You are on page 1of 15

UZAKTAN EĞİTİM

TEKNOLOJİLERİ VE ÇAĞDAŞ UYGULAMALAR

DERSİ

Uzaktan Eğitim Kuramları ve Kavramları


Giriş:

İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği düşünme yeteneğine sahip olması ve
kendini sürekli olarak geliştirebilmesidir. İnsanın kendini geliştirebilmesi ancak eğitim ile mümkün
olmaktadır. Bu yüzden gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda eğitim her zaman için birinci
öncelikli politika olmuştur (Ünlükahraman, 2011). Ancak artan nüfus ile birlikte ülkeler eğitim
maliyetinin düşürülmesi, toplumun sürekli gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurabilmesi için
yaşam boyu eğitime yönelmişler ve yaşam boyu eğitime katkı sağlayacak birçok sistem
geliştirmişlerdir. Bunlardan biri de “Uzaktan Eğitim” kavramıdır. Uzaktan eğitim, sürekli gelişmekte
olan teknolojinin eğitim dünyasına sağladığı avantajlardan faydalanılarak yürütülen
bir sistemdir (Özdemir ve diğerleri, 2004).

İletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler özellikle İnternet tabanlı eğitimin


yaygınlaşmasına ve etkinliğinin artmasına yol açmıştır. Uzaktan eğitim, e-learning(uzaktan
öğrenme), web tabanlı eğitim gibi isimlerle anılmaya başlamış, başarılı örneklerin sayısındaki büyük
artış nedeniyle de dünyanın her tarafında işletmelerden ve kişilerden yoğun ilgi görmüştür. Bilginin
en önemli varlık haline geldiği günümüzde eğitim; kurumlar ve kişiler açısından üzerinde ciddiyetle
durulması gereken bir konu olmuştur. Bu noktada uzaktan öğrenme, zamandan ve mekândan
bağımsız, gerçek zamanlı, öğrenci merkezli, iş birliğine dayalı çalışma olanağı sağlayan, maliyet
etkin çözümler sunan, izlenmesi ve değerlendirmesi kolay bir öğrenme ortamı olduğundan, işletmeler
ve kişiler açısından iyi bir alternatif haline gelmiştir.

Uzaktan eğitim, uygulanması açısından standart eğitim modellerinden farklılık gösteren bir
modeldir. Farklı mekânlardaki öğrenci, öğretmen ve eğitim araçlarının iletişim teknolojileri
aracılığıyla bir araya getirildiği eğitim faaliyetidir. Uzaktan eğitim ile klasik eğitim arasındaki en
belirgin fark, bireylerin okula gitmeden işlerini ve özel yaşamlarını terk etmeden eğitimlerini
(ilköğretim, ortaöğretim, ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora ve mesleki gelişim kursları)
tamamlayabilmeleridir.

Uzaktan eğitim, en temel anlamda bir öğreten ile öğrenenin yüz yüze olmaktan farklı olarak
fiziksel bir uzaklıkta ayrılmasından dolayı meydana gelen bir gereksinimdir. Geleneksel eğitimin
yerini alan ses, video, bilgisayar verisi ve yayımlanan yayınlar gibi teknolojiler uzaktan eğitim ile
geleneksel eğitim arasında bağdır. Bu şekilde verilen eğitim programları yetişkinlere aldıkları eğitime
ek olarak yeni eğitim fırsatları sunar. Zaman, mesafe ya da fiziksel engelliler için de bu sistem,
bulundukları iş-ev ortamında bilgilerini arttırma, eğitimlerini sürdürme olanağı demektir.

Uzaktan eğitimde teorik yaklaşımlar ilk ortaya çıkmaya başladığında bu yaklaşımlar genelde
düzensiz olmuştur. Kurumsallaşan ve belirli bir işleyiş kazanan uzaktan eğitim sistemleri ve
uygulamaları son birkaç yıla kadar kuramlara dayandırılmıştır. İlerleyen yıllarda öğrenme
paradigmasındaki değişimler, yeni öğrenme yaklaşımları ve gelişen teknolojiler uzaktan eğitim
alanını etkileyerek birçok kuramın geliştirilmesine temel oluşturmuştur.

Uzaktan Eğitimde Kuramlar tarihsel sıralamaya göre şöyle oluşturulmuştur.

1. 1965 Peters endüstri kuramı


2. 1973 Wedemeyer bağımsız çalışma
3. 1973 Moore özerklik ve uzaklık
4. 1970 – 1990 Holmberg etkileşim ve iletişim
5. 1980 Moore Etkileşimsel uzaklık
6. 1988 Peratton uzaktan eğitimin özgünlüğü
7. 1973 Knowles androgoji
8. 1995 Simonson, Eşitlik kuramı
9. 2002 Paulsen, İşbirlikli özgürlük kuramı

1. Uzaktan Eğitim Kuramları - Öğretimin Sanayileşmesi Teorisi (Otto Peters)


Otto Peters, uzaktan eğitimi, öğrenmenin ve öğretimin sanayileşmesi olarak görmektedir. 1960'larda
uzaktan öğrenme organizasyonlarını inceleyerek, sanayi ürünleri ile uzaktan eğitimi karşılaştırmıştır.
Geleneksel, sözel, grup tabanlı eğitimin, eğitimin sanayileşmeden önceki biçimleri olduğu, uzaktan
eğitimden sanayileşme devrinden önce bahsedilmediğini vurgulamaktadır.

