr ktr diye ses
kartmak.
ktrt
kvet

Kveytli

* Ktr ktr diye


kan ses.
*
inde baz

eyler veya el y
kanan kap.
* Banyoda iinde y
kan
lan tekne.
* Kveyt halk
ndan olan.

L
* Romen rakamlardizisinde 50 say
s
ngsterir.
-l
-l
-l-

*
simden s
fat treten ek: ye
il < ya
-
-l, doal < do
a-l, yasal < yasa-l vb.
* Fiilden isim treten ek: okul < oku-l, inal < ina-l vb.
* Fiilden fiil treten ek; edilgen fiil at
lar
kurar: yaz-
-l-, ver-i-l-, yedir-i-l-, iir-i-l-, d
n--l- vb.

L demiri
* Sanayide kullan
lan L biiminde bklmdemir ubuk.
-l-, -al- / -el* S
fattan fiil treten ek: k
sa-l-, yce-l-, sivri-l- vb.
l, L

* Trk alfabesinin on be
inci harfi. Le adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan tml dieti-avurt
nszn gsterir. L nsznn biri art (kal
n), br de n (ince) olmak zere iki tr vard
r.
La
l

-la / -le

* Lntan'
n k
saltmas
.
* Gam dizisinde "sol" ile "si" aras
ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota i
areti.
*
simden isim treten ek; yer isimleri yapar.

-la / -le
*
simden fiil treten ek: su-la-, ta
-la-, tuz-la-, gz-le-, gece-le-, hece-le- vb.
lakal

* En az
ndan, hi olmazsa.

lbada

* Karabudaygillerden, dere k
y
lar
nda, sulak ay
rlarda kendili
inden yeti
en, ok y
ll
k ve yapraklarsebze
olarak kullan
lan bir bitki, efelek (Rumex petientia).
lbirent

*
k
yeri kolayl
kla bulunamayacak kadar kar

k koridorlar
olan yap
.

*
inden
k
lmasg veya imkns
z durum, sorun.
lborant
* Ara
t
rmalarda, lboratuvar deneylerinde yard
mcolarak al

t
r
lan kimse.
lborantl
k
* Lborant
n i
i veya meslei.
lboratuvar
* Bilimsel ve teknik ara
t
rmalar, al

malar iin gerekli ara ve gerelerin bulundu


u yer.
* Bkz. dil lboratuvar
.
lboratuvar muayenesi
* Bir hastal
kta te
hisin konmasve gereken tedavinin belirlenmesi amac
yla yap
lan tahlil ve muayene.
lbrador

* Labrador k
y
lar
nda parlak bir trne rastlanan, feldspatlar grubundan ve pljiyoklz serisinden olan
alminyum, kalsiyum ve sodyum silikat
.
lbros

* Lpina bal

n
n byk cinsi.

lciverd
* Lcivert renkli, lciverde alan.
lcivert ta

*
inde dzgn bir biimde da

lm
kkrt bulunan sodyumla alminyum silikat
n olu
turdu
u deerli,
lcivert renkli ta
.
lcivert,-di
* Koyu mavi renk.
* Koyu mavi renkte olan.
lcivertlik
* Lcivert renklilik.
lin
lka

* Bir tr
ahin, doan.
* Gemi halat
n
n gev
etilip bo
a b
rak
lmas
.
* Gev
emi
, verimsiz duruma gelmi
, dzeni bozulmu
.

lka etmek
* bir halatkoyuverip bo
altmak.
* gev
etmek, bitkin bir duruma getirmek.
lka olmak
* vida, mil gibi makine blmleri a

narak veya yuvalargeni


leyerek gev
emek.
* herhangi bir dzen iyi i
lemez olmak.
lkala
ma
* Lkala
mak i
i.
lkala
mak
* Lka olmak.
* Herhangi bir dzen iyi i
lemez olmak, gev
emek, bozulmak.
lkal
k
* Laka olma durumu.
lden

* Ldengillerden, Akdeniz lkelerinde yeti


en tyl ve genellikle yap

kan yaprakl
, beyaz veya pembe iekli,
reinesi hekimlikte kullan
lan bir bitki (Cistus creticus).
* Bu bitkiden elde edilen srme, rast
k.
ldengiller
*
ki eneklilerden, Akdeniz lkelerinde yeti
en, lden ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas
.
ldenli

* Lden srmolan.

ldes
* Tavuun ldes kemi
ini iki ki
inin birer ucundan tutarak k
rmas
, birinin "akl
mda" veya "hat
r
mda"
demeden bir
eyi tekinden almas
yla yenilmisay
larak biten oyun.
ldes kemi
i
* Ku
larda gs kemi
inin stnde iki kanat aras
nda bulunan V biimindeki ince kemik.
ldes oyunu
* Bkz. ldes.
ldes tutu
mak
* tavu
un ldes kemiini birer ucundan kar

l
kltutup k
rarak ldes oyununa ba
lamak.
ldin

* amgillerden, 50-60 m kadar ykseklikte olan, dz gvdeli, kozala


a
a

ya doru sark
k, kerestesi ve
reinesi ok be
enilen, am trne ok yak
n bir orman a
ac(Picea).
ldin

* Din d

ledri
* Yazarbilinmeyen, anonim.
* Bilinemezci.
ledriye
* Bilinemezcilik.
lf

* Sz, lk
rd
.
* Sonusuz, yararolmayan sz.
* Konu
ma.
* Konu, mevzu, bahis.
* "yle
ey olamaz", "bu szn hibir deeri yok" anlam
nda hafifseme yollu kullan
l
r.

lf (veya sz) alt


nda kalmamak
* kendisini inciten, itham eden veya rahats
z bir duruma d
ren sze gereken kar

verip durumu
dzeltmek.
lf amak
* sz etmek, sz amak, konuya girmek.
lf anlamaz
* sz dinlemeyip kendi bildiinde inat eden.
* kaba, aptal (kimse).
lf anlatmak
* szn dinletmek, kar

dakini ikna edinceye kadar konu


mak.
lf aram
zda
* "sz aram
zda, ba
kalarbilmesin, duymas
n" anlam
nda kullan
l
r.
lf atmak

* syle
mek, konu
mak.
* uzaktan, dolay
s
yla dokunacak sz syleyip i
ittirmek.
* szle sark
nt
l
k etmek.
lf cambaz
* Etkileyici ve kand
r
csz syleyebilen kimse.
lf cambazl

* Kand
r
cve etkileyici sz syleme.
lf
karmak
* yeni bir
ey sylemek, ortaya atmak.
* dedikodu yapmak.
lf
kmak
* dedikodu ba
lamak.
lf ebelii
* Lf ebesi olma durumu.
lf ebesi

* ok konu
an, herkese lf yeti
tiren.

lf kalabal

* zerinde konu
ulan konuyla, esasla veya sorunla ilgisi olmayan bosz y

n
.
lf kaynay
p gitmek
* sz bo
a sylenmek, anla

lmaz olmak, hibir etki yapmamak.


lf lfaar
* "bir konu zerinde konu
ulurken ilgisi dolay
s
yla sz ba
ka bir konuya geer, sohbet uzar, gider"
anlam
nda kullan
l
r.
lf ola beri gele!
* konu
ulan konu ile ilgili olmayan bir sz sylendiinde veya bir sorun tart

l
rken hi ilgisiz bir
ey ifade
edildiinde sylenir.
lf olsun det yerini bulsun
* konu
acak herhangi bir konu bulunmad
durumlarda rastgele sz sarfetmek.
lf oturtmak
* gerektii yerde, beklenilmeyen bir durumda, kar
tarafa esaslve gereken bir lf sylemek.
lf salatas
* e
itli konulariine alan anlams
z, boszler.
lf syledi bal kaba
* biri konu ile ilgisi olmayan sama bir sz syledi
i zaman kullan
l
r.
lf syledi bal kaba
!
* konu
urken gereksiz yere ve aptalca sz sylendii zaman, bunu alaya almak iin kullan
l
r.
lf ta

mak
* dedikodu ederek lf gtrp getirmek.
lf yak

t
rmak
* konu
ma s
ras
nda yerinde sz sylemek, gerekeni ifade etmek.
lf yapmak
* dedikodu yapmak.
lf yeti
tirmek

* birinin sylediklerine olur olmaz kar

l
k vermek, ene yar

t
rmaya kalkmak.
lf yok!
* "mkemmel, ok gzel, kusursuz, ele
tirilecek bir taraf
yok" anlam
nda kullan
l
r.
lfa bo
mak
* zerinde konu
ulan konu ierisinde, hi ilgisiz, gereksiz ve anlams
z bir biimde sz edip as
l konuyu
de
i
tirmek, unutturmak, kar

t
rmak.
lfa dalmak
* uzun sren bir sohbette bulunmak, ok konu
mak.
lfa kar

mak
* biri veya birileri konu
urken bir ba
kaskonu
mak, konu
maya kat
lmak.
lfa tutmak
* yersiz ve zamans
z olarak ve srekli konu
arak me
gul etmek, oyalamak.
lfazan
* Geveze.
lfazanl
k
* Gevezelik.
lf

lf
l
k

* ok konu
an, geveze.
*
yi, etkili konu
an.
* Sz gtrp getiren, dedikoducu.
* Lfolma durumu.

lfa
z
na t
kamak
* birinin rahata konu
mas
nengelleyip susturmak, syleyeceine imkn tan
mamak.
lfa
z
nda b
rakmak
* birinin konu
mas
n
kesmek, szlerini bitirmesine f
rsat vermemek.
lfa
z
nda kalmak
* sz a
z
nda kalmak.
lfba
lamak
* bir konu zerinde son sz sylemek.
lfde
i
tirmek
* ba
ka konuyu dile getirmek, ba
ka bir
eyden sz etmek.
lfgemek
* sz etkili olmak, sz dinlenmek.
* bahsedilmek.
lfk

ndan dinlemek (veya anlamak)


* konu
ulan konuyu ilgisiz, stnkr veya nem vermeden dinlemek (veya yanl

, ters anlamak).
lfk
sa kesmek
* syleyece
ini k
sa veya zet olarak belirtmek, az ve z konu
mak.
lfmolur?
* "
imdi onun s
ras
de
il, daha nemli konular var" anlam
nda kullan
l
r.
* "(bir iyapmak iin) seve seve zahmete girerim, hi nemi yok" anlam
nda kullan
l
r.
lfsuland
rmak

* bir konu zerinde ciddiyetle durup konu


urken araya ilgisiz, anlams
z veya tutars
z bolf katmak.
lfuzatmak
* konu
maygereksiz bir biimde ba
ka szlerle srdrmek.
lfyabana atmamak
* sylenen sze de
er vermek.
lf
n(veya lf
n
z
) balla kestim
* bir kimsenin szn kesmek gerektiinde "izin verin" anlam
nda kullan
l
r.
lf
nbilmek
* ak
lluslu konu
up ba
kas
n
rahats
z etmemek, gzel ve tutarlkonu
mak.
lf
netmek
* birinden veya bir konudan sz etmek, onunla ilgili olarak konu
mak.
lf
nkesmek
* araya girip, birinin szn bitirmesine f
rsat vermemek.
lf
n
a

rmak
* ne diyeceini bilememek,
a

rarak ba
ka
eyler sylemek.
lf
nyedirmek
* iddialolarak syledi
i sz geri alma zorunda b
rakmak.
lf
z
* Sz, kelime.
* Yasan
n szle anlatmak, bildirmek istedi
i anlam.
lflama
* Lflamak i
i.
lflamak

* Konu
mak, sohbet etmek.

lflaya lflaya
* Srekli konu
arak, oradan buradan sz a
p sohbet ederek.
laforizma
* ok bilinen bir sz veya ataszn biraz dei
tirip eklemeler yaparak gncel sorunlarbelirten cmle,
k
ssadan hayat hisseleri: Bir toplumda de
erler hakland
ka, o toplumda hep h
rs
zlar aklan
r. Ak
ls
z ba

n cezas
n
halklar eker. sz gibi.
lfta kalmak
* bir id
nce a
amas
nda kal
p gerekle
memek.
lftan anlamak
* syleneni dinleyip uymak veya uygulamak.
lfgzaf
* Bosz.
lfzen
lfz
lgar

* Szn geli
ine, syleni
ine, yap
s
na gre, yaz
lolmayarak.
* Szn syleni
ine, yap
s
na ait, szle ilgili.
* Zay
f, elimsiz, etsiz.

lgos
lgn

* Bkz. lhos.
* Denizden dar bir k
ykordonu veya bir kanal ile ayr
lm
gl, deniz kula
.

m
* Bir yerle
im merkezinde pis sular
n ak
p gitmesi iin yer alt
nda a
lm
kanal, geriz.
* D
man
n kale duvarlar
ny
kmak veya d
man ordugh
na zarar vermek amac
yla, d
man siperlerine
doru yer alt
ndan a
lan dar yol.
l

m ukuru
* Abdesthanelerin pis sular
nve pisliklerini toplamak iin kaz
lm
kapalkuyu, fosseptik.
l

m d
emi
* Bkz. kanalizasyon.
l

mc

* Pis su kanallar
na
p temizleyen i
i.
* D
man kalelerini y
kmak iin l
m kazan asker.

mc
l
k
* L
mc
n
n yapt

i
.
l

mla atmak
* (bir kayay
) delip, iine patlay
c
maddeler koyduktan sonra bu maddeleri ate
leyerek paralamak.
l

* (bir kurulu
u) Kald
rma.
* Hkmsz k
lma, feshetme.

l
vedilme
* Lvedilmek i
i.
l
vedilmek
* (bir kurulu
) Kald
r
lmak.
* Hkmsz k
l
nmak, feshedilmek.
l
vetme
* Lvetmek i
i veya durumu.
l
vetmek
* (bir kurulu
) Kald
r
lmak.
* Hkmsz k
lmak, feshetmek, da

tmak.
l
volma

* Lvolmak i
i.

la
volmak
* (bir kurulu
) Kald
r
lmak.
* Hkmsz k
l
nmak, da
t
lmak.
l
volunma
* Lavolunmak i
i veya durumu.
l
volunmak
* Lvedilmek.
lhana
* Turpgillerden, gz ve k
sebzesi olarak yeti
tirilen ve birok tr olan bitki, kelem (Brassica oleracea).
lhavle

* Sabr
n tkendi
ini belirtmek iin sylenir.
lhavle ekmek (veya okumak)
* bir s
k
nt
y
, fkeyi yat

t
rmak iin "lhavle"ile ba
layan Arapa duayokumak.
lhika
lhit

* Ek.
* Kenarlarkgir, st kapak ta
lar
yla rtl mezar.
* Taveya mermerden oyma mezar.

lhmacun
* stne k
yma, k
y
lm
so
an ve baharat konularak f
r
nda pi
irilen pide.
lhmacuncu
* Lhmacun yapan ve satan kimse.
lhmacunculuk
* Lhmacuncunun i
i veya meslei.
lhos
lhurak
lhur

* Hanigillerden, Akdeniz ve Ege'de ya


ayan lezzetli bir bal
k, kaya hanisi.
* Lhor'a ait.
* Lhor'da yap
lan her tr
al, Lahor
al
.

lhut
* Tanrlemi.
* Kutsal.
lhut
*
lh, Tanr
sal.
lhza
lhzac
k
lhzada

* Zaman
n blnemeyecek kadar k
sa bir paras
, an.
* K
sa bir an.
* arabuk, bir anda, hemen, bekletmeden.

lik
* Din i
lerini devlet i
lerine kar

t
rmayan, devlet i
lerini dinden ayrtutan.
likle
me

* Likle
mek i
i veya durumu.

likle
mek
* Lik duruma gelmek.
likle
tirme
* Likle
tirmek i
i.
likle
tirmek
* Dinle ilgili olmayan i
leri din gr
lerin d

nda tutmak.
liklik

* Lik olma durumu, lisizm.


* Devlet ile din i
lerinin ayr
l

; devletin, din ve vicdan zgrl


nn gerekle
mesi bak
m
ndan yans
z
olmas
, lisizm.
lin
lisizm

* Lnetlenmi
, mel'un.
* Liklik.

-lak / -lek
*
sim ve s
fatlardan isim ve s
fat treten ek: Teker-lek, yuvar-lak, di
-lek vb.
lka

lkac

* Uzak Do
u'da yeti
en Amerika elmas
ndan
kan zamk.
* Boyac
l
kta kullan
lan, k
rm
z bce
inin st deri bezlerinin salg
lad

madde.
* Lka veya vernik sren i
i.

lkap

* Bir kimseye veya bir aileye kendi ad


ndan ayrolarak sonradan tak
lan, o kimsenin veya o ailenin bir
zelli
inden kaynaklanan ad.
lkap takmak
* bir kimseye onun bir zelliini belirtecek bir ad vermek.
lkapl

* Herhangi bir lkabolan; lkap tak


lm
olan.

lkayd
* Ald
rmazl
k, ilgisizlik, umursamazl
k, kay
ts
zl
k.
lkayt

*
lgisiz, ald
rmaz, umursamaz, kay
ts
z.

lkayt kalmak
* ilgisiz davranmak, ald
rmamak.
lkaytl
k

* Lkayt olma durumu.

lke
* Lka ile cillanm

.
lkerda

* Palamut, torik gibi bal


klardan dilim dilim kesilerek yap
lan salamura.

lkerdac
* Lkerda yapan veya satan kimse.
lk
rd

* Sz.
* Bosz, dedikodu, lf.

lk
rdta

mak
* Bkz. lf ta

mak.
lk
rda
z
ndan dklmek
* isteksiz konu
mak.
lk
rdalt
nda kalmamak

* Bkz. lf alt
nda kalmamak.
lk
rd
karmak
* Bkz. lf
karmak.
lk
rdebesi
* Geveze.
lk
rdetmek
* konu
mak.
* dedikodu konusu etmek.
lk
rdkavaf
* Geveze.
lk
rdolmak
* sohbet edilmek.
lk
rdyeti
tirmek
* bir sze kar

l
k vermekte gecikmemek.
lk
rd
c
* Lk
rd
bulup syleyen, konu
kan.
* Geveze.
* Dedikoducu.
lk
rd
sa
z
nda kalmak
* konu
an kimsenin, bir ba
kas
n
n sze ba
lamasveya an bir olay sonucunda sz yar
m kalmak.
lk
rd
saz
* sessiz, az konu
an, durgun kimse.
lk
rd
smolur?
* konu
ulan bir
eyin nemsizli
ini veya yersizliini anlatmak iin sylenir.
lk
rd
s
netmek lk
rd
s
netmek
* hakk
nda konu
mak.
lk
rd
ya bomak
* gereksiz ve boszlerle konu
mayuzatmak.
lk
rd
ya tutmak
* konu
arak oyalamak.
lk
rd
y
az
na t
kamak
* birinin szn bitirmesine imkn vermeden onu ters bir kar

l
kla susmak zorunda b
rakmak.
lk
rd
y
ezip bzmek
* konu
mas
n
beceremeyip ayn
eyleri tekrarlamak.
lkin
* Ama, fakat.
lklk

* Leylein gagas
yla
kard
ses.
* Ara vermeden sylenilen sama sapan sz dizisi, gevezelik.

lklak etmek
* kar

l
kl
, geli
igzel, havadan sudan konu
mak.
lklka

* Gereksiz, anlams
z, bosz.

lklk
yat
* Bolk
rd
lar, deersiz szler.
lkonik
lkoz

* K
sa ve zl (sz), Veciz.
* Hanigiller familyas
ndan yuvarlak kuyruu bulunan bir bal
k tr (Epinephelus zeneus).

lkrimal
* Gzya
ile ilgili.
lktaz

* St
ekerini (laktoz) zm
ekerine (glikoz) eviren bir ba

rsak enzimi.

lktik asit
* Ek
i stte ve bitkilerin o
unda bulunan asit alkol, st asidi.
lktoz

* Stte bulunan, stn buharla


mas
yla kristal durumunda toplanan
eker, st
ekeri (C12H22O11).

ll
* Dili tutulmu
, konu
amaz hle gelmi
, dilsiz.
ll

* Parlak k
rm
z
renkte, billrla
m

, saydam bir alminyum oksidi olan de


erli bir ta
.
* K
rm
z
renkli bir e
it mrekkebe verilen ad.
* Parlak k
rm
z
renkte olan.

ll etmek
* konu
amaz duruma sokmak.
lala

* ocu
un bak
m, e
itim ve retimiyle grevli kimse.
* ehzadelerin zel eitmenleri.
* Padi
ahlar
n vezirlerine seslenirken kulland
klar
hitap sz.

lala pa
a elendirmek
* i
ini gcn b
rak
p kar

s
ndakinin hovakit geirmesini salamak.
lalal
k
llanga

* Lala olma durumu veya lalan


n grevi.
* Ya
da k
zart
larak, zerine
eker veya
erbet dklen bir hamur tatl
s
.

lle

* Zambakgillerden, yapraklar
uzun ve m
zraks
, iekleri kadeh biiminde, trl renkte bir ss bitkisi (Tulipa
Gesneriana).
* Meyve koparmak iin ucuna l veya drtl bir atal geirilmis
r
k.
* A
r hapis mahkmlar
n
n boynuna geirilen demir halka.
lle a
ac
* Manolyagillerden, ana yurdu Gney Amerika olan, iekleri lleye benzeyen bir ss a
ac(Liriodendron
tulipifera).
lleli

llelik

* Lle bulunan veya yeti


tirilen (yer).
* zerinde lle deseni veya motifi bulunan.

* Osmanlseramik ve cam sanat


n
n gzel rneklerinden olan ve iine lle konulan vazo.
llettayin
* Ay
rt etmeksizin, geli
igzel, zensiz, rastgele.
llezar

* Lle yeti
tirilen yer, lle bahesi.

llebkem
* Dili tutulmu
, konu
amaz hle gelmi
, dilsiz.
lm

lm

* Arap alfabesinde l harfinin ad


.
* Ebcet hesab
nda otuz say
s
n
n ad
.
* Mikroskopta incelenecek maddelerin zerine konuldu
u dar, uzun cam paras
.
* Dar, ok ince metal para.

lm elif evirmek (veya izmek)


* k
sa bir sre dola

p gelmek.
lma
* Gevigetirenlerden, Gney Amerika'n
n dal
k blgelerinde ya
ayan, yk hayvanolarak kullan
lan,
karadan aka kadar trl renklerde olabilen, tyleri uzun, boyu yksek, boynu uzun hayvan (Lama).
lma
* Tibetlilerde ve Mo
ollarda Buddha rahibi. Lmalar
n en by
ne dalay lma denir.
lmac

* Lmac
l
k yanl
solan (kimse).

lmac
l
k
* Budizmin Orta Asya ve zellikle Tibet'te ya
ayan biimi.
* Tibet Budizminde olu
an hiyerar
ik dzen.
lmaist
lmaizm

* Lmac
.
* Lmac
l
k.

lmba
* Petrol gibi yan
cbir madde yakarak veya elektrik ak
m
yla iindeki teller akkor durumuna geerek

k
veren alet.
* Radyo al
c
lar
nda ve televizyon yay
nlar
nda kullan
lan, havasbo
alt
lm
veya iine d
k bas
nlbir gaz
doldurulmucam, seramik veya elikten ampul.
* Kap
, pencere kenarlar
na a
lan, genellikle dik a
lgirinti.
lmba amak
* kap
; pencere kenarlar
nda genellikle dik a
lgirinti amak.
lmba karpuzu
* I

yumu
atmak iin lmbalara geirilen, mat camdan, bas
k vazo biiminde nesne.
lmbada

* Gney Amerika'da yap


lan bir dans.

lmbada dans
* Bkz. lmbada.
lmbalama

* Lmbalamak i
i.
lmbalamak
* Lmba

yla incelemek.
* Kapve pencere kenarlar
na girinti amak.
lmbal
* Herhangi bir say
da lmbasolan.
* Lmba ile al

an.
* Birbirinin iine geebilecek biimde yap
lm

.
lmbal
k

* Eski evlerde lmba koyacak veya tak


lacak yer.
* Bir lmban
n alabilece
i kadar.

lmbas
z
* Lmbasolmayan.
lmbay
amak
*

yakmak.
* lmban
n fitilini ykseltip

n
o
altmak.
lmbri
* Bir yap
n
n i duvar kaplamas
.
* Tavan kaplamas
.
lme
* Dokusunda ounlukla gmve alt
n renginde tel bulunan (kuma
) veya metal parlakl

verilmi(deri).
* Byle bir kumaveya deriden yap
lm
olan.
lmekn
* Meknolmayan, mekns
z (Allah'
n s
fatlar
ndan).
* Yersiz yurtsuz, belli bir adresi olmayan.
lmekn tak
m
* Yersiz yurtsuz, adresi belirsiz ki
iler toplulu
u.
lmel

* Mikroskopla yap
lan incelemede bazen lmlar
n stne kapat
lan drt k
e, kk ve ince cam paras
.
* ok ince tabaka.

lmcimi yok
* de
i
mez, kesin, ba
ka yolu yok.
lminarya
* Btn denizlerde yeti
en, sarveya esmer renkte, emici kklerle kayalara tutunan, uzun
eritler durumunda
bir deniz yosunu (Laminaria).
lmise

lan
lnarkit
lndo

* Dokunum.
* Duyarga.
* Anten.
* Ulan sznn k
sa syleni
i, kaba hitap, ey.
* Hidratldo
al kur
un slfat.

* Drt tekerlekli, iinde dingillere paralel olarak dzenlenmikar

l
kl
iki oturma s
rasbulunan, st a
l
p
kapanabilen ift krkl binek arabas
.

lndon
lnet

* Bkz. lndo.
* Tanr
'n
n sevgi ve ilgisinden mahrum olma, beddua.
* Ters, berbat, ok kt.

lnet etmek
* ilenmek, ktln istemek.
lnet okumak
* bir kimsenin Tanr
'n
n merhametinden mahrum kalmas
ndilemek.
lnet olsun!
* ilenme sz olarak kullan
l
r.
lnetleme
* Lnetlemek i
i.
* Lnetlenmi
.
lnetlemek
* Karg
mak, lnet etmek.
* (Tanr) Merhametinden mahrum b
rakmak.
* Dinden kovmak.
lnetlenme
* Lnetlenmek i
i.
lnetlenmek
* Lnet edilmek, lnete uramak.
lnetli

* Lnetlenmi
, karg
nm

, karg

l
, mel'un.

lang
r lungur
* Metalsi bir ses
kararak.
* Dikkatsizce, savruk bir biimde.
lng
rt

* Dikdrtgen masa zerinde trl aletleri ynetmek yoluyla kk bilyeleri belirli deliklere sokmak veya bu
deliklere girmesini nlemek amac
na dayanan oyun.
lngur

* Maymunlardan, Hindistan'da ya
ayan, kl rengi veya k
rm
z
ya alan sartyl, byk bir maymun
(Presbytis entellus).
lngust

* Kabuklulardan, makaslarolmamas
, duyargalar
n
n daha uzun ve gl olmas
yla istakozdan ayr
lan, eti
iin avlanan bir deniz hayvan(Palinurus vulgaris).
lnolin

* Yapa
dan elde edilen, eczac
l
kta ve parfmeride kullan
lan, sar
mt
rak renkte bir ya.

lnse
*
leri at
lm

, ortaya
kar
lm

.
lnse etmek
* tan
tmak amac
yla ne srmek, ortaya
karmak.
lntan

* Atom numaras57, atom a


rl

138,9, younlu
u 6,1 olan, beyaz, havada abuk oksitlenen, parlak bir
alevle yanan, seyrek bulunur bir element. K
saltmasLa.
lntanit

* Birbirine ok yak
n kimyasal zellikler gsteren, atom numaras57 ile 71 aras
nda olan, seyrek bulunan
elementlerin genel ad
.
lp

* Yumu
ak ve a

r bir
ey d
t
nde
kan sesi anlat
r.

lp lp
* Kpek ve kedi gibi hayvanlar
n su ierken
kard
klar
sesi anlat
r.
lpa

* Ni
astaltanelerin, su ile kaynat
larak bulama k
vam
na getirilmidurumu.
* Keten tohumu ve benzeri bitkilerin kaynat
lmas
yla elde edilen, s
cak olarak tlbent iinde vcuda d

tan
uygulanan il.
lpa gibi
* yumu
ak, gev
ek.
lpa lpa

* Yassve iri taneler durumunda.

lpa vurmak
* a
r
ykesmek, iyile
tirmek amac
yla lpa koymak.
lpac

lpac
l
k

* Vcuta toplu ve iri olmas


na ra
men direnci az olan.
* Yorgun, bitmitkenmi
.
* Tembellik gev
eklik.

lp
n
* Tabanme
inden olan, mest, edik.
lp
nl
lpilli

* Aya
na lp
n giymiolan.
* Yanarda
lardan f
rlayan ok kk kat
para.

lpina

* Lapinagillerden, kayal
k k
y
larda, s
sularda ya
ayan 25, 35 cm uzunluunda, k
rm
zbenekli, mavi veya
ye
il bal
k (Crenilabrus pavo).
lpinagiller
* Kemikli bal
klar tak
m
na giren bir familya.
Lpon
* Lponya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Lponya veya Lponlara zg olan (
ey).
Lponca
* Lpon dili.
Lponyal
* Bkz. Lpon.
lppadak

* Bir
eyin d
erken lp sesi
kard

nanlatmak iin kullan


l
r.

lrenjit
larghetto

largo

lrp
lrpadak

* G
rtlaktaki a

rve sre
en iltihap.
* Bir paran
n lrgodan abuk ve hafif al
naca

n
anlat
r.
* Bu biimde al
nan mzik paras
.
* Bir paran
n a
r ve grkemli al
naca
nveya syleneceini anlat
r.
* Bu a
rl
kta al
nan mzik paras
.
* Ans
z
n ve gl bir biimde.
* Lrp diye, ans
z
n.

lrva
* Kurtuk.
lrvac
l
laser
lsk

* Lrvayla beslenen hayvanlar.


* Bkz. lzer.
* Yak
ile ilgili.

lskine
*
skambil k

tlar
yla oynanan bir oyun.
lso

* Kement.

lsta

* Kuzey Avrupa'da kullan


lan, 2000 kg'a yak
n gemi yklerine ve byk miktardaki ticaret mallar
na de
er
bimeye yarayan ktle l birimi.
lsteks

lstik

* Kauuk, ipek, pamuk veya yn kar

mbir tr yapma kuma


.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Kauuktan yap
lm
(
ey).
* Yamurlu havalarda ayakkabzerine giyilen kauuktan pabu.
* Kauuktan yaz
silgisi.
* Bazta

tlar
n tekerleklerine geirilen kauuk ember.
* Esnek, ince kauuk veya kauuklu
erit.
* Bir tr esnek rg.
* Korse.

lstik a
ac
* Kauuk.
lstik gibi
* evik.
* (et iin) az pi
mi
,sert.
lstik tutkal
* Lstiklerin kasna
a yap

t
r
lmas
nsa
layan madde.

lstiki

lstikli

* Lstik rnlerini yapan veya satan kimse.


* Otomobil lstiini satan kimse.
*
inde veya zerinde lstik bulunan.
* Trl anlamlar verilebilen (sz, konu
ma).

lstikli sz
* Dei
ik anlamlara gelebilen, farkldeerlendirilebilen konu
ma.
lstikotin

l
e
l
ka

*
nce iplik ile ok s
k dokunmuynl kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Le
.
* Bkz. lka.

lta
* Dar ve kal
nca tahta.
lta

* Osmanl
larda ilmiyenin giydi
i bir tr stlk.

ltanya

* (Karaip dilinden) Baztrleri evlerde ss bitkisi olarak yeti


tirilen, baztrlerinden de dokumal
k iplik elde
edilen bir tr palmiye (Latania rubra).
lteks
lteksli

* Bazbitkilerin genellikle st grn


nde olan z suyu.
* znde lteks bulunduran.

lterit
* S
cak, nemli iklimlerde olu
an, parlak k
rm
zveya kahverengiye alan k
rm
zrenkli, demir oksit ve
alminyum bak
m
ndan zengin toprak.
lteritli
* znde lterit bulunduran.
lterna

* Kolu evrilerek al
nan, sand
k biiminde bir tr org.

lternac
* Lterna yapan, satan veya alan kimse.
ltif

* Yumu
ak, ho
, ince bir gzellii olan.

ltife
* Ltif olarak, ho
.
ltife

* aka.

ltife etmek
*
aka etmek.

ltife gtrmek
*
aka kald
rmak.
ltife ltif gerek
*
aka yaparken bile incelikten ayr
lmamak gerek anlam
nda kullan
l
r.
ltifeci

* akac
.

ltiflik
* Ltif olma durumu.
ltifundia
*
lkel yntemlerle ve d
k verimle i
letilen genitar
m alanlar
.
ltifundiac
l
k
* Ltifundia sistemi ile genitar
m alanlar
n
i
letme yntemi veya biimi.
ltilokum
* Bkz. lokum.
Ltin
*
talya'da Ltium blgesi halk
ndan olan kimse.
* \343 Ltin halklar
.
* Ltinlerle ilgili olan (
ey).
Ltin ie
i
* Ltin ieklerinden, kalkan biiminde yuvarlak yaprakl
, sarve k
rm
ziekli, bir ss bitkisi (Tropeoalum).
Ltin ie
igiller
*
ki eneklilerden, rne
i Ltin ie
i olan bir familya.
Ltin iekleri
* Bkz. Ltin ie
i.
Ltin dilleri
* Frans
zca,
spanyolca,
talyanca, Portekizce gibi dillerin ortak ad
.
Ltin halklar
* Dilleri Ltinceden tremi
talyan, Frans
z,
spanyol, Portekiz halklar
.
Ltin yelkeni
* Bir serene ba
lanarak diree e
ik bir durumda kald
r
lan gen yelken.
Ltince
Ltinlik
lubal

* Ltin dili.
* Ltin gibi olma, davranma.
* Sayg
s
z, ekinmesi olmayan.
* Senli benli, teklifsiz.
* A

rsamim, teklifsizce.

lubal olmak
* a

rsamim veya teklifsizce davranmak.


lubalice

* Lubaliye yak
n.

luballe
me
* Luballe
mek i
i.
luballe
mek
* Lubal davran

ta bulunmak.
luballik
* Lubal olma durumu veya lubalye yak

r davran

.
lubaliyane
* Sayg
s
zca, terbiyesizce.
lv

* Yanarda
lar
n pskrme s
ras
nda yeryzne
kard
klar
dnyan
n derinliklerinden gelen k
zg
n, erimi
maddeler.
lv silh
* Uzun menzilli, ate
li bir silh tr.
lv ta
mas
* Lv
n pskrme s
ras
nda yanardaa
z
ndan
karak alak yerlere doru yay
lmas
.
lva
* Herhangi bir yere yana
m
filikan
n krek ekmeksizin ilerlemesi iin verilen emir.
lva etmek
* bir filikay
ilerletmek.
* birini eki
tirmek.
lvabo

* zerinde s
cak ve so
uk su musluklarbulunan, porselen, emaye veya sacdan yap
lm

, el, yz, bula

k
y
kamaya yarar, ukur yer veya e
ya.
* Lokanta, gar gibi yerlerde bu dzenin bulundu
u yer.
* Ayak yolu, hel, yz numara, tuvalet.
lvabo bataryas
* Lvabolarda kullan
lan birka ayg
t
n bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden olu
an tak
m.
lvabo musluu
* Lvaboya gelen souk ve s
cak suyu a
p kapayan ve akmas
n
ayarlayan musluk.
lvaj

* (metalrjide) Bir i
lem sonras
, metal yzeyleri su ile y
kama.
* Bir organsu vererek y
kay
p temizleme.

lvaj yapmak
* herhangi bir organmikroplardan temizlemek amac
yla y
kamak, ar
tmak.
lvanta

* Lvanta ieinden yap


lan ispirtolu esans.

lvanta ie
i
* Ball
babagillerden, mavi veya mor renkli iekleri koku sanayiinde kullan
lan bir bitki (Lavandula
angustifolia).
lvanta mavisi
* Lavanta rengindeki mavi.
lvantac
* Lvanta yapan veya gezici olarak esans satan kimse.
lvantac
l
k

* Lvanta yapma ve satma i


i.
lvantal
k
* Lvanta kokusunu koymaya yarayan
i
e.
lvantin
lva

* Lvanta ieinin bir ba


ka tr.
* Mayalhamurdan tand
rda pi
irilerek yap
lan ve yap
ld

yere gre bykl


de
i
en ince ekmek tr.
* Yufka inceli
inde a
lm
uzun sade pide.

lvdanom
*
inde afyon bulunan sulu bir il.
lvman

* Kal
n ba
rsa
ans yoluyla su f

k
rtarak y
kama.
* Bu iiin kullan
lan alet ve s
v
.

lvrensiyum
* Bkz. lorentiyum.
lvrovit
* Piroksen grubundan doal silikat.
lvsonit
lvta
lvta

lvtac

* Hidratlalminyum ve kalsiyum ift silikat


.
* M
zrapla al
nan, gvdesi uttan kk bir alg
.
* Ebe.
* Doacak ocu
u ana rahminden ekmeye yarayan alet.
* Erkek doum hekimi.
* Lvta (I) alan kimse.

lvtac
l
k
* Lvtac
n
n meslei.
lyemut
* lmsz, lmez.
lyenkati

* Kesintisiz, aral
ks
z.

ly

nbulmak
* dengini, yara

r e
ini bulmak.
* hak ettii cezaybulmak.
ly
k
yara
an.

* Nitelikleri, z, hareketleri, davran

lar
yla bir
eyi elde etmeye hak kazanm
olan; bir kimseye uygun olan

ly
k grmek
* yak

t
rmak, uygun grmek.
ly
k olmak
* hak kazanm
olmak.
* Uygun olmak.

ly
k
yla
lyiha

lytmotif

lyuhti
Lz

lza

* Gerekti
i gibi, gerekti
ince.
* Herhangi bir konuda bir grve d
nceyi bildiren yaz
.
* Tasar
.
* Bir eserde, bir duyguyu, bir d
nceyi veya ki
ili
i gstermek iin srekli tekrarlanan motif, ana motif.
* Bir edeb eserde, bir kltr rnnde pek ok tekrarlanan forml.
* Hata i
lemeyen, yanl
yapmayan.
* Gney Kafkasyal
bir halk veya bu halktan olan kimse.
* Bu halkla ilgili olan.
* Bal koymaya yarayan kk tekne.

lzanya
* Bir e
it
talyan makarnas
.
Lzca
lzer
lz
m

* Lzlar
n kulland

dil.
* ok gl

k p
r
lt
larolu
turan, ileti
imde ve biyolojide yararlan
lan

k kayna

.
* Gerek, gerekli.
* Gei
siz (fiil).

lz
m gelmek (veya olmak)
* gerekmek.
lz
me
* Yap
lmasgerekli olan
ey.
* Gereke.
lz
ml
k
* Oturak.
lzl
k
lzut
le

* Lz olma durumu, lz gibi davranma.


* M
s
r.
* Trk alfabesinin on be
inci harfinin ad
.

-le
* Bkz. -la / -le.
-le
leb

* \343 -la / -le.

* "Daha sze ba
lan
rken ne denmek istenildi
ini abucak anlamak" anlam
nda leb demeden lebleyi anlamak
deyiminde geer.
lebalep

* Az
na kadar dolmu(olarak), silme.

lebbeyk
* Buyrun, efendim, emredin.
lebiderya
leblebi

* Deniz kenar
.
* D
kabuu
kar
ld
ktan sonra f
r
nda kavrulup elencelik olarak yenen nohut.

leblebi
ekeri
*
inde leblebi olan
eker.
leblebici
* Leblebi yapan veya satan kimse.
leblebicilik
* Leblebi yapma veya satma i
i.
leblebiden nem kapmak
* en kk bir olay veya davran

tan olumsuz etkilenmek.


lee

* Ta
l
tarla.

leek
* Barts, yn atk
.
leelik
ledn

* Lee.
* Tanrkat
.

ledn ilmi
* Tanrile ilgili bilgi.
lef
*
ine sokma, ili
tirme.
lef etmek
leffetme

* Bkz. leffetmek.
* Leffetmek i
i veya durumu.

leffetmek
*
ine sokmak, ili
tirmek.
leffne
ir
* Birka adbir szn ba

nda syledikten sonra bunlar


n s
fat veya fiillerini daha a
a

da s
ralama.
legal

* Kanun, yasal, me
ru.

legalle
me
* Legalle
mek i
i veya durumu.

legalle
mek
* Legal, yasal duruma gelmek.
legato
legorn

* Bir paran
n notalar
n
n, ara vermeden birbirine balanarak sylenece
ini veya al
naca
nanlat
r.
* Yumurta verimi ok, genellikle beyaz tyl bir tavuk
rk
.

le
en
* Genellikle, iinde bir
ey y
kamak iin kullan
lan metal veya plstikten, yayvan kap.
* Btn stn yap
lomurgal
larda, gvdenin arka veya alt ucunda bulunan, bir yandan omurgan
n bel
blmyle, te yandan bacaklarla eklemlenen kemik at
, havsala.
le
en ba

ndan almak
* hamarat diye seerek almak.
le
en ibrik
* El ve yz y
kamak, abdest almak iin kullan
lan, le
en ve ibrikten olu
an tak
m.
Leh
leh

Lehe
lehe

* Polonya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Onun iin, onun taraf
na, ondan yana.
* Bir
eyden veya bir kimseden yana olma.
* Yarar, menfaat, fayda.
* Polonya dili.
* Bir dilin tarih, blgesel, siyas sebeplerden dolayses, yapve sz dizimi zellikleriyle ayr
lan kolu, diyalekt.
* ive, konu
ma tarz
.

lehe bilimi
* Bir dilin lehelerini inceleyen bilim dal
, diyalektoloji.
leheci

* Lehe bilimi uzman


.

lehdar
* Yanda
, taraftar.
lehim

lehimci

* Erime noktalar
d
k metalleri tutturma i
lemlerinde kullan
lan, kalay ve kur
un ala

mlar
n
n genel ad
.
* Bu ala

mla yap
lan i
lem.
* Lehim yapan kimse.

lehimcilik
* Lehim yapma i
i.
lehimleme
* Lehimlemek i
i.
lehimlemek
* Lehimle yap

t
rmak, lehimle tutturmak.
lehimlenme

* Lehimlenmek i
i.
lehimlenmek
* Lehimle yap

t
r
lmak.
lehimletme
* Lehimletmek i
i.
lehimletmek
* Lehim yapt
rmak.
lehimli

* Lehimle tutturulmu
.

lehinde olmak
* bir
eyin taraf
ntutmuolmak veya birinin yarar
na olmak.
lehinde sylemek (veya bulunmak)
* iyili
ini sylemek.
lehine olmak
* bir kimsenin iyili
ine yard
m eder olmak.
lehte olmak
* (bir
eyden) yana olmak.
lejant
* Bir foto
raf
n, desenin veya karikatrn zn anlatan yaz
.
lejitimist
lejyon

lejyoner

-lek
leke

* Me
rutiyeti.
* Eski Romal
larda, piyade ve svarinin olu
turdu
u asker birlik.
* Birka tak
mdan olu
an asker birlii.
* Lejyon asker.
* Fransa'da lgion d'honneur ni
analm
kimse.
* Bkz. -lak / -lek.
* Kirlili
i gsteren iz.
* Bir yzeyde trl sebepler dolay
s
yla olu
an renk de
i
ikli
i.
* Yz k
zartacak durum, namussuzluk, kara,
aibe.
* Vcudun herhangi bir yerinde olu
an renk dei
mesi.
* Parlak bir yzeyde grlen karanl
k blm (Gne
, Ay, gezegen iin).

leke etmek (veya yapmak)


* lekelemek.
leke getirmek
* yz k
zartacak, onur k
racak durumla kar

la
mak.
leke olmak
* stnde leke olu
mak.
leke srmek
* birine onurunu sarsacak biimde iftirada bulunmak, su yklemek, lekelemek.

lekeci
lekeci kili

* Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici.


* Kuma
lardaki lekeleri
karmak iin kullan
lan bir tr kil.

lekecilik
* Doa biimlerini de
il, boya biimlerini deerlendiren ve boya vuru
undan do
an grntnn, insan
n i
co
kusunu anlatmaya yeter olduuna inanan soyut resim anlay

, ta
izm.
lekeleme
* Lekelemek i
i.
* Namusa dokunur bir su ykleme.
lekelemek
* Bir
eyi kirletmek, bir
ey zerinde leke olu
turmak.
* Birine, namusa dokunur bir su yklemek.
lekelenme
* Lekelenmek i
i.
* Adktye
kma.
lekelenmek
* Leke olu
mak.
* Kt tan
nmak.
lekeli
* Herhangi bir sebeple zerinde leke olmu
, lekesi olan.
* Kt tan
nm

, lekelenmi
.
lekeli humma
* Tifs.
lekende
lekesiz

* Kaba diki
.
* Lekesi olmayan, tertemiz.
* Namuslu.

leksikbirim
* Szlk birimi.
leksikograf
* Szlk yazar
, szlk.
leksikografi
* Szlk yazarl

; szlk bilgisi.
leksikolog
* Szlk bilimci.
leksikoloji
* Szlk bilimi.
lektr

lektrlk

* (niversitede) Okutman.
* Yay
n evlerinde yay
nlanmasd
nlen eserleri inceleyerek deerlendiren okuyucu.
* Okutmanl
k.

lemis
lenduha

* El ile dokunarak duyma, bir


eye el ile dokunma.
* ok iri ve kaba (
ey).

lenf
* Lenf damarlar
nda dola
an kanla, doku geleri aras
nda aracgrevi yapan, kan plzmasve lenfositten
olu
an saydam, sarrenkte bir s
v
, ak kan.
lenfa
* Lenf.
lenfatik

* Lenfle ilgili olan.


* Lenfatizme tutulmuolan (kimse).

lenfatizm

* Vitamin azl

ndan veya lenf boumlar


n
n hacminin artmas
ndan do
an, derinin a

rbeyazl

, tenin ok
yumu
ak olmas
, ayaklarda
i
me ve boyundaki bezlerde byme gibi belirtilerle kendini gsteren bir hastal
k.
lenfosit
lenger

* Kanda, kemik ili


inde, lenfte bulunan, tek ve ok iri ekirdekli, kk, renksiz bir kan hcresi.
* Yayvan ve kenarlargeni
, byk bak
r kap.
* Bir lengerin alabilece
i miktarda olan.
* Gemi demiri.

lengistik
* Bkz. Dil bilimi.
Leninci

* Lenincili
i benimsemiveya Lenincilik yanl
skimse.

Lenincilik
* Lenin'in d
ncelerine dayanan bir ak
m.
Leninist
* Leninci.
Leninizm
* Lenincilik.
lens

lento

lento
leopar

* Mercek.
* Bkz. Kontak lens.
* Bir paran
n a
r al
naca
nanlat
r.
* Bu tempoda al
nan para.
* Kapve pencerelerin aa, taveya betondan st e
ii, boyunduruk.
* Pars.

lepiska
* Leipzig
ehrinde retilen ipek.
* Uzun, sar
ve yumu
ak (sa iin).

lepra
lerzan

* Czam.
* Titrek.

lerze
* Titreme, titreyi
.
lesepase

le

legibi

* Bir s
n
rdan geebilmek iin verilen yaz
lizin.
* Bu izni gsteren belge.
* Kokmuhayvan ls.
* ok kt kokan (
ey).
* (yer iin) ok pis.
* (koku iin) rahats
z edici, a
r.
* tembel veya ok yorgun.

legibi sarho
* kr ktk sarho
, ok sarho
.
legibi serilmek
* kollar
n
bacaklar
n
yayarak k
m
ldamadan yatmak.
lekargas
* Kargagillerden, Avrupa ve Asya'da orman, ay
r ve bahelerde ya
ayan, ba
kara, vcudu kl rengi bir ku
(Corvus cornis).
le
cil

* Le
le beslenen (hayvan).

le
cil akbaba
* Tyleri beyaz
ms
, kanat ularsiyah,
plak ba
l
kk akbaba.
le
ini
karmak
* ok dvmek, adamak
lldvmek.
le
ini sermek
* (gz da
olarak) ldrmek.
le
ker

letafet

letarji
Lete

* Asker.
* Ordu.
* Gzellik, ho
luk.
* Yumu
akl
k, incelik.
* Ya
ama i
levlerinin ok zay
flad

, ok derin ve srekli patolojik uyku durumu.


* Leton dili.

Leton dili
* Letonya'da kullan
lan dil.
leva

* Bulgar para birimi.


Levanten
* Yak
n Douda yerle
miveya evlenerek soyu kar

m
Avrupa as
ll
kimse.
* (kk l ile)Levantene zg olan.
levanti
* Bir rzgr tr.
levaz
m

* Dei
ik ikollar
nda gerekli olan
eyler, ara ve gereler.
* Gerekli ara ve gereleri sa
layan bro.
* Ordunun lojistik hizmetinde bulunan btn malzeme veya bu malzemeyi sa
layan blm.

levaz
m bl

* Levaz
m i
leriyle u
ra
an asker birlik.
levaz
m s
n
f
* Silhlkuvvetlerin, silh ve cephanenin d

nda kalan yiyecek, giyecek gibi ihtiyalar


nsa
layan asker s
n
f
.
levaz
mat
* Gerekenler, lz
m olan
eyler.
* Asker ara gerelerin tm.
levaz
mat
* Levaz
mat satan veya alan kimse.
* leni gmmek iin gerekli malzemeyi satan kimse.
levaz
mc
* Levaz
m s
n
f
ndan olan kimse.
levaz
mc
l
k
* Levaz
mc
n
n grevi.
levendane
* Levende yak

r biimde, yak

klve gsteri
li bir tarzda.
levent

* Osmanldonanmas
nda ve k
y
lar
nda grev yapan asker s
n
f
.
* Boylu boslu, yak

kl(kimse).
* Boyca uzun olan.

leventlik
* Levent olma durumu.
* Levendin grevi.
levha
* Bir yere as
lmak iin yaz
lm
yaz
, safiha.
* Tablo, resim.
* Tabel.
levhac

* Levha yapan veya satan kimse.

levhac
k
* ok ince ve ok kk levha.
levhac
l
k
* Levhac
n
n yapt

iveya meslei.
levrek

* Levrekgillerden, eti beyaz, zeri pullu iri bir bal


k (Labrax labrax).

levrekgiller
* Kemikli bal
klardan, bir blm tatl
sularda ya
ayan, yzgeleri dikenli bir familya.
levloz
levye
ara.
ley
-leyin
leyin vb.
leylk

leylk

* Balda ve birok meyvede bulunan bir tr


eker, meyve
ekeri, frktoz.
* Bir mekanizman
n kumanda kolu.
* Bir
eyi yerinden oynatmak, kald
rmak, harekete geirmek, gev
etmek vb. iin kullan
lan, kald
raca benzer

* Rumen para birimi.


*
simlerden zaman zarftreten ve ses uyumuna uymayan ek (vurgusuz): sabah-leyin, ak
am-leyin, gece-

* Zeytingillerden, yapraklar
kar

l
klbir a
a
k (Syringa vulgaris).
* Bu aac
n koni durumunda toplanm

, beyaz, efltun veya pembe renkte, gzel kokulu iekleri.


* Leylk renginde olan.

leylei havada grmek


* ok gezenlere tak
lmak iin sylenir.
leylein (yuvadan) att

yavru
* evresinde gere
i kadar ilgi grmeyen kimse.
leylein mr (veya gn) lklkla geer
* bo
, anlams
z konu
anlar
n durumunu anlatmak iin sylenir.
leylek

* Leyleksilerden, k

n tropikal Afrika'da ya
ayan, siyah telekli, uzun gagal
, uzun bacakl
, byk, beyaz,
gmen ku(Ciconia ciconia).
leylek gibi
* zay
f ve uzun bacakl
.
leylekgagas
* Bir izimin oranlar
, bozulmadan daha kk veya daha byk izimi iin kullan
lan ara.
leylekgiller
* Leyleksilerden bir familya (Ciconiidae).
leylekler

* Leyleksiler tak
m
n
n bir alt tak
m(Ciconiiformes).

leyleksiler
* Ku
lar s
n
f
ndan leylekler, smskgiller, bal
k
llar ve flmanlariine alan omurgal
hayvanlar tak
m
.
leyl
* Yat
l
.
* Geceye zg.
leyl meccan
* Paras
z yat
l
.
lezar

* Kertenkele derisinin sepilenmesiyle elde edilen bir tr deri.


lezbiyen
* E
cinsel, sevici kad
n.
lezbiyenizm
* Kad
nlar aras
e
cinsellik, sevicilik.
lezbiyenlik
* Lezbiyen olma durumu.
leziz

lezyon

* Tad
gzel, lezzetli.
* Ho
, gzel, zevkli, ltif.
* Bkz. doku bozuklu
u.

lezzet
* A
z yoluyla al
nan tat.
* Herhangi bir
ey kar

s
nda duyulan zevk, haz.
lezzet almak
* ho
lanmak.
lezzetlendirme
* Lezzetlendirmek i
i.
lezzetlendirmek
* Tat vermek; lezzetlenmesini sa
lamak.
lezzetlenme
* Lezzetlenmek i
i.
lezzetlenmek
*
yi bir tat kazanmak, tat verilmek, lezzetli bir duruma gelmek.
lezzetli

lezzetlilik
lezzetsiz

* Tad
gzel.
* Zevkli, haz dolu.
* Tad
gzel olma durumu.
* Tad
gzel olmayan, tats
z.

lezzetsizlik
* Tats
z olma durumu.
-l/ -li, / -lu / -l
*
simden s
fat treten ek: tat-l
, biber-li, tuz-lu, bilgi-li, grg-l, szl, ya
-lvb.
l

lama
l

lamak

* Alvyon.
* L
lamak i
i.
* Sel, akarsu, ince amur, birikinti getirip y
mak.

lanma

* L
lanmak i
i.

lanmak
* stnde l
birikmek.
l

l
* L
dan olu
muveya zerinde l
birikmi
.
-l
k / -lik, -luk / -lk
*
simden isim treten ek.
* Yer isimleri yapar: Odun-luk, kmr-lk, vi
ne-lik vb.
* Alet isimleri yapar.
* Soyut isimler kurar.
* S
fatlar tretir.
l
k
r

* S
v
lar
n bir kaptan akarken
kard

ses.

l
k
r l
k
r
* (kaptaki s
v
) Akarken l
k l
k diye ses
kararak.
l
k
rdama
* L
k
rdamak i
i.
l
k
rdamak
* (kaptaki s
v
) Akarken l
k l
k diye ses
karmak.
Li
-li

* Lityum 'un k
saltmas
.
* -l/ -li.

-li
* -
l/ -ili.
libas
liberal

* Giysi.
* Hrriyet ve serbestlikle ilgili.
* Ho
grl.
* Serbest ekonomiden yana olan kimse.

liberalizm
* Serbestlik.
liberalle
me
* Liberalle
mek i
i.
liberalle
mek
* Serbest bir duruma gelmek.
liberallik
* Liberal olma durumu.
liberasyon
*
thaltserbest b
rakma, ithalta konulmumiktar s
n
rlamalar
nkald
rma.
liberasyon listesi
*
thal yolu ile girmesine izin verilen mallar
n listesi.

libido

* Cinsel i gdnn belirtilerini gsteren, ya


ama gcnn btn.

libo

* Liberal ekonomiyi ve liberal siyaseti savunurken abucak zengin olmayamalayan ve bu yolda hibir
de
er yarg
s
nkabul etmeyen, her
eyi mubah gren kimse.
libre
libretto

Libyal

* Yar
m kilograml
k bir a

rl
k l birimi.
* Bir operan
n szlerinin yaz
l
bulundu
u kitap.
* Bir pantomimi veya baleyi a
klayan kitap.
* Libya halk
ndan olan (kimse).

lider
* Ynetimde gc ve etkisi olan kimse, nder,
ef.
* Bir partinin veya bir kurulu
un en st dzeyde ynetimiyle grevli kimse.
* Bir yar

mada ba
ta bulunan tak
m veya yar

mac
.
liderlik

liet

* Liderin grevi.
* Lider olma durumu.
* ark
.

lif
* ok ince ve uzun para.
* Y
kanmak iin kullan
lan bitki telleri demeti veya bu amala trl ipliklerden yap
lm
rg.
* Tel.
lif lif

* Tel tel, ince ince.

lifleme
* Liflemek i
i.
liflemek
liflenme
liflenmek

lifle
me

* Vcudu lifle sabunlamak.


* Liflenmek i
i.
* Lif olu
mak.
* Lifle sabunlanmak.
* Lifle
mek durumu veya biimi.

lifle
mek
* Lif durumuna gelmek.
lifle
tirme
* Lifle
tirmek i
i.
lifle
tirmek
* Lifle
mesini salamak.

lifli
lift
lig

* Lifi olan.
* Teniste topa arkadan ne ve yukar
dan a
a
ya do
ru vurma.
* Kme.

liga
* deniz mili uzunlu
unda eski bir l birimi.
ligden d
mek
* kmeden d
mek.
lignin
lik

* Bitkide kk ve gvdenin sert ve odunsu yap


s
nolu
turan madde.
* Bkz. -l
k / -lik.

lika
* Mrekkep hokkalar
na konulan ham ipek.
liken

* Bir mantarla bir su yosununun ortak ya


amas
yla ortaya
kan bitkilerin genel ad
.
* Ka

nd
r
cbir deri hastal

liken bilimi
* Likenleri inceleyen bilim dal
.
likidasyon
* Tasfiye.
likide

* Alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek anlam


nda likide etmek teriminde geer.

likidite
* Para ve ticaretle ilgili i
lemlerde kullan
labilecek durumda olan sat
n alma gc.
* Kolayl
kla paraya evrilebilme zellii fazla olan varl
klar.
likit
* S
v
, ak

kan.
* Kullan
lmashemen mmkn olan para.
likorinoz
* Bal
klar
n iste kurutularak yap
lan past
rmas
.
likr

* Meyve, alkol, esans kar

m
yla yap
lan
ekerli iki.

likr barda
* Likr ikram edilen kk, ince ve zarif cam bardak.
limaki

* Ayakkab
c
l
kta kullan
lan kk ee.

liman
* Gemilerin bar
narak yk al
p bo
altmalar
na, yolcu indirip bindirmelerine uygun kurulu
larolan do
al
veya yapay s

nak.

liman czdan
* Deniz adamlar
n
n zel kimlik belgesi yerine seferlerde kulland

kk defter.
liman i
isi
* Limanda al

an i
i.
liman reisi
* Gemilerin limana girip
kmas
, yk al
p vermesi i
lerine bakan yetkili kimse.
limanlama
* Limanlanmak i
i veya durumu.
limanlamak
* (gemi) Bir limana girip orada kalmak.
* Yat

mak, sakinle
mek.
limanl
k

limbo

lime
lime lime

* Liman gibi kullan


lan, liman kurmaya elveri
li (yer).
* (deniz, hava iin) Yat

, dalgas
z, sakin.
* Irmaklarda, s
sularda yk ta

yan bir tr tekne.


* Bir ticaret gemisinin iindeki yk, bordas
na yana
an ba
ka bir gemiye aktarma i
lemi.
* Para.
* Para para, ayr
lm

, y
rt
k.

lime lime olmak


* paralan
p ufalanmak, para para olmak.
limit

limitet

* Bir
eyin nicelik bak
m
ndan eri
ebilece
i en son nokta veya yer.
* Dei
ken bir bykln istenildii kadar yakla
abildii dura
an byklk.
* S
n
rland
r
lm

, s
n
rl
.

limitet ortakl
k
* Ortaklar
n
n sorumluluu, koyduklarsermaye ile s
n
rlbulunan ortakl
k.
limitet
irket
* Bkz. limitet ortakl
k.
limitsiz
* S
n
rs
z, herhangi bir k
s
tlama olmaks
z
n.
limnoloji
limon

* Gl bilimi.
* Turungillerden, 3,5 m ykseklikte, k

n yapraklar
ndkmeyen, beyaz iekli bir aa (Citrus limonum).
* Bu aac
n sar
renkli, kabu
u kokulu, suyu ek
i meyvesi.

limon asidi
* Bkz. sitrik asit.
limon esans
* Taze limon kabuunun s
k
lmas
yla elde edilen uucu ya
.

limon gibi
* sar
, ok sar
.
* ok ek
i.
limon kabu
u
* e
itli maddelerin yap
m
nda kullan
lan ve limonu evreleyen kabuk.
limon kabu
u gibi
* kk ve biimsiz (
apka).
limon kf
* Ye
ile alan mavi renk.
* Bu renkte olan.
limon otu
* K

n yapraklar
ndken, salk
m iekli bir a
a
k (Lippia citriodora).
limon sar
s
* Limon kabu
unun rengi.
limon suyu
* Limon s
k
larak elde edilen meyve suyu.
limon tozu
* Sitrik asit.
limon tuzu
* Sitrik asit.
limonata

* Su,
eker ve limon suyundan yap
lan
erbet.

limonata barda

* Limonata ikram etmek iin kullan


lan ince, uzun cam bardak.
limonata gibi
* s
cak gnlerde serin esen hafif rzgr iin sylenir.
limonatac
* Limonata yapan veya satan kimse.
limonatac
l
k
* Limonata yapmak veya satmak i
i.
limoncu
limon

* Limon yeti
tiren veya satan kimse.
* Limon renginde olan, ye
ile alan a
k sar
.
* Al
ngan, beklenmeyen bir zamanda fkelenen.
* (insan ili
kileri iin) Biraz bozuk.

limon hava
* Yamur ya
p ya
mayaca
belli olmayan kapal
hava.
limonit

* Sar
veya kahverengi do
al hidratldemir oksit.

limonlama
* Limonlamak i
i.
limonlamak

*
ine veya stne limonun suyunu s
kmak veya katmak.
limonlu
*
ine limon s
k
lm
veya limon doranm

.
limonluk

* S
cak iklim bitkilerinin korunduu ve yeti
tirildi
i, bir blm veya btn caml
, kapalyer, ser, sera.
* zerine kesilmilimon bast
r
l
p s
k
lan, ortas
tmsek ve oluklu kk ara.
* Merdiven, balkon gibi yerlerin k
y
lar
na ekilen, 20, 30 cm yksekli
indeki set, tavhane.

lin
* Birden ok kimsenin kendilerine gre su olan bir davran

ndan tr birini, yasa d

ve yarg
lamas
z
olarak, ta
, sopa gibi aralarla dverek ldrmesi.
lin etmek
* (kalabal
k, topluluk) yarg
lamadan ldrmek.
lineer

linet
linin
link

* izgilerle ilgili olan.


* Dei
mesi bir doru ile gsterilebilen.
* Srgn.
* Hcre ekirde
inde bulunan ve kromatin tanelerini ta

yan abiimindeki ipliksi yap


ya verilen ad.
* At
n e
kin yry
.

link
*
leti
im dizgesi birli
i.
linolyum
linotip
linyit

* Yer d
emesi olarak kullan
lan, zeri keten yave mantar tozuyla kaplanm
jt bezi, mu
amba.
* Bas
m evinde harfleri dizen ve sat
rlarblok durumunda dken dizgi makinesi.
* Birle
imindeki karbon oran% 60, 70 olan, kahverengi veya siyah ta

l kmr.

lipari
* irozluktan sonra yalanmaya ba
layan uskumru.
liparit
lipit
lipom

* Riyolit.
* Her tr organik yaa verilen ad.
* Yadokusunun, bulunduu yerde bymesiyle olu
an zarars
z ur, yauru.

lipsos
*
skorpitgillerden, Akdeniz ve Atlas Okyanusu'nda ya
ayan, yzgelerindeki dikenlerde yaralara sebep olan
bir zehir bulunan, 40 cm uzunlu
unda, eti ok be
enilen bir bal
k (Scorpaena porcus).
lir
* Kaynamitolojik a
lara dayanan kiri
li bir alg
.
lira

* Yz kurude
erinde Trk para birimi.
* Bazlkelerin para birimlerini de gsterir.
* Yedi gram a
rl

nda alt
n sikke.
liral
k

liret
lirik

lirik
iir

lirizm
lisan

* Herhangi bir lira de


erinde olan.
* Lira.
*
talyan para birimi.
* Co
kun, ilhamla dolu.
* Eski Yunan edebiyat
nda lir e
li
inde sylenen (
iir).
* ok etkili, co
kun, genellikle ki
isel duygulardile getiren edebiyat.
* Yunanl
larda lir e
li
inde okunan
iir.
* Co
kun ve ate
li bir anlat
molan, toplumun ortak veya
airin ki
isel duygular
n
yans
tan
iir.
* Ki
isel duygular
n ilham yolu ile co
kulu ve etkili anlat
m
.
* Dil, zeban.

lisana gelmek
* (konu
maz
eyler) konu
maya ba
lamak, dile gelmek, dillenmek.
lisan
hl

* Hl diliyle, davran

la d
nce ve istenileni anlatma.

lisan
mnasip
* Kar

s
ndakinin kolayca anlayabilecei dil ve uslp.
lisan

* Dille ilgili.

lisaniyat
* Dil bilimi; lengistik, filoloji.
lisans

* Genellikle drt y
l sren niversite veya yksek okul
renimi.
* Bu
renim sonunda elde edilen ve diploma ile belgelendirilen akademik derece.
* Yurda mal sokma veya yurttan mal
karma izni.
* Bir malyabancfirma ad
na retme izni.
* Bir sporcunun resm yar

malara kat
labilmesi iin spor federasyonunun kendisine verdii kay
t fi
i veya
kimlik kart
.
lisansiyer
lisansl

* niversitede okuyan renci.


* Lisansolan.

lisansst
* Lisans e
itimi sonras
.
lisansst eitim
* Lisans e
itimi bittikten sonra yap
lan yksek retim.
lise

* Sekiz y
ll
k ilk
retimden sonra en az y
ll
k bir e
itimle hayata veya yksek
retime haz
rlayan orta
retim kurumu.
liseli

* Lise
rencisi.

liste
* Alt alta yaz
lm

eylerin btn.
liste ba

* Herhangi bir seimde, listenin en ba

nda olan isim.


listeci

listeleme

* Liste yapan kimse.


*
nternet arac
l

yla, al
c
ya gnderilen mesaj, mektup veya dosyalardzenli bir biimde listeleyen dzenek.
* Listelemek i
i veya durumu.

listelemek
* Liste durumuna getirmek.
literatr
* Edebiyat, yaz
n.
* Herhangi bir bilim dal
nda yaz
lm
olan yaz
veya eserlerin btn.
litografi
* Bkz. litografya.
litografya

* Tabasmas
.
* Bu yntemle bas
lm
(yaz
, resim).

litografya ta

* Tabasmas
nda kullan
lan ok dzgn bir kalker.
litografyac
* Litografya i
i ile ura
an, litografya yapan kimse.
litoloji

* Tabilimi.

litosfer
* Tayuvar
.
litre

litrelik
liturya

* S
v
larlmede kullan
lan, bir desimetre kp hacminde l birimi.
* Bir litrenin alabilecei miktarda olan.
* Herhangi bir litre lsnde s
valan.
* Bkz. kudas.

lityum

* Atom say
s3, atom a

rl
6,94, yo
unlu
u 0,55 olan, 180 C de eriyen, gmparlakl

nda, bilinen en
hafif element. K
saltmasLi.
lityumlu

* Lityum ieren bir madde.

liva

livar

livarl

* Sancak.
* Tugay.
* Tugeneral.
* Avlanan bal
klarcanlolarak saklamak iin a
ziine do
ru konik rlmsepet.
*
inde diri bal
k saklanan, denizden ayr
lm
havuz.
* Livar
olan.

livarltekne
* Avlanan bal
klarcanlsaklamak iin denizde balant
l
blmleri olan gemi.
liyakat

* Ly
k olma, yara

rl
k, uygunluk, de
im.
* Yeterlilik, kifayet.

liyakat gstermek
* ba
armak.
liyakat sahibi
* Ba
ar
l
, erdemli, yetenekli.
liyakatli
liyakatsiz

* Liyakati olan, ba
ar
l
, yetenekli, deimli.
* Liyakati olmayan, ba
ar
s
z, yeteneksiz, deimsiz.

liyakatsizlik
* Liyakatsiz olma durumu.
lizol
* Krezol.
lizz
lobelya
lobi

lobici
lobicilik

* Yatakta kad
nlar
n giydii bir e
it yn h
rka.
* Salk
m durumunda mavi iekleri bulunan bir veya ok y
ll
k Kuzey Amerika bitkisi (Lobelia).
* Bir yap
n
n kap
s
ndan ieri girildi
inde grlen ilk bo
luk, dalan.
* Otel, tiyatro gibi yerlerde giri
e yak
n geniyer.
* Bazortak
karlar
olan gruplar
n temsilcilerinden olu
an topluluk.
*
karlarortak olan gruplar
n temsilcisi, dalanc
.
* Dalanc
l
k.

lobut
* Kal
n, k
sa ve dzgn sopa.
* Kol gcn geli
tirmek iin kullan
lan, grgenden jimnastik arac
.
loca
* Tiyatro, sinema gibi elence yerlerinde veya parlmento salonlar
nda zel blme.
* Masonlar
n toplantyeri.

loa

* Gemilerin babodoslamalar
n
n her iki yan
nda, apayiine alabilen ve gverteye a
lan demir zincirin
getii delik.
loda

* Kme, y

n.
* Demet.
* Taneli veya tanesiz saman y

n
.
* zeri toprak veya otla rtlmsaman y

n
.

lodos
* Gneyden veya gneybat
dan esen ve bazen de ya

getiren yerel rzgr, kaba yel.


* Bu rzgr
n estii gn veya zaman.
* Gney yn.
lodos bal

* Lodos esti
inde sersemleyip kolayca avlanan bal
k.
* Al
k, sersem,
a
k
n, ne yapt

nbilmez hlde dola


an (kimse).
lodosa evirmek (veya dnmek)
* hava so
uk iken lodosla
s
nmak.
lodoslama
* Lodoslamak i
i.
lodoslamak
* Lodos esmeye ba
lamak.
* (rzgr) Lodosa evirmek.
lodoslu
lodosluk

* Lodosu olan, lodosa sahip veya lodosa maruz kalan.


* Lodosun estii yn, gney.

logaritma
* Byk arpmalar
, blmeleri, kk ve kuvvet al

lar
nyapabilmek iin bulunan bir yol; biri geometrik,
br aritmetik olarak kurulan iki saydizisinden aritmetik olan
n her say
s
, kar

la
t

geometrik say
n
n
logaritmas
d
r.
logaritma tablosu
* Say
lar
n logaritmalar
n
gsteren izelge.
logaritmik
* Logaritmaya ili
kin.
logistik
* Bkz. lojistik.
logo
logos
lo

* Arma.
* Bkz. deyi.
* Yollarda, toprak damlarda yeri bast
rmak veya tarlalarda topraezmek iin gezdirilen tasilindir.

lo
lama
* Lolamak i
i.
lo
lamak

* zerinde logezdirip topra


bast
rmak, s
k

t
rmak.
lo
usa
* Yeni doum yapm
kad
n.
lo
usa hummas
* Albast
.
lo
usa otu
*
ki eneklilerden, iekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, t
rman
cbir bitki (Aristolochia).
lo
usa
ekeri
*
inde karanfil, baharat ve
ekerci boyas
bulunan, baklava biiminde k
rm
z
eker.
lo
usa
erbeti
* Lousa
ekerinden yap
lan, do
um dolay
s
yla kutlamaya gelenlere sunulan
erbet.
lo
usal
k
* Lousa olma durumu.
* Doumdan sonraki yedi veya k
rk gnlk dnem.
lojik

* Mant
k.

lojistik

* Askerlik mesle
inin sava
ta veya asker harektta, yol, haberle
me, sa
l
k, yiyecek, iecek ve silh sa
lama
gibi ok ynl hizmetleri en ak
lc
, etkili ve seri bir biimde pln ve programa ba
lay
p uygulayan hizmetler btn.
* Modern mant
k.
* Lojistik hizmetle ilgili.
lojistik dairesi
* Askerlikte lojistik hizmetlerin grld blm.
lojistik hizmet
* Askerlik mesle
inin sava
ta veya harektta ok ynl grevlerini yerine getirme.
lojman
lok

* Bir al

ma yerinde grevlilere, i
ilere paras
z veya az bir kira kar

nda verilen konut.


* Gemileri, farkliki su dzeyinin birinden brne a

rmak iin yap


lm
ara havuz.

lokal
* Belli bir yerle, blgeyle ilgili, yerel, mahall, mevzi.
* S
n
rlbir yerle ilgili olan, yerel, mevzi.
* Bir dernek veya kurulu
un yelerinin bulu
malariin ayr
lm
yer, dernek evi.
* Mzikli elencelerin yap
ld
yer, gece kulb.
lokalizasyon
* Kuruluyeri seimi.
lokanta

* Kazan amac
yla a
lm

, para kar

nda yemek yenilen yer, restoran.

lokantac
* Lokanta i
leten kimse.
lokantac
l
k
* Lokanta i
letme i
i.
lokantal
* Lokantasolan.

lokatif
lokavt
lokma
bir tatl
.

*
sim hllerinden bulunma durumu, -de hli.
*
verenin i
ileri topluca i
ten uzakla
t
rma veya i
ten
karma karar
.
* Aza bir defada al
n
p gtrlen yiyecek paras
, sokum.
* Mayalhamuru yuvarlak lokmalar durumunda k
zg
n ya
a dkp k
zartt
ktan sonra
erbete atarak yap
lan
* Trl kal
nl
ktaki c
vatalar
, bo
luuna geirip skmeye veya s
k

t
rmaya yarayan metalden alet.
* Yemek.
* Genellikle haks
z olarak ele geirilen mal veya para.

lokma anahtar
* Altveya sekiz k
eli, vidalarskmeye yarayan alet.
lokma ba
l

* Lokmalar
n tak
ld

para.
lokma inenmeden yutulmaz
* her i
in emekle yap
l
r.
lokma dkmek
* lokma tatl
syapmak.
* konuk iin yemek haz
rlamak.
lokma etmek
* (dervi
ler aras
nda) yemek yemek.
* yemek.
lokma gz
* D

arf
rlam
gz, patlak gz.
lokma gzl
* F
rlak, patlak gzl.
lokma lokma
* Lokmalar durumunda, lokma biiminde blnmolarak.
lokma tatl
s
* Mayalhamuru kk yuvarlak lokmalar durumunda k
zg
n ya
a dkp k
zartt
ktan sonra
erbete atarak
yap
lan bir tatl
, lokma.
lokmac
* Lokma yapan veya satan kimse.
lokmac
k
* Kk bir lokma.
lokmac
l
k
* Lokmacolma durumu veya lokmac
n
n i
i.
Lokman hekimin ye dedii
* (
aka) tadgzel olan
eyler iin kullan
l
r.
lokman ruhu
* Eter.
lokmas
a
z
nda bymek
* znt veya i
tahs
zl
k sebebiyle lokmas
nyutamamak.

lokmas
ndkmek
* bir lnn hat
rasiin lokma dkp da

tmak.
lokmas
nsaymak
* sofras
nda yemek yiyen kimsenin ne kadar yedi
ine dikkat etmek.
lokomobil
* Sanayi ve tar
mda kullan
lan, tekerlekler zerine kurulmu
, istenilen yere ekilebilen patlamal
motor veya
buhar makinesi.
lokomotif
* Vagonlar
eken, tekerlekli, buharl
, elektrikli, termik motorlu veya s
k

t
r
lm
havalmakine.
lokomotifli
* Lokomotifi olan.
lokomotifsiz
* Lokomotifi olmayan.
lokosit

* Akyuvar.

lokum

* ekerli ni
asta eriyiini pi
irip hafif a
dala
t
rarak yap
lan, kk kp veya dikdrtgen biiminde kesilen

ekerleme, kesme, ltilokum.


lokum gibi
* tatl
, gzel, yumu
ak
eyler iin sylenir.
* ok gzel (kad
n).
lolo

* Gsteri
, kabaday
l
k.

lololo
* Ters ve olumsuz davran
iin sylenen bir sz.
lombar
lomboz
lonca

* Gemi bordalar
na, kpe
telerine a
lan drtgen biiminde delik.
* Kamaralarla alt gverteleri ayd
nlatmak iin bordalardan ve gvertelerden a
lan yuvarlak pencere.
* Belli bir ikolunda usta, kalfa ve
raklariine alan dernek, korporasyon.

lonca ustas
* Lonca ba
kan
.
loncac
l
k
* Lonca kurulu
lar
na dayanan ekonomi ve devlet anlay

.
london
longa

* Landon.
* Trk mziinde yrk zellik ta

yan oyun havas


.

longoz
* Deniz veya
rmaklarda birdenbire derinle
en yer.
longpley

* Uzun devirli plk, uzunalar.


lop
* Yumu
ak, yuvarlak ve irice.
lop
lop et
lop incir

* Bir organ
n yuvarlak ve birbirinden ayr
lm
paralar
ndan her biri.
* Yas
z, iyi pi
mi
, iri para et.
*
ri ve yumu
ak bir tr incir.

lop lop
*
ri paralar durumunda (yemek veya yutmak).
lop yumurta
* Suda ok kaynat
lm
kabuklu yumurta.
lopuk
loppadak

* Kk lop.
* Lop diye ses
kararak.

lopur
* Bir
eyi yerken veya yutarken
kan ses.
lopur lopur
* Lopur sesi
kararak.
lor

* Bir tr taze, yumu


ak ve tuzsuz beyaz peynir.

lorentiyum
* Atom numaras103 olan, 1961 'de Berkeley'de kaliforniyum atomlar
n
n bor ekirdekleriyle
bombard
man
ndan elde edilen yapma element. K
saltmasLr (eskiden Lw).
lort
unvan
.

*
ngitere'de babadan o
ula veya ailenin ilk erkek ki
isine geen veya kral taraf
ndan ba

lanan soyluluk
* Lortlar Kamarasyesi.
* ok zengin kimse.
* Skseli, kalantor, gsteri
li (kimse).

lort gibi
* bolluk iinde ve rahat bir biimde.
lorta

* Ayakkabkal
b
n
n ap
.

lortlar kamaras
*
ngiliz parlmentosunda senato.
lostra

* Ayakkabboyama.

lostra salonu
* Ayakkabboyan
lan yer.
lostrac

* Lostra salonunda al

an ayakkabboyac
s
.
lostromo
* Ticaret gemilerinde tayfalar
n ba

.
lostromoluk
* Lostromonun yapt

i
.
losyon
lo

lo
a

* Deri ve sa bak
m
nda kullan
lan alkoll veya alkolsz, kokulu s
v
.
* Yeterince ayd
nl
k olmayan, yarkaranl
k, az

k alan.
* Az

k veren.
* Az

k alm

, yarkaranl
k.

lo
la
ma
* Lo
la
mak i
i.
lo
la
mak
* Loduruma gelmek.
lo
la
t
rma
* Lo
la
t
rmak i
i.
lo
la
t
rmak
* Lobir duruma getirmek.
lo
luk
* Loolma durumu.
lota
lotarya

* Tatlsularda ya
ayan, bir tr gelincik bal

(Lota vulgaris).
* Ad veya numara ekilerek oynanan
ans oyunlar
n
n genel ad
.

lotaryac
* Lotarya yolu ile kazan salayan kimse.
lotaryac
l
k
* Lotarya oynatma i
i.
lotus
lk

* Nilfer cinsinden birok bitkiye verilen genel ad.


* Bir tr erkek deve.

lk

* Kire, zeytinya

, pamuk ve yumurta ak
n
n kar

t
r
lmas
ndan elde edilen, k
r
k, atlak anak mlekleri,
knkleri birle
tirmekte kullan
lan macun, lkn.
lk gibi oturmak (veya kmek, dikilmek)
* bir yere btn heybetiyle, a

rl

yla oturmak (veya kmek, dikilmek).


lkleme
* Lklemek i
i.
lklemek

* Lkle yap

t
rmak.
lkoplst
* Bitki hcrelerinde veya bazkam
l
larda sitoplazma iinde bulunan ve genellikle ni
asta taneci
ini
olu
turan cisimcik.
lkosit
* Akyuvar.
lkoz
lkn
lp

* Lsemi durumu.
* Bkz. Lk.
*
ri ve yumu
ak.

lp lp
*
ri ve yumu
ak olan.
lpr

* Bir
eyi yerken veya yutarken
kan ses.

lpr lpr
* Lpr sesi
kararak.
ls

* En ok vadilerde, yamalarda bulunan, kil ve kum kar

m
, sarrenkli verimli bal
k.

lsemi
* Bkz. kan kanseri.
lsemit
Lr
Lu

* Lsemilerde grlen deri belirtileri.


* Lorentiyum'un k
saltmas
.
* Ltesyum'un k
saltmas
.

-lu
* Bkz. -l
/ -li.
-lu
-luk
lmbago

* Bkz. -
l/ -ili.
* Bkz. -l
k / -lik.
* Sou
un etkisiyle veya bir bklme sonucunda, bel blgesinde birdenbire beliren a
r
.

lnapark
* Trl e
lence ve oyun kurulu
larbulunan alan.
lup
lustrin

* Byte.
* Parlak kumakullan
larak yap
lm
bir ayakkabtr.

lt
ltr

-l

* Lt kavminin sap
k davran

lar
nhuy edinen, kulampara, olanc
.
* Su samuru.
* Su samurundan elde edilen post.
* Bu posttan yap
lm
olan.
* Bkz. -l
/ -li.

Lbnanl
* Lbnan halk
ndan olan kimse.
lfer

* Hanigillerden, eti beyaz, tad


gzel, gvdesi pullu bir bal
k (Temnodon saltator). Lfer, bykl
ne gre
s
ras
yla
u adlaral
r: Defneyapra

, inakop, sar
kanat, lfer, s
rt
kara, kofana.
lferci

* Lfer avc
sveya lfer yemesini seven kimse.

lfere
kmak
* lfer avlamak.
lfergiller
* S
cak ve
l
k denizlerde ya
ayan kemikli bal
klar familyas(Pomatomidae).
lgat

* Kelime, sz, szck.


* Szlk.

lgat paralamak
* konu
ma dilinde gemeyen yabanckelimeler kullanmak; a
dalkonu
mak.
lgate

lgati

* Kk szlk.
* Herhangi bir eserin sonunda yer alan ek szlk.
* Szlk yazarveya haz
rlayan
.

lgatilik
* Szlk yazarl
veya haz
rlay
c
l

.
lgol
lk
-lk

* Yz birim suya bir birim iyodo-iyodr kat


larak olu
turulan gl bir zelti.
* Boyac
l
kta kullan
lan Hint zamk
.
* Bkz. -l
k / -lik.

lk boyas
* K
rm
z
boya.
lknet
lks

* Dilde pelteklik, tutukluk.


* Giyimde, e
yada, harcamada a

rgitme, gsteri
,
atafat.

* Gsteri
li,
atafatl
.
* Gerekli olan
n s
n
rlar
na
an.
lks

* Ayd
nlatma l birimi (k
saltmasLx).
* Hava bas
nlbir tr petrol lmbas
.

lks bask
* (matbaac
l
kta) Kitaplar
n normal basksay
sd

nda iyi cins k


t ve zel ciltli kapaklara bas
lan biimi.
lks hayat
* Fazla masraf gerektiren tantanal
, gsteri
li ve gz kama
t
r
cya
ama biimi.
lks koltuk
* Salonun arka ve yan taraflar
nda zel blmelerde yer alan ve creti farklolan koltuk.
lks lmbas
* Lks (II).
lks mevki
* Normal tarifeden daha pahalolan ve iyi hizmet verilen mevki.
lks tarife
* Normal fiyattan yksek olan iyi hizmet verilen yerlere uygulanan cret.
lksmetre
* Ayd
nl
kler.
lle

lle lle

* Bklm
, drlm
ey.
* Ttn ubu
u, pipo, nargile vb.nin ucuna tak
lan, ttn konulan yuva.
* Musluksuz su borusu.
* Sa k
vr
m
.
* Su akan musluksuz boru.
* K
vr
mlarolan, k
vr
m k
vr
m.

lle ta

* Deniz kp.
lleci

* ubuk, nargile, pipo vb'nde kullan


lan lleyi yapan kimse.

lleci amuru
* Lle yap
lan zl ve k
z
l bal
k.
llecilik

* Lle ta

i
ilii.

lleli
* K
vr
k k
vr
k (sa).
lmen

* I

k
iddeti 1 mum olan, e
it da
t
mlbir nokta kayna

n
n 1 steradyan iine yay
mlad

k ak
s
.

lmensaat
* I

k miktarbirimi lmenlik

k ak
s
yla 1 saatte yay
lan

k ls.
lnet

* Gzlk cam
, gzlk.

lp

lp
lplk

* Hi emek vermeden ele geirilen


ey.
* Byke bir
eyin birdenbire ve kolayl
kla yutulmas
nanlatan ses.
* Lpe konmas
nseven.
* Lp olma durumu.

lpletme
* Lpletmek i
i.
lpletmek
* H
zlbir biimde yiyecekleri mideye indirmek.
lpten
Lterci

* A
ktan, bedavadan, paras
z olarak.
* Ltercilikle ilgili olan.
* Ltercilikten yana olan (kimse).

Ltercilik
* Kilise retisinin yaln
zca kutsal kitaba dayanmas
nisteyen Martin Luther'in kurdu
u mezhep.
ltesyum
* Atom numaras71, atom a
rl

175 olan, iterbiyumun z


mesi ile olu
an, renksiz tuzlar veren, henz
uygulama alanolmayan ok ender bir element. Sembol Lu.
ltfen
* Birinden bir
ey isterken "dilerim, rica ederim" anlamlar
nda kullan
l
r.
* Bir i
in, bir davran

n istenmeyerek, gnlsz yap


ld

n
sitem yollu anlat
r.
ltfetme
* Ltfetmek i
i.
ltfetmek
* Vermek, ihsan etmek.
* Sylemek, bildirmek.
*
zin vermek, msaade etmek.
* (yksek veya sayg
n bir kimse) Alak gnlllk gstermek.
ltfeyleme
* Ltfeylemek i
i.
ltfeylemek
* Ltfetmek.
ltuf

* nem verilen, say


lan birinden gelen iyilik, yard
m, ihsan, inayet, at
fet.

ltuf dilemek
* yard
m istemek.
ltufkr

*
yiliksever, kibar.

ltufkrane
*
yilikle davranarak.
ltufkrl
k

* Ltufkr olma durumu.


lzucet
* Yap

kanl
k, yap

kan olma durumu.


* Yap

p uzayan
eyin durumu.
lzuc
* Yap

kan.
lzum

* Gerek, gereklik, gereklilik, icap.

lzum grmek (veya grmemek)


* gerekli bulmak (bulmamak) gerekli grmek (grmemek).
lzum var
* gerekli.
lzum yok
* gereksiz.
lzumlu

* Gerek, gerekli, lz
m.

lzumlu lzumsuz
* Yerli yersiz, gerekli gereksiz.
lzumsuz
* Gereksiz.
lzumsuz adam
* Bir iiin gereken nitelikleri ta

mad
hlde orada grevli olarak bulunan veya avare, bove ilgisiz kimse.
lzumsuz grmek
* gereksiz bulmak.
lzumsuz yere
* boyere, gerek yokken.
lzumsuzca
* Gereksiz olarak.
lzumsuzluk
* Gereksizlik.
lzumundan fazla
* gerekenden ok.
Lw
M

* Lorentiyum'un eski k
saltmas
.
* Romen rakamlar
nda 1000 say
s
ngsterir.

m
* Metrenin k
saltmas
.
-m
-m

* Fiilden isim treten ek.


* Teklik I. ki
i iyelik eki.

-m
m, M
gsterir.

* Bazfiil ekimlerinde teklik 1. ki


i eki.
* Trk alfabesinin on alt
ncharfi. Me adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan genizsi ift dudak nszn

-ma- / -me* Fiillerin olumsuzluk at


lar
nkuran vurgusuz ek.
-ma / -me
* Fiilden isim ve s
fat treten vurgulu ek.
*
isimleri: oku-ma, yaz-ma, gel-me, git-me vb.
* Somut isimler: dol-ma, kaz-ma, kapa-ma, dondur-ma, ek-me vb.
* S
fatlar: as-ma (kpr), em-me bas-ma (tulumba), gm-me (dolap) vb.
maada
maaile
maalesef

* -den ba
ka, gayri.
* Ailece, ev halk
yla birlikte.
* "zlerek sylyorum ki, ne yaz
k ki" anlam
nda kullan
l
r.

maalmemnuniye
*
steye isteye, seve seve, memnunlukla, memnuniyetle.
maarif

maarifi
maa

* Bilgi ve kltr.
* retim ve eitim sistemi.
* retim ve eitim kurum veya kurulu
lar
nda al

an kimse.
* Ayl
k.

maaalmak
* ayl
k almak.
maabalamak
* ayl
k ba
lamak.
maabordrosu
* al

anlar
n bir ayl
k hizmet bedelini, vergi matrah
nve kesintileri ile ayl
k net cretini gsterir cetvel, ayl
k
bordro.
maavermek
* ayl
k vermek.
maa
a gemek
* ayl
a gemek.
maa
l

* Ayl
kl
.

maa
s
z
* Ayl
ks
z.
maatteessf

* "zlerek sylyorum, ne yaz


k ki..." anlam
nda kullan
l
r.
maazallah
* Tanrkorusun, Tanresirgesin.
mabat

mabet

mabeyin

* (bitmemiyaz
, roman vb. iin) Arka, devam, sonra.
* K
.
* Tap
nak, ibadet yeri, ibadethane.
* zel bir konuda, sevgi ve saygile ba
lanman
n ortaya konuldu
u yer.
* Ara.
* Eski konaklarda harem ile selml
k aras
ndaki daire.
* Padi
ah saray
.
*
ki ki
i aras
ndaki so
ukluk.

mabeyinci
* Osmanldevletinde padi
ahlar
n d

ar
yla olan ili
kilerine bakan, buyruklar
nilgililere bildiren, baz
ki
ilerin dileklerini kendisine ileten grevli.
mabeyincilik
* Mabeyincinin grevi.
mablak
* Hamur, merhem, boya gibi
eyleri ezip kar

t
rarak yo
urmak iin kullan
lan ve bir ucu ele al
nacak
biimde sapl
, br ucu yass
olan alet.
* A
ure kazanlar
nkar

t
rmakta kullan
lan, uzun saplve yayvan ulu tahta kepe.
mabude

mabut

* ok tanr
ldinlerde kendisine tap
n
lan di
i tanr
, tanr
a, ilhe.
* Tap
n
rcas
na sevilen kad
n, sevgili.
* Kendisine tap
lan varl
k, tapacak, tanr
, ilh.

-maca / -mece
* Fiilden isim treten ek: bul -maca, bil-mece, ek-mece, se-mece, kes-mece vb.
Macar

* Macaristan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Macaristan veya Macarlarla ilgili olan
ey.

Macar biberi
* Hafif ac
k
rm
zbiber.
Macar inei
*
yi besiye gelen, eti ve st iin beslenen bir tr inek.
Macar salam
* Bir tr salam.
Macarca
* Macar dili.
Macarl
k
* Macar olma durumu.
-macas
na / -mecesine
* Fiilden zarf treten ek.

macera

* Ba
tan geen ilgin olay veya olaylar zinciri, serven, sergze
t, avantr.
* Hi olmayacak gibi grnen i
.

macera aramak
* ba

na geleceklerden habersiz, sonu bilinmeyen, tehlikeli, heyecanlbir i


e giri
mek.
macerac
*
lgin ve tehlikeli olaylargze alan, maceraperest.
macerac
l
k
* Servencilik.
maceral
* Servenli, heyecan veren, karma

k, ola
and

.
maceraperest
* Servenci, macerac
.
maceras
z
* Servensiz, heyecan vermeyen, basit, s
radan.
maceraya at
lmak
* tehlikeli, yorucu, s
k
c
ve ne olacabilinmeyen bir i
e kalk

mak.
macun
kar

m.

* Hamur k
vam
na getirilmimadde.
* Boyac
l
kta atlak ve aral
klar
kapamak, camc
l
kta camlartutturmak iin kullan
lan hamur k
vam
nda
* Baharl
, tar
nl
, yumu
ak ve yap

kan
ekerleme.

macun ekmek
* boyac
l
kta, dzgnlk ve dayan
kl
l
k sa
lamak iin boyanacak yzeye macun srmek.
macun kre
i
* zerinde macun haz
rlanan ve s
va i
lerinde kullan
lan yard
mcel aleti.
macuncu
* Macun yapan veya satan kimse.
macunculuk
* Macun yapmak veya satmak i
i.
macunlama
* Macunlamak i
i.
macunlamak
* atlak, delik yerleri veya boyanacak yzeyleri macun srerek kapatmak.
macunlanma
* Macunlanmak i
i.
macunlanmak
* Macunlamak i
ine konu olmak veya macunlamak i
i yap
lmak.
macunla
ma
* Macunla
mak i
i.
macunla
mak
* Macun koyulu
una gelmek.

macunluk
*
ine macun konulmaya yarayan zel kap.
ma

* Bazspor dallar
nda iki tak
m, iki ki
i, iki taraf aras
nda yap
lan kar

la
ma.

-ma / -me
* Fiilden isim treten ek: bula-ma, y
rt-ma, de-me vb.
ma ma

* Sak
z inerken
kan ses.

ma satmak
* msabaka sonucunu belirlemek amac
yla me
ru olmayan yollardan veya para kar

anla
maya varmak.
ma yapmak
* iki tak
m veya iki ki
i aras
nda kazanmak amac
yla kar

la
ma yapmak.
maa
* Oyun k

tlar
nda, m
zrak ucuna benzer, ayaklsiyah beneklerle olu
an dizi, pik.
* Dkm paras
nda, ii bo
, kopya elde etmek iin kullan
lan kum, maden veya erimidurumdaki dkm
maddesine dayan
kl
ba
ka bir maddeden yap
lm
dolgu kal
p.
maa beyi
*
skambil destesinde maa dizisinde yer alan as, birli.
maa beyi gibi kurulmak
* sayg
s
zca yay
larak oturmak.
maa k
z
*
skambil destesinde maa dizisinde yer alan k
z.
* Bir tr iskambil oyunu.
mauna

*
slimle al

an a

rl
k kald
rma makas
.

Madagaskarl
* Madagaskar halk
ndan olan.
madalya

* Yararl
k gsterenlere, yar

larda ve sergilerde derece alanlara dl, bazen de nemli bir olay dolay
s
yla
ilgililere hat
ra olarak verilen metal ni
an.
madalya treni
* Yararl
l
k gsteren birine madalya verilirken yap
lan toplant
.
madalyal
* Madalya alm
olan.
madalyan
n (veya madalyonun) ters taraf(veya tersi)
* olumlu bir i
, bir durum veya bir olay
n d
nlmesi, hesaba kat
lmasgereken olumsuz yn.
madalyas
z
* Madalyasolmayan.
madalyon
*
ine kck resim, sa teli gibi
eyler konulan, boyna zincirle as
lan, genellikle de
erli metalden yap
lm

,
trl biimde ss e
yas
.
madalyoncu
* Madalyon yapan veya satan kimse.

madam

madama

* Fransa'da evli kad


nlara verilen san.
* Trkiye'de Mslman olmayan evli kad
n.
* Madam.

-madan/-meden
* Fiilden zarf treten ek (vurgusuz): oku-madan, sor-madan, bil-meden,
ren-meden vb.
madara
* Kt, sevimsiz.
madara etmek
* kt duruma d
rmek, yalan
n
, yanl

n
karmak.
madara olmak
* kt duruma d
mek, yalan
, yanl

ortaya
kmak.
madarala
ma
* Madarala
mak i
i.
madarala
mak
* Madara durumunda olmak.
madde

* Duyularla alg
lanabilen, blnebilen, a
rl

olan nesne.
* ge, unsur.
* Yasa, szle
me, antla
ma gibi metinlerde, her biri ba
l
ba

na bir yarg
getiren ve o
u kez rakamla
belirtilen blm.
* Szlk ve ansiklopedilerde tan
mlanan, anlat
lan kelime, ad veya konulardan her biri.
*
leri srlen sorun.
* Para, mal vb. ile ilgili
ey.
madde ba

* Szlk yapma dzeninde ba


lba

na bir anlam ifade eden ve siyah olarak yaz


lan, tan
mverilen szlk
birimi.
maddeci
* Materyalist.
* Para, mal vb. ne ok nem veren kimse.
maddecilik
* Materyalizm.
* Para, mal vb. ne ok nem verme.
maddele
me
* Maddele
mek i
i.
maddele
mek
* Madde durumuna gelmek.
maddesel
* Madde ile ilgili, madd.
* Madde niteli
inde olan, madd.
maddesel nokta
* Bir maddenin, boyuttan soyutlanm
var say
lan ok kk paras
.
maddeten
* Madde bak
m
ndan, madd bak
mdan, manen kar

t
.

madd

* Madde ile ilgili, maddesel, manev kar

t
.
* Maddeden olu
an.
* Nesnelerle ilgili olan.
* Paraya, mala ok nem veren (kimse).

maddle
me
* Maddle
mek i
i.
maddle
mek
* Maddeye nem verir duruma gelmek.
maddlik
maddiyat

* Madd olma durumu.


* Madde ile ilgili
eyler.

maddiyet
* Maddlik, nesnel varl
k.
madem

* "Deil mi ki..., -dii iin,... -di


ine gre" anlamlar
nda sebep gstermek iin, ba

na getirildi
i cmleyi daha
sonraki cmleye balar.
mademki
maden
mineral.

* Madem.
* Yer kabu
unun bazblgelerinde e
itli i ve d
doal etkenlerle olu
an, ekonomik ynden de
er ta

yan
* Metal.
* Maden oca
veya maden i
letmesi.
* ok deerli
eyleri kapsayan kaynak.
* Kolay ve iyi kazan salayan iveya paraselinden kolayl
kla al
nan kimse.
* Madenden yap
lm

.
* Uyu
turucu, esrar, eroin.

maden bilimi
* Mineraloji.
maden cevheri
*
indeki maden orani
letilmeye elveri
li miktarda olan filiz.
maden damar
* Maden cevherinin yo
un olarak bulundu
u blm.
maden devri
* Tarihten nceki zamanlar
n ayr
ld
a
dan sonuncusu olan ve madenlerin kullan
lmaya ba
lad

zaman kesimine verilen ad.


maden filizi
* Maden cevheri.
maden gaz
* Madende olu
an gaz.
maden kiras
* Maden i
letilsin veya i
letilmesin verilen para.
maden kmr
* Takmr.

maden kuyusu
* Maden oca

.
maden mavisi
* Kl rengine alan parlak mavi.
maden oca
* Kaz
larak maden cevheri
kar
lan yer.
maden sodas
* Maden suyu iine s
k

t
r
lm
gaz doldurulduktan sonra elde edilen
i
e suyu.
maden suyu
*
inde, erimimineraller bulunan ve bazhastal
klar
n tedavisinde kullan
lan kaynak suyu.
maden yata
* Maden filizi katmanlar
n
n bulundu
u alan.
maden yn
* Yal
tkan olarak kullan
lan bir madde.
madenci
* Maden i
leten kimse.
* Maden ocaklar
nda al

an i
i.
madencilik
* Yer alt
ndaki madenlerin ara
t
r
lmas
,
kar
lmasve i
letilmesiyle ilgili teknik ve yntemlerin btn.
* Madencinin yapt

i
.
maden
* Madensel, madenle ilgili.
maden para
* Alt
n, gm
, bak
r, bronz, alminyum vb. maddelerin ala

m
ndan yap
lan para, demir para.
maden ya
* Madensel rnlerden elde edilen ya
.
maden yn
* Maden yn.
madenk
rm
z
* Antimon birle
imlerinden al renkte bir madde.
madensel
* Madenle ilgili veya madene zg olan, maden, metalik.
* Madenden yap
lm

.
madenselle
mek
* Maden durumuna girmek, madensel zellik kazanmak.
madensi

mader

* Maden gibi olan.


* Metalsi.
* Ana, anne.

mader
ah
* Anaerkil, matriarkal.

mader
ahlik
* Anaerki.
maderzat

* Anadan doma.

mad
mak
*
lkbaharda k
rlarda yeti
en, ufak ye
il yaprakl
,
spanak gibi yenilen bir bitki.
madik

* Miskete fiske vurarak oynanan z


pz
p oyunu.
* Dolap, hile.

madik atmak (etmek veya oynamak)


* dolap evirmek, hile yapmak.
madiki

* Hile yapan, hileci kimse.

madikleme
* Madiklemek i
i veya durumu.
madiklemek
* Hile yapmak, dolap evirmek.
madlen

* Bir marka olmakla beraber ikolata anlam


nda kullan
l
r.

madrabaz
* Hayvan, bal
k, sebze, meyve gibi yiyecekleri, yerinden getirerek toptan satan kimse.
* Hile yapan, hileci.
madrabazl
k
* Madrabaz olma durumu.
* Madrabaza yak

r davran

.
madreporlar
* Mercanlar s
n
f
n
n kalkerli hayvanlariine alan bir tak
m
.
madrup

madun

* Dvlm(kimse).
* arp
lan.
* Alt a
amada bulunan.
* Ast.

maestoso
* Bir paran
n grkemli ve a
r tempoyla al
naca
nanlat
r.
* Bu tempo ile al
nan para.
maestro

mafevk

mafi

* Besteci.
* Orkestra
efi.
* st a
amada bulunan.
* st, yukar
.
* Yok, kalmad
.
* Bir e
it yumurtalve hafif hamur tatl
s
.

mafsal

mafya
kimse.

* Eklem.
* Birbirine balanm
paralar
n her ynden dnmesini salayan balant
esi.
* Yasa d

i
lerle u
ra
an, zor kullanarak birtak
m gizli
karlar sa
layan rgt veya bu rgte mensup olan
* Gizli rgt.

mafyac
* Mafya gibi davranan.
mafyac
l
k
* Mafyac
olma durumu, mafya yesi olma.
mafyala
ma
* Mafyala
mak i
i veya durumu.
mafyala
mak
* Mafya durumuna gelmek.
* Mafya zelliini kazanmak.
* Mafya i
leriyle u
ra
mak.
mafyal
k
maganda

* Mafyan
n yapt

i
.
* Grgsz, kaba, anlay

s
z, terbiyesiz ve uyumsuz kimse.

magandal
k
* Maganda olma durumu.
magazin

* o
unlu
u ilgilendirecek, e
itli konulardan sz eden, bol resimli yay
n.
* Depo.

magazinle
me
* Magazinle
mek i
i.
magazinle
mek
* Magazin hlini almak.
magma

* Yerin iinde, s
vveya hamur k
vam
nda uucu gazlarla doymuolarak bulunan eriyik.

magmasal
* Magma ile ilgili.
magmatik
* Magma ile ilgili, magmasal.
magnezyum
* Atom numaras12, atom a
rl

24,30, younlu
u 1,7 olan, gmrenginde, parlak bir alevle yanan, ok
hafif bir element. K
saltmasMg.
magnezyum karbonat
* Magnezit ve zellikle kalsiyum ve magnezyum karbonat tuzu olan dolomit biiminde madde, MgCO3.
magnezyum klorr
* Hidratlbillrlar vererek billrla
an, deniz suyunun dam
t
lmas
yla elde edilen madde, MgCl2.

magnezyum slfat
* Renksiz, kk i
neler biiminde ve hidratlolarak billrla
an, deniz suyunda ve bazmaden sular
nda
bulunan madde, MgSO4.
magnezyumlu
* znde magnezyum bulunduran, magnezyum ieren.
magri

* Y
lan bal

gillerden, Avrupa k
y
lar
nda ya
ayan, eti lezzetli byk bir bal
k (Conger conger).

maara
* Bir yamaca veya kaya iine doru uzanan, bar
nak olarak kullan
labilen yer kovu
u, in.
* Karst blgelerinde kire ta
lar
n
n erimesiyle olu
an, byk, birbirine koridorlarla ba
l
yer altkovuklar
.
maara bilimci
* Ma
ara bilimi ile u
ra
an kimse.
maara bilimi
* Konusu ma
aralar
, yer alt
ndaki uurumlar
, yar
klar
, oyuklar
, yer alt
akarsular
nara
t
rmak ve
incelemek olan bilim.
maara resmi
* Tarih ncesi insanlar
n maara duvarlar
na yapt
klarresim.
maara sesi
* Derin, bo
uk ve korkmuvurgulu ses.
maaza

* Byk dkkn.
* E
ya ve az
k deposu.

maazac
* Ma
azasolan veya ma
aza i
leten kimse.
* Depo bekisi.
madur

* Haks
zl

a uram

, k
yg
n.

madur etmek
* zarara u
ratmak.
madur olmak
* zarara u
ramak.
maduriyet
* Ma
dur olma durumu, k
yg
nl
k, ma
durluk.
madurluk
* K
yg
nl
k, ma
duriyet.
mafiret
* Af, ba

lama.
mafiret etmek
* (Tanr
) ba

lamak.
mafur

* Affolunmu
, ba

lanm

malbiyet
* Yenilme, yenilgi.

malp

* Yenilen, yenik d
en.

malp etmek
* yenmek.
malp olmak
* yenilmek.
* isteine kar
duramamak, gerekle
memesi gereken bir
ey iin iradesizlik gsterip direnememek ve
yap
lmas
nkabul etmek.
mamum
* Tasal
, zgn.
* (hava iin) S
k
c
, kapan
k.
Ma
rib

* Ma
rip halk
ndan olan kimse.

marip
* Bat
.
* z. Afrika'n
n, M
s
r d

ndaki kuzey lkeleri.


marur
* Kurumlu, gururlu.
* Gurur belirten.
marurane
* Ma
rurca.
marurca
* Gururlanarak, kibirlenerek, byklenerek.
marurcas
na
* Ma
rur gibi davranarak.
marurlanma
* Ma
rurlanmak i
i.
marurlanmak
* Kurumlanmak, gururlanmak.
marurluk
* Ma
rur olma durumu.
ma
u
mahal

* Kar

k.
* Yer, yre, mevzi.

mahal kalmamak
* gerek kalmamak, gere
i olmamak.
mahal yok
* yeri, gerei yok.
mahalle

* Bir
ehrin bir kasaban
n, byke bir kyn blnd
paralardan her biri.
* Bir mahallede oturan insanlar, mahalle halk
.

mahalle aras
* Mahallenin sokaklar
aras
nda kalan yer.

mahalle arkada

* Aynmahallede oturan kom


u veya dost.
mahalle bekisi
* Mahallenin gvenli
ini, dzenini sa
lamada yard
mcolan gvenlik grevlisi.
mahalle apk
n
* Beceriksiz apk
n.
mahalle imam
* Mahalledeki mescitte veya camide grevli imam.
mahalle kahvesi
* Mahallede oturanlar
n devam etti
i, oyun oynad

, ay vb. me
rubat iti
i kahve.
mahalle kahvesi gibi
* havas
z, grltl ve kalabal
k (yer).
mahalle kar
s
* Grgsz, kavgac
kad
n.
mahalle mektebi
* Mahallede bulunan ilkokul.
mahalle muhtar
* Mahallenin yasal i
lerini yapmak zere, o mahallede oturanlar taraf
ndan seilen kimse.
mahallebi
* Bkz. muhallebi.
mahallebici
* Bkz. muhallebici.
mahallebicilik
* Bkz. Muhallebicilik.
mahallece
* Mahallede oturanlar taraf
ndan, mahalleliye gre.
mahalleli

* Aynmahalleden olan.
* Aynmahallede oturan kimselerin btn.

mahalleyi ayaa kald


rmak
* ba

r
p a

rarak konu kom


uyu tedirgin etmek.
mahall

* Yresel, yerel.

mahall idare
* Bkz. yerel ynetim.
mahall seim
* Bkz. Yerel seim.
mahallle
me
* Yreselle
me, yerelle
me.
mahallle
mek
* Yreselle
mek, yerelle
mek.

mahana
maharet

* Bahane, ileri srlen szde sebep.


*
grmede becerikli, uzluk, beceri, ustal
k.

maharet kazanmak
* beceri edinmek, ustala
mak.
maharetli

* Eli i
e yatk
n, becerikli, usta.

maharetsiz
* Eli i
e yatk
n olmayan, beceriksiz.
maharetsizlik
* Maharetsiz olma durumu.
mahbes
* Ceza evi, hapishane.
mahbube
* Sevilen kad
n.
mahbup

* Sevilen erkek.

mahcubiyet
* Utangal
k, s
k
lganl
k.
mahcup
* Utanga, s
k
lgan.
mahcup
karmak (veya
karmamak)
* utand
rmak (veya utand
rmamak).
mahcup etmek
* utand
rmak.
mahcup kalmak
* utanm
olmak.
mahcup olmak
* utanmak.
mahcupluk
* Mahcup olma durumu, utangal
k.
mahcur
mahcuz

* K
s
tl
.
* Haciz alt
na al
nm

, hacizli.

mahdum
* Erkek evlt, oul.
mahdut

* evrilmi
, s
n
rlanm

.
* Say
sbelli olan, say
l
, az.
* Dar, basit.

mahfaza

*
inde kpe, yzk, bilezik vb. gibi deerli ss e
yalar
n
n sakland

kutu.

mahfazal
* Mahfazasolan.
* Korunan, mahfuz.
mahfe

* Deve, fil gibi hayvanlar


n s
rt
na konulan, zerine oturmaya yarayan sepet.

mahfel
* Bkz. mahfil.
mahfi
mahfil

mahfuz

* Gizli, saklanm

.
* Toplantyeri.
* Toplanm
kimseler.
* Camilerde parmakl
kla ayr
lm
yksek yer.
* Saklanm

, korunmu
, korunan, sakl
.

mahfuzen
* Gzalt
nda olarak.
mah
v

* Yok etme, yok olma.

mahir
* Becerikli.
* Uzman, i
ini iyi bilen, usta.
mahirane
* Becerikli bir biimde, becerikli olarak, ustaca.
mahitap
mahiye

mahiyet

* Bkz. Mehtap.
* Ayl
k.
* Ayl
k olarak.
* Nitelik, vas
f, z, as
l, esas.
*
yz.

mahkeme
* Bir yarg
tan veya bazen savcve yarg
lardan olu
an bir kurulun, yarggrevini yerine getirdikleri yarg
yeri.
* Dava, duru
ma, mahkeme.
mahkeme duvar
* Bkz. yz mahkeme duvar
.
mahkeme kad
ya mlk de
il
* hibir kimse, bulundu
u kamu hizmetinde mrnn sonuna kadar kalmaz.
mahkeme kap
s
* Mahkeme.

mahkeme karar
* Dava sonunda a
klanan karar, hkm.
mahkeme masraf
* Mahkeme a
l
rken denen cret ile avukatl
k giderleri.
mahkemede day
solmak
* yksek bir makamda koruyucusu, kay
r
c
s
bulunmak.
mahkemele
me
* Mahkemele
mek i
i veya durumu.
mahkemele
mek
* Kar

l
klolarak birbirini dava etmek.
mahkemeli
* Mahkemeye d
m
, daval
.
mahkemelik
* Mahkemede yarg
lanmas
, zmlenmesi gereken.
mahkemelik olmak (biri ba
kas
yla)
* mahkemeye d
mek.
mahkemeye d
mek
* anla
mazl
k konusu mahkemeye gtrlmek.
mahkk

* Kaz
lm

, hakkedilmi
.

mahkkt
* Kaz
lm

, hakkedilmi
eyler.
mahkm

* Hkm giymi
, hkml.
* Zorunda olan, mecbur.
* Kt bir sonuca varmaska
n
lmaz olan.
* Hkm giymikimse.

mahkm etmek
* hkm giydirmek.
* kt bir duruma srklemek.
* mecbur etmek.
mahkm olmak
* hkm giymek.
* kt bir duruma d
mek.
* mecbur olmak.
mahkmane
* Mahkm gibi, mahkmmu
cas
na.
mahkmiyet
* Hkm giymiolma durumu.
* Hkm giyilen sre.
mahls

mahlep

* Bir kimsenin ikinci ad


.
* airlerin eserlerinde kulland
klartakma ad.
* Glgillerden, 6-10 m yksekli
inde bir a
a, kokulu kiraz, idris a
ac(Prunus mahaleb).

* Bu aac
n bahar olarak kullan
lan, nohut byklndeki yemi
i.
mahlk
* Yarat
k, yarat
lm

.
mahlkat
mahll

mahlt

* Yarat
klar.
* Hallolmu
, zlm
, da

lm

.
* Eriyik.
* Miras
solmayan bir kimseden hkmete kalan (mlk).
* Kat

k.
* Kar

m.

mahmude
* it sarma

gillerden, yapraklarok ucu biiminde, iekleri soluk sar


renkte, 50-100 cm boyunda, ok
y
ll
k ve otsu bir bitki (Convolvulus scammonia).
* Bu bitkinin kklerinden
kar
lan, hekimlikte kullan
lan, reineye benzer bir madde.
mahmudiye
* Bugn ss alt
ngibi kullan
lan, II. Mahmut zaman
nda bas
lm

, ince alt
n sikke.
mahmul

* Ykl, dolu.
* Ykletilmi
.
* Yklem.

mahmul olmak
* dolu bulunmak.
mahmur

* Sarho
lu
un sebep oldu
u sersemlik iinde olan.
* Uykudan sonra zerinde sersemlik, a
rl
k bulunan.
* Szgn, dalg
n bak

l(gz).

mahmur bak

* Yumu
ak, szgn bak

.
mahmur iei
* idem.
mahmurla
ma
* Mahmurla
mak i
i veya durumu.
mahmurla
mak
* Mahmur bir duruma gelmek.
mahmurluk
*
ki imibir kimsenin duydu
u baar
sve sersemlik, ay
lt
.
* Uykudan sonra duyulan a

rl
k ve sersemlik.
mahmuz
* izmenin veya potinin arkas
na tak
lan ve binek hayvanlar
ndrtp h
zland
rmaya yarayan demir veya
elik para.
* Tavukgillerin ve bazku
lar
n ayaklarard
nda bulunan, boynuz yap
s
ndaki sivri uzant
.
* Eski tr savagemilerinde su kesimi alt
nda, ileriye do
ru uzanan, kar

s
ndaki gemiyi bat
rabilen uzant
.
* Kpr ayaklar
nda, bas
ncazaltmak iin suyun geldi
i ve gitti
i yanlardaki
k
nt
.
mahmuz iei

*
ki enekliler familyas
ndan Akdeniz blgesinde yeti
en k
rm
z
, pembe veya beyaz iekler aan iki y
ll
k
otsu bir bitki (Centranthus).
mahmuzlama
* Mahmuzlamak i
i.
mahmuzlamak
* Mahmuzla drtmek.
mahmuzlanma
* Mahmuzlanmak i
i.
mahmuzlanmak
* Mahmuzlamak i
ine konu olmak veya mahmuzlamak i
i yap
lmak.
mahmuzlu
* Mahmuzu olan.
mahna
* Mahana.
mahpus

* Kapat
lm

, hapsedilmi(kimse).
* Bir e
it tavla oyunu.

mahpushane
* Ceza evi, hapishane.
mahpusluk
* Mahpus olma durumu.
* Mahpus olma sresi.
mahra
mahrama

* zm ta

maya yarayan a
z
geni
, dibi dar tahta kap.
* Bazblgelerde kad
nlar
n soka
a
karken manto stne rtndkleri i
lemeli genirt.

mahre
*
k
yeri,
kak.
* Bo
umlanma noktas
.
* Payda.
mahrek

* Yrnge.

mahrem
* Yak
n akrabadan oldu
u iin nikh d
meyen.
* Ba
kalar
na sylenmeyen, gizli.
* S
rda
.
mahremiyet
* Gizli olma durumu, gizlilik.
mahremiyetine girmek
* bir kimsenin zel hayat
nrenecek kadar ona yak
n olmak.
mahremlik
* Mahrem olma durumu.
mahrukat
* Yakacak, yak
t.

mahrum

* Yoksun.

mahrum olmak
* yoksun kalmak.
mahrumiyet
* Yoksunluk.
mahrut
* Koni.
mahrut

* Konik.

mahsuben
* Hesaba geirilerek, alacaa say
larak, hesab
na say
lmak zere.
mahsubunu yapmak
* hesab
nyapmak, hesab
na geirmek.
mahsul
* rn.
* Ortaya
kan, elde edilen
ey, verim.
mahsult
* rnler.
* Ortaya
kan, elde edilen
eyler.
mahsuldar
* Bitek, verimli.
mahsup

* Hesap edilmi
, hesaba geirilmi
.

mahsup etmek
* hesap etmek, hesaba geirmek.
mahsur

* Ku
at
lm

, sar
lm

, evrilmi
.

mahsur kalmak
* ku
at
lmak, sar
lmak, evrilmek.
mahsus

mahsus

* zg.
* Biri veya bir
ey iin ayr
lm

, mnhas
r.
* zel olarak, bilhassa.
* Bilerek, isteyerek.
* aka olarak,
akadan.
* Duyulan, anla

lan, hissedilen.
* Belli, ortada, a
ikr.
* zellikle, yrekten.

mahsusen
* zellikle.
mah
er

* K
yamet gn dirilenlerin toplanacaklar
na inan
lan yer.

* Byk kalabal
k.
mah
er gibi
* ok kalabal
k.
mah
er gn
* K
yamet.
mah
er midillisi
* K
sa boylu, fitneci (kimse).
mah
ere dnmek
* ok kalabal
kla
mak.
mah
er
* Mah
eri and
ran.
mahunya

*
ki eneklilerden, iekleri sarrenkte, kokulu ve salk
m durumunda olan, kklerinden sar
boya
kar
lan
bir ss bitkisi (Mahonia).
mahur

* Klsik Trk mzi


inde bir makam.

mahurbuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
mahut

* Bilinen, ad
geen, sz geen.

mahvetme
* Mahvetmek i
i.
mahvetmek
* Yok etmek.
* Bozup i
e yaramaz duruma getirmek.
* Onmaz duruma getirmek.
* Bo
a gitmesine sebep olmak, heba etmek.
mahviyet

* Alak gnlllk.

mahvolma
* Mahvolmak i
i.
mahvolmak
* Yok olmak.
* Bozulup yarars
z duruma gelmek.
* Onulmaz duruma gelmek.
* Bo
a gitmek, heba olmak.
mahya

* Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare aras


na gerilen ipler zerine kandil veya elektrik ampulleriyle
yaz
lan yazveya yap
lan resim.
* at
larda iki eik yzeyin birle
ti
i blm.
mahya

kl

* Mahya zerine yaz


lan

klyaz
.
mahya kiremidi
* Mahyayrtmek iin dizilen, uzunca ve oluk biiminde kiremit.

mahya
enlii
* Bat
Trakya'da (
skee'de) et ve pilv yeme
inin topluca yenmesi gelene
i.
mahyac
* Mahya yapan kimse.
* Kiremit aktar
c
s
.
mahyac
l
k
* Mahya yapma i
i.
mahyal
k
* Bir at
n
n k
elerini rten kur
un levha.
mahzar

* Yksek makamlbir kimsenin yan


, huzuru.
* Yksek bir makama sunulmak iin yaz
lan ok imzal
dileke.
* Mahkeme sicil defteri.

mahzen
* Yap
larda yer altdeposu.
mahzun

* zgn, zntl.

mahzun etmek
* znt vermek.
mahzun mahzun
* Mahzun olarak, mahzun bir biimde.
mahzun olmak
* zgn durumda olmak, boynu bklmek.
mahzunane
* Mahzuncas
na, zntyle.
mahzunla
ma
* Mahzunla
mak i
i.
mahzunla
mak
* Mahzun duruma girmek, mahzun olmak.
mahzunluk
* Mahzun olma durumu.
mahzur

* Sak
nca.
* Engel.

mahzur dourmak
* engel ortaya
karmak, sak
nca yaratmak.
mahzur grmek
* sak
ncal
bulmak.
mahzurlu
* Sak
ncal
.
ma
* Mavi.
mail

* E
ilimi olan.
* E
ilmiolan, e
ik, e
inik, yalman.
* Benzeyen, and
ran.
* Sevmek, gnln kapt
rmak.
maile
main
mai
et

* Aklan.
* E
kenar drtgen.
* Geim, geinme.

maiyet
* st grevlinin yan
nda bulunan kimseler.
* Bir kimsenin buyru
u alt
nda al

ma.
maiyet memuru
* Yksek makamlbir devlet memurunun yan
nda grev yapan resm memur.
maiyetinde
* yan
nda.
majeste

* Hkmdarlara verilen san.


* Devlet ba
kanlariin kullan
lan san.

majesteleri
* devlet ba
kanlar
na seslenme sz olarak kullan
l
r.
majr

* Byk, nemli.
* Bir makam, bir akort veya bir aral

n olu
ma biimi.
* Byk nerme.

majr gam
* Betonla iki yar
m tondan olu
an gam.
majskl

* Byk (harf).

-mak / -mek
* Fiilden isim treten ek.
* Eylem isimleri: al- mak, ver-mek vb.
* Somut isimler: ak-mak, tokmak (< toku-mak),ye-mek vb.
makabil

* (bir
eyin) ncesi, gemi
i.

makabline
amil
* nceyi kapsayan.
makadam
* K
r
lm
tad
enip silindir geirilerek yap
lan yol.
makadamlama
* Makadamlamak i
i.
makadamlamak
* Makadamla kaplamak.

makak

* Gneydo
u Asya'da ya
ayan kuyruklu bir maymun (Macacus).

makale

* Bilim, fen konular


yla siyas, ekonomik ve toplumsal konulara
klay
cveya yorumlay
cniteli
i olan
gazete veya dergi yaz
s
.
makam

* Mevki, kat, yer.


* Klsik Trk mzi
inde bir dizinin i
lenibiimine verilen ad.
* Yer.

makam arabas
* Yksek makamdaki bir kimse iin ayr
lan araba.
makam odas
* Yksek makamdaki bir kimse iin ayr
lan oda.
makam otomobili
* Bkz. makam arabas
.
makam dene
i
* Makam tazminat
.
makam
ofr
* Makam arabas
nkullanan
ofr.
makam tazminat
* Yksek makamda grevli bulunanlara ayl
k maa
lard

nda fazladan denen cret.


makara
* zerine iplik, tel,
erit gibi
eyler sar
lan, kenarlar
k
nt
l
, ekseni boyunca delik silindir.
* Bir ykn yukar
ya kald
r
lmas
nsa
layan ara.
* A
r yklerin kald
r
lma ve indirilmesinde kullan
lan, birbirine paralel iki veya daha ok tabla aras
nda
dnen, kenarepeevre oluklu tekerlek veya tekerleklerden olu
mumekanik alet.
* Srme kapak raylarzerinde hareket edecek biimde metal veya plstikten yap
lm
de
i
ik tiplerdeki
srme kapak aleti.
makara ekmek
* (tc ku
lar iin) srekli tmek.
makara gibi
* ard
naras
nkesmeden (konu
ma).
makaralarkoyuvermek (zapt edememek veya sal
vermek)
* kendini tutamayarak kahkahayla glmeye ba
lamak.
makaral
* Makaras
olan, makara ile al

an.
makaral
ku
* Srekli ten ku
.
makaraya almak
* bir kimseyle alay etmek.
makarena
* El kol hareketleri ile birlikte yap
lan bir tr h
zl
dans.
makarna
yemek.

*
rmik veya una yumurta kar

t
r
larak haz
rlanm
trl biimlerdeki kuru hamur ve bu hamurdan yap
lan

*
talyan lireti.
makarnac
* Makarna yapan veya satan kimse.
*
talyan.
* Makarnayok seven (kimse).
* i
man, hareketsiz (kimse).
makarnac
l
k
* Makarna yapma veya satma i
i.
makas

* Bir eksen evresinde dnebilecek biimde apraz eklemlenmi


, birbirine bakan yzleri keskin iki elik
lmadan olu
mu
, aras
na yerle
tirilen herhangi bir
eyi kesmeye yarayan ara.
* Birbirine kom
u iki demir yolu hatt
nhemen bunlar
n uzant
s
ndaki nc hatta balamaya yarayan alet.
* Uygun bir aolu
turacak biimde birbirini kesen demir yolu hatlar
.
* st ste konulmubirka yasselikten yap
lan araba yay
.
* st ularbirbirine ba
l
, alt ulara
k olan iki direkten kurulmu
, a

rl
k kald
rma dzeni.
* atve kprlerde genellikle aa veya elikten yap
lan, a

rl

kar

l
kliki ayaa veya duvara aktaran
at
lm
kirisistemi.
* alma, k
rpma.
* Dirsek.
* Bazeklem bacakl
hayvanlar
n n ayaklar
nda bulunan, savunma ve sald
rmada kullan
lan k
ska.
* Mobilyalarda yukar
dan a
a
ya do
ru a
lan kapaklar
yatay konumda tutmak amac
yla yap
lm
mafsall
,
kollu kapak arac
.
makas almak
* yana
orta parmak ile i
aret parma
aras
na al
p s
k

t
rmak, makaslamak.
makas hakk
* Bkz. makas pay
.
makas pay
* Kumabierken ihtiyat olarak b
rak
lan pay.
* lden fazla b
rak
lan veya fazlal

hogrlen miktar.
makas vurmak
* makasla kesmek.
makas
* Makas yapan veya satan kimse.
* Demir yollar
nda makaslara
p kapayarak trenlere yol veren grevli.
makas
l
k
* Makas
n
n grevi.
* (bas
nda) Ba
ka gazetelerdeki haberleri kesip oldu
u gibi aktarma i
i.
makaskr
* K

t oymac
l

ile u
ra
an kimse, oymac
, kesme ve oyma sanat
ile u
ra
an kimse.
makaslama
* Makaslamak i
i.
* aprazlama.
makaslamak
* Makasla kesmek.
* (yaz
, film vb. iin) K
saltmak, kesmek.
* Makas almak.
makaslanma
* Makaslanmak i
i.

makaslanmak
* Makaslamak i
ine konu olmak.
* Kesilmek.
makasl
* Makasolan.
makaslbcek
* K
n kanatl
lar
ndan, ba
ve makaslariri bir bcek, bakesen (Lucanius).
makastar
* Kumabien, prova yapan, paralarpatrona gre ayarlayan, ida

t
m
nyapan usta.
makat

makber

* K
.
* Ans,
er.
* Minderli alak sedir.
* Minder yz, minderin zerine yay
lan kuma
.
* Mezar, kabir, medfen.

makbul
* Kabul edilen.
* Be
enilen, hokar

lanan.
* Geer, geerli.
makbul olmak
* be
enilmek.
makbule gemek
* ok beenilmek, ho
a gitmek, i
e yaramak.
makbuz

* Al
nd
.

Makedon
* Makedonya halk
ndan olan kimse.
Makedonca
* Makedonya'da kullan
lan dil.
Makedonyal
* Makedonya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
maket

* Yap
, heykel gibi
eylerin taslak durumundaki kk rne
i.
* Mimarl
kta, sanayide ve bazsanat dallar
nda yer alan eserlerin taslak durumundaki kk rnei.

maket b
a

* Maket yap
m
nda kullan
lan ince ve keskin b
ak.
maketi

* Maket yapan kimse.

maketilik
* Maket yapmak veya satmak i
i.
makferln
* Omuzdan yarbele kadar inen pelerini olan palto.
maki

* Akdeniz dolaylar
nda yayg
n bodur aa ve al
lardan olu
an bitki rts.
maki
(Lemur).

* Makigillerden, Madagaskar adas


nda s
k rastlanan, uzun kuyruklu, yumu
ak tyl bir memeli primat

makigiller
* rne
i maki (II) olan primatlar s
n
f
.
makilik

* Maki yeti
en yer.

makine

* Herhangi bir enerji trn ba


ka bir enerjiye dn
trmek veya belli bir etki olu
turmak iin birle
tirilmi
aletler btn.
* Bir alet veya ta

t
n hareket sa
layan mekanizmas
.
* Araba, otomobil.
makine ekmek
* dikimakinesinde dikmek.
makine dolab
* Makineler iin zel yap
lan dolap.
makine gibi
* ok abuk, art arda, aynbiimde yap
lan veya olan.
makine gibi adam
* dzgn, ok ve abuk i
karan adam.
makine gc
* Bir makinenin bir saniyede yapabildii imiktar
; uygulamada beygir gc, vat veya kilovat ile llr.
makine odas
* Makinelerin tamir edildi
i yer.
* (sinemalarda) Sinema makinesinin bulunduu yer.
makine ya
* Orta s
cakl
kta ve hafif yk alt
nda al

an makinelerin hareketli paralar


n
n yalanmas
nda kullan
lan bir
ya
lama ya

.
* Gres.
makineci
* Makine satan veya onaran kimse.
makinele
me
* Makinele
mek i
i.
makinele
mek
* retimde makine gcnden, giderek daha ok yararlanmak.
* Davran

lar
, hareketleri makinelerinkine benzer duruma gelmek, baz
i
leri al

kanl
kla yapmak.
makinele
tirme
* Makinele
tirmek i
i.
makinele
tirmek
* Makine ile yap
lmas
nsalamak.
makineli
* Makinesi olan, makine ile i
leyen.
* Makineli tfek.

makineli tabanca
* Bir tr otomatik silh.
makineli tfek
* Teti
ine bas
l
nca srekli kur
un atan bir e
it tfek, mitralyz.
makineli tfek gibi
* ok h
zl
, birbiri ard
nca.
makineyi bozmak
* ba

rsaklarbozulmak, ishal olmak.


makinist

* Lokomotif, vapur, fabrika vb. nin makinesini i


leten kimse.
* Makinelerden anlayan, makineleri onarabilen usta.

makinistlik
* Makinistin grevi.
makrama

* Bkz. Mahrama.

makro* Birok kelimenin nnde "byk" anlamveren n ek.


makrome
* Kal
n iplikle elde rlmi
.
makromeli
* Kol veya bacaklardan birinin veya birka
n
n a

r
geli
mesi.
makrosefal
* Ba
anormal derecede byk olan (kimse).
maksat
*
stenilen
ey, ama, gaye, erek.
maksat gtmek
* (bir i
i yaparken) gizli amac
olmak.
maksat hs
l olmak
* amaca ula

lmak, ama gerekle


mek.
maksatl
* Bir amacolan.
* Kt niyetli, kas
tl
.
maksats
z
* Bir amacolmayan.
* Bilmeden, istemeden, kas
ts
z.
maksi

* Uzun.

maksi etek
* Boyu topuklara kadar uzanan etek.
maksimal
* Maksimum.
maksimum
* Bir
ey iin gerekli en byk (derece, nicelik), maksimal.

* Dei
ebilen bir niceli
in varabilece
i en yksek olan (s
n
r), azam, maksimal.
maksure
* Camilerde, parmakl
klarla evrilmiyer.
* Bir evin yabanc
lar
n girmesine izin verilmeyen blm.
maksut
*
stenen, niyet edilen, gdlen, amalanan.
makta

* Bir
eyin kesildi
i yer, kesit.
* Divan edebiyat
nda gazelin veya kasidenin son beyti.
* Kemikten yap
lm
kalem ucunu dzeltmeye yarayan ara.

-makta / -mekte
* imdiki zaman grevinde kullan
lan ek.
maktel
maktu

* Cinayet i
lenen yer.
* Kesilmi
, kesik.
* Kesin olarak de
eri biilmi
.
* l ile sat
lmayan, gtr.

maktu fiyat
* Dei
mez olarak tespit edilmi
, pazarl
k edilmeyen fiyat, kesin fiyat.
maktul

* ldrlm
, ldrlen.

maktul d
mek (veya olmak)
* vurulup lmek, ldrlmek, katledilmek.
makul
* Akla uygun, ak
ll
ca.
* Ak
ll
ca igren, mant
kl
.
* A

rolmayan, uygun, elveri


li.
* Belirli.
makul olmak
* ak
ll
ca, akla uygun davranmak.
makule

maks

* Tak
m, e
it.
* Ulam, kategori.
* Ters evrilmi
, baa
a
getirilmi
.
* U
ursuz, kt.

makyaj

* Yz gzelle
tirmek iin boyama, yz boyama, yz bak
m
, dzgn.
*
yi grnt sa
lamak, belli bir tipi yaratmak veya yaln
zca bazdzeltmeler yapmak iin oyuncunun
yznde ve ba
ka organlar
nda yap
lan boyama ve dei
meler.
makyaj odas
* Televizyon, sinema, fotoraf
l
k ve reklmc
l
kta filmin ekiminden nce gerekli makyaj
n yap
ld
yer.
makyaj tak
m
* Makyaj iin gerekli olan malzemeleri bir arada bulunduran set.

makyaj yapmak
* yz e
itli i
lemlerle temizlemek, boyamak ve dier i
lemlerle daha bak
ml
ve gzel gstermek.
makyajc
* Makyaj yaparak geimini salayan kimse, dzgnc.
makyajc
l
k
* Makyajc
n
n grevi, dzgnclk.
makyajlama
* Makyajlamak i
i veya durumu.
makyajlamak
* Makyaj yapmak.
makyajl
* Makyajolan.
makyajs
z
* Makyajolmayan.
Makyavelcilik
* Politikada, amaca ula
mak iin ahlka ayk
r
da olsa, her trl arachogren anlay

, Makyavelizm.
Makyavelizm
* Makyavelcilik.
mal

* Bir kimsenin veya bir tzel ki


inin mlkiyeti alt
nda bulunan, ta

n
r veya ta

nmaz varl
klar
n btn.
* Birinin mlkiyeti alt
nda bulunan bykbahayvanlar
n btn.
* Al
n
p sat
labilen her trl ticaret e
yas
, tccar mal
, emtia.
* Baya

, a
a
l
k, kt kimse.
* Esrar.

-mal
* Fiilden s
fat treten ek.
mal beyan
* \343 mal bildirimi.
mal bildirimi
* Mlkiyeti alt
nda bulunan ta

n
r ve ta

nmaz mallar
n listelenerek istenen makama sunulmas
.
mal birlii
* Hukuk bak
m
ndan karve koca mallar
n
n bir btn say
lmas
.
mal bulmuma
rib gibi
* byk bir zenginli
e kavu
mu
as
na byk sevin ve co
ku ile.
mal can
n yongas
d
r
* insan, mal
na gelen zarardan, can
na gelmi
esine acduyar.
mal canl
s
* Mala ok d
kn, malok seven.
mal da yalan mlk de yalan, var biraz da sen oyalan
* bu dnya gelip geicidir, mala mlke fazla de
er vermemek gerekir.
mal edinmek
* kendine mal sa
lamak, mal sahibi olmak.
mal etmek

* bir de
er kar

nda sahip olmak.


* kendi mal
, eseri, bulu
u gibi benimsemek veya saymak.
* yklemek, ait oldu
unu gstermek.
mal kald
rmak
* rn elde etmek.
mal kapatmak
* para kar

nda herhangi bir retim alan


ndaki verimin s
rf kendisine ayr
lmas
nsa
lamak.
mal meydanda
* bir i
in gizli bir ynnn olmad

nbelirtir.
mal mdrl

* Bir ilede devlet gelirlerinin topland


maliye dairesi.
mal mdr
* Maliye Bakanl

n
n ilelerdeki mal i
lerini yrtmekle grevli memuru.
mal mlk
* Her trl ta

n
r ve ta

nmaz madd varl


k.
mal olmak
* bir de
er kar

nda birinin iyeli


i alt
na girmek.
* bir i
, bir davran
sonucu zarara uramak.
* (bir yeri,bir
eyi) benimsemek.
mal para

* Kendi z de
erleri, yani ihtiva ettikleri sat
n alma gcne ok yak
n olan deme arac
.

mal sahibi
* Bir mal
, mlkiyeti alt
nda bulunduran kimse.
mal sand

* Para al
p veren devlet dairesi.
mal varl

* Bir ki
iye ait para ile llebilen haklar
n btn, mamelek.
mal yapmak
* servet sahibi olmak.
mala
srg.

* Har al
p srmeye yarayan, o
u gen biiminde, yass
, demirden, stten tahta sapl
, duvarcve s
va arac
,

malafa
* nceden delinmiparalartornalamaya zg torna tezghbalama aleti.
malaga

malak
malakit

*
spanya'n
n Malanga yresinde yap
lan bir tr
arap.
*
ri taneli misket zm.
* Manda yavrusu.
* Ye
il renkli, yontulup parlat
labilen, do
al bak
rl
, hidratl
karbonat, bak
r ta

malaklama
* Malaklamak i
i.

malaklamak
* (manda)Yavrulamak.
malalama
* Malalamak i
i.
malalamak
* imento veya alsrlmbir yzeyi mala srerek dzeltmek.
malama
malarya
malayani

* Samanla kar

k tah
l.
* S
tma.
* Bove yarars
z, sama.

malaz
* Sulak yer.
* Srlmemi
, ot brmtoprak.
* Su alt
nda kalan, su basm
tarla.
malca

* Mal olarak, mal bak


m
ndan.

mal
* Toprak ve rutubet muhafazas
amalarile ay
r ve mera zerine b
rak
lan veya ba
ka yerlerden getirilip
serpilen her trl bitki art

.
malen
* Mal olarak, malca.
malgama

* C
van
n herhangi bir madenle birle
erek yapt

ala

m, amalgam.

-mal/ -meli
* Gereklilik kipi eki: al

-mal
, grmeli, bil-meli-yiz vb.
malta

* Bazen kay
klarda apa yerine kullan
lan, ipe balbyke ta
.
mal
n gz
* En iyisi, en gzeli.
* A
k gz, kurnaz, ok bilmi
.
* A
a

l
k ve dzenci kimse.
*
ffetsiz.
mal

mal

mal y
l

* Mal ve para ile ilgili, parasal.


* Maliyeye ili
kin, maliye ile ilgili.
* Ykl, dolu.
* ok fazla.
* Her y
l btenin uygulanmasiin, mart
n birinden ba
lay
p ertesi y
l
ubat sonunda kapanan sre.

mal analist
* Ekonomik ve mal konularzmleyen uzman.

mal belge
* Kredi a
l

ngstermek iin
kar
lan ve ikrazcbankaya finansman yenilemesi yapmaysa
layan senet.
mal cebir
* Paraya ili
kin konularesas alan bilim dal
.
mal senet
* Mal belge.
malihulya
* Kara sevda.
* Kuruntu.
malik

* Sahip, iye.

malik olmak
* sahip olmak.
malikne

* Yurtluk.

Malik
*
slml
kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.
Maliklik
* Malik mezhebi.
malikiyet
maliye

maliyeci

* Malik olma durumu.


* Kamu ile ilgili i
lerin yrtlmesi iin gerekli gelirleri ve harcanan paralar
dzenleyen kurallar
n btn.
* Konusu bu kurallar
incelemek olan bilim dal
.
* Devlet gelir ve giderlerini yneten kurulu
, Maliye Bakanl

.
* Maliye i
lerinde uzman olan veya devletin maliye kurulu
lar
nda al

an kimse.

maliyecilik
* Bir devletin mal i
leri.
* Maliyecinin grevi.
maliyet

* retimde bir mal elde edilinceye dein harcanan deerlerin toplam


.

maliyet fiyat
* Bir mal
n e
itli retim ve da
t
m dnemlerinde, o dneme kadar yap
lm
olan harcamalar
n btn.
maliyetli
* Maliyeti olan, de
erli.
maliyetsiz
* Maliyeti olmayan, de
ersiz.
Malkar

* Kuzey Kafkasya'da Kabarda-Balkar Cumhuriyeti'nde ya


ayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan
kimse, Balkar.
Malkarca

* Malkar Trkesi.

malk
ran
malko

* Hayvan vebas
.
* Osmanl
larda ak
nc
lar oca

n
n komutan
.

mallanma
* Mallanmak i
i veya durumu.
mallanmak
* Mal edinmek, zenginle
mek.
malt
malta

* Bira yapmak iin imlendirilip kurutularak haz


rlanm
arpa.
* Malta erii renginde.

Malta erii
* Glgillerden bir aa, yeni dnya (Eriobotrya japonia).
* Bu aac
n erik bykl
ndeki, iri ekirdekli, sarrenkli, sulu ve mayhoyemi
i.
Malta hummas
* Akdeniz lkelerinde grlen, en ok kei st ile bula
an ate
li bir hastal
k, kalaazar.
Malta palamudu
* Uskumrugillerden,
l
k ve s
cak denizlerde ya
ayan, zerinde enlemesine mavi izgiler bulunan, gri renkli
bir bal
k (Naucrates ductor).
Malta ta

* Bahe, mutfak gibi yerleri d


emekte kullan
lan, drt k
e, yass
, kolay k
r
lan bir tr ta
.
Maltal
Malt
z
malt
z

* Malt
z (I).
* Malta adashalk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* o
unlukla yemek pi
irmekte kullan
lan, iinde
zgarasbulunan, ayaklve ta

n
r ocak.

Malt
z keisi
* Ana yurdu Malta adas
olan, ok st veren, k
sa tyl, kk bir cins kei.
maltlanma
* Maltlanmak i
i.
maltlanmak
* Malt ile i
lem grmek, iine malt kat
lmak.
maltoz

* Ni
astas
n
n tam olmayan hidroloji s
ras
nda ortaya
kan ve simgesi C12H12O11 olan madde.

mall
* Sakat (kimse).
mall gazi
* Bir sava
tan sakat olarak
km
kimse.
mallen

* Sakat, hasta bir biimde.

malliyet
malllk
malm

* (insanda) Sakatl
k, hastal
k, malllk.
* Sakat olma durumu, malliyet.
* Bilinen, belli.
* Bilinen konu, ivb.
* Evet, belli, biliniyor, ku
kusuz.
* Etken (fiil).

malm de
il
* olup olmayaca
kesinlikle bilinmeyen konular iin kullan
l
r.
malm olmak
* iine do
mak.
malm ya!
* bilinen
ey.
malmat
* Bilgi.
* Bilgi.
malmat almak
* bilgi edinmek.
malmat edinmek
* bilgi edinmek, renmek.
malmat sahibi
* Bir konuda bilgisi olan.
malmat vermek
* bilgi vermek.
malmatfuru
* Bilgilik taslayan.
malmatfuru
luk
* Bilgilik taslama, malmatfuruolma durumu.
malmatl
* Bilgili.
malmats
z
* Bilgisiz.
malmattar
* Bilgili, malmat sahibi.
malmattar etmek
* malmat vermek.
malmu ilm etmek
* bilinen ve a
k olan bir
eyi sylemeye, a
klamaya kalkmak.
malya

* Deniz dibinde otlara tak


lm
oltaykurtarmaya ve deniz derinliklerinden a
, halat, sicim vb.
eyleri

karmaya yarayan drt t


rnakldemir.

malzeme

mama

mamafih

* Gere, materyal.
* Bir eserin haz
rlanmas
nda yararlan
lan btn bilgi ve kaynaklar.
* Bebek iin haz
rlanan yiyeceklerin genel ad
.
* aa.
* Bununla birlikte, durum byle iken.

mamaliga
* Kaynar suda ha
lan
p zerine yagezdirilen m
s
r unu yeme
i.
mambo

mamelek

* Haiti kkenli, rumba ve aaya benzeyen bir dans.


* Bu dans
n mzi
i.
* (birinin veya tzel ki
inin) Olanca mal
, her nesi varsa, varyou, mal varl

mamul
* Yap
lm

, i
lenmi
, imal edilmi(e
ya, yiyecek).
mamult
mamur
mamure

* Yap
lm

eyler.
* Bay
nd
r.
* Bay
nd
r yer, bay
nd
rl
k.

mamut
* Filgillerden, drdnc zamanda Avrupa ve Asya'da ya
am
olan,
imdi ancak fosili bulunan iri, k
llbir
hayvan (Elephas primigenius).
-man / -men
* S
fattan kltme s
fat
treten ek: koca-man, kle-men, kse-men, Trkmen, uz-man, kmen
(kk'ten) vb.
-man / -men
* Fiilden isim treten ek: az-man, de
ir-men,
ret-men, ynet-men, okut-man, say-man vb.
mana

* Anlam.

mana
karmak
* yersiz bir yarg
ya varmak; yanl
de
erlendirmek; bir sze, syleyenin akl
ndan gemeyen bir anlam
vermek.
* anlam
karmak.
mana
kmak
* anlam
na gelmek, anlam
nta

mak.
mana vermek
* kendince bir yarg
ya varmak, yorumlamak.
manaca

* Anlamca.

manaland
rma
* Manaland
rmak i
i.
manaland
rmak
* Anlam vermek.
manal
* Anlaml
.
* Gizli anlamolan, manidar.
manalmanal
* Bir
ey sezdirmeye al

arak, anlamlolarak, anlamlanlaml


.
manas

* K
n kanatl
lardan, ergin evrede yapraklar
, kurtuk evresinde kkleri kemirerek tar
m bitkilerine ve orman
aalar
na byk zarar veren bir bcek (Polyhylla fullo).
manas
z

* Anlams
z.
* Yersiz, bo
, yarars
z.

manas
zl
k
* Manas
z olma durumu, anlams
zl
k.
manast
r
* Bazkesin kurallara ba
l
rahip veya rahibelerin dnya ile ilgilerini keserek ya
ad
klar
yap
, ke
i
hane.
manat

* Azerbaycan ve Trkmenistan para birimi.

manav
* Meyve ve sebze satan yer.
* Meyve ve sebze satan kimse.
* Genellikle Romanya ve Bulgaristan'dan g etmikimse.
manavl
k
* Manav
n i
i veya mesle
i.
manaya gelmek
* anlam bildirmek.
* anlama gelmek.
manca
* Yiyecek.
* Kedi, kpek yiyece
i.
mancana
* Stle
engillerden, Antil Adalar
nda yeti
en, ok zehirli bir a
a.
manc
n
k
* Top yap
m
n
n bilinmedii a
larda, kale ku
atmalar
nda, a
r taglle f
rlatmakta kullan
lan basit bir sava
arac
.
*
peki
kr

.
manc
n
k i
i
* Kozadan ipek salama i
i.
manc
n
k
*
peki
kr

n
kullanan kimse.
Manu

* Manurya halk
ndan olan kimse.

Manuca
manda

* Manu dili.
* Gevigetirenlerden, derisinin rengi siyaha yak
n, uzun seyrek k
llbir hayvan, su s

r(Buffelus).

manda

* Birinci Dnya Sava

ndan sonra baz


az geli
milkeleri, kendi kendilerini ynetecek bir dzeye eri
tirip
ba
ms
zl

a kavu
turuncaya kadar Milletler Cemiyeti (Cemiyet-iAkvam) ad
na ynetmek iin bazbyk devletlere
verilen vekillik.
manda gibi
* ok iri ve hantal.
manda gibi yay
lmak
* dikkatsizce ve btn a

rl

yla oturmak.
manda gibi yemek
* ok ve acele ile yemek.
mandac
* Bir lkeyi manda temeline gre ynetmesi iin Milletler Cemiyetince grevlendirilen (devlet), mandater.
* Osmanl
mparatorluunda, tersanedeki gemilerin bak
m
ile grevli kimse.
mandac
l
k
* Mandacolan veya mandacyanl
s
.
mandagz
* Nikel yirmi kuru
.
mandal

mandal

* Kapgibi
eyleri kapaltutmaya yarayan, dner tahta veya metal para.
*
pe serilen ama

rtutturmak iin kullan


lan yaylk
ska.
* Ut, kanun, keman gibi alg
lar
n tellerini geren d
me.
* Evlek.

mandalina
* Turungillerden, portakala ok benzeyen bir aa (Citrus nobilis).
* Bu aac
n tatl
, kokulu, lezzetli meyvesi.
mandallama
* Mandallamak i
i.
mandallamak
* (kap
, pencere kanadiin) Mandalla tutturmak.
* ama

rmandalla tutturmak.
mandallanma
* Mandallanmak i
i.
mandallanmak
* Mandallamak i
i yap
lmak, mandalla tutturulmak.
mandall
* zerinde mandal bulunan.
* Mandalla kapat
lm
olan (kap
, pencere).
* Mandalla ipe tutturulmu
.
mandals
z

* zerinde mandal bulunmayan.


* Mandalla kapat
lmam
olan (kap
, pencere).
* Mandalla ipe tutturulmam

.
mandapost
* Posta havalesi.
mandar

* (gemilerde) Kk makara.

mandarin
* Avrupal
lar
n in devlet memurlar
na verdikleri ad.
mandarinlik
* Mandarin olma durumu.
* Mandarinin grevi veya makam
.
mandater
* Mandac
.
mandepsi
* Tuzak, oyun.
mandepsiye basmak (veya bast
rmak, d
mek)
* aldat
lmak, tuza
a d
mek.
mand
ra
* Koyun, kei gibi st veren hayvanlar
n bar
nd
r
ld

, st ve st rnlerinin elde edildi


i yer.
mand
rac
* Mand
ra i
leten kimse.
mand
rac
l
k
* Mand
ra i
letme i
i veya biimi.
mandolin
*
ki
er iki
er aynde
erde drt ift telli, k
sa saplbir alg
.
mandolinci
* Mandolin yapan veya satan kimse.
* Mandolin alan kimse.
manej
* At e
itimi.
* Bu eitimin yap
ld

yer.
* (bir atlgsteride) Binicilik gsterilerinin tm.
manen

*
varl
k bak
m
ndan, manev ynden, maddeten kar

t
.

manev
* Grlmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, tinsel.
manev evlt
* Bir ki
inin kanunlara gre evlt edindi
i kimse.
manev ilim
* Anlay
yntemini esas alan bilim dal
.
manev tazminat
* Manev zarar ve ziyan denmesini kapsayan
ahs dava, tazminat davas
.

manev zarar
* Manev ynden u
ran
lan kay
p.
maneviyat
* Madd olmayan, manev
eyler.
* Yrek gc, moral.
maneviyatbozulmak
* moral gc sars
lmak.
maneviyat
nk
rmak
* moral gcn sarsmak.
manevra

* Bir aletin i
leyi
ini dzenleme, ynetme i
i veya biimi.
* Geminin bir yere yana
mak veya bir yerden
kmak iin yapt

hareket.
* Lokomotifin, katar katmak veya katar da

tmak iin ileri geri giderek hattan hatta gemesi.


* Hareket, gidigeli
.
* Asker birliklerini sava
a haz
rlamak amac
yla, arazi zerinde yap
lan genilde savadenemesi.
*
stenilen amaca ula
mak iin tutulmasgereken yol.

manevra fi
ei
* Asker harektta kullan
lan ve kuru s
k
at
m yapan fi
ek.
manevra yapmak
* bir araca istenilen hareketi yapt
rmak.
* (asker birlikleri) savadenemesi yapmak.
manga

mangal

* On ki
ilik asker birlii.
* Savagemilerinde deniz erlerinin yatt

ko
u
.
*
ine kor konulan, sacdan, bak
r veya pirinten, trl biimlerde st a
k kap, korluk.

mangal gibi yre


i olmak
* cesareti ok olmak.
mangal kmr
* Odun kmr.
mangal ya

* Etin yap

mamasiin mangaldaki
zgaraya srlen ya.
mangal yrekli
* Korkusuz, gereinden fazla cesur, gzn daldan budaktan esirgemeyen, gz pek.
mangalda kl b
rakmamak
* yapamayaca
i
leri yapabilirmigibi sylemek.
mangan
* Manganez.
manganez
* Atom numaras25, atom a
rl

54,93, younlu
u 7,39 olan, 1244 C de eriyen, doada oksit durumunda
bulunan, elii sertle
tirmek iin kullan
lan, ok sert ve k
r
lgan bir element. K
saltmasMn.
manganin
* Manganezin bak
r ve nikelle yapt

ala

m.
mang
r

* Bak
rdan yap
lm

, iki buuk para deerinde sikke.

yakacak.

* Nargile llesine konulmak iin kmr tozundan yap


lan, abuk tutu
ur, tavla pulu biiminde bir e
it
* Para.

mang
rl
* Bol paras
olan.
mang
rs
z
* Hi parasolmayan.
mangiz
* Para.
mango
mani
mni

iiri.

* Hint Kiraz
.
* Ki
inin sevin, gven ve her trl etkinliklerinin normal olmayan bir biimde artt

ruh hastal

.
* Genellikle birinci, ikinci ve drdnc dizeleri uyakl
olan, daha ok hecenin yedili lsyle sylenen halk

mani dzmek (veya yakmak)


* mani okumak veya mzik e
liinde mani sylemek.
mni olmak
* nne gemek, engellemek, nlemek.
mni,-i
mnia
mnial

* Bir
eyin yap
lmas
nnleyen
ey, engel.
* Engel.
* Engelli.

manicilik
*
ranl
d
nr Mani'nin III. yzy
lda kurduu ve iyilik ktlk esas
na dayaldin doktrin.
manidar

* Anlaml
olan, manal
.

manifatura
* Fabrika yap
mher trl kumave bez gibi dokumalar.
manifaturac
* Manifatura e
yassatan kimse.
* Manifatura e
yas
n
n sat
ld

yer.
manifaturac
l
k
* Manifaturacolma durumu.
manifesto
* Bir gemideki mallargstermek iin kaptan taraf
ndan bo
altma i
lemlerinin yap
lacagmrk idaresine
verilen liste.
* Bildiri.
Maniheizm
* Manicilik.

manika
manikr

* Gemilerde, ambarlara ve makine blmne hava vermek iin gverteye a


lan baca.
* Elin ve zellikle el t
rnaklar
n
n bak
m
.

manikrc
* Mesle
i manikr yapmak olan kimse.
manikrclk
* Manikrcnn yapt
i
.
manikrl
* Manikr yap
lm

, manikr olan.
manikrsz
* Manikr olmayan.
maniple
* Telgraf i
aretlerini gndermek iin, bir devredeki ak
mkesmekte veya yeniden vermekte kullan
lan ara.
maniplsyon
* Varl
klar
yap
c
, a
klay
cve yararlbir biimde kullanma i
i.
manipltr
* Manipleyi kullanan kimse.
* Maniple.
Manisa kebab
* Manisa yresine zg bir kebap tr.
Manisa llesi
* D
n ie
igillerden, korularda, k
rlarda yeti
en bir bitki (Anemone pulsatilla).
mani
ka
*
ki dilli iki makara ile yap
lan palanga.
manita

* Hileyle, dzenle, tan

r gibi bir hl tak


narak para s
zd
rma, h
rs
zl
k.
* Sevgili.

manitac
* Manitac
l
kla para s
zd
ran doland
r
c
.
manitac
l
k
* Tan

yormugibi yaparak veya evredeki yanda


lar
ndan destek alarak birinden para s
zd
rmak i
i, bir e
it
doland
r
c
l
k.
manivel

* Bir ucunun balbulunduu bir nokta evresinde dnen kol.


* Kald
ra.

manivell
* Manivelsolan.
mankafa

* Anlay

s
z, aptal.
* Saka
hastal

na tutulmu(at).

mankafal
k
* Mankafa olma durumu, anlay

s
zl
k, aptall
k.
* Atlarda grlen sreen,
iddetli saka
.

manken

* Genellikle moda evlerinde giysileri al


c
lara gstermek i
iyle grevli kimse, model.
* Ressam ve heykeltra
lar
n gerektike model gibi kulland
klar
, trl durumlar
alabilen eklemli, o
unlukla
tahtadan yap
lm
insan veya hayvan rne
i.
* Terzilerin, giysi denemek, sergilemek iin kulland
klarinsan vcudu biimindeki tahta, mukavva vb. kal
p.
manken gibi
* vcut lleri dzgn ve ince olan.
mankenlik
* Mankenlik i
i.
manolya

* Manolyagillerden, yapraklar
alma

k, iri ve parlak ye
il renkte bir ss aac(Magnolia grandiflora).
* Bu aac
n ok iri, beyaz ve limon kokusunda gzel iei.

manolyagiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, manolya gibi o
u gzel kokulu bitkileri iine alan familya.
manometre
* Buhar
n veya herhangi bir gaz
n bulundu
u kab
n i yzeylerine yapt

bas
nclen alet, bas
ler.
mansap

* Bir
rma
n denize veya ba
ka bir
rmaa dkld veya kavu
tuu yer,
rmak az
, kav
ak, munsap.

mans
p
* Makam, yksek memuriyet.
mansiyon
* Bir yar

mada konulan dle yeterli nitelikte grlmemekle birlikte, an


lmaya deer bulunan kimseye veya
esere verilen derece.
man
et

man
on

* Bir gmlein kol az


na geirilen, genellikle ift katl
kuma
tan yap
lan blm, kolluk.
* Gazetelerin ilk sayfalar
n
n st blmne iri puntolarla konulan ba
l
k.
* Elleri so
uktan korumak iin kullan
lan, astarlanm
krk, el krk.
* Bkz. ek bilezi
i.

mantar

* Mantarlardan, iinde zehirlileri de bulunan, emeleri bir gvde ve bunun stnde bir
apka biiminde
geli
mi
, ilkel bitkilerin genel ad(Fungi).
* Esnek ve sudan hafif olduundan
i
e tapas
, cankurtaran simidi, cankurtaran yele
i, ayakkabtabanve
daha birok
eylerin yap
m
nda kullan
lan, su geirmesiz, me
e a
actabakas
.
* Bu tabakadan yap
lan
i
e tapas
.
* ocuklar
n zel tabanca ile patlatt
klar
barutlu madde.
* Bal
k alar
nsu yznde tutmaya veya olta sarmaya yarayan mantar paras
.
* (hayvanlarda) Burun ucu.
* o
unlukla yzde, deri zerinde koyu k
z
l veya mor renkte olu
an bir cilt hastal

, kflce.
* Bazmantarlar
n yol at

bitki veya hayvan hastal

, kflce.
* Uydurma sz, yalan.
mantar a
ac
* Turungillerden, kerestesi ok gzenekli, sngerimsi, a
k sarrenkli bir a
a (Phelloderidron amurer
se).
mantar atmak
* yalan sylemek, martaval atmak.
mantar bilimci
* Mantar bilimi ile ura
an kimse.

mantar bilimi
* Mantarlar
n yap
lar
n
, ya
ay

lar
n
ve yol at
klarhastal
klarinceleyen bilim dal
, mikoloji.
mantar orbas
* Mantarlar
n pi
irilmesinden sonra unun yourtla kar

m
n
n tereya
, sar
msak ile birlikte bol su iinde
kaynat
lmas
yla yap
lan bir orba tr.
mantar gibi yerden bitmek
* birdenbire veya kendiliinden ortaya
kmak.
mantar hastal

* Mantar, kflce.
mantar kent
* Nfusu h
zla artan yerle
im blgesi.
mantar me
esi
* Bat
Akdeniz blgesinde yeti
en bir tr me
e (Quercus suber).
mantar z
* Karbon, hidrojen ve oksijenden olu
an baz
bitki hcrelerinin eperlerini kaplayarak s
v
ve gazlar
n
gemesini nleyen, bu sebeple hcrenin lmne veya mantar olu
umuna yol aan madde.
mantar tabakas
* Aalarda hcrelerin eperlerine mantar z y
arak ve protoplzmas
nyitirerek mantar olu
umuna yol
aan, d
bytken tabaka.
mantar tabancas
* Tabanca biiminde, borusunun ucuna ii barutlu mantar tak
larak patlat
lan bir e
it ocuk oyunca
.
mantara basmak
* birinin haz
rlad

oyuna d
mek, oyuna gelmek.
mantarc
*
nsanlar
birtak
m hilelerle sa

rt
p paralar
nalan (kimse), yalanc
, dzenbaz.
* Mantar yeti
tiren veya satan kimse.
mantarc
l
k
* Mantarcolma durumu.
* Mantar yeti
tirme veya satma i
i.
mantardo
uran
* Mantarla
m
hcreler olu
turacak mantar tabakas
ndouran (bytken doku).
mantarhane
* Mantarlar
n i
lendi
i yer.
mantarlama
* Mantarlamak i
i.
mantarlamak
* Aldatmak, yalan sylemek.
mantarlar
* Sap, yaprak, iek gibi organlar yerine dallveya dz iplikler grn
nde emelerden olu
an, klorofilsiz,
ieksiz, ilkel bitkiler s
n
f
; ekmek, peynir, limon gibi bazyiyeceklerin zerinde geli
en kfleri ve zehirsiz olanlar
yenen k
r mantarlar
n
iine al
r.
mantarla
ma
* Mantarla
mak i
i.

mantarla
mak
* Hcre zarlar
na mantar z kar

arak geirimsiz duruma gelmek.


mantarl
*
inde mantar bulunan, iine mantar konulmuolan.
* Mantarolan.
* Mantar hastal

na yakalanm

.
mantarl
k
* Yenilebilen mantarlar
n yeti
tirildi
i yer.
*
ncelenmek amac
yla mantar kltrlerinin sakland

yer.
mantars
* Mantara benzeyen.
mant

*
ine k
yma konularak kk bohalar biiminde drlmhamur paralar
yla haz
rlanan yemek.

mant
* Gabya serenini kald
ran halat ve makara.
mant
c

* Mantyapan veya satan kimse.

mant
k

* Doru d
nme sanatve bilimi.
* Doru d
nmenin yolu ve yntemi.
* D
ncenin ve d
ncenin varl
k biimlerinin, gelerinin, trlerinin, olanaklar
n
n, yasalar
n
n ve d
nce
balamlar
n
n bilimi.
mant
k d

* Mant
kla hibir ilgisi olmayan.
* Mant
kla zmlenemeyen.
mant
k ncesi
* Mant
ksal d
ncesinin henz olu
mad
dnem.
mant
ka

* Mant
k bak
m
ndan, mant
a gre.

mant
k
* Mant
k bilimiyle ura
an (kimse).
* Kesin ve sa
lam bir ynteme gre ak
l yrten (kimse).
* Mant
k derslerini veren
retmen.
mant
k
l
k
* Mant
k biliminin her
eyin stnde oldu
unu benimseyen felsefe.
* Btn bilimleri matematik biime indirgeyen ve matematii mant

n bir uygulamasdurumuna getiren


reti.
mant
ken
* Bkz. mant
ka.
mant
k

* Mant
kl
, mant
kla ilgili, mant
ksal.

mant
kl
* Mant
a uygun, akla uygun, mant
ksal, mant
k.
* Mant
a uygun davranan.
mant
ksal
* Mant
kla ilgili olan, mant
a uygun, mant
kl
, mant
k.

mant
ks
z
* Mant
a, akla ayk
r
olan.
* Mant
a uygun davranmayan.
mant
ks
zl
k
* Mant
ks
z davranma durumu.
manti
mantin

* Yelkenlide aba
o gabya sereni kandilisas
.
* Canfese benzeyen bir tr ipekli kuma
.

mantinota
* Kapatma, metres.
mantis
manto
mantolu

* Bir say
n
n logaritmas
n
n ondal
k blm.
* Kad
n paltosu.
* Mantosu olan.

mantoluk
* Manto yapmaya elveri
li (kuma
).
mantosuz
* Mantosu olmayan.
manel
manyak

* El kitab
.
* Maniye (I) u
ram
(hasta).
* Gln, garip,
a

rt
cdavran

larolan (kimse).
* Hakaret sz.

manyaka
* Manyaa yak

r (biimde).
manyakla
ma
* Manyakla
mak i
i.
manyakla
mak
* Manyak durumuna girmek, manyak gibi davranmak.
manyakl
k
* Manyak olma durumu veya manyaka davran

.
manyat

manyetik

* Alamanadan kk, ifte bal


k
kay

.
* Bu kay
klarla at
l
p karadan ekilen kk a
.
* M
knat
sla ilgili, kendinde m
knat
s zellikleri bulunan.
* Yzetine manyetik kay
t yoluyla bilginin depolanabildii bir m
knat
slanabilir kaplamasolan plk
ekilli

tabaka.
manyetik alan

* Bir m
knat
s
n N ucundan d

ar

k
p da

ld
ktan sonra yine toplan
p S ucundan iine giren kuvvet
izgilerinin yay
lm
bulunduu alan.
manyetik disk
* Yzeyinde manyetik kay
t yoluyla bilginin depolanabildi
i bir m
knat
slanabilir kaplamas
olan plk
ekilli
tabaka.
manyetik kart
* zerine manyetik kay
t yoluyla bilginin depolanabilece
i m
knat
slanabilir bir yzeyi olan kart.
manyetik kartu
* Bir koruyucu iinde bulunan ve koruyucusundan
karmaks
z
n kullan
labilir manyetik
erit ve koruyucu
bile
im.
manyetik kaset
* Manyetik kartu
.
manyetik
erit
* Yzeyine manyetik kay
r yoluyla bilginin depolanabildi
i bir m
knat
slanabilir kaplamasolan bir
erit.
manyetik tambur
* Yzeyinde manyetik kay
t yoluyla bilginin depolanabildi
i bir m
knat
slanabilir kaplamas
olan dik bir
dairesel silindir.
manyetit

* M
knat
s zelli
i olan doal demir oksidi(Fe2O4).

manyetize
* Manyetizma ile etki alt
na al
nm

.
manyetize etmek
* manyetizma ile etkilemek.
manyetize olmak
* manyetizma ile etkilenmek.
manyetizma
* M
knat
s zelliklerinin btn.
* Fizi
in bu zellikleri inceleyen blm.
* Telkin ve hipnozla bir kimseyi etkileme.
manyetizmac
* Manyetizma yapan kimse.
manyetizmac
l
k
* Manyetizmac
n
n yapt
i
.
manyeto

* Srekli bir m
knat
s
n manyetik alan
yla indklenen elektrik reteci.

manyetolu
* Manyetosu olan.
manyetometre
* Manyetik momentleri ve manyetik alanlar
n momentlerini lmeye, kar

la
t
rmaya yarayan alet.
manyezi
ad
.
manyezit

*
srdrc olarak kullan
lan, beyaz renkli, suda az eriyen, hibir tad
olmayan, magnezyum oksidinin bir

* Doal magnezyum silikat, lle ta

, Eski
ehir ta

manyok

* Stle
engillerden, s
cak lkelerde yeti
en, yapraklaralma

k, veya yedisi bir arada yelpaze durumunda


olan, byk bir aa (Manihot utilissima).
manzara

* Bak

, dikkati eken her


ey.
* Grn
.
* Grn
, durum, tablo.
* Konusu bir doa veya
ehir parasolan resim, gravr veya desen.

manzara koymak
* yay
n s
ras
nda beklenmeyen kesinti aralar
ndoldurmak iin ekrana dei
ik manzara resimlerini getirip
gstermek.
manzaral
* Manzarasolan.
* Manzarasiyi olan.
manzaras
z
* Manzarasolmayan.
* Manzaraskt olan.
manzum

* Naz
m ifade
ekli ile, ll ve uyaklbiimde yaz
lm

.
* Dzenli, muntazam.

manzume
* Genellikle ll, uyakl
yaz
lm
eser, manzum para.
* Dizge, sistem.
Maocu

* Maoculuu benimsemiveya Maoculuk yanl


s(kimse).

Maoculuk
* Mao Z
-dong'un d
ncelerine dayanan Marksist ak
m.
mapa

mapus

* Ucu halkal
civata.
* Gemi iini ayd
nlatmaya yarayan zeytinya
yla yanan siperli fener.
* Mahpus.
* Mapushane.

mapushane
* Mahpushane.
maraba

* ifti.
* iftilikte, topra
i
leyerek rne ortak olan kimse, ortak
, ortak, yar
c
.

marabac
l
k
* Ortak
l
a dayanan tar
m i
ilii.
marabut

* Kuzey Afrika'da dervi


lere verilen ad.

maral
* Di
i geyik, meral.
marangoz

* Aa i
leriyle u
ra
an ve aatan e
itli e
ya yapan usta.
marangoz bal

* Bkz. testere bal

.
marangoz mengenesi
* Tutkallanm
veya i
lenecek olan tahtalar
n tutturulduu k
ska.
marangozhane
* Marangozun al

t
iyeri.
marangozluk
* Marangozun i
i.
* Marangozun zanaat
.
maranta

* Bir enekliler s
n
f
ndan, Antillerde ve btn tropikal blgelerde yeti
tirilen, kkndeki yumrulardan ararot

kar
lan bir kam
e
idi, ararot kam

(Maranta arundinaca).
Maradondurmas
* Marayresine zg sert ve k
vamldondurma.
Marai
i
* Karton zerine gerilmikuma
a sim, s
rma gibi gereler sar
larak yap
lan bir tr nak

.
maraton

* 42.195 m lik en uzun yaya ko


usu.

maratoncu
* Maratonda yar

an sporcu.
maraz

maraza

* Hastal
k, illet.
* Dayan
lmasg durum.
* Huysuzlu
u ve titizli
i ile can s
kan.
* Hastal
k, illet, anla
mazl
k, eki
me, kavga.

maraza aramak
* eki
mek, olay
karmak iin bahane aramak.
maraza
karmak
* kavgaya yol amak, kavga
karmak, anla
mazl

a yol aacak i
ler yapmak.
maraz

* Hastal
kla ilgili, hastal
kl
.
* Hastal
k derecesinde.

marazlanma
* Marazlanmak i
i.
marazlanmak
* Hastalanmak, hasta olmak.
marazl

* Hastal
k, hasta.

marazl
k
* G, s
k
nt
l
, huzursuz durum.
marazl
k etmek

* g, s
k
nt
veren, huzursuzluk douran bir durum yaratmak.
marda
* Iskarta mal.
mare
al

* En yksek asker unvan; bu unvanta

yan asker, m
ir.

mare
allik
* Mare
al olma durumu, m
irlik.
* Mare
al san
.
mare
allik asas
* Trenlerde mare
allerin ellerinde tuttuklark
sa ve zeri ssl sopa.
margarik asit
* Margarin yap
m
nda kullan
lan, palmatik asitle stearik asit aras
nda, billr durumunda yapay yaasidi.
margarin
*
ya
lar
nda bulunan, margarik asidin gliserinle birle
tirilmesiyle de yapay olarak elde edilen, 47C de
eriyen ve besin deeri olan bitki ya
.
marifet
* Ustal
k, hner, uzmanl
k.
* Uygun olmayan, ho
a gitmeyen, can s
k
civeya davran

.
* Bilim, bilgi.
* Arac
, ikinci el.
marifetiyle
* eliyle, arac
l

yla.
marifetli

* Ustal
kl
, hnerli.

marifetsiz
* Ustal

olmayan, hner gerektirmeyen.


marihuana
* Hindistan'da yeti
en kenevirin ieklerinden ve yapraklar
ndan elde edilen uyu
turucu madde.
marina

* Kk teknelerin ve yatlar
n bar
nabilmeleri iin zel bir mendirekle evrilen veya bir liman iinde ayr
lan
deniz alan
, yat liman
.
marinac
l
k
* Marina i
letmecilii.
mariz

* Hastal
kl
, hasta olan.

marizleme
* Marizlemek i
i veya durumu.
marizlemek
* Dvmek, dayak atmak.
marj

marjinal

* Ticar bir i
lemde zarar tehlikesine kar
ayr
lan pay.
* Yaz
lm
veya bas
lbir k

d
n kenar
nda b
rak
lm
bo
luk.
* Toplum d

nda yer alan.

marjl
mark

marka

* Marjolan.
* Alman para birimi.
* Finlandiya para birimi, markka.
* Resim veya harfle yap
lan i
aret.
* Bilet, para yerine kullan
lan metal veya ba
ka
eyden para.

markac
* Marka satan kimse.
markaj

* Baztak
m oyunlar
nda ayakla veya vcutla kar
tak
m oyuncusunun davran

na engel olma.

markalama
* Markalamak i
i.
markalamak
* Bir nesneyi tan
tmak veya benzerlerinden ay
rmak iin i
aret koymak.
markalanma
* Markalanmak i
i.
markalanmak
* Markalamak i
i yap
lmak.
markal
* Markas
olan.
markas
z
* Markas
olmayan.
marke

aretlenmi
, belirtilmi
.

marke etmek
* tak
m oyunlar
nda kar
tak
mdaki bir oyuncuyu yak
ndan izlemek, tutmak.
market
* Al
c
n
n kendi i
ini kendisinin grd, daha ok her trl yiyecek maddesinin ve mutfak gerecinin
sat
ld

dkkn.
marketi
* Market i
leten kimse.
marketilik
* Market i
letme i
i.
marketing
* Pazarlama.
marki

* BazBatdevletlerinde kont ile dk aras


ndaki bir soyluluk unvan
.

markiz
* Markinin kar
s
.
*
ki ki
ilik, alak, olduka genikoltuk.
* Bir kap
veya pencere nnde ya
murdan korunmak iin yap
lan saak.

markizet
markka
markr

* Bir e
it ince ve ou kez iekli, pamuklu kuma
.
* Finlandiya para birimi, mark.
* nemli ibareleri veya dikkati ekmek istenilen yerleri i
aretlemeye yarayan kalem.

Marks
* Marks
l
k yanl
solan (gr
, kimse).
Marks
l
k
* Marx'
n d
ncelerine dayanan devrimci sosyalist ak
m.
Marksist

* Marks
.

Marksizm
* Marks
l
k.
marley
* Yap
larda d
eme gereci olarak kullan
lan plstik madde.
Marmara
ras
* Peri
an etmek, mahvetmek veya peri
an olmak, mahvolmak" anlam
nda.
marmara
ras
gibi (yakmak veya yanmak)
* deyiminde geer.
Marmara
rasgibi yanmak
* byk bir zarara u
ramak, peri
an olmak.
marmelt
* eker kar

t
r
larak pi
irilmimeyve ezmesi.
marn

* ok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin de


i
ik oranlardaki kar

m
ndan olu
an tortul kaya, pekmez

topra

.
marnlama
* Marnlamak i
i veya durumu.
marnlamak
* Kireci az olan topra

n iine marn katarak daha iyi duruma getirmek.


maroken

* Fas'ta i
lenen yumu
ak bir e
it kei derisi.
* zerine benekler bas
larak marokene benzetilen koyun derisi.
* Marokenden yap
lm
veya marokenle kaplanm

marokenci
* Maroken e
ya yapan kimse.
marokencilik
* Maroken deriden e
itli e
ya yapma sanat
.
maron
* Kestane rengi.
marpu

* Nargileyi kolayca imeyi sa


layan ve nargileye tak
lan hortum biiminde uzun ve bklgen boru.
marpuu
* Marpu yapan veya satan kimse.
Mars

* Merih gezegeni, Sak


t.

mars

* Tavlada oyunculardan birinin, kar


taraf pul toplamaya ba
layamadan, btn pullar
ntoplay
p oyunu
bitirerek iki saykazanmas
.
mars etmek
* tavla oyununda kar

s
ndakine hibir pul toplamaya f
rsat vermeden, kendi pullar
ntoplay
p oyunu
kazanmak.
* kar

s
ndakini sz syleyemeyecek duruma getirmek.
mars olmak
* bu
ekilde oyunu kaybetmek.
* sz syleyemeyecek duruma gelmek.
marsama
mars
k

* Barsama.
* Yap
l
rken iyice yak
lmad

iin, yak
ld

nda duman ve koku vererek baar


syapan odun kmr.

mars
k gibi
* koyu esmer, kmr gibi, simsiyah.
mars
van
* S
n
r beyi.
* E
ek.
mars
van ay
s
* Bkz. mars
van e
e
i.
mars
van e
e
i
* Geri zekl
, ok kaba ve aptal.
mars
van otu
* Birle
ikgillerden bir cins kokulu bitki (Tanacetum balsamita).
mar

* Askerlikte yry
e gemek iin verilen komut.
* Ritmi, yryen bir kimsenin veya toplulu
un ad
mlar
n
hat
rlatan mzik paras
.
* Bir topluluu simgelemek iin dzenlenmimzik paras
.
* Otomobil, kamyon gibi motorlu aralarda motoru i
letme dzeni.

marmar
!
* Ko
ma komutu.
mar
andiz
* Yk katar
, yk treni.
mart

* Y
l
n 31 gn sren nc ay
.

mart dokuzu
* Mart
n nc haftas
nda grlen bir f
rt
na (Gregoryen takvimine gre).
mart havasgibi

* karars
z, huysuz kimseler iin kullan
l
r.
mart ieri, pire d

ar
* tedirgin edici biri gelince br gitmeye kalkan kimseler iin kullan
l
r.
mart kap
dan bakt
r
r, kazma krek yakt
r
r
* mart ay
nda
iddetli so
uklar olur, insanlar kazma krek saplar
n
yakacak duruma d
erler.
mart kedisi
* apk
n ve azg
n kimse.
martaloz

* Bkz. martolos.

martaval
* Yalan, uydurma sz, palavra.
martaval atmak (veya okumak)
* inan
lmayacak szler sylemek, yalan sylemek.
martavalc
* Yalan syleyen, palavrac
.
martavalc
l
k
* Yalan syleme, yalanc
l
k.
mart
* Mart
gillerden, ou beyaz renkte, eti yenmez, yzc, perde ayakldeniz ku
lar
n
n ortak ad(Larus).
mart
giller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
na giren, birok tr bulunan bir familya.
martin
martini

* Tek kur
un atan bir e
it tfek.
* Portakal kabu
u, cin ve vermutla yap
lan iki.

martolos
* Trk garnizonlar
nda hizmet eden garson.
maruf

* Herkese bilinen, tan


nan, belli, sanl
.
* eriat
n uygun grd
, be
endii ve buyurduu.

marufiyet
* Bilinme, tan
nma belli olma.
marul
marulcu

* Birle
ikgillerden, genive uzun olan ye
il yapraklar
taze olarak yenilen bir bitki (Lactuca sativa).
* Marul yeti
tiren veya satan kimse.

marulcuk
* pleme.
Marun

maruz

* Lbnan ve Suriye'de oturan Katolik Sryan toplulu


u.
* Bu topluluktan olan kimse.

* Bir olay veya durumun etkisinde veya kar

s
nda bulunan.
* Arz edilen, sunulan, verilen.
maruz b
rakmak
* bir olay veya durum kar

s
nda veya etkisinde b
rakmak.
maruz bulunmak (veya olmak)
* bir olay veya durum etkisinde veya kar

s
nda bulunmak.
maruz kalmak (veya kalmamak)
* bir olay veya bir durumla kar
kar

ya olmak (olmamak).
maruzat
marya

* Mevki, makam veya yabak


m
ndan byk birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunu
.
* Beya

ndan byk veya dam


zl
k d

b
rak
lm
di
i koyun.
* Di
i hayvan.
* Bir tr kk bal
k.

marya a
* Uzunlu
u altm

, geni
li
i drt kula olan bir tr bal
k a

.
mas

* Emme, emerek iine ekme, so


urma.

mas etmek
* Bkz. massetmek.
masa

* Bir destek zerine oturtulmubir tabladan olu


an mobilya.
* Aynmasada oturanlar
n tm.
* Dairelerde, kurumlarda belli konularla ilgili i
lerin grld blm.
* Bkz.
fls masas
.
*
ie geme ayaklar
yla yksekli
i ayarlanabilen masa biiminde atlama arac
.

masa ba

* Masada, masada oturarak.


masa rts
* Masa zerine serilen kumavb. maddeden yap
lan rt.
masa saati
* Masa zeri iin yap
lan saat.
masa tablas
* Masa zerine konulan veya masa iin yap
lm
tabla.
masa takvimi
* Masa zerinde bulundurmak zere zel olarak yap
lm
bir tr takvim.
masa tenisi
* Masa topu.
masa topu
* Kurallartenisinkine benzeyen, masa zerinde zel top ve raketlerle oynanan bir oyun,masa tenisi.
masa st yay
nc
l
k
* Kitap, dergi vb. gncel yay
nlarn plnda tutan yay
nc
l
k meslei.
masaj

* Vcut yzeyinde el, elektrik, su arac


l

yla e
itli i
lemler yapma biiminde, iyile
tirme ve bak
m yntemi;
ovma, ovu
turma.
masajc

* Sal
k veya tedavi amac
yla masaj yapan kimse, masr.

masajlama
* Masajlamak i
i veya durumu.
masajlamak
* Masaj yapmak.
masal

* Genellikle halk
n yaratt

, a
zdan aza, ku
aktan ku
aa srp gelen, o
unlukla insanlar
n veya tanr
lar
n
ba

ndan geen, olaan d

olaylar
anlatan hikye.
* t verici, ahlk dersi veren alegorik eser.
* Bove yalan sz.
* Deersiz, nemsiz
ey.
masal lemi
* Doast, gerek d

, ancak masallarda rastlanabilecek yerler iin kullan


l
r.
masal leminde ya
amak
* gerek olmayan, gerekle
mesi g olan
eyler d
nerek ya
amak.
* masallardaki gibi ola
anst gzel anlar ya
amak.
masal gibi
* olmayacak biimde.
masal okumak (veya anlatmak)
* inand
r
colmayan, oyalay
cszlerle kand
rmaya al

mak.
masalc

* Masal anlatan, yazan veya okuyan kimse.


* Yalan uyduran, hayal
eyler anlatan kimse.

masal
ms
* Masaland
ran, masala benzeyen.
masalla
t
rmak
* Masal durumuna getirmek.
masara
* Kk, dar yer veya hcre.
masarif
masarika
masat

* Giderler, masraflar.
* Ba

rsaklartutan kar
n i zar
.
* B
ak bilemeye yarayan elikten, ubuk biiminde ara.

masif
* Ktlesi, grnrdeki btn hacmi kaplayan, kaplama veya doldurma olmayan, som.
masiko
mask

* Rengi k
rm
zile sararas
nda de
i
en, doal kur
un oksit (PbO).
* Genellikle lnn yzne uygulanarak elde edilen yz kal
b
.

maskanyin
* Doal amonyum slfat.
maskara

* E
lendirici, sevimli, gldrc, ho
.
* (kfr olarak sylendi
inde) erefsiz, haysiyetsiz, rezil.
* Karnaval maskesi.
* Kirpik boyas
, rimel.

maskara etmek
* bir kimseyi veya
eyi gln ve
erefsiz duruma d
rmek.
* bir
eyi bozmak, berbat etmek.
maskara olmak
* gln bir duruma d
mek.
maskaraca
* Maskara gibi, maskaraya benzer.
maskaralanma
* Maskaralanmak i
i veya durumu.
maskaralanmak
* Maskaral
k etmek.
* erefsiz, haysiyetsiz ve gln davran

larda bulunup herkesin elencesi olmak.


maskarala
ma
* Maskarala
mak i
i.
maskarala
mak
* E
lendirici, hobir durum almak.
* Herkesin elencesi durumuna gelmek.
maskaral
k
* E
lendirici, gldrc davran

, soytar
l
k.
* erefsizce, haysiyetsizce davran

, rezalet.
maskarasolmak
* birinin e
lencesi olmak.
maskaras
n
karmak
* birini rezil etmek, kk d
rerek gln duruma sokmak.
maskarat

* Maskarata.

maskarata
* Ayakkab
n
n st yznn n taraf
nda diki
le ayr
lan burun blm.
maskaraya almak
* biriyle e
lenmek, alay etmek.
maskaraya evirmek
* gln bir duruma sokmak.
maske

* Boyalkarton, kuma
, plstikten yap
lm
olan ve ba
kalar
nca tan
nmam
olmak iin yze geirilerek
kullan
lan yapma yz.
* Korunmak iin, zel olarak yap
lm

, yze geirilmi
ey.
* Yz ve boyun gzelli
i iin cilde srlen krem, macun vb.
* Gerek duygular
veya bir
eyin gerek grn
n gizleyen aldat
cgrn
, davran

* Ki
inin oynad

rol veya hem kendisine hem de evresine kar


tak
nd
davran

.
maskeleme
* Maskelemek i
i.
maskelemek
* Grnmemesini sa
lamak, maske ile rtmek, alalamak, kamufle etmek.
* Gerek grn
n saklamak, gizlemek.
maskelenme
* Maskelenmek i
i.
maskelenmek
* Maskelemek i
i yap
lmak veya maskelemek i
ine konu olmak.
maskeli

* Maskesi olan, maskelenmi


.
* Davran
ve tutumunda gerek ki
ili
ini saklayan.

maskeli balo
* Yze maske tak
larak gidilen balo.
maskesi d
mek
* gerek niyeti ve niteli
i ortaya
kmak.
maskesini atmak
* amalar
n
gizlemesini bilen kimse, bu tutumunu b
rakarak gerek ki
ili
ini ve amalar
n
a

a vurmak.
maskesini d
rmek (veya s
y
rmak)
* gerekleri ortaya
karmak.
maskesini kald
rmak
* gizli amalar
n
, gerek ki
ili
ini ortaya
karmak.
maskesiz
* Maskesi olmayan.
* Davran
ve tutumunda gerek ki
ili
ini saklamayan.
maskot
* U
ur getirece
ine inan
lan
ey.
* U
ur say
lan kimse veya hayvan, uurluk.
maslahat
*

, nemli i
, mesele.
* Erkeklik organ
.
maslahatgzar
* "gren, yapan, eden" Bir byk elinin temsilci olarak bulunduu lke d

na
kmasdurumunda veya o
lkeye gelmesinden nce ona veklet eden diplomat, i
gder.
maslahatgzarl
k
* Maslahatgzar olma durumu, maslahatgzar
n meslei.
* Maslahatgzar
n makam
, i
gderlik.
maslak
* Srekli su akan boru.
* Su yolu zerinde bulunan su haznesi.
* Byk yalak.
maslp

* As
lm

; as
larak ldrlm(kimse).

masmavi
masnu

masnuat

mason

* Her yanmavi, gmgk.


* Sanatla yap
lm

, sanat rn.
* Aslolmayan, uydurma, yapma, dzme, dzmece, sahte.
* Sanatla yap
lm

eyler, sanat eserleri.


* Aslolmayan
eyler, yapma ve dzme
eyler.
* Masonluk derne
i yesi, farmason.

mason locas
* e
itli derecelerdeki masonlardan olu
an gruplardan her biri.
masonluk
* Birtak
m karde
lik ilkelerini benimseyen, birbirlerini parola ve i
aretlerle tan
yan, loca denilen blmlere
ayr
lan kimselerden kurulu dernek.
* Mason olma durumu, farmasonluk.
masr
* Erkek masajc
, ovucu.
masz
masraf

* Bayan masajc
, ovucu.
* Harcanan para, gider.
* Bir
eyin yap
m
nda kullan
lan gere, har.

masraf etmek
* para harcamak.
masraf grmek
* al
veriveya deme i
lerini yapmak.
masraf kap
s
* Para harcamaygerektiren bir i
.
masraf kap
s
amak
* para harcamaygerektiren bir i
e giri
mek.
masrafa girmek
* bir iveya yap
m iin ok para harcamak.
masrafekmek
* bir iiin gereken paraydemek, gideri kar

lamak.
masrafl
* ok masraf gerektiren, pahal
ya
kan.
masrafs
z
* Masraf gerektirmeyen veya az masrafolan, ucuza mal olan.
* Klfeti az olan.
masraftan
kmak
* beklenmedik bir s
rada para harcama durumunda kalmak, paradan
kmak.
masruf

* Sarf edilmi
, harcanm

massetme
* Emme, iine ekme, sourma.
massetmek
* Emmek, iine ekmek, sourmak.
mastar
vb.
mastar

* Fiilin -mak/-mek veya -ma/-me ekleri alan ve isim gibi kullan


lan
ekli: al-mak,
-mek, gr-me, bul-ma

* S
vacve duvarc
lar
n, cetvel gibi kulland
klar
, uzun, ensiz ve dz tahta, m
star.

mastara
* Alme cetveli, iletki, m
stara.
master
mast

* niversite diplomas
yla doktora aras
ndaki akademik derece, yksek lisans derecesi.
* Kulaklaruzun ve d
k, bacaklark
sa, bodur bir kpek cinsi.

mast
iei
* kzgz.
mastika
* Sak
zla tatland
r
lm
rak
, sak
z rak
s
.
* Sak
z aac
ndan
kar
lan reine.
mastor
* ok sarho
.
mastur
masturi

* Mastor.
* Geminin en geniyeri.

mastrbasyon
* Cinsel blgelere dokunarak orgazm salama.
masum
* Susuz, gnahs
z.
* Temiz, saf.
* Kk ocuk.
masum masum
* Masumlukla, masum bir biimde.
masumane
* Susuz, temiz, masum bir biimde.
masume

* Susuz, gnahs
z (kad
n).
* Temiz, saf (kad
n).

masumiyet
* Masumluk.
masumluk
* Masum olma durumu, masumiyet.

masun

* Korunan, korunmu
.
* Saklanm

masuniyet
* Korunmuolma durumu.
* Dokunulmazl
k.
masura

* Karton, tahta veya plstikten yap


lan, zerine
erit, iplik vb. sar
lan koni veya silindir.
* e
me z
vanas
.
* Bir akarsu l birimi.

ma
* Bir e
it brlce (Phaseolus aureus).
ma
a

* Ateveya k
zg
n bir
ey tutmaya, korlar
kar

t
rmaya yarayan iki kollu metal ara.
* ok kk
eyleri tutmaya yarayan kk, kollu ara.
* Ba
kas
n
n isteklerine, amalar
na alet olan kimse.
* Bisiklet at
s
n
n n ve arkas
nda, atal biiminde, tekerleklerin tak
ld

para.
* Salark
v
rmak, dzeltmek iin elektrik veya ate
le
s
t
lan ma
a biiminde alet.

ma
a gibi
* zay
f ve kuru (kimse).
ma
a gibi kullanmak
* Bkz. ma
asolmak.
ma
a kadar
* (yeni do
an ocuklar iin) ok ufak.
ma
a varken elini yakmak
* bir i
ten gelebilecek zarardan kendini koruyacak bir yol varken o yolu tutmamak.
ma
ac

* Ma
a yapan veya satan kimse.

ma
ac
l
k
* Ma
ac
n
n i
i veya meslei.
ma
ala
* Bave bahelerde ekilmek iin ayr
lm
toprak paras
, evlek.
ma
alama
* Ma
alamak i
i.
ma
alamak
* Salarma
a ile k
v
rmak veya dzeltmek.
ma
alanmak
* Ma
a ile tutturulmak.
ma
al
* Ma
asolan.
* (sa iin) Ma
a ile k
vr
lm

.
ma
al
k
* Ba
kas
n
n pek de hoolmayan, sak
ncalisteklerine, amalar
na alet olma durumu.
* A

rh
r
nl
k, yaramazl
k yznden dayak yemeye aday (ocuk).

ma
al
k etmek
* ba
kalar
n
n
kar
, istei ve amalardo
rultusunda al

mak.
ma
allah

* "Ne gzel", "Allah nazardan saklas


n" gibi be
enme duygularanlat
r.
* Umulmad
k durumlar kar

s
nda
a
k
nl
k ve sitem belirtmek iin sylenir.
* Nazar de
memesi iin ocuklar
n zerine ili
tirilen veya e
itli aralara, binalara vb. yerlere as
lan, stnde
"ma
allah" yaz
lnazarl
k.
ma
allahvar
* bir kimsenin veya bir
eyin iyi bir durumu anlat
l
rken sylenir.
ma
asolmak
* sak
ncal
bir i
te biri taraf
ndan ara olarak kullan
lmak.
ma
atl
k

* Mslman olmayanlar
n, zellikle Yahudilerin mezarl

na verilen ad, me
atl
k.

ma
er
*
nsan toplulu
u, toplum.
ma
er

ma
lah

ma
rapa
ma
r
k
ma
uk

* Toplulua ait olan, toplumu ilgilendiren.


* Toplumsal.
* Tek paralve kol yerine yar
klarolan bir e
it kad
n stl
.
* Bazvarl
klAraplar
n giydii ipekten harmani.
* Metal, toprak vb. den yap
lm

, aza
k kulplu, barda
a benzeyen, kk kap.
* Dou.
* Sevilen,

k olunan (erkek).

ma
uka
* Sevilen,

k olunan (kad
n).
mat
mat

* Satran oyununda taraflardan birinin yenilgisi.


* Parlak olmayan, donuk.

mat etmek
* (satran oyununda) yenmek.
* bir tart

ma sonunda kar

s
ndakini cevap veremez duruma d
rmek.
* kt duruma d
rmek, bozmak.
mat olmak
* (satran oyununda) yenilmek.
* bir tart

ma sonunda veya benzeri bir durumda yenik d


mek.
matador
matafora

* Bo
a gre
isi, toreador.
* Sandallarasmaya yarayan ve gemilerin bordalar
nda bulunan dikmelere verilen ad.

matafyon
* Yelkenlere ve teknelere a
lan delik.
matah

* (hafifseme duygusu ile)


nsan, mal, e
ya vb. iin kullan
l
r.

matara
* Yolculukta veya askerlikte kullan
lan, boyna veya bele as
lolarak ta

nan, genellikle aba veya deri kapl


,
metal su kab
.
matbaa
* Bas
m evi.
matbaac
* Bas
mc
, bas
m evi sahibi.
matbaac
l
k
* Bas
mc
l
k, bas
m evi i
letmecili
i.
matbah

* Mutfak.

matbu
* Bas
l
, bas
lm

.
matbua
matbuat
matem

* Basma.
* Bas
n.
* Yas.

matem ay
* Kamer aylar
ndan muharrem ay
.
matem havas
* Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya
kan zntl durum.
matem tutmak
* Bkz. yas tutmak.
matematik
* Aritmetik, cebir, geometri gibi sayve l temeline dayanarak niceliklerin zelliklerini inceleyen
bilimlerinin ortak ad
, riyaziye.
* Say
ya dayal
, mant
kl
, ince hesaba ba
l
.
matematiki
* Matematikle ura
an kimse, riyaziyeci.
* Matematik retmeni.
matematiksel
* Matematik bilimi ile ilgili olan, riyaz.
* Kesin, salam, btn ku
kulardan, btn ters ihtimallerden uzak olan.
matemli
materyal

* Yasl
.
* Malzeme, gere.

materyalist
* Materyalizmden yana olan (kimse, gr
), maddeci.
materyalizm
* Dnyada, yaln
zca maddenin varl

n
kabul eden, tanr
, ruh gibi manev kavramlarret ve inkr eden
felsef gr
, maddecilik, zdekilik.
matine

* Tiyatro, sinema, konser salonu vb.de gndz gsterisi.


* Herhangi bir eserin tan
t
lmas
, okunmas
, yorumlanmasveya bir sanat
yanma amac
yla dzenlenen
toplant
.
matiz
matiz

*
ki halatek yeri kal
nla
mayacak biimde birbirine ekleme i
i.
* ok sarho
.
* (orta oyununda ve Karagz'de) Sarho
.

matiz olmak
* sarho
luktan s
zacak duruma gelmek.
matizlik
* Sarho
luk.
matkap
matla

* Tahta, maden, beton vb.gibi sert maddeler zerinde delik amaa yarayan alet, delik ama aleti, delgi.
* Gk cisimlerinin do
mas
.
* Gk cisimlerinin do
duu yer.
* Divan edebiyat
nda kaside veya gazelin ilk beyti.

matla
ma
* Matla
mak i
i.
matla
mak
* Mat duruma gelmek.
matla
t
rma
* Matla
t
rmak i
i.
matla
t
rmak
* Mat duruma getirmek.
matl
k
matlup

* Mat olma durumu.


*
stenilen, aran
lan.
* Alacak.

matmazel
* Frans
zcada evlenmemik
zlar iin kullan
lan unvan.
* Trkede evlenmemiHristiyan k
zlar iin "bayan" sz yerine kullan
l
r.
matraa almak
* alaya almak, elenmek.
matrah

* Bir verginin miktar


nbelirtmek iin temel olarak al
nan de
er.

matrak

* Kal
n sopa, de
nek.
* E
lenceli, gln, ho
.

matrak gemek
* alay etmek, elenmek.
matrak
* Osmanlordusunda acemilere matrak denilen silhla sava
mayreten usta.
matriarkal
* Anaerkil.
matriks
matris

*
inde birok biyolojik olay
n meydana geldi
i, ak
c
l
az, cans
z bir s
vortam.
* Hesap ve kumanda i
lerini gerekle
tirmeye yarayan elektronik devre.
*
statistikte, bir elemanlar toplulu
unun dzenlenmibiimi.
* Gerek ve karma

k say
lar
n dikdrtgen biiminde tablosu.
* Baskyoluyla teksir iin kullan
lan, girintili
k
nt
l
metal veya mukavva kal
p, bask
kal
b
.

matris k
d
* Bas
lacak forman
n kal
b
n
almada kullan
lan yumu
ak karton.
matru

* T
raolmu
.

matru
luk
* Sakals
z, b
y
ks
z olma durumu.
matrut

* Kovulmu
,
kar
lm

matuf
* Bir yne e
ilmi
.
* Yneltilmi
.
matuf olmak
* bir
eye yneltilmek.
matuh

* Bunam

, bunak.

maun

* Tespih aac
gillerden, Hindistan ve Honduras'ta yeti
en byk bir orman aac
, akaju (Swietenia
mahagoni).
* Bu aac
n parlak k
rm
z
mt
rak renkte, sert ve iyi cillanan kerestesi.
* Bu keresteden yap
lan.
maval
* Yalan, uydurma sz.
maval okumak
* yalan sylemek, yalan syleyerek oyalamak, masal okumak.
mavera

mavi

* te.
* Grlen lemin tesi.
* Ye
il ile menek
e rengi aras
nda bir renk; bulutsuz gkyznn rengi.

* Bu renkte olan.
mavi boncuk
* Mavi renkli boncuk.
* Nazar de
mesin veya gze gelmesin inanc
yla tak
lan boncuk.
mavi boncuk da
tmak
* birok ki
iye birden sevgi gstermek ve sz konusu ki
ileri, bu sevginin yaln
z kendisine verildiine
inand
rmak.
mavi boncuk kimde?
* (biroklar
na ayrayr"en ok sevdi
im sensin" diyen kimsenin)
imdi en ok sevdi
i kim?.
mavi hastal
k
* Kalbi ikiye ay
ran blmenin kapanmassonucu temiz ve kirli kan
n birbirine kar

mas
na yol aan hastal
k.
mavi kf

* zellikle ttn fidelerinde reyerek, yaprak hastal

na yol aan asalak mantar.

mavikantaron
* Birle
ikgillerden, baharda buday tarlalar
nda mor renkli iekler aan bir bitki, belemir, peygamber iei
(Centaurea cyanus).
mavile
me
* Mavile
mek i
i.
mavile
mek
* Mavi duruma gelmek.
mavili

mavilik
mavimsi

* zerinde mavi renk olan (


ey).
* Mavi renkte giysi giymiolan (kimse).
* Mavi renkte olma durumu.
* Mavi gibi olan, rengi maviye alan.

mavimt
rak
* Maviyi and
ran.
mavi
* Ak tenli, mavi gzl olan (kimse).
mavimavi(bakmak)
* mavi gzlerle (bakmak).
mavna

* Gemilere ve yak
n k
y
lara yk ta

yan, gvertesiz byk tekne.


* Byk, k
e yelkenli yk gemisi.

mavnac
* Mavna i
leten (kimse).
mavruka

* Kur
undan dklmuzun ve yuvarlak, iki ucu delikli, mazgallan
p c
vayla parlat
lm
veya sar
madenden
dkm yap
l
p nikeljlanm

, 80-130 gr a
rl

nda bir av aleti.


mavuna

* Mavna.

mavzer

* At
h
zdakikada ortalama altmermi olan ve orduda kullan
lan bir tfek tipi.

maya

* Bazbesinlerin yap
m
nda mayalanmaysa
lamak iin kullan
lan madde, ferment.
* Yarad
l

, z nitelik.
*
erdikleri enzimlerin katalizr niteli
i etkisiyle
ekerleri karbondioksit ve alkole dn
tren bir hcreli
bitki organizmalar
.
* Ars
z, utanmaz kimse.
maya
* Dam
zl
k di
i hayvan.
* Di
i deve.
maya
* Bir tr halk trks.
maya a
ac
* Meyvelerinden yemek ya

kar
lan bir tr hurma aac(Elaels).
mayabozan
* Bir mayan
n etkisine kar
koyan, protein yap
s
nda madde.
mayalama
* Mayalamak i
i.
mayalamak
* Maya koymak, iine maya kar

t
rmak.
mayaland
rma
* Mayaland
rmak i
i.
mayaland
rmak
* Mayalanmas
nsa
lamak.
mayalanma
* Organik maddelerin baz
mikroorganizmalarca salg
lanan enzimler etkisiyle urad

dei
iklik, tahammr,
fermantasyon.
* S
vveya hamur durumda bulunan organik maddelerin kendili
inden kabar
p kprerek gaz
karmas
olay
.
mayalanmak
* Mayan
n etkisiyle ek
iyip kabarmak.
mayal

mayal
k

*
ine maya kar

t
r
lm

.
* Maya ile ek
iyip kabarm

.
* Daire
eklinde a
lan mayalanm
hamurun, sac veya f
r
nda pi
irilmesiyle elde edilen ekmek.
* Maya olarak kullan
lmak iin ayr
lm

, maya olmaya yarar.


* Dam
zl
k hayvan.

mayasbozuk
* Kt yarad
l

l
, karaktersiz.
* Hain.
mayas
l

* Birdenbire ortaya
karak geli
en k
zart
, ka

nma, sulanma, kabuk ba


lama gibi doku bozukluklar
yla
kendini gsteren ve bula

c
olmayan bir deri hastal

, egzama.
* Basur.

mayas
l otu
* Bir deri hastal

na kar

kullan
lan bitki trlerine (zellikle Ajuga, Hypericum, Digitalis, Teucrium) verilen
ad.
mayas
z

*
inde maya bulunmayan.

maydanoz
* Maydanozgillerden, 50-80 cm ykseklikte, ufak ye
il yaprakl
, zel kokulu iki y
ll
k otsu bir bitki
(Petroselinum crispum).
maydanozgiller
* Ayranak yaprakliki eneklilerden, iekleri
emsiye durumunda olan, anason, kereviz, maydanoz ve
kimyon gibi bitkileri iine alan bir familya.
mayho

* Tad

ekerli ve az ek
i olan.
* (dostluk ili
kisi iin) Bozulmuveya bozulmaya yz tutmuolan.

mayho
luk
* Mayhoolma durumu.
may
n
* Toprak alt
na, stne veya suyun iine yerle
tirilen, dorudan do
ruya, arpma veya bas
n etkisiyle
patlayarak zarara yol aan patlay
cmadde.
may
n dkmek
* denize may
n b
rakmak, denizi may
nlamak.
may
n gemisi
* Denize may
n dkmek iin zel olarak yap
lm
gemi.
may
n tarlas
* Patlay
cmaddelerin d
endi
i veya oka bulundu
u yer.
may
nc
* May
n dkmeye yard
m eden veya may
n d
eyen kimse.
may
nlama
* May
nlamak i
i.
may
nlamak
* (bir yere) May
n dkmek veya d
emek.
may
nlanma
* May
nlanmak i
i.
may
nlanmak
* May
nlamak i
i yap
lmak.
may
nl
* May
nlanm
yer.
may
ns
z
* May
nolmayan, may
nlanmam
yer.
may
s
may
s

* Y
l
n 31 gn sren be
inci ay
.
* Taze s

r gbresi.

may
s bcei
* K
n kanatl
lardan, uzunlu
u 20-25 mm olan, geli
mesi bey
l sren, bitkilere zararlbir bcek
(Melolontha vulgaris).
may
s bcekleri
* Otul zellikleri dolay
s
yla bitki sa
l

ynnden nem ta

yan bcekler toplulu


u.
may
sl

* Bol gbreli.

may

ma
* May

mak i
i.
may

mak
* ok yemekten, s
caktan veya zevkten gev
emek.
mayi
mayistra

maymun

* S
v
.
* Grandi direinin en alt sereni ve bu serene ekilen yelken.
* Kuzeybatrzgr
.
*
nsandan ba
ka btn primatlara verilen genel ad.
* irkin ve gln.
* Takliti.

maymun bal

* Yuvarlak ba
l
bir cins kpek bal
(Squatina vulgaris).
maymun gibi
* tuhaf, gln hareketler yapanlar iin sylenir.
* takliti.
maymun gzn at
* geen bir olaydan ders al
nd

nanlat
r.
maymun i
tahl
* Hevesi abuk geen, karars
z.
maymuna benzetmek (evirmek veya dndrmek)
* gln ve irkin duruma sokmak.
maymuna dnmek
* irkin ve gln duruma girmek.
* uslanmak.
maymuncuk
* Kk maymun.
* Her kilidi amaya yarayan, demirden, eri ve sivri ara.
* Ergin evrede bazmlerinin yaprak ve srgnlerini, kurtuk evresinde kkleri kemiren, parlak siyah k
n
kanatlbcek (Otiorrhyncus peregrinus).
maymunlar
* Omurgalhayvanlardan, memeliler s
n
f
n
n etenliler alt s
n
f
na giren bir tak
m, primatlar.
maymunla
ma
* Maymunla
mak i
i.
maymunla
mak
* Maymuna benzemek, maymun gibi davranmak.

* Takliti davranmak.
maymunla
t
rma
* Maymunla
t
rmak durumu.
maymunla
t
rmak
* Maymun davran

larile hareket ettirmek.


maymunluk
* Gldrmek veya dikkati ekmek iin yap
lan tuhafl
k.
maymunsu
* Maymun gibi, maymuna benzer.
mayna
* Yelken indirme, fora kar

t
.
*
ndir.
* B
rak
lma, son verilme.
mayna etmek
* herhangi bir
eyi halat ve palanga arac
l

yla denize veya yere indirmek.


* (f
rt
na iin) yat

mak.
mayo

* Genellikle denize girerken ten zerine giyilen, vcudun gerekli k


s
mlar
ns
k
ca rten giysi.

mayocu
* Mayo diken veya satan kimse.
mayoculuk
* Mayo retmek, dikmek veya satmak i
i veya mesle
i.
mayonez

* Yumurta sar
s
, zeytinyave limonla yap
lan bir e
it koyu, souk sala.

mayonezli
* Mayonez kat
lm
veya kar

t
r
lm

.
may
or
* Alman gm
.
maytaba almak
* biriyle alay etmek, elenmek.
maytap

* Yand

nda renkli ve parlak

klar saan,
enlik gecelerinde yak
lan hava fi
ek.

-maz / -mez
* Olumsuz genizaman eki: anla-maz-s
n , oku-maz-s
n
z , yaz-maz , bil-mez-ler vb.
* Fiilden s
fat treten ek:
k-maz (sokak) tken-mez (kalem) vb.
mazak

* K
rlang
bal

gillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Marmara denizinde ya


ayan, k
rm
zrenkli,
lezzetli bir bal
k (Trigla lineata).
mazarrat

* Zarara urama, zarar.

mazbata
* Tutanak.
mazbata muharriri

* Bir komisyon karar


n
n gerekesini kaleme alan ye.
mazbut
* Ele geirilmi
, zapt edilmi
.
* Bir yere yaz
lm

, deftere geirilmi
.
* Unutulmam

, hat
rda kalm

.
* Dzenli, dzgn, beenilen.
* Doa olaylar
ndan etkilenmeyecek biimde korunmuolan (yap
).
mazeret

* Kendini veya ba
ka birini zrl gstermek iin ileri srlen sebep, zr.
* Bir kimseyi zrl gsteren durum veya olay.
* Bir
eyden kurtulmak veya ka
nmak iin ileri srlen gereke, bahane.

mazeret bulmak
* iinde bulunulan durumu a
klayacak bir sebebi ortaya koymak.
mazeret k
d
* rencinin okula gelemeyi
inin sebebini bildiren ve velisi taraf
ndan imzalanarak okul ynetimine verilen
belge, tezkere.
mazeretli

* Mazereti olan, mazur.

mazeretsiz
* Mazereti olmayan.
mazgal

* Kale duvarlar
nda i yangeni
, d
yandar delik.

mazgall
* Mazgallar
olan.
mazhar

* Bir
eyin ortaya
kt

, grnd yer veya kimse.


* (bir iyili
e) Eri
mi
, eri
en (kimse).

mazhar olmak
* iyi bir
eye ermek, ula
mak.
mazhariyet
* Eri
me, elde etme.
maz

* Servigillerden, yapraklaralma

k ve kk pullar biiminde, gvdesi dz olan, dipten dallanan bir ss


bitkisi (Thuya).
* Hayvansal ve bitkisel asalaklar
n bitkilerde olu
turduu ur.
maz

* Ka
nve arabalarda iki tekerlei birbirine ba
layan a
a dingil.

mazme
esi
* Mazstnde urlar
n olu
tu
u me
e tr (Quercus infectoria).
maz
l
k
* Maza
alar
n
n ok olduu yer.
mazi

* Gemi
.
* Gemizaman.

maziye kar

mak

* gemi
te kalmak, yrrlkten ve i
lerlikten
kmak.
mazlum
* Kendisine zulmedilen.
* Sessiz ve uysal, boynu bkk.
mazlumluk
* Haks
zl

a ve zulme u
ram
olma durumu, ezilmi
lik.
* Sessizlik, uysall
k.
mazmun
* Anlam, kavram.
* Divan edebiyat
nda bazkavramlardolaylanlatmak iin kullan
lan nkteli ve sanatlsz.
maznun
* San
k.
mazo
ist

* Cinsel zevk almak iin kendisine eziyet edilmesi gereken, eziyet ekerek cinsel zevk alan (sap
k), zezer.

mazo
izm
* Eziyet ve acile cinsel zevk alma eilimi, zezerlik.
mazot

* Yak
t olarak kullan
lan ham petroln dam
tma rnlerinden biri.

mazotlama
* Mazotlamak i
i.
mazotlamak
* Mazot tabakas
yla kaplamak.
* Ya
lparalarmazotla temizlemek, y
kamak.
mazruf

mazur

* Zarf iine konmu


, zarfl
.
* Zarflk
t.
* Mazereti olan, mazeretli.

mazur grmek
* kusura bakmamak, hogrmek, ba

lamak, affetmek.
mazur olmak
* mazeretli olmak, bahanesi bulunmak.
mazurka
* Bir e
it Leh dans
.
* Bu dans
n mzi
i.
mazuryum
* Teknetyumun eski ad
.
me
me
-me

* Trk alfabesinin on alt


ncharfinin ad
.
* Koyun, kuzu gibi hayvanlar
n
kard
ses.
* \343 -ma / -me (I).

-me
meal

mealen

* \343 -ma / -me (II).


* Anlam, kavram, mefhum.
* Ortaya
kan
ey, sonu, netice.
* zn, anlam
nalarak, anlam
nca.

mebde
* Ba
, ba
lang
.
*
lke, unsur, prensip.
* Kaynak, kk.
mebiz

* Yumurtal
k.

mebl
* Para miktar
, tutar.
mebni

mebus

* -den dolay
, -den tr.
* Yap
lm

, kurulmu
, bina olunmu
.
* Milletvekili.

mebusluk
* Milletvekillii.
mebzul

* Bol, ok.

mebzuliyet
* okluk, bolluk.
mecal

* Glk, dinlik, derman, takat.

mecal kalmamak
* g kalmamak, gszle
mek.
mecalsiz

* Arg
n, dermans
z, takatsiz.

mecalsiz d
mek
* gszle
mek, takati kalmamak.
mecalsizlik
* Arg
nl
k, dermans
zl
k, takatsizlik.
mecaz
mecazen

* Bir ilgi veya benzetme sonucu gerek anlam


ndan ba
ka anlamda kullan
lan sz.
* Mecaz yoluyla, mecaz olarak.

mecaz
* Mecazla ilgili, mecaz niteli
inde olan.
mecazl

* Gerek anlam
ndan sapt
r
larak benzetmeli olarak kullan
lm
(sz).
mecbur
* Herhangi bir konuda ykml, bir
eyi yapmak zorunda olan.
* Ba
l
, d
kn, tutkun.
mecbur etmek
* zorlamak.
mecbur kalmak (veya olmak)
* herhangi bir
eyi yapmak zorunda bulunmak.
mecbur tutmak
* zorlamak, ykml saymak, mecbur etmek.
mecburen
* Kendi iste
inin d

nda, zorla, ka
n
lmaz, zorunlu olarak.
mecbur
* Ka
n
lmaz, zorunlu.
mecburiyet
* Ykml, zorunlu olma durumu.
meccanen
* Paras
z olarak, bedava.
meccan

* Paras
z olarak, bedava.

-mece
* Bkz. -maca/-mece.
mecelle

* Kitap.
* F
k
h hkmleriyle bu konudaki trl itihadbir araya getiren, Tanzimattan sonra haz
rlanm
olan, yasa
yerine kullan
lan eser.
mecidit
* Uranyum ve kalsiyum hidratldo
al slfat
.
mecidiye
meclis

* OsmanlDevletinde 1840 y
l
nda bas
lm

, 20 kurude
erinde olan gmsikke.
* Bir konuyu konu
mak veya gr
mek iin yap
lan toplantve bu toplant
n
n yap
ld

yer,
ura.
* Bir konuyu konu
mak veya gr
mek iin bir araya gelmikimseler toplulu
u.
* (zel ad olarak) Trkiye Byk Millet Meclisinin k
salt
lm

.
* Dostlar toplant
s
.

meclis ara
t
rmas
* Belli bir konuda Trkiye Byk Millet Meclisinde bilgi edinmek iin yap
lan inceleme.
meclis kurmak
* birka ki
i konu
mak veya elenmek iin toplanmak.
meclisara
meclp

* Gzel konu
an, kendini toplant
larda konu
mas
yla sevdiren (ki
i).
* Tutkun.

mecmu

mecmua

* Bir araya getirilmi


, toplanm

, btn, hep.
* Toplam.
* Dergi.

mecmuac
* Dergi i
leriyle u
ra
an kimse.
mecmuac
l
k
* Dergi i
leriyle u
ra
ma.
mecnun

* Sevdadan tr kendini kaybetmi


.
*
lg
n, deli.

mecnun olmak
* sevda sebebiyle kendini kaybetmek.
* delirmek,
ld
rmak.
mecnunane
*
lg
n gibi,
lg
nca olan.
*
lg
n bir biimde.
mecnunca
* Mecnun gibi, deli gibi; delice.
mecra

* (akar sularda) Yatak, akak, su yolu.


* Bir i
in gidi
i, bir olay
n do
rultusu.

mecrasdei
mek
* (bir i
, bir olay iin) gidi
i, yn, do
rultusu de
i
mek.
mecruh

Mecus

Mecus

* Yaral
, yaralanm
olan (kimse).
*
ncinmiolan (kimse).
* Ate
, inek, timsah vb.ne tapan kimseler.
* Zerd
t dininde olanlar.
* Mecus dininden olan kimse, Zerd
t.

Mecuslik
* Mecus dini veya Mecus toplulu
u.
meczup

me
me
-me

* Tanra
k
yla akl
nyitirmikimse.
* Akl
n
yitirmi
, deli, sap
k.
* Sng gibi yaln
z bat
r
larak yaralamaya yarayan, k
sa, dz ve ensiz k
l
.
* Sa
n kk tutamlar biiminde de
i
ik renklerde boyanm
durumu.
* Bkz. -ma / -me.

mehul

mehult
medar

* Bilinmeyen, bilinmedik.
* Edilgen (fiil).
* Bilinmeyen, anla

lmayan
eyler, mehuller.
* Dnence.
* Dayanak, yard
mc
.

medar olmak
* yard
m
, yararl

dokunmak.
medar
iftihar
* vnlen, onur duyulan, iftihar edilen
ey veya kimse.
medcezir
meddah

* Bkz. meddcezir, gelgit.


* Taklitler yaparak, hohikye anlatarak halke
lendiren sanat
.
* ven, a

rvgde bulunan kimse.

meddahl
k
* Meddah sanat
, meddah
n i
i.
* vclk.
meddcezir
* Bkz. gelgit.
-meden

* Bkz. -madan / -meden.

meden
* Kentlile
mi
, k
rsall
ktan kurtulmu
, uygar.
Meden Kanun
* Yurtta
lar yasas
.
meden nikh
* Nfus idaresince kabul edilen ve yasalara gre yap
lan resm evlenme i
lemi.
medenle
me
* Uygarla
ma.
medenle
mek
* Uygarla
mak.
medenle
tirme
* Medenle
tirmek i
i veya durumu.
medenle
tirmek
* Meden duruma getirmek, medeniyet seviyesini ykseltmek.
medenlik
* Uygarl
k.
medeniyeci
* Meden hukuk dersini veren retim yesi.
medeniyet

* Uygarl
k.
medeniyetilik
* Medeniyet yanl
solma durumu.
medeniyetsiz
* Uygarla
mam

.
medeniyetsizlik
* Medeniyetsiz olma durumu.
medet

* Yard
m, imdat.
* Yard
m et, imdat.

medet Allah!
* zor bir durumda bulunulurken sylenir.
medet ummak (veya beklemek)
* yard
m beklemek.
medhsen
* vg.
medih

* Bkz. meth.

Medine dilencisi
* st ba
peri
an, kt giyimli insanlar iin sylenir.
Medine kurdu
*
nsan ve birok ba
ka memelinin, deri altkat
lgan dokusunda ya
ayan s
cak lkeler solucan(Filaria
medinensis).
mediyastin
* Gsn, yanlardan akci
erler, nden g
s kemii, arkadan omurga ile s
n
rlanan orta blgesi.
medll
medrese

* Anlam.
*
slm lkelerinde, genellikle
slm dini kurallar
na uygun bilgilerin okutulduu yer.
* Faklte.

medreseli
* Medrese
rencisi.
medreseye d
mek
* iinden
k
lmaz botart

malar
n konusu olmak.
medz
* Denizanas
.
medya

* Byk ileti
im ve yay
n organlar
n
n btnne verilen ad.
*
leti
im ortam
, ileti
im aralar
, kitle ileti
im aralar
n
n tm.

medya camias
* Bkz. bas
n dnyas
.
medya maydonozu
* Televizyonlarda s
k s
k programlara kat
larak kendinden sz ettiren kimse.

medya star
* Kitle ileti
im aralar
nda ok s
k yer alan, grnen kimse, medya y
ld
z
.
medyac
* Medya grevlisi.
medyatik

*
leti
im aralar
na zg, ileti
im aralar
yla ilgili.

medyum
* Ruh tesi ileti
im kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar aras
nda arac
l
k ettiini ileri sren kimse.
medyumluk
* Medyum olma durumu.
medyun

* Verecekli, borlu.

medyun olmak
* kendini borlu hissetmek.
mefahir
* vnlecek
eyler, vnceler.
mefharet
mefhum

* vnme, vnce, iftihar etme.


* Kavram.

mefhumcu
* Mefhumlara balkalan kimse.
mefhumculuk
* Mefhumcunun i
i.
mefkre

* lk, ideal.

mefkreci
* Mefkre sahibi olan.
mefkrecilik
* Mefkre sahibi olma i
i veya grevi.
mefl
*
nmeli, felli.
mefret
mefru
mefru
at

* Kocaman, iri, byk, muazzam.


* D
eli.
* Ev d
emek iin gerekli e
ya, d
eme.

mefru
at
* Mefru
at satan kimse, d
emeci.
mefru
at
l
k

* Mefru
at
n
n i
i.
mefsuh
* Feshedilmi
, kald
r
lm

, da

t
lm

, bozulmu
.
meftun

* Tutkun, gnl vermi


, vurulmu
.

meftun etmek
* kendine ba
lamak.
meftun olmak
* tutulmak, gnl vermek, vurulmak.
meftuniyet
* Meftunluk.
meftunluk
* Tutkunluk, gnl vermi
lik.
mef'ul

mega

* Yap
lm

, i
lenmi
.
* Bir i
in etkisinde olan.
* Tmle.
* Bir birimin nne geldiinde, bu birimi bir milyonla arpan n ek, dev, devasa. K
saltmasM.

mega store
* \343 Byk ma
aza.
megafon

* Sesi bytp uzaa iletmeye yarayan koni biiminde alet.

megahertz
* Deeri bir milyon hertz olan frekans birimi. K
saltmasMHz.
megaloman
* Megalomaniye tutulmuolan (kimse).
megalomani
* Byklk hastal

.
megaton

* Bir milyon ton de


erinde ktle birimi.K
saltmasMt.
* Nkleer bir bomban
n veya merminin gcn lmeye yarayan birim.

megatonluk
* Herhangi bir megaton de
erinde olan.
megavat
* Bir milyon vat deerinde elektrik g birimi.K
saltmasMW.
megavatl
k
* Herhangi bir megavat deerinde olan.
meer
meerki

* Bilinmeyen, fark
nda olunmayan bir durum iin kullan
l
r, me
erse, oysaki.
*
stek veya emir kipinde olan ve biri di
erini engelleyecek durumda bulunan iki cmleyi birbirine ba
lar.

meerse
mehabet

* Me
er, hlbuki; oysa.
* Byk ve sayg
de
er kimselere duyulan sayg
.
* Byklk, ululuk, ycelik.

mehabetli
* Byk, ulu, yce.
mehaz
* (bir eser yaz
l
rken ba
vurulan) Kaynak.
mehd
mehel
mehil

* Doru yolda olan, hidayete ermiolan.


* Uygun, yerinde, denk.
* Bir i
in bitirilmesi iin tan
nan ek sre, nel.

mehil mddeti
* nceden tan
nan sre, zaman tan
ma.
mehil vermek
* sre tan
mak.
mehle

* Kasapl
k hayvanlar
n omuz ba

ndan
kan klbast
l
k veya past
rmal
k yumu
ak et.

Mehmetik
* Sevgi duygusu ile Trk askerine verilen ad.
mehr
* \343 mihr.
mehtaba
kmak
* ay

nda gezip dola


mak.
mehtap

* Ay

mehtapl
* Mehtabolan.
mehter
* Mehterhane tak
m
nda grevli kimse.
* Osmanl
larda, ad
rlara bakan u
ak.
mehter musikisi
* \343 mehter mzi
i.
mehter mzii
* Klsik Trk mzi
i makamlarile usullerinin kullan
ld

tek sesli bir mzik tr.


mehter tak
m
* Mehterhane.
mehter yry

*
ki ad
m ileri, bir ad
m geri yap
lan yry
.

mehteran
* Mehterler.
mehterba

* Mehter tak
m
n
n yeti
tirilmesinden ve al

mas
ndan sorumlu kimse.
mehterhane
* Osmanl
larda ks, nakkare, zil, zurna ve borulardan kurulan asker m
z
ka tak
m
.
* Bu tak
m
n bulundu
u yer.
* Hapishane.
-mek

* Bkz. -mak / -mek.

mekn
* Yer, bulunulan yer.
* Ev, yurt.
* Uzay, feza.
mekn akusti
i
*
inde bulunulan yerin ses dzeninin uyumu.
mekn gruplar
* Bir yeri dolduran geler.
mekn tutmak
* bir yere yerle
mek.
mekn zarf
* Yer zarf
.
meknc
* Mekn tutan kimse.
mekanik
* Kuvvetlerin maddeler ve hareketler zerine etkisini inceleyen fizik dal
.
* Denge veya hareket kurallar
yla ilgili.
* El veya makine ile yap
lan.
* D
nmeden (yap
lan).
mekaniki
* Mekanikili
e ili
kin veya mekanikilikten yana olan (gr
, kimse vb.).
mekanikilik
* Btn fiziksel olaylar
, uzay ve uzayda yer dei
tirmelerle a
klayan gr
, mekanizm.
* Canlvarl
klar
, organik olaylar
, mekanik yasalara gre a
klayan reti, mekanizm.
mekanikle
tiricilik
* Makine-insan ikilemini model alan maddeci kuram.
mekanizasyon
* Mekanik dzeni salama.
mekanize
* Savave ta

ma gerelerleriyle donat
lm
(k
ta veya birlik).
mekanize birli
i
* Savave ula
t
rma aralar
yla donat
lm
birlik.
mekanizm
* Mekanikilik.

mekanizma
* Belli bir sonuca ula
mak iin karma

k bir biimde dzenlenmiorgan veya paralar birle


imi, sistem,
dzenek.
* Organlar
n i
leyibiimi.
* Ate
li silhlar
n i
lemesini sa
layan mekanik blm.
* Olu
, ortaya
k

, i
leyi
.
mekik

* El veya otomatik dokuma tezghlar


nda atkveya arga denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamas
na olan
ar

lar
n aras
ndan geirmeye yarayan masuralara.
* Oya yapmakta kullan
lan, kemik, aa veya plstikten, iki ucu sivri, aras
ndan iplik geecek bir yar

bulunan kk ara.
mekik atmak
* mekii ar

lar aras
ndan h
zla geirmek.
* hibir yerde duramay
p iki yer aras
nda gidip gelmek.
mekik diplomasisi
* Bir sorunun zm iin devletler aras
nda gerekle
tirilen seri diplomatik temaslar.
mekik dokumak
* iki yer aras
nda srekli gidip gelmek.
mekik gibi
* srekli gidip gelen
eyler iin sylenir.
mekik oyas
* Dantel.
mekkre

* Osmanlordusunda ta

ma i
lerinde kullan
lan at, deve, kat
r gibi hayvanlara verilen ad; bu amala halktan
cret kar

nda kiralanan yk hayvan


.
mekkreci
* Yk hayvankiralayarak ta

ma i
i yapan kimse.
meknuz
mekruh

meksefe

* Gml, sakl
.
*

ren, tiksindirici.
*
slm dininde, dince yasaklanmad
hlde yap
lmamasistenen.
* Kondansatr, iine elektrik enerjisi y

lan alet.

Meksikal
* Meksika halk
ndan olan (kimse).
mektebi asmak
* okula derslere girmemek iin keyf olarak gitmemek, okulu asmak.
mektep

* Okul.

mektep ocu
u
* renci, okul ocuu.
* Acemi, toy.
mektep grmemi
* okula gitmemi
.
* kaba, sayg
s
z.

mektep kaa

* Okul kaa

.
mektep medrese grm
* okumu
, renim grm
.
mektepli

* Okula giden (kimse), renci.


* Okulda yeti
miolan, alaylkar

t
.

mektepten
kan e
ek Marsuvan'dan
kmaz
* yksek renim yapm
olsalar bile baz
larhi eitilmemigibi davranabilirler.
mektubu d

ndan okumak
* bir kimsenin yz izgilerinden iinden geeni anlamak.
mektup

* Bir
ey haber vermek, bir
ey sormak veya istemek iin, birine o
unlukla posta yoluyla gnderilen, zarfa
konulmuyaz
lk

t, name.
mektup almak
* yaz
lan mektup adrese gelip ele gemek.
mektup atmak
* mektubu postaya vermek.
mektupu
* Osmanl
larda, bir resm dairenin yazi
lerini ynetmekle ykml yksek grevli ki
i.
* Bir il idaresinin yazi
lerini yneten grevli.
mektupuluk
* Mektupunun grevi.
mektupla
ma
* Mektupla
mak i
i.
mektupla
mak
* Birbirine mektup yazmak.
mektupst
* Mektubun gidecei adres.
mel mel

* Aptal aptal, bn bn.


* zgn zgn, bel bel.

mel mel bakmak


* aptal aptal veya zgn zgn bakmak.
melike
* Melekler.
* Melek gibi gzel (kad
n).
mell
* Can s
k
nt
s
, usan.
melmet
Melm

* K
nama, ay
plama, azarlama,
k

ma.
* Melmlik yanl
s
olan kimse.

Melmlik
* Her trl gsterive dnya kayg
lar
ndan uzak kalmay
tleyen Snn tarikat
.
mel'anet
melnit

* Byk ktlk, lnetlenecek iveya davran

.
* Doal demir ve kalsiyum silikat.

melnkoli
* Kara sevda, malihulya.
melnkolik
* Kara sevdaya tutulmu
, kara sevdal
.
* Hzn veren, hzn belirtisi olan.
melnurya
*
zmaritgillerden, gmrenkli, eti k
l
klbir Akdeniz bal

(Sparus melanuiya).
mels
melce

* eker retiminde, billrla


an
eker al
nd
ktan sonra kalan
ekerli posa.
* S

nak, bar
nak.

melek
* Tanrile insan aras
nda arac
l
k yapt

na ve nurdan olduuna inan


lan manev varl
k.
* Terbiyeli, uysal (kimse).
melek gibi
* sessiz, sakin, ok temiz ve iyi huylu.
melek otu
* Maydanozgillerden, su kenarlar
nda yeti
en, iekleri ye
ilimt
rak beyaz ok y
ll
k bir bitki (Angelica
sylvestris).
meleke

* Tekrarlama sonucu kazan


lan yatk
nl
k, al

kanl
k.
* Yeti.
* Yelken makaras
.

melekler gibi
* gnahs
z, iyiliksever, iyi kalpli.
melekt
meleme

melemek
melengi
meles

* Ruhlar ve melekler lemi.


* Melemek i
i.
* Koyun veya kei sesi.
* A
rkanl
, rahat
na d
kn.
* (koyun veya kei) Ba
rmak.
* itlembik.
* Beli kk at.

mele
mele
me

*
ki kuzulu koyun.
* Mele
mek i
i.

mele
mek
* Birlikte melemek.
melez

* Dei
ik trden hayvan veya bitkiden remi(hayvan veya bitki), k
rma, azma, metis.
* Dei
ik
rkta ana babadan do
muolan (kimse).
* Kat

k.

melezleme
* Melezlemek i
i.
melezlemek
*
ki ayrtr iftle
tirip birle
tirmek.
melezle
me
* Melezle
mek i
i.
melezle
mek
* (bir bitki) Ba
ka bir bitki trnn iekleriyle dllenmek.
* Yabanc
la
mak.
melezle
tirme
* Melezle
tirmek i
i veya biimi.
melezle
tirmek
* Melez duruma getirmek.
melezlik
melfuf
melfufen

* Melez olma durumu.


* Sar
lm

, ba
lanm

, eklenmi
.
* Eklenmiolarak.

melhem
* Bkz. merhem.
melhuz
melik
melike

* Mlhaza edilen, d
nlen.
* Padi
ah, hkmdar, hakan.
* Kad
n hkmdar, padi
ah kar
s
.

melinit
* Aslpikrik asit olan patlay
cbir madde.
melisa
melodi

* Oul otu.
* Ezgi.

melodik

* Melodi ile ilgili, ezgili.

melodram
* Yunan trajedilerinde koro ba
ile bir oyuncu aras
nda geen
ark
ldiyalog.
* Mzik e
li
inde oyuncular
n sahneye girip
kt
klarbir oyun tr.
* a
datiyatroda, hareketli ve duygusal olaylara dayalbir oyun tr.
melon
meltem
mel'un

mel'unca
mell

* Yuvarlak ve bombeli bir tr


apka.
* Yaz
n karadan denize do
ru esen mevsim rzgr
.
* Tanrtaraf
ndan lnetlenmiolan, lnetli.
* Nefretle kar

lanan, kt.
* Lnetlenmikimse.
* Mel'una yak

r biimde, melun gibi.


* zgn.
* Boynu bkk, zavall
, yoksul.

mell mahzun
* ok zgn, s
k
nt
l
, a
lamakl
.
mell mell
* zgn zgn.
memalik
memat
memba

* Memleketler.
* lm.
* Kaynak, p
nar.
* Bir
eyin
kt

yer.

memba suyu
*
inde erimiolarak mineraller bulunan, ime suyu olarak veya tedavi amac
yla kullan
lan su.
meme
* Yavrular
nemzirmek iin, memelilerin g
snde trl biim ve say
da bulunan ve meme ba
denilen

k
nt
lar
olan organ.
* Bazaralar
n meme ba

na benzeyen blm.
* Vcudun herhangi bir yerinde olu
mukk
k
nt
.
* Ate
li silhlar
n veya bazpatlay
c
lar
n ate
lendii
k
nt
.
* Gemi apas
nda kollar
n birle
tii
i
kin yer.
* Bkz. Emcek, emcik.
meme ba

* Memenin ucundaki
k
nt
.
meme bezi
* Memenin st salg
layan dokusu.
meme sngeri

* Meme ba

n
n evresindeki koyu renkli yuvarlak blm.
meme vermek
* emzirmek.
meme yapmak
* motorlu aralarda pltin elektrik ak
m
n
geirmeyecek lde oksitlenmek, i
levini yapmaz olmak.
memecik

* Deri ve smk doku zerinde grlen kk ve sivri


k
nt
.

memede olmak
* henz meme ile beslenmek.
memeden kesmek
* art
k emzirmemek.
memeli

* Memesi olan.
* Herhangi bir biimde memesi olan.

memeliler
* Dourarak reyen, memeleri olan, s
cak kanl
, iki akcierli, yre
inde drt bo
luu olan, vcutlar
genellikle tylerle rtl omurgalhayvanlar s
n
f
.
mememsi
* Meme ba
biiminde olan.
memi
hane
* Ayak yolu, abdesthane.
memleha

* Tuzla.

memleket
* Bir devletin egemenlii alt
nda bulunan topraklar
n btn, lke.
* Bir kimsenin doup byd yer, yurt.
*
klim ve retim bak
m
ndan ele al
nan blge.
* Bir lkede ya
ayan bireylerin btn.
memleket havas
* Halk trks.
memleketi
* Memleketin her bak
mdan ykselmesini, geli
mesini isteyen, bu yolda aba harcayan kimse.
memleketilik
* Memleketi olma durumu.
memleketler aras
* Uluslar aras
.
memleketli
* Aynmemleketten olan (kimse), hem
ehri.
* Memleket halk
.
memlk

memnu

* Kle.
* (zel ad olarak) Klemenlerden olan kimse.
* Men edilmi
, yasaklanm

, yasak.

memnu meyve
* Tanr
'n
n yasaklamas
na ra
men Adem'in, Havva'n
n elinden yedi
i meyve.
* Elde edilmesi yasaklanan
ey.
memnu m
ntaka
* Girilmesi, film ve foto
raf ekilmesi yasak olan yer, yasak blge.
memnuiyet
* Yasak olma, yasak edilme durumu.
memnun

* Herhangi bir olaydan veya durumdan tr sevin duyan, k


vanl
, mutlu.

memnun etmek
* (bir kimseyi) sevindirmek, k
van vermek.
* yklce para veya bol bah
ivermek.
memnun memnun
* Memnun bir biimde, memnun olarak, memnuniyetle.
memnun olmak
* sevinmek, sevin duymak, k
vanmak.
memnunca
* Memnun gibi, az ok memnun.
memnuniyet
* Sevin, sevinme, k
van, k
vanma.
memnuniyetle
* K
van duyarak, k
vanla.
memnuniyetsiz
* Memnun olmayan.
memnuniyetsizlik
* Memnun olmama durumu.
memnunluk
* K
vanma, k
van.
memorandum
* Muht
ra, nota.
memul

* Umulan, d
nlen.

memul etmek
* beklemek, ummak.
memul olmak
* umulmak, beklenilmek.
memur
* Devlet hizmetinde ayl
kla al

an kimse, grevli.
* Bir i
le grevlendirilmiolan, ykml.
memur etmek
* grevlendirmek.
memure

* Bayan memur.
memurin
* Memurlar.
memuriyet
* Memur olma durumu, memurluk.
* Grev, vazife.
memurluk
* Memur olma durumu.
men
-men

* Yasaklama, izin vermeme.


* Bkz. -man / -men (I).

-men
* Bkz. -man / -men (II).
menafi

* Yararlar, faydalar.

menafiiumumiye
* Kamu yarar
.
menajer

* Menecer.

menajerlik
* Menecerlik.
menak
p

* Menk
beler.

menak
pname
* Menk
beleri konu edinen eserlerin ortak ad
.
mendebur
* Smsk, snepe, pis, i
ren.
mendeburluk
* Mendebur olma durumu.
mendelevyum
* Atom numaras101, ktle numaras256 olan, izotopu 1957'de yapma olarak elde edilmiolan element.
K
saltmasMd.
menderes
* Bir akarsu yata
n
n az e
imli koyak tabanlar
nda ve ova dzlklerinde izdii S harfine benzeyen k
vr
m.
mendil

* Burun ve ter silmekte, bazen de el ve yz kurulamakta kullan


lan kk, kare biiminde dokuma veya
yumu
ak, ince k
t.
*
ine baz

eyler konulan dokuma, ya


l
k.
mendil atmak
* herhangi bir duyguyu, gizli bir mesajhaberle
ilen insana e
itli anlamlarolan renkli mendille bildirmek.
mendil kadar
* (alan iin) ok kk.

mendil sallamak
* birini uzaktan mendil sallayarak selmlamak veya u
urlamak.
mendilli

* Mendili olan.

mendilsiz
* Mendili olmayan.
mendirek
* Dalgak
ranla yap
lm
liman.
menecer

* Ynetici.
* Bir sporcunun veya sanat
n
n meslek i
lerini yneten kimse, menajer.
* Bir spor dal
n
n, tak
m
n
n teknik yneticisi.

menecerlik
* Menecer olma durumu.
* Menecerin grevi.
menedilme
* Menedilmek i
i.
menedilmek
* Yasak edilmek, yasaklanmak, nne geilmek.
menejer
menek
e

* Bkz. Menecer.
* Menek
egillerden, bir veya ok y
ll
k otsu bitki (Viola tricolor).
* Bu bitkinin mor renkli, gzel kokulu ie
i.

menek
e gzl
* Gzleri koyu lcivert renkte olan.
menek
e gl
* T
rman
c
, kk iekli bir gl (Rosa chinensis).
menek
e rengi
* Menek
e ie
inin mor rengi.
* Bu renkte olan.
menek
egiller
* iekleri ayrta yaprakl
iki enekli bitkiler familyas
.
menemen
* Yumurtalsivri biber, domates yeme
i.
menengi
* Bkz. melengi.
menenjit
iltihab
.

* Ate
,
iddetli baar
s
, kusma, ense kat
la
mas
, say
klama gibi belirtilerle ortaya
kan beyin zarlar

menent
* Benzer, e
.
menetme

* Menetmek i
i.
menetmek
* Yasak etmek, yasaklamak, engel olmak.
menevi
* Bir yzeyde renk dalgalanmas
sonucu grlen parlakl
k, hare.
* Terementi a
ac
n
n tohumu.
menevi
lenme
* Menevi
lenmek i
i.
menevi
lenmek
* Bir yzeyde renk dalgalanmalarolu
mak, harelenmek.
menevi
li
* Menevi
leri olan.
menfa
* Bir kimsenin srgne gnderildii yer, srgn yeri.
menfaat

* Yarar,
kar, kr, fayda.

menfaat d
kn
* Sadece kendi
kar
nd
nen, her
eyi kendine yontan kimse.
menfaat gtmek (veya gtmemek)
*
kar
nn plnda tutmak (veya tutmamak).
menfaati
*
karc
,
kar
na d
kn (kimse).
menfaatine
* yarar
na.
menfaatperest
*
karc
.
menfaatperestlik
*
karc
l
k.
menfaatperver
*
kar
na d
kn.
menfaattar
* Menfaati.
menfez
menfi

* Girecek veya geecek yer, delik, ama.


* Olumsuz.
* Her
eyi olumsuz ve kt yanlar
yla ele alan.
* Srgn edilmi
.
* Negatif.
* Olumsuz.

menfilik
* Bkz. olumsuzluk.
menfur

* Nefret edilen, i
ren, tiksindirici.
mengene
* Onarma, i
leme, dzeltme gibi i
lemlerin uygulanaca
nesneyi s
k

t
r
p istenildii gibi tutturmaya yarayan
bir e
it s
k

t
r
calet.
* Ya

nveya suyunu
karmak iin rnleri s
kmaya yarayan alet veya ara, pres.
mengene gibi
* kuvvetle iyice s
k

t
rarak.
menhiyat
* Din yasaklar
.
menhus
meni
menisk

* U
ursuz.
* Dl suyu, bel suyu, atm
k, sperma.
* Bir yz ibkey, br yz d

bkey olan mercek.


* Bazeklemlerde kemik aras
nda bulunan k
k
rdak blm.

menisks
* Diz meniski travmas
.
menk
be
* Din byklerinin veya tarihe geminl kimselerin ya
amlarve ola
anst davran

lar
yla ilgili hikye.
menkul

* Bir yerden ba
ka bir yere ta

nm
olan.
* A
zdan a

za geerek gelmi
, sylenegelmi
.
* Bir yerden bir yere ta

nabilen (mal), ta

n
r.

menolunma
* Menolunmak i
i.
menolunmak
* Yasak olmak, yasaklanmak.
menopoz
* Kad
nlarda gebe kalma ve do
urma yeteneinin sona ermesi, yadnm.
menopoza girmek
* kad
nlar iin ayba
hlinin ve yumurtlaman
n tamamen sona erdi
i dnem ba
lamak.
mensubiyet
* Bir yerle, bir kimse ile ilgili, ili
kili olma durumu, ilgililik.
mensucat
* Dokuma, dokumalar, tekstil.
mensup

* Bir yerle veya bir kimseyle ba


lant
solan, ili
kili, -den olan, -e ba
l(kimse).

mensup olmak
* bir
ey veya kimseyle ba

nt
solmak.
mensur
* Dz yazbiiminde olan, manzum olmayan.
mensur
iir

* iir yn a
r basan dz yaz
,
iirce.
men
e
* Ba
lang
, bir
eyin
kt

yer, kken, kaynak, sebep.


men
e
ahadetnamesi
* Bkz. kken belgesi.
men
eli

* Kkeni olan, kkenli.

Men
evik
* Men
eviklik yanl
solan kimse.
Men
eviklik
* Rus sosyalizmi iinde Bol
evikli
e kar

t olarak geli
en ak
m.
men
ur

* Yay
lm

, da
t
lm

, ne
redilmi
.
* Bime.
* Padi
ah taraf
ndan verilen vezirlik, beylerbeyilik veya ba
ka bir unvangsteren bir ferman tr.

mente
e
* Bir mille birbirine tutturulmu
, biri sabit, br hareketli iki paradan olu
mumetal para, reze.
mentol

mentoll
menus

men

* Nane kokusu.
* Nane ruhunda grlen CHO formll alkol billru.
*
inde mentol bulunan.
* Al

lm
olan.
* Yabanc
l
k ekmeyen, al

, al

k.
* Yenecek yemeklerin listesi, mn.
* Sofraya
kar
lacak yemeklerin hepsi.

mensks
* Menisk.
menzil

* Yolculukta dinlenmek amac


yla durulan yer, konak.
*
ki konak aras
ndaki uzakl
k.
* Bir merminin ula
abildi
i uzakl
k, erim.
* Ordunun cephe gerisi i
lerinin btn.
* Bir gnlk yol.
* At de
i
tirmek veya konaklamak iin kervanlar
n ve posta tatarlar
n
n indikleri bina veya han.
* Ok atma yar

lar
nda eri
ilen mesafe.

menzil atmak
* ok at
yar

malar
nda rekor k
rmak.
menzil dikmek
* at
lan ok ile k
r
lan rekorun yerini belirten tadikmek.
menzilci
* Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatar
.
menzilci beygiri gibi ko
mak

* durup dinlenmeden al

mak.
menzile
* A
ama, kerte, ykseklik derecesi.
mepsuten
* Yay
lm

, a
lm

.
mera

* ay
rl
k, otlak.

mera bitkileri
* Meralarda kendili
inden yeti
en veya sun' olarak yeti
tirilen, yem de
eri olan veya olmayan tm bitki
trleri.
merak

* Bir
eyi anlamak veya
renmek iin duyulan istek.
* Bir
eyi edinmek, yapmak, bir
eyle u
ra
mak istei.
* D
knlk, heves.
* Kayg
, tasa.

merak etme! (k kal


n okunur)
* kayg
lanma!.
merak etmek (k kal
n okunur)
* anlamak veya
renmek istemek.
* kayg
lanmak.
merak getirmek
* kara sevdaya tutulmak.
merak olmak
* anlamak veya
renmek istemek.
merak sarmak (duymak veya salmak)
* bir
eyi edinmek, yapmak veya onunla u
ra
mak iste
ine kap
lmak, bir
eye e
ilim duymak.
meraka d
mek
* kayg
lanmak.
merak
na dokunmak (veya merak
na mucip olmak )
* ilgisini ekmek.
merak
n
uyand
rmak
* merak etmesine sebep olmak, meraklanmak.
merakland
rma
* Merakland
rmak i
i.
merakland
rmak
* Meraklanmas
na yol amak, kayg
land
rmak, tasaland
rmak.
meraklan

* Meraklanmak i
i veya biimi.
meraklanma
* Meraklanmak i
i.
meraklanmak
* Kayg
lanmak, zlmek, tasalanmak, sebebini anlamak iin aba harcamak.
merakl

* Her
eyi anlamak ve bilmek isteyen, mtecessis.
* Bir
eye ok d
kn olan, srekli onunla u
ra
an.
* Titiz.
* Kayg
l
.
* Bir
eye d
kn olan kimse.
* Kendisini ilgilendirmeyen bir konuda bilgi sahibi olmaya al

an kimse.
meraks
z
* Anlamak,
renmek iste
ini duymayan.
* Kayg
s
z, ald
r

s
z.
meraks
zl
k
* Meraks
z olma durumu.
merakta b
rakmak
* kaygiinde b
rakmak.
merakta kalmak
* kaygiinde olmak.
meraktan atlamak
* ok kayg
lanmak.
* bir
eyi renmek iste
ini a

rlde duymak.
meral
meram

* Maral, di
i geyik.
*
stek, ama, gaye, maksat.

meram anlatmak (veya meram


nanlatmak)
* isteini, derdini anlatmak.
meram etmek
* stne d
mek, yapmak istemek.
merasim

* Tren.
* (resm i
ler iin) Yol yntem, yol yordam.

merasim salonu
* Bkz. tren salonu.
merasimli
* Kurallara, trelere a

rbalolan.
merasimsiz
* Trensiz.
* Resm davran

tan uzak, yal


n, sade.
merbut
* Ba
l
, ba
lanm

.
*
li
ik, ili
kin.
merbut olmak
* ba
lbulunmak.
merbutiyet
* Ba
l
l
k, ilgi.
mercan

* Tropik ve
l
k denizlerde ya
ayan, geniresifler olu
turan, mercanlar s
n
f
n
n rnei olan, k
rm
z
kalker
iskeletli hayvan (Corallium rubrum).
* Bu hayvan
n iskeletinden elde edilen, ss e
yalaryap
m
nda kullan
lan madde.
* Bu maddeden yap
lm

.
*
zmaritgillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de bulunan, a
k k
rm
z
renkte, eti be
enilen
bir bal
k (Pagrus pagrus).
mercan adas
* Su yzne kadar
kan mercan resiflerinden olu
muada, atol.
mercan aac
* Fasulyegillerden, s
cak lkelerde yeti
en, iekleri parlak k
rm
z
, t
rman
c
bir ss bitkisi (Erythrina).
mercan bal

* \343 mercan.
mercan i
nesi
* Soldan sa
a ve k
elerde birer dm olu
turarak yap
lan zikzak i
leme.
mercan otu
* Karanfilgillerden, nemli yerlerde yeti
en, yapraklar
kar

l
kl
, iekleri beyaz, ok y
ll
k otsu bir bitki
(Sagyna procumbens).
mercan resifi
* Y
ll
k ortalama deniz suyu s
cakl
200 C nin zerinde bulunan blgelerde k
tasal kenardaki adalar
n s

sahillerinde, kalkerli bitkisel ve hayvansal organizmalar


n y

l
m
.
mercan teknesi
* Mercan avlamak iin yap
lan zel bir tr tekne.
mercan terlii
* Ayak topu
unu kavrayan, arka blm olmayan, kesiz, genellikle k
rm
z
deriden terlik.
mercan tespih
* Mercandan yap
lan otuz lk veya doksan dokuzluk deerli tespih.
mercan ye
ili
* Mercan renginde olan ye
il renk.
mercan y
lan
* K
rm
z
olan vcudunda halka biiminde siyah lekeler bulunan bir Amerika y
lan(Elaps corallinus).
mercanc
* Mercan avlayan kimse.
* Mercan i
leyen kimse.
mercank
k
* Ballbabagillerden, kk yaprakl
, gzel kokulu bir saks
bitkisi,
ile, merzeng(Origanum majorana).
mercanlar
* rnek hayvanmercan olan, selenterelerden bir s
n
f.
mercanl
*
inde mercan bulunduran.
mercek

*
inden geen paralel

nlardzenli bir biimde birbirine yakla


t
ran veya birbirinden uzakla
t
ran,
camdan veya

k k
r
cherhangi bir maddeden yap
lm

, genellikle kresel yzeylerle s


n
rlanm
saydam cisim, lens.
mercekli

* Merce
i olan.

merci

* Ba
vurulacak yer veya makam.

mercime
i f
r
na vermek
* kad
nla erkek gizlice a
k ili
kisi kurmak.
mercimek
* Baklagillerden, beyaz iekli bir tar
m bitkisi (Lens culinaris).
* Bu bitkinin, besin deeri yksek, ufak, ye
il veya kahverenkli, yuvarlak ve yass
ca tohumu, yasm
k.
mercimek orbas
* K
rm
z
veya ye
il mercime
in ana malzemesini olu
turan, so
an, un, tereya

, et suyu, tuz, k
rm
zveya
karabiber ile haz
rlanan orba.
mercimek kadar
* ok kk ve yuvarlak.
mercimek kemi
i
* Orta kulakta rs ve zengi kemi
i aras
nda bulunan kk kemik.
mercimek kfte
*
ine nceden hafife pi
en mercimek, so
an, ince bulgur ve baharat kat
larak yourulan kfte.
mercimek kftesi
* K
rm
z
mercimein hafife pi
mesinden sonra soan, maydanoz, taze nane ve ye
il so
an kar

m
na
kat
l
p iyice yorulmas
sonunda haz
rlanan bir yemek tr.
merdane

* Erkee yak

r biimde, merte, yiite.

merdane
* Trl i
lerde kullan
lan, silindir biiminde ara.
* Oklava.
merdaneleme
* Merdanelemek i
i.
merdanelemek
* Bir
eyin zerinden merdane (II) geirmek.
merdiven
* Bir yere
kmaya veya bir yerden inmeye yarayan basamaklar dizisi.
merdiven alt
* Katlar aras
ndaki merdivenlerin alt
nda kalan bo
luk.
merdiven bo
luu
* ok katlevlerde bulunan merdivenler evresinde bulunan bo
luk.
merdiven dayamak
* (byk bir yaiin) bu ya
a basmak veya yakla
mak.
merdiven evi
* Merdiven yap
lan duvarlarla evrili k
s
m.
merdiven korkuluu
* Demir veya ah
ap merdivenlerin bo
luk kenar
ndaki
k
nt
lar
n stndeki blm, trabzan.
merdiven kovas
* Dnerek
k
lan merdivenlerde yukar
dan a
a
ya bak
ld

nda ortada grlen bo


luk.
merdiven sahanl

* Merdiven bo
lu
u veya ba

.
merdivenci
* Yap
lardaki beton merdivenleri dken kimse.
merdivenli
* Merdiveni olan.
merdivensi
* Merdiveni and
ran.
merdmgiriz
*
nsanlara kar

maktan ho
lanmayan, insanlardan kaan (kimse), mizantrop.
merek
* Samanl
k, odunluk, hayvan yemi deposu veya ah
r.
meres
meret

mergup
merhaba

* (kpek iin) Ya
.
* S
k
nt
veren, ho
lan
lmayan
eyler veya kimseler iin svg sz olarak kullan
l
r.
* U
ursuz.
* Sevilip aranan, istenilen, be
enilen.
* Yay
l
n, rahat oturun!" "Gnayd
n" veya "hogeldiniz" anlam
nda bir esenle
me veya selmla
ma sz.

merhaba etmek
* hl hat
r sormak, gr
p konu
mak.
merhabala
ma
* Merhabala
mak i
i.
merhabala
mak
* Birini merhaba szyle esenlemek.
merhabasolmak
* esenle
ecek kadar tan

kl

, yak
nl

olmak.
merhabaykesmek
* biriyle ilgisini kesmek.
merhale

* Derece, basamak, a
ama, evre.
* Var
lmas
istenen noktaya kadar a

lmasgereken yerlerin her biri, konak, menzil.


* Bir yolcunun ortalama bir gnde, sekiz saatte gidebilece
i mesafe.

merhamet
* Bir kimsenin veya bir ba
ka canl
n
n kar

la
t
kt durumdan duyulan znt, ac
ma.
merhamet etmek
* ac
mak.
merhamete gelmek
* ac
ma duygusuna kap
lmak.
merhameten
* Ac
yarak, merhamet ederek.

merhametli
* Ac
masolan, merhamet eden.
merhametsiz
* Ac
masolmayan, ac
mas
z, katyrekli, kalpsiz.
merhametsiz olmak
* merhamet etmemek.
merhametsizce
* Merhamet etmeksizin, merhametsiz bir biimde, ac
madan.
merhametsizlik
* Ac
mas
z olma durumu, ac
mas
zl
k, kalpsizlik.
merhem

* Deriye srlerek kullan


lan, iinde birok etkili madde bulunan, yumu
ak ve koyu k
vamda, ya
lveya
ya
s
z il.
* are.
merhem olmak
* bir derde are olmak.
merhemleme
* Merhemlemek i
i.
merhemlemek
* Merhem srmek.
merhum

* lmbir Mslmandan sz edilirken "Tanr


'n
n rahmetine kavu
mu
" anlam
nda kullan
l
r.
* lmMslman erkek.

merhum olmak
* lmek.
merhume
* lmMslman kad
n.
mer'i

* Yrrlkte olan, geerli.

meridyen
* Ekvatoru dik olarak kestii ve iki kutup noktas
ndan geerek dnyay
evreledi
i varsay
lan daire.
meridyen dairesi
* Meridyen dzleminin gk kresiyle ara kesiti.
meridyen dzlemi
*
ki kutup aras
ndaki do
ru ile o yerin ekl dorultusunun belirttii dzlem,
len, n
sf
nnehar.
Merih

* Gne
'e olan uzakl

, Yer'in Gne
'e olan uzakl

ndan daha ok olan d


gezegenlerin ilki, Sak
t, Mars.

merinos
* Uzun, ok ince, beyaz ve bol tyl yapa
s
ndan dokumac
l
kta yararlan
lan bir koyun cinsi (Ovis aries
hispanica).
* Bu koyundan elde edilen yn.
* Bu ynden yap
lm
olan.
merinos koyunu
* Bkz. merinos.

meristem
mer'iyet

* Srgen doku.
* Yrrlk.

merkantilist
* Merkantilizm yanl
solan kimse.
merkantilizm
* lkenin refah
nsahip oldu
u alt
n ve gmgibi deerli madenlere ba
layan, lkedeki de
erli maden
yataklar
n
n i
letilmesine nem veren ve ihracat
art
r
p ithalatazaltmaya al

an iktisat
retisi.
merkat
* Mezar, kabir.
merkep
merkepi
merkez

* E
ek.
* E
eki.
* Bir dairenin veya bir kre yzeyinin her noktas
ndan aynuzakl
kta bulunan i nokta, zek.
* Bir kapale
rinin veya bazokgenlerde k
egenlerin kesi
me noktas
.
* Bir lkenin, blgenin veya kurulu
un ynetim yeri.
* Bir i
in
retildii yer.
* Bir i
in yo
un olarak yap
ld

yer.
* Belirli bir yerin ortas
.
* Polis karakolu.
* Biim, durum, yol.

merkez a
* K
esi emberin merkezinde bulunan a
.
merkezce
* Merkeze gre, merkez bak
m
ndan.
merkezci

* Merkeziyeti.

merkezcil
* Merkeze doru yakla
an.
merkezcilik
* Merkeziyetilik.
merkezde
* yolda, durumda.
merkez

* Merkezde olan, merkezi olu


turan.

merkez
s
tma
* Merkeze balortak
s
tma sistemi.
merkez idare
* Merkez ynetim.
merkez lke
* Ynetme, denetleme ve konumu bak
m
ndan merkezde bulunan lke.

merkez y
kama
* Merkeze balveya bir merkezden ynetilen temizlik sistemi.
merkez ynetim
* Ynetme, denetleme ve i
letme bak
m
ndan yetkinin bir yerde topland

ynetim tarz
.
merkezle
me
* Merkezle
mek i
i.
merkezle
mek
* Merkez durumuna gelmek.
merkezle
tirme
* Merkezle
tirmek i
i.
merkezle
tirmek
* Otoriteyi ve i
i bir merkezde toplamak.
merkeziyet
* Merkeziyetilik.
merkeziyeti
* Merkeziyetilik yanl
solan (kimse) veya merkeziyetili
e uygun (i
, ynetim), merkezci.
merkeziyetilik
* Otoritenin ve i
in tek bir merkezde toplanmas
namalayan gr
, merkezcilik.
* Bu gr
e dayanan ynetim biimi.
merkezka
* Merkezden uzakla
an, santrifj.
merkezka kuvvet
* Bir merkez evresinde dnen bir cismi merkezden uzakla
t
ran kuvvet.
merkezkalama
* Bir kar

m
n bile
enlerini merkezka kuvvetiyle ay
rma i
lemi.
merkezleme
* Merkezlemek i
i veya durumu.
merkezlemek
* Merkez durumuna getirmek.
merkezlenme
* Merkezlenmek i
i.
merkezlenmek
* Aynmerkezde toplanmak, temerkz etmek.
* Merkez bir ynetime ba
lanmak.
merkezle
me
* Merkezle
mek i
i veya durumu.
merkezle
mek
* Merkez durumuna gelmek.
merkezle
tirme
* Merkezle
tirmek i
i.
merkezle
tirmek
* Merkez durumuna getirmek.

merkum

merkp
Merkr
merlanos

* Yaz
lm

.
* Adgeen, az nce an
lan (kimse).
* zerine binilmiolan.
* Gnesisteminin Gne
'e en yak
n olan gezegeni, Utarit.
* Bir tr mezgit bal
(Merlangus communis).

mermer
* Birle
iminde %75 'ten ok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarl
sda olan,
cillanabilen billrla
m
kire ta

.
* Bu ta
tan yap
lm

.
mermer gibi
* beyaz, parlak, sert ve przsz.
mermer kireci
* Mermerden yap
lm
kire.
mermerci
* Mermer
karan, i
leyen, satan, mermer ve benzeri ta
lardan yap
larda
slak zemin i
leri, mutfak d
emesi,
eviye veya mezar ta
laryapan kimse.
mermercilik
* Cillyzeyler elde etmek iin sert ta
lari
leme sanayii.
* Mermer i
leme sanat
.
mermerle
me
* Genellikle ba
kala
ma etkisiyle, kire ta
lar
n
n yeniden billrla
ma sonucu mermere dn
mesi.
mermerle
mek
* Mermer durumuna dn
mek.
mermerli

* Mermeri olan.

mermerlik
* Mermerle d
eli yer.
mermer
ahi
* Tlbent ile patiska aras
nda ince bir tr pamuklu kuma
.
mermi

* Ate
li silhlar taraf
ndan at
lan delici, patlay
cmadde, kur
un.

merserize
* Kimyasal bir yntemle parlakl
k verilmipamuk ipli
i.
* Bu iplikle yap
lm
olan.
mersi

* "Te
ekkr ederim!"anlam
nda kullan
l
r.

mersin
* Mersingillerden, Gney ve BatAnadolu da
lar
nda yeti
en, yapraklaryaz k
ye
il kalan, beyaz iekli bir
aa (Myrtus communis).

mersin bal

* Mersin bal

gillerden,
l
k denizlerde, gllerde ya
ayan, tatlsularda yumurtlayan, yumurtalar
ndan havyar
yap
lan bir bal
k (Acipenser sturio).
mersin bal

giller
* rne
i mersin bal

olan, vcutlarparlak pullarla veya kemik d


meciklerle rtl, ou yumurtlama
zaman
nda
rmak a
zlar
na gelen ibiiminde uzun bal
klar familyas
.
mersin bal
klar
* Mersin bal

giller familyas
niine alan bal
klar tak
m
.
mersin morinas
* Mersin bal

gillerden, Karadeniz, Hazar Denizi ve bu denizlere dklen


rmaklarda ya
ayan,
yumurtas
ndan havyar yap
lan bir bal
k (Huso huso).
mersingiller
*
ki eneklilerden, mersin, karanfil, okaliptus gibi yapraklaralma

k, iekleri genel olarak talk


m
durumunda bulunan
t
rlbitkileri iine alan bir familya.
mersiye

* A
t.

mersiyehan
* A
t okuyan, a
t
.
mert

merte
mertebe

mertek
mertlik

* Yiit.
* Sznn eri, gvenilir (kimse).
* Erkeke, yiite, merdane (I).
* A
ama, derece, rtbe.
* Evre, safha.
* Yap
da kullan
lan drt k
e veya yuvarlak, kal
nca s
r
k.
* Yiitlik, erkeklik.

meryem ana kandili gibi


* zay
f, yanan (

k).
meryem pelesengi
* Kabuklar
ndan ayn
adla an
lan bir reine
kar
lan ve Antil adalar
nda yeti
en bir a
a (Calophyilum
calaba).
meryemana asmas
* Bkz. ak asma.
meryemana dikeni
* \343 deve dikeni.
meryemana ku
a

* Gk ku
a

, yamur ku
a

.
meryemanaeldiveni
* an ieinin bir tr (Campanula medium).
merzeng

* Mercank
k.
mesabe
* Derece, deer, rtbe.
mesabesinde
* yerinde, de
erinde, hkmnde.
mesafe

* Ara, uzakl
k.
*
li
kilerde ok iten olmama durumu, resmiyet.

mesafe b
rakmak (veya koymak)
* ili
kilerde samim olmamak.
mesafeli

* Arasolan, uzakl

bulunan.
*
li
kilerde itenli
e yer vermeyen.

mesafelik
* Aral
k.
mesaha
* Yeri lme.
* Yz lm.
mesai
* al

ma, emek.
mesai saati
* al

ma saatleri, izaman
.
mesai yapmak (veya mesaiye kalmak)
* bir iyerinde, yasal gnlk isresi d

nda ek bir cretle fazla al

mak.
mesaj

* Bir devlet by
nn, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolay
s
yla ilgililere gnderdi
i bildiri.
* Yazveya szle verilen, gnderilen bilgi; bildirme yaz
s
, ileti.
* Yazveya szle anlat
lmasamalanan duygu veya d
nce.

mesaj b
rakmak
* (yazveya szle) bilgi vermek.
mesamat

* Cilt zerindeki kk delikler, gzenekler.

mesame
* Gzenek.
mesane
mescit

mesel

*
drar torbas
, kavuk.
* Cami.
*
inde cuma ve bayram namazk
l
nmayan, minaresiz, kk cami.
* rnek al
nacak sz.
* Atasz.
* E
itici hikye veya masal.

mesel olmak

* (sz, cmle, dize vb.) atasz durumuna gelmek.


mesel
* Sz geli
i, sz gelimi, rnein.
mesele

* Sorun.
* Problem.
* G i
.

mesele
karmak
* znt verecek veya iinden g
k
l
r bir durum yaratmak.
mesele yapmak
* nemsiz bir
eyi nemli bir sorun durumuna getirmek.
mesele yok!
* herhangi bir glk yok!.
mesen

* Sanat ve bilim adamlar


nkoruyan kimse.

meserret
* Sevin.
meserretle
* Sevinle.
meses
mesh

* Hayvanlardrtmekte kullan
lan, ucu demirli denek, vendire.
* Bir
eyi elle s
vazlama.
* Abdest al
rken
slak eli ba
a ve meste srme.

meshetme
* Meshetmek i
i.
meshetmek
* Abdest al
rken
slak eli ba
a ve meste srmek.
Mesih
mesire
mesirelik

*
sa Peygamber'e verilen adlardan biri.
* Gezinti yeri, gezilecek yer.
* Gezmeye elveri
li yer, mesire yeri.

mesken
* Konut, ikametgh.
mesken tutmak
* yerle
mek.
meskenet
* Miskinlik, beceriksizlik.
* Yoksulluk, fakirlik.
Mesket Trkleri
* \343 Ah
ska Trkleri.

meskkt
* Sikkeler, metal paralar.
meskn

*
nsan oturan,
eneltilmi(yer).
* Yurt edinilmi(yer).

meskn k
lmak
* bir yeri
eneltmek.
meskn mahal
* Yerle
im merkezi.
meskt
* Sylenmemi
.
meskt gemek
* sylemeden gemek.
meskt kalmak
* konu
ulmamak.
mesleinin eri olmak
* i
inin uzman
veya ustasolmak.
meslek
* Bir kimsenin geimini sa
lamak iin yapt

srekli i
.
* U
ra
.
*

r, okul, ekol.
* Birbirine balbilimsel veya felsef d
nceler birli
i; bir fikir evresinde toplanm
e
itli bilgiler, dizge,
sistem.
meslek icab
* mesleinin gerei olarak.
meslek ii e
itim
* Meslekteyken grevlinin kendini geli
tirmesi iin ar
ld

kurs.
meslek semek
* geimini salamak iin yeteneklerine ve iste
ine gre bir i
i srekli yapmak.
meslek
* Mesle
e ili
kin, meslekle ilgili olan.
mesleksel
* Meslek, meslekle ilgili.
mesleksiz
* Mesle
i olmayan, i
siz gsz (kimse).
mesleksizlik
* Mesleksiz olma durumu.
meslekta
* Aynmeslekten olan.
meslekta
l
k
* Meslektaolma durumu.
mesmu

itilmi
, duyulmuolan.

mesnet

mesnetli

* Dayanak.
* Mevki, makam.
* Dayana
olan.

mesnetsiz
* Dayana
olmayan.
mesnev

mesrur

* Her beyti ayruyaklbir divan edebiyatnaz


m biimi.
* Bu trdeki eserlerin genel ad
.
* Sevinmi
, sevinli.

mest
* Sarho
, kendinden gemi
, esrik.
mest

* zerine ayakkabgiyilen k
sa konlu, hafif ve yumu
ak bir tr ayakkab
.

mest etmek
* kendinden geirmek.
mest olmak
* kendinden gemek, sarhoolmak.
mestane
* Sarhogibi, kendinden gemi
esine.
mesti
mestilik
mestur

* Mest yapan veya satan kimse.


