You are on page 1of 201

Ruhumun

Aynası Aşk

Rüyeti Şîr Fârûk

1
FARUK ARSLAN Kimdir?

12 Nisan 1969′de Ankara’da doğdu. 3 Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü


bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997′de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını
kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ ile mezun oldu.
Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji
alanında eğitim aldı. Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Masterı yaptı ve Sosyolog
oldu. Halen Kanada’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nda Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak
çalışmaktadır. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği,
Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir.

Orta Asya’da Zaman gazetesi bürolarını kurmaya 17 Şubat 1992′de giden 19 kişilik ilk ekibin
içinde yer aldı. Azerbaycan’a hizmete giden ilk muhacir Türk öğrencilerin belletmenliğini
üstlendi. Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve
Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla
haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin
dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve
köşe yazarlığına kadar her alanda görev yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan
temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı.
2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı.
Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu.
Ağustos 1998′den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi,
‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan
Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı.
Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezdi. Dış politika, diplomasi, Türk dünyası,
Rusya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 1998-2004
periyodunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz,
Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008
başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında ve
Alperen dergisinde köşe yazıları yazdı. Kanada’da yayımlanan Sunrise’ın kurucusu oldu. 2005
yılından beri Canadatürk gazetesi ve 2012’den beri Çorum Manşet gazetesinde köşe yazarıdır.

Yayımlanmış Eserleri:

 Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004.

 Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan
2005, Ağustos 2006.

 Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005.

Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006.

2
Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006.

 Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006.

Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006.

 Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Evreca Yayınevi, Temmuz 2006

Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006.

 Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008.

Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009.Mayıs 2010.

 Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011

 Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011.

Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011.

Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011.

Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler, Lulu Publisher, Ağustos 2011.

 Kürt diyarının Bilinmeyen Saklı Tarihi: Bilâd-ı Ekrâd: Kürdistan.Öteki Adam.

 Komünistlikten Zerdüşlüğe PKK: Matruşka, Öteki Adam

3
ÖNSÖZ: Aşka Susadım, Şair Oldum

On beş yaşında Ankara’da askeri lisede okurken her haftasonu iki yüz sayfa kitap okur,
öğrendiklerimi bir sayfa özet halinde yazardım, elliye yakın arkadaşım okurdu, sonra çöpe
atılırdı. Çünkü yaşadığımız ortam Komünizm baskısı altındaki Sovyetler Birliği’nden beterdi,
hele dini içerikli konuşmak da, yaşamak da yasaktı! Şiir yazarak stres atıyordum. 1987’de okul
yıllığını, çizdiğim karikatürlerle yazdım, ancak Alanya’da dükkanımıza giren bir hırsız çantamla
beraber yıllığın müsvettesini çaldı ve Akdeniz sularına atıp heder etti.1988’de Zaman
gazetesi’nde ilk yazım ve 1989’da Sızıntı dergisinde ilk şiirim çıktığında çok sevinmiştim.
1990’da 21 yaşımda ilk kitabım ‘Ateşle Oynamak’ bitmişti, ancak basmaları için kitabı teslim
ettiğim Zaman yazarı, TİMAŞ’ın kurucusu Hekimoğlu İsmail ve yazar Ali Çankırılı, ‘Bu çocuk
genç yaşta kendini yakacak’ diye çöpe atmışlardı.

1991’de İstanbul’da Çamlıca ortaokul öğrencileriyle ‘Muhabbet’ adlı dergi çıkarmıştım,“dergi


Sızıntı’ya rakip olur” diyen bir işgüzarın vesvesesiyle 1992’de kapatılmıştı. Gazeteciliğe
başladığım 1992’de Azerbaycan’da Bakü ile Karabağ savaş cephesi arasında mekik dokudum.
Haber müdürüm ölüm tehlikesi olan haberlere beni gönderirdi ama gazetede habere hep kendi
imzasını atardı. 3 yıl kendi ismimle hiç haberim çıkmadı, hepsi müdürüme zoraki hediyeydi! Bu
haksızlığa çözüm bulmak için ‘Ferruh Aslanov’ ismini icat ettim, haber, köşe yazısı, röportaj ve
yazı dizilerim Azeri Türkçe’sinde lokal yayınlandı, Türkiye’ye geçmediğim sürece müdürüm
için sorun yoktu. 1995’de yeni gelen müdürüm Osman Sönmez beni birden Azerbaycan
Zaman’a haber müdürü yaptı, hem de Cihan Haber Ajansı’nın Azerbaycan temsilcisi. Gazeteci
olarak tanınmamı ona borçluyum. 1995 ile 1998 arasında Cihan Haber Ajansı’nda ayda 120
haber ile en fazla haber yazan muhabiri ödülllerini üst üste alınca, herkes ‘kim bu muhabir,
birdenbire nasıl yetişti, nereden çıktı?’ diye sormaya başladı. Fazla başarı başa beladır, beni
hemen Ankara’ya diplomasi muhabiri olarak tayin ettiler, Bakü’deki krallığıma son verildi.

Ankara yıllarımda gerçek gazeteciliği öğrendim, hatta iddia edebilirim Ankara’da çalışmayan
Türk gazeteci, gazeteci değildir! Sabah 9, gece 12 çalışıyordum, ürettiğim günde beş haber
dolayısıyla haber merkezinin ekseni kaydı. Genel Yayın Yönetmenimiz Mahmut Çebi, bir gün
şunu ben yok iken haber merkezinde haftada üç haber yazan uyanıklara söyledi: Adam haber
yazmıyor; yumurtluyor. Onun gibi üç muhabir daha bulursam 20 muhabirin işine son veririm.3
yıl süren Ankara yıllarımda ‘en derin gazeteci’ ünvanı kazandım ama yata yata işini yapan
gazetecilerden olmadığım için dokuz köyden kovulmaya devam ediyordum. Ankara temsilcimiz
İbrahim Karayeğen korumasa çoktan kafamı kırmışlardı! Başka gazetelerdeki dış politika
muhabirleri atlattığım haberlerden dolayı müdürlerinden fırça yemekten bezip, sonunda beni de
‘Derin Gazeteciler Konseyi’ne aldılar, başka çareleri yoktu. Çetedir bunlar çete...

Kanada’da 2000 sonlarından beri yürüttüğüm gazeteciliğim artık hobimdi. Sonsaniye.net gibi
haber portallarında günlük yazıyordum. Baskılar nedeniyle zaman zaman ‘Ömer Şerif’ ismini

4
kullandım.Sunrise dergisindeki mahlasım ‘Ali Alperen’oğlumun adıdır. Melih Gürsel adını da
kullanmak zorunda bırakıldım.1998’de Gündüz gazetesinde ‘Alperen Şahin’ adını tercih
ederken, Muhsin Yazıcıoğlu’nun çıkarttığı Muhalif, Gelecek ve Hür Gelecek gazetelerinde 8 yıl
boyunca 2006’ya kadar ‘Türkistan’ köşemde ‘Ali Alperen’ adını kullandım. Yayın Yönetmeni
Hayati Tek ve Yazıcıoğlu dışında BBP’liler benim gerçek ismimi bilmiyordu.Milli Ocak’ta 2008
ile 2011 arasında gerçek ismimi kullansam da, 2011’deki yeni BBP yönetimindeki bazı
BBP’liler köşemi kapattırdı.Vicdanlarını susturamayan bazı ülkücüler, halen yazılarımı kendi
sanal sayfalarına konuk ediyorlar.

Canadatürk’te Eylül 2005’den beri hem kendi ismimle hem de müstear ismim ile Eylül 2009’dan
beri yazıyordum, Temmuz 2012’de mahlas ismimi sonlandırdım. Kitaplarımı ise hep kendi
adımla yazdım.