Peters (1998), uzaktan eğitimin analizi için ekonomi ve sanayileşme teorilerini kullanarak yeni
kategoriler (terminolojiler) önermektedir:
• Rasyonelleştirme: Zaman, güç ve para girişinin miktarını azaltmak için kullanılan yöntemler.
Örneğin uzaktan eğitimde, üretim sürecinin sanayileşmesinde rasyonelleştirmenin arttırılması
farklı düşünme yolları ve davranışlar geliştirilmesini sağlar.
• İş bölümü: Bir görevi daha basit bileşenlere ayırmak. Örneğin uzaktan eğitimde mevcut
bilgiye göre görev dağılımı, danışmanlık, değerlendirme, performansın kaydedilmesi gibi
süreçler farklı bireyler tarafından yapılır.
• Makineleştirme: İş sürecinde makineleri kullanmak. Örneğin uzaktan eğitim makinesiz
düşünülemez.
• Seri üretim hattı: İşçilerin sabit kaldığı, nesnelerin onların gerisinde çalıştığı iş yöntemi.
örneğin uzaktan eğitim programlarında kullanılan materyaller uzamanlar tarafından üretilir.
• Seri Üretim: Bir malın çok miktarda üretimi. Örneğin; uzaktan eğitim derslerinin seri üretimi.
Bu üretim uzaktan eğitim kurumlarını, potansiyel uzaktan öğrenenlerin gereksinimlerini
analiz etmelerini gerektirir.
• Ön çalışma: Her üretim sürecinde çalışanlar, materyaller arasında nasıl bir ilişki kurulacağını
belirlemek. Örneğin uzaktan eğitimde başarı ön hazırlığa bağlıdır. Ön hazırlıkta, uzaktan
öğrenmeye dahil olan öğretmenlerden çok alan uzmanlarının çalışmalara katılımı uzaktan
öğrenme derslerinin gelişimini etkilemektedir.
• Planlama: Sistemde alınan kararlar işlerin yapılma önceliklerini belirler. Planlama, uzaktan
eğitimin gelişim aşamasında önemlidir. Yerleşin bir çalışma, uzaktan eğitim programlarının
bir parçası olduğunda planlama önem kazanmaktadır.
• Organizasyon: Amaç odaklı çalışmalarda genel ve kalıcı düzenlemeler oluşturmak.
• Bilimsel kontrol yöntemleri: İş süreçlerinin sistematik olarak analiz edilmesi, özellikle
zamanla yapılan çalışmalarla, sonuçların ölçümler ve ampirik verilerle desteklenmesi yöntemi
• Biçimlendirme: Üretim sürecinin aşamalarını önceden belirleme.
• Standartlaştırma: Bir ürünün çeşitlerinin sınırlı sayıda üretimi ile üretimde sınırlama getirmek.
Burada amaç o ürünün maçına uygun, daha ucuz veya kolay yer değiştirmesini sağlamaktır.
• İşlev değişikliği: Üretim sürecinde işçilerin iş veya rol değişimi. Uzaktan eğitimde öğretim
elemanının rolündeki işlev değişimi bellidir.
• Nesnelleştirme: Üretim sürecinde öznel bir elamanın kaybı, iş düşündürücü bir dereceye
taşımaktadır. Uzaktan eğitimde öğretim işlevlerinin nesnelleştirilmesi uzaktan çalışılan dersi
ve tekniği belirlemektedir.
• Bir araya getirme ve merkezileştirme: Kitle üretimi ve iş bölümü için gerekli maliyetin
miktarından dolayı merkezi yönetim ve pazarın tekelleşmesi söz konusudur.
Peters'a göre uzaktan öğretimin ana bileşeni iş bölümü olduğu sürece uzaktan öğretimin etkinliğinden
söz edilebilir. Peters'ın sanayileşme teorisinde öğretim süreci makineleşme ve otomasyonun artması
ile kademeli olarak yeniden yapılandırılmıştır. Peters'a göre;
1. Uzaktan derslerin gelişimi en az hazırlık niteliğindeki çalışmalar kadar önemlidir - üretim
sürecinden daha önce gelir.
2. Öğretim sürecinin etkinliği özellikle planlama ve organizasyona bağlıdır.
3. Dersler biçimlendirilmeli ve öğrencilerin beklentileri standartlaştırılmalıdır.
4. Öğretim süreci geniş olarak nesnelleştirilmelidir.
5. Akademisyenlerin uzaktan öğretim işlevleri, geleneksel öğretimdeki üniversite hocaları ile
önemli ölçüde karşılaştırılarak değişmiştir.
6. Uzak çalışma sadece kaynakların elde edilebilirliğine ve merkezi yönetime odaklanıldığında
ekonomiktir.
Peters bu teoriyi körü körüne kabul etmiş değildir, bir takım dezavantajlarının olduğunu kabul
etmektedir ancak endüstriyel yapının uzaktan öğretimi karakterize ettiğini ve bu durumun karar
verme aşamalarında kullanılması gerektiğini savunmaktadır.

2. Bağımsızlık Teorisi (Theory of Independent Study):


Wedemeyer tarafından 1981 yılında geliştirilen bu kurama göre, açık ve uzaktan öğrenmenin özü
bağımsız öğrenendir. Wedemeyer, eğitim kurumlarının başarısız olduğunu, teknolojiden öğrenen
bağımsızlığı etrafında faydalanılması gerektiğini söylüyor. Wedemeyer’a göre, öğrenenin
bağımsızlığı ve teknolojinin etkin kullanımı için, açık ve uzaktan öğrenme şu işlevleri yerine
getirebilmelidir;
1.Zaman ve mekandan bağımsız hizmet sunmak,
2.Öğrenme sorumluluğunu büyük ölçüde öğrenene vermek,
3.Yönetim ve idari işleri öğretenlerden almak, onların tüm zamanını daha etkin öğretme için
kullanmalarını sağlamak,
4.Öğrenenlere, ders, format ve metod olarak daha fazla seçenek sunmak,
5.Etkinliği kanıtlanmış bütün öğretim ortam ve yöntemlerini uygun şekilde kullanmak,
6.Herhangi bir dersin, herhangi bir konusunun daha etkin öğrenilmesi için, bilinen tüm öğretim ortam
ve yöntemlerinin kullanılması,
7.Dersleri sürekli olarak tekrar tasarlamak ve geliştirmek,
8.Bireysel farklılıkları göz önünde bulundurmak ve buna uygun seçenekler sunmak,
9.Öğrenci başarısını, mekan, öğrenme hızı, yöntem ya da sıralama gibi engeller koymadan basit
biçimde değerlendirmek ve
10.Öğrencilerin dilediklerinde öğrenmeye başlamalarına, bitirmelerine ve kendi hızlarında
öğrenmelerine izin vermek.

Wedemeyer, öğrenme ve öğretme süreçlerini birbirinden ayırmış ve bağımsız çalışma sistemlerinin


altı temel özelliği taşıması gerektiğini savunmuştur;
1.Öğrenen ve öğretenin birbirinden ayrı olması,
2.Öğrenme ve öğretme süreçlerinin yazılı veya benzer bir ortamda yürütülmesi,
3.Öğretmenin bireyselleştirilmesi,
4.Öğrenmenin, öğrenenin aktif olmasına bağlanması,
5.Öğrenmenin, öğrenenin ortamına ve şartlarına uygun hale getirilmesi ve
6.Öğrenenin kendi öğrenme hızını ayarlaması ve bunun sorumluluğunu alması.

