You are on page 1of 57

FELSEFE 1.

ÜNİTE – FELSEFEYLE TANIŞMA

Not: İlk iki üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen Bu elverişli ortam Thales gibi düşünürlerin çıkmasına
ÖSS sınavlarında toplam 53 soru sorulmuştur. olanak hazırlamıştır. Thales (MÖ 624-546) ile
başlayan bu süreçte, doğal olaylar yine doğal
A. FELSEFEYE GİRİŞ nedenlerle açıklanmaya çalışılarak insan aklının
1. Felsefenin Anlamı ve Alanı yeterli olduğu inancı sağlanmaya çalışılmıştır.
Felsefe kelime anlamı olarak Philo (sevgi) ve Sophia
(bilgelik) kavramlarının birleşmesinden meydana Tüm bunlara göre felsefenin ortaya çıkabilmesi bazı
gelmiştir. Bu manasıyla felsefe “Bilgelik Sevgisi” şartlara bağlı olarak gerçekleşmiştir:
demektir. Felsefenin anlamı konusunda her filozof  Yüksek refah düzeyine ulaşılmış olması gerekir
kendince bir tanım yapmıştır. Aristoteles felsefeyi (Boş zamanların olması gerekir).
“var olanın ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bir  Kültürel zenginliğin (bilgi birikiminin) olması
bilgi”, Jaspers “hep yolda olmak”, T. Hobbes “felsefe gerekir.
yapmak doğru düşünmek” diye tanımlarken, kimi  Farklı inanç ve düşüncelere izin verecek hoşgörü
felsefecilerde felsefeyi “soru sorma sanatı”, “Bilgece ortamının olması gerekir.
yaşamın yollarını öğrenmek ve öğretmek” diye  Diğer bir önemli etken ise insan faktörüdür. Bu
tanımlamıştır. insan faktörü; kişinin merak duymasıdır.
İşte bu şartlar fazlasıyla İyonya’da olduğu için felsefe
Filozof ise bilgiyi arayan, ona ulaşmak isteyen ilk olarak burada ortaya çıkmıştır. O dönemde bu
kişidir. Filozof, hayatın anlamını bulmaya çalışır, koşulu ilk gerçekleştiren kişi de Miletli Thales’tir.
edindiği bilgileri yetersiz bulur ve sürekli bir arayış Thales yunan dini ve mitolojisinin açıklamalarıyla
içerisinde olur. Bu arayışında hep eleştiri yapar. İnsan yetinmeyip akla dayalı açıklamalar yaparak evrenin
yaşamını ilgilendiren her şey hakkında akıl yürütüp ilk ana maddesi (Arkhe) sorununa cevap aramıştır.
bunları felsefi problem konusu yapar, hatta apaçık ve
doğru olduğunu bildiğimiz şeyleri bile sorgular.
B. FELSEFENİN DİĞER ALANLARLA İLİŞKİSİ
Felsefenin üç ana konusu vardır: bunlar varlık 1. Felsefenin Bilimle ilişkisi: Her ikisi de evreni,
(ontoloji), bilgi (epistemoloji) ve değerler (aksiyoloji: insanı, olguları anlamaya çalışır ama aynı yöntemi
etik ve estetik) kullanmazlar. Felsefe bunları akıl ile açıklamaya
çalışırken, bilim ise deney ve gözlemi kullanarak
Felsefeyi konularına göre şu alt dallara açıklamaya çalışır. Bilim bazı kesin sonuçlara
ayırabiliriz; bilgi (epistemoloji), varlık (ontoloji), varmayı hedefler. Felsefede deney olanağı yoktur. Bu
ahlak (etik), sanat (estetik), din, siyaset ve bilim nedenle kesin sonuçlara varamaz, sonuçları
varsayımsaldır. Felsefe konularını bütüncül
yaklaşımla incelerken, bilim konularını inceleme
2. Felsefenin Doğuşu alanına göre parçalara ayırarak inceler. Felsefede
Felsefe ilk olarak M.Ö. 7.yy’da İyonya uygarlığında bilimdeki gibi maddi bir faydacılık anlayışı güdülmez.
önemli bir ticaret merkezi ve liman kenti olan
Miletos (Milet) kentinde ortaya çıkmıştır. İyonya’dan 2. Felsefenin Dinle İlişkisi: Felsefenin konusuna
önce Mısır, Mezopotamya, Çin, Hindistan ve giren bazı sorunlar dinin de konuları arasında yer alır.
Türklerde önemli düşünce sistemleri vardı. Fakat bu Mesela Evren ve insanın yaratılış konusu hem
düşüncelerin yapılarında dini ve mistik (mitolojik) felsefenin hem de dinin konusudur. Felsefenin temeli
öğeler yer aldığı için felsefe düzeyine insan düşüncesidir. Felsefi bilgiler özgür düşünce ve
erişememişlerdir. İyonya düşünce sisteminin felsefe akıl yoluyla elde edilir. Eleştireldir. Din ise ilahi
olarak nitelendirilmesinin temel nedeni, düşünce temellere dayanır. Dini bilgiler vahiy yoluyla elde
sisteminin dini ve mitolojik açıklamalar içermeyip edilir. Bu yüzden tartışmaya açık değildir (dogmatik).
akla dayalı olmasıydı. Sonuçları kesindir, zaman içerisinde değişmez.

3. Felsefenin Sanatla İlişkisi: Felsefede sanatta


Varlıklarla, insanla alakalı sistemli ve yalnızca akla
özneldir. Her ikisi de dünyayı ve evreni anlama
dayanan ilk düşünce sistemi İyonya’da ortaya
çabasıdır. Felsefenin amacı doğruyu bulmaktır.
çıkması tesadüf değildi; Mezopotamya, Mısır, İran ve
Felsefe birtakım genellemelere varmaya çalışır.
Fenike kültürlerinden etkilenmiş olan Milet kenti
Sanatta hiçbir şey doğru veya yanlış değildir. Sanatta
tarım ve denizciliğin geliştiği oldukça işlek liman
ise amaç güzeli bulmaktır. Sanat genellemelere
kentidir. Ekonomik yapının ileri düzeyde olması,
varma ihtiyacı taşımaz. Felsefe akla, sanat ise
bilgi birikiminin varlığı ve hoşgörüyü de beraberinde
duygulara, duyulara ve sezgilere dayanır. Felsefe var
getirmiştir. Yani Milet kentindeki ortam farklı inanç
olana ilişkin eleştirel tavır sergilerken, sanat var
ve düşüncelere izin verecek kadar hoşgörülüydü.
olana ilişkin beğeni duygusunu harekete geçirir.
1
FELSEFE 1. ÜNİTE – FELSEFEYLE TANIŞMA

C. FELSEFE – HİKMET İLİŞKİSİ D. FELSEFE – YAŞAM İLİŞKİSİ


Varlık, bilgi ve değer üzerine tam ve bütün bir Felsefi tavır hayatı ve hayata dair her şeyi
bilgiye ulaşılmasına hikmet (bilgelik/sophia) denir. sorgulamayı ve görünenlerin ardındaki gerçeği
Hikmet, bütün olan bitenlerin esasını bilmektir. aramayı gerektirir. Bu tavır felsefeciyi diğer
Hikmet tümel bir bilgidir, yani her şeyi kuşatan insanlardan farklı kılar. Sokrates'in de ifade ettiği gibi
bilgidir. Felsefe ise böyle bir iddiada değildir. sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez. İnsan,
Felsefede sorgulama esastır, felsefe hikmete ulaşma merakını giderme, evreni ve yaşamın anlamını
amacında değildir. Felsefe, hikmeti sevme ve ona sorgulamaya ihtiyaç duyar. Aristoteles’te bunu şöyle
yönelme anlamında bir bilgidir. ifade eder: “"Bütün insanlar doğaları gereği bilmek
ister". Felsefi sorgulama sayesinde insan bir şeylerin
farkında olabilir ve böylece insan yaşamını
Ç. FELSEFİ DÜŞÜNCENİN NİTELİKLERİ anlamlandırır.
Felsefi düşünce, insanın merak ve hayretine bağlı
olarak soru sormanın sonucu olan ve insanla, insan Hayatın anlamına dair sorular hem geçmişte hem de
yaşamıyla ilgili problemlere karşı eleştirici ve günümüzde büyük düşünürler tarafından hep
sorgulayıcı bir düşünce türüdür. Felsefi düşünceyi sorgulanmıştır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve
özümsemiş kişiler dogmatikliği aşan, önyargılı insanın en önemli özelliği kendine dönük düşünmeyi
olmayan ve olaylara geniş açıdan bakan kişilerdir. yapabilmesidir. İnsan kendi üzerine düşünür, kendi
için meraklanır ve kendi yaşamının anlamını
 Felsefi düşüncede sorular cevaplardan daha sorgular.
önemlidir. Çünkü felsefede verilen cevaplar son
ve kesin cevaplar değildir. Bundan dolayı bu İnsan ölebileceğinin açıkça bilincinde olan tek
sorulara cevap arayışı her zaman kesintisiz canlıdır. Bu durum insanda gerginlik yaratır. Bu
devam eder (özü). nedenle öleceğini bilen insan, insanın anlamı,
yaşamının anlamı üzerine sürekli sorular sormuştur.
 Felsefi düşünce refleksif bir düşüncedir
(Düşüncenin kendi üzerine tekrar yönelmesi
refleksif düşüncedir). Yani felsefi düşünme E. FELSEFE – DİL İLİŞKİSİ
sadece sorgulananı tek taraflı düşünme değildir. Dil, insanların kendisini ifade ettiği ve birbirleriyle
Aynı zamanda sorgulamanın kendisini veya anlaşmasını sağlayan en kullanışlı, en gelişmiş ve en
sorgulama sonucunu da sorgulamaktır. Bu çift önemli araçtır. Yani dil, iletişim, anlatma ve anlama
yönlü bir düşünmedir. aracıdır. İletişim ve anlaşma olmazsa insanlar bir
araya gelerek toplumu oluşturamazlar.
 Felsefi düşünce, eleştirici ve sorgulayıcı bir
düşüncedir.
Felsefe bir takım önermeler kümesidir. Bu önermeler
 Felsefi düşünce akla dayanan bir düşüncedir. kümesi dil ile ifade edildiğinden, felsefe ile dil
Felsefi düşüncede ortaya konulan önermeleri arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsanlar dil aracılığıyla
doğrulama, yanlışlama olanağı yoktur. Çünkü bir bağ kurar. İnsan olmanın en önemli özelliği “dil”i
önermeler bilimde olduğu gibi olgularla test kullanmaktır. Dil ile herhangi bir zihinsel faaliyet
edilerek doğrulanamaz. Felsefi düşüncede ortaya açığa vurulur, yani zihin hayatımız dil üzerine
konan önermelerde kendi için tutarlı olması kurulmuştur.
aranır.
İnsan, diğer varlıklardan “akıllı-düşünen” olmasıyla
 Felsefi düşünce temellendirmeye dayalı bir da ayrılır. Düşünme ile dil arasında yoğun bir ilişki
düşüncedir. vardır. Dilin sağladığı soyut düşünme gücü insanın
kendi dışındaki gerçekliği kavramlaştırmasında,
 Felsefi düşüncenin analiz (çözümleyici) ve çevreyle ilişki kurmasında en önemli etkendir.
sentez (kurucu) gibi işlevleri vardır. Gerçekliği algılayışımız da dil sayesinde
 Her felsefi düşünce, o düşünceyi ortaya atan mümkündür.
filozofun özgün görüşüdür. Bu nedenle felsefi
düşünce özneldir. Dil olmadan insan bilgi, teknik, sanat, felsefe gibi
ürünleri ortaya koyamazdı.
 Her şey felsefenin konusudur. Bu nedenle felsefi
düşünce ele aldığı konular açısından evrensel Dil ile felsefenin çok yoğun bir ilişki içinde olması
bir düşüncedir. sebebiyle dil felsefesi disiplini ortaya çıkmıştır.

2
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

A. BİLGİ FELSEFESİNİN ANLAMI VE KONUSU C. BİLGİ TÜRLERİ


Bilgi nedir? sorusunu temele alan felsefe dalına bilgi 1. Gündelik Bilgi: İnsanların gündelik hayatında
felsefesi (epistemoloji) denir. sıradan deneyimleri sonucunda elde ettikleri sıradan
bilgidir. Örneğin havanın bulutlanmasına veya
Bilgi felsefesinin konusu; insan bilgisinin yapısı, romatizma ağrılarının artmasına dayanarak yağmurun
imkânı, kaynağı, ölçütleri, sınırları ve değerleridir. yağacağını ileri sürmek.
Bilgi felsefesinin daha çok üzerinde durduğu ana  Kaynağı kişinin algıları, gözlemleri ve
konu doğru bilginin imkânı ve kaynağı nedir? deneyimleridir.
sorunudur.  Yöntemsiz olarak elde edilir. Sistemli değildir.
 Basit düzeyde neden-sonuç ilişkisine dayanır.
 Özneldir, bu nedenle genel-geçer değildir.
B. BİLGİNİN TANIMI VE OLUŞUMU  Doğruluğu kesin değildir.
Bilgi: Özne (suje) ile nesne (obje) arasında kurulan  Pratik faydaya yöneliktir.
ilişkidir. Daha açık bir ifadeyle öznenin (sujenin)
nesneyi (objeyi) yorumlamasıdır. Obje hakkında bir 2. Dini Bilgi: Tanrıyı ve Tanrıyla ilişkisi olan evreni
yargıda bulunması veya açıklama yapmasıdır. açıklamaya çalışan bilgi türüdür.
 Dini bilgide öznenin (sujenin) objesi kutsal
Bilgi aktları: Bilgi sadece sujenin objeyi algılaması
kitaplar, vahiyler, peygamberlerdir. Bu bilgiler
ile ortaya çıkmaz İnsan zihninde bilginin oluşmasını
inanç aracılığıyla oluşturulur.
sağlayan, suje ile obje arasındaki ilişkiyi kuran bağlar
 Vahiye, kutsal kitaplara ve peygamberlere
vardır. Bu bağlara bilgi aktları denir. Yani bilgi aktı,
dayanır.
özneden objeye bilinç etkinliğidir.
 Eleştiriye açık değildir (dogmatiktir).
 Kesindir ve zaman içerisinde değişmez.
Bilgi aktlarının başlıcaları: algılama, düşünme,
 Emreder ve itaat ister.
anlama, açıklama aktlarıdır.
 Amacı insanın manevi (iç) yaşantısına ışık
Algı aktı: Algı aktı, bize çevremizi tanıtır ve biz tutmak ve toplumsal yaşamı düzenlemek.
çevremizdeki şeylere önce algı aktıyla yöneliriz. Algı
3. Teknik Bilgi: Teknik, doğadaki nesneleri
aktı duyu organlarımızın görme, işitme, koklama,
insanlara yararlı araç-gereç haline getirme
dokunma, tat alma gibi işlevleri ile gerçekleşir. Algı
etkinliğidir. Bu araç-gereçlerin yapımının bilgisi
aktı suje ile somut varlıklar arasında bağ kurabilir.
teknik bilgidir. Bilimsel ve gündelik bilginin pratik
Mesela limonun ekşiliği bilgisine algı aktıyla ulaşırız.
alana uygulanması sonucu oluşur. Yani kaynağı
Düşünme aktı: Düşünme aktı sadece gözle görünür gündelik ve bilimsel bilgidir. Örneğin ateşin,
elle tutulur (somut) varlıkları içine almaz. Sayılar, tekerleğin, pusulanın icadı, otomobil ve bilgisayarın
kavramlar, geometrik şekiller gibi soyut varlıkları da oluşturulması teknik bilgidir.
kapsar. Yani düşünme aktı tüm varlık alanlarını içine  Araç, gereç yapımına ve kullanımına dayanır.
alır. Çevremizdeki her şey real varlık alanına aittir ve  Faydaya yöneliktir.
algı atkıyla bilinebilir. Sayılar, geometrik şekiller,  Bilimsel gelişmeyi hızlandırır.
cebir denklemleri gibi ideal varlık alanına ait olan  Yaşamı kolaylaştırmayı amaçlar. Yani insanın
şeyler ise ancak düşünme aktıyla kavranabilir. doğaya egemen olmasını kolaylaştırmayı ve
insanın doğadan daha verimli faydalanmasını
Anlama aktı: Anlama aktıyla özne, gerçekleşen bir sağlamayı amaçlar.
olgunun ne maksatla yapıldığını kavrar. Anlama aktı,
doğruyu bütünüyle sezgisel ya da zihinsel olarak 4. Sanat Bilgisi: Sanatçının, yaratıcı hayal gücü ile
kavramaktır. Örneğin; ''Senin gözlerinden üzgün nesnelere yönelip, onları farklı biçimde
olduğunu anladım.'' yorumlamasıyla oluşan bilgidir.
 Kendine özgü dili vardır.
Açıklama aktı: Öznenin nesne hakkında edindiği  Subjektiftir (özneldir). Bu yüzden eleştiriye
bilgileri nedenleriyle, gerekçeleriyle veya kanıtlarıyla açıktır.
adım adım anlaşılmasını sağlar. Açıklama mantıksal  Akıldan çok duygulara ve sezgilere dayanır.
bir bilgi türü olup, bir şey hakkında ilk bilgiden  Doğruluğu veya yanlışlığı yoktur. Burada var
kalkarak adım adım son bilgiye doğru giden bir sıra olan gerçeklik kişisel ve öznel gerçekliktir.
içerir. Örneğin, havaya atılan taşın yere düşme  Sanatçının amacı güzele ulaşmaktır. Fayda amacı
bilgisinin yer çekimi kanunuyla belirtirken açıklama güdülmez.
aktını kullanırız.  Birikimli olarak ilerler.

3
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

5. Bilimsel Bilgi: Bilimsel yöntem ve usullerle  Sonuçları bakımından subjektiftir (özneldir). Bu


doğrulanmasının mümkün olduğu en güvenilir yüzden ortaya koyulan görüşler kişiden kişiye,
bilgidir. Olguları, toplumu ve insanı araştırma konusu değişir. Yani kesinliği yoktur.
yapar.  Birleştirici ve bütünleyicidir: Ele aldığı konuları
 Evrenseldir: İnsanlığın ortak mirasıdır. Herkes bir bütün olarak kavramaya ve açıklamaya
bilime katkıda bulunabilir. Bu nedenle bilim çalışır.
herhangi bir bireyin veya ülkenin tekelinde  Yığılan/biriken (kümülatif) fakat ilerlemeyen bir
değildir. bilgidir (Çünkü açıklamalarında bitmişlik ve
 Genel geçer ve kesindir. Bu nedenle sonuçları kesinlik yoktur).
bakımından da evrenseldir.  Olması gerekenden hareket eder.
 Birikimli olarak ilerler.  Yarar amacı güdülerek yapılmaz.
 Olanı inceler ve olması gerekenler hakkında  Sorular yanıtlardan daha önemlidir.
öngörüde (tahminde) bulunur.  Kendini yenileyebilir: Felsefe hiçbir konuda son
 Objektiftir (nesneldir): Duygu ve önyargılardan sözü söyleyemez. Ortaya koyulan bilgilerle ilgili
bağımsızdır. her an yeni bir felsefi açıklama mümkündür.
 Tekrarlanabilir: aynı koşullarda aynı sonucu
verip yinelenebilir.
 Tutarlı ve geçerlidir. Ç. BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
 Sistemli ve düzenli bir bilgidir.
 Gözlem ve deneye dayanır. Suje (Özne): Bilmek isteyen varlık. Yani insan.
 Nedensellik ve determinizm ilkelerine dayalı Obje (Nesne): Bilinmek için yönelilenen nesne.
açıklamalar yapar. Bilgi: Suje ile obje arasında kurulan bilinçli ilişki
 Varlığı parçalara bölerek inceler. sonucu ortaya çıkan ürün.
Gerçeklik: Düşünceden bağımsız olarak var olan bir
Bilimler konu ve yöntemleri bakımından üç gruba durum, olgu veya nesnedir. Gerçeklik, varlığın bir
ayrılır: özelliği veya var oluş tarzıdır. Örneğin taşın sertliği,
a) Formel bilimler (ideal bilimler): Mantık ve pamuğun yumuşak olması.
Matematiktir. Ele aldığı konular doğal dünyaya Doğruluk: Bir yargının gerçeklikle uyuşmasıdır.
ait olmayıp düşünce ile üretilen soyut Yani bilginin nesnesi ile örtüşmesidir. Örneğin
kavramlardır. Metot olarak da tümdengelime dışarıda hava sıcak dediğinizde dışarıda gerçekten
dayanırlar. hava sıcaksa doğru, sıcak değilse yanlıştır.
b) Doğa bilimleri: Konusu doğa ve doğa Temellendirme: Ortaya atılan bir düşünce, iddia
olaylarıdır. Fizik, Kimya, Biyoloji gibi veya bilgi için dayanak, temel bulma işlemidir. Yani
bilimlerdir. Doğa bilimleri olguları ele alır, onu ispatlama, kanıtlama işlemidir.
yöntem olarak daha çok tümevarımı kullanmakla
beraber, tümdengelimi de kullanır. Determinizm
ilkesine açıklamalarını dayandırırlar. D. BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI
c) İnsan (beşeri) bilimleri: İnsanı konu edinen Bilgi kuramının temel sorularını iki grupta
bilimlerdir. Psikoloji, Sosyoloji, Antropoloji, toplayabiliriz:
Tarih, Coğrafya, Siyaset bilimi, Dil bilimi gibi
bilimlerdir. Doğa bilimlerinde kullanılan 1. Bilginin kaynağına ve ölçütüne ilişkin sorular:
metotları kullanmakla beraber, istatistik, - Bilgimiz nereden geliyor, kaynağı nedir?
belgelerin incelenmesi gibi farklı metotlarda - Acaba bilgilerimiz doğuştan mıdır? Yoksa
kullanılır. sonradan mı kazanılır?
- Sonradan kazanılıyorsa, bunda rol oynayan
faktörler nelerdir? Akıl mı, deney mi, sezgi mi,
6. Felsefi Bilgi: Eleştirel düşünme sonucu ortaya yoksa duyumlar mıdır?
çıkan bilgi türüdür. İnsanın varlık, bilgi ve değerler - Doğru bilginin ölçütü nedir?
hakkında aklıyla ortaya koyduğu genel düşüncelere
2. Bilginin değerine ilişkin sorular:
dayanan bir bilgidir.
- Genel-geçer doğru bilgi var mıdır?
 Eleştireldir (sorgulayıcıdır). - Bilgilerimizin sınırı nedir?
 Akıl ve mantık ilkelerine dayalıdır. Bu yüzden - İnsan aklı her şeyi bilebilir mi?
sistemli ve tutarlı bir bilgidir.
 Ele aldığı konular bakımından evrenseldir.
Çünkü ele alınan konular tüm insanlığa ait ortak
konulardır. Ayrıca her şey felsefenin konusudur.
Bu yönüyle de evrenseldir.

4
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

E. MANTIK 1. Doğru bilgi mümkün değildir diyen septikler:


Doğru bilgiye ulaşmak için düşünceler arasındaki Doğru bilginin mümkün olmadığını savunan görüşe
ilişki ve düzeni yöneten ilke ve yasaları saptayan alan Septisizm (şüphecilik) denir. Septisizm görüşüne ait
mantıktır. Mantık doğru düşünmenin kurallarını ilk örnekleri Herakleitos, Parmenides, Elealı Zenon
koyar ve ilkelerini saptar. Bilgi kuramı, bilginin Empedokles ve Demokritos’ta görmekteyiz. Daha
objesi ile uygunluğunu temellendirirken mantığın sonra MÖ 5.yy’da Sofistler tarafından sistemli bir
kural ve ilkelerine dayanır. Mantık onun bir aracıdır. şekilde septisizm görüşleri ortaya konulmuştur.

a) Sofistler: Sofistler MÖ 5. ve 4. yy’da yaşayan


F. BİLGİNİN DOĞRULUK ÖLÇÜTLERİ gezgin öğretmenlerdir. Para karşılığında dil (hitabet),
Bir bilgiyi doğru kılan nedir? Bir bilgi ne zaman siyaset, tarih ve birçok konuda ders vermekteydiler.
doğrudur? gibi doğruluğun mahiyeti konusunda çok
farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunları beş grupta Sofistler temel olarak, kesin ve mutlak bilginin
toplayabiliriz: olamayacağını, insanların algılarının göreceli
olduğunu savunarak bilgide rölâtivistliği
a) Uygunluk: Bu görüşe göre doğruluk, düşünce ile savunmuşlardır. Pragmatisttirler. Onlara göre her şey
nesnesi arasındaki tam uygunluktur. Yani bir nesne rölatif (göreceli) olduğu için bilgi doğruya değil,
hakkında oluşturduğumuz bir yargı, nesnenin yarara bağlanmalıdır. Bilinen en ünlü sofistler
kendisine uyuyorsa doğrudur. Protagoras ve Gorgias’dır.

b) Tutarlılık: Bir önermenin doğruluğu sistemde - Protagoras (MÖ 480- 410)


daha önce kabul edilmiş doğru önermelerle Protagoras’a göre tüm bilgiler duyu algısına dayanır.
çelişmemesine dayanmaktadır. Yeni önerme var olan Algılar, kişinin o andaki durumuna bağlıdır. İnsan
önermelerle çelişiyorsa yanlıştır. Yani önermenin tek için doğru, ancak gördüğü, duyduğu ve hissettiğidir.
başına doğruluğu önemli değildir; bir bütün içinde Algılar kişiden kişiye değiştiğinden ne kadar kişi
diğerleriyle çelişmemesi gerekir. varsa o kadar da hakikat (doğru) vardır. Yani
doğrunun ölçütü insandır. Bundan dolayı bütün
c) Tümel uzlaşım: Bir önermenin doğruluğu, insanlar için geçerli prensipler ve evrensel hakikatler
herkesin veya çoğunluğun kabul ettiğidir. yoktur. Yani herkes için geçerli mutlak bir bilgi
yoktur. Bu görüşlerini “İnsan her şeyin ölçüsüdür”
d) Apaçıklık: Bir bilgi, hem açık hem seçik hem de sözü ile özetler.
kuşku duyulmayan bir açıklıkta ise doğrudur. Açık
bilgi, bir bilginin bir bütünlük içinde, tutarsızlık Uyarı: Protagoras algılar kişiden kişiye değişir
içermeden kavranmasıdır. Örneğin; baş ağrısının diyerek Rölativizm akımının ilk temsilcisi ve
bilinmesi ve ağrının açıkça hissedilmesi gibi. Seçik kurucusu olmuştur.
bilgi ise, bir bilginin başka bir bilgiyle
karıştırılmaması durumudur. Örneğin; baş ağrısının
diş ağrısı ile karıştırılmaması gibi. - Gorgias (MÖ 483 – 376)
Gorgias sadece bilginin imkânsızlığını reddetmekle
e) Yarar: Bir bilgi yararlı, uygulanabilir sonuçlar kalmaz, varlığın kendisini de inkâr eder. Ona göre
veriyorsa veya bir problemi çözebiliyorsa doğrudur. varlık yoktur ve bilinecek bir şey yoktur. Görüşlerini
Pragmatistlere göre, bir bilgi yararlı olduğu sürece Nihilizm’e (Hiççilik) kaydırmıştır. Bu görüşlerini de
değerlidir ve doğrudur. şu sözlerle özetler;
- Hiçbir şey yoktur (Nihilizm).
G. BİLGİ FELSEFESİNİN TEMEL PROBLEMİ - Olsaydı da bilemezdik (Agnostisizm).
(DOĞRU BİLGİNİN İMKÂNI PROBLEMİ) - Bilseydik de başkalarına aktaramazdık.
Bilgi felsefesinin temel problemi “doğru bilginin Uyarı: Nihilizm varlığın olmadığını yani varlığı
imkânı? Yani “genel-geçer doğru bilgi mümkün inkâr edem akımdır. Agnostisizm ise varlığın
müdür?” sorusudur. Bu soruya verilen cevaplar genel bilinemeyeceğini, bilginin mümkün olmadığını
olarak iki grupta toplanabilir: savunan akımdır. Gorgias görüşleri doğrultusunda
hem Nihilizm hem de Agnostisizm akımının ilk
1. Doğru bilgi mümkün değildir diyen septikler temsilcisidir.
(Septisizm, Rölativizm, Nihilizm, Agnostisizm)
2. Doğru bilgi mümkündür diyen dogmatikler Uyarı: Sofistler septik düşüncenin ilk temellerini
(Rasyonalizm, Empirizm, Kritisizm, Pozitivizm, atması bakımından ilk septik düşünürler olarak
Analitik felsefe, Entüisyonizm, Pragmatizm, sayılmaktadır.
Fenomenoloji)
5
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

b) Sistematik Septisizm: Pyrrhon ve öğrencisi a) Rasyonalizm (Akılcılık): Rasyonalizme göre


Timon şüpheciliği (septisizm) sistematik haline doğru bilgi mümkündür ve doğru bilgiye ancak akılla
getiren septik düşünürlerdir. ulaşabiliriz. Akıl, doğuştan bilgi edinme yetisi ile
donatılmıştır. Yani biz bilgilere doğuştan sahibiz.
- Pyrrhon (MÖ 365-275) Bunun için duyum ve algılar bize zorunlu, kesin,
Pyrrhon’a göre, nesnelerin ne olduğunu bilemeyiz. genel geçer bilgileri veremezler. Böyle bir bilgiyi
Çünkü duyular olsun, akıl olsun, bize nesneleri bize ancak akıl verebilir. Deneyden gelmeyen, deney
oldukları gibi değil, göründükleri gibi gösterirler öncesi bu bilgilere Kant “a priori” bilgi adını verir.
(Herhangi bir cismin suyun içinde kırık gözükmesi
gibi). Her yargı ve her yargının çelişiği için aynı Rasyonalizme göre analitik önermeler, matematiksel
güçte nedenler vardır. Bunun için yapılması gereken bilgiler, akıl ilkeleri, evrene ve Tanrı’ya ait bazı
şey her türlü yargıdan kaçınmaktır (Epokhe). Böylece bilgiler doğuştan vardır.
insan ruh dinginliğine kavuşup mutlu olacaktır.
Rasyonalizmin en önemli temsilcileri ise Sokrates,
- Timon (MÖ 320-230) Platon, Aristoteles, Farabi, Descartes, Hegel ve
Leibniz.
Pyrrhon’un öğrencisi Timon, hocasının görüşlerini üç
soruda toplamıştır:
- Sokrates (MÖ 469 – 399)
- Nesnelerin gerçek yapısı nedir? (kavranamaz) Sokrates’e göre, herkesin doğru olarak kabul
- Nesneler karşısındaki tavrımız ne olmalıdır? edebileceği kesin bilgiler mümkündür. Bu bilgiler
(Epokhe: yargıdan kaçınmak) doğuştan gelir. Bu düşüncesini ispatlamak için, hiç
- Nesneler karşısında doğru bir duruştan ne geometri bilmeyen köleye yöneltmiş olduğu sorularla
kazanırız? (Ataraxia: ruh dinginliğiyle gelen en bir geometri problemi çözdürmüştür. Bununla
yüksek mutluluk) insanların başkalarına yeni bir şeyler öğretmediğini;
sadece doğuştan onun aklında var olan bilgileri açığa
Pyrrhon ve Timon’dan sonra Akademi şüpheciliği çıkardığını savunur.
denilen başka bir akım da doğru bilginin
imkânsızlığını savunmuştur. Bu akımın önemli Sokrates insanlarda doğuştan var olduğuna inandığı
temsilcileri de Arkesilaos ve Karneades’tir. bilgileri açığa çıkarmak için diyalektik adı verilen
karşılıklı konuşma sanatını uygulamıştır. Bu
konuşma sanatı iki aşamadan oluşmaktadır: İroni
Uyarı: Descartes’te septik filozof olarak
(alaya alma) ve maiotik (düşünceyi doğurtma).
sayılabilmektedir. Fakat Descartes septisizm’i
İroni ile bir şeyler bildiğini iddia eden kişiyi
mutlak kesin bilgiye ulaşmada araç olarak
sorgulayarak ona aslında bir şeyler bilmediğini
kullanmıştır. Descartes, kesin bilginin mümkün
göstermeye çalışırdı. Maiotik ile de bir şeyler
olduğunu savunurken, diğer septik düşünürler ise
bilmediğini sanan kişiye çeşitli sorular sorarak o
septisizm’i amaç haline getirerek doğru bilginin
konuda aslında ne kadar bilgili olduğunu göstermeye
mümkün olmadığını savunmuşturlar. Descartes’in
çalışmıştır. Sokrates, bunu yaparken aklı
şüpheyi araç olarak kullanması onu diğer septik
kullandığından akılcı sayılmıştır.
düşünürlerden ayırır.
- Platon (Eflatun) (MÖ 427 – 347)
Sokrates’in öğrencisi olan Platon’a göre de zorunlu,
2. Doğru bilgi mümkündür diyen Dogmatizm:
kesin, genel geçer doğru bilgi mümkündür ve
Doğru bilginin mümkün olduğunu savunan görüşe
doğuştan bilgilerimiz vardır. Platon görüşlerini
dogmatizm denir. Dogmatik filozoflar, bilginin
“İdealar kuramıyla” açıklamaya çalışır.
nereden geldiği konusunda farklı görüşlere
sahiptirler. Dogmatizm düşüncesini temel alan
Platona göre birbirinden tamamen farklı iki evren
akımlar şunlardır:
vardır: İdealar evreni ve nesneler (görünüşler,
- Rasyonalizm duyular, fenomenler) evreni.
- Empirizm
- Kritisizm İdealar evreni; ancak akıl yoluyla kavradığımız
- Pozitivizm öncesiz ve sonrasız olan nesnelerin, asıl özlerinin
- Analitik Felsefe bulunduğu evrendir. Asıl bilgi, değişmez varlıkların
- Entüisyonizm bulunduğu idealar evrenine ait olan bilgidir.
- Pragmatizm İdeaların bilgisi kesin, zorunlu, mutlak, genel geçer
- Fenomenoloji bilgidir. Platon buna “episteme” der.

6
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

Nesneler evreni; idealar evreninin duyular aracılığı - Farabi (870 – 950)


ile algılanan bir kopyası, görüntüsü veya gölgesidir. İslam felsefesinin kurucusudur. Önce Platon’dan,
Nesneler (duyular) evrenindeki varlıkların her birinin daha sonra Aristoteles’ten etkilenmiştir. Farabi’ye
idealar evreninde gerçek bir ideası vardır. Yani göre varlığın başında zorunlu varlık (Tanrı) vardır. O,
gerçek olan idealar evrenindekidir. Örneğin tüm varlıkların var olma nedenidir. Var oluşunu
odamızdaki sandalye gerçek değildir; sadece gerçek başka hiçbir varlığa borçlu değildir. Zorunlu varlık,
olan sandalye ideasının bir kopyasıdır. dereceli olarak varlık tabakalarını yaratmıştır. İlk
Nesneler evreni; sürekli oluşan, değişen, yok olan yarattığı varlık olan akılda bilme yetisi kendinden
objelerin evrenidir. Bunlar algılanabilir, görülür vardır. Akıl hem kendini hem de Tanrı’yı bilir. İnsan
şeylerdir. Zaman içerisinde sürekli değişirler. Bu aklında doğuştan bazı bilgiler vardır. Bunlar pasiftir.
nedenle nesneler evrenine ait bilgiler aldatıcıdır ve Deney ile temasa geçince aktif hale gelir.
doğru bilgi olamaz. Bu bilgiye “doxa” (sanı) der.
Farabi’ye göre en büyük erdem bilgidir. Aklın
edindiği bilgilerle insan iyiyi kötüden, doğruyu
Uyarı: Platon idealar kuramı nedeniyle ilk idealist yanlıştan, güzeli çirkinden ayırabilir. Bilginin üç
(idealizm) ve düalist (ikici) düşünür olarak kaynağı vardır: duyu, akıl, nazar (derinliğine
sayılmıştır. Duyuların bilgisine güvenmediği için düşünme). Duyu ve akıl doğrudan, nazar ise dolaylı
Empirizm ve Sensualizm’e (duyumculuk) karşıdır. bilgiyi verir. Duyusal bilgiler, duyu organlarınca
algılanan, tekil olan bilgilerdir. Bilimsel ve gerçek
- Aristoteles (MÖ 384 – 322) bilgi değildir. Fakat gerçek bilginin malzemesini
Platonun öğrencisidir. Fakat hocasından farklı varlık oluşturur. Akıl bu tekil bilgileri biçimlendirip belli
anlayışı benimsemiştir. Görüşlerini mantığa kategorilere koyarak genel kavramlara ve yargılara
dayandırmıştır (Mantığın kurucusu sayılır). dönüştürür. Böylece kesin ve genel geçer bilgilere
ulaşılır. Nazar yoluyla ise akılda doğuştan bulunan
Aristoteles’e göre; gerçekten var olanlar tekil ve düşünceleri kavrarız. Farabi üç türlü bilgiden
bireysel olanlardır (algılananlardır). Bunlara ait bahseder:
bilgiye ancak tümel önermelerle ulaşabiliriz. Tümel 1. İlk bilgiler: Doğruluğu herkes tarafından kabul
önermelerin içinde tekiller olduğundan yapılması edilen, diğer bilgileri elde etmek için kullanılan ve
gereken, kavram olarak bilinen tümellerden tekilleri doğuştan bizde var olan bilgilerdir.
(algılananın) üretmektir. Bunu da tümdengelim 2. Duyulara ve mantıksal çıkarımlara dayalı
yöntemi ile yapabiliriz. bilgiler: Doğruluğundan kesin olarak emin
olamadığımız bilgiler.
Aristoteles’e göre bilgi akıl ile elde edilir. Akıl da
3. Tasdiki bilgiler: Doğrulukları kıyasla kanıtlanmış
pasif (edilgen) ve aktif (etkin) akıl diye iki türlüdür.
akli ve tümel bilgilerdir.
Pasif akıl duyularla bilgilerin içeriğini, malzemesini
sağlar. Aktif akıl ise bunları işleyerek,
- Rene Descartes (1596 – 1650)
biçimlendirerek doğru bilgiye ulaşır.
Yeniçağ (17.yy) rasyonalizminin ve analitik
Platon evreni ikiye ayırarak düalist (ikici) görüş geometrinin kurucusudur. Matematik-fizik metoduyla
sergilerken, Aristoteles bu ayrılığı ortadan açık-seçik ve kesin bilgilere ulaşılabileceğini
kaldırmıştır. Ona göre idealar nesnelerden savunmuştur. Bu bilgilerin nasıl elde edilebileceğini
bağımsız değildir, çünkü içeriklerini duyusal metodik şüphe yöntemini kullanarak ortaya
dünyadan alır. İdealar tek tek nesnelerin özünde koymuştur. Kullandığı şüphe, bir amaç değil bir araç
tümel kavramlar olarak vardır. İdealar, duyular şüphesidir. Descartes'e göre şüphe etmek
evreninde bulunan varlıkların içinde bulunan düşünmektir. Şüphe eden kişi düşünüyor demektir.
özlerdir. Aristoteles bu öze form adını verir. Form Düşünen kişi, bilincinden ve bilincinin varlığından
maddeye biçim kazandırıp varlıkların ortaya şüphe edemez. Öyleyse düşünüyorum, o halde varım.
çıkmasını sağlar. Madde taslaktır, eksik olan şeydir. İşte bu Descartes'e göre ilk elde edilen apaçık ve
Form ise mükemmelliktir, tamamlanmadır. Var olan kesin bilgidir. Daha sonra bu yöntemle Tanrı'nın ve
her şey form ve maddeden oluşmuştur. Her şey varlıkların şüphe edilemeyecek gerçeklikler olduğunu
form kazanmış maddedir. Mesela; beden madde ruh kanıtlar. Kanıtlamalarını hep akıl yoluyla yapar.
da formdur.
Descartes’e göre üç tür bilgi vardır:
Uyarı: Rasyonalist olmasına karşın bilginin - Doğuştan getirilen bilgiler: Tanrı fikri,
doğuştan geldiği görüşüne karşı çıkar. Ona göre matematikteki sayılar, sonsuzluk fikri gibi.
doğuştan bilgi olamaz fakat duyu organlarınca - Yapma bilgiler: Duyu organlarından gelen
elde edilenleri işleme ve kavramlar oluşturma bilgilerdir.
yeteneğine sahiptir. Yani akıl bilgiyi taşıyan değil, - Arızi (geçici) bilgiler
akıl bilgiyi üreten güçtür.
7
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

- Hegel (1770 – 1831) 2. İç deney: İç deney, düşünce ile sağlanır. Dış


Hegel'e göre akıl en güvenilir bilgi kaynağıdır. Doğru deneyle elde edilenler sonucu zihin otomatik
bilgiye ancak mantık (akıl) yoluyla ulaşabileceğini işlemeye başlar. Zihin pasifken aktif duruma gelir.
söyler. Duyu organları kesin, genel geçer bilgi Bu aktiflik halinde algılamak, bilmek, sınıflamak,
veremez. Çünkü ona göre her objenin (nesnenin) düşünmek gibi zihinsel etkinlikler ortaya çıkar. İç
arkasında bir ide saklıdır. İşte düşünce, objenin deney bu etkinliklerin farkına varmaktır.
arkasındaki ideyi kavramaktır. Her obje (nesne)
akılsaldır. Böylece her akli olan gerçektir. Her gerçek John Locke’a göre bütün bilgi ve düşüncelerimiz bu
olan da akılsaldır. Aklın yasalarıyla varlığın yasaları iki yolla oluşur. John Locke’a göre her türlü bilgi
bir ve aynıdır. “a posteriori” (deney sonrası) dir.