‘Garip’ adını verdiğim şiir not defterimi ve şiirlerimi yetersiz bulduğum için aslında hiç ortaya
çıkartmak istemiyordum. Bana ne olduysa, 2 Şubat 2012’den 15 Aralık 2012’ye kadar günde bir
veya iki şiir yazmadan duramadım. Bu eserde yer alan şiirlerin çoğunluğu, günde iki saat
uyuduğum dönemde, aşk u vecd halinde kendimde olmadığım sırada yazılmış veya
yazdırılmıştır, pek çoğu rüyalarda görülmüşte kaleme alınmıştır. Herkul.org’da geçen Şubat’dan
beri her hafta bir şiirim yayınlandı. Kendime bir şair mahlası arayınca ortaya ‘Rüyeti Şîr’ Fârûk
müstearı çıktı. Arslan Faruk’un siması, rüyası anlamına geliyor. Çünkü genellikle rüyamda akan
ilhamla yazmadığım şiiri mısralara dizmiyorum, uyanık iken ilhamsız şiir yazmak pek yavan
geliyor. Yunus Emre, Niyazi Mısri ekolünün keşke 21. yüzyıl temsilcisi olabilsem…

Türk medyasında meşhur bir köşe yazarının köşesini dış politika ağırlıklı olarak beş yıl, başka
birini bir yıl yazdığımı itiraf etmeliyim. Azerbaycan Zaman’a 1996’da başyazar yaptığım meşhur
Azeri şair Bahtiyar Vahapzade, ‘oğlum ben yaşlıyım, ben anlatayım, köşemi sen yaz’ deyince 2
yıllığına her hafta Vahapzade’nin evine taşındım. O Azerice anlatır, Türkçe yazardım, tercüman
tekrar Azericeye çevirirdi, yazılanı Vahapzade’ye telefonda okurdum, çoğu zaman ‘pek güzel
olmuş’ derdi, bazen küçük değişiklikler yapardı. İlginç bir deneyimdi. Ülkenin Necip Fazıl’ı
sayılan Vahapzade’nin başyazısını yazmak ağır sorumluluk gerektiriyordu.

Bugünün gençleri bir anda gazeteci ve yazar olunduğunu sanıyorlar. Hemen isimleri medyada
çıksın, “şöhret olalım”, “hava atalım” diye yanıp tutuşuyorlar. 12 yıldır haberlerim CHA’da
kurum kuralı gereği isimsiz çıkıyor, gıkımız çıkmıyor! Nefsimi, izzetimi yıktım Rabbim…

Kanada Türk Ticaret Odası’nın 1 Ağustos 2012’den itibaren çıkardığı Business Platform Canada
İngilizce yayımlanan dergisinde müstear ismim editör olarak ‘Frank Lion’ oldu. “Meşhur
olayım”, “çok para kazanayım” diye bir derdiniz varsa sakın gazeteci ve yazar olmayın, hele şair
asla! Canadatürk’te 1 Temmuz 2012’de mahlas adımın son yayınlanan aşağıdaki veda yazısını
aşk şiirinden başka hiç bir şey yazmama kararı aldığım bir sırada yazdım: Aşka susadım…

Ölmeden öldüm ve ne olur ne olmaz diye belkide ömrümün en ilginç makalesini gerçek aşka dair
şöyle yazdım: Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa, gözüm hiçbir şey görmez, o
zaman yorulmaz koşarım. Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan gibiyim. Keşke
ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim peygamberim olsa…

5
Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya! Tek istediğim, bir fânîde bâkî aşktır.
Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek. Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede.
Bir kez aşık oldum, halen aşkım aklımda, kalbimde, ruhumdadır.

Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde, en aydınlık ve karanlık anlarında günün,


gecelerde aşkım gönlümdedir, kaçamam. Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda
görürüm aşkımı, ya yanımda ya rüyamdadır. Hayatımın tadı tuzudur. Her gece, her sabah
kalktığımda çok sevdiğimi var bilmekle yaşıyorum.

Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim. Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya
boş ve anlamsız. Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi. Bil ki, bir yerlerde
özlemişsindir beni, bende özledim seni! Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni!

Senin üstüne gül koklamam, ‘Beyaz Gül’ümsün.Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım,
engel tanımam.İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, ruhumsun. Kalbimin sultanısın, sen
benimsin, bende senin kulun! Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarımsın.
Duyduğum en derin aşksın, paha biçilmez hazinemsin. Efendimsin, peygamberimsin.

Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhundadır. Aşkım meğerse yakında,


evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum Sen’i. Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken. Aşksız
yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş. Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim
aşkıma engel imiş. Ruhdaşım, sırdaşım, gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy! Kalbim boş,
ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler. Kırmam, üzmem, bozmam seni, benim aşk
yurdumsun.

Tut, sarmala, kucakla, şefkatli kollarına al beni, garîbim. Hep teskin et, umut ver, aşk ver, şevk
ver yalnızlığıma! Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki! Dudaklarımız
kavuşmasa, tenim sıcaklığını hissetmese ne olur? Birbirimizin nefesinde nefes olmasakta olur,
kalbimdesin! Sünnetini yaşatmak boynumun borcu olsun…

Bırakma beni sevdiğim, ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim. Kalbim durur, ruhum
çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum! Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam,
azla yetinemem, yaşayamam. Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, gitme! Çılgındır benim
sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doyumsuzdur. Kalp kalbe karşıdır derler,
doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım, dayanamazsın!

Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım. Kendini yanlız
hissettiğinde elini yüreğine, gözlerini ruhuma koy! İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni
bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım! Aşk sensin ya Resullallah. Allah aşkını seninle bildim.

Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum. Baykuşluğuma son
verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte! Biliyor musun, uğruna canımı verecek
kadar seviyorum desem, inanır mısın? Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin,
idealimsin. Aşkın yüreğime bahar getiren kokulu bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın…

6
Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim. Güven ve inan,
kalbin ne kadar büyükse, o kadar güçlü inan! Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa,
engellere göğüs ger, aşkı yaşat! Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat,
samimiyet, saygı var. Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü
var. Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, güler ağlarım.

Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam, dik dur. Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak,
bende seni, sevmek yanmaktır! Kalbini verdin ya bana, sabırla, umutla, heyecanla haber
bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile Allah’ım! Aklımı başımdan aldın, kalbimi
aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir. O, ‘ol’ dese akan sular durur, Hz. Meryem
bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur. Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır,
mucizeler, kerametler görülür.Ateş Hz. İbrahim'e gül, sinek Nemrud'a cellat olur, Hz. Davud
kuşlarla konuşur.Hz. Süleyman Belkıs'ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur.

Allah dilerse imkânsızlar olur, duâmda ümmeti İslam için bolca istedim, duâ ettim dava
aşkımıza. Çünkü, aşka susadım. Bir kere görsem, koklasam seni rüyamda bin kere ölsemde gam
yemem. Sadece bir kere gösterdin gül cemalini, ben öldüm artık, bundan sonraki yaşamımı aşka
adadım. Seve seve kalacağım, yana yana kalacağım… Ahirette şefaat eyle, mahrum eyleme
mağfiretinden.

Şiirlerimde aşkın şiir coşkun sevgi dili var. Bir kadına aşkdan ziyade ilahi aşka geçişin lezzetini,
peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (S.A.V.) duyulan eşsiz, benzersiz, doyumsuz, ölümsüz
aşkın tadını yudumlayacaksınız.

Anne
Her şey içimde kaldı, biliyor musun anne!

Dertler, gözyaşlarım, geceler boyunca sessiz hıçkırıklarım…

Söyleyemedim sana üzülürsün diye.

Hiç sana kıyar mıyım?!

Kalbimi parçalayan hasretin, içimde büyüyen gurbetin..

keskin bir kılıç olduğunu söyleyemedim sana…

Gökyüzünde yıldızları seyrediyorum.

Karanlıkta ışıl ışıl, ulaşılmazlar!

Sende uzaklardasın yıldızlar kadar..

7
sana ulaşamıyorum…

Sarılamıyorum anne sana!

Kokunu duyamıyorum…

Ne zordur içimde biriktirmek…

Yaralarımı, acılarımı, kederlerimi..

bende anneyim, biliyorum seninde neler çektiğini.