Wedemeyer, her öğretim ve öğrenme durumunun dört bileşenini şu şekilde açıklamıştır;


- öğreten,
- öğrenen,
- iletişim sistemi ve
- öğrenilecek/öğretilecek konu.

Wedemeyer, öğrenene daha fazla özgürlük verilmesini önerirken, açık ve uzaktan eğitimin
başarısının öğreten ve öğrenen arasındaki ilişkiye bağlı olduğunu belirtmiştir.
3. 1973 Moore özerklik ve uzaklık -Bağımsız Çalışma Kuramı (Etkileşimsel Uzaklığı Kuramı)

Michael Moore, 1990’larda geliştirdiği etkileşimsel uzaklık kuramını açıklarken;


-öğrenen ve öğreten arasındaki uzaklık ve
-öğrenen özerkliği değişkenlerini temel değişkenler olarak ele almıştır.

Moore, uzaklık kavramını ölçülebilir iki unsurdan oluştuğunu savunmuştur;


-iki yönlü iletişimin (diyaloğun) ne ölçüde sağlandığı ve
-bireysel öğrenenin ihtiyaçlarını karşılama düzeyi.

Moore, geleneksel sistemlerden farklı olarak, açık ve uzaktan eğitimde, öğrenenin daha fazla
sorumluluk almayı kabul etmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda Moore, açık ve uzaktan eğitim
sistemlerini özerk/öğreten merkezli ve özerk olmayan/öğreten merkezli olmak üzere iki grupta
toplamıştır. Özerkliğin ne ölçüde sağlandığı ise aşağıdaki ölçütlere göre belirlenebilir.
-Öğrenme hedeflerinin belirlenmesinde öğrenene sunulan imkanlar,
-Kaynakların ve ortamın seçimi ve bunların nasıl kullanılacağı konusunda sunulan imkanlar ve
-Değerlendirme yöntemleri ve ölçütleri konusunda sunulan imkanlar.

4. 1970 – 1990 Holmberg etkileşim ve iletişim


Holmberg, öğrenenler ile öğretenler arasındaki etkileşim ve iletişimin önemini vurgular. Bu etkileşim
sayesinde motivasyona sahip olan öğrenciler, öğrenme güçlüğü çeken diğer öğrencilere yardımcı
olabilecektir. Holmberg ayrıca öğrencilerin farklı ihtiyaçlarının nasıl karşılanması gerektiği üzerinde
de durur. Gerek iletişim gerekse etkileşim, tutarlı ve etkili bir öğrenme sürecine neden olmaktadır.
Kuram 7 varsayım üzerine kurulmuştur:

1. Öğretimin özünde öğrenenler ve öğretenler arasındaki etkileşim yatar. Öğretenler, herhangi


bir öğrenme kaynağı olabilir.
2. Öğrenme sürecine yönelik duygusal bağlar ve bireysel ilişkiler, sürece olumlu yaklaşmayı
kolaylaştırır.
3. Öğrenme sürecine yönelik olumlu tutum, motivasyonu güçlendirir.
4. Çalışma sürecine yönelik kararlara katılım sağlanırsa, öğrenen motivasyonu artacaktır.
5. Güçlü ve içsel öğrenen motivasyonu, öğrenme sürecine yardım eder ve kolaylaştırır.
6. Öğrenenlerin kendilerine yakın bulacağı bir iletişim şekli ve tonu ve ayrıca öğretim
materyaline kolay erişim, öğrenmeye yönelik olumlu tutumu pekiştirerek, öğrenen
motivasyonunu arttırır ve böylece farklı ortamlardan öğrenmeyi de kolaylaştırır.
7. Öğretim sürecinin etkili olması, öğrenenlerin kazanılan davranışları göstermesi ile anlaşılır.

Holmberg (1986), bu varsayımların, uzaktan eğitim için gerekli olan öğretim süreçlerinin temelini
oluşturacak varsayımlar olduğuna inanmaktadır. Holmberg, 1995’te kuramını biraz daha genişletti.
Bu yeni genişletilmiş kuram, önceki varsayımlara ek olarak sekiz yeni varsayım daha ortaya
koymaktadır:

1. Uzaktan eğitim, yüz yüze eğitim imkanı olmayan veya bunu tercih etmeyen öğrenenlere
hizmet eder. Bu kimseler çok çeşitli özellikler taşırlar.
2. Uzaktan eğitim, öğrenenlerin seçme özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını garanti eder.
Böylece artık kendileri dışında karar verilen öğrenme yer ve zamanlarına, akademik
takvimlere, tatillere ve giriş/kabul koşullarına uymak zorunda değildirler.
3. Uzaktan eğitimden, toplum da yararlanır. Bir yanda bireysel öğrenenlere sağlanan liberal
çalışma fırsatlarından, diğer yanda yine öğrencilere sunulan profesyonel ve mesleki
eğitimlerden toplum da nasibini alır.
4. Uzaktan eğitim, yaşam boyu öğrenme fırsatlarına ve eşitliğe kolay erişim için kullanılan bir
araçtır.
5. Uzaktan eğitimle, tüm öğrenme alanlarına ilişkin beceriler kazandırılabilir.
6. Uzaktan eğitim, bireysel bir etkinlik olarak kalıcı öğrenmeye dayanır. Öğrenme süreci,
farklı bir çok araçla izlenir ve desteklenir. Öğretme ve öğrenme süreçleri, genellikle önceden
hazırlanan derslerle gerçekleşen teknolojiye/ortamlara dayalı iletişim süreçlerine bağlıdır.
7. Uzaktan eğitim, tüm öğrenme yaklaşımlarına (davranışçı, bilişsel, yapıcı) açıktır.
8. Bireysel ilişkiler, çalışmaya karşı olumlu tutum ve öğretenlerle öğrenenler arasındaki
empati, uzaktan eğitim altında öğrenmenin merkezini oluşturur.