Ona göre ruh (düşünce) ve evren (madde) sürekli


değişim halindedir. Her şey üç aşamalı bir gelişme - David Hume (1711 – 1776)
süreci içinde oluşur. Hegel buna diyalektik süreç D. Hume, Locke’un empirizmini şüpheciliğe kadar
der. Diyalektikte bulunan bu üç aşama: tez, antitez götürmüştür. Locke’un iç ve dış deney ayrımını
ve sentezdir. Örneğin; çiçek (tez), çiçeğin yok reddeder. Ona göre bütün bilgilerimizin kaynağı dış
olması (antitez), meyve (sentez). Yani diyalektik deneydir. Düşüncelerimizi iki kaynağa bağlar:
süreçte çiçeğin meyveye dönüşebilmesi için kendi
varlık halini yokluk haline dönüştürerek bir değişim 1. İzlenimler (duyumlar): Canlı duyumlardır.
geçirmesi ve yeni bir oluşum oluşturması söz İşitirken, görürken, severken veya nefret ederken
konusudur. Kısacası diyalektik süreçte varlık tez, hissettiklerimiz yani duyumlarımızdır.
yokluk antitez, oluş da sentezdir.
2. Fikirler (düşünceler): İzlenimlerin (duyumların)
Hegel mutlak zihnin (GEİST) değişimini, gelişimini canlılığını kaybetmiş kopyasıdır. Bunların farkına
ve ilerlemesini de bu diyalektik süreçle açıklar. ancak herhangi bir izlenime yönelip onun üzerinde
durduğumuzda (hatırlama, hayal etme gibi) varırız. O
b) Empirizm (Deneycilik): Empirizmin ilk örnekleri halde bütün bilgilerimizin kaynağı izlenimlerdir.
ilkçağda Epiküros ve Gassendi’de görülür.
Epiküros’a göre bütün bilgilerimizin ilk kaynağı D. Hume, rasyonalistlerin a priori (deney öncesi,
duyudur. Yeniçağda Empirizmin en önemli doğuştan) olarak kabul ettikleri nedensellik
temsilcileri; John Locke, David Hume, George (determinizm) ilkesine karşı çıkar. Ona göre doğada
Berkeley, E. Condillac, Herbert Spencer’dir. nedensellik ilkesi yoktur. Bu nedensellik ilkesi
aslında, zihnin alışkanlıklarıdır. Çünkü insan, olayları
Empirizm akımı, bilgilerimizin kaynağının duyu ve göre göre alışkanlık edinir, onların her zaman aynı
algılar olduğunu, doğuştan aklımızda hiçbir bilginin şekilde olacağını düşünür. Aslında olaylar arasında
bulunmadığını ileri sürer. Ayrıca genel-geçer bilginin zorunlu bir ilgi yoktur. Bu görüşe indeterminizm
mümkün olduğunu savunur. denir.

Empirizm akımı, insan zihninin doğuştan boş bir


levha olduğunu ileri sürer. Yazılmamış bu levha, - E. Condillac (1715–1780)
deneylerden gelen izlenimlerin oluşturduğu fikirlerle Empirizmi tümüyle duyumculuğa (Sensualizm)
yavaş yavaş dolmaktadır. indirger. Condillac’a göre tüm bilgilerin kaynağı
duyulardır. Duyu verilerinin dışında hiçbir sonuç
bilgi değildir. Locke'un aksine düşünceyi duyuma ek
- John Locke (1632 – 1704) bir bilgi kaynağı olarak görmez. Bir heykel ("hayali
J. Locke’a göre insan zihninde doğuştan hiçbir bilgi heykel") örneğine başvurur.
yoktur. Ona göre zihin başlangıçta üzeri yazılmayı
bekleyen boş bir levhadır (Tabula Rasa). Her şey Condillac mermer heykel aracılığıyla koku
sonradan bu levhaya yazılır. Bu levha duyum ve duyusundan başlayarak beş duyuyu ayrı ayrı
deneylerle dolar. Locke’a göre bilgiyi oluşturan iki çözümler ve dokunma duyusu olmaksızın nesnelerin
çeşit deney vardır. Bunlar: iç ve dış deney niteliklerini kavrayamayacağımızı belirterek zihnin
bilgi ve yeteneklerinin daha çok dokunma duyusunun
1. Dışa ait duyumlar (dış deney): Dış deney, duyu ürünü olduğunu savunur. Dış dünyayı kavrayışımızın
organlarımız aracılığıyla sağlanır. Duyu dokunma ve görme duyusunun gelişimiyle ortaya
organlarımızla dış dünyayı keşfeder; nesnelerin renk, çıktığını ve dokunma duyusunun diğer duyuların
ses, sıcaklık, sertlik gibi niteliklerini biliriz. hocası olduğunu öne sürer.

8
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

- George Berkeley (1685 – 1753) ç) Pozitivizm (Olguculuk): Kurucusu ve temsilcisi


Berkeley’e göre bütün bilgilerimizin kaynağı Auguste Comte (1798-1857)’dur. Comte göre doğru
deneydir. Fakat Berkeley deney deyince doğrudan bilgi ancak bilimsel (pozitivist) bilgidir. Bilimsel
doğruya duyulur algıyı kasteder. bilgi olgulara dayanan, deney ve gözlem yoluyla elde
edilen bilgidir. Comte olgulara dayanmayan, deneyle
Berkeley’e göre bilincimizin dışında bağımsız bir ispatlanamayan, denetlenemeyen şeylerin felsefeden
varlığı kabul etmek bir çelişkidir. Çünkü kabul atılması gerektiğini söyler. Çünkü bunlar bilimsel
edildiği takdirde objelerin tasarlanmadan, değildir, anlamsızdır ve metafizikseldir. Comte’un
düşünülmeden de var olduklarını ileri sürmek amacı felsefeye bilimsel bir kimlik kazandırmaktı. Bu
demektir. Dışarıdaki objelerin var oluşunu ne kadar nedenle metafiziksel şeylerin felsefeden atılması
uğraşırsak uğraşalım incelediğimiz hep kendi gerektiğini savunur. Çünkü bunların hiçbirinin
idelerimizdir. Bundan dolayı varlık algılamadır. olgusal dayanağı yoktur, bu nedenle ispatlanamaz.
Varlık duyumsanandan, algılanandan başka bir şey
Comte, insanlığın düşünce sisteminde bilimin
değildir. Gerçek olan algılardır. Berkeley bu
egemen olduğu pozitif döneme ulaşana dek üç
görüşlerini “var olmak algılanmış olmak demektir”
aşamadan (üç hal yasası) geçtiğini söyler.
sözleriyle özetler. Berkeley’in bu görüşüne
Sensualizm (Duyumculuk) denir. Teolojik dönem: İlkel toplumlar evren, dünya ve
olaylarla ilgili tüm soruların yanıtlarını tanrıda ve
tanrısal güçlerde aramışlardır. Teolojik dönemin
c) Kritisizm (Eleştirel Felsefe): Bu akımının
ürünü dindir (Orta Çağın sonuna kadar süren dönem).
kurucusu ve temsilcisi I. Kant (1724-1804)’tır. Kant,
Metafizik dönem: Bu dönemde insanlar evreni,
empirizm ile rasyonalizm’i uzlaştırmaya çalışmıştır.
dünyayı, olayları soyut güçlerle (Ruh, töz, kuvvet
Kant’a göre akıl ve deney tek başına mutlak varlığı
gibi metafizik öğelerle) açıklamaya çalışmıştır. Bu
kavramada yetersizdir. İnsan bilgisi, duyu
dönemin ürünü felsefedir (1789 Fransız ihtilaline
organlarının bildiklerinin zihin tarafından
kadarki dönem).
birleştirilerek bilgi haline dönüştürülmesi işlemidir.
Pozitif dönem: Bu dönemde insanlar evreni,
Kant’a göre; bilgimiz deneyle başlar fakat deneyle dünyayı, olayları doğa yasaları ile açıklama yolunu
bitmez. Çünkü bilginin oluşabilmesi için deney kadar seçmiştir. Bu dönemin ürünü bilimdir (1789 Fransız
zihne de ihtiyaç vardır. Bilginin hammaddesini ihtilali’nden günümüze kadar devam eden dönem).
duyular (deney) bize verir. Bu hammadde zihnin
kategorileri (a priori) içine girer. Bu kategorilerde d) Analitik Felsefe (Mantıksal-Yeni Pozitivizm):
form (şekil) alarak akıl tarafından işlenir ve böylece Analitik felsefecilere göre matematik ve mantık ile
bilgi oluşur. İşte biz nesneleri ve olayları her insanda doğru olarak tanımlanamayan veya deney ve gözlem
ortak olan bu kategorilere biliriz. Zihin böyle ile doğrulanamayan her bilgi değersiz, boş laftan
olmasaydı, nesneler ve olaylar farklı bilinecekti. başka bir şey değildir. Bilim sadece açık, mantıklı,
Öyleyse nesnelere ve olaylara ait bilgiler insan zihni akılsal değil duyu deneyimi ile de incelenip
bakımdan görecelidir. Çünkü elde edilen bilgi kanıtlanabilir olandır. Metafizik, bilimin ve felsefenin
fenomenlerin bilgisidir. Ancak bunlar zorunlu, kesin konusu olamaz.
ve genel geçer bilgilerdir.
Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir.
Kant’a göre iki türlü bilgimiz vardır: Bunu gerçekleştirirken de sembolik mantık dili
- a posteriori: Duyular aracılığıyla (deneyle) elde kullanılmıştır. En önemli temsilcileri Wittgenstein,
edilen bilgilerimizdir. Reichenbach, G.E. Moore, Carnap, B. Russell’dir.
- a priori: Deneyden gelmeyen, deney öncesi
- Wittgenstein (1889 – 1951)
bilgilerimizdir. Kant bunlara kategoriler (form)
demiştir. Kategoriler 12 tanedir (nicelik, nitelik, Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine
bağlantı, kiplik) Bunlar doğuştandır. Kategoriler indirgemiştir. Ona göre dil, önermelerden oluşur ve
herkeste aynıdır. Sağladıkları bilgi kesin, tümel ve anlamlı önermeler gerçekliğin resimleridir. Dil ile
zorunlu bilgidir. gerçek aynı yapıya sahiptir. Dilin analizi gerçekliğin
de analizidir. Dil dış dünyayı resmeder. Bu nedenle
Kant’a göre ancak fenomenal alanın bilgisi önermeler, olguların resimleri ve tasvirleridir.
bilinebilir. Fenomenler duyularla algılanabilen Resmin anlamı ile göndergesi arasında uyum varsa
varlıkların bilgisidir. Biz numen alanın (deneyüstü: resmedilen şey (yani cümle) doğru olur. Mesela
Tanrı, ruh, ölümsüzlük gibi) bilgisini edinemeyiz. “Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.” cümlesinde
Çünkü numen alanı zihnin kategorilerine göre anlamı ile onun göndergesi uyumlu olduğu için bu
biçimlenmemiştir ve özü gereği gerçeği bilinemez. cümle doğrudur. Yani ona göre gerçeklik, dil ve
düşünce arasında birebir uygunluktur.
9
FELSEFE 2. ÜNİTE BİLGİ FELSEFESİ

Dış dünya kelimelerle sınırlıdır. Bunları önermelerle - William James (1842 – 1910)
ifade edemezsek bir anlamı kalmaz. Bu nedenle dilin W. James’e göre insan yaşamında işe yarayan ve
yapısı düşünceye de sınır koymuş olur. Dilin faydalı olan şeyler doğru ve gerçektir. Doğrunun
belirlediği sınırın ötesinde kalanlar saçma, değeri de bize sağladığı fayda ile ölçülür. Hayat ve
anlamsızdır. Doğrulanamaz ve bilgi değeri yoktur. olaylar değişkendir, bu nedenle insanın ihtiyaçları da
sürekli olarak değişir. O halde doğrular (gerçekler) da
Önermelerin doğrulanmaları, duyu gözlemi ve bu değişimlere bağlı olarak sürekli değişir. Yani
gözleme dayalı olarak üretilen bilgilerle olur. Mesela ezeli ve edebi doğrular yoktur.
“Çalmak kötüdür”, “Tanrı vardır” gibi önermeler bir
şeyin veya durumun görüntüsünü veremezler yani - John Dewey (1859 – 1952)
olgulara dayalı değildir. Bu nedenle doğrulanamazlar.
J. Dewey’e göre doğru, karşılaştığımız problemleri
çözmemizde kullandığımız bir araçtır. Bilgi edinme,
insanın bir sorunla karşılaşması durumunda başlar,
e) Entüisyonizm (Sezgicilik): Sezgi (intuition) aklın
problemin çözümüyle de sona erer. Bu problem
doğrudan doğruya, yani araçsız olarak bir şeyin
çözümünde bizi başarıya götüren, sorunumuzu
algısını elde etmesi manasına gelir. Yani aklın bir
çözmemizde yardımcı olan bilgiler doğrudur. Bu
hamlede algılaması bir sezgidir.
görüşe enstrümantalizm (aletçilik) denir.
Sezgicilik, akıl ve duyumu gerçeği bulma ve bilme
aracı olarak kabul etmez. Çünkü bunlar, bulmak ve g) Fenomenoloji (Görüngü/Özbilim): Fenomenin
bilmek için araçlara muhtaçtırlar. Oysa gerçek ve öz kelime anlamı görüngü, görünüş demektir. Bu akımın
biliş, hiçbir araç olmaksızın, doğrudan doğruya sezgi kurucusu Edmund Husserl (1859-1938)’dir. Husserl
gücüyle bilmekle mümkündür. Sezgicilik akımının en felsefeyi kesin bilim haline getirmek istemiştir. Ona
önemli temsilcileri Gazali ve Henri Bergson’dur. göre felsefenin yapması gereken, özlerin niteliğini ve
işlevlerini araştırmaktır. Fenomenoloji bir felsefe
- Gazali (1058 – 1111) sistemi olmaktan çok varlıkların özüne ulaşmak için
Felsefeye şüphe ile başlar. Şüpheyi kesin bilgiye kullanılan bir yöntemdir. Empirizm ve pozitivizm’e
ulaşmada bir araç (yöntem) olarak kullanır. Duyular karşıdır. Bu akıma göre “öz”, fenomenin içindedir
ve akıl bilgilerimizin kaynağıdır, fakat bize kesin ve bilinç bu özü ancak sezgi yoluyla kavrayabilir.
bilgiyi (hakikati) vermez. Kesin bilgiye ancak
sezgiyle ulaşabiliriz. Gazali’ye göre sezgi, Tanrının Husserl’e göre; bir fenomenin (nesnenin) öz bilgisine
insan kalbine bağışladığı doğal bir ışıktır. Bu ışıkla ulaşabilmek için önce onun özüne ait olmayan tüm
insan, gerçeğin bilgisine ulaşabilir. Gazali bu ışığa özelliklerin (ilgisiz görüşler, bilimsel ve günlük
“kalp gözü” demektedir. Kalp gözünün açılması için bilgiler, önyargılar vb.) ayıklanması (parantez içine
insan kalbini temizlemeli, onu çeşitli arzu ve alınması) gerekir. Böylece insanın öze ulaşmasını
isteklerin baskısından kurtarmalıdır. engelleyen, öze ait olmayan öğeler, kısa bir süre için
yok sayılır. Yani Fenomenoloji yöntemiyle varlığın
- Henri Bergson (1859 – 1941) özünü meydana getirmeyen somut özellikler
ayıklanarak varlık soyutlanır. Bu sayede bilinç, onun
H. Bergson’a göre zekâ ve sezgi birbirleriyle karşıt
özünü doğrudan, aracısız olarak kavrar.
durumdadırlar. Zekâ; statik, hareketsiz bir varlık olan
maddeyi bilebilir ama dinamik, canlı, değişken olan
Kısacası fenomenoloji, varlıkların olgusal özellikleri
yaşamı bilemez. Yaşam değişmeyi, eylemi ve
ötesinde bunların özlerini, yani sadece
yaratmayı ifade eder. Yaşam ancak zaman içerisinde
düşüncemizdeki varlıklarını kavrama çabasıdır.
kavranan bir niteliktir. Zaman ise mekân gibi ölçülüp
Örneğin; bir kalemin özüne ulaşmak istiyorsak,
hesap edilemez. Zaman, sürekli bir değişim ve bir
kalemin olgusal özelliklerini (şeklini, rengini,
oluştur. Bu nedenle yaşamı ancak sezgi kavrayabilir.
ağırlığını vb.) bir kenara bıraktığımızda bilincimizde,
onu kalem yapan saf özü, idesi kalır. Bu özler, zaman
f) Pragmatizm (Faydacılık): Pragmatizm bir yaşam ve mekâna bağlı değildir, ölçülüp tartılamazlar.
felsefesidir. Çünkü Pragmatizm her şeyi insana göre
değerlendirir. İlk olarak Amerika da ortaya çıkmıştır. Husserl’e göre; insan zihninden tam anlamıyla
Pragmatizm’e göre bir şey yararlı olduğu sürece bağımsız olmayan varlık alanı vardır. İnsan bu varlık
değerli, önemli ve doğrudur. Gerçeklik ve doğruluk alanını bilinciyle bilir. İnsan bilinci tarafından
insanın eylemlerinin sonuçları, başarıları ve belirlenen bu varlık alanına Fenomenler denir.
yararlarıyla değerlendirilmektedir. Kurucusu Charles Fenomen bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde
S. Pierce (1839-1914), en önemli temsilcileri ise W. var olur. O halde fenomenler zihnimizin belirlediği
James ve J. Dewey’dir. ve var ettiği varlıklardır.
10
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

1. Bilimsel kuramların ortaya çıkışını bir mucize olarak 4. Bir felsefe tarihçisine göre,
göstermek hiçbir şekilde savunulamaz. Bilimin • Epikuros’un acı yokluğunu en yüksek haz olarak
geçmişine bakıldığında, önceleri bir atlama, sıçrama belirlemesi, onun uzun yıllar damla hastalığının
olarak görülen bilimsel çalışmaların, aslında getirdiği acılarla boğuşmak zorunda kalmasıyla;
kendinden önceki pek çok kaynaktan beslendiği • Platon’un demokrasi karşıtı eğilimleri, hocası
görülmektedir. Başka bir deyişle, bilimin sellerini Sokrates’in Atina demokrasisi tarafından ölüme
veya nehirlerini oluşturan küçük dereler, çaylar fark mahkûm edilmesi karşısında duyduğu kızgınlıkla
edilmektedir. açıklanabilir.
Felsefe tarihçisinin bu yaklaşımının temelinde
Bu parçada bilimsel bilginin hangi özelliği
aşağıdaki görüşlerden hangisi vardır?
vurgulanmaktadır?
A) Düşünür, çevresindeki olayların etkisinden
A) Bilimsel yöntemle üretilmesi arındıkça yetkinleşir.
B) Sistemli ve düzenli olması B) Aynı çağda yaşayan düşünürlerin görüşleri
C) Olaylar arasındaki ilişkileri açıklaması arasında paralellik vardır.
D) Mantık ilkelerine uygun olması C) Düşünürler, ele alacakları konuları, yakın
E) Birikimli olarak ilerlemesi çevrelerinin yönlendirmesiyle seçerler.
(1999-ÖSS-İPTAL) D) Bir düşünürün öğretisini açıklamak için, yaşadığı
çağda egemen olan görüşleri bilmek gerekir.
E) Bir düşünürün kişisel birikimleri ve yaşantıları
2. Hegel’e göre felsefe, nesnelerin, düşünceyle onun düşünce sistemini etkiler.
görülmesi, düşünceyle ele alınmasıdır. Düşünme
kendi kendisiyle beslenir; dışarıdan sağlanacak bir (1999-ÖSS-İPTAL)
gerece gerek yoktur. Hegel gerçeğe, deneye hiç 5. Pythagorasçı okula göre felsefenin amacı insan
başvurmadan düşünceyle ulaşmaya çalışır. ruhunu kurtarmaktır. Mutluluğun insan ruhunda
Hegel’in bu yaklaşımında temel aldığı görüş aranması gerektiğini ileri süren Pythagorasçılar ruhun
aşağıdakilerden hangisidir? kurtuluşunun ancak bilgi yoluyla saflaşarak ulaşılacak
erdemli bir yaşayışla mümkün olduğunu
A) Bilginin kaynağı duyumlar değil, akıldır. savunmuşlardır.
B) Doğuştan gelen hiçbir kavram yoktur, tüm
Buna göre aşağıdakilerden hangisi Pythagorasçı
kavramlar yaşantılar yoluyla kazanılır.
okulun bir özelliğidir?
C) Bilgi ancak mistik bir sezgi ile elde edilir.
D) Düşünme yetisi bireyin algıladıklarıyla sınırlıdır. A) Felsefe alanında, sorulardan çok cevaplara önem
E) Düşünce yalnızca bir eylem aracıdır ve ancak bir verme
araç olarak değer taşır. B) Felsefeyi salt bir düşünme eylemi olarak değil,
aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak görme
(1999-ÖSS-İPTAL) C) Akla dayalı çıkarımların yanı sıra duyulara dayalı
bilgiye de değer verme
3. Felsefe ilk kez Batı Anadolu’nun zengin liman D) Bilginin doğruluğunu, sağladığı yarara değil,
kentlerinde ortaya çıkmıştır. Doğudan gelen kervan öğeleri arasındaki tutarlılığa bağlama
yollarının sonunda bulunan bu kentler, deniz E) Varlığın hem düşünceden hem de maddeden
ticaretinin de merkezini oluşturmaktaydı. Ticari oluştuğunu ileri sürme
ilişkilerde sadece mallar değiş tokuş edilmez, bu (1999-ÖSS-İPTAL)
malların üretiminde kullanılan bilgi, görüş ve
teknikler de öğrenilirdi. İşte bu alışveriş Batı 6. Başlangıçta, bilimsel bilgilerin her biri onu üreten
Anadolu’nun liman kentlerinde yaşayanların dünyayı tarafından bir bilimsel sav olarak ortaya atılmıştır.
tanıma, dolayısıyla eski düşüncelerinden kuşku duyma Bilimsel savlar henüz bilimsel bilgi adayı aşamasında
ve bunların yerine yeni bilgi ve birikimlerine uygun olan önermelerdir. Bu önermeler, doğruluğu
bir düşünce sistemi oluşturma yönünde büyük bir araştırmalarla gösterildiği ölçüde bilimsel gerçek
atılım yapmasını sağlamıştır. niteliği kazanır. Bilimsel savlar itirazlara hedef
olmakta devam ediyor, ancak gene de bilim
Bu parçada, felsefenin doğuşu aşağıdakilerden adamlarınca ciddiye alınıyorsa, onların doğruluğunu
hangisine bağlanmıştır? araştırma süreci devam eder ve bazen bu süreç
yüzyıllarca sürebilir.
A) Çeşitli uygarlıkların bilgi birikiminden
yararlanıldığı bir refah ortamının oluşmasına Bir bilimsel savın, bu parçada sözü edilen süreçten
B) Ticaret yoluyla zenginleşen toplumlarda sanatçı geçerek bilimsel gerçek haline gelmesi için temel
ve düşünürlere yönetimde önemli görevler koşul aşağıdakilerden hangisidir?
verilmesine A) Bugüne kadar var olan bilgilerle tutarlı olması
C) Toplumda kültürel etkileşim yoğunlaştıkça B) Ele aldığı olgunun sınanma yöntemini de
eğitime verilen önemin de artmasına önermesi
D) Üretim tekniklerinin gelişmesi sonucu ulaşım C) Gelecekte ortaya çıkabilecek olaylarla ilgili
araçlarının çeşitlenmesine öngörüde bulunması
E) Ticaretin geliştirdiği girişimci kişiliğin yaşam D) Nesnel olarak sınanabilir nitelikte olması
tarzına da yansımasına E) Birtakım varsayımlara dayalı olması
(1999-ÖSS-İPTAL) (1999-ÖSS-İPTAL)
11
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

7. Birçok filozof kendinden önce gelenlerin 10. Bir düşünür, duyuları küçümseyen salt akılcı görüşe
görüşlerinden farklı, kimi zaman onlara zıt bir görüşle karşı, duyuların ağzından şöyle söylemektedir:
ortaya çıkmış; kendinden sonra gelen filozoflar “Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları
tarafından reddedilme kaderiyle karşılaşmıştır. Bir yine benden alıyorsun.”
bakıma, filozofun, felsefede kendisine kadar olan Düşünürün bu sözle anlatmak istediği
gelişmeleri ve savları gözden geçirerek yeni bir felsefe aşağıdakilerden hangisidir?
sistemine ulaşma çabası içinde olduğu söylenebilir.
A) İnsan, duyularından gelen bilgiyi edilgen biçimde
Bu parçada aşağıdaki görüşlerden hangisi almaz; onları şüphenin ve aklın süzgecinden
vurgulanmaktadır? geçirerek yorumlar.
A) Felsefi görüşler, evreni ve varlığı bir yönüyle B) Duyulardan gelen bilginin doğru olup olmadığı,
yine duyulardan gelen başka bilgilerin
değil bütünüyle açıklamaya çalışır.
kullanılmasıyla anlaşılır.
B) Her felsefe sistemi onu oluşturan düşünürün
C) Duyular, duyu organlarına yani bedenimize bağlı
kişiliğini yansıtır. olduğu için sınırlıdır; akıl ise maddesel olmadığı
C) Her felsefe akımı kendi içinde düzenli ve tutarlı için sınırsızdır.
bir bilgi bütünüdür. D) Duyular bize olayların gerçek nedenlerini
D) Felsefede üretilen bilgiler, doğruluğu ya da söyleyemez; olayların özü ancak akılla
yanlışlığı tartışılmaz niteliktedir. kavranabilir.
E) Filozoflar, felsefedeki bilgi birikimini E) Doğadaki her şey, duyularla algılanması
sorgulayarak kendi görüşlerini oluşturmaya olanaksız olan ve hiçbir zaman değişmeyen bir ilk
çalışırlar. maddeden oluşmuştur.
(1999-ÖSS) (1999-ÖSS)

8. Sofistler, düşünürlerin o zamana kadar üzerinde 11. Sokrates, konuşmalarında, kendisinin hiçbir şey
durmadıkları kültür, ahlak ve siyasetle ilgili sorumları bilmediği gerekçesiyle, karşısındaki kişiye sorular
yöneltir. Bu sorulara ve onlara aldığı cevaplara önce o
ele alıp tartışmış, bu konuları felsefeye
kişinin ortaya koyduğu düşüncenin üstünkörülüğünü,
kazandırmışlardır. Bu, felsefenin gelişmesi açısından
temelsizliğini gösterir. Sorularında devam ederek,
büyük bir katkıdır.
konuştuğu kişinin doğru düşünceye ulaşmasına
Bu parçada felsefi düşünmenin gelişmesinde yardımcı olur. Kendi deyişiyle “ruhta uyku halinde
aşağıdakilerden hangisinin öneminden söz bulunan düşünceleri doğurtmaya” uğraşır.
edilmektedir? Sokrates’in bu yaklaşımının temelinde aşağıdaki
A) Bir konuda, diğer filozofların da onaylayacağı görüşlerden hangisi vardır?
görüşler oluşturmanın A) Bilgiye, o konuda uzman kişilerin görüşleri
B) Bir felsefi soruna yeni bir cevap aramanın alınarak ulaşılır.
C) Felsefi sorunları birden fazla yöntemle B) Bilgi, karşıt görüşlerin uzlaştırılmasıyla oluşur.
incelemenin C) Saklı olan doğrular, insanın sorgulama yoluyla
D) Felsefenin tartıştığı konular evrenini düşündürülmesi sonucu ortaya çıkarılabilir.
genişletmenin D) Apaçık olmayan gerçeklere, erdemli kişiler gibi,
E) Bir felsefi konuyu tüm yönleriyle ele almanın erdemsiz kişiler de ulaşabilir.
(1999-ÖSS) E) Doğrular, duyularımızın ve aklımızın
kavrayabilme gücüyle sınırlıdır.
(1999-ÖSS)
9. Thales’e göre evrendeki her şey tek bir ana maddeden
türemiştir. Anaximenes ve Anaximandros, Thales’in 12. Bir bilimsel bilgi ürettiğini iddia eden kişi, iddiasını,
bu görüşünü paylaşmakla birlikte, ana maddenin bilimle uğraşan başka kişilerin de
konusunda onunkinden çok farklı görüşler ortaya gerçekleştirebileceği gözlem ve deneylere veya
atmışlardır. Burada asıl önemli olan, Anaximenes ve onaylayacağı mantıksal çıkarımlara dayanarak
Anaximandros’un Thales’in savını herhangi bir belgelemekle yükümlüdür. Bilim çevrelerinin
yeterince belgelenmiş saymadığı hiçbir iddia, bilimsel
otoriteye ters düştüğü gerekçesiyle reddetmek yerine,
bilgi olarak kabul edilmez.
mantık ve deneyimlere aykırı olduğunu göstererek Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan
çürütmeye çalışmalarıdır. Bu tavır o dönem için çok hangisine varılabilir?
yenidir. Çünkü o güne kadar evrenle ilgili her şey
doğaüstü güçlere bağlanarak inanç konusu kabul A) Bilimsel bilgi olgulara dayalı, tekrarlanabilir ve
edilmiş ve hiçbir zaman tartışılmamıştır. nesnel ölçütlerle denetlenebilir niteliktedir.
B) Bilim, insanın, çevresinde olanları anlama ve
Bu parçaya göre Anaximenes ve Anaximandros açıklama ihtiyacından doğmuştur.
aşağıdakilerden hangisine öncülük etmiştir? C) Bilim genelleyicidir; tek tek olgularla değil, aynı
türden olguların ortak yönleriyle ilgilenir.
A) Akılcı gerekçelere ve olgulara dayalı eleştiriye D) Bilimsel bilgi, olaylar arasındaki ilişkileri
B) Deneysel yöntemle yapılan araştırmalara açıklayarak bu olayların kontrol edilebilmesini
C) Bilgiye değer veren toplum düzeni arayışlarına sağlar.
D) Devlet otoritesine karşı çıkan görüşlere E) Bilimsel bilgiler doğru olarak kabul edilen
E) Meslektaşlar arasında dayanışmaya birtakım temel varsayımlara dayanır.
(1999-ÖSS) (1999 ÖSS)
12
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

13. Felsefenin insana ve topluma yaptığı katkıları 16. ● Bir toplumbilimci değerleri veya insanlar arası
göremeyen kişiler onun boş ve gereksiz bir uğraş ilişkileri incelerken bireyleri belli bir biçimde
olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa insan davranmaya yöneltmez. Sadece olanı olduğu gibi ele
yaşamındaki rolü kolayca gözlenen telefon, bilgisayar alır.
veya televizyon gibi nesnelerin üretiminde felsefenin ● Kepler yasaları gezegenlerin nasıl hareket etmesi
doğrudan katkısı olmasa da değer ve düşüncelerin gerektiğini değil nasıl hareket ettiği belirtir.
üretimindeki katkısı yadsınamaz. Ancak değer ve Bu iki durum bilimsel bilginin hangi özelliğine
düşüncelerin insan yaşamındaki yansımaları yalnızca örnektir?
dolaylı olarak gözlenebilir.
A) Evrensel olması
Bu parçaya dayanarak felsefe ile ilgili aşağıdaki B) Var olan durumu betimlemesi
yargılardan hangisine ulaşılabilir? C) Mantık ilkelerine dayanması
D) Birikimli orak ilerlemesi
A) Günlük yaşam üzerindeki etkisini görmek güçtür.
E) Olayların denetim altına alınmasına olanak
B) Ürettiği düşünceler arasında tutarsızlıklar
sağlaması
bulunabilir.
(2000-ÖSS)
C) Ortaya koyduğu idealler konusunda bireylerin
uzlaşması zordur. 17. Doğa bilimlerinin kullandığı yöntemlerden biri de
D) Her toplumu farklı biçimlerde etkiler. tümevarımdır. Bu yöntemle, belirli gözlemlerden yola
E) Sorguladığı kavramlar zamanla değişir. çıkarak, gözlenmemiş olanları da içine alan
(2000-ÖSS) genellemelerde bulunulur. Bu akıl yürütme biçiminin
güvenilmez olduğunu iddia edenler, pazardan elma
alan bir kişinin tavrını örnek verirler. Bu kişi
tezgâhtaki elmalardan birkaçını inceledikten sonra
14. ● Felsefe, insanı, onu çevreleyen evreni ve toplumu
diğerlerinin de inceledikleri gibi olması gerektiğine
bilmek ve tanımak amacında olduğu için çeşitli bilim
karar vererek elmaların tümünü satın alır. Elmaların
alanlarının bu konulardaki bulgularını kullanır. hepsini incelemediği için, eve geldiğinde bu kişinin
● Bilim, doğru bilginin koşulları, kaynakları ve beklediğine uymayan, biçimsiz, çürük bir elma ile
sınırları konusunda kendisine yol gösterebilecek ve karşılaşma olasılığı her zaman vardır.
onu eleştirebilecek olan felsefi görüşlerden yararlanır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi tümevarım
Bu iki bilgiye dayanarak felsefe ve bilimle ilgili yönteminin sakıncalı bir yönü olarak ileri
aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir. sürülmektedir?
A) Aynı sorulara farklı yanıtlar verirler. A) Duyulara dayalı bilgi edinme yolu olan
B) Bilgi edinmede aynı yöntemleri kullanırlar. gözlemden yararlanılması
C) Aralarındaki rekabetten güç alırlar. B) Doğanın akışına müdahale edilmeyip, gözlenecek
D) Toplumsal değişmeden aynı ölçüde etkilenirler. nesnelerin doğanın kendi akışı içinde ortaya
E) Birbirlerini karşılıklı olarak beslerler. çıkmasının beklenmesi
C) Bütünün sınırlı sayıdaki elemanıyla ilgili
(2000-ÖSS) deneyimlere dayanarak bütün hakkında yargıya
varılması
D) Genellemenin herhangi bir olguya dayanmadan,
15. Küçük çocuklar bilimin konusuna giren sorular akıl ve mantık ilkeleriyle yapılması
sorduğunda birçok yetişkinin şaşırdığını gözlüyorum. E) Doğadaki her olayın bir nedeni olduğu
“Ay neden yuvarlak?” diye soruyor çocuk. Bir varsayımının temel alınması
çukurun derinliği en fazla ne kadar olabilir? Dünyanın
doğum günü ne zaman? Birçok yetişkin bu soruları (2000-ÖSS)
tedirgin ya da alaycı bir tavırla yanıtlıyor veya yan
çiziyor. “Ne sanıyordun? Ay kare mi olacaktı yani?” 18. Felsefe, kendine dönük düşünmedir. Felsefe yapan
zihin hiçbir zaman yalnızca bir nesne hakkında
Kısa süre sonra çocuk bu soruların yetişkinleri
düşünmez. Herhangi bir nesneyi düşünürken, aynı
sıktığının farkına varıyor. Böyle birkaç daha deneyim
zamanda hep o nesneye ilişkin kendi düşüncesi
yaşadıktan sonra da bilimden soğuyor.
hakkında da düşünür. O zaman, felsefeye ikinci
Parçada çocukların bilimden soğuması dereceden düşünce, düşünce hakkında düşünce
aşağıdakilerin hangisine bağlanmıştır? denebilir.
A) Çocukların bilimsel konulardan çabuk Bu parçada felsefenin hangi özelliğinden söz
sıkılmalarına edilmektedir?
B) Yetişkinlerin çocuklara az zaman ayırmalarına A) Cevaplarından çok sorularıyla var olduğundan
C) Çocukların uygun soru sormayı bilmemelerine B) Düşünme sürecinin her aşamasında yer aldığından
D) Çocukların merak duygularının gerektiği gibi C) Kendi etkinliği üzerinde yoğunlaşıp kendi kendini
karşılanmamasına sorguladığından
E) Yetişkinlerin çocukları bilimsel konulardan uzak D) Özgür düşünmenin yöntemi olduğundan
tutmak istemelerine E) Sorularını bilimsel verileri temel alarak
(2000-ÖSS) oluşturduğundan
(2001-ÖSS)
13
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

19. İnsan, yalnızca bir organizma olmaktan öte, zihne ve 21. Filozof, bir temele oturtulmuş ama sonuna kadar
buna olarak da bilince sahip bir varlıktır. İnsan kimi geliştirilmemiş bir düşünceden işe başlar ve bu
gereksinimlerini bilincinden bağımsız bir şekilde, düşünce üzerine çalışmaya devam ederse, bu ışığın ilk
başka birçok canlının yaşam işlevleri gibi, kıvılcımlarını borçlu olduğu düşünürün ulaştığı
içgüdüleriyle sağlayabilir. Yine de onun en belirgin yerden daha ileri gider.
özelliklerinden biri, eylemlerinin büyük bir bölümünü Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini
bilerek ve istençle yapıyor olmasıdır. İnsan bilinçli destekler?
eylemleriyle, içgüdüsel olarak yapabileceklerinden
pek çoğunu ve çok daha etkili olanlarını gerçekleştirir. A) Filozof, işine önyargısız ve eskimiş
genellemelerden arınarak başlamalıdır.
Bu yolla, doğayı, yaşamı açısından daha uygun
B) Filozof, felsefi soruşturmaya başlarken,
koşullara doğru değiştirir. sorulabilecek tüm soruları öncelikle kendisine
Bu parçaya göre insanı diğer canlılardan ayıran sormalıdır.
özellik aşağıdakilerden hangisidir? C) Filozof, yaşadığı çağın ele alınmamış temel
sorunlarından yola çıkmalıdır.
A) Eylemlerinin, daha çok düşünsel süreçlere dayalı D) Felsefe etkinliği, filozofların kendi aralarındaki
olması tartışmalarla gelişir.
B) Diğer canlılar üzerinde üstünlük kurması E) Filozoflar felsefi düşünce birikiminden beslenir
C) Çevre koşullarına uyum sağlaması ve bu birikime katkıda bulunur.
D) Diğer canlılarla bir arada yaşayabilmesi (2001-ÖSS)
E) İçgüdülerinin diğer canlılardan daha güçlü olması
22. Düşünme doğuştan gelen bazı yatkınlıklara dayalı
olmasına karşın, öğrenmeyle gelişen bir etkinliktir. Bu
(2001-ÖSS) açıdan, büyük düşünürler de dâhil, herkes “düşünme
öğrencisi” sayılabilir. Düşünmek bir borçlanmayı da
beraberinde getirir. Düşünme sürecinde borcumuzu
“yanlış”la öder, karşılığında “doğru”yu alırız.
İnsanoğlu yanlış yapmaktan kurtulamayacağına göre,
bu süreç asla bitmez. Her seferinde bilginin kristal
kalesini yıkar, sonra yeniden daha yükseğini kurmaya
başlarız.
20. Akşam karanlığında eve girdiğinizde her zamanki gibi Bu parçada, düşünmeyle ilgili olarak
elektrik düğmesine basıyorsunuz; ama beklediğinizin aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır?
tam tersine lambanız yanmıyor. Bir an için şaşkınlık A) Kesin bilgiye ulaşmanın en etkili yöntemi olduğu
içindesiniz. İster istemez çok geçmeden kafanızda B) Yapılan hatalardan alınan derslerle sürekli
birtakım olasılıklar belirecek, şaşkınlığınızı giderecek geliştiği
bir açıklama bulmaya girişeceksiniz. Sigorta atmış C) Soyut verilerden yola çıkarak somut sonuçlara
olabilir, ampul gevşemiş olabilir vb. Bu olasılıklardan ulaşma çabasından kaynaklandığı
birinin doğru çıkması halinde şaşkınlığınız giderilmiş D) Yalnızca özgür ve bağımsız bir ortamda
olacak, beklenmeyen durum sizin için beklenen bir gelişebileceği
durum niteliği kazanacaktır. Demek oluyor ki E) Bütün soruların cevaplanabileceği varsayımına
açıklama çabası şaşkınlığımızı giderme, dayandığı
beklentilerimizle olup bitenler arasındaki uygunluğu (2002-ÖSS)
sağlama ihtiyacımızdan doğmaktadır. Bu, günlük
düşünme düzeyinde olduğu gibi bilimde de böyledir. 23. Filozoflar işlerini yaparken sorulardan yararlanırlar.
Filozofun elindeki sorular, probleme çözüm
Bu parçaya göre “açıklama” eylemi aşağıdakilerin getirmenin bir anahtarıdır. Genellikle, karşılaşılan
hangisinden kaynaklanmaktadır? problemler zaman içerisinde pek fazla değişmez.
Zamanla değişen, filozofun problemin çözümünde rol
A) Her sorunun cevaplanabilmesi için yeterli bilgiye
oynayan farklı etkenleri seçebilmesidir. Problemi,
sahip olunduğu inancından farklı sorular sorarak irdelediğinde “varolan”ın daha
B) Beklenmeyen bir durumun yarattığı huzursuzluğu önce gözden kaçmış olan yanları aydınlanmaya başlar.
giderme isteğinden Böylece her doğru soru, onu problemi çözmeye bir
C) Bilimsel bilginin başkalarına da aktarılması adım daha yaklaştırır.
gerektiği düşüncesinden
D) Günlük düşünce düzeyinden bilimsel düşünce Bu parçada filozofun sorduğu soruların hangi
sürecine geçilmesi gereksiniminden yönü vurgulanmıştır?
E) Çeşitli alanlardaki bilgileri birbiriyle A) Problemlerin çözümüne ışık tutması
ilişkilendirme çabasından B) Olaylarda fazla değişiklik olmadığını göstermesi
C) Herkes tarafından sorulduğunda önemini
(2001-ÖSS) yitirmesi
D) Dünyaya egemen olma isteğinden kaynaklanması
E) Çözülemeyecek problemler için zaman
harcanmasını önlemesi
(2002-ÖSS)
14
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