Annelerin kaderi mi bu yoksa?!

Dağ yürekli, sabır taşı olmak…

Hüzünlerde, acılarda, kederlerde yoğrulmak…

Bu baharda geldi geçti, alel acele..

Mevsim kışlara gebe…

Dağlar laleye, çöller suya, ben sana susadım anne!

Bir tek dostum var, oda Allah (c.c.)

O’na dayanıyorum

O’na anlatıyor

O’ndan medet umuyor

O’ndan dileniyorum

O’nun mekanında bari beraber olabilecek miyiz anne?

Rüyeti Şîr Fârûk’un Eşi Suna Arslan, Kitchener, Kanada, 03 Ağustos 2012.

Bu şiir kitabımı hayatımın cankuşu eşim Suna Arslan veya Azeri adıyla Sona Hasanova’ya, en kıymetli
paha biçilmez varlığım kızım kerimem Hafsa Meryem Arslan’a ve kalplerin fatihi safiyane oğlum Ali
Alperen Arslan’a ithaf ediyorum.

8
Sözümüzü Yunus Emre misali şeker bal ile, 30 Temmuz 2012’de Kanada’nın Kitchener şehrinde
yazdığım Şekeristân adlı şiirimle bağlayalım.

Haktan yana uçan kişi benlikten geçer ola

Aşk şarabın içen kişi candan canandan ola

Gözü kördür münâfık kişi zehri dilinden ola

Halkın acı sözünü duyan kişi şekeristân ola

Dünya bana zindân olsa, ukbâ bostân ola

Cümle âlem düşman olsa, bağı bostân ola

Ayrılıklar hicrân gam olsa, gülü bostân ola

Beyaz Gül (SAV) yâr olsa, aşkım bostân ola

Her çiçeğe konar olsam, arıdan sâf derviş ola

Aşk yolundan geçer olsam, bülbülü ermiş ola

Senin ilmin bilir olsam, hâsların hâsı şâkird ola

Sözü sultân dildâr olsam, dilim şeker şerbet ola

Gerek tek Dost’a kul olam, ruhum gülistân ola

Şakıyan Şekûr kul olam, kalbin evi gülistân ola

Benliğimi satıp düz kul olam, özüm gülistân ola

İşin Haktır Rüyeti Şîr Fârûk âleme ibret destân ola.

Faruk Arslan veya Rüyeti Şîr Fârûk

Kitchener, Kanada

26 Ocak 2013

9
PEYGAMBER EFENDİMİZ
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

Üstadım

Hocam

10
Efendim (s.a.v.)

Rızandır kalbimin ibresi, aynası arş-ı Rahmân


Yerde beyt-i Hüdâ, kalbi mü’min arş-ı Rahmân
Kökleşen ilime inci mercan, Rehbersin Efendim
Hâtemü’l Enbiyâ Ekberi Fahr-i Kâinat Efendim

Yol Senin, yolcu Senle, derman ancak Sensin


Batan âleme doğan güneş, ışık sadece Sensin
Meczûbuz aşkınla Ahmed-i Muhtâr Efendim
Mahzûn Sensiz ebed-devlet cihângir Efendim

Şah-ı müşfiktir aşk kelamın Fazilet Güneşi Nebi


Ferîd-i Kevn ü Zamândır, Mahbûb-u âlem Nebi
Seyyidi’l masumin iffeti insanlığa iftihar Efendim
Hikmetin lisanı fasihi, Sâdık u Masdûk Efendim

Sevdam Sensin, hayalimsin, ufkumda tütensin


Kalbimin tahtındasın, soluduğum hava nefessin
Mahsustur pâk sâfiyet, ümmetine Settar Efendim
Zat-ı âlinle mümtâz İslâm, Hakk’ı gören Efendim

Esrarı bilen Mukallibu’l Kulûb Mevlâ-yı Müteâl


Muradın kul Abdullah ile akar Mevlâ-yı Müteâl
Sultanlar sultânısın ruhu Seyyidi’l Enâm Efendim
Habîb-i Ekremdir Habîb-i Edîb, Ekmel Efendim

Dillerde, gönüllerde Sen, tek beste, gül Sensin


Sönmeyen ziyâ, eskimeyen yeni, bülbül Sensin
Müştak ins ü cin ol âlem, ahlâkı Kur’ân Efendim
Mest ü mahmur olur iklimine giren cân Efendim

Sukûtumuz tefekkür olsun, hikmetse sözümüz


Bakışımız ibretsiz, nankör, kanaatsız sözümüz
Aşkınla ölmeyi öğret, Nebiler Serveri Efendim
Mübeccel şânın yüce, Resûl-i Kibriyâ Efendim

Ruh-î Muhammedi ile dirilir, cümleden kâinat


Zikr-î Muhammedi ile şenlenir, canlanır tabiat
11
Meftûndur cemiyet, medeniyeti kuran Efendim
Muhtaçtır beşeriyet, selam barış fatihi Efendim

Aşkınla, ism-i cemâlinle haz duyar sâlih ruhlar


Buğu buğu gönüller, Senle terütâzedir ziruhlar
Cândan, cânândan öte canım, Müberrâ Efendim
Anam babam Sana fedâ olsun, Mustafa Efendim

Esbab, izzet azamate perde Hâlik-ı kevn ü mekân


Mücellâ bir aynadır nazargâh-ı ilâhî kalb-i mekân
Hor ve hakir hatalar heykelimize Rahmân Efendim
Makam-ı Mahmud, Ahmed-i Muhammed Efendim

Kitchener, Kanada
24 Ekim 2012

Beyaz Gül (S.A.V.)

Ellerini tutmak istesem, sana sarılmak istesem, ashabın gibi severmisin beni?

Rüyamda dört eşini tanıttın: Hz.Meryem, Hatice, Aişe, Asiye; mesrur ettin beni

Yüzün suyu âlemlere Sultansın, sen beyazımsı kırmızı gülüm, gedân say beni

Ölümsüz aşka güler ölüm gülüm, ayrılığı yok etmez ölüm, gülsün sevsin beni

Gür siyah sakalın, yağmurda ıslanmışca parlak kara saçlı, kara gözlü gülüm

Zülfüne rüzgâr değse baktığın yere merhamet damlatır, Hâlimsin yaz gülüm

Yokluğunda derbederim, eğer gayrı yoksan ne etsin bana ölüm, yıkılır gülüm

Baksan hazırım, tutsan uçarım, sıvazla sırtımı, kanatlanır sevdân doğar gülüm

Güllere sevdâmı anlatırken sana Beyaz Gül’üm dedim, elbet öylesin sâf gülüm

Bülbüller ağladı gül kokusuna, kokunu solumak istedim göründün bana gülüm

12
Bir nefeste ben koklasam beyaz gülü, kokun eksilmez dedim, geldin can gülüm

Çöllerin ortasında gül deryasında nadide açan orkidesin, ismetsin Beyaz Gül’üm

Gül yaprakları örtsün ölümün gülen yüzünü, dünyada ukbâda şefaatsin gülüm

Sevdâmın renginde aşığın dili var, öterim bülbül gibi inim inim, şarkımsın gülüm

Tatlı gülüşün geliyor aklıma, güvercin kalbim güm güm atar, hep gel, sev gülüm

Güller bahçesinin bahçevanı Kırmızı Gülsün, aşk u tevhid bahçesi Beyaz Gül’üm

Sevdân buram buram burnum da tüter, görmek kavuşmak isterim, aşka yanarım

Çekilmez artık sensizlik, kalbim kan ağlıyor, söndür ateşimi, görmezsem yanarım

Al beni mâsumiyetine, sar sımsıcak, hissettir sevdiğini, değer vermezsen yanarım

İsteyip sâfiyane arzuluyorum tek seni, seviyorum derim, inanmazsan eğer yanarım

Terk edemem seni, seven kalbin hıçkırığı, çırpınışı, umutsuzluğudur nurunda aşkım