* Mest yapma veya satma i
i.
* rtl, kapal
, gizli.

mesture
* rtl.
* Bkz. Tahsisatmesture.
mes'udane
* Mes'ut bir biimde, mes'ut olarak.
mes'ul

* Sorumlu.

mes'ul olmak
* sorumlu olmak.
mes'ul tutmak
* sorumlu grmek.
mes'uliyet
* Sorum, sorumluluk.
mes'uliyet almak

* sorumluluk yklenmek.
mes'uliyetli
* Sorumlu.
* Sorumluluk gerektiren.
mes'uliyetsiz
* Sorumsuz.
* Sorumluluk gerektirmeyen.
mes'uliyetsizlik
* Sorumsuzluk.
mes'ut

* Mutlu, sevinli, ongun.

mes'ut etmek
* mutlu k
lmak.
mes'ut olmak
* mutlu olmak, onmak.
me
akkat
* Glk, s
k
nt
, zorluk.
me
akkat ekmek
* s
k
ntiinde olmak.
me
akkate katlanmak
* gle, s
k
nt
ya g
s germek.
me
akkatli
* G, s
k
nt
l
.
me
akkatsiz
* G olmayan, s
k
nt
s
z.
me
'ale

* Ucunda, alev
kararak yan
cbir madde bulunan, ayd
nlatmaya yarayan de
nek.

me
ale ekmek
* nderlik etmek, nayak olmak.
me
aleci

* Ortal

ayd
nlatmak iin
ra vb. yakmakla grevli kimse.

me
atl
k
* Musevlere zg mezarl
k, ma
atl
k.
me
bu

* Dolmu
, dolu.
* Doymu
.

me
e

* Kay
ngillerden, yz kadar tr aras
nda, k
yaz yapraklar
ndkmeyenleri de bulunan, kerestesi
dayan
klbir orman a
ac
(Quercus).
* Bu aatan yap
lm
olan.
me
e kmr
* Me
enin yak
lmas
ile elde edilen dayan
klkmr.
me
e odunu

* Me
e aac
ndan elde edilen dayan
klodun.
* Anlay

s
z, grgsz ve kaba saba kimse.
me
e palamudu
* Me
e tr bir cins palamut.
me
ecik
* Bkz. Kurtluca.
me
elik
me
gale
me
gul

* Me
e korusu veya me
e orman
.
* U
ra

lan
ey, ig, u
ra

.
* Bir i
le u
ra
an, igrmekte olan.
* al

r, kullan
l
r durumda olan, dolu.

me
gul etmek
* vaktini almak.
* ura
t
rmak.
* oyalamak.
me
gul olmak
* vaktini vermek, ura
mak, oyalanmak.
me
guliyet
* Me
gul olma, ura
ma durumu.
* U
ra
.
me
her

* Sergi.

me
het
* ehit d
len yer veya
ehidin gmld
yer.
me
hur

* nl, tan
nm

, herkese bilinen, ang


n.
* nl, tan
nm
kimse.

me
hur olmak
* n kazanmak, tan
nmak, n almak, nlenmek.
me
hurluk
* Me
hur olma durumu, nllk, tan
nm

l
k.
me
hut

* "tan
k olunan" Grlen, gzle grlm
, tan
k olunmu
.

me
hut crmler mahkemesi
* Bkz. sust mahkemesi.
me
hut su
* Bkz. sust, crmme
hut.
me
ihat

me
ime

* eyhlik.
* eyhlislm
n makam
,
eyhlislml
k.
* Dl yata
.

* Etene, son, dl e
i.
me
in
* Sepilenmikoyun derisi.
* Bu deriden yap
lm
olan.
me
in gibi
* kararm
ve sertle
mi(insan derisi).
* iyi pi
irilmeyip ikalm
et.
me
in suratl
* Utanmaz,
erefsiz (kimse).
me
in yuvarlak
* (futbolda) Top.
me
k

* Bir
retmenin, ayn
nyazmalariin rencilerine verdii yazrne
i.
* (yazve mzikte) Al

mak ve
renmek iin yap
lan al

ma, el al

t
rmas
.
* Yazveya mzik dersi.

me
k almak
* ders almak.
me
k etmek
* al

mak veya renmek iin al

mak.
me
k vermek
* ders vermek.
me
kk
* phe uyand
ran,
pheli.
me
kr
me
rep

me
ru

* Be
enilmi
, vlm
.
* Yarad
l

, huy, karakter, miza.


* Davran
biimi.
* Yasan
n, dinin ve kamu vicdan
n
n doru buldu
u.

me
ru mdafaa
* U
ran
lan bir sald
r
kar

s
nda ki
inin kendisini korumak iin ba
vurdu
u yol.
me
ru saymak
* geerli bulmak.
me
rubat
*
ilecek
eyler, iecekler.
me
rubat
* Me
rubat haz
rlayan, reten veya satan kimse.
me
ruhat
* Bir maddenin a
klanmas
iin yaz
lanlar, a
klamalar.
me
ruiyet
* Me
ru, geerli olma durumu.
me
rula
ma

* Me
rula
mak i
i.
me
rula
mak
* Me
ru duruma gelmek.
me
rula
t
rma
* Me
rula
t
rmak i
i.
me
rula
t
rmak
* Me
ru duruma getirmek.
me
rut

* arta bal
,
artl
.

me
ruta
* Sat
lmamak
artile bir kimseye, miras
lara veya bir kurulu
a verilmimlk.
me
ruten
* arta balolarak.
me
ruten tahliye
* zgrl balay
ccezan
n bir blmn iyi hl ile geiren hkmlnn,
artlara uymamasdurumunda
yeniden hapsedilmesi
art
yla sal
verilmesi.
me
rut

* Me
rutiyetle ilgili olan.

me
rutiyet
* Hkmdarla ynetilen bir lkede hkmdar
n ba
kanl

alt
nda parlamento ynetimine dayanan hkmet
biimi.
* Osmanl
mparatorluunda 1876 Anayasas
yla ba
layan ve 1918 Mondros Mtarekesine kadar sren ve I.
ve II. Me
rutiyet dnemi adlar
yla an
lan sre.
me
rutiyeti
* Me
rutiyet yanl
solan kimse.
me
'um
me
veret

* U
ursuz, kt.
* Bir konu hakk
nda birinin d
ncesini sorma, dan

ma.

me
veret etmek
* dan

mak.
met
met

meta

* Gelgit olay
nda denizin kabarmas
.
* elik omak oyunu.
* Bu oyunda kullan
lan, 10-15 cm uzunlu
undaki de
nek.
* Mal, ticaret mal
.
* Elde bulunan varl
k, sermaye.

metabolizma
* Canlorganizmada veya canlhcrelerde hareketi, enerjiyi sa
lamak iin olu
an, biyolojik ve kimyasal
de
i
imlerin btn.
metafizik

* Doa tesi, fizik tesi.

metafiziki
* Metafizik ile ura
an kimse.
metafizikilik
* Metafizikinin i
i veya meslei.
metafor

*
stiare, dnleme.

metal
* ok yksek elektrik ve
siletkenlii, kendine zg parlakl

olan, oksijenli birle


imiyle ounlukla bazik
oksitler veren madde, maden.
* Dizgi makinelerinde sat
rlarolu
turmak iin eritilen antimon ve kur
un ala

m
na verilen ad.
metal bilimi
* Genellikle elementleri, zellikle metalleri saf olarak elde eden ve bunlar
n i
leme tekni
ini belirleyen kimya
endstrisi kolu, metalrji.
metal yatak
* z, temeli metalden olu
an yatak.
metalik
* Madensel, madenle ilgili.
* Madenden yap
lm

, maden.
metalografi
* Maden, ala

m ve maden filizlerinin yzeylerini, kesitlerini ve billrla


ma zelliklerini mikroskopla
inceleyerek zmn yapan bilim kolu.
metaloit
* Metalsi.
metalsi

* Metallerin fiziksel zelliklerini, metal olmayan gelerin ise kimyasal zelliklerini ta

yan element, madensi,

metaloit.
metalrji

* Metal bilimi.

metalrjik
* Metal bilimi ile ilgili.
metamorfik
* Ba
kala

ma u
ram
olan.
metamorfizm
* Ba
kala

m.
metamorfoz
* Ba
kala
ma.
metan
(CH4).
metanet

* rmekte olan karbonlu maddelerden


kan, havada sarbir alevle yanan, renksiz bir gaz, batakl
k gaz

* Metin olma, dayanma, dayan


kl
l
k, salaml
k.

metanet gstermek
* kt bir duruma katlanmak, dayanmak.

metanetli

* Dayan
kl
, metin.

metanetsiz
* Dayan
ks
z.
metanetsizlik
* Dayan
ks
zl
k.
metapsi
ik
* Ruh tesi.
metastaz

* Organizman
n herhangi bir noktas
nda bulunan bir hastal
k olay
n
n organizman
n ba
ka bir yerine
s
ramas
, gm.
metatez
metazori

* G
me, yer de
i
tirme.
* Zorla.

metbu
* Kendisine uyruk olunan.
meteli
e kur
un atmak
* hi paras
kalmamak.
metelik

* On para deerinde olan sikke.


* ok az para.

metelik etmez
* ok deersiz grlen nesne veya kimseler iin kullan
l
r.
metelik vermemek
* de
er ve nem vermemek, umursamamak, ald
r
etmemek.
meteliksiz
* Parasolmayan, zrt.
meteliksizlik
* Paras
zl
k, z
rtlk.
meteor

* Atmosfer iinde olu


an s
cakl
k de
i
meleri, rzgr, y
ld
r
m, yamur, dolu gibi olaylara verilen genel ad.
* Akan y
ld
z.

meteor ta

* Gk ta

.
meteorit

* Gk ta

, meteor ta

meteorolog
* Meteoroloji uzman
.
meteoroloji
* Atmosfer iinde olu
an s
cakl
k de
i
melerini, rzgr, y
ld
r
m, ya
mur, dolu gibi olaylarinceleyen fizik
dal
, hava bilgisi.
meteoroloji istasyonu

* Hava krede s
k s
k grlen dei
iklikleri inceleyen ve len gzlem evi.
meteorolojik
* Meteoroloji ile ilgili olan.
metfen
metfun
meth

* Mezar, kabir, sin, makber.


* Gmlmolan, gml.
* vme, vg.

methal
* Bir yap
n
n giriyeri, giriantre.
* Bir kitab
n giriblm.
* Giri
.
methaldar
* Bir i
e kar

m
olan, bir i
te parma
olan.
methali olmak
* bir i
e kar

m
bulunmak, bir i
te parma
olmak.
methetme
* Methetmek i
i.
methetmek
* vmek.
methini i
itmek (veya duymak)
* nnden haberdar olmak.
methiye
* vg.
* Bir kimseyi veya bir
eyi vmek iin yaz
lm

iir.
methiye dzmek
* vmek, vg
iiri yazmak.
methsena
* vme, ululama.
metil
metilen

* Yap
s
nda metil kk bulunan birle
ikleri adland
rmakta kullan
lan n ek.
* Metan
n iki hidrojen atomunu yitirmesiyle treyen bir kk (CH2).

metilik
* Metan birle
imlerinin s
fat
.
metin
tekst.

* (eser, yasa, belge iin) Bir yaz


ybiim, anlat
m ve noktalama zellikleriyle olu
turan kelimelerin btn,
* Bas
lveya el yazmaspara, tekst.

metin
* Ac
lar kar

s
nda dayanma gcn yitirmeyen, sa
lam, dayan
kl
, metanetli.
metin olmak

* dayan
klve sa
lam olmak, metanetini yitirmemek.
metis
* K
rma, azma, melez.
metodik

* Yntemli.
* Dzenli, derli toplu.

metodoloji
* Yntem bilimi.
metodolojik
* Yntem bilimi ile ilgili, yntem bilimsel.
metot

* Yntem.

metotlu
* Yntemli.
metotsuz

* Yntemsiz.

metotsuzluk
* Yntemsizlik.
metraj

* Metre olarak uzunluk.


* Metre ile lme.

metrajl
* Herhangi bir metre uzunluunda olan.
metrdotel
* Ba
garson.
metrdotellik
* Ba
garsonluk.
metre
m2).

* Yer meridyen dairesinin k


rk milyonda biri olarak kabul edilen, temel uzunluk ls birimi (k
saltmas
* Genellikle desimetre, santimetre, milimetrelere blnm
, bir metre uzunluundaki l arac
.
* Herhangi bir metre uzunluunda olan.

metre kare
* Kenarbir metre olan bir karenin alan
na e
it yzey ls birimi (k
saltmasm3).
metre kp
* Kenarbir metre olan bir kpn oylumuna e
it, oylum ls birimi (k
saltmasm).
metre sistemi
* Metre, metre kare, metre kp, kilogram, litre gibi kk metreye dayanan l sistemi, metrik sistem.
metrelik

* Uzunlu
u herhangi bir metre olan.

metres
* Bir erkekle nikhs
z ya
ayan kad
n, kapatma.
metres tutmak

* metresle ya
amak.
metreslik
* Metres olma durumu.
metreslik etmek
* metres olarak ya
amak.
metrik

* Metre veya metreyi temel olarak alan llerle ilgili.

metrik sistem
* Bkz. metre sistemi.
metris
* Askerin arp

ma s
ras
nda korunmasiin yap
lan toprak siper.
metro

metroloji

* Byk
ehirlerde semtler aras
nda i
leyen yer altdemir yolu hatt
.
* Bu hatta al

an ta

t.
* lme ile ilgili bir bilim dal
.
* A
rl
klar ve ller stne inceleme kitab
.

metronom
* Bir mzik paras
n
n hangi h
zla al
nmasgerekti
ini gsteren alet.
metropol

* Bir blgenin veya lkenin en nemli


ehri, ana
ehir, ana kent.

metropolit
* Ortodokslarda patrikten sonra gelen ve bir blgenin din i
lerine ba
kanl
k eden din adam
.
metropoliten
* Bir devletin veya bir lkenin ana
ehrine ili
kin.
* Metro.
metrk
* B
rak
lm

, terk edilmi
.
* Kullan
lmayan.
metrkt
* len birinin b
rakt

eyler.
metruke

* B
rak
lm

, geriye kalm

metrukiyet
* B
rak
lma, terk edilme.
* Ayr
lma, bo
anma.
mevali

* OsmanlDevletinde grev yapan yksek dereceli ilmiye mensuplar


na verilen ad.

mevcudat
* Var olan
eyler, varl
klar.
* Yarat
klar.
mevcudiyet
* Var olma, varl
k, var olu
.

mevcut

* Var olan, bulunan.


* Bir topluluu olu
turan bireylerin tm.

mevcut olmak
* var olmak, bulunmak.
mevdu

* Emanet edilmi
, verilmi
, b
rak
lm

mevduat
* Belli bir sre sonunda veya istenildi
inde ekilmek zere bankalara faizle yat
r
lan para, tevdiat.
* Yat
r
m.
mevduat defteri
* Bkz. banka czdan
.
mevhibe

* Ba

, vergi, ihsan.

mevhibeiilhiye
* Tanrvergisi.
mevhum

* Gerekte olmay
p var san
lan, var diye d
nlen, kuruntuya dayanan, vehmolunmu
.

mevize
* t.
mevki

* Yer, mahal.
* Makam.
* Bazula

m aralar
nda yolculara veya tiyatro, sinema gibi yerlerde seyircilere sa
lanan konfora ve bilet
cretlerine gre dzenlenmiyer.
* Durum.
mevkii olmak
* bir i
te nemli bir makamda bulunmak.
mevkuf

* Vakfedilmi
.

mevkufen
* Tutuklu olarak.
mevkufiyet
* Tutukluluk durumu.
mevkut
mevkute

* Sreli, periyodik, vakfedilmi


.
* Belli zaman aral
klarile
kan yay
n, sreli yay
n, periyodik.

Mevl
* Tanr
.
mevl

* Efendi, sahip, malik.


* (byk M ile) Tanr
.

mevls
nbulmak

* istedi
ine eri
mek.
Mevlev
* Mevlevlik tarikat
na balkimse.
mevlev pilv
* Kemiksiz koyun etinin hafife pi
irilmesinden sonra nohut, kestane, havu, soan, ya
, f
st
k ve pirinle
kar

t
r
l
p, k
s
k ate
te haz
rlanan bir pilv tr.
Mevlevhane
* Mevlev tekkesi.
Mevlevlik
* Mevlna Cellettin Rum'nin gr
lerine dayanan ve olu taraf
ndan kurulan tarikat.
mevlit

* Doma, doum.
* Doum yeri, insan
n do
du
u yer.
* Hz. Muhammed'in do
umunu, hayat
nanlatan mesnev.
* Sleyman elebi'nin 15. yzy
l
n ba

nda yazd

"Vesiletnnecat" adlmesnev.
* Bu mesnevnin okunduu din tren.

mevlit alay
* Hz. Muhammed'in do
um gn olarak benimsenen Rebilevvel'in 12. gn dzenlenen tren.
Mevlit Kandili
* Hz. Muhammed'in do
um y
ldnm.
mevlit
ekeri
* Mevlit okunurken da
t
lan zel olarak yap
lm

eker.
mevlithan
* Mevlit okuyan kimse.
mevlt
* Doum.
* Yeni domuocuk.
mevrut
* Gelen, gelmi
.
mevsim

* Y
l
n, gne
ten
s
,

k alma sresi ve dolay


s
yla iklim
artlarbak
m
ndan farkl
l
k gsteren drt
blmnden her biri, sezon.
* Bazatmosfer olaylar
n
n en ok belirdikleri zaman.
* Herhangi bir ekimin yap
ld
veya bir rnn yeti
ti
i dnem.
* Herhangi bir
eyin etkinlik dnemi, sezon.
* Ya
am blm.
mevsimli

* "Yersiz, gereksiz, zamans


z konu
mak" anlam
ndaki mevsimli mevsimsiz konu
mak deyiminde geer.

mevsimli mevsimsiz
* Bkz. mevsimli.
mevsimlik
*
lkbahar ve sonbaharda giyilen.
* Bir mevsim iin, bir mevsim sresince.
mevsimsiz
* Zamaniyi seilmemi
.
* Uygun zamangelmeden olan veya yap
lan.

mevsuf

mevsuk
mevt
mevta

* Nitelenmi
, nitelikleriyle belirlenmi
.
* (s
fat tamlamalar
nda) Tamlanan.
* Belgeye dayanan, do
ru, doruluuna gvenilen, sa
lam.
* lm.
* ller, lm
ler, l, lm
.

mevut
* Vaat olunmu
, sz verilmi
.
mevzi

mevzi

* Yer, mahal.
* Bir asker birli
in yeri veya bu birlik taraf
ndan ele geirilen blge.
* Genel olmayan, bir yere zg olan, yay
lmam

, dar, s
n
rl
, mahall, yerel.
* Yerel, lokal.

mevzilenme
* Mevzilenmek i
i.
mevzilenmek
* Mevzide yerini almak, mevziye girmek.
mevzu

* Konu.

mevzua girmek
* as
l konuyu ele almak.
mevzuat

mevzulu
mevzun

* Bir lkede yrrlkte olan yasa, tzk, ynetmelik vb. nin btn.
* Sand
k, uval, teneke gibi iine ticaret malkonulan koyacaklar.
* Konulu.
* Biimli, dzgn, oranl
, uyumlu.
* ll, vezinli.

mevzusuz
* Konusuz.
mevzuubahis
* Konu olan, sz konusu; adgeen, sz geen.
mevzuubahis etmek
* sz konusu etmek, hakk
nda konu
mak.
mevzuubahsetme
* Mevzubahsetmek durumu.
mevzuubahsetmek
* Sz etmek.

mey
mey
meyal

* arap.
* Dou Anadolu'da kullan
lan bir tr kk zurna.
* Bkz. hayal meyal.

meyan
* Bkz. meyan kk.
meyan

* Ara, orta.

meyan bal
* Meyan kknden elde edilen
urup.
meyan kk
* Fasulyegillerden, 30-60 cm ykseklikte, tys yaprakl
, mavimsi, mor iekli, tatlolan toprak altblmleri
hekimlikte ve serinletici ikilerin yap
m
nda kullan
lan, ok y
ll
k otsu bir bitki (Glycyrrhiza glabra).
meyanc
* Arac
, arac
l
k eden kimse.
meyanc
l
k
* Arac
l
k eden kimsenin durumu.
meyane

* orba gibi yiyeceklere lezzet kazand


rmak iin un ve ya
la yap
lan sos.

meyanesi gelmek
* (helva vb. iin) k
vam
na gelmek.
meydan

* Alan, saha.
* Yar

ma, e
lence veya kar

la
ma yeri.
* Bulunulan yer ve evresi, ortal
k.
* F
rsat, imkn veya vakit.
* (Mevlev tekkelerinde) Ayin yap
lan yer.

meydan (bir
eye veya kimseye) kalmamak
* f
rsat bulamamak.
meydan amak
* sebep olmak.
meydan almak
* geli
mek, yay
lmak, genilde olmak.
meydan b
rakmamak
* f
rsat vermemek.
meydan bulamamak
* f
rsat bulamamak.
meydan daya
* Ceza olarak a
kta ve kalabal
k iinde sululara at
lan dayak.
meydan daya
na ekmek
* herkesin iinde veya ok dvmek.

meydan korkusu
* Bkz. alan korkusu.
meydan muharebesi
* Meydan sava

.
meydan okumak
* korkmad

n
, ekinmedi
ini a
ka bildirmek; kavga veya yar

maya a
rmak.
meydan saati
* Halk
n yararlanabilmesi iin alanlara konulan byk saat.
meydan sava

* Bir sava
ta, kesin sonu almak iin d
mana kar
btn glerle yklenilen lm kal
m sava

.
meydan saz
* On iki teli olan, sesinin yksekli
i sebebiyle a
k yerlerde al
nmaya uygun, halk ozanlar
n
n kulland

en
byk saz, divan saz
.
meydan vermemek
* kt bir durumun gerekle
mesi iin imkn veya zaman b
rakmamak.
meydana at
lmak
* ortaya
kmak.
meydana atmak
* ortaya
karmak.
meydana
karmak
* a
kl
a kavu
turmak, ortaya
karmak, belli etmek.
* bularak ortaya
karmak.
meydana
kmak
* ortaya
kmak, grnmek.
* belli olmak.
* yeti
mek, bymek.
meydana dkmek
* hepsini sergilemek, ortaya dkmek.
meydana d
mek
* bir iyapmak iin kendini ortaya atmak.
meydana gelmek
* olmak, olu
mak.
* ortaya
kmak.
meydana getirmek
* olmas
n
salamak, olu
turmak.
meydana koymak
* yap
p ortaya
karmak, gstermek.
meydana vurmak
* belli etmek, ortaya
karmak.
meydanc
* Avlu, bahe gibi yerleri sprp temizleyen hizmetli.
* Hapishane ko
u
lar
nda ayak i
lerini gren kimse.
* Mevlev tekkelerinde konuklar
, Mevlevleri kar

layan, meydanaan, Mevlev raks


ndzenleyen tarikat
adam
.

meydanc
k
* Kk meydan.
meydanc
l
k
* Meydancolma durumu.
meydanda
* Ortada, belli, a
k, a
ikr.
* Ortada bulunan, gzle grlen
ey.
meydanda b
rakmak
* a
kta, evsiz barks
z b
rakmak.
* ortada, herkesin gz nnde b
rakmak.
meydan
(birine veya bir
eye) b
rakmak
* savundu
u
eyden vazgemek veya yar

madan ekilmek.
meydan
bobulmak
* kendisini engelleyecek kimse grmeyerek a

rdavran

larda bulunmak.
meydan

* Bir tr iek.

meydanl
k
* Geni
, meydana benzeyen yer, a
kl
k.
meyhane

*
ki sat
lan ve iilen yer, iki yeri.
* Kabare.

meyhane pilv
* K
yma, soan, biber ve domates kullan
larak bulgurdan yap
lan bir pilv tr.
* Meyhane havas
na zg ve mezelik niteliinde olan pilv.
meyhaneci
* Meyhane i
leten kimse.
meyhaneci otu
* obandd
.
meyhanecilik
* Meyhane i
letme i
i.
meyil

* E
iklik, e
im, ak
nt
.
* Sevme, gnl verme.

meyil vermek
* e
iklik salamak.
* sevmek, gnl vermek.
meyilli

meyilsiz

* Bir yana e
imi olan, eik.
* Sevmi
, gnl vermi
,

k.
* Meyli olmayan.

meyletme
* Meyletmek i
i.

meyletmek
* E
ilmek.
* E
inmek.
meyli olmak
* be
enmek, sevmek, ho
una gitmek.
meymenet
*
yi nitelik, uur, hay
r, bereket.
meymenetli
* U
urlu.
meymenetsiz
* U
ursuz.
* Surats
z, k
l
ks
z, huysuz, ters (kimse).
meymenetsizlik
* U
ursuzluk, kademsizlik,
eamet, nuhuset.
meyus

* zgn.
* Umutsuz, karamsar.

meyus etmek
* zmek.
meyus olmak
* zgn ve umutsuz bir duruma d
mek.
meyusiyet
* Umutsuzluk, karamsarl
k.
meyve

* Bitkilerde iein dllenmesinden sonra yumurtal

n geli
mesiyle olu
an tohumlar
ta

yan organ, yemi


.
* rn, sonu, kr.

meyve a
ac
* Meyve veren a
a.
meyve bahesi
*
inde meyve a
alarolan bahe.
meyve d

* Meyvelerin derisi.
meyve ezmesi
* Meyvelerin ezilmesi sonucu elde edilen yiyecek.
meyve ii
* Meyvelerde, tohumlar
n bulunduu i blm.
meyve kabu
u
* Meyvenin d
yzeyini kaplayan kal
n tabaka.
meyve ortas
* Yemi
lerin meyve d

ve meyve ii aras
nda bulunan sulu ve etli blm.
meyve reeli
* Meyveden yap
lan
ekerli tatl
.
meyve sine
i

* Meyvelere musallat olan sinek tr.


meyve sine
igiller
* Kanatlar
nda koyu renkli lekeler bulunan bir tr sinek familyas
(Trypetidae).
meyve suyu
* Meyveden elde edilen su.
meyve
ekeri
* Bkz. levloz.
meyve yaprak
* iein, dllenmeden sonra yemi
i olu
turan yapra

.
meyveci
* Meyve yeti
tiren veya satan kimse, yemi
i.
meyvecilik
* Meyve yeti
tirme i
i.
* Meyve al
p satma i
i.
meyvedar
* Meyveli, meyvesi olan, meyve veren.
meyveho
* Kuru yemi
.
* Yemiar

s
.
meyvelenme
* Meyvelenmek i
i.
meyvelenmek
* Meyveli duruma gelmek, meyve vermek.
meyveli
* Meyvesi olan, meyve veren yemi
li.
* Meyve ile yap
lm

, iinde meyve bulunan.


* Yarat
colan, olumlu bir
ey ortaya koyabilen.
meyveli aacta
larlar
* o
u kez bilgili, hnerli kimselere sata

rlar.
meyvelik
* Meyve a
acdikili, belirli byklkte yer, yemi
lik.
* Meyve konulan kap, yemi
lik.
meyvesiz
* Meyvesi olmayan, meyve vermeyen.
meyvesizlik
* Meyvesiz olma durumu.
meyyal
meyyit

* E
ilimli, eimli.
* l.

-mez
* Bkz. -maz / -mez.
mezalim

* Zulmler, haks
zl
klar, k
y
mlar.
mezamir
* Ddkler.
* Makamla okunan Zebur sureleri.
mezar
* "ziyaret yeri, ziyaret edilen yer" lnn gml olduu yer, kabir, sin, makber, gmt.
mezar kak
n
* ok zay
flam
kimse.
mezar ta

* Gmlen ki
iye ait kimlik bilgileri, dua vb. yaz
lar
kaz
nm
olarak zerinde bulunduran ve mezar
n ba
ucuna dikilen ta
.
mezarc
* Mezar kazan ve mezarl
a bakan kimse.
mezarc
l
k
* Mezar kazma ve mezar bakma i
i.
mezardan
karmak
* bir kimseyi lmden kurtarmak.
mezar
nkazmak
* ktln istemek, kt duruma d
rmek iin ura
mak.
mezarl
k
mezat

* Mezarlar
n bulunduu yer, kabristan, gmtlk, sinlik.
* Art
rma ile sat

mezat mal
* Baya
ve ucuz mal.
mezata
karmak (veya koymak)
* a
k art
rma yoluyla bir malsat

a
karmak.
mezat
* Artt
rma ile sat

ynlendiren kimse.
* Srekli olarak mezadtakip eden kimse.
mezbaha
mezbele

* Hayvan kesilen yer, kesim evi, kanara,salhane.


* plk, sprntlk, p ve sprnt dklen yer, kllk.
* A
a

l
k ve kt durum.

mezbelelik
* plk, mezbele.
mezcetme
* Mezcetmek i
i.
mezcetmek
* Birbirine katmak, kat

t
rmak.
meze

*
ki iilirken yenilen yiyecek.

* E
lence, alay.
mezeci
* Meze satan kimse.
mezecilik
* Meze yap
p satma i
i.
mezelik

mezellet
mezesiz

* Meze yap
lmaya elveri
li, meze olarak kullan
lan.
* Meze olarak yenilen
ey.
* Alalma, baya

la
ma.
* Meze yemeden iilen (iki).
* Meze yemeyerek.

mezgit

* Mezgitgillerden, Avrupa ve Trkiye denizlerinde ya


ayan, uzun vcutlu, byk a

zl
, eti lezzetli bir bal
k,
tavuk bal

(Gadus merlangus).
mezgitgiller
* Bal
klar s
n
f
n
n, kemikli bal
klar tak
m
na giren, genellikle tatl
sularda ya
ayan bir familya.
mezhebi geni
* Namus konusunda a

rho
grl davranan (kimse).
mezhep

* Bir dinin gr
, yorum ve anlay
ayr
l
klarsebebiyle ortaya
kan kollar
ndan her biri.
* reti.
* Anlay

, gr
.

mezhepi
* Mezhep yanl
s
olan kimse.
mezhepilik
* Mezhepi olma durumu.
meziyet
meziyetli

* Bir ki
iyi veya nesneyi benzerinden stn gsteren nitelik.
* Be
enilen, stn nitelikleri bulunan.

mezkr
* Adgeen, az nce an
lan, sz geen, zikredilen, zikrolunan.
mezoderm
* Orta deri.
mezon
mezosfer

* Eloktrondan a
r, protondan hafif bir atom cisimci
i.
* Orta yuvar.

mezozoik
*
kinci a.
mezozom

* Bakterinin remesi s
ras
nda bakteri zar
ndan k
vr
mlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yap
.
mezra
* Ekime elveri
li, ekilecek tarla veya yer.
* En kk yerle
im birimi.
mezraa
* Bkz. mezra.
mezru
mezun

* Ekilmi
, ekili.
*
zin alm

, izinli.
* Bir okulu bitirerek diploma alm
(kimse).
* Bir iiin yetki verilmi
, yetkili.

mezun olmak
* (okulu) bitirmek.
mezuniyet
*
zinli olma durumu.
* (okulu) Bitirme.
* Yetki.
mezura
mezr

* Terzilikte l almak iin kullan


lan, genellikle 1,5 m uzunlu
unda
erit metre.
* Bkz. mezura.
* l.

mezzosoprano
* Soprano ile kontralto aras
nda kad
n sesi.
* Sesi byle olan sanat
.
Mg

* Magnezyum'un k
saltmas
.

m/ mi, mu / m
* Sonuna getirildi
i cmleye veya kelimeye, syleyibiimine ve tonlamaya gre soru,
a
ma veya inkr
anlamverir.
* Soru anlam
yla rica ve emir cmleleri yapar.
* Tekrarlanan kelime aras
nda kullan
larak kelimenin anlam
npeki
tirir.
* Belirli gemizamanlbir cmle ile ba
ka bir cmleyi zaman,
art veya sebep ili
kisi ile birbirine balar.
m
c
r
* Bkz. mucur.
m
g
rl
k
m
gri
m
h

* M
g
r olma durumu.
* Sular
m
zda ya
ayan bir y
lan bal

tr (Conger conger).
* Byk ivi.

m
hlama
* M
hlamak i
i.
m
hlamak

* M
hla tutturmak, akmak, ivilemek.
* Birini veya bir
eyi bir yerden ayr
lmaz, k
p
rdayamaz duruma getirmek.
m
hlanma
* M
hlanmak i
i.
m
hlanmak
* M
hlamak i
ine konu olmak veya m
hlamak i
i yap
lmak, ivilenmek.
* Olduu yerde kal
p bir yere k
p
rdayamaz olmak.
m
hlay
c
* Alt
n, gmvb. ta
larmetal yuvalara i
leyen ve s
k

t
ran usta.
m
hl

* M
holan.
* M
hlanm

, m
hla tutturulmu
.
* Dimdik, sabit, k
m
ldamaks
z
n.

m
hs
t
* Eli s
k
, cimri.
m
hs
t
l
k
* Cimrilik.
-m
k / -mik, -muk / -mk
* Fiilden isim treten ek: k
y-m
k , il-mik , kus-muk ,soy-muk, kes-mik, yala-muk vb.
m
klep

* Eski Trk ve
slm aletlerinde alt kapa
a sertap ile ba
lanm

, ucu genimsi, katlanabilir para.

m
knat
s
* Demiri ve daha ba
ka bazmetalleri eken demir oksit.
* Demiri ekme zellii ta

yan veya sonradan bu zelli


i kazanan her trl madde.
* ekicili
i, albenisi olan kimse.
m
knat
s
* M
knat
sla ilgili,manyetik.
m
knat
siyet
* M
knat
sl
k.
m
knat
slama
* M
knat
slamak i
i.
m
knat
slamak
* (bir demir ubu
una) M
knat
s zelli
i vermek.
m
knat
slanma
* M
knat
slanmak i
i.
m
knat
slanmak
* M
knat
s zelli
i kazanmak; m
knat
slbir duruma gelmek.
m
knat
sl
* M
knat
solan.
* M
knat
slanm
olan.
m
knat
sline
* Merkezinden bir iple as
lbulunan, dar ve sivri bir e
kenar drtgen biiminde yap
lm
m
knat
s ubu
u.
m
knat
sl
k
* M
knat
slolma zell
i, m
knat
siyet.

m
nc
k m
nc
k
* M
nc
klayarak.
m
nc
klama
* M
nc
nlamak i
i.
m
nc
klamak
* rseleyecek veya biimini bozacak gibi ellemek, s
k

t
rmak.
m
nc
klanma
* M
nc
klanmak i
i.
m
nc
klanmak
* M
nc
klamak i
i yap
lmak veya m
nc
klamak i
ine konu olmak.
m
nc
r
k
m
nt
ka

* Kk, afacan, zeki (ocuk).


* Blge.

m
r m
r
* Sular
m
zda ya
ayan bir y
lan bal

tr (Echelus myrus).
* M
r
ldamak fiili ile kullan
lan bir sz.
m
r
l m
r
l
* M
r
ldanarak.
m
r
ldama
* M
r
ldamak i
i.
m
r
ldamak
* Alak ve g anla

l
r bir sesle bir
eyler sylemek.
m
r
ldan

* M
r
ldanmak i
i veya biimi.
m
r
ldanma
* M
r
ldanmak i
i.
m
r
ldanmak
* Alak sesle kendi kendine bir
eyler sylemek.
* Alak bir sesle
arksylemek.
* Ancak yan
ndakinin duyabilece
i bir biimde konu
mak.
m
r
lt
* M
r
ldan
rken
kan ses.
m
r
n k
r
n
* Bir iste
i kabul etmeme, nazlanma.
m
r
n k
r
n etmek
* bir iste
i yerine getirmemek iin e
itli sebepler ileri srmek, nazlanmak.
m
rlama

* M
rlamak i
i.

m
rlamak
* (kedi) M
r m
r diye ses
karmak.
m
rm
r

* Bir tr kedi.
* Yzgesiz, uzun
plak gvdeli bal
k.
m
rm
r
k
* M
rlanan.
* Srekli sorun
karan.
m
rnav

* Miyavlama sesi.

m
rra
* Kahve e
idi, bir tr ackahve.
m
sdak

* Bir
eyin do
ru olduunu kan
tlayan
ey, lt.

m
s
r

* Budaygillerden gvdesi kal


n, yapraklarbyk, boyu yakla

k 2 m olabilen erkek iekleri tepede salk


m
durumunda, di
i iekleri yaprakla gvde aras
nda koan biiminde olan bir kltr bitkisi (Zea mays).
* Bu bitkinin koan zerindeki taneli rn.
M
s
r baklas
* Acbakla.
m
s
r ekme
i
* M
s
r unu, tuz ve suyun kar

m
yoluyla yap
lan hamurun bir kap iinde pi
irilmesiyle haz
rlanan ekmek
tr.
M
s
r ful
* Hint ful.
m
s
r kalburu
* Aleve tutularak iinde m
s
r patlat
lan kalbur biiminde bir kap.
m
s
r z
* M
s
rdan elde edilen z madde.
m
s
r patlatmak
* cin m
s
r
nkalburda ve atezerine tutarak patlamas
nsalamak.
m
s
r pskl
* M
s
r koan
n
n ucundan sarkan sarrenkli pskl biimindeki tepecii.
m
s
r pskl gibi
* (sa iin ) seyrek, ince ve cans
z.
M
s
r tavuu
* Hindi.
M
s
r turnas
*
bis.
m
s
r unu
* Kuru m
s
r tanelerinin
tlmesiyle elde edilen un.
m
s
r ya
* M
s
r tanelerinden
kar
lan s
v
ya
.
m
s
rc
* M
s
r yeti
tiren veya satan kimse.
M
s
r'daki sa
r sultan bile duydu

* duymayan kalmad
.
M
s
rl
* M
s
r halk
ndan olan kimse.
m
s
rl
k
m
skal
m
skala

* Genim
s
r tarlalarbulunan yer.
* Her biri ba
ka perdede bir s
ra kam
boumundan yap
lm
ddk, musikar.
* Metal parlatmaya yarar alet.

m
sm
l
* Eti yenilebilen, murdar olmayan.
m
sra
m
star
m
stara

* Manzumenin sat
rlar
ndan her biri, dize.
* Mastar.
* Bkz. mastar.

-m
/ -mi
,-mu/ -m
* Belirsiz gemizaman eki: al-m

,yer-mi
, yaz-m

-s
n, git-mi
-siniz vb.
* S
fatlar: pi
-mi(a
), l-m(e
ek), ha
lan-m
(et) vb.
*
simler: dol-mu
, er-mi
, ge-mivb.
m

l m

l
* Rahat sessiz ve derin soluk alarak.
m

ldama
* M

ldamak i
i.
m

ldamak
* M

l m

l ses
kararak.
m

* Kay
sveya zerdali.

m
ym
nt
*
nsan
n sabr
ntketecek derecede yavave m
zm
zca igren.
m
ym
nt
l
k
* M
ym
ntolma durumu.
-m
z / -miz,-muz / -mz
* okluk 1. ki
i iyelik eki: Baba-m
z,anne-miz ,ordu-muz, ky- -mz vb.
m
z
ka

* Bando.
* Armonika.

m
z
kac
* Bandocu.
* Armonika alan (kimse).
m
z
kal
* Saray
n mzik tak
m
nda al

an kimse.

m
z
k

* e
itli sebeplerle oyun bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca dar
lan (kimse), ordubozan, oyunbozan.

m
z
k
l
k
* M
z
kolma durumu,ordubozanl
k, oyunbozanl
k.
m
z
k
l
k etmek
* m
z
klanmak, oyunbozanl
k etmek.
m
z
klanma
* M
z
klanmak i
i.
m
z
klanmak
* e
itli sebeplerle oyun bozmak, yenilgiyi kabul etmemek, oyunbozanl
k etmek, m
z
k
l
k etmek.
m
z
ldanma
* M
z
ldanma,
ikyeti bir sesle konu
ma, s
z
ldanma.
m
z
ldanmak
* M
z
ldanmak,
ikyeti bir sesle konu
mak, s
z
ldanmak.
m
z
ma
* M
z
mak i
i veya durumu.
m
z
mak

* M
z
k
l
k etmek.

m
z
rdanma
* M
z
rdanmak i
i.
m
z
rdanmak
* Yak
narak konu
mak, s
z
ldanmak, homurdanmak.
m
zm
z
* Her
eyde kusur bularak hibir
eyden memnun olmayan.
* evresindekileri rahats
z edecek kadar tembel olan.
m
zm
zca
* M
zm
za yak

r (biimde), m
zm
z gibi.
m
zm
zlanma
* M
zm
zlanmak i
i.
m
zm
zlanmak
* M
zm
zca davran

larda bulunmak, m
zm
zl
k etmek.
m
zm
zl
k
* M
zm
z olma durumu veya m
zm
zca davran

.
m
zm
zl
k etmek
* m
zm
zlanmak.
m
zrak

* Uzun sapl
, sivri demir ulu silh, c
da.
* Atletizmde kullan
lan cirit.

m
zrak uvala girmez (s
maz)
* gizli tutulmasimkns
z durumlar kar

s
nda sylenir.
m
zrakl
* M
zra
olan, m
zrak ta

yan.

m
zraklilmihl
*
slm dininin ilkelerini reten ilmihl kitaplar
ndan biri.
m
zraks
* M
zra
a veya m
zrak ucuna benzeyen.
m
zraks
z
* M
zra
olmayan.
m
zrap
* Telli alg
laralmaya yarayan ve a
a, kemik, maden veya kiraz a
ac
ndan yap
lan alet, alg
, tezene.
m
zrapl
* Telleri bir m
zrap veya parmakla al
nan (saz).
mi
mi

* Bkz. m/ mi.
* Gam dizisinde re ile fa aras
ndaki ses ve bu sesi gsteren nota i
areti.

miaddolmak
* bir
eyin kullan
m sresi bitmek,eskimek.
miadgelmek
* zaman
gelmek.
miat

mibzer
miel

* Bir
eyin yap
lmasiin tan
nan sre.
* Bir
eyin yerine yenisinin verilebilmesi iin kabul edilmibulunan sre, kullanma sresi.
* Tohum ekme aleti.
* Selloz molekllerinin en kk paras
.

mio
* Muo.
mide

* Omurgal
larda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak ba
rsa
aras
nda besinlerin sindirime
haz
r duruma getirildii omurgas
z hayvanlarda sindirim kanal
n
n bu blgeye kar

l
k olan paras
.
* Kar
n, kar
n blgesi.
* Yemek yeme iste
i.
mide az
* Yemek borusunun mideye a
lan alt ucu.
mide buland
rmak
* kusacak bir duruma getirmek.
* Ku
kuland
rmak.
mide fesad
* ok ve e
itli yemenin yol at
mide bozuklu
u.
mide fesad
na u
ramak
* ok ve e
itli yiyecekler yemekten midesi bozulmak.
mide kap
s
* Midenin onikiparmak ba
rsa
na a
lan alt ucu.

mideci

* Kendi
karlar
ndan ba
ka bir
ey d
nmeyen (kimse).

midesi (veya ii) ezilmek (veya kaz


nmak)
* al
k duymak.
midesi almamak (kald
rmamak, kabul etmemek veya gtrmemek)
* hastal
k, tiksinme gibi sebeplerle bir
eyi yiyememek.
* irkin bir
ey kar

s
nda huzursuz olmak, rahatkamak.
midesi bulanmak
* kusacak gibi olmak.
* i
renmek, tiksinmek.
* ku
kulanmak, i
killenmek.
* huzursuz olmak, rahatka
p tedirgin olmak, ho
lanmamak.
midesi ek
imek (kaynamak veya yanmak)
* yeni yenilmiyiyeceklerden tr midede rahats
zl
k duymak.
midesiz

midev

* Yenmeyecek
eyleri yiyen.
* Hibir
eyden tiksinmeyen, en i
renilecek
eyler kar

s
nda bile tiksinti duymayan.
* Mide ile ilgili olan.
* Mideye uygun olan, mideye iyi gelen.

mideye oturmak
* yenilen
ey sindirilmeyip mideye rahats
zl
k vermek.
mideyi bast
rmak
* hafif
eyler yiyerek al

ngidermek.
midi
* Orta.
midi etek
midibs

* Diz kapa
nrten veya diz kapa
ndan drt santim kadar a
a
inebilen etek.
* Kk otobs.

midibs
* Midibs al
p satan, i
leten veya kullanan kimse.
midilli
* Normalden daha kk boyda, bir tr at.
midye

* Yasssolungal
, yumu
akalardan, kabuklarbirbirine e
it, denizlerin kayal
k yerlerinde kmeler
durumunda ya
ayan eti yenir bir hayvan (Mytilus).
midyeci

* Midye avlayan veya satan kimse.

midyecilik
* Midyecinin i
i.
midyelik

* Yapay olarak midye retilen yer.

miftah
migmatit

* Anahtar.
* Tortul katmanlar aras
na mama girmesiyle olu
an de
i
im kayac
.

migren
* Yar
m baar
s
.
mifer

* Sava
ta ba
d
darbelerden koruyan, demir, elik vb. yap
lm
ba
l
k, tolga.

mihanik

* D
nmeden, llerek deil de yaln
zca al

kanl

n verdi
i kolayl
kla veya yaln
z kaslar
n hareketiyle
yap
lan (i
, hareket vb.), mekanik.
mihenge vurmak
* denemek.
mihenk

mihman

* Denek ta

.
* Birinin de
erini, ahlk
n
anlamaya yarayan lt.
* Konuk misafir.
* Kal
c
.

mihman olmak
* konuk olarak bulunmak.
mihmandar
* Resm konuklara

rlamak ve onlara k
lavuzluk etmekle grevlendirilen kimse, konuku.
mihmandarl
k
* Mihmandar
n yapt

i
.
mihnet

* S
k
nt
, znt.

mihnet ekmek
* s
k
nt
lbir duruma katlanmak, s
k
nt
ekmek.
mihr
* Mslman bir erke
in nikh esnas
nda e
ine vermeyi kabullendi
i mal veya para.
mihrab
ms
* Mihraba benzeyen.
mihrace
mihrak

* Hindistan'da racadan daha byk hkmdarlara verilen unvan.


* Odak.

mihrap
* Cami, mescit gibi yerlerde Kbe ynn gsteren, duvarda bulunan ve imama ayr
lm
olan oyuk veya
girintili yer.
* Umut ba
lanan yer.
mihver

* Eksen.
* Konu
ulan, yaz
lan, tart

lan veya d
nlen bir konunun en nemli noktas
.

-mik

* Bkz. -m
k / -mik.

mika

* Pskrk ve ba
kala
m
kayalar iinde bulunan, alminyum silikat ile potasyumdan olu
mu
, yapraklar
durumunda ayr
labilen parlak bir minarel, evren pulu.
* Bu minaralden yap
lm
olan.
mikado

mikal

* Japon imparatorlar
na verilen unvan.
* Fil di
i, tahta veya kemikten yap
lm
kk ubuklarla oynanan bir oyun.
* Yap
m
nda mika maddesi kullan
lan.

mikalcam
* Yap
m
nda mika maddesi kullan
lan, darbe ald

nda tuz buz olup da


lmayan cam tr.
mikp

* Kp.

mika
ist
* Kk kuvars billrlar
yla mikadan olu
mu
, yaprak biiminde ba
kala

ma u
ram
kaya.
mikoloji
mikos
mikoz

* Mantar bilimi.
* Mantar asalaklar
ndan olu
an hastal
k.
* Mantar.

mikro* "Kk" anlamveren n ek.


mikroamper
* Amperin milyonda birine e
it ak
m
iddet birimi.
mikrobik

* Mikropla ilgili; mikroplu.

mikrobiyolog
* Mikrobiyoloji uzman
.
mikrobiyoloji
* Mikroplarkonu alan bilim dal
.
mikrodalga
* Boylar
1 mm. ile 1 m. aras
nda de
i
en (milimetre, santimetre ve desimetre cinsinden) elektromagnetik
dalga.
mikrofilm
* Herhangi bir belgeyi, yay
nvb. yi kk sinema filmi gibi bir
erit zerine eken, zel bir fotograf
makinesiyle elde edilmifilm.
mikrofon
* Elektrik ak
m
etkisiyle sesi uzakta bulunan al
c
ya ula
t
ran ara.
mikrofona koymak
* hikye, roman, oyun gibi eserleri radyo iin elveri
li duruma getirip yay
mlamak.

mikrofoncu
* Ses kayna

n
n yer de
i
tirmesine gre mikrofonu yneten kimse.
mikrofonik
* Mikrofona uygun d
en.
mikrokok
* Nokta biimdeki mikroplara verilen genel ad.
mikrolit
* Bazta
lar
n yap
s
nda bulunan, prizma biiminde ve ancak mikroskopla grlebilen billrlar.
mikrometre
* Byk lde bytme gc olan teleskop, mikroskop gibi optik aletlerle incelenen nesnelerin oylumlar
n
lmede kullan
lan alet.
* ok kk uzunluklar
lmeye, incelemeye yarayan alet.
* Mikron.
mikron

* Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre.

mikroorganizma
* Mikroskopla grlebilen organizma.
mikrop

* Mikroskopla grlebilen, rmeye, mayalanmaya ve hastal


klara yol aan bir hcreli canl
.
* Kendisinden ktlk ve zarar gelen kimse.

mikroplanma
* Mikroplanmak i
i.
mikroplanmak
* Mikroplu duruma gelmek.
* Kirlenmek.
mikroplu

* Mikrobu olan, mikropla bulu


an, intan.

mikropluk
* Yaramazl
k, ktlk, fesatl
k.
mikropsuz
* Mikrobu olmayan, mikrobu ldrlmolan.
mikropsuzland
rma
* Mikropsuzland
rmak i
i.
mikropsuzland
rmak
* Bir
eyin mikroplar
nkimyasal maddeler veya
syard
m
yla ldrmek, dezenfekte etmek.
mikropsuzla
t
rma
* Mikropsuzla
t
rmak i
i veya durumu.
mikropsuzla
t
rmak
* Mikropsuzland
rmak.
mikrosefal
* Yetersiz geli
me sonunda beyni ve kafataskk olan (kimse).
mikrosinema
* Mikroskopla grlebilecek nesnelerin grntlerini tespit etmekle u
ra
an sinema kolu.

mikroskobik
* Mikroskopla grlebilecek kadar kk olan.
mikroskop
* Bir mercek yard
m
yla kk nesneleri byltp daha iyi belirtmeye veya
plak gzle grlmeyenleri
gstermeye yarayan alet.
mikroskop alt
na koymak
* en ince noktas
na kadar ara
t
rmak, didik didik edip incelemek.
miksefe

* \343 meksefe.

mikser
* e
itli yiyecek maddelerini kar

t
rmaya yarayan elektrikli alet, kar

t
r
c
.
* Har karma aleti, karma.
miktar
* Bir
eyin llebilen, say
labilen veya azal
p o
abilen durumu, nicelik.
* l, para, k
s
m.
mikyas
* lek, l.
mikyasl
* le
i veya ls olan.
mikyass
z
* le
i veya ls olmayan.
* Hadsiz hesaps
z, hesaba kitaba s

mayan.
mil
mil

mil

* Selin srkleyip getirdi


i ok kk taneli amurla
m
kum ve toprak kar

m
.
* Trl i
lerde kullan
lmak iin yap
lan ince ve uzun metal ubuk.
* Gze srme ekmeye yarayan, kemik veya fil di
inden yap
lm
ince ve uzun ara.
* Yer yer uzunlu
u de
i
en bir uzakl
k l birimi. kara mili, deniz mili.

mil ekmek
* birinin gzlerini k
zg
n mille kr etmek.
mild

* Milda dayanan, miltla ilgili olan.

mild takvim
*
sa peygamberin doumunu (asl
nda, doumunun yakla

k olarak drdnc y
l
n
) ba
lang
olarak alan
takvim.
mild tarih
* Mild takvimin belirtti
i tarih.
milt

*
sa peygamber'in dodu
u gn.

milttan nce
* Mild tarih ba
lang
c
ndan geriye do
ru say
lan y
llara gre belirtilen tarih (k
salt
lm
biimde: M. .).
milttan sonra

* Mild tarih ba
lang
c
ndan bu yana say
lan y
llara gre belirtilen tarih (k
salt
lm
biimde: M. S.).
mildiyu
* En ok balarda grlen, peronospora cinsinden, emelerini bitkilerin yapraklar
na salarak ya
ayan aslak
bir mantar
n olu
turdu
u hastal
k.
milel
* Milletler, uluslar.
milfy
milimilibar

* ok ince yufka ve kremayla yap


lan bir tr pasta.
* Bir l biriminin nne getirildi
inde bu birimi binle blen n ek. K
saltmasm.
* Bir bar
n binde biri de
erinde atmosfer bas
ncl birimi.

miligram
* Bir gram
n binde birine e
it a

rl
k ls birimi (mgr).
mililitre
milim

* Bir litrenin binde birine e


it oylum l birimi (ml).
* Santimetrenin onda biri.

milim oynamamak
* lsne tam olarak uygun d
mek.
* hi k
p
rdamamak.
milim
a
mamak
* tam denk d
mek.
milimetre
* Metrenin binde birine e
it uzunluk l birimi (mm).
* En kk miktar, en az.
milimetrik
* Milimetre ilgili olan.
* Milimetrelere blnm
.
milimi milimine
* Tam, tastamam, iyice.
milimikron
* Bir mikronun binde biri (m).
milis

militan

* Savas
ras
nda orduya yard
mcolarak toplanan halk gc.
* Bazlkelerde yard
mcgvenlik gc.
* Bir d
ncenin, bir gr
n ba
arkazanmasiin sava
an, mcadele eden.
* Bir rgtn etkin yesi.
* Mcadelesini zor kullanarak ve yasa d

yollarla yapan taraftar.

militanla
ma
* Militanla
mak i
i veya durumu.
militanla
mak
* Militan olmak, militan durumuna girmek.

militanla
t
rma
* Militanla
t
rmak i
i veya durumu.
militanla
t
rmak
* Militan durumuna getirmek.
militanl
k
* Militan olma durumu.
militarist
* Militarizm yanl
s
.
militarizm
* Bir lkede ordu gcnn a

r
derecede a
r basmas
.
* Btn yurt sorunlar
n
n yaln
z ordu gcyle zlebilece
ini savunan gr
.
millenme

* Millenmek i
i veya durumu.

millenmek
* Akarsuyun getirdi
i kumlu, amurlu toprak bir yere y

lmak.
millet

* o
unlukla ayntopraklar zerinde ya
ayan; aralar
nda dil, tarih, duygu, lk, gelenek ve grenek birlii
olan insan toplulu
u, ulus.
* Benzer zellikleri olan topluluk.
* Bir yerde bulunan kimselerin btn, herkes.
millet meclisi
* Milletvekillerinin olu
turdu
u kurul.
* Bu kurulun topland
yap
.
millete

* Millet taraf
ndan, millete gre, millet olarak.

milletler aras
* Milletler aras
nda yap
lan; milletler aras
ndaki ili
kilerle ilgili olan, uluslar aras
.
milletler aras
c
* Bkz. Uluslar aras
c
.
milletler aras
c
l
k
* Bkz. Uluslar aras
c
l
k.
milletsever
* Milletini seven kimse.
milletseverlik
* Milletsever olma durumu.
milletta
* Aynmilletten olan.
milletvekili
* Anayasaya gre yasama meclisine seimle giren millet temsilcisi, mebus.
milletvekilli
i
* Milletvekilinin grevi, mebusluk.
mill

* Milletle ilgili, millete zg, ulusal.

mill e
itim
* E
itimin ulusal olmas
.
mill ekonomi
* Bir milletin kendine zg ekonomi siyaseti.
mill gelir
gelir.

* Bir y
ll
k toplumsal retimde, retim aralariin harcananlar
n d
lmesinden sonra kalan blm, ulusal

mill gvenlik
* Kamu dzeni ve emniyeti.
mill hviyet
* \343 mill kimlik.
mill iktisat
* Ulusal ekonomi.
mill irade
* Ulusa kullan
lan ve hibir gcn etkileyemeyecei kuvvet.
mill kimlik
* Bir milletin kendine zg d
nve ya
ay
biimi, dil, tre ve gelenekleri, toplumsal de
er yarg
larve
kurallarile olu
an zellikler btn, mill hviyet.
mill mar
*
stikll mar

.
mill mcadele
*
stikll Sava

, KurtuluSava

.
mill mdafaa
* Milli savunma.
mill savunma
* Ulusal savunma.
mill tak
m
* Uluslar aras
yar

malarda bir lkeyi temsil etmek iin bir araya gelmisporcular grubu.
millle
me
* Mill nitelik kazanma.
millle
mek
* Mill nitelik kazanmak.
millle
tirme
* Mill bir nitelik verme, millle
tirmek i
i veya durumu.
millle
tirmek
* Mill bir nitelik vermek.
* zel sektre ait yerli ve yabanc
firmalardevlet mlkiyetine geirmek, ulusalla
t
rmak.
milllik

* Mill olma durumu.

milliyet
* Millete zg olma durumu veya mill olma durumu, ulusall
k.
* Ba
lbulunan millet, tabiiyet.

milliyeti

* Milliyet ilkesini benimseyen, ulusu.

milliyetilik
* Madd ve manev a
lardan millet ve lkesinin
karlar
n
her
eyin stnde tutma anlay

, ulusalc
l
k.
milliyetperver
* Milletini seven, milletine balolan (kimse), ulussever.
milliyetperverlik
* Milliyetperver olma durumu, ulusseverlik.
milliyetsever
* Milliyetini benimseyen, milliyeti.
milliyetseverlik
* Milliyeti olma durumu, milliyetini benimseme durumu.
milliyetsiz
* Millet sevgisi olmayan, mill duygularzay
f (kimse).
milyar

* Milyon kere bin, 1.000.000.000.


* Bu say
n
n ad
.

milyarder
* Bir veya daha ok milyarolan (kimse).
* Madd varl
bak
m
ndan zengin say
lan (kimse).
milyarderlik
* Milyarder olma durumu.
milyarlarca
* Milyar milyar, birok milyar bir arada olarak.
milyarl
k

milyon

milyoner

* Nicelii milyarla llen.


* Madd varl
milyar deerinde olan.
* Bin kere bin, 1.000.000.
* Bu say
n
n ad
.
* Bir veya daha ok milyonu olan kimse.
* Madd varl
bak
m
ndan zengince say
lan kimse.

milyonerlik
* Milyoner olma durumu.
milyonlarca
* Milyon milyon, birok milyon bir arada olarak.
milyonluk
* Nicelii milyonla llen.
* Madd varl
milyon de
erinde olan.
mim

* Arap alfabesinde m harfinin ad


.
* Ebcet hesab
nda kar

l
40 olan harf.
* Biten bir yaz
n
n alt
na konulan i
aret.

mim

* Eski Yunan ve Roma'da ya


am
, treleri taklit amac
gden komedi tr.
* Bir oyuncunun herhangi bir davran
veya duyguyu yz ve vcut hareketleriyle anlatt

komedi tr.
* Bu tr gerekle
tiren sanat
.

mim koymak
* unutulmamas
iin i
aret koymak.
* nemli bularak stnde
srarla durmak.
mimar

* Yap
lar
n pln
nyap
p bunlar
n gerekle
mesini salayan, yneten kimse.

mimarba

* Osmanlsaray
nda, resm yap
lar
n onar
m ve yap
m i
leriyle u
ra
an mimarlar
n ba

.
mimar

* Mimarl
k.
* Mimarl
kla ilgili, mimarl

a ili
kin.

mimarsiz
* Plnmimar taraf
ndan yap
lmayan, kaba yap
.
mimarl
k
* Mimar olma durumu.
* Belirli l ve kurallara gre yap
lar yapma sanat
, mimar.
mimik
* Yz, el, kol hareketleriyle d
nceyi anlatma sanat
.
* Duygular
, d
nceleri belirtecek biimde yzde beliren k
m
ldan

lar, hareketler.
mimleme
* Mimlemek i
i.
mimlemek
* Birini, ho
a gitmeyen veya iyi olmayan bir davran

dolay
s
yla hakk
nda iyi d
nlmeyenler aras
na
koymak.
mimlenme
* Mimlenmek i
i.
mimlenmek
* Mimlemek i
ine konu olmak.
mimli

* Genellikle davran

lar
ndan ku
ku duyulan, kt olarak bilinen, mimlenmi
.
* Arap alfabesinde mim harfi ile i
aret konmuolan (kitap, yaz
vb.).

mimoza

* Baklagillerden, iekleri sarve baztrlerine beyaz veya menek


e renginde, yapraklarakasya yapra
na
benzeyen bir ss bitkisi (Mimosa).
minakop

* Glge bal

, talevre
i.

minare
* Namaz vaktinin geldi
ini bildirmek iin mezzinin
k
p ezan okuduu, bir veya birka
erefeli, o
unlukla
ta
tan, yksek ve ince yap
.
minare boyu
* A
a
yukar10 ile 20 m aras
nda ykseklii anlatmak iin kullan
l
r.
minare gibi

* ok uzun.
minare glgesi
* Gerekle
mesi imkns
z durumlar iin kullan
l
r.
minare k
rmas
* ok uzun boylu (kimse).
minareci

* Minare yapan usta.

minarecik
* Kk minare.
minarecilik
* Minarecinin yapt

i
.
minareli

* Minaresi olan.

minaresiz
* Minaresi olmayan.
minareyi alan k
l
f
nhaz
rlar
* kolay kolay gizlenemeyecek kadar byk bir yolsuzluu yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollar
n
nceden d
nr.
minber

* Camilerde hatibin
k
p hutbe okudu
u merdivenli, ykseke yer.

minder
*
i yumu
ak bir madde ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar
ilte.
* Yer al

t
rmalar
nda ve atlamalarda, yerin ve d
melerin sertli
ini gidermek iin kullan
lan, deri veya
kauuktan yap
lm

ilte.
* Grekar

la
malar
n
n zerinde yap
ld

, en az 10 cm kal
nl

nda, 9 m ap
nda bir ember izilmiolan,
aprazlama k
eleri k
rm
z
ve mavi renklerle belirlenmiyayg
.
minder alt
etmek
* Bkz. has
r altetmek.
minder rtmek
* i
siz, gsz oturmak.
* bir yerde uzun sre oturmak.
* otururken yap
lan i
lerle uzun y
llar ura
mak.
minder d

na atmak
* ortadan kald
rmak, silmek, kovmak.
minderalt
* Deerli e
yalar
n veya paralar
n sakland

yer.
mine

* Metal e
ya zerine vurulan renkli cam katman
.
* Saat kadran
.
* Di
lerin ta k
sm
nkaplayan beyaz ve sert doku.
*
nce ve parlak nak

mine ie
i
* Mine ie
igillerden, yapraklarkar

l
kl
ve oymal
, iekleri ba
ak durumunda alacal
, mavi veya menek
e
renginde, sapdrt k
eli olan
t
rlbir bitki (Verbena).
* Bu bitkinin iei.

mine ie
igiller
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden, mine iei ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas
.
mineci

* Mine yapan sanat


.

mineleme
* Minelemek i
i.
minelemek
* Mine ile sslemek.
mineli

* Mine ile bezenmi


.

mineral

* Normal s
cakl
kta do
ada kat
durumda birtak
m maddelerle kar

k veya birle
ik olarak bulunan veya
kimyasal yollarla elde edilen inorganik madde.
*
inde inorganik maddeler bulunan.
mineral bilimci
* Minerolog.
mineral bilimi
* Mineral ve billrlarla, onlar
n fiziksel ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim, mineroloji.
mineralle
tirici
* Bir madenle birle
erek onu mineral duruma dn
tren (madde).
mineralle
tirme
* Mineralle
tirmek i
i.
mineralle
tirmek
* Bir metali mineral duruma getirmek.
*
inde mineral maddeler eritilerek suyu, maden suyu niteli
ine getirmek.
mineralli ya
lar
* neft, mazot gibi yerden
kar
lan yalar.
minerolog
* Mineral bilimi ile ura
an kimse.
mineroloji
* Mineral bilimi, maden bilimi.
mini
mini etek
minibs

* Kk.
* Diz kapa
ndan yukar
da, e
itli k
sal
kta etek.
* 10, 12 ki
ilik kk otobs.

minibs
* Minibs olan, minibs al
p satan veya i
leten kimse.
minibslk
* Minibs i
letme i
i.
minicik

* ok kk, ufac
k.

minik
minimal

* Kk ve sevimli.
* Minimum.

minimetre
* Silindir biimindeki nesnelerin i aplar
ndenetlemekte kullan
lan l aleti.
minimini
* Kck.
* Pek kk (ocuk).
minimum
* Bir
ey iin gerekli en az veya en kk (derece, nicelik).
* Dei
ken bir niceli
in inebildi
i en alt, asgar, minimal.
miniskl
* Kk (harf).
mink
minkale

* Bkz. vizon.
*
letki.

minnac
k
* ok kk, minimini.
minnet
* Yap
lan bir iyili
e kar
kendini borlu sayma, gnl borcu.
* Bir iyili
e kar
te
ekkr etme, memnuniyet duyma.
minnet alt
nda kalmamak
* birinin iyili
ine kar
kendini borlu durumdan kurtarmak iin, kar

l
k olarak bir iyilikte bulunmak.
minnet duymak
* birinin iyili
ine kar
kendini ona borlu saymak.
minnet etmek
* boyun e
ip yalvarmak.
minnettar
* Bir kimsenin grd iyilie kar
te
ekkr borcu olan, gnl borlusu.
minnettar kalmak
* birinden grlen iyilie kar
te
ekkr duygusu beslemek.
minnettarane
* Minnettarca.
minnettarl
k
* Minnettar olma durumu,
kran.
minno

* Kk ve sevimli kimselere sylenen seslenme sz.

minorka
* (tavukulukta) Akdeniz
rklarierisinde en iri yap
l
olan bir yumurta
rk
.
minr

* Daha kk.
* Bir makam, bir akort, bir gam, bir aral
k zelli
i olan.
* Kk nerme.
mintan

* Yakas
z, uzun kollu erkek gmlei.
* Gmlek zerine giyilen kollu yelek.

mintanl
k
* Mintan yapmaya elveri
li olan.
minskl

* Kk harf.

minsks
* Bkz. menisk.
minval
minyatr
sanat
.

* Biim, yol, tarz.


* o
unlukla eski yazma kitaplarda grlen,

k, glge ve hacim duygusu yans


t
lmayan kk, renkli resim
* Bu biimde yap
lm
kk resim.
* Bir
eyin kk lekte kopyasveya benzeri.

minyatrc
* Minyatr yapan sanat
.
minyatrclk
* Minyatr yapma sanat
.
minyatrle
tirme
* Minyatrle
tirmek i
i veya durumu.
minyatrle
tirmek
* Bir btne veya onun bir paras
na en gzel ve kusursuz boyuta vermek, kltmek.
minyon
*
nce, kk, sevimli, cici,
tp
t
.
mir

* Ba
, kumandan, amir.
* Bey, emir.

mira

* Arazi zerinde seilmibir i


aret noktas
n
n d
eyini (
akul dorultusunu) gsteren, yn belirtmek iin
uzaktan gzlenen, geometrik biimli tahta lta.
mira

* Ge
kma.

Mira Gecesi
* Recep ay
n
n yirmi yedinci gecesine rastlayan Hz. Muhammed'in g
e
kt

na inan
lan gece.
Mira Kandili
* Mira Gecesi ile ilgili kandil.
miralay
* Albay.
miralayl
k

* Miralay olma durumu veya a


amas
, albayl
k.
miras
* Birine, len bir yak
n
ndan kalan mal mlk, para veya servet, kal
t.
* Kal
t
m yoluyla gelen herhangi bir zellik.
* Bir neslin kendinden sonra gelen nesle b
rakt

ey.
miras yemek
* kendine miras kalmak.
* kendine kalan mirastketmek.
mirasa konmak
* bir kimseye nemlice bir kal
t kalmak.
miras
* Kendisine miras kalan, varis.
* Ba
kas
n
n iyi veya kt ynlerini ayn

ekilde ortaya koyan.


mirasyedi
* Kendisine nemli bir miras kalan, mirasa konan (kimse).
* ok savurgan (kimse).
mirasyedilik
* Mirasyedi olma durumu veya mirasyediye yara

r davran

.
mirat
mir

* Ayna.
* Hkmetin, hazinenin malolan, beylik.
* Devlet hazinesi.

mir ktibi
* Osmanldevletinde maliye ile halk aras
nda davalara bakan yarg
.
mir mal

* Devlet mal
, hazine mal
.

mirici
* Osmanlmaliyesinde, koyunlarsay
p vergilerini toplayan grevli.
mirim
mirliva

* Seslenme sz olarak kullan


l
r. Beyim, aziz dostum, arkada

m!.
* Tugeneral.

mirlival
k
* Mirlival
k makam
veya mirliva olma durumu.
mirza
* BazTrk topluluklar
nda ve
ran'da kullan
lan bir soyluluk san
.
mis
mis
mis gibi

*
ngilizcede evlenmemikad
nlar iin kullan
lan unvan.
* Gzel kokulu bir madde.
* temiz ve gzel kokulu.
* ok iyi, usta; elveri
li.

* pekl, elbette.
mis sabunu
* Gzel kokulu sabun.
mis zm
* Kokulu zm.
misafir

* Konuk.
* Gzn saydam tabakas
nda herhangi bir sebeple olu
an beyaz leke.

misafir a
rlamak
* konua gerekli ilgiyi gstermek, ikramda bulunmak.
misafir etmek
* konuk olarak kar

lay
p yedirip iirmek, yat
rmak.
misafir gibi oturmak
* bulundu
u yerden her an ayr
lacakm
gibi e
reti, stnkr oturmak.
misafir kalmak
* bir yerde yiyip imek, yatmak ve konuk olarak ilgi grmek.
misafir odas
* Evlerde konuklar
n al
nd

oda.
misafir olmak
* bir yerde konuk olarak kar

lan
p, gerekli ilgiyi, izzet ve ikramgrmek.
misafir salonu
* Evlerde veya resm konutlarda konuklara ayr
lan salon.
misafirhane
* Yolcular
n konaklad
klarhan, kervansaray vb.
* Konuk evi.
misafirlik

* Konukluk.

misafirperver
* Konuksever.
misafirperverlik
* Konukseverlik.
misak
* Szle
me, antla
ma, ba
la
ma.
misak
mill
* Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilip, OsmanlMebusan Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilen
ve millete sonuna kadar uygulanmas
na karar verilen altmaddelik mill szle
me.
misal

misel

* rnek olarak al
nabilen, gsterilen
ey, rnek.
* Benzer, egibi.

* Koloit iyonlar
nda molekl y

lmas
ndan olu
an ve yaln
z ba

na koloidin btn niteliini ta

kabul
edilen blm.
misil

* E
, benzer.
* Miktar.
* Kat.
misilleme
* (kt bir davran

) Dengiyle kar

lama.
misina

misis

* Yapay ve sentetik ham madde ile tek kat ekilmi


, dei
ik kal
nl
kta iplik.
* Bal
k
lar
n olta ipi olarak kulland
klark
l veya naylondan iplik.
*
ngilizcede evlenmikad
nlar iin kullan
lan bir unvan.

misk
* Asyan
n yksek da
lar
nda ya
ayan bir tr erkek ceylan
n kar
n derisi alt
ndaki bir bezden
kar
lan gzel
kokulu madde.
misk gibi
* Bkz. mis gibi.
misk yerini belli eder
* de
erli ki
i nerede olsa varl

n
gsterir.
miskal
miskalle

* Bir buuk dirhem deerinde eski bir a

rl
k l birimi.
* ok az lde, ok az miktarda.

misket
* Gzel kokulu meyveleri nitelemek iin kullan
l
r.
* Misket zmnden yap
lan
arap.
misket
* Bomba ve
arapnellerin iinde bulunan kur
un veya demir tanelerin ad
.
* Bilye.
misket oyunu
* Bilyelerle oynanan oyun.
* Ankara ve evresinde bir tr halk oyunu.
miskin
* ok uyu
uk olan (kimse).
* Hogrlemeyecek durumlar kar

s
nda tepki gstermeyen (kimse).
* Aciz, zavall
.
* Czam hastal

na tutulmuolan (kimse).
miskin miskin
* Miskin gibi, miskinle
miolarak.
miskinane
* Miskincesine.
miskince
* Miskin gibi, miskin bir biimde.
miskinhane
* Czaml
lar
n yerle
tirildikleri yer.
miskinler tekkesi
*

siz gsz oturanlar


n, tembellerin topland
klaryer.

miskinle
me
* Miskinle
mek i
i veya durumu.
miskinle
mek
* Uyu
uk, tembel duruma gelmek.
miskinlik

* Uyu
uk, tembel olma durumu veya miskine yak

acak davran

, meskenet.

misli menendi yok


* benzeri, e
i yok.
mister
mistik

*
ngilizcede bay.
* Mistisizm yanl
solan, ilhiyat veya mistik ya
amla u
ra
an kimse, gizemci.
* Mistisizm ile ilgili.

mistisizm
* Tanr
ya ve gere
e ak
l ve ara
t
rma yolu ile deil de gnl yolu ile, duygu ve sezgi ile ula
abilece
ini kabul
eden felsefe ve din doktrini, gizemcilik.
* Bir konuda en st derecede bulunabilme tutkusu.
misvak

* Kuzey Afrika,
ran ve Hindistan'da yeti
en dikensiz kk bir aa (Salvadora persica).
* Bu aac
n ucu dvlp f
ra durumuna getirilen ve ditemizli
inde kullan
lmasMslmanl
ka snnet
olan ubuu.
misyon
* Bir kimseye veya bir kurula verilen zel grev.
* Dinsel, bilimsel veya diplomatik bir grev yklenmikimselerden olu
an kurul.
misyon stlenmek
* zel bir grevi zerine almak.
misyoner

* Bir dini, zellikle Hristiyanl

yaymakla grevli kimse.


* Bir d
nceye, bir lkye kendini adayan kimse.

misyonerlik
* Misyoner olma durumu veya misyonerin grevi.
-mi

* Bkz. -m
/- mi
.

-mi
li gemi
* Bkz. belirsiz gemi
.
mit
* Geleneksel olarak yay
lan veya toplumun hayal gc etkisiyle biim de
i
tiren, tanr
, tanr
a, evrenin
dou
u ile ilgili hayal, alegorik bir anlat
molan halk hikyesi, mitos.
mitil
*
ine yn, pamuk vb. doldurulan beyaz yast
k veya yorgan k
l
f
.
*
ki yz beyaz kaps
z yorgan.
miting
* Gsteri amac
yla veya bir olaya dikkati ekmek iin, genellikle a
k yerlerde yap
lan toplant
.
mitingci

* Miting dzenleyen veya mitinge kat


lan kimse.
mitle
me
* Mitle
mek durumu.
mitle
mek
* Mit durumuna gelmek.
mitle
tirme
* Mitle
tirmek i
i.
mitle
tirmek
* Birini, bir varl

, bir olayvb.yi hayal gc ile bytmek, yceltmek, mit durumuna getirmek.


mitokondri
* Kondriyom gesi hlinde stoplzman
n iinde bulunan organc
k.
mitoloji

mitolojik
mitos
mitoz

* Mitleri, do
u
lar
n
, anlamlar
nyorumlayan, inceleyen bilim.
* Bir ulusa, bir dine, zellikle Yunan, Ltin uygarl

na ait mitlerin, efsanelerin btn.


* Mitoloji ile ilgili, mitolojiye ait.
* Bkz. mit.
* Bkz. karyokinez.

mitral
* Kalpte sol kulak
k ile sol kar
nc
k aras
nkapayan.
mitral darl

* Kan
n kulak
ktan kar
nc
a gei
ini zorla
t
ran mitral kapak

n
n iki paras
n
n k
smen birbirine
kaynamas
.
mitral hcreler
* Beyinde koku lobu iinde bulunan sinir hcreleri.
mitral kapak

* Sol kulak
k ile sol kar
nc
k aras
nda kan
n ak

ndzenleyen, iki paradan olu


an kapak.
mitral yetersizlik
* Kar
nc

n bzlmesi s
ras
nda kan
n kulak

a geri gelmesine sebep olan mitral bozukluk.


mitralyz
* Makineli tfek, makineli.
mitralyz gibi (konu
ma iin)
* hi durmadan, ara vermeden.
miyane
miyar

miyasma

* \343 meyane.
* Deerli madenlerde yasan
n istedii a
rl
k, safl
k ve de
er derecesini gsteren l.
* lt, l.
* Ay
ra.
* Eskiden salg
n hastal
klara yol at

na inan
lan etken.

miyav

* Kedinin
kard

ses, kedi sesi.

miyavlama
* Miyavlamak i
i.
miyavlamak
* (kedi) Ba
rmak.
miyavlatma
* Miyavlatmak i
i.
miyavlatmak
* (kediyi) Ba

rtmak.
miyaz
miyokart

* Sinek kurtuklar
n
n insanda ve hayvanlarda ortaya
kard

bozukluk.
* Kalp kas
.

miyom
* Kas uru.
miyon
miyop

* Kas dokusu uru.


* Nesnelerin grntleri atabakan
n n taraf
nda kald

iin uza
iyi gremeyen (gz).
* Gzleri byle olan (kimse).

miyopluk
* Miyop olma durumu.
miyosen

miza

* nc a

n memeliler ve maymunlar
n geli
miolduu dnemi.
* Bu dneme ili
kin.
* Kumarda ortaya srlen para.

miza
* Huy, yarad
l

, tabiat.
*
nsan vcudunun fizyolojik yap
s
, sa
l
k.
mizagir
* Herkesin huyuna ve keyfine gre davranan, nabza gre
erbet vermesini bilen.
mizagirlik
* Mizagir olma durumu.
mizal
mizas
z

* Mizac
herhangi bir zellikte olan
.
* Sal
iyi olmayan, rahats
z, keyifsiz.

mizah
* Glmece.
mizah

* Glmece sanat
s
.
mizah
l
k
* Glmece sanat
l

.
mizah
mizan

mizana

*
inde glmece bulunan, glmece nitelii ta

yan (yaz
, karikatr vb.).
* Terazi.
* Tart
, l aleti.
* l.
* Salama.
* Bir tccar
n, ticar durumunu, i
inin genel sonucunu gsteren, belirli zamanlarda yapt
hesap zeti.
* veya daha ok dire
i bulunan yelkenli gemilerde arka direk.

mizanpaj
* Gazete, dergi gibi yay
nlarda sayfa dzeni.
mizanpli

* Islak sa
n sar
l
p s
cak hava yard
m
yla kurutulmas
ndan sonra f
ra ve tarakla yap
lan kad
n sa tualeti.

mizansen
* Ynetmenin belli bir oyun iinde oyunculardzene almasve onlaroyuna uygun bir uyum iine sokmas
iin yapt

haz
rl
k, al

ma.
* Bir
eyi, bir durumu oldu
undan de
i
ik gstermek amac
yla haz
rlanan dzen.
mizantrop
* Toplumdan, insandan kaan kimse, merdm.
*
nsandan nefret eden kimse.
Mn

* Manganez'in k
saltmas
.

mnemotekni
* Bir tak
m al

t
rma ve a
r

mlardan yararlanarak belle


i geli
tirme yntemi.
Mo

* Molibden'in k
saltmas
.

mobil
* Hareketli.
* Hava olaylar
etkisiyle hareketlenen heykel.
mobilet
* Bir motosiklet markas
.
mobilize

* Hareketli, devingen.

mobilize etmek
* harekete geirmek.
mobilya

* Oturulan, yemek yenilen, al

lan, yat
lan yerlerin d
enmesine yarayan ta

nabilir e
yalara verilen genel
ad, mble.
mobilyac
* Mobilya yapan veya satan kimse.
* Mobilya sat
lan dkkn.

mobilyac
l
k
* Mobilya yapma veya satma i
i.
mobilyal
* Mobilyasolan, d
enmi
, mbleli.
mobilyas
z
* Mobilyasolmayan, d
enmemi
, mblesiz.
moda
* Dei
iklik ihtiyacveya sslenme zentisiyle toplum ya
am
na giren geici yenilik.
* Belirli bir sre etkin olan toplumsal be
eni, bir
eye kar
gsterilen a

r
d
knlk.
* Geici olarak yenilie ve toplumsal beeniye uygun olan.
moda evi

* Moda giysilerin yap


ld

ve sat
ld
yer.

moda olmak
* yayg
n duruma gelmek, herkese kabul edilmek.
modac

* Moda i
leriyle u
ra
an kimse.

modac
l
k
* Modac
n
n i
i veya mesle
i.
modala
ma
* Modala
mak i
i veya durumu.
modala
mak
* Moda de
eri kazanmak.
modala
t
rma
* Modala
t
rmak i
i veya durumu.
modala
t
rmak
* Moda durumuna getirmek.
modalist

* Modac
n
n yarat
cgcn kal
playan teknisyen.

modasgemek
* moda olmaktan
kmak.
* nemini yitirmek, geersiz duruma gelmek, art
k aranmamak.
model
* Resim, heykel veya buna benzer
eyler yap
l
rken baka baka benzetilmee al

lan nesne, rnek.


* Bir zellii olan nesne veya ki
i.
* Bir sanat
ya poz veren kimse.
* Biim.
* rnekleri iinde toplayan dergi.
* Tip.
* Benzer, rnek.
* rnek olmaya deer kimse veya
ey.
* Manken.
model salonu
* Modellerin sergilendi
i alan, yer.
modelaj

* Kil, bal mumu gibi kolayca biimlendirilebilen maddelerin yap


lacak heykellere model haz
rlamak zere
hacimli olarak biimlendirme, taslak yapma, oylumlama.
modelci

* Model haz
rlayan sanat
.

modelcilik
* Model yapma sanat
.
modellik
modem

* Modelin i
i veya mesle
i.
* Bilgi i
lem.

moderato
* Tek ba

na kullan
ld

zaman orta h
zda bir tempoyu belirtir.
* Ba
ka bir terimle birlikte kullan
ld

nda, gsterilen temponun biraz yava


lat
lmasgerektiini anlat
r.
modern

* a
a uygun, ac
l, asr, a
da
.

modern mobilya
* Antika, taklit, stil mobilyalar
n d

nda kalan ve genellikle dz hatlardan meydana gelen mobilya.


modernizasyon
* Modernle
mek.
modernize
* Yenile
tirilmi
, modern, a
c
l duruma getirilmi
.
modernize etmek
* yenile
tirmek, ac
l duruma getirmek.
modernle
me
* a
c
lla
ma.
modernle
mek
* a
c
lla
mak.
modernle
tirme
* a
c
lla
t
rma.
modernle
tirmek
* a
c
lla
t
rmak.
modernlik
* a
c
ll
k.
modifikasyon
* Bireyde meydana gelen de
i
iklik, dei
me.
modistra
modul

* Kad
n terzi.
* Bkz. nodul.

modullamak
* Bkz. nodullamak.
modl

* Bir yap
n
n e
itli blmleri aras
nda orant
ysa
lamak iin kullan
lan l birimi.
* Herhangi bir mekanik zelli
i belirten kat say
.
* Bir uzay ta

t
n
n btn yap
siinde yer alan ba
ms
z blm, para.
modlsyon
* Bir sesin yay
nmas
nda ortaya
kan ye
inlik, vurgu, ton dei
imlerinden her biri.
* Bir dalgan
n genlik, evre ve s
kl

n
n bir yasaya gre zaman iinde farkl
la
mas
.
* Bir tondan ba
ka bir tona gei
.
modler

* Modll.

modler sistem
* Paralsistem.
modll

* Modl olan.

Mo
ol
* Mo
olistan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Mo
ollara zg, Mo
ollarla ilgili (
ey).
Mo
olca
* Mo
ol dili.
mohs le
i
* Z
mpara taneciklerinin sertliini saptamada kullan
lan de
erler tablosu.
moka

mokasen

mola

* ok kokulu bir tr kahve.


* Bu kahveden yap
lan iecek.
* Kuzey Amerika K
z
lderililerinin giydii deriden yap
lm

, tek para ayakkab


.
* K
sa keli, ba
s
z ayakkab
.
* Yorgunlu
u gidermek iin duraklama.
* Koyverme.
* (voleybol ve basketbolda) Tak
mlar
n oyun aras
nda ald
klarbirer dakikal
k dinlenme sresi.

mola ta

* Hamallar
n s
rtlar
ndaki yk dayayarak dinlenmeleri iin sokak kenarlar
na konulmuykseke ta
.
mola vermek
* uzun sren yolculu
a, yry
e veya al

maya, dinlenmek amac


yla bir sre ara vermek, oturup
dinlenmek.
molas
molas
z

* Karbonatlkum ta

.
* Bkz. duraks
z.

molekl
* Element veya birle
ikleri olu
turan ve onlar
n zgl niteliklerini gsteren en kk birim, madde.
* (fiziksel kimyada) Bir veya birka atomun birle
mesinden olu
an, birka ekirdek veya elektronlu yap
.
* Bir btnn en kk paras
.
molekler
* Molekle ili
kin, moleklle ilgili.

molibden
* Atom numaras42, atom a
rl

95, 94 olan ve 617 C ye do


ru eriyen, gmbeyazl

nda, k
r
lgan, trl
eliklerin ala

m
na giren element. K
saltmas
Mo.
molibdin
molla

mollal
k

* Doada ancak amorf durumunda bulunan, do


al molibden oksit.
* Byk kad
.
* Medrese
rencisi.
* Byk bilgin.
* Molla olma durumu.

Molotof kokteyli
* Bir
i
eye benzin, makine ya

, deterjan doldurularak yap


lan fitilli bir tr yang
n bombas
.
moloz
* Toprak ve kirele kar

k tak
r
nt
lar
, yapdknts.
* Deersiz, i
e yaramaz
ey veya kimse.
moloz duvar
* Moloz ta
larla yap
lan duvar.
moloz ta
* Kaba, przl ta
.
molozluk
* Molozla dolu toprak y

n
.
* Deersiz, i
e yaramaz olma durumu.
moment

* Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yrngesinde dndrme etkisini belirleyen vektr niceli
i.

momentum
* Bir cismin hareket miktar
, ktlenin srat ile arp
m
.
* H
z, h
zl
l
k.
monadizm
* Bkz. monat
l
k.
monar
i
* Siyas otoritenin genellikle miras yolu ile bir ki
inin zerinde topland

devlet dzeni veya rejim, tek erklik.


monar
ist
* Monar
izme ili
kin, bu rejimi benimseyen ve savunan kimse, tek erki.
monar
izm
* Monar
i yanl
lar
n
n siyas doktrini, tek erklik.
monat

* Eski Yunan felsefesinde blnmez birlik.


* Leibniz'in felsefesinde art
k blnemez bir birlik olan sonsuz say
daki cevherlerin her biri.

monat
l
k
* Evrenin monatlardan olu
tuunu ileri sren Leibniz'in retisi.
monden
* Toplum ya
amile ilgili.
* Yksek sosyete ya
am
nseven.

Mongolist
* Mo
ol dili ve kltr ile u
ra
an kimse.
Mongolistik
* Mo
ol dili ve kltr ara
t
rmalar
.
monist
* Teki.
monitr

* Her tr al

malarda yeti
tirici.
* I

n
m ye
inlik dzeyini alg
lay
p len alet.
* Ses dalgasiletiminde, iletimi bozmadan ve kesmeden niteli
ini denetleyen alet.
* Televizyonda grnt ile sesin niteliini e
leme, grnt seimini gerekle
tirme, grnty yay
mlama
gibi i
lerin denetlenmesinde kullan
lan alet.
monizm

* Tekilik.

monogam
* Tek e
li.
monogami
* Tek e
lilik; tek kar
l
k, tek kocal
k.
monografi
* Bilimsel alanlarda zel bir konu veya sorun zerine yaz
lan inceleme, tek yaz
.
monokl
monolog

monopol
monoray

* Kakemerinin alt
na s
k

t
r
larak kullan
lan gzlk cam
.
* Bir oyunda, ki
ilerden birinin kendi kendine yapt

konu
ma.
* Dinleyicilere bir ki
inin anlatt

, genellikle, gldren olay.


* evresindekilere f
rsat vermeden bir kimsenin yapt

konu
ma.
* Tekel.
* Tek bir raydan olu
an demir yolu.

monoteist
* Tek tanr
c
.
monoteizm
* Tek tanr
c
l
k.
monotip

* Harfleri ayrayrdizip dken dizgi makinesi.

monoton
* Tekdze, yeknesak.
monotonla
ma
* Monotonla
mak i
i veya durumu.
monotonla
mak
* Monoton duruma gelmek.
monotonluk
* Tekdzelik, yeknesakl
k.

monsenyr
* Hristiyan prenslerine verilen unvan.
* Yksek a
amaldin adamlar
na verilen unvan.
mont

* Kumaveya deriden yap


lan, genellikle belden kemerli, stnde cepleri bulunan, gmlek veya h
rka zerine
giyilen k
sa, hafif giysi.
montaj

* Kurgu.

montajc
* Kurgucu.
montajc
l
k
* Kurguculuk.
monte etmek
* Kurmak, bir makine veya cihaz
n skl paralar
nyerli yerine takmak.
mor

* K
rm
z
ile mavinin kar

mas
ndan olu
an renk, menek
e renginin k
rm
z
ya alan
.
* Bu renkte olan.

mor karaman
* K
z
ldan mora kadar dei
en renklerde, gz, a

z, burun etraf
, daha a
k, bave ayaklar vcuduna gre
daha koyu renkte, kaba kar

k yapa

lDou Anadolu blgesi ile kuzeydou illerimizde yeti


tirilen bir tr koyun.
mor tesi
* Gzle grlmeyen, dalga boylaryakla

k 4000 angstrmle 200 angstrm aras


nda olan, mor

n
n tesinde
yer alan, yapay olarak da elde edilip t
pta kullan
lan bir

n
m, ltraviyole.
mor salk
m
* Baklagillerden, salk
m durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli iekler aan, 20 m ye kadar uzayabilen
ok y
ll
k bir sarma

k (Wisteria sinensis).
moral

* Bir insan
n ruhsal gc, yrek gc, maneviyat.

moral e
itimi
* Ruhsal gc, maneviyatglendirme.
moral knt
* Manev dirensizlik, ruhsal ynden direnememe, cesareti yitirme.
moral vermek
* bir kimsenin ruhsal direnme gcn art
rmak, cesaretlendirmek, yreklendirmek.
morali bozulmak
* ruhsal ynden direnme gcn yitirmek, iine korku d
mek.
moralini bozmak
* bir kimsenin ruhsal ynden direnme gcn azaltmak, sarsmak.
moralizm
* Ahlk
l
k doktrini, ahlkara deil, ama sayan doktrin, trelcilik.
morar

* Morarmak i
i veya biimi.
morarma

* Morarmak i
i.
morarmak
* Mor bir renk almak.
* Herhangi bir s
k
ntveya hastal
kla vcudun bir organmor renk almak.
morart
* Morarm
yer, morluk.
morartma
* Morartmak i
i.
morartmak
* Morarmas
na sebep olmak, mor renk vermek.
moratoryum
* ok bunal
mldnemlerde bir lkede, blgede bir blm veya tm borlardaki deme zorunluunun geri
b
rak
lmas
.
* Resm geciktirme.
moren
morfem

* Buzul ta
.
* Kelimelere gramer bak
m
ndan biim veren o
u ek hlinde olan kelime paralar
, biim birimi.

morfin
* Afyonda % 10 oran
nda bulunan, uyu
turucu, nemli bir alkaloit.
morfinlenme
* Morfinlenmek i
i.
morfinlenmek
* Morfinle uyu
turulmak.
* Yksek sesle gevezelik yznden yar
uykulu, yaraptal duruma girmek.
morfinoman
* Morfin kullanma al

kanl

olan kimse, morfin tiryakisi.


morfoloji
* ekil bilgisi, biim bilgisi, yapbilgisi.
* Bkz. biim bilimi.
morfolojik
* Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ili
kin.
morg
* Adliyede kovu
turmaygerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve
pheli lmlerde, lm sebebinin ve
lnn kim oldu
unun tespit edilmesi iin llerin konuldu
u ve inceleme yap
lan yer veya yap
.
morg raporu
* llerin muayene ve otopsisinden sonra dzenlenen rapor.
morga kald
rmak
* lleri incelenmek iin morga gtrmek.
morina

* Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde ya


ayan, eti yenilen, karacierinden bal
k ya

kar
lan bir bal
k (Gadus
morrhua).
Moritanyal
* Moritanya halk
ndan olan.

morla
ma
* Morla
mak i
i.
morla
mak
* Mor duruma gelmek.
morluk

* Mor olma durumu.


* Moraran yer.

mormenek
e
* Rengi mora alan bir tr menek
e.
mors
* Morsgillerden, Kuzey Atlantikte ya
ayan, 4 m uzunluunda, derisi, di
i ve ya
iin avlanan bir memeli
(Odobenus rosmarus).
* Gizli i
aret.
mors

* Nokta ve izgilerden olu


an bir alfabe kullanan telgraf dizgesi.
* Bu i
aretleri almaya ve gndermeye yarayan alet.
* Gizli i
aret.

mors alfabesi
* Telgraf
l
kta kullan
lan, nokta ve izgilerden olu
an alfabe.
morsgiller
* Memeliler s
n
f
n
n yzge ayakl
lar alt tak
m
na giren bir familya.
mortadella
* Bir tr
talyan sucu
u ve bre
i.
mortlama
* Mortlamak i
i veya durumu.
mortlamak
* lmek.
morto

* l.

mortocu
* Hristiyanlarda cenaze ta

mak iin tutulan kimse.


* Cenazelerde a
t okuyarak ald
parayla geinen kimse.
*
mam.
mortoyu ekmek
* lmek.
moruk
* Ya
lerkek, baba.
morukla
ma
* Morukla
mak i
i veya durumu.
morukla
mak
* Ya
lanmak, ihtiyarlamak.
morul

* Yumurta hcresinin embriyon olu


urken geli
erek ald
ilk biim, blstul.

morumsu
* Mora alan, moru and
ran.
morumt
rak
* Morumsu.
Moskof
* Rus.
* Ac
mas
z, zalim.
Moskof cam
* Bir tr beyaz mika.
Moskof gvuru
* Rus.
Moskof topra
* Maden parlatmak iin kullan
lan, sar
renkte bir tr gevrek ta
.
Moskofluk
* Moskof olma durumu.
* Ac
mas
zca davran

.
mosmor

* Her yanmor, koyu mor.

mosmor kesilmek
* herhangi bir sebeple morarmak.
mosmor olmak
* kt duruma d
mek, bozulmak, mahcup olmak.
mostra

* rnek, gstermelik, model.

mostra olmak
* kendini gln bir duruma sokmak.
mostral
k
* Gstermelik, numune.
* Kt veya yersiz davran

lar
yla gze batan kimse.
motamot
* Kelimesi kelimesine, hi dei
tirmeden, aynen.
motamot eviri
* Asl
na balkal
narak yap
lan eviri.
motel

* Motorlu ta

tlarla yolculuk edenlerin bar


nmalar
n
, arabalar
npark etmelerini ve ba
ka ihtiyalar
n
kar

lamak iin i
lek kara yollarzerinde yap
lm
otel.
motelci

* Motel i
leten kimse.

motelcilik
* Motel i
letme i
i.
motif
* Yan yana gelerek bir bezeme i
ini olu
turan ve kendi ba
lar
na birer birlik olan gelerden her biri.
* Bir eserde s
k s
k tekrarlanan ssleyici ge.
* Bestenin bir paras
na e
itli ynlerden birlik salayan belirleyici kk birim.

motifli
motifsiz

* Motifi olan.
* Motifi olmayan.

motivasyon
* Gdlenme.
moto* Motorlu, motorla ilgili.
motopomp
* Motorlu tulumba.
motor

* Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dn


tren sistem.
* Akaryak
t motoruyla i
leyen deniz arac
.
* Motosiklet.

motor ya
* Motorlarda srtnmeyi azaltarak a

nmaynlemeye yarayan bir tr ya.


motorbot
* Motorla al

an kk deniz ta

t
.
motorcu

* Deniz motoru i
leten kimse.

motorculuk
* Deniz motoru i
letmecilii.
motorin
motorize

* Motorlu ta

tlaral

t
rmada kullan
lan bir ya
.
* Motorlu ta

tlarla donat
lm
(k
ta veya birlik).

motorkros
* K
rlarda ve engebeli arazilerde motorsikletle yap
lan yar

.
motorkrosu
* Motorkros yar

s
.
motorlu

* Motorla al

an.

motorlu ta

t
*
nsan veya yk ta

yan iki veya daha ok dingilli, motor gcyle hareket eden aralara verilen genel ad.
motorlu tren
* Bkz. mototren.
motosiklet
* Motor silindirinin hacmi 125 cm den byk olan, iki tekerlekli motorlu ta

t.
mototren
* Bir termik motorla al

an, yolcu ta

yan demir yolu ta

t
.
motris

ta

t.

* Birka arabal
bir katarda elektrik motoru veya patlamalmotorla al

an ve br arabalarekmeye yarayan

mozaik

* Trl renklerde, kk kp biiminde mermer, taveya pi


mitoprak paralar
n
n yan yana getirilmesiyle
yap
lan resim ve bezeme i
i.
* Bu iiin kullan
lan mermer paralar
.
*
nce kum, imento ve kk mermer paralar
ndan olu
an kar

mla d
eme s
vas
.
* Tatlbiskvi paralar
yla yap
lan kakaolu pasta.
* imento iine kk mermer paralarkonulup doldurularak yap
lan (d
eme, merdiven vb.).
* Dei
ik dillere ve kltrlere sahip insan toplulu
u.
mozaik d
eme
* Mozaik kar

myap
lan yer d
emesi.
mozaik plka
* Mozaikle yap
lm
kal
p d
eme maddesi.
mozaiki
* Mozaik yapan veya satan kimse.
* Yap
larda mozaik i
lerini dzenleyen kimse.
mozak
* Domuz yavrusu.
mozole
mble
mbleli

* Byk, gsteri
li gmt, an
tkabir.
* Mobilya.
* Mobilyal
.

mblesiz
* Mobilyas
z.
mn
msy

* Bkz. men.
* Frans
zcada erkeklere verilen bir unvan.
* (yabancerkekler iin) Bay.

-msa- / -mse*
simden fiil treten ek: az-
-msamak, o-u-msa-mak, k-mse-mek vb.
-ms/ -msi
* Kltme s
fatlartreten ek: sar
-ms
, mavi-msi, pembe-msi, mor-u-msu, tatl
-ms
, ek
i-msi vb.
-mt
rak / -mturak
* Kltme s
fatlartreten ek.
mu
muaccel

muacciz

* Bkz. m/ mi.
* Acele olunmu
.
* Pe
in, hemen denmesi gereken.
* S
k
nt
veren, taciz eden, b
kt
ran, usand
ran.

* Yap

kan, s
rna

k, ukal (kimse).
muaddel
* Dei
tirilmi
, dei
iklie uram

, de
i
kin.
muadele

* E
itlik, beraberlik, denklik.
* Anla

lmaz i
.
* Denklem.

muadelet
* E
itlik, denklik, edeerlik.
muadil
muaf

* E
it, denk, ede
er.
* Ba

lanm

, affedilmi
.
* Ayrtutulmu
, ayr
cal
k tan
nm

.
* zgr, serbest.

muaf tutmak (veya tutulmak)


* bir devi, bir grevi ba

lamak, ayr
cal
k tan
mak.
muafiyet

* Ayrtutulma, kendisine uygulanmama, ba

kl
k.
* Ba

kl
k.

muafiyet tan
mak
* kendisinden beklenilen veya istenilenlerin btnn istememek.
muafiyet s
nav
* E
itimde veya herhangi bir dalda bilgi birikiminin nceden yeterli olup olmad

n
n belirlenmesi iin
yap
lan s
nav.
muafl
k

* Muaf olma durumu.

muahede
* Anla
ma.
muahedename
* Antla
ma metni.
muaheze

* K
nama, paylama, ay
plama.
* Ele
tiri.

muaheze etmek
* paylamak, ay
plamak, k
namak.
muahezename
* Ele
tiri yaz
sve kitab
.
muahhar
* Sonraki, sonradan gelen, ertelenmi
, daha sonraki.
muahharen
* Sonradan.
muakkip

*
zleyen, arkas
ndan ko
an, takip eden.

* (i
) Yrten.
muall
* Yksek, yce.
muallk

* As
lm

, as
l
.
* Sonuca balanmam

, srncemede kalm

.
* Ba
l
.

muallkta olmak (veya muallkta kalmak)


* sonuca balanmak, srncemede kalmak.
muallel
muallim
muallime

* Sakat, eksik.
* retmen.
* Bayan
retmen.

muallimlik
* retmenlik.
muamelt
* Dairelerde evrak zerinde yap
lan i
lemler, i
lem.
muamele

* Davranma, davran

.
* Yol, yntem, iz.
*

lem.
* Al
veri
.
*

lem.

muamele etmek
* davranmak.
muamele grmek
* i
lem uygulanmak, davran
lmak.
muamma
* Bilmece.
* Anla

lmayan, bilinmeyen
ey.
muamma asmak
*

kl
k geleneinde herhangi bir konuyu manzum olarak bilmece trnde dzenleyip genellikle
kahvehanelerde herkesin grecei bir yere koymak.
muammal
* Bilmeceli, muamma dolu.
muammal
k
* Muamma dolu olma durumu.
muammer
* Ya
am

.
muammer olmak
* ya
amak.
* uzun ve mutlu ya
amak.

muannit
muaraza

*
nat eden, inat
, direnge, anut.
* eki
me, kavga.

muare
* Dalgalpar
lt
lar verilmiolan bir tr kuma
, kareli kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
muarefe
* Kar

l
klbirbirini tan
ma, tan

ma, tan

kl
k.
muar
z
muas
r

* Kar
koyan, kar

kan.
* Aynyzy
l iinde olan.
* a
da
.

muas
rla
ma
* Muas
rla
mak i
i, ada
la
ma.
muas
rla
mak
* a
da
la
mak.
mua
aka
* Sevi
me, sevgi,

kta
l
k.
mua
akada olmak
* sevi
mek, birbirine

k olmak.
mua
eret

* Birbiriyle toplumsal ili


kiler iinde bulunma.

mua
eret adab
* Grg kurallar
, adab
mua
eret.
muattal
*

lemez, kullan
lmaz duruma gelmi
.
* Bo
, i
siz.
muattar
* It
rl
, gzel kokulu.
muavenet
* Yard
m.
muavenet etmek
* yard
m etmek.
muavin

* Yard
mc
, yard
m eden.
* Bir grevlinin, bir yneticinin i
ine yard
m eden, yokluunda yerini ve yetkilerini zerine alan kimse.

muavinlik
* Muavin olma durumu.
* Muavinin grevi.
muayede

* Bayramla
ma, birbirinin bayram
nkutlama.

muayene

* Bir kimsenin hasta olup olmad

n
veya hastal

n nerede oldu
unu ara
t
rma.
* Gzden geirme, ara
t
rma, yoklama.

muayene etmek
* bir kimsenin hasta olup olmad

n
veya hastal

n
n nerede oldu
unu ara
t
rmak.
* ara
t
rmak, incelemek.
muayene olmak
* hekimce bak
lmak.
muayeneci
* Ara
t
ran, yoklayan kimse.
muayenehane
* Hekimlerin hastalar
nkabul ettikleri yer.
muayyen

* Belli, belirli; kesin olarak belirlenmi


.
* Kararla
t
r
lan.

muayyeniyet
* Belli olma durumu, bellilik.
muazzam
* ok byk, ok iri, koskoca, koskocaman.
* Al

lm

n s
n
rlar
na
an.
* Gl, nemli.
muazzep

* Ac
, s
k
nt
, azap eken.

muazzep olmak
* ac
, azap ekmek.
muazzep etmek
* ac
, azap ektirmek.
muazzez
* Say
lan, saygduyulan, sevgili, aziz.
mubah

* Dince yap
lmas
nda sak
nca olmayan, yap
lmas
gnah veya sevap olmayan.
* Yap
lmas
nda sak
nca grlmeyen.

mubah grmek
* hogrmek, sak
ncas
z bulmak.
mubass
r
* Okullarda
rencilerin durumu ile ilgilenen ve dzeni salamakla grevli kimse.
mubayaa

* Sat
n alma.

mubayaa etmek
* sat
n almak.
mubayaac
* Sat
n alan kimse.
mucibince
* Gere
ince.

mucip

* Gerektiren, gerektirici.
* Sebep.

mucip olmak
* gerektirmek.
mucip sebep
* Gereke.
mucir

* Kiraya veren kimse.

mucit
* Yeni bir buluortaya koyan, icat eden kimse.
* Yarat
c
, yaratan.
mucize
*
nsanlar
hayran b
rakan, tabiatst say
lan olay, tans
k.
*
nsan akl
n
n alamayacaolay.
* Ola
anst,
a

rt
c
.
mucize gstermek
* ola
anst bir olay yaratmak.
mucize kabilinden
* umulmayan, beklenmeyen bir biimde.
mucizeli
mucuk
mucur

muo

* Mucize nitelii bulunan.


* Bir e
it kk sinek.
* Kmr k
r
nt
s
, m
c
r.
* Yol yap
m
nda kullan
lan tak
r
nt
s
.
* Bir
eyin i
e yaramayan blm.
* Gemilerde, kk ya
ta tayfa yama
, mio.
* Meyhaneci
ra
.

mudarebe
* Bir yandan sermaye, te yandan emek konularak kurulan
irket.
mudi

mudil

* Emanet b
rakan kimse.
* (bankaya) Para yat
ran kimse.
* Karma

k, g, etin.

mufassal
* Ayr
nt
l
.
mufla

muflon

* Cisimleri, aleve de
dirmeden ate
in etkisine u
ratmak iin kullan
lan byk toprak kap.
* Porselen f
r
n
.

* Yaban koyun, argali.


* Pardslerin iine iliklenerek geirilen bir e
it ok kal
n, e
reti astar.
muflonlu

mugaddi

*
inde kee bulunan ok kal
n, yumu
ak, parlak tyl kuma
.
* Bu kumageirilerek yap
lm
olan.
* Besleyici, besleyen.

mugalta
* Yan
ltacak sz, yan
ltmaca.
mugaltac
* Mugalta yapan kimse.
muganni

* arksyleyen kimse,
ark
c
.

muganniye
* ark
ckad
n.
mugayeret
* Uygun olmama durumu, uymazl
k, ayk
r
l
k.
mugayir
mu
ber

* Uymaz, ayk
r
.
* Gcenmi
, gcenik, kskn.

mu
ber olmak
* gcenmek, ksmek.
mu
lk
* Anla

lmasg, anla

lmaz, kar

k, apra

k.
muhabbet
* Sevgi.
* Dosta konu
ma, yarenlik.
muhabbet beslemek
* sevgi duymak.
muhabbet ie
i
* Muhabbet ieigillerden, ekleri ye
ilimt
rak beyaz, gzel kokulu bir ss bitkisi (Reseda odorata).
muhabbet ie
igiller
* Ayrta yaprakl
, iki enekli bitkiler s
n
f
.
muhabbet etmek
* kar

l
kl
, dosta konu
mak.
muhabbet ku
u
* Papaangillerden, as
l yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde retilen, e
ine ok d
kn, sar
,
ye
il ve kl rengi tyl, uzun ve sivri kuyruklu bir ku(Melopsittacus undulatus).
muhabbet telll
* Kad
nla erkek aras
nda yolsuz ili
kilere arac
l
k eden kimse, pezevenk, kavat.
muhabbetname
* A
k mektubu.

* Arkada
, dost mektubu.
muhaberat
* Haberle
meler, haberle
me dolay
s
yla yap
lan yaz

malar.
muhabere
* Haberle
me, yaz

ma.
muhabere etmek
* haberle
mek, yaz

mak.
muhabere memuru
* Telgraf
, haberle
meyi sa
layan kimse.
muhabere s
n
f
* Sava
ta haberle
me dzeninin kurulmas
n
, d
man
n elektronik aralar kullanmas
nengellemeyi veya
bunu s
n
rland
rmaysa
layan yard
mcs
n
f.
muhabereci
* Muhabere s
n
f
ndan olan asker.
muhabir
grevli.

* Bas
n ve yay
n organlar
na haber toplayan, bildiren veya yazan kimse.
* Herhangi bir kurulu
un al

mas
yla ilgili olarak, merkezle ba
ka bir lke aras
nda ba
lant
ysa
layan

muhabirlik
* Muhabir olma durumu.
* Muhabirin grevi.
muhaceret
* G, gme.
* (ya
amakta oldu
u lkeden) Yabanc
bir lkeye uzun veya k
sa sreli yerle
mek iin gitme.
muhaceret etmek
* ya
ad

lkeden ayr
lmak.
muhacim

muhacir

* Sald
ran, sald
r
c
.
* Futbolda ileri u oyuncusu.
* Gmen.

muhacir arabas
* st ve yanlarrtl, drt tekerlekli, yays
z araba.
muhacir gitmek
* g etmek.
muhacir olmak
* gmen durumuna girmek.
muhacirlik
* Gmenlik.
muhaddep
* D

bkey, konveks.
muhaddis
* Hadis ile me
gul olan, Hz. Muhammed'in szlerini bildirmiolan kimse.

muhafaza
* Koruma, saklama, korunum.
muhafaza alt
na almak
* korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak.
muhafaza etmek (veya edilmek)
* korumak, saklamak (veya korunmak saklanmak).
* oldu
u gibi b
rakmak, kapatmak (veya b
rak
lmak, kapat
lmak).
muhafazakr
* Tutucu.
muhafazakrl
k
* Tutuculuk.
muhafazal
* Muhafazasolan.
muhafazas
z
* Muhafazasolmayan.
muhaf
z
* Birini veya bir
eyi koruyan, kollayan, gzeten kimse, koruyucu.
* Bir kalenin veya bir
ehrin nemli yerlerini korumak, dzeni ve gvenlii salamakla grevli komutan.
muhaf
z alay
* Devlet ba
kanlar
n
, krallar
korumakla grevli asker birlik.
muhaf
zl
k
* Muhaf
z olma durumu.
* Muhaf
z
n grevi.
muhakeme
* Birbirine kar
olan iki tarafdinleyerek bir yarg
ya varma, yarg
lama.
* Bir konuyu zihinde iyice d
np inceleyerek karar verme, ak
l szgecinden geirme, usa vurma,
uslamlama.
* Bir sorunu zmek iin
kar yol arama.
muhakeme etmek
* yarg
lamak.
* ak
l szgecinden geirmek, d
nmek.
muhakeme usul
* Yargyolu, muhakeme tarz
.
muhakeme yrtmek
* d
nmek, soruna bir zm aramak.
muhakkak
* Doruluu, gerekli
i kesin olarak bilinen, gereklii kesinle
mi
.
* Her hlde ne olursa olsun, kesinlikle.
muhakkik
* Gerei ara
t
ran.
* Soru
turucu, soru
turmac
.
muhal

* Olamaz, olmaz, olmayacak; olmas


, gerekle
mesi olanaks
z.

muhalefet
* Bir tutuma, bir gr
e, bir davran

a kar
olma durumu, ayk
r
l
k.

* Kar
gr
te, tutumda olan kimseler topluluu.
* Demokraside iktidar
n d

nda olan parti veya partiler.


muhalefet etmek
* kar
davran

ta bulunmak, kar

kmak.
muhalefet partisi
* Hkmet kurmaya kat
lmam
parti.
muhalefet
erhi
* Kar
olma yaz
s
, muhalefet gerekesi.
muhalif

* Bir tutuma, bir gr


e, bir davran

ta kar
olan, ayk
r
olan.
* Ayk
r
l
k eden, uymayan, uygunluk gstermeyen.

muhallebi
* Ste,
eker ve pirin unu kat
larak yap
lan bir tatl
.
muhallebi ocu
u
* Nazlbytlmocuk.
muhallebici
* Muhallebi yapan veya satan kimse.
* Muhallebi sat
lan yer.
* Nazlbytlmkimse.
muhallebicilik
* Muhallebici olma durumu.
* Muhallebi yapma ve satma i
i.
Muhammed
* Hz.Muhammed mmetinden olan kimse, Mslman.
muhammen
* Oranlanan, tahmin edilen.
muhammes
* Beparasolan, be
li.
* Be
gen.
* Be
li.
muhammin
* Oranlayan, tahmin eden.
muharebe
* Sava
ma, vuru
ma, harp etme, iki ordu aras
ndaki arp

ma, sava
.
* Gl tart

ma.
muharip

* Sava
a kat
lan, sava
an, sava

muharrem
* Kamer takviminin birinci ay
, a
ure ay
.
muharrer

* Yaz
lm

, yaz
lyaz
ya geirilmi
.

muharrik
* Hareketini salayan, harekete gelen.
* K

k
rt
c
, ayart
c
.

muharrir

* Yazar.

muharrirlik
* Yazarl
k.
muharri
* T
rmalayan, tahrieden.
*
rkilten, korku veren.
muhasamat
* D
manl
k.
* (sava
ta) arp

ma.
muhasara
* Ku
atma, sarma, evirme.
muhasara etmek
* ku
atmak.
muhasebat
* Hesap i
leri.
muhasebe
* Hesapla
ma, kar

l
klhesap grme.
* Hesap i
leriyle u
ra
ma.
* Hesaplar
n btn.
* Hesap i
lerinin yrtld
yer, saymanl
k.
muhasebeci
* Sayman, muhasip.
muhasebecilik
* Sayman
n grevi, saymanl
k.
muhasebesini yapmak
* bir
eyin olumlu veya olumsuz ynlerini gzden geirerek bir yarg
ya varmak.
muhas
m
* Birbirine d
man olanlardan her biri.
muhas
r
muhasip

* Ku
atan, saran.
* Sayman, muhasebeci.

muhasiplik
* Saymanl
k.
muhassala
* Elde edilen sonu.
* Bile
ke.
muhassas
* (birine) Ayr
lm

, tahsis olunmu
.
muhassasat
* Bir kimseye maa
, tay
n vb. olarak verilmi
eyler.
* Devlet btesinde devlet kurulu
lariin ayr
lm
para, denek.
muhassenat

* Yararl
, gzel, hay
rl
, i
ler.
muhass
l
* Osmanl
mparatorluunda Tanzimattan nceki dnemde vergi tahsildar
na verilen isim.
muhat

muhatap

* Ku
at
lm

, sar
lm

, evrilmi
.
* Kitab
n s
rt k

dile mukavvas
n
n aras
nda isteka ile bast
r
larak olu
turulmuhafif ukurluk.
* Kendisine sz sylenilen kimse, kendisiyle konu
ulan kimse.

muhatap olmak
* kendisine sz sylenmek, hitap edilmek.
* kar

s
nda kalmak.
muhatara
* Korku verici durum, tehlike.
* Zarar, ziyan.
muhataral
* Korkulu, tehlikeli.
muhavere
*
ki ki
i aras
nda kar

l
klolarak yap
lan konu
ma.
muhavere etmek
* birbiriyle konu
mak.
muhavvil

* Dei
tiren, dn
tren.

muhavvile
* Dn
trc, transformatr.
muhayyel
* Hayal gcyle yarat
lan, hayal edilen.
muhayyer
* Be
enilmediinde geri verilmek
art
yla al
nan (e
ya vb), semece.
* Semeli.
* Trk mziinde bir makam.
muhayyer b
rakmak
* semeli b
rakmak, semeye izin vermek.
muhayyerbuselik
* Trk mziinde bir makam.
muhayyerkrd
* Trk mziinde bir makam.
muhayyerlik
* Semeli olma durumu.
* Seme hakk
.
muhayyersmble
* Trk mziinde bir makam.
muhayyile
* Hayal etme gc.

muhbir

* Haber ula
t
r
c
, haber veren.
* Yasa d

olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarc


.

muhbirlik
* Muhbir olma durumu veya muhbirin yapt
i
.
muhik

* Hakl
, doru.

muhil
* Dokunan, bozan, ihll eden.
muhip
muhit

* Seven, sevgi besleyen, dost.


* evre, yre.
* Bir kimsenin srekli ili
kide bulunduu insanlar topluluu, evre.

muhit yapmak (veya edinmek)


* ili
kili olduu, tan

k olduu kimselerin say


s
noaltmak.
muhkem

* Salam, salamla
t
r
lm

muhlis
* Dostlu
unda ve inanlar
nda iten olan.
* Bkz. halis muhlis.
muhrik
* Yak
c
.
* Yan
k, dokunakl
(ses).
muhrip
* Torpido, top ve denizalt
lara kar

silhlarla donat
lm

, kk, h
zlgiden savagemisi, destroyer.
muhta

* Bir
eye ihtiya duyan.
* Yoksul, fakir (kimse).
* Bakmaya mecbur olduu aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal
, kazanc
bulunmayanlar.
muhta etmek
* birini, ihtiya duyduu bir
eyi ba
kas
ndan sa
lamak zorunda b
rakmak.
muhta olmak
* ihtiya duymak.
muhtal
k
* Bakmaya mecbur olduu aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal
, kazanc
olmayanlar
n iinde bulundu
u durum.
muhtar
kimse.

* zerk.
* Ky veya mahallenin yasalarla belirtilmii
lerini yrtmek iin o ky veya mahallede oturanlar
n setikleri

muhtariyet
* zerklik.
muhtarl
k

* Muhtar
n grevi veya makam
.
* Muhtar
n grevini yapt
yer.
muhtasar

* K
salt
lm
olan, k
sa; zet.

muhtasaran
* K
saca, k
saltarak, zet olarak.
muhtekir
muhtel
muhtelif

muhtelis

* Vurguncu, spekltr.
* Dzeni bozulmu
, bozuk.
* Z
t, birbirini tutmayan.
* e
it e
it, e
itli.
* Beylik mal veya parayzimmetine geiren, alan.

muhtelit
* Karma, kar

k.
muhtemel
*
htimal dahilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olas
, olas
l
, mmkn.
muhtemel olmak
* umulmak, beklenmek.
muhtemelen
* Umulur ki, beklenir ki, grn
e bak
larak.
muhterem
* Sayg
deer, say
n.
muhteri

muhteris
muhteriz
muhtesip

* Yeni bir
ey yaratan, icat eden.
* Yalanlar uydurarak bir kimseye iftirada bulunan.
* H
rsl
.
* ekingen.
*
slm
ehirlerinde ar
ve pazar esnaf
ndin kurallar
na gre denetleyen grevli, belediye memuru.

muhte
em
* Grkemli, gsteri
li, byk ve gz al
c
.
muhteva
muhtevi

* Bir
eyin iindeki, iteki, ierik.
*
htiva eden, iine alan, kapsayan, iinde bulunduran.

muhteviyat
*
indekiler.

muht
ra

* Herhangi bir
eyi hat
rlatma, uyarma amac
yla yaz
lan yaz
.
* Bir devletin ba
ka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yollad

uyaryaz
s
, diplomatik nota.
* Anda.
* Gnlk.

muhz
r
*
lgililerin mahkemede bulunmalar
nsalayan grevli.
muin
muinli
muinsiz

* Yard
m eden, yard
mc
.
* Askere al
nd

nda ailesine bakacak kimsesi olan.


* Askere al
nd

nda ailesine bakacak kimsesi olmayan.

muit
* Okullarda ocuklaral

t
rmakla grevli kimse, retmen yard
mc
s
.
mujik
-muk
mukaar

* Rus kyls.
* Bkz. -m
k / -mik.
*
bkey, obruk, konkav.

mukabele
* Kar

l
k verme, kar

lama, kar

l
k.
* Kar

la
t
rma, kar

l
klyap
lan okuma.
* Kar
gelme, bakald
rma.
* Camilerde Kur'an okunurken, haf
zlar
n da kar

l
k olarak ezbere Kur'an okumalar
.
mukabele etmek
* kar

l
k vermek, kar

l
kta bulunmak.
* kar
gelmek.
mukabele okumak
* ramazanda, en ok camide yksek sesle ezbere kur'an okumak.
mukabeleci
* Camilerde Kur'an okuyan kimse.
* Brolarda temize ekilmihesaplarmsveddeleri ile kar

la
t
ran grevli.
* Askerin yoklamas
nyapan kimse.
mukabelede bulunmak
* kar

l
k vermek.
mukabeleli
* Kar

olan, mukabelesi bulunan.


mukabelesiz
* Kar

olmayan, mukabelesi bulunmayan.


mukabil

* Bir
eye kar

l
k olarak yap
lan, bir
eyin kar

olan.
* Bir
eyin kar

s
nda bulunan.
* Kar

l
k.
* Kar

l
k olarak, kar

nda.

mukaddem
* nce gelen, nceki.
* ncl.
mukaddema
* nce, evvelce, eskiden.
mukaddeme
* Bkz. mukaddime.
mukadder
* Yazg
da var olan, yazgile ilgili olan, al
nda yaz
l
olan.
mukadderat
* Yazg
.
mukaddes
* Kutsal.
mukaddesat
* Kutsal say
lan her trl inan ve davran

lar.
mukaddesat
* Kutsal tan
nan
eylere a

rlde bal
l
k gsteren kimse.
mukaddime
* n sz.
* Bir olay
n ba
lang
c
.
mukaffa
* Kafiyeli, uyakl
.
mukallit

* Takliti.

mukallitlik
* Mukallit olma durumu, mukallidin i
i.
mukannen
* Belli, belirli, kesinle
mi
,
a
maz.
* Kanun durumuna gelmi
, kanunla
m

.
mukarenet
* Yakla
ma, kavu
ma, biti
me.
* Yak
nl
k.
mukarrer

* Kararla
m

, kararla
t
r
lm

mukarrer bulunmak
* kararla
mak.
mukarrerat
* Al
nan kararlar, kararla
t
r
lm

eyler.
mukassem
* Ayr
lm

, blnm
.
mukassi

* S
k
nt
l
, s
k
ntverici, bunalt
c
.

mukataa

* Kesim.

mukataal
* Kesime verilmi(yer).
mukattar
* Dam
t
lm

, dam
t
k.
mukavele
* Szle
me.
mukavele yapmak
* szle
mek.
mukaveleli
* Szle
meli.
mukavelename
* Szle
me.
mukavelesiz
* Szle
mesiz.
mukavemet
* Dayanma, kar

durma, kar
koyma, direnme, direni
, dayan
rl
k.
* Diren.
mukavemet etmek
* direnmek, dayanmak, kar
koymak.
mukavemet gstermek
* direnmek, kar
koymak.
mukavemet ko
usu
* 3-15 km aras
ndaki uzun mesafeli ko
ular.
mukavemeti
* D
man sald
r
s
na boyun e
meyip her e
it arala kar
gelen yurtsever.
* Uzun mesafe ko
ucusu.
mukavemeti k
r
lmak
* direnci, gc azalmak.
mukavemetli
* Dayan
kl
, gl, direnli.
mukavemetsiz
* Dayan
ks
z, gsz, dirensiz.
mukavim
* Dayan
kl
, gl, direnli.
* Kar
koyan, bakald
ran.
mukavva
* Karton.
* Bu k

ttan yap
lm

.
mukavves
* Kavisli, e
ri, e
meli.
mukavvi

* Kuvvetledirici, g kat
c
.
mukayese
* Benzeterek veya kar

la
t
rarak deerlendirme, kar

la
t
rma, k
yaslama.
mukayese etmek
* kar

la
t
rmak, k
yaslamak.
mukayeseli
* Kar

la
t
rmal
.
mukayyet
* Ba
lolan, ba
lanm

.
* Bir
art veya kay
tla ba
l
olan.
* Yaz
lm

, yaz
l
, kay
tl
.
mukayyet olmak
* korumak, gzetmek.
mukayyit

mukim

* Bir kalemde, kay


t i
lerini yapan kimse.
* Kaydedici makine.
* (bir yerde, bir evde) Oturan, e
le
en, ikamet eden.

mukni
*
nand
ran, ikna eden.
mukoza
mukriz

* Smk doku.
* dn para veren, bor veren.

muktebes
* Yararlanmak iin al
nm

, aktar
lm

.
muktedir
* Bir
eyi yapmaya, ba
armaya gc yeten, erkli.
muktedir olmak
* gc yetmek, yapabilmek.
muktesit
mukteza

muktezi

* Tutumlu.
* Gereken, gerekli olan.
* Bir iyap
l
rken gerekli i
lemlerin btn.
* Gereken, gerekli olan.

mukus
* Solunum yollarve sindirim organlar
n
n hcreleri taraf
ndan salg
lanan madde.
mulaj

* Bir
eyin bal mumu, algibi bir madde ile kal
b
n
karmak iin yap
lan i
lemlerin btn.
* Bu i
lemler sonunda elde edilen kal
p.

mulaj k

* Terzilerin patron
karmak iin kulland
klarbir e
it saydam k

t.
mum
* Bir fitilin zerine erimibal mumu, i ya
, stearik asit veya parafin dklp genellikle silindir biiminde
dondurulan ince, uzun

k arac
.
* Bal mumu.
* I

k yeinli
i birimi, kandel.
* K
smen oksitlenmikathidrokarbonlar.
mum aac
* S
cak lkeler ile Kuzey ve BatAvrupa'da yeti
en bir tr mum palmiyesi (Myrica cerifera).
mum ampul
* Mum biiminde ampul.
mum ayd
nlatma
* Mum yap
larak yap
lan ayd
nlatma.
mum boya
* Bkz. mum boyas
.
mum boyas
* Mum, terebentin, su ve toprak boyalarla haz
rlanan boya.
mum cils
* Parafin ve bal mumunun terebentin veya neft ya
nda z
trlmesi ile elde edilen, a
a e
yalar
cillamakta kullan
lan madde.
mum ie
i
*
ki eneklilerden, gzel kokulu,
emsiye biiminde kk beyaz iekler aan, etli yaprakl
, sar
l
cbir ss
bitkisi (Cerinthe minor ve Cerinthe retortra).
mum dibine

k vermez
* gl ki
ilerin kendi yak
nlar
nkay
rmaktan ekindiklerini anlat
r.
mum direk
* Dimdik.
* ok uslu, yaramazl
k yapmayan.
mum duru
u
* Vcudun, ense ve omuzlara dayanarak ellerin kalaydesteklemesiyle baa
a
, yere dikey bulunduu
durum.
mum etmek
* Bkz. muma evirmek.
mum gibi
* dosdoru, dimdik.
* uslu, k
p
rt
s
z.
* tertemiz dzgn.
* zay
flamak sarar
p solmak.
mum kesilmek
* sessiz, uslu, doru dzgn durmak.
mum olmak
* h
r
nl
,yaramazl

b
rakmak.
* razolmak.
mum palmiyesi
* Il
man blgelerde yeti
en, gvdesi boyunca 1 cm kal
nl

nda bir mum katmanbulunan, yapraklarhurma


yapra
na benzeyen bir aa (Cerexylon andicola).

mum yakmak
* kutsal say
lan bir yere giderek adak adad

nda mum yak


p koymak.
mum yap

t
rmak
* bir
eyi k
rm
zmumla mhrlemek.
* nemli bir
eyi unutmay
p ak
lda tutmak.
muma dndrmek (veya evirmek)
* her sz dinler duruma getirmek, usland
rmak.
mumaileyh
* Adgeen, yukar
da an
lan, sz geen kimse.
mumcu
* Mum yapan veya satan kimse.
* Fitilli tfek kullanan asker.
* Yenieri oca
nda avu
lardan sonra gelen, yenieri a
as
na ba
l
on iki subaydan her biri.
mumhane
* Mum retim yeri.
mumla aramak
* ok isteyerek ve zlenle aramak.
mumla aratmak
* daha kt olan yeni bir
ey, bir durum, bir kimse, pek iyi olmayan eskisini aratmak.
mumlama
* Mumlamak i
i.
* Bitki hcrelerinin dei
iklie urayarak kendilerini su geirmez duruma getirir biimde mum balamas
olay
.
* Lboratuvarlardan
km
bir filmin e
itli aletlerde kolayca dnmesini sa
lamak iin iki kenar
na ince bir
bal mumu katmansrmek.
mumlamak
* Bal mumu srmek, bal mumuna bat
rmak.
* Mhrlemek, mhr mumu srmek.
* Mum cilsyapmak.
mumlanma
* Mumlanmak i
i.
mumlanmak
* Mumlamak i
i yap
lmak veya mumlamak i
ine konu olmak.
mumla
ma
* Mumla
mak i
i.
mumla
mak
* Bal mumu durumuna gelmek.
mumlay
c
* Filmleri mumlamakta kullan
lan alet.
mumlu

* Mumu olan, mum konulmuolan.


* Muma bat
r
lm

, mumla haz
rlanm
olan.

mumlu k
t
* Mrekkep geirmeyen ve delinebilir bir dolgu maddesi emdirilmi
, mrekkebi geiren, fakat kolay
delinmeyen bir cins pelrden veya lifli bir dokudan olu
turulmu
, teksir makinesinde bas
lacak yaz
lar
n yaz
ld

t.

mumluk

* Mumu olan.
* Herhangi bir mum gcnde olan.
* amdan.

mumsnd
* Alev geleneinde var oldu
u ileri srlen bir tr tren.
mumya
ceset.

* Birtak
m zel illar kullan
larak bozulmayacak duruma getirilmiolan ve bugn kaz
larla ortaya
kar
lan
* ok zay
f kimse.

mumya gibi
* ok zay
f ve renksiz (kimse).
mumyalama
* Mumyalamak i
i.
mumyalamak
* Bir cesedi, bozulmamas
iin zel illarla mumya durumuna getirmek.
mumyalanma
* Mumyalanmak i
i veya durumu.
mumyalanmak
* Mumya durumuna gelmek.
mumyala
ma
* Mumyala
mak i
i.
mumyala
mak
* Mumya durumuna gelmek.
mundar

* Bkz. murdar.

mundarl
k
* Mundar olma durumu.
munfas
l
* Ayrduran, ayr
lm

, ayr
k.
munis

* Al

lan, al

lm

, yabancolmayan.
* Cana yak
n, uysal, sevimli.
* Uygun.

munkab
z
* Bzlm
, toplanm

.
* Pekli
i olan, peklik eken.
* Verimsiz, i
e yaramaz.
munkalip
* Dei
mi
, dn
molan.
munkariz
* Batm

, km
, tkenmi
.
munsap

* Kavu
an.

* Bkz. mansap.
muntazam
* Dzgn.
* Dzenli, derli toplu.
* Dzenli, srekli ve dzgn bir biimde.
muntazaman
* Dzenli olarak.
muntaz
r
* Bekleyen, gzleyen.
muntaz
r olmak
* beklemek, gzlemek.
munzam
-mur

* Katma, kat
lm

, ulanm

, eklenmi
, ekleme, ek.
* Fiilden isim treten ek.

murabaha
* Bir malok fazla krla satma.
* Kanunun izin verdii s
n
rdan a
k
n faiz alma, tefecilik.
murabahac
* Bir malok fazla krla satan kimse.
* Kanunun gsterdi
i s
n
ra
arak a

rfaizle dn para veren kimse, tefeci.


murabahac
l
k
* Murabahac
olma durumu, tefecilik.
murabba

* Drt
eyden olu
an, drtl.
* Drdl, kare.
* Drt m
sralbentlerden olu
an divan edebiyat
iiri.

murabba
* Terbiye edilmi
.
* Kaynat
l
p k
vama geldikten sonra dondurulan meyve suyu tatl
s
.
murab
t
* Sava
dervi
.
* Murabut.
murabut
* Kuzey Afrika'da dervi
lere verilen ad.
murabut ku
u
* Uzun bacakl
lardan, leyle
e benzeyen, gagasiri ve uzun bir ku(Leptoptilus).
murada ermek
* isteine kavu
mak, arzusu yerine gelmek.
murad
na ermek
* dilei gerekle
mek, ok istedi
i
eye kavu
mak.
murafaa
* Duru
ma.
* Yarg
tayda yap
lan duru
ma.

murahhas
* Delege.
murahhasl
k
* Delegelik.
murakabe
* Denetleme, denetim.
* (tasavvufta) Tanr
'ya ba
lanarak ile doldurma.
murakabe etmek
* denetlemek.
murak
p

* Deneti.
* Tanr
'ya ba
lanarak ile dolduran kimse.

murak
pl
k
* Denetilik.
murana

* Y
lan bal

na benzeyen, ok y
rt
c
, s
cak denizlerde ya
ayan, gs yzgeci olmayan, eti be
enilen bir
deniz bal
(Muraena).
murassa
murat

* Deerli ta
larla bezenmi
, cevahirle sslenmi
.
*
stek, dilek.
* Ama, erek, gaye.

murat almak
* dileine kavu
mak.
murat etmek
* dilemek, istemek.
mur
murdar

* Betona delik amakta kullan


lan sivri ulu, elikten yap
lm
bir alet.
* Kirli, pis.
* Cinsel birle
meden sonra y
kanmam
(kimse).
* eriata uygun olarak kesilmemiolan (hayvan).

murdarilik
* Omurilik.
murdarl
k
* Murdar olma durumu.
muris

* Miras b
rakan, miras
.

murt
* Mersin a
ac
.
murt yememek
* oyuna gelmemek.
musaffa

* Temizlenmi
, ar
t
lm

musahabe
* Konu
ma, gr
me, syle
i.
musahhih
* Dzeltici, dzelten.
musahhihlik
* Musahhih olma durumu.
* Dzelticinin grevi, dzelticilik.
musahip

* Sohbet, arkada
l
k eden kimse.
* Tatlkonu
malarile byklerin, zellikle padi
ahlar
n gzel zaman geirmelerini salamakla grevli
kimselere verilen unvan.
musahiplik
* Musahibin yapt

i
.
musakka
yemek.
musalla

* Ufak paralar biiminde do


ranm
sebzelerin, ku
ba
et veya k
yma ve soanla pi
irilmesiyle yap
lan bir

* Namaz k
lmaya yarayan a
k yer.
* Camilerde cenaze konulup nnde namaz k
l
nan yer.

musalla ta

* Namazk
l
nmak iin stne cenaze konulan masa biiminde yksek ta
.
musallat
* Bir kimse veya
eyin zerine b
kt
racak kadar d
en.
musallat etmek
* birini, bir ba
kas
n
n ba

na bel etmek.
musallat olmak
* birini srekli rahats
z etmek, birine sata
mak, hi pe
ini b
rakmamak.
musalli

* Bevakit namaz
n
srekli olarak k
lan.

musamaha etmek
* ho
gr ile davranmak.
musand
ra
* Evlerde yatak yorgan konulan yer, yklk.
* Mutfakta yksek ve geniraf.
musanna

* Uydurma, dzme.
* Sanatla yap
lm

, bir usta elinden


km

, sanatl
.
* Yap
nt
l
.

musannif
* S
n
fland
ran.
* Kitap yazan, yazar.
musap
* Ba

na bir ktlk, felket gelmiolan.


* Hastal
a yakalanm

, tutulmu
, u
ram

musavver
* Resim konulmu
, resimli.
* Zihinde tasarlanm

, d
nlmolan.
Musev

* Musa Peygamberin dininden olan kimse.

Musevlik
* Musa Peygamberin dini, Yahudilik.
Mushaf
* Kur'an.
mus
r
musibet

musikar

musiki

* Bir sz veya d
ncede direnen, ayak direyen.
* Ans
z
n gelen felket, s
k
ntveren
ey.
* U
ursuz.
* Gagas
ndaki deliklerden rzgr estike trl sesler
kt

na inan
lan bir masal ku
u.
* M
skal.
* Mzik.
* Kula
a hogelen sesler dizisi.

musiki
inas
* Mzikle u
ra
an kimse.
muska

*
inde din ve byleyici bir gcn sakl
oldu
u san
lan, ta

yan
, takanveya sahip olan
zararletkilerden
koruyup iyilik getirdi
ine inan
lan bir nesne veya yaz
lk

t, hamayl
.
* gen biiminde katlanm
olan
ey.
muska brei
*
ine peynir, k
yma gibi
eyler konularak gen biiminde katlanan bir tr brek.
muskac
* Muska yazan kimse.
muskac
l
k
* Muskac
n
n i
i.
muslihane
* Bar

bir yolla.
muslin

* S
k dokunmu
, parlak, ince, yumu
ak bir tr kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.

musluk

* Tak
lm
bulunduu boru veya kab
n iindeki ak

kan
, istenildi
inde ak
tabilecek bir dzende yap
lm

a
l
r kapan
r alet.
* El y
kamaya yarayan yer.
musluku
* Musluk satan veya onaran kimse.
* Abdest almak iin ceketini
karanlar
n para veya de
erli
eylerini alarak h
rs
zl
k yapan kimse.
muslukuluk

* Muslukunun yapt
i
.
* Abdest almak iin ceketini
karanlar
n para veya de
erli
eylerini alarak yap
lan h
rs
zl
k.
musluklu

* Musluu olan.

musluksuz
* Musluu olmayan.
muson

* Gney Asya k
y
lar
yla Hint Denizi'nde yaz ve k
mevsimlerinde birbirine ters ynlerden esen genialanl

rzgr.
mustarip

* Ist
rap ve aceken.
* Sal
ks
z, hasta.

mustarip etmek
* acve
st
rap vermek.
mustatil
mu

* Dikdrtgen.
* Altdz, kk gezinti vapuru.

-mu
* Bkz. -m
/ -mi
.
mu
amba
* Bir taraf
na kauuk veya yalboya srlerek su geirmeyecek duruma getirilen kal
n bez.
* Bu bezden yap
lm
olan.
* Su geirmeyecek biimde yap
lm
yamurluk.
* Linolyum.
mu
amba gibi
* ok kirlenmiama

r, kuma
, rt vb. iin sylenir.
mu
ambala
ma
* Mu
ambala
mak i
i veya durumu.
mu
ambala
mak
* Mu
amba gibi olmak, mu
amba durumunu almak, mu
ambaya dnmek.
mu
mula

* Glgillerden, 2-3 m ykseklikte dikenli kk bir aac


k (Mespilus germanica).
* Bu aac
n olgunla

p rdkten sonra yenilebilen, yuvarlak, mayho


, buruk ve beekirdekli meyvesi,
dngel, be
b
y
k.
mu
mula gibi
* yznde pek ok buru
uk ve k
r

k bulunan.
mu
ta
paras
.

* Kar

s
ndakine vurmak iin zel olarak a
lm
deliklerine parmaklar
n geirilmesi ile kullan
lan demir
* Kundurac
lar
n, derileri vurarak inceltmek iin kulland
klar
metalden tokmak.
* Parma
n biri bklp sivriltilerek vurulan yumruk.

mu
talama
* Mu
talamak i
i.
mu
talamak

* Mu
ta ile vurmak.
mu
tu
* Sevindiren haber, sava, mjde.
mu
tucu

* Mu
tu getiren, savac
, mjdeci.

mu
tulama
* Mu
tulamak i
i.
mu
tulamak
* Sevinilecek bir i
in, olay
n, vb. nin oldu
unu birine haber vermek, mujdelemek.
mu
tulanma
* Mu
tulanmak i
i, mjdelenme.
mu
tulanmak
* Sevinli bir haber verilmek, mjdelenmek.
mu
tulu

* Mu
tu bildiren, sevindirici, mjdeli.

mu
tuluk
* Mu
tucuya verilen arma
an, mjdelik.
mut
* Btn zlemlerin eksiksiz ve srekli olarak yerine gelmesinden duyulan k
van, kut, saadet.
mut
muta

* Elli
iniklik tah
l lei.
* Veri.

mutaass
p
* Ba
naz.
mutabakat
* Uyu
ma, anla
ma, itilf.
* Uygunluk.
* Uyum.
mutab
k

* Birbirine uyan, aralar


nda anla
mazl
k olmayan.
* Uygun.

mutab
k kalmak
* uyu
mak, anla
maya varmak.
mutab
k olmak
* aralar
nda anla
mazl
k olmamak, anla
mak.
mutaf

* Kei k
l
ndan hayvan ulu, yem torbas
gibi
eyler dokuyan kimse.
* Kei k
l
ndan dokunmuveya rlmhayvan ulu, yem torbasgibi
ey.

mutallka
* Bo
anarak dul kalm
kad
n.
mutantan
* Grkemli,
atafatl
.

mutariza

* Yayayra, parantez.

mutasarr
f
* Kendinde kullan
m hakkolan, elinde bulunduran.
* Tanzimat'tan sonra, Osmanlynetim te
kilt
nda sancaklar
n yneticisine verilen ad.
mutasarr
fl
k
* Mutasarr
f
n grev ve makam
.
* Sancak.
mutasavver
* Tasarlanm

, d
nlm
.
mutasavv
f
* Tasavvuf inanlar
nbenimseyerek kendini Tanr
'ya adam
kimse, sofi.
mutasyon
* Dei
inim.
mutasyonist
* Dei
inimci.
mutasyonizm
* Dei
inimcilik.
mutat

* Al

lm

, al

lan.
* Al

kanl
k, al

lm

ey.

mutatabbip
* Hekimlik taslayan kimse.
mutavaat
* Boyun eme, uyma, itaat etme.
* Dn
l.
mutavaat fiili
* Bkz. dn
l fiil.
mutavass
t
* Arac
.
* Orta, ortalama.
mutazarr
r
* Zarar grm
, zarara u
ram

.
mutuluk
* Hayat
n anlam
n
mutlulukta bulan, insan davran

lar
n
n mutluluk iste
iyle belirlendi
i gr
ne dayanan
ahlk
retisi, evdemonizm.
muteber

* Sayg
n, itibarolan, hat
r
say
l
r.
*
nan
l
r, gvenilir, sz geer.
* Yrrlkte olan, geerlili
i olan.

muteber olmak
* yrrlkte olmak, geerli olmak.
muteber olmak zere
* geerli olarak.

mutedil

* D
nce, ivb.de a

r
ya kamayan,
l
ml
, itidalli.
* Il
man.

mutedillik
* Il
manl
k.
mutekit
mutemet

* Bir
eye inanan, itikat eden, inanl
, inanl
, imanl
, mmin, dindar.
* Kendisine inan
l
p gvenilen kimse.
* Dairelerde, iyerlerinde bazpara i
lerine bakan grevli.

mutemetlik
* Mutemedin grevi.
mutena
* zenilmi
, zenle yap
lm

.
* Sekin, nemli.
muteriz
* Kar
gelen, itiraz eden, itirazc
.
*
tiraz eden (kimse).
mutezile
* Kaderi inkr ederek "kul, ettiklerinin yarat
c
s
d
r" diyen ve Tanr
'n
n s
fatlarkonusunda snnet ehlinden
ayr
lan bir Mslman felsefesi.
mutfak
* Yemek pi
irilen yer.
* Yiyecekleri haz
rlama sanat
.
mutfak dolab
* Mutfak aletlerinin yerle
tirilmesi iin yapt
r
lan zel dolap.
mutfak havaland
rmas
* Mutfaklara yerle
tirilen havaland
rma sistemi.
mutfak havlusu
* Mutfakta kullan
lan havlu, el bezi.
mutfak merdiveni
* Mutfak ile d
avluyu birbirine ba
layan merdiven.
muti
* Yumu
ak ba
l
, itaat eden.
mutlak

* Salt.
* Salt
k.
* Kesin olarak, mutlaka.

mutlak de
er
* Bkz. salt de
er.
mutlak mera
* zerinde kendiliinden geli
en ve otlatmaya elveri
li bir bitki rts ta

yan mera.
mutlak nem
* Bkz. salt nem.

mutlak s
cakl
k
* Bkz. salt s
cakl
k.
mutlak s
f
r
* Bkz. salt s
f
r.
mutlaka

* Ka
n
lmaz bir biimde, her hlde, ne olursa olsun.
* Kesinlikle, mutlak.

mutlak
* Salt
l
k yanl
solan.
mutlak
l
k
* Salt
l
k.
mutlakiyet
* Salt
l
k.
mutland
rma
* Mutland
rmak i
i.
mutland
rmak
* Mutlanmas
na yol amak, mutlanmas
n
salamak.
mutlanma
* Mutlanmak i
i.
mutlanmak
* Mutlu olmak.
mutlu

* Mutlulu
a eri
miolan, ongun, mes'ut.
* Mutluluk veren.

mutlu etmek
* mutluluk vermek, bahtiyar etmek.
mutlu olmak
* mutluluk duymak, bahtiyar olmak.
mutluca
* Mutlu olmaya yak
n.
mutluland
rma
* Mutluland
rmak i
i.
mutluland
rmak
* Mutlanmas
na yol amak, mutlanmas
n
salamak.
mutlulanma
* Mutlulanmak i
i.
mutlulanmak
* Mutlu bir duruma gelmek, mutlanmak.
mutluluk

* Btn zlemlere eksiksiz ve srekli olarak ula

lmaktan duyulan k
van durumu, ongunluk, kut, saadet.

mutluluk ubuu
*
ktidars
zl
k sorunu bulunanlara sal
klcinsel ya
antiin zel olarak tak
lan yapay organ.

mutmain

*
nanm

, gnl kanm

, emin olan.

mutmain olmak
* inanmak, gnl kanmak.
mutsuz

* Mutlu olmayan, bedbaht.

mutsuzla
ma
* Mutsuzla
mak i
i.
mutsuzla
mak
* Mutsuz duruma gelmek.
mutsuzluk
* Mutsuz olma durumu, bedbahtl
k.
muttali

* renmi
, haber alm

, bilgi edinmi
.

muttali olmak
* bir durumdan haberi olmak, bir durum zerine bilgi edinmek.
muttarit
muttas
f
muttas
l

* Dzenli, tek dze.


* Nitelenmi
, nitelikli, vas
fl
.
* Biti
ik, yan yana olan.
* Aral
k vermeden, aral
ks
z, hi durmadan, biteviye.

muvacehe
* Yzle
me, yz yze gelme.
muvacehesinde
* (bir durum) Kar

s
nda, yzne kar

.
muvafakat
* Uygun grme, onama, kabul etme.
muvafakat etmek
* uygun grmek, onaylamak, kabul etmek.
muvaffak
* Ba
arm

, ba
ar
l(kimse).
* Ba
ar
lm

, ba
ar
l(i
).
muvaffak olmak
* ba
armak, ba
ar
l
olmak; becermek.
muvaffakiyet
* Ba
ar
.
muvaffakiyetli
* Ba
ar
l
.
muvaffakiyetsiz
* Ba
ar
s
z.

muvaffakiyetsizlik
* Ba
ar
s
zl
k.
muvaf
k

* Uygun.

muvaf
k bulma(ma)k
* uygun grme(me)k, kabul etme(me)k.
muvaf
k olmak
* uygun d
mek, kabul edilebilir olmak.
muvahhit
* Tanr
'n
n birliine inanan.
muvakkat
* Belirli bir zaman sren, srekli olmayan, geici, palyatif.
muvakkaten
* Az bir zaman sresince, geici olarak, e
reti olarak.
muvakkit
* Gne
e bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse.
muvakkithane
* Genellikle byk camilerin yan
nda bulunan ve zamanayarlayan oda.
muvasala

* Gidip gelme imkn


, ula

m, eri
im.

muvasalat
* Bir yere ula
ma, varma.
muvasalat etmek
* varmak, ula
mak.
muva

ah
* Akrosti
.
muvazaa

* Dan

k, dan

kl
k.

muvazaal
* Dan

kl
.
muvazat
* Ko
utluk, paralellik.
muvazene
* Denge.
* Dengelemek.
muvazeneli
* Dengeli, ll.
* Davran

larll olan.
muvazenesiz
* Dengesiz, lssz.
* Ne yapt

nbilmeyen, bir sz bir szn, bir davran

bir ba
ka davran

ntutmayan.
muvazenesizlik

* Dengesizlik, lszlk.
muvazi
* Ko
ut, paralel.
muvazzaf
* Bir grev ve hizmetle ykml olan (kimse).
* SilhlKuvvetlerde al

an meslekten subay ve astsubaylarla askerlik hizmetini yapan erler.


muvazzaf hizmet
* Askerlik a

na girince erkeklerin yapmakla ykml bulunduklaraskerlik grevi.


muvazzaf subay
* Mesle
i askerlik olan subay.
muvazzafl
k
* Muvazzaf olma durumu.
muylu
* Ba
ka bir para iin dnme ekseni grevini yapan, silindir biiminde para.
* Bir milin yata

nda dnmesini salayan blm.


* Bir top namlusunun iki yan
na tutturulan millere verilen ad.
muylu yata
* Top kunda

n
n yanlar
nda bulunan, silh muylular
n gemesi iin a
lm
delikli blm.
muymul
* Atmaca ve doana benzeyen bir tr y
rt
cku
.
muz

-muz
muzaffer

* Muzgillerden, s
cak blgelerde yeti
en, bir enekli, ok y
ll
k bir bitki (Musa sapientum).
* Bu bitkinin kendine zg hokokulu, tatl
, besleyici, kal
n kabuklu, uzun meyvesi.
* -m
z / -miz.
* stnlk elde etmi
, zafer kazanm

, yenmi
, utkulu.
* Zafer kazanm

, stnlk elde etmikimse veya ulus.

muzaffer olmak
* stn gelmek, yenmek, zafer kazanmak.
muzafferane
* stn bir biimde, zafer kazanm

a yara

r biimde.
muzafferiyet
* stn gelme, stnlk, zafer kazanma.
muzaheret
* Destekleme, yard
m etme, arka
kma.
muzahir
muzgiller

* Destekleyen, yard
m eden, arka
kan.
* S
cak blgelerde yeti
en, zellikle muzlariine alan bir enekliler familyas
.

muz
r
* Sal
bozan, zarardokunan, zararl
.
* Yaramaz, cinsel geli
meye zararl
.
* (ocuk iin) Her
eyi bozan, kar

t
ran.

muz
rla
ma
* Muz
rla
mak i
i veya durumu.
muz
rla
mak
* Muz
r duruma gelmek.
muz
rl
k

muzip

* Zararlolma, zararliveya davran

larda bulunma durumu.


* (ocuk iin) Zarar verici yaramazl
klar.
* aka etmekten ho
lanan, tak
lgan.

muzipe
* Muzibe yak

r biimde, muzip gibi.


muziple
me
* Muziple
mek i
i.
muziple
mek
* Tak
lgan davran

ta bulunmak.
muzipliine u
ramak
* aldat
lmak,
akaya hedef olmak.
muziplik
* Tak
lganl
k, yaramazl
k.
muziplik etmek
* bir kimseye
aka yollu szler sylemek.
muzlim

* Karanl
k.
* Gizli, belirsiz.

muzmahil
* km
, kntye u
ram

.
muztar

* Bir i
i yapmak zorunda kalan, zorunlu.

muztar kalmak
* zorunda kalmak.
m

* Bkz. m/ mi.

mbadele
* Dei
, de
itoku
.
mbadele etmek
* de
itokuetmek.
mbadil
* Ba
kas
n
n yerine getirilmi
, mbadele edilmi
.
* Lozan antla
mas
na gre, Trkiye'de,
stanbul d

nda oturan Rumlarla dei


tirilerek BatTrakya d

ndaki
Yunanistan'dan getirilen Trklere verilen ad.
mbahase
* Konu
ma.

mbala
* Abartma, abart
.
mbala etmek
* abartmak.
mbalac
* Abart
c
.
mbalac
l
k
* Abart
c
l
k.
mbalal
* Abart
l
.
mbalas
z
* Abart
s
z.
mbarek
* Verimli, bereketli.
* Kutlu, uurlu, kutsal.
* Be
enilen, sevilen
eyler iin sylenir.
* K
z
lan,
a

lan kimse veya


eyler iin alay yollu kullan
l
r.
* ok saygduyulan.
mbarek ay
* Din bak
mdan kutsal say
lan, zelli
i veya nemi oldu
una inan
lan ay.
mbarek gn
* Din bak
mdan zellii ve nemi olan gn (gnler).
mbarek olsun!
* "hay
rl
, u
urlu olsun" anlam
nda bir kutlama sz.
mbarek otu
* Birle
ikgillerden, sariekli, bir y
llk ve otsu bir bitki (Cnicus benedictus).
mbareze
*
ki d
man taraftan
kan birer ki
inin arp

mas
.
mba
eret
* Bir i
e ba
lama, giri
me.
mba
ir

* Mahkemede duru
maya girecekleri ve tan
klara

ran, yarg
c
n emirlerini bildiren, k
tlargetirip gtren
grevli, a
r
c
.
mba
irlik
* Mba
ir olma durumu.
* Mba
irin grevi.
mbayenet
* Ayr
l
k, ba
kal
k.
* Tutmazl
k, kar

tl
k, uyu
mazl
k.
mbe

ir

* Mu
tu veren, mjde getiren (kimse).

mbeyyiz
* (yaz
lar
) Temize eken kimse.
mbrem

* ok gerekli olan, ka
n
lmaz, vazgeilmez.
mcadele
*
ki taraf aras
nda, birbirlerine isteklerini kabul ettirmek iin yap
lan zorlu al

ma, sava
.
* Herhangi bir amaca eri
mek veya bir kuvvete kar
koyabilmek iin bir ki
i veya topluluun gl, srekli
abas
, sava

m.
* Hasm
nyere sermek iin gs gse yap
lan arp

ma.
mcadele etmek
* ura
mak, sava
mak, at

mak.
mcadele vermek
* savavermek, mcadele etmek.
mcadeleci
* Mcadele etmeyi seven, sava

mc
.
mcahit

* Kutsal lkler uruna sava


an (kimse), alp eren.

mcahitlik
* Mcahit olma durumu.
mcamaa
* Cinsel ili
kide bulunma.
mcavir
* Yak
n kom
u.
mcazat
mcbir

lenen bir sutan tr ceza verme.


* Zorlayan, zorlay
c
.

mcbir sebep
* Herhangi bir kimse taraf
ndan al
nacak nlemlere kar

, nne geilmesi olanaks


z, borcun yerine
getirilmesine engel, borlunun iradesi d

nda beklenmedik olaylar.


mcehhez
* Donanm

.
* Haz
rl
kl
, haz
rlanm

.
mcehhez olmak
* ta

mak, kendinde bulundurmak.


mcell
* Parlat
lm

, parlak.
mcellit

* Cilti.

mcellithane
* Cilt evi.
mcellitlik
* Ciltilik.
mcerrep
* Denenmi
, s
nanm

.
mcerret

* Soyut.
* Evlenmemi
, bekr.
* Yal
n durum.
* Soyut.
* Yaln
z, ancak.
mcessem
* Cisim durumunda olan.
* (soyut kavramlar iin) Somut bir varl
kta tam olarak belirmiolan.
mcevher
* Deerli ss e
yas
.
mcevher kutusu
* Mcevherlerin sakland

kk kapal
kutu.
mcevher mahfazas
* Mcevher kutusu.
mcevher tarih
* Divan edebiyat
nda, ebcet hesab
na gre yaln
z noktalharfleri say
ld

nda sz konusu olay


n tarihini
gsteren dize veya sz.
mcevherat
* Mcevherler.
mcevherci
* Deerli ss e
yassatan kimse, kuyumcu.
mcevhercilik
* Mcevhercinin i
i, kuyumculuk.
mcmel
mcrim

* zet olarak anlat


lm

, k
sa ve zl.
* Sulu.

mcver
* Rendelenmikaba
a un, yumurta, peynir, dereotu, tuz, karabiber, taze so
an kat
larak yap
lan bir tr kfte.
mtehit
mdafaa

* Ayet ve hadislere dayanarak yarg


ya varan, karar veren din d
nr.
* Savunma, koruma.

mdafaa etmek
* savunmak, korumak.
mdafaaname
* Savunma.
mdafi

* Savunucu.
* Bir davada, davacveya daval
n
n haklar
nsavunan (kimse).

mdahale
* Kar

ma, araya girme.


* Bir dava sonucu verilecek olan karar
n, dolaylolarak etkileyece
i nc ki
ilerin davaya kat
lmalar
.
mdahale etmek

* kar

mak, araya girmek, el atmak.


mdahil
* Kar

an.
* Davaya mdahale eden.
mdana
* Minnet.
mdana etmek
* minnet etmek.
mdara

* Yze glme, yze glclk, dost gibi grnen.

mdara etmek
* dost gibi grnmek, yze glmek.
mdavi
* (hastaya) Bakan.
mdavim
* Bir yere srekli olarak giden (kimse), gedikli.
mdavim olmak
* bir yere srekli gidip gelmek.
mddei

* Dava eden, bir savda bulunan (kimse), savlay


c
, davac
.

mddeialeyh
* Daval
.
mddeiumum
* Savc
.
mddeiumumlik
* Savc
l
k.
mddet

* Sre.

mddetli
* Sreli, sresi olan.
mddetsiz
* Sresiz, sresi olmayan.
mdebbir
* Tedbirli.
mdekkik
*
nceleyici.
mdellel
* Kan
tlanm

, kan
tl
.
mderris

* Ders veren, profesr.


* Medresede veya camide
retmen.

mderrislik

* Mderris olma durumu veya mderrisin grevi.


mdevven
* Bir araya getirilerek divan durumunda toplanm
(
iir vb.).
* Bir araya toplanm

, dzenlenmi
.
mdevvenat
* Bir araya toplanm
eserler.
mdevver
* Yuvarlak.
mdir
mdire

* Bkz. mdr.
* Bayan mdr, bayan ynetmen.

mdiriyet
* Bkz. mdriyet.
mdrik
mdrike
mdrir

* Anlam

, aklermi
.
* Anl
k.
*
drarart
ran, idrar sktrc.

mdr
*
dare eden, yneten, ynetmen, direktr.
mdr muavini
* Bkz. mdr yard
mc
s
.
mdr yard
mc
s
* Mdrn i
lerine yard
m eden, yoklu
unda yetkileri zerine al
p i
leri yneten kimse.
mdriyet
* Mdrlk.
mdrlk
* Ynetmenlik, direktrlk.
* Ynetmenin, mdrn makam
.
mebbet
* Sonu olmayan.
* Ya
d
ka sren, mr boyunca olan.
meccel
*
leriye at
lm

, ertelenmi
.
meddep
* Uslu, terbiyeli, edepli.
mellefat
mellif

* Yaz
leserler.
* Kitap yazan veya kitap haz
rlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar.

memmen
* Salanm

, emniyete al
nm

, gvenilir.
mennes

* Di
il.

messes
* Kurulu, kurulmu
.
messese

* Kurulu
, kurum (I).
* Kurum (I).
* Bir toplumda bazsorunlar
n zmlenebilmesi iin uygulanan yntem.

messesele
me
* Kurumla
ma.
messesele
mek
* Kurumla
mak.
messif

messir

* zc, znt veren.


* Ho
a gitmeyen, kt (olay, durum).
* Dokunakl
.
* Etkili, sonulu.
* Etken.

messir olmak
* etkilemek.
messiriyet
* Etkinlik.
messis

* Kurucu.

meyyide
* Yapt
r
m, yapt
rma gc.
mezzin

* Namaz vakitlerini bildirmek iin ezan okuyan din grevlisi.

mezzinlik
* Mezzin olma durumu veya mezzinin grevi.
mfekkire
* D
nme yetisi veya gc.
mferrih
*
a
c
, ferahl
k verici.
mfessir

* K
sa ve anla

lmasg bir metni a


klayan, a
kl

a kavu
turan, metnin anlam ve amacstnde yorumda
bulunan (kimse).
* Kur'an'yorumlayan (kimse).
mfetti
* Bir kurulu
taki i
lerin konu ve tzklere uygun olarak yrtlp yrtlmedi
ini denetleyen kimse.
mfetti
lik

* Mfetti
in grevi veya makam
.
mfit
* Yararl
, faydal
.
* Anlatan, ifade eden.
mflis
* Bir i
te btn paras
nbat
rm

, batk
n, ifls etmi
.
mfredat

* Bir btn olu


turan bireyler, ayr
nt
lar.

mfredat program
* Bkz. retim program
.
mfret

* Tekil.

mfrez
* Bir btnden ayr
lm

.
mfreze

* Trl asker grev ve hizmetlerin yap


lmasiin, kk birliklerden, belli bir kurulu
a balkalmadan geici
olarak olu
turulan gruplara verilen ad.
mfrit
mfritlik
mfsit

* A

r
.
* A

rolma durumu.
* Ara bozucu, kar

t
r
c
, fesat
, mnaf
k.

mft
* Bedava, bele
.
mftehir
mfteri
mft

* Bir
eyi vn bilerek onunla sevinen, vnen, iftihar eden.
* Karac
, kara alan, iftirac
.
*
l ve ilelerde Mslmanlar
n din i
lerine bakan grevli.

mftlk
* Mft olma durumu.
* Mftnn grevi veya makam
.
mge
*
nci ie
i.
mhendis
* Mhendislik mesle
inden olan kimse.
mhendishane
* OsmanlDevletinde mhendis yeti
tiren yksek okul.
mhendislik
* Yol, kpr, yap
, makine, gemi ve uak yap
mvb. ile maden, su ve elektrik i
leri gibi bay
nd
rl
k ve
zanaatla ilgili teknik al

malardan birini konu edinen meslek.

mheyya

* Haz
r.

mheyyi
* Co
turucu, heyecan verici.
mhim

* nemli.

mhimmat
* Savagereleri, cephane.
mhimseme
* Mhimsemek i
i.
mhimsemek
* nemsemek, nem vermek.
mhimsemezlik
* nem vermemezlik.
mhlet
* Bir i
in yap
lmasveya bir borcun denmesi iin gsterilen sre, vade, mehil.
mhlet istemek
* bir i
in yap
lmas
, tamamlanmasiin belirli bir sre verilmesini istemek.
mhlet vermek
* (bir iveya bor iin) belirli bir sre tan
mak.
mhlik

* ldrc, tehlikeli.

mhliye
* Adana blgesinde yeti
tirilen ve yapraklar
sebze olarak kullan
lan bir bitki (Corchlorus olitorius).
mhmel
mhre

* B
rak
lm

, bak
lmam

, ilgisizli
e u
ram

.
* Her tr yuvarlak
ey, kk top.
* Cam boncuk.
* K

da yumu
akl
k, parlakl
k ve dzlk vermek iin kullan
lan camdan ara.
* Deniz bcei kabu
u.
* Demirci ekici.
* Y
lan
n ba

nda bulunan taca benzer


k
nt
.
* Bazav hayvanlar
nekmek iin kullan
lan

rtkan ku
.

mhreleme
* Mhrelemek i
i.
mhrelemek
* K

d
mhre ile cillamak, parlatmak, dzeltmek.
mhreli

* Mhre ile cillanm

mhresenk
* Alaca somaki, balgam ta

.
* Ssleme nak

lar
nve yald
zlarmhrelemekte kullan
lan ara.

mhrsleyman
* Kuzey Anadolu 'da orman ve al
l
klar alt
nda bulunan, 30-80 cm. yksekli
inde, tysz, ok y
ll
k ve otsu
bir bitki (Polygonatum multiflorum).
mhtedi

* Dnme.

mhr

* Bir kimsenin, bir kurulu


un ad
n
n veya unvan
n
n tersine kaz
l
bulunduu, metal, lstik gibi
eylerden
yap
lm
ara, damga, ka
e.
* Bu arala bas
lan ve imza yerine geen ad.
mhr basmak
* mhrlemek.
mhr gzl
* Koyu renkte, iri, beenilen gzleri nitelemek iin kullan
l
r.
* Sevgili.
mhr kazmak
* bir metal zerine, bir kimsenin, bir kurulu
un ad
n
, unvan
nters olarak kaz
mak.
mhr kimde ise Sleyman odur
* bir i
te yetki kimde ise kuvvet ondad
r.
mhr mumu
* stne mhr bas
lan ve bal mumu ile reineden yap
lan genellikle k
rm
zrenkli madde.
mhr pensi
* Elektrik, su ve do
algaz sayalar
nmhrlemek amac
yla bir kur
un paras
n
n teller zerine tutturulup
s
k

t
r
lmasiin kullan
lan ara.
mhrc

* Mhr kaz
yan kimse.

mhrclk
* Mhrc olma durumu.
* Mhrcnn grevi veya zanaat
.
mhrdar
* Devlet byklerinin mhrlerini ta

mak ve gereken k
tlar
mhrlemekle ykml grevli.
mhrleme
* Mhrlemek i
i.
mhrlemek
* Bir yaz
, belge vb.nin do
rulu
unu veya kabul ve onay
nbelirtmek amacile alt
na mhr koymak, mhr
basmak.
* (yetkili makamlara) A
l
rsa, belli olsun diye bir
eyin zerine yap

t
r
lan k
rm
zmuma mhr basmak.
* Yasalara, ahlk veya sal
k kurallar
na ayk
rgrlen iveya e
lence yerlerinin al

mas
ndurdurmak
amac
yla, kap
s
n
n a
lmas
nengellemek iin uygun yere mumu yap

t
r
p, zerine mhr basmak, kapatmak.
mhrlenme
* Mhrlenmek i
i.
mhrlenmek
* Mhrlemek i
i yap
lmak, mhr basmak.
mhrletme
* Mhrletmek i
i.
mhrletmek

* Mhrlemek i
ini yapt
rmak.
mhrl
* Mhr bas
lm

.
* Mhrle kapat
lm

.
mhrsz
* Mhr olmayan.
* Mhr bas
lmam
olan.
mjde
* Sevindirici haber, mu
tu.
* Mu
tuluk.
* Sevindirici haber verilece
i zaman sylenir.
mjde ko
turmak
* bir mu
tuyu bir kimseye ivedilikle ula
t
rmak.
mjde vermek (veya gtrmek)
* bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ula
t
rmak.
mjdeci

* Mu
tucu.
* nc.

mjdeleme
* Mu
tulama.
mjdelemek
* Mu
tulamak.
mjdelenme
* Mu
tulanma.
mjdelenmek
* Mu
tulanmak.
mjdeli
mjdelik
mkfat

* Mu
tulu.
* Mu
tuluk.
* dl.
* Deerlendirici, sevindirici davran

mkfat almak
* dl almak.
mkfaten
* Mkfat olarak.
mkfat
ngrmek
* herhangi bir olumlu davran

n, zverinin, s
k
nt
n
n iyi sonucunu elde etmek.
mkfatland
rma
* dllendirme.
mkfatland
rmak
* dllendirmek.

mkleme
* Kar

l
klkonu
ma.
mkedder
* zgn, ac
l
, zntl, kederli.
mkedder olmak
* zlmek, kederlenmek.
mkellef

* Bir
eyi yapmak zorunlulu
u olan, ykml.
* Eksiksiz, zenli bir biimde yap
lm

.
* Vergi vermekle ykml olan kimse veya kurulu
.

mkellefiyet
* Ykm, ykmllk.
mkemmel
* Eksiksiz, kusursuz, tam yetkin.
mkemmelen
* Eksiksiz, kusursuz olarak.
mkemmeliyet
* Mkemmellik.
mkemmellik
* Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin olma.
mkerrer

* Tekrarlanm

, yenilenmi
.

mkerreren
* Tekrarlanarak, tekrar edilmiolarak.
mkevvenat
* Yarat
klar
n btn.
mkeyyifat
* Keyif verici, uyu
turucu maddeler.
mkrim

*
kram eden, konuksever, ikramc
, a

rlayan.

mktesebat
* Edinilen, kazan
lan bilgiler.
mktesep
* Kazan
lm

, edinilmi
.
mlhaza
* D
nce.
mlhaza yapmak
* d
nmek.
mlhazat
* D
nceler.
mlhazat hanesi
* Bir
ey hakk
ndaki d
ncelerin yaz
ld

yer.

mlhazat hanesini a
k b
rakmak
* bir kimse hakk
nda kesin bir kan
ya varamayarak zamanla ortaya
kacak geli
meleri beklemek.
mlhham
* i
man.
mlkat
* Bulu
ma, gr
me.
* Rportaj.
* Bir i
e al
nacak ki
iler aras
ndan seim yapabilmek amac
yla kendileriyle kar

l
klkonu
ma, gr
me.
mlkat vermek
* (belli bir konuda) konu
mak, deme vermek.
mlkat yapmak
* bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili gr
lerini almak.
mlki

* Bulu
an, kavu
an, gr
en.

mlki olmak
* bulu
mak, kavu
mak, gr
mek.
mlyemet
* Yumu
ak huyluluk, uysall
k.
* Ba

rsaklar
n yumu
akl

.
mlyim

* Uygun, hogrlebilir.
* Yumu
ak huylu.
* Pekli
i olmayan.

mlyimlik
* Mlyim olma durumu.
mlz
m

* Bir i
e girmek iin bir sre paras
z olarak o i
e devam eden.
* Te
men.

mlemma
* Alaca renkli, renk renk.
* M
sralar
ndan her biri ba
ka dille yaz
lm

iir.
* Bula
m

, s
vanm

.
mlevven
* Renk renk, renkli.
mlevves
* Kirli, pis.
* Kar

k, dzensiz.
mleyyin

mlga

* Yumu
akl
k veren, yumu
at
c
.
* Ba

rsaklarbo
altan, d

k
n
n d

ar
kmas
n
kolayla
t
ran il.
* Varl

kald
r
lan, kapat
lan.

mlhak
* Bir btne sonradan kat
lm
olan, eklenmi
.
* Bir asker karargh
nda subay yard
mc
s
.

mlhak bte
* Bkz. katma btesi.
mlhakat

mlhem

* Bir btne kat


lanlar, ekler.
* Bir merkeze ba
l
olan yerler.
*
e do
mu
, birinin iine do
mu
, esinlenmi
.

mlhem olmak
* esinlenmek.
mlhit

mlk

* Tanr
s
z.
* Doru yoldan
km

.
* Ev, dkkn, arazi gibi ta

nmaz mal.
* Devletin egemenli
i alt
nda bulunan topraklar
n btn, lke.
* Vak
f olmay
p dorudan do
ruya birinin malolan yer veya yap
.

mlk
* Bir lkeyle ilgili olan.
* lke ynetimine ili
kin.
* Asker s
n
fd

nda kalan.
mlk idare
* Yerel ynetim.
mlk idare amiri
* Yerel ynetimlerde en yksek devlet memuru.
mlkiye

* Asker olmayanlar s
n
f
.
* Siyasal bilgiler okulu.

mlkiye idadsi
*
darecilik
renimi yap
lan okul, lise.
mlkiye mektebi
* Siyasal Bilgiler Fakltesinin eski ad
.
mlkiye memuru
* Sivil devlet grevlisi.
mlkiye mfetti
i
* Sivil devlet mfetti
i.
mlkiyeli
mlkiyet
mlteci

* Siyasal Bilgiler Fakltesi rencisi veya bu faklteyi bitirmiki


i.
*
yelik.
* Ba
ka bir lkeye veya yere s

nm
olan kimse, s

n
k.

mltefit
* Gler yz gsteren, hodavranan.
mltezim

* Keseneki, kesimci.
mltipleks
* Aynzamanda, ayn
hat zerinde birok ileti
im sa
layan veya bu zellikte olan (alet).
mmanaat
* Engel olmak, kar
koymak.
mmanaat etmek
* kar
koymak, engel olmak.
mmarese
* Al

ma, yatk
nl
k, el yatk
nl

.
mmas
* Dokunan, temas eden.
* Te
et.
mmasil
* Benzeyen, and
ran.
mmbit

* Verimli, bitek.

mmessil
* Temsilci.
mmessillik
* Temsilcilik.
mmeyyiz
*
yiyi, kty, do
ru ve yanl

ay
ran, seen.
* Ay
rtman.
* Yaz
larbeyaz k
da temize eken kimse.
mmeyyizlik
* Ay
rtmanl
k.
* Mmeyyizin grevi.
mmin

*
nanan, inanl
, imanl
, mutekit.
* Mslman.

mminlik
* Mmin olma durumu.
mmkn
* Muhtemel, olabilir, olas
.
mmkn mertebe
* Olabildi
ince, yapabildi
i kadar.
mmkn olmak
* imkn bulunmak.
mmtaz

* Sekin.

mmteni
* Bir
eyi yapmaktan ekinen, ka
nan.
* Olamaz, olmayacak.

mnacat

mnadi
mnaf
k

* Tanr
'ya yakarma, yakar

.
* Divan edebiyat
nda Tanr
'yven
iir tr veya
iirin bir blm.
* Kamuya duyurulmak istenilen
eyleri yksek sesle haber vermeyi iedinmiolan kimse.
* Arabozan, blc, kar

t
r
c
, fesat
, mfsit.

mnaf
kl
k
* Arabozanl
k.
mnakalt
* Ula
t
rma.
mnakale
* Ula

m.
* Bir
eyi bir yerden bir yere aktarma.
mnakasa
* Eksiltme.
mnaka
a
* Tart

ma.
mnaka
a etmek
* tart

mak.
mnaka
a gtrmemek
* tart

maya yer vermeyecek biimde kesin olmak.


mnaka
al
* Mnaka
asolan, iinde veya zerinde mnaka
a edilen.
mnasebat
*
lgiler, ili
kiler.
mnasebet
*
li
ik, ili
ki, ilinti.
*
ki
ey aras
ndaki uygunluk.
* Sebep, vesile, gereke, neden.
mnasebet almak (veya almamak)
* uygun d
mek (veya uygun olmamak, yak

ks
z olmak).
mnasebet d
mek
* uygun bir durum ortaya
kmak.
mnasebet kurmak
* iki
ey aras
nda ili
ki bulmak, yak
nl
k grmek.
mnasebete girmek
* tan

ma yolu amak, ili


ki kurmak.
* cinsel yakla

mda bulunmak.
mnasebeti d
mek
* s
rasgelmek.
mnasebetini getirmek
* s
ras
ngetirmek.

mnasebetiyle
* Dolay
s
yla, sebebiyle, itibar
yla, ilgisinden dolay
.
mnasebetli
*
li
ii olan, ili
kili.
* Uygun, yak

k alan.
mnasebetli mnasebetsiz
* Yak

k als
n almas
n, yerli yersiz.
mnasebetsiz
* Uygun olmayan, yak

ks
z, irkin.
* Ters, aksi.
* Yak

ks
z igren, s
ra, sayggzetmeyen (kimse).
mnasebetsizlik
* Mnasebetsiz olma durumu veya mnasebetsiz davran

, sayg
s
zl
k.
mnasebette bulunmak
* ili
kisi olmak.
* ili
ki kurmak.
* cinsel ili
kiyi gerekle
tirmek.
mnasip

* Uygun, yerinde.
* Be
enilen, ho
a giden, uygun.

mnasip bulmak
* uygun oldu
unu, yerinde grld
n kabul etmek.
mnasip grmek
* uygun ve yerinde bulmak.
mnavebe
* Nbetle
me, ke
ikleme.
mnavebe ile
* nbetle
e, nbetle, s
ra ile.
mnazaa

* A
z kavgas
, eki
me, mnaka
a.
*
ki taraf aras
ndaki kavga, d
manl
k.

mnazara
* Bir konu zerinde, belli kural ve yntemlere uyularak yap
lan tart

ma.
* Divan edebiyat
nda z
t varl
klar ve kavramlar aras
ndaki kar

tl

anlatan yaz
tr.
mncer

* Bir yana do
ru ekilip srklenen.

mncer olmak
* ...-e dklmek, -e varmak.
mndemi
* Bir
eyin iinde var olan, bulunan, saklolan.
*
kin.
mndericat
*
indekiler.
mnderi
* Bir
eyin iinde yer alm

mnebbih
* Uyar
c
.
mneccim
* Y
ld
zlar
n durum ve hareketlerinden anlam
karan kimse, y
ld
z falc
s
, astrolog.
* Gk bilimci, astronom.
mneccimba

* Saray hizmetinde bulunan bilginlerden gk bilimiyle u


ra
anlara verilen unvan.
mneccimlik
* Y
ld
z falc
l

, astroloji.
* Mneccimin makam
.
mnekkit
* Ele
tirmen, ele
tirici, ele
tirmeci.
mnekkitlik
* Ele
tirmenlik, ele
tirmecilik.
mnevver
* Ayd
n.
* Ayd
nlat
lm

.
mnezzeh
* Temiz, ar
; uzak.
mnfail

* Gcenmi
, al
nm

, k
rg
n.
* Edilgin.

mnferiden
* Tek ba

na, yaln
z olarak.
mnferit

* Tek, ayr
, kendi ba

na olan
ey.

mnfesih
* Bozulmu
, da
lm

, feshedilmi
.
mnhal

mnhani
mnharif

* Boolan, a
k bulunan (memuriyet vb.), bo
, a
k.
* Erir, eriyebilen, zlen.
* E
ri.
* Bir tarafa sapm

, dorulu
unu yitirmi
.

mnhas
r
* Bir kimse veya bir
ey iin ayr
lm

, mahsus.
* S
n
rlanm

, s
n
rl
.
mnhas
ran
* Yaln
z, zellikle.
mnhat
*
ngin, alak.
mnhezim

* Bozguna u
ram

, bozulmu
, yenilmi
.
mnkesir
* K
r
lm

, k
r
k.
* K
rg
n, gcenmi
.
mnkir
*
nkr eden, kabul etmeyen.
* Tanr
'n
n varl

na inanmayan.
mn
eat
* Sanatl
dz yaz
veya mektuplar
n topland

dergi.
* Kaleme al
nm

, yaz
lm

eyler.
mn
i
* Mektup trnde usta ve ba
ar
lolan, in
asgl (kimse).
mntahabat
* Semeler.
mntahap
* Seilmi
, seme.
mntahip
* Semen.
mnteha
* Son.
* Sona ermi
, bitmi
.
mntehir
* Kendini ldren, intihar eden.
mntesip

mnte
ir

mnzevi
mphem

* Bir yere, birine balanm

, kap
lanm

, intisap etmiolan.
*
lgisi bulunan, ilgili.
* Yayg
n, yay
lm

.
* (gazete, dergi vb. iin) Yay
mlanan, yay
mlanm
olan.
* Topluluktan kaan, yaln
z ba

na kalmayseven.
* Belirsiz.
* A
k ve seik olmadan.

mphemiyet
* Belirsizlik.
mphemlik
* Belirsiz olma durumu.
mptedi
* Bir
ey renmeye yeni ba
layan, ba
lay
c
.
mptel

* Kt al

kanl
klarolan, d
kn; merakl
.
* Tutulmu
.
*

k, vurgun.

mptel olmak
* al

mak, d
kn olmak, tutulmak.
mptezel

mracaat

* Sayg
nl

nyitirmi
.
* oklu
undan dolay
de
erini yitiren, de
ersiz.
* Ba
vuru.
* Dan

ma.
* Herhangi bir eserden yararlanma.

mracaat etmek (veya mracatta bulunmak)


* ba
vurmak.
mracaat
* Ba
vurucu.
mradif
* Anlamda
, eanlaml
.
mrai
mrailik

*
kiyzl.
*
kiyzllk.

mrdesenk
* Doal kur
un oksit, PbO.
mrdm
* Mrdm eri
i.
mrdm erii
* Reeli veya ho
afyap
lan bir cins kk ve kara erik.
mrdmk
* Baklagillerden, yaz
n ekilen bir y
ll
k otsu bir bitki (Hyrus sativus).
mrebbi

* E
itici.

mrebbiye
* Kendisine bir ocu
un e
itim ve bak
mverilmiolan kad
n.
mrebbiyelik
* Mrebbiye olma durumu.
* Mrebbiyenin grevi.
mreccah
* Bir ba
kas
ndan daha ok beenilip tercih edilen, stn grlen, ye, ye
rek.
mreffeh

* Refah ve varl
k iinde ya
ayan, gnenli.

mreffehen
* Gnenle, s
k
nt
s
z bir biimde, bolluk iinde.
mrekkebi kurumadan bozmak
* karar, szle
me, anla
mayyaz
lmas
ndan ok k
sa sre sonra bozmak.
mrekkep

* Yazyazmak, desen izmek veya basmak iin kullan


lan, trl renklerde s
vmadde.
mrekkep
* Birle
mi
, birle
ik.
* -den olu
mu
, -den olma.
mrekkep bal

* Kafadan bacakl
lardan,
l
man ve s
cak denizlerde ya
ayan, eti yenen, kendini korumak iin siyah renkli bir
s
vsalarak suyu buland
ran bir yumu
aka, supya (Sepia officinalis).
mrekkep olmak
* ...den olu
mak.
mrekkep yalamak
* renim grmek.
mrekkep yalam

* renim grm
, kltrl.
mrekkepi
* Mrekkep (I) yapan veya satan kimse.
mrekkepleme
* Mrekkeplemek i
i.
mrekkeplemek
* Mrekkep srmek, mrekkep dkerek veya damlatarak bir yzeyi lekelemek.
mrekkeplenme
* Mrekkeplenmek i
i.
mrekkeplenmek
* Mrekkep srlmek, dklmek veya damlat
lmak.
mrekkepli
* Mrekkep srlm
, dklmveya damlat
lm
olan.
*
ine mrekkep konularak kullan
lan.
mrettebat
* Gemi, uak gibi ta

tlarda iba

ndaki grevli olan ki


iler.
mrettep

* Dizilmi
, dizili.
* Gizli bir amala dzenlenmi
, yap
lm
(i
).
* Sonradan dzenlenmi
, derlenmi
.

mrettip
* Dzenleyen, haz
rlayan, s
raya koyan.
* (bas
m evinde) Dizgici.
mrettiphane
* Bir bas
m evinde dizgicilerin al

blm.
mrettiplik
* Dizgicilik.
mrevvi
mrit

* Bir d
ncenin taraftarveya yay
c
s
.
* Bir tarikat
eyhine ba
lanarak ondan tasavvufun yollar
n

renen, onun dorultusunda ilerleyen kimse.

mritlik
mr
it

mrt

* Mrit olma durumu.


* Doru yolu gsteren, k
lavuz.
* Mritlerine tasavvufu
reten, s
rlar
ve gerekleri gsteren tarikat
eyhi.
* lm
, gebermi(hayvan).

mrt olmak
* lmek, gebermek.
mrteci
mrtefi

mrtekip

* Yeni dzene kar


direnen gerici.
* Ykselen, yksek bir yere
km
olan.
* Yksek, yce.
* (para, kazan kar

olarak) Kt, uygunsuz i


ler eviren.
* R
vet yiyen, yiyici.

mrtesem
*
z d
m, projeksiyon.
mrtet

* Mslmanl

b
rak
p ba
ka bir dine gemiolan (kimse).

mrur
* Geme, bir taraftan girip di
er taraftan
kma.
* Geip gitme, sona erme.
mruriye
* Gemelik.
mruruzaman
* Sre a

m
, zaman a

m
.
mrvvet
* Bir ailede ocuklar
n do
umu, snneti, evlilii, iyi bir greve gemeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk,
sevin.
* Yiitlik, mertlik.
*
yilikseverlik, cmertlik.
mrvvetini grmek
* (anne, baba iin) ocuklar
n
n sevinli gnlerini grerek mutluluk duymak.
mrvvetli
*
nsanl
olan, iyiliksever, insaniyetli.
mrvvetsiz
*
nsanl
olmayan, insaniyetsiz.
mrver

* Han
meligillerden, yapraklarkar

l
kl
, demet durumundaki beyaz ieklerinden hekimlikte yararlan
lan,
meyvesi zeytine benzer bir aa
k (Sambucus nigra).
msaade

*
zin, icazet, ruhsat.
* Elveri
li, uygun olma durumu.

msaade etmek (veya buyurmak)


* izin vermek.
* geiiin yol vermek, yol amak.
* elveri
li, uygun olmak.
msabaka
* Yar

, yar

ma, kar

la
ma.
msabakaya girmek
* yar

mak, yar

maya kat
lmak.
msab
k

* Yar

mac
, yar

msademe
* Silhliki grup aras
ndaki k
sa at

ma, arp

ma.
* U
ra
ma.
msadere
*

lenen bir su kar

olarak, sulunun mal


n
n btn veya bir blm stndeki sahipli
ine son
verilmesi ve bu sahipli
in bir ba
ka kurulu
a devredilmesi.
* Tanzimat'tan nce herhangi bir ki
iye ait mallara, padi
ah ad
na el konulmas
.
msadere etmek
* bir
eye kanun olarak el koymak.
msadif

* Rastlayan.

msait
* Uygun, elveri
li.
* Flrt etmeye haz
r olan, kolayca flrt edebilen (kad
n).
msakkafat
* zeri damla rtlmolan yap
lar.
msamaha
* Ho
gr, tolerans.
* Grmezlikten gelme, gz yumma.
msamahakr
* Ho
grl davranan, toleransl
.
msamahakrl
k
* Ho
grlk.
msamahal
* Ho
grl, toleransl
.
msamahas
z
* Ho
grs olmayan.
msamahas
zl
k
* Ho
grszlk, toleranss
zl
k.
msamere
* Okullarda
rencilerin sunduu, program
nda ko
uk, oyun, gibi gsterilenlerin yer ald

elence.
* o
unlukla ak
am toplant
s
, ak
am e
lencesi.
msavat

* E
itlik, denklik.

msavat
l
k
* E
itilik.
msavats
z
* E
it olmayan.
msavats
zl
k
* E
itsizlik.
msavi
* E
it, denk.
msbet ilimler
* Pozitif bilimler.
msebbip
* Bir
eyin olmas
na, yap
lmas
na sebep olan, yol aan (kimse veya
ey).
mseccel

* Kte geirilmi
, tescil edilmi
, sicilli.

mseddes
* Alt
gen.
* Divan edebiyat
nda her bendi altm
sradan olu
munaz
m biimi.
msekkin
* Yat

t
r
c
.
msellem
*
nkr edilemeyen, kar

k
lamayan, sz gtrmez.
mselles

* gen.
* blmden olu
an, l.
* Kokteyl trnden kar

k bir iki.
* kere dam
t
larak yap
lm
zel bir
arap.

msellesat
* Trigonometri.
msellim
mselsel

* OsmanlDevletinde eyalet ve sancakta ynetimi elinde bulunduran ki


ilere verilen ad.
* Birbirine balolan, art arda zincirleme olarak gelen.

msemma
* Ad verilmi
, adolan.
msemmen
* Sekiz blmden olu
an, sekizli.
* Sekizer m
sralbentlerden olu
an
iir.
msevvit
* Msvedde yapan kimse, ktip.
* Taslak yapan kimse.
mshil
* Ba

rsaklaral

t
r
p temizleyen, d

k
n
n kolayl
kla d

arat
lmas
nsa
layan il.
mskirat

* Sarhoeden
eyler, alkoll ikiler.
Mslim
* Mslman.
Mslman
*
slm dininden olan kimse.
* Dine bal
, dindar.
* Doru, haktan ayr
lmaz kimse.
Mslman adam
* Doruluktan ayr
lmaz, drst, hakyemez adam.
Mslman mahallesinde salyangoz satmak
* Bkz. krler mahallesinde ayna satmak.
Mslmanla
t
rma
* Muslmanla
t
rmak i
i,
slmla
t
rma.
Mslmanla
t
rmak
* Bir topluluu veya bir kimseyi
slm dinine sokmak,
slmla
t
rmak.
Mslmanl
k
* Hz.Muhammed'in yayd

din,
slm dini,
slml
k,
slmiyet.
* Mslman olma durumu.
* Mslman topluluu.
msmir

mspet

* Yararl
, verimli.
* Sonu veren.
* Olumlu.
* Pozitif.

mspet ilimler
* Pozitif bilimler.
msrif
* Tutumsuz, savurgan.
msriflik
mstacel

* Tutumsuzluk, savurganl
k, israf.
* Acele yap
lmasgereken, ivedi, evgin.

mstacelen
* abuk olarak, ivedilikle.
mstaceliyet
*
vedilik.
mstafi
mstani

* Kendi iste
iyle i
inden ekilmi
, istifa etmi
.
* Elinde olanla yetinen, doygun.
* Nazl
davranan.

mstahak
* Hak etmi
, hak kazanm

, ly
k.

* Bir kimsenin ly
k olduu dl veya ceza.
mstahak olmak
* hak kazanmak, ly
k olmak.
mstahdem
* Hizmette bulundurulan (kimse), hizmetli, odac
, hademe.
mstahkem
* Belirtilmi
, tahkim edilmi
, sa
lamla
t
r
lm

.
mstahkem mevki
* Trl savunma tesislerini kapsayan blge.
mstahsil
* retici, yeti
tirici.
mstahzar
* Kullan
ma haz
r duruma getirilmi
, haz
rlanm

.
* nceden haz
rlanarak eczahanede bulundurulan haz
r il.
mstahzarat
* Eczahanelerde haz
r olarak bulundurulan illar.
mstait
mstakar

* Dou
tan yetenekli, kabiliyetli olan.
*
stikrar bulmu
, durulmu
.
* Karar k
l
nan, yerle
ilen yer.

mstakbel
*
leri bir tarihte beklenen, gelecek.
* Gelecek (zaman), istikbal.
mstakil

* Ba

ms
z.
* Kullan
ynnden ba
ka bir yap
ile ba
lant
s
olmayan.
* Kullan
ynnden belli ki
i veya ki
iler iin ayr
lm
olan.

mstakim
* Doru, do
ruluktan
a
mayan.
* Dorulu.
mstamel
* Kullan
lm
olan.
* Yeni olmayan, eski.
mstantik
* Sorgu yarg
c
.
mstantiklik
* Sorgu yarg
l

.
mstear
* E
reti olarak al
nm

, takma.
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
mstebat
* Olaca
san
lmayan, uzak grlen.
mstebit

* Hkm alt
nda bulunanlara sz hakkve davran
zgrl
tan
mayan, zorba, despot.
mstebitlik
* Mstebit olma durumu veya mstebite davran

, zorbal
k, despotluk.
mstecir
mstefit

* Kira kar

nda bir yeri tutan kimse, kirac


.
* Yararlanma.

mstefit etmek
* yararland
rmak.
mstefit olmak
* yararlanmak, faydalanmak.
mstehase
* Fosil, ta

l.
mstehcen
* A
k sa
k, edebe ayk
r
, yak

ks
z.
mstehcenle
me
* Mstehcenle
mek i
i veya durumu.
mstehcenle
mek
* Mstehcen duruma gelmek.
mstehcenlik
* Mstehcen olma durumu.
mstehlik
* Tketici.
mstehzi

* Alayc
.

mstekreh
*

ren.
mstelzim
* Gerektiren.
* Gerekli olan, gereken.
mstemirren
* Ara vermeden, srekli olarak.
mstemleke
* Smrge.
mstemlekeci
* Smrgeci.
mstemlekecilik
* Smrgecilik.
msteniden
* Dayanarak.
mstenit

* Dayanan, yaslanan.

mstenkif
* Oy vermekten veya bir karara kat
lmaktan ekinen, ekimser.
mstensih
*
stinsah eden, suret
karan kimse.
* (yaz
lar
) o
altma makinesi, teksir makinesi.
msterih

* Btn kayg
lardan kurtulup gnl rahata kavu
an, ii rahat olan.

msterih olmak
* ii rahat olmak, kayg
dan kurtulmak.
mstesna
* Bir btnn veya kural
n d

nda olan, kural d

,
az.
* Benzerlerinden stn olan, benzerleri az bulunan.
* Ayr
cal
, ayrtutulan, ayr
k.
* D

ndaki, ayrtutularak, hari.


mste
ar

* Kendisinden bilgi al
nan, kendisine dan

lan kimse.
* Bakanl
klarda, eliliklerde bakan veya byk eliden sonra gelen en byk ynetici.

mste
arl
k
* Mste
ar olma durumu.
* Mste
ar
n grevi veya makam
.
mste
rik
* Dou bilimci,
arkiyat
, oryantalist.
mstevi

mstevli

mstezat

* Her yeri ayndzeyde olan, dz.


* Dzlem.
* Bir yeri istil eden, ynetimi alt
na alan (kimse, devlet, ordu vb.).
* Salg
n.
* o
almasistenilen, artm

.
* Her dizesine bir kk dize eklenmidivan edebiyatnaz
m tr.

msvedde
* Yaztasla

, karalama.
* Bir
eyin kt benzeri.
msvedde defteri
* Karalama defteri.
msveddelik
* Msvedde yapmaya elveri
li.
msveddelik k
t
* Karalama iin kullan
lan k

t.
-m

* Bkz. -m
/ mi
.

m
abehet
*
ki
ey aras
nda benzerlik, benze
lik.

m
abih

* Aralar
nda benzerlik olan, benzer, benze
.

m
ahede
* Grme.
* Gzlem.
m
ahede etmek
* gzlemlemek.
m
ahhas
* Somut, konkre.
m
ahit

* Bir
eyi gren, gzleyici.
* Gzlemci.

m
areket
* Ortakl
k, ortakla
ma.
m
areket etmek
* ortakla
a al

mak.
m
areket fiili
*

tefiili.
m
arnileyh
* (bir kimse iin) Ad
geen, adan
lan ki
i.
m
avere
* Dan

ma, dan

.
m
avir

* Dan

man.

m
avirlik
* Dan

manl
k.
m
ebbeh
* Bir
eyle aras
nda benzerlik bulunan, benzetilen.
m
ekkel
* Biim verilmi
.
*
ri, gsteri
li.
m
erref

* Onur verilerek yceltilmi


.

m
erref olmak
* onurlanmak, onur kazanmak,
ereflenmek.
m
evve
* Belirsiz, kar

k, dzensiz.
m
evvik
* Arzusunu o
altan, iste
ini art
ran.
* Ayartan, k

k
rtan, nayak olan.
m
fik
* Sevecen,
efkatli.
m
ir

* Mare
al.
m
ir
* Yazile bildiren, haber veren.
* Gsterge.
m
irlik
* Mare
allik.
m
kilt
karmak
* yapmakta bulundu
u i
i gle
tirecek durumlar yaratmak.
m
kl

m
klt

* G, zor, etin.
* Engel, glk, zorluk.
* Glk, glkler, zorluklar.

m
klt ekmek
* zorluk, glk iinde kalmak.
m
kltl
* Gl olan, zorluk iinde olan.
m
kle

* Babozumuna yak
n bir zamanda yeti
en, kal
nca kabuklu, iri ve uzun taneli bir zm.

m
klle
me
* M
klle
mek i
i veya durumu.
m
klle
mek
* M
kl duruma girmek, gle
mek, zorla
mak.
m
klpesent
* G be
enen, titiz.
m
rik
m
tak

m
tak
m
tehi

m
teki

* Tanr
'ya ortak ko
an.
* Ba
ka bir kelime veya kkten tremi
,
km

.
* Trev.
* zleyen, grece
i gelen.
* Bir
ey iin ok istek gsteren, istekli.
*

tahl
.
* Yak
nan, s
zlanan,
ikyeti.

m
teki olmak
* yak
nmak,
ikyeti olmak.
m
temilt
* Herhangi bir yap
ya gre ayrbir i
levi bulunan blm veya yap
, eklentiler.
m
terek
* Ortak.

* Birlik.
* Ortakla
a, el birliiyle yap
lan veya haz
rlanan.
m
terek bahis
* At yar

lar
nda, en az iki ko
uda yar

an hayvanlardan birinin kazanmas


na ba
lanan talih oyunu.
m
tereken
* Ortakla
a, birlikte, el birli
iyle.
M
teri
m
teri

* Erendiz, Jpiter.
* Al
c
, hizmet gren ve kar

nda cret deyen kimse.

m
teri hizmeti
* M
teriye verilen hizmet.
mt'a
* Geici kazan.
* Geici olarak yap
lan nikh.
mt'a nikh
* Bazyerlerde kad
na verilen para kar

nda yap
lan geici nikh, evlenme.
mtala

* Okuma, ders al

ma.
*
rdeleme, mzakere, gr
, ett.
* D
nce, oy.

mtala etmek
* okumak.
* zerinde d
nmek, iyice incelemek.
mtalada bulunmak
* grveya d
nce ileri srmek.
mtareke

* Sava
an taraflar
n ate
i belli bir sre iin kesmesi, ate
kes, b
rak

ma.

mteaddit
* ok, birok.
mteaffin
* Koku
uk, pis kokulu.
mteahhit
* Ba
kas
yla ilgili bir i
i yapmayzerine alan kimse, stenci.
mteahhitlik
* stencilik.
mteakiben
* Sonra, arkadan, ards
ra.
mteakip

* Arkadan gelen, ardsonra gelen.


* Sonra.

mtealiye
* Deneystclk, transandantalizm.

mteallik

*
li
kin, ilgili.

mteammim
* Yayg
n duruma gelmi
, genelle
mi
.
mtearife
* Aksiyom, belit.
mtebahhir
* Geni
, derin bilgisi olan.
mtebaki

* Geri kalan, kalan.

mtebasb
s
* Yaltak, yaltaklanan, yaltak
.
mtebeddil
* Dei
en.
* Karars
z.
mtebessim
* Glmseyen, gle.
mtecanis
* Ba
da

k, homojen.
mtecasir
* Yeltenen, cret eden.
mtecaviz
* Sald
rgan, sald
r
c
, sata
kan.
* ...-den ok.... -i a
an.
mtecessis
* Gizliyi arayan, gizliyi gzetleyen.
mtedair
* Ait, iin, dolay
, zerine, ... ile ilgili.
mtedavil
* Tedavlde bulunan, elden ele gezen.
mtedavil sermaye
* Bkz. dner sermaye.
mtedeyyin
* Dindar.
* Belli bir dini kabul etmi
.
mteessif
* zlen, ac
nan, yerinen, esef eden.
mteessif olmak
* zlmek, ac
nmak, yerinmek, esef etmek.
mteessir
* zlm
, zntl.
* Etkilenmi
.
mteessir olmak

* zlmek.
* etkilenmek.
mtefekkir
* D
nr.
mtefennin
* Fen bilgini.
mteferrik
* Ayr
lm

, da

n
k.
mteferrika
* Kk giderler iin ayr
lan para.
* Gvenlik kurulu
lar
nda
pheli kimselerin ilgili yerlere gnderilmek iin geici olarak bar
nd
r
ld
klar
blm.
* Padi
ah, vezir ve daha ba
ka devlet byklerinin yan
nda, trl hizmetlerde al

an kimse.
mtegallibe
* Zorba, zorba tak
m
.
mtehakkim
* Hkim olan, hkmeden.
* Zorbal
k eden, hkmn zorla yrten.
mtehammil
* Dayan
klgrnml.
mteharrik
* Yer dei
tirebilen, oynar, devingen, hareketli.
*

leyen, al

an.
mtehass
s
* Uzman.
mtehass
sl
k
* Uzmanl
k.
mtehassis
* Duygulanm

.
mtehassis etmek
* bir kimseyi duyguland
rmak.
mtehassis olmak
* herhangi bir sebeple duygulanmak.
mtehavvil
* Dei
ken, karars
z.
mtehayyir
* a
m

,
a

rm
olan.
mtehevvir
* fkeli, k
zg
n.
mteheyyi
* Heyecana kap
lm

, heyecanl
.
mtekabil
* Kar

l
kl
.

mtekabiliyet
* Kar

l
klolma durumu.
mtekabiliyet esaszerine
* kar

l
klolarak.
mtekait
* Emekli.
mtekmil
* Olgunla
m

, geli
mi
, geli
kin.
mteksif
* Younla
m

, koyula
m

, deri
ik.
mtekebbir
* Kibirli, kendini be
enmi
.
mtekellim
* Syleyen, konu
an.
* Teklik birinci ki
i.
mtelezziz
* Lezzet bulan, tat alan, mutlu olan, ho
lanan.
mtelezziz olmak
* lezzet duymak, tat almak, mutlu olmak.
mtemadi
* Srekli, aral
ks
z.
mtemadiyen
* Ara vermeden, srekli olarak, biteviye.
mtemayil
*
stekli grnen, e
ilimi olan.
mtemayiz
* Kendini gsteren, sivrilen.
mtemekkin
* Yerle
miolan, yerle
ik.
mtemerkiz
* Deri
ik, mteksif.
mtemmim
* Tamamlayan, btnleyen, bitiren.
* Btnler.
* Tmle.
mtenak
s
* Azalan, eksilen.
mtenak
z
* eli
kili, at

k, eli
ik.
mtenasip
* Orant
, oranl
, uygun.
mtenavip
* Alma

k.

mtenaz
r
* Bak

ml
, simetrik.
mtenebbih
* Akl
n
ba

na toplam

, ak
llanm

, uslanm

.
mteneffir
*

renmi
, tiksinmi
.
mtenekkir
* K
l
k de
i
tiren, takma ad kullanan, kendini tan
tmak istemeyen.
mtenekkiren
* K
l
k de
i
tirerek, takma ad kullanarak, kendini tan
tmadan.
mtenevvi
* Trl, e
itli.
mteradif
* Eanlaml
, anlamda
, sinonim.
mterakim
* Birikmi
, toplanm

, y

lm

.
mterakki
*
leri, ilerlemi
.
mtercem
* evrilmi
, tercme edilmi
.
mtercim
* evirmen.
mtercimlik
* evirmenlik.
mtereddi
* Soysuzla
m

.
mtereddit
* Tereddt eden, ekingen, karars
z, ikircimli kimse.
mtesanit
* Dayan

ma iinde olan kimse.


mteselli
* Avunan.
mteselli olmak
* avunmak.
mteselsil
* Araskesilmeden birbirini izleyen, zincirleme.
mte
ebbis
* Giri
ken, giri
imci.
mte
ekkil
* Olu
mu
, meydana gelmi
.
mte
ekkir

* Te
ekkr eden, te
ekkr borcu olan.
mtetebbi
* Bir konuyu dikkatle ara
t
ran, irdeleyici, ara
t
r
c
.
mtevakk
f
* (gerekle
mesi) Bir
eye ba
lbulunan.
mtevali

* Art arda gelen, st ste olan, ard

k.

mtevaz
* Alak gnll.
* Gsteri
siz, iddias
z.
mtevazi

* Birbirine paralel olan.

mtevazin
* Birbirine uyan, oranl
.
mteveccih
* Bir yere gitmeye, bir
eyi yapmaya karar veren.
* Ynelmi
.
mteveccihen
* Bir yere doru gitmek zere.
* Bir
eyi yapmaya ynelmiolarak.
mteveffa
* (insan iin) lm
, l.
mtevehhim
* Kuruntulu, evhaml
.
* Korkak, dlek.
mtevekkil
* Her i
ini Tanr
'ya veya oluruna b
rakm

, kadere boyun emi


.
mtevelli
* Bir vakf
n ynetimi kendisine verilmiolan kimse.
mtevelli heyeti
* Bir vakf
n veya bir kurulu
un ynetim i
lerinin dorudan ba
l
bulundu
u kurul.
mtevellit
* Domu
, dnyaya gelmi
.
* Meydana gelmi
, ileri gelmi
.
mteverrim
* Veremli.
mteyakk
z
* Uyan
k, tetikte, sak.
mtezayit
* Artan, o
alan.
mthi
* Korkuya d
ren, korkun, deh
etli.
* ok rahats
z eden, dayan
lmaz.
* a

lacak kadar de
i
ik.

* "Ne
a

lacak
ey" anlam
nda kullan
l
r.
mttefik
* Ba
la

k.
mttefikan
* El birliiyle, hep birlikte.
* Oy birliiyle.
mttehiden
* Birlikte, birlik olarak.
mttehit

mvekkil

* Birlik durumuna gelmi


, birle
ik, birlik olmu
.
* Birle
ik.
* Birini kendine vekil olarak seen kimse.

mvellidlhumuza
* Oksijen.
mvellidlma
* Hidrojen.
mverrih
mvesvis
mvezzi

* Tarih yazan kimse, tarihi.


*

killi, kuruntulu, vesveseli.


* Da
t
c
.

mvezzilik
* Mvezzi olma durumu.
myesser

* Kolayl
kla ortaya
kan.

myesser olmak
* kolayl
kla ortaya
kmak, kolayl
kla elde edilmek.
* nasip olmak.
-mz

* Bkz. -m
z / -miz.

mzaheret
* Yard
m etme, arkalama, destekleme, arka
kma.
mzaheret etmek
* yard
m etmek, arkalamak, arka
kmak.
mzahir

* Arkalayan, destekleyici, arka


kan, yard
mc
.

mzahrefat
* Sprntler, pislik.
* Yalanlar, sapt
rmalar.
mzakerat
* Bir konuyla ilgili konu
malar, dan

malar, mzakereler.

mzakere
* Bir konuyla ilgili gr
me, dan

ma.
* Szl s
nav.
* Ett, mtala.
mzakere etmek (veya yapmak)
* bir konuyu gr
mek, konu
mak.
* szl s
nav yapmak.
mzakereci
* rencileri al

t
ran kimse.
mzayaka
* S
k
nt
, darl
k, paras
zl
k.
mzayede
* Art
rma.
mze

* Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin sakland

, halka gsterilmek iin


sergilendi
i yer veya yap
.
mze gibi
* eski ve deerli e
yalarolan (yer).
mzebzep
* (ynetim iin) Bozuk.
* ok kar

k, karmakar

k.
mzeci
* Mze kuran veya mzede al

an kimse.
mzecilik
* Mze kurma veya i
letme i
i.
mzehhep
* Alt
n suyuna bat
r
lm
olan.
* Yald
zla sslenmi
, yald
zlanm

.
mzekker
* Eril.
mzekkere
* Bir iiin, herhangi bir st makama yaz
lan yaz
.
* Yarg
lama makam
n
n, bir karar
n yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazd

yaz
.
mzelik

mzevir

* Mzeye konulacak de
erde veya eskilikte olan.
* Eski, khne.
* Sz gtrp getiren, arabozan.

mzevirleme
* Mzevirlemek i
i.
mzevirlemek
* Birinin ba
kas
aleyhine yapt
klarveya sylediklerini kar
tarafa iletmek, ara bozmak.
mzevirlik
* Mzevir olma durumu.

mzevirlik etmek
* sz getirip gtrmek, ara bozmak.
mzeyyen
* Sslenmi
, bezenmi
.
mzi

* Bunalt
c
, tedirgin edici, s
k
c
.

mzik
* Duygu, d
nce ve tek sesli veya ok sesli olarak anlatma sanat
, musiki.
* Bu biimde dzenlenmiseslerden olu
an eserlerin okunmasveya al
nmas
.
mzik bilimci
* Mzik bilimi alan
nda ara
t
rmalar yapan bilgin veya uzman, mzikolog.
mzik bilimi
* Mzik konular
n
, bilimsel yntemlerle inceleyen bilim, mzikoloji.
mzik corner
* Bkz. mzik k
esi.
mzik dolab
* Radyo, televizyon, teyp, pikap, video ve benzeri ses cihaz ve aksesuarlar
koymaya yarayan mobilya.
mzik k
esi
* Dei
ik mzik trlerinin bir ma
azan
n belli bir blmnde veya k
esinde, plk, kaset, uzunalar vb.
olarak sat

a sunulduu yer.
mzik market
* Dei
ik mzik trlerinin plk, kaset, uzunalar vb. yollarla halka pazarland

yer.
mzik odas
* Mzik dinlemeye ayr
lm
yer.
mzik salonu
* Mzik dinlenen genisalon.
mzikal

* Mzikle ilgili.
* Mzik e
li
inde sergilenen film veya tiyatro oyunu.

mzikalite
* Ahenkli, uyumlu olma.
mziki
* Mzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri alan kimse, mzisyen.
* Mzik retmeni.
mzikilik
* Mziki olma durumu.
mzikhol
* Fon mzi
inden yararlan
larak e
lenceli, fantezi oyunlar
n oynand
yer.
mziklendirmek
* Mzik ile e
itlemek, sslemek.
mzikli

* (film ve oyun iin) Bazblmlerinde mzikten de yararlan


lan.

mzikolog
* Mzik bilimci.
mzikoloji
* Mzik bilimi.
mziksever
* Mzik tutkusu olan, mzii seven (kimse).
mziksiz

* Mzii olmayan.
* Herhangi bir mzik parasal
nmayan.

mzisyen
* Mziki, mzik sanat
s
.
mzmin

* Uzun sreli, sre


en, kronik.
* Ne kadar srece
i belli olmayan, uzun sreli olan, srekli.

mzminle
me
* Mzminle
mek i
i, sreenle
me.
mzminle
mek
* Sre
enle
mek.
mzminle
tirme
* Mzminle
tirmek i
i veya durumu.
mzminle
tirmek
* Mzmin duruma getirmek.
mzminlik
* Mzmin olma durumu.
Mv

* Mendelevyum'un k
saltmas
.

N
* Azot'un k
saltmas
.
-n
-n

* Teklik 2. ki
i iyelik eki: anne-n, baba-n, kitab-
-n, defter-i-n vb.
* Bazfiil ekimlerinde teklik 2. ki
i eki: gel-di-n, gr-d-n, yap-sa-n, et-se-n vb.

-n

* Fiillerin dn
llk ve edilgenlik at
lar
ntreten ek: dv--n-, v--n-, tara-n-, y
ka-n-, bekle-n-, bul-u-n, al-
-n- vb.
n, N

* Trk alfabesinin on yedinci harfi. Ne ad


verilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan genizsi di
, dieti
nszn gsterir.
Na

* Sodyum'un k
saltmas
.

naa
* len kimsenin vcudu, ceset.
naat

* Bir
eyin niteliklerini vme.
* Hz.Muhammed'in niteliklerini vmek, ondan
efaat dilemek amac
yla yaz
lan kaside.
nabekr

* Yarars
z, i
e yaramaz.
* Serseri, haylaz, avare, i
siz.

nab
z

* Kalp vuru
unun salad

kan bas
nc
ndan dolayatardamarlara ve zellikle bilekteki atardamara parmakla
bas
ld

nda duyulan k
m
ldama.
* E
ilim, d
nce, niyet.
nab
z almak
* Bkz. nabz
nsaymak.
nabzatmak
* kalp vuru
u srmek.
* ortaya
kmak, grnmek, belli olmak.
nabzdurmak
* lmek.
nabz
na girmek
* elindeki imknlarkullanarak birinin ho
nutluunu kazanmak, birini yola getirmek ve d
ncelerini
benimsetmek.
nabz
na gre
erbet vermek
* birinin ho
una gidecek, gururunu ok
ayacak yolda davranmak.
nabz
nsaymak
* bir dakikadaki kalp at

nsaymak.
nabz
ntutmak
* nabz
nsaymak iin bileini tutmak.
nabz
nyoklamak (veya nab
z yoklamak)
* niyetini, d
ncesini, e
ilimini anlamaya al

mak.
nacak
* Sapk
sa, kk odun baltas
.
naar

* aresi olmayan, aresiz.


* Zavall
, d
kn.

naar kalmak
* bir are,
kar yol bulamamak.
naiz
naizane

* Deersiz, nemsiz.
* ok kk, nemsiz bir
ey olarak.

nadan
* Bilgisiz, cahil.
* Nobran, kaba, kt.
nadanca
* Nadan davran

na benzer bir tarzda.


nadanl
k

* Nadan olma durumu veya nadanca davran

.
nadas
* Tarlay
srerek dinlenmeye b
rakmak.
nadas etmek
* bir tarlay
srerek dinlenmeye b
rakmak.
nadasa b
rakmak (veya nadasa yat
rmak)
* tarlaynadas etmek iin ekmeyip b
rakmak.
nadasl

* Nadasa b
rak
lm

nadasl
k
* Nadas iin ayr
lm

.
nadide
nadim

* Az grlr, grlmedik, seyrek grlen, ok de


erli.
* Yapt
bir davran

tan pi
manl
k duyan, pi
man.

nadim olmak
* pi
man olmak.
nadir
* Seyrek, az, az bulunur.
nadirat
nadiren
nafaka

* Seyrek, az grlen, az bulunan


ey veya durum.
* Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir.
* Geinmek iin gerekli olan
eylerin btn, geimlik.
* Birinin geindirmekle ykml bulunduu kimselere, mahkeme karar
yla balanan ayl
k.

nafaka balanmak
* (yasaca, bak
lmaszorunlu olan ki
iye) mahkeme karar
yla evlt, koca gibi bir kimsenin, geim paras
vermesini sa
lamak.
nafaka sa
lamak
* geinecek kadar para temin etmek.
nafakalanma
* Nafakalanmak i
i.
nafakalanmak
* Geimi sa
lanmak.
naf
a
nafi

* Bir yeri bay


nd
r duruma getirmek iin yap
lan i
lerin tamam
, bay
nd
rl
k i
leri.
* Yararl
, kazanl
.

nafile
* Yarars
z, bo
a giden, bo
, i
e yaramayan.
* Bo
una, boyere.
* Fazladan k
l
nan (namaz veya tutulan oru).

nafile namaz
* Fazladan k
l
nan namaz.
nafile yere
* Boyere, bo
u bo
una.
nafiz

nafta

* Delip geen.
*
e i
leyen.
* Sz geen, etkili olan.
* Petrolden 100-250C aras
nda dam
t
lan rn.

naftalin

* Maden kmr katran


n
n kuru kuruya dam
t
lmas
ndan elde edilen, zel kokulu, beyaz, 1,158
yo
unluunda, 80 C de eriyen, 218 C de kaynayan, suda erimeyen, alkol, benzol ve eterde kolayl
kla eriyen,
antiseptik bir hidrokarbon.
naftalinleme
* Naftalinlemek i
i.
naftalinlemek
* Gveden korumak iin ynller zerine veya aras
na naftalin serpmek veya atmak.
naftalinlenme
* Naftalinlemek i
i.
naftalinlenmek
* Naftalin serpilmek, naftalin dklmek.
nagehan
name

* Ans
z
n, birdenbire, ani olarak.
* Gzel, uyumlu ses, ezgi.
* Ezgi blm, nota.
* Birinin yalandan ve nazlanarak syledii sz.

name yapmak
* bildii bir
eyi bilmez grnmek.
* bahane ileri srmek.
nameli

* Namesi olan.

namesiz
* Namesi olmayan.
nahak
* Haks
z, gereksiz.
* Bo
una, boyere.
nahak yere
* Haks
z, gereksiz olarak, boyere, bo
una.
nah
r
nah
rc

* S

r srs.
* oban.

nahif

nahiv
nahiye

* Zay
f, c
l
z, elimsiz.
* Bkz. zay
f nahif.
* Cmle bilgisi, sz dizimi, sentaks.
* Bucak.
* Blge.

nahiye mdr
* Bucaktaki grevlerin sorumlu yneticisi.
naho

* Hoolmayan, ho
a gitmeyen, kt, irkin.

naif
sanat
.

* Kendi kendisini yeti


tirmi
, doal bir plstik sanat yeteneine sahip sanat
lar taraf
ndan yarat
lan resim

nail
* Eri
mi
, ele geirmi
, ba
arm

, kazanm

, ula
m

.
nail olmak
* eri
mek, ula
mak, kavu
mak.
naip

naiplik
nakarat

* Tahtta hkmdar olmad

zaman veya hkmdar


n ocukluu s
ras
nda devleti yneten kimse.
* Naiplik yapan.
* Naip olma durumu, niyabet.
* Bir
ark
da her k
tadan sonra tekrarlanan ve bestesi dei
meyen para.
* ok s
k tekrarlanan, bundan dolayb
kk
nl
k vererek nemini yitiren sz.
* Bir
iirin iinde iki veya daha ok kez tekrarlanan blm.

nakaratl
* Nakaratolan.
nakarats
z
* Nakaratolmayan.
nakavt
* Boks ma
nda yumruk etkisiyle yere d
en ve 10 saniye iinde kalk
p devam edemeyen oyuncunun
yenilmesi durumu.
nakavt etmek
* boks ma
nda nakavtla yenmek.
* mat etmek.
nakavt olmak
* boks ma
nda nakavtla yenilmek.
nakden

nakd

* Para olarak.
* Pe
in olarak.

* Para ile ilgili, para bak


m
ndan, paraca, parasal.
nakd ceza
* Para cezas
.
nakd k
ymet
* Para bak
m
ndan deeri.
nakd teminat
* Borcun denece
ine dair, alacakl
ya parayla sa
lanan gvence.
* Kredi kullan
lmasdurumunda gvence olarak gsterilen nakit de
er.
nakd vergi
* Mal veya hizmet yerine para olarak denen vergi.
nakd yard
m
* Para olarak yap
lan yard
m.
nak
s
* Eksik, tam olmayan, bitmemi
, noksan.
* zr, kusuru olan.
* Eksi.
nak

* Genellikle kumazerine renkli iplikler veya s


rma ve sim kullanarak elle, makineyle yap
lan i
leme.
* zellikle duvar ve tavanlar
sslemek iin yap
lan resim.
* Beste ve semalerin, drt yerine iki haneli olanlar
na verilen ad.
* Hile.

nak
ipli
i
* e
itli motifleri kumazerine i
lemek iin pamuk, ipek, yn veya ba
ka maddelerden haz
rlanan s
rma,
sim gibi zel iplik.
nak
i
lemek
* kumazerine renkli iplikler, s
rma veya sim kullanarak i
leme yapmak.
nak
makinesi
* Nak
i
leyen zel olarak yap
lm
makine.
nak

* Nak
yapan kimse.

nak

l
k
* Nak
yapma i
i.
nak

lama
* Nak

lamak i
i.
nak

lamak
* Nak

la bezemek, i
lemek.
nak

* Nak

olan.

nak

l
k
* Nak
olma durumu veya de
eri.
nak

s
z
nak
z

* Nak

olmayan.
* Bozma, zme; k
rma.

nakible
raf
* Peygamber soyundan olanlar
n i
lerine bakmak zere kendi aralar
ndan atanan grevli.
nakil

nkil

* Bir yerden al
p ba
ka bir yere iletme, aktarma, ta

ma, geirme, aktar


m.
* G, ta

nma.
* Anlatma, syleme, hikye etme.
* Bir grevden ba
ka bir greve atanma, tayin.
* (yaz
, resim iin) Ayn
s
nba
ka bir
eyin zerine yapma, kopya etme.
* Ba
ka dilden bir eseri kendi diline evirme, tercme etme.
* Ta

yan, aktaran, geiren.


* Anlatan, hikye eden.
*
letken.

nakil etmek
* Bkz. nakletmek.
nakil vas
tas
* Ta

ma arac
, ta

t.
nakip

nakisa

* Bir kavmin veya kabilenin ba


kan
yahut onun vekili.
* Bir tekkede en ya
lderviveya dede.
* Eksiklik, kusur.

nakit
* Para, ake.
nakit para
* Birikmi
, kullan
lmaya haz
r para, efektif.
nakkare

* Mehterhanede yer alan, biribirine ba


l
iki yar
mkre benzeri ve iki de
nekle vurularak al
nan bir tr
kk ks.
nakkarhane
* Mehtar tak
m
na ve bunun bulundu
u yere verilen ad.
nakka

* Yap
lar
n duvar ve tavanlar
na sslemeler yapan usta, bezeki.
* Nak

nakka
l
k
* Nakkaolma durumu.
* Nakka

n i
i.
nakledilme
* Nakledilmek i
i.
nakledilmek
* Nakletmek i
i yap
lmak veya nakletmek i
ine konu olmak.
naklen

* Nakil yoluyla, aktar


larak.

naklen yay
n

* Bazolay veya gsterilerin olduu s


rada radyo veya televizyonda yerinden aktar
lmas
, duyurulmas
,
gsterilmesi, anlat
lmas
, canlyay
n.
nakletme

* Nakletmek i
i.

nakletmek
* Nakil i
ini yapmak, bir yerden ba
ka bir yere geirmek, iletmek.
* Anlatmak, aktarmak.
naklettirme
* Naklettirmek i
i.
naklettirmek
* Nakil i
ini yapt
rmak, nakledilmesini salamak.
nakl

nakl

* Ta

ma ile ilgili olan.


* Nakle dayanan, anlat
lan, sylenen (gerek).
* Nakille ilgili.

nakl mazi
* Belirsiz gemi
.
nakliyat
* Ta

ma i
leri, ta

mac
l
k.
nakliyat
* Ta

ma i
leri yapan (kimse), ta

mac
.
nakliyat
l
k
* Nakliyatolma durumu.
* Nakliyat
n
n i
i.
nakliye

nakliyeci

* Ta

ma i
i.
* Ta

ma paras
, ta

mal
k.
* Ta

mac
.

nakliyecilik
* Ta

mac
l
k.
nak
etme
* Nak
etmek i
i.
nak
etmek
* Sslemek, bezemek, nak
yapmak.
* Kal
c
ve etkili olmas
nsa
lamak.
Nak
ibend
* Nak
ibendilk tarikat
ndan olan kimse.
Nak
ibendlik
* eyh Muhammed Bahaddin Nak
ibend'in kurduu, gizli ibadete dayanan bir tarikat.
Nak
lik

* Nak
ibendlik.

nak
olma
* Nak
olmak i
i.
nak
olmak
* Bir yerde belirli bir iz b
rakmak, yer etmek.
nak
olunma
* Nak
olunmak i
i veya durumu.
nak
olunmak
* Nak
olmak i
i yap
lmak.
nakzen

* Bozarak.

nakzen grmek
* yarg
tay taraf
ndan bozulan bir karar zerine bozma sebeplerini de gz nnde tutarak davaya yeniden
bakmak.
nakzen iade etmek
* bir yargkarar
n
, yarg
lama yntemine ili
kin hkmler bak
m
ndan yerinde grmeyip bozarak, hkm
veren mahkemeye geri gndermek.
nakzetme
* Nakzetmek i
i.
nakzetmek
* Bozmak.
* Yarg
tay, bir mahkemenin yarg
s
nyerinde veya yolunda bulmayarak geri evirmek.
nal
* At, kz gibi hizmet hayvanlar
n
n t
rnaklar
na ak
lan demir paras
.
nal akmak
* nallamak.
nal deyip m
h dememek
* bir d
ncede direnmek.
nal toplamak
* (at) yar

ta sonlara kalmak veya sonuncu olmak.


naln
*
nleyici, inleyen.
naly
k
nalbant

* Yak

ks
z, hoolmayan.
* Hayvanlarnallayan kimse.

nalbantl
k
* Nalbant olma durumu.
* Nalband
n i
i.
nalbur

* At nalyapan demirci.
* ivi, kilit, mente
e gibi yapi
lerinde kullan
lan
eyleri satan kimse, h
rdavat
.

nalburluk
* Nalbur olma durumu, h
rdavat
l
k.

nala

nalal
nalas
z

* Ayakkab
lar
n alt
na ak
lan demir.
* Kat
r, e
ek, s

r gibi hayvanlar
n t
rnaklar
alt
na ak
lan demir paras
.
* Nalasolan.
* Nalasolmayan.

naldken
* Ta
l
, ak
ll(yol).
nale
nlekr
nal
n

*
nleme, inilti.
*
nleyen.
* Hamam gibi taban
slak olan yerlerde kullan
lan, st tasmal
, tabanyksek, a
atan bir tr takunya.

nal
nc
* Nal
n yapan veya satan kimse, takunyac
.
nal
nckeseri
* Hep kendi
kar
na al

an.
nal
nckeseri gibi kendine yontmak
* yapt

i
lerde hep kendi
kar
nd
nmek.
nal
nc
l
k
* Nal
nc
n
n i
i.
nal
nl
* Nal
n giymiolan, takunyal
.
nal
ns
z
nallama
nallamak

nallan

* Nal
nolmayan, takunyas
z.
* Nallamak i
i.
* Nal akmak (hayvan
n aya
na).
* ldrmek.
* Nallanmak i
i veya biimi.

nallanma
* Nallanmak i
i.
nallanmak
* Nallamak i
ine konu olmak.
nallardikmek
* (hayvan veya hayvana benzetilen ki
i) lmek.
nam

* Ad.
* n.

nam almak
*
hret sahibi olmak, tan
nmak.
nam kazanmak
* n sahibi olarak tan
nmak.
nam salmak
* nn her yana yaymak.
nam vermek (veya salmak)
* n kazanmak.
nama

* ad
na, kendine, kendisine.

namalup
* Ma
lup olmam

, hibir yenilgi almam

.
namahrem
* Evlenmelerinde yasa bak
m
ndan sak
nca olmayan (kad
n ve erkek).
* Yabanc
, el.
namahremlik
* Namahrem olma durumu.
namaz
* Mslmanlar
n gnde bekez yapmalardince buyrulan ve dua okuyarak k
yam, rk, scut, kuut denilen
beden durumlar
n
, kural
nca tekrarlayarak Tanr
'ya edilen ibadet, salt.
namaz bezi
* Namaz k
larken kad
nlar
n ba
lar
na rttkleri tlbent vb. kuma
tan yap
lan rt.
* Ba
a rtlen bir tr rt.
namaz k
lmak
* namaz ibadetini yerine getirmek.
namaz niyaz
*
badet.
namaz rts
* Bkz. namaz bezi.
namaz seccadesi
* zerinde namaz k
l
nan seccade.
namaz vakti
* Namaz
n k
l
naca
vakit.
namaza durmak
* namaz k
lmak.
namazbozan
* E
relti otu trnden bir bitki.
namazc
* Namaz
n
dzenli k
lan.
namazgh
* A
kta namaz k
lmak iin haz
rlanm
olan ve k
ble ynne doru dikili bir ta
bulunan yer.
namazk
l
nmak

* (Mslman cenazesi iin) cenaze namazk


l
nmak.
namaz
nda niyaz
nda (olmak)
* din grevlerini gerekti
i gibi yerine getirmek.
namazla

* stnde namaz k
l
nan kilim, post gibi
eylerden yap
lm
seccade.
namazl
k
* zerinde namaz k
l
nan seccade veya ba
ka
ey.
* Namazda okunan k
sa dualar.
* Namaz kadar sresi olan, sren.
namazs
z
* Ayba
durumunda olan (kad
n).
namdar
name

* nl.
* Mektup.

name okumak
* herkesin bildii deyimleri veya szleri sylemek.
namerde muhta olmak (veya namerde muhta b
rakmak)
* gvenilmeyecek kimselerden yard
m istemek zorunda kalmak (b
rakmak).
namert
namerte

* Korkak, alak, mert olmayan.


* Korkaka, mert olmayan bir biimde.

namertlik
* Alakl
k, korkakl
k.
namevcut
* Mevcut olmayan, bulunmayan, yok.
namni
ankalmamak
* yok olup unutulmak.
nam
na

* ad
na, kendisine.
* yerine, olarak.

Namibyal
* Namibya halk
ndan olan.
naml
* nl, tan
nm

.
naml

* Saman
ndan ayr
lmam
arpa, bu
day y

n
.

naml
anl
* ok nl.
namlu

* Tfek, tabanca, top vb. ate


li silhlar
n ucunda bulunan boru biimindeki para.
* Kasatura, k
l
, me ve b
ak gibi kesici silhlar
n uzun ve keskin blm.

namus

* Bir toplum iinde ahlk kurallar


na kar
beslenen bal
l
k.
* Drstlk, doruluk.
* Sililik, iffet.

namus bels
* Namusunu ve halk aras
ndaki sayg
nl

nkorumak iin katlan


lan s
k
nt
.
namus davas
* Namusuna dokunulan ki
inin at

dava.
* Onur meselesi.
namus sz
* Namus ve onur zerine verilen sz,
eref sz.
namuskr
* Namuslu, namusuna d
kn.
namuslu

* Ahlk kurallar
na uygun olarak davranan.
* Uygun, hilesiz, gere
i gibi.

namusluluk
* Namuslu olma durumu.
namussuz
* Ahlk kurallar
na uygun olarak davranmayan, ahlk kurallar
nineyen.
namussuzca
* Namussuz bir biimde.
namussuzluk
* Namussuz olma durumu veya namussuzca davran

.
namusu iki paral
k olmak
* biri onursuz bir duruma d
mek.
namusu temizlenmek
* (bir i
in iinden) kendi sayg
nl

nyitirmeden
kmak.
namusuna dokunmak
* birinin namus ve onurunu olumsuz biimde etkilemek.
namusuna sinek kondurmamak
* kollamak, gzetlemek.
* namusuna, onuruna lf sylettirmemek.
namusunu temizlemek
* ahlk ve onuruna ters d
en bir durumdan kurtulmak iin birini veya kendini ldrmek.
namusuyla ya
amak
* ahlk ve onuruna ba
lya
amak.
namnasip
* Uygunsuz.
namsait

* Uygun olmayan, elveri


siz.

namtenahi
* Sonsuz, ucu buca
olmayan.

namtenahilik
* Sonsuz olma durumu.
namzet

* Aday.
* Szl, yavuklu.

namzet gstermek
* bir iiin aday belirleyip sunmak.
namzetlik
* Namzet olma durumu, adayl
k.
nan
* Ekmek.
nanay

* Yok.

nane

* Ball
babagillerden, yapraklarsaps
z, iekleri beyaz veya menek
e renginde,
t
rl
, ok y
ll
k ve otsu bir
kltr bitkisi (Mentha piperita).
nane likr
*
ine nane esans
kat
larak yap
lan likr.
nane ruhu
* Nane yapraklar
ndan
kar
lan esans.
nane suyu
*
inde nane ruhu eritilmisu.
nane
ekeri
* Nane ruhu kar

t
r
larak yap
lan bir e
it
eker.
nane yemek
* yak

ks
z bir davran

ta bulunmak, uygunsuz bir iyapmak.


naneli

* Nanesi olan.
*
inde nane ruhu olan.

nanemolla
* Gsz, dayan
ks
z (kimse).
* ok s
k hastalanan, sa
l
ks
z (kimse).
*

ten ka
nan,
enge.
nanesiz
nan
aziz

nanik

* Nanesi olmayan.
* Tanrtaraf
ndan ihsan edilen, besin olarak verilen nimet.
* En kutsal yiyecek.
* Ba
parma
burna de
dirip teki parmaklaraarak ve sallayarak yap
lan alay i
areti.

nanikleme
* Naniklemek i
i.
naniklemek

* Ba
parma
burun ucuna de
dirip di
er parmaklarsallayarak alay i
areti yapmak.
nankr
* Kendisine yap
lan iyili
in de
erini bilmeyen, iyilik bilmez.
nankrce
* Nankr (bir biimde).
nankrle
me
* Nankrle
mek durumu.
nankrle
mek
* Nankr duruma gelmek.
nankrlk
* Nankr olma durumu.
* Nankrce davran

, kfran.
nankrlk grmek
* nankrce davran

la kar

la
mak.
nansuk
napalm
madde.

* Bir cins ince, s


k dokunmupatiska.
* Yang
n bombalar
n
n doldurulmas
nda kullan
lan, alminyum veya sodyum palmitatla k
vamla
t
r
lm

napalm bombas
* Napalm doldurulmutrl biimlerde bomba.
nar

* Nargillerden, yapraklar
kar

l
kl
, iekleri byk, koyu k
rm
zrenkte, kk bir aa (Punica granatum).
* Bu aac
n k
rm
z
mt
rak sarsert bir kabukla rtl, iinde ok say
da k
rm
z
mt
rak, sulu taneler
bulunduran yuvarlak yemi
i.
nr

* Ate
.

nar balinas
* Narval.
nar iei
* Parlak k
rm
z
renk.
* Bu renkte olan.
nar gibi
* iyice k
zarm
(yiyecek).
nara

* Hayk
rma, ba
rma.
* Sarhoveya klhan beyi ba

rmas
.

nara atmak (veya basmak)


* yksek sesle uzun uzun hayk
rmak.
nra yakmak
* bir kimseye veya kendine zarar vermek.
narc
l

* Hindistan cevizi.

nardenk

* Nar, erik, k
z
lc
k gibi yemi
lerden yap
lan pekmez.

nardin

* Maydanozgillerden, ay
rlarda yeti
en ve hayvanlara yem olarak verilen, ba
ak
klartek iekli kk bir
bitki (Eryngium campestre).
narenc

* Turun.

narenciye
* Turungiller.
narenciyeci
* Narenciye reticisi.
nargile

* Tmbeki denilen bir cins ttnn duman


n
n sudan geirilerek iilmesini salayan ara.

nargile ttn
* Tmbeki.
nargiller
*
ki eneklilerden, nar e
itlerini iine alan kk bir familya.
narh

* Tketiciyi korumak amac


yla, zellikle temel ihtiya maddeleri iin resm makamlarca belirlenen ve her
yerde geerli olan fiyat.
narh koymak
* ihtiya maddeleri iin dei
mez fiyat belirlemek.
nr
beyza
* Akkor.
nr
na (veya nra) yanmak
* Bkz. ate
ine yanmak.
* zarara u
ramak, ktlkle kar

la
mak.
narin

narinlik

*
nce yap
l
, yepelek, nazenin.
*
nce, nazik.
* Narin olma durumu.

narkotik
* Uyu
turucu.
narkotizm
* Uzun sre ve ok miktarda uyu
turucu madde kullanmaktan doan bozukluklar
n btn.
narkoz

*
lla yapay olarak salanan ve vcutta bir veya birka grevin azalmas
na yol aan uyku durumu.

narkoz vermek
* il vererek hastaybilinsiz ve a
rduymaz duruma getirmek.
narkozcu
* Ameliyat s
ras
nda hastaya narkoz veren uzman.
narkozculuk

* Narkozcunun i
i.
narkozitr
* Narkozcu.
narsis

* Kendi benli
ini seven.

narsis kompleksi
* Kendini sevme zelli
ini n plna
karmak i
i.
narsisizm
*
nsan
n kendi benliini sevmesi, zseverlik.
narsislik
* Narsisizm.
narval
narven
nas

* Atlas Okyanusunun Antartika blgesinde ya


ayan bir tr balina (Monodon monoceros).
* Karaaa.
* A
kl
k, a
k ve kesin yarg
.
*
nak, dogma.

nasbetme
* Nasbetmek i
i.
nasbetmek
* Atamak.
nasfet
nas
l

nas
l ki

* Hak ve adalete uygunluk, hakkaniyet, n


sfet.
* (bir kimse, bir olay veya bir konu iin) Ne gibi, ne trl.
* Bir i
in ne biimde, hangi yolla oldu
unu belirtmek iin kullan
l
r.
* Bir hareketin yap
l
biimine duyulan
a
k
nl

belirtir.
* "Yapmama imknvar m
?" anlam
nda.
* Ne kadar ok.
* Elbette, kesinlikle.
* Ben sana dememimiydim, grdn m?.
*

in zorunlu olduunu belirtir.


* Ne dediniz? veya "iyi mi, beendiniz mi?" anlamlar
nda.
* iki cmle aras
ndaki anlam ili
kisini "olduu gibi" anlam
nda balar.

nas
l olmu
sa
* her nas
lsa.
nas
l olsa
nas
lsa

* her durumda, er ge.


* Herhangi bir sebeple veya bilinmeyen bir sebeple.
* Ku
kusuz, er ge, elbette.

nas
ls
n
z
* bir kimsenin sa
l

nve durumunu renmek iir sorulan nezaket sorusu.

nas
p

* Atama.

nas
r

* En ok el ve aya

n srekli srtnmelere u
rayan noktalar
nda st derinin kal
nla
masve sertle
mesiyle
olu
muderi.
nas
r balamak (veya tutmak)
* nas
rlanmak.
* duygusuzla
mak, duyarl

n
yitirmek.
nas
r
na basmak
* menfaatlerine dokunmak.
nas
rlanma
* Nas
rla
ma.
nas
rlanmak
* Nas
rla
mak.
nas
rla
ma
* Nas
rla
mak i
i.
nas
rla
mak
* Nas
r olu
mak.
* Duyarl

nyitirmek.
nas
rl
nas
rs
z

* Nas
rolan, nas
r ba
lam

, nas
rla
m

.
* Nas
rolmayan.

nasibini almak
* gzel, ho
a giden bir
eyden k
sa bir sre de olsa yararlanmak, sebeplenmek.
* nasiplenmek.
nasihat
* t.
nasihat etmek (vermek veya nasihatte bulunmak)
* t vermek.
nasihat yollu
* de benzer bir biimde.
nasihati

* t veren kimse, t.

nasihatilik
* Nasihatinin i
i.
nasihatname
* Din konularda t veren eser.
nasip

* Birinin pay
na d
en
ey.
* Bir kimsenin elde edebildi
i, sahip olabildii
ey.
* K
smet, talih, baht.
* Gnlk kazan.

nasip almak
* (Bekta
ilikte) tarikata girme treni yap
lmak.
* yararlanmak, k
smetine d
eni elde etmek.
nasip etmek (veya etmemek)
* f
rsat vermek.
* eri
tirmek.
nasip olmak
* f
rsat d
mek, elvermek.
* (mutluluk veren ve gzel
eyler iin) eri
mek, ula
mak, kavu
mak.
nasiplenme
* Nasiplenmek i
i.
nasiplenmek
* Nasibini almak, sebeplenmek.
nasir
* Nesir yazan, nesir ustas
.
Nasran

* Hristiyan,
sev.

Nasranlik
* Hristiyanl
k,
sevlik.
Nasrettin Hoca'n
n trbesi gibi
* her yana
k oldu
u hlde yaln
z bir giri
i bulunan veya kilitli olan yerler iin sylenir.
nasyonal sosyalizm
* Hitler ve Nasyonal Sosyalist Partisinin retisi, Hitlercilik.
nasyonalist
* Ulusuluk yanl
s
.
nasyonalizm
* Ulusuluk.
na
i

* tr, dolay
.

na
ir
* Yayan, saan.
* (gazete, dergi, kitap) Yay
mlayan,
karan, yay
mc
, tbi, editr.
natamam
* Eksik, tamamlanmam

, bitmemi
.
nat
ka

nat
kal

* D
np syleme yetene
i.
* Dzgn ve iyi konu
ma yetenei.
* Dzgn ve iyi konu
an.

nat
kas
z
* Nat
kasolmayan.
nat
r

* Kad
nlar hamam
nda hizmet eden ve m
terileri y
kayan kad
n.

nat
r nal
n
* Kad
n hamam
nda en yksek keli nal
n tr.
nat
rl
k

* Nat
r olma durumu veya nat
r
n i
i.

nativizm
* Dou
tanc
l
k.
nato
natron
natuk

* Sz dinlemez, sz anlamaz, tagibi kafa" anlam


ndaki nato kafa, nato mermer deyiminde geer.
* Hidratldo
al sodyum karbonat.
* Dzgn, gzel ve kolayl
kla sz syleyen.

natura
*
nsan
n yarad
l
zelli
i.
natr
natralist

* Tabiat, do
a.
* Natralizm ak
m
n
benimseyen (ki
i).

natralizm
* Gerein doaya uygun biimde yans
t
lmas
namalayan sanat ak
m
.
* Gerein yaln
zca doa ile a
klanmas
.
natrel

* Doada rastland

gibi, doaya uygun olan, do


a glerine, kurallar
na uyan, do
al, tabi.

natrist
* Natrizm retisini benimseyen kimse.
natrizm

* Toplumsal kurulu
lar
n ve ya
ay
biiminin doaya dnk olmas
nama edinen
reti.

natrmort
* Konusu, cans
z varl
klar veya nesneler olan resim.
navaan
* iekleri katmerli ve mor renkte olan bir tatula tr (Datura).
navlun
* Bir yerden ba
ka yere ula
t
rmak iin gemiye al
nan e
yan
n btn.
* Ta

y
ctaraf
ndan, gemisinde ta

nacak yk iin istenen cret.


naylon
madde.

* Temel maddesi poliamit reinesi olan, birok giyim ve ev e


yasyap
m
na yarayan, sert, dayan
klve esnek
* Bu maddeden yap
lm
olan.
* Dzme, sahte.

naylon fatura
* Girifaturasolmayan bir mal iin al
c
ya verilen ve birini harcama yapm
gibi gstermek amac
yla
dzenlenen faturan
n halk aras
ndaki ad
.
naylon k
z
* Asr, modern k
z.

naz

* Kendini be
endirmek amac
yla yap
lan davran

, cilve.
*
steksiz gibi grnerek yalvartmak amac
yla yap
lan davran

.
*
mar
kl
k.

naz etmek
* nazlanmak.
naza ekmek
* istekli oldu
u hlde yapmac
kldavran

larla isteksiz gibi davranmak.


nazal

* Genizsil.

nazar

* Bak

, bakma, gz atma.
* Bir konu hakk
nda d
nme, gr
.
* Belli kimselerde bulunduuna inan
lan; insanlara, zellikle ocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mlke,
hatta cans
z nesnelere de zarar veren, bak

taki arp
cve ldrc g.
nazar boncu
u
* Gz demesin diye tak
lan mavi boncuk veya bunun yerini tutan ba
ka
ey, gz boncu
u.
* E
i benzeri olmayan, tek.
nazar de
mek (veya nazara gelmek)
* gz de
mek.
nazaran

* Gre, oranla, k
yasla.

nazar
dikkat
*
lgi.
nazar
dikkatini ekmek
* ilgisini ekmek.
nazar
itibar
*
lgi, dikkat.
nazar
itibara almak
* dikkat etmek, dikkate almak.
nazar
nda
* birinin d
ncesine gre, birinin gznde.
nazar
yla bakmak
* ona yle imigibi, o gzle bakmak.
nazar
nazariyat

* Kuram niteliinde olan, kuramsal, teorik.


* Kuramlar.

nazariyat
* Kuramc
.
nazariye
* Kuram, teori.
nazariyeci

* Teorisyen, kuramc
.
nazarl
k
gibi
ey.

* Nazaretkisiz duruma getirdiine inan


lan, kumaparas
, mavi boncuk, kur
un, dua yaz
l
k
t, muska

nazenin
* Cilveli, nazl
.
* Narin, ince yap
l
.
* (yerme amac
yla)
mar
k, nazlyeti
tirilmi
.
* Bir Bekta
tarikat
n
n ad
.
naz
gemek
* diledi
ini kabul ettirecek kadar hat
rsay
lmak.
naz
m

* Hece ve durak bak


m
ndan denk ve kendi ba

na bir btn olan kafiyeli sz dizisi, manzume, ko


uk.

nz
m
* Dzenleyen, dzene koyan, tertip eden.
* Manzume yazan kimse.
naz
m birimi
* iirde en kk anlam btnln sa
layan ve kendi iinde ba
ms
z dize topluluu.
nz
m pln
* Bir yerle
im blgesinin btn bay
nd
rl
k i
lerinde gz nnde tutulmak iin haz
rlanm
pln.
naz
m tr
*
eri
ine ve konusuna gre
iirin kendi iinde ayr
lmasve adland
r
lmas
.
naz
na katlanmak
* istenen her
eyi hangi durumda olursa olsun yerine getirmek.
naz
nekmek
* her istedi
ini yerine getirmek.
naz
r

Nazi
nazik

nazikne

* Bir yere doru bakan (ev, oda vb.).


* Bakan.
* Nazizm yanl
s(kimse).
* Ba
kalar
na kar
sayg
ldavranan.
*
nce yap
l
, narin.
* zen, dikkat gsterilmezse k
r
labilen, bozulabilen.
* zen gsterilmezse, gerekli nlemler al
nmazsa ktle
ebilen, kritik.
* Dikkat isteyen, zen gerektiren.
*
ncelikle, sayg
yla, nezaketle.

nazike
* Nazik, ince, sayg
l(bir biimde).
nazikle
me
* Nazikle
mek i
i.
nazikle
mek
* Nazik davranmak.

* zen gsterilmezse ktle


ebilecek bir duruma girmek.
naziklik
* Nazik olma durumu veya nazike davran

, nezaket.
nazil

*
nen, ini
.
* Konaklayan.

Nazile
tirme
* Nazile
tirmek i
i.
Nazile
tirmek
* Propaganda yolu ile Nazizm yanl
syapmak.
nazir

* Benzer, e
, rnek.

nazire
* (davran

, sz iin) Kar

l
k olarak, benzetilerek yap
lan davran

, sz.
* Ba
ka bir manzume rnek al
narak aynl ve aynuyakla yaz
lan manzume.
nazire yapmak
* bir sze, bir davran

a benzeriyle kar

l
k vermek.
nazirsiz

* Benzersiz, e
siz.

Nazizm

* Almanya'da 1930'lu y
llarda Hitler taraf
ndan kurulan Nasyonal Sosyalist Partisinin, Alman
rk
n
n
stnl
n savunan politikas
, Hitlercilik.
nazlannazlan
* Nazlanarak.
nazlan

* Nazlanmak i
i veya biimi.
nazlanma
* Nazlanmak i
i.
nazlanmak
* Kolayca gnl olmamak,
srar beklemek.
*
steksiz grnmek.
nazl

* Kolayca gnl olmayan, kendini a

r satan, i
veli, edal
.
* stne titrenilen, deer verilen, sevgili.
* zen isteyen, nazik.

nazl
l
k
* Nazlolma durumu.
nazmen

* iir olarak.

nazmetme
* Nazmetmek i
i veya durumu.
nazmetmek
* Naz
m biimine sokmak, naz
m olarak dzenlemek.

Nb

* Niyobyum'un k
saltmas
.

-nc
/-nci, -ncu/-nc
* Say
adlar
ndan, s
ra say
lartreten ek.
-n
* Fiilden isim ve s
fat treten ek: bas-
-n, kork-u-n, gl--n vb.
Nd
ne
ne

* Neodim'in k
saltmas
.
* Trk alfabesinin on yedinci harfinin ad
.
* Hangi
ey.
* Soru biiminde
a
ma bildiren nlem.
* (
art birle
ik zaman
yla) Her
ey.
* (okluk ekiyle) Birok
eyler.
* Hangi.
* Soru yoluyla itiraz anlat
r.
* Nas
l.
* a
ma veya okluk bildirir.
* Sana ne, bana ne gibi soru cmlelerinde "ne ilgisi var" anlam
ndad
r.

ne l
* Ne iyi, diyecek bir
ey yok.
ne l memleket
* haks
z ve yersiz i
lerin hogrld
, kuralla
t
bir ortam iin ters anlat

la "diyecek yok" ne gzel!"


anlam
nda kullan
l
r.
ne lem

* yad
rganan ama k
z
lmayan davran

larolan kimseler iin kullan


l
r.

ne lemde?
* nas
l?.
ne al
p veremiyor?
* istei, dile
i nedir, niin musallat oluyor?.
ne alt
n
b
rakmak ne stn
* bir
eyin veya yerin her taraf
nkar

t
rmak (dola
mak).
ne arar (veya onda ... ne gezer)
* onda yoktur.
ne ar
yor

* ne, neden oraya gitmi


.

ne biim?
* nas
l?.
ne buyrulur?
* onun nas
l bir
ey oldu
unu grdnz, buna ne diyorsunuz?.
ne are
ne
kar

* aresi yok, elden ne gelir.


* ne zararvar?.

* bir sonu vermez!.


* nas
l bir yarar umulur?.
ne iektir, biliriz
* ne yeteneksiz, niteliksiz olduunu biliriz.
ne dada ba
m var, ne akaldan davam
* tuttu
um bir taraf yok ki ona sald
ranlar
n kar

s
nda olay
m.
ne de olsa
* ne denli eksii, kusuru olursa olsun, byle olmakla birlikte.
ne de olsa
* ne kadar eksi
i olursa olsun.
ne dedim de
* pi
manl
k gsterir.
ne demek olsun
* Bkz. ne demek.
ne demek?
* bunun anlamnedir?.
* hi yle
ey olur mu, o nas
l
ey, hi yak

k al
r m
?.
ne demeye
* ne diye, nas
l bir d
nceyle, hangi maksatla, niin?.
* hangi anlama?.
ne denir! (veya ne dersin)
* bir konuda syleyecek sz kalmad

nanlat
r.
ne denli

* ne kadar.

ne dese be
enirsin?
* "nas
l beklenmeyen bir sz sylendi biliyor musun" anlam
nda kullan
l
r.
ne diye?
* nas
l bir d
nceyle, niin?.
ne ekersen onu biersin
* nas
l davran
rsan yle kar

l
k grrsn.
ne fayda
ne gezer

* ii
ten getikten sonra al
nan bonlemler iin "neye yarar" anlam
nda kullan
l
r.
* bulunmaz, yoktur.

ne gibi?
* nas
l, ne trl?.
ne gzle bakmak
* inanc
n
belirtir biimde bakmak; de
erlendirmek.
ne gne duruyor?
* ... varken ba
ka
ey gerekmez.
*
imdi yapmazsa (kullanmazsa) ne zaman yapacak (kullanacak)?.
ne gnlere kald
k!
* zaman
n olaylar
ndan yak
nma anlat
r.

ne haber?
* bir
ey biliyor musunuz?.
ne hacet

* gereksiz.

ne haddine!
* ona md
m
, ona m
kalm

, ona d
mez.
ne hlde?
* hangi durumda?.
ne hli varsa grsn
* (t ve uyardinlemeyenler iin) ne yaparsa yaps
n, beni ilgilendirmez" anlam
nda kullan
l
r.
ne hesaba gelmek, ne de kantara
* elle tutulur olmamak, tutarlve salam grnmek.
ne hikmetse (hikmettir)
* bilinmeyen bir sebepten dolay
.
ne idi
i belirsiz
* ne olduu, soyu sopu belirsiz.
ne imi
?
ne ise

* ne deeri var?.
* neyse.

ne istediini bilmek
* amac
nkesin ve kararlbir biimde belirlemek.
ne iyi!
* mutluluk ve beenme anlat
r.
ne kadar

* nicelik anlam
yla soru bildirir.
* ok, olduka.
* ne lde.

ne kadar olsa
* ne de olsa, sonuta.
ne kokar ne bula

r
* (iyilik yapacak durumda olmakla birlikte) kimseye iyili
i de dokunmaz, ktl de.
ne lz
m

* niin ilgileniyorsun, ilgilenme.

ne mal oldu
unu biliriz
* i
e yaramaz, hatta kt ki
i oldu
unu biliriz.
ne mal oldu
unu bilmek (veya anlamak)
* (birinin) nas
l bir nitelikte, yetenekte ve yarat
l

ta olduunu bilmek, kestirmek.


ne mene

* ne e
it, ne trl.

ne mmkn
* olacak
ey deil, imkns
z.

ne mnasebet!
* hi yle
ey mi olur, hi ilgisi yok.
ne o?

* ne var, ne oluyor?.

ne od var ne ocak
* yoksulluk ve peri
anl
k iinde.
ne olacak!
* kmseme anlat
r.
* ne deeri var, nemi yok.
ne olduunu bilememek
*
a

rmak, akl
ba

ndan gitmek.
ne oldum delisi olmak
* ummad

bir duruma ula


an kimse ok

marmak.
ne olur (veya ne olursun, ne olursunuz)
* yalvar
r
m, ltfen, rica ederim.
ne olur ne olmaz
* her ihtimale kar

, ne olaca
belli deil.
ne olur ne olmaz
* her ihtimali d
nmek gerekir.
ne olursa olsun
* her durumda, olumlu veya olumsuz btn
artlarda.
ne oluyor?
* ne gerei var veya ne kar

yor?.
ne pahas
na olursa olsun
* ne byk zveri isterse istesin; her trl s
k
ntve tehlikeyi gze alarak.
ne sakala minnet ne b
y

a
* en yak
n akrabalar
n
n bile yard
m
n
istemeyerek kendi imknlar
yla yetinme.
ne sylyorsun?
* sylediine dikkat ediyor musun?.
* gerek mi? doru mu?.
ne sularda?
* ne durumda, ne merkezde?.
ne am'
n
ekeri ne Arap'
n zekeri (veya yz)
* yarar
olsa bile istenmeyen kimseler iin sylenir.
ne
eytangr ne salavat getir
* gcnn yetmedi
i i
e kalk

mamay
, kalk

l
rsa da ba
kalar
ndan medet ummamayanlatmak iin sylenir.
ne
iyans
n ne kebap
* iki taraf da gcendirilmesin veya korunsun.
ne var ki

* aralar
nda ayk
r
l
k bulunan cmleleri balamaya yarar, ama, fakat, lkin.

ne var ne yok
* ne haberler var, i
ler nas
l?.

* olanlar
n btn.
ne yapars
n ki (veya ne yapmalki)
* ne are ki.
ne yap
p yap
p
* her ne durumda olursa olsun bir zm yolu bularak.
ne yrdan geer ne serden
* elde etmek istenen
ey zveri gerektirir.
ne yazar

* hkm olur mu? deeri var m


?.

ne yzle
* hi utanmadan.
ne... ne...

* Birden fazla zne, tmle veya fiili birlikte inkr etmek iin, bunlardan nce yer alan kelimelerin ba
lar
na
getirilen tekrarlamalba
la, hem...hem kar

t
. Bu bala, anlamca olumsuz olan cmlelerdeki fiilin olumlu kalmas
n
gerektirir.
* Ne ile balanan zne veya cmlelerden nceki fiiller a
a

da gsterilen durumlarda olumsuz kullan


l
rlar a)
Fiil, ne ile ba
lanan zne veya cmlelerden nce gelirse: "Benimle hemzeban olmaz ne Firdevs ne Hakan." - Nef'.
b) ne'li cmlenin fiili
artlolursa: Sen ne yaz, ne k
dinlemezsen abuk kersin. c) fiilden nce olumsuz bir anlam
veren bir nlem veya zarf bulunursa: Ne ttne, ne ikiye sak
n al

may
n. Ne
zmir'e ne Bursa'ya hi gitmemi
. d) di
i, -eli beri, -inceye kadar, -ince, -dike, -dikten sonra veya -den nceki biimindeki zarf-fiilerle.
*
ki s
fat veya s
fat durumunda olan iki kelimenin ba

na getirildiinde, iki kavram


n ortalamasolan
nc bir kavram anlat
r.
* ne ... ne okluk, gzellik vb. anlat
r.
nebat
* Bitki.
nebatat

* Bitkiler.
* Bitki bilimi, botanik.

nebatat bahesi
* Her trl bitkinin rnek olarak yeti
tirilip merakl
lar
n incelemesine a
k bulundurulan yer, botanik
bahesi.
nebat
nebev
nebi

* Bitki ile ilgili, bitkisel.


* Hz. Muhammed'le ilgili, Hz. Muhammed'e ili
kin.
* Peygamber, savac
.

neblz
* Bulutsu.
nebze

nebzecik
necabet

* Az
ey, az.
* Biraz, k
sa bir sre, bir parac
k.
* Pek az, kck.
* Temiz bir soydan gelme, soyluluk.

necaset

necat

* Pislik.
* D

k
, ters (Il).
* Kurtulu
.

necat bulmak
* kurtulmak.
nece

* Hangi dilde, hangi dilden?.

Necef ta

* Parlak ve saydam bir e


it kuvars billru.
neci

* Ne iyapar, ne ile u
ra

r?.

neci oluyor!
* niin kar

yor, ona ne?.


necip

* Soylu, soyu temiz.

nedamet
* Pi
manl
k.
nedamet duymak (veya getirmek)
* pi
man olmak.
nedametle
* Pi
manl
k duyarak.
nedbe

* Yara izi.

neden
* Bir olayveya durumu gerektiren veya do
uran ba
ka olay veya durum, sebep.
* Bir olaydouran ba
ka bir olay
sormak iin kullan
l
r; niin.
* Bir varl
veya olayetkileyen, olu
turan, douran
ey, sebep, illet.
neden bilimi
* Olgulara yol aan sebeplerin btn, etiyoloji.
* Hastal
k sebeplerini ara
t
ran t
p dal
, etiyoloji.
neden ise
* Bkz. nedense.
neden olmak
* bir
eyin olmas
na veya ortaya
kmas
na yol amak, sebep olmak.
neden sonra
* gere
inden ok sonra.
neden sonra
* Aradan bir hayli zaman geince.
* Aradan bir sre geince.
neden tanr
c
l
k
* Deizm.

nedeniyle
* Yznden, dolay
s
yla, sebebiyle.
nedenli

* Nedeni olan, sebepli.

nedenli nedensiz
* Hibir dayana
yokken, nedeni olsun veya olmas
n, sebepli sebepsiz.
nedense
* Bilinmeyen, belli olmayan bir sebep dolay
s
yla.
nedensel

* Nedenle ilgili olan, sebep niteli


inde olan, illi.

nedensellik
* Nedensel olma durumu, illiyet.
nedensellik ilkesi
* Her
eyin bir sebebi vard
r ve ayn
artlar alt
nda, ayn
nedenler, aynetkileri dourur biiminde
zetlenebilen ilke.
nedensiz

nedim

nedime

nedir ki

nedret

* Nedeni olmayan, sebepsiz.


* Bir sebebi olmadan.
* Arkada
, yak
n dost.
* Yksek makamdaki ki
ileri hoszlerle, gzel f
kra ve hikyelerle e
lendiren kimse.
* Han
m arkada
.
* Han
m sultan
n, yksek makamda bulunan kad
nlar
n yard
mc
s
olan han
m.
*
u var ki.
* hangi nedenle?.
* nemsiz, de
ersiz.
* Nicelik bak
m
ndan al

lan
n, umulan
n veya gerekenin alt
nda olma durumu, azl
k, seyreklik.

nedret kesbetmek
* seyrelmek.
nefaset
* Nefis olma durumu.
nefer

nefes

* Derecesi olmayan asker, er.