24. Bir masalda, iki terzi, krala diktikleri giysiyi yalnızca 27. En büyük bilgi, bildiklerimizden başka bilgilerin de
akıllı insanların görebileceğini söyleyerek onu olduğunu bilmektir.
kandırırlar. Aslında ortada, dikilmiş herhangi bir giysi Bu cümlede savunulan görüş aşağıdakilerden
yoktur. Kralla karşılaşanlar, akılsız diye hangisiyle paralellik gösterir?
damgalanmamak için, onun çıplak göründüğünü
söylemez; aksine, olmayan giysiye herkes övgüler A) İnsan, aklıyla her şeyi bilebilir.
yağdırır. Kralın çıplak olduğunu, onu gören bir çocuk B) Bilgiler bizim bildiklerimizle sınırlı değildir.
söyler yalnızca. Bir düşünür de bir çocuk gibi, gerçeği C) En doğru bilgi, işimize en çok yarayan bilgidir.
söyleyebilecek yüreklilikte olmalıdır. Kendi çağının D) Doğru bilgiye yalnızca sezgilerle ulaşılamaz.
tüm önyargılarına karşın, saygınlığın zedelenmesi E) Güvenilir bilgiler kendi deneyimlerimizden
pahasına, gerçeği olduğu gibi ortaya koymalı; edindiklerimizdir.
çocukların yetişkinlikte yitirdikleri bu özelliği (2003-ÖSS)
korumaya çalışmalıdır.
Bu parçaya göre, bir düşünürde aşağıdaki 28. Gerçek sadece deneyimde vardır, hem de sadece
özelliklerden hangisinin bulunması gerekir? herkesin kendi deneyiminde. Bu deneyimler, bir
başkasına nakledildiği an öyküye dönüşür.
A) Cevaplardan çok, sorulara ağırlık verme Olaylardaki gerçeği, kesin gerçeği ispatlama olanağı
B) Soruşturmasına, olabildiğince çok soruyla yoktur. Olsa da bundan kaçınmak gerekir. Hayatın
başlama gerçekliği konusunu tartışmayı filozoflara
C) Bilimsel otoritelerle uyum içinde çalışma bırakmalıyız. Gerçek olan, benim şu an denizin
D) Daha önce cevaplanmamış sorular sorma kıyısında oturuyor olmam, ay ışığının yansımasını
E) Genel görüş ve kabullerin tutsağı olmaktan denizin sularında görmem. Gerçek olan benim.
kaçınma
(2002-ÖSS) Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi
çıkarılamaz?
A) Yaşantıların öznel olduğu
25. Filozof “kavram dostu”dur. Bu, felsefenin yalnızca B) Gerçekliğin, yaşadıklarımızı fark etmemizle ilgili
basit bir kavram derleme, keşfetme sanatı olmadığını olduğu
söylemek demektir. Çünkü, kavramlar ille de birtakım C) Gerçeğe ancak yaşayarak ulaşılabileceği
formlar ya da keşifler değillerdir. Başka bir deyişle D) Yaşanılanların başkasına aynen aktarılamayacağı
felsefe, kavramlar yaratmayı da içeren bir disiplindir. E) Gerçekliği filozofların dışında kimsenin
Dost, kendi yaratılarının dostudur. Örneğin; Platon anlayamayacağı
“İdea”, Aristoteles “Töz”, Descartes “Cogito”
kavramlarıyla neredeyse birlikte anılırlar. Çünkü (2003-ÖSS)
felsefelerinin temelini bu kavramlar oluşturur ve bu
kavramlar onların tanımlamalarına göre anlam 29. Dünyanın ya da bilimin bana herhangi bir felsefi
kazanmıştır. sorunun sunacağını sanmıyorum. Bana felsefi sorunlar
sunan, diğer filozofların dünya ya da bilim hakkındaki
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan yorumlarıdır. Genelde iki tür sorunla ilgileniyorum:
hangisine varılabilir? Birincisi filozofun ne demek istediğini tam ve doğru
A) Kavramlar basit bilgilerdir. olarak kavramak, ikincisi de söylediklerinin
doğruluğuyla ilgili doyurucu dayanak olup olmadığını
B) Felsefenin temelinde merak vardır.
bulmak.
C) Felsefe gerçeğe ulaşma çabasıdır.
Bu parçada sözü edilen iki sorun, sırasıyla
D) Kavramlar yaratıcılarının güçlü izlerini taşır. aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
E) Düşünme kavramlar arasında ilişki kurmaktır.
A) Anlama – Temellendirme
(2003-ÖSS) B) Doğrulama – Yanlışlama
C) Açıklama – Anlama
26. Düşünmek, herkesin yürüdüğü yollardan başka D) Yorumlama – Tanımlama
yollarda yürüme yürekliliği göstermeyi gerektirir. O E) Öndeyide bulunma – Açıklama
yollar bireyi dönüp dolaşıp herkesin gittiği yola (2003-ÖSS)
götürse bile, hazır yolarlın çok sayıdaki yolcusuyla
kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük 30. Hegel tarihi keşfeder, Schopenhauer ise ondan
ayrılıklar vardır. vazgeçer. Onların bu uyuşmazlığı hala çözüm
bekliyor.
Bu parçada sözü edilen “yüreklilik” aşağıdaki
Bu parçadan felsefi düşünce ile ilgili aşağıdaki
düşünme biçimlerinden hangisine ortam hazırlar? sonuçlardan hangisi çıkarılabilir?
A) Bağımsız A) Soruların kendi cevaplarını içerdiği
B) Tutarlı B) Çağın değerlerine bağlı olduğu
C) Çağrışımlı C) Kesin bir doğruya ulaşılamadığı
D) Eleştirel D) Bilimsel düşünceden etkilendiği
E) Sistemli E) Doğrusal ilerleme gösterdiği
(2003-ÖSS) (2004-ÖSS)
15
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

31. Felsefe yapmak dağa tırmanmak gibidir. Sadece 35. Birkaç yıl önceydi, bir duvara doğru yürüyordum.
doruğu ele geçirmek için dağa çıkanlar, dağdan bir şey Baktım hırpani biri bana doğru geliyor. “Kim bu
anlayamazlar. Gerçek dağcı olanca varlığıyla dağda kılıksız, tuhaf adam?” dedim kendi kendime. Sonra bir
yaşadığı zamanı üstün tuttuğu içindir ki dağa tırmanır. de baktım, duvar meğer aynaymış; kendime
Doruk ancak dağda yaşanan zamanın bir parçası bakıyormuşum. O adam birden ince, zarif, üzerinden
olarak önemlidir. Dağ, doruk değildir. anlayışlılık akan biri olup çıkıverdi.
Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerden Bu parçada anlatılan durum, aşağıdakilerden
hangisidir? hangisine bir örnektir?
A) Filozof, felsefe yapmanın her aşamasından haz A) Bilgilerimizin dış dünyayı ayna gibi yansıttığına
alır. B) Algıların duruma bağlı değerlendirmeler
B) Filozofun amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaktır. olduğuna
C) Felsefe yapmayı öğretir söylemeyi değil. C) Aklın bilgilerimizin tek kaynağı olduğuna
D) Felsefede doruk noktası yoktur. D) Nesnel bilginin evrensel bilgi olduğuna
E) Sevgi olmadan felsefe olmaz. E) Var olmanın algılanmakla eşdeğer olduğuna
(2004-ÖSS) (2005-ÖSS)

32. Kendi yaptığı maymuncukla tüm güçlük kapılarını


zorlayan bir filozof, bir süre sonra maymuncuğu 36. Arabamın motoru çalışmıyor. Tamirciye gösterip
kullanabilmek için gereksiz kilit yapımına geçer. “Karbüratörde ne var?” diye sorduğumda, “Hiç.”
Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi diyor. Bunun bir önerme olduğunu kabul edersek, bu
yerilmektedir? önerme doğru olabilir mi? Elbette doğru olabilir. Ama
bir önerme doğruysa gerçekliğin de onun söylediği
A) Aşırı kuşkucu olma gibi olması gerekir. Doğruluğun tanımı bu. Öyleyse
B) Kuramlara körü körüne bağlanma karbüratörde bir hiç olması gerekir.
C) Gerçekçi tutum takınma
D) Aracı amaç durumuna getirme Bu parçaya göre, doğru önermede bulunması
E) Kendi aklını üstün görme gereken özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) İfadesinin kısa ve basit olması
(2004-ÖSS) B) Yanlış yoruma kapalı olması
C) Akla uygun olması
D) Gerçeğe uygun olması
33. Benim gibi düşünmeyenlere çok şey borçluyum. Bana E) Duruma göre değişebilmesi
taban tabana karşıt olsalar da benim düşündüklerimi
çürütmekten başka bir amaç gütmeseler de hınca (2005-ÖSS)
kapılmayıp aklımı kullanırsam, düzgün düşünmede
onlardan büyük ölçüde yararlanabilirim.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin yararı
vurgulanmaktadır? 37. Epiküros, “Hastalanınca doktora gideriz; çünkü
doktorlar bedensel hastalıklar konusunda bizden fazla
A) Farklı düşüncelere açık olmanın şey bilirler. Ruhsal sorunlar yaşadığımızda da aynı
B) İncelenen konuya odaklanmanın nedenden ötürü filozoflara yönelmeli ve onları
C) Mutlak doğrulara ulaşma çabasının doktorları yargılarken kullandığımız ölçütlere benzer
D) Bildiklerinin doğru olduğunu savunmanın ölçütlerle değerlendirmeliyiz. Hastalığı iyileştirmediği
E) Bağımsız olmanın sürece tıp bilimi nasıl faydasızsa, ruhsal acılarımızı
dindirmediği sürece felsefe de o denli gereksizdir.”
(2005-ÖSS) der.
Epiküros’un bugün psikolojinin ilgi alanına giren
34. Gören öznenin kendisi de görülebilirlik alanındadır. ruhsal sorunların çözümünü felsefeden beklemesi,
aşağıdakilerden hangisine bağlanabilir?
Bu cümleden çıkan sonuç aşağıdakilerden
hangisidir? A) Döneminde, bazı bilgi alanlarının henüz
ayrışmamış olmasına
A) Öznenin de nesne olabileceği B) Tıbbı, en gelişmiş ve insanlara en yararlı bilgi
B) Ancak nesnenin nesne olabileceği alanı olarak görmesine
C) Doğru bilginin olabileceği C) Felsefenin sistemli bir bilgi alanı olmasına
D) Gerçeğe ulaşılabileceği D) Felsefenin evrensel bir bilgi alanı olmasına
E) Nesneden uzaklaşılabileceği E) Felsefenin eleştirel bir bilgi alanı olmasına
(2005-ÖSS) (2006-ÖSS)

16
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

38. Masal bu ya, yoksul bir köylü kızı padişahın oğluyla 41. Öklid MÖ 323-285 yılları arasında İskenderiye’de
evlenir. Evlendikleri gün, eşi sarayın kırk odası yaşamıştır ve hâlâ yaşamaktadır. Çünkü adı
olduğunu söyler. Odaların anahtarlarını ona vererek geometriyle özdeşleşmiştir. Öklid’in başına gelen, adı
“Otuz dokuz odayı aç; ama kırkıncı odayı açma.” der. bir şeyin adıyla özdeşleşen herkesin başına gelmiştir:
Yeni gelin hemen ertesi gün, izin verilen odaların O şey tanınır, fakat kişinin kendisi unutulur. Jileti
kapılarını açıp bakar; kiminde para, kiminde herkes bilir. Ama onu icat eden Gillette’i (Jilet’i)
mücevher, kiminde yiyecekler vardır. Yani, bildik kimse bilmez.
şeyler… Dayanamaz kırkıncı odayı da açar. Filozoflar Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine
da bu gelin gibidir, tüm kapıları açmak isterler. ulaşılabilir?
Parçadaki benzetmeye göre, filozofu kapıları A) Bilimsel ürünler yaratıcısından ayrı varlık alanı
açmaya iten aşağıdakilerden hangisi olamaz? kazanır.
A) Merak etme B) Bazı bilgiler herkes tarafından bilinir.
B) Bilinenle yetinmeme C) Bilimsel bilgileri anlamak için bilginleri tanımak
C) Sınırları zorlama gerekir.
D) Sorunları çözme D) Bilimsel bilgiler doğruluğu test edilmiş
E) Yeni öğrenmelere istekli olma bilgilerdir.
E) Bilimsel bilgiler uygulanabilir bilgilerdir.
(2006-ÖSS)
(2007-ÖSS)

42. Felsefe yapmanın koşullarından ilki, aklımızı


kurcalayan her soruyu dile getirme cesareti
göstermek; diğeri de herkesçe doğal kabul edilen
39. Kaf Dağı’nın ardında Zümrüdüanka kuşu var mı yok şeyleri tekrar göz önüne getirmek ve onlara sorun
mu? Var dediğimizde de yok dediğimizde de fark muamelesi etmektir. Ve nihayetinde, felsefe
etmiyorsa bunu bilmenin benim için önemi yoktur. yapabilmek için avare olmalıdır tin. Bir hedefin
Bununla birlikte, “Kaf Dağı var, onun ardında da peşinde koşuyor ve istem tarafından yönlendiriliyor
Zümrüdüanka kuşu var.” diyorsam ve bu bilgiler olmamalı yani hiçbir şey onun dikkatini dağıtmamalı,
benim işime yarıyorsa bunlar doğrudur. kendini öğrenmeye vermelidir.
Bunları söyleyen kişinin görüşü, bilgi kuramıyla Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi felsefe
ilgili aşağıdaki yaklaşımlardan hangisine yapmanın koşulları arasında yer almaz?
uymaktadır?
A) Özgürce soru sorabilme
A) Kuşkuculuk B) Olaylara herkesten farklı bakabilme
B) Pragmatizm C) Sorularını cesaretle dile getirebilme
C) Empirizm D) Yönlendirmelere açık olabilme
D) Sezgicilik E) Saplantılardan uzak durabilme
E) Fenomenolojizm (2008-ÖSS)
(2006-ÖSS)
43. Descartes, mutlak anlamda kesin olan başlangıç
doğrusuna ulaşabilmek için, doğru olduğu açık ve
seçik bir biçimde bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul
etmemek gerektiğini düşünür. Kuşku duymayacağı
açık ve seçik bilgiden hareket etmek ister. Bu nedenle
40. Başkalarının dertlerini inceleyip kendi dertlerini her şeyden kuşku duymaya, yanlış ya da kuşkulu
bilmeyen bilginlerle, çalgılarını akort etmesini bilip de olması muhtemel olduğunu düşündüğü her şeyi
yaşayışlarını akort etmeyi bilmeyen müzikçilerle, reddetmeye karar verir. Ancak yine de kuşku
adaletten söz etmeyi öğrenip adaletli duyamayacağı tek şey olduğunu söyler. Bu da kuşku
davranmayanlarla alay edermiş Kral Dionysius. duyduğundan kuşku duymamasıdır.
Bu parçada Kral Dionysius’un alay ettiği belirtilen Bu parçaya dayanarak Descartes’le ilgili olarak
kişilerin ortak özelliği aşağıdakilerden hangisidir? aşağıdakilerden hangisi ileri sürülebilir?
A) Bilgilerinin yetersizliği A) Açık seçik bilgiye ulaşabildiği
B) Olaylara farklı açılardan bakmamaları B) Kuşkuyu sonuna kadar götürdüğü
C) Bildiklerini yaşama uyarlamamaları C) Akıl bilgisini diğerlerinden üstün gördüğü
D) Öznel olmaları D) Doğuştan fikirlerinin var olduğunu kabul ettiği
E) Olduklarından farklı görünmeleri E) Süjeden bağımsız nesneler dünyasının varlığını
kabul ettiği
(2007-ÖSS) (2008-ÖSS)

17
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

44. Umberto Eco’ya göre insan zihni, kendi dünyasını 47. Bilgiler yalnızca var olma mücadelesinde
belirler, sonra da bu kendi belirlediği dünya içinde kullandığımız araçlar olduğundan, doğru olmaları için
değerlerini oluşturur. Küçük bir çocuğun kendi uymaları gereken nesnel gerçeklik diye bir şey yoktur.
hayalinde oluşturduğu canavarlardan korkması gibi, Bu parça “bilgi kuramı”nın hangi temel sorusuna
yetişkinler de kendi hayalinin ürünü olana, bunun yanıt niteliğindedir?
hayal ürünü olduğunu bilseler bile inanmayı A) Doğru bilginin ölçütü nedir?
sürdürürler. B) Duyu bilgisine güvenilir mi?
Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi C) Akıl her şeyi bilebilir mi?
çıkarılabilir? D) Neyi bilebiliriz?
E) Bilgi doğuştan mıdır?
A) İnançların gizli kalması gerektiği (2009-ÖSS)
B) İnanmanın temelinde korkunun bulunduğu
C) İnancın nesnesinin, zihnin ürünü olduğu 48. İnsan merak eden varlıktır. Kendini, insanı, doğayı,
D) İnsanın bir şeylere inanmak zorunda olduğu evreni, toplumu... Felsefe, en temeldeki bu şeyleri akıl
E) İnanmanın, insanı diğer canlılardan ayıran özellik yoluyla anlama arayışıdır. Bunları sorgulamak
olduğu amacıyla çeşitli sorular ortaya atar. Bir şey gerçekten
(2008-ÖSS) bilinebilir mi? Eğer bilinebilirse neler bilinebilir?
Bilinenlerin bilindiğinden nasıl emin olunabilir? Buna
benzer felsefi sorular felsefenin odağını oluşturur.
Bu parçaya dayanarak aşağıdakilerden hangisinin
felsefi soru niteliğinde olduğu söylenebilir?
45. Bizim varlık düzenimiz nesneleri kendine uydurur, her
şeyi kendine göre değiştirir. Aslında dünyanın ne A) Demokratik yasaların özellikleri nelerdir?
olduğunu bilemez oluruz, çünkü her şey bize B) Yer çekimi kuvveti cisimleri nasıl etkiler?
duyularımızla bozulmuş, aslından ayrılmış olarak C) Toplumsal normların amacı nedir?
gelir. Pergel, gönye, cetvel bozuk oldu mu onlara göre D) Niçin ahlaklı olmalıyım?
yapılan bütün yapılar da ister istemez kusurlu, sakat E) Atlar ayakta mı uyur?
olur. Duyularımız kesin olmadığı için onların ortaya (2010-YGS)
koyduğu hiçbir şey de kesin değildir. Peki ama bu 49. Vadinin dibindeki kişi, orada kıvrılıp giden dereyi
ayrılıklar karşısında doğruluk hükmünü kim verecek? zirvedeyken baktığı gibi görmez. Dağın tepesindeyken
Bu parçada, “bilgi kuramı” ile ilgili olarak de ne puslu derinlikleri ne de kendi bulunduğu yeri
aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? derenin yanında olduğu zamandaki gibi görebilir.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisine örnek
A) Bilginin doğruluk değerine oluşturur?
B) Duyu bilgisinin eleştirisine
C) Bilginin göreceli oluşuna A) Bilgi kişiden kişiye değişir.
D) Bilginin kaynağına B) Evrensel bilgiden söz edilemez.
E) Bilginin uygulanabilirliğine C) Bilgi bakış açılarına göre farklılaşır.
D) Doğru bilgi, konusuna uygun olan bilgidir.
(2008-ÖSS) E) Sezgilerimiz, kişisel bilgilerin doğu olmayacağını
gösterir.
(2010-YGS)
46. Dünyanın başlangıcı, sonu ve niçin var olduğuna 50. Bir akşam yürüyüşü sırasında önümde iki araç
ilişkin sorular hep merak uyandırır. Heidegger, bu birbirine çarptı. Sürücüler yaralı ve baygındı. Etrafta
türden sorulara ilişkin genel fikirlerin ve bunların benden başka kimse yoktu. İlk yardım ekiplerini
tarihinin ayrıca bunlardan kaynaklanan başka şeylerin arayıp gelmelerini beklerken yaralılara başka nasıl
belirtilmesinde felsefe sözcüğünün kullanılmasını yardım edebileceğimi düşündüm. Yardıma ihtiyaçları
olanaksız kılmıştır. Bunun da Heidegger’in felsefeye vardı ama yardım ederken zarar verebilirdim. Bir
en temel katkısı olduğu söylenebilir. eylemin diğerinden daha akıllıca olduğundan emin
olmak için asla yeterince bilgiye sahip olamayacağımı
Bu parçaya göre Heidegger’in felsefe sözcüğünün
düşünerek eylemsiz kaldım.
kullanılmasını istemediği alan aşağıdakilerden
Bu parça aşağıdaki özgün görüşlerden hangisiyle
hangisidir?
ilişkilendirilebilir?
A) Etik
A) Pyrrhon’un kuşkuculuğuyla
B) Metafizik
B) Kant’ın ahlaki emir anlayışıyla
C) Estetik
C) John Dewey’nin yararcılığı esas alan görüşüyle
D) Bilim felsefesi
D) Thomas Hobbes’un bencilik görüşüyle
E) Bilgi kuramı
E) Jeremy Bentham’ın hazzı temel alan yararcı
anlayışıyla
(2009-ÖSS)
(2010-YGS)

18
FELSEFE ÖSS SORULARI 1. VE 2. ÜNİTE

51. Zekânın ve bilgeliğin ölçütünün zenginlik olduğunu


düşünen kişiler, Thales’le yoksul olduğu için alay
ederler. O da bunun üzerine zeytinin az olduğu o yıl,
elindeki bütün parayla, ihtiyaç olmadığı için
ucuzlamış olan ve zeytinyağı üretiminde kullanılan
tüm presleri satın alır. Sonraki hasat mevsimi
geldiğinde ihtiyacı olanlara bu presleri kendi
belirlediği fiyattan kiralayarak çok para kazanır.
Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine
ulaşılabilir?

A) Filozof, dünyayı anlamlandırmaya çalışan kişidir.


B) Felsefe, her şeye eleştirel bir gözle bakma
alışkanlığı kazandırır.
C) Filozofların öncelikleri diğer insanlardan
farklıdır.
D) Filozof, hayata dair her şeyi felsefi probleme
dönüştürür.
E) Felsefi düşünce çözümleyici ve kurgusaldır.

(2011-YGS)

52. Yeni Çağda pozitif bilimlerdeki gelişmeler felsefenin


alanını bir ölçüde daraltmış, giderek felsefenin
yalnızca bilimlerle ilgili alanları konu almasının
yeterli olabileceği düşüncesi belirip güçlenmiştir.
Bunun sonucunda, felsefenin yeni bir alanı olarak
bilim felsefesi doğmuştur. Hatta bundan sonra bazıları
felsefe yapmanın yalnızca “Bilim üzerine düşünme”
etkinliği olduğunu sanmıştır.
Bu parçada sözü edilen Yeni Çağdaki felsefi
yaklaşım, felsefi bilginin aşağıdaki özelliklerinden
hangisine ters düşmesi nedeniyle eleştirilebilir?

A) Yaratıcılık gerektirme
B) Filozoflara özgü etkinliğin ürünü olma
C) Akıl ve mantık ilkelerine dayalı olma
D) Bilgi evrenini bir bütün olarak ele alma
E) Eleştirel bir yapıya sahip olma
(2011-YGS)

53. Nesnenin bilgisinin söz konusu olabilmesi için önce


nesnenin var olması gerekir. Örneğin ağacın ne
olduğundan, türlerinden, yararlarından söz edebilmek
için öncelikle “ağaç” denilen bir şey var olmalıdır.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini
destekler?

A) Bilgi kuramı ontolojiye dayanır.


B) Varlığın varlığı, onun bilgisine bağlıdır.
C) Bilgi, bilinçteki bir şeyin bilgisidir.
D) Bilgi, varlığın bilgisiyse nesneldir.
E) Kesin bilgi, deney verilerine dayanan bilgidir.

(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-E 2-A 3-A 4-E 5-B 6-D 7-E 8-D 9-A 10-B 11-C 12-A 13-A
14-E 15D 16-B 17-C 18-C 19-A 20-B 21-E 19
22-B 23-A 24-E 25-D 26-A 27-B 28-E 29-A 30-C
31-A 32-D 33-A 34-A 35-B 36-D 37-A 38-D 39-B 40-C 41-A 42-D 43-A 44-C 45-E 46-B 47-A
48-D 49-C 50-A 51-C 52-D 53-A
FELSEFE 3. ÜNİTE – VARLIK FELSEFESİ

Not: Bu üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen ÖSS C. FELSEFE AÇISINDAN VARLIK


sınavlarında toplam 8 soru sorulmuştur. Felsefe, bilimden farklı olarak varlığın ne olduğu
sorusu üzerinde durur. Varlıkla ilgili eleştirel ve
A. VARLIK FELSEFESİ NEDİR? şüpheci bir tavır takınır.
Varlık felsefesi ilk olarak Milet kentinde (İyon
uygarlığında) Thales’in varlığın ilk maddesi (arkhe) Felsefe varlığı akıl yoluyla açıklamaya çalışır.
nedir? sorusuyla ortaya çıkmıştır. Varlık felsefesinin
konusu varlıktır; yani var olan her şeydir. Bu Felsefe, varlığı incelerken hem olgular dünyasındaki
manasıyla varlığı ikiye ayırabiliriz. hem de düşünsel alandaki varlığı kendine konu
edinir.
1. Gerçek varlıklar
2. Düşünsel (İdeal) varlıklar Felsefenin varlığa yaklaşımı bütüncüldür.

1. Gerçek Varlıklar: İnsan zihninden bağımsız dış Varlık sorusunu soran ve varlığı açıklamak isteyen
dünyada bulunan varlıklardır (Uludağ, ev, masa gibi). felsefeye Ontoloji (Varlık felsefesi) adı verilir.
Biz onları algılasak da algılamasak da onlar hep
vardır. Gerçek varlıklar zamana ve mekâna bağlıdır.
1. Metafizik ve Varlık Felsefesi (Ontoloji) İlişkisi:
Bu yüzden değişirler, yok olurlar ve var olurlar.
Metafizik “fizik ötesi” manasına gelir. Metafizik
2. Düşünsel Varlıklar: İnsan zihnine bağımlı olan bilimin eksik bıraktığı alanları tamamlar. İlk
yani onun ürünü olan varlıklardır (Kaf dağı, deniz zamanlarda metafizik ile varlık felsefesi aynı olarak
kızı, pi sayısı gibi.). Onlar ancak düşüncede var kabul edilmekteydi.
olurlar. Düşünsel varlıklar zaman ve mekân dışıdır,
bu nedenle değişmezler, hep kendi kendisiyle aynıdır. Aristoteles, metafiziğin konusunu “varlığın ilk
nedenleri yani temel ilkeleri” olarak belirlemiştir.
Varlık felsefesi işte bunların oluşturduğu genel Klasik metafiziğin konuları Tanrı, ruh, evren ve
varlıkla ilgilenir ve varlık nedir? sorusuna cevap arar. bunlara ait sorular üzerinedir.
Varlık felsefesi varlığın ilk ilkelerini, özünü, yapısını,
türlerini, biçimlerini inceleyen disiplindir. Metafizik ve ontoloji konuları bakımından benzerlik
gösterirler. Fakat konuların kapsamları bakımından
metafizik ontolojiden daha kapsamlıdır. Metafizik
hem fiziksel evreni hem de fizikötesini (duyusal
alanın üstündeki şeyleri: Tanrı, ruh, evren,
B. BİLİME GÖRE VARLIK
ölümsüzlük konuları) kendisine konu edinirken,
Varlık, hem bilimin hem de felsefenin konusudur. ontoloji sadece fiziksel evreni (gerçek varlıkları)
Bilim, varlığın varolup olmadığından kuşku duymaz kendisine konu edinerek alanını sınırlandırır. Bu
ve bununla ilgili soru da sormaz; çünkü bilim varlığı anlamıyla doğa ve beşeri bilimler, araştırma konuları
her durumda var olarak kabul ederek araştırmalarını itibariyle daha çok ontoloji ile ilgilidir.
yapar.

Bilim varlığı deneysel yöntemlerle ele alır. 2. Metafiziğin Varlıkla İlgili Temel Soruları:
Varlık nedir? Varlık var mıdır? Varlığın kökeni
Bilimin konusunu; nesnel olgular ile doğrudan veya nedir? Evrende düzen ve amaç var mıdır? Evren
dolaylı olarak gözlemlenebilir ve üzerinde deney sonlu mu, sonsuz mudur? Varlık tek midir, çok
yapılabilir varlıklar oluşturur. mudur? Varlık değişken midir? Durağan mıdır? Ruh
nedir? Ruh ölümsüz müdür? Ölüm ötesi yaşam var
Bilimin varlığa yaklaşımı indirgemeci (karmaşık mıdır? gibi sorulardır.
olayları, olguları, ilişkileri veya yapıları daha basit
ilişkilerle, ilkelerle açıklama çabası. Yani çok sayıda
etkenin rol aldığı bir sürecin çözümlemesini tek Ç. ONTOLOJİ AÇIDAN VARLIK
faktöre indirgeyerek yapma) dir. Varlık felsefesinde varlık, üç temel problem
çerçevesinde ele alınıp incelenir.
Bilimin asıl sorduğu soru: varlığın nasıl bir şey
olduğu? sorusudur. Bunu sorarken de her bilim kendi 1. Varlığın var olup olmadığı problemi
alanlarıyla sınırlı kalır. Yani bilim varlığı parçacı bir 2. Varlığın niceliği problemi
yaklaşımla ele alır. 3. Varlığın ne olduğu problemi (niteliği)

20
FELSEFE 3. ÜNİTE – VARLIK FELSEFESİ

1. Varlığın Var Olup Olmadığı Problemi: Bu 3. Varlığın Ne Olduğu Problemi (niteliği): Bu


probleme cevap verenler iki farklı görüştedir. probleme cevap verenler beş farklı görüştedir.
a) Varlığı oluş olarak kabul edenler
a) Nihilizm (Hiççilik)
b) Varlığı idea (düşünce) olarak kabul edenler
b) Realizm (Gerçekçilik)
c) Varlığı madde olarak kabul edenler
a) Nihilizm (Hiççilik): Nihilizm akımı, hem bilgi d) Varlığı hem idea hem de madde olarak kabul
felsefesi hem ahlak felsefesi hem de varlık felsefesi edenler
ile ilgili bir görüştür. Bilgi felsefesi alanındaki e) Varlığı fenomen olarak kabul edenler
anlamında doğru bilginin mümkün olmadığını a) Varlığı oluş olarak kabul edenler: Bu anlayışa
savunur. Ahlak felsefesi alanındaki anlamında hiçbir göre, varlığın durağan olması mümkün değildir. Yani
kuralı, ahlaki ilkeyi kabul etmeyen görüştür. Varlık varlık statik değildir. Varlık, sürekli bir değişim ve
felsefesi alanındaki anlamında ise, hiç bir şeyin var oluşum içerisindedir. Bu anlayışın temsilcileri;
olmadığını ve bilinemeyeceğini savunur. Kurucusu Herakleitos ve Whitehead’dır.
Gorgias bunu şöyle açıklar: “Hiçbir şey yoktur,
olsaydı da bilemezdik, bilseydik de başkalarına - Herakleitos (MÖ 540 – 480)
aktaramazdık.” Ona göre varlığın ilk maddesi ateştir. Evrende var
olan her şey ateşten meydana gelmiştir. Var olan her
Diğer temsilcileri Hippias ve Nietzsche’dir. şey ateşin farklı hallere dönüşümünden oluşur.
Ateşteki bu değişim rastgele değildir. Bu değişim
Taoizm; kurucusu Lao Tse’dir. Taoizm; gerçeğin LOGOS adlı bir yasaya bağlıdır. Bu yasa karşıtların
tüm çeşitliliğine karşılık bir “Tao” olduğunu ve birliği yasasıdır. Her şeyin başlangıcını varlıklar
bunun görüntüsünün, maddesinin, biçiminin ve arasındaki karşıtlıklar oluşturur. Her şey karşıtların
adının olmadığını savunur. Tao’ya göre aldatıcı kavgasından doğar.
dünya varlıktan yoksundur. Tek gerçek Tao’dur. Tao,
evrenin düzenidir. Tao, ezeli ve ebedidir. O, gözlem Her şey her zaman değişir. Hiçbir şey olduğu gibi
ve düşünceyle değil, mistik tecrübeyle bilinebilir. durmaz. Ateş önce buhar sonra su sonra toprak haline
gelir ve en sonunda tekrar ateşe (aslına) döner. Bu
b) Realizm (Gerçekçilik): Varlığın var olduğunu ve oluşun başlangıcı ve sonu yoktur. Herakleitos, bu
insan zihninden bağımsız olduğunu savunan akımdır. değişimi nehire benzetir. Bunu da: “Aynı nehirde iki
Gerçeğin (varlığın) düşünceden önce geldiğini yani kere yıkanılmaz” sözüyle belirtir. Çünkü nehir sürekli
var olduğunu savunur. olarak akmaktadır yani sürekli olarak değişmektedir.
- A. N. Whitehead (1861 – 1947)
2. Varlığın Niceliği Problemi: Niceliksel manada;
Durağan (statik) varlık anlayışına karşı çıkar. Ona
varlık bir midir, yoksa birden çok mudur? sorusuna
göre evren, mekanik bir varlık değil canlı bir oluştur.
cevap veren üç farklı görüş vardır.
Tek başına hiçbir şey var olamaz. Evrende yaratıcı
a) Monizm (tekçilik) bir Tanrı vardır ve onun sayesinde evrende sürekli bir
b) Düalizm (ikicilik) oluşum ve değişim vardır.
c) Plüralizm (çokçuluk)
b) Varlığı idea (düşünce) olarak kabul edenler:
a) Monizm (Tekçilik): Var olan her şey tek bir Bu anlayışa göre, ilk varlığın ideasal (düşünsel) bir
gerçeklikten oluşur. Hegel bu akımın temsilcisidir. varlık olduğunu savunurlar. Bu yönüyle bu anlayışı
benimseyenlere İdealistler denir. Temsilcileri; Platon,
b) Düalizm (İkicilik): Varlık birbirine Aristoteles, Farabi, Hegel, G. Berkeley.
indirgenemeyen iki ayrı varlıktan oluşur. Temsilcisi
Descartes’e göre varlığın temelinde iki ayrı töz olarak İdealist anlayış, insan zihninden bağımsız bir varlığın
ruh ve beden bulunmaktadır. var olduğunu, fakat bu varlığın somut, maddi değil
de; soyut, zihinsel nitelikte bir varlık olduğunu ileri
c) Plüralizm (Çokçuluk): Varlığın açıklanmasını sürer.
birden çok ilkeyle açıklayan akımdır. Bu görüş
varlığın temelinde ikiden fazla tözün olduğunu İdealistler, Tanrı’yı kabul etmekle hareket ederek
savunur. Plüralizm evrenin yaratılması, varoluş varlıkların Tanrı’dan (düşünceden, salt akıldan, salt
sürencin işlemesi, varlıkla ilgili kategorilerin ortaya ruhtan) ortaya çıktığını söylerler. Bu nedenle
çıkışında ikiden fazla belirleyicinin olduğunu varlığın düşünsel ve soyut olduğunu savunurlar.
savunur. Temsilcisi Empedokles varlığın su, ateş, Ayrıca idealistler, duyularla algılananların gerçek
hava, toprak tözlerinden oluştuğunu savunur. varlıklar olmadığını savunurlar.
21
FELSEFE 3. ÜNİTE – VARLIK FELSEFESİ

- Platon (MÖ 427-342) Farabi’de akıl, çoğu kez ruh ile aynı anlamda
Varlığı insan zihninden bağımsız olarak kabul kullanılmıştır. Tanrı’dan çıkıp gelen etkin akıldır.
etmekle realist, bu varlığın idea cinsinden olduğunu Etkin akıl akıllar arasında en önemlisidir. Etkin akıl
kabul etmekle idealisttir. Platon varlık anlayışını insanla Tanrı arasında bir köprü görevi görür. Ona
idealar kuramıyla açıklar. Ona göre iki ayrı evren göre bu akıl, Tanrı’yı ve alt düzeydeki varlıkları
vardır: İdealar ve Nesneler (duyular, görünüşler, kavrayacak güçtedir.
fenomenler) evreni
- Hegel (1770-1831)
İdealar evreni; ancak akıl yoluyla kavradığımız Hegel idea olarak kabul ettiği şeye GEİST adını verir.
öncesiz ve sonrasız olan nesnelerin, asıl özlerinin Yani bu “MUTLAK AKIL (RUH)” dır. Varlık,
bulunduğu evrendir. Nesneler evreni; idealar mutlak ruhun kendi kendini aşması, amaca doğru
evreninin duyular aracılığı ile algılanan bir kopyası, ilerlemesi ve kendi bilincine, özgürlüğüne varmasıyla
görüntüsü veya gölgesidir. Nesneler evrenindeki her oluşur. Hegel, Platon’un aksine bu evrensel idea’nın
şey algılanabilir, görülür şeylerdir. Nesneler evreni; sürekli bir değişim, gelişim ve ilerleme geçirdiğini
sürekli oluşan, değişen, yok olan içinde yaşadığımız söyler. Bu görüşe diyalektik idealizm denir.
evrendir. Bu nedenle nesneler evrenine ait bilgiler
- Tez aşaması: İlk aşamada GEİST, kendi
aldatıcıdır.
kendinedir. Tanınmak ve bilinmek için kendisine bir
Nesneler evrenindeki varlıkların her birinin idealar gerçeklik kazandırmak ister. Potansiyel halde
evreninde gerçek bir ideası vardır. Yani asıl gerçek, bulunan gücünü henüz gerçekleştirmemiştir.
idealar evrenidir. Tüm ideaların üstünde ise iyi ideası - Antitez aşaması: Kendisine gerçeklik kazandırmak
vardır. Her şey bu ideadan pay olarak var olur. isteyen GEİST, bu amaçla kendisini ilk kez doğada
gerçekleştirir. Başlangıçta ideasal olan Geist, doğa
olarak maddi kimliğe bürünerek kendisinden başka
- Aristoteles (MÖ 384-322) bir şey olmuş, kendi özüne aykırı düşerek
Ona göre tüm varlıklar iki öğeden oluşur; madde ve yabancılaşmış ve özgürlüğünü kaybetmiştir.
form (idea). Örneğin; insanın maddesi beden, formu - Sentez aşaması: Antitez döneminde düştüğü
ruhtur. Gerçekte var olan form’dur. Platon’dan farklı aykırılık ve çelişki, kültür dünyasında ortadan kalkar.
olarak “formları” varlığın dışında (ayrı bir evrende) Mutlak Ruh, burada tam bilince ulaşarak, kendisini
değil, varlığın özü (varlıkla birlikte) olarak kabul sanat, din ve felsefeyle ölümsüzleştirir. Böylece
etmiştir. Form maddenin özüdür, biçimidir. En Mutlak ruh, bu kültür ortamında kendisi tam
yüksek varlık, salt form (Tanrı) dur. Bütün varlıklar gerçekleştirmiş olur.
var oluşlarını bu ilk hareketi veren, oluşturucu salt
form’dan alır. c) Varlığı madde olarak kabul edenler
(Materyalizm): Bu anlayışa göre, evrendeki ilk
- Farabi (870-950) varlık maddeseldir. Madde düşünceden bağımsız
Varlık anlayışında Aristoteles’ten etkilenmiştir. olarak vardır. Bütün varlıklar maddeden oluşur.
Varlığı, zorunlu ve mümkün varlık diye ikiye ayırır. Düşünce maddeden sonra gelir ve varlığı maddeye
bağlıdır. Bu yaklaşıma materyalizm denir.
Farabi’ye göre varlığın başında zorunlu varlık
(Vacibül-Vücud) vardır. Zorunlu varlık; mutlak Materyalizm mekanik ve diyalektik materyalizm diye
akıldır, ideadır yani Tanrı’dır. O, tüm varlıkların var ikiye ayrılır. Mekanik materyalistlere (Demokritos,
olma nedenidir. Var oluşunu başka hiçbir varlığa T. Hobbes, La Mettrie) göre var olan her şey
borçlu değildir. Zorunlu varlık, dereceli olarak varlık maddedir, evren bir makine gibidir. Varlığı
tabakalarını yaratmıştır. İlk yarattığı varlık olan açıklarken fizik bilimini temele alırlar. Diyalektik
akılda bilme yetisi kendinden vardır. Akıl hem materyalistlere (Karl Marx) göre varlıklar, maddenin
kendini hem de Tanrı’yı bilir. Mümkün varlık; bu çatışma ve etkileşimi sonucunda oluşur.
dünyadaki varlıklardır. Bunlar kendi başlarına var
olmayan, var olmak için başka bir varlığa ihtiyaç - Demokritos (MÖ 460-370)
duyan varlıklardır. Varlıklarını ilk varlıktan alırlar. İlk maddeci ve atomcu okulun kurucusudur. Ona
göre ilk ana madde atomlardır. Varlıklar atomlardan
Farabi, varlığı Tanrı’dan taşmayla (sudur etme) meydana gelmiştir. Bu atomlar, yaratılmamıştır ve
oluşan bir akıl teorisiyle temellendirir. Ona göre yok olamazlar. Sonsuz sayıdadırlar. Evrende değişik
Tanrı’nın kendi özünü bilmesinden “birinci akıl”, hızlarla sürekli hareket ederler. Bu hareket de bir
birinci aklın Tanrı’yı bilmesinden “ikinci akıl” sudur yasaya bağlıdır. Rastlantısallık yoktur. Bu durumda
eder. Bu tür bir sudur “onuncu akıl” a kadar uzanır. evrende tam bir mekanizm ve determinizm vardır.