Elimde değil, ruhum, kalbim aşkını ister, ayıpla ama gitme, kurtar lütfunla aşkım

Çektiğim acıyı sen anlarsın, bilirsin derdime âşığım, derde devâ Şâfi Şekûr aşkım

Hakk’ın şahs-ı mânevisiyle câmian insanlığa yanar, başka bir aşka kanmam aşkım

Sendeki sevgi ateşi, merhameti, şefkatinle egomu mıhladın, iyiki esir aldın beni

Ne olacak şimdi? Ya şefaatine nâil, layık olamazsam, gör bak aşkın zebûn etti beni

Aşkımı ifşâ edersem, o zaman derdime yana yana kalırım, yakar nurun kül et beni

Aşkın mânevi bir okuyla vuruldum, nurlu siman kalbimi aşkına mecbur etti beni

13
Keşke 43 yıldır titremeseydim köşelerde, yapayalnız benliğimde sarabilseydim seni

Sıcak nefesinle ölmüş ruhlar ve ruhum dirilseydi, kuşatan aşk mutlu ederdi seni

Dönebilsem sevgine her an zevk olurdu kulluğum, unutmadım unutmam asla seni

Şiirimde yarım kalan mısralarıma âcizim, aşkımı dillendiremem sadece özlerim seni

Madem âşığım, ne olur mahrum etme o güzel sevgini, anam babam feda olsun!

Yetiş imdatıma, muhtaç yaralı, ölümsüz aşk ararım, canım cananım feda olsun!

Seni düşünmekle heyecanlı genç delikanlıyım, ölüme susamış ruhum feda olsun!

Şefaatinle ruhum 33 yaşında, dipdiri, kalp gözüm açık, davana yolcun feda olsun!

Kitchener, Kanada

10 Temmuz 2012

20 Temmuz 2012′de yenilendi

NOT: 30 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır.

Aşk Sensin Ya Rasûlullâh!

Aşk bir nevi delilik, çılgınlık hali derler…

Kürdemirli Vusal’ım Londra’dan sordu:

Allah aşkı deliliğe, yanlış yola götürür mü?

Allah bizden kendisine âşık olmamızı mı bekliyor?

Yoksa sadece ona kulluk yapmamızı mı ister sizce?

İki ana kaynağımız Kuran ve Hadis, ne der aşka?

14
Mevlâna şöyle izâh eder ki, Allah ne der;

Kimi benden çok seversen onu senden alırım..

Ve ekler, onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım..

Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur

Sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur..

Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur

Öyle garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur..

Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın

En garibi de budur ya, öldüm der durur, yine de yaşarsın…

Hanimiş suskun Mevlana sustu, peki kül eyleyen aşka değer miydi?

Düsseldorf’da devrem Mustafa, Konya’da âşık Ahmet’e yakan aşkı yazdı:

Doyamadım sana gül yüzlü yarim


Yak bitir sevdânla küle döneyim
Bir sevdâya düştüm diyârlarda gezerim
Yak bitir sevdânla küle döneyim
Gecemi günümle bir eylemişim
Sevdanı şiire su eylemişim
Gözümdeki yaşı nur eylemişim
Yak bitir sevdânla küle döneyim
Mapusta günler bitmek bilmedi
Gardiyan gözyaşlarımı gördü silmedi
Sensiz yaşayacak dermân kalmadı
Yak bitir sevdanla küle döneyim
Bak bitirdin senin dileğin oldu
Diktiğin sevda bahçen sararıp soldu
Dost Mustafa’nın gözlerine yaş doldu
Yak bitir sevdanla küle döneyim

Sağolasın Mustafa’m pirim sustu, söz Kitchener, Kanada’da

Nebiler Serveri’ne mektup yazdım ki, sorayım aşk ne tutku ne

Ey Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi Hâtem’ül Enbiya!

15
Sana binlerce hasret dolu yüreklerce salat-ı selâm duâ olsun…

Sana ümmet olmakla şereflendiren Rahman’a Hamd-ü senâlar…

Efendim; Gül Efendim! Asırlar ötesinden yazıyorum bu mektubu

Satırlarımın Sana ulaşması umuduyla, söyle bize Kur’an ne der aşka?

Ahirette Sana olan muhabbetimin bir şahidi olsun diye naat yazıyorum

Günahkar ellerimle, hasret dolu yüreğimle, terennüm eden dillerimle

Asırlar ötesinden geliyorum kapına! Yılların yorgunluğunu getirdim

Hüznümü, hasretimi..böyle bırakmamıştın bizi, günahlarımı getirdim

Kapının dilencisiyim ya Rasulallah!..gülüşünü, gül yüzünü göremedim

Hasretini yudumladım yıllarca, gözlerim o nur cemâlinden yoksun kaldı..

O engin himmetine vâsıl olamadım, fakirim ama sana hasret zenginliğim

Aç kapını Sultanım bir an olsun göreyim, o gözlerinle bir kez nazar et bana

Gözlerin cennetin yansıması, gözlerin rahmet pınarı, sevdâmın vuslat demi

Yıllarca hayalini kurduğum, yandığım gözlerini göreyim ne olur Yâ Rasûlullâh!

Layık olamadım Sana. Aşka dair her şeyin manasını yitirdim içimde, aşk ne ki?

Hıçkırıklarıma boğuldum, hakkıyla sana ne ümmet oldum, nede şükreden kul

Hürmetine yaratılmıştı onsekizbin alem, saf aşkı Allah’a olan aşkında buldum

Yâ Habibullâh! Ey Allah’ın habibi, sevgilisi, en sevdiği; sevgiydi , aşktı senin diğer adın..

Herkes Seni bir başka sevdi..kimi gönüllerde bir sızıydın, kimi gözlerde gözyaşıydı adın..

Dillerde dolanan Leylâydın Sen, uykuları kaçırtan Mâşuk, yürekleri yakan sevgilidir adın..

Farklı sızıların tek manasıydın Sen, şairlerin ilhamı, ruhumuza şen ruhi Muhammedi adın..

Müştakız sana Rasûlullâh! Sana meftun yüreğimiz, Sensin bu âlemin sebebi, aşk Sensin

16
Sen tanıttın bize Rahman u Rahim’i, velâdetinle can geldi bu çorak topraklara, aşk Sensin

Sana muhtacız Ya Habibullâh! Bıraktığın gibi değiliz, emanetine ihanet ettiğimiz aşk Sensin

Güzel âşıklar gibi, sahip çıkamadık öğrettiğin güzelliklere, affet bizi, unuttuk tek aşk Sensin

Acizlikti sermayemiz, günahkar yürek tek varlığımız! O yürekle mi sevelim Yâ Rasûlullâh!

Susuz toprakları cennete çevirdin, günahkar yüreğimi sevginle hep dirilttin Yâ Rasûlullâh!

Aşığım, susuz topraklarıma rahmet pınarlarından âb-ı hayat akıt, doluyum Yâ Rasûlullâh!

Seni ifade etmeye yetmedi sözlerim, hayalimde aşkın anlamı Kırmızı Gülsün Yâ Rasûlullâh!