Holmberg yönetim, danışmanlık, öğretme, grup çalışması, kayıt ve değerlendirme gibi


bireysel öğrenmede önemli unsurlar olduğunu belirterek bu unsurları destek organizasyonu olarak
tanımlamaktadır. Destek organizasyonu (öğretmen/yönetim) ile öğrenci arasındaki ilişkiyi rehberlikli
didaktik konuşma olarak tanımlamakta öğrencilerin bu iletişime katılmalarının öğrenme üzerine
olumlu etkilerinin olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan öğretmen ile öğrenci arasındaki iletişim
öğrenmenin temelini oluşturmaktadır (Horzum, 2007; Karataş, 2005; Keegan, 1996) Holmberg bu
iletişimin temelinde etkileşimin sağlanması, öğrenmeden zevk alınması, motivasyon, öğrenmeyi
kolaylaştırma ve öğrenilenlerin aktarılması gibi unsurlar olduğunu belirterek bu unsurların
birbirlerini tetiklemesiyle öğrenmenin kolaylaşacağını ifade etmektedir (Keegan, 1996).
5. 1980 Moore Etkileşimsel uzaklık
Moore (1993) tarafından 1993 yılında tanımlanan etkileşimsel uzaklık, bazen fiziksel olarak
uzaklıktan kaynaklanan ancak çoğu zaman anlayışlarda ve algılardaki uzaklığı ifade etmek için
kullanılan ve özellikle öğreten ile öğrenen arasındaki ilişkilere odaklanan bir kavramdır.

Bilindiği gibi herhangi bir eğitim programında öğreten ile öğrenenin etkileşiminden doğrudan
bahsedilmemektedir. Bu etkileşim durumuna özellikle konu uzmanları; çevresel faktörler, öğrenen ile
öğreten pedagojisi, iletişim aracı gibi unsurları dikkate alarak karar vermektedirler. Uzaktan öğrenme
durumunda ise öğrenen ile öğreten arasındaki fiziksel uzaklık aralarındaki öğrenme ilişkisini
açıklamakta ve miktarını belirlemektedir.
Etkileşimsel uzaklık teorisi Moore tarafından üç farklı değişkenle açıklanmaktadır: diyalog,
yapı ve otonomi. Moore (1993)'a göre diyalog, öğrenen-öğrenen etkileşimi, bilginin oluşturulması,
öğrenenin anlayışı gibi düşünceleri de içermektedir. Yapı ise öğrenenin bireysel gereksinimlerine
eğitim programı ne ölçüde cevap veriyor onu ölçmektedir. Hedefler, uygulama planları,
değerlendirme yöntemleri gibi unsurlar yapı değişkeni ile tanımlanmaktadır. Diğer yandan otonomi,
öğrenme-öğretme ilişkilerini kapsamaktadır, otonomide daha çok öğrenenin hedeflerini, öğrenme
prosedürünü, çalışacağı kaynakları belirlemesi [5], neyi nasıl öğreneceğini tespit etmesi, öğrenmesini
kontrol etmesi gibi durumlar söz konusudur.
Bu üç değişkenin birbiri ile etkileşimi, etkileşimsel uzaklığın artmasına ve azalmasına neden
olmaktadır. Diyalog ve yapı değişkenlerinin etkileşimsel uzaklığı nasıl belirlediği aşağıdaki şekilde
görülmektedir[4]
Şekilde de görüldüğü gibi diyalog arttıkça ve yapılandırma azaldıkça etkileşimsel uzaklık da
azalmakta, diyalog azaldıkça ve yapılandırma arttıkça etkileşimsel uzaklıkta da artmaktadır. Eğer bir
eğitim programı yüksek yapılandırılmışsa ve öğrenen-öğreten arasında diyalog yoksa veya çok azsa
etkileşimsel uzaklıkta da bununla doğru orantılı olarak artmaktadır. Diğer yandan öğrenen
otonomisinin artması da etkileşimsel uzaklığı arttırmaktadır. Bu nedenle otonomiyi azaltmak ve
iletişim ortamlarını arttırmak, öğrenen ile öğreten arasındaki diyaloğu arttırarak etkileşimsel uzaklığı
azaltacaktır ve arzu edilen durum da budur.

Kuramın Alan için Önemi:


Bir kişinin ev arkadaşı ile kurduğu ilişkinin, dünyanın diğer ucunda oturan bir arkadaşı ile
elektronik ortamlarda kurduğu ilişkiden daha iyi olduğu iddia edilebilir mi?
Aynı şekilde dersi geleneksel eğitimle, sınıf ortamında, veren bir öğretmenden ders alırken cep
telefonu ile oynayan bir öğrencinin, bir şeyler öğrenmek için uzaktan eğitime başvurmuş ve
bilgisayar başına geçen diğer bir öğrenciden daha fazla öğrendiği söylenebilir mi?
Her iki durumda da etkileşimsel uzaklıktan bahsedilmektedir. Öğrenen ile öğreten arasındaki
diyaloğun miktarı ve oluşturulan öğretim programının yapısı etkileşimsel uzaklığın artmasına ya da
azalmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle açık ve uzaktan öğrenmede öğrenme ortamları
yapılandırılırken yapı, diyalog ve otonomi dikkate alınmalıdır.
Günümüzde eğitimde sıklıkla kullanılan akıllı telefonlar, iPadler, bilgisayarlar gibi iletişim ortamları
eğer öğrenen-öğreten arasındaki diyaloğa izin vermeyecek şekilde kullanılıyorsa öğrenen ile öğreten
arasında mesaj taşımaları da mümkün değildir. Uzaktan öğrenme ve öğretmede kampüs ortamında
bağımsız çalışma, öğrenenlerle bireysel görüşmeler, e-mailleşmeler yapılarak daha fazla otonomi
sağlanabilir, diyaloglar arttırılabilir. Grup çalışmaları ve forumlar da diyalogları arttıracak ancak
otonomiyi azaltacaktır. Televizyon, radyo, çalışma metinleri gibi tek yönlü iletişim ortamları
otonomiyi azaltacağı gibi diyalogları da azaltacaktır

Etkileşimsel uzaklığın artması öğrenmeyi da azaltacaktır. Uzaktan eğitimciler etkileşimsel uzaklığı