22
FELSEFE 3. ÜNİTE – VARLIK FELSEFESİ

Atomlar kimyasal olarak birbirinin aynısıdırlar, Descartes’e göre üç tür cevher (töz) vardır. Tanrı,
biçimsel ve büyüklük olarak birbirinden farklıdırlar. madde ve ruh. Birinci töz olan Tanrı, sonsuz tözdür.
Bu farklılıkta atomların farklı hızda hareket Tanrı, sonsuz ve mükemmeldir. Varlığını hiçbir şeye
etmelerine ve birbirlerine zorunlu olarak borçlu değildir. Kendi başına vardır. Diğer tözler olan
çarpmalarına ve birleşmelerine neden olur. Bunlarda madde ve ruh sonlu tözlerdir. Kendi başlarına var
maddeyi yani varlığı oluşturur. Örneğin ağır hareket olamazlar. Var olmak için Tanrı’ya ihtiyaç duyarlar.
eden atomlar toprağı, hızlı hareket eden atomlar suyu, Maddenin ana niteliği yer kaplamak, ruhun ana
havayı oluşturmuşlardır. Ay, güneş, yıldızlar ise niteliği ise düşünmektir.
atomların çarpışması sonucunda boşluğa fırlamış taş
yığınlarıdır. Ruh, en ince, düzgün ve hareketli Descartes varlık anlayışında, kuşku yöntemini
atomların birleşmesiyle oluşmaktadır. kullanarak, kendi var oluşunu kanıtlar. Bu amaçla, ilk
adımı her şeyden şüphe ederek başlatır; “Mademki
- T. Hobbes (1588-1679) her şeyden şüpheleniyorum o halde kesin olan bir
şey, benim şüphe duyuyor olduğumdur. Şüphe
Var olan her şey maddenin şekil almış türü olan
etmek düşünmek demektir. Şüphe duyduğum ne
cisimlerdir. Madde, düşünceden bağımsızdır. Ona
ölçüde kesinse, düşünüyor olduğum da o ölçüde
göre tüm cisimlerin ortak bir özelliği vardır bu da
kesindir. Demek ki düşündüğüm ne ölçüde
harekettir. Bunlar hareket yasasına göre şekil alırlar.
kesinse, düşünen bir varlık olarak da var olduğum
Bu hareket yasası zorunlu mekanik yasadır. Ona göre
o ölçüde kesindir.” Descartes daha sonra şu ünlü
üç cisim vardır; Doğal cisimler (doğadaki cisimler)
çıkarımına varır; “Düşünüyorum o halde varım.”
yapma cisimler (insan eseri şeyler) ve ahlaki-
toplumsal cisimler (devlet – hukuk gibi).
Descartes kendi varlığını kanıtladıktan sonra ikinci
adım olarak; insanın doğuştan gelen bir mükemmellik
Ruhun varlığını reddeder ve zihinsel etkinliklerin,
fikrine sahip olduğunu savunarak Tanrı’nın varlığını
düşüncelerin, duyguların bile maddesel süreçler
kanıtlamaya çalışır. Descartes, daha sonra da diğer
olduğunu ileri sürer. Yani her şeyi madde ile açıklar.
varlıkların var oluşunu kanıtlamaya çalışır.
- La Mettrie (1709-1751)
d) Varlığı fenomen olarak kabul edenler:
Ona göre her şey maddeseldir. Varlık konusunda,
Fenomen, terimsel anlamda “Görünen ve öz bilim”
Makine – insan öğretisi vardır. İnsanı karmaşık bir
demektir. Genel anlamda ise fenomen, “algılanan
makine olarak düşünür. İnsan, doğaüstü bir güç
veya bilince görünen şey olup gözlemlenebilir olay/
tarafından yaratılmamıştır; en ilkel organizmalardan
olgudur.” Kurucusu E. Husserl (1859-1938) ’dir.
çıkarak evrimsel olarak en gelişmiş bir organizmaya
dönüşmüştür. İnsanın ruhsal hayatını bedenin - Edmund Husserl (1859-1938)
yapısına bağlar ve “bedene bağlı olamayan ruh
Husserl gerçek varlığı, fenomenlerin içinde gelişen
düşünemez” der. Ruhsal hayattaki tüm oluşumları
öz olarak tanımlar. Varlık kendisini fenomenlerde
organik hayatın bir ürünü olarak görür. “Ruh beyin
gösterir. İnsanlar varlığa değerler yükleyerek ona
tarafından yönetilen bedenin bir öğesidir” der.
yaklaştığından onun özüne hiç yaklaşamamaktadır.
Bu öze yaklaşmak ve onu kavramak için varlığa
- Karl Marx (1818-1883)
verilen değerlerden varlığın arındırılması
Marx’a göre; madde, her varlığın temelinde vardır. gerekmektedir. Yani fenomenlerin; olgulardan,
Madde insan bilincinden bağımsız olarak vardır. Her duyusal yaşantılardan ayıklanması gerekir. Husserl
şeyin özü harekettir. Madde durağan değildir. Madde bu ayıklama işlemine “paranteze alma” der.
sürekli hareket ve değişim (tez-antitez-sentez) Parantez alma; bir nesnenin özüne ulaşabilmek için
halindedir. Bu değişim birtakım diyalektik yasalara onun özüne ait olmayan tüm özelliklerin bir kenara
göre gerçekleşir. Maddenin değişmesi, daima konulması demektir. Nesnenin özüne ait olmayan
karşıtların çatışmasından doğar. Tüm değişimlerin tüm öğeler, belirli bir süre için yok sayılır ve bu yolla
temelinde karşıtlık ve çatışma vardır. özlerin kendisine ulaşılır.

Fenomenler, tek tek algılanan nesneler değildir. Tek


ç) Varlığı hem idea hem de madde olarak kabul
tek algılanan nesnelerin ifadesi olan bütünsel (tümel)
edenler (Düalizm): Kurucusu Descartes (1596-
kavramlarıdır. Örneğin tek tek algılanan kiraz, erik,
1650) ’tir. Ona göre varlık; birbirine indirgenemeyen
karpuz gibi meyveler değil, düşünce/akıl yoluyla
madde (beden) ve ruh (düşünme) gibi iki öğeden
bütünsel olarak bilinen MEYVE kavramıdır.
oluşur. Varlığın temelinde birbirine indirgenemeyen
Fenomenler zaman ve mekân kavramlarıyla
iki töz olduğunu kabul eden bu görüşe düalizm
sınırlandırılamazlar. Her türlü rastlantıdan kurtulmuş,
denir.
hiçbir şeye indirgenemeyen özlerdir.
23
FELSEFE 3. ÜNİTE – VARLIK FELSEFESİ

D. ÇAĞDAŞ VARLIK FELSEFESİ 3. Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk): Varoluşçuluk,


1. Yeni Ontoloji: diğer birçok akım gibi insana genel bir kavram gibi
yaklaşmaz, onun öznelliğini (kendine has oluşunu),
- Nicolai Hartmann (1882-1950)
nesnelliğinin (somutluluğunun) üstünde tutar.
20. yy’da Yeni Ontoloji adıyla yeni bir varlık Varoluşçuluğa göre; insan önce var olur, daha sonra
felsefesi ortaya koymuştur. Husserl’den etkilenmiştir. kendisini tanımlayıp bilerek özünü oluşturur.
Ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve
bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya çalışmıştır. Bu Bu akımın ilk temsilcisi S. Kierkegaard, J.P. Sartre,
anlayışa göre varlık, en son şeydir. Onun arkasında F. W. Nietzsche’dir. Karl Jespers varoluşçuluğu
başka şey aramamak gerekir. Hartmann’a göre tüm daha sistematik hale getiren diğer düşünürdür.
felsefi problemler ontolojik nitelikte problemlerdir.
- Soren Aabye Kierkegaard (1813-1855)
Hartmann’a göre varlık felsefesinin konusu; varlığın Kierkegaard’a göre felsefe tarihi soyut kurgularla
yapısı, belirlenme ilkeleri, kategorileri, çeşitleri ve gelişmiş ve bu nedenle bireyi ve bireyin gerçek
biçimleridir. Hartmann böylece, Husserl’in nesnel yaşamını gözden kaçırmıştır. Ona göre varoluş, somut
gerçeklere dayanmayan fenomenolojisinden farklı ve öznel insanın yaşamıdır. Bundan dolayı felsefe
olarak realist bir metafiziği ortaya koymaya somut düşünmeye, yani varoluşa yönelmelidir.
çalışmıştır. Bu nedenle 19. yy. idealizmini ve
monizmini inkâr etmiştir. Ayrıca Ortaçağın - Jean-Paul Sartre (1905-1980)
doğaüstücülüğüne ve teizm düşüncelerine karşıdır.
“Varlık ve Hiçlik” adlı eserinde, varlık teorisinin tüm
temel kategorilerini ele almıştır. Bu temel kategorileri,
2. Pragmatizm (Faydacılık): Pragmatizm’e göre bir birbirine indirgenemeyen “kendinde varlık” ve “kendi
şey yararlı olduğu sürece değerli, önemli ve için varlık” tır. Kendinde varlık; bir şey ne ise o dur
doğrudur. Kurucusu Charles S. Pierce (1839-1914), ve kendisinden başka bir şey olamaz. Kendi için
en önemli temsilcileri ise W. James ve J. Dewey’dir. varlık ise; kendi varlığının bilincinde olan varlıktır.

- William James (1842 – 1910) Sartre felsefesini, insan varlığıyla diğer nesnelerin
varlığı arasındaki farkı inceleyerek oluşturmuştur.
W. James’e göre; her insanın yaşamının bir amacı Herhangi bir araç ya da nesne yapacak olsak önce bu
vardır. Bu nedenle, bir şey ancak insanın yaşamına aracın ya da nesnenin nasıl olacağını tasarlarız.
katkı yaptığı ya da işe yaradığı sürece doğru ve Zihnimizdeki bu taslak o aracın özüdür. Yani özü,
gerçektir. Doğrunun değeri de bize sağladığı fayda ile onun varoluşundan önce gelir. Oysa insanda bu
ölçülür. Eğer bir şey yaşamımıza katkı sağlamıyorsa durum böyle değildir. İlk bakışta insanın da bir
veya problemi çözmemizde işe yaramıyorsa terk yaratıcının (Tanrı’nın) eseri olduğunu düşünürüz.
edilmelidir. Oysa Sartre Tanrı’nın varoluşunu inkâr eder. Tanrı
James, varlık görüşünü “radikal empirizm” olarak var değilse, Sartre’a göre, insanın Tanrı tarafından
tanımlar. O empirizmi “Özellikle olgusal meselelerde önceden belirlenmiş bir özü de olamaz. İnsan,
en sağlam sonuçların dahi deneyimin seyrine göre yalnızca vardır, kendinden önceki bir taslağa, bir öze
değiştirilebilecek elverişli hipotezler” diye tanımlar. göre ve belli bir amaç gözetilerek yaratılmamıştır.
Ona göre var olan her şey “saf deneyim” dir. İnsan öncelikle varolur ve kendisini daha sonra
tanımlayarak özünü oluştur. Sartre’a göre, insan
- John Dewey (1859 – 1952) kendisini nasıl yaparsa, öyle olur. Yani Sartre’a göre,
insan için “varoluş özden önce gelir.”
J. Dewey’e göre bilgi; çevreye uymayı, doğadan
yararlanmayı ve mutlu olmayı sağlayan bir “alet Özü olmayan insan, başlangıçta tıpkı diğer varlıklar
(araç)” tir. Bilgi edinme, insanın bir sorunla gibi “kendinde varlık” dır. ” Fakat o, diğer varlıklar
karşılaşması durumunda başlar, problemi çözmesiyle gibi basit ve bilinçsiz bir varlık değildir. Mesela taşın
de sona erer. Bir bilginin doğruluğu; o bilginin varlığı, kendisinden başka bir şey olamayan varlıktır.
yararlılığına bağlıdır. Söz konusu bilgi; Taşın şöyle ya da böyle olabilme imkânı yoktur; taş,
karşılaştığımız problemleri çözmemizde bize ne ise daima odur. Buna karşın, insan, kendinde varlık
yardımcı oluyorsa doğrudur. Bu görüşe olmak dışında, kendisi için varlığa sahiptir. Yani,
enstrümantalizm (aletçilik) denir. insan bilinçli öznedir; yani var olduğunun
Dewey doğada bir gerçeklik olduğunu ileri sürer. Ona bilincindedir. Bu sayede insan, kendine dönmekte ve
göre gerçekten var olan her şey değişmeye tabi olur. ne olacağına (özüne) kendi karar vermektedir. Oluşan
Değişmenin kendisi hem gerçek hem de evrenseldir. bu varlık “kendi için varlık” idi. Bundan dolayı,
Ona göre bağımsız kendiliğinden kaim tözler yoktur. insana önceden verilmiş ve değişmeyen bir öz
yüklemek söz konusu olamaz.
24
FELSEFE ÖSS SORULARI 3. ÜNİTE-VARLIK FELSEFESİ

1. Varlıklar, sizin onlar karşısında duruşlarınıza göre 4. Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok
gösteriyorlar kendilerini. Önümdeki bir demet gül, Güzel gözler, tatlı diller yok
ona bir botanik uzmanı olarak yaklaştığımda, kendini Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok
botanik bilimin kavramlarıyla sunar. Bir teorik fizikçi Ben düşündükçe var dünya, ben yoksam o da yok
olarak atomlardan, fotonlardan, kuarklardan oluşan bir Bu dörtlük, varlık felsefesinde öne sürülen
madde olarak verir kendini. Öte yandan, bir ressam ya aşağıdaki görüşlerden hangisini desteklemektir?
da şairsem ne denli farklı "yüzleriyle" sunacaktır
A) Dış dünya bireyden bağımsız olarak vardır.
kendini.
B) “Varlık”ın varlığı onu düşünen bireye bağlıdır.
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine C) Bazı şeylerin varlığı somuttur.
ulaşılabilir? D) Soyut varlıklar düşünülebilir varlıklardır.
E) Sevgi her şeyi var kılar.
A) Her varlık kendini diğer varlıklardan farklı
(2007-ÖSS)
gösterir.
B) Doğru bilgi, varlığı yansıtan bilgidir. 5. Çiçek açmış bir erik ağacının önünde duruyoruz ve
C) Bilimler, varlığın özünü anlamamızı kolaylaştırır. ağaç da karşımızda. Ağaç oradayken ve biz onun
D) Varlığın algılanışı, algılayana bağlıdır. karşısında durduğumuzda, ağaç ve biz, karşılıklı
E) Kişisel tutumlar varlığın özünü değiştirir. bulunuyoruz. Birbirimize göre, karşılıklı konumumuz
içinde varız. Demek ki bu karşılaşmada söz konusu
olan şey kafamızın içinde uçuşan tasarımlar değil.
(2004-ÖSS) Bu parça aşağıdakilerden hangisinin varlıkla ilgili
görüşlerine örnek oluşturur?
2. • “Güzelliğin on par’etmez şu bendeki aşk olmasa.” A) Rasyonalizm B) Septisizm
diyen Aşık Veysel ile C) Realizm D) Nominalizm
• “Varolmak algılanmış olmaktır.” diyen Berkeley’in E) Nihilizm
(2009-ÖSS)
bu görüşlerinin ortak yönü aşağıdakilerden
hangisinin vurgulanmasıdır? 6. Biz, nesnelere anlam yüklemekte ve böylece onlara
A) Soyut olanın önemsiz olduğu “var olma” olanağı sağlamaktayız. Zaten varlık da
B) Somut olanın önemsiz olduğu ancak, bizim onunla ilgili olarak elde ettiğimiz
C) Asıl olanın nesne olduğu verilere göre gerçek bir “varoluş”a erişir.
D) Asıl olanın özne olduğu Yukarıdaki parça “varlık”ın temel
E) Değerlerin belirsiz olduğu problemlerinden hangisinin sorgulanmasını gerekli
kılar?
(2006-ÖSS) A) Özneden ayrı bir varlık alanı var mıdır?
B) Varlık nasıl bir yapıya sahiptir?
C) Hakikate ulaşmak mümkün müdür?
D) Nesnelerden ayrı ideal varlıklar var mıdır?
3. İmmanuel Kant “Gelecekte Bilim Olarak Ortaya E) İnsan deneyimi varlığın tümünü kavrayabilir mi?
Çıkabilecek Her Metafiziğe Önsöz” adlı yapıtında,
metafiziği uğraşmaya değer bulan herkesi “Acaba (2010-YGS)
meta-fizik gibi bir şey hiç olanaklı mıdır?” sorusunu
sorma-sının zorunlu olduğuna ikna etmeyi 7. Filler neden büyük, gri ve kırışıktır? Çünkü ufak,
amaçladığını söyler. “Eğer metafizik bir bilimse, nasıl beyaz ve yuvarlak olsalardı aspirin olurlardı. Ufak bir
oluyor da diğer bilimler gibi genel ve sürekli onay fil hayal ederek ona “ufak bir fil” diyebiliriz. Beyaz
kazanmıyor? Yok, değilse, nasıl oluyor da bilim bir fil hayal ederek ona “beyaz bir fil” diyebiliriz.
kisvesi altında, durmadan böbürlenerek insanın Kırışıksız bir fil de “kırışıksız bir fil” olur. Başka bir
anlama yetisini oyalıyor? Ayrıca diğer bilimler deyişle büyüklük, grilik ve kırışıklılık, Aristoteles’in
ilerlediği halde o hep aynı yerde dönüp duruyor.” diye bir fili fil yapan şeyin ne olduğunu tanımlama sınavını
devam eder. geçemez. Çünkü aspirin gibi ufak, beyaz ve yuvarlak
bir şey bir fil olamaz ve böyle bir nesneyle
Parçaya göre, Kant’ın metafiziğe yaklaşımının
karşılaştığımızda aklımıza “Hey, ağzına attığın bir
aşağıdakilerden hangisi olduğu söylenebilir?
aspirin mi yoksa alışılmamış türden bir fil mi?” diye
A) Bilimle eş değer görme sormak gelmez.
B) Reddetme Bu parçada varlıkla ilgili aşağıda verilenlerden
C) Sorgusuz sualsiz benimseme hangisi sorgulanmaktadır?
D) Eleştirel olma
E) Sistemli olmasını sağlama A) Zorunlu varlık/mümkün varlık ayrımı
B) Özsel/ilineksel nitelikler
C) Ana maddenin neliği
(2007-ÖSS) D) Madde ve form ilişkisi
E) Var olma/olmama sorunsalı
(2011-YGS)
25
FELSEFE ÖSS SORULARI 3. ÜNİTE-VARLIK FELSEFESİ

8. Bir şey, ne görülebilir ne de duyulabilir bir şeyse


sözgelimi renksiz ve hareketsiz bir gaz kitlesiyse ne
fotoğrafı çekilip görüntüsü alınabilir ne de sesi
kaydedilebilir. Fakat bu, gazın var olmadığı anlamına
gelmez. Üstelik var olması sizin için yaşamsal bir
önem de taşıyabilir.
Bu parça aşağıdakilerden hangisine “karşı örnek”
oluşturur?

A) Herakleitos’un varlığın bir oluş ve değişim içinde


olduğunu ileri sürmesine
B) Descartes’ın varlığın ruh ve maddeden
oluştuğunu söyleyen düalist görüşüne
C) Hegel’in, varlığı geist ve onun diyalektik
süreciyle açıklamasına
D) Demokritos’un varlığın atomlardan meydana
geldiğini belirtmesine
E) Berkeley’in var olmak algılanmış olmaktır
demesine

(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1- D 2- D 3- D 4- B26 5-C 6-A 7-B 8-E


FELSEFE 4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ

Not: Bu üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen ÖSS C. YARGILARIMIZ VE DEĞER YARGILARI


sınavlarında toplam 19 soru sorulmuştur. Yargı, bir olgu veya kavramlar üzerine kurulu bir
iddiayı dile getiren ifadelerdir. Yargılar, olgular
A. AHLAK FELSEFESİ NEDİR? alanına ve değerler alanına ait olmak üzere ikiye
Ahlak (moral), birey ve toplum tarafından ayrılır. Olgular alanına ait yargılar bilim ve bilgiye
benimsenmiş, insan yaşamına yön veren kurallar dair önerme (mantık) yargılarıdır. Bu yargılar
topluluğudur. Bunların bir toplumsal olgu olarak kişisel değerlendirme içermez, bu nedenle kişiden
yaşanmasına ahlaklılık (moralite) denir. Ahlak kişiye değişmez (evrensel), kesin ve nesnel
kuralları, bir kişi, grup ya da toplum için belirli bir yapıdadırlar. Mesela; su 100 derecede kaynar. Değer
zamanda ve yerde geçerli olan değer yargılarıdır. yargıları insanların olgulara yüklediği niteliklere
Ahlak kuralları öznel ve görecelidir. bağlı olarak ortaya çıkan yargılardır. Bunlar kişiye
bağlı değerlendirme içerdiklerinden özneldir. Kişiden
Ahlak ve ahlak felsefesi (etik) birbirinden farklı kişiye değişir.
kavramlardır. Etik, ahlakı felsefi açıdan inceleyen ve
açıklayan felsefi disiplindir. Ahlakın ne olduğunu, Değerler alanına ait üç türlü yargı vardır. Bunlar
ahlakı davranışın nasıl oluştuğunu, iyi ve kötü estetik yargılar (güzel, çirkin), dini yargılar (sevap,
davranışların nedenini inceler. Yani etik, insan günah) ve ahlak yargıları (iyi, kötü) dır.
davranışlarının ahlaki özünü ve yapısını inceler.
Ahlak yargıları iyi veya kötü olarak nitelendirilen
Ahlak olgusal ve tarihsel olarak yaşanan bir şeyken eylemlere dayandırılır. Bu eylemler iyinin yapılması
etik, bu olguya yönelen felsefi disiplinin adıdır. Yani ve kötünün yapılmamasını gerektirir. Bu nedenle
ahlak iyi ve kötü davranışların pratikteki değeri, etik normatif (kural koyucu) tir. Ahlak yargıları özneldir.
ise iyi ve kötü davranışın teorisi şeklinde tanımlanır. Yani kişiden kişiye, zamandan zamana ve toplumdan
topluma değişiklik gösterebilir.
Etiğin görevi, herhangi bir türde ahlak geliştirmek ve
Din yargıları ise değişmez bir yapıda olup, kutsal
bu ahlaka uyulmasını öğütlemek değil; tersine, ahlaki
sayılan din kurallarına dayanır. Eleştirilemez bir
olgular hakkında genel bir görüş elde etmektir.
yapıdadırlar (dogmatiklik). Estetik yargılar ise
güzeldir veya çirkindir şeklinde beğeniye dayalı
B. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI yargılardır. Akla değil, duygu ve sezgilere dayanır.
İyi: Bireyin yapması gereken, ahlakça değerli olan Bu özellikleri nedeniyle öznel bir yapıdadırlar.
davranışlardır.
Kötü: Bireyin yapmaması gereken davranışlardır. Ç. ERDEM (FAZİLET) – YAŞAM İLİŞKİSİ
Özgürlük: Bir insanın kendi iradesiyle istediğini Doğru eylemde bulunmak için bir insanın sahip
yapabilmesi ve karar alabilmesidir. Özgürlük, iyi olması gereken niteliklere erdem denir. Erdem, bir
veya kötüyü seçebilmesidir. Bir eylemin ahlaki amacın gerçekleştirilmesinde kişinin belirli tarzlarda
olabilmesi için, onun özgürce yapılması şarttır. eylemde bulunabilme kapasitesidir. Bu yönüyle
Sorumluluk: Bir insanın kendi özgür iradesiyle erdem sadece ahlaksal alanda ortaya çıkmaz.
bilerek ve isteyerek yaptığı eylemlerin sonuçlarına Örneğin; bir güreşçi için erdem, öncelikle güçlü,
katlanabilmesi ve sonuçlarını üstlenebilmesidir. kuvvetli ve çevik olmaktır. Bu tür erdemler ahlaksal
Erdem: İradenin ahlaki açıdan iyi ve değerli bir erdem değildir daha çok meziyettir.
davranışlara yönelmesidir. Mesela; bilgelik, cesaret,
adalet, çalışkanlık, dürüstlük, doğruluk, hoşgörü vb. Ahlaksal erdemler, bir “iyi”nin gerçekleştirilmesi
Vicdan: Bir insanın eylemler karşısında sahip olduğu için bireyin sahip olması gereken beceri, yetenek ve
iç duygu ve bilinçtir (sestir). İyi ile kötüyü ayırt etme yeterliliklerdir. Örneğin; kendine hâkim olma,
yetisidir. Bir çeşit iç mahkemedir. cesaret, adalet, bilgelik, doğruluk, çalışkanlık birer
Ahlak yasası: İnsanların nasıl davranacağını erdemli eylemlerdir. Ahlaksal erdemler, aşırı
belirleyen genel kurallardır. uçlardan uzaklaşarak “doğru orta”yı bulmaya hizmet
Ahlaki karar: Bireyin, kendi özgür iradesiyle eden erdemlerdir. Buna göre cesaret erdemi,
bilerek ve isteyerek ahlak yasalarına uygun karar korkaklık ile hesapsız atılganlık, cömertlik erdemi
vermesidir. müsriflik ile cimrilik arasındaki doğru ortadır.
Ahlaki eylem: Ahlaki bir değere uygun düşen Bunların gerçekleştirilmesi birer erdemli eylemdir.
eylemdir. Bu eylem, ahlak yasalarına uygun ve Erdemler ancak insanlar tarafından yaşamda
bilinçli olarak yapılmalıdır. uygulandığında ortaya çıkar. Çünkü erdemi ifade
Mutluluk: İnsanın, yaptığı davranışları sonunda eden sözler, erdemli olmak için yeterli değildir.
duyacağı iç (ruh) huzurudur. Çünkü erdem alanı bilgisel bir alan değil, pratik bir
Ödev: Bir davranışı ahlak yasasına uyarak yapma alandır. Yani erdemler kişi tarafından
zorunluluğudur. gerçekleştirildiği anda erdem haline gelir.
27
FELSEFE 4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ

D. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL SORULARI 2. Ahlaki Eylemin Amacı Nedir?


1. Ahlaki eylemlerde bulunurken insan özgür Ahlaki eylemin amacı nedir? sorusuna İlk Çağdaki
müdür? düşünürler genel olarak mutluluktur cevabı verirken
2. Ahlaki eylemlerin amacı nedir? Kant “ödeve uygunluktur.” demiştir. Ahlaki
3. Evrensel ahlak yasası var mıdır? eylemlerin amacının ne olduğu konusunda ortak bir
4. Ahlak yasasını belirleyen özellikler nelerdir? görüş yoktur. Filozoflar, mutluluğun ne olduğu
5. Ahlaki yargıların özellikleri nelerdir? konusunda dahi çok farklı görüşler bildirmiştir.
1. İnsan Eylemlerinde Özgür müdür? - Aristippos (Hazcılık): Ahlaki eylemlerin amacı
a) Determinizm (İnsan eylemlerinde özgür değildir) hazdır. Haz ise mutluluktur. Buradaki haz, bedensel
b) İndeterminizm (İnsan eylemlerinde özgürdür) hazdır.
c) Oto Determinizm (Ahlaki özerklik)
d) Liberteryanizm (Özgürlükçülük) - Epiküros (Hazcılık): Ahlaki eylemlerin amacı haz
e) Fatalizm (Kadercilik, yazgıcılık) ve mutluluktur. Fakat bu hazlar bedensel (maddi)
hazlar değil ruhsal, zihinsel hazlardır. Anlık hazlar
a) Determinizm: Determinizme göre insanlar ahlaki değil de sürekliliği olan hazlar insanı ancak mutlu
eylemlerde bulunurken özgür değildir. Çünkü insan eder. Mutluluk acıdan uzaklaşma ve hazza
ahlaki eylemlerinde bulunurken birtakım etkenlerin yaklaşmadır.
(psikolojik, toplumsal, ahlaksal, hukuksal vb) zorunlu
sonucu olarak o eylemi gerçekleştirir. Bu durumda - Demokritos: Ahlaki eylemlerin amacı ölçülülük ve
bir seçim söz konusu değildir. İnsan yapmış olduğu mutluluktur. İnsanın mutlu olabilmesi için ruh
davranışlarda kendi özgür iradesini kullanamaz ve dinginliğine ulaşması gerekir. Ruh dinginliğine
davranışlarının sorumluluğunu taşımaz. ulaşabilmesi için de, insanın her türlü aşırılıktan
kaçınması gerekir.
b) İndeterminizm: İndeterminizme göre insanlar
ahlaki eylemlerde bulunurken özgürdür. Çünkü insan - Sokrates: Ahlaki eylemlerin amacı mutluluktur.
eylemlerini etkileyen, belirleyen veya kısıtlayan Sokrates’e göre, mutluluk bilgide temellenen
hiçbir etken yoktur. İnsan kendi özgür iradesini erdemdir. Bilgide sağlam temeli bulan iyi, insanı
kullanarak özgürce eylemlerini yapar ve bu nedenle mutlu eder.
kişi davranışlarından sorumludur. - Platon: Ahlaki eylemlerin amacı, üstün iyilik olan
c) Oto Determinizm (Ahlaki Özerklik): İnsan “İyilik ideası”na ulaşmaktır. Ona göre mutluluk iyilik
davranışını belirleyen, etkileyen bir takım etkenler ideasını gerçekleştirmektir.
olsa da özgürlük kişisel olarak elde edilebilir. Kişiye - Aristoteles: Ahlaki eylemlerin amacı erdem ve
özgürlük, ahlaki ortam hazır olarak sunulmaz fakat mutluluktur. Mutluluk, hazları devamlı hale
bu kişinin asla özgür olamayacağı anlamına gelmez. getirmektir. Bu da, orta yolda gitmekle (aşırılıktan
Çünkü kişi kendi özgürlüğünü kendi yaratır. kaçınma) mümkündür. Bunun için insan mutlu
Özgürlük, insanın kendi ahlaki değerlerini olabilmesi için, her türlü aşırılıktan kaçınmalıdır.
oluşturabilme ve bu değerlere ulaşabilme
özgürlüğüdür. Bu özgürlüğün kaynağı kişiliktir. - Farabi: Mutluluk aynı zamanda iyidir. En yüksek
İnsan kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak iyi erdemdir ki, bu da bilgi ile mümkündür. Tanrı’nın
özgürleşir. İnsan kendi iradesiyle ahlak yasalarını bilgisi iyi olan olduğundan bu bilgiye ulaşmak bizi
özgürce belirler ve belirlediği bu genel geçer ahlak mutluluğa götürecektir.
yasalarına yine kendisi uyar.
- Antisthenes ve Diogenes’e (Kinizm): Ahlaki
d) Liberteryanizm (Özgürlükçülük): İnsan eylemlerin amacı mutluluktur. Bu mutluluk; hiçbir
eylemleri birtakım kurallara göre ortaya çıkmaz. şey karşısında tasa duymamayı, hiçbir şeye aldırış
İnsan eylemlerini belirleyen kurallar olmadığından etmemeyi yani boş vermeyi gerektirir.
insan özgürdür. Bundan dolayı insan
davranışlarından sorumludur. Bu anlayışı savunanlar, - Kant (Ödev ahlakı): Mutluluk asla bir amaç
devletin olabildiğince küçülmesi ve insanlara ahlaki olamaz. Ahlaki eylemin amacı, “ödeve uygun olmak”
kısıtlama yapılmaması gerektiğini savunarak tır. Ödev, kişinin hiçbir çıkar gözetmeksizin, iyiyi
özgürlükleri azamileştirmek istemişlerdir. istemesi (iyi niyetli olması) ve ahlak yasasına uygun
davranmasıdır. Ahlak yasasındaki buyruklar birey
e) Fatalizm (Kadercilik, Yazgıcılık): Her şeyin tarafından içselleştirildiğinde ödev haline gelir.
önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlendiğini ve
hiç kimsenin bu yazgıyı değiştiremeyeceğini savunur. - Aquino’lu Thomas: Ahlaki eylemlerin amacı
Önceden belirlenmiş bu yazgıdan ötürü birey özgür devletin ve Tanrı’nın yasalarına uymaktır.
değildir, dolayısıyla sorumluluktan söz edilemez.
28
FELSEFE 4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ

- Elalı Zenon (Stoacılık): Ahlaki eylemlerin amacı Anarşizm: Temsilcileri Proudhon, Stirner ve
mutluluktur. Mutluluk ancak insanın ölçülü Bakunin’dir. Bu görüşe göre insan özü itibariyle
yaşamasıyla ruhsal dengesini zorlayan istek, tutku ve iyidir, bu durumun devam edebilmesi için insanın
duyguların bastırılması ve dizginleyebilmesi ile elde özgür olması gerekir. Ahlak ve hukuk kuralları,
edilir. devlet insan özgürlüğünü kısıtlar. Bu da insanın iyi
olabilmesine engeldir. İnsan kendini bunların
- J. Bentham (Utilitarizm): Ahlaki eylemin amacı
olmadığı dünyada daha iyi gerçekleştirir. Bu nedenle
mutluluktur ve mutlulukta yarara bağlıdır. Mutluluk,
her türlü kuralı, yasayı reddetmek gerekir. Özel
bireyin tek başına elde edebileceği bir şey değil,
mülkiyeti ve otoriteyi kabul etmez. Bu anlayış da,
ancak toplum içerisinde, toplumsal yarar
tıpkı egoizm gibi herkesin kendi yararına, çıkarına
çerçevesinde gerçekleşebilir. İnsanın mutluluğu
göre hareket ettiğini ve herkesin çıkarlarının bir
çevresindeki insanların mutluluğuyla ilgilidir. Çünkü
olamayacağı için, evrensel ahlak yasası yoktur der.
insan sadece kendi eylemlerinin etkisi altında
değildir, bir arada yaşadığı insanların eylemlerinin de Faydacılık: Bir çeşit Hazcı ahlak anlayışıdır.
etkisi altındadır. Temsilcileri W. James ve J. Dewey’dir. Davranışın
- J. S. Mill (Utilitarizm): Ahlaki eylemin amacı sonucunda ortaya çıkan faydaya göre değerlendirme
mutluluktur ve mutlulukta yarara bağlıdır. Faydayı, yapılır. En değerli eylem, verdiği iyilik ve yarardır.
bütün insanlık için, yani evrensel mutluluk olarak Bunlara göre, eylemin sonucunda yarar varsa, eylem
algılar. İyi olan, insanlığın yararına olanı yapmaktır. ahlakidir. Bir eylem herkese birden yarar
Herkes için iyi olanı yapmak insanı mutluluğa sağlayamayacağı için, (yani herkesin çıkarına
götürür. uymayacağı için) evrensel ahlak yasası yoktur.
- Jean Paul Sartre: Ahlaki eylemin amacı Nihilizm (Hiççilik): En önemli temsilcisi
özgürlüktür. Tüm eylemlerinin sorumluluğunu Nietzsche’dir. Var olan değerlere, düzene karşı çıkar
alabilen insan ancak özgür olabilir. ve hiçbir değer tanımaz. Nietzsche, modern insanın
benimsediği değerlerin geleneksel dayanaklarının
3. Evrensel Ahlak Yasası Var mıdır? çöktüğünü söyler. Bu nedenle eski değerler bırakılıp,
a) Evrensel ahlak yasasının varlığını reddedenler: bütün değerler yeniden kurulmalıdır. Bunu yapacak
Bunlar Hedonizm (Hazcılık), Egoizm (Bencillik) olan da güç istenci ile üstün insandır. İnsan değer
Anarşizm, Faydacılık, Nihilizm (Hiççilik), yaratabildiği ölçüde üstün insan olarak özgürdür.
Varoluşçuluk (Öz ahlaki) Ona göre insanlar güçlüler ve zayıflar diye ikiye
ayrılırlar. Egemen ahlaki belirleyen bireyin güçlü
Hedonizm (Hazcılık): Bu yaklaşımın kurucusu
veya zayıf olmasıdır. Mevcut ahlak sistemini zayıf
Aristippos, temsilcisi Epiküros’tur. Hoşa giden bir
insanlar oluşturmuştur, bu ahlak sistemi köle
şeyin yarattığı, uyandırdığı duyguya haz adı verilir.
ahlakıdır. Köle ahlakı insanların zayıflıklarını ön
Bu yaklaşıma göre ahlaki eylemlerin amacı hazdır.
plana çıkaran, yaşam gücünün eksilmesine sebep olan
Haz ise mutluluktur. Bir eylem, haz getiren eylemse
ahlaktır. Bu ahlakın karşısında güçlü insanların
doğru ve iyi eylemdir. İnsan, doğası gereği acıdan
oluşturduğu efendi ahlakı vardır. Efendi ahlakı güç
kaçınıp, hazza yönelen bir varlıktır. Bu nedenle
istenciyle oluşan üstün insan ahlakıdır. Üstün insan
davranışlarımızın amacı haz olmalıdır.
çağının her türlü kokuşmuş değerlerini reddeden,
Haz bireysel olarak ortaya çıkan bir hoşlanma kendisini aşmış ve yeni değerler oluşturabilme
duygusudur. Herkesin haz alacağı şeyler farklıdır, gücüne sahip insandır. Kendi değerini kendisi
yani kişiden kişiye farklılık gösterir. Bireyin haz oluşturabilen insan kendi ahlakını kendi oluşturur.
duygusu sadece o kişinin eylemleri için geçerlidir ve Bu nedenle evrensel ahlak anlayışı olamaz.
evrensel bir özellik taşımaz. Bu yüzden herkes için
geçerli evrensel ahlak yasası yoktur. Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm – Öz Ahlaki):
Temsilcisi J.P. Sartre’dir. Ona göre, insanın
Egoizm (Bencillik): Temsilcisi Thomas Hobbes’tır. önceden belirlenmiş özü (kaderi) yoktur. Bu özü
Ona göre birey “ben sevgisiyle” yani daima ve verecek bir güç (Tanrı) de yoktur. Bu durumda insan
öncelikle kendisini düşünerek hareket eder. Bunun tamamen özgürdür. Özgür insan, özünü ve
için insan eylemlerinin amacı bireyin kendi hayatını değerlerini de kendi oluşturacaktır. O ne olmak
koruması ve sürdürülebilmesidir. Ahlaklılık, kişinin istiyorsa o olacaktır. Ahlaki bakımdan da davranışları
kendini koruma güdüsünün dışa vurulmasının bir bir güç tarafından belirlenmemiş olan insan, kendi
biçimidir. Bireyin eylemlerine, iyi ve kötü diyen ahlaki değerlerini kendi oluşturacaktır. Bu ahlaki
yine bireyin kendisidir. Birey daima yararına, değerleri oluşturma herkesi kapsayabilecek bir ahlak
çıkarına uygun olanı yapar. Her insanın çıkarı bir anlayışı değildir. Yani evrensel ahlak anlayışı yoktur.
olamaz, bu yüzden evren ahlak yasası olamaz.
29
FELSEFE 4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ

b) Evrensel ahlak yasasının varlığını kabul edenler: - Evrensel ahlak yasasını nesnel (objektif)
- Evrensel ahlak yasasını öznel (subjektif) özelliklere dayandıran anlayış: Evrensel ahlak
özelliklere dayandıran anlayış: Evrensel ahlak yasaları vardır, fakat bu yasalar kişiden ve kişisel
yasaları vardır; fakat bu yasalar Tanrı veya doğa özelliklerden bağımsız olarak vardır. Yani ahlak
tarafından belirlenmiş değildir. Bu yasalar insana yasalarını insan yaşamı ve doğası belirlemez, tersine
bağlı bir takım özelliklerle ortaya çıkar, insanın evrensel ahlak yasaları insan yaşamını belirler. Bu
yaşamı ve doğası ile ilgili olarak insan tarafından yasalar insanın dışındadır ve bu yasa bazen insanın
belirlenir. Temsilcileri J. Bentham, Mill, H. karşısına zorlayıcı ilke olarak, bazen de bir buyruk
Bergson’dur. olarak çıkar. Temsilcileri; Sokrates, Platon, Farabi,
Spinoza, Kant
Utilitarizm (Faydacı Ahlak): Temsilcileri
J. Bentham ve J.S. Mill’dir. - Sokrates: Ona göre insan eylemlerindeki amaç
- J. Bentham: İnsan eylemlerinin amacı mutluluktur. mutluluktur. Bu mutluluğu insana kazandıracak her
Çünkü insan doğası gereği acıdan kaçarak hazza türlü değer ve eylemler “erdem” in kapsamına girer.
ulaşmayı ister ve bu haz onu mutlu kılar. İnsanın Yani erdem bilgidir. Erdem insanın kendini
mutluluğu çevresindeki insanların mutluluğuyla bilmesiyle ortaya çıkan, yaşamı daha iyi hale getiren
ilgilidir. Çünkü insan sadece kendi eylemlerinin ve bizi mutlu kılan bilgidir. Bu nedenle Sokrates
etkisi altında değildir, bir arada yaşadığı insanların “kendini bil” sözünü söylemiştir. Kişi kendisini
eylemlerinin de etkisi altındadır. Bu nedenle insanı tanımadıkça, kendisi için neyin iyi, neyin kötü
mutluluğa götürecek en yüce haz “Olabildiğince çok olduğunu bilemez. Yani kimse bilerek kötülük
sayıda insana en çok fayda sağlayan hazdır.” işlemez, kötülüğün nedeni bilgi eksikliğidir.
Yani buradaki haz toplumun faydası ön planda
düşünülerek seçilirse bizi mutluluğa götürür. Kişi duruma göre davranamaz, yani “durum ahlaki”
diye bir şey yoktur. Kişiler ve durumlar değişmiş olsa
- J.S. Mill: İnsan eylemlerinin amacı mutluluktur. da değerler, yasalar değişmez, çünkü değerler ve
Mutluluk yarar ile elde edilebilir. “Herkes kendi yasalar kişilerden bağımsızdırlar.
yararı ile başkalarının yararı arasında uyum
kurmalıdır. O halde, “yalnız tek insan için değil, - Platon: Ona göre ahlaki eylemlerin amacı, üstün
herkes için yararlı (iyi) olanın gerçekleştirilmesi iyilik olan “İyilik ideası”na ulaşmaktır. Ona göre
gerekir.” Herkes için iyi olanı yapmak insanı mutluluk iyilik ideasını gerçekleştirmektir. Ahlakın
mutluluğa götürür. İşte bu noktada haz bireysel temeli olan iyi ideasına uygun olan davranış iyi,
olmaktan çıkıp evrensel bir yasaya dönüşür. uygun olmayan davranış ise kötüdür. En yüksek iyiye
ulaşan insan erdem sahibi insandır. Bu erdemler
bilgelik, cesaret, ölçülülük ve bunların
gerçekleşmesiyle adalet erdemi. Platon, ahlak
Sezgicilik: Temsilcisi H. Bergson’dur. Ona göre anlayışını idealar âlemine ve bilgilere dayandırarak
insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile kavrayabilir. kişiden kişiye değişmeyen, nesnel ahlakın varlığını
Ulaştığı ilke "kendi sezgine uy ki, hem kendin hem savunmuştur.
de başkası için iyi olanı yapmış olasın" dır. İnsan
sezgisine dayanarak hareket ederse iyi olanı yapmış - Farabi: Ona göre insan eylemlerinin amacı en
olur, dolayısıyla herkes için iyi gerçekleştirilir. yüksek iyiye ulaşabilmektir. En yüksek iyi ise
mutluluktur. Mutluluğa ulaşabilmek için insan önce
Bergson’a göre ahlak, topluma (kapalı) ve sezgiye kendisini, daha sonra evreni anlamalıdır. Bu ancak
(açık) dayalı olarak ikiye ayrılır. Topluma dayalı olan akıl ve eğitim yoluyla mümkündür. Evrende her şey,
ahlak kapalı ahlaktır. Kapalı ahlak toplumsal taşma (sudur) yoluyla zorunlu varlık olan Tanrı’dan
alışkanlıkları, töreleri, yasaları sürdürmeyi oluşmuştur. Evrenin bilinmesi demek her şeyin
amaçlayan, kendi içine kapalı olan ahlaktır. Kapalı kendisinden sudur (taşma) ettiği zorunlu varlığın
ahlak; topluma bağlılığından toplumu aşamayan bir bilinmesi demektir. Zorunlu varlık en yüksek iyi ve
ahlak olmasından ötürü evrensel nitelik kazanamaz. iyiliğin kaynağıdır. Gerçek varlık aslında Tanrı’dır.
Sezgiye dayalı ahlak açık ahlaktır. Açık ahlak; Gerçek varlık Tanrı olduğundan evrenin yasalarının
hareket temelini insanda bulan ve kendini toplumla temelinde Tanrının koymuş olduğu yasalar vardır.
sınırlamayan ahlaktır. Bu insanı kendini İnsan için iyi davranış bu yasalara uygun olarak
geliştirmesine ve özgürleşmesine yöneltir, bu da yapılan davranıştır.
ahlakı evrensel bir niteliğe ulaştırır.