* Kimse.
* Soluk.
* (bobir inanla) ifa verir diye hastaya okuyup fleme.
* Sigara, pipo iilirken ie ekilen duman.
* Canlvarl
k.
* Bekta
ve Alevlerin grve d
ncelerini belirtmek iin yaz
lm

iir.

nefes ald
rmamak
* dinlenmesine f
rsat vermemek, aral
k vermemek.

nefes almak
* havay
ci
erlerine ekmek, soluk almak.
* dinlenmek.
* ferahlamak, rahatlamak.
* mutlu bir biimde ya
amak.
nefes borusu
* Bkz. soluk borusu.
nefes ekmek
* sigara veya ba
ka bir
eyin duman
n
iine ekmek.
* esrar imek.
nefes darl

* Solumada ya
anan s
k
nt
.
nefes etmek
* bobir inan

a gre, rahats
zl

, illeti geirmek iin okuyup flemek.


nefes kesici
* Heyecanl
, co
kulu.
nefes nefese
* Soluyarak, soluk solu
a.
nefes nefese kalmak
* soluu t
kanacak gibi olmak.
* dara dar.
nefes tketmek
* ok konu
maktan yorulmak.
nefesi durmak
* lmek.
*
a
k
nl
k iinde kalmak.
nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak)
* g soluk alacak duruma gelmek veya soluu bsbtn durmak.
* bunalmak, s
k
lmak.
* hayran kalmak, etkilenmek.
nefesleme
* Nefeslemek i
i.
nefeslemek
* Nefesini bir
eye yneltmek, flemek.
* Okuyup, flemek, nefes etmek.
nefeslenme
* Nefeslenmek i
i.
nefeslenmek
* Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek.
nefesli

* Soluk al
p vermeden uzunca bir zaman durabilen, nefesi gl olan.

nefesli alg
* Bkz. flemeli alg
.
nefeslik

* Bir soluk al
ncaya kadar geen sre.
* Hava alma yeri, hava deli
i.
nefha

nefir

* Gzel koku.
* Esinti.
* Boynuzdan yap
lan bir tr boru.

nefis
* z varl
k, ki
ilik.
*
nsan
n yeme ime gibi ihtiyalar
n
n btn.
nefis
* Pek ho
, istek uyand
ran, ok gzel.
nefis muhasebesi
*
nsan
n isteklerini, h
rslar
nve yapt
klar
n
gzden geirmesi, doru veya yanl

lar
n
vicdan
n
n
szgecinden geirip bir de
erlendirme yapmas
.
nefis mcadelesi
*
nsan
n, kendi nefsinin isteklerini nleme abas
.
nefis mdafaas
* Bkz. nefsi mdafaa.
nefiy

* Srme, srgne gnderme.


* Olumsuzluk ve olumsuz k
lma.
*
nkr etme.

nefiy edilmek
* Bkz. nefyedilmek.
nefiy etmek
* Bkz. nefyetmek.
nefret
* Bir kimsenin ktl
n, mutsuzlu
unu istemeye ynelik duygu.
* Tiksinme, tiksinti.
nefret duymak
* (birinden) tiksinmek, ho
lanmamak.
nefret etmek
* birine veya bir
eye kar
nefret duygusuyla dolu olmak.
* tiksinti duymak.
nefret uyand
rmak
* nefret etmesine sebep olmak.
nefrit
nefsan

* Bbrek iltihab
.
* Canl
l

n zorunlu k
ld
ihtiya ve isteklerle ilgili, beden arzular
yla ilgili.

nefsaniyet
* D
manl
k duygusu, kin besleme.
nefsi mdafaa

* Korunma, kendini, z benli


ini koruma.
nefsine d
kn
* bencil.
nefsine uymak
* bedenin isteklerine uymak, gnah i
lemek.
nefsine yedirememek
* bir
ey yapmaykendisi iin a
r, onur k
r
cbulmak.
nefsini krletmek
* beden isteklerinden herhangi birini stnkr gidermek, nefsini yat

t
rmak.
neft
* Organik maddelerin ayr

mas
ndan olu
an tutu
ur s
v
lar
n biro
una verilen ad.
* o
unlukla boyac
l
kta kullan
lan, petrol trevlerinden bir e
it mineral ya, neft ya

.
neft ya
* Bkz. neft.
neft

* Siyaha yak
n koyu ye
il.

neftle
me
* Neftle
mek i
i veya durumu.
neftle
mek
* Neft olmak, rengi neftye dnmek.
neftle
tirme
* Neftle
tirmek i
i veya durumu.
neftle
tirmek
* Rengini neftye evirmek, neftle
mesine yol amak.
neftimsi

* Nefte benzer, nefti and


r
r, neft gibi.
* Neftye benzer, neft gibi.

nefyedilme
* Nefyedilmek i
i.
nefyedilmek
* Srgne gnderilmek, srlmek.
* Olumsuz k
l
nmak.
nefyetme

* Nefyetmek i
i.

nefyetmek
* Srgne gndermek.
* Olumsuz k
lmak.
negatif
* Olumsuz, menfi.
* Eksi, pozitif kar

t
.
* Gerekteki ayd
nl
k ve karanl
k blmleri tersine gsteren foto
raf camveya filmi.
negatif byklk
* Ayntrden pozitif bir byklkle ters ynde olan byklk.

negatif say
* Bkz. eksi say
.
nehar

* Yat
s
z, gndzl okul veya
renci.

nehir
* Irmak.
nehir roman
* Bkz.
rmak roman.
nehiy
nekahet

* Bir i
in yap
lmas
nyasak etme, engelleme, menetme.
* Hastal
k sonras
, sal
klduruma geme dnemi.

nekahethane
* ifa yurdu, dinlenme yurdu, evi.
nekais
nekbet

nekes
nekeslik

* Eksiklikler, noksanl
klar.
* anss
zl
k, talihsizlik.
* D
knlk.
* Eli s
k
, cimri.
* Cimri olma durumu veya cimrice davran

, cimrilik.

nekre
* Beklenmedik hove
a

rt
cszler syleyen, gldrc hikye anlatan (kimse), nkteci.
nekrelik
nekroloji
nekrotik

* Nekre olma durumu.


* Nekroz bilimi.
* Nekroz grnmnde veya durumunda olan.

nekroz
* Canlmaddelerin fiziksel ve kimyasal dei
imi.
nektar

neler

* Yunan mitolojisinde, ienleri lmszl


e kavu
turan tanrikisi.
* Bal z.
* ok ve e
itli
eyler.

neler de neler, maydanozlu kfteler


* (alay yollu) akla gelmedik
a

lacak
eyler.
nem

* Havada bulunan su buhar


.
* Hafif
slakl
k, rutubet.

nema

* Byme, geli
me, o
alma.
* Faiz, rem.

nemaland
rma
* Nemaland
rmak i
i veya durumu.
nemaland
rmak
* Nemalanmas
nsa
lamak.
nemalanma
* Nemalanmak i
i.
nemalanmak
* (faizin kat
lmas
yla para) oalmak.
* Beslenmek.
nemcil
* Nemden ve nemli yerden ho
lanan (bitki), hidrofil.
Neme

* Osmanl
larca, Avusturya'ya ve halk
na verilen ad.

nemeker
* Havadaki nemin niceli
ini lp gsteren alet, higroskop.
* Havadaki nemi emme zelli
i olan, higroskopik.
nemdenetir
* Bir yerdeki nemlilik derecesini dura
an durumda bulunduran alet, higrostat.
neme gerek
* Neme lz
m.
neme lz
m
* "Bu i
le ilgilenmem, buna kar

mam" anlam
nda kullan
l
r.
* Gereksiz, ihtiya olmama.
* Dorusunu isterseniz, do
ruyu sylemek gerekirse.
neme lz
mc
*
lgilenilmesi gereken
eylerle ilgilenmekten ka
nan (kimse).
neme lz
mc
l
k
* Gerekli
eylerle ilgilenmekten ka
nma durumu, bir
eyi umursamama durumu.
neme ynelim
* Canl
lar
n zorunlu olarak havan
n nemine gre ynelmesi ve yer dei
tirmesi, higrotropizm.
nemf

* Bceklerin kurtuk durumundan yeti


kin duruma geerken, arada ald
klarzel biim.

nemlendirici
* Nemlendirmeye yarayan.
* Klima tesisat
nda havan
n nemlenmesini salayan blm.
nemlendirici krem
* Kuru ciltlerin bak
m
ndan veya makyaj ncesinde kullan
lan zel krem.
nemlendirme
* Nemlendirmek i
i.
nemlendirmek

* Nemli duruma getirmek, rutubetlendirmek.


nemleni
* Nemlenmek i
i veya biimi.
nemlenme
* Nemlenmek i
i.
nemlenmek
* Nemli duruma gelmek, rutubetlenmek.
nemletme
* Nemletmek i
i veya durumu.
nemletmek
* Nemli duruma getirmek.
nemli

* Nemi olan, az
slak, rutubetli.
* (gz iin) Ya
l
.

nemli nemli
* Islak olarak,
slak biimde.
nemlilik
nemler

* Nemli olma durumu.


* Havan
n nem derecesini lmeye yarayan alet, higrometre.

nemrut
* Yz glmez, ac
maz, can yak
c
.
nemrutla
ma
* Nemrutla
mak i
i.
nemrutla
mak
* Nemrut gibi davranmak, ac
mas
z olmak, yz glmemek.
nemrutluk
* Nemrut olma durumu.
Nemse
* Neme.
nene

neodim

* Anne.
* Byk anne, nine.
* Atom say
s60, atom a
rl
144,3 olan, seryumdan daha sert, 6,96 younlu
unda bir element. K
saltmas

Nd.
neojen
sistem.

* nc zaman
n blnd
drt byk devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan
* Bu sistemle ilgili.

neolitik
* Tadevrinin son a
ile ilgili.
neolojizm

* Sz tretmecilik ve uydurmac
l
k.
neon
* S
vdurumuna getirilmihavadan elde edilerek

k aralar
nda kullan
lan, atom say
s10, atom a
rl

20,2
yo
unluu 0,7 olan ve havada pek az olarak bulunan asal gazlar s
n
f
ndan bir element. K
saltmasNe.
* Neon lmbas
.
neon lmbas
* Neon tp kullan
larak yap
lan ayd
nlatma arac
.
neon tp
*
inde neon gazbulunan boru biiminde bir e
it ampul.
neoplzma
* Yeniden olu
an doku.
* Ur.
neozoik
nepotist

* nc ve drdnc zamanla ilgili.


* Akraba ve yak
n arkada
lar
nkay
ran.

nepotizm
* Akraba ve yak
n arkada
larkay
rma.
Neptn
* Gne
'e yak
nl
bak
m
ndan sekizinci olan gezegen.
neptnyum
* Uranyumun ntronlarla bombard
mandan yapay olarak elde edilen, atom numaras93, atom a
rl

239
olan, radyoaktif bir element. K
saltmasNp.
nerde
nerden
nerdeyse

* Nerede sznn k
salm
biimi.
* Nereden sznn k
salm
biimi.
* Bkz. neredeyse.

nere
* Hangi yer anlam
nda yer sormak iin kullan
l
r.
* Hangi taraf veya organ (vcut iin).
nerede
* "Hangi yerde?" anlam
na yer zarf
.
* "zlem, aray
imknvar m
, imkns
z" anlamlar
nda kullan
l
r.
nerede ak
am orada sabah
* bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmad

n
, rastgele bir yerde kalabileceini anlat
r.
nerede bu bolluk
* bu i
i yapmak san
ld

kadar kolay de
il, imknlar s
n
rl
.
nerede hareket, orada bereket
* hareket olan yerde bolluk olur.
nerede ise
* Bkz. neredeyse.

nerede kald
* ne yararoldu?.
nerede kaldki
* olacak gibi grlmeyen bir d
nceyi anlatan szn ba

na getirilir.
nerede, ... nerede
* iki
eyin aralar
ndaki uzakl

veya nitelik ayr


m
nbelirtir.
nereden

* "Hangi yerden?" anlam


na yer zarf
.
* Nas
l, ne gibi bir ili
ki ile.

nereden nereye
*
ki olay aras
ndaki ili
kiye
a

ld

nanlat
r.
* Uzak, dolambalbir ili
ki ile.
neredeyse
* K
sa bir sre iinde, hemen hemen.
nereli
neresi

nereye

* Birinin memleketini, do
um yerini sormak iin kullan
l
r.
* Hangi yn.
* Nerede, hangi yer.
* Tekrarland

nda kar

la
t
r
lan
eylerin uzakl

nbelirtir.
* "Hangi yere?" anlam
na yer zarf
.

nergis

* Nergisgillerden, iekleri ayr


veya bir kk sap zerinde
emsiye durumunda, a
lmadan nce bir yenle
rtl bulunan ve baztrlerinde beyaz, baz
lar
nda sarrenkte, 20-80 cm ykseklikte, so
anlbir ss bitkisi
(Narcissus).
nergis zamba

* Soanla retilen, iri ve gzel iekli bir ss bitkisi, gzelhatun ie


i (Amaryllis).
nergisgiller
* Bir eneklilerden, nergis, fulya, kardelen gibi o
u kk ve kokulu iekleri iine alan bir bitki familyas
.
neritik
* K
y
eridinde deniz kabuklar
, kum, ak
l gibi
eylerle olu
an y

nakla ilgili.
nervr

nervrl

* Bir veya iki milimlik pli.


* Direnci art
ran
k
nt
.
* Nervr olan.

nesebi gayrisahih
* Kanun olmayan bir birle
me sonunda do
an (ocuk).
nesebi sahih
* Kanuna uygun bir evlenme sonunda doan (ocuk).
nesep
* Soy, baba soyu.
nesi

* bazen insanlar iin zamir olarak kullan


l
r.
* hangi yn, hangi taraf
.
* ok iyi, ok gzel.
nesi

* Hangi yn, hangi taraf


.

nesi var nesi yok


* btn serveti.
nesi
* Doku.
nesih

nesil

* Kald
rma, hkmsz b
rakma.
* Arap harflerinin, bas
mda ve yazma kitaplarda en ok kullan
lan e
idi.
* Gbek, ku
ak.
* (hayvanlar iin) Dl.

nesilden nesile
* ku
aktan ku
aa, ku
aklar boyunca.
nesim
nesir

* Hafif yel, esinti.


* Dilin sz dizimi kurallar
na uygun olarak kullan
lan anlat
m biimi, manzum olmayan sz ve yaz
, dz yaz
.

neskafe
* Haz
r kahve.
nesli tkenmek
* bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak.
nesne

* Belli bir a
rl

ve hacmi, rengi, maddesi olan her trl cans


z varl
k,
ey, obje.
* znenin d

nda kalan her konu, obje.


* Gei
li fiili btnleyen yal
n veya belirtme durumunda bulunan tmle.

nesne bei
* Nesneyle ilgili olarak kullan
lan kelimelerin btn.
nesnel

nesnelci

* Nesne ile ilgili, nesneye ili


kin, znel kar

t
.
* Geree varmak amac
yla, taraf tutmadan inceleme yapan, hkm veren, afak, objektif.
* Bireyin ki
isel gr
nden ba
ms
z olan, objektif.
* Nesnelcilikle ilgili olan.
* Nesnelcilik yanl
solan kimse, objektivist.

nesnelcilik
* znel olmayan, yani herkes iin geer, znenin de
il nesnenin gerekli
ine dayanan bilgileri arayan ak
l
yolu, objektivizm.
nesnelle
me
* Nesnel duruma gelme.
nesnelle
mek
* Nesnel duruma gelmek.

nesnellik
nesnesel
nesnesiz

Nestur

* Nesnel olma veya nesnelerin gere


ine dayanma durumu.
* Nesneye ili
kin.
* Nesnesi olmayan.
* Belli bir nesneye dayanmayan ruhsal durum.
* Nastur adlSryan rahiplerinden birinin ortaya koydu
u mezhepten olan (kimse).

ne
e
* znts olmamaktan do
an, d

a vuran sevin,
etaret.
* Hafif sarho
luk, ak
rkeyf olma.
ne
elendirme
* Ne
elendirmek i
i.
ne
elendirmek
* Ne
eli duruma getirmek,
enlendirmek, keyiflendirmek.
ne
eleni
* Ne
elenmek i
i veya biimi.
ne
elenme
* Ne
elenmek i
i.
ne
elenmek
* Ne
eli duruma gelmek,
enlenmek, keyiflenmek.
ne
eli

* Sevinli, keyifli,
en.

ne
esi kamak
* sevinci azalmak, kederlenmek.
ne
esi yerinde
* ne
eli.
ne
esini bulmak
* ne
eli bir duruma gelmek, ne
elenmek.
ne
esiz

* zgn, d
nceli, keyifsiz.

ne
esizlik
* Ne
esiz olma durumu, zgnlk.
ne
et

*
kma, ileri gelme.

ne
et etmek
* kayna

nbir yerden almak, domak.


ne
etli
ne
ide

*
k

l
.
* Bir toplulukta okunmaya de
er
iir.

* Atasz gibi kullan


lan beyit veya dize.
ne
ir
* Yayma, da

tma, sama.
* Yay
m.
ne
redilme
* Yay
mlanma.
ne
redilmek
* Yay
mlanmak.
ne
ren
ne
retme

* Yay
m yoluyla.
* Ne
retmek i
i.

ne
retmek
* Yaymak, da
tmak, samak.
* Yay
mlamak.
ne
riyat
* Yay
n.
ne
rolunma
* Ne
rolunmak i
i veya durumu.
ne
rolunmak
* Yay
mlanmak.
ne
ter

* Kan almak, a

yapmak veya kk apseleri amak iin kullan


lan ufak b
ak.

ne
ter vurmak
* kesin bir sonuca ula
mak amac
yla bir sorunu ele almak.
ne
terleme
* Ne
terlemek i
i.
ne
terlemek
* Ne
terle kesmek.
* znt verecek bir durumu veya sorunu hat
rlatmak, de
mek.
ne
veli

* Ne
eli.

ne
vnema
* Geli
me, yeti
me.
ne
vnema bulmak
* geli
mek.
net

net resim

* Btn izgileri belirgin olan, gzn btn ayr


nt
lar
yla alg
lad

iyi grnen (
ey).
*
yi duyulan (ses).
* Kesintilerden sonra geri kalan (miktar), safi.
* A
k seik olan, anla

lmaz yanbulunmayan.
* Genellikle 1/10 leinde izilen ve i
in; nden, yandan stten grn
n veren teknik resim.

net cret
netameli

netekim

* Brt cretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geen cret.
* Gizli bir tehlikesi olduu san
lan, tekin olmayan.
* Ba

na s
k s
k kaza gelen.
* Bkz. nitekim.

netice
* Sonu.
neticelendirme
* Neticelendirmek i
i, sonuland
rma.
neticelendirmek
* Sonuland
rmak.
neticeleni
* Neticelenmek i
i veya biimi.
neticelenme
* Neticelemek i
i, sonulanma.
neticelenmek
* Sonulanmak.
neticele
me
* Neticele
mek i
i veya durumu.
neticele
mek
* Sonuca eri
mek.
neticesiz
* Sona ula
mayan, sonusuz.
neticeten
netle
me

* Sonu olarak.
* Netle
mek i
i veya durumu.

netle
mek
* Net, a
k seik, iyi bir duruma gelmek.
netle
tirme
* Netle
tirmek i
i.
netle
tirmek
* Net ve a
k bir duruma kavu
turmak.
netlik

* Net olma durumu.

neuzbillh
* "Tanr
'ya s

nd
k", "Tanrkorusun" anlam
nda, tehlikeli bir durum kar

s
nda kullan
l
r.
neva
* Ses, ahenk, na
me.
* Klsik Trk mzi
inde bir makam adve yeghtan bir oktav tiz olan "re" perdesi.

nevabuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
nevale

* Gereken yiyecek ve iecek


eyler, az
k.

nevaleyi dzmek
* gerekli yiyecek ve iecei sa
lamak, sofrayhaz
rlamak.
nevazil
nevazi
nevbet

* Nezle, ingin, duma


.
*
ltifat, gnl alma, ok
ama.
* Nbet.

neveser
* Klsik Trk mzi
inde birle
ik bir makam.
nevi

* e
it, cins, tr.

nev'i
ahs
na mnhas
r
* Kendine zg davran
ve karakteri olan kimseler iin kullan
l
r.
nevir

* Yzn rengi, bet beniz.

nevmit
* Umutsuz, aresiz.
nevmit olmak
* aresiz kalmak, umudu kalmamak.
nevralji
nevraljik

* Sinir zerinde duyulan, genellikle


iddetli ve bat
ca
r
.
* Nevraljiyle ilgili, nevralji trnden olan.

nevrasteni
* Baa
r
lar
, sindirim glkleri gibi fizik rahats
zl
klar ve ruhsal grevlerde gev
eme ve bitkinlik biiminde
grlen, sinirsel glerin zay
flamas
ndan do
an nevroz.
nevresim
* Torba biiminde dikilmiyorgan ar
af
.
nevri dnmek
* belli etmemeye al

t
bir fkeye kap
lmak, ok sinirlenmek.
nevrofik
nevroloji

* Bkz. nrotik.
* Bkz. nroloji.

nevropat
* Sinir hastas
.
nevroz

* Bkz. Sinirce.
nevruz
* Eski takvimlere gre y
l
n ve bahar
n ilk gn say
lan mart
n yirmi birine rastlayan gn.
* Nevruz Bayram
.
Nevruz Bayram
* Nevruz gn k
rlarda bahar
n geli
ini kutlamak iin yap
lan bayram.
nevruz otu
*
ki eneklilerden, iekleri aslanaz
na benzeyen, trl renkte, ta

glikozit sebebiyle i sktrc olarak


kullan
lan bir k
r bitkisi (Linaria vulgaris).
nevton

* Uluslar aras
birim sisteminde, ktlesi 1 kg olan cisme saniye karede 1 m lik bir ivme veren g birimi.

nevyunanlik
* 20. yzy
l ba

nda Yahya Kemal ve Yakup Kadri'nin ba


latt
klarAkdeniz mitolojisine ynelen edebiyat
hareketi ve anlay

.
nevzat

* Yeni doan ocuk.

ney

* Klsik Trk mzi


inde ve zellikle tekke mziinde yer alan, kaval biiminde, yan
k sesli, kam

tan bir
fleme alg
s
.
ney flemek (veya frmek)
* ney almak.
neye
* Kk ney.
* Dokumac
lar
n kulland
kk kam

.
neye
* Bkz. Niye.
neye urad

nbilememek (veya
a

rmak)
* ans
z
n zc, s
k
c
, ne
eli, gzel veya hobir durum kar

s
nda kalmak.
neyi

* Hangisi.

neyin nesi (kimin fesi)


* "kimdir, nas
l bir ki
idir? ne idi
i belirsiz" anlam
nda kullan
l
r.
neyleyim
* ne yapabilirim, elden ne gelir?.
neymi
neyse

neyse ne
neyzen

* sylendiine gre, gya.


* nemi yok, olan oldu.
* ok
kr, bereket versin.
* Konuyu kapatal
m, uzatmayal
m, her ne ise.
* bir yere, bir dereceye kadar.
* Ney fleyici, ney alan kimse.

neyzen bak

l
* Boynunu yana arp
tarak bakan.
nez hli
nezafet

* lm hli.
* Temizlik, pakl
k.

nezahet
* Temizlik, ahlk temizli
i.
nezaket

* Ba
kalar
na kar
sayg
lve incelikle davranma, incelik, naziklik.
* (bir iveya durum iin) nemli olma, dikkatli davranmaygerektirme.

nezaket gstermek
* davran

larda nazik olmak.


nezaket kesp etmek
* s
k
nt
l
, nazik, kritik bir durum almak.
nezaketen
* Nezaket olarak, nazik davranarak.
nezaketli
*
nce, nazik.
nezaketlilik
* Nezaketli olma durumu.
nezaketsiz
* Nazik olmayan.
nezaketsizlik
*
nce ve nazik olmama durumu, kabal
k.
nezaret
* Bakma, gzetme.
* Bakanl
k.
* Gr.
* Gzalt
, gzetim.
* Denetim, kontrol.
* Nezarethane.
nezaret etmek
* denetlemek, bakmak.
nezarete almak
* gz alt
na almak.
nezarethane
* Gzalt
na al
nan kimselerin konulduu yer.
nezaretli

* Grn
l, grntye sahip.

nezaretsiz
* Grn
olmayan, manzaras
z, grntsz.
nezdinde

* Yan
nda.
nez'etme
* Nezetmek i
i veya durumu.
nez'etmek
* Ay
rmak, ekip almak.
nezif
nezih

* Kanama.
* Temiz, temiz ahlkl
.

nezir
* Adak.
nezir etmek
* Bkz. nezretmek.
nezle
nezle otu

* Souk almaktan ileri gelen, burun akmas


, aks
rma ile beliren hastal
k, ingin, duma

.
* Bkz. pirekapan.

nezleli
* Nezlesi olan.
nezretme

* Nezretmek i
i veya durumu.

nezretmek
* Adamak.
nezt

* Yan, kat.

n
kris
* Damla hastal

, gut.
n
sfet

* Bkz. nasfet.

n
sf
nnehar
* Meridyen dzlemi.
n
sfiye

* Bir e
it k
sa ney.

n
s
f
* Yar
, yar
m.
n
s
f kutur
* Yar
ap.
n

ad
r

* Amonyak tuzu.

ad
r kayma
* Amonyum karbonat.

ad
r ruhu
* Amonyak.
Ni

* Nikel'in k
saltmas
.

nice
* Ka, ne kadar.
* Olduka ok.
* Nas
l.
* Uzun sreden beri.
nice nice
nicel

* Pek ok.
* Nicelik bak
m
ndan olan, nicelikle ilgili.

niceleme
* Nicelemek i
i.
nicelemek
* Bir
eyi say
, l vb.ile bildirmek.
* Bir terime, tek veya ok olu
una gre bir nicelik yklemek.
niceleyici

* Niceleme niteli
i olan.

niceleyi
* Nicelemek i
i veya biimi.
nicelik

niin
nida

nifak

* Bir
eyin say
labilen, llebilen veya azal
p o
alabilen durumu, kemiyet, miktar.
* Bir
eyin e
it paralara blnebilen ve llebilir olan yanlar
.
* Genellikle say
labilen, toplamdorudan say
olarak belirtilebilen genel zellik.
* Bir olay
n amac
n
, sebebini sormak iin kullan
l
r.
* a

rma, ba

rma, seslenme.
* nlem.
* Geimsizlik, anla
mazl
k, ara bozma, ay
rma.

nifak sokmak
* ara amak, anla
mazl
k
karmak.
nifak
niha

* Arabozan, araaan (kimse).


*

i sona erdiren, i
i kesen, sonuncu.

niha karar
* Muhakeme sonunda verilen karar.
nihale
* Sofrada kullan
lan sahan altl

.
nihan

* Gizli.
nihavent
* Trk mziinde bir makam.
nihayet

* Son.
* (ni'ha:yet) Sonunda.
* -den ba
ka bir
ey deil.

nihayet vermek
* ili
kiyi kesmek, bir i
i, al

kanl

yapmaktan vazgemek.
* bitirmek, tamamlamak, sonuland
rmak.
nihayetinde
* Sonunda.
nihayetlenme
* Nihayetlenmek i
i.
nihayetlenmek
* Bitmek, son bulmak, sona ermek.
nihayetsiz
* Sonsuz, sonu gelmez, bitip tkenmez.
nihilist
* Nihilizm yanl
s
.
nihilizm

* Moral gerei ve deerleri reddeden bir


reti.
* Her trl gerek varl

inkr eden a

r
bireycilik, yokuluk.
* Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir bask
s
nkabul etmeyen gr
.

Nijeryal
* Nijerya halk
ndan olan kimse.
nikh

* Bir erkekle bir kad


n
n evlilik birlii kurmas
nsa
layacak kanun i
lem.
* Nikh s
ras
nda erkein kad
na borland

para.

nikh d
mek
* birbiriyle evlenmelerine kanun veya rf bak
m
ndan engel bulunmamak.
nikh etmek
* bir erkek bir kad
n
nikhla almak.
nikh k
ymak
* nikh memuru kanuna gre iftlerin karkoca olduklar
nbildirmek.
nikh memuru
* Kanunlara uygun olarak nikh i
lemini yapan, nikh k
yan grevli.
nikh
ekeri
* Nikh treninde davetlilere da
t
lmak zere zel olarak yapt
r
lan
eker.
nikh tazelemek
* bo
and

ki
iyle yeniden evlenmek.
nikholmak
nikhlama

* Nikhlamak i
i.
nikhlamak
* Nikh etmek.
* Nikh k
ymak.
nikhlan

* Nikhlanmak i
i veya biimi.
nikhlanma
* Nikhlanmak i
i.
nikhlanmak
* Bir kimseye nikhla balanmak.
* Kanun olarak nikh i
lemleri yap
lmak.
nikhlay

* Nikhlamak i
i veya biimi.
nikhl

* Kanun olarak nikh i


lemi yap
lm
olan kar
veya koca.

nikhl
k
* Nikhla ilgili olma durumu.
nikhl
l
k
* Nikhlolma durumu veya biimi.
nikhs
z

* Aralar
nda nikh olmad
hlde karkoca hayat
sren.
* Nikhs
z olarak.

nikhs
zl
k
* Nikhs
z olma durumu veya biimi.
nikhta keramet vard
r
* nikh evlenenleri sevgi ba
yla balar.
nikap
* Yz rts, pee.
Nikaragual
* Nikaragua halk
ndan olan kimse.
nikbet
nikbin

* D
knlk, talihsizlik, felket.
*
yimser, optimist.

nikbinlik
*
yimserlik, optimizm.
nikel

* Atom say
s28, atom a
rl
58,71, younlu
u 8,9 olan, gmparlakl

nda, demir sertli


inde, kolay
i
lenir ve kolayca tel durumuna getirilir bir element. K
saltmasNi.
nikel kaplama
* Nikelj.
nikelj

* Metal bir yzeyi nikelle kaplama.

* Nikel kaplanm
metal.
nikelleme
* Nikelj.
nikellemek
* Nikelj yapmak.
nikelli

nikelsiz

* Birle
iminde nikel bulunan.
* Nikelle kaplanm

.
* Nikeli olmayan, iinde nikel bulunmayan.

nikotin

* Ttn yapraklar
ndan
kar
lan, renksiz, a
kta b
rak
l
nca havadan oksijen alarak esmerle
en, 247C de
kaynayan ve 1,033 younlu
unda ok zehirli bir alkaloit (C10H14N2).
nikris

* Bkz. n
kris.

nikriz
* Klsik Trk mzi
inde, dizisi bir sekizli iinde gsterilebilen basit grn
l bir birle
ik makam.
nilfer

* Nilfergillerden, yapraklaryuvarlak ve geni


, iekleri beyaz, sar
, mavi, pembe renkte, durgun sularda
veya havuzlarda yeti
en bir su bitkisi (Nymphea).
nilfergiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi nilfer olan bir familya.
nim
nimbus

* Yar
.
* Kara bulut.

nimet
*
yilik, ltuf, ihsan.
*
yi ya
amak iin gerekli her
ey.
* Yiyecek iecek, zellikle ekmek.
* Yararlan
lan imkn.
nimet bilmek
*
eref saymak.
nimet hakk
* Yenen, iilen
eyler stne yemin sz.
nimeti aya

yla tepmek
* Bkz. k
smetini aya
yla tepmek.
nimet
inas
*
yilik bilir (kimse).
nine

ninni

* Torunu olan kad


n, byk anne.
* Ya
lkad
nlara seslenmek iin kullan
l
r.
* Kk ocuklaruyutmak iin sylenen trk.

* Sylenen ninnilerin sonunda tekrarlanan sz.


* Bu tr bestelenmieser.
nipel

*
ki ba
lantparas
nbirbirine yak
n olarak eklemekte kullan
lan zel para.

nirengi
* Belli say
da noktan
n konumunu kesinlikle tespit edebilmek iin, bu noktalartepe olarak kabul ederek, bir
alangenlere blme i
i.
nirengi haritas
* Nirengi yoluyla
kar
lan harita.
nirengi noktas
* Nirengi i
leminde ayr
lan genlerin tepe noktas
.
* Gemicilerin seyir iin kulland

do
al yn noktas
.
* Ba
lang
.
nisa
* Kad
nla ilgili.
* Kad
n hastal
klarile ilgili.
* Kad
ns
.
nisaiye

nisaiyeci

* Kad
n hastal
klar
, jinekoloji.
* Hastahanelerde kad
n hastal
klarile ilgili blm.
* Kad
n hastal
klaruzman
, jinekolog.

nisaiyecilik
* Nisaiyecinin i
i.
nisan

* Y
l
n 30 gn sren drdnc ay
.

nisan bal

* Nisan
n birinci gnnde yap
lan aldatma ve
aka.
nisan yamuru
* Nisan ay
nda yaan ve bereketine inan
lan yamur.
nisap
* Yeter say
.
nispet

* Oran.
* Ba

nt
, ilgi, ilinti.
* Birini zmek iin veya inat olsun diye yap
lan i
.
* K
skand
rmak veya zmek iin.

nispet eki
* Bazyabancisimlerin anlamlar
na ba
l
yabancs
fatlar kuran ek.
nispet etmek
* e
it tutmak, oranlamak.
nispet kabul etmek
* e
it tutmak, oranlamak.
nispet kabul etmemek
* e
it tutulamamak.

nispet vermek (veya yapmak)


* kar

s
ndakini k
zd
rmak iin ona gsteriyapmak.
nispeti
nispeten

* Nispet vermek huyu olan.


* Gre, k
yaslayarak, oranla.
* Bir dereceye kadar, olduka.

nispeti olmak
* ilgisi olmak, ba
lant
solmak.
nispetli
* Oranl
.
nispetsiz

* Orans
z.
* Birbirine uymayan, farkl
.

nispetsizlik
* Orans
zl
k.
nisp

* Greli, ba
nt
l
, izaf, rlatif.
* Birbirine gre (olan), nceki duruma gre.

nisp temsil
* o
unluk partisi d

ndaki partilerin de kuvvetleri oran


nda ye semelerini salayan seim biimi.
nisyan

* Unutma.

ni
* Duvar iinde b
rak
lan oyuk, gz, hcre.
ni
aburek
* Klsik Trk mzi
inde rast makamve u

ak makam
n
n buselik "si" perdesiyle olu
mubir makam.
ni
an

aret, iz, belirti, almet.


* Ni
anlanma s
ras
nda yap
lan tren.
* Evlenmek zere birbirine sz verme, ni
anlanma.
* Kur
un, tavb.ile vurulmak istenen hedef.
* Hedefi vurmak iin silh, tavb.ye gerekli do
rultuyu verme.
* Grdkleri nemli i
lerden dolayki
ileri onurland
rmak iin devlete verilen anmal
k.

ni
an almak
* (ate
li silhlara) bir hedefi vurmak iin gerekli do
rultuyu vermek, gezlemek.
* kendisine ni
an verilmek.
ni
an atmak
* ate
li silhlarla at
yapmak.
ni
an halkas
* Evlenecek olan iftin ni
anlan
nca takt
klar
ve d
nden sonra da ta

d
klarhalka biiminde yzk, ni
an
yz
.
ni
an koymak
* ileride tan
yabilmek veya lebilmek iin bir
eyin durumunu, onun herhangi bir zelliini ak
lda tutmak
veya iz b
rakmak.

ni
an takmak
* (ni
anlanan ift iin) ni
an yzklerini parmaklar
na geirmek.
* g
sne ni
an ili
tirmek.
ni
an vermek
* birini ni
an ile dllendirmek.
ni
an yapmak
* ni
an treni dzenlemek.
ni
an yz
* Ni
an halkas
.
ni
anc
tevkici.

* Att
kur
un, tavb.ile hedefi vurmakta ustal
k kazanm
olan.
* Padi
ah divanyesi olan, antla
ma, berat, men
ur, name ve fermanlar
n ba

na tu
ra eken grevli,

ni
anc
l
k
* Ni
ancolma durumu.
ni
ane
* Ate
li silhlarda, namluya hedefin uzakl

na ve bulundu
u yerin yksekli
ine gre gereken ykselia
s
n
veren, silhbu hedefe do
rultmaya yarayan alet.
* Hedef.
* Eser, iz, belirti.
ni
angh

* Ate
li silhlarda namluya hedefin uzakl

na ve bulundu
u yerin yksekli
ine gre gereken ykselia
s
n
veren, silhbu hedefe do
rultmaya yarayan alet.
* Hedef.
ni
ange

* Dzeltilmibir a
a paras
n
n kenar
na dei
ik aral
klarda paralel izgiler izmek iin, marangozlukta
kullan
lan el arac
.
ni
anatmak (veya bozmak)
* (kad
n veya erkek) ni
andan vazgemek.
ni
anlama
* Ni
anlamak i
i.
ni
anlamak
* Bir iftin evlenme i
inin kararla
t

na belirti olarak parmaklar


na yzk takmak, yavuklamak.
* Bir hedefi vurmak iin silh, tavb.ye belli bir dorultu vermek.
* Bir
eyin yerini belirtmek, i
aretlemek, ni
an koymak.
ni
anlan

* Ni
anlanma i
i veya biimi.
ni
anlanma
* Ni
anlamak i
i.
* Bir erkekle bir kad
n
n ileride birbirleriyle evlenmek iin yapt
klar
szle
me.
ni
anlanmak
* Ni
anl
duruma gelmek.
* Evlenmeye sz verme belirtisi olarak yzk takmak.
ni
anl

* Evlenmek iin sz verip yzk takm


olan (kimse).
* Belirleyici bir i
areti, almeti, ni
anolan kimse.

ni
anl
k

* Ni
anl
l
k.

ni
anl
l
k
* Ni
anl
olma durumu, yavukluluk.
ni
ans
z

* Belirleyici bir i
areti, almeti, ni
anolmayan.

ni
asta
* Tah
l tanelerinden mercimek, bezelye gibi bazbaklagillerden veya patates gibi birtak
m yumrulardan zel
yntemlerle
kar
lan una benzer bir madde.
ni
asta buday
* Kapl
cayand
ran, ufak taneli, ni
astas
ok, dal
k yerlerde yeti
en bir bu
day tr.
ni
astac
l
k
* Ni
asta yapmak veya satmak i
i.
ni
astalanma
* Ni
astalanmak i
i veya durumu.
ni
astalanmak
* Ni
astaya kar

m
olmak, ni
asta ile i
lem grmek.
nite
* Nas
l, niin.
nitekim
nitel
niteleme

* Gerekten, nas
l ki, hakikaten.
* Nitelik bak
m
ndan olan, nitelikle ilgili bulunan.
* Nitelemek i
i.

niteleme belirteci
* Niteleme zarf
.
niteleme s
fat
* Bir ismi niteleyen s
fat: ok al

kan. Pek yaramaz vb.


niteleme zarf
* Bir fiilin, bir s
fat
n veya bir ba
ka zarf
n anlam
nnitelik bak
m
ndan etkileyen zarf: Byle konu
may
n
z.
Glerek gitti.
yi etti.
nitelemek
* Bir
eyin niteli
ini belirtmek.
nitelendirilme
* Nitelendirmek i
i.
nitelendirilmek
* Nitelendirmek i
ine konu olmak.
nitelendirme
* Nitelendirmek i
i, vas
fland
rma.
nitelendirmek
* Niteli
ini belirtmek, nitelik kazand
rmak, vas
fland
rmak.

niteleni
* Nitelenmek i
i veya biimi.
nitelenme
* Nitelenmek i
i, vas
flanma.
nitelenmek
* Niteli
i belirtilmek, nitelik kazanmak, vas
flanmak.
niteleyi
* Nitelemek i
i veya biimi.
nitelik

* Bir
eyin nas
l oldu
unu belirten, onu ba
ka
eylerden ay
ran zellik, vas
f, keyfiyet.
* Bir
eyin iyi veya kt olu
u, kalite.
* Bireyi, nesne veya ya
ant
n
n bir ynn, tekilerden ay
rt etmeye yarayan ve lebilen zellik, keyfiyet.

nitelikli
* Bir
eye ay
rt edici zellik veren, vas
fl
.
* Bir
eye nitelik bak
m
ndan stnlk kazand
ran, kaliteli.
nitelikli i
i
*
stenilen nitelikleri ta

yan, iyi yeti


mi
, usta i
i, kalifiye i
i, vas
fli
i.
niteliksiz

* Ay
rt edici zellii olmayan, basit, dz.
* Nitelik bak
m
ndan stn olmayan, kalitesiz.

niteliksizlik
* Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik.
nitramit
nitrat

* Doal amonyum nitrat.


* Nitrik asit tuzu.

nitratin
* Doal sodyum nitrat.
nitratla
ma
* Organik maddelerin nitrat durumuna dn
mesi.
nitratl

* Temel maddesi nitrat olan.


* Nitrat emdirilmi
.

nitrik asit

* Organik maddeler zerinde yak


cve sarart
cbir etki gsteren, birle
iminde bir azot, oksijen ve bir
hidrojen bulunan younlu
u 1,52 olan 86 C'de kaynayan, sanayide kullan
lan asit (HNO3), kezzap.
nitrik oksit
* Nitrojen veya amonya

n oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli gaz (NO).


nitrogliserin
* Nitrik asit iine gliserin konularak elde edilen, uuk sarrenkte, yak
vam
nda, gl patlay
czelli
i olan
madde.
nitrojen

* Azotun ba
ka bir ad
.

nitroselloz
* K

t yap
m
nda kullan
lan, pamuk veya odun hamuru biimindeki selloz zerine nitrik ve slfrik asit
kar

m
n
n etkimesiyle elde edilen sellozun nitrat esteri.
niyabet
niyaz

* Naiplik.
* Yalvarma, yakarma.

niyaz etmek (veya eylemek)


* yalvarmak.
niye
niyet

* Bir olay
n amac
n
veya sebebini sormak iin kullan
l
r.
* Bir
eyi yapmaynceden isteyip d
nme, maksat.
* Fal gibi kullan
lmak amac
yla iine mani yaz
l
p katlanm
veya
ekerlere sar
lm
k

t paras
.
* Namaz k
lmaya, oru tutmaya ve abdest almaya karar verip ba
lang
duasokuma.

niyet ekmek
* niyetiden niyet almak.
niyet etmek
* bir
eyi yapmayzihinde tasarlamak, d
nmek, niyetlenmek.
niyet tutmak
* fala bak
l
rken olmasistenilen
eyi akl
ndan geirmek.
niyeti
* Al

t
r
lm
gvercin, saka ku
u, tav
an gibi hayvanlara para kar

nda niyet ektiren kimse.


niyetilik

* Niyetinin i
i.

niyeti bozuk
* Kt bir davran

ta bulunmasbeklenen.
niyetleni
* Niyetlenmek i
i veya biimi.
niyetlenme
* Niyetlenmek i
i.
niyetlenmek
* Niyet etmek, tasarlamak.
* Oru tutmaya karar vermek.
niyetli

niyetsiz

* Niyeti olan, niyet eden.


* Orulu.
* Niyeti olmayan, niyet etmeyen.
* Oru tutmayan.

niyobyum
* Atom say
s41, atom a
rl
92,91, younlu
u 8,57 olan, oksijen, kkrt ve klor gibi maddelerle birle
ikler
veren bir element, kolombiyum. K
saltmasNb.
niza

* eki
me, bozu
ma, kavga.
nizam
* Dzen.
* Kural.
nizam
*
stenilen dzende olan, dzene uygun olan, kurallara uygun olan.
* Kanunlarla ilgili olan.
nizamiye
* Kara ordusu.
nizamiye kap
s
* K

la ve garnizonlarda girikap
s
.
nizamiye karakolu
* Nizamiye kap
s
ndaki karakol.
nizaml

* Dzenli, tertipli.
* Tz
e uygun.

nizamname
* Tzk.
nizams
z
* Dzensiz, tertipsiz.
* Tz
e ayk
r
.
nizams
zl
k
* Nizams
z olma durumu, dzensizlik, tertipsizlik.
* Tz
e ayk
r
l
k.
No
* Nobelyum'un k
saltmas
.
nobelyum
* Atom numaras102 olan radyoaktif element. K
saltmasNo.
nobran
nobranca

* Davran

kaba, sert ve gnl k


r
colan, nadan.
* Kaba, sert, k
r
c(bir biimde).

nobranl
k
* Nobran olma durumu veya nobranca davran

.
noda
nodul

* Bkz. loda.
* vendirenin ucuna ak
lm
sivri demir ivi.

nodullama
* Nodullamak i
i.
nodullamak
* Hayvanvendire ile drtmek.
* (iiin) Drtmek, uyarmak, hat
rlatmak.

nodullanma
* Nodullanmak i
i.
nodullanmak
* Nodullamak i
ine konu olmak.
Noel
* Hristiyanlar
n,
sa'n
n do
um gnn kutlad
klaryortu.
Noel aac
* Noel yortusunda Hristiyanlar
n mumlarla ve oyuncaklarla ssledikleri kk am aac
.
* Gemilerde e
itli anlamlar ta

yan

kli
aretlerin topluca s
raland

direk.
Noel baba
* Hristiyan ocuklar
na Noel gecesi gelip kendilerine armaan b
rakt

anlat
lan ak sakallmasal ve efsane
kahraman
.
Nogay

Nogayca
nohud

* Alt
n Ordu devleti ba
bu
lar
ndan biri olan Nogay'
n ynetimindeki K
paklara verilen ad.
* Bugn Kuzey Kafkasya'da ya
ayan bir Trk boyunun ad
.
* Nogay dili.
* Kirli veya donuk sar(renk).

nohut

* Baklagillerden, birle
ik telek yaprakl
, iekleri sar
mt
rak renkte, meyvesi baklams
, bol ni
astalbir bitki
(Cicer arietinum).
* Bu bitkinin yuvarlak tanesi.
nohut oda, bakla sofa
* bir evin kkl
n ve darl

nanlatmak iin sylenir.


nohutlu

* (genellikle yiyecekler iin)


ine nohut kat
lm

nohutsuz
* Nohudu olmayan.
nokra

* Bvele
in sebep olduu, daha ok davar ve s

rlarda, seyrek olarak insanlarda rastlanan, ortasdelik

i
kinliklerle tan
nan hastal
k.
noksan

* Eksik, eksiklik, kusur.

noksan bulmak
* be
enmemek, uygun bulmamak.
noksanl
k
* Noksan olma durumu, eksiklik.
noksans
z
* Eksiksiz (bir biimde).
nokta

* ok kk boyutlarda i
aret, benek.
* Hibir boyutu olmayan i
aret.
* Bazharflerin zerine konulan ufak i
aret.
* Cmlenin bittiini anlatmak iin sonuna konulan kk benek biimindeki i
aret, durak.

* Yer.
* Konu, konu ile ilgili nemli blm.
* Tek nbeti bulunan yer.
* S
n
r, derece, radde.
* Nbeti, gzc, beki.
nokta memuru
* Kav
aklarda durup trafik ak

ndzenleyen grevli.
nokta nokta
* Hafif hafif, belli belirsiz.
noktac

* Noktac
l
kla ilgili, noktac
l

uygulayan (kimse).

noktac
l
k
* (resimde) Tonlar
n blnmesini yan yana renkli noktalarla gstererek,

n titre
imini daha iyi yans
tmak
isteyen sanat anlay

.
noktainazar
* Gr
, gra
s
.
noktainazardan
* herhangi bir bak
mdan.
noktalama
* Noktalamak i
i.
* Bir filmin ekim, sahne, ayr
m, blm gibi e
itli paralar
nbirbirinden ay
rmakta kullan
lan i
lemlerin
btn.
noktalama i
areti
* Noktalama i
aretleri.
noktalama i
aretleri
* Cmle veya yan cmledeki trl geleri birbirinden ay
rmaya yarayan, nokta, virgl, noktalvirgl, iki
nokta, nokta, soru i
areti, nlem i
areti, parantez vb. i
aretleri.
noktalamak
* Nokta koymak.
* Yaz
da noktalama i
aretlerini yerli yerine koymak.
* Sona erdirmek.
noktalanma
* Noktalanmak i
i.
noktalanmak
* Noktalamak i
i yap
lmak.
noktalay

* Noktalamak i
i veya biimi.
noktal

* Nokta konmuolan, stnde noktalar olan.

noktaldelik
* Trakeit hcreleri ile z

nlar
n kesi
me noktalar
nda bulunan ve yatay ynde besin suyu iletimini sa
layan
geiyolu.
noktalvirgl
* Ba

ms
z fakat mant
k a
dan birbirini btnleyen cmleleri ba
layan noktalama i
areti (;).
noktasnoktas
na

* Eksiksiz, tastamam, tamamen.


noktas
z
* Noktas
olmayan.
nom
nominal

* Eski M
s
r'da
ehir devletlerine verilen isim.
* Ad belirtilerek yap
lan.

nominal de
er
* Hisse senedi, tahvil vb. iin zerinde belirtilmide
er.
nominalizm
* Adc
l
k, isimcilik.
nominatif
* Yal
n durum.
nomografi
* Say
sal hesaplar yerine, ba
ka izgilerle kesim noktalarzmleri veren, uygun biimde izilmiizgi veya
grafiklerden yararlanmaya dayanan yntem.
nonfigratif
*
nsan
, hayvan ve tabiat gelerini i
lemeyen sanat, betisiz sanat.
nono

non-stop

* Sevgi sz olarak sylenir.


* Homoseksel erkek.
* \343 duraks
z.

norm
* Kural olarak benimsenmi
, yerle
miilke veya kanuna uygun durum, dzg.
normal

* Kurala uyan, al

lagelene uyan, dzgye uygun, dzgl.


* Bu durumda olan
ey.
* Bir e
rinin bir teetine deme noktas
ndan izilen dikme.

normalalt
* Bir e
riye ili
kin normalin, bir do
ruyu kesti
i nokta ile normalin aya
aras
ndaki paran
n o doru
zerindeki iz d
m.
normalle
me
* Normalle
mek i
i.
normalle
mek
* Normal duruma gelmek, normal olmak.
normalle
tirme
* Normalle
tirmek i
i.
normalle
tirmek
* Normal duruma getirmek.
normallik
* Normal olma durumu.
normalst

* Ola
an d

.
normatif
* Bir kural de
erini, gcn ta

yan, norma ili


kin, dzgsel.
norton ele
i
* Z
mpara taneciklerinin byklklerini saptamak ve birbirlerinden ay
rmak i
inde kullan
lan elekler grubu.
Norvee
* Norve dili.
Norveli

* Norve halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.

nostalji
* Yurt zlemi, yurtsama, dass
la.
* Gemibir zamana duyulan a

rbir zlem.
nostaljik
* Yurt zlemiyle ilgili.
nosyon
not

* Bir
ey zerindeki gerekli bilgi, kavram.
* Bir
eyi hat
rlamak iin yaz
lan k
sa yaz
.
* Okullarda her
rencinin bilgisi zerine edinilen kan
ygsteren sayveya derece, numara.
* Bir
eyin niteli
i zerine edinilen kan
.

not almak
* bir
eyi ba
l
ca noktalar
nzetleyerek yazmak; biri konu
urken onun sylediklerini yazmak.
* (renci iin) iyi veya kt numara, derece almak.
* bir
eyin niteli
iyle ilgili bir karar verilmek.
not atmak
* retmen, rencinin al

ma durumunu not vererek de


erlendirmek.
not d
mek
* not yazmak.
not etmek
* not olarak yazmak, kaydetmek.
not k
rmak
* verilen notu d
rmek azaltmak veya az not vermek.
not tutmak
* biri sz sylerken ba
kasonun sylediklerini yazmak.
not vermek
* bir
eyin de
eri zerinde olumlu veya olumsuz bir kan
ya varmak.
* rencinin bilgisini bir sayveya derece ile belirlemek.
nota

notalama

* Bir mzik sesini belirtmeye yarayan i


aret.
* Bir devletin ba
ka bir devlete veya elisine yapt

bildiri.
* Notalamak i
i.
* Seslerin ve icran
n i
aretleri olarak belirlenen
ekiller btn.

notalamak

* Bir eseri notaya almak.


notam
* Havac
lar ve pilotlar iin yay
mlanan blten.
noter

* e
itli belge ve i
lemlere geerlik kazand
rmak, yasan
n ngrd
di
er grevleri yerine getirmekle
ykml, belli nitelikleri ve kendine zg bir hukuk stats olan kamu grevlisi.
* Noterin al

yer.
noterlik
* Noterin grevi veya makam
.
* Noter.
notunu (veya numaras
n
) vermek
* bir kimse iin kt bir kan
ya varmak.
nova
nbet

* Parlakl

birdenbire artan, dei


en y
ld
z.
* S
ra, ke
ik.
* S
ra ile yap
lan grev, ke
ik.
* Hastal
k sebebiyle titreme, yksek ate
.
* Vakit vakit ortaya
kan ayntrden fizyolojik bozukluklar
n btn.
* Kez, defa.

nbet beklemek (veya tutmak)


* (asker, polis vb.) bir yeri, bir kimseyi, bir aracgzetlemek, korumak gibi amalarla bulundu
u yerden belli
bir sre ayr
lmamak.
* s
ra ile bekleme.
nbet almak
* belli zamanlarda m
z
ka almak.
nbet
ekeri
* Halk aras
nda il olarak kullan
lan billrla
m

eker.
nbeti
* Nbet bekleyen, nbet s
raskendisinde olan (kimse).
nbetilik
* Nbeti olma durumu.
nbetle
e
* Nbet s
ras
yla, nbetle, mnavebe ile.
nbetle
me
* Nbetle
mek i
i.
nbetle
mek
* S
ra ile nbet grevini yapmak.
nrolog
nroloji

nron

* Sinir hastal
klaruzman
.
* Sinir sistemini inceleyen ve tedavisi ile u
ra
an t
p dal
, sinir bilimi, nevroloji.
* Hastahanelerde sinir hastal
klar
yla ilgili blm.
* As
l hcre ile protoplazma uzant
lar
ndan ve bir silindir eksenden olu
musinir hcresi.

nrotik

* Sinir sisteminde rahats


zl
olan kimse.
* Sinir sistemi zerinde etki yapan.

nrotik karakter
* Toplumun koyduu deer yarg
lar
na kar
ters davran

larda bulunan kimsenin sahip olduzellik.


nrotik ki
ilik
* Nratik karakter.
ntr

ntrleme

* Tarafs
z, yans
z.
* Kimyada turnusol gibi bir ayra kar

s
nda ne asit ne alkali tepkisi gstermeyen, yans
z.
* Fizikte elektri
e kar
hibir tepkisi olmayan, yans
z.
* Turnusal gibi bir ayra kar

s
nda asit veya alkali tepkisi gstermeyen, yans
z.
* Ntrlemek i
i.

ntrlemek
* Asit veya alkali tepkisi gsteren bir eriyi
i alkali veya asit katarak ntr duruma getirmek.
ntrle
me
* Ntrle
mek i
i.
ntrle
mek
* Ntr duruma gelmek.
ntrle
tirme
* Ntrle
tirmek i
i veya durumu.
ntrle
tirmek
* Ntr duruma gelmesini sa
lamak.
ntrlk

* Ntr bir cismin veya ortam


n durumu, nitelii.

ntron
* Yakla

k olarak proton a

rl

nda ve elektrik ykl olmayan bir atom cisimci


i.
-nt/ -nti, -ntu / -nt
* Fiilden isim treten ek: ak-
-nt
, sil-i-nti, kur-u-nt, gr--nt vb.
Nuh

* Adem, it ve
dris' ten sonra gelen drdnc peygamber.

Nuh der, peygamber demez


* inan ve d
ncelerini kolay kolay de
i
tirmez.
Nuh nebiden kalma
* ok eski, oktan modasgemi
, khnemi
.
Nuh nebiden kalma
* ok eski, modasoktan gemiolan.
nuhuset
nukut

* U
ursuzluk, kademsizlik,
eamet, kt, berbat.
* Paralar.

numara

* Bir
eyin bir dizi iindeki yerini gsteren say
, rakam.
* l, derece.
* Benzer
eyleri ay
rt etmek iin her birinin zerine i
aret olarak yaz
lan say
.
* renciye verilen not.
* Bir telefonun a
lmas
nsalayan say
lar.
* E
lendirici oyunlardan her biri.
* Hile, dzen.
* Okullarda
rencileri birbirinden ay
rt etmek iin her birine verilen say
.

numara yapmak
* bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi grnmek.
numarac
* Davran

laryapmac
klolan (kimse).
numarac
l
k
* Numarac
n
n i
i.
numaralama
* Numaralamak i
i.
numaralamak
* Bir veya daha fazla s
ra numaras
yla gstermek, numara koymak.
numaraland
rma
* Numaraland
rmak i
i.
numaraland
rmak
* Numara vermek, numaralamak i
ini yapt
rmak.
numaralan

* Numaralanmak i
i veya biimi.
numaralanma
* Numaralanmak i
i.
numaralanmak
* Numaralamak i
ine konu olmak.
numaralay

* Numaralamak i
i veya biimi.
numaral
* Numarasolan.
* Belli bir numarasolan.
numaras
nvermek
* bir kimse iin kt bir kan
ya varmak.
numaras
z
* Numara verilerek belirtilmemi
.
* (gzlk veya gzlk camiin) Gzn grme gcn art
rma zelli
i bulunmayan.
numen
* Nesnenin kendisi, grng kar

t
; Kant'
n modern felsefesinde, insanlar duyularla ba
l
oldu
undan
nesnenin grn
n, olaylarbilebilir, nesnenin zn bilemezler, onu yaln
z d
nebilirler.
numune
* rnek.
numunelik

* rneklik.
nur
* Ayd
nl
k,

k, par
lt
.
*
lah bir g taraf
ndan gnderildiine inan
lan parlakl
k.
nur gibi
* parlak, p
r
l p
r
l.
nur iinde yats
n
* sevgiyle an
lan ller iin sylenir.
nur inmek
* kutsal bir yere gkten ilh

k yamak.
nur ol!

* be
enme, alk
sz.

nur topu gibi


* sal
kl
, ok gzel ve temiz (ocuk).
nur yzl
* Sayguyand
ran, pak yzl ihtiyarlardan sz ederken kullan
l
r.
nuran

* I

kl
.
* Sayguyand
ran, nurlu.

nurland
rma
* Nurland
rmak i
i veya biimi.
nurland
rmak
* Nur gibi yapmak, parlak ve tertemiz bir duruma getirmek.
nurlan

* Nurlanmak i
i veya biimi.
nurlanma
* Nurlanmak i
i.
nurlanmak
* I

k iinde kalmak.
* Temiz, parlak bir duruma gelmek.
nurlu

nursuz

* Ayd
nl
k,

kl
, parlak.
* Sayguyand
ran, temiz, nuran.
* Sayguyand
rmayan, sevimsiz.

nursuz pirsiz
* Sevimsiz, bak
ms
z.
nuruayn
m
* Gzmn nuru.
nurue
mim
* Gzmn nuru.
nurudidem
* Nur yzlm.

Nusayr

* Hatay ili ve evrelerinde ya


ayan bir Trk toplulu
una eskiden verilen ad.

nutku tutulmak
* korkudan,
a
k
nl
ktan ve fkeden konu
amaz olmak.
nutuk

* Sz, konu
ma.
* Sylev.

nutuk atmak (veya ekmek)


* bir kimsenin uzun, s
k
cbir konu
ma yapt

nveya zden yoksun bir sylev verdiini belirtmek iin


kullan
lan kmseyici bir sz.
nutuk vermek
* bir konuda zel olarak haz
rlan
p konu
mak.
n
*
plak.
nans

* Ay
rt
, alar, fark.

nbvvet
* Nebilik, savac
l
k, peygamberlik.
nfus

* Ki
i.
* Bir lkede, bir blgede, bir evde belirli bir anda ya
ayanlar
n olu
turdu
u toplam say
.
* Ortak bir zellik gsteren kimselerin btn.

nfus bilimci
* Nfus bilimiyle ura
an kimse, demograf.
nfus bilimi
*
nsan nfusunu yap
, geli
me ve da

l
m a
s
ndan inceleyen bilim, demografi.
nfus bilimsel
* Nfus bilimiyle ilgili, demografik.
nfus co
rafyas
* Yeryzndeki nfus yo
unlu
unun da

ninceleyen ve bunu trl ynleriyle a


klayan co
rafya kolu.
nfus czdan
* Bir lkenin vatanda
lar
na devlete verilen, kimlikleriyle ki
isel durumlar
ngsteren resm belge, kafa
ka
d
, nfus tezkeresi.
nfus k
d
* Nfus czdan
.
nfus kalemi
* Nfus memurluu.
nfus kayd
* Nfusa yaz
lma.
nfus kesafeti
* Nfus yo
unluu.
nfus kt

* Nfusa kay
tlolunan defter.

nfus memurlu
u
* Nfus kay
tlar
n
n yap
ld

ve nfus i
lerinin dzenlendi
i resm daire.
nfus patlamas
* Gnmz toplumlar
nda hayat
artlar
ndaki trl iyile
meler sonucu lm oranlar
n
n d
mesi, do
um
oranlar
n
n ise de
i
memesi sonucu nfusun byk h
zla o
almas
.
nfus plnlamas
* Ailelere, sahip olmak istedikleri ve yeti
tirebilecekleri ocuk say
skonusunda karar verebilme ve bunu
gerekle
tirecek yntemleri uygulayabilme imknlar
n
n verilmesi.
nfus say
m
* lkenin nfus say
s
ntespit etmek iin yap
lan say
m.
nfus tezkeresi
* Nfus k
d
, nfus czdan
.
nfus yo
unluu
* Nfus ile bu nfusun zerinde ya
ad
topraklar
n yzlm aras
ndaki oran.
nfusu

* Nfus memuru.

nfusunu
karmak
* nfus ktne kay
t yapt
rarak nfus czdanalmak.
nfuz

* (iine) Geme.
* Sz geirme, gl olma, erk.

nfuz etmek
* bir
eyin iine i
lemek, gemek.
* inceli
ine varmak, anlamak.
* etkili olmak.
nfuz ticareti
* Bir kimsenin bulunduu makam
n gcne dayanarak bazi
lere kar

p kendine
kar salamas
.
nfuzkr

* Etkileyici, gl.

nfuzlu
* Sz geer, istediini yapt
ran, erkli.
* Yksek makam, st kademe.
nfuzsuz
* Nfuzu olmayan.
nfuzu alt
nda tutmak
* sz geirme gcn stn k
lmak, egemenlii alt
nda bulundurmak.
nhft
nkleer

* Klsik Trk mzi


inde bir birle
ik makam.
* Atom ekirdei ile ilgili, ekirdeksel.

nkleer enerji
* Atom ekirdeinin paralanmas
ndan do
an enerji.
nkleer reaktr

* Uranyum, plutonyum gibi atom ekirdeklerinin paralanmas


ndan yararlan
larak enerji elde edilen kaynak.
nkleer santral
* Nkleer reaktr yard
m
yla elde edilen enerjiyi da
tan merkez.
nkleer silh
* Nkleer enerji ile y
k
m gc sa
layan silh.
nkleon

* Atom ekirdeini olu


turan proton ve ntronun ortak ad
.

nkleoprotein
* Proteinlerin nkleik asitlerle kurdu
u molekler birlik.
nksetme
* Nksetmek i
i.
nksetmek
* (hastal
k veya ba
ka bir durum) Geri dnmek, yeniden ba
lamak, depre
mek.
nkte

*
nce anlaml
, d
ndrc ve
akalsz, espri.
* Yaz
da, resimde, szde ve davran

ta ince, derin anlam, espri.

nkte yapmak
* nkteli sz sylemek.
nkteci

*
nce, gzel nkteler yapan (kimse).

nktecilik
* Nkteci olma durumu.
nktedan

* Nkteci.

nktedanl
k
* Nktecilik.
nkteli

* Nkte ile sslenmi


, nktesi olan, esprili.

nktesiz
* Nktesi olmayan.
nkul

* Vazgeme.

nkul etmek
* caymak, vazgemek.
nmayi
* Gsteri.
* Gsteri
.
nmayi
i
* Bir gsteride yer alan kimse, gsterici.
* Gsteri
i.
nmayi
kr
* Gsteri ile, gsteriile ilgisi olan.

nsha

ntasyon
nvazi
nve

* Birbirinin t
pk
solan yaz
l
eylerin her biri.
* (gazete, dergi vb. iin) Say
.
* Benzer, ayn
, kopya.
* Bkz. rm.
* Bkz. nevazi
.
* Bir
eyin z, ekirdek.

nzul
*
nme, fel.
nzul inmek (veya gelmek)
* fel geirmek, felce u
ramak.
nzull
o

*
nmeli, felli.
* Ba

na getirildii cmlenin anlatt


duyguyu belirtir.

o
* Teklik nc ki
iyi gsterir.
*
ki veya daha ok
eyden, daha nce sz geeni gsterir.
* Uzakta olan, hakk
nda konu
ulan kimse veya
eyi belirtir.
O

* Oksijen'in k
saltmas
.

o bu
* Bazkimseler ve nesneler.
o denli

* yle, o kadar.

o duvar senin, bu duvar benim


* birinin yalpalayacak kadar sarhoolduunu anlat
r.
o gn bugn(dr)
* o zamandan beri.
o hlde
* bu durum kar

s
nda, demek oluyor ki, yleyse.
o kadar

* a

r
l
k belirtir.
* tehdit ve k
zg
nl
k bildirir.

o kap
(mahalle) senin bu kap
(mahalle) benim
* srekli gezip dola
mayanlat
r.
o saat
o s
rada

* Hemen, o anda.
*
inde bulunulan zamanda.

o taraflolmamak
* ilgi gstermemek, konuyla ilgisi yokmugibi davranmak.
o tarakta bezi olmamak
*o
eyle ili
i
i bulunmamak.
o yolda
* yle, o gidive dzenle.
o yolun yolcusu
* (toplumun ahlk anlay

na gre) kt bir hayat srdren kimse.


* lmle sonulanacak bir durumda olan kimse.
o, O
oba

* Trk alfabesinin on sekizinci harfi; ses bilimi bak


m
ndan kal
n, yuvarlak ve geninly gsterir.
* Gebelerin konak yeri.
* Bu konak yerinde konaklayan gebe halk veya aile.
* Genellikle blmeli gebe ad
r
.

obaba

* Oban
n ba
olan kimse.
obart

* Bkz. abart
.

obart
c
* Bkz. abart
c
.
obart
lmak
* Bkz. abart
lmak.
obartma

* Bkz. abartma.

obartmak
* Bkz. abartmak.
obelisk

* Dikili ta
.

oberj
* ehir merkezinin d

nda sade, basit kurulmukonaklama tesisi.


obje

* Nesne.

objektif

* Nesnel, afak.
* Fotoraf makinesi, mikroskop, drbn gibi optik letlerle, cisimlerden gelen

nlar
al
p ekran zerine
yans
tan mercek veya mercek sistemi.
objektif olmak
* nesnel olmak.
* tarafs
z davranmak.
objektiflik
* Objektif olma durumu.
objektivist
* Nesnelci.

objektivite
* Objektiflik.
objektivizm
* Nesnelcilik.
obruk

obruklu

*
bkey, mukaar, konkav.
*
inde su biriken ukur yer, do
al kuyu.
* Obru
u olan.

observatuvar
* Gzlem evi, rasathane.
obstrksiyon
* Engelleme.
obua
obuac

* Orkestrada yer alan ift kam

l
, tahta flemeli alg
.
* Obua alan kimse.

obur
* Gere
inden ok yemek yiyen, doymak bilmeyen (kimse).
oburca

* Doymak bilmezcesine, gere


inden ok (yiyen).

oburla
ma
* Oburla
mak i
i.
oburla
mak
* Obur duruma gelmek.
oburluk
* Obur olma durumu.
obs

* Yksek ve alaktan mermi atabilen, top ve havanlar


n bazzelliklerine sahip k
sa namlulu top.

oca
batmak
* yuvasy
k
lmak veya soyu tkenmek.
oca
kr kalmak
* soyu tkenmek, ocu
u bulunmamak.
oca
snmek
* aile da

lmak, yok olmak, oluk ocuk yok olmak.


oca
ttmek
* soyu devam etmek.
oca

na darekmek
* Bkz. oca

na incir dikmek.
oca

na d
mek
* birine korumas
iin s

nmak veya yard


m etmesi iin yalvarmak.

oca

na incir dikmek
* birinin evini bark
nda

tmak.
oca

nye
ertmek
* aile yuvas
n
canland
rmak.
ocak

paras
.

* Ateyakmaya yarayan, pi
irme,
s
tma,
s
nma gibi amalarla kullan
lan yer.
* Odalarda, genellikle duvar kenarlar
nda tula veya ta
tan yap
lm

, bacasolan yer,
mine.
* Is
vererek zerine veya iine konulan maddeleri
s
tan, pi
iren, kaynatan, eriten ara veya let.
* Kahvelerde, kurulu
larda ay, kahve vb.nin yap
ld

yer.
* Yer stnde veya yer alt
nda cevher
kar
lan yer.
* Bahelerde ve bostanlarda her tr meyve ve sebze ekimine ayr
lm

, evresinden biraz ykseltilmitoprak


* Bir
eyin en ok bulundu
u veya yap
ld

yer.
* Aynama ve d
nceyi payla
anlar
n kurduklarkuruluveya topland
klar
, grev yapt
klaryer.
* (bazdeyimlerde) Ev, aile, soy.
* Bazhastal
klariyi etti
ine inan
lan aile.
* Y
l
n 31 gn sren birinci ay
, knunusani.

ocak ba

* Oca

n ba

nda yemek yenilen yer.


ocak e
e
i
* Ocakta odunlardayayarak atmaya yarayan ayakldemir ara.
ocak ka

* Oca

n iinde stne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer.


ocak kat
* Belirli bir dzeyde haz
rlanm
galeri a
n
n tm.
ocak ta

* Oca

n evresine yerle
tirilen ate
e dayan
klta
.
ocak

* Ate
i.
* Ocak bacalartemizleyicisi.
* Kahvelerde ocak ba

nda kahve, ay gibi


eyleri haz
rlayan kimse.

ocak
l
k
* Ocakolma, ocak
n
n i
i.
ocakl

ocakl
k

* Oca
olan, iinde oca
bulunan.
* Ocaktan olan (yenieri).
* Bir aileye, babadan o
ula gemesi iin verilen (mlk).
* Ateyak
lan yer, ocak.
* Bir yap
n
n temelini veya at
s
nolu
turan byk kereste, temel direi.
* Mutfak.
* Baca.

ocumak
* Bir
eyden korkmak, rkmek, ekinmek.
* Bir
eyden soumak.
od
* Ate
.
od ocak

* Mal, mlk, madd zenginlik.


od yok ocak yok
* "ok yoksul" anlam
nda kullan
l
r.
oda

* Evin veya herhangi bir yap


n
n oturmak, al

mak, yatmak gibi i


lere yarayan, banyo, salon, girivb.
d

nda kalan, bir veya birden fazla


k

olan blmesi, gz.


* Serbest meslek adamlar
niinde toplayan resm birlik.
* Yenieri k

las
.
oda hapsi
* Asker ceza hukukunda kabul edilmibir ceza tr.
oda mzii
* Az say
da algiin ve zel toplant
larda al
nmak amac
yla bestelenmimzik.
oda spreyi
* Havas
z kalan veya havasa
rla
an odalarda gzel ve hokoku veren bir sprey tr.
odaba

* Hanlarda al

an u
aklar
n ba

.
* Yenieri kurulu
unda grevi alaylarda selm trenlerini dzenlemek ve ynetmek olan subay.
odac

* Resm kurulu
larda, iyerlerinde, temizlik ve getir, gtr i
lerine bakan grevli, hizmetli, hademe,
mstahdem.
odac
k
odac
l
k

* Kk oda.
* Odac
olma durumu veya odac
n
n grevi, hademelik.

odak
mihrak.

* Bir

k veya
s
kayna

ndan yay
lan

nlar
n topland
yer, mihrak.
* Herhangi bir d
ncede, nitelikte olan kimselerin kayna
veya bir
eyin topland

, younla
t

yer,

odak noktas
* Bir mercee paralel olarak gelen

nlar
n, mercekten geip k
r
ld
ktan sonra mercein te yan
nda
birle
tikleri nokta.
odaklama
*
yi bir grnt elde etmek, grnty tam odak noktas
na d
rmek iin al
cmerce
inde yap
lan
dzenleme.
odaklamak
*
yi grnt elde etmek, grnty tam odak noktas
na d
rmek iin al
cmerceini dzenlemek.
odaklanma
* Odaklanmak i
i.
odaklanmak
* Odaklamak i
ine konu olmak.
* Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak.
odakla
ma
* Odakla
mak durumu.
odakla
mak
* Bir

k demeti veya elektron ak

bir noktada toplanmak.

* Odak durumuna gelmek.


odakla
t
rma
* Odakla
t
rmak i
i.
odakla
t
rmak
* Bir

k demetini veya elektron ak

nbir noktaya toplamak.


* Odak durumuna getirmek.
odaklay
c
* Al
c
s
n
n al

t
r
lmass
ras
nda odaklamaygerekle
tiren al
cynetmeni yard
mc
s
.
odal

odal
k

odeon

* Herhangi bir say


da odasolan.
* Topkap
saray
nda oturan saray adamlar
.
* Bir erkein nikhs
z olarak ald

cariye.
* Padi
ah ve
ehzadelerin, saraya al
nan karava
lar aras
ndan setikleri kad
n, ikbal.
* Eski Yunan'da mzisyenlerin konser verdii basamaklyer.

oditoryum
* Dinleme salonu.
odsuz
* Ate
siz.
odsuz ocaks
z
* ok yoksul, a ve bar
naks
z.
odun

* Yak
lmak iin kesilmi
, paralanm
aa.
* Anlay

s
z ve kaba (kimse).

odun bilimi
* Odunun yap
s
n
; fiziksel, mekanik ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal
, ksiloloji.
odun gibi
* anlay

s
z, grgsz.
odun kmr
* Odunun kmrle
tirilmesiyle elde edilen, kalori deeri d
k kmr, mangal kmr.
odun z
* Bitkiye destek olan, besi suyunu ta

yan, odunda bulunan katmaddelerden her biri.


odun sobas
* Sadece odun yak
lmas
na elveri
li bir soba tr.
oduncu

* Odun kesen veya satan kimse.

oduncul
* Odunla beslenen bcek.
odunculuk
* Odun kesme ve satma i
i.
odunla
ma
* Bazbitki hcrelerinde odun z denilen bir kimyasal madde alarak odunsu bir duruma girmeleri olay
.

* Kabala
ma.
odunla
mak
* (bitkilerde) Odun durumuna gelmek.
* Kabala
mak.
odunluk
* Odun konulan yer.
* Odun durumuna getirilip yak
lmaya elveri
li (a
a).
* Kabal
k, anlay

s
zl
k.
odunsu

* Oduna benzeyen, odunu and


ran.

odunumsu
* Oduna benzer, odun gibi.
* Kaba, iri, heybetli.
odyometre
*

itme organve sisteminin niteliklerini deerlendiren, i


itmeyi len ara.
odyovizel
* Grsel-i
itsel.
of

* S
k
nt
, bezginlik, usan, ac
gibi duygularbildirir.

of ekmek
* oflamak.
ofis
*
yeri, daire, bro.
oflama
oflamak

* Oflamak i
i.
* "Of" diyerek s
k
nt
, bezginlik, usan, ac
veya yorgunluk duyduunu belli etmek.

oflat
p puflatmak
* bunalt
p s
k
nt
ekmeye sebep olmak.
oflaya puflaya
* s
k
larak, acekerek, bunalarak.
oflaz
ofris

*
yi, gzel, mkemmel.
* Salepgillerden, iekleri sinek, rmcek gibi birtak
m bcekleri and
ran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys).

ofsayt

* Futbolda hcuma geen tak


m
n en az bir oyuncusunun topla oynand

anda rakip tak


m
n kale izgisine,
o tak
m
n en yak
n oyuncusundan daha yak
n bulunmasdurumu.
ofset

* Kal
p izlerini nce kauua, kauuktan da k

da geirmeye dayanan ift kopyalbaskyntemi, dz bask


.

ofseti
* Ofset baskyapan kimse.
oftalmolog

* Gz hekimi.
oftalmoloji
* Gz hekimli
i.
oftalmoskop
* Gzn iini ayd
nlat
p grmek ve gz muayene etmek iin kullan
lan ayna.
oalamak
* Bkz. ovalamak.
Oan

* Tanr
.

odurmak
* Bkz. ovdurmak.
Olak
olak

* Zodyakta Yay ile Kova aras


ndaki bur, Cedi. \343 Zodyak.
* Kei yavrusu.

Olak dnencesi
* Gney yar
krenin 230 27'lik enleminde, gne
in 23 Aral
k'ta,
le zeri dimdik durduu ember, k

dnencesi.
olaklamak
* (kei) Yavrulamak.
olan
* Erkek ocuk.
* Yeti
kin erkek.
*
skambil k

tlar
nda gen erkek resimli k
t, bacak, vale.
* Cinsel bak
mdan erkeklerin zevkine hizmet eden sap
k erkek ocuk.
olan evi
olanc

* Ni
an, d
n gibi trenlerde erkek taraf
n
n bulunduu ev.
* Erkeklerle cinsel ili
ki kuran ecinsel aktif erkek, kulampara.

olanc
k
* Kk o
lan ocuk.
olanc
l
k
* Olancolma durumu, kulamparal
k.
oma
omak

* Bkz. ovma.
* Bkz. ovmak.

oul
* Erkek evlt.
* Ya
lkimselerin gen erkeklere syledi
i bir seslenme.
* Bazkelimelerin anlam
npeki
tirmek iin kullan
l
r.
* Bey veya ana ardenilen bir di
i ar
yla kovandan
kan artopluluu.
oul bal
* Oul ar
lar
n
n yapt

bal.

* Bir byk anneye veya byk babaya gre o


uldan olan erkek torun.
oul
karmak
* bir kovan, yeni bir o
ul ar
stopluluu meydana getirmek.
oul o
ul
* Gruplar hlinde, blk blk.
oul otu

* Ballbabagillerden, 20-150 cm ykseklikte, t


pta yapraklar
ndan yararlan
lan ok y
ll
k ve otsu bir bitki,
kovan otu, melisa (Melissa officinalis).
oul u
ak
* ocuklar ve torunlar.
oul vermek
* oul ar
lar
n
n bir bl
kovandan ayr
l
p ayrbir kovana gitmek.
oulcuk
* Oul sznn sevgi bildiren kltme veya ok
ama biimi.
* Dllenmiyumurtac

n geli
meye ba
lad

andan dlt olmas


na kadar geen sredeki ad
, r
eym,
embriyon.
* Bitki tohumlar
nda bir kkk ile bir filizcikten olu
an ana blm.
oulduruk
* Dl yata
.
oullanma
* Oullanmak i
i veya durumu.
oullanmak
* Ar
lar, oul durumuna gelmek.
oullu
oulluk

oulsuz

* Olu olan.
* Oul olma durumu.
* vey oul.
* Olu olmayan.

ounmak
* Bkz. ovunmak.
ou
turmak
* Bkz. ovu
turmak.
Ouz

* XI. yzy
lda Harezm blgesinde toplu olarak ya
ayan ve daha sonra bat
ya do
ru g ederek, bugnk
Trkmen, Azer, Gagavuz ve Trkiye Trklerinin asl
nolu
turan byk bir Trk boyu.
ouz

*
yi huylu (kimse).

Ouzca

* Trk dilinin Trkiye Trkesi, Azerbaycan Trkesi, Trkmence, Gagavuzca ile K


r
m'
n gney
blgelerinde kullan
lan Trkeyi iine alan grubun ortak ad
.
oh

* Sevin, be
enme, hayranl
k, rahatlama gibi e
itli duygularbelirtir.

oh ekmek
* birinin kt duruma d
mesine sevinildi
ini anlat
r.
oh demek
* rahata ermek, rahata kavu
mak, rahat bir soluk almak.
oh olsun!

* sz dinlemeyerek, yanl
davranarak kt duruma d
enlere "ok iyi olmu
" anlam
nda sylenir.

oha
* Byk bahayvanlardurdurmak iin kullan
lan seslenme.
* Kaba ve yak

ks
z bir davran

ta bulunana kar
kullan
l
r.
ohlama
* Ohlamak i
i veya durumu.
ohlamak
ohm
oje

* Oh sesini
karmak, oh demek.
* Bkz. om.
* T
rnak cils
.

ojeli
*
inde oje bulunan.
* Oje srlm
.
ojit
* Yanardaktlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltlar
n temelini olu
turan piroksen cinsinden
mineral madde.
ok
* Yayla at
lan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve k
sa tahta ubuk.
* Yn gstermek amac
yla belli yerlere konulabilen, oka benzeyen i
aret.
* Bazletlerde veya aralarda dz ve uzun blm.
* Bir dairede bir kiri
in ortas
nda bu kiri
i gren yay
n ortas
na indirilen do
ru paras
.
ok atmak

* miras kalan mallarpay etmek iin ad ekmek.

ok gibi (yerinden) f
rlamak
* ok h
zlgitmek.
ok meydan
* Ok atma ustal

edinilen veya ok atma yar

lar
n
n yap
ld

alan.
ok meydan
nda buhurdan yakmak
* genibir yeri yetersiz bir
eyle
s
tmaya al

mak.
* nemli bir iiin yetersiz imknlardan yararlanmaya al

mak.
ok yaydan (veya yay
ndan)
kmak
* geri dnlemeyecek bir iyapmak.
ok y
lan
* Ba
pullu, boyu 2 m kadar olan, zehirli ve tehlikeli bir y
lan.
okalipts

* Mersingillerden, as
l yurdu Avustralya olan, boyu 100 m'yi a
abilen, topra

n suyunu ekerek yerin batakl


k
duruma gelmesini nleyen bir aa (Eucalyptus globulus).

okapi

* Gevigetirenlerden, Kongo'da batakl


k ormanlarda ya
ayan, byk bir antilop boyunda, gvdesi k
z
l
kestane, bacaklarbeyaz izgili bir memeli hayvan (Okapia johnstoni).
okar
okazyon

oku

okuluk

okey
okka

* Telli bal
k
l.
* F
rsat.
* Kelepir.
* Ok yapan veya satan kimse.
* Okuluk sporunu yapan kimse, kemanke
.
* Ok yapma veya satma i
i.
* Ok ve yay kullan
larak yap
lan spor, ok at
c
l

.
* Plstik, tahta veya mika benzeri maddelerden yap
lm
ta
larla oynanan ve konkene benzeyen bir tr oyun.
* 1283 gr'l
k a
rl
k ls birimi; 400 dirhem bir okka ederdi, k
yye.

okka ekmek
* hacminden umulmayacak kadar a

r gelmek.
okka her yerde drt yz dirhem
* konu
ulan bir gerein a
kl

nve tart

ma gtrmezliini anlatmak iin sylenir.


okkalama
* Okkalamak i
i.
okkalamak
* Bir
eyin a

rl

nyakla

k olarak anlayabilmek iin elle yoklamak.


* Gere
inden ok vmek veya ilgi gstermek, koltuklamak, pohpohlamak.
okkal

* Kiloca fazla olan, a

r eken.
* Byk.
* A
r.

okkalkahve
* Bol kahve ile yap
lm
ve byk fincana konulmukahve.
okkal
k

* Herhangi bir okka a


rl

nda veya oylumunda olan.

okkan
n alt
na gitmek
* haks
z yere ezilmek, bir zarar veya ceza grmek.
oklama
oklamak

oklanma

* Oklamak i
i veya durumu.
* Ok gibi f
rlama.
* Okla vurmak.
* Oklanmak i
i veya durumu.

oklanmak
* Okla vurulmak.
oklava

* Hamur amakta kullan


lan silindir biiminde uzunca de
nek.

oklava (veya baston) yutmugibi


* dimdik duranlar iin sylenir.
oklu kirpi
* Kemirgenlerden, kirpiye benzeyen, uzun dikenleri olan bir hayvan (Hystrix cristatus).
okluk
okrama
okramak

*
ine ok konulan ve s
rtta ta

nan me
inden yap
lm
ok k
l
f
, sadak.
* Okramak i
i veya durumu.
* (ac
km

, susam
olan at iin) Yiyecek veya su grd zaman ki
nemek.

oksalat
* Billrlaridrarda bulunabilen ve idrar yolunda tayapan kalsiyum oksalat
n k
sa biimi.
oksalik

* Kuzu kulagibi birok bitkilerde rastlanan, zellikle temizleme maddesi olarak kullan
lan, "keskin, zehirli
asit" anlam
na gelen oksalik asit teriminde geer, (HOCO-COOH), kuzu kula
asidi.
oksalik asit
* Oksalik.
oksidiyon ta

* Oltu ta

.
oksijen

* Hidrojenle birle
erek suyu olu
turan, atom numaras8, atom a

rl
16, rengi, kokusu ve tad
olmayan,
havada be
te bir oran
nda bulunan bir gaz, mvellidlhumuza. K
saltmasO.
oksijen ad
r
* Hava geirmeyen bir dokumadan veya plstikten yap
lan, birini normak bir havadan ay
r
p saf oksijen veya
karbojen etkisi alt
na koymaya yarayan alet.
oksijenleme
* Oksijenlenmek durumu veya biimi.
* Oksijenlemek i
i.
oksijenlemek
* Bir maddenin birle
imine oksijen katmak.
* Salar
n rengini suland
r
lm
oksijenli su ile sarartmak.
oksijenlenebilir
* Oksijenle birle
ebilen madde.
oksijenlenmek
* Oksijen ile birle
mek.
* znde oksijen bulunmak.
oksijenli
* Birle
iminde oksijen bulunan.
* (sa iin) Oksijenli su ile sarart
lm

oksijenli su
* Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu zeltisi.
oksilit
peroksit.
oksit

* Suyla birle
tiinde oksijen a
a
karan, birle
iminde nikel ve bak
r tozlar
bulunan sodyum ve potasyum

* Oksijenin bir element veya kkle birle


mesiyle olu
an madde.

oksitleme
* Oksitlemek i
i, ykseltgeme.
oksitlemek
* Oksit durumuna getirmek, oksijenle birle
tirmek, ykseltgemek.
oksitlenme
* Oksitlenmek i
i, ykseltgenme.
oksitlenmek
* Oksit durumuna girmek, oksijenle birle
mek, ykseltgenmek.
oksiyr
* Bkz. sivrikuyruk.
ok
ama
ok
amak

* Ok
amak i
i.
* Sevgi veya
efkat belirtisi olarak elini bir
eyin zerinde yavayavagezdirmek veya ona hafife vurmak.
* Hafife dvmek.
* Benzemek, and
rmak, hat
rlatmak.
* Bir kimseyi ho
nut etmek.

ok
amal
k
* Gnl ok
ay
czellii olan.
ok
anma

* Ok
anmak i
i.

ok
anmak
* Ok
amak i
ine konu olmak.
ok
ant

* Ok
ama.

ok
atma
* Ok
atmak i
i veya durumu.
ok
atmak
* Ok
amak i
ini yapt
rmak.
ok
ay
c
* (sz, davran
vb. iin) Ho
a giden, gnl alan.
ok
ay

* Ok
amak i
i veya biimi.

oktan
* Parafinler serisinden, birok izomerli doymuhidrokarbr (C8H18).
oktant

* Y
ld
zlar
n yksekli
ini ve auzakl

ngzlemeye yarayan alet.


oktav
* Sekiz sesten olu
an ses dizisi; bir do sesiyle ondan sonraki do sesi aras
ndaki uzakl
k.
oktrua

* ehre giren
eylerden al
nan vergi.

okul

* Okuyup yazmadan ba
layarak en yksek dzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye kadar, e
itli derecede
toplu olarak retimin yap
ld
yer, mektep.
* Bir okuldaki renci ve grevlilerin btn.
* Bir bilim veya sanat kolunda ayrnitelik ve zellikleri bulunan yntem veya ak
m, ekol.
okul ocuu
* renci.
okul kaa

* Derslere girmeyip, okul d

nda vakit geiren.


okul kooperatifi
* Okulda
rencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. ihtiyalar
nkar

layan kuruluve sat


yeri.
okul ncesi
* ocu
un okul a

na girmesinden nceki a
.
* Bu ala ilgili, bu a
a zg.
okul sonras
* Okul a

ndan sonra gelen a.


* Bu ala ilgili, bu a
a zg.
okuldan ayr
lmak
* renime son vermek.
okulda
* Okul arkada

.
okulla
ma
* Okulla
mak durumu.
okulla
mak
* Okul durumuna gelmek.
okullu

* Bir okula devam eden kimse,


renci.

okulu asmak (veya k


rmak)
* okuldan kamak, derslere girmemek.
okuma

* Okumak i
i, k
raat.

okuma kitab
* Okuma becerisini kazand
rmak amac
yla iinde de
i
ik metinlerin bulundu
u kitap.
okuma saati
* Zaman
n belli bir blmn okumaya ay
rma an
, okuma vakti.
okuma yazma
* Okuma ve yazma bilgisi.
okuma yitimi

* Grmede hibir bozukluk olmad

hlde okuma yetisinin yok olmas


, aleksi.
okumak
* Yaz
ya geirilmibir metne bakarak bunu sessizce zmleyip anlamak veya aynzamanda seslere
evirmek.
* Bu biimde yaz
lm
olan bir metnin iletmek istedi
i
eyleri
renmek.
* Bir konuyu renmek iin okulda, bir
retmenin yan
nda veya yaz
l
eyler zerinde al

mak,
renim
grmek.
* (
ark
, trk veya
iir vb. iin) Sesli olarak veya ezgi ile sylemek.
* Bir
eyin anlam
nzmek.
* Bazbelirtilerle bir anlam
, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak.
* Hastal
iyi edece
ini ileri srerek okuyup flemek, frklk etmek.
* Bir yere a
rmak, davet etmek, okuntu gndermek.
* Svmek, kfretmek.
okume

* Afrika'da yeti
en, kerestesi parlak, z odunu mor, d
odunu pembe renkli bir a
a (Aucoumea).

okumu
* Okuyarak bilgisini geni
letmi
, renim grm(kimse).
okumuolmak
* okunmugibi grnmek, yle farzedilmek.
okumu
luk
* Okur yazar, renim grmolma durumu.
okunakl
* (yaziin) A
k ve dzgn harflerle yaz
lm

, kolayl
kla okunabilen.
okunaks
z
* (yaziin) Glkle okunabilen, dzgn olmayan.
okunma

* Okunmak i
i.

okunmak
* Okumak i
ine konu olmak.
* Okunulmak.
* Belli olmak, a
ka grnmek.
okuntu

* a
r
k
d
, ar
l
k, davetiye.

okunulma
* Okunulmak i
i veya durumu.
okunulmak
* Okumak i
i yap
lmak.
okunu
* Okunmak i
i veya biimi.
okur

* Okuyan kimse, okuyucu, kari.

okuryazar
* Okumasyazmasolan,
renim grm(kimse).
okuryazarl
k
* Okuryazar olma durumu.

okus pokus
* Dolap, dzen, hile.
okutma

* Okutmak i
i.

okutmak
* Okumas
n
,
renim grmesini sa
lamak.
* Okumak i
ini yapt
rmak.
* Ders vermek, bir konu zerinde yeti
tirmek.
* Satarak elinden
karmak.
okutman

* niversitede yabancdil, Trke, tarih


retimi ile grevlendirilen, uygulamalal

malaryneten
retim
yesi yard
mc
s
, lektr.
okutmanl
k
* Okutman
n grevi, lektrlk.
okutturma
* Okutturmak i
i.
okutturmak
* Okutmak i
ini yapt
rmak.
okutulma
* Okutulmak i
i.
okutulmak
* Okutmak i
ine konu olmak.
okutu

* Okutmak i
i veya biimi.

okuyucu
* Srekli olarak gazete, dergi vb. okuyan, okur, kari.
* ark
, trk okuyan kimse,
ark
c
, trkc.
* D
ne aryapan kimse.
okuyup flemek
* din inanca gre bir duayokuduktan sonra, fleyerek ruhlara yollamak.
okuyu
* Okumak i
i veya biimi.
okler
okltizm
okyanus

* Optik aletlerinde objektiften ald

nlargze veren mercek sistemi.


* Bkz. gizlicilik.
* K
talarbirbirinden ay
ran engin, a
k deniz, ana deniz, umman.

okyanus ukuru
* 3000-4000 m derinlikten 6000-7000 m derinli
e kadar devam eden deniz dibi ukuru.
okyanus mavisi
* Koyu mavi.
ol

* O gsterme s
fat
.

ola
ola ki
olabilir

* acaba, sahi, bulunabilir.


* olabilir ki, belki.
* Gerekle
me imknbulunan, olur, mmkn, kabil.

olabilirlik
* Olas
l
k, ihtimal.
olabilme

* Olabilmek i
i veya durumu.

olabilmek
* Gerekle
mesi mmkn olmak, uygulanabilir olmak.
olacak

* Olmas
, yap
lmasuygun olan.
* Kendinden beklenilen davran

gsteremeyen.
* Olma, gerekle
me olas
l
bulunan
ey.
* Olmas
n
n nne geilemeyen durum.

olacak gibi de
il
* olamaz, olmuyor, olaca
a benzemiyor.
olagelme

* Olagelmek i
i.

olagelmek
* Srmek, sregelmek, devam etmek.
ola
an
* S
k s
k olan, olagelen, tabi.
* Al

lm
olan, normal.
ola
an d

* Ola
an olmayan, gayri tabi.
ola
anla
ma
* Ola
anla
mak i
i.
ola
anla
mak
* Ola
an duruma gelmek.
ola
anla
t
rma
* Ola
anla
t
rmak i
i veya durumu.
ola
anla
t
rmak
* Ola
an duruma getirmek.
ola
anl
k
* Ola
an olma durumu.
ola
anst
* Al

lm

tan, benzerlerinden farklolan, fevkalde.


* Beklenmedik bir zamanda yap
lan, nceden tasarlanm
olan, fevkalde.
* Byk bir hayranl
a yol aan, harikulde.
ola
anst hl

* S
k
ynetimden nce, sonra veya bundan tamamen ba
ms
z olarak kanunla belirtilen olaanst yetkilerin
sivil ynetime verilmesi ve kullan
lmasdurumu.
ola
anstlk
* Ola
anst olma durumu.
olamaz
* Olmas
nnleyecek derecede gl engelleri bulunan, olanaks
z, gayrimmkn.
* Hayret,
a

rma bildirmek iin kullan


l
r.
olan
* olmak fiilinin
imdiki zaman s
fat-fiili.
* isim tamlamasbelirtileni durumunda bulunan bir isimden sonra getirildi
inde o ismin s
fatde
erinde bir
birle
ik olu
turur.
olan biten (veya olup biten)
* meydana gelen olaylar, ortaya
kan durum veya olu
an her
ey.
olan oldu
* ii
ten geti, art
k yapacak bir
ey kalmad
.
olanak

* Yararlan
lan uygun
art, imkn.

olanak sa
lamak
* bir i
in olmas
na elveri
li ortamhaz
rlamak.
olanakl
* Olma ihtimali bulunan, mmkn, kabil.
olanaks
z
* Olana
olmayan, olma ihtimali bulunmayan, gayrimmkn, imkns
z.
olanaks
zla
ma
* Olanaks
zla
mak i
i, imkns
zla
ma.
olanaks
zla
mak
* Olanaks
z duruma gelmek, imkns
zla
mak.
olanaks
zl
k
* Olanaks
z olma durumu, imkns
zl
k.
olanca
* Btn, elde bulunan
n hepsi.
olas

* Grn
e gre olaca
san
lan, muhtemel, mmkn.

olas
c
l
k

* Bilginin ancak olas


l
k de
eri oldu
unu, kesin dorunun bilinemeyece
ini, bilginin yaln
z olas
l
a
eri
ebileceini ileri sren teoriye dayanan ku
kucu
reti, probabilizm.
olas
l

* Olas
l

a dayanan, belkili, ihtimal, muhtemel.


* Belkili.

olas
l
k

* Bir
eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal.
* O zamana kadar yap
lan deneylerle bir olay
n ortaya
kmas
n
n beklenilmesi, ama yine de tam bir
kesinlilii bulunmamasdurumu.
olas
l
k hesab

* Bir olay
n gerekle
mesi
anslar
n
n yzdesini bulmaya yarayan kurallarinceleyen matematik dal
,
ihtimaller hesab
.
olas
ya

* Olabilece
i lde, olabilecei kadar.

olay
* Ortaya
kan, olu
an durum, ilgiyi eken veya ekebilecek nitelikte olan her trl i
, hdise, vak'a.
* nemli tarih olgu.
olay bilimi
* Grng bilimi, fenomenoloji.
olay
karmak
* hoolmayan bir durum yaratmak, hdise
karmak.
olay yapmak
* oldu
undan nemli veya byk d
ncesini yaratmak, sorun
karmak.
olayc
l
k

* Grngclk, fenomenizm.

olayla
t
rma
* Olayla
t
rmak i
i veya durumu.
olayla
t
rmak
* Olay durumuna getirmek, olay yapmak.
olayl
olays
z

* Olayolan, olay
km
olan, hdiseli.
* Olayolmayan, hibir olay
kmam
olan, hdisesiz.

olum
* Hekimlik taslayan kimse.
* Kendini becerikli, usta gsteren kimse.
* Eli i
e yatk
n, becerikli kimse.
oldu

* Peki, evet, tamam, hay hay, elbette, bastne, olur, tabi, memnuniyetle.

oldu olacak
* Art
k ekinilecek bir
ey kalmad
.
oldu olacak, k
r
ldnacak
* her
ey olup bitti, ii
ten geti.
oldu olanlar
* hoolmayan kt birtak
m olaylar oldu.
oldubitti
emrivaki.

* Ba
kas
na kar

ma f
rsatvermeden bir i
i aceleye ve karga
al

a getirip sonuca ba
lama, olup bitti,

oldubittiye (veya olupbittiye) getirmek


* geri dnlmesi g veya olanaks
z bir durum yaratmak, emrivaki yapmak.
olduka
* Yetecek kadar, epey, hayli.
oldum bittim

* Eskiden beri, bildim bileli.


oldum bittim (oldum olasveya oldum olas
ya)
* kendimi bildiimden beri.
oldum olas
* \343 olmak.
oldurgan
oldurma

* Gei
li de
ilken bir ek kat
larak gei
li duruma getirilen (fiil).
* Oldurmak i
i veya durumu.

oldurmak
* Olmas
nsa
lamak.
* Olgunla
t
rmak.
ole
* Yreklendirmeye yarayan
spanyolca kelime, ya
a.
olefin

* Etilen gibi yap


s
na ba
ka bir ge veya kk sokulabilen, karbonlu hidrojenlerin genel ad
.

oleik

* Ya
larda gliserin ile birlikte bulunan, rengi, kokusu, tadolmayan, 40C de billr durumunda kat
la
an s
v
bir madde olan oleik asit teriminde geer.
oleik asit
olein

* Oleik.
* S
vyalarda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri.

oleometre
* Ya
lar
n younluunu lmeye yarayan s
v
ler.
olgu

olgucu

* Birtak
m olaylar
n dayand
sebep veya bu sebeplerin yol at

sonu, vak
a.
* D
nlmolan
n kar

t
, olmuolan, gerek olan, gerekle
miolan, vak
a.
* Olguculukla ilgili olan, pozitivist.
* Olguculuk yanl
solan (kimse).

olguculuk
* Ara
t
rmalar
n
olgulara, deneylere, gereklere dayayan, fizik tesi a
klamalarkuramsal olarak olanaks
z ve
yarars
z gren Auguste Comte 'un at
felsefe

r
, pozitivizm.
olgun

* (meyveler iin) Yenecek duruma gelmi


.
* (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho
grs gerei kadar geli
mi
, kmil.

olgun odun
* Aa gvdesinin z odun ile d
odun aras
nda olu
an, aa i
leri gereci olarak en stn nitelii ta

yan
blm.
olgunca

* Olgun gibi, olguna benzer.

olgunla
ma
* Olgunla
mak i
i.

olgunla
mak
* (meyveler iin) Olgun duruma gelmek.
* (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho
grs gerei kadar geli
miolmak.
olgunla
t
rma
* Olgunla
t
rmak i
i.
olgunla
t
rmak
* Olgun duruma getirmek.
olgunluk

* (meyveler iin) Olgun, yenilebilir olma durumu.


* (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho
gr bak
m
ndan gere
i kadar geli
miolma durumu, yetkinlik, kemal.

olgunluk a

*
nsan hayat
nda beden ve ruh yeteneklerinin en yetkin olduu dnem.
olgunluk s
nav
* Bilgi, grg ve ho
gr bak
m
ndan gere
i kadar geli
miolma durumu, yetkinlik, kemal.
olgunluk ya

* Bkz. olgunluk a

.
oligar
i
oligoklz

* Siyas gcn birka ki


ilik bir grubun elinde topland

ynetim, aristokrasinin daralm


biimi, tak
m erki.
* Billr ktlelerde serpme durumunda bulunan, beyaz
mt
rak bir tr feldspat.

oligosen
* III. a

n miyosen ile eosen aras


ndaki dnemi.
olijist
olimpik

* K
z
l renkli, kayalarda rastlanan do
al demir oksidi.
* Olimpiyatlarla ilgili, olimpiyat llerinde olan.

olimpiyat

* Eskiden Yunanistan'da Zeus onuruna yap


lan yar

malara verilen ad.


* Her drt y
lda bir ba
ka lkede yap
lan, yaln
zca amatrlerin kat
ld
uluslar aras
spor yar

malar
,
olimpiyat oyunlar
.
* e
itli spor dallar
nda dzenlenen yar

ma.
olivin
olma
olmad
k

olmak

* Sar
msye
il renkli, cam par
lt
l
, magnezyum ve demirli silikat, peridot.
* Olmak i
i veya durumu.
* Daha nce hi olmam

, al

lmam

, hi beklenmeyen, olaan kar

t
.
* Gereksiz, yerinde olmayan davran
veya sz.
* Varl
k kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak.
* Gerekle
mek veya yap
lmak.
* Bir grev, makam, san veya nitelik kazanmak.
* Bir
eyi elde etmek, edinmek.
* Bir durumdan ba
ka bir duruma gemek.
* Herhangi bir durumda bulunmak.

* Uygun d
mek, yerinde grlmek.
* Yeti
mek, olgunla
mak.
* Haz
rlanmak, haz
r duruma gelmek.
* Bulunmak.
* (zne olarak zaman bildiren kelimelerle) Gemek, tamamlanmak.
* Srdrmek, yrtmek.
* Bir kurulu
la, rgtle ilgili bulunmak, mensup olmak.
* (zaman bildiren bir isimle) Yakla
mak, gelip atmak.
* Bir
ey, birinin mlkiyetine gemek.
* zne bir isim tamlamasoldu
unda, belirtenin belirtilene ait oldu
u d
ncesini anlat
r.
* Ek fiilin genizaman
olan -d
r (-dir) anlam
nda kullan
l
r.
* Sarhoolmak.
* Uymak, tam gelmek.
* Yitirmek, elinden ka
rmak.
* Bir yerde domu
, ya
am
olmak.
* Bu fiilin genizaman
n
n tekil nc ki
isi olumlu olduunda kabul, olumsuz oldu
unda ret anlat
r.
* (bir
eyle birlikte) Bir olayla kar

la
mak; ba

na kt bir
ey gelmek.
* (ne ile birlikte) Ne gibi bir ilginin bulundu
unu sormak veya hibir ilgi olmayaca
nbelirtmek iin
kullan
l
r.
* Yol amak.
* Bir isim veya s
fat
n belirtti
i durumu almak.
* S
fat-fiil eki alm
kelimelerle birlikte ba
lama, bitirme vb. bildiren fiilleri olu
turur.
* (hastal
k anlatan bir kelimeyle) Hastal
a yakalanmak, tutulmak.
olmam

* Olgunla
mam

, ham.
olmayacak
* Gerekle
mesi imkns
z.
* Olmashogrlmeyen, uygun olmayan.
olmayacak duaya min demek
* gerekle
meyecek, sonu, vermeyecek i
lerle u
ra
mak.
olmaz
*
mkns
z, gerekle
emez.
* Yap
lamayacak i
, tutum veya davran

.
olmaz olmaz
* olamayacak, imkns
z
ey yoktur.
olmazl
olmazl
k
olmu

* Olmasihtimal d

olan.
* Olmazlolma durumu veya olmazlolan
ey.
* Olgunla
m

, ergin.
* Olu
mu
.

olmu(veya pi
mi
) armut gibi eline d
mek
* emeksiz ve zahmetsizce eline gemek.
olsa olsa
* Son ihtimal olarak, nihayet.
* Ancak.
olta
* Genellikle, bir olta tak
m
n
n ava haz
r btnne verilen ad.
* Bal
k avlamada kullan
lan, ucuna engelli ine tak
l
, en o
u at kuyru
u k
l
ndan olan veya naylon tellerden
yap
lm
iplik.

* Hile, dzen, oyun, yem.


olta bal

* Olta ile avlanan bal


k.
olta inesi
* Olta tak
m
n
n ucuna tak
lan ve biimlerine gre dei
ik adlarla an
l
p esas bal

n yakalanmas
nda
kullan
lan kk engel.
olta tak
m
* Olta ile bal
k avlamada kullan
lan i
ne, zoka gibi gerelerin btn.
oltac

oltac
l
k

* Olta vb. bal


k avgereci satan kimse.
* Olta ile bal
k avlamada usta kimse.
* Olta yapmak veya satmak i
i.
* Olta ile bal
k avlama i
i.

oltaya d
mek
* hileyle kar

la
mak, oyun veya dzen iinde girmek.
oltaya vurmak
* (bal
k) oltaya tak
lmak.
oltayyutmak
* aldanmak.
Oltu kebab
* Oltu yresine zg yatay olarak
i
e geirilip k
zart
lan ve kk kk kesilen bir tr kebap.
Oltu ta

* e
itli ss e
yalar
n
n yap
m
nda kullan
lan kara kehribar, oksidiyon ta

.
Oltu tozu
* Bkz. pire otu.
oluk
* Bir
eyin akmas
na yarayan st yan
a
k boru.
* Yamur sular
n
damlar
n kenarlar
na toplay
p ak
tan yatay konumlu, genellikle inko vb. boru.
* Bir
eyin zerinde oyulmuyol.
* Ay yzeyinde grlen uzun yar
klardan her biri.
oluk gibi akmak
* ok bol ve araskesilmeden gelmek.
oluk oluk
* Pek ok.
olukuk
* Kk oluk.
* Bazorganlar
n yzeyinde bulunan entikler.
olukla
ma
* Olukla
mak i
i.
olukla
mak
* Oluk durumuna girmek, oluk grnm almak.
oluklu

* Oluu olan.

* stnde yol yol oluklar


bulunan.
olumlama
* Olumlulu
u ortaya koyma, icap.
olumlu

* Gzetilen amaca veya beklenilene uygun, yararl


, mspet.
* Yap
c
.
* Onaylayan, kabul eden, lehte olan.
* Olgulara, deneylere dayalolarak baznitelikleri belli olan, mspet, pozitif.

olumlu bildirme eki


* o
u srerlik, kesinlik veya kuvvetli ihtimal kavramlar
nvermek iin yklemin sonuna gelen durur
kelimesinin ekle
mibiimi olan -d
r, -dir eki.
olumlu cmle
* Yklemi olumlu olan cmle: ocuk okula gitti.
rencinin bilgisiz oldu
u anla

l
yordu gibi.
olumlu eylem
* Bkz. olumlu fiil.
olumlu fiil
* Bir i
in, bir davran

n, bir olu
un olduunu bildiren fiil: Sylemi
, yazacak... gibi.
olumlu tmce
* \343 olumlu cmle.
olumluluk
* Olumlu olma durumu.
olumsal
* Olmaskadar olmamasda mmkn bulunan, mmkn, zorunlu kar

t
.
olumsall
k
* Olumsal olan
n nitelii; olumsal olma durumu, imkn, zorunluluk kar

t
.
olumsuz

* Yap
c
ve yararlolmayan, hibir sonuca ula
mayan, menfi, negatif.
* Davran

larbe
enilmeyen, y
k
cd
nceleri olan, zararl
, menfi.
* Bir
eyi inkr eden, inkr veya ret zellii ta

yan.

olumsuz cmle
* Yklemi olumsuzluk kavramveren cmle: ocuk hasta deilmi
. Parasyok. Gelmezseniz biz de gitmeyiz
gibi.
olumsuz eylem
* \343 olumsuz fiil.
olumsuz fiil
* Olumsuzluk kavramveren fiil, Trkede -ma, -me olumsuzluk eki, -maz, -mez olumsuz genizaman eki
alan fiil: Sylememeliydi, hastalanmaz, gelmeyince, yorgun deildir gibi.
olumsuz tmce
* Bkz. olumsuz cmle.
olumsuzluk
* Olumsuz olma nitelii veya durumu, nefiy.
olumsuzluk eki
* Kk fiil olan bir kelimeye olumsuzluk kavramveren ek. Trke'de bu kavram -ma, -me eki ile verilir:
Sevmemek, sevmeyecek, okumam
gibi.

olumsuzluk kelimesi
* Cmle iinde art arda kullan
lan iki veya daha ok zneyi, tmleci, yklemi, aralar
ndan baz
lar
na
olumsuzluk kavramvererek birbirine balayan veya yklemin olumsuz ekimini sa
layan de
il kelimesi.
olunma
olunmak

* Olunmak i
i veya durumu.
* Olmak fiiline konu olmak.

olup olaca

* hepsi bu kadar.
olupbitti

* Oldubitti, emrivaki.

olupbittiye getirmek
* Bkz. oldubittiye getirmek.
olur

* Olabilir.
* Peki.
* Genizaman
n nc tekil ki
isi.
* Onay, tasdik, yapabilme izni.

olur almak
* yetkili makamdan bir uygulamayyapabilmek iin yaz
lizin almak.
olur ki

* belki, muhtemelen.

olur olmaz
* rastgele, s
radan.
* nemsiz, gereksiz, yersiz.
olur olmaz
* Olunca, olmas
ndan hemen sonra.
* Doru mu, yanl
m
, yerinde mi yersiz mi oldu
u d
nlmeden sylenen (sz), iyi mi kt m olduuna
bak
lmadan seilen (
ey).
* Rastgele, s
radan, kimli
i, nitelii belirsiz (ki
i).
olur
ey

* ola
an, grlegelen, s
radan, alelde.

olur
ey (veya olur ... de
il)
*
a
ma anlat
r.
olur
ey deil
* olabilecei d
nlmeyen veya gerekle
mesi beklenmeyen (
ey).
olurluk
* Olabilme durumu.
oluruna bakmak
* bir i
in yap
labilirliini ara
t
rmak, yapmaya al

mak.
oluruna b
rakmak
* (bir i
i) kendi gidi
ine b
rakmak.
oluruna b
rakmak (veya ba
lamak)
* sonucu nemsemeyerek, bir i
in yap
labildi
i, olabildi
i kadar
yla yetinmek.

oluruyla yetinmek
* elde olanlaryeterli bulmak, kanaat etmek.
olu

olu
ma
olu
mak

* Olmak i
i veya biimi, vuku.
* Olu
ma, te
ekkl, tekevvn.
* Bir durumdan teki duruma gei
.
* Olu
mak i
i, te
ekkl.
* Belli bir varl
k kazanmak, ortaya
kmak, meydana gelmek, te
ekkl etmek, tekevvn etmek.

olu
turma
* Olu
turmak i
i.
olu
turmak
* Olu
mas
nsalamak, meydana getirmek, te
ekkl ettirmek, tekvin etmek.
olu
turulma
* Olu
turulmak i
i.
olu
turulmak
* Olu
massa
lanmak, te
ekkl ettirilmek.
olu
uk
* Olu
mu
.
* Bir jeoloji dneminde meydana gelmikatmanlar dizisi.
olu
um
* Olu
mak i
i, te
ekkl, te
kil.
* (katman, ktle, gk cismi vb. iin) Biimlenme sreci.
olu
umcu
* Olu
umculuk yanl
s
olan kimse.
olu
umculuk
*
nsan
n ruh dnyas
nda olu
an ve geli
en bir durumun ya
la geli
tiini ileri sren gr
.
om
om

* Kemiklerin toparlak ucu.


* Elektrik diren birimi, ohm.

oma
* Kala kemi
i.
* Bel kemii.
omaca
* Kesilmiaa kk, bakt.
*
ri kemik.
ombra
* Dorama i
lerini kahverengine boyamakta kullan
lan toprak boya.
oma

omfazit

* Kala kemi
inin bir blm.
* Bakt
.

* Piroksen grubundan, ye
il renkli doal silikat.
omlet
*
rp
lm
yumurta, peynir, k
yma, mantar vb. kat
larak tavada pi
irilen bir yemek, kaygana.
ommatidyum
* Grme hcresi.
omnibs

omnivor
omur

* Dolmuyapan byk at arabas


.
* Yolcu ta

yan byk motorlu ta

t.
* Hem et hem ot ile beslenen canl
.
* Omurgayolu
turan kemiklerden her biri, f
kra.

omurga
* Birbiriyle eklemlenince kafatas
ndan kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kemik eksen olu
turan omurlar
n
btn, bel kemi
i.
* Gemi kaburgas
n
n a
a
taraftan ba
lbulunduu boy ekseni do
rultusunda boydan boya geen ana yap
gesi.
* Bir
eyin varl

ile ilgili en nemli blm, temel, bel kemi


i, esas.
omurgal
lar
* Memelileri, ku
lar
, amfibyumlar
, srngenleri, yuvarlak a
zl
larve bal
klariine alan hayvan blm
(Vertebrata).
omurgas
zlar
* Omurgas
z ok hcreli hayvanlar (Protostomia).
omurilik
ilik.
omuz

* Omurga iinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden olu
an sinir dokusu, murdar

* Boynun iki yan


nda, kollar
n gvdeye ba
land

blm.

omuz ba

* Kol ile omzun birle


ti
i yer.
* Yan
ba

, stten a
a
.
omuz eklemi
* Kol kemi
inin ba

nkrek kemiinin yuva ukuruyla birle


tiren eklem.
omuz kald
rmak
* bilmez gibi davranmak.
omuz omza
* ok s
k

k bir durumda, yan yana; dayan

arak.
* Dayan

arak, birlikte.
omuz p
mek
* e
it derecede olmak.
omuz silkmek
* ald
rmamak, nem vermemek.
omuz vermek
* omzuyla dayanmak.
* destek olmak.

omuzda ta

mak
* ok sayggstermek, yceltmek, vmek.
omuzda
* (daha ok, iyi olmayan i
lerde) Arkada
, hempa.
omuzda
l
k
* Arkada
l
k, dayan

ma, tesant.
omuzlama
* Omzuna alma, omzuna vurma.
* Destek olma.
omuzlamak
* Omzuna almak.
* Omzuyla dayay
p itmek.
* Destek almak.
* (bir iveya grevi) Yklenmek, sorumluluk almak.
* Al
p gtrmek, s
rtlay
p ka
rmak, a

rmak.
omuzlanma
* Omuzlanmak i
i veya durumu.
omuzlanmak
* Omuzlamak i
ine konu olmak.
omuzlarkmek
* bitkin, peri
an ve y
k
lm
bir durumda olmak.
omuzlu
* Omzu olan.
omuzluk

* Rtbeyi gstermek amac


yla omuzlara tak
lan i
aret, apolet.
* Gemilerde bave k
blmlerinin her bir yan
.
* Omza al
n
p iki ucuna yk as
lan k
sa s
r
k, i
indirik.

omzuna binmek
* yk olmak, a
rl
k vermek.
on

* Dokuzdan bir art


k.
* Dokuzdan sonra gelen say
n
n adve bu say
y
gsteren rakam: 10, X.

on (defa veya kere)


* pek ok.
on (veya be
) para etmez
* de
ersiz.
on alt
l
k
* Birlik notan
n on alt
da biri uzunlu
unda nota.
on ayakl
lar
* e
itli istakoz, yenge ve karides trlerini iine alan eklem bacaklkabuklular tak
m
.
on binlerce
* Say
sal olarak okluk ifade eder.
on binlik

* On bin liral
k btn k

t veya maden para.

on bir ayl
k
* Bkz. uha ie
i.
on iki telli
* Tambura cinsinden, on iki telli bir halk alg
s
.
on para on aslan
n a
z
nda
* para kazanmak ok gle
ti.
on paral
k
* Deeri ok az veya deersiz, hi.
on paral
k etmek
* birine hakarette bulunmak, birini kt duruma d
rmek.
on paras
z
* Hi parasolmaks
z
n, paras
z.
on paraya on taklak atar
* kk
kar salamak iin her trl onur k
r
ci
e katlan
r.
on parmabo
az
nda olmak
* istei yap
lmazsa s
k
nt
ya d
me, d
rme anlam
nda kullan
lan bir sz.
on parma
nda on hner (veya marifet)
* elinden her igelir, ok becerikli.
on parma
nda on kara
* herkesi lekelemek huyu olanlar iin kullan
l
r.
ona

* O zamirinin ynelme durumu.

ona buna dil uzatmak


* herkes iin ileri geri konu
mak.
ona gre hava ho
* onun iin fark etmez, tutulacak yolu ba
kalard
nsn.
onama
onamak

* Onamak i
i, uygun bulma, tasvip.
* Bir i
i doru ve uygun bulmak, tasvip etmek.

onanizm
* Mastrbasyon, istimna.
onanma
onanmak
onar

* Onanmak i
i.
* Onamak i
ine konu olmak.
* On say
n
n le
tirme says
fat
, her birine on; her defas
nda onu bir arada.

onar onar
* Her biri on tane, her biri on taneden olu
muolan.
onar
c

* Onarmak i
ini yapan kimse.
* Hasar grmhcreleri canlduruma getiren madde.
onar
lma

* Onar
lmak i
i.

onar
lmak
* Onarmak i
ine konu olmak, onarmak i
i yap
lmak.
onar
m
etme.

* Onarmak i
i, tamirat, tamir.
* Bir yap
n
n, bir heykelin, bir resmin bozulmuyerlerini yeniden yapma, ilk durumuna getirme, restore

onar
m grmek
* onar
lmak.
onar
mc
* Onarma i
ini yapan kimse, tamirci.
onar
mc
l
k
* Bozulmuolan nesneleri onar
p yararl
bir duruma getirme, tamircilik.
onarma

* Onarmak i
i.

onarmak
* Bozulmu
, eskimiolan bir
eyi dzeltip i
ler veya kullan
l
r duruma sokmak, i
e yarar duruma getirmek,
tamir etmek.
* Bir yap
n
n, bir heykelin, bir resmin bozulmuyerlerini yeniden yapmak, ilk duruma getirmek, restore
etmek.
*

lenen bir kusuru veya yap


lan bir yanl

giderecek veya nleyecek davran

larda bulunmak.
onartma

* Onartmak i
i veya durumu.

onartmak
* Onarmak i
ini birine yapt
rmak, tamir ettirmek.
ona
mak

* Kar

l
klr
za gstermek, razolmak.

onat
* zenli, dzgn, uygun.
* Yararl
.
* Drst, iyi ahlkl
.
onay

* Uygun bulma, tasdik.

onay almak
* onaylanmas
nsa
lamak, kabul veya tasdik ettirmek.
onay
na sunmak
* tasdike arz edilmek.
onaylama
* Onaylamak i
i, tasdik.
onaylamak
* Yap
lan bir i
i doru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek.

onaylan

* Onaylanmak i
i veya biimi.
onaylanma
* Onaylanmak i
i.
onaylanmak
* Onaylamak i
i yap
lmak veya onaylamak i
ine konu olmak, tasdik edilmek.
onaylatma
* Onaylatmak i
i.
onaylatmak
* Onaylamak i
ini birine yapt
rmak, tasdik ettirmek.
onayl

* Onaylanm
olan, tasdik edilmi
.

onays
z
* Onaylanmam

, tasdik edilmemi
.
onba

* Erbas
ralamas
n
n ilk basama

onba

l
k
* Onba
olma durumu, onba

n
n rtbesi.
onbe

onbir

* On beoyuncudan olu
an rugby tak
m
.
* Teniste yap
lan ilk say
.
* On bir oyuncudan olu
an futbol tak
m
.

onbirli
* Dizeleri on bir heceli
iir.
* Bentleri on bir dizeden olu
an manzume.
* On bir dereceyle ayr
lan iki noktan
n aral

.
onca

* Ona gre, onun d


ncesince.
* (ok olan
eyler iin) O kadar, o denli.

onculay
n
* Ona gre, onun gibi.
onda
* O zamirinin kalma durumu.
ondal
k

* Onda bir olarak al


nan veya verilen cret.
* Toprak rnlerinden onda bir oran
nda al
nan vergi,
r, a
ar.
* Temel olarak on say
s
nalan, a
ar.

ondal
k kesir
* Paydas10 veya 10'un herhangi bir kuvveti olan kesir: 0,3 (onda ), 0,15 (yzde on be
), 0,007 (binde
yedi) gibi.
ondal
k say
* Payda olarak 10 veya 10'un herhangi bir kuvvetini alan kesirli say
.
ondal
k

* Onda bir pay alarak al

an kimse.
ondan
* O zamirinin
kma durumu.
* O sebeple.
ondurma
* Ondurmak i
i.
ondurmak
* Onmas
nsa
lamak, iyiye dndrmek.
ondurmaz
* ldrc, ktle
tirici.
ondltr
* Telgraf yaz
s
.
ondle
* Dalgal
, k
vr
ml
, k
vr
lm

.
ondleli

* Ondlesi olan.

ondlesiz
* Ondlesi olmayan.
onejit

* Hidratldo
al oksit.

ongen
* On a
s
, on kenarolan okgen.
ongun

* ok verimli, bol, eksiksiz.


* Yarar duruma gelmi
, bay
nd
r.
* Mutlu.
* Kutlu, uurlu.

ongun

*
lkel toplumlarda toplulu
un kendisinden tredii san
larak kutsal say
lan hayvan, a
a, rzgr gibi
herhangi bir do
al nesne veya olay, totem.
* Arma.
ongun besi suyu
* Yapraklarda yeni maddelerle zenginle
tikten sonra bitkiyi beslemek iin her yana inen besi suyu.
ongunculuk
* Bir onguna duyulan inanca dayanan toplumsal kuruluve din uygulama biimi, totemizm.
ongunluk
* Ongun olma durumu, mutluluk, bolluk, bereket, feyiz, saadet.
onikiparmak ba
rsa
* Mideden sonra gelen ince ba

rsak blm.
oniks
onkoloji

* Balgam ta

.
* Urlar
inceleyen t
p dal
.

onlar
onlar

* O zamirinin o
ulu.
* Ondal
k saysistemine gre yaz
lan bir tam say
da sa
dan sola doru ikinci basamaa verilen ad.

onlarca
* okluk ifade etmek iin kullan
l
r.
onlu

onluk

* On paradan olu
an, kendinde herhangi bir
eyden on tane bulunan.
* On i
aretli iskambil k

d
.
* On birimden, on paradan olu
an.
* On zerinden tam not alan.
* On para, on kuru
, on lira veya on bin lira deerinde para.

onluk bozma
* onlu
u, on tane birli
e evirme.
onma

* Onmak i
i veya durumu.

onmad
k
* Talihi yaver gitmeyen, ba

beldan kurtulmayan.
* Bereketsiz.
onmak

onmaz

* Daha iyi bir duruma girmek, salh bulmak.


* Eksi
i kalmay
p gnl ferahl

na ermek, mutlu olmak, mesut olmak.


* Hastal
ktan, dertten kurtulmak,
ifa bulmak, felah bulmak, iflh olmak.
*
yile
me ihtimali bulunmayan.

onomastik
* zel adlar ve zellikle ki
i adlarbilimi.
onomatope
* Bkz. yans
ma.
ons
* Fransa'da 30,59 gr,
ngiltere'de 28,349 gr a

rl

nda bir a
rl
k birimi.
onsuz
ontik

* O olmaks
z
n.
* Varl
ksal.

ontojenez
* Birey olu
.
ontoloji
* Varl
k bilimi.
ontolojik

* Varl
k bilimi ile ilgili, varl
k bilimine ait.

ontolojizm
* Tanrbilgisinin insan iin doal olduunu ileri sren kuram.

onu
onulma
onulmak

* O zamirinin belirtme durumu.


* Onulmak i
i.
* Onmak i
ine konu olmak.

onulmaz
*
yile
mez,
ifa bulmaz.
onum
onun

* Kt bir durumdan kurtulma.


* O zamirinin tamlayan durumu.

onun iin
* bundan dolay
, bundan tr.
onuncu
* On say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada dokuzuncudan sonra gelen.
* Onuncu s
rayalan
ey veya kimse.
onur
*
nsan
n kendine kar
duyduu sayg
, z sayg
, haysiyet, izzetinefis.
* Ba
kalar
n
n gsterdi
i sayg
n
n dayand

ki
isel de
er, gurur,
eref.
onur belgesi
* eref belgesi.
onur kurulu
* Bir kuruluveya dernein yeleri aras
nda
kan onur davalar
ngren veya bu kuruluveya dernein
ilkelerine ayk
rdavranan yelerin bu davran

lar
ninceleyip karara ba
layan kurul, haysiyet divan
.
onur yesi
* Bir kuruluveya dernee ki
ili
i ile onur katacad
nlerek seilen kimse.
onurland
rma
* Onurland
rmak i
i.
onurland
rmak
* Kendisine saygduyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onur kazand
rmak, onurunu
art
rmak,
ereflendirmek,
eref vermek.
onurlanma
* Onurlanmak i
i,
ereflenme, t e
errf.
onurlanmak
* Onur duymak,
ereflenmek, te
errf etmek.
onurlu
onursal

* Onuru olan veya onurunu stn tutan,


erefli, gururlu.
* Saygiin verilen veya vn iin kabul edilen (ba
kanl
k, yelik, profesrlk gibi unvan), fahr.

onursal ba
kan
* Bir kurulu
a onur vermek iin sorumsuz ve yetkisiz olarak ba
kan seilen kimse.

onursuz

* Onuru olmayan veya onura ayk


rdavran

larda bulunan,
erefsiz, haysiyetsiz.

onursuzluk
* Onursuz olma durumu,
erefsizlik.
onuruna ... vermek
* birine sayggstermek iin yemek, toplantgibi bir a
rlamada bulunmak.
onuruna dokunmak
* (birinin) gururunu, haysiyetini incitmek.
onuruna yedirememek
* bir kimse, kendine duydu
u sayg
yla ba
da
mayan ve onur k
r
colay veya davran

lar kar

s
nda tepkide
bulunmak, kendine yedirememek.
oosfer
oosit

* Bitkilerde erkek gamet taraf


ndan dllenerek yumurtayolu
turan di
i gamet.
* Byme evresini tamamlam

, fakat henz dllenebilecek duruma gelmemidi


i gamet.

op
* Bkz. opus.
opal

opalin

* Silis grubundan de
erli bir mineral; silisin hidratlve jeltinli btn trlerini kapsar.
*
nce, dzgn dokunmupamuklu kuma
.
* Opali and
ran camdan yap
lm
vazo, kupa vb.ne verilen ad.

opalle
me
* Saydam bir cam
n, zndeki kristallerin kmesiyle opal renge girmesi.
oparlr

* Bkz. Hoparlr.

opera
* Szlerinin btn veya o
u
ark
lolarak sylenen mzikli tiyatro eseri.
* Bu eseri uygulayan sanattoplulu
u.
* Byle eserlerin oynand

yap
.
operac

* Opera sanat
s
.

operakomik
* Konu
mal
ve
ark
lblmlerin bir arada bulunduu oyun.
operasyon
* Ameliyat.
* Elde edilecek sonu iin al
nan nlem ve yrtlen i
lemlerin btn.
operatr

* Ameliyat yapan, uzmanl

ameliyat yapmak olan hekim, cerrah.


* Bazteknik aletleri i
letenlere verilen ad.
* Bilgisayaral

t
r
p gerekli uygulamay
yapan kimse, i
letmen.
* Bas
lacak metinleri dizgi makinesinde dizen kimse.

operatrle
me
* Operatrle
mek i
i.

operatrle
mek
* Operatr olmak, operatr gibi davranmak.
operatrlk
* Operatr olma durumu.
operatris
* Operatr.
operet

opereti

* E
lenceli, hafif konulu, iinde bestesiz konu
malar bulunan sahne eseri.
* Operet oynayan oyunculardan olu
an kurulu
.
* Operet metni yazan, besteleyen veya operette rol alan sanat
.

oportnist
* Duruma gre davranan, iinde bulunduu
artlar
de
erlendirmeyi bilen (kimse).
oportnizm
* G durumlarda, davran

lar
nahlk kurallarveya dzenli bir d
nceden ok,
karlar
na uyacak biimde
ayarlamayamalayan tutum.
opsiyon

optik

* (bankac
l
kta) Bor senetlerinin, bankalara denmesi iin vade tarihinden ba
layarak tan
nan iki gn.
* (ticarette) Bir al
veri
in karara balanmasiin genellikle sat
c
n
n al
c
ya tan
d

sre.
* Belli bir tarih iin, vapur, uak, vb. nde nceden deme yapmadan,
arta balyer ay
rtma.
* Grme ile ilgili olan.
* Fizik biliminin

k olaylar
ninceleyen kolu.

optik kayd
rma
* Al
c
n
n dei
ir odaklmerceinin yak
ndan uzaa veya uzaktan yak
na doru odaklanmas
yla elde edilen
sonu, zum.
optiki
optimal

* Gzlk.
* En elveri
li durum, optimum.

optimetri
* Grmeyi inceleyen optik veya fizik dal
.
optimist

* Yarad
l

gere
i her
eyin iyi yan
ngrme eiliminde olan, iyimser, nikbin pesimist kar

t
.
* Tek yelkenli, tek ki
ilik yar

optimizm
* Her
eyi en iyi yan
ndan gren, her durumda iyi bir
k
yolu uman dnya gr
, iyimserlik, nikbinlik.
optimum

opus
or

* (s
cakl
k, nem veya tutumda) En elveri
li durum.
* En elveri
li, en iyi olan, optimal.
* Bestecinin, bestelenis
ras
na gre numaralanm
mzik eseri. K
saltmasOp.
* Ordu kelimesinin k
saltmas
.

ora
orac
k

* O yer.
* Hemen o yer, bulundu
u yer.

orac
kta
* Hemen o yerde, olduu yerde.
orada

* Sz edilen yerde, bulunduu yerde.

orada burada
* her yerde.
oradan

* Sz edilen yerden.

oradan buradan
* belli bir s
ra gzetmeksizin, kar

k olarak.
orak

* Ekin bimekte kullan


lan, yar
m ember biiminde yass
, ensiz ve keskin metal bir b
akla, buna ba
l
bir
saptan olu
an ekin bime arac
.
* Ekin bime zaman
.
orak ay
* Temmuz.
orak bcei
* Austos bce
i.
orak
orak
l
k

* Orakla ekin bien kimse.


* Orak
n
n i
i.

orakla
ma
* Orakla
mak i
i veya durumu.
orakla
mak
* Orak biimini almak.
oralarda olmamak
* i
i sezmemigibi davranmak, anlamamazl
ktan gelmek.
oral

* O yerden olan.

oralolmamak (veya oralbile olmamak)


* nemsememek, umursamamak, ald
rmamak, ilgilenmemek.
oral
l
k
oramiral

* Oralolma durumu.
* Deniz kuvvetlerinde, kara kuvvetlerindeki orgeneralin dengi olan en yksek rtbeli amiral.

oramirallik
* Oramiral rtbesi.
* Oramiral makamve grevi.

oran

* Byklk, nicelik, derece bak


m
ndan iki
ey aras
nda veya para ile btn aras
nda bulunan ba

nt
, nispet.
*
ki
eyin birbirini tutmas
, kar

l
kl
uygunluk, tenasp.
* Ak
l yoluyla gere
e yak
n olduuna inan
larak verilen yarg
, tahmin.
*
ki byklk, iki nicelik aras
ndaki ba
nt
.

oran d

*
ki tam say
n
n blm olmayan (say
).
oranca
* Oran bak
m
ndan, orana gre.
orangutan
* Sumatra ve Borneo'da ya
ayan, insana benzeyen, yemi
le beslenen bir cins maymun (Pongo pygmaeus).
oranla
oranlama

* Herhangi bir
eye gre, herhangi bir
eyle k
yaslayarak, nispeten.
* Oranlamak i
i, tahmin, k
yas.

oranlamak
* lmek, hesaplamak, hesap etmek.
* Ak
l yoluyla gere
e yak
n olduuna inan
larak hkm vermek, tahmin etmek.
* Kar

la
t
rmak, k
yaslamak.
* E
it tutmak.
oranl
orans
z

* Kendinde oran bulunan, nispetli, mtenasip, mtevazin.


* Kendinde oran bulunmayan, nispetsiz.

orans
zl
k
* Orans
z olma durumu, nispetsizlik.
orant
tenasp.

* Bir
eyi olu
turan paralar
n kendi aralar
nda ve paralarla btn aras
nda bulunan uygunluk, oran,
* Birincinin ikinciye oran
, ncnn drdncye oran
na e
it olan drt terim aras
ndaki ba
nt
.

orant
lama
* Orant
lamak i
i veya durumu.
orant
lamak
* Orant
lolarak d
nmek veya de
erlendirmek.
orant
lanma
* Orant
lanmak i
i veya durumu.
orant
lanmak
* Orant
lolarak d
nlmek.
orant
l
* Bir orant
yla ilgili olan, aralar
nda orantbulunan, mtenasip.
* Bir niceli
in iki, , ... kez oalmasveya azalmasba
ka bir niceliin o nispette oalmas
nveya
azalmas
ngerekli k
larsa "bu iki nicelik birbiriyle orant
l
d
r" denir.
oras

* O yer, ora.
* O yn.

orassenin, burasbenim dola


mak (veya gezmek)
* durmadan gezip dola
mak.
oras
na buras
na
* da

n
k olarak, geli
igzel.
oratoryo

* Solo sesler, koro ve orkestra iin yaz


lm

, oyun gesi bulunmayan, kutsal nitelikte mzik eseri.

oraya
* O yere, o yne.
orcik

* eker ile kaplanm


ceviz ii.

ordinarys
* Trk niversitelerinde 1960 ncesinde, en az bey
l profesrlk yapm

, bilimsel al

malar
yla kendini
tan
tm

retim yeleri aras


ndan seilerek bir krsnn ynetimiyle grevlendirilen kimselere verilen unvan.
ordinat

* Bir noktan
n uzaydaki yerini belirtmeye yarayan izgilerden biri; en ou apsise dikey olarak izilir. \343
koordinat.
ordino
havale.

* Bir polienin arkas


na ciro edildii ki
iye denmesi iin yaz
lan havale emri.
* Tccar
n mal
n
gmrkten ekebilmesi iin vapur kumpanyas
ndan yk kon
imentosuna kar

l
k verilen
* Denizcilik i
letmelerinde gemi adamlar
ngemilere atama belgesi.

ordonat
* Silhlkuvvetlerin savagerelerini, aralar
n
ve bunlara benzer her trl ihtiyalar
nsalamakla grevli
s
n
f (ordu donat
m i
leri sznn k
saltmas
).
ordvr
* Yemekten nce sofraya getirilen so
uk yiyecekler, erez, meze.
ordvr arabas
* Ordvlerin servisinde kullan
lan kk el arabas
.
ordvr taba
*
ine genellikle souk mezelerin kondu
u zel olarak haz
rlanm
tabak.
ordu

* Bir devletin silhlkuvvetlerinin tm.


* Bu topluluun ba
l
ca blmlerinden her biri.
* Ama, nitelik vb. ynlerden benzeyen insanlar
n btn.
* ok say
da insan, kalabal
k.

ordu donat
m
* Ordonat.
ordu evi

* Kara, deniz ve hava subay ve astsubaylar


n
n bulu
tuklar
, sosyal ihtiyalar
nkar

layabilecek biimde
yap
lm
lokal veya yap
.
ordu komutan
* Bir orduya komuta eden ve genellikle orgeneral rtbesinde olan asker.
ordu merkezi
* Ordu karargh
n
n bulundu
u yer.

ordubozan
* M
z
k
, dnek, oyunbozan.
* Fesat
karan, fesat
.
* Bacaklardaki varis hastal

.
ordubozanl
k
* Ordubozan olma durumu, fesat
l
k, m
z
k
l
k.
orducu

* Savaalan
na gitmek iin yola
kan Osmanlordusunun her trl ihtiyalar
n
salamak iin birlikte giden
zanaat
lar ve esnafa topluca verilen ad.
ordugh
ordusuz

* Ordunun konaklad
yer.
* Ordusu olmayan.

orfoz
* Hanigillerden, Ege ve Akdeniz'de bulunan, eti beyaz ve lezzetli, 10 kg dan 50 kg a kadar a
rl

olan bir
bal
k tr (Epinepheles gigas).
org
* Klvyeli byk ve kk borulardan yap
lm

, krklerden elde edilen havan


n bu borulardan gemesiyle
de
i
ik ses tonlarverebilen, genellikle kilise alg
s
, erganun.
organ
* Canlbir vcudun, belirli bir grev yapan ve s
n
rlarkesin olarak belirlenmiblm, ye, uzuv.
* Bir grevi, bir i
i yerine getirmekle ykml kurulu
.
organ aktar
m
* Bkz. organ nakli.
organ nakli
*

levini yitirmibir organ


n yerine sa
lam bir organkoyma, organ aktar
m
, transplntasyon.
organik

* Organlarla ilgili, uzv.


* Bir grevi yerine getirmekle ykml kurulu
la ilgili olan.
* Canl
, gl (ili
ki).

organik kimya
* Karbon birle
iklerinin incelenmesini konu alan kimya blm.
organik ktle
* Birle
imindeki gelerin byk ve belirgin blm canlvarl
klardan olu
an kaya.
organiki

* Organik kimya uzman


.

organizasyon
* Dzenlemek i
i, dzenleme, tertip.
* Devlet, idare, toplum vb.nin dzenlenibiimi.
* Dzenli bir grup yelerinin btn.
* Kurulu
, kurum, te
kilt.
organizatr
* Dzenleyici.
organize

* Dzenlenmi
, dzenli.

organize etmek
* dzenlemek.
organize sanayi
* Birbirini btnleyen, de
i
ik sanayi kollar
n
n ve kurulu
lar
n
n olu
turdu
u ialan
.
organize su
* e
itli ki
i ve rgtlerce plnlan
p i
lenen su.
organizma
* Canlbir varl

olu
turan organlar
n btn, uzviyet.
* Herhangi bir canlvarl
k.
organla
ma
* Organla
mak i
i.
organla
mak
* (canl
lar iin) Organlar olu
mak.
organl
k

* Organ olma durumu.

organoleptik
* Cisimlerin duyu organlar
netkileme yetenei.
organtin

organze

orgazm
orgcu

* Seyrek dokunmu
, ince, sert bir kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
*
pek veya keten iplikle dokunmu
, tlbent inceli
inde bir e
it kolalkuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
* Cinsel uyar
m ve zevkin en yksek noktas
.
* Org alan sanat
.

orgeneral
* As
l grevi ordu komutanl
olan rtbesi en yksek general.
orgenerallik
* Orgeneralin rtbesi.
* Orgeneralin makamve grevi.
orijin
* Soy sop.
* Kken, ba
lang
, kaynak.
orijinal
* zgn.
* Al

agelenden daha dei


ik,
a

rt
cnitelikte olan.
* Fabrikas
nca yap
lm
olan, taklit olmayan (ara ve gere).
* Otantik.
orijinalite

orijinallik

* zgnlk.
* Al

lagelenden dei
ik,
a

rt
cnitelikte olma durumu.
* Orijinal olma durumu, zgnlk.

orkestra

* Yaylve flemeli alg


lar topluluu.
* Eski Yunan tiyatrolar
nda, sahne ve seyirciler aras
ndaki ember biiminde koro yeri.
* Baztiyatrolar
n birinci kat
nda sahne veya perdeye en yak
n koltuklara verilen ad.

orkestrac
* Orkestrada grevli kimse.
orkestralama
* Bir algtoplulu
u iin yaz
lm
paran
n notalar
n
, alg
lar
n t
n
farklar
ngz nnde tutarak, bu
toplulu
u olu
turan alg
lar aras
nda payla
t
rma sanat
.
orkestral
* Orkestrasolan.
orkestras
z
* Orkestrasolmayan.
orkide

* Salepgillerden, ieklerinin gzelli


i dolay
s
yla caml
klarda yeti
tirilen birtak
m bitki trlerinin ortak ad
.

orkinos
* Uskumrugillerden, boyu 2,5 m kadar olabilen, eti yenir bir bal
k, ton (Thunnus).
orkit
orlon

orman

* Er bezlerinin iltihaplan
p
i
mesi.
* Yapay dokuma ipli
i.
* Bu iplikle dokunmukuma
.
* Aalarla rtl genialan; bu aalar
n btn.

orman ay
r
* Orman ierisindeki a
kl
klarda veya orman aalar
n
n alt
nda yeti
en tabi ay
r.
orman evi
* Orman koruma memurunun evi.
orman gibi
* (sa, kavb. iin) gr, ok.
orman gl
* Avrupa, Asya dalar
nda yeti
en aelyaya benzer bitki.
orman i
letmesi
* Ormanla ilgili i
leri yrten kamu kurumu.
orman kebab
* Tas kebab
na benzer bir e
it et yemei.
orman kibar
* Ay
.
* Kaba, grgsz, baya
(adam).
orman kyls
* Orman kynde ya
ayan ve geimini orman aalar
nkesip satarak temin eden kimse.
orman ky
* Orman arazisinde kurulmuky.

orman ku
a
* S
ralormanlar
n olu
turdu
u dizi, orman dizisi.
orman sarma

* Ak asma.
orman s
an
* Ormanl
k blgede ya
ayan bir s
an tr (Mus sylvaticus).
orman ta
lamak
* bir kimsenin d
ncesini dolaylolarak
renmeye al

mak.
orman tavu
u
* Orman tavuugillerden ku
lar
n, zellikle Avrupa ve Asya'da ya
ayan siyah tyl trlerinin ortak ad
.
orman tavu
ugiller
* Dnyan
n souk ve
l
man blgelerinde ya
ayan, orta veya byk yap
da, mat veya parlak renkli, orman
tavu
u, il ve ay
r tavu
unu iine alan bir familya.
orman ye
ili
* Koyu ye
il.
ormanc
* Orman i
lerine bakan kimse.
* Orman mhendisi.
* Kaba, grgsz kimse.
ormanc
l
k
* Orman i
i ile u
ra
ma.
* Ormanlar
n yeti
tirilmesi ve bak
m
nkonu alan bilim.
* Ormana deer verme anlay

.
ormanla
ma
* Orman durumuna gelme.
ormanla
mak
* Orman durumuna gelmek.
ormanla
t
rma
* Ormanla
t
rmak i
i.
ormanla
t
rmak
* Orman durumuna getirmek.
ormanl
k
* Ormanok olan, ormanla kaplveya orman gibi olan (yer).
ormans
z
* Ormanolmayan.
ormans
zla
ma
* Ormans
zla
mak durumu.
ormans
zla
mak
* Ormans
z kalmak, ormanbulunmamak.
ornatma

* Ornatmak i
i, ikame etme.
* Bir trn yerine onun de
i
ik bir biiminin gemesi.
* Molekln geri kalan blmnde dei
iklie yol amadan bir atom veya bir kk yerine bir ba
ka atom veya
kkn gemesi.

* Bir cebirsel ifadenin yerine bir ba


kas
n
koyma i
lemi.
ornatmak
* Bir
eyin yerine ba
ka bir
eyi koymak, ikame etmek.
ornitolog
ornitoloji

* Kubilimi uzman
.
* Kubilimi.

ornitorenk
* Bkz. gagal
memeli.
orojeni
* Daolu
.
orospu

* Erkeklerin cinsel zevklerine para kar

hizmet eden ve bu i
i meslek edinen kad
n, fahi
e.
* Kolay elde edilen, d
k ahlklkad
n.

orospu bohas
* Derli toplu olmayan, sarsak ve d
ml, d
mleri tav
an kulakl
, kt dzenlenmiboha.
* Acele yap
lm

, f
nd
k yerine az miktarda ceviz konmu
, ekmek ii iyi ezilmemi
, sar
msaklardidikalm

bir tr tarator.
orospu bre
i
* El ayas
byklnde haz
rlanm
hamurun iine k
yma konarak tavada aceleyle pi
irilmibrek tr.
orospu ocuu
* Serseri, haylaz, hinoluhin, hilekr, kalle
.
orospu yemei
* Domates, ye
il biber, so
an, maydanoz vb. sebzelerin dzensiz do
ranmasile ya
da acele pi
irilmibir tr
yemek.
orospuluk
* Orospu olma durumu veya orospunun meslei, fahi
elik.
* Kalle
lik.
orostopolluk
* Kurnazca i
, dalavere, dolap.
orsa

* Yelkenleri rzgr
n estii yne evirmekte kullan
lan, her iki taraftan yelkenin ortas
na ba
lanan ip.
* Geminin rzgr alan yan
, rzgr st, poca veya rzgr altkar

t
.
* Geminin, rzgr
n geldi
i yne dndrlmesi.

orsa alabanda
* Gemiyi birdenbire rzgr
n stne evirme.
orsa boca
* Bkz. orsa poca.
orsa poca
* Geminin bazen rzgr ynne yakla
arak, bazen ondan uzakla
arak yol almas
.
* Bata
ka, iyi kt.
orsalama
* Orsalamak i
i.
orsalamak

* (gemi) Rzgr alan tarafa dnmek.


orta

denir.

*
ki utan e
it uzakl
kta olan yer veya durum.
* (zaman iin) Ba
lang
c
ile bitimi aras
nda e
it uzakl
kta olan sre.
* Bir
eyin kenarlar
ndan yakla

k olarak ayn
uzakl
kta olan yer.
* Bir
eyin e
it olarak ayr
labilece
i blm.
* Grnr, alg
lan
r durum.
* (topluluk)
inde, aras
nda.
* E
itimde zay
f ile iyi aras
ndaki derece.
* Siyasette sorunlar
n zmnde a

r
l
klardan ka
nan, ll bir yntem izleyen (siyas parti).
* Her iki yanda kendi trnden e
it say
da nesneler bulunan.
*
ki kar

t nitelik veya durum aras


nda bulunan, tutarl
,
l
ml
, vasat.
* Bir olay
n, iinde gerekle
tii yer.
* Bkz. orant
.
* Gre
te pehlivanlar
n ayr
ld
klarbedereceden ncsne byk orta, drdncsne de kk orta
* Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale az
nda duran arkada
lar
na havadan yollamak iin yapt

vuru
.
* Yenieri oca
nda tabur.

orta a
rl
k
* Boksta 71 kg dan 75 kg a kadar olan boksrlerin ayr
ld

kategori.
* Gre
te, gllede ve halterde 72-79 kg a

rl
ktaki oyuncular
n ayr
ld

kategori.
orta boy

* Orta byklkte olan.

orta boylu
* Orta ykseklikte, boyda olan.
Orta a
* Bat
Roma
mparatorluunun k
nden (476) ba
layarak 1453 'e veya 1492'ye kadar sren a.
orta dalga
* Dalga boyu 200 ile 600 m aras
nda dei
en dalga.
orta damar
* Bitki yapraklar
n
n tam ortas
nda bulunan ve yan damarlara gre daha kal
n olan damar.
orta deri

* D
deri ve i deri aras
ndaki hcre katman
, mezoderm.

orta dikme
* Bir do
ru paras
na orta noktas
nda dik olan doru.
orta direk
* ad
rda veya e
itli yap
larda merkez a

rl

yklenen ve dengeli da
l
msa
layan direk.
* Toplumun memur, emekli, kk esnaf, kk ifti gibi dar ve sabit gelirli ki
ilerden olu
an kesimi.
Orta Do
u
* Trkiye, Kuzey K
br
s Trk Cumhuriyeti, Suriye, M
s
r,
srail, Lbnan, Filistin, S. Arabistan, Irak ve
ran'
iine alan lkelere verilen ad.
orta eli
orta hlli

* Byk eliden nceki elilik a


amasve bu a
amada olan kimse.
* Ne zengin, ne yoksul olan.

orta hece yutumu


* Bazdurumlarda orta hecede bulunan vurgusuz nllerin d
mesi, haploloji.

orta hizmetisi
* Bir evin temizlik i
lerine bakan hizmeti.
orta hizmeti
* Bir evin temizlik i
lerinin btn, orta i
i.
orta i
i
* Orta hizmeti.
orta karar
* Orta derecede, biraz uygun.
orta kar
n
* Gbe
in stnde kalan kar
n blgesi.
orta kulak
* Kulak zar
, eki, rs, zengi kemiklerinin bulunduu, d
kulakla i kulak aras
ndaki blm.
orta kulak bo
luu
* D
kulak ile i kulak aras
ndaki bo
luk.
orta kulak iltihab
* Orta kulakta olu
an iltihaplhastal
k.
orta ku
ak
* Toplumda gen ku
ak ile ya
l
ku
ak aras
nda yer alan yagrubu.
orta mal
* Herkesin yararland

.
* Yayg
n, zgnl
olmayan, basmakal
p.
* Her isteyenle ili
kide bulunan kad
n, hayat kad
n
, fahi
e, orospu.
orta masas
* Dei
ik say
daki k
sa ayaklar zerine yatay olarak yerle
tirilmitablasolan genellikle oturma grubu ile
kullan
lan mobilya.
orta mektep
* \343 ortaokul.
orta nokta
* Futbolda ba
lama vuru
unun yap
ld

yer, nokta.
orta oyunculu
u
* Orta oyuncusunun sanat
.
orta oyuncusu
* Orta oyununda oynayan (sanat
).
orta oyunu
* Sahne, perde, dekor, suflr kullanmadan, halk
n ortas
nda oynanan Trk halk tiyatrosu.
orta renim
*
lk
renim ile yksek renim aras
nda grlen
retim dnemi.
orta retim
*
lk
retim ile yksek
retim kurumlararas
nda yer alan, genel okullar
, teknik ve meslek okullar
n
ynetmek grev ve sorumluluunu yklenmibulunan kurulu
.
*
lk
retimden getikten sonra
renimini srdrmek isteyen rencileri daha st renime veya teknik ve
meslek alanlar
nda haz
rlamak iin plnlanan retim dnemi.
orta parmak
* El parmaklar
n
n sadan ve soldan nc olan
.

orta saha

* Futbol, hentbol vb. oyunlarda topun oynand

sahan
n orta blm.

orta s
klet
* Bkz. orta a
rl
k.
Orta
ark
* Orta Do
u.
orta
ekerli
* Ne az ne de ok
ekeri olan.
* (durum iin) Ne ok iyi ne de ok kt,
yle byle.
orta tedrisat
* Bkz. orta retim.
orta terim
*
ki ncl iine alan terim.
orta u

* Orta blgenin en ilerisi.

orta ya
l
* Ne gen ne de ya
lolan.
orta yaylak
* Devamloturma ve normal tah
l tar
myap
lan blge s
n
r
n
n stndeki, genellikle deniz seviyesinden
1200-1600 metre ykseklikteki yaylak.
orta yol
* zme a
k, herkes taraf
ndan kabul edilebilir olan davran
ve tutum.
orta yolcu
* Orta yolu seen, orta yoldan yana olan.
orta yolculuk
* Orta yolcu olma durumu.
orta yuvar
* Yer hava yuvar
nda kat yuvar
n
n zerinde, s
cakl

n azald

yakla

k olarak 60-80 km aras


ndaki katman,
mezosfer.
orta yuvarlak
* Futbol, basketbol vb. oyunlar
n sahas
nda ortada bulunan ve ba
lama vuru
u veya at

n
n yap
ld

noktan
n merkez olduu alan, santra yuvarla

.
orta

* S
fat-fiil, partisip: Hi tan
d

m kalmad
. Gelen ocuk. Adbatasadam.

ortada
* grnr yerde, gz nnde.
* (sporda) sonucu belli olmayan kar

la
malar iin kullan
l
r.
ortada b
rakmak
* birini ok g bir durumdayken terk etmek.
ortada fol yok yumurta yok
* Bkz. fol yok yumurta yok.
ortada kalmak
* yersiz kalmak, bar
nacak yer bulamamak.

* g bir durumda veya iki


ey aras
nda kalmak.
* (bir
eyi) kimse zerine almamak.
ortada olmak
* d
nlmesi ve yap
lmasgerekmek.
ortadan kald
rmak
* saklamak.
* yok etmek.
* ldrmek.
ortadan kaybolmak
* saklan
lmak, bulunmaz olmak.
* yok edilmek, kullan
lmamak.
* ldrlmek.
ortadan kaybolmak
* nereye gitti
i bilinmemek, kimseye sezdirmeden gitmek.
ortadan s
r olmak
* kaybolmak, arkada iz b
rakmadan gitmek.
ortadan sylemek
* herkesin iinde, belli bir kimseyi amalamadan konu
mak.
ortak

* Birlikte iyapan, ortakla


a yararlarla birbirlerine balkimselerden her biri,
erik, hissedar.
* Kuma.
* Birden ok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara zg olan, onlar
n kat
lmas
yla olu
an, m
terek.

ortak (veya kuma) gemisi yrm


, elti gemisi yrmemi
* bir erkein kar
larbirbirleriyle anla
abilirler, ama karde
lerin kar
largeinemezler.
ortak blen
*
ki veya daha ok say
y
blen say
.
ortak arpan
*
ki veya ikiden art
k say
yarpan say
.
ortak dil

* Ana dilleri farkl


topluluklar
n aras
nda anla
maysa
layan dil.

ortak etmek
* bir
eyi payla
maya razolmak, kat
lmaya onay vermek.
ortak fark
* Bir aritmetik dizide bir geyi elde etmek iin ondan ncekine kat
lan say
.
ortak gider
* Kat mlkiyetinde her dairenin ayl
k giderlere e
it lde kat
lma pay
.
ortak hesap
* Birden fazla ki
i veya kurulu
un kulland

banka hesab
.
ortak kat
* Birtak
m tam say
lar
n katolabilecek say
.
ortak mlkiyet
* Mallar
n ortak kullan
m
.
ortak nesne
* Birle
ik cmlede yer alan yklemlere ortak olarak balanan nesne.

ortak olmak
* bir
eyi payla
mak veya bir
eye kat
lmak.
ortak llmez say
lar
* Aralar
nda ortak tam blen bulunmayan say
lar.
ortak zne
* Birle
ik cmleyi olu
turan yklemlerle ba

mlolan zne.
ortak payda
* Asgar m
terek.
ortak tam blen
*
ki veya ikiden art
k say
n
n hepsini tam olarak blebilen say
.
ortak tmle
* Birle
ik cmledeki yklemlere ba
mlzarf tmleci, nesne veya dolayl
tmle.
ortak yap
m
* e
itli lkelerde iki veya daha ok yap
mc
n
n ibirliinden doan film al

mas
.
ortak ya
ama
* Ba
ka trden iki canl
n
n dengeli ve s
kbir ibirli
i ile birbirinden yararlanarak ya
amalar
durumu.
ortak ynetim
* Koalisyon.
ortak yklem
* Birden ok znenin balbulunduu yklem.
ortak
maraba.

* Ba
kas
n
n tarlas
nda al

arak veya srsne bakarak, belli bir anla


maya gre rnne ortak olan kimse,
* Konak
n
n sindirilmemibesininden yararlanan konuk.

ortak
l
k
* Ortakolma durumu.
* Ortakya
ama durumu.
ortakla
a
* Ortak olarak, el birliiyle, m
tereken, kolektif.
ortakla
ac
* Ortakla
ac
l
k yanl
s
, kolektivist.
ortakla
ac
l
k
* retim aralar
ndan ki
isel sahiplii kald
r
p ortak kullanmayve toplum iinde her trl harekette ortak
davran

savunan reti, kolektivizm.


ortakla
ma
* Ortakla
mak i
i.
ortakla
mak
* Ortak olarak davranmak, ortak olmak.
ortakla
t
rma
* Ortakla
t
rmak i
i veya durumu.
ortakla
t
rmak
* Ortak duruma getirmek, kolektifle
tirmek.

ortakl
k

* Ortak olma durumu, i


tirak, m
areket.
*
ki veya daha ok kimsenin iyaparak kazan elde etmek iin birle
meleri,
irket, kumpanya.

ortakl
k etmek
* ortak olma durumuna gelmek.
ortakl
k kurmak
*
irket, kumpanya amak veya al

t
rmak.
ortakl
k senedi
* Anonim
irketlerde veya kooperatiflerde her orta
n yelik haklar
ngsteren ada yaz
lsenet.
ortakl
k szle
mesi
* Ortak ticar kurulu
lar
n olu
umunda ortakl
k
artlar
n
ieren belge.
ortakya
ar
* Ortak ya
ama durumunda bulunan (canl
).
ortakya
arl
k
* Ortakya
ar olma durumu.
ortalama
* Ortalamak i
i.
*
ki veya ikiden art
k nicelik toplam
n
n, bu niceliklerin say
s
na blnmesinden
kan (say
), vasat.
* Orta yerinden.
*
ki kar

t d
nce aras
nda olan, yakla

k.
ortalamak
* Ortas
n
bulmak, ortas
na varmak.
* Topla oynanan bazoyunlarda, oyuncu topu alan
n ortas
na do
ru atmak.
ortalamas
na
* Ortalayarak.
ortal

* Defterde, bir araya getirilmibelli say


da yapraklar
n olu
turdu
u blmlerden olan.

ortal

... almak
* kaplamak.
ortal

... gtrmek
* kaplamak.
ortal

birbirine katmak
* karga
a
karmak.
ortal

k
r
p geirmek
* herkesi heyecana srklemek.
* ok k
zarak evresindekilere ba
r
p a
rmak.
ortal
k

* Bulunulan yer, evre.


*
inde bulunulan, ya
an
lan ev, oda gibi yer.
* Herkes.
* Yeryznn grnen blm; evre, etraf.

ortal
k a
armak
* sabah olmaya ba
lamak.
ortal
k dzelmek
* toplum iindeki kar

kl
k yok olmak, tedirginlik kalmamak.

ortal
k kararmak
* ak
am olmak.
ortal
k kar

mak
* toplumda veya devletler aras
nda dzensizlik bagstermek.
ortal
k yat

mak
* toplum iindeki dzensizlik ve karga
a sona erip dzenli ya
ay
yeniden ba
lamak.
ortal
k
* Lokanta, gazino, pastahane gibi yerlerde ayak i
lerine bakan kimse.
ortal
kta
ortam
btn.

* Gz nnde, meydanda.
* Canlbir varl

n iinde bulunduu doal veya madd


artlar
n btn.
* Bir kimsenin veya bir insan topluluunun ya
ay

n
etkileyen ruhsal, toplumsal ve kltrel etkilerin
* Nesnel ve toplumsal ynlerle bazen ki
inin i dnyas
nda kapsayan yak
n evre, vasat.

ortam yaratmak
* imkn sa
lamak.
ortanca

* Yabak
m
ndan karde
in by
ile k
aras
nda bulunan.
* Byklk, irilik bak
m
ndan nesne aras
nda sondan veya ba
tan ikinci gelen.

ortanca

* Ta
k
rangillerden, k
rm
z
, pembe veya mor renkli ieklerini yaz ba

nda aan, glgelik yerlerde yeti


tirilen
bir ss bitkisi (Hydrangea hortensia).
ortancal
* Ortancasolan.
ortan
n sa
* Il
ml
siyas gr
e gre, sosyal alanla ilgili sosyal yap
ykoruma veya olduu gibi srdrme eiliminde
bulunan partilerin benimsedikleri gr
.
ortan
n solu
* Il
ml
siyas gr
e gre, sosyal alanla ilgili kkl dei
imleri gerekle
tirmek abas
nda bulunan partilerin
benimsedikleri gr
.
ortaokul
okulu.

* rencileri genel eitim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye haz
rlayan y
ll
k orta
retim

ortas
nbulmak
*
l
mlderecesini bulmak, uzla
t
rmak.
ortay

* Bir dzlem
eklin aynyndeki paralel btn kiri
lerini e
it paralara blen (izgi).
* Bir uzay
, bir yzeyi e
it iki paraya blen (dzlem, izgi).

ortaya almak
* her yan
nevirmek, ku
atmak.
ortaya at
lmak
* ileri srlmek, herkesin bilgisine sunulmak.
* (bir kimse) bir i
i yapmak iin kendini gstermek, ortaya at
lmak.

ortaya atmak
* sylemek, ileri srmek.
ortaya bir balgam atmak
* bir ik
vam
nda iken, biri herkesin zihnini buland
racak bir sz sylemek.
ortaya
karmak
* delilleriyle gstermek, ispat etmek.
ortaya
kmak
* yokken var olmak, meydana
kmak, tremek.
* biri kendini gstermek.
ortaya dkmek
*
karmak, gstermek.
* a
klamak.
ortaya d
mek
* (kad
n) orta malolmak, soka
a d
mek.
ortaya koymak
* herkesin grebilece
i yere koymak.
* yaratmak, yapmak.
ortaya srlmek
* anlat
lmak, belirtilmek, sylenmek.
ortaya yay
lmak
* herkes taraf
ndan duyulmak, yay
lmak.
Ortodoks
* Domaya ve kilise
retisine uygun olan.
* Ortodoksluk mezhebinden olan (kimse).
Ortodoksluk
* Me
ru kilisenin resm kararlar
na uygun
reti ve d
ncelerin btn.
* Dou Hristiyan kiliselerince srdrlen, Yunan ve Slvlar
n o
unun benimsedii mezhep.
ortodonti
* Dihekimliinin, di
leri enelerin zerine estetik ve grev bak
mlar
ndan dzenli bir biimde
yerle
tirmekle ura
an kolu.
ortoklz
* Dik abiiminde ayr
tlarolan, billrlar
para hlinde dilinen bir e
it potasyum feldspat.
ortopedi

* Hekimliin ocuklardaki vcut biimsizliklerini dzelten veya nleyen bir kolu.


* Vcutta kemikler, eklemler, kaslar, kiri
ler, sinirler gibi hareketi salayan organlar
n bozukluklar
n
dzelten, tedavi eden cerrah kolu.
ortopedik
* Ortopedi ile ilgili olan.
ortopedist
* Ortopedi uzman
.
* Ortopedi protezleri yapan kimse.
ortoz

* Ortoklz.

orucunda olmak
* herhangi bir
eyi yemez imez olmak.

oru

* Tanr
'ya ibadet amac
yla yeme, ime gibi birok
eylerden belli bir sre veya biimlerde kendini al
koyma.
* Haz veren
eylerden salanan yoksunluk.

oru amak
* vakit gelince oru bozmak, iftar etmek.
oru bozmak
* bir
ey yiyerek, ierek orucunu kesmek veya sona erdirmek.
oru tutmak
* oru ibadetini yerine getirmek.
oru yemek
* oru tutmamak.
orulu
orusuz
orun

* Oru tutan (kimse), niyetli.


* Oru tutmayan (kimse).
* zel yer.
* Makam, mans
p, mesnet, mevki.

orunlama
* Bir konunun yerine onunla benzerlikleri olan bir ba
ka konuyu anlatma.
orya
* Karo.
oryantal

* Dou ile ilgili, do


uyu hat
rlatan.

oryantalist
* Dou bilimci,
arkiyat
, mste
rik.
oryantalizm
* Dou bilimi.
Os
* Osmiyum'un k
saltmas
.
Osman

* Osmanl
larla ilgili.

Osmanl
* XIII. yzy
lda Osman Gazi taraf
ndan Anadolu'da kurulan ve birinci Dnya Sava

ndan sonra da
lan
byk Trk
mparatorluunun uyruklar
na verilen ad.
* D
nd
n ekinmeden, a
ka syleyen, bulunduu toplulukta yetki sahibi olan.
OsmanlTrkesi
* XIII-XX. yzy
llar aras
nda Anadolu'da ve Osmanl
Devleti'nin yay
ld

btn lkelerde kullan


lm
olan,
Arapa ve Farsan
n a

r bask
s
alt
nda kalan Trk diline verilen ad.
Osmanl
ca
* Bkz. OsmanlTrkesi.
Osmanl
cac
l
k
* Osmanl
cadan yana olan kimsenin tutumu.

Osmanl
c
l
k
* Osmanl
l
k d
ncesini benimseyen ve yayan d
nce ak
m
.
Osmanl
l
k
* Osmanlolma durumu.
osmiyum

* Mavi renkte, 2700 C de eriyen, pltin filizlerinde bulunan ok k


r
lgan bir element. K
saltmasOs.

osmiyumlu
* Bile
iminde osmiyum ieren (madde).
osteololi
osurgan

* Kemik bilimi.
* ok yellenen.

osurgan bce
i
* Kendisini,
kard

pis bir koku ile savunan bir bcek (Brachynus crepitans).


osurma
* Osurmak i
i.
osurmak

* Yellenmek.

osuruu cinli
* abuk ve olmayacak
eylere bile k
z
p fkelenen kimse.
osuruk

* Yellenme.

o
inografi
* Okyanus ve denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik zellikleri zerine deneysel ara
t
rmalar yapan bilim
kolu, ana deniz bilimi.
ot
* Toprak stndeki blmleri odunla
may
p yumu
ak kalan, ilkbaharda bitip, bir iki mevsim sonra kuruyan
kk bitkilere verilen ortak ad.
* A
, zehir.
*
l.
* Otla yap
lm
veya otla doldurulmu
.
* Esrar.
ot tutunmak
* vcuttaki istemneyen k
llard
rmek iin il srnmek.
ot yiyenler
* Bitki yiyerek beslenenler.
ot yoldurmak
* ok zor bir igrdrmek, ok u
ra
t
rmak.
otac

* Hekim.

otac
l
k
* Hekimlik.
ota

* Byk ve ssl ad
r.
otak
* Bkz. ota.
otak

otalama
otalamak

otama
otamak

* Otayapan veya satan kimse.


* Orduda otakuran er.
* Otalamak i
i.
* Zehirlemek, a

lamak.
* Otamak.
* Otamak i
i, tedavi.
*
l vererek hastal
iyi etmeye al

mak, tedavi etmek.

otantik
* Gerek olan, gere
e veya asl
na dayanan, orijinal, mevsuk.
otarma
otarmak
otarsi

* Otarmak i
i veya durumu.
* Otlatmak.
* Bir lkede ekonomik alandaki ihtiyalar
kendi kendine kar

lamaya ynelen tutum.

otar
i
* Bkz. otokrasi.
otu
otul

* Kylerde hekimlik yapan kimse.


* Otla beslenen (hayvan).

otel

* Yolcu ve turistlere geceleme imknsa


lamak, bunun yan
nda yemek, e
lence gibi trl hizmetleri sunmak
amac
yla kurulmui
letme.
otelci

otelcilik

otist

* Otel sahibi kimse.


* Otel i
leten kimse.
* Otel sahibi olma durumu.
* Otel i
letme i
i.
*
ine kapan
k, psikolojik sorunlarolan kimse.

otizm
*
e yneliklik.
otlak

* Hayvan otlat
lan yer, salmal
k, yayla, mera.
otlak
* Para ve emek harcamadan ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinen (kimse).
otlak
l
k
* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinme durumu.
otlakiye
otlama

* Osmanldneminde, devlet malotlaklarda yay


lan hayvanlardan al
nan vergi.
* Otlamak i
i.

otlamak
* (hayvan) Dola
arak yerdeki ot, imen, yaprak vb.ni yemek, me
gul olmak, bulunmak.
* Para ve emek harcamadan ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinmek.
otlanma
* Otlanmak i
i.
otlanmak

otlat
lma

* (hayvan) Otlamak.
* (otlak) Hayvanlar taraf
ndan yenilmek.
* Otlat
lmak i
i.

otlat
lmak
* Otlamaya b
rak
lmak.
otlatma

* Otlatmak i
i.

otlatma sistemi
* Bir meradan beklenen maksimum yarar
, zellikle vejetasyona devamlbir zarar vermeden elde etmek ve
bununla birlikte meran
n her taraf
n
n aynderecede otlat
lmas
n
sa
lamak iin uygulanan bir otlatma pln
.
otlatmak
* Hayvanveya sry otlayabilece
i bir yere gtrmek, otlamaya b
rakmak, otlamas
nsa
lamak.
otlu

* Otu olan.

otlu baa
* Kara kurba
a (Bufa).
otlu peynir
* Gzel kokulu otlar
n, zellikle yaban sar
msa

n
n iine kat
lmas
yla yap
lan bir e
it beyaz peynir.
otluk
* Otu bol olan yer.
* K
iin kurutulmuot y

n
.
* Ot konulan yer.
oto

* Bazkelimelerin birle
imine girerek "kendi kendine'" anlam
nveren n ek.

oto
* Otomobil kelimesinin k
salt
lm

.
oto park
l
k

* Otopark
i
ini yapan kimse.
otoban
* Otoyol.
otobiyografi
* Bir ki
inin kendi hayat
nanlatt
yaz
, z ya
am yks.
otobiyografik
* Otobiyografi ile ilgili.
otobs

* Yolcu ta

yan, motorlu, byk ta

t.

otobs
* Otobs i
letmecisi.
* Otobs
ofr.
otobslk
* Otobs i
letmecili
i.
otodidakt
* z renimli.
otoerotizm
* Ki
inin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sap
nc
.
otogar

* ehirler aras
al

an motorlu ta

tlar
n yolcular
nald
klarve indirdikleri yer, garaj.

otograf
* Bir yazar
n veya ki
inin kendi elinden
kan (yaz
).
otografi

* Ya
lmrekkeple zel k
da izilen
ekillerin litografya teknii ile tazerine yaz
lmas
.

otojestiyon
* z ynetim.
otokar

* Toplu geziler iin yap


lm
byk otobs.

otoklv
* Vida ve civatalarla tutturulmubasit bir kapa
olan, i bas
nca dayan
klkap.
* Lboratuvar i
lerinde ve ameliyatlarda yararlan
lan her trl ara ve gereleri mikropsuzla
t
rmak iin
kullan
lan bas
nlbuhar kazan
.
otokontrol
* z denetim.
otokrasi
* Hkmdar
n, btn siyasal kudreti elinde bulundurdu
u ynetim biimi.
otokrat
otokritik
otokton

* Siyasal kudreti elinde bulunduran (hkmdar).


* z ele
tiri.
* Yerli.

otolit
otoman

* Bkz. i
itme ta

.
* Bir tr ipekli kuma
.
* Sedir biiminde kanepe.

otomasyon
* Endstride, ynetimde ve bilimsel i
lerde insan arac
l
olmadan i
lerin otomatik olarak yap
lmas
.
otomat
* Canlbir varl

n yapabilece
i baz
i
leri yapan mekanik veya elektrikli ara.
* S
cak su verecek biimde haz
rlanm

, hava gazocaklcihaz.
* Yap
larda, merdivenleri ayd
nlatacak biimde dzenlenmielektrik tesisat
.
otomatie almak (veya balamak)
* kendi kendine yeniden dzene sokmak.
otomatie gemek
* otomatik olarak al

maya ba
lamak.
otomatik

* Mekanik yollarla hareket ettirilen veya kendi kendini yneten (alet).


* (insan iin)
rade d

nda yap
lan (davran

).

otomatik olarak
* kendiliinden.
otomatik sigorta
* Fazla ak
m getiinde manyetik veya termik mekanizmalarla devreyi aan alet.
otomatikle
me
* Otomatikle
mek i
i.
otomatikle
mek
* Otomatik duruma gelmek.
otomatiklik
* Otomatik olma durumu.
otomatikman
* Otomatik olarak.
otomatizm
* Bir cihaza, bir alete otomatik bir i
leyikazand
rmak iin gerekli olan dzen.
otomobil
* Patlamal
, iten yanmal
, elektrikli bir motor veya gaz trbiniyle hareket eden ta

t.
otomobilci
* Otomobil al
p satan kimse.
otomobilcilik
* Otomobil al
p satma i
i.
otomotiv

* Motorlu ta

t yap
m
nkonu alan endstri kolu.

otonom
* zerk, muhtar.
otonomi

* zerklik, muhtariyet.
otopark
* Motorlu ta

tlar
n belli bir sre iin b
rak
ld
yer.
otopark
* Otoparkta al

an grevli.
otoplsti
otopsi

* Eksik bir organa, ki


inin ba
ka bir yerinden para al
p eklemek yoluyla yap
lan onar
m.
* lm sebebini belirlemek amac
yla bir cesedi a
p inceleme i
i.

otoray
* Ray zerinde i
leyen motorlu ta

ma arac
.
otorite

* Yetke, sulta, velyet.

otorite salamak (veya temin etmek)


* yetki kurmak veya sahibi olmak.
otoriter

* Yetkeli, otoriteli.

otoriterli
* Otoritesi olan, otoriter.
otosist
otostop

* Bkz. i
itme kesesi.
* Bir yayan
n yoldan geen bir otomobili durdurarak binmesi ve gidecei yere para vermeden gitmesi.

otostop yapmak
* bu biimde yolculuk etmek.
otostopu
* Otostop yapan (kimse).
otostopuluk
* Otostop yapma i
i.
ototrof
ototrofi

* z beslenen.
* z beslenme.

otoyol
* H
zlbir trafik ak
m
salamak amac
yla yap
lan, veya drt
eritli, ift ynl geniyol, otoban.
otsu

* Ot gibi olan, gvdesi odunla


mayan, k
sa mrl (bitki).

otsu topluluk
* Gvdesi odunla
mayan k
sa mrl bitki topluluu.
otsul

* Bkz. otsu.

otsuz

* Otu olmayan.

otu ek kkne bak


* ki
inin kimli
ini renmek iin soyunu sopunu bilmek gerekir.
oturacak
* Sandalye, tabure, kanepe gibi stne oturulan
ey.
oturak

ktrm.

* Oturulacak yer veya


ey.
* Tahtadan alak iskemle.
* Bir
eyin yere gelen taraf
, taban.
*
ine abdest bozulan kap, lz
ml
k.
*
kili, alg
lve kad
nlelenti.
* Bacaklar
nda veya ba
ka bir yerinde, gezmesine engel olacak bir zr oldu
undan hep evde oturan (kimse),
* Boru mengenesinin tezgha oturdu
u ve vidaland

blm.
* Krekli teknelerde krekilerin oturdu
u enli tahta.

oturak lemi
* Anadolu'nun bazyrelerinde, sadece erkeklerin kat
ld

, kad
n oynat
lan ikili toplant
.
oturak kndesi
* Gre
te bir elin arkadan iki bacak aras
ndan, tekinin de nden getirilerek kas
k zerinde kilitlenmesi
biimindeki kndeleme.
oturakl
* Salam, gsteri
li.
* Sayguyand
ran, a

rba
l
.
* (sz iin) Yerinde ve s
ras
nda sylenen.
oturakl
l
k
* Oturakldavran

, a
rba
l
l
k, oturmu
luk.
oturma

* Oturmak i
i.
* (k
sa sre ile) Konuklu
a gitme.

oturma belgesi
* Bazlkelerde al

an veya ticaret yapan kimselere verilen oturma izni belgesi.


oturma duvar
* Su basman
, oturmal
k.
oturma grevi
* Bir iste
i gerekle
tirmek amac
yla, i
ilerin iyerlerinden ayr
lmaks
z
n bulunduklaryere oturarak grev
yapmaktan ka
nmalar
.
oturma grubu
* Koltuk, kanepe, sandalye, kolaklsandalye, sallanan koltuk vb. mobilyalardan olu
an grup.
oturma izni
* Belli bir blgede resm makamlarca verilen oturma belgesi.
oturma mobilyas
* Boyutlarve
ekli insan vcudunun llerine uygun olan ve rahat oturmaysalayan, oturma yzeyi elstik
veya elstik olmayan malzemeden yap
lan mobilya.
oturma odas
* Ev halk
n
n oturmasiin ayr
lm
oda.

oturmak

* Vcudun belden yukar


sdik duracak biimde a
rl

kaba etlere vererek bir yere yerle


mek.
* Bu biimde yerle
tii yerde kalmak.
* Uygun gelmek.
* Bir yerde srekli olarak kalmak, ikamet etmek.
* Hibir iyapmadan bovakit geirmek, bodurmak.
* (toprak veya yapiin) kmek, a
a
inmek.
* Biriyle beraber ya
amak.
* Bir i
i yapmakta olmak, bir i
e ba
lamak zere olmak.
* Mal olmak.
* Yer almak, gemek.
* Benimsenmek, yerle
mek, kkle
mek.
* Belli bir yrngede dnmeye ba
lamak.
* (s
vtortular
iin) Dibe kmek, dipte toplanmak.
* Herhangi bir durumda belli bir sre kalmak.

oturmal
k
* Su basman
, oturma duvar
.
oturmu
* Yerle
ik, yerle
mi
, glenmi
.
oturmu
luk
* Oturmuolma durumu.
* Benimsenmi
, yerle
miolma durumu.
oturtma
* Oturtmak i
i.
* Halka halka kesilmipatates, patl
can, kabak gibi sebzelerden yap
lan bir e
it k
ymalyemek.
oturtmak
* Oturmak i
ini yapt
rmak.
* Koymak; yapmak, yerle
tirmek.
oturtmal
k
* Yap
n
n toprak stnde kalan, 1 m kadar ykseklikte, btn yapboyunca devam eden, stne gelen
duvarlardan birka santim d

ar
k
nt
lana temel duvar
.
oturtulma
* Oturtulmak i
i.
oturtulmak
* Oturtmak i
ine konu olmak.
oturulma

* Oturulmak i
i.

oturulmak
* Herhangi biri taraf
ndan oturmak i
i yap
lmak.
oturum
* Bir meclis veya kurulun zmlenmesi gereken sorunlargr
p tart

mak iin yapt

toplant
, celse.
* Yasama meclislerinin birle
imlerinden her biri.
oturup kalkmak
* hareket etmek.
oturu

* Oturmak i
i veya biimi.

oturu
ma
* Oturu
mak i
i.

oturu
mak
* Yat

mak, h
z
azalmak.
otuz

* Yirmi dokuzdan sonra gelen say


n
n adve bu say
ygsteren i
aret: 30, XXX.
* kere on, yirmi dokuzdan bir art
k.

otuz be
lik
*
inde s
vmaddelerden, 0,50 lt. lsnde bulunan
i
e.
* Kk rak
.
otuzar
otuzluk

* Otuz say
s
n
n le
tirme biimi; her birine otuz; her defas
nda otuzu bir arada.
* Ya
otuz civar
nda olan.
*
inde otuz det bulunan.
* Otuz lira de
erinde olan.

otuzuncu
* Otuz say
s
n
n s
ra s
fat
; s
rada yirmi dokuzuncudan sonra gelen.
ova

* evrelerine gre ukurda kalm

, o
unlukla alvyonla rtl, eimi az, akarsular
n derine gmlmemi
oldu
u, genellikle geniveya dar dzlk, yaz
.
oval

ovalama

* Yumurta biiminde olan, yumurtams


, sobe, beyzi.
* Kapal
, d
bkey ve uzunca btn eriler, zellikle elips gibi iki simetri ekseni olan (simetrik eri).
* Ovalamak i
i.

ovalamak
* Ellerini bir
eye veya birbirine srtmek.
* Serte ovmak.
* Ezmek veya ufak paralara ay
rmak.
ovalanma
* Ovalanmak i
i.
ovalanmak
* Ovalamak i
ine konu olmak.
* Kendi kendini ovmak.
ovalatma
* Ovalatmak i
i.
ovalatmak
* Ovalamak i
ini ba
kas
na yapt
rmak.
oval
oval
k

* Ovada ya
ayan, ova halk
ndan olan.
* Ovas
olan, ovalarla kapl
.

ovas
z
* Ovas
olmayan.
ovdurma

* Ovdurmak i
i.
ovdurmak
* Ovmak i
ini yapt
rmak.
ovdurtma
* Ovdurtmak i
i.
ovdurtmak
* Ovdurmak i
ini birine yapt
rmak.
ovma

* Ovmak i
i.

ovma
* Hamuru ovalayarak yap
lm
k
r
nt
larla pi
irilmis orba.
* Taze tarhana.
ovmak
* Bir
eyin zerine bast
rarak el gezdirmek.
* Bir temizleyiciyle bir yeri veya bir
eyi kuvvetle srterek temizlemek.
ovogon
* Alg, mantar gibi ilkel bitkilerde di
i cinslik hcresi.
ovogon daarc

* ieksiz bitkilerin ounda reme organlar


nbar
nd
ran bo
luk.
ovolit
ovulma

*
ie mineral kabuklardan olu
an bal
k yumurtasbiiminde kalker.
* Ovulmak i
i.

ovulmak
* Ovmak i
ine konu olmak.
ovunma

* Ovunmak i
i.

ovunmak
* Kendi kendini ovmak.
ovu
mak

* Ovu
turmak i
i.

ovu
turma
* Ovu
turmak i
i.
ovu
turmak
* Bir
eyi bast
rarak ba
ka bir
ey zerinden geirmek.
* (el iin) Birbirine srtmek.
oy

* Bir toplant
ya kat
lanlar
n, bir sorunla ilgili birka seenekten birini tercih etmesi, rey.
* Bu tercihi belirten i
aret, sz veya yaz
.

oy birlii
* Bir toplant
da oylamaya kat
lan btn yelerin aynynde oy kullanmas
.
oy birlii ile
* oylamaya kat
lan btn yeler aynynde birle
erek.

oy okluu
* Oylamaya kat
lanlar
n yar
dan fazlas
n
n aynynde oy kullanmalar
.
oy hakk
* Ki
ilere tan
nan oy verme yetkisi.
oy sand

* Seimlerde oy k

tlar
n
n iine at
ld

mhrl sand
k.
oy vermek (veya oyunu kullanmak)
* bir sorun zerindeki gr
n belirtmek, rey vermek.
oya

* Genellikle ipek ibri


im kullanarak ine, mekik, t
veya firkete ile yap
lan ince dantel.

oya ie
i
* Koyu menek
e veya pembe renkte iekler aan ss bitkisi (Lagerstroemia indica).
oya gibi

* ince, gzel, zarif.

oya koymak
* bir konuda sonucu belirlemek iin oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir toplu
un gr
n almak.
oyac
oyac
l
k
oyalama

* Oya yapan veya satan kimse.


* Oya yapma ve satma i
i.
* Oyalamak i
i.

oyalamak
* Belirli bir sre birinin dikkat ve ilgisini ba
ka bir
ey zerine ekmek, me
gul etmek.
* Vakit kazanmak iin aldatmak.
* E
lendirmek, ho
a vakit geirtmek.
oyalamak
* Oya ile sslemek.
oyaland
rma
* Oyaland
rmak i
i veya durumu.
oyaland
rmak
* Oyalanmas
na yol amak, oyalanmas
nsa
lamak.
oyalanma
* Oyalanmak i
i.
oyalanmak
* Oyalamak i
ine konu olmak.
* Kendi kendini oyalamak.
* Bo
una zaman harcamak, vakit geirmek.
oyalant
* Oyalanmak iin yap
lan
ey, hobi.
oyalay
c
* Vakit geirmeye yol aan, elendiren, hovakit geirten.

oyal
oyculuk

* Kenar
na oya yap
lm
veya geirilmi
.
* Oy alabilmek iin trl yollara ba
vurma i
i.

oyda
* Aynd
ncede, ayninanta olan, hemfikir.
oydurma

* Oydurmak i
i.

oydurmak
* Oymas
nsa
lamak.
oylama

* Oy kullanma i
i.

oylamak
* Oya koymak veya oya sunmak.
oylamaya gemek
* oy verme i
lemine ba
vurmak.
oylamaya koymak
* bir toplant
daki oy say
s
nbelirlemek, oy verilmesini istemek, oya sunmak.
oylan

* Oylamak i
i veya biimi.

oylanma
* Oylanmak i
i.
oylanmak
* Oylamak i
i yap
lmak.
oyluk
oylum

* Uyluk.
* Hacim, cirim.
*
i oyulmu
, ukur duruma getirilmi
.
* Resimde derinlik, boyutluk etkisi, mimarl
kta mekn kar

oylum oylum
* Oymal
, girintili
k
nt
l
.
oylumlama
* Resim ve heykel sanat
nda gelere hacim duygusu ve biim verme i
i, modelj.
oylumlamak
* Resim ve heykelde gelere oylum duygusu ve biim vermek.
* Klterek yapmak.
oylumlu
* Oylumu olan, hacimli.
* Byk, geni
.
oyma
* Oymak i
i.
* Bir nesnenin yzeyini zel aralarla oyarak veya delerek trl biimler verme.
* Aa yongas
.

* Oyularak yap
lan ssleme.
* Oyularak yap
lm

.
oyma ak
l
* Yer etmi
, uzun tecrbeler sonunda kabul grmnasihat.
oyma bask
* inko, bak
r, tahta gibi levhalara kaz
ma ile yap
lan, resimleri k

da basma teknii.
oymac

* Oyma i
leri yapan sanat
, hakkk.

oymac
l
k
* Oyma yapma sanat
.
oymak

* Keskin, sivri ulu bir cisimle bir


eyi yontarak veya delerek ukur olu
turmak.
* Kumagibi bir
eyi girintili bir biimde kesmek.

oymak

* Dil ve kltr ynnden byk bir trde


lik gsteren, bir ok boydan olu
an, yap
s
ndaki aileler aras
nda
toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik balarbulunan gebe veya yerle
ik nitelikteki topluluk, a
iret.
*
zcilikte kk birlik.
oymak
her biri.

* Hemen hemen benzer veya ayntr y


ld
zlardan olu
mu
, Samanyolunun seyrek yap
lgen kmelerinden

oymak oymak
* Top top, kme kme.
oymakba

* Oymaklar
n lideri, nde geleni.
*
zcilikte kk birliklerin ba

.
oymal

* Oymalarbulunan, oymalarla sslenmiolan.

oymal
yaprak
* Me
e yapra
gibi kenarlargirintili
k
nt
lolan yaprak.
oynak

* K
m
ldayan, yerinde sa
lam durmayan, hareketli.
* Hareket, canl
l
k veren.
* Dei
ken, karars
z.
* (kad
n veya k
z iin) Davran

lara
rba
lolmayan.
* Eklemlerin bklp do
rulmaya elveri
li olan e
idi, oynar eklem.

oynak kemi
i
* Diz kapa
kemii.
oynaka

* Oynak (bir biimde), oynak olarak.

oynakl
k
* Oynak olma durumu.
* Oynaka davran

.
oynama
* Oynamak i
i.
oynama!

* (olumsuz olarak) "oyalanma, gerei gibi yap, bo


una vakit geirme!" anlam
nda kullan
l
r.
oynamak
* Vakit geirme, e
lenme, oyalanma gibi amalarla bir
eyle u
ra
mak.
* Herhangi bir tutku, ilgi veya oyalanma gibi sebeple bir
eye kendini vermek.
* K
m
ldamak, hareket etmek.
* Bir
eyi srekli evirip evirmek veya srekli olarak dokunmak.
* Bir temsilde rol almak.
* Film gsterilmek.
* (tiyatro iin) Sahneye konmak.
* Tedirgin etmek, rahats
z edici davran

ta bulunmak.
* (e
ya iin) Herhangi bir parask
m
ldamak, hareket etmek.
* (insan iin) (olumsuz olarak) Gerekli grevini yapacak hareketten yoksun olmak.
* Sars
lmak, yeri de
i
mek.
* Sporla ilgili al

malara kat
lmak.
* Mziin gerektirdii uyumlu hareketleri yapmak.
* Rastgele yn vermek, aldatmak.
* Herhangi birine kar

nemsemeyici davran

larda bulunmak.
* Byk bir ustal
k, beceri ve kolayl
kla bir i
i yapmak.
* Tehlikeye koymak.
* Dei
iklik gstermek.
oynan

* Oynanmak i
i veya biimi.
oynanma

* Oynanmak i
i.

oynanmak
* Oynamak i
ine konu olmak.
* Herhangi biri oynamak.
oyna
oyna
l
k

* Aralar
nda toplumca hokar

lanmayan ili
kiler bulunan kad
n veya erkekten her biri.
* Oyna

n i
i veya meslei.

oyna
l
k etmek
* toplumda hokar

lanmayan ili
kilerde bulunmak.
oyna
ma

* Oyna
mak i
i.

oyna
mak
* Birbiriyle oynamak.
*

kta
l
k etmek.
oynat
lma
* Oynat
lmak i
i.
oynat
lmak
* Oynatmak i
ine konu olmak.
oynat
m
* Oynatmak i
i.
* Sinema endstrisinin, filmlerin seyircilere gsterilmesi i
iyle ura
an kolu.
oynat
mc
* Oynat
m i
iyle ura
an kimse.
oynat

* Oynatmak i
i veya biimi.
oynatma
* Oynatmak i
i.
oynatmak
* Oynamas
nsa
lamak.
* K
m
ldamas
na yol amak.
* Herhangi bir canl
ya istenilen hareketleri yapt
rmak.
* Korkutmak, heyecanland
rmak.
* Herhangi bir devi yerine getirmeyerek kar

tarafdzenle oyalamak.
* Sahneye koymak.
* Bir ara, gere kullanmak.
* Akl
n
yitirmek.
oynaya oynaya
* Sevine sevine, byk bir sevinle.
oynay

* Oynamak i
i veya biimi.
oysa

* Aralar
nda kar

tl
k, ayk
r
l
k bulunan iki cmleyi "tersine olarak, -di
i hlde" anlamlar
yla birbirine ba
lar,

hlbuki.
oysaki
oyuk

oyuklu
oyulga

* Oysa, hlbuki.
* Oyulmu
, ii bove ukur olan.
* Oyulmuyer.
* Oyuu olan, oyuklarbulunan.
* Elle yap
lan kal
n, seyrek diki
.

oyulgalama
* Oyulgalamak i
i.
oyulgalamak
* (kuma
) Geli
i gzel dikmek.
* Saplamak, sokmak.
oyulgalanma
* Oyulgalanmak i
i.
oyulgalanmak
* Kumageli
igzel dikilmek.
* Birikmek, s
ralanmak.
oyulgama
* Elle yap
lan kal
n, seyrek, geli
igzel diki
.
oyulgamak
* Oyulgalamak.
oyulganma
* Oyulganmak i
i.
oyulganmak

* Bir
eyin iine iyice girmek.
oyulma
* Oyulmak i
i.
oyulmak
oyulu
oyum

* Oymak i
i yap
lmak.
* Oyulmak i
i veya biimi.
* Oymak i
i.

oyumlama
* Oyumlamak durumu veya biimi.
oyumlamak
* (bitki) Kk salmak, tutmak.
oyun

* Vakit geirmeye yarayan, belli kurallarolan elence.


* Kumar.
* a
k
nl
k uyand
r
chner.
* Tiyatro veya sinemada sanat
n
n roln yorumlama biimi.
* Mzik e
li
inde yap
lan hareketlerin btn.
* Sahne veya mikrofonda oynamak iin haz
rlanm
eser, temsil, piyes.
* Bedence ve kafaca yetenekleri geli
tirmek amac
yla yap
lan, eviklie dayanan her trl yar

ma.
* Hile, dzen, desise, entrika.
* (gre
te) Hasm
n
yenmek iin yap
lan trl biimlerde
a

rt
chareket.
* (teniste) Taraflardan birinin drt saykazanmas
yla elde edilen sonu.

oyun alan
* Malar
n yap
ld

yer.
oyun almak
* oyunda kazanmak, saysahibi olmak.
oyun balamak
* gre
te rakibe bir oyun uygulay
p onu sonuland
rmadan beklemek.
oyun bozmak
* tasarlanm
bir i
i yersiz ve vakitsiz olarak kar

t
rmak, plnlaralt st etmek.
* m
z
k
l
k etmek.
oyun
karmak
* ba
ar
loyun oynamak.
oyun ebesi
* ocuk oyunlar
nda oyunun ba

veya cezal
s
, ebe.
oyun etmek
* kurnazl
kla birini aldatmak.
oyun havas
* K
vrak ritmli ezgi.
oyun k

d
*
skambil k

d
.
oyun kurmak
* bir yar

maykazanmak iin belirli bir taktik uygulamak.

oyun kurucu
* (futbolda) Tak
mda, savunucular ile ak
nc
lar aras
nda yer alan, grevi hem savunucular, hem de ak
nc
lara
yard
m etmek olan oyuncudan her biri, haf.
oyun masas
* zeri genellikle ye
il ile kaplanm
masa.
oyun oynamak
* birini aldatmak, kand
rmak.
oyun sahas
* Oyun alan
.
oyun salonu
* Oyun masalar
n
n bulundu
u genioda.
oyun vermek
* oyunda kaybetmek.
oyun yapmak
* gre
te rakibe oyun uygulamak.
oyun yazar
* Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak zere piyes, ske tr eserler kaleme alan
sanat
.
oyun yazarl

* Oyun yazma i
i.
* Oyun yazar
n
n meslei.
oyuna
kmak
* oyun iin sahneye
kmak.
oyuna gelmek
* aldat
lmak.
oyuna getirmek
* birini tuzaa d
rmek, aldatmak.
oyuna kurban gitmek
* bir hile, dzen sonunda zarara, iftiraya uramak.
oyunbaz

* Oynamay
seven.
* Dzenci, hileci.

oyunbazl
k
* Dzencilik, hilecilik.
oyunbozan
* Birlikte yap
lmas
na karar verilen bir i
ten tek taraflcayan (kimse), m
z
k
.
oyunbozanl
k
* Oyunbozan olma durumu, m
z
k
l
k.
oyunbozanl
k etmek
* birlikte yap
lmasplnlanan bir i
ten ekilmek.
oyuncak

* Oynay
p e
lenmeye yarayan her
ey.
* nemsiz ve kolay i
.

* Ba
kalar
nca bir ara gibi kullan
lan, hie say
lan, gsz kimse.
oyuncak
* Oyuncak yapan veya satan kimse.
oyuncak
l
k
* Oyuncak yapma veya satma i
i.
oyuncakl
* Oyunca
olan.
* ocuksu, ocuk gibi davranan.
oyuncu

* Herhangi bir oyunda oynayan kimse.


* Sahne, perde veya bir gsteride rol alan sanat
, aktr, aktris.
* Oyunu seven.
* Dzenci, hileci.
* ok oyun yapan, oyundan oyuna geen kimse.

oyunculuk
* Oyun oynama i
i.
* Sahne sanat
l

.
* Dzencilik, hilecilik.
oyunla
t
r
lma
* Oyunla
t
r
lmak durumu.
oyunla
t
r
lmak
* Oyun biimine getirilmek.
oyunla
t
rma
* Oyunla
t
rmak i
i.
oyunla
t
rmak
* Tiyatro trnden olmayan herhangi bir eseri teknik ynden oynanabilir duruma getirmek.
oyunluk
oyuntu

* Tiyatroda oyun oynanan yer, sahne.


* Oyulmublm.
* Oyuk, ukur.

oyunu almak
* oyunu kazanmak.
oyu
* Oymak i
i veya biimi.
ozalit
ozaliti
ozan

ozanca

* Yzeyi

a kar
duyarlbir madde ile kaplk
t zerine, kal
ptan ekilmiresim kopyas
.
* Ozalit yapan veya
karan kimse.
* Halk
airi.
* iir yazar kimse,
air.
* Ozana yak

r (biimde), ozan gibi.

ozanl
k
ozans

* Ozan olma zellii.


* Ozana yak

r biimde, ozan gibi,


airane.

ozans
l
k
* Ozansolma durumu,
airanelik.
ozmonoloji
* Ozmos bilimi.
ozmos
ozokerit

* Gei
me.
* Yer mumu.

ozon
* Moleklnde atom bulunan oksijenden olu
an, a

r kokulu, gaz durumundaki basit element (O3).


ozon lm
* Havada ve oksijen iindeki ozonu lme i
i.
ozon tedavisi
* Lokal veya genel banyo, pansuman veya

r
nga hlinde ozon ve oksijen vererek yap
lan tedavi.
ozon yuvar
* Atmosferin 15-40 km aras
nda bulunan tabakas
.
ozonlama
* Ozonlamak i
i.
ozonlama cihaz
* Ozonlanm
oksijen elde etmeye yarayan, duyarl
bir alet, ozonlay
c
.
ozonlamak
* Oksijeni ozon durumuna getirmek.
ozonla
ma
* Ozonla
mak durumu.
ozonla
mak
* Ozon durumuna gelmek.
ozonla
t
r
c
* Ozonlu oksijen veya hava haz
rlayan alet.
ozonlay
c
* Ozonlama cihaz
.
ozonoliz

* Ozonla ayr

ma.

ozonometre
* Ozonler.
ozonosfer
* Ozon yuvar
.
ozonoskop
* Ozonun varl

n
tespit etmeye yarayan dzenek.

ozonler
* Atmosferdeki ozon niceliini tespit etmeye yarayan alet.
ozonr
ozuga

* Ozonun ift balorganik maddelerle meydana getirdi


i kat
lma bile
i
i.
* Tropikal Afrika ve ormanl
k alanlarda yeti
en ince dokulu bir a
a tr (Saccoglottis gabonensis).

* Tikinme veya b
kma anlat
r.
,

* Trk alfabesinin on dokuzuncu harfi; ses bilimi bak


m
ndan ince, yuvarlak, geninly gsterir.

bek

* Birbirine benzer veya ayn


cinsten olan
eylerin olu
turdu
u btn, tak
m, kme grup.
* zne, yklem veya e
itli tmlelerle birlikte kullan
lan szlerin btn.
* Genel olarak ya
, yap
, uzay da
l
mlarve h
zlarbak
m
ndan benzer zellik gsteren dizgelere ili
kin
y
ld
zlar kmesi.
bek bek
* Y

n y

n, kme kme toplu bir biimde.


beklenme
* beklenmek durumu veya biimi.
beklenmek
* bek durumuna gelmek, bek bek olmak.
bekle
me
* bekle
mek durumu.
bekle
mek
* Bir grup olu
turmak, bek durumunu almak.
br

* "Bu" zamiriyle belirtilen bir


eyden sonda olan, teki, dier.
* (zaman iin) nmzdekinden bir sonraki.

br dnya
* ldkten sonra ruhun ya
ayaca

na inan
lan lem, ahret.
br dnyay
boylamak
* lmek.
brk

* br.

br
* teki, br ki
i veya
ey, di
eri.
c

* (ocuk dilinde) Umac


.

cn
karmak
* Bkz. almak.

* Kt bir davran
veya sz cezaland
rmak iin ktlkle kar

l
k verme iste
i ve i
i, intikam.

almak (veya cn almak)


* yap
lan bir ktl
n ac
s
n
ktlk yaparak
karmak, intikam almak.
be

lenme

* Geveze, ok konu
an.
* Ukal, bilgi geinen.
* lenmek i
i veya durumu.

lenmek
* beslemek, ile dolu duruma gelmek, h
n beslemek, kin duymak.
l
d
d

* Kin ve intikam dolu, alma iste


inde olan.
* Karaci
erin salg
lad

ye
il, sarrenkte ac
s
v
, s
v
safra.
* Yanarken gzel koku veren bir a
a, d a
ac
.
* Bu aac
n k
y
lm
paralar
ndan yap
lan tts.

d a
ac
* Dulaptal otugillerden, s
cak lkelerde yeti
en, din trenlerde yak
lan ve yanarken gzel koku veren, tropik
blgelerde yeti
en, odunu ve kabu
u hokokulu bir aa (Aquilaria agallocha).
d d

* D

nl
.

d kanal
* Karaci
er ve d kesesi kanallar
n
n birle
mesinden olu
an, safrayba
rsaa veren kanal, koledok.
d kesesi
dem
deme

* Karaci
ere yap

k, armut biiminde, d salg


layan kk organ, safra kesesi.
* Bazhastal
klarda yzde, ellerde, ayaklarda grlen iltihaps
z
i
.
* demek i
i, tediye.

demek
* Bir al
veriili
kisinde, borlu olunan
eyin kar

nalacakl
ya vermek, tediye etmek.
* Bedelini vererek bir zararkar

lamak, tazmin etmek.


* (bir i
, bir kuruluiin) Harcanan, yat
r
lan paray
kartmak, itfa etmek.
* Bir i
in, bir grevin kar

nvermek.
* Bir
eye zveri ile, zahmetle kavu
mak.
demeli

demli
denek

denekli

* Deeri postahaneye dendikten sonra al


c
ya verilecek olan.
* Kar
tarafa denmek
art
yla edilen (telefon) veya ekilen (telgraf).
* demi olan.
* Bir iiin ayr
lan belli para, tahsisat.
* Devlet harcamalar
n
n yap
labilmesi iin, her y
l
n btesiyle yrtme organ
na verilen harcama izni.
* Parlamento yelerine, grevleri sebebiyle verilen, yolluk d

nda kalan para.

* dene
i olan.
* Belli dnemlerde devlet btesinden yard
m veya belirli bir pay alan ki
i veya kurulu
.
deni

* denmek i
i veya biimi.

denme
* denmek i
i.
denmek
denmez
denti

* demek i
ine konu olmak.
* denemeyecek kadar, denmeyecek biimde.
* Dernek, kuruluvb. yelerinin dernek kasas
na demeyi stlerine ald
klarpara, aidat.

de
me
* de
mek i
i.
de
mek

detme
detmek
dev
vazife.

* Birbirine olan borlardeyip, alacak verecek b


rakmamak.
* Kar

l
k olarak benzer i
, hareket yap
p veya bir
ey verip manen borlu kalmamak.
* detmek i
i.
* demek i
ini yapt
rmak.
* Yap
lmas
, yerine getirilmesi, insanl
k duygusu, tre veya yasa bak
m
ndan gerekli olan iveya davran

,
* retmenin
rencilere verdi
i al

ma.

dev bilgisi
* Herhangi bir meslekte bulunanlar
n birbirleriyle ve ba
kalar
yla olan i
lerinde tutmalargereken yollar ve
yerine getirmek zorunda bulunduklardevler zerinde duran, bilgi, deontoloji.
dev bilmek (veya saymak)
* bir
ey yapmaykendisi iin yerine getirilmesi zorunlu bir iolarak kabul etmek, bor bilmek.
devcil

* devine ba
lolan, devlerini yerine getirmeyi seven, vazife
inas.

devlendirilme
* devlendirilmek i
i veya durumu.
devlendirilmek
* devlendirmek i
ine konu olmak.
devlendirme
* devlendirmek i
i veya durumu.
devlendirmek
* Birine dev vermek.
devli
* dev yklenmi
, olan, vazifeli.
diyometre

* Bkz. odyometre.
dlek
* Korkak, tabans
z, yreksiz.
dleke
dleklik

* dle
e yara

r (bir biimde), dlek gibi.


* dlek olma durumu veya dleke davran

d bokuna kar

mak
* ok korkmak.
d kopmak (veya patlamak)
* ans
z
n ok korkmak.
dl

* Bir ba
arkar

nda verilen arma


an, mkfat.
* Bir iyili
e kar

l
k olarak verilen arma
an, mkfat.

dl almak
* herhangi bir ba
arkar

s
nda arma
ana ly
k grlmek.
dl vermek
* dllendirmek.
dllendirme
* dllendirmek i
i.
dllendirmek
* Bir ba
ar
yveya bir iyilii dlle deerlendirmek, mkfatland
rmak.
dn

* Uzla
maya varabilmek iin hak, istek veya savlar
n
n bir blmnden, kar
taraf yarar
na vazgeme, ivaz,

taviz.
dn vermek
* dnle uzla
ma sa
lamak.
dnc
dn

* dn veren, tavizci.
*
leride geri verilmek veya al
nmak
art
yla (al
nan veya verilen).

dn alma
* dnleme.
dnle
me
* dn olarak al
nm
ariyet.
* Ba
ka bir dilden al
nm
ve btnyle zmsenmemi(sz).
dnleme
* dnlemek i
i, taviz.
* Engellenen ve doyurulmayan dilek, istek ve davran

lar
n yaratt

tedirginli
i, onlar
n yerine geebilecek
ba
ka dilek, istek ve davran

larla giderme.
dnlemek
* dnle kar

lamak, taviz vermek.


dnl

* dn niteli
inde olan, dn vererek yap
lan, ivazl
.
* dn veren (kimse).
dnsz

* dn niteli
inde olmayan, dn vermeksizin yap
lan, ivazs
z.
* dn vermeyen (kimse).

dn koparmak (veya patlatmak)


* ok korkutmak.
dyometre
* Kimyasal tepkimelerde gazlar
n hacim dei
melerini lmeye yarayan ara.
f
fke

* Usan, bezginlik, tiksinti gibi duygular anlat


r.
* Engelleme, incinme veya gzda
kar

s
nda gsterilen sald
rganl
k tepkisi, k
zg
nl
k, h

m, hiddet, gazap.

fke baldan tatl


d
r
* fkeye kap
l
nca ba
r
p a
rmak insan
rahatlat
r.
fke ile kalkan ziyanla (zararla) oturur
* fkesine kap
larak igren sonunda g duruma d
er.
fke topuklar
na
kmak
* ok fkelenmek.
fkelendirme
* fkelendirmek i
i.
fkelendirmek
* fkelenmesine yol amak, k
zd
rmak.
fkeleni
* fkelenmek i
i veya biimi.
fkelenme
* fkelenmek i
i.
fkelenmek
* fkeli duruma d
mek, k
zmak.
fkeli

* fkelenmi
, k
zg
n, hiddetli, gazup.

fkesi burnunda
* ok fkeli.
fkesi kabarmak
* ok k
zmak, sakinle
mi
ken yeniden fkelenmek, tekrar sinirlenmek.
fkesini
karmak (veya almak)
* (fkeli ki
i) haks
z yere birine atmak.
fkesini yenmek
* iradesini kullanarak fkesini gidermek.
fkesiz
* abuk fkenmeyen.
* K
zg
n olmayan.

fkeye kap
lmak
* ok sinirlenmek, k
zmak, hiddetlenmek.
ge

glena

* Birle
ik bir
eyi olu
turan basit
eylerden her biri, unsur, eleman.
* Bir s
n
f veya bir toplulu
un bireylerinden her biri.
* Bir cmleyi olu
turan zne, yklem, tmle gibi birimlerden her biri.
* Tatlsularda ya
ayan, kambiimindeki uzant
s
ile hareket eden mekik biimindeki bir hcreli.

glenagiller
* rnek hayvanglena olan kam
lbir hcreliler s
n
f
.
le
* Gn ortas
.
* leyin k
l
nan namaz.
le ezan
* le namaz
nhaber vermek iin okunan ezan.
le namaz
* le vakti k
l
nan namaz.
le paydosu
* al

ma yerlerinde
le vaktinde yemek yeme, dinlenme gibi amalarla i
i bir sre b
rakma.
le tatili

* Bkz. le paydosu.

le uykusu
* Genellikle le yeme
inden sonraki k
sa sreli uyku.
le vakti
* Gnn
le saatleri.
le yemei
* le saatlerinde yenen yemek.
len

lenci

* le.
* Meridyen dzlemi, n
sf
nnehar.
* (ikili
retim yapan okulda) leden sonra ders gren (renci), sabahkar

t
.

lende
* leyin.
lest
lezeri
leyin

* leye yak
n bir zamanda.
* leye yak
n zaman.
* le vakti, le zeri.

mek
* Bkz. vmek.
rek

* At srs.
rencelik
* renme amac
yla ilk yap
lan i
.
renci

* renim grmek amac


yla herhangi bir
retim kurumunda okuyan kimse, talebe,
akirt.
* Bir bilim veya sanat yetkilisinin gzetimi ve yol gstericili
i alt
nda belli bir konuda al

an kimse.
* zel ders alan kimse.

renci belgesi
* renci olundu
unu gsteren yaz
lbelge.
renci bileti
* renciler iin indirimli fiyatla sat
lan giribileti.
renci kart
* Bir kimsenin renci oldu
unu gsterir belge.
renci kimli
i
* rencinin ad
nve soyad
ngsterir belge.
renci yurdu
* rencilerin bar
nma, yeme ve al

malar
nkolayca kar

layabilecek zel olarak yap


lm
yer veya bina.
rencilik
* renci olma durumu, talebelik.
renilme
* renilmek i
i.
renilmek
* renmek i
i yap
lmak.
renim
* Herhangi bir meslek, sanat veya iiin gerekli bilgi, beceri ve al

kanl
klar
n elde edilmesi mac
yla yap
lan
al

ma, tahsil.
renim belgesi
* Bir kimsenin herhangi bir
retim kurumunda kay
tl
bulundu
unu gsterir belge.
renimli
* renim grm
, okumu
, tahsilli.
reni
renme

* renmek i
i veya biimi.
* renmek i
i,
tt
la.

renmek
* Bilgi edinmek; bellemek.
* Yetenek, beceri kazanmak.
* Haber almak.
renmelik
* Bir
renciye renimini yapmasveya bir kimsenin bilgi ve grgsn art
rmasiin bir kurulu
a verilen
para, burs.
reti

* Bilimde bir dzenli gr


olu
turan ilke ve dogmalar
n btn, meslek, doktrin.
* Belli bir anlay

a, d
nceye dayalolan ilke veya ilkeler dizisi, doktrin.

retici

* retme, yeti
tirme ve a
klama niteli
inde olan, didaktik.

reticilik
* retici olma durumu.
retilme
* retilmek i
i.
retilmek
* retmek i
i yap
lmak.
retim

* Belli bir amaca gre gereken bilgileri verme i


i, tedris, tedrisat, talim.
* renmeyi kolayla
t
racak etkinlikleri dzenleme gereleri sa
lama ve k
l
vuzluk etme i
i.

retim bilgisi
* retim ilke, yntem ve yollar
na ili
kin genel sorunlar
inceleyen bilgi dal
, didaktik.
retim grevlisi
* niversitelerde
retim yesi bulunmayan dersler iin geici veya srekli olarak grevlendirilen, ders veren
ve uygulama yapt
ran kimse.
retim program
* Bir okulu bitirmek veya bir alanda uzmanla
mak iin okunmas
gereken ders ve konular
kapsayan pln,
mfredat, ders program
.
retim yesi
* Yksek
retim kurulu
lar
nda grevli profesr, doent ve yard
mcdoent.
retim yard
mc
lar
* Yksek
retim kurumlar
nda belirli sreler iin grevlendirilen uzmanlar, eviriciler, ara
t
rma grevlileri
ve e
itim
retim plnlamac
lar
, rektrn onay
yla atanan
retim grevlileri, okutmanlar.
retim y
l
*
lk, orta ve yksek okullar ile niversitelerde retimin ba
lad
ve sona erdii gn aras
nda geen sre.
reti
* retmek i
i veya biimi.
retme

* retmek i
i.

retmek
* Bir kimseye bir konuda bilgi ve beceri kazand
rmak.
* Yetenek kazand
rmak.
* Bilinmeyen bir konuda bilgi sahibi olmas
nsa
lamak.
retmen
* Mesle
i bir bilim dal
n
, bir sanatveya teknik bilgileri retmek olan kimse, muallim, muallime.
retmen evi
* retmenlerin bar
nma, yemek ve elence ihtiyac
nkar

lamak zere yap


lm
bina.
retmenlik
* retmenin grevi.
n
* (yemek iin) Kez.
nme

* Bkz. vnme.
nmek
* Bkz. vnmek.
r

* Ya
a yak
n, boyda
, ya

t, tayda
, akran.
* renmi
, al

.
* Al

, yad
rganmaz olmu
, menus.
* Tak
m, f
rka, zmre.

r olmak
* oka birlikte bulunmaktan ok s
kbir al

kanl
k edinmek.
rece
i gelmek
* ok irenmek.
rle
me
* rle
mek i
i.
rle
mek
* r olmak, birbirine al

mak, istinas etmek.


rlk

* r olma durumu, istinas.

rme
* rmek i
i.
rmek

* Kusarken veya kusacak gibi olurken rt sesi


karmak.
* B
rmek.

rtleme
* rtlemek i
i veya durumu.
rtlemek
* Ay
rmak, ay
klamak, semek, temizlemek.
rtme

* rtmek i
i veya biimi.

rtmek
* rmesine yol amak.
rt

* rmek i
i.
* rrken
kan ses.

rt gelmek
* rmeye ba
lamak.
rtc
r

* rten.
* rmek i
i veya biimi.

t
* Bir kimseye yapmasveya yapmamas
gereken
eyler iin sylenen sz, nasihat.
t vermek (veya
tte bulunmak)

* bir kimseye yapmas


veya yapmamas
gereken
eyler iin yol gstermek, nasihat etmek.
t
* t veren kimse, nasihati.
* Vaiz.
tleme
* tlemek i
i, nasihat.
tlemek
* Birine bir
eyi yapmas
nveya yapmamas
n
sal
k vermek, nasihat etmek.
tme

* tmek i
i.

tme haznesi
* Mutfaklarda yemek art
klar
n
at
k su borusuna aktarmadan nce kk paralara ay
ran, evyeye ba
lara.
tmek
* Bir arala tane durumundaki nesneleri ezerek un durumuna getirmek.
* Ezmek, i
nemek.
tc
* tme zellii olan.
* tme i
ini yapan makine.
* (k
t
l
kta) Gerekli zelliklerdeki k
t veya karton hamuruna istenen bazzellikleri kazand
rmak iin
sulu ortamda elyafl
maddelerin i
lenmesinde kullan
lan diskli veya konik rotor ve statoru olan makine.
tc di
* Azdi
i, az
.
tlme
* tlmek i
i.
tlmek
* tmek i
ine konu olmak.
tl
* tlmek i
i veya biimi.
t

* tmek i
i veya biimi.

* ksrme sesi.
* Bir kimsenin kendi varl

nbelli etmek, sylenen bir


ey zerine dikkati ekmek, birine tak
lmak veya
biriyle e
lenmek gibi amalarla, ksrr gibi yaparak
kard

ses.
ke

* Ayakkabalt
n
n topua rastlayan yksek blm.
* Topu
un arka blm.
* Saban demirinin geti
i aa paras
.

ke ene
* Boru anahtar
n
n kola balolan setleri d

a dnk, hareketsiz enesi.


keci
keli

* Ayakkab
lar iin ke yapan veya satan kimse.
* kesi olan veya kesi yksek olan topuklu.

kesiz
ke

* kesi olmayan (ayakkab


).
* Deha sahibi kimse, dahi.

kelik
* ke alma durumu.
kleme

* Kk i
letmelerde, hayvanlar
n yere ak
lan bir kaz

a uzun bir iple ba


lanarak belirli bir daire ierisinde
otlamalar
na izin verilen ve bu alandaki yem tamamen otland
ktan sonra kaz

n yeri de
i
tirilmek suretiyle devam
edilen bir otlatma sistemi.
kse
* kse otu saplar
ndan veya oban pskl kabuklar
ndan
kar
lan yap

kan macun.
* Kututmakta kullan
lan, bu macunla bulanm
denek.
* Erkekleri kendine ba
lamas
nbilen ok al
ml
kad
n.
kse ubuu
* zerine kse srlmde
nek.
kse ku
u
* Saka ku
u.
kse otu

* kse otugillerden, elma, armut,


hlamur, kiraz,erik gibi aalar
n dallarzerinde asalak olarak ya
ayan,
zme benzer yemiveren, saplar
ndan kse
kar
lan zararlbitki (Viscum album).
kse otugiller
* Tas
z iki eneklilerden, kse otu gibi a
a dallarzerinde asalak olarak ya
ayan bitkileri iine alan bir
familya.
kseleme

* kselemek i
i veya durumu.

kselemek
* kse ile yakalamak.
kseme

* zlemek, grece
i gelmek, istemek.

kseye basmak
* dikkatsizlik ederek zarara u
ramak veya yan
lmak.
ksrme

* ksrmek i
i.

ksrmek
* Solunum yollarzarlar
n
n rahats
zl

sebebiyle akci
erlerdeki havaybirdenbire ve grltl bir sesle d

ar
vermek.
* ksrtc hastal

a tutulmuolmak.
ksrtme
* ksrtmek i
i.
ksrtmek
* ksrmesini salamak.
ksrtc
* ksrten, ksre yol aan.

ksrk

* Cierlerdeki havan
n, solunum organlar
n
n kas
lmasve zorlanmas
yl
a
zdan grlt ile
kmas
.
*
tme gibi bir sebeple ortaya
kan g
s ingini.

ksrk otu
* Gvdesi pullarala kapl
, sar
iekli,ekin tarlalariin zararl
, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Tussilago farfara).
ksrk t
ks
r
k
* S
k s
k ksrrken g
s ingini hastal

.
ksrkl
* ksr
olan, srekli ksren.
* Ya
lve hasta.
ksrkl t
ks
r
kl
* Sal
ks
z, sa
l

bozuk.
ksrp t
ks
rmak
* ksrmek.
ksr
* ksrmek i
i veya biimi.
ksz

* Anasveya hem anashem babaslmolan (ocuk).


* Kimsesiz.

ksz kalmak
* anasveya hem anashem babaslmolmak.
* kimsesiz olmak.
kszdoyuran
* ok byk bardak, anak ve bunlar
n iindeki yiyecek ve iecek.
kszler anas
, kszler babas
* yoksul ve kimsesiz olanlar
gzeten kad
n veya erkek.
kszlk

* ksz olma durumu.


* Kimsesizlik.

kszsevindiren
* Deeri az, cicili bicili
eyler iin sylenir.
kz

* ift srmekte, araba ekmekte kullan


lan, etinden yararlan
lan, idiedilmierkek s

r.
* Bn, grgsz, kaba, anlay

s
z, yeteneksiz kimse.
* C
valzar.

kz arabas
* kz ko
ulmuaraba.
kz arabasgibi
* ok yava
.
kz bal

* Drt k
sa aya
ve st enesinden a
a
ya do
ru sark
k iki byk di
i olan, 6 m boyunda, foka benzer bir
deniz memelisi (Trigia Iyra).
kz dam
* kz ah
r
.

kz gibi

* aptal, anlay

s
z.

kz gibi bakmak
* aptalca, hibir
ey anlamadan bakmak.
kz ld, ortakl
k bozuldu (veya bitti)
* iki ortak veya taraf aras
ndaki yak
nl

n dayand

sebep yok olunca, bu yak


nl
k da zlr.
kz sou
u
* Nisan
n 15'inden sonra olan f
rt
nan
n ad
, sitteisevir.
kz trene bakt

gibi bakmak
* Bkz. kz gibi bakmak.
kzburnu
* Seregillerden, gagas
uzun ve ok kal
n, eti yenir bir ku(Calao).
kzdili
* S

rdili.
kze boynuzu yk olmaz (veya a

r gelmez)
* insan kendi yak
nlar
nve kendi i
lerini yk saymaz.
kzgz
* Birle
ikgillerden, sarrenkte, papatyay
and
r
r bir iek ve onun bitkisi, s

r gz, mastiei, arnika


(Arnica montana).
kzlk

* Budalal
k, sersemlik.
* Budalaca, sersemce i
.

kzn alt
nda buzaaramak
* olmayacak sebeplerle su ve sulu bulma abas
nda olmak.
l

* Topra
n nemi, ya
l
k, hl.

l dedi
i yerde lmek, kal dedi
i yerde kalmak
* onun sznden hi
kmamak.
lek

oran.

* Birim kabul edilen herhangi bir


eyin alabildii kadar l.
* Tah
l lmeye yarar kap, kile.
* Drt okkaya e
it a

rl
k ls.
* Herhangi bir lek miktar
nda olan.
* Bir harita veya resimde grlen uzakl
klarla bunlar
n i
aret etti
i, kar

land

gerek uzunluklar aras


ndaki
* Bir l aletinin zerinde izgilerle ayr
lm
blm, kadran.

lek izgisi
* Haritan
n leini gstermek iin, kenar
na izilen ve her santimetresinin gerekte ka kilometreye kar

l
k
oldu
unu gsteren do
ru.
lekli
* lek fark
yla aynen btn veren geometrik
ekil veya eleman.
ler
lerme

* Ate
i kar

t
racak demir kol.
* lermek i
i veya durumu.

lermek
lme

* Snmekte olan ate


i, lambaycanland
rmak.
* lmek i
i.

lmek

* En, boy, hacim sre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seilmibir birimle kar

la
t
r
p ka birim
geldiklerini belirtmek.
* A

rolmamas
na dikkat etmek, kontrol etmek.
ltrme

* ltrmek i
i.

ltrmek
* lmek i
ini yapt
rmak.
l
* Bir niceli
i, o nicelik iin kabul edilmibirimlerden birine gre oranlayarak de
erlendirme, mizan.
* Bu deerlerlendirmede kullan
lan birim, lme birimi.
* lme sunucu bulunan rakam.
* Belirlenmiboyut.
* A

rolmama,
l
ml
, uygun olma durumu.
* Deer, itibar.
* lt.
* Bir ezginin e
it blmlere ayr
l

.
* Bir manzumedeki dizelerin hece ve durak bak
m
ndan denk olu
u, vezin.
l almak
* yap
lacak bir
eyin zerinde kullan
laca
nesneye uygunlu
unu salayabilmek iin o nesneyi lmek.
* (terzi) vcut llerini tespit etmek.
l bilimci
* l bilimi ile u
ra
an kimse.
l bilimi
* A
rl
klarve lleri inceleyen bilim dal
, metroloji.
l vermek
* (terziye, ayakkab
c
ya, marangoza) yap
lacak i
le ilgili lleri bildirmek.
lc
* lme i
ini yapan kimse.
llebilir
* lme i
ine konu olabilir fiziksel byklk.
llen

* Bir lme i
lemine imkn sa
layan fiziksel byklk.

llendirme
* llendirmek i
i.
llendirmek
* lme i
lemlerini bir dzlem zerine aktarmak.
llme
llmek

* llmek i
i.
* lmek i
ine konu olmak.

ll

* ls al
nm

, llm
.
* Belli bir lye gre dzenlenmiolan (manzume, dz yaz
), vezinli.
* Davran
ve d
ncelerinde a

rolmayan,
l
ml
, mutedil, hesapl
.

ll biili
* zenle haz
rlanm

, iyice hesaplanm

.
lllk
lm

* ll, dengeli olma durumu,


l
m, itidal.
* lmek i
i.
* lerek elde edilen sonu.
* lmlemek sonucu, takdir.

lmleme
* Deerlendirme, deer bime.
lmlemek
* Muhakeme etmek.
* Ak
l szgecinden geirmek, sonu almak, takdir etmek.
lml
ln

* Metrik.
* Standart.

lnl
* Standart.
lnme

* lnmek i
i veya durumu.

lnmek
* Bir
eyi uzun uzun d
np hesaplamak, teemml etmek.
lp bimek
* bir konuda ok ayr
nt
ld
nmek, inceden inceye d
nmek, de
erlendirmek.
lsz
* llmemi
, ls al
nmam
olan.
* Pek ok, a

r
, geli
igzel, rastgele.
* Nereye varaca
d
nlmeksizin, yerli yersiz.
* ls olmayan, vezinsiz.
lszlk
* lsz olma durumu.
l

* lmek i
i veya biimi.

l
me
* l
mek i
i.
l
mek
* (biriyle) Yan yana gelerek boy bak
m
ndan llmek.
* Yar

mak, msabaka yapmak.


* Kar

la
t
rmak, mukayese etmek.

l
trme
* l
trmek i
i veya durumu.
l
trmek
* l
mek i
ini yapt
rmak.
* Aradaki fark
bulmak iin iki
eyi yan yana getirmek, kar

la
t
rmak, mukayese etmek.
lt

* Bir yarg
ya varmak veya de
er vermek iin ba
vurulan ilke, k
stas, m
sdak, kriter.

ly ka
rmak
* yiyip imekte veya davran

larda a

rgitmek.
ldresiye
* ldrrcesine.
ldrme

* ldrmek i
i.

ldrmek
* Bir canl
n
n hayat
na son vermek.
* (bitki iin) Solup kurumas
na sebep olmak.
* (baz
eylerin) Dirli
ini, tazeli
ini veya sertli
ini gidermek.
* ok zmek veya a

ryormak.
* (zaman anlatan kelimelerle) Bo
una gemek.
* lmesine yol amak.
* Sal

nbozmak, rahats
zl
k vermek.
* Yok olmas
na, ortadan kalkmas
na, azalmas
na yol amak.
* Etkisini ve gcn azaltmak.
ldrtme
* ldrmek i
i.
ldrtmek
* ldrmek i
ini yapt
rmak.
ldrc

* ldren, lme sebep olan, lme yol aan.


* Bay
lt
c
, bunalt
c
, s
k
c
, yorucu.

ldrlme
* ldrlmek i
i.
ldrlmek
* ldrmek i
ine konu olmak.
ldr
* ldrmek i
i veya biimi.
lenle lnmez
* ok sevilen birinin lmnde ok yas tutulmamas
n
, hayat
n srp gidece
ini anlat
r.
lesiye
let

* lecek kadar.
* ldrc hastal
k salg
n
, k
ran.

leyazma
* leyazmak i
i veya durumu.
leyazmak

* lecek duruma gelmek, yakla


mak.
lgn
* Dirlii, canl
l

, tazeli
i kalmam

, prsm
, solmu
.
* Gc azalm

, zay
flam

.
lgnlk
* lgn olma durumu.
lme

* lmek i
i.

lme e
e
im, lme (yaza yonca bitecek)
* umutsuz bir bekleyi
i anlatmak iin sylenir.
lmek

* Ya
amaz olmak, hayatsona ermek, can vermek.
* (bitki iin) Solmak.
* Bazsebeplerle ok s
k
ntveya acekmek.
* Deerini, geerli
ini, gcn yitirmek, kullan
lmamak.

lmek var, dnmek yok!


* "neye mal olursa olsun bu iyap
lacak; yap
lmas
ndan ka
n
lmayacak" anlam
nda kullan
l
r.
lmez

* lmsz oldu
una inan
lan, kal
colan.
* ok dayan
kl
, kolay eskimeyen.

lmez iek
* Bkz. lmez iek.
lmez iek
* Basit ve tyl yaprakl
, parlak sariekleri uzun zaman saklanabilen, zel kokulu, ok y
ll
k ve otsu bir
bitki, yayla gl (Helichrysum).
lmez olu
* Bkz. lmezo
lu.
lmez otu
* Beyaz, mor veya firfiri iek aan otsu bitki (Xeranthemum).
lmezle
tirme
* lmezle
tirmek i
i.
lmezle
tirmek
* lmszle
tirmek.
lmezlik

* lmez olma durumu, lmszlk.

lmezo
lu
* ok dayan
kl
eyler iin sylenir.
lm

* len, l olan.
* Gemi
te len kimse.
* Hayatsona ermiolan, art
k ya
am
yor olan.
* Snk, gsz.
* Ya
an
lmayan veya ok durgun, hareketsiz.
* S
cakl

, canl
l

olmayan.

* lminsan, mteveffa, mevta.


* (isim tamlamalar
nda belirtilen durumda) Hayvan le
i.
l a

* Doal veya yapay bir engel dolay


s
yla gzetlemenin veya at

n mmkn olmad

yer veya blge.

l dalga
* H
z
azalm
olarak gelen dalga.
l deniz

l dil

* F
rt
nadan sonra tamam
yla sakin duruma gelmideniz.
* Dalgas
z, a
k denizden etkilenmeyen deniz.
* Gnmzde kullan
lmayan, konu
ulmayan, sadece elimizde belgeleri olan dil.

l doum
* Bebe
in l domasdurumu.
l fiyat
na
* Deerinden ok ucuza, yok pahas
na.
l gibi
* hi k
m
ldamadan, hareketsiz.
l gz gibi
* (

k iin) snk, fersiz.


l gz kadar
* ok az, damla, bu katre.
l gznden yaummak
* hi olmayacak yerden, mmkn olmayan durumda yard
m veya destek beklemek.
l helvas
* l evinde pi
irilip konuklara da

t
lan un veya irmik helvas
.
l mevsim
* Herhangi bir i
in, faaliyetin veya hareketlili
in durgunla

p yava
lad

sre.
l nokta
* Gzden uzak yer.
l rt

* Dklen yaprak ve ba
ka bitki kal
nt
lar
ndan olu
an rt.

l renk
* Parlakl

olmayan, donuk renk.


l saat
l sal

* Herhangi bir faaliyet, iveya durum s


ras
nda yitirilmisre veya zaman.
* Tene
ir.

l sezon
* Turizm sezonunun en durgun oldu
u dnem.
l yat
r
m
* Ticaret veya sanayide kr getirmeyen, gelece
e veya pazar imknbulunmayan yat
r
m.
l yemei

* l evine kom
u veya akrabalar taraf
ndan haz
rlan
p getirilen yemek.
l y
kama
* Din kurallara gre, ly gmlmeden veya kefene sarmadan nce y
kamak i
i.
l y
kay
c
* Din kurallara gre, ly kefenlenmeden veya gmlmeden nce y
kayan kimse.
l zaman
* Bkz. l saat.
lk

* Canl
l

azalm

, hlsiz.

llk
* Cans
z kalma durumu, cans
zl
k.
lm

* Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayat


n tam ve kesin olarak sona ermesi, mevt, irtihal, vefat.
* lme biimi.
*
dam cezas
.
* Sona erme, yok olma, ortadan kalkma.
* ok byk s
k
nt
, znt.
* lmesi istenen kimse veya
ey iin kullan
l
r.

lm Allah'
n emri
* herkes lecek, lmek mukadderdir.
* tehlikeli bir karar verme durumunda "lmden korkmuyorum, lm bile gze al
yorum" anlam
nda
kullan
l
r.
lm cezas
* Bkz. idam cezas
.
lm dirim
* Hayat nemi olan.
lm d
e
i
* lm hlinde, lmek zere.
* Son nefesinin verilece
i yatak veya yer.
lm emri
* Birinin mutlaka lmesi gerektiini bildiren emir.
lm ferman
* Bir kimsenin, lmesini gerektiren durum, ivb.
lm hak miras hell
* lm nas
l normal bir olaysa miras
n payla

lmasda ola
an bir i
tir.
lm kal
m
* Her trl tehlikeyi gze alma.
lm kal
m meselesi
* Yok olmamak amac
yla giri
ilen mcadele.
lm kal
m sava

* lm kal
m meselesi.
lm korkusu
* lme tehlikesiyle yz yze gelmekten duyulan korku, can korkusu.
lm oran

* Bir lkede toplam nfus iindeki lm say


s
n
n ortaya
kard

oran.
lm orucu
* Herhangi bir amaca ula
mak iin sonunda lm bile gze alarak tutulan oru.
lm lm de, h
rlamaya ne borcum var?
* s
k
nt
, znt, keder, dert veya yoksulluk ekmektense lm daha iyidir.
lm sessizli
i
* Derin sessizlik.
lm sigortas
* Sigortal
n
n lm hlinde sigortalayan taraf
ndan denmesi kabul edilen paraygsteren sigorta tr.
lm sktu
* Youn ve derin sessizlik.
lm sktu kmek
* yo
un ve derin sessizlik kaplamak.
lm tazminat
* Szle
meye gre, lm hlinde lenin geride b
rakt
klar
na i
veren taraf
ndan denen para.
lm var dirim var
* "insan her an lebilir de ya
ayabilir de" anlam
nda nlem almay
tler.
lmcl
* lmle sona erme ihtimali olan veya lmle sona eren.
* Can eki
en.
lmle burun buruna gelmek
* lmle sonulanabilecek ok byk bir tehlike ile kar

la
mak.
lmle al
nmaz
* d
manlar
n lmnden sevin duymak insanl

a yak

maz.
lml

* Gelip geici, kal


ms
z, fani.
*
nsan.

lml dnya
* Sonunda lece
imiz dnya, fani dnya.
lmlk

* Bazkimselerin, ldklerinde cenazelerinin kald


r
lmas
na harcanmak iin biriktirdikleri para.

lmlk dirimlik
* lm d
e
inde, a
r hasta yatarken kimseye muhta olmamak iin elde tutulan (para, mal).
lmllk
* lml olma durumu, fena (II).
lmsek
lms

* lmcl.
* lm and
ran, lm durumuna yak

an.

lmsz
* Hibir zaman lmeyecek olan, ebed, lyemut.
* Hi unutulmayacak, daima an
lacak olan, ebed.
* Hi unutulmayacak olan kimse.

lmszle
me
* lmszle
mek i
i.
lmszle
mek
* lmsz olmak, lmsz duruma gelmek.
lmszle
tirme
* lmszle
tirmek i
i.
lmszle
tirmek
* lmsz duruma getirmek.
lmszlk
* lmsz olma durumu, lmezlik.
* Kal
c
l
k, ebedlik.
lm gze almak
* elde etmek istedii sonu u
runa lmekten korkmamak.
lm p
* bir konuda kar

s
ndakini ikna etmek iin kullan
lan kesin yemin sz.
lmn solu
unu ensesinde duymak
* her an leceini beklemek, lm korkusu ile dolu olmak.
lmne susamak (veya lme ko
mak)
* lm kendi zerine ekecek tehlikeli davran

ta bulunmak.
lnme
lnmek

* lnmek i
i veya durumu.
* Herhangi biri lmek.

lp lp dirilmek
* ok s
k
nt
, acekmek veya ok a

r hastal
k geirmek.
lr msn, ldrr msn?
* ok k
z
lacak bir terslik kar

s
nda kal
nd

nda sylenir.
ls kandilli
*
yi gitmeyen bir iiin svg yerine kullan
l
r.
ls k
nal
* Bkz. ls kandilli.
ls ortada kalmak
* cenazesini kald
racak kimse bulunmamak.
lsn pmek
* yemin sz olarak kullan
l
r.
l

* lmek i
i veya biimi.

ly gldrmek
* ok gldrmek.
mre bedel
* bir mre de
ecek kadar (iyi, gzel, de
erli).

mr olduka
* ya
ad
ka.
mr uzamak
* uzun sre ya
amak veya ok dayanmak.
mr vefa etmemek
* bir sonuca ula
madan lmek.
mrbillh
* imdiye de
in veya hibir vakit.
mrde

* hibir zaman.

mrhayat
* Geirilen, ya
an
lan btn mr boyu.
mrmn var
* sevgi sz olarak kullan
l
r.
mrnce

* mr boyunca, ya
ad

sre iinde.

mrne bereket
* "mrn uzun olsun!", "var ol", "saol" anlam
nda kullan
l
r.
mr

* Ya
ama veya var olma sresi, ya
am, hayat.
* ok ho
a giden.

mr adam
* Ne
eli, hosohbet, komik, e
lendiren ve be
enilen kimse.
mr boyu
* Sakal
nd

, ya
and

srece.
mr boyunca
* Hayatdevam ettii sre iinde, saoldu
u srece.
mr rtmek
* uzun zaman emek vermiolmak veya bo
una vakit geirmiolmak.
mr geirmek
* ya
amak.
mr srmek
* iyi ve rahat ya
amak.
* ya
ambelli
artlar iinde srp gitmek.
mr trps
* Uzun ve zc i
.
mrler olsun
* eli plenin pene "ok ya
a" anlam
nda syledii sz.
mrl

mrsz

* mr uzun olan.
* Uzun sreli.
* mr k
sa olan.

* K
sa sren, yarars
z.
n
* Bir
eyin esas tutulan yz, arka kar

t
.
* Bir
eyin esas tutulan yznn bakt

yer, kar

.
* Bir kimsenin ilerisi.
* Yak
n gelecek zaman.
* Giyeceklerin genellikle gs rten blm.
* Benzerler aras
nda bak
lan veya gidilen ynde olan.
* Bazkelimelerin ba

na getirilerek kelimenin anlam


na "nce olan" veya "ilk kavram
" katar.
* Civar, yre.
n ad

n al
m

* Ki
ilere verilen ilk ad.
* S
fat.
* Bir mlk kaa sat
n al
nm

sa, o mlke o para ile sahip olma,


ufa.

n al
m hakk
* nc ki
iye sat
lan bir mlk bir kimsenin ncelikle sat
n almas
na yetki veren hak,
ufa hakk
.
n avurt
* Avurdun n blm.
n avurt nsz
* Dil ucunun n damaa arpmas
ndan olu
an ve dilin yanlar
ndan
kan nsz.
n belirti
n bilgi

* Belirtilerin ilk olarak belli olan


.
* Herhangi bir konuda derinlemesine bir ara
t
rma yapmadan salanan birtak
m bilgiler.

n bilim
* Din inan

a gre Tanr
n
n gelecekteki her
eyi nceden bilmesi.
n al

ma
* Bir al

maya ba
layabilmek iin yap
lmasgereken haz
rl
k.
n damak
* Dama

n n blm.
n damak nsz
* Cierlerden gelen havan
n dil s
rt
yard
m
yla n dama

n e
itli noktalar
nda patlayarak veya s
zarak
olu
turduu nsz: k, g, , y.
n denetim
* Yap
lmasd
nlen bir i
e ba
lamadan nce gereken n ara
t
rman
n ve incelemenin yap
lmas
.
n deyi
* Sunu
, prediksiyon.
n deyi
* Bir eserde as
l konu olarak ele al
nan olaylardan nce, gemibirtak
m ba
ka olgularanlatan ilk blm,
prolog.
n ek
gibi.
n g
s

* Bazyabancdillerde kelime kknn nne gelerek kelimeye belirli bir anlam katan ek: normal, anormal

* Bceklerde g
s glgesinde bulunan hakladan en ndeki.
n gn
* Bir nceki gn, arife.
n kol

* Kolun dirsekle bilek aras


ndaki blm.

n kol kemii
* n kolun iskeletini olu
turan iki uzun kemikten d

ta olan
.
n ko
ul

* n
art.

n lisans
* Yksek
retimde ilk iki y
ll
k lisans program
.
n oda

* Gzde saydam tabaka ile iris aras


nda kalan bo
luk.

n olu

* Varl

n yoktan olu
mad

n
, tohum durumunda, son derece kk ve tam olarak nceden var olduunu,
sonradan byyp geli
ti
ini ileri sren teori.
n olu
um
* Bkz. n olu
.
n seici

* n elemeyi yapan (kimse, kurul).

n seim
* Genel seimde aday gsterilecek ki
ileri belirlemek iin, bir parti yesi olan belli say
daki semenlerin
kat
lmas
ya yap
lan seim.
* Bir yar

mada yar

maya kat
lanlar aras
nda n eleme yapma i
i.
* Bir antenin ald

e
itli yay
nlar aras
nda bir al
c
n
n giridevreleriyle yap
lan seim.
n ses

* Kelimenin olu
tuu seslerden ilki.

n ses d
mesi
* Kelime ba

ndaki bir sesin kaybolmas: Is


cak > s
cak,
s
tma > s
rma gibi.
n sezi
* Hibir belirti yokken bir
eyin olaca

n
sezme, ie doma, hissikablelvuku, alt
ncduygu veya his.
* Temellendirilmeyen duygu; verilmemiolan
n, bilinmeyenin, zellikle gelecekle ilgili olan
n nceden
duyulmas
, doru say
lmas
.
n sezili

* n sezisi olan.

n soru
turma
* Yap
lacak soru
turmayla ilgili olarak nceden yap
lan soru
turma.
n sz

* Bir eserin konusunu tan


tan, amac
n
, i
lenibiimini a
klayan, bazen haz
rlanmada eme
i geen ki
ileri
belirten yaz
, mukaddime.
n szle
me
* Gelecekteki bir szle
menin gerekle
tirilmesi amac
yla geici olarak yap
lan szle
me, akit vaadi.
n
art

* Bir i
in zmlenmesinde ilk nce yerine getirilmesi gereken
art, n ko
ul.

n tasar
n tas
m
n teker

* Herhangi bir tasar


n ilk biimi.
* Varg
sba
ka bir tas
mda kk veya byk nerme durumunda olan tas
m.
* Aralar
n n dzeninde yer alan tekerlek.
* nder, lider, ba
eken ki
i.

n treme
* Asl
nda kelimede bulunmayan bir nszn veya nlnn n seste belirmesi: urmak > vurmak, Rum >
Urum gibi.
n uyum

* Bir canlvarl

n belli bir ortama kendini uydurma yatk


nl

n vurgu
* Yer adlar
nda, zarf, ba
la ve nlem olarak kullan
lan bazkelimelerde, ilk hecede bulunan vurgu: A'nkara,
Ka'yseri, a'ns
z
n gibi.
n yarg
* Bir kimse veya bir
eyle ilgili olarak belirli
art, olay veya grntlere dayanarak nceden edinilmiolumlu
veya olumsuz yarg
, pe
in yarg
, pe
in hkm.
n yarg
l
* n yarg
larolan, n yarg
ile karar veren.
n yaylak
* Esas yaylaktan daha a
a
da bulunan yayla
a
karken veya yaylaktan dnerken bir sre otlat
lan ve bir
miktar ot biilip kurutulan yaylak.
n yzba

* K
demi iki rtbe art
r
lm
yzba

.
nayak

* Bir i
te nc, i
i yrten (kimse).

nayak etmek
* bir i
e, birinin ba
lamas
n
, giri
mesini istemek.
nayak olmak
* bir i
e ilkin ba
lay
p herkesi arkas
ndan srklemek.
nce

*
lk olarak, ba
lang
ta.
* (zaman anlatan kelimelerden sonra getirilerek) u kadar zaman
n gemibulunduunu anlat
r.
* Ba
taki, gemi
teki blm, gemizaman.

nce bilim
* Bkz. n bilim.
nce can sonra canan
* insanlar
n bencil olduklar
n
, nce kendilerini, sonra yak
nlar
nve sevdiklerini d
ndklerini belirtir.
ncecilik

nceden

* Bir
eyi ba
kalar
ndan nce yapma i
i, insiyatif.
* nde gelmek i
i.
* Ba
larken, ba
lang
ta, daha nce, evvelce.

nceki
ncel

* nce olan, evvelki, mukaddem, sab


k.
* Bir grevde, meslekte kandinden nce yerini tutmuolan kimse, selef, ard
l kar

t
.
* (okluk olarak) Bizden nce ya
am
olanlar.
* Sonucun
kar
ld
nerme veya nermeler.

ncel belirleme
* Tanr
n
n her
eyi nceden bildi
i dogmas
na dayan
larak, her
eyin nceden Tanr
ca dzenlenmi
oldu
unu anlatan terim.
ncel dzen
* Ruhla beden aras
ndaki ili
kinin Tanr
ca nceden dzenlendiini ileri sren
reti.
nceleme
* ncelemek i
i.
ncelemek
* Bir
eyi nceden yapmak, geri b
rakmakmak, ne almak, takdim etmek.
nceleri
* nceki zamanda, ba
lang
ta.
ncelik
ncelikle
ncelikli

* Bir
eyin brnden nce olmas
durumu, takaddm.
* ne al
narak, daha nce olarak.
* ncelii olan.

ncesiz
* Zamanda ba
lang
colmayan, ezeli.
ncesizlik
* ncesi olma durumu, ezeliyet.
* Ba
lang
c
olmad

d
nlen zaman, ezel.
nc

* nde gidip haber ula


t
ran kimse.
* Bir sanat veya d
nce ak
m
n
, a
na gre yeni bir gr
ba
latan kimse veya eser, mjdeci, avangart.
* nder, k
lavuz.
* Yry
te kolun ilerisinden giden k
ta, pi
dar, artkar

t
.

nc oyun
* Geleneksel tiyatrodan ayr
lan, kuruluve anlat
m ynnden yenilikler getirmek isteyen oyun.
nc tiyatro
* Herhangi bir ak
mda veya dnemde birtak
m yenilikler getiren tiyatro.
ncl

* Bir
kar
m
n ncller kmesini olu
turan nermelerden herhangi biri mukaddem.
* Bir tas
mda sonucu haz
rlayan ilk iki nermeden her biri, mukaddem.
* Bir bilimsel al

mada i
e koyulurken, ara
t
rmaya konu edilmeksizin doru say
lan nerme.
* K
lavuz, nc.

ncl olmak
* K
lavuzluk, nclk yapmak.

nclk

* nc olma durumu.
* nderlik.

nclk etmek
* bir i
i ba
latmak, bir i
in ba
lamas
na nayak olmak.
nde gelmek
* nemli durumda olmak.
ndelik
* Anla
maya gre, yap
lacak bir hizmet veya sat
n al
nacak bir mal kar

gerekle
ecek bortan, ncelikle
denen blm, avans.
nder
* Gc, n veya toplumsal yeri dolay
s
yla, belli zaman ve durumlar iinde, ili
kili bulundu
u kme veya
toplumun tutum, davran
ve etkinliklerini dei
tirip yneltme yeteneini gsteren kimse, lider,
ef.
nderlik
* nder olma durumu veya ndere yak

r davran

, nclk, liderlik.
ne almak (veya al
nmak)
* bir
ey veya bir kimseye ncelik tan
mak (tan
nmak).
ne d
mek
* nden yrmek.
* k
lavuzluk etmek.
ne sermek
* ortaya koymak, meydana
karmak, gstermek.
ne srmek
* (birini) ilkin harekete gemesi iin nermek.
* ileri srmek.
nel

nem

* Bir i
in tamamlanmasiin tan
nan ek sre, mehil.
*
szle
mesine gre i
inin i
ten
kar
lmasdurumunda tan
nan sre.
* Bir
eyin nitelik veya nicelik bak
m
ndan de
eri olma durmu, ehemmiyet.

nem vermek
* de
er vermek, nemli saymak.
nemli
nemlice

* nemi olan, mhim, ehemmiyetli.


* nemli say
labilecek kadar.
* Cidd.

nemseme
* nemsemek i
i.
nemsemek
* nemli saymak, nem vermek, mhimsemek.
nemseni
* nemsenmek i
i veya biimi.
nemsenme

* nemsenmek i
i.
nemsenmek
* nem verilmek, zerinde durulmak.
nemseyi
* nemsemek i
i veya biimi.
nemsiz

* nemi olmayan, ehemmiyetsiz.

nemsizce
* nemli say
lmayacak kadar.
nemsizlik
* nemsiz olma durumu.
nerge

* Meclis, kongre gibi resm bir toplant


da, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir nermede
bulunmak iin, yelerden biri veya biro
u taraf
ndan ba
kanl

a verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yaz


l
k
t, takrir.
nerge vermek
* bu tr bir yaz
yilgili meclis veya kongre ba
kanl

na sunmak, takrir vermek.


neri

* Bir sorunu zmek zere ne srlen gr


, d
nce, teklif.

neride bulunmak
* nermek, teklif etmek.
neri

* nermek i
i veya biimi.

nerme
* nermek i
i.
* Kabul edilmesi iin ne srlen d
nce, teklif.
* Bir savne sren veya bir durumu dile getiren cmle; belli bir yorumda belli bir doruluk de
eri kazanan
dzgn deyim, kaziye.
nermek

* Bir sorunu zmek zere bir


ey ne srmek, teklif etmek.

nerti

* artlbir nermenin
artanlatan n blm: "Duman
k
yorsa atevard
r" sznde "duman
k
yorsa"

artbir nertidir.
neze

ngrme

* Avc
lar
n av beklemek iin tay

nlar
ndan yapt
klarpusu, evsin.
* Srek av
nda pusuda av bekleyen avc
.
* ngrmek i
i.

ngrmek
*
lerisi iin kararla
t
rmak, gz nnde tutmak, derpietmek.
ngr

* Bir i
in ilerisini kestirme veya bir i
in nas
l bir yol alaca

nnceden anlayabilme ve ona gre davranma.

ngrlme
* ngrlmek i
i veya durumu.

ngrlmek
*
lerisi iin kararla
t
r
lmak, gz nnde tutulmak.
ngrl
nlem

* Bir i
in ileride nas
l olaca
nkestirerek ona gre davranan, ngrs olan, durendi
.
* Bir
eyi salayacak nleyecek yol, tedbir.

nlem almak
* kt veya yanl
bir
eyi ortadan kald
rmak veya engel olmak amac
yla haz
rl
k yapmak ve bu amac
gerekle
tirmek iin birtak
m arelere bavurmak, tedbir almak.
nleme
* nlemek i
i.
nlemek

nleni
nlenme

* Bir
eyin olmas
na veya yap
lmas
na engel olmak.
* Ortaya
kan veya
kaca
d
nlen bir tehlikeyi durdurmak, nne gemek.
* nlenmek i
i veya biimi.
* nlenmek i
i.

nlenmek
* nlemek i
i yap
lmak.
nleyici
* nlemek veya engel olmak amac
yla yap
lm

.
nleyi
nlk

* nlemek i
i veya biimi.
*
yaparken giysinin n kirlenmesin diye bele ba
lanan rt.
*
lkokul rencilerinin giydii bir rnek stlk.
*
yaparken, al

rken giysiyi korumak iin giysi zerine giyilen nden veya arkadan ilikli, kollu giyecek.
* Kk ocuklara yemek yedirirken stlerini korumak iin boyunlar
na ba
lanan rt.

nlkl
* nlk giymiolan.
nlklk
nsel
nsellik

* nlk yapmaya elveri


i (kuma
).
* Hibir denemeye dayanmadan ve yaln
z ak
l yoluyla, apriori.
* nsel olma durumu.

n al
nmak
* nlenmek.
n s
ra

* nnden, ok uzak olmayan bir aral


kla.

nnce (veya nnden)


* -den biraz nce.

nnde ard
nda gidilmez
* arkada
l

na gvenilmez.
nnde perende at
lmamak
* aldat
lmamak.
nne arkas
na bakmadan
* iyi hesap etmeden, d
ncesizce.
nne bakmak
* utanmak, utanc
ndan cevap vermemek.
nne bir kemik atmak
* Bkz. az
na bir kemik atmak.
nne
kmak
* rastla
mak, kar

la
mak, kar

s
na
kmak.
* ilk defa grmek, yz yze gelmek.
* yolunu kesmek iin birdenbire kar

durmak.
nne dikilmek
* gelip kar

s
nda durmak; kar

s
na dikilmek.
* kar

s
ndakine engel olmak istedi
ini sz veya davran

yla gstermek.
nne gemek
* birinin nnden yrmek.
* birine k
lavuzluk etmek.
nne gemek nne gemek
* yolunu kesmek.
* nlemek.
nne gelen
* kar

s
na
kan, rasgele, olur olmaz kimse.
nne geleni kapar, ard
na geleni teper
* ars
z, huysuz, geimsiz (kimse).
nne katmak
* nden yrtp kendisi ards
ra gitmek.
nn almak
* nlemek.
nn ard
n
d
nmemek
* sonucun ne olaca
nhesaplamamak, ilerisini gerisini d
nmemek.
nn kesmek
* yolunu kesmek.
* (akarsu iin) akmas
na engel olmak.
p baban
n elini
* beklenmedik, elveri
siz bir durum kar

s
nda "
imde ne olacak?" anlam
nda kullan
l
r.
perken
s
r
r
* gsterdii gler yze gvenilmemesi gereken kimseler iin sylenir.
pme
* pmek i
i.
pmek

* Sevgi, sayg
, ba
l
l
k, te
ekkr belirtmek amac
ya dudaklar
nbir
eye de
dirmek.
ptrme
* ptrmek i
i.
ptrmek
* pmek i
ini yapt
rmak veya pmesine izin vermek.
pck

* pme, p
, buse.

pck gndermek (veya yollamak)


* parmaklar
n
n i ucunu pp birine atar gibi yaparak onu selmlamak.
pck kondurmak
* hafife pmek.
plme
plmek

* plmek i
i.
* pmek i
ine konu olmak.

pp ba

na koymak
* bir nimeti veya kutsal say
lan bir varl

sayg
yla el stnde tutmak, yksekte tutmak.
* bir
eyi memnunlukla kar

lamak, sayg
duymak, sayg
yla kar

lamak.
p

* pmek i
i veya biimi.

p
me
* p
mek i
i.
p
mek

rcin
rdek

* Birbirini pmek.
* (nesnelerin paralar
) Biribiriyle tam olarak yanyana bulunmak, temasolmak.
*
p merdiven.
* Perde ayakl
lardan, evcil ve yaban trleri bulunan su ku
u (Anas).
* Erkek hastalar
n yataktan kalkmadan iine idrar yapmak iin kulland
klarboynu e
ri kap.
* Uzak yolculuklarda srclerin yollardan ald
klaryolcu.

rdek bal

* Lapinagillerden, Akdeniz ve Avrupa k


y
lar
nda ya
ayan, 25-35 cm uzunluunda, e
itli ve gzel renkleri
olan bir bal
k (Labrus mixtus).
rdek yry

* rdek gibi badi badi yrme.


rdekba

* Ye
ille lcivert arasrenk: El deil, ye
il! rdekba
gibi.
* Bu renkte olan.
rdekgagas
* A
k turuncu renk.
* Bu renkte olan.
rdekgiller
* K
sa bacakl
, perde ayakl
, szge gagalsu ku
larfamilyas
.

rdrme

* rdrmek i
i.

rdrmek
* rmek i
ini yapt
rmak, rmesini sa
lamak.
rek

* Duvar.

reke
* E
rilmekte olan yn, keten gibi
eylerin tutturulduu, bir ucu atal denek.
ren
renlik
rf

* Eski yapveya
ehir kal
nt
s
, harabe, virane.
* ren durumuna gelmiyer, harabelik.
* Yasalarla belirlenmemiolan, halk
n kendiliinden uydu
u gelenek, det.

rf
* rfle ilgili.
rf idare
rge
rgen

* S
k
ynetim.
* Motif.
* Organ, uzuv.

rgensel
* rgenle ilgili, organik, uzv.
rg

rgc

rgl

* rmek i
i veya biimi.
* T
ve
i
lerle, zel makinesiyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle rlerek yap
lm

ey.
* rlmsa bl, belik.
* Dokumac
l
kta atkve zg ipliklerinin, dokumay
olu
turacak biimde belli bir desene gre kesi
mesi.
* Bazsinir veya damarlar
n birbirine geip dola
mas
ndan ortaya
kan olu
um.
*
leti
im, ula

m vb'nin lke yzeyinde yay


lm
biimi, a
.
* Konunun ana izgisi, oyunun i
leni
i veya at
s
.
* rlerek yap
lm
olan, rme.
* Yap
.
* rgs olan, rlm
.
* rg grn
nde olan.
* rg rp satan kimse.
* rgs olan, rg biiminde bulunan.

rgl pilv
* Tavuk ve tavuk cierinin k
s
k ate
te pi
irilmesinden sonra pirin, tere ya

, f
st
k, un ve yumurta
kar

m
yla haz
rlanan bir pilv tr.
rgn

* Bir i
i gerekle
tirmek amac
yla trl ve dzenli grevler yapan organlardan olu
an.

rgn e
itim
* Ki
ilerin hayata at
lmadan, ive meslek kollar
nda al

maya ba
lamadan nce okul veya okul niteli
i
ta

yan yerlerde, genel ve zel bilgiler bak


m
ndan yeti
melerini salamak amac
yla belli kanunlara gre dzenlenen
e
itim.
* Dzenli, plnl
, yntemli biimde verilen herhangi bir eitim.
rgsz

* rgs olmayan.

rgt
* Ortak bir ama veya i
i gerekle
tirmek iin bir araya gelmikurumlar
n veya ki
ilerin olu
turdu
u birlik,
te
ekkl, te
kilt.
* Bir kurulu
a balalt blmlerin btn.
rgt kurmak
* te
kilt olu
turmak, birlii dzenlemek.
rgt
* rgtleme i
leriyle u
ra
an, bu i
lerde yetenekli kimse, te
kilt
.
rgtlk
* rgt kurma i
i, te
kilt
l
k.
rgtleme
* rgtlemek i
i, te
kil, te
kiltland
rma.
rgtlemek
* Belli bir i
in gerei gibi grlebilmesi iin rgt kurmak, te
kiltland
rmak.
rgtlendirilme
* rgtlendirilmek i
i, te
kiltland
r
lma.
rgtlendirilmek
* rgtlendirmek i
i yap
lmak, te
kiltland
r
lmak.
rgtlendirme
* rgtlendirmek i
i, te
kiltland
rma.
rgtlendirmek
* rgtlenmesini sa
lamak, te
kiltland
rmak.
rgtleni
* rgtlenmek i
i veya biimi.
rgtlenme
* rgtlenmek i
i, te
kiltlanma.
rgtlenmek
* rgtlemek i
ine konu olmak, te
kiltlanmak.
* rgt durumuna girmek.
rgtleyi
* rgtlemek i
i veya biimi.
rgtl

* rgtlenmiolan, te
kiltl
.

rgtsel
* rgtle ilgili.
rgtsz

* rgtlenmiolmayan, te
kilts
z.
rgtszlk
* Herhangi bir rgtlenmenin bulunmamasdurumu.
rk
rkleme

* Hayvanlaray
ra balamaya yarayan kal
n ip, rk.
* rklemek i
i veya durumu.

rklemek
* Hayvanlarotlamalariin uzun bir iple ay
ra ba
lamak, rklemek.
rme
* rmek i
i.
* rlerek yap
lm

.
rme kepenek
* Dkknlar
n n cephesine ekilen ubuk demirle yap
lm
korumal
k.
rmek

rne
in

*
plik, yn, tel, saz gibi
eyleri elde
i
, t
yard
m
yla birbirine dolayarak i
lemek veya tezghta dokumak.
* Kuma
lardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak.
* (sa, yele gibi
eyler iin) Telleri birka blme ay
r
p bir birine geirmek yolu ile da
n
kl
ktan kurtarmak.
* Duvar yapmak veya onarmak.
* (mzik, edebiyat vb. iin) Bir zelli
i olu
turmak, ortaya koymak.
* Estetik kayg
yla, duygulu biimde bir gzellii ortaya koymak.
* Sz geli
i, sz gelimi, sz misali, rnek olarak, mesel.

rne
ini almak
* biimini izmek.
rne
ini
karmak
* benzerini yapmak veya izmek.
rnek
* Benzeri yap
lacak olan; benzetilmek istenen
ey, model.
* Bir btnn niteliini anlatmak iin btnden ayr
larak verilen kk para, gstermelik, numune.
* Bir
eyin benzeri, t
pk
s
, misil.
* Bir d
nceyi, kural
, gzlemi veya savdesteklemek ve a
klamak amac
yla ileri srlen sz, yap
lan
davran

, misal.
* Durum ve niteli
i benimsenmeye deer kimse veya
ey.
* En iyi biimde olan.
rnek almak
* bir kimseye huy ve davran

ta uymak, birini l olarak benimsemek.


* bir
eyden kendisi iin ders
karmak.
* incelemek zere insan ve hayvan vcudunun veya bitkinin herhangi bir yerinden doku paras
almak.
rnek olmak
* hay
r ve davran
ynnden ba
kas
n
n kendisine benzemesi yolunda etkili olmak.
rneklem
* Bir ara
t
rmada btn anlamak iin btnden seilen ara
t
rma tekniklerinin uygulanaca
grup.
rnekleme
* rneklemek i
i veya durumu.
rneklemek

* rnek vermek.
rneklendirme
* rneklendirmek i
i veya durumu.
rneklendirmek
* rneklerle gstermek, rneklerle a
klamak.
rneklenme
* rneklenmek i
i veya durumu.
rneklenmek
* rnek verilmek.
rneklik
* rnek olarak ayr
lm
bulunan, numunelik.
rneklik etmek
* rnek al
nmak, rnek olarak kabul edilmek.
rnekseme
* rneksemek i
i.
* Bir kelime rnek tutularak ba
ka kelimelerin yarat
lmas
, k
yas, analoji.
rneksemek
* rnek olarak almak.
rs

* Biimleri yap
lacak i
e gre dei
en, zerinde maden dvlen, elik yzeyli, demir ara.
* zerine ivi ak
lacak ayakkabgeirilen kunduracarac
.

rs kemi
i
* Orta kulakta eki kemiiyle zengi kemii aras
nda, rse benzeyen kemik.
rs ve eki aras
nda kalmak
* aynderecede gl veya zorlu iki ki
i veya d
nce aras
nda bulunmak.
rseleme

* rselemek i
i.

rselemek
* Y
pratmak, eskitmek, h
rpalamak, zedelemek.
* Gcn azaltmak, canl
l

ngidermek, sarsmak.
rseleni
* rselenmek i
i veya biimi.
rselenme
* rselenmek i
i.
rselenmek
* rselemek i
ine konu olmak.
rseleyi
* rselemek i
i veya biimi.
rt ki lem
* ok nemli
eyleri elde edemeyen ki
ilerce "nas
l ya
ar
m" anlam
nda kullan
l
r.
rtbas

* "Bir durumun duyulmamas


n
, yay
lmamas
nsa
layan nlemler almak" anlam
na gelen rtbas olmak,
rtbas etmek deyimlerinde geer.

rtenek

rtme

* Hayvanlar
n vcudunu rten deri, k
l, ty, pul gibi dokular
n btn.
* Bazorganlarrten zarlara verilen ad.
* rtmek i
i.
* Barts.
* st kapal
, n a
k yer.

rtmece
* Sylenmesi kaba, irkin veya sak
ncalgrlen nesnelerin, kavramlar
n, ba
ka kelimelerle daha uygun
biimde anlat
lmas
, edebikelm.
* Kand
rma, gizleme yolu ile.
rtmek

rttrme

* Korumak, grnmez duruma getirmek veya gizlemek iin stne bir


ey koymak.
* Kapamak.
* Kaplamak.
* (kt bir durumu) Belli etmemek, gizlemek saklamak.
* ttrmek i
i.

rttrmek
* rtmek i
ini yapt
rmak.
rt

rtk

* rtmek iin kullan


lan
ey.
* Yap
larda at
, dam.
* rtl, kapal
.

rtlme
* rtlmek i
i.
* Bir gk cisminin Yer'deki gzlemciye gre, ba
ka bir gk cisminin arkas
ndan gemesi.
rtlmek
* rtmek i
ine konu olmak.
rtl

* rts olan.
* rtlm
, bir
ey ile kaplanm

.
* A
klama yapmadan kapalolarak, mphem.

rtl omurgal
lar
* Vcutlaryass
, g
s yzgeleri byk, omurlar
nda kat kat kirelenmiemberleri olan, kpek
bal
klar
n
n bir alt tak
m
.
rtl denek
* Gizli tutulan i
lerde harcanmak iin yetkililerin emrine verilen para, tahsisat mesture.
rtnme

* rtnmek i
i.

rtnmek
* Kendi zerine bir
ey rtmek.
* (kad
n) Erke
in grmemesi iin ba

n
ve yzn rtmek.
rtsz

* rts olmayan.