Mülk aleminde görseydim nuru, hazan yaprakları düşe sıra geldim, aşkı tarif edip gitmiştin

Tek umudum Umman-ı bekâda buluşmak, yüzümüz yoktu bir asırdır sen yoktun gitmiştin

Keşke gitmeseydin, ayağını öpen kumun, saçını ıslatan yağmur damlan olsaydım, gitmiştin

Yolunda akıtılmış kanlı gözyaşım hasretine verilmiş can olsaydım keşke, ama Sen gitmiştin

Sana lâyık olamadım, eremedim, ümmetin olma şerefine idraksizim, mücrimim kapında

Nasıl geleyim, çıkayım karşına, Senin şefkatin ümmet soluklu diye umutluyum kapında

Kurtarmak için yaralandın yüzondört yerinden Taif’te, endişene duâna gedâyım kapında

Ümmetin cehennem görmesin deyu âşıklarınla son davayı kollarsın, hazır askerim kapında

Peygamber olmaktansa keşke ümmetinden kul olsaydım diyen Hz. Musa dahi aşkını bildi

Seni muştulamıştı Nebiler, şemsine pervâneydi kâinat, sahaben, beytin hakkıyla seni bildi

Hak dostları aşkını, Kur’an ahlâkını, harâbe garip kalp ehlinde aradı, sevgini buldu da bildi

Şefkat Peygamberi! Seni Alemlere Rahmet kılana kulluğa Sen bizi yönelttinde kul aşkı bildi

Sen Makâmen Mahmud edilen son Peygambersin, enbiyâlar serveri, âlemlere de Sultan

Sana medh u senadan dilim aciz, tek tesellim Sana muhabbetim, samimi âşığım be Sultan

Sevgim hürmetine şefaat dilenirim, yoksa Rabbin affına mazhar olamam, habibsin Sultan

Senin nurun hatrına affedildi Hz. Adem. O nurlar nuru hürmetine bizi de affet ey Sultan!

17
Doğumunla yeniden hayat buldu kâinat, Habib-i edibin aşkına ölmüş ruhlara hayat bahşet!

Senin bir işaretinle ikiye ayrıldı Kamer! Ya Râb! İçimizde ki Hak ile batılı da işte böyle ayır!

Senin duanla Gül şehrine yağardı yağmurlar, rahmet yağmurlarını sağnak sağnak yağdır!

Ey insanların en güzeli, merhametlisi, seni seven aşk fermanım elinde beni aşkınla haşret!

NOT: Rasûlullâh’a (SAV) 12 saatde yazdığım bu Naatı Şerif veya şiir kıtalar arası yazılmıştır.
Türkiye’den katkı sağlayan Konya ve Manisa’ya, Almanya’dan Düsseldorf’a, İngiltere’den
Londra’ya şükranlarımı sunuyorum. Kanada’da Kitchener’da aranan aşk bulundu ve
Peygamberimizin aşkı ile Allah aşkına ulaşıldı, fani aşkta delilik sona erdi.

Kitchener, Kanada

11 Temmuz 2012

NOT: 16 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır

18
CAN MUHAMMED (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

Medfun Sende medeniyet ya Muhammed.


Mahzun Sensiz ebed-devlet can Muhammed.
Yol Senin, yolcu Senle, derman Sensin.
Batan aleme doğan güneş, ışık Sensin.

Mahsustur Sana ismet ve safiyet ya Muhammed.


Mümtazdır dinin, Zat-ı âlinle can Muhammed.
Sevdam Sensin, hayalim Sensin, ufkumda tütensin.
Kalbimin tahtında Sen, soluduğum hava, nefessin.

Müştak Sana ins u cin, tüm alem ya Muhammed.


Mest ü mahmur olur iklimine giren can Muhammed.
Dillerde, gönüllerde Sen, tek rehber Sensin.
Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Sensin.

Meftun Sana cemiyet ya Muhammed.


Muhtaç Sana beşeriyet can Muhammed.
Ruh-i Muhammedi ile dirilir her dem kainat.
Zikr-i Muhammedi ile şenlenir, hem tabiat.

Aşkınla, ism-i cemalinle haz duyar âli ruhlar.


Buğu buğu gönüller, Senle terütazedir ziruhlar.
Anam babam Sana feda olsun ya Muhammed.
Candan, canandan öte canımsın can Muhammed.

1994, Bakü, Azerbaycan

2002 yılında www.herkul.org’da yayınlanmıştır.