dikkate alarak ders tasarımlarını yeniden gözden geçirmelidir. Amaçları öğrenmeyi öğrenen için
kolaylaştırmak olmalıdır. Bu amaçla aşağıdaki çalışmalar yapılabilir.
- Öğretim programları hedef kitleye göre yapılandırılmalıdır. Bu nedenle pedagoji önemsenmelidir.
Öğretim programları yetişkin öğrenenler için farklı şekilde yapılandırılmalıdır.
-Öğrenme ortamları tasarlanırken öğrenen-öğrenen, öğrenen-öğreten, öğrenen-teknoloji ve öğrenen-
içerik etkileşimi dikkate alınmalıdır.
- Öğretim programına sosyal ağ teknolojileri entegre edilerek işbirliği ve öğrenen-öğrenen etkileşimi
arttırılabilir, bu ortamlar sayesinde bireylerin birbirini daha iyi tanıması ve ders saatleri dışında da
iletişim kurmaları sağlanabilir. Öğrenenlerin düşüncelerini yeniden gözden geçirmeleri, renk, dil, din,
yaş, kültürel değerler gibi farklılıklar gözetilmeden sınıf ortamının yaşatılması sağlanabilir.
-Öğrenen otonomisini sağlamak için hedefler oluşturulmalı, öğretim programı işletilmeli ve süreç
değerlendirilmelidir.
-Öğrenenlerin kendi öğrenmelerini kontrol etmeleri söz konusu değilse yüksek yapılandırılmış ders
programları oluşturulmalıdır. Eğer öğretim programı iyi yapılandırılmamışsa, ders programı
öğrenenlerin kendi öğrenmelerini kontrol edebilecekleri şekilde tasarlanmalıdır.
- Öğretim programında diyaloglar azsa öğrenenlerin kendi öğrenmelerini kontrol etmeleri
gerekmektedir. Programda hem diyalog az, hem de program yüksek derecede yapılandırılmış değilse
ders programlarıbu dengeyi sağlayacak şekilde çok miktarda öğrenenin kendi öğrenmesini kontrol
edebileceği şekilde düzenlenmelidir [3].
-Yüksek yapılandırılmış programlar doğrusal bir yapıya sahiptir ve programda çeşitliliğe izin
vermemektedir. Öğretim programları ne kadar az yapılandırılırsa öğretenler öğrenenlerin sorularına
ve ödevlerine o kadar fazla zaman ayırabilir [6].
6- 1988 Peratton Uzaktan Eğitimin özgünlüğü
Perraton’un yaklaşımı ise daha çok uzaktan eğitim sistemlerinin özgünlüğünü vurgulamaya
yöneliktir. Bu kuram uzaktan eğitimin öğretim için her türlü kaynağın kullanılmasına olanak verdiği,
örgün eğitim sistemlerinin neden olduğu pek çok sınırlamayı ortadan kaldırabileceği, maliyeti
düşürebileceği, hizmeti yaygınlaştırabileceği eğitsel iletişimi geliştirebileceği varsayımlarına
dayanmaktadır. Hatta Simonson(2003) Perraton’un bu yaklaşımını eğitim felsefesinin yanı sıra
mevcut iletişim ve yayılma kuramları öğelerinin bir kompozisyonu olarak değerlendirmektedir.
7- 1973 Knowles androgoji Kuramı
1880 yıllarının ortalarında Alexander Kapp Platonun Eğitim teorisini bir açıklaması olarak
androji terimini kullandı.1980 yılında Malcolm Knowles Androgoji kavramını yeniden kullandı.
“Yetişkin Eğitiminin Modern Pratiği”
Knowles teorisi kendi kendini yöneten ve bağımsız bir yetişken eğitim olduğunu kabul eder.
Yetişkinler gerçek hayatla ilgili içsel motivasyonları vardır. Dahası onlar hedefe yöneliktir. Dersler
Amaçlarına uygun ve uygulamalı olmalı. Androgoji yetişkin eğitmene yöneliktir.
Knowles'ın andragogy modeli, yetişkinlerin sahip olduğu kavramlarla ilişkili 4 varsayım üzerine yola
çıkmaktadır. Yetenek, İhtiyaç, kontrol isteği, öğrenme için sorumluluk:
Benlik Kavramları bağımlılıktan bağımsızlığa veya kendi kendini yönetmeye hareket eder
Onlar yeni bilgi ve beceri kazanacakları tecrübeler biriktirir
Onlar (yetişkinler) sosyal rollerinin gelişmekte olan işleri ile öğrenmeyi artırmak için hazırdır.
Onları zaman ve müfredat bakışları ertelemeden derhal uygulamaya ve konu merkeziyetten
performans merkeziyetçiliğine doğru değişir.

Knowles (2012)’ın yetişkin öğrenme kuramın temel bileşenlerinı kısaca açıklamamız gerekirse;
bilme ve öğrenme ihtiyacı yetişkin öğrenenlerin öğrenme motivasyonunu artıran temel bir bileşendir,
öğrenenin benlik algılaması yetişkin öğrenenlerin kendi kararları verebilmesi ve bu doğrultuda
uygulamalar yapabilmesidir. Öğrenenlerin deneyimleri, aslında yetişkin öğrenenleri güdüleyen en
zengin kaynaklardan biridir. Öğrenmeye hazır olma, öğrenmeye uyum sağlama, ve motivasyon
kavramları da yetişkin öğrenmesinin temel bileşenleridir ve tüm bunlar bir bütün olarak
incelendiğinde yetişkinlerin öğrenme sürecinde bu bileşenlerin incelenmesi ve beslenmesi sonucunda
verimli ve tatmin edici öğrenme çıktıları elde edilecektir.
Lindeman (1926’den aktaran Knowles, 2012, s. 37)’a göre yetişkin eğitiminde öğrenenlerin ilgi ve
ihtiyaçları öğretim programını belirlemektedir. Her yetişkin insan kendini çevresel faktörlerle ilgili
özel durumlar içerisinde bulabilir ve yetişkin eğitimi bu noktada başlar. Knowles (2012),
Lindeman’ın yetişkin öğrenmesiyle ilgili varsayımlarını şu şekilde özetlemiştir:

“1. Yetişkinler öğrenmenin gidereceği ihtiyaçlardan dolayı öğrenmeye motive olmuş durumdadırlar,
2.Yetişkinler öğrenmelerini yaşamsal-merkezli bir çerçevede gerçekleştirmek isterler.
3. Deneyim, bir yetişkin öğrenen için en güzel ve zengin kaynaktır.
4. Yetişkinler, öz-yönelim gereksinimine sahiptirler. Öğrenme motivasyonlarının da öz-yönelimle
olumlu bir ilişkisi olabilir.
5. Bireysel farklılıklar yaş ile birlikte artar.”
8. 1995 Simonson, Eşitlik kuramı