30
FELSEFE 4. ÜNİTE – AHLAK FELSEFESİ

- Spinoza: Ona göre sadece bir tane sonsuz-mutlak Yani bir eylem, bir çıkar veya beklenti içerisinde
cevher vardır. Her şey bu mutlak cevherden (Tanrı) yapılmışsa bu eylem, koşullu eylemdir ve bu eylem
türemiştir ve her şey aynı zamanda Tanrı’nın ahlaki değildir. Fakat bir eylem, ödev duygusu
kendisidir. Yani Tanrı ile evren bir ve özdeştir içerisinde, hiçbir çıkar veya beklenti içerisine
(Panteizm). İnsan bu evrenin parçası olduğundan girmeden koşulsuz buyruk ile yapılmış ise ahlakidir.
aslında özgür değildir. Gerçek özgürlük, insanın Bir davranış yapılmadan önce o davranışın yapılış
kendi doğasının zorunluluğunu bilmesi, buna ayak amacı (niyeti) önemlidir. Buradaki niyet sadece
uydurması ve Tanrı’nın evrenle bir ve aynı şey ödeve uygun olarak, amacı kendisi için olan salt iyiyi
olduğunun bilgisini elde etmesiyle elde edilir. Bu (niyeti) gerçekleştirmektir. Salt iyi yasaya uygun
bilgi; bizi güçlü ve erdemli kılan, özgürlüğe ulaştıran olandır. Kant’ın bu düşüncesine ödev ahlakı (iyi
gerçek bilgidir. Bu bilgi, Tanrıyı bilmek, her şeyin niyet ahlakı) denir.
onun özünden zorunlu olarak türemiş olduğunu
kavramaktır. Bu bilgi erdemin de zirvesidir. 4. Ahlak Yasasını Belirleyen Özellikler Nelerdir?
Her toplumda onur, adalet, sorumluluk, namus gibi
İnsan tutkular ve düşünce ikilemi içinde yaşar. genel olarak kabul edilen ortak değerlerin yanı sıra,
Tutkular, güçsüzlük ve erdemsizlik halleridir. toplumsal yaşamı düzenleyen töre ve geleneklerde
Tutkular içinde insan bir köledir. Düşünce vardır. Bunlar toplumdaki kamu vicdanı olarak
durumunda ise insan özgürdür. Ahlakin görevi adlandırılan ortak anlayışı oluşturur. Kamu
düşünce ile tutkuları yenmektir. İnsan özgürlüğe bilgi vicdanının denetleyici gücü vardır ve toplumsal değer
ile ulaşır ve erdemli olup Tanrı ve evreni bilir. ile kurallara uygun olmayan davranışları etkiler.
Mesela; askerlik ve vergi görevleri gibi. Bu ahlakin
- Kant: Ona göre; evrensel ahlak yasası mümkündür. objektif özelliğidir.
Fakat böyle bir yasa doğa yasası gibi olanı değil, İnsan bazı davranışların iyi, bazılarının kötü
olması gerekeni içeren bir yapıda olmasıyla olduğunu kendiliğinden düşünür. İyiyi ve kötüyü,
mümkündür. Bu yasa bizim içimizde varolan iradeyle akıl ve vicdan yoluyla ayırır ve karar verir. Bu da
gerçekleşir. Bu otonomidir. Otonomi “Yasası kendi ahlakin bireye bağlı özellikleri olduğunu (subjektif
içinde olmaktır.” ki, bununla birlikte özgürlük ortaya özelliği) gösterir. Mesela; yoksul bir kişiye, zorunlu
çıkar. Bu, ahlaki eylemin temel şartıdır. Bu ahlak olmadığımız halde, yardım etmemiz gibi.
yasasına uymak zorunluluk değil, bir ödevdir.
5. Ahlaki Yargıların Özellikleri Nelerdir?
Ödev; yapmayı, yerine getirmeyi kendi isteğimizle
a) Normatif, yani kural koyucudur.
üstlendiğimiz, sorumluluğunu üzerimize aldığımız
b) Yaptırım gücüne sahiptir.
bir buyruktur. Bu buyruk insanı dışarıdan koşullayan
c) Kişiden kişiye ve toplumdan topluma değişebilir.
koşullu buyruk (hipotetik imperatif) değildir. Bu
d) Zamanla da değişebilir.
buyruk, bizim kendimize koyduğumuz bir buyruk
anlamında koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) tur. E. DEĞİŞEN DAVRANIŞLAR VE
DEĞİŞMEYEN DEĞERLER
Koşullu buyruk (hipotetik imperatif) belirli bir amaca Birçok insan günlük hayatta ahlak kavramından,
ulaşmak için ne yapılması gerektiğini söyleyen farklı şeyler anlar. Bu farklı anlayış kişiden kişiye
buyruktur. İnsanın arzu ve isteklerine bağlı olan bu değişebildiği gibi, toplumdan topluma da değişebilir.
buyruk, eylemin muhtemel sonuçlarını dikkate alarak Mesela; ticaret ahlakından, çevre ahlakından, meslek
ortaya çıkar. Koşulsuz buyruk (kategorik imperatif) ahlakından vs. bahsedilir. Bu nedenle genellikle
ise; bir koşula bağlı olmadan, bütün insanlar için ahlak, göreceli (rölatif) bir yapıda kabul edilir. Bu
geçerliliği olan buyruktur. İnsanın arzu ve isteklerine bakış, ahlakı değişen bir yapıda görmektir.
bağlı olmayan bu buyruk, eylemin muhtemel
sonuçlarını dikkate almadan, zorunlu olarak ortaya İnsan değerler üretebilen bir varlıktır. Bu değerler
çıkar. Koşulsuz buyruğun temelinde üç ilke vardır. yaşamdan kopuk, kitaplar içerisinde hapsolmuş,
sadece birer kavram olarak kalmamalıdır. Yoksa
- Öyle davran ki, davranışın temelindeki ilke, tüm davranışlar ve değerler ayrı ayrı alanlar olarak
insanlar için geçerli olan evrensel ilke veya yasa görülür. İnsan, değerleri ve yaşamı ile bir bütün
olsun. olarak ele alınmalıdır. Değerler, davranışın temelini
- İnsanlığı, kendinde ve başkalarında, bir araç oluşturur. Davranış tarzları ve ilişki biçimleri yaşama
olarak değil de, her zaman bir amaç olarak bağlı olarak farklı şekillerde ortaya çıkar. Bu durum
görecek şekilde davran! kişiden kişiye değişen değerler ve onun yapısı değil,
- Öyle davran ki, iraden, kendisini herkes için dışarıdan akseden şekle ait olarak davranışlar
geçerli olan kurallar koyan bir yasa koyucu olduğunu ortaya koyar. Yani değişen değerler değil,
olarak hissetsin! aslında davranışlardır.
31
FELSEFE ÖSS SORULARI 4. ÜNİTE-AHLAK FELSEFESİ

1. Vicdan, insanın kendi davranışlarının ahlâkça değerli 4. Faydacı ahlak anlayışına göre, en çok sayıda insana en
olup olmadığına karar vermesine yardımcı olan bir büyük ölçüde mutluluk sağlayan eylem, ahlaki
hakemdir. Bu yeti sayesinde insan, yapıp ettiklerinin bakımdan doğru eylemdir. Dolayısıyla bir eylemi
toplumda var olan değerlere uygunluğu açısından doğru veya yanlış olarak değerlendirmek için
yargıya varır. öncelikle o eylemin, ilgili kişilerin tümüne sağladığı
hazlara ve getirdiği acılara bakmak gerekir.
Bu görüşe göre, vicdan aşağıdakilerden hangisi
konusunda yargıya varılmasına yardımcı olur? Bu parçaya göre, faydacı ahlak anlayışı bir
eylemin ahlaki bakımdan doğru olup olmadığını
A) Doğal veya doğaüstü olay değerlendirirken aşağıdakilerden hangisini ölçüt
B) Güzel veya çirkin nesne alır?
C) Doğru veya yanlış bilgi
A) Eylemin sonuçlarını
D) İyi veya kötü eylem
B) Eylemde bulunan kişilerin niteliklerini
E) Basit veya karmaşık görüş C) Eylemin hangi koşullarda gerçekleştirildiğini
D) Toplumun eylemde bulunan kişiye karşı
(1999-ÖSS-İPTAL) tutumunu
E) Eylemin hangi amaçla yapıldığını
(2000-ÖSS)

5. Yaptığımız her eylem dünyamızı şekillendirir. Her


2. Stoacı görüşe göre, insan dünya sahnesinde yalnızca
eylemimizle, aslında ne istediğimize, dünyanın nasıl
bir oyuncudur. Oynayacağı rolü seçemez, oyuna
bir yer olması gerektiğine ilişkin zihinsel tasarımızı
müdahale edemez. Her insanın bu sahne içinde ne ortaya koyarız. Yaptığımız her eylem, insan olmaya
yapacağını evrensel akıl belirler. Kişinin kontrol ilişkin bir değeri korur veya o değere zarar verir.
edebileceği tek şey vardır: kendi tavırları ve tutkuları. Örneğin yoksul birine yardım ederken aslında
Ünsan kendisine ne rol verilmişse onunla yetinmeli; yaptığımız; “Herkes muhtaç durumdaki kişilere
sahip olamayacağı şeyler için açlık ve kıskançlık yardım etmelidir.” demektir. Bunu dünyanın her yeri
duymamalıdır. ve herkes için her durumda talep ederiz. Tersine, eğer
Stoacıların bu görüşünün dayandığı temel hırsızlık yapıyorsak veya herhangi bir tür hırsızlığa
varsayım aşağıdakilerden hangisidir? göz yumuyorsak bu; “Hırsızlık yapmak iyi bir şeydir
ve dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kimse
A) İnsanlar, davranışlarını başkalarına örnek olacak hırsızlık yapabilir.” demektir. Bu durumda artık;
biçimde düzenlemelidirler. “Hırsızlık kötüdür.” deme olanağımız ortadan kalkar.
B) Olayları önceden kestirebilirsek onları Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerin
yönlendirebiliriz. hangisiyle özetlenebilir?
C) İnsanın, kendine bırakılmış küçük bir alan
dışında, karşı konulamaz bir yazgısı vardır. A) İnsan eylemlerinden sorumludur.
D) Erdem, özgür iradenin ahlakça iyi olana B) Eylemlerimiz bizi mutluluğa götürmelidir.
yönelmesidir. C) Eylemin değeri, bireye sağladığı faydayla ölçülür.
E) Duyuların bize sağladığı bilgiler ile aklın D) Hukuk kuralları ahlâk kurallarına uygun
sağladığı bilgiler sürekli çatışır. olmalıdır.
E) İyi ve kötü, göreceli kavramlar olduğu için bunlar
(1999-ÖSS) hakkında yargıya varmak güçtür.
(2001-ÖSS)

6. Erdemli insan, yalnızca erdemli olma özelliklerini


3. Bir düşünüre göre ahlâki değerler doğru ya da yanlışı, taşıyıp bunun bilincinde olan insan değildir;
bireylerin kanılarından bağımsız olarak belirler. eylemleriyle de sahip olduğu erdemleri
Örneğin “Öldürmek kötüdür.” yargısı, tıpkı “Üçgenin yansıtabilmelidir. Çağımızda, erdemler üzerine
iç açılarının toplamı 180° dir.” yargısı gibi, doğruluğu konuşulup, erdemli olmaya ait bilgiler üretilmesine
insanların duygu ve eğilimlerine göre değişmeyen bir karşın, insanların eylemleri ve sözleri birbirini
yargıdır. tutmamaktadır. Erdemli insan, bilgisi ile yaptığı,
düşüncesi ile eylemi arasında boşluk olmayan
Bu düşünür, ahlâk değerlerinde hangi özelliğin insandır.
bulunduğunu öne sürmektedir?
Bu parçada erdemin hangi yönü
A) Erdemli yaşamanın bir aracı olma vurgulanmaktadır?
B) Tanımlanamaz nitelikte olma A) Gözlemlenebilmesinin çok zor olduğu
C) Zamanla değişme B) Eylem alanına da taşınması gerektiği
D) Nesnel olma C) Ancak bilgili kimselerin sahip olabileceği
E) İnsanlar arasındaki ilişkileri yönlendirme D) Sonucunun kişiye bir başarı olarak dönmesi
gerektiği
(1999-ÖSS) E) Mutluluk verdiği ölçüde değerli sayılacağı
(2001-ÖSS)
32
FELSEFE ÖSS SORULARI 4. ÜNİTE-AHLAK FELSEFESİ

7. İnsan değerlidir. Çünkü doğuştan getirdiği potansiyel 10. Ahlaki yaşamımızda, sezgisel anlayış en yüksek
ona "iyi insan" olabilme olanağı sunar. Yani kişi kavrayışlar için zorunludur. Sadece kurallara mekanik
uygun ortamda yeterli eğitim alarak yetiştiğinde, bir biçimde uyma ya da kalıplara öykünme bizi uzağa
herhangi bir alanda başarılı olabilir, o alanda götürmez. Yaşama sanatı, eski rollerin bir provası
yaptıklarıyla insanlığa katkıda bulunabilir. değildir.
Bu parçaya göre, insanı "değerli" yapan Bu görüşü benimseyen bir kişinin aşağıdakilerden
aşağıdakilerden hangisidir? hangisini reddetmesi beklenir?
A) Hangi alanda uzmanlaşacağına kendi iradesiyle A) Etik yaşamın varlığını
karar verebilmesi B) Sezgisel kavrayışların önemini
B) İyiyle kötüyü ayırt edebilmesi C) Yaşama sanatının varlığını
C) Uygun koşullar sağlandığında insanlığa hizmet D) Kuralların zamanla değiştiğini
edebilecek yetenekte olması E) Evrensel ahlak yasasının varlığını
D) Özelliklerinin bir kısmını doğuştan getirmiş
olması (2004-ÖSS)
E) Her koşulda zorlukların üstesinden gelebilecek
potansiyele sahip olması
(2002-ÖSS)
11. Bergson, okura vermek istediği her şeyi yayımlamış
8. Dünyada kötülük, çoğu zaman bilmemekten
olduğunu belirterek bundan sonra yazdıkları arasında
kaynaklanır. Tek başına iyi niyet, iyiyi istemek bir
bulunabilecek her türlü metnin, metin parçasının kendi
eylemin iyi sonuç vermesi için yeterli değildir. Sadece
isteği dışında yayımlanmasını yasaklamıştır. Fakat
iyiyi istemekten yola çıkan bir eylem, eğer bilgiyle
ölümünden sonra, bu yasak çiğnenmiştir. Bergson'un
aydınlatılmamışsa, kötüyü istemek kadar zarar
topluma mal olduğu öne sürülmüş ve bazı konuların
verebilir.
açıklığa kavuşabileceği düşünülerek birçok yazısı
Bu parçada savunulan görüş aşağıdakilerden yayımlanmıştır. Böyle bir tutum haklı görülebilir; ama
hangisidir? etik açıdan da bizi rahatsız eder.
A) İyiyi istemek, iyinin gerçekleşmesi için yeterli Parçada sözü edilen tutumun etik açıdan rahatsız
olmasa da ahlaki bir görevdir. edici olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
B) Kötü niyetle yapılan bir eylem de yarar
A) Tarihi zorunlulukların dikkate alınması
sağlayabilir.
B) Toplum yararının gözetilmemesi
C) Bilgiye dayalı her eylem, iyi niyetle yapılmamış
C) Bazı konuların açıklığa kavuşturulması
olsa da iyi eylemdir.
D) Filozofların topluma mal olmuş kişiler olarak
D) İyinin gerçekleşmesi için, hem iyinin
düşülmesi
amaçlanması hem de bilgiden yararlanılması
E) Kişi haklarının göz ardı edilmesi
gerekir.
E) İnsanlık değerlerini korumak ve yüceltmek
(2005-ÖSS)
amacıyla yapılan her eylem, iyi eylemdir.
(2002-ÖSS)

9. Bir kişi bir eylemin kendini haksız duruma


düşüreceğini bile bile o eylemi yapıyorsa, bu kişi
bilinçli olarak haksızdır. Öte yandan haksızlık 12. Bir çocuk ağaca çıkmak ister ve siz bunu
yasaklarsanız, çok öfkelenir. Oysa deneyip
alışkanlık haline geldiğinde, haksızlıktan kaçınmanın
kişinin elinde olmadığı da bir gerçektir. Fakat yine de tırmanamayacağını kendisi anlarsa, fiziksel
kişi alışkanlıklarından sorumludur; çünkü o, olanaksızlığını kabullenir.
alışkanlıklarının gerçek yaratıcısıdır. Her ne kadar Bu parçaya dayanarak aşağıdaki genellemelerden
eylemin yinelenmesi alışkanlığa neden olsa da hangisine ulaşılabilir?
eylemin dayandığı özgürlüktür.
A) Özgürlüğün sınırları topluma göre değişir.
Bu parçada savunulan görüşün temelindeki B) Toplumun yararını göz önünde bulundurarak
düşünce aşağıdakilerden hangisidir? kişisel özgürlükleri sınırlandırmak gerekir.
C) Amaca ulaşmak isteyen kimse her yolu dener.
A) Alışkanlıklar yaşamı kolaylaştırır.
D) Yasalar toplumun örflerine göre hazırlanmalıdır.
B) Toplum, bireylere sorumluluklarını
E) Özgürlüğün karşısındaki toplumsal engeller
hatırlatmalıdır.
tepkiye neden olur.
C) Haksız eylemleri yapanlar cezalandırılmalıdır.
D) Sınırsız özgürlük olumsuzlukların nedenidir.
E) İnsan, ahlakla ilgili eylemlerinde özgürdür. (2005-ÖSS)

(2003-ÖSS)

33
FELSEFE ÖSS SORULARI 4. ÜNİTE-AHLAK FELSEFESİ

13. İyiyi isteyen, iyinin ne olduğunu bilenden daha 17. Ahlak felsefesinde nesnelcilikte, değerlerin dış
güvendedir. Çünkü ilki hata yapsa da hep hoşgörüyle dünyada, onlara ilişkin kavrayışımızdan ayrı ve
karşılanır; ikincisinin hatalarıysa çoğu kez affedilmez. bağımsız olarak var olduğu ve bunların insan
İyinin ne olduğunu bilenin hatalarının hoşgörüyle tarafından bilinebileceği ileri sürülür. Değerlerin
ahlaki yargıları ve eylemleri belirleyen ilkeler olarak
karşılanmayışı aşağıdakilerden hangisine
kullanılmak durumunda olduğu ve nesnelerle
bağlanabilir?
eylemlerin, kendilerinde insandan bağımsız olarak var
A) Hata yapabileceğini kabullenmesine olan bir nitelikten dolayı iyi ya da değerli olduğu
B) Vicdanını rahatlatmaya çalışmasına savunulur.
C) Yanlışı bile bile yapıyor olmasına Bu parçaya göre bir eylemin “iyi ya da değerli”
D) Başkalarının sorumluluğunu üstlenmesine olması aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
E) Toplumsal değerleri önemsemesine
A) Kişiye yarar sağlamasıyla
(2005-ÖSS) B) Evrensel ahlak yasasına uygun olmasıyla
C) Kişinin özgür iradesine bağlı olmasıyla
D) Özgürlüğün sorumluluk gerektirdiği düşüncesine
14. Acı çekenlere acımak insanca bir şeydir. Herkese uygun olmasıyla
yaraşır acımak ve herkes acımasını bilmelidir. Yarası E) Kişinin, öyle davranmasının ödevi olduğunu
olanlarla duygu ortaklığı, gerçekten ahlaki bir düşünmesiyle
yaklaşımdır. (2009-ÖSS)
Bunları söyleyen kişiye göre, ahlaki eylemin amacı
aşağıdakilerden hangisidir? 18. Paris’te genç bir adam her gün aynı fırından bayat
ekmek alır. Bayat ekmek taze ekmeğin yarı fiyatına
A) Doğru bilgiye ulaşma satılmaktadır. Fırıncı, müşterisinin hoşuna gideceğini
B) Yarar elde etme düşündüğünden bir gün ekmeği, içine tereyağı sürerek
C) Ödevini yerine getirme verir. Ertesi gün genç adam öfkeyle fırına gelir. “Niçin
D) Mutluluğa ulaşma böyle bir şey yaptın? Günlerce uğraştığım proje yağlı
E) Başkalarını anlama ekmek yüzünden mahvoldu. Ben bayat ekmeği
(2006-ÖSS) çizimin hatalı yerlerini silmekte kullanıyordum.” der.
Bu parça “ahlaki eylem”le ilgili aşağıdaki
yargılardan hangisini destekler niteliktedir?
15. Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye, kendine daha
fazla değer verilsin diye yapan veya doğruluğu A) İyiliği ve kötülüğü belirleyen, eylemdir.
dillerde dolaşmak koşuluyla doğru olan adamdan pek B) Erdemli olmak ahlaki karara bağlıdır.
hayır gelmez. Oysa sanıyorum Ahmet birçok onurlu iş C) Ahlaki karar ahlaki eylemden önce gelir.
gördü. Fakat şimdiye kadar bu işleri o kadar gizli tuttu D) Doğru davranmak, erdemli olmak anlamına
ki onlardan söz etmiyorsam suç benim değildir. gelmez.
Ahmet’i erdemli kılan parlak görünmek isteği değil, E) Niyetin iyi olması eylemin iyi olmasını sağlamaz.
parlak işler görmesidir. (2010-YGS)
Bu parçaya göre, iyi işler yapan birinin erdemli
19. Nasrettin Hoca bir gün oğluyla birlikte şehre gitmek
olması aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
üzere yola çıkar. Şehre birçok köyün içinden geçilerek
A) İyi olarak anılmasına gidilmektedir. Hoca eşeğin üzerinde, oğlu da
B) Gösterişten sakınmasına yürüyerek onu takip eder. İlk köyden geçerken
C) Vicdanen rahat olmasına köylüler “Koskoca adam eşeğe binmiş, küçücük
D) “İyi”yi istemesine çocuğu yürütmeye utanmıyor!” diye kınarlar. Sonraki
E) Doğru adam olmasına köyden geçerken Hoca yürür, oğlu da eşeğin
(2007-ÖSS) üzerindedir. Oradaki köylüler de “Görüyor musun
saygısız çocuğu, koca adamı yürütüyor.” derler.
Üçüncü köyde Hoca ve çocuk eşeğe birlikte biner, bu
16. Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe kez de eşeğe acımıyorlar diye suçlanırlar. Dördüncü
ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın köyde çocuk da Hoca da yürür, kınanmaktan
gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. İyiliğin nasiplerini alırlar. Beşinci köyde Hoca ve oğlu eşeği
aşırısı olmaz, aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. birlikte taşımalarına karşın kınanma durumu
Erdemli kişi bunların farkında olan kişidir. değişmez.
Bu parça ahlak felsefesinin temel problemlerinden
Bu parçada sözü edilen “farkındalık” durumu hangisinin soruşturulmasında örnek verilebilir?
aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilendirilebilir?
A) Tüm davranışlar ahlakla mı ilgilidir?
A) Amaca sahip olmayla B) Akılla erdem arasında nasıl bir ilişki vardır?
B) Kötülükten kaçınmayla C) Ahlakta her zaman iyi niyet yeterli midir?
C) İsteklerini bastırmayla D) Mutlak iyiye ulaşmak mümkün müdür?
D) Kendini düşünmeyle E) Bireylerin vicdanlı olmasının, ahlaki eylemde
E) Ölçülü olmayla işlevi nedir?
(2008-ÖSS) (2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1- D 2- C 3- D 34
4- A 5- A 6- B 7- C 8- D 9- E 10- E
11- E 12- E 13- C 14- E 15- B 16- E 17-B 18-E 19-D
FELSEFE 5. ÜNİTE – SANAT FELSEFESİ

Not: Bu üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen ÖSS Estetik haz: Estetik bir öznenin; estetik bir tavırla,
sınavlarında toplam 17 soru sorulmuştur. estetik nesneye yaklaşması sonucunda duyduğu
estetik heyecan veya duygudur.
A. ESTETİK VE SANAT FELSEFESİ
Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan ve bunun Estetik yargı: Öznenin sanat eseri (nesne) hakkında
bilgisine ulaşmaya çalışan felsefe dalıdır. Sanat güzel veya hoş olduğu yönünde bir yargıda
felsefesi ise, insanın meydana getirdiği eserleri (sanat bulunmasıdır.
yapıtlarını) ele alan, sanatın ne olduğunu sorgulayan, Güzellik: Güzellik bir beğeni yargısıdır. Güzellik
sanatçının etkinliğini inceleyen felsefe dalıdır. Estetik estetik öznenin estetik nesneden hoşlanma ve beğeni
hem doğadaki hem de sanattaki güzeli sorgularken, duygusudur.
sanat felsefesi ise sadece sanattaki güzelliği sorgular.
Bu bakımdan estetik daha kapsamlıdır. Hoş: İnsanın duygularını okşayan güzelliktir. Zevk
veren, beğenilen.
Estetiğin temel soruları; Güzellik nedir? Güzeli güzel
yapan faktörler nelerdir? Bu faktörler öznede mi Yüce: Büyük, ulu, ulvi. Hayranlık uyandıran,
yoksa nesnede mi bulunur? gibi sorulardır. ulaşılması zor olan şey.

B. SANAT – FELSEFE İLİŞKİSİ Sanat eseri: Sanatçının yaratıcılık ve ustalık sonucu


ortaya çıkardığı eser.
Sanat, en genel anlamıyla sanatçının anlatmak
istediği şeyi, “biçim verme yöntemiyle” Taklit: Sanatçının bir şeyi benzetme yoluyla eserine
gerçekleştirme çabasıdır. Sanatı felsefe açıdan aktarmasıdır.
incelemekle sanat felsefesi ortaya çıkmıştır.

Sanat ile felsefe arasındaki ortak özellikler şunlardır: Ç. SANATI AÇIKLAYAN FELSEFİ GÖRÜŞLER
 Felsefe gibi sanatta insana özgü bir etkinliktir. Felsefe açısından sanata bakıldığında, temelde
 Felsefe de sanat da; doğayı ve insan varlığını “sanatın ne olduğu, sanat eserinin nasıl oluştuğu”
konu edinir. soruları hep sorularak tartışılmıştır. Felsefe tarihinde
 Her ikisinin de zorunlu olarak uymaları gereken bu soruya genel olarak üç farklı cevap verilmiştir.
belirli bir yöntemleri yoktur.
 Her ikisinin de önermeleri dar anlamda 1. Taklit Olarak Sanat: Bu yaklaşıma göre sanatçı
doğrulanamaz bir yapıdadır, yani olgusal olarak gerçeklikte (doğada) var olan bir şeyi eserinde taklit
doğrulanmaları mümkün değildir. Bir sanat eseri, eder. Burada esas olan, sanatçının ele aldığı konuyu
yapısı bakımından doğru veya yanlış olamaz. iyi yansıtmasıdır. Temsilcileri Platon ve
 Her ikisinden doğan ürünler insanda bir haz Aristoteles’tir.
uyandırır.
Sanat ve felsefe arasındaki en önemli fark, Platon: Ona göre evren, duyular (görünüşler,
felsefenin düşünceye dayalı evrensel bir bilgi olma gerçekler) evreni ve idealar evreni diye ikiye ayrılır.
iddiasına karşılık sanatın duygulara dayanan bir Sanatçı, duyular dünyasında bulunan nesneleri taklit
faaliyet olmasıdır. eder. Fakat Platona göre, duyular dünyasındaki
varlıklar, gerçek değildir, bu tür taklit sonucu oluşan
Verdiği eserler bakımından sanat ile zanaatı da eser iyi ve gerçek sanat eseri sayılamaz. Ona göre;
birbirinden ayırmak gerekir. Zanaatta, faydaya dayalı gerçek sanat eseri, idealar dünyasındaki varlıkları
ürünler ortaya koyulurken, sanatta faydadan ziyade taklit etmekle ortaya konulabilir. Çünkü idealar
sanatsal (estetik) kaygıya dayalı ürünler ortaya dünyasındaki varlıklar, gerçek varlıklardır. Demek ki,
koyulur. Yani; belli bir menfaat ve maddi gelir sanatçı görünen evrendeki güzeli değil de, güzelin
sağlamak amacıyla yapılan ürünler zanaat ürünüdür. ideasını taklit etmelidir. Sanatçı güzel ideasını taklit
edebildiği ölçüde eseri, gerçek ve iyi bir sanat eseri
Bir sanat eserinin estetik değer kazanabilmesi için, sayılır.
hiçbir çıkar düşünmeden o objeden haz duyan ve onu
takdir eden estetik süjelerin bulunması gerekir. Aristoteles: Ona göre de, sanatçı doğayı taklit eder.
Ama nesneleri oldukları gibi değil, olmaları gerektiği
C. SANAT FELSEFESİNİN KAVRAMLARI gibi yansıtabilmelidir. Bu yönüyle sanatın ahlaki bir
yönü vardır. Çünkü sanatçı, sanat eserini
Obje: Sanatta konu olan nesne, varlık.
oluştururken yoğun duygular yaşayarak ruhunu
Suje: Sanatla ilgilenen, sanattan anlayan kişi. arındırır. Aristo’ya göre sanat, doğadaki eksikliğin
Estetik tavır: Sanatla uğraşan ve ondan anlayan tamamlanmasıdır. Ancak o zaman sanat yapıtı değerli
kişinin sanat eserine karşı gösterdiği tavırdır. olacaktır.
35
FELSEFE 5. ÜNİTE – SANAT FELSEFESİ