19
Üstâdım

Şah-ı Merdân’ın kerâmeti Seydâ’ya dil beste

Görseydin Nuh tufanıydı Barla’daki ol beste

İğne ile kuyu kazdı Pîr-i Muğan, cihâna kutub

Kitlelerin kalbi boştu, seyyîd bir dağdı kutub

Everesti dev iman cüssesi, sivriydi tepelerde

Zaman aşındırdı tepeleri, dağ kaldı zirvelerde

Ruhlarımız bedenden ürkerdi, Hazret cesurdu

O ne bu cihândan ne o cihânda, yılmaz surdu

Talipti, Matlubu buldu, kovsalar onu ne çıkar

Şehir dışında açıldı kırlara, Ayetû’l Kübrâ çıkar

Mekke bu âlemden imân öteki âlemden geldi

İslam garipti, başı ve sonu ukbâdan garip geldi

Tarih dedikleri inşa edilmiş mağrur edebiyatı

Beğenmeyeni beğenendi, doğdu aşk edebiyatı

İbn-i Arâbî’nin rüyasıydı yeni Sâid’in altın nesli

20
Cümleden uzletle ördü dantelini Pîr işledi nesli

Yaradanı inciten zavallılara acırdı, çileye razıydı

Milletinin imânını selâmetde görse nâra razıydı

Gam vaktinde sevinç saçtı, acele etti, kışta geldi

Elli sene sonraki kardeşlerini arzuladı aşka geldi

Aşk yoluna kural koydu, tahkikî imânı örgüledi

Yârî olmayanın yârîydi, son nefeste yârî özledi

Küçük âleme evren dedi, insan âlemiydi hedefi

Çoraklığa tohum serpti, toprakta güllerdi hedefi

Cihânın rengine boyanmadan nur imânı sundu

Hakikat ve şeriât hizmetkârıydı, insanlığı buldu

Geçtiği sokaktan kırk gün insü şeytan geçemezdi

Hatipdi, edipti, söz sultânıydı, kimse geçemezdi

Hep nefsine konuştu üstâdım, hiç ender yeke hiçti

Tevâzuyu temsil etti, âlimler yanında koca bir hiçti

Takvâ ehliydi, Rab ile beraberdi, ilmi izzeti korudu

21
Önce aşk vardı, dev ruhu ordu gibi İslam’ı korudu

Peygamber âşığıydı, zikir evrâdıyla geceler inlerdi

Kur’ân dellâlıydı, yıkılan surlarını tamir için inlerdi

Nur külliyatı tefekkür ve şevk yoluna aşk çeşmesi

İçmeye doyum olmaz, Habîb’le Kur’ân’ın çeşmesi

Dünyada ne varsa Habîb için var, üstâdım muhtaç

Karanlıklar dolunay simasıyla nurlu, aşkına muhtaç

Resûl-i Ekrem’in soyundan Pîri Bediüzzamân üstâdım

İnsanların en hayırlısı Resûl’e âşıkım, Sâid üstâdım

Kitchener, Kanada
26 Ekim 2012

Güz mevsimi

Kışta cihâna doğan Pîr, yeni devran idi

Ten sarayı engin, ümmi gönlü yaşlı idi

Bahar oldu, cümlesi haşre aç cevher idi

Kimi çorak kimi ruhsuz kimisi insan idi

22
Yaz geldi, ihlâslı dost, âhin fidana su idi

Hâline ahvâline nâciz, şeytana şeytan idi

Güz vakti, İbn-i Edhem tahtı terkeden idi

Sırrı nâdâna veren yâd hizmete vebâl idi

Garip derviş derdini ins ü cin bilmez idi

Deccâl, Süfyân ümmete belâ cebbâr idi

Beşere sanemler baş tâcı, erene şirk idi

Yezîdler kahraman, nice ayaklar baş idi

Akıl tutulu, kalp mühürlü, kulak sağır idi

Makbul veli deli, belki aşkın yeli ednâ idi

Güneş balçıkla sıvalı, Pîr-i Muğan nur idi

İlim ehli tınmaz, Hızır esrâra vâkıf kul idi

Gül yüzlü, ince bıyıklın bülbüle nâlân idi

Ashâb-ı Kehf yuvada aşk pîri, handân idi

Keçeli alnı pâkize, yalın ayak koşan az idi

Mücerret kınalı kuzu meleklerle yarışır idi

23
Her yan gül gülistân herkes yâr, cân idi

Kalpler hâr ateşine küldü, ağyar yok idi

Ölüleri diriltirdi muhabbet, rıza esas idi

Bağ u bostânı istemeyen irfân şâkird idi

Kitchener, Kanada

25 Kasım 2012

Mütefekkir
Teveccühe mazharsa eğer âşık

Ne iltifatlara vâbeste, Dilbeste

Haremgâh’a uğrar Hakk’a âşık

Nâmahreme kapalı olanlar açılır

Yırtık pırtıktır mübârek urbâsı

Mihnet, minnet buhranı içinde

Ne Dilrubâlar şakır yok şekvâsı

Zehri ballaşır, dikeni gül görür

İnler eşyâ, âdem canlı cansız âlem

24
Bir dinle hele ötüyor nur neşîdeleri

Aşk u şevkle Ayetü’l Kübrâdır âlem

Her şey O’nun, O’ndan O’na yürür

Hem bir muhâl mevcud u meçhûl

Hem de hâsıl, cümleyi tahsilde bil

Râsat eyle âyineleri mahfî meçhûl

Gayb u şehâdet her ismi harfi bilir

Gökte yıldızların şarkısını duyarsın

Yerde koklasan envai gül-ü çiçeği

Işık gölgeyle arşı hasbıhâl edersin

Her ses, söz, şive, heceyi duyarsın

Nazarın hakikat âşığının fideliği

Kalbin altın anahtarı çerağı olur

Sığlaşmaz derinleşir ruh fideliği

Şuurlu kalp dili beyt-i Hüdâ olur

Kitchener, Kanada

30 Aralık 2012

25
Aşka Mecburum

Yüreğin yüreğime serildi, aşk düştü

Şıpsevdim, gönlüm sevdana düştü

Gamın derdin üzüntüm başa düştü

Sen doğdun kalbimde iş başa düştü

Hoş gördünde geldi, aşkın tecessümü

Hor görmedin beni, bildim tecessümü

Mecburum sana, zira aşkın tecessümü

Sen geldinde doğdu, sevdim tecessümü

Mesnevi Nuriye’nde dizilir kelime ince ince

Müzakereyle okuyana önce aşkı doğdu ince

Kalbinde eksik vardı, sen yoktun, ey aşkı ince

Neden başkası değilde, sen doğdun kalbi ince

Neden bende aşk doğdu, senle buluştu ruhum

Küllenmiş aşkına kor düştü, senle ol uçtu ruhum

Deli âşıklara bu bile yetmedi de sen geldin ruhum

Dost olarak Allah yeter aşka, aynasın sen ruhum

26
Hayat hareket ve faaliyettir şevk ise onun matiyyesi

Faaliyet, harekât, zeval bir tekkemmülâtı tesbihiyesi

Nazarınla vücudu münevverler her bir anı seyyalesi

Vücudu ebtere tekabül binlerce müreccah devriyesi

Sanırdım ki zühd ü takva’yla buldum aşkını ya Allah

Âşık oldum bir fâniye aşk ile bende oldum ya Allah

Terk eylesen aşkı neyleyim sabredeyim aşka ya Allah

Celâli vechinle Azim sultânlığında Gâfursun ya Allah

Ağardı saçlarım sakalım, yüzüm bembeyaz zülfün yâr

Kim ki seni buldu kendi yok oldu, dost u can baha yâr

Can kulağım sendedir canıma canından korsun ateş yâr

Vücudumda zerre hücre komadı yoğurdu, sesi sedâ yâr

Toronto, Kanada 28 Haziran 2012

27
Rüyamdasın Hocam

Yedi yıl duâmda ömrümden verdim ömür


Garibe ölmek yaraşır, sen çok yaşa hocam
Yedi yıl duâmda şehitlikti gayem umudum
İzmir’de gözümde okudun niyetimi hocam

Yedi düvelden gelen kardeşlerimizi kucakladın


Mazlumlara rehber eyledin bedeviyi be hocam
Dokuz kez öldüm, onuncu kez Hû diye dirildim
Ölmeden ölmeyi aşkı şevki sen öğrettin hocam

Yedi yıl süren ilk gurbete giderken ‘dönmeyin’ dedin


Dönmek yoktu hesapta, ölemedik gitti hocam
Maskeli balolu yılları takip etti hüzünlü sürgün
Sen yok iken vatan haram, sılâyı diledim hocam

Dokuz yıl sonra tezkereyi alır almaz aşk aradım


Pensilvanya’da Yunus’u sende buldum hocam
Dokuz yıl geçti göremedim nur çehreni özledim
Seni gördüm rüyamda dokuz kez cânım hocam

Hüzün kokusu duydum, gözlerim buğulandı


Umut yeşerdi dudaklarımda feyzinle hocam
Yine sen tûlu ettin ruy-î hayalimde fecr vakti
Heybetli simân nurluydu hedefi emin hocam

Bahçende oynayan çocuklar gölde pek şendi


Yaşlı fili sirk maymunu gibi oynattın hocam
Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti
Bağrı yanık şâkird tez dönüşünü bekler hocam

Gözlerime uyku girmedi gece, lâl mahzundum


Ya okumadığım kitaplarından sorarsan hocam
Beş kez geldin konuşmadın, susma gayri dedin
Rüyeti Şîr yanında gözleriyle söyler be hocam

28
Etrafında dolaşan fitne yakıyordu, içi dışı ateş
Başın dik ama boynun eğikti, affet bizi hocam
Pencerende perden yoktu, biz ne uzak ne yakın
Uzun sıhhatli ömür sür İnşâllah pâk hocam

Rüyama geldin aynı gecede iki kez, bilmem niçin


Can adan seni bekler için için, gelmedin be hocam
Cennette kevserde toplanan cemaatin sanki melek
Gür sakalın yedi beyzâ, hoş geldin derken hocam

Kitchener, Kanada

20 Kasım 2012

Herkul.org’da 25 Kasım 2012’de yayınlanmıştır.

Hizmet Şarkısı

Ufkumuz, hedefimiz sınırsız sathı âlemdir

Bağrı yanık akıncı coşarsa sırra gademdir

Ayak seslerini işiten insü cin cümle âlemdir

Hizmette hep ileri, ücrette geri

İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri

Kılıç kınında, kalem keskindir dâvâmızda

Can korkusu gezmez ovamızda, dağımızda

Her diyarda Hak Dostları dolaşır aramızda

Hizmette hep ileri, ücrette geri

29
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri

Hizmet ateşi düşman tanımaz aşkın zirvesi

Kimin kalbine düşse hem yakar, hem ısıtır

Çizgiler karışır, bilinmez kim deli, kim veli

Hizmette hep ileri, ücrette geri

İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri

Nur patlasın, ışığı kuşatsın, kâinata yayılsın

Nur efşân iklim yeryüzü mirasçısına açılsın

Nur boğsun karanlığı, zulmet, zâlim kaçılsın

Hizmette hep ileri, ücrette geri

İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri

Adsız kahraman, adanmış ruh dönsün geriye

Gözyaşlarımız dinsin, beyaz atlı çıksın seriye

Kalbe şevkle doğan hizmet eriyle hoştur cihân

Hizmette hep ileri, ücrette geri

İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri

Bakü, Azerbaycan

31 Mart 1996

30
Dâvânın Kerâmeti

Kim ki cândan geçemez aşk dergâhımıza yâr olmasın


Derde talip görünen eski dosta aşkla giriftâr olmasın
Aşk odur ki Hak’tan başkasına keşke hiç aşk olmasın
Kim dilerse aşkla tek dâvâya yâr olsun ağyar olmasın

Ey gönül, aşkla iktifa et, geç gayri, dava sana emânet


Cümle âlem hayran, yetimi, zengini, hep sana emânet
Karınca yürüyüşle meleklik arzusu! Yok sende kerâmet
Cânını vermeden cânân arzusu! Dâvâda vardır kerâmet

Derdini seven dertli kula yetmez mi bunca ihsân, inâyet


Cânına rahat isteyen kurban olur, mihmâna sorar inâyet
Hakk’ın dergâhına varmak güç gelir, sadık değilse şâyet
Sular gibi çağla ummân ile güneş kuldur, aşk varsa şâyet