Geleneksel eğitim ve uzaktan eğitim, kullanılan metodların ve yürütülen süreçlerin yanı sıra
zaman zaman öğrenenlerin kazandıkları yeterlikler açısından da birbirinden ayrılmaktadır. Simonson
(1999), her ne kadar farklı süreçler ya da yöntemler söz konusu olsa da öğrenme çıktılarının bu iki
öğretim tarzında eşit olması daha doğrusu eşit değerlerde olması gerektiğini öne sürmüştür.
Açık ve uzaktan öğrenme ile aynı öğrenme çıktısı hedeflenmeli, ama bu hedefin gerçekleşmesi
için, bireysel farklılıklara ve bu yöntemin gereklerine uygun öğrenme deneyimleri, çevre ve
malzemeleri, süreçleri tasarlanmalıdır.”
Geleneksel öğrenenler ve uzaktan öğrenenler farklı çevrelerde öğrenmelerini gerçekleştirirler. Bu da
uzaktan eğitimciye, süreci geleneksel eğitimdeki süreçleri ve öğrenme olaylarını eşitleme
sorumluluğunu yükler. Örneğin; yüzyüze eğitimde fiziksel imkanların tam olduğu bir okulda
öğrenciler kimya dersiyle ilgili deneyler yapabilir. Aynı programı uzaktan öğretimle alan öğrenci için
de bu gibi bir imkanın sunulması gerekmektedir. Bu imkan sanal laboratuvar uygulamalarıyla, kısa
video veya animasyonlarla uzaktan öğrenenlere de sunulabilir. Simonson, öğrenme deneyimlerinin
farklılaşması ve çıktılarının eşitlenmesini aşağıdaki ifadeyle örneklendirmiştir:

“Bir üçgen ve karenin farklı geometrik şekiller olsalar bile aynı alana sahip olabilmesi
eşdeğer olduklarını düşünmemize yol açıyorsa, yüzyüze ve uzaktan öğrenenlerin deneyimleri farklı
deneyimlere sahip olsalar bile eşitlenmiş olmalıdır.”

Simonson’ın kuramındaki bir diğer önemli kavram ise öğrenme deneyimleridir. Öğrencinin
öğrenmesini destekleyen, hissettiği, gördüğü, duyduğu ya da yaptığı herhangi bir şey öğrenme
deneyimi olabilir. Öğrenme deneyimleri genellikle öğretmenler tarafından desenlenir. Ancak öğretim
tasarımı yöntemleri ve özellikle öğrenen analizi yapılmadığında ortaya hiç kimseye uymayan, eğilip
bükülmeyen bir süreç çıkar. Oysa öğretim tasarımı kuramlarından yararlanılarak öğrenenlerin hazır
bulunuşlukları, öğrenme tarzları (görerek, dinleyerek, yaparak vb.) tespit edilip uygun çevre
koşullarına göre öğrenme deneyimleri oluşturmak hem öğrenen hem de sistem açısından daha
avantajlıdır. Yüzyüze öğretimde ihtiyaç duyulan herhangi bir deneyime uzaktan eğitimde ihtiyaç
duyulmayabilir bile. Örneğin; az önce de bahsettiğim deneysel çalışmaların çoğu için uzaktan
öğrenenlerin kalkıp bir deney merkezine gitmelerine gerek kalmamalı; öğrenenler bu sürece uzaktan
iletişim teknolojileri aracılığıyla dahil olmalıdır. Teknolojinin işe koşulduğu uzaktan eğitim
süreçlerinde söz konusu olan bir diğer konu ise uygun uygulama ya da bir diğer deyişle uygulamanın
uygunluğudur. İçeriklerin sunumu ve öğrenenin öğretmen, içerik ve diğer öğrenenlere etkileşimini
sağlama yöntemi gibi süreçler planlanırken ve uygulanırken öğrenenin imkanlarına dikkat
edilmelidir. Bu durumla ilgili Simonson’ın aşağıdaki ifadesi gayet açıklayıcıdır:

“Faks-modem ile internete bağlanan bir öğrenene video konferans dersleri uygun değildir.
Aynı şekilde işbirlikçi bir süreç tasarlanıyorsa öğrenenlerin bu süreçleri takip edecek teknoloji ve
zamana sahip olması gerekmektedir.”

Genelde tanınmış ve bir kurum tarafından onaylanmış kurumsal tabanlı öğrenme deneyimleri
arayan öğrenenler, uzaktan eğitim sistemlerinde fiziksel konumlarıyla değil kursa katılımlarıyla
tanımlanırlar. Öğrenme deneyimleri eğitim sürecinde dahil olan birey ve kurumlar açısından belirli
çıktılara yol açar. Öğrenme çıktıları, kurs sayesinde meydana gelen kesin, ölçülebilir ve kayda değer
değişiklerdir. Dersin eğitmeni, öğretim tasarımcısı ya da eğitim koordinatörü tarafından belirlenen
veya öngörülen çıktılar, genel hedefler ve öğrenenin kursu tamamlayınca başaracağı şeyler, sahip
olacağı nitelikler gibi kapsamlı yeterlik ifadelerinden oluşur. Öğrenenler ise süreç için daha bireysel
sonuçlar umar. Örneğin; sistem yani öğretmen ya da öğretim tasarımcısı tarafından belirlenen çıktı:
“Öğrenci sanayi devrimi ile ilgili görüşlerini sıralayabilecektir” iken, öğrenen açısından çıktı:
“Sanayi devrimini öğrenmem konuyla ilgili tartışma ortamlarında söz hakkı sahibi olmamı
sağlayacak” şeklinde olabilir.
Önceki birkaç paragrafta Simonson’ın eşdeğerlik kuramının temel bileşenlerinden olan öğrenme
deneyimleri, uygun uygulama, öğrenenler ve öğrenme çıktılarından bahsetmiştim. Bunların yanı sıra
Simonson’a göre uzaktan eğitimin yaygınlaşması eşdeğerliğin sağlanmasıyla mümkün olacaktır.
Süreçlerin denkliği öğrenenlerin ve kurumların uzaktan eğitime ilgisini artırmaktadır. Sanal sınıflar
ise bu eşdeğerliğin sağlanması için uygun bir araç olabilir. Hatta günümüzde oldukça sık
duyduğumuz ve kullanma imkanı bulabileceğimiz Second Life bu kuram için yerinde bir örnektir
diyebiliriz.