2. Yaratma Olarak Sanat: Bu yaklaşıma göre Doğadaki güzellik, estetik özneden (insandan)
sanatçı hiçbir zaman doğayı taklit etmez, çünkü bağımsız olarak vardır. Yani verilmiş güzelliktir
doğada mükemmellik yoktur. Mükemmelliği arayan (nesnelci görüş). Mesela, güneşin deniz üzerinden
sanatçı, doğada var olmayan bir şeyi yaratmalıdır. doğuşu ve batışı doğanın bir güzelliğidir. Sanattaki
Çünkü mükemmellik, gerçekte var olmayan, fakat güzellik insan yaratıcılığının bir sonucu olarak,
ideal olan bir şeydir. Mükemmelliği ve ideali, sonradan ortaya çıkan bir güzelliktir. İnsanın estetik
sanatçı, hayal gücünü ve yaratıcı yanını kullanarak bakışı olmadan güzellik olamaz. Çünkü onu
(kendinden bir şeyler katarak) oluşturur. Yani bu beğenecek özneye ihtiyaç vardır (öznelci görüş).
yaklaşıma göre, gerçek ve iyi bir sanat eseri,
sanatçının hayal gücünü kullanarak oluşturduğu Güzelliği filozoflar hep farklı tanımlamıştır. Güzellik
eserdir. Temsilcileri Croce (1866-1952) ve Schelling nedir? sorusunu ilk kez ele alan filozof Platon
(1775-1854)’tir. olmuştur. Platon’a göre güzellik ideadır. Varlıklar
güzel ideasından pay aldığı ölçüde güzeldirler. Ona
Croce: Ona göre sanat eseri, sanatçının hayal göre güzellik, kişiden kişiye ve çağdan çağa
gücüyle olup biter. Sanat eserinde yaratma sadece o değişmeyen bir değerdir. Aristoteles’e göre güzellik,
sanatçıya aittir. Çünkü sanatçı, eserini oluştururken matematiksel olarak orantılı ve ölçülü olandır.
yaşadığı duyguları bir daha yaşayamaz ve aynı Plotinus’a göre güzellik, “ilahi aklın” evrende
duyguları bir başkası da aynen yaşayamaz. Bu ışımasıdır. Kant’a göre güzellik, hiçbir çıkar
nedenle sanat eseri özgündür yani tek ve eşsizdir. gözetmeksizin hoşlanmaktır. Schiller’e göre güzellik,
aklın ve duyuların şekillenmesidir. Hegel’e göre
Schelling: Ona göre insanın yaşadığı çağ ve toplum güzellik, “Geist”in nesnelerde görünmesidir.
sanatçının sanat yapıtını oluşturmasında etkilidir.
Toplumda yaşanan olaylar aynen bir daha tekrar
2. Güzelliğin Çeşitli Kavramlarla İlişkisi
edilemez. Bundan dolayı sanat eserleri, birbirine
benzeyemez, yani sanat eseri tek ve eşsizdir. a) Güzellik – Doğruluk (Hakikat) İlişkisi: Platon’a
göre güzellik ve doğruluk aynıdır, çünkü her ikisi de
3. Oyun Olarak Sanat: Bu yaklaşıma göre sanat ile varlığın özünü ifade eder. Kant’a göre, ikisi ayrı
oyun arasında bir takım benzerlikler vardır. şeylerdir. Bir yargının, bilginin bir özelliği olan
doğruluk akılla bilinebilir. Doğruluk kavram ve
 Her iki etkinlik yarar amacı güdülmeden yapılır. soyutlanma ile ilgilidir. Güzellik ise, aklımızdan çok
 Her ikisi de insanı gündelik yaşamın duygularımıza ve hayal gücümüze dayanır. Güzel
sıkıntılardan, kaygılarından uzaklaştırarak, olan şey somuttur. Doğruluk bir mantık yargısı,
insanın adeta kendisini unutmasını sağlar. güzellik ise bir değer (beğeni) yargısıdır.
 Her ikisinde de dış dünyaya yani hayal dünyasına
yönelme olur. Bu dünya içinde, insan mutlak b) Güzellik – İyi İlişkisi: İyi kavramı ahlaki bir
özgür olur. değer taşır. İyi düşüncesi amaca bağlıdır. Güzellikte
Friedrich Schiller (1759-1805): Ona göre, “İnsan amaca yer yoktur. Bir eserin iyilik ve yararından önce
oynadığı sürece insandır.” Schiller’e göre insan, güzelliğini fark ederiz. Yani ikisi farklı şeylerdir. Bir
gerçek özgürlüğe ancak sanat yoluyla ulaşabilir. insan tabloya güzeldir der fakat iyidir diyemez.
İnsan sanatla uğraşırken, kendini zamandan Kant’a göre ikisi ayrı şeylerdir. Güzellik, duygusal
koparılmış gibi hisseder. Bu ise oyun oynarken olanla ilgili durum iken, iyilik akılla kavranan bir
zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize benzer. kavramdır. Güzelde, hiçbir yasaya bağlılık yoktur.
Biz, insanlığımızın burada, dış kuvvetlerin darbesine Oysa iyilikte ahlaki bakımdan yasaya bağlılık vardır.
maruz kalmamış denecek kadar, saf ve tam olarak Platon’a göre, iyi ideaların ideasıdır. Bundan dolayı
ortaya çıktığını anlarız. zorunlu olarak güzellik, iyilik ideasından pay alır.
Dolayısıyla iyilik ve güzellik özdeş ve aynı şeylerdir.
D. GÜZELLİĞİN KAYNAĞI NEDİR?
c) Güzellik – Hoş İlişkisi: Kant’a göre güzellik ve
1. Güzellik Problemi: Estetikte “güzel”in sistemli
hoş kavramları farklı şeylerdir. Güzel olan şey hoşa
bir şekilde sorgulanmaya başlanması ilk kez
gidebilir. Fakat güzel, hoş olandan ibaret değildir.
Baumgarten’le (1714-1762) birlikte olmuştur. Fakat
Ayrıca her hoşa giden şeye, güzeldir diyemeyiz.
“güzel”e ilişkin ilk felsefi sorgulamalar, İlk Çağa
Örneğin; açlık, susuzluk, dinlenme gibi bedensel
kadar uzanır.
ihtiyaçların giderilmesi hoştur, ama bunlara güzeldir
Sanatçılar ve filozoflar güzelliğin ne olduğu ve diyemeyiz. Kant’a göre hoş olanın nesnel bir ölçütü
kaynağının ne olduğu sorusuna cevap verebilmek için yoktur, yani kişiden kişiye değişebilir. Fakat güzel
öncelikle doğadaki güzellikle sanattaki güzelliği olan, kişisel değerlendirmelerden bağımsızdır, nesnel
birbirinden ayırt etmiştir. olarak yani güzel olduğu için güzeldir.
36
FELSEFE 5. ÜNİTE – SANAT FELSEFESİ

d) Güzellik – Faydalı İlişkisi: Antik yunan Sanat Eseri’nin Özellikleri


filozofları güzel ve faydayı aynı saymışlar. Onlara 1. Sanat eseri kişiseldir. Yani o eseri ortaya koyan
göre faydalı olan güzel, güzel olan iyi ve aynı kişiden izler taşır.
zamanda faydalıdır. Oysa Kant, güzel ve iyiyi 2. Sanat eseri yaratıcılık gerektirir.
birbirinden ayırınca güzel ile faydalı arasındaki 3. Sanat eseri estetik kaygıyla üretilir yani yarar
bağlar da kopmuştur. Yani güzellik ile fayda farklı amacı güdülmez (Estetik kaygılılık).
şeylerdir. Güzel daima güzeldir, ama faydalı olan 4. Sanat eseri özgündür; yani eşsiz ve tektir. Yani
geçicidir, kişiden kişiye değişir. Mesela bir tabloya bir daha eşi benzeri olmayandır (Orjinallik).
güzeldir deriz, fakat buna faydalıdır diyemeyiz. Aynı 5. Sanat eseri kalıcıdır. Sanat eserinin bizde
şekilde tıpta kullanılan bazı tedavi yöntemleri ve uyandırdığı haz hayatımıza etki edebilecek kadar
ilaçlar faydalıdır, ama bunlara güzeldir diyemeyiz. kalıcıdır.
6. Sanat eseri evrenseldir. Ortaya konan ürün tüm
e) Güzellik – Yüce İlişkisi: Aristoteles ve Kant insanlığın ortak malıdır.
ikisinin farklı şeyler olduğunu savunur. Aristoteles’e
göre hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan çok büyük G. ORTAK ESTETİK YARGILAR
dağlar, denizler yücedir. Güzel olanda düzen, oran,
1. Ortak Estetik Yargıların Varlığını Reddedenler
uyum gibi özellikler bulunurken, yüce olanda belirli
(Öznelci Görüş): Sanat eseri, değerini, insanda
ölçüleri aşan sınırsızlık ve sonsuzluk dile getirilir.
uyandırdığı duygulardan, yaşantılardan alır. Yoksa
Kant’a göre, güzelliğin sınırlı bir büyüklüğü vardır,
bu kendi başına taşıdığı bir nitelik değildir. Nesne,
oysa yücenin sınırsız büyüklüğü vardır (evren gibi).
kendi başına güzel olamaz. Her insanın yaşantıları
Güzel karşısında heyecanlanırız. Yüce karşısında
farklıdır. Dolayısıyla ortak estetik yargılar olamaz.
hayranlık ve saygı duyarız.
Temsilcisi B. Croce (1866-1952)’dir.
E. GÜZELLİĞİN NİTELİKLERİ Croce: Ona göre her sanatçı kendi duyumlarını ve
Güzelliğin objektif ve subjektif nitelikleri vardır. izlenimlerini alır, bunları ruhunda bir senteze tabi
Subjektif nitelikler; kişiden kişiye, toplumlara ve tutarak onları kendine özgü bir şekilde eserinde ifade
yüzyıllara göre değişir. Objektif nitelikler içsel ve eder. Her ifade sanatçının kendi ruhunda yaşadığı
dışsal olarak ikiye ayrılır. özgün estetik yaşantılardır. Her insanın yaşantıları da
farklıdır. Bu yaşantılar bir defaya mahsustur. Bir
1. Güzelliğin İçsel Nitelikleri: daha asla yaşanamaz. Bu nedenle, estetik yargılar
 Bir eserin güzel olması, onun temsil ettiği ideyi özneldir ve ortak estetik yargılar oluşturamayız.
yansıttığı oranda artar. Güzel bir şey, idesine,
özüne, kavramına uygun olan şeydir. 2. Ortak Estetik Yargıların Varlığını Kabul
 Güzel eser, temsil ettiği şeyin tipine bir bütün Edenler (Nesnelci Görüş): Sanat eseri güzellik
olarak uygun olmalıdır. değerini kendisinde taşır. Güzellik, insandan
 Bir şeyin güzel olabilmesi için canlı ve anlatım bağımsız olarak vardır. Bir nesne güzelse, insan olsa
gücü yüksek olmalıdır. da olmasa da güzel olacaktır. Bu nedenle ortak estetik
yargılar vardır. Temsilcileri Platon ve Kant’tır.
2. Güzelliğin Dışsal (Biçimsel) Nitelikleri:
 Orantı ve simetri: Güzel, unsurların orantılı Platon: Güzel, bir idea olarak gerçekten vardır.
olarak birleşmesidir. Orantısız şey güzel olamaz. İdealar, diğer özellikleri yanında kendinden güzeldir.
Güzel olan bir bütünün parçaları arasında ölçüye Asıl güzellik, hiçbir zaman değişmeyen gerçeklik
dayalı bir düzen olması da simetridir. olan güzellik ideasıdır. Akıl sahibi her varlık için
 Uyum (harmoni): Bütün güzellikler için, güzel ideası ortaktır. Çünkü o akılla kavranır.
parçaların uyumlu birleşmesi önemlidir. Zaten Kant: Duygusal beğeniye dayanan bazı yargıların
uyum olmaz ise güzellik de kalmaz, bütün de. tamamen sınırlı ve kişisel yargılar olduğunu, ama
gerçek estetik yargıların duygusal ve kişisel olmaktan
F. SANAT ESERİ VE ÖZELLİKLERİ çıkıp, düşünsel, zorunlu ve genel geçerli hale
Sanat eseri suje ile obje arasındaki estetik ilişkiden geldiğini söyler. O, beğeni yargılarının insanların
doğar. Sanat eseri, bir tasarım (yaratıcı hayal gücü) ortak estetik duygusuna dayandığını ve insanlar
sonucu ortaya çıkar. Bir tiyatro oyunu, bir heykel, bir arasında ortak estetik yargıların bulunduğunu
tablo, bir müzik parçası vb. birer sanat eseridir. Sanat savunur. Kant’a göre “Şu tablo güzeldir.” yargısını
eserlerini meydana getiren kişilere sanatçı denir. verdirten duygu her insanda ortaktır; bu duygu öznel
değildir. Çünkü güzelin beğenisi çıkarsız ve özgün
Sanat eserini meydana getiren, üç unsur vardır: bir hazdır. Bu hazla her insan sanat eserine
Sanatçı, sanat eseri ve sanat eserini anlayıp takdir yöneldiğinde aynı güzelliği görecek ve ortak estetik
eden kişiler (alımlayıcı, suje). yargılara ulaşacaktır.
37
FELSEFE ÖSS SORULARI 5. ÜNİTE-SANAT FELSEFESİ

1. Ege’deki bir koyu, tasarladığı otele uygun olduğu için 3. Bir tabloda gökyüzünün mavi, otun yeşil olmasını
güzel bulan bir mimar ya da incelemek istediği bekleyen kimseler, tabloda başka renkler görünce
canlıları barındırdığı için beğenen bir biyolog estetik şaşırırlar. Oysa, mavi gök ve yeşil çayırlara ilişkin her
bir tavır içinde değildir. Aynı koyu, yalnızca, kıyıya şeyi unutmayı bir denesek; dünyaya sanki başka bir
vuran dalgaların izlerinden, yamaçtaki ormanın suya gezegenden şimdi gelmişçesine bakıp onu ilk görmüş
gibi olsak, işte o zaman nesneler değişik renklerle
yansımasından etkilenerek beğenen bir kişinin bu tavrı
görünürlerdi bize. Ressamlar da bazen başka bir
estetiktir. gezegenden gelmiş gibi, dünyayı yepyeni bir gözle
Buna göre, aşağıdakilerden hangisi estetik tavrın görmemizi isterler. Bize, doğadaki varlıkların
belirleyici bir özelliğidir? güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır. Onları
izleyip, onlardan bir şeyler öğrenirsek, pencereden
A) Kişinin bir nesneyi kendi ölçütlerine dayanarak dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene
beğenmesi dönüşecektir.
B) Kişinin hoşuna giden bir nesnenin çoğunluk Bu parçada, sanat eserinin hangi özelliği
tarafından da beğeniliyor olması vurgulanmaktadır?
C) Kişinin, ilgi duyduğu nesneye çıkar gözetmeyen
A) Sadece, güzel olması amacıyla yapılması
bir beğeni ile yönelmesi B) Bir benzerinin olmaması
D) Kişinin beğenisinin nesnenin bütününe değil, C) Belirli bir sanat akımının izlerini taşıması
belirli özelliklerine yönelik olması D) Sanatçının öz ve biçim arasında kurduğu
E) Kişinin bir nesne ile ilgili beğenisini başkalarıyla dengenin bir sonucu olması
paylaşmak istemesi E) Dünyayı, alışık olunandan farklı bir anlayışla
yansıtması
(1999-ÖSS-İPTAL) (2000-ÖSS)

4. Estetik beğenilerin tartışılamayacağı sözü doğru


olabilir; ama bu, beğeninin gelişebileceği doğrusunu
da dışlamamalıdır. Bunu, herkes, herhangi bir alanda,
günlük yaşantısından çıkarabilir. Örneğin, değişik
müzik türleri dinlemekten pek keyif almayan birisi,
müziğin diğer türlerini inceleyecek vakit, istek ve
fırsat bulsa, yeğlediği türü ve tarzları yanılmadan ayırt
edecek düzeye gelebilir; artan bilgisi de müzikten
2. Estetik, güzel üzerine düşünme çabasıdır. Refik daha ince tatlar almasına katkıda bulunabilir. Aynı
Fersan’ın bir saz semaisi, Mikelanj’ın bir heykeli şekilde bir kişi değişik minyatürleri seyrede seyrede
güzel olduğu, bizde hoş ve soylu duygular minyatür sanatı konusunda bir anlayışa ve seçiciliğe
uyandırdığı gibi, bir atın yürüyüşü veya bir kentin ulaşabilir.
sokakları da güzel olabilir ve bizde benzeri duygular Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan
uyandırabilir. Estetik, güzeli bütün alanlarda, sanat hangisine varılabilir?
felsefesi ise yalnızca sanat yapıtları çerçevesi içinde
sorgular. Başka bir deyişle, sanat felsefesi, estetiğin A) Sanat hakkında bilgi sahibi olmak için sanata
eleştirel bakmak gerekir.
kavram ve problemlerini sınırlı bir alanda inceler.
B) Yapımı çok zaman ve emek gerektiren yapıtlar
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan çoğunluk tarafından beğenilir.
hangisine ulaşılamaz? C) Sanat yapıtları ancak o ürünü yaratan sanatçılar
tarafından açıklanabilir.
A) Güzellik sanat ile sınırlı değildir; başka D) Üzerinde görüş birliğine varılan yapıtların
alanlarda da söz konusudur. sanatsal değeri vardır.
B) Estetik, doğadaki veya çevremizdeki bir olayın E) Sanattaki beğeni, karşılaşılan eserler çeşitlendikçe
güzel olup olmadığını sorgulayabilir. gelişir.
C) Sanat felsefesinde ele alınan bazı kavramlar, (2001-ÖSS)
estetiğin kapsamına da girer.
D) Güzel, hem estetiğin hem de sanat felsefesinin 5. Büyük bir sanat yapıtı karşısında kişi, dünyaya bakış
konusu olabilir. açısının genişlediğini, hem dünyayı hem de kendi
benliğini kavrayışının derinlik kazandığını görür. Yeni
E) Sanat yapıtı doğadaki güzelin, sanatçının
bir ışık altında bakar her şeye, birçok şeyi ilk kez
yorumuyla yansıtılmasıdır. görür; ama hep olgunlaşarak bakar. Her yapıtın
(1999 – ÖSS) dünyası, bir bakıma, onu algılayanın dünyasıyla
bütünleşir; iki dünyanın karşılıklı alışverişinden kendi
benliğinin aydınlandığını gözler kişi.
Bu parçada bir sanat yapıtının hangi özelliği
vurgulanmaktadır?
A) İnsan doğasını yansıtması
B) Sanatçının duygularını dile getirmesi
C) İzleyen kişiyi geliştirmesi
D) Bir eşinin daha bulunmaması
E) Bir yarar gözetilerek yapılmaması
(2001-ÖSS)
38
FELSEFE ÖSS SORULARI 5. ÜNİTE-SANAT FELSEFESİ

6. İnsan olarak yaşantılarımız ve iç dünyamız 9. Bizleri sanata yönelten güçlü dürtülerden biri de
bilinmeyenlerle, keşfedilmemişliklerle doludur. gündelik hayatın acı verici kabalığından, sıkıcı
Sanat, insanın iç dünyasını keşfetmeye, adlandırmaya monotonluğundan ve sürekli değişen kişisel istekler
çalışır. Sanat yapıtında okursa, seyirciye, dinleyiciye zincirinden kaçma gereksinimidir.
sunulan, onun için yeni olan bir yorumdur. Bir şiir,
bir resim, bir senfoni insan için hep yeni bir keşif, Bu cümlede sözü edilen gereksinim, sanatta
yeni bir adlandırmadır. Gerçekten de bir sanat özellikle hangi yolla giderilir?
yapıtıyla ilk kez karşılaştığında insanı şaşırtan budur. A) Belirli bir üslubu sürdürme
Bu parçada, bir sanat yapıtı karşısında duyulan B) Alanını sınırlama
şaşkınlık aşağıdakilerden hangisine C) Kurmaca dünya oluşturma
bağlanmaktadır? D) Kalıcı yapıtlar verme
E) Kullanacağı tekniği belirleme
A) Dünyayı eleştirel bir bakış açısıyla yansıtmasına
B) İnsanın anlayamadıkları karşısında duyduğu (2004 – ÖSS)
korkuyu gidermesine
C) İnsanı, önceden farkına varamadığıyla karşı
10. Ben elime fırçayı alıp resim yapan biri değilim. Gene
karşıya getirmesine
D) İnsana hoş duygular yaşatmasına de usta ellerden çıkma görsel yapıtların seyrine öyle
E) Başka sanat yapıtlarında ele alınmamış bir kaptırırım ki kendimi... Ama neyleyim, benim
konuyu işlemesine konumumda birinin eski Çin resimlerine erişme
(2002-ÖSS) olanağı pek yok. Buna karşılık elimi uzatır uzatmaz
eriştiğim Çin şiirleri var. Bunların çoğu, o resimlerle
7. Kitap okuyan bir çocuğun, kendisini kitabın akraba. Demek ki resim özlemimi şiirle giderebilecek
konusunda kaptırması, söz gelişi zavallı Robinson'un durumdayım.
adadan kurtarmak için kafa yorması, sanat yapıtının Bu parçaya dayanarak sanatla ilgili aşağıdaki
doğası yönünden ilginç bir durumdur. Elindeki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?
romana dalmış bir yetişkinin, odaya başka birinin
girmesiyle birden irkilmesi, gerçek dünyaya ancak
A) Farklı sanat dalları benzer duygu ve düşünceleri
birkaç saniye duraksadıktan sonra uyum
sağlayabilmesi de böyle bir durumun sonucudur. Bu yansıtabilir.
iki örnekte de romanın kurmaca yapısı, okuru B) Sanat yapıtının ortaya çıkışında izleyicinin de rolü
yaşadığı dünyadan çekip olayların salt duyularla vardır.
izlenemeyeceği bir dünyaya itmiştir. C) Kimi sanatçılar, sanatın birkaç dalıyla ilgilenir.
D) Sanat yapıtları eskidikçe değer kazanır.
Bu parçaya dayanarak sanat yapıtıyla ilgili E) Sanattan anlamak uzmanlık gerektirir.
aşağıdaki genellemelerden hangisine ulaşılabilir?
A) Düş gücüyle keşfedilebilecek ayrı bir dünyası (2004-ÖSS)
vardır.
B) Sanatçının dünyaya bakış açısını yansıtır.
C) Yaşamın değerinin kavranmasına yardımcı olur. 11. Sanatta, nesnelerin bildiğimiz anlamından
D) Temel amacı, gerçeğin kavranmasını kopabilmemiz, onları düşündüğümüz gibi değil,
sağlamaktır. oldukları biçimde kabul edebilmemiz gerekir.
E) Gerçek dünyayı yücelterek yeniden kurgular. Örneğin, bir tabloda, ekmek fırını camekânında bir
dikiş makinesiyle bir şemsiye bir arada olabilir. İşlevi
(2002-ÖSS) saf ve kesin bir biçimde saptanmış gerçek bir
nesnenin (bir şemsiye) kendinden çok uzak bir başka
8. Kimi sanatçılar dünyayı, ona ilişkin her türlü bayat nesneyle (bir dikiş makinesi) birlikte, her ikisi için de
algının; pembe ten, sarı veya kırmızı elmalara ilişkin garip kaçan bir yerde (bir fırın camekânı) bir arada
her türlü önyargının dışında, yepyeni görmemizi olmaları, kendiliğinden bu nesneleri işlev ve
isterler. Basmakalıp düşüncelerden kurtulmak kolay
kimliklerinden ayırır. Bu nesneleri eski anlamlarıyla
değildir elbette. Ama bu kalıplardan kurtulan
görmek bir yanılgıdır. Artık onlar, gerçek, şiirsel,
sanatçılar, genellikle en ilginç yapıtlarını veriyorlar.
Bize, doğadaki varlıkların hiç düşlemediğimiz, yepyeni bir anlama kavuşmuştur.
yepyeni güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır. Bu parçada aşağıdaki görüşlerden hangisi öne
Eğer onları izleyip onlardan bir şeyler öğreniyorsak, sürülmektedir?
pencereden dışarı bakmak bile heyecan verici bir
serüvene dönüşecektir. A) Var olmanın anlamı sanatçıya göre değişir.
B) Gerçek sanatçı, yapıtlarında doğanın gizemini
Bu parçaya göre, sözü edilen sanatçılar bize yansıtır.
aşağıdakilerden hangisini kazandırmaktadır? C) Sanatçı, yapıtında kendi kişiliğinin ipuçlarını
A) Heyecanları denetleme yetisi verir.
B) Değerleri karşılaştırma yetisi D) Sanat, doğadaki gerçekliğe farklı bir anlam
C) Renkleri doğadaki gibi algılama yetisi kazandırır.
D) Farklı güzellik anlayışlarını kabul etme eğilim E) Sanatın amacı güzeli ortaya koymaktır.
E) Doğadaki güzellikleri resme yansıtma isteği
(2003-ÖSS) (2005-ÖSS)
39
FELSEFE ÖSS SORULARI 5. ÜNİTE-SANAT FELSEFESİ

12. • Ressam sadece resim yapar, kendi düşüncelerini 15. Michelangelo bir anıt heykel yapmak üzere
resme yapıştırmaz. görevlendirilir. Heykelinde kullanacağı malzeme için
• Sanatçı eserini gerçekleştirmesindeki niyetiyle değil, mermer ocağına gider. Sanatçı, kendilerini eşsiz
yalnızca gerçekleştirdiği eserin niteliğiyle övgüyü hak heykellere dönüştürecek yontma kalemini bekler gibi
eder. görünen o mermer kütlelerin karşısında, coşkuyla
kendinden geçer. Böylece ocaklarda altı aydan fazla
Bu iki yargıdan çıkarılabilecek ortak sonuç
zaman geçirir. Oysa mermer kütlelerin içinde uyuyup
aşağıdakilerden hangisidir?
kalmış figürleri kurtarmak için bir an önce işe
A) Sanatçının görevi toplumu aydınlatmaktır. koyulması gerekirdi.
B) Sanatçı yaşadığı kültürün etkisindedir.
Bu parçaya göre sanatçının işlevi aşağıdakilerden
C) Sanatta önemli olan, sanat eserinin kendisidir.
hangisidir?
D) Her izleyici sanat eserini kendine göre yorumlar.
E) Sanatçının niyeti, sanat eserinin niteliğini belirler. A) İdeale uygun sanat eseri ortaya koymak
B) Doğayı aynen yansıtmak
(2007-ÖSS) C) Yeni bir form yaratmak
D) Hayal gücünün sınırlarını zorlamak
E) Malzemeyle sınırlı sanat etkinliğinde bulunmak
(2010-YGS)
13. Doğalcılığı modern resmin karşıtı olarak görenler var.
Şimdiye kadar doğal bir sanat eseri gören var mı,
bilmek isterdim doğrusu. Doğa ve sanat iki ayrı 16. Bir Japon filminde, evlenecek çift baharda çiçek
şeydir, aynı olamazlar. Doğadan ayrı bir şey olan açmış kiraz ağaçlarının çevrelediği yolda yürüyordu.
düşüncemizi sanat yoluyla dışa vururuz. Doğayı Görüntü harikaydı, beni çok etkilemişti. Japon
olduğu gibi resimlemeye inanan sanat bile her zaman inançlarında çiçek açmış kiraz ağacının, muhteşem
sanat olmuştur, doğa değil. güzelliği nedeniyle kutsal sayıldığını daha sonra bir
belgeselden öğrendim. Bunu öğrenmiş olmam o
Bu parçadan çıkarılacak sonuç aşağıdakilerden görüntüyle ilgili estetik yargımı değiştirmedi.
hangisidir?
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini destekler
A) Doğa ve sanat özdeş kavramlardır. niteliktedir?
B) Sanat doğanın kopyasıdır.
C) Sanat doğadan üstündür. A) Sanat eserinin topluma vereceği bir ileti olmalıdır.
D) Sanat ve doğa farklı varlık alanlarıdır. B) Estetik yargılar güzelin bilgisinden çok, alınan
E) Modern resim, resim sanatının son aşamasıdır. hazza bağlıdır.
C) Doğada güzel olanlar sanatta da güzeldir.
(2008-ÖSS) D) Sanatın amacı güzeli ortaya koymaktır.
E) En az bir süje haz alıyorsa o sanat eseridir.
(2010-YGS)

17. Sanat eserleri diğer nesneler gibi vardır. Resimler bir


14. Bir resim, düşünülerek bulunmaz, bizzat ele şapka veya palto gibi duvarda asılı dururlar. Sözgelimi
alınmadan kurgulanmaz. Bir insanın düşüncelerinin Van Gogh’un bir çiftçinin ayakkabılarını gösteren
değişmesi gibi, bir resim de yapılırken sürekli değişir. resmi bir sergiden diğerine taşınıp durur, aynı
Ve hatta bittiğinde bile, ona bakanların bilinç Zonguldak’tan gönderilen kömür veya Karadeniz
durumlarıyla bağlantılı olarak değişmeye devam eder. ormanlarından gönderilen tomrukların taşınması gibi.
Günden güne ve yaşamın bize dayattığı değişimlere Cemal Süreya’nın şiirleri, bir öğrencinin sırt
katlanarak… Bir canlı gibi resmin de kendine özgü bir çantasında diğer eşyalarıyla bir arada bulunabilir.
yaşamı vardır. Aslında bu çok doğal, resim ona bakan Beethoven’in eserleri kitapevlerinde raflara tıpkı
insan aracılığıyla yaşar. kırtasiye malzemeleri gibi yerleştirilir. Yine de bir
şeyi sanat eseri olarak görüp diğer nesnelerden ayrı
Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisi tutuyorsak o, estetikle ilgili görüşlerimize uygun
çıkarılamaz? demektir.
A) Resim alımlayıcıya göre şekillenir. Bu parçaya göre sanat eseri diğer nesnelerden
B) Sanat ürünü olmuş bitmiş bir yapıda değildir. hangi açıdan ayırt edilir?
C) Sanatçının yapmayı düşündüğüyle yaptığı aynı
değildir. A) Estetik kaygılarla oluşturulmasıyla
D) Sanat ürününün varlığı alımlayanın olmasına B) Doğayı aynen yansıtmasıyla
bağlıdır. C) Alımlayıcının değerlendirme biçimiyle
E) Sanat yapıtı olmadan sanattan söz edilemez. D) Evrensel nitelik taşımasıyla
E) Yaratıcısının düşüncesini içermesiyle
(2009-ÖSS) (2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1- C 2- E 3- E 404- E 5- C 6- C 7- A 8- D 9- C


10- A 11- D 12- C 13- D 14-E 15-E 16-B 17-C
FELSEFE 6. ÜNİTE – DİN FELSEFESİ

A. DİN FELSEFESİ NEDİR? Oysa din felsefesi, belli bir dini değil de genel olarak
Din felsefesi, genel olarak dini konu edinir. Din din olgusunu, dinin kavramlarını, temel iddialarını,
felsefesi; dinin dayandığı temel ilkeleri, dinle ilgili insan yaşamındaki yerini, akla dayalı olarak
temel kavramları, Tanrı ile ilgili görüşleri ele alır. açıklamaya ve sorgulamaya çalışır. Din felsefesi
Din felsefesi; belli bir dini değil de genel olarak din özgür düşünmeyi ve sorgulamayı temel alır. Yani
olgusunu akılcı bir şekilde ele alır. otoriteye bağlılığı yoktur. Din felsefesi dini
yaymak gibi amaç gütmez. İnsanları daha inançlı ya
Din felsefesi, öncelikle dini tanımlamaya ve da daha inançsız yapmaya da çalışmaz. Bu nedenle
açıklamaya çalışır. Daha sonra temel dinsel bütün dinlere eşit mesafede olur. Yani tarafsızdır.
kavramları (vahiy, Tanrı, mucize, ibadet, iman, Ayrıca din felsefesi insan yaşamını düzenleyecek
peygamber) açıklamaya çalışır ve insanlık tarihi kurallar koymayı da amaçlamaz.
boyunca ortaya çıkmış olan din ve çeşitli inanç
biçimlerini tutarlı, sistemli ve eleştirel bir şekilde B. DİN FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
incelemeye çalışır.
Din felsefesinin temel kavramları; Tanrı, inanç,
kutsal, peygamber, vahiy, dini tecrübe, fıtrat, tevhid,
1. Dine Felsefi Açıdan Bakış (Dinin Felsefi ibadet, iman, yüce, ruh, cennet, cehennem.
Temellendirmesi)
Felsefe dini konu edinirken onun üzerine eleştirel, C. DİN FELSEFESİNİN TEMEL PROBLEMLERİ
akılcı ve bütüncül bir bakış sergiler. Dinin felsefi
temellendirmesinde dinin temel iddiaları hakkında 1. Tanrı’nın varlığı problemi?
rasyonel (akılcı), objektif, kapsamlı ve tutarlı bir 2. Evrenin yaratılışı problemi?
tarzda düşünülmesi gerekmektedir. 3. Vahyin imkânı problemi?
4. Ruhun ölümsüzlüğü problemi?
1. Felsefe dine rasyonel açıdan bakmalıdır. Yani
dinin ana iddialarını akla dayalı olarak açıklamalıdır. Ç. TANRI’NIN VARLIĞI PROBLEMİ
2. Felsefe dini temellendirirken konuyu olabildiğince 1. Tanrının varlığını kabul edenler (Teizm)
kapsamlı ele almalıdır. Yani dinin temel iddialarını a) Monoteizm (Tek Tanrıcılık)
açıklamaya çalışırken tek taraflı yaklaşım b) Politeizm (Çok Tanrıcılık)
sergilemeyip karşıt görüşlere de yer vermesi gerekir. c) Deizm (Yaradancılık)
Mesela; Tanrı’nın varlığı sorununa “Tanrı vardır” d) Panteizm (Tüm Yaradancılık)
diyen teizm görüşünün yanında “Tanrı yoktur.” diyen e) Panenteizm (Diyalektik Teizm)
“ateizm” veya “Tanrı bilinemez.” diyen agnostisizm 2. Tanrının varlığı reddedenler (Ateizm)
görüşlerine de yer vermesi. 3. Tanrının varlığının bilinemeyeceğini savunanlar
3. Felsefenin dine bakışı tutarlı olmak zorundadır. (Agnostisizm)
Tutarlılık ileri sürülen bir düşüncenin kendi içinde
çelişkisiz olması demektir. 1. Tanrının Varlığını Kabul Edenler (Teizm):
Teizm, ilahi şeylere veya Tanrı’ya inanmak demektir.
4. Felsefe dini temellendirirken, nesnel (objektif) Teizm, Tanrı’nın varlığını ve onun evrenin yaratıcısı
olmak zorundadır. Yani taraf tutmaması gerekir. ve koruyucusu olduğunu savunan anlayıştır. Tanrı
öncesiz (ezeli) ve sonrasız (ebedi) dır. Teist
2. Teoloji ile Din Felsefesinin Farkı düşünürler, Tanrının varlığını akla dayalı bazı
Teoloji (İlahiyat) de tıpkı din felsefesi gibi Tanrı, kanıtlar ileri sürerek ispatlamaya çalışmışlardır. Bu
evren, insan ve dini konu edinir. kanıtlar; ontolojik, kozmolojik, ahlak ve düzen ve
amaç kanıtı
Teoloji, inanca dayanır; inancın sınırları dışına
çıkmaz. Bu nedenle her dinin kendine özgü bir Ontolojik Kanıt: Tanrı’nın varlığını, Tanrı
teolojisi vardır. Yani Teoloji, belli bir dini ve bu kavramından yola çıkaracak ispatlamaya kalkan
dine ait konuları ele alır. Her din açıklamalarını, anlayıştır. İlk kez bu kanıtı ortaya atan kişi St.
inandığı kutsal kitaplarına, peygamberlerinin Anselmus’tur. Tanrı tasarlanabilen en yetkin
bildirdiklerine ve din büyüklerinin yorumlarına (mükemmel) varlıktır. Yetkin varlık, var olmadığı
dayandırır. Teoloji bu çerçevede temellendirdiği dini takdirde yetkin olamaz. Bu kanıtı ileri sürenlerden
öğretiyi, dogmatik ve otoriteye bağlı kalarak kabul biri de Descartes’tir. Ona göre, insan yetkin olmayan
eder ve yaymaya çalışır. Bu nedenle konularına varlıktır. Fakat yetkin olmayan insanda yetkin varlık
taraflı biçimde yaklaşırlar. Dogmatik olduğu için düşüncesi vardır. İnsan kendi kendine yetkin varlık
eleştiriye yer yoktur. Teolojinin amacı inananların düşüncesini koyamaz. Çünkü insan yetkin bir varlık
inançlarını güçlendirmek ve kuralları ile insan değildir. Demek ki insana bu düşünceyi bir yetkin
yaşamını düzenlemektir. varlık vermiştir.
41
FELSEFE 6. ÜNİTE – DİN FELSEFESİ

Kozmolojik Kanıt: Bu kanıt, ilk neden ve Uyarı: Panteizm ile Panenteizm arasında önemli
nedensellik kanıtıdır. Hiçbir şey, nedensiz olarak bir fark: Panteizmde her şey Tanrı’dır. Panenteizm
meydana gelmez. Her şeyin bir nedeni vardır; her bir de ise, her şey Tanrı’dan sudur etmiştir
neden, başka bir nedenin sonucudur. Yani var olan (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı‘ya
her şeye, kendisinden önce gelen bir şey neden dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan
olmuştur. Bu nedenlere bakarak, ilk nedene kadar evrim/tekâmül’den geçmektir.
ineriz ve yani tanrıyı buluruz. Tanrı var olma nedeni
bulunmayan temel tek varlıktır. 2. Tanrının Varlığını Reddedenler (Ateizm):
Tanrının varlığını inkâr eden görüşe Ateizm denir.
Düzen ve Amaç Kanıtı: Evrenin her yeri en ince Ateizm, Tanrı’nın varlığını inkâr etmekle beraber
ayrıntısına kadar düzenlenmiş şekildedir. Evrendeki tüm dinlere, inançlara karşı çıkar. Ateizm, doğaüstü
bu düzen belli amaçlara hizmet etmektedir ve gücün varlığını reddeder. Bu nedenle ruha, cennete,
evrende yaşamın sürmesini sağlamaktadır. Ne düzen cehenneme, ölümden sonraki hayata inanmazlar. Bu
ne de amaç kendi kendine ortaya çıkamaz. O halde, anlayışın temelinde materyalizm (maddecilik)
evrene düzen ve amaç veren bir gücün veya bilincin düşüncesi yatar. Temsilcileri Karl Marx, Leibniz,
varlığının olması gerekir. Bu varlık da Tanrı’dır. La Mettrie, Holbach, Nietzsche ve Jean Paul
Sartre’dir. Bunlar, evrendeki yetersizliklerden,
Ahlak Kanıtı: Tanrı olmasaydı her şey mubah kusurlardan, kötülüklerden yola çıkarak, Tanrı’nın
olurdu. O halde iyi ve kötünün anlam ifade yokluğunu ispatlamaya çalışmışlardır.
edebilmesi için, bunların karşılıklarının olması
gerekir. Bu karşılıkları uygulayacak bir güce ihtiyaç Kötülük Kanıtı: İçinde yaşadığımız dünyada kötü
vardır. Bu da Tanrı’dır. olarak nitelediğimiz oluşumlar vardır. Savaşlar,
hastalıklar, depremler gibi. Mutlak olarak iyi olan
a) Monoteizm (Tek Tanrıcılık): Yalnızca tek bir Tanrı olsaydı bu kötülükler olamazdı. Eğer Tanrı var
Tanrı’nın var olduğunu savunan görüştür. olsaydı, bunlara engel olurdu. Ayrıca dinler insan
yaşamlarında bazı kötülüklere neden olmuştur.
b) Politeizm (Çok Tanrıcılık): Birden çok Tanrı’nın Mesela, din savaşlarının nedeni Tanrı’dır.
var olduğunu savunan görüştür.
Ahlaki Gerçekler Kanıtı: Başlıca savunucuları
c) Deizm (Yaradancılık): Deizm anlayışı iki temele Nietzsche ve Jean Paul Sartre’dir. Sartre’ye göre,
dayanır; ilki Tanrı’nın varlığı akılla bilinebilir, evrende kendi kendini yaratan tek varlık insandır.
ikincisi evren yaratıldıktan sonra, kendi yasalarına İnsan, kendi kendini yapar ve kendi değerlerini gene
göre işler. Yani Tanrı evrene karışmaz, evrene kendisi oluşturur. Ona göre, evrendeki her nesnenin
aşkındır. Deizm, dine akılcı bir açıdan yaklaşır. bir özü, birde var oluşu vardır. Yalnız insanda var
Deizm’e göre Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için oluş özden önce gelir. Yani önce insan vardır; sonra
mucizelere, vahiylere ihtiyaç yoktur, bunlara karşı kendi özünü kendi yaratır. Tanrı varsa özgürlük yok
çıkar. Temsilcileri J.Locke, J.J.Rousseau ve demektir. O zaman insan kendi özünü oluşturma
Voltaire’dir. gücünden yoksun olacaktır.
d) Panteizm (Tüm Yaradancılık): Tanrı ile evreni 3. Tanrının Varlığının Bilinemeyeceğini
bir, aynı ve özdeş kılan anlayıştır. Bu anlayışa göre, Savunanlar (Agnostisizm): Tanrı’nın varlığının
Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı veya yokluğunun bilinemeyeceğini savunan görüştür.
yoktur. Aksine Tanrı doğada, nesnelerde ve her şeyde Bu anlayışa göre, biz Tanrı’nın varlığını veya
vardır. Her şey Tanrı’dır. Tanrı evrenin kendisidir. yokluğunu ispatlayamayız. Bu yüzden Tanrı vardır
Evrende var olan her şey aslında bir bütün olarak veya yoktur diyemeyiz.
Tanrı’yı oluşturur. Tanrı, evrendeki bütün varlıkların
toplamıdır. Temsilcileri Plotinos, Bruno’dur. İlk temsilcisi Protagoras’dır. Ona göre, tanrılar
hakkında bilgi edinmemizi engelleyen birçok şey
e) Panenteizm (Diyalektik Tanrıcılık, Diyalektik vardır. Tanrılar duyularla algılanamaz. Bu yüzden,
Teizm): Her şey Tanrı’dadır ve Tanrı ile evren bir benim bilgim Tanrı’nın var olduğunu veya yok
değildir. Bu anlayışa “Çift kutuplu Tanrı anlayışı” olduğunu bilmeye yetmez. O yüzden bu konu
denir. Tanrı’yı soyut, mutlak ve değişmez gibi hakkında hiçbir şey diyemeyiz.
yönleriyle evrenin üstünde (aşkın); somut, göreli ve
değişen yönleriyle de evrenin içinde (içkin) görür. Agnostisizm deyimini ilk kullanan Huxley’dir. O da
Tanrı evrenin dışında bir aşkınlığa sahiptir, onunla tıpkı Protagoras gibi, Tanrı’yı duyularımızla
birlikteyken. Hem zamanın içindedir hem dışında; algılayamadığımızı bu yüzden Tanrı’nın var olup
hem değişendir hem de değişmeyendir. Temsilcileri olmadığı konusunda bir yargı veremeyeceğimizi
White Head, Hegel, Spinoza, İbn-ül Arabî. söyler. Diğer temsilcileri H. Spencer, Pascal’dır.
42
FELSEFE 7. ÜNİTE – SİYASET FELSEFESİ

Not: Bu üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen ÖSS Hukuk: Gerek bireyler arası ilişkileri gerekse bireyin
sınavlarında toplam 12 soru sorulmuştur. devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen, yaptırım
gücünü devletten alan yazılı kurallar ve yasalar
A. SİYASET FELSEFESİ NEDİR? sistemidir.
Siyaset kelimesi, “idare etmek” manasına gelir. Yasa: Bireylerin toplum içindeki davranışlarını
Günümüzde siyaset en genel anlamıyla ülke, toplum düzenleyen, buyruk niteliği taşıyan yazılı hukuk
ve devlet yönetimiyle ilgili tüm etkinliklerdir. kurallarıdır.
Adalet: Herkese hak ettiğini vermektir.
Siyaseti konu edinen birçok disiplin vardır. Demokrasi: İnsan hak ve özgürlüklerinin anayasa ile
Bunlardan biri olan siyaset felsefesi; devleti, siyasal güvence altına alındığı; katılıma, çoğulculuğa ve
otoriteyi, siyasal otoritenin (iktidarın) kaynağını, hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışıdır.
kullanış biçimini, siyasal otoriteyle (devlet) birey İnsan Hakları: İnsanın doğuştan sahip olduğu
arasındaki ilişkiyi ele alan felsefe disiplinidir. dokunulamaz, vazgeçilemez haklarıdır.
Siyaseti konu edinen diğer bir disiplin olan siyaset Laiklik: Din işlerini devlet işlerinin dışında tutan
bilimi ise; devleti, siyasal kurumları ve rejimleri, bu yönetim anlayışıdır. Devletin bütün dinlere eşit
kurumların ve rejimlerin oluşmasında, değişmesinde mesafede olması ve inanç hürriyetinin güvence altına
rol oynayan tutum ve davranışları ele alır. alınmasıdır.
Bürokrasi: Devletin, yasalarla belirlenmiş
Siyaseti konu edinen bu iki disiplinin devlet ve görevlerini yerine getiren memurların oluşturduğu
yönetim olgusuna yaklaşımları birbirinden farklıdır. hiyerarşik (kademeli) yapılanmadır.
Siyaset bilimi; siyasette “olanı” inceler ve açıklar.
Siyaset alanına giren tüm olguları, bilimsel C. SİYASET FELFESİNİN TEMEL SORULARI
yöntemlerle araştırır, genel sonuçlara ve yasalara
ulaşmaya çalışır. Siyasal olaylarla ilgili değer İktidar, kaynağını nereden alır?, Meşruiyetin ölçütü
yargılarında bulunmaktan kaçınarak objektif olmaya nedir?, Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?,
çalışır. Oysa siyaset felsefesi “olması” gerekeni ele Bürokrasi nedir?, Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?
alır. Var olandan hareketle olması gerekeni yani ideal Sivil toplum nedir?, Bireyin temel hakları nelerdir?,
olan devlet tanımını ve özelliklerini ortaya koymaya En iyi yönetim biçimi hangisidir?, Herkesin memnun
çalışır. Siyasal olaylarla ilgili değer yargılarında (iyi- olabileceği bir yönetim biçimi olabilir mi? Birey-
kötü) bulunur. Var olmuş devletleri iyi ve kötü gibi devlet ilişkisi nasıl olmalıdır? Eşitlik nedir? Adalet
değer yargılarında bulunarak sınıflar. nedir? soruları siyaset felsefesinin temel sorularıdır.