Her şeye mahluk gözüyle bakarsan cümle mahluk olur


Hak gözüyle bak o zaman, şüphesiz vahidî Yezdân olur
Söyleyen, söylenen Pîr, ilim gören, görünen bir cândadır
Bir ilim ehli ol ki, Rabbin ilmi kâinatta, Kur’an cândadır

Cihânda niceler aşka uyar, âşık gönüle girmeyi bilendir


Beraatını alsan ne çıkar, Mecnûn Leylâ’ya aşkı bilendir
Bil ki, Leylâ’nın tek adı var, sende Mecnûn istidadı var
Gel sor bülbüle aşk hâlini, âşıkta tevhidin lezzet hâli var

Her nere varsam cânımı aşk ateşi yakar, mesti hüşyârım


Hicrân zulmetinde bizârım, kafesteki aşka talip hüşyârım
Çokluk içinde tenhâdayım, kalabalıkta nâçârım, yalnızım
Yâ Rab medet eyle, nere kaçsam aşka müptelâ yalnızım

Hakk’a makbul kul olmasan, olursun Sûfyâna kul, esir


Tuğyânı artan Sûfyân’ın gözü kör, aldatan şeytâna esir
Arama düşmanı dışarıda, damarlarında onca tilki gezer
Pîrden ayrılan Hak’tan Habib’den ayrılır, yılanca gezer

Deccalin fitnesi sabunlaştı, söndü, perişânlığa seyrânım


Kıyamet bugün kopsa aldırmam, hayrân aşkla seyrânım

31
Hak geldi, batıl firar etti, evveli şer âhirî hayra înkilâptır
Zâhir oldu bürhânlar gizli sırlar, zulmeti Sübhân înkilâptır

Her kim sıdk ile girmezse yola, Sûfyân ile Deccâl’e döner
Yusuf ile Yunus olmasa sahte Mehdiler sarar, zâlim döner
Halktan ayırsan yüzünü, Hak davasını pinhâna çeker özü
Vahdet ehli bir Pîr’e seyrân eder, ikiliktir mahveden özü

Yitirdim benliğimi, benlik kimsede tek ben dâvâsı olmasın


İlm-i ilâhinin, kutsi yolun deli divânesiyiz, velilik ne olmasın
İnsanlardan sade bir insan olsak yeter, aşkımız dâimî olsun
Mâzimiz, müstakbelimiz tek dâvâ, dileğimiz Rab râzı olsun

Kitchener, Kanada
22 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Davaya Vefâ

Ayrı vücutta tek ruhuz, işimiz birlik, vefâ


Kim görse âşık olur, davaya sadakat vefâ
Mutluluk varsa öğüt cila olur, derde devâ
Mutsuza öğüt cilayı paslandırır, nefsi hevâ

Muhtaç olmadığını satın alan muhtaç düşer


Cefâya dayanmayan mutlu yola didâr düşer
Vakti gelip çatmayınca her iş davadan cüdâ
Uğur getirenden ayrılma ki, yardımcı Hüdâ

Habibi sık ziyaret edersen aklın azığı tefekkür


Küfürden imâna koş, bin yıldan evlâ tefekkür
Ömrün sona yaklaştı hâlâ uyursun, ruhun ölü
Geçici güzelliklere bağlanmaz âşık, dünya ölü

Hakkın nuruyla bakanlar dosta hasretle koşar


Batan, yitenler neyse sevmez, ölümsüze koşar
Herkes su içeceği yeri bilir, dinde zorlama yok
Taklit ehli Müslüman imiş, aşkta zorlama yok

32
Güneş’e kör, dili çamur atar, ruh kumaşı çürük
Nuru görmez aldanır, davası, vefâsı sahte çürük
Şeyhinden nifâk bekleyen, kazanırken kaybolur
Korku ecele faydasız, pusu kuran dost kaybolur

Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan


Aklı, fikri, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan
Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık var mıdır?
Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık var mıdır?

Adanmış ruh olan kişi, hubb-u câh ne bilmeyen


Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen
İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır
Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır

Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen


Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen
Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytân olasın gelir
Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç, kir çalasın gelir

Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçar, dil mârifet aynası


Kur’an’a kâinata düz bakmayan hakikâtın kafiri, aynası
Azgın nefis Deccâl ile Süfyân olur, nefsi firavunun aynası
Davaya vefâ varsa gülen yüz, Rüyeti Şîr Fârûk’un aynası

Kitchener, Kanada
8 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.

33
Rüyamdasın

Yine seni gördüm rüyamda, sabaha karşı.


Hüzün kokusu duydum, gözlerimi silerek.
Katlar beşten sekize çıkmıştı, ufka karşı.
Umut yeşerdi dudaklarımda, feyzini bilerek.

Yine sen tulu ettin ruy-i hayalimde, fecr vakti.


Mahzun siman nurluydu, hedefine doğru emin.
Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti.
Başı önde, bağrı yanık Fatih’in duruşundan emin.

Yine sen gönüllerimizde umman oldun, şafaka doğru.


Bu nura muhtaçsınız derken gözlerin doldu, buğu buğu.
Etrafında dolaşan fitne, dedikodu yakıyordu, içe doğru.
Başın dik ama boynun eğikti, sanki hicap duyan bir kuğu.

Yine senin soluklarını duydum ensemde, sabah namazına yakın.


Kalk yiğit, irkil ve kendine gel der gibi idi, buruk çehrendeki iz.
Pencerende perden yoktu; yolunu gözleyenlere ne uzak ne yakın.
Yıllarca yoğurduğum hamurda tutmayan ne?der gibiydi, o sır iz.

Yine seni gördüm rüyamda; aynı gecede iki kez, bilmem niçin.
Can ada dediğin üç okyanusa komşu adan seni bekler için için.
Sana hesap veren elçin derdi ki, sözleştiğimiz gibi işlem tamam.
Bir eksik kaldı, sabah namazından sonraki kelam, o da tamam.

Rüyeti Şîr Fârûk

12 Nisan 2002, Toronto, Kanada

www.herkul.org’da Haziran 2002’de yayınlanmıştır.

34
ÂŞIK

35
Zindandayım

Halk içinde adı divâne âşık olmuş pervâneyim

Rıdvân ile Firdevs’e varsam da gönlüm yaralı

Şeyhim Lokman der hak ile yeksân garibeyim

Ölmeden ölenlere hayrân zindanda cenâzeyim

Zâhir devleti dünyaya mağlup mağrur ârifim

Hizmeti izzet endişem, kadr-i dürr-i güftârım

Varlık içinde hiç olan Yusuf’um zindan değil

Can adada dili şâhâne Yunus’um sahhâf değil

Eşyada görülen esmâya müsemma âyineyim

Nazârla naz niyaz eyler bir gül izâr’a yâreyim

Her yokluğum üstünde âşıka var bir dâneyim

İlâhî aşkıma her dem âhu zâr eden âvâneyim

Aldanmışım ağyara, özleyen Yâr’e visâleyim

Yanağımın üstü al, gözleri yaşlı, al risâleyim

Sevenler buldu Yâr’i, direnene âhu bâdeyim

36
Bülbülün gamını sorana zindanda ziyâneyim

Hakikât ilmini okuyan cümle, merdâneyim

Vahdet yerine kesrette boğulan pâk pâreyim

Varlığını mahv edip meydana gelen nâreyim

Çokluğu terk edip zindanı seçen divâneyim

Benliğim ayırır aşktan, şehrinde virâneyim

Mest ü mâhiyeti nur Cemâl’inde kemâleyim

Tüm tecellini kalbe koy, zevki mestâneyim

Yâd’a ruhumun meyli az aşka hânendeyim

Vahdet denizine talepkâr olmayana zincirim

Vech-î Rahmân’a isyankâr hodbeni neyliyim

Hebâ olmuş, gaflet etmiş nefsime zebâniyim

Gece gündüz işi bülbül olana nâdide inciyim

Dile âşık ehli bilmezse birbirini bu insâf değil

Cüzî Türkçem ile söyleşemem sinesi sâf değil

Osmanlıca bu, ne desem anlamayana lâf değil

37
Zindanda ki Rüyeti Şîr Fârûk’a Hû itilâf değil

Kitchener, Kanada

10 Kasım 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Hiç Şair
Şair müsveddesiyim, acemi ve çaylak
Ağarmadık kılım yok, beyazdır sakalım
Saklamak boşuna çaba, epey çatlağım
Yüce dağın tepesinde dervişçe yaşarım