* rtlmemi
.
* A
k seik, gizlenmeyen.
rt

* rtmek i
i veya biimi.

rt
me
* rt
mek durumu veya biimi.
rt
mek
* Aynnoktalarda ve dzlemlerde kesi
mek.
r

r
rc

rclk
rk

rk

* rmek i
i.
* Yama olarak yap
lan rg.
* Tarlalarda sele kar
ta
tan yap
lm
set.
* Otlak.
* rme i
i yapan kimse.
* Kumaveya rglerdeki y
rt
klar
, delikleri onaran kimse veya bu i
lerin yap
ld

yer.
* Duvar yapan veya onaran kimse, yapustas
.
* rcnn yapt

i
.
* rlmolan yer.
* Sa rgs.
* rk.

rkleme
* rklemek i
i veya durumu.
rklemek
* rklemek.
rlme
rlmek
rl

* rlmek i
i.
* rmek i
i yap
lmak.
* rlmolan.

rl olmak
* her
eyiyle mkemmel, eksiksiz ve estetik btnl
e sahip bulunmak.
rl
rm
rmce

* rlmek i
i veya biimi.
* Srnn gece veya sabaha kar
otlamas
.
* rmcek.

rmce
imsiler
* Karada ya
ayan akrepler, rmcekler, keneler ve uyuz bceklerini iine alan, drt ift ayakl
eklem
bacakl
lar s
n
f
.
rmcek

* rmcekler tak
m
ndan eklemli hayvan (Aranea).
* Bu hayvan
n rd a.
* Yrte.

rmcek ba
lamak
* zerinde rmcek a
olmak.
* bir
ey uzun sre kullan
lmadan kendi hline b
rak
lm
olmak.
rmcek kafal
* Eskiye saplan
p yeniliklere d
man olan eskiye ba
lan
p kalm
olan, geri d
nceli.
rmcek ku
u
* rmcek ku
ugillerden, orta boyda, tyleri koyu kl rengi, siyah, beyaz, baz
s
nda pembe veya koyu
k
rm
zbenekler bulunan tc ku(Lanius).
rmcek ku
ugiller
* rmcek ku
u ve benzerlerini iine alan tc ku
lar familyas
.
rmcek sarmak
* bir yer rmcek a
larile dolmak.
rmceklenme
* rmceklenmek i
i.
rmceklenmek
* (bir yer) rmcek alar
yla dolmak.
* Bak
ms
z ve terk edilmibulunmak.
* Ate
li hastal
klarda gz, a

z gibi yerler kurumusalg


larla perdelenir gibi olmak.
rmcekler
* rmceklerle akrepleri iine alan bir eklem bacakl
lar tak
m
.
rmcekli
* rmcek a
lar
yla kaplanm

, rmcek ba
lam

.
* Eskimi
, modasgemi
, khne, ad

.
rmceksi
* rmcek a
gibi ince ve seyrek dokulu olan.
rmceksi zar
* Beyni ve omur ili
i rten sert zar ile ince zar aras
nda bulunan agibi ince, seyrek dokulu zar.
r

* rmek i
i veya biimi.

staki
* Burun bo
luu ile orta kulabirle
tiren boru biimindeki yol anlam
nda staki borusu teriminde geer.
staki borusu
* Bkz. staki.

rc

* A
ar, ondal
k.
*
r alan, toplayan grevli.

t
te

te beri

* Bkz. d (I).
* Konu
an
n temel olarak ald

bir
eyden daha uzak olan yer veya
ey, mavera.
* Bir
eyin arkadan gelen blm.
* br yan.
* (yer veya zaman iin) Konu
ana gre uzakta kalan.
* Daha fazla, ok.
* Bulunulan yere gre kar
yanda olan.
* Trl, nemsiz, ufak tefek
eyler.

te gn
* Geen gn, yak
n gnlerden birinde.
te yandan
* Dier taraftan, ba
ka bir ynden, kar

l
k olarak.
tede beride
* e
itli yerlerde,
urada burada.
teden beri
* Daha nceden oldu
u gibi, ba

ndan itibaren.
teden beriden
* e
itli yerlerden veya
eylerden,
undan bundan,
uradan buradan.
teki

* Bilinenden, sz edilenden ayr


, br.
* Sz edilen veya benzer iki nesneden nem veya konum bak
m
ndan uzakta olan.

teki beriki
* Olur olmaz kimseler,
u bu.
tekisi
teleme

* tede bulunan, dieri, ba


kas
.
* Bir cismin, btn noktalar
n
n e
it, paralel ve yndeyollar izmesiyle beliren hareketi, intikal.

telenme
* teleme.
tesi (var m
?)
* korkum yok, daha diyecek var m
?.
tesi berisi
* Neyi varsa, btn e
yalar
.
* e
itli yerleri veya
eyleri.
tesinde berisinde
* e
itli, da
n
k yerlerde.
teye beriye
* Trl yerlere.
teyi beriyi
* e
itli yerleri.
tle
en

* tle
engillerden, k
z
la alan sar
, boz renkli tc ku
, alblbl (Sylvia communis).
tle
engiller
* rnek hayvantleen olan tc ku
lar familyas
.
tle
i
tme
tmek

* Bir cins kartal.


* tmek i
i.
* (kuve bcekler iin) Dei
ik tonda ses
karmak.
* (fleme alg
lar
n) Sesi
kmak.
* Yankveya yank
lses vermek.
* Anlams
z, bokonu
mak.
* (sarho
) Kusmak.

tre
i
aret.

* Arap yaz
s
nda bir sesin yuvarlak, dar ve kal
n (u), Trkede de yuvarlak (o, , u,) okunaca
ngsteren

ttrme
* ttrmek i
i.
ttrmek
tc

* tmesini sa
lamak veya ses
kartmak.
* Gzel ten, t
gzel olan.

tc ku
lar
* Ku
lar s
n
f
n
n genibir tak
m
.
tml
* Cierlerden gelen havan
n ses yolundaki sivrilmive gerilmikapalbir engele arpmas
yla olu
an,
titre
imli ses veren (nsz), srekli, yumu
ak, tonlu, sedal
: b, c, d, g.
tmlle
me
* tmlle
mek i
i.
tmlle
mek
* Kelimelerin son sesinde bulunan tmsz nszler, nl ile ba
layan bir ek ald

nda tml duruma


gelmek: Ekmek-i > ekmei; a
a-a > aaca; kanat-> kanad
; dip > dibi gibi.
tmllk
* tml olma durumu.
tmsz

* Cierlerden gelen havan


n a
z bo
lu
undaki tam kapalveya yarkapalengellere arpmas
yla olu
an,
titre
imsiz ses veren (nsz), sreksiz, tonsuz, sedas
z: , f, h, k, p, s,
, t.
tmszle
me
* tmszle
mek i
i veya durumu.
tmszle
mek
* tmsz duruma gelmek.
tmszlk
* tmsz olma durumu.
trme

* trmek i
i veya durumu.
trmek
* (hayvan veya insan)
shal olmak.
tr
trk
trkl

* Bir
eyden dolay
, bir
ey yznden.
*
shal, srgn, amel.
*
shalli, amel olmu(insan veya hayvan).

t
* tmek i
i veya biimi.
t
me
t
mek
ve ve

* t
mek i
i.
* Birlikte veya kar

l
kltmek.
* Srekli verek, ok verek.

ve
*
ki ya

ndaki erkek koyun.


vg
vgc

* Birini veya bir


eyi vmek iin sylenen sz veya yaz
lan yaz
, methiye.
* Birini veya bir
eyi ven (kimse).
* Birini gere
i yokken veya a

rolarak ven (kimse).

vgclk
* vgc olma durumu.
vme

* vmek i
i, sena, medih.

vmek
* Birinin veya bir
eyin iyiliklerini, stnlklerini syleyerek deerini yceltmek, methetmek, sena etmek,
yermek kar

t
.
vlme
* vlmek i
i.
vlmek
vl
vnce

* vmek i
ine konu olmak.
* vlmek i
i veya biimi.
* vnmeye yol aan veya hak kazand
ran
ey, mefharet.

vn
* vnme, k
van, iftihar.
vn izelgesi

* Bir okulda davran

larve derslerindeki ba
ar
larile dikkat eken sekin
rencilerin adlar
n
n yaz
l
d

izelge, iftihar listesi.


vn duymak
* iftihar etmek, k
vanmak.
vndrc
* vnmeye sebep olan, vnmeyi sa
layan.
vndrclk
* vndrc olma durumu.
vnek
vngen

* vnlecek
ey, vn kayna
veya sebebi.
* ok vnen, farfara.

vngenlik
* ok vnme durumu.
vnme

* vnmek i
i, k
van iftihar.

vnmek
* Bir niteli
i sebebiyle kendini ycelmisayarak bundan abartmal
bir biimde sz etmek, iftihar etmek.
* Kendi kendisini vmek, tefahr etmek.
vnmek gibi olmas
n
* kendini vmeye haz
rlanan kimselerce, vnmesini hogstermek veya alak gnll grnmek iin
kullan
l
r.
vnt
vr

* vnlecek tutum veya davran

.
* Bkz. r.

v
* vmek i
i veya biimi.
yk

ykc

* Ayr
nt
lar
yla anlat
lan olay.
* Hikye.
* Hikyeci.

ykclk
* Hikyecilik.
ykleme
* Tahkiye.
yklemek
* Tahkiye etmek.
ykle
tirmek
* yk durumuna getirmek.
yknce

* Fabl.

yknme

* yknmek i
i, taklit.

yknmeci
* yknen, benzemeyen al

an, takliti.
yknmek
* Birinin yapt

gibi yapmak, birine veya bir


eye benzemeye al

mak, taklit etmek.


yle
* Onun gibi olan, ona benzer.
* O yolda, o biimde, o tarzda.
* O denli, o kadar, o derece.
*
inde "ne", "nas
l" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldi
inde, o cmlede anlat
lan
eyin ho
kar

lanmad

n
veya ona
a

ld

nanlat
r.
yle (veya yle ya
ma) yok!
* "yle bir
ey olmaz, yle bir
ey yap
lmamal
" anlam
nda kullan
l
r.
yle gelmek
* sanmak, zannetmek.
yle olsun
* peki, pek l.
yle yle
* Bylece, yavayava
.
yle veya byle
* ne olursa olsun, her hlde, bu durumda.
yle ya
ylece

ylelikle

* ku
kusuz, tabi, elbette.
* O biimde, tam yle.
* ylelikle.
* O yoldan, o biimde, sonunda, ylece.

ylemesine
* ylesine.
ylesi
ylesine
z

* Ona benzer, onun gibisi.


* A

rbir biimde, fazla, o kadar ok.


* Bir kimsenin benlii, kendi manev varl

, nefis, derun.
* Bir
eyin temel esi, knh, zbde.
* Kendi, zat.
* "Kendi" anlam
nda birle
ik kelimeler tretir.
* Bir
eyin en kuvvetli veya k
vamlblm, hulsa.
* Bitkilerin kk, gvde ve dallar
n
n boydan boya ortas
nda bulunan, hafif, gevrek ve o
u yumu
ak blm.
*
banlar
n iinde lmdokudan olu
an irinle birlikte
kan para.
* Kan ba
ile bal
, vey olmayan.

*
ine, ar
l

n
, safl

nbozacak hibir
ey kar

mam
olan, saf, ar
.
z
* Dere, ay.
* Sulak, verimli yer.
z ba

kl
k
* Bireyin, kendi vcudundan olan
elere kar

antikor yapmas
.
z beslenen
* Besinini ba
ms
z olarak salayan, inorganik azot, azotlu madde ve CO2'den protein ve karbon hidratlar
n
sentezini yapabilen (bitki), kendi beslek, ototrof.
z beslenme
* Besinini ba
ms
z olarak salama, inorganik azot, azotlu maddeler ve karbon hidratlar
n sentezini
yapabilme, ototrofi.
z denetim
* Daha nemli bir amaca ula
abilmek iin ki
inin tepkilerini, davran

lar
nveya ba
ka amaca ynelme
e
ilimini denetleyip k
s
tlamas
.
z devim

* Endstride, ynetim ve bilimsel i


lerde insan arac
l
olmadan i
lerin otomatik olarak yap
lmas
,
otomasyon.
z devinim
* Bir alete otomatik bir i
leyikazand
rmak iin gerekli olan dzen, otomatizm.
z deyi
* Bir d
nceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi k
sa ve kesin bir biimde anlatan, genellikle kim taraf
ndan sylendii
bilinen zl sz, vecize, kelm
kibar.
z d

z dikeni

* zde olmayan, d

ta kalan.
* Dikenli, t
rman
cve k

n yapraklar
ndkmeyen bir bitki, diken otu (Smilax aspara).

z diren
* Her cismin elektrik ak
m
na kar
gsterdi
i diren.
z ele
tiri
* Bir ki
inin kendi davran

larzerine yneltti
i yarg
, otokritik.
z gemi
* Bir ki
inin kendisinin anlatt
hayat
, tercmeihl, hl tercmesi.
z gven

*
nsan
n kendine gvenme duygusu.

n
* Aa gvdesinde yatay ynde besin iletimi yapan ve z kesitte par
lt
lgrnen hcreler toplulu
u.
z indkleme
* Bir elektrik devresinde iinden getii ak
m
n de
i
meleriyle olu
an indkleme.
z itme
z itmeli

*
ine yerle
tirilen z itmeli dzenek yard
m
yla otomatik olarak al

ma.
* Atmosferde veya uzayda otomatik olarak al

an dzene
inin iticili
iyle hareket eden (cihaz vb.).

z karde
* Ana babalarveya yaln
z babalarbir olan karde
lerden her biri.
z kedi bal

giller
* Kpek bal
klar
n
n rtl omurgal
lara giren bir familyas
.
z kesit
* Tomru
un boyu ynnden al
nan ve znden geen kesit yzeyi.
z odun

* Olgunla
an a
a gvdesinin ze yak
n blm.

z renim
* Kendi kendini yeti
tirme i
i.
z renimli
* Bir okula gitmeden kendi kendini yeti
tiren, otodidakt.
z sayg
*
nsan
n kendine duydu
u saygonur, haysiyet, izzetinefis.
z su

z tahta
z yap
z ya
am

* Bitki ve hayvan dokular


nda bulunan s
v
lara verilen ad, usare.
* Salgile olu
an ve iinde enzimler bulunan organik s
v
.
* Tomru
un znden geecek biimde kesilerek al
nan tahta.
* Karakter.
* Bir ki
inin yaln
z kendini ilgilendiren zel ya
am
.

z ya
am yks
* Bir ki
inin kendi ya
am yks zerine yazd

yazveya eser; hayat hikyesi, otobiyografi.


z ynetim
* retim kurulu
lar
nda, rencilerin ynetmeliklere ve okul kurallar
na gre sz ve karar sahibi olmalar
ilkesine dayanan ynetim.
zbek

* zbekistan Cumhuriyeti'nde ya
ayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse.
* zbeklere zg olan, zbeklerle ilgili olan.

zbek pilv
* Havu, et, zm kar

t
r
larak yap
lan pirin pilv
.
zbeke
zbez

* zbek dili.
* Gerek, z.

zcesi
* zet olarak, k
sacas
, szn z, szn k
sas
.
zdek

* Duyularla alg
lanabilen, blnebilen, a
rl

olan nesne, madde.


* Kullan
lmaya, harcamaya uygun, ta

nmas
kolay e
ya, ayniyat.
*
yerlerinde e
ya ve malzeme i
leriyle ilgilenen blm, ayniyat.
*
nsan
n al

mas
yla bir ama u
runa biim verdi
i veya yararland

doal cisimler, nesneler.

zdeki

* Materyalist, maddeci.

zdekilik
* Maddecilik, materyalizm.
zdeksel

* zdekle ilgili, zdek niteli


inde olan, madd, materyalist, tinsel kar

t
.

zden
* zle, z varl
kla, gerekle ilgili.
* Tims.
zdenlik
* zden olma durumu.
* Varl

kendinden olma, kendi zyle var olma durumu.


zde
* Her trl nitelik bak
m
ndan e
it olan, ay
rt edilmeyecek kadar benzer olan, ayn
.
* Bir ve aynolan, bir ve aynanlama gelen.
* Kendinde zde
lik bulunan, identik.
zde
leme
* zde
lemek i
i.
zde
lemek
* zdeduruma getirmek.
zde
le
me
* zde
le
mek i
i.
zde
le
mek
* zdeduruma gelmek.
zde
le
tirme
* zde
le
tirmek i
i.
zde
le
tirmek
* zdeduruma getirmek.
zde
lik

* zdeolma durumu, ayniyet, ayn


l
k.
* Dei
en durumlarda aynkalma, ayn
olma.
*
ki yanbirbirinin ayn
olan veya harflerle verilen say
sal de
erler ne olursa olsun iki yanda say
ca e
it
de
erler alan e
itlik.
zde
tirme
* zde
tirmek i
i veya durumu.
zde
tirmek
* Ba
ka birinin ve bir grubun llerini, beklentilerini benimsemek.
ze
zek

* Bir trde veya bireyde bulunan, ayncinsten ba


ka hibir trde veya bireyde rastlan
lmayan, has.
* Bir
eyin evreden aynuzakl
kta olan yeri, merkez.

zek a
ac
* Arabalarda n ve arka dingili birbirine ba
layan uzun tahta.

zek demiri
* zek a
ac
narabaya balayan demir.
zek doku
* Selloz eperleri kal
nla
m

, odunla
mam
olan, de
i
ik grevler yapan hcrelerin olu
turdu
u doku,
parankima.
zel

* Yaln
z bir ki
iye, bir
eye ait veya ili
kin olan.
* Bir ki
iyi ilgilendiren veya ki
iye ait olan, husus, zat.
* Devlete deil, ki
iye ait olan, husus, resm kar

t
.
* Dikkatle de
er, istisna.
* Her zaman grlenden, ola
andan farkl
.

zel ad
* Tek varl

bildiren ad: Ali, Ay


e, Ankara, Sakarya, K
z
l
rmak gibi.
zel af
zel dil

* Ya
l
l
k, hastal
k gibi sebeplerle bir sulunun cezas
n
n kald
r
lmas
.
* Aynmeslekten olanlar
n veya aynialan
nda al

anlar
n kendi aralar
nda konu
tuklardil.

zel giri
im
* Ekonomi alan
nda zel ki
ilerin veya kurulu
lar
n yapt
i
lerin btn, kamu kesimi d

nda kalan ialan


,
hr te
ebbs.
zel giri
imci
* zel giri
imcilik yanl
s(kimse veya gr
).
zel giri
imcilik
* Ekonomik alanda zel giri
imi tercih etme.
zel hayat
* Ki
inin kendine zg ya
ay

ya
ama tarzkendisini ilgilendiren tutum ve davran

.
zel kesim
* Resm kesimden ayrve ba
ms
z al

an grup.
zel mlkiyet
* Ki
inin sahip oldu
u menkl veya gayr
menkl.
zel okul
* Devlet ynetimininden ayr
mlkiyeti ki
iye veya bir zel kurulu
a ait eitim retim yeri.
zel radyo
* Ki
i veya kurulu
lara ait radyo istasyonu.
zel say
* Belli bir sreli yay
n
n, bir konuya ayr
lm
bir say
s
.
zel sektr
* zel te
ebbs.
zel televizyon
* Ki
i veya kurulu
lara ait televizyon kanal
.
zel te
ebbs
* Bkz. zel giri
im.
zel tiyatro
* Ki
i veya kurulu
lara ait tiyatro.

zel ulak

* Geldi
i postahanede hi bekletilmeden, zel bir ara veya grevli ile yerine ula
t
r
lan (mektup, paket vb.),

ekspres.
zel ya
am
* zel hayat.
zelik

* Herhangi bir durumu gsterebilme yetenei.

zelle
me
* zelle
mek i
i.
zelle
mek
* zel bir duruma gelmek.
zelle
tirme
* Devlete ait menkl veya gayrimenkllerin teklif alma ya da ihale yoluyla sat

nyapma, zelle
tirmek i
i
veya durumu.
zelle
tirmek
* Bir
eyi zel duruma getirmek veya zel olarak kullanmak.
zellik
zellikle

* Bir
eyin benzerlerinden veya ba
ka
eylerden ayr
lmas
nsalayan nitelik, hususiyet.
* zel olarak, her
eyden nce, hele, bilhassa, hususuyla.

zeme
* zemek i
i veya durumu.
zemek
zen

* Yourt, pekmez gibi koyu


eyleri suyla inceltmek, suland
rmak.
* Bir i
in elden geldi
ince iyi olmas
na abalama, zenme, itina, ihtimam.

zen gstermek
* bir
eyi zenerek, elden geldi
ince iyi olmas
na gayret ederek yapmak, itina etmek.
zenci
* zengen, amatr.
zen

*
stek.
*
mrenme.

zendirme
* zendirmek durumu, i
i, te
vik.
* Promosyon.
zendirmek
* zenmesini salamak, te
vik etmek.
zene bezene
* zen ile itina ile, istekle.
zengen

* Bir i
i kazan gzetmeksizin yaln
z ve zevk iin yapan kimse, zenci, hevesli, amatr.

zengenlik
* zengen olma durumu, amatrlk.
zeni

* zenme i
i.

zenilme
* zenilmek i
i.
zenilmek
* Bir
eye zenti duyulmak.
zenip bezenmek
* bir i
i ayr
nt
lar
na var
ncaya de
in byk bir zenle ve titizlikle yapmak.
zeni

* zenmek i
i veya biimi.

zenli
* zen gsterilerek yap
lan (i
), itinal
.
* zenle al

an (kimse).
zenme
* zenmek i
i, zen.
zenmek

* Bir
eyi yaparken elden geldiince iyi yapmaya abalamak, bir
eye byk dikkat ve ilgi gstermek, itina

etmek.

* Kendisinde olmayan veya yap


s
na uymayan be
endi
i bir durumda olmaya, beendii
eye benzemeye
al

mak, yapmaya kalk

mak.
* Birini veya bir
eyi taklit etmeye al

mak.
zensiz

* zenmeden, kaba, ba
tan savma, geli
igzel yap
lan (i
), itinas
z.
* zenmeden, isteksizce iyapan (kimse).

zensizlik
* zensiz olma durumu, itinas
zl
k.
zenti

* Be
endi
i bir durumda olma, be
endi
i
eye benzeme abas
.

zentici
* Birine veya bir
eye benzemeye al

an.
zenticilik
* zentici olma durumu.
zentili
zentisiz

* zenti ile yap


lan.
* zenti olmadan yap
lan, zenti gsterilmeden yap
lan, zenmeden yap
lan.

zerk
* Ayrbir yasaya ba
lolarak kendi kendini ynetme yetkisi olan (kurulu
), muhtar, otonom.
zerkle
me
* zerkle
mek i
i veya durumu.
zerkle
mek
* zerk duruma gelmek.

zerkle
tirme
* zerkle
tirmek i
i veya durumu.
zerkle
tirmek
* zerk duruma getirmek, zerklik vermek.
zerklik
otonomi.
zet

zetleme

* Bir topluluun, bir kurulu


un ayrbir yasaya balolarak kendi kendini ynetme, hakkmuhtariyet,
* Bir ki
inin, bir toplulu
un kendi uyaca
yasaykendisinin koymas
.
* Bir yazveya szn anlam
ndaha k
sa ve zl biimde veren yaz
veya sz, hulsa, fezleke.
* Filmin konusunu en k
sa biimde anlatan, bir senaryo al

mas
n
n ilk basama
olan metin.
* zetlemek i
i.

zetlemek
* Bir yazveya sz daha az szle, daha k
sa bir biimde anlatmak, zn vermek, k
saltmak, hulsa etmek.
zetlenme
* zetlenmek i
i.
zetlenmek
* zet durumuna getirilmek, hulsa edilmek.
zezer

zezerlik
zge

* zezerlikle ilgili olan, mazo


ist.
* zezerlik sap
nc
gsteren kimse, mazo
ist.
* Fiziksel ac
veya a
a

lat
cdavran

larla doyuma ula


ma biiminde beliren cinsel sapk
nl
k, mazo
izm.
* Ba
ka.

zgeci
* Ki
isel yarar gzetmeksizin ba
kas
na yararlolmaya al

an (kimse) dierkm.
zgecil
zgecilik
zg

* zgeci tutumu olan.


* zgeci olma durumu, di
erkml
k.
* zellikle birine veya bir
eye ait olan, belli bir kimsede veya
eyde bulunan, has, mahsus.

zgl
* Bir trle ilgili, bir tre ili
kin.
zgl a

rl
k
* Bir cismin 1 cm hacmindeki paras
n
n a

rl

.
zgleme
* zglemek i
i.
zglemek
* (bir
ey veya bir yeri) Birine, bir
eye ay
rmak, vermek, hasretmek, tahsis etmek.

zgllk
zglk

* zgl olma durumu.


* zg olma durumu, hasiyet.

zgn
* Yaln
z kendine zg bir nitelik ta

yan, orjinal.
* Bir bulusonucu olan, nitelikleri bak
m
ndan benzerlerinden ayr
ve stn olan.
* eviri olmayan, as
l olan (metin).
zgnle
me
* zgnle
mek i
i.
zgnle
mek
* zgn duruma gelmek.
zgnle
tirme
* zgnle
tirmek i
i.
zgnle
tirmek
* zgn duruma getirmek.
zgnlk

* zgn olma durumu, orjinallik.

zgr
* Herhangi bir k
s
tlamaya, zorlamaya,
arta ba
lolmayan, serbest, hr.
* (ulus, lke iin) Ynetim bak
m
ndan yabancbir gcn etkisi alt
nda bulunmayan ba
ka bir ynetime ba
l
olmayan, ba

ms
z, hr.
* Kendi kendine hareket etme davranma, karar verme gc olan.
* Tutuklu olmayan, hr.
* Ba
kas
n
n klesi olmayan, hr.
* Siyas bir g taraf
ndan denetlenmeyen, engellenmeyen.
* Toplumsal bask
lara, zellikle grg kurallar
na boyun emeyen, tav
r ve davran

lar
nda serbest olan.
zgrce

* zgr bir biimde.

zgrle
me
* zgrle
mek i
i.
zgrle
mek
* zgr duruma gelmek.
zgrle
tirme
* zgrle
tirmek i
i.
zgrle
tirmek
* zgr duruma getirmek, zgr hle gelmesini sa
lamak.
zgrlk

* Herhangi bir k
s
tlamaya, zorlamaya ba
l
olmaks
z
n d
nme veya davranma, herhangi bir
arta ba
l
olmama durumu, serbest.
* Her trl d
etkiden ba
ms
z olarak insan
n kendi iradesine, kendi d
ncesine dayanarak karar vermesi
durumu, hrriyet.
zgrlk
* zgrlk yanl
s
.
zgrlk demokrasi
* Bireylerin her trl d
ncelerine sayggsteren, yasak koymayan demokrasi biimi.

zgrlklk
* zgrlk olma durumu.
zlem
zleme

* Bir kimseyi veya bir


eyi grme, kavu
ma iste
i, hasret, tahassr.
* zlemek i
i, i
tiyak.

zlemek
* Bir kimseyi veya bir
eyi grmeyi, kavu
mayistemek, grecei gelmek.
zlemini ekmek
* Arzulamak, ok zlemek, hasretini ekmek.
zlemini duymak
* yrekten istemek, arzu etmek.
zlemli

* zlemi olan, zleyen, hasretli.

zlenme
* zlenmek i
i.
zlenmek
* zlemek i
ine konu olmak.
zlenti
zlentili

* zlem, hasret.
* zlem ta

yan, zlem dolu.

zle
me
olay
.

* zle
mek i
i, ar
la
ma.
* Aac
n ounlukla ze yak
n blmlerinin art
k z su iletmemesi ve bunun sonucunda kuruyup sertle
mesi

zle
mek
* z durumuna veya zl bir duruma gelmek, ar
la
mak.
* (tah
l iin) Olgunla
mak.
zle
tirme
* zle
tirmek i
i, ar
la
t
rma.
zle
tirmeci
* zle
tirmeden yana olan kimse.
zle
tirmecilik
* Bir dili yabancgelerden ar
tarak ar
, kat

ks
z bir duruma getirme ve kendi imknlar
yla geli
tirmeyi
amalayan al

ma.
zle
tirmek
* z durumuna getirmek, zl durum kazand
rmak, ar
la
t
rmak.
zletme
zletmek

* zletmek i
i.
* zlemesine yol amak.

zleyi
zl

* zlemek i
i veya biimi.
* z olan, z blm oka olan.
* Benliinde, varl

nda, yap
s
nda herhangi bir nitelik bulunan.
* (toprak iin) Yap

kan, verimli.
* Gereksiz sz kullanmadan d
nceyi bildiren.

zl amur
* Yap

kan amur.
zl sz
zl un

* Gereksiz ayr
nt
lardan ar
nm
sz.
* Hamuru yap

kan olan un.

zlk
* Bir
eyin durumu, mahiyet.
* (grevli) Ki
i, zat.
zlk hakk
* Genel memur stats iinde ki
inin, kanunlar
n ngrd
ekil ve
artlara ba
lolduu hakk
.
zlk i
leri
* Bir kurulu
ta grevlilerin atanmalar
, ykselmeleri ve emeklilikleri gibi ki
isel i
lemlerin btn ve bu i
leri
yrten blm, zat i
leri.
zne

* Bir cmlede bildirilen i


i yapan veya yklemin bildirdii durumu zerine alan kimse veya
ey, fail: ocuk
uyudu. ocuk sevildi. ocuk henz kktr cmlelerinde ocuk sz znedir.
* Bilinci, sezgisi, dgc olan, bazfilozoflara gre de d
dnyaya kar

t olan birey.
zne grubu
* Birden ok kelimeden olu
an ve cmlelerle btnyle zne grevinde bulunan szler.
zne be
i
* zneyle ilgili olarak kullan
lan szlerin btn.
znel

* zneye ili
kin olan, znede olu
an, nesnelerin gereine de
il, bireyin d
nce ve duygular
na dayanan,
enfs, sbjektif, nesnel kar

t
.
znelci

* znelcilik yanl
s
, znelcili
i benimseyen ve savunan (kimse), sbjektivist.

znelcilik
* Btn bilgilerin zneye ili
kin ve deer yarg
lar
n
n bireysel, znel olduunu ileri sren
reti,
sbjektivizm.
znellik

* znel olma durumu, sbjektivite, nesnellik kar

t
.

zr kabahatinden byk
* bir su veya kabahat iin zr dilerken daha byk su i
leyen kimseler iin sylenir.
zsel
zsever

* z ile ilgili.
* Ki
inin kendi benli
ine kar
duyulan ba
lanma, hayran olma, narsist.

zseverlik
* Ki
inin kendi bedensel ve ruhsal benliine kar
duyduu hayranl
k ve ba
l
l
k, narsisizm.
z sz bir
* d
nd
gibi syleyen veya davranan.
zmleme
* zmlemek i
i, temessl, temsil, asimilasyon, anabolizma, yad
mlama kar

t
.
* Edinilmiolan bilgileri kendi z maldurumuna getirme.
zmleme dokusu
* Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata eviren, daha ok yapraklarda bulunan doku.
zmlemek
* (canlvarl
klar) D

ar
dan ald
klarbesinleri, dei
iklie uratarak yeni bir birle
imle, organizman
n
gereksinme duydu
u maddeler durumuna getirmek, temsil etmek.
* Edinilmiolan bilgileri bireyin z maldurumuna getirmek.
zmlenme
* (besin iin) zmlemek i
i.
* Edinilmiolan bilgiler bireyin z maldurumuna gelme.
zmlenmek
* zmlemek i
ine konu olmak.
zmseme
* zmsemek i
i veya durumu.
zmsemek
* zmlemek.
zmsenme
* zmsenmek i
i veya durumu.
zmsenmek
* zmlenmek.
zn erosluk
* Ki
inin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sap
nc
, otoerotizm.
znl

* Bir
eyin asl
nda veya gere
inde olan, ilinekle ilgili olmay
p zde bulunan, derun, zat, d

nlkar

t
.

zr

* Bir kusurun, bir suun elde olmadan yap


ld

nileri srme veya bu kusurun hogrlmesini gerektiren


sebep, mazeret.
* Sakatl
k, bozukluk, eksiklik veya elveri
sizlik, kusur, defo.
zr dilemek
* zrn ileri srerek bir i
i yapmayistememek, bir i
ten ba

lanmas
nistemek.
* yapt

bir yanl

tan tr ba

lanmas
nistemek.
zrl

zrsz

zt

* zr olan.
* Eksiklik, sakat veya kusuru olan, defolu.
* zr olmayan.
* zr olmaks
z
n.

* Ekstre, hulsa.
zveren
* zverili.
zveri

* Bir ama uruna veya gerekle


tirilmesi istenen herhangi bir
ey iin kendi menfaatlerinden vazgeme,
fedakrl
k.
zverili
P

* zveri ile davranan, zverisi olan, fedakr.


* Fosfor'un k
saltmas
.

p, P

* Trk alfabesinin yirminci harfi. Pe adverilen bu harf, ses bilimi bak


m
ndan tmsz, patlay
c
ift dudak
nszn gsterir.
Pa

* Protaktinyum'un k
saltmas
.

pabucu bye okutmak


* ak
ls
zca davrananlar iin alayl
bir
t olarak kullan
l
r.
pabucuna kum dolmak (veya takamak)
* ortaya
kan durum kar

s
nda tedirgin olmak.
pabucunu dama atmak (veya pabucu dama at
lmak)
* kendinden stn birinin
kmas
yla gzden d
mek.
pabucunu eline vermek
* kovmak.
pabucunu ters giydirmek
* g bir duruma sokarak tel
la ka
rmak.
pabu

* Ayakkab
.
* Masa, sandalye gibi mobilyalar
n ayaklar
na tak
lan metal veya plstik eklenti.
*
letken telleri elektrik birimlerine ba
layan veya civatalbalant
ysa
layan para.
* Bina kolonlar
n
n temeldeki basma yzeyinin genive daha gl olarak yo
unla
t
r
lm
blm.

pabu b
rakmamak
* y
lmay
p, yapaca

ndan vazgememek, ald


rmamak, korkmamak.
pabu eskitmek (veya paralamak)
* bir iiin bir yere ok gidip gelmek, i
i takip etmek.
pabu kadar dili olmak
* kabaca ve terbiyesizce kar

l
k vermek.
pabu pahal
* birinin ura
maya kalkt

kimsenin, kendinden gl
kmasdurumunda sylenir.
* herhangi bir durum veya giri
ilen i
in sonunda zararl
kma ihtimali bulundu
unu belirtir.
pabuu

* Ayakkabyapan veya satan kimse, ayakkab


c
.
* Ayakkab
kar
larak girilen yerlerde ayakkab
larbekleyen kimse.

pabuuluk
* Ayakkab
c
n
n i
i, ayakkab
c
l
k.

pabular
n
evirmek
* dolaylolarak kovmak.
pabulu
pabuluk

* Aya
nda pabucu olan.
* Evlerde veya cami giri
lerinde kap
dan girilince ayakkab
kar
lan veya konulan, genellikle raflarolan yer.

pabusuz
* Aya
nda pabucu olmayan.
pabutan a
a

* a
a
l
k.
pa
paa

* Ba.
* Pantolon, don,
alvar gibi giyeceklerde bacaklar
n
kt

a
a
blm.
* Kasapl
k hayvanlar
n kesilmiaya

.
* Kasapl
k hayvanlar
n ayaklar
ndan yap
lan orba.

paa gn
* D
nn paa orbasziyafeti ekildi
i ertesi gn.
paa kasnak
* Ya
lgre
te, gre
inin bir elini hasm
n
n paas
ndan, teki elini de ap
aras
ndan geirerek kispetin
belinden kavray
p kar

s
ndakini yenmek iin s
rtst evirmesi biiminde uygulanan bir oyun.
paac

paac
l
k

* Kasapl
k hayvanlar
n ayaklar
nsatan kimse.
* Paa, i
kembe pi
irilen dkkn.
* Paac
n
n i
i veya meslei.

paal
* Ekmek yapmak iin e
itli tah
llar
n yasaya gre belirlenen gerekli kar

m oran
.
* e
itli
eylerin kar

m
.
paalar(veya kollar
) s
vamak
* bir i
e giri
mek iin haz
rlanmak.
paalar
ndan akmak
* pislik ve kirin oklu
unu belirtmek iin kullan
l
r.
paal

* Herhangi bir biimde paas


olan.
* Tyleri ayaklar
na kadar uzanan (kuveya kmes hayvan
).

paal
k

* Pantolon,
alvar veya uzun klot paas
n
n ayak bileini saran blm.
* Paa orbasyapmak iin ayr
lm

.
* Gelinin paa gn giydi
i giysi.
* Otomobilde tekerlein ta
, amur atmas
nnleyen ve tekerlek arkalar
na tak
lan lstik veya plstikten
yap
lm
ara.
paar
z

* apraz.

paasd
k
* Giyimine dikkat etmeyen, pasakl
.
paas
ndan tutup atmak
* hakaretle kovmak.
paas
n
ekecek (veya toplayacak) hli olmamak
* gsz, beceriksiz olmak.
paas
z
paavra

* Paasolmayan veya iinde paa bulunmayan.


* Eskimibez veya kumaparas
, aput.
* Deersiz ve i
ren
ey veya kimse.

paavra gibi
* de
ersiz kimse veya
eyleri nitelerken kullan
l
r.
paavra hastal

* Grip, nezle, enflenza.


paavrac
* Paavra toplay
p satan kimse.
paavrac
l
k
* Paavra toplay
p satma i
i.
paavrala
ma
* Paavrala
mak i
i veya durumu.
paavrala
mak
* Paavra durumuna girmek.
paavraya evirmek (veya paavras
n
karmak)
* ok h
rpalamak, da
n
k, bozuk veya berbat bir duruma getirmek.
paaykapt
rmak
* yakalanmak, ele geirmek.
* kar

, ama sonradan ayr


lmak istedi
i bir i
ten kendini kurtaramamak.
* diledi
i gibi davranamamak.
paaykurtarmak
* kendini bir dertten, tehlikeden veya zor durumdan kurtarmak.
paoz

padalya
padi
ah
padi
ah

* Kefal trnden bir bal


k (Mugil cephalus).
* Fahi
e.
* ldrldkten sonra ss amac
yla ii doldurulmuhayvan.
* Osmanl
mparatorluunda devlet ba
kan
na verilen unvan, hkmdar, sultan.
* Padi
ah ile ilgili, padi
aha ait.

padi
ahl
k
* Padi
ah olma durumu, hkmdarl
k, sultanl
k.
* Padi
ah
n grevi.
* Padi
ah
n ynetimi.

* Padi
ah
n saltanat dnemi.
* Padi
ah taraf
ndan ynetilen lke.
padok

* (hipodromda) Yar
atlar
n
n yedekte gezdirildikleri yer.

pafta
* Byk harita, pln veya modeli olu
turan ayrparalardan her biri.
* Metal ubuk ve borulara diaan let, yivaar.
* Ss iin at tak
mlar
na veya ba
ka yerlere tak
lan metal pul veya ak
lan iri ba
livi.
* Byk benek, leke.
paftal
paftas
z

* Paftasolan.
* Paftasolmayan.

pagan
* ok tanr
ldinden olan (kimse).
paganizm
* ok tanr
c
l
k.
pagoda
pah

paha

* in, Japonya gibi Uzak Dou lkelerindeki tap


naklara verilen ad.
* E
ik olarak kesilmikenar.
* Bir yapeleman
nda eik bir yzey elde etmek amac
yla keskinlii giderme.
* Deer, fiyat.

paha biilmez
* de
eri llemeyecek kadar yksek.
paha bimek
* de
erini tahmin etmek veya belirlemek.
pahac

* Pahal
mal satan kimse.

pahac
l
k
* Pahacolma durumu.
pahal
* Ters, aksi.
pahalanma
* Pahalanmak i
i.
pahalanmak
* Pahal
duruma gelmek, fiyatartmak, pahal
la
mak.
pahal

* Pahasyksek olan, ucuz kar

t
.

pahal
ca
* Biraz, pahalgibi.
pahal
la
ma

* Pahal
la
mak i
i.
pahal
la
mak
* Pahalanmak.
pahal
l
k

* Bir
eyin fiyat
n
n yksek olmasdurumu veya pahalolma durumu.
* Fiyatlar
n genel olarak ykselmesi fiyat art

pahal
ya oturmak (veya pahal
ya mal olmak)
* ok para, zveri, emek gerektirmek, kolay elde edilememek veya zarara, s
k
nt
ya yol amak.
pahas
na

* kar

nda uruna, ... iin.

pahaya
kmak
* pahalanmak, pahal
la
mak.
pahaya gemek
* de
erli bir
eymigibi esirgenmek.
pahlama

* Pahlamak i
i.

pahlamak
* Bir paran
n keskin kenar
nkeserek pah durumuna getirmek, keskinliini gidermek.
pak

* Temiz.

paket
miktar.

*
inde bir veya birok
ey bulunan, k

da sar
larak haz
rlanm

, elde ta

nacak byklkte nesne.


* Yiyecek, il gibi
eylerin k

da sar
larak veya bir kutuya konularak sat

a haz
r duruma getirilmibelli bir

paket etmek
* paketlemek.
paket program
* Banda veya filme al
n
p gerekti
inde radyo ve televizyonda yay
mlamak iin haz
rlanm
program.
paket ta

* Drt k
e yontulmukald
r
m ta

.
paket tur

* Bir veya birden fazla yere ynelik olarak dzenlenen ula

m, konaklama gibi ihtiyalarkapsayan tur.

paketleme
* Paketlemek i
i.
paketlemek
* Bir veya birka
eyi ka
da sararak veya kutuya koyarak ba
lamak.
* Birini ba
tan savmak, atlatmak.
paketleni
* Paketlenmek i
i veya biimi.
paketlenme
* Paketlenmek i
i.
paketlenmek
* Paketlemek i
ine konu olmak.

paketletme
* Paketletmek i
i.
paketletmek
* Paketlemek i
ini yapt
rmak.
paketleyi
* Paketlemek i
i veya biimi.
Pakistanl
* Pakistan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
paklama

* Paklamak i
i.

paklamak
* Temizlemek.
paklanma
* Paklanmak i
i.
paklanmak
* Temizlenmek.
pakl
k
pakt
pal

* Temizlik.
* Antla
ma.
* Bir cins gvercin.

pala
* Kavisli, k
sa, u blm geni
, kabzas
na doru daralan bir tr k
l
.
* Krek gibi bazaralar
n, enli ve yassblm.
* Bir yere aprazlama konulan yasskiriveya kereste.
pala

* Bez paralar
ndan dokunan basit kilim, yazg
.
* Eski, kullan
lm
e
ya veya giysi.

pala b
y
k
* Gr, uzun, yanaklara doru k
vr
k b
y
k.
* Pala b
y
klarolan, pala b
y
kl
.
pala b
y
kl
* Gr, uzun ve k
vr
k b
y
klarolan kimse.
pala almak (veya sallamak)
* ura
mak, didinmek, abalamak.
pala ekmek
* palaybelinden
kar
p vurmak.
pala srtmek
* abalamak, ura
mak.
paladyum
* Atom numaras46, younluu 11,4 olan, 1500 C de eriyen, tel durumuna getirilebilen, ba
l
ca zelli
i
hidrojeni sourmak olan ok sert bir element. K
saltmasPd.

palal
k
palamar

* atkiri
inin yan
.
* Gemileri iskele, r
ht
m veya
amand
raya ba
lamaya yarayan kal
n halat.

palamar boyu
* Deniz milinin onda biri,120 kula.
palamar paras
* Gemilerin bir iskeleye yana
mak iin dedikleri para.
palamar resmi
* Bkz. palamar paras
.
palamarc
* Grevi, gemilerin yana
ma, kalkma vb. s
ras
nda gemiden verilen palamariskeleye,
amand
raya takmak,

karmak olan kimse.


palamarkoparmak (veya zmek)
* kamak, s
v

mak.
palamut

* Uskumrugillerden, ortalama 1 veya 2 kg gelen, eti esmer, k


l
ks
z ve pulsuz bir bal
k (Pelamys sarda).
Byklne gre trl adlar al
r.
palamut

* Yurdumuzda yeti
en me
e trlerinin uzunca, f
nd

a benzeyen, sert ve przl, bir yksk iinde bulunan,


tanen bak
m
ndan zengin meyvesi, pelit.
palamut me
esi
* Yurdumuzun bat
blgesinde yeti
en 5-10 m yksekli
inde, k

n yapraklar
n
dken bir me
e tr
(Valonea).
palamutlama
* Palamutlamak i
i.
palamutlamak
* Deriyi sepilemek iin palamut maddesi doldurulmuukura yat
rmak.
palamutlular
* Kay
ngiller.
palan

* Genellikle e
eklere, bazen de atlara vurulan, ka
s
z, enli, yayvan ve yumu
ak bir e
it eyer.

palan vurmak
* palanhayvan
n s
rt
na koyup ba
lamak.
paland
z
* e
menin musluk ta

.
palandken
* Ta
l
k yoku
.
palanga

* Bir halatla makaralardan olu


turulan, a

r cisimleri kald
rmaya, sa
a sola dndrmeye yarayan donan
m.

palangal
* Palangasolan.

palangas
z
* Palangasolmayan.
palanka

* Aa ve toprakla yap
lm

, hendekle evrilmikk hisar.

palas
* Lks otel veya gsteri
li yap
.
* Kolay, rahat.
* Kolayl
k gsteren, ho
a giden (nesne, kimse, yer).
palas

* Kei k
l
ndan dokunmukaba kilim, yayg
.

palas pand
ras
* Gere
i gibi derlenip toparlanmaya vakit bulamadan, arabuk.
palaska

* Askerlerin bellerine balad


klarveya g
slerine aprazlama takt
klar
, zerinde fi
ek, kasatura vb.
koymak iin yerleri bulunan, genellikle kseleden yap
lm
kay

.
palaspare
palavra

* Pasakl
, y
rt
k giysi.
* Herhangi bir konuda geree ayk
r
, uydurma sz veya haber; uzun ve bokonu
ma, martaval.
* Genellikle posta vapurlar
nda st gvertenin alt
ndaki gverte.

palavra savurmak (atmak veya s


kmak)
* uydurma, as
ls
z bir sz veya haberi gerekmigibi ortaya atmak; abartarak konu
mak, byk ba
ar
lardan
sz etmek.
palavrac
* Uydurma sz veya haber ortaya atan, yapt

i
leri abartan, bu davran

larhuy edinmiolan (kimse),


t
ra

.
palavrac
l
k
* Palavra syleme al

kanl

.
palaz

* Kaz, rdek, gvercin gibi bazkuyavrular


n
n civcivlikten sonraki durumu.

palazlama
* Palazlamak veya palazlanmak i
i.
palazlamak
* (kuyavrusu)
rile
ip semirmek.
* (kk ocuk) Geli
mek.
* Varl

artmak, zenginlemek.
palazlanma
* Palazlanmak i
i veya durumu.
palazlanmak
* Geli
mek, iri duruma gelmek, bymek.
* Varl

artmak, zenginle
mek.
palazla
ma
* Palazla
mak i
i.
palazla
mak
*
rile
mek, geli
mek, bymek.

pald
m

* Yk ve binek hayvan
n
n, semer veya eyerinin ileri kaymas
nnlemek iin arka ayaklar
n
n kaba etleri
zerinden geirilen kay

.
pald
ma
mak
* ba
aramayaca
bir i
e giri
mek.
pald
r kldr
* Kaba bir grlt
kararak, grlt ile.
* Ans
z
n ve kurallara uyulmaks
z
n.
paleograf

* Eski el yaz
lar
uzman
.

paleografi
* Eski el yaz
lar
nokuma bilgisi.
paleontoloji
* Jeolojik devirlerde yer yznde ya
am
varl
klarinceleyen bilim dal
.
paleozoik
* En eski fosillerin olu
turduklar
jeolojik zaman.
* Bu zamanla ilgili.
palet

paletli

* Ressamlar
n boyalar
zerine dizerek f
ra ile kar

t
rd
klartahta veya porselen levha.
* Sanayide e
itli amalarla kullan
lan yayvan ve genilevha.
* H
zlyzmek iin aya
a geirilen ara.
* Tank
n her trl arazide yol almas
nsa
layan iki yan
ndaki tekerleklerini iine alan metal
erit, t
rt
l (II).
* Paleti olan (ta

t).

paletsiz
* Paleti olmayan (ta

t).
pal
t
palikarya

palisat

* Bkz. pelit.
* KabadayRum delikanl
s
.
* (yermeli olarak) Yunanl
.
* zmleme i
ini yapan yapraklar
n st yzndeki dokunun adolan palisat dokusu teriminde geer.

palisat dokusu
* Palisat.
palmitat
* Palmitik asidin tuzu veya esteri.
palmitik

* Doymubir yaasidi CH3-(CH2)14-CO2H ve bu asitten treyen birle


ikler iin kullan
l
r.

palmitik asit
* Ya
lmaddelerin pek o
unda palmitin durumunda bulunan, suda znmeyen, alkol ve eterde znen
beyaz, tats
z bir kat
.
palmitil

* Palmitik asitten treyen C15H31-CO formlndeki tek de


erli kk.

palmitin
palmiye

* Gliserinin palmitik esteri.


* Palmiyegillerden olan aalar
n genel ad
.

palmiyegiller
* Genellikle s
cak blgelerde yeti
en, basit bir kon gvde ve bu gvdenin tepesinde yelpaze biiminde telek
damarlyapraklarolan, hurma ve Hindistan cevizi a
alar
niine alan bir familya.
palmiyelik
* Palmiyesi ok olan yer.
palto
* Souk havalarda br giyeceklerin stne giyilen kal
n kuma
tan giysi.
paltolu
paltoluk
paltosuz

* Paltosu olan.
* Palto yapmaya elveri
li kuma
.
* Paltosu olmayan.

palze
* Bir e
it pelte.
palze gibi
* beyaz, dolgun ve titrek (ten).
palyao

* Genellikle panay
r tiyatrolar
nda, sirklerde gldrc rol oynayan acayip k
l
kl
, yz a

r
ve komik
makyajl
oyuncu.
palyao gibi
* gln olacak derecede acayip k
l
kl
.
palyaoluk
* Palyao olma durumu veya palyaonun yapt

i
.
* Tav
r ve davran

ta gldrclk.
palyatif

* Yeterli etkinlii olmayan, bir sre iin olan, geici, muvakkat.

palyo
* K
sa ve iki yankeskin, dz k
l
.
pampa

* Gney Amerika'daki bozk


rlara verilen ad.

pamuk

* Ebe gmecigillerden, koza biimindeki meyvesi , drt, bedilimli olan, s


cak blgelerde yeti
en tar
m
bitkisi (Gossypium).
* Bu bitkinin tohumlar
n
n evresinde olu
muince, yumu
ak tellerin ad
.
*

lenmipamuk.
* (dokumac
l
kta)

lenmipamuktan yap
lm

.
pamuk atmak
* yay ve tokmakla pamuu ditmek.

pamuk bal
* Beyaz bal.
pamuk bal

* Il
man denizlerde ya
ayan, s
rtmavi, karnbeyaz, tehlikeli bir kpek bal

(Carcharius glaucus).
pamuk bezi
* Pamuktan dokunan bez.
pamuk elmas
* Pamuk telleri ve tohumla dolu bir kapslden olu
an pamuk bitkisinin meyvesi.
pamuk gibi
* ok yumu
ak.
* iyi huylu, munis.
pamuk iplii
* Pamuktan yap
lan mat ve parlak dikive nak
iplii.
pamuk ipliiyle balamak
* etkisi az srecek bir are ile gei
tirmek.
pamuk ta
* Birtak
m kaynak sular
n
n dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, traverten.
pamuk ya

* Pamuk ekirdeklerinden elde edilen, zeytinya


na benzer bitki ya

.
pamukaki
* Beyaz ii
lemekte kullan
lan bir e
it parlak pamuk iplii.
pamuku

* Pamuk yeti
tiren kimse.
* Pamuk al
p satan kimse.

pamukuk
* Genellikle bebeklerde grlen ve bir mantardan ileri gelen, sindirim organ
nda, a
zda ortaya
kan iltihapl
hastal
k, aft.
pamukuluk
* Pamuk yeti
tirme ve satma i
i.
pamuklanma
* Pamuklanmak i
i.
pamuklanmak
* st incecik pamuk biiminde kf ba
lamak.
* (toz iin) Pamuk gibi olmak.
pamuklu

panama

* Pamuk ipli
i veya ba
ka iplikler kar

t
r
larak dokunmu(kuma
).
* Yzyle astararas
na pamuk yay
larak dikilen h
rka.
* Orta Amerika'da yeti
en bir bitkinin yapraklar
ndan rlmyumu
ak has
r
apka.
* zel olarak dokunmubir kumatr.

Panamal
* Panama Cumhuriyeti halk
ndan olan kimse.
panay
r

* Belli zamanlarda ve genellikle kk yerle


me birimlerinde kurulan, sergi niteliini de ta

yan byk pazar.

panay
r yeri
* Panay
r
n kurulduu alan.
* ok kalabal
k yer.
panay
rc
* Panay
rda sat
yapan kimse.
panay
rc
l
k
* Panay
rc
n
n i
i veya mesle
i.
pancar

* Ispanakgillerden, vitamince zengin bir bitki (Beta vulgaris).


* Bu bitkinin
eker elde edilen kal
n ve etli kk.

pancar gibi olmak (veya pancar kesilmek)


* kan hcum edip ok k
zarmak.
pancarc
* Pancar yeti
tiren ve satan kimse.
pancarc
l
k
* Pancar yeti
tirme ve satma i
i.
pancarla
ma
* Pancarla
mak i
i veya durumu.
pancarla
mak
* Pancar rengini almak.
pancur
* Bkz. panjur.
panda

* Etillerden, Avustralya ile Himalaya ormanlar


nda ya
ayan, tyleri s
k ve pas k
rm
z
srenginde, karn
,
bacaklarkara, postu be
enilen bir hayvan (Ailurus fulgens).
pandantif
*
nce bir zincirle boyna tak
lan de
erli tak
.
pandispanya
* Yumurta kat
larak yap
lan
ekerli, kabar
k, yumu
ak bir tr pasta.
pandispanya gazetesi
* Uydurulmuyalanlar, hikyeler.
pandomima
* Tanzimat ve Me
rutiyet dnemlerindeki tiyatrolar
n o
unda izlenen oyunlar aras
na s
k

t
r
lan szsz
oyun.
* Pantomim.
pandomima kopmak
* izleyenler iin e
lendirici bir kavga
kmak.
pandufla
* Bkz. pantufla.
pandl
panel

* Sarka, rakkas.

* Dinleyiciler nnde, seilmibir konu


mac
grubunun bir konuyu tart

mak amac
yla dzenledi
i toplant
,
toplu gr
me, a
k oturum.
* Yerle
tirilecei yzeyin bir blmne uyan, ounlukla dikdrtgen biiminde dzgn para.
panel kpr
* A

lacak bir engelin bir yan


nda olu
turularak br yana ula

msa
layan, ta

y
ckk elemanlardan
olu
an kpr.
pani
e kap
lmak
* ok korkmak.
pani
e vermek
* byk bir deh
ete d
rmek, ok korkutmak.
panik
* Topluluu kaplayan an deh
et duygusu, byk korku, rk.
panik olmak
* byk korku yaratan bir olay birdenbire ortaya
kmak.
panik yaratmak
* korku, deh
et uyand
rmak.
panikleme
* Paniklemek i
i veya durumu.
paniklemek
* Panie kap
lmak.
Panislmc
* Panislmizm yanl
s
.
Panislmc
l
k
* Panislmizm ak
m
nbenimseme.
Panislmizm
* Btn Mslmanlarayn
ynetim alt
nda toplama amac
ngden politik ak
m.
panjur
* Gere
ine gre gne
i ve rzgrnlemeye,

azaltmaya yarayan, a
l
r kapan
r dar ve yatay tahtarlardan,
plstikten veya metal gerelerden yap
lm

, pencerenin iki yan


na tak
lan kapatma kanad
.
pankart
levha.

* Toplantve gsterilerde ta

nan, zerinde benimsenen amac


n birka szle gsterildi
i karton veya bezden

pankartl
* Pankartlolan veya pankart bulunduran.
pankras
pankreas
bir bez.
pano

* Gre
le boksu veya yumruk dv
n birle
tiren spor kar

la
mas
.
* Midenin arkas
nda bulunan, bo
alt
c
kanallar
yla onikiparmak ba

rsa

na bal
, i ve d
salg
larolan iri

* zerine bildiri, a
klama veya tan
tma k
tlartutturmak iin haz
rlanm
levha.
* Elektrikle al

an aralar
n kontrol ve komuta d
meleri, ekran, sinyal lmbasgibi paralar
n
n bir arada
topland

blm.
* Aa duvar kaplamalar
na veya tavanlara ss i
in konulan resim.
* Hafif malzemeden yap
lan ve iki yz kontrplakla kaplanan levha.

* nceden belirlenmis
n
rlar ierisinde al

an cevher alan
.
panorama
* Yksek bir yerden bak
l
nca gz nne serilen genigrn
.
* Genel grnm.
panoramik
* Genigralan
n
kaplayan.
pansiyon

* Btn veya bir blm srekli veya belli bir zaman iin kiraya verilen, istee gre yemek de veren ev.
* cretli renci yurdu.

pansiyoncu
* Pansiyon sahibi.
* Pansiyon i
leten kimse.
pansiyonculuk
* Pansiyon sahibi olma durumu.
* Pansiyon i
letme i
i.
pansiyoner
* Bir pansiyonda oturan kimse.
Panslavizm
* Slav as
llbtn halklaraynynetim alt
nda toplama amacgden politik ak
m ve hareket.
pansuman
* Yara temizli
i ve bak
m
.
pansuman yapmak
* yaran
n temizlik ve bak
m
nyapmak.
pansumanc
* Pansuman yapmaymeslek edinmikimse.
pansumanc
l
k
* Pansuman yapma i
i.
panteist

* Panteizm yanl
s
.

panteizm
* Tanrile evreni birle
tirip zle
tiren felsefe
retisi veya sistemi.
panteon

* Yunanlve Romal
lar
n en byk tap
naklar
na verdikleri ad.
* Bir halk
n, bir ulusun btn tanr
lar
.
* Byk yararl
k gstermikimselerin gmld
ulusal an
t.

panter
* Pars.
pantograf
* Bir biimi bylterek veya klterek kopya etmek iin kullan
lan kollu, eklemli bir tr cetvel.
pantol
pantolon

* Pantolon.
* Belden ba
layan ve genellikle paalarayak bileklerine kadar inen giyecek.

pantoloncu
* Pantolon diken terzi.
pantolonculuk
* Pantolon dikme veya satma i
i.
pantomim
* D
nce ve duygularmzik veya trl e
yalar e
liinde bazen dansla, bazen de gvde ve yz
hareketleriyle yans
tmayamalayan oyun, szsz oyun.
pantufla
* Aba terlik.
pantuflac
* Pantufla yapan veya satan kimse.
* Doland
r
c
, yankesici.
pantuflac
l
k
* Pantufla yapma veya satma i
i.
Panturanizm
* Bkz. Turanc
l
k.
Pantrkizm
* Bkz. Trklk.
panzehir
* Zehrin etkisini ortadan kald
rabilme zelli
i olan madde, antidot.
panzehir otu
* Kk, beyaz iekli, kk zehirli, ok y
ll
k ve otsu bitki (Cynanchum acutum).
panzehir ta

* Antilop gibi hayvanlar


n midesinde olu
an, zehiri nleyici etkisi olan ktle.
* Bkz. opal.
panzer

*
kinci Dnya Sava

nda Alman ordusunun kulland

, gnmzde polisin kanunsuz sokak gsterileri gibi


hareketleri bast
rmak iin yararland

, yksek tekerlekli, z
rhl
, hafif silhlarla donat
lm
ara.
papa

* Katolik kilisesinin, bir meclis taraf


ndan seilen, Vatikan'da oturan ve
sa Peygamber'in vekili say
lan
ba
kan
.
papa
an

* Papaangillerden olan ku
lara verilen ad.
* Duyduklar
nd
nmeden olduu gibi tekrarlayan kimse.

papa
an anahtar
* Sacdan yap
lm
kk apl
boru ve ba
lantparalar
n
n sklp tak
lmas
nda kullan
lan anahtar.
papa
an gibi ezberlemek
* anlam
nbilmeden ezberlemek.
papa
an gibi tekrarlamak
* pe
pe
e, art arda sylemek.
papa
an yemi
* Bkz. aspur.
papa
angiller

* Ayaklart
rmanmaya uygun, canl
, z
t renkli, basit konu
maya al

t
r
labilen, papa
an, muhabbet ku
u gibi
s
cak lke ku
lar
n
iine alan familya.
papa
anlar
* Tek familyaspapaangiller olan, papaan olarak bilinen btn ku
larkapsayan tak
m.
papa
anl
k
* Duyduklar
nd
nmeden, anlam
n
bilmeden tekrarlama durumu.
papak
papal
k

papalina
papara

papara

* Uzun tyl kalpak.


* Papan
n makamveya grevi.
* Ba

nda papan
n bulundu
u siyas ve din kurum.
* Sardalye yavrusu.
* Ekmek, peynir ve et suyu veya st ile yap
lan bir tr yemek.
* Azar.
* Orta oyununda zurnaya verilen ad.

papara (veya z
lg
t) yemek
* ok azarlanmak.
papatya

* Birle
ikgillerden, 20-50 cm ykseklikte, baharda iek aan, ta yapraklarbeyaz, ortassarkmeli, bir
y
ll
k otsu bir bitki (Matricaria chamomilla).
papatya fal
* Niyet tutup "olacak, olmayacak" diye papatyan
n yapraklar
n
birer birer kopararak bak
lan fal.
papatyal
* Papatyasolan.
papatyas
z
* Papatyasolmayan.
papaya
* Bir tr meyve.
papaz

* Hristiyan din adam


.
* zerinde papaz resmi olan iskambil k
d
.

papaz bal

* Kk bir e
it kaya bal

(Chromis chromis).
papaz bal

giller
* Il
man denizlerde ya
ayan kemikli bal
klar familyas
.
papaz her gn pilv yemez
* insan
n nne her zaman aynnitelikte elveri
li bir imkn
kmaz.
papaz karas
* K
rm
z

arap yap
m
nda kullan
lan bir tr zm cinsi.
* Bu zmden yap
lan k
rm
z

arap.

papaz uurmak
* ikili elence dzenlemek.
papaz yahnisi
* Soanl
, sar
msakl
,
araplveya sirkeli bir et yemei.
papaza dnmek
* salarve sakaluzamak, darmada
n olmak.
papaza k
z
p oru (veya perhiz) bozmak
* ba
kas
na k
z
p kendisine zarar verecek igrmek.
papazi

* Bir tr ince, ipekli kuma


.

papazkat
* Bir tr iskambil oyunu.
papazl
k
* Papaz olma durumu veya papaz
n grevi.
papazl
k etmek
* ders vermek, ikna edici szlerle kand
rmak.
papel

papelci

* Bir liral
k k
t para.
* Para, zellikle k

t para.
* Sokaklarda iskambil k
tlar
yla halkdoland
ran bir tr doland
r
c
, zarf
.

papelcilik
* Papelcinin yapt

i
.
papiki
* Sokak sat
c
s
.
papirs

* Papirsgillerden, Nil k
y
lar
nda yeti
en bir bitki (Cyperus papirus).
* Eski M
s
rl
lar
n papirs saplar
ndan yapt
klar
k
t.
* Bu k

da yaz
lm
el yazmas
.

papirsgiller
* Bir eneklilerden, rne
i papirs olan otsu bitkiler familyas
.
paprika
papura

* Ac
saz bir e
it k
rm
zbiber.
*
ki ift kzle ekilen a

r saban.

papyeku
e
* Bkz. ku
e k

d
.
papyon
* Kelebek biiminde, bir engelle veya lstik ba
la yakaya tutturulan kravat, papyon kravat.
par par

* Bir par
lt
yveya titremeyi anlat
r.

par par yanmak


* yksek ate
i olmak.

para

* Devlete bast
r
lan, zerinde saymaca deeri yaz
lk

t veya metalden deme arac


, nakit.
* Kuru
un k
rkta biri.

para al
m sat
m
* Para dei
imi.
para babas
* Parasok, varl
klkimse.
para basma
* Piyasaya yeni para
karma.
* ok para kazanma, i
leri iyi gitme.
para basmak
* darphanede veya bas
m evinde metali veya k
dpara durumuna getirmek.
* kumarda ortaya para koymak.
para bozmak
* byk parayufak paralarla de
i
tirmek.
para canl
s
* Paraya d
kn, para gzl.
para cezas
*

lenen bir suun para kar

n
n devlete denmesini ngren ceza.
para czdan
* Para koymaya yarayan czdan.
para antas
* Para ta

maya yarayan zel anta.


para ekmek
* bir yere yat
r
lm
paradan bir blmn geri almak.
* para s
zd
rmak, birinden birtak
m gerekelerle para almak.
para
karmak
* para basmak.
* ba
ka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para gndermek.
para
k

mamak
* para yeti
memek.
para darl

* Para
i
kinliine kar
nlem olarak paran
n piyasada azalmas
yla sat
n alma gcnn artmas
, deflsyon.
para de
i
imi
* Para dei
tirme i
lemi.
para dkmek
* bir iiin ok para harcamak.
para dnmek
* r
vetle iyap
lmak.
para etmek
* de
eri olmak.
para etmemek
* de
eri pahas
na sat
lamamak.

* etkisi olmamak, i
e yaramamak.
para getirmek
* kazan sa
lamak.
para ile de
il
* ok ucuz.
para ile de
il, s
ra ile
* her i
in parayla yap
lmayaca
nanlat
r.
para kesmek
* para basmak.
* ok para kazanmak.
para k
rmak
* ok kazanmak.
para k
s
tlamas
* Piyasada likit para dola

m
ns
n
rland
rma.
para k
s
tlay
c
* Para k
s
tlama i
lemini yapan kimse.
para olmak
* kazan sa
lamak.
para parayeker
* elde para bulunursa onunla yeni paralar kazan
l
r.
para pe
in, k
rm
zme
in
* her i
in kar

an
nda denmeli, anlam
nda bir sz.
para pul

* Para veya para eden


ey.

para saymak
* demek.
para s
zd
rmak (veya koparmak)
* zorlayarak veya kand
rarak birinden para almak.
para
i
kinli
i
* Dolan
mdaki para miktar
yla, mallar
n ve sat
n al
nabilir hizmetlerin toplamaras
ndaki a

n
bymesinden ortaya
kan ve fiyatlar
n toplam ykseli
i, paran
n de
erinin d
mesi biiminde kendini gsteren
ekonomik parasal sre, enflsyon.
para tutmak
* para biriktirmek.
para yapmak
* para kazan
p biriktirmek.
para yat
rmak
* gerektiinde almak zere bir yere para vermek.
para yedirmek
* gereksiz olarak ba
kas
na ok para harcamak.
* r
vet vermek.
para yemek
* gereksiz olarak ok para harcamak.

* grevli bulundu
u yerin imknlar
ndan yararlanarak para almak, r
vet almak.
parabellum
* Eskiden Alman ordusunda kullan
lan tabanca.
parabol

* Bir dzlemin odak denen sabit bir noktadan ve dorultman denen sabit bir dorudan e
it uzakl
ktaki
noktalar
n
n geometrik yeri.
parabolik

* Parabol biiminde olan, parabolle ilgili.

paraboloit
* Odaolmayan, yaln
z bir simetri ekseni bulunan ikinci dereceden yzey.
paraca

* Para ile ilgili olarak, para bak


m
ndan.

paraol
* Gemi atmas
nda e
ri para.
* Cumba vb. alt
na destek olarak konulan e
ri aa.
* Tek at ko
turularak ekilen, zeri kapal
, yanlara
k bir tr araba, para
ol.
paradan
kmak
* para harcamak zorunda kalmak.
paradi
* Bir tiyatroda en st balkon.
paradigma
* Dizi.
paradoks

* Kkle
miinan

lara ayk
rolarak ileri srlen d
nce.

paradoksal
* Ayk
r
d
nce niteli
inde olan.
paraf
* Yaln
z baharflerle yaz
lan k
sa imza.
parafazi
parafe

* Bkz. sz kar

kl

.
* Paraf konulmu
, parafla imzalanm

parafe etmek
* ad
n
n ve soy ad
n
n yaln
z baharfleriyle imzalamak.
parafeleme
* Parafelemek i
i veya durumu.
parafelemek
* Parafe etmek.
parafin

* Katran, petrol, neft gibi maddelerden


kar
lan, kat
, beyaz, yarsaydam, buharparlak bir alevle yanan,
kimyasal etkenlere kar
ilgisiz, kat
hidrokarbon, al kan.
parafinli

* Birle
iminde parafin bulunan.

* Parafine bat
r
lm

.
parafinsiz
* Birle
iminde parafin olmayan.
paraflama
* Paraflamak i
i veya durumu.
paraflamak
* Ad
n
n ve soyad
n
n baharflerini kullanarak imzalamak.
paragz

* Parayok seven, paraya ok d


kn.

paragraf
* Herhangi bir yaz
n
n bir sat
r ba

ndan teki sat


r ba

na kadar olan blm.


* Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat
r ba
lar
yla ayr
ld
klarufak blmlerden her biri.
* engel i
aretinin () bir ba
ka ad
.
Paraguayl
* Paraguay halk
ndan olan kimse.
paraka
*

neli uzun bal


k oltas
.
parakete

* Geminin saatteki h
z
n
anlamak iin kullan
lan ara.
* zerinde yzlerce i
neli kstek bulunan uzun bal
k oltas
.

paraketeci
* Parakete ile bal
k avlayan (kimse).
paralks

* Biri yerkrenin merkezinden, br yeryznde bulunan bir kimsenin gznden


kan iki do
runun, bir
gk cisminin merkezinde birle
erek olu
turduklard
nlen a
.
paralama

* Paralamak i
i.

paralamak
* (genellikle y
rt
chayvanlar iin) Paralamak.
* Y
prat
p eskitmek.
paralanma
* Paralanmak (I,II) i
i.
paralanmak
* Paras
z iken para elde etmek.
paralanmak
* Para para olmak.
* S
k
nt
ve znt iinde, olmayacak bir i
le u
ra
mak, didinmek.
* Bir i
te ok aba ve zen gstermek.
paralatma
* Paralatmak i
i.
paralatmak
* Paralamak (II) i
ini yapt
rmak veya paralamas
na sebep olmak.
paralay
c
* Paralamak i
ini yapan (kimse).

paralel

* Yan yana ve birbirini kesmeden, birbirine kavu


madan uzan
p giden (
eyler), ko
ut, muvazi.
* Yerkresi zerinde izildii var say
lan, ekvatora paralel emberlerden her biri.
* Bir dnel yzeyin, eksene dik bir dzlemle kesiti.

paralel ak
m
* Bir paralel ba
lant
dan geen ak
m.
paralel kaidesi
* Aynnoktaya uygulanan iki vektrn bile
kesini bulmak iin her birinin bitim ucundan brne paralel
birer izgi izilerek bir paralel kenar olu
turduktan sonra vektrlerin uygulama noktas
ndan (bile
keli temsil etmek
iin) bir k
egen ekme yolu.
paralel yz
* Her yz bir paralelkenar olan bime.
paralelizm
* Ko
utuluk.
paralelkenar
* Kar

l
klkenarlar
paralel olan drtgen.
paralelle
tirme
* Paralelle
tirmek i
i veya durumu.
paralelle
tirmek
* Ko
utla
t
rmak.
paralellik

paral

* Paralel olma durumu, ko


utluk.
* Benzerlik.
* Parasok olan, zengin (kimse).
* Para kar

nda sa
lanan, bedava olmayan.
* zerinde yuvarlak ve irice benekleri olan.

paral
ca
* Biraz parasolan (kimse).
paral
k

paralizi
paralojik

* Herhangi bir para de


erinde olan.
* Genellikle deersizlik belirtir.
* Fel.
* Mant
ksal sistem bozukluu.

paralojizm
* Ak
l szgecinden geirirken bilmeyerek d
len yan
lg
; mant

a uymazl
k.
parametre
* Cebirde bir denklemin kat say
lar
na giren de
i
ken nicelik.
* Geometride, bir koninin oda
ndan
kan dikeyin konikle kesi
tii noktaya kadar olan paran
n uzunlu
u.
parametreleme
* Parametrelemek i
i.
parametrelemek

* Parametreli bir eri veya yzey belirlemek.


parametreli
* Bir veya birok parametre ile ilgili.
parametrik
* Parametreli.
parampara
* Pek ok paralara ayr
lm

, para para olmu


.
parampara olmak
* pek ok paralara ayr
lmak, k
r
lmak.
paran
n st
* sat
n al
nan
eyin tutar
ndan artan para.
paran
n yz s
cakt
r
* paran
n ekiciliini ve geri evrilemeyece
ini anlat
r.
parankima
* zek doku.
paranoya

* Abart
lgurur, ku
ku, gvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastal

paranoyak
* Paranoya ile ilgili.
* Paranoyaya tutulmukimse.
parantez
* Cmle iinde geen bir sz metin d

tutmak iin o szn ba

na ve sonuna getirilen yay biimindeki


i
aret, yay ayra.
* Konunun d

nda kalan sz ve yaz


.
parantez amak
* sz veya yaz
n
n iine, sz edilen konu ile ilgili bir blm koymak.
parantez kapatmak
* sz, konu
maybitirmek.
parapet

parasal

* Kpe
te, korkuluk.
* Yap
larda pencere nlerinde, beton, mozaik, mermer, tahta gibi
eylerden yap
lm
dar
k
nt
.
* Para ile ilgili, para bak
m
ndan, nakd.

parasempatik
* Parasempatik sinir sistemi ile ilgili olan.
parasempatik sinir sistemi
* Ya
atkan sinir sistemini olu
turan iki sistemden biri; kalbin at

lar
nyava
lat
r, sindirim sistemini, salg
lar
dzenler.
paras
n
karmak
* ana paraykurtarmak, masraf
n
karmak.
paras
nsokaa atmak
* de
eri olmayan bir mala para vermek.
paras
nyemek

* hi al

madan bedavadan geinmek, birinin s


rt
ndan geinmek.
paras
yla rezil olmak
* para vererek yapt
rd

bir
ey iyi
kmamak, paras
n
n kar

nalamamak.
paras
z

* Parasolmayan.
* Yoksul.
* Para verilmeden elde edilen, bedava.
* Para verilmeksizin, paras
z olarak, bedavadan, bedava.

paras
z pulsuz
* Yoksul, zrt.
* Hi para harcamadan.
paras
z yat
l
* renim giderleri, yatacak yer ve yemei devlete kar

lanan (
renci).
paras
zl
k
* Paras
z olma durumu.
para
ol

* Bkz. paraol.

para
t

* Yksek bir yerden d


en veya inen bir cismin, bir insan
n, d

n a

rla
t
rarak yere inmesini sa
layan
genellikle ipekten ara.
para
t birlikleri
* Para
tle iniyapmak iin yeti
tirilmiasker birlikleri.
para
t ile atlama
* para
t kulesinden atlama.
* taktik amalarla belli bir blgeye havadan inme veya bir tehlikeden kurtulmak iin uaktan para
tle
atlama.
para
t kulesi
* Para
tle atlama e
itiminin yap
ld

kule.
para
t
* Bir uaktan para
tle atlamak ve yere iner inmez sava
abilmek amac
yla eitilmiasker.
* Bir hava ta

t
ndan para
tle atlayarak yere inen kimse.
para
tlk
* Para
t kullanma veya para
tle atlama i
i.
para
tl
* Para
t olan.
paratoner
* Y
ld
r
msavar,
im
eksavar.
paratberkloz
* Gevigetirenlerde aside direnli bir bakterinin sebep oldu
u hastal
k.
paravan

* Mente
elerle birbirine balbirka paradan olu
an ve yap
larda bazblmleri ay
rmakta kullan
lan,
katlan
r, ta

n
r ereveli perde.
* Ad
ndan, yetkisinden, gcnden kendisine belli etmeden yararlan
lan (kimse veya kurulu
).
paravan mente
esi
* Dz yaprak mente
elerinin benzeri, yapraklve iki milli mente
e.

paravan yapmak
* ba
kas
n
n ad
ndan, yetkisinden, gcnden, kendini belli etmeyerek, yararlanmak.
paravana

* Paravan.

paraya evirmek
* herhangi bir
eyi para ile dei
tirmek.
paraya d
kn
* parayok seven kimse.
paraya k
ymak
* gereken yerde para harcamaktan ka
nmamak.
paraya para dememek
* ok para kazan
r olmak.
* elde edilen parayaz bulmak.
* bol para harcamak.
paraya pul dememek
* para kazancpek ok olmak.
* herhangi bir paray
az bulmak, kmsemek.
parayaraya deil, paraya vermeli
* paraygerekli yere harcamal
.
paraydenize atmak
* bo
una harcamak, israf etmek.
parayveren dd
alar
* para harcay
nca insan istedi
ini elde edebilir.
parazit
* Asalak.
* Radyo yay
n
na kar

an yabanc
ses veya c
z
rt
.
* Ba
kalar
n
n s
rt
ndan geinen kimse, asalak.
parazitlenme
* Parazitlenmek i
i veya durumu.
parazitlenmek
* Radyo, telsiz gibi cihazlar
n yay
nlar
na yabancses kar

mak.
parazitli
parazitlik

* Paraziti olan.
* Asalakl
k.

parazitoloji
* Asalak bilimi.
parazitsiz
* Paraziti olmayan.
para

* Bir btnden ayr


lan, ayrsay
lan veya artakalan
ey.
* Bir btnden kopmak, k
r
lmak, y
rt
lmak vb.yoluyla ayr
lm
blm.
* Birkabir araya gelince bir btn olu
turan
eylerin her biri.
* Say
s
fat
yla "tane" anlam
na gelir.

* Bir edebiyat veya mzik eserinin bir blm.


* (isim tamlamalar
nda) Belirtilen durumunda bazen kmseme ve de
ersiz sayma anlat
r.
* Az bir miktar.
* ay paras
, elmas parasgibi deyimlerde "benzeri", "bir rne
i" gibi anlamlarda kullan
l
r.
* Az miktarda.
para almak
* biyopsiyi gerektiren incelemelerde canl
n
n belli bir yerinden doku paras
karmak.
para ba

na
* her para iin.
para bohas
* Bikiden artan e
it e
it kumaparalar
n
n iine konuldu
u boha.
para blk
* K
s
m k
s
m, azar azar, oradan buradan.
para para
* Paralanm
bir durumda, lime lime.
* Azar azar, blm blm.
para para etmek
* paralara ay
rmak.
para prk
* Az, nemsiz.
parac

parac
k

* Kumatoplar
ndan artm
paralar
satan kimse.
* Makine yedek paralarsatan kimse.
* Elektron, proton, ntron gibi atomu olu
turan paralar
n her biri, partikl.

parac
l
k
* Parac
n
n i
i.
paralama
* Paralamak i
i, paralara ay
rma.
paralamak
* Paralara ay
rmak, btnl
n bozmak, para para etmek.
* Birli
i bozmak amac
yla blmek.
paralan

* Paralanmak i
i veya biimi.
paralanma
* Paralanmak i
i.
paralanmak
* Paralanmak i
ine konu olmak, paralara ayr
lmak.
* Ba
kas
nmutlu etmek iin elden gelen her
eyi yapmak, didinmek.
paralatma
* Paralatmak i
i.
paralatmak
* Paralamak i
ini yapt
rmak.
paralay
c

* Paralara ay
ran.
paralay

* Paralamak i
i veya biimi.
paral

* Birden ok paradan olu


mu
.

paralboha
* Renk renk ve e
it e
it kumaparalar
birbirine eklenerek yap
lan boha.
paralboha gibi
* birbirini tutmaz paralardan olu
an.
pardon
* "zr dilerim", "affedersiniz" anlam
nda kullan
lan bir sz.
pards
pare

pare pare
parfm

* Serin havalarda br giysilerin zerine giyilen ince stlk.


* Para, k
s
m.
* Tane, adet.
* Para para.
* Gzel koku.

parfmc
* Parfmeri rnleri reten veya satan kimse.
parfmclk
* Parfmcnn mesle
i.
parfmeri
* e
itli kozmetiklerin ve kokular
n yap
mve sat
m
.
* Kozmetiklerin ve kokular
n tm.
* Bunlar
n sat
ld

dkkn.
par
l par
l
* Par
ldayarak,

k saarak.
par
ldama
* Par
ldamak i
i.
par
ldamak
* I

k samak.
* Geli
mek, ykselmek.
par
ldatma
* Par
ldatmak i
i.
par
ldatmak
* Par
ldamas
nsalamak.
par
lday
c
* Par
ldama zelli
i veya niteli
i bulunan madde.
par
lday

* Par
ldamak i
i veya biimi.

par
lt
par
lt
l
par
lt
s
z

* Par
ldama, gze arpan parlakl
k.
* Parlakl

olan, par
ldayan,

lt
l
, yalab
k.
* Parlakl

olmayan.

parite
*
ki lke paras
n
n kar

l
kldeeri.
park
bahesi.

* Bir yerle
me merkezinde halk
n gezip hava almasiin dzenlenmia
al
k ve iekli byk bahe, millet
* Otopark.
* Trafik zorunluklard

nda durma biimi.


* Cephane, makine veya otomobillerin bulundu
u yer.

park etmek (veya yapmak)


* ta

tlartrafik kurallarbak
m
ndan uygun bir yerde belli sre b
rakmak, park yapmak.
park saati
* Paralpark yerlerinde park eden arac
n kald
sreyi belirleyen saat, parkmetre.
park yeri
* Ta

tlar
n trafik bak
m
ndan uygun olan ve belli bir sre b
rak
ld
klar
a
k veya kapalyer.
parka

* Genellikle askerin a
k hava eitimi ve manevra s
ras
nda kaput yerine giydi
i so
u
a kar
koruyucu,
ba
l
kl
bir e
it stlk.
park
park
l
k
parke
d
eme.

* Oto parki
leten kimse.
* Parkta grev yapan kimse.
* Kk, ince, uzunca, lleri e
it tahta paralar
n
n belirli bir dzene gre yerle
tirilmesiyle yap
lan
* Dzgn bir biimde yontulmu
, k
eli ta
larla yap
lm
kald
r
m.

parke ta

* Yol yap
m
nda kullan
lan, dzgn ve k
eli ta
.
parkeci

* Parke yapan, satan veya d


eyen kimse.

parkecilik
* Parkeci olma durumu.
* Parkecinin i
i veya meslei.
parkeleme
* Parkelemek i
i.
parkelemek
* Parke ile d
emek.
parkeletme
* Parkeletmek i
i.

parkeletmek
* Parke ile d
etmek.
parkmetre
* Park saati.
parkur

* Binicilik, bisiklet, atletizm gibi yar

malar
n yap
ld

zel yol.

parlak
* Parlayan,

ldayan.
* Temiz ve

kl
.
* Gze arpacak kadar ba
ar
l
.
* Yz gzel (olan).
parlakla
ma
* Parlakla
mak i
i.
parlakla
mak
* Parlak duruma gelmek.
parlakl
k
* Parlak olma durumu, revnak.
*
lgi ve dikkat ekici olma durumu.
* Bir

k kayna
n
n (y
ld
z
n) verdi
i

n, al
c(gz) zerinde yapt

etki.
parlama

* Parlamak i
i.

parlamak
* Gl bir

k
karmak,

k samak.
* Bir

k kayna
ndan gelen

nlaryans
tmak.
* Tutu
up alev
karmak.
* n, san kazanmak; herkese tan
nmak, mevkii ykselmek.
* Birdenbire fkelenmek.
* I

ldamak.
parlmentarizm
* Yrtme organ
n
n, seimle kurulmuyasama organlar
na kar
sorumlu oldu
u politik dzen.
parlmenter
* Parlamento yesi.
* Parlmentoya dayanan, parlamento ile ilgili.
parlmento
* Ba
l
ca grevi yasama, devlet btesini
karma, hkmeti denetleme olan ve yeleri halk oyu ile belirli bir
sre iin seilen meclis veya meclisler.
parlat
c
* Parlatma zellii olan (nesne), cil.
parlatma

* Parlatmak i
i.

parlatmak
* Bir yzeyi dzgn ve parlak duruma getirmek, parlamas
nsa
lamak.
* (iki iin)
mek.
parlay

* Parlamak i
i veya biimi.

parma
a
z
nda kalmak
*
a
akalmak,
a
mak, hayret etmek.
parma
olmak
* bir i
i olumsuz ynde etkilemek, bir i
e kar

m
olmak.
parma
var
* (bir i
le) ilgisi var, (i
e) kar

.
parma

na dolamak
* bir konuyu, bir kimseyi ele al
p srekli u
ra
mak, diline dolamak.
parma

nda oynatmak
* her istedi
ini yapt
rmak, kukla gibi kullanmak.
parma

naramak (birinin) parma


olmak
* ilgisini, ba
lant
s
naramak, kurulan dzeni ara
t
rmak.
parma

nbile k
p
rdatmamak (veya oynatmamak)
* bir iiin hibir davran

ta bulunmamak.
parma

nyaran
n zerine basmak
* as
l derdi veya bir derdin as
l sebebini gstermek.
parma

n
n ucuyla (veya ucunda) evirmek
* bir i
i kolayca ve ustal
kla yapabilmek.
parmak

*
nsanda ve bazhayvanlarda ellerin ve ayaklar
n son blmn olu
turan, boumlu, oynak, uzunca
organlar
n her biri.
* Bir tekerle
in merkezinden emberine kadar uzanan ubuklar
n her biri.
*
ngiliz uzunluk ls olan ayak'
n (fut) on ikide biri, in, pus.25, 4 mm ye e
ittir.
* Zira ve ar

n'
n yirmi drtte biri; 3 cm kadar gelir.
* El parma
n
n eni kadar olan.
* Koyu s
v
lara dald
r
p
kar
l
nca parmaa bula
an (miktar).
* Bir i
e kar

m
olma ilgisi.
parmak atmak
* sorun yaratmak.
parmak basmak
* imza yerine parma
nmrekkebe bat
rarak bir yere bast
rmak.
* bir konu zerine dikkati, ilgiyi ekmek.
parmak bozmak
* (ocuklar aras
nda) arkada
l

sona erdirmek, ksmek.


parmak hesab
* Parmaklar
kullanarak yap
lan hesap.
* Hece ls.
parmak
s
rmak
* byk
a
k
nl
k duymak.
parmak
s
rtmak
* herhangi bir davran

yla
a
k
nl
k iinde b
rakmak,
a

rtmak.
parmak izi
* Genellikle kimlik belirlemede yararlan
lan, parmak ular
n
n ii taraf
ndaki derinin her ki
ide dei
ik olan
izi.
parmak kadar

* ya
a ok kk.
parmak kald
* az kald
, az kals
n, neredeyse.
parmak kald
rmak
* bir toplulukta sz istemek iin i
aret parma
na
k b
rakarak kapaleli yukarkald
rmak.
parmak parmak
* Parmak biiminde.
* Parmaklayarak, parmak parmak yemek parmaklayarak yemek.
parmak tatl
s
* Parmak biiminde yap
lan bir tr hamur tatl
s
.
parmak zm
* Uzun taneli bir zm tr.
parmak yalamak
* kendine, hakkolmaks
z
n bir
kar sa
lamak.
parmakla gsterilmek
* bir
ey az bulunmak.
* sekin, nl olmak.
parmakla say
lmak
* ok az olmak.
parmaklama
* Parmaklamak i
i.
parmaklamak
* Parmakla yemek; parmakla dokunmak.
* Drtmek.
parmaklar
n(birlikte) yemek
* yedii yeme
i ok be
enmek.
parmakl
k
* Dik ve biraz aral
kl
olarak yan yana dizilmitahta, demir vb.ubuklarla yap
lm
blme veya korkuluk.
* Kesik veya yara bulunan parma
korumak iin zerine geirilen, o
unlukla plstik k
l
f.
parmakl
kl
* Parmakl

olan.
parmakl
ks
z
* Parmakl

olmayan.
parmaks
* Elin parmaklar
nand
r
r biimde olan.
parm
can
* Bir e
it
talyan peyniri.
parodi
* Cidd say
lan bir eserin bir blm veya btnn alaya alarak, biimini bozmadan ona bamba
ka bir z
vererek biimle z aras
ndaki bu ayr
l
ktan gln etki
karan tr.
parola
* Askerlerin veya gizli derneklerin toplant
lar
na kat
lan kimselerin birbirlerini tan
malar
n
salayan ve kendi
aralar
nda nceden kararla
t
rd
klarkelime veya sz.
* Var
lmak istenen amaczetleyen sz.

* Gizlilik ortam
nda insanlar
n birbirini tan
malar
nve anla
malar
nsalayan i
aret.
parpa
* Kalkan bal

n
n yavrusu.
pars

* Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'n


n s
cak blgelerinde ya
ayan, postu benekli, bazen de dz siyah,
evik, y
rt
c
, etil memeli hayvan, leopar (Felis pardus).
parsa

* Bir izleyici toplulu


u nnde yap
lan gsteriden sonra toplanan para.

parsa toplamak
* gsteriden sonra bir kutu, tepsi vb. gezdirerek izleyicilerden para istemek.
parsay
ba
kas
toplamak
* bir eme
in kar

no eme
i eken deil, ba
ka biri almak.
parsel
*
mar yasalar
na gre ayr
l
p s
n
rlanm
arazi paras
.
parselsyon
* Parselleme.
parselleme
* Parsellemek i
i.
parsellemek
* Parsellere ay
rmak.
* e
itli ki
iler belirli bir topra
aralar
nda payla
mak.
* e
itli kuruluveya iyerlerinde mevki ve makamlara sahip
kmak, payla
mak.
parsellenme
* Parsellenmek i
i.
parsellenmek
* Parsellenmek i
i yap
lmak.
parselletme
* Parselletmek i
i.
parselletmek
* Parsellere ay
rtmak.
* Payla
t
rmak.
parselli

* Parsellere ayr
lm

par
men
* Yazyazmak, resim yapmak iin zel olarak haz
rlanan deri, tir
e.
par
men k

d
* Par
mene benzetilerek yap
lan, mat, dayan
klve hafife saydam k

t.
partal
* ok kullan
lmaktan y
pranm

, eskimi
.
* Abart
lm
sz, yalan.
partenojenez
* Dllenmesiz reme, dllenmesiz oalma.
parter

* Tiyatro, sinema gibi yerlerde, sahnenin bulundu


u ilk kata ve burada bulunan koltuklara verilen ad.
parti
* Ortak d
nce ve gr
teki ki
ilerin olu
turduklar
siyas topluluk, f
rka.
parti

* Bir btnn paras


, k
s
m.
* Bazoyunlarda bir kez.
* Bir ki
i, bir kuruluveya bir toplulu
un, ou belli bir
eyi kutlama amac
yla dzenledikleri elence.
* ok ucuza elde edilen
ey, kelepir.
* Vurgun, kazan.
* Armoniyi olu
turan ezgilerden her biri.

parti evirmek
* k
t oyunlar
, tavla vb. iin bir parti oynamak.
parti vermek
* bir
eyi kutlamak veya elenmek iin birok kimseyi bir araya toplamak.
partici

particilik
partikl

* Parti yesi.
* Bir partiye ok ba
l
olan, o partinin retisini savunmay
, onun
karlar
nkorumay
ama edinen.
* Siyas gcn yaln
z kendi yanda
lar
na
kar sa
lamak iin kullanan (kimse).
* Bir partiden yana olma, f
rkac
l
k, partizanl
k.
* Parac
k.

partile
me
* Partile
mek i
i veya durumu.
partile
mek
* Parti durumuna gelmek.
partili
partisip

* Bir partiden olan kimse.


* Fiilin s
fat gibi kullan
labilen
ekli, s
fat-fiil, orta.

partisyon
* Bir orkestra eserinde blmlerin btnn iine alan nota defteri.
partiyi kaybetmek
* elde etmeye al

bir kazanckar

s
ndakine kapt
rmak.
* ba
kas
yla eki
tii bir konuda yenilmek.
partiyi vurmak
* byk bir kazan salamak.
partizan

* Partici.
* D
manlar
na kar
mcadele verirken silhl
harekete kat
lan kimse.

partizanca
* Partizana yak

r (bir biimde).
partizanl
k
* Partizan olma durumu veya partizanca davranma.
* Particilik.

partner

* E
.
*
arkada

, ortak.
* Cinsellikte taraflar
n her biri.

partner
* Tiyatro, sinema vb.sanat kollar
nda zellikle ba
rol oynayan sanat
n
n rol arkada

.
* K

t oyunlar
nda ortak.
* Birlikte dans eden kimse.
parttaym

* Yargn.

parya
* Hindistan'da kast d

olanlara verilen ad.


* Herkes taraf
ndan hor grlen ve a
a
lanan kimse, ayak tak
m
.
pas
* Su iinde ve nemli havada metallerin, zellikle demirin yzeyinde oksitlenme sonucunda olu
an madde.
* Genellikle midenin bozulmas
ndan tr dilin zerinde olu
an beyaz tabaka, bar.
* Bazasalak mantarlar
n e
itli bitkilerde olu
turdu
u portakal sar
sveya kahve rengi lekeler; bu lekelerden
ileri gelen bitki hastal

.
pas

* Baztop oyunlar
nda oyunculardan birinin topu ba
kas
na geirmesi.
* Baziskambil oyunlar
nda s
raskendisine gelen oyuncunun oyuna o elde kat
lmayaca

n
belirtir.

pas amak
* bir
eyin pas
ngiderip parlatmak.
pas almak
* baztop oyunlar
nda bir oyuncu br oyuncudan gelen topu kullanmak.
pas gemek
* baziskambil oyunlar
nda o ele kat
lmamak.
* vazgemek, caymak, ald
r
etmemek.
pas mantar
* Pas mantar
gillerden, bu
daygillerde ve baklagillerde pas hastal

na sebep olan mantar (Uromyces).


pas mantar
giller
* Bitkilerin zerinde ya
ayarak pas denilen lekeler yapan asalak bir mantar tak
m
.
pas rengi

* K
rm
z
yla kahverengi aras
ndaki renk.
* Bu renkte olan.

pas tutmak
* paslduruma gelmek, paslanmak.
* al

amaz duruma gelmek.


pas vermek
* baztop oyunlar
nda bir oyuncu br oyuncuya top geirmek.
* kad
n, bak

ve davran

ile erke
e umut ve cesaret vermek.
pasaj

pasak

*
inde dkknlar bulunan, zeri kapalveya a
k ar

.
* Bir yaz
dan, bir eserden al
nan blm, para.
* Kir.

pasakl

* Giyimine veya e
yan
n temizliine, dzenine nem vermeyen, apaul.

pasakl
l
k
* Pasaklolma durumu.
pasaparola
* Bir birli
e verilen ve a
zdan a

za btn askerlere yay


lan emir.
pasaport
* Yabanclkelere gidecek olanlara yetkili kurulu
a verilen, yabanclke yetkililerinin kimlik incelemesinde
geerli olan belge.
pasaportunu eline vermek
* kovmak, i
ten atmak.
pasata

* Bir tr kumar oyunu.

pasavan

* Trkiye Cumhuriyeti ile s


n
rlarolan lkelerin s
n
r blgeleri iinde oturan Trk vatanda
lar
na serbeste
gidip gelmeleri iin verilen belge.
pasif

* Bir
eye kar
tepki gstermeyen, etkinli
i olmayan, ba
kas
n
n etkisine katlanan, edilgin.
* Edilgen.
* Bir mal varl

stnde etki yapan, para ile de


erlendirilebilir bor ve ykmllklerin toplam
.
* ekingen, durgun.

pasif korunma
* Savas
ras
nda d
man sald
r
lar
ndan korunmak iin yap
lan alalama, gizlenme gibi yntemlerin btn.
pasifik

* Bir okyanus ukuruyla s


n
rl
, dengesiz ve depremle ilgili k
ta kenar
.
* Byk Okyanus.

pasifle
me
* Pasif olma durumu.
pasifle
mek
* Pasif duruma gelmek.
pasifle
tirme
* Pasifle
tirmek i
i.
pasifle
tirmek
* Etkisiz duruma getirmek.
pasiflik
pasiyans
paskal

* Pasif olma durumu.


*
skambille a
lan bir fal.
*
nsangldrp elendiren (kimse).

paskall
k
*
nsangldrp elendirecek sz ve davran

.
paskalya

* Hristiyanlar
n, her y
l
sa Peygamberin dirildi
ine inan
lan gnn y
l dnmnde kutlad

bayram.
paskalya re
i
* Paskalyada yap
lan bir e
it tatlrek.
paskalya yumurtas
* Paskalyada Hristiyanlar
n e
itli renklere boyad
klaryumurta.
paskalya yumurtas
gibi
* yzne ok all
k srenler iin kullan
l
r.
pasland
rma
* Pasland
rmak i
i.
pasland
rmak
* Paslanmas
na yol amak.
paslan

* Paslanmak i
i veya biimi.
paslanma

* Paslanmak i
i.

paslanmak
* zerinde pas olu
mak.
*

sizlikten, tembellikten, hareketsizlikten canl


l

nyitirmek, uyu
up kalmak.
paslanmaz
* Paslanmaya kar
dayan
kl
l

olan (ala

m veya metal).
paslanmaz elik
* Paslanmaya kar
zel olarak dayan
kl
l

salanm
olan elik tr.
pasla
ma

* Pasla
mak i
i.

pasla
mak
* Baztop oyunlar
nda oyuncular topu birbirine geirmek.
* Bak

larla anla
mak.
paslatma

* Paslatmak i
i veya durumu.

paslatmak
* Paslanmas
na sebep olmak, pasland
rmak.
pasl
* zerine pas olu
mu
, pas tutmu
, paslanm

.
* Hastal
k dolay
s
yla dilin beyaz tabakayla paslanm
olmas
.
* Huzursuz, s
k
nt
l
, zgn, karars
z.
paso

* Bir kimsenin, herhangi bir cretin btnnden veya bir blmnden ba

k tutulduunu gsteren belge.

pasr
* Top oyunlar
nda topu ba
kas
na geiren ki
i.
paspal

* ok kepekli un.
* Bu un kar

t
r
larak haz
rlanan yem.
* Kt cins esrar.
* Bak
ms
z, da
n
k, pis (kimse, k
l
k vb.).

paspall
k
* Bak
ms
zl
k, da

n
kl
k.
paspartu
paspas

* Aynboyda bask
, desen ve foto
raflar
n yerle
tirildi
i karton ereve.
* Ayakkab
lar
n alt
ntemizlemek iin kapnlerine konulan k
l, plstik vb. den yap
lm
yz t
rt
klsilecek.
* Yer silmekte kullan
lan, zel olarak yap
lm
bir sopa ve ona geirilmibezden olu
an temizlik arac
.

paspas yapmak
* paspaslamak.
paspas
* Paspasla yerleri silen kimse.
paspas
l
k
* Paspas
n
n i
i.
paspaslama
* Paspaslamak i
i.
paspaslamak
* Paspas ile yerleri silmek.
paspaslanma
* Paspaslanmak i
i veya durumu.
paspaslanmak
* Paspaslamak i
ine konu olmak.
paspaslatma
* Paspaslatmak i
i.
paspaslatmak
* Paspas yapt
rmak.
pass
z
* Pasolmayan.
pasta

*
ine kat
lm
trl maddelerle zel bir tat verilmi
, f
r
nda veya ba
ka bir yolla pi
irilerek haz
rlanm
bir
tr hamur tatl
s
.
pasta

* Giysilerde diki
li k
vr
m.

pasta kal
b
*
inde pasta hamurunun pi
irildi
i dei
ik
ekillerdeki kal
p.
pastac

* Pasta (I) yapan veya satan kimse.


* Pastahane.

pastac
l
k
* Pasta yapma veya satma i
i.
pastahane
* iinde pasta sat
lan, oturularak veya ayakta pasta yenilen yer, pastac
.
pastahaneci

* Pasta yapan veya satan (kimse).


pastahanecilik
* Pastahanecinin i
i veya mesle
i.
pastal
pastal
pastav

* Ttn yapra
dizisi.
* zerinde pasta bulunan.
* uha kuma

n
n sar
ld

top.

pastav makinesi
* Kumatoplar
n
n st ste katlanarak y

lmas
nyapan alet.
pastavla pazarl
k
* Toptan pazarl
k.
pastel

past
rma

* Resim yapmakta kullan


lan renkli boya kalemi.
* Byle kalemlerle yap
lan resim.
* Soluk renk.
* Tuz, emen, k
rm
zbiber kar

m
n
n et zerine srlerek gne
te veya iste kurutulmasyoluyla yap
lan

yiyecek.
past
rma ayaz
* Past
rma yaz
.
past
rma yaz
* Gzn sonundaki s
cak gnler.
past
rmac
* Past
rma yapan veya satan kimse.
* Past
rma sat
lan yer.
past
rmac
l
k
* Past
rma yapma veya satma i
i.
past
rmal
*
inde past
rma bulunan (yemek).
past
rmal
yumurta
*
ine kavrulmupast
rma ve yumurta konularak haz
rlanan bir tr yemek.
past
rmal
k
* Past
rma yapmaya elveri
li.
past
rmas
n
karmak
* bir kimseyi iyice dvmek, h
rpalamak, pestilini
karmak.
pastil
* A
zda eritilmek iin yap
lm

ekerli il tableti.
pastis
pasti

* Anason kokulu bir tr alkoll iki.


* Ba
ka sanat
lar
n eserlerini taklit yoluyla meydana getirilen sanat eseri.

* Bir ekoln zelliklerine gre meydana getirilmieser.


pasti
i
* Pastiyazar
.
pastoral

* K
r hayat
n
ve trelerini anlatan.

pastoral oyun
* Ki
ileri kad
n ve erkek obanlar olan tiyatro eseri.
pastrizasyon
* St, bira, meyve suyu gibi maddelerin mikroplar
nldrmek iin zel aletlerde
s
t
larak birdenbire
so
utulmak yoluyla uygulanan i
lem.
pastrize

* zel aletlerde 750 C ye kadar


s
t
larak birdenbire so
utulmak yoluyla, iindeki mikroplarldrlmolan
(st, bira vb.).
pastrize etmek
* (st vb. iin) mikroplardan ar
nm
duruma getirmek.
pastra
* Bir tr iskambil oyunu, pi
ti.
pa
a

* Osmanl
mparatorluu zaman
nda yksek sivil memurlara ve albaydan stn rtbede bulunan askerlere
verilen unvan.
* Cumhuriyet dneminde general.
* Uslu, a
rba
l
.
pa
a a
ac
* Kerestesi a
k sar
, ye
ilimsi renkte, iri gzenekli, genellikle kaplama olarak kullan
lan de
erli bir mobilya
aac
.
pa
a ay
* ok a
k ve
l
k ay.
pa
a gibi ya
amak
* bolluk iinde ya
amak, bey gibi ya
amak.
pa
a kap
s
* Hkmet kona

.
pa
a olmak
* fazlaca iki imiolmak.
pa
a pa
a
* Uslu uslu, gzel gzel.
pa
ababa
* Pa
al
k yapm
byk baba.
pa
aad
r
* Begonyagillerden, kalp biimindeki yapraklar
n
n altk
rm
z
mt
rak, st koyu ye
il, gvdesi srnc ve
etli bir ss bitkisi (Begonia feasti).
pa
al
pa
al
k

* Pa
a san
n
alan byk devlet adamlar
n
n yak
n hizmetinde bulunan gedikli aa.
* Pa
a unvanveya pa
a olma durumu.

* Bir pa
an
n ynetimindeki blge.
pa
azade
* Pa
a olu.
* Rahat
na d
kn, gsteri
i seven.
pa
mak
* Bkz. ba
mak.
pa
mak
* Bkz. ba
mak
.
pat
pat

* Yass
, bas
k.
* Yassbir
eyle vurulunca
kan ses.

pat
* Birle
ikgillerden, kas
mpat
na benzeyen bir iek.
* Bu iek biiminde elmas ine.
pat diye
* birdenbire, ans
z
n.
pat krem
pat kt
pat pat

* Pata krem.
* Sopa gibi bir
eyle veya elle st ste vurmaybelirtmek iin kullan
l
r.
* El veya yassbir
eyle birok kez vurmay
anlat
r.

pat sat
* Zaman zaman, ara s
ra, tek tk.
pata

* Oyunda yenen ve yenilen olmamas


, berabere kalma.

pata akmak
* askerce selm vermek.
pata gelmek
* k
t oyunlar
nda berabere kalmak.
* de
mek, razolmak.
pata krem
* Yz ve boyundaki bozukluklar
ve przleri gideren pudra ile fondten kar

mbir madde.
pata olmak
* rakibine gre stnlk kazanmak.
patadak
patak

* Birdenbire, anden.
* Dayak, ktek.

pataklama
* Pataklamak i
i.

pataklamak
* Rastgele vurarak dvmek.
pataklanma
* Pataklanmak i
i.
pataklanmak
* Dvlmek.
patalya
patates

* Her iki kre


i bir ki
i taraf
ndan ekilen, birden ifteye kadar savagemisi sandal
.
* Patl
cangillerden, yapraklarve srgnleri acbir bitki (Solanum tuberosum).
* Bu bitkinin toprak alt
nda olu
an, ni
astaca zengin, yenebilen yumrular
.

patates bcei
* Patates ve patl
cangillere dadanan sarve k
z
l renkli bcek.
patates orbas
* Ha
lan
p rendelenmipatates, sala, tereya

, nane ve k
rm
zbiber kar

m
n
n pi
irilmesiyle yap
lan bir
orba tr.
patates kftesi
* Ha
lanm
ve rendelenmipatates, bayat ekmek ii, rendelenmika
ar peyniri, yumurta, maydanoz, tuz ve
biber kar

m
n
n kfte biiminde f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan bir yemek tr.
patates peronosporas
* Patatesin srgnlerine ve yapraklar
na dadanan, yumrular
n
rten peronospora.
patates presi
* Ha
lanm
ve ezilmipatatesi st, yave et suyu ile kar

t
rarak elde edilen yiyecek.
patates salatas
* Ha
lanm
ve f
nd
k bykl
nde doranm
patateslere, soan, nane, reyhan kar

m
n
n eklenmesinden
sonra ya, limon suyu, tuz ve baharatla haz
rlanan bir salata tr.
patates sufle
* Yumurta akile sar
s
rp
larak ve patates ezmesi kar

t
r
larak kabar
ncaya kadar pi
irilen yemek.
patatesli

*
inde patates olan, patatesle yap
lm

patavats
z
* Szlerinin nereye varaca

n
d
nmeden sayg
s
zca konu
an, davran

lar
na dikkat etmeyen.
patavats
zca
* Patavats
z (bir biimde).
patavats
zl
k
* Patavats
zca davran

.
paten

patenci
patent

* Buz stnde kaymak iin kullan


lan, o
unlukla taban
na, dar uzun bir elik tak
layakkab
.
* Bu ayakkab
n
n dz yerlerde kaymakta kullan
lan tekerlekli tr.
* Buz pateni yapan veya patenle kayan kimse.
* Bir bulu
un veya o bulu
u uygulama alan
nda kullanma hakk
n
n bir kimseye ait olduunu gsteren belge.
* Uyrukluk belgesi.

* Gemilere ayr
ld
klarliman
n sa
l
k durumu iin verilen belge.
* Bir durum veya bir i
i yaln
zca kendi yetkisi alt
nda grme.
patent damgas
* Alt
n, gmgibi maddelerin alt
na vurulan ve oran
nbelirten damga.
patent hakk
*
malt izni.
patentinin alt
na almak
* egemenli
i alt
na almak.
patetik

* Dokunakl
, etkili.

pat
r ktr
* Genellikle yrme, d
me, dklme gibi hareketlerin grltl, gl bir biimde, acele ile yap
ld

nveya
ortaya
kt

n
anlat
r.
pat
r pat
r
* Genellikle yrme, d
me, dklme gibi hareketler olurken gl, grltl ses
kt

nanlat
r.
pat
rdama
* Pat
rdamak i
i.
pat
rdamak
* Pat
rt
lses
karmak.
pat
rdatma
* Pat
rdatmak i
i veya durumu.
pat
rdatmak
* Pat
rt
lses
kartmak.
pat
rt
* Herhangi bir biimde
kar
lan veya ayaklar
yere kuvvetle basarak yrme sonucu
kan grlt.
* Grltl al

ma, arbede.
pat
rt
karmak
* kavgaya sebep olmak, kavga
karmak.
pat
rtkopmak
* kavga
kmak, karga
al
k olmak.
pat
rt
l

* Pat
rt
solan.

pat
rt
s
z
* Pat
rt
solmayan.
pat
rt
ya (veya grltye) vermek
* telve kar

kl

a yol amak.
pat
rt
ya pabu b
rakmamak
* nemli bir tehlike yaratmayaca

n
bildii k

k
rtmalara, y
ld
rmalara ald
rmay
p bildi
ini yapmak.
pati

patik

* (kedi, kpek iin) n ayak.


* Kk ocuk aya

.
* Altyumu
ak veya ince deriden, genellikle stten ba
lkk ocuk ayakkab
s
.

patika

* Kei yolu,

r.

patinaj

* Patenle kayma i
i.
* Yolun kaygan olmas
dolay
s
yla tekerlekler dnmeksizin bir ta

t
n kaymasveya tekerleklerin dnmesine
ra
men ta

t
n ilerleyememesi.
patinaj yapmak
* tekerlek iin, yap

ma eksikli
i sebebiyle ilerlemeksizin aynnoktada dnmek.
patinaj zinciri
* Patinajnlemek iin tekerlee tak
lan zincir.
patis

* Patiskan
n k
salt
lm

ekli.

patiska
* o
u pamuktan dokunmus
k ve dzgn bez.
* Bu bezden yap
lm

.
patlak
* Patlayarak a
lm

, y
rt
k, yar
k.
* Patlam
yer.
* Bkz. galon.
patlak gz
* D

ar
ya do
ru biraz f
rlam
gz.
* Gzleri iri ve d

arf
rlam
kimse.
patlak vermek
* gizli kalmasistenen veya beklenmedik bir olay, ans
z
n ortaya
kmak.
patlaka
* Patlak gibi, patla
a benzer.
patlama

patlama
patlamak

* Patlamak i
i.
* Birdenbire geli
me.
* "sabret, sakin ol" anlam
nda yat

t
r
cbir sz.
* (nesneler iin)
bas
nc
n etkisiyle ve ounlukla byk ses
kararak da
lmak, infilak etmek.
* Y
rt
l
p a
lmak.
* Genellikle i bas
nc
n artmasyznden bir
ey yar
lmak.
* Grnr duruma gelmek, ortaya
kmak, ye
ermek.
* Ans
z
n, tehlikeli ve grltl bir
ey bagstermek.
* ok s
k
lmak, s
k
ntve sab
rs
zl

n
belli etmek.
* Zorlu tepki gstermek.
* Ans
z
n bir grlt duyulmak.
* Herhangi bir durum veya bir de
erin yitirilmesine yol amak, mal olmak.

patlamal
* Hava etkisiyle benzinin, petroln, alkoln h
zlyanmas
sonucu beslenen (motor).
patlanga
* Kam
veya a
a dal
ndan yap
l
p tabanca gibi ses veren pistonlu ocuk oyunca

.
* Yere vurulmak yoluyla patlat
larak e
lenilen bir e
it
enlik fi
e
i.

patlang

* Patlanga.
patlatma

* Patlatmak i
i.

patlatmak
* Patlamak i
ine yol amak.
* Bir silhveya patlay
c
bir maddeyi ate
lemek.
* Bir insan
n sabr
ntketmek, bir kimseyi nispet vererek k
zd
rmak.
* Tokat atmak.
patlay
c
* Patlama zellii olan (madde).
patlay
cnsz
* Cierlerden gelen havan
n, a
zdaki tam kapalengellere arparak patlamasile olu
an nsz, patlamal
nsz: b, p, d, t, c, , k, g.
patlay

* Patlamak i
i veya biimi.

patl
can
* Patl
cangillerden, kal
n sapl
, uzunca yapraklotsu bitki (Solanum melongena).
* Bu bitkinin mor renkli, uzunca veya toparlak rn.
patl
can brei
* Hafif pi
irilmive boylamas
na iki veya e blnmmaydanoz, domates, yumurta ve k
yma kar

m
n
n
eklenmesi ve f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan bir yemek tr.
patl
can inciri
*
ncirin iri ve mor bir tr.
patl
can kebap
* F
nd
k bykl
nde doranm
kemiksiz koyun etinin domates, patl
can, soan kar

m
yla birlikte k
s
k
ate
te pi
irilmesinden sonra karabiber, yenibahar ve tuzla kar

t
r
l
p orta s
cakl
ktaki f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan bir
yemek tr.
patl
can k
zartmas
* Kabu
u soyulduktan sonra ince dilimlenmipatl
can
n k
zarm
s
vya
da yap
lan k
zartmas
.
patl
can oturtmas
* Dilimlenmive k
zart
lm
patl
can
n zerine kavrulmuk
yma, domates ve sebze eklenerek pi
irilen
yemek.
patl
can salatas
* Kzlenip soyulmuve ince k
y
lm
patl
canlara sar
msak, domates, ye
il biber, maydanoz kar

m
n
n
eklenmesiyle haz
rlanan bir salata tr.
patl
cangiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi patl
can olan, iine domates, biber, patates, ttn gibi birok bitkileri alan
familya.
patl
can

* Patl
can renginde olan.

patl
canl
* Patl
canla yap
lm

.
patojen

* Hastal
k olu
turan.

patolog
patoloji

* zellikle patoloji ile u


ra
an doktor.
* Hastal
klar bilimi.

patolojik
* Patoloji ile ilgili.
patpat

* Kk yumru
ekilde
i
kin, Dou Anadolu'da yeti
en bir bitki.

patriarkal
* Ataerkil.
patrik

* Ortodoks ve Do
u kiliselerinin ba
kanlar
na verilen ad.

patrikhane
* Patri
in grev yeri.
patriklik

patron

* Patrik olma durumu.


* Patri
in grevi veya makam
.
* Bir ticaret veya sanayi kurumunun sahibi, ba

, i
vereni.
* Bir kurulu
ta, bir iyerinde makam bak
m
ndan yetkili kimse.
* Sz geen paralkimse.

patron
* Kuma

n biilmesine yarayan, bir giysi rne


indeki paralar
n biimine gre kesilmik

t, kal
p.
patron
karmak
* patronlarizili oldu
u modelden kopya yolu ile bir k

da geirip kesmek.
patrona

* Osmanldevletinde tmamirale yak


n bir deniz subayl

unvan
.

patronaj

* Ceza evinden serbest b


rak
lan sulunun toplum ya
ant
s
na yeniden uyabilmesini sa
lamak amac
yla
yap
lan yard
m al

mas
.
* Ynetim, gzetim.
patronca
patroncu

* Patron gibi, patrona yak

r bir biimde (davranmak).


* rne
e gre lp bierek ilk patronu
karan nitelikli i
i.

patronculuk
* Patroncunun yapt

i
.
patronluk
* Patron olma durumu.
* Patron olmaya elveri
li k
t vb.
pattadak
pattadan

* Ans
z
n, beklenmedik (bir biimde veya anda).
* Pattadak.

pavk
rma
* Pavk
rmak i
i veya durumu.
pavk
rmak
* (tilki veya akal) Ulumak.
* Ate
, alev alev yanmak; alev, bir yere doru ynelmek.
* ok fkelenmek.
pavurya
pavyon

* Bir cins iri yenge.


* Bir kurulu
un, bir kurumun, bir bahe iindeki yap
lar
ndan her biri.
* Geceleri a
k, ikili e
lence yeri.

pavyoncu
* Pavyon i
leten kimse.
pavyonculuk
* Pavyon i
letme i
i.
pay
* Birden fazla ki
i aras
nda bl
lmbir btnden, bu ki
ilerin her birine d
en blm, hisse.
* E
it blm.
* Baya
kesirlerden birinin e
it paralardan ka tane al
nd

n
gsteren say
: paydan
n stne yaz
larak yat
k
bir izgi ile ondan ayr
l
r.
pay b
rakmak
* kesme, bime, yapma s
ras
nda, bir
eyde daha sonra kullan
lmak iin fazlal
k b
rakmak.
* bir ili
kide fazla samim olmamak, mesafe b
rakmak.
pay bimek
* durumu bir ki
i veya bir
eyin durumu ile kar

la
t
r
p yarg
ya varmak.
pay
karmak
* bir olay veya durumdan gereken tecrbeyi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek.
pay etmek
* bl
mek, le
mek.
pay vermek
* hisse vermek, bl
mede bulunan paralardan ay
rmak.
* (kk bye) kar

l
k vermek, sayg
s
zca davranmak.
payam
payan

* Badem.
* Son, sonu, nihayet.

payan olmamak
* sevin, zevk vb. iin s
n
rs
zl

belirtir.
payanda
* Yerinden oynam
bir
eyin d
memesi iin konulan eik veya dz destek, dayak.
* Madd ve manev destek.
payanda vurmak
* payandalamak.
payandalama

* Payandalamak i
i.
payandalamak
* Bir yeri veya
eyi payandalarla salamla
t
rmak.
payandalar
zmek
* ayr
lmak, kamak, uzakla
mak.
payandal
* Payandasolan.
payans
z

* Sonu olmayan.

payans
z olmak
* sonsuz, bitmez tkenmez olmak.
payans
zl
k
* Sonsuzluk.
payda

* Baya
kesirlerde birimin ka e
it paraya blnmolduunu gsteren say
, mahre; payda, pay
n alt
na
yaz
larak yat
k bir izgi ile ondan ayr
l
r.
payda

* Bir ortakl
k veya mal zerinde payolan kimse, hissedr.

payda
l
* Birden fazla payda

n malolan, payl
, hisseli.
payda
l
k
* Paydaolma durumu, i
tirak.
paydos

i veya al

maygeici olarak b
rakma.
* Herhangi bir i
i b
rakt
rmak iin sylenir.

paydos borusu
* Paydos zaman
n
n geldiini bildiren boru sesi.
paydos borusu almak
* i
i b
rakma zamangelmek.
paydos demek
* yap
lagelen bir i
ten vazgemek.
paydos etmek
* i
i durdurmak, al

mayb
rakmak.
paydos vakti
*

i b
rakma zaman
.
paye

* Rtbe, derece a
ama.

paye vermek
* de
er, nem vermek.
payelendirme
* Payelendirmek i
i veya durumu.
payelendirmek

* Paye vermek, belli bir payeye ula


t
rmak.
payen
* Bkz. pagan.
payet

* Giysi vb. i
lemek iin kullan
lan kk, p
r
lt
l
pul.

pay
na d
mek
* bl
mede hisse ayr
lmak, belirli bir blm verilmek.
pay
nalmak
* kendine ayr
lanalmak.
* azarlanmak, paylanmak.
payidar

* Kal
ml
, kal
c
, sabit.

payidar olmak
* kalmak, yok olmamak, ya
amak.
payitaht
paylama

* Ba

ehir, ba
kent.
* Paylamak i
i, azarlama, tekdir, tevbih.

paylamak
* Birine kusurundan tr sert szler sylemek, azarlamak.
paylanma
* Paylanmak i
i.
paylanmak
* Paylanmak i
i yap
lmak.
payla

lma
* Payla

lmak i
i.
payla

lmak
* Payla
mak i
i yap
lmak.
payla
ma
* Payla
mak i
i.
payla
mak
* Aralar
nda bl
mek, pay etmek, le
mek.
* Kat
lmak.
payla
t
rma
* Payla
t
rmak i
i.
payla
t
rmak
* Herkese kendi pay
na d
eni ald
rmak veya vermek.
paylatma

* Paylatmak i
i veya durumu.

paylatmak
* Birinin, ba
kas
npaylamas
na sebep olmak.
payl

* Hisseli, hissedarlarolan.
payplayn
* Boru hatt
, boru yolu.
payreks
paytak

* S
cakl

a dayan
klbir trl cam.
* arp
k, eri bacakl
, satran oyununda piyade ta

paytak ad
m
*
ki yana sallanarak yrme.
paytak paytak
*
ki yana sallanarak.
paytaka

* Biraz paytak, paytak gibi, paytaa benzer.

paytakl
k
* Paytak olma durumu.
payton

* Fayton.

paytoncu
* Faytoncu.
pazar

* Sat
c
lar
n belirli gnlerde mallar
nsatmak iin sergiledikleri belirli geici yer.
* Belli bir
eyin sat
ld

yer.
* Haftan
n birinci gn, cumartesi ile pazartesi arasolan gn.
* Al
m sat
m, al
veri
.

pazar kay

*
stanbul'da e
ya ta

yan byk kay


k.
pazar kay

gibi
* ok yklenmita

tlar iin sylenir.


pazar ola!
* sat
c
lara "sat

n bol olsun!" anlam


nda sylenen bir iyi dilek sz.
pazar yeri
* Pazar kurulan yer.
* Yabancbir lkenin mallar
nsatma olana

nsalad

lke.
pazar yerine dnmek
* kalabal
kla
mak.
pazara
karmak
* sat
l

a
karmak.
pazarba

* Pazaryneten, ona dzen veren kimse.


pazarc

* Dei
ik gnlerde kurulan pazarlarda mal satan kimse.

pazarc
l
k
* Pazarc
n
n i
i.

pazarlama
* Pazarlamak i
i.
* Bir rnn, bir mal
n, bir hizmetin sat

ngeli
tirmek amac
yla tan
tmay
, paketlemeyi, sat
elemanlar
n
n
yeti
mesini, piyasa ihtiyalar
ntespit etme ve kar

lamay
ieren etkinliklerin btn.
pazarlamac
* Pazarlama i
i ile ura
an grevli, pazarlama uzman
.
pazarlamac
l
k
* Pazarlamac
n
n i
i.
pazarlamak
* Malsatacak uygun piyasa bulmak.
pazarlanma
* Pazarlanmak i
i veya durumu.
pazarlanmak
* Sat

a sunulmak.
pazarla
ma
* Pazarla
mak i
i veya durumu.
pazarla
mak
* Bir fiyat zerinde anla
mak, pazarl
k etmek.
pazarl

a giri
mek
* pazarl
k yapmaya ba
lamak.
pazarl

pi
irmek
* pazarl
kta uyu
ma sa
layacak duruma gelmek.
pazarl
k

* Bir al
veri
te taraflar
n kendileri iin en elveri
li fiyatkar

s
ndakine kabul ettirmek amac
yla yapt
klar
gr
me.
* zellikle pazar gnleri giyilen

k, gsteri
li giysi.
* Bazkolayl
klar elde etmek veya daha iyi bir zme varmak amac
yla yap
lan gr
me.
pazarl
k etmek
* bir
eyin fiyatzerinde kar

l
kleki
mek.
* bir konuda anla
mak iin gr
me yapmak.
pazarl
k
* Pazarl
k yapmayseven kimse.
pazarl
kl
* Pazarl
a ba
l
.
pazarl
kl
* sinsi.
pazarl
kl
al
veri
* Pazarla
mak suretiyle yap
lan al
m sat
m.
pazarl
ks
z
* Pazarl
k yap
lmadan.
pazartesi
* Haftan
n ikinci gn, pazar ile salarasolan gn.
pazen

* Dokumaskal
n, s
k ve yumu
ak, bir tr pamuklu bez.
paz
varcicla).

* Ispanakgillerden yapraklarsebze olarak kullan


lan bir bitki, yaban pancar
, yaban
spanak (Beta vulgaris

paz
* Kolun omuz ile dirsek aras
ndaki blmnde bulunan,
i
kince kas kitlesi.
paz

* Bir ekmeklik hamur topa

, beze.

paz
kemii
* Bkz. kol kemi
i.
paz
bent

* Belli bir amala kola geirilen enli ku


ak, kolak.

paz
bentli
* Paz
bendi olan veya paz
bent takan.
paz
l
paz
s
z
pazval

* Paz
solan.
* Paz
solmayan.
* Kundurac
lar
n al

rken kunduraydizleri zerinde tutmak iin kulland


klar
kay

pazvant
* Osmanlimparatorlu
unda Rumeli'de gece bekilerine verilen ad.
Pb
Pd
pe

* Kur
un'un k
saltmas
.
* Paladyum'un k
saltmas
.
* P harfinin ad
.

pe
* Rus mimarsinde odalar
s
tmak iin yap
lan f
r
n tarzocak.
pee

peeleme

* Eskiden lkemizde, bu gn baz


lkelerde kad
nlar
n sokakta yzlerine rttkleri ince siyah rt, nikap.
* Bir
eyi gizlemek iin zerine ekilen rt.
* Maske, s
r, giz.
* Y
ld
z resimlerinin al
nd

plnlar
n yzeyinde grlen hafif karart
.
* Peelemek i
i.

peelemek
* Bir
eyi rtmek, gizlemek.
* Uzaktan seilmesin diye bir
eyin zerine aa dal
, algibi
eyler rtmek, alalamak, kamufle etmek.
peelenme
* Peelenmek i
i veya durumu.
peelenmek

* Peelemek i
i yap
lmak.
peeli
* Yzn rtmek iin pee takm
olan.
Peenek

* VIII-XI. yzy
llar aras
nda Trkistan'da, Gneydou Avrupa ve Balkanlarda ya
am
olan bir Trk kavmi.

Peeneke
* Peenek Trkesi.
peesiz

* Pee takmam
olan.

peete
* Yemek yerken sofra rtsn veya giysiyi korumak, a
z kurulamak iin kullan
lan ince, kk k

t veya
kumaparas
.
pei
* Zar yerine yedi tane kk deniz hayvankabuu at
larak bunlar
n a
k taraflar
n
n ste veya alta
gelmelerine gre tailerleterek oynanan bir oyun.
* Bir tr k
t oyunu.
pedagog

* E
itimci, terbiyeci.

pedagoji
* E
itim bilimi.
pedagojik
* Pedagoji veya e
itimle ilgili olan, eitimsel.
pedal
pedavra

* Bir makinede, bir arata ayak yard


m
yla dnmeyi veya hareketi sa
layan dzen, ayakl
k.
* Kknar ve ldin aalar
ndan elde edilen, atrts olarak kullan
lan ince tahta.

pedavra gibi (veya pedavras

km

)
* kaburga kemikleri say
lacak kadar zay
f insanlar iin sylenir.
peder
pederane

* Baba.
* Babaya yak

r biimde.

peder
ah
* Soyda, temel olarak babay
alan ve ailede ocuklarbaba soyuna mal eden topluluk durumu, ataerkil.
peder
ahlik
* Peder
ah olma durumu, ataerki.
pediatri
pediatrik
pedikr

* ocuk hastal
klarile ilgili hekimlik dal
.
* ocuk hastal
klarile ilgili.
* Deriye batm
t
rnaklardzeltmek, nas
rlaryumu
atmak veya
karmak gibi i
lerle ura
ma, ayak bak
m
.

pedikrc
* Pedikr yapan kimse.
pedikrclk
* Pedikrcnn i
i.
pedodonti
* Dihekimliinde ocuk di
lerinin tedavisine a
rl
k veren uzmanl
k alan
.
pedolog
pedoloji
pedoloji

* Toprak bilimci.
* ocuk bilimi.
* Toprak bilimi.

pedometre
* Ad
msayar.
peganit
pegmatit
pehlivan

* Hidratldo
al alminyum fosfat.
* Ba
l
ca kuvars, feldspat ve Moskof cam
ndan olu
an, a
k renkli bir tr magma ta

.
* Gre
i.
* Boylu poslu ve gl kimse.

pehlivan duas
* Ya
lgre
te gre
e ba
lamadan nce cazg
r taraf
ndan sylenilen uyaklszler.
pehlivan yak
s
* Keskin yak
.
pehlivanane
* Pehlivane yak

r biimde, pehlivanca, yi
ite.
pehlivanl
k
* Pehlivan olma durumu.
* Gre
ilik.
* Gllk.
pehpeh

* Be
enme,
a
ma anlat
r.

pehpehleme
* Pehpehlemek i
i.
pehpehlemek
* Pohpohlamak.
pejmrde
* Eski psk, y
rt
k.
* Da
n
k, peri
an.
pejmrdelik
* Pejmrde olma durumu.
pejoratif

* Kmseyici, a
a

lay
c
, ktleyici, yerici, yermeli.
pek
* Sert, kat
.
* Salam, dayan
kl
.
* Gereken, beklenen veya al

lm
olandan ok.
* H
zlolarak.
pek ba
l
*
nat
.
pek canl
* Dayan
kl
.
pek ok
* Yeterinden fazla, bir hayli.
pek doku
* Selloz eperleri de
i
ik kal
nl
kta hcrelerden olu
an, dallar
n dik durmas
nsa
layan doku.
pek gzl
* Y
lmaz, yrekli, gz pek.
pek pek

* Olsa olsa, en stn olarak.

pek sylemek
* k
r
cve sert konu
mak.
pek yrekli
* Ac
masolmayan, yreksiz, merhametsiz.
pek yzl
* Kar

s
ndakilerin k
r
laca
nbildi
i hlde duygular
n
veya isteklerini sylemekten ekinmeyen.
* Utanmasolmayan, s
k
lmaz.
pekl

* Benzerlerinden a
aolmayan.
* "Dedi
in gibi olsun", "yle kabul edelim" anlam
nda genellikle bir itiraz cmlesinden nce getirilir.
* Kar
durum al
naca
nanlatan cmlelerin ba

na getirilir.
* ok iyi.

peke
*
stekle, iyice.
pekent
peki

* Kolayca geit vermeyen, a

lmas
ok g do
al engel.
* Verilen buyruk veya sylenen szn onayland

n
, kabul edildi
ini anlat
r.
*
tiraz cmlelerine "pekl, madem yle" anlam
nda kullan
l
r.

Pekin rdei
* in kkenli zellikle Amerika'da ya
ayan bir tr rdek.
peki
me

* Peki
mek i
i.

peki
mek
* Sertle
mek, kat
la
mak.
* S
k

mak, t
kanmak.
* Glenmek, artmak, o
almak, kuvvetlenmek.

peki
tirme
* Peki
tirmek i
i.
peki
tirme nls
* Peki
tirmeli kelimelerde kavram
glendirmek iin treyen nl: Yap-a-yaln
z, ep-e-evre, gp-e-gndz
gibi.
peki
tirmek
* Sertle
mek, kat
la
t
rmak.
* Salamla
t
rmak, tahkim etmek.
* Glendirmek.
peki
tirmeli
* Peki
tirilmiolan.
peki
tirmeli isim
* Peki
tirmeli kelime biiminde kurulmuisim.
peki
tirmeli kelime
* Trkede o
u kez s
fat
n, bazen de ismin ilk hecesindeki nlnn, ba
taki nszle birlikte, -p, -m-, -r-, -snszlerinden biriyle veya nlyle ba
layan bir ismin veya s
fat
n yaln
z -p- nszyle kapat
lmas
yla ortaya
kan
hecenin, ayns
fat
n veya ismin ba

na eklenmesiyle kurulan kelime.


peki
tirmeli zne
* Kendi kendisi dn
l zamirle kuvvetlendirilmizne.
peki
tirmeli s
fat
* Peki
tirmeli kelime biiminde kurulmus
fat.
peki
tirmeli zarf
* Peki
tirmeli kelime biiminde kurulmuzarf.
pekitme
pekitmek

pekiyi
pekle
me

* Pekitmek i
i, tekit.
* G vermek, glendirmek, tekit etmek.
* Daha nce istenip de yerine getirilmemibir iiin yeniden resm bir yazyazmak, tekit etmek.
* retimde,
rencinin de
erlendirilmesinde kullan
lan en yksek ba
arderecesi.
* Pekle
mek i
i.

pekle
mek
* Sertle
mek, kat
la
mak.
* Glenmek, sa
lamla
mak.
pekle
tirme
* Pekle
tirmek i
i.
pekle
tirmek
* Pekle
mesine yol amak, pekle
mek i
ini yapt
rmak.
* Glenmesini salamak.
peklik

* Pek olma durumu.


* D

k
n
n kat
l

yznden byk abdest bozamama veya glkle bozma durumu, ink


baz, kab
z.
* Salaml
k, dayan
kl
l
k, diren.

peklik ekmek
* (srekli olarak) glkle byk abdest bozmak.
pekmez

* Genellikle zm, dut gibi meyvelerin kaynat


larak koyula
t
r
lm
suyu.

pekmez helvas
* Eritilen tereya

nda unun hafife kavrulmas


ndan sonra pekmezle kar

t
r
lmas
yla yap
lan ve cevizle
sunulan bir tatltr.
pekmez kaynatmak
* pekmez yapmak.
pekmez kp

* Pekmez kaynat
l
rken kazan
n zerinde olu
an tatlkpk.
pekmez topra
* zm

ras
nkestirmek iin kullan
lan, kil ile kar

k kireli toprak, marn.


pekmezci
* Pekmez yapan veya satan kimse.
pekmezcilik
* Pekmez yapmak veya satmak i
i.
pekmezkefi
* Kula ile doru aras
nda bir at donu.
pekmezkp
* A
k kahverengi.
pekmezli

* Pekmezi olan veya iinde pekmez bulunan.


* Tad
fazla olan, ok tatl
.

pekmezlik
* Pekmez yapmak iin ayr
lm

.
* Pekmez yapmaya elveri
li.
* Ky evlerinin yan
nda pekmez yapmak iin kullan
lan,
araphane ve oca
bulunan zel bina veya blme.
peksimet
pektin

pektoral

peleme
pelemir

* Pi
irildikten sonra dilimler hlinde kesilerek
sile kurutulmu
, uzun sre dayanabilen ekmek.
* Bitki dokular
nda bulunan renksiz, amort, metil grubundan madde.
* Gze zar
n
n peltemsi kabu
u.
* zellikle bitki hcrelerinin orta lmelinde bulunan byk molekll karbohidrat kar

m
madde.
* Gse ait.
* Gse veya akci
er hastal
klar
na ait, g
s hastal
klar
na ili
kin.
* Irmaklarda i
leyen, bir e
it altdz kay
k.
* Bkz. belemir.

peleng
* Panter.
pelerin

* Omuzlardan a
a
dklen, geni
, kolsuz bir e
it stlk, harmani.
pelesenk
* Trl bitkilerden
kar
lan kokulu bir reine.
* Pelesenk a
ac
ndan elde edilen de
erli kereste.
pelesenk aac
* K
z
ldeniz'in Afrika ve Asya k
y
lar
nda yeti
en ve k

n yapraklar
ndkmeyen, deerli kerestesi
kahverengi, mor veya esmer, hatta vi
ne r olabilen, doramac
l
kta kullan
lan bir aa. (Commiphora
opobalsamum).
pelikan

* Pelikangillerden, pembeye alan beyaz tyl, kanatlargri renkli, alt gagas


nda deriden bir kesesi olan iri
ku(Pelecanus onocrotalus).
pelikangiller
* Omurgalhayvanlar
n ku
lar s
n
f
n
n, leyleksiler tak
m
n
n bir alt familyas
.
pelikans
lar
* Bazs
n
fland
rmalara gre, pelikangiller, karabatakgiller ve smskgiller familyalar
niine alan bir tak
m.
pelikl

* Bofilm, film
eridi.

pelin

* Birle
ikgillerden, yapraklar
nda ve teki blmlerinde ok ac
,
t
rlbir madde bulunan, hekimlikte
kullan
lan ok y
ll
k ve otsu bir bitki, pelin otu, acpelin, akpelin (Artemisia absinthium).
pelit

* Me
e aac
n
n meyvesi, palamut.

pelte

* Ni
asta,
eker ve su kar

m
n
n pi
irilerek so
utulmas
yla yap
lan bir tr tatl
.
* Bu k
vamda olan madde.
* Koloidal bir katiine bir s
v
n
n i
lemesinden sonra, ya bu s
v
ya dald
r
lan koloidin dorudan do
ruya

i
mesiyle ya da s
cakta haz
rlanan olduka konsantre zeltinin so
ultularak k
vamla
mas
yla olu
an esnek madde.
* Denizanas
.
pelte gibi
* ok gev
ek.
* ok yorgun.
peltek
* Dilini di
lerinin aras
na al
r gibi konu
an ve bu yzden s, z gibi sesleri kusurlu syleyen.
* (konu
ma iin) Tutuk, titrek bir biimde.
peltek dinsz
* Dil ucunun, n di
lerin aras
na girmesiyle olu
an nsz.
peltekle
me
* Peltekle
mek i
i.
peltekle
mek
* Peltek duruma gelmek.
pelteklik

* Peltek olma durumu, peltek konu


ma.

peltelenme
* Peltelenmek i
i veya durumu.
peltelenmek

* Pelte k
vam
nda olmak.
peltele
me
* Peltele
mek.
* Bitkisel hcre zarlar
ndaki sellozun dei
mesi ve jeltin k
vam
n
almas
.
peltele
mek
* Pelte k
vam
nalmak.
* ok yorulmak.
* Donukla
mak, yumu
amak, a

rla
mak.
pelr

* Daktiloda yaz
yoaltmak iin kullan
lan ince k

t.

pel
* Bir yz uzun tyl, yumu
ak ve parlak, kadifeye benzer bir kumatr.
pembe

* Beyazla biraz k
rm
z
n
n kar

mas
ndan olu
an a
k renk.
* Bu renkte olan.

pembe gemre
* Bir e
it zm.
pembe grmek
* ok iyimser olmak, her
eyi iyimser bir gzle grmek.
pembekurt
* Pamuk ve bamya tarlalar
nda zarara yol aan k
rm
z
mst
rt
l.
pembele
me
* Pembele
mek i
i.
pembele
mek
* Pembe bir renk almak.
pembele
tirme
* Pembele
tirmek i
i.
pembele
tirmek
* Pembe bir duruma getirmek.
pembelik
* Pembe olma durumu veya pembe yer.
pembemsi
* Rengi pembeye yak
n olan, pembeye alan.
pembezar
* Genellikle gmlek yap
m
nda kullan
lan bir tr ince ve yumu
ak bez.
* Bu bezden yap
lan.
pena

* Telli sazlaralmaya yarayan ve kemik, boynuz gibi


eylerden yap
lan alma arac
, m
zrap, alg
.

penalt

* Futbolda ceza olarak topun yaln


z kalecinin koruduu kaleye ortadan ve tam kar

dan on iki ad
m
uzakl
ktaki noktadan
utlanmas
.
penaltalan
* Futbolda ceza alan
iinde penalt
n
n kullan
lmas
.

penaltat

* Futbolda ceza alan


iinde penalt
n
n kullan
lmas
.
penaltnoktas
* Penalt
at

n
n yap
ld

nokta.
pencere
* Yap
larve ula

m aralar
n(tren, vapur gibi) ayd
nlatmak, havaland
rmak amac
yla yap
lan, ereve, cam,
panjur, perde gibi eklentilerle daha kullan

lbir duruma getirilen a


kl
k.
pencere amak
* yeni bir gra
skazand
rmak.
pencere etei
* Pencere ile d
eme aras
ndaki blm.
pencere kanad
* Sabit veya mente
e yard
m
yla a
l
p kapanan pencere eleman
.
pencereli

* Penceresi olan.

pencik
* Asker yeti
tirilmek iin savatutsaklar
ndan be
te bir oran
nda ayr
lan acemi o
lan adaylar
na verilen ad.
* Bir klenin kime ait olduunu gsteren sat
senedi, klelik k

d
.
pencd
* Tavla oyununda zarlar
n st yznn birinin be
li, brnn ikili gelmesi.
pencse

* Tavla oyununda zarlar


n st yznn birinin be
li, brnn l gelmesi.

pencyek
* Tavla oyununda zarlar
n st yznn birinin be
li, brnn birli gelmesi.
pene

* Y
rt
chayvanlar
n n ayaklar
n
n parmaklar
yla t
rnaklar
.
* Etkisinden kurtulmak olanaks
z, etkisi ok olan g.
* Ayakkab
n
n taban
ndaki ksele.
* El.

pene atmak
* (y
rt
c
hayvan) n ayaklar
yla sald
rmak, vurmak.
* gcne gvenerek bir
eyi elde etmeye al

mak.
pene pene
* Geni
e ve s
k lekeler durumunda, yer yer k
rm
z(yanak).
pene peneye gelmek
* k
yas
ya, ldrrcesine dv
mek.
pene vurmak
* penelemek.
* ayakkab
ya pene ekmek.
peneleme
* Penelemek i
i.
penelemek
* Penesiyle kapmak, yakalamak, pene vurmak.
* Ayakkab
ya pene vurmak.

penelenme
* Penelenmek i
i.
penelenmek
* Penelenmek i
ine konu olmak veya penelemek i
i yap
lmak.
penele
me
* Penele
mek i
i.
penele
mek
* Pene peneye gelmek, kavga etmek, dv
mek.
* ok u
ra
mak, mcadele etmek.
peneletme
* Penelemek i
ini yapt
rmak.
peneletmek
* Penelemek i
ini yapt
rmak.
peneli

* Penesi olan.
* Pene vurulmu(ayakkab
).
* Gl.
* Sata
kan.

penesine d
mek
* yakalanmak.
penesiz
pengh

* Penesi olmayan.
* Klsik Trk mzi
inde rast ve bayat dizilerinden olu
an birle
ik makam.

penik
* Gmrk idaresince belirli bir vergi kar

nda kle sahibine verilen sahiplik hakk


ngsterir senet.
pendname
* t kitab
.
peneplen
penes

* Erozyon etkisiyle olu


mu
, yumu
ak engebeli yeryz paras
, yontuk dz.
* Ss olarak kullan
lan, ziynet alt
ntaklidi, sartenekeden pul.

peng
*
kinci Dnya Sava
sonuna kadar kullan
lan Macar para birimi.
penguen

* Penguengillerden, Gney Kutbunda ya


ayan, s
rtkara, g
s ak, iyi yzen, deniz hayvanlar
yla beslenen
k
sa kanatl
deniz ku
u (Aptenodytes patagonica).
penguengiller
* Omurgalhayvanlardan, ku
lar s
n
f
n
n penguenler tak
m
n
n bir familyas
.
penguenler
* Penguengiller familyas
niine alan tak
m.
peni

* Sterlinin yzde biri de


erindeki para birimi.

penis
penisilin

* Erkeklik organ
.
* Metabolizma rnlerinden elde edilen antibiyotik.

pens
* Pense.
pense

pentan

* e
itli biim ve byklkte ma
a veya k
ska.
* Giysilerde bazyerlerden ieriye do
ru daralt
larak dikilmiblm.
* Forml C5H12 olan doymuhidrokarbon.

pentatlon
* Eski Yunan'da ko
u, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve gre
i kapsayan atletizm yar

mas
.
* Modern pentatlonda bespor dal
n(uzun atlama, m
zrak atma, 200 m ko
usu, disk atma, 1500 m ko
usu)
kapsayan atletizm yar

mas
.
penuar
penye

* Bir tr sabahl
k.
* Dokumac
l
kta zel arala apresi yap
lm
olan (kuma
).

pepe

* Dudak sesleriyle ba
layan kelimelerin ilk seslerini glkle syleyen ve birka kez tekrarlad
ktan sonra
arkas
ngetirebilen tutuk dilli.
pepeleme
* Pepelemek i
i.
pepelemek
* Pepe gibi konu
mak.
pepelik
pepeme

* Pepe olma durumu.


* Pepe.

pepemelik
* Pepelik, rekket.
pepsin
* Mide mukozas
n
n salg
lad

albminli besinleri peptona eviren enzim.


pepton

* Vcuta zmlenebilecek duruma gelmialbminli besin.

perakende
* Dzenli olmayan, ayrayr
, da

n
k, peri
an.
* Mallar
n teker teker veya birka para durumunda azar azar sat
lmas
na dayanan (sat
biimi), toptan
kar

t
.
* Bu biimde al
nan veya sat
lan.
perakendeci
* Mal
n
perakende olarak satan tccar.
perakendecilik

* Perakende olarak yap


lan al
veri
.
perem
* Ba
lar
nt
raedenlerin tepede b
rakt
klarsa tutam
.
* Yele.
* Kkul.
peremli

* Peremi, kkl olan.

perin
*
ki veya daha ok levhaybirbirine balamak iin geirilen ivinin, ezilerek badurumuna getirilen ucu.
perin tabancas
* Levha olarak retilmiparalarbirbirine st ste koyarak birle
tirmek, kayna
t
rmak iin kullan
lan el leti.
perinleme
* Perinlemek i
i.
perinlemek
* Bir ba

nt
yperinle tutturmak.
*
ki veya daha ok paray
, kar

l
kl
blmlerini birbiri zerinde ezerek birle
tirmek.
* Salamla
t
rmak, glendirmek.
perinleni
* Perinlenmek i
i veya biimi.
perinlenme
* Perinlenmek i
i.
perinlenmek
* Perinlenmek i
ine konu olmak.
perinle
me
* Perinle
mek i
i.
perinle
mek
* (arkada
l
k, dostluk ili
kileri iin) ok glenmek, peki
mek, salamla
mak.
perinle
tirme
* Perinle
tirmek i
i veya durumu.
perinle
tirmek
* Perinli duruma getirmek, perinle
meyi sa
lamak, sa
lamla
t
rmak.
perinleyi
* Perinlemek i
i veya biimi.
perinli
perinsiz

* Perin yap
larak sa
lamla
t
r
lm

.
* Perin yap
lmam
olan.

perdah
* Parlatma, parlakl
k verme.
* Sakal t
ra

ndan sonra k
l
k
ynnn tersine yap
lan ikinci t
ra
.
perdah ekmek
* sakalbir daha ve k
l
k

n
n ters ynnde olmak zere t
raetmek.
perdah vurmak (veya etmek)

* parlatmak.
perdah
* Bazparlat
cmaddelerle cil yapan kimse.
* Birini as
ls
z szlerle kand
rmaya al

an kimse.
perdah
l
k
* Perdah
n
n i
i.
perdahlama
* Perdahlamak i
i.
perdahlamak
* Parlatmak.
* Birini as
ls
z szlerle kand
rmaya al

mak.
* Svmek, kfretmek.
perdahlanma
* Perdahlanmak i
i.
perdahlanmak
* Parlat
lmak.
perdahl
* Parlat
lm

, perdah edilmi
.
perdahs
z
* Parlat
lmam

, perdaholmayan.
perde

* Gr
,

engellemek veya bir


eyi gizlemek iin bir a
kl

n nne gerilen rt.


* zerine bir cismin grnts yans
t
lan saydam olmayan yzey.
*
ki yeri birbirinden ay
ran blme.
* Doruyu grmeye engel olan
ey.
* Katarakt, ak su, ak basma.
* Bir sahne eserinin byk blmlerinin her biri.
* Bir mzik paras
nolu
turan seslerden her birinin kal
nl
k veya incelik derecesi.
* Bu ses derecelerini sa
lamak iin alg
larda bulunup parmaklarla bas
lan yer.
* (ses iin) Pes perde.
* Kaz, rdek, martgibi hayvanlar
n parmaklar
nbirbirine biti
tiren zar.
* Utanma duygusu.

perde arkas
* Bir
eyin grnrde olmayan gizli yan
.
perde arkas
nda (veya arkas
ndan)
* olayynetenin kendisi olduunu belli etmeyerek, gizliden gizliye.
perde ayakl
lar
* (eski s
n
fland
rmalara gre) Kaz, rdek, martgibi suda yzen ve parmaklararas
nda perde bulunan
ku
lar tak
m
.
perde ekmek
* (bir
eyin nnde) perde germek.
* gzlemek, rtmek.
perde inmek
* gzde katarakt olmak.
* gizlemek, rtmek.
perde kurmak
* Karagz oyununa ba
lamak.

perde perde
* Yavayava
, azar azar.
perdeci

* Perde satan veya diken kimse.


* Sahne perdelerini a
p kapamakla grevli kimse.
* Osmanl
larda yksek makamlkimselerin kap
lar
nda bekleyen ve girmeye izni olanlarieri alan grevli,
perdedar.
perdecilik
* Perdecinin i
i.
perdedar

* Perdeci.

perdeleme
* Perdelemek i
i.
* Bir oyuncunun rakip oyunculardan birinin topu almas
na engel olma amac
yla nnde bulunmak i
i.
perdelemek
* Bir
eyin nne perde ekmek, perde ile rtmek.
* Bir durumun, bir olay
n anla

lmas
na engel olmak, gizlemek.
* Basketbolda rakibin nne geerek top almas
nengellemek.
perdelenme
* Perdelenmek i
i.
* Syleyi
te sesin dei
ik bir perdeden
kmas
.
perdelenmek
* Perdelemek i
ine konu olmak.
perdelerini amak
* tiyatro yeni mevsimde temsillerine ba
lamak.
perdeli

* Perdesi olan veya perde ile rtl bulunan.


* Duvakl
.
* Perde salamak iin parmaklarla bas
lacak yerleri olan (alg
).

perdeli pilv
* Tavuk eti, badem ii, pirin, kuzm, un ve yumurta kullanarak haz
rlanan bir pilv tr.
perdelik

* Perde yapmaya elveri


li kuma
.
* Perdeden olu
an.

perdesi s
yr
k
* Bkz. perdesi y
rt
k.
perdesi y
rt
k
* Utanmaz, arlanmaz.
perdesiz

* Perdesi olmayan.
* Utanmaz, hays
z.

perdesizlik
* Perdesi olmama durumu.
* Utanmazl
k, hays
zl
k.
pereme

* Gondola benzeyen bir kay


k.
peremeci
* Pereme kullanan veya yapan kimse.
peren
perende

* lker y
ld
z
.
* Havada ark gibi dnerek at
lan takla.

perende atamamak
* herhangi bir konuda birinden a
a

, beceriksiz olmak.
* oyun evirememek, aldatamamak.
perende atmak
* havada ark gibi dnerek takla atmak.
perese
* Duvarc
lar
n dorultu bulmakta kulland
klar
akul ipi.
* Durum, derece, kerte.
peresesine getirmek
* tam s
ras
n
, uygun zaman
nbulmak, biimine getirmek.
pereseye almak
* bir i
i d
nmek, gz nne almak.
perestij etmek
* sevmek.
peresti

* Tap
nma, taparcas
na sevme.

peresti
kr
* Taparcas
na seven, tap
nan.
perforaj

* Delme.

performans
* Ba
ar
m, takat s
n
r
.
pergament k

d
* Slfrik asitli i
lem ile srekli doku olu
turularak, yzey sertlii artt
r
lm
ve organik s
v
lar
n genellikle
belirli katyalar
n, s
vyalar
n ve gres ya

n
n k
da nfuz etmesine kar
yksek derecede dayan
kl
l
k
kazand
r
lm
k
t.
pergel

* Yay veya ember izmekte ve lmekte kullan


lan ara.

pergel hareketi
* Pergele zg ve pergel ynnde hareket etme.
pergelleme
* Pergellemek i
i.
pergellemek
* Pergelle lmek.
pergelleri amak
* uzun ad
mlarla yrmek.

pergola

* Kaz
klar
n ve belli kal
nl
ktaki dikmelerin zerine bindirilmibir tr demir veya ah
ap ardak.

perhiz

* Sal
korumak, dzeltmek veya fazla para harcamamak amac
yla uygulanan beslenme dzeni, imsak,
riyazet, diyet, rejim.
* Hristiyanlar
n ve Yahudilerin belli gnlerde et, yagibi bazyiyecekleri yemeden tuttuklaroru.
perhiz yapmak (veya etmek)
* sal

korumak veya dzeltmek amac


yla az veya zel bir beslenme dzeni uygulamak.
perhizkr
* Perhiz yapan, perhize uyan.
perhizkrl
k
* Perhizkr olma durumu.
perhizli
* Perhiz yapan (kimse).
perhizsiz
peri

* Perhiz yapmayan (kimse).


* Doast gleri olduuna inan
lan, hayal d

varl
k.
* ok gzel, al
ml
, becerikli kad
n.

peri bacas
* Kolayca a

nabilen tave kayalardan olu


mu
, sivri kule veya piramit grn
l yer biimi.
peri gibi

* ok gzel.

peri hastal

* Sara ve isteri gibi bazhastal


klar.
peri masal
* Kahramanlar
nperilerin olu
turdu
u bir tr masal.
peri masas
* Dik ta
lar
n stne yerle
mi
, masa biimindeki yasskaya.
peri oyunu
* Ola
anst unsurlara ve byye a

rl
k veren bir tr sahne eseri.
peri piramidi
* Bir tay

nile bunun alt


nda kalm
topraktan olu
an, piramit biiminde tmsek.
pericik

peridot
peridotit
perikart

* Kilit dili.
* Peri hastal

.
* Olivin.
* Olivin ve piroksenden olu
mumagma ta

.
* Kalbin zerini saran zar.

perileri ba
da
mak
* uyu
up anla
mak, y
ld
zlarbar

mak.
perili

* Kt ruhlar bulundu
una inan
lan, tekin olmayan (yer).

peripatetizm
* Gezimcilik.
perisi ho
lanmamak
* yak
nl
k duymamak,
s
namamak.
periskop

* Denizalt
larda, tanklarda, siperlerde kullan
lan, gzlemcinin gzn evirmeksizin evreyi ara
t
rmas
n
sa
layan optik ara.
peri
an

* Da
n
k olma durumu, da

n
k, dzensiz, karmakar

k.
* Ac
nacak durumda olan, zavall
.

peri
an etmek
* da

tmak, dzenini bozmak.


* ac
nacak duruma getirmek.
peri
an olmak
* da

lmak, dzeni bozulmak.


* ac
nanacak duruma gelmek.
peri
anl
k
* Peri
an olma durumu.
peri
anl
k vermek
* peri
an duruma getirmek, peri
an etmek.
periton
* Kar
n zar
.
peritonit

* Kar
n zariltihab
.

periyodik
* Belli aral
klarla tekrarlanan, sreli.
* Sreli yay
n.
periyot

perki

* Dnem.
* Devir.
* Tatlsu levrei (Perca fluviatilis).

perlit

* Erimisodyum potasyum alminyum silikattan ibaret olan cam gibi bir volkanik kayadan kabart
larak
pudra hline getirilmibulunan, yem maddelerinin preslenmesinde yard
mc
madde veya kekle
meyi nleyici bir
madde.
* Feldspat cinsinden suyu az ve eridi
i zaman inciye benzeyen taneleri olan yanardakaynakl
cam, inci ta

.
* Bkz. inci ta

.
perlitli
* znde perlit bulunduran.
perlon

*
lk olarak Almanya'da yap
lan sentetik dokuma ipli
i.
* Bu iplikle dokunmukuma
.
perlon f
ra
* Boya i
lerinde kullan
lan perlondan yap
lm
f
ra.
permanant
* Salar
n uzun sre dalgalkalmas
nsa
lamak iin uygulanan i
lem.
permanganat
* Mikrop ldrc olarak kullan
lan, suda eriyii menek
e renginde bulunan potasyum permanganat
n k
sa
ad
.
permee
permi

* Yedek olarak kullan


lan ince halat.
* Yaz
lizin belgesi.
* zellikle d
ticarete ili
kin olarak devlete verilen izin.
* Devlet Demir Yollar
nda paso.

permiyen
* Birinci a

n alt
ncve sonuncu dnemi ve bu dnemde olu
mu(yer katmanlar
).
peroksit
peron

* Birle
iminde normal oksitlerden daha ok oksijen bulunan oksitlerin genel ad
.
* Tren istasyonlar
nda tren yolu boyunca uzanan, inilip binilen, ykseke d
eme.

peronospora
* Patates, pancar, asma ve daha ba
ka bitkilerde mildiyu hastal

na yol aan mikroskobik mantar.


persenk
personel

* Konu
urken gereksiz tekrarlanan sz.
* Bir hizmet veya kurulu
un grevlileri, bir iyerinde al

anlar
n tm.
* Devlet ve di
er kamu kurulu
lar
nda al

an, etkinlie e
itli grevleriyle kat
lan gerek ki
iler.

perspektif
* E
ya ve nesnelerin uzaktan grn
.
* Nesneleri bir yzey zerine grldkleri gibi izme sanat
.
per
embe
* Haftan
n be
inci gn, ar
amba ile cuma arasolan gn.
per
embenin geli
i ar
ambadan bellidir
* bir i
in sonunun nas
l olaca
imdiki gidi
inden belli olur.
pertavs
z
* Byte.
peruk
peruka

* Bkz. peruka.
* Takma sa.

perukac
* Peruka yapan, haz
rlayan veya satan kimse.

perukac
l
k
* Perukac
n
n i
i veya mesle
i.
perukr

* Berber.

Perulu
* Peru halk
ndan olan kimse.
perva

* ekinme, sak
nma, korku.

pervane

* Geceleri

k evresinde dnen kk kelebek.


* Dndnde bir mekanizmayi
leten bir eksene dikey olarak balanm

, iki veya ikiden ok kanattan


yap
lm
alet.
* Seluklularda ve
lhanl
larda has, zeamet, t
mar ile ilgili olarak verilen ferman.
pervane bal

* Ay bal

.
pervane gibi
* srekli dnen
eyleri nitelendirmek iin kullan
l
r.
* bir kimsenin yan
ndan hi ayr
lmayan kimseler iin kullan
l
r.
pervane kesilmek
* saygduydu
u bir ki
iye hizmet edebilmek iin devamletraf
nda olmak, didinip durmak.
* her iste
i yapmak iin evrede drt dnmek.
* dnp durmak.
pervane olmak
* byk bir ba
l
l
kla yan
ndan ayr
lmamak.
pervaneci
* Seluklu divan
nda bulunan, arazi defterlerine bakan grevli.
pervaneli

* Pervanesi olan.

pervanesiz
* Pervanesi olmayan.
pervasolmamak
* korkmamak, ekinmemek.
pervas
z

* ekinmez, sak
nmaz, korkusuz.

pervas
zca
* Pervas
z (bir biimde), ekinmeden, sak
nmadan.
pervas
zl
k
* ekinmezlik, sak
nmazl
k, korkusuzluk.
pervaz
* Kap
, pencere gibi yerlerin kenarlar
na geirilen ensiz para.
* Giysilerin yaka, kol, etek gibi yerlerine veya kuma
tan yap
lm
di
er e
yalar
n kenarlar
na geirilmi
, dar,
uzun para.
* Cilt kapa

n
n i taraf
na konulan deri paras
.
* Uu
.
pervaz etmek

* umak.
pervin
* lker y
ld
z
.
pes
pes

* Yenilgiyi kabul ettiini belirtmek iin veya birinin sa


k
nl
k veren davran

lar
na kar

l
k olarak kullan
l
r.
* Hafif, yavasesle sylenen.

pes demek
* kar

s
ndakinin kendisinden daha stn oldu
unu kabul etmek, boyun emek.
pes etmek
* yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
* yenilece
ini anlay
p s
rt
n
n yere gelmesini istemeyen pehlivan, yenildiini kabul anlam
na ya "pes
ediyorum" demek, ya da hasm
n
n kispetine eliyle vurarak i
aret vermek.
* birinin a

rkurnazl
kar

s
nda ancak bu kadar olur inanc
na varmak.
pes perdeden (konu
mak)
* alak ve kal
n (sesle).
* alttan alarak, yumu
ak bir dil kullanarak.
pesek
peseta

* Dikiri, dipas
.
*
spanyol para birimi.

pesimist
* Ktmser, karamsar, bedbin, optimist kar

t
.
pesimizm
* Ktmserlik, karamsarl
k, bedbinlik.
pesle
me

* Pesle
mek i
i.

pesle
mek
* (ses iin) Hafif, yavaduruma gelmek.
peso
* Birok Gney Amerika devletinde kullan
lan para birimi.
pespaye

* Alak, soysuz, a
a
l
k.

pespayelik
* Alakl
k, soysuzluk.
pespembe
* ok pembe.
pest
* Pes (II).
pestenkerani
* Sama, deersiz, nemsiz, uydurma.
pestil

*
nce yufka biiminde kurutulmumeyve ezmesi.

* ok yorgun, gsz.
* Hasta.
* Tavan ile kmr damar
aras
nda yer alan ince, yumu
ak killi tabaka.
pestil gibi
* k
m
ldayamayacak kadar gsz, bitkin.
pestile evirmek
* ok yormak.
pestili
kmak
* ok yorulmak.
pestilini
karmak
* ok yormak.
* ok dvmek.
pestille
me
* Pestille
mek i
i veya durumu.
pestille
mek
* Pestil durumuna gelmek.
* Yorgun duruma gelmek.
pess
pe

*
inde yayak
lan toprak kandil.
* Arka.

pe
* Bazgiysilerin bol olmasiin yanlar
na eklenen kumaparas
.
pepe
e

* Birbiri ard
ndan, arka arkaya.

pe
i pe
ine
* Arka arkaya.
pe
i s
ra

* Arkas
ndan, ard
ndan, ards
ra.

pe
in
* Bir al
veri
te, al
veriyapl
d

anda, al
nan
eyin tesliminden nce veya teslimiyle birlikte denen,
veresiye kar

t
.
* al

madan verilen (cret, ayl


k).
* Daha nce, nceden.
* Tutar
n, cretin nceden denmesi
art
.
pe
in cevap
* Sonradan sylenecek bir
eyi nceden bildirme.
pe
in fikir
* n yarg
, n d
nce.
pe
in hkm
* n yarg
.
pe
in pazarl
k
* Sonradan olaca
hat
ra gelen
eyler zerinde nceden konu
up anla
ma.
pe
in pe
in

* nceden benimsenmiolarak.
pe
in piyasa
* Pe
in sat

a ba
lal
veridzeni.
pe
in sat

* Bedeli pe
in denerek yap
lan sat

.
pe
in yarg
* Bkz. n yarg
.
pe
inat

* Pe
in olarak verilen para, avans.

pe
inats
z
* Pe
in para almadan.
pe
inci
pe
inde
pe
inde

* Malpe
in para ile satan veya sat
n alan (kimse).
* ok istenilen
eyi belirtir.
* Srekli izinde, takibinde.

pe
inde (veya pe
inden) ko
mak
* elde etmek iin ura
mak.
pe
inde dola
mak (veya gezmek)
* bir amala birisini izlemek.
pe
inde gitmek
* bir kimseyi izlemek.
pe
inde gitmek
* bir kimseyi izlemek.
* d
nce ve gr
lerini benimsemek.
pe
inden srklemek
* birinin veya biroklar
n
n arkas
ndan gelmesini sa
lamak.
pe
inden yrmek
* birinin arkas
nadan yrmek, gitmek.
* bir kimseye her konuda uymak.
pe
ine d
mek (veya gitmek)
* arkas
ndan gitmek, izlemek.
* bir iste
in gerekle
mesini sa
lamaya al

mak.
pe
ine tak
lmak
* ard
ndan gitmek.
pe
ine tak
lmak
* arkas
ndan gitmek, hi ayr
lmamak.
pe
ine takmak
* yan
nda gtrmek.
pe
inen

* Pe
in olarak, nceden.

pe
ini b
rakmak (veya b
rakmamak)
* bir kimseyi veya
eyi izlemekten vazgemek (veya vazgememek).
pe
ke

* Armaan.

pe
keekmek
* ba
kas
n
n mal
nbirine ba

lamak; verilmemesi gereken bir


eyi uygunsuz bir amala veya yersiz olarak
birine vermek.
pe
kir
* (genellikle pamuk ipli
inden dokunmu
) Havlu.
* Yemek yerken kullan
lan, el kurulanan, byk mendil biiminde pamuk veya keten bez, peete.
pe
kirci
* Pe
kir dokuyan veya satan kimse.
pe
kircilik
* Pe
kircinin i
i.
pe
li

* Pe(II) eklenerek geni


letilmi(giysi).

pe
melba
* eftalili, kremalbir e
it dondurma.
pe
rev
* Klsik Trk mzi
inde, fasl
n giritaksiminden sonra ilk al
nan drt haneli ve drt teslimli para.
* Gre
e tutu
madan nce pehlivanlar
n ellerini birbirine ve uyluklar
na vurarak ve hafife s
rayarak
yapt
klargsteri.
* Halk hikyelerinde, trklerin okunup al
n

s
ras
nda trk aralar
na kat
lan mani trnden kk
trkler.
pe
revlenme
* Pe
revlenmek i
i.
pe
revlenmek
* Gre
e tutu
madan nce pehlivanlar, ellerini birbirine ve uyluklar
na vurarak, hafife s
rayarak gsteri
yapmak.
pe
tahta

*
masasgibi kullan
lan ekmece.
* Sarraflar
n zerinde para sayd
klartahta.

pe
tamal ku
anmak
* bir zanatta ustal
k kazanmak.
pe
temal

* Hamamda rtnmek ve kurulanmak iin kullan


lan ince dokuma.
*
yaparken bele ba
lanan uzun, genidokuma.
* Ba
a rtlen dokuma.

pe
temalc
* Pe
tamal, futa, havlu gibi
eyler dokuyan veya satan kimse.
pe
temalc
l
k
* Pe
tamalc
n
n i
i.
pe
temall
* Pe
temalolan.
pe
temall
k

lek bir dkknkiralamak isteyenin o dkkni


letene verdii para.
pe
temals
z
* Pe
tamalolmayan.
Pe
tuca
pet
i
e

* Afgan kabilelerinin kulland

dil.
* Naylondan yap
lm
iecek kab
.

petek

* Ar
lar
n yumurtalar
nb
rakmak ve bal depo etmek iin yapt

, dzgn alt
gen a
zlbal mumu yuvac
klar
toplulu
u.
* Bu yuvac
klar toplulu
unun bal olmayan
.
* Bal
ktan yap
lan ve dikine duran sand
k biimindeki tah
l ambar
.
* Ar
kovan
.
* Minarelerde klh ile
erefe aras
ndaki blm.
* Is
tma tesisat
nda
s
da
t
m
n
, iinden s
cak su geerek sa
layan dilim, radyatr.
petek dokuma
* zerinde kk petek motifleri bulunan pamuklu dokuma.
petek gz
* Eklem bacaklhayvanlarda grlen, birok grme hcresinden olu
an gz tr.
petek gvesi
* Ar
kovanlar
nda peteklere zarar veren iki asala

n ad
.
petografi

* Tabilimi.

petrifikasyon
* Tahline dn
me.
petrokimya
* Petrolden organik kimyasal rnler elde etmede kullan
lan sanayi dal
.
petrokimyac
* Petrokimya dal
nda uzmanla
m
kimse.
petrol

* Younlu
u 0,8'den 0,95'e kadar dei
ebilen, hidrokarbrlerden olu
mu
, kendisine zg kokusu olan,
koyu renkli, ar
t
lmam

, do
al yan
c
mineral ya, yer ya

.
petrol lmbas
*
inde petrol rnleri yak
larak ayd
nlatmaysa
layan ara.
* Gaz yakan ayd
nlatma arac
.
petrol mavisi
* Koyu mavi renk.
petrolc

petroloji
petunya

* Petrol arama, bulma i


iyle ura
an kimse.
* Petrol ve trevlerini al
p satan kimse.
* Yer biliminde kayalar
n olu
um mekanizmalar
ninceleyen uzmanl
k alan
.
* Patl
cangillerden, e
itli renkte iekler aan, kokulu bir ss bitkisi (Petunia).

pey

* Bir szle
mede taraflardan birinin brne i
ten caymayaca

n
belirtmek amac
yla nceden verdi
i
gvence paras
.
pey akesi
* Szle
me yap
l
rken, taraflar
n ba
land
klar
n
gstermek amac
yla birinin di
erine verdii para, kaparo.
pey srmek
* art
rma ile sat
lan bir
ey iin nce bir miktar para vermek veya nermek.
* rekabet etmek.
peyda

* Belli, a
k.

peyda etmek
*
karmak, olu
turmak, ortaya
karmak, edinmek.
peyda olmak
*
kmak, ortaya
kmak, olu
mak.
peydahlama
* Peydahlamak i
i.
peydahlamak
* Genellikle istenmeyen veya yolsuz grlen
eyler edinmek.
* Grnmek, ortaya
kmak.
peydahlanma
* Peydahlanmak i
i.
peydahlanmak
*
kmak, olu
mak, ortaya
kmak, peyda olmak.
peyderpey
* Azar azar, blm blm, yavayava
.
peygamber
* Tanr
'n
n buyruklar
nbildiren, haber getiren kimse, yalva, eli, resul, nebi.
* Hazreti Muhammed.
peygamber aac
* Yaban kimyongillerden, Antil Adalar
nda ve Venezuela'da yeti
en, 10-15 m ykseklikte, k

n yapraklar
n
dkmeyen, reinesinden gayakol
kar
lan bir a
a (Guaiacum of cicinale).
peygamber bal

* Bkz. dlger bal

.
peygamber ie
i
* Mavi kantaron, belemir (Centaurea cyanus).
peygamber dikeni
* \343 deve dikeni.
peygamber zm
* Bir e
it tatl
, iri zm.
peygamberane
* Peygambere yara

r biimde.
peygamberdevesi
* S
cak ve
l
man lkelerde ya
ayan, genellikle ye
il renkte ve ortalama 5 cm boyunda, dz kanatl
, ok obur
bcek (Mantis religiosa).

peygamberlik
* Peygamber olma durumu, yalval
k.
peygamberkz
* Ahmak, budala.
peygambervari
* Peygamberce, peygamber gibi.
peyk
* Uydu.
* Bir ba
kas
na ba
ml
l

olan.
peyke
* Genellikle eski kahvelerde ve evlerde bulunan, duvara biti
ik alak, tahta sedir, kerevet.
peyklik
peyleme

* Peyk olma durumu, uyduluk.


* Peylemek i
i.

peylemek
* Para vererek bir
eyi nceden kendine ay
rtmak.
peylenme
* Peylenmek i
i.
peylenmek
* Peylemek i
i yap
lmak.
peynir

* Peynir mayasile kat


la
t
r
larak stten yap
lan ve birok tr olan besin.

peynir a
ac
* Ebe gmecigillerden, tropikal blgelerde yeti
en, kozalar
nda k
sa lifli pamuk bulunan aa (Bombax
criodendron).
peynir di
i
* Bazen ileri ya
ta
kan di
lerden her biri, kuzu di
i.
peynir ekmek gibi
* ok kolay biimde, abucac
k.
* ok revata, ok tutulan, beenilen.
peynir helvas
* Rendelenmiya
lve tuzsuz beyaz peynire, yumurta kar

t
rd
ktan sonra un, yave
eker eklenmesi ve
k
s
k ate
te pi
irilmesiyle yap
lan bir tatltr.
peynir
ekeri
* A
zda kolayca eriyen, donuk beyaz bir tr
eker.
peynir tatl
s
* Tuzsuz taze peynir ve irmikle yap
lan bir e
it tatl
.
peynirci

* Peynir yapan veya satan kimse.

peynircilik
* Peynircinin i
i.

peynirhane
* Peynir yap
lan yer.
peynirle
me
* Peynirle
mek i
i.
peynirle
mek
* (st iin) Kesilmek, peynir durumuna gelmek.
peynirli

*
ine peynir konulmu
.

peynirli brek
* Maydanoz ve peynirin kar

m
n
n yufkalar aras
na serilmesiyle yap
lan brek tr.
peynirli pide
* Mayalanm
ve yaile yumurta kar

t
rarak haz
rlanm
hamura peynir, maydanoz, yumurta eklenmesiyle
haz
rlanan bir pide tr.
peynirsiz

*
ine peynir konulmam

, peyniri olmayan.

peyrev
* (ba
kas
n
n)
zinden giden, izleyen, izleyici.
peyzaj

* K
r resmi.

pezevenk
* Erkeklere yasa d

yollardan kad
n bularak paralbirle
melere arac
l
k eden kimse.
pezevenklik
* Pezevengin yapt
i
.
* Yolsuz davran

.
pezo

* Peso.

pH
* Bir s
v
n
n asit veya bazl
k derecesi, sertlik derecesi.
p
ht

* Koyula
arak yarkatduruma gelmis
v
.

p
ht
lanma
* P
ht
lanmak i
i.
p
ht
lanmak
*
inde p
ht
lar olmak.
p
ht
la
ma
* S
vdurumdan p
htdurumuna geme, p
ht
la
mak i
i.
p
ht
la
mak
* P
htdurumuna gelmek.
p
ht
la
t
rma
* P
ht
la
t
rmak i
i.
p
ht
la
t
rmak
* P
htdurumuna getirmek.

p
lp
rt
* Eski e
ya.
* (hafifseme amac
yla) E
ya.
p
l
yp
rt
y(veya p
lp
rt
y
) toplamak
* gitmek zere eski pskleriyle birlikte btn e
yalar
ntoplamak.
p
ll
m p
ll
m
* Khne ve eskimiolmayanlat
r.
p
ll
m p
ll
m olmak
* khnele
mek.
p
nar

p
r

p
r p
r

* Yerden kaynayarak
kan su, kaynak.
* Bu suyun
kt

yer, kaynak, memba.


* (r sesi uzat
larak sylenir) Kukanatlar
n
n
kard
sesi anlat
r.
* Bir yerden ka
p gitme d
ncesini anlat
r.
* Genellikle kukanad
n
n
kard

sesi and
r
r sesleri anlatmak iin kullan
l
r.

p
r p
r etmek
* (

k iin) yan
p snmek.
p
rasa

* Zambakgillerden, sap
ndan yararlan
lan, ok y
ll
k bir k
sebzesi (Allium porrum).

p
rasa b
y
kl
* Uzun, gr b
y
kl
.
p
razvana
* K
l
, b
ak gibi sapl
eylerin sap iinde kalan blm.
p
r
l p
r
l
* ok parlak, ok

kl
.
* ok temiz, tertemiz.
* ok yeni.
* Kusursuz, eksi
i olmayan, tam.
p
r
ldak
* I

k a
p kapamak yoluyla i
aretler vererek anla
maysa
layan ara.
p
r
ldak
* P
r
ldak kullanmas
n
bilen ve bu i
te al

an kimse.
p
r
ldama
* P
r
ldamak i
i.
p
r
ldamak
* I

k samak,

ldamak.
p
r
lt
* P
r
ldayan
eyin
kard

k.
p
r
lt
l

p
rlak

* P
r
lt
solan, parlak.
* Ssl, zentili.

* Doan, atmaca gibi y


rt
cku
lar
yakalamada a
rtkan olarak kullan
lan, avc
larca bir kafes iinde av
yerine b
rak
lan ku
.
p
rlama

* P
rlamak durumu veya biimi.

p
rlamak
* (kuiin) Herhangi bir
eyden rkp umak.
* (insan iin) Hemen uzakla
mak, bulundu
u yerden ko
arak uzakla
mak.
p
rlang

* Ses
kararak dnen topa.
p
rlanmak
* (yavru ku
) Umaya abalamak.
p
rlanta

* Birok faetasolacak biimde yontulmufoyas


z parlak elmas.
* zerinde p
rlanta olan.

p
rlanta gibi
* ok iyi nitelikleri olan, de
erli, saf, temiz.
p
rlantal
* P
rlantasolan.
p
rnal
* K

n yapraklar
ndkmeyen bir tr me
e al
s(Quercus ilex).
p
rnal kmr
* al
dan yap
lan, kaliteli, iyi kmr.
p
rnall
k
p
rp

* P
rnal al
l

.
* Y
lan sokmas
na kar
il olduuna inan
lan bir tr ta
, y
lan ta

p
rp
r
* Yenieri salma erlerinin giydikleri k
rm
zuhadan yap
lm
cbbe, pirpiri.
* Bir tr Bizans alt
n
.
* Uar
, hovarda.
p
rp
rlama
* P
rp
rlamak i
i veya durumu.
p
rp
rlamak
* Yan
p snmek.
p
rp
rlanma
* P
rp
rlanmak i
i veya durumu.
p
rp
rlanmak
* P
rp
rlanmak i
ine konu olmak.
p
rp
t

p
rp
t

* Eski psk, deersiz, i


e yaramayan.
* El tezgh
nda dokunmukaba ynl.
* Pehlivanlar
n gre
te kispet yerine giydikleri, kal
n bezden yap
lm
veya kei k
l
ndan rlm don.
* P
tp
t i
i ile u
ra
an kimse.

p
rt

* Deersiz
ey, e
ya.
* Ufak tefek ev e
yas
.
* Basma ve ketenden yatak, yorgan yz, giysilik kuma
.

p
rt
k
* Bkz. y
rt
k p
rt
k.
p
rtlak

p
rtlama

* P
rtlam

, d

ar
f
rlam

, patlak.
* Kolayca kabu
undan d

ar
kabilen.
* P
rtlamak i
i veya durumu.

p
rtlamak
* Bulundu
u yerden kay
p d

ar
kmak.
p
s
r
k

* Tutuk, snepe, a

rekingen, yreksiz ve beceriksiz.

p
s
r
ka
* P
s
r
k gibi, p
s
r

a yara

r biimde.
p
s
r
kla
ma
* P
s
r
kla
mak i
i.
p
s
r
kla
mak
* P
s
r
k olmak, p
s
r
k duruma gelmek.
p
s
r
kl
k

* P
s
r
k olma durumu veya p
s
r
ka davran

p
smak
* Bkz. pusmak.
p

lama
* P

lamak i
i.
p

lamak
* Bebe
i kucakta yavayavasallayarak uyutmaya al

mak.
p

* Isl
klses.

t demek
* rahats
z edici bir sz sylemek.
p
t
p
t p
t

* ok kk bir nesnenin, su damlas


n
n yere veya herhangi bir
ey zerine d
mesiyle
kan hafif ses.
* P
t sesi
kararak.

p
t p
t atmak
* korku ve heyecan gibi bir sebeple kalbi fazla arpmak.
p
t
r p
t
r
* Hafif ses
kararak s
k ve dzgn bir
ekilde.
p
t
rdama

* P
t
rdamak i
i.
p
t
rdamak
* P
t
rt
karmak, p
t
rtetmek.
p
t
rdatma
* P
t
rdatmak i
i.
p
t
rdatmak
* P
t
rt
karmas
na yol amak.
p
t
rt

* ok hafif pat
rt
, hafif grlt.

p
t
rtetmek
* ok hafif grlt
kmas
na yol amak.
p
trak

* Dikenli tohumlarhayvanlar
n k
llar
na ve insanlar
n giysilerine tak
lan bir y
ll
k ve otsu bir bitki (Xantium
spinosum).
* ok taneli, s
k.
p
trak gibi
* a
a ve dal zerinde ok say
da meyve bulundu
unu belirtir.
* ok say
da, tanecikli.
p
yr
m p
yr
m
* ok eskimi
, ok y
pranm

.
pi say
s
* ember evresinin uzunlu
unun ap
n
n uzunluuna blnmesi ile elde edilen sabit say
(3,1416).
pianta
pi

* Ayakkab
n
n alt kenar
.
* Anasile babasaras
nda evlilik ba
olmadan dnyaya gelen ocuk.
* Terbiyesiz, ars
z ocuk.
* Her
eyin k
, asl
na benzemeyeni.
* Bir ana bitkinin evresinde yeniden beliren srgn ve filizler.

pi etmek
* yapay
m derken bozmak,
kmaza sokmak.
* tad
nka
rmak, tats
z bir durum yaratmak.
* bogeirmek, bo
a harcamak.
pi kurusu
* Soysuz ve yaramaz ocuk.
pi olmak
* tadbozulmak.
* bo
a gitmek.
pi sinek
pile
me

* Bir tr olta inesi.


* Pile
mek i
i.

pile
mek
* Yozla

p bozulmak.

pilik

piuta

* Pi olma durumu.
* Kalle
e yap
lan kt davran

.
* Palamut bal

n
n iri bir tr.

pide

* Mayalhamurdan yap
lan, gere
inde zerine yumurta, k
yma, peynir, past
rma vb.konarak pi
irilen, ekmek
yerini tutan, ince, yayvan yiyecek.
pide gibi

* yamyass
.

pideci
* Pide yapan veya satan kimse.
pidecilik
pideli
pigme

* Pidecinin i
i veya meslei.
* Pidesi olan, pideyle yap
lan.
* Boy ortalamas
150 cm alt
nda olan Afrika kkenli bir zenci topluluun bireyi.

pigment
* Canlbir organizman
n olu
turdu
u, ona zel bir renk veren kimyasal madde.
pijama
pik
pik

* Ceket ve pantolondan olu


an yatak giysisi.
* Dkme demir, font.
* Geminin k
taraf
ndaki bayrak serenine a
lan gen biimindeki yelken.

pik
* Bkz. maa.
pik boru
pikaj
pikajc

* Kal
n demir veya dkme boru.
* Bilgisayarda dizilen yaz
larmilimetrik kartona yap

t
r
p dzenleme i
i.
* Pikaj yapan kimse.

pikajc
l
k
* Pikajc
n
n yapt
i
.
pikap

pike

* Elektrikle veya pille al

an, plk dinlemekte kullan


lan ara.
* Kk kamyon, kamyonet.
* Kabartmalpamuklu kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lan.
* Bu kuma
tan yap
lan yatak rts.

pike

* (uak) Yksekten, hedef zerine byk bir aile inme; yksekten hedefin zerine dik olarak sald
rma.

pike

*
yi ayr
lamama sebebiyle un veya irmik ierisinde kalm
olan, gzle grlebilen, iri ve koyu renkli kepek
vb. parac
k.
pike yapmak
* uak dik biimde inmek.
* bilrdoda, masaya dikey durumda tutulmuisteka ile topa vurmak.
piket

*
ki, veya drt ki
i aras
nda ve 32 k

tla oynanan bir tr iskambil oyunu.

piknik
* K
rda yenen yemek.
piknik alan
* Piknik yapmaya elveri
li genive ye
il alan.
piknik tip
* Orta boylu,
i
manca, genive yumu
ak yzl, kal
nca boyunlu, yukardo
ru daralan
i
kin g
sl ve iri
gbekli kimse.
piknik tp
* Piknikte yemek
s
tmak veya pi
irmek iin kullan
lan kk btan gaz
tr.
piknik yapmak
* k
rda yemek yemek.
pikniki
* Piknik yapmayseven kimse.
piknometre
* zgl a

rl
lmeye yarayan alet.
piko
pikocu

* Makinede yap
lan bir tr antika.
* Piko yapan kimse veya piko yap
lan yer.

pikoculuk
* Pikocunun i
i veya meslei.
pikoya vermek
* piko yap
lmasiin bazrt, ar
af, ama

r vb. ni pikocuya gtrmek.


pikrik asit
* Nitrik asidin anilin, ipek, yn vb. maddelere etkimesiyle elde edilen asit OH-C6H2(NO2)3.
pil

* Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine eviren ara.

pilki
*
ine so
an, sar
msak, maydanoz ve havu gibi
eyler kat
larak zeytinya
yla pi
irilen ve so
uk olarak
servisi yap
lan yemek.
* Aptal, ahmak.
pilv

* Genellikle pirinten veya bulgurdan yap


lan bir yemek.

pilv yiyen ka

nyan
nda (veya belinde) ta

r
* bir
eyden yararlanmak isteyen ki
i, bunun iin gereken arac
eli alt
nda bulundurmal
d
r.
pilvdan dnenin ka

k
r
ls
n
* yararlbir
eyi elde etmek iin sonuna kadar ura

laca

n
, direnileceini anlatmak iin kullan
l
r.
pilvl
k
* Pilv yapmaya elveri
li.
pili
pili gibi
piling

* Tavuun k
; erginle
memitavuk veya horoz.
* gen, diri, gzel ve al
ml(k
z).
* Cildin l hcrelerden ar
nd
r
lmas
nsa
layan, kan dola

m
nh
zland
ran bir krem tr.

pilli
* Pili olan, pille al

an.
pilot

* Bir hava ta

t
nkullanmak ve ynetmekle grevli kimse.
* Deneme niteli
inde olan.

pilot blge
* Tar
m, t
p, endstri, e
itim gibi herhangi bir al

ma alan
nda, devletin ve halk
n ortak al

mas
yla
kalk
nma hareketini kolayla
t
rmak ve rnek olmak iin ayr
lm
blge.
pilot kabini
* Pilot k
k.
pilot k
k
* Uaklar
n n taraf
nda pilot ile uuteknisyeninin bulundu
u ua

n ynetildii zel blm, kokpit.


pilotaj

* Bir hava ta

t
nynetme.

pilotluk
* Pilotun grevi.
pim

*
ie geen veya birbiri zerine gelen paralartutturmaya yarayan bir tr tahta veya metal ivi.
* Mobilyalardaki cam raflarta

mak iin yan tablalara yerle


tirilen kapsllerin iine tak
lan silindirik, yassve
L biimli raf ta

ma aleti.
pimpirik
* ok ya
lve gsz (kimse).
* Harap, bozuk, virane.
pinekleme
* Pineklemek i
i.
pineklemek
* Uyuklamak, uyuklar gibi hareketsiz oturmak.
* Bir yerde hibir iyapmadan oturmak.
pinel
pines

* Rzgr
n esti
i yn gstermek iin direk
apkalar
n
n stne konulan yelkovan biimindeki ara.
* Yumu
akalardan, midye biiminde, ondan daha byk kavk
lbir deniz hayvan(Pinna nobilis).

pingpong
* Masa topu, masa tenisi.
pinhan
pinpon

* Gizli, sakl
, gizlenmi
.
* Ya
l
, km
.

pinti
* A

rderecede cimri, k
sm
k.
pintile
me
* Pintile
mek i
i.
pintile
mek
* Pinti duruma gelmek.
pintilik

* Pinti olma durumu veya pintice davran

, hisset.

pipet
* S
v
lar
, solukla iine ekip kaptan kaba aktarmaya yarayan cam boru.
pipi

* (ocuk dilinde) Erkeklik organ


.

pipiriklenme
* Pipiriklenmek i
i veya durumu.
pipiriklenmek
* Kuruntulu, vesveseli bir duruma d
mek.
pipo
* Ucundaki lle iine ttn konulan ve yak
larak dumanekilen k
sa, ubuk biimideki ttn ime arac
.
pir

* Ya
l
, koca, ihtiyar.
* Bir tarikat veya sanat
n ilk kurucusu.
* Herhangi bir konuda, bir meslekte tecrbe kazanm

, eskimikimse.
* Adamak
ll
, iyice.

pir a
k
na
* kar

l
k gzetmeden veya kar

l
k grmeden tam inanla, gerek bir sevgi ile.
pir ol!
* "ok ya
a, var ol" anlam
nda
aka yollu bir be
enme sz.
piramidal
* "ok ya
a, var ol" anlam
nda
aka yollu bir be
enme sz.
piramit

* Tepeleri ortak bir noktada birle


en, tabanlar
da herhangi bir okgenin birer kenarolan birtak
m
genlerden olu
mucisim, ehram.
* M
s
r firavunlar
n
n mezarlar
na verilen ad.
* Gsteri jimnastiklerinde, jimnastikilerin, aralveya aras
z olarak birbirlerinin omuzlar
nda, dizlerinde
olu
turduklar
gsteri
li ve dzenli biimler.
piramitik
* Eski M
s
r piramitlerinde ve dikilita
lar
nda tepelik olarak yer alan kk piramit.

piramitli
piramitsi

* Piramit biiminde olan.


* Piramide benzeyen veya piramidi and
ran.

pire
* Pirelerden, insan
n ve bazhayvanlar
n kan
nemerek ya
ayan, iyi s
rad

iin kolay yakalanamayan, kk


asalak bcek (Pulex).
pire gibi
* evik, ok hareketli, yerinde duramayan.
pire iin (veya pireye k
z
p) yorgan yakmak
* nemsiz bir durum kar

s
nda k
zarak kendisine daha byk zarar verecek davran

ta bulunmak.
pire otu

* Yakla

k 25-50 cm ykseklikte, paralyaprakl


, otsu bir bitki (Tanacetum coccineum).

pirekapan
* Pire otu.
pirekate
in
* Aac
n kimyasal yntemle boyanmas
nda, ilk boya gereci olarak kullan
lan renksiz, billrsu cisim.
pirek
ran

* Pireyi yok etmeye ve ldrmeye yarayan il.

pirelendirme
* Pirelendirmek i
i.
pirelendirmek
* Ku
kuland
rmak, i
killendirmek,
phelendirmek, huyland
rmak.
pirelenme
* Pirelenmek i
i.
pirelenmek
* zerinde pire olmak.
* Pirelerini ay
klamak.
*

killenmek, huylanmak.
pireler
*
nsanlarla hayvanlarda d
asala
olarak ya
ayan, a

z yap
larsokup emmeye elveri
li, birok familyaya
ayr
lan kanatl
lar tak
m
.
pireli
* Pire bulunan.
* Her
eyden bir anlam
karan, ku
kulu, i
killi, vesveseli.
pireyi deve yapmak
* nemsiz bir olaybytmek.
pireyi gznden vurmak
* keskin bir ni
ancolmak.
pirifan
pirina

*
htiyar (kimse).

* Zeytinin, s
k
ld
ktan sonra yabak
m
ndan zenginliini yitirmeyen, gbre veya hayvan yemi olarak
kullan
lan kspesi.

pirince giderken evdeki bulgurdan olmak


* byk bir kazan arkas
ndan ko
arken eldekini de ka
rmak.
pirinci (ok) su kald
rmamak (veya gtrmemek)
* al
ngan, abuk dar
l
r olmak,
akadan anlamamak.
pirincin ta

nay
klamak
* "ay
kla pirincin ta

n
" sznde geen bu deyim yap
lacak i
in zor ve karma

k olduunu anlat
r.
pirin
* Budaygillerden, kkleri bol su iinde yeti
en bir bitki (Oryza sativa).
* Bu bitkinin besin olarak kullan
lan tanesi.
pirin
* Bak
ra inko kat
larak elde edilen sarrenkte bir ala

m.
* Bu ala

mdan yap
lm

.
pirin orbas
* Pirin suyu ile pi
irilen orba.
pirin rg
*
lmekleri bir ters bir dz rp arka s
rayda buna uygun rme biimi.
pirin pilv
* Pirinten yap
lan pilv.
pirin taneleri
* Gne
'in kresinin Yer'den grnen yzndeki tanecikler.
pirin unu
* Kurutulmupirin tanelerinin tlmesiyle elde edilen un.
pirinsi
pirit

* Pirin iriliinde veya biiminde olan.


* Bu ala

mdan yap
lm

pirogravr
* Bkz. dalama resmi.
piroksen
* Doal kalsiyum, magnezyum ve demir silikatlar
na verilen ad.
pirometre
* ok yksek s
cakl
klar
lmeye yarayan alet.
pirometri
* ok yksek s
cakl

lme yntemi.
pirosfer

* Barisfer.

pirpiri
* Bkz. p
rp
r
.
piruhi
pirpak

* Bir e
it hamur yemei.
* Tertemiz, lekesiz.

pirpak olmak
* tamamen kurtulmak, rahatlamak, huzura kavu
mak.
piryol
pirzola

* zerinde kmbet biiminde bir kapa


bulunan, olduka byk bir tr cep saati.
* Kasapl
k hayvanda omurgan
n iki yan
ndaki blge.
* Bu blgeden dilimler durumunda
kar
lan kemikli et paras
, kotlet.

pirzolal
k
* Pirzola yapmaya elveri
li.
pis
* Leke, toz veya kirle kapl
olan, kirli, i
rendirici, murdar, mlevves.
* Kendinde pislik olan veya pislenmiolan.
* Be
enilmeyecek durumda olan, kt, zararl
.
* Kendinde pislik veya kir olmamas
na ramen baz
sebeplerden dolayi
renilen.
* irkin, sevimsiz olan.
* (sz iin) Dinleyenleri utand
racak durumda olan.
*
inden
k
lmasok g, kar

k.
pis b
y
k

* K
llargr olmayan ve biime girmeyen b
y
k.
* Yak

ks
z ve seviyesiz kimse.

pis lk
rd
* Ay
p say
lan veya hakaret olarak kabul edilen, yak

k almayan sz.
pis pis
* Ho
a gitmeyecek yolda.
pis pis d
nmek
* derin ve zntl d
nceye dalmak.
pis pis glmek
* ba
kalar
nk
zd
racak, sinirlendirecek biimde glmek.
pis sz

pis su

* Bkz. pis lk
rd
.
* Ay
p say
lan sz.
* Ayak yolu, banyo, mutfak gibi yerlerden gelen kirlenmi
, sular
n kar

m
, l
m suyu.

pis su borusu
*
inde, ayak yolundan gelen pis su ve pisliklerin akt

boru.
pis su tesisat
* Pis sularyap
dan d

arta

yan boru a

.
pisboaz

* Zamans
z ve ay
rt etmeden, eline geeni yiyen (kimse).

pisboazl
k
* Pisboaz olma durumu veya pisboazca davran

.
pisi
* (ocuk dilinde) Kedi.
pisi bal

limanda).
pisi pisi

* Kemikli bal
klardan, uzunluu 40 cm kadar olan, s
rtprtkl, esmer renkli, yassbir tr bal
k (Limanda

* (ocuk dilinde) Kedi.


* Kedileri a
rmak iin kullan
l
r.

pisi pisi otu


* Budaygillerden, tarla ve yol kenarlar
nda kendi kendine biten bir tr arpa; fazla k
l
kloldu
undan
hayvan yemi bile olmaya elveri
li de
ildir (Hordeum murinum).
pisi pisine
* Boyere, bo
una.
pisik
* Kedi.
pisin
piskopos

* Yzme havuzu.
* Katoliklerde, bir blgenin din i
lerine ba
kanl
k eden, papazl

n en yksek a
amas
nda olan din grevlisi.

piskoposhane
* Piskoposluk.
piskoposluk
* Piskoposun ynetti
i blge.
* Piskoposun oturduu bina.
* Piskoposun grevi.
pisleme

* Pislemek i
i.

pislemek
* Byk veya kk abdestini etmek, kirletmek.
* Pisletmek.
pislenme
* Pislenmek i
i.
pislenmek
* Pis olmak, pisli
e bula
mak.
pisletme

* Pisletmek i
i.

pisletmek
* Pis duruma getirmek, kirletmek.
* Kt bir duruma sokmak.
pislik

* Kir.
* D

k
, necaset.
* Pis olan
n durumu.
* Kt, zararldavran
veya i
.
* Kt durum.

pislik bce
i
* Bok bcei.
pislik gtrmek

* o yer, ok pis olmak.


pislik parma
ndan (veya paalar
ndan) akmak
* ok kirli olmak.
pislikil
pist
pist

erit.

* D

k
sal.
* Kediyi kovmak iin kullanll
r.
* Gsteri yapmak, dans etmek vb.iin dzenlenmi
, genellikle yuvarlak yer.
* Bir hava alan
nda uaklar
n kalk
p inmesine, park yerlerine gidip gelmesine yarayan zel olarak haz
rlanm

* Yar

lar ve ko
ular iin zel olarak dzenlenmiyer, yar

l
k.

piston

* Bazaralarda, motorlarda bir silindir iinde dzenli hareket eden daha kk aplsilindir, itenek.
* Kay
ran kimse, arka, iltimas.
* Pistona benzeyen, piston grevi yapan.

pistonlu
* Pistonu olan.
* Arkal
, iltimasl
.
pisuvar
* Su dkme yeri.
pi
dar
pi
een
pi
ek

* nc, nde giden kimse.


* Kolay pi
en.
* Pi
een.

Pi
ekr
* Orta oyununda kavuklu ile kar

l
klkonu
arak oyunu aan kimse.
pi
i
pi
ik
pi
im

pi
irge

* Mayalhamurdan yap
lan, ya
da k
zart
larak pi
irilen bir tr yiyecek.
* Ap
yeri, koltuk alt
gibi tenin birbirine srtnen yerlerinde terin yakmas
yla olu
an k
zart
.
* Pi
mek i
i veya biimi.
* Pi
irim.
* Ocakta brek pi
irmeye yarayan alet.

pi
irici
* Pi
irmeyi salayan.
* F
r
nlarda ekmek pi
irme i
ini yapan kimse.
pi
irili
* Pi
irilmek i
i veya biimi.
pi
irilme

* Pi
irilmek i
i.
pi
irilmek
* Pi
irmek i
ine konu olmak.
pi
irim
pi
irimlik

* Bir kez pi
irmeye yetecek lde olan, pi
im.
* Pi
irim.

pi
irip kotarmak
* bir i
i sonuland
rmak, tamamlamak.
pi
iri
* Pi
irmek i
i veya biimi.
pi
irme
pi
irmek

pi
irtme

* Pi
irmek i
i.
* Bir besin maddesini gerektii kadar
s
da tutarak yenebilecek bir duruma getirmek.
* Is
etkisiyle belirli bir kullan
ma elveri
li duruma getirmek.
* al

arak
renmek.
* Olgunla
t
rmak, yoluna koymak.
* Bunaltacak kadar
s
tmak, yakmak.
* Pi
irtmek i
i.

pi
irtmek
* Pi
irmek i
ini yapt
rmak.
pi
kin

pi
kince

* Gere
ince pi
mi
.
* abuk pi
en, pi
een, pi
ek.
* Sayg
s
zca davranarak i
ini yrten.
* Girgin.
* Tecrbesi olan, herhangi bir
eye al

m
olan, olgun.
* Biraz pi
kin.
* Pi
kine yak

r (biimde).

pi
kinli
e vurmak
* kt bir davran

a veya sze ald


rmamak.
pi
kinlik

* Pi
kin olma durumu veya pi
kince davran

pi
man
* Yapt
bir i
in veya davran

n olumsuz sonucunu grerek zlen, nadim.


pi
man etmek
* pi
man olmas
nsa
lamak.
pi
man olmak
* yapt

bir i
in yanl
veya uygunsuz sonu verdi
ini anlamak.
pi
maniye
* Telleri ince ince ayr
labilen bir tr helva.

pi
maniyeci
* Pi
maniye yapan veya satan kimse.
pi
manl
k
* Pi
man olma durumu, nedamet.
pi
manl
k duymak (veya getirmek)
* pi
man olmak.
pi
me
pi
mek

* Pi
mek i
i.
* Ate
te, f
r
nda, kaynar suda veya ya
da
s
etkisiyle yenilebilir duruma gelmek.
* Is
tma sonucu belirli bir kullan
ma uygun duruma gelmek.
* (meyve iin) Olgun duruma gelmek.
* Pi
ik olu
mak.
* Bir konuyu iyice
renmek.
*

e al

p beceri ve ustal
k kazanmak, zorluklar
g
slemek.
* (i
) Konu
ulup haz
rlanmak.
* Bunalacak kadar s
cakl
k duymak.

pi
miarmut gibi (birinin) eline d
mek
* Bkz. olmuarmut gibi birinin eline d
mek.
pi
mia
a (souk) su katmak
* yoluna girmiolan bir i
i bozmak.
pi
mikelle gibi s
r
tmak
* di
lerini gstererek yersiz ve aptalca glmek.
pi
mitavu
un ba

na gelmemek
* Her trl zarara, ktl
e, felkete u
ramak, ok s
k
ntekmek.
pi
pirik
* Bir e
it iskambil oyunu.
pi
piriki
pi
t
pi
ti

* Pi
pirik oynayan kimse.
* Sylenen szn onaylanmad

nifade eden bir hareket.


* Bir e
it iskambil oyunu, pastra.

pi
tov
* Bir tr tabanca.
piti piti
piton
pitoresk

* (ad
m iin) Zorlukla, yavayava
.
* Boagillerden, Afrika ve Asya'da ya
ayan, zehirsiz, ok gl byk y
lan (Python).
* Durumu ve grn
resim konusu olmaya deer (grn
).

piyade
* Yaya sava
an askerlerin olu
turduu s
n
f.
* Bu s
n
ftan olan asker.
* Piyon.

* Bir ift krekle ynetilen bir tr hafif kay


k.
* Yaya.
piyale

* arap barda

, iki kadehi.

piyan
* Mantara benzeyen kabarc
klarla ortaya
kan, ciltte yaralar yapan, bula

cs
cak blge hastal

.
piyango

* Dzenleyenlerce bast
r
lm
numaralk
tlar
sat
n alanlar iinden, kazananlar
n kur'a ile tespit edildii
talih oyunu.
* Beklenmedik olay veya durum.
piyango ekmek
* talih oyunu iin haz
rlanm
k
tlardan birini bulunduu yerden almak.
piyango vurmak veya
kmak
* piyangoda ikramiye kazanmak.
* beklenmedik bir yerden byk kazan sa
lamak.
piyangocu
* Piyango sat
lan yer veya piyango satan kimse.
piyangoculuk
* Piyango satma veya dzenleme i
i.
piyangolu
* ansl
, talihli kimse.
piyanist
*
yi piyano alan kimse.
piyano

* Klvyeli, telli, dei


ik tu
lara bas
larak al
nan a

r ve byk alg
.
* Yava
, sesleri hafifleterek.

piyano mente
e
* Boy mente
e.
piyanocu

* Piyanoyu akort eden veya onaran kimse.

piyanoculuk
* Piyangocunun i
i.
piyasa
* Sat
c
lar
n mal satmak iin bir araya geldi
i yer, pazar.
* Bir yol zerinde gidip gelerek gezinme.
* Al
verifiyat
, geerli fiyat.
* Arz ve talebin kar

la
t
alan.
* Ortal
k.
piyasa ekonomisi
* retimin bir plna gre de
il, iste
e gre yap
ld

, fiyat
n
n arz ve talebe gre belirlendi
i ekonomi.
piyasa etmek
* dola
mak.
piyasac
* Piyasa yapan kimse.

piyasaya d
mek
* ok bulunur olmak.
* (kad
n iin) kt kad
n olmak.
piyata

* Yassve byk yemek taba


.
* Yass
.

piyata e
e
* Yassee.
piyata taba
* Dz ve byk yemek taba

.
piyaz
* Ha
lanm
kuru fasulyenin zerine ince doranm

, tuzla ovulmuso
an ve maydanoz kat
ld
ktan sonra
zeytinya
, sirke dklerek yap
lan fasulye salatas
.
* Kebap,
zgara kfte, bal
k gibi susuz yemeklerin yan
na kat
lan, ince doranm
ve tuzla ldrlm
maydanozlu soan.
* Bir
kar sa
lamak d
ncesiyle sylenen vc sz.
piyazc

* Piyaz yap
p satan kimse.
* Yze glc, iten olmayan davran

larda bulunan.

piyazc
l
k
* Piyazc
n
n i
i.
piyazlama
* Piyazlamak i
i.
piyazlamak
* Eti pi
irmeden birka saat nce soan ve karabiber, tar
n gibi baharatla ovup bir sre b
rakmak.
* Bir
kar sa
lamak amac
yla birini a

rvmek.
piyes

* Oynanmak iin yaz


lm
eser, tiyatro eseri veya oyunu, oyun.

piyon
* Satranta oyun ba

nda n s
raya dizilen, bulunduklars
ra zerinde ilk hamlede ister iki, ister bir hane
gidebilen sekiz kk ta
, piyade.
* Bir
kar sa
lamak iin yararlan
lan, istenildii gibi kolayca kullan
labilen kimse.
piyore

* Dieti iltihab
.

pizolit
* Kalsiyum karbonat birle
imli, nohut bykl
nde, yuvarla

mskalsit tanecikleri veya bunlar


n
balanmas
yla tadurumuna geen kire ta

.
pizza
* zerine konulmak zere, genellikle domates, zeytin, peynir, mantar, anuez, e
itli et ve sebze trleri
kar

m
yla haz
rlan
p f
r
nda pi
irilen pide.
pizzac
* Pizza yapan veya satan kimse.
pizzac
l
k
* Pizzac
n
n yapt

i
.
pizzicato

* (yaylalg
larda) Tellerin parmak eki
leriyle seslendirilmesi.

plka

* apul, vurgun.

plkac
* apulcu.
plj

* Deniz banyosu iin dzenlenmigenellikle kumluk alan, kumsal.


* Kumla.

pljiyoklz
* Dilinimleri birbirine gre e
ik bir durumda kalsiyum ve sodyum ieren feldspat.
plk
* Metal yaprak, plka.
* Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amac
yla haz
rlanan
plstik daire biiminde yaprak.
plk bozulmak
* can s
kmak, b
kk
nl
k verecek biimde konu
mak, d
rd
r etmek.
plka
* Metal yaprak.
* Plk.
* Kamyon, otomobil gibi kara ta

tlar
na tak
lan numara levhas
.
plkac

* Plka yap
p satan kimse.

plkac
l
k
* Plka yapmak veya satmak i
i.
plkal
plkas
z

* zerinde plka bulunan.


* Plkasolmayan.

plkas
z otomobil
* Trafi
e tescili yap
lmam

, kaydedilmemiara.
plk
* Plk haz
rlayan, yapan veya satan kimse.
plk
l
k
plket
pln

* Plk
n
n i
i veya mesle
i.
* Metalden, trl biimlerde yap
lan, kk, alak kabartma levha.
* Bir i
in, bir eserin gerekle
tirilmesi iin uyulmastasarlanan dzen.
* Bir
ehrin, bir yap
n
n, bir makinenin e
itli blmlerini gsteren izim.
* ekim.
* D
nce, niyet, maksat, tasavvur.

pln kurmak
* bir amac
gerekle
tirecek
eyleri d
nmek, tasarlamak.
* bir dzen haz
rlamak.
plnc

* Pln haz
rlayan veya yapan kimse.
plnc
l
k
* Plnc
n
n i
i veya meslei.
plnete

* Harita
karmaya yarayan bir alet.

plnda tutmak
* bir i
e veya kimseye ... kadar nem vermek.
plnerit

* Hidratldo
al alminyum fosfat.

plnet
* Gezegen.
plnetaryum
* Gk evi, y
ld
z evi, y
ld
zl
k.
plnkton

* Sularda bulunan, ancak mikroskopla grlebilen yarat


klar toplulu
u.

plnlama

* Plnlamak i
i.
* Hkmet taraf
ndan ula

lacak amalarbelirleyen, bazkesimlerdeki art


lsn tespit eden ve
uygulanmas
gerekli areleri nceden gsteren ekonomik, sosyal program
n belli sreler iin haz
rlanmas
i
i.
plnlamac
* Plnlama i
lerinde al

an, plnlama yapan kimse.


plnlamac
l
k
* Plnlamac
n
n i
i veya meslei.
plnlamak
* Yap
lacak bir i
i belli plna gre dzenlemek.
plnlan

* Plnlanmak i
i veya biimi.
plnlanma
* Plnlanmak i
i.
plnlanmak
* Plnlamak i
i yap
lmak.
plnl
* Belirli bir plna gre yap
lan, yrtlen, dzenlenen.
* nceden belirlenerek yap
lan, ll, hesapl
.
plnlbyme
* Plnlbir geli
meyle mal ve hizmetlerin gittike bolla
mas
.
plnlekonomi
* Toplumun ihtiyalar
n
n kar

lanmasve geli
mesi amac
ngden ekonomi, piyasa ekonomisi kar

t
.
plnr
plnrc

* Hava ak
mlar
ndan yararlanarak uan, uaa benzer motorsuz hava ta

t
.
* Plnr kullanan kimse.

plnrclk
* Plnrcnn i
i.
plns
z

* Belirli bir pln


olmayan.
* nceden d
nlmeyen, lsz, hesaps
z.

plns
z programs
z
* Dzensiz, belli bir ynteme balkalmaks
z
n.
plntasyon
* Sanayide kullan
lan baz
bitkilerin (kahve, kakao, kauuk gibi) genilde yeti
tirildii i
letme.
plnya

* Aa rendelemekte kullan
lan uzun marangoz rendesi.

plnyac
* Plnya ile igren usta, plnya ustas
.
plnyalama
* Plnyalamak i
i veya durumu.
plnyalamak
* Aacplnya tezgh
nda rendelemek.
plse

* At yar

lar
ndaki m
terek bahislerde, sekiz at
n kat
ld

yar

larda ilk , drt at


n kat
ld
yar

larda ise
ilk iki dereceyi kazanacak at
n bilinmesi biiminde oynanan oyun.
* Futbolda kavis verilerek yap
lan yumu
ak vuru
.
plse etmek
* kavisli ve yumu
ak vuruyapmak.
plseleme
* Plselemek i
i.
plselemek
* Topu kavisli vuru
la ileri gndermek.
plsenta

* Etene, son, me
ime.

plsman
* Yat
r
m.
plster
plstik

* Yara zerine yap

t
r
lan, genellikle ill
zel bant.
* Biim verilmeye elveri
li olan.
* Organik ve sentetik olarak yap
lan madde.
* Bu maddeden yap
lan.

plstik ameliyat
* Vcudun gereken yerlerini dzgnle
tirmek veya gzelle
tirmek iin yap
lan ameliyat.
plstik boru
* Plstikten yap
lan boru.
plstik cam
* Testere ile kesilebilen, rendelenebilen, esnek, cam grn
nde saydam malzeme.

plstik cerrah
* Vcut ve yz bozukluklar
ngidermek amac
yla yap
lan operasyon, plstik ameliyat.
plstik sanatlar
* Heykel, seramik gibi boyutlu olan sanatlar.
plstik tutkal
* Mobilyac
l
kta kullan
lan a
a yap

t
r
c
.
plstiki

* Plstik i
i yapan kimse.

plstikilik
* Plstikinin i
i veya mesle
i.
plstomer plstik
* Is
t
ld

nda yumu
ayan ve biimlendirilebilen plstik tr.
plstron
* Erkek giyiminde, gmlein gs taraf
n
n zerine tak
lan para.
* K
l
oyunu oynarken kullan
lan me
in g
slk.
plterina
* Gmbal

.
pltform

* Ykseke yer.
* Byk apltabakalar
n arp
lmasve bunun sonucunda olu
an hafif e
imlerle nitelenen jeolojik yaptipi.
* Bir siyaset program
nda, dayan
lan d
nce veya d
ncelerin tm.

pltika
* Kemikli bal
klardan, 15-25 cm uzunlu
unda, s
rtzeytun bir tatlsu bal
(Acerina cernua).
pltin

* Atom numaras78, atom a


rl

195,23 olan, 21,4 yo


unluunda, 1755 C de eriyen, kolay i
lenen, ok
dayan
kl
, deerli bir element. K
saltmasPt.
plto

Pltoncu

* Yayla.
* Dekorun kuruldu
u yer.
* Pltonculuk yanl
s
.

Pltonculuk
* Plton'un kurdu
u, sonradan kendisine ba
lrencilerin geli
tirdii, duyu dnyas
ndan ve zihin
rnlerinden farkl
, kavranabilir bir gerekli
in varl

nkabul eden
reti.
pltonik

* Gerekte var olmayan, d


te kalan, hep yle kalmas
istenilen (sevgi ve ilgiyi belirtmek iin kullan
l
r).

Pltonizm
* Pltonculuk.
play-back
* Bkz. pleybek.
plza
plzma

* Toplum iin ayr


lm
genialan.
* Kanda alyuvarlarla akyuvarlar
n iinde bulundu
u s
v
.

* Elektrik yk yans
z olan gaz molekllerinden, pozitif iyonlardan ve negatif elektronlardan olu
an ak

kan.
plzma kimyas
* Plzmay
kimyasal a
dan inceleyen bilim dal
.
plzmala
t
rma
* Plzmala
t
rmak i
i.
plzmala
t
rmak
* Bir gazplzmaya gn
trmek.
plebisit

* Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete balanaca

yla ilgili oylama.


* Bir kimse veya bir sorun iin halk
n olumlu veya olumsuz kan
s
n
n belirmesi amac
yla yap
lan oylama.

pleistosen
* Bkz. buzul dnemi.
plevra
* Gs bo
lu
unun i yzn ve akcierleri saran zar, gs zar
.
pleybek

* nceden kaydedilmibir
arkal
n
rken, seslendirmeye uygun olarak e
itli mimik ve hareketlerin
yap
lmas
.
pleybek yapmak
* pleybek i
ini gerekle
tirmek.
pli

plili
plisiz

* Kuma
, k

t vb.de bir blmn brnn zerine gelmesiyle olu


an k
vr
m.
* Bu biimde k
vr
molan.
* Plisi olan.
* Plisi olmayan.

pliyosen
* nc a

n en son dnemi.
plonjon
plralist

* Topu yakalamak amac


yla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak s
ramas
.
* o
ulcu.
* oku.

plralizm
* o
ulculuk.
* okuluk.
pltokrasi
* Zenginler iktidar
, zenginlerin ynetimi.
Plton

* Gnesisteminde Neptn'den daha uzakta olan, 1930 y


l
nda bulunmuolan kk bir gezegen.

pltonyum
* Atom numaras94 olan, neptnyumdan elde edilen radyoaktif bir element. K
saltmasPu.
plviyometre

* Bkz. ya

ler.
Pm
* Prometyum'un k
saltmas
.
Po
poca
podset

* Polonyum'un k
saltmas
.
* Bkz. boca.
* Yumu
ak, yz ince havl
bir tr deri, set.
* Bu deriden yap
lm
olan.

podyum

* Genellikle atletizm yar

malar
nda derece alan atletlerin veya giysileri sergilemek iin mankenlerin
kt
klar
merdivenli, ykseke yer.
pof

* Yere d
en kaba ve yumu
aka bir
eyin veya havasbo
alan bir nesnenin
kard

sesi anlat
r.

pofur pofur
* Srekli, dzenli olarak
kan pof sesini anlat
r.
* Bol ve srekli
kan dumanbelirtir.
pofurdama
* Pofurdamak i
i.
pofurdamak
* Can s
k
nt
ssebebiyle sesli nefes vermek.
pofurdatma
* Pofurdatmak i
i.
pofurdatmak
* Pofurdamas
na sebep olmak.
pog
* (b
y
k iin) Gr ve uzun.
pogrom
poaa

* Katliam, soyk
r
m.
*
ine peynir, k
yma vb. konarak haz
rlanan bir tr tuzlu rek.

poaac
* Poaa yapan veya satan kimse.
poaac
l
k
* Poaac
n
n i
i veya mesle
i.
pohpoh

* Pohpohlama i
i.

pohpohu
* Pohpohlamaktan ho
lanan (kimse).
pohpohlama
* Pohpohlamak i
i.

pohpohlamak
* Birini, yzne kar
gereinden ok vmek, koltuklamak; pehpehlemek.
pohpohlanma
* Pohpohlanmak i
i.
pohpohlanmak
* Pohpohlamak i
i yap
lmak veya pohpohlamak i
ine konu olmak.
poker

* Bir tr k
t oyunu.

poker evirmek
* poker oynamak.
pokerci

* Poker oynayan kimse.

pokercilik
* Poker oynama veya oynatma i
i.
polarg

* Polar
c
.

polar
c
* I

polarmaya yarayan alet.


polar
lma
* Polar
lmak i
i veya durumu.
polar
lmak
* Polarma olay
na u
ramak.
polarimetre
* Polarler.
polarimetri
* Polarma sisteminde etkin maddelerden geerken olu
an dnmenin llmesi.
polariskop
* Bir

n doal veya polar


lm
olup olmad

nbelirlemeye yarayan alet.


polarite
* Bir elektrik retecinin kutuplar
nbirbirinden ay
rt etmeyi sa
layan nitelik.
polarizasyon
* Kutuplanma.
* Polarma.
polarma

* Dorudan do
ruya kendi kayna

ndan
kan bir

n, yans
d
ktan veya k
r
ld
ktan sonra gsterdi
i
zelliklerin tm.
* Kimyasal tepkimeler dolay
s
yla bir pildeki gerilimin d
mesi.
polarma dzlemi
* Polar
lm

kta,

k titre
imlerinin do
rultusunu belirleyen dzlem.
polarmak
* Polarma olay
na u
ratmak.
polaroit

* Geirdii

polaran saydam yaprak.

* ekim ve baski
lemlerini ok abuk ve otomatik olarak yapan foto
raf makinesi.
polarler
* Bir

n polarma oran
nlmeye yarayan alet.
polemi
e girmek (veya giri
mek)
* siyas, bilimsel veya edeb konularda sert tart

malar yapmak.
polemik

* Siyas, bilimsel, edeb konularda sert tart

ma.

polemiki
* Polemik yapan kimse.
polemikilik
* Polemikinin i
i.
poli
poliandri
poliasit

* Bazkelimelerin birle
imine girerek "ok fazla" anlamveren n ek.
* ok kocal
l
k.
* Birle
iminde birok asit fonksiyonu bulunan madde.

polie
* Belirli bir srenin sonunda belirli bir paraykendi ad
na veya bir ba
kas
n
n emrine demesi iin alacakl
n
n
borluya yazd

bildiri.
* Sigorta senedi.
polie ekmek
* bir m
teriye deme yapmasiin bildiride bulunmak.
polietilen
* Etilenin e
itli yntemlerle polimerle
tirilmesinden elde edilen, dayan
kl
, parlak, birok kimyasal madde
etkisiyle bozulmayan saydam kat
.
polifoni
* ok seslilik.
polifonik

poligam
poligami
poligon

polijini

* ok seslilikle ilgili, ok seslilie ili


kin.
* ok ynl.
* ok e
li.
* ok e
lilik.
* Ate
li silhlarla at
yap
lan yer, ateyeri, at
yeri.
* okgen.
* ok kar
l
l
k.

poliklinik
* e
itli hastal
klar
n bak
ld

klinik.
polimer

* Tekrarlanan yap
sal kmelerin olu
turdu
u yksek molekl a

rl
kl
(birle
ikler).
polimeri
* Polimerlik.
polimerle
me
* Polimerle
mek i
i veya durumu.
polimerle
me derecesi
* Bir plsti
in makromolekln haz
rlamak iin gerekli olan molekl say
s
.
polimerle
mek
* Benzer veya farkl
birok kk molekl "polimer" denilen byk molekller biiminde birle
mek.
polimerle
tirme
* Polimerle
tirmek i
i.
polimerle
tirmek
* Bir maddeyi polimer durumuna dn
trmek.
polimerlik
* Biri, dierinin polimeri olan iki molekl aras
ndaki ba
nt
.
polip

polis

* Selenterelerden, toplu veya tek ba

na ya
ayabilen basit yap
lhayvan.
* Mukoza ile kapl
bo
luklar iinde geli
en, yumu
ak, telsel, genellikle saplbir armut biiminde ur.
* ehirde kamu dzenini, huzur ve gvenli
i sa
layan kurulu
, kolluk, zab
ta.
* Bu kurulu
ta yer alan grevli, kolluku.

polis arabas
* Polislerin grev s
ras
nda kulland

araba.
polis evi
* Polis hizmetinde bulunanlar
n dinlenme ve bar
nma amac
yla kulland
bina.
polis hafiyesi
* Su say
lan bir i
i veya bu i
i yapanortaya
karmakla grevli kimse, detektif.
polis noktas
* Polis grev yeri.
polisaj

polisiye

* Dokunmukuma
lardaki tarak izlerini yok etmek iin bu kuma
larbir b
aktan geirme i
lemi.
* Parlakl
k verme.
* Konusu polisin ilgilendii alanlarda olan.

polisiye film
* Polis mesle
ini n plnda tutan film.
polisiye roman
* Polisiye olaylari
leyen macera roman
.
polislik

politeist

* Polis olma durumu.


* Polisin grevi.
* ok tanr
c
.

politeizm
* ok tanr
c
l
k.
politik

* Politika ile ilgili, siyas, siyasal.

politika

* Devlet i
lerini dzenleme ve yrtme sanat
, siyaset, siyasa.
* Yntem.
* Bir hedefe varmak iin kar

s
ndakilerin duygular
nok
amak, zay
f noktalar
ndan veya aralar
ndaki
uyu
mazl
klardan yararlanmak gibi yollarla i
ini yrtme.
politika gtmek
* politika izlemek.
politika yapmak
* politika yoluyla bir i
i zmlemek istemek.
politikac
* Politika ile ura
an kimse, siyaseti.
* Kar

s
ndakinin duygular
nok
ayarak
kar sa
layan (kimse), siyaseti.
politikac
l
k
* Politika ile ura
ma i
i veya tutkusu.
poliretan
* Younlu
u ok d
k cam, vernik, kauuk veya kpk grn
ndeki lsti
e benzeyen madde.
polka

polo
Polonez

* Bir e
it Polonya dans
.
* Bu dans
n mzi
i.
* evgen.
* Polonyal
.
* (kk harfle) Bir e
it dans.
* Bu dans
n mzi
i.

Polonyal
* Polonya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
polonyum
* Atom numaras84, atom a
rl

210 olan, ilk radyoaktif element. K


saltmas
Po.
polyester

* Tahta zerine srld


nde koruyucu, parlak bir katman olu
turan poliasidin doymam
alkollere veya
glikollere etkimesiyle elde edilen kimyasal madde.
Pomak

* Rumeli'de Bulgarca konu


an bir Trk ve Mslman toplulu
u.

Pomaka
* Pomak dili.
pomat

* Genellikle saa srlen ya


lve kokulu merhem.

pomel mente
e

* Yapraklar
, milleri dz yaprak mente
elerden daha kal
n ve mil yataklarpalamut, mermi, yumurta ve
silindir biimlerinde olan mente
e.
pompa

pompaj

* Hava veya herhangi bir ak

kanbir yerden ba
ka bir yere aktarmaya (basmaya) yarayan makine.
* Bir kapta bo
luk olu
turmak iin, o kaptaki havayemmeye yarayan alet.
* Pompalama.

pompalama
* Pompalamak i
i.
pompalamak
* Pompa ile
i
irmek veya tulumba ile suyu ekmek veya vermek.
* K
z

t
rmak,
iddetlendirmek, krklemek.
pompalanma
* Pompalanmak i
i.
pompalanmak
* Pompalamak i
i yap
lmak.
pompal
* Pompas
olan.
pompal
silh
* Pompas
olan, iindeki mermiyi mekanik olarak veya bas
nlhava yard
m
yla f
rlatan silh.
pompal
tfek
* Havan
n s
k

t
r
lmasve bas
nc
n
n artmas
yla patlay
cmadde atan silh.
ponje

* Dz, ince ve s
k dokunmubir tr ipekli.

ponje patis
* Ponje gibi parlak ve ince patis.
ponksiyon
* Vcudun herhangi bir bo
luunda bulunan bir s
v
yak
tmak veya ekmek iin, ii boydan boya a
k bir
i
neyi bat
rma i
i.
ponpon
* Yuvarlak pskl.
* Pudra srmek iin kullan
lan yumu
ak, tyl tuvalet gereci.
ponton
* Batm
gemileri ask
ya almak i
inde kullan
lan byk duba.
* Tombaz.
ponza
* Bazyzeylerin temizlenmesinde, mermerlerin parlat
lmas
nda, ovma i
lerinde kullan
lan, ok gzenekli,
ok hafif kaya, snger ta

, ponza ta

.
ponza ta

* Bkz. ponza.
ponzalama
* Ponzalamak i
i.
ponzalamak
* Ponza ile silmek, ovmak, temizlemek.

ponzalanma
* Ponzalanmak i
i.
ponzalanmak
* Ponzalamak i
i yap
lmak.
pop
k
saltma.

* Halk
n aras
nda ya
ayan motiflere, gelere yer veren, onlardan yararlanan (kltr) "halka ait" kelimesinden

pop mzik
*
ngiliz ve Amerikal
lar
n ba
latt
klar
, hareketli, ritmli, yerel motiflerden yararlan
larak yap
lan mzik.
popu
* Pop mzi
i ile ura
an, ilgilenen ve bunu seven kimse.
populuk
* Popunun i
i.
poplin

popo

* Pamuk, keten veya ipekten s


k dokunmuince bir tr kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Kaba et, k
.

poplarite
* Halk taraf
ndan sevilme, tutulma.
poplarite kazanmak
* halk taraf
ndan sevilmek, tutulmak.
popler

* Halk
n zevkine uygun, halk taraf
ndan tutulan.
* Herkesin tan
d

poplerlik
* Popler olma durumu.
poplizm
* Halk
l
k.
porfir

* Feldspat gibi byk minerallerden veya ok ince tanelerden olu


an i kaya, kaya.

porfirit
* Andazit birle
iminde bir e
it pskrk ta
.
porno

* Pornografik sznn k
salt
lm

pornografi
* A
k sa
k yay
n veya resim; edebe ayk
r
kitap veya resim.
pornografik
* Pornografi ile ilgili olan.
porselen
* Kaolinden yap
lma, beyaz, sert ve yarsaydam mlek hamuru.
* Bu hamurdan yap
lm
(anak, mlek).

porselenci
* Porselen yapan veya satan kimse.
porselencilik
* Porselen yapmak veya satmak i
i.
porsiyon
* Herhangi bir yemekten bir kimseye verilen belirli miktar.
porsuk

* Sansargillerden, su k
y
lar
nda kazd
klardeliklerde ya
ayan, ot ve etle beslenen, pis kokulu, memeli bir
hayvan (Meles).
porsuk

* Porsumu
, prsm
.

porsuk a
ac
* Porsukgillerden, yapraklar
i
ne biiminde, k

n yapraklar
ndkmeyen bir orman ve ss aac(Taxus
baccata).
porsukgiller
* A
k tohumlulardan, rne
i porsuk a
acolan bir familya.
porsuma

* Porsumak i
i veya durumu.

porsumak
* Prsmek.
portakal

* Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yeti


en bir a
a (Citrus aurantium).
* Bu aac
n k
rm
z
ya alan sar
, toparlak veya sbe, kabu
u gzel kokulu meyvesi.

portakal bahesi
* Portakal yeti
tirilen yer.
portakal rengi
* Portakal
n kabuunun rengi.
* Bu renkte olan.
portakal suyu
* Portakal s
k
larak elde edilen su.
portakall
k
* Portakal bahesi.
portatif
* Kolay ta

nabilen, katlanarak ta

nabilir duruma getirilebilen, seyyar.


* Sklp ba
ka yerde kurulma imknbulunan.
portbagaj
* Otomobil, bisiklet gibi ta

tlarda e
ya konacak yer, yk yeri, bagaj.
portbebe
porte

* Bebekleri kucakta, elde ve s


rtta ta

mak iin kullan


lan anta.
* Bir i
in geni
lik, nem derecesi, etki alan
.
* Bir iiin gereken para tutar
.
* Notalar
n, zerinde veya aras
nda yaz
ld

beparalel izgi.
* Deer, nem.

Portekizce
* Hint-Avrupa dillerinden, Portekiz'de, Brezilya'da ve Portekiz uygarl

nbenimsemilkelerde kullan
lan
dil.
Portekizli
* Portekiz halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
portfy

* Para czdan
.
* Banka, simsar veya bir arackurulu
un kendi elinde tuttu
u, istedi
i gibi tasarruf ettii menkul de
erler
toplam
.
portmanto
* Palto,
apka gibi
eyleri asmak iin yap
lm

, rafl
, baz
laraynalask
yeri.
portmone
* Bozuk para czdan
.
porto
* Portekiz'de yap
lan nl bir
arap.
portr

* Ta

y
c
; da
t
c
.

portrlk
* Portr olma durumu.
* Ta

y
c
n
n i
i veya mesle
i.
portre

portreci

* Bir kimsenin yalboya, fotoraf vb.bir yolla yap


lm
resmi.
* Bir kimsenin, bir
eyin szl veya yaz
ltasviri.
* Portre ressam
.

portrecilik
* Portrecinin i
i.
pos
* (b
y
k iin) Gr ve uzun.
pos b
y
k
* Uzun ve gr b
y
k.
pos b
y
kl
* Pos b
y

olan.
posa

* Suyu al
nm
her tr yiyecek maddesinin art

.
* Tortu, kelti.
* Ezilmipancar
n souk suda birka kez s
k
lmas
ndan sonra geriye kalan ve suda erimeyen art
k.

posalanma
* Posalanmak i
i.
posalanmak
* Tortu durumuna gelmek, tortulanmak.
posal
* Posas
olan.
posas
n
karmak

* bir ki
i veya
eyi sonuna kadar smrmek.
* birini ok dvmek.
posas
z

* Posas
olmayan.

post
* Tyl hayvan derisi.
* Tarikatlarda
eyhlik makam
.
* Makam.
* Bazdeyimlerde "can" anlam
nda kullan
l
r.
post elden gitmek
* ldrlmek.
* bulundu
u yksek makamdan ayr
lmak zorunda kalmak.
post it

* Hat
rlanmak zere stne not yaz
lan, kendinden yap

kanolan kk pusula.

post kavgas
*
ktidarveya bir makamele geirme eki
mesi.
post vermek
* can
nvermek, lmek.
posta

* Bir yere gelen veya bir yerden gnderilen mektup ve emanetlerin tm.
* Bu emanetleri toplayan ve da

tan kuruluve bu kurulu


un bulunduu yer.
* Genellikle posta gtren ta

t.
* Tak
m, kol.
* Hizmet nbetinde bulunan er.
* Kez, defa, sefer.
* Vapur, tren, uak gibi ta

tlarla yap
lan yolculuk.
* 24 saatlik al

ma gnnn, al

ma blmlerinden her biri, vardiya.


* Bir sanayi veya ticaret i
letmesinde aynsre iinde al

anlar
n tm.
* Tatar.

posta etmek
* grevliler, birini resm bir daireye gtrmek.
* birini, gnl olmasa da bir kimseye teslim edip bir yere gndermek.
posta kart
* Sert ve dayan
klk

ttan yap
lan, bir taraf
haberle
me iin ve di
er taraf
n
n yar
s
al
c
n
n adresi, pul veya
postalama i
aretleri iin ayr
lm
bulunan, zarfs
z postalanarak kullan
lan bir haberle
me malzemesi.
posta koymak (veya atmak)
* birini korkutmak, gzda
vermek.
posta kutusu
* Postahanelerde veya halk
n kolayca ula
abilece
i yerlerde bulunan mektup, kart gibi haberle
me evrak
n
n
konulduu zel kutu.
posta posta
* Grup drup, ayr
ayr
, bek bek.
posta pulu
* Posta ile gnderilen
eylere yap

t
r
lan ve para kar

nda al
nan pul.
posta treni
* Daha ok ticar mal veya posta ula

m
n
salayan tren.
posta yapmak

* bir yere gidip gelmek, sefer yapmak.


postac
* Mektup, gazete, havale, paket gibi maddeleri, gnderilen yere gtren posta idaresi grevlisi.
postac
l
k
* Posta i
letme i
i.
* Postac
n
n grev
.
postahane
* Posta ile gnderilen maddelerin kabul edildii, postaya verilmimaddelerin ayr
m ve da
t
m
n
n yap
ld

kamu hizmeti yap


s
.
postal

* Konlu ve kaba potin.


* D
kn kad
n.

postalama
* Postalamak i
i.
postalamak
* Postaya vermek.
* Herhangi bir sebeple birini yan
ndan uzakla
t
rmak.
postalanma
* Postalanmak i
i.
postalanmak
* Postalamak i
i yap
lmak.
postaya atmak (veya vermek)
* (mektup, gazete, paket vb. iin) gidece
i yere ula
masiin posta kurulu
una vermek, postalamak.
postaykesmek
* ilgiyi kesmek.
* bir
eyi yapmaktan vazgemek.
poster
posti
postlu

* Duvara as
lmak zere kullan
lan byk boy resim.
* Kad
nlar
n genellikle ba
lar
n
n arkas
na takt
klarek sa.
* Postu olan.

postni
in
* Postta oturan, tekkenin
eyhi olan kimse.
postrestant
* Al
c
staraf
ndan postahaneden al
nmak zere gnderilen mektup veya paket.
post-scriptum
* Mektup k

d
n
n sonlar
na doru, bobir yerine yaz
lan ek, hami
.
postsuz

* Postu olmayan.

postu deldirmek
* kur
unla vurulmak.
* lmek.

postu kurtarmak
* ldrlmek tehlikesini atlatmak.
postu sermek
* gittii yerde, sayg
s
zca ve sorumsuzca uzun bir sre kalmak.
postult
* Konut (II), koyut.
postundan olmak
* bulundu
u makam
yitirmek.
po
et

* Kk torba.

po
etleme
* Po
etlemek i
i veya durumu.
po
etlemek
* Po
et iine sokup paketlemek.
po
u
po
ulu
pot

pot

* Bir tr kenarlarsaaklipek, pamuk, yn vb. den yap


lm
barts.
* Po
usu olan.
* Kt dikisebebiyle kuma
ta olu
an bzlme veya k
vr
m.
* Yanl

l
k, hata, gaf.
* Poker gibi iskambil oyunlar
nda oyuncular
n tmnce ortaya srlen e
it miktardaki para veya fi
.
* Irmaklargemek iin kullan
lan sal.

pot ba

* Irmakta potun yana


t

k
y
yeri.
pot gelmek
* sonu iyi olmamak, ters gelmek.
pot k
rmak
* yersiz ve kar

s
ndakine dokunacak sz sylemek, gaf yapmak.
pot yapmak
* (diki
te) kabar
kl
k veya bzlme olmak.
pot yeri

* Bozuk veya kt dikiyznden elbisede olu


an k
vr
m veya bzlme yeri.

pota
*
inde maden eritilen kap.
pota
potal

* Basketbolda d
ey bir levhaya monte edilmiyatay ember ile a
dan meydana gelen kale.
* Potasolan.

potal
at

* Basketbolda topu potaya arpt


rarak embere sokma.

potansiyel
* Varl

, gc ortaya
kmam
olan, gizil.
* Gizil g.
potansiyel fark
* Bkz. gerilim.
potansiyel sulu
* Sulu olduu varsay
lan veya tahmin edilen kimse.
potas
* Potasyum hidrat
, potasyum karbonatgibi potasyum birle
iklerine verilen genel ad.
potas kostik
* Bkz. potasyum hidroksit.
potasyum
* Potasyum hidroksit iinde bulunan, atom numaras
19, atom a

rl

39,10 olan, 0,87 yo


unluunda, 62,5
C de eriyen, 15 C de mum gibi yumu
ak, so
ukta sert ve k
r
lgan element. K
saltmas
K.
potasyum hidroksit
* Ak kor derecede uucu olan, 360C de eriyen, suda
sa
a
kararak znen, beyaz bir katmadde
(KOH).
potasyum klorr
* br potasyum birle
iklerinin ounun haz
rlanmas
nda kullan
lan, susuz durumda 768C de eriyen,
renksiz kpler biiminde billrla
an madde (KCI).
potasyum nitrat
* Bkz. gherile.
potasyum slfat
* Potasyum klorr stne slfrik asidin etkisiyle elde edilen, tar
mda gbre olarak kullan
lan madde
(K2SO4).
potasyum slfr
* Kkrtl hidrojenin potasyum hidroksite etkimesiyle olu
an birle
ik (KHS).
potin
* Koncu ayak bile
ini rtecek kadar uzun olan, bac
klveya yan taraflstikli ayakkab
, fotin.
potkal
potla

* Kaza veya ba
ka bir olaykaradakilere bildirmek iin gemilerden denize sal
nan, iinde mektup olan
i
e.
* K
z
l derililerin birbirlerine arma
anlar verdikleri din bayram.

potlanma
* Potlanmak i
i.
potlanmak
* Pot yapmak, potu olmak, k
vr
molmak.
potpuri
potrel
potuk

* Sevilen mzik eserlerinden seilmiblmlerin s


ralanmas
yla olu
an mzik paras
.
* Bkz. putrel.
* K
rmalve geni
.

potuk
potur

poturlu

* Deve yavrusu.
* K
rmalve potlu.
* Arka taraf
nda k
rmalarok, bacaklardar bir tr pantolon.
* Potur giymiolan.

pound
* Yz peniden olu
an
ngiliz para birimi.
poy

* Tohumlark
rm
zbibere benzeyen, 10-50 cm ykseklikte, karabiberle kar

r
larak past
rma emeninde
kullan
lan bir bitki, emen otu (Trigonella joenumgraecum).
poyra
poyraz

* Ortas
nda, parmaklar
n sokuldu
u evresi delikli a

r
ak.
* Kuzeydoudan esen so
uk rzgr.
* Kuzey yn.

poyrazlama
* Poyrazlamak i
i.
poyrazlamak
* (hava iin) Poyraz esmeye ba
lamak.
poz
* (resim ve foto
rafta) Duru
.
* Fotorafta objektifin a
k kald

sre.
* Kurum, al
m.
poz vermek
* resim yapt
rmak veya foto
raf ektirmek iin durum almak.
pozisyon
* Bir
eyin, bir kimsenin bir yerde bulunudurumu, konum.
* Bir kimsenin toplumsal durumu.
pozitif
* Olgulara, deneylere dayalolarak baznitelikleri belli olan, olumlu, mspet.
pozitif bilim(ler)
* Deney sonular
na dayanan bilim(ler), mspet ilim(ler).
pozitif elektrik
* Cam ubuunun bir kuma
a srtnmesi sonucu olu
an, art(+) i
aretiyle gsterilen elektrik.
pozitif film
* Film zerine al
nan siyah beyaz grntlerin, renklerinin asl
na uygun olarak olu
mas
nsalamak iin
kopya yap
lan d
k duyarl
kta film, kopya film.
pozitif grnt
* Renkli ve siyah beyaz filmlerde doadaki renklerin as
llar
na uygun olarak belirlendii grnt.
pozitif hukuk
* Belli imkn ve zamanda konulmukurallar birlii.
pozitif kutup

* Elektrik yk art(+) olan kutup.


pozitif say
* Kendisinden nce art
(+) i
areti bulunan s
f
rdan byk say
.
pozitiflik

pozitivist

* Pozitif olma durumu.


* Pozitif elektriklenme olaylargsteren bir cismin durumu.
* Olgucu.

pozitivizm
* Olguculuk.
poziton

* Bkz. pozitron.

pozitonyum
* Bkz. pozitronyum.
pozitron

* Pozitif elektron.

pozitronyum
* Negatif bir elektronla bir pozitrondan olu
an, hidrojen atomuna benzeyen karars
z yap
.
pozsuz

* Poz vermeksizin.
* Kurumsuz, al
ms
z.
* Kuyruksokumu kemii.

pk
* Kuyruk sokumu, kuyruk.
pf
prsk

renme anlat
r.
* Gev
eyip sarkm

, y
pranm

prsklk
* Prsk olma durumu.
prsme
* Prsmek i
i.
prsmek
* Gev
eyip sarkmak.
prtlek

prtleme

* (gz iin) D

ar
ya doru
k
k, patlak.
* C
v
k
eylerin atlayan kabuktan, delikten d

ar
ya
km
durumu.
* Prtlemek i
i.

prtlemek
* (gz) e
itli sebeplerle a
lmak, d

ar
ya do
ru f
rlamak.
* Meyve kabuu yar
l
p ii d

ar
ya do
ru
kmak.

psteki

* Koyun veya kei postu.

psteki sayd
rmak
* iinden
k
lmaz bir iykleyip ura
t
rmak.
pstekini sermek
* dverek k
m
ldamayacak duruma getirmek, pestilini
karmak.
pstekiyi kurtarmak
* hoolmayan bir durumdan kurtulmak.
ptibr
ptifur
ptikare

Pr

* Tereya
lkk biskvi.
* Kuru hamurdan haz
rlanan veya aras
na krema doldurulan kk pasta.
* Kk kareli kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Praseodim'in k
saltmas
.

prafa
*
skambil k

tlar
yla oynanan bir tr oyun.
pragmac
* Pragmac
l

kendine reti olarak kabul eden, pragmatist.


pragmac
l
k
* Doruluu ve gereklii tek yanlolarak yaln
zca hareketlerin sonular
ve ba
ar
larile deerlendiren
reti, pragmatizm.
pragmatist
* Pragmac
.
pragmatizm
* Pragmac
l
k.
pranga
* A
r cezal
lar
n ayaklar
na tak
lan kal
n zincir.
pranga cezas
* Pranga ile cezaland
rma.
pranga kaa

* Az
lhaydut.
pranga mahkmu
* Pranga cezasalm
kimse.
prangal
* Prangaya vurulmu
.
prangas
z
* Prangasolmayan.
prangaya vurmak
* aya

na pranga ba
lamak, zincire vurmak.

praseodim
* Atom numaras59, atom a
rl

140,92 olan, soluk sarrenkli bir element. K


saltmasPr.
pratik

* Teoriye dayanmayan, davran


ve uygulama ile ilgili olan, k
lg
l
, uygulamal
, tatbik, amel.
* Kolayl
kla uygulanabilir, kullan

l
.
* Bir
eyi yapma yntemi veya biimi, teaml.
* Bir sanat ve bilim dal
n
n ilkelerinin, kurallar
n
n uygulan

, k
lg
, uygulama, tatbik, ameliye.

pratika
* K
ysa
l
k idaresine gemilere verilen giri
k
izni.
pratikle
me
* Pratikle
mek i
i.
pratikle
mek
* Pratik duruma gelmek.
pratiklik

* Pratik olma durumu.

pratikte
* Gnlk ya
ay

ta, uygulamada.
pratisyen

* Mesle
ini, sanat
npratik yoluyla renip uygulayan kimse.

prefabrik konut
* Duvar, kap
, pencere ve dier elemanlar
fabrikasyon olarak retilen ve konutun yap
laca
beton pltform
zerine monte edilen konut.
prefabrikasyon
* (ev, gemi vb.
eylerin) nceden haz
rlanm
bir plna gre, bir btn olarak birle
tirilmesi yntemi.
prefabrike
* Paralar
nceden haz
rlan
p, konulacayerde bir btn olu
turan, kurma.
prehistorik
* Tarih ncesine ili
kin veya bu dnemden kalma.
prehistorya
* Tarih ncesi.
prekambriyen
* Kambriyen ncesi.
prelt

* Ses veya algile ilgili bir kompozisyona giri


i salayan yaz
lveya do
atan olan mzik paras
.

prematre
* Vaktinden nce, erken domu(bebek).
prens

* Hkmdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan.


* Bir prensli
in ba

nda bulunan kimse.


* Bazlkelerde en yksek soyluluk unvan
.

prenses
* Hkmdar ailesinden olan kad
n veya k
zlara verilen unvan.
* Hkmdar kar
s
.

prenseslik
* Prenses olma durumu ve prensesin grevi.
prensip

*
lke, umde.

prenslik
* Prens olma durumu veya prensin grevi.
* Bir prensin ynetiminde olan lke.
preparat
* Mstahzar.
pres

letme, onarma, dzletme gibi i


lemlerin uygulanmasiin bir nesneyi, iki a

rl
k aras
nda mekanik olarak
s
k

t
rmaya yarayan alet, mengene.
* zm, elma, zeytin gibi meyva sebzeleri s
karak suyunu, ya
n
karmakta kullan
lan alet veya ara,
cendere.
pres yapmak
* bir tak
m
n kar
kaleye do
ru ak
ns
ras
nda teki tak
m
n oyunculartaraf
ndan engellemeye gemek,
baskyapmak.
presbit

* Presbitlie uram
(gz veya kimse).

presbiteryen
* Prensbiteryenlikle ilgili.
presbiteryenlik
* Protestan mezhebinin demokratik kurallara gre kurulmubir kolu.
presbitlik
presi

* Gzde uyum gcnn azalmasyznden, yak


ndaki nesneleri net grememe durumu.
* Pres kullanan kimse.

presilik
* Pres yapmak, satmak veya kullanmak i
i.
prese

* S
k

t
r
lm

, s
k
lm
olan.

presesyon
* Bkz. devinme olay
.
presleme

* Presle s
k

t
rma.
* Kuma
larbas
n alt
nda tutarak yap
lan i
lem.

preslemek
* Presle s
k

t
rmak.
preslenme
* Preslenmek i
i.
preslenmek
* Preslemek i
i yap
lmak.
prestij

* Sayg
nl
k, itibar.

presto

* abuk, ok abuk bir tempo ile.


* Bu tempo ile al
nan mzik paras
.

prevantoryum
* Vcutlar
na verem mikrobu girmesine ra
men henz hastal
a yakalanmam
zay
f kimselerin, vereme
yakalanmas
nnlemek amac
yla bak
ld
klarsa
l
k kurumu.
prezantabl
* Sunulabilir.
prezantasyon
* Tan
tma, takdim etme.
prezante

* "Tan
tmak, takdim etmek" anlam
nda etmek yard
mcfiili ile birlikte kullan
l
r.

prezante etmek
* takdim etmek, sunmak.
prezervatif
* Kaput.
prezidyum
* Btn yetkilerini eski S.S.C.B anayasas
na zg bir tarzda kullanan rgt.
prim

* (i
verence)
hacmiyle orant
lolarak ve iyapanisteklendirip, ihacmini ve verimi art
rmak veya sonuca
daha kolay ve abuk ula
mak amac
yla verilen para.
* Sosyal Sigortalar yasas
na ba
l
olan i
ilerin ve bunlar
al

t
ran i
verenlerin Sosyal Sigortalar Kurumuna
demek zorunda olduklar
cretin belli bir yzdesiyle belirlenen paraya verilen ad.
* Pay senetlerinin as
l fiyatile piyasa fiyataras
ndaki art

.
primadonna
* Operada ba
kad
n roln oynayan oyuncu.
primat

* Btn maymun trlerini ve bazbilginlerin s


n
flamas
na gre, insanlariine alan memeliler tak
m
,
primatlar.
primatlar
primitif

* Maymunlar.
*
lkel, iptida.

primitivizm
*
lkelcilik.
printer
* Bilgiyazar, yaz
c
.
priz
prizma

* Elektrik ak
m
almak iin fi
in sokuldu
u yuva.
* Bime.
* I

nlar
nsapt
ran ve ayr

t
ran, saydam maddeden yap
lm
gen prizma.

probabilizm
* Olas
c
l
k.

problem

* Teoremler veya kurallar yard


m
yla zlmesi istenen soru.
* Mesele, sorun.
* Davran

larnormal olmayan ve zel olarak e


itilmesi gereken.

problematik
* Problemli, sorunlu.
problemli
* Meselesi, sorunu olan.
problemsiz
* Meselesi, sorunu olmayan.
prodksiyon
* Yap
m.
prodktivite
* Verilen emee ve yap
lan masrafa oranla retilen miktar rn verme gc, retkenlik.
prodktr
* Yap
mc
.
* retici.
prodktrlk
* Prodktrn i
i.
profesr

* niversitede ve yksek
retim kurulu
lar
nda en st derecede olan retim yesi.

profesrlk
* Profesr olma durumu veya profesrn grevi.
profesyonel
* Bir i
i kazan sa
lamak amac
yla yapan (kimse) merakl
, hevesli, amatr, zengen kar

t
.
profesyoneli olmak
* bir i
in, bir u
ra

n btn inceliklerini veya a


klar
n
kavram
olmak.
profesyonelle
me
* Profesyonelle
mek i
i.
profesyonelle
mek
* Profesyonel duruma gelmek.
profesyonellik
* Profesyonel olma durumu.
profil

* Yandan grn
.
*
nsan
n yznn yandan grn
.
* Yanay.

proforma fatura
* Bir mal
n sat
n al
nmas
nsalayabilmek amac
yla demenin nceden yap
lmasiin kesilen fatura.
program

* Belirli
artlar ve dzene gre yap
lmasngrlen i
lemlerin btn.
* Bilgisayara bir i
lemi yapt
rmak iin yaz
lan komutlar dizisi.

programc

* Program haz
rlamakla grevlendirilmikimse, yap
mc
.
* Tiyatro, konser gibi yerlerde program satan veya da
tan kimse.
programc
l
k
* Program yapma veya haz
rlama i
i.
programlama
* Programlamak veya programla
t
rmak i
i.
programlamak
* Programa ba
lamak, bir
eyin program
nyapmak.
programlanma
* Programlanmak i
i veya durumu.
programlanmak
* Programlduruma gelmek, programa ba
lanmak.
programla
t
rma
* Programla
t
rmak i
i.
programla
t
rmak
* Bir i
in program
nyapt
rmak.
programl
* Programolan.
* Programa ba
lanm

, belli bir programa gre dzenlenmi


.
programs
z
* Belli bir programolmayan.
* Belli bir programa gre dzenlenmemi
, programa ba
lanmam

.
proje

* Tasarlanm

ey, tasar
.
* Mal sahibinin isteine gre yap
lacak bir yap
y
, belli bir programa gre in
a edilecek bir yap
btnn, bir
makine veya bir kurulu
u pln durumunda gsteren izim.
* Dei
ik alanlarda nceden pln ve programa al
nm

, maliyeti hesaplanm

, kurum ve kurulu
lar
n ynetim
organlar
nca onaylanm

, k
sa ve uzun vadeye ba
lanarak zel kurum veya devlet ad
na gerekle
tirilmesi kabul
edilmibilimsel al

ma tasar
s
.
proje yapmak
* tasarlamak.
projeci

* Proje sahibi veya proje yapan kimse.

projeksiyon
*
z d
m, irtisam, mrtesem.
* Gsterim, grntleri bir ekran zerine yans
tma i
lemi.
projektr
* I

ldak.
* Gsterici, projeksiyon aleti.
projektr

* I

lda
n etrafa sat

k.
projektr

nda olmak
* gz nnde bulunmak, ortada olmak.
projelendirme
* Projelendirmek i
i veya durumu.

projelendirmek
* Proje durumuna getirmek, projesini haz
rlamak.
proletarya
* al

anlar
n olu
turdu
u sosyal topluluk.
proleter

* al

an, emeki.

proleterle
me
* Proleterle
mek durumu.
proleterle
mek
* Eme
e nem veren s
n
fgeli
tirmek.
prolog

* n deyi
.

prometyum
* Atom numaras61, atom a
rl
145 olan, nadir topraklar grubundan bir element.K
saltmasPm.
promosyon
* zendirme.
promnat
* Gezinti yeri.
propaganda
* (bir
reti, d
nce veya inanc
) Ba
kalar
na tan
tma, benimsetme ve yayma amac
yla sz, yazgibi yollarla
gerekle
tirilen al

ma.
propagandac
* Propaganda yapan kimse.
propagandac
l
k
* Propaganda yapma i
i.
propagandist
* Tan
t
c
.
prosedr
proses

* Bir amaca ula


mak iin tutulan yol ve yntem.
* Sre.

prospekts
* Tan
tmal
k, tarife.
prostat
* Erkeklerde idrar torbas
n
n alt
nda bulunan, siye
in ba
lang
blmn evreleyen ve meni yap
m
nda
grev alan, i salgda salg
layan bez, kestanecik.
* Bu organda olu
an hastal
k.
prostel

* nlk.

prostell
* nl olan.
protaktinyum

* Aktinit grubundan, atom numaras91, atom a

rl

231 olan radyoaktif bir element. K


saltmasPa.
protein
* Canlhcrelerin ana maddesini olu
turan, genellikle slfr, oksijen ve karbon eleri bulunan amino asit
birle
iminden olu
mukarma

k yap
ldo
al madde.
proteinli
* Proteini olan.
proteinsiz
* Proteini olmayan.
Protestan
* Hristiyanl
kta reform hareketi sonucu do
an mezhep.
* Bu mezhebe balolan kimse.
Protestanl
k
* Protestan olma durumu.
* Anglikan, Lterci, Kalvenci vb. gibi trl kollariine alan, papan
n din ba
kanl

n
ve Katolik kurallar
n
tan
mayan kilise birlii.
protesto

* Bir davran

, bir d
nceyi, bir uygulamayhaks
z, yersiz, gereksiz bularak kar

kma, kabul etmeme.


* Herhangi bir davran

n haks
z, yersiz, gereksiz grlerek onaylanmad

nbildiren resm a
klama.
* Deerli evrak niteli
indeki bor senedinin denmemesi durumunda, zel bir biime ba
lve belli hukuk
sonular douran bildirim.
protesto ekmek
* protesto yollamak.
protesto etmek
* itiraz etmek, reddetmek.
* protesto yollamak.
protez
* Eksik bir organ
n yerini tutmak, bir organ
n sakatl

nrtmek amac
yla yap
lan yapma organ veya para.
* Bu amala yap
l
p kullan
lan (organ).
* n treme.
protezci

* Protez yapan kimse.

protezcilik
* Protez yapma i
i.
protojin

* Gnays yap
s
nda, genellikle Alp dalar
nda rastlanan bir granit.

protokol

* Bir toplant
, oturum, soru
turma sonunda imzalanan belge.
* Diplomatlar aras
nda yap
lan anla
ma tutana

.
* Diplomatl
kta, devletler aras
ndaki ili
kilerde geen yaz

malarda, resm trenlerde, devlet ba


kanlarile
onlar
n temsilcileri aras
ndaki gr
melerde uygulanan kurallar.
* Resm ili
kilerde ve i
lemlerde ciddiyet.
protokolc
* Protokol i
leriyle ura
an kimse.
* Kurallara s
ks
k
ya ba
l
olan kimse.
protokole dahil
* resm trenlere kat
lma hakkolan (kimse).

proton

* Atom ekirdeinde her biri (+1) pozitif elektrik yk ta

yan tanecik.
* Hidrojen atomunun ekirdei.

protonema
* Yosun sporlar
n
n imlenmesinden olu
an iplik biimindeki organ.
protoplzma
* Yapbak
m
ndan ekirdek ve sitoplazmadan olu
an, yan s
v
, saydam ve canlhcrenin metabolizma
olaylar
n
n olu
tu
u yer.
prototip

*
lk rnek, ilk tip.

prova
* Bir
eyin amac
na uygun, istenilen dzeyde olup olmad

n
anlamak iin yap
lan deneme.
* Bir giysiye son biimini vermeden nce giysiyi giyecek ki
inin zerinde yap
lan dzeltme.
* Yazar veya dzeltmen taraf
ndan stnde dzeltmeler yap
lan bas
lmetin.
prova yapmak
* gzden geirmek.
* oyunu sahnelemek iin nceden denemek.
providansiyalizm
* Kayrac
l
k.
provizyon
* Bir ekin para olarak kar

.
provizyonsuz
* Bankada kar

olmayan (ek).
provokasyon
* K

k
rtma.
provokatr
* K

k
rt
c
.
provoke
* "K

k
rtmak" anlam
nda gelen provoke etmek
eklinde kullan
l
r.
prozodi

* Bir
iir bestesinde, hece vurgular
n
n mzik vurgu ve ykseli
leriyle iyice uyu
muolmasve bu yoldaki
kurallar
n btn.
prmiyer

* Yeni oynanmaya ba
layan tiyatro oyununun ilk temsili.

Prusyal
* Almanya'n
n Prusya blgesinden olan kimse.
pruva

* Geminin veya sandal


n n taraf
, bablm.

pruva hatt
* Gemilerin birbirinin ards
ra gitmek iin ald
klardurum.
psikanaliz
* Freud'un geli
tirdi
i, insan
n uyumlu veya uyumsuz davran

lar
n
n kayna
say
lan, bilinaltat

ma ve
gdleri ara
t
r
p bilince
kararak davran
sorunlar
nzme yntemi, ruh zmleme.
psikanalizci

* Hastalar
npsikanalizle tedavi eden hekim.
* Psikanalizle u
ra
an kimse.
psikasteni
* Saplant
lar
n o
unun kknde bulunan ak
l ve ruh zay
fl

.
psikiyatr
* Psikiyatri uzman
, ruh bilimci.
psikiyatri

* Ruh ve sinir hastal


klar
yla, ki
ide grlen nemli uyumsuzluklarnleme, te
his ve tedavi etmeyle ura
an
uzmanl
k dal
.
psikolog
psikoloji

* Ruh bilimci.
* Ruh bilimi, ruhiyat.
* Bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, d
nme, duygulanma biimlerinin btn.
* Herhangi bir edebiyat rnnde, ki
ilerin ki
iliklerini belirleyen duyu
, d
n
, davran
biimi.

psikolojik
* Ruh bilimsel, ruh bilimi ile ilgili.
* Ruhsal.
* Ruhu ok
ayan, ho
a giden, iyi kar

lanan.
psikolojik sava
* Temeli propagandaya dayanan, kar
d
nceli gruplar
n birbirlerini etkileyebilmek ve kendi d
ncelerini
kabul ettirmek iin tehdit,
antaj, y
ld
rma gibi psikolojik
elerin kullan
ld

mcadele tr.
psikolojizm
* Ruh bilimcilik.
psikometri
* Ruh lm.
psikopat
psikopati

* Ruh veya sinir hastal

na tutulmukimse, ruh hastas


.
* Ak
l hastal

psikopatoloji
* Ak
l ve ruh sa
l

ninceleyen bilim.
psikopatolojik
* Psikopatoloji ile ilgili.
psikoterapi
* Hekimin hastay
etkilemek iin kulland

psikolojik yntemlerin btn.


psikoz

* Trl sebeplerle ki
ili
in btnlk ve uyum gcn genilde y
kan ruh bozukluklar; ak
l
hastal
klar
n
n genel ad
.
* Toplumsal bir sars
nt
ya ba
lolarak doan ruh durumu.
psi
ik
Pt

* Ruhla ilgili olan, ruh, ruhsal.


* Pltin'in k
saltmas
.

ptiyalin
Pu

* Ni
astan
n sindirilmesine yarayan, tkrkte bulunan bir enzim.
* Pltonyum'un k
saltmas
.

puan
* e
itli sporlarda kullan
lan ls ve deeri de
i
ken birim.
* Genellikle test biimindeki s
navlarda cevapland
r
lacak sorular
n sayolarak de
eri veya cevaplayan
n
ba
arde
eri.
* Kuma
lardaki benek, nokta.
puan almak (veya kazanmak)
* spor kar

la
malar
nda ba
ar
lbir oyun
kararak kendine saysa
lamak.
* genellikle test biimindeki s
navda herhangi bir puan elde etmek.
puan hesab
yla yenmek
* rakibinin ald

ndan daha ok puan alarak oyunu kazanm


say
lmak.
puan tutturmak
* gereken say
da para kazanmak.
puan vermek
* de
er bimek, not vermek.
puanlama
* Puanlamak i
i.
puanlamak
* (test k
tlar
nda) Sorulara verilen cevaplarpuan olarak de
erlendirmek, puan vermek.
puanland
rma
* Puan vermek i
i.
puanland
rmak
* Puan vermek.
puanl
puanl
k
puantaj

* zerinde puan bulunan.


* Puan de
erinde olan.
* Bir
eyin denetlendi
ini veya grldn belirtmek iin i
aretleme, i
aret koyma.

puanter
* Bir av kpe
i
rk
.
puantr
puding

* al

anlar
n giri
k
saatlerini i
aretleyen kimse veya alet.
* Meyve, biskvi vb. ile yap
lan bir
ngiliz tatl
s
.
* ak
l ve tak
r
nt
lar
n
n kendi kendine imentola
mas
ndan olu
muktle.

pudra

* Bazmineral rnlerin kar

mile elde edilen, cildi korumak, dzgn ve gzel gstermek veya k


r

kl
klar
,
przleri gizlemek amac
yla yze ve tene srlen, kokulu ince toz.
pudra
eker
* Dvlerek ince un durumuna getirilmi
eker.

pudralama
* Pudralamak i
i.
pudralamak
* Pudra srmek.
pudral

* Pudra srlmolan (yz, cilt).

pudral
k
* Pudra kutusu.
pudriyer
puf

puf

* Pudral
k.
* Arkal
ks
z, alak, yumu
ak, ayaklargzkmeyen oturacak.
* Kaba, kabart
lm

, yumu
ak minder.
* Bezginlik, usan anlat
r.

puf bre
i
* Mayalhamurdan elde edilen yufkan
n aras
na peynir veya k
yma konularak yap
lan ve tavada k
zart
lan bir
e
it brek.
pufla

* Perde ayakl
lardan, Kuzey Kutbu'na yak
n yerlerde,
skandinavya k
y
lar
nda ya
ayan, ince ve yumu
ak
tyleri iin avlanan bir ku(Somateria).
* Bu ku
un tyleriyle doldurulmu
.
pufla gibi
* ok yumu
ak ve kabar
k.
puflama

* Puflamak i
i.

puflamak
* Puf diye ses
kararak s
k
ntveya zntsn belli etmek.
puhu

* Bayku
gillerden, orman, dave kayal
klarda ya
ayan, uzunluu 65 cm, s
rt
koyu kahve rengi bir kutr
(Bubo bubo).
pul

pul biber

* Posta paraskar

mektuplara, damga resmine kar

l
k k
tlara yap

t
r
lan, bas
lkk k
t paras
.
* Eskiden kullan
lan akeden kk metal para.
* Bazgiysilerde ss olarak kullan
lan parlak, incecik, genellikle metal levhac
k.
* Tavla oyununda kullan
lan, plstik, tahta vb.den yap
lm
yassyuvarlak levhac
k.
* Vida, c
vata vb.
eylerin boynuna geirilen, ortas
delik metal levhac
k.
* Bal
klar
n, srngenlerin ve bazku
larla memelilerin vcudunu kaplayan boynuzsu, sert levhac
k.
* zerinde bulundu
u organa yap

k, biim ve yap
ca ok basit yapraklar
n her biri.
* Propaganda amac
yla kullan
lan yaz
lkk k
t.
* Pula benzeyen, pulu and
ran.
* Kurutulduktan sonra dvlerek pul pul olan biber.

pul kanatl
lar
* Eklem bacakl
lardan, kanatlargenive say
s
z kk pullarla rtl, s
v
laremmek iin hortum biiminde
azolan, ba
kala
maya uram
bcekleri, kelebekleri iine alan bcekler tak
m
.

pul pul
pul
i
e
pulat

* Kk paralar durumunda.
* Ye
il camdan yap
lan ok ince eperli
i
e.
* elik.

pulat gibi
* elik gibi, gl kuvvetli.
pulcu

pulculuk

pullama
pullamak

pullanma

* Pul satan kimse.