1. İktidarın Kaynağı ve Meşruiyetin Ölçütü Nedir?


B. SİYASET FELSEFESİNİN KAVRAMLARI
İktidarın meşruiyet sorunu, iktidarın kaynağıyla
Birey: Bir toplumu oluşturan ve toplumun bir üyesi yakından ilgilidir. Çünkü, her iktidar kendi
olan insandır. kaynağının ilkelerine, dayanaklarına bağlı kaldığı
Toplum: Temel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak sürece meşru sayılabilir. Devleti yönetenler,
için bir araya gelen, birbirleriyle ilişki kuran, ortak iktidarlarını bir meşruiyete dayandırmazlarsa, o
bir kültürü paylaşan, aynı toprak parçası üzerinde iktidar sürekli olamaz. Bu nedenle meşruiyetin ölçütü
yaşayan insan topluluğudur. iktidarın kaynaklarına dayalı olarak açıklanabilir. Bu
Sivil toplum: Devlet kurumlarının dışında kendini açıklamalar genel olarak dört tanedir.
yönlendirebilen, hak ve özgürlüklerini savunabilen
özgür ve özerk vatandaşlardan oluşan topluluklardır. a) İktidar kaynağını “insanın doğasından” alır.
Devlet: Siyasi sınırları tespit edilmiş belirli bir toprak İktidar, toplumun içten ve dıştan gelebilecek
parçası üzerinde egemenliğe sahip en büyük siyasi tehlikelere karşı korunma ihtiyacından doğar.
kurumdur (örgütlenmedir). Kendini oluşturan insan İnsanları koruma, temel ve sosyal ihtiyaçlarını
topluluğu üzerinde denetim ve yaptırıma sahiptir. karşılama, ahlaki olarak olgunlaşma ve erdemli
İktidar: Bir toplumda halkı yönetme gücüne sahip insanlar yetiştirme gibi işlevleri yerine getiren iktidar
olan kişi ya da kişilerdir. meşru sayılır. Önemli temsilcileri Platon,
Yönetim: İktidarı elinde bulunduran kişi ya da Aristoteles, Farabi ve İbn-i Haldun.
grupların toplumu idare etmesidir.
Meşruiyet: İktidarı elinde bulunduranların, yönetme b) İktidarın kaynağı “Tanrı”dır. Devlet, Tanrı’nın
gücünü yasalara uygun olarak sürdürmeleridir. Bir istediği bir kurumdur. İktidar sahipleri Tanrı’nın
eylemin yazılı yasaya, hukuka uygunluğudur. yeryüzündeki temsilcileridir. İktidar, toplumu
Egemenlik: Devletin, iktidar gücünü hiçbir iç veya Tanrı’nın koyduğu bu yasalara uygun şekilde
dış baskı olmadan kullanmasıdır. yönettiği sürece meşrudur. İslam toplumlarında ve
Hak: Bireyin başka bireylerden veya kurumlardan Orta Çağ Avrupa’sında benimsenen anlayıştır.
isteyebileceği, talepte bulunabileceği her şeydir. Önemli temsilcisi St. Augustinus (354-430).
43
FELSEFE 7. ÜNİTE – SİYASET FELSEFESİ

c) İktidar kaynağını “toplumdaki bireylerin birlikte Devlet, işlerini işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı
yaşama isteğinin bir sözleşmeye dayalı olarak olarak ast üst ilişkisi içinde görevlendirdiği bu
ortaya koymasından” alır. Yani devlet ortak memur topluluğu vasıtasıyla yürütür. Bu
iradenin (sözleşmenin) bir ürünüdür. İktidar, ortak örgütlenmede memurların görev ve yetkileri ayrıntılı
iradenin isteği sayılan şeyleri gerçekleştirmesiyle olarak belirlenmiştir. Herkes bir üstteki amirinin
meşru sayılır. Hobbes’e göre, insan doğal durumunda yasalara uygun emirlerine uymak zorundadır. Sahip
kendi varlığını tehdit eder. İnsanlar birbirlerine karşı olunan yetkilere memura değil görevine (makamına)
duydukları sevgiden değil de birbirlerinden aittir. Memur bu yetkileri ancak görevde kaldığı
korktukları için bir araya gelerek bir takım haklarını sürece kullanabilir ve bir başkasına devredemez.
kullanma yetkilerini üstün güce yani devlete Fakat yönetim sorumluluğuna sahip olan siyasiler ise
devretmişlerdir. Devlet var olmazsa insanlar gelip geçicidirler.
birbirlerine zarar verirler. Yani devlet, insanların
zorunlu olarak bir arada yaşama isteğinden Max Weber’e göre bürokrasiden vazgeçmek
doğmuştur. Önemli temsilcileri T.Hobbes, J.Locke mümkün değildir. Çünkü bürokrasi, devletin yönetim
ve J.J.Rousseau. işlevini düzenli, güvenli ve sürekli bir biçimde yerine
getirebilmesini sağlamaktadır.
d) Marksizm anlayışına göre, devlet hizmet ettiği
sınıfın çıkarlarını korumasıyla meşru kalır.
Bürokrasiyi vazgeçilmez kılan özellikler
2. Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir?  Yasal kural ve yaptırımlara dayanması
 Devamlılığı sağlanmış bir görevliler kadrosunun
Max Weber (1864-1920) egemenliğin kullanış
olması
biçimlerini geleneksel, karizmatik ve rasyonel
 Yazılı belge ve işlemlere dayalı çalışma
egemenlik olmak üzere üç gruba ayırmıştır.
geleneğine sahip olması
a) Geleneksel egemenlik: Egemenliğin halka değil  Mevki, bilgi ve yeteneğe göre verilmiş yönetme
de belli kişilere veya ailelere ait olduğu ve yetkisi ve sorumluluğunun olması
egemenliğin babadan oğula geçtiği yönetim şeklidir.  İş bölümü ve uzmanlaşmaya dayalı olması
Egemenliği toplumun gelenek, görenek ve inançları  Açık-seçik bir hiyerarşik yapının olması
belirler. Toplumda geçerli olan kurallar bunlarla
ilgilidir. Mesela; krallık, monarşi, şeyhlik gibi.

b) Karizmatik Egemenlik: Yönetenin (liderin) 4. Sivil Toplumun Anlamı Nedir?


kendisinde üstün özellikleri olduğuna inanıldığı Sivil toplum, devlet kurumlarının dışında kendini
egemenlik biçimidir. Yönetene gelenek veya yasalar yönlendirebilen, hak ve özgürlüklerini savunabilen
nedeniyle değil, inandıkları ve güvendikleri için itaat özgür ve özerk vatandaşlardan oluşan topluluklardır.
ederler. Yöneten, gerçekleştirdiği olumlu üstün Demokrasinin gelişmesiyle bir takım kesimler kendi
başarılarından dolayı yönetme gücünü kendinde hak ve çıkarlarını korumak amacıyla örgütlenmeleri
bulur. Mesela; peygamberlerin, geçmişinde sonucu ortaya çıkmıştır. Sivil toplum bir nevi
kahramanlık gösteren birinin otoritesi (Atatürk) gibi. toplumun kendi kendini yönlendirmesidir. Dernekler
ve sendikalar sivil topluma örnektir.
c) Rasyonel (Akılcı) / Yasal (Demokratik)
Egemenlik: Egemenliğin, yazılı kurallara yani
rasyonel hukuka dayandırıldığı otoritedir. Hukuk Sivil toplumun işlevleri
kuralları hem yöneteni hem de yönetileni bağlar. Hiç  Bireysel hak ve özgürlükleri devletin tek taraflı
kimsenin gücü ve yetkisi sınırsız değildir. Devletin baskısından koruyarak güvence altına almak
örgütlenme yapısında kuvvetler ayrılığı (yasama,  Bireylerin ve toplumun istek ve kaygılarını dile
yürütme ve yargının farklı ellerde toplanması) ilkesi getirmek, hak ve çıkarlarını korumak
geçerlidir. Günümüz toplumların çoğu buna örnektir.  Toplumda demokratik anlayışın, yönetimde
demokratik ilkelerin yerleşmesine katkıda
3. Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi? bulunmak
 İktidar karşısında kamuoyu oluşturup baskı
Bürokrasi devletin, yasalarla belirlenmiş görevlerini
kurarak siyasi kararların alınmasında etkili olmak
yerine getiren memurların oluşturduğu hiyerarşik
 İhtiyaç sahiplerine yardım, sağlık, eğitim gibi
(kademeli) yapılanmadır. Bürokratlar bu memur
konularda gönüllü kamu hizmetinde bulunarak
grubunda yönetici olan kişilerdir. Müsteşar, vali,
bu alanlarda devletin yükünü azaltmak
kaymakam, müdür, şef birer bürokrattır. Bürokratlar
hem uzman hem de kalıcıdırlar.
44
FELSEFE 7. ÜNİTE – SİYASET FELSEFESİ

5. Bireyin Temel Hakları Nelerdir? Aristoteles (MÖ 384-322): Ona göre devlet, doğanın
Temel haklar; insanın doğuştan sahip olduğu bir devamıdır ve insanın doğasına bağlı olarak ortaya
dokunulamaz, vazgeçilemez haklarıdır. Günümüzde çıkan organik bir varlıktır.
bireyin temel hak ve özgürlükleri yasalarca güvence
altına alınmıştır. Temel haklar üç grupta toplanır. Farabi (870-950): Ona göre bütün insanlar,
ihtiyaçlarını giderebilmek için birbirleriyle
a) Kişisel Haklar (Koruyucu Haklar): Bireyi yardımlaşmaya ve birlikte bulunmaya muhtaçtır.
devletin ve toplumun gücüne karşı koruyan haklardır. Farabi bu nedenle insana için “içtimai ve siyasi bir
Bu nedenle bu haklara “koruyucu haklar” denir. canlıdır” der. İnsanların toplu halde yaşamasının bir
Örneğin; yaşama hakkı, kişi güvenliği, özel yaşamın amacı da bireyler açısından yetkinliği
gizliliği, konut dokunulmazlığı, din ve vicdan gerçekleştirmektir. Yeterlilik ve yetkinlik, medeni
özgürlüğü, haberleşme ve düşünce özgürlüğü gibi. bir hayat tarzıyla mümkün olduğundan, ailelerin,
köylere; köylerin şehirlere ve şehirlerin de devlete
b) Toplumsal ve Ekonomik Haklar (İsteme
yönelmesi doğal bir zorunluluktur.
Hakları): Sosyal devlet ilkesinden dolayı bireyin
devletten isteyebileceği haklardır. Bu nedenle bu
İbn-i Haldun (1332-1406): Ona göre toplum
haklara “isteme hakları” denir. Kişisel haklara göre
insanların birbirine muhtaç olmasından dolayı
ikinci plandadır. Örneğin; ailenin korunması, eğitim-
çıkmıştır. Oysa devlet, insanı toplum içindeki diğer
öğretim hakkı, çalışma ve sözleme özgürlüğü, sağlık
insanların saldırı ve zulmünden korumak için
hakkı, sosyal güvenlik hakkı ve mülkiyet hakkı gibi.
kurulmuştur. İnsanın toplumsal yönü kadar hayvani
c) Siyasal Haklar (Katılma Hakları): Vatandaşın bir yanı da vardır. İşte üstün otoriteye sahip devlet
devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardır. Bu belirlediği yasalarla insanı, sahip olduğu bu hayvani
nedenle bu haklara “katılma hakları” denir. yönüne karşı koruyan bir silahtır. Böylece insanlar
Örneğin; seçme, seçilme ve siyasal etkinliklerde için, devlet doğal bir zorunluluk olarak ortaya çıkar.
bulunma hakkı, siyasi parti kurma, partilere girme ve
partilerden ayrılma hakkı, kamu hizmetine girme 2. Devletin, Yapay Bir Varlık (Kurum) Olduğunu
hakkı, dilekçe hakkı ve vatandaşlık hakkı gibi. Savunanlar: Bu anlayışı göre devlet, insanların
kendi arasında uzlaşarak toplumu ve devleti meydana
Ç. DEVLET NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR? getirirler. Temsilcileri Thomas Hobbes, John Locke
Bireylerin oluşturduğu toplumdaki düzeni, bireysel ve J. J. Rousseau’dur.
vicdanlar sağlayamaz. Çünkü vicdanın zorlama ve
yaptırım gücü yoktur. Bu nedenle toplumsal yaşamın Thomas Hobbes (1588-1697): Doğal durumunda
sürdürülebilmesi için çeşitli kurallara, yasalara ve birbirinin kurdu olan insanlar, bir sözleşmeyle hak ve
bunları uygulayacak ve denetleyecek kurumlar üstü özgürlüklerini kendi iradeleriyle daha üstün bir
bir en üst kuruma ihtiyaç vardır, bu da devlettir. varlığa yani devlete devrederek kargaşa ve savaşa son
Devletin var oluşuyla ilgili iki temel görüş vardır: verip güvenlik içinde yaşamak istemişlerdir. Ortak
iradenin (sözleşme) bu isteği devletin yapma kurum
1. Devletin, Doğal Bir Varlık (Kurum) Olduğunu olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu isteğin
Savunanlar: Bu anlayışa göre, doğadaki düzenin bir yerine getirilmesi içinde devletin sınırsız yetkiyle
devamı olan devlet diğer canlılar gibidir, büyük bir donatılmış olması gerekir.
organizmadır, doğal bir varlıktır. Temsilcileri Platon,
Aristoteles, Farabi ve İbn-i Haldun’dur. John Locke (1632-1704): Hobbes gibi toplumun
kuruluşunu toplumsal sözleşmeye dayandırmaktadır.
Platon (MÖ 427-347): Ona göre insan ile devlet Ama Hobbes gibi devleti, mutlak egemenliğe sahip
arasında büyük bir benzerlik vardır. Devlet büyük bir güç olarak görmez. İktidarın gücünün
ölçekli canlı bir organizma (insan) dır. İnsanlarda sınırlandırılması gerektiğini savunur, bunun için
bulunan bazı yetiler (beslenme, irade, akıl) toplumsal “Kuvvetler ayrılığı” ilkesini ortaya atmıştır. Devlet,
sınıflar (halk-işçi, asker, yönetici) olarak karşımıza onu kuran toplumun amaçlarının gerçekleşmesinde
çıkmaktadır. İşçi sınıfı insandaki beslenme güdüsüne, sadece bir araçtır. Devlet, bir sözleşmenin sonucu
koruyucu sınıfı (askerler, savaşçılar) irade ve olduğu için yönetilenlerin de onayına sahip olacaktır.
cesarete, yöneticiler sınıfı (filozoflar) da akla karşılık Bu siyasal güç mülkiyet hakkını korumak amacıyla
gelmektedir. Bu anlamda devlet, doğanın bir devamı kurulduğundan, bunun ortadan kaldırılması
olarak ortaya çıkmıştır ve insan görünümündedir. düşünülemez. Aksi durumda siyasi otoritenin
Platon’a göre, insanın tek başına kendine yetmemesi, meşruiyeti ortadan kalkacaktır. Bunun için siyasi
başkalarına ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Bu iktidarın sınırlandırılması gerekir, bunun yolu
nedenle insanlar yardımlaşmak için bir araya kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır.
toplanmış ve böylece toplumu-devleti oluşturmuştur.
45
FELSEFE 7. ÜNİTE – SİYASET FELSEFESİ

Jean Jacques Rousseau (1712-1778): Hobbes’un 2. İdeal Düzenin Olabileceğini Kabul Edenler:
insanın doğuştan kötü olduğu düşüncesine karşı a) Özgürlüğü temel alan yaklaşım (Liberalizm):
çıkar, tersine insan doğasının iyi olduğunu ve Locke Temsilcileri A. Smith, J. Locke ve J. S. Mill’dir. Bu
gibi, insanın doğuştan özgür ve barış yanlısı yaklaşıma göre ideal bir siyasal düzen, özgürlük
olduğunu, devletin de bunu gözetmesi gerektiğini temeli üzerine kurulmalıdır. Çünkü, insan özgürlüğü
ileri sürmüştür. Rousseau’ya göre, toplumsal sayesinde kendini gerçekleştirir ve yaratıcı olur.
sözleşme ile kendini topluma bağlayan insan için Birey siyasette (düşünce, ifade), dinde (inanç), ve
artık, bencil çıkarlara yönelik “özel istem”in önemi ekonomide (girişim) olabildiğince özgür kılınmalıdır.
yoktur, önemli olan “genel istem”dir yani ortak Liberalizm bireyciliği, özgürlüğü, hukukun
çıkarlardır. Bireyin özel istemi genel isteme aykırı üstünlüğünü, serbest piyasa ekonomisini, birey
olamaz, yoksa toplum onu saygıya zorlayacaktır. karşısında devlet gücünün sınırlandırılmasını temel
alarak ideal düzene ulaşılabileceğini savunur.
D. İDEAL DÜZEN ARAYIŞLARI
1. İdeal düzenin olabileceğini reddedenler Ekonomik liberalizm, devletin ekonomik hayata
2. İdeal düzenin olabileceğini kabul edenler müdahalesinin en az düzeyde tutulması gerektiğini
savunur. A. Smith bunu kısaca “Bırakınız yapsınlar,
1. İdeal Düzenin Olabileceğini Reddedenler: bırakınız geçsinler” sözüyle ifade etmiştir. A. Smith
a) Sofistler: Protagoras’a göre, her insanın istekleri ve J. S. Mill’e göre, serbest girişim ve kar güdüsü ile
ve amaçları faklıdır. Bu nedenle insanları mutlu bireyler zenginleşip refah düzeyi arttıkça, toplum da
edebilecek devlet sisteminin özellikleri de farklı zenginleşir ve refah düzeyi artar. Böylece bütün
olacaktır. Bu yüzden herkesi mutlu edebilecek ve toplumun refah ve mutluluğu sağlandığından ideal
herkesin üzerinde anlaşabileceği ideal düzen olamaz. düzen gerçekleştirilmiş olur. Siyasal liberalizm ise
devlet yetkilerinin her anlamda kısıtlanması
Doğal düzen ve doğal yaşam, toplumsal düzenden
gerektiğini savunur. Temsilcisi Locke’dir.
daha değerli ve üstündür. Toplumsal yaşamda sayıca
çok olan güçsüz insanlar, kendilerini korumak
b) Eşitliği temel alan yaklaşım (Sosyalizm):
amacıyla bir araya gelerek, doğal yasalara aykırı olan
Temsilcileri Saint Simon, Karl Marx ve Robert
yasaları yapmışlardır. Bu ise doğal yaşama aykırıdır
Owen’dir. Bu yaklaşıma göre ideal bir siyasal düzen,
ve doğru bir şey değildir. Çünkü bu, güçsüzün
eşitlik temeli üzerine kurulmalıdır. Liberalizme tepki
güçlüye karşı bir tür şiddet uygulaması anlamına
olarak doğmuştur. Liberalizmin ekonomideki
gelir. İdeal düzen olamaz, çünkü ideal düzen doğanın
uygulaması kapitalizmin yarattığı gelir dağılımındaki
kendi düzenidir ve bu ideal düzen doğada kalmıştır.
adaletsizlikle zengin daha zengin, fakiri daha fakir
Gorgias’a göre, herkesin benimseyebileceği bir olmaktadır. Sosyalizm sınıfsız, eşit, ideal bir toplum
düzen olamaz. Çünkü devlet, insan özgürlüğünü düzeni oluşturmak için özel mülkiyetin ortadan
kısıtlar. Bu da, insanın doğasına aykırıdır. Bu kalkması ve üretim araçlarının devlet tekelinde
bakımdan sosyal düzeni ve devleti reddeder. toplanması gerektiğini savunur. Böylece sermayeyi
temsil eden işveren sınıfı ile emeği temsil eden işçi
b) Nihilizm: Nihilizm siyasi manada, hiçbir otoriteye sınıfı arasındaki gelir dağılımı adaletsizliği ortadan
boyun eğmemektir. Nihilizm’e göre her türlü otorite kalkacak ve tüm insanların eşitliğine dayanan sınıfsız
insanın doğasına aykırıdır. Otoriteye dayalı tüm ideal bir toplum düzeni kurulabilecektir.
kurumlar insan özgürlüğünü kısıtlar. Öyleyse, insanı
sınırlayan bütün değer, kurum ve düzenler kötü olup
c) Adaleti temel alan yaklaşım: Temsilcileri
yıkılmalıdır. Çünkü her türlü otorite insanın
Eduard Bernstein (1850-1932) ve John Rawls
güdülerini köreltir, kişiliğini tahrip eder ve bütün
(1921-2002)’tır. Adalet, hem özgürlüğün hem de
kötülükler bu yüzden ortaya çıkar. En önemli
eşitliğin temel ilke olarak bir arada kabul edilmesidir.
temsilcisi Nietzsche’ye göre her türlü otorite insanın
Çünkü ne özgürlük ne de eşitlik tek başına toplumları
doğasına aykırıdır. İnsanın doğasına uygun olan;
ideal düzene ulaştıramamıştır. Bu nedenle özgürlük
güçlü, korkusuz ve acımasız olmaktır. Devlet, insan
ve eşitliği kapsayacak ve ideal düzeni sağlayacak
üzerinde baskı kurarak onun doğallığını ve
başka bir temele ihtiyaç vardır. O temel de adalettir.
yaratıcılığı yok eder. Bu nedenle otoriteye dayalı bir
düzenin ideal düzen olması mümkün değildir. Adalet herkese hak ettiğini vermektir. Bu yaklaşım
c) Anarşizm: İnsan üzerindeki tüm kısıtlama ve uygulamada sosyal hukuk devlet anlayışını ortaya
zorlamalar kaldırılmalı, otoritesiz ve devletsiz bir çıkarmıştır. Bu anlayışa göre hukuk, devletin temeli
düzen kurulmalıdır. İnsanlar devlet olmadan daha olmalıdır. Düzen, hukuka göre gerçekleşmelidir.
adil ve mutlu yaşayabilirler. Bu nedenle ideal düzen Böyle bir düzende özgürlük, bireyin çalışma, düşünce
olamaz. Temsilcileri Proudhon, Stirner ve ve yaratma özgürlüğü şeklindedir. Eşitlik ise,
Bakunin’dir. herkesin kanun önünde aynı haklara sahip olmasıdır.
46
FELSEFE 7. ÜNİTE – SİYASET FELSEFESİ

3. Ütopyalar: Ütopya, hiçbir yerde var olmayan ve Günümüzdeki demokratik hukuk devleti anlayışında
gelecekte var olabileceği düşünülen, devlet ve toplum birey-devlet ilişkisi, akılcı ve gerçekçi bir şekilde
tasarılarıdır. dengelenmiştir. Karşılıklı hak ve ödevlere bağlı
olarak temellenen bu denge hem bireyin hem de
Ütopyalar, henüz uygulama alanı bulamamış devletin varlığının önemli olduğu, birinin diğerine
toplumsal ve siyasal düzen şekilleridir. Geleceğe feda edilemeyeceği gerçeğine dayanır.
yönelik olan tasarımlardır. Gerçeklikle tam olarak
bağdaşmaz. Ütopyalar iki türlüdür. Birey-devlet ilişkisinin bu duruma gelmesi birçok
düşünürün katkısıyla olmuştur. Bunlardan en
a) İstenilen Ütopyalar: Bunlar olması istenen düzen önemlileri Yusuf Has Hacip, John Locke (1632–
tasarımlarıdır. Daha çok, insanın refah ve 1704), Montesquieu (1689–1755), Karl Popper
mutluluğunu sağlamayı amaçlayan ideal düzen (1902–1994)’dir.
tasarımlarıdır. Platon’un “İdeal Devlet”i, Farabi’nin
“Erdemli Şehir”i, F.Bacon’un “Yeni Atlantis”i, Yusuf Has Hacip, “Kutatgu Bilig” adlı eserinde
Thomas More’un “Ütopya”sı ve Campenalla’nın birey-toplum ilişkisini ele almıştır. Ona göre, devletin
“Güneş Ülkesi” istenilen ütopya örnekleridir. ideal bir devlet olabilmesi için, akla, adalete, doğru
ve adil yasalara dayanması gerekir. Ona göre
b) İstenmeyen (Korku) Ütopyalar: Bilim ve hükümdar; cesur, bilge ve akıllı, erdemli, dürüst ve
teknolojinin hızlı gelişmesinin yarattığı endişe ve adil olmalıdır; zalim olmamalıdır. Halk tarafından
gelecekte devletlerin bloklaşarak despotik sevilmesi için, güler yüzlü, tatlı sözlü ve yumuşak
yönetimlere dönüşeceği korkusu bazı düşünürleri huylu olması gerekir. Birey de Tanrı’dan
toplumu uyarmak amacıyla korkutucu nitelikte kaynaklanan değerleri (erdemleri) özümseyerek
ütopya tasarlamaya yöneltmiştir. Bu ütopyalar erdeme yaklaşmalıdır. Ancak o zaman birey kişilik
gelecekte yaşanabilecek olumsuzluklara karşı bir kazanır ve birey-devlet ilişkisi de istenen özelliklere
uyarı niteliği taşır. Aldus Huxley’in “Cesur Yeni ulaşmış olur.
Dünya”sı, George Orwel’in “1984”i istenmeyen
ütopya örnekleridir. Montesquieu (1689–1755) “Kanunların Ruhu”
adlı eserinde J. Locke’un ortaya attığı kuvvetler
ayrılığı ilkesini ayrıntılı olarak ele almıştır. Buna
E. BİREY – DEVLET İLİŞKİSİ göre “Kuvvetler ayrılığı; yasama, yürütme ve yargı
Siyaset felsefesinde birey ve devlet ilişkileri çok erklerinin birbirinden ayrılması ve üç farklı organ
önemlidir. Çünkü bu ilişki, hem toplumun yapısını eliyle yürütülmesi demektir.” Bu, devlet gücünün tek
hem de yönetim biçimini belirler. Bu ilişki eski elde toplanarak keyfi ve baskıcı bir yönetim
çağlardan günümüze kadar oldukça farklılık anlayışının ortaya çıkmasını önler. Böylece devlet
göstermiştir. gücünün yasalarla sınırlandırıldığı için, devlet gücü
karşısında bireyin hak ve özgürlükleri güvence altına
Demokratik toplumlardan önce, özellikle İlk Çağ ve altınmış olur.
Orta Çağda devlet emreden halk ise emre uymakla
görevli kişiydi. Yani devlet ile birey arasındaki ilişki Karl Popper (1902-1994) “Açık Toplum ve
efendi-kul ilişkisiydi. Fakat günümüzdeki demokratik Düşmanları” adlı eserinde insan hakları üzerinde
devletlerde, bireysel özgürlük, eşitlik, adalet durur. Ona göre Totaliter devlet yönetiminin
fikirlerine dayalı yönetim söz konusudur. Bu görüldüğü kapalı toplumlarda bireyin hak ve
demokratik yönetimlerde hukuksal olarak insanların özgürlükleri yoktur. Açık toplumlarda ise çok partili
eşit oldukları, yaşama, çalışma, mülk edinme, inanç siyasal yaşam hâkimdir ve yönetim, bireylerin özgür
ve vicdan özgürlüğü gibi temel hakları olduğu kabul katılımıyla oluşur. Bu yönetim anlayışında her şeyi
edilmektedir. Ayrıca yasalarla, bireylerin devlete belirleyen (karar veren) bir yönetim anlayışına yer
karşı olumsuz tutumları önlendiği gibi, bireylerin yoktur. Bireyler farklı düşünme ve davranma
temel hak ve özgürlükleri de güvence altına özgürlüğüne sahiptir.
alınmıştır. Bu anlayışta, birey ve devlet arasında bir
toplumsal sözleşme vardır.

Demokratik yönetimlerde yönetilenler kadar


yönetenler de yasalara uymak zorundadır. Devletin
tanıdığı temel haklara karşılık bireye düşen ödevde
bir vatandaş olarak devletine karşı vergi vermek, oy
kullanmak, askere gitmek, yasalara uymak gibi
sorumluluklarını yerine getirmektir.
47
FELSEFE ÖSS SORULARI 7. ÜNİTE-SİYASET FELSEFESİ

1. • Hobbes’a göre, insan bencildir ve onun bütün 3. İnsanların düşünce ve görüşlerini serbestçe ifade
eylemleri bu bencil doğasının arzularını tatmin etmeye etmesi, doğruların ve gerçeklerin ortaya çıkmasına ve
yöneliktir. Bu durum, çıkar çatışması yüzünden kavranmasına katkıda bulunur. Bir düşünürün dediği
insanların birbiriyle sürekli savaş halinde olmasına yol gibi, düşüncelerin savunulmasından gerçekler doğar.
açar. İnsanları bir arada tutabilmek için devlet tek bir
Aşağıdaki yargılardan hangisi bu görüşü
gücün egemenliğine dayanmalıdır.
destekler?
• Locke insanların, doğaları gereği iyi olduğunu;
A) Devletin ekonomik alana müdahalesinin azaldığı,
bunun sonucu olarak ilişkilerinin iyi niyet,
bireylerin özgürce ekonomik girişimde bulunduğu
yardımlaşma ve işbirliğine dayandığını ileri sürer.
dönemlerde toplumsal refah yükselmiştir.
İnsanlar arasındaki iyi ilişkilerin sürdürülebilmesi, tek
B) Bilim ve felsefedeki başlıca ilerlemeler, düşünce
bir gücün değil, çoğunluğun egemen olduğu bir devlet
ve inanç özgürlüğünün olduğu dönemlerde ve
düzeniyle mümkündür.
ülkelerde gerçekleşmiştir.
Bu bilgilere göre, Hobbes ve Locke’un devlet C) Bireyin yeteneklerini özgürce geliştirdiği eğitim
anlayışlarındaki fark, aşağıdakilerden hangisinin ve ortamlarında, dünyada iz bırakan sanatçılar
farklı oluşundan kaynaklanmaktadır? yetişmiştir.
D) Bireylerin yurttaş olarak haklarının korunduğu
A) İnsanlığın geleceğiyle ilgili beklentilerinin toplumlarda oluşan güven ortamı, insanların daha
B) İnsanın psikolojik yapısı ve özelliklerine ilişkin üretken olmasını sağlamıştır.
görüşlerinin E) Çeşitli düşünce ve görüşlerin bir arada yaşaması,
C) Yaşadıkları çağa egemen olan siyasi görüşlerin ilk önce, değişik kültürlerle iletişim olanağı bulan
D) Toplumsal düzenlemelerin gerekli olup olmadığı toplumlarda görülmüştür.
konusundaki inançlarının
E) Çevrelerindeki insanlarla karşılıklı ilişkilerinin (2000-ÖSS)

(1999-ÖSS)

4. Aristoteles, yönetim biçimlerini anlatırken şöyle


demektedir: "Devlet birçok kişi tarafından yönetilirse
bu ona, tıpkı giderleri toplulukça karşılanan bir
2. • Anarşizm, insan doğasının devlet ve toplumsal şölenin tek kişinin hazırlayacağı bir şölenden daha
kurumlar tarafından bozulduğunu; insanların devlet üstün olması gibi bir üstünlük sağlar. Onun içindir ki
düzeni olmadan da adil ve uyumlu bir biçimde çoğunluk, birçok durumda, her kim olursa olsun tek
yaşayabileceğini ileri sürer. bir kişiden daha iyi bir yargıçtır. Ayrıca çokluk daha
güç bozulur ya da kıstırılır. Kötü bir anında olan ya da
• Sofistler, insanın her yerde ve her zaman konuya ilişkin çok güçlü duyguları bulunan bir kişinin
bağlanabileceği yasaların doğa tarafından konulmuş yargısı ister istemez çarpık olacaktır. Öte yandan, bir
olduğunu; insan eliyle kurulmuş düzenlerin güçlüye kitlenin yargıda bulunması durumunda, kitleyi
ve egemen olana yaradığını, doğal durumda var olan oluşturan her kişinin aynı anda aynı duygulara
güç dengesini bozduğunu savunmuşlardır. kapılmasını ve yargısını çarpıtmasını ayarlamak
Buna göre, aşağıdakilerden hangisi anarşizm ve güçtür."
sofizmin ortak özelliğidir? Aristoteles, bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisini
vurgulamaktadır?
A) İnsan doğası ile uyum içinde olan bir devlet
biçimi önermeleri A) Yönetim yetkisinin birçok kişiye dağıtılmasının
B) Toplumsal kural ve düzenlerin insanın özüne iktidar kavgasını önleyeceğini
aykırı olduğu görüşünü benimsemeleri B) Devlet işlerinde işbölümünün, halk arasındaki
C) Devletin görevinin bireylere hizmet etmek dayanışmayı artıracağını
olduğunu öne sürmeleri C) Yönetim sorumluluğunun bir gruba
D) İnsanlar için her yerde ve her zaman geçerli olan paylaştırılması gerektiğini
temel toplumsal kuralları araştırmaları D) Kişilerin grup içinde, yalnız başlarına olduğundan
E) İnsan uygarlığının her türlü ürününü değersiz daha duygulu davrandıklarını
bularak reddetmeleri E) İnsanın, mutluluğa ancak topluluk içindeyken
erişebileceğini
(1999-ÖSS-İPTAL)
(2000-ÖSS)
48
FELSEFE ÖSS SORULARI 7. ÜNİTE-SİYASET FELSEFESİ

5. Doktorlar, ateşli hastalıkları, başlangıcında 7. Brian Redhead'a göre, siyasal düşünce tarihi, belli bir
iyileştirmenin hiç de güç bir iş olmadığını, asıl soruyu yanıtlama çabalarının tarihidir. Soru aynen
güçlüğün herhangi bir hastalığı saptama konusunda durmakta yalnızca yanıtlar değişmektedir. Verilen
yaşandığını söylüyorlar. Ama zaman geçip de eğer yanıtların başlıcaları şunlardır:
hastalığın farkına varılıp gerekenler yapılmazsa, - Çünkü, varlığım devletin varlığına bağlıdır.
iyileştirilmesi çok güç oluyor. Aynı şey “devlet” için - Çünkü, devlet Tanrı'nın iradesidir.
de söz konusudur. Çünkü herhangi bir yönetimde - Çünkü, devlet ve ben bir anlaşma yaptık.
ortaya çıkma olasılığı bulunan aksaklık ve - Çünkü, devlet ahlaki düşüncenin gerçekleşmesidir.
huzursuzluklar önceden saptandığında, bu tehlikeyi
önlemek daha kolaydır. Ancak, bu aksaklıkların Buna göre, siyasal düşünce tarihi aşağıdakilerden
herkes tarafından görülecek ölçüde filizlenip hangisinin sorgulanmasına dayanır?
büyümesine izin verilecek olursa, olayları kontrol A) Bürokrasinin gereğinin
altına almak için etkili çareler bulmakta B) Devlet-ekonomi ilişkisinin
zorlanılacaktır. C) Devlete itaat nedeninin
D) İdeal düzenin olabilirliğinin
Bu parçada devletin sorumluluklarının E) Bireyin devlet için vazgeçilmezliğinin
hangisinden söz edilmektedir?
(2003-ÖSS)
A) Eğitim seviyesi yüksek yurttaşlar yetiştirmek için
politikalar geliştirme
B) İşleyişiyle ilgili olarak yurttaşlarını bilgilendirme
C) Varlığını sürdürmek için yurttaşlık bilincini
güçlendirme
D) Kendi yapısını sorgulama ve çıkabilecek 8. Hukuk kurumunun var olmasının benim yararıma
sorunlara karşı önlem alma olduğunu biliyorum. Ayrıca bu kurumun, insanların
E) Kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili uluslararası genel olarak ona saygı duyması sayesinde var
sözleşmelere bağlı kalma olabildiğini de görüyorum. Bu durumda, benim bu
kuruma saygı gösterip göstermememin pek de önemli
(2001 – ÖSS) olmadığı düşünülebilir. Ancak, öz çıkar gerektiğinde,
herkes benim gibi düşünür ve bu kuruma saygı
duyarak onu zedelerse, yararımıza olan bu kurum
yıkılır. Ben bu zedelenmeyi, dolayısıyla kurumun
yıkılmasını istemem.
Bu parçaya göre, hukuk kurumunun varlığını
sürdürmesi aşağıdakilerden hangisine bağlıdır?
A) Toplumsal denetim mekanizmalarının varlığına
B) Evrensel hukuk kurallarının geçerliliğine
C) İnsanların bu kurumun gereğine inanıp onu
korumalarına
6. Geometri kuralları belirlenirken nasıl nokta, çizgi, D) Öz çıkarların bu kurumun isteklerinden farklı
uzay gibi temel kavramlardan yola çıkılıyorsa hukuk olmasına
kuralları da hak, adalet, etik gibi kavramlara E) Devletin güvence vermesine
dayandırılır; yasalar bu kavramlardan türetilir. Tarih
boyunca ister teokrasiyle, ister otokrasiyle, ister (2003-ÖSS)
demokrasiyle yönetilsin, tüm devletler hukuka
gereksinim duymuşlardır. Bir devletin hukuk sistemi,
o devletin yapısının biçimlenmesinde etkilidir.
Devletlerin hukuk sistemleri arasındaki farkı
belirleyen de yasa yaparken gerekli temel kavramları
hangi ilkelerden aldıkları ve o kavramları nasıl 9. Toplumun saygın ve demokratik olarak gördüğü
kullandıklarıdır. kurumlardaki bozulmalar, kamuoyunu böyle
görülmeyen kurumlardaki bozulmalardan daha çok
Bu parçada hukukun yönünden söz rahatsız eder.
edilmemektedir?
Bu durumun temelinde yatan düşünce
A) Belirli kavramları temel aldığından aşağıdakilerden hangisidir?
B) Her tür devlet düzeni için gerekli olduğundan
C) Devlet düzeni üzerinde etkili olduğundan A) Kötü olmazsa iyinin değeri bilinmez.
D) Yapısının, dayandığı temel kavramlara göre B) Saygınlık göreceli bir kavramdır.
değiştiğinden C) En iyinin bozulması en kötüdür.
E) Bilimsel kurallarla uyumlu olması gerektiğinden D) İyi, zamanla değişen bir kavramdır.
E) Kurumlar toplumun güvencesiydi.
(2002-ÖSS)
(2004-ÖSS)
49
FELSEFE ÖSS SORULARI 7. ÜNİTE-SİYASET FELSEFESİ

10. Toplumsal düzenin yasal olması yeterli değildir; 12. Toplumsal varlık olarak bir arada yaşamak zorunda
toplumsal düzen, aynı zamanda meşru görünmelidir. olan insanlar arasında, çeşitli istek ve amaçların bir
Bireyin, korku içinde yaşayan bir uyruk olarak değil, noktada çatışacak şekilde toplanması nedeniyle bir
ikna olmuş bir yurttaş, özgür bir birey olarak çekişme durumu ortaya çıkar. Eğer ortada
toplumsal normları kendisinin normları diye uyuşmazlıkları önleyecek bir erk olmazsa çatışmalar
algılaması da zorunludur. İnsanın bu normları insanlığın yok olmasına yol açar. Böyle durumlarda
içselleştirmesi, “rıza” ya da “meşrulaştırma” kural koyucuya sahip olma ve ona boyun eğme gereği
dediğimiz şeydir. duyulur. Bu ihtiyacı giderecek kurum da devlettir.
Parçaya göre, meşruluğun dayanağı Üstün bir otoriteye sahip olan devlet ve onun koyduğu
aşağıdakilerden hangisidir? kurallar, bireyi diğer insanların saldırı ve
eziyetlerinden korur.
A) Düzeni sağlayan yasalar bulunması
B) Normların bütün bireyler için bağlayıcı olması İbn-i Haldun’un görüşlerini yansıtan bu parçadan
C) Normların benimsenmesi aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?
D) Bireyin isteklerinin göz önünde bulundurulması A) Devlet toplumsal iradenin ürünüdür.
E) Normların başka toplumlar tarafından da kabul B) Devletin varlığı doğal ve zorunludur.
görmesi C) Devlet, bireylerin ve kurumların karşılıklı
güveniyle varlığını sürdürür.
(2006-ÖSS) D) Devlet, mutlak bir güç değil toplumun amaçlarını
gerçekleştirmek için bir araçtır.
E) Devlet, toplumu baskı altında tutabilmek için
sınırsız yetkiyle donatılmalıdır.
(2011-YGS)

11. Platon, Sparta ile yapılan Pelopones Savaşları


sırasında Atina kültürünün yıkılmasını gözlemler ve
bunun etkisiyle, ütopya için bir taslak olabilecek
“Devlet” adlı eserini hazırlar. Benzer şekilde,
Roma’nın Vizigotlar tarafından yerle bir edilmesine
tanık olan Aziz Augustinus, bu dünya yerine öteki
dünyada bir ütopyadan söz eden “Tanrı Devleti”ni
yazar. Thomas Hobbes, İngiltere’deki iç savaş
sırasında sürgündeyken “Leviathan”ı yazarak barış ve
refah içinde yaşayan bir devlet yaratmaya çalışır.
Bu parça ütopyalarla ilgili aşağıdaki yargılardan
hangisini destekler?
A) Mükemmel bir toplum oluşturulabilir.
B) Her insanda mutlu olma isteği vardır.
C) Yurttaşların erdemli olabilecekleri toplumsal bir
düzen vardır.
D) Gereksinimler farklı olduğundan ütopyalar da
farklıdır.
E) İnsan bencil bir varlık olduğundan toplumsal
düzen sağlanmalıdır.