9-İşbirlikçi Özgürlük Kuramı: Paulsen, Knowles’in yetişkin eğitimi kuramından etkilenerek


işbirlikçi özgürlük kuramını ortaya atmıştır. İşbirlikçi özgürlük kavramı ilk bakışta kendi içerisinde
çelişen bir kavram olarak görünmektedir (Paulsen, 1995 akt. Karataş, 2005). İşbirlikçi özgürlük
kuramında özgürlük öğrencilere yüksek düzeyde seçim hakları tanımaktadır. Bunun yanında
günümüzde eğitim ortamlarının hazırlanması ve öğretim etkinliklerinin yerine getirilmesinde
bireylerin işbirliği içinde olması önemli ve gereklidir. Dolayısıyla işbirlikçi özgürlük kuramı
öğrencilerin hedefe ulaşma, etkinliği yapma ve öğrenmeyi gerçekleştirme konusunda güdülenerek
bağımsız olma isteklerinin yanında işbirliğine de ihtiyaç duyduklarını açıklamaktadır. Karataş (2005)
geleceğin uzaktan eğitim öğrencileri özgürlüğün yanında grupla ortaklaşa çalışmaya gereksinim
duyacaklarını belirtmektedir.
UZAKTAN EĞİTİMDE KULLANILAN KAVRAMLAR

Günümüzde varlığını sürdürebilmek, her alanda başarılı ve öncü olmak ile eş değer bir
yaklaşım ortaya koymayı gerektirmektedir. Salt ekonomik, toplumsal, askeri, siyasal ya da kültürel
gelişim yeterli olmamaktadır. Tüm bu unsurların birlikte gelişmesi, olgunlaşması ve üretime
yansıması gerekmektedir. Burada bilgiyi üretebilen toplumlar başarıya en yakın olanlardır. Toplumun
bilgiyi üretebilmesi, toplumu oluşturan bireylerin eğitim düzeyleri ile doğrudan ilgilidir. Bilgi
düzeyini sürekli artırabilen ve güncel tutabilen bireyler ancak, toplumsal bilgi üretimine katkı
sağlayabilirler. Yaşam boyu eğitim kavramı burada kendini göstermekte, temel eğitim süreci ile
genelde tamamlandığını düşündüğümüz kişisel gelişimin sürekli olması fikri, bu sayede değer
kazanmaktadır.
Uzaktan eğitimde istenilen eğitim kalitesine ulaşılabilmesi yeterli öğrenci-öğretmen, öğrenci
materyali etkileşiminin sağlanabilmesi, internetin ortaya çıkışı ve eğitim platformu olarak da
internetin kullanılmaya başlanması ile mümkün olagelmiştir. İnternetin bant genişliğinin sürekli
artması ve ucuzlaması ve bundan dolayı günlük hayatımızın merkezinde yer almaya başlamasıyla
birlikte uzaktan eğitimde yeni kavramların oluşmasına sebep olmuştur.

• Kaynak Tabanlı Öğrenme: En geniş terimdir. Çünkü öğrenenler için her türlü basılı veya
elektronik kitap, resim, ses, video, yazılım vb her türlü kaynağı içerir.
• Teknoloji Tabanlı Öğrenme: Bir öğrenme ortamında herhangi bir teknoloji aracından
faydalanılan öğrenmedir. Teknoloji tabanlı öğrenme sadece Uzaktan Eğitim ortamlarında
değil herhangi bir sınıf ortamında kullanılabildiği için uzaktan eğitimi kapsar.
• Uzaktan Öğrenme: Uzaktan Eğitim konusunda pek çok kavram birbirine çok yakın
anlamlarda olduğu için karıştırılır ve birbirinin yerine kullanılır. Belki de bu bağlamda en çok
karıştırılan kavramlar uzaktan öğrenme ve e-öğrenmedir. Uzaktan öğrenme öğretmen ile
öğrenenin fiziksel olarak farklı mekânlarda olduğu durumda yapılan öğrenme etkinliğidir. Bu
bakımdan uzaktan öğrenme hem elektronik olmayan hem de elektronik olan materyaller
kullanılabildiğinden e- öğrenmeden daha kapsamlıdır.
• E-Öğrenme: Öğrenme sürecinde internet, herhangi bir bilgisayar ağı veya bireyin çeşitli
multimedya teknolojilerden yararlanarak hem öğrenci hem de öğretici için mekân ve zaman
bakımından esneklik sağlayan eğitim faaliyetidir. E-öğrenmede hem bir bilgisayar ağı hem de
bir ağ bağlı olmayan bilgisayardan yararlanarak yapılan eğitimi de içerdiği için hem
çevirimiçi öğrenmeyi hem de bilgisayar tabanlı öğrenmeyi (ağsız öğrenme) de kapsar.
E-öğrenme uygulanış bakımından üç gruba ayrılır:
1. Eş zamanlı(senkron)
2. Ayrı zamanlı(asenkron)
Karma Eğitim (b-learning): Eğitsel bir amaç için web tabanlı teknolojinin farklı şekillerini
karıştırarak ya da birleştirerek kullanmak (sanal sınıflar, kendi başına eğitim, beraber öğrenme,
video, ses ya da metin) .
2.Eğitim teknolojisi kullanarak ya da kullanmayarak en iyi öğrenme çıktısını sağlamak için farklı
eğitbilimsel yaklaşımları birleştirmek (yapısalcı, davranışsal ve bilişsel yaklaşım gibi)
3.Farklı eğitim teknolojilerini (videoteyp, CD-ROM, web tabanlı eğitim, film) yüz yüze, eğitmen
rehberliğindeki uygulamalarla birleştirmek.
4.Öğrenme ve çalışma arasında uyumlu bir etki yaratmak için eğitim teknolojisini güncel görevlerle
birleştirmek ya da karıştırmak.
Karma öğrenme, hem öğrencileri, hem eğitimden sorumlu personeli hem de kurumun kar durumunu
olumlu yönde etkileyeceği için, e-öğrenmeye başlamak isteyen bir kurum için iyi bir yoldur. Karma
öğrenme sayesinde, örgütler çalışanlarını geleneksel sınıfiçi eğitimlerden e-öğrenmeye adım adım
geçmesini, böylece değişimin daha kolay kabul edilmesini sağlayabilirler.