* Pul derleyen veya derleyenlere pul satan kimse, pul koleksiyoncusu.
* Pul satma i
i.
* Pul derleyicilii veya derleyenlere satma i
i.
* Pullamak i
i.
* zerine pul yap

t
rmak.
* Pullarla sslemek.
* Pullanmak i
i.
* D
derinin boynuzsu kk pullar veya byk geniparalar durumunda dklmesi.

pullanmak
* (zarf, mektup, evrak vb. iin) zerine pul yap

t
r
lmak.
* Pul pul olmak.
pulla
t
rma
* Pulla
t
rmak i
i veya biimi.
pulla
t
rmak
* Pul hline getirmek.
pullu
* zerine pul yap

t
r
lm

.
* zerine pul i
lenmi
.
* Pulu olan.
pullu sazan
* Bir tr bal
k.
pulluk
* Topra
srmek iin kullan
lan tar
m arac
.
pulluku
pulman
pulsuz

* Pulluk yapan, haz


rlayan veya satan kimse.
* Yatar koltuk.
* Pulu olmayan.

pulu
pululuk

* Cinsel gc olmayan (erkek).


* Pulu olma durumu, ananet.

puma
* Kedigillerden, uzunluu 120 cm, kuyru
u 70 cm, s
rtkahverengi, karnbeyaz, Amerika'da ya
ayan bir
memeli tr, Yeni Dnya aslan(Feis concolor).
pumba
* Kabart
lm

, yumu
ak duruma getirilmi
.
pumpa

* Bkz. pumba.

pun

* ay,
eker, tar
n, limon kar

m
na rom veya kanyak gibi dam
t
lm
bir alkoll ikiyle yap
lan ve bu
ikinin buharla
an alkol yak
ld
ktan sonra iilen iki.
punduna getirmek (veya pundunu bulmak)
* bir
eyi yapmak iin uygun zamansemek.
punt

* (bir
ey iin) Uygun zaman, f
rsat.

punto
* Bas
mc
l
kta harflerin byklk ve kklklerine gre ald

ad.
puntolu
pupa

* Herhangi bir byklkte puntosu olan.


* Geminin arkas
, k
.
* Arkadan.

pupa yelken ilerlemek (gitmek...)


* yelkenler, arkadan esen rzgrla
i
miolarak, tam yolla.
* alabildi
ince, hibir
eye ba
mlolmadan.
puro
pus

* Yaprak ttnle yap


lm
kal
n ve uzun sigara.
* Gruzakl

nok azaltmayan bir tr hafif sis.


* Bazmeyvelerin zerinde olu
an, zamk veya sak
za benzeyen madde.
* Yapraklar
n zerinde grlen, rmcek a
nand
ran bcek veya kurt yuvas
.
* Aalar
n ktk ve dallar
ndaki yosun.
* Bazen meme ba

nda olu
an kabuk.

pus
* Parmak, in.
pusar
k

pusarma

* Puslu, puslanm

, sisli.
* Ilg
m, yalg
n, serap.
* Pusarmak i
i.

pusarmak
* Puslu duruma gelmek, sislenmek.

pusat

* Ara.
* Silh, z
rh gibi savaarac
.
* Giysi veya giysilik kuma
.

pusat
* Orta oyununda
ak
ak ve tahta k
l
vb. kullanan oyuncu.
pusatland
rma
* Pusatland
rmak i
i veya durumu.
pusatland
rmak
* Pusatlanmas
nsalamak, tehiz etmek.
pusatlanma
* Pusatlanmak i
i veya durumu.
pusatlanmak
* Gereken ara veya silhlaredinmek.
pusatl

puselik
puset
puseti

* Pusat
olan.
* Z
rh giymi
.
* Bkz. buselik.
* Elle srlen, hafif, kk ocuk arabas
.
* Puset yapan, satan veya onaran kimse.

pusla
* Bkz. pusula (I), (II).
pusland
rma
* Pusland
rmak i
i veya durumu.
pusland
rmak
* Puslu duruma getirmek.
puslanma
* Puslanmak i
i.
puslanmak
* Hava hafif sisli bir durum almak.
* Buulanmak.
puslu
* Puslanm

, pusar
k, hafif sisli.
* zerinde pus bulunan.
pusma
* Pusmak i
i.
pusmak

* Sinmek.
* Bir
eyi kendine siper edip saklanmak.
* Ortal

hafif sis kaplamak, pusarmak.

pusu

* Birine sald
rmak iin saklanarak beklenen yer.
* Birine sald
rmak iin haz
rlanma durumu.

pusu kurmak
* sald
racakimseye grnmemek iin bir yerde gizlenip beklemek.
pusucu

* Pusu kuran veya pusuya yatan kimse.

pusula
* zerinde kuzey - gney dorultusunu gsteren bir m
knat
s inesi bulunan ve yn tespit etmek iin
kullan
lan kadranlara.
pusula
* Kk bir k

da yaz
lm
k
sa mektup, tezkere.
* zerinde alacak hesabyaz
lm
k

t.
pusulal
* Pusulasolan.
pusulama
* Pusulamak i
i veya durumu.
pusulamak
* Pusu konumuna veya durumuna getirmek.
pusulas
z
* Pusulasolmayan.
pusulay
a

rmak
* g bir duruma d
erek ne yapaca

nbilememek.
* do
ru tutum ve davran

tan ayr
lmak.
pusuluk
* Pusu kurulan yer.
pusuya d
mek
* pusu kuran kimsenin sald
ralan
iine girmek.
pusuya d
rmek
* yolunu gizlice bekleyip ktlk etmek.
pusuya yatmak
* pusuda beklemek.
pusval
* Yemenicilerin kulland

l.
pu
t

* Ecinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sap


k erkek ocuk.
* A
r ve kaba svg sz.

pu
t olmak
* birinin ilencine uray
p ktle
mek, mahvolmak.
pu
tluk
put
feti
.

* Pu
t olma durumu.
* Bazilkel toplumlarda doast g ve etkisi oldu
una inan
lan canlveya cans
z nesne, tap
ncak, sanem,

* Ha.
put
* drt tel ipekten bklmiplik.
put gibi

* sessiz, anlams
z bir bak

la ve k
m
ldamaks
z
n.

put kesilmek
* sessiz ve hareketsiz bir durum almak.
putla
ma

* Putla
mak i
i.

putla
mak
* Gere
inden ok deer kazanmak.
putla
t
rma
* Putla
t
rmak i
i.
putla
t
rmak
* Bir
eyi ola
anst grerek, gere
inden ok de
er vermek, put durumuna getirmek.
putperest
* Puta tapan.
putperestlik
* Puta tapma durumu, feti
izm.
putrel
putrelli
puya

* Yap
larda, demir yollar
nda kullan
lan demir kiri
.
* Putreli olan.
* And da
lar
nda yeti
en 60-70 y
lda bir en grkl tek ieini veren bitki.

pf
* Bir ate
i sndrmek, canland
rmak iin dudaklarhafife bzerek d

arverilen solu
un
kard

ses.
pf desen uacak
* ok zay
f kimseler iin kullan
l
r.
pf noktas
* Bir i
in en ince, hassas ve nemli noktas
.
pfkrme
* Pfkrmek i
i.
pfkrmek
* fleyerek pskrmek.
pfleme

* Pflemek i
i.

pflemek
* Sndrmek veya so
utmak iin flemek.
pfr pfr
* (rzgr iin) Hafif ve serin bir biimde eserek.

pkl

* Bkz. ekli pkl.

plverizatr
* Pskrte.
pnez
* Raptiye.
pr
pr
prek

* dolu, ok" anlam


nda birle
ik s
fatlar yapar: prhiddet, prne
e vb.
* am, ard
, ldin aalar
n
n ine gibi ince yapraklar
.
* akaklardan sarkan sa, zlf.
* Bitkilerin saaklkk veya pskl.

preklenme
* Preklenmek i
i.
preklenmek
* Prekli duruma gelmek, pskllenmek.
prekli

* Pre
i olan.

preksiz
* Pre
i olmayan.
prk

* Prek.

prkl
* Havu.
prdikkat
* Dikkatli.
pre
pren

* Sebze veya eti ezerek veya szgeten geirerek elde edilen ezme.
* Sprge otu.

prhiddet
* Hiddetli.
prik
prin
priten

* Prinden treyen baz.


* Fosfor oksiklornn rik aside etkimesiyle olu
an trikloroprinin indirgenmesinden elde edilen baz.
* Kutsal kitaplaryeniden ve de
i
ik bir anlay

la okumaya zen gsteren katpresbiteryen.

pritenlik
* Priten olma durumu.
* Ahlk, siyas vb. konularda kattaassub.

prizm

* Dilbilgisine, gnlk kullan

a uymayan kelime ve deyimleri kullanmama veya eskiden kullan


lan slba
dnme iste
i.
prmell
prne
e

* Hzntl, zntl.
* Ne
eli.

prs
hhat
* S
hhatli, sa
l
kl
.
prtel
* Tel
l
.
prtk

* Herhangi bir
eyin zerindeki
k
ntbiiminde kk kabarc
k,
k
nt
.
* (ses iin) C
z
rt
.

prtklenme
* Prtklenmek i
i.
prtklenmek
* Herhangi bir
eyin zerinde prtkler olu
mak.
prtkl
* Prtkleri olan.
prz

* Bir
eyin dzgnln bozacak
k
nt
, gedik veya kusur.
* Engel, glk.

przal
r
* Bir borunun a
z
na biim vermek, geni
letmek veya apaklar
n
, przlerini almak iin kullan
lan,
evresinde kesici yz bulunan alet, rayba.
przlenme
* Przlenmek i
i.
przlenmek
* Prz olu
mak, przl duruma gelmek.
* (ses) Bouk ve bozuk
kmak.
* Kar

k ve g bir duruma gelmek.


przl

* Prz olan.
* Bo
uk ve bozuk (ses).
* Kar

k, g (durum, i
).

przsz
* Prz olmayan.
* Dzgn, falsosuz ses.
przszlk
* Przsz olma durumu.
psk
pskl

* Bkz. eski psk.


* Bir ucundan baz
eylere ss olarak tak
lan, dier ucu serbest saak biimindeki iplik demeti.

pskl kuyruklular
* Vcutlariki, tys uzant
yla sonulanan, kanats
z, ince, yumu
ak, en bilinen tr gm
n olan
bcekler tak
m
.
psklck
* Gnekursunun baztek renkli resimlerinde grlen parlak bulut.
pskll

* Pskl olan, pskl tak


lm
olan.

pskll bel
* Byk s
k
nt
, zarar veren kimse veya
ey.
psklsz
* Pskl olmayan.
pskrge
* S
v
larve toz durumundaki maddeleri duman hlinde samaya veya atmaya yarayan tulumba veya krk
biimindeki ayg
t.
pskrme
* Pskrmek i
i.
* S
k ve tek tek benekler durumunda.
* Yanarda

n, duman, kl ve lv
karmas
, indifa.
pskrme benli
* Bir arada irili ufaklbenleri olan.
pskrmek
* Az
nda bulunan bir s
vveya toz durumundaki bir
eyi h
zla savurtarak d

ar
karmak.
* (yanardaiin) Lv
karmak, indifa etmek.
* (fke vb. iin) Patlarcas
na d

arvurmak.
pskrte
* S
v
larve toz durumundaki maddeleri gaz veya toz durumunda samaya yarayan alet, plverizatr.
pskrtme
* Pskrtmek i
i.
* Sulu boya pskrterek e
itli tonlarda yzeyler elde etme tekni
i veya bu teknikle yap
lm
resim.
* Pskrtlerek yap
lm

.
* S
ram

, f
rlam

.
pskrtme makinesi
* Pskrte.
pskrtme tabancas
* Vernik veya boya s
v
lar
nbas
nlhava yard
mile pskrterek srmekte kullan
lan tabanca biiminde
ara.
pskrtmek
* H
zla ve savurtarak
karmak.
* F

k
rtmak.
* Geri dnmek zorunda b
rakmak.
pskrt

* Pskrme durumunda bulunan yanardadan


kan maddelerin btn, lv.

pskrtc
* Pskrtmek i
ini yapan ara veya kimse.
pskrtlme

* Pskrtlmek i
i.
pskrtlmek
* Pskrtmek i
i yap
lmak.
pskrt
* Pskrtmek i
i veya biimi.
pskrk
* Yanarda

n pskrmesiyle ortaya
kan.
pskrk klte
* Yanarda

ndan pskrme sonucu kat


la
m
duruma gelen ta
.
pskrk ta
* Pskrk.
psl
pstl
psr

psrl

* Bkz. ssl psl.


*
rinle dolu kabarc
k veya sivilce.
* Bir
eyin can s
k
c
, kar

k ayr
nt
sveya prz.
* Can s
k
c
, istenmeyen kimse.
* Tembel, kalpazan.
* (ip, sa vb. iin) Kar

k, dola

k.
* (iiin) Kar

k, kusurlu.
* Bkz. bok psr.
* Psr olan, przl.

psrsz
* Psr olmayan, przsz.
ptr

* Kk kabarc
k,
k
nt
, prz, prtk.

ptr ptr
* zerinde pek ok ptr bulunan.
* Sertle
ip atlam

.
ptrlenme
* Ptrlenmek i
i.
ptrlenmek
* Ptrl olmak.
ptrl
* Ptr olan, przl, prtkl.
ptrsz

* Ptr olmayan.

ptrszlk
* Ptrsz olma durumu.
-r

* nl ile biten fiillere eklenen genizaman eki.

r, R

* Trk alfabesinin yirmi birinci harfi. Re adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan tml, srtnc dieti
nszn gsterir.
Ra
-ra / -re

* Radyum'un k
saltmas
.
*
simlerden yer ve zaman zarftreten ek.

Rab
* Tanr
.
rabban

Rabbena

* Tanr
'dan gelen,
eytan kar

t
.
* Tanr
'ya ula
m

.
* Tanr
, Tanr
m.

rabbena hakkiin
* ant ierken inand
rmak iin kullan
l
r.
rabbim

* Tanr
m.

rab
t
* Ba
, ba
lama.
rab
t edat
* Ba
la.
rab
ta

rab
tal

rab
tas
z

* Ba
layan
ey, ba.
*
lgi, ili
ki.
* Ba
l
l
k.
* Birbirini tutma, tutarl
k.
* Dzen, s
ra.
* Dzgn, dzenli.
* Szn bilen, tutarl
, a
rba
l
.
* Dzensiz, birbirini tutmaz.
* A
rba
lolmayan, tutars
z.
* Birbirine balveya tutarlolmadan.

rab
tas
zl
k
* Rab
tas
z olma durumu.
raca

* Hindistan'da prenslere verilen unvan, mihrace.

raci
* Geri dnen.
* Dokunan, ilgilendiren, dayanan.
raci olmak
* dokunmak, dayanmak, ilgilenmek.
racon

* Yol, yntem, usul.


* Gsteri
, fiyaka.
racon kesmek
* grn
e gre hkm vermek.
* gsteriyapmak.
radansa

* Yelkenlere a
lan deliklere ve halat ilmiklerine geirilen metal halka.

radar
* Radyo dalgalar
n
n yank
s
n
alarak cisimlerin yerini ve uzakl

nbulabilen, genellikle uak ve gemilerde


kullan
lan cihaz.
*
gd, sezi
.
radarc

* Radar kullanan veya radar


n bak
m ve onar
m
yla grevli kimse.

radarc
l
k
* Radarc
n
n grevi.
radde

* Derece, kerte.

raddelerinde
* (zaman iin) S
ralar
nda, sular
nda.
radika

* Yapraklarsalata olarak yenen baharl


, ok y
ll
k bir bitki (Taraxacum officinale).

radikal
* Kkl, kesin, kkten.
* Kktenci.
radikalizm
* Kktencilik.
radikalle
me
* Radikalle
mek durumu.
radikalle
mek
* Kktenci olmak.
* Kesin durum almak.
radon

* Atom numaras86, atom a


rl
222 olan, radyum tuzunun su ile i
lenmesinden, hidrojen ve oksijenle
kar

m durumunda elde edilen, boru yard


m
yla s
vhava iinden geirilerek kar

mdan ayr
lan radyoaktif element.
K
saltmasRn.
radyan

* Bir dairede yar


ap uzunluundaki yay paras
ngren merkez a
ya e
it alme birimi.
* I

n veya
syayan.

radyasyon
* I

n
m.
radyatr

* Bir akaryak
t
n yanmas
ndan veya s
cak bir ak

kandan ald

s
yd

ar
ileten dilimli borulardan olu
an

s
tma arac
.
* Ba
lbulunduu motordaki
sderecesinin ykselmesini nleyen soutucu.
radyatrc

* Radyatr yapan, satan, onaran veya d


eyen usta.
radyo
* Elektrik dalgalar
n
n zelliinden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi.
* Elektrik dalgalar
yla dzenli olarak yay
n yapan istasyon ve bu istasyonun programlar
ndzenlemekle
grevli kurulu
.
* Radyo istasyonlar
n
n yay
nlar
nalan ara.
radyo etkinlii
* I

n etkinlik, radyoaktivite.
radyo evi

* Radyo yay
myap
lan yap
.

radyo gazetesi
* Radyo arac
l

ile yay
mlanan haber, yorum ve roprtajlar
n tm.
radyo istasyonu
* Radyo vericilerinin bulundu
u merkez.
* Radyoda al
nan veya bulunan her bir yay
n.
radyo muhabiri
* Radyo haber ve rportajlar
nhaz
rlayan gazeteci.
radyo oyunu
* Radyoda oynanmak ve seslendirilmek zere yaz
lan oyun.
radyo taksi
* Telsiz telefon a
ile bir
irkete veya dura
a ba
l
olarak al

an taksi.
radyo yay
n
* Dorudan kamuya seslenen ve sesli programlaryayan ileti
im arac
.
radyoaktif
* I

n etkinlii olan,

n etkin.
radyoaktif izotoplar
* Bazhastal
klar
n te
hisinde ve iyile
tirilmesinde yararlan
lan izotoplar.
radyoaktifle
tirme
* Bir elementi radyoaktif duruma getirmek.
radyoaktiflik
* Radyoaktif olma durumu.
radyoaktivite
* Alfa, beta, gama

nlar
n
yayma zellii,

n etkinli
i.
radyobiyoloji
*X

nlar
n
n canldokular zerindeki etkisini inceleyen bilim.
radyocu

* Radyo yapan, onaran veya satan kimse.


* Radyoda grevli kimse.
* Radyo yap
lan veya onar
lan yer.

radyoculuk
* Radyo yapma, onarma veya satma i
i.
* Radyo kurulu
lar
ni
letme ve ynetme i
i.
radyoelektrik
* Fizi
in elektromanyetik dalgalar
n ara
t
r
lmas
ve uygulanmasile ilgili blm.

radyoelektriksel
* Radyoelektri
e ili
kin.
* Radyofrekans.
radyoelektronik
* Elektroni
in radyoelektri
e uygulanmas
.
radyofizik
* Radyoelektri
e ili
kin olaylarinceleyen bilim dal
.
radyofizyoloji
* Radyobiyoloji.
radyofoni
* Elektromanyetik dalgalar
n zelliklerinden yararlanarak sesleri ileten sistem.
radyofonik
* Radyo ile ilgili, radyo ile verilen.
radyofonik ses
* Radyoda konu
ma yapmaya uygun ses.
radyofoto
* Fotoraf, yazgibi grntlerin radyo dalgalar
yla uzaktan iletilmesini sa
layan sistem.
* Bu sistemle al
nan foto
raf.
radyografi
*X

nlar
ndan yararlan
larak resim ekme.
* Bu teknikle al
nan foto
raf.
radyogram
* Telsiz telgrafla verilen haber ve bunun yaz
loldu
u k

t.
radyoizotop
* Doal bir elementin radyoaktif izotopu.
radyokimya
* Radyoaktif cisimleri ve onlar
n kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal
.
radyolink

* Radyo, telefon, televizyon ve teleks gibi ileti


im aralar
n
n kablo balant
solmaks
z
n, istasyonlar aras
nda
veya stdyo ile verici istasyon aras
nda yksek frekansl
radyo dalgalarile balantkurmaya yarayan sistem.
radyolog
radyoloji

* I

n bilimi uzman
,

n bilimci.
* I

k, elektrik ve
s

n
mlar
n
n uygulama alanlar
ninceleyen bilim dal
,

n bilimi.

radyometre
* I

nler.
radyometri
* I

ma
iddetinin lm.
radyometrik
* Radyometri ile ilgili.
radyoskopi
* Bir organ veya cismin

nlar alt
nda muayenesi.

radyoteknoloji
* Elektro filmi ekme tekni
i.
radyotelefon
* Telsiz telefon.
radyotelgraf
* Telsiz telgraf.
radyoterapi
*X

nlar
n
n biyolojik etkisine dayanan tedavi yntemi.
radyum

* 1898 y
l
nda Pierre Curie ve e
i taraf
ndan bulunan, atom numaras88, atom a

rl

226,05 olan, 700 C


de eriyen, so
ukta suyu ayr

t
ran,

n etkinli
i ok bir element. K
saltmasRa.
raf

* stne te beri koymak iin dolaba veya bir dolab


n iine birbirine paralel olarak tutturulmu
, genellikle
geni
, uzun tahta veya metal levha.
rafa koymak (veya kald
rmak)
* savsamak, art
k stnde durmamak, ihmal etmek.
rafadan

* Kaynar suda kabu


u ile az pi
irilmi(yumurta), alakok.

Raf
z
* Raf
zlii benimseyen kimse.
Raf
zlik
rafinaj
rafinatr

* i mezhebinin bir kolu ve bu koldan olanlar


n inanc
.
* Ar
t
m.
* Odun liflerini iinde bulunabilecek yabanc
maddelerden ar
tma nitesi.

rafine
*
ncelmi
, ince, ar
t
lm

, safla
t
r
lm

.
* Hassas, duygulu, nazik, ince, sekin.
rafineri
* Ar
t
m evi, tasfiyehane.
rafit
rafting
rafya

ragbi
ra
bet

* Bazhayvan ve bitki hcrelerinde bulunan, ine biiminde billr madde.


* zellikle
rmaklarda azg
n sular aras
nda yap
lan salc
l
k, sal yar

.
* Afrika ve Amerika'da yeti
en, iri gvdeli, uzun yaprakl
palmiye (Raphie).
* Bu palmiyenin dokuma i
lerinde kullan
lan lifleri.
* Palmiye liflerinden yap
lm
olan.
* Bkz. rugby.
*
stek, arzu.
* Be
enme, itibar.

ra
bet etmek (veya gstermek)
* istemek, be
enmek, istekle kar

lamak.
ra
bet grmek (veya kazanmak)
* istenilmek, be
enilmek, istekle kar

lanmak.
ra
betli

*
stek gren, rabet gren, ra
bet edilen.

ra
betsiz
*
steksiz, gnlsz, rabet etmeyen.
*
stenilmeyen, ra
bet edilmeyen.
ra
betsizlik
*
steksizlik, gnlszlk, rabet etmeme.
*
stenilmeme, rabet edilmeme.
ra
m
*
nad
na davranma.
ra
men
ra
m
na
rahat

* Kar

n.
* "bir
eye kar
terslik olsun diye, inad
na" anlam
yla kullan
l
r.
*
nsanda znt, s
k
nt
, tedirginlik olmama durumu, huzur.
* znt, s
k
ntve tedirginli
i olmayan.
* S
k
nt
veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen.
* Ald
rmaz, gams
z.
* Kolay bir biimde, kolayl
kla.
* "Haz
r ol" durumunda bulunanlara, olduklar
yerde serbest bir durum almalariin verilen komut.

rahat batmak
* iyi bir durumdayken bu durumu olmayacak sebepler yznden b
rakanlar iin sitem yollu sylenir.
rahat b
rakmamak (veya vermemek)
* tedirgin etmek.
rahat d
ei
* ly kald
r
ncaya dein iinde yat
rd
klar
d
ek.
* Bir kimsenin ld yerden sz edilirken deniz, savaalangibi yerlere kar

t olarak evindeki yata

nve
dolay
s
yla evini anlat
r.
rahat durmak
* yaramazl
k etmemek veya k
m
ldamamak.
rahat duru
* Vcudun al

t
rmalar aras
nda dinlendirilmesi iin, eller arkaya dik olarak birle
tirilmi
, bacaklar nde veya
yana yar
m ad
m duru
unda ald

gev
ek durum.
rahat etmek
* s
k
nt
s
z durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek.
rahat k

na batmak
* bulundu
u rahat durumun deerini bilmemek.
rahat olmak
* zntl, s
k
nt
lveya tedirgin durumda olmamak.

rahat rahat
* Rahat bir biimde, kolayl
kla.
rahat yz grmemek
* hi rahat etmemek.
rahata
* Rahat (bir biimde).
rahatkamak
* rahats
z, tedirgin olmak, zlmek.
rahat
na bakmak
* hibir
eye ald
r
etmeyerek rahat
nsa
lamaya al

mak.
rahatlama
* Rahatlamak i
i.
rahatlamak
* znt, s
k
nt
, tedirginlik veren veya bir ihtiyac
n giderilmesi durumun ortadan kalkmas
, azalmas
yla
rahata kavu
mak.
rahatlatma
* Rahatlatmak i
i.
rahatlatmak
* Rahatlamas
nsa
lamak, ferahlatmak.
rahatl
k

rahatl
kla
rahats
z

* znts, s
k
nt
s
, tedirginli
i olmama durumu, rahat.
* Yorgunluk veya s
k
ntvermeme durumu.
* rahat bir biimde, kolayl
kla.
* Rahat olmayan, tedirgin, huzursuz.
* Rahat kullan
lmayan, s
k
nt
, tedirginlik veren.
* Hasta, keyifsiz.

rahats
z etmek
* rahat
nbozmak, rahat
n
, keyfini ka
rmak.
rahats
z olmak
* rahatbozulmak, keyfi kamak, sal
bozulmak.
rahats
zlanma
* Rahats
zlanmak i
i.
rahats
zlanmak
* Sal
bozulmak, hastalanmak, rahats
z olmak.
rahats
zla
ma
* Rahats
zla
mak i
i veya durumu.
rahats
zla
mak
* Rahats
zlanmak.
rahats
zl
k
* Rahats
z olma durumu, tedirginlik.
* Hastal
k.

rahats
zl
k duymak
* tedirgin olmak, huzurunun ve rahat
n
n kat

nhissetmek.
rahats
zl
k vermek
* rahat
nbozmak, rahat
n
, keyfini ka
rmak.
rahibe
* Kad
n rahip.
rahibelik

rahim
rahm
rahip

* Rahibe olma durumu.


* Rahibenin grevi.
* Dl yata
.
* Koruyan, ac
yan, merhamet eden.
* Hristiyanlarda genellikle manast
rda ya
ayan din adam
, ke
i
.

rahiplik
* Rahip olma durumu.
* Rahibin grevi.
rahle
* zerinde kitap okunan, yazyaz
lan, baz
lara
l
p kapanabilen alak, kk masa.
rahleitedrisinde
* yeti
me, eitim, d
nce bak
m
ndan "o kimsenin etkisinde" anlam
nda kullan
l
r.
rahman
rahman

* Herkese, her canl


ya merhamet eden Tanr
.
* Tanrile ilgili, tanr
sal,
eytan kar

t
.

rahmet
* Birinin suunu ba

lama, yarl
gama, merhamet etme.
* Yamur.
rahmet okumak
* Tanr
'n
n merhamet ve ba

lamas
iin dua etmek.
* biri, kt bir kimseden daha kt
kmak.
rahmet olsun can
na
* "Allah rahmet eylesin" anlam
nda ller an
l
rken kullan
lan iyi dilek sz.
rahmetli

* "Tanr
'n
n rahmetine kavu
mu
, yarl
ganm

" anlam
nda lmkimseleri sayg
yla anmak iin ad veya
unvanlar
n
n ba

na getirilir, merhum.
* lmbir kimsenin adyerine kullan
l
r.
rahmetli olmak
* lmek.
rahmetlik
* Rahmetli.
rahmetlik olmak
* lmek.

rahne
raht

* Gedik, yar
k.
* At tak
m
.
* Yolda lz
m olacak
eyler.
* D
eme vb. tak
mlar
.
* Pencere ve kapkanatlar
n
ereveye tutturan mente
e tak
m
.

rahvan
* Ko
arken bir yandaki iki baca

n
ayn
anda atan binek hayvanlar
n
n biniciyi sarsmayan ko
ma biimi.
* Bu biimde ko
an (binek hayvan
).
* (binek hayvaniin) Bu biimde ko
arak.
-rak / -rek
* S
fatlar
n kar

la
t
rma derecesini treten ek: ufarak "ufaka", krek "daha kk" vb.
rakam
* Say
lar
gstermek iin kullan
lan i
aretlerden her biri.
* Bu i
aretlerle yaz
lm
say
.
* Nicelik, miktar.
rakamlama
* Rakamlamak i
i.
rakamlamak
* Bas notalar
n
n stne akortlar
nbelirten rakam koymak.
rakaml

* Rakamolan, iinde rakam bulunan.

raket

* Pingpong, tenis gibi oyunlarda topa vurmak iin kullan


lan, oval tahta bir kasna
a gerilmibir ala veya
lstikle kaplanm
olan, uzunca saplara, vura.
rak

* zm, incir, erik gibi meyvelerin alkolle mayalanarak dam


t
lmas
yla elde edilen iki.

raklemi
* Rakmeclisinde gerekle
tirilen e
lence.
rakbarda

* Rakimek iin zel olarak retilen, dar ve uzunca bardak.


rakmeclisi
* Rakveya ba
ka iki iip yemekler, mezeler yiyerek vakit heirilen, al
n
p sylenerek e
lenilen toplant
.
rak
c

rak
c
l
k
rak
m

* Rakyapan veya satan kimse.


* Rakien (kimse).
* Rakyapmak veya satmak i
i.
* Ykselti.

rakibe
* Kad
n rakip.
rakik

*
nce, narin.
* Merhametli, yufka yrekli.
rakip

* Herhangi bir i
te, bir yar

ta, birbirini gemeye al

an, ayn
eyi elde etmeye u
ra
an (kimse).

rakiplik
* Birbirine rakip olma durumu, rekabet.
rakipsiz
rakit
rakkas

rakkase

* Daha stn, daha iyisi bulunamayan (kimse veya


ey).
* Durgun (su).
* Sarka, pandl.
* Raksmeslek edinmierkek.
* Raksmeslek edinmikad
n.

rakkasl
* Sarkac
olan.
rakor

* S
hh tesisatta iki boruyu dndrmeden birbirine balanmas
nsa
layan ba
lant
paras
.

rakorlu musluk
* Hortum ba
lamak iin kullan
lan musluk.
raks

* Dans.
* Sal
n
m.

raks aksa

* Klsik Trk mzi


inde bir kk usul.
raksetme
* Raksetmek i
i.
raksetmek
* Oynamak, dans etmek.
ralli

* Yar

mac
lar
n otomobille belli yollar
izleyerek ve zel kurallara uyarak belirli bir yere ula
malar
na
dayanan otomobil yar

mas
.
rallici
ram

* Ralliye kat
lan yar

mac
.
* Boyun een, kendini ba
kas
n
n buyruuna b
rakan.

ram etmek
* boyun e
dirmek, itaat ettirmek.
ram olmak
* boyun e
mek, itaat etmek.
ramak

* "Bir
eyin olmas
na ok az kalmak" anlam
na gelen ramak kalmak deyiminde geer.

ramazan

* Ay takviminin dokuzuncu ay
, aylar adverilen recep,
aban ve ramazan aylar
n
n sonuncusu, oru
tutulan ay.
Ramazan Bayram
* eker Bayram
.
ramazan davulu
* Ramazan gnlerinde oru tutacaklarsahura kald
rmak iin mahalle aralar
nda al
nan davul.
ramazan keyfi
* Oru tutanlarda iftar saatine yak
n grlen sinirlilik.
ramazan pidesi
* Ramazan ay
nda zel olarak yapt
r
lan susamlpide.
ramazan topu
* Ramazan gnlerinde sahur ve iftar vakitlerini halka duyurmak iin at
lan top.
ramazaniyelik
* Ramazanda iftar ve sahurda yenmek iin al
nan yiyecekler.
ramazanl
k
* Ramazan iin ayr
lm
(yiyecek).
rambo
* Dv
.
rami

* Is
rgangillerden, in, Vietnam ve Malezya'da yeti
en de
erli bir bitki (Boehmeria nivea).
* Bu bitkinin dokumac
l
kta kullan
lan lifi.
* At
c
, atan kimse.

ramp
* Bir tiyatro sahnesinin nnde,

k ve

ldaklar
n yerle
tirildi
i, izleyiciye en yak
n yer.
ramp

na
karmak
* bir oyunu sahnelemek.
rampa

* Bir arazinin, bir kara yolunun, bir demir yolu hatt


n
n yatay dorultuya gre yokuolan blm.
* zellikle istasyonlarda, vagonlara e
ya yklemek veya bo
altmak iin yap
lan, ambar
n nnde bulunan set.
* Bir vagonu raya sokmak veya raydan
karmak iin kullan
lan ara.
* Bir geminin bir ba
ka gemiye, dubaya, iskeleye veya sala de
ecek biimde yana
mas
.
*
ki aacveya takozlarbirbirine kenetlemek iin kullan
lan, ulareriltilmive sivriltilmidemir ubuk.
* Fzeli mermi veya makinelerin, havaya f
rlat
lmak iin stne yerle
tirildikleri eik destek.

rampa etmek
* ta

t bir yere, bir


eye veya bir ba
ka ta

ta yana
mak.
* birinin iki masas
na a
r
lmad
hlde oturmak.
rampac
* Deniz sava
lar
nda, borda bordaya sava

ld

nda kar
gemiden gelen sald
r
lar
nleyen veya d
man
gemisine atlay
p sava
an er.
rampalama
* Rampalamak i
i.
rampalamak
* Rampa etmek.

rampal
* Yoku
u olan.
randa

* Gemilerin mizana dire


inin gerisindeki yelken.

randevu
* Belli bir saatte, belli bir yerde iki veya daha ok ki
i aras
nda kararla
t
r
lan bulu
ma.
randevu almak
* bir kimseden belli bir saat ve yerde bulu
mak iin sz almak, gn almak.
randevu evi
* Gizli fuhuamac
yla i
letilen ev.
randevu vermek
* belli bir saatte, belli bir yerde biriyle bulu
mak iin sz vermek.
randevucu
* Randevu evi i
leten kimse.
randevuculuk
* Randevucunun i
i.
randevula
ma
* Randevula
mak i
i.
randevula
mak
*
ki veya daha ok ki
i belli bir yerde veya zamanda bulu
mak iin szle
mek.
randevusu olmak
* belli bir saatte, belli bir yerde bulu
mak iin biriyle szle
miolmak.
rand
man
* Verim.
rand
manl
* Verimli.
rant

* Bir mal veya paran


n, belirli bir sre iinde emek verilmeden sa
lad

gelir, getirim.

rantabilite
* Yat
r
lm
sermayenin bir kurulu
un veya bir plsman konusunun gelir sa
layabilme olana

, verimlilik.
rantabl
rant
rant
l
k

* Gelir getiren, kr salayan, verimli, getirimli.


* Rant i
iyle u
ra
an kimse.
* Rant
n
n yapt

i
.

rantiye
* Bankada bulunan paran
n faiziyle veya sahibi bulundu
u de
erli evrak
n (hisse senedi vb.) geliriyle ya
ayan
kimse, getirimci.
rantiyeci
* Rant
.
rantiyecilik

* Rant
l
k.
ranza
* Gemi, tren, k

la, yat
l
okul gibi yerlerde st ste yap
lan yatak yeri.
rap
rap rap
rapor
yaz
.

* "Birdenbire durmak" anlam


nda rap diye durmak deyiminde geer.
* Bir birli
in, yrydzenine girmibir topluluun, uygun ad
m yrrken
kard
ses.
* Herhangi bir i
te, bir konuda yap
lan inceleme ve ara
t
rma sonucunu, d
nceleri veya gzlemleri bildiren

* Hastal

n te
hisini, hastan
n durumunun gerektirdi
i dinlenme vb. ni gsteren, doktor veya doktorlar
kurulunca verilen yaz
.
rapor vermek
* herhangi bir konuda yap
lan inceleme, ara
t
rma sonucu; d
nce veya gzlemleri yaz
yla bildirmek.
raporcu

* Bir i
i, bir konuyu inceleyerek onunla ilgili rapor vermekle grevli kimse.

raporlama
* Raporlamak durumu.
raporlamak
* Rapora ba
lamak, rapor hline getirmek.
raporlu

* Raporu olan.
* Hastaland
iin rapor alarak i
inden ayr
lm
olan.
* Ruh sa
l

n
n bozuk oldu
unu bildiren raporu olan, ka
k.

raportr
* Szc.
raportrlk
* Szclk.
rappadak
rapsodi

rapten

* Ans
z
n, beklenmedik bir biimde ve anda.
*
inde, Homeros'un
iirlerindeki olaylardan birini i
leyen
arkveya para.
* Mill veya mahall konulardan esinlenerek olu
turulmumzik eseri.
* Ba
lolarak, tutturulmubiimde.

raptetme
* Raptetmek i
i.
raptetmek
* Bir
eyi bir yere ili
tirmek, tutturmak.
raptiye
ara.

* Dz, geniba
l
, k
sa bir ivi grn
nde, k

t veya karton gibi


eyleri bir yere tutturmak iin kullan
lan

raptiyeleme
* Raptiyelemek i
i.

raptiyelemek
* Raptiye ile tutturmak.
raptiyelenme
* Raptiyelenmek i
i.
raptiyelenmek
* Raptiye ile tutturulmak.
rasat
* Gzlem.
rasat

* Gzlemci.

rasathane
* Gzlem evi, observatuvar.
ras
t

* Gzleyici.

raspa
trp.

* Demir, tahta yzeylerdeki boya, pas gibi


eyleri
karmak, przleri gidermek iin kullan
lan iri di
li bir
* Kundurac
l
kta kselenin yzn s
y
rmaya ve perdahlamaya yarayan alet.

raspa etmek
* raspalamak.
raspa ta

* Gemi gvertelerini temizlemek iin kullan


lan snger ta

.
raspac

* Raspa yapan (kimse).

raspalama
* Raspalamak i
i.
raspalamak
* Raspa kullanarak boyalar
, paslarkaz
mak, przleri gidermek veya iki yzeyi birbirine yap

t
rmak,
oturtmak.
raspalanma
* Raspalanmak i
i.
raspalanmak
* Raspalamak i
ine konu olmak.
rast

* Doru.
* Tesadf.
* (at
lan
ey) Hedefi vurma.

rast
* Klsik Trk mzi
inde bir makam.
rast gelmek
* d
nmedii, ummad
hlde kar

la
mak, rastlamak, tesadf etmek.
* d
nmedii veya d
lmedi
i hlde pay
na d
mek.
* (at
lan
ey) hedefi bulmak.
* tesadf etmek, denk gelmek.

rast getirmek
* rast gelmesini salamak.
* kollamak, semek.
* aranmakta olan bir
eyi veya kimseyi umulmad
k bir yer veya zamanda bulmak.
* (Tanr
) uygun getirmek, ba
ar
lk
lmak.
rast gitmek
* uygun d
mek, istenilen biimde geli
mek.
rastgele
* Herhangi bir, geli
igzel.
* Semeden, iyisini ktsn ay
rmadan, geli
i gzel, llettayin.
* "

iniz rast gitsin" anlam


nda kullan
lan iyi dilek sz.
rastgeli
* Rast gelmek i
i veya biimi.
rast
k
* Kad
nlar
n ka
lar
nveya salar
n
boyamak iin srdkleri siyah boya.
* Srme mantargillerin yol at
ve tanelerin iini kurum karasbir tozla dolduran ekin hastal

, srme.
rast
k ekmek
* rast
k srmek.
rast
kl
rastlama

* Rast
k srlmolan (kaveya sa).
* Rastlamak i
i.

rastlamak
* Bir kimse ile kar

kar

ya gelmek, kar

la
mak, rast gelmek, tesadf etmek.
* (at
lan
ey) Hedefi bulmak, rast gelmek.
rastlanma
* Rastlanmak i
i veya durumu.
rastlanmak
* Kar

la
mak, rast gelinmek, tesadf edilmek.
rastlant
* Bilgiye, iste
e, kurala veya belli bir sebebe dayanmaks
z
n oluveren kar

la
ma, tesadf.
rastla
ma

* Rastla
mak i
i.

rastla
mak
* Birbiriyle kar

la
mak, birbirine rastlamak, tesadf etmek.
* Aynzamanda olmak, st ste gelmek.
rastlay

* Rastlamak i
i veya biimi.
rasyon
* Bir hayvan
n 24 saatlik bir periyot iin besin maddeleri ve enerji ihtiyac
nsa
layan toplam yem miktar
.
rasyonalist
* Ak
lc
, usu.
rasyonalite
* Ussall
k.

rasyonalizasyon
* Ussalla
t
rma, akla dayatt
rma.
rasyonalizm
* Ak
lc
l
k, usuluk.
rasyonel

* Usa dayanan, ll, ussal, hesapl


.

rasyonel say
* Tam veya kesirli say
lar
n ortak ad
.
rasyonelle
me
* Rasyonelle
mek durumu.
rasyonelle
mek
* Rasyonel duruma gelmek.
rasyonelle
tirme
* Rasyonelle
tirmek i
i.
rasyonelle
tirmek
* Rasyonel duruma getirmek.
ra
e

* Titreyi
, rkme.

ra
elenme
* Ra
elenmek durumu.
ra
elenmek
* Titremek, rpermek.
ra

* R
vet veren kimse.
ra
itik

* Ra
itizm hastal

na yakalanm
(ocuk).

ra
itizm

* ocuklarda kalsiyum, fosfor eksikli


inden veya dengesizliinden ileri gelen, biim bozukluuna sebep olan
kemik hastal

.
ratanya

* Kara bu
daygillerden, 20-40 cm ykseklikte, basit yaprakl
, kk srgn kesici olarak kullan
lan a
a
k
(Krameria triandra).
rate

rat
p
rating

* Byk fare.
* Ya
l
, verimsiz, geimsiz (kimse).
* Ya
, nemli.
* Reyting.

raunt
* Bkz. dnem.
ravent

* Karabudaygillerden, 1-2 m ykseklikte, byk yaprakl


, beyaz iekli, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Rheum
officinale).
ray

* Tren, tramvay gibi ta

tlarda tekerleklerin zerinde hareket ettii demir yol.

rayba
* Przal
r.
raydan (veya ray
ndan
kmak)
* dzeni bozulmak, alt st olmak.
ray
na girmek
* (bir i
, bir giri
im) dzene sokulmak, iyi bir duruma getirilmek.
ray
na oturtmak
* bir i
i yoluna, yntemine koymak, dzgn i
ler duruma getirmek.
rayi
* Bir para veya biriminin mal
n sat
ve srm de
eri.
rayi fiyat
* Bir para biriminin mal
n srm deeri, piyasa fiyat
.
rayiha
rayihal

* Koku, gzel koku.


* Gzel kokulu.

razak
* Kal
nca kabuklu, iri ve uzunca taneli,
ekeri ok bir tr zm.
raz

* Uygun bulan, benimseyen, isteyen, kabul eden.

razetmek
* kabul etmek.
razgelmek
* uygun bulmak, kabul etmek.
razolmak
* uygun bulmak, beenmek, benimsemek, istemek, kabul etmek.
razmol
Rb
Re

*
ri, Kepekli un.
* Rubidyum'un k
saltmas
.
* Renyum'un k
saltmas
.

re
* Re harfinin ad
.
re

-re

* Gam (II) dizisinde do ile mi aras


ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota k
saltmas
.

* Bkz. -ra / -re.


reaksiyon
* Tepki, akslmel.
* Tepkime.
reaktr
* Yak
t olarak evre havaykullanan ve pervanelerin yard
m
olmaks
z
n dorudan do
ruya tepki ile al

an,
iki ucu a
k boru biiminde itici.
* Bir katalizr yard
m
yla kimyasal tepkime yaparak retim elde edilen endstri kurulu
u.
realist

* Gereki.

realist olmak
* gereki olmak.
realite
realizm

* Gerek, gereklik.
* Gerekilik.

reasrans
* Bir sigorta ortakl

n
n sigorta ettii paran
n bir blmn, olabilecek zarara kar

, ba
ka bir ortakl

a
yeniden sigorta ettirmesi i
i.
reaya

rebab

rebap

* Bir hkmdar
n ynetimi alt
ndaki halk.
* Tanzimat'tan nce Osmanl
mparatorluunun Mslman olmayan uyruklar
.
* Hristiyan.
* Rebap alan kimse.
*
nce, duygulu.
* Gvdesi Hindistan cevizi kabuundan yap
lm
uzun saplsaz.

rebiylh
r
* Ay takviminin drdnc ay
, kk mevlit ay
.
rebiylevvel
* Ay takviminin nc ay
, byk mevlit ay
.
recep
recim

* Ay takviminin yedinci ay
, aylar
n birincisi.
* Ta
a tutma, ta
a tutarak ldrme.

recmetme
* Recmetmek i
i.
recmetmek
* Ta
a tutmak, ta
a tutarak ldrmek.
reel
reelci

* Meyveleri
ekerle kaynatarak haz
rlanan tatl
.
* Reel yapan veya satan kimse.

reelcilik
reellik
reete

* Reel yapma ve satma i


i.
* Reel yapmaya uygun veya reel yapmak iin ayr
lm
olan (meyve).
* zerinde doktorun hastasiin gerekli grd illarla, bunlar
n kullan
l
biimleri yaz
lolan k

t.
* Yol, yntem, are.
* Yemek veya halk tedavisinde kullan
lan il tarifesi.

reete gibi
* okunaks
z (yaz
).
reeteli

* Reete kar

nda sat
lan (il).

reetesiz
* Reete aranmaks
z
n sat
lan (il).
reeteyi yapt
rmak
* reetede yaz
lolan illarhaz
rlatmak veya sat
n almak.
reine

* Bazbitkilerde, zellikle amlarda olu


an, katveya yarak

kan organik salgmaddesi.


* Sonsuz polimerle
me ile elde edilen, byk molekll yapay madde.

reine kanal
* Genellikle am tr aalarda bulunan, ba
kesitte (gzeneklere benzeyen) kk noktalar hlinde grlen,
ii reine dolu blm.
reine kesesi
* Aac
n y
l aras
nda grlen, ii reine dolu kese biimindeki blmler.
reine ya
* Reineden
kan ya.
reineli
* znde reine bulunduran.
redaksiyon
* Yaz
lm
bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yaz
yyay
ma haz
r duruma getirme.
* Yazyazma, kaleme alma.
redaktr

* Yaz
lm
bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yaz
yyay
ma haz
r duruma getiren kimse.
* Yazyazan, bir yaz
y
kaleme alan kimse.

redaktrlk
* Redaktrn grevi.
reddedilme
* Reddedilmek durumu veya biimi.
reddedilmek
* Reddetmek i
ine konu olmak.
reddedi
* Reddetmek i
i veya biimi.
reddetme

* Reddetmek i
i.
reddetmek
* Verilen veya yap
lmasistenen bir
eyi kabul etmemek, geri evirmek.
* (aileden olan birini) Aileden bir ki
i olarak saymamak, tan
mamak.
* Yalanlamak, rtmek.
reddeyleme
* Reddeylemek i
i veya durumu.
reddeylemek
* Reddetmek.
reddiye

* Bir d
nceyi, bir
retiyi rtmek iin yaz
lan yaz
.

reddolunma
* Reddolunmak i
i veya durumu.
reddolunmak
* Verilen veya yap
lmasistenen bir
ey kabul edilmemek, geri evrilmek.
redevans
* Bir berat, lisans hakkveya ticar marka sahibinin bunu devretti
i firmalardan ald

madd kar

l
k.
redif

redingot

* Son dnem Osmanlordusunda, askerlik grevini bitirdikten sonra yedee ayr


lan er.
* iirde uyaktan sonra tekrarlanan aynanlamdaki kelime veya ek, yedek.
* Arkasy
rtmal
, etekleri uzun, ift s
ra d
meli, resm erkek ceketi.

redingotlu
* Redingot giymiolan.
redoks

* Bir atom veya moleklden tekine bir veya daha ok elektronun gei
i olay
.

redresr
* Dorultma.
redksiyon
*
ndirgeme.
reel

* Gerek.

reenkarnasyon
* Ruh g, tenasuh.
reeskont
* Bir bankan
n elinde bulundurdu
u, vadesi gelmemisenetlerin bir ba
ka bankaya iskonto ettirmesi.
refah
refahl
refakat

* Bolluk, varl
k ve rahatl
k iinde ya
ama, gnen.
* Mreffeh, rahat, huzurlu.
* Arkada
l
k etme, birlikte bulunma.
* E
lik etme.

refakat etmek
* beraberinde gitmek, arkada
l
k etmek, e
lik etmek.
* e
lik etmek.
refakati

* Hastahanelerde hastan
n yan
nda kalan, hastaya yard
mcolan kimse.

referandum
* Halk oylamas
.
referans

refetme

* Bir kimsenin yararl

n
, yeteneini gsteren belge.
* Ba
vurulmasgereken kaynak.
* Refetmek i
i.

refetmek
* Yukarkald
rmak.
* Ortadan kald
rmak, gidermek.
refik
* Arkada
, dost.
* Koca, e
, zev.
refika
* E
, kar
, zevce.
refleks

* D

tan gelen bir uyar


m sonucu do
an hareket, salg
gibi i tepkilere yol aan irade d

sinir etkinlii,
tepke, yans
.
refleks yay
* Uyar
n
n al
nmas
, duyu siniri ile merkeze iletilmesi, merkezden verilen cevab
n motor sinir ile kasa
aktar
lmassonucunda meydana gelen bir sinir sistemi mekanizmas
.
reflektr
reform
reformcu

* Gelen

klaryans
tan ara, yans
ta.
* Daha iyi duruma getirmek iin yap
lan de
i
iklik, iyile
tirme, dzeltme,
slahat.
* Reform yanl
s
,
slahat
.

reformculuk
* Eldeki imknlarla, ihtille ba
vurmadan toplum dzeninin daha iyi duruma getirilebileceini, sosyal
adaletin salanabilece
ini ileri sren siyas sistem,
slahat
l
k.
reformist
* Reform yanl
solan.
reftiye

* Osmanl
mparatorluunda Tanzimat'a kadar ihra edilen maldan al
nan vergi.

refj

* Ta

t trafi
inin yo
un olduu yollarda yayalar
n kar

dan kar

ya gemesi iin yolun ortas


nda dzenlenmi
kald
r
m, orta kald
r
m.
regaip

* Amine Hatunun Hz. Muhammed'e gebe kald

gece.

* Recep ay
n
n kandil olarak kutlanan ilk cuma gecesi.
Regaip Gecesi
* Recep ay
n
n ilk cuma gecesi.
Regaip Kandili
* Hz. Muhammed'in ana rahmine d
t kabul edilen gece.
regln

* Pelerinli bir e
it palto.
* Omuzlardan geerek boyna kadar uzanan (kol).

regresyon
* Dier bir olay
n belirli bir byklne kar

l
k bulan bir olay
n yakla

k bykln bulma amac


n
gden i
lem.
regltr
reha

* Dzenleyici.
* Kurtulu
, kurtulma.

rehabilitasyon
* Bir kimsenin iyapmaya engel olan sakatl

nveya yetersizli
ini gidermek amac
yla uygulanan tedavi,
iyile
tirme.
rehavet
* Vcutta grlen gev
eklik, a
rl
k, tembellik.
rehavet kmek (veya basmak)
* gev
eklik, a
rl
k duymak ve uyumak istemek.
rehber

* K
lavuz.
* Birinin do
ruyu bulmas
na yard
mcolan, yol gsteren kimse veya
ey, delil.

rehber retmen
* rencilerin zel durumlar
yla yak
ndan ilgilenen ve
renciye, zorluklar kar

s
nda yard
mcolan
retmen.
rehberli
rehberlik

* Rehberi olan.
* K
lavuzluk.
* rencilerinin sorunlar
n
renerek onlara yard
mda bulunma.

rehberlik etmek
* yol gstermek, k
lavuzluk etmek.
rehbersiz
* Rehberi olmayan.
rehin

* Bir borcun denece


ine teminat olarak, denince, geri al
nmak
art
yla borlunun alacakl
ya verdii de
erli

ey, tutu, ipotek.


rehin etmek
* rehin olarak vermek.
rehine

tutak.

* Bir anla
ma, szle
me veya iste
in yerine getirilmesini sa
lamak iin teminat olarak ele geirilen kimse,

rehine koymak (veya vermek)


* dn para almak iin deerli bir
eyi rehin olarak vermek.
reis
* Ba
kan, ser.
* Kk tekne kaptan
.
reis bey
* \343 ba
kan.
reis efendi
* \343 reislkttap.
reisicumhur
* Cumhurba
kan
.
reislik

* Ba
kanl
k.
* Kk tekne kaptanl

reislkttap
* XVII. yzy
la kadar Osmanl
larda padi
ah divanktiplerinin ba

, reis efendi.
* Tanzimat'tan nce Osmanl
mparatorluunun D

i
leri bakan
.
reji

* Tekel idaresine verilen ad.


* Sinema, tiyatro, radyo ve televizyon oyunlar
nda oyunu ynetme.

reji masas
* Rejisrn oyunu ynlendirdi
i yer.
reji odas
* Ynetmenin al

oda.
rejim

* Ynetme, dzenleme biimi, dzen.


* Perhiz, diyet.
* Bir devletin ynetim biimi.
* Akarsu debisinin y
l boyunca gsterdii de
i
ikliklerin tm.

rejim yapmak
* sal

korumak veya zay


flamak amac
yla belirli yiyecekleri yemek.
rejisr
* Tiyatro ve sinema oyunlar
nda oyuncular
n rollerini da
t
p oyunu dzenleyen, metin, yorum, dekor, mzik
gibi geler aras
nda birlik salamaya al

an sanat
, ynetmen.
rejisrlk
* Rejisrn grevi, ynetmenlik.
rejisrlk etmek
* tiyatro ve sinema sanat
nda ynetmenlik yapmak.
-rek
rekabet

* Bkz. -rak / -rek.


* Aynamacgden kimseler aras
ndaki eki
me, yar

ma, yar

rekabet etmek
* yar

mak.
rekabeti

* Rekabet yanl
solan kimse, yar

rekket
* Kekemelik, pepemelik.
rekt

* Namazda bir k
yam (ayakta durma), bir rk (ayaktayken e
ilme) ve iki secdeden (yere kapanma) olu
an

blm.
reklm

* Bir
eyi halka tan
tmak, be
endirmek ve bylelikle srmn salamak iin denenen her trl yol.
* Bu ama iin kullan
lan yaz
, resim, film vb.

reklm etmek
* herhangi bir kimseyi veya olay
, durumu a
a vurmak, iln etmek, afi
e etmek, if
a etmek.
reklm filmi
* Herhangi bir rn tan
tmak amac
yla evrilen k
sa metrajlfilm.
reklm

nt
s
* Bkz. spot.
reklm ku
a
* Reklmlar
n yay
mland
belirli saat veya dakikalar.
reklm levhas
* Herhangi bir rn tan
tan, duvara, zel haz
rlanm
erevelere veya yerlere yap

t
r
lan, as
lan veya
tutturulan iln.
reklm yapmak
* her trl arackullanarak bir
eyi halka tan
tmak, nlenmesini sa
lamak.
reklmc
* Reklm i
i ile u
ra
an kimse.
reklmc
l
k
* Reklmc
n
n i
i.
rekolte
* Tar
mda bir y
lda derlenen rnlerin btn.
rekonstrksiyon
* Yeniden kurma.
rekor

* Bir sporda eri


ilmiderecelerin en stn.
* Daha nce elde edilmemiolan sonucu a
an yeni sonu.

rekor k
rmak
* daha iyi bir derece veya eski rekoru a

p yeni, stn bir sonu elde etmek.


rekortmen
* Rekor k
ran kimse.
rekortmenlik
* Rekor k
rma i
i.
rekreasyon

yapma.

*
nsanlar
n bozamanlar
nda, elence ve spor amacile gnll olarak kat
ld
klar
faaliyetler, yeniden

rekreasyon alan
* Rekreasyon amac
yla zel olarak dzenlenmialan.
rektr
* niversitenin tzel ki
ili
ini temsil eden, ynetimden, retimin dzenli yrtlmesinden sorumlu kimse.
rektrlk

rektum
rekzetme

* Rektrn grevi.
* Rektrn makam
.
* Gden, gden ba

rsa

.
* Rekzetmek i
i.

rekzetmek
* Dikmek, saplamak, kurmak.
remel
* Aruz llerinden biri.
* Klsik Trk mzi
inde bir usul.
remi
*
skambillerle oynanan bir tr oyun.
remil

* Kumda birtak
m izgiler izerek fala bakma.
* Bu biimde bak
lan fal.

remil atmak (veya dkmek)


* kumda bir tak
m izgiler izerek fala bakmak.
remilci
remilcilik

* Kumla fala bakan kimse.


* Remilcinin i
i.

remiz
* Sembol, rumuz.
Ren geyii
* Geyikgillerden Kuzey Kutbuna yak
n so
uk blgelerde ko
um hayvanolarak kullan
lan ve etinden,
stnden, derisinden de yararlan
lan evcil bir memeli tr (Flangifer tarandus).
rencide

*
ncinmi
, kalbi k
r
lm

rencide etmek
* incitmek, kalbini k
rmak.
rencide olmak
* incinmek, kalbi k
r
lmak.
rencidelik
* Rencide olma durumu.
renper

* Tarla, ba, bahe, yapve toprak i


lerinde a

r i
leri gren gndeliki,
rgat.
* ifti.
renperlik
* Renper olma durumu, renperin i
i,
rgatl
k.
rende
* Tahta yzeyleri przsz duruma getirmek, biim vermek iin marangozlar
n kulland

ara.
* zerinde kk delik ve kesici
k
nt
lar
bulunan, peynir, soan, havu vb. ufak paralara ay
rmak iin
kullan
lan mutfak leti.
* Bu letle ufak paralara ayr
lm

ey.
rendeleme
* Rendelemek i
i.
rendelemek
* Rende ile przlerini gidermek, istenilen biimi vermek.
* Rende ile ufak paralara ay
rmak.
rendelenme
* Rendelenmek i
i.
rendelenmek
* Rendelemek i
i yap
lmak.
rendeli
rendesiz

* Rendesi olan, rendelenmi


.
* Rendesi olmayan, rendelenmemi
.

rengrenk
* e
itli renkleri olan, renk renk.
rengi atmak (kamak veya umak)
* solmak.
* korku, heyecan gibi sebeplerle benzi sararmak.
renk
* Cisimler taraf
ndan yans
lanan

n gzde olu
turduu duyum.
* Nitelik.
renk almak
* yeni bir renk kazanmak.
renk bilimi
* Rengi ve renk olaylar
ninceleyen bilim dal
.
renk cmb

* Trl renklerin olu


turduu kar

m.
renk gelmek
* renklenmek, canlanmak.
renk krl
* Btn renkleri veya birka rengi, zellikle k
rm
z
ile ye
ili birbirinden ay
rt etmeye engel olan grme
bozuklu
u, daltonizm (Akromatopsi).
renk kr
* Renk krlne tutulmu(kimse).
renk lme

* S
v
lar
n, da
t
cyzeylerin, canl
lar
n vb.nin renklilik derecesini lme, kolorimetri.
renk renk
* Rengrenk, her renkte olan, ok renkli, trl renklerde grnen (
ey).
renk vermek (veya katmak)
* ne
e, canl
l
k veya de
i
iklik kazand
rmak.
renk vermek (veya rengini belli etmek)
* duygular
n
, d
ncelerini veya ba
ka bir durumunu belli etmemek, bir
eyi bildi
i hlde bilmez gibi
grnmek.
renk yuvar
* Gne
in yuvar
nsaran, yakla

k olarak 10.000 km kal


nl

ndaki kre kabuu, kromosfer.


renki

* I

, glgeyi ve biimleri renk yoluyla veren ressam.


* Renklendiren kimse.

renkgideren
* Bazmaddelerin rengini yok etmekte kullan
lan kimyasal madde.
renkleme
* Renklemek i
i.
renklemek
* Boyamak, renk vermek.
renklendirici
* Renk veren (madde).
renklendirme
* Renklendirmek i
i.
* Kimyasal i
lemlerle tek renkli pozitif grntde dei
ik renkli sonular elde etme.
renklendirmek
* Bir
eyin renklenmesini sa
lamak.
* Ne
elendirmek, canl
l
k ve hareket kazand
rmak.
renklenme
* Renklenmek i
i.
renklenmek
* Renkli duruma gelmek.
* Canl
l
k, hareket kazanmak.
renkli
* Rengi olan.
* Beyaz d

nda ba
ka rengi veya renkleri olan.
* Ne
eli, canl
, ilgi ekici.
* Kendine zg, ilgin, arp
cnitelikleri olan (kimse).
* Doadaki renkleri oldu
u gibi grntye aktarmaygzeten film.
renkli bas
n
* Bkz. boyalbas
n.
renkli film
* Renkleri yans
tan film.
renkli i
itme
* Ses duyumu s
ras
nda gze birtak
m renklerin grnmesi durumu.

renkli televizyon
* Renkleri oldu
u gibi ekrana yans
tan televizyon sistemi veya aleti.
renklilik

* Renkli olma durumu.

renkler
* Bir s
v
n
n renk derecesini lmeye yarayan ara, kolorimetre.
renksemez
* Beyaz

zmlemeden veren, akromatik.


* Hcrede boyaykabul etmeyen.
renkser
renksiz

* Renklerle ilgili olan, kromatik.


* Rengi olmayan.
* Gere
i gibi rengi olmayan, solgun grnen, soluk.
* Davran
ve d
nce ynnden belli bir niteli
i olmayan.

renksizlik
* Renksiz olma durumu.
* Kendini belirtecek, gze arp
cniteli
i olmama durumu.
renkta

* Aynrenkte olanlar.

renkta
l
k
* Aynrenge balolma veya aynrengi ta

ma, renktaolma durumu.


* Bir hayvanla ya
ad

ortamda renk benzerlii salayarak hayvan


n grlmesini, hi deilse insan gzyle
grlmesini zorla
t
ran renk (ve daha genianlamda grn
) zde
lii.
renkten renge girmek
* korkudan veya utantan yznn rengi de
i
mek, s
k
lmak.
renyum

* Atom numaras75, atom a


rl

186,2, younlu
u 21 olan, parlak beyaz renkte ve 3150 C de eriyen bir
element. K
saltmasRe.
reomr

* Suyun buz tutmas


0 C, kaynamas80 C esas al
n
p ikisi arasseksen e
it paraya blnerek elde edilen
s
cakler.
reorganizasyon
* Yeniden dzenlenme, yeniden dzen verme.
reosta

* Elektrik ak
m
n
n
iddetini azalt
p o
altmaya yarayan ara, dimmer.

repertuar
* Bir tiyatro kurulunun oynamak iin seip haz
rlam
olduu oyunlar
n listesi.
* Bir oyuncunun ezberledii ve oynad

rollerin listesi.
* Bir mzik toplulu
unun veya sanat
n
n haz
rlam
olduu paralar.
* Birikim.
replik

* Oyuncunun sz kar

s
ndakine b
rak
rken syleyecei son sz.
* Oyunda, kar

s
ndakinin szne gerekli kar

l
verme.

replik almak
* oyuncunun kar

s
ndakinden kendi yapaca
espriye haz
rl
k mahiyetinde bir sz veya cmle almak.

repo

repocu

* Bankalar arasi
lemlerde bir gecelik faiz uygulamas
.
* Faiz.
* Repo uygulayan veya repoya para yat
ran (kimse).

repoculuk
* Repocu olma durumu.
reprodksiyon
* Ayn
s
nyapma, t
pk
s
nmeydana getirme.
resen
* Kendi ba

na, kendili
inden.
* Ba

ms
z olarak, kimseye ba
lolmaks
z
n.
resepsiyon
* Kabul, kabul etme.
* Resm ziyafet, kabul treni.
* Bir kurulu
ta m
teri ile ilgili bro ve broda al

an kimselerin hepsi.
reseptr

* Alma.

resesif
* ekinik.
resesyon
resif
resim

* Durgunluk.
* Su dzeyindeki s
ra kayalar.
* Varl
klar
n, do
adaki grn
lerinin kalem, f
ra gibi aralarla k
t, bez vb. zerinde yap
lan biimleri.
* Bunu yapmak iin gerekli yntemleri reten sanat.
* Fotoraf.
* Baze
yadan ve i
lerden al
nan vergi veya har.
* Tren.

resim almak
* bir
eyin resmini yapmak.
* resim ekmek.
* vergi detmek.
resim ekmek (veya
karmak)
* foto
raf makinesiyle bir
eyin biimini k

da geirmek.
resim gibi
* ok gzel.
resim yaz
* Eski alarda, baz
uygar uluslarca kullan
lan, nesnelerin yal
nla
t
r
lm
resimlerine dayanan yaz
,
hiyeroglif.
resimci

* Fotoraf
.
* Resim retmeni.
* Nakka
.

resimleme
* Resimlemek i
i.
resimlemek
* Bir yaz
n
n konusu ile ilgili resimleri o yaz
n
n uygun yerine koymak.
* Herhangi bir konuyu resimlerle anlatmak.
resimlendirme
* Resimlendirmek i
i.
resimlendirmek
* Resimlemek.
resimle
me
* Resimle
mek i
i.
resimle
mek
* Resim durumuna gelmek.
resimli

*
inde resimler bulunan, musavver.

resimli roman
* Konusu bir dizi resimle anlat
lan roman veya hikye.
resimlik

resimsi
resital
resmen

* Resim takmaya yarayan ereve.


* Albm.
* Resme zg olan, resme benzeyen.
* Tek bir sanat
n
n tek bir algile verdi
i konser.
* Devlet ad
na, devlete, resm olarak.
* Kanuna, ynteme uygun olarak, yntemince.
* Kesinlikle, a
ka, kesin olarak.

resmetme
* Resmetmek i
i.
resmetmek
* Bir
eyin resmini izmek.
*
z yapmak, i
lemek, nak
etmek.
resm

resm dil

* Devletin olan, devlete ait, devletle ilgili.


* Devletin ngrd yntemlere uygun olarak yap
lan.
* Samim olmayan, teklifli, cidd, iten olmayan.
* Bir lkede kanunla kabul edilen dil.

resm elbise
* niforma.
* Bazbayram, toplant
, yemek vb.de giyilmek zorunda olunan belli niteliklerdeki giysi, k
yafet, resm giysi.
resm giysi
* Resm elbise, niforma.

resm nikh
* Kanunlara uygun olarak nikh memurunun k
yd

, devlet kay
tlar
na geen nikh.
resmigeit
* Geit treni.
resmikabul
* Kabul treni.
resmle
me
* Resmle
mek durumu veya biimi.
resmle
mek
* Resm bir duruma girmek.
resmle
tirme
* Resmle
tirmek i
i.
resmle
tirmek
* Resm bir duruma getirmek.
resmlik
resmiyet

* Resm olma durumu, resmiyet.


* Resmlik.

resmiyete dkmek
* (bir iveya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek.
ressam
* Resim yapan sanat
.
ressaml
k
* Ressam olma durumu.
* Resim yapma sanat
.
rest

* Pokerde, bir oyuncunun nndeki paran


n tm.

rest ekmek
* (oyuncu iin) nndeki paran
n tmn ortaya koymak.
* herhangi bir konuda sert ve kesin olarak son sz sylemek.
resti grmek
* ileri srlen paran
n miktar
nkabul edip aynmiktarda parayortaya koymak.
restitsyon
* Yeniden tasar
mlama.
restle
me
* Restle
mek i
i veya durumu.
restle
mek
* Kar

l
klrestini grmek.
restoran

* Lokanta.

restorasyon
* Eski bir yap
da y
k
lm

, bozulmuolan blmleri asl


na uygun bir biimde onarma, yenileme.

restore

* Eski durumuna veya ilk biimine getirilmi


.

restore etmek
* (eski ve deerli bir yap
y
) onar
p eski durumuna getirmek.
resul
* Haberci.
* Kendisine kitap indirilmioldu
una inan
lan peygamber, yalva.
reslmal
* Ana mal, ana para.
re
it

* Ergin.

re
it olmak
* erginle
mek.
re
me

* Hayvan
n ba
l

, yular
ve gemi.

ret
* Uygun bulmama, geri evirme, kabul etmeme.
* (aile bireylerinden birinin) Sorumluluunu stnden atma, varl

ntan
mama, aileden saymama.
retina
* Atabaka.
retorik

reva

* Gzel sz syleme, hitabet sanat


.
* Sz sanatlar
ninceleyen bilim dal
, belgat.
* Yak

r, yerinde, uygun.

reva grmek (veya grmemek)


* bir davran

, bir olay
bir kimse iin uygun grmek (veya grmemek).
reva

* Geerli ve de
erli olma, srm.

reva bulmak
* geerli ve de
erli say
lmak.
revata olmak
* de
erli, stn veya geerli olmak.
revak
revakiye

* st rtl, n a
k yer, sundurma.
* Stoac
l
k.

revalasyon
* Bir paran
n de
erini alt
na ve dvizlere gre yeniden ayarlama, de
er katma.
revan

* Giden, yryen.

revan olmak
* gitmek.

revani
revanici

* Yumurta ve irmikle yap


lan, f
r
nda kabar
p pi
tikten sonra
erbet dklen bir tr tatl
.
* Revani yap
p satan kimse.

revanicilik
* Revanicinin i
i veya mesle
i.
revanla
ma
* Revanla
mak i
i veya durumu.
revanla
mak
* Yryp gitmek, uyum sa
lamak.
reverans
revir

* Selm veya te
ekkr iin eilerek veya dizleri k
rarak yap
lan hareket.
* Okul, k

la gibi yerlerde hastalar iin ayr


lm
blm.

revi
* Gidi
, yry
.
* slp.
* Tutum, yol.
revize

* "Dzeltmek, yenilemek" anlam


nda revize etmek sznde kullan
l
r.

revizyon
* Yeniden gzden geirme, dzeltme, yenileme, yenilenme, inceleme, kontrol etme.
revizyoncu
* Revizyonist.
revizyonculuk
* Revizyonizm.
revizyonist
* Bir
retinin, bir anayasan
n, bir antla
man
n yeniden gzden geirilmesi iin sava
an (kimse) veya yeniden
gzden geirmeyi gerektiren (gr
), revizyoncu.
revizyonizm
* Bir
retinin, bir anayasan
n, bir antla
man
n ana temellerini tart

ma konusu yapanlar
n tutumu.
revnak
* Parlakl
k, gz al
c
l
k.
revnak vermek
* ho
luk, gzellik, renklilik katmak.
revnakl
* Revnakolan, renkli, popler, gz al
colan.
revolver
alt
patlar.
rev

* Fi
ek koymaya yarayan blm silindir biiminde ve namlu gerisinde olan, tek paradan olu
mutabanca,

* e
itli dans ve oyunlardan olu
mu
, zengin grnml sahne gsterisi.

rey

* Oy.
* D
nce, gr
, fikir.

rey vermek
* oy kullanmak.
reyb

* pheci.

reye
* izgili ubuklu izgileri olan (kuma
).
reye pantolon
* izgili kuma
tan yap
lm
pantolon.
reyhan
reyhan

reyon

* Fesleen.
*
nce nak

l
.
* Arap harfleriyle yaz
lan bir yaz
tr.
* Bir maazan
n yaln
z bir tr e
ya sat
lan blm.

reyting
* Kitle ileti
im aralar
nda izlenme durumu, de
erlendirme, takdir, rating.
rezalet

* Toplumun duygular
n
inciten olay veya durum, kepazelik, maskaral
k, rezillik.

rezalet
karmak
* rezalet say
lacak bir durumun ortaya
kmas
na yol amak.
reze

* Mente
e.
* Kap
yieriden ve d

ar
dan a
p kapamaya yarayan ve baparmakla bas
larak i
letilen dzen.

rezede

* Muhabbet ieigillerden, 1,5 m yksekliinde, tohumlar


ndan kandil ya

, ieklerinden sar
boya
kar
lan
otsu bir bitki (Reseda luteola).
rezede ie
i
* Rezede.
rezeksiyon
* Salam k
s
mlar
korumak ve gerekiyorsa o k
s
mlar
n ba
lant
s
nyeniden kurmak suretiyle bir organ
n bir
paras
nkesip
karmak iin yap
lan cerrah mdahale.
rezeleme
* Rezelemek i
i.
rezelemek
* Reze ile kapamak.
rezene

* Maydanozgillerden, 1-1,5 m yksekliinde, sariekli, yapraklariplik biiminde paralhokokulu,


baharlmeyveleri anason gibi yemeklerde ve bazikilerde tat verici olarak kullan
lan, hekimlikte gaz sktrc olarak
yararlan
lan ok y
ll
k otsu bir bitki (Foeniculum vulgare).
rezerv

* Saklanm

, biriktirilmi
ey.
* Yedek, ihtiyat.
* Yata
nda veya havzas
nda bulunduu hesaplanan, henz i
letilmemikmr, demir, petrol vb.
rezervasyon
* Otel, gazino, lokanta, ta

t gibi yerlerde yer ay


rtma i
i.
* Bu tr kurulu
larda m
terilere yer ay
rma i
ini stlenen blm.
rezervuar
* Tuvaletlerde kullan
lmaya yarayan su deposu.
rezidans

* Yksek devlet grevlileri, eliler vb.nin oturmalar


na ayr
lan konut.

rezil
* Alak, a
a

l
k.
rezil etmek
* isteyerek veya istemeyerek birini ok utanacak g bir duruma sokmak.
rezil olmak
* ok utanacak bir duruma gelmek.
rezil rsva olmak (veya rezil kepaze olmak)
* toplum iinde ay
planacak bir duruma d
mek.
rezilce
* A
a

l
k, alak bir nitelikte olan.
* Rezil bir biimde.
rezili
kmak
* ok eskimek, bozulmak, paralanmak.
rezille
mek
* Rezil duruma gelmek.
rezillik
rezistans

* Rezil olma durumu, rezalet.


* Bkz. diren.

rezonans
* Dzgn itmelerin etkisiyle bir sal
n
m genli
inin art

.
Rh
r
h
r
hdan

* Rodyum'un k
saltmas
.
* Yaz
daki mrekkebi kurutmak iin dklen ok ince ve renkli bir tr kum.
* Yazkurutmak iin kullan
lan, zel kumun kondu
u zeri delikli kap.

r
ht
m
* Bir akarsu veya deniz k
y
s
nda doldurularak yap
lm

, gemilerin indirme bindirme veya ykleme bo


altma
yapabilece
i yer.
r
za
* Razolma, isteme, istek.
r
za gstermek

* razolmak, onamak, uygun bulmak.


r
zasolmak
* izni olmak, msaadesi olmak.
r
zas
nalmak
* onay
nalmak, msaadesini almak.
r
zk

* Yiyecek, iecek
ey, az
k.
* Tanr
'n
n herkese verdiine inan
lan nimet.
* Ya
amak iin gerekli yiyecek, doygu.

r
zk
n
karmak
* gnlk yiyecek paras
n
karmak.
riayet

* Sayma, sayg
, a
rlama, itibar etme.
* Uyma, boyun eme.

riayet etmek
* uymak.
riayetkr

* Uyan, sayggsteren, riayet eden.

riayetsiz
* Sayg
s
z, kaba.
riayetsizlik
* Sayg
s
zl
k.
* Uymazl
k, dinlemezlik.
rica
ricac

* Dileyi
, dileme, dilek.
* Birinin ad
na ricada bulunan, bir
ey isteyen kimse.

ricada bulunmak (veya birinden rica etmek)


* dilemek.
rical
* Erkekler.
* Yksek makamlardaki devlet adamlar
.
ric'at
* Vazgeme.
* Gerileme, geri ekilme, geri kama.
ric'at etmek
* gerilemek, geri ekilmek.
rik'a
rikabdar
rikkat

* Arap harflerinin en ok kullan


lan el yaz
sbiimi.
* Osmanl
larda hkmdar
n ata binerken zengisini tutan ki
i.
*
ncelik, naziklik.
* Sevecenlik, ac
ma.

rikkat vermek
* duyguland
rmak, etkilemek.
rikkatli
rimel

* Duygulu, sevecen.
* Kad
nlar
n kirpiklerini k
v
rmak ve daha uzun gstermek iin f
ra ile srdkleri yalsrme, maskara.

rimelleme
* Rimellemek i
i.
rimellemek
* Gze rimel srmek.
rimellenme
* Rimellenmek i
i.
rimellenmek
* Rimellemek i
i yap
lmak.
rimelli
* Rimel srlm
.
rina
rindane
ring

* T
rpana.
* Rind gibi, rinde yak

r biimde.
* zerinde boks yap
lan, evresi kordonla evrilmiyer.

ring seferi
* Genel ta

tlar
n
ehirde bir yerden kalk
p yakla

k olarak bir daire izdikten sonra aynyere gelmesi.


ringa

* Kemikli bal
klardan,
l
k denizlerde byk srler hlinde dola
an ve tts ile kurutulmu
u s
ka tketilen,
uskumru iriliinde bir bal
k (Clupea harengus).
rint

rintlik
risale
risk

* Ho
grs geni
, a
k yrekli, gvenilir kimse, gnl eri, kalender.
* Dnya i
lerini hogren, ald
r

s
z, kalender kimse.
* Rint olma durumu.
* Kk kitap, bro
r.
* Riziko.

riskli
* Riski olan.
risling
ritm

* Bir e
it zm veya bu zmden yap
lan beyaz, hafif buruk, hoiimli
arap.
* Olaylar
n dzenli aral
klarla tekrarlanmas
nitelii, dizem, tart
m.

ritmik

* Dzenli aral
klarla tekrarlanan, dizemli, tart
ml
.

ritmik sayma
* Bir kural dahilinde sayaral
klar
nde
i
tirmeden ileri, geri sayma.
ritmli

* Dzenli aral
klarla tekrarlanan, dizemli, tart
ml
, ritmik.

ritmsiz
* Ritmi olmayan, dzensiz aral
klarla tekrarlanan.
rituel
rivayet

* Ayin.
* Sylenti.
* Bir olay, bir haber veya sz nakletme.

rivayet birle
ik zaman
* Yal
n zamanlbir kiple ek fiilin belirsiz gemizaman kavramimi
(>-mi
) ekinin birlikte kullan
lmas
ndan
olu
an birle
ik zaman: Gelmi
mi
, gelecekmigibi.
rivayet olunmak (veya edilmek)
* (bir olay, bir haber vb. iin) anlat
lmak.
riya

*
nand

, d
nd gibi davranmama, z sz bir olmama huyu, ikiyzllk.

riyakr
*
kiyzl, yze glen, mra.
riyakrane
*
kiyzllkle.
riyakrl
k
*
kiyzllk, mralik.
riyal

riyala

* Peseta'n
n drtte biri deerinde
spanyol paras
.
*
ran, Suud Arabistan ve Yemen'de kullan
lan para birimi.
* Osmanldonanmas
nda tmgenerale ebir rtbe.

riyaset
* Ba
kanl
k.
riyas
z
riyazet

riyaz
riyaziyat

* Olduu gibi grnen, ikiyzl davranmayan.


* Nefsin isteklerini k
rma.
* Perhiz.
* Matematik, geometri gibi bilimlerle ilgili olan.
* Matematik bilgisi.

riyaziye
riyaziyeci

* Matematik.
* Matematiki, matemetik
retmeni.

riyolit
* Granitle aynkimyasal yap
da, iinde mikrolitler olan kaya, liparit.
riziko
Rn
roba

robal

* Zarara urama tehlikesi.


* Radon'un k
saltmas
.
* Giysi, giyecek.
* Bir giyecein gsle omuz aras
nda kalan blmne eklenen para.
* Robas
olan.

robd
ambr
* Bkz. ropd
ambr.
robot

robotik

* Belirli bir i
i yerine getirmek iin manyetizma ile kendisine e
itli i
ler yapt
r
labilen otomatik ara.
* Ba
kas
n
n buyruu ile iyapan, kendi ak
l ve iradesini kullanmayan kimse.
* Birtak
m i
levlerde insan
n yerini alabilecek dzeneklerin haz
rlanmas
yla ilgili al

ma ve tekniklerin

btn.
robotla
ma
* Robotla
mak durumu.
robotla
mak
* Robot durumuna gelmek.
robotla
t
rma
* Robotla
t
rmak i
i veya durumu.
robotla
t
rmak
* Robot durumuna getirmek.
robotluk
roda
rodaj

* Robot gibi mekanik hareket etme durumu.


* Yntemine uygun dzgn sar
lm
halat yuma

.
* Bir motorun yavayava al

t
r
larak al

t
r
lmas
.

rodeo
* Bir binicinin yaban at veya kz zerinde durabilmesine dayanan Amerikan oyunu.
rodeocu

* Rodeo yapan kimse.

Rodezyal
* Rodezya halk
ndan olan kimse.

rodyum

* Atom numaras45, atom a


rl

102, 91 olan, 1970 C de eriyen, 12,33 yo


unluunda, gmrenginde,
sert, k
r
lgan bir element. K
saltmas
Rh.
roka

* Turpgillerden, yapraklarsalata gibi yenen, 20-40 cm yksekli


inde, sebze olarak bahelerde yeti
tirilen
kokulu, 1-2 y
ll
k bir bitki (Eruca sativa).
roket

* At
s
ras
nda mekanik olarak yn verilen, yrngesinin ba
lang
c
nda z itmeli olarak yol alan ve daha
sonra yaln
z balistik kanunlar
na balkalan mermi.
* Bir e
it fze.
roketatar
* z itmeli mermi atan, z
rhlaralara kar

yak
n savas
ras
nda kullan
lan hafif silh.
rokfor

* Koyun stnden yap


lan, mahzenlerde olgunla
t
r
lan, ii zel kfl peynir.

rokfor peyniri
* Bkz. rokfor.
rokoko

rol

rol almak

* XVIII. yzy
l
n ba

nda Fransa'da ok geerli olan, kavisli izgileri bol, gsteri


li bir bezeme slbu.
* Bu slpta olan.
* Bir ki
ilii canland
ran oyuncunun sylemesi ve yapmasgereken hareketlerin genel ad
.
* Bir i
te bir kimse veya
eyin stne d
en grev.
* Gerek olmayan davran

, gsteri
.
* bir oyunda grev almak.

rol at

mas
* Toplumun statlere balolarak bekledi
i veya buyurdu
u iki veya daha fazla
ey kar

s
nda ferdin
gsterdii eli
ik istekler, davran

lar.
rol ifls
* Buyruklar
n veya beklentilerin yneltti
i durumda ortaya
kan davran

s
zl
k.
rol kesmek
* yalan, uydurma sz sylemek veya iten olmayan davran

larda bulunmak.
rol oynamak
* oyunda rol almak.
* (birinin bir i
te) nemli etkisi olmak.
rol yapmak
* davran

larda itenlik bulunmamak.


rolc
rolclk

* Rol yapan kimse.


* Rol yapma durumu.

rol olmak
* etkisi bulunmak.
rolne
kmak

* oyunda belli bir ki


ili
i sahnede oynamak.
rom
* eker kam

ndan
eker yap
l
rken elde edilen z suyun, mels ve art
klar
n mayaland
r
larak kurutulmas
yla
elde edilen alkoll sert iki.
Romal
* Roma halk
ndan olan.
roman

*
nsan
n veya evrenin karakterlerini, greneklerini inceleyen, servenlerini anlatan, duygu ve tutkular
n
zmleyen, itibar veya gerek olaylara dayanan uzun edebiyat tr.
Roman

* ingene.

Roman dilleri
* Ltinceden tremiya
ayan diller.
romanc
* Roman yazar
.
romanc
l
k
* Roman yazma sanat
.
romanesk
* Roman zelli
i olan.
* Romanla ilgili olan.
* Duygusal, d
.
romanist
* Roman dilleri uzman
.
romanla
t
rma
* Romanla
t
rmak i
i.
romanla
t
rmak
* Bir konuyu roman biiminde yazmak.
Romanoloji
* Roman dilleri bilimi.
romans
* Sekiz hecelik dizelerden olu
mubir
spanyol
iir tr.
* arktrnde ve piyano iin haz
rlanm

, genellikle k
t'alar biiminde beste.
romantik
* Davran

lar
nda duygu ve co
kunun a

r
lde etkisi bulunan.
* Romantizm ile ilgili.
* Romantizm

r
ndan olan yazar.
romantiklik
* Romantik olma durumu.
romantizm
* XVIII. yzy
l sonunda ba
layan; duygu, co
ku ve sembole a

ryer veren sanat ak


m
.
* Duygusal eilim.
* Romantik ortam veya durum.
Romanyal
* Romanya halk
ndan olan kimse.

romatizma
* Kaslarda ve zellikle eklemlerde kendini gsteren ar
l
hastal
klar
n genel ad
.
romatizmastutmak
* romatizma ar
larba
lamak.
Romen
* Roma halk
ndan olan kimse.
Romen rakamlar
* Romal
lardan kalma, say
largstermek iin kullan
lan I, V, X, L, C, D ve M i
aretleri; s
ras
yla 1, 5, 10, 50,
100, 500 ve 1000 rakamlar
ngstermeye yarayan i
aretler.
rondel
rop

* Ortasdelik yuvarlak para.


* o
u tek para kad
n giysisi.

ropd
ambr
* Ev iinde giyilen stlk.
rosto
* Ha
land
ktan sonra veya dorudan do
ruya k
zart
larak pi
irilen, dilim dilim kesilen et.
rostoluk
rot
rota

rotasyon

* Rosto yapmaya elveri


li (et).
* Motorlu ta

tlarda direksiyon ile tekerlek aras


ndaki ba
lant
ysalayan demir ubuk.
* Bir gemi veya ua

n gidiyn, izleyece
i yol.
* Grveya tutuma gre gidilen, izlenen yol.
* Bir birimde al

an grevlilerin dzenli bir biimde yer de


i
tirmeleri.

rotatif
* Byk bir abuklukla dnerek i
leyen ve saatte binlerce adet basan bir tr bas
m makinesi.
rotatifi

* Rotatifte al

an kimse.

rotayde
i
tirmek
* gidilen yolu de
i
tirmek.
* tutumunu dei
tirmek, izledi
i yoldan ayr
lmak.
rotil
rotor

* Otomobilin n dzeninde yer alan para.


* Bkz. dne.

roza
* Bir tr pembe elmas.
* Bu elmasla yap
lm
olan (tak
).
rozbif
* K
zart
lmak amac
yla haz
rlanm
veya k
zart
lm
s

r eti paras
.
roze

* Bir tr pembe
arap, gl
arab
.
rozet
nesne.

* Yakaya tak
lmak iin e
itli biimlerde yap
lan, bir kurulu
un sembol say
lacak ufak k
t veya metal

* Musluun, gizli d
enmiboruya vidaland

yerin irkin grn


n kapatmak amac
yla kullan
lan nikel
veya krom kaplanm
ember biimli sac para.
* Kapkolunun alt
na monte edilen metal para.
* Gney Anadolu sahillerinde yeti
en pembe ve beyaz iekleri olan ss bitkisi.
rfle
* (sa iin) De
i
ik tonlarda boyanma; yans
ma.
rlns

* Poker gibi oyunlarda konu


madan nce zaman kazanmak veya srlmolan parayart
rmak iin sylenen

sz.
rlnti

* Motorlu ta

tlarda motorun en az yak


tla al

ma ayar
.

rlntide durmak (veya al

mak)
* moturlu ta

tlarda, motor bo
ta al

mak.
rlntiye almak
* (motorlu ta

tta) motoru bo
a almak, bo
ta al

t
rmak.
* herhangi bir i
i yava
latmak.
rltif

* Ba

nt
l
, izaf, nisp.

rltivist
* Ba

nt
c
.
rltivite

* Ba

nt
, grelik, izafet.

rltivizm
* Ba

nt
c
l
k, grecelik, izafiye.
rle

* Dei
tirge.

rlyef
* Kabartma.
rmork

* Ba
ka bir ta

t taraf
ndan ekilen motorsuz ta

t.

rmorkr
* Yedeinde ba
ka ta

tlar gtren ta

t ve zellikle deniz ta

t
.
Rnesans
* XV. yzy
ldan ba
layarak
talya'da ve daha sonra dier Avrupa lkelerinde hmanizmin etkisiyle ortaya

kan, klsik
lk akltr ve sanat
na dayanarak geli
en bilim ve sanat ak
m
.
rntgen

* X veya gama

nlar
n
n miktar lm birimi. K
saltmasR.
* Herhangi bir organ
n durumunu tespit etmek iin ekilen film.

rntgen ekmek
* herhangi bir organ
n durumunu tespit etmek iin film ekmek.
* bir olay
n btn gemi
ini ve durumunu belirlemek.

rntgenci
* Rntgen

nlaruzman
.
* Kad
nlargizlice gzetleme al

kanl

olan erkek, dikizci.


rntgencilik
* Rntgen

nlaruzmanl

.
* Kad
nlargizlice gzetleme al

kanl

, dikizcilik.
rntgenleme
* Rntgenlemek i
i veya durumu.
rntgenlemek
* Kad
nlargizlice gzetlemek.
rportaj

* Konusu bir soru


turma, ara
t
rma olan gazete veya dergi yaz
s
.
* Radyo ve televizyon habercisinin ara
t
rma ve soru
turma sonucunda haz
rlam
olduu program, mlkat.

rportajc
* Rportaj yazan ve yapan kimse.
rportajc
l
k
* Rportajc
n
n i
i.
rportr

* Rportaj yazan veya yapan kimse.

rprodksiyon
* o
altma.
* Asl
nbozmadan yap
lan taklit.
* Bir sanat eserinin kopyasveya taklidi.
rtar
rtarl
rtu

* Gecikme.
* Gecikmeli, tehirli.
* Fotoraf
l
kta resimleri basmadan nce cam zerinde dzeltme i
i.
* Dzeltme amac
yla yap
lan dei
tirme.

rtuetmek (veya yapmak)


* kusurlar
giderme amac
yla dzeltmek, dei
tirmek.
rtu
u
* Rtuyapan kimse.
rtu
lama
* Rtu
lamak i
i.
rtu
lamak
* Rtuyapmak.
rtu
lu

* Rtuyap
lm

, dzeltilmi
.

rvan
* Sporda veya oyunda yenilmiolan
n ayn
rakiple oynad

ikinci oyun.
rvan
almak

* ikinci kar

la
maykazanmak.
Ru
* Rutenyum'un k
saltmas
.
ruam
ruba
ruba

* En ok atlarda grlen, insanlara da bula


an lmcl bir hayvan hastal

, saka

.
* Giysi, giyecek.
* Divan edebiyat
nda drt dizeden olu
an ve belirli aruz kal
plarile yaz
lan
iir, drdl.

rubidyum
* Atom numaras37, atom a
rl

85,48 olan, 1,53 younlu


unda, 39 C de eriyen, abuk oksitlenen, ttn,
pancar gibi baz
bitkilerde, maden sular
nda bulunan, potasyuma benzer kimyasal element. K
saltmasRb.
ruble
* Birle
ik Devletler Toplulu
u'nda geerli olan para birimi.
rubu
ruf
Rufa

* Drtte bir.
* at
, dam.
* Rufalik tarikat
ndan olan kimse.

Rufaler kar

r
* bu iyle kar

k ki bunu kimse zemez.


Rufalik
rugan

rugby
ruh

* Ahmed Rifa'nin kurduu Snn bir tarikat.


* Ayakkab
, anta vb. yap
m
nda kullan
lan parlak deri.
* Bu deriden yap
lm

.
* On be
er ki
ilik iki tak
m aras
nda oval bir topla oynanan oyun.
* Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vcuttan ayrbir varl
k olarak kabul etti
i z, tin.
* Canl
l
k, duygu.
* En nemli nokta, z.
* Esans.
* Bedeni etkin k
lan canl
l
k ilkesi, bedenin hayat gc.
* Hayalet, grnmeyecek kadar zay
f.

ruh bilgini
* Ruh bilimi uzman
.
ruh bilimci
* Ruh bilimi ile u
ra
an uzman, ruhiyat
, psikolog.
ruh bilimcilik
* zellikle din, sanat, ahlk gibi olaylartek yanlolarak yaln
zca ruh bilimsel a
dan inceleme ve a
klama,
psikolojizm.
* Ruh bilimini btn bilimlerin ve felsefenin temeli yapma e
ilimi.
* Mant
kla ruh biliminin birbirine kar

t
r
lmas
.

ruh bilimi
* Duyum, heyecan, d
nme gibi olgularve bunlar
n yasalar
ninceleyen bilim, ruhiyat, psikoloji.
ruh bilimsel
* Ruh bilimi ile ilgili olan, psikolojik.
ruh knts
* Ruhsal s
k
ntve bunal
m.
ruh doktoru
* Ruh hekimi.
ruh g

* Ruhun bir bedenden ba


ka bir bedene geerek varl

nsrdrd inanc
, tenash, reenkarnasyon.

ruh hastas
* Ruh veya sinir hastal

na tutulmuki
i, psikopat.
ruh hekimi
* Ruh hekimli
i ile ura
an uzman, sinir hastal
klaruzman
.
ruh hekimli
i
* Ruh ve sinir hastal
klar
yla ki
ide grlen nemli uyu
mazl
klarnleme, te
his ve tedavi ile ura
an
uzmanl
k dal
.
ruh karma
as
* Ruhsal s
k
nt
.
ruh kazand
rmak (veya vermek)
* herhangi bir yeri veya
eyi canl
, hareketli, ne
eli bir duruma getirmek.
ruh lm
* Ruhsal srelerin llmesinde kullan
lan, aralar
ve yntemleri gerektiren bir ruh bilimi dal
, psikometri.
ruh tesi

* Ruhlarla ili
ki kurma, gelecekten haber verme gibi ruh biliminin kapsam
na girmeyen ve onun d

nda
incelenen olaylar
kapsayan (alan), metapsi
ik.
ruh sa
l

* Ruh bak
mdan sa
l
klolma.
ruhan
* Ruhla ilgili.
* Din ve mezhep i
lerini ele alan, bunlarla ilgili bulunan.
* Manev.
ruhaniyet
* Ruhtan ibaret olma durumu.
* lmkutsal bir kimsenin, bir inan

a gre srp gitmekte bulunan manev gc, manevlik.


ruhban

* Rahipler.

ruhbaniyet
* Rahiplerin evlenmeyerek ve dnyadan el etek ekerek ya
amalardurumu.
* Ruhbanl
k.
ruhbanl
k
* Ruhban olma durumu.
* Ruhban s
n
f
.

ruhen
ruh

* Ruh bak
m
ndan.
* Ruhla ilgili, ruhsal.

ruhiyat
* Ruh bilimi, psikoloji.
ruhiyat
* Ruh bilimi uzman
, psikolog.
ruhiyat
l
k
* Ruh bilimi ile u
ra
ma.
ruhlu

ruhsal

ruhsat

ruhsatiye

* Grn
veya ruh durumu herhangi bir nitelikte olan.
* Canl
, etkili.
* Ruhla ilgili olan, ruh, psi
ik.
* Ruh bilimi ile ilgili, ruh bilimsel, psikolojik.
*
zin, msaade.
*
zin belgesi, ruhsatname.
* Bir izin belgesi gerekti
i durumlarda iznin verilmesi dolay
s
yla al
nan para.

ruhsatl
* Yap
lmasve kullan
lmas
vb. iin gerekli izni olan, ruhsatolan.
ruhsatname
* Belli etkinliklerde bulunabilmek, kamu hizmet ve mallar
ndan yararlanabilmek iin ki
ilere, nceden
belirlenmibaz

artlara uyma kayd


yla idarece verilen izin, ruhsat.
ruhsats
z
* Yap
lmas
, kullan
lmasvb. iin gerekli izni olmayan, ruhsatolmayan.
ruhsuz

* Cans
z, gsz, etkisiz, miskin.

ruhsuzla
ma
* Ruhsuzla
mak i
i veya durumu.
ruhsuzla
mak
* Ruhsuz duruma girmek.
ruhsuzla
t
rma
* Ruhsuzla
t
rmak i
i veya biimi.
ruhsuzla
t
rmak
* Ruhsuz duruma getirmek veya sokmak.
ruhsuzluk
* Ruhsuz olma durumu.
ruhu (bile) duymamak
* hi haberi olmamak, anlamamak.
ruhu
ad olsun!

* (ller iin) sevinsin, mutlu olsun.


ruhum!
* sevgi anlatan bir sz.
ruhunda gneamak
* rahatlamak, huzura ermek.
* sevinmek, ne
elenmek, co
mak.
ruhunu
ad etmek
* lmbir kimseyi anarak onun ruhunu memnun etmek.
ruhunu teslim etmek
* lmek.
ruj

* Dudak boyas
.

rujlama
* Rujlamak i
i veya durumu.
rujlamak
rujlanma

* Ruj srmek.
* Rujlanmak i
i veya durumu.

rujlanmak
* Ruj srmek.
rulet
* Bir bilyenin, dnmekte bulunan derin tepside yaz
lnumaralar
ndan ve siyah ile k
rm
zrenklerden birinin
zerinde durmas
yla kazananbelirten kumar aracve bununla oynanan kumar.
* Pastac
lar
n, terzilerin vb.nin kulland

di
li, kk demir ark.
rulman

* Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma srtnmesi yerine bir yuvarlanma srtnmesi sa


layarak enerji
kay
plar
n
azaltmak iin yataklar ile muylular aras
na yerle
tirilen para.
rulo

Rum

* Drlerek boru biimi verilmideri veya k


t tomar.
* Boya i
lerinde kullan
lan emici zellie sahip snger veya sentetik silindir.
* Silindir biiminde, iine de
i
ik malzeme konularak haz
rlanm
kfte, pasta, dondurma.
* Mslman lkelerde oturan Yunan as
llkimse.
* Rumlara ili
kin, Rumlarla ilgili.
* Dou Roma
mparatorlu
u s
n
rlariinde ya
ayan, Roma yurtta
haklar
na sahip olan halk.
* Anadolu.

Rum ate
i
* Denizde veya karadaki sava
larda Bizansl
larca kullan
lan ve srekli yanan ate
, grejuva.
rumba

Rumca
Rumelili

* Kba'dan Amerika ve Avrupa'ya yay


lan bir dans.
* Bu dans
n mzi
i.
* Rumlar
n kulland
yeni Yunanca.
* Osmanl
mparatorluu zaman
nda Avrupa topraklar
nda ya
ayan Trklerden olan kimse.

Rumen

* Romanya halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Romanya ve Rumenlerle ilgili olan
ey.

Rumence
* Rumen dili.
Rum

* Milad takvimden 13 gn geri bir gnetakvimi olan Rum takvim ad


nda kullan
l
r.
* Anadolu ile ilgili, Anadolu'ya ba
l
, Anadolu'da ya
ayan.
* Bizans
mparatorlu
una ve bu imparatorlu
un egemenlii alt
ndaki kimselere ili
kin.
* Anadolu Seluklular
n
n slpla
t
rd
klarfiliz, yaprak ve hayvan motiflerinden olu
mudola

k ssleme.

Rumla
ma
* Rumla
mak i
i veya durumu.
Rumla
mak
* Rum dilini benimsemek.
Rumla
t
rma
* Rumla
t
rmak i
i veya durumu.
Rumla
t
rmak
* Rum dilini ve kltrn benimsetmek.
Rumluk
* Rum olma durumu.
rumuz

rumuzlu
run
runik

* Sembol, simge, remiz.


* Gizli anlamlar
olan i
aretler ve szler.
* Rumuzu olan.
* Bkz. rn.
* Bkz. rnik.

rupi
* Hindistan'da ve Asya devletlerinde para birimi.
Rus

* Rusya Federasyonu'nda ya
ayan Dou Slav halk
veya bu halk
n soyundan olan kimse.
* Rusya veya Ruslarla ilgili olan (
ey).

Rus ruleti
* Toplu tabancada bir tek mermi b
rak
larak topun geli
igzel dndrlmesi ve ba
a dayay
p tetiin bir kez
ekilmesiyle kar

l
klve iki ki
inin kar

l
kloynad
lm oyunu.
Rus salatas
* Patates, bezelye, pancar, havu, h
yar tur
usu, kapari, mayonez ile yap
lan salata.
Rusa

* Rus dili.

Rusla
ma
* Rusla
mak i
i veya durumu.

Rusla
mak
* Rus dilini benimsemek.
Rusla
t
rma
* Rusla
t
rmak i
i veya durumu.
Rusla
t
rmak
* Rus dilini ve kltrn benimsetmek.
Rusluk
rusta

* Rus olma durumu.


* Kyle ilgili, kyl.

rutenyum
* Atom numaras44, atom a
rl

101,07, yo
unlu
u 12,3 olan, 2400 C de eriyen, sert ve k
r
lgan, havada
kolayca oksitlenen bir element. K
saltmasRu.
rutherfordyum
* Kuratovyum elementine Amerikal
lar
n verdi
i ad. K
saltmas
Rf.
rutin
* Al

lagelen, s
radan, s
radanl
k, e
itlilik gstermeyen, al

lagelmidzen iinde yap


lan.
* Al

kanl
kla elde edilmibeceri.
rutubet
* Ya
l
k, nem.
rutubetlendirme
* Rutubetlendirmek i
i.
rutubetlendirmek
* Rutubetlenmesine yol amak.
rutubetlenme
* Rutubetlenmek i
i.
rutubetlenmek
* Nemlenmek,
slanmak.
rutubetli

* Rutubeti olan, nemli.

rutubetsiz
* Rutubeti olmayan.
ruz

* Gn.

ruziklenmek
* Sefil bir biimde gn geirmek veya geinip gitmek.
ruzname
* OsmanlDevletinde defterdarl
kta gnlk hdiselerin yaz
ld

kk defter.
ruzname

* Gnlk olaylar
n yaz
ld

defter.
* Gndem.
* Olaylar
n zaman s
ras
na gre yaz
lm
bulundu
u defter.

ruzname tutmak

* gnlk olaylar
bir deftere yaz
p toplamak.
ruzu
eb
* Gece gndz, srekli.
rbap
rcu

* Bkz. rebap.
* Geri dnme, szn geri alma, cayma, tersinme.
* Kay
t
m.

rcu etmek
* geri dnmek.
rcu hakk
* Bir demede bulunmuolan kimsenin bu deme iin bundan yararlananlara geri dnp ba
vurabilmesi.
rhan
* stnlk, ye
lik.
rhan hakk
* Bir hakk
n s
ra bak
m
ndan kendinden sonra gelen hakka ncelik tan
mas
.
resa
rfeka

* Ba
kanlar.
* Arkada
lar.

rk
* ne doru e
ilme.
* Namazda elleri dizlere dayay
p ne doru e
ilme.
rkn
* Bir
eyin en gl ve sa
lam yn.
* Bir kurulun, bir topluluun en nemli yelerinden her biri.
rk
* Gln bir biimde giyinip sslenen (kad
n).
rk
lk
rn
rnik

* Rkolma durumu.
* Rnik yaz
daki harflerin her biri.
* Rn yaz
lardaki biimleri and
ran yazstili.

rping sistemi
* Kapalkazanlarda nce bas
ncart
r
p sonra d
rerek uygulanan a
aca koruyucu s
vemdirme yntemi.
rstik

rsum
rsumat

* Ky evi veya ky grn


veren, k
rsal.
* Pencere stlerine tak
lan ah
ap korni
.
* Vergiler.
* Bazmallardan devlete al
nan vergiler.

rsup
rsva
rsval
k

* Tortu, kel, kelti.


* Ay
planacak hlde olan, rezil.
* Rsva olma durumu.

r
dn isbat etmek
* kanunlara gre ergin say
lacak ya
a gelmiolmak.
r
eym
r
t
r
tiye

* Oulcuk, embriyon.
* Erginlik.
* Ortaokul derecesinde olan e
itim kurumu.

r
vet
* Yapt
r
lmak istenen bir i
te yasa d

kolayl
k veya abukluk sa
lanmasiin bir kimseye mal veya para
olarak sa
lanan
kar.
r
vet almak
* r
vet olarak verilen parayveya malkabul etmek.
r
vet vermek
* bir grevliye bir i
i yapt
rmak iin para veya mal vermek.
r
vet yemek
* bir i
i yapmak iin birinden r
vet almak.
r
veti

* R
vet alarak igren kimse.

r
vetilik
*
grmek iin r
vet alma tutumu.
rtbe

rtbeli
rtbesiz
rya

rya gibi

* Mertebe, derece, paye.


* Subay, astsubay ve polislerin sahip oldu
u derece, mevki.
* Rtbesi olan.
* Rtbesi olmayan, k
demsiz.
* D
.
* Gerekle
mesi imkns
z durum, hayal.
* Gerekle
mesi beklenen ve istenen
ey, umut.
* ola
an d

, ok gzel.

ryalar
na girmek
* ryas
nda grmek.
* bir
eyden ok etkilenmek, ok korkmak.

ryas
kmak
* (grlen rya) gerekle
mek.
ryas
nda grememek
* olaca
n
, gerekle
ece
ini hi d
nememek.
ryas
nda grse hayra yormamak
* hat
r ve hayalinden geirmemek, olaca
na inanmamak.
ryet
* Grme.
rzgr

* Havan
n yer dei
tirmesinden olu
an esinti, yel.

rzgr almak
* yel esen bir yerde bulunmak.
rzgr alt
* Poca.
rzgr ekip f
rt
na bimek
* yapt

bir ktln ok daha kts ile kar

la
mak.
rzgr gelecek delikleri t
kamak
* istenmeyen bir durum veya geli
meye kar
her trl nlemi almak.
rzgr gibi
* abucak, ok h
zl
.
rzgr gl
* Pusula kadran
na yap

t
r
lan, rzgrlar
n ynn ve ad
ngsteren levha.
rzgr tutmak (veya tutmamak)
* rzgra a
k ve kapalbulunmak.
rzgr st
* Bkz. orsa.
rzgrlama
* Rzgrlamak i
i.
rzgrlamak
* Estirmek, savurmak.
rzgrlanma
* Rzgrlanmak i
i.
rzgrlanmak
* Yel esmeye ba
lamak.
* Yele kar
durmak.
rzgrl
* Yel esen, yelin estii, yelli.
rzgrlhavan
n kuytusu, ya
murlu havan
n uykusu
* rzgrlhavada kuytu bir yer, yamurlu bir havada da uyku tercih edilir.
rzgrl
k
* Kapstlerine konulan e
ik saak biimindeki rtme.
* Rzgrdan korunmak iin giysilerin stne giyilen bir tr stlk.

rzgrs
z
* Rzgr
olmayan, rzgr tutmayan, yel esmeyen.
S

* Kkrt'n k
saltmas
.

s, S

* Trk alfabesinin yirmi ikinci harfi. Se adverilen bu harf ses bilimi bak
m
ndan tmsz s
z
cdieti
nszn gsterir.
-sa / -se

* Dilek eki: (param) ol-sa, (bahar) gel-se vb.

-sa / -se
* art eki: (ise'den k
salma, vurgusuz) al

r-sa (kazan
r), okur-sa (adam olur) vb.
-sa / -se
saadet

*
simden fiil treten ek: umur-sa-mak, mhim-se-mek, nem-se-mek vb.
* Mutluluk, ongunluk, mut, kut.

saadet asr
* Hz. Muhammed'in ya
ad

dnem.
* Devrisaadet.
saadet zinciri
* Bir dizi mutluluk.
saadethane
* Yksek rtbeli kimselerin evi.
* Mutlu ve huzur iinde ya
an
lan yer.
saadetle
* gle gle yerine kullan
lan bir u
urlama sz.
saadetle
saadetlu
unvan.
saat

* "Gle gle" anlam


nda esenleme sz.
* Osmanldneminde korgeneral ile albay aras
ndaki rtbeli subaylara ve bu derecedeki vezirlere verilen

* Bir gnlk srenin yirmi drtte birine e


it, altm
dakikal
k zaman dilimi, zaman paras
.
* Vakit, zaman.
* Bir i
in yap
ld

belli bir zaman.


* Yryerek bir saatte al
nan yol.
* Gnn hangi saati oldu
unu gsteren alet.
* Saya.

saat cam
* Saat kadranve rakamlar
nd
etkilerden koruyan zel yap
lm
cam.
saat a
s
* Konum geninin iinde bulunulan yerin saatini veren a
s
.
saat ayar
* Vaktin ve saatin dzenli ak

nsa
lamak amac
yla yap
lan ayar.
saat ba

* Her saatin ilk dakikalar


, tam saat.
saat ba
galiba!
* bir toplant
da, herkesin dal
p sustuunda, bu durumu fark eden bir kimsenin syledi
i
aka sz.
saat bu saat
* ele geen f
rsattan yararlanman
n tam zaman
.
saat cebi

* Saat konulmak zere pantolonlara zellikle yeleklere yap


lan cep.

saat iei
* Bir tr iek.
saat dairesi
* Bir y
ld
zdan ve g
n kutuplar
ndan geen byk daire.
saat dilimi
* Greenwich ba
lang
boylam
ndan itibaren yer yzn 24 paraya ay
ran, 15' l
k blmlerden her biri.
saat fark
* Dnyan
n dn
nden ve meridyen farkl

ndan olu
an zaman aral

.
saat gibi

* tam bir dzgnlkte, dakik.

saat gibi i
lemek
* hi aksamadan, ara vermeden al

mak.
saat kulesi
* Bkz. kule.
saat on bir buuu almak
* ya
ok ilerlemibulunmak.
saati

* Saat yapan, onaran veya satan kimse.

saatilik
* Saat yapma, onarma veya satma i
i.
saati almak
* bir
eyin vakti gelmek.
saati saatine
* Tam vaktinde.
saati saatine (veya dakikasdakikas
na) uymamak
* s
k s
k durumu, huyu de
i
mek.
saati tutmak
* saate bakarak bir i
in ne kadar srd
n hesaplamak.
saatlerce
saatli

* Uzun sre, uzun uzad


ya.
* Saati olan, saati bulunan.

saatli bomba
*
stenilen saatte patlamasnceden ayarlanm
bomba.

saatlik
saba

* Herhangi bir saat sresince yap


lan veya olan.
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.

saba
* Bkz. kaba saba.
saba

* Sabahleyin gn dousundan esen hafif ve yumu


ak rzgr.

saba rzgr
* Sabah vakti gn dousundan esen yumu
ak ve hafif rzgr, sabah yeli, saba.
sababuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
sabah
* Gndzn, gnn ba
lang
c
.
* Gne
in do
duu andan leye kadar geen zaman, sabahleyin, sabah vakti.
sabah ak
am
* Her vakit, daima, srekli, devaml
.
sabah ezan
* Sabah namazvaktini duyuran ezan.
sabah kahvalt
s
* Sabah vakti yenilen yemek.
sabah keyfi
* Sabahleyin ge kalkma, yatak keyfi yapma.
sabah ko
usu
* Sabahleyin spor amac
yla yap
lan ko
u.
sabah namaz
* Gnde bevakit k
l
nan namazdan ilki olan ve sabahleyin eda edilen namaz.
sabah ola, hay
r ola
* "Sabah olsun, o vakte kadar ibelki dzelir" anlam
nda kullan
l
r.
sabah sabah
* Sabahleyin, erkenden.
sabah yeli
* Sabahleyin gn dousundan esen hafif ve yumu
ak yel, saba rzgr
.
sabaha
kmamak
* sabaha kadar ya
ayamamak, sabahtan nce lmek.
sabaha do
ru
* Gecenin sabaha yak
n bir zaman
nda.
sabah

* Nbeti sabaha do
ru olan veya sabaha rastlayan kimse.
* Uyumadan sabahbulan kimse.
* Okula
leden nce giden renci.

sabahkahvesi
* Sabaha kadar a
k kalan veya sabaha kar
a
lan kahve.

sabahbulmak (veya etmek)


* sabaha kadar uyumamak, sabahlamak.
sabah
n krnde
* sabah
n en erken saatinde, erkenden, ortal
k iyice ayd
nlanmadan.
sabahki

* Sabah olan, sabah yap


lan.

sabahlama
* Sabahlamak i
i.
sabahlamak
* Bir yerde sabaha kadar kalmak.
* Herhangi bir sebeple btn geceyi uyumadan geirmek.
sabahlar hayrolsun!
* gnayd
n!.
sabahlar
* Sabah vaktinde.
* Her sabah.
sabahlatma
* Sabahlatmak i
i.
sabahlatmak
* Sabahlamak i
ini yapt
rmak.
sabahleyin
* Sabah vaktinde, sabah
n ilk saatlerinde.
sabahl
sabahl
k

sabahtan

* Bkz. ak
aml
sabahl
.
* Sabahlaryataktan kalk
nca geici olarak giyilen stlk.
* Sabahla ilgili, sabaha zg; sabaha yetecek kadar.
* Sabaha zg olmak zere.
* Sabahleyin, sabah sabah.

sabahtan ak
ama
* btn gn.
sabahy
ld
z
* Afrika'da yeti
en sert ve kaba dokulu, turuncu sarrenkli aa (Nauclea didemichii).
saban
* Tarlay
ekilir duruma getirmek iin ift sren hayvanlar
n ko
ulduu demir ulu tar
m arac
.
saban bal

* Dev kpek bal

gillerden, boyu 5 m kadar olabilen, kuyru


u sabana benzer bir kpek bal

, deniztilkisi
(Alopias vulpes).
saban demiri
* Saban
n topra
yarmaya yarayan taban k
sm
na tak
lan demir.
saban kemi
i
* Burun bo
luklar
nbirbirinden ay
ran eperi arkas
nda bulunan ince uzun kemik.

saban kula

* Saban
n, topra
n alt
nstne getiren blm.
saban srmek
* topra
sabanla kaz
p alt st etmek.
* gre
te, yzkoyun hasmayaklar
ndan tutup yerde srmek.
saban
n tuta

na yap

an el a kalmaz
* iftilik yapan veya al

an a kalmaz.
sabank
ran
* Kay

k
ran.
sab
k
* Geen, nceki, eski.
sab
ka

* Gemibulunan
ey, gemibulunan olay.
* Gemi
te i
lenmi
, mahkemece ispatlan
p cezaland
r
lm
olan su.

sab
ka kayd
* Adl sicilden verilen bilgiye gre bir kimsenin sab
ka durumunu gsteren yaz
.
sab
kal

* Sab
kasolan.

sab
kas
z
* Sab
kasolmayan.
sab
r
dayan.

* Ac
, yoksulluk, haks
zl
k gibi zc durumlar kar

s
nda ses
karmadan onlar
n gemesini bekleme erdemi,
* Olacak veya gelecek bir
eyi telgstermeden bekleme.

sab
r ac
d
r, meyvesi tatl
d
r
* sabretmenin zor bir ioldu
unu ancak gzel sonu verdi
ini anlat
r.
sab
r etmek
* Bkz. sabretmek.
sab
r ta

* ok sab
rlkimse.
sab
rla
sab
rl

* Sab
r gstererek, sab
rldavranarak.
* Sab
r gsteren, katlanan, sabreden.

sab
rs
z
* Sab
r gstermeyen, sabrolmayan.
sab
rs
zlan

* Sab
rs
zlanmak i
i veya biimi.
sab
rs
zlanma
* Sab
rs
zlanmak i
i.
sab
rs
zlanmak
* Sab
rldavranmamak, sab
rs
zl
k gstermek.

sab
rs
zl
k
* Sab
r gstermeme, sab
rldavranmama durumu, sab
rs
z olma durumu.
sab
rs
zl
kla
* sab
r gstermeyerek; merakla.
sabi
* Kk ocuk.
sabit

* Yerinden oynamayan, yer dei


tirmeyen, dura
an.
* Gereklii tespit edilmi
, kan
tlanm
olan.
* Dei
meyen, hep aynkalan, nceden ayarlanm

sabit fikir
* Saplant
.
sabit kalem
* Kopya kalemi.
sabit olmak
* bir
eyin varl

, gereklii kesin olarak belli olmak.


* dura
an durumda bulunmak.
sabite

* Bir formlde geen ve nceden belirlenmibulunan dei


mez nicelik.
* Duraan y
ld
z.

sabitkadem
* Sreklilik gsteren.
* Szne sad
k, szn tutan ve yerine getiren.
sabitle
me
* Sabitle
mek i
i.
sabitle
mek
* Sabit duruma gelmek.
sabitle
tirme
* Sabitle
tirmek i
i.
sabitle
tirmek
* Sabit duruma getirmek.
sabitlik
sabo

sabotaj

* Sabit olma durumu.


* Genellikle birok Avrupa lkesinde giyilen tahta ayakkab
.
* zerinde deri vb. bir bant bulunan bir tr sandal.
* Baltalama.

sabotaj yapmak
* y
kmak, tahrip etmek, kullan
l
r durumdan
karmak.
* bir i
i k
s
tlolarak bozmak, baltalamak.
sabotajc
* Sabotaj yapan kimse, baltal
y
c
.
sabotajc
l
k

* Sabotaj yapma.
sabote
* Baltalama.
sabote etmek
* baltalamak.
sabreden dervimurad
na ermi
* beklemesini bilen kimse sonunda amac
na ula

r.
sabretme

* Sabretmek i
i.

sabretmek
* Sab
r gstermek, sab
rldavranmak.
sabreyleme
* Sabreylemek i
i veya durumu.
sabreylemek
* Sab
r gstermek durumu.
sabrta
mak (veya tkenmek)
* art
k katlanmaz, dayanmaz duruma gelmek, sabrkalmamak.
sabuh
* Sabah vakti iilen iki.
sabuk

* Bkz. abuk subuk.

sabuklanma
* Bazhastal
klarda grlen abuk sabuk konu
ma, anlams
z davran

larda bulunma gibi belirtiler gsteren


ruh bozukluu, hezeyan.
sabuklanmak
* Abuk sabuk konu
ma, anlams
z davran

lar gsterme biiminde belirtileri olan ruhsal bozuklua


yakalanmak.
sabun

* Kirli ve yal
eyleri temizlemekte kullan
lan, trl yalarla alkaliler birle
tirilerek yap
lan madde.
* Bu maddenin kal
p durumunda olan biimi.

sabun a
ac
* z suyu kpren aalara verilen ad (Sapindaceae).
sabun bal

* Atlas okyanusu k
y
lar
nda ya
ayan ve bol miktarda mukus salg
layan kk bedenli bal
k (Rypticus
saponacens).
sabun kp gibi snmek
* gsteri
li olmakla birlikte en hafif bir etki ile yok olmak.
sabun otu
* ven.
sabun ta

* Terzilerin kuma
i
aretlemek iin kulland
klar
, ye
ilimsi veya beyaz renkli, sertlii 1 olan magnezyum
silikat.
sabun tozu

* Toz durumunda olan sabun.


sabuncu
* Sabun yapan veya satan kimse.
sabunculuk
* Sabun yapma veya satma i
i.
sabunhane
* Sabun yap
lan yer.
sabuniye

* Bir tr ni
asta helvas
.

sabunlama
* Sabunlamak i
i.
sabunlamak
* Herhangi bir
eyi sabun srerek y
kamak.
sabunlan

* Sabunlamak i
i veya biimi.
sabunlanma
* Sabunlanmak i
i.
sabunlanmak
* Sabunla y
kanmak.
sabunla
ma
* Bitkisel veya hayvansal ya
lar
n sabun durumuna dn
mesi.
sabunla
mak
* Sabun durumuna gelmek.
sabunla
t
rma
* Sabunla
t
rmak i
i.
sabunla
t
rmak
* Bir maddeyi sabun durumuna dn
trmek.
sabunlay

* Sabunlamak i
i veya biimi.
sabunlu

sabunluk

sabunsuz

sabur
sabura

*
inde sabun eritilmi
.
* Sabun srlmfakat durulanmam

.
*
ine sabun konulan kk kap.
* Sabun yap
m
na elveri
li olan.
*
inde sabun bulunmayan.
* Sabun srlmeden.
* ok sab
rl
.
* Gemi safras
.

sac

* Yassdemir elik rn.


* Bu nesneden yap
lm
d

bkey pi
irme arac
.
* Sactan yap
lm
olan.

sac brei
* Mayalanm
hamurun yufka hlinde a
l
p iine k
yma,
spanak, kavrulmusoan gibi malzeme
konulmas
yla yap
lan ve sacda pi
irilen bir tr brek.
sac ekmei
* Mayalanm
hamurun oklava ile daire
eklinde a
l
p sac zerinde pi
irilmesiyle elde edilen ekmek.
sac kavurmas
* Orta yalve f
nd
k byklnde do
ranm
koyun etinin a

r ate
te pi
irilmesi ve sonra so
an, domates,
ye
il biber, dereotu eklenmesiyle haz
rlanan kar

m
n tekrar k
s
k ate
te pi
irilmesiyle yap
lan bir yemek tr.
sac kebab
* Sac zerinde ate
te pi
irilen kebap.
sacaya

* zerine tencere, tava gibi


eyler koymaya yarayan, atezerine oturtulan, ayaklember veya gen
biiminde demir destek.
sacayak

* Bkz. sacaya
.

sa
* Baderisini kaplayan k
llar.
sa

* Kuyruklu y
ld
z ekirdeini saran

kl
gaz yuvar
.

sa a
artmak
* Bkz. sa sakal a
artmak.
sa ba

* Salar
n tm.

sa rgs
* Nak
i
lerinde bir tr motif ad
.
sa saa

* Salar
ndan tutarak.

sa saa baba
a (sa saa baba
a gelmek veya dv
mek)
* (daha ok kad
nlar iin) k
yas
ya h
rpalayarak kap

mak.
sa sakal a
artmak
* o i
te uzun zaman al

, emek vermiolmak.
sa sakala kar

* save t
ra
uzam

, zensiz bir durumda.


saak

* Bazgiyim e
yalar
nda veya d
emeliklerde kumakenarlar
na dikilen ssl iplikten pskl.
* (havlu, hal
vb. iin) Kenarlardaki iplik pskl.
* Bir yap
n
n herhangi bir blmn gneve ya
murdan korumasiin, o blmden d

a ta
k
n ve alt
bo
ta olarak yap
lan rt.
* Bir gaz ortama yerle
tirilen ve yksek bir potansiyel verilen ve nesnenin yzeyinde olu
an

k olay
.
* Grn
saa
and
ran, pskl.
saak bulut

*
nce, ty gibi saaklgrn
olan buz paralar
ndan olu
mubeyaz bulut, sirrus.
saak kk
* Budayda olduu gibi as
l kkn evrisindeki ek kklerin geli
mesiyle olu
an kk toplulu
u.
* Kk boaz
n
n hemen alt k
sm
ndan ba
lay
p ok dallanm
olarak toprakta yzeysel
ekilde geli
en kk.
saak pmek
* sarayda bayramla
ma trenine kat
lan bykler, padi
ah
n taht
ndan sark
t
lm
halsaaklar
n
pmek.
saaklanma
* Saaklanmak i
i.
saaklanmak
* Kenarlarsaak gibi olmak.
saakl

* Saa
olan.

saalama
* Saalamak i
i.
saalamak
* Samak, serpmek.
saalanma
* Saalanmak i
i.
saalanmak
* Sa
lmak, dklmek.
sa
* Gelinin ba

ndan a
asa
lan iek,
eker, arpa, para gibi
eyler.
* D
n armaan
.
saba
a
armak
* ya
lanmak.
sabitmedik (yetim)
* do
alok olmam
(yetim).
sak
lmak (veya sa
atmak)
* gelinin ba

ndan iek,
eker, arpa, para samak.
sasakalakar gibi
* st ba
peri
an bir hlde.
satopuklar
ndvmek
* saok uzun olmak.
sauzun akl
k
sa
* eskiden kad
nlara
a
lamak iin kullan
lan bir sz.
sa
k

* Sa
lm

, serpilmi
.
* A
k sa
k.

sa
l
p dklmek
* gere
inden veya kald
rabilece
inden ok harcamak.
* iindekini sylemek.
sa
l

* Sa
lmak i
i veya biimi.

sa
lma
sa
lmak

* Sa
lmak i
i.
* Samak i
i yap
lmak.
* Da
lmak, yay
lmak.
* A
l
p sa
lmak.

sa
n ak mkara m
, nne d
nce grrsn
* acele etme, sonucun ne oldu
unu biraz sonra anlars
n.
sa
na (sakal
na) kar ya
mak
* sa(sakal
) akla
maya ba
lamak.
sa
na ak d
mek
* saaarmaya ba
lamak, ya
lanmak.
sa
na ba

na bakmadan
* ilerlemiya

na yak

mayacak biimde.
sa
n
ba

nyolmak
* ok zlmek, zntsnden dvnmek.
sa
n
sprge etmek
* (kad
n) zveri ile al

p hizmet etmek.
sa
nt

* Sa
l
p da

lan
ey dknt.

sa
p savurmak
* paras
nd
ncesizce, bo
una harcamak.
sa

* Samak i
i veya biimi.

sa

t
rma
* Azar azar samak, da

tmak, serpmek.
* Rastgele samak.
sa

t
rmak
* Da
tmak.
* Rastgele gemek.
sak
ran

* Bir mantar
n olu
turdu
u, k
llardken bir deri hastal

, k
lk
ran.

salariki trl olmak


* ya
ilerlemibulunmak.
sal
* Sa
olan.
salme
e
* Bir tr me
e (Quercus cerris).
salsakall
* Ya
lanm
(kimse), aklba

nda olmasgereken.
sama

* Samak i
i.
* Yersiz, akla ayk
r
, tutars
z sz.

* Bir tr bal
k a
, serpme a
.
* Avda kullan
lan fi
eklerin iine konulan, trl boylardaki kk ve yuvarlak kur
un tanesi.
* Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani.
* Byle sz syleyen veya iyapan.
sama sapan
* ok tutars
z, ok sama.
sama sapan konu
mak
* ne syledi
ini bilmeden d
ncesiz, tutars
z konu
mak.
samac
* Sama sapan sz syleyen kimse.
samak
* Bir
eyi ortal
a da

tmak, dkmek.
* (

k ve
siin) Yaymak.
* Belli bir gr
, d
nceyi yaymak.
samalama
* Samalamak i
i.
samalamak
* Anlams
z, gereksiz, tutars
z, sama sapan szler sylemek.
samala
ma
* Samala
mak durumu veya i
i.
samala
mak
* Sama davran

larda bulunmak.
samal
k

sas
z

* Sama konulan yer.


* Yeri ve de
eri olmayan sz, davran

.
* Sa
olmayan.

saula
* Dkmclerin kulland

aatan yap
lm
kal
p.
sada
sadak
sadaka

sadakat

* Bkz. seda.
*
ine ok konulan torba veya kutu biiminde k
l
f.
* Dilenciye verilen para.
* Yoksullara yard
m olarak kar

l
ks
z verilen
ey.
*
ten ba
l
l
k, sa
lam, gl dostluk.

sadakatli
*
ten ba
l
, sad
k.
sadakatlilik
* Sadakatli olma durumu.
sadakatsiz
* Sad
k olmayan.

sadakatsizlik
* Sadakatsiz olma durumu.
sadakatsizlik gstermek
* sadakatsiz oldu
unu ortaya koymak, a
klamak.
sadakl

* Sadaolan.

sadakor
* Dz dokunmu
, a
k saman renginde bir tr ipek kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
sadal
* Bkz. sedal
.
sadaret
sadas
z
sade

* Osmanl
mparatorluunda ba
vezirlie, sadrazaml
a verilen ad.
* Bkz. sedas
z.
* Ss, gsteri
i olmayan; yal
n, gsteri
siz.
* (kahve iin) ekersiz.
* (sa:'de) Yaln
zca, yaln
z, ancak, sadece.
* (slp iin) Yal
n, sssz, anla

l
r olan.

sade birimler bl

* Birden dokuza kadar olan say


lar bl
.
sade kahve
*
ine
eker konulmadan pi
irilen Trk kahvesi.
sade kek

*
ine katkve ss maddesi kat
lmadan yap
lan kek.

sade suya
* ya
s
z.
sadece

* Ba
ka bir
ey bulunmaks
z
n, yaln
zca, ancak, sade.

sadede gelmek
* konuyla ilgisiz szleri b
rakarak as
l konuya dnmek.
sadele
me
* Sadele
mek i
i, yal
nla
ma.
sadele
mek
* Yal
n bir durum almak, yal
nla
mak.
sadele
tirme
* Sadele
tirmek i
i.
sadele
tirmek
* Yal
n bir duruma getirmek, yal
nla
t
rmak.
sadelik

* Yal
n olma durumu.
* Yal
nl
k.

sadet
sadeya
sad
k

* Konu
ulan as
l konu, as
l madde.
* Stten
kar
lan yemeklik ya.
* Doru, gerek.
* Dostlu
u ve bal
l

iten olan, sadakatli.

sad
k kalmak
* (birine, bir
eye) bal
l

nsrdrmek, balkalmak.
sad
kane
* Sad
ka.
sad
r

sd
r

* Gs, sine.
* Yrek, kalp.
* Kazaskerlere verilen unvan.
* Sadrazam sznn k
sa syleni
i.
*
kan, grnen.

sad
r olmak
* ortaya
kmak.
sadik

sadiklik
sadist

sadiste
sadistlik

sadizm
sadme

* Sadistlik zellii olan.


* Sadist.
* Sadik olma durumu.
* Ba
kalar
na acektirerek cinsel doyum salayan kimse.
* Ba
kalar
na acektirmekten zevk duyan kimse.
* Sadistlik niteli
inde olan.
* Sadiste yak

r bir biimde.
* Sadist olma durumu.
* Sadiste davranma, sadizm.
* Ba
kalar
na acektirme yoluyla cins doyum salama biiminde kendini gsteren bir tr sap
kl
k, sadistlik.
* arp

ma, toku
ma, vurma.
* Sars
nt
.

sadra
ifa vermek
* gnl, yre
i rahatlatmak, ferahlatmak.
sadrazam
* Osmanl
mparatorlu
unda ba
bakan.
sadrazaml
k

* Sadrazam olma durumu.


* Sadrazam
n makamveya grevi.
saf

* Dizi, s
ra.

saf
* Kat
ks
z, ar
, kat

ks
z, halis, has.
* Kurnazl

a aklermeyen, kolayl
kla aldat
labilen.
*
yi niyetli, art niyetsiz.
saf ba
lamak
* s
ralanmak, s
raya girmek.
saf d

* Dizi d

.
*
lgisiz, ba
lant
s
z, i
lemez.
saf d

etmek
* dizinin d

na
karmak.
* ilgisini kesmek, i
in gereinden alakoymak, i
lemez duruma getirmek.
saf kan
* Irk
n
n kat

ks
z zelliklerini ta

yan (at).
saf saf
saf saf
safa

* Dizilmiolarak, dizi dizi.


* Safa, kolayca aldat
larak.
* Bkz. sefa.

safahat
* Evreler, safhalar.
safal

* enlikli, elenceli.

safari

* Afrikan
n do
usunda toplu olarak yap
lan vah
hayvan av
.
* Toplu olarak ava
kma.
* Genellikle ketenden yap
lan k
sa pantolon, byk cepli uzun ceket ve genikenarlmantar
apkadan
olu
an av k
l

.
safa
* Biraz saf.
* (sa'fa) Saf bir biimde, saf olarak.
safderun
* Kolayca aldat
lan, saf.
safdil
safer
saffet

* Kolayca aldat
lan, saf.
* Ay takviminin ikinci ay
, sefer ay
.
* Temizlik, ar
l
k.

safha

safi

safiha
safir

* Evre.
* Faz.
* Kat
ks
z, duru, temiz.
* Net.
* (sa:'fi) Yaln
z olarak, yaln
z, sadece.
*
nce, yass
ve genimetal nesne, levha.
* Mavi renkli, de
erli bir korindon tr, gk yakut.

safir mavisi
* Koyu mavi renk.
safiyet
* Safl
k, temizlik.
safla
ma

* Safla
mak i
i.

safla
mak
* Saf (I,II) durumuna gelmek.
safla
t
rma
* Safla
t
rmak i
i veya durumu.
safla
t
rmak
* Saf durumuna getirmek.
safl
k

* Saf olma durumu; temizlik, ar


l
k.
* Kolayca aldat
labilme durumu.

safra

* Gemileri ve her boyda deniz arac


n
dengede tutmak, istenilen su dzeyine kadar bat
rabilmek iin, dip
blmlerine konulan a

rl
k.
* Bazbal
k a
lar
n
n alt taraf
na tak
lan, a

n su iinde kalmas
nsa
layan a

rl
k.
* Balonlarda bulunan pilotlar
n, ykselmek veya ini
i yava
latmak istediklerinde att
klara

rl
k.
* S
k
nt
, tedirginlik, rahats
zl
k veren kimse.
safra

* d.

safra atmak
* s
k
ntveren bir kimseden veya bir
eyden kurtulmak.
safra bast
rmak
* al

nyat

t
racak kadar az bir
ey yemek.
safra kesesi
* d kesesi.
safra ye
ili
* Siyaha alan ye
il renk.
safral

* Safras
olan.

safran

* Ssengillerden, baharda iek aan, 20-30 cm boyunda, so


anlbir kltr bitkisi (Crocus sativus).
* Bu bitkinin tepeciklerinin kurutulmas
yla elde edilen, bazyiyecek ve ieceklere tat, koku ve sarrenk
vermekte kullan
lan toz.
safran gibi
* ok sar
.
safraskabarmak
* al
ktan midesi bulanmak.
safsata

* Bo
, temelsiz, as
ls
z sz.
* Sofizm.

safsatac
* Bo
, temelsiz, as
ls
z konu
an (kimse).
safsatac
l
k
* Bilgicilik.
sagar
sagu
sa

sa

saa
k
saake
sabek

*
ki barda
.
* Bazhurma aalar
n
n znden
kar
lan ve pirin gibi kullan
lan ni
astalbir madde, Hint irmi
i.
* Vcutta kalbin bulundu
u taraf
n kar

s
nda olan, sol kar

t
.
* Bu taraftaki yn.
* Ekonomi ve siyasette eskiden yana olan, geleneki (kimse, gr
).
* Salam, esen.
* Katk
s
z.
* Ya
amakta olan.
* Futbolda forvettekiler aras
nda yer alan, saba
ta bulunan oyuncu.
* Ayartam olan para, rk ake kar

t
.
* Bir tak
m
n, kalecinin nndeki iki savunucusundan saynde yer alan oyuncusu.

sa
karma
* Boksta sayumruk vurma.
sa
karmak
* boksta saelle rakibine yumruk atmak.
saeilimli
* Dnya gr
sac
l

a, muhafazakrl
a yatk
n olan.
saelinin verdiini sol elin grmesin
* birine yapt

n iyilii gizli tut.


saeliyle sol kula
ngstermek
* k
sa yoldan yap
lacak bir i
i dolambalyollardan geerek yapmaya al

mak.
saesen

* Sal
kla, esenlikle.
sagzn sol gznden sak
nmak
* ok k
skan olmak.
sahaf
sai

* Futbolda oyun kurucular


n saucunda yer alan oyuncu.
* Futbolda, forvet aras
nda yer alan beoyuncudan, sa
dan ikinci yerde bulunan oyuncu.

sakalmak
* mrn devam ettirmek, ya
amas
n
srdrmek.
sakanat
* Futbol ve hentbolda hcum alan
n
n sataraf
.
sakolu
saol

* ok gvendii kimse.
* Ho
a giden bir davran
iin "ok ya
a, te
ekkr ederim" anlam
nda sylenir.

saolsun
* biri iin sitem yollu bir
ey sylenece
i zaman syleyenin iyi niyetini belirtmek amac
yla szn ba

na
getirilir.
* para, al

ma gc vb. ye gven duymay


belirtir.
sapara

* Eskiden mecidiyenin on dokuz kuruhesab


yla dendii zaman salam para yerine kullan
lm
bir deyim,
rk para kar

t
.
* Salam para.
sasalim
sa
erit
sayap!

* Hibir zarar grmeden.


* Trafikte satarafta yer alan yol izgilerinin olu
turduu blm.
* direksiyonu saa evirerek sayne git!.

sa
a kaymak
* siyasette ve ekonomide saeilimli olmak.
sa
a sola

* rastgele yerlere.

sa
a sola bakmadan
* ortal
kollamadan, sayg
s
zca.
sa
alma

* Saalmak i
i.

sa
almak
* Sal
a kavu
mak, iyile
mek.
sa
alt
c
* Saaltma i
ini yapan.
* Asala
, do
rudan doruya konak
zerinde ortadan kald
ran (il veya i
lem).
sa
alt
m

* Saaltma i
i, tedavi.
* Bir hastal

yenecek etkenleri ve bu etkenlerin kullan


lma yntemlerini bularak hastan
n s
k
nt
lar
n
giderme, iyi etme i
i, terapi.
sa
altma

* Saaltmak i
i, tedavi.

sa
altmak
* Sal
a kavu
turmak, iyile
tirmek, iyi etmek, tedavi etmek.
sa
anak
* Birdenbire ba
layan, genellikle k
sa sren
iddetli ya
mur.
sa
anlar

* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n, gk kuzgunumsular tak
m
n
n bir alt tak
m
.

sa
be
eni
* Gzeli irkinden ay
rt edebilme yetkisinin en yksei.
sa
c

* Parlmentolarda ba
kan
n sa
nda oturan, gelenek ve greneklere, mevcut dzene ba
l
kalan siyas gr

temsil eden ki
i veya parti.
sa
c
l
k

* Sacolma durumu.

sa
dan geri dnmek (veya sadan geri etmek)
* geri dnmek, geri dnp gitmek.
sa
d

* D
nde gelin veya gveye k
lavuzluk eden kimse.

sa
d
eme
i
* Kar

al
nmayan, bo
a giden emek, aba.
sa
d
l
k

* Sad
olma durumu.

sa
d
rma
* Sad
rma i
i.
sa
d
rmak
* Samak i
ini yapt
rmak.
* Samas
na sebep olmak.
sa
duyu

* Doru, akla uygun yarg


lar verme yetenei, akl
selim, hissiselim.
* Doru ile yanl

birbirinden ay
rma ve doru yarg
lama gc.

sa
duyulu
* Saduyusu olan.
sa
gr

* Gerekleri yan
lmadan grebilme yetene
i, basiret.

sa
grl
* Sagrs olan, basiretli.
sa
grsz
* Sagrs olmayan, basiretsiz.
sa
grszlk

* Sagrsz olma durumu, basiretsizlik.


sa

* Kutersi, kugbresi.
sa
solu olmamak
* nas
l davranaca
kestirilmez olmak.
sa
solu olmamak
* olumlu mu olumsuz mu davranaca
bilinmeyen bir ki
i olmak.
sa

* Sa
m yapan kimse.

sa

* Sa
lmak i
i veya biimi.
sa

lma
sa

lmak

sa

* Sa
lmak i
i.
* Samak i
ine konu olmak.
* (kuma

n) Bir yerinden iplik


k
p sklmek.
* Akmak, kaymak, a
a

ya do
ru h
zla inmek.
* Samak i
i.
* St veren hayvan.

sa

m makinesi
* Samal hayvanlar
n stn sa
maya yarayan ve emme sistemi ile al

an alet.
sa

ml
sa

ml
k

* St veren, samal.
* Sa
lmak iin beslenen (hayvan).

sa

n
* Doruluk kural
na uygun olan.
* Szn anlat
lmak istenene tam kar

l
k olmas
, tam uygun d
mesi nitelii, sahih.
sa

n bilimler
* Denetlenebilir l ve hesaplara dayanan bilimler; dar anlamda matematik.
sa

nsolunu bilmemek
* d
ncesiz, dikkatsiz olmak.
sa

itme duyusundan yoksun, i


itmeyen (kimse).
* Ses geirmeyen, yankyapmayan.
* Is
yaz veren, ge
s
nan.
* Vuruldu
u zaman ses vermeyen.

sa

r dilsiz
* Duymaz ve konu
amaz zrl (kimse).
sa

r duvar
* Ses geirimsiz duvar.
sa

r etmek
* sa
rla
mas
na sebep olmak, i
itemez duruma getirmek.

sa

r kap
* Ses geirmez zellikte yal
t
lm
ve yap
lm
kap
.
sa

r kef
sa

r nun

* Trkedeki nazal "n" sesini kar

layan "kef" harfi.


* Trkede genizden gelen "n" sesini veren "nun" harfi.

sa

r olmak
* sa
r duruma gelmek, sa
rla
mak.
sa

r pencere
* Ses geirmez zellikte yal
t
lm
ve yap
lm
pencere.
sa

r renk
* Dei
ik renklerin veya boyalar
n kar

mas
ndan ortaya
kan ve kesin bir adolmayan renk.
sa

r y
lan
* Engerekgillerden, daha ok dal
k yerlerde ya
ayan, 65-75 cm uzunlukta, ok zehirli bir tr y
lan (Vipera
aspis).
sa

rla
ma
* Sa
rla
mak i
i.
sa

rla
mak
*

itemez duruma gelmek, sa

r olmak.
* (tencere, soba vb. iin) G
s
narak ge pi
irmek.
sa

rl
k
* Sa
r olma durumu.
sa
istem
sa
lam

*
yi niyet, hsnniyet.
* Dayan
kl
, kolay bozulmaz, y
k
lmaz.
* Zarar grmemi
, bozulmam

.
* Sakatl
k veya hastal

bulunmayan, sa
l
kl
, s
hhatli.
* Gvenilir.
* Gerek, inan
l
r bir temeli olan.
* (sa'
lam) Her hlde, muhakkak.

sa
lam ayakkabde
il
* bir kimsenin gvenilmez oldu
unu belirtir.
sa
lam durmak
* gcn, yeteneini ve cesaretini toplamak.
sa
lam kaz
a (veya sa
lama) ba
lamak
* i
in sonulanmas
na engel olacak
eyleri ortadan kald
rmak, i
in aksamadan yrmesini salayacak
nlemleri almak.
sa
lam para
* Uluslar aras
para piyasas
nda kolayl
kla dei
tirilebilen ve kuru devamlkoruyan veya ykselen para.
sa
lama

sa
lamak

* Salamak i
i.
* Bir problemin zm veya bir hesab
n do
rulu
unu denetlemek iin yap
lan i
lem, mizan.

* Bir i
in olmasiin gerekli durumu,
artlarhaz
rlamak, temin etmek.
* Elde etmek, sahip olmak.
* Bir i
lemin do
rulu
unu ortaya koymak.
sa
lamak
sa
lamca

* (ta

t aralariin) Yolun sayan


na gemek, salam bir biimde.
* Olduka sa
lam, salama yak
n.
* (sa
la'mca) Sa
lam olarak.

sa
lamc
*

ini salama ba
layan kimse.
sa
lamlama
* Salamlamak i
i.
sa
lamlamak
* Salam bir duruma getirmek.
* Bir durumun, bir szn doru, gerek olduunu kan
tlamak.
sa
lamla
ma
* Salamla
mak i
i.
sa
lamla
mak
* Salam duruma gelmek.
sa
lamla
t
rma
* Salamla
t
rmak i
i.
sa
lamla
t
rmak
* Salam bir duruma getirmek, peki
tirmek.
sa
laml
k
* Salam olma durumu.
sa
lan

sa
lanma

* Salanmak i
i veya biimi.
* Salanmak i
i.

sa
lanmak
* Salanmak i
ine konu olmak.
sa
lay
c
* Salam nitelii olan, sa
layan.
sa
lsollu
* her iki yanda olan.
* her iki yandan.
sa
lsollu
* Sada ve solda olan.
* Sada ve solda olarak, hem sa

na hem soluna.
sa
l
cakla
* Sal
kla, esenlikle, rahatl
k iinde.
sa
l
cakla kal
* ayr
l
rken kalanlara sylenen bir esenlik sz, ho
a kal.

sa
l

nda
* ya
amakta iken, ya
arken.
sa
l

n
za
* iki ierken "sa
l
kl
olman
z dile
iyle iiyorum" anlam
nda sylenen sz.
sa
l
k
* Vcudun hasta olmamasdurumu, vcut esenli
i, esenlik, s
hhat.
* Vcudun iyi veya kt olmasdurumu.
* Sa, canl
, diri olma durumu.
sa
l
k

* Sal
k.

sa
l
k bilgisi
* Sal

n, hastalanmadan nce korunmasile ilgili bilimsel incelemelerle u


ra
an t
p dal
, hijyen.
sa
l
k bilimi
* Sal
k konular
niine alan t
p dal
.
sa
l
k evi

* Sal
k oca

sa
l
k grevlisi
* Sal
kla ilgili kurum ve kurulu
larda grev yapan veya al

an kimse.
sa
l
k hizmeti
* Sal
k konular
nieren al

ma alan
.
sa
l
k karnesi
* Sigortal
n
n geindirmekle ykml bulundu
u kimselerin hastal
klar
nda, sal
k yoklama ve bak
mlar
yla
illariin kullan
lan defter.
sa
l
k kurulu
* Ki
i sal

ninceleyen ve denetleyen hekimler kurulu.


sa
l
k memuru
* Sal
k i
leriyle grevli kimse, sa
l
k teknisyeni.
sa
l
k merkezi
* Sal
k i
lerinin topluca grld
yer.
sa
l
k muayenesi
* Sal
k kontrol.
sa
l
k oca

* Kasaba ve kylerde hastalara bakmak iin a


lan kurulu
.
sa
l
k olsun!
* zc bir durum veya bir zarar kar

s
nda avunma sz olarak sylenir.
sa
l
k sigortas
* Hastal
k veya lm durumunda sigorta
irketinin yard
m
n
salayan sigorta anla
mas
.
sa
l
k taramas
* Halk sal

n
n dzenli bir biimde gzden geirilmesi.
sa
l
k yurdu
* ehirlerde veya byk merkezlerde hastalara bakmak iin a
lan kurulu
, dar

ifa.
sa
l
kl

* Sal
k durumu iyi olan, sa
lam; esen, s
hhatli.

* Salam, do
ru, gvenilir, gerek.
sa
l
klya
am
* Sal
k konularve kurallar
na uygun olarak ya
ama.
sa
l
ksal
sa
l
ks
z

* Sal
kla ilgili, hijyenik.
* Sal
k durumu iyi olmayan, sa
l

bozuk, s
hhatsiz.
* Salam, do
ru, gvenilir olmayan.

sa
l
ks
zl
k
* Sal
ks
z olma durumu.
sa
ma

* Samak i
i.

sa
mak
* Memeyi parmaklar aras
nda s
karak stn ak
tmak.
* (bal
) Kovandaki peteklerden almak.
* Yumak durumundaki bir
eyi zp amak.
* Aldatarak paras
n
ekmek.
sa
mal

* St veren, sa
lan, sa

ml
.
* Bol st veren inek, sa

lan.
* Smrlen, kendisinden
kar salan
lan (kimse, lke vb.).

sa
mal inek
* Aptal yerine konularak, kendisinden srekli
kar salanan kimse.
sa
r

* Memeli hayvanlarda bel ile kuyruk aras


ndaki dolgun ve yuvarlaka blm.

sa
rkemii
* Bel kemii ile kuyruk sokumu kemii aras
ndaki kemik.
sa
u
* A
t.
sa
u sa
mak
* lnn arkas
ndan parayla tutulan kad
n yksek sesle alamak, a
t sylemek.
sa
ucu

* A
t
.

sa
uculuk
* Sau syleme i
iyle ura
an kimse.
sa
ya
* Bkz. sadeya.
sah

* Bir
eyin do
ru olduunu belirtmek iin yap
lan i
aret.

sah ekmek
* bir yaz
n
n doru oldu
unu bu i
aretle belirtmek.
saha

* Alan.

saha avantaj
* Bir spor kar

la
mas
nda yar

man
n yap
ld

alantan
ma ve seyirci desteine sahip olma imkn
.
sahabe

sahabet

* Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konu


malar
nda bulunan kimseler.
* Sahipler, sahip
kanlar.
* Koruma, kay
rma.

sahabet etmek
* korumak, kay
rmak.
sahabeti
Sahaca
sahaf

* Koruyucu, kay
r
c(kimse).
* Bkz. Yakuta.
* Genellikle eski kitap al
p satan kitap
.

sahafl
k
* Sahaf
n yapt

i
, eski kitaplartoplay
p satma i
i.
sahan
sahanl
k

sahavet
sahi

*
inde yemek
s
t
lan veya yumurta gibi
eyler pi
irilen, derinli
i az metal kap.
* Yap
larda ve baz
ta

tlarda kapnnde, merdiven ba


lar
nda veya ortas
nda bulunan geniyer.
* Sahan
n ald

miktar kadar olan.


* El a
kl

, ak
l
k, seleklik, cmertlik.
* Gerekten, gerek olarak.

sahibe
* Herhangi bir
ey zerinde mlkiyeti olan kad
n.
sahici
sahiden
sahife

* Sahte olmayan, gerek, yapma kar

t
.
* Gerek olarak, gerekten.
* Sayfa.

sahih
* Gerek, do
ru, sa

n, hakik.
sahil

* K
y
, yaka, yal
.

sahil boyu
* Deniz k
y
s
.
sahil izgisi
* K
y
sal blgede denizin sakin olduu devrede suyun kara ile birle
tii hat.

sahil kordonu
* K
ydili.
sahil
eridi
* Deniz k
y
s
boyunca uzanan dzenli alan.
sahile
me
* Sahile
mek i
i.
sahile
mek
* Gerek bir durum almak, gerekle
mek.
sahile
tirme
* Sahile
tirmek i
i.
sahile
tirmek
* Gerek bir durum almas
nsalamak, gerekle
tirmek.
sahip
malik.

* Herhangi bir
ey stnde mlkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biimde diledii gibi kullanabilen kimse, iye,
* Herhangi bir nitelii olan kimse, ehil.
* Bir iyapm

, stlenmiveya bir eser ortaya koymukimse.


* Koruyan, arka
kan, gzeten kimse.

sahip
kmak
* kendinin oldu
unu ileri srmek.
* korumak, koruyucu olmak, ilgilenip gzetmek.
sahip k
lmak
* sahip olmas
nsa
lamak.
sahip olmak
* mlkiyetinde olmak, elinde bulundurmak.
sahipk
ran
* Gl ve stn hkmdar.
sahiplik
* Sahip olma durumu, iyelik.
sahipsiz

* Kimsenin mal
olmayan, iyesiz.
* Koruyucusu, gzeteni bulunmayan, kimsenin sahip
kmad

sahipsizlik
* Sahipsiz olma durumu.
sahlep
sahn

sahne

* Salep.
* Avlu.
* Cami ve medreselerde umumun toplanmas
na mahsus st kubbeli, rtl yer.

*
zleyicilerin kolayca grebilmeleri iin genellikle yerden belli bir lde yksek yap
lan, oyun, mzik gibi
her tr gsteri yapmaya uygun yer.
* Bir oyun veya filmin ba
l
ca blmlerinden her biri.
* Grnm, grnt.
* Tan
k olunan, gzlenen olay.
* Gsteri sergilenen elence yeri veya tiyatro.

* Bir konu veya al

ma evresi, al

ma dal
.
sahne almak
*
arksylemek ve gsteri yapmak amac
yla gerekli dzenlemeleri yapmak.
* s
rasgelip sahneye
kmak.
sahne olmak
* bir yerde bir olay gemek.
sahneleme
* Sahnelemek i
i.
sahnelemek
* (oyun) Sahneye koymak.
sahnelenme
* Sahnelenmek i
i.
sahnelenmek
* (oyun) Sahneye konulmak.
* Bir durum, bir olay ortaya
kmak, grnr olmak.
sahneleyi
* Sahnelemek i
i veya biimi.
sahneye
kmak
* (tiyatro, mzik vb. sanat
lar iin) sanat
nizleyici nnde uygulamak, gstermek.
* kullan
lmak, grnmek, ortaya
kmak.
sahneye koymak
* tiyatro eserini veya mzikal bir oyunu, metin, oyun, yorum, dekor, mzik vb. eleri birbiriyle uyumlu
duruma getirerek sahne iin uygulamak, sahnelemek.
sahra

* K
r.
* l.

sahra topu
* Datopu gibi kat
r s
rt
nda ta

nmay
p atlarla ekilen top.
sahre
sahte

sahteci

* Klte.
* Bir
eyin asl
na benzetilerek yap
lan, dzme, dzmece.
*
ten olmayan, yapmac
k.
* Dzmeci, sahtekr.

sahtecilik
* Sahte i
ler yapma, dzmecilik, sahtekrl
k.
sahtekr

* Sahte i
ler yapan, dzmeci, sahteci.

sahtekrl
k
* Sahtekr olma durumu veya sahtekr
n yapt

i
, dzmecilik.
sahtelik

* Sahte olma durumu.

sahtiyan

* Tabaklanarak boyanm
ve cillanm
deri.

sahtiyanc
* Sahtiyan reten, alan veya satan kimse.
sahtiyanc
l
k
* Sahtiyanc
n
n i
i veya mesle
i.
sahur

* Ramazan ay
nda oru tutanlar
n gn domadan nce belirli saatte yedikleri yemek.
* Bu yemein yendii vakit.

sahur yemei
* Sahur zamanyenen yemek.
sahura kalkmak
* (oru tutan kimse) gn do
madan, yemek yemek iin yataktan kalkmak.
sahurluk

saik

saika

* Sahurda yenecek
eyler.
* Sahurda yenme
e elveri
li.
* Sebep.
* Gd.
* Y
ld
r
m.

saika
* Sebep.
sair

* Ba
ka, teki, di
er.

sairfilmenam
* Uyurgezer.
sak

sak

* Uyan
k, gz a
k, mteyakk
z.
* Uykusu hafif.
* Sap.

sak durmak
* dikkatli, uyan
k durumda bulunmak.
sak yatmak
* derin uykuya dalmadan uyumak.
saka

* Evlere, e
meden su ta

mayiedinmiolan kimse.

saka

* Seregillerden, ba

nda ve boynunda k
rm
z
, sar
tyler bulunan, gzel tt iin kafeste beslenen kk
bir ku(Carduelis cardelis).
saka

* Bayg
nl
k, kendinden geme durumlar
na yol aan bir hastal
k.

saka beygiri gibi


* bir iu
runa birok yere u
rayarak dola
an kimseler iin kullan
l
r.
* yaln
z vakit geirmek iin amas
z dola
anlara sylenir.
saka ku
u
* Bkz. saka.
sakaf

* at
, dam.

saka

* zellikle atlarda grlen ve insanlara da bula


an lmcl bir hayvan hastal

, ruam.
sakak
sakal

* ene alt
.
* Yeti
kin erkeklerde yanak ve enede
kan k
llar
n tm.
* Bazhayvanlarda ene alt
nda bulunan k
llar
n tm.

sakal b
rakmak (koyuvermek, sal
vermek veya uzatmak)
* sakal
nt
raetmeyip bytmek.
sakal oynatmaz
* a

zda eriyecek kadar olgunla


m
(yemi
, yiyecek).
sakal
* Saka hastal

na tutulmu
.
sakalbitmek
* bir isrncemede kalmak.
sakaldeirmende a
artmak
* ya
land

hlde bir
ey renmemiolmak.
sakalele vermek (veya sakal
kapt
rmak)
* ba
kas
n
n sznden
kmayacak bir duruma d
mek.
sakalsayd
rmak
* sayg
nl
ktan d
mek.
sakal
k

* Sakan
n i
i.

sakal
m yok ki szm dinlensin
* "ancak ya
lkimselerin sz ve tleri dinlenir" anlam
nda kullan
l
r.
sakal
na gre tarak vurmak
* birinin ho
lanaca
biimde konu
mak veya davranmak.
sakal
na glmek
* cidd gibi grnen szlerle alay etmek.
sakal
n
n alt
na girmek
* yak
nl
k kurarak ona d
ncesini a

lamak.
sakallanma
* Sakallanmak i
i.
sakallanmak
* Sakall
duruma gelmek; sakal
kmak.

sakall

* Sakalolan.
* Sakal
n
t
raetmemi
, t
ra
gelmi
, t
ra
s
z.
* Savatutsaklar
n
n ya
gekin olanlar
.

sakallkartal
*
ri vcutlu, gl ve gagasengelli y
rt
cku(Gypaetus barbatus).
sakals
z

sakamet
sakametli

* Sakalolmayan.
* T
ra
gelmemi
, t
ra
s
z.
* Bozukluk, yanl

l
k, eksiklik.
* Kt, bozuk.

sakand
r
k
* Bagiysilerinde ene ba

.
sakar

* Bazhayvanlar
n, zellikle atlar
n al
nlar
nda bulunan beyaz leke, kk ak
tma.
* S
k s
k kk, nemsiz kazalar yapan (kimse).

sakar meke
* Yaban kaz
.
sakar otu
sakarca

* Yuvarlak ba
l
, pembe veya beyaz iekli al
tipi bir bitki (Dorycnium).
* Sakar gibi, sakara benzer.

sakarimetre
* Bir s
v
da zelti durumunda bulunan
eker miktar
nbelirlemeye yarayan alet.
sakarimetri
* ekerli zeltilerin dozunu belirleme yntemi.
sakarin

* Genellikle
eker hastalar
n
n
eker yerine kulland

, maden kmr katran


ndan elde edilen beyaz bir toz.

sakarla
ma
* Sakarla
ma i
i.
sakarla
mak
* Sakar durumuna gelmek.
sakarl
k

* Sakar olma durumu veya sakar


n yapt

i
.
* S
k s
k kk kazalar yapma, arp
p k
r
p dkme i
i.

sakarometre
* Sakarozler.
sakaroz

* eker kam

veya
eker pancar
ndan elde edilen bir tr
eker (C12H22O11).

sakarozler
* Sakaroza gre derecelenen ve bir s
v
n
n kurulu
unu tespit eden younlukler.

sakat

* Vcudunda hasta veya eksik bir yanolan (canl


).
* Bozuk veya eksik (
ey).

sakat olmak
* sakatlanmak.
sakatat

* Kesilmihayvan
n ci
er, i
kembe gibi i organlar
yla bave ayaklar
, hayvanlar
n, etin d

nda kalan
k
s
mlar
, i organlar(yrek, karaci
er, bbrek, i
kembe, beyin, dil, bave paa).
sakatat
* Sakatat satan kimse.
sakatat
l
k
* Sakatat satma i
i.
sakat

* Sakatat
.

sakatlama
* Sakatlamak i
i.
sakatlamak
* Sakat bir duruma getirmek, sakat etmek.
* Bozmak.
sakatlan

* Sakatlanmak i
i veya biimi.
sakatlanma
* Sakatlanmak i
i.
sakatlanmak
* Sakat duruma gelmek.
sakatl
k

sak
n

sak
n ha!
sak
nca

* Sakat olma durumu, malliyet.


* Kaza, terslik.
* Yanl

, kusur, hata.
* Yapmaktan ekin, ekinin, zinhar.
* Korkulacak bir durum olmas
n.
* "yapma! yapmaktan ekin! " anlam
nda yap
lmasistenmeyen bir davran

a engel olmak iin sylenir.


* ekinilmesi, dikkatli olunmasgereken, sak
nmaygerektiren durum, mahzur.

sak
ncal
* Sak
nmay
, ekinmeyi gerektiren mahzurlu.
sak
ncas
z
* Sak
nmaygerektirmeyen, mahzursuz.
sak
ngan

* Sak
narak davranan, ihtiyatl
, ihtiyatkr.

sak
nganl
k
* Sak
ngan olma durumu.

sak
n
lan gze p batar
* zerine ok d
len
eylerin daha ok kazaya veya zarara u
rad

nbelirtir.
sak
n
m

* Herhangi bir tehlikeye kar


al
nan nlem, ihtiyat, tedbir.

sak
n
ml
*
htiyatl
, tedbirli.
sak
n

* Sak
nmak i
i veya biimi.
sak
nma

* Sak
nmak i
i, itinap.
* Olabilece
i d
nlen kt durumlara kar

nlem alma, ihtiyat.


* Boksrn korunmak iin, ayaklar
n
oynatmadan eliyle, gvdesiyle sa
a sola, ne arkaya yapt

hareket.

sak
nmak
* Herhangi bir korku veya d
nce ile bir
eyi yapmaktan uzak durmak, itinap etmek.
* Olabilece
i d
nlen ktlklere kar
nlemler almak.
* Korumak, esirgemek, gzetmek.
sak
nmasolmamak
* korkusu, ekinmesi olmamak.
* incelik kurallar
na, sayg
ya ald
rmadan davranmak.
sak
nt

* S
k
nt
ya yol aabilecek durumlara kar
al
nan nlem, ihtiyat.

sak
nt
l
* Sak
nt
solan.
sak
nt
s
z
* Sak
nt
solmayan.
sak
r sak
r
* Aral
ks
z titremeyi anlat
r.
sak
rdama
* Sak
rdamak i
i veya durumu.
sak
rdamak
* Korkudan veya so
uktan titremek.
sak
rga
sak
rt
Sak
t

* Kene.
* Korkudan veya so
uktan titreme.
* Merih, Mars.

sak
t
* D
en, d
m
.
* Hkm kalmam

, eski nemini yitirmi


.
* D
k.
sak
t olmak
* hkm kalmamak.

sak
z

* Baza
alar
n ve zellikle sak
z a
ac
n
n kabu
undan s
zan, inendiinde yumu
ayan, hokokulu, beyaz
renkli reine.
* Vcudu beyaz olup ba
ta ve ayaklarda belirgin siyah i
aretler bulunan, ince kemik yap
lve yksek ayakl
,
ince ya
s
z uzun kuyruklu bir koyun tr.
* Sak
z aac
.
sak
z a
ac
* Antep f
st

gillerden, k

n yaprak dkmeyen, meyvesi zms ve yal


, bodur bir a
a (Pistacia lentiscus).
sak
z bademi
* Bkz. dibademi.
sak
z baklas
* Uzun ve ince, ok lezzetli turfanda bakla e
idi.
sak
z dikeni
* Sak
z
kar
lan bir tr diken.
sak
z enginar
* Yapraklarsivri, kenarlardzgn, lezzetli bir enginar tr.
sak
z gibi
* ok temiz, ok beyaz.
* ayr
lmak bilmez, yap

kan.
sak
z kaba

* Sebze olarak kullan


lan kabak (Cucurbita pepo).
sak
z leblebisi
* Bir tr kabuklu beyaz leblebi.
sak
z rak
s
*
inde sak
z bulunan rak
, mastika.
sak
z tatl
s
*
ine sak
z kar

t
r
larak haz
rlanan bir tr tatl
.
sak
zla
ma
* Sak
zla
mak i
i veya durumu.
sak
zla
mak
* Sak
z durumuna gelmek.
sak
zla
t
rma
* Sak
zla
t
rmak i
i veya durumu.
sak
zla
t
rmak
* Sak
z durumuna getirmek.
sak
zl
* Sak
zolan, iinde sak
z bulunan.
saki
sakil

*
ki toplant
lar
nda iki da
tan kimse.
* A
r.
* S
k
nt
veren, s
k
nt
l
.
* irkin, kaba, uyumsuz.
* Trk mziinde bir usul.

sakim
sakin

* Bozuk, yanl

, eksik.
* Durgun, hareket etmeyen, k
m
ldamayan, dingin.
* Sessiz.
* Kimseyi rahats
z etmeyen, k
zg
nl
k gstermeyen.
* Huysuzlu
u, rahats
zl
azalm
veya gemi
.
* Bir yerde oturan, sekene.

sakin olmak
* bir yerde yerle
mek, oturmak.
* sakin duruma gelmek.
sakin sakin
* Durgun, dingin olarak.
* Heyecan, tel
, k
zg
nl
k gstermeyen.
* uslu uslu.
sakince

* Sakin (bir biimde).

sakinleme
* Sakinlemek i
i.
sakinlemek
* Sakinle
mek.
sakinle
me
* Sakinle
mek i
i.
sakinle
mek
* Yat

mak, durgun duruma gelmek, durgunla


mak.
* S
k
nt
sveya heyecangemek.
sakinle
tirme
* Sakinle
tirmek i
i.
sakinle
tirmek
* Sakinle
mesini sa
lamak, sessiz, dingin bir duruma getirmek.
sakinlik
sakit

* Sakin olma durumu, durgunluk, sesizlik, dinginlik, sknet.


* Susmu
, sessiz.

sakit kalmak
* sz sylemesi gerekirken susmak.
sakla saman
, gelir zaman
* gereksiz grlen
ey ileride gerekli olabilir.
saklama
saklamak

* Saklamak i
i.
* Elinde bulundurmak, tutmak.
* Kaybolmamasiin gizli bir yere koymak.
* Grnmesine engel olmak, ortal
kta bulundurmamak.
* Bozulmadan do
al durumlar
ile durmas
n
salamak, korumak, muhafaza etmek.
* Gizli tutmak, duyurmamak.

* Birine vermek iin ay


rmak.
* Korumak, esirgemek.
saklamba
* Oyunculardan birinin ebe olmas
ve saklanan arkada
lar
nbulmastemeline dayanan bir ocuk oyunu.
saklan
lma
* Saklan
lmak i
i.
saklan
lmak
* Saklanmak i
i yap
lmak.
* Gizli tutulmak.
* Herhangi biri saklanmak.
saklan

* Saklanmak i
i veya biimi.
saklanma

* Saklanmak i
i.

saklanmak
* Kendini saklamak.
* Saklanmak i
i yap
lmak.
saklant
* Saklanan
ey.
saklatma

* Saklatmak i
i.

saklatmak
* Saklamak i
ini yapt
rmak.
saklay

sakl

* Saklamak i
i veya biimi.
* Saklanm
olan.
* Elde tutulan, mahfuz.
* Gizli bir yere konarak kaybolmasveya al
nmasnlenen.
* Ba
kalar
ndan gizlenen, gizli tutulan, hafi.

sakl
k
* Uyan
kl
k, teyakkuz.
sako

* Paltoya benzer bir tr stlk.

saksaan

* Kargagilerden, karnbeyaz, kanatlarve kuyruu kl rengi di


er yerleri parlak, kara uzun kuyruklu ku
(Pica pica).
saks

* Pi
mitopraktan yap
lan, iine toprak konularak iek yeti
termekte yararlan
lan kap.
* Ba
, kafa.

sakstopra

* iek yeti
tirmek iin haz
rlanm
zel bir tr toprak.
saks
gzeli
* Dam koruugillerden, yapraklaretli, iekleri ba
ak biiminde bir ss bitkisi (Cotyledon umbilicus).

saks
l
k

saksofon

* Saks
koymaya yarar raf.
*
ine saksoturtulan ssl kap.
* K

n saks
ieklerinin sakland

yer.
* Bandolarda ve caz topluluklar
nda kullan
lan bir tr flemeli alg
.

saksofoncu
* Saksofon alan kimse.
saksofonculuk
* Saksofoncunun i
i.
saksonya
* Almanya'da Saksonya blgesinde yap
lan, iyi nitelikli porselen tabak vb. trden (kap).
sakuleta
sal
-sal

* Silindir biiminde bir demirin iine ivi, c


vata gibi maddelerin doldurulmasile yap
lan bir tr mermi.
* Birok kal
n direk yan yana balanarak yap
lan, dz ve korkuluksuz deniz veya
rmak ta

t
.
* Fiilden s
fat tretme eki.

-sal / -sel
* isimden s
fat tretme eki: duygu-sal, k
r-sal, bilim-sel, blge-sel vb.
sal yar

* Genellikle nehirlerde sal ile yap


lan bir tr yar

.
sal

* Cemaati bayram veya cuma namaz


na a

rmak veya bazyerlerde de cenaze iin k


l
nacak namaz
haber
vermek amac
yla minarelerde okunan salt.
sal vermek (veya okumak)
* minarelerde, salt okuyarak namazhaber vermek.
salbet

* Kat
l
k, sa
laml
k.

salacak
* stnde l y
kan
lan kerevet, tene
ir.
salh

* Dzelme, iyile
me, iyilik.

salh bulmak
* dzelmek, iyile
mek, onmak.
salhiyet

* Yetki.

salhiyetli
* Yetkili.
salhiyetsiz
* Yetkisiz.
salhiyetsizlik
* Yetkisiz olma durumu, yetkisizlik.

salhiyettar
* Yetkili.
salak
salaka

* Giyini
inden, konu
ma ve davran

lar
ndan seviyesiz, dengesiz ve saf olduu anla

lan kimse.
* Sala
a yak

r (bir biimde).

salakla
ma
* Salakla
mak i
i.
salakla
mak
* Salaka davran

larda bulunmak.
salakl
k
salam

* Salak olma durumu veya salaka davran

.
*
ri k
y
lm
domuz veya s

r etinden yap
lan, genellikle so
uk yenen bir yiyecek.

salamandra
* Semender.
* Odalar aras
nda gezdirilebilen bir tr kmr sobas
.
salamanje
* Yemek odas
.
salamura

* Peynir, et, bal


k, tur
u, asma yapra
gibi yiyeceklerin, bozulmamasiin iinde tutulduklartuzlu su.
* Bu suyun iinde tutulmuyiyecek.
* Bu suyun iinde tutulmuolan.

salamurac
* Salamura yapan.
salamurac
l
k
* Salamurac
n
n yapt

i
.
salamural
k
* Salamura yapmaya elveri
li.
* Salamura yapmaya ayr
l
m

.
salangan

* Hint ve in denizleri k
y
lar
nda ya
ayan, uzun kanatl
, drt k
e k
sa kuyruklu, esmer kk ku
(Collocalia).
salapurya

* Ticaret e
yasta

makta kullan
lan, 10-15 tonluk, gen biiminde yelkeni olan ticaret gemisi.

salapurya gibi
* ok byk olan veya ayaa byk gelen (ayakkab
).
sala
* Sebze, meyve vb. satmak iin kurulmu
, e
reti, derme atma dkkn.
* Tahtadan yap
lm
(baraka).
sala
pur
* Seyrek dokunmu
, astarl
k ince bez.
salt

* Namaz.
* Hz. Muhammed'in adan
ld

nda sayggstermek iin okunan dua.


salata
yiyecek.
salatal
k

salvat

* Genellikle baz
iot ve sebzelerle yap
lan, ya
, limon gibi maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen

* H
yar.
* Salata yapmak iin kullan
lan.
* Namazlar.
* Hz. Muhammed'e ve onun soyundan gelenlere saygbildirmek iin okunan dua.
* Ya
lgre
te, yar

malardan nce cazg


r
n okudu
u dua.

salvat getirmek
* tehlikeli bir durumda salavat okumak.
salvat parma

aret parma

.
salc
* Sal ile yolcu ve yk ta

yan kimse.
salc
l
k
sala

* Sal ile yolcu ve yk ta

ma i
i.
* Yemeklere konulmak iin yap
lan domates veya biber ezmesi.
* Bazyemeklere ve en o
u et yemeklerine kat
lan domates, bahar gibi
eylerle yap
lan sos.

salalama
* Salalamak i
i veya durumu.
salalamak
* Yemeklere sala katmak.
salalanma
* Salalanmak i
i veya durumu.
salalanmak
* Sala durumuna gelmek.
salal

* Sala konmu
, iinde sala olan.

salalmakarna
* Makarnan
n pi
mesinden sonra servis ncesinde, zerine yala hafife kavrulmusalan
n dklmesiyle
haz
rlanan makarna yemei.
salal
k

sald
rgan

* Sala yapmaya elveri


li.
* Sala yapmak iin ayr
lm

.
* K

k
rtan olmadan ba
kas
na sald
ran, yap
s
nda sald
rma zelli
i olan (devlet, kimse, hayvan) mtecaviz.

sald
rganla
ma
* Sald
rganla
mak i
i veya durumu.
sald
rganla
mak

* Sald
rgan duruma gelmek.
sald
rganl
k
* Sald
rgan olma durumu.
* Sald
rgan bir biimde davranma.
* Bireyin kendi d
nce ve davran

lar
nd

taki direnmelere kar

, zorla kar

s
ndakine benimsetme abas
.
sald
r

* Ktlk veya y
pratma amac
yla, bir kimseye kar
do
rudan doruya silhlveya silhs
z bir eylemde
bulunma, hcum, taarruz, tecavz.
sald
r
c
* Sald
rgan, birinin zerine at
lan, mtecaviz.
sald
r
c
l
k
* Sald
r
c
n
n i
i.
sald
r
s
z
* Sald
r
solmayan, sald
ryapmadan.
sald
r

* Sald
rmak i
i veya biimi.

sald
r
ya u
ramak
* sald
rkar

s
nda kalmak, tecavze u
ramak.
sald
rma
* Sald
rmak i
i.
* Bir tr byk b
ak.
sald
rmak
* Bir kimseye veya bir
eye kar
sald
rynetmek, zarar verici bir davran

ta bulunmak, hcum etmek.


* Y
k
cve sert ele
tiriler yapmak.
* Bir
ey veya kimse zerine sald
ryap
lmas
na sebep olmak.
* Gemi, kalkmak iin yelken a
p ba

ngidece
i yola evirmek.
* Etkisiyle eritmek.
sald
rmazl
k
* Birbirine sald
rmama durumu.
sald
rmazl
k antla
mas
* Sald
rmazl
k pakt
.
sald
rmazl
k pakt
* Devletlerin birbirlerine sald
rmamalarilkesine dayanan antla
ma.
salep
* Salepgillerin rnek bitkisi (Orchis).
* Bu bitkinin yumru durumundaki kklerinden dvlerek haz
rlanan beyaz toz.
* Bu tozun,
ekerli st veya su ile kaynat
lmas
yla yap
lan s
cak iecek.
salepi

* Salep yap
p satan kimse.

salepilik
* Salepinin i
i.
salepgiller
* Gzel iekli, vanilya, orkide, vensar

, salep gibi bitkileri kapsayan, tek enelilerden bir familya.


salg

* Hcrelerin veya vcuttaki bezlerin kandan ay


r
p olu
turduklarve yeniden kana, ba
ka organa veya
d

ar
ya sald
klars
vmadde, ifraz.
* Gne
'ten d

ar
do
ru madde f
rlamas
.
salg
lama

* Salg
lamak i
i.

salg
lamak
* Salgolu
turmak, bu salg
ykana veya di
er organlara b
rakmak.
salg
lay
c
* Salgreten organ veya doku.
salg
lay

* Salg
lamak i
i veya biimi.
salg
l
salg
n

* Salg
karan veya reten.
* K
sa zamanda evredeki insan, hayvan veya bitkilerin byk bir blmne bula
an, mstevli.
* Bir hastal

n veya ba
ka bir durumun yayg
nla
masveya bir ok kimselere birden bula
mas
.
* Gere
inde herkesten para veya mal olarak toplanan geici vergi.
* Bir
eyin bir yere girip her yan
kaplamas
, istil.
* Belli bir hareketin, davran

n, szn toplumda yayg


nla
mas
.

salg
nc
* Salg
n toplayan kimse.
salg
nla
ma
* Salg
nla
mak i
i veya durumu.
salg
nla
mak
* Salg
n durumuna gelmek.
salhane

* Kesim evi, kanara, mezbaha.

sal
* Haftan
n nc gn, pazartesi ile ar
amba arasolan gn.
sal
k

* Olmuveya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber.

sal
k vermek
* haber vermek.
* iyi, uygun olduunu sylemek, tavsiye etmek.
sal
na sal
na
* Yrrken bir sa
a bir sola hafife e
ilerek; sal
narak.
sal
ncak

*
ki ucundan iki iple yksek bir yere as
lan ve zerine oturulup sallan
lan elence arac
.
* Kk ocuklaruyutmak iin be
ik yerine kullan
lan ve kar

l
kliki yere iple balbulunan as
lyatak.

sal
ncak
* Bayram yeri gibi baze
lence yerlerinde sal
ncak al

t
ran kimse.
sal
ncakl
* Sal
ncak gibi sallanmaya yarar biimde olan, sal
nca
olan.
sal
ncaks
z

* Sal
nca
olmayan.
sal
n
m
* Sal
nmak i
i.
* Dzenli olarak hep aynkonumlardan aynh
zla geen bin nesnenin hareketi.
* Ay'
n yar
m yzeyinden biraz fazlas
n
n yerden grlebilmesini salayan olay.
sal
n

* Sal
nmak i
i veya biimi.

sal
nma
* Sal
nmak i
i.
sal
nmak

sal
nt
sal
nt
l

* Yrrken uyumlu hareketlerle hafife bir yandan bir yana e


ilmek.
* Salmak i
ine konu olmak.
* Sal
nmak i
i.
* Herhangi bir etkiyle sars
labilen, sallanabilen.
* (yryiin)
ki yana sal
nan.

sal
verilme
* Sal
verilmek i
i.
sal
verilmek
* Sal
vermek i
ine konu olmak.
sal
verme
* Sal
vermek i
i.
sal
vermek
* B
rakmak, koyuvermek, serbest b
rakmak.
salik

* Bir yola giren, bir yolda giden.


* Bir tarikata ba
lanan.

salik olmak
* yola girmek.
salim

salimen

* Esen, salam.
* Sakin, huzur iinde.
* Save esen olarak, hibir kt durumla kar

la
madan.

salip
* Ha.
salipli
salipsiz
salise

* Salibi olan.
* Salibi olmayan.
* Saniyenin altm

ta biri.

salisen
salisilt

salisilik

* nc olarak.
* Salisilik asidin tuzu.
* Salisilik asidin trl alkollerle ve fenollerle yapt

ester.
* St kabu
undan
kar
lan antiseptiklerle ilgili olan.

salisilik asit
* Aldehidin ykseltgenmesiyle elde edilen, trl uucu ya
larda ester biiminde bulunan, ek
i veya tatl
olabilen, 155 C de eriyen bir asit.
salk
m
* zm gibi, biro
u bir sap zerinde bir arada bulunan yemi
.
* Ana saptan
kan yan iekleri saplarhep aynuzunlukta olan iek durumu.
* Baklagillerden, salk
m durumunda mor iekler aan ve ou asma gibi ardaa sar
lan a
a tr ve ie
i
(Wistaria sinensis).
* topla at
lan demir paralar
.
salk
m a
ac
* Akasya.
salk
m ba
ak
* Tek veya birle
ik ba
aklar
n salk
m
eklinde olu
turdu
u bitki.
salk
m kpe
* Deerli ta
lardan yap
lm
salk
m biiminde kpe.
salk
m saak
* Da
n
k, dzensiz bir durumda.
* Paralar
ayr
lm

.
salk
m salk
m
* Salk
m gibi, salk
m olarak, salk
m biiminde.
* bek bek, kme kme.
salk
m st
* Dallarve yapraklar
yere sarkan bir e
it s
t (Salix babylonica).
salk
m topu
* evreye da
lan mermi paralaratan top.
salk
ma
salk
mak

* Salk
mak durumu.
* Gev
eyip sarkmak, prsmek.

salk
ms
* Salk
mand
ran.
sallaba

sallama
sallamak

* Ba
srekli sallanan.
* Her sz d
nmeden onaylayan.
* Sallamak i
i.
* Dzenli bir biimde ve hep ayndo
rultuda hareket ettirmek.

* Bir i
i srekli olarak ba
ka bir zamana ertelemek, savsaklamak.
* Vurmak, tokat atmak.
sallamamak
* nem vermemek.
sallana sallana
* Sallanarak.
salland
rma
* Salland
rmak i
i.
salland
rmak
* Sallanmak i
ini yapt
rmak.
* Asmak, idam etmek.
sallan

sallanma

* Sallanmak i
i veya biimi.
* Sallanmak i
i.

sallanmak
* Ba
lbulunduu yerde gev
ek duruma gelip yerinden oynamak, k
m
ldamak.
* (bir
ey iin) Belli noktas
ndan bir yere balkalmak
art
yla, o noktan
n iki taraf
na ayndorultuda ve
srekli olarak gidip gelmek.
* Sal
ncak, hamak vb. de kendini sallamak.
* Vaktini bove yarars
z i
lerle ura
arak geirmek, oyalanmak, savsaklanmak.
* Gl bir biimde sars
lmak, titremek.
* Makam
ndan veya bulundu
u durumdan uzakla
mak, yerini bir ba
kas
na b
rakmak tehlikesiyle
kar

la
mak.
sallant

* Sallanmak i
i.
* Srncemede b
rakma, savsaklama.

sallant
da b
rakmak
* (bir
eyi) sonuca ba
lamamak, savsaklamak.
sallant
da kalmak
* bir zme ba
lanmamak.
sallapati
* D
nmeden ve sayg
s
zca davranan.
* D
ncesizce, sayg
s
zca ve patavats
z bir biimde.
* zensiz, dikkatsiz ve kaba saba yap
lm
(nesne).
sallapatilik
* Sallapati olma durumu.
* Ciddiyetsizlik.
sallas
rt

* "S
rt
na almak", "yklenmek" anlam
yla sallas
rt etmek deyiminde kullan
l
r.

sallas
rt etmek
* yklenmek, omuzda ta

mak.
sall
salma

* Byk ve geni
, sal gibi yayvan.
* Salmak i
i.

* Pirinle pi
irilen bir tr yemek.
* Toplanacak para tutar
nsa
lamak iin herkese biilen pay.
* Bazkyl giysilerinde kolun yeninden sarkan kumaparas
.
* Ku
lar
n retilmesine ayr
lan oda.
* Ba

bogezen (hayvan).
* Srekli akan (su).
* Osmanldevletinde kol gezen kolluk eri.
salma gezmek
* ba

bohayvan gibi dola


mak.
salma tomruk
* Salma erlerin gece yakalad
klar
sulularkapad
klaryer.
salmak
* Ba

ml
l

na, tutuklulu
una veya baskalt
ndaki durumuna son vererek serbest k
lmak, b
rakmak,
koyuvermek.
*
vedilikle yollamak, hemen gndermek.
* Koymak, katmak.
* Srmek.
* U
ratmak.
* (vergi) Yklemek.
* zerine yrtmek.
* Sald
rmak.
* Sark
tmak.
* (gemi) Demir zerinde drt yana dnmek.
* Bakmamak, ilgilenmemek, zen gstermemek.
salmal
k

* Otlak.

salmastra

* Halat tellerinden sa gibi rlmolan ip.


* zellikle makinelerde birbirine s
k
ca deen iki yzey aras
na yerle
tirilerek, bu yzeyler aras
na su, buhar
veya yalar
n s
zmas
nnleyen urgan.
salname
salon

* Y
ll
k.
* Bir evin en geniblm.
* Bir evde konuklara
rlamakta kullan
lan oda.
* Toplant
lar
n, kutlamalar
n, gsterilerin yap
labilecei geniyer.
* Bazdkkn ve ma
azalara verilen ad.

salon adam
* Kad
nlerkekli zel toplant
lara kat
lan, bu gibi yerlerde nas
l davran
laca
niyi bilen ve durumuyla dikkati
eken adam.
salon am
* Kk am
eklinde, dallar
zerinde diken bulunan bir ss bitkisi (Ara ucaria).
salon ie
i
* Salonlarssleyen gsteri
li ve bak
mlev iei.
saloz

* Salak.

salozla
ma
* Salozla
mak i
i veya durumu.
salozla
mak

* Saloz durumuna d
mek.
salozluk
* Saloz olma durumu, salakl
k.
salpa
salpak
salt

* Gev
ek, ibilmez, tembel.
* Salpa.
* Yaln
z, sadece, tek, s
rf.
*
inde yabancbir
e bulunmayan, mutlak.
*
ine, kendisine yabanchibir
ey kar

mam

, ar
.

salt o
unluk
* Oylamada, yar
dan bir fazla ye say
s
n
n oyuyla salanan ounluk.
salt de
er
* Bir cebirsel say
n
n, i
areti gz nne al
nmaks
z
n de
eri, mutlak de
er.
salt nem
* Bir metrekp hava iinde bulunan su buusu niceli
i, mutlak nem.
salt s
cakl
k
* -273C yi s
f
r olarak alan s
cakl
k, mutlak s
cakl
k.
salt s
f
r
salta

* Salt s
cakl
k leinde s
f
r noktas
: -273 mutlak s
f
r.
* Kpein arka ayaklarzerine aya
a kalkmas
.

salta
* Gergin duran bir halatbiraz koyuverme i
i.
salta

* Yakas
z, iliksiz, kollarbolca bir tr k
sa ceket.

salta durmak
* (kpek) arka ayaklarzerine kalkmak.
saltanat

* Bir lkede hkmdar


n, padi
ah
n, sultan
n egemen olmas
.
* Bolluk ve zenginlik, gsteri
li ya
ay

.
* Birinin bir i
te, bir yerde bulunan kimseler zerindeki egemenli
i.

saltanat srmek
* hkmdarl
k etmek.
* bolluk iinde ya
amak.
saltanat
* Saltanat yanl
s
olan kimse.
saltanatl
* Gsteri
li, grkemli.
saltanats
z
* Gsteri
siz, grkemsiz.
salt
l
k

* Hkmdar
n btn siyasal kudreti elinde bulundurdu
u ynetim biimi, mutlakiyet, mutlak
l
k.
salt
k
* Kendi ba

na var olan, hibir


eye balolmayan, ba

ms
z, mutlak.
* Ba

ms
z, greli olmayan ve kendi ba

na tam say
lan (bir olgunun niteli
i).
salto
* Rakibin bedenini kollar
yla birlikte kavrayarak yana veya arkaya savurma, devirerek bast
rma biiminde
uygulanan bir greoyunu.
salto atmak
* rakibe salto oyunu uygulamak.
Salur
salvo
salya

* Ouz Trklerinin 24 boyundan biri.


* Genellikle topla yap
lan yayl
m ate
.
* A
zdan s
zan tkrk.

salyams
* Salyaya benzeyen.
salyangoz
* Yumu
akalardan, bahelerde ya
ayan, sarmal kabuklu kk hayvan (Helix).
sam
sam

* lde esen rzgr, sam yeli.


* Rus yap
skaradan havaya gdml, sol-air Missile teriminin k
saltmas
ile an
lan silh.

sam yeli
* lden esen s
cak rzgr, sam.
saman

* Trl ekinlerin taneleri ayr


ld
ktan sonra, harmanda kalan paralanm
saplar
.

saman alevi
* Gelip geici, basit, stnkr.
saman alevi gibi
* birden parlay
p, arkas
ndan hemen yat

an
eyler iin sylenir.
saman alt
ndan su yrtmek
* hi belli etmeden ievirmek, ortal

kar

t
rmak.
saman gibi
* tats
z, yavan.
saman k
d
* Daha ok kur
un kalemle yazyazmaya elveri
li olan veya ambalj iin kullan
lan kaba k

t.
saman nezlesi
* Daha ok bahar aylar
nda grlen, iek tozlar
na kar
alerjiden ileri gelen nezle, bahar nezlesi.
saman rengi
* A
k, soluk sarrenk.
* Bu renkte olan.

saman sar
s
* Saman rengi.
saman

* Saman rengi, a
k sar
.

samankapan
* Kehribar.
samanl
* Samanolan.
samanlgbre
* Samangerekti
i kadar yanmam
gbre.
samanlkerpi
*
ine saman kar

t
r
larak dklen kerpi.
samanl
k
* Saman saklanan yer.
Samanu
rusu
* Samanyolu.
Samanyolu
* A
k gecelerde gk yznde boydan boya grlen uzun y
ld
z kmesi, Kehke
an.
samaryum
* Atom say
s62, atom a

rl

150,4 ve yo
unlu
u 7,75 olan seyrek bulunur element. K
saltmasSm.
samba
* Bir e
it Brezilya dans
.
* Bu dans
n mzi
i.
Sam
* Hz. Nuh'un olu Sam'dan trediklerine inan
lan beyaz
rk
n Arapa, Asurca,
branca ve Habe
e konu
an
e
itli kavimlerinin topland

kol.
* Bu kola zg olan.
samim

*
ten, itenlikle.
* Candan, a
k yreklikle davranan.
*
li d

l
, senli benli olarak.

samim olmak
* iten, a
k yreklilikle davranmak.
* ili d

lolmak.
samimle
me
* Samimile
mek i
i.
samimle
mek
*
ten olmak, candan davranmak.
samimlik
*
ten olma durumu, itenlik, samimiyet.
samimiyet
*
tenlik.
* Senli benli olma durumu, samimlik.
samimiyetle

*
tenlikle.
samimiyetsiz
* Samim davranmayan, itenliksiz, itensiz.
samimiyetsizlik
* Samim olmama durumu, itenliksizlik, itensizlik.
samsa
samsun

* Baklavaya benzeyen bir tr hamur tatl


s
.
* Sava
ta kullan
lan kpeklere verilen ad.

samur
* Kuzey Avrupa'da ya
ayan, ok yumu
ak ve ince tyleri olan, postu iin avlanan kk hayvan (Martes
zibelilina).
* Samur postundan yap
lan.
samur ka
l
* Ka
larkumral, yumu
ak ve gr.
samur krk
* Sansar veya sincap derisinden yap
lan krk.
samuray
samut
san

sana

* Bir derebeyinin hizmetindeki sava

.
* Susan, suskun.
* n,
an,
hret.
* Saygveya belirtme sz, unvan.
* Herhangi bir
eyi, neyse o yapan nitelik, kip kar

t
.
* Sen zamirinin ynelme durumu.

sana ta
la vurana sen a
la var (veya dokun)
* sana sert davranana sen yumu
ak davran.
sana vereyim bir
t: kendi ununu kendin
t
* ki
i kendi i
ini kendisi yapmal
d
r.
sana yalan, bana gerek
* sylediim
eyi sen bilmiyorsun, ama dorudur, ben biliyorum.
sanal

* Gerekte yeri olmay


p, zihinde tasarlanan, mevhum, faraz, tahmin.
* Negatif bir sayzerinde al
nan ve ikinci kuvvetten bir kk ta

yan cebirsel anlat


m.

sanal say
* Karma

k say
.
sanat

* Bir duygunun, tasar


n
n veya gzelliin anlat
m
nda kullan
lan yntemlerin tamamveya bu anlat
m
sonucunda ortaya
kan stn yarat
c
l
k.
* Belli bir uygarl

n veya topluluun anlay


ve zevk llerine uygun olarak yarat
lm
anlat
m.
* Bir
ey yapmadan gsterilen ustal
k.
* Bir meslekte uyulmas
gereken kurallar
n tm.
* Zanaat.

sanat adam
* Bkz. sanat
.
sanat dnyas
* Sanat evresinin olu
turduu atmosfer.
sanat enstits
* Endstrinin trl dallar
na ve kk sanatlar alan
na bilgili usta i
i ve teknisyen yeti
tirmek amac
ngden
retim kurumu.
sanat eri

* Bkz. sanat adam


.

sanat eseri
* Yarat
c
l
k ve ustal
k sonucu ortaya
kan stn ve deerli eser.
sanat evi

* Sanat eserlerinin retildii veya sergilendii yer.

sanat filmi
* (kazan d
nlmeden) Salt sanat kayg
s
yla yap
lan film.
sanat okulu
* A
rl
klolarak sanat dallar
nda eitim veren okul.
sanat
* Gzel sanatlar
n herhangi bir dal
nda yarat
c
l
olan, eser veren (kimse), sanatkr.
* Sinema, tiyatro, mzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan (kimse).
sanat
l
k
* Sanat
olma durumu.
sanatkr

* Sanat
.
* El ile yapt

i
i kendisine meslek edinen (i
i veya usta).
* Bir i
i ustal
kla yapan, usta, mahir.

sanatkrane
* Sanat
ya yak

r biimde.
sanatkrl
k
* Sanat
l
k.
sanatl

* Sanat gsterilmi
, ustaca yap
lm
olan, musanna.

sanatoryum
* zellikle veremli hastalar
n iyile
tirilmesi iin kurulmusa
l
k kurulu
u.
sanatsal
* Sanata ili
kin, sanatla ilgili.
sanatsever
* Sanattutan, sanat
koruyan ve ya
atan (kimse).
sanayi
endstri.

* Ham maddeler i
lemek, enerji kaynaklar
nyaratmak iin kullan
lan yntemlerin ve aralar
n btn,

sanayi blgesi
* Sanayinin youn olarak yer ald

blge.

sanayi kurulu
u
* Sanayi ham maddesini i
leyen ve retim sa
layan kurulu
.
sanayi odas
* Sanayiciler aras
nda dayan

maysa
lamak, ortak sorunlarla u
ra
mak, yabancsanayicilerle ili
ki kurmak,
ortak
karlarkorumak iin yasa ile kurulan, tzel ki
ilie sahip kurum.
sanayi sitesi
* Pek ok sanayi kurulu
unun bir arada bulunduu semt veya blge.
sanayi lkesi
* Ekonomisinin a

rl

n
sanayi rnleri olu
turan lke.
sanayi yat
r
m
* Sermayesini sanayi alan
nda deerlendiren ikolu.
sanayici

* Herhangi bir sanayi dal


na yat
r
m yapm
olan ve o alanda igren kimse.
* Sanayie nem veren.

sanayicilik
*
nsan
n sanayii tek ama olarak benimsedii sistem, endstriyalizm.
sanayiinefise
* Gzel sanatlar.
sanayile
me
* Sanayile
mek i
i, endstrile
me.
sanayile
mek
* retimde makine, tezgh gibi madd retim aralar
na giderek daha ok yer vermek, endstrile
mek.
sanayile
tirme
* Sanayile
tirmek i
i.
sanayile
tirmek
* Sanayile
mesini salamak.
sancak

* Bayrak, liva.
* o
unlukla asker birliklere verilen yazi
lemeli, kenarlarsaaklve gnderli bayrak.
* Osmanlynetim te
kilt
nda illerle ileler aras
nda yer alan ynetim blm, mutasarr
fl
k.
* Gemilerin sayan
.

sancak beyi
* Sanca

n asker ve askerin d

ndaki ynetiminden sorumlu olan grevli.


sancaktar
sanc

* Sanca
ta

yan kimse.
*
organlarda batar veya saplan
r gibi duyulan, nbetlerle azal
p o
alan ar
.

sancotu
* Tyl dalak otu.
sanc
lanma
* Sanc
lanmak i
i.
sanc
lanmak
* Sanc
ya tutulmak.

sanc
l
sanc
ma

* Sanc
ya tutulan veya sancveren.
* Sanc
mak i
i.

sanc
mak
* Sanc
vermek, a
r
mak.
sanc
stutmak
* birdenbire ve
iddetli bir a
rgelmek.
sanma
sanmak
sandal

* Sanmak i
i.
* Saplanmak, batmak.
* Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir aa (Santalum album).

sandal
*
nsan ta

yacak biimde yap


lm

, krekle yrtlen deniz teknesi.


sandal

* Yaln
z tabanbulunan, aya
a kordon ve kay

la balanan a
k ayakkab
.

sandalc
* Sandal (II) i
leten kimse.
sandalc
l
k
* Sandalc
n
n yapt

i
.
sandalet
* Sandal (III).
sandalgiller
* Tropikal ve
l
man blgelerde ya
ayan, iki yzden ok tr olan tas
z iki enekli bitkiler familyes
.
sandalye

* Arkal
kl
, kol koyacak yerleri olmayan, bir ki
ilik oturma e
yas
.
* Makam, koltuk, mevki.

sandalye kavgas
* Makam kapmak veya makam
nyitirmemek iin gsterilen aba.
sandalyeci
* Sandalye yapan ve satan kimse.
sandalyecilik
* Sandalye yapma veya satma i
i.
sandalyeli
* Sandalyesi olan.
sandalyelik
* Sandalye yapmaya elveri
li olan aa.
* Sandalyeden zedelenmemesi iin duvara ak
lan ince uzun tahta kaplama.
sandalyesiz
* Sandalyesi olmayan.

* Koltuktan inmi
, koltu
unu kaybetmi
.
sand
k
*
ine e
itli
eyler konulan, tahtadan, drt k
e, kapakl
ev e
yas
.
* Bir kurumda para al
n
p verilen yer.
* Kamu kesiminde al

an personelin sosyal gvenlik i


lerini yrten kurulu
.
* Yap
larda kum, ak
l gibi
eyleri lmek iin kullan
lan, st ve alta
k, drt k
eli tahtadan l.
* Mahalle tulumbac
lar
n
n omuzda ta

d
klarsand
k biimi tulumba.
* Kamu kesiminde al

an personelin kendi durumunda d


k faiz ve taksitler hlinde geri demek zere
bor para ald

birim.
sand
k bal

* Sand
k bal

gillerden, tropikal denizlerde ya


ayan, vcudu ok kenarlsert kemik plkalardan olu
an z
rh
ile kapl
, boyu yar
m metre kadar olabilen bir bal
k (Lactophrys triqueter).
sand
k bal

giller
* Sand
k biimi vcutlarkemik plkalarla kaplomurgalhayvanlar s
n
f
.
sand
k ba
kan
* Seimlerde sand
k kurulunun ba
kanl

na getirilen kimse.
sand
k dzmek
* eyiz haz
rlamak.
sand
k emini
* Hkmet veznedarl

.
sand
k e
yas
* eyiz iin toplanan ama

r, havlu, rt gibi
eyler.
sand
k kurulu
* Seimlerde bir sand
k evresinde oy verme i
leminin dzenli yap
lmasi
iyle grevli kimseler.
sand
k lekesi
* Sand
kta havaland
rmadan uzun sre saklanan e
yada olu
an pas renginde leke.
sand
k odas
* Sand
k, sepet gibi e
itli ev e
yas
n
n konuldu
u kk oda.
sand
k sepet
* (e
ya iin) Ortada ne varsa.
sand
k
* Sand
k yapan veya satan kimse.
sand
k
l
k
* Sand
k yapma veya al
p satma i
i.
sand
klama
* Sand
klama i
i.
sand
klamak
* Sand
k iine koymak, yerle
tirmek, ambaljlamak.
sand
klanma
* Sand
klanmak i
i.
sand
klanmak
* Sand

a konulmak, sand
a yerle
tirilmek.
sand
kl
* Duvar kaplamalar
nda kullan
lan bir tr ince tahta.

* Ss olarak kullan
lan bir tr alt
n para.
sand
ktaki s
rt
nda, ambardaki karn
nda
* nesi varsa giyer, nesi varsa yer.
sand
ktan
kmak
* seimle iba

na gelmek.
sand
rma

* Sand
rmak i
i.

sand
rmak
* Sanmas
na sebep olmak, zannettirmek.
sanduka
* Mezar
n zerine yerle
tirilmi
, tabut bykl
nde tahta veya mermer sand
k.
sandvi
sandvii
sanem

sang

*
ki ince ekmek dilimi aras
na tereya

, peynir veya sucuk gibi


eyler konularak haz
rlanan yiyecek.
* Sandvi yapan ve satan kimse.
* Put.
* ok gzel kad
n.
* Sersemle
mi
,
a
k
nla
m
olan, sz kolayca anlamayan.

sang
lama
* Sang
lamak i
i veya durumu.
sang
lamak
* Sangolmak, sersemle
mek,
a
k
nla
mak.
sang
l
k
san

* Sersemlik,
a
k
nl
k.
* Sanmak durumu veya sonucu, zan, zehap.

san
k
* Sulu olduu san
lan (kimse) maznun.
san
kl
k
san
lma
san
lmak

* San
k olma durumu.
* San
lmak i
i.
* D
nlmek, olabilece
ine inan
lmak, zannedilmek.

san
s
na kap
lmak
* sanmak, zannetmek.
sanidin
saniye

* Volkanik kayalarda bulunan ortoz feldspat tr.


* Bir dakikan
n veya bir derecenin altm

ta biri.

* Fizik ve mekanikte zaman birimi.


saniyelik
* Bir saniye sresinde olan, bir saniye kadar sren.
sanki
szde.
sanl

* Soru cmlelerinde belirtilen konuya ilgiyi ekmek veya uyar


da bulunmak iin kullan
l
r.
* Sorulu olmayan cmlelerde anlat
lan d
ncenin gerekte var olmay
p yle san
ld

n
gsterir, szm ona,
* Bu ikinci kullan

ta cmlelerin sonuna "gibi" edatda kat


labilir.
* Sanolan, nl.

sanma
* Sanmak i
i.
sanmak

* Bir
eyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabilece
ine daha ok inanmak, zannetmek.
* Gibi gelmek, farz etmek.
* Bir
ey veya kimsenin... olduunu d
nmek.

sanr
* Uyan
k bir ki
inin, kendi d

nda var sand

ama gerekte yok olan olgularalg


lamas
, birsam.
sanr
lama
* Sanr
lamak i
i.
sanr
lamak
* Gerekte olmayan bir
eyin var olduunu, grldn, duyuldu
unu sanmak.
sanr
sal

* Sanr
ya ili
kin.

sansar
* Trl etil hayvanlar
n ortak ad(Martes martes).
sansargiller
* Kk, uzun yap
l
, krkleri beenilen, sanar, porusk, gelincik, vizon gibi hayvanlariine alan y
rt
c
etiller s
n
f
.
sansasyon
* Pek ok kimsede yarat
lan gl heyecan.
sansasyon yaratmak
* byk bir ilgi ve heyecan yaratmak.
sansasyonel
* Gl heyecan yaratan.
Sanskerite
* Sanskrit dili.
Sanskrit

* Hint-Avrupa dilleri grubundan olan, klsik Hint din ve edebiyat dili.


* Bu dille yaz
lm
olan.

sansalizm
* Duyumculuk.
sansr

* Her trl yay


n
n, sinema ve tiyatro eserlerinin hkmete nceden denetlenmesi i
i; yay
n ve
gsterilmesinin izne ba
lolmas
, s
kdenetim.
* Denetleme i
ini yapan kurul.
sansr etmek (veya sansrden geirmek)
* bir sanat eserine veya herhangi bir yay
na sansr i
lemini uygulamak.
sansrc

* Sansr yapan.
* Sanat eserlerini denetlemekle grevlendirilmi(kimse).

sansrclk
* Sansrcnn yapt
i
.
sansrleme
* Sansrlemek i
i.
sansrlemek
* Sansrden geirmek.
sansrlenme
* Sansrlenmek i
i.
sansrlenmek
* Sansrden geirilmek.
sansrl
* Sansr edilmi
.
santiar

* Bir ar'
n yzde biri, bir metre kare (ca).

santigram
* Bir gram
n yzde biri, bir desigram
n onda biri (cgr).
santigrat

* Suyun buz olma noktas


ns
f
r, buharla
ma noktas
n100 sayarak, aras
nderece olarak adland
ran yz e
it
k
sma blme yoluyla bulunan
s
le
i.
santilitre

* Bir litrenin yzde biri (cl).

santim
* Herhangi bir birimin yzde biri.
santim ka
rmamak
* ok dikkatli ve hesaplolmak.
santimantal
* Duygulu, ili, hassas.
santimantalite
* Hassasl
k, duygululuk, itenlik.
santimantalizm
* A

rduygululuk, davran

lar
na duygular
yla yn veren kimsenin durumu.
santimetre
* Bir metrenin yzde biri (cm).
santimetrelik
* Santimetre lsnde olan.

* Dalga boyu bir ile on santimetre aras


nda de
i
en radyo dalgalar
aras
nda de
i
en radyo dalgalar
glgesi.
santra
* Orta, orta alan, merkez.
santra izgisi
* Orta izgi.
santra noktas
* Orta nokta.
santra yuvarla
* Orta yuvarlak.
santral
* Doadaki ba
ka enerji trlerini elektrik enerjisine eviren kurulu
.
* Telefonlar
n balolduu merkez.
* Telefon santralinde al

an grevli, santralci.
santralci

* Santral memuru.

santrfor
* Futbolda gol atmakla grevli, ileri uta, ortada oynayan oyuncu.
santrhaf
santrifj

* Futbolda ki
ilik haf hatt
n
n ortas
nda yer alan oyuncu.
* Merkezka.
* Santrifjr.

santrifjr
* Merkezka kuvvetten yararlanarak bir kar

m
n ta

kebilir eleri ay
r
p ktrmekte kullan
llan
lboratuar aleti.
santrozom
* Hcre sitoplazmasiinde ekirde
in yak
n
nda bulunan, a
k renkli ve genellikle homojen plzma ktlesi.
santur

* Kanuna benzeyen, tokmaklarla al


nan bir tr telli alg
.

santurcu
* Santur alan kimse.
santur
sap

* Santur alan kimse.


* Bitkinin dal, yaprak, iek gibi blmlerini ta

yan, a
alarda odunla
arak gvde durumunu alan blm.
* iek veya meyveyi dala balayan ince blm, sak.
* Bir aractutmaya yarayan blm.
*
plik, tire, ibri
im gibi
eylerde ineye geirilen bir diki
lik iplik.
* Demet durumundaki ekinler.

sap ekmek
* biilmiekini tarladan harmana kald
rmak.
sap derken saman demek
* belirli ve doyurucu bir d
nce ortaya koyamamak.
sap dner, keser dner, gn gelir hesap dner

* her
eyin zaman iinde plnland

gibi gerekle
meyebilece
ini anlat
r.
sap gibi
* ok ince.
sap yiyip saman s
mak
* bir olaya k
z
p atepskrmek.
sapa
sapak

sapakl
k

* Gidilen yol zerinde olmayan, sap


larak var
lan.
* Sapakl

olan.
* Bir ana yoldan ayr
lan yolun ba
lang
noktas
.
* Akarsuyun kollara ayr
ld
yer.
* Belli bir lye, belli kurala uymama durumu.
* Hastal
k niteliinde olmamakla birlikte, normalden belirgin durumda sapma gsterme durumu, anomali.

sapan

*
ki ucu ip, ortasrme veya me
in olan bir taatma arac
.
* Genellikle ocuklar
n kuvurmak iin kulland
klar
, iki ucuna lstik ve lstiklerin aras
na da genibir me
in
paras
ba
lbulunan atal.
* Kald
r
lacak bir
eyin zerine geirmek iin halattan yap
lan ember.
* Makaraybir yere ba
lamak iin tablar
n evresine geirilen halat veya demir ku
aklar.
saparna

* Eskiden kk hekimlikte kullan


lm
olan, zambakgillerden, ye
ilimsi iekli, dikenli ve t
rman
c
, ok y
ll
k
bir bitki (Smilax).
saparta

* Gemi bordas
ndaki top
kar
lan drt k
e bo
luk ve a
kl
k.
* Bir batarya topun birden ateetmesi, alabanda ate
i.
* Azar, tersleme.

sapartay
vermek
* azarlamak, terslemek.
sapartay
yemek
* azarlanmak, terslenmek.
sapasa
lam
* ok sa
lam, her yansa
lam.
sap
k

* Kk sap.
* Bir organ
, organizman
n teki blmlerine ba
layan, iinde damarlar, sinirler ve grev kanallarbulunan
elerin tm.
* Ucunda iek bulunan dalc
k.
sapsilik

* Ki
iliksiz, ba

bo
, serseri, bald
r
plak.

sap
k
anormal.
sap
ka

* Tav
r ve davran

lardo
an
n gsterdii yoldan veya geleneklerden, trelerden ayr
lan (kimse), gayritabi,
* Delice davran

lar
olan, meczup.
* Sap
k (bir biimde).

sap
kla
ma
* Sap
kla
ma i
i.
sap
kla
mak
* Sap
k duruma gelmek.
sap
kl
k
* Sap
k olma durumu veya sap
ka davran

.
sap
lma
sap
lmak

* Sap
lmak i
i.
* Sapmak i
i yap
lmak.

sap
na kadar
* (iyi bir nicelikte eksiksizlik veya a

r
l
k bildirmek iin) pek ok; tam anlam
yla, btnyle.
sap
n
* zel bir grevin normal sonucuna ula
mas
na engel olan sap
kl
k, dallet, aberasyon.
* Bir gk cisminin, grnge h
z
n
n

k h
zile birle
mesinden ileri gelen, grnen yer dei
imi, aberasyon.
sap
r sap
r
* ok say
da ve kendili
inden.
sap

sap
t

sap
tma

* Sapmak i
i veya biimi.
* Sap
tmak i
i veya biimi.
* Sap
tmak i
i.

sap
tmak
* Ruh bir dzensizlik iine d
mek.
* Samalamaya ba
lamak.
* a

rmak.
* Akl
n
bozmak.
sapk
sapk
n

* Bir grevin ve zellikle bir fizyoloji grevinin ters bir yn almas


.
* Doru yoldan ayr
lm
olan.
* Sapk
ya u
ram
olan.

sapk
n kaya
* Buzlar
n etkisiyle yerinden oynay
p uzakalara srklenmiolan kaya.
sapk
nl
k
* Sapk
n olma durumu.
sapla saman
kar

t
rmak
* iyi ile kty ay
ramamak.
saplama

* Saplamak i
i.
*
ie geen veya ba
ka bir para zerine eklenen paralar
n ba
lant
s
iin kullan
lan, trl kal
nl
k ve
uzunlukta, bir yan
yivli, yuvarlak metal kama.
* Bir mente
enin iki oyanak paras
nbirle
tirmeye yarayan kk, ince metal mil.

saplamak

* H
zla bat
rmak.

saplan

* Saplanmak i
i veya durumu.
saplanma
* Saplanmak i
i.
saplanmak
* H
zla batmak.
* Batma sonucu hareket edemez olmak, bat
p kalmak.
* Bir
eyle ilgisini kesmemek, tak
l
p kalmak.
saplant
* Ki
inin, etkisinden kendini kurtaramad

yersiz sama d
nce, sabit fikir, fikrisabit, idefiks.
saplant
l
* Saplant
s
olan.
saplay

sapl

* Saplamak i
i veya biimi.
* Sapolan.
* Saplanm

.
* Uzunca bir sap
olan kap.
* Byk kepe.

saplme
e
* Yurdumuzda yeti
en bir me
e tr (Quercus robur).
sapma

* Sapmak i
i.
* Serbest bir m
knat
slinenin denge konumunda iken gsterdii do
rultudan geen d
ey dzlemle,
bulunulan noktas
n
n meridyen dzlemi aras
ndaki a
.
* Bir

n
n saydam bir bimeden getikten sonraki do
rultusu aras
nda olu
an a
.
* Bazkelimelerin kurallara gre almalargereken biimlerden uzakla
masdurumu: Ben-ge > bene yerine
bana, sen-ge > sene yerine sana olmasgibi.
sapmak

* Yn de
i
tirmek.
* nceden belirlenmi
, tespit edilmigr
, d
n
, ama veya davran

tan ayr
lmak.
* Doruluktan ayr
lmak.

sapot a
ac
* Sapotgillerin rnek bitkisi olan, lezzetli meyvesi ve iklet yap
m
nda kullan
lan stl salg
siin s
cak
lkelerde yeti
tirilen bir aa (Achras sapota).
sapotgiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi sapot aacolan, s
cak lkelerde, genellikle Orta Amerika'da yeti
en, baz
cinslerinden gtaperka
kar
lan bir bitki familyas
.
saprofit
sapsar

* rkl.
* ok sarveya her yansar
.

sapsarkesilmek (veya olmak)


* ok sararmak.

saps
z

* Sapolmayan.

saps
z balta
* Koruyucusu, dayana
olmayan kimse.
saptama
* Saptamak i
i, tespit.
* Y
kanm
gmbromrl batakan
n, gmbromr kal
nt
lar
neritmek iin filmin kimyasal bir eriyikten
geirilmesi.
saptamak
* Bir
eyi belirgin k
lmak, tespit etmek.
saptan
m
* Saptanmak i
i.
saptan
mc
l
k
* Hayvan trlerinin hi dei
meyip hep ayn
durumda kald

nileri sren
reti, trlerin saptan
m
retisi.
saptan

* Saptanmak i
i veya biimi.
saptanma
* Saptanmak i
i.
saptanmak
* Saptanmak i
i yap
lmak, tespit edilmek.
saptay
c
* Saptayan, sabit k
lan, srekli k
lan.
* Tebe
ir, boya, sulu boya, kur
un kalemi, izim ve resimlerin bozulmalar
nnlemek iin btn k
t
yzeyine pskrtc ile s
k
lan sak
z ve alkol kar

mresim verni
i.
saptay

* Saptamak i
i veya biimi.
sapt
r
c
* Sapmaya yol aan, sapmaya sebep olan.
sapt
r
lma
* Sapt
r
lmak i
i.
sapt
r
lmak
* Sapmak i
i yapt
r
lmak.
sapt
rma
* Sapt
rmak i
i.
* Ss olarak yap
lan k
r
k izgili silme.
sapt
rmak
* Sapmak i
ini yapt
rmak.
sara

* Zaman zaman kendini kaybederek oldu


u yere d
me, vcutta
iddetli
rp
nmalar ve a

z kprmesi ile
ortaya
kan bir sinir hastal

, tutarak, tutarga, yilbik.


sara

* Ko
um ve eyer tak
mlaryapan veya satan kimse.
* Ko
um ve eyer tak
mlar
ni
leyen ve ssleyen kimse.
* Deri, mu
amba gibi gerelerden bavul, anta yapan kimse.

sarahane
* At tak
mlar
, araba ko
umlar
, me
inden e
ya yap
lan ve sat
lan yer.
saral
k

* Sarac
n i
i veya meslei.

sarahat
* A
k, belli, anla

l
r olma durumu.
sarahaten
* A
ka, apa
k, aaktan a
a.
sarahatle
sarak

* A
kl
kla.
* Yapyzeylerinde yatay, enli, az
k
nt
l
, ssl veya dz silme.

saraka
* Alay, istihza.
saraka etmek
* biriyle alay etmek, elenmek.
sarakac
* Alayc
, mstehzi.
sarakaya almak
* alay etmek, alaya almak.
saral
* Sara hastal

olan kimse.
sarar
p solmak
* giderek daha ok solmak.
* sal

bozulmak.
sarar

sararma
sararmak

sarart

* Sararmak i
i veya biimi.
* Sararmak i
i.
* Sar
olmak, rengi sar
ya dnmek.
* Korku, znt, co
ku gibi sebeplerle yzn rengi solmak.
* Sararm

, sar
ya benzer bir renge dn
m
.

sarartma
* Sarartmak i
i.
* C
l
z ve soluk renkli kimse.
sarartmak
* Rengini sar
ya evirmek, sararmas
na yol amak.
sarat
saray

* Byk delikli kalbur.


* Hkmdarlar
n veya devlet ba
kanlar
n
n oturduu byk yap
.

* Kamu i
lerinin yrtld byk yap
.
* Devlet ba
kan
ve evresi.
* Grkemli, iyi zevkle d
enmiyap
.
saray ie
i
* Hezaren.
saray lokmas
* Bir e
it yumurtallokma tatl
s
.
saray menek
esi
* Gsteri
li ve bol iekli bir tr menek
e.
sarayl

* Osmanl
mparatorluunda padi
ah saray
nda bulunm
olan (kad
n).

saraypat
* Gzel iekleri iin yeti
tirilen bir ss bitkisi (Callistephus sinensis).
sarban

* Deve srcs, deveci.

sarbanba

* Padi
ahlar
n develerine bakan devecilerin ba

.
sarbanl
k
* Deve srcl
yapan kimse, devecilik.
sardalye

* Hamsigillerden, konservesi ve tuzlamasyap


lan, gmrenginde, pullu ve 10-15 cm boyunda, kk bir
bal
k, atebal
(Clupea pilchardus).
sardalye gibi istif olmak
* bir yerde ok kalabal
k ve s
k

k bulunmak.
sard
rma

* Sard
rmak i
i.

sard
rmak
* Sarmak i
ini yapt
rmak.
* Srekli olarak bir konuyu d
nmek.
sardoan
* Sar
renkli bir tr do
an.
sardun
sardunya

* Bal
k
lar
n kulland

bir tr halat.
* o
unlukla pembe iekler aan, sardunyagillerden bir bitki (Geranium).

sardunyagiller
*
ki eneklilerden, sardunya,
t
r, turna gagasgibi bitkileri iine alan bir familya.
sarf
* Harcama, tketme, kullanma, masraf etme.
* Dil bilgisi, yap
bilgisi.
sarf etmek
* tketmek, harcamak.
* kullanmak.

sarf
nazar
* Say
lmama, vazgeme, dikkate almama.
sarf
nazar etmek
* hesaba katmamak, saymamak, vazgemek.
sarfiyat
* Harcanan
eylerin tm, harcamalar, masraflar.
sarg

* Esnek bir maddeden yap


lm
uzun, dar ve ince
erit.
* Bir elektrik makinesinde veya arac
nda ayndevreyi olu
turan iletkenlerin tm.
* Vcudun bir blmn yerinde veya baskalt
nda tutmak amac
yla uygun biimde sar
lm

erit.

sarg
lama
* Sarg
lamak i
i.
sarg
lamak
* Sargile sarmak.
sarg
l
sarg
n

* Sargsar
lm

, sarg
solan.
*
ten, ykekten.

sarg
s
z
* Sarg
solmayan.
sarho

* Alkoll iki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan kimse, esrik, esri,
mest, sermest.
* Ho
a giden bir etki ile kendinden gemiolan.
* Bir
eyden ok fazla mutluluk duyan.
sarhoetmek
* (alkol veya keyif verici madde) sarhoolmas
na yol amak.
sarhoolmak
* sarhobir duruma gelmek, esrimek.
sarho
la
ma
* Sarho
la
mak durumu.
sarho
la
mak
* Sarhoduruma gelmek, sarhoolmak.
sarho
lua vurmak
* kendini sarhogibi gstermek, sarhoolmu
cas
na davranmak.
sarho
luk
* Sarhoolma durumu, esriklik.
* Dalg
nl
k,
a
k
nl
k.
sar
* Gne

n
n ayr

ma tayf
nda ye
il ile portakal rengi aras
nda olan renk, alt
n
n rengi.
* Bu renkte olan.
* Soluk, solgun.
sarbenek
* Gzde, atabak
n
n ortas
nda bulunan ve cismin en net olarak olu
tu
u sarrenkli duygun nokta.

sarbez

* Grmeyenlerin tan
nmak iin kollar
na takt
klarzerinde siyah noktan
n bulunduu sarrenkli bant.

sarizmeli mehmet aa
* kim oldu
u, nerede oturdu
u bilinmeyen kimse.
sarhumma
* Bkz. sarhumma.
sarhumma
* o
unlukla s
cak lkelerde grlen, bir cins sivrisinek arac
l
ile bula
an, tene sarbir renk veren, ate
li
bir hastal
k.
sar
rk

* Tenleri sarrenge yak


n olan bir tr
rk.

sarkart

* Kurallara devaml
olarak uymayan, a

r
, sert veya kas
tl
faul yapan, centilmence davran

lardan uzak kalan


oyuncuya hakemin ikaz
n
gsteren kart.
sarkart grmek
* futbol veya hentbolda oyun kurallar
na ayk
rhareket yapan oyuncu kart cezasalmak.
sarlira

* Osmanl
lar dneminde kullan
lm

, alt
n kar

mpara.

sarsendika
*

i sendikalar
na kar
mcadele eden sendikal rgt.
sarsendikac
l
k
* Sar
sendika rgt ad
na al

ma.
sars
cak
sarya

* Trkiye'nin gney illerindeki yak


cgne
e ve s
caa verilen ad.
* Tereya

sarya
z
* Kula cinsi at.
sar
a

sar
a

z
sar
asma
oriolus).

* K

n yapraklar
ndken, sariekli ve algrn
nde bir bitki, sifin, zifin.
* Glge bal

gillerden, az
n
n ii sar
, byk pullarla rtl bir bal
k tr (Sciaena aquilla).
* tc ku
lar tak
m
n
n, sar
asmagiller familyas
ndan, paralak sartyl, kara kuyruklu bir kutr (Oriolus

sar
asmagiller
* rnek hayvansar
asma olan bir kufamilyas
.
sar
bal
k
* Sazangillerden, byk pullu, iri bir bal
k (Idus jesses).
sar
ca

* Sar
yand
ran, sar
ya yak
n.
* Yaban ar
s
.
* Eyalet valileri buyruundaki ba

bozuk asker.

sar
cal
k
sar
c

* Kloroz.
* Sarmak i
ini yapan kimse, saran.

sar
c
k
* Sar
asma.
sar
c
l
k

* Sar
colma durumu.
*
lgiyi zerinde toplay
colma durumu.

sar
al

* Ayrta yaprakliki eneklilerden, iekleri sar


, meyvesi ek
i ve k
rm
z
renkte, kabuu ve kk solucan
d
rc il olarak kullan
lan bir bitki, kad
ntulu
u, amberbaris (Berberis vulgaris).
sar

yan
sar
iek

* Sinsi, hain sar

n (kimse).
* lmez iek.

sar
idem
* iekleri sarrenkli idem.
sar
diken
* Dikenli, tyl, iki veya ok y
ll
k otsu bir bitki (Scolymus hispanicus).
sar
erik
sar
fi
sar
gz
salvieri).

* Kay
s
.
* Sar
renkli fi.
*
zmaritgillerden, rengi alt
n sar
solan, Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de ya
ayan bir bal
k (Sargus

sar

burma
* Burma sar
k biimi verilmibir e
it hamur tatl
s
.
sar
halile
* Dou Hindistan'da yeti
en bir tr bitkinin olgunla
madan nce toplanan, kurutulan 3-5 cm uzunlu
unda,
erik biiminde, sar
mt
rak esmer renkli sert kokusuz taneleri (Terminalia citrina).
sar
hani
* Hanigillerden, uzunlu
u 25 cm kadar olan bir Akdeniz sal

(Epinepheles gigas).
sar
k
sar
kanat
sar
k

* Kavuk, fes gibi bazba


l
kar
n zerine sar
lan tlbent, aban veya
ala verilen ad.
* inakoptan biraz byk lfer.
* Sar
k iin gerekli tlbent, abani gibi kuma
larsatan veya e
itli biimde sar
k saran kimse.

sar
k
z
* Esrar.
*
nek.

sar
kl

* Ba

na sar
k sarm
olan, sar
olan.
* Mslman din adam
, hoca.

sar
kuyruk
* S
cak ve
l
k denizlerin k
yblgelerinde ya
ayan kemikli bir bal
k tr.
sar
la
ma

* Sar
la
mak i
i.

sar
la
mak
* Sar
bir renk almak, sararmak.
sar
lgan

* Sapyak
n
ndaki ba
ka bitkilere veya ba
ka
eylere sar
l
p ykselen, otsu veya odunsu (sap, bitki).

sar
lgan gvde
* Tutunup sar
lmaya yarayan uzun srgn.
sar
l

* stnde sarrenk bulunan.

sar
l
* Sar
lm
olan.
sar
l
k

* Sar
olma durumu.
* Sar
renk.
* Derin, dokular
n ve organizmadaki s
v
lar
n sarbir renk almas
yla beliren hastal
k.

sar
l
kl
* Sar
l
k olan (kimse).
sar
l

sar
l

ma

* Sar
lmak i
i veya biimi.
* Sar
l

mak i
i.

sar
l

mak
* Birbirlerine sar
lmak.
sar
lma
* Sar
lmak i
i.
sar
lmak

sar
m

* Sarmak i
i yap
lmak.
* Bir
eyin zerine bir veya birka kez dolanmak.
* Kollar
ndolamak, kucaklamak.
* Btn gc ile ele almak.
* Byk bir istekle kendini vermek, benimsemek.
* Hemen yapmaya koyulmak, giri
mek.
* Sarmak i
i.
* Bir
eyi bir kez saracak miktar.
* Elektrom
knat
slarda makara biiminde sar
lan iletken telin her bir halkas
.

sar
mercimek
* Sar
renkli bir tr mercimek.
sar
ml

* Otomatik olarak kendi kendine saran.


sar
msa
gelin etmi
ler de k
rk gn kokusu
kmam

* insanlar kt yanlar
nkolay kolay belli etmezler, haklar
nda yarg
da bulunmakta acele edilmemelidir.
sar
msak

* Zambakgillerden, 25-100 cm ykseklikte, yapraklar


nda, saplar
nda ve toprak alt
ndaki so
an biimli
srgnlerinde kokulu yabulunan bir kltr bitkisi (Allium sativum).
* Bu bitkinin baharat olarak kullan
lan di
li blm.
sar
msak hardal
* Bkz. sar
msak otu.
sar
msak otu
* Turpgillerden, beyaz, kk iekli, ovuldu
unda sar
msak, kokusu veren bir bitki, sar
msak hardal
, ku
ekmei (Alliaria petolata).
sar
msak yemedim ki a
z
m koksun
* kt bir iyapmad
m ki sonucundan korkay
m, sorumlu olay
m.
sar
msaklama
* Sar
msaklamak i
i.
sar
msaklamak
*
ine sar
msak katmak.
sar
msakl
*
inde sar
msak bulunan.
sar
ms

* Sar
ya alan, sar
ya benzeyen.

sar
mt
rak
* Sar
yand
ran, sar
ya benzeyen.
sar
nma

* Sar
nmak i
i.

sar
nmak
* Kendi stne sarmak.
sar
p sarmalamak
* s
k
ca sarmak.
sar
papatya
* iekleri sarrenkli papatya.
sar
sab
r

* Zambakgillerden, s
cak blgelerde yeti
en, yapraklarolduka yksek bir sap
n tepesinde rozet biiminde
toplanm
bulunan bir ss bitkisi (Aloe vera).
* Bu bitkinin etli ve kal
n yapraklar
ndan
kar
lan, k
rm
z
mt
rak esmer renkli, hekimlikte ve boyac
l
kta
kullan
lan bir madde.
sar
salk
m
* Baklagillerden, salk
m durumunda sariekleri bulunan, bahelerde ss bitkisi olarak yeti
tirilen bir aa
(Laburnum anagyroides).
sar

sar

* Sarmak i
i veya biimi.
* Sar
sal
ve ak tenli kimse.

* Sar
ya yak
n renkli.
sar

nca
* Sar

na yak
n.
sar

nl
k
* Sar

n olma durumu.
sar
yonca
* Sar
yapraklyonca tr.
sar
zambak
* Sar
iekli zambak.
sari
* Hint kad
nlar
na zg giysi ve bu giysinin yap
ld

kuma
.
sri

* Ba
kas
na geen, geici.
* Bula

c
, bula

k (hastal
k).

sarig

* Amerika'da ya
ayan, genellikle yavrular
n
s
rt
nda ta

yan keseli hayvanlardan bir tr s


an (Didelphys
dorsigera).
sarih

* A
k kolay anla

l
r, belli belirgin, belgin.

sarih mef'ul
* Bkz. belirtili nesne.
sarka

* Duraan bir nokta evresinde a

rl

n
n etkisyile sal
n
m yapan hareketli katcisim, rakkas, pandl.

sarkalama
* Sarkalamak i
i.
sarkalamak
* Trl tutuve duru
lar gergin durumda bulunan vcut blmlerini kendi a
rl
klar
yla d
meye ve
sallanmaya b
rakmak.
sark
k
sark
kl
k
sark
l

* A
a
doru uzanm

, sarkm

, slpk, salpa, gev


ek.
* Sark
k olma durumu.
* Sarkala ilgili, hareketi sarka hareketine benzeyen.

sark
nt
* A
a
doru uzanan, sarkan
ey.
sark
ntolmak
* sata
mak, tak
lmak, musallat olmak.
sark
nt
l
k
* Sata
ma ve daha ok kad
nlara sata
ma, lf atma, rahats
z etme, huzur bozma, tasallut.
sark
nt
l
k etmek (veya yapmak)
* sata
mak, lf atmak.

sark

sark
t

* Sarkmak i
i veya biimi.
* Ma
aralar
n tavan
nda olu
an, genel olarak koni biiminde kalker birikintisi, damlata
, istalktit.

sark
tma
* Sark
tmak i
i.
* Sark
t biimi ss.
sark
tmak
* Bir
eyin sarkmas
nsa
lamak.
* Asmak, dar aac
na ekmek.
sarkma
* Sarkmak i
i.
sarkmak

sarkom
sarma

* A
a

ya do
ru uzanmak.
* Yolunu uzatmak, u
ramak.
* Ktcl badokusu uru.
* Sarmak i
i.
* Saran, iine alan
ey, zarf.
* Ku
atma, evirme, ihata.
* Lhana, paz
ve asma yapra

ndan i haz
rlanarak sar
l
p yap
lan etli veya zeytinyalyemek.
* Bir ayakta al
nan parelel veya dik olarak dikmelerin zerine yerle
tirilen direk.
* Sar
larak yap
lan.

sarma kafiye
* Bir drtln birinci ve drdnc, ikinci ile nc dizelerinin kafiyeli olmasa b b a.
sarmak

* evresini evirmek, epeevre dolanmak.


* evrelemek, dolay
nda yer almak, ku
atmak, evirmek, ihata etmek.
* Yay
l
p etkisi alt
na almak, kaplamak.
* rtmek.
* Kucaklamak.
* Yumak yapmak.
* K

t veya bir bitki yapra


yla drmek.
* Ho
una gitmek, zevkini ok
amak.
* Sar
l
p t
rmanmak.
* Bir
eyi ba
ka bir
eyin iine koyup onunla kaplamak.
* Szle sald
rmak, tedirgin etmek.
* (ta

t iin) T
rmanmak, yksee do
ru
kmak.
* Sald
rmak, hcum etmek.

sarmal
* Helis biiminde olan, helisel, helezoni.
sarmalama
* Sarmalamak i
i.
sarmalamak
* S
ks
k
sarmak.
sarmalanma
* Sarmalanmak i
i.

sarmalanmak
* Sarmalanmak i
ine konu olmak veya sarmalamak i
i yapmak.
sarman

* Azman, iri.
* Sar
tyl kedi.

sarmadola
* Birbirine sar
l
p kucakla
m
bir durumda.
sarmadolaolmak
* birbirine sar
l
p kucakla
mak.
* i ie girmek, karman orman olmak.
sarma
an
* Sar
lgan.
sarma

k
* Sarma

kgillerden, koyu ye
il, renkli, dei
ik biimli yapraklarolan, sap ve dallar
ndan
kan kk ek
kklerle dik, dz yerlere yap

arak t
rmanan bitki (Hedera helix).
sarma

kgiller
* rnek bitkisi sarma

k olan, iki eneklilerden bir bitki familyas


.
sarma
ma
* Sarma
mak i
i.
sarma
mak
* Birbirine sar
lmak, kucakla
mak.
sarn

* Yamur suyu biriktirmeye yarayan yer altsu deposu.


* Gemilerde bulunan satan yap
lm
tatlsu deposu.
sarn
gemisi
* Petrol, benzin gibi akar yak
tlarta

maya yarayan gemi.


sarn
vagonu
* Akaryak
t ta

maya yarayan deposu olan vagon.


sarn
l
sarp

sarpa

* Sarn
colan.
* Dik,
kmasve geilmesi g, yalman.
* G, glk.
*
zmaritlerden, boyu 35 cm kadar olan bir Akdeniz bal

(Boops salpa).

sarpa sarmak
* glkler ortaya
kmak, zlmesi ok g bir duruma gelmek.
sarp
n

sarpi

* Tah
l kuyusu, zahire ambar
, silo.
* Ekmei koymaya yarayan drt gzl sand
k.
* Altdz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli, iki ki
ilik tekne.

sarpla
ma
* Sarpla
mak i
i.

sarpla
mak
* Sarp bir duruma girmek.
sarpl
k
sarraf

* Sarp olma durumu.


* Mesle
i, de
erli k
t ve metal paralarbirbiriyle de
i
tirmek, tahvil al
veri
i yapmak olan kimse.

sarrafiye
* Sarraf
n alt
n bozmak, dei
tirmek gibi i
ler iin stelik olarak ald

para, sarrafl
k hakk
.
sarrafl
k
sarsak

* Sarraf
n i
i.
* Ya
l
l
k, hastal
k gibi sebeplerle gsz kalarak vcudu titrer gibi sars
lan.

sarsak sarsak
* Sarsak bir biimde, sarsak olarak.
sarsak sursak
* Sarsaka, sars
larak.
sarsaka
sarsakl
k

* Sarsak (bir biimde), titrer gibi, titreyerek.


* Sarsak olma durumu.

sarsalama
* Sarsalamak i
i.
sarsalamak
* Sarsmak.
sars
c
sars
k

* Sarsma niteli
i olan, sarsan.
* Sars
lm

sars
la sars
la
* Sars
larak.
sars
l

* Sars
lmak i
i veya biimi.
sars
lma

sars
lmak

* Sars
lmak i
i.
* Etkilenme.
* Sarsmak i
ine konu olmak.
* Gsz durumda kalmak.
* Beklenmedik bir olaydan ok etkilenmek.

sars
m
* Sarsmak i
i.
* Gk cisimlerinin, genel ekim yasas
na uygun olarak birbirine ekmesi sebebiyle herhangi bir gezegenin
hareketinde grlen kar

kl
k.

sars
nt

* Sars
lmak i
i, birden sallanma.
* Titreme.
* Deprem.
* Deprem s
ras
ndaki yer hareketlerinin her biri.
* Bir kurum veya kurulu
un dengesini etkileyen bozukluk.
* Kaza, il ve uyu
turucular
n yaratt

, birdenbire geli
en karma

k belirtilerin tm.

sars
nt
l
* Sars
lan, sallanma.
* Gven verici olmayan, dzenli olmayan.
sars
nt
s
z
* Sars
nt
solmayan, sars
lmayan.
* Gven iinde olan, belli bir dzeni olan.
sars

sarsma
sarsmak

sas

* Sarsmak i
i veya biimi.
* Sarsmak i
i.
* Birdenbire ve gle k
m
ldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek.
* Zarar verecek yolda etkilemek, aksatmak.
* Kf ve rk gibi kokan.
* Koku
mu
.

sas
kokmak
* (o
unlukla yiyecek iin) bozulmu
; rm
.
sas
sas
* Sasgibi, sas
ya benzeyen.
sas
ma
sas
mak
sata

lma

* Sas
mak i
i, tefessh.
* Koku
mak, tefessh etmek.
* Sata

lmak i
i.

sata

lmak
* Sata
mak i
ine konu olmak.
sata
kan
sata
ma
sata
mak

saten

* Sata
an, sald
rgan, mtecaviz.
* Sata
mak i
i.
* Bir kimseyi rahats
z edecek davran

ta bulunmak, musallat olmak.


* Sark
nt
l
k etmek.
* Atlas.
* Atlas gibi parlak, pamuklu kuma
.

sath

* Yzeysel, stnkr.

sathle
me
* Sathle
mek i
i.
sathle
mek
* Yzeysel duruma gelmek.
sathle
tirme
* Sathle
tirmek i
i.
sathle
tirmek
* Yzeysel duruma getirmek.
sathlik
sat

* Yzeysel olma durumu.


* Satmak i
i, sat

sat
c
* Al
c
ya bir
ey satan kimse.
sat
c
l
k

sat
h

* Sat
c
olma durumu veya sat
c
n
n i
i.
* Kk lde ticaret yapma i
i.
* Yz, yzey.

sat
l

a
karmak
* satmak, sat

a
karmak.
sat
l
k

* Sat

a
kar
lm
olan.

sat
l
k ziftin olsun, Selnik'ten kel gelir
* i
e yaramaz sand

n bir malsat
l
a
kar
rsan grrsn ki akla gelmeyen yerlerden onu arayanlar gelir.
sat
l

sat
lma
sat
lmak

sat
m

* Sat
lmak i
i.
* Sat
lmak i
i.
* Satmak i
i yap
lmak.
* Para veya
kar kar

, gizlice kar
tarafa hizmet etmek.
* Satmak i
i, sat

sat
mc
* Sat
m i
ini yapan (kimse).
sat
ml
k
sat
n

* Sat
c
n
n, mal sahibi ad
na satt

eyden ald
yzdelik, beyiye.
* "Fiyat
nvererek bir
ey almak" anlam
nda kullan
lan sat
n almak deyiminde geer.

sat
n alma
* Sat
n almak i
i.
sat
n almac
* Sat
n alma i
lerini yrten kimse, mbayaac
.
sat
p savmak
* gereken paraysalamak iin elindeki malucuza sat
p tketmek, yok pahas
na elden
karmak.
sat
r
* Bir sayfa zerinde yan yana dizilmikelimeler.
sat
r

* Et kesmeye, kemik k
rmaya yarayan a
r ve enli bir tr b
ak.

sat
r atmak
* herkesi ldrmek, k
r
p geirmek.
sat
r ba

* Yaz
da her paragraf
n, teki sat
rlara gre biraz ierden al
narak belirtildii yer.
sat
r sat
r
* Btn sat
rlar
n hepsini, her sat
rla ilgilenerek.
sat
r sonu
* Sat
r
n son k
sm
.
sat

* Sat
c
ile al
c
aras
nda yap
lan ve bir mal
n al
c
ya verilmesi ve bunun kar

nda bir fiyat, bir de


er
al
nmasyoluyla yap
lan i
lem, sat
m.
sat
bedeli
* Sat
lan mal
n creti.
sat
de
eri
* Bir mal
n sat
labilecei fiyat.
sat
fiyat
* Bir mal
n sat
bedeli.
sat
merkezi
* Bir mal
n sat
ld

ana merkez.
sat
mukavelesi
* Al
m sat
m s
ras
nda mal
n cinsi, miktarve deme
artlar
nbelirten yaz
lanla
ma metni.
sat
ruhsat
* Bir mal
n sat
lmas
na ili
kin izin belgesi.
sat
saray
* Sat
merkezi.
sat
szle
mesi
* Sat
c
n
n rettii mal
n mlkiyetini belli
artlar alt
nda al
c
ya vermesi.
sat

artnamesi
* Sat
mukavelesi.
sat
yapmak
* satmak.

sat
yeri

* Bir mal
n sat
ld

yer.

sat

a
karmak
* satmak iin ortaya koymak.
sat
ya
karmak
* satmaya karar verip bu karar
nilgililere bildirmek.
satir
satirik
satl
can

* Yergi.
* Yergi ile ilgili, yergi niteli
inde olan.
* Gs sanc
s
, ate
, titreme, ksrk gibi belirtilerle ortaya
kan akcier zariltihab
, zatlcenp.

satma
* Satmak i
i.
satmak

* Bir de
er kar

nda bir mal


al
c
ya vermek.
* Kendinde olmayan bir
eyi var gibi gstermek, taslamak.
* Bir yolunu bularak birinden ayr
lmak.
* Bir kimse, kendini veya ba
kas
nolduundan daha nemli, yetkili ve deerli gstermek.
* Bir
kar kar

nda bir
eyi gzden
karmak feda etmek.

satran

*
ki ki
i aras
nda altm
drt kareli bir tahta zerinde deerleri ve adlarde
i
ik olan on alt

ar siyah ve
beyaz ta
larla oynanan bir oyun.
satran tahtas
* zerinde satran oynanan altm
drt kareli tahta vb. yzey.
satran tak
m
* Satran oyununda gerekli olan altm
drt kareli tahta, siyah ve beyaz on alt

ardan otuz iki ta

n
olu
turduu tak
m.
satran ta

* Satranta kullan
lan ta
lardan her biri.
satran vezni
* Halk
iirinde aruzun "Mfteiln mfteiln mfteiln mfteiln" kal
b
na verilen ad.
satran
* Satran oynayan kimse.
satran
l
k
* Satranolma durumu.
satranl
* Satran tahtasgibi karelere ayr
lm
bir biimde izilmiveya bas
lm
olan, kareli.
satrap
* Perslerde il yneticisi, vali.
satsuma
satt
rma

* Bir mandalina tr.


* Satt
rmak i
i.

satt
rmak
Satrn
satvet

* Satmak i
ini yapt
rmak veya satmak zorunda b
rakmak.
* Gne
'e yak
nl
k bak
m
ndan alt
ncolan gezegen, Sekendiz, Zhal.
* Zorlu, sindirici g.

sauna
* Fin hamam
.
* Bu hamam
n ve dier blmlerinin bulundu
u yer.
sav
*
ddia, tez.
* Haber, sz.
* Atasz.
* Tan
tlanmasgereken nerme, tez.
sava

savac

savak

* Haber.
* Mu
tu, mjde.
* Haberci.
* Mu
tucu.
* Peygamber, nebi.
* Deirmen suyunu ba
ka yne ak
tmak iin yap
lan dzen.
* Deirmen ark
ndaki fazla suyun akmasiin a
lan ikinci su yolu.
* Bir baraj
n fazla suyunu ak
tmak iin yap
lan dzen.

savaklama
* Savaklamak i
i.
savaklamak
* Suyu arklara salmak.
savan

savana
sava

* Pamuk ipli
inden yap
lan kal
nca kilim.
* Yayg
, rt.
* Ekvator ku
a

ndaki otsu bitkilerle kaplay


rlara verilen ad.
* Devletlerin diplomatik ili
kilerini keserek giri
tikleri silhlmcadele, harp.
* U
ra
ma, kavga, mcadele.
* Hayvanlar
n birbirleriyle yapt

mcadele.
* Bir
eyi ortadan kald
rmak, yok etmek amac
yla giri
ilen mcadele.

savaamak (veya iln etmek)


* bir veya daha fazla devlete kar
savadurumuna gemek.
* ortadan kald
rmak iin ura
mak.
sava

* Sava
an, savadurumunda bulunan, muharip.
*
yi veya ok sava
an, sava
kan, cengver.
* Sava
a kat
lan kimse.

sava

l
k
* Sava
olma durumu.
sava

* Herhangi bir amaca eri


mek bir gce kar

koyabilmek amac
yla bir ki
i veya grubun srekli abas
,
mcadele.
sava

m vermek
* bir amaca eri
mek, bir gce kar
koyabilmek iin u
ra
mak, aba gstermek, mcadele etmek.
sava

mc
* Sava

m veren kimse, mcadeleci.


sava
kan
sava
ma

*
yi sava
an, ok sava
an, sava

, cengver.
* Sava
mak i
i, muharebe.

sava
mak
* Ordu lsnde iki silhlkuvvet kar
kar

ya gelip arp

mak, muharebe etmek.


* U
ra
mak, mcadele etmek.
savat

* Gmstne zel bir biimde kur


unla i
lenen kara nak

savatlama
* Savatlamak i
i.
savatlamak
* Gmstne kur
unla kara nak

lar i
lemek.
savatl
savca

* Savatolan, savatlanm

.
*
ddianame.

savc
* Devlet ad
na ve yarar
na davalar aan, kamu haklar
nve hukuku yerine getirmek zere yarg
kat
nda
san
klarkovu
turan grevli, mddeiumum.
savc
l
k
* Savcolma durumu; savc
n
n grevi veya mddeiumumlik.
savd
rma

* Savd
rmak i
i.

savd
rmak
* Savmak i
ini yapt
rmak.
sav
kan
tsama
* Bir
eyi gene kendisine dayanarak, kendisini kan
t gstererek tan
tlamaya al

ma.
sav
lma
* Sav
lmak i
i veya durumu.
sav
lmak
savla

* Savmak i
ine konu olmak.
* Gemilerde bayraklardire
e ekmekte kullan
lan ince ip.

savlama
savlamak

* Savlamak i
i veya durumu.
*
ddia etmek.

savlay
c
* Bir savileri sren (kimse), davac
, mddei.
savlet
* Hamle.
savma
savmak

* Savmak i
i.
*
stenmeyen birini yan
ndan uzakla
t
rmak.
* S
k
c
bir durumu geirmek, atlatmak.
* Geirmek.
* Gemek.

savruk
* Akl
n
i
ine vermeyen, dikkatsiz.
* Dzensiz, da

n
k.
savrukluk
* Savruk olma durumu.
savrulma

* Savrulmak i
i.

savrulmak
* Da
lmak, sa
lmak.
* Savurmak i
i yap
lmak.
savrulu
* Savrulmak i
i veya biimi.
savruntu

* Savrulurken dklen k
r
nt
.

savsak
*

lerine nem vermeyip onlargeli


igzel yap
veren veya daha sonraya b
rakan, ihmalci, ihmalkr.
savsaklama
* Savsaklamak i
i, umursama, ba
tan savma, i
i geciktirme, ihmal, ihmalkrl
k.
savsaklamak
* Belirli bir sebebi olmaks
z
n bir i
i isteyerek geri b
rakmak, geciktirmek, umursamamak, ertelemek, ihmal
etmek.
savsaklanma
* Savsaklanmak i
i.
savsaklanmak
* Savsaklanmak i
ine konu olmak, ihtimal edilmek.
savsaklay

* Savsaklamak i
i veya biimi.
savsama

* Savsaklama, ihmal.
savsamak
* Savsaklamak, ihmal etmek.
savul, savulun!
* yol yer(in), ekil(in), dokunma(y
n)!.
savulma
savulmak

* Savulmak i
i veya durumu.
* Bir
eyden ekinerek bulundu
u yerden uzakla
mak.

savunma
* Sald
r
ya kar
koyma, mdafaa.
* Bir ki
i veya d
nceyi do
ru, haklgstermeyi amalayan yazveya konu
ma, savunu, mdafaaname.
* (futbolda) Kaleyi korumak iin oyun sresince bir tak
m
n gsterdii aba, defans.
savunma yapmak
* hakl
oldu
unu ortaya koymaya al

mak.
* oyunda rakip taraf
n hcumlar
na kar
koymak.
savunmak
* Herhangi bir sald
r
ya kar
koymak, sald
r
ya kar
korumak, mdafaa etmek.
* (sz veya yazile) Bir kimseye hareket veya d
nceyi doru, haklgstermeye al

mak, onun yan


nda
olmak.
savunmal
k
* Savunmaya yarar, tedaf.
savunmas
z
* Savunma gc olmayan.
savunu
* Savunma.
savunucu
* Bir
eyi savunan kimse, mdafi.
* Kalecinin nnde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri, bek.
savunuculuk
* Savunu yapma i
i.
savunulma
* Savunulmak i
i.
savunulmak
* Savunmak i
i yap
lmak.
savunu
* Savunmak i
i veya biimi.
savurgan

* ok ve bo
una para harcayan, tutumsuz, msrif.

savurganca
* Savurgan (bir biimde).
savurganl
k
* Savurgan olma durumu veya savurganca davran

, tutumsuzluk, msriflik, israf.

savurma

* Savurmak i
i.
* Kol, bacak gibi vcut blmlerinin a
rl
klar
ndan yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri evresinde trl
ynlere doru h
zla evirme.
savurmak
* Havaya at
p da

tmak, samak.
* (rzgr) Bir yeri, bir
eyi
iddetle eserek alt st etmek, havaya kald
rmak, da
tmak.
* Kald
r
p atmak, f
rlatmak.
* iddetle dndrerek sallamak, kald
rarak vurmak.
* Bir s
v
n
n havalanmas
nveya kaynayan s
v
n
n ta
mas
nnlemek, so
utmak amac
yla al
p yine kendi
kab
na dkmek.
* Sallamak, uurmak, dalgaland
rmak.
* (yalan, kfr vb. iin) Sylemek.
* Bo
una ve ok miktarda harcamak, israf etmek.
savurtma

* Savurtmak i
i.

savurtmak
* Savrulmas
na sebep olmak, savrulmas
nsalamak.
savurtu
* Savurtmak i
i veya durumu.
savu
ma

* Savu
mak i
i.

savu
mak
* Bulundu
u yerden aceleyle, gizlice veya dikkati ekmeden ayr
lmak.
* (hastal
k veya ba
ka kt bir durum) Gemek, iyile
mek.
savu
turma
* Savu
turmak i
i.
savu
turmak
* Gei
tirmek, atlatmak.
savu
up gitmek
* ilgi ekmeden, gizlice aceleyle ayr
lmak.
say

* al

ma, emek.
* Dz, ince, yassta
.

say beni, sayay


m seni
* Bkz. sev beni, seveyim seni.
saya

sayac
sayac
l
k

* Ayakkab
n
n yumu
ak olan st blm.
*
nl.
* Ayakkab
lar
n sayalar
nhaz
rlayan kimse.
* Sayac
n
n i
i.

saya
* Hava gaz
, elektrik, su gibi
eylerin kullan
lan miktar
n
veya mekanik etkilenmeleri len alet.
saya tak
m

* Saya giritaraf
ngaz servis hatt
na
k
taraf
n
n tketici yak
t hatt
na balanmasamac
yla kurulan boru
donan
m
ve boru ba
lant
paralar
.
saydam

*
inden

n gemesine ve arkas
ndaki
eylerin grlmesine engel olmayan (cisim),
effaf.
* zerindeki resim ve
ekilleri beyaz bir zemin zerine yans
tmak amac
yla tepegz ve projeksiyona konan

effaf,

geiren madde, slayt.


* A
k seik, belirgin.
saydam resim
* Kolay anla

labilen resim.
saydam tabaka
* Gzn n blmnde bulunan,

geiren kresel zar, kornea.


saydamla
ma
* Saydamla
mak i
i,
effafla
ma.
saydamla
mak
* Saydam bir duruma gelmek,
effafla
mak.
* Belirgin, a
k bir duruma gelmek.
saydamla
t
rma
* Saydamla
t
rmak i
i.
saydamla
t
rmak
* Saydam duruma getirmek,
effafla
t
rmak.
saydaml
k
* Saydam olma durumu,
effafl
k.
saydams
z
* Saydam olmayan,

geirmeyen.
saydams
zl
k
* Saydam olmama durumu,

geirmeme zellii.
sayd
rma

* Sayd
rmak i
i.

sayd
rmak
* Saymak i
ini yapt
rmak, say
s
nbuldurmak, saybelirterek sonu almak.
* Szn dinletmek, sayggsterilmesini sa
lamak.
saye

sayeban

* Glge.
* Koruma, yard
m.
* Glgelik.

sayesinde
* Bir
eyden dolay
, sebebiyle, yard
m
yla.
sayesinde sayeban olmak
* istenilen bir
eyi ba
kas
n
n arac
l

yla elde etmek.


sayfa

* zerine yazyaz
lan veya bas
lan bir k
t yapra

n iki yznden her biri, sahife.


* Gazete, dergi gibi yay
nlarda zel bir alan iin ayr
lm
blm.
* Konu.

sayfa balamak
* bas
m evinde dizilen yaz
larsayfa durumuna getirmek.
sayfa ekran
* Bili
im sisteminde kullan
c
ybilgilendirmek amac
yla grnt ekran
n
n btnn kaplayan bilgi.
sayfalama
* Sayfalamak i
i.
sayfalamak
* Bilgisayarda sayfalara ayr
lm
bir bellek kullanma dzenine dayal
sistemi uygulamak.
sayfaland
rma
* Sayfaland
rmak i
i veya biimi.
sayfaland
rmak
* Gazetecilikte, bas
m evinde dizilen yaz
larsayfa durumuna getirmek.
sayfalanm

* Sayfa durumuna getirilmi


.
sayfalanm
program
* Sayfalar hlinde dzenlenmiprogram.
sayfal
k

sayfiye

* Herhangi bir say


da sayfasolan.
* Herhangi bir say
da sayfaya s

abilen.
* Yazl
k, yazl
k ev.

sayg

* Deeri, stnl
, ya
l
l

, yararl
l

, kutsall

dolay
s
yla bir kimseye, bir
eye kar
dikkatli, zenli, ll
davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hrmet, ihtiram.
* Ba
kalar
nrahats
z etmekten ekinme duygusu.
sayg
duru
u
* Saygbelirtmek iin al
nan haz
r ol durumu.
sayg
duymak (veya beslemek)
* birine, bir
eye kar
sayghissetmek.
sayg
gstermek
* saymak, de
er vermek.
sayg
deer
* Kendisine sayggsterilmeye deer, say
n, muhterem.
sayg
l
sayg
n

sayg
nl
k
sayg
s
z

* Sayg
solan, sayggsteren, hrmetli.
* Sayggren, say
lan, hat
rl
, itibarl
, muteber.
* Hat
rl
, itibarl
, muteber.
* Deerli, de
eri anla

lm

, en st dzeye ula
m

.
* Sayggrme, gvenilir olma durumu, itibar, prestij.
* Gereken sayg
ygstermeyen, sayg
solmayan, hrmetsiz.

sayg
s
zca
* Sayg
s
z (bir biimde), sayg
s
z olarak.
sayg
s
zl
k
* Sayg
s
z olma durumu veya sayg
s
zca davran

, hrmetsizlik, mnasebetsizlik.
sayg
s
zl
k etmek
* sayg
s
zca davran

ta bulunmak veya sz sarfetmek.


sayha

* Ba

l
k.

say

* Sayma, lme, tartma gibi i


lerin sonunda bulunan birimlerin ka olduunu anlatan sz.
* Gazete ve dergi gibi srekli yay
nlar
n bir btn olu
turan, de
i
ik tarih, numara ta

yan bask
lar
ndan her
biri, nsha.
* Bir spor kar

la
mas
nda kar

la
anlardan her birinin ba
ar
derecesini tespit eden nicelik.
sayboncuu
* Genellikle ocuklara hesap retmekte kullan
lan, her teline onar boncuk geirilmihesap arac
, rk,
abaks.
sayfark
* Futbol gibi bazkar

la
malarda bir tak
m
n elde ettii say
lar
n, kar
tak
m
n elde ettiklerine blnmesiyle
bulunan say
, averaj.
saygstergesi
* Say
lar
veya saydurumunu gsteren levha, skorbort.
sayhesab
yla
* bir spor yar

mas
nda bir sporcu veya tak
m
n kazand

saybak
m
ndan.
saylevhas
* Say
.
* Say
gstergesi, skorbort.
says
fat
*
sim, saykavram
bak
m
ndan belirten s
fat.
say
ca

* Say
bak
m
ndan, adete.

say
c
* Vergi almak iin hayvan say
myapan kimse.
say
klama
* Say
klamak i
i.
say
klamak
* Uykuda veya bir hastal

n verdi
i dalg
nl
k s
ras
nda anlams
z, tutars
z szler sylemek.
*
stedi
i, zledi
i bir
eyden srekli sz etmek.
say
lama

* Say
lmak i
i.
* Say
mlama.

say
lamak
* Nesnelerin veya olaylar
n niceliini rakamlarla belirtmek.
say
l

* Herhangi bir say


solan.
* Say
sbelli olan, say
lm
olan.

* Say
sbirkagemeyen, az olan, mahdut.
* Az grlen, nemli, mahdut.
say
lf
rt
na
* Kabaday
.
say
lma
* Say
lmak i
i.
say
lmak
say
m

* Saymak i
ine konu olmak, addedilmek, addolunmak.
* Saymak i
i, tadat.

say
m bilimi
* Bir dizi olay
n veya sayile gsterilen olgular
n yntemli bekle
tirilmesine dayanan ve ilkelerini olas
l
k
kuramlar
ndan alan, matemati
in uygulamaldal
, istatistik.
say
m suyum yok
* (ocuk oyunlar
nda) "k
sa bir sre iin oyun d

y
m" anlam
nda kullan
l
r.
* (ocuklar aras
nda) bir i
te
akaya yer verilmeyeceini anlat
r.
say
m vergisi
* Her y
l tespit edilen hayvan say
szerinden al
nan vergi.
say
mlama
* Bir sonu
karmak iin olgular
yntemli bir biimde toplay
p sayolarak belirtme, istatistik.
say
mlama
* Say
mlamak i
i veya durumu.
say
mlamac
* Say
mlama uzman
, istatiki.
say
mlamak
* Say
m yapmak.
say
ml
* Say
sbulunan.
say
msal
say
ms
z
say
n

* Say
mlama veya say
m bilimi ile ilgili olan.
* Say
sbulunmayan, say
s
z.
* Saygbelirtisi olarak konu
ma ve yaz

malarda ki
i adlar
n
n nne getirilen unvan, sayg
deer, muhterem.

say
p dkmek
* ne var ne yok, hepsini sylemek.
say
sal

* Say
ile ilgili, say
ya dayanan.

say
sal lotto
* Dnen bir kre iinden ekilecek toplar zerine i
aretlenmibirden k
rk dokuza kadar olan say
lardan alt
tanesinin nceden tahmin edilmesine ve para yat
r
lmas
na dayanan bir talih oyunu.
say
s
nAllah bilir
* o kadar ok ki, saymakla bitmez.

say
s
z

* Say
lmayacak kadar ok, pek ok.

say
s
zl
k
* Say
s
z olma durumu.
say

* Saymak i
i veya biimi.

say

ma
* Say

mak i
i, takas.
* (ocuk oyunlar
nda) Saysayarak ebeyi belirleme.
say

mak
* de
mek, hesapla
mak, hesab
na saymak, takas etmek.
* (ocuk oyunlar
nda) Saysayarak ebeyi belirlemek.
Say

tay
* Devlete harcanan paralar
n hesaplar
ndenetleyen yksek kurul, Divan
muhasebat.
saykal

* Maden, ayna gibi nesneleri parlatmak iin kullan


lan cil.
* Cillamakta kullan
lan ara.
* Bu cilyyapan kimse.

saykallama
* Saykallamak i
i.
saykallamak
* Saykal kullanarak parlatmak, cillamak.
saylama
saylamak

* Saylamak i
i.
* Semek.

saylav
* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda) Milletvekili, mebus.
sayma
saymaca

saymak

* Saymak i
i, tadat.
* Gerekte yle olmad

hlde nce say


lan, itibar.
* Sayarak.

* Bir cinsten ka para bulundu


unu anlamak iin, bunlarbirer birer gzden veya elden geirirken, her
defas
nda bir say
ykselterek bir sonuca varmak, say
s
nbulmak.
* Say
lar
arka arkaya sylemek.
* Deeri, stnl
, ya
l
l

, yararl
l

dolay
s
yla bir kimseye veya bir
eye kar

dikkatli, zenli, ll
davranmak, sayggstermek, szn dinlemek, hrmet etmek.
* Hesaba katmak, dikkate almak.
* Geer tutmak.
* nem vermek, nemsemek, mhimsemek.
* Herhangi bir s
raya koymak, herhangi bir s
rada yer ald

n
kabul etmek.
* Herhangi bir
ey, yerine koymak veya herhangi bir
ey gzyle bakmak, addetmek.
* Var saymak, tutmak, farz etmek.
* Arka arkaya sylemek, s
ralamak.
* Gibi grmek, kabul etmek.

* demek, pe
in vermek.
saymakla bitmemek (veya tkenmemek)
* pek ok olmak.
saymamazl
k
* Saymazl
k.
sayman

* Hesap uzman
, muhasip, muhasebeci.

saymanl
k
* Hesap i
lerinin grld
yer, muhasebe, muhasiplik.
saymazl
k
* Sayggstermeme durumu.
sayr
sayr
l

* Hasta.
* Hastal
kla ilgili, maraz.

sayr
lar evi
* Hastahane.
sayr
l
k
* Hastal
k, maraz, esenlik kar

t
.
* A

rd
knlk, tutku.
sayr
msak
* Gerekte hasta olmad

hlde kendi hasta gsteren.


sayr
msama
* Sayr
msamak i
i.
sayr
msamak
* (dil ink
lb
n
n ilk y
llar
nda) Gerekte hasta olmad

hlde kendini hasta gstermek, temaruz etmek.


sayvan

* Gne
ten, yamurdan korunmak iin veya ss olarak bir
eyin zerine ekilen dam saagibi dz veya
e
ilimli rt.
* Evlere biti
ik, n a
k, direkler zerine oturtulmu
, zeri rtl yer.
* Kulak kepesi.
saz

saz

*
nce kam

, has
r otu, kiliz, kofa.
* Sazdan yap
lm

.
* Her tr mzik arac
, alg
.
* Trk halk mzi
inde balama, cura, tar vb. m
zraplalg
lar
n genel ad
.
* Trk halk mzi
inde kullan
lan, gvdesi oyularak yap
lm

, telli, uzun saplalg


, ba
lama.
* alg
tak
m
.

saz benizli
* Solgun, sarrenkli.
saz eseri
* Klsik Trk mzi
inde yaln
zca saz tak
m
n
n al

masiin bestelenen eser.


saz evi

* Sazdan yap
lm
basit bar
nak.
saz evi
* Her trl mzik aleti yap
lan ve sat
lan yer.
* Sazlszl elence yeri.
saz rengi
* Soluk, uuk sar
.
saz semasi
* Klsik Trk mzi
inde fasl
n en son al
nan szsz paras
.
saz
airi
saz
iiri

* Saz alarak
iirler, deyi
ler ve destanlar syleyen halk sanat
s
, ozan
.
* Halk edebiyat
nda genellikle saz e
li
inde sylenen
iir.

saz tak
m
* Ut, keman, kanun, balama vb. mzik aralar
nalanlar
n olu
turduu algtak
m
.
saz tavuu
* Bir tr tavuk.
sazak

* Kuvvetli esen rzgr.


* Batakl
k, sazl
k.

sazan

* Sazangillerden, Avrupa, Asya ve Amerika'n


n tatlsular
nda ya
ayan, eti be
enilen k
l
klbir bal
k
(Cyprinus carpio).
sazangiller
* Tatlsularda ya
ayan k
l
klbal
klar
n genibir familyas
.
sazc

sazc
l
k

* Saz alan kimse.


* Saz yapan veya satan kimse.
* Saz almak veya yap
p satmak i
i.

sazende
* Sazc
.
sazendelik
* alg
c
l
k, saz sanat
l

.
sazkr

* Klsik Trk mzi


inde bir birle
ik makam.

sazkayas
* Kayal
k blgelerde ya
ayan bir tr bal
k.
sazl
* Saz al
narak yap
lan.
sazlszl
* Saz al
narak yap
lan (elence).
sazl
k

* Sazlar(I) ok olan yer.

sazs
z
Sb
Sc

* Saz
olmayan.
* Antimon'un k
saltmas
.
* Skandiyum'un k
saltmas
.

score board
* Bkz. skorbord.
Se
-se
-se

* Selenyum'un k
saltmas
.
* Bkz. -sa / -se (I).
* Bkz. -sa- / -se (II).

-se
* Bkz. -sa / -se (III).
seans

* Mesle
ini veya sanat
nyapan bir kimsenin yan
nda, o kimsenin mesleiyle ilgili bir iiin harcanan sre.
* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar
nda yap
lan gsterilerden her biri.
* Aral
ks
z bir iiin harcanan sre.

sebat
* Sznden veya kararlar
ndan dnmeme, bir i
i sonuna dein srdrme, dire
me.
sebat etmek (veya gstermek)
* sznden veya karar
ndan dnmemek, bir i
i sonuna kadar gtrmek, dire
mek.
sebatkr
sebatl

* Dire
ken, sebatl
.
* Sebat eden, dire
ken, sebatkr.

sebats
z
* Sebat etmeyen.
sebats
zl
k
* Sebats
z olma durumu.
sebayd
sebebiyet

* Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn ikili gelmesi.