(2010-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1- B 2-B 3- C 4- B 5- D 6- E 7- C 8- C 9- C 10- C 11-D


50
12- B
FELSEFE 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

Not: Bu üniteden, 1999–2011 arası gerçekleşen ÖSS C. BİLİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ


sınavlarında toplam 17 soru sorulmuştur. İlk bilimsel çalışmalar Çin ve Hint medeniyetlerinde
başlamıştır. Daha sonra Mısır ve Mezopotamya
A. BİLİM FELSEFESİ NEDİR? medeniyetlerinde bilimsel etkinlikler devam etmiş;
1. Bilim Felsefesinin Konusu buralarda tıp, astronomi, matematik, geometri,
Bilim felsefesi, bilimi tüm yönleriyle anlamaya ve mühendislik gibi bilimlerin temelleri atılmıştır. Fakat
açıklamaya çalışır. Bilim felsefesi, bilimin tarihini, bu medeniyetlerdeki bilim din ve mitoloji ile iç içe
kapsamını, sınırlarını, yöntemini, bilimsel bilginin geçmiş durumdaydı. Gerçek manada bilimsel
yapısını ve özelliklerini, bilimsel kuram ile gerçeklik gelişmeler ilk kez M.Ö. 6. yy’da İyonya’da ortaya
arasındaki ilişkiyi felsefi tavırla ele alır. çıkmıştır. İyonya’daki bilim daha çok felsefeyle bir
arada olmuştur. Zaten o dönem İyonya’daki ilk
2. Bilim Felsefesinin Temel Soruları filozoflar da aynı zamanda birer bilim adamıydılar.
Bilim nedir? Bilimsel yaklaşım nedir? Bilimsel Thales bir matematikçi ve fizikçi, Herakleitos fizikçi,
yöntem nedir? Bilimsel sonuç nedir? Bilimsel Pisagor, Platon, Öklid ise birer geometriciydi.
düşüncenin işlevi nedir? Bilimsel araştırma hangi Bilimlerin felsefeden ayrılması İlk Çağda başlamıştır.
evrelere sahiptir? Bilimi diğer alanlardan ayıran Ayrılan ilk bilimde M.Ö. 3. yy’da Öklid sayesinde
özellikler nelerdir? Bilimsel varsayım, teori ve yasa geometri bilimi olmuştur. Daha sonra Arşimet
nedir? gibi sorular sorar. mekaniğe bağımsızlık kazandırmıştır.

B. FELSEFE – BİLİM İLİŞKİSİ Ortaçağ Avrupa’sında bilimsel etkinlikler skolâstik


düşüncenin etkisi nedeniyle durma noktasına
Amaç bakımından bilim ve felsefe arasında bir
gelmiştir. Bilim kilisenin tam kontrolüne girdi.
paralellik bulunur. Her ikisi de hazır bilgilerle
Kilisenin baskısından kaçan bazı bilim adamları ve
yetinmeyip aktif ve eleştirici bir tavırla doğrulara
filozoflar, İslam dünyasında gerçek yerlerini
yönelirler. Her ikisi de mantık ilkelerini kullanarak
bulabilmişlerdir. Bunun da etkisiyle, İslam
adım adım ilerleyerek evrendeki düzenin sebep ve
dünyasında 8-12. yüzyıllar arasında bilim çok parlak
kanunlarına inmek, insanı ve hayatı anlamak isterler.
geçmiştir. Bu dönemde Harezmî aritmetik ve cebirde
Bilim ve felsefe arasındaki bu paralelliğin yanında
(Cebir Hesabı: İlk cebir kitabıdır), Biruni Astronomi,
bazı farklar da vardır. Bilim, genel geçerliği olan ve
matematik, fizik, coğrafya, tarihte, İbn-i Sina tıpta
herkesçe gözlemlenebilir olgulardan hareket eder,
(Tıbbın yasası) önemli çalışmalar ortaya koymuştur.
vardığı sonuçları yine olgulara dönerek doğrular.
Felsefede ise hareket noktası olgular olmak zorunda
15. ve 16. yy’da Rönesans ve Reform’un etkileriyle
değildir ve vardığı sonuçların doğrulanabilirliği
kilisenin gücü zayıflamış ve bilimsel gelişmeler
olgular ile olmaz. Bilimler, kendine özgü belli bir
yeniden ivme kazanmıştır. Bu dönemden sonra
olay seçip bu olayları uygun tekniklerle inceleyip
bilimlerin felsefeden ayrılması hız kazanmıştır.
neden-sonuç ilişkilerini belirlemeye çalışır. Oysa
Kopernik (1473-1543) ve Kepler (1571-1630)
felsefe, ele alınan bu olayların özünü ve kullanılan
astronomiyi, Galileo (1564-1642) ve Newton (1642-
kavramların anlamını vermeye çalışır.
1727) fiziği, Descartes (1596-1650) analitik
Bilim ve felsefe iki ayrı cevaba ihtiyaç vermektedir. geometriyi kurmuş, Fermat (1601-1655) ise modern
İkisi de birbirlerinin alanını tamamıyla kaplamış matematiğin temellerini atmıştır. 17. yy’da ilk kez
değildir. Bilimlerin ortaya koyduğu yeni buluş ve sistemli bir bilim felsefesi Bacon (1561-1626) ile
ilerleyişler felsefe için ne kadar yönlendirici olsa da başlar. 17. yy’da Bacon ve Descartes bilimlerin
felsefe ayrı ayrı bilimlerdeki verileri birleştirerek yönteminin ne olması gerektiğini tartışmışlardır.
değerlendirmesi, bilimsel faaliyetler için o kadar ufuk Descartes fizik ve matematiğe dayalı bir yöntemi,
genişleticidir. Ayrıca felsefe, bilimlerdeki kavram ve Bacon ise deneyciliği ve tümevarımı savunmuştur.
ilkeleri aydınlatmakta, bilimlerin verilerini gerçeklik
açısından eleştirmekte, bilimsel bilginin değerini, 19. yy’da Lamarck, Bernard ve Darwin Biyolojiyi,
yerini ve önemini ortaya koymaya çalışmaktadır. W.Wundt ve W.James Psikolojiyi, A.Comte ise
Sosyolojiyi kurmuştur. Ayrıca 19. yy’da Max Planck,
Felsefe genel bir varlığı anlamlandırma faaliyeti Einstein ve Heisenberg fizik bilimine ciddi katkılar
olarak bilimden önce gelir. Bilimler insan zihnini dış yapmıştır. 20.yy’da bilimde büyük gelişmeler
olaylara (olgulara) çekerken felsefe, dikkatleri bu kaydedilmiş: elektrik, telefon, telgraf, bilgisayar,
sefer yeniden olaylardan insana çeker. Bu sayede bir televizyon gibi çok yönlü gelişmeler kaydedilmiştir.
taraftan bilmekte olan bu zihnin, bilmedeki imkân ve Bilim felsefesi 19.yy’da A.Comte’un çabalarıyla
sınırları araştırılırken diğer taraftan dış olaylar doğmuştur ve 20.yy’da Neopozitivizm (yeni
karşısında insanın “insan olarak” yeri ve değeri olguculuk) anlayışıyla yaygınlaşmıştır. Temsilcileri
tartışılır. Carnap, Reichenbach ve Mach’tır.
51
FELSEFE 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

Ç. BİLİME FARKLI YAKLAŞIMLAR Kuhn’a göre bilimin oluşumu ve gelişimi bir


1. Ürün Olarak Bilim (Yeni/Neopozitivizm) paradigmadan diğer paradigmaya geçişle
2. Etkinlik Olarak Bilim olanaklıdır. Bu devrimsel bir etkinliktir. Sürekli
ilerleyen bir bilim etkinliği yoktur. Bu bakımdan
1. Ürün Olarak Bilim (Yeni/Neopozitivizm): bilimin amacı bu paradigmaları oluşturan insan
Temsilcileri Reichenbach (1891-1953), R. Carnap topluluğunu anlamaktır. Paradigma (değerler
(1891-1970), L. Wittgenstein (1889-1951), C.R. dizisi), belli bir bilim insanı topluluğunun kabul ettiği
Hempel (1905-1997) ve B. Russell (1872-1970)’dir. bir bakış açısı veya kuramsal çerçevedir. Bu
kuramsal çerçeveyi, bilimsel kavram, yöntem ve
Bu anlayışa göre bilim; bilimsel yönteme dayanılarak bilimsel görüşler oluşturur. Her çağda ve toplumda
ortaya konulmuş kuram ve kanunlardan oluşmuş var olan bir takım inanç ve değer kalıpları vardır.
kesin, nesnel, birikimli bilgiler yığınıdır. Bilimi Bilim adamları genellikle bu kalıplar içinde
anlamanın da yolu ürün olarak ortaya konulmuş bu etkinliklerini sürdürürler. İşte paradigma bilim
bilgiler yığınını incelemektir. adamlarının bilimsel araştırmalarını etkileyen
toplumsal bir çerçevedir.
Hans Reichenbach (1891-1953): Ona göre bilime ait
metinler günlük dille yazılmış eserlerdir. Bu nedenle Kuhn, bilimsel etkinliği dönemlere ayırarak
mantık dilini kullanarak bu metinleri çözümlememiz açıklamıştır. Bilim öncesi dönemde bilim
gerekir. Ancak bu sayede bilimi açıklayabiliriz. adamlarının belli bir bilimsel bakışı ve anlayışı
Mantık diliyle metinler doğrulanabilir veya (paradigma) yoktur. Bu dönemde çok çeşitli
yanlışlanabilir ise anlamlıdır. Anlamlı önermeler yöntemler ve kuramlar kullanılır. Fakat kuramlardan
bilgi veren ve bilimsel önermelerdir. biri zamanla daha çok açıklama yaptığı için değer
kazanır. Artık bilim adamları değer kazanan bu
Reichenbach’a göre bilimselliğin ölçütü paradigma etrafında toplanarak, düzenli araştırmalar
doğrulanabilirliktir. Doğrulanabilen önermeler yapan bir bilimsel topluluk oluşturur. Olağan bilim
anlamlı ve bilimsel önermedir. Doğrulanabilir döneminde ise, kabul edilen paradigma ile her şey
önermeler olgulardan elde edilip tekrar olgularla açıklanmaya ve çözümlenmeye çalışılır. Artık bu
denetlenebilen önermelerdir. Metafizik, estetik paradigma bilim adamlarının çalışmalarını etkileyen
(sanat) ve etik (ahlak) önermeleri doğrulanamazlar. tek bakış açısıdır. Bunalımlar dönemi, olağan bilim
Çünkü bunlar olgusal içeriklere sahip değildir ve döneminde yapılan araştırmaların iyice çoğalması ve
olgusal olarak denetlenemezler ve ispatlanamazlar. beraberinde çözülemeyen problemlerin varlığının da
çoğalması ile ortaya çıkar. Bu dönemde yavaş yavaş
Bu yaklaşım savunucuları, bilimi metafiziksel bir takım anomaliler (kuramdan sapmalar, ayrılıklar),
öğelerden ayıklamaya çalışmıştır. Bunu anlamlılık ve uyuşmazlıklar, çözümsüzlükler ortaya çıkar ve
doğrulanabilirlik ölçütleriyle gerçekleştirmeye sıkıntılar daha belirgin olmaya başlar. Eldeki
çalışmışlardır. Bu yaklaşım ayrıca tümevarım paradigma her şeyi çözemez. Ancak belli sayıda
metodunun kullanılmasını savunmuştur. açıklama yapabilir. Anomaliler ve uyuşmazlıklar
görmezden gelinerek kenara bırakılır. Bilimsel
2. Etkinlik Olarak Bilim: Temsilcileri Thomas devrim döneminde bir bilim insanı, çıkar ve yeni bir
Kuhn (1922–1996) ve S. Toulmin (1922–2009)’dir. paradigma (bakış açısı) öne sürer. İlk başta büyük
tepki toplayan bu paradigma daha sonraları destek
Thomas Kuhn (1922–1996): Ona göre, “Bilim; bir bulmaya başlar ve bilim adamları bu paradigma
etkinlik sürecidir; bu süreci yönlendiren olgular bilim etrafında toplanırlar. Ne zaman yeni paradigma eski
insanlarının oluşturduğu topluluk ve onların paradigmadan daha çok sorunlara açıklama
çalışmalarıdır.” Bilim ancak bu süreç incelemekle getirebiliyorsa bilimsel devrim gerçekleşir. Artık
anlaşılabilir. Bu süreçteki tüm öğeler özellikle de daha çok bilim insanı, yeni paradigma etrafında
bilim dışı öğeler incelenmelidir. Bu sürecin toplanır. Eski paradigma devrimin gerçekleşmesi ile
belirleyicisi olan bilim insanlarının psikolojisi, yok olur ve tekrar olağan bilim dönemine girilir. Bu
inançları, bakış açıları, içinde yaşadığı toplumların süreç kısır döngü halinde sürekli devam eder.
yapıları vb. etkenler çok önemlidir.
Paradigmalar hep çatışma içerisindedirler. Bu
Bilimin bu süreci belirli adımlarla gerçekleşir. Bu çatışmada galip gelenler ile bugünkü bilim
süreç sürekli kendini yenileyerek tekrar eder. Bilim oluşmuştur. Bu paradigmalar sonsuza dek varlıklarını
statik bir yapıda değildir. Yani bilim, kesintisiz akıp sürdürmezler, zamanla terk edilebilirler ve yerine
giden (sürekli ilerleyen) bir süreç değildir. Tam yenileri gelebilir. Örneğin, Batlamyus’un yer
aksine bilim bir takım kesintilere, devrimci merkezli sistemi bir paradigmaydı. Fakat bu yetersiz
dönüşümlere uğrayarak ilerleyen bir etkinliktir. kalınca yerine Kopernik’in güneş merkezli sistemi
Kuhn bu süreçleri “Paradigma” kavramıyla açıklar. geçmiştir.
52
FELSEFE 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

Stephen Toulmin (1922–2009): Toulmin bilimi 3. Bilimsel Yöntemin Özellikleri


açıklamada Darwin’den etkilenmiştir. Toulmin’e  Problem tanımlanır.
göre güçlü teoriler ayakta kalarak varlığını sürdürür,  Probleme sebep olan nedenler bulunarak neden
zayıf teoriler ise yok olur. Bu akımların başarılı- sonuç ilişkisi araştırılır. Yani gözlem yapılarak
başarısız olmaları bilim adamlarının başarılarına problemle ilgili bilgiler toplanır.
bağlıdır. Bu nedenle bilimi, bilim adamlarının  Hipotezler (varsayımlar) kurulur.
etkinliği olarak görür.  Hipotezlerden (varsayımlar) tümdengelimler
yapılır ve bunlar deney ve gözlemlerle test edilir.
D. KLASİK GÖRÜŞ VE ELEŞTİRİSİ  Hipotezler doğrulanmışsa onlarla teori (kuram)
1. Klasik Görüş Açısından Bilim (Neopozitivizm) oluşturulur.
 Bilim, nesnel gerçekliği (olguları) konu edinir ve  Hipotezler kesin doğruluğa sahipse
bunlar hakkında bilgiler verir. (matematiksel olarak) genel yasalara ulaşılır.
 Bütün bilimlere örnek olabilecek ideal bilim
matematiktir.
 Bütün bilimler birbiriyle ilişkilidir ve tüm 4. Bilimsel Kuramın Özellikleri
bilimler birbirine indirgenebilir (Comte’a göre Kuram bir ölçüde doğrulanmış, ama henüz bütünüyle
sosyal fizik). kesinlenmemiş genel bir açıklamadır.
 Bilim, akla (mantığa) dayanan bir etkinliktir.  Bilimsel kuram, bilimsel genellemeler ve
Bilim adamı çalışmalarında her türlü önyargıdan açıklamalar ile bir sistem kurmaya çalışır.
arınmış olarak tamamen nesnel olmak  Mevcut olguları açıkladığı gibi sonradan
zorundadır. olacaklar hakkında öndeyide bulunmayı sağlar.
 Bilimsel açıklama nedenselliğe dayanır. Neden-  Kuramın önermeleri her zaman deney ve
sonuç ilişkisi kurulmadan bilimsel açıklama gözlemle denetlenebilir.
yapmak çok zordur.  Bilimsel kuramlar kesin değildirler. Yani
 Bilimsel açıklamanın amacı, bilimsel yöntem zamanla değişebilirler. Örneğin, Batlamyus’un
kullanarak tek tek olaylardan hareketle kuramının yerini Kopernik’in kuramına
tümevarımsal olarak genel yasalara varmaktır. bırakması gibi.
 Bilim, birikerek (kümülatif) sürekli ilerleyen bir  Kuramlar evrensel değildirler, sınırlı varlık alanı
sürece sahiptir. Bu süreçte yanlış bilgiler atılır, ile ilgili genel açıklamalardır.
kalan doğru bilgilerle daha kapsamlı açıklamalar
yapılır (Yani sonraki bilgiler, öncekileri kapsayan
özelliktedir). 5. Klasik Görüşe Yapılan Eleştiriler
 Birikerek sürekli ilerleyen bu süreçte bilimin Bilimi ürün olarak ele alan (klasik görüş) görüşe
açıklayamayacağı hiçbir şey yoktur. göre, bilimde daha önceden yapılan çalışmalar yok
olmazlar. Bugünün çalışmaları daha öncesinden
2. Bilimsel Bilginin Özellikleri yapılan çalışmalar üstüne kurulmuştur. Bu süreçte
 Bilim olgusaldır; nesnel gerçekliğe dayanır. yanlış bilgiler atılır. Kalan bilgilerle daha kapsamlı
 Bilim objektiftir (nesneldir). (tümevarım metoduyla) açıklamalar yapılır. Bu
 Bilim akıl ilkelerine ve mantığa dayalıdır. anlayışta model alınacak bilim sosyal fiziktir.
 Bilim birleştiricidir; yani bilimsel yöntem ile Metodu tümevarımdır. Çünkü olaylar karşısında
farklı bilimlerin farklı alanlarda ulaştığı sonuçları genellemeler ve yasalar yapmak yalnızca
belli kurallara indirgeyerek birleştirmeye çalışır. tümevarımla mümkündür. Bu anlayışa göre bilim
 Bilim birikimli bir süreçtir; yani yeni bilgiler doğruların birikmesiyle oluşur.
daha önceki bilgiler üzerine inşa edilir.
 Bilim evrenseldir; yani insanlığın ortak Bilimi etkinlik olarak gören görüşe (Çağdaş bilim
mirasıdır. Herkes ve her toplum bilime katkıda anlayışı) göre ise, bilim doğruların birikmesiyle değil
bulunabilir. Bu nedenle bilim herhangi bir yanlışların ayıklanmasıyla oluşur. Karl Popper’e
bireyin veya toplumun tekelinde değildir. göre; bilimin yöntemi tümevarım değil de
 Bilim eleştireldir; yani kuramlar ne kadar doğru tümdengelim olmalıdır.
görünse bile, karşıt görüşleri her zaman imkân
dâhilindedir. Kendi içinde de eleştirel olmalıdır. Eleştiri-1: Klâsik görüş, bilime “birikimsel bir
Her zaman yanılma payı olduğu düşünülmelidir. süreç” olarak bakar. Yani bilim sürekli bir ilerleme
 Bilim seçicidir; yani sonsuz sayıdaki olgular çizgisine sahiptir. Oysa Thomas Kuhn’a göre “bilim
içinde kendi amacına uygun olanları belirler ve kesintisiz akıp giden birikimsel bir süreç değildir”
açıklar. Tam aksine bilim bir takım kesintilere, devrimci
 Bilim genelleyicidir; yani elde ettiği sonuçlar dönüşümlere uğrayarak gelişen bir alandır. Yani
genel bir biçimde ifade edilir. bilimin inişli-çıkışlı bir seyir izlediğini savunur.
53
FELSEFE 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

Eleştiri-2: Klasik görüşün tüm bilimleri sosyal fiziğe Eleştiri-5: Klasik anlayışın “birikerek sürekli
indirgemesi anlayışı, bilimin gelişiminde engelleyici ilerleyen bu süreçte bilimin açıklayamayacağı hiçbir
bir mantık oluşturması sebebiyle çağdaş bilim şey yoktur.” görüşü yanlıştır. Çünkü evren sınırsızdır,
anlayışçıları tarafından eleştirilmiştir. Tüm bilimler her şeyi bilmek imkânsızdır ve bilinemeyecek hiçbir
birbirleriyle ilişkilidir, ortak bir temelden hareket şeyin kalmayacağı ancak bir ütopyadır.
edilir, ama tüm bilimleri tek bir bilime indirgemek
mümkün değildir.

Eleştiri-3: Klâsik bilim anlayışında en güvenilir


yöntemin “doğrulama yöntemi” olduğu kabul
edilir. Çağdaş bilim anlayışında ise “yanlışlama
yöntemi”nin daha doğru sonuçlar vereceği
savunulur.

Doğrulanabilirlik ilkesi, çağdaş bilim anlayışının en


önemli temsilcisi Karl Popper tarafından
eleştirilmiştir. Ona göre, bir teorinin bilimsel
sayılabilmesi için onun deneyle doğrulanması
yetmez. Çünkü bunlar tümel önermelerdir. Başka
koşulların etkili olması hesaba katılmamıştır. Mesela
“Bütün kuğular beyazdır.” önermesi yanlış yani
bilimsel olmayan önermedir. Bu önermeyi
doğrulamak için dünyadaki tüm kuğuların beyaz
olduğunu tek tek gözlemlemek gerekir. Bunu yapmak
da imkânsız olduğu için, önermeyi doğrulamak da
imkânsızdır.

Bu nedenle Karl Popper, genellemeye dayanan


tümevarım metodu ve doğrulanabilirlik ilkesi yerine
yanlışlanabilirlik ilkesini savunmuştur.
Yanlışlanabilirlik, bir bilimsel bilginin sınanması ve
sınırlandırılması demektir. Popper’e göre, bir bilgi,
sınanmalardan sonra sınırlamayı getirdiği zaman
bilimseldir. Mesela “Su 100 derecede kaynar.” değil
de “Şu koşullarda şu kadar tekrarlanan deneylere
göre su 100 derecede kaynar.” ifadesi doğrudur yani
bilimsel bir önermedir. Ayrıca bu anlayışa göre,
daha önceden yapılmış çalışmalar yok olabilirler.
Çünkü bir kez yanlışlığı ortaya çıkarıldı mı, artık o
anlayış itibar görmez terk edilir ve yanlışlanabilirlik
ilkesine göre hiçbir doğruluk değeri yoktur.

Eleştiri-4: Bilimsel çalışmalar ve bilim, onun


oluşmasına katkıda bulunan bilim adamlarının varlığı
görmezlikten gelinerek incelenemez. Çünkü bilimi
asıl oluşturanlar, bu bilim adamlarıdır. Bu nedenle,
öncelikle bu bilim adamları topluluğunun içyapısı,
dünya görüşleri, koşulları, kültürleri vb.
incelenmelidir. Oysa klâsik görüş bilimsel
çalışmaları ve bilimi ele alırken bilim adamları
topluluğunu görmezden gelir.

54
FELSEFE ÖSS SORULARI 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

1. Günümüzün bilim adamları, genellikle bilimin en son 3. Eğer bir bilginin bilimsel olarak ortaya konması
ürünleriyle ilgilenirler; bugün yararını yitirmiş birçok gerekiyorsa, her şeyden önce onu diğer bilgilerden
bilimsel buluşu önemsemezler. Oysa bilim tarihçisi, ayıranın, yani ona özgü olanın kesinlikle
sadece en yeni ürünlerle değil bunlardan önceki bütün belirlenebilmesi gerekir. Bu belirlemenin yapılmadığı
gelişmelerle de ilgilenir. Bilimin son ürünleri bir bilgiler çoğaldıkça, terimler, kavramlar birbirine
ağacın taze meyveleri gibidir. Meyveler acil karışır, bilim bundan son derece zarar görür.
ihtiyacımızı karşılar; ama ağaç olmaksızın meyveler
Bu parçada bilimsel çalışma alanında
de varlık bulamaz. Bilim tarihçisi, bilgi ağacını
aşağıdakilerden hangisinin önemi üzerinde
kökleriyle ve dallarıyla bütün olarak bilmek ister.
durulmaktadır?
Bugünün meyvelerini takdir eder; ama geçmişin ve
geleceğin meyvelerini de ihmal etmez. A) Kesin bilgiye ulaşma yönteminin
B) Uygulama alanlarının saptanması
Bu parçaya göre, bilim tarihinin temel amacı
C) Benzer alanlarla olan etkileşimin
aşağıdakilerden hangisidir?
D) Bilginin sınırlarını belirlemenin
A) Bilimsel çalışma alanlarını, içinde bulunduğu E) Çalışma etiğinin
koşullar çerçevesinde değerlendirmek (2001-ÖSS)
B) Bilimsel buluşların çeşitli alanlardaki etkilerini
karşılaştırmak
4. Bilim adamı problem çözme sürecinde, önce,
C) Bilimsel anlayışın doğuşunu ve gelişme sürecini
problemini aydınlatacak noktaları saptamalı, sonra bu
incelemek
saptamalarda deneysel olarak sınanabilir sonuçlar
D) Bilimsel çalışmaların içinde bulunduğu koşulları
çıkarmalıdır. İkinci aşama için gereken bilgiyi ona
iyileştirerek bilimsel gelişmeleri hızlandırmak
okul öğrenimi vermiştir; bu bilgilere dayalı
E) Bilimsel anlayışın dışında kalan konuları
çalışmaları onun başarılı olmasını sağlar. Ancak ilk
belirleyerek ayıklamak
aşamada başarılı olabilmesi için bilim adamının elinde
ne bilinen bir yöntem vardır ne de okulda
(1999-ÖSS-İPTAL)
öğrendiklerinin ona yararı olacaktır.
Aşağıdaki yargılardan hangisi, bu parçada öne
sürülen görüşü özetlemektedir?
A) Aynı probleme çözüm arayan bilim adamları,
aynı noktadan yola çıksalar bile farklı sonuçlara
2. Bir araştırmayı tamamladığım zaman, sonuçlarımı ve
ulaşabilirler.
dayanaklarımı önce, meslektaşlarımın katıldığı
B) Bilim adamı bilimsel kuramlardan yola
bilimsel toplantılarda sunarım. Eğer bir yanlış ya da
çıktığında, ulaşacağı sonuçlar bilim çevreleri
eksiklik bulunmazsa, çalışmamı makale haline getirip
tarafından kabul edilecektir.
bir dergiye yollarım. Derginin editörler kurulu
C) Bilim adamının başarılı olabilmesi, yalnızca
makalemi uygun görürse, iki ya da üç hakemden görüş
eğitim ile değil, probleme çözüm getirecek
ister. Her hakem ayrı ayrı, makalemin yayımlanması
noktaları fark etme yeteneğine de bağlıdır.
hakkındaki görüşünü derginin editörüne bildirir.
D) Bilim adamının izlediği yöntem doğruysa ulaştığı
Hakemler araştırmamda yanlış bulurlarsa, editör, bu
sonuç da doğrudur.
yanlışları bana yazılı olarak iletir. Ben bu yanlışları
E) Bilim adamı çalışmalarına başlarken kendisinden
düzeltebilirsem süreç yeniden başlar. Ancak bunları
önceki önemli çalışmaları incelemeli onlardaki
düzeltemezsem, aylarca uğraşarak bulduğum sonuçları
eksiklikleri görebilmelidir.
unutup çalışmaya yeniden başlarım.
Bilimsel çalışmanın bu parçada anlatılan evresi, (2002-ÖSS)
aşağıdakilerden hangisiyle özetlenebilir?
A) Bilimsel bilgi, bilimsel yönteme uygun biçimde 5. Bilimin büyük trajedisi, güzelim bir hipotezin
yapılan deneyler sonucunda elde edilir. acımasız bir gerçek tarafından öldürülmesidir.
B) Farklı bilim dalları arasındaki dayanışma,
Bu görüş, bilimsel hipotezle ilgili aşağıdaki
bilimsel gelişmeyi hızlandırır.
yargılardan hangisini destekler?
C) Bilim adamının sahip olduğu dünya görüşü, ne tür
bilimsel çalışma yapacağını ve bulgularını nasıl A) Hipotez oluşturulurken bilimsel yasalardan
yorumlayacağını etkileyebilir. yararlanılmalıdır.
D) Bir bilginin bilimselliğinin yetkili bilim B) Bir hipotezi çürütecek kanıtın bulunamamış
çevresince denetlenip onaylanması gerekir. olması, o hipotezin doğru olduğunu gösterir.
E) Bugün birtakım olguları açıklamada yararlanılan C) Bilinmeyenin açıklanmasını sağlayan hipotezler
bir bilimsel görüş, zamanla yerini başka bir güzel görünür.
bilimsel görüşe terk edebilir. D) Bir hipotez doğru görünse de araştırma bulguları
onun yanlış olduğunu ortaya koyabilir.
(2000-ÖSS) E) Hipotez hem yalın hem doğru olmalıdır.

(2002-ÖSS)
55
FELSEFE ÖSS SORULARI 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

6. İnsan bir fotoğraf makinesi değildir; bütün algılarımız 9. Fizikçi Richard Feynman, karmaşık fiziksel süreçlerle
bazı varsayım ve kavramlar çerçevesinde uğraşırken sorunu açık bir şekilde ifade
oluşmaktadır. Günlük yaşamda olduğu gibi bilimde de edebildiğinizde doğanın size istediğiniz cevabı
çevremizde olup biten her şeyi değil, ancak bazı vereceğini öne sürer. Ona göre, iyi bir bilim adamı
şeyleri algılar veya gözleriz. Araştırmasının amacına olmanın sırrı hangi soruyu sormak gerektiğini bilmede
göre bir ayıklama yapmak, yalnız konusunda ilişkin yatar. Bir sorunu araştırırken bir kez doğru yola
olgularına ilgilenmek, bilim adamı için hem doğaldır girdiniz mi çözüm kendiliğinden ortaya çıkar.
hem de bir zorunluluktur. Parçaya göre, “doğru yola girme” aşağıdakilerden
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisidir?
hangisine ulaşılabilir? A) Çözüm için çaba gösterme
A) Bilimsel çalışmalar birikimli olarak ilerler. B) Uygun soruyu sorma
B) Bilimsel çalışmalarda seçicilik söz konusudur. C) Sorunun cevabını tahmin etme
C) Bilimsel yasalar uygulanabilir niteliktedir. D) Konuya odaklanma
D) Bilimde amaç, genellenebilir sonuçlara E) Doğruya ulaşacağına inanma
ulaşmaktadır.
E) Bilimsel yasalar evrenseldir. (2005-ÖSS)

(2003-ÖSS)

10. Proust, kitapları için şöyle der: “Kitabımı dışarıya


7. Bilim adamları olayları gözlerken çoğu zaman yönelmiş bir gözlükmüş gibi alın. Size uygun değilse,
inançlarının, benimsedikleri düşüncelerine etkisinde uyanı bulun; tökezlememek için kullanmak zorunda
kalmışlardır. Örneğin, bazı astronomlar, “Çember olduğunuz aracı, yani kendi gözlüğünüzü bulmayı size
mükemmel bir şekildir. Öyleyse gezegenlerin, bırakıyorum.” Proust’un bu görüşü bilimsel kuramlar
yıldızların yörüngeleri çember biçiminde olmalıdır.” için de kullanılabilir. İlgilendiğiniz konuları, olayları
Düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Tycho Brahe, 7 açıklamada yetersiz kalan bir kuramı oradan buradan
sayısının kutsallığına inanmış, 7 gezegen olduğunu çekiştirip uygun hâle getirmeye çalışmak yerine, yeni
düşünerek gözlem yapmıştır. bir kuram oluşturmak gerekir.
Bu parçada sözü edilen bilim adamlarının, bilimsel Bu parçaya göre, bir bilimsel kuram aşağıdaki
çalışmayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine koşullardan hangisini karşılamıyorsa yenisini
sahip olmadıkları kesinlikle söylenebilir? oluşturmak gerekir?
A) Açıklık A) Olgularla tutarlı olma
B) Nesnellik B) Ekonomik olma
C) Dakiklik C) Geniş kapsamlı olma
D) Düzenlilik D) Yaygın olarak benimsenme
E) Seçicilik E) Basit açıklamalar getirme

(2004-ÖSS) (2005-ÖSS)

8. Bir gün üç kişi İskoçya dağlarında yürüyüşe çıkmış. 11. Kopernik kuramı, Dünya’nın gerçekte nasıl
Bir süre sonra, tek başına otlayan siyah bir koyun olabileceğinin bir tasviri gibi ele alınmalıdır. Bu
gören bu üç kişi arasında şu konuşma geçmiş: kuram, Dünya’nın gerçekten Güneş’in etrafında
döndüğünü öne sürmez. Daha çok, bir gözlenebilir
I. Kişi: Demek ki dağlarda koyunlar siyah. gezegen sisteminin diğer sistemlerle bağlantısını
II. Kişi: Bu kadar çabuk genelleyemezsin. Olsa olsa kurmayı mümkün kılan tahmin cihazıdır. Eğer
“İskoçya’da en az bir siyah vardır.” Diyebilirsin. gözlenebilir sistem, Güneş merkezdeymiş gibi ele
III. Kişi: Söyleyebileceğim tek şey, şuradaki koyunun alınırsa tahminler kolaylaşır.
siyah olduğudur.
Parçadaki yoruma göre, kuramda aşağıdaki
Bu kişilerden hangilerinin söyledikleri bilimsel özelliklerden hangisinin bulunması zorunlu
yaklaşıma uygundur? değildir?
A) Yalnız I A) Gerçeği açıkladığını iddia etmesi
B) Yalnız III B) Ön deyide bulunmaya olanak sağlaması
C) I ve III C) Gözlemlere dayanması
D) I ve II D) Açıklama yapmada yardımcı olması
E) II ve III E) Bilgilerin tutarlı olması
(2004-ÖSS) (2006-ÖSS)
56
FELSEFE ÖSS SORULARI 8. ÜNİTE – BİLİM FELSEFESİ

12. Demokritos, sofrasına gelen incirleri yerken bir bal 15. Modern dünyamızda tek bir bilim felsefesi var:
kokusu almış ve hemen bir araştırmadır başlamış modern bilimlerin felsefesi. Buna bilimin kendi
kafasında; o güne dek incirlerden almadığı bu koku kendisinin yorumu veya bilimin bilimsel kurumlar
nerden gelebilir, diye. Merakını gidermek için, tarafından yapılan yorumu da diyebiliriz. Bilim,
incirlerin toplandığı yeri görmeye gitmek istemiş. bilimin hem davalı hem davacı hem de yargıç olduğu
Sofradan niçin kalktığını anlayan hizmetçi kadın bir mahkemede yargılanmaktadır. Neyin bilim
gülmüş: “Boşuna zaman kaybetmeyin, incirleri bal olduğuna bu mahkemede karar verilmekte, bu
çanağına koymuştum toplarken.” demiş. mahkemeden geçiş izni alamayan her unsur bilim
Demokritos’un canı sıkılmış bu araştırma fırsatını dünyasından kovulmaktadır. Böyle bakıldığında bütün
kaçırdığı, bir merak konusu elinden alındığı için. bilgi türlerini yargılayabilecek adil mahkeme bulmak
“Hadi be sen de.” demiş hizmetçi kadına, “Keyfimi güç gibi görünüyor.
kaçırdın ama ben yine de bal kokusu incirde Bu parçada sözü edilen güçlüğün nedeni
kendiliğinden varmış gibi nedenini araştıracağım.” aşağıdakilerden hangisidir?
Demokritos’un bu yaklaşımı birçok bilim adamı ve
filozofta vardır. A) Yeniliklere açık olmama
B) Olumsuz eleştirilere karşı koyma
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada bilim adamı C) Bilgileri sorgulamada yine bilimin ölçütlerini
ve filozoflarda var olduğu söylenen yaklaşıma ters kullanma
düşer? D) Ön yargılardan kurtulamama
A) Olaylara diğer insanlardan farklı bakma E) Bilimin gelişme sürecini tamamladığını düşünme
B) Her şeyin nedenini sorma (2009-ÖSS)
C) Araştırmaktan hoşlanma
D) Merak duygusunu canlı tutma 16. Bir paradigmanın açıklayamadığı olgular, sorular,
E) Başkalarının düşüncelerini benimseme durumlar yani anomaliler ortaya çıktığında o
(2007-ÖSS) paradigmanın taraftarları ya bu durumu görmezden
gelir ya da hâlâ olguları bu paradigmayla açıklama
çabasını sürdürürler. Ama asla bu paradigmadan
13. Bir bilim adamı, buluşuyla ilgili olarak “Başkalarının vazgeçmezler. Bu durum, gece kaybettiği anahtarını
otobana dönüştürebilecekleri bir patika açtım.” diyor. arayan adamın, anahtarını, düşürdüğü sokağın
karanlık köşesinde değil de ışığın daha iyi olduğu
Bilim adamı bu sözüyle, aşağıdakilerden hangisini sokak lambasının altında aramasına benzer.
benimsediğini gösterir? Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi
A) Bilimin birikimli olarak ilerlediğini paradigma değişimini güçleştiren etmendir?
B) Bilimsel çalışmanın kişiye özgü uğraş olduğunu A) Olgulardaki niceliksel değişimi fark edememe
C) Bilimsel çalışmanın, başkalarını düşünerek B) Olguları kurama uydurmaya çalışma
yapılması gerektiğini C) Benimsenen kuramların yetersiz oluşu
D) Bilimsel çalışmanın sistemli olması gerektiğini D) Nesnel bakıştan yoksun olma
E) Bilimin teknolojiyle yakından ilişkili olduğunu E) Ölçüm araçlarının kurama göre hazırlanmış oluşu
(2008-ÖSS) (2010-YGS)

17. Modern bilimin öncüleri olarak kabul edilen


14. Bilimin ilk ve son şeyler hakkındaki soruları Copernicus, Kepler, Galileo, Newton astronomi
yanıtlayamayacağını kabul edersek, ki etmek alanından başlayarak bilim anlayışında önemli bir
zorundayız, bu durumda bile bilimin yanıtlayabileceği dönüşüme yol açtılar. Onların katkısıyla hakikat
sorular için bilinen veya düşünülebilecek hiçbir sınır arayışında engel oluşturan geleneksel bakıştan
yoktur. Çünkü bilim, ancak bilimciler gerçeğin ne vazgeçildi. Hatta otoritelerin bilimde yeri olmadığına
olabileceği konusunda hayal etme gücünü veya inanılmaya başlandı. “X doğrudur.” biçimindeki bir
dürtüsünü yitirdikleri zaman sona erer. önermeye artık “Hangi otorite bunu söylüyor?”
sorusuyla değil, “Bununla ilgili kanıtınız ne?”,
Aşağıdaki yargılardan hangisi bu parça için “karşı “Deliliniz nerede?” diye karşılık verilir oldu. Sonunda
tez” oluşturur? otoriteler de eleştirel sorgulamaya açık, hesap
A) Mutlak kesinlik hiçbir zaman bilinemez. sorulabilir olarak görüldü.
B) Bilimin geliştiği dönemde felsefeye gerek yoktur. Bu parçaya göre bilimin modernleşmesi
C) Hayal etme gücünün sınırı yoktur. aşağıdakilerden hangisine dayandırılabilir?
D) Bilinebilecek her şey biliniyor yeni bir şey
aramak gereksizdir. A) Olaylar arasında neden sonuç ilişkisi aranmasına
E) Bilgiler arttıkça bilinebilir şeyler de orantılı B) Hakikati arama çabalarının ağırlık kazanmasına
olarak artar. C) Yöntem problemlerinin çözülmesine
D) Düşünmenin mantık ilkelerine dayandırılmasına
(2009-ÖSS) E) Dogmatik anlayışın yıkılmasına
(2011-YGS)

CEVAP ANAHTARI: 1-C 2-D 3- C 4-C 57


5- D 6- B 7- B 8- E 9-B 10- A 11- A
12- E 13- A 14-D 15-C 16-B 17-E

You might also like