• Bilgisayar Tabanlı Öğrenme: Öğrenme sürecinde yararlanılan bilgisayarın bir bilgisayar ağına
bağlı olmaksızın öğrenme ortamında kullanıldığı materyallerdir. Bu öğrenme tipinde
materyaller yerel yani bireyseldir. O bilgisayardaki kullanıcıya özgüdür.
• Çevrimiçi Öğrenme: Öğretim ortamı ve içerik paylaşımı olarak herhangi bir bilgisayar ağının
kullanıldığı öğrenmelerdir. Kullanılan bilgisayar ağı internet gibi sonsuz sayıda kullanıcıya
sahip bilgisayar ağı olabileceği gibi birkaç kullanıcıdan oluşan internette bağlı olmayan yerel
ağlarda olabilir.
• İnternet Tabanlı Öğrenme: Öğretim ortamı olarak internetin kullanıldığı öğrenmelerdir.
İnternet tabanlı öğrenme web tabanlı öğrenmeye göre daha geniştir. Çünkü internet birbirine
bağlı çok sayıda bilgisayar ağının yanı sıra web, e-posta,Telnet, FTP gibi hizmetleri de
barındırır. Bu bakımdan web tabanlı öğrenmeyi kapsar.
• Web Tabanlı Öğrenme: Öğretim ortamı olarak web teknolojilerinden faydalanılan
öğrenmedir. Web teknolojisi HTTP protokolüne dayanır ve HTML, web tarayıcısı, URL gibi
hizmetlerden yararlanır.
• Mobil Öğrenme: M-öğrenme (mobile-learning) kimi yerlerde h-öğrenme (hareketli öğrenme)
adı ile anılmaktadır. M-öğrenme kavramı uzaktan eğitimdeki e-öğrenmeden türeyen bir
kavramdır. M- öğrenme belirli bir sabit noktası olmayan öğrencinin taşınabilir iletişim
araçlarından (dizüstü bilgisayarlar, cep telefonları, 4G, 3G, WAP, GPRS vb) faydalanılarak
yapılan öğrenme biçimidir.

M- öğrenme e-öğrenme kadar yaygın olmasa da ilerleyen günlerde herkes tarafından konuşulacak bir
kavram olacaktır. Çünkü teknoloji hızla ilerlemekte iken büyüyen çocuklar, gençler kablosuz ve
taşınılabilir iletişim araçlarına zorlanmadan adapte olmakta ve bu araçları hayatların vazgeçilmezleri
arasına koymaktadır. Eğitimde bu durumda kendisine yeni çalışma alanları üretmek ve bu noktada da
m- öğrenmeyi başka bir deyişle hareketli çoklu ortam eğitim sistemleri oluşturmaktadır. Günümüzde
artık eğitim sadece sınıf ortamlarında değil yaşam boyu öğrenme bir süreç olduğunu
düşündüğümüzde m-öğrenmenin değeri daha iyi anlaşılmaktadır

• Sanal Sınıf: Sanal Sınıf Uzaktan eğitimdeki senkron (çevrim içi) uygulamalarındaki farklı
yerdeki öğretmen ve öğrencilerin internet veya bir bilgisayar ağı aracı ile oluşturdukları
gruplardır. Sanal Sınıflar sayesinde birbirinden farklı yerdeki insanlar aynı zamanda birbirleri
ile iletişim sağlayabilmekte ve aynı eğitim materyali üzerinde etkileşim halinde
bulunabilmektedir [Çekiç, 2010].
• Ters Yüz sınıf: Genel hatlarıyla ters yüz sınıf geleneksel öğrenim akışını tam tersine
çevirerek, sınıf içinde eğitmen tarafından anlatılması gereken konuyu öğrencilerin sınıf ders
saatleri dışında, elektronik ortamda kayıtlı materyalden öğrenmesini öngörür (1). Sınıf
saatlerinde ise konunun tartışılması ve pekiştirici alıştırmaların yapılmasıyla öğrenmenin
derinleştirilmesi ve pekiştirilmesine olanak sağlanır. Bu işlem geleneksel sınıf modelinin tam
tersidir. Geleneksel yöntemde eğitmen dersi sınıfta anlatır, öğrenci dersi pasif olarak dinler.
Bu süreçte öğrencilerin Bloom taksonomisinin ilk iki basamağı olan hatırlama ve anlama
basamaklarına ulaştıkları kabul edilir. Ders sonrası öğrenciler ev ödevi olarak kendi
kendilerine, daha komplike olan üst basamaklara ait uygulamaları yaparlar. Ters yüz sınıfta
ise öğrenciler nispeten kolay olan ilk basamakları içeren kısmı, yani dersi dinleme kısmını
evde kendi kendilerine yaparlar. Zor ve karmaşık olan üst basamaklara ait uygulamaları ise
sınıf içinde aktif öğrenme yöntemleri ile eğitmen eşliğinde yaparlar. Ters yüz sınıf modelinin
önemli bir avantajı da Bloom taksonomisinin her basamağındaki öğrenme hedeflerini
içerebilmesidir. Ters yüz sınıf geleneksel sınıf dersi sürecindeki aşamaların yerlerini
değiştirdiği için bu ismi almıştır. Kısacası en basit anlamda ev ödevi ile sınıf içi ders
işleyişinin yer değiştirmesidir. Pedagojik tanımı ise öğretme sürecinde, bilgi aktarımının sınıf
dışına kaydırıldığı, sınıf içinde sosyal ve aktif öğrenme aktivitelerinin yapıldığı, öğrencinin
tamamlaması gereken sınıf öncesi ve/veya sınıf sonrası aktivitelerin yer aldığı bir modeldir.
Kaynakça

• Web Tabanlı Uzaktan Eğitim Sistemleri: Sahip Olması Gereken Özellikler ve Standartlar
• Umut Al* ve R. Orçun Madran** bilgi dünyası 2004,5(2):259-271

• Kaya, Z. (2002). “Uzaktan Eğitim”, Pegem A Yayınları, 1. Baskı, Ankara.


• İşman, A. (2005). “Uzaktan Eğitim Ankara”, Pegem A Yayıncılık.

• Yalçınkaya, S. (2006). “Web Tabanlı Uzaktan Eğitim Sistemi ve Çukurova Üniversitesi


Öğretim Elemanlarının Yatkınlıkları”, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Adana.

• Ünlükahraman, O. (2011). "Web Tabanlı Eğitimde Web Madenciliği Uygulaması ile Öğrenci
Davranışlarının Analizi", Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Anabilim Dalı, Elazığ.
• Özdemir, Ç., Çakıroğlu, M., Bayılmış, C. ve Ekiz, H. (2004). "Teknolojik Gelişme İçin
EğitiminÖnemi ve İnternet Destekli Öğretimin Eğitimdeki Yeri", The Turkish Journal of
Educational Technology, Cilt: 3, Sayı: 3, 17.
• Simonson, M., Smaldino, S., Albright, M., & Zvacek, S. (2012). Teaching and learning at a
distance: Foundations of distance education (5th ed.). Boston, MA: Pearson.
• Simonson, M., Schlosser, C., & Hanson, D. (1999). Theory and Distance Education: A New
Discussion Michael Simonson, Charles Schlosser, and Dan Hanson. The American Journal of
Distance Education. 13(1).

You might also like