* Bir
eye, bir olaya sebep olma, yol ama.

sebebiyet vermek
* (bir
eye bir olaya) Sebep olmak, yol amak.
sebebiyle
sebep

* nedeniyle, dolay
s
yla, yznden.
* Bir
eyin olmas
na veya belli bir hlde bulunmas
na yol aan
ey.

sebep bilimi
* Neden bilimi, etioloji.
sebep olan sebepsiz kals
n
* herhangi bir kt duruma yol aanlar iin kullan
lan bir ilenme.
sebep olmak
* neden olmak, yol amak.
sebeplenme
* Sebeplenmek i
i.
sebeplenmek
* Dolay
s
yla yararlanmak.
sebepli

* Sebebi olan.

sebepli sebepsiz
* Hibir dayana
yokken, sebebi olsun veya olmas
n.
sebepsiz
* Sebebi olmayan, nedensiz.
* Bir sebebi olmadan.
sebepsiz kalmak
* yoksul bir duruma d
mek.
sebepsizce
* Bir sebebi olmaks
z
n.
sebil

* Kutsal gnlerde kar

l
k beklemeden, hay
r iin da
t
lan ime suyu.
* Genellikle camilere biti
ik zel bir biimde yap
lm

, kar

l
k beklemeden, hay
r iin ime suyu da

t
lan ta
yap
, sebilhane.
* Meyan kk
erbetini bir hay
r iin da
tma.
sebil etmek
* bol bol vermek, da

tmak.
sebilci

sebilhane

* Sokaklarda dola
arak sebil da

tan kimse.
* Sebilde su da

tmakla grevli kimse.


* Sebil.

sebilhane bardagibi
* ho
a gitmeyen kalabal
k insan dizileri iin kullan
l
r.
sebkihindi
* XVII. yzy
lda divan
iirinde ba
layan, karma

k mazmunlara, hayal oyunlar


na, g anla

l
r, al

lmad
k
benzetmelere dayanan ssl bir anlat
m biimi.
sebze

* Genellikle pi
irilerek yenen bitkiler veya bunlar
n taneleri, gveri, zerzevat.

sebze orbas
*
nce do
ranm
so
an
n ya
da kavrulmas
ndan sonra havu, patates, maydanoz, paz
yapra
, kereviz
yapra
ve pirin kar

m
yla pi
irilmesi ve szgeten geirilmesiyle haz
rlanan kar

m
n st ve yumurtayla
rp
lmas
ve k
s
k ate
te kaynat
lmas
yla yap
lan bir orba tr.

sebzeci

* Sebze satan kimse, zerzevat


.

sebzecilik
* Sebzecinin yapt

i
, zerzevat
l
k.
sebzelik

sebzevat

* Sebze bahesi.
* Buz dolaplar
nda sebze konulan yer.
* Sebzeler, zerzevat.

seccade
* Bir ki
inin zerinde namaz k
labilece
i byklkte, halveya kuma
tan yayg
, namazl
k.
seccadeci
secde

* Seccade dokuyan veya satan kimse.


* Namaz k
larken aln
, el ayaklar
n
, dizleri ve ayak parmaklar
nyere getirerek al
nan durum.

secde etmek (secdeye varmak veya kapanmak)


* namaz k
larken aln
, el ayaklar
n
, dizlerini, ayak parmaklar
nyere getirmek.
seci
* Nesirde yap
lan kafiye veya uyak.
seciye
seciyeli
seciyesiz

* Yarad
l

, huy, karakter.
* Salam karakterli, kendisene gvenilir (kimse).
* Karakteri bak
m
ndan gvenilmez (kimse).

seciyesizlik
* Seciyesiz olma durumu.
seal
seenek
sei

* Selfservis.
* Seme durumunda, birinin yerine seebilecek bir ba
ka yol, yntem, tutum, alternatif.
* Semek i
i.

seici
* Semek i
ini yapan (kimse, kurul vb.).
seici kurul
* Bkz. seiciler kurulu.
seiciler kurulu
* Yar

ma, s
nav gibi etkinliklerde ba
ar
l
, stn olanlar
semek amac
yla olu
turulmugeici kurul, jri.
seicilik

* Seici durumunda olma.

seik
seili

* Bkz. a
k seik.
* Seilmek durumu veya biimi.

seilme
* Seilmek durumu.
seilmek

* Semek i
ine konu olmak.

seilmi
* Seerek ayr
lm

.
* Ayncinsten olan nesneler aras
ndan iyi ve sekin olanlar
kt
ktan sonra geride kalanlar.
seim

* Semek i
i.
* Kanunlar, ynetmelikler uyar
nca kanun koymak ve ynetmek iin bir veya daha ok aday aras
ndan belli
bir veya birka
nseme, intihap.
seim blgesi
* Seimlerde her muhtarl

a ba
lblge.
seim evresi
* Bir milletvekilinin seilmioldu
u blge.
seim sand

* Seim blgelerinde oylar


n kullan
laca
sand
k.
seim tutana

* zellikle milletvekili seiminde, yetkili kurulca seim sonular


n
n tespit edildii resmi belge.
seim yapmak
* semek.
seim yasa

* Seim gn Yksek Seim Kurulu taraf


ndan iln edilen yasaklar.
seimlik

* Seme i
ine konu olma.

seimlik ders
* Semeli olarak al
nabilecek ders, semeli ders.
sei
seki
sekin

* Semek i
i veya durumu.
* airlerin, yazarlar
n, bestecilerin eserlerinden al
nm

, seme paralardan olu


an eser, gldeste, antoloji.
* Benzerleri aras
nda niteliklerinin yksekli
iyle gze arpan, stn, mmtaz, gzide, mutena, elit.

sekincilik
* Sekin kimselerden yana olma durumu.
sekinler

* Bir toplumda gc ve sayg


nl

olan kk toplumsal kme, elit.

sekinle
me
* Sekinle
mek durumu.

sekinle
mek
* Sekin duruma gelmek.
sekinlik
seme

* Sekin olma durumu.


* Semek i
i.
* Sekin, seilmi
.

seme hakk
* Bir szle
me ile belirlenen deme biimi yerine bir dierini koyabilme yetkisi, muhayyerlik, hakk
h
yar.
seme sresi
* Seme i
inin yap
lmasiin ayr
lan sre.
seme yetkisi
* Seme i
in verilmesi.
semece

semeci

* Semek
art
ile, seerek.
* Seerek al
nan veya sat
lan.
* Semecili
i ili
kin, eklektik.
* Semecilik yanl
solan (filozof, gr
).

semecilik
* Kurulmuolan dizgelerden dei
ik d
nceleri seip alma ve kendi retisinde birle
tirme yntemi ve bu
yntemle al

an filozoflar
n
retisi, eklektizm.
semek

semeler

* Benzerleri aras
nda ho
a gideni almak veya yararlanmak iin ay
rmak.
* Birine oy vererek bir greve getirmek.
* stn, iyi, uygun bularak ye
lemek.
* Ne olduunu anlamak, fark etmek.
* Farklgrmek, stn grmek.
* Seme yaz
lar veya eserler, mntahabat.

semeli
*
stedi
ini semekte veya yap
p yapmamakta serbest olan, muhayyer.
* Mecbur olmayan.
semeli ders
* Seimlik ders.
semeli yemek
* Grerek ve beenerek seilen yemek.
semen

* Seimde oy verme hakkolan kimse, mntahip.

semen kt
* Semen adlar
n
n yaz
lolduu liste, defter.
semenlik
* Semen olma durumu.
semesiz yemek

* Seme olana
olmayan yemek, tabldot.
setirme
* Setirmek i
i.
setirmek
* Semek i
ini yapt
rmak.
seda
sedal

* Ses, sada.
* Sesli, nl.

sedal
l
k
* Sedalolma durumu.
sedas
z

* Sessiz, nsz.

sedas
zl
k
* Sedas
z olma durumu.
sedef

* Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlar


n
n kabu
unda bulunan sedefilikte kullan
lan, p
r
lt
l
, beyaz, sert
bir madde.
* Bu maddeden yap
lm
veya bu madde ile sslenmi
.
* Sedef hastal

.
sedef hastal

* Sedefi and
ran pulcuklar
n belirmesiyle ortaya
kan bir deri hastal

.
sedef kakma
* Abanoz, maun, ceviz gibi de
erli ah
aplar
n zerine dei
ik motiflerin gmme yntemiyle yap
lan ssleme.
sedef otu

* Sedef otugillerden, 50 cm kadar ykselebilen, zel kokulu, sariekli ve hekimlikte kullan


lan, ok y
ll
k
bir a
ac
k (Ruta graveolens).
sedef otugiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, rnek bitkisi sedef otu ve alt familyasturungiller olan genibir bitki
familyas
.
sedefi

* Sedef zerinde al

an, sedef kullanarak e


ya yapan kimse.

sedefilik
* Sedefinin i
i.
sedefkr
sedefli

* Sedefi, sedef i
leyen usta.
* Sedefle i
lenmi
.

sedefli kalker
* Ssleme i
lerinde kullan
lan, yumu
akalar
n kavk
lar
n
n birbirleriyle kayna
mas
ndan olu
an bir mermer
tr.
sedefsi

* Sedefe benzeyen, sedefi and


ran.

sedefsi bulut
* Zaman zaman atmosferin yksek tabakalar
nda grlen stratosfer bulutu.
sedimantasyon
* Tortu olu
mas
, kelme.
* P
ht
la
masnlenmikanda, al yuvarlar
n dibe kme h
z
n
n llmesiyle yap
lan bir tr kan muayenesi.
* Tortula
ma.
sedir

* Kol koyacak yeri olmayan, arkal


ks
z, st minderli ve yast
klolabilen kerevet, divan.

sedir

* Kozalakl
lardan, boyu 40 m kadar olabilen ve kerestesi yapi
lerinde kullan
lan bir orman aac
, daservisi
(Cerrust).
sedye

* Hasta veya yaralta

maya yarayan katlanabilir hasta yata

, teskere.

sedyeci
* Sedye ta

yan kimse.
sedyelik

* Sedye ile gtrlebilecek durumda olan.

sedyelik olmak
* ayakta duramayacak duruma gelmek.
sefa

* Gnl rahatl

, rahatl
k, kayg
s
z ve sakin olma, safa.
* E
lence, zevk, ne
e.

sefa (veya sefalar) bulduk


* "sefa geldin" veya "sefa geldiniz" szne "te
ekkr ederim" anlam
nda kar

l
k olarak kullan
l
r.
sefa geldin (veya geldiniz)
* hogeldin (veya hogeldiniz) anlam
nda kullan
lan a

rlama, kar

lama sz.
sefa geldine gitmek
* bir kente, bir mahalleye yeni gelen veya geziden dnen birine ziyarete gitmek.
sefa pezevengi
* zevk ve elenceye d
kn (kimse).
sefa srmek
* rahat, sakin ve elenceli ya
amak.
sefahat
* Zevk ve e
lenceye d
knlk, uar
l
k.
* E
lence.
sefalet
* Yoksulluk, yoksulluk s
k
nt
s
.
sefalet ekmek
* yoksul ve peri
an ya
amak.
sefaret

* Elilik, sefarethane.

sefarethane
* Elilik.

sefas
nsrmek
* bir durumun getirdi
i, sa
lad

olanaklardan yararlanmak.
sefer

sefer

* Yolculuk.
* Genellikle yurt d

na yap
lan asker harekt, seva
a gitme, sava
.
* Kez, yol, defa.
* \343 safer.

sefer tas
* Yemek ta

makta kullan
lan ve birbiri zerine konulup bir sapa geirilen kaplar tak
m veya bunlardan her
biri.
sefer tasgibi
* her kat
nda birer odas
olan (yksek ev).
seferber
* Sava
a haz
rlanm
veya girmi(asker birlik).
seferber etmek
* bir i
, bir ama iin btn olanaklarkullanmak.
seferber olmak
* bir i
, bir ama iin, birok kimse btn olanaklar
yla giri
mek.
seferberlik
* Bir lkenin silhlkuvvetlerini sava
a haz
r duruma getiren, lkenin ekonomisini, ynetimini sava
gereklerine uyacak duruma sokan haz
rl
k ve nlemlerin tm.
* Bu durumun iln edildi
i veya sava

n srdrd
dnem.
seferberlik iln etmek
* bir lkenin silhlkuvvetlerini sava
a haz
r duruma getirmek iin gerekli duyuruyu yapmak.
sefer

* Yolculukla ilgili olan.


* Sava
la ilgili olan.
* Yolcu olduundan, oru tutmak ve namaz k
lmak zorunda olmayan kimse.

sefer durum
* Savaortam
.
* Yolculuk dolay
s
yla namaz ve oruz ibadetinden izinli olma.
sefer hl
seferli

* \343 sefer durum.


* Sefere giden veya sefere
kan.

seferlik
* Herhangi bir defaya yetecek miktarda.
sefih
sefihane
sefil

* Zevk ve e
lenceye d
kn, uar
.
* Alakas
na.
* Sefalet eken, yoksul.
* Alak.

sefilne
sefillik

sefine
sefir

* Sefilce, sefil gibi.


* Yoksulluk.
* Alakl
k.
* Gemi.
* Eli.

sefire
* Bayan eli.
* Eli kar
s
.
sefirikebir
* Byk eli.
sefirlik
segh

* Elilik.
* Klsik Trk mzi
inde si perdesi ve bu perdedeki makam.

segh perdesi
* Klsik Trk mzi
inde orta sekizlinin 22. perdesi.
segman
para.

* Bir motorun alt blm ile st blm aras


ndaki gaz gei
ini nlemek amac
yla kullan
lan esnek metal

seirdim
* Yaya ko
usu.
* Top at
ld

nda kunda
n geri tepmesi.
* Deirmene su veren oluun e
imi.
* Yenieri mutfaklariin kullan
lan etleri ta

yan hayvanlar
n n ve arkalar
nda yryen yenieri.
seirdim yolu
* Kale bedenlerinde korunmalyol.
* Han odalar
nnde dar yol.
seirme

* Seirmek i
i.

seirmek

* Hafif k
m
ldamak ve daha ok, vcudun bir yerinde deri ile birlikte dirinin hemen alt
ndaki kaslar hafife
oynamak.
seirtme

* Seirtmek i
i.
* (bal
k
l
kta) Yemsiz kullan
lan olta.

seirtmek
* abuk ad
mlarla veya s
rayarak yak
n bir yere doru yrmek.
semen
* Bayram gnlerinde, d
nlerde trene yerli giysilerle, atlve silhl
olarak kat
lan yi
it, seymen.
sereme

* Seirme.
seremek
* Seirmek.
seher
seher yeli
sehim

sehiv

* Sabah
n gn do
madan nceki zaman
, tan aart
s
.
* Seherde esen yel.
* Hisse bedeli.
* Pay, hisse.
* Sonucu bak
m
ndan ok nemli olmayan yanl

l
k, yan
lt
.

sehpa
* stne bir
ey koymaya yarayan ayakldestek, atk
.
* Kk masa.
* Dar aac
.
* Ressam
n zerinde al

tablosunu yerle
tirdi
i genellikle tahtadan yap
lm
destek.
sehpaya ekmek
* asarak ldrmek, dar a
ac
na ekmek, asmak.
sehven

* Yanl

l
kla.

sek
*
ine su, ba
ka bir iki veya bir s
vkar

t
r
lmam
(iki).
* (iki iin)
ine su veya bir ba
ka iki kar

t
rmadan.
sekant
* Kesen.
* (trigonometride bir a
n
n sekant
) Bu a
n
n kosinsnn tersi.
sekban
* Osmanl
larda, s
n
r boylar
nda grev yapan bir s
n
f asker.
* Eyalet pa
alar
ve sancak beylerine ba
lolarak grev yapan bir s
n
f asker.
sekbanba

* Osmanlordusunda sekbanlar
n komutan
.
sekel
Sekendiz
sekene

* Bir hastal
ktan sonra yerle
ip kalan i
lev veya doku bozukluu.
* Satrn, Zhal.
* Bir yerde oturanlar, sakinler.

seki
* Evlerin nne oturmak iin tave amurdan yap
lan set.
* Oturulacak sedir biiminde taveya set.
* Toprak stndeki ykseklik, do
al set.
* Akarsular
n iki yakas
ndaki yamalarda, bazdeniz ve gl k
y
lar
nda grlen basamak biiminde yer yz

ekli, set taa, teras.


seki

* At, e
ek ve s

rlar
n ayaklar
nda bilee veya dize kadar
kan beyazl
k.
sekileme
* Sekilemek i
i, teraslama.
sekilemek
* Bir yamaca
aland
rmak iin sekiler (I) yapmak, teraslamak.
sekili
sekincilik

* Sekisi olan.
* Bkz. dingincilik.

seki
* Sekmek i
i veya biimi.
sekiz

sekiz tek

* Yediden sonra gelen say


n
n adve bu say
ygsteren rakam, 8 VII.
* Yediden bir art
k.
* Krek yar

lar
nda sancak ve iskelesinde drder kre
i olan tekne.

sekiz yzl
* Sekiz dzlem paras
yla evrelenmicisim.
sekizer

* Sekiz say
s
n
n le
tirme s
fat
, her birine sekiz, her defas
nda sekizi bir arada olan.

sekizgen
* Sekiz kenarlokgen.
sekizinci
sekizli

sekizlik

seklem

sekme

sekmek

sekmen

* Sekiz say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada yedinciden sonra gelen.
* Kendinde sekiz say
sbulunan.
*
skambil k

d
nda sekiz i
areti bulunan k
t.
* Sekizlik.
* Sekizi bir arada, sekiz tane alabilen.
* Birlik notan
n sekizde biri.
* K
ldan, ynden dokunmuuval.
* On batman (un, vb).
* Sekmek i
i.
* Bir merminin bir yere veya bir cisme vurduktan sonra s
ramas
.
* Tek veya iki ayak zerinde s
ramak veya s
rayarak ilerlemek.
* At
lan bir nesne bir yere dokunduktan sonra s
rayarak gitmek.
* Bir yere bir cisme arparak yn dei
tirmek.
* (olumsuz biimiyle) Aral
k vermeden srp gitmek.
* Aral
ks
z iskemle.
* Basamak.

sekoya

* Kozalakl
lar
n porsukgiller familyas
ndan, Kaliforniya'da yeti
en, 100-130 m boyunda, byk bir orman
aac(Sequoia).
sekretarya
* Sekreterlik i
lerinin yap
ld

yer.
sekreter

* zel veya kamu kurulu


lar
nda haberle
meyi sa
layan, yaz

ma yapabilen grevli, yazman, ktip.


* zel veya kamu kurulu
lar
nda ynetim ve yaz

malardan sorumlu kimse, yazman.


* (bas
nda) Sayfa dzenlemesini yapan gazeteci.

sekreterlik
* Sekreterin grevi, yazmanl
k, ktiplik.
* Bir veya daha ok sekreterin ala
t

yer veya bro.


seks
seksapel
seksek

* Cinsellik, cinslik, cinsiyet.


* Cinsel cazibe, cinsel ekicilik.
* Sekerek oynanan bir ocuk oyunu.

seksen
* Yetmidokuzdan sonra gelen say
n
n ad
ve bu say
y
gsteren rakam, 80, LXXX.
* Sekiz kere on, yetmidokuzdan bir art
k.
seksen kap
n
n ipini ekmek
* iinde bulunduu sorunu zmek iin kapkapdola
mak, birok yere u
ramak.
seksener

* Seksen say
s
n
n le
tirme s
fat
, her birine seksen, her defas
nda sekseni bir arada olan.

sekseninci
* Seksen say
s
n
n s
ra s
fat
, s
rada yetmidokuzuncudan sonra gelen.
seksenlik

seksi

*
inde seksen saybulunan.
* Seksen ya

nda olan.
* Cinsel ekicilii olan.

seksiyon
* Blm.
seksolog
seksoloji
sekstant

* Seksoloji uzman
, cinsellik bilimci.
* Cinsellikle ilgili sorunlar
n incelendii bilim, cinsellik bilimi.
* Gne
in, y
ld
zlar
n a
sal yksekli
ini lmeye yarayan bir alet.

seksel
* Cinsel cinsellikle ilgili, cins.
sekte

* Durma, kesentiye u
rama, kesilme, durgu.
* Bozukluk.
*
nme, fel.
sekte vermek
* kesintiye uramak.
sekte vurmak
* kesilmesine sebep olmak, kesintiye uratmak.
sekteikalp
* Kalbin durmasve kalp sektesi.
sekter

* Ba
kalar
n
n siyas, din vb. d
ncelerine, inanlar
na kar

kan, katve ho
grsz davranan kimse.
* Kat
, ho
grsz (d
nce, tutum).

sekteye u
ratmak
* kesilmek, kesintiye u
ramak.
sektirme

* Sektirmek i
i.

sektirme pas
* Basketbolda topu sektirerek verilen pas.
sektirmek
* Sekmesine sebep olmak.
sektirmemek
* Aksatmamak, aral
k vermeden srekli yapmak.
* Byk bir dikkat iinde bulunmak.
sektr

* Blm, kol, dal, kesim.


* Manyetik tamburun, manyetik diskin veya bir disk paketinin zerindeki, veri ortam
n
n nceden
belirlenmia
lyer dei
tirmesi s
ras
nda manyetik kafalar
n eri
ebildii, bir iz veya bant paras
.
sel
* Srekli ya
murlardan veya eriyen karlardan olu
an, geti
i yerlere zarar veren ta
k
n su.
* Hareket hlindeki byk kalabal
k, y

n.
* Etki ve iz b
rakan gl durum veya davran

.
-sel

* Bkz. -sal / -sel.

sel gibi (akmak)


* (s
v
lar iin) bol ve gr (akmak).
* (zaman iin) abuk ve h
zla gemek.
* (insanlar iin) kalabal
k bir y

n hlinde gitmek, yrmek.


sel gider, kum kal
r
* geici durumlara gvenmek doru de
ildir.
sel gtrmek
* ok yamur yamak.
* ok yamurdan dolaybir blgede, yollar zor geilir duruma gelmek.
sel ile gelen yel ile gider
* emek vermeden ele geen para arur olur gider.
sel seli gtrmek

* ok fazla sel olmak.


selm
* Bir kimseyle kar

la

ld

nda, birinin yan


na gidildi
inde veya yan
ndan uzakla

ld

nda kendisine szle


veya i
aretle bir nezaket gsterisi yapma, esenleme.
selm almak
* birinin selmlamas
na kar

l
k vermek.
selm akmak
* selm vermek.
selm durmak (veya selma durmak)
* bir by
e, bir ste veya saygduyulan bir
eye ayakta selm vermek.
selm etmek
* uzakta olan birine bir kimse veya mektup arac
l

yla esenlik dilemek.


selm olsun
* "sayg
m, esenlik dileklerim ona ula
s
n" anlam
nda bir iyi dilek sz.
selm otu
* Maydanozgillerden, 1-2 m boyunda, pis kokulu, hekimlikte kullan
lan bir bitki (Levisticum).
selm para, kelm para
* her davran
para harcamaya ba
l
d
r.
selm sabah
* Selmla

p hat
r sorma.
selm sylemek
* selm
nbirine gtrmesini sylemek.
* birinin gnderdi
i selmba
kas
na iletmek.
selm sylemek (veya yollamak)
* birine esenleme haberi gndermek.
selm verdik, borlu
kt
k
* kk bir ilgi gsterdik, zerimize byk bir iyklendik.
selm vermek
* selmlamak.
* ba

n
save sol omuzlar
na evirerek namazbitirmek.
selmet

* Esen olma durumu, esenlik.


* Her trl korku, tasa ve tehlikeden uzak gvenlik iinde olma.
* Anlat
ma temel olan d
ncenin her bak
mdan do
ru ve sa
lam olmas
.

selmete
kmak
* esenli
e kavu
mak, kurtulmak.
selmetleme
* Selmetlemek i
i veya durumu.
selmetlemek
* Yolcuyu, konu
u u
urlamak, geirmek.
selmsabahkesmek
* her trl ili
kisine son vermek.
selmlama

* Selmlamak i
i, selm verme.
selmlamak
* Bir kimseyle kar

la

ld

nda, birinin yan


na gidildi
inde veya yan
ndan uzakla

ld

nda selm vermek,


esenlemek.
selmlanma
* Selmlanmak i
i.
selmlanmak
* Selmlamak i
i yap
lmak.
selmla
ma
* Selmla
mak i
i, esenle
me.
selmla
mak
* Birbirine selm vermek, esenle
mek.
* ok az tan

mak.
selmlay

* Selmlamak i
i veya biimi.
selml
k
* Saray, k
k veya konaklarda erkeklerin bulundu
u ve erkek konuklar
n al
nd

blm, haremlik kar

t
.
* Osmanlpadi
ahlarcuma namaz
nk
lmak iin camiye giderken yap
lan tren.
selms
z
* "Sayg
s
z bir biimde, selm vermeksizin, sayggstermeksizin" anlamlar
nda kullan
lan selms
z sabahs
z
sznde geer.
selms
z sabahs
z
* Sayg
s
z bir biimde, selm vermeksizin, sayggstermeksizin.
selmnaleykm
* "Selmet sizin zerinizde olsun" anlam
nda bir esenleme sz.
selmnaleykm kr kad
* a

rtok szl ki
iler iin uyarma yollu sylenir.
selmnkavlen
* Sal
k dileme sz.
*
nme, fel.
selset

* Ak
c
l
k.

seltin
* Sultanlar.
seltin camii
* Osmanlpadi
ahlar
n
n veya e
lerinin yapt
rd
klarcami.
seltin meyhanesi
* Byk meyhane.
selcik

* Kk sel.

Seluk
* Seluklu.
Seluklu

bir soy.
sele
sele

* XI. yzy
lda Anadolu, Orta blmnde devlet ve imparatorluk kuran, o
unlu
unu Ouzlar
n olu
turdu
u
* Bu soyun kurduu ve XIII. yzy
lda sona eren Trk devleti.
* Yayvan sepet.
* Bisikletin oturulacak yeri.

sele
* Bkz. sere.
sele gitmek
* gereksiz yere telef olmak.
sele zeytini
* Az tuzla haz
rlanan bir e
it zeytin.
selef

* Bir grevde, bir makamda kendinden nce bulunmuolan kimse, ncel, ard
l kar

t
.

selek
* Cmert, eli a
k.
seleksiyon
* Seme.
selektr

selen

* Tah
lyabancmaddelerden ay
rmak iin kullan
lan ayg
t.
* Otomobilde farlar
n uzun ve k
sa uzakl
kta yanmas
n
salayan ara.
* Ses, haber, bilgi.

selentereler
* Bitkimsi hayvanlardan deniz analar
n
n, sifonlularve mercanlariine alan nemli bir blm.
selenyum
* Atom numaras34, younluu 4,8 olan, 217 C de eriyen,
sve elektrii ileten, daha ok telsiz telefon,
televizyon yap
m
nda kullan
lan bir element. K
saltmasSe.
selfdeterminasyon
* Kendini ynetme hakk
nbelirleme.
selfservis

* Kafeterya, lokanta, maaza gibi yerlerde al


c
n
n, grevli bir sat
c
n
n arac
l

olmaks
z
n kendine hizmet
etti
i sat
yntemi, seal.
seli suyu kalmam

* (yemek veya meyva iin) suyu kalmam

.
selika
selim

selinti

* Gzel syleme ve yazma yetene


i.
* Doru, drst, kusursuz.
* (ur veya bazhastal
klar iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan, iyicil.
* Ya

sebebiyle olu
an ufak sel.
* Sel sular
n
n b
rakt
er p.

selis

* Ak
c(sz).

sellemehsselm
* Ulu orta, ekinmeden, destursuz.
selofan

* Sellozdan yap
lm

, ince, saydam, ambalj yap


m
nda kullan
lan tabaka.

seloteyp
* Yap

t
rma i
lerinde kullan
lan, ince, saydam, bir yz yap

kan
erit.
selp

* Zorla alma, kapma.


* Kald
rma, ka
rma, yok etme.

selp etmek
* zorla almak, kapmak.
* kald
rmak, ka
rmak, yok etmek.
selloit

* Nitroselloz ile kfurdan olu


an, fotoraf k

d
, sinema filmi, bilrdo yuvarla

, tarak gibi
eylerin
yap
m
nda kullan
lan plstik madde.
selloz

* Bitkilerde hcre yap


s
n
n byk bir blmn olu
turan k
t, yapay ipek ve patlay
cmaddelerin
yap
m
nda kullan
lan bir karbonhidrat (C6H10O5).
sellozik

*
inde selloz bulunan.

selva

* Amerika'da Amazon, Afrika'da Nijer


rmaklargibi Ekvator blgesindeki byk sular
n geti
i havzalarda
bulunan genive balta girmemiormanlara verilen ad.
selvi
selvie

* \343 servi.
* Gemi armas
nda bulunan oynak halat.

selzede
* Sel felketine u
ram

, selden zarar grm(kimse).


sem
sema
sema

semafor

semah

* Zehir, a

.
* Gk, gkyz.
*

itme, duyma.
* Mevlev dervi
lerinin ney, n
sfiye gibi alg
lar e
li
inde, kollar
niki yana a
p dnerek yapt
klaryin.
* Demir yollar
nda gndz mekanik olarak k
rm
zbir kolla gece k
rm
z

kla i
aret veren let.
*
ki gemi veya gemi ile k
yistasyonu aras
nda haberle
mede kullan
lan kollu i
aret stunu.
* Orta Anadolu blgesinde yayg
n olan ve mzik e
li
inde oynanan, tren niteli
i ta

yan oyun.

semahane
* Mevlev tekkelerinde dervi
lerin sema yini yapt
klarzel blm.
semahat

* Cmertlik, iyilikseverlik.

sema
* Bir kurala ba
lolmay
p ancak i
itmekle
renilen (sz).
* Klsik Trk mzi
inde iki basit usulden biri.
* Sekizer hece lsyle yaz
lm
olan halk
iiri tr.
sema

* Semav.

sema kahvesi
* Halk
airlerinin topland
klar
, sazlszl elencelerin yap
ld

, sema, mani ve trklerin okundu


u kahve.
seman

* Bir metalle temas durumunda


s
t
lan ve yksek s
cakl
kta ayr

arak ta

elementlerden bir veya


birounu o metalin yzeyine yayan madde.
* Dikklerini kaplayan sert madde.
semantik
* Anlam bilimi.
semaver

* zellikle ay demlemekte kullan


lan kmr ve yakacak oca
kendi iinde bulunan, elektrikle de al

abilen
bak
r, pirin gibi metallerden yap
lm
musluklu kap.
semav
semazen

* Gkle ilgili, ge ili


kin.
* Sema eden, dnen dervi
.

semazen ba

* Mevlevlikte sema ayinini yneten dede.


sembol
* Duyularla ifade edilemeyen bir
eyi belirten somut nesne veya i
aret, remiz, rumuz, timsal, simge.
sembolik

* Sembolle ilgili, sembol niteli


inde olan, simgesel.

sembolist
* Sembolizmle ilgili.
* Sembolizm yanl
solan kimse, simgeci.
sembolizm
* Olaylar
yorumlamaya veya inanlaranlatmaya yarayan semboller sistemi, simgecilik.
* Sanat eserinin de
erini, gerein oldu
u gibi akt
r
lmas
nda de
il, duygu ve d
ncelerin, i
aret ve
biimlerin uygunluk iinde dzenleni
inde gren, ayr
ca kelimelerin mzik ve sembol de
erine dayan
larak en
anlat
lmaz duygu inceliklerinin bile sezdirilebilece
ini savunan edebiyat ve sanat ak
m
, simgecilik.
sembolle
me
* Sembolle
mek i
i veya durumu.
sembolle
mek
* Sembol durumuna girmek, sembol olarak kabul edilmek.
sembolle
tirme
* Sembolle
tirmek i
i.

sembolle
tirmek
* Bir olay
, bir insan veya bir duyguyu sembollere ba
vurarak anlatmak, simgele
tirmek.
seme

* Sersem, ahmak, al
k.

seme tavuk
* Ahmakl
anlatmak iin kullan
lan bir sz.
semele
me
* Semele
mek durumu.
semele
mek
* Seme duruma gelmek.
semen

* Semizlik.

semen peyda etmek


*
i
manlamak.
semender
* Semendergilerden, uzun gvdeli, drt bacakl
, kuyruklu, kertenkeleye benzeyen, birok tr bulunan bir
hayvan (Salamandra).
* Ate
te yanmad

na, hatta ate


i sndrd
ne inan
lan efsanev hayvan.
semendergiller
* Omurgalhayvanlardan amfibyumlar s
n
f
n
n, kuyruklu hayvanlariine alan bir familyas
.
semer
* Beygir, kat
r gibi hayvanla
r
n s
rt
na yerle
tirilen, zerine yk balanan veya binilen, iskeleti a
atan yast
k.
* Hamallar
n yk ta

rken kulland
deriden s
rt yast

, arkal
k.
* Yuka.
semer vurmak
* semeri, yk hayvan
n
n s
rt
na koyup ba
lamak, semerlemek.
semerci
* Semer yapan veya satan kimse.
semercilik
* Semercinin i
i.
semere

semereli

* Yemi
, meyve, rn.
*
stenilen sonu, verim.
* Verimli.

semeresini vermek
* bir
ey istenilen verimi, sonucu vermek.
semeri devirmek
* e
ek gibi kabaca yatmak.
semerleme
* Semerlemek i
i.
semerlemek
* Semer vurmak.

semerlenme
* Semerlenmek i
i veya durumu.
semerlenmek
* Semerlemek i
i yap
lmak, semer vurulmak.
semerli

* (yk hayvaniin) Semeri olan.

semersiz
* (yk hayvaniin) Semeri olmayan.
semi
semih

itme.
* Cmert, eli a
k.

seminer

* Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler zerinde tart

mak amac
yla birka yetkilinin ynetimi alt
nda
dzenlenen toplant
.
* niversitelerde ve yksek okullarda retim yesinin ynetimi alt
nda rencilerin yapt
klarara
t
rmalarla
ilgili rapor haz
rlama, tart

ma biiminde yrtlen grup al

mas
, toplu al

ma.
semirgin

semirme

* Tembellikten yabalayan, semiren (kimse).


* Semirmekten dolay
hareketleri a

rla
m
(kimse).
* Semiz duruma gelme.

semirmek
* Besili, yalbir duruma gelmek, semizlemek,
i
manlamak.
semirtme

* Semirtmek i
i.

semirtmek
* Besili, yalbir duruma getirmek, semizletmek.
semiyoloji
* Hastal
klar
n belirti ve i
aretleriyle ilgilenen hekimlik dal
.
* Gsterge bilimi.
semiyotik
* Gsterge bilimi.
* Gsterge bilimi ile ilgili olan.
semiz

* i
man.
* Eti, ya
ok olan, tavl
.

semiz otu
* Semiz otugillerden, etli ve mayhoyapraklarsebze olarak yenilen otsu bir bitki (Portulaca oleracea).
semiz otugiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, semiz otu, ipek ie
i gibi bitkileri iine alan familya.
semizce

* Semiz gibi, semize yak


n, semizi and
ran.

semizleme
* Semizlemek durumu.
semizlemek
* Semiz duruma gelmek, semirmek.
semizlenme
* Semizlenmek i
i veya durumu.
semizlenmek
* Semiz duruma gelmek, semiz olmak.
semizle
me
* Semizle
mek durumu.
semizle
mek
* Semiz duruma gelmek.
semizlik
* Semiz olma durumu, tav, semen.
sempati

* Bir insan
n bir ba
kas
na kar
do
al ve igdsel olarak bir eilim, sevgi ve yak
nl
k duymas
, cana yak
nl
k,
s
cak kanl
l
k.
sempati duymak (veya beslemek)
* birini sevimli, cana yak
n bulmak.
sempatik

* Cana yak
n, s
cak kanl
, sevimli.
* ok ho
, ho
a giden.

sempatik sinir sistemi


* Ya
atkan sinir sistemini olu
turan iki sinir sisteminden biri.
sempatisini kazanmak
* sevgi, ilgi ve yak
nl

nkazanmak.
sempatizan
* yesi olmad

hlde bir partinin, bir toplulu


un gr
lerini benimseyen veya bir gr
, bir
retiyi, bir
ak
mtutan kimse, duyguda
.
sempozyum
* Belli bir konuda dzenlenen oturum veya seminer, bilgi
leni.
semptom
* Bulgu, araz.
semt

* Yan, taraf, cihet.


* Yerle
im blgesi.

semtine u
ramamak
* bir yere zellikle gitmemek.
* (birini) hi aramamak, onunla ilgisini kesmek.
semtrreis
* Ba
ucu noktas
.
sen

* Teklik ikinci ki
iyi gsteren zamir.

sen a
a ben a
a, koyunlar
(veya inekleri) kim sa
a?
* i
ten ka
nanlara
aka yollu sylenen bir uyarma sz.
sen ben davas(veya kavgas
)
* bir konuda anla
mazl

a d
ld
n anlat
r.
sen bilirsin (veya siz bilirsiniz)
* nas
l uygun bulursan(
z), yle yap(
n
z).
sen giderken ben geliyordum
* ben bu oyunlarsenden iyi bilirim.
sen sa, ben selmet
* iyi veya kt bir sonula biten bir ikar

s
nda art
k yapacak bir
ey kalmad

nanlat
r.
sena

* vme.

senarist
* Senaryo yazar
, senaryocu.
senaryo

* Bir tiyatro, sinema, televizyon veya radyo eserinin sahnelerini ve ak

ngsteren yaz
l
metin.
* Bir olayba
ka bir yne, bir amaca ula
t
rmak iin uydurulan yalan.

senaryocu
* Senaryo yazar
kimse, senarist.
senaryoculuk
* Senaryo yazarl

.
senato

senatr

* Eski Roma'da zellikle soylulardan olu


an yneticiler meclisi.
* (bazlkelerde) Yave eitimlerine gre seilmiparlamento yelerinden olu
an meclis.
* niversite yasas
na gre seilen ve rektr ba
kanl

nda toplanan yksek karar organ


.
* Senatrlerin topland
klaryer.
* Senato yesi.

senatrlk
* Senatr olma durumu.
* Senatrn grevi veya makam
.
sendeleme
* Sendelemek durumu.
sendelemek
* Dengesi bozularak d
ecek gibi olmak, ad
mlar
n
a

rmak.
* Herhangi bir olay kar

s
nda ne yapaca

n
a

racak kadar sars


lmak.
sendik

* Bir birli
in, ortakl

n veya alacakl
lar grubunun haklar
nkorumakla grevli kimse.

sendika
*

ilerin veya iverenlerin i


, kazan, toplumsal ve kltrel konular bak
m
ndan
karlar
nkorumak ve
daha da geli
tirmek iin aralar
nda kurduklarbirlik.
sendikac
* Sendikac
l
k yapan kimse.
* Sendikada al

an kimse.

sendikac
l
k
* Aynmeslekte al

an kimselerin i
, kazan, toplumsal ve kltrel konular bak
m
ndan
karlar
nkorumak,
daha da geli
tirmek amac
yla birlik olmayamalayan ak
m, sendikalizm.
* Sendikalar
n etkinli
i, sendikalizm.
* Toplum ya
am
nda sendikalara nemli bir grev yklemek amac
ngden reti, sendikalizm.
sendikal
* Sendika ile ilgili.
sendikala
ma
* Sendikala
mak i
i veya durumu.
sendikala
mak
* Sendikalduruma gelmek.
sendikala
t
rma
* Sendikala
t
rmak i
i.
sendikala
t
rmak
* Sendika hlinde te
kiltland
rmak.
sendikal
* Sendikasolan veya sendika yesi olan (i
i, iyeri).
sendikal
l
k
* Sendikalolma durumu.
sendikalist
* Sendikac
.
sendikalizm
* Sendikac
l
k.
sendikas
z
* Sendikasolmayan veya sendika yesi olmayan (i
i, iyeri).
sendikas
zl
k
* Sendikas
z olma durumu.
sendrom

* zel bir bozuklu


u belirleyen, bir arada grlen, te
hisi kolayla
t
ran bulgu ve belirtilerin tm.

sene
* Y
l.
Senegalli

* Senegal halk
ndan olan (kimse).

seneidevriye
* Y
l dnm.
seneikebise
* Art
k y
l.
senek
* am aac
ndan yap
lm
su testisi.
senelik
senet

* Y
ll
k.
* Bir kimsenin yapmaya veya demeye borlu olduu
eyi gstermek iin imzalad

resmi k

t, belgit.

* Dayan
lan veya dayan
lacak olan
ey.
senet sepet
* "Senet yerine geebilecek
ey, szle
me" anlam
nda kullan
l
r.
senet vermek
* yaz
lbelge vermek.
* "bir i
in byle olduunu sana senet veririm" biiminde bir inand
rma sz olarak kullan
l
r.
senetle
mek
* Birbirine senet vermek.
senetli

* Senedi olan, senetle salamla


t
r
lm
olan.

senetli sepetli
* (bir i
in) Yaz
lbir belgeye dayan
larak yap
ld

n
anlat
r.
senetsiz
* Senedi olmayan, senede dayanmayan.
senetsiz sepetsiz
* (bir i
in) Yaz
lbir belgeye dayan
lmadan, geli
igzel yap
ld

nanlat
r.
senev
senfoni

* Y
ll
k.
* Sonat biiminde orkestra eseri.

senfoni orkestras
* Senfonileri alacak biimde dzenlenmi
, flemeli, telli, yaylve vurma alg
lardan olu
an byk orkestra.
senfonik

* Senfoni ile ilgili; senfoniye dayanan.

sengin sema
* Yrk sema.
seni gidi seni (veya seni seni)
* "yaramaz, haylaz, apk
n" anlamlar
nda kullan
l
r.
seninki can da benimki patl
can m
?
* "senin can
n
n deeri var da benimkinin de
eri yok mu" anlam
nda kullan
l
r.
senir
senit

*
ki daaras
ndaki s
rt.
* Hamur tahtas
.

senkretizm
* Birbirinden ayrd
nce, inan
veya
retileri kayna
t
rmaya al

an felsefe sistemi.
senkron
* Ezaman.
senkroni

* Ezamanl
l
k.

senkronik
* Ezamanl
.

senkronizasyon
* E
leme.
senli benli
* A

rlde samim olarak, teklifsiz bir biimde.


senli benli olmak
* i ie olmak, btnle
mek.
* a

rlde iten, teklifsiz olmak.


senozoik

* nc a
.

sensen
* A
zdaki kokulargidermek iin i
nenen baharlbir madde.
sentagma
sentaks
sentaktik

* Dizim.
* Cmle bilgisi, sz dizimi.
* Cmle ile ilgili.

sentetik
* Birle
im yolu ile elde edilen, birle
imli.
sentez
senyr

* Birle
im.
* Orta a
da Avrupa'da topraolan derebeyi.
* Fransa'da bir soyluluk unvan
.

senyrlk
* Senyr olma durumu.
* Senyrn topra
.
sepek
sepelek

* Deirmen ta

n
n ekseni.
* Bkz. sersem sepelek.

sepeleme
* Sepelemek i
i.
sepelemek
* K
sa sreler iinde ve serpinti hlinde ya
mak, dklmek, serpelemek.
sepet
kap.

* Saz, kam
veya ince dallardan rlerek yap
lan, genellikle sapolan, yiyecek ve e
ya ta

mak iin kullan


lan
* Sepet gibi rlerek yap
lm

.
* Bir sepetin ald
lde.
* Sazdan rlmbal
k kapan
.
* Basketbolda saykazanmak iin, iine top at
lmaya al

lan demir embere geirilmialta


k a
.
* Bkz. senet sepet.

sepet havasalmak

* i
inden
karmak, sepetlemek.
* yan
ndan uzakla
t
rmak, gitmesini salamak.
sepet kafal
* Bilgisiz ve ak
ls
z.
sepet sand
k
* Sepet gibi, ince dallardan rlmve o
u me
in ile kaplanm
sand
k.
sepet topu
* Basketbol.
sepeti

* Sepet yapan veya satan kimse.


* ingene.

sepeti s
d
* Stgillerden, yapraklar
uzun, dallarsepet rmeye elveri
li bir st tr, sokrun (Salix viminalis).
sepetilik

* Sepet yapma veya satma i


i.

sepetkulpu
* Bas
k kemer veya tonoz.
sepetleme
* Sepetlemek i
i.
sepetlemek
* (meyva, sebze vb.
eyleri) Sepete koymak, sepete yerle
tirmek.
* Yan
ndan kovarcas
na uzakla
t
rmak.
sepetlenme
* Sepetlenmek i
i.
sepetlenmek
* Sepetlemek i
i yap
lmak.
* Bir yerden uzakla
t
r
lmak, kovulmak.
sepetli

* Sepeti olan.
* Bkz. senetli sepetli.

sepetli motosiklet
* Yan taraf
nda tek tekerlekli sepet biiminde e
ya ve yolcu ta

maya elveri
li motosiklet.
sepetlik
* Sepet yapmaya elveri
li olan.
* Yap
larda
k
nt
.
* Gbek evresindeki kar
n blgesi.
sepetsiz

* Sepeti olmayan.

sepette pamu
u olmamak
* bilgisiz, bokafalolmak.
sepi
sepici

* Deri, post vb.yi kullanabilecek duruma getirmek iin uygulanan i


lemlerin tm, tabakl
k.
* Sepi i
ini yapan kimse, tabak (II).

sepicilik
sepil

* Sepicinin i
i, tabakl
k, debagat.
* "Sepil sepil" ikilemesinde kullan
l
r ve "hafife ya
an ya
mur"u anlat
r.

sepil sepil
* Yamur iseleyerek veya hafif yaarak.
sepileme
* Sepilemek i
i, tabaklama.
sepilemek
* Deri, post vb. yi kullanabilecek bir duruma getirmek iin de
i
ik, e
itli i
lemlerden geirmek, uygulamak,
sepi yapmak, tabaklamak.
sepilenme
* Sepilenmek i
i.
sepilenmek
* Sepilemek i
i yap
lmak, tabaklanmak.
sepili

* Sepilenmi
, tabaklanm
(deri, post).

sepken
* Bkz. sulu sepken.
septik
septisemi
septisizm

* Ku
kucu,
pheci.
* Kanda hastal
k yapan bir bakteri bulunmas
ndan ileri gelen her trl hastal
k.
* Ku
kuculuk,
phecilik.

sepya
* Mrekkep bal

ndan al
nan koyu siyah boya.
* Bu boya ile yap
lan (resim).
ser
* Ba
, kafa (bazbirle
ik kelimelerde) Ba
kan, reis.
* Ba
kan, reis (bazbirle
ik kelimelerde).
ser
* Limonluk.
ser verip s
r vermemek
* s
r vermeyen, drst ve gvenilir bir kimse olmak.
sera
serac

serac
l
k

* Sebze ve meyvelerin yeti


tirildi
i ve hava
artlar
na kar
korunduu cam ve naylonla kapl
yer, ser.
* Sera yapan ki
i.
* Serada turfanda sebze yeti
tiren kimse.
* Sera yapma i
i.
* Serada sebze yeti
tirme i
i.

serak
seramik

* Dik yerlerden inen buzullarda, derin yar


lmalar sebebiyle buz paralar
n
n koparak a
a

ya d
mesi.
* Yksek
s
da pi
irilmitoprak, fayans, porselen yap
m
yla ilgili olan.
* Yksek
s
da pi
irilmitopraktan yap
lan vazo, anak, mlek gibi nesne.

seramiki
* Seramikle ura
an kimse.
seramikilik
* Seramik yapma sanat
.
* mlekilik.
serap

* Atmosferde

nlar
n
n k
r
lmas
ndan doan ve llerde kolayl
kla gzlemi yap
labilen optik yan
lma,
uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yzeyinden yans
yormugibi, cisimle birlikte ters grntnn olu
umu,
lg
n,
yalg
n, pusar
k.
serapa
serasker

* Ba
tan ba
a, btn olarak.
* Sadrazaml
k greviyle ykml olmayan ve Osmanlordusunun komutanl

nyapan vezirin unvan


.

serasker kap
s
* Seraskerin resm grev yeri.
seraskerlik
* Seraskerin grevi veya makam
.
serazat
serbaz

* Serbest ve zgr.
* Yrekli, yi
it, korkusuz olan (kimse).

serbest
* Hibir
arta balolmayan, istedi
i gibi davranabilen, erkin.
* Tutuklu veya ba
mlolmayan, zgr, hr.
* Zaman
nistedii gibi kullanabilen, yapacak bir i
i olmayan.
* Bazkurallara balolmayan.
* S
k
lmadan,
a

rmadan konu
an ve davranan.
* (kad
n iin) A

rba
lolmayan, hoppa.
* Hareketi herhangi bir biimde engellenmeyen.
* Rahat, zgr, ba
ms
z bir biimde.
serbest b
rakmak
* (tutuklu veya gz alt
nda bulunan birini) serbest, zgr duruma getirmek, tahliye etmek.
serbest blge
* Bir lkenin gmrk s
n
rlar
d

nda konu
land
r
lan ve ticaret rejimi a
s
ndan k
smen veya tamamen
gmrk mevzuatd

ndaki dzenlemelere tabi olan, uluslararasliman veya hava alan


na yak
n yerlerde kurulan, a
k
blge.
serbest al

ma
* Belli bir iyerine ba
lkalmaks
z
n yap
lan i
.
serbest elektron
* Doal elektrik yknn olu
turdu
u demetler.

serbest enerji
* Kullan
mbelli kurallara ba
lolmayan enerji.
serbest gre
* Tehlikeli olabilecek baz
oyunlar
n d

nda vcudun her yan


na oyun uygulanabilen bir gretr.
serbest kart
* Girikart
.
serbest meslek
* Resm veya yarresm meslekler d

nda kalan meslek veya i


.
serbest m
nt
ka
* A
k blge.
serbest naz
m
* Vezin ve kafiye gibi klsik ve balay
ckurallar
bir kenara iten
iir tarz
.
serbest su
* Aac
n gze bo
luunda toplanan su.
serbest vuru
* Kale nndeki ceza aland

ndaki bir noktada, bir oyuncunun kural d

davran

ta bulunmaszerine, bu
noktadan kar
tak
m oyuncular
n
n yapt
vuru
, frikik.
serbest yk
* Belli s
n
rlamalara balkalmayan yk.
serbeste
serbest

* Serbest (bir biimde).


* Erkinlik, serbestlik.

serbestleme
* Serbestlemek durumu.
serbestlemek
* S
k
c
bir durumdan veya kalabal
ktan kurtulmak.
serbestlik
* Serbest olma durumu.
sere

* Seregillerden, insanlara yak


n yerlerde ya
ayan, k

n gmeyen, koyu boz renkli, kk tc bir ku


(Passer domesticus).
sere parmak
* Beparma
n en k
.
sereden korkan dar
ekmez
* tehlikeleri gzde byterek i
e giri
mekte ekingen davrananlar amalar
na ula
amazlar.
seregiller
* Gagalarkoni biiminde, bcek, meyve vb. ile beslenen, rnek hayvansere olan ku
lar s
n
f
.
serin

serdar

* Mekik dili.
* Seme, sekin olan.
* (Osmanl
mparatorluunda) Ba
komutan.

serde ... var


* sz edilen kimsedeki bir niteli
i biraz alay ederek anlat
r.
serdengeti
* Feda.
serdengetilik
* Fedalik.
serdetme
* Serdetmek i
i.
serdetmek
*
leri srmek.
serdirme

* Serdirmek i
i.

serdirmek
* Sermek i
ini yapt
rmak.
serdmen
* Dmen kullanmakla grevli bilgili ve tecrbeli tayfa.
* Savagemilerinde avu
tan yksek bir a
amada bulunan er.
sere
* A
k duran baparma
n ucundan i
aret parma

n
n ucuna kadar olan uzakl
k, sele.
sere serpe
* Bkz. sermek.
seremoni

seren
gnder.

* Tren.
* Genellikle resm yerlerde, resm i
lerde uyulmasgereken kural, yol ve yntemlerin tm.
* Yelkenli gemilerde zerine drt k
e yelken amak ve i
aret kald
rmak iin dire
e yatay olarak ba
lanan
* Konut kap
lar
nda mente
e ve kilidin tak
ld

d
ey konumdaki kal
n para.

serenat

* Sesli olarak sylenen veya mzik arac


l

yla al
nan serbest biimli mzik paras
.
* Geceleyin, a
k havada sevgi duyulan biri iin bir mzik arac
yla verilen kk konser.

serencam
* Bir i
in, bir olay
n sonu, ak
bet.
* Ba
a gelen bir durum veya olay.
serendi
seretan

serf
sergen

* Drt, altveya sekiz direk stne yap


lm
tah
l, meyve ve sebze kurusunu saklamak iin kullan
lan kiler.
* Yenge.
* Yenge burcu.
* Derebeylik toplum dzeninde toprakla birlikte al
n
p sat
lan kle.
* Raf.
* Gstermelik olarak veya sat
lan nesnelerin sergilendi
i caml
blme veya yer, camekn, vitrin.

sergerde

* (kt, olumsuz i
lerde) Eleba

sergerdelik
* Eleba

l
k.
sergi

* Al
c
n
n grmesi, semesi iin dizilmi
eylerin tm ve bu nesnelerin serildi
i yer.
* Halk
n gezip grmesi, tan
masiin uygun biimde yerle
tirilmirnlerin, sanat eserlerinin tm.
* Bir yerin, bir lkenin veya e
itli lkelerin kendine zg, tar
m sanayi vb.rnlerini tan
tmak iin bunlar
n
uygun bir biimde gsterildii yer, me
her.
* Yayg
, kilim.
sergi amak
* sergilemek.
sergi evi

* Sanat eserlerinin sergilenmesi iin haz


rlanm
yer.

sergi sermek
* kurutmak veya gstermek iin bir
eyi dz bir yere yaymak.
sergici

* Mallar
nsergileyerek satan kimse.

sergileme
* Sergilemek i
i, te
hir.
sergilemek
* Baz
eyleri gstermek, tan
tmak veya satmak amac
yla herhangi bir biimde, herkesin grebilecei bir yere
yerle
tirmek, te
hir etmek.
* Vermek veya sunmak.
sergileni
* Sergilenmek i
i veya biimi.
sergilenme
* Sergilenmek i
i.
sergilenmek
* Sergilemek i
i yap
lmak.
* Verilmek veya sunulmak.
sergileyi
* Sergilemek i
i veya biimi.
sergilik

sergin

* Sergi yeri.
* Sergilenenlerin bulunduu yer, stand.
* Serilmiolan.
* Yatan (hasta).

sergin vermek
* hastalan
p yata
a yatmak.
sergze
t
* Serven, macera.
sergze
ti

* Macerayseven, maceraya at
lan kimse.
serhat
* S
n
r boyu.
seri

seri
serian

* Herhangi bir bak


mdan bir btn olu
turan
eylerin tm, dizi.
* Bir fabrika veya atlyenin uzun bir sre aynizerinde al

retim tipi.
* H
zl
.
* abuk, arabuk.

serigrafi

* Bir lstik silindir ile uygun bir malzemenin


ablon maskeye bast
r
larak grntnn bir yzey zerine
geirilmesi i
lemi.
serili

* Serilmi
, yay
lm

serilip serpilmek
* rahat bir biimde yatmak.
* geli
mek.
serilip yatmak
* rahat bir biimde yatmak.
serili
serilme
serilmek

serim

* Serilmek i
i veya biimi.
* Serilmek i
i.
* Sermek i
i yap
lmak.
* Uzanmak.
* Genellikle tiyatro eserlerinde giriblm.

serin
* (hava iin) Az souk,
l
k ile souk aras
.
* Ho
a giden, hafif bir soukluk veren (
ey).
serin kanl
* Kolayca fke, telve heyecana kap
lmayan, souk kanl
.
serin kanl
l
k
* Serin kanlolma durumu, souk kanl
l
k.
serin tutmak
* s
caktan etkilenmeden daha so
uk bir durumda bulundurmak.
serince

* Az serin, serine yak


n.

serinleme
* Serinlemek i
i.
serinlemek

* (hava) Serin bir duruma gelmek, hafife soumak, serinle


mek.
* Ho
a giden hafif so
ukluu duymak.
* Biraz avunarak ferahlamak.
serinlenme
* Serinlenmek i
i veya durumu.
serinlenmek
* Serinlik duymak.
serinle
me
* Serinle
mek durumu.
serinle
mek
* Serin duruma gelmek, serinlemek, serinlik vermek.
serinletme
* Serinletmek i
i veya durumu.
serinletmek
* Serin duruma getirmek, serinlik vermek.
serinlik
* Serin olma durumu.
* Serin hava.
serinlik vermek
* serin duruma getirmek.
* ac
s
n
, s
k
nt
s
nazaltmak, avundurma.
* rahatlatmak, huzura kavu
turmak.
seri

* Sermek i
i veya biimi.

serke
* Kafa tutan, bakald
ran.
serke
lik
serlevha

* Kafa tutma, bakald


rma.
* (yaz
larda) Ba
l
k.

sermaye

* Bir ticaret i
inin kurulmas
, yrtlmesi iin gereken ana para ve paraya evrilebilir mallar
n tamam
, ana
mal, kapital.
* Varl
k, servet.
* Konu.
* Genel ev kad
n
.
sermaye piyasas
* Kanunla dzenlenmihisse ve tahvil al
m sat
m
n
n yap
ld

ticaret merkezi.
sermaye yapmak
* iyeri amak iin gereken paraybiriktirmek, vermek.
sermayeci
* Bir i
e sermaye koyan kimse, ana malc
, kapitalist.
sermayecilik
* Sermayeci olma durumu.

sermayedar
* Sermayesi olan.
* Sermayeci, ana malc
, kapitalist.
sermayeli

* Sermayesi olan.

sermayesiz
* Sermayesi olmayan.
sermayesizlik
* Sermayesiz olma durumu.
sermayeyi do
rultmak
* ticaret iin ortaya konan ana paraybat
rmadan i
letmek ve para kazanmak.
sermayeyi kediye yklemek
* paras
nyiyip bitirmek.
serme

sermek

sermest

* Sermek i
i.
* Sac ekme
i.
* Asmak.
* Gstermek amac
yla asmak veya yaymak.
* Kurutmak iin dz bir yere yaymak.
* Aarak yaymak veya d
emek.
* Boylu boyunca yere yat
rmak, d
rmek veya h
rpalamak.
* Bo
lamak, savsamak.
* Esrik, sarho
.

sermest olmak
* ok ho
lanmak.
sermestane
* Sarho
a, sarhoolarak.
sermest

* Sarho
luk.

sermestlik
* Sarhoolma durumu.
sermuharrir
* Ba
yazar.
sermrettip
* (bas
m evinde) Ba
dizgici, ba
mrettip.
serpantin

* E
lencelerde kullanmak iin kendi zerine sar
larak haz
rlanan, savruldu
unda zlen, renkli k
ttan
yap
lm
ince ve uzun
erit.
* Kalorifer tesisat
nda bklmborularla yap
lm

s
t
c
.
* Y
lan ta

.
serpe serpe
* Serbest, rahat bir biimde, ekinmeden.
serpeleme

* Serpelemek i
i.
serpelemek
* Seyrek damlalar durumunda yamak.
* Srekli olarak ve az serpmek.
serpici
* Su serpen veya su saan alet.
serpilme

* Serpilmek i
i.

serpilmek
* Serpmek i
ine konu olmak.
* Geli
mek, bymek.
serpinti

serpi

* Dklen veya akan bir


eyden s
ray
p serpilen blm.
* Azar azar, kk damlalar veya tanecikler durumunda ya
an yamur veya kar.
* Bir durumun etkisinin azalm
olduu blm.
* Serpmek i
i veya biimi.

serpi
tirme
* Serpi
tirme i
i.
serpi
tirmek
* Azar azar, ince ince ya
mak (yamur veya kar iin).
* Geli
igzel serpmek.
serpme

serpmek

* Serpmek i
i.
* Koni biiminde, ucuna bir s
ra kur
un dizilmibal
k a

.
* Serpilmidurumda olan.
* Bir
eyi da

lacak biimde dkmek, samak.


* Belli bir yere da

lacak biimde dkmek.


* Vermek, samak.
* Azar azar, ince ince ya
mak.

serptirme
* Serpi
tirmek i
i veya durumu.
serptirmek
* Serpmek i
ini yapt
rmak.
serpu
sersefil

* Ba
l
k.
* ok sefil olan, yoksul.

sersem
* Herhangi bir sebeple bilinci ve duygularzay
flam
olan.
* D
nmeden hareket eden, ne yapt

n
n fark
nda olmayan.
sersem etmek (veya serseme evirmek)
* sersemletmek.
sersem gibi

* serseme yak

r biimde.
sersem sepelek
* Sersem bir biimde, sersemli
i gemeden.
sersemce

* Sersem (bir biimde).

sersemleme
* Sersemlemek, sersemle
mek durumu.
sersemlemek
* Sersem duruma gelmek.
sersemletme
* Sersemletmek i
i.
sersemletmek
* Sersemlemesine sebep olmak.
sersemlik
serseri

* Sersem olma durumu veya sersemce i


.
* Belli bir i
i ve yeri olmayan ba

bokimse, kabaday
, hayta, holigan.
* Tutars
z, be
enilmeyen davran

larolan.
* Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe at
lmam
olan, rastlant
yla gelen.

serseri may
n
* Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerle
tirilen may
n.
serseri serseri
* Ba

bo
, avare, amas
zca.
serserice
* Serseri (bir biimde), serseri gibi.
serserile
me
* Serserile
mek durumu.
serserile
mek
* Serseri duruma gelmek, serseri olmak.
serserilik

* Serseri olma durumu veya serserice davran

serserilik etmek
* serserice davranmak.
serserilik yapmak
* serseri tavr
nda davranmak, evreye rahats
zl
k vermek.
sert

* izilmesi, k
r
lmas
, kesilmesi veya inenmesi g olan, pek, kat
, yumu
ak kar

t
.
* Esneklii az olan, kolayca e
ilip bklmeyen.
* Kolay dayan
lmayan, zor katlan
lan, etkili, yumu
ak kar

t
.
* H
r
n, fkeli, hiddetli.
* Titizlikle uygulanan, s
k
.
* Gl kuvvetli.
* Sars
cniteli
i olan, arp
c
, keskin, hafif kar

t
.
* Ba

lamas
, ho
grs olmayan.
* Gnl k
r
c
, kat
, ters.

* Minerallerin izilmeye kar

gsterdikleri diren.
sert bu
day
* K
rma ve tmeye kar
daha direnli olan yo
unlu
u di
er budaylara gre daha yksek bulunan ve tane
kesiti camsgrnen bu
day.
sert damak
* Dama

n n blm.
sert doku
* Gergin grnml esnek doku.
sert sert
sert su

* Sert olarak, sert bir biimde.


* Kire derecesi yksek su.

sert tabaka
* Gz yuvarla

n
n d

n
rten salam zar; n blmne gz akdenir.
sert nsz
* Sert damakta olu
an , h, f, k, p, s,
, t nszleri, tmsz, tonsuz nszler.
sert zar
sertabip

* Beyni saran zarlar


n en d

ta ve en sert olan
.
* Ba
hekim.

sertelme
* Sertelmek durumu.
sertelmek
* Direnci artmak.
* Sert, fkeli bir durum almak, sertle
mek.
sertifika

* renim belgesi.

sertifikal
* Sertifikasolan.
sertifikasyon
* Tasdik etme, tasdik.
sertitikas
z
* Sertifikasolmayan.
sertlenme
* Sertlenmek durumu.
sertlenmek
* Sert bir tav
r almak.
sertle
me

* Sertle
mek i
i.

sertle
mek
* Sert bir durum almak, kat
la
mak.
* Gc artmak, zorlu bir durum almak.
* Sert, k
r
colmak.

sertle
tirici
* Kimyasal tepkimeli yapay reine tutkalve verniklerinde, kuruma ve sertle
meyi sa
lamak iin kullan
lan,
s
vveya toz hlinde olan kimyasal yard
mcmadde.
sertle
tirme
* Sertle
tirmek i
i.
sertle
tirmek
* Sert bir duruma getirmek, sertle
mesine sebep olmak.
sertlik

* Sert, katolma durumu.


* Sert, k
r
c
, katdavran

,
iddet, husumet.

serum

* P
ht
la
ma sonunda kandan ayr
lan s
vblm.
* Mikroplu bir hastal

a veya zehirli bir maddeye kar


a

lanm
bir hayvan
n zellikle at
n kan
ndan elde
edilen s
vmadde.
* Hcre yenilenmesini h
zland
ran, deriyi besleyen, su kayb
n
, cildin solunumunu ve doal savunmas
n
kuvvetlendiren s
v
.
serven
* Bir kimsenin ba

ndan geen veya iine at


lm
oldu
u heyecanlolay, macera, sergze
t, avantr.
servenci
* Serven geirmeye, servenlere at
lmaya merakl
, macerac
, maceraperest.
servencilik
* Servenci olma durumu, macerac
l
k.
servenli

* Serveni olan, maceral


.

servensiz
* Serveni olmayan, maceras
z.
servet

* Varl
k, zenginlik, mal mlk.

servet sahibi
* Malmlk ok olan kimse, varl
kl
, zengin.
servi

* Servigillerden, Akdeniz blgesinde ok yeti


en, k

n yapraklar
ndkmeyen, ince uzun bir a
a (Cupressus
sempenvirens).
servi boylu
*
nce ve uzun boylu (kimse).
servigiller
* Kozalakl
lardan, servi, ard
, mazgibi aalariine alan, iekleri bir veya iki evcikli bir bitki familyas
.
servilik
servis

* Servisi ok olan yer.

* Sofrada hizmet etmekle grevli kimsenin yapt

ive bu i
in yap
lma biimi, sofra hizmeti.
* Yemekte gerekli olan tabak, atal, b
ak, ka

k, peete gibi
eylerin tm.
* Bir ynetimde, bir kurum veya kurulu
ta, btnn bir paras
n
olu
turan i
, hizmet; bu i
in yap
ld
yer
ve burada grevli kimselerin tm.
* Herhangi bir kurulu
un ula

m i
lerinde kullan
lan ta

ma arac
.

* Voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna ba


lama vuru
u.
servis arabas
* Bir kurum veya kurulu
un grevlilerin,
rencilerin ta

nmasiin hizmet veren ara.


* Lokantalarda m
teriye hizmet vermek zere kullan
lan tekerlekli araba.
servis arac
* Servis arabas
.
servis asansr
* Bir kurum ve kurulu
ta hizmet iin kullan
lan asansr.
servis atmak
* voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna ba
lama vuru
unu yapmak.
servis istasyonu
* Motorlu ta

tlar
n benzin ald

, bak
mlar
n
n yap
ld

yer.
servis kap
s
* Otel, byk ev veya apartmanlarda hizmetlilerin ve sat
c
lar
n kulland

ayr
kap
.
servis merdiveni
* Bir kurum veya kurulu
ta yaln
zca hizmet iin kullan
lan merdiven.
servis otobs
* Bir kurum veya kurulu
un al

anlar
nta

mak iin kullan


lan otobs.
servis taba

* Sofraya yeme
in getirildii byk tabak.
servis tak
m
* Yemek tak
m
.
servis yapmak
* (sofrada) hizmet etmek ve yeme
i da
tmak.
servisi

* Yetkili serviste al

an kimse, servis yapan kimse.

servise
kmak
* ula

m arac
ile
rencileri veya numaralargidecekleri yere ta

mak.
seryaver
* Ba
yaver.
seryum

* Atom numaras58, atom a


rl

140,1 olan, 6,7 younlu


unda, 8100 C de eriyen, birle
me deeri baz
birle
iklerde 3, baz
lar
nda 4 olan, gmparlakl

nda, akkor temeline dayanan lmbalar


n yap
m
nda kullan
lan bir
element. K
saltmasCe.
seryumlu
* Birle
iminde seryum bulunan.
serzeni
* (bir
eyi) Ba
a kakma, sitem etme, takaza.
serzeni
te bulunmak
* (bir
eyi) ba
a kakmak, sitem etmek, takaza etmek.
ses

* Kula

n duyabildi
i titre
im.
* Cierlerden gelen havan
n ses yolunda yapt

titre
im.

* Gzel ve etkileyici ses.


* Duygu ve d
nce.
* Herhangi bir davran

, tutum kar

s
nda uyanan ruh tepki.
* Aralar
nda uyum bulunan titre
imler.
ses aleti

* Ses ayg
t
.

ses ayg
t
* Sesin meydana gelmesi iin gerekli olan aletler btn.
ses bilgisi
* Bir dilin seslerini bo
umlanma noktalar
n
, bo
umlanma zellikleri vb. bak
m
nlardan inceleyen dil bilimi
kolu, fonetik.
ses bilimi
fonoloji.

* Szl dilde, anlam ayr


molu
turan yak
n ses birimlerini, dil yap
sbak
m
ndan inceleyen dil bilimi kolu,

ses birimi
* Dildeki ba
ka seslerle kurdu
u ili
ki ynnden belirlenen ay
r
czellii bulunan ses
esi, fonem.
ses
karmamak (veya etmemek)
* bir
eyi hogrerek kar

kmamak, itiraz etmemek.


ses
kmamak
* haber gelmemek.
ses dalgalar
* Titre
im etkisiyle cisimlerde olu
an dalgalar.
ses dei
mesi
* Dilde kendiliinden veya bir etkenle olu
an ses ba
kala
mas
: hidmet > hizmet, kat> ka
t
, Necdet >
Nejdet gibi.
ses duvar
* Havada ses h
z
na yak
n bir h
zla hareket eden bir cismin olu
turdu
u aerodinamik olaylar
n tm.
ses d
mesi
* Kelimede bir sesin kaybolmas
:
s
cak > s
cak,
s
tma > s
tma gibi.
ses etmek
* seslenmek.
ses ikizlenmesi
* Bazszlerde trl sebeplerle aynnlnn veya aynnszn yan yana bulunmas
: ya
a > ya

a, sekiz >
sekkiz, a
a
l
k > a

l
k gibi.
ses ikizle
mesi
* Bazkelimelerde iki nl veya iki nszn yan yana gelerek tek sese dn
mesi.
ses kak

m
* Kula
a hogelmeyen hece veya szlerin bir araya gelmesi.
ses kar

lanmas
* Bir dilde bulunmayan bir sesi benzeri bir sese evirme: Arapa Fad
l > Trke Faz
l, Arapa hidmet >
Trke hizmet gibi.
ses kesilmek
* ses, art
k duyulmamak.
ses kiri
i

* G
rtla

n iinde ikisi sada, ikisi solda bulunan ve havan


n titre
mesiyle ses
karmaysalayan k
vr
m.
ses kiri
leri
* G
rtla

n iinde ikisi sada, ikisi solda bulunan ve havan


n gemesiyle titre
erek ses
karan drt k
vr
m.
ses ku
a

* zerinde bir veya birka ses yolu bulunan ku


ak.
ses organlar
* Ses
karmaya yarayan organlar
n her biri.
ses perdesi
* Sesin alak veya yksek olmasdurumu.
ses seda
* Haber, iz, almet, belirti.
ses seda
kmamak
* haber
kmamak veya hibir tepki grlmemek.
ses seda kesilmek (veya kalmamak)
* hibir ses duyulmamak.
ses seda yok
* "hi haber gelmedi" anlam
nda kullan
l
r.
ses soluk
* Pat
rt
, grlt.
* Haber.
ses telleri
* G
rtla

n iinde havan
n titre
mesi ile sesin olu
mas
nsalayan organlar.
ses tremesi
* Bir szn asl
nda bulunmayan bir nl veya nszn sonradan tremesi: urmak > vurmak, hkm >
hkm gibi.
ses uyumu
* nl ve nsz uyumu.
ses vermek (veya vermemek)
* herhangi bir sesi
karmak (veya
karmamak).
* bir a
r
ya kar

l
k vermek (veya vermemek).
ses yitimi
ses yolu

* Ses kiri
lerinin e
itli sebeplerle i
leyememesi yznden sesin k
s
l
p yok olmas
, afoni.
* Sesin olu
masiin ak cierlerden gelen havan
n g
rtlak, burun veya a

zda izledii yol.


* Bir ses ku
a

nda yer alan, ses titre


imlerinin grntlerini ta

yan bir veya birka dar yol.

ses ynetmeni
* Radyo ve televizyonda ses dzenini sa
lamakla grevli kimse.
sesi
* Radyoda, televizyonda ses kayd
yapan ve yay
n s
ras
nda ses dzenini ayarlayan teknik grevli, tonmayster.
sesil

* Sesleri btn zellikleri ve ayr


nt
lar
yla gsteren, fonetik.

sesil alfabe
* Bir konu
man
n ses zelliklerini ayr
nt
lolarak gsteren alfabe.

sesil yaz
m
* Kelimelerin seslendirili
teki deerlerini olduu gibi yans
tan yaz
.
seselim

* Rezonans, tannanl
k.

sesi (veya sesi soluu)


kmamak
* bir
ey sylemeyerek susmak.
sesi ayyuka
kmak
* ok yksek sesle ba
rmak.
sesini
karmamak
* bir
ey zerindeki d
ncesini sylememek.
sesini kesmek
* sylemekte iken susmak.
sesini k
smak
* sesini alaltmak.
sesini ykseltmek
* yksek, fkeli bir sesle sylemek.
seslem
sesleme
seslemek

* Hece.
* Seslemek i
i veya durumu.
* Dinlemek, kulak vermek.
* a

rmak.

seslendiri
* Seslendirmek i
i veya biimi.
* Seslendirme.
seslendirme
* Seslendirmek i
i.
* Sesin, ekimden sonra film zerine geirilmesi, kaydedilmesi.
seslendirmek
* Sesli duruma getirmek, sesli olmas
nsalamak.
* (bir notay
) Perdeli okumak.
sesleni

* Seslenmek i
i veya biimi.

seslenme
* Seslenmek i
i.
* Sz birine veya birilerine yneltme, hitap.
seslenmek
* Uzaktan ba
rarak, a
rmak, nlemek.
* Bir
ey sylemek iin sesini
karmak veya cevap vermek.
* Sz birine veya birilerine yneltmek, birine kar
sylemek, hitap etmek.
sesli

* Sesi olan, ses


karan.
* Ses
kararak.

* Bkz. nl.
sesli film
* Grntlere ili
kin sesi de veren film.
sesli harf

* nl.

sesli okuma
* Yksek sesle okuma i
i veya biimi.
sesli ta

* Vuruldu
unda
nlama sesi veren, gri veya ye
il renkli, ortoklazlyanardakayas
, fonolit.

sesli uyumu
* nl uyumu.
seslik
sesliki
sessiz

* Her tr sesli belgelerin sakland


yer.
* Ar
ivlenmises belgelerini koruyan, gzeten grevli.
* Sesi olmayan, sesi
kmayan.
* Ses, grlt
karmadan yap
lan.
* Az konu
an, suskun, skt.
* Yumu
ak huylu, kendi hlinde ve sakin (kimse).
* Ses ve grlt
karmadan.
* Bkz. nsz.

sessiz film
* Grntlerin yans
ra bu grntlere ili
kin sesi vermeyen film.
sessiz harf
* nsz.
sessiz okuma
* Yksek sesle deil, iinden okuma.
sessiz sedas
z
* Sakin, kendi hlinde (kimse).
* Kimse duymadan, grmeden, sessiz ve grltsz bir biimde.
sessiz sessiz
* Sessiz olarak, sessiz bir biimde.
sessiz uyumu
* nsz uyumu.
sessiz yry
* Bir d
nce, davran
veya uygulamay
, yersiz bularak kar

kmak amac
yla sessiz olarak yap
lan toplu
yry
.
sessizce
* Sessiz bir biimde, sessiz olarak.
sessizle
me
* Sessizle
mek i
i.
sessizle
mek
* Sessiz duruma gelmek, sessiz olmak.

sessizlie gmlmek
* hi sz etmemek, sesi
kmamak, susmak.
sessizlik

sesta
seste

* Sessiz olma durumu.


* Ortal
kta grlt olmama durumu, skt.
* Esesli, eadl
, homonim.
* Bkz. sesta
.

sesyayar
* Sesleri radyo dalgalar
marifetiyle yayma aleti.
sesyazar
set

* nceden zel bir madde zerine tespit edilmisesleri, istenildi


inde tekrar eden alet, fonograf, gramofon.
* Topra
n kay
p akmas
nveya suyun yay
lmas
nnlemek iin yap
lan kal
n duvar.
* Bulunulan yerden daha yksekte kalan dzlk.
* Seki.
* Ate
li silhlarda namlunun iindeki helisin
k
nt
blm.

set
* Pingpong, voleybol gibi oyunlarda ma
n her bir blm.
set ekmek
* suyun akmas
n
, topra

n kaymas
nnlemek iin duvar yapmak.
* bir i
i, bir davran

, bir istei nlemek, engellemek.


seter
setir
setli

setre

* Uzun tyl
ngiliz kpe
i.
* Bir
eyi rtme, gizleme.
*
srdrc bir maden suyu.
* Karbonat kat
larak kprtlmlimonata.
* Dz yakal
, n ilikli bir tr ceket.

setretme
* Setretmek i
i.
setretmek
* Bir
eyi rtmek, gizlemek.
setriavret
sevap

* Ay
p yerlerini rtme.
* Hay
rlbir davran
kar

s
nda Tanrtaraf
ndan verilece
ine inan
lan dl.
* Tanrtaraf
ndan dllendirileceine inan
lan davran

sevap kazanmak (veya i


lemek)
* hay
rl
bir davran

ta bulunmak.

sevda

* Gl sevgi, a
k.
* A

rve gl tutku; istek.

sevda ekmek
* birine tutkun olmak, a
k tutkusu iinde olmak.
sevdalan

* Sevdalanmak i
i veya biimi.
sevdalanma
* Sevdalanmak i
i.
sevdalanmak
* Sevdaya tutulmak.
sevdal

* Sevdaya tutulmuolan, tutkun, vurgun, a

k.
* Bir
eye gere
inden ok d
knlk gsteren, e
ilim duyan.

sevdas
na d
mek
* bir seyi amalamak, ba
armaya al

mak.
sevdice
im
* Sevgilim.
sevdirme
* Sevdirmek i
i.
sevdirmek
* Sevmesini sa
lamak.
sevecen

* Ac
yarak ve koruyarak seven,
efkatli, m
fik.

sevecenlik
* Ac
yarak ve koruyarak sevme,
efkat.
sevgi
*
nsanbir
eye veya bir kimseye kar

yak
n ilgi ve ba
l
l
k gstermeye ynelten duygu.
sevgi beslemek
* sevgi duymak, sevmek.
sevgi seli
sevgili

sevgisiz

* Sevginin youn olarak sergilenmesi.


* Sevgi ve ba
l
l
k duyulan.
* Sevilen,

k olunan kimse, dost, yar.


* Sevgisi olmayan.

sevi
* A

rsevgi ve ba
l
l
k duygusu, a
k.
sevici
sevili

* Ecinsel kad
n.
* Sevilmek i
i veya biimi.

sevilme
sevilmek
sevim

sevimli

* Sevilmek durumu.
* Sevgi duyulmak, sevgi beslenilmek, beenilmek.
* Sevmek i
i, sevgi.
* Bir kimse veya bir
eyde bulunan ve o kimse veya
eyi ba
kalar
na sevdiren zellik.
* Ho
a gitme zelli
i olan, ho
a giden,
irin (canl
lar iin).

sevimlile
me
* Sevimlile
mek i
i.
sevimlile
mek
* Sevimli duruma gelmek.
sevimlile
tirme
* Sevimlile
tirmek i
i.
sevimlile
tirmek
* Sevimli duruma getirmek, sevimli olmas
nsalamak.
sevimlilik
* Sevimli olma durumu.
sevimsiz

* Ho
a gitmeyen (canl
lar iin).
* Ho
nutsuzluk, memnuniyetsizlik yaratan (
ey).

sevimsizle
me
* Sevimsizle
mek i
i.
sevimsizle
mek
* Sevimsiz duruma gelmek.
sevimsizlik
* Sevimsiz olma durumu.
sevinci kursa

nda kalmak
* bir engel sebebiyle sevinemez duruma gelmek.
sevincinden a
zkulaklar
na varmak
* ok sevinmek.
sevin

*
stenen veya ho
a giden bir
eyin olmas
yla duyulan co
ku.

sevin gz ya
lar(veya sevin ya
lar
) dkmek
* sevinten alamak.
sevinli
* Sevinci olan ve sevin veren.
sevinsiz

* Sevinci olmayan, sevin vermeyen.

sevinten umak
* ok sevinmek.

sevindirici
* Sevindiren, sevinilmesine yol aan, sevin uyand
ran.
sevindirme
* Sevindirmek i
i.
sevindirmek
* Sevinmesine yol amak, sevinmesini sa
lamak.
sevini
* Sevinmek i
i veya biimi.
sevinme

* Sevinmek i
i.

sevinmek
* Sevin duymak.
Sevir

* Bo
a burcu.

sevi
* Sevmek i
i veya biimi.
sevi
me
sevi
mek

seviye
seviyeli

* Sevi
mek i
i.
* Birbirini sevmek.
* Cinsel ili
kide bulunmak, a
k yapmak.
* Dzey.
* Dzeyi, de
eri yksek olan.

seviyesiz
* Dzeyi, de
eri d
k, baya
olan.
seviyesizlik
* Seviyesiz olma durumu.
sevk

* Gnderme, gtrme.
* Srkleme, itme.

sevk etmek
* gndermek, gtrmek.
* srklemek, itmek.
sevk olmak
* gnderilmek.
sevk pusulas
* Askerlik kararal
narak birli
ine gnderilecek askerin durumunu bildiren ve askerlik
ubelerince verilen
belge.
sevk
tabii
*
gd, insiyak.

sevkiyat

* SilhlKuvvetlerde, personel, silh, ara, yiyecek gibi ikmal maddelerinin, stratejik ve taktik amalarla bir
yerden ba
ka bir yere gnderilmesi.
sevkulcey
* Strateji.
sevme

* Sevmek i
i.

sevmek
* Sevgi ve ba
l
l
k duymak.
* Birine sevgiyle ba
lanmak, gnl vermek.
* ok ho
lanmak.
* Ok
amak.
* Yerini,
artlar
nuygun bulmak.
sevsinler!
seyahat

* sevilmeyen, ho
a gitmeyen bir davran

ta bulunan bir kimse iin alay yollu sylenir.


* Gezi, yolculuk.

seyahat acentesi
* Gezi s
ras
nda yolcular
n e
itli ihtiyalar
nkar

layan ticar kurulu


.
seyahat etmek
* uzak yerleri gezerek grmek, yolculuk etmek.
seyahatname
* Bir yazar
n gezip grd yerlerden edindii bilgi ve izlenimlerini anlatt
eser.
seyek
seyeln

* Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn birli gelmesi, bir.


* Akma, ak
nt
.
* Ak
.

seyfiye

* OsmanlDevletinde Yenieri Oca


kald
r
ld
ktan sonra, yerine kurulan yeni ordu rgtnde grev yapan
subaylar
n olu
turdu
u asker s
n
f.
seyir

* Gidi
, yry
, ilerleyi
.
* Bir yerden ba
ka bir yere gitmek iin yola
kma.
* E
lenmek iin bakma, ho
lanarak bakma.
* Bak
p elenecek
ey, e
lendirici durum.

seyir etmek
* Bkz. seyretmek.
seyirci

* Bir olaygren, izleyen kimse, izleyici.


*
zlemek, elenmek iin bakan kimse, izleyici.

seyirci kalmak
* bir olay kar

s
nda hibir tepki gstermeyerek i
e kar

mak.
seyirlik

* Seyir iin olan.

seyirlik oyun
* Seyirci nnde gsterilen, genellikle beceriye dayanan, elendirici nitelikteki oyun.
seyirtme

* Seyirtmek i
i.

seyirtmek
* Ko
mak.
seyis
seyislik
seyit

* Ata bakan, t
mar eden kimse, at bak
c
s
.
* Ata bakma i
i, at bak
c
l

.
* Bir topluluun ileri gelen ki
isi.
* Hz. Muhammed'in soyundan olan kimse.

Seyln ta

* Yap
s
nda alminyum ve demir bulunan bir granat tr, seylan.
seyln
* Seyln ta

.
seylp
seymen
seyran

* Su bask
n
, ta
ma, ta
k
n, feyezan.
* Bkz. Semen.
* Gezme, gezinme.

seyran etmek (veya eylemek)


* gezmek, gezinmek, dola
mak.
seyrana
kmak
* gezmeye, gezintiye
kmak.
seyranl
k
* Gezinti yeri.
seyre dalmak
* bir
eye kendini vererek bakmak.
seyredilme
* Seyredilmek i
i veya durumu.
seyredilmek
* Seyretmek i
ine konu olmak.
seyrek

* Benzerleri veya paralararas


nda ok aral
k bulunan, aral
kl
, s
k kar

t
.
* ok bulunmayan, az rastlanan.
* Uzun zaman aral
klar
yla, arada s
rada.
* Aral
klolarak, aral
klbir biimde.

seyrek otlatma
* Otlayan hayvanlar
n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerine seyrek bir
ekilde da
t
larak, birbirini
rahats
z etmeden, obanlar taraf
ndan otlat
lmas
.

seyreke

* Biraz seyrek, seyrek (bir biimde).

seyrekle
me
* Seyrekle
mek durumu.
seyrekle
mek
* Seyrek duruma gelmek, seyrelmek.
seyrekle
tiri
* Seyrekle
tirmek i
i veya biimi.
seyrekle
tirme
* Seyrekle
tirmek i
i, seyreltme.
seyrekle
tirmek
* Seyrek duruma getirmek, seyreltmek.
seyreklik
* Seyrek olma durumu.
seyrelme

* Seyrelme i
i.

seyrelmek
* Seyrekle
mek.
seyreltik

* Seyreltilmiolan, deri
ik kar

t
.

seyreltiklik
* Seyreltik olma durumu.
seyreltilme
* Seyreltilmek durumu.
seyreltilmek
* (bir s
v
) Bir miktar su veya s
vkat
larak az yo
un duruma getirilmek.
seyreltme
* Seyreltmek i
i, seyrekle
tirme.
seyreltmek
* Seyrekle
tirmek.
* (s
v
y
) Bir miktar su veya s
vkatarak az youn duruma getirmek.
seyret!
* Beklenmedik bir
ey olaca

n
anlat
r.
seyretme

* Seyretmek i
i.

seyretmek
* Bir
eyin durumunu, olu
umunu gzlemek, bakmak.
* Bir olaya kar

madan bakmak.
* E
lenmek, grmek, renmek vb.iin bakmak, izlemek.
* (gemi iin)
lerlemek, yol almak.
* (hastal
k iin) Srmek, devam etmek.
seyreyle gmbrty
*
kacak olaylargr, ibretle seyret.

seyreyleme
* Seyreylemek i
i veya durumu.
seyreylemek
* (bir
eyi) Seyretmek, geriden gzlemek.
seyrsefer
* Gidigeli
, trafik.
seyyah
seyyal
seyyanen

* Gezgin, turist.
* Ak

kan.
* E
it olarak.

seyyar
* Belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin.
* Kolay ta

nabilen, katlanarak ta

nabilir duruma getirilebilen, portatif.


seyyar hastahane
* Harektta veya acil durumlarda kullan
lmak zere motorize, gezgin hastahane.
*
lk yard
m antasniteliinde sa
l
k malzemesinin bulunduu dolap veya anta.
seyyar sat
c
* Belli bir sat
yerinde al

mayan, tketicinin bulundu


u yere giderek mal
nsat

a sunan kimse.
seyyare
seyyiat
seyyibe

* Gezegen.
* Din bak
m
ndan yap
lan ktlkler, gnahlar.
* Dul (kad
n).

seyyie
* Ktlk.
* Yanl
veya kt bir davran
sonucu kar

la

lan kt durum.
seza
* Uygun, yara

r, bir
eye de
er.
sezaryen

* Doumun do
al olmad

durumlarda kar
n ve dl yata

n
n kesilerek bebe
in al
nmas
.

sezaryenli
* Sezaryen ameliyatolmu(kad
n veya do
um).
sezaryensiz
* Sezaryen ameliyatolmam
(kad
n veya doum).
sezdiri
* Sezdirmek i
i veya biimi.
sezdirme

* Sezdirmek i
i.

sezdirmek
* Sezmesine yol amak, belli etmek, hissettirmek.

sezgi

* Sezme yetene
i, feraset.
* Sezme gc yerinde olan kimse.
* Gerein deneye veya akla vurmadan, dorudan do
ruya kavranmas
.

sezgicilik
* Bilginin sezgiyle elde edilebileceini savunan
retilerin genel ad
.
sezgili
sezgisel
sezi

* Sezgi ile edinilen, sezgiye dayanan.


* Sezgili.
* Sezgi.

sezilme
* Sezilmek durumu.
sezilmek

* Bir
ey, bir durum anla

lmak, hissedilmek.

sezindirme
* Sezindirmek i
i.
sezindirmek
* Sezinlemesini sa
lamak, sezdirmek.
sezinleme
* Sezinlemek i
i, sezme.
sezinlemek
* Sezer gibi olmak, sezmek.
sezinleyi
* Sezinlemek i
i veya biimi.
sezinme

* Sezinmek i
i veya durumu.

sezinmek
* Bkz. Sezinlemek.
sezi
sezme
sezmek

sezon

* Sezmek i
i veya biimi.
* Sezmek i
i.
* A
k bir kan
t olmaks
z
n, olmuveya olacak bir
eyi anlamak, kestirmek, hissetmek.
* Anlamak, fark etmek.
* Mevsim.

sez
* Bkz. Mantar me
esi.
sezyum

* Atom numaras55, atom a


rl

133 olan, 1,90 younlu


unda, 28C de eriyen ve doada ender rastlanan
bir element. K
saltmasCs.
sfagnum

* Batakl
klarda, nemli yerlerde kmeler durumunda yeti
en, kk yapraklbir tr yosun (Sphagnum).

sfenks
yarat
k.

* Yunan mitolojisinde, geen yolculara bir tak


m bilmeceler sorarak bilmeyenleri yuttu
una inan
lan efsanev
* M
s
r'da eski M
s
rl
lar a

ndan kalma kad


n ba
laslan vcutlu heykel.

-s/ -si / -su / -s


* Teklik nc ki
i iyelik ekinin nl ile biten kelimelere eklenen biimi: kap
-s
, k
e-si, ordu-su, t-s
vb.
-s/ si / -su / -s
*
simlerden "...gibi" anlam
na s
fat treten ek: bu
day-s
, kad
n-s
, erkek-si, ocuk-su, l-s vb.
s
cac
k
* Yeter derecede ve ho
a giden bir s
cakl

olan.
*
ten, samim, ho
, sevimli, gzel.
s
cas
ca

na
* Vakit geirmeden, vakit geip unutulmadan, hemen.
s
cak

* Yakmayacak derecede
s
solan, yakmayacak kadar
sveren, souk kar

t
.
* Is
s
yksek olan, ok
s
nm

.
* Dosta olan, sevgi dolu.
* Havadaki yksek
s
.
* S
cak yer.
* Hamam.

s
cak bakmak
* anlay

la kar

lamak, olumlu deerlendirmek, ilgi duymak.


s
cak basmak (veya bast
rmak)
* hava ok
s
nmak.
s
cak dalgas
* Atmosferde s
cakl

n youn olarak olu


masve bir blgeyi etkisi alt
na almas
.
s
cak harp
* \343 s
cak sava
.
s
cak ku
ak
* Olak ve Yenge dnenceleri aras
nda kalan geniblge.
s
cak olmak
* s
cak artmak.
s
cak para
* Tedavlde olan para.
s
cak renkler
* Sar
, k
rm
zve turuncu renk ve bu renklerin tonlar
na verilen ad.
s
cak sava
* Silha ba
vurularak yap
lan sava
.
s
cak s
cak
* S
cac
k, ok s
cak.

* Soutmadan, lezzeti tadkaybolmadan.


s
cak yz gstermek
* yak
nl
k gstererek kar

lamak.
s
caka

* Biraz s
cak, s
ca
a yak
n.

s
cakkanl
* Normal vcut s
cakl

, iinde bulunduklarortam
n s
cakl

ndan ba
ms
z olan (hayvan).
* Sevimli, cana yak
n, sempatik.
s
cakkanl
l
k
* S
cak kanlolma durumu.
s
cakla
ma
* S
cakla
mak i
i.
s
cakla
mak
* S
cak duruma gelmek.
s
cakla
t
rma
* S
cakla
t
rmak i
i.
s
cakla
t
rmak
* S
cak duruma getirmek.
s
cakl
k

* S
cak olan
eyin durumu, etkisi veya s
cak olan
eyin niteli
i, hararet.
* Bir arala veya cihazla llebilen
sderecesi, suhunet.
* Is
.
* Hamamlarda y
kan
lan s
cak yer.
* Sevgi, itenlik ve sevimlilik.

s
cakl
k seviyesi
* Bir noktadan ba
ka bir noktaya
s
l enerji gitmesine yol aan s
cakl
k derecesi.
s
cakl
kler
* Havan
n s
cakl

nveya vcudun
s
s
nlmeye, gstermeye yarayan ara, derece, termometre.
s
cakl
kyayar
* Termograf.
s
an

* S
angillerden, fareden iri, zararlbirok tr bulunan kemirgen, memeli hayvan (Rattus).
* Fare.

s
an deli
e s

mam

, bir de kuyruuna kabak ba


lam

* kendisi s

ntdurumunda iken yan


na bir ki
i daha alm

.
* bir i
i ba
aramayacak durumda iken bir idaha ykleniyor.
s
an deli
i bin ake
* ka
p saklanacak yer yok.
s
an deli
ine paha biilmez olmak
* g bir durumda s

nacak bir yer bulmakta glk ekmek.


s
an di
i
* Giysi veya ba
ka bir
ey kenar
nk
v
r
p yap
lan diki
, antika.
s
an d
se ba

yar
l
r
* (evde) yiyecek, kullanacak bir
ey yok.

s
an k
r
* S
an
n ty renginde olan.
s
an otu

* Arsenik.

s
an yolu
* L
m yolu veya buna benzer yer alt
yolu.
s
ana dnmek
* st ba
ok
slanmak.
s
angiller
* Omurgalhayvanlardan, s
anlar
ve s
an
ms
lar
iine alan genibir familya.
s
an
ms
lar
* Bazs
n
fland
rmalara gre, omurgalhayvanlardan memeliler s
n
f
n
n, kemiriciler tak
m
n
n bir alt tak
m
.
s
ankula
* Bkz. farekula
.
s
ankuyru
u
* Delikleri geni
letmek iin kullan
lan konik ve uzun bir tr trp.
s

p s
vamak
* fkelenip kaba kfrlerle dolu szler sylemek.
s

rgan

* Srgne tutulup her yanpisleten.

rganl
k
* S

rgan olma durumu.


s
ma
* S
mak i
i.
s
mak

s
rama

* D

k
ydo
al yolla d

aratmak.
* Bozmak, berbat etmek.
* S
ramak i
i.
* Ayaklarla, birdenbire yeri teperek k
sa sre havada kalma.

s
rama tahtas
* Aratan atlamalarda, zerine h
zla basarak ykselme h
zkazan
lan yaylveya esnek tahtadan e
ik yzeyli
ara.
s
ramak

* Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek h


zla yukar
ya veya ileriye at
lmak.
* Bir uyarveya heyecan sebebiyle rkerek birdenbire olduu yerde dorulur gibi sars
lmak.
* Yerinden koparak h
zla, paralar durumunda savrulmak.
* Yay
lmak, bir yerden ba
ka bir yere gemek.

s
ra
mak
* (sular iin) S
ramak, dalgalanmak.
s
ratma
* S
ratmak i
i.
s
ratmak

* S
ramak i
ini yapt
rmak.
s
ray
c
* S
rayarak ilerleyen.
s
ray

* S
ramak i
i veya biimi.

s
tcafer, bez getir
* birinin berbat bir igrdn anlat
r.
s
dk

* Doruluk, gereklik.
*
ten ba
l
l
k.

s
dks
yr
lmak
* birine kar
duyulan gven ve inanc
yitirmek.
s
fat
* Bir kimsenin grev, dev, toplumsal veya hukuk bak
mdan yeri ve zellii.
* Yz, k
l
k ve d
grn
.
* Bir ismi, nitelik, nicelik, yer, s
ra vb.bak
m
ndan niteleyen, belirten kelime.
s
fat tak
m
* Bir cmlede s
fatlar
n olu
turduu ayrayrunsurlar.
s
fat tamlamas
* S
fatlar
n kendilerinden sonra gelen bir adniteleyerek veya belirterek kurdu
u tamlama.
s
fat-fiil

* Fiilden -an (-en), -r (-


r, -ir, -ur, -r), -acak (-ecek) gibi eklerle tretilmiisim ve s
fat grevinde kullan
lan
kelimeler, orta, partisip.
s
fat-fiil grubu
* S
fat-fiillerin cmlede birlikte kullan
ld
klarkelimelerle olu
turdu
u grup.
s
fatland
rma
* S
fatland
rmak i
i.
s
fatland
rmak
* Herhangi bir kimseye bir s
fat veya unvan vermek.
s
fatla
t
rma
* S
fatla
t
rmak i
i.
s
fatla
t
rmak
* Bir sz s
fat durumuna getirmek, s
fat olarak kullanmak.
s
f
r

* Kendi ba

na de
eri olmayan, ondal
k say
sisteminde sa

na geldii rakamon kere byten i


aret (O).
* Hi yok.
* Kt, ba
ar
s
z, verimsiz.

s
f
ra inmek
* bitmek, tkenmek, yok olmak.
* futbol, hentbol gibi oyunlarda hcum oyuncusu rakip alanda bitiizgisine kadar gitmek.
s
f
ra s
f
r, elde var s
f
r
* btn al

malar
n bo
a gitti
ini, istenilen sonucun al
namad

nanlat
r.
s
f
rc

* Derslerde, rencilere ok s
f
r veren (
retmen).

s
f
rdan ba
lamak
* en ba
tan, hibir
eye sahip olmadan bir i
e giri
mek.
s
f
rtketmek
* gc kalmamak.
* yoksul duruma gelmek, yoksulla
mak.
* lmek.
s
f
rlama

* S
f
rlamak i
i.

s
f
rlamak
* Bir denklemdeki btn terimleri yaln
z bir yanda toplayarak denklemin br yan
n
e
it duruma getirmek.
* Sayma i
lemi yapan bir gstergeyi s
f
r say
s
na getirmek.
s

s
a
s
amak

* (gl, deniz, akarsu vb. iin) Derinli


i az, dibi yzeyine yak
n olan.
* Ayr
nt
ya inmeyen, yeterli olmayan, yzeyde kalan.
* Bir kondansatrn elektrik y

ma s
n
r
, kapasite.
* Bkz. s
vamak.

s
amsal
* Besin maddelerinin sindirim kanaliinde ilerlemesini sa
layan (hareket).
s
d
r
lma
* S

d
r
lmak i
i.
s
d
r
lmak
* S

d
rmak i
i yap
lmak.
s
d
r

* S

d
rmak i
i veya biimi.

s
d
rma
* S

d
rmak i
i.
s
d
rmak
* (bir kab
n veya bir yerin)
ine ald
rmak.
s

n
s

nak

n
k
s

n
lma

* Ala geyik.
* Yamur, gneveya e
itli tehlikelerden korunmak iin s

n
lacak yer, melce.
* zellikle d
man at

lar
ndan, hava bombard
manlar
ndan korunmak iin yap
lm
yer.
* Ktlklerden koruyan, s

n
lan kimse veya
ey.
* Ba
ka bir lkeye veya yere s

nm
olan kimse, mlteci, s

nmac
.
* S

n
lmak i
i.

n
lmak
* S

nmak i
i yap
lmak.
s

* S

nmak i
i veya biimi.
s

nma
* S

nmak i
i, iltica.
* Yar
s
ras
nda, rzgar
n etkisinden korunmak iin baska bir yar

n
n arkas
na sinme.
s

nma cebi
* Kara yollar
nda aralar
n durmas
na, beklemesine ayr
lm

, satarafta yer alan blm, alan.


s

nma hakk
* Genellikle bir ceza kovu
turma ve mahkmiyetten kurtulmak amac
yla yabancbir lkeye kama veya
yabanclkedeyken geri verilmemeyi isteme, iltica hakk
.
s

nmac
* Ba
ka bir lkeye veya yere s

nm
olan ki
i, s

n
k, mlteci.
* Yabancbir lkede iltica etmeden nce belirli bir sre kalan kimse.
s

nmac
l
k
* S

nmacolma durumu.
s

nmak

* Tehlikelerden kaarak gvenilir bir yere ekilmek.


* Korunmak amac
yla bir yere veya birine ba
vurmak, ba
kalar
n
n yard
m ve korunmas
na ihtiya duymak.
* Genellikle siyas sebeplerle kendi lkesinden ka
p ba
ka lkeye gitmek, iltica etmek.
* Gvenmek, yard
m istemek veya ummak.

nt
* Bulundu
u yerde kalmasistenmeyen, varl

gereksiz grlen kimse.


s

r eti

* Gevigetirenlerden, boynuzlu byk baevcil hayvanlar


n genel ad
.
* Anlay

s
z, kaba saba kimse.
* S

rdan elde edilen, besleyici bir k


rm
z
et tr.

r mantar
* S

r trnde grlen bir tr mantar.


s

r sine
i
* Yumurtalar
ns

r
n teni alt
na b
rakan sinek (Tabanus bovinus).
s

r
eridi
* S

r tenyas
.
s

r tenyas
* erit, aptesbozan.
s

r vebas
* S

rlarda yayg
n olarak grlen veba tr.
s

rc

* S

r besleyen veya satan kimse.

rc
k
* Seregillerden, siyah renkli, uzun gagal
, sereden iri, tc bir ku
, ekirge ku
u (Sturnus vulgaris).
s

rc
l
k
s

rdili

* S

rc
n
n i
i veya meslei.
* S

r diligillerden, 30-60 cm ykseklikte, tyl, ok y


ll
k ve otsu bir bitki, kz dili (Anchusa officinalis).

* Cnk.
s

rdiligiller
*
ki eneklilerden, s

r dili ve havac
va bitkilerini iine alan familya.
s

rgz

* kz gz, mastie
i, arnika.

rkuyruu
* S
racagillerden, lkemizde yaban olarak birok trleri yeti
en, tyl yaprakl
, sariekli bir k
r bitkisi
(Verbascum).
s

rd
s

rtma

* K
rlarda grlen bir tr alcinsi bitki.
* S

r gden kimse, s

r oban
.

ma
* S

mak i
i.
s

mak

* Ancak s

mak, glkle s

mak.

t
rma
* S

t
rmak i
i.
s

t
rmak
* Glkle s

d
rmak.
s
la
* lkemizde Mu
la ilinde yeti
en, 20 m yksekli
e eri
ebilen,
nar grn
nde bir aa, sigala, gnlk
aac(Liquidambar orientalis).
s
la ya

* S

la a
ac
n
n gvdesinden elde edilen bir ya.
s
la
ma

* S

la
mak i
i.

s
la
mak
* S
duruma gelmek.
s
l
k

s
ma
s
mak

s
hhat

* S
olma durumu.
* S
(yer).
* Yzeyde kalma durumu, derine inmeme durumu.
* S

mak i
i veya durumu.
* Bir kaba, bir yere btnyle girebilmek veya iinden geebilmek.
* Uygun olmak.
* Sal
k, esenlik.
* Doruluk.

s
hhatler olsun
* hamamdan
kanlara veya t
raolanlara sylenen bir nezaket sz.

s
hhatli
s
hh

* Sal
kl
.
* Sal
kla ilgili, sal
a yarar.

s
hh imdat
*
lk yard
m, acil yard
m.
s
hh tesisat
* Yap
larda temiz ve at
k su ile ilgili donan
m.
s
hh tesisat
* Yap
larda temiz ve at
k su ile ilgili i
leri yapan donan
mc
.
s
hh tesisat
l
k
* S
hh tesisat
n
n i
i veya mesle
i.
s
hhiye
* Sal
k i
lerinin tm.
s
hhiyeci

s
hr
s
hriyet

* Sal
k memuru, sa
l
k grevlisi.
* Orduda basit sal
k i
leri grebilecek kadar bilgi ve tecrbesi olan er, avuveya ba
avu
.
* Akrabal
k, h
s
ml
k.
* Evlenme sonucu olu
an yak
nl
k, akrabal
k, dnrlk, h
s
ml
k.

s
hriyet peyda etmek
* akrabal
k olu
turmak.
s
k
* Benzerleri veya paralararas
nda ok az aral
k bulunan, seyrek kar

t
.
* ok bulunan, ok rastlanan.
* K
sa zaman aral
klar
yla, az aral
klarla.
* Aral
ks
z olarak, aralar
nda az aral
k b
rakarak.
s
k bo
az
* Bir
ey yapt
rmak iin "birini zorlamak, baskyapmak" anlam
na gelen s
k boaz etmek deyiminde geer.
s
k otlatma
* Otlayan hayvanlar
n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerinde ok s
k bir sr hlinde, birbirlerine
yak
n bir
ekilde obanlar taraf
ndan otlat
lmas
.
s
k s
k

s
kacak

s
ka

* Az aral
klarla.
* (zaman iin) Arasok gemeden, az aral
kla, s
k olarak, s
ka.
* Bir nesneyi, iki a

rl
k aras
nda mekanik olarak s
k

t
rmaya yarayan ara.
* Genellikle meyve s
kmak iin kullan
lan her tr ara.
* Olduka s
k.

s
k
* Dar.
*
yice s
k

t
r
lm

, doldurulmu
, t
k
z; gev
ek olmayan.
* Zorlu, gl ve etkili.

* Dikkatli, titiz ve gz yummadan uygulanan.


*
lkelerine ok ba
l
, ho
grs olmayan, kat
.
* Youn ve acele.
* Cimri.
* S
k
ca, iyice, disiplin.
* Zorlay
cdurum.
* A
zdan dolma ate
li silahlarda, barut ve kur
unun stnden namluya sokulup bast
r
lan bez ve ka

t
paralargibi
eylerin tm.
* Gl ve abuk, h
zl
.
s
ka

zl
* Gizli kalmasgerken
eyleri ba
kas
na sylemeyen, s
r tutabilen ketum.
s
kbasmak
* gl davranmak, direnmek.
s
kdenetim
* Sansr.
s
kdoku
dokusu.

* Gzenekleri ve z

nlara
ka grnmeyen, y
l halkalarbiimde birbirinden ayr
lamayan a
alar
n

s
kdurmak
* gl, dayan
kl
olmak, dikkatli bulunmak.
s
kdzen
* Bir topluluun yasa ve tzklere balolmas
, disiplin, zapturapt.
s
kf
k
s
ks
k

* Birbirine balve teklifsiz.


*
yice.

s
ks
k
ya
* ok s
kolarak, s
ms
k
.
*
yice.
s
ktutmak
* nem vermek.
s
k
ca
* S
kbir biimde, iyice.
s
k
c
s
k
lama
s
k
lamak

*
s
kan, can s
kan, tedirgin eden.
* S
k
lamak i
i.
* S
kduruma getirmek.
* Dolma tfek, tabanca gibi ate
li silhlara

zdan doldurup s
k

t
rma.
* S
k

t
rmak.
* S
k

t
rmak, bunaltmak veya zorlamak.

s
k
lanma
* S
k
lanmak durumu.
s
k
lanmak
* S
k
lamak i
i yap
lmak.

s
k
lgan

* Kendinde gereken gven ve cesareti bulamayan, utanga.

s
k
lganl
k
* S
k
lgan olma durumu.
s
k
l
k

s
k
l

* S
kolma durumu.
* Cimrilik, pintilik.
* S
k
lmak durumu veya biimi.

s
k
lma
* S
k
lma i
i.
* Utanma ve ekinme duygusu, hicap.
s
k
lmak
* S
kmak i
i yap
lmak.
* Can s
k
nt
sduymak.
* Utan
p ekinmek.
* S
k
nt
ya d
mek.
s
k
lmaz

* S
k
lmasolmayan, utanmaz, yzsz.

s
k
lmazl
k
* S
k
lmaz olma durumu.
s
k
m
* S
kma i
i.
* Kapalelin alabildi
i miktar.
* Bir defada s
k
lan miktar.
* (ate
li silhlarda) Bir at
iin yeterli olan miktar.
s
k
nma
s
k
nmak

* S
k
nmak i
i.
* Kendini s
kmak, zorlamak.

s
k
nt
*

sizlik, tekdzelik, bezginlik gibi sebeplerden do


an ruh yorgunluk.
* Bir bozuklu
un, kar

kl

n sebep oldu
u etkili ve srekli yorgunluk, me
akkat, mihnet.
* Yolluk ve paras
zl

n yol at
geim darl

.
* Sorun, problem, mesele.
* Darl
k, yokluk.
s
k
ntbasmak
* ok s
k
lmak, can s
k
nt
sduymak.
s
k
ntekmek
* zorluk veya yoksulluk iinde ya
amak.
s
k
ntvermek
* tedirgin etmek, bunaltmak.
s
k
nt
da olmak
* geim darl

ekmek.
s
k
nt
l

* S
k
nt
solan.
* S
k
nt
veren, kasvetli, me
akkatli, mukass.
s
k
nt
solmak
* tedirgin, rahats
z eden bir durumda bulunmak.
* abdesti gelmek, s
k

mak.
s
k
nt
s
z
* S
k
nt
solmayan.
* S
k
nt
vermeyen, me
akkatsiz.
s
k
nt
ya d
mek
* darl
k, yokluk iinde olmak.
s
k
nt
ya gelememek
* g i
lere dayanamamak.
s
k

k
s
k

kl
k
s
k

ma

* S
k

m
bir durumda olan.
* S
k

k olma durumu.
* S
k

mak durumu.

s
k

mak
* Birbirine bas
n yapacak kadar yakla
mak.
* Bas
nla iki
ey aras
nda kalmak.
* Dar bir yere zorla s
mak veya s
d
r
lmak.
* Zor bir durumda kalmak.
* S
k
nt
ve darl
k vermek, arp
ntduymak.
* Abdesti gelmek.
s
k

t
r
c
* S
k

t
rma i
ini yapan let.
s
k

t
r
lma
* S
k

t
r
lmak i
i.
s
k

t
r
lmak
* S
k

t
r
lmak i
i yap
lmak.
s
k

t
r

* S
k

t
rmak i
i veya biimi.
s
k

t
rma
* S
k

t
rmak i
i.
s
k

t
rmak
* Bir
eyi dar bir yere zorla s
d
rmak, t
kmak.
* Bir nesneyi s
k
ca duracak biimde bir yere koymak, yerle
tirmek veya orada tutmak.
* Gev
ek veya seyrek olan
eyleri birbirine yakla
t
rarak s
kduruma getirmek.
* Bir
eyin s
k

mas
na, k
s
lmas
na, ezilmesine sebep olmak.
* Ans
z
n, gizlice ve kar

s
ndakinin isteyip istemedi
ine bakmadan bir
eyi vermek, tutu
turmak.
* Kamayacak biimde embere almak, k
st
rmak.
* Zorlamak.
* Elle sark
nt
l
k etmek.
s
k
t

* Komprime.

s
k
t

* D
k.

s
k
ya almak
* hareketlerini s
n
rlamak veya nlemler almak.
* disiplin alt
na almak.
s
k
ya gelmek
* g bir durumla kar

la
mak.
s
k
ynetim
* Ola
anst zamanlarda ve durumlarda lkede gvenli
in sa
lanmasve korunmasiin ordunun
gerekle
tirdii ynetim biimi, rf idare.
s
k
ysa!
* kendine gveniyorsa.
s
kk
n
s
kk
nl
k
s
klamak

* ok s
k
lm

.
* S
kk
n olma durumu.
* Bkz.
klaya s
klaya.

s
kla
ma
* S
kla
mak i
i.
s
kla
mak
* S
k duruma gelmek veya s
ka ortaya
kmak, s
k grlmek.
s
kla
t
r
lma
* S
kla
t
r
lmak i
i.
s
kla
t
r
lmak
* S
kla
t
rmak i
i yap
lmak.
s
kla
t
rma
* S
kla
t
rmak i
i.
s
kla
t
rmak
* S
k duruma getirmek veya s
ka yapmak, say
s
nart
rmak.
s
klet

s
kl
k

* A
rl
k, yk.
* S
k
nt
.
* S
k olma durumu.
* Frekans.
* S
ka geen, kullan
ms
k olma.

s
kma

* S
kmak i
i.
* Bir tr pantolon veya
alvar.
* Dar bir tr kad
n yelei.
* S
k
lmaya, suyu al
nmaya elveri
li.
* Bayat ekmein su ile
slat
l
p s
k
lmas
yla elde edilen malzemeyi un, tuz ve suyla yo
urup hamur hline
getirdikten sonra pi
irilmesi ve aras
na kavrulmusoan, peynir konularak yap
lan bir yemek.
s
kma ba

* Kad
nlar
n ince bir kuma
la salar
nsararak yapt
klar
bir sa balama biimi.
* Bu
ekilde taranan sa
n bir rtyle tamamen kapat
lm
hli.
* Bu
ekilde giyinen kimse.
s
kma
s
kmak

s
kmal
k

* Kompresr.
* evresine sar
larak veya bir
ey sararak epevre bas
n alt
na almak.
* Bas
nla suyunu, ya
n
, s
v
k
sm
n
kar
p ak
tmak.
* Dar gelmek.
* Bas
nlbir arala f

k
rtmak, pskrtmek.
* Teti
i ekip bo
altmak (ate
li silhlar iin).
* Baskalt
na almak, zmek, bunaltmak, zorlamak.
* S
k
nt
vermek.
* S
k
lmaya elveri
li.

s
kt
rma

* Tahkimat birimlerinin oynamas


nveya kaymas
nnlemek amac
yla birim ile arazi aras
nda kalan
bo
luklara s
k

t
r
lan bir tr takoz.
-s
l / -sil, -sul / -sl
*
simden "...ile ilgili" anlam
na s
fat treten ek: dudak-s
l, damak-s
l, di
-sil, yok-sul vb.
s
la
* Bir sre ayrkald

bir yere veya yak


nlar
na kavu
mak.
* (gurbetteki bir kimse iin) Doup byd ve zledii yer.
s
la zlemi
* Yurtsama, yurt zlemi.
s
la s
ygas
* Zarf-fiil.
s
lac

* Memleketine, doup byd yere dnerek yak


nlar
na kavu
an kimse.

s
laya gitmek
* bir sre ayrkald

evini, yurdunu grmeye gitmek.


s
ma
* S
mak durumu veya biimi.
s
mak

s
ms
cak

s
ms
k

* K
rmak, bozmak.
* Yenmek, malup etmek.
* ok s
cak (olarak), s
cak (bir biimde), pek s
cak, s
ps
cak.
* ok samim, ok duygulu.
* ok s
k(olarak), s
k(bir biimde).

-s
n / -sin / -sun / -sn
*
sim ve fiil trnden yklemlere eklenen teklik 2. ki
i eki: ak
ll
s
n, gen-sin, ocuk-sun, kt-sn, gelirsin,
gelecek-sin, okuyor-sun, lm
-sn vb.
-s
n / -sin / -sun / -sn
* Teklik 3. ki
i emir eki: sin/-sun/-sn: al-s
n, gel-sin, otur-sun, gl-sn vb.

s
naat
s
na
s
nama

* Zanaat.
* Sanayi ile ilgili.
* S
namak i
i, deneme, tecrbe.

s
namak
* Deerini anlamak, gerekli nitelii ta

y
p ta

mad

nbulmak iin birini, bir nesneyi veya bir d


nceyi
yoklamak, denemek, tecrbe etmek.
* Bilgisini, yetene
ini, yeterliliini veya niteli
ini yoklamak, imtihan etmek.
s
nanma

* S
nanmak i
i.

s
nanmak
* S
namak i
ine konu olmak.
s
natma
s
natmak
s
nav

* S
natmak i
i.
* S
namak i
ini yapt
rmak.
* rencilerin veya bir i
e girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak iin yap
lan yoklama, imtihan, test.
* Direnme, dayan

ma, g gerektiren, sonuta bir tecrbe kazand


ran zor durum.

s
nav vermek
* s
navdan gemek.
s
nava ekilmek
* (birinin) bilgisi llmek.
s
nava girmek
* bir kimse, bir konu zerindeki bilgisinin llmesini sa
lamak iin yap
lan yoklamada haz
r bulunmak.
s
nay

s
ncan

* S
namak i
i veya biimi.
* Sak
zlbir tr dikenli al(Astragalus).

s
nd
* Makas.
s
nd
r
lma
* S
nd
r
lmak i
i veya durumu.
s
nd
r
lmak
* S
nd
rmak i
ine konu olmak.
s
nd
rma

* S
nd
rmak i
i veya durumu.

s
nd
rmak
* K
rmak, paralamak.
* Yenerek bozmak, ma
lp etmek.
* Sindirmek.

s
ng
n

* Gz korkmu
, sinmi(kimse).
* ekingen, rkek.
* zgn, d
nceli.

s
n
f
* rencilerin y
ll
k renime gre ayr
ld
klarblmlerden her biri.
* Ders okutulan yer, dershane, derslik.
* Bir toplumda, ayngrevi yapan, ayn
menfaati salayan, aynsartlarda ya
ayan byk insan grubu, kls.
* Tak
mlardan olu
an birlik, dallar
n alt blm.
* nemlerine, niteliklerine gre ki
i veya nesnelerin yerle
tirildi
i kategorilerden her biri.
* Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler bei.
s
n
flama
* Blmleme, tasnif.
s
n
flamak
* Blmlemek, tasnif etmek.
s
n
fland
rma
* Blmlendirme.
* Kar

la
t
rma esas
na ba
lolarak tasnif yapma.
s
n
fland
rmak
* Blmlendirmek.
* Kar

la
t
rma esas
na ba
lolarak tasnif yapmak.
s
n
flan

* S
n
flanmak durumu veya biimi.
s
n
flanma
* Blmlenme.
s
n
flanmak
* Blmlenmek.
s
n
fla
ma
* S
n
fla
mak i
i.
s
n
fla
mak
* Toplumda s
n
f farklarolu
mak.
s
n
fl

* S
n
folan.

s
n
fsal
* S
n
fla ilgili.
s
n
fs
z

* S
n
folmayan.

s
n
fta akmak
* s
n
fta kalmak.
s
n
fta akt
rmak
* s
n
fta b
rakmak.
s
n
fta kalmak
* ba
ar
lolamayan renci, bir st s
n
fa geemeyerek ayns
n
fta yeniden okumak.
s
n
k

* K
r
k,
k
k.
* Yenilmi
, bozguna u
ram

.
s
n
k

* K
r
k,
k
k ba
layan kimse,
k
k
.

s
n
k
l
k
* S
n
k
n
n yapt

i
.
s
n
r

*
ki kom
u devletin topraklar
nbirbirinden ay
ran izgi, hudut.
* Kom
u il, ile, ky veya ki
ilerin topraklar
n
birbirinden ay
ran izgi.
* Bir
eyin yay
labilece
i veya geni
leyebilecei son izgi, u.
* U, son.

s
n
r a
* Bir ortamda gelip daha k
r
cba
ka bir ortama geerken k
r
lan

n
n olu
turabilecei en byk a
.
s
n
r boyu
* lke s
n
rlar
.
s
n
r ekmek (veya izmek)
* s
n
r
nbelirtmek.
* son vermek.
s
n
r d

* lke s
n
rlar
n
n tesi.
s
n
r d

etmek
* bir kimseye kendi lkesinde veya ya
ad
ba
ka bir lkede bulunma, ya
ama hakk
ntan
mamak, ba
ka
lkeye gndermek.
s
n
r karakolu
* S
n
r blgesinde grev yapan kolluk gc.
s
n
r tesi
* lke s
n
rlar
n
n d

.
s
n
r ta

* S
n
rbelirlemek iin koyulan taveya benzeri madde.
s
n
rda

* Ortak s
n
rlarolan, hemhudut.

s
n
rda
l
k
* S
n
rdaolma durumu.
s
n
rlama

* S
n
rlamak i
i.

s
n
rlamak
* S
n
r
n
izmek, s
n
r
nbelirtmek veya belirlemek.
* Belli bir s
n
r iinde b
rakmak, belirlemek.
s
n
rland
rma
* S
n
rland
rmak i
i.
s
n
rland
rmak
* S
n
rlamak, hudutland
rmak.
s
n
rlan

* S
n
rlanmak durumu veya biimi.

s
n
rlanma
* S
n
rlanmak durumu.
s
n
rlanmak
* S
n
r ekilmek.
* Belli bir s
n
r iinde b
rak
lmak, belirlenmek.
s
n
rlay

* S
n
rlamak i
i veya biimi.
s
n
rl

* S
n
rolan, bir s
n
rla ayr
lm
olan, hudutlu.
* S
n
rlanm

, belirlenmi
, belirli.
* Miktarca s
n
rl
.

s
n
rldo
ru
* Ba
ve sonu belli olan doru.
s
n
rlortakl
k
* Belirli bir sermaye ile kurulan ortakl
k.
s
n
rlsay
* Sonsuz de
erli olmayan say
.
s
n
rlsorumluluk
* Borlunun borcunu dememesi durumunda, btn mal varl

yla de
il de mal varl

n
n bir blmyle
sorumlu olmasdurumu.
s
n
rs
z

* S
n
rolmayan, bir s
n
rla ayr
lmam
olan, hudutsuz.
* Pek ok, sonsuz.

s
n
rs
z do
ru
* Ba
ve sonu olmayan do
ru.
s
n
rs
z say
* Sonsuz de
erli say
.
s
n
rs
z sorumluluk
* Borlunun borcunu dememesi durumunda alacakl
ya kar
btn mal varl

yla sorumlu olmasdurumu.


s
n
rs
z yetki
* Yetkilerin alabildiine geni
letilmesi.
s
nma
s
nmak

s
pa
s
ps
cak

* S
nmak i
i veya durumu.
* K
r
lmak, paralanmak, bozulmak.
* Yenilmek, bozguna u
ramak.
* E
ek yavrusu.
* Pek s
cak, cana yak
n, s
ms
cak.

s
r
* Baznesnelere parlakl
k vermek, d
etkilerden korumak, s
zmalar
nnlemek gibi amalarla srlen,
saydam veya donuk vernik.
* Aynalar
n arkas
na ve kaplama metal e
yan
n yzne srlen ince metal tabaka.

s
r

s
r ktibi

* Varl

veya bazynleri a

a vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan


ey, giz.
*
nsan akl
n
n yeterince a
kl
k getiremedii
ey.
* Bir i
in, bir
eyin dikkat, yetenek, tecrbe ve sezgi yard
m
yla kavranabilen en zor, en ince yan
.
* Bir amaca ula
mak iin kullan
lan, ba
vurulan zel ve gizli yntem.
* Kendisine gizli yaz
lar yazd
r
lan kimse.

s
r kp
* Birok s
rlar
bildii hlde hibirini a

a vurmayan kimse.
s
r olmak

* Bkz. s
rrolmak.

s
r tutmak (veya saklamak)
* bir s
rra

a vurmamak, ba
kas
na sylememek.
s
r vermek (veya s
zd
rmak)
* bir s
rra

a vurmak, ba
kas
na sylemek.
s
ra
* Bir izgi zerinde yan yana veya art arda olan
ey veya kimselerin tm, dizi.
* Bu biimdeki toplulu
un durumu.
* Belirli bir dzene ve nitelie gre dizilme durumu.
* Bir
eye ayr
lan, uygun grlen veya rastlayan zaman.
* zerinde birka ki
inin yer almas
na yarar tahtadan oturacak yer.
* Dershane, meclis gibi yerlerde kullan
lan ve oturup yazyazacak biimde yap
lm
olan mobilya.
* Dzen.
* S
ra durumunda olan, s
ra olu
turan.
* S
ra kelimesi ard
, arkas
, n ve yan
kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kurar ve ard
ndan,
arkas
ndan, nnden, yan
ndan, beraberinde, anlamlar
nda kullan
l
r.
s
ra daya

* Ay
r
m gzetmeksizin s
radan ba
layarak ki
ileri tek tek dvmek.
s
ra daya
ekmek
* birden ok ki
iyi teker teker ve birbirinin ards
ra dvmek.
s
ra d

* Ola
an d

.
s
ra mal
* Deeri ve zelli
i olmayan mal.
s
ra olmak
* dzenli bir biimde s
ra olu
turmak, dizilmek.
s
ra savmak (veya s
ras
nsavmak)
* grevini yerine getirmek.
s
ra says
fat
* Bir
eyin diziliveya a
amadaki s
ras
nbildiren s
fat.
s
ra s
ra

* Bir s
ra hlinde, s
ralanm
bir biimde.

s
raca
tr.

* Deride ve daha ok boyunda grlen dei


iklik; lenf d
mlenmelerinin
i
kinliiyle beliren tberkloz

s
raca otu
* S
racagillerden, birok trnn kkleri hekimlikte kullan
lm
olan bir bitki (Scrophularia).
s
racagiller
* S
raca otu, bit otu gibi bitkileri iine alan, iki eneklilerden bir bitki familyas
.
s
racal
* S
racasolan.
s
rac
s
rada
s
radan

* Esas algtak
mgelmediinde onlar
n yerine saz alan ve trk okuyan kimse.
* Ortak zellikler gsteren, aralar
nda uzunlamas
na vadilerin bulundu
u dalar dizisi.
* Herhangi bir, baya

, alelde.

s
radanl
k
* S
radan olma durumu.
s
rala
s
ralama

*
inde belli bir s
raya gre k

tlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cilbent, klsr.
* S
ralamak i
i.

s
ralamak
* Birbiri ards
ra veya yan yana koyarak s
ra durumuna getirmek.
* Belirli bir dzene gre yerle
tirmek veya dzenlemek, s
raya koymak.
* Sylenecek, yaz
lacak, yap
lacak
eylere zihinde gerekli dzeni vermek.
* Ayndavran

birbiri ard
nca birok kez yapmak.
* Ayndavran

birok
ey stnde tekrarlamak.
* (kk ocuk) Tutunarak yrmeye ba
lamak, tutunarak yrmek.
s
ralan

* S
ralanmak durumu veya biimi.
s
ralanma
* S
ralanmak i
i.
s
ralanmak
* S
ra olu
turacak biimde yer almak.
* S
raya, dzene konulmak.
s
ralatma

* S
ralatmak i
i veya durumu.

s
ralatmak
* S
ralamak i
ini yapt
rmak.
s
ralay
c
* S
ralayan, s
raya koyan (kimse).
s
ralay
c
harf
* Bir tam ok terimlinin e
itli terimlerinde, artan veya eksilen kuvvetlerine gre bu terimlerin dizildi
i s
ray
gsteren harf.
s
ralay

* S
ralamak i
i veya biimi.
s
ral

* S
ralanm

, dzenlenmi
, dizili.
* Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olan.
s
ralcmle
* Anlam yak
nl

yla ba
lanm
cmlelerin olu
turdu
u cmle: Saz
n
n stne saz yok, sznn stne sz
yok. Anasgzya
dkm
, babasboynuna sar
lm

, yarenleri yolunu kesmi


, onu dndrememi
ler. cmlelerinde
oldu
u gibi.
s
ralolu
* Birbirini takip etmek.
s
rals
ras
z
* Yer veya zaman uygunlu
u gzetmeksizin.
s
ram s
ram
* S
ra durumunda veya s
ralanm
olan.
s
ram s
ram dizilmek
* s
ra veya s
ralar olu
turacak biimde yan yana, arka arkaya gelmek.
s
rasd
mek
* uygun zaman
gelmek.
s
rasgelmek
* bir ba
kas
ndan sonra s
ra birinin veya bir
eyin olmak.
* s
rasd
mek.
s
rasgelmi
ken
* "f
rsat d
m
ken, sz bu konudayken" anlamlar
nda kullan
l
r.
s
ras
na gemek
* adam, insan denecek bir deeri yokken nas
lsa yle say
lmak.
s
ras
na getirmek (veya s
ras
ngetirmek)
* uygun zaman
n
, f
rsat
nbulmak.
s
ras
na gre
* durumun gerektirdi
i gibi.
s
ras
nda

* gerekince, yerinde ve zaman


nda.

s
ras
n
kaybetmek
* hastal
k veya ba
ka bir sebep dolay
s
yla uyku ve meme zaman
n

rmak.
s
ras
yla
s
ras
z

s
rat

* S
ras
gelince, s
ras
na dikkat ederek.
* S
rada olmayan, s
ras
olmayan, dzensiz.
* Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olmayan.
* Yol.

s
rat kprs
* (
slm inan

a gre) Mah
er gn, stnden geileceine inan
lan kpr.
s
rat kprsnden gemek
* s
k
nt
l
, eziyetli durumlardan zarar grmeden kurtulmak.
s
raya koymak

* dzenlemek, s
ralamak.
s
ra
* Cam.
* Camdan yap
lm

.
s
ra k
kte oturan kom
usuna taatmamal
* kendinde herhangi bir kusur varken ba
kalar
naynkusurla sulamamal
.
s
rda
s
rda
a
s
rda
l
k

* Birinin s
rlar
nbilen kimse, mahrem.
* S
rda
l
a yak

r (bir biimde).
* S
rdaolma durumu.

s
rf
* Salt, ancak, sadece, yaln
z.
* Tmyle, btn olarak, bsbtn.
s
r
k
* Denekten uzun ve kal
nca a
a.
s
r
k domatesi
* Dallars
r
kla desteklenerek yeti
tirilen, iri, dzgn ve etli meyve veren bir tr domates.
s
r
k fasulyesi
* Dallars
r
kla desteklenerek yeti
tirilen, ince, uzun, k
l
ks
z bir tr fasulye.
s
r
k gibi

* "uzun boylu" anlam


nda alaylkullan
l
r.

s
r
k hamal
* Ta

nacak ykleri s
r
a geirerek omuzlar
nda ta

yan hamal.
s
r
k

* Atletizmde s
r
kla atlayan sporcu.

s
r
kla atlama
* Atletizmde, eldeki s
r
ktan g kazanarak belirli ykseklikteki
taya
mak iin yap
lan bir yar

ma tr.
s
r
klama

* S
r
klamak i
i.

s
r
klamak
* Fasulye, domates gibi bitkilerin tutunmas
, dallar
n
n desteklenmesi iin yanlar
na s
r
k dikmek,
hereklemek.
* A

r
p gtrmek, almak.
s
r
ls
klam
* Bsbtn
slak, ok
slak, s
rs
klam.
s
r
ls
klam

k
* Bkz. s
rs
klam

k.
* delicesine sevdal
, kara sevdal
, tutkun.
s
r
ls
klam olmak
* ok
slanmak.
s
r
m

* Bazi
lerde sicim yerine kullan
lmak iin, sicim kal
nl

nda, ince ve uzun, esnek deri paras


.
s
r
m gibi
* ince yap
l
ve gl (kimse).
s
r
ma
s
r
mak

s
r
t
k
s
r
t

* S
r
mak i
i.
* Yorgan,
ilte gibi
eyleri iri ve aral
kl
dikmek.
* Salam ve s
k
ca dikmek.
* Srekli olarak s
r
tan.
* S
r
tmak i
i veya biimi.

s
r
tkan
* Srekli s
r
tan, s
r
tma huyu olan.
s
r
tkanl
k
* S
r
tkan olma durumu.
s
r
tma
s
r
tmak

s
rlama

* S
r
tmak i
i.
* Di
lerini gstererek aptall
k,
a
k
nl
k, kurnazl
k veya alay belirtir biimde glmek.
* Btn irkinlii ve kusuru ortaya
kmak.
* S
rlamak i
i.

s
rlamak
* Baznesnelere, toprak kaplara s
r (I) srmek.
s
rlanma

* S
rlanmak durumu.

s
rlanmak
* S
rlamak i
i yap
lmak.
s
rl

* S
r srlm
, s
r
olan.

s
rma
* Alt
n yald
zl
veya yald
zs
z ince gmtel.
* Rtbe gsteren
erit.
* S
rmadan yap
lm
veya s
rma gibi olan.
s
rma sa

* Alt
n sar
srenginde sa.

s
rmake
* Gmveya ba
ka madenleri haddeden ekip s
rma yapan kimse.
s
rmake
hane
* S
rma yap
lan yer.
s
rmal

* S
rma ile i
lenmiveya sslenmi
.

s
rna

* Can s
kt

na, rahats
z ettiine ald
rmadan, bir kimseden srekli, yalvar
rcas
na istekte bulunan ve bu
isteinde direnen kimse.
* S
k
nt
veren, rahats
z eden, tedirgin eden, musallat olan.
s
rna

ka
* S
rna

a yak

r (bir biimde).
s
rna

kl
k
* S
rna

k olma durumu veya s


rna

ka davran

.
s
rna

s
rna
ma

* S
rna
mak i
i veya biimi.
* S
rna
mak i
i.

s
rna
mak
* S
rna

ka davranmak.
s
rna
t
rma
* Sarna
t
rmak i
i.
s
rna
t
rmak
* S
rna

kl
k yapmas
na sebep olmak.
S
rp
kimse.
S
rpa

* Yugoslavya'n
n S
rbistan blgesinde ya
ayan Slavlar
n gney kolundan bir halk ve bu halk
n soyundan olan

* S
rplar
n kulland

bir gney Slav dili, S


rp dili.

S
rpl
k
* S
rp olma durumu.
s
rra ermek
* gizli tutulan veya s
r durumunda olan bir
eyi anlamak, kavramak.
s
rra kadem basmak
* bir kimse ortal
ktan yok olmak, ortal
kta grnmemek.
s
rretme

* S
rretmek i
i.

s
rretmek
* Bir
ey veya kimseyi ak
l almaz bir biimde ortadan yok etmek, grnmez k
lmak.
s
rrolma

* S
rrolmak i
i.

s
rrolmak
* Bir
ey veya kimse ak
l almaz bir biimde ortadan yok olmak.
s
rs
klam

* Bsbtn
slak, ok
slak, s
r
ls
klam.

s
rs
klam

k
* Delicesine

k.
s
rs
klam olmak

* ok
slanmak.
s
rs
z
* S
r srlmemi
; s
rolmayan.
* S
rrolmayan, a
k, gizlilii bulunmayan.
s
rt
* Omurgalveya omurgas
z hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan st blm.
*
nsanlarda boyundan bele kadar uzanan st blm.
* Kesici aralar
n kesmeyen kenar
.
* Dalar
n veya tepelerin st blm.
* (insan iin) st, arka.
* Bir
eyin st, st blm.
* Dikilmiveya ciltlenmikitaplarda diki
in bulunduu blm.
s
rt evirmek (evirmemek)
* (birine) nem vermemek, iyi davranmamak.
* (bir
eye) nem vermemek, onu kabul etmemek, yapmamak veya srdrmemek.
s
rt s
rta

* Arka arkaya, s
rtlarbirbirine deecek biimde.

s
rt s
rta vermek
* ibirlii yapmak.
s
rtar

* Bir keler tr.

s
rtar bal

* Gl izmariti.
s
rtarma

* S
rtarmak i
i.

s
rtarmak
* S
r
tmak.
* Kar
koymaya haz
rlanmak.
* A
kta kalarak grnmek.
s
rt

* Hamal.

s
rt
l
k
* Hammall
k.
s
rtka

n
yor
* dayak yemeyi hak edecek davran

ta bulunanlar iin kullan


l
r.
s
rtpek
s
rts
ra

* Kal
n giyinmi
.
* Birinin arkas
ndan, izinden.

s
rtyere gelmek
* yenilmek, alt olmak.
s
rtyufka
*
nce giyinmi
.
* Etkili, gl veya makam sahibi bir dayana
, arkas
veya yak
nolmayan (kimse).
s
rt
kara

* Lferin bir tr.


s
rt
na almak
* yklenmek, uvals
rt
na ald
.
* bir giyecei giymek veya s
rt
na rtmek.
s
rt
na geirmek
* bir
eyi giymek.
s
rt
nda (veya arkas
nda) yumurta kfesi yok ya! (veya olmamak)
* eski d
nce ve ynn kolayca de
i
tiren veya sznden caymakta sak
nca grmeyen kimseler iin
kullan
l
r.
s
rt
ndan (para) kazanmak
* bir kimseden yararlanarak para sa
lamak.
s
rt
ndan atmak
* ba

ndan savmak veya birinin, bir


eyin sorumlulu
unu, ykn zerine almamak.
s
rt
ndan
karmak
* o kimseye detmek.
s
rt
ndan geinmek
* geimini o kimseden sa
lamak.
s
rt
ndayamak (veya vermek)
* bir yere dayanmak, yaslanmak.
* gl birine, bir yere gvenmek.
s
rt
nyere getirmek
* gre
te hasms
rtst yere yat
rarak yenmek.
* stn gelmek.
s
rtlama
s
rtlamak

s
rtlan

* S
rtlamak i
i.
* S
rt
na al
p yklenmek.
* Birinin, bir
eyin sorumlulu
unu, ykn veya geimini zerine almak.
* S
rtlangillerden, daha ok le
le beslenen, etil, postu benekli bir hayvan (Hyaena).

s
rtlangiller
* Omurgalhayvanlardan memeliler s
n
f
na giren birok tr iine alan etil hayvanlar familyas
.
s
rtl
k
* S
rt dayayacak yeri olan.
s
rtst
s
rtst

* Bkz. s
rtst.
* S
rtyerde olmak zere.

s
rtst yatmak
* s
rt
yere gelmek zere yatmak.
* al

madan rahat bir ya


am srmek.
s
ska

* ok zay
f ve kuru, kaknem, ar
k.
* Kar
n bo
luuna su dolmuolan.

s
ska olmak
* kar
n bo
luuna su dolarak karn
i
mek.
* a

rzay
f olmak.
s
skala
ma
* S
skala
mak i
i.
s
skala
mak
* S
ska duruma gelmek.
s
skal
k

* S
ska olma durumu.

s
skas
kmak
* ok zay
flamak, s
skala
mak.
s
tma

* Anofel tr sivrisine
in sokmas
yla insandan insana bula
an, titreme, ateve ter nbetleriyle kendini
gsteren bir hastal
k, malarya.
s
tma bilimi
* S
tma asalaklar
n
, s
tma sivrisineklerini, s
tma trlerini ve s
tmayla sava
inceleyen asalak bilimi dal
.
s
tma grmemi(ses)
* gr ve kal
n (ses).
s
tma nbeti
* S
tma hastal

nda kar

la

lan ateve titreme durumu.


s
tma tutmak
* ateve ter nbetleriyle titremeye ba
lamak.
s
tmalanma
* S
tmalanmak i
i.
s
tmalanmak
* S
tmaya tutulmak.
s
tmal

s
tmal
k

* S
tmaya tutulmu(kimse).
* S
tman
n salg
n denecek kadar ok grld
(yer).
* S
tmaya ok yakalan
lan yer.

s
va
* Herhangi bir yap
daki yzeyleri dzgnle
tirmek iin kullan
lan, yarak

kan, kum, kire, imento kar

m
veya toprak har.
* Bir yap
n
n duvarlar
na srlen ince har tabakas
.
s
va vurmak
* bir duvars
va kullanarak dzgnle
tirmek, s
vamak.
s
vac
* Duvarlars
vayan kimse.
s
vacku
u
* S
vacku
ugillerden, Avrupa ve Asya ormanlar
nda ya
ayan, 15 cm uzunluunda tc bir ku(Sitta
europea).
s
vacku
ugiller

* Omurgalhayvanlardan, birok tr bulunan tc ku


lar
iine alan bir familya.
s
vac
l
k
* S
vac
n
n i
i.
s
valama

* S
valamak i
i.

s
valamak
* S
va vurmak, s
vamak.
s
val

s
val

* S
va vurulmu
, s
va srlm
.
* S
var gibi bula
m

, s
vanm

.
* (para, kol iin) S
vanm

, k
vr
lm

s
vama
* S
vamak i
i.
* S
van
r gibi stne kaplanm

, rtlmveya ok s
k tak
lm

.
* Zemini hemen hi grlmeyecek kadar kaplanm

, rtlmveya tak
lm
olarak.
* Az
na kadar (dolu), silme.
s
vamak

* S
va ile kaplamak, s
va vurmak.
* Harc
bir yere vurmak.
* S
var gibi bula
t
rmak.
* Ok
amak, s
vazlamak.

s
vamak
* (kol veya para iin) Yukar
ya ekip toplamak veya k
v
rmak.
s
vanma

* S
vanmak i
i.

s
vanmak
* S
vamak i
i yap
lmak.
s
vanmak
* S
vamak (II) i
i yap
lmak.
* Bir i
e giri
mek.
*

tahla yemek.
s
va
ma
s
va
mak

* S
va
mak durumu.
* Bula
mak, stne srlmek.
* S
v
k veya s
v

k bir duruma gelmek.

s
va
t
rma
* S
va
t
rmak i
i.
s
va
t
rmak
* Bula
t
rmak, stne srmek.
* S
v
k veya s
v

k duruma getirmek.
s
vatma
* S
vatmak i
i.
s
vatmak

* S
vamak i
ini yapt
rmak.
s
vazlama
* S
vazlamak i
i.
s
vazlamak
* Bir
eyin stnde yavayava
, hafife el gezdirmek.
* Ok
amak.
s
vazlatma
* S
vazlatma i
i.
s
vazlatmak
* S
vazlamak i
ini yapt
rmak.
s
v

* Bulundu
u kab
n biimini alabilen ve st yatay bir dzlem durumuna gelebilen (cisim) , mayi.

s
vya
* Havan
n normal s
cakl

nda s
vdurumunda bulunan her trl ya
.
s
v
k

* Yumu
ak k
vaml
, suyu fazla.

s
v
kla
t
rma
* S
v
kla
t
rmak i
i.
s
v
kla
t
rmak
* S
v
k duruma getirmek.
s
v
la
t
rma
* Bir gazs
vdurumuna dn
trme.
s
v
la
t
rmak
* S
vduruma dn
trmek.
s
v
nd
rma
* S
v
nd
rmak i
i.
s
v
nd
rmak
* Bir gaz
n veya buhar
n s
cakl
k derecesini d
rmek veya bas
nc
nart
rmak yoluyla onu s
vdurumuna
getirmek.
s
v
nma

* S
v
nmak i
i.

s
v
nmak
* Gaz veya buhar durumundan s
v
durumuna gemek.
s
v
ler
s
v
rya

s
v

s
v

ma

* Bir s
v
n
n zgl a
rl

nlmeye yarayan alet, areometre.


* (ticaret ya
amiin) Alabildiine.
* Srekli olarak.
* Birbiri ards
ra.
* Yap

p bula
an.
* Bir kimsenin yan
ndan ayr
lmayarak insan
tedirgin eden (kimse).

* S
v

mak i
i.
s
v

mak
* Bula
mak, yay
lmak, s
va
mak.
* Haber vermeden, sessizce gidivermek, kamak.
s
yanet
* Koruma.
s
yanet etmek
* korumak.
s
yga

* Kip.

s
ygaya ekmek
* birine sorular sorup cevaplar
nistemek, sorguya ekmek.
s
yg
* Hacim.
s
y
rga

s
y
r
k

* Harmanda sap toplamaya veya damlardan karkremeye yarayan ara.


* Kar kremekte kullan
lan byk krek.
* Yzeyinden bir para s
yr
lm
olan.
* Utanmasolmayan.
* S
yr
lm
yer.

s
y
r

* S
y
rmak i
i veya biimi.
s
y
rma
s
y
rmak

s
y
rtma
s
y
rtmak

* S
y
rmak i
i.
* H
zla srtnerek bir
eyin yznden bir para soymak, koparmak veya zerini hafife y
rtmak.
* Srtnerek veya ekerek bir
eyi yerinden almak, kald
rmak veya d
rmek.
* Bir
eyin stndeki rty ekerek almak veya amak.
* ekerek
karmak.
* Kaz
yarak, silerek zerinde veya iinde hibir
ey b
rakmamak.
* ekip kurtarmak.
* S
y
rtmak i
i.
* S
y
rmak i
ini yapt
rmak.

s
yr
k
* arpma veya vurma sonucunda vcutta hafife kaz
nm

, zedelenmi
, soyulmu
, kanam
olan yer.
s
yr
l

s
yr
lma
s
yr
lmak

* S
yr
lmak i
i veya biimi.
* S
yr
lmak i
i.
* S
y
rmak i
ine konu olmak.
* Bir yerden veya bir durumdan
kmak, kurtulmak.

s
yr
nt

* Kapta kalan yemek, yemek art

.
* Bir bezden el ile kopar
lan uzunca para.
* S
yr
k.

-s
z / -siz, -suz / -sz
*
simden olumsuz s
fat treten ek: tat-s
z, bilgi-siz, su-suz, tuzsuz, lm-sz, k-sz vb.
s
zak

* Das
rtlar
nda, taaralar
ndan s
zan su, kk p
nar.

s
zd
r
lma
* S
zd
r
lmak i
i.
s
zd
r
lmak
* S
zd
rmak i
i yap
lmak.
s
zd
rma
* S
zd
rmak i
i.
s
zd
rmak
* S
zmas
na yol amak.
* (haber, s
r vb.) Duyurmak, yaymak.
* Eritip szerek temiz bir duruma getirmek.
* Baskveya trl bahanelerle birinden para ekmek.
s
zg
t

* Kavrulmuet, kavurma.

s
z
* Hafif ve ince ar
.
* Ruh ac
,
st
rap.
s
z
c
* S
zma nitelii olan.
s
z
cnsz
* Cierlerden gelen havan
n, a
z bo
luundaki hafif kapalbir engele arp
p s
zmasile olu
an nsz.
s
z
ldanma
* S
z
ldanmak i
i.
s
z
ldanmak
* S
zlanmak, yak
nmak.
s
z
l
* S
z
solan.
s
z
lt

s
z
lt
s
z

* S
zlanma, yak
nma,
ekva,
ikyet.
* Ho
nutsuzluk.
* S
zlanmas
z, yak
nmadan.

s
z
m s
z
m
* S
zlamak, s
zlanmak gibi fiillerin anlam
npeki
tirir.
s
z
m s
z
m s
zlanmak
-s
z
n / -sizin

*
simlerden ve mastarlardan zarf treten vurgusuz ek: an-s
z
n, durmak-s
z
n, dinlenmek-sizin vb.
s
z
nt
* S
zan
ey.
* Genellikle iltihaplanma sebebiyle deri veya mukozada beliren s
v
, ak
nt
.
s
z
nt
l
* (hastal
k iin) S
z
ntyapan.
s
z
rma
s
z
rmak
s
z

* S
z
rmak i
i.
* S
zd
rmak, szmek.
* S
zmak i
i veya biimi.

s
zlama
* S
zlamak i
i.
s
zlamak

s
zlan

s
zlanma

* S
z
sortaya
kmak, s
z
solmak.
* S
zlanmak.
* S
zlanmak i
i veya biimi.
* S
zlanmak i
i; yak
nmak,
ikyet,
ekva, tazallum.

s
zlanmak
* Kendine yap
lan bir haks
zl

, kendisini tedirgin eden bir durumu, are bulmasveya sadece s


k
nt
s
na
ortak olmas
iin kar

s
ndakine anlatmak, yak
nmak,
ikyet etmek,
ekva etmek, tazallum etmek.
s
zlatma

* S
zlatmak i
i.

s
zlatmak
* S
zlamas
na sebep olmak.
s
zlay

s
zma

s
zmak

Si
si

* S
zlamak i
i veya biimi.
* S
zmak i
i.
* Kap
, pencere aral
klar
ndan oda havas
n
n de
i
mesi.
*
nce aral
klardan veya gzeneklerden az miktarda ve belli olmadan yavayavaakmak,
kmak.
* Gizli tutulan haber, s
r gibi
eyler duyulmak, yay
lmak.
* D
man mevzileri aras
na gizlice girmek ve ilerlemek.
* Herhangi bir toplulu
u, bir rgt yolundan sapt
rmak iin gizlice aras
na girmek.
* Gizlice, haber vermeden gitmek, s
v

mak.
*
ki veya yorgunluk gibi sebeplerle kendinden geerek uyuyakalmak.
* Silisyum'un k
saltmas
.
* Gam dizisinde la ile do aras
ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota i
areti.

-si
-si
sibak

* Bkz. -s/ -si, -su / -s (I).


* Bkz. -s/ -si, -su / -s (II).
* Bir
eyin gemi
i.

sibakusiyak
* Bkz. siyakusibak.
sibernasyon
* Gdm biliminden yararlanarak zellikle fabrikalardaki retimin, bilgisayarlar yard
m
yla denetimi.
sibernetik
* Gdm bilimi, kibernetik.
sicil

* Resm belgelerin kaydedildi


i ktk.
* Grevlilerin her trl durumlar
n
n i
lendii dosya.

sicil vermek
* sorumlu bir grevli, yan
nda al

an birinin bir a
amaya gelmesinde yeterli olup olmad

n
gereken
makama bildirmek.
sicilli

* Sicile gemi
, sicili defterine i
lenmi
, mseccel.
* Suu sicile gemi
, sab
kal
, museccel.

Sicilyal
* Sicilya halk
ndan olan.
sicim
* Keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden yap
lan ince ip, k
nnap.
sicim gibi
* damlalararka arkaya gelip sicim gibi akan (yamur, gzya

).
siderit

sideroz
sidik

*
inde yaln
z demir ve nikel bulunan gk ta

.
* Sideroz.
* o
unlukla kahverengi demir karbonat birle
imli demir cevheri.
* Bbreklerde kandan szlerek idrar yollar
yla d

ar
ya at
lan s
v
, idrar.

sidik borusu
* Sidi
i bbreklerin her birinden sidik torbas
na ak
tan bir ift kanal.
sidik kavuu
* Sidik torbas
.
sidik sktrc
* Sidi
i art
ran il.
sidik torbas
* Sidi
in birikti
i, yap
szar ve kastan olu
muhazne, mesane.

sidik yar

* nemsiz ve de
ersiz konularda inatla
arak birbirinden stn gelmeye al

anlar
n durumunu anlatmak iin
kullan
l
r.
sidik yolu
* Sidik torbalarve siye
in ortak ad
.
sidik zoru
* Sidi
in yeterince kolayl
kla d

arat
lmamasdurumu, idrar tutuklu
u.
sidikli
* stne sidik bula
m
bulunan.
* Sidi
ini tutamayan, stne i
eyen.
sidikli me
e
* Yanarken su
karan bir me
e tr.
sidiklik

sif
sifilis
sifon

* Canl
larda sidi
in at
ld
organ.
* Tutuk evlerinde a
r su i
leyen kimselerin cezaland
r
lmak zere kapat
ld
klarhcre.
*
thaltta bir mal
n bedeli, sigortasve navlunu giderleriyle birlikte olmak zere maliyeti.
* Bkz. frengi.
* Bir s
v
ybir kaptan ba
ka bir kaba aktarmaya yarayan, de
i
ik uzunlukta iki kolu olan bklmboru.
* ose, demir yolu gibi yap
lar
n alt
ndan bir akar suyu geirmek iin yap
lan boru biiminde kanal.
* Pis su tesisat
ndaki kokular
n yap
ya yay
lmas
nnleyen ara.
* H
zla f

k
rt
lan su yard
m
yla pis su ile d

k
larat
k su tesisat
na ak
tan dzenek.

sifonlama
* Sifonlamak i
i.
sifonlamak
* Sifonu ekmek.
sifonlular
* Yasssolungal
lardan bir s
n
f.
sifonu ekmek (veya sifon ekilmek)
* sifondaki suyu bo
altmak veya su bo
alt
lmak.
siftah

* (bir
ey sat
p veya sat
n al
p) Al
veri
e ba
lama.
*
lk kez olarak.

siftah etmek
* (esnaf iin) sabahleyin ilk al
veri
i yapmak.
siftahlama
* Siftahlamak i
i.
siftahlamak
* Bir
eyi ilk kez satmak, siftah etmek.
* Turfanda bir
eyi ilk kez yemek.
siftinlik

* Ad, baya

, berbat.

siftinme
siftinmek

sigala

* Siftinmek i
i.
* Oyalanmak, vakit geirmek.
* Bir yere srtnerek ka

nmak.
* Bkz. s
la.

sigar
* Puro.
sigara

*
nce k

da, k
y
lm
ttn sar
larak haz
rlanan, silindir biiminde, a

zdan dumanekilen nesne.

sigara bcei
* K
n kanatl
lardan, ttnden ba
ka, kiler ve mutfaklarda sakl
birok yiyecek maddelerine d
knl
ile
tan
nan bcek (Lasioderma serricorne).
sigara brei
* Yufka aras
na peynir veya k
yma koyduktan sonra sigara gibi sar
l
p tavada k
zart
lan brek.
sigara imek
* sigaraybir ucundan yak
p br ucundan duman
nemerek iine ekmek.
sigara k
d
* Sigara sarmaya yarar ok ince k

t.
sigara k
dgibi
* ok ince.
sigara sarmak
* sigara k

d
na ttn koyarak sigara yapmak.
sigara tabakas
*
ine sigara yerle
tirilen, kapakl
, metal kutu.
sigara tablas
* Sigara kl silkelenen ve sigara sndrlen kap, kllk.
sigara tiryakisi
* Sigaraya a

r
d
kn olan kimse.
sigarac
sigaral

* Sigara satan kimse.


* Sigarasolan.

sigaral
k
* Sigara konulan kap.
* Sigara a
zl

.
sigaras
z
* Sigarasolmayan, sigara imeyen.
sigaraytellendirmek
* keyifle sigara imek.
sigorta

* Bir
eyin veya bir kimsenin herhangi bir ynden ileride kar

la
abilece
i zarargidermek iin, nceden
denen prim kar

nda bu i
le u
ra
an kurulu
la yap
lan iki tarafl
ba
lantszle
mesi.
* Bu tr szle
meleri yapan
irket.
* zellikle elektrik devresinde, ak
m ok gl oldu
unda eriyerek gvenli
i salayan, kazay
nleyen nesne
veya dzen.
sigorta atmak
* bir ar
za sonucu sigortada elektrik ak
m
kesilmek.
sigorta etmek
* bir
eyi, bir kimseyi ileride olabilece
i d
nlen kazan
n zarar
ngidermek iin sigortaya balamak.
sigorta olmak
* bir kimse veya bir
ey ileride olabilece
i d
nlen kazan
n zarar
ngidermek iin sigortaya balanmak.
sigortac
* Belirli bir prim kar

nda, sigortal
ya veya bir tazminattan yararlanaca
belirtilmiolan kimseye, bir
zarara u
ramasdurumunda bir para veya gelir demeyi stlenen kimse.
sigortac
l
k
* Sigortac
n
n i
i.
sigortalama
* Sigortalamak i
i.
sigortalamak
* Sigorta etmek.
* (bir
eyi) Gven alt
na almak.
sigortalanma
* Sigortalanmak i
i veya durumu.
sigortalanmak
* Sigorta balan
lm
olmak.
sigortal
* Sigorta edilmi
.
* Gven alt
na al
nm

, salama ba
lanm

.
* Sosyal sigorta kapsam
na al
nm
i
i.
sigortal
l
k
* Sigorta olma durumu.
sigortasatmak
*

r
ndan
kmak, ktle
mek.
sigortas
z
* Sigorta edilmemi
.
* Gvence alt
na al
nmam

, sa
lama ba
lanmam

.
* Sosyal sigorta kapsam
na al
nmam
i
i.
sigortas
zl
k
* Sigortas
z olma durumu.
siil
* Deride, zellikle ellerde olu
an zarars
z, prtkl kk ur.
siil
siil otu

* Odun yarmakta kullan


lan a
a veya demir kama.
* Kal
nca yapraklar
,
ban ve yarayi
letip iyile
tirmekte kullan
lan, lbadaya benzer bir e
it ot.

sihir
sihirbaz

* By, ba
.
* Byc.

sihirbazl
k
* Byclk.
sihirlenme
* Sihirlenmek i
i veya durumu.
sihirlenmek
* Bylenmek.
sihirli
sik

* Byl, afsunlu, fsunkr.


* Erkeklik organ
.

sikalar
* A
k tohumlardan, parklarda ss bitkisi olarak yeti
tirilen, yurdu Gney Asya olan, palmiyelere benzer aa
ve a
a
klariine alan bir familya.
sikatif
* Ykseltgenerek polimerle
meye uygun olan.
* zellikle maden birle
iklerinden olu
an, katalitik zellikler ta

yan ve abuk kurumas


n
sa
lamak amac
yla
boya, vernik ve ya
l
boyalara az miktarda kat
lan madde.
sikke

sikke

* Maden para.
* Maden paralara vurulan damga.
* Hayvanlarba
lamak iin yere ak
lan demir veya aa kaz
k.

sikke
* Mevlev dervi
lerinin giydikleri yksek ve tepesi dz kee klh.
sikkeleme
* Sikkelemek i
i veya durumu.
sikkelemek
* Hayvanlarsikkeye balamak.
* Damgalatmak, mhrletmek.
siklmen

* Tav
ankula
, buhurumeryem (Cyclamen coum).
* K
rm
z
ya alar efltun renk.
* Bu renkte olan.

siklememek
* Deer ve nem vermemek, ald
r
etmemek.
siklon
sikmek

* Atmosferde bir alak bas


n alanevresinde h
zla dnen rzgrlar
n olu
turdu
u
iddetli f
rt
na, kiklon.
* (erkek iin) Cinsel ili
kide bulunmak.

siktir et!

siktir!
siktirici

* ald
rma, nem verme!.
* kov, defet!.
* defol!.
* Baya

, a
a
l
k, ad.

siktirip gitmek
* ba

n
al
p gitmek.
siktirmek
-sil

* Defolup gitmek.
* -s
l / -sil, -sul / -sl.

sil ba
tan
* "olmad
, yeniden yapal
m" anlam
nda kullan
l
r.
silh
* Savunmak veya sald
rmak amac
yla kullan
lan ara.
* Savunmak veya sald
rmak iin kullan
lan, ba
vurulan her
ey.
silh ba
etmek
* askerlikte, verilen komut zerine herkes grevi ba

na gemek.
silh ba

na
* silh ba
etmek iin verilen komut.
silh atmak
* silhlaru uca apraz bir biimde dayayarak durdurmak.
silh ekmek
* silhla vurmaya davranmak veya silhla vurmak.
silh patlamak
* (silh) atealmak.
* savaba
lamak.
silh silha girmek
* kar

l
klolarak ateetmek.
silha davranmak
* kullanmak iin silh
na el atmak.
silhalt
* Askerlik grevi.
silhalt
na almak
* askerlik grevine ba
latmak.
silhalt
nda bulunmak
* silhalt
nda olmak.
silh

* Silh yapan veya satan kimse.

silhendaz
* Gere
inde karaya
kar
lan, zellikle tfeklerle donat
lm
deniz eri.

silhhane
silhlama

* Silhlar
n sakland

, korunduu yer.
* Silhlamak i
i.

silhlamak
* Silhland
rmak.
silhland
rma
* Silhland
rmak i
i.
silhland
rmak
* Silhlduruma getirmek.
silhlanma
* Silhlanmak i
i.
* Silh
nveya silhlkuvvetlerini oaltma ve glendirme.
silhlanmak
* Silhlduruma gelmek.
silhl

* Silholan.

silhlkuvvetler
* Kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri ve jandarma kuvvetlerinden olu
an kurulu
.
silhl
k

silhs
z

* Tabanca, b
ak gibi silhlaryerle
tirmek iin kullan
lm
olan, kat kat, enli, me
in kemer.
* K

lada erlerin silhlar


nyerle
tirip b
rakt
klaryer.
* Silholmayan.

silhs
zland
rma
* Silhs
zland
rmak i
i.
silhs
zland
rmak
* Silhs
zlanmas
na sebep olmak, silhs
zlanmas
nsa
lamak, silhlar
nb
rakt
rmak.
silhs
zlanma
* Genel bar
ve gvenlik iin silh gcn, silh kuvvetlerini azaltma veya bsbtn ortadan kald
rma.
silhs
zlanmak
* Silhlanmaktan vazgemek.
silh
or

* Kullanan kimse, sava

silh
orluk
* Silh
or olma durumu.
silhtar
kimse.

* Osmanl
lar dneminde padi
ah, sadrazam, vezir gibi devlet byklerinin silhlar
na bakan ve koruyan

silhtar a
a
* Osmanldneminde grevi sarayda padi
ahkorumak, trende padi
ah
n k
l
c
nta

mak olan kimse.


silj

* Taze bitkilerin k
y
lm
biiminin bir siloda s
k

t
r
larak korumaya ve saklamaya al
nmasyntemi.
sildirilme
* Sildirilmek i
i.
sildirilmek
* Silmek i
i yap
lmak.
sildirme
sildirmek

* Sildirmek i
i.
* Silmek i
ini yapt
rmak.

sildirtme
* Sildirtmek i
i.
sildirtmek
* Sildirmek i
ini yapt
rmak.
silecek

silgi

* Y
kand
ktan sonra kurulanmak iin kullan
l
r byk havlu, hamam havlusu.
* Motorlu ta

tlarda n cam
silmeye, temizlemeye yarayan alet.
* Evlerde ayakkab
lar
ntemizlemek iin kapnlerine konulan bez, kee gibi
ey, paspas.
* Kalem veya daktiloyla yaz
lm
veya izilmi
eyleri silmeye yarayan, birle
iminde kauuk olan madde.
* Tebe
irle yaz
lm

eyleri silmeye yarayan kee, snger veya kumaparalar


.
* Hamam tak
m
, havlu.

silgi
* Silmeye yarayan alet, silecek.
sili
sili

silici
silik

* Kilim, ynden dokunmuyayg


.
* Ar
, temiz.
*
ffetli.
* Silip temizleme, dzeltme, parlatma gibi i
leri yapan kimse.
* stndeki yazveya izgiler silinmi
, bozulmu
, a

nm
olan.
* Kendini gsteremeyen, dikkati ekmeyen veya nemli ve belirli olmayan.

silikat

* Silisik asidin bazlarla birle


erek olu
turdu
u tuz; yapmalzemesi olarak kullan
lan cam, imento, tu
la gibi
maddelerin birle
iminde bulunur.
silikatlama
* Silikatlamak i
i.
silikatlamak
* Kire, ta
, tahta gibi maddeleri sertle
tirmek zere silikata bat
rmak.
silikatla
ma
* Bir maden oksidin silisle birle
erek silikat durumunu almas
.
silikatla
m

* Silisle birle
erek silikat durumu alm

silikle
me
* Silikle
mek i
i.
silikle
mek
* Silik duruma gelmek.
silikle
tirme
* Silikle
tirmek i
i.
silikle
tirmek
* Silik duruma getirmek.
siliklik

* Silik olma durumu.

silikon

* Karbon yerine silisyumun geti


organik cisimlere benzer maddelerin genel ad
;
s
ve suya kar
dayan
kl
oldu
u iin ya, plstik, merhem gibi maddelerin yap
m
nda kullan
l
r.
silikoz
sililik

* Silis tozu iinde al

an i
ilerin yakaland
klarhastal
k.
* Sili olma durumu, ar
l
k, temizlik.
*
ffet, namus.

silindir

* Alt ve st tabanlarbirbirine e
it dairelerden olu
an bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine
paralel iki yzeyin s
n
rlad

cisim, stvane.
* Metalleri inceltmek, kuma
larparlatmak, k
t zerine baskyapmak gibi i
ler iin sanayide kullan
lan
merdane.
* Motorlu ta

tlar
n motorunda pistona gl bir itisa
lamak iin gaz kar

m
n
n yand

veya patlad

yer.
* zellikle yol yap
m
nda topra
s
k

t
rarak dzle
tirmek iin kullan
lan genellikle motorlu ara.
silindir gibi ezmek
* bir kimseyi her ynyle gsz duruma getirmek.
silindir kal
plama
* Plka ve naylon benzeri ince levhalar
n silindir aras
ndan geirilerek retilmeleri yntemi.
silindir
apka
* Resm trenlerde sivillerin giydii, silindir biiminde siyah
apka.
silindir ya
* Yksek viskoziteli ve parlama noktasyksek olan; buhar makinelerinin valf ve silindirlerini yalamak
amac
yla kullan
lan bir ya
lama ya

.
silindiraj
silindirik

* Bir
eyin zerinden silindir geirme.
* Silindirle ilgili, silindir biiminde.

silindirli
* Herhangi bir say
da silindiri olan.
silindirsel
* Silindirle ilgili.
* Silindir biiminde olan, silindirik.
silindirsel yzey

* Dorultman ad
verilen dzlem bir eriye dayanarak ve dura
an bir doruya paralel olarak yer dei
tiren
bir ana dorunun izdi
i yzey.
silinip gitmek
* bir
ey birdenbire yok olmak veya unutulmak.
silini
* Silinmek i
i veya biimi.
silinme
silinmek

silinti

* Silinmek i
i.
* Silmek i
ine konu olmak.
* Kendini silmek.
* Birden yok olmak, gzden kaybolmak.
* Bir yaz
n
n silinmioldu
unu gsteren iz.

silip sprmek
* evi, ortal
temizlemek.
* ne var ne yoksa hepsini yemek.
* ne var ne yok hepsini al
p gtrmek veya yok etmek.
silis
silisil

* Kum, akmak ta

, kuvars gibi silisyumun oksijenli birle


imlerine verilen ad.
* Silisli yerde yeti
en (bitki).

silisik asit
* Silikatlar
n asitlerle birle
mesiyle elde edilen zay
f bir asit.
silisiz
* Silisi olmayan, iffetsiz.
silisizlik
silisli
silisseven

* Silisiz olma durumu, iffetsizlik.


* Yap
s
nda veya birle
iminde silis bulunan.
* Silisli topraklar
seven bitki.

silisyum
* Atom say
s14, atom a
rl
28,09, younlu
u 2,34 olan, 1420 C de eriyen, endstride genilde
kullan
lan ve doada oksijenden sonra en bol bulunan element. K
saltmasSi.
sili
* Silmek i
i veya biimi.
silkeleme

* Silkelemek i
i.

silkelemek
* stndeki
eyleri d
rmek, kayd
rmak iin bir
eyi st ste, birden silkmek.
* Kuvvetle sarsmak.
* Sarsmak, etkilemek.
* Yk olan, yk say
lan birinin geim ve sorumluluunu stnden atmak.

silkelenme
* Silkelenmek i
i.
silkelenmek
* Silkelemek i
ine konu olmak.
* An bir hareket yaparak vcudu sars
lmak, silkinmek.
silkeleyi
* Silkelemek i
i veya biimi.
silki
* Uykuda s
rama.
silkindirme
* Silkindirmek i
i veya durumu.
silkindirmek
* Silkinmesini salamak.
silkinip s
yr
lmak
* kendine gelip kurtulmak.
silkini
* Silkinmek i
i veya biimi.
silkinme

* Silkinmek i
i.

silkinmek
* stn silkmek.
* An bir hareketle, korkuyla vcudu sars
lmak, silkelenmek.
* Bir
eyi stnden atmak, ondan kurtulmak.
silkinti

* rkerek s
ramak.
* Bitkilerde iek d
rme durumu.

silkip atmak
* her trl ilgisini kesmek.
silkme

silkmek

silktirme

* Silkmek i
i.
*
ri doranm
kabak, patl
can gibi sebzelerle yap
lan et yemei.
* (halterde) Ayaklaraarak, halteri bastne kald
rma biimi.
* stndeki
eyleri d
rmek veya temizlemek iin bir
eyi kuvvetle sallamak veya sarsmak.
* An bir hareketle sarsmak.
* Silktirmek i
i veya durumu.

silktirmek
* Silkmek i
ini yapt
rmak.
sille

* A
k elin i yzyle vurulan tokat.

sille tokat
* Dve dve.
silme

* Silmek i
i.
* Duvar veya tavan gibi yerlerde yap
lan kabartma kenar.
* Az
na kadar dolu, s
vama, lebalep.
* Ba
tan a
a

, tam (olarak), tamamen.


silme kal
b
*
nce maden plka zerine oyulan ve tayzeyinde silme i
lemini ayarlamaya yarayan alet.
silme makinesi
* Profil, kaval ubuk gibi maddelerin silme i
leminde kullan
llan makine.
silme tahtas
* le
e tepeleme doldurulan tah
l
n doru
unu almakta kullan
lan tahta.
silmece
* Az
na kadar dolacak biimde.
silmeci
silmek

silo

* Silme i
ini yapan usta.
* Bir
eyin
slakl

ngidererek kuru duruma getirmek.


* zerine genellikle bir bez srterek tozlar
n
, kirlerini almak veya parlatmak.
* (bir yaz
yveya izgiyi) Kaz
yarak veya srterek yok etmek.
* Tahta malzemeyi makineyle dzgn ve przsz hle getirmek.
* zerini izerek atmak, yok etmek.
* stnlk gstererek, o alanda stn olanlarikinci plana atmak.
* Ortadan kald
rmak, yok etmek veya gidermek.
* Tah
l, yumru, kk gibi rnlerin korunduu, sakland

veya depoland

, genellikle silindir biiminde

ambar.
silolama

* Silolamak i
i.

silolamak
* Tar
m rnlerini siloya koyup y

mak veya saklamak.


silsile

* Birbirine bal
, birbiriyle ilgili
eylerin olu
turdu
u dizi, s
ra.
* Bilinen en eski atalardan ya
ayan torunlara kadar aile s
ras
.

silsilename
* Bir kimsenin silsilesini gsteren izelge.
siluet
* Bir
eyin yaln
z kenar izg
leriyle tek renk olarak beliren grnts, glge.
silryen
sim

sim
sima

* Birinci a

n ikinci dnemi ve bu dnemde olu


an (yer katmanlar
).
* Gm
.
* Genellikle i
lemelerde kullan
lan, gm grn
nde ve parlakl

nda olan iplik vb.


* Gmgibi parlayan.
*

aret.
* Yz, ehre.

* Kimse, insan, tip.


simetri
*
ki veya daha ok
ey aras
nda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunlu
u, bak

m.
* Eksen olarak al
nan bir do
rudan, benzer noktalar
kar

l
klolarak aynuzakl
kta bulunan iki benzer
paran
n birbirine gre olan durumu, bak

m, tenazur.
simetrik

* Simetrisi olan, bak

mlsimetrik, mtenaz
r.

simetrili
* Simetrisi olan, bak

ml
, simetrik.
simetrisiz
* Simetrisi olmayan, bak

ms
z, asimetrik.
simetrisizlik
* Bak

ms
z olma durumu, bak

ms
zl
k.
simge

* Sembol.

simgeci
* Sembolist.
simgecilik
* Sembolizm.
simgeleme
* Simgelemek durumu.
simgelemek
* Sembol durumuna getirmek.
simgele
me
* Simgele
mek i
i veya durumu.
simgele
mek
* Simge durumuna gelmek.
simgesel

* Sembolik.

simgesel mant
k
* Sembolik kal
plara verdii nemli yerden dolaya
damant

a verilen ad.
simit
* Halka biiminde, genellikle zerine susam konmurek.
* Denizde kullan
lan halka biiminde cankurtaran.
*
nce bulgur, drck.
simiti

* Simit yapan veya satan kimse.

simitilik
* Simit yapma veya satma i
i.
simpozyum
* Bkz. Sempozyum.
simsar

* Komisyoncu.

simsariye

* Komisyon.

simsarl
k
* Komisyonculuk.
simsiyah

* ok kara, her yankara, kapkara.

simltane
* Aynanda olan, ezamanl
.
simya
simyac
sin

* Al
imi.
* Al
imist.
* l gmlen yer, gmt, mezar, kabir, metfen, makber.

sin
* Ya
an
lm
olan sre, ya
.
sinagog
sinagrit
sinameki

* Yahudi tap
na
, havra.
* Bkz. sinarit.
* Baklagillerden, s
cak blgelerde yeti
en, birok tr bulunan bir bitki (Cassia).
* Bu bitkinin meyvesi.
* Bu bitkinin baztrlerinden elde edilen, hekimlikte i srdrc olarak kullan
lan madde.
* M
zm
z, sevimsiz, ba
kalar
yla ili
ki kurmayan kimse.

sinameki gibi
* m
zm
z, sevimsiz, kimseyle ili
ki kurmayan (kimse).
sinara
sinarit

* Byk zoka.
*
zmaritgillerden, Akdeniz'de ya
ayan, pullu, eti beenilen bir bal
k (Dentex vulgaris).

sincab
* Kahverengi ile kur
un rengi aras
nda olan (renk).
sincap

* Sincapgillerden, a
alarda ya
ayan, daha ok yemi
le beslenen, ok tyl, uzun kuyruklu, ince gvdeli bir
hayvan, dein (Sciurus vulgaris).
sincapgiller
* Kemirgen memeli hayvanlariine alan, genibir familya.
sindirilme
* Sindirilmek i
i.
sindirilmek
* Sindirmek i
ine konu olmak.

sindirim

* Besinlerin e
itli enzimlerle eritilerek, paralanarak ince ba

rsakta emilebilir, kana kar

abilir duruma
gelmesi iin u
rad
klarfiziksel ve kimyasal de
i
ikliklerin btn, haz
m.
sindirim ayg
t
* Organizmada besin maddelerinin sindirilip emilmelerini ve geri kalan yarars
z maddelerin d

arat
lmalar
n
sa
layan organlar
n btn.
sindirim bilimci
* Sindirim sistemi hastal
klar
hekimi, gastroenterolog.
sindirim bilimi
* T
bb
n sindirim organlarhastal
klar
ninceleyen dal
, gastroenteroloji.
sindirim organlar
* Sindirim ayg
t
iinde yer alan organlar
n btn.
sindirim sistemi
* Bkz. sindirim ayg
t
.
sindiri
sindirme

* Sindirmek i
i veya biimi.
* Sindirmek i
i.

sindirmek
* Sinmesini salamak veya sinmesine sebep olmak.
* (yenilen besin maddesini) Sindirim sisteminde gereken dei
ikliklere uratarak kana kar

abilir bir duruma


getirmek, hazmetmek.
* Kendine mal etmek.
sine

sinek

* Gs.
* Gnl, yrek.
* Ba

r, i.
* ift kanatl
lardan, birtak
m uucu bceklerin genel ad
.
*
skambil k

tlar
n
n siyah renkte yoncayand
ran
, ispati.

sinek a

rl
k
* Boksta 48 kg dan 51 kg a kadar olan a

rl
k, sinek s
klet.
sinek avlamak
* i
i veya m
terisi olmay
p booturanlar iin
aka yollu sylenir.
sinek bar

* At

t
rma yeri, at

t
rmak.

sinek ku
u
* Seregillerden, kk, gzel bir kutr (Trochilus).
sinek mantar
* Bir mantar tr.
sinek s
klet
* Bkz. Sinek a

rl
k.
sinek ufak (veya kk), ama mide buland
r
r
* nemsiz, kk gibi grnen bir
eyin kt ve olumsuz bir izlenim yaratt

nanlat
r.

sinekil

* Seregillerden, sinekle beslenen, Amerika'n


n s
cak blgelerinde ya
ayan bir ku(Muscicapa).

sinekkapan
* Droseragillerden, Kuzey Karolina batakl
klar
nda yeti
en, yapraklar
na konan sinekleri, bcekleri s
k
p
emen bir bitki (Dionaea muscicapa).
* Bcekleri, zellikle sinekleri yakalayarak beslenen kk tc ku
lara verilen ad.
sinekkapangiller
* S
cak ve
l
man blgelerde, zellikle batakl
klarda bcekle beslenen bitkileri iine alan bir bitki familyas
.
* Omurgalhayvanlardan e
itli tc ku
lariine alan bir kufamilyas
.
sinekkayd
* (t
raiin) zenle yap
lm

.
sineklenme
* Sineklenmek i
i.
sineklenmek
* Sine
i oalmak, sinekli duruma gelmek.
* Sineklerini kovmak.
sinekler
* Birok sinek trn iine alan ift kanatl
lar familyas
.
sineklik

* Sinekleri kovmaya yarayan ucu pskll denek.


* Sineklerin yap

masiin zerine yap

kan madde srlmk


t.
* Ucu yass
ve geniplstik, tel vb. den sinek ldrmek iin kullan
lan saplara.
* zellikle kara sineklerin girmesini nlemek iin dkkn kap
s
na tak
lan
erit, boncuk dizisi gibi
eylerden
yap
lm
ereti perde.
* Sinekleri ok olan yer.
sinekoloji
* Hayvan ve bitki topluluklar
n
n ekolojisi.
sinekromi
* Filmlerin renklendirilmesi ile ilgili sinema kolu.
sineksavar
* Sinekleri sav
p ldrmekte kullan
lan ve il pskrten sprey.
sinekten ya
karmak
* olmayacak
eylerden yararlanmaya al

mak.
sinekyutan
* Sinekil.
sinema

* Herhangi bir hareketi dzenli aral


klarla paralara blerek bunlar
n resimlerini belirleme ve sonra bunlar
gsterici yard
m
yla karanl
k bir yerde, bir ekran zerinde yans
tarak hareketi yeniden olu
turma i
i.
* Film gstermeye yarayan zel bir makineyle grntlerin beyaz perdeye yans
t
ld

salon veya yap


.
* Gzel sanatlar
n dalolarak, yans
t
lmaya uygun olan filmleri gerekle
tirme ve yaratma sanat
.
sinema endstrisi
* Film yap
m
n
, da

t
m
n
gerekle
tiren, sinema aralar
nreten endstri.
sinema perdesi
* Film grntsnn yans
t
ld

bez veya plstik maddeden yap


lm
beyaz sat
h.
sinema salonu
* Film gsterimi iin seyircilere ayr
lan genisalon.

sinema sanat
s
* Sinema yap
m
nda emei geen sanat
.
sinema sanayii
* Bkz. sinema endstrisi.
sinema tekni
i
* Bir sinema filmini yaratmada kullan
lan teknik aralarla ilgili yntem.
sinemac
* Sineman
n e
itli kollar
ndan birinde al

an kimse filmci.
* Film yap
mc
sveya ynetmeni, filmci.
* Sinema i
leten kimse.
sinemac
l
k
* Sinema filmlerinin gerekle
tirilmesi iin gerekli ara ve gereleri yapmak, film evirmek, bunlar
n srm
ve da

t
m
nsalamak amac
yla yap
lan al

malar
n tm, filmcilik.
* Bu al

malaryapanlar
n i
i.
* Sinema al

malar
yla ilgili konular.
sinemala
t
rmak
* Sinema durumuna getirmek.
sinemasever
* Sinemayseven, sinema sanat
, kltr ve al

malar
yla ilgilenen kimse.
sinemaskop
* Genibir sahnenin 55 mm'lik film zerindeki grntye s

d
r
lmas
ndan sonra gstericiye tak
lan, ikinci
bir mercee s
k

t
r
lm
grnty, as
l byklne evirmesi temeline dayanan geniperde ve boyutlu sinema
teknii.
sinematek
* Sinema filmlerinin sanat, eitim ve genellikle kltr amalar
gz nnde tutularak topland

, korunduu
yer veya kurum.
sinematograf
* Grntleri film zerine kaydetmeye yarayan ara.
sinerama

* Mercekleri 27 mm aral
kl ayral
c
n
n yan yana birle
tirilip e
lemeli olarak al

t
r
lmas
yla ortaya
kan
bir geniperde ve boyutlu sinema teknii.
sinerji

* Grevde
lik.

sineroman
* Sinema iin kaleme al
nan roman.
sinestezi

* Duyum ikilii.

sineye ekmek
* kt bir davran

, sz veya olaya ister istemez katlanmak.


singin

* Utanga, s
k
lgan.

sini
* zerinde yemek de yenilebilen yuvarlak, bak
r veya pirinten byk tepsi.
sinik

* Sinmi
, y
lm

, pusmu
.
sinik
* Bkz. kinik.
sinir

* Duyu ve hareket uyar


lar
nbeyinden organlara, organlardan beyne ileten beyaz
msteller ve bu tellerin
olu
turduu demet.
* Kas kiri
i ve zar
.
* Rahats
z edici, hastal
k derecesine varan zellik.
* Herhangi bir
ey, bir olay kar

s
nda tepki gsterme duyarl

ve ki
inin ruh nitelii.
* Ho
a gitmeyen, can s
kan.
sinir arg
nl

* Beden ve ruh grevlerde gev


eme ve bitkinlik biiminde beliren bir sinirce, nevrasteni.
sinir bilimi
* Sinir sistemini inceleyen t
p dal
, nroloji.
sinir buhran
* Sinir sisteminde grlen bozukluun yaratt

s
k
ntveya hastal
k.
sinir doku
* Beyni ve sinirleri olu
turan ve nron denilen hcrelerle rlmbulunan doku.
sinir harbi
* Sz veya davran

larla birbirini sinirlendirme.


sinir hastal

* Sinir sistemiyle ilgili hastal


klar
n genel ad
.
sinir hastas
* Sinir hastal

na tutulmuolan, nevropat.
sinir ilc
* Sinir sistemiyle ilgili bir hastal

tedavi etmek iin kullan


lan yat

t
r
c
il.
sinir kanatl
lar
* Saydam olan kanatlarabiiminde damarlarla rl, drt kanatl
bcekler tak
m
.
sinir kesilmek
* ok sinirlenmek. olmak sinirlenmek, fkelenmek.
sinir kp
* ok sinirli olma durumu.
sinir otlar
*
ki enekli, iekli bitkiler tak
m
.
sinir otu

* Sinir otugillerden, iekleri tek bir sap


n ucunda ba
ak durumunda, birok yaban tr bulunan ve
hekimlikte kullan
lan bir bitki (Plantago).
sinir otugiller
* Sinir otlar
ndan, iki enekli, biti
ik ta yapraklbitkiler familyas
.
sinir sava

* Sinir sisteminde olu


an zay
fl
k ve buhran.
sinir sistemi
* Yksek yap
lorganizmalarda, organizman
n ya
ad

ortama uymas
n
, e
itli organlar
n ibirlii
durumunda al

mas
nsalayan, sinir hcreleri, sinirler ve sinir merkezinden olu
an sistem.

sinir trps
* Sinirleri, ruh durumu zay
flatan, y
pratan
ey.
sinirce

* Genellikle bunal
m ve beden grevleri zerinde yak
nmalarla beliren, ki
ili
in ve uyumun btnn
etkilemeyen, ruh kaynaklsinir hastal

, nevroz.
siniri oynamak
* fkelenmek, sinirlenmek.
siniri tutmak
* birdenbire sinirlenmek veya davran

lar
ndenetleyememek.
sinirine dokunmak)
* ho
una gitmemek, sinirlendirmek.
sinirleme

* Sinirlenmek i
i.

sinirlemek
* Etin iindeki kas kiri
lerini ve kal
n zarlaray
klamak.
* Sava
larda, hasm
n alt
ndaki At
n art ayak kiri
lerini k
l
la kesmek.
* Sindirmek, hazmetmek.
sinirlendirici
* Sinirlenmeye yol a
c
.
sinirlendirme
* Sinirlendirmek i
i.
sinirlendirmek
* Sinirlenmesine sebep olmak.
sinirleni
* Sinirlenmek i
i veya biimi.
sinirlenme
* Sinirlenmek i
i.
sinirlenmek
* Duygu ve davran

lar
ndenetleyemeyecek duruma gelmek, fkelenmek, kprmek, feveran etmek.
sinirleri alt st olmak
* sinirleri bozulmak, sinirlenip ne yapaca
n
a

rmak.
sinirleri ayakta olmak
* ok sinirlenmiveya fkelenmibulunmak.
sinirleri bo
anmak
* sinirlenip kendini tutamayarak glmek, alamak veya ba

rmak.
sinirleri bozulmak
* ok sinirlenmek, ne yap
p edeceini bilmeden
a
k
n, karma

k bir duruma d
mek.
sinirleri gergin olmak
* sinirlendirici yeni bir olay
karsa hemen tepki gsterecek durumda olmak.
sinirleri gerilmek
* sinirlenmeye haz
r bir durumda bulunmak.
sinirleri gev
emek (veya yat

mak)

* sinirliyken ferahlamak, sakinle


mek.
sinirleri kuvvetli
* Kolayca, abuk heyecanlanmayan veya sinirlenmeyen.
sinirleri zay
f
* Kolayca, abuk heyecanlanan veya sinirlenen.
sinirlerine hkim olmak
* davran

lar
n
ve kendini denetleyebilmek, so
ukkanlolmak.
sinirlerini bozmak
* k
zd
rmak, sinirlendirmek.
sinirli
*
inde sinir bulunan.
* Kolayca ve abuk sinirlenen, asab.
sinirlilik
* Sinirli olma durumu veya sinirli bir biimde davranma, asabiyet.
sinirsel
sinirsiz

sinirsizlik
sini

* Sinirle ilgili, sinir bak


m
ndan, asabi.
* Siniri olmayan.
* Kolayca sinirlenmeyen, sakin, sinirli kar

t
.
* Sinirsiz olma durumu.
* Sinmek i
i veya biimi.

sinizm
* Bkz. Kinizm.
sinle
sinlik
sinme

* Mezarl
k.
* Mezarl
k, kabristan, gmtlk.
* Sinmek i
i.

sinmek
* Kendini gstermemek iin bzlmek, saklanmak, pusmak.
* Korku, y
lg
nl
k gibi sebeplerle konu
mamak, hareket etmemek veya tepki gstermemek.
* Hi
kmayacak veya g
kacak biimde i
lemek, nfuz etmek.
* Huy, al

kanl
k vb. iyice yerle
mek.
Sinolog
Sinoloji

* Sinoloji bilgini.
* Konu olarak in ile ilgili bilgileri (dil, uygarl
k, tarih) ele alan filoloji.

sinonim
* Eanlaml
, anlamda
, mteradif.
sinsi

* Ktlk yaparken gizli ve kurnaz olan.


* Gizlilik ve kurnazl
k belirten.
* Gizlice ba
layan, yavageli
en ve a

r sonular dourabilen (hastal


k vb.).
sinsice

* Gizlice, belli etmeden, el alt


ndan yap
lan.

sinsile
me
* Sinsile
mek i
i.
sinsile
mek
* Sinsi duruma gelmek.
sinsilik
sinsin
sintigrafi
yntemi.
sintine

* Sinsi olma durumu veya sinsice davran

.
* Geceleyin, ateevresinde, gen erkeklerin davul, zurna e
li
inde oynad
klarbir halk oyunu.
* Gama

nlar
yayan radyoaktif bir izotopun organizma iindeki yolunu izlemek temeline dayanan te
his

* Geminin iinde en alt blm.

sins
* Organlar
n veya dokular
n aras
nda bulunan bo
luklar.
* Trigonometrik bir ember zerine ta

nm
bir yay
n ucunun ve bu yaya kar

l
k olan merkez a
s
n
n
ordinat
. K
saltmassin.
sinzit

* Ate
, baa
r
s
, burun t
kan
kl

ve ak
nt
sile beliren yz sinslerinin iltihaplanmas
.

sinzoidal
* Sinzoit ile ilgili olan.
sinzoit

* Bir emberin, s
f
r dereceden 360 dereceye kadar olan yaylar
n
n sinslerinin de
i
melerini grafik ile
gsteren devirli dzlem eri.
sinyal

* Bir
ey bildirmek iin verilen i
aret.
* Telefonda, hat balant
s
n
n oldu
unu, numaralar
evirmeye ba
lanabileceini haber veren ses.

sinyal lmbas
* Genellikle motorlu ta

tlarda, ta

t
n hangi yne dneceini gsteren lmba.
sinyal mzi
i
* Radyo ve televizyonda aynprogram
n ba

nda al
nan mzik.
sinyal vermek
* bir
eyi i
aretle bildirmek.
sinyalizasyon
* (demir yolu, kara yolu ve limanlarda) Trafii dzenleyen

klsistem.
sinyor
sipahi

*
talyanca "bay" kar

nda kullan
lan bir unvan.
* Osmanl
larda t
mar sahibi bir s
n
f atlasker.

sipahilik
sipari

* Sipahi olma durumu veya sipahinin grevi.


* Bir
eyin yap
lmas
n
, gnderilmesini, getirilmesini isteme,
smarlama.
* Yap
lmas
smarlanan
ey.
* Birinin kendi maa

ndan kesilerek ba
kas
na gnderdii, dedii ayl
k para.

siparialmak
* bir
eyin yap
lmasveya gnderilmesi kendisine
smarlanmak.
siparietmek
* bir
eyin yap
lmas
nveya bir
eyin gnderilmesini istemek,
smarlamak.
siparivermek
* bir
eyin yap
lmas
n
, getirilmesini veya gnderilmesini birine
smarlamak.
sipari
i
* Sipariveren (kimse).
sipastik

siper

siperlik.
hendek.

* zrl.
* zrl veya sakat kimse.
* Korunulacak, arkas
na, alt
na veya iine girerek saklan
lacak yer.
* Yamur, gneve rzgr
n etkilemedii gizli, kuytu yer, dulda.
* Gneve yamurun etkisinden korunmak amac
yla
apka ve kasket gibi
eylerin nne yap
lan
k
nt
,
* Askerlerin gidigeli
inde veya sava
ta kar
tarafa hedef olmadan ateedebilmesi iin kaz
lm
st a
k
* Kuytu, korunabilen.

siper almak
* bir
eyi siper olarak kullanarak gizlenmek.
siper etmek
* kendini veya bir
eyi korumak amac
yla bir ba
ka
eyi siper olarak kullanmak.
* bir
ey veya bir kimse iin kendini tehlikeye atmak.
sipere yatmak
* siper iine saklanmak, gizlenmek.
siperisaika
* Y
ld
r
msavar, y
ld
r
mk
ran, y
ld
r
ml
k, paratoner.
siperlenme
* Siperlenmek i
i.
siperlenmek
* Korunmak, saklanmak amac
yla bir yeri, bir
eyi kendine siper etmek veya siper alt
na, arkas
na veya iine
girmek.
siperli
* Siperi olan.
siperlik

* Gneve yamurun etkisinden korumak amac


yla
apka, kap
, lmba gibi
eylere yap
lan koruyucu engel,
siper, gne
lik.
* Siper olma zelli
i bulunan yer.

sipolin
sipsi

* Katmanlar
nda i ie daireler bulunan billurlu bir kalker tr.
* Aa dallar
ndan yap
lan ddk.
* Gemici dd.
* Zurnan
n dudaklara gelen kam
blm.

sipsipullah
* Yz uzun, kafassivrice kimse.
sipsivri

* ok sivri.

sipsivri kalmak
* herkesin ekilmesiyle yaln
z kalmak veya ortada kalmak.
sirayet

* (hastal
k) Geme, bula
ma.
* Yay
lma, da
lma.

sirayet etmek
* (hastal
k) gemek, bula
mak.
* yay
lmak, da

lmak.
siren
sirer
sirk

* Ta

tlarda bulunan, tiz ses


karan alet, canavar dd.
* Deniz k
z
; st tarafk
z, alt tarafbal
k olduuna inan
lan deniz k
z
.
* E
itilmihayvanlar
n ve cambazlar
n akrobasi hareketleri yapt
klargenellikle kapal
yer.

sirkat
* alma, h
rs
zl
k.
sirke
sirke

* Bit, tahta kurusu gibi asalak bceklerin yumurtas


.
* Salatalara, yemeklere ek
ilik vermek iin kullan
lan ek
imizm suyu.
* Birtak
m kimyasal yntemlerle haz
rlanm
birle
iklerin ortak ad
.

sirke ruhu
* Asetik aside verilen ad.
sirke sinei
* Eklem bacakl
lardan, k
sa duyargalbir sinek (Drosophila).
sirkeci
* Sirke yapan veya satan kimse.
sirkecilik

* Sirke yapma veya satma i


i.

sirkelenme
* Sirkelenmek i
i.
sirkelenmek
* Birok sirke tremek.
*
ine sirke konmak.

sirkele
me
* Sirkele
mek i
i.
sirkele
mek
* Sirke durumuna gelmek, ek
imek.
sirkeli

sirkelik

sirken

* zerinde veya iinde sirke olu


muolan.
*
inde sirke bulunan, iine sirke konmuolan.
* Sirke yapmaya yarar.
* Sirke kab
.
* Yaban
spanak (Chenopodium album).

sirkengebin
* Sirkeli bal
erbeti.
sirklsyon
* Dolan
m, dolan

, tedavl.
sirkler

sirmo
siroko

* Genelge, tamim.
* zel olarak toplant
lar iin yap
lan yaz
lar
lara duyurum.
* Dou Anadolu'da yeti
en bir yaban so
an tr (Allium atrovilaceum, Allium vineale).
* Akdeniz havzas
nda grlen ok s
cak bir rzgr.

siroz
* Karaci
erin irile
mesi veya krelmesi ile belirlenen bir hastal
k.
sirozlu
sirrus
sirtaki

* Siroza tutulmuolan.
* Saak bulut.
* Bir e
it dans.

sirto
* Trk mziinde bir oyun havas
.
* Bir tr halk oyunu.
sis
* Atmosferin alt tabakalar
ndaki kk su veya buhar tanelerinden olu
an bulutlar
n ok alalarak yeryzne
kadar inmesiyle olu
an duman.
sis bombas
* Sis olu
turmak iin kullan
lan bomba.
sis far

* Otomobillerde sisli havalarda grmesafesini aan lmba.

sis lmbas
* Sisli havalarda trafii kolayla
t
rmak iin kullan
lan, sar

k veren bir lmba.

sis perdesi
* Ordunun hareketlerini d
mandan saklamak iin istenilen bir yerde olu
turulan perde grnmnde sis.
* Herhangi bir olay
n gizli ve karanl
k oldu
unu belirtmek iin kullan
l
r.
sislendirme
* Sislendirmek i
i.
sislendirmek
* Sislenmesine sebep olmak, sisli duruma getirmek.
sislenme

* Sislenmek i
i.

sislenmek
* Sisle kaplanmak, sise brnmek, bulanmak.
sisli
sismik

* zerine sis inmiolan, sislenmi


, bulan
k.
* Depremle ilgili.

sismograf
* Depremyazar.
* En ince ayr
nt
lar
bilen, her hareketi gzleyip de
erlendiren (kimse).
sismolog

* Deprem bilimi uzman


.

sismoloji
* Deprem bilimi.
sistem

* Bkz. Dizge.
* Dzen.
* Bir sonu elde etmeye yarayan yntemler dzeni.
* Yol, yntem.
* Bir aracolu
turan dzen, dzenek, tertibat.
* Model, tip.

sistematik
* Dizgeli, sistemli.
sistemcilik
* Toplum biliminde etkile
im alanlar
ne
itli sistemlere ay
ran bilim yntemi.
sistemik

* Say
sal ve ekonomik konulara belli sistemler erevesinde bakan.

sistemle
me
* Sistemle
mek i
i.
sistemle
mek
* Sistemli duruma gelmek.
* Sistem durumuna gelmek.
sistemle
tirme
* Sistemle
tirmek i
i.
sistemle
tirmek
* Sistemli duruma getirmek.

* Sistem durumuna getirmek.


sistemli
* Dzenli.
* Belli ilkelere, kurallara uyan, dizgeli, sistematik.
sistemsiz
* Dzensiz.
* Belirli kural ve ilkelere uymayan, dizgesiz.
sistemsizlik
* Sistemsiz olma durumu.
sistire
sistireci

* Bir tahtan
n zerindeki ufak przleri giderip onu dmdz bir duruma getirmeye yarayan ince elik lma.
* Sistre yapan kimse.

sistireleme
* Sistirelemek i
i.
sistirelemek
* Dzgn bir yzey elde etmek iin aa vb.
eyleri sistireden geirmek.
sistit
sistol
sit
kal
nt
.

* Genellikle bakterilerin sebep olduu sidik torbasiltihab


.
* Kalp kas
n
n kas
lma devresi.
* Tarih ncesinden gnmze kadar dei
ik alar
n ve uygarl
klar
n kltr deerlerini temsil eden eser veya

sit alan
* Sit btnl
n veya onun bir paras
nzerinde bulunduran yer.
sitayi
* vme veya vg.
sitayi
kr
site

* vc, ven.
* Daha ok belli meslek adamlariin yap
lm
veya belli amalarla kurulmukonutlar toplulu
u.
*
lk a
da kendi yasalar
yla ynetilen bir veya birka kentten olu
an devlet.
* Kent,
ehir.

sitem

* Bir kimseye, yapt

bir hareketin veya syledi


i szn znt, al
nganl
k, k
rg
nl
k gibi duygular
uyand
rd

nfkelenmeden belirtme.
sitem etmek
* bir kimseye zldn, k
r
ld

nfkelenmeden belirtmek.
sitemkr
sitemli

* Sitem edici, sitem eden.


* Sitem ta

yan.

sitil
sitoloji

* Byk bakra, su kovas


.
* Genel biyolojinin hcre blm, hcre bilimi.

sitoplzma
* ekirdek d

ta kalmak zere protoplzma y

n
.
sitrik asit

* Birok meyve ve sebzede serbest durumda veya potasyum, kalsiyum tuzu olarak bulunan, hafife
mayalanm
limon suyunun kaynar durumdaki kalsiyum karbonatla i
lenmesinden elde edilen asit, limon asidi.
sitteisevir
* Nisan ay
nda
kan ve ortalama altgn sren f
rt
na.
sitteisevir her saati bir devir
* bu f
rt
na gnlerinde hava her saat de
i
ikli
e u
rar.
sitteisevir kap
yevirir
* bu f
rt
na gnlerinde d

ar
kmamay
tlyen bir sz.
sittinsene
* Altm
y
l, sonu gelmeyecek kadar uzun zaman mr boyu.
sivil

* Asker olmayan.
* Asker s
n
f
ndan olmayan (kimse).
* zel bir biimde olmayan, niforma olmayan (giysi).
* niforma veya zel giysi giymemiolan (kimse).
* Sivil polis.
*
plak,
r
plak.

sivil idare
* Bkz. sivil ynetim.
sivil polis
* zellikle niformas
z gvenlik grevlisi, sivil.
sivil savunma
* Bar

ta doal afetlere kar

, sava
ta s
cak at

ma iinde sivil halkkorumaya ynelik nlemler btn.


sivil ynetim
* Asker a
dan ba
mlolmayan ynetim biimi.
sivilce
sivilceli

*
inde irin bulunan kk deri kabarc

, en kk
ban.
* Sivilceleri olan (kimse).

siville
me
* Siville
mek i
i veya durumu.
siville
mek
* Sivil duruma gelmek.
siville
tirme
* Siville
tirmek i
i veya durumu.
siville
tirmek
* Sivil duruma getirmek.

sivillik
sivi
mek
sivri

* Sivil olma durumu.


* Bkz. S
v

mak.
* Ucu keskin ve bat
colan.
* Ucuna doru gittike incelen.
* Genel tutumun veya geleneklerin d

nda kalan, gze bat


czelli
i olan, a

r
.
* Bkz. palamut.

sivri ak
ll
* Acayip d
nceleri olan ve kimsenin akl
nbeenmeyen (kimse).
sivri biber
* Uzunca ve ince ye
il biber.
sivri fare

* Kurt, fare gibi hayvanlar


yiyen ve bu bak
mdan tar
ma yararlsay
lan kk bir memeli (Sorex araneus).

sivri
* Kaya atlaklar
aras
na sokulup zerine balyozla vurulan, ucu sivri, yakla

k bir metre boyunda elik ubuk.


sivrikuyruk
* 3-12 mm uzunluunda, insanlar
n, zellikle ocuklar
n ba
rsaklar
nda ya
ayan kk bir solucan, oksiyr.
sivrile
me
* Sivrile
mek i
i.
sivrile
mek
* Sivri duruma gelmek.
sivrile
tirme
* Sivrile
tirmek i
i.
sivrile
tirmek
* Sivri duruma getirmek.
sivrilik
sivrili

* Sivri olma durumu.


* Sivrilmek i
i veya biimi.

sivrilme
* Sivrilmek i
i.
sivrilmek

sivriltme

* Sivri duruma gelmek, sivrile


mek.
* Ba
kalar
ngeride b
rak
p ykselmek veya n kazanmak.
* Sivriltmek i
i.

sivriltmek
* Sivri duruma getirmek.
sivrisinek

* ift kanatl
lardan, insan ve memeli hayvanlar
n kan
yla beslenen, birok tr bulunan ve bir tr s
tma
mikrobu a

layan, sulak, batakl


k yerlerde ok reyen ve bula

chastal
klaryayan uucu bcek (Culexpipiens).

siya
siya siya

* Krekleri tersine kullanarak sandalgeriye yrtme.


* Geri geri.
* Yavayava
.

siya siya gitmek


* geri geri gitmek.
siyah

* Kara (II).
* Koyu renkte olan.
* (bask
da) Ba
ka harflerden daha koyu grnen harf tr.

siyah beyaz
* Yaln
z siyah izgilerle k
d
n beyazl

ndan olu
an resim veya bu iki rengi verecek gibi haz
rlanm
kli
e
teknii.
* Tek renk temeline dayanan, siyahtan beyaza kadar e
itli yo
unluk derecelerini gsteren film.
siyah gemre
* Siyah gbre.
siyah
rk

* Orta Asya, Afrika'da ya


ayan, teninin rengi siyah olan insan
rk
.

siyah kalem
* Kur
un kalem ile yap
lm
resim sanat
.
siyah
ms
* Siyaha yak
n.
siyah
mt
rak
* Siyaha alar, siyah gibi, siyaha yak
n.
siyah

* Zenci, fellah.

siyahlanma
* Siyahlanmak i
i veya durumu.
siyahlanmak
* Siyahla
mak.
siyahla
ma
* Siyahla
mak i
i.
siyahla
mak
* Rengi karaya dnmek, kararmak.
siyahlatma
* Siyahlatmak i
i.
siyahlatmak
* Rengini karaya evirmek, karartmak.
siyahl
k

siyak

* Siyah olma durumu, kara renk.


* Karanl
k veya koyuluk.

* Szn geli
i, anlat
m biimi.
siyakat
* Genellikle devlet dairelerinde kullan
lm
bir yaztr.
siyakat yaz
s
* Siyakat tarzile kaleme al
nm
yaz
.
siyakusibak
* Szdeki uygunluk ve tutarl
l
k.
siyanojen

* Oksalik asidin azot ve karbon birle


imi (C2N2).

siyanr
* Hidrosiyanik asidin tuzu veya esteri olan ok gl bir zehir.
siyanrik

*
inde siyanr bulunan asit.

siyanrleme
* Siyanrlemek i
i.
siyanrlemek
* Siyanrden geirmek.
siyasa
* Politika, siyaset.
siyasal

* Politika ile ilgili, siyas, politik.

siyasal parti
* Bkz. siyas parti.
siyaset

* Politika, siyasa.
* Devlet i
lerini dzenleme ve yrtme sanat
yla ilgili zel grveya anlay

siyaset bilimi
* Siyas kurum, kuruluve olu
umlar
n
n al

ma i
leyi
lerini inceleyen ve irdeleyen bilim dal
.
siyaset meydan
* lm cezalar
n
n uyguland
yer.
* Siyas konularda e
itli kesimlerden gr
lerin ortaya kondu
u ve tart

ld

yer veya ortam.


siyaseti
* Politikac
.
siyasetilik
* Siyasetinin i
i.
siyaseten

* Siyaset bak
m
ndan, siyaset a
s
ndan.

siyasetname
* Siyaset bilimini anlatan ve bu konuda t veren eser.
siyas
* Siyasetle ilgili, siyasal, politik.
* Siyaseti, politikac
.

siyas ambargo
* Bir lkeyi cezaland
rmak amac
yla siyas alanda yapt
r
m uygulama.
siyas corafya
* Devlet ile lke aras
ndaki ilgiyi kuran ve inceleyen be
er co
rafyan
n bir kolu.
siyas harita
* Devlet ve lke s
n
rlar
ngsteren harita.
siyas parti
* Politik hayat
n en nemli unsuru olan ve belli bir siyas gr
temsil eden parti.
siyasiyat
siyatik

* Politika i
leri.
* Bacaktaki iki sinir ve bu sinirlerin ar
l
hastal

siyek
* Sidik torbas
ndan ba
layarak d

ar
ya kadar uzanan sidik yolunun son blm.
siyenit
siyer

* Birle
iminde bol miktarda alkali feldspat bulunan bir granit.
* Hz. Muhammed'in hayat
nanlatan kitap.

siyim siyim
*
nce ince, yavayava
.
siyme
* Siymek i
i.
siymek
siyonist

* Kedi, kpek

emek.
* Siyonizmle ilgili.
* Siyonizm yanl
s
.

siyonizm

* XIX. yzy
l sonlar
nda e
itli lkelerde Yahudilerce ortaya at
lan, Filistin'de ba

ms
z bir Yahudi devleti
kurmayamalayan ak
m.
siz

-siz

* okluk ikinci ki
i zamiri.
* Saygve incelik belirtisi olarak tek ki
i iin kullan
lan seslenme sz.
* Bkz. -s
z / -siz, -suz / -sz.

siz bilirsiniz
* nas
l istersiniz yle olsun.
siz saolun
* ne yapal
m, ziyanyok.
sizden iyi olmas
n
* birinin, orada bulunmayan bir kimseyi verken kar

s
ndakine syledi
i bir nezaket sz.
size (veya sizlere) mr
* bir kimsenin ldn bildirmek iin kullan
l
r.

size doyum olmaz


* bir yerden ayr
l
rken sylenen bir nezaket sz.
-sizin
skandal

* Bkz. -s
z
n / -sizin.
* Byk yankuyand
ran, utan verici veya kk d
rc olay.

Skandinav
* Bkz.
skandinav.
skandiyum
* Atom numaras21, atom a
rl

44,96 olan, az rastlanan bir element. K


saltmasSc.
skavut
ske

* ok h
zlgidebilen bir tr ke
if gemisi.
* Daha ok radyo ile yay
mlanmak iin haz
rlanm

, genellikle gldr niteli


inde k
sa oyun.

ski
* Kayak.
skif
skink

*
ine yaln
z krek ekenin girebildi
i ok uzun ve ok dar yar
kay

.
* Skinkgillerden, l blgelerinde, kurak blgelerde ya
ayan bir srngen tr (Scincus).

skinkgiller
* Omurgalhayvanlar
n srngenler s
n
f
ndan, zerleri pullarla rtl, kk vcutlu hayvanlar
iine alan
bir familya.
skleroz

*
indeki kat
lgan dokunun artmas
ndan dolaybir organ veya dokunun patolojik sertle
mesi.

Sko
* Bkz.
sko.
skolstik

*
nan ve bilgiyi kiliseyle, zellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biimde birle
tirmeye al

an
Orta afelsefesi.
* Bu felsefe ile ilgili olan.
* Orta ayntemlerine uygun, eski.
skor

* Durum veya sonu.

skorbort
* Say
gstergesi.
sllom

* Kayak sporunda bayraklarla i


aretlenmibirtak
m dnemelerden olu
an pist zerinde yap
lan bir yar

tr.
sllomcu
Slav

* Sllom yapan erkek veya kad


n yar

* Rus, Beyaz Rus, Ukraynal


, Leh, S
rp, H
rvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve ek halklar
na dillerindeki yak
nl
k
dolay
s
yla verilen ortak ad.
* Slav halklar
na zg olan.
Slavca
Slavist

* Slav dili.
* Slavistik alan
nda al

an bilgin.

Slavistik
* Slavlarla u
ra
an bilim dal
.
slavlar

* Slav dilleri alan


nda ya
ayan etnik grup.

slavla
ma
* Slavla
mak i
i veya durumu.
slavla
mak
* Slav gibi davranmak.
slavl
k
* Slav olma durumu.
slyt
slip

slogan

* Saydam bir yzey zerine al


nm

, projeksiyonda kullan
lmaya zg pozitif grnt, diyapozitif.
* K
sa kesilmi
, k
sa biilmi
, kk deniz donu.
* Paas
z, kas
klara oturacak biimde dikilmikilot.
* Kredi kartlal
veri
lerde demenin daha sonra denetlenmesi iin verilen fi
.
* K
sa ve arp
cpropaganda sz.

slogan atmak
* sloganba
rarak sylemek.
sloganc
* Slogan haz
rlayan veya atan kimse.
sloganc
l
k
* Sloganc
n
n i
i.
sloganla
ma
* Sloganla
mak i
i veya durumu.
sloganla
mak
* Slogan durumuna gelmek.
sloganla
t
rma
* Sloganla
t
rmak i
i.
sloganla
t
rmak
* Slogan durumuna getirmek.
Slovak

Slovaka

* Slovakya'da oturan Slav halkve bu halk


n soyundan olan kimse.
* Slovak ulusuyla ilgili, Slovak ulusuna zg olan.

* Slovaklar
n kulland
Slav dili.
Slovakyal
* Slovakya halk
ndan olan kimse.
Sloven
Slovence

* Slavlar
n gney kolundan bir ulus veya bu ulustan olan kimse.
* Slovenlerin kulland

dil.

Slovenyal
* Slovenya halk
ndan olan kimse.
Sm
* Samaryum'un k
saltmas
.
sma
smar

* Voleybolde yukar
dan a
a
ya topu serte yere vurmak.
* Voleybolda file zerinde kar
alana do
ru yukar
dan a
a
ya topu serte yere vuran, oyuncu.

smokin

* Gece ziyafetlerinde, galalarda ve gece e


lencelerinde erkeklerin giydikleri, n a
k, ceketi daha ok atlas
yakal
tak
m giysi.
Sn

* Kalay'
n k
saltmas
.

snack-bar
* Bkz. sinek bar.
snobizm

* Snop gibi davranmaybenimseme yanl


solan.

snop

* Sekin grnmek iin, bazevrelerdeki d


nceleri benimseyen, hayranl
k duyan ve onlar gibi
davranmaya zenen (kimse), zppe.
snopluk
soba

* Snop olma durumu, zppelik.


* Bir yeri
s
tmak iin iinde kmr, odun veya gaz yak
larak kullan
lan bir ara.

sobac
* Soba yapan, satan, onaran veya kuran kimse.
sobac
l
k
* Sobac
n
n i
i veya meslei.
sobal
k

* Sobaya girebilecek byklkte olan.


* Soba yapmaya elveri
li olan.
* Soban
n alabilecei miktarda olan.

sobe

* Genel olarak ko
maca, saklamba vb. ocuk oyunlar
nda, ebeden nce davran
p daha nce kararla
t
r
lm

yere ula

ld

nda sylenen sz.


sobeleme

* Sobelemek i
i.
sobelemek
* Sobe diyerek ebeden nce kararla
t
r
lm
yere ula

ld

nbildirmek.
soda

* Sindirimi kolayla
t
rmak; susuzlu
u gidermek, ikileri suland
rmak iin kullan
lan, iinde sodyum karbonat
bulunan, kpren su.
* Billrla
m
sodyum karbonat
n piyasadaki ad
.
sodyum
* Atom numaras11, atom a
rl

22,990 olan, 0,971 younluunda, 97,5 C'de eriyen, deniz ve kaya


tuzlar
nda, doada birle
ik olarak ok yayg
n bulunan, beyaz, parlak, mum gibi yumu
ak bir element. K
saltmasNa.
sodyum bikarbonat
* zellikle kabartma tozu olarak kullan
lan madde (NaHCO3).
sodyum florit
* Metalurjide, eczac
l
kta kullan
lan kristal madde (NaF).
sodyum fosfat
* Eczac
l
kta, hekimlikte kullan
lan fosforik asidin sodyumlu tuzu (NaH2, NaHPO4, Na3PO4).
sodyum hidroksit
* Sabun yap
m
nda kulan
lan, 320 C de eriyen kuvvetli bir baz, sut kostik (NaOH).
sodyum hiposlfit
* Fotoraf
l
kta, eczac
l
kta kullan
lan, suda eriyebilen kristal madde (Na2S2O4).
sodyum karbonat
* Sabun yap
m
nda, temizlik i
lerinde kullan
lan, gl bir alkali tuz (Na2CO3).
sodyum klorr
* Tuz.
sodyum nitrat
* Gbre yap
m
nda, eti korumada kullan
lan madde (NaNO3).
sodyum slfat
* Tekstil, k

t, cam sanayiinde kullan


lan madde ((Na2SO4).
sodyumlu
* Birle
iminde sodyum bulunan.
sof

sofa
sofi

* Bir e
it serte, ince ynl kuma
.
* Ham ipekten yap
lm
astarl
k kuma
.
* Evlerde oda kap
lar
n
n a
ld

geni
e yer, hol.
* Tasavvuf felsefesine balolan (kimse), mutasavv
f.

soflik
* Sofi olma durumu.
sofist
sofistik

* Sofizmden yana olan (kimse, d


nce vb.).
* Safsatal
, yan
ltmal
.

sofistike

sofistlik
sofiyan
sofiyane

* A

rlde yapmac
kldavranan (kimse).
* A

rkarma

k olan (durum).
* Sofist olma durumu.
* Sofiler.
* Tasavvufla ilgili veya mutasavv
flara yak

r biimde olan.

sofizm
* Bilgicilik.
sofra

* Masa, sini gibi


eylerin, yemek yemek zere haz
rlanm
durumu.
* Yemek (yedirme ve yeme).
* Birlikte yemek yiyenlerin tm.
* Genellikle tekerlek biiminde, zerinde yemek de yenebilen ayaklhamur tahtas
.
* Ans.
* Halgbe
inde daire biimindeki iekli blm.

sofra (veya sofray


) kald
rmak (veya toplamak)
* yemek yendikten sonra masa, sini vb. yi temizlemek.
sofra (veya sofray
) kurmak
* yemek yemek iin sofra tak
m
ndizmek ve yiyecekleri haz
rlamak.
sofra ba

* Sofran
n etraf
, yemek yeme yeri.
sofra bezi
* Sofran
n alt
na serilen yayg
.
sofra donatmak
* sofraya bol ve trl yiyecekler koymak.
sofra duas
* Yemek sonunda yap
lan yemek duas
.
sofra rts
* Sofra kurulurken masan
n zerine serilen rt.
sofra tahtas
* Yerde yemek yenece
i zaman zerine sofra tak
m
konan alak masa.
sofra tak
m
* Yemek yerken kullan
lan atal, b
ak, tabak, rt, peete gibi
eylerin tm.
sofrac
sofral
k

* Saraylarda sofraykurmak, kald


rmak, yeme
i da
tmak gibi i
lerle grevlendirilmikimse.
* Sofrada yemeye yarayan.

sofrasa
k
* Konuklar
n
yeme
e al
koymayseven, sofras
nda konuk eksik olmayan.
softa

* Medrese
rencisi.
*
lmiyeden olanlara a
a

lama amac
yla verilen ad.
* Bir gr
e, bir inan

a kr krne ba
lanan kimse.
* Ya
ad

n gerisinde kalm

, geri kafalkimse.
softaca

* Softaya yara

r (bir biimde).

softala
ma
* Softala
mak i
i.
softala
mak
* Bir gr
e, bir inan

a kr krne ba
lanmak, softa durumuna gelmek.
softal
k
* Softa olma durumu.
sofu
sofuca
sofuluk

so
an

* Dinin buyruk ve yasaklar


na btnyle uyan (kimse).
* Sofuya yara

r (biimde).
* Sofu olma durumu.
* Sofuca davranma.
* Zambakgillerden, yemeklere tat vermek iin yumrusu ve ye
il yapraklar
kullan
lan
t
rlbitki (Allium cepa).
* idem, lle, zambak, sar
msak gibi bitkilerin toprak alt
ndaki yumru kk.

so
an ie
i
* Fulya.
so
anc
* Soan satan kimse.
so
anc
k
* Yal
n kat yaprakla sar
l
, besin bak
m
ndan zengin kk soan.
* Sar
msak di
i.
* Beyinle omurilik aras
nda kalan beynin son blgesi.
so
anlama
* Soanlamak i
i veya durumu.
so
anlamak
* Soan katmak.
so
anl
so
ans

*
inde so
an bulunan, iine soan do
ranm
olan, so
anla pi
irilmiolan.
* Soana benzer, so
ana yak
n.

Sodaka
* Sodca.
Sodca
so
rulma

* Orta Asya'da So
dlar
n kulland
klar
ran kkenli l dil.
* Sorulmak i
i.

so
rulmak
* Sourmak i
ine konu olmak.
so
rumsama
* Bkz. yze so
urma.
so
uk

* Is
s
d
k olan, s
cak kar

t
.
*
tecek derecede
s
solan.
* Duygudan, sevgiden yoksun olan, sokulgan olmayan.
* Yak
n ve iten olmayan, ilgisiz.
* Sevimsiz veya yersiz.
* (kad
n iin) Cinsel istek duymayan.
*
lgisiz, sevimsiz bir biimde veya memnuniyetsizliini belli ederek.
* Is
n
n
tecek kadar az veya d
k olmasdurumu.

so
uk alg
nl

* Nezle, anjin, bron


it gibi
tmeden ileri gelen rahats
zl
k.
so
uk almak
*
yerek hastalanmak,
tmek.
so
uk bez
* Keten ipli
inden yap
lm

, tlbende benzeyen bir tr ince, seyrek bez.


so
uk bfe
* Baztoplant
larda, ayakta yenilmek iin souk yiyecek ve ieceklerle haz
rlanm
masa.
so
uk almak
* (bitki iin) souk zarar vermek.
so
uk
kmak
* hava so
umak.
so
uk dalgas
* Youn olarak so
uk havan
n art arda gelmesi.
so
uk damga
* Mrekkep kullan
lmadan, baskile yap
lan kabartma damga.
so
uk durmak
* ilgisiz, sevimsiz davranmak.
so
uk duetkisi yapmak
* (ans
z
n bildirilen tats
z bir haber iin) olumsuz bir tepki yaratmak.
so
uk d
mek (veya kamak)
* (sz, davran
vb. iin) yersiz ve sevimsiz olmak.
so
uk harp
* Souk sava
.
so
uk hava deposu
* Bozulabilen yiyeceklerin konulduu, srekli olarak so
utulan depo.
so
uk
s
rmas
* Sou
un etkisiyle parmaklarda, kulak kenarlar
nda olu
an k
rm
z
, ka

nd
r
c
i
.
so
uk neva
* Bkz. so
uk nevale.

so
uk nevale
*
nsanlara yakla
mayan, sz veya davran

larsouk olan sevimsiz kimse.


so
uk renkler
* Mavi, lcivert ve mor renk ve bu renklerin tonlar
na verilen ad.
so
uk sava
* II. Dnya Sava

'ndan sonra do
u ve batbloklar
n
n zaman zaman sava
karma tehditlerinin btn
dnyada yaratt

gerginlik.
so
uk
aka
* Hokar

lanmayan, yersiz nkte veya szle yap


lan
aka.
so
uk ter dkmek (veya so
uk ter basmak)
* korku, heyecan anlar
nda birden terlemek.
so
uk vurmak (veya yakmak)
* (bitki iin) ok so
u
un etkisiyle kurumak.
so
uka

* Souk gibi, sou


a benzer.
* Sou
a yak
n.

so
ukkan
* Kolayca fke, telheyecana kap
lmayan, serin kanl
.
so
ukkanl
* Olaylara ve geli
melere sakin,
l
mlve temkinli yakla
an (kimse).
so
ukkanlhavyanlar
* Vcut
s
larya
ad
klarortam
n
s
s
na gre dei
en hayvanlar.
so
ukkanlolmak
* kolayca, fke, telve heyecana kap
lmamak.
so
ukkanl
l
k
* Soukkanl
olma durumu, serin kanl
l
k.
so
uklama
*
terek hastalanma, souk alg
nl

.
so
uklamak
*
terek hastalanmak, so
uk almak.
so
ukla
ma
* Soukla
mak i
i.
so
ukla
mak
* Soumak.
*
lgisiz, isteksiz, sevimsiz bir durum almak, so
uk davranmak.
so
ukla
t
rma
* Soukla
t
rmak i
i.
so
ukla
t
rmak
* Souk duruma getirmek.
so
ukluk

* Souk olma durumu, so


uk bir etki yapan
eyin zellii.
* Yeme
in sonunda yenen meyve, ho
af, komposto gibi
eyler.
* Hamamlarda y
kan
lan yerle giyinilen yer aras
ndaki az
s
t
lan yer.
* Souk, sevimsiz ve ilgisiz davran

, ilgisizlik.

* K
rg
nl

a, darg
nl

a yol aabilen sevgi azalmas


.
* Cinsel istek duymama durumu.
so
ulma

* Soulmak i
i.

so
ulmak
* Suyu veya st ekilerek prsmek.
* Irmak, kuyu, p
nar gibi yerlerde su ekilip yok olmak.
so
uma
* Soumak i
i.
so
umak

* Is
s
nh
zla veya yavayavayitirerek so
uk duruma gelmek.
* Birine kar
olan sevgi veya bir
ey iin duyulan istek kalmamak.

so
umler
* Souma durumunu lmeye yarayan alet.
so
urgan

* Emen, souran.

so
urganl
k
* Bir madde veya enerjiyi so
urma gc, yetene
i.
so
urma
* Sourmak i
i, emme, massetme.
* Katveya s
vbir maddenin bir gaz
,

iine almas
, emmesi.
* Bir ortam
n

k enerjisini belli nicelikte emmesi olay


.
so
urmak
* (bir madde bir s
v
y
)
ine ekmek.
* Katveya s
vbir madde so
urma yoluyla bir gaz
iine almak, emmek, massetmek.
so
urmal
* Sourma yoluyla al

an.
so
urucu
* Sourma zelli
i gsteren madde.
so
uru
* Sourmak i
i veya biimi.
so
u
ma

* Sou
mak i
i.

so
u
mak
* (toprak iin) Su sourup tavlanmak.
so
utkan
* S
cakl

azaltan, soutma zelli


i olan.
* Soutma, so
utucu.
so
utma
* Soutmak i
i.
so
utma
* Soutucu.
so
utmak
* Soumas
nsa
lamak, so
umas
na sebep olmak.

* (herhangi bir durum, ki


i veya olay) Birine, bir yere veya bir
eye kar
duyulan sevgi ve ilginin yok
olmas
na yol amak.
so
utucu

* Soutma zellii olan, frigorifik.


* Yiyeceklerin s
caktan bozulmas
nnleyen, iecekleri so
utan, motorla al

an dolap biiminde ara, buz


dolab
, frijider.
* Bir makine veya yap
da, a

s
nmay
nlemek iin yer alan dzen.
so
utulma
* Soutulmak i
i.
so
utulmak
* Soutmak i
ine konu olmak.
so
utu

* Soutmak i
i veya biimi.

so
uyu
* Soumak i
i veya biimi.
sohbet

* Dosta, arkada
a konu
arak hobir vakit geirme, syle
i, yarenlik, hasb
hl.
* Syle
i.

sohbet etmek
* dosta, arkada
a konu
arak hobir vakit geirmek, syle
ide bulunmak, yarenlik etmek, hasb
hl etmek.
sohbet ustas
* Konu
maszevkle dinlenen ve doyurucu olan, dinleyicileri deta byleyen kimse.
soka
a (veya sokaklara) d
mek
* (kad
n) kt yola saparak orta mal
olmak.
* (bir
ey) oal
p deerini yitirmek.
* skneti, huzuru evin d

nda aramak.
soka
a atmak
* birini d
kn, yoksul kalacak biimde evden, iyerinden uzakla
t
rmak veya kovmak.
* (para, e
ya vb.yi) boyere harcamak.
soka
a atsan
* en a
a
fiyatla sat
lsa bile.
soka
a
kmak
* gezmek veya bir igrmek iin evden
kmak.
soka
a dklmek
* herhangi bir sebeple d

ar
kmak.
sokak

*
l, ile gibi yerle
im blgelerinde, iki yan
nda evler olan, caddeye oranla daha dar veya k
sa olabilen yol.

sokak ocuu
* Genellikle vaktini sokaklarda geirip e
itimden yoksun kalm
ocuk.
sokak kad
n
* Kt yola d
mkad
n (veya k
z).
sokak kap
s
* Evin sokaa a
lan kap
s
.
sokak k
z

* Bkz. sokak kad


n
.
sokak sprgesi
* Evinde oturmay
p ok gezen kad
n, srtk kad
n.
sokakta bulmamak
* (herhangi bir
eyi) de
erli ve nemli bulmak.
sokakta kalmak
* s

nacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak.


sokaktaki adam
* genel olarak kamuoyunun gr
n dile getirdi
ine inan
lan herhangi bir ki
i.
* vatanda
, belirgin bir zelli
i olmayan, s
radan adam.
sokaktan toplamak
* kolayca salamak, masrafs
z ve zahmetsiz elde etmek.
soket
* K
sa orap.
sokma
sokmak

* Sokmak i
i.
*
ine veya aras
na girmesini salamak.
* Bir yere girmesini sa
lamak, ieri almak.
* Bat
rmak, saplamak (b
ak, ak
, i
ne vb. iin).
* (bcek, zehirli hayvan iin)
nesini bat
rmak veya
s
rmak; zehirlemek.
* Yasak bir malgizlice getirmek veya gtrmek.
* Belli etmeden kt bir malvermek.
* Konu
ma s
ras
nda bir sz, soruyu veya d
nceyi syleyivermek.
* Dokunakl
, k
r
cveya acsz sylemek.

sokman
* Bir e
it uzun konlu izme.
sokra

* (gverte d
emeleri vb.)
ki aac
n u uca gelmesiyle olu
an aral
k.

sokranma
* Sokranmak i
i veya durumu.
sokranmak
* Sylenmek, homurdanmak, isteksiz igrmek.
sokturma
* Sokturmak i
i veya durumu.
sokturmak
* Sokmak i
ini yapt
rmak.
soku

sokucu
sokulgan

* Tadibek.
* Dibekte, havanda tah
l dvmeye yarayan tokmak.
* Sokan, sokmak i
ini yapan.
* K
sa srede insanlarla kayna

p dost olabilen, kendini abucak sevdiren.

sokulganl
k
* Sokulgan olma durumu.
sokulma

* Sokulmak i
i.

sokulmak
* Sokmak i
ine konu olmak.
* Girmek.
* Yana
mak, yakla
mak.
sokulu

sokulu

* Sokulmuolan.
* Sokulmuolarak.
* Sokulmak i
i veya biimi.

sokum
* Lokma.
* Yufka ekmeinden yap
lan drm.
* Bkz. kuyruk sokumu.
sokur

soku
soku
ma

* Kstebek.
* Snm
, ieriye batm

.
* Bir gz kor.
* Sokmak i
i veya biimi.
* Soku
mak i
i veya durumu.

soku
mak
* Dar bir yere sokulmak.
* Usulcac
k araya girmek.
soku
turma
* Soku
turmak i
i.
soku
turmak
* Dar bir yere zorla veya iterek sokmak.
* Belli etmeden kt bir malvermek.
* Dokunakl
, k
r
cveya acsz sylemek.
sol
* Kalbin bulunduu tarafta olan, sakar

t
.
* Bu taraftaki yn.
* (parlmentoda oturudzenine gre) Solcu gruplar
n tm.
* Bir parti ierisinde, sosyalizme yak
n gr
te olan grup.
* (boksta) Sol yumrukla vuru
.
sol

sol a
k

* Gam dizisinde fa ile la aras


ndaki ses.
* Bu sesi gsteren nota i
areti.
* Futbolda forvette yer alan, sol ba
ta bulunan oyuncu.

sol anahtar
* Portedeki notalar
n fa yksekli
inde olaca

n
gsteren i
aret.

sol bek

* Futbolda kalecinin nnde yer alan savunma oyuncular


n
n solda bulunan
.

sol e
ilimli
* Dnya gr
solculu
a yatk
n olan.
sol eli beklemek
* yeme
e beklenilen birine, yeme
e ba
land

n
aka yollu anlatmak iin kullan
l
r.
sol haf
* Futbolda oyun kurucular
n
n sol ucunda yer alan oyuncu.
sol i
sol
erit

* Futbolda forvette bulunan beoyuncudan, soldan ikinci yerde bulunan


.
* Trafikte yolun veya caddenin sol taraf
nda yer alan yol izgilerinin olu
turdu
u blm.

sol taraf
ndan kalkmak
* aksilik, huysuzluk, terslik edenler iin kullan
l
r.
* i
leri ters gitmek, iyi gnnde olmamak.
sol yapmak
* direksiyonu sola doru evirerek sola ynetmek.
sola kaymak
* siyasette ve ekonomide sol e
ilimli olmak.
solak

solakl
k
solaryum

* Eller kullan
larak yap
lan i
lerde daha ok sol elini kullanan.
* Yenieri oca
n
n, padi
ah
n gzeticili
ini yapan asker s
n
f
.
* Solak olma durumu.
* Hastal
klargne

nlarile tedavi etmeyi amalayan kurulu


.

solcu

* Parlmentolarda ba
kan
n solunda oturan, sosyal ve ekonomik konularda sosyalizme yak
n kabul edilen
birtak
m siyas de
i
iklikler yapma gr
n temsil eden (ki
i veya parti).
solculuk

* Solcu olma durumu.

solda s
f
r
* hibir deeri ve nemi olmayan, benzerleriyle kar

la
t
r
l
nca deersizlii daha iyi anla

lan.
soldat
soldurma

* Asker.
* Soldurmak i
i.

soldurmak
* Solmas
na sebep olmak.
solfej
* Mzik ezgilerinin uygulan

.
* Notalarde
erlerine gre seslendirmeyi amalayan mzik al

mas
.

solgun

* Rengini, tazeli
ini, canl
l

nveya parlakl

nyitirmiolan, solmu
.

solgunla
ma
* Solgunla
mak i
i.
solgunla
mak
* Solgun duruma gelmek.
solgunluk
* Solgun olma durumu.
solidarist

* Dayan

mac
.

solidarizm
* Dayan

mac
l
k.
solipsizm
* Tek bencilik.
solist
solistlik
sollama

* Solocu.
* Solistin grevi.
* Sollamak i
i.

sollama yapmak
* sollamak.
sollamak
sollay

sollu

* Bir ta

t ba
ka bir ta

tgemek iin solundan ilerlemek.


* Sollamak i
i veya biimi.
* Bkz. Salsollu.

solluk
* Sol olma durumu.
solma
solmak

solmaz
solo

* Solmak i
i.
* Rengini yitirmek, rengi umak.
* Tazeli
ini, dirili
ini veya parlakl

nyitirmek.
* Solmayan, rengini yitirmeyen.
* Bir ki
i taraf
ndan sylenen veya al
nan mzik paras
.

solo yapmak
* mzik parasbir ki
i taraf
ndan sylenmek veya al
nmak.
solocu

* Sesiyle veya bir alg


yla solo yapan kimse, solist.
solucan
* Yuvarlak veya yass
, uzun kurtlara verilen genel ad.
solucan d
rc
* Ba

rsak kurtlar
nldrmeye veya organizmadan d

ar
atmaya yarayan il.
solucan gibi
* solgun ve zay
f kimseler iin kullan
l
r.
solucan otu
* Birle
ikgillerden, Karadeniz ve Do
u Anadolu blgelerinde yeti
en, 15-35 cm ykseklikte, yuvarlak
yaprakliekleri solucan d
rc olarak kullan
lan ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Pelargonium endlicherianum).
solucanlar
* Halkal
lardan, yer solucan
, tenya, askarit gibi, vcutlaruzun, yumu
ak ve ayaks
z hayvanlar
iine alan
tak
m.
soluan

* Nefes darl

na tutulmu
.
* S
k soluyan (hayvan).
* Uzaklarda esen rzgrdan sonra ba
layan dalga hareketi.

soluan etmek
* soluk solua b
rakmak.
soluu (bir yerde) almak
* bir yere hemen gitmek veya s

nmak.
soluu kesilmek (veya tutulmak)
* soluk almaz duruma gelmek.
soluu kesmek
* (bir
ey) ok heyecan veya korku vermek.
soluk

soluk

* Akcierlere ekilen, akci


erlerden at
lan hava veya ci
erlere hava al
p verme, nefes.
* Dikkat ekici, arp
cyanlarolan kimse veya
ey.
* (cilt iin) Donuk bir beyazl
olan, rengi atm
olan, solmu
.
* (

k iin) Parlakl

n
, gcn yitirmiolan.
* (nesneler iin) Rengi atm
olan.

soluk ald
rmamak
* ara vermeden al

t
rmak, vakit b
rakmamak.
soluk almadan (dinlemek, izlemek veya bakmak)
* bir davran

n dikkatle ve heyecanla yap


ld

n
anlat
r.
soluk almak
* havay
ci
erlere ekmek, nefes almak.
* dinlenmek.
soluk borusu
* G
rtlakla bron
lar aras
nda bulunan, yakla

k 12 cm uzunluunda, havan
n akci
erlere girip
kmas
n
sa
layan boru.
soluk darl

* Soluk alamaz duruma gelmek.

soluk kesici
* ok heyecan veya korku veren.
soluk solua
* Ko
maktan glkle soluk alarak, s
k s
k soluyarak, yorgun, bitkin veya tel
la.
soluk solua kalmak
* nefes alamayacak duruma gelmek, ok yorulmak.
soluklama
* Soluklamak i
i veya durumu.
soluklamak
* Soluk duruma gelmek.
soluklanma
* Soluklanmak i
i.
soluklanmak
* Genive rahat soluk almak, dinlenmek, teneffs edilmek.
solukla
ma
* Solukla
mak i
i veya durumu.
solukla
mak
* Gerek rengini yitirmek, rengi solmak.
solukluk

* Soluk olma durumu.

soluksuz
* Soluk alamayacak biimde.
soluksuzluk
* Soluksuz olma durumu.
* Kolay, srekli ve verimli yazamama.
soluma
solumak

solunga
solunma

* Solumak i
i.
* Nefes al
p vermek.
* S
k ve kesik soluklar al
p vermek.
* Zorlanmak, gcnn hepsini harcamak.
* Suda ya
ayan hayvanlar
n solunum organ
, galsame.
* Solunmak i
i.

solunmak
* Soluk al
p vermek, teneffs etmek.
solunum
* Btn canl
larda, oksijen al
p karbondioksit verme biiminde grlen hareket, teneffs.
solunum ayg
t
* Organizmada solunumu sa
layan organlar
n tm.
solunum sistemi
* Bkz. solunum ayg
t
.

solusyon
solu
solutma

* zellikle lstikleri yap

t
rmakta kullan
lan koyu, yap

kan madde.
* Solmak i
i veya biimi.
* Solutmak i
i.

solutmak
* Solumas
na sebep olmak.
soluyu
solsyon
som

som

* Solumak i
i ve biimi.
* zelti.
*
i dolu olan ve d

kaplama olmayan.
* Kat

ks
z.
* R
ht
m
n su stnde olan blm.

som
* Kemikli bal
klardan, hem denizde hem tatlsularda ya
ayan, eti beenilen, irice bir bal
k (Salmo salar).
som
soma
soma

* K
rg
siztan para birimi.
*
lk dam
t
lan ve iinde anason bulunmayan rak
.
* Cinsiyet hcreleri d

nda, vcut hcrelerinin tm.

somak
* Bkz. sumak.
somak
somaki

Somalili
soman

* Hayvanlarda yzn
k
nt
lve az ok sivri olan n blm.
* K
z
l veya ye
il renkte, damarl
ve ok sert bir porfir tr mermer.
* Bu mermerden yap
lm

.
* Somali halk
ndan olan.
* Bir tr bal
k.

soman bal

* Bkz. som (III).


somata
somon

* Bademden yap
lan bir
erbet, badem subyesi.
* Bkz. som (III).

somun
somun

* Yuvarlak ve
i
kin ekmek.
* C
vatan
n ucuna geirilen, ii yivli demir ba
l
k.

somurdanma
* Somurdanmak i
i.
somurdanmak
* Homurdanmak, somurtarak sylenmek.
somurma
* Somurmak i
i veya durumu.
somurmak
* Dudaklar
yap

t
r
p kuvvetlice iine ekmek, emmek.
somurtkan
* Srekli somurtan, as
k suratl
.
somurtkanl
k
* Somurtkan olma durumu.
somurtma
* Somurtmak i
i.
somurtmak
* Ksknln, bir
eye s
k
ld

n
, keyifsizli
ini anlatacak biimde yzn buru
turmak, surat asmak.
somurtuk
* As
k suratl
, yz glmez, s
k
nt
l
, ekilmez.
somurtu
* Somurtmak i
i veya biimi.
somurulma
* Somurulmak i
i veya durumu.
somurulmak
* Somurmak i
i yap
lmak veya somurmak i
ine konu olmak.
somut

* Gereklii alg
lanabilen, mu
ahhas, konkre, soyut kar

t
.
* Somut olan
ey.

somut isim
* Beduyudan biriyle veya birkaile belirlenen varl
k.
somutlanma
* Somutlanmak i
i veya durumu.
somutlanmak
* Somut duruma gelmek.
somutla
ma
* Somutla
mak i
i.
somutla
mak
* Somut duruma gelmek.

somutla
t
rma
* Somutla
t
rmak i
i.
somutla
t
rmak
* Somut duruma getirmek.
somutluk
* Somut olma durumu.
somya
son

* ilteyi ta

maya ve ona esneklik vermeye yarayan, yaylarla donat


lm
kerevet.
* imdiki zamana en yak
n zamandan beri olan veya bu zamanda yap
lm

, olmuolan, ilk kar

t
.
* En arkada bulunan.
* Art
k ondan tesi veya ba
kasolmayan.
* Bir
eyin en arkadan gelen blm, bitimi, nihayet.
* Etene, e
, dl e
i, me
ime, plsenta.
* Olum.
* Olanca.

son adam
* Futbolda en geride bulunan savunma oyuncusu.
son birim
* En sonda yer alan yer.
son bulmak (veya sona ermek)
* bitmek, tkenmek.
son derece
* Pek ok, ok fazla.
son deyi
* Bazedeb eserlerde yer alan son sz niteli
indeki blm, hatime.
son drt
son ek

* Son drtlk.
* Kelimelerin kk veya gvdesine gelen ek.

son grev
* Bir akraba veya dostun lmnde gerekli olan sayg
ygstermek, treleri yerine getirmek.
son grl

* Bir kimsenin ya
l
l

nda kavu
tuu rahat, bolluk ve huzur.
son knun
* Ocak, knunusani.
son kozunu oynamak
* elinde bulunan son imkankullanmak.
son nefes
* lmden nce ya
am
n son dakikalar
.
son nefes
* lmden nceki son anda al
nan nefes.
* Hayat
n sonu.
son nefesini vermek

* lmek.
son pi
manl
k fayda vermez (veya etmez)
* ii
ten getikten sonra pi
man olman
n yararyoktur.
son ses

* Bir kelimenin veya hecenin sonundaki ses.

son ses d
mesi
* Sz sonundaki bir sesin yok olmas
.
son turfanda
* Bir meyve veya sebzenin mevsiminin sonunda al
nan en son rn.
son vazife
* Bkz. son grev.
son vermek
* bitirmek, sona erdirmek.
sona kalan dona kal
r
* bir i
te ge kalan istedi
i
eyi elde edemez.
sonar

sonat

* Batm
olan nesnenin yerini ve durumunu akustik dalgalarla belirleyen sistem.
* Bu sistemden yararlan
larak yap
lm

, denizalt
larda kullan
lan cihaz.
* Bir veya iki algiin yaz
lm

, veya drt blmden olu


an mzik eseri.

sonbahar
* Gz.
soncul

* Son bulma zelli


i olan.

sonda

* Suyun herhangi bir noktadaki derinliini lmek, dip tabakalar


n yap
s
n
incelemek iin kullan
lan ara.
* Bir bo
lu
un iini yoklamaya yarayan uzunca ve ucu kt demir ara.
* Vcut iinde herhangi bir bo
luk veya mesafeye sokulan, te
his, inceleme, tedavi ve d

ars
v
atmada
kullan
lan ara.
sondaj
* Sonda ile yoklama, sondalama.
* Bir durum, bir d
nce ile ilgili olarak yap
lan yoklama, ara
t
rma.
sondaj kuyusu
* Sondaj al

malar
n
n yap
ld

kuyu.
sondaj yapmak
* sonda ile yoklamak, sondalamak.
* bir durum, bir d
nceyle ilgili olarak yoklama yapmak, ara
t
rmak.
sondajc
* Sondalamac
.
sondalama
* Sondalamak i
i, sondaj.
* Dip tabakalar
n yap
s
nsonda kullanarak inceleme ve ara
t
rma.
sondalamac
* Sondalama yapan kimse, sondajc
.

sondalamac
l
k
* Sondalamac
n
n i
i.
sondalamak
* Suyun derinliini sonda ile lmek.
* Dip katmanlar
n yap
s
nsonda kullanarak incelemek ve ara
t
rmak.
* Su, maden, petrol vb.ara
t
rmalariin topra

n derinliklerine sonda sokmak.


sondurmak
* Bkz. Sundurmak.
sone
sonlama

*
ki drtl ve iki lden olu
an, on drt dizeli bir bat
iir tr.
* Sonlamak i
i veya durumu.

sonlamak
* Bitirmek, sonuland
rmak, sona erdirmek, noktalamak.
sonlu

* Sonu olan, bitimli.


* Sonu olan, sonsuz olmayan.

sonlu byklk
* ls sonlu bir say
yla ifade edilen byklk.
sonra

sonradan

* Daha ileri bir zamanda, mteakiben.


* Daha uzak ve ileri bir yerde.
* Makam, s
ra, deer ve nemde arkada olu
u bildirir.
* Yoksa, aksi hlde.
* Arkadan gelen blm veya zaman.
* Konu
ulan zaman
n ard
ndan gelen zamanda.

sonradan gelen devlet devlet de


ildir
* ki
i ya
land
ktan sonra gelen zenginlik i
e yaramaz.
sonradan grme
* Sonradan zenginle
erek gsteri
, vnme gibi yersiz davran

larda bulunan kimse.


sonradan grme, gvurdan dnme
* sonradan grme olan bir kimsenin makbul bir adam olmad

n
anlatan bir deyim.
sonradan grmelik
* Sonradan grme zellii veya durumu.
sonradan grm
* Sonradan zenginle
mikimse.
sonradan grm
lk
* Sonradan zenginle
erek gsteri
, vnme gibi yersiz davran

larda bulunma.
sonradan olma
* ba
kas
na k
yasla yeni olan, yeni ortaya
kan.
sonraki

* Sonra olan.

sonralar
* Sonraki zamanlarda.
sonras
z

* Bkz. sonsuz.

sonras
zl
k
* Bkz. sonsuzluk.
sonsal
sonsuz

* Deneyden
kan ve deneye balolan (bilgi), aposteriori.
* Sonu olmayan, hi bitmeyen, ebedi.
* llemeyecek kadar ok veya byk olan.
* Sonu, s
n
rolmayan, ok.
* Sonu olmayan, her nicelii a
abilen dei
ken (nicelik).
* Sonu ve s
n
rolmayan
ey.

sonsuz kk
* S
f
ra e
it olmamak
art
yla, herhangi bir say
dan daha ok s
f
ra yak
n olabilen de
i
ken.
sonsuzla
ma
* Sonsuzla
mak i
i.
sonsuzla
mak
* Sonsuz duruma gelmek, sonu olmamak.
sonsuzluk
* Sonsuz olma durumu.
* Sonu olmayan gelecek zaman, ebediyet.
* Sonu ve s
n
rolmayan uzay.
sonte
rin

* Kas
m, te
rinisani.

sonu gelmek
* bitmek, tkenmek, yok olmak, lmek.
sonu

* Bir olay
n dourdu
u ba
ka bir olay veya durum, netice.
* Bir geli
im veya giri
imden elde edilen
ey.
* z, zet.
* Yaz
n
n veya szn bitim blm.

sonu almak
* bir i
i bitirmek, sonuland
rmak.
* istenilen sonuca ula
mak, verim almak.
sonu kar

la
mas
* Bkz. sonu yar

mas
.
sonu oyuncusu
* Ma
n skorunda etkili olan oyuncu.
sonu tak
m
* Malarda sonu almas
nbilen tak
m.
sonu vermek
* bir durumun sa
lanmas
na imkn sa
lamak.
sonu yar

mas

* Sonucu almak iin yap


lan yar

.
sonulama
* Sonulamak i
i.
sonulamak
* Sonuca ula
t
rmak, sonuland
rmak, bitirmek.
* Sonu vermek; yol amak.
sonuland
rma
* Sonuland
rmak i
i.
sonuland
rmak
* Sonuca ula
t
rmak, bitirmek, neticelendirmek, inta etmek.
sonulan

* Sonulanmak i
i veya biimi.
sonulanma
* Sonulanmak i
i.
sonulanmak
* Sonuca ula
t
r
lmak, sonuca ba
lanmak, bitirilmek, neticelenmek, inta edilmek.
sonusuz
sonunda

* Sonuca ula
amayan, sonu vermeyen, neticesiz.
* (bir
eyin) S
rada sonda olan, en sona kalan
, nihayetinde.

sonunu almak
* bir i
i bitirmek veya bir i
in bitti
ini grmek.
sonunu getirememek
* iyi ba
lad

bir i
i ba
ar
yla bitirememek.
sonunu getirmek
* o i
i ba
ar
p bitirmek.
sonurgu

* Bir ba
lang
c
n, bir olgunun, bir ilginin renkli ve zorunlu grlen sonucu, varg
s
.

sonurtu
* Birbirine baliki nermeden sonraki sznde "atevard
r" nermesi bir sonurtudur.
sonu
maz
* Sonsuza giden bir e
rinin e
itli noktalar
n
n gittike yakla
t
ba
ka bir eri veya do
ru, asimptot.
sop
sopa

* Bkz. soy sop.


* Kal
n denek.
* Sopayla yap
lan vuru
.
* Dayak, ktek.

sopa atmak (veya ekmek)


* dvmek.
sopa yemek
* dvlmek, dayak yemek.

sopalama

* Sopalamak i
i.

sopalamak
* Sopa ile vurmak, dvmek, sopalanmak.
sopalanma
* Sopalanmak i
i veya durumu.
sopalanmak
* Sopa ile vurulmak, svlmek.
sopal
soplu

* Elinde sopasolan.
* Bkz. soylu soplu.

soprano
* Kad
n veya gen erkek ocuklarda en ince ses.
* Sesi byle olan sanat
.
* Bir algtoplulu
unda en ince sesleri veren mzik aralar
.
sopso
uk
* ok so
uk.
sora sora
* Sorarak.
sora sora Ba
dad (veya Kbe) bulunur
* insan sora sora ok uzak yerleri bile bulur.
sordurma
* Sordurmak i
i.
sordurmak
* Sormak i
ini yapt
rmak.
sorgu
* Sormak i
i.
* Ceza muhakemeleri usul kanununa gre, san

n ara
t
rma konusu olayla ilgili olarak yarg
kar

s
ndaki
beyan
, istintak.
sorgu hakimi
* Bkz. sorgu yarg
c
.
sorgu sual
* Soru
turma.
sorgu suale ekmek
* sorguya ekmek.
sorgu yarg
c
* San
klarsorguya eken yarg
, sorgu hakimi, mstantik.
sorgu

* Bazku
lar
n tepelerinde bulunan uzunca ty.
* Serpu
lar
n n taraf
na tak
lan ty veya pskl biimindeki ss.

sorgulanmak
* Sorgu biimiyle
ekillenmigibi grnmek.

sorgulu

* Sorgucu olan.

sorgusuz
* Sorgucu olmayan.
sorgulama
* Sorgulamak i
i.
sorgulamak
* Su niteli
inde bulunan bir sorun zerine ilgili bulunanlara sorular sormak.
sorgulan

* Sorgulanmak i
i veya biimi.
sorgulanma
* Sorgulanmak i
i.
sorgulanmak
* Sorgulamak i
ine konu olmak veya sorgulamak i
i yap
lmak.
sorgun
sorgusuz

* Bkz. Sorkun.
* Sormadan, hi soru
turmadan anlam
nda sorgusuz sualsiz ikilemesinde geer.

sorgusuz sualsiz
* Hi soru
turmadan, sormadan.
sorguya ekmek
* bir sula ilgili olarak soru sorup cevap istemek.
sorit
sorkun
sorma

* ncul say
sikiden ok olan tas
msal
kar
m.
* Sepeti sd.
* Sormak i
i.

sorma ki
inin asl
n
, sohbetinden bellidir
* bir ki
inin nas
l bir insan oldu
u konu
mas
ndan belli olur, soyunu sopunu renmeye gerek yoktur.
sorma! (sormay
n! veya sorma gitsin!)
* okluk, a

r
l
k ve kt bir durum anlat
r.
sormaca
sormak

sormak

* Soru
turma, anket.
* Birine soru ynelterek herhangi bir konuda ondan bilgi istemek, sual etmek.
* Bir i
in sorumlulu
u kendisinde olmak, bir i
ten sorumlu bulunmak.
* Sorumak , emmek.

sormak (veya sormas


) ay
p olmas
n
* sorulmasteklifsizlik say
lan bir
eyi sormadan nce zr dilemek iin kullan
l
r.
sormuk

* ocuk emzi
i.
* Tlbent iine lokum,
eker konularak kk ocuklara verilen emzik.
sorti

* Elektrik tesisat
nda lmba veya fikonacak kollar
n her biri.
*
k

sorti yapmak
* uaklar havalan
p
k
yapmak.
soru
* Bir
ey renmek iin birine yneltilen ve kar

l
k gerektiren sz veya yaz
, sual.
* Bir
renciye s
navda yneltilen sz veya yaz
, sual.
soru cmlesi
* Herhangi bir gesinde soru kavrambulunan cmle.
soru eki

* Soru kavram
veren mi eki.

soru i
areti
* Soru cmlelerinin sonuna konan i
aret.
soru s
fat
*
smi soru yoluyla belirten s
fat.
soru sormak
* bir konu hakk
nda bilgi edinmek zere soru yneltmek.
soru zamiri
*
simlerin yerini soru yoluyla tutan zamir.
soru zarf
* Bir fiilin anlam
nsoru yoluyla a
klayan zarf.
sorulma

* Sorulmak i
i.

sorulmak
* Sormak i
ine konu olmak.
sorulu grnm
* Soru biimindeki bir fiilin bir ba
ka fiilden nce gelerek zaman zarf
grevinde kullan
lmas
.
sorum
soruma

* Sorumluluk, mesuliyet.
* Sorumak i
i.

sorumak
* Emmek.
sorumlu

* stne ald
veya yapt

i
lerden dolayhesap vermek zorunda olan, sorumluluk ta

yan kimse, mesul.

sorumlu tutmak
* sorumlu saymak, mesul olarak grmek.
sorumluluk
* Ki
inin kendi davran

lar
nveya kendi yetki alan
na giren herhangi bir olay
n sonular
nstlenmesi,
mesuliyet.

sorumluluk d
mek
* sorumlu say
lmak, sorumlu olarak grlmek.
sorumsuz
* Sorumlu olmayan, sorumluluk ta

mayan, mesuliyetsiz, gayrimesul.


sorumsuzca
* Sorumsuz (bir biimde).
sorumsuzla
ma
* Sorumsuzla
mak i
i veya durumu.
sorumsuzla
mak
* Sorumsuzca davranmak.
sorumsuzluk
* Sorumsuz olma durumu veya sorumsuzca davran

, mesuliyetsizlik.
sorun

sorunlu

* Ara
t
r
l
p renilmesi, d
nlp zmlenmesi, bir sonuca ba
lanmasgereken durum, mesele, problem.
* S
k
nt
veren durum, dert.
* Sorunu olan, problemli.

sorunsal
* zm belli olmayan.
* Doru olma ihtimali bulunmakla birlikte,
phe uyand
ran, kesin olmayan, problematik.
sorunsuz
* Sorunu olmayan, problemsiz.
soru
ma

* Soru
mak i
i.

soru
mak
* Birine sormak.
soru
mak
* Emilip yok olmak.
* (ama

r) Kurumaya ba
lamak.
soru
turma
* Soru
turmak i
i.
* Herhangi bir konuda ilgili ki
ilere soru ynelterek bilgi toplama i
i, sormaca, tetkik, tahkik, anket.
* Bir idar veya adl makam
n yneltii inceleme, tahkikat.
* Herhangi bir konuyla ilgili durum veya tutumu belirlemek iin dzenlenmiayr
nt
lve kapsaml
soru
dizisi.
soru
turma amak
* soru
turma yapmak.
soru
turma kurulu
* Herhangi bir konuda soru
turma yapmak zere olu
turulmukurul, tahkikat kom
syonu.
soru
turma raporu
* Soru
turma kurulunun haz
rlam
olduu yaz
lbelge.
soru
turmac
* Soru
turma yapan, anketi.

soru
turmac
l
k
* Soru
turma yapma i
i, anketilik.
soru
turmak
* renmek istenilen
eyi inceden inceye ve birok ki
iye sormak.
soru
turucu
* Soru
turma yapan (kimse), muhakkik.
sorutkan
sorutma

* Somurtkan.
* Sorutmak i
i.

sorutmak
* Ayakta durmak, dikilmek, beklemek.
* Somurtmak, surat asmak.
sos

* Bazyemeklerin zerine dklen, domates, baharat gibi


eylerle yap
lan terbiye.

sosis
* K
y
lm

, baharat kat
lm
etle, ttsleme ve pi
irme gibi i
lemlerden sonra yap
lan bir tr sucuk.
sosluk
sosyal

* Sos konulmak iin konulan kap.


* Toplumla ilgili, toplumsal, itima.

sosyal adalet
* Toplumun dei
ik kesimlerinde hayat standard
, gelir dzeyi gibi birtak
m llerin f
rsat e
itlii
erevesinde dikkate al
nmas
yla sosyal alanda sa
lanan denge durumu.
sosyal antropoloji
* Kltr bir btn olarak inceleyen, kltr kal
plararas
ndaki benzerlikleri ve farkl
l
klarortaya koyan
bilim dal
.
sosyal bilgiler
* Sosyal konularieren bilgiler.
sosyal bilim
* Toplum olaylar
n
, insan
n sosyal ve kltrel faaliyetlerini inceleyen bilimlerin ortak ad
.
sosyal bilimler
* Sosyal bilim dal
nda ara
t
rma ve inceleme yapan bilimler.
sosyal bnye
* Sosyal yap
.
sosyal de
erler
* Toplumun fertlerini birbirine yakla
t
ran, bir arada tutan; toplumun devam
nsa
layan temel yarg
lar,
de
erler.
sosyal de
i
me
* Sosyal bak
mdan sz konusu olan dei
me.
sosyal demokrasi
* Sosyal alanda emeki toplum kesimlerinin
karlar
n
n korunmasve retimi art
rmak yan
nda haka
bl
m de n plnda tutan sosyal ve siyas ak
m.

sosyal demokrat
* Sosyal demokrasi yanl
solan kimse.
sosyal devlet
* Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal gvenlik ve adalet sa
lay
cpolitikalar reten devlet modeli.
sosyal dzen
* Sosyal yap
n
n dzenli bir biimde olu
mas
.
sosyal faaliyet
* Sosyal konulu etkinlik.
sosyal geli
me
* Sosyolojik bak
mdan gzlenen dei
me ve geli
me.
sosyal gvenlik
* Sosyal sigorta ve sosyal yard
m gibi aralarla halk
n sosyal durumunu gvence alt
na alma.
sosyal hayat
*
nsan
n toplum iindeki ya
ama biimi.
sosyal ili
ki
* Birbirlerinden haberi olan, en az iki insan aras
nda bir sre devam eden, anlaml
, belirli amalarbulunan
sosyal ba
.
sosyal konut
* Dar gelirliler iin zel olarak yap
lm

, sal
a uygun ucuz konut.
sosyal olay
*
nsanlar arasili
kilerden doan ve bir defa olup biten sosyal olu
um, sosyal hadise.
sosyal olgu
* Sosyal nitelikli olay, sosyal vak
a.
sosyal olu
um
* Zaman iinde insanlar
n olu
turdu
u toplumla ilgili sosyal de
i
im.
sosyal psikoloji
* Toplumun insan davran

lar
na etkisini konu edinen bilim dal
.
sosyal sigorta
* Bir i
te cret kar

al

anlar
n sa
l

n
, geleceini gvence alt
na almak amac
yla kazanlar
ndan bir
blm kesilerek yap
lan sigorta, i
i sigortas
.
sosyal stat
* Bir sosyal pozisyonunun di
er sosyal pozisyona gre i
gal ettii duruma verilen ad.
sosyal tabaka
* Bir toplumda ya
ama biimi, madd imknlar
, renim durumu bak
mlar
ndan birbirine benzeyen ki
ilerin
olu
turduu s
n
f.
sosyal yap
*
inde sosyal ili
kilerin, sosyal olaylar
n meydana geldi
i, sosyal gruplar
n ve kurumlar
n yer ald

toplumun
ekil ve erevesiyle ilgili d
grn
e sahip olan bir sosyal varl
k.
sosyal yard
m
* Yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi ve il sa
lanarak yap
lan paras
z yard
m.
sosyal ya
am
* Bkz. sosyal hayat.
sosyalist

* Sosyalizm yanl
s
, toplumcu.
sosyalistik
* Sosyalizm yanl
s
.
sosyalizasyon
* Bazimknlardan, kurulu
lardan toplumun yararlanmas
nsalama, toplum hizmetine koyma,
toplumsalla
t
rma.
sosyalizm
* Toplumculuk.
sosyalle
me
* Toplumsalla
ma.
sosyalle
mek
* Toplumsalla
mak.
sosyalle
tirme
* Toplumsalla
t
rma.
sosyalle
tirmek
* Toplumsalla
t
rmak.
* Toplum kurallar
na gre davranacak biimde e
itmek.
sosyete

sosyetik

sosyo-

* Topluluk, toplum, cemiyet.


* Bir topluluktaki gelir dzeyi yksek ve kendilerine zg ya
ama biimleri olan topluluk.
* Sosyete ile ilgili.
* Yksek s
n
f
n ya
ama biimine zenen.
* "Toplumla ilgili" anlam
nda n ek.

sosyoekonomik
* Aynanda hem toplumsal alan
hem ekonomik alan
veya aralar
ndaki ili
kileri ilgilendiren.
sosyokltrel
* Aynanda bir toplumu veya toplumsal bir grubu ve kendine zg olan kltr ilgilendiren.
sosyolengistik
* Dil, toplum ve kltr aras
ndaki ili
kileri konu edinen dil bilimi dal
.
sosyolog
sosyoloji

* Toplum bilimi uzman


, toplum bilimci, itimaiyat
.
* Toplum bilimi, itimaiyat.

sosyolojizm
* Btn sosyal bilimleri yaln
z sosyolojinin bir dal
olarak sayan ve bunlar
n sadece sosyolojik metotlarla
a
klanabileceini syleyen gr
n ad
.
sote

* Kk kk do
ranm
et, cier, bbrek gibi
eyler yada hafife kavrulduktan sonra su, domates, biber
vb. kat
larak yap
lan yemek.
sovhoz

* Sovyetler'de devlet eliyle ynetilen tar


m i
letmesi.

Sovyet
soy

* 1990 ncesi SSCB'de Dan

ma kurulu,
ura, konsey.
* Manzum sz.
* Bir atadan gelen kimselerin toplulu
u, sulle.
*
yi ve stn nitelikleri bulunan.
* Cins, tr, e
it.

soy a
ac
* Bir ailenin kkenini ve sonraki yelerini gsteren aa biimindeki izelge, hayat aac
,
ecere.
soy gazlar
* Bkz. asal gazlar.
soy k
r
m
* Bir insan toplulu
unu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit.
soy olu
* Trlerin, ortaya
kt
klar
zamandan bulunduklarzamana kadar geirdikleri geli
im evrelerinin tm,
filogenez, birey olukar

t
.
soy sop
* Btn soy ve h
s
mlar.
soya

* Fasulyeye benzer bir bitki (Soia hispida).

soya ekim
* Kal
t
m, irsiyet, veraset.
soya ekmek
* soyunun zelliklerini ta

mak.
soya fasulyesi
* Kkeni in ve Japonya'ya uzanan bir tr fasulye, soya.
soyad
soyda

* Herkesin ailece an
lmas
na yarayan z ad
ndan sonraki ad
, aile ad
.
* Soylarbir olan, trde
, hemcins.

soyda
l
k
* Soylarbir olma, bir soydan olma durumu.
soydur eker, boktur kokar
* her insan veya yarat
k az ok soyuna benzer.
soydurma
* Soydurmak i
i.
soydurmak
* Soymak i
ini yapt
rmak.
soygun

* Genellikle ete durumunda bir araya gelmihaydutlar taraf


ndan yap
lan silhlh
rs
zl
k.
* Hibir emek harcamadan ve yolsuz olarak elde edilen byk kazan, vurgun.

soyguncu
* Soygun yapan (kimse).

soygunculuk
* Soygun yapma, haydutluk,
ekavet.
soyka

* lnn zerinden
kan giysi.

soyka
* Tyleri alacal
, kk bir karga tr.
soylama
soylamak
soylu

* Soylamak i
i.
* Manzum sz sylemek.
* Dou
tan veya hkmdar buyruuyla, bazayr
cal
klara sahip olan ve zel unvanlar ta

yan (kimse), asil.


*
yi tan
nm

, kkl bir aileden gelen (kimse), necip, ki


izade, asil.
* Sayguyand
ran, ycelik ta

yan.

soylu erki
* Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular s
n
f
n
n elinde bulundu
u ynetim biimi, aristokrasi.
soylu soplu
* Kkl ve tan
nm
bir aileden.
soyluluk
* Soylu olam durumu, asillik, asalet, necabet.
soyma
soymak

* Soymak i
i.
* Bir
eyin zerinden kabuk, deri, zar gibi
eyleri
karmak.
* Birinin giysilerini
karmak.
* Birinin stnde, yan
nda veya bir yerde bulunan
eyleri alarak al
p gtrmek.

soymuk

* Damarl
bitkilerin kk, gvde ve yapraklar
nda, ongun besi suyunu ileten borularla, yak
n hcrelerden ve
bunlar
n aras
ndolduran zek dokudan olu
an tabaka.
* am aac
n
n i
nenip emilen i kabuu ve bunu almak iin a
ac
n gvdesine a
lan yara, yalamuk.
soysal
* Soyla ilgili.
soysuz

* Soyunun zelliklerini yitirmiolan (kimse, bitki vb.).


* Biyolojik ve toplumsal ller ynnden gze batacak kadar ktye giden (kimse), dejenere.
* Kt tan
nm

, ahlks
z.

soysuzca
* Soysuz bir biimde, soysuzca yak

rcas
na.
soysuzla
ma
* Soysuzla
mak i
i.
soysuzla
mak
* Biyolojik, toplumsal, doal bozulmaya, da
lmaya u
ramak; ya
ama biimi ve grevlerinde gerilemek,
bozulmak, yozla
mak, tefessh etmek.
soysuzla
t
rma
* Soysuzla
t
rmak i
i.

soysuzla
t
rmak
* Soysuz bir duruma getirmek.
soysuzluk
* Soysuz olma durumu veya soysuzca davran

.
soytar

* Sz ve davran

lar
yla halkgldrp elendiren kimse, maskara.
* Hileci, yaltak kimse, ka
mer.

soytar
l
k
* Soytarolma durumu veya soytar
ya yak

r davran

, ka
merlik, maskaral
k.
soyulma
* Soyulmak i
i.
soyulmak
* Soymak i
ine konu olmak.
soyunma

* Soyunmak i
i.

soyunmak
* stndeki giysilerin bir blmn veya tmn
karmak.
* Kendini herhangi bir biimde gstermeye al

mak.
* (Mevlevlikte) Tarikata girmek.
soyuntu

* Soyulup at
lan
ey.
* Bir yer soyularak al
nan (
ey).

soyunup dknmek
* sokak giysilerini
kar
p ev iinde kulland

rahat k
l

n
giymek.
soyunu
* Soyunmak i
i veya biimi.
soyup soana evirmek
* hibir
ey b
rakmamacas
na soymak.
* (h
rs
z) bir yeri veya bir ki
iyi adamak
ll
soymak.
soyu
* Soymak i
i veya biimi.
soyut

* Soyutlama ile elde edilen, varl

ancak e
yada gerekle
en mccerret, somut kar

t
, abstre.
* Anla

lmas
, kavran
lmasg.

soyut isim
* D
nce yoluyla kabul edilen varl

n ad
: Ak
l, hayal, lk gibi.
soyut say
* Birimlerinin tr belirlenmemisay
, abstre say
.
soyutuluk
* Soyutlamalara, somut gereklerinkine e
it deer verme; ama olarak soyutu alan tutum, abstraksiyonizm.
soyutlama
* Bir nesnenin zelliklerinden veya zellikleri aras
ndaki ili
kilerden herhangi birini tek ba

na ele alan zihn


i
lem; gereklikte ayr
lamaz oland
ncede ay
rma.

soyutlamak
* Bir
eye soyutlama i
lemini uygulamak.
* (bir kimseyi, durumu, d
nce vb. yi) iinde bulunduu toplum, durum veya d
nceden ayrtutmak.
soyutla
mak
* Soyut duruma gelmek.
soyutla
t
rmak
* Soyut duruma getirmek.
soyutluk
* Soyut olma durumu.
sbe

* Biimi yumurta gibi olan, beyz, oval.

s
drme
* Bkz. svdrme.
s
drmek
* Bkz. svdrmek.
s
e
* Sve.
s
me
s
mek
s
lme

* Bkz. svme.
* Bkz. svmek.
* Bkz. svlme.

s
lmek
* Bkz. svlmek.
s
nt
s
rme
s

* Bkz. svnt.
* Ate
te kzlenerek haz
rlanm
patl
can.
* Suda kaynat
l
p pi
irilen, suyundan ayr
larak souk yenen et.
* zerine yave limon konulmadan ve birbirine kar

t
r
lmadan yenen dilimlenmidomates, salatal
k vb.

lemek
* Doland
rmak.
s

lk
* Syapmaya elveri
li et veya sebze.
s

me

* Bkz. sv
me.

mek
* Bkz. sv
mek.
s

trmek
* Bkz. sv
trmek.

s
t

* Stgillerden, akarsu kenarlar


nda yeti
en, yapraklaralma

k ve alt yzleri havla rtl byk bir aa


(Salix). Aks
t (Salix alba). Salk
m st (Salix babylonica). Kei s
d (Salix caprea). Bozs
t (Salix cinerea).
s
tgiller
*
ki eneklilerden, s
t, kavak ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas
.
s
tl

* St aalar
bulunan (yer).

s
tlk
* St aacbol olan yer.
skel

skme
skmek

* Sakat (kimse), mall.


* Gsz.
* Skmek i
i.
* Bir
eyi bulundu
u yerden kuvvet kullanarak veya gev
eterek
karmak, ekip ay
rmak.
* Kurulmubir
eyi paralar
na ay
rmak.
* Rzgr, sel, akarsu, bir
eyi yerinden
karmak, gtrmek.
* Geip gitmeye engel olan zorluklaratlatmak.
* Kar

k bir yaz
yokumak.
* Okuyabilme beceresini kazanmak.
*
kmas
, akmaskolayla
mak.
* Gelmeye ba
lamak veya
kagelmek.
* Gemek, etki yapmak.
* Ay
rmak, uzakla
t
rmak, vazgeirmek.
* rlmveya dikilmi
eyin, rgsn veya diki
ini ay
rmak.

sktrme
* Sktrmek i
i.
sktrmek
* Skmek i
ini yapt
rmak.
sk otu

* Baklagillerden, kumlu topraklarda yeti


en bir bitki (Ornithopus).

skk
* Diki
i sklmveya rgs zlm(
ey).
skk dikmek
* sklmolan bir
eyi onarmak.
skk
sklme

* Skk dikip yama yapan (kimse).


* Sklmek i
i.

sklmek
* Skmek i
ine konu olmak.
* (genellikle para iin) istemeyerek vermek, harcamak.
skl
* Sklmek i
i veya biimi.
skm

* Skme i
i.
skn
* (birok ki
i veya
ey) birbiri ard
ndan gelmek, grnmek, anlam
na gelen skn etmek deyiminde geer.
sknt

* Sklen
eyin paras
.
* Aal
k yerden a
lan tarla.

skp atmak
* gzden
karmak, k
ymak, feda etmek.
sk
slom

* Skmek i
i veya biimi.
* Orta derinin iki tabakasaras
nda bulunan ve oulcukta genel vcut bo
lu
unu olu
turan oyuk.

slomlular
* Bir vcut bo
lu
u bulunan hayvanlar.
slpk
slpme

* Gev
eyip kendini koyuverm

.
* Slpmek i
i veya durumu.

slpmek
* i
manken zay
flamak.
* Gev
emek, prsmek.
smestr

* retim y
l
n
n ayr
ld

iki dnemden her biri, yar


y
l.

smikok
* Takmrn ok yksek olmayan s
cakl
kta (500-600 Cde) dam
tarak elde edilen kmr.
smrge

* Bir devletin kendi lkesinin s


n
rlard

nda egemenlik kurarak ynettii ekonomik veya siyasal


karlar
sa
lad

lke, smrlen lke, mstemleke, koloni.


smrgeci
* Smrgesi olan veya somrge elde etmek amac
nda olan, mstemlekeci.
* Smrgecilikle ilgili olan.
smrgecilik
* Genel olarak bir devletin ba
ka uluslar
, devletleri, topluluklar
, siyasal ve ekonomik egemenli
i alt
na
alarak yay
lmasveya yay
lmayistemesi, mstemlekecilik.
smrgele
me
* Smrge durumuna gelme.
smrgele
mek
* Smrge drumuna gelmek.
smrgele
tirme
* Smrgele
tirmek i
i.
smrgele
tirmek
* Smrge durumuna getirmek, smrge yapmak.
smrgen

* Smrc.
smrgenlik
* Smrgen olma durumu.
smrme
* Smrmek i
i.
smrmek
* (yiyecek iecek iin) hepsini birden yiyip bitirmek, silip sprmek.
* Bir kimseden veya bir
eyden haks
z ve srekli
karlar sa
lamak.
* Dudaklar
nyap

t
rarak soluu ile ekip imek.
* retim aralarsahipleri, ba
kalar
n
n emeine ve onlar
n yaratt
klarde
erlere el koymak.
* Bir ulus veya devlet, di
er bir ulusun veya devletin do
al kaynaklar
ndan, ekonomik deerlerinden
kar
sa
lamak.
smr

* Smrmek i
i.

smrc
* Smry gerekle
tiren, smrgen, istismarc
.
smrclk
* Smrc olma durumu.
smrlme
* Smrlmek i
i veya durumu.
smrlmek
* Smrmek i
ine konu olmak.
smr
* Smrmek i
i veya biimi.
sndrme
* Sndrmek i
i.
sndrmek
* Ateve

k iin, yanmas
na, ayd
nlatmas
na son vemek.
* Hava veya gaz ile
i
irilmibir
eyin havas
nveya gaz
nbo
altmak.
* Tutku ve duygular iin, yat

t
rmak, etkisiz duruma getirmek.
sndrc
* Yang
n sndrmeye yarayan alet.
* Yang
nlarsndrmeye yarayan.
sndrlme
* Sndrlmek i
i.
sndrlmek
* Sndrmek i
ine konu olmak.
snme
snmek

* Snmek i
i.
* Yanmaz, ayd
nlatmaz, parlamaz olmak, parlakl

n
,

n
yitirmek.
* Hava veya ba
ka bir gaz ile
i
irilmibir
eyin havaska
p
i
kinlii inmek.
* (yanardaiin) Etkinli
ini yitirmek.
* (duygular iin) Dinmek, yat

mak, etkisini yitirmek.


* Gerilemek, parlakl
k ve nemini yitirmek.
* (ses iin) Duyulmaz olmak.

* Tkenmek, yok olmak, yitmek.


snk
* Snmolan.
* Parlakl

, h
zaz veya azalm
olan, etkisiz, zay
f.
* Gze arpmayan, silik.
snklk

* Snk olma durumu.

snm
* Bir sal
n
m hareketinin genli
inin trl direnlerin etkisiyle klmesi, itfa.
* Bir borcun her y
l denen taksitlerle belli bir zaman sonunda denmiolmas
, itfa.
snm ayr
m
* Sresi gelmibor senetlerini demek amac
yla ayr
lm
yedek para.
snmleme
* Snmlemek i
i.
snmlemek
* Bir sal
n
m hareketinin genli
ini s
f
ra indirmek, itfa etmek.
* Bir borcu, her y
l denen taksitlerle belli zaman sonra demek, itfa etmek.
snml

* Belirli bir srede genli


i s
f
ra inen (sal
n
m hareketi).

snmsz
* Genli
i hibir zaman s
f
ra yakla
mayan, her devirde beslenen (sal
n
m hareketi), beslenen.
sr
* Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manast
rda ya
ayan kad
n.
* Katolik mezhebinde dinle ilgili bir ykmllk almayan, ama din u
runa hem
irelik, hasta bak
c
l
k gibi
i
lerde al

an kad
n.
srf

* zel kayma aracve yelkenlisi ile denizde yap


lan bir tr spor.

srf
* Srf sporu yapan kimse.
svdrme
* Svdrmek i
i.
svdrmek
* Svmek i
ini yapt
rmak veya svmesine yol amak.
sve

sven

svg
svgc

* Kapve pencerenin yerle


tii kasa, ereve.
* E
ik.
* Avlu kap
s
n
n iki yan
na konan uzun ta
lar.
* Byk sopa.
* it yapmakta kullan
lan byk kaz
k.
* Svmek iin sylenen sz, svme, kfr.
* Sven, kfreden.

svme

svmek
svlme

* Svmek i
i, svg, kfretme.
* Bir kimsenin namus, onur ve ki
iliine yap
lan her trl sald
r
.
* Onur k
r
c
, ou basmakal
p kaba szler sylemek, kfretmek.
* Svlmek i
i.

svlmek
* Svmek i
ine konu olmak.
svnt

* Hafif svme yollu, kaba ve yak

ks
z sz.

svp saymak
* aral
ks
z kfrler s
ralamak, uzun uzad
ya sverek yermek.
sv

* Svmek i
i veya biimi.

sv
me
* Sv
mek i
i.
sv
mek
* Birbirine svmek.
sv
trme
* Sv
trmek i
i veya durumu.
sv
trmek
* Birbirine svdrmek.
sylem
* Syleyi
, syleni
, telffuz.
*
fade, kal
pla
m

, kli
ele
misz.
syleme
* Sylemek i
i.
sylemedi
ini b
rakmamak
* bir kimse veya bir konu ile ilgili olarak iyice d
nmeden, geli
igzel konu
mak.
sylemek

* D
nd
n veya bildi
ini szle anlatmak.
* Bir d
nceyi ileri srmek, ortaya atmak.
* Bir
eyin yap
lmas
nszle istemek.
* Trk,
arkvb. okumak.
* Yazmak, dzmek.
* Haber vermek.
* nceden bildirmek, tahmin etmek.
* Herhangi bir
eyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hat
rlatmak.

sylemesi ay
p
* utan
lacak bir durumun a
klanmass
ras
nda kullan
l
r.
sylemseme
* Sylemsemek i
i.
sylemsemek
* Sylenizelli
i ta

mak; sylemeye zen gstermek.

sylence

* Efsane.

sylenilme
* Sylenilmek i
i.
sylenilmek
* Sylenmek.
* Herhangi biri sylenmek.
syleni
* Syleyi
, sylem, telffuz.
sylenme
* Sylenmek i
i.
sylenmek
* Sylemek i
i yap
lmak.
*
k

mak, azarlamak, ele


tirmek, s
zlanmak.
sylenti
syle
i

syle
me

* A
zdan a

za dola
an, kesinlik kazanmayan haber, rivayet.
* Arkada
a, dosta kar

l
klkonu
ma, hasb
hl, sohbet.
* Bir bilim veya sanat konusunu, konu
mayand
ran biimde inceleyerek anlatan edebiyat tr, sohbet.
* Syle
mek i
i.

syle
mek
* Kar

l
klkonu
mak, hasb
hl etmek, sohbet etmek.
* Bir i
in nas
l yap
lmasgerekti
i konusunda konu
mak, mzakere etmek.
syletme

* Syletmek i
i.

syletmek
* Sylemesine yol amak.
* Sylemek zorunda b
rakmak, itiraf ettirmek.
sylev
hitabe.

* Bir toplulua d
nceler, duygular a

lamak amac
yla sylenen, uzunca, co
kulu ve gzel sz, nutuk,

sylevci
* Co
kulu ve gzel konu
an, hitabede bulunan kimse.
syleyecei olmak
* herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak.
syleyi
sz

* Bir kelimenin ses, hece, ton ve vurgu bak


m
ndan sylenme biimi, syleni
, sylem, telffuz.
* Bir d
nceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lk
rd
, kelm, kavil.
* Bir veya birka heceden olu
an ve anlamolan ses birlii, kelime, szck.
* Bir konuyu yaz
lolarak a
klamaya yarayan kelime dizisi.
* Kesinlik kazanmayan haber, sylenti.
* Bir i
i yapaca
nkesin olarak vadetme.
* Mzik paralar
n
n yaz
lmetni, gfte.

sz (veya lf) alt


nda kalmamak
* bir kimsenin kendisine dokunan szne gereken cevabvermek.
sz (veya lf) aram
zda
* sylenen szn gizli kalmasgerekti
ini anlat
r.
sz (veya lf) d
memek
* ba
kalar
n
n konu
mas
ndan kendisine s
ra gelmemek.
* ba
kalar
dururken kendisinin sz sylemesine gereklik bulunmamak.
sz (veya lf) i
itmek
* azarlanmak, birisi kendisine dar
lmak.
sz amak
* bir konu zerine konu
maya ba
lamak, lf amak.
sz almak
* konu
mak iin toplantba
kan
ndan izin almak, konu
maya ba
lamak.
* birinin bir i
i yapaca
nkesin olarak bildirmesini sa
lamak.
* erkek tarafo
ullar
yla evlendirmek zere k
z
n ailesinden olumlu cevap almak.
sz anlayan beri gelsin
* "hibiriniz lf anlam
yorsunuz" anlam
nda kullan
l
r.
sz aras
nda
* konu
ma s
ras
nda.
sz atmak
* birine dokunacak bir sz ortal
a sylermigibi sylemek, szle tak
lmak, lf atmak.
* birine szle sark
nt
l
k etmek.
sz ayaa d
mek
* bir sorun, kar

malargerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin grbildirdikleri duruma gelmek.


sz ba

* n sz.
sz bir, Allah bir
* verilen szden hi dnlmeyece
ini anlat
r.
sz birli
i
* Anla
ma, ayngr
te olma.
sz birli
i etmek
* ayn
eyleri sylemeyi veya yapmaykararla
t
rmak, a
z birlii etmek.
sz bl
* Anlat
m
n paras
.
sz blkleri
* Kelimelerin isim, s
fat, fiil, zamir, edat, ba
la, zarf, nlem diye adland
r
lan trleri.
sz cambaz
* Sz sylemesini iyi bilen, azlf yapan kimse.
sz cambazl

* Sz iyi kullanma becerisi.


sz
kmak
* ortal
kta bir sylenti dola
mak.

sz da
arc

* Bir dilde kullan


lan veya bir kimsenin bildi
i, kulland

szlerin btn, sz varl

, vokabler, kelime
hazinesi.
sz dala

* Kar

l
klsz syleme, szle sald
rma.
sz dinlemek (veya sz tutmak)
* sylenen bir sz, verilen bir d benimsemek, davran

lar
nbunlara uydurmak.
sz dizimi
* Bir cmleyi olu
turan kelime trlerinin aras
ndaki ili
kileri inceleyen dil bilgisi kolu, cmle bilgisi, nahiv,
sentaks.
sz dizimsel
* Sz dizimi ile ilgili olan, sentaktik.
sz dellosu
*
ki ki
i aras
nda szle yap
lan tart

ma, sz yar

.
sz d
rmek
* konu
maybelli bir konuya getirmek.
sz ebesi

* Bkz. lf ebesi.

sz ehli
* Konu
masistekle, zevkle dinlenen kimse.
sz etmek
*o
ey zerinde konu
mak.
sz etmek
*o
eyin dedikodusunu yapmak.
sz geirmek
* sylediini, istediini, yapt
rmak.
sz gelimi
* Mesel, rne
in, sz geli
i.
sz geli
i
* Bir d
nceyi a
klamak iin rnek gsterileceinde o rne
e giriolarak sylenir.
sz gelmek
* (bir davran

ndan dolay
) ele
tiriye konu olmak, yerilmek.
sz getirmek
* birinin ele
tirilmesine sebep olmak, bir kimseye sz gelmesine yol amak.
* bir kimseye sz gelmesine yol amak.
sz gsterisi
* Toplumun ilgisini eken, e
itli konular
n ele al
nd

, kar

l
kl
aka ve tak
lmalarla sslenen program, ene
yar

t
rma, tolk
ov.
sz gtrmek
* do
ruluu ve gereklii tart

abilir olmak.
sz gtrmez
* do
ruluu ve gereklii tart

lamayacak kadar a
k olan, tersi savunulamayan.
sz gm
se skt alt
nd
r

* susmak bazen konu


maktan daha iyi sonu verir.
sz kald
rmamak
* onuruna dokunan sze dayanamay
p kar

l
k verir yarad
l

ta olmak.
sz kar

kl

* Bir kelimenin yerine bir ba


kas
n
kullanma biiminde grlen konu
ma bozukluu, kelime kar

kl

,
parafazi.
sz kesimi
* Genlerin evlenmeleri iin n anla
ma yap
lmas
, szlenme.
sz kesmek
* genellikle evlenmek iin anla

p kesin karar vermek.


sz konusu
* Sz edilen, zerinde konu
ulan
ey.
sz konusu olmak (veya sz konusu etmek)
* konu
ulmak, konu
mak; sz edilmek, sz etmek.
sz meydan
* Serbeste konu
ulacak yer.
sz misali
* Szn geli
i.
sz olmak
* dedikodu yap
lmak veya bir ihokar

lanmamak.
sz r
veti
* Bir
kar sa
lamak iin bir kimseyi vme.
sz sahibi
* Bir konuda bilgisi veya yetkisi olan kimse.
sz sahibi olmak
* bir konuda konu
ma yetkisi olmak.
sz s
ras
* bir toplulukta konu
ma yapma zaman
.
sz sz amak
* bir konudan konu
urken hemen arkas
ndan trl konulara gemek.
sz temsili
* Szn geli
i, rne
in, mesel.
sz tutmak
* sz dinlemek.
sz ustas
* Sz sylemesini bilen veya az
na sz yak

an kimse.
sz varl

* Bir dildeki szlerin btn, sz hazinesi, sz da


arc

, vokabler, kelime hazinesi.


sz vermek
* bir i
i yapaca

nkesinlikle bildirmek.
sz yar

* Sz dellosu.

sz yazar
* Mzik paralar
n
n metnini yazan kimse, gfteci.
sz yitimi
* Ses
karma yetenei kaybolmad

hlde istenilen sz bulup syleyememe hastal

, afazi.
sz yok!

* hakk
nda hibir
ey sylenilemez.

sz zinciri
* Dil birimlerinin birbirini izlemesinden doan ve ard

kl

a dayanan dzen.
szc

* Bir kurul, bir topluluk veya ki


i ad
na sz syleme, onun d
nce ve davran

lar
n
savunma yetkisi olan

kimse.

* Bir komisyonun verdi


i kararlar
n gerekesini kaleme al
p genel kurul kar

s
nda savunmakla
grevlendirilen ye, raportr.
szck

* Kelime.

szck hazinesi
* \343 sz varl

.
szck tr
* \343 kelime tr.
szck vurgusu
* Kelime vurgusu.
szclk

* Bir kurul, bir topluluk veya ki


i ad
na konu
ma grevi, raportrlk.

szde
* Soru anlamta

mayan cmlelerde anlat


lan d
ncenin gerekte var olmay
p yle san
ld

ngsterir,
szm ona, sanki, gya.
* Gerekte yle olmay
p yle geinen veya bilinen.
szde kalmak
* (yap
laca
bildirilmibir i
) konu
ulup gerekle
memek.
szde zne
* Edilgen fiilin zne grevini yklenminesnesi: Kap
a
ldcmlesindeki kapszde znedir.
sze at
lmak
* bir konu konu
ulurken birden araya girip konu
maya ba
lamak.
sze ba
lamak
* konu
maya ba
lamak, bir konuya girmek.
sze kar

mak
* ba
kalar
konu
urken araya girip konu
mak.
sze son vermek
* konu
maybitirmek.
sze yatmak
* sz dinlemek.
szel

* Szle ilgili, sze dayanan.

* Sosyal konularkapsayan s
nav.
szel renme
* D
ncelerin ileti
imi ve a
klanmasiin gerekli anlama ve anlatma becerilerini elde etme i
i.
szlendirici
* Bir filmin szlendirilmesinde al

an kimse, dubljc
.
szlendiricilik
* Szlendirici olma durumu ve szlendiricinin i
i, dubljc
l
k.
szlendirme
* Bir filmin grntleriyle ezamanlolarak szl duruma getirilmesi, dublj.
* Yabancbir filmin dilini ba
ka bir dile evirme.
szlendirmek
* Bir filmi grntleriyle ezamanlolarak szl duruma getirmek.
* Yabancbir filmin dilini ba
ka bir dile evirmek.
szlenme
* Szlenmek i
i veya durumu.
szlenmek
* (evlenecek genler) Anla
arak kesin karar vermek.
szle
me

* Szle
mek i
i.
* Hukuk sonu do
urmak amac
yla iki veya daha ok ki
inin veya kurulu
un kar

l
klve birbirine uygun
irade beyanlar
yla gerekle
en i
lem, ba
t, akit, mukavele, kontrat.
* Bu i
lemi gsteren belge, mukavelename.
szle
me tutana

* Szle
me
artlar
nieren belge.
szle
me yapmak
* bir szle
meyi yaz
lolarak belirlemek, mukavele yapmak, kontrat yapmak.
szle
mek
* Herhangi bir ikonusunda birbirine kar

l
klsz vermek.
* Belli bir yerde, belli bir saatte bulu
maykararla
t
rmak.
szle
meli
* Szle
meye dayanan, szle
me yap
lm
olan, mukaveleli, kontratl
.
* Szle
me yap
larak.
szle
mesiz
* Szle
meye dayanmayan, szle
me yap
lmam
olan, mukavelesiz, kontrats
z.
* Szle
me yap
lmayarak, szle
me olmaks
z
n.
szl

* Szle, konu
ma biiminde yap
lan, yaz
l
,
ifah kar

t
.
* Herhangi bir konu ile ilgili olarak biri ile szle
mesi bulunan.
* Evlenmek iin birbirine sz vermiolan (kimselerden her biri).

szl film
* Oyuncular
n yaln
z davran

lar
nde
il, konu
malar
nda veren (film).
szl soru
* Byk Millet Meclisinde szl olarak cevapland
r
lmasistenen soru.
szlk

* Bir dilin btn veya belli bir ada kullan


lm
kelime ve deyimlerini alfabe s
ras
na gre alarak tan
mlar
n
yapan, a
klayan veya ba
ka dillerdeki kar

l
klar
nveren eser, lgat.
szlk bilgisi
* Szlk bilimine ili
kin bilgiler.
szlk bilimci
* Szlk bilimi uzman
, leksikograf.
szlk bilimi
* Szlk yazma ve haz
rlama i
i, leksikografi.
szlk birimi
* Szlkte madde ba
olarak yer alacak anlamlsz varl

.
szlke

* Herhangi bir bilim dal


n
n sz varl

nieren szlk.

szlk
* Szlk yazar
.
szlklk
* Szlk yazma veya haz
rlama i
i, szlk yazarl

.
szsz

* Konu
madan yap
lan.

szsz oyun
* Bkz. pantomim.
sz (veya lf
) a
z
nda gevelemek
* sylemek iste
ini syleyememek.
sz a
lmak
* bir
ey veya bir konu zerinde konu
ulmaya ba
lanmak.
sz a
z
na t
kamak
* bir kimsenin konu
mas
na f
rsat vermeden kendisi konu
maya ba
lamak.
sz a
z
nda b
rakmak (veya sz a
z
ndan almak)
* (birinin) sylemekte oldu
u
eyi bitirtmemek.
sz a
z
nda kalmak
* konu
mas
n
bitirememek.
sz ba
lamak
* konu
maybir sonuca vard
rmak.
sz evirmek
* konu
man
n sak
ncalbir biim ald

anlay
nca ba
ka bir konuya ynelmek, lfveya konuyu dei
tirmek.
sz da

tmak
* konu
urken birok konuya de
inerek anlatmak iste
i konudan uzakla
mak.
sz edilmek
* nemli say
lmak.
sz gemek
* kendisini kabul ettirmiolmak, hat
rsay
lmak.
* ad
an
lmak, bahsedilmek.
sz kesmek

* konu
mas
n
bitirmeden susmak.
* ba
kas
n
n konu
mas
nnlemek.
sz m olur?
* zerinde konu
acak kadar nemi yok.
sz sohbeti yerinde
* gzel, oyalay
c
, k
rmadan konu
an.
sz tartmak
* ll konu
mak.
sz uzatmak
* gere
inden ok konu
mak.
szm ona
* Sanki, ylesine, gya.
szm yabana (veya szm meclisten d

ar
)
* konu
ma aras
nda irkin bir sz kullanmak gerekti
inde o szden orada bulunanlar
n al
nmamas
n
belirtmek iin sylenir.
szn ardbo
a
kmak
* sz olumlu sonuca ula
mamak.
szn k
sas
* Sonu olarak, zet olarak, k
saca.
sznde durmak
* verdi
i sz yerine getirmek, verdii szden dnmemek, verdii sz tutmak.
sznden
kmamak
* birinin isteklerine, tlerine, szlerine uyarak davranmak.
szne gelmek
* sonunda birinin syledi
ini kabul etmek.
szne sahip
* Sylediini yerine getiren, szn tutan.
szn (veya sznz) balla kestim (veya kesiyorum)
* kar

s
ndakinin konu
mas
nkesip arada hat
rlatmak istenildi
inde, izin dilemek iin sylenir.
szn bilmez
* bir sz, nereye varaca
nd
nmeden syleyen, patavats
z.
szn esirgememek (veya sak
nmamak)
* d
nd
n, kar

s
ndakini k
racak bir sz olsa bile sylemekten ekinmemek.
szn geri almak
* stne ald

bir i
ten vazgetiini sylemek.
* sylemiolduu bir szde haks
z oldu
unu kabul ederek onun sylenmemisay
lmas
nistemek.
szn kesmek
* biri konu
urken sze kar

p onun konu
mas
na f
rsat vermemek.
szn tutmak
* dne uymak.
szn tutmak
* verdi
i sz yerine getirmek.

sznn eri olmak


* verdi
i sz ne olursa olsun yerine getiren bir ki
i olmak.
spaghetti

* e
it soslu
talyan makarnas
.

spazm
* Kaslar
n, zellikle diz kaslar
n
n iradesiz kas
lmas
.
spektroskop
* Tayfler.
spektroskopi
* Tayflm.
speklsyon
* Kurgu.
*
leride meydana gelebilecek fiyat dalgalanmalar
ndan yararlanarak kazan sa
lama.
* Vurgun, vurgunculuk, ihtikr.
spekltif
*
lerde do
abilecek fiyat dalgalanmalar
ndan yararlanarak gelir salama.
* Kurgusal, d
ntl.
spekltr
* Vurguncu.
sperm

* Bkz. sperma.

sperma
* Atm
k, er suyu, bel, meni.
* Bir ba

, bir gvdesi, hareket etmeye yarayan kuyruu olan, yumurtadan ok kk erkek e


eylik hcresi.
sperma ana hcresi
* Erkek e
eylik organ
nda atm
klarolu
turan ana hcre.
spermas
zl
k
* Sperma salg
s
n
n yoklu
u.
spermatozoit
* Er bezi borucuklar
n
n retti
i, atm

n iinde bulunan erkek dl hcresi.


spesifik

* Bir trn, bir olay


n karakteristik ynn veren.

spesiyal
* zel, belli bir zelli
i olan.
spesiyalist
* Uzman.
spesiyalite
* zellii olan, deerli veya az bulunan.
spiker

* Radyo ve televizyonda programlar


, haberleri sunan kimse.

spikerlik
* Spiker olma durumu.
* Spikerin yapt

i
.

spiral

spiril

* Sarmal biiminde olan.


* Dl yata
iine konan, gebelii nleyici sarmal biiminde ara.
* Sarmal biiminde uzun ve k
vr
k, baz
lartitrek tylerle kapl
, iplik biimindeki bakterilerin genel ad
.

spiritalizm
* Tinselcilik.
sponsor
* Bir i
in, bir faaliyetin madd ve manev ynn stlenen kimse veya kurum.
sponsorluk
* Sponsorun yapt

i
.
spontane

* Kendili
inden (olan).
* An
nda yap
lan.

spontaneizm
* Kendili
indencilik.
spor

* Ki
isel veya toplu oyunlar biiminde yap
lan, genellikle yar

maya yol aan, bazkurallara gre uygulanan


beden hareketlerinin tm.
* Kullan

rahat, kolay olan.


spor

* ieksiz bitkilerde reme organ


.
* Bir hcreli hayvanlar
n ok zelle
miolan reme hcresi.

spor kesesi
* ieksiz bitkilerde, iinde sporlar
n bulunduu kk kese.
spor loto

* e
itli say
larveya futbol malar
ndaki beraberlikleri nceden kestirip para dl kazanmak temeline
dayanan bir oyun.
spor toto

* Futbol malar
n
n sonular
nnceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir oyun.

sporcu
* Sporla ura
an (kimse).
sporculuk
* Sporla ura
ma, spor yapma.
sporlanma
* Spor olu
turma veya (bakterilerde) spora dn
me.
sporlanmak
* Spor olu
turmak veya (bakterilerde) spora dn
mek.
sporlular
* Bir hcrelilerin, omurgal
ve omurgas
z hayvanlarda asalak olarak ya
ayan, ok az hareket edebilen, sporla
reyen bir alt tak
m
.
sporsever
* Her trl spora kar
ilgi duyan (kimse).
sportif

* Sporla ilgili.
sportmen
* Sporcu.
* Vcudu iyi geli
mi
.
spot

satma.
spot al
m

* Herhangi bir aynalalet ile ekran zerinde olu


turulan grnt.
* Dar bir alana ok gl

k yneltebilen stdyo lmbas


.
* Bir malok miktarda toptanc
dan veresiye ald
ktan sonra piyasada de
erinden daha a
a

ya pe
in olarak

* Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli senet kar

nda mal sat


n alma.

spot lmbas
* Sahneyi ayd
nlatmak iin yksek ve gra
s
nbozmayacak yere konulan projektr.
spot maaza
* Fabrikalardan toptan ve vadeli mal sat
n alarak bunlarindirimli fiyatlarla pe
in olarak satan iyeri.
spot sat
m
* Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli mal satma.
spotu

* Bir malok miktarda toptanc


dan veresiye ald
ktan sonra piyasada de
erinden daha a
a

ya pe
in olarak
satan kimse.
sprey

spritel
Sr

* Bir pskrtc yard


m
yla ok ince damlac
klar durumunda pskrtlen s
vdemeti.
* Pskrtme amac
yla kullan
lan ara.
* Bkz. espritel.
* Stronsiyum'un k
saltmas
.

stabilizasyon
*
stikrar.
stabilizatr
* Dengeleyici.
stabilize

* Dz duruma getirilmi
.
* Salamla
t
r
lm

stabilize etmek
* kararlbir duruma getirmek, sa
lamla
t
rmak.
stabilize yol
* Kum, ak
l veya mucur ve ba
lay
colarak kil kar

m
yla yap
lan, silindirle s
k

t
r
lan yol.
stadya
* Bir noktan
n takeometreye olan uzakl

nlmek iin, bu nokta zerine d


ey dorultuda konan
santimetrelere blnmmira.
stadyum
* Tak
m oyunlar
n
n, atletizm kar

la
malar
n
n vb.nin yap
labilmesi, seyircilerin trenleri veya oyunlar
izleyebilmesi iin elveri
li kurulu
larolan alan, stat.

stafilokok
* Mikroskopta zm salk
mlar
na benzer kmeler durumunda grlen mikroplar.
stagflsyon
* Durgunluk iinde enflasyon.
staj
dnem.
stajyer

* Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geirdi


i uygulamal
renme dnemi.
* Bir kimsenin, meslek bilgisini art
rmak iin bir kurumun bir veya birok blmnde al

arak geirdii

* Staj yapan kimse.

stajyerlik
* Stajyer olma durumu.
stalgmit
stalktit
stand

* Dikit.
* Sark
t.
* Bkz. stant.

standardizasyon
* Standartla
ma.
standart

* Belli bir tipe gre yap


lm
veya ayr
lm

.
* Belirli llere, yasaya, kullan
ma uygun olan.
* rnek veya temel olarak al
nabilen, tek biim.
* Bir i
letmede, bir rn, bir al

ma yntemini, retilecek miktar


, bir btenin para miktar
nvb. yi
belirlemek iin konulmukural.
standart dil
* Bir lkede yaz
lan ve konu
ulan adadil, yaz
dili.
standartla
ma
* Standartla
mak i
i veya durumu.
standartla
mak
* Standart duruma gelmek.
standartla
t
rma
* Standartla
t
rmak i
i.
* Nitelikte belirli dzeyi, kaliteyi, pazarlamada kolayl

ve de
er birli
ini salamak amac
yla, her tr rnden
benzer nitelikte bulunan
ay
rma.
standartla
t
rmak
* Standart duruma getirmek.
stand-bay
* (kredi i
lemlerinde) her an sarf edebilecek (kredi) anlam
nda kullan
l
r.
stand-by
stant

* Bkz. stand-bay.
* At yar

lar
nda seyirci tribn.
* Bir sergide veya fuarda mallar
n sergilendii yer, sergilik.

star
starking
start

* Sinema, tiyatro veya mzikhol sanat


s
, y
ld
z.
* Bir e
it elma.
*
k

start almak
* yar

lar ba
lama i
aretiyle yar

a ba
lamak.
* plnlanan bir i
e giri
mek, ba
lamak.
start vermek
* yar

larda ba
lama i
aretini bayrak, tabanca vb ile belirtmek.
start yeri

* Ba
lama yeri.

starta gemek
* al

maya ba
lamak.
* ko
maya haz
r duruma gelmek.
starta girmek
* at veya motorlu aralar
n yar

lar
nda yar

lar
n ba
lama izgisi arkas
nda yerlerini almak.
stat

* Bkz. stadyum.

statik
* Hareketi olmayan, belirli bir sre de
i
meyen, duruk.
* Kuvvetlerin dengelenmesi ile ilgili.
* Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengelerini konu olarak alan bilim dal
.
* Dalgalak
mlelektrik motor ve retelerinde hareket etmeyen blm, statr.
* Geli
me, ilerleme gstermeyen, duruk.
statolit
stator
statosist

* Omurgal
larda, denge ve ynelimle olan ilgileri bak
m
ndan i
itme ta
lar
na verilen ad.
* Duruk.
* Statolitlerin iinde bulunduu kesecik.

stat
* Bir topluluk veya bir toplum iinde bir kimsenin durumu veya kazand
sayg
nl
k.
* Kadro bak
m
ndan ba
l
oldu
u durum, pozisyon.
* Tzk.
* Heykel.
statko
stearik
CO2H).
stearin

* Yrrlkte bulunan antla


malara gre olmasgereken veya sregelen durum.
* Bitkisel ve zellikle hayvansal stearin durumunda bulunan stearik asit iin kullan
l
r (CH3-(CH2)16-

* Gliserinin stearik asit esterlerine verilen ad.

sten

* 9 mm ap
nda,
ngiliz yap
s
, hafif, kullan

kolay bir tr makineli tfek.

sten

* Sisteminde kuvvet ls birimi, bir tonluk bir ktleye bir saniyede bir metre h
z art

veren kuvvete
e
ittir. K
saltmas
sn.
steno

stenograf

* Stenografi kelimesinin k
salt
lm
biimi.
* Stenografi i
aretleriyle herhangi bir metni konu
ma h
z
yla yazan kimse, stenograf.
* Steno.

stenografi
* Sylenen szleri sylendii kadar abuk yazmaya elveri
li, k
sa ve yal
n i
aretlerden olu
an yazyntemi.
stenotip
step
stepne

* Stenografi iin yap


lm
yazmakinesi.
* Bozk
r.
* Ta

tlarda janta tak


l
i
irilmivaziyette yedek olarak bulundurulan tekerlek.

ster
* Y

n durumundaki yakacak odun iin kullan


lan, 1 metre kpe e
it hacim ls birimi.
steradyan
* Bir krenin merkezini tepe olarak alan ve kre yzeyi zerinde, kenarbu krenin yarap
na e
it bir kare
kadar alan ay
ran, uzay a
ya e
it, uzay a
birimi (sr).
stereo

* Stereofoni ve stereofonik'in k
salt
lm
biimi.

stereofoni
* Kaydedilen veya radyo ile yay
mlanan sesleri, ses kaynaklar
n
n mekndaki da
l
m
na uygun olarak iletme
teknii, stereo.
stereofonik
* Stereofoni ile ilgili olan.
stereografi
* Katnesneleri bir dzlem zerinde gsterme sanat
.
stereografik
* Stereografi ile ilgili.
stereoskop
* Stereoskopik iftlerin incelenmesinde kullan
lan ve konuyu kabartma olarak gsteren optik let.
stereoskopik
* Stereoskopla ilgili olan.
stereoskopik ift
* Stereoskopla incelemek iin ayngrn
n, farklgrnoktalar
ndan al
nm
iki foto
raf
ndan olu
an
btn.
stereotipi

* Bas
mc
l
kta, matris k

d
kullanarak formalar
, kli
eleri ve metinleri o
altmaya yarayan yntem.

steril

* Verimsiz, k
s
r.
* Her e
it mikroptan ar
nm

sterilizasyon
* Bir yaran
n, bir maddenin, lboratuvar veya ameliyat alet ve aralar
n
n ta

ferment ve mikroplaryok
etme.
sterilize

* Her trl mikroptan ar


nm

.
* Bozulmas
na yol aabilecek mikroorganizmalardan ve fermentlerden sterilizasyon yntemiyle ar
nm
olan
(rn vb.).
* K
s
rla
t
r
lm

.
sterilize etmek
* mikroplar
n
ldrmek.
sterille
me
* Sterille
mek i
i veya durumu.
sterille
mek
* Steril duruma getirilmek.
sterlin

*
ngiliz liras
.

sterol
* Hayvanlarda, bitkilerde ve D vitamininde bulunan, daha ok karbon atomlar
ndan olu
an, alkol niteli
inde
organik bir madde.
stetoskop
* Kalbin, i organlar
n hareketlerini dinlemeye yarayan ara.
stey

n
stil

* Arkas
nda kap
s
ile bir veya iki koltuu ve e
ya konacak yeri arac
n iine dahil edilmibinek otomobili.
* slp, biem, tarz.

stil mobilya
* Antika mobilyan
n zelliklerini k
smen yans
tan ve teknolojik geli
melerden yararlanarak retilen mobilya.
stilist
* Bir moda evinde yeni rnlerin olu
umunu ve yarat
lmas
nsa
layan kimse.
* Giyim e
yasalan
nda uzmanla
m
moda desinatr.
stilistik
* slp yntemlerini ve trlerini inceleyen edeb ara
t
rma ve dil bilimi dal
, anlat
m bilimi.
stilo
stoac

* Dolma kalem.
* Stoac
l
k yanl
s(kimse, grvb.).

stoac
l
k

* Akl
n egemenliini, doaya uygun ya
amay
, ruhun duyumsamazl
ve dnya yurtta
l

lksn ama
olarak koyan K
br
slZenon'un kurduu reti. Zenon derslerini stoa denilen direkli galeride verdi
i iin bu retiye
stoac
l
k adverilmi
tir.
stok

* Bir sat
yerinde sat

a haz
r bulundurulan mallar
n tm, istif.

* Bir sanayi dal


nda yararlan
lan ham, i
lenmiveya yari
lenmimaddelerin tm.
* Bir ihtiyac
kar

layacak maddeden ok miktarda y

ma, istif.
* Sat
lmam

, istif edilmimal.
stok etmek
* bir
eyi bir yere ok miktarda y

mak, biriktirmek, istif etmek.


stoku

* Stok yapan kimse, istifi.

stokuluk
* Stoku olma durumu, istifilik.
stoklama

* Stoklamak i
i veya durumu.

stoklamak
*
htiyac
n stnde bir mala

rmiktarda y

mak.
stop

* Dur!.
* Telgraf ve telefonla olan haberle
melerde cmleleri birbirinden ay
rmak iin kullan
l
r.

stop etmek
* durmak, duruvermek, al

maz olmak.
stop lmbas
* Otomobillerin arkas
na yerle
tirilen ve ayak frenine bas
l
nca yanan lmba.
stop valf
stopaj
stor

* S
hh tesisatta suyu kesmeye yarayan contalvana.
* (vergi iin) denilen paradan kanunun ngrd lde yap
lan kesinti, kaynakta kesme.
* Aa, kumavb. den yap
lm
bir kanal iinde hareket ederek a
l
p kapanan perde.

stor kapak
*
nce
talar
n esnek bir yzeye yan yana dizilmesiyle yap
lan ve k
vr
larak a
l
p kapanan kapak.
storlu
stratej

* Storu bulunan.
* Strateji uygulayan kimse veya uzman.

strateji

* nceden belirlenen bir amaca ula


mak iin tutulan yol.
* Bir ulusun veya uluslar toplulu
unun, bar
ve sava
ta benimsenen politikalara en fazla destei vermek
amac
yla politik, ekonomik, psikolojik ve asker gleri bir arada kullanma bilimi ve sanat
.
stratejik

* Stratejiye ili
kin.
* Asker bir gra
s
n
n nemini belirten, sava
do
rudan doruya ilgilendiren (her
ey iin kullan
l
r).

stratigrafi
* Jeolojinin katmanlarinceleyen kolu.
stratosfer
* Kat yuvar
.

stratus

* Katman bulut.

streptokok
* S
vortamda zincir biimde koloniler olu
turan, o
u zaman patojen olan bir mikrokok.
streptomisin
* Verem basiline,
arbon, difteri, veba, menenjit, zatrree gibi hastal
klara sebep olan mikroplara kar

kullan
lan bir antibiyotik.
stres
* Ameliyat
oku, a

r
yorgunluk, znt, travma, so
uk, heyecan vb. etkenlerin organizmada, i organlarda
ve metabolizmada olu
turdu
u bozukluklar
n tm.
streslenme
* Streslenmek i
i veya durumu.
streslenmek
* Stresli duruma girmek veya gelmek.
stresli
striknin

* Stresi olan.
* Kargabkenden
kar
lan etkili bir zehir.

striptiz
* Genellikle gece kulplerinde, pavyonlarda gen bir kad
n oyuncunun mzik e
li
inde dans edip soyunarak
yapt

gsteri.
striptizci
* Striptiz yapan (kad
n).
stronsiyum
* Atom numaras38, atom a
rl

87,63, do
ada baz
maden filizlerinde bulunan, yo
unluu 2,6 olan,
771C de eriyen sar
bir element. K
saltmasSr.
strktr

* Yap
.

strktralist
* Yap
salc
.
strktralizm
* Yap
salc
l
k.
strktrel
* Yap
sal.
stdyo

su

* Sanat al

malariin dzenlenmioda.
* Fotoraf
n
n al

t
oda, alan, foto
rafi
li
i.
* Sinema, televizyon ve radyo iin film ekilen, ses al
nan ve yay
n yap
lan yer.
* Bir odaldaire.

* (kural d

olarak, isim tamlamalar


nda belirten durumunda iken suyun ve belirtilen durumunda iken suyu
biimini al
r). Hidrojenle oksijenden olu
an, oda s
cakl

nda s
vdurumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tats
z madde.
* Bu s
v
dan olu
an kitle, deniz, akarsu.
* Meyve, sebze gibi
eylerin s
k
lmas
yla elde edilen s
v
.
* Bazkokulu yaprak veya iekler imbikten ekilerek elde edilen kokulu s
v
.
* Yeme
in sulu blm.

* Y
kamak sz ile bir su y
kamak, iki su y
kamak biiminde kullan
larak "kez" anlam
na gelir.
* Demir aralar
ate
te k
zd
rd
ktan sonra, suya dald
r
larak salan
lan sertlik.
* Yn, taraf, cihat, yan.
su
-su

* \343 suta

.
* Bkz. -s/ -si, -su / -su (I).

-su
* \343 -s/ -si, -su / -s (II).
su (veya sz) gtrmez
* ba
ka bir yoruma elveri
li olmayan, kesin.
su (yz) grmemi
* (yz, el) ok kirli.
su akrebi

* Vcudu genive yass


, durgun sularda ya
ayan zehirli bir akrep tr.

su almak
* suyu iine ekmek.
* (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek.
* gemiye ime suyu doldurmak.
* herhangi bir organdan tedavi maksad
yla su bo
altmak.
* bozukluk, yozla
ma ba
lamak.
su alt

* Deniz, gl gibi sular


n yzeyinin alt
nda kalan blm.

su alt
arkeolojisi
* Su alt
nda gerekle
tirilen arkeolojik ara
t
rmalar.
su alt
fl

* Suyun alt
nda film ekmek iin gerekli

veren cihaz.
su alt
foto
raf
l

* Su alt
nda fotoraf ekme meslei veya i
i.
su alt
i
leri
* Dalg
l
k, bal
k adaml
k, inci, midye, snger avc
l

gibi deniz, gl ve akarsularda su alt


nda al

may
gerektiren i
ler.
su ask
lar
* Tatlsularda ya
ayan bir alg familyas
.
su ayg
r
* ift parmakl
lardan, Afrika
rmaklar
boyunca ya
ayan, ok iri yap
lve genia
zlmemeli hayvan,
hipopotam (Hippopotamus).
su ayg
r
giller
* rnek tr su ayg
rolan memeli hayvanlar familyas
, hipopotamgiller.
su bald
ran
* Maydanozgillerden, su k
y
lar
nda ve batakl
klarda yeti
en, zehirli, otsu bir bitki, su rezenesi (Cicuta virosa).
su barda

* Su imeye yarayan bardak.


su bas
nc

* Durgun bir su ktlesinin birim yzeyini etkileyen yer ekimi.


su bask
n
* Sellerin veya eriyen kar sular
n
n kat
lmas
yla kabaran akarsular
n yataklar
ndan ta
arak evreyi basmas
,
ta
k
n, ta
ma, seylp.
su basmak
* (bir
ey veya yer) sular alt
nda kalmak, her yansuyla dolmak.
su basman
* Salam bir taban olu
turmak iin temel ile birlikte belli bir yksekli
e ula
m
yap
n
n oturdu
u blm.
su bidonu
* Su ta

maya ve depolamaya yarayan bidon.


su bilimci
* Su bilimi uzman
, hidrolog.
su bilimi
* Sular
n mekanik, fizik, kimya ve biyoloji bak
m
ndan zelliklerini inceleyen bilim, hidroloji.
su biti

* Bkz. Su piresi.

su bitkileri
* Tek hcreli veya hcre topluluklarolan, suya uyum gsteren, Schizomycetes s
n
f
ndan, suda ya
ayan bitki
ve hayvanlar
n llerinde saprofit ve su canl
lar
nda parazit olarak ya
ayan su bitkileri.
su bombas
* Su altbombalar
natmaya yarayan alet.
su borusu
* Su veya su buhar
nbir yerden bir yere aktarmaya yarayan demir veya naylon boru.
su boyas
* Su ile eriyebilen a
a boyas
.
su bce
i
* K
n kanatl
lardan, kk su birikintilerinde ya
ayan, 18 mm uzunlu
unda kahverengi bir bcek, hidrofil
(Hydrophilus caraboides).
su blm izgisi
* Kom
u iki akarsuyun beslenme teknelerini ay
ran izgi.
su bre
i
* F
r
na koymadan nce yufkalarsuda ha
lanan, katlararas
na peynir, k
yma konarak haz
rlanan bir tr
brek.
su cenderesi
* Lokomotiflerin su haznelerine veya tenderlerine su vermeye yarayan ara.
su arpmak
* (yzn) su ile y
kamak.
su ekmek
* iine su almak.
* alak bir yerden tulumba vb. ile su
karmak.
su
kr

* Kuyudan su
karmaya yarayan
kr
k.
su ullu
u

* Batakl
k ullu
u.
su damar
* Su kaya

n
n kollar
.
su de
irmeni
* Su gc ile al

an deirmen.
su deposu
* Su depo etmeye yarayan merkez.
su dolab
* Kuyudan su
karmaya yarayan ark; kkleri el, bykleri at vb. yard
m
yla al

t
r
l
r.
su dkmek
* kk abdest bozmak.
su dknmek
* y
kanmak.
su dzeyi
su etmek

* Su yksekli
inin durumu.
* bir geminin iine herhangi bir yerinden su girmek veya su s
zmak.

su geirmez
* Birle
iminden tr su geirmeyen, suyu ekmeyen (kuma
, toprak vb.).
su gelmek
* do
umdan nce amniyos suyu dl yolundan akmak.
su gibi (olmak)
* ok
slak (olmak).
su gibi akmak
* zaman h
zla gemek.
* (para, yiyecek vb.) bol bol gelmek.
su gibi aziz ol!
* su getirenlere iyi dilek olarak sylenir.
su gibi bilmek (veya okumak)
* yanl

s
z bilmek veya okumak.
su gibi ezberlemek
* yanl

s
z okuyabilecek kadar ezberlemek.
su gibi gitmek
* bol bol harcanmak.
su gibi terlemek
* ok terlemek.
su gsterdi
* su etmek.
su gtrr yeri olmamak
* ba
ka trl yorumlanacak bir yn bulunmamak.
su hatt

* Bkz. su kesimi.

su
s
t
c
s
* Su
s
tmaya yarayan alet.
su iinde

* (fiyat iin) en az
ndan, kolayl
kla.

su iinde kalmak
* ok terlemek, su gibi
slanmak.
su iktiza etmek
* gusl gerekmek.
su kaba
* Kabakgillerden, alt blm
i
kin, birok yerlerde kurutulup su kabolarak kullan
lan bir tr asma kaba

(Lagenaria vulgaris).
su kab

* Su koymaya yarayan kap.

su ka
rmak
* su s
zd
rmak.
* baa
r
tmak, can s
kmak.
su kam

* Su kam

gillerden, suda ve batakl


klarda yeti
en, yapraklaralma

k, di
i ve erkek iekleri ayrba
aklar
durumunda toplanm
kk bir bitki (Typha).
su kam

giller
* Bir eneklilerden, su kam

, su
eridi vb.trleri iine alan bir familya.
su kapmak
* (yaralar iin) azmak.
su karanfili
* Ormanlarda, akarsu ve gl kenarlar
nda yeti
en, 20-50 cm ykseklikte, sariekli, ok y
ll
k ve otsu bir
bitki (Geum urbanum).
su kat
lmam

* kendine zg olan durumu koruyan, ba


ka bir etkiyle de
i
memi
, bozulmam
olan.
su kaya
* Su zerinde yap
lan kay
k sporu.
su kayb
* Vcutta e
itli sebeplerle kaybolan su.
su keleri

* Kurbaagillerden, durgun sularda ve karada ya


ayan bir tr kk hayvan (Lophius).

su kemeri
* zerinde su yolu bulunan kemerli kpr.
su kesesi
su kesimi

* Su bitkilerinde ii hava ile dolu blm,


i
kinlik.
* Geminin su stnde ve su alt
nda kalan blmlerinin kesi
ti
i yer.

su kesmek (veya su kesilmek)


* sulanmak.

su keteni

* Birle
ikgillerden, sulak yerlerde yeti
en, boyu 1,5 m kadar olabilen, bir tr pembe iekli bitki, yaban
keteni (Eupatorium cannabinum).
su kireci

* Suyun iinde abucak kat


la
an bir tr kire.

su korkusu
* Sudan korkma, hidrofobi.
su koyuvermek
* sebze ve et pi
erken suyunu sal
vermek.
* sznde durmamak, c
v
tmak.
su kn, sz by
n
* byklerin say
lmas
, kklerin korunmasgerektiini anlat
r.
su kre

* Bkz. Su yuvar
.

su mantarlar
* Klorofilleri olmad

ndan su iindeki bozulmuorganik madde zerinde saprofit veya su canl


larzerinde
parazit olarak ya
ayan su bitkileri.
su mercime
i
* Su mercimeigillerden, mercimee benzeyen yapraklarsular
n yzn kaplayan bir su bitkisi (Lemna).
su mercime
igiller
* Bir eneklilerden, rnek bitkisi su mercime
i olan, kk bir bitki familyas
.
su mermeri
* Kaymak ta

, albatr.
su muhallebisi
* Ni
asta, st ve su kar

m
n
n nce pi
irilmesi, buzdolab
nda kat
la
mas
ndan sonra ceviz bykl
nde
kesilip
eker ve gl suyu iinde zerine f
st
k serpilerek sunulan bir tatl
tr.
su nanesi

* 20 ile 90 cm ykseklikte, k
rm
z
mt
rak renkli, az veya ok tyl, yapraklarsaplve kuvvetli kokulu, ok
y
ll
k ve otsu bir bitki (Mentha aquatica).
su rmce
i
* Su alt
nda kendi rd
ipekten kese iinde ya
ayan rmcek (Argyroneta aquatica).
su rmce
igiller
* Su rmcei ile yak
n trleri kapsayan, suda e
itli bceklerin stnde veya yumu
akalar
n
solungalar
nda asalak olarak ya
ayan bcekler familyas
.
su perisi
su piresi

* iekleri tek e
eyli, gvdesi iki e
eyli olan su bitkisi.
* Kabuklulardan, durgun sularda ya
ayan bir hayvan, su biti (Daphnia pulex).

su rezenesi
* Su bald
ran
.
su saati

* Bkz. su sayac
.

su samuru
* Sansargillerden, tyleri koyu kahverengi, iyi yzen, krk be
enilen, kk bir tr hayvan, lutr (Lutra).

su sar
msa

* Bkz. Kurtluca.
su sarn
c
* Su biriktirmeye yarayan yer altsu deposu.
su sayac
*
inden geen suyun miktar
n
len ara, su saati.
su serpilmek
* ferahlamak.
su seviyesi
* Su dzeyi.
su s

r
* Manda.
su sinei

* K
n kanatl
lardan, durgun sular zerinde ya
ayan, parlak ye
ilimsi siyah renkli bir bcek (Hydrophilus).

su tabakas
* Su ile kaplanm
yzey.
su tankeri
* Su ta

maya yarayan tanker.


su ta
k
n
* Bkz. sel.
su tavu
u
* Su tavuugillerden, gri, k
z
l kar

mtonda, benekli veya izgili tyleri olan bir ku(Fulica atra).


su tavu
ugiller
* Batakl
k ve su k
y
lar
nda ya
ayan, gagalaryandan bas
k, kanat ve kuyruklark
sa olan, su tavuu, su yelvesi
trlerini iine alan bir familya.
su tedavisi
* Bkz. hidroterapi.
su terazisi
* Bas
ncok olan suyun, bas
nc
nazaltarak, knklerin patlamas
nnleyen, belli aral
klarla yap
lm

, depo
grevindeki kule.
* e
itli yzeyleri istenilen konuma getirmek iin kullan
lan l aleti.
su teresi
* Turpgillerden, su kenarlar
nda yeti
en, tereye benzeyen, ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Nasturium officinale).
su testisi

* Su koymaya yarayan topraktan yap


lm
su kab
.

su testisi su yolunda k
r
l
r
* bir ki
i ama edindii i
te kazaya u
rar.
su topu

* Topu kar
tak
m
n kalesine sokmak temeline dayanan, yedi yzcden olu
an iki tak
m aras
nda havuzda
yap
lan spor tr.
su tulumbas
* Kuyudan su
karmaya yarayan ve elle al

an tulumba.

su trbini
* Su gcnden yararlanmaysa
layan nemli bir makine sistemi.
su uyur, d
man uyumaz
* d
mana kar
her zaman uyan
k davranmak gerekir.
su rnleri
* Denizlerde ve i sularda bulunan bitkiler ve hayvanlar ile bunlar
n yumurtalar
.
su vermek
* bitkileri sulamak.
* hayvanlara su iirmek.
* insanlara imek iin su getirmek.
* eliin sertlik, dayan
kl
l
k ve esnekliini art
rmak iin k
zg
nken suya bat
rmak.
su yapmak
* (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek, su almak.
su yata

* Su kayna

.
su yelvesi
* Su tavuugillerden, s
rt
ye
il kahve rengi, karnkara beyaz izgili bir ku(Rallus aquaticus).
su y
lan
* Su y
lan
gillerden, uzunlu
u 50 cm olan, su kenarlar
nda ve ba
larda ya
ayan bir srngen (Natrix natrix).
su y
lan
giller
* rnek hayvansu y
lanolan srngenler s
n
f
n
n bir familyas
.
su y
lanlar
* Srngenler s
n
f
n
n bazzehirli ve zehirsiz y
lanlar
kapsayan genibir blm.
su yolcu
su yolu

*
stanbul'un su yollar
n
n ve bunlara ili
kin kurulu
lar
n bak
m, onar
m ve i
letmesiyle ura
an kimse.
* Knk veya demir boru ile yap
lm
oluk, ark.
* Bazk
tlar
n dokusunda bulunan ve ancak

a tutulunca grlen izgi, resim veya yaz


, filigran.
* K

t zerine konulan noktalar


n aralar
n
izgilerle birle
tirerek oynanan bir ocuk oyunu.

su yoncas
* Tacbeyaz salk
m iekli ok y
ll
k su bitkisi.
su yosunlar
* Denizlerde, tatlve durgun sularda, daha ok su yzeyinde ya
ayan, yaprak veya tel biiminde tall
bitkiler
alt
ubesi,
niye, algler.
su yosunu
* Su yosunlar
ndan, klorofilli bitki, alg.
su yuvar
* Denizlerin yeryznde olu
turduu yuvar, su kre, hidrosfer.
su yrmek
* ilkbahara doru aalar tomurcuklanmaya ba
lamak.
su yzne
kmak
* (bir sre rtl kalm
bir iveya sorun) ayd
nlanmak, belli olmak.
sual

* Soru.

sual amak
* (st bir mevki) sorumlu say
lan birine soru sormak.
sual etmek
* sormak.
suare

* Ak
am yeme
inden sonra yap
lan elence, toplant
.
* Gece yap
lan sinema, tiyatro gsterisi, matine kar

t
.

suba

* ehirlerin gvenlik i
lerine bakan grevlilerin ba

.
* Acemi ocaklar
nda kk a
amalsubay.
* Osmanl
larda kap
kulu svarileri aras
ndan, savazaman
gvenlik i
lerine bakmak, bar
zaman
da vergi
toplamak i
leri iin ayr
lan kimse.
* Rumeli'de iftlik kahyas
.
subay
* Silhlkuvvetler iinde aste
menden mare
ale (deniz kuvvetlerinde byk amirale) kadar rtbelere
ykselebilen, zel kanunlara ba
lasker.
subayl
k
* Subay
n grevi veya rtbesi.
subra
subret
subye

* Koltukluk.
* Komedilerde hafif me
rep gen kad
n veya i
veli hizmeti rollerine
kan kad
n oyuncu.
* Aya
n alt
ndan geen, tozlua veya pantolon paalar
na balanan deriden veya kuma
tan
erit.

sucu
* Su satan veya evlere su ta

yan kimse, saka.


sucu
unu
karmak
* yormak.
* ok dvmek.
sucuk

* i
irilip kurutulmuba
rsak iine baharl
et k
ymasdoldurularak yap
lan bir tr yiyecek.
* Ceviz, badem ii gibi
eyler, bir ipli
e dizildikten sonra ni
asta ile koyula
t
r
lm
kaynar zm

ras
na
bat
r
larak yap
lan tatlyiyecek.
sucuk gibi olmak (veya
slanmak)
* ba
tan a
a

slanmak.
sucuku

* Sucuk yapan veya satan kimse.

sucukuluk
* Sucuk yapma ve satma i
i.
sucukla
ma
* Sucukla
mak i
i veya durumu.
sucukla
mak
* Ter ve kirle sucuk rengini ve grnmn almak.
sucul

* Suyu seven, suya d


kn.
* Suyu eken, hidrofil.
suculuk

* Evlere su ta

ma veya satma i
i, sakal
k.

su
* Trelere, ahlk kurallar
na ayk
rdavran

.
* Yasalara ayk
r
davran

, crm.
su aleti
* Suun i
lendi
i alet veya suun i
lenmesinde sz konusu olan alet.
su duyurusu
*

lenen suu resm makamlara bildirme, duyurma.


su duyurusunda bulunmak
* ilgiliye, ilgili makama suu bildirmek.
su i
lemek
* yasaya, treye ayk
rbir davran

ta veya harekette bulunmak.


su olmak
* su say
lmak.
su ykleme
* Birine su atma.
suie
i
sulama

* Genellikle ocuklarda grlen dkntl, bula

c
, salg
n hastal
k.
* Sulamak i
i, itham.

sulamak
* Su yklemek, itham etmek.
suland
r
lma
* Suland
r
lmak i
i veya durumu.
suland
r
lmak
* Su yklendirilmek, itham ettirilmek.
suland
rma
* Suland
rmak i
i.
suland
rmak
* Sulu olduuna karar vermek, sulu oldu
unu ileri srmek.
sulanma

* Sulanmak i
i.

sulanmak
* Sulamak i
ine konu olmak, itham edilmek.
sulay

* Sulamak i
i veya biimi.

sulu
* Su i
lemi
, suu olan (kimse), kabahatli, mcrim.
sulu olmak

* sulu say
lmak.
sulu say
lmak
* sulu olduu kabul edilmek.
sululuk

* Sulu olma durumu.

sululuk duygusu
* Ki
inin ahlk veya din kurallarinediini sezmesi sonucu bilinli veya bilinsiz olarak kap
ld

ve
kendisiyle ilgili deer yarg
lar
nsarsan duygu.
susuz

* Suu olmayan, su i
lememiolan, masum.

susuzluk
* Su i
lememiolma durumu.
suunu ba

lamak (veya birinin suundan gemek)


* bir kimseye i
ledi
i suun cezas
nvermemek.
sust

* Suu i
lerken, crmme
hut.

sust mahkemesi
* Failin su st yakaland
durumlarda duru
mas
n
n grld mahkeme, me
hut crmler mahkemesi.
sust yakalama
* Su i
leyenin suu i
ledii s
rada veya hareketinden ok az nce yakalanmas
.
suda pi
mi
* kaynat
larak veya ha
lanarak pi
irilmi
.
sudak
sudan

* Levrekgillerden, tatlsularda ya
ayan, eti beyaz ve lezzetli bir bal
k (Lucioperca fluviatilis).
* nemsiz, sama, ba
tan savma.

sudan cevap
* ba
tan savma, inand
r
colmaktan uzak cevap.
sudan
km
bal
a dnmek
* herhangi bir sebeple ne yapaca
nbilememek, ok
a

rmak.
sudan geirmek
* (ama

rlar iin) stnkr y


kamak.
* (sabunlu ama

r
) durulamak.
Sudan tavuu
* Be tavu
unun bir tr.
sudan ucuz
* ok ucuz, bedava.
Sudanl

* Sudan halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).

sufle
tr tatl
.

* Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmubir sz veya cmleyi hat


rlatma.
* Un,
eker, yumurta gibi maddelerin muhallebi k
vam
na gelinceye kadar
rp
l
p pi
irilmesiyle yap
lan bir

sufle etmek
* oyunculara, izleyicilere duyurmadan syleyecekleri sz veya cmleyi f
s
ldamak.
* birine unuttu
u bir sz veya cmleyi kimseye duyurmadan hat
rlatmak.
suflle
mek
* A
a
bir durum almak, a
a
la
mak.
* K
l
ks
zla
mak, pis k
l
klduruma gelmek.
suflr
suflrlk

* Oyunculara, rollerinde unuttuklar


szleri izleyicilere duyurmadan syleyip hat
rlatan kimse.
* Suflrn grevi.

suibri
i

* Suibriigillerden, yapraklaralma

k, saplar
uzun ve slks, yaprak ayasibrik biiminde geli
miolan,
s
cak lkelerde yeti
en, t
rman
cbir bitki (Nepenthes destillatoria).
suibri
igiller
*
ki eneklilerden, otuz kadar bitki trn iine alan ve rnek bitkisi suibri
i olan bir bitki familyas
.
suiistimal
* (grevini, yetkisini vb.yi) Ktye kullanma, yolsuzluk.
suiistimal etmek
* Bkz. ktye kullanmak.
suikast

suikasti

* Gizlice cana k
yma ve ktlk etmeye kalk

ma.
* Bir devlet by
n veya nemli bir ki
iyi pln kurarak ldrme.
* Suikast yapan (kimse).

suikastta parma
olmak
* dzenlenen suikast olay
nda rol oynamak.
suiniyet
* Kt niyet.
suizan
sukut

* Kt san, ku
ku.
* D
me.

sukut etmek
* d
mek.
sukutuhayal
* Dk
r
kl

, hayal k
r
kl

.
-sul
sulak

sulakl
k

* Bkz. -s
l / -sil, -sul / -sl.
* Suyu olan, suyu bol.
* Ku
lar iin su konulan kk kap.
* Sulak olma durumu.

sulama

sulamak

* Sulamak i
i.
* Arklar veya savaklar yard
mile su ak
tarak herhangi bir toprak blgesini kurakl
ktan kurtarma.
* (toprak, bitki vb. iin) Su vermek.
* Hayvana su vermek, suvarmak.
* (para iin) demek, vermek, harcamak.

suland
r
c
* Suland
rmaysa
layan (madde).
suland
rma
* Suland
rmak i
i.
suland
rmak
* Sulu duruma gelmesini sa
lamak.
* Su veya ba
ka bir s
vkat
p kar

t
rarak yo
unlu
unu azaltmak.
sulanma

* Sulanmak i
i.
* Baznesnelerin, havan
n nemini so
urarak znme zellii.

sulanmak
* Sulu duruma gelmek.
* Suyu o
al
p yo
unlu
u azalma.
* Sulamak i
i yap
lmak.
* (gz iin) Ya
armak.
*
mrendi
ini a

a vurmak.
* Birine kar
duyulan cinsel iste
i kendisine sezdirmek, ye
illenmek.
sular kararmak
* ak
am olmaya ba
lamak.
sular
nda

* Ya
, saat gibi kelimelerle birlikte yakla

k bir zaman bildirir.

sulatma
* Sulatmak i
i.
sulatmak

* Sulamak i
ini yapt
rmak.

sulbnden gelmek
* bir kimsenin z evldolmak.
sulfata

* Kinin sulfat
na ve genel olarak kinin tuzlar
na verilen ad.

sulh
* Bar

.
sulh olmak
* uzla
mak.
sulhu

* Bar
yanl
solan, bar

, bar

sever, bar

l.

sulhperver
* Bar
yanl
solan, bar

, bar

sever, bar

l.

sulhsever
sulp

sulta
sultan

* Bar

sever.
* Bel kemii, omurga.
* Dl, nesil, zrriyet.
* Kat
.
* Yetke, otorite.
* Mslman, zellikle Snn hkmdarlar
n kulland
klarunvan, padi
ah.
* Padi
ahlar
n erkek ve k
z ocuklarile anne ve e
lerine verilen unvan.
* BazBekta
azizlerine verilen ad.

Sultan Ahmet'te dilenip Ayasofya'da sadaka vermek


* kendi yoksulluuna bakmadan ba
kalar
na yard
m etmeye kalk

mak.
sultan brei
* Yufka aralar
na hafife pi
irilmiku
ba

et, so
an ve dil peyniri kat
larak f
r
nda haz
rlanan bir brek.
sultan efendi
* Osmanl
larda padi
ah
n k
z karde
leri ile k
zlar
na verilen unvan.
sultan kethdas
* Padi
ahlar
n ve
ehzadelerin evlendirilen k
zlar
n
n dairelerindeki i
lere bakan grevli.
sultan

* Sultanlara yara
an veya sultanlarla ilgili.
* 1908'den sonra Osmanllkelerinde, bugnk lise dengi
retim kurumu.
* M
s
r, Trablus ve Cezayir darphanelerinde bas
lan Osmanlalt
n
.
* ekirdeksiz bir tr zm.

sultan tembel
*
grmekten hi ho
lanmayan, ok tembel.
sultan tembellik
*
grmekten hi ho
lanmama, ok tembel olma durumu.
sultanbuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
sultanhzzam
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
sultanyegh
* Klsik Trk mzi
i makamlar
ndan biri.
sultanl
k

* Sultan olma durumu, padi


ahl
k, saltanat.
* Sultan san
nta

yan bir
slm hkmdar
n
n lkesi.
* Rahat ya
ama durumu.

sultanolu
* Padi
ah k
zlar
n
n, padi
ah soyundan olmayan kocalar
ndan doan erkek ocuklar
na verilen ad.
sulu

* Suyu olan, iinde su bulunan.


* Suyu ok olan.
*
ine su kat
lm

, suland
r
lm
olan.

* Yersiz
akalar yapan, sz ve davran

larile evresini tedirgin eden veya kad


nlara hoolmayan iltifatlarda
bulunan (kimse).
sulu boya
* Su ile kar

t
r
larak kullan
lan bir boya.
* Bu tr boya ile yap
lm
olan (resim).
sulu gz

* Bkz. sulu gzl.

sulu gzl
* Gz ya

ntutamayan, hemen a
layan.
sulu sepken
* Yamurla kar

k bir biimde (yaan).


sulu tar
m
* Sulamaya dayaltar
m.
sulu z
rtlak
* Oyunlarda kurallarbozup m
z
k
l
k eden, alayan, kaan kimse.
suluk
* Oda iinde y
kanmak iin ayr
lm
kk yer, guslhane.
* Kukafeslerinde su konan kap.
* Kk ocuklar
n ba
lar
nda, yer yer sa dklmesi ve kabart
larla beliren bir deri hastal

.
* Yar

lar
n su, glikozlu su, ay veya meyve sularkoymalar
na yarayan su kab
.
* Tavuklar
n su ihtiyalar
n
kar

lamak zere uzun, yuvarlak, kk anak veya damlal


kl
biimlerde de
i
ik
malzemeden yap
lm
yarotomatik veya otomatik dzen.
* Bykbahayvanlar
n bar
nd

yerlerde su imelerini kolayla


t
ran kk tekne veya havuz.
suluk zinciri
* At vb. hayvanlar
n gemlerinin alt
na tak
lan kk zincir.
sulula
ma
* Sulula
mak i
i.
sulula
mak
* Yersiz, yavan
akalar yapmak veya kad
nlara tats
z iltifatlarda bulunmak.
sululuk

* Sulu olma durumu.


* Yersiz
akalar yapma veya kad
nlara tats
z iltifatlarda bulunma durumu.

sululuk yapmak (veya etmek)


* sulula
mak.
sumak

* Antep f
st

gillerden, s
cak blgelerde yeti
en, kabu
u hekimlikte, yapraklardericilikte kullan
lan bir aa,
somak (Rhus coriafia).
* Bu aac
n, ek
ilik vermek iin dvlerek yemeklere kat
lan mercime
e benzeyen meyvesi.
sumen

* zerinde yazyazmaya, aras


nda evrak saklamaya yarayan deri kapl
altl
k.

sumen alt
etmek
* bir evrak
n i
leme konulmas
nengellemek veya bir i
in yap
lmas
ngeciktirmek.
Sumer
* Mezopotamya'da ya
am
bir ulus ve bu ulustan olan kimse.
Sumerce

* Sumer dili.
Sumerolog
* Sumer dili ve eserleri ile u
ra
an bilim adam
.
Sumeroloji
* Sumer dili ve eserlerini konu alan bilim dal
.
sumsuk

* Yumruk.
* Yumrukla vurma.

sumsuklama
* Sumsuklamak i
i veya durumu.
sumsuklamak
* Yumrukla vurmak, yumruklamak.
-sun
* Bkz. -s
n / -sin, -sun / -sn.
-sun
suna

* Bkz. -s
n / -sin, -sun / -sn.
* Erkek rdek.
* Gl rde
i.

suna boylu
* Bkz. suna gibi.
suna gibi

* boylu boslu ve yak

kl
.

sunak
* Tap
naklarda, zerinde kurban kesilen, gnlk yak
lan, din tren yap
lan tamasa.
sundurma
* Sundurmak i
i.
* Yamurdan, gne
ten korunmak iin yap
lan ve arkasbir duvara verilen at
.
* Sundurma biiminde olan, sundurma grevini yapan.
* st kapalbalkon, evlerin nndeki ta
l
k.
sundurmak
* Sunmak i
ini yapt
rmak.
* Vermek.
sungu

sungur

* Bir by
e sunulan arma
an.
* Bir tanr
ya veya tap
naa yap
lan ba

.
* Doana benzeyen, y
rt
c
, avcku
.

sun'
* Yapma, yapay, takma.
* Yapmac
k, e
reti.
sun' bbrek
* Sonradan tak
lan bbrek.
sun' ay
r

ay
r.

* Rutubetli veya sulanabilen topraklarda budaygil ve baklagil yem bitkilerinin bir kar

m olarak yeti
tirildi
i

sun' gbre
* Bitki kal
nt
lar
n
n ticar gbre ile kar

t
r
lmas
nda elde edilen gbre.
sun' kalp
* Sonradan tak
lan kalp.
sun' peyk
* Yapma uydu.
sun' solunum
* Normal solunumun yeterli olmad

durumlarda onu takviye etmek amac


yla solunum aleti takma.
* D
etki ile g
se bast
r
larak yapt
r
lan solunum.
sun' tahta
* Sunta.
* Odun lifi levhas
, yonga ve talalevhalar
n
n bir tr.
sun' teneffs
* Sun' solunum.
sun'lik

* Yapma, yapay olma durumu veya zelli


i, yapayl
k.

sunma
* Sunmak i
i.
sunmak
sunta
sunt
ra

sunturlu

* Bir by
e veya nezaket gere
ince bir kimseye bir
eyi vermek, yollamak, gndermek, takdim etmek.
* (< sun tahta) Doramac
l
kta kereste olarak kullan
lan, s
k

t
r
lm
talave yongadan yap
lan tahta.
* Nalbantlar
n, nallanacak hayvan
n t
rna

nkeserken kulland
klarkeskin ara, nalbant keskisi.
* Saralar
n derilere yiv amakta kulland
klar
, metalden U biimindeki ara.
* Yaman, adamak
ll
, deh
etli.
* Gsteri
li, grkemli.

sunturlu kfr
* ok kt, berbat, a
za al
nmaz kfr.
sunu
* Sunulan
ey.
* Piyasaya mal
kartma, arz.
sunu ve istem
* reticinin piyasaya mal
karmasve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar
, arz ve talep.
sunucu

* Radyoda, televizyonda, bir e


lence yerinde programsunan, a
klayan (kimse), takdimci.

sunuculuk
* Sunucunun i
i ve grevi.
sunulma

* Sunulmak i
i.

sunulmak
* Sunmak i
ine konu olmak veya sunmak i
i yap
lmak.
sunulu

* Sunulmak i
i veya biimi.

sunum
* Lokma, para.
sunu

* Sunmak i
i veya biimi.
* Byklere sylenilen sz, maruzat.
* n sz.

suoku
* Su okugillerden, batal
k blgelerde ve su kenarlar
nda yeti
en, kk saplar
taze iken kekre olan, kurutulunca
yenilebilen kk bir bitki (Sagitteria).
suokugiller
* Bir eneklilerden, rnek bitkisi suoku olan ve yetmikadar tr bilinen bir bitki familyas
.
suler
sup

* Su ve benzeri ak

kanlara ili
kin derinlii ve a

rl

, bas
nclmeye yarayan alet, hidrometre.
* ikolata ile yap
lan bir e
it tatl
.

supanglez
* Sup.
supap
* Bir yay yard
m
yla gergin tutulan ve yata

n dzlemine dik olarak yapt

gidip gelme hareketiyle bir


ak

kan
n gei
ini ayarlamaya yarayan kapak.
* Bir devreye yerle
tirildiinde, belirli
artlar alt
nda, ak
m
n yaln
z bir ynde gemesini salayan ve bylece
dalgal
ak
mlardo
rultmaya yarayan sistem.
supara

* Osmanl
mparatorluunda okul kitaplar
n
n genel ad
.

suphanallah
* "Tanr
'yher trl kusur, ay
p ve eksikliklerden, insanl
a zg niteliklerden uzak tutar
m" anlam
nda

a
k
nl
k bildirir.
suples

* Gre
te hasm
n s
rt
nyere getirmek iin yap
lan bir evirme hareketi.

supya
* Mrekkep bal

.
sur
sur
sura

surat

* Kale duvar
.
* U
ur, al
n yaz
s
, talih.
* (Hindistan'da dokumac
l
k merkezi Surate'nin ad
ndan) Yumu
ak ince bir tr ipekli kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.
* Yz, ehre.
* Somurtkanl
k, as
k yzllk.

* Souk davranma.
surat (veya surat
) bir kar

* fkeli, k
zg
n ve somurtkan.
surat asmak
* ka
lar
nat
p yzne kskn veya darg
n bir anlam vermek, somurtmak.
surat d
kn
* irkin yzl, ehre z
rd.
surat etmek
* birine kar
kskn durmak, as
k yzl olmak.
surat kalmamak
* utanmaz duruma gelmek.
surat mahkeme duvar
* as
k suratl
, kimseye glmeyen, suskun duran.
* utanmaz, s
k
lmaz.
surata bak sngye davran
* ok as
k suratlkimseler iin kullan
l
r.
suratdei
mek
* bir kimseye kar
davran

de
i
mek, daha sert bir durum almak.
suratkasap sngeriyle silinmi
* utanmas
, s
k
lmaskalmam

.
surat
na indirmek
* tokat atmak.
surat
ndan d
en bin para olmak
* Bkz. yznden d
en bin para olmak.
* ok somurtmak, can s
k
nt
s
na
ka belli etmek.
surat
nek
itmek
* yzne memnun olmad

nbelirten bir anlam vermek.


suratl
surats
z

* Yz glmez, somurtkan.
* Somurtkan.
* irkin.
* Aksi, huysuz.

surats
zl
k
* Somurtkan olma durumu.
surdinlemek
* Sesini kesmek, sessiz hle getirmek.
sure
* Kur'an'
n blnmolduu 114 blmden her biri.
suret

* Grn
, biim.
* Yazveya resim kopyas
, nsha.
* Biim, yol, tarz.
* Yz, ehre.

*
slm felsefesinde, varl

n grnen yan
na, beduyu ile alg
lanan ynne verilen ad.
* Resim, foto
raf.
suret almak (veya
karmak)
* (bir belgenin) kopyas
n
karmak.
sureta
* Grn
e gre, grn
te.
* Yalandan.
sureti haktan grnmek
* kendisini iyi niyetli imigibi gstermek.
* birinin iyili
i iin al

yor grnmek.
suretine girmek
* bir
eyin grn
ne, biimine benzemek.
Suriyeli

* Suriye halk
ndan veya bu halk
n soyundan olan (kimse).

sus pay
* Susmal
k.
susak

* Susam
olan, susayan.
* Salak, aptal.
* Su kaba

ndan yap
lm
veya a
atan oyulmuma
rapa.

susak a

zl
* Anlams
z, bokonu
an (kimse).
susak burunlu
*
ri, irkin burunlu (kimse).
susakl
k
* Susam
olma durumu.
* Salakl
k, aptall
k.
susallar
* Suda ya
ayan bitki veya hayvan familyas
.
susam

* Susamgillerden, s
cak blgelerde yeti
en kk bir bitki (Sesamum indicum).
* Bu bitkinin kk, sar
mtrak tohumu.
* Ssen.

susam helvas
* Kaynat
lm
a
dal
ekerden yap
lan ve susama bulanan bir tr tatl
.
susam ya

* Susam tanelerinden
kar
lan ya,

rlaan.
susama
susamak

* Susamak i
i.
* Su ime ihtiyac
duymak.
* ok istemek, zorlu bir ihtiya duymak, zlemek.

susamgiller
*
ki eneklilerden, en nemli ve rnek bitkisi susam olan, kk bir bitki familyas
.

susatma
susatmak

susay

* Susatmak i
i.
* Susamas
na yol amak, susuz b
rakmak.
* Zorluk, glk
karmak.
* Susamak i
i veya biimi.

susku
* Az konu
ma, susma, skt.
suskun

* ok az konu
an, sessiz, sakin olan, skt.
* Sessiz, sakin bir biimde.

suskunla
ma
* Suskunla
mak i
i veya durumu.
suskunla
mak
* Suskun olmak.
suskunla
t
rma
* Suskunla
t
rmak i
i veya durumu.
suskunla
t
rmak
* Suskun hle getirmek.
suskunluk
* Suskun olma durumu, sktlik.
susma

* Susmak i
i.
* Trk nak

lar
nda bir i
ne tr.

susma hakk
* Bir soru
turma s
ras
nda san

n, ceza ynnden leyhine sonu douracak sorulara cevap vermeme hakk


.
susmak

* Konu
mas
nkesmek veya konu
maktan ka
nmak.
* Ses veya grlty kesmek, ses ve grlt yapmamak.
* Etkisini gstermemek, tepki gstermemek.

susmal
k

* Susmas
, kar
gelmemesi veya bildii bir s
rryaymamasiin birine verilen para vb.
ey, sus pay
,
hakk
skt.
suspus

* Susmu
, sinmi
.

suspus olmak
* susmak, sinmek, hi sesini
karmamak.
susta
* (kpek) Arka ayaklar
zerinde durma.
susta

* Emniyet yay
.

susta durdurmak
* kpe
i arka ayaklarzerinde durdurmak.

* (bir kimseyi veya birilerini) y


ld
rmak.
* etkisi alt
na almak.
susta durmak
* (kpek) arka ayaklarzerinde durmak.
* korktu
u bir kimsenin kar

s
nda sayg
lve ekingen davranmak.
sustal

* Sustasolan.
* ak
.

sustal
ak
* A
ld
ktan sonra sustas
na bas
lmad
ka kapanmayan bir tr byk ak
.
sustaya kalkmak
* (kpek) susta durmak.
susturma

* Susturmak i
i, ilzam.

susturmak
* Susmas
n
sa
lamak, susmas
na sebep olmak.
* Verdi
i kar

l
kla veya yapt

bir davran

la birini art
k sz syleyemeyecek bir duruma getirmek, ilzam
etmek.
* Etkisini, gcn azaltmak, gidermek, bast
rmak.
susturucu
* Susmas
n
sa
layan, susmas
na sebep olan.
* Patlamalveya tepkili motorlarda, yanm
gazlar
n d

ar
ya at
lmas
ndan doan grlty nlemeye,
azaltmaya yarayan ara, egzoz.
* Ate
li bir silh
n patlama grltsn azaltan sistem.
susturulma
* Susturulmak i
i.
susturulmak
* Susmassa
lanmak, konu
mas
nlenmek.
* Ald

kar

l
kla art
k sz syleyemeyecek bir duruma d
rlmek.
susu

* Susmak i
i veya biimi.

susuz
* Suyu olmayan, suyu bulunmayan.
* Suyu ok az olan.
* Yamursuz, kurak geen.
* Susam
olan.
* Su olmadan.
susuzluk

* Susuz olma durumu, kurakl


k.
* Susam
olma durumu.

su
eridi

* Su kam

gillerden,
eridi and
ran, 1 m ye kadar uzayabilen, yapraklara
k ye
il renkte sucul bir bitki
(Sparmanaum).
sut

* Eskiden bazbitkilerden, bu gn sodyum klorrden elde edilen sodyum karbonat


n ticaretteki ad
.

sut kostik
* Sodyum hidroksit.

suta

* Bazgiysilerin yaka, kol, cep gibi yerlerini sslemekte kullan


lan i
lemeli
erit, suyolu.

sutyen

* Gsleri dik tutup dolgun gstermek iin kullan


lan, saten, dantel vb.kuma
lardan yap
lan kad
n i
ama

r
.
sutyenci

* Sutyen diken ve satan kimse.

sutyencilik
* Sutyen dikip satma i
i.
suvare
* Bkz. Suare.
suvar
m
suvarma

* Bir suvarmada veya sulamada verilen su miktar


.
* Suvarmak i
i.

suvarmak
* (hayvana) Su vermek, su iirmek.
suvat
* Hayvan suvaracak yer.
suya d
mek
* (genellikle bir iveya tasariin) gerekle
ememek.
suya gstermek
* hafife y
kamak.
suya gtrp susuz getirir
* ok kurnaz, hileci kimseler iin kullan
l
r.
suya sabuna dokunmamak
* sak
ncal
konularla ilgilenmemek; davran

lar
nkimseyi incitmeyecek biimde ayarlamak.
suya salmak
* bo
una harcamak.
suyolu

* Suta

suyu (veya ay
) grmeden paalars
vamak
* henz hibir belirti yokken veya gere
inden ok nceden haz
rlanmaya kalk

mak.
suyu ba
tan (veya ba

ndan) kesmek
* i
in aslzerinde kesin bir
ey syleyip ayr
nt
lar
nkonu
maya gerek duymamak.
suyu getiren de bir, testiyi k
ran da
* Bkz. testi.
suyu grnce teyemmm bozulur
* bir zorunluk dolay
s
yla yap
lmakta olan bir i
in, bu zorunluk ortadan kalk
nca gere
i gibi yap
lmak iin
yeni ba
tan ele al
nmasgerekir.
suyu hrmetine (veya yz suyuna)
* birinin veya bir
eyin hat
r
na veya varl

na de
er verildii iin.

suyu
s
nmak (veya kaynamak)
* iba

ndan uzakla
t
r
lmasyakla
mak veya gelmek.
suyu kesilmide
irmene dnmek
* i
lemez, yarars
z duruma gelmek.
suyu kesiyor
* ok krle
mi
.
suyu mu
kt
?
* be
enilmeyecek nesini grdn?.
suyu nereden geliyor?
* bir i
i grmek iin harcanan para hangi kaynaktan sa
lan
yor?.
suyu seli kalmamak
* (sulu yemek) kaynaya kaynaya suyu azalmak.
suyuk

* Organizman
n (kan, lenf gibi) s
v
blm.

suyukuluk
* Organizmadaki hastal
k belirtilerini suyuklar
n bozukluuna balayan t
p
retisi.
suyun ak
nt
s
na gitmek
* olaylar
n veya durumun geli
mesine gre davranmak, uymak.
suyun ba

* suyun
kt

yer, kaynak.
* en ok yarar sa
lanacak yer.
* bir i
in as
l yetkililerinin bulunduu yer.
suyuna gitmek
* suyunca gitmek.
suyuna tirit
* ba
tan savma, de
ersiz, zensiz.
suyunca gitmek
* bir kimseyi sinirlendirmeyecek biimde davranmak.
suyunu almak
* kaynat
lan yiyece
in suyunu ay
rmak.
suyunu ekmek
* yemek kaynay
p suyu kalmamak.
* tkenmek.
suyunun suyu
* bir
eyle ancak ok uzaktan uzaa ilgisi olan
ey.
-suz
suzidil

* Bkz. -s
z / -siz, -suz / -sz.
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.

suzidilra
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
suzinak

* Klsik Trk mzi


inde bir basit makam.
-s
* -s/ -si, -su / -s.
-s
sbap
sbek
boru.
sbekli

* -s/ -si, -su / -su.


* Bkz. Supap.
* Bazyerlerde be
ikteki ocuklar
n bacaklararas
na yerle
tirilen sidik
i
esi veya sidi
i bir kaba ak
tacak

* Sbei olan.

sbjektif
* znel, nesnel kar

t
.
sbjektiflik
* Sbjektif olma durumu.
sbjektivist
* znelci.
sbjektivite
* znellik.
sbjektivizm
* znelcilik.
sblime

* Sblimle
tirme yoluyla elde edilen rn.
* Ak slmen.

sblimle
me
* Sblimle
mek i
i.
sblimle
mek
* Bir cisim, katdurumdan s
vdurumuna gemeden, dorudan do
ruya gaz durumuna dn
mek.
sblimle
tirme
* Bir cismi katdurumdan dorudan do
ruya gaz durumuna dn
trmeye dayanan i
lem.
* Bazkatcisimleri
s
tarak buharla
t
rd
ktan sonra so
utma yoluyla yeniden katdurumda elde etmek iin
yap
lan zel dam
tma yntemi.
sblimle
tirmek
* Bir cismi katdurumdan dorudan do
ruya gaz duruma dn
trmek.
sbut

* Gerekle
me,
pheye yer b
rakmayacak biimde ortaya
kma.

sbut bulmak
* tan
tlanmak, ispat edilmek.
sbvansiyon
* Devlete yap
lan para yard
m
, destekleme.
sbyan

* ocuklar.

sbyan ko
u
u
* Tutuk evlerinde sulu ocuklar
n bulunduu blm.
sbye

scut
sdreme

* Mrekkep bal

.
* Badem ii, kavun ekirdei gibi
eylerden yap
lan boza koyuluundaki
erbet.
* Secdeye varma, secde etme.
* Sdremek i
i.

sdremek
* Sarhoolmak, esrimek.
set
sfl

* Bkz. podoset.
* A
a

, a
a
l
k, baya
, ad.
* K
l
ks
z, pis k
l
kl
, h
rpan.

sflle
me
* Sflle
mek i
i.
sflle
mek
* Sfl duruma gelmek, sfl olmak.
sfllik
* Sfl olma durumu.
Sheyl
shulet

shunet
sit

sje

* Gney yar
m krede bulunan parlak y
ld
z, Y
ld
rak.
* Kolayl
k.
* Yumu
akl
k, naziklik.
* Uygun ortam.
* S
cakl
k.
* Ayntonda yaz
lm
algparalardizisi.
* Otellerde dei
ik amalar iin kullan
lmak zere donat
lm
ve birden ok odaya sahip olan zel blm.
* Konu.
* zne.

sklm pklm
* Su i
lemigibi utan veya korku iinde bzlmolarak.
skse

* Ba
ar
.
* Gsteri
, ilgi ekecek durum.

skse yapmak
* ba
ar
kazanmak.
* ilgi ekecek bir durum yaratmak.

skn
sknet

* Sknet.
* Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik.
* Huzur, rahat.
* Dinme, yat

ma.

sknet (veya sknet) bulmak


* sakinle
mek, rahatlamak.
sknetli
skt

* Durgun, sakin, hareketsiz.


* Susma, konu
mama, sz sylememe, sessizlik.

skt hakk
* Susmal
k, sus pay
, susma hakk
.
skt ikrardan gelir
* susmak kabul etmek demektir.
skt
sktlik

* Sessiz, suskun (kimse).


* Sessizlik, suskunluk.

sktla gei
tirmek
* sz edilmesi gereken bir noktaysylemeden atlamak, bile bile bir konuya hi de
inmemek.
-sl
slle
slf

* Bkz. -s
l/-sil, -sul/-sl.
* Soy; ev, aile.
* Kkrt.

slfamit
* Mikroplara kar
etkili olan azotlu ve kkrtl organik birle
imlerin ortak ad
.
slfat

* Slfrik asidin tuzu veya esteri.

slfatlama
* Mantar hastal
klar
na kar
bitkilere bak
r slfat, demir slfat pskrtme veya bitkileri bu maddelere
bulama i
lemi.
slfatlanma
* Bir akmlatrn levhalarzerinde kur
un slfat tabakas
n
n olu
mas
.
slfatla
ma
* Doal maden slfrlerinin hava ve su etkisiyle yavayavaslfat durumuna dn
mesi.
slfit
* Slfrl asit tuzu.
slfitleme

* (
arap
l
kta) zm, elma veya armut

ras
nkkrtdioksitle temizleme yntemi.
slfr
* Kkrdn ba
ka bir elementle yapt

birle
ik.
slfrik

* Kkrttrioksit ile bunun yerini tutan ve en nemlisi slfrik asit olan asitler iin kullan
l
r.

slfrik asit
* Suda znerek byk bir
s
a

a
karan,
urup k
vam
nda, renksiz, kokusuz, 100 C de kat
la
an bir s
v
,
kara boya, za ya
.
slfrimetre
* Bir maddedeki kkrt oran
ntespit etmek iin kullan
lan alet.
slfrleme
* Kkrtle birle
tirmek iin yap
lan i
lem.
* Kkrtleme.
slfrlemek
* Kkrtle birle
tirmek.
sline
* Dar ve uzun kavk
lbir deniz yumu
akas
, deniz ak
s(Solen).
slk

* Bir yola girme, bir yol tutma.


* Bir tarikata girme.

slk etmek
* (bir i
e) girmek.
* bir tarikata girmek.
sl
en

* Erimikur
unun, bir hava ak
m
nda ykseltgenmesiyle retilen, ok youn ve zehirli, pas nleyici astar
boyalar
n haz
rlanmas
nda kullan
lan k
rm
zboya.
slk

* Slklerin rnek asalak hayvan(Hirudo).


* Slklerden, tatlsularda ya
ayan, vcudunda 22 sindirim kesesi olduu iin bir kezde, a

rl

n
n sekiz kat
kan emebilen, halk aras
nda bazkan hastal
klar
n
n tedavisinde yararlan
lan hayvan (Hirudo medicinalis).
* Yaprak veya saplar
n yanlar
nda geli
en ince uzant
, asma b
y

.
slk gibi
* ok

rna

k, yap

kan (kimse).
slk vurmak
* tedavi amac
yla slk yap

t
rmak.
slk

* Slk satan kimse.


* Slkle kan almay
meslek edinen kimse.

slkler

* Tatlve tuzlu sularda ya


ayan, halkal
lar tak
m
ndan, uzun ve yassvcutlar34 paradan olu
mu
, gzleri
geli
memi
, iki ekmenli, kan emen trlerinde tkrk bezlerinin bir salg
s
, kan
n p
ht
la
mas
nnleyen bir enzim
yapan asalaklar s
n
f
.
slmen
* Ak slmen.
sln

* Slngillerden, kuyruu ok uzun, eti beenilir bir ku(Phasianus colchicus).


sln gibi
* boylu boslu ve yry
gzel (k
z veya kad
n).
slngiller
* Omurgalhayvanlardan ku
lar s
n
f
n
n, tavuksular ve tavuklar alt tak
m
na giren genibir familyas
.
slnlk
sls

* Slnlerin retildii ve yeti


tirildi
i yer.
* te bir.
* Arap alfabesiyle yaz
lan bir tr ssl yaz
.
* Erata yolculuklarda indirim sa
layan belge.

smbl

* Zambakgillerden, soanla retilen, 15-20 cm ykseklikte, iekleri kuvvetli kokulu ve trl renkli ok y
ll
k
bir ss bitkisi (Hyacinthus orientalis).
smble
smbl

* Klsik Trk mzi


inde bir makam.
* Yamur yad
rmayan koyu renkli bulutlarla rtl (hava).

smblteber
* Zambakgillerden, gzel kokulu, beyaz renkli bir iek (Polianthes).
smek

* E
irilmek iin temizlenmi
, taranm
yumak biiminde yn.

smkrme
* Smkrmek i
i.
smkrmek
* Soluu burundan h
zla vererek sm d

aratmak.
smkrtmek
* Smkrmesini salamak.
smmettedarik
* Son anda d
nlerek (yap
lan).
smsk
smsk

* Uyu
uk davranan, miskin, aptal, m
ym
nt
, snepe, p
s
r
k.
* Smskgillerden, sivri gagal
, k
sa bacakl
deniz ku
u (Sulabassana).

smskgiller
* Leyleksiler tak
m
n
n, kanatlar
, kuyruklarok uzun deniz ku
lars
n
f
.
smskle
me
* Smskle
mek i
i.
smskle
mek
* Uyu
uk duruma gelmek, miskinle
mek, p
s
r
kla
mak.
smsklk
* Smsk olma durumu.

smter

* K
rm
z
mt
rak, kk taneli sert bu
day.

smk

* Burun bo
luklar
ndan gelen yap

kan s
v
.
* Smk doku hcrelerinin ve zerinde bulunan bezlerin, doku yznde nemli, ak
c
, kaygan bir tabaka
olu
turan salg
s
.
smk doku
* zerinde ok say
da ince memecik ve salgbezi delikleri bulunan, i organlarkaplayan koruyucu doku,
mukoza.
smkl

* Sm
olan.
* Burnundan srekli smk akan.

smkl bcek
* Kar
ndan bacakl
lardan, akci
erli, otul ve kabuksuz yer yumu
akas(Limax).
smksel
* Smkle ilgili.
smks
* Smk zelliinde olan, sme benzer, smk gibi.
smks zar
* Burun bo
luklar
nyuta
a kadar kaplayan smk doku.
-sn
-sn

* Bkz. s
n/-sin, -sun/-sn.
* Bkz. s
n/-sin , -sun/-sn.

sndrme
* Sndrmek i
i.
* Taze peynir ve
ekerle yap
lan bir tatl
.
sndrmek
* Bir
eyi ekerek uzatmak, esnetmek.
snds

* Dokunu
unda alt
n, gmtellerin de bulundu
u kaftan ve giysi dikiminde kullan
lan bir tr ipekli kuma
.

sne

* Yar
m kanatl
lardan, yumurtalar
nekin yapraklar
na b
rakan, esmer renkli, zararlbcek (Eurigaster
integriceps).
snepe

* K
l
ks
z ve uyu
uk, smsk.

snepelik
* Snepe olma durumu.
snger
* Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda ya
ayan, ok hcreli ilkel hayvan.
* Bu hayvan
n temizlik i
lerinde kullan
lan, suyu fazlaca eken esnek iskeleti.
* Yapay olarak elde edilen dolgu gereci.
snger avc
s
* Snger al
p satan kimse, sngerci.

snger ekmek
* bir
eyi hi olmam
saymak, silmek, silip atmak, unutmak.
snger doku
* Yapra

n alt yznde bulunan seyrek hcreli, gzenekli ve az klorofilli zek doku.


snger geirmek
* silip atmak, unutmak.
snger gibi
* ok yumu
ak.
snger ta

* Metal ve fil di
i parlatmakta kullan
lan, ok gzenekli ve przl, a

rl

az, sert bir yanardafeldspat


.
sngerci

* Snger avc
l

yapan kimse.
* Snger al
p satan kimse.

sngercilik
* Snger avc
l

.
* Snger al
p satma i
i.
sngerler

* Vcutlar
, iten dar ve uzun kanalc
klardan olu
an, d

tan bu kanalc
klara a
lan deliklerle kapl
, o
u
kayalara tutunmuolarak, koloniler durumunda ya
ayan hayvanlar tak
m
.
sngerle
me
* Sngerle
mek i
i veya durumu.
sngerle
mek
* Snger durumuna gelmek.
sngerli
sngersi
sng

* Sngerle d
enmiveya sngerden yap
lm
olan.
* Snger gibi gzenekleri olan, sngere benzeyen.
* Tfek namlusunun ucuna tak
lan kk k
l
biiminde delici silh.
* Mezar ba

na ni
an olarak dikilen s
r
k.
* Is
tma kazan
nda kmrn kar

t
r
lmas
nsa
layan demir ubuk.
* Kavlaklard
rmek iin kullan
lan sivri ulu, uzun elik ubuk.

sngleme
* Snglemek i
i.
snglemek
* Sng bat
rmak.
* Sng ile ate
i kar

t
r
p kln
zgaradan a
a
dklmesini salamak.
snglenme
* Snglenmek i
i.
snglenmek
* Snglemek i
i yap
lmak.
sngle
me
* Sngle
mek i
i.
sngle
mek

* Birbirine sng ile sald


rmak.
sngl
* Sng takm
olan.
sngs depre
mesin
* llerden kt bir an

la sz edilirken sylenir.
sngs d
k
* Sal

, esenlii bozuk.
* Atakl

, etkinli
i, ne
esi kalmam

.
snme
snmek

* Snmek i
i.
* Esnekliini yitirerek gev
emek.
* Kopmadan uzamak, gerilmek.

snnet

* Hz.Muhammed'in Mslmanlarca uyulmasgerekli say


lan davran

larve herhangi bir konuda sylemi


oldu
u sz.
* Erkek ocukta, erkeklik organ
n
n ucundaki derinin epeevre kesilmesi.
* Snnet d
n.
snnet ocu
u
* Snnet edilmiveya edilecek ocuk.
snnet dn
* Erkek ocuklar
n snneti s
ras
nda yap
lan elence.
snnet ehli
* Mslmanl
kta Hz. Muhammed'in koyduu kurallarolduu gibi uygulayan, onun izinden giden kimse.
snnet etmek (veya yapmak)
* erkek ocukta erkeklik organ
n
n ucundaki deriyi epeevre kesmek.
snnet olmak
* snnet edilmek.
snneti

* ocuklarsnnet eden kimse.

snnetilik
* Snnetinin yapt
i
.
snnetleme
* Snnetlemek i
i veya durumu.
snnetlemek
* (tabaktaki yeme
i) S
y
r
p bitirmek.
snnetli
snnetlik

* Snnet edilmiolan.
* Snnet iin haz
rlanm
olan.

snnetsiz
* Snnet edilmemiolan.
Snn

* Snnet ehlinden olan kimse.


Snnlik
* Kur'an'a ve Hz.Muhammed'in snnetlerine gre davranmayen do
ru ve tek yol sayan drt byk mezhep
(Hanef, Malik, afi, Hanbel).
sper
* Nitelik, nicelik ve derece bak
m
ndan stn olan.
* Belli bir normun stnde olan.
sper benzin
* Oktan indisi 100 ve 100'n zerinde olan, yksek nitelikte benzin.
sper imento
* Yksek direnli, abuk sertle
en imento.
sper fostat
* Doal trikalsiyum fosfat
n slfrik asitle i
lenmesinden elde edilen ve gbre olarak kullan
lan rn.
sper lise
* zel e
itim sistemi ile desteklenmilise.
sper star
* ok nl veya tan
nm
sanat
.
spermarket
* Trl tketim mallar
n
n, zellikle her trl yiyecek maddelerinin ve mutfak gerelerinin al
c
larca seilip
sat
n al
nabildi
i byk sat
yeri, byk ma
aza.
spermarketi
* Spermarket i
leten kimse.
spermarketilik
* Spermarketinin i
i veya meslei.
sprlmek
* Bkz. sprlmek.
sprnt
* Sprge ile temizlik yap
ld

nda toplanan toz ve p.


* Baya

, a
a
l
k
ey veya kimse.
sprntc
* Herhangi bir yerin sprntsn temizleyen kimse.
* Her
eyin en ktsn alan veya satan kimse.
sprntlk
* Sprnt at
lan yer, plk.
sprge

* Sprmeye yarayan ara.


* Elektrik sprgesi.

sprge al
s
* Sprge otu.
sprge dar
s
* Budaygillerden, s
cak blgelerde yeti
en ve iek saplar
ndan sprge yap
lan, dar
ya benzeyen bir bitki.
sprge otu
* Fundagillerden, iekleri kk bir ana benzeyen, i
lenmemitopraklar zerinde yeti
en, kknden
a
zl
k, dallar
ndan kaba sprge yap
lan, algrn
nde bir bitki, funda, erika (Erica).

sprgeci
* Sprge yapan veya satan kimse.
* Sokak sprcs.
sprgecilik
* Sprge al
p satma veya sokak sprme i
i.
sprgelik
* Sprge yapmaya elveri
li olan (al
, bitki vb.).
* Yap
lar
n iinde, duvarlar
n d
emeyle birle
tii yerde tabandan 10-15 cm yksek, d

ar
ya
k
nt
la
a,
mermer veya mozaik ku
ak.
sprme

* Sprme i
i.

sprmek
* Bir
eyin, bir yerin stndeki er p, toz toprak gibi
eyleri sprge, f
ra veya ba
ka bir arala toplamak,
temizlemek.
*
kar
p atmak, kovmak.
* Tketmek, bitirmek.
sprtme
* Sprtmek i
i veya durumu.
sprtmek
* Sprmek i
ini yapt
rmak.
sprlme
* Sprlmek i
i veya durumu.
sprlmek
* Sprmek i
i yap
lmak.
spr
* Sprmek i
i veya biimi.
srahi
sr'at

*
ecek koymaya yarar, cam veya billr.
* H
z, h
zl
l
k, abukluk, ivinti.

sr'at katar
* Ekspres tren.
sr'atle
* abucak, abuk, h
zla.
sr'atlendirme
* Sr'atlendirmek i
i.
sr'atlendirmek
* Sr'at vermek, h
z kazand
rmak, h
zland
rmak.
sr'atlenme
* Sr'atlenmek i
i.
sr'atlenmek
* H
z
artmak, h
zlanmak.
sr'atli

* abuk hareketlenen, abuk giden, abuk i


leyen, h
zl
.
sr
* Srme.
srme
srmek

* Srmek i
i.
* Yrrken yanl
ad
m at
p dengesini bozmak.
* Dalg
nl
kla yanl
bir iyapmak, yan
lmak.

srtrme
* Srtrmek i
i veya durumu.
srtrmek
* Srmek i
ini yapt
rmak.
srlisan
* A
zdan yanl

l
kla
kan sz, dil srmesi, anlam
nda kullan
l
r.
srdrme
* Srdrmek i
i.
srdrmek
* Srmek i
ini yapt
rmak.
* (bir durumun, bir
eyin) srmesini, olmas
nsa
lamak.
srdrm
* Bkz. abonman.
srdrmc
* Bkz. abone.
srdr
* Srdrmek i
i veya biimi.
sre

* Bir olay
n ba
ile sonu aras
nda geen zaman paras
, zaman aral

, zaman blm, mddet.

sre a

m
* Bir i
in zerinden belirli bir zaman geerek, onun geersiz kalmas
, zaman a

m
, mruruzaman.
sre len
* Sreleri kullanarak bir yar

ta zamanbelirlemekle grevli kimse.


sre lm
* Yar

larda ve eitimde harcanan sreyi lme.


sre sonu
* Vade sonu.
sre

* Aralar
nda birlik olan veya belli bir dzen veya zaman iinde tekrarlanan, ilerleyen, geli
en olay veya
hareketler dizisi, vetire, proses.
sreduran
* Sredurum durumunda olan.
sredurum
* Bir cismin iinde bulunduu dzgn hareket veya hareketsizlik durumunun srp gitmesi, hareketsizlie
veya hareketsizlikten harekete kendi ba

na geememesi zelli
i, atalet.

sregelen
* Ba
lang
c
ndan beri ayn
biimde sren, devam eden.
sregelme
* Sregelmek i
i veya durumu.
sregelmek
* Ba
lang
c
ndan beri ayn
biimde srmek, devam etmek.
sreen
* Ne kadar srece
i belli olmaks
z
n srp giden, mzmin, kronik, eveen kar

t
.
* Uzun sreli olan (hastal
k), mzmin, kronik, akut kar

.
sreenle
me
* Sre
enle
mek i
i, mzminle
me.
sreenle
mek
* Sre
en bir durum almak, mzminle
mek.
srek

* Sren, devam eden zaman.


* Satmak iin pazara gtrlen hayvan srs.
* H
zlsren, h
zlgiden.

srek av
* Birok avc
n
n kat
lmas
yla ve o
u kez at zerinde avku
atarak yap
lan avlanma, srgn av
.
sreki
srekli

* Davar al
veri
iyle ura
an kimse.
* Kesintisiz olarak sren, devaml
.
* Uzun sreli olarak, daima.

srekli nsz
* tml nsz.
sreklilik
* Srekli olma, kesintisiz olarak srp gitme durumu, devaml
l
k.
sreklilik ilkesi
* Her yerde srekli bir gidioldu
unu, do
ada s
raman
n olmad

n
, her
eyin bir btn iinde rld
n
syleyen temel ilke.
sreksiz

* Az sren, devams
z.

sreksiz nsz
* tmsz nsz.
sreksizlik
* Sreksiz olma durumu, devams
zl
k.
sreli
* Belirli aral
klarla yap
lan,
kan, mevkut, periyodik.
sreler

* Belirli bir i
in, i
lemin, yar

man
n veya teknik alan
nda belli bir i
in k
sa sresini lmek amac
yla
kullan
lan alet, kronometre.
srerlik

* Uzun srme durumu.


srerlik fiili
* Sreklilik kavramveren fiil. Bu kavram herhangi bir fiilin -e'li zarf-fiil ekiyle durmak, kalmak ve bazen de
grmek fiilerinden birinin kullan
lmasile sa
lan
r: Gidedurmak. Bakakalmak. Yapagrmek gibi.
srerlik grnm
* Trkede bir zarf-fiille yard
mc
fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullan
lmas
ndan
olu
an ve srerlik kavramveren grnm.
sresiz
* Sresi belirli olmayan.
* Sresi belli olmayarak.
sreyazar
* Belirli bir i
in k
sa sresini izerek belirleyen ara, kronograf.
Sreyya
srfe
srfile

* lker.
* Kurtuk.
* Bir kuma

n tarazlanmamasiin k
y
lar
na yap
lan seyrek ve apraz diki
.

srfile makas
* Kumakenarlar
nzikzaklbir biimde kesen ve srfile yap
lmas
ngerektirmeyen bir tr makas.
srfile makinesi
* Srfile i
i yapan makine.
srfile yapmak
* bir kuma

n tarazlanmamasiin kenar
na seyrek ve apraz dikiyapmak.
srgen doku
* Bitkilerde kk ve saplar
n geli
ebilecek durumda olan u blmlerindeki, ok yzl, kolay reyebilir
hcrelerden olu
an bir doku tr, meristem.
srgit

* Sonsuz olarak, sonsuzlu


a kadar, ilelebet.

srgit yapmak
* (iiin) uzatmak, srdrp durmak.
srg

* Kap
n
n kapanmas
iin arkas
na yatay olarak yerle
tirilen demir veya a
a kol, t
rkaz, srme.
* Srlmtarlaybast
rmak ve dzeltmek iin kullan
lan, ta
tan veya aa kt
nden tar
m arac
, tapan.
* S
vaybast
r
p dzeltmek iin kullan
lan byk mala.
* Hastan
n byk ve kk abdestini yapabilmesi iin alt
na srlen kap.
* o
u kez blmlere ayr
lm
bir ubuk zerinde veya bir cetvelin, bir kumpas
n ortas
na a
lm
bir oluk
iinde kayabilen sivri u veya kk lama.
srg kolu
* Tfeklerde fi
ek srp kovan bo
altan srgnn elle tutulan kolu.
srgleme
* Srglemek i
i.
srglemek
* Srg srerek kapamak.
* Srg ile bast
rarak dzeltmek.

srglenme
* Srglenmek i
i.
srglenmek
* Srglenmek i
i yap
lmak.
srgl

srgn

* Srg kolu olan.


* Srgs itilmi
, srglenmiolan.
* Ceza olarak belli bir yerin d

nda veya belli bir yerde oturtulan kimse, menfi.


* Bu biimde srlmek i
i ve bu i
in sonucu, nefiy.
* Bir kimsenin srld yer.
* Bir bitkide yeni sren filiz.
* Ola
andan daha ok, daha s
k ve sulu d

k
karma, ishal, amel.

srgn av
* Srek av
.
srgn gitmek
* srgne gnderilmek, srgn cezas
na u
ramak.
* Bkz. srgn olmak.
srgn olmak
* ola
andan daha ok, daha s
k ve sulu d

k
karmak, ishal olmak.
srgne gndermek
* ceza olarak bir yere srmek.
srme

* Srmek i
i.
* Kapkanad
nieriden kapamak veya dolap kapa
nyerinde tutmak gibi i
lere yarayan ve yuvasiinde
ileri geri srlebilen sistem, srg.
* (masa ve dolapta) Kk ekmece.
* Srlerek kullan
lan.
srme
* Kirpik diplerine srlen siyah boya.
* Srme mantar
gillerin yol at

ve tanelerin iini kurum karas


bir tozla dolduran ekin hastal

, is, rast
k.
srme ekmek
* gzleri srme ile boyamak.
srme mantar
giller
* Srme mantarlar
ndan bir familya.
srme mantarlar
* Bitkilerin, zellikle tah
llar
n dokular
nda ya
ayan srme veya rast
k denilen hastal
yapan, bazitli asalak
mantarlar tak
m
.
srmedan
* Srmelik.
srmek

* Ynetip yrtmek, sevk etmek.


* nne kat
p gtrmek.
* Uzatmak, ileri do
ru itmek.
* Dokundurmak, de
dirmek.
* Oturduu, bulundu
u yer veya lkeden ceza olarak ba
ka bir yer veya lkeye gndermek, nefyetmek.
* Bir maddeyi bir yzey zerine ince bir tabaka olarak yaymak veya dkmek; serpmek.

* Bir malsat

a sunmak, piyasaya
karmak.
* Yasal olmayan yolla piyasaya para
karmak.
* Herhangi bir durum iinde bulunmak.
* Pulluk veya sabanla toprai
lemek.
* Olmaya devam etmek.
* Zaman gemek.
* Zaman almak.
* Yeti
ip ortaya
kmak, bitmek, ye
ermek.
* (zne olarak i veya kar
n kelimelerini ald

nda) Ola
andan daha ok, daha s
k ve sulu d

k
karmak.
srmeleme
* Srmelemek i
i.
srmelemek
* Srme (I) yi srp kapamak.
* (gze) Srme (II) ekmek.
srmelenme
* Srmelenmek i
i.
srmelenmek
* Srmelemek i
i yap
lmak.
srmeli

srmelik

* Srme ile boyanm


olan.
* Srg ile kapat
lm
olan, srmelenmiolan.
* Aa veya kemikten yap
lan, iine gz srmesi konulan kk kap, srmedan.

srmenaj
* Srekli ve a

ral

madan do
an yorgunluk; bitkinlik.
srmesiz

* Srme ile boyalolmayan.

srmeyi gzden ekmek


* Bkz. gzden srmeyi ekmek.
srnatralist
* Doastc.
srnatralizm
* Doastclk.
srpriz

* Beklenmeyen ve insan
a

rtarak sevindiren veya zen olay, beklenmedik olay.

srpriz yapmak
* birini, beklenmedik,
a

rtan, sevindiren veya zen bir olayla kar

la
t
rmak.
srre

* Osmanlpadi
ahlar
n
n her y
l Mekke ve Medine'ye gnderdikleri para ve arma
anlara verilen ad.

srre alay
* Osmanl
mparatorluunda her y
l recep ay
n
n 12'sinde Hicaz'a gitmek zere trenle yola
kar
lan ve
padi
ahlar
n armaanlar
nta

yan topluluk.
srre emini
* Srre alay
n
gidece
i yere ula
t
rmakla grevlendirilen ki
i.
srrealist

* Gerek stc.
srrealite
* Gerek st.
srrealizm
* Gerek stclk.
srsat

* Sava
a giden ordunun geecei yollar evresindeki kyllerden savaara ve gerelerini temin etmesi ve
rayi deeri zerinden yiyecek sat
n almas
.
sr
arj

* Bir say
n
n veya kelimenin yerine gemek iin, zerine ba
ka bir sayveya kelime basma i
i.

srt Allah srt!


* bo
u bo
una dola

p vaktini yitirmeyi anlat


r.
srtme
* Srtmek i
i.
srtme a

* A
k denizlerde iki gemiyle srklenerek kullan
lan, iki kollu ve genitorbalbal
k a

.
srtmek

srtk

* Bir
eyi bast
rarak di
er bir
eyin zerinden geirmek.
* Dokundurmak.
* Ba

bodola
mak, yarars
z dola
mak.
* Vaktini ok gezerek geiren, evinde oturmayan (kad
n).
* Orospu.

srtkle
me
* Srtkle
mek i
i veya durumu.
srtkle
mek
* Srtk durumuna gelmek.
srtklk
* Srtk olma durumu.
srtlme
* Srtlmek i
i.
srtlmek
* Srtmek i
i yap
lmak.
srtnme
* Srtnmek i
i.
* Yzeyleri birbirinin stne gelerek biri veya her ikisi tekine gre ters do
rultuda kayan iki cismin
durumu, delk.
srtnmek
* Geerken de
mek, srnmek.
* Kavga etmek iin sebep aramak.
srtnp durmak
*
kar
, kazanciin yaltaklan
p durmak.
srtn
* Srtnmek i
i veya biimi.

srtp durmak
* yersiz, sebepsiz olarak durmadan dola
mak.
srt
srt
me

* Srtmek i
i veya biimi.
* Srt
mek i
i.
* Anla
mazl
k, uyu
mazl
k.

srt
mek
* Birbirine srtnmek.
* Anla
amamak, uyu
amamak.
srt
trme
* Srt
trmek i
i.
srt
trmek
*
ki
eyi birbirine srtmek.
srur
sr

* Sevin.
* Evcil hayvanlar toplulu
u.
* Bir insan
n bak
m
alt
ndaki hayvanlar
n tm.
* Birlikte ya
ayan hayvan topluluu.
* Dzensiz insan topluluu.
* Pek ok.

sr sepet
* Birok kimse veya
ey hep birlikte.
sr sr
* Pek ok.
src

* Hayvan, at arabasve motorlu ta

t sren kimse,
ofr.

src belgesi
* Ta

t srclerine, ilgililerce verilen ara kullanmada yeterli olmaygsteren belge, yeterlik belgesi,
ehliyetname, ehliyet.
srcl

* Sr durumunda ya
ayan.

srclk
* Srcnn i
i,
ofrlk.
srden ayr
lan koyunu (veya kuzuyu) kurt kapar
* arkada
lar
n yard
m
yla yap
lan veya bir ama u
runa topluca giri
ilen bir i
ten ayr
lanlar zararlara u
rarlar.
srden ayr
lmak
* herkesin tuttu
u yolu b
rak
p ayrbir yol tutturmak, herkesin yapt

nyapmamak.
srkleme
* Srklemek i
i.
srklemek
* Bir
eyi yerden kald
rmadan iterek veya ekerek gtrmek.
* Akarsu iin, gtrmek.

*
stekli olmayan birini bir yere gtrmek, getirmek veya bir i
i yapmaya zorlamak.
* Kt bir duruma, sona do
ru gtrmek.
*
lgi uyand
rarak b
rakamayacak duruma getirmek, ok ilgilendirmek.
srklendirme
* Srklendirmek i
i veya durumu.
srklendirmek
* Srklenmesine yol amak.
srkleni
* Srklenmek i
i veya biimi.
srklenme
* Srklenmek i
i.
srklenmek
* Srklemek i
i yap
lmak veya srklemek i
ine konu olmak.
* Kendi kendini srklemek.
* Bir i
, sonulan
ncaya kadar boyere gecikmelere u
ramak.
* Tekne, ak
ntve rzgr
n etkisiyle geli
igzel dola
mak.
srkletme
* Srkletmek i
i.
srkletmek
* Srklemek i
ini yapt
rmak.
srkleyici
* Srkleme niteli
i veya gc olan.
*
lgiyi srdren.
srkleyi
* Srklemek i
i veya biimi.
srlme

srlmek

srl

* Srlmek i
i.
* Piyasaya
kar
lma.
* Srlmek i
ine konu olmak veya srmek i
i yap
lmak.
* Uzakla
t
r
lmak, nefyedilmek.
* Srlmek i
i veya biimi.

srm
* Bir ticaret mal
n
n sat
l
r olmas
, reva.
* Bir paran
n geer olmas
, tedavl.
srm srm
* Srnmek fiilini peki
tirmek iin kullan
l
r.
srm srm srnmek
* yoksul ve peri
an ya
amak.
srmcemede b
rakmak
* bir i
i sonulan
ncaya kadar boyere geciktirmek, uzatmak.
srmcemede kalmak
* bir isonulan
ncaya kadar boyere gecikmek, uzamak, ask
da kalmak, bir trl sonulanamamak.

srme
srmek

* Srmek i
i.
* Bir
eyi yerden kald
rmaks
z
n ekerek, iterek gtrmek, srklemek.
* Hafif
eyler iin, srklemek.
* Herhangi bir glkle yrmek.
* Bir
eyi pe
ine takmak, al
p gtrmek.
* Devam etmek.

srml
* Srm ok olan, ok srlen, sat
lan (mal).
srmsz
* Srm olmayan, az sat
lan veya sat
lmayan (mal).
srmszlk
* Srm olmama durumu.
srnceme
* Bir i
in sonulan
ncaya kadar boyere u
rad

gecikmelerin tm.
srndrme
* Srndrmek i
i.
srndrmek
* Srnmek i
ini yapt
rmak, srnmesine sebep olmak.
* Glk ve s
k
nt
ya u
ratmak.
srndrlme
* Srndrlmek i
i.
srndrlmek
* Srndrmek i
i yap
lmak.
srngen

* Srngenlerden olan (hayvan).


* Yere yatay olarak uzanan (sap veya kk).

srngenler
* Omurgal
lar
n, suda ve karada ya
ayabilen y
lan, kertenkele, kaplumba
a, timsah gibi yerde srnerek veya
yryerek ilerleyen s
n
f
.
srnme

* Srnmek i
i.
* o
unlukla uzun gvdeli bir hayvan
n, bacaklar
n
n yard
molmaks
z
n katbir yzeyde ilerlemesi.

srnmek
* Karnzerinde srnerek ilerlemek.
* Kendi zerine srmek.
* Bir
eye de
erek gemek, geerken de
mek.
* Srnmek i
ine konu olmak.
* Yoksul ve peri
an ya
amak.
srn
* Srnmek i
i veya biimi.
srp gitmek
* eskiden olduu gibi, eskiden nas
lsa gene yle olmak, yle devam etmek.
srr

* K
rm
z
c
vaoksit.

srsne bereket!
* pek ok, pek bol.
sr

* Srmek i
i veya biimi.

sr
trme
* Sr
trmek i
i.
sr
trmek
* Srekli olarak, yavayavave ovarak srmek.
* zensizce, abucak srmek.
srtme
* Srtmek i
i.
* Deniz dibini taramaya yarar, demir bir ereveye geirilmia
.
* Deniz iinde ekilerek bal
k avlamaya yarar bir tr olta.
srtmek
* Srmek i
ini yapt
rmak.
sry gden kurdu grr
* zor bir i
e giren onun btn s
k
nt
lar
yla kar

la
abilir.
srveyan
Sryan

* Gzetmen, gzetici.
* Samilerin, Aram kolunun do
u blmnde olan bir Hristiyan toplulu
u ve bu topluluktan olan kimse.

Sryance
* Sryan dili.
ss
* Sslemeye, sslenmeye yarayan
ey, bezek.
* Ssleme veya sslenme i
i.
* Gzellik veren, gzelle
tiren
ey.
* Anlamzenginle
tiren edebiyat sanat
.
ss bitkisi
* Yerle
im blgesinde i ve d
dekorasyonu salayan bitki.
ss iin

* "yararlolmak amac
yla de
il" veya "gerekti
i iin de
il" anlam
nda kullan
l
r.

ss ps
* (kmseme duygusuyla) Ss.
ssen

* Ssengillerden, yapraklark
l
biiminde, iekleri iri ve mor renkli, gzel grn
l ve kokulu, ok y
ll
k
bir ss bitkisi, susam (
ris germanica). Bazblgelerde bu bitkiye zambak adda verilmektedir.
ssengiller
* Bir eneklilerden, ssen, safran gibi bitkileri iine alan familya.
ssleme

* Sslemek i
i, bezeme, tezyin.
* Ssleri yerle
tirme biimi veya sanat
.
* Sanat eserlerinin yzeyini sslemek iin kullan
lan motif, oyma vb.

ssleme sanatlar

* Bir yap
y
, bir e
yaykullan
amac
yla birlikte gze daha gzel gstermek iin e
itli trlerde yap
lan estetik
al

malar
n tm.
sslemeci
* Ssleme sanat
yla u
ra
an kimse.
sslemecilik
* Ssleme sanat
.
sslemek
etmek.

* Birtak
m katk
larla bir
eyin daha gzel, daha gz al
colmas
n
, daha hogrnmesini salamak, tezyin
* Sz oyunlar
yla gzelle
tirmek.
* Birinin kusurlar
nuzun uzun yzne vurmak.

sslendirme
* Sslendirmek i
i veya durumu.
sslendirmek
* Sslenmesini sa
lamak.
ssleni
sslenme

* Sslenmek i
i veya biimi.
* Sslenmek i
i.

sslenmek
* Kendini sslemek.
* Sslemek i
ine konu olmak.
ssletme

* Ssletmek i
i.

ssletmek
* Sslemek i
ini yapt
rmak.
ssleyici

* Ssleyen, dekoratif.

ssleyip pslemek
* zenle, zen gstererek sslemek, gze arpacak kadar sslemek, telleyip pullamak.
ssl

* Ss olan, sslenmi
, bezenmi
.
* Sslenmeye, sse ok d
kn olan.

ssl psl
* Gze arpacak derecede ssl.
ssl slp
* Trl edeb sanatlarla sslenmislp.
ssme
ssmek

* Ssmek i
i.
* (boynuzlu hayvan) Boynuzu ile vurmak, tos vurmak.

sspansiyon
* znemeyen madde parac
klar
n
n dibe kmeden bir s
vortamda kalm
durumu.
* Byle bir s
v
kar

m
, as
lt
.

* Bir otomobil
asisinin yayla salanm
esnekli
i.
sssz
* Ss olmayan, sslenmemi
, gsteri
siz, yal
n, sade.
st

* Kad
nlar
n ve memeli di
i hayvanlar
n yavrular
nbeslemek iin memelerinden gelen, besin de
eri yksek
beyaz s
v
.
* Bazbitkilerin trl organlar
nda bulunan beyaz renkte z su.
* Erkek bal

n tohumu.
* Ste benzeyen her trl s
v
.
* Benzin, mazot.
st aac
* Is
rgangillerden, Gney Amerika ormanlar
nda yeti
en, stl z suyu ok olan bitki (Galactodendron).
st asidi
st beyaz

* Lktik asit.
* Bembeyaz, ok beyaz.

st beygiri gibi (ayakta uyumak)


* ok tembel ve miskin (olmak).
st almak
* bozuk st, ocu
u hasta etmek.
st ekmek
* bir zelli
i akrabalar
na benzemek.
st ocu
u
* Stle beslenen ocuk.
st orbas
* St, tuz, et suyu ve unun birlikte
rp
lmas
yla haz
rlanan orba.
st danas
* Yeni domu
, daha st emen dana.
st di
i
st di
i

* Bkz. st di
i.
* Bebe
in 5 veya 6 ayl
k iken
karmaya ba
lad

, 7 ya
lar
nda kendili
inden dklen di
.

st dkmkedi gibi (olmak veya st dkmkediye dnmek)


* suunu bilerek bundan utanan kimsenin durumunu anlat
r.
st gibi
st k
r

* ok beyaz, ok temiz.
* (at donu iin) Beyaz renkte olan.

st kuzusu
* Doumdan ikinci ay
n sonuna kadar olan ve ana st emen erkek veya di
i kuzu.
* ok kk ocuk, bebek, yavru.
* ok nazlbytlmkimse.
st mavisi
* ok a
k mavi.

st otu

* St otugillerden, Kuzey Amerika'da yeti


en, kkleri hekimlikte kullan
lan otsu bir bitki (Polygala vulgaris).

st otugiller
* Sar
lgan gvdeli ot ve al
lariine alan, iki enekli, ayrta yaprakliekli bitkiler familyas
.
st
ekeri
* Bkz. lktoz.
st tozu
* zel yntemlerle kurutularak toz durumuna getirilen ve suland
r
larak kullan
lan st.
st vermek
* emzirmek.
stana

* Bir ocuun, anas


ndan ba
ka, stn emmioldu
u kad
n.

stanal
k
* Stanne olma durumu.
stanne
* Bkz. stana.
stannelik
* Bkz. stanal
k.
stbaba
stba

* Stannenin kocas
.
* Kaynat
lm
stn yznde toplanan kaymak.

st
* St satan kimse.
* Bol st veren hayvan.
stlk
* St satma i
i.
* Stten kaymak, tereya

, yourt, peynir gibi rnler elde etme i


i.
sthane
* St ve st rnleri sat
lan yer.
stkarde
* Aynkad
ndan st emmiocuklar
n birbirine gre ald
klarad.
stk
z
stl

* Bir kad
n
n kendi ocu
u de
ilken emzirdii ve kocas
yla birlikte evlt olarak benimsedi
i k
z ocuk.
* St,
eker ve pirinten yap
lan bir tr tatl
.

stleen
* Stle
engillerden, yaprak sap ve kklerinde st grn
l, kekre ve yak
c
bir z su bulunan, verdii z su
trlerine gre hekimlikte ve sanayide kullan
lan, 700 kadar tr bilinen, bir veya ok y
ll
k bir bitki, Japon kakts
(Euphorbia).
stleengiller
*
ki eneklilerden, stle
en, kauuk, manyok gibi nemli bitkileri iine alan bir familya.

stlendirme
* Stlendirmek i
i.
stlendirmek
* Stn artmas
n
salamak.
stlenme
* Stlenmek i
i.
stlenmek
* St gelmek, st o
almak, stl duruma gelmek.
stliman

stl

* Durgun, sakin.
* Grltsz, olays
z.
*
inde st bulunan, stle yap
lan.
* St veren, samal.
* Taneleri sertle
memi
, yumu
ak taneli (m
s
r, bu
day vb.).

stl kengel
* Deve dikeni.
stl ot
stlce

* uha ieigillereden, yapraklarsalata gibi yenilen bir bitki (Glaux maritima).


* D
n ie
i.

stlk
* St koymaya yarayan kap.
stnine
sto
ul
stler

* Bebe
e st vermek iin para ile tutulmukad
n.
* Bir kad
n
n kendi ocu
u de
ilken emzirdii ve kocas
n
n da evlt olarak benimsedi
i erkek ocuk.
* Stn yo
unluunu lmeye yarayan alet.

stre
* Perde, rt.
* Stre ile kaplamak.
* D
man gznden ve ate
inden korunmaya yarar doal veya yapma siper.
stsz

stszlk

*
inde st bulunmayan, st kat
lmadan yap
lan.
* Az st veren.
* Krpe olmayan, kart.
* Kt soydan gelen, st bozuk kimse.
* St olmama durumu.
* Kt soydan gelme, st bozuk olma durumu veya stszce davran

stten azyanan yourdu (veya ayran


) fleyerek yer (veya ier)
* bir olaydan gerekli dersi alan, sonra uyan
k davran
r.
stten azyanmak
* bir olaydan gerekli dersi alarak uyan
k davranmak.

stten kesmek
* (bebek iin) emzirmeye son vermek.
stun

* Herhangi bir maddeden yap


lan, stnde stun ba
l
denilen
k
nt
lbir blm olan, genellikle bir altl

a,
bazen do
rudan doruya yere dayal
silindir biiminde d
ey destek, kolon.
* Gazete, dergi veya kitap gibi yaz
l
eylerde, sayfan
n yukar
dan a
a

ya doru ayr
lm
oldu
u dar
blmlerden her biri, kolon.
* Olduka ykse
e
kan ve silindire benzeyen
ey.
* Alt alta s
ralanm

eyler dizisi.
* Bir tablo veya grafikte d
ey durumdaki yzey.
stun amak
* yer vermek, yay
nlamak.
stuncuk

* Gvdesi klsik stunlardan ince ve uzun olan kk stun.

st bozuk
* Kt soydan gelen (kimse).
stne havale etmek
* i
i, beklenen biimde yapmas
no ki
inin vicdan
na, namusuna b
rakmak.
stne kalmak
* insanl

na, namusuna kalmak.


styen
svari

* Bkz. sutyen.
* Atl
.
* Atlasker.
* Gemi kaptan
.

svari alay
* Atlaskerlerden olu
an alay.
svari bl

* Altaskerlerden olu
an blk.
svari polisi
* Atlpolis.
svari s
n
f
* Harekt ve manevra yetene
ini at stnde gerekle
tiren, ayn
zamanda piyade gibi de grev yapan asker
s
n
f.
svarilik

sve

* Svari olma durumu.


* Pantolonun dizine ve arkas
na konulan para.
* Bkz. sve.

sven

* Bozuk ve gev
ek arazide veya gk amada badireklerinin st ve yan
ndan arazi iine ak
larak srlen
ucu sivri direk veya kama.
sveter

* Genellikle alt
na gmlek veya bluz giyilen rg kazak.

sveyda

syek
sym
-sz

* Kalbin ortas
nda var olduu san
lan siyah benek.
* Kalpteki gizli gnah.
* Bkz. cebire.
*

neye geirilen bir sap iplik.


* Bkz. -s
z/-siz, -suz/-sz.

szdrme
* Szdrmek i
i.
szdrmek
* Szmek i
ini yapt
rmak.
szek

szeni
szge

* Szge, filtre.
* I

n nne konulan, ince kumaveya tlden yarsaydam yay


nd
r
c
.
* Kasna
a gerilmikuma
a ine veya t
la yap
lan bir tr nak

.
* S
v
larszmeye yarayan ara.
* Bir ak

kandaki yabancmaddeleri szp ay


ran alet veya aletlerden olu
an dzenek, filtre.
* Sulama kovas
n
n ucuna tak
lan, kk delikli metal para.

szgegagal
lar
* rdek, kaz, flman gibi perde ayaklku
lariine alan alt tak
m.
szgeleme
* Szgelemek i
i veya durumu.
szgelemek
* Szgeten geirmek.
szgeli
szg

szgn

* Szgeci olan.
* Delikli anak.
* Bal
kkepesi.
* Fide sulamak iin tenekeden yap
lan, ucunda szgeci olan kap.
* Biraz zay
flam

, gszle
mi
.

szgn bak

* st gz kapaklarbiraz kapalolarak bak

.
szgn gz
* Szgn veya lgn bak

larla bakan gz.


szgnle
me
* Szgnle
mek i
i.
szgnle
mek

* Szgn duruma gelmek.


szgnlk
* Szgn olma durumu.
szme

* Szmek i
i.
* Szlmolan, szlerek elde edilen.
* Kt, a
a
l
k, mal
n gz (kimse).
* Kat

ks
z, saf.

szme bal
* Peteklerden szlerek elde edilen bal.
szme yo
urt
* Bir torbaya konularak suyu szlen yo
urt.
szmek

szc

* Bir s
v
y
, iindeki katmaddelerden ay
rmak iin bez veya delikli bir kaptan geirmek.
* Bazs
v
lar
n younla
mas
na yol aan, katve tortulu maddeleri bu s
v
lardan ay
rmak.
* Gzle, inceleyerek, dikkatle bakmak.
* (gz iin) bayg
n ve anlaml
bakmak.
* Szme zellii olan.

szk
* Zay
f, gsz, szgn.
* Szgnle
mi
, szlm
.
szle szle
* Szlerek, srekli szlmek i
ini yaparak.
szlme

* Szlmek i
i.
* Bir ku
un kanat vurmadan yapt

uu
.
* Bir ua

n motorunu bo
a alarak veya durdurarak yapt
uu
.

szlmek
* Szmek i
ine konu olmak.
* Akmak.
* (kuiin) Kanatlar
gerili olarak, grnr bir hareket yapmadan havada ilerlemek.
* Sessizce ve grnr bir hareket yapmadan ilerlemek.
* (insan iin) Sessiz, gizlice ve kay
yormugibi gitmek.
* ok zay
flamak.
* (gz iin) Bayg
nla
mak, mahmurla
mak.
* Uyumlu ve sal
narak yrmek veya yzne nazlbir anlam vermek.
szl

* Szlmek i
i veya biimi.

szm szm
* Kendini a
ra satarak, nazlbir eda vererek.
szm szm szlmek
* kendini be
enmibir tav
rla a
rba
loturup evreye bakmak.
sznt

* Bir s
v
yszerek elde edilen tortu.
* Vcut suyunun d

arat
lmass
ras
nda bbrekte k
vr
mlkanalc
klara geen ve iinde e
itli kimyasal
maddeler bulunana s
v
.

-
-

* Fiillerin i
te
lik at
lar
n
kuran ek: a
la-
-mak, bek-le-
-mek, bul-u
-mak, gr-
-mek vb.

* Trk alfabesinin yirmi nc harfi.


e adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan f

lt
ltmsz, dietidamak nszn gsterir.

* Sporcular
n aras
nda ya
a ve ya
as
n yerine alk
iin ya kelimesinin kez tekrar
ndan sonra yine kez
tekrarlanarak sylenir.

aban

* Ay takviminin sekizinci ay
, aylardan ikincisi.
* Aptal, al
k, saf,
a
k
n, budala.

abanla
ma
* abanla
mak i
i.

abanla
mak
* Aptal, al
k,
a
k
n duruma gelmek, aptalla
mak.

abanl
k

* Aptall
k.

ablon

* zerindeki harf ve
ekillerin evre izgileri kalem ucu girecek biimde oyuk olan, bu izgilerden kalemle
istenilen biim elde edilen, metal veya plstikten cetvel.
* Dei
ik alanlarda dzeltme, belirleme, lme, denetleme i
lerinde kullan
lan ve yapt

i
e gre yap
s
de
i
en ara.
* Kr krne yans
lanan, ok kez tekrarland

ndan kan
ksanm
basmakal
p rnek.

abloncu

* Bir d
nceyi enine boyuna irdelemeden olduu gibi benimseyen veya kabullenen kimse.

ablonculuk
* abloncu gibi davranma.

ad

* Sevimli, ne
eli.

ad etmek
* ne
elenmesini, sevinmesini salamak.

ad olmak
* sevinmek, memnun ve mutlu olmak.

ad
rvan
* Genellikle cami avlular
nda bulunan, evresindeki musluklardan ve ortas
ndaki f
skiyeden su akan, zeri
kubbeli veya a
k havuz.

afak
* Gnedomadan az nce beliren ayd
nl
k.

afak atmak
* birden nemli bir durumla kar
kar

ya oldu
unu anlamak.

afak skmek
* sabahleyin ortal
k ayd
nlanmaya ba
lamak.
afi

*
slml
kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri.
* Bu mezhepten olan kimse.

afi kpei gibi titremek


* ok titremek.
afi kpeine dnmek
* yz gz ok kirli olmak.
afilik

* afi mezhebi.

aft
* Bir makinenin dnme hareketini teki paralara aktaran ve ucuna di
li arklar, tekerlekler veya pervane
balanan demir mil.

aful
* Bal konulan ufak tekne.

ah

ah

*
ran veya Afgan hkmdar
,
eh.
* Satran oyununda her ynde tek hane gidebilen en nemli ta
.
* Benzerlerine oranla en stn, en gzel, en iyi.
* (Alevlik, Bekta
likte) Pir.
* At
n, n ayaklar
nyerden keserek arka ayaklarstnde ayakta durmas
.

ah damar
* Boynun iki yan
nda, kan
ba
a ve yze gtren aort damarlar
ndan her biri, gazel damar
.

ah iken
ahbaz olmak
* herhangi bir sebeple irkinlii veya durumunun ktl artan kimseler iin alay yollu kullan
l
r.

aha kalkmak
* (at) n ayaklar
nyerden kesip arka ayaklar
stnde durmak,
ahlanmak.
* ta
k
nl
k gstermek, co
mak, kkremek.

ahadet

* Tan
kl
k,
ahitlik.
* Yksek bir lk urunda lme,
ehit olma.

ahadet etmek
* herhangi bir konuda bildii, grd
eyleri sylemek.

ahadet getirmek
*
slm
n
artlar
ndan "Tanr
'dan ba
ka tapacak yoktur ve Hz. Muhammed onun kulu ve peygamberidir"
anlam
na gelen kelimei
ahadet ad
n
ta

yan Arapa sz okumak.

ahadet parma

* Gsterme parma

, i
aret parma

ahadet
erbetini imek
*
ehit d
mek.

ahadetname
* Diploma, sertifika, brve.
* Bir i
in yap
ld

n
gsteren, yetkilisi taraf
ndan verilmiolan onaylanm
belge.

ahadette bulunmak
* tan
kl
k etmek.

ahane

* Hkmdarla ilgili, hkmdara zg olan.

* Hkmdara yak

acak durumda olan.


* ok gzel, ok mkemmel, stn nitelikli.

ahap

* Akan y
ld
z, a
ma.

ahbaz
*
ri bir tr ak doan.
* evik ve becerikli.
* Yiit, kahraman, mert (kimse).

aheser

* stn ve kal
c
nitelikte olan eser.
* Deeri stn olan, stn nitelikli.

aheser yaratmak
* stn, kal
cniteli
i olan bir eser ortaya koymak, ok nemli bir
ey yapmak.

ah
m
*
ya
.

ah
mbu kadar severim
* ben zverinin bundan ounu gze alamam.

ah
s

h
s

* Kimse, ki
i, zat.
* Yer lme i
lerinde kullan
lan dereceli ve i
aretli s
r
k.

ahika
* Doruk, zirve.
* En st derece.

ahin
* Kartalgillerden, 50 - 55 cm uzunlu
unda, Avrupa ve Asya'n
n ormanl
k ve al
l
k yerlerinde ya
ayan y
rt
c
bir ku(Buteo buteo).

ahin bak

l
* Sert ve keskin bak

l
.

ahinci

ahit

* Padi
ahlar
n av
ahinlerini retip besleyen ki
i.
* Tan
k.

ahit olmak
* tan
k olmak.

ahit tutmak
* birini tan
k olarak gstermek.

ahitli

ahitlik

* ahidi olan.
* Tan
kl
k,
ahadet.

ahitlik etmek
* tan
kl
k etmek.


ahitsiz

* ahidi olmayan.

ahland
rma
* ahland
rmak i
i.

ahland
rmak
* ahlanmas
na sebep olmak.

ahlan

* ahlanmak i
i veya biimi.

ahlanma
* ahlanmak i
i.

ahlanmak
* (at) n ayaklar
nyerden keserek arka ayaklarstnde durmak,
aha kalkmak.
* Ta
k
nl
k gstermek, co
mak, kkremek.
* Parlamak,

ldamak.

ahl
k

* ah olma durumu.
* Afgan ve
ran hkmdarl

.
* (bir kimsenin) Saltanat dnemi.

ahmeran
* Ba
insan, gvdesi y
lan biiminde olduuna inan
lan efsanev yarat
k.

ahmerdan
* Vurucu a
rl

n, mekanik olarak ykselmesi ve d


mesi sonucu dvme i
lemi yapan makine.
* Bir yap
n
n temel kaz
klar
nakmakta kullan
lan bir e
it ara.
* ok a
r bir e
it tokmak veya eki.

ahmerdanc
* ahmerdan kullanan kimse.

ahne

ahni

* Anadolu ve
ran'da devlet kurmuhalklarda devlet grevlilerine verilen ad.
* Eski Trk mimarsinde odan
n kar

n cephesinde yer alan yanpencereli


kma, cumba.

ahni
in
* ahni
,
ehni
in.

ahni
li

* ahni
i olan.

ahrem
ahrem
* (herhangi bir
ey) Paralanm

, yar
lm
olarak.

ahsen

ahs

* Kendi (kendim, kendin...), bizzat.


* Tan

madan, d
grn
ile, uzaktan.
* Ki
iye ait, ki
iyle ilgili, ki
inin mal
olan, ki
isel, zlk.

ahsiyat
* Ki
iye ait i
ler.
* Bir kimsenin zel hayatzerinde sylenen szler.


ahsiyat yapmak (veya
ahsiyata dkmek)
* sz edilen konudan uzakla
arak olumsuz ynleriyle ki
iler zerinde durmak.

ahsiyet

ahsiyetli

* Ki
ilik, belirgin zellik.
* Ki
i; de
erli ki
i.
* Ki
ilikli.

ahsiyetlilik
* ahsiyetli olma durumu.

ahsiyetsiz
* Ki
iliksiz.

ahsiyetsizlik
* ahsiyetsiz olma durumu, ki
iliksizlik.

ahtere

* ahteregillerden, tarla ve yol kenarlar


nda yeti
en, 20 - 40 cm ykseklikte, iekleri hekimlikte kullan
lan,
ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Fumaria officinalis).

ahteregiller
*
ki eneklilerden,
ahtere ve benzeri trleri iine alan kk bir bitki familyas
.

ahtur
*
nce donanma gemilerinden biri.

aibe

* Kir, leke.
* Eksiklik, kusur, ay
p.

aibe alt
nda (tutulmak)
* kusurlu, ay
pl
olmak;lekeli say
lmak.

aibeli

air

airane

* Eksi
i, kusuru, ay
bolan.
* iir syleyen veya yazan kimse.
* Genibir hayali olan, duyarl
, duygulu kimse.
* aire yak

r biimde,
air gibi.
* air nitelii ta

yan.

airanelik
* aire yak

r bir
ekilde,
air gibi davranma durumu.

aire
* Kad
n
air.

airlik

ak

ak

* air olma durumu.


* Enlice bir
eyle vuruldu
unda
kan sesi anlat
r.
* Yarma, yar
lma.
* Yar
k, atlak.


ak etmek
*
akketmek.

ak
ak

aka

* Eller birbirine vurulduunda


kan sesi ve bunun benzerlerini anlatmak iin kullan
l
r.
* Gldrmek, elendirmek amac
yla kar

s
ndakini k
rmadan yap
lan hareket veya sylenen sz, ltife.

aka etmek
* bir kimseye
aka yollu tak
lmak.

aka gibi gelmek


* bir trl inanamamak.

aka gtrmemek
* (bir durum veya i
) hafifsemeye, dikkatsizli
e gelmemek.
*
akadan ho
lanmamak.

aka iken kaka olmak (veya


akay
kakaya evirmek)
* el veya dil ile yap
lan
akadan, hoolmayan bir sonu veya kavga
kmak.

aka kald
rmak
*
akaya dayanmak, katlanmak.

aka maka
* A
rl

n
ok duymayarak.

aka sylemek
* bir
eyi,
aka yapm
olmak iin sylemek.

aka yapmak
*
aka niteliinde bir
ey yapmak.

aka yollu
* Bkz.
aka yoluyla.

aka yoluyla
* Cidd bir
eye
aka grnm vererek (syleme, konu
ma).

akac

* aka yapmas
nseven,
akala
madan ho
lanan, ltifeci.

akac
ktan
* (ocuk dilinde) aka olarak.
* aka yapar grnerek.
* aka olarak yapmaya ba
lam

ken, fark
nda olmadan.

akac
l
k

akadan

* akacolma durumu.
* aka olarak,
aka diye, mahsus.

aka
atmak
* ok sinirlenmek.

akak
* Gz, al
n ve yanak aras
nda, elmac
k kemiinin stnde bulunan ukurumsu blge.

akaklara
armak (veya beyazlanmak)

*
akaklar
ndaki salar k
rla
mak, a
armak.

akala
ma
* akala
mak i
i.

akala
mak
* Kar

l
klolarak
aka etmek.

akasyok
* hat
r gnl tan
maz, gerekeni yapar.
* tehlikeli.

akas
z

* aka yapmaks
z
n, cidd olarak.

akaya almak
* sylenilen gerek sz
aka gibi kabul etmek.

akaya bomak (dkmek veya bozmak)


* cidd ba
layan bir sz veya davran

akaya evirmek.

akaya gelmek
*
akaya katlan
r olmak.

akaya getirmek
* cidd bir
eyi a
ktan a
a syleyemeyip
aka grnm vererek sylemek.

akaya vurmak
* cidd bir sz veya davran

aka yoluyla gei


tirmek.

akaya gelmemek
*
akaya dayanamamak.
* hafifsemeye, savsaklamaya gelmemek.

akay
k
* D
n ie
igillerden, iekleri trl renkte, ok y
ll
k gzel bir ss bitkisi (Paeonia mascula).

ak
ldak

ak
ma

ak
mak

* Bir e
it ocuk oyunca
.
* ak
mak i
i.
* (tc ku
lar iin), Ezgili ses
karmak, tmek,
akramak, terennm etmek.
* (
ark
,
iir iin) sylemek.
* ok konu
mak, enesi d
mek.

ak
r
ak
r
* Srekli olarak ya
an yamurun, t
en ku
lar
n veya buna benzer ho
a giden
eylerin
kard

sesi anlat
r.
* Kolayl
kla, iyi bir biimde, ak
colarak.
* ok parlak ve

klolarak.

ak
r
ukur
* Fazlaca
ak
rt
kararak.

ak
rdama
* ak
rdamak i
i.

ak
rdamak
* ak
r
ak
r ses
karmak.
* (ya
mur) Gl bir biimde ya
mak.


ak
rdatma
* ak
rdatmak i
i veya durumu.

ak
rdatmak
* ak
r
ak
r ses
kartmak.

ak
rt

* ak
rdayan bir
eyin
kard

ses,
ak
r
ak
r ses
karma.

ak
rt
l
* ak
rt
solan.

ak
rt
s
z
* ak
rt
solmayan.

ak
t

ak
y

* Murana.
* ak
mak i
i veya biimi.

aki
* Haydut, e
k
ya.

akilik

akirt

akkadak

* Haydutluk.
* renci,
rak.
* Beklenmedik bir zamanda, birdenbire, ans
z
n.

akketme
* akketmek i
i.

akketmek
* Yarmak, paralamak.

aklaban

* en,
akacve gldrc (kimse).
* Dalkavuk.

aklabanl
k
* aklaban olma durumu veya
aklabanca davran

aklama

* aklamak i
i.

aklamak
* ak diye ses
karmak.

aklatma

* aklatmak i
i.

aklatmak
* ak diye ses
kartmak.

akrak

* (ses iin)
en, ne
eli.
* (insan iin) en, ne
eli, hayat dolu.


akrak ku
u
*
spinozgillerden, ba
siyah, boynu k
rm
z
, tc bir ku(Pyrrhula pyrrhula).

akrakl
k
* akrak olma durumu.

akrama

* akramak i
i veya durumu.

akramak
* ak
mak.

ak
ak

* o
unlukla hokkabazlar
n kulland
klar
, hafife vuruldu
unda h
zla vurulmugibi
ak diye ses
karan
tahta ma
a.

ak
ak
* Bir kimseyi veya onun yapt

her
eyi doru bularak ven ve ba
kalar
na da kabul ettirmeye al

an kimse,
alk

c
.
* zellikle eski tiyatroda oyunu alk

lamak iin parayla tutulan kimse.

ak
ak
l
k
* ak
ak
olma durumu.

akul

akul

* ekl.
* eklle ilgili.
* D
ey.

akulleme
* akullemek i
i.

akullemek
* eklle d
ey dorultusuna bakmak.
* Yoklamak.

al

al ku
ak

* Genellikle Hindistan'da dokunan, zel motifleri olan de


erli bir yn kuma
.
* Kad
nlar
n omuzlar
nrtmek iin kulland
klar
geniatk
.
* aldan yap
lm
bele sar
lan ku
ak.

al rnei
* allarda grlen motiflerle bezenmikumart, h
rka iin kullan
l
r.

alak

alak

ale

* Bymemikarpuz.
* al taklidi kuma
.
* Uzun saaklat
solan alak dakonutu.

algam
* Turpgillerden, yumru kkl bir bitki (Brassica rapa).
* Bu bitkinin insan ve hayvanlar iin besin olarak kullan
lan etli ve tatlkk.


ali

allak

* Tiftikten yap
lan bir cins ince kuma
.
*
plak.
* Giyimine zen gstermeyen kimse.

allak mallak
*
r
l
plak.
* Giyimi ok zensiz olarak.

alo

* Peru para birimi.

alt binas
* Gaz boru hattveya ana da
t
m boru hatt
nda, boru donan
mveya boru donan
m elemanlar
n(vana,
bas
n regltr vb.) korumak iin yer alt
nda in
a edilen bina.

alter
* Bir devredeki elektrik ak
m
na
p kapama veya de
i
tirme i
ini yapan ara, evirge.
* Gi
e.

alupa
* Kk bir gemi gibi kullan
labilen byk sandal.

alvar

* Genellikle a
ok bol olan, bele bir ukurla ba
lanan genist donu.

alvar gibi
* ok bol (pantolon).

alvarl

* alvar giyinmiolan kimse.

am f
st

* Antep f
st

ama

amal

amama

* Bal mumuna veya parafine bat


r
lm
fitil.
* ama ile yap
lm

.
* Gzel kokulu bir tr kk kavun.
* Kavuna benzer bir y
ll
k otsu ve srngen bir bitki (Cucumis dudaim).

amama gibi
* ufak tefek, sevimli insanlar iin kullan
l
r.

aman
* amanl
kta, gelecekten haber verme, by yapma gibi grevleri olan, ruhlarla ili
ki kurarak hastal
klar
iyile
tirdi
ine inan
lan din adam
, kam.

amand
ra
* Halkalar
na tekne ba
lamak iin limanda demirlenmiolan, ii bo
, her yankapal
, ounlukla metalden
yap
lan f

vb.
* Denizde yol gstermeye, bir tehlikeyi veya geiyolunu haber vermeye yarayan yzer cisim.
* Kapama dzenini sa
layan, metal veya plstikten yap
lm

, suda yzen top.


* Kandilde fitili tutmak iin yada yzen telli mantar dzeni.

amand
ralama

* amand
ralamak i
i.

amand
ralamak
* Belli bir noktayi
aretlemek iin bir
amand
rayzincirleriyle birlikte denize b
rakmak.
aman
amanist

* amanist.
* amanl
k yanl
solan kimse.

amanizm
* amanl
k.
amanl
k
* Kuzey ve Orta Asya'da Trkler, di
er k
t'alarda da ba
ka topluluklar aras
nda gnmze kadar sregelen
doaya tapma, doast ruhlara inanma temeline dayaldin, amanizm.

amar
* A
k elle yze vurulan tokat.

amar atmak
*
amarlamak.

amar indirmek
* tokat atmak.

amar o
lan
* Btn kt olaylar
n sebebi say
lan, srekli sulu bulunan ve azarlanan kimse.

amarlama
* amarlamak i
i.

amarlamak
* Yze a
k elle vurmak,
amar atmak.

amata

* Grlt, pat
rt
.

amata etmek (veya koparmak)


* grlt pat
rtyapmak.

amatac
* Grlt, pat
rt
yapan, yaygarac
.

amatal
* Grltl, pat
rt
l
.

ambaba

* \343
ambabas
.

ambabas
* Bir tr hamur tatl
s
, baba tatl
s
.
* Sorumlulu
u olmayan, hay
rs
z baba.

ambrel

* Otomobil i lstii.

amdan
* zerine mum yerle
tirilen destek.

amdanc

* amdan yap
p satan kimse.
* Saraylarda ayd
nlatma i
leriyle grevli kimse.

amdanc
l
k
* amdanc
n
n i
i veya mesle
i.

amil
*
ine alan, kaplayan, kapsayan.

ampanya
* A
k renk, tatlve kpkl
arap.

ampanya barda
* ampanya imeye ayr
lm
zel, ince, uzun veya genitabanlk
sa bardak.

ampanyal
* ampanya verilen.

ampiyon
* Mill veya milletler arasbir yar

mada ilk dereceyi alan, birinci olan kimse veya tak


m.

ampiyona
* ampiyonluk yar

mas
.
* ampiyonluk.

ampiyonluk
* ampiyon olma durumu.

ampuan

* Genellikle sa y
kamakta kullan
lan s
vsabun.

ampuanlama
* ampuanlamak i
i veya durumu.

ampuanlamak
* ampuanla y
kamak.

an

an

* n, san,
hret.
* Gsteri
, gsteri
lilik.
*
nsan g
rtla

ndan makamla
kan ve perde ayr
mlar
yla e
itli duyumlar uyand
ran ses dizisi.

an vermek
* n salmak.

andel

* Yksekten topu diklemesine kaleye gnderme.

andelleme
* andellemek i
i veya biimi.

andellemek
* Topu yksekten diklemesine kar
kale ynne veya iine gndermek.

ang
r
ungur
* Byk bir
ang
rt
kararak.

ang
rdama
* ang
rdamak i
i.


ang
rdamak
* (tabak, bardak vb. iin) Bir yere veya birbirine arparken, k
r
l
rken grltl ve
nlay
cses
karmak.

ang
rdatma
* ang
rdatmak i
i.

ang
rdatmak
* ang
rdamas
na sebep olmak.

ang
rt

* (tabak, bardak vb.) Bir yere veya birbirine arparken, k


r
l
rken
kan ses.

an
na yedirememek
* yenilgiyi kabul edememek.

an
ndan olmak (veya
an
na yak

mak)
* bir
ey onun bykl
ne, karakterine uygun olmak, yara
mak.

anjan
* Yanardner, janjan.

anjanl
* Yanardner olan, janjanl
.

anjman

* Motorlu ta

tlarda h
z dei
tirmek iin, motorun ykn azaltarak araban
n hareket etmesini sa
layan
di
liler toplulu
u, vites kutusu,
anz
man.

anl

unvan
.

* Tan
nm

, nl.
* Yce, ulu, byk.
* Ola
anst yararl
klar gstererek d
man
yenen komutanlara veya
ehirlere devlet taraf
ndan verilen onur

anl
hretli
* Grkemli ve etkileyici.

ano

ans

* (tiyatroda) sahne.
* Talih, baht, felek.

ans tan
mak
* imkn vermek, f
rsat vermek.

ansa kalmak
* bir
eyin olabilmesi iin ok az umut olmak.

ans
dnmek
* talihi iyiyken kt veya ktyken iyi olmak.

ans
yaver gitmek
* talihli olmak, bahta
k olmak.

ans
z

ansl

* nsz.
* Gsteri
siz.
* K
l
ks
z, k
yafetsiz.
* Talihi olan, talihli.


ansl
l
k

anson

ansonet

* Talihli olma durumu.


* K
t'a adverilen ve
arkgibi sylenen m
sra dizisi.
* Kk
anson, k
sa trk.

anslye
* Federal Almanya Cumhuriyetinde ve Avusturya'da hkmet ba
kan
.

anslyelik
* Almanya ve Avusturya'da hkmet ba
kanl

anss
z

* Talihi olmayan, talihsiz.

anss
zl
k
* Talihsiz olma durumu, talihsizlik.

antaj
* Para veya herhangi bir
kar sa
lamak amac
yla bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, gzden d
rc bir
haberi yayma veya a

a
karma tehdidiyle korkutma.

antaj yapmak
* gzda
yla korkutmak.

antajc

* antaj yapan kimse.

antajc
l
k
* antajc
n
n yapt

i
.

antiye

antr

antz

* Yapgerelerinin y

l
p sakland

veya i
lendi
i yer.
*
n
a durumundaki ev, fabrika, baraj gibi her trl yap
.
* Gemi tezgh
.
* Erkek
ark
c
.
* Kad
n
ark
c
.

antung
kuma
.

* Genellikle yazl
k giyim e
yasyap
lan, zerinde kendinden desenli izgileri bulunan, ham ipekle dokunmu

anz
man
* Bkz.
anjman.

ap

ap

*
stekle perken
kan sesi anlat
r.
* Birden yere d
me veya arpma s
ras
nda
kan sesi anlat
r.

* Alminyum ve potasyum slfat


ndan veya amonyum alminyum slfat
ndan olu
an, s
cak suda eriyen, tad
buruk, antiseptik bir madde.

ap

*
nce kum ve imentoyla yap
lan dzgn d
eme s
vas
.

ap gibi
* a
za al
nmayacak kadar tuzlu.

ap gibi donmak (veya kalmak)


*
a

rarak ses
karmayacak duruma gelmek.

ap gibi yanmak
* ortada kalmak, destek bulamamak.

ap hastal

* S

rlarda, a
z ve t
rnaklar aras
nda kabarc
klar grnmesiyle, yksek ate
le beliren, genellikle ar
za b
rakan
bula

chastal
k.

ap
ap

* st ste pmeyi belirtmek iin kullan


l
r.

ap ta

* K
z
ldeniz'den
kar
lan, beyaza alan renkte, pek ok dalolan mercan tr.

apa oturmak
* iinden
k
lmasg bir duruma d
mek.

apadanak
* Birden bire, aniden.
* ap diye ses
karak.

apc

ap
l
k

* ap yapan veya satan kimse.


* ap
n
n yapt
i
.

aphane
* ap
kar
lan yer,
ap oca

ap
r
ap
r
* Ses
kararak acele ile yemek yemeyi veya st ste pmeyi anlat
r.

ap
r
upur
* perken veya yemek yerken
ap sesinin
kar
ld

n
anlat
r.

ap
rdama
* ap
rdamak i
i.

ap
rdamak
* perken veya bir
ey yerken
ap diye ses
karmak.

ap
rdatma
* ap
rdatmak i
i.

ap
rdatmak
* perken veya bir
ey yerken
ap diye ses
kartmak.

ap
rt

* perken veya yemek yerken


kan ses,
ap
rdama sesi.

apka
* Kee, has
r gibi maddelerden yap
lan ba
l
k.
* Boru, baca, direk gibi
eylerin a
k olan st blmn havan
n etkisinden korumak iin tak
lan ba
l
k.

organ.

* Bazbitkilerde, zellikle mantarlarda sap


n stnde bulunan, reme organlar
nta

yan
apka biimindeki
* Dzeltme i
areti (^).

apka
karmak
* (bir sz veya durum kar

s
nda) sylenecek sz kalmamak ve takdir etmek.

apka i
areti
* Bkz.
apka.

apkac
* apka yapan veya satan kimse.

apkac
l
k
* apka yapma veya satma i
i.

apkal

apkal
k

apkas
z

aplak

aplama

* apka giymiolan (kimse).


* apkasolan bitki.
* zerinde dzeltme i
areti bulunan (nl).
* apka koymaya yarayan
ey veya yer.
* apka yapmaya elveri
li.
* apkasolmayan.
* ap diye ses
karan tokat.
* aplamak i
i.

aplamak
* ap diye ses
karmak.

aplamak

aplamak

aplatma

* Bir
eyi
apl
su ile
slatmak.
* Bir yap
n
n taban
nince kum ve imentoyla haz
rlanan kar

mla s
vamak.
* aplatmak i
i.

aplatmak
* ap diye ses
kartmak.
* Sesli
amar vurmak.

apl
*
inde
ap bulunan.

appadak
* Apans
z.
* An bir
ap
rt
sesi
kararak.

aprak

ap
al

* Eyer rts, aprak.


* Aptalca davran

larda bulunan, al
k.

* stne ba

na nem vermeyen, zen gstermeyen.


* (giyecek iin) Bol, dkk ve biimsiz.

ap
al yaka
* Dkml ve geniyaka.

ap
alak
* zensiz, dzensiz (kimse).

ap
alca

* ap
ala yak

r (bir biimde).

ap
alla
ma
* ap
alla
mak durumu.

ap
alla
mak
* ap
al duruma gelmek.

ap
all
k
* ap
al olma durumu veya
ap
alca davran

.
-
ar / -
er
* nl ile biten say
adlarile yar
m kelimesine eklenen le
tirme eki.

ar
ar

arab

* ar
l
ar
l.
* K
rm
z

arap renginde olan.

arampol
* Kara yollar
n
n kenar
nda yol dzeyinden a
a
da kalan blm.

arap

* zm veya ba
ka meyve sular
n
trl yntemlerle mayaland
rarak elde edilen alkoll iki.

arap barda

* arap imek iin zel olarak retilen cam bardak.

arap ana
* arap iilen yayvan anak.

arap f

s
* arab
n dinlenmeye b
rak
ld

byk tahta f

arap rengi
* K
rm
z

arab
n rengi.
* Bu renkte olan.

arap

* arap yapan veya satan kimse.


* ok
arap ien,
araba d
kn (kimse).

arap
l
k
* arap yapma ve satma i
i.

araphane
* arap yap
lan yer.
* arap sat
lan veya iirilen yer.

arapl

* arabolan,
arap verilen (yemek, davet).


arapnel

*
i misket dolu top mermisi.

arbon

* e
itli hayvanlarda, zellikle koyun ve s

rlarda grlen, deri veya mukoza yoluyla insana bula


an,
bula
t
yerde kara bir
ban yapan tehlikeli hastal
k, kara kabarc
k, kara yan
k, yan
kara.

ar
l
ar
l
* Suyun bol ve sesli akmas
nanlat
r.

ar
ldama
* ar
ldamak i
i.

ar
ldamak
* (su iin) Bol bol akarak ses
karmak.

ar
lt

arj

* ar
ldayan
eyin
kard

ses,
ar
ldama sesi.
* Ykleme, doldurma.

arj etmek
* yklemek.
* bir
eyi anlamaya, kavramaya ba
lamak.

arjr

* Otomatik silhlarda, belli say


da fi
ek ta

yan ve bu fi
ekleri namluya arka arkaya srmeye yarayan
mekanizma.

ark

* Dou.

ark
ban
* Yurdumuzun do
u blgelerinde,
ran, Hindistan ve Kuzey Afrika'da insanlar
n zellikle yznde veya
kollar
nda grlen, iyile
ince iz b
rakan bula

c
ban.

arkadak
* Ans
z
n dz ve serte bir yzeye vuruldu
unda
kan sesi anlat
r.

ark

* Tonlama de
i
iklikleriyle e
itli duygular uyand
ran uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi.
* Klsik Trk mzi
inde a
k zerine sylenen, nakaratve ara namesi olan para.
* Ezgi, mzik paras
, melodi.
* Divan edebiyat
nda bestelenmek iin, drtlkler biiminde ve uyakl
olarak yaz
lm
olan
iir biimi.

arksylemek
* belirli bir besteye gre gfteyi uyumlu olarak okumak.

arktutturmak
* bir
ark
n
n szlerini veya sadece bestesini seslendirmek.

ark
c

* arksyleyen,
arksyleme yetene
i olan veya mesle
i
arksylemek olan kimse, muganni, muganniye.

ark
c
l
k
* ark
c
n
n i
i veya meslei.

ark

* Douyla ilgili douya zg olan, do


u.


arkiyat

* Dou bilimi, oryantalizm.

arkiyat
* Dou bilimci, dou bilimi uzman
, mste
rik, oryantalist.

arkiyat
l
k
* Dou bilimleriyle u
ra
ma.

arkl

arkl
l
k

arkteri

* Doulu, garplkar

t
.
* Doulu olma durumu, do
ululuk.
* Salam, sosis, sucuk, past
rma gibi haz
r yiyeceklerin sat
ld

dkkn.

arlama
* arlamak i
i veya durumu.

arlamak

arlatan

* ar
ldamak.
* Ba

r
p a

rmak, hakaret etmek.


* Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallar
n
verek kar

s
ndakini kand
ran, doland
ran kimse.

arlatanca
* arlatan bir biimde.

arlatanl
k,-
* arlatan olma durumu veya
arlatanca davran

arpi
* Altdz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli iki ki
ilik tekne.

art

* Olmasba
ka durumlar
n gerekle
mesini gerektiren
ey, ko
ul.

art etmek
* "
art olsun" diyerek yemin etmek.

art kipi

* Bkz.
artlbirle
ik zaman.

art ko
mak
* nceden bir
arta ba
lamak.

art olmak
* gerekmek, ka
n
lmaz bir durum almak.

art olsun
* "nikh
m zerine yemin ederim ki, yle deilse veya bunu yapmazsa, kar
m bod
sn (olsun)" anlam
nda
yemin olarak kullan
l
r.
* yemin etmek iin kullan
lan biz sz.

art
urt tan
maz
* kendini hibir
arta ba
lsaymaz.

art
nca

* Gere
i gibi.


artlama

* artlamak i
i.

artlamak
* Din inanlar gereince, kirlenmisay
lan bir
eyi en az , en ok k
rk kez sudan geirip kirli say
lmaktan
kurtarmak.

artland
rma
* nceden belirlenmi
artlara gre uydurma i
i.

artland
rmak
* nceden belirlenmi
artlara gre uydurmak.

artlan

* artlanmak i
i veya biimi.

artlanma
* nceden belirlenmi
artlara gre uygun duruma gelinme i
i.

artlanmak
* (din bak
mdan) artlamak i
i yap
lmak.
* nceden belirlenmi
artlara gre uyarlanmak, ko
ullanmak.

artla
ma

* artla
mak i
i.

artla
mak
* Bir veya birok
artkar

l
klkabul etmek.

artl
* arta bal
, ko
ullu.
* (din bak
mdan) artlanm
(
ey).
* artlanm
olan, ko
ullu.
* art etmiolan (koca).

artl
birle
ik cmle
* Bir esas cmle ile bu esas cmleye ba
l
, fiili -sa / -se ekini alm
yan cmlenin olu
turdu
u anlat
m birlii.

artl
birle
ik zaman
* Belli bir zaman eki alm
ykleme -sa /-se
art eki getirilerek olu
turulan
ekil: vb.

artl
refleks
* Bkz. ko
ullu tepke.

artname

* Sat
n alma, satma, yapt
rma, kiralama gibi i
leri gerekle
tirmek isteyen taraf
n dzenledi
i, her iki taraf
n
da uymaystlendikleri
artlar
n tespit edildii resm belge.

arts
z

* arta balolmayan, ko
ulsuz.
* Din bak
mdan
artlanmam
(
ey).

arts
z refleks
* Bkz. ko
ulsuz tepke.

arts
z
urtsuz
* Hibir
arta balkalmaks
z
n.

aryo

* Bir aletin veya arac


n hareketli paras
.
* Yazmakinesinin k

t tak
lan, tu
lara vurulduka ilerleyen blm.

* Bazav uaklar
n
n kalk

nsalayan f
rlatma dzeni.
* Bir e
ik dzlem boyunca arabalar
n ta

nmas
nsalayan kk vagon.

ase

*
ine mendil, gecelik gibi
eyleri koymaya yarayan, e
itli byklkte, kuma
tan koruncak.

asi
* Fotoraf
l
kta iine duyarlbir cam veya k

t konulan, yass
,

k geirmez kutu.
* Yapi
lerinde srme ereve.
* Otomobilin, zerine karoser oturtulan iskelet blm.

a
aa

a
aal

* Grkem, gsteri
, tantana.
* Parlakl
k, par
lt
.
* Grkemli, gsteri
li.
* Par
lt
l
.

a
akalma
* a
akalmak i
i.

a
akalmak
* ok
a

rmak,
a
k
nl
ktan ne yapaca

nbilememek.

a
alama

* a
alamak i
i.

a
alamak
* a
k
n bir duruma d
mek,
a
k
nca davranmak,
a

rmak.

a
alatma
* a
alatmak i
i veya durumu.

a
alatmak
* a
alamas
na sebep olmak.

* Birbirine paralel grme ekseni olmayan (gz veya kimse).


* Gzlerini arp
tarak.

ak
r demektense kr de de kurtul
* dolayl
, dolambalyollara ba
vuraca

na gere
i olduu gibi syle.

las

la
ma

* a

lmasgereken (
ey).
* a

la
mak i
i.

la
mak
* a
duruma gelmek,
a

olmak.

l
k

lma

lmak

* Birbirine paralel grme ekseni bulunmama durumu.


* a

lmak i
i.
* a
k
nl

a u
ran
lmak.

r
p kalmak
* ok
a

rmak, byk bir


a
k
nl
a d
mek.

* a

rmak i
i veya biimi.

rma
* a

rmak i
i.

rmak

* Bir i
e nas
l ba
lay
p, o i
i nas
l srdrece
ini ve nas
l sonuland
raca

nbilemeyecek duruma gelmek,


iinden
kamamak.
* Doru, gerek ve gerekli olanay
rt edemeyecek duruma gelmek.
* Ne yapmak gerektiini bilememek, nas
l davranaca
nkestirememek, hayret etmek.

rt
c
* a

rtma niteli
i olan,
a

rtan.

rt
c
olmak
*
a

rtmak.

rtma

* a

rtmak i
i.
* Aa fidanlar
nveya iek fidelerini ba
ka yerlere aktarma i
i.

rtmaca
* a

rtmak iin yap


lan oyun.

rtmak
* a

rmas
na sebep olmak.
* Yan
ltmak.
* Daha iyi yeti
melerini sa
lamak iin aa fidanlar
n
n veya iek fidelerinin yerlerini dei
tirmek.
* a
k
nla
mak,
a
mak.

a
kaloz
* a
veya
a
k
n kimselere hakaret yollu sylenir.

a
k
n

* D
nceleri da

lm

, kar

, ne yapaca

n
bilemez duruma gelmi
.
* Ak
ls
z, sersem, budala.

a
k
n
a
k
n
* ok
a

rm
durumda.

a
k
na evirmek
*
a

rt
colaylar kar

s
nda
a
k
n duruma getirmek.

a
k
na dnmek
* beklenmedik bir durum kar

s
nda
a
k
nla
mak.

a
k
nca
* a
k
n (bir biimde).

a
k
nla
ma
* a
k
nla
mak i
i.

a
k
nla
mak
* a
k
n bir duruma gelmek.

a
k
nl
k

* a
k
n olma durumu veya
a
k
nca davran


a
k
nl
kla
* a
k
n bir biimde,
a
k
n olarak.

a
l
k

* Baharatlsirkeye yat
r
lm
koyun etinden haz
rlanm
et.

a
ma
* a
mak i
i.

a
mak

* Umulmayan, beklenmeyen veya ola


anst bir olay, bir olgu kar

s
nda
a
k
n duruma gelmek, hayret

etmek.

* (fiilin olumsuz soru biimi veya kendinden sonra gelen olumsuz bir fiille) Yolundan sapmamak, gidi
ini
de
i
tirmemek veya yan
lmamak.
* a

rmak.

a
maz

at

ataf

* Dei
mez ve yan
lmaz nitelikte olan.
* S
sularda a
r ykleri ta

mak iin kullan


lan, alt
dz bir e
it tekne.
* Sevinli, ne
eli.
* al
m, ss.

atafat
* Ss ve gsteri
.

atafatl
* Ssl ve gsteri
li.

atafats
z
* Sssz ve gsteri
siz.

athiyat

* Cidd bir d
nceyi, konuyu,
aka ve alay yollu anlatmak iin yaz
lm
deyi
ler.

athiye
* Yergiye, alaya,
akaya yer veren manzum eser.
* Tanrile
akal
, tak
lmalbir syleyi
le, konu
ur gibi yaz
lan tekke edebiyat
iir tr.

at
r
* Ne
eli, keyifli,
en.
* Tren ve alaylarda padi
ah
n, vezirin yan
nda yryen grevliler.

ato
* evresi hendek, sur ve kulelerle evrili derebeyi (senyr, kral) kona
.
* Genitopraolan byk konut.

ato gibi
* byk, grkemli (yap
).

avalak

avk

* Aptal, al
k, sersem, budala.
* I

k.

avkvurmak
* bir
eyin

yans
mak.


avk
ma

* avk
mak i
i.

avk
mak
* I

k samak, parlamak.

avul
* akul, ekl.

avullama
* avullamak i
i.

avullamak
* akullemek.
* Yoklamak veya kollamak.
* Gz gezdirmek, ara
t
rmak.

ayak

ayan

ayeste

ayet

* Kaba dokunmu
, dayan
klbir e
it yn kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
* (bir
eye) Uygun, yara

r, deer, ly
k.
* Uygun, yak

r.
* (ihtimal derecesi daha az olmak zere) E
er.

ayi
* Yayg
n, yay
lm
(sz veya haber).
* Bir
eyin her noktas
yla ilgisi bulunan (pay).

ayia
* Yay
lm
haber, yayg
n sylenti.

ayka

* Trklerin Karadeniz'deki
rmak k
y
lar
n
n korunmas
nda, Kazaklar
n k
y
lara sald
rmada kulland
klar
alt
dz, yayvan gemi.

az

eamet

* Ayr
k, kural d

, mstesna.
* Trk alfabesinin yirmi nc harfinin ad
.
* U
ursuzluk, kademsizlik, nuhuset.

eb
* Bkz. gece, ruz.

ebabet

ebboy

* Genlik veya genlik y


llar
.

* Turpgillerden, gzel kokulu, dar yaprakl


, de
i
ik renkli iekleri olan, ok y
ll
k ve otsu bir ss bitkisi
(Cheiranthus cheiri).

ebek

ad.

ebeki

ebeke

ebekler

ebiarus
tren.

ebiyelda

ebnem

* Daha ok Afrika'n
n da
l
k blgelerinde ya
ayan, uzun veya k
sa kuyruklu trleri olan maymunlara verilen
* irkin ve ars
z (kimse).
* ebek oynatan kimse.
* lke ap
nda yayg
nla
t
r
lm
ula

m ve ileti
im rgs, a
.
* Birbiriyle balant
lve gizli al

an kimselerin tm.
* niversite
rencilerinin kimlik kart
.
* Primatlar
n alt tak
m
.
* D
n gecesi.
* Her y
l Konya'da dzenlenen ve Mevlna'n
n lm y
ldnm olan aral
k ay
n
n on yedinci gn yap
lan

* En uzun gece.
* iy.

ecaat
* Yiitlik.

ecere

* Bir ki
inin veya bir ailenin en uzak atas
ndan ba
layarak btn kollar
n
belirten izelge, soy aac
, soy
kt
, hayat a
ac
.
* Atlar
n soyunun yaz
lolduu izelge.

ecereci
* ecere tutan kimse.

ecereli

* eceresi olan, olduka uzak bir ataya kadar dedeleri belli olan.

ecerename
* Soya
ac
n
gsteren kitap veya yaz
.

eci

* Yrekli, yi
it.

edaraban
* Klsik Trk mzi
inde bir
et makam.

eddad

edde

eddeli

* ok byk ve salam (yap


).
* Arap yaz
s
nda, bir nszn iki kez okunmasgerekti
ini gsteren harfin stne konulan i
aret.
* zerinde
edde i
areti bulunan veya yan yana iki tane imigibi okunan (harf).

eddeli e
ek
* ok kaba ve yeteneksiz kimse.

edit

* Yein,
iddetli.

ef
* Yetki ve sorumlulu
u olan, yneten kimse.
* nder, lider.
* Ba
, ynetici durumda bulunan.

efaat

* Birinin suunun ba

lanmasveya dileinin yerine getirilmesi iin o kimseyle bir ba


kasaras
nda yap
lan
arac
l
k, zellikle de Tanr
ile kul aras
nda yap
lan arac
l
k.

efaat etmek
* birinin suunun ba

lanmasveya dileinin yerine getirilmesi iin arac


l
k etmek.

efaati
* Birisi iin
efaatte bulunan,
efaat eden kimse.

efaatilik
* efaati olma durumu.

effaf

* Saydam.

effafla
ma
* Saydamla
ma.

effafla
mak
* Saydamla
mak.

effafla
t
rma
* Saydamla
t
rma.

effafla
t
rmak
* Saydamla
t
rmak.

effafl
k

* Saydaml
k.

efik
* Sevecen,
efkatli, m
fik.

efkat

efkatli

* Ac
yarak ve koruyarak sevme, sevecenlik.
* Ac
yarak ve koruyarak sevecenlikle ve itenlikle davranan, sevecen, m
fik.

efkatlilik
* Sevecenlik.

efkatsiz
* Sevecen olmama durumu, katyreklilik.

efkatsizlik
* Sevecen olmama durumu, katyreklilik.

eflik

eftali

* ef olma durumu.
* efin al

daire.
* Glgillerden,
l
man blgelerde yeti
en, 8-10 m ykseklikte, pembe renkli bir a
a (Persica vulgaris).

* Bu aac
n tatlve sulu meyves
.

eh
* Bkz.
ah.

ehbender
* Konsolos.

ehbenderlik
* Konsolosun yapt

i
, konsolosluk.
* Bu i
in grld
daire, konsolosluk.

ehev

* ehvetle ilgili, ksnl, erotik.

ehir

* Nfusunun o
u ticaret, sanayi veya ynetimle ilgili i
lerle u
ra
an, tar
msal etkinliklerin olmad

yerle
im
alan
, kent.

ehir co
rafyas
* Yerle
me blgelerinde
ehrin yay
ld

yerin inceleme ve ara


t
r
lmas
nkonu edinen co
rafya kolu.

ehir hatlar
* ehir ii yollar
.
* ehir ii ula

m
.

ehir rehberi
* ehrin belli ba
lyerlerini gsteren harital
, a
klamalk
lavuz.

ehir turu
* Bir
ehri gezmek ve grmek amac
yla dzenlenen gezi.

ehirci

* ehircilik uzman
,
ehircilikle u
ra
an kimse.

ehircilik

* ehirlerin kurulmas
nda, dzenlenmesinde, gzelle
tirilmesinde kullan
lacak, uygulanacak yntemleri,

ehirlerle ilgili toplumsal, ekonomik vb. sorunlarkonu edinen bilim dal


.

ehirler aras
*
ki veya daha ok
ehir aras
nda ula

m veya ileti
im salayan.

ehirle
me
* ehirle
mek i
i.
* zellikle sanayinin geli
mesi sonucu nfusun
ehirlerde toplanmasve
ehir alanlar
n
n geni
lemesi sreci.

ehirle
mek
* (ky, kasaba) Byyerek
ehir durumuna gelmek, kentle
mek.

ehirli

* ehir halk
ndan olan, kentli.

ehirlile
me
* ehirlile
mek i
i.

ehirlile
mek
* ehre yerle
ip
ehir
artlar
na uyar duruma gelmek.

ehirlilik
* ehirli olma durumu.

ehit

* Kutsal bir lk veya inan uruna sava

rken len kimse.

ehit d
mek (veya olmak)
* lkesi, lks veya inancu
runda sava

rken lmek.

ehit etmek
* lkesi, lks veya inancu
runa sava

rken ldrmek.

ehitlik

ehl

ehname

* ehit olma durumu.


* ehitlerin gmld
mezarl
k.
* Kusurlu say
lmayacak kadar hafif
a

(gz).
* Hkmdarlar
n niteliklerini, stn ba
ar
lar
n
anlatan, mesnev biiminde yaz
lm
manzume.
* Manzum olarak yaz
lm
tarih.

ehnameci
* ehname yazar
.
* Osmanl
larda vaka'nvisliin kurulu
undan nce devletin resm tarih yazar
.

ehnaz

* Klsik Trk mzi


inde bir makam ad
.

ehnazbuselik
* Klsik Trk mzi
inin eski makamlar
ndan birinin ad
.

ehni
in

* Bkz.
ahni
,
ahni
in.

ehremaneti
* Osmanl
mparatorluunda, bugnk belediye zab
tasgrevini yapan,
ehrin temizlik ve gzelliiyle
ilgilenen mahall ynetim.
* Bugnk belediyenin Trkiye'de kurulan ilk biimi.

ehremini
* Osmanl
mparatorluunda Tanzimat'a kadar saray ve devlet yap
lar
n
n onar
m
na, haremin gider ve ayl
k
i
lerine bakmakla ykml kimse.
* ehremanetinin ba

nda bulunan kimse, belediye ba


kan
.

ehriyar
* Padi
ah, hkmdar.

ehriye

* orba yapmakta kullan


lan, trl biimlerde kesilerek kurutulmubuday unu hamuru.

ehriye orbas
* Ya, tuz, su ve
ehriyeden yap
lan bir tr orba.

ehvan

* ehvetle ilgili, ksnl,


ehev.
* ehvete a

rderecede d
kn olan (kimse),
ehvetli.

ehvaniyet
* ehvetli olma durumu, ksnllk, erotizm.

ehvet
* Cinsel istek, ksn.
* A

ristek.


ehvetli

* Cinsel iste
i olan, ksnll.
* A

ristei olan.

ehvetperest
* ehvete, cinsel isteklerine a

rderecede d
kn olan.

ehzade

* Padi
ahlar
n ve oullar
n
n erkek ocuklar
na verilen san.

ehzadelik
* ehzade olma durumu.
* ehzadenin grevi.

ek
* phe.

ekavet

ekel

* Haydutluk, soygunculuk.
*
srail para birimi.

eker

* eker kam

,
eker pancar
, patates, havu, m
s
r, bu
day gibi birok bitkilerin sap ve kklerinin z
suyundan veya ni
astas
ndan
kar
lan, birle
iminde karbon, oksijen ve hidrojen bulunan, beyaz, suda eriyen,
mayalanabilen ve o
u tatlolan maddelerin genel ad
.
* eker kat
larak yap
lm
lokum, akide, ikolata gibi tatlyiyeceklerin genel ad
.
* eker hastal

.
* eker hastal

n
n belirtisi olan kan ve idrardaki yksek
eker miktar
.
* Sevimli, cana yak
n ve gzel.

eker a
ac
* 8-10 m ykseklikte bir a
a (Hovenia dulcis).

eker aktarmas
*

aretlerle ileti
im kurma, gizlice haberle
me.
eker Bayram
* Ramazandan sonra gelen ve gn sren din bayram.

eker fasulyesi
* Bad
cetli, tohumu yuvarlak ve beyaz bir tr fasulye.

eker gibi
* ok sevimli, gzel.

eker hastal

* Kanda glikozun artmassonucu idrarda


eker bulunmas
, ok su ime ok yemek yeme ve ok idrar yapma
ile beliren hastal
k,
eker.

eker kam

* Budaygillerden, iekleri salk


m durumunda ba
ak
klar olu
turan, 10 m ye kadar uzayabilen, z
suyundan
eker
kar
lan bir bitki (Saccarum officinarum).

eker pancar
* Ispanakgillerden, etli kknden
eker elde edilen iki y
ll
k bir bitki (Beta vulgaris var rapa).

ekerci
* eker ve
ekerleme yapan veya satan kimse.
* eker sat
lan yer.


ekerci boyas
* ekerci boyas
gillerden, kk i srdrc olarak kullan
lan, 2-3 m ykseklikte, zms meyvesinden

araplarboyamak iin k
rm
zboya
kar
lan ok y
ll
k bir bitki, Amerika zm (Phytolacca americana).

ekerci boyas
giller
* Ispanaklar tak
m
na giren,
ekerci boyas
vb. bitkileri iine alan bir bitki familyas
.

ekercilik
* eker ve
ekerleme yapma veya satma i
i.

ekeri kestirmek
*
eker
erbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynat
p yeniden billrla
mas
nnlemek.

ekerim!

* genellikle kad
nlar
n kulland
sevgi bildiren seslenme sz.

ekerleme
* ekerlemek i
i.
* eker
erbeti iinde kaynat
l
p zeri
ekerle kaplanm
meyve vb. bonbon.
* Yata
a yatmaks
z
n uyunan hafif ve k
sa uyku.

ekerlemeci
* ekerleme yapan veya satan kimse.

ekerlemecilik
* ekerlemecinin i
i veya mesle
i.

ekerlemek
*
ine
eker koymak,
ekerle tatland
rmak.

ekerlenme
* ekerlenmek i
i.

ekerlenmek
* (
ekerli eriyikler iin)
indeki
eker, billr durumuna gelip ayr
lmak.

ekerle
me
* ekerle
mek i
i.

ekerle
mek
* Ni
astalveya sellozlu maddeler, enzimlerin veya inorganik asitlerin etkisiyle mayalanabilir
ekerler
durumuna dn
mek.
* (bir kimse) Sevimli, ho
a gidecek bir duruma gelmek.

ekerli

*
inde
eker bulunan.
* eker hastal
olan.

ekerli kahve
*
ine bol
eker kat
l
p pi
irilen kahve.

ekerlik

* eker kab
.
* eker yapmaya elveri
li.

ekerpare
* ok tatlbir kay
se
idi.
* Bir e
it hamur tatl
s
.

ekerrenk
* Sar
ya alan (renk).
*
ki ki
i aras
ndaki dostluk ili
kisinin bozuk olduunu belirtmek iin kullan
l
r.


ekersiz

ekil

* ekeri olmayan.
* ekeri az, tadaz olan.
* Bir nesnenin d
izgileri bak
m
ndan nitelii, d

tan grn
, biim.
* Bir konuyu a
klamaya yarayan resim.
* Davran
biimi, tutum, yol, tarz.
* Bir kavram
n, d
ncenin, olay
n veya i
in de
i
ik olubiimi.
* Toplumsal bir btnn kurulubiimi.
* Olma biimi, durum, hl.
* Bazmatematiksel varl
klar
n gsterilmesine yarayan resim.
* Anlat
m biimi.
* Biim.

ekil almak
* belli bir biime girmek, biimlenmek,
ekillenmek.

ekil bilgisi
* Kelime bilgisi, morfoloji.

ekil dei
tirme
* Transformasyon.

ekil ve
email
* grn
.

ekil vermek
* belirli bir biime girmesini sa
lamak, biimlendirmek,
ekillendirmek.

ekilci

* Al

lm
kural, tutum veya davran
d

na
kamayan, biimci, formaliteci, formalist.

ekilci olmak
* belli biimler, kal
plar d

na
kamamak.

ekilcilik

* Biimcilik.

ekilde
* Biimleri aynolan.

ekilde
lik
* Biimleri aynolma durumu.

ekillendirme
* ekillendirmek i
i, biimlendirme.

ekillendirmek
* Biimlendirmek.

ekillenme
* ekillenmek i
i, biimlenme.

ekillenmek
* Biimlenmek.

ekilli
* ekli olan.

ekilperest

* Biimcili
e a

r
nem veren, biimci kimse, formaliteci.

ekilsiz
* Belli ve belirli biimi olmayan (nesne).
* Biimi bozuk, biimsiz.

ekilsizlik
* ekilsiz olma durumu, biimsizlik.

ekle sokmak (veya koymak)


* uygun bir biime girmesini salamak.
* herhangi bir biimde sonuca ula
t
rmak.

eklen

ekl

ekva

* Biim bak
m
ndan, biim ynnden.
* Biimle ilgili, biimsel, formel.
* Yak
nma, s
zlanma,
ikyet.

ekvac
* ikyet eden, yak
nan.

ekvacolmak
*
ikyet etmek, yak
nmak.

elle

elek

elf

* Byk alayan, avlan.


* S
rtta ta

nan yk.
* Boynuzunun biri k
r
k hayvan.
* Karalarevreleyen ve karalardan say
lan, 200 m derinlie kadar olan s
deniz dipleri.

em
* Mum, balmumu.

ema

email

* Bir aletin, bir arac


n veya bir biimin ana izgilerini gsteren izim.
* Bir edebiyat eserinin, bir tasar
n
n pln
.
* Bir kimsenin d
grn
nn zellikleri.
* Huy, karakter.

emala
t
rma
* emala
t
rmak i
i veya durumu.

emala
t
rmak
* izerek
ema durumuna getirmek.

ematik

* Bir nesne, organ vb.nin genel dzenini gsteren.


* Ana izgilerine indirgenmi
.

empanze
* Primatlardan, ayaklar
beparmakl
, tek yavru douran, iyi t
rman
colan, ormanlarda ya
ayan bir maymun
tr (Pan troglodytes).


ems

* Gne
.

emse

* Yazma kitaplar
n cildine, basayfalar
n
n st blmne veya kuma
lara, kap
, pencere gibi yerlere i
lenen
veya izilen gnebiiminde ss.

ems

* Gne
le ilgili.

emsiye

* Bir sap
n zerinde esnek tellere gerilmi
, a
l
p kapanabilen, ya
mur ve gne
ten korunmak iin kullan
lan,
su geirmez kuma
tan yap
lm
ta

nabilir e
ya.
* Bu biimde gne
lik.
* Aynnoktadan
kan e
it uzunluktaki sap
klar
n ucunda bulunan
emsiye grn
ndeki iek toplulu
u.

emsiyeci
* emsiye yapan, satan veya onaran kimse.

emsiyecilik
* emsiyecinin i
i veya meslei.

emsiyelik
* emsiye koymaya yarayan, alt
nda
emsiyelerden s
zan suyun toplanmas
iin zel kutusu olan, giri
te
bulunan mobilya.
* emsiye yapmaya elveri
li olan (
ey).

en

* Ya
amaktan mutlu olduunu davran

lar
yla belli eden, sevinli, ne
eli.
* Ne
e veren, ne
elendiren, elenceli.
* Ne
e belirtisi olan (
ey).

en olmak
* ne
elenmek, sevinmek, mutlu olmak.

en
akrak
* ok ne
eli,
akrak.

en
at
r

* Bkz.
en
akrak.

enaat
*

renlik, ktlk, alakl


k.

endere

* Kaplamac
l
kta kullan
lan ince tahta.
* F

kaburgas
.
* Tekir cinsinden bir bal
k.

enelme
* enelmek i
i.

enelmek
* Bobir yer, insanlar
n yerle
mesiyle yurt durumuna gelmek, meskn olmak.
* Sevinmek, keyiflenmek, ne
elenmek.
* (bitki) Geli
mek, bymek, serpilmek.

eneltme
* eneltmek i
i.

eneltmek

* enelmiduruma getirmek, meskn k


lmak.

eni
* Kt, irkin, alaka, utan verici.

eniyet

* Gerek.

enlendirilme
* enlendirilmek i
i veya durumu.

enlendirilmek
* enlenmesi salanmak.

enlendirme
* enlendirmek i
i.

enlendirmek
* enlenmesini salamak, ne
elendirmek.

enleni
* enlenmek i
i veya biimi.

enlenme
* enlenmek i
i.

enlenmek
* en duruma gelmek, ne
elenmek, gnl a
lmak.
* Bay
nd
r duruma gelmek.
* Canl
l
k, hareket kazanmak.

enlik

* en olma durumu,
etaret.
* Belli gnlerde yap
lan, co
ku veren elendirici gsterilerin tm, bayram.
* Belli bir sanat veya sanat
ya ayr
lm
gsteri dizisi, festival.
* Sevin, ne
e.

enlik grmemi
* terbiyesiz, grgsz (kimse).

enlikli

enliksiz

epit

er

* Birok kimsenin oturduu, kalabal


k, bay
nd
r,
erefli.
* E
lenceli.
* Kalabal
k olmayan.
* E
lenceli olmayan, e
lencesiz.
* Hamurdan ok ince a
larak sacda pi
irilen ekmek.
* Ktlk, fenal
k.

erait
* artlar, ko
ullar.

er'an

erare

* eriat bak
m
ndan.
* K
v
lc
m, ak
m, ak
n.


erbet

* Meyve suyu ile


ekerli su kar

t
r
larak yap
lan iecek.
* Belli olaylar sebebiyle konuklara sunulan
ekerli iecek.
* Bazmaddelerin suda eritilmi
i.

erbet gibi
* (hava iin) yumu
ak, gzel.

erbeti

* erbet yapan veya satan kimse.


* erbet sat
lan yer.

erbeti otu
* Yapraklarkar

l
kl
, sapsar
lgan olan, iekleri yumurtamskozalaklara dn
en ve kozalaklar
ndan bira
yap
m
nda yararlan
lan ok y
ll
k ve otsu bir bitki (Humulus lupulus).

erbetilik
* erbet yapma ve satma i
i.

erbetleme
* erbetlemek i
i.

erbetlemek
* Y
lan vb. hayvanlar
n sokmamasveya soktu
unda zehirin etkisiz olmasiin bir kimseyi afsunlamak.
* Tar
mda topra

n verimini art
rmak iin bitkiye gbre suyu vermek.

erbetlenme
* erbetlenmek i
i.

erbetlenmek
* Y
lan vb. hayvanlar
n sokmamasveya soktu
unda zehirinin etkisiz olmasiin afsunlanmak.
* Tar
mda topra

n verimini art
rmak iin bitkiye gbre suyu verilmek.

erbetli
* Serbeti olan,
erbet kat
lm
olan.
* Y
lan vb. hayvanlar
n sokmas
ndan zarar grmeyen.
* Kt davranmay
,kt i
ler yapmayhuy edinmiolan.
* Kendisine kt davran
lmas
na al

m
olan.

erbetlik

erbetsiz

er

eref

* erbet yapmaya yarayan veya


erbet yapmak iin ayr
lm
olan.
* erbeti olmayan.
* Y
lan vb. hayvanlar
n sokmas
na kar

erbeti olmayan.
* erbet verilmemiolan.
* Ans, makat.
* Ba
kalar
n
n gsterdi
i sayg
n
n dayand

ki
isel de
er, onur.
* Erdem, gz peklik ve yetenekle kazan
lm
iyi
hret.

eref k
t'as
* Devlet ba
kanlar
n
n, yksek a
amada devlet adamlarve kumandanlar
n
n kar

lanma ve u
urlanmalar
nda
haz
r bulunan tren k
t'as
.

eref konuu
* Bir toplant
, davet, balo vb. ye ar
lan konuklar aras
nda kendisine ayr
cal
k tan
nan, en ok de
er ve
nem verilen ki
i.


eref locas
* Tiyatro, sinema gibi yerlerde
eref konuklar
na ayr
lan zel loca.

eref misafiri
* Bkz.
eref konu
u.

eref salonu
* Hava alan
, saray gibi byk yap
larda kral, ba
kan gibi ki
ilerin oturduklar
veya nemli trenlerin,
kar

lamalar
n yap
ld

yer.

eref sz
* Namus sz.

eref tribn
* Stadyum, hipodrom gibi a
k seyir yerlerinde devlet ba
kanlar
na, yksek makamlardaki devlet adamlar
,
kumandanlara ve kulp yneticileri ile dier yetkili ki
ilere ayr
lm
zel koltuklu blm.

eref yesi
* Bkz. onur yesi.

eref vermek
* onurland
rmak,
ereflendirmek.

eref yeri

erefe

* Bir toplant
da, zel sayggsterilen kimse iin ayr
lm
yer.
* Minarenin ezan okunan yeri.

erefe (veya
erefinize)
* iki iilirken kadeh kald
rarak kar

s
ndakine deer verildi
ini belirtmek iin sylenen sz, sa
l

na veya
sa
l

n
za.

erefine
* kutlanmas
na.

erefine imek
* mutlu bir olay veya durumu kutlamak amac
yla iki imek.

erefiye

* Bir yer bay


nd
r duruma getirildiinde, evrede bulunan mlklerin de
eri artt

ndan tr, bunlar


n
sahiplerinden belediyece al
nan para.

ereflendirme
* ereflendirmek i
i, onurland
rma.

ereflendirmek
* Kendisine saygduyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onurland
rmak.

ereflenme
* ereflenmek i
i, onurlanma, te
errf.

ereflenmek
* Onurlanmak, te
errf etmek.

erefli

ereflilik

* Onurlu.
* Onur veren,
eref veren.
* Bay
nd
r,
enlikli.

* erefli olma durumu.

erefsiz
* ereften yoksun olan, onursuz.

erefsizlik
* erefsiz olma,
erefini koruyamama durumu, onursuzluk.

erefyap

* eref kazanan (kimse).

erefyap olmak
* onur kazanmak.

ergil
* Ask
nt
, babels
.

erh

* Ama, ay
rma.
* (bir anlat
m veya kitab
) A
klama, yorumlama.
* Bir
eyi a
klamak amac
yla yaz
lm
kitap.
* A
k ve ayr
nt
l
anlatma.

erh etmek
* a
mlamak.

erha
* Dilim, para.
* Yara.

erha
erha
* Dilim dilim, para para.

er'

* eriatle ilgili.

eriat

* Kur'an'daki ayetlerden, Peygamberin szlerinden


kar
lan, din temellere dayanan Mslmanl
k kanunlar
,

slm hukuku.

eriat

* Dinin esaslar
nsadece din hayatta de
il, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli k
lmak
isteyen kimse.

eriat
l
k
* eriatolma durumu,
eriat yanl
s
.

eriat
n kestii parmak ac
maz
* kanunlar
n uygun grd
cezaya katlanmak gerekir.

erif
* Kutsal,
erefli.
* Soylu, temiz.

erif
ynetici.

erik

* Byk Britanya'da kendi blgesi iinde kral


temsil eden, yasalara sayg
gsterilmesini sa
lamakla grevli
* Amerika Birle
ik Devletlerinde seimle iba

na gelen, hukuk yetkisi s


n
rlolan ynetici.
* Ortak.


eriklik

erir

* Ortakl
k, arkada
l
k.
* Kt, ktlk, fesat kimse.

erirlik
* erir olma durumu, ktlklk.

erit

* Dar, uzun para ve zellikle dokuma veya kumaparas


.
* Dar, uzun k
yparas
.
* Herhangi bir maddenin dar, dz ince ve uzun paras
.
* Bir kara yolunda trafik izgileri ile ayr
lm
blmlerden her biri.
* eritgillerden, vcudu yass
, birbirine kenetlenmibo
umlarbulunan ve baz
smetrelerce boyda olan bir
ba
rsak asala

, tenya.
* Paralel ve birbirine yak
n iki izgi aras
nda kalan alan paras
; tayfta birbirine yak
n iki dalga boyu aras
nda
kalan para.

erit bal

* Kurdele bal

erit dei
tirmek
* trafikte h
z durumuna ve yol
artlar
na gre belirli kurallar iinde bir yol
eridinden dierine gemek.

erit makarna
* Uzun ve ince makarna.

erit metre
* Bezden yap
lm

, sar
lmaya uygun metre.

eriti

* Ss
eridi yapan veya satan kimse.

eritilik
* eritinin meslei.

eritgiller

eritleme

* eritler.
* eritlemek i
i.

eritlemek
* erit geirmek,
eritle sslemek.

eritler
* Vcutlar
erit biiminde ve paral
olan, asalak olarak insan veya hayvanlar
n ba
rsaklar
nda ya
ayan yass
solucanlar tak
m
.

eritli
* eridi olan.

eritsiz

eriye

* eridi olmayan.
* eriatla ilgili.

eriye mahkemeleri
* Osmanldevletinde f
k
h esas
na gre yarg
lama yapan mahkemeler.


errine lnet
* kt bir kimse ile u
ra
mak istenilmediini veya ka
n
ld

n
anlat
r.

* Alt
.

e
be
* Tavla oyununda at
lan zarlardan birinin alt
, brnn be
li gelmesi.

e
cihar

* Tavla oyununda at
lan zarlardan birininin alt
, brnn drtl gelmesi.

e
i begrmek
* yanl
grmek,
a
k
na dnmek, anlam
nda alay yolu sylenir.

e
per

* Savaaralar
ndan altdilimli topuz.

e
d
* Tavla oyununda at
lan zarlardan birinin alt
, brnn ikili gelmesi.

e
se

e
yek

et

etaret

* Tavla oyununda at
lan zarlardan birinin alt
, brnn l gelmesi.
* Tavla oyununda at
lan zarlardan birinin alt
, brnn birli gelmesi.
* S
karak ba
lama, s
kma.
* Klsik Trk mzi
inde bir makamkendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde alma i
i.
* Sevin,
enlik, ne
e.

etaretli
* etareti olan, ne
eli,
en, c
v
l c
v
l.

etim

etlant

ev

evahit

* Svme, svg.
* Shetland adalar
nda yeti
en koyun trnn ynnden yap
lan kuma
, rg vb.
*
ni
li yer, bay
r.
* E
ik, meyilli.
* ahitler, tan
klar.

evk
*
stek, heves.
* Sevin, ne
e.

evk vermek
* isteklendirmek.

evke gelmek
* istei, hevesi artmak; ne
elenmek.

evke getirmek
* canland
rmak, iste
ini art
rmak.


evkefza

evket

evketli

* Klsik Trk mzi


inde III. Selim taraf
ndan dzenlenmibir birle
ik makam.
* (genellikle padi
ahlar iin) Byklk, ululuk, ycelik, heybet.
* "Byklk, g sahibi" anlam
nda padi
ahlara verilen bir san.

evki k
r
lmak
* istei, hevesi kalmamak.

evkli

evksiz

* evki olan.
* evki olmayan.

evksizlik
* evksiz olma durumu.

evval
* Ay takviminin onuncu ay
, bayram ay
.

ey

* Belirsiz bir anlamda madde, e


ya, sz, olay, i
, durum vb. nin adyerine kullan
l
r.
* Nesne, madde.

eyh

* Tarikat kurucusuna, bir tarikatta en yksek dereceye ula


m
olan kimseye, tarikat byklerine veya tarikat
kollar
ndan birinin ba

nda bulunan kimseye verilen ad.


* Arap kabile ve a
ireti ba
kan
.

eyhin kerameti kendinden menkul


* byk i
ler grd
n syleyen birinin szne inan
lmad

nanlatmak iin sylenir.

eyhlik

* eyh olma durumu.

eyhlislm
* Osmanlimparatorlu
unda, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve din i
lerine bakmakla birlikte dnya
i
lerine de din bak
m
ndan kar

an ye.

eyhlislm kap
s
* eyhlislmlar
n grev yapt
daire, fetvahane.

eyhlislml
k
* eyhlislm olma durumu.
* eyhlislm makam
.

eytan

* Din kitaplar
na gre isyancmeleklerin, kt ruhlar
n ba
olarak nitelenen varl
k.
* Kt d
nce, kt niyet.
* ok kurnaz, uyan
k (kimse).

eytan aldatmak
* bazdavran

larda iradeli, gl davranamamak, nefsine uymak.


* uyku hlinde iken meni bo
almak, dazmak.

eytan azapta gerek


* "sevilmeyen bir kimse zorluk iinde kald

nda bunu hak etmi


tir" anlam
nda kullan
l
r.


eytan bezi
* Erkek elbisesi yap
m
nda kullan
lan kadife dokunu
lu bir tr pamuk kuma
.

eytan ekici
* Hareketli ve becerikli ocuk.

eytan diyor ki
* yap
lmamasgereken bir davran
iin, yapma iste
i duyuldu
unda sylenir.

eytan drtmek
* durup dururken uygunsuz, kt bir davran

ta bulunmak.

eytan elini ekmi


* uygunsuz bir iyapacak veya ktlk d
necek durumu olmayan ok ya
lkimseler iin kullan
l
r.

eytan elmas
* Tatula.

eytan gemigibi
* konu
ma s
ras
nda birden k
sa bir sessizlik olmasdurumunda sylenir.

eytan gibi
* ok zeki ve kurnaz.

eytan grsn yzn


* sevilmeyen, grmek bile istenilmeyen kimse iin sylenir.

eytan kand
rmak
* dazmak,
eytan aldatmak.

eytan kula

na kur
un
* aksama ihtimali bulunan durum veya i
ler dzenli gittiinde "nazar demesin" anlam
nda sylenir.

eytan ku
u
* Kurbaa ile beslenen, kuyruksuz bir cins byk yarasa (Rhinolophus ferrum equinum).

eytan otu
* Maydanozgiller familyas
ndan nemli yerlerde yeti
en mavi iekli ok y
ll
k bir bitki (Seabiosa ukranica).

eytan rmcei
* rd
a
rzgra salarak onunla birlikte uzaklara giden bir cins rmcek.
* le s
ca

nda havada rmcek a


gibi tel tel grnen gne

eytan
algam
* Kabakgillerden, iri ve etli, ni
astadan olu
an,kk sap
ndan mshil olarak yararlan
lan, t
rman
c
bir ss
bitkisi (Bryonia diocia).

eytan ta
lama
* Hac grevini yerine getiren Mslmanlar
n, Mina adlyerde kurban bayram
n
n birinci, ikinci ve nc
gn
eytana yedi
er taatmalar
na verilen ad.

eytan ty (olmak)
* kendini herkese kolayl
kla sevdirme zelli
i (bulunmak).

eytan uurtmas
* K

ttan, bklerek yap


lm
bir e
it gen biiminde kk uurtma.

eytana parmak
s
rtmak
* ok kt ve irkin bir
ey yapmak.

eytana klh(veya pabucu) ters giydirmek

* ok kurnaz olmak.

eytana uymak
* kt bir
ey yapma iste
ine kap
lmak.

eytanarabas
* Bazbitkilerin havada uu
an uzun ve ince tyl tohumu.

eytanca

eytanet

* eytana yara

r bir biimde, kurnazca, kurnazl


kla,
eytan.
* eytanl
k, kurnazl
k.

eytanfeneri
* Yanardner fener.

eytan
lin
* Lnetlenmiolan
eytan.

eytan
n baca

n(veya aya
n
) k
rmak
* herhangi bir sebeple yap
lmayan bir i
e ba
lamak veya gidilmeyen bir yere gitmek.
* uursuzlu
u,
anss
zl

, aksilii yenmek.

eytan
n i
i yok
* kt talih dolay
s
yla.

eytan
n k
baca
(veya art aya
)
* ok ak
llve yaramaz (ocuk).

eytan
n yatt
yeri bilmek
* bilinmesi ve hat
rlanmas
g
eyleri bilmek, ok kurnaz ve a
k gz olmak.

eytan

* eytanca.
* eytanla ilgili.

eytani
nesi
* eytani
nesigiller familyas
na giren k
z bceklerine verilen genel ad (Aeschna).

eytani
nesigiller
* K
z bcekleri tak
m
na giren bir familya.

eytanl
k
* eytan olma durumu.
* Hile, kurnazl
k.

eytanl
k etmek
*
eytanca bir davran

ta bulunmak, kurnazl
k etmek.

eytanminaresi
* Bazdeniz bceklerinin koni biimindeki kavk
s
.

eytansa
* Bkz. Kskt.

eytantersi
* Maydonozgillerden, Orta Asya'da ve Akdeniz lkelerinde yeti
en, kal
n kkl, sariekli, pis kokulu bitki
(Ferula assa-foetida).
* Bu bitkiden elde edilen ve hekimlikte kullan
lan reineli zamk.

eytant
rna

* T
rna
n yan
nda olu
an, rahats
z edici, sertle
ip kalkm
st deri.
* an iekgilerden, birou dalarda yeti
en bir e
it bitki (Phyteuma).

ezlong

* zerine uzan
labilecek biimde ayarlanan, d
eme yerine bez gerilen bir tr ta

n
labilir koltuk.

k
* Gzel, zarif, modaya uygun.
* Gzel, modaya uygun giyinmiolan.
* Yerinde, gere
i gibi.

* Bir konuda seilebilecek yollar


n, al
nabilecek kararlar
n her biri, seenek, alternatif.

k
r

k
r
* Metal paralar
n birbirine arpmas
yla
kan ses.
* Parlak, p
r
l p
r
l.

k
r

k
r oynamak
* canlbir biimde oynamak.
* ok sevinmek.

k
rdama
*
k
rdamak i
i.

k
rdamak
* Birbirine arpan metal paralar
n
kard

sese benzer bir ses


karmak.
* Ayd
nlanmak, parlamak.

k
rdatma
*
k
rdatmak i
i.

k
rdatmak
*
k
rt
lses
kartmak.
* Birine para verilece
ini
aka yollu anlatmak.

k
rt

kla
ma

* Metal bir nesnenin veya suyun dklrken, bir yere arparken


kard

ses.
*
kla
mak i
i.

kla
mak
*
k duruma gelmek,

k olmak.

kla
t
rma
*
kla
t
rmak i
i veya biimi.

kla
t
rmak
*
k duruma getirmek,

k olmas
nsalamak.

kl
k

*
k olma durumu.

k
*
ng
raklocuk oyunca
.

ld
r

ld
r
* (gz iin) Canl
, parlak.
* Gzleri ya
lolarak veya ya
ararak.

ll
k

* A

rve baya
biimde sslenip boyanm
kad
n.

mar
k
*
marm

mart
lm

mar
ka
*
mar
k (bir biimde).

mar
kl
k
*
mar
k olma durumu veya

mar
ka davran

mar

*
marmak i
i veya biimi.

marma
*
marmak i
i.

marmak
* Kendisine gsterilen sevgi ve sayg
dan veya verilen de
erden yreklenerek yersiz ve a

rdavran

larda
bulunmak.

mart
lma
*
mart
lmak i
i.

mart
lmak
*
martmak i
ine konu olmak.

martma

*
martmak i
i.

martmak
*
marmas
na yol amak.
-

ng
l

* Kltme s
fatlartreten ek.
* Bir salk
molu
turan kk salk
mlardan her biri.
* Kk ve parlak ss.

ng
r

ng
r
*
ng
rdayarak.

ng
rdama
*
ng
rdamak i
i.

ng
rdamak
* (kk
eyler iin) Bir yere arp
p d
erken veya birbirine de
erken
nlama sesi
karmak.

ng
rt

p diye

p sevdi

*
ng
rdama sesi.
* D
en su damlas
n
n
kard
ses.
* ans
z
n beklenmeyen bir anda.
* hemen.
* \343

psevdi.

* D
en su damlas
n
n
kard
ses.
*

p sesi
kararak.

p
d
k
* kesiz ve arkal
ks
z (terlik veya pabu).

p
n i
i

* Kolayca ve abuk yap


lan.

p
r

p
r
*
p
rdayarak.

p
rdama
*
p
rdamak i
i.

p
rdamak
* Su vb. hi ara vermeksizin, damla damla akarken

p sesi
karmak.

p
rt

pka

ppadak

*
p
rdama sesi.
* Torpidolara kar

ve daha ba
ka i
ler iin gemilerde kullan
lan halattan rlma.
* Birdenbire ve beklenmeyen bir zamanda.

psevdi
* Grr grmez seven,

k olan kimse.

psevdilik
*
psevdi olma durumu.

ra

rac

rak

* kesiz ve arkal
ks
z terlik,

p
d
k.
* Henz mayalanmam
zm suyu.
* Bazmeyve ve sebzelerin zlerine verilen ad.
* Szlmafyon.
*
ra yap
p satan kimse.
*
ra sat
lan yer.
* Bir nesne ba
ka bir nesneye birdenbire,
iddetle arpt

nda
kan sert ve h

rt
lsesi anlat
r.

rak

rak
*
rak sesinin sreklili
ini anlat
r.

rakkadak
* Ans
z
n, birdenbire.

ral

ral
k

* Tad
ve suyu bol.
*
ra olmaya elveri
li olan meyve.

ral
k zm
*
ra yapmak iin ayr
lm
zm.

raler

rf
nt

*
ran
n younlu
unu lmeye yarayan alet.
* Seviyesi d
k, baya(kad
n).

r
l

r
l
* Genellikle suyun az ve srekli akt

nanlat
r.

r
ldama

*
r
ldamak i
i.

r
ldamak
* (su vb. iin) Akarken veya dklrken

r
l

r
l ses
karmak,

r
lt
yla akmak.

r
lt

*
r
ldayan suyun
kard

ses.

r
nga
* Havayveya s
v
laremmeye veya itmeye yarayan alet.
* Vcuda il vermek iin kullan
lan, ucu ineli kk pompa, enjektr.
* Bir doku veya bo
lua bas
nla s
vdoldurmaya yarayan aletlere verilen ad.

r
nga etmek
* gaz veya s
vbir maddeyi gzenekli ba
ka bir maddenin iine

r
nga ile doldurmak.

r
nga yapmak
*

r
nga ile vcuda gerekli yerinden il vermek.

r
ngalama
*
r
ngalamak i
i veya durumu.

r
ngalamak
*
r
nga etmek.
* Birtak
m d
nce veya duygular
bir ba
kas
na benimsetmek, telkin etmek.

rla
an

rlama

rlamak

* Susam ya
.
*
rlamak i
i.
* Gaz veya s
v
n
n dar bir delik veya kanaldan gemesiyle duyulan ses.
*
r
l

r
l ses
kararak akmak.

vg
n
* Budanm
ya
la
alar
n budanan yerlerinden
kan taze srgnler, filiz.
* F
rt
nayla yaan ya
mur.
ia
*
slmiyette Hz. Ali'ye yandaolanlar.
* ilik.

iar
* Belgi.

iar edinmek

* benimsemek, ilke olarak kabul etmek.

iber valf
* Suyu a
p kapamaya yarayan contas
z vana.

iddet

* Bir hareketin, bir gcn derecesi, ye


inlik, sertlik.
* H
z.
* (duygu veya davran
iin) A

r
l
k.
* Kar

t gr
te olanlara, inand
rma veya uzla
t
rma yerine kaba kuvvet kullanma.

iddet gstermek
* kaba, sert davranmak.

iddet olay
* evreyi sindirmek iin yarat
lan olay veya giri
ilen hareket.

iddete ba
vurmak
* kaba kuvvet kullanmak.

iddetle

* gl bir biimde.

iddetlendirme
* iddetlendirmek i
i.

iddetlendirmek
* iddetini giderek art
rmak.

iddetlenme
* iddetlenmek i
i.

iddetlenmek
* iddeti giderek artmak, h
zlanmak.

iddetli

if

ifa

* Zorlu, sert.
* H
zl
.
* A

r
.
* Pamuk kozas
.
*
ras
al
nm
zm posas
.
* Beden veya ruh bir hastal

n son bulmas
, hastal
ktan kurtulma, onma.

ifa bulmak
* iyi olmak, onmak.

ifa niyetine
* bir kimseye il verilirken "iyi olmas
, fayda sa
lamasdile
iyle" anlam
nda kullan
l
r.

ifa otu

* Demet hlinde iek aan ve kk bir saraypat


na benzeyen otsu bir bitki (Erigeron).

ifa vermek
* iyi etmek, sa
l

na kavu
turmak.

ifahane

* Hastahane.


ifahen

ifah

* A
zdan, szle syleyerek.
* A
zdan, szl.

ifalar olsun
* aks
ranlara, banyodan
kanlara veya il ienlere sylenen bir iyi dilek sz.

ifal

ifas
z

* Sal
a yararlolan.
* ifasolmayan.

ifaybulmak (veya kapmak)


* hastalanmak veya hastal

artmak.

ifleme
* iflemek i
i veya biimi.

iflemek

ifon

ifoniyer

ifre

* Pamu
u kozas
ndan ay
rmak.
* M
s
rkoan
ndan ay
rmak.
*
pek iplikle dokunmuince,
effaf kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
* ekmecelerine ama

r konulan dolap.
* Gizli haberle
meye yarayan i
aretlerin tm.

ifre anahtar
* ifrede kullan
lan i
aretleri gsteren liste.

ifreci
* Metinleri
ifreleyen veya
ifreli bir metni zen kimse.

ifreleme

* ifrelemek i
i.

ifrelemek
* Bir metni
ifreli duruma getirmek.

ifreli

* ifre ile yaz


lm

.
* ifresi olan; ancak
ifresi zlnce a
labilen.

ifreli anta
* A
l
p kapanmas
ifreli rakamlara balolan zel yap
lm
anta.

ifreli hesap
* Gizli hesap.

ifreli kasa
* nceden belirlenmiharf veya rakamlardan olu
an zel bir
ifrenin uygulanmas
sonucunda a
l
p kapanan
kasa.
* A
l
p kapanmas
ifredeki rakamlara ba
lolan elik kasa.


ifreli kilit
* stnde her birinde epeevre birok harfler yaz
l
bir s
ra tekerlek bulunan ve bunlar evrildiinde bilinen
bir kelime ortaya
kar
l
nca a
labilen kilit.

ifreli telgraf
* Metni
ifreli olan ve bu
ifre zlnce anla

labilen telgraf.

ifreyi zmek
* bir
ifrede kullan
lan i
aretlerin anlam
nbulmak.
i
* ilik mezhebinden olan kimse.
ilik

* Hz. Muhammed'in lmnden sonra, damadAli'nin ilk halife ve imametin ancak onun soyundan
gelenlere ait olduunu kabul edenlerin, Snnlerden ayr
larak kurduklarmezhep.

iir

* Zengin sembollerle, ritmli szlerle, seslerin uyumlu kullan


m
yla ortaya
kan edeb anlat
m biimi.
* Bir
airin, bir dnemin bu sanatkulland

zel biim.
* Manzume.
* Dgcne, hayale, imgeye, gnle seslenen, an
, duygu, co
ku uyand
ran, etkileyen yn.

iir defteri
* Yaz
lm
veya derlenmi
iirlerin iinde bulundu
u defter.

iir gibi
* ok gzel, ok ho
.

iir kitab
*
eri
i
iirlerle dzenlenmikitap.

iirce

iiriyet

* Mensur
iir,
iir yn a

rl
kl(a

r basan) dz yaz
.
* iir olma zelli
i.

iirle
tirme
* iirle
tirmek i
i veya durumu.

iirle
tirmek
* iir hline getirmek.

iirli

iirsel

* iir havas
nda olan.
* iir niteli
i olan.

ikr
* Av.
* Avlanan hayvan.
* D
mandan ele geirilen mal, ganimet.

ikyet

* Ho
nutsuzluk belirten sz veya yaz
, s
zlanma, s
z
lt
, yak
nma.

ikyet etmek
* s
zlanmak.
* birinin yapt

yanl
bir iveya davran

daha st makamdakine bildirmek.


ikyet getirmek
* s
zlanmak, yak
nmak.

ikyeti

* S
zlanan, s
z
lt
s
olan, yak
nan,
ikyet eden kimse.

ikyetilik
* ikyeti olma durumu.

ikyetname
* Bir grevlinin, yanl
ve kt hareketleriyle davran

lar
n
ilgili ve yetkili makama bildiren yaz
,
ikyet
mektubu.

ikyette bulunmak
* yak
nmak,
ikyet etmek.

ike
yapma.

* Madd veya manev bir


kar kar

anla
ma ile bir ma
n sonucunu dei
tirme, dan

k spor kar

la
mas
* Bir
kar kar

, uzla
arak bir iyapma, aldatma.

ike yapmak
* dan

k spor kar

la
masyapmak.
* bir
kar kar

l
anla
arak bir i
i yapmak.

ikeli

* Dan

kl(spor kar

la
mas
).

ikemperver
* Bo
az
na d
kn.

ikesiz

* ikesi olmayan.

ikeste
* K
r
lm

, k
r
k.
* Yenilmi
, yenik d
m
.
* Gcenmi
, k
rg
n, kederli.

ile

* Mercan k
k.

ile bezi
* Gecelik, gmlek, peete yap
m
nda kullan
lan, bir tr ince, y
kanabilir pamuklu kuma
.
* Bu kuma
tan yap
lm
olan.

ilem
* Brite bir ekibin, en ok bir el vererek yapt

oyun.

ilep

ilepilik

ilin

ilt

* Yk ta

maya yarayan gemi, yk gemisi.


* ilep i
letmecili
i.
* Avusturya para birimi.
*
ngiliz liras
n
n yirmide biri olan para.
*
ngiliz smrgelerinde ve ba
ka bazlkelerde para birimi.

* zerine genellikle bir kurum veya kurulu


un ad
, i
areti kaz
lm
olan ve arma
an olarak bir kimse veya
tak
ma verilen, kalkan biiminde levha, ergilik.

ilte

* stnde oturulan, yat


lan, ii ynle, pamukla doldurulmud
ek.

imal
* Kuzey.

imal

imdi

* Kuzeyle ilgili, kuzeye zg, kuzey.


* u anda, iinde bulunduumuz zamanda.
* Az sonra, yak
nda.
* Az nce, biraz nce, demin.
* Art
k, bundan byle, bu duruma gre.

imdi
imdi
* Ancak ok yak
n bir zamandan beri.

imdicik

imdiden

* Hemen
imdi,
u anda.
*
inde bulunduumuz zamandan ba
layarak.

imdiden tezi yok


* hi vakit geirmeden hemen
imdi.

imdiki
*
inde bulunulan anda olan veya yap
lan, bu andaki, bu zamandaki.

imdikiler
* yeni ku
ak,
imdiki genler, yeniler.

imdilerde
* Bugnlerde.
* Bu s
ralarda.

imdileyin
* imdiki zamanda.

imdilik

* imdiki durumda veya zamanda,


imdiki zaman iin,
u duruma gre.

imdiye kadar (veya


imdiye dek)
*
u ana kadar, bugne gelinceye kadar.

imendifer
* Demir yolu.
* Demir yolu katar
, tren.

imiotaksi
* Bkz. kimya gm.

imiotropizm
* Bkz. kimya do
rulumu.

im
ek

* Bir bulutun tabanile yer aras


nda, iki bulut aras
nda veya bir bulut iinde elektrik bo
al
rken olu
an k
r
k
izgi biimindeki geici

k.

* Par
lt
.

im
ek akmak
*
im
ek olu
mak.
* a

rparlamak.

im
ek gibi
* ok h
zl
.

im
ek ta

* Gk ta

im
eklenme
* im
eklenmek i
i veya durumu.

im
eklenmek
* im
ek akmak.

im
ekleri stne ekmek
* sert ele
tirilere hedef olmak.

im
ekli

* (hava iin) im
ek olu
an,
im
ek akan.
* Grltl pat
rt
l
, sinirli, tart

mal
.

im
ir

* im
irgillerden, yapraklar
her mevsimde ye
il kalan, ta
l
k, orak blgelerde kendiliinden yeti
en veya
bahelerde ss bitkisi olarak yeti
tirilen, odunu sar
msrenkli ve ok sert olan, 1-5 m ykseklikte bir a
a
k (Buxus
sempervirens).
* Bu bitkinin sert, dzgn sarrenkte kerestesi.
* Bu keresteden yap
lan.

im
irgiller
*
ki eneklilerden, rnek bitkisi
im
ir olan ve
im
ir trlerini iine alan bir bitki familyas
.

im
irlik

* Sarayda babaslm
ehzadelerin ya
ad

yer, kafes.

inanay
* Sevin, mutluluk, ho
nutluk, k
van belirtir.
* Cicili bicili.
*
dare lmbas
.
* Yok, kalmad
, tkendi.

inik

* Tah
l iin kullan
lan, sekiz kiloluk lek.
* ini
in alabilece
i miktarda olan.

inikleme
* iniklemek i
i.

iniklemek
* inikle tartmak, lmek.

into
* Japonya'n
n mill dini.

intoculuk
* into dini yanl
s
, bu dini benimseme.

intoizm

* into.


ip

ip
ak

* lkemiz sular
nda ya
ayan bir mersin bal

tr, biz (Acipenser nudiventris).


* Birden, abucak, hemencecik, derhal.

ip
ak
* Sokakta beon dakika iinde resim ekip haz
rlayan ve bunlarsatan fotoraf
.

ip
ak
l
k
* ip
ak
n
n yapt

i
.

ip
irin

iraze

* ok sevimli, ok
irin, cana yak
n.
* Ciltilikte, kitap yapraklar
ndzgn tutmaya yarayan ince rlm
erit.
* Pehlivan kispetinin paas
.

irazeden
kmak
* ak
l dengesini kaybetmek.

irazesinden
kmak
* dzenini kaybetmek,

r
ndan
kmak.

irden
* Gevigetiren hayvanlarda, i
nenmibesinin bir kez daha mide sular
yla sindirildii, drt blml midenin
drdnc blm.

irin
* Sevimli, cana yak
n, tatl
, ho
.

irinlik

irk

* irin olma durumu, sevimlilik.


* Tanr
'n
n birden ok olduuna inanma, Tanr
'ya ortak tan
ma, eko
ma.

irk ko
mak
* Tanr
'n
n birden ok olduunu sylemek, Tanr
'ya ortak tan
mak, eko
mak.

irket
* Ortakl
k.

irketle
me
* irketle
mek i
i veya durumu.

irketle
mek
* irket durumunu almak.

irpene

* Deri althcre dokusunun ve yabezlerinin iltihaplanmas


ndan olu
an, geni
ledi
inde ok tehlikeli
olabilen, stafilokoklar
n sebep olduu bir kan
ban
, k
z
l yara.

irret

* Geimsiz, huysuz, kavga


karmaktan ho
lanan, edepsiz, yaygarac
.

irrete
* irret (bir biimde).

irretle
me

* irretle
mek i
i.

irretle
mek
* Huysuzla
mak, edepsizle
mek.

irretlik

* irret olma durumu, yaygarac


l
k.
* irrete davran

irretlik etmek
* edepsizce davranmak.

iryan

ist

istle
me

* Atardamar.
* Kolayca yapraklara ayr
labilen, silisli, alminli tortul kayalar
n genel ad
.
* Molozla kar

k btn moloz maddelerinin bilimsel ad


.
* istle
mek i
i veya durumu.

istle
mek
* Kmre kar

m
moloz oran
n ok olmasyznden, bir tabaka tmyle i
letilemez olmak.

istli

istlilik

ikebap

ikfte

* ist gibi yaprakl


.
* Bazkayalara zg olan dilimlere ayr
labilme durumu.
* i
mi
,
i
kin, kabar
k.
* i
miolan yer,
i
lik.
* Bir ucu sivri, demir veya a
atan, bazen silh gibi kullan
labilen ince uzun ubuk.
* rg rmekte kullan
lan, metal, a
a, kemik vb. den yap
lan uzun ubuk.
* i
e geirilerek veya
i
te pi
irilmiolan (et).
* i
te pi
mikebap.
* i
e geirilerek haz
rlanm
ve pi
irilmikfte.

i
ane
* Bkz.
i
hane.

i
e

* S
v
lar
n, zellikle de ikilerin konulduu camdan yap
lm

, dar a

zluzun kap.
* Gaz lmbas
nda fitil evresine konulan cam koruyucu.
* i
enin ald

lde.

i
e
* Tavan tahtalararas
ndaki a
kl
kapatmak iin uzunluuna ak
lan
ta.

i
e ekmek (veya vurmak)
* a
rdindirmek amac
yla iinde alev yak
larak havasseyreltilen zel bir
i
eyi veya barda
s
rta uygulamak,
vantuz ekmek.

i
eci

* i
e alan veya satan kimse.

i
ek
* Bir veya iki yaaras
nda koyun.
* Kuzulama dnemine girmiveya do
urmukoyun.

i
eleme
* i
elemek i
i.

i
elemek
* i
eye doldurmak.

i
elenme
* i
elenmek i
i.

i
elenmek
* i
eye doldurulmak.

i
elik
* i
e konulacak yer.

i
hane

i
inme

* Namlusu altyivli tfek veya top.


* i
inmek i
i.

i
inmek

* Ba
kalar
na yksekten bakar gibi bir tav
r tak
nmak, bbrlendi
ini davran

lar
yla belli etmek, kabarmak,
gururlanmak.
* Surat asmak, darg
n durmak.
* Bazbcekler, sald
r
ya urad
klar
nda btn uzantve eklentilerini, d
man
nkorkutup rktecek
biimde yayarak geni
letmek.

i
irilme
* i
irilmek i
i.

i
irilmek
* i
irmek i
ine konu olmak.

i
iri

i
irme

i
irmece

* i
irmek i
i veya biimi.
* i
irmek i
i.
* Ba
tan savma, kt (i
).
* Ba
tan savma, kt (i
).

i
irmek
* i
kin bir duruma getirmek.
* (bir sz veya yaz
y
) Gereksiz katmalarla uzatmak.
* Ba
tan savma igrmek.
* Abartmak.

i
irtme

i
irtmek

* i
irtmek i
i.
* i
irmek i
ini yapt
rmak.


i
kin

i
kinlik

i
ko

i
koluk

i
leme

i
lemek

i
lenme

* i
mi
,
i
irilmi
.
* i
kin olma durumu.
* Kabar
kl
k,
i
lik.
* Ba

rsaklarda gaz birikmesi sonucu kar


nda olu
an
i
me ve gerginlik.
* Enflsyon.
* i
man.
* Toplu, dolgun.
* i
man olma durumu.
* i
lemek i
i.
* isaplamak,
ibat
rmak.
* Kama, akgibi bir arala yaralamak.
* i
lenmek i
i.

i
lenmek
* isaplamak,
i
le yaralanmak.
* Kama, akgibi bir arala yaralanmak.

i
lik
* iolma durumu.
* iolmaya elveri
li.

i
man
* Deri alt
nda fazla yatoplanmassebebiyle vcudun her yan
i
kin grnen kimse,
i
ko, mlhham.

i
manca

* Olduka
i
man, biraz
i
man.

i
manlama
* i
manlamak i
i.

i
manlamak
* i
man duruma gelmek.

i
manlatma
* i
manlamak i
i.

i
manlatmak
* i
manlamas
nsa
lamak,
i
man duruma getirmek.

i
manl
k
* i
man olma durumu.

i
me

* i
mek i
i.

i
mek
*
i hava veya gazlarla dolarak gerilmek.
* Bir
ey emerek hacmi bymek, geni
lemek.
* (vcudun bir yeri)
ine yabanc
bir maddenin girmesiyle veya ba
ka bir etkiyle gerilmek, kabarmak.

* ok yemek yiyerek rahats


z olacak kadar doymak.
* Yorularak ko
uyu veya msabakaysrdremez olmak.
* Gururlanmak, byklenmek.
* Bozulmak, bozum olmak, utanmak.

ita

itaiye

ive

ivekr

iveli

ivesiz

ivesizlik

* K

.
* Divan edebiyat
nda k
mevsimini konu olarak i
leyen
iir.
* Bir kasidenin k

anlatan giriblm.
* Syleyizelli
i.
* Naz, eda.
* A
z.
*

veli, cilveli,
iveli.
* Nazl
, edal
.
* ivesi herhangi bir zellikte olan.
* Syleyi
i kusurlu, bozuk olan.
* Syleyi
te bozukluk.

izofren
* izofreniye tutulmukimse.

izofreni

* Gereklerle olan ili


kilerin byk lde azalmas
, d
nce, duygu ve davran
alanlar
nda nemli
bozulmalar
n ortaya
kmasgibi belirtiler gsteren bir ruh hastal

lempe

* Tanelerin veya melas


n fermantasyonundan veya dam
tma yoluyla alkol al
nd
ktan sonra ok sulu hldeki

lpa.

nitzel

norkel

ofben

* Tavuk etinden yap


lan bir tr yemek.
* Dizel motorlu denizalt
n
n su alt
nda uzun sre kalmas
nsa
layan dzen.
* Gaz veya elektrikle al

arak s
cak su salayan ara.

ofr
* Karada kullan
lan motorlu aralar
srp yneten kimse, src.

ofr az
* ofrlerin aras
nda kullan
lan ve kendilerine zg deyim ve argoyu ieren konu
ma tarz
.

ofr koltu
u
* Ta

tlarda srcnn oturduu n koltuk.

ofr mahalli
* Ta

tlarda srcnn bulunduu n koltuk.


ofr muavini
* Genellikle otobs, kamyon, minibs gibi kara ta

mac
l

yapan aralarda
ofre, yolculara yard
m eden
kimse.

ofr okulu
* Src belgesi almak isteyen adaylara zel e
itim veren kurulu
.

ofrlk

* ofr olma durumu, srclk.


* ofrn i
i.

ok

* Kaza, beklenmeyen bir olay veya baz


il ve uyu
turucular
n yaratt

, fiziksel veya ruh nitelikte birdenbire


geli
en karma

k belirtilerin tm.

ok tedavisi
* Hastaybazillaryksek dozda vererek veya beyinden gerilimli elektrik geirerek iyile
tirme.

oke
* "Birdenbire
a

rmak, ho
a gitmeyecek bir
ey yapmak" anlam
nda
oke etmek veya "birdenbire
a

rmak,
ho
a gitmeyecek bir
eyle kar

la
mak" anlam
nda
oke olmak deyimlerinde kullan
l
r.

okola
* ikolata,
eker, su veya stle yap
lan s
cak iecek.

olo

om

* Peru para birimi.


* U
ursuzluk.

om a
zl
* Srekli kt
eylerden sz eden ve szlerinin u
ursuzluk getirece
inden korkulan (kimse).

opar
* ingene ocu
u.
*
mar
k, kstah, yaramaz.

oparl
k
* opar gibi davranma.
or
orca

orlama

* Bat
Sibirya'da ya
ayan bir Trk toplulu
unun ad
.
* or Trkesi.
* orlamak i
i.

orlamak
* (su vb. iin) or diye ses
kararak akmak.

orolo

* Kad
nla
m

, kad
n k
l

na girmiolan ve ahlk d

ili
kiler iin kullan
lan erkek.

orololuk
* orolo olma durumu.

orolop

* Birdenbire ve h
rsla yutmayanlat
r.
* Yalan.


ort

ose

oset

* Genellikle baz
sporlaryaparken giyilen, paalardizlerin yukar
s
nda ba
layan k
sa pantolon.
* Genellikle tak
r
klarzerine kum d
enip silindir geirilerek yap
lan yol.
* K
sa orap.

oson
* Kumaveya ince deriden, o
unlukla dz topuklu, aya
btnyle saran ayakkab
.

ov

* Genellikle
ark
, dans gibi e
lendirici nitelikteki gsteri.

ov yapmak
* gsteri yapmak.

oven

* ovenizmden yana olan kimse, grvb.

ovenizm
* Kendi ulusunu ne
kararak dei
ik
rk ve uluslar aras
nda d
manl
k yaratmayamalayan ve bu yolda
k

k
rtmada bulunan a

rak
m.

ovenlik
* oven olma durumu veya
ovence davran

ovmen

ovrum

biyet

hret

* ov yapan kimse, gsteri adam


.
* Sergi evi.
* Hamurdan yap
lan bir tr baklava.
*
nce yufkalar
n iine kaymak konulup stne dvlmf
st
k serpilen bir tr tatl
.
* Herkese bilinme, tan
nma durumu, n.
* Tan
nm

, nl kimse.

hret bulmak (veya kazanmak)


* n sahibi olmak, ne kavu
mak, nlenmek.

hret kap
sa
lmak
* me
hur olmaya ba
lamak, ok nl olmak.

hret sahibi
* ne ula
m
kimse.

hret salmak
* n yay
lmak.

hreti dnyaytutmak
* ok tan
nmak.

hretli
* n olan, nl, tan
nm

hretsiz

* n olmayan, nsz.

len
* E
lenmek veya bir olay
kutlamak amac
yla birok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek, ziyafet.
* Sanat gsterisi.
* Belli bir amala dzenlenen elence.
* Din treni niteliinde yemek toplant
s
.

len ekmek
*
len dzenlemek, ziyafet vermek.
* sanat gsterisinde bulunmak.

mine

miz

mizye

* Ocak.
* Gmlek.
* Kitap k
l
f
.
* Yakaserkek gmle
ini and
ran, uzun kollu man
etli kad
n blzu.

mz
* Bkz.
miz.

vale

valye

* Ressam sehpas
.
* Eski Roma'da s
n
ftan ikincisinin yesi olan yurtta
.
* Orta aAvrupa's
nda zel eitimle yeti
mi
, belli lkler ta

yan, soylu, atlsava

.
* Derebeylik dzeninde soyluluk unvanlar
n
n en alt basama
.
* Gnmzde Frans
z hkmetinin verdi
i
eref belgesi ve ni
an
.

valye ruhlu
* valye gelene
i erevesinde yeti
en kimse.

valye yz
* Ka
kal
n ve k
eli bir e
it yzk.

valyece
* valye gibi,
valyeye yak

r biimde.

valyelik
* valye olma durumu.
* valyenin ba
l
oldu
u derebeylik kurumu.
* Gere
inden ok yreklilik, at
lganl
k gsterme durumu.

yle

yle bir

* unun gibi,
una benzer.
* u yolda,
u biimde, a
a
yukar
.
* Geli
igzel, zerinde durmayarak, stnkr.
* K
saca, k
sa sreli, hemencik.

yle bir bakmak (veya gz atmak)


* k
saca bakmak.

yle byle
* Ne iyi ne kt, orta derecede, deta.
* A
a
yukar
, hemen hemen, yakla

k olarak.


yle dursun
* bir i
in gerekle
mekten ok uzak bulundu
unu, ona ba
ldaha kolay, daha basit bir
eyin bile
gerekle
medi
ini anlat
r.

yle ki

u bu

ufa

* bir d
nceyi, bir iddiaya
klamak iin sylenecek szlerin ba

na gelen ba
la.
* Birtak
m kimseler ve nesneler.
* n al
m.

ufa hakk
* Bkz. n al
m hakk
.

uh

uhluk

ule

* Ne
eli ve serbest (kad
n).
* uh olma durumu.
* Alev, yal
m.

una
* u zamirinin ynelme durumu.

una bak

* hafifseme veya k
nama iin sylenir.

una buna
* Bir ba
kas
na.

unca

* u kadar.

uncac
k
* u kadarc
k, birazc
k.

unda

* u zamirinin kalma durumu.

unda bunda
* Herkeste.

undan

* u zamirinin
kma durumu.

undan bundan
* Belirsiz
eyler.

undan bundan konu


mak
* havadan sudan konu
mak.

unlar

unu

* u zamirinin o
ulu.
* u zamirinin belirtme durumu.


unu bunu
* e
itli nesneleri.

unu bunu bilmemek


* itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek.

unun
* u zamirinin tamlayan durumu.

unun bunun
* Herkes, el lem.
* Kimlii belli olmayan, ad
sanbilinmeyen.

unun
uras
* kmseme, az
msama belirtir.

ura

ra

* (anlatana veya syleyene gre biraz uzakta olan bir yeri belirtmek iin kullan
l
r) u yer.
* Dan

ma kurulu.

urac
k
* Yak
n ve belirli bir yeri gsterir.

urac
kta

urada

* Yak
n ve belirli bir yerde.
* u yerde.

urada burada
* birok yerde, rastgele yerde.

uradan buradan
* (yer iin) birok yerden, rastgele yerden.
* (konu iin) her konuda.

ural
* u yerin halk
ndan olan,
u yreden olan.

ural
bural
* Trl yerlerden olan.

uras

* u yer.
* zerinde durulan, konu
ulan konuyu a
klay
c
, tamamlay
cvb. bir cmlenin ba

na getirilir.

ray
devlet
* Dan

tay.

urup

* ok kaynat
larak koyula
t
r
lm

erbet.
*
inde ok miktarda
eker bulunan koyu s
v
k
vamda olan il.

usu busu
* Belirsiz mal varl

ut
* (futbolda) Bir oyuncunun topu, aya
veya kafasile ba
ka bir oyuncuya, kaleye veya alan d

na
gndermek iin yapt
sert ve h
zlvuru
.


ut ekmek
* topu sert ve h
zlbir biimde kaleye atmak.

utlama

* utlamak i
i veya durumu.

utlamak
* Kovmak, kap
d

ar
etmek.

uur

uuralt

* Bilin.
* Bilinalt
.

uurla
ma
* uurla
mak i
i.

uurla
mak
* uurlu durumda olmak.

uurlu

* Bilinli.

uurluluk
* Bilinlilik.

uursuz

* Bilinsiz.

uursuzluk
* Bilinsizlik.

heda

kran

kretme

* ehitler.
*
yilik bilme, gnl borcu, minnettarl
k.
* kretmek i
i.

kretmek
* Tanr
'ya minnet duygusunu sunmak.
* Bir kimseye minnet duymak, gnlden borlu olmak.

kreyleme
* kreylemek i
i veya durumu.

kreylemek
* Bkz.
kretmek.

kr

* Tanr
'ya duyulan minneti dile getirme.
* Mutlu bir olay veya durumdan, yap
lan bir iyilikten duyulan ho
nutluu bildirme.

kr etmek
* iyilik dolay
s
yla ho
nutlu
u bildirmek.

krler olsun
* duyulan ho
nutluu bildirmek iin kullan
l
r.


mul

*
ine alma, kaplama, kapsama.
* Kaplam.

mullendirme
*
inde bulundurma, kapsam
na alma.

mullendirmek
* Etkisini, evresini, kapsam
ngeni
letmek, yaymak.

mull
* Kapsamgeniolan, birok
eyi etkileyen veya iine alan, kapsaml
.

phe

* Ku
ku.

phe b
rakmamak
* ku
kuya sebep olan btn ihtimalleri ortadan kald
rmak.

phe etmek
* ku
kulanmak.

phe kurdu
*
nsanok tedirgin eden ku
ku.

phe yok
* ba
ka trl olamaz.

pheci

* Ku
kucu, septik.

phecilik
* Ku
kuculuk, septisizm.

phelendirme
* phelendirmek i
i.

phelendirmek
* Ku
kuland
rmak.

pheleni
* phelenmek i
i veya biimi.

phelenme
* phelenmek i
i.

phelenmek
* Ku
kulanmak.

pheli

phesiz

* Ku
kulu.
* Ku
kusuz.

pheye d
mek
* ku
kulanmak.

pheye d
rmek
* ku
kuland
rmak.

pheye kap
lmak

*
phe duymak.

rek
* Ortaklar,
erikler.
* Yanda
, taraftar, desteki.

yu
* Herkese duyulma, yay
lma.

yu bulmak
* herkes taraf
ndan duyulmak, yay
lmak.

vester

T
-t

* Hem
ire.
* K
z karde
.
* Trityum'un k
saltmas
.
*
simden s
fat treten ek: ya
-
-t, e
i-t vb.

-t
*
simden s
fat treten ek: ya
-
-t, e
i-t vb.
-t
-t-

* Fiilden isim ve s
fat treten ek: ge-i-t, yak-
-t, kon-u-t, ta
-
-t, kan-
-t, ko
-u-t vb.
* Bazfiillerin ettirgen at
lar
nkuran ek: ba
la-t-, bekle-t-, oku-t- vb.

T cetveli

* Bir kenar
nizim yap
lan yzeyin kenar
na dayay
p di
er kenar
yla birbirine parelel yatay izgiler izmeye
yarayan T biimindeki cetvel.
T cetveli

* T harfine benzeyen, parelel do


rular izmek iin kullan
lan cetvel.

t, T
* Trk alfabesinin yirmi drdnc harfi. Te adverilen bu harf, ses bilimi bak
m
ndan tmsz patlay
cdi
nszn gsterir.
Ta
* Tantal'
n k
saltmas
.
ta

* dek, dein, kadar veya beri gibi edatlarla birlikte kullan


larak, bir fiilin, bir hareketin, bir yerin, bir
eyin
ba
lad

veya sona erdi


i noktay
, zaman ve uzakl
k bak
m
ndan abartmalbir biimde anlat
r.
-ta / -te

* Bkz. -da / -de, -ta / -te.

ta kendisi (ta k
sa sylenir)
* (biri iin) o kimse, tastamam kendisi.
ta ki (ta uzun sylenir)
* yeter ki, sonunda.
taaccp
* a
ma.
taaccp etmek

* hayrete d
mek, hayrette kalmak,
a
mak.
taaddt
* o
alma, say
sartma.
taaffn

* Koku
ma, pis kokma.

taaffn etmek
* koku
mak, pis kokmak.
taahht

* Bir
ey yapmay
stne alma, stlenme.

taahht etmek
* stlenmek.
taahhtl
* Taahht edilmi
, stlenilmiolan.
taahhtl mektup
* Kayba u
ramadan yerine ula
t
r
lmasposta idaresince kayda al
narak stlenilmiolan mektup.
taahhtname
* Bir
eyi yapmaystne ald

nbildiren yaz
lk

t.
taallk
*
lgisi olma, ilgisi bulunma, ilgi, ilinti.
taallk etmek
* ilgili bulunmak, ilgili olmak, ilgilendirmek.
taallkat
taam

* H
s
m ve yak
nlar.
* Yemek, yiyecek.

taam etmek
* yemek yemek.
taammden
* Bilinli bir biimde, nceden tasarlayarak, bile bile, kasten.
*

lenecek bir suu nceden plnlayarak, plnlbir biimde, tasarlayarak, taammt.


taammm
* Yay
lma, genelle
me.
taammm etmek
* yay
lmak, genelle
mek.
taammt

taannt

* Bir i
i veya suu bile bile, tasarlayarak yapma.
*

lenecek bir suun daha nceden tasarlanmas


.
* Direnme, ayak direme, inat etme, direnim.

taannt etmek
* direnmek, inat etmek, ayak diremek.
taarruz

* Sald
r
.
taarruz etmek
* sald
rmak.
taassup
taa

uk
taayyn

* Ba
nazl
k.
*

k olma.
* Belli olma, ortaya
kma, belirme.

taayyn etmek
* belirmek.
taayy
taba

tabaat
tababet

tabak

tabak

* Ya
ama, geinme.
* Kuru ttn yapra
nand
ran k
z
l
mskahverengi.
* Bu renkte olan.
* Bas
mc
l
k.
* Hekimlik.
* T
p bilgisi.
* Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap.
* Herhangi bir taba
n alacamiktarda olan.
* Tabaklama i
ini yapan, sepici, debba.

tabak gibi
* dmdz ve a
k (yer).
tabak sevdii deriyi ta
tan ta
a alar
* birinin yak
nlar
na gsterdii sert davran
onun iyili
i iindir.
tabaka

tabaka

* Katman, kat.
* Bir toplum iinde makam,
hret, meslek vb. bak
mdan ayr
lan topluluklardan her biri, kat.
* Cepte ta

nan ttn veya sigara kutusu.

tabakalama
* Tabakalamak i
i veya durumu.
tabakalamak
* Tabaka durumuna getirmek.
tabakalanma
* Tabakalar
n birbiri stne veya birbiri ard
nca s
ralan

.
tabakalanmak
* Tabakalar hline gelmek.

tabakal
* Katmanl
, tabakasolan.
tabakas
z
* Katmans
z, tabakasolmayan.
tabak

* Tabak yapan veya satan kimse.


* Lokanta vb. yerlerde bula

k y
kayan kimse.

tabakhane
* Hayvan postunu kullan
lacak duruma getirme i
leminin yap
ld

yer, sepi yeri.


tabaklama
* Tabaklamak i
i.
tabaklamak
* Hayvan postlar
nkullan
labilecek duruma getirmek amac
yla de
i
ik kimyasal maddelerle i
lemek, terbiye
etmek.
tabaklanma
* Tabaklanma i
i.
tabaklanmak
* Hayvan postlare
itli kimyasal maddelerle i
lenmek, terbiye edilmek.
tabakl
k

* Tabak koymaya yarayan ve st ste birka kattan olu


an raf.

tabakl
k
* Tabaklama, tabaklama i
i, debagat.
taban

* Aya
n alt yz.
* st kapalbir yerin gezinilen, ayakla bas
lan yz, tavan kar

t
.
* Ayakkab
n
n alt blm.
* Bir
eyin yere dayanan blm veya bir
eyin zerine oturtulduu nesne, ayakl
k, dura, kaide.
* Bir
eyin en alt blm.
* K
l
vb. yap
m
nda kullan
lan iyi cins demir.
* (de
erlendirmede) En alt derece.
* Bir toplumu, bir kurulu
u olu
turan, ynetime kat
lmadan etkili olan kitle.
* Bir
rma
n en derin olan orta yeri.
* Bir cismin veya bir biimin yksekliini lmek iin a
a

dan yukar
ya do
ru ba
lama noktasolarak al
nan
yzey veya izgi, kaide.
* Dikey duran direk, ubuk, seren vb.nin alt blm.
* Temel, temel ilke, baz.
tab'an

* Huy bak
m
ndan.
* Yarad
l

tan.

taban basma
* Gre
inin bir aya
n
n taban
yla, hasm
n
n aya

na bas
p eliyle enesinden veya omuzlar
ndan tutarak
evirmesi.
taban dzeyi
* Bir akarsuyun, a

nd
rma ile eri
ebilecei en alak yer.
taban fiyat
* Bir mala, resm kurulu
larca konulan fiyat
n en alt s
n
r
, en d
k sat
bedeli.

taban hal
s
* Tabana serilen byk hal
.
* Bin liral
k btn k
t para.
taban l
m
* E
imli bir cevher yata
n
n taban
ndaki tabakalar iinde ve cevher yata
do
rultusuna paralel olarak
srlen l

m tr.
taban tabana z
t
* birbirine son derece ayk
r
.
taban tepmek (veya patlatmak)
* uzun yol yrmek.
tabana kuvvet
* bir yere yayan gitmekten ba
ka are olmad

n
anlat
r.
tabana kuvvet kamak
* ok h
zl
, ko
arak kamak.
tabanca

* K
sa, hafif, cepte veya belde ta

nan ate
li silh.
* Boyac
l
kta kullan
lan, bas
nlhava yard
m
yla boya pskrtmeye yarayan ara.

tabanca boyas
* Tabanca ile yap
lan boya.
tabanca cils
* Tabanca ile pskrtlerek yap
lan cil.
tabancaya davranmak
* ateetmek iin tabancaybulundu
u yerden almaya kalk

mak.
taban
yar
k
* Korkak, gven vermeyen kimse.
tabanlarkald
rmak
* ko
arak kamak.
tabanlarpatlamak
* ok yrmekten, ok ayakta durmaktan a

ryorulmak.
tabanlaryalamak
* uzak bir yere yayan gitmeye haz
rlanmak.
* h
zl
ca ko
mak, kamak.
tabanl
* Tabanolan.
tabanl
k

tabans
z

* zerinde raylar
n yerle
tirildi
i, enine konmuolan aa, beton veya demir para.
* Aya
n rahat etmesi iin ayakkabiine yerle
tirilen, ayak, kee, deri veya kumaparas
.
* Tabanolmayan.
* Korkak, yreksiz.

tabans
zl
k
* Tabans
z olma durumu.
* Korkakl
k, yreksizlik.
tabanvay

* "Yayan gitmek" anlam


nda kullan
lan tabanvayla gitmek deyiminde geer.
tabasbus
* Yaltaklanma, yaltakl
k.
tabasbus etmek
* yaltaklanmak.
tabel

* zerinde tan
t
c
, belirtici bir yaz
, a
klama, i
aret veya resim bulunan, tahta, sac vb. den yap
lan levha.
* Hastahane, yat
l
okul, asker birlik gibi toplu yemek verilen yerlerde, gnlk yemek iin
kar
lan erzak
n
trn, miktar
ngsteren izelge.
* Hastahanelerde her hastan
n gndelik yemek ve ilc
n
n yaz
ld

k
t.
tabelc
* Tabel yazan kimse.
tabelc
l
k
* Tabelc
n
n i
i.
tabetme
tabetmek

* Tabetmek isi.
* Basmak.

tab
* Miza, huy, tabiat, karakter.
tab
tabi
tbi

tbi

* Bas
.
* \343 tabi.
* Ba

ml
.
* Ba
l
.
* Bas
c
.
* Yay
nc
, na
ir, editr.

tbi k
lmak
* egemenli
i alt
na almak, boyun e
dirmek, kendine uydurmak.
tbi olmak
* birinin kontrol alt
na girmek, bir
eye veya bir kimseye balolmak.
tbi tutmak
* ba

mlk
lmak.
tabiat

*
nsan faaliyetlerinin d

nda kendi kendini srekli olarak yeniden yaratan ve de


i
tiren g, canlve cans
z
maddelerden olu
an varl

n hepsi, doa.
* Tabi zellik.
* Bir kimsenin eilimlerinin, igdlerinin hepsi, huy.
* Gzeli ay
rma melekesi, zevk, beeni.
*
nsan
n byk abdest bozma kolayl

veya zorlu
u.
tabiat bilgisi
* Okullarda do
a ile ilgili bilgileri iine alan dersin ad
.

* Bu dersin konular
nieren kitap.
tabiat bilimleri
* Konusu tabiat, tabiat olaylarve kanunlarolan fizik, kimya, gk bilimi, biyoloji gibi bilimler.
tabiat
yla

tabiatl
tabiats
z

* Tabi bir biimde, tabi olarak.


* Kendili
inden.
* Herhangi bir yarad
l

ta, huyda olan.


* irkin ve kaba
eylerden tedirgin olmayan, zevksiz (kimse).
* Huysuz, geimsiz.

tabiats
zl
k
* Tabiats
z olma durumu.
tabiatst
* Tabiat kanunlar
na uymayan, tabiat kanunlar
yla a
klanamayan, doast.
tabiatstclk
* Tabiat kanunlar
yla a
klanamayan olaylar
n ve gereklerin varl

na inanmak gerekti
ini ileri sren
reti,
srnatralizm.
tabi
* Tabiatta olan, tabiatta bulunan.
* Ola
an, al

lm

, her zamanki gibi olan, beklenildii gibi.


* Saduyuya, mant

a, olaan dzene uygun olan.


* Yapmac
k olmayan.
* Kat
ks
z, saf.
* Elbette, tabi olarak, i
in gere
i olarak.
tabi fetler
* nlenmesi insan eliyle olmayan, tabi glerin yaratt

sel, f
rt
na, deprem, dolu gibi felketler.
tabi hukuk
*
nsan
n do
u
tan sahip oldu
una inan
lan haklar
nele alan hukuk.
tabile
me
* Tabile
mek i
i.
tabile
mek
* Tabi duruma gelmek.
tabilik
* Tabi olma durumu.
tbiiyet

tbiiyetli

* Bir
eye veya bir kimseye ba
l
olma, ba
ml
l
k, bal
l
k.
* Uyrukluk.
* Herhangi bir lkenin uyru
u olan, uyruklu.

tbiiyetsiz
* Herhangi bir lkenin uyru
u olmayan, uyruksuz.
tbiiyetsizlik
* Tbiiyetsiz olma durumu, uyruksuzluk.

tbilik
tabip

* Yay
mc
l
k, bas
c
l
k, editrlk.
* Hekim, doktor.

tabiplik
* Hekimlik, doktorluk.
tabir

* Deyi
, anlat
m, ifade.
* Deyim.
* (rya iin) Yorma, yorumlama.

tabir etmek
* yorumlamak.
* sz ile anlatmak.
tabiri caizse
* szn zn sylemek gerekirse.
tabirname
* Ryalar
n yorumunu yapan kitap.
tabiye

tabl
tabla

tablakr

tablal

tabldot

* Haz
rlama, yerle
tirme.
* Taktik.
* Davul.
* Sat
c
vb. nin kulland
tahtadan tepsi.
* Soba, mangal gibi
eylerin alt
na konulan metalden veya tahtadan yap
lan tepsiye benzer altl
k.
* Bir
eyin dz ve geniblm.
* Sigara kl silkelenen, sigara sndrlen cam, metal vb.den kap.
* Makaralar
n yzlerini olu
turan d
blmleri.
* Aatan veya aa rnlerinden haz
rlanm

, byk yzeyli dzgn para.


* Bir tablan
n ald

miktarda olan.
* Ba
kas
n
n ad
na gezerek sat
c
l
k yapan kimse.
* Byk konaklarda mutfaktan yemek tablalar
n
gtrp getiren grevli.
* Tablasolan.
* Tepesi genive daire biiminde olan.
* Lokanta ve otellerde belirli bir para kar

nda verilen birka kap yemek, semesiz yemek.


* Birok ki
inin erzak salay
p kendilerine yemek pi
irtmek iin kurduklarortakl
k.

tablet

* Dz ve yass
biime konmuyenecek veya yutulacak madde.
* Eski medeniyetlerden kalma, pi
miveya gne
te kurutulmukilden yap
lm

, zerinde ivi yaz


s
ile metin
yaz
lbelge.
tabliye
tablo

* Kprlerde ilk yerle


tirilen ve kpry olu
turan blm.
* Bez, tahta, k
t gibi maddeler zerine yap
lm
yalboya, sulu boya, pastel veya kara kalem resim.

* Birbiriyle olan ilgilerine gre dzenlenerek yaz


lm

eylerin hepsi.
* Ya
anan, var olan olay ve olgular
n hepsinin genel grn
, manzara.
* Bir perdenin dekor de
i
ikliiyle belirlenen alt blm.
tabu

* Kutsal say
lan baz
insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunul mas
n
, kullan
lmas
nyasaklayan, aksi
yap
ld

nda zarardokunaca
d
nlen din inan.
* Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davran

).
* Tekinsiz.
tabula
ma
* Tabula
mak i
i veya durumu.
tabula
mak
* Tabu kabul edilmek, tabu gibi grnmek, tabu de
eri kazanmak, tabu durumuna getirilmek.
tabur

taburcu

* Drt blkten kurulan, bir binba

n
n komutas
nda bulunan asker birlii.
* Dzgn s
ralar durumunda art arda dizilmiinsan topluluu.
* Hastahaneden
kmaskararla
t
r
lm
(hasta).

taburcu edilmek
* hasta iyile
erek hastahaneden
kmak.
taburcu etmek
* (doktor) hastayhastahanedeki bak
mla ili
i
i kalmad
iin hastahaneden
karmak.
taburcu olmak
* hastahanedeki bak
mla ili
i
i kalmad
iin hastahaneden
kmak.
tabure
tabut

tabutluk

* S
rt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle.
* lnn mezarl
a gtrlrken iine konulduu sand
k.
*
ine yumurta konan uzun sand
k.
* Cami avlusunda tabutlar
n konuldu
u yer.
* Ancak bir ki
inin hareket etmeden ayakta durabilece
i zel i
kence blmesi.

tabtvan
* G, kuvvet, takat.
tabya
* Ayrolarak yap
lm
ve silhlarla glendirilmiistihkm.
Tacik
Tacike
tacil

* Tacikistan Cumhuriyeti'nde ya
ayan halk ve bu halk
n soyundan olan kimse.
* Tacik dili.
* H
zland
rma, abukla
t
rma, tezle
tirme.

tacil etmek
* h
zland
rmak, tezle
tirmek, abukla
t
rmak.
tacir

* Ticaretle ura
an kimse, tccar.
taciz
* Tedirgin etme, can
ns
kma.
taciz ate
i
* Hasmtedirgin etmek iin silhla a
lan ate
.
taciz etmek
* s
k
ntvermek, rahats
z etmek.
tacizlik

* Tedirginlik verme.

tacizlik etmek
* tedirgin etmek, can s
kmak.
tacizlik getirmek
* tedirgin olmak.
* usan getirmek.
tacizlik vermek
* tedirgin etmek.
* usand
rmak.
ta

ta

* Soyluluk, iktidar, g veya hkmdarl


k sembol olarak ba
a giyilen, deerli ta
larla ssl ba
l
k.
* Gelinlerin ba
lar
na tak
lan ss.
* Baztarikatlarda
eyhlerin giydikleri ba
l
k.
* Genellikle gz dzeyinden yksek mobilyalar
n stlerindeki kabartmal
oymal
ssl blm.
* iein d

tan ikinci halkas


nda bulunan yapraklar
n hepsi.
* Futbol veya hentbolda, topun, alan
n yan izgileri d

na
kmas
, yan.

ta at

* Futbol veya hentbolda taca


kan topun, kar
tak
m oyuncusu taraf
ndan elle bazerinden geirilip
arkadan ne doru oyun alan
na at
lmas
.
ta beyit

* Kasidelerde
airin ad
n
n getii beyit.

ta giyme treni
* (hkmdar olacak kimse iin) Ba

na tac
ngiydirerek hkmdarl

n resmen ilnamac
yla dzenlenen
tren.
ta giymek
* tahta
kmak.
* kral veya kralie seilmek.
ta yapra

* Tacolu
turan yaprak
klardan her biri.
ta yaprakl
* Ta yapraklar
herhangi bir durumda olan.
talanma

* Talanmak i
i.

talanmak
* Ta giymek.

tal

tas
z

* Tacolan.
* Tacolan.
* Tacolmayan.
* Tacolmayan.

tas
z kral
* Herhangi bir konuda byk n yapm
olan kimse.
tas
zlar

* ieklerinde ta bulunmayan bitki familyalarve bitkiler.

tadat
* Sayma, say
.
* Say
m.
* Sayarak yoklama yapma.
tadat etmek
* saymak.
tadata
kmak
* yoklamaya kat
lmak zere toplanmak.
taddama

nda kalmak
* yenen bir
eyin tad
nunutamamak.
* ho
a giden, zevk al
nan bir
eyi unutamamak.
tadgitmek (veya kamak)
* tats
z bir duruma gelmek.
* bir
ey ho
a gidecek ynlerini yitirmek.
tadtuzu kalmamak (veya tadtuzu bozulmak)
* eski zevki kalmamak, yavanla
mak.
tadtuzu yok
* zevksiz, yavan.
tad
m

tad
ml
k

* Tad
na bakmak iin bir
eyden a
za al
nan miktar.
* Tat alma yetisi.
* Bir
eyin tad
na bakmaya yeter (miktar).
* ok az.

tad
na bakmak
* a
z
na al
p tad
ndenemek, test etmek.
tad
na doyum olmamak
* bir
eyin tadok be
enilmek.
tad
na varmak
* bir
eydeki ince gzellii kavramak, duymak.
tad
nda b
rakmak
* a

r
l

a kamamak.
tad
ndan yenmemek
* ok tatl
, ok ho
a gider olmak.

tad
n
almak
* bir
eyin gzelliini bilir olmak, zevkine varmak.
tad
n
bulmak
* tadyerine gelmek.
tad
n

karmak
* bir
eyin gzelliinden veya salad
imknlardan yeterince yararlanmak.
tad
n
ka
rmak
* a

r
l

a kamak, ho
a gitmeyen bir durum yaratmak.
tadil

* Tadilt.

tadil teklifi
* Dei
tirge.
tadilt
* Dei
iklik.
tadilt etmek (veya yapmak)
* de
i
tirmek.
taflan

* Glgillerden, 2-6 m ykseklikte, k

n yapraklar
n
dkmeyen, iekleri salk
m durumunda ve beyaz olan,
ss bitkisi olarak bahelerde yeti
tirilen kk bir a
a, kara yemia
ac(Prunus laurocerasus).
tafra

* Kendisini oldu
undan byk gsterip bbrlenme, yksekten atma.

tafra satmak
* bbrlenmek, byklenmek, byklk taslamak.
tafrac
* Bbrlenen, yksekten atan.
tafsil
tafsilt

* Bir
eyi ayr
nt
lar
yla anlatma, a
klama.
* Ayr
nt
lar.

tafsilt vermek
* bir kimse, bir
ey veya durumun zelliklerini, inceliklerini, ayr
nt
lar
yla anlatmak, uzun uzad
ya anlatmak.
tafsilta girmek
* ayr
nt
lar zerinde durmak.
tafsiltl
* Ayr
nt
l
.
tafta

tafzih
tagaddi

* Bir tr sert, ipekli kuma


.
* Bu kuma
tan yap
lm

.
* Birinin kt yanlar
nortaya
karma, rezil etme.
* Beslenme.

tagallp
tagayyr

* Zorbal
k.
* Dei
me, ba
kala
ma.

tagayyr etmek
* de
i
mek.
ta
i

* (bir
eyin iine ba
ka bir madde) Kar

t
rma, kat

t
rma.

ta
ietmek
* kar

t
rmak.
tayir

* Dei
tirme, ba
kala
t
rma.
* Bozma.

tayir etmek
* de
i
tirmek, ba
kala
t
rmak.
* bozmak.
tahaccr

* Ta
la
ma, takesilme.

tahaccr etmek
* ta
la
mak.
tahaffuz

* Bar
nma, korunma.

tahaffuzhane
* Sefer s
ras
nda, yolcu ve gemi adamlararas
nda bula

chastal
k grlen gemilerin karantina srelerini
geirmeleri, gerekli sal
k nlemlerinin al
nmasve hastalar
n iyile
tirilmeleri iin byk limanlara yak
n k
y
lara
kurulmusa
l
k kurulu
u.
tahakkuk

* Gerekle
me.

tahakkuk etmek
* gerekle
mek.
tahakkm
* Bask
, zorbal
k, hkmetme.
tahakkm etmek
* baskyapmak, zorbal
k etmek, hkmetmek.
tahammuz
* Ek
ime.
tahamml
* (nesneler iin) Gl, zorlay
c
d
etkenlere kar
koyabilme, dayanma.
* (insan iin) Kt, g durumlara kar
koyabilme gc, kald
rma, katlanma.
tahamml etmek
* dayanmak, katlanmak, kald
rmak.
tahammlfersa
* Dayan
lmaz.

tahammlsz
* Tahamml olmayan.
tahammlszlk
* Tahammlsz olma durumu.
tahammr
* Mayalanma, fermantasyon.
tahammr etmek
* mayalanmak.
taharet

* Temizlik, temiz olma.


*
slm dini inan

lar
na uygun olarak yap
lan temizlik.
* Abdest yapt
ktan sonra temizlenme.

taharet almak
* temizlenmek.
taharet bezi
* Taharetten sonra kullan
lan kk kurulama bezi.
taharet borusu
* Alafranga tuvaletlerde abdest sonrastemizlik iin suyun akmas
nsalayan k
vr
mlboru.
taharetlenme
* Taharetlenme i
i.
taharetlenmek
* Abdest yapt
ktan sonra temizlenmek.
taharri

* Arama, ara
t
rma.
* Sivil polis.

taharri etmek
* ara
t
rmak.
taharri memuru
* Sivil polis, taharri.
taharr
* T
rmalanma, kurcalanma, azd
r
lma.
taharretmek
* t
rmalanmak, kurcalanmak, azd
r
lmak.
* irkilmek.
tahassun
tahassr
tahasss

* Korunmak iin bir yere ekilme, s

nma.
* Kavu
mak istenen
ey veya kimse iin zlme, zlem.
* Duygulanma, duygulan
m.

taha

t
* Y

lma, birikme, y

nak.
tahattur

* Hat
rlama.
tahattur etmek
* hat
rlamak.
tahavvl

* Bir durumdan ba
ka bir duruma geme, de
i
me, de
i
kenlik, dn
me, dn
m.

tahavvl etmek
* de
i
mek, dn
mek.
tahayyl

* Hayalde canland
rma, sembolle
tirme.

tahayyl etmek
* hayal etmek.
tahdidat
tahdit

* S
n
rlamalar, k
s
nt
lar.
* S
n
rlama, evreleme, evresini daraltma.

tahdit etmek
* s
n
rlamak.
tahfif
* Hafifletme, ykn azaltma.
tahfif etmek
* hafifletmek, ykn azaltmak.
tah
l

* Buday, arpa, m
s
r, yulaf, avdar, pirin gibi rnlerin genel ad
, hububat.

tah
l yemi
* Henz olgunla
mam

ken kuru ot, silo yemi, k


y
lm
ye
il yem olarak kullan
lmak zere biilen veya
biilmeden otlat
lan tah
llar.
tahin

* tlmsusam
n koyu s
vdurumu.

tahin helvas
* Tahinin
ekerle veya pekmezle kar

t
r
lmas
yla yap
lan bir tr helva.
tahin rengi
* Kirli, koyu sarrenk, tahin.
* Bu renkte olan.
tahin

* Tahin rengi olan.

tahinli ekmek
* Mayalanm
hamurun 1-2 cm kal
nl

nda a
l
p zerine
ekerlendirilmitahinin serilmesiyle elde edilen
malzemenin f
r
nda pi
irilmesiyle yap
lan bir tr ekmek.
tahirbuselik
* Klsik Trk mzi
inde bir birle
ik makam.
tahkik

* Soru
turma.

tahkik etmek
* soru
turmak.
tahkikat

* Soru
turmalar.

tahkikat komisyonu
* Soru
turma kurulu.
tahkim

* Kuvvetlendirme, sa
lamla
t
rma.

tahkim etmek
* salamla
t
rmak, kuvvetlendirmek.
tahkimat

* Bir yeri d
man sald
r
s
na kar
koyabilecek duruma getirmek iin yap
lan trl haberle
me, hendek, siper
gibi savunma tesislerine verilen ad.
tahkimli

* Tahkim edilmiolan.

tahkir
* A
a

latma, onur k
rma, onuruna dokunma.
tahkir etmek
* a
a
latmak, onur k
rmak.
tahkire uramak
* hakaret grmek.
tahkiye

* Bir olayanlatmadaki dzen, anlat


dzeni.
* Hikye etme, anlat
.

tahkiye etmek
* hikye etmek.
tahlif
* Ant iirme, yemin ettirme.
tahlil

* e
itli ynlerden veya maddelerden olu
an bir
eyi zmleme.
* zmleme, analiz.
* zmleme.

tahlil etmek
* zmlemek, analiz etmek.
tahlil
tahlis
tahlisiye

tahliye

* zmlemeli.
* Kurtarma.
* Kurtarma, can kurtarma.
* Kazaya u
rayan gemilerin yolcular
n
ve gemi adamlar
nkurtarmak i
i.
* Bo
altma.
* (tutuklu iin) Serbest b
rakma.

tahliye etmek
* bo
altmak.
* (tutuklu iin) serbest b
rakmak.
tahmil
tahmin

* Ykleme.
* Yakla

k olarak de
erlendirme, oranlama.
* Akla, sezgiye veya baz
verilere dayanarak gelecek bir
eyi, olaykestirme.
* nceden kestirilen, d
nlen
ey.

tahmin etmek
* yakla

k olarak deerlendirmek; oranlamak.


* kestirmek.
tahminen
* Yakla

k olarak, a
a
yukar
.
tahmin
tahmis

* Oranlamaya, tahmine gre, kararlama, a


a
yukar
.
* Divan edebiyat
nda bir gazelin her beytinin ba

na m
sra kat
lmasdurumu, be
leme.

tahmis
* Kahve vb.
eyleri kavurma.
* Kavrulmuve tlmkahve satan yer.
tahmisi
* Kuru kahveci.
tahnit

* ly, bozulmamasiin illama.

tahnit sanat
*
i doldurulmuss hayvanmaketi yapma sanat
.
tahra

* Bir tr e
ri budama b
a
.

tahribat
* Y
k
p bozma, harap etme.
tahrif

* Bozma, kalem oynatma, de


i
tirme.

tahrif etmek
* bozmak, dei
tirmek.
tahrifat

* Bir
eyin asl
nbozma, de
i
tirme.

tahrik
* Yola
kartma, hareket ettirme, k
m
ldatma.
* Cinsel iste
i, duygularart
rma.
* Bir kimseyi kt bir iyapmasiin ileri srme, k

k
rtma.
tahrik etmek
* k

k
rtmak.
* harekete geirmek.

* cinsel iste
i, duygularart
rmak.
tahrikt
* K

k
rtmalar, k

k
rt
lar.
tahriki

* Tahrik eden kimse.

tahrikilik
* Tahrikinin i
i.
tahril

* izgi.

tahrilli
* izgili.
* Renkli blm izgi izgi olan (gz).
tahrip
* Y
kma, k
r
p dkme, harap etme, bozma.
tahrip etmek
* y
kmak, k
r
p dkmek, bozmak.
tahripkr
tahrir

* Y
k
c
, y
kan, zarar veren, tahrip eden.
* Yazma, kitabet, kompozisyon.

tahrir heyeti
* Yazkurulu.
tahrirat

* Resm bir dairece yaz


lan yaz
lar ve mektuplar.

tahrirat ktibi
*
lede resm yazi
leriyle grevli kimse.
tahriren

* Yaz
yla, yaz
lolarak.

tahrir
* Yaz
l
, yazile.
tahri

* T
rmalanma, t
rmalama.
* Yakarak ka

nd
rma.

tahrietmek
* t
rmalamak, yakmak.
tahsil

* (para iin) Alma, toplama.


* renim.

tahsil etmek
* (para iin) toplamak.
* renim yapmak.
tahsil grmek
* yksek renimde bulunmak.

tahsilt
tahsildar

* Kamu alacaklar
n
n toplanmasveya sresi iinde denmeyenlerin zorla al
nmas
.
* Bir kimse veya bir kuruluad
na para toplamakla grevli kimse, al
mc
.
* Vergi toplayan kimse, vergici.

tahsildarl
k
* Tahsildar
n grevi.
tahsis

* Bir
eyi bir kimseye veya bir yere ay
rma.

tahsis etmek
* ay
rmak, zglemek.
tahsisat

* Bir kimseye, bir kuruluveya toplulu


a ayr
lm
para, denek.
* Bir i
i gerekle
tirmek iin ayr
lm
para.

tahsisat
mesture
* Bkz. rtl denek.
tahsisli

* Bir
eye zg k
l
nm

, bir
eye ayr
lm

tahsisli yol
* Belediyece grevlendirilmitoplu ta

ma aralar
iin kentin ana caddelerinde ayr
lm
yol
eridi.
tah
iye
* Ha
iye yazma,
kma yapma.
taht

tahta

tahta biti

* Hkmdarlar
n oturduu byk, ssl koltuk.
* Hkmdarl
k makam
, hkmdarl
k.
* Dz, enlice, uzun ve az kal
n biilmia
a.
* Bu paralardan olu
muyzey.
* Tahtadan yap
lm

.
* Sebze bahelerinde ayr
lan kk yer.
* Kara tahta.
* Tahta kurusu.

tahta
kmak
* hkmdar olmak.
tahta gs
* ok kk, kuru ve zay
f g
s (kad
n).
tahta gsl
* ok kk, zay
f gslere sahip kad
n.
tahta kurdu
* Tahtadan yap
lma e
yaykemirerek delik de
ik eden k
n kanatl
bcek (Anobium punctatum).
tahta pamuk
* D
emecilikte kullan
lan bir dolgu ve rt malzemesi.

tahta perde
*
ki yeri birbirinden ay
ran tahta duvar.
tahtabo
* Dam
n, en fazla ama

r sermeye yarayan ve inko ile d


eli bulunan dz blm, taraa.
Tahtac
* Anadolu'da ya
ayan bazAlevlere verilen ad.
tahtac

* Orman i
letmelerinin izni do
rultusunda a
alari
leyen, budayan, do
rayan ki
i.

tahtac
l
k
* Tahtacolma durumu.
tahtakurular
* Yar
m kanatl
lardan, pis kokulu, kan emici bcekler topluluu.
tahtakurusu
* Yar
m kanatl
lardan, uzunluu 3-5 mm, vcudu oval ve yass
, kanatlarrelmi
, oturulan, yat
lan yerlerde
reyen,kan emerek beslenen,pis kokulu bcek (Cimex lectularius).
tahtala
ma
* Tahtala
mak i
i veya durumu.
tahtala
mak
* Tahta durumuna gelmek.
tahtal

* Tahtasolan.
* Bkz. tahtalgvercin.

tahtal
gvercin
* Yaban gvercini.
tahtal
ky
* Mezarl
k, sinlik.
tahtal
ky boylamak
* lmek.
tahtaseksik
* akltam olmayan,
a
k
n, al
k, budala.
tahtaya kald
rmak
* renciyi szl s
nav iin s
n
ftaki tahtan
n nne a

rmak.
tahtaya kalkmak (veya kald
rmak)
* (s
nav iin) kara tahta nne
kmak.
tahtelbahir
* Denizalt
.
tahterevalli
*
ki ucuna birer ki
i oturup, kar

l
kl
olarak havada ykselip inerek elenmeyi sa
layan, ortas
ndan bir yere
dayaltahta kalas.
* Ka
k, deli.
tahte

uur
* uuralt
, bilinalt
.
taht
revan

*
nsan omzunda veya deve, fil, at vb.ne yklenerek gtrlen, st rtl, tekerleksiz ta

t.
tahttan indirmek
* hkmdarl

na son vermek.
tahvil

* Dei
tirme, evirme, dndrme, dn
trme.
* Devletin veya zel bir kurulu
un dn para almak iin
kard

, y
ll
k faiz getiren yaz
lsenet.

tahvil etmek
* dn
trmek.
tahvilt
taife

* Tahviller.
* Bkz. tayfa.

tak
* Tahta vb. bir
eye vurulunca veya silh patlay
nca
kan tok ve sert ses.
tak

* Mill bayramlarda veya nemli bir olayanmak iin dzenlenen


enliklerde, geit yap
lacak caddelere geici
olarak kurulan, yaz
lar ve ieklerle sslenen kemer.
tak tak
tak tuk
taka

* Vurma, arpma s
ras
nda
kan (ses), bu sesi
kararak.
* Vurma, arpma s
ras
nda
kan (ses), bu sesi
kararak.
* Dou Karadeniz blgesine zg yelkenli bir tr k
yteknesi.

takac
* Taka i
leten kimse.
takac
l
k

* Takac
n
n i
i.

takaddm
* nce gelme.
* nce davranma.
takaddm etmek
* ncesine gelmek, ncesinde yer almak.
takalls

* Bz
me, kas
lma.

takalls etmek
* bz
mek, kas
lmak.
takanak

takarrp
takarrr

* Alacak, bor.
*
li
ki.
* Yak
nla
ma, yakla
ma, yana
ma.
* Bir yerde karar k
lma, yerle
me.

* Karar verilme.
takas
* Mal al
p kar

nda mal vererek de


me.
* Kliring.
takas (veya takas tukas) etmek
* say

mak, de
i
tirmek.
takat

* Bir
eyi yapabilme, ba
arabilme gc, g, hl, derman.

takat getirmek
* dayanmak, katlanmak.
takat kalmamak (veya kesilmek)
* gc azalmak, bitmek.
takatyetmemek
* gc yeterli olmamak.
takatli
takatsiz

* Gl, dayan
kl
.
* Takati kalmam

, yorgun, arg
n, dermans
z, kudretsiz, mecalsiz.

takatsizlik
* Takatsiz olma durumu.
takatsizlik duymak
* gsz ve kuvvetsiz kald

n
anlamak.
takatuka

* Grlt pat
rt
.
* Bas
m evlerinde dizilmiharfleri iyice yerle
tirmek iin zerlerine vurmaya yarar takoz.
* Uzun ttn ubuklar
n kullan
ld

a
larda odan
n ortas
na yerle
tirilen kl ana

takayyt
* Ba
lolma, balanma.
* stne d
me, zen gsterme.
takaza
* Azarlama, ba
a kakma, serzeni
.
takaza etmek
* azarlamak, serzeni
te bulunmak, ba
a kakmak.
takbih

* K
nama, ay
plama.

takbih etmek
* k
namak, ay
plamak.
takdim
* Bir
eyi kar

l
ks
z olarak birine verme, sunma.
* Tan
tma, tan

t
rma.
* ne alma, nceye alma.
takdim edilmek (veya olunmak)
* sunulmak.
* tan
t
lmak, tan

t
r
lmak.

takdim etmek
* sunmak.
* tan
tmak, tan

t
rmak.
* nceye almak, ne almak, ncelemek.
takdim tehir
* (bir szn iki gesi aras
nda) Yer de
i
imi.
takdimci

* Tan
tmac
.
* Sunucu.

takdimcilik
* Tan
tmac
l
k.
* Sunuculuk.
takdir

* Be
enme, beenip belirtme, de
er verme.
* (bir
eyin de
erini, nemini, gerekliliini) Anlama.
* Deer bime, reyting.
* Tanr
'n
n uygun grmesi, Tanr
'n
n istei, kader.
* (bu,
u, o gibi gsterme s
fatlar
yla birlikte kalma durumunda kullan
ld

nda) "O durumda, byle olunca"


anlamlar
nda durum veya
art anlat
r.
takdir etmek (veya eylemek)
* be
enmek.
* nemini, gereklili
ini, de
erini anlamak.
* de
er bimek, deerlendirmek.
takdir hakk
* Kanunun belirledi
i durumlarda (gere
ine, haklsebeplere gre) yarg
ca tan
nan deerlendirme serbestli
i.
takdir olunmak
* be
enilmek.
* de
eri, nemi, gere
i anla

lmak.
* de
eri biilmek.
takdir yetkisi
* Bkz. takdir hakk
.
takdiriilh
* Yazg
, kader, al
n yaz
s
.
takdirini kazanmak
* bir kimse veya bir topluluk taraf
ndan be
enilmek.
takdirkr

* Takdir eden, be
enen, hayran.

takdirname
* Yap
lan bir i
in be
enildiini belirtmek amac
yla verilen yaz
lbelge.
takdis

* Kutsal sayma, kutsama.

takdis etmek
* mbarek, kutlu, aziz k
lmak, kutsamak.
takeometre
* Dzenlenmiarazinin yz lmn bulup pln
nyapmaya yarayan alet.

tak

tak
lgan

* o
unlukla evlenen veya ni
anlanan birine armaan olarak verilen kpe, bilezik, yzk gibi
eylerin tm.
* Kad
nlar
n ziynet e
yas
.
*
smin ba
ka bir kelime ile ilgi kurmak zere ald

ek. Trkede -i, -e, -de, -den, -in ekleri birer tak
d
r.
*
nsan
,
aka yollu zecek veya ura
t
racak davran

larda bulunmay
huy edinmiolan, muzip.

tak
lganl
k
* Tak
lgan olma durumu, muziplik.
tak
l

* Tak
lm

, tutturulmu
, as
lm

tak
l
p kalmak
* oyalanmak.
* bak

lar
nay
ramamak.
tak
l

* Tak
lma i
i veya biimi.
tak
lma
tak
lmak

* Tak
lmak i
i.
* Takmak i
i yap
lmak.
* Denge bozulacak bir biimde bir yere ili
ip aksakl
k ortaya
kmak.
* Bir yere ili
ip veya dokunup kalmak.
* K
zd
rmak, zmek,
a

rtmak amac
yla
aka yollu konu
mak.
* Olumsuz veya aksayan, eksik bir yan
ngrerek stnde durmak.

tak
m

* Bir i
te veya bir yerde kullan
lan e
ya ve aletlerin tamam
, ekipman.
* Meslek, davran

, durum vb. ynlerden birbirine uyan kimselerin olu


turduu topluluk.
* Grev bak
m
ndan birbirini tamamlayan kimselerin toplulu
u, ekip, trup.
* Birbirini tamamlayan
eylerin tm.
* Sigara a
zl

.
* Bl
olu
turan birliklerden her biri.
* Bir filmin evriminde grntleri alma, ayd
nlatma, ses alma gibi belli ba
lal

malar
yapmak iin gerekli
en kk teknikiler toplulu
u.
* Canl
lar
n blmlendirilmesinde familya ile s
n
f aras
nda yer alan, yak
n benzerlikler gsteren
organizmalar
n olu
turduu birlik.
* Bir oyunda sahaya
kan belli kurulu
lara ba
l
oyuncular topluluundan her biri.
* Birlikte oynayan, kazanmak iin birlikte al

an sporcu toplulu
u.
* (a
a
lay
cve kmseyici anlamda) Topluluk.
* Benzer, gibi.
tak
m erki
* Oligar
i.
tak
m oyunu
* Oyuncularbelli say
da olan tak
mlarla yap
lan spor tr.
* Bir i
i payla
arak ve ortakla
a yapmak.
tak
m tak
m
* Kk topluluklar durumunda.
tak
m taklavat
* Hepsi, hep birlikte.
tak
m tutmak
* spor tak
mlar
ndan birini desteklemek.

tak
mada

* Birbirine yak
n bykl kkl birka adan
n tm.

tak
my
ld
z
* Birbirine gre durumlarher zaman aynkalan kom
u y
ld
zlar toplulu
u.
tak
nak

* Bilince tak
larak korku ve bunal
m yaratan, ki
inin abalar
na kar

n kurtulamad

d
nce.

tak
nakl
* Tak
naklarolan (kimse).
tak
nakldavran

* Bilince tak
lan ve btn kurtulma ura

lar
na kar

direnen bir d
ncenin yaratt

davran

.
tak
naks
z
* Tak
na
olmayan (kimse).
tak
nma

* Tak
nmak i
i.

tak
nmak
* Kendine takmak.
* Bir nitelik veya durum almak.
tak
nt
* Bir durum veya sorunla ili
kisi olan ba
ka durum veya sorun.
* Btnlemeye kal
nan ders.
* Kk, nemsiz bor.
* Bir kimseyle kurulan ili
ki.
* Kad
n tak
lar
.
tak
nt
l
* Tak
nt
s
olan.
tak
nt
s
z
* Tak
nt
s
olmayan.
tak
p tak

t
rmak
* zenerek sslenmek.
tak
r tak
r
* Tak
rtsesi
kararak.
* Sert ve kuru biimde.
* Sert ve kuru.
tak
r tukur
* Kaba bir tak
rtsesi
kararak.
tak
rdama
* Tak
rdamak i
i.
tak
rdamak
* Tak
rtsesi
karmak.
tak
rdatma
* Tak
rdatmak i
i.
tak
rdatmak
* Tak
rdamas
na yol amak, tak
rdamas
na sebep olmak.

tak
rt
tak

ma

* Bir
eyin
kard
kuru ve sert ses.
* Tak

mak i
i.

tak

mak
* Birbirine tak
lmak.
* Anla
mazl

a d
mek, kavgaya tutu
mak, a

z kavgasyapmak.
tak

t
rma
* Tak

t
rmak i
i.
tak

t
rmak
* Kpe, bilezik, yzk gibi ss e
yas
noka takmak.
tak
yye

* Sak
nma, ekinme.
* Mezhep belirtmemek, gizlemek.
* Olduundan farklgrnme.

tak
yye yapmak
* sak
nmak, ekinmek.
* oldu
undan farklgrnmek.
takibat
takiben

takigraf
takim

* Kovu
turma.
* Ard
ndan.
*
zleyerek, hemen sonra.
* H
zler.
* Verimsiz duruma getirme, sonusuz b
rakma, k
s
rla
t
rma.
* Mikrobundan ar
tma.

takimetre
* Hareket durumundaki bir cismin h
z
nlmeye yarayan alet.
takip
* Yeti
mek, yakalamak veya bulmak amac
yla birinin arkas
ndan gitme, izleme.
* Ard
nca gitme veya gelme.
* Kovu
turma, kovu
turulma.
*
zinden gitme, uyma, izleme.
* Geri ekilmekte olan d
manyenmek, yok etmek iin yap
lan hareket.
takip etmek
* yeti
mek, yakalamak veya bulmak amac
yla birinin arkas
ndan gitmek, izlemek.
* belli bir yne gitmek.
* uymak, bir
eyi izlemek.
* dikkatle dinlemek, anlamak.
* kovu
turmak.
* hemen arkas
ndan gelmek.
takipi
takipilik

* Takip eden, izleyen kimse, izleyici.


* Takipinin i
i.

takipsiz

* zerinde durulmayan, takip edilmeyen.


* Takip edilmeksizin, takip edilmeyerek.

takipsizlik
* Takipsiz olma durumu.
takipsizlik karar
* Herhangi bir sutan tr san
k durumunda olan bir kimse iin kovu
turmadan vazgeme karar
.
takkadak

* Birden, an
nda, hemen.

takke
*
nce kuma
tan ve ounlukla yar
m kre biiminde ba
l
k.
* Yar
m kre biimindeki kubbenin st blm.
takke d
t, kel grnd
* bir ay
brten
ey ortadan kalkt

zaman gere
in ortaya
kt

n
anlat
r.
takkeli
takkesiz
takla
hareketi.

* Takkesi olan.
* Takkesi olmayan.
* Ba
ve elleri yere koyduktan sonra ayaklarkald
r
p vcudu stten a

rtarak ne veya arkaya yap


lan dnme
* (otomobil, kamyon vb. iin) Devrilip yuvarlanma.
* (uak vb. iin) Uzunlamas
na veya yanlamas
na dnme hareketi.

takla atmak (veya k


lmak)
* takla hareketini yapmak.
* ok sevinmek.
* bir kimseye yaranmak iin onun ho
una giden davran

larda bulunmak, dalkavukluk etmek.


takla att
rmak
* bir
eyi diledi
i gibi beceriyle kullanabilmek.
* birine istedi
i her
eyi yapt
rmak.
takla bcei
* K
n kanatl
lardan, s
rtst evrildi
inde g
sndeki zel bir organ
n yard
m
yla takla atarak dzgn durma
yetene
inde olan ve tel kurdu denilen kurtuklardolay
s
yla nem ta

yan bcek (Agriotes lineatus).


takla bcekleri
* Takla bce
i trlerini iine alan k
n kanatl
lar familyas
.
taklac
taklak
taklavat

* Takla atan kimse.


* Bkz. takla.
* Bkz. tak
m taklavat.

taklid
* Taklit yoluyla yap
lan.
taklid kelime

* Bkz. yans
ma.
taklidini yapmak
* bir
eyin veya kimsenin konu
mas
n
, davran

ndaha ok komik bir biimde tekrarlamak.


* yknmek.
taklip etmek
* bir
eyin biim ve kal
b
n
de
i
tirmek, evirmek.
taklip,-bi

taklit

* Dndrme, evirme.
* Bir
eyin biim ve kal
b
nde
i
tirme.
* Belli bir rnee benzemeye veya benzetmeye al

ma.
* Birinin davran

lar
n
, konu
mas
ntekrarlayarak e
lenme.
* Benzetilerek yap
lm
(
ey).

taklit etmek
* bir
eyin kalp
n
, sahtesini, yalanc
s
nyapmak, benzetmek.
* bir kimseye veya bir
eye benzemeye al

mak.
taklit mobilya
* Antika mobilyan
n zelliklerini aynen uygulayarak sonradan yap
lan mobilya.
takliti

* Bir
eyin benzerini yapan kimse.
* Birinin veya bir
eyin davran

lar
n
, konu
malar
n
tekrarlayarak e
lendiren kimse, mukallit.

taklitilik,-i
* Takliti olma durumu.
takma

takma ad

* Takmak i
i.
* Gereinin yerine konulan, e
reti.
* Kendi ad
ndan ba
ka ereti al
nan ad, mahls.

takma ayak
* Kesilen bir aya

n yerine tak
lmak zere plstik ve benzeri bir maddeden zel olarak yap
lm
ayak.
takma bacak
* Takma ayak.
takma di
* Gerek diyerini tutabilecek biimde yap
lm
e
reti di
.
takma isim
* Bkz. takma ad.
takma kirpik
* Kirpik yerine tak
lan ve kirpik yerini tutan ereti kirpik.
takma kol
* Kesilen bir kolun yerine tak
lan yapma kol.
takma sa
* Dei
ik renk ve boyda yap
lan farkl
grntye sahip olmak iin ba
a tak
lan sa modeli, peruk.
takmak

* Bir
eyi ba
ka bir yere uygun bir biimde tutturmak, ili
tirmek, geirmek.

* (takiin) Vermek, arma


an etmek.
* (ad, lkap) Koymak.
* Ku
anmak.
* (olumsuz biimde) nemsememek, nemli saymamak, de
er vermemek.
* Bor b
rakmak.
* Biriyle olumsuz olarak u
ra
mak.
* (arka, art ve pegibi kelimeleri tmle alarak) Kendisiyle birlikte gtrmek, yan
na almak veya arkas
ndan
izletmek.

* S
nav
nba
aramamak.

takmamazl
k
* Dikkate veya ciddiye almama, umursamama.
takmazl
k
* Takmamazl
k.
takoz

* Bir e
yan
n alt
na k
p
rdamadan dik durmasiin yerle
tirilen aa kama, k
sk
.
* ivi akmak iin duvar
n iine yerle
tirilen a
a paras
.
* K
zaktaki geminin, stnde oturdu
u a
alardan her biri.
* Lkerda yap
lmak iin kesilmitorik bal

paras
.

takoz koymak
* arac
n hareketini nlemek iin tekerleklerden birinin nne veya arkas
na takoz yerle
tirmek, takoz atmak.
* olacak i
i engellemek.
takozlama
* Takozlamak i
i.
takozlamak
* Takoz koymak.
takriben
takrib

* A
a
yukar
, yakla

k olarak.
* Yakla

k.

takrip
* Yakla
t
rma.
takrir

* Yerle
tirme, yerle
tirilme.
* Anlatma, anlat

, ders verme.
* nerge.
* Tapu dairesinde ta

nmaz mal
nba
kas
na satt

nveya ipotek etti


ini syleme.

takrir etmek
* ders anlatmak.
takrir vermek
* sat

larda satt

nsylemek.
* nerge vermek.
takriz
* vme, v
, bir eserin ba

na konulan yetkili bir kimsenin yazd

, vc tan
tma yaz
s
, beence.
taksa

* Pulu yap

t
r
lmadan veya eksik yap

t
r
larak gnderilen mektup iin, al
c
n
n cezalolarak dedi
i posta

creti.
taksa pulu

* Taksalmektuplara yap

t
r
lan pul.
taksal
* Pulu yap

t
r
lmad

veya eksik yap

t
r
ld

iin paras
, cezas
yla birlikte kendisine gnderilen kimseden
al
nan (mektup).
taksi
* Belli bir cret kar

yolcu ta

yan, taksimetresi olan otomobil.


taksi
taksici
taksicilik

* Gm.
* Geimini taksi i
leterek srdren kimse.
* Taksicinin i
i.

taksim
* Paralara blme, bl
trme.
* Blme ve bl.
* Klsik Trk mzi
inde fasl
n ba

nda ve ortas
nda alg
c
n
n irticalen yapt
gezinti.
taksim etmek
* blmek, bl
trmek, pay etmek.
* k
sa bir sre algalmak.
taksimat

* Blntler.

taksimetre
* Taksilerde kullan
lan, denecek creti gsteren saya.
taksir

* K
saltma, k
sma.
* Kusurda bulunma.
* Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya dzene, buyruklara ve talimata uymamazl
ktan doan
kusurlu olma durumu.
taksirat

taksirli

* Kusurlar, sular.
* Al
n yaz
s
.
* Kusurlu.

taksirli su
*
steyerek veya plnlolarak i
lenen bir fiilden fail taraf
ndan i
lenmemiolmas
na ra
men kanunun
cezaland
rd
sonular
n ortaya
kmasdurumundaki su.
taksit
* Bir borcun belli zamanlarda denmesi gerekli olan paralar
ndan her biri.
taksit demek (veya taksit vermek)
* belli zamanda deme
artlar
na balanm
bir paran
n bir blmn vermek.
taksit taksit
* Taksite ba
lanarak, taksitle.
* Az az, blm blm, k
s
m k
s
m.
taksite ba
lamak
* bir
eyi belli aral
klarla, belli miktarlarda deme
artlarile almak veya satmak.

taksitlendirme
* Taksitlere ba
lama.
taksitlendirmek
* Taksitlere ba
lamak.
taksonomi
* Canl
lar
n s
n
fland
r
lmas
, bu s
n
fland
rmada kullan
lan kurallar btn.
takt
* Yerinde konu
ma veya davranma.
takt sahibi
* Davran
ve szlerinde uygunluk arayan.
takt
rma

* Takt
rmak i
i.

takt
rmak
* Takmak i
ini yapt
rmak.
takti etmek
* paralara ay
rmak.
takti,-i

* Kesme, paralama.
* Aruz lsnde bir dizeyi lnn paralar
na gre ay
rma.

taktik

* Trl savaaralar
nbelli bir sonuca ula
mak amac
yla etkili biimde birle
tirerek ve kullanarak kara,
deniz veya hava sava

nynetme sanat
, tabiye.
*
stenen sonuca ula
mak amac
yla izlenen yol ve kullan
lan yntemlerin tm.
taktik vermek
* e
itli sorunlarda sonuca ula
mak iin yol ve yntem gstermek.
taktiki
taktir

* Taktikle ura
an kimse.
* Dam
tma, imbikten ekme.

taktir etmek
* dam
tmak.
takunya
* Nal
n.
takunyac
* Nal
nc
.
takunyac
l
k
* Takunyac
n
n i
i veya meslei.
takunyal
* Takunyasolan.
* Siyaseti din kurallara gre yapmak isteyen kimse.
takunyas
z
* Takunyasolmayan.

takva
takvim

takviye

* Gnahtan sak
nma, zht.
* Zamany
llara, aylara ve gnlere ay
ran yntem.
* Bir y
l
n gnlerini, aylar
n
, say
lgnlerini gsteren izelge veya defter.
* Yap
lacak bir i
in trl evrelerini zamana balolarak gsteren program.
* Salamla
t
rma, kuvvetlendirme, berkitme, peki
tirme.
* Yard
mc
kuvvet, destek.

takviye etmek
* salamla
t
rmak, kuvvetlendirmek, desteklemek.
takyit

* Ba
lk
lma, k
s
tlama, kay
tlama.

takyit etmek
* ba
lk
lmak, bir davran

k
s
tlamak, birtak
m
artlara balamak, kay
tlamak.
tal
talk
talkat

* Kk, sap ve yaprak


eklinde farkl
la
mam
bir bitkinin ya
ama ve byme organ
.
* Evlili
in sona ermesi, erkein kar
s
nbo
amas
.
* Dzgn sz syleme kolayl

talk
selse
* Mecelleye gre, kocan
n ayrayr
kez veya bir arada kez kar
s
nbo
ad

nbildirmesiyle gerekle
en
bo
anma.
talan
* Yama, apul.
talan etmek
* ya
malamak.
talanc

* Talan eden kimse.

talanc
l
k
* Talanc
n
n yapt

i
.
talanlama
* Talanlamak i
i, ya
malama.
talanlamak
* Yamalamak.
tala

* Testere ile biilen veya rende, matkap, trp gibi aralarla i


lenen bir
eyden dklen k
r
nt
lar.

talabrei
*
ine pi
irilmiku
ba

et ve sebze konularak haz


rlanan bir tr brek.
talakebab
* Bkz. talabrei.
tala
lama

* Tala
lamak i
i.
tala
lamak
* Taladkmek.
tala
lanma
* Tala
lanmak i
i.
tala
lanmak
* Taladklmek.
talaz

* Dalga, kas
rga.
*
pekli kuma
lar
n rselenmesiyle yzndeki tellerde olu
an kabar
kl
k.

talazlanma
* Talazlanmak i
i.
talazlanmak
* Dalgalanmak.
*
pekli kumavb.nin bzlerek iplikleri
k
p kabarmak.
talazl
k
* Dalga serpintilerini nlemek iin kay
klar
n kpe
tesine ba
tan k
a doru yerle
tirilen tahta.
talebe
talebelik
talep

* renci.
* rencilik.
* Bir kimseden bir
eyi yapmas
nveya yapmamas
nisteme, dileme, istem.
*
stek.

talep etmek
* istemek, istekte bulunmak.
talepname
*
stek bildiren belge.
tali

*
kinci derecede olan, ikincil.

talih

* Rastlant
lar
dzenledi
ine ve insanlara iyi veya kt durumlar haz
rlad

na inan
lan tabiatst g, kut,

ans, baht, felek.


talih ku
u
*
yi talih.
talihi yaver gitmek
* talihi iyi olmak, i
i yolunda gitmek.
talihin kuca

na at
lmak
* kendi kaderine boyun e
mek.
talihine ksmek
* kt bir durum veya olayla kar

la

ld

nda yaln
zca talihi sulamak.
talihli

* Talihi iyi olan, bahta


k olan, bahtl
,
ansl
.

talihsiz
talihsizlik
talik

* Talihi ters olan, talihi kt olan,


anss
z, bahts
z.
* Talihsiz olma durumu, talihi olmama durumu,
anss
zl
k, bahts
zl
k.
* Asma, yukar
kald
rma.
* (bir i
in yap
lmas
nherhangi bir
arta) Ba
l
tutma.
* (belli bir zamana) B
rakma, erteleme.
* Arap alfabesinde geli
tirilen, yat
k olarak yaz
lan yaz
trlerinden biri.
* Bu tr yazile yaz
lm

talik etmek
* asmak.
* (bir i
in yap
lmas
n
) sonraya b
rakmak, ertelemek.
talika
* Drt tekerlekli, st kapal
, yaylbir tr at arabas
.
talil

talim

* Sebep gsterme.
* Tmden gelim.
* retim.
* Yeti
tirme.
* Al

t
rma.
* Uygulamalolarak yap
lan askerlik
renimi, e
itimi.

talim etmek
* retmek, bilgi kazand
rmak.
talim etmek
* az para kar

nda al

mak.
* hep ayn

eyi yemek zorunda olmak.


talimar
ekleme.

* Babodoslamas
ndan omurgaya kadar uzanan, c
vadra donan
m
na desteklik etmek amac
yla konulan

talimat
* Bir iyerinde, st makamdan asta verilen, al

ma s
ras
nda uyulmasgerekli noktalarbildiren resm yaz
,
ynerge, direktif.
* Grevin gerektirdii trl hizmetlerin ba
ar
yla yrtlmesi iin kumandanl
k, ba
kanl
k veya daire
ba
kanlar
nca verilen, o hizmetle ilgili sorumluluk, dzen ve ilkeleri iine alan buyruklara verilen ad.
talimat vermek
* st dzeyde bulunan biri, yapt
racai
le ilgili olarak gr
n belirtmek, yol gstermek.
talimatname
* Ynetmelik.
talimgh
* Uygulamalolarak subay adayyeti
tirilen kurulu
.
talimhane
* Talim yap
lan yer, alan.
talimli

* Talim grm
, eitilmi
.

* Al

k, eli yatk
n.
talimname
* Sava
ta uygulanan trl manevralar
, ara ve gerelerin nas
l kullan
laca

n
, her s
n
f
n grev ve davran

n
belirten kurallar
n topland

kitap.
talip
*
steyen, istekli.
* Genellikle evlenmek isteyen ve bu isteini evlenece
i kimseye bildiren erkek.
talip
kmak (veya talibi
kmak)
* (k
z iin) evlenme teklifi almak.
* bir
eye istekli olmak, istemek.
talip olmak
* istemek.
* evlenmek iin isteini belirtmek.
talipli
* Talip olan, talibi bulunan, talip.
talk

* Genellikle a
k ye
il, toz durumundayken ya
lbir grnmde, zgl a
rl

2,7, sertlii 1 olan, hidratl


doal magnezyum.
talk pudras
* Ni
asta, bizmut, karbonat vb. ile kar

t
r
larak yap
lan, zellikle st ocuklar
n
n pi
ik gibi deri hastal
klar
iin kullan
lan pudra.
talk
ist

* Talktan olu
mubillr
ist.

talk
ovcu
* ene yar

t
r
c
.
talk
m

* Ana sap
n bir iekle sonuland

, bymeyi yan saplar


n srdrd
bir tr iek durumu.

talk
n
* Telkin.
talk
ov
tallahi

* Bkz. ene yar

t
rma, sz gsterisi.
*
nand
rmaya g katmak iin sylenen vallahi ve billhi gibi bir ant sz.

tallbitkiler
* Kk, gvde, yaprak gibi ana organlardan yoksun bulunan ve o
u asalak veya rkl ya
ayan ilkel
bitkiler topluluu.
taltif

*
yilik ederek gnl alma.
* Ni
an, madalya, ayl
k art
rma gibi
eylerle dllendirme.

taltif etmek
* gnl ok
amak.
* ni
an, madalya vb. vermek; dllendirmek.
talveg

* Bir akarsu yata


n
n en derin yerlerini birle
tiren izgiye verilen ad.

talyum

* Atom numaras81, atom a


rl

204,39 olan, fizik zellikleri bak


m
ndan kur
una ok yakla
an, younlu
u
11,85, erime derecesi 303 C olan, tuzlarve birle
ikleri zehirli bir element. K
saltmas
Tl.
tam

tam a

* Eksiksiz, kesintisiz.
* Btn, tm.
* Gerek, ehliyetli, yetkin, kusursuz.
* (zaman ve yer iin) Anlamkesinle
tirir.
* Uygun olarak, t
pk
, ayn
.
* S
ras
nda, an
nda.
* Amerikan dolar
.
* A
n
n bir kenar
n
, tepesi evresinde dndrerek elde edilen a
.

tam adam
na atmak
* olumsuz bir davran
ve tutum iinde bulunan kimseyle kar
kar

ya gelmek.
tam adam
n
bulmak (veya tam adam
na d
mek)
* en uygun ki
iyi semek.
* (alay) en uygunsuz ki
iyi semek.
tam alg
* Bir tasar
n veya algieriinin bilinli olarak kavranmas
.
tam asalak
* Topraa ve zmlemeye ba
lbtn besinlerini konak
dan sa
layan bitki asala
.
tam bak
m
* Sal
k ynnden yap
lan genel yoklama, ekap.
tam bak
m merkezi
* Tam bak
m
n yap
ld

yer.
tam bak
m yapt
rmak
* sal
k ynnden genel bir yoklama yapt
rmak, ekap yapt
rmak.
tam bilet
*
ndirimli olmayan bilet.
tam blen
* Bir nicelikte bir tam say
kadar bulunan ba
ka bir nicelik.
tam gaz

* H
zla, h
zl
olarak.

tam gelmek
* uygun gelmek, uymak.
tam gn
* Yasalara gre kabul edilmiolan ign, fultaym.
tam kafiye
* Kafiyeli kelimelerin son harfleri aras
nda bir sesli bir sessiz harf benze
mesinden olu
an kafiye.
tam maa
la tekat (veya emekli)
* (
aka) i
i az, denei ok olan bir i
e yerle
enler iin sylenir.
tam mesai
* Tam gn al

ma.

tam otomatik
* Btnyle otomatik olan ara veya alet.
tam pansiyon
* Konaklama tesislerinde oda, kahvalt
,
le ve ak
am yemekleri gibi hizmetlerin tamam
n
n verildii sistem,

n yemek veren otel, pansiyon.
tam say
* Bir btn olu
turan tekler iin kararla
m
bulunan say
.
* Kesirsiz say
.
tam siper

* Hibir yeri grnmeyecek biimde sipere yatmak.

tam tam
na
* Btnyle, oldu
u gibi, tamamtamam
na.
tam tarife
*
ndirimsiz.
tam stne basmak
* istenilen
eyi bulmak.
tam yol

* ok abuk, yksek h
zda, sr'atli.

tamah
* A gzllk, h
rs.
tamah etmek
* a gzl davranmak.
* ok beenip istemek.
tamahkr

* A gzl, camgz.

tamahkrl
k
* A gzllk.
tamam

* Btn, tm.
* Eksiksiz.
* Yanl
ve yalan olmayan, do
ru.
* Tamamlanm

, bitmi
.
* Evet, peki, olur!.
* Ta

tlar
n yola koyulabilece
ini anlat
r.
* Be
enilmeyen bir iveya neri kar

s
nda sylenir.

tamam bulmak
* bitmek, sona ermek.
tamam gelmek
* bir
eye uygun d
mek.
tamam m
?
* "oldu mu, anla
t
k m
?" anlam
nda soru.
tamam olmak
* sona ermek, tamamlanmak.
tamamen

* Btn olarak, bsbtn.

tamamtamam
na
* Btnyle, tastamam.
tamam
yla
* Tam olarak, bsbtn, klliyen.
tamamiyet
* Btnlk.
tamamlama
* Tamamlamak i
i, itmam.
tamamlamak
* Eksiksiz, tamam duruma getirmek, btnlemek.
* Bitirmek.
tamamlan

* Tamamlanmak i
i veya biimi.
tamamlanma
* Tamamlanmak i
i.
tamamlanmak
* Eksiksiz duruma getirilmek, tamam olmak, btnlenmek.
* Bitirilmek.
tamamlatma
* Tamamlatmak i
i.
tamamlatmak
* Eksi
ini yerine koydurmak, btnletmek.
tamamlay
c
* Tamam durumuna getiren, tamamlayan.
tamamlay

* Tamamlamak i
i veya biimi.
tamanit

* Doal kalsiyum ve demir fosfat.

tambur
* Klsik Trk mzi
inin ba
l
ca alg
lar
ndan biri olan, yay veya m
zrapla al
nan, uzun sapl
, telli tahta alg
.
tambura

* Trk halk mzi


inde kullan
lan, cura, bulgari,
r, balama gibi telli ve alg
la al
nan alg
lar
n genel

ad
.
tamburac
* Tambura alan veya yapan kimse.
tambur
tamer

* Tambur alan kimse.


* Eksikli
i olmayan er, tam tehizatl
asker.

tamtam
na
* Bkz. tam tam
na.
tamik

* Derinle
tirme.
tamim
* Genelge, sirkler.
* Genelleme.
* Genelle
tirme.
tamim etmek
* genellemek.
tamir
* Onarma, onar
m.
* Yap
lan bir yanl

, kusuru dzeltmeye al

ma.
tamir etmek
* onarmak.
* yap
lan bir yanl

dzeltmeye al

mak.
tamir grmek
* onar
lmak, dzeltilmek, yenilenmek.
tamir tak
m
* Onar
m i
lerinde kullan
lan ara ve gerelerin hepsi veya bunlariinde bulunduran anta.
* Motorlu aralarda karbratrn yenilenmesinde kullan
lan paralar.
tamirat
tamirci

tamircilik

* Onar
m.
* Bir
eyi onaran kimse.
* Onar
m yap
lan yer.
* Tamircinin i
i.

tamire vermek
* onar
lmak iin bir
eyi onaracak kimse veya yere vermek.
tamirhane
* Genellikle teknik aralar
n onar
ld
yer.
tamlama

* Bir ad
n anlam ynnden tam belirtilmesi iin, bir ba
ka addan, zamirden veya s
fattan yard
m grmesi,
terkip: Evin kap
s
. Bizim evimiz. Karl
da
lar gibi.
tamlanan

* Tamlamada anlambelirtilen, a
klanan ad, belirtilen, mevsuf: Evin n. retmenin khyas
. Elma a
ac

gibi.
tamlayan

* Tamlamalarda temel olan bir ad


n anlam
na
klayan ad, zamir veya s
fat, belirten: Evin kap
s
.
retmenin kitab
. Su yolu gibi.
tamlayan durumu
* Ad grevindeki kelimenin ta

kavram
n ba
ka bir kavrama balanmas
durumu, -in hli, genitif.
Trkede bu durum -in (-nin) tak
sile kurulur: Evin, araban
n, okulun gibi.
taml
k
tampon

* Eksik olmama durumu, olgunluk.


* Bir deli
i kapamaya yarayan, herhangi bir maddeden yap
lm
byk t
ka.

* Bir darbenin
iddetini azaltmaya yarayan, ii yumu
ak maddeyle dolu
ey.
* arp

malar
n etkisini azaltmak iin vagonlar
n, otomobillerin n ve arka yerlerinde bulunan yaylmetal
donan
m.
* Kansilmek veya durdurmak iin kullan
lan gaz bezi yuma
veya sterilize edilmipamuklu zel para.
* Bir darbenin, at

man
n
iddetini azaltan etken.
tampon blge
*
ki devlet aras
nda, hudut boyunca, askerden ar
nd
r
lm
toprak paras
.
tampon devlet
* Co
raf konumu bak
m
ndan, gl ve birbirine d
man iki devlet aras
nda bulunan devlet.
tamponlama
* Tamponlamak i
i.
tamponlamak
* Tampon koymak, yerle
tirmek.
tamtak
r
*
inde bulunmasgereken
eylerden hibiri bulunmayan.
tamtak
r kuru (veya k
rm
z
) bak
r
* bo
, bombo
.
tamtak
r olmak
* iinde gerekli hibir
ey kalmamak.
tamtam

tamu
tamzara

* Orkestrada yer alan bir tr in gongu.


* (Afrika yerlileri aras
nda) Davul.
* Bu davulla yap
lan bazolaylarhaber vermeye veya a
klamaya yarayan ses.
* Cehennem.
* Dou Anadolu'da, toplu olarak oynanan bir halk oyunu.

tan
* Gnedomadan nceki alaca karanl
k.
-tan / -ten
* Bkz. -dan / -den.
tan a
armak (veya atmak)
* gn domaya ba
lamak,
afak skmek.
tan skmek
* tan a
armak.
tan tun
* ldrlmek veya ba

belya u
ramak anlam
na gelen tan tuna gitmek deyiminde geer.
tan yeli
tan yeri

* Sabaha doru
kan hafif rzgr.
* Gne
in do
mak zere olduu s
rada, ufukta hafife ayd
nlanan yer.

tan yeri aarmak


* sabah olmaya ba
lamak, ufku belli belirsiz bir ayd
nl
k kaplamak.

tanassur
tandem

* Bkz. Hristiyanla
ma.
*
ki ki
ilik bisiklet.

tand
r
* Yere ukur kaz
larak yap
lan bir tr f
r
n.
* Bazyerlerde, k

n ayaklar
s
tmak iin, alak bir masan
n alt
na mangal konulup stne yorgan rtlerek
yap
lan dzen.
tand
r alevi
* Tand
rda me
e odununun
kard

yak
cve etkili alev.
tand
r ate
i
* Tand
rda me
e odunundan yak
lmasile olu
an dayan
klve etkili ate
.
tand
r brei
* Tand
rda pi
irilen brek.
tand
r rei
* Tand
rda pi
irilen rek.
tand
r ekmei
* Tand
rda pi
irilen ekmek.
tand
r kebab
* Ku
ba
et ve so
anla yap
lan, tand
rda pi
irilen et yemei.
tand
rname
* Tand
r ba

nda oturulurken sylenen veya okunan masal.


* Bilgisiz kimselerin inand

sama fikirler ve bu fikirlerin yaz


ld

san
lan kitap.
tane

* Herhangi bir say


da olan (
ey), adet.
* Bazbitkilerin tohumu.
* ekirdekli kk meyve.

tane balamak
* (meyve veya herhangi bir bitki iin) tohumlartane durumuna gelmek.
tane tane

* Teker teker.

tane tane sylemek (veya konu


mak)
* acele etmeden, seslerin hakk
nvererek, herkesin anlayabilece
i gibi konu
mak.
tanecik

tanecikli

* Kk tane.
* Say
gsteren bir szle birlikte bir
eyin azl
belirtilmek iin kullan
l
r.
* ok kk boyutlu madde, cisim.
* Kck tanelerden olu
mu
.
* Yzeyi taneciklerle kapl
gibi grnen.

taneciksiz
* Tanecii olmayan.
tanecil

* Tah
lla beslenen.

taneleme

* Tanelemek i
i.

tanelemek
* Tanelerini ay
rmak.
tanelenme
* Tanelenmek i
i.
tanelenmek
* Tanelere ayr
lmak; taneler olu
mak.
taneli

tanen

* Tanelerden olu
mu
.
* Herhangi bir biimde tanesi olan, ufak taneli.
* Birok bitkisel maddede bulunan, deri tabaklamada, hekimlikte kullan
lan, tadburuk bir madde.

tang
r tang
r
* Bonesnelere vuruldu
unda
kan kaba ve
nlay
csesleri anlat
r.
tang
r tungur
* Genellikle bonesnelerin yuvarlan
rken
kard

kaba ve
nlay
c
sesi anlat
r.
tang
rdama
* Tang
rdamak i
i.
tang
rdamak
* (maden
eyler iin) Kuru ve grltl ses
karmak.
tang
rdatma
* Tang
rdatmak i
i.
tang
rdatmak
* (maden
eyler iin) Kuru ve grltl ses
kartmak.
tang
rt

* Maden
eylerin
kard
kuru ve grltl ses.

tang
rt
l
* Tang
rt
s
olan, grltl.
tango

tan
tan
d
k

* zel ritmli a

r bir dans.
* Bu dans
n mzi
i.
* Son modaya a

ruyarak giyinmi
, zppece

k (kad
n).
* Bir hastal

tan
ma i
i, te
his.
* Tan

l
p konu
ulan kimse, bildik.
* Daha nceden bilinen, grlen, a
ina.

tan
d
k
kmak
* nceden birbirlerini tan
m
olmak, tan
olmak.
* bir
eyi daha nceden
renmi
, duymuolmak.
tan
k

* Grdn ve bildi
ini anlatan, bilgi veren kimse,
ahit.
* Duru
mada bilgisine, grgsne ba
vurulan kimse,
ahit.

tan
k olmak
* bir olaygrmek ve duymak,
ahit olmak.
tan
k tepe
* Yatay veya bir yana e
imli katmanlardan olu
an bir yaylada, akarsu a

nd
rmas
ndan az ok kurtulabilen ve
a

nmadan nceki yzeyin bir parasolan tepecik.


tan
klama
* Tan
klamak i
i.
tan
klamak
* (bir iddiay
) Tan
kla desteklemek, tan
k gstermek.
tan
kl
k
* Tan
k olma durumu veya tan

n yapt

i
,
ahitlik.
tan
kl
k etmek
* mahkemede, tan
k olunan bir durumu sylemek,
ahitlik etmek.
tan
lama

* Tan
lamak i
i, te
his.

tan
lamak
* Te
his etmek.
tan
lmak
* Tan
nmak, bilinmek.
tan
m
tan
ma

* Bir varl
a, bir
eye zg niteliklerin belirtilmesi, bir kelimeyi belirleyen, a
klayan anlam, tarif.
* Tan
mak i
i.

tan
mak

* Daha nce grlen, bilinen bir kimse veya


eyle kar

la

ld

nda, bunun kim veya ne oldu


unu
hat
rlatmak.
* Daha nce grmolmak, ili
kisi bulunmak, bilmek.
* Bir kimse veya
eyle ilgili, doru ve tam bilgisi bulunmak.
* Bilip ay
rmak, semek, ay
rt etmek.
* (hukuk ynden) Varl

nkabul etmek.
* Boyun emek, yarg
s
na uymak, saymak.
* Sorumlu bilmek.
* Bir
eyin yap
lmas
, bitirilmesi iin belli bir sre vermek.
tan
mamazl
k
* Tan
mazl
k.
tan
mazl
k
* Tan
mama durumu.
tan
mazl
ktan gelmek
* bir kimseyi tan
d

hlde tan
m
yormugibi davranmak.
tan
mlama
* Tan
mlamak i
i, tarif etme.
tan
mlamak
* Bir kavrambtn geleri ile eksiksiz anlatmak, zel ve de
i
mez niteliklerini sayarak bir
eyi tan
tmak,
tarif etmek.

tan
mlanma
* Tan
mlanmak i
i.
tan
mlanmak
* Tan
m
yap
lmak, tarif edilmek.
tan
mlay

* Tan
mlamak i
i veya biimi.
tan
ml
k
tan
n

tan
nma

* \343 harfitarif.
* Tan
nmak i
i veya biimi.
* Tan
nmak i
i.

tan
nmak
* Kim oldu
u bilinmek.
* Herhangi bir zelli
i ile bilinmek.
* (hukuk ynden) Varl

kabul edilmek.
tan
nm

* Herhangi bir zelli


i ile n kazanm
olan.
* nl.
tan
s
zl
k
* Tan
nan, bilinen varl
klar
, grme, i
itme gibi duyu organlaryoluyla ay
rt edememe durumu, agnozi.
tan

* Tan
d
k (kimse veya yer), bildik.
tan

kmak
* daha nceden tan

m
olmak.
tan

* Birbirini tan
yanlardan her biri.

tan

kl
k
* Birbiriyle tan

m
bulunma, birbirini tan
m
olma durumu.
tan

* Tan

mak i
i veya biimi.
tan

ma
tan

mak

* Tan

mak i
i.
* Birbirini tan
r duruma gelmek.

tan

t
rma
* Tan

t
rmak i
i, takdim, prezantasyon.
tan

t
rmak
* Birbirini tan
mayanlar
n tan

mas
nsa
lamak, tan
tmak, takdim etmek.
tan
t

tan
t
c

* Tan
tlamaya yarayan belge veya herhangi bir
ey, beyyine, hccet.
* ne srlen bir
eyin dorulu
unu gstermede izlenen d
nce sreci.

* Tan
tma i
ini yapan, tan
tan.
* Piyasaya yeni
kar
lm
il, kitap gibi
eyleri tan
tan kimse, propagandist.
tan
t
l

* Tan
t
lmak i
i veya biimi.

tan
t
lma
* Tan
t
lmak i
i.
tan
t
lmak
* Tan
tmak i
ine konu olmak, takdim edilmek.
tan
t
m
tan
t

* Tan
tma.
* Tan
tmak i
i veya biimi.

tan
tlama
* Tan
tlamak i
i, ispatlama.
* ne srlen bir iddian
n do
rulu
unu mant
ksal yntemle gsterme.
tan
tlamak
* Bir iddian
n gerekli
ini inkr edilmeyecek bir kesinlikle gstermek, ispatlamak.
* Muhakeme etme yoluyla veya tan
k gstererek bir
eyin do
rulu
unu ortaya koymak.
tan
tlan

* Tan
tlanmak i
i veya biimi.
tan
tlanma
* Tan
tlanmak i
i.
tan
tlanmak
* Tan
tlamak i
i yap
lmak veya tan
tlamak i
ine konu olmak, ispatlanmak.
tan
tlay

* Tan
tlamak i
i veya biimi.
tan
tl
* Tan
tlanm

, tan
ta dayanan.
tan
tma

* Tan
tmak i
i, takdim.

tan
tma filmi
* Bir sinemada bir sonraki program
, filmi tan
tmak iin o programdaki filmden nce gsterilen rnek
paralar, fragman.
tan
tma kart
* Kimlik belgesi.
tan
tma yaz
s
* Kitap, dergi, film vb. eserlerin zelliklerini genel izgileriyle anlatan yaz
.
* Bir filmde eme
i geen yap
mc
, ynetmen, oyuncu vb. nin adlar
n
, filmin yap
m
yla ilgili bilgileri iine
alan, filmin ba

nda (bazen de sonunda) bulunan liste.


tan
tmac
* Tan
tma i
iyle grevli kimse, takdimci.
tan
tmac
l
k
* Tan
tmac
n
n i
i, takdimcilik.

tan
tmak

* Bir kimsenin veya bir


eyin tan
nmas
nsa
lamak.
* Bir ki
inin kim olduunu ba
kas
na bildirmek, tan

t
rmak, takdim etmek, prezante etmek.

tan
tmal
k
* Bir
eyden nas
l yararlan
laca

yla ilgili bilgileri vermek iin yaz


lm
tan
tma yaz
s
, tarife, prospekts.
tan
ts
z

* Tan
tlanmam

, tan
ta dayanmayan.

tan
y

* Tan
mak i
i veya biimi.
tanin
taninli
tanjant

tank

tank

* T
nlama.
* Ahenkli, ritmik.
* Ba
ka bir izgiye, e
riye veya yzeye dokunan, fakat onu kesmeyen izgi, e
ri veya yzey.
* Bir
eye yaln
z bir noktada de
en.
* Z
rhlve silhl
, tekerlekleri paletli, motorlu savata

t
.
* Metal sarn
.
* Tank kullanan veya tankla birlikte sava
an (asker).

tanker
kamyon.

* Petrol, benzin gibi akaryak


t rnleriyle, sanayi ile ilgili ya
,
arap vb. s
vmaddeleri ta

yan gemi veya

tankerci
* Tanker i
iyle u
ra
an kimse.
tankercilik
* Tankercinin i
i veya mesle
i.
tanksavar
* Tanklarhedef olarak seen ve onlaretkisiz hle getirmek iin kullan
lan silh.
tanlama

* Tanlamak i
i.

tanlamak
* a
mak,
a

rmak.
tannan
Tanr
tanr

* T
nlayan,
nlayan.
* Allah.
* ok tanr
c
l
kta var oldu
una inan
lan insanst varl
klardan her biri, ilh.

Tanra
k
na
* Allah a
k
na.
tanr
bilimci

*
lhiyatla u
ra
an kimse, ilhiyat
, teolog.
tanr
bilimi
*
lhiyat, teoloji.
Tanrkayras
* Tanr
n
n dnya i
lerinde beliren iyilik ve bilgeli
i.
Tanrkorusun
* Allah korusun.
Tanrmisafiri
* a
r
lmadan gece yat
s
na gelen konuk.
Tanrvergisi
* Sonradan elde edilmeyip yarad
l

tan var olan nitelik, yetenek veya zellik, Allah vergisi.


Tanryarattdememek
* k
yas
ya dvmek, vurmak.
tanr
c
l
k
* Evreni yaratan ve yneten, vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir tanr
n
n varl

na inanma, teizm.
tanr
a

* ok tanr
c
l
kta kad
n tanr
, ilhe.

tanr
la
ma
* Tanr
la
mak i
i.
tanr
la
mak
* Tanrdurumuna gelmek.
tanr
la
t
rma
* Tanr
la
t
rmak i
i.
tanr
la
t
rmak
* (birini veya bir
eyi) Tanrdiye tan
mak, Tanryerine koymak.
* A

rderecede vmek.
tanr
l
k

* Tanr
ya zg olan varl
k, nitelik, ulhiyet.

Tanr
'n
n gn
* Allah'
n gn, her gn.
tanr
sal

* Tanrile ilgili olan, tanr


ya zg olan, lhut.

tanr
sall
k
* Tanr
sal olma durumu, ulhiyet.
tanr
s
z

* Tanr
solmayan, tanrtan
mayan, mlhit.

tanr
s
zl
k
* Tanr
s
z olma durumu.
tanr
tan
maz
* Tanr
n
n varl

ninkr eden, ateist.


tanr
tan
mazl
k
* Tanr
n
n varl

ninkr eden
reti, ateizm.

Tanr
'ya
kr
* hamdolsun.
tans
k

*
nsan akl
n
n alamayaca
,
a

rt
c
, ola
anst olay, mucize.

tansiyometre
* Gerilimler.
tansiyon
* Kan
n damarlara ieriden yapt

bas
n, kan bas
nc
.
* Gerilim.
tansiyon d
rc
* Atardamar bas
nc
nd
ren (il).
tansiyon lmek
* bir kimsenin zel bir aletle tansiyonunu tespit etmek.
tantal

* Atom numaras73, atom a


rl

180,88, yo
unlu
u 16,6 olan, 3000 C ye do
ru eriyen ve siyah bir toz
durumunda elde edilen bir element. K
saltmasTa.
tantana

* Grkem,
a
aa.

tantanac
* Tantana yapan kimse.
tantanal
* Grkemli, gsteri
li,
a
aal
.
tantanas
z
* Tantanasolmayan.
tantuni

* Ku
ba

ndan daha kk et paralar


n
n so
an, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac zerinde
pi
irilmesi sonunda haz
rlanan kebap tr.
Tanzanyal
* Tanzanya halk
ndan olan (kimse).
tanzifat

* (belediyece yapt
r
lan) Temizlik i
leri.

tanzifat amelesi
* Temizlik isisi.
tanzifat arabas
* Temizlik arabas
.
tanzifat vergisi
* Temizlik vergisi.
tanzim

* S
raya koyma, s
ralama.
* Dzeltme, dzenleme, dzen verme, yoluna koyma.

tanzim etmek
* s
ralamak.
* dzenlemek, dzeltmek, dzen vermek.

tanzim sat

* Sat
c
fiyatlar
n
n ykselmesini nlemek, bazmallar
n tketiciye ula
mas
nsa
lamak iin belediye veya
ba
ka kamu kurulu
lar
nca yap
lan sat

.
Tanzimat
* Sultan Abdlmecit zaman
nda, 1839'da Glhane Hatt
hmayunu ad
yla an
lan bir fermanla iln edilen,
ynetimi iyile
tirme tasar
sve bu iyile
tirmenin yap
ld
dnem.
* (kk t ile)
dar i
lerin dzeltilmesi iin al
nan nlemlerin ve yap
lan uygulamalar
n tamam
.
Tanzimat
* Tanzimat hareketinde grev alm
olan kimse.
* Tanzimat yanl
skimse.
tanzir
* Benzetme.
* Divan edebiyat
nda bir
iiri rnek olarak ona benzer bir rnek kaleme alma.
taoizm
* Falc
l
k.
tapa

tapalama

* i
e gibi dar delikleri t
kamaya yarayan mantar, cam, tahta veya plstikten t
ka, t
pa.
* Top mermisinin ucuna tak
lan ve mermi at
ld
ktan sonra patlamas
nsa
layan ayarlba
l
k.
* Tapalamak i
i, t
palama.

tapalamak
* i
e vb. nin az
na tapa koymak, t
palamak.
tapalanma
* Tapalanmak i
i.
tapalanmak
* Tapa ile t
kanmak, t
palanmak.
tapal
tapan

* Tapa konmuolan, t
pal
.
* Tarlaya at
lan tohumu rtmek iin gezdirilen, aatan geniara, srg.

tapan ekmek
* tapanlamak.
tapanlama
* Tapanlamak i
i veya durumu.
tapanlamak
* Tarlaya at
lan tohumu rtmek iin srg ekmek.
tapas
z
tap

* Tapa konmam
olan, t
pas
z.
* Mabut.

tap
klama
* Tap
klamak i
i veya durumu.
tap
klamak

* Birini be
enerek arkas
nok
amak, tap

lamak.
* T
p

lamak.
tap
nak

*
inde tanr
ya kulluk edilen, tap
n
lan yap
, mabet, ibadethane.

tap
ncak
* Bkz. Feti
.
tap
ncak
l
k
* Bkz. Feti
izm.
tap
n

tap
nma

* Tap
nmak i
i veya biimi.
* Tap
nmak i
i.

tap
nmak
* Tanr
ya veya ilh olarak tan
nan varl

a kar

inan
ve ba
l
l
k anlatmak iin belirli kurallara baldin
hareketlerde bulunmak.
* Tanr
ya kar
kulluk grevini yerine getirmek, ibadet etmek.
* Byk bir sevgiyle ba
lanmak, a
kla sevmek.
tap
rdama
* Tap
rdamak i
i veya durumu.
tap
rdamak
* Tap
rtsesi
karmak.
tap
rt
* Yrrken
kan ayak sesini and
r
r ses.
tap

* Tapmak i
i veya biimi.

tap

lama
* Tap

lamak i
i.
tap

lamak
* Tap
klamak.
* Hamurun zerini dzeltmek iin hafif hafif vurarak elle s
vamak.
tap

lanma
* Tap

lanmak i
i.
tap

lanmak
* Tap

lamak i
i yap
lmak.
tapi

* Pokerde k

tlar da

t
lmadan nce oyunculardan birinin yere srdkten sonra nnde fi
i veya paras
kalmad

nbelirtmek iin syledii sz.


tapi kalmak (oyunlarda)
* kumar oyunlar
nda fi
siz ve paras
z kalmak.
tapir

* Tapirgillerden, bir tr Asya ve Afrika'n


n tropikal blgelerinde ya
ayan, 2 m uzunlu
unda, k
sa hortumlu
bir hayvan tr (Tapirus).
tapirgiller
* Tek parmakl
lardan tapir trlerini iine alan bir familya.

tapma
tapmak

tapon

taponcu
taptaze

tapt
rma

* Tapmak i
i.
* Tanrdiye tan
mak, kulluk etmek.
* Tutku ile sevmek, ba
lanmak.
* Niteli
i d
k, eski, elde kalm

.
* A
a
(kimse).
* Tapon mal al
p, satan kimse.
* ok taze.
* Bozulmadan, de
erinden bir
ey yitirmeyerek.
* Tapt
rmak i
i veya durumu.

tapt
rmak
* Tapmas
nsalamak.
tapu

* Bir ta

nmaz
n stndeki mlkiyet hakk
ngsteren belge.
* Tapu i
lerinin yrtld
kurulu
, tapu dairesi.

tapu kt
* Bir ta

nmaz
n stndeki hak ve ykmllklerin yaz
ld

, tapu sicil muhaf


z
nca tutulan resm ktk.
tapu memuru
* Tapu kt
tutmakla grevli memur.
tapu sicili
* Bkz. Tapu kt.
tapucu
* Tapu i
leriyle ura
an, tapu memuru.
tapulama

* Tapulamak i
i.

tapulamak
* Ta

nmazlar ve bunlarla ilgili ipotek,


ufa, irtifak gibi bazhaklar
tapu ktne geirmek.
tapulu

tapusuz

* Tapusu olan.
* Emri alt
nda, mlkiyetinde.
* Tapusu olmayan.

tapyoka
* Manyok kknden
kar
lan ni
asta.
tar
taraba

* Dou Anadolu ile Azerbaycan'da al


nan bir algtr.
* Tahta perde.

taraa

* Bir yap
n
n dam
nda evresi, st a
k yer, tahtabo
, teras.
* Toprak veya ba
ka malzemeyle elde edilen, bir duvarla desteklenen yksek dzlk.
* Seki.

taraf
* n, arka, sa
, sol, st, alt vb. yanlar
n her biri.
* Yn, yan, do
rultu.
* Yre, yer.
*
stekleri, d
nceleri kar

t olan iki ki
iden veya iki topluluktan her biri.
* Bir ki
inin soyundan gelenlerin hepsi.
* Bir
eyin belli blm, k
sm
.
taraf gzetmek
* birinden yana olmak.
taraf tutmak (
kmak veya olmak)
* birinden yana olmak, birinin grve d
ncesini desteklemek.
tarafa olmak (veya
kmak)
* birinin grve d
ncesini benimsemek, desteklemek.
tarafeyn

*
ki taraf.

tarafgir
* Bir tarafkay
ran, bir taraftutan.
tarafgirlik
* Bir tarafkay
rma, bir taraftutma.
taraf
mdan
* benden.
taraf
na

* ona.

taraf
ndan
* herhangi birinden.
* eliyle, arac
l

yla.
* trnden, e
idinden.
tarafl

* Yanve yn olan, yanl


.
* Herhangi bir yreden olan.
* Herhangi bir d
nceyi, inanc
, kimseyi destekleyen, yanl
.

taraflolmamak
* kendini ilgili saymamak veya anlamazl
ktan gelmek.
tarafl
l
k

* Tarafl
olma durumu.

tarafs
z
* Hibir d
nceyi, inancpayla
mayan, tutmayan, yans
z.
tarafs
z blge
* Sava
ta iki taraf yetkilileri veya kumandanlar
nca karar verilen, askerden ar
nm
blge.
tarafs
zla
t
rma
* Tarafs
zla
t
rmak i
i.

tarafs
zla
t
rmak
* Tarafs
z duruma getirmek.
tarafs
zl
k
* Tarafs
z olma durumu, yans
zl
k; btarafl
k.
taraftar

* Yan tutan, bir yandestekleyen (kimse), yanda


.
* Sporcunun veya sporcular
n temsil ettikleri renklere, kulbe veya bayra
a balanan kimse.

taraftarl
k
* Yanda
l
k.
taraftarl
k etmek
* bir taraftutmak, bir yan
desteklemek.
tarak
ara.

* Salar
n, sakal
n, hayvan tylerinin kar

kl

ngidermeye veya kad


nlar
n salar
ntutturmaya yarayan di
li
* Bah
vanl
kta topra
n ta

nay
klamak iin kullan
lan, ucu bu biimde olan ara.
* Dokuma tezghlar
nda, di
leri aras
ndan ar
ipliklerinin getii tarak biiminde ara.
* Bazku
lar
n ba

nda bulunan yelpaze biiminde tepelik.


*
nsanda aya

n yksek olan st blm.


* (suda ya
ayan hayvanlarda) Solunga.
* Yasssolungal
lardan, kabuklaryuvarlak, yelpaze biiminde bir yumu
aka.

tarak dubas
* Denizi taraklama i
inde kullan
lan dolaplduba.
tarak i
i
* Tarak di
leri gibi yol yol yap
lm
el i
i.
tarak otu

* Tarak otugillerden otsu bir bitki (Dipsacus).

tarak otugiller
* Biti
ik ta yaprakl
iki eneklilerden bir familya.
tarak vurmak
* taramak.
tarak
* Tarak yapan veya satan kimse.
* Taraklama i
i yapan kimse.
tarak
l
k
* Tarak
n
n i
i.
taraklama
* Taraklamak i
i.
* Ta
tara
ile yap
lm
olan.
* Aa gemilerde kaplamalar
n zedelenmesi durumunda, ieriye su girmemesi iin omuzluktan su dzeyine
kadar,
skarmozlar aras
na uyumlu olarak yerle
tirilen, a
atan yap
lan peki
tirme.
* Babahe i
lerinde ta
lartarakla toplama, ay
klama.
taraklamak
* Ba
, bahe topra
n
n yzn tarakla dzeltmek.
* Gereksiz maddelerden ay
klamak amac
yla ara geirmek, taramak.
* Y
lankavi izgilerle boyamak.
* Tarar gibi yapmak.

tarakl

* Tara
olan.
* Ba

nda tarak bulunan (kuveya kad


n).
* Yol yol nak

l
.
* Tara
geniolan (ayak).

tarakl
lar
* Selenterelerin, saydam ve jelatinli deniz hayvanlar
n
iine alan s
n
f
.
taraks

* Taraa benzer, taraand


ran.

tarakskas
* Uylu
un st blmnde bulunan kas.
taraks
z

* Tara
olmayan.

tarakta bezi olmamak


* sz edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak.
taral
tarama

taramak
aramak.

* Taranm

.
* Taramak i
i.
* Bal
k yumurtasile yap
lan bir tr meze.
* Glgeleri yol yol ve izgi izgi olan (resim, harita).
* Bir
eyin tellerini birbirinden ay
r
p kar

kl

ngidermek.
* Bir
ey veya kimseyi bulmak, denetlemek iin trl yntemlerden yararlanarak bir yeri s
kbir biimde

* Bir
eyin iindeki gereksiz maddeleri tarak, t
rm
k vb.ile ay
klamak, taraklamak.
* Ta

n yzn di
li elik kalemle i
lemek.
* Makineli tfek vb. ate
li silhlarla srekli olarak bir yere ateetmek.
* Derleme ve ara
t
rma yapmak iin bir yay
ndikkatle gzden geirmek veya gerekli cmleleri veya yaz
lar
tespit etmek.
* Dikkatle bakmak, szmek.
* Kafas
ndan geirmek, belli belirsiz d
nmek.
taranga
taran

taranma

* Bir tr tatl
su bal

.
* Taranmak i
i veya biimi.
* Taranmak i
i.

taranmak
* Taramak i
i yap
lmak.
* Kendi ba

ntaramak.
tarant
* Taramak sonunda
kan gereksiz
eyler.
tarassut

* Gzleme, gzetleme, dikkatle bakma.

tarassut etmek
* gzlemek, gzetlemek.

tara

* Tarla, ba, bahe gibi yerlerden toplanan rnden artakalanlar.

tara
lama
* Tara
lamak i
i.
tara
lamak
* Tarla, ba, bahe gibi yerlerden kald
r
lan rnlerden artakalanlartoplamak.
tarat

* Taratmak i
i veya biimi.
taratma
taratmak
tarator

* Taratmak i
i.
* Taramak i
ini yapt
rmak.
* Ekmek ii, ceviz, zeytinya

, sar
msak ve sirke ile yap
lan bir tr meze.

taravet
* Krpelik, tazelik.
taravetli
taray

taraz

* Krpe, taze.
* Taramak i
i veya biimi.
*
pek gibi dz ve parlak bir kuma

n zerinde bulunan tel tel iplik.

taraz taraz
* (kumaiin) zeri tel tel iplik olan.
* (sa, ty vb. iin) Da

n
k, biim verilmemi
, kabar
k.
tarazlama
* Tarazlamak i
i.
tarazlamak
* Tezghtan
kan kuma

n tarazlar
n
ay
klamak.
tarazlanma
* Tarazlanmak i
i.
tarazlanmak
* Kumaiin, zeri tel tel ipliklerle kaplanmak, iplikleri kabarmak.
* (sa iin) Da

n
k, kar

k olmak, tel tel kabarmak.


* (deri iin) Ptr ptr olmak.
tar
n

tar
n
tardiye

* Defnegillerden bir a
a (Cinnamomum).
* Bu aac
n, iinde kokulu bir yabulunmas
dolay
s
yla bahar gibi kullan
lan kabuu.
* Sar
ile kahverengi arasrenkte olan.
* Bedizelik bentlerden olu
an naz
m paras
.

taret

* Gemilerde veya kalelerde, topu mevzilerinde topun makine blmn ve topularkoruyacak biimde
yap
lm
z
rhl
kule.
tarh

*
karma.
* (vergi iin) Koyma.
* Bahelerde iek dikmeye ayr
lm
yer.

tarh etmek
* bir say
ybir say
dan
karmak.
* vergilendirmek, vergi koymak.
tarhana

*
ine domates, biber, so
an, kokulu otlar, st veya yo
urt kat
lan, bulgurdan veya mayalanm
ve
kurutularak ufalanm
hamurdan yap
lan orba malzemesi.
* Bundan yap
lan orba.
tarhana orbas
*
ine tarhana kat
larak haz
rlanan orba.
tarhanal
k
* Tarhana yapmaya ayr
lm

.
tarhun
tar
k

* Birle
ikgillerden, hekimlikte kullan
lan,
t
rlbir bitki (Artemisia dracunculus).
* Sabah y
ld
z
, Vens.

tar
m
* Gerekli, yararlbitkileri yeti
tirmek amac
yla toprak zerinde yap
lan al

malar
n btn, ziraat.
tar
m corafyas
* Beslenme, giyinme gibi ihtiyalar
n ve tar
mla ilgili verilerin gsterildi
i veya konu edildii co
rafya bilimi.
tar
mc

* Tar
m i
leriyle u
ra
an kimse, ziraat
.
* Tar
m mhendisi veya teknisyeni, ziraat
.

tar
mc
l
k
* Tar
m i
leriyle u
ra
ma, ziraat
l
k.
tar
msal

* Tar
mla ilgili, zira.

tarif
* Tan
m.
* Bir i
in yap
l
yntemini a
klama ve belirtme.
* Bir
eyin bulundu
u yeri, evre ile ilgisini belirterek a
klama.
tarif etmek
* tan
mlamak.
tarife
* Fiyat gsteren izelge.
* Ta

tlar
n gidigelizamanlar
ngsteren izelge.
*
l, alet vb.
eylerin nas
l kullan
laca
na
klayan k
t, tan
tmal
k, prospekts.
tarifeli

* Belli bir tarifeye gre olan.

tarifesiz

* Tarifesi olmayan.

tariflendirme
* Tariflendirmek i
i.
tariflendirmek
* Tarifini yapmak, tarifeye balamak.
tarifli

* Tarifi olan.

tarifname
* Bir i
in yap
l

nveya bir aletin al

mas
na
klayan yaz
veya bro
r.
tarifsiz

* Tarifesi olmayan.
* Anlat
lamayacak derecede ok olan.

tarih

* Bir olay
n gnn, ay
nve y
l
nbildiren sz veya gn.
* Toplumlar
, milletleri, kurulu
laretkileyen hareketlerden do
an, olaylarzaman ve yer gstererek anlatan;
bu olaylar aras
ndaki ili
kileri, daha nceki ve sonraki olaylarla ba
lant
lar
n
, kar

l
kletkilenmeleri, her milletin
kurduu medeniyetleri, kendi i sorunlar
ninceleyen bilim.
* Evrensel tarihin herhangi bir blmn ele alan anlat
.
* Bir konuyu gemi
i ve geli
imi iinde inceleyen anlat
.
* Tarih kitab
.
* Tarih dersi.
tarih atmak (veya koymak)
* bir
eyin zerine tarih yazmak.
tarih d
rmek
* nemli say
lan bir olay
n, o
unlukla naz
m biiminde sylenen szlerle, ebcet hesab
na gre tarihini
belirtmek.
tarih ncesi
* Yaz
n
n bulunmas
ndan nceki a
lar.
* Yaz
n
n bulunmas
ndan nceki insan topluluklar
n
n evrimini inceleyen bilim, prehistorya.
tarihe
tarihi

tarihilik

* Bir olay veya nesnenin zet olarak yaz


lm
tarihi.
* Tarih konular zerinde ara
t
rmalar yapan, tarih kitaplar
yazan kimse, mverrih.
* Tarih
retmeni.
* Tarih konularda incelemeler yapma i
i.

tarihe gemek
* nemi bak
m
ndan hi unutulmayacak bir durum kazanmak.
tarihe kar

mak
* unutularak yaln
z adkalmak.
tarih

* Tarihe dair, tarihle ilgili, tarihsel.


* Tarihe gemi
.
* Unutulmayan, an
lma de
eri olan.

tarih co
rafya

* Co
rafyan
n tarih ynn ve geli
mesini ele alan ve inceleyen co
rafya kolu.
tarih eser
* Tarihsel bir konuyu i
leyen eser.
tarih film
* Tarihsel bir konuyu i
leyen film.
tarih maddeci
* Tarihsel zdeki.
tarih maddecilik
* Tarihsel zdekilik.
tarih roman
* Ba
l
ca ki
ileri ve olaylartarihten al
nan roman.
tarih tiyatro
* Tarihsel bir konuyu veya tarihe mal olmubir
ahsiyeti i
leyen tiyatro eseri.
tarihlendirme
* Tarihlendirmek i
i.
tarihlendirmek
* Tarihini belirtmek, belirlemek.
tarihli
* Herhangi bir tarihi ta

yan, gnl.
tarihsel

* Tarih.

tarihsel zdeki
* Tarihsel zdekilik yanl
solan kimse.
tarihsel zdekilik
* Toplumsal geli
menin zdeksel yap
ya dayand

nsavunan Marxgr
.
tarihsel roman
* Bkz. tarih roman.
tarihsiz

tarik
tarikat

* Tarihi yaz
lmam

, yaz
ld

gn, ay veya y
l belirtilmemi
, gnsz.
* Uzun bir gemi
i olmayan.
* Yol.
* Tasavvufa dayanan, Tanr
'ya ula
mak iin kendilerine gre bazyntemler benimseyen yollardan her biri.

tarikat
* Tarikatlar
yaymak ve ya
atmak isteyen, o yolda al

an kimse.
* Bir tarikata ba
lolan (kimse).
tarikat
l
k
* Tarikatolma durumu.
tariz
* Kapalbir biimde, dolayl
olarak sz syleme, ta
.
tariz etmek

* sata
mak, dokundurmak.
tarizde bulunmak
* (szle) sata
mak, ta
lamak.
tarla

* Tar
ma elveri
li olan, s
n
rlve belirli toprak paras
.
* Deniz hayvanlar
n
n oklukla bulundu
u yer.

tarla amak
* al
lar
, a
alar
, ta
larkald
rarak veya ormanl
k blgede aa keserek, yakarak bir yeri srlp ekilir
duruma getirmek.
tarla faresi
* S
angillerden, 10 cm uzunluunda, topra
oyup yuva yapan, ekinlere zarar veren bir memeli tr
(Microtus arvalis).
tarla ku
u
* Tarla ku
ugillerden, tarlalarda yuva yapan, uzunlu
u 20 cm s
rtkahverengi, karn
beyaz olan, kk tc
ku
, ay
r ku
u, toygar (Alauda warvensis).
tarla ku
ugiller
* tc ku
lardan, rnek hayvan
tarla ku
u olan bir familya.
tarla s
an
* Tarla faresi.
tarla tump
* Toprak paras
, toprak seddi, y

n
.
tarlada izi olmayan
n harmanda sz olmaz
* kendini i
e vermeyenden, bir iretmeyenden hay
r gelmez, anlam
nda kullan
l
r.
tarlakoz

* Bir tr kk manyat a

tarlan
n ta
l
s
, kar
n
n (veya kad
n
n) sal
s
* kad
n
n sal
s
, tarlan
n ta
l
shalk aras
nda daha yetutulur.
tarlatan

* Bazgiyeceklere sertlik vermek iin kullan


lan bir tr kuma
.

tarpan
* Atgillerden, soyu tkenmiolan, kk, evik bir yaban at(Equus gmelini).
tarsin

* Salamla
t
rma.

tarsin etmek
* salamla
t
rmak.
tart

* Kovma,
karma.

tart
* Kal
pta pi
en bir tr meyveli pasta.
tart etmek (veya eylemek)
* uzakla
t
rmak, savmak.
tart suu

* Disiplin suuyla belli sreler iin okuldan veya meslekten uzakla


t
r
lma.

tartak martak
* Kaz
p da
tarak, darmada

n ederek.
tartak martak etmek
* kaz
p da
tmak, darmada

n etmek.
tartaklama
* Tartaklamak i
i.
tartaklamak
* ekerek ve iterek h
rpalamak.
tartaklan

* Tartaklanmak i
i veya biimi.
tartaklanma
* Tartaklanmak i
i.
tartaklanmak
* Tartaklamak i
i yap
lmak, h
rpalanmak.
tartaklay

* Tartaklamak i
i veya biimi.
tartarak yenme
* Ya
lgre
te, hasm
nkuca
na al
p ayaklar
nyerden keserek ad
m ta

ma veya yar
m ember dn

durumuna getirerek onu yenik sayd


rma.
tartarat
tartarik

* Tartarik asit tuzu.


* Yap
s
nda iki alkol ve iki asit bulunan madde.

tartarik asit
*
zomerli kristal organik birle
ik (C4H6O6); tartarik asit pastac
l
kta, kumabasmac
l

nda, bazikilerin
haz
rlanmas
nda, foto
raf
l
kta kullan
l
r.
tart

* Tartmak i
i veya biimi.
* A
rl
k.
* Tartma aleti.
* Oran, l, karar.
* Yelkenleri indirip kald
rmaya yarayan ip.

tart
c
* Tartmakla grevli kimse.
tart
l
tart
l

tart
l

tart
lma

* Tart
ya dayanan.
* Tart
lm

.
* ll, dengeli.
* Tart
lmak i
i veya biimi.
* Tart
lmak i
i.

tart
lmak

tart
m
tart
ml

* Tartmak i
i yap
lmak veya tartmak i
ine konu olmak.
* Kendini tartmak.
* Bkz. dizem.
* Bkz. dizemli.

tart
s
z
* Tart
lmam

.
* lsz, dengesiz.
tart

* Tartmak i
i veya biimi.
tart

lma
* Tart

mak i
i.
tart

lmak
* Tart

mak i
i yap
lmak.
tart

ma

* Birbirine kar

t d
nceleri kar

l
kl
savunma.
* A
z kavgas
, mnaka
a.
* Bir sorun zerine szle veya yaz
l
olarak kar

l
kl
, bazen de serte savunma.

tart

ma gtrmek
* bir konu tart

maya a
k olmak.
tart

ma gtrmemek
* tart

lmaz, tart

lmaya lzum olmamak.


tart

mac
* Bir konu ile ilgili ayrgr
leri savunan kimselerin her biri.
tart

mak

* Bir konu zerinde, birbirine ters olan grve inanlarkar

l
klsavunmak.
* A
z dala
yapmak, mnaka
a etmek.
* (gre
te) Kar
kar

ya durum al
p elle birbirini yoklayarak zay
f yanlar
naramak.

tart

mal
* Tart

ma yap
lan.
* Tart

lmakta olan, kesinle


memi
.
tart

maya girmek
* mnaka
a etmeye ba
lamak.
tartma

* Tartmak i
i.
* (gre
te) Gre
iyi kucaa al
p aya

nyerden kesme.
* Barts, yemeni.

tartma tartmak
* barts takmak.
tartmak

* Bir
eyin birim cinsten a

rl

nbulmak.
* Bir
eyi avu iinde sallayarak a

rl

nkestirmeye al

mak.
* Dikkatle incelemek, deer bimek.
* Binek hayvanlar
n
n dizginlerini ekip b
rakarak sallamak.

* Bir
eyin btn sonular
nd
nmek, hesap etmek.
tartt
rma
* Tartt
rmak i
i.
tartt
rmak
* Tartmak i
ini yapt
rmak.
tartura
tarumar

*
kr
kark
.
* Da
n
k, kar

k, peri
an.

tarumar etmek
* da

tmak, kar

t
rmak, peri
an etmek.
tarumar olmak
* da

lmak, kar

mak, peri
an olmak.
tarz

tarziye

* zel oluveya davran


biimi, slp.
* Bir kimse iin zel anlat
m biimi.
* (gzel sanatlarda) slp, stil.
* Yap
lan kt bir davran
iin zr dileme, gnl alma.

tarziye vermek
* gnl almaya al

mak, zr dilemek.
tas

tas gibi

* Genellikle iine sulu


eyler konulan metal vb.den yap
lm
kap.
* Bir tas
n alaca
miktarda olan.
* Ba
a giyilen metal koruyucu.
* sas
z, dazlak.
* ok dz, a
k.

tas kebab
* Yas
z ku
ba
etlerin zerine tas kapat
l
p pirin, so
an, patates vb. malzeme ile haz
rlanan bir tr yemek.
*
nce do
ranm
so
an
n ku
ba

etle sala, karabiber ve patatesle birlikte k


s
k ate
te pi
irilmesi ile
haz
rlanan bir yemek tr.
tas tas

* Taslar dolusu, tas stne tas dolusu.

tasa

* zntl d
nce durumu, kayg
.
* Tatmin edici olmayan veya tedirgin eden durumlar
n ortaya
kmas
n
nleyebilmede, gvensizlik iinde
bulunuldu
unda duyulan tedirgin edici duygu.
tasa ekmek
* kayg
lanmak, znt iinde olmak, zlmek.
tasa etmek
* zlmek, kayg
ya kap
lmak.
tasalanma
* Tasalanmak i
i.

tasalanmak
* Bir
eyi kendine tasa etmek, zlmek, kayg
lanmak, endi
elenmek.
tasal

* Tasasolan, kayg
l
.

tasallut
* Musallat olma, sald
rma.
* Sark
nt
l
k.
tasallut etmek
* sark
nt
l
k etmek.
tasallp
tasannu
tasar

* Kat
la
ma.
* Bir
eyi oldu
undan daha de
erli gsterme, yapmac
k.
* Bir i
, bir d
nce s
ras
n
, dzeyini gsteren resim, yaz
, pln.

tasar izim
* Bir sanat eserinin, yap
n
n veya teknik rnnn ilk tasla

, desen, dizayn.
* Bir ara
t
rma srecinin e
itli dnemlerinde izlenecek yol ve i
lemleri tasarlayan ereve, dizayn.
tasar izimci
* Tasar izimcilerin konu ald

taslaizen uzman.
tasar

* Bir kimsenin yapmayd


nd

ey; olmasveya yap


lmasistenen bir
eyin zihinde ald

biim, proje.
* Hukuk bir i
lemin, o i
lemi yapmakla yetkili kurul veya organ nne getirildii andaki durumu, stnde
gr
me ve oylama yap
labilir durumdaki metin, lyiha.
tasargeometri
* Uzaydaki tasavvur edilmibiimleri iz d
mlerle gsteren geometri.
tasar
m

* Tasar
mlamak i
i veya tasar
mlanan biim, tasavvur.
* Tasar izim, dizayn.
* Daha nce alg
lanm
olan bir nesne veya olay
n bilinte sonradan ortaya
kan kopyas
.

tasar
mc
* Tasar
m yapan kimse, dizayn
r.
tasar
mlama
* Tasar
mlamak i
i.
tasar
mlamak
* Bir
eyin biimini zihinde canland
rmak, tasavvur etmek, dizayn etmek.
tasar
mlanma
* Tasar
mlanmak durumu.
tasar
mlanmak
* Tasar
mlama i
i yap
lmak, dizayn edilmek.
tasar
ml
* Tasar
mlanm

, zihinde canland
r
larak biim verilmi
.
tasarlama
* Tasarlamak i
i.

tasarlamak
* Bir
eyin nas
l gerekle
ebilece
ini d
nmek, zihinde haz
rlamak.
* (bir ta

n, bir a
ac
n) Kaba blmlerini,
k
nt
lar
nalmak.
tasarlan

* Tasarlanmak i
i veya biimi.
tasarlanma
* Tasarlanmak i
i.
tasarlanmak
* Tasarlamak i
i yap
lmak.
tasarlay

* Tasarlamak i
i veya biimi.
tasarruf

* (bir
eyi)
stedi
i gibi kullanma yetkisi, kullan
m.
* Para veya herhangi bir
eyi dikkatli kullanma, idareli tketme.
* Para biriktirme, art
r
m.

tasarruf bonosu
* Maagibi kazanlarla bazsat

larda devletin borlanmasyolu ile yap


lan kesintiye kar

l
k verilen ve
zerinde faiz kuponlarbulunan senet.
tasarruf etmek
* bir mal
n sahibi olmak; onu istedii gibi kullanmak.
* para biriktirmek.
* bir
eyi dikkatli ve idareli kullanmak.
tasarruflu
* Paras
n
ll, dikkatli harcayan.
* Az masrafl
.
tasas
sana md
t?
* "sen kar

ma, seni ilgilendirmez" anlam


nda kullan
l
r.
tasas
z
* Hi tasas
, derdi olmayan, kayg
s
z.
* Hibir
eyi kendine dert edinmeyen.
tasas
z olmak
* dertsiz olmak.
tasas
zl
k
* Tasas
z olma durumu.
tasavvuf

* Tanr
'n
n niteliini ve evrenin olu
umunu varl
k birli
i (vahdetivcut) anlay

yla a
klayan din ve felsef
ak
m,
slm mistisizmi.
tasavvuf
tasavvur

* Tasavvufla ilgili, tasavvufa ait.


* Gz nne getirme, hayal etme, zihinde bir ki
ilik kazand
rma.
* Tasar
m.
* D
nce, ama, niyet, maksat, pln.

tasavvur etmek
* zihinde canland
rmak, gz nne getirmek.

tasdi
tasdik

* Can s
kma, baa
r
tma, tedirgin etme.
* Dorulama.
* Onay, onaylama.

tasdik edilmek
* onaylanmak.
tasdik etmek
* do
rulamak.
* onaylamak.
tasdik ettirmek
* onaylatmak.
tasdikli
* Onaylanm

.
* Dorulanm

, geerli, onayl
, tasdik edilmi
.
tasdikname
* renim belgesi.
tasdiksiz

* Dorulanmam

.
* Onaylanmam

tasfiye

* Ar
tma, ay
klama, temizleme.
* Bir ticaret kurulu
unun batmas
, kapanmasgibi sebepler zerine hesaplar
n kesilmesi, alacakl
lara, ortada
kalan mal ve paradan paylar
na d
en miktar
n verilmesi, likidasyon.
* Trl sebeplerle birok kimsenin grevine son verme.
tasfiye etmek
* ar
tmak, temizlemek.
* bir ticaret kurulu
unu kapatmak.
* yok etmek, ortadan kald
rmak.
* i
ine son vermek.
tasfiyeci

* Herhangi bir toplumsal olgudan yabancgelerin ay


klanmastaraftarolan (kimse).

tasfiyehane
* Ar
t
m evi, rafineri.
tasgir

* Kltme, ufak duruma getirme.

tashih
* Dzeltme, dzelti.
tashih etmek
* dzeltmek, dorultmak.
tastara
toplamak
* bir yerden acele gitmek zorunda kalmak, kamak.
tas
m
k
yas.

* Doru olarak kabul edilen iki yarg


dan nc bir yarg
karma temeline dayanan bir uslamlama yolu,

tas
mlama
* Tas
mlamak i
i.
* Bir konuyu, nesneyi zihinde biimlendirme, tasmim.
tas
mlamak
* Bir i
in tasar
s
nhaz
rlamak, tasmim etmek.
tas
msal
taslak
kimse.
taslama
taslamak

* Tas
mla ilgili.
* Bir
eyi, bir sanat veya edebiyat eserini ancak ana izgileriyle, trl blmleriyle belirten n al

ma, eskiz.
* Herhangi bir konuda ba
aramayacabir i
e giri
en veya kendini o i
in ustasolarak kabul ettirmeye al

an

* Taslamak i
i.
* Kendinde olmayan bir de
eri varm
gibi gstermek.
* (ta

l
kta) Bir ta

n kaba blmlerini,
k
nt
lar
nalmak.
* (ciltilikte) Haz
rlanm
kitap kapa

n
n cilt beziyle kaplanmasve kapa

n yan k
d
yla birle
tirilmesi.
* Gzetlemek, gizlice izlemek.

tasma

* Bazhayvanlar
n boynuna tak
lan, bu hayvanlarbir yere ba
lamaya, ekip gtrmeye yarayan kemer
biiminde ba
.
* Nal
n ve terli
in ayatutan stteki me
in blm.
tasmim
* Tasarlama.
tasmim etmek
* tasarlamak.
tasni

tasnif

* Yapma, sun.
* Dzme, uydurma, yak

t
rma.
* Yap
nt
.
* Blmleme, s
n
flama.

tasnif etmek
* blmlemek, s
n
flamak.
tasnifleme
* Tasniflemek i
i veya durumu.
tasniflemek
* Tasnif etmek.
tasrif

* ekim.

tasrif etmek
* ekmek, ekimlemek.
tasrih

* A
k syleme, belirtme.

tasrih etmek
* a
ka belirtmek.
tastamam
* ok uygun, t
pat
p.
tastir
* Yazyazma, sat
r dizme.
tastir etmek
* yazyazmak, sat
r biiminde dizmek.
tasvip

* Bir d
nce veya davran

n do
ru olduunu belirtme, onama, uygun bulma.

tasvip etmek
* bir d
nce veya davran

n do
ru olduunu belirtmek, onamak, uygun bulmak.
tasvip grmek
* birinin bir d
nce ve davran

uygun, yerinde bulunmak.


tasvir

* Tasarlama, bir
eyi szle veya yaz
yla anlatma, gz nnde canland
rma, betimleme.
* Resim.

tasvir etmek
* ayr
nt
lar
yla anlatmak, gz nnde canland
rmak.
* resmini yapmak.
tasvir gibi
* ok gzel (kimse).
tasvir

* Tasvir niteliinde olan, tasvirle ilgili, deskriptif.

tasvir dil bilgisi


* Bir dilin belirli bir a

ninceleyen dil bilgisi.


ta
* Kimyasal veya fiziksel durumu de
i
iklikler gsteren, rengini iindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert
ve katmadde.
* Bazyerlerde ve i
lerde kullan
lmak iin bu maddeden zel olarak haz
rlanm
malzeme.
* Yapi
lerinde kullan
lmak iin bu maddeden haz
rlanm
malzeme.
* Mcevherlerde kullan
lan yksek deerli ta
.
* Dama, domino gibi oyunlarda kullan
lan metal, kemik, plstik veya tahta paralardan her biri.
* Bazorganlar
n iinde, zellikle idrar kesesi vb. de olu
an, trl biim ve hacimdeki kat
madde.
* Bazktlelerden kopan veya kopar
lan para.
* st kapalbir biimde sylenen ineleyici sz, tariz.
* Ta
tan yap
lm

, ta
tan olu
mu
.
-ta
* Bkz. -da/ -ta
.
taarabas
* Aptal, sersem.
taatmak
* dolaylolarak birine dokunacak bir sz sylemek.
taatt
n da kolun mu yoruldu? (veya taat
p kolu yorulmak)
* bir kazanc
n hi yorulmadan sa
land

nanlat
r.

tabademi
* Kabu
u ok sert bir tr badem.
tabal

kine bal

na verilen bir ad.


tabask
* Tabasmas
.
tabasmac
* Tabasmasile u
ra
an kimse.
tabasmas
* Kalkerli tayzeyine sert bir cisimle kaz
nd
ktan sonra bas
lm
olan (yaz
, resim), litografi, litografya.
* Bu bas
m yntemi.
tabebek
* Genellikle al
vb. den yap
lm
oyuncak bebek.
tabebek gibi
* ok gzel fakat genellikle souk ve donuk (kad
n).
tabilimi
* Ta
lar
n yap
s
ninceleyen bilim, litoloji, petrografi, petroloji.
tabina

* Ta
tan yap
lan bina.

tabce
i
* Kabu
u kat
r boncu
una benzeyen bir yumu
aka (Cypraea).
taatlasa
* zorlansa, ne yap
lsa gerekle
mesi imkns
z.
ta
kartmak
* biri tekinden zellik,yetenek vb. bak
m
ndan stn olmak.
tadevri

*
nsan
n ortaya
k

ve ta
tan aralar yapmas
ndan ba
layarak kalkolitik a
n sonuna kadar geen tarih
ncesi dnem.
* Bir
eyin henz geli
memi
, ilkel durumu.
tadolgu
* Taile yap
lm
dolgu.
tad
eme
* Zemin geniyzeyli ta
larla kaplolmak.
taekmek
*
i tad
eli f
r
nda pi
miolan ekmek.
tagibi

* ok sert,ok kat
.

tailii
* Ta
lar
n yapraklar durumunda ayr
lmas
nsalayan ara katman
.
takalpli

* Ac
mas
z, merhametsiz, tayrekli.

takalplilik
* Takalpli olma durumu.

takesilmek
* ok
a

r
p ne yapaca
n
, ne syleyece
ini bilememek, sesini
karamaz olmak.
takoymak
* (i
i, hareketi vb.) engellemek iin bahane yaratmak.
takmr
* Jeolojik dnemler boyunca dn
me u
rayarak byk bir kalori gc kazanan bitki fosillerinden olu
an
doal yak
t, maden kmr.
takre

* Bkz. Tayuvar
.

talevrei
* Glge bal

.
tamantar
* Bir tr mantar.
tananesi
* 10-50 cm yksekli
inde, tyl ve ok y
ll
k bir bitki (Micromeria fruticosa).
taoca

* Yapi
lerinde kullan
lacak ta
lar
n
kar
ld

yer.
tapamuu
* Asbest.
tapudra

* Sslenmek iin kullan


lan pudra ve krem kar

mkatmadde.

tasar
msa
* Gen yapraklarso
an yerine kullan
lan bir soan tr (Allium scorodoprasum).
tasrmek
* satran, dama, domino gibi oyunlarda ta
lardan birini oynatmak.
tatahta
* Kayaan ta
tan yap
lm
hesap tahtas
.
tatastnde b
rakmamak
* ba
tan ba
a y
k
p,yerle bir etmek.
tatoprak
* Yzeyi tave toprakla kaplalan.
taya
ar k
yamet koparken
* tel
lve tehlikeli zamanlar
anlat
r.
taya

* Gaz ya
.
tayerinde
* a

rd
r herkesin,her
eyin kendi evresinde nem ta

nanlat
r.
tayuvar
* Yer kabu
unu olu
turan ve yer yuvarla

n
n merkez ekirde
i evresinde bulunan katyuvar, takre,
litosfer.
tayrekli
* Katyrekli, hi ac
masolmayan, ac
mas
z, takalpli.

tayreklilik
* Tayrekli olma durumu, ac
mas
zl
k.
ta
a ekmek
* bilei ta

nda k
la
lamak.
ta
a tutmak
* st ste taatmak,aral
ks
z ta
lamak.
* z
mparalamak amac
yla ok h
zla dnen bile
i ta

na hafife dokundurmak, przlerini almak,


dzgnle
tirmek.
ta
ak
ta
akl

ta

* Er bezi, erkeklik bezi, haya.


* Ta
aolan.
* Szn geirir, tuttuunu kopar
r, yiit.
* Tayontan, satan veya taoca
ndan ta
karan kimse.

ta
tara
* Mozaik s
vaytaramak iin kullan
lan di
li elik kalem.
ta

ta

l
k

ta
emen

* Ta
and
ran, tagibi.
* Ta
lar ve kayalar zerinde veya ta
ltopraklarda yeti
en.
* Ta
olma durumu.
* Her trl yap
da kullan
lacak ta
larkesme, biimlendirme sanat
.
* Ta
emengillerden, suda ya
ayan, ok ilkel yap
lomurgalhayvan (Petromyzon).

ta
emengiller
* Ta
emenleri iine alan, yuvarlak a

zlomurgalhayvanlar familyas
.
ta
eron

* Byk bir i
in bir blmn yapt
rmay
, as
l mteahhitten kendi zerine alan ikinci mteahhit.

ta
eronluk
* Ta
eronun yapt

i
.
ta
gedi
ine koymak
* gerekli bir sz tam zaman
nda ve yerinde syleyerek kar

s
ndaki kimseyi susturmak, zekice davranmak.
ta
leyim
* k
r
k, ezik, yara gibi durumlar anlat
rken bir kimsenin vcudu zerinde yer gsterildiinde "benden uzak
olsun" anlam
nda sylenir.
ta
s
ksa suyunu
kar
r
* vcuta ok gl kimse.
ta

* Gemiyer bilimi zamanlar


na ili
kin hayvan veya bitkilerin, yer kabu
u kayalariindeki kal
nt
larveya
izleri, mstehase, fosil.
ta

l bilimi
* Ta

llara dayanarak Yer'in gemi


ini inceleyen bilim dal
, paleontoloji.

ta

lla
ma
* Ta

lla
mak i
i, fosille
me.
ta

lla
mak
* Ta

l durumuna gelmek, fosille


mek.
* D
nme gcn yitirmek.
ta

ll

*
inde ta

l bulunan, fosilli.

ta

m
* Kaynama s
ras
nda ta
ma.
ta

ma

* Ta

mak i
i.

ta

ma (veya dkme) su ile de


irmen dnmez
* i
i yapacak olanda yeteri kadar g bulunmad
ka ba
kalar
n
n kk katk
lar
yla srekli ve byk bir i
yrtlemez.
ta

mac
* Ba
kalar
n
n e
yas
nistenilen yere ta

maysalayan kimse, nakliyeci, nakliyat


.
ta

mac
l
k
*
nsan, mal vb nin e
itli aralarla bir yerden bir yere ta

nmalar
, nakliyecilik, nakliyat, transport.
ta

mak
* Bir
eyi bir yerden al
p ba
ka bir yere gtrmek.
* stnde bulundurmak.
* (nesne iin) A
rl

n
yklenmek.
* (boru, kanal vb. iin) S
v
maddeleri bir yerden ba
ka bir yere aktarmak.
* Giymek.
* Sahip olmak, zellik olarak bulundurmak.
* Katlanmak, stlenmek, yklenmek, ekmek.
* Duymak, hissetmek.
ta

ml
k
ta

ms

* Ta
acak kadar.
* Ta
and
ran, ta
a benzeyen.

ta

nabilir
* Ta

nmasmmkn olan.
* Para, ek, senet, tahvil vb. deerli k

t, menkul.
ta

n
r
* Ta

nabilen (e
ya).
* Ta

nabilen (mal), menkul.


ta

* Ta

nmak i
i veya biimi.
ta

nma
ta

nmak

ta

nmaz

* Ta

nmak i
i.
* Ta

mak i
i yap
lmak.
* Ba
ka bir yere gitmek, gmek.
* Bir yere s
k s
k gitmek.

* Ta

namayan.
* Ev, tarla gibi ta

namayan (mlk), gayrimenkul.


ta

nt

* Sel sularile ta

nm
ta
, toprak.

ta

rma
* Ta

rmak i
i.
ta

rmak

ta

t
ta

ta

tma
ta

tmak

* Ta
mas
na yol amak.
* Sabr
ntketmek.
* Ta

ma arac
.
* Ta

t kullanan kimse, src.


* Ta

t yapan, satan veya onaran kimse.


* Ta

mak i
i.
* Ta

mak i
ini yapt
rmak.

ta

y
c
* Ta

ma i
ini yapan (kimse veya
ey).
* cretle yk ta

yarak geinen kimse, yk, hamal.


* Kendisi hastal
a yakalanmaks
z
n o hastal

n sebebi olan mikrobu ta

yan (kimse veya hayvan), portr.


ta

* Ta

mak i
i veya biimi.

ta
ikardi
* Kalp at

n
n dakikada en ok 90 olan normal at

na
mas
.
ta
k
n

* Ta
m
bir durumda olan.
* A

r
.
* Su bask
n
, seylp, feyezan.

ta
k
nca
* Ta
k
n, a

r(bir biimde).
ta
k
nl
k
ta
k
ran

* Ta
k
n olma durumu veya ta
k
nca davran

.
* Bkz. ta
k
ran otu.

ta
k
ran ie
i
* Ta
k
rangillerden, 2500 m den yukaryerlerde sert kayalaryar
p yeti
en bir iek (Leontopodium
alpinum).
ta
k
ran otu
* Ta
k
rangillerden, baztrleri ss bitkisi olarak yeti
tirilen, saplar
n
n paralanmas
yla reyen bir bitki
(Saxifraga).
ta
k
rangiller
* Ayrta yaprakliki eneklilerden, rnek bitkisi ta
k
ran otu olan bir familya.

ta
lama

* Ta
lamak i
i.
* Sert madenleri a

nd
r
cbir ta
la parlatma ve yerine uymas
nsa
lama.
* Alaylhalk
iiri.
* Yergi.
* Hakaret.

ta
lamac
* Ta
lama i
iyle ura
an usta.
* Yergici.
ta
lamac
l
k
* Ta
lama ustas
n
n yapt

i
.
ta
lamak
* Taatmak, ta
a tutmak.
* Bir
eyin iindeki ta
laray
klamak.
* Metal bir parayz
mpara ile trpleyerek yuvas
na al

t
rmak.
* Tad
emek.
* st kapal
, i
neleyici sz sylemek.
ta
lanma

* Ta
lanmak i
i.

ta
lanmak
* Ta
a tutulmak, taat
lmak.
ta
lanm
ipek
*
pekten dokunmukuma

n birtak
m kimyasal i
lemlerden geirilerek dayan
kl
ve parlak duruma getirilmi
biimi.
ta
la
ma

* Ta
la
mak i
i.

ta
la
mak
* Tadurumuna gelmek.
* ok
a

rarak bir
ey yapamaz, konu
amaz duruma gelmek, donakalmak.
ta
latma
* Ta
latmak i
i.
ta
latmak
* Taatt
rmak, ta
a tutturmak.
ta
l

ta
l
k

* (tah
l, bakliyat vb.iin)
inde taolan, takar

m
olan.
* zerinde tabulunan.
* zerinde ss ta

bulunan.
* Ta
bol, ta
l(yer).
* Ta
la d
enmiavlu, sofa, merdiven altvb.
* Kuvb. hayvanlar
n sindirim kanallarzerinde bulunan kasl
, tc mide, kat
(II), konsa.

ta
ma
* Ta
mak i
i.
* (akarsular iin) Yata
ndan
karak evresini kaplama.
ta
mak
* S
vmaddeler, iinde bulunduklar
kaba s

mayacak kadar o
alma ve kabarma yznden kenarlar
a
mak.
* (akarsular iin) Yata
ndan
karak evresini kaplamak.
* Bulundu
u yzeyden genigelerek kenarlara
mak.

* fke, sab
rs
zl
k veya heyecan yznden kendini tutamamak.
*
nsan, nesne vb. oka bulunmak, say
s
artmak.
ta
ra

* Bir lkenin ba

ehri veya en nemli


ehirleri d

ndaki yerlerin hepsi, d

arl
k.

ta
ra a
z
* Bir lkede, yazdilinin dayand

belirli bir
ehir konu
masd

ndaki blge a
z
.
ta
ral

* Ta
ra halk
ndan olan (kimse), d

arl
kl
.

ta
ral
kalmak
* bir kimse ta
rada edindii grg, rf ve detleri b
rakmamak.
ta
s
z

* Ta
olmayan.

Tat
* Trklerin egemen oldu
u yerlerde ya
ayan Arap veya
ranl
lara verilen ad.
* Hazar Denizi k
y
s
nda,
ran Azerbaycan
s
n
r
nda ya
ayan,
ran soyundan olan bir toplulu
un ad
.
tat
* Bazcisimlerin tat alma organ
stnde b
rakt

duyum.
* Tatl
l
k.
* Ho
a giden durum, lezzet, zevk.
tat

* Dilsiz.

tat alma duyusu


* Aza konulan nesnelerin tad
n
anlamaya yarayan duyu.
tat alma organ
* Bkz. dil.
tat almak

* bir
eyden ho
lanmak, zevk almak.

tat duyusu
* Bkz. tat alma duyusu.
tat kazanmak (veya tadgelmek)
* belli bir tada kavu
mak, olgunla
mak, tatlanmak.
tat vermek
* ac
, tatl
, ek
i vb. bir tat kazand
rmak.
* ho
a giden bir duruma sebep olmak.
* b
kt
rmak.
Tatar
* Tataristan'da, Bat
Sibirya'da ve Rusya federasyonu'nun dei
ik blgelerinde ya
ayan Trk soyundan bir
halk ve bu halktan olan kimse.
tatar
* Posta srcs.
tatar aas
* Posta grevi yapan tatarlar
n amiri.
* Beceriksiz, ba
ar
s
z, dikkate al
nmayan.
tatar arabas

* Posta arabas
.
Tatar bre
i
* Ha
lanm
kal
nca yufka paralar
na yo
urt ve k
yma kat
larak, zerine k
zg
n yagezdirilerek yap
lan
yemek.
Tatar orbas
* Unun hafife kavrulmas
ndan sonra so
an, domates, patates ve benzeri malzeme ile haz
rlanan bir tr
orba.
Tatarca
* Tatar Trkesi.
tatarc
k

* S
cak lkelerde, zellikle Akdeniz evresinde ya
ayan, trl hastal
klara yol aan kk bir sinek
(Phlebotomus).
* iddetli kar
n a
r
s
.
tatarc
k hummas
* Tatarc
klarla insana geen,
iddetli ateve baar
sile beliren bir hastal
k.
Tatar
ms
* Tatara benzeyen.
tatarla
mak
* Tatar gibi davranmak.
Tatars

tatbik

* Tatara benzeyen, Tatar gibi, tatar


and
ran.
*
yi pi
memi
, yarpi
mi
.
* Uygulama, pratik.

tatbik etmek
* uygulamak.
tatbik imzas
* Bir kimsenin, resm makamlara sunulan ve onlar taraf
ndan tan
nan imzas
.
tatbik mhr
* Bir kimsenin, resm makamlarca tan
nm
olan mhr.
tatbikat

* Uygulama.
* Manevra.

tatbikat
* Uygulay
c
.
tatbik
* Uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamal
, pratik.
tatil

* Kanun gere
ince al

maya ara verilece


i belirtilen sre, dinlenme.
* Okul, meclis, adliye gibi kurulu
lar
n al

mas
ndurdurdu
u veya kapalbulunduu dnem.
* E
lenmek, dinlenmek amac
yla al

maks
z
n geirilen sre.

tatil etmek
* ba
ka bir gne, zamana erteleyerek al

maya ara vermek.


* okul, iyeri vb. yi kapatmak, al

mas
na ara vermek.

tatil ky

* Turistlerin veya lke insanlar


n
n dinlenmesine uygun bir yerde kurulmuolan ve evleri gerekti
inde belirli
bir sre dinlenmek isteyenlere kiralanan yerle
im yeri.
tatil olmak
* kapanmak, ara vermek.
tatil yapmak
* tatile
kmak; i
e ara verip dinlenmek.
tatile girmek
* belirli bir sre iin al

malara ara vermek.


tatland
rma
* Tatland
rmak i
i.
tatland
rmak
* Tat vermek, tad
nkazanmas
n
salamak.
tatlanma

* Tatlanmak i
i.

tatlanmak
* Tat kazanmak, tadgelmek, olgunla
mak.
tatl

tatlbel

* eker tad
nda olan.
* Acolmayan, iilebilen, yenilebilen.
*
nsaneken; gze, kulaa hogelen, rahatlatan, dinlendiren, sevindiren.
* ekerle veya
ekerli
eylerle yap
lan yiyecek.
* Sinirlendirmeden, ho
a gidecek bir biimde, tatl
l
kla.
* Sevildikleri iin verdikleri s
k
ntve zntlere katlan
lan (kimse).

tatlcan
ns
kmak
* gereksiz
eylere zlmek ve bunlardert edinmek.
tatldil
* Gnl al
csz.
tatldil gler yz
*
efkatli, gnl al
c
konu
ma ve davran

.
tatldil y
landeli
inden
kar
r
* gnl al
c
, ok
ay
c
szlerle kar

m
zdakinin inadyenilebilir.
tatldilli

* Gzel, kand
r
c
, gnl al
c
konu
an.

tatllimon
* Suyu tatlolan bir tr limon.
tatlsert
tatlsz

* Ne ok sert, ne ok yumu
ak (sz, davran

).
* Bkz. tatldil.

tatlszl
* Bkz. tatldilli.

tatlsu

* Acveya tuzlu olmayan, iilebilen su.

tatlsu Frengi
* Yak
n Dou lkelerinden oldu
u hlde Avrupalgibi grnen Hristiyan.
* Avrupal
gibi grnmeye zenen, zppe tav
rl
.
tatlsu gelinci
i
* Tatlsularda biten bir tr gelincik.
tatlsu
stakozu
* Kerevit, kerevides.
tatlsu kayas
* Tatlsularda ya
ayan bir e
it bal
k, kara bal
k, ye
il sazan.
tatlsu kefali
* Sazangillerden, uzunlu
u 80 cm, eti k
l
klbir bal
k (Leuciscus cephalus).
tatlsu levre
i
* Akarsularda, gllerde ya
ayan, iki s
rt yzgeli, beyaz etli bir bal
k.
tatlslmen
* C
va birle
imlerinden, hekimlikte kullan
lan zehirli bir madde, kalomel.
tatltatl
* Gzel, ho
a gidecek bir biimde tatl
l
kla, gzel gzel.
tatlyerinde b
rakmak (veya kesmek)
* bir i
i can s
k
cbir duruma sokmadan sona erdirmek.
tatl
ca

tatl
c

tatl
c
l
k

* Biraz tatl
, az tatl
.
*
ten, ho
, gzel.
* Ho
, yumu
ak bir biimde.
* Tatlyapan veya satan kimse.
* Tatlsat
lan yer.
* Tatl
yseven kimse.
* Tatlyap
p satma i
i.

tatl
la
ma
* Tatl
la
mak i
i.
tatl
la
mak
* Tatlbir durum almak.
* Sevimli, ho
a giden bir durum almak.
tatl
la
t
rma
* Tatl
la
t
rmak i
i.
tatl
la
t
rmak
* Tatlbir duruma getirmek.
tatl
l
tatl
l
k

* Tatl
solan, iinde tatl
bulunan.
* Tatlolma durumu.

* Sevimlilik, ho
luk,
irinlik.
tatl
l
kla
* Tatldille, anlay

la, ho
gr gstererek, iyilikle.
tatl
ms

* Tatl
yand
ran, az tatl
.

tatl
stuzlusu
* Dei
ik, bol ve ok yiyece
in bulundu
u sofra, yemek.
tatl
ya ba
lamak
* kavgal
bir i
i gnl ho
lu
uyla bitirmek.
tatma
* Tatmak i
i.
tatmak

tatmin

* Tat alma duyusu yard


m
yla bir
eyin tad
n
n nas
l olduunu anlamak.
* Bir
eyden az miktarda yemek veya imek.
* Duymak, hissetmek.
* (bir duruma) u
ram
olmak.
*
stenen bir
eyin gerekle
mesini salama, gnl doygunlu
una erme, doyum; doyurma.
* Doygunluk.
* Cinsel isteklerini giderme.

tatmin etmek
* kar

s
ndakine gven vererek onu istenilen bir biimde ho
nut etmek, doyurmak.
* kar

s
ndakinin cinsel isteklerini gidermek.
tatmin olmak
* istedi
i bir
eye ula
arak ho
nut olmak, rahatlamak, doyurulmak.
* cinsel isteklerini gidermek.
tatminkr
* Tatmin eden, tatmin edici zellikte olan, uygun, doyurucu.
tatminsiz

* Tatmin olmayan.

tatminsizlik
* Tatmin olmama durumu.
tatsal
tats
z

* Tat alma duyusu ile ilgili.


* Tad
iyi olmayan, lezzetsiz.
* Ho
a gitmeyen, can s
kan.
* Sohbeti hoolmayan veya geimsizlik
karan (kimse).

tats
z tuzsuz
* ok tats
z.
tats
zla
ma
* Tats
zla
mak i
i.
tats
zla
mak
* Tad
azalmak, tadkalmamak.
* Tats
zl
k etmeye veya tats
z bir durum almaya ba
lamak.

tats
zl
k

* Tats
z olma durumu.
* Ho
a gitmeyen, can s
kan davran
veya durum.

tats
zl
k
karmak
* ho
a gitmeyen, can s
k
c
, gergin bir duruma sebep olmak.
tatt
rma
tatt
rmak

* Tatt
rmak i
i.
* Tatmak i
ini yapt
rmak, tad
na bakt
rmak.
* Duyurmak, hissettirmek.

tatula

* Patl
cangillerden, iekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, bir y
ll
k ve otsu bir bitki; kaslar
n
kas
lmas
ngiderdii iin hekimlikte kullan
l
r.
taun

* Veba hastal

tav
*

lenecek bir nesnede bulunmas


gereken
s
n
n, nemin yeterli olmasdurumu.
* (hayvanlarda) Semizlik.
* En uygun durum ve zaman.
tav vermek
* gereken ve uygun nemi sa
lamak.
* en uygun duruma getirmek.
tava

* Yak
zd
rmak, yiyecek k
zartmak gibi i
lere yarayan, uzun saplyayvan kap.
* Bu kapta pi
miyemek.
* Maden eritilen saplpota.
* Kire kar

t
r
lan tekne.
* Tuzlalarda, deniz suyu ekilen blm.
* Gemilerde borda iskelesinin alt ba

ndaki sahanl
k.
* Fide yeti
tirmek iin ayr
lm
toprak blm.

tava brei
* Tavada pi
irilen brek.
tava ekmei
* Tavada pi
irilen ekmek.
tava gelmek
* yumu
amak, kanmak, yola gelmek.
* (toprak) szlecek duruma gelmek.
tava getirmek
* gere
i kadar
s
tmak.
tavaf

* Bir
eyin evresini dola
ma veya kutsal bir yeri ziyaret etme.
*
slm dininde hac zaman
nda Kbe'nin evresini dola
ma.

tavaf etmek
* bir
eyin evresini dola
mak.
* hac tresince Kbe'nin evresini dola
mak.
taval
k

* Tavasyap
lmak iin aran
lan byk boy et, bal
k, midye.
tavan
* Bir yap
n
n, kapalbir yerin st blmn olu
turan dz ve yatay yzey, taban kar

t
.
* Bir
eyi de
erlendirmede kabul edilen en yksek seviye veya fiyat.
tavan aral

* Bkz. tavan aras


.
tavan aras
* Bir yap
n
n tavanile ataras
nda kalan blm.
tavan fiyat
* Bir mala resm kurulu
larca konulan fiyat
n en st s
n
r
.
tavan penceresi
* Binalarda veya evlerde tavan k
sm
nda yap
lan pencere.
tavan sprgesi
* Tavansprmek iin uzun saplsprge.
tavan
na kmek (veya y
k
lmak)
* beklenmeyen bir durum kar

s
nda
a

r
p kalmak.
tavassut

* Arac
l
k, ara bulma, arac
l
k etme.

tavassut etmek
* arac
l
k etmek.
tavattun
* Yerle
me, yurt edinme, yurtlanma.
tavattun etmek
* yerle
mek, vatan edinmek, yurt edinmek, yurtlanmak.
tavazzuh

* A
kl
k kazanma, ayd
nlanma.

tavazzuh etmek
* ayd
nlanmak, a
kl
k kazanmak, belirli duruma gelmek.
tavc
* Birini kand
rarak, yze glerek aldatan (kimse).
tavc
l
k
taverna

* Tavc
olma durumu.
* alg
lmeyhane.

tavernac
* Taverna i
leten kimse.
tavhane
*
inde bitki yeti
tirilen sobalcaml
k, limonluk, sera.
* Yoksullar
n s

nd
s
cak yer.
tav
na getirmek
* i
i en uygun duruma getirmek.
tav
nbulmak

* (ivb. iin) en uygun


artlaryakalamak.
tav
r
* Durum, davran

, vaziyet, hl.
* Byklenme, yapma davran

.
tav
r almak (veya tak
nmak)
* belli bir durum veya davran
biimini benimsemek, vaziyet almak.
tavik
taviz

* Al
koyma, geciktirme, tehir.
* dn, dnleme.

taviz vermek
* dn vermek.
tavizci
* dnc.
tavizcilik
tavla
tavla
oyun.

* dnclk.
* At ah
r
.
* Blmlere ayr
lm
iki yanl
tahta zerinde on be
erden otuz pul ve iki zarla iki ki
inin kar

l
kloynad

* Bu oyunun zerinde oynand

, iki i yz blme desenli, dik drtgen biimindeki tahta kutu.

tavla atmak
* tavla oynamak.
tavlac

* At beslenen tavlaya bakan kimse.

tavlac
* Tavla oyununa d
kn kimse.
tavlama
tavlamak

* Tavlamak i
i.
*

lenilecek bir nesneye gereken


s
yveya nemi sa
lamak, tav vermek.
* Yolsuz ve kolay kazan umudu vererek doland
rmak.
* Kand
r
p elde etmek.

tavland
rmak
* Byk s
k
nt
, zg, eziyet.
tavlanma

* Tavlanmak i
i.

tavlanmak
* Tavlamak i
i yap
lmak.
* (hayvan) Semirmek,
i
manlamak.
tavl

* Tavlanm

, tavolan, tav verilmi


.
* Semiz,
i
man.

tavsama
tavsamak
tavsatma

* Tavsamak i
i.
* Bir i
, bir durum vb. gcn, h
z
n
kaybetmek, yava
lamak, gev
emek.
* Tavsatmak i
i.

tavsatmak
* Tavsamas
na sebep olmak, yava
latmak, gev
etmek.
tavs
z
tavsif

* Tavlanmam

, tav verilmemi
.
* Nitelendirme, niteliklerini syleme.

tavsif etmek
* nitelendirmek, niteliklerini sylemek.
tavsiye
* tleme, yol gsterme.
* Bir kimseyi iyi tan
tarak sal
k verme.
* Bir
eyin, bir kimsenin iyi, i
e yarar oldu
unu ilgili ki
iye syleme, referans.
tavsiye etmek
* bir
eyin yap
lmas
nveya yap
lmamas
n
tlemek.
* sal
k vermek.
tavsiye mektubu
* Birinin i
e uygun olduunu, i
e al
nmas
nbildirmek amac
yla yaz
lm
mektup, referans.
tavsiyeli
* Kay
r
lmas
istenen, kay
r
lan.
tavsiyename
* Tavsiye etmek amac
yla yaz
lan mektup.
tavsiyesiz
* Kay
r
lmayan.
tav
an

* Tav
angillerden, uzunluu 70 cm, eti yenen, h
zlko
an, postundan yararlan
lan bir memeli tr (Lepus
europeus).
tav
an

* Deerli aalar zerine ince oymalar i


leyen sanat
, tahta oymac
s
.

tav
an anahtar
* Maymuncuk.
tav
an boku gibi (ne kokar, ne bula

r)
* (kaba) ne yarar
, ne de zararolan (kimse).
tav
an daa ksmde da
n haberi olmam

* istenilen etkiyi yapmaktan ok uzak kalan darg


nl
klar kar

s
nda sylenir.
tav
an duda
* Dou
tan yar
k dudak.

tav
an eti
* Tav
an
n yumu
ak ve pembe eti.
tav
an uykusu
* Hafif ve ku
kulu uyku.
tav
an yrekli
* ok rkek, korkak.
tav
ana ka, taz
ya tut demek
* iki taraf
, kar

t olan davalar
nda k

k
rtmak, ikili oynamak.
tav
ana
z
* Pembe renkli bir tr iek.
tav
anaya

* Demir yollar
nda iki ray
n kesi
me noktas
nda bulunan paralardan her biri.
tav
anb
y

* Bir yonca tr.


tav
anc
* Tav
an yeti
tiren kimse.
* Tav
an satan kimse.
tav
anc
l
* o
u tav
an avlamakla beslenen kartal, akbaba gibi y
rt
cku
lara verilen ad.
tav
anc
l otu
* Maydanozgillerden, nemli yerlerde yeti
en, krpesi bazyerlerde hayvan yemi olarak kullan
lan bir bitki
(Heracleum).
tav
anc
l
k
* Tav
an yeti
tiricili
i.
* Tav
an sat
c
l

.
tav
angiller
* rnek hayvantav
an olan kemirgenlerden bir familya.
tav
an
araba ile avlamak
* i
ini tel
s
z ve soukkanl
l
kla grmek.
tav
an
n suyunun suyu
* iki
ey aras
ndaki ilginin ok uzak olduunu anlat
r.
tav
ankan
* Parlak ve koyu k
rm
zrenk.
* Bu renkte olan.
tav
ankula

* uha ieigillerden, kalp biiminde geniyaprakl


, beyaz, pembe,
arap rengi iekli bir bitki,
buhurumeryem, siklamen (Cyclamen).
tav
anl
k
* Deerli aalarla ince i
ler yapma sanat
.
tav
anmemesi
* 30-100 cm ykseklikte, k

n yapraklar
ndkmeyen bir a
a
k, yaban mersini (Ruscus aculeatus).
tavuk

* Slngillerden, eti ve yumurtasiin retilen kmes hayvan


(Gallus).

tavuk ayayemek
* gevezelik etmek, dedikodu yapmak.
tavuk bal

* Mezgit.
tavuk biti
* Kmes hayvanlar
nda bulunan ve kmesleri saran bir bit tr.
tavuk budu
* Tavuun en ok sevilen eti olan but k
sm
.
tavuk eti

* Beyaz ve yumu
ak olan tavuk eti.

tavuk gibi
* erken yat
p uyuyanlar iin sylenir.
tavuk kaza bakm
da k

n
y
rtm

* ba
kalar
ndan geri kalmamak iin gcn a
an i
lere giri
enler byk zararlara u
rarlar.
tavuk kftesi
* Ha
lan
p ince k
y
lm
tavuk etine ekmek ii, et, so
an, maydanoz, yumurta ve baharat eklenmesinden
sonra yorulup, galeta ununa bulanarak yada k
zart
lmas
yla yap
lan bir kfte tr.
tavuk kmesi
* Tavuklar
n korunmasve bak
miin yap
lm
zel kmes.
tavuk sarmas
* Ha
lanm
havu, kabak ve tavuk g
syle haz
rlanan, zerine sala ve yo
urtlu sos dklerek servisi
yap
lan bir yemek.
tavuk suyu
* Tavuun iinde ha
land

, orba vb. iin yararlan


lan su.
tavuk yahni
* Domates, patates, so
an kar

m
na tavuun kat
lmasve k
s
k ate
te pi
irilmesiyle yap
lan bir yemek tr.
tavuk yelpazesi
* Tavuk bifteinin pi
irilmesinden sonra domates, biber, sar
msa
n zerine be
amel sos dklerek
haz
rlanan bir yemek.
tavukaya

* Bir tr maymuncuk.
tavuku

* Tavuk besleyicisi.
* Tavuk satan kimse.
* Kesilmitavuk sat
c
s
.

tavukuluk
* Tavuk yeti
tiricilii.
* Tavuk sat
c
l

.
tavukgiller
* Slngiller.
tavukgs
* Lifleri yumu
ay
ncaya kadar ha
lanm

, didiklenmitavuk g
s etinin pirin ve st ile koyula

ncaya kadar
pi
irilmesiyle yap
lan muhallebiye
eker ve tavuk suyu kat
larak haz
rlanan bir tatltr.
tavukgt

* Si
il.
tavukkaras
* Az ayd
nl
k yerlerde grememe biiminde beliren gz hastal

.
tavuklar

* Tavuksular tak
m
n
n bir alt tak
m
.

tavukpenesi
* Tropikal blgelerin karakteristik im bitkisi.
tavuksular
* Tavuklar
ve tepeli tavuklariine alan bir tak
m.
tavulga
* Kabu
u k
rm
zveya erguvan renkte olan ve tabaklamada kullan
lan bir st tr.
tavus

* Slngillerden, erke
inin tyleri uzun, kuyru
u parlak, gzel renkli, acve tiz sesli, ss hayvanolarak
beslenen bir ku(Pavo).
tavus ku
u
* Bkz. tavus.
tavus ty
* Tavus ku
unun renkli ve gsteri
li ty.
tavus ye
ili
* Tavusun kuyruunda grlen ye
il, zmrt ye
ili.
tavuskuyru
u
* Sarhokusmu
u.
tavzif

* Vazifelendirme, grevlendirme, iverme.

tavzif etmek
* vazifelendirmek, grevlendirmek.
tavzih

* A
klama, ayd
nlatma.

tavzih etmek
* a
klamak, ayd
nlatmak.
tay
tay

tay tay
geer.

* ya

na kadar olan at yavrusu.


* Denk, e
it, e
.
* Hayvan
n bir yan
ndaki yk.
* Kk, yrmeyen ocuklarayakta durmaya zendirmek iin kullan
l
r veya tay tay durmak deyiminde

tay tay arabas


* Kk ocuklaryrmeye al

t
ran drt tekerlekli ara,yrte.
tay tay durmak
* emekleme dneminde, henz yryemeyen ocuk ayaklarzerinde durmak.

taya
tayal
k

* Dad
.
* Dad
l
k.

tayda
* Ya
, meslek, toplumsal durum vb. bak
m
ndan birbirine e
it olanlardan her biri,
r, akran.
tayf

* Grnt, hayalet, ruh.


* Birle
ik bir

k demetinin bir bimeden getikten sonra ayr


ld

basit renklerden olu


mugrnt.

tayf lm
* I

n tayflar
n
n incelenmesi, spektroskopi.
tayfa

* Bir gemide bulunan, trl i


lerde al

t
r
lan sefer i
ileri, mrettebat.
* Ayni
i yapan topluluk.
* Bir adam
n yan
nda bulunan yardak
lar, ko
untu.
* Zeytin toplayan i
i.

tayfler
* I

n tayflar
nincelemeye yarayan alet, spektroskop.
tayfun
tayga
taygeldi

* in Denizi'nde ve Hint Denizi'nde grlen gl tropikal siklon.


* Orman ku
a
, kozalaklorman bitki rts.
*
kinci kez evlenen kad
n
n beraberinde gtrd
ocuk(lar).

tay
n
* Asker az

.
tay
n bedeli
* Bir ayl
k asker az

n
n kar

olan para.
tayin

* Ne olduunu anlama, gsterme, belirtme, kararla


t
rma.
* Atama.

tayin edilmek
* atanmak.
tayin etmek
* kararla
t
rmak.
* atamak.
* belli etmek, gstermek.
* ayarlamak.
* belirlemek.
tayini
kmak
* atanmak.
tayinli
tayinsiz

* Tayine ba
lolan.
* Tayine ba
lolmaks
z
n.

tayip
taylak
taylama

* Ay
plama, k
nama.
* At veya deve yavrusu.
* Taylamak i
i veya durumu.

taylamak
* (k
srak) do
urmak.
Taylorculuk
*
verimini art
racak yolda i
ilii dzenlemek iin Taylor taraf
ndan ileri, srlen yntem.
tayming
tayt

tayyar

* Bkz. zamanlama.
* Bacaklars
k
saran zel kuma
tan yap
lm
bir tr pantolon.
* S
k
, gergin, dar; s
zmaz, su geirmez bir kuma
tan yap
lm

ort giysi.
* Uucu.

tayyare
* Uak.
tayyareci

* Pilot.

tayyarecilik
* Tayyarecinin i
i.
tayyetme

* Tayyetmek i
i.

tayyetmek
*
karmak.
* Aradan
karmak, yok etmek.
tayyr
* Ceket ve eteklikten olu
an kad
n giysisi.
tazallm

* S
zlanma, yan
p y
k
lma, ala
ma, yak
nma.

tazallm temek
* s
zlanmak, yak
nmak, yan
p yak
lmak.
tazammun
* Kapsama, iine alma, ierme.
*
lem.
tazammun etmek
* iermek.
tazarru
* Yakarma.
tazarruda bulunmak

* Tanr
'ya yakarmak.
taze
* Bozulmam

, bayatlamam
olan; solmu
, prsmolmayan.
* Din, y
pranmam

, yorulmam

.
* Yeni, son, zamangememi
.
* Kuru olmayan, krpe.
* Gen kad
n.
taze fasulye
* Fasulye bitkisinin taze ve turfanda olan
.
* Bu sebzeden yap
lan yeme
in ad
.
taze ot grme
ek gibi
* i
tahlanmak.
taze para
tazece

*
gcn glendirmek amac
yla birok ve farklkaynaklardan sa
lanan para.
* Tazeye yak
n, taze gibi.

tazeleme
* Tazelemek i
i.
tazelemek
* Yenisiyle veya tazesiyle de
i
tirmek.
* Bazyiyecekleri, bayatlam

ken kaynat
p taze duruma getirmek.
* Unutulmubir duygu veya bir d
nceyi yeniden canland
rmak.
* Bir i
i bir daha yapmak, tekrarlamak.
* Bozulduu d
nlen bir baveya inancyeniden yapmak.
tazelenme
* Tazelenmek i
i.
tazelenmek
* Tazelemek i
i yap
lmak.
* Taze duruma gelmek, tazelik kazanmak.
tazele
me
* Tazele
mek i
i.
tazele
mek
* Taze bir durum almak, canlanmak, genle
mek.
tazelik

* Taze olma durumu, krpelik, taravet.


* Din, diri, canl
olma durumu.

taz

* Genellikle tav
an av
nda kullan
lan, uzun bacakl
, ekik kar
nl
, ok evik bir kpek tr (Canis familiaris
grajus hibernicus).
tazgibi

* ok zay
f ve ince kemikli (insan).
* ok h
zlko
an (kimse).

tazo tazama ulu dei


mi
* tan
d

m
z s
radan ki
i iba

na gemiveya giyim ku
am
ndzeltmiolduu iin tan
nmaz olmu
.
taz
c

* Tazyeti
tiren veya satan kimse.

taz
la
ma

* Taz
la
mak i
i.

taz
la
mak
* Tazgibi zay
flay
p incelmek.
taz
ya dnmek
* ok zay
flamak.
* s
r
ls
klam.
tazim

* Sayggsteme, ululama.

tazim etmek
* sayggstermek, ululamak.
tazimat
tazip
taziye

* Yksek sayg
.
* Azaba sokma, zme.
* Basal

dileme.

taziyet
* Taziye.
taziyetname
* Basal

dileme yaz
s
.
taziz
tazmin

* Sevgi ile anma.


* Zarardeme.

tazmin etmek
* zarar
demek.
tazminat
tazyik

* Zarar kar

denen para.
* Bas
n.
* Manev bask
, zorlama, zarara sokma.
* S
k

t
rma, darla
t
rma.

tazyik etmek
* zorlamak, baskyapmak.
* s
k

t
rmak.
Tb
Tc
Te

* Terbiyum'un k
saltmas
.
* Teknetyum'un k
saltmas
.
* Tellr'n k
saltmas
.

te

-te
teadl

* Trk alfabesinin yirmi drdnc harfinin ad


.
* S
hh tesisatta su borusunu ynl kullanma durumuna getiren para.
* Bkz. -de.
* Birbirine denk olma, denkle
me, denklik.

teakup
* Art arda gelme.
teakup etmek
* birbiri ard
nca gelmek.
teali
teaml

* Ykselme, ycelme.
*

, davran

.
* Bir yerde teden beri olagelen davran

.
* Tepkime.

teaml hukuku
* rf ve dete dayanan hukuk.
* rf ve det durumuna gelmemi
, yaz
lolarak tespit edilmemihukuk.
tearuz
teati

* at

ma, birbirine ters d


me.
* Kar

l
klal
p verme.

teati etmek
* kar

l
klal
p vermek.
teavn
tebaa
tebahhur

* Yard
mla
ma.
* Uyruklu.
* (su, s
vvb. iin) Kaynay
p buhar olma, buula
ma, uma.

tebahhur etmek
* buharla
mak, umak.
tebaiyet

tebarz

* Kanun buyruk ve benzerlerine uyma.


* (devlete, gl ki
iye) Ba
lanma.
* Belirme, grnme.

tebarz etmek
* belirmek, grnmek.
tebarz ettirmek
* belirtmek.

tebcil

* Yceltme, ululama.

tebcil etmek
* yceltmek, ululamak.
tebdil
* Dei
tirme.
tebdil etmek
* de
i
tirmek.
tebdil gezmek
* tan
nmamak iin k
l
k de
i
tirerek gezmek.
tebdili meknda ferahl
k var
* yer veya evre de
i
tirmenin insana ferahl
k salayaca
anlam
nda kullan
l
r.
tebdili
a
mak
* ne yapaca

n
bilememek, tel
a kap
lmak.
tebdilihava
* Hava de
i
imi.
tebeddl

* Bir durumdan ba
ka bir duruma geme, de
i
me.

tebeddlt
* Dei
iklikler, de
i
meler.
tebelle
*
stenmeyen hlde, birinden veya bir yerden ayr
lmayan, gitmeyen, musallat olan.
tebelleetmek
* (birini veya bir
eyi) birinin ba

na bel etmek, y
kmak.
tebelleolmak
* bir kimsenin yan
ndan ayr
lmamak, onun ba

na dert olmak, musallat olmak.


tebell

* Bildirimi alma.

tebelletmek
* bir bildirimi almak.
tebellr

* Billrla
ma.
* Belirme.

tebellr etmek
* billrla
mak.
* belirmek.
teber

* Balta.
* Bazdervi
lerin ta

d
klarsapuzun, keskisi aya biiminde, kk ve hafif balta.
* Me
in kesmek iin kullan
lan ara.

teberli
* Teberi olan.
teberru

* Ba

lama, ba

.
teberru etmek
* ba

ta bulunmak, ba

lamak.
teberrk

* U
ur sayma.

teberrken
* U
ur sayarak, mutlu olsun diye.
teberrz

* Meydana
kma, grnme.

teberrz ettirmek
* belirtmek.
tebersiz

* Teberi olmayan.

tebessm
* Glmseme.
tebessml
* Tebessm eden, tebessm olan.
tebessmsz
* Tebessm etmeyen, tebessm olmayan.
tebesm etmek
* glmsemek.
tebe
ir

* Toz zerreciklerinden olu


an, izdi
i yerde iz b
rakan, beyaz veya a
k renkte kireli kaya.
* Bu maddeden yap
lan, kara tahta, duvar vb.yzeylere yazyazmak iin kullan
lan kk ubuk.

tebe
irle
me
* Bir dokunun kal
nl

nda tebe
ire benzer katbirikintilerin olu
mas
.
tebe
irli

* Tebe
iri olan.

tebe
irsiz
* Tebe
iri olmayan.
tebeyyn

* Belli olma.

tebeyyn etmek
* belli olmak, ortaya
kmak.
tebligat

* Bildirim.

tebligatta bulunmak
* bildirim yay
mlamak, bildirimden haberdar etmek, bildirim gndermek.
tebli

* Bildirme, haber verme.


* Bildiri.

teblietmek

* bildirmek.
tebrik
* Kutlama.
tebrik etmek
* kutlamak.
tebriye

* Aklama, temize
karma.

tebriye etmek
* aklamak.
teb
ir
* Mjdeleme, mu
tulama.
teb
ir etmek
* sevinilecek bir haber vermek, mjdelemek, mu
tulamak.
tebyiz

* Bir yazile ilgili tasla


temize ekme.

tebyiz etmek
* temize ekmek.
tecahl
* Bilmez gibi grnme, bilmezlikten gelme.
tecahl etmek
* bilmez gibi grnmek, bilmezlenmek.
tecahlarif
* Bir anlam inceli
i yaratmak iin bildi
i
eyi bilmez grnme sanat
.
tecahlarifane
* Tecahlarif.
* Bilmezlikten gelerek, bilmez davranarak.
tecahlarifaneden gelmek
* bilmez gibi davranmak.
tecans
* Bir btn olu
turan geler aras
nda uyum bulunmasdurumu.
tecavz

* Hcum etme, sald


rma, sald
r
, sald
r

.
* Ba
kas
n
n hakk
na el uzatma.
* Namusuna sald
rma, sark
nt
l
k.
* A
ma, tesine geme.

tecavz etmek
* sald
rmak, hcum etmek.
* ba
kas
n
n hakk
na el uzatmak.
* namusa sata
mak.
* a
mak, gemek.
tecavzkr
* Sald
rgan, sald
r
c
.
tecdit

* Yenileme, tazeleme.

teceddt
tecelli

* Yenile
me, yenilik.
* Belirme, grnme, ortaya
kma, zuhur etme, meydana
kma.
* Tanr
'n
n insanlarda ve doada grnmesi.
* Al
n yaz
s
, kader.

tecelli etmek
* belirmek, grnmek, ortaya
kmak, zuhur etmek, meydana
kmak.
tecemmu
tecennn

* Toplanma, birikme, y

lma, y

nak.
*
ld
rma, delirme, akl
n
oynatma.

tecennn etmek
*
ld
rmak, delirmek.
tecerrt

* Her
eyden uzakla
ma, s
yr
lma, soyutlanma.

tecerrt etmek
* s
yr
lmak, soyutlanmak.
tecessm

* Boyut kazanma, cisimlenme.


* Grnmeye ba
lama, belirme.
* Gz nne gelme, canlanma.

tecessm etmek
* boyut kazanmak, cisimlenmek, belirmek.
* canlanmak.
tecesss

tecezzi

* Belli etmeden, kendini ilgilendirmeyen


eyleri renmeye al

ma.
* Merak
ngidermeye al

ma, grme, anlama merak


.
* Paralara ayr
lma, ayr
lma, blnme.

tecezzi etmek
* blnmek, paralara ayr
lmak.
tecil
* Erteleme.
tecil etmek
* ertelemek.
tecim
tecim evi

* Ticaret.
* Ticarethane.

tecimen
* Tacir, tccar.
tecrit

* Ay
rma, ayrbir tarafta tutma.
* Soyutlama.
* Yal
t
m, izolsyon.
tecrit etmek
* herkesten veya her
eyden ay
rmak, bir kenara koymak.
* yal
tmak.
tecrbe

* Deneme, s
nama, eksperyans.
* Grg.
* Deney.

tecrbe etmek
* denemek, s
namak.
tecrbe tahtas
na dnmek (veya evirmek)
* st ste ba
ar
s
z denemelere konu olmak.
tecrbe yapmak
* denemek, s
namak.
tecrbeli
* Tecrbesi olan, grmgeirmi
.
tecrbelilik
* Tecrbeli olma durumu.
tecrbesi olmak
* grgs, bilgisi olmak.
tecrbesiz
* Tecrbesi olmayan.
tecrbesizlik
* Tecrbesiz olma durumu.
tecrb
tecvit

tecvitli
tecviz

* Deneye dayanan, deneme ile ilgili.


* Kelimelerin syleni
inde, seslerin
kaklar
na, uzunluk ve k
sal
klar
na gre okunmas
.
* Kur'an'
n do
ru okunmas
n
salayan bilim.
* Bu bilim zerine yaz
lm
kitap.
* Tecviti olan, tecviti ortaya koyan.
* Yap
lmas
n
uygun bulma, izin verme.

tecviz edilmek
* uygun bulunmak, izin verilmek.
tecviz etmek
* uygun bulmak, izin vermek.
tecziye

* Cezaland
rma.

tecziye etmek
* cezaland
rmak.

tehil

* Birinin bir konuda bilgisizliini syleme, bilmezleme.

tehil etmek
* birinin bilgisizli
ini gstermek, bilmezlemek.
tehiz

* Donatma, donat
m.

tehiz etmek
* donatmak.
tehizat
tedaf
tedahl

* Donatmaya yarar
eyler, donat
.
* Savunma ile ilgili olan, savunmal
k.
* Birbirinin iine girme.
* demede gecikme.
* Y

l
p kalma, birikme.

tedahlde kalmak
* denmeden birikmek.
tedai

* a
r

m.

tedarik
* Ara
t
r
p bulma, salama, elde etme.
tedarik etmek
* bulmak, sa
lamak.
tedarikleme
* Tedariklemek i
i.
tedariklemek
* Salamak, tedarik etmek.
tedarikli
* Her
eyi nceden sa
lam
olan.
* Her
eyi nceden sa
lam
olarak.
tedariksiz
* nceden gereken
eyleri salamam
olan.
* nceden gereken
eyleri salamadan.
tedarikte bulunmak
* haz
rl
k yapmak.
tedavi

*
l vb. ile hastal

iyi etme, iyile


tirme, sa
alt
m, sa
altma.
* Aksayan bir
eyi dzeltme, iyile
tirme.

tedavi etmek
* illa iyile
tirmek, saaltmak.
* dzeltmek.
tedavl

* (para ve para yerine geen bono, senet vb.iin) Geerli olma, srmde bulunma, srm, geerlik.
* Mal veya paran
n elden ele dola
mas
, dolan
m, sirklsyon.
tedavlde olmak
* geerli olmak, srmde bulunmak.
tedavlden kalkmak
* (para iin) art
k kullan
lmamak.
tedavle
karmak
* paraypiyasaya
karmak.
tedbir

* nlem.

tedbir almak
* nlem almak.
tedbirli
* nceden haz
rl
kldavranan, nlemini zaman
nda alan, mdebbir.
* Haz
rl
kl
bir biimde, nceden d
nerek.
tedbirsiz
* nceden haz
rl
kldavranmayan, nlemini zaman
nda almayan.
* Haz
rl
ks
z bir biimde, nceden d
nmeyerek.
tedbirsizce
* Tedbirsiz (bir biimde), tedbirsiz olarak.
tedbirsizlik
* Tedbirsiz olma durumu veya tedbirsizce davran

.
tedenni

* Gerileme, d
me.

tedenni etmek
* gerilemek, d
mek.
tedfin
* Gmme.
tedhi
tedhi
i

* Korku salma, y
ld
rma, terr.
* Terorist.

tedhi
ilik
* Tedhi
i olma durumu.
* Terorizm.
tedhi
li

* Korkulu, terr dolu.

tedhi
siz
* Korkusuz,
iddet ve terr olmayan.
tedip

* Usland
rma, yola getirme, terbiye etme.

tedip etmek
* yola getirmek, usland
rmak, terbiye etmek.

tedirgin

* Rahat
, huzuru kam

tedirgin etmek
* rahat
n
, huzurunu ka
rmak.
tedirgin olmak
* rahatkamak.
tedirginle
me
* Tedirginle
mek i
i.
tedirginle
mek
* Tedirgin olma durumu.
tedirginlik
* Tedirgin olma durumu.
* nc bir cismin veya cisimlerin ekim etkisiyle yrnge hareketinin bozulma durumu.
tediye

* Para vb.bir
ey verme, deme.
* Gerekle
en bir alaca
para ile deme.

tediye emri
* deme emri.
tediye etmek
* demek.
tedricen
* Azar azar; giderek, gittike.
tedric

* Derece derece olan, yavayavaolan.

tedric olarak
* giderek.
tedri

* Derece derece ilerleme, kerteleme.

tedris
* Ders verme,
retme, retim.
tedrisat
tedvin

* retim.
* Derleme.

tedvin etmek
* derlemek.
tedvir
* evirme, dndrme.
* Ynetme, ekip evirme.
tedvir etmek
* ynetmek, evirmek, dndrmek.
tedviren

* Ynetmekle grevli olarak.


teeddp
* Utanma, s
k
lma.
teeddp etmek
* utanmak, s
k
lmak.
teehhl

* Evlenme.

teehhl etmek
* evlenmek.
teehhr
* Gecikme.
teemml
teenni
teessf

* Bir i
i ayr
nt
lar
yla d
nme, d
np ta

nma.
*
lerisini d
nerek acelesiz igrme, a

r davranma.
* Ac
nma, yaz
klanma, yerinme.

teessf ederim!
* yaz
klar olsun!.
teessf etmek
* ac
mak, zlmek, yerinmek, yaz
klanmak.
teessr

* zlme, znt.
* Duygulan
m.

teessr etmek
* zlmek, ac
mak.
teessrat

* Ac
lar, zntler, s
k
nt
lar.

teesss
* Kurulma, ortaya
kma.
* Yerle
me, temelle
me, kkle
me.
teesss etmek
* kurulmak, ortaya
kmak.
teeyyt

* Doru
kma, gereklenme.

teeyyt etmek
* do
ru
kmak, gereklenmek.
tef

* Zilli bir kasnaa geirilmikursak zar


ndan olu
an alg
.

tef alsan oynayacak


* karmakar

k olan e
yalar iin sylenir.
tefahr

* vnme.
tefarik
* 60-100 cm yksekli
inde, byk yaprakl
ve beyaz iekli bir bitki (Pogostemon patchouly).
tefavt

* Ay
r
czellik, farkl
l
k.

tefavt etmek
* farklduruma getirmek.
tefcir

* Akalama, drenaj.

tefe
* Dokuma tezgh
nda taratutan aa veya metal para.
tefe koymak (veya tefe koyup almak)
* biri hakk
nda alayldedikodu yapmak.
tefeci
tefecik

* El alt
ndan yksek faizle dn para veren kimse, faizci, murabahac
.
* Bkz. ufac
k tefecik.

tefecilik
* Tefecinin i
i, faizcilik, murabaha.
tefehhm
* Anlama.
tefek
tefekkr

* Bkz. ufak tefek.


* D
nme, d
n
.

tefekkre dalmak
* derin d
nmek d
nceye dalmak.
tefeli
teferruat

* S
k dokunmu(bez).
* Ayr
nt
lar.

teferruatl
* Ayr
nt
l
.
teferr
* A
lma, ferahlama.
* Gezinti.
teferrt
* Tek, yaln
z olma, herkesten uzakla
arak yaln
z kalma.
* Benzeri bulunmama, benzersiz olma, sivrilme.
tefessh
* rme, bozulma, koku
ma.
* (ki
i, toplum vb. iin) zelliini, niteliklerini yitirerek bozulma, koku
ma.

tefessh etmek
* rmek, koku
mak.
* (ki
i, toplum vb. iin) zelli
ini, niteliini yitirerek bozulmak, koku
mak.
tefel

* Fal ama, fala bakma.


* U
ur sayma, hayra yorma.

tefel etmek
* fala bakmak, fal amak.
tefevvuk

* stnlk, stn gelme.

tefevvuk etmek
* stn gelmek, bast
rmak.
tefeyyz

* Ykselme, ilerleme.

tefeyyz etmek
* ykselmek, ilerlemek.
tefhim

* Anlatma, bildirme.

teflon
* Etilen ve flordan elde edilen plstik madde.
* Bu madde ile yap
lan,
s
ya dayan
klkap.
tefrik
* Ay
rma, ay
rt etme.
tefrik etmek
* ay
rmak, ay
rt etmek.
tefrika

* Gazete veya dergilerde


kan, birbirini tamamlayan yaz
lardan olu
an dizi.
* Bu biimde yay
mlanan.
* Birbirine ktlk etmeye kadar varan srekli anla
mazl
k, ikilik.

tefrika etmek
* bir yazdizisini, bir romanvb. yi gazete ve dergilerde bu biimde yay
mlamak.
tefrika roman
* Sreli yay
nlarda her gn bir blm yay
mlanan roman.
tefri

* D
eme i
i.
* Bir yeri gerekli e
ya ile d
eme.

tefrietmek
* d
emek.
tefri
at
* D
eme i
leri.
* D
emenin gerektirdi
i btn paralar veya e
yan
n tm.
tefrit
* Genellikle tutum ve davran
iin gere
inden a
a

da kalma durumu, ifrat kar

t
.
tefsir

* Yorumlama.
* Kur'an'
n surelerini a
klayarak, gr
ler ileri srme ve bunlaryazma, yorumlama.
* Kur'an'
n surelerini a
klayan eser.
tefsir etmek
* yorumlamak.
teftih

tefti

* Ama.
* Geirme.
* Bir grevin yolunda yrtlp yrtlmedi
ini anlamak iin yap
lan ara
t
rma, denetleme, denetim, bak
.

teftietmek
* bir grevin yolunda yrtlp yrtlmediini ara
t
rmak, denetlemek.
teftiheyeti
* Teftikurulu, denetleme kurulu.
teftikurulu
* Denetleme kurulu, teftiheyeti.
teftiraporu
* Herhangi bir konuda teftikurulunun haz
rlam
oldu
u rapor.
tefviz
* Bir i
i bir kimsenin zerinde b
rakma, ihale.
* Da
tma.
* Bir ta

nmaz malbilinen deeri kar

bir kimseye verme.


tegafl

* Anlamazl
ktan gelme.

tegafl etmek
* anlamazl
ktan gelmek.
teganni

* arksyleme.

teganni etmek
*
arksylemek.
teelti

* Binek hayvanlar
nda eyerin alt
na konulan kee.

teet
* Bir e
rinin yan
ndan geen ve ona ancak bir noktada de
en do
ru, mmas.
temen

* Orduda rtbesi aste


menle ste
men aras
nda olan, tak
m komutanl
yapan subay.

temenlik
* Te
men rtbesi veya temenin grevi.
tehacm

tehalf

* Birlikte ve birden hcum etme, sald


rma.
*

me, bir yere topla


ma.
* Ayk
r
l
k.

tehalf etmek
* birbirine ayk
r
olmak.
tehalk

* Can atma, ok isteme.

tehalk etmek
* can atmak, ok istemek.
tehcir

* G ettirme, g etmesine sebep olma.

tehcir etmek
* bir yerden g ettirmek, srmek.
tehdit

* Birinin gzn korkutma, korku verme, gzda

tehdit etmek
* korkutmak, korku vermek, gzda
vermek.
* tehlikeli bir durum yaratmak.
tehdit savurmak
* korkutmak, gzda
vermek.
tehditkr
tehditsiz
tehevvr

* Tehdit dolu, tehdit edici.


* Tehditi bulunmayan tehditten uzak.
* ok k
zma, fkelenme, kprme.

tehevvr etmek
* ok k
zmak, fkelenmek, kprmek.
teheyy
tehi
tehir

* Co
ma, heyecanlanma.
* Bo
.
* Sonraya b
rakma, erteleme.
* Geciktirme.

tehir etmek
* ertelemek.
tehiriicra
* Yrtmenin durdurulmas
.
tehirli

tehirsiz
tehlike

* Geciktirilmi
, ertelenmi
.
* Gecikmeli, rtarl
.
* Tehiri olmayan, gecikmesiz.
* Byk zarar veya yok olmaya yol aabilecek durum, muhatara.

* Gerekle
me ihtimali bulunan fakat istenmeyen durum.
tehlike atlatmak
* byk zarar ve s
k
nt
lara yol aacak bir olaysavu
turmak.
tehlikeli
tehlikesiz

* Tehlikesi olan, korkulu, kazal


, muhataral
.
* Tehlikesi olmayan.

tehlikeye at
lmak
* zarar ve s
k
nt
lara yol aacak bir davran

ta bulunmak.
tehyi
* Co
turma, heyecanland
rma.
tehyi etmek
* co
turmak, heyecanland
rmak.
tehzil

tein
teizm

* Alaya alma.
* Cidd bir esere alay tarz
nda nazire yazma,
akalbir anlat
ma evirme.
* ayda bulunan ve kafein niteliinde olan etkili madde.
* Tanr
c
l
k.

tek
* E
i olmayan, biricik, yegne.
* Yaln
z, yaln
zca, salt, sadece.
*
ki ile blnemeyen (say
).
* Birbirini tamamlayan veya ayntrden olan nesnelerden her biri.
* Bir kadeh iki.
* nne getirildi
i cmleye istek ve zlem kavram
katar.
* Hi, hibir.
tek

* Sessiz, hareketsiz, uslu.

tek adam
* Teklik zelli
ini gsteren kimse.
* Lider.
tek adam gsterisi
* Benzeri olmayan, teklik rne
i sergileyen, ki
inin ortaya koydu
u gsteri.
tek anlaml
* Tek anlamolan (kelime veya kavram).
tek anlaml
l
k
* Tek anlamlolma durumu.
tek ba

na
* Kendi kendine, yaln
z olarak.
tek biim
* Standart.
tek bir

* (olumlu cmlelerde) yaln


z bir.
* (olumsuz cmlelerde) hibir.
tek ekirdekli
* Yaln
z bir ekirde
i olan hcreye denir.
tek ekirdekliler
* Yaln
z bir ekirde
i olan hcreliler.
tek enekli
* Tek ene
i olan.
tek enekliler
* Budaygiller, zambakgiller, palmiyeler, salepgiller, ananasgiller, muzgiller gibi bitkilerin nemli bir s
n
f
.
tek eneklilik
* Tek enekli olma durumu.
tek dalmak
* gre
te kar
gre
inin tek baca

n
kapmak.
tek delikliler
* Ku
lar gibi yumurtlayarak reyen, d

k
l
olan memeliler tak
m
.
tek durmak
* uslu durmak, yaramazl
k etmemek, sessiz kalmak.
tek durmamak
* bir taraf br tarafa kar

bazhareket ve al

malar iinde bulunmak.


* yaramazl
k, apk
nl
k vb. yapmak.
tek elden

* bir yerin veya bir merkezin kumanda ve ynetimi alt


nda olarak.

tek erki
* Monar
ist.
tek erkilik
* Monar
izm.
tek erklik
tek e
li

* Monar
i.
* E
i bir tek olan, monogam.

tek e
lilik
* Kad
n
n veya erkein kar
cinsten yaln
z bir ki
iyle evlenebilmesini onaylayan, birden ok kad
nla veya
birden ok erkekle evlenmeyi yasaklayan evlilik biimi, monogami.
tek evli
* Bkz. tek e
li.
tek evlilik
* Bkz. tek e
lilik.
tek fazl
* Elektrik ak
m
n
n tek faza yklenmesi.
tek heceli dil
* ince ve Tibete gibi kelimeleri tek heceden olu
an dil.

tek hcreli
* Bir hcreli.
tek ki
ilik
* Tek ki
iye zg.
tek krekle mehtaba
kmak
* eksik haz
rl
kla bir i
e kalk

mak.
* becereksizce alay etmeye kalk

mak.
tek liste
* Seimde muhalefeti olmayan liste.
* Yenilecek yemeklerin ne olduu nceden belirlenip gelen m
terilere aynyemeklerin verildi
i uygulama,
fiks mn.
tek rnek
* Aynyolda srp giden, yeknesak.
tek parmakl
lar
* Memeliler s
n
f
n
n otul, gevigetirmeyen, beparmaklfil, parmaklgergedan, tapir veya bir parmakl
toynakl
lar
iine alan alt tak
m
.
tek partili
* Tek partiye dayanan (siyas hayat).
tek renkli
* Tek rengi olan.
* Yaln
z basit bir renk veren (

k).
tek say
tek seici
tek sesli

* 1, 3, 5, 7, 9 say
lar
.
* Bir tak
ma girecek sporcular
n seiminde yetkili olan kimse.
* Benzer seslerin kullan
lmas
.
* Esesli.

tek seslilik
* Tek sesli olma durumu.
tek tanr
c
* Tek tanr
c
l

a inanan (kimse), monoteist.


tek tanr
c
l
k
*
nsan
n, do
ada ve toplumda, ilk veya de
i
mez sebebi ara
t
rmas
na yol aan tarih
artlar
n etkisiyle her

eye gc yeten bir tek tanrd


ncesine varmas
, monoteizm.
* Evreni, doayve toplumu yarat
p yneten her
eye gc yeten tek bir tanrbulundu
una inanma ve ona
tap
nma.
tek tarafl
* Tek bak
a
s
, tek yanl
.
tek ta
* Sadece bir p
rlantasveya elmas
olan yzk.
tek tek

* Birer birer, bir bir.

tek t
rnak i
areti

* Bir anlat
m iinde ift t
rnakta verilen bir al
nt
n
n iinde yer alan bir ba
ka sz tek t
rnak aras
nda
gsterme ve bu tek t
rnak (' ') i
aretini kullanma.
tek tk

* Az, seyrek (olarak).

tek yanl
* Yaln
z bir gr
, bir d
nceyi benimseyen.
tek ynl yol
* zerinde trafiin yaln
z bir ynde hareket edebildi
i kara yolu.
tek yumurta ikizi
* Tek yumurtada dllenen ve
kan ikizler.
tekabl

* Kar

l
klolma, kar

lama.
* Kar
olum.

tekabl etmek
* kar

l
k olmak, kar

lamak, bir
eyin yerini tutmak.
teklif
* Teklifler.
* Vergiler, salmalar.
tekml
* Olgunluk, olgunla
ma.
* Evrim, geli
im, geli
me.
tekml etmek
* olgunla
mak.
* evrim geirmek, geli
mek.
tekpu
* Dalkavukluk etme, birinin her dediini, her yapt

nonaylama.
teksf

* Bir araya gelme, toplanma, s


k

ma.
* Youn duruma gelme, younla
ma.

teksf etmek
* toplanmak.
* yo
unla
mak.
teksl

*
enme,
engelik, gev
eklik, tembellik.

tekadiye
* Emekli ayl

.
tekat

* Emekliye ayr
lma.
* Emekli.

tekat ikramiyesi
* Emekli ikramiyesi.
tekat maa

* Emekli ayl

.
tekat olmak

* emekli olmak, emekliye ayr


lmak.
tekatlk
* Emeklilik.
tekbenci

* Tekbencilik yanl
s
olan kimse.

tekbencilik
* "Yaln
z ben var
m, benden ba
ka her
ey yaln
zca benim tasar
m
md
r, diyen, znel ben'i bilin ierikleriyle
birlikte tek gerek, tek var olarak kabul eden gr
, solipsizm.
tekbir

* Mslmanl
kta Tanr
'n
n bykl
n, yceli
ini anmak iin sylenen ve Allahuekber sz ile ba
layan
duan
n ad
.
tekbir getirmek
* bu duayzel makam
yla okumak.
teki

* Tekilik tarafl
solan, tekilikle ilgisi olan (kimse), monist.

tekilik
* Gerekliin temeli olarak yaln
zca tek bir ilkeyi benimseyen dnya gr
, monizm.
* Gerekliin herhangi bir organ gibi blnmez bir btn olduuna ve ba

ms
z paralar
bulunmad

na
inanan
reti, monizm.
tekdir

* Azarlama, paylama.

tekdir etmek
* azarlamak, paylamak.
tekdze

* Dei
meksizin, dzenli, aynbiimde tekrarlanan, srp giden, muttarit, yeknesak, monoton.
* Dei
meyerek, aynbiimde tekrar edilerek.

tekdzele
me
* Tekdzelemek i
i.
tekdzele
mek
* Tekdze bir duruma gelmek.
tekdzelik
* Tekdze olma durumu, yeknesakl
k, monotonluk.
teke
* Keinin erke
i.
* Bir karides tr.
* Tyl devenin erke
i ile tek hrgl di
i devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve tr.
teke dikeni
* Patl
cangiller familyas
ndan yksek albiiminde dikenli bitki.
teke tek
* Bire kar

bir.
tekebbr

* Kibirlenme, byklenme, al
m, kurum.

tekeden st
karmak
* olamayacak
eyleri olur duruma getirmek.

tekeffl

* Bir
eyin sorumlulu
unu zerine alma, ykmlenme.
* Kefil olma.

tekeffl etmek
* ykmlenmek.
* kefil olmak.
tekel

* Bir mal
n yap
m
n
n, tek bir kurulu
un elinde bulundu
u durum; herhangi bir retim alan
ndevletin elinde
tutma, sat

tek elden ynetme ve fiyata hkim olma durumu, inhisar, monopol.


* Bir tek
eye tek ba

na sahip
kma.
tekel bayii
* Tekel rnlerini satan iyeri.
tekel maddesi
* Tekel rnleri aras
nda sat

a sunulmumadde.
tekelci

* Tekel kuran ve bu tekeli kabul ettiren, inhisarc


.
* Tekel grevlisi.
* Bir
eye, bir d
nceye tek ba

na sahip olma, benimseme, yayma tarafl


solan.

tekelci anamalc
l
k
* Ana sermayenin merkezle
me eiliminden doan tekelle
me a
amas
.
tekelcilik

* Tekelci olma durumu, inhisarc


l
k.

tekelinde olmak
* (herhangi bir
ey) tekeli alt
nda bulunmak, elinde tutmak, inhisar
nda olmak.
tekeline (veya tekellerine) almak
* bir
eye tek ba

na sahip olmak, inhisar


na almak, patentine almak.
* fikir, sanat vb. alanda kendi gr
n hkim k
lmak.
tekelle
me
* Tekelle
mek i
i.
tekelle
mek
* Tekel durumuna gelmek.
tekelle
tirme
* Tekelle
tirmek i
i.
tekelle
tirmek
* Tekel durumuna getirmek.
tekellf
* Zahmet veren bir igrme, gle katlanma.
* Bir i
i gsteri
li bir biimde yapmaya al

ma, zenme, gsteri


.
tekellm
* Syleme, konu
ma.
tekemml
* Olgunla
ma, yetkinle
me.
tekemml etmek
* olgunla
mak, yetkinle
mek, erginle
mek.

teker

* Tekerlek.
* Bu biimde olan (
ey).
* Bir gk cisminin ember biiminde grnen yzeyi; cismin gkyz zerindeki iz d
m.
*
nce ve ap
olduka byk teker
eklinde para.

teker meker yuvarlanmak


* dne dne yuvarlanmak.
* iyi durumda olan bir ki
i durumunu birdenbire yitirmek.
teker teker
* Birer birer, ayrayr
.
tekercik
* Bilgisayarda olu
turulmu
, yaz
lm
bilgileri saklamak, bir ba
ka yere aktarmak amac
yla kullan
lan ara.
tekeralar
* Disk-player.
tekeralarc
* Diskjokey.
tekere omak sokmak (veya takoymak)
* birinin yolunda giden i
ini aksatan, engelleyen davran

ta bulunmak.
tekerlek
* Merkezde bulunan ve bir eksenin evresinde dnebilir kurs veya ember, teker.
* Teker biiminde olan (
ey).
tekerlek k
r
ld
ktan sonra yol gsteren ok olur
* sonucu kt
kt
ktan sonra bir davran
zerine ak
l
reten ok bulunur.
tekerlek pabucu
* Arabalar
n, yokuinerken h
zlanmalar
nnlemek iin, tekerlek alt
na srlen ve arabaya zincirle bal
bulunan demir paras
.
tekerleki
* Araba tekerlii yapan kimse.
tekerlekilik
* Araba tekerle
i yapan
n i
i.
tekerlekli

* Tekerlei olan, tekerli.

tekerlekli koltuk
* Sakatlar
n bir yere gidebilmek iin kulland
klartekerlekli olan oturma arac
.
tekerlekli sandalye
* Sakatlar
n bir yere gidebilmek iin kulland
klartekerlekleri olan oturma arac
, tekerlekli koltuk.
tekerleme
* Tekerlemek i
i.
* o
unlukla basmakal
p sz.
* o
unlukla, masallar
n ba

nda bulunan kafiyeli giriszleri.


* Birbiriyle uyumlu haz
r sz kal
b
.
* Saz
airleri aras
nda yap
lan deyiyar

.
* Orta oyununda, zellikle Kavuklu'nun kulland

szler.
tekerlemek
* Yuvarlamak, dndrmek.

tekerlenme
* Tekerlenmek i
i.
tekerlenmek
* Yuvarlanmak, dnmek.
* Durumu bozulmak, ktye gitmek.
* U
ra
mak, pe
inde ko
mak, yuvarlan
p gitmek.
tekerli
tekerrr

* Tekeri olan,tekerlekli.
* Tekrarlanma.

tekerrr etmek
* tekrarlanmak.
tekesakal
* Birle
ikgillerden, kkleri sebze olarak kullan
lan otsu bir bitki (Tragopogon porrifolius).
tekesemek
* (di
i kei) Teke istemek.
tekessr

* o
alma, artma.

tekessr etmek
* o
almak, artmak.
tekevvn
* Olu
, olu
ma, var olma, do
u
.
tekfin

* Kefenleme.

tekfin etmek
* kefenlemek.
tekfir

* Kfir sayma.

tekfur
* Bizans imparatorlu
u zaman
nda vali dzeyinde olan yneticilerle Anadolu ve Rumeli'deki Hristiyan
beylerine verilen ad.
tekfurluk
* Tekfur olma durumu.
* Tekfurun ynetimi alt
nda bulunan yer.
tekil
* Kelimelerde bir varl

veya ekimli fiillerde bir ki


iyi bildiren biim, teklik, mfret, o
ul, okluk kar

t
:
ocuk, ev, geldim, geldin gibi.
tekillik
* Tekil olma durumu.
tekin

* Bo
, iinde kimse bulunmayan.
* U
urlu.
* Eski Trklerde bir baban
n ta

nmaz mallar
n
n miras
solan en kk o
lu.

tekin deil
* (yer, zaman vb. iin) cin, peri vb.do
ast varl
klar
n bulunduuna inan
lan, uursuz, tehlikeli.
* (insan veya hayvan iin) kendisinde do
ast bir g oldu
u san
lan, u
ursuz, sak
n
lmas
gereken.
tekinsiz

* Tekin olmayan, uursuz.


* Belli davran
veya szlerin bir toplumca, bir toplumsal grupa tehlikeli say
lmasve olumsuz yapt
r
mlara
balanarak yasaklanmas
, tabu.
tekir

tekit

* Postu siyah ubuklarla ve beneklerle ssl, kl renginde veya boz olan (kedi).
* Barbunyaya benzeyen bir bal
k (Mugil surmulletus).
* Kuvvetle
tirme, salamla
t
rma, steleme.

tekit etmek
* kuvvetle
tirmek, salamla
t
rmak, peki
tirmek, stelemek.
tekke

tekleme
teklemek

* Tarikattan olanlar
n bar
nd
klar
, ibadet ve tren yapt
klar
yer, dergh.
*

siz gsz kimselerin bulu


up s

nd
klaryer.
* Esrar iilen st kapalyer.
* Teklemek i
i.
* (s
k fideleri) Seyrekle
tirmek.
* (motorda) Pistonun biri al

mamak.
* (tabanca) Bozulup tutukluk yapmak.
* (kalp iin) Sal

bozulmak.
* Kekelemek.

tekle
me
* Bir kelimenin iindeki ift nszn bire ini
i: Kassap > kasap, sarra > sara gibi.
tekle
mek
* Tek zellik gstermek.
tekli
teklif

* Mzik dnyas
nda tek ki
i taraf
ndan doldurulan kaset veya yo
un teker.
* Birinden yap
lmas
zor, eziyetli bir iisteme.
*
ncelenmek veya kabul edilmek iin bir
ey sunma, nerme, neri.
*
ncelenmek iin ileri srlen
ey, neri.
*
ten olmayan, resm davran

teklif etmek
* nermek, ne srmek, neride bulunmak.
* evlenmek i
ini birine dier cinsten olannermek.
teklif tekellf
* Samim olmama, resm olma durumu, teklifli olma.
teklifli
teklifsiz

* Kendisiyle samim, ili d

l
olunmayan, resm.
* Samim, ili d

l
, s
kf
k
.

teklifsiz konu
ma
* Senli benli, samim, resm olmadan konu
ma ve davranma.
teklifsizce
* Teklifsiz bir biimde, iten olarak.
teklifsizlik
* Teklifsiz olma durumu veya teklifsiz davran

.
teklik

* Tek, bir olma durumu.


* Kelimelerde, tek ki
iyi veya varl

bildiren biim, oul, okluk kar

t
:
renci-y-im, ev-im, gel-di-m vb.
* Bir lira.

teklik eki
* Tek zellik gsteren ek.
tekme

* Ayakla vuru
.
* Hayvan
n art aya
yla vurmas
, ifte.

tekme atmak (veya tekme vurmak)


* ayakla bir yere serte vurmak.
* ifte atmak.
* ihanet etmek.
tekme yemek
* birinin aya

ndan darbe almak.


* ihanete u
ramak.
tekmeleme
* Tekmelemek i
i.
tekmelemek
* Tekme vurmak.
tekmelenme
* Tekmelenmek i
i.
tekmelenmek
* Tekme vurulmak.
tekmil
* Tamamlama, bitirme.
* Btn, tm.
* Eksiksiz.
* Bkz. tekmil haberi.
tekmil haberi
* Askerlikte ast
n ste verdi
i szl rapor.
* Bir i
in tamamlanm
oldu
u haberi.
tekmil vermek
* bir ast bir ste bir i
, bir durum zerinde bilgi vermek.
tekmilleme
* Tamamlamak i
i.
tekmillemek
* Tamamlamak, btnlemek, bitirmek.
tekne

* Trl i
lerde kullan
lmak iin ou aatan veya ta
tan yap
lan, uzun ve genikap.
* Geminin omurga, kaburga ve kaplamadan olu
an temel blm.
* Deniz ta

t
.
* Katmanlkayalar
n ieri doru ukur, alak blm, ine, kemer kar

t
.
* Yer kabu
undaki k
vr
mlar
n ukur, alak yeri, havza.
* S
zd
rabilir veya s
zd
rmaz olarak yap
lm

, levhalar
bir paradan olu
mu
, kulplarve kulp delikleri
bulunan bir veya iki ki
i taraf
ndan ta

nabilir st a
k bir ambalaj tr.
tekne kaz
nt
s
* Ya
l
lar
n son doan ocuklar
.
tekneci

* Tekne, zellikle deniz teknesi yapan ve satan kimse.


* Sokaklarda bal
k satan kimse.

teknecilik
* Deniz teknesi yap
m
.
teknetyum
* Atom numaras43, atom a
rl

yakla

k 98 olan, sun olarak elde edilen radyoaktif element. K


saltmas
Tc.
teknik
* Bir sanat, bir bilim, bir meslek dal
nda kullan
lan yntemlerin hepsi.
* Fizik, kimya, matematik gibi bilimlerden elde edilen verileri ive yap
m alan
nda uygulama.
* Bu uygulamaya dayanan, bu uygulamaya ili
kin.
* Yol, beceri, yntem.
* Teknikle ilgili bir sanata, bir bilime, bir mesle
e zg olan.
teknik e
itim
* Mekanik alandaki ura
lara, sanayi ile ilgili i
lere veya uygulamal
bilim alanlar
na ili
kin e
itim.
teknik lise
* Genel ve teknikle ilgili dersleriyle renciyi teknik alanlarda eitim vererek yksek retim kurumlar
na
haz
rlayan orta
retim kurumu.
teknik okul
* rencileri teknik alanlarda yeti
tiren okul.
teknik
retim
* Bir tekni
in veya teknik yntem ve becerilerin kazand
r
lmas
na nem veren retim.
teknik niversite
* Teknikle ilgili
retimin a

rl
kl
olarak yap
ld

lisans ve yksek lisans dzeyinde e


itim veren yksek
retim kurumu.
tekniki
* Bir i
in bilim ynnden ok, uygulama ve pratik yn ile u
ra
an kimse, teknisyen, tekniker.
* Film yap
m
n
n herhangi bir teknik kolunda al

an usta i
i.
tekniker
* Tekniki.
teknisyen
* Tekniki.
teknokrasi
* Devlet ynetiminde son szn ynetim ve ekonomi uzmanlar
na b
rak
lmas
na dayanan siyas yntem.
teknokrat
* Teknokrasiden yana olan.

* Ekonomik mekanizmalar
n teorik incelenmesine dayanan, ama insan etkenini her zaman yeterince gz
nnde bulundurmayan devlet adamveya memur.
teknokrat
l
k
* Teknokrat yanl
s
olan kimse.
* Teknokratlar
n iktidar
.
teknoloji

* Bir sanayi dalile ilgili yap


m yntemlerini, kullan
lan ara, gere ve aletleri kapsayan bilgi.

teknolojik
* Teknoloji ile ilgili.
tekrar

* Aynolay
n, i
in, hareketin yeniden ortaya
k

, tekrarlanmas
.
* Bir konu
ma veya yaz
da ayn
d
nceyi, kelimeyi birok defa syleme.
* Bir daha, yine, yeniden, gene.

tekrar etmek
* yeni ba
tan sylemek veya yapmak.
tekrar tekrar
* st ste, ardard
na.
tekraren

* Tekrar tekrar, tekrarlanarak, defalarca.

tekrarlama
* Tekrarlamak i
i.
tekrarlamak
* Tekrar etmek, yeni ba
tan yapmak.
tekrarlanma
* Tekrarlanmak i
i.
tekrarlanmak
* Tekrar edilmek, tekrar tekrar dile getirilmek, yeniden sylenmek.
tekrarlatma
* Tekrarlatmak i
i.
tekrarlatmak
* Tekrar ettirmek, yeni ba
tan yapt
rmak.
tekrarl
tekrir

* Tekrar edilen, mkerrer.


* Tekrar etme, yeniden syleme.
* Bir yaz
da veya
iirde sz ya da kavramanlat
mpeki
tirmek amac
yla s
k s
k tekrar etme sanat
.

tekrir etmek
* tekrarlamak.
teksif

* Younla
t
rma, s
kla
t
rma, koyula
t
rma, toplama.

teksif etmek
* yo
unla
t
rmak, toplamak.
teksir

* o
altma.
teksir etmek
* (yaziin) oaltmak.
teksir k

d
* o
altma makinesinde kullan
lan bask
k
d
.
teksir makinesi
* o
altma makinesi.
tekst

* Metin (I).

tekstil
* Dokuma.
* Dokumac
l
k.
tekstilci
* Tekstil i
i ile u
ra
an.
tektonik
tekvando
tekvin

* Paralan
p da
lm
yer katmanlar
n
n birbirleri ile olan ilgilerini ara
t
ran yer bilimi kolu.
* El ve kol vuru
lar
ndan ok, ayak ve tekme tekniklerine nem veren, Uzak Douya zg dvsanat
.
* Olu
turma, var etme, yarat

, yaratma.

tekvin etmek
* yaratmak.
tekzip

* Yalanlama.

tekzip etmek
* yalanlamak, do
ru olmad

na
klamak.
tel

tel

* Trl metallerden yap


lm

, kopmaya kar

bir diren gsteren ince uzun nesne.


* Bu nesneden yap
lm
veya bu biimde olan.
* Bazorganizmalar
n demet durumundaki olu
umunu meydana getiren ipiklerin her biri, lif.
*
nsan sa
n
olu
turan ipik.
* Telgraf kelimesinin k
saltmas
.

tel cambaz
* Telde oynayan cambaz.
* ok kaypak davranan kimse.
tel ekmek
* telle evirmek, tel germek.
tel ekmek
* telgraf ekmek.
tel ivi
* Telden yap
lan ivi.
tel diki

* Telle yap
lan diki
.
tel dokuma
* Telle rlmdokuma.
tel dolap
tel f
ra
tel halat

* Yanlarve kapa
ince delikli telden yap
lm
yemek dolab
.
* Tel ile yap
lm
sert f
ra.
* Telden yap
lan kal
n halat.

tel kaday
f
*
nce tel biiminde, zel kal
plardan dklerek s
cak sa zerinde kurutulan hamur ve bu hamurdan yap
lan
tatl
.
tel kafes
* Tellerle rlmkafes.
tel kurdu

* Ekin ve sebze kklerini kemirerek byk zararlara yol amassebebiyle tar


m iin ok zararltarla bce
i
kurtuklar
na verilen ad.
tel kf

* Vcutta hemen btn dokularda yerle


ebilen asalak bir mantar tr (Sporotrichum schneckii).

tel kflce
* Tel kften ileri gelen ilkel mantar hastal

.
tel rg

* Dikenli tellerden yap


lm
engel.

tel
ehriye
*
nce tel biiminde, hamurun kurutulup kesilmesiyle elde edilen ve genellikle orbas
yap
lan bir yiyecek
tr.
tel tel
* Tel biiminde.
* Ayrayrteller durumunda.
tel yaz
s
* telgrafla gnderilen yaz
.
tel z
mba
tel
telffuz

* K

tlarbirbirine tutturmaya yarayan ara.


* Kuma
la astar aras
na konularak giysinin dik durmas
nsalayan kolalbez.
* Syleyi
, syleni
.
* Bo
umlanma.

telffuz cihaz
* Bir dildeki sz varl
klar
n
n do
ru ve dzgn telffuzunu gsteren alet.
telffuz edilmek
* sylenmek.
* bo
umlanmak.

telffuz etmek
* sylemek.
telffuz organ
* Szlerin ses durumuna gelmesini sa
layan organlar.
telfi
* Kt bir etkiyi veya sonucu ba
ka bir etki ile yok etme, kar

lama, yerine koyma.


telfi etmek
* (ziyan olan veya elden
kan bir
eyin) yerini doldurmak, kar

lamak.
telki
telkki

* Bulu
ma, kavu
ma.
* Anlay

, gr
.
* Kabul etme, sayma.

telkki etmek
* saymak, yle kabul etmek, yle anlamak.
tellama
* Tellamak i
i.
tellamak
*
ki kumaparasaras
na tel koymak.
tel

* Herhangi bir sebeple acelecilik.


* Kayg
, tasa, s
k
nt
, endi
e.
* a
k
nl
ktan do
an kar

kl
k, karga
a.

telalmak
* herhangi bir sebeple heyecanlanmak, endi
elenmek, acele etmek.
teletmek
* s
k
ntduyarak acele etmek, endi
elenmek, tel
lanmak.
telgstermek
* tel

nbelli etmek.
tel
a d
mek
* tel
lanmak.
tel
a d
rmek
* tel
land
rmak.
tel
a gelmek
* (bir i
) tels
ras
nda yap
lmak.
tel
a vermek
* davran
ve hareketleriyle evresindekileri heyecana, aceleye, s
k
nt
ya sokmak.
tel
e
* Tel
.
tel
e mdr
* ok tel
lveya evresini tel
a veren kimseler iin kullan
l
r.
tel
e naz
r
* Bkz. tel
e mdr.

tel

na dalmak
* herhangi bir
eyle ilgili olarak heyecanla, aceleyle, s
k
nt
yla davranmak.
tel
land
rma
* Tel
land
rmak i
i.
tel
land
rmak
* Tel
lanmas
na sebep olmak.
tel
lan

* Tel
lanmak i
i veya biimi.
tel
lanma
* Tel
lanmak i
i.
tel
lanmak
* Herhangi bir sebeple acelecilik gstermek.
* Endi
elenmek, kayg
lanmak, teletmek.
tel
l

* Teleden, tel
a d
en.

tel
l
tel
l
* Aceleci bir biimde, telgstererek.
tel
l
l
k
* Tel
lolma durumu.
tel
s
z

* Teletmeyen, telgstermeyen, souk kanl


.
* Soukkanl
l
kla,
a

rmadan.

tel
s
zl
k
* Tel
s
z olma durumu.
teltin
telcik

telef

* Bir tr salam, yumu


ak dana veya kz derisi.
* Kk tel.
* ok ince bazorganlara, zellikle kklerin ince ayr
nt
lar
ndaki ince iplikiklere verilen ad.
* Erkek organda ba

ta

yan ince blm.


* Sinir veya kas hcrelerinin sitoplazmas
nda bulunan ince iplikikler.
* Yok etme, ldrme.
* Boyere harcama, y
pratma.

telef etmek
* ldrmek, mahvetmek.
telef olmak
* lmek, mahvolmak.
telefat

* Sava
, kaza vb. sebeplerle uran
lan can kayb
.

teleferik
* Birbirinden uzak iki yksek yer aras
nda, havada gerilmibir veya birka kablo zerinde kayarak hareket
eden as
l
ta

t.

telefon

* Belirli bir uzakl


ktaki konu
malar
ileten ve yans
tan elektrik tesisat
n
n btn.
* Birbirinden uzakta bulunan iki ki
inin konu
mas
nsa
layan cihaz.

telefon dire
i
* Telefon tellerinin aktar
m
iin dikilen aa veya metal direk.
telefon etmek (veya amak)
* birini telefonla aramak ve bir
ey sylemek.
telefon hatt
* Telefon tesisini ve ileti
imini sa
layan tel rg a

.
telefon kabini
* Telefon edilmek iin yap
lm
kulbe.
telefon kart
* Telefon etmek iin sat
n al
nan ve manyetik gc ile telefon makinesini al

t
ran kart.
telefon kulbesi
* Telefon edilmek zere
ehir veya mahallelerin belli yerlerine konulan kulbe, telefon kabini.
telefon rehberi
* Telefon numaralar
n
n sahiplerini alfatik s
raya gre gsteren kitap.
telefon santrali
* Aynmerkeze balve ileti
im ak

iin girive
k

n otomatik olarak yap


lmas
nsa
layan sistem.
telefoncu

* Telefon dzeni kuran veya telefon onaran kimse.


* Santral memuru, santralci.

telefonculuk
* Telefon kuruculuu veya onar
c
l

.
* Telefon santral memurluu.
telefonla
ma
* Telefonla
mak i
i.
telefonla
mak
* (birbiriyle) Telefonda konu
mak.
telefonometre
* Telefon konu
malar
n
n sresini ve say
s
n
gsteren saya.
telefotografi
* Fotoraf, resim, yazgibi duraan grntlerin elektrik ak
m
yla uzaklara iletilmesi yolu.
telek

* Ku
lar
n gvde, kanat ve kuyru
unda bulunan, uma, rt ve kuyruk telekleri olarak e ayr
lan, e
itli
renklerde kal
n eksenli ty.
telekart
teleke

* Telefon etmek iin kullan


lan kart.
* Kanat teleklerinin uzun ve serti.

telek
z
* Telefon ile ileti
im kurarak fuhuyapan kad
n.
telekinezi

* Bkz. Uza devim.


telekomnikasyon
* Haber, yaz
, resim, sembol veya her e
it bilginin tel, radyo, optik ve ba
ka elektromanyetik sistemlerle
iletilmesi, bunlar
n yay
mveya al
nmas
, uz ileti
im.
telekonferans
* Telefon ile uzak merkezlerden konu
mac
larkenferans yerine ba
layarak gerekle
tirilen konferans.
teleks
teleksi

* Telsiz ve telem aralar


na uzaktan haber yazd
rma dzeni, uz yaz
m.
* Teleks grevlisi.

teleksilik
* Teleksinin i
i veya meslei.
telem
uzyazar.

* Bir metnin do
rudan do
ruya gnderilmesini ve al
colarak bas
m evi harfleriyle yaz
lmas
nsalayan ara,

teleme
* Bir tr tuzsuz ve yumu
ak peynir.
teleme peyniri
* Tuzsuz ve yumu
ak bir peynir tr.
teleme peyniri gibi
* tombul ve beyaz tenli kad
nlar iin sylenir.
telemetre

telemetri

*
ki nokta aras
ndaki uzakl
lmeye yarayan gere.
* Fotoraf makinelerinde, ekimi yap
lacak nesneye olan uzakl

belirterek bunun ayar


nyapan dzen.
* Uzakl
k ler.

teleobjektif
* Uzaktaki cisimlerin ok yak
n grntlerinin elde edilmesini salayan, ok uzun odaklmercek tr.
teleoloji
telepati
telepatik

* Evreni maksatlarla sonular aras


nda bir ili
kiler sistemi olarak gren teori.
* Birinin d
ndklerini veya uzakta geen bir olayduygusal hibir ba
lant
olmadan alg
lama, uza duyum.
* Telepati ile ilgili.

teleradar
* Televizyon arac
l

yla radar grnts alma i


i.
teles

* Y
pranm

, h
rpalanm
bir
ekilde telleri, lifleri meydana
km

telesekreter
* Arayanlar
n mesajlar
nbir banda kaydeden telefonla birlikte al

an ara.
telesime

* Telesimek durumu.

telesimek

telesine

* Yorulmak, gsz kalmak; yorgunluktan bay


lacak duruma gelmek.
* Zay
flamak.
* Bkz. telesinema.

telesinema
* Bir sinema filmini televizyonda gstermeye yarayan cihaz.
* Televizyonda filmleri iletme ve yans
tma i
i ile ura
an blm.
telesiyej
teleferik.

* Kayak
larveya turistleri srekli hareket hlindeki bir kabloya as
l
oturma yerlerinde ta

yan bir tr

teleskop

* Sonsuzdaki bir nesnenin gerek grntsn, ibkey bir aynadan yap


lm
merce
inin odak dzleminde
veren ve gk bilimiyle ilgili gzlemlerde kullan
lan optik cihaz,
rakgrr.
Telet

* Bat
Sibirya'da ya
ayan bir Trk toplulu
u.

Telete
* Telet Trkesi.
televizyon
* Elektromanyetik dalgalar yoluyla halk
n do
rudan doruya almasmaksad
yla yap
lan hareketli veya sabit
resimlerin sesli veya sessiz kal
colmayan grntlerinin renkli veya siyah beyaz yay
n
.
* Televizyon al
c
s
.
televizyon al
c
s
* Televizyon yay
nlar
nalmaya ve seyrettirmeye yarayan cihaz.
televizyon bandrol
* Televizyon al
c
sile birlikte verilen ve vergisinin denmiolduunu gsteren belge.
televizyon filmi
* Televizyonda gsterilmek iin haz
rlanm
film.
televizyon oyunu
* Televizyon iin yap
lm
film.
televizyon program
* Televizyonun yay
n ak

n
gsteren program.
televizyon verici istasyonu
* Televizyon yay
nyapmak zere donat
lm
her trl hareketli veya sabit tesis, televizyon vericisi.
televizyon yay
n
* Televizyon verici istasyonlar
n
n arac
l

ile al
c
lara ula
t
r
lan yay
n dzeni.
televizyoncu
* Televizyon al
c
ssatan kimse.
* Televizyon onar
c
s
.
* Televizyon kurulu
unda al

an grevli kimse.
televizyonculuk
* Televizyon yapma, onarma veya satma i
i.
* Televizyoncunun yapt

i
.
telfin

* Lkerda yap
lmak iin kesilmitorik bal

paras
, takoz.

telgraf

*
ki merkez aras
nda, kararla
m
i
aretlerin yard
m
yla yaz
lhaberlerin veya belgelerin iletimini sa
layan bir
telekomnikasyon dzeni.
* Bu arala al
nan haber.
telgraf ekmek
* telgrafla haber gndermek, tellemek.
telgraf iei
* Bir eneklilerden, boumlu sark
k dall
, yapraklaretli, ularsivri, baztrlerinde yapraklar
n alt ve st
yz mor ve gm
yollu, beyaz, mavi veya pembe iekli bir ss bitkisi (Tradescantia).
telgraf direi
* Telgraf hatt
naktarmada kullan
lan a
a veya metal direk.
telgraf teli
* Telgraf ileti
imini salayan tel.
telgraf slbu
* K
sa ve zl anlat
m.
telgraf
* Telgraf grevlisi.
telgraf
l
k
* Telgraf
n
n grevi.
telgrafhane
* Telgraf arac
l

yla haberle
meyi salayan resm kurulu
.
telhis

* zet, zetleme, k
saltma.
* Sadrazam
n bir sorunu kendi d
nceleriyle birlikte zet olarak yaz
p padi
aha sundu
u k
t.

telhis etmek
* zetlemek.
telhisi
* Padi
aha sunulacak i
lerin zetini
karmakla grevli kimse.
teli k
rmak
* ba
lbulunduu kurulu
larla ili
kisini kesmek.
telif

* Uzla
t
rma.
* (kitap) Yazma.

telif etmek
* uzla
t
rmak.
* (kitap) yazmak.
telif hakk
* Bir fikir veya sanat eserini yaratan ki
inin, bu eserden do
an haklar
n
n hepsi.
tel'in

* Lnet okuma, karg


ma, karg

tel'in etmek
* lnetlemek, karg
mak.
tel'in mitingi

* Herhangi bir siyas veya sosyal olay


telin etmek iin gerekle
tirilen protestolu gsteri.
telis
* Bitkisel tellerden yap
lm

, kaba rgl byk uval.


telkri

* Tel durumundaki gm
, alt
nrerek veya bir
ey zerine kakarak yap
lan i
.
* Gmveya alt
nince teller durumuna getirip rerek yap
lan (tak
vb).
* Gmveya alt
n tellerden yap
lm
motiflerle ssl.

telkih
* A

lama, a

.
telkin

* (bir duyguyu, bir d


nceyi) A

lama.
* l gmldkten sonra mezar ba

nda imam
n syledi
i din szler.
* Bilin d

bir srecin arac


l

yla, ki
inin ruh veya fizyolojik alan
yla ilgili bir d
ncenin gerekle
tirilmesi.

telkin etmek
* a

lamak.
tellk
tellkl
k
telll
kimse.

* Hamamlarda y
kanmak zere gelenleri keseleyip y
kayan erkek.
* Tell
n yapt
i
.
* Bir
eyin sat
laca

nveya herhangi bir


eyi halka bildirmek iin ar

da, pazarda yksek sesle ba

ran
* Sat

larda arac
l
k eden kimse.

telll a
rtmak
* bir haberi, bir iste
i vb. yi telll arac
l

yla duyurmak.
tellliye

* Tellll
k.

tellll
k
* Telll
n yapt

i
.
* Tellla verilen cret veya yzdelik, tellliye.
telleme
* Tellemek i
i.
tellemek

tellemek

* Tel geirmek, tel takmak.


* Tel ile sslemek.
* Telgraf ekmek.

tellendirme
* Tellendirmek i
i.
tellendirmek
* (sigara, nargile, ubuk vb.) Keyifle tttrerek imek.
tellenme
* Tellenmek (I,II) i
i.
tellenmek

* Tel tak
nmak.
* Telle evrilmek.
tellenmek
* Telgraf ekilmek.
teller takmak (veya tel tak
nmak)
* sevincini a

rdavran

larla gsterenler iin kullan


l
r.
telleyip pullamak
* birok sslerle sslemek.
* de
erinden ok vmek.
telli

* Teli olan.
* Teller tak
nm

, telle sslenmi
.

telli bal
k
l
* Ba

nda ok biiminde bir tel demeti bulunan bal


k
l, okar.
telli alg
lar
* Vurma alg
larve yayl
alg
lariine alan, teller arac
l

yla ses
karan alg
lar.
telli duvakl
* Duvakla ve telle sslenmiolan (gelin).
telli pullu
* Zevksiz bir biimde sslenmi(
ey veya kimse).
telli turna
* Turnagillerden, su k
y
lar
nda ya
ayan, uzunluu 85 cm olan, vcudu gm
, ba

ve boynu kara, byk


bir ku(Anthropoides virgo).
tellice

* Tel gibi, teli and


ran.
* Tek kad
n taraf
ndan oynanan bir tr oyun.

tellr

* Atom numaras52, atom a


rl

127,60, yo
unlu
u 6, 24 olan, 450 C de eriyen, mavimt
rak beyaz renkte
bir element. K
saltmasTe.
telmih

* Anlat
lmak istenen
eyi sz aras
nda imalolarak belli etme, a
ka sylememe.
* Bir m
srada veya beyitte bilinen bir olay
, bir ataszn veya bir f
krayhat
rlatma sanat
.

telmih etmek
* st kapal
, imalbir biimde anlatmak.
telmihen
telsi

* Telmih olarak, telmih yoluyla ima ederek.


* ok ince telciklerden olu
an.

telsiz
* Teli olmayan.
telsiz

* Telsiz telefon veya telsiz telgraf


n k
sa ad
.

telsiz ba
lant
s
* Telsizle haberle
meyi sa
layan sistem.

telsiz telefon
* Elektromanyetik dalgalar yard
m
yla al

an telefon.
telsiz telgraf
* Elektromanyetik dalgalar yard
m
yla al

an telgraf.
telsizci

* Genellikle gemilerde, uaklarda yerle gemi, yerle uak aras


nda ve daha ba
ka gemi ve uaklarla telsiz
balant
skurmakla grevli kimse.
telsizcilik

* Telsizcinin grevi.

teltik
* Yanl

, hata.
teltikli
teltiksiz
telve

* Hatal
, kusurlu.
* Hat
rs
z, yanl

s
z, kusursuz.
* Fincan
n dibine ken kahve tortusu.

telvis
* Kirletme, pisletme.
telvis etmek
* kirletmek, pisletmek.
telyaz

* Telgraf.

telyaz
s
* Telgrafla gnderilen yaz
.
tem
* Tema.
tema

* Asl konu.
* Uzun anlat
ma dayaledeb eserlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj.
* Sanat eserlerinde i
lenen z konu.

tema
* Bir hikyede, retici veya edeb bir eserde i
lenen d
nce, gr
.
* Herhangi bir sanat eserinde i
lenen konu.
* Bir besteyi olu
turan temel motif.
temadi

* Srme, srp gitme, uzama.

temadi etmek
* srmek, uzamak, srp gitmek.
temaruz

* Kendini hasta gibi gsterme, hastal


k taslama.

temaruz etmek
* kendini hasta gibi gstermek.

temas

* Deme, dokunma (I), dokunu(I).


* Bulu
up gr
me, ili
ki kurma, mnasebet.
* Deinme, szn etme, bahsetme.
* Gidip gelme, ula

m, ba
lant
.
* Dokunma.

temas etmek
* dokunmak, de
mek.
* konu
up gr
mek.
* de
inmek, szn etmek, bahsetmek.
temas etmek (veya biriyle temasta bulunmak)
* gr
p konu
mak.
* de
inmek.
* cinsel ili
kide bulunmak.
temasa gemek
* arada bir ba
lant
kurmak, gr
me yapmak.
temasa gelmek
* bulu
up gr
mek.
tema
a

* Ho
lanarak bakma.
* Oyun, temsil, piyes, tiyatro.

tema
a etmek
* seyretmek, bakmak.
tema
a sanat
* Oyun, temsil, piyes, tiyatro, sahne sanatlar
.
tematik
* Bir tema etraf
nda olu
an.
temayl

* Bir tarafa eilme, meyletme.


* Belli bir gayeye veya sonuca ynelen faaliyete dn
meyen etki gc, ynseme.
* Bir kimseye veya bir
eye ilgi duyma.

temayz
* Ba
kalar
na gre stn duruma gelme, sivrilme, sekinle
me.
temayz etmek
* sivrilmek, sekinle
mek.
tembel

*
grmeyi, al

maysevmeyen, aba gstermekten, s


k
nt
dan kaan kimse, haylaz.
* Fonksiyonunu yerine getirmede yava
l
k gsteren (organ).

tembel tembel
* Tembel bir biimde.
tembelce

* Tembel (bir biimde).

tembele ibuyur, sana ak


l
retsin
* kendisinden bir konuda yard
mcolmasistendi
inde yard
m edecei yerde zm yollargsteren kimseler
iin kullan
l
r.

tembelhane
*
inde bulunanlar
n al

maya kar
isteksiz davrand
klaryer.
tembelle
me
* Tembelle
mek i
i.
tembelle
mek
* Tembel duruma gelmek.
tembelle
tirme
* Tembelle
tirmek i
i.
tembelle
tirmek
* Tembel olmas
na sebep olmak.
tembellii tutmak
* tembelle
mek.
tembellik
* Tembel olma durumu veya tembelce davran

.
tembellik etmek
* tembelce davranmak.
tembih

* Bir
eyin belli biimde ve yolda yap
lmas
n
syleme, bunu steleyerek hat
rlatma, uyar
.
* Uyarma.

tembih etmek
* bir
eyin belli biimde ve yolla yap
lmas
nistemek, sylemek, uyarmak.
tembihat

* Tembihler, uyar
.

tembihatta bulunmak
* uyarmak.
tembihleme
* Tembihlemek i
i.
tembihlemek
* Uyarmak, hat
rlatmak, tembih etmek.
tembihlenme
* Tembihlenmek i
i veya durumu.
tembihlenmek
* Tembihlemek i
i yap
lmak, tembih edilmek.
tembihli
tembul

* Uyar
lm

, hat
rlat
lm

, tembih edilmi
.
* Hindistan'da yeti
en, t
rman
cbir tr biber a
ac(Piper betle).

temcit

* Recep,
aban ve ramazan aylarsresince, sabah ezan
ndan sonra minarelerden okunan ve Allah'
n
ululu
unu belirten dua.
temcit pilvgibi
s
t
p
s
t
p ne srmek
* birok defa tekrarlanan
eyler iin kullan
l
r.

temdit

* Uzatma, srdrme.

temdit etmek
* uzatmak, srdrmek.
temeddh
* Kendini vme, vnme.
temeddh etmek
* vnmek.
temeddn
* Uygarla
ma, medenle
me.
temek

* Ah
rdaki gbreyi d

aratmak iin kullan


lan kapaklveya kapaks
z delik, pencere.

temel
* Bir yap
n
n toprak alt
nda kalan ve yap
ya dayanak olan duvar, taban vb. blmlerinin tm.
* Bu blmleri yapmak iin kaz
lan ukur.
* Bir
eyin geli
imi iin gereken ilk geler.
* En nemli, belli ba
l
, ana, esas, as
l, baz.
temel atma
* Bir yap
n
n temellerini toprak seviyesinin alt
nda yapmaya ba
lama.
* Bir i
in bir yap
n
n olu
umu iin ilk ad
m
atmak, temeline ilk harckoymak.
temel atmak
* bir yap
n
n temellerini yapmaya ba
lamak.
* herhangi bir i
e ba
lamak, giri
mek, bir
eyin geli
mesine, bymesine sebep olmak.
temel bilimler
* Dei
ik bilim alanlar
n
n fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi temel bilgilerini ieren bilim dallar
.
temel cmle
* Birle
ik veya giri
ik cmlelerde, yan cmle, ara cmle ve i cmlelerin ba
lolduu as
l yarg
y
belirten
cmle.
temel ivisi
* Yapi
lerinde kullan
lan byk ivi.
temel dire
i
* Byk, kal
n direk.
* Bir
eyin dayand

, g ald
en nemli ge, nesne veya ki
i.
temel duru
* Bir jimnastik al

t
rmas
na ba
lamak iin, vcudun dayanak yzeyine gre ald

, de
i
en ilk durum.
temel duvar
* Temeli olu
turan duvarlar.
temel eitim
*
lk
retimi kapsayan eitim sistemi.
temel haklar
* Ki
ili
e ba
ldokunulmaz, devredilmez hak ve zgrlkler.
temel harf
* Kanunla kabul edilmiyeni Trk alfabesindeki harflerin tamam
.
temel kakmak

* bulundu
u yerden kolay kolay ayr
lacak gibi olmamak.
temel kaz
s
* Temel atmak iin yap
lan kazi
leri.
temel retim
* Temel e
itimin uygulanmas
.
temel nerme
* Dei
ik nermelerin zn olu
turan nerme.
temel say
* As
l say
.
temel ta

* Bir yap
n
n temeline konan ta
.
* Bir
eye temel olan ge veya ki
i, dayanak, esas.
temel tutmak
* temelin kaz
laca
zemin salam olmak.
* srp gidecek bir duruma gelmek, kkle
mek, yerle
mek.
temel tmce
* As
l yarg
n
n temsil edildi
i yklemin yer ald

ana cmle.
temellendirme
* Temellendirmek i
i.
temellendirmek
* Temel tutmas
nsalamak, yerle
tirmek.
* Sreklilik ve kal
c
l
k kazand
rmak.
temellenme
* Temellenmek i
i.
temellenmek
* Temel tutmak.
temelle
me
* Temelle
mek i
i.
temelle
mek
* Temel tutmak, yerle
mek.
* Srekli ve kal
cbir duruma girmek.
temelle
tirme
* Temelle
tirmek i
i.
temelle
tirmek
* Temel tutmas
n
, yerle
mesini salamak.
* Sreklilik kazand
rmak, kal
cbir duruma getirmek, temelli olmas
nsa
lamak.
temelli

* Herhangi bir nitelikte temeli olan.


* Geici olmayan, srekli, kal
c
, devaml
, daim.
* (te'melli) Srekli olarak.
* Bsbtn, tamamen.

temelli senatr
* Belli bir sreye balolmayan atanm
senatr.
temellk

* Kendine mal etme.


temelsiz
* Temeli olmayan.
* Gerek veya sa
lam olmayan, as
ls
z, yanl

.
temenna
* ne doru e
ildikten sonra dorulurken eli ba
a gtrerek verilen selm.
temenna etmek
* eli ba
a gtrerek ve ne do
ru eilerek selm vermek.
temennah
* Bkz. temenna.
temenni

* Dileme, dilek.

temenni etmek
* dilemek.
temerkz
* Bir yerde toplanma.
temerkz etmek
* bir noktada toplanmak, deri
mek.
temerkz kamp
* Bkz. toplama kamp
.
temerrt
* Dik kafal
l
k, kafa tutma.
* Direnim.
temerrt
* Ek faiz deme durumu.
temerrt etmek
* kafa tutmak.
temessl

temett

* Benze
me.
* zmleme.
* Kazan.

temett hissesi
* Bkz. kr pay
.
temevv
* Dalgalanma.
temeyyz
* Kendini gsterme, sivrilme.
temeyyz etmek
* kendini gstermek, sivrilmek.
temhir

* Mhrleme.

temin

* Korkusunu giderme, inan verme.


* Salama, elde etme.
* Gerekle
tirme.

temin etmek
* korkusunu gidermek, gven vermek.
* salamak, elde etmek, tedarik etmek.
teminat

* Garanti, gvence.

teminat akesi
* Art
rma ve eksiltmeye girenlerden garanti kar

al
nan para.
teminat mektubu
* Bir kimsenin belirli bir i
i yapabileceine ili
kin, bankalarca verilen para gvencesini ieren belge.
teminat senedi
* Ticar kurulu
kar
n kullanabilecekleri krediye kar

l
k olarak bankalarda bulundurduklarm
teri eki ve
senetleri.
teminat vermek
* gvence vermek.
teminatl
* Teminatolan.
teminats
z
* Teminatolmayan.
temiz

* Kirli, lekeli, pis, bula

k olmayan, pak.
* zenle yap
lm

, yanl

s
z.
* ok az kullan
lm
veya hi kullan
lmam
olan, zr olmayan.
* Ahlka lekesiz, necip, nezih.
*
yi, dzgn, yoluna yntemine uygun biimde.
* Bir s
fat
yla kullan
ld

nda alay yollu iyice, adamak


ll
, ok, anlam
nda kullan
l
r.

temiz k

d
* Bir otomobilin fabrika
k
belgesi.
temiz kan
* Atardamarlarda dola
an, akcierlerden oksijen ta

yarak vcudun her yan


na giden kan.
* (at vb. iin) Soyuna ba
ka soy kar

mam

.
temiz pak
* ok temiz, tertemiz.
temiz para
* Kesintiden veya masraflardan sonra elde kalan para miktar
.
temiz raporu
* Hastal
olmad

ngsteren rapor.
temiz temiz
* Temiz olarak, temiz bir biimde.
temiz tutmak
* (bir
eyi) kirletmeden, bozmadan kullanmak; temiz olmas
na zen gstermek.
temiz yrekli

*
i d

bir olan, kalbi temiz olan.


temiz yreklilik
* Temiz yrekli olma durumu.
temize ekmek
* bir yaz
n
n karalamas
ntemiz olarak yazmak.
temize
karmak (veya
kartmak)
* bir sulamadan kurtarmak, akland
rmak.
temize
kmak
* susuz oldu
u anla

lmak.
temize havale etmek
* uzay
p giden bir i
i bitirivermek.
* yiyece
i yiyip bitirmek.
* k
sa yoldan zmlemek, abucak bitirmek.
temizleme
* Temizlemek i
i.
* Yzeylere yap

m
leke ve kirlerin giderilmesi, zelti veya as
ltdurumuna getirilmesi olay
.
temizlemek
* Temiz duruma getirmek, paklamak, ar
tmak.
* Sak
ncal
, przl bir i
i olumlu sonuland
rmak.
* Bitirmek, tketmek.
* Vcudunu ortadan kald
rmak, ldrmek, yok etmek.
* Bir yara veya dokunun salam olmayan blmlerini ne
ter veya b
akla kesmek.
* Kumar oyunlar
nda br oyuncular
n btn paralar
nalmak.
temizleni
* Temizlenmek i
i veya biimi.
temizlenme
* Temizlenmek i
i.
temizlenmek
* Temiz duruma gelmek, ar
nmak, paklanmak.
* Sak
ncalbir durumu, i
i dzeltmek, bitirmek.
* Ortadan kald
r
lmak, ldrlmek.
* Kad
nlarda ayba

durumu sona ermek.


* Kumarda br oyuncu veya oyuncularca btn parasal
nmak.
temizletme
* Temizletmek i
i.
temizletmek
* Temizlemek i
ini yapt
rmak.
temizleyici
* Buhar makineleri arac
l

yla temizleme i
ini yapan kimse.
* Bu i
in yap
ld

yer.
* Temizleme zellii olan.
temizleyi
* Temizlemek i
i veya biimi.
temizlik
* Temiz olma durumu, saffet, nezafet.
* Temiz durma veya tutma durumu.
* Temizleme i
i.

* Ortadan kald
rma, yok etme, ldrme.
temizlik i
leri
* belediyelerce yapt
r
lan temizlik.
temizlik i
leri
* Temizleme i
lemine konu olan i
ler.
temizlik malzemesi
* Temizlik iin kullan
lan sabun, deterjan, sprge, e
itli boy ve ebatta f
ra, bez ve benzeri gerelerin
tm.
temizlik yapmak
* temizlemek.
* zararl
eyleri yok etmek.
temizliki
* Temizlik i
ini yapan kimse.
temizliki kad
n
* Temizlik i
leri yapan kad
n.
temizlikilik
* Temizliki olma durumu.
temkin
temkinli

* Bir i
in sonunu d
nerek ll, tedbirli davranma.
* Davran

lar
nda ll olan.

temkinli temkinli
* ok dikkatli.
temkinlice
* Temkinli olarak, temkinli bir biimde.
temkinsiz
* Davran

lar
nda ll olmayan.
temkinsizlik
* Temkinsiz olma durumu.
temlik

* Mlk olarak verme.


* Bir hakk
n dier bir kimseye geirilmesi.

temlik etmek
* bir mal
bir kimseye mlk olarak vermek.
temlikname
* Temlik belgesi.
temmuz
tempo

* Y
l
n 31 gn sren yedinci ay
.
* Bir mzik paras
ndaki blmlerin h
zlar
nbelirtmek iin kullan
lan kelime, vuru
.
* Gidi
, ilerleyi
, geli
me h
z
, tarz.
* Vcut al

t
rmalar
n
n belirli sre iinde tekrarlanma h
z
.

tempo tutmak

* el
rparak veya el ve ayaklar
nbir yere vurarak bir mzie e
lik etmek, vurututmak.
tempolu
* Temposu olan.
temposuz
* Temposu olmayan.
temren
temrin

* Ok, karggibi
eylerin ucundaki sivri demir.
* Tekrarlatarak al

t
rma.

temriye
* Deride yer yer kme durumundaki birtak
m kabart
larla kendini gsteren hastal
k.
* Kara yosunu.
temsil
* (birinin veya bir toplulu
un) Ad
na davranma.
* Belirgin zellikleri ile yans
tma, sembol olma, simgeleme.
* Sahne veya mikrofonda oynanmak iin haz
rlanm
eser, oyun.
* Sz geli
i, rnek, misal olarak.
* zmleme.
temsil etmek
* hak ve grev bak
m
ndan veya birok kimse ad
na davranmak.
* bir eseri sahnede oynamak.
* belirgin zellikleriyle yans
tmak, sembol olmak.
* zmlemek.
temsilci

* Hak ve grev bak


m
ndan birinin veya bir topluluun ad
na davranan (kimse), mmessil.
* Benzerlerine rnek olan.
* Aracolarak ba
kas
na mal satmakla grevlendirilen ve ounlukla kanun al

ma yeri ve elinde mal


olmayan kimse.
temsilcilik
* Hak ve grev bak
m
ndan birinin veya bir topluluun ad
na davranma grevi.
* Temsilcinin makamve grevi, mmessillik.
temsil

* Bir
eyi gz nnde canland
ran, temsille ilgili.

temsil istiare
* Alegorik anlat
m.
temsil resim
* Tahayylde canland
r
lm
resim.
temtek
* Bsbtn tek.
temyiz

* Ay
rt etme.
* Mahkemelerce verilen karar
n kanun ve usul ynnden incelenmesini sa
layan kanun yol.

temyiz etmek
* ay
rt etmek.
* mahkemelerce verilen karar
n kanun ve usul ynnden Yarg
tayda incelenmesini istemek.
temyiz mahkemesi

* Yarg
tay.
ten
*
nsan vcudunun d
yz.
* Vcut.
-ten
* Bkz. -dan/ -den.
ten fanils
* Dorudan do
ruya ten zerine giyilen ince fanil.
ten rengi

tenafr
tenakus

* Beyaz insanlar
n teninin rengi.
* Bu renkte olan.
* Kak

ma, kakofoni.
* Azalma, eksilme.

tenakuz
* Anlam ayk
r
l

, eli
me, eli
ki.
tenakuza d
mek
* birbiriyle eli
en szler sylemek.
tenash
tenasl

* Ruh g.
* Nesil yeti
tirerek reme.

tenasp
* Birbirine uyma, yak

ma, aralar
nda uygunluk bulunma, oran, orant
.
* Birbirleriyle ilgili sz veya kavramlar
n dizelerde toplanmassanat
.
tenaspsz
* Tenasp olmayan, uygunluk, dzgnlk bulunmayan.
tenazur
tencere

* Bak

m, simetri.
*
inde yemek pi
irilen, kapakl
, genellikle metal kap.

tencere dibin kara, seninki benden kara


* "ktlk, kusur ynnden sen benden daha betersin" anlam
nda kullan
l
r.
tencere tava, herkeste bir hava
* herkesin kendi bildii gibi davranarak ortada d
nce birli
i kalmad

nanlatmak iin sylenir.


tencere yuvarlanm

, kapa

nbulmu
* ho
a gitmeyen herhangi bir nitelik ynnden birbiriyle benze
en iki ki
i bir araya gelmi
.
tencerede pi
irip kapa
nda yemek
* (geim konusunda) var olanla yetinmek.
tenceresi (veya tencereleri) kaynamak
* geimleri az ok yerinde olmak.

tenceresi kaynarken, maymunu oynarken


* geimi yolunda, keyfi yerinde iken.
tender

* Lokomotifin arkas
na balanan, gerekli yak
t
, suyu ta

yan vagon.

tendrst
* Din, salam.
teneffs

* Solunum.
* Temiz hava almak, dinlenmek iin verilen ara.
* Koku.

teneffs etmek
* soluk almak.
* iinde bulunmak, ya
amak.
teneffshane
* Genellikle okullarda, ders aralar
nda dinlenmek iin
rencilerin
kt
salon veya bahe.
teneke

* Yumu
ak elikten yap
lm
zeri kalay kaplince sac.
* Bu maddeden yap
lan, yakla

k 20 litre hacmindeki kap.


* Bu kab
n ald
miktar.
* Tenekeden yap
lm
(
ey).

teneke almak
* tenekeye sopa vb. ile vurarak giden bir ki
iye hakaret etmek.
teneke mahallesi
* Damlar
n
n ou teneke kapl
, derme atma evlerin olu
turdu
u mahalle.
tenekeci

* Tenekeden kap ve teberi yapan veya onaran kimse.

tenekecilik
* Tenekeden kap ve te beri yapma, lehimleme veya tenekeden yap
lm
malzemeyi onarma i
i.
tenekeleme
* Tenekelemek i
i.
tenekelemek
* Teneke kutuya doldurmak.
tene
ir

* l y
kanan kerevet, salacak.

tene
ir horozu
* ok zay
f kimse.
tene
ir kargas
* Bkz. tene
ir horozu.
tene
ir paklar
* ya
arken kirli i
lere bula
an kimseler iin tek
kar yolun lm olacad
nldnde kullan
l
r.
tene
ir tahtas
* zerinde lnn y
kanmasiin kullan
lan uzun masa.
tene
ire gelesi
* "lsn" anlam
nda bir ilenme.

tene
irlik

tenevv

* Cami avlular
nda tene
ir ve tabut konulan yer.
* Tene
ir yapmaya yarayan tahta.
* lene kadar kt huyunu srdrecek olan kimse.
* lmek zere bulunan (hasta).
* e
itlenme, e
itlilik.

tenevvr
* Ayd
nlanma.
tenevvr etmek
* ayd
nlanmak.
tenezzh
tenezzl

* Gezinti.
* Alalma, alak gnlllk gsterme.

tenezzl etmek
* kendi durumuna, dzeyine ayk
rd
en bir
eyi veya i
i kabul etmek.
tenge
tenha

* Kazakistan para birimi.


* Yaln
z,tek.
*
inde al

landan az insan bulunan, kalabal


k olmayan,
ss
z.

tenha kalmak
* evresindekiler gidip tek ba

na, yaln
z kalmak.
tenhaca

* Kalabal
k olmayan.

tenhala
ma
* Tenhala
mak i
i.
tenhala
mak
* Yaln
z kalmak.
* Tenha duruma gelmek, bo
almak,
ss
zla
mak.
tenhal
k

* Bove
ss
z (yer).
* Tenha olma durumu.

tenis

* Ala ortas
ndan ikiye blnen bir alanda tek veya ift oyuncular
n raketle kar

l
klvurduklarveya
eldikleri topu, belli kurallara gre, kar

lanamayacak biimde birbirlerinin alan


na d
rerek saykazanmalaresas
na
dayanan oyun, alan topu.
tenis kortu
* Bkz. kort.
tenisi
tenk
ye

* Tenis oyuncusu.
* Lavman.

tenkid
tenkil

tenkis

* Ele
tirmeli, ele
tirili.
* Uzakla
t
rma.
* Herkese rnek olacak bir ceza verme.
* D
man veya zararlkimseleri topluca ortadan kald
rma.
* Azaltma, eksiltme.

tenkis etmek
* azaltmak,eksiltmek.
tenkisat

* Azaltmalar, eksiltmeler.

tenkit
* Ele
tirme, ele
tiri.
tenkit

* Noktalama.

tenkit etmek
* ele
tirmek.
tenkiti

* Ele
tirmen, ele
tirici.
* Ele
tirici.

tenkitilik
* Ele
tiricilik.
tenkitli
* Ele
tirmeli.
tenkiye

tennure
tenor

tensik

* Ansten su vermek yoluyla kal


n ba
rsa
n iini temizleme.
* Bu iiin kullan
lan ara.
* Mevlev dervi
lerinin giydi
i kolsuz, yakas
z, y
rtmal
, beli k
rmal
, uzun ve genigiysi.
* En tiz erkek sesi.
* Sesi byle olan
ark
c
, sanat
.
* Dzenleme, dzeltme, yoluna koyma.

tensik etmek
* dzeltmek.
tensikat
* Dzen vermeler, dzenlemeler.
* Bir iyerinde kadro dzenlemeleri.
tensil
* Aac
n d
en yapraklar
n
toplay
p dibine gmme.
tensil sahas

* a
ac
n d
en yapraklar
n
n topland

alan.
tensip
* Uygun grme, yara
t
rma.
tensip etmek
* uygun bulmak, uygun grmek, mnasip grmek.
tente
tenteli

* Genellikle gne
ten korunmak iin bir yerin zerine gerilen bez, naylon vb. den yap
lm
rt.
* Tentesi olan.

tentene
* Dantel, dantel.
tenteneli

* Dantell
.

tentenesiz
* Dantelsolmayan.
tentesiz

* Tentesi olmayan.

tentr
* Alkoln bir veya birden ok bitki stndeki eritici etkisi sonucu elde edilen s
vil.
tentrdiyot
* Bir kesie, bir s
yr

a mikrop kapmas
n
n nne gemek iin srlen iyot tentr.
tenvir

* I

kland
rma, ayd
nlatma.
* Bilgi verme, ayd
nlatma.

tenvir etmek
*

kland
rmak, ayd
nlatmak.
* bilgi vermek, ayd
nlatmak.
tenvirat

* I

kland
rma, ayd
nlatma.

tenvirat tanzifat vergisi


* Ayd
nlatma ve temizlik vergisi.
tenya
* erit.
tenzih

* Ar
lama, kusur kondurmama.
* Allah'
n btn kusurlar
ndan uzak oldu
una inanma.

tenzih etmek
* kusurlu ve kabahatli olmad

n
, kt vas
flardan soyutland
rd

n
, d

nda tutuldu
unu bildirmek.
tenzil

*
ndirme, azaltma,
kartma, a
a
d
rme, a
a
latma.

tenzil etmek
* indirmek.

tenzilt

* Fiyat indirimi, iskonto.

tenzilt yapmak
* indirim yapmak.
tenziltl
*
ndirimli, iskontolu.
tenzilts
z
* Tenzilt yap
lmaks
z
n, indirimsiz.
teogoni

* Tanr
lar
n meydana geli
i hakk
nda bilgi.

teokrasi

* Siyas iktidar
n, Allah'
n temsilcileri olduklar
na inan
lan din adamlar
n
n elinde bulundu
u toplumsal, siyas
dzen, din erki.
teokratik

* Teokrasiye dayanan.

teolog
*
lhiyat
, tanrbilimci.
teoloji
teorem

teori
teorik

*
lhiyat, tanrbilimi.
* Kan
tlanabilen bilimsel nerne.
* Mant
ksal usa vurma ile kan
tlanan nermenin veya zelli
in bildirimi.
* Kuram, nazariye.
* Kurama dayanan, kuramsal, nazar.

teorisyen
* Kuramc
.
tepe

* Bir
eyin en stteki blm.
* Yksekli
i genellikle birka yz metreyi gemeyen, ok kez tek ba

na, yamalar
yat
k yer biimi.
* Birinin yanba

, baucu.
* Bir yerin, bir nesnenin vb. nin st, tam hizas
.
* Ba

n st, kafatas
n
n iki kulak aras
nda kalan blm.
* a) okgende veya ok yzlde k
elerden her biri; b) ikiz kenar bir gende e
it kenarlar
n kesi
me noktas
;
c) bak

m ekseni bulunan bir erinin veya yzeyin bu eksenle kesi


me noktalar
ndan her biri.
tepe a
s
* Eksenden dikey kesitte yumu
aka enetlerinin u k
sm
nda olu
an a
.
tepe a
a

* Baa
a

.
tepe cam
* Tavanda veya tavana yak
n yerde, tepeye yak
n bulunan camlpencere.
tepe lmbas
* Cankurtaran, polis ve trafik aralar
n
n zerine konan aral
klarla renkli

k yayan lmba.

tepe tepe kullanmak


* (sa
laml

na gvenilen
eyler iin) y
pranaca
nd
nmeden, esirgemeden, sak
nmadan, hoyrata
kullanmak.
tepe tomurcuu
* Dallar
n ucunda bulunup o dallar
n uzamalar
nsrdren tomurcuk.
tepeba

* Siyah pullarla kulaptan tutturulmuve bu yntemle i


lenmikumaveya giysi.
tepecik
* Yerden ykseklikleri ok az olan tepeler.
* iek tozunun konmas
na yarayan, ieklerde di
i organlar
n ucu.
tepeden bakmak
* kmsemek.
tepeden inme
* Beklenmedik,
a

rt
c
.
* Yksek bir makamdan
kan (buyruk).
tepeden inmeci
* Tepeden inme yntemine ba
vurulan kimse, jakoben.
tepeden inmecilik
* Tepeden inmeci olma durumu, jakobenizm.
tepeden t
rnaa
* Herkes, her
ey.
* Ba
tan a
a

, her yan
.
tepeden t
rnaa szmek
* herhangi bir sebeple birine dikkatlice bakmak.
tepegz
* Dar al
nl
,gzleri salar
n
n bittii yere ok yak
n grnen (kimse).
* Dikkatsizce, sa
a sola arparak yryen (kimse).
* Medine kurdunun ara konak
s
,tepegzlerin rnek tr olan kk kabuklu (Cyclops strenuus).
* Derslerde asetat zerine yaz
lan yaz
yveya grafii kuvvetli bir

k kaynaarac
l

ile perdeye yans


tan
optik ara.
tepegzler
* Birok tr, nemli solucan trlerine ara konak
l
k eden, duyargalartek kollu, be
inci ift ayaklar
krelmikabuklular familyas
.
tepeleme

* Tepelemek i
i.
* Tepe biimi verecek veya kenarlar
ndan ta
acak kadar.
* Ta
acak kadar dolu olan.

tepelemek
* Ayaklaralt
nda ezmek.
* Bozguna u
ratmak, h
rpalamak.
* K
yas
ya dvmek.
tepelenme
* Tepelenmek i
i.
tepelenmek
* Tepelemek i
i yap
lmak.
tepeletme

* Tepeletmek i
i.
tepeletmek
* Tepelemek i
ini yapt
rmak.
tepeli

* Tepesi olan.
* Ba

nda sorgu, hotoz gibi bir ss bulunan (ku


).

tepeli akbaba
* Kondor.
tepeli blbl
* Tepesi tyl bir tr blbl.
tepeli dalg

* Dalg
ku
lar
ndan, ba

nda kara tylerden bir tepelik bulunan, sazl


k gllerde ya
ayan bir ku
, elma ba
(Podiceps cristatus).
tepeli deve ku
u
* Uma yetene
i olmayan Yeni Gine ve Avustralya'da ya
ayan deve ku
u tr.
tepeli deve ku
ugiller
* Deve ku
u familyas
ndan olan kutr.
tepeli horoz
*
bii iri ve yksek dv
horoz.
tepeli kstebek
* Burun deliklerinin evresinde dokunma organgrevi yapan dokunalarbulunan ve uzun kuyruklar
olan
kstebek.
tepeli patka
* Orta Anadolu'da ya
ayan dal
crdek.
tepeli tarla ku
u
* Tepeli uzun kuyruklu, at d

k
lar
aras
nda beslenen tarla ku
u.
tepeli tavuk
* Tepeli tavukgillerden, Gney Amerika'da ya
ayan, aalara t
rmanan bir kutr (Opisthocomus hoazin).
tepeli tavukgiller
* Tavuksular tak
m
n
n bir familyas
.
tepeli toygar
* Tepeli tarla ku
u.
tepelik

* Anadolu'da kyl kad


nlar
n kulland
klar
, alt
n ve gmparalarla, bazde
erli ta
larla ssl ba
l
k.
* Bir yap
n
n veya bir mobilyan
n en yukar
s
na ss olarak yap
lan blm.
* Tepeleri oka bulunan (yer).

tepesi (veya beyni) atmak


* birdenbire fkeye kap
lmak, fkelenmek.
tepesi a
a
gitmek
* i
leri bozulup byk zarara u
ramak.
tepesi st
* ba
yere gelmek zere, tepetaklak.
tepesinde bitmek

* istenmedi
i hlde birinin yan
na gelip ayr
lmak istememek, trl isteklerle can
n
s
kmak, rahats
z etmek.
* ans
z
n yan
na gelmek.
tepesinde havan dvmek (veya de
irmen evirmek)
* st katta oturan biri,grlt yaparak alt kattakini rahats
z etmek.
tepesinden (veya ba

ndan) kaynar su dklmek


* derin bir znt duymak.
tepesine (veya ba

na) binmek (veya


kmak)
* genellikle kendinden daha gsz kimseleri ezmek,kt davranmak.
tepesine dikilmek
* yan
nda,baucunda durmak.
tepesinin tasatmak
* birdenbire ok sinirlenmek.
tepesiz
* Tepesi olmayan.
tepetakla

* Ba
a
a
gelecek biimde, tepesi st.

tepetakla etmek (veya devirmek)


* birinin tolumsal veya ekonomik durumunu bozmak.
tepetakla gitmek (veya yuvarlanmak)
* h
zlbir biimde toplumsal ve ekonomik durumu bozulmak.
tepetaklak
* Bkz. tepetakla.
tepest
tephir

* Ba

n
n zeri.
* Buharla
ma, buharla
t
rma.
* Buulama, bu
uya tutma, etvden geirme.

tephirhane
* Mikroplu e
yan
n etvden geirildi
i yer, bu
u evi.
tepi

* Bir iyapmak, harekete gemek iin duyulan ve bireyin engelleyemeyece


i kadar gl istek.

tepik
* Tekme.
tepikleme
* Tepiklemek i
i.
tepiklemek
* Binek hayvan
nyrtmek iin ayakla vurmak, tekmelemek.
* Otomobilin gaz pedal
na sonuna kadar basmak.
tepilme
tepilmek

* Tepilmek i
i.
* Geri evrilmek.

tepindirmek
* Tepinmesine yol amak.
tepini

* Tepinmek i
i veya biimi.

tepinme
* Tepinmek i
i.
tepinmek

tepir

* Ayaklar
nh
zla vurmak.
* fke ve sevincini a

a vuracak davran

larda bulunmak.
* (ayaklar
nvurarak) Grlt etmek.
* Bir
eyi istememek, diretmek, kabul etmemek.
* Tah
lsaman ve kavuzlardan ay
rmaya yarayan, k
ldan veya kam

tan yap
lm
elek.

tepirleme
* Tepirlemek i
i.
tepirlemek
* Tah
l
n ta

nay
rmak, elemek.
tepi
tepi
me

* Tepmek i
i veya biimi.
* Tepi
mek i
i.

tepi
mek
* Birbirini tepmek.
*
ti
ip kak

mak.
tepke
etkinli
i.
tepki

tepkili

* Organizman
n herhangi bir uyarmaya kar
birdenbire ald

durum,yans
,refkeks.
* D

tan gelen bir uyar


m sonucunda doan ve hareket, salggibi tepkilere yol aan samimiyetsiz sinir

* Bir cismin kendini iten veya s


k

t
ran ba
ka bir cisme gsterdi
i kar

etki, akslmel, reaksiyon.


* Herhangi bir etkiye cevap olarak doan sz veya davran

.
* Tepkisi olan veya tepki gc ile al

an.
* zel cihazlar
n
kard

gazla bas
n salanan, h
zok olan uak, jet.

tepkili uak
* Tepkili motorlarla al

an, ok h
zluak.
tepkime
* Tepkimek i
i.
* Birbirini etkileyen maddeler aras
nda ortaya
kan olay, reaksiyon.
tepkimek
* (bir cisim) Etkisini ald

eye, kar
etkide bulunmak.
tepkin
tepkinlik

* Tepkimeye ili
kin, tepkiyen.
* Tepki gsterme becerisi.

tepkisel

* Tepkiyle ilgili, tepkiye ait.

tepkisel davran

* D
evreden gelen bir uyar
n
n etkisiyle ortaya
kan bir davran

.
tepkisiz

* Tepkisi olmayan.
* Tepki gc ile al

mayan.

tepkisizlik
* Herhangi bir tepki gstermeme durumu.
tepme
* Tepmek i
i.
* Tekme.
* Suda inenerek keele
tirilen ynden dokunmu(kuma
, kee vb.).
tepmek

* (hayvan) Aya

yla vurmak.
* zerine basarak s
k

t
rmak.
* Glkle, oka yrmek.
* Deerini anlamamak veya kestirememek, geri evirmek.
* Yeniden ortaya
kmak, tazelenmek, depre
mek.
* Bast
r
lmak, itilmek.

teprenmek
* Bkz. deprenmek.
tepre
mek
* Bkz. depre
mek.
tepserme

* Tepsermek i
i veya durumu.

tepsermek
* Kurumaya ba
lamak.
tepsi

* Fincan, tabak, bardak gibi


eyleri ta

maya yarayan, trl byklkte, derinli


i olmayan dz kap.
*
inde brek, tatlvb. pi
irmeye yarayan, az derin, geni
, dz kap.
* Tepsi biiminde olan.
* Bir tepsinin alabilecei miktarda olan.

teptim kee oldu, sivrilttim klh oldu


* bir
eyi i
ine geldi
i gibi gsterenler veya yorumlayanlar iin sylenir.
ter

* Derinin gzeneklerinden s
zan, kendine zg bir kokusu olan, yap

kan, renksiz, tuzlu s


v
.

ter al

t
rmak
* terinin biraz kurumas
nbeklemek.
ter atmak
* vcudu rahatlatmak amac
yla a

rderecede terlemek.
ter basmak
* ok terlemek.
ter bezi

* Derinin iinde bulunan ve ter salg


layan bez.

ter bo
anmak
* s
k
nt
dan birdenbire ok terlemek.
ter dkmek
* ok terlemek.
* (bir iyapmak iin) zahmet ekmek.
ter ter
terakki

* Direnmek, istememek, inat etmek, sinirlenmek, anlamlar


nda ter ter tepinmek deyiminde geer.
*
lerleme, ykselme, geli
me.

terakki etmek
* ilerlemek.
terakki gstermek
* geli
ti
ini, ilerlediini ortaya koymak.
terakkiperver
*
lerici.
terakm

* Birikme, y

lma.

terakm etmek
* birikmek, y

lmak.
terane

terapi
teras

terasa

* Ezgi, makam, na
me.
* ok tekrarland

ndan usan verici bir durum alan sz.


*
yile
tirme, saalt
m, tedavi.
* Taraa.
* Seki.
* Bkz. teras.

teraslama
* Sekileme.
teraslamak
* Sekilemek.
teraslanma
* Teraslanmak i
i.
teraslanmak
* Teras durumuna gelmek, sekilenmek.
teravi

* Ramazan ay
boyunca, yats
namaz
ndan sonra cemaatle k
l
nan yirmi rektl
k namaz.

teravi namaz
* Bkz. teravi.
teravih

* Bkz. teravi.
Terazi
* Zodyakta, Ba
akla Akrep burlararas
nda bulunan burcun ad
. Zodyak.
terazi

* Bir kolun iki ucuna as


liki kefeden olu
an tart
,mizan.
*
p cambazlar
n
n dengeyi salamak iin kulland
klar
uzun s
r
k.
* Vcudun, as
larak veya dayanarak yere paralel bulundu
u denge duru
u.

terazileme
* Terazilemek i
i.
terazilemek
* Cambazl
kta kol veya s
r
k yard
m
yla denge sa
lamak.
* Bir
eyin a

rl

nelle yoklamak.
teraziye vurmak
* iyice tartarak d
nmek.
terbi

terbiye

* Drdn.
* Drtleme.
* E
itim.
* Grg.
* Bazyemeklerin suyunu trl yollarla koyula
t
rma.
* (hayvan) Al

t
rma.

terbiye
* Araba hayvanlar
n
n dizginleri.
terbiye almak (veya grmek)
* belli bir eitimle yeti
mek.
terbiye etmek
* e
itmek.
* tabaklamak.
terbiye yapmak
* terbiye yapmak.
terbiyeci

* E
itimci, pedagog.

terbiyeleme
* Terbiyelemek i
i.
terbiyelemek
* E
itmek.
* e
itli katkmaddeleriyle yemei lezzetli duruma getirmek.
terbiyeli

* Topluluk kurallar
na uygun olarak davranan,meddep.
*
ine terbiye kat
lm
(yemek).

terbiyeli orba
* e
itli katkmaddeleriyle lezzetli hle getirilen orba.
terbiyeli kfte

* K
yma, ekmek ii, so
an, maydanoz ve baharat kar

m
n
n unland
ktan sonra kaynamakta olan su ve tuz
iinde pi
irilmesi ve limon suyu ile yumurtan
n
rp
larak azar azar zerine dklmesiyle yap
lan bir kfte tr.
* e
itli katkmaddeleriyle lezzetli hle getirilen kfte.
terbiyeli maymun gibi
* ok sayg
l
, ekingen (kimse), itaatkr.
terbiyeli terbiyeli
* Terbiyeli bir biimde, kimseyi rahats
z etmeksizin, uslu uslu.
terbiyelilik
* Terbiyeli olma durumu.
terbiyesini bozmak
* terbiyesizlik etmek.
terbiyesini vermek
* sert szlerle terbiyesizli
ini kendisine anlatmak.
terbiyesiz
* Terbiyesi olmayan.
* Topluluk kurallar
na ayk
rdavranan.
terbiyesizce
* Terbiyesiz (bir biimde).
terbiyesizle
me
* Edepsizle
me.
terbiyesizle
mek
* Edepsizle
mek.
terbiyesizlik
* Terbiyesiz olma durumu.
* Terbiyesizce davran

.
terbiyesizlik etmek (veya yapmak)
* toplum kurallar
na, grg kurallar
na ayk
rdavran

ta bulunmak.
terbiyev

* E
itim ile ilgili.

terbiyum
* Atom numaras65, atom a
rl

159 olan, ok ender bulunan bir element. K


saltmasTb.
tercih

* Bir
eyi brne gre daha iyi, stn veya nemli sayma, yetutma, yeleme.

tercih etmek
* ye
lemek.
tercihan

* Tercih hakk
nkullanarak.

tercihane
* Terciibentte vas
ta beytinden nceki beyitlerin olu
turdu
u bent.
terciibent
* Divan edebiyat
nda kafiyeleri ba
ka ba
ka olan birka bentten olu
an ve her bendin sonunda tekrarlanan
bir beyit bulunan bir manzume biimi.
tercman

* evirici, dilma.
tercman olmak
* ba
kas
n
n d
ncesini ve duygusunu bildirmek, dile getirmek, anlatmak.
tercmanl
k
* eviricilik, dilmal
k.
tercme

* (dilden dile) evirme.


* eviri.

tercme etmek
* evirmek.
tercmeihl
* z gemi
, hl tercmesi, biyografi.
tere
* Turpgillerden, yapraklarsalata olarak yenen baharlbir bitki (Lepidium).
terebentin
* Kozalakl
lardan ve baza
alardan ya kendi kendine veya aac
n izilmesiyle akan, ya
lboya, ya
lvernik
retiminde ve inceltilmesinde kullan
lan, ince, renksiz, kokulu reine, terementi.
tereci

* Tere yeti
tiren veya satan kimse.

tereciye tere satmak


* birine ok iyi bildi
i bir
eyi retmeye kalkmak.
tereddi

* Soysuzla
ma, yozla
ma.

tereddi etmek
* soysuzla
mak, yozla
mak.
tereddt

* Karars
zl
k, duraksama.

tereddt etmek
* karars
z davranmak, duraksamak.
tereddtle
* duraksayarak, tereddt ederek.
tereddtl
* Tereddd olan, tereddde yol aan, duraksamal
.
tereddtsz
* Tereddd olmayan, tereddde yol amayan, duraksamas
z.
* Kararlolarak, duraksamadan.
terek
tereke
terekkp

* Evlerde veya dkknlarda ykseke yerde yap


lan raf.
* len bir kimseden kalan her
ey, b
rak
t.
* Birka
eyin birle
mesinden olu
ma, birle
me.

terekkp etmek
* birka
eyden olu
mak, birle
mek.
terekkp tarz
* Olubiimi.
terelelli
* Hafif ve hoppa.
terementi
* Bkz. terebentin.
terennm
* Gzel ve alak sesle
ark
syleme.
* (kuiin) ak
ma, tme.
* Anlatma, ifade etme.
terennm etmek
* gzel ve alak sesle
arksylemek.
* anlatmak,ifade etmek.
teres
teressp

* Pezevenk.
* kelme.

teressp etmek
* dibe kmek.
terettp
* Gerekme, icap etme.
* (ivb. iin) Gerekme, ait olma.
terettp etmek
* gerekmek.
* dev olarak zerine d
mek.
tereya
* Stten
kar
lan taze ya
.
tereya
gibi
* ok yumu
ak (elma, armut).
tereya
ndan k
l eker gibi
* her trl mecburiyet ve mkellefiyetten ve sorumluluktan kolayca s
yr
larak.
terfi

* (derecesi, makam
) Ykselme.
* Ykseltme.

terfi etmek
* bir grevde derecesi ykselmek.
terfian
* Terfi ederek, ykselerek.
terfih

* Ferahlatma, rahat ya
amas
nsa
lama, gnendirme.

terfih etmek
* iyile
tirmek, ferahlatmak, gnendirmek.

terfik

* Bir kimseyi arkadaolarak yan


na alma veya arkadaolarak yan
na bir kimse verilme.

terfik etmek
* yan
na katmak, yan
na almak.
tergal

terhin

* Sentetik polyester lifleri veya iplii.


* Bu iplikten yap
lm

.
* Rehin olarak b
rakma, rehine koyma, tutuya koyma.

terhin etmek
* rehine koymak, tutuya koymak.
terhis

* Askerlik devini bitirenleri ordudan b


rakma.

terhis edilmek
* (askerlik devini bitirenler) b
rak
lmak.
terhis etmek
* (askerlik devini bitirenleri) b
rakmak.
terilen
*
ngiltere'de retilen sentetik lif, tergal.
terim

* Bir bilim, sanat, meslek dal


yla veya bir konu ile ilgili zel ve belirli bir kavramkar

layan kelime,
st
lah.
* a) Cebirsel bir anlat
mda + veya - i
aretleri aras
nda bulunan paralardan her biri; b) bir denklemde =
i
aretinin iki yan
ndaki anlat
mlardan her biri; c) bir kesrin pay ve paydas
ndan her biri.
* Geleneksel mant
kta zne veya yklem.
terini so
utmak
* serinde dinlenmek.
terk
* B
rakma, ayr
lma.
* Vazgeme.
* B
rakma, ihmal etme.
terk etmek
* b
rakmak, ayr
lmak.
* sal
vermek, vazgemek.
* bakmamak, ihmal etmek.
terki

terkib

* Eyerin arka blm.


* Binek hayvan
n
n sar
s
.
* Tamlama ile ilgili.

terkibibent
* Divan edebiyat
nda kafiyeleri ba
ka ba
ka olan birka bentten olu
an ve her bendin sonunda kafiyeleri ayn
birer beyti bulunan bir manzume biimi.
terkin

* Yaz
lm
bir
eyi izerek silme.

terkin etmek
* yaz
lm
bir
eyi izerek silmek.
terkip

* Birle
im, birle
tirme, bir araya getirme.
* Tamlama.

terkip etmek
* birle
tirmek, bir araya getirmek.
terkiphane
* Terkibibentte vas
ta beytinden nceki beyitlerin olu
turduu bent.
terkisine almak
* zerinde bulunduu at
n sa
r
s
na bindirmek.
terleme

terlemek

terletici

terletme

* Terlemek i
i.
* Yapraklar
n gzeneklerinden buhar durumunda su kaybetmeleri.
* Ter
karmak, ter dkmek.
*
indeki suyu ter biiminde s
zd
rmak.
* Bir
eyin zerinde buhar olarak yo
unla
mak.
* (b
y
k)
kmaya ba
lamak.
* (bir iyaparken) Yorulmak veya glkle ba
armak, emek harcamak.
* Terlemeye sebep olan, terleten.
* S
k
nt
ya yol aan.
* Terletmek i
i.

terletmek
* Terlemesine sebep olmak.
* S
k
nt
ya d
rmek, oka yormak.
terleyi
* Terlemek i
i veya biimi.
terli
terlik

terliki
terlikilik

* Terlemiolan.
* Genellikle ev iinde giyilen hafif ve trl biimlerde ayakkab
.
* Beyaz patiskadan dikilen veya ynden rlen takke, ba
l
k.
* Terlik yapan veya satan kimse.
* Terlik yapma veya satma i
i.

terliksi
* Terlik biiminde olan.
* Btn kirpiklilerden, durgun ve kirli sularda ya
ayan, yassgvdeli, bir hcreli hayvan (Paramaecium).
termal
* S
cak kapl
ca sulariin kullan
l
r.
* Bu sudan yararlanma imknsalayan (kuruluvb.).

terme
termik

* Bir tr yaban turpu.


* Is
ile, s
cakl
kla ilgili,
s
l.
* Is
n
n retilmesini, iletilmesini ve kullan
lmas
n
inceleyen fizik dal
.

termik santral
* Yak
tla olu
an
s
dan elektrik reten santral.
termikle
tirme
* Termikle
tirmek i
i veya durumu.
termikle
tirmek
* Yksek enerji ntronlar
ntermik ntron durumuna getirmek iim yava
latmak.
terminal

* Otobs, uak gibi ta

tlar
n yolcular
nilk ald

veya son b
rakt

yer.
* Bilgisayar ucu.

terminoloji
* Bir sanat kolunda, bilim dallar
nda veya teknik alanlarda zel olarak kullan
lan terimlerin tm.
termit

* Bkz. Akkar
nca.

termitler
* Bkz. Akkar
ncalar.
termiye

*
ki enekliler s
n
f
n
n baklagiller familyas
ndan beyaz iekleri olan bir y
ll
k bitki.

termodinamik
* Is
enerjisi ile kinetik enerji aras
ndaki ilgileri ve bu konuyla ilgili olaylarinceleyen fizik kolu.
termoelektrik
* Is
enerjisi ile elektrik enerjisi aras
ndak
ilgileri ve bu konuyla ilgili olaylar
inceleyen fizik kolu.
termoelektrik ifti
* Is
enerjisini do
rudan doruya elektrik enerjisine dn
trebilen iki metalden olu
an pil.
termoelektrik ma
a
* ok kk nesnelerin s
cakl

nlmekte kullan
lan, seri olarak ba
liki elemandan olu
an ma
a.
termoelektrik pil
* Bkz. termoelektrik ifti.
termofor

* Kauuktan veya trl maddelerden yap


lan, ii s
cak su veya kimyasal bir madde ile doldurularak srekli
s
sa
layan kap.
termokimya
* Tepkimelere e
lik eden termik olaylar
inceleyen kimya dal
.
termometre
* Havan
n s
cakl

nveya vcudun
s
s
nlmeye yarayan ara, s
cakler.
termonkleer
* Ancak ok yksek s
cakl
klarda, hafif elementler aras
nda do
an (ekirdeksel tepkime).
termoplst

* S
cakta biim verilmeye elveri
li, so
ukta olduka sert olan, kal
pland
ktan sonra biim de
i
tirmeyen yap
malzemesi.
termos

* Yal
t
m maddesiyle kaplmetal bir k
l
f iine yerle
tirilen, aralar
nda hava bo
luu bulunan ift eperli cam

i
eden olu
an, iine konan s
v
n
n s
cakl

nuzun sre koruyan kap.


termosfer
* S
cakl

n gittike ykseldi
i 100 -300 km ykseklikler aras
ndaki atmosfer tabakas
,
syuvar
.
termosifon
* S
cak su elde edilen bir kazan ve iindeki borulardan olu
muara.
termostat
* Bir yer veya nesnenin
s
s
nkendili
inden dzenleyen, aynderecede olmas
nsa
layan cihaz,
sdenetir.
terorist

* Bir siyas davaykabul ettirmek iin kar


tarafa korku salacak, cana ve mala k
yacak davran

larda bulunan
kimse, y
ld
rmac
, tedhi
i.
terorizm
terr

* Siyas bir amaca ula


mak iin y
ld
rma hareketlerini dzenli bir biimde kullanma, tedhi
ilik.
* Y
ld
rma, cana k
yma ve malyak
p y
kma, korkutma, tedhi
.

terrc
* Terr yanl
s
veya te
vikisi, rgt, terorist.
terrclk
* Terrcnn i
i.
ters

ters

* Gerekli olan duruma kar

t (olarak).
* Uygun olmayan, elveri
siz, mnasebetsiz.
* Gnl ve cesaret k
r
c
, huysuz, sert.
* Bir
eyin ie gelen yan
,arkas
.
* Kesici bir aletin kesmeyen yan
.
* Bir
eyin aksi, kar

t
.
* Hayvan pislii.

ters (veya sol) taraf


ndan kalkmak
* huysuzluk etmek.
ters a
* Birinin kenarlar
brnn kenarlar
n
n uzant
s
ndan olu
an a
lardan her biri.
ters anlamak
* yanl
yorumlamak, doru anlam vermemek.
ters be
ik
* S
rtst yat

ta kollarla, bkl durumdaki dizleri kavrayarak s


rt zerinde bave ayak ynnde sallanma
(yuvarlanma).
ters d
mek
* ayk
rdurumda olmak, kar

t olmak.
ters evirme
* Olumlu kll veya olumsuz k
sm olan bir nermen
n konusunun tersini yklem ve yklemin tersini konu
yapma.

ters pers

* Dzelemeyecek kadar ters.

ters pers olmak


* yzkoyun d
mek.
* fena hlde bozulmak.
ters ters

* Ters biimde.

ters ters bakmak


* d
manca ve fkeli bir biimde bakmak.
ters trs
* Geli
igzel, rastgele.
* Dzgn gitmeyen, iyi i
lemeyen.
ters yz
geer.

* Bir sre kullan


lm
olan giysilerin iini d

na evirmek, anlam
nda kullan
lan ters yz etmek deyiminde
* Gerisin geriye.

ters yz (ters yzne) evirmek


* geri dndrmek.
ters yz (ters yzne) dnmek
* geri gitmek, geri dnp gitmek.
ters yz (veya ters yz) geri dnmek
* gittii bir yerden istedi
ini elde edemeden dnmek.
ters yz

* Gerisin geriye.

ters yz geri dnmek


tersane

* Gemi yap
lan yer, gemilik, tezgh.

tersane kethdas
* Tersanede kaptan pa
adan sonra gelen en yksek a
amal
ve en yetkili Osmanlsubay
.
tersane sergisi
* Osmanl
mparatorluunda tersanede al

anlar
n alacaklar
ngsteren izelge.
tersaneli
* Osmanl
mparatorluunda deniz subay ve erlerine verilen ad.
tersi

* Bkz. Tirsi.

tersi dnmek
*
a

r
p bulunduu ve gidecei yeri kestirememek.
tersim

* Resmini yapma.

tersin tersin
* Ters olarak.
tersinden okumak

* yanl
anlamak.
tersine
* Beklenilenin, umulan
n aksine, kar

t olarak, bilakis, aksine.


tersine evirmek
* iini d

na evirmek.
tersine dnmek
* beklenildi
i, umuldu
u gibi gerekle
memek, aksi olmak.
tersine gitmek
* istenildii gibi gerekle
memek, iyi sonu vermemek.
* bir i
ten veya bir durumdan ho
lanmamak.
tersinir

* Bir olay
n ortaya
kma
artlar
ndaki sonsuz kk bir de
i
ikli
in etkisiyle herhangi bir anda yn
de
i
tirebilen (kimyasal, fiziksel ve mekanik dn
m).
tersinirlik
* Tersinir bir olay
n zellii.
tersinme
* Tersinmek i
i veya durumu.
tersinmek
* Geri dnmek, rcu etmek.
* Hiddetlenmek, aksilik etmek.
tersiyer
tersleme

* ncl.
* Terslemek i
i.

terslemek
* Bir kimseye gnl k
r
c
, sert sz sylemek veya gnl k
r
cdavranmak, azarlamak.
terslemek
* (hayvanlar iin) Pislemek.
terslenme
* Terslenmek i
i.
terslenmek
* Terslemek i
ine konu olmak.
* Aksilik etmek, terslik gstermek.
tersle
me

* Tersle
mek i
i.

tersle
mek
* Terslik etmek, z
t davranmak.
terslik
* Ters olma durumu veya terse davran

, aksilik.
tertemiz

tertibat

* ok temiz, her yan


temiz, pirpak.
* Ktlk d
nmeyen, gnahs
z, lekesiz, susuz.

* Dzen, dzenleni
.
* Bir i
in glklerini kar

lamak iin yap


lan n haz
rl
klar.
tertibat almak
* olaca
d
nlen sak
ncalbir duruma, harekete kar
haz
rl
k yapmak.
tertibe d
rlmek
* zarar verici bir eyleme u
rat
lmak, komplo haz
rlat
lmak.
tertip

* Uygun bir s
raya, dzene koyma, s
ralama.
* Dzenleni
, s
ralan
biimi.
* Dzenleme, haz
rlama.
* Hile, dzen, komplo.
* Doktorun hastaya verdi
i il dzeni.
* Dizgi.
* Askere al
nma dnemi.

tertip etmek
* dzenlemek, haz
rlamak.
tertipi

* Tertip eden, dzenleyen (kimse).


* Bir amaca ula
mak iin kt bir hareket veya durum dzenleyen (kimse).

tertipleme
* Tertiplemek i
i.
tertiplemek
* S
raya, dzene koymak, dzenli bir biim vermek.
* Dzenlemek, haz
rlamak.
tertiplenme
* Tertiplenmek i
i.
tertiplenmek
* S
raya konulmak, dzene sokulmak.
* Dzenlenmek, haz
rlanmak.
tertipleyici
* Dzenleyen, haz
rlayan (kimse).
te

You might also like