Hikmet sormaya gelenlere acırım


Kendi derdime çarem yok, ağlarım
İlacım olsa önce kel başıma sürerim
Deli akan akarsudan ak ilham alırım

Suyumun kaynağı pâkize bir aşk gibi


Birdenbire peydah oldu, zemzem gibi
Şairde canın yarısıdır ilham, can suyu
Özünden çıkmaya gör âlem kazar kuyu

Parlayan güneşmiş ilhama kaynak bulak


Bilinmezmiş sırrı, tükenmezmiş kutsi ulak
Şair, tepeden iner de kutsi emaneti verir
Kenarında oturana bol ferah, umut verir

Can dosta bakarak sunmuş emanetçiye kitabı


Nehrin karşı yakasında zombilere inat kitabı
Pötlek gözlüler, kine nefrete hapis sarhoşmuş
Şehvetine zebûn olanlar, zil zurna sarhoşmuş

Ekserisi çok çirkin cüzzamlılar, eğlenir zombiler


Şehvet, öfke ve akılda sınırsız yaşar ölü zombiler
Şair onlara uymayın der hikmetli sözler söylermiş
Geldiği yüksek tepeye döner, herkese laf söylermiş

38
Şairi seyredenler şaşarmış haline, pek küçümsermiş
Sen Derviş olamazsın diyen şiirini pek küçümsermiş
Gizli, sade derviş erenmiş, Ali, Hızır, İlyasmış mürşidi
Kendini bilmiş de okumuş, Kâinatın Sahibi tek mürşidi

Şair dedi: Sevgisi kuşatıcı ve herkese yetecek kadar


Azim ve Gafûr’dur, en büyük, celâli sultanlığı kadar
Merhameti, şefkati, keremi, sonsuza el açan hiç şair
Kırık hârâbe kalbleri onarsan yeter, dünya hiçtir şair

Kitchener, Kanada

15 Ekim 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Arayan Yolcu
Arama Allah’ı, ne havra, ne kilise nede camidedir

Her şeyde her yerde, seven kalpde cemi câmidedir

Arayan yolcu kâinatda bulur izi, sürer yüzüne özü

Kimse ölmez bulup görüştü mü ölümsüz kalır sözü

Gerçeğe lal sahte gurular, şeyhler sarmış her yanı

Sıfır lider az, bencil diktatör, hava civadır her yanı

Hakka dilbeste lider şeffaftır, camdan daha berrak

Övmez kendini, bildirir sana kendini, sudan berrak

Hazineler gizlidir harâbelerde, yıkık gönüller sultân

Kırık kalpler taşır aşkı, sırça sarayda ne gezer sultân

Dil bezirgânı ara bozar, sözü sanki kedimsi mırıltılar

39
Suskun âşık kalbe vücutla konuşur, aşktan mırıltılar

Nasıl bilirsen Rabbi, nefis öyle bilir, görür, konuşur

Kin, haset kıskançlıksa işi, dil azabı, nefreti konuşur

Yaradılanda Yaradanı gören derviş suçlamaz âlemi

Bilir rahmeti sonsuz aşkla sabırla kuşatır tüm âlemi

Yalan hayalde bedbâht üzülür, duyarsa Hakka yolcu

Bitmeyen bir sanatsın, insân bu mükemmelliğe yolcu

İçte, dışta eser nice fırtına, alt üst olursun kader gizlidir

Tesadüf yok, kaza, kader, ölüm, kıyamet ve gayb gizlidir

Sabır miskînlik değil aksiyonla zıplayarak beklemektir

Sabırlı bilir hilâl emekle büyür, iş dolunayı beklemektir

Sabırsıza hep gülün dikeni görünür, bilmezki kokusunu

Sabırlı bulutlu gecede dolunayı görür, duyar kokusunu

Tüm kapılar kapansada elbet açılır bilinmez bir kapı

Şükretmek ne zordur, kapılar sürmeli, kader bir kapı

Sûfî verilmeyene hamdli, verilene herkes şükürlüdür

Arayan bulur kalbinin aynası aşkı, her hâli şükürlüdür

Doğru yola ulaşan yolcu kafaya bakmaz, kalbe çalışır

40
Vicdan söyler tek doğruyu el, kol, dil, göz Rabbe çalışır

Zihin oyun oynar, nefis aldatır, pâk kalbe doğar güneş

Bilirsen kendini, dönersin, Rabbin evi kalbte tek güneş

Roma, İtalya

23 Ağustos 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Aşk Tek Elif’tedir


Gönle açılmadan cihânı feryat figan ağlar gördüm
Rahman’ın rahmet eserlerini tecelli etti de gördüm
Perdeler açıldı da beni göreni, görmüş olanı bildim
Rabbimin tükenmeyen sözünü tek bir Elif’te bildim

Akıl susunca aşk konuşur, gönül tarafına geçtim


Gönül nedir sorana gönül eri bilir dedim, geçtim
Maruf ile ârife az çok sözcüyüm, kendimi ezdim
Sanma ki gönülden evlâsı var, kötü ruhu ezdim

İç okuma, kalb huzuru olmadan namaz olmaz


Gönül eder Rabbe niyaz, halka yalvarma olmaz
Gayesiz çile, bela olur da divâne yüceliğe ermez
Aranılanın son merhâlesinde arayan aşka ermez

Yüreğim aşk ateşiyle tekçe doğruluk konuşur


Dinleyemeyen kabiliyetsize, densize konuşur
Surat sık değişir, Nur sirete, mânâya görünür
Akıl Sevgili’yi anlatmaktan âciz, hiçe görünür

Malı kıbleyse canından kıymetlidir, canı yoktur


Külhanı ambara yerleştirmenin anlamı yoktur
Aldatan zâlimin kalbi bozuk, mü’minse ne yazar
Az çoğa delildir, paraya tapanın aşkı ne yazar

41
Akıl kişilerin zindânıdır, aşk kısırdöngüyü çözer
Aşk, teklif, plan fakiridir, taşkın gönül dili çözer
Nefsini bilmek kalb işidir, aklını seven hep şaşar
Lütfuyla kahrıyla evirir çevirir kalbi O, âlem şaşar

Kimisi derya kuşu, kümese sığamaz, girmez


Kimisi evcil hayvan, ormana konamaz, girmez
Kimi özgür ruhludur, kafese koysan hep kaçar
Kimi yüreğinde mühürlü, aşka sığamaz, kaçar

Şeriat kadehinden akan ballı süt sarhoşa ziyan


Kendine tapan nefislere soluduğu nefes ziyan
Halk doğru sözden sıkılır ister nifak, oysa haram
İkiyüzlülükte hoşnutluk bulanlara saadet haram

Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez


Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez
Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez
Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez

Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalb yola gelmez


Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez
Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez
Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez

Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz


Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz
Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez
Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalb bilmez

Gören deli sanır, has sohbetini dinleyen gitmez


Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez
Kerâmet göstersen ne, Elif'te aşkı herkes bilmez
Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez

Kitchener, Kanada

1 Ekim 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

42
Vefâ

Sadi der: Ağyara bağla gözünü

Yoksa Hakk’a mahrem olmazsın

Halvet-i sahiha’da yandır özünü

Vuslatsız Şeb-i Arûs bulamazsın

Vefâlı meskundur Harem odasında

Bî hurûfu lafız u savt dili beytî Hüdâ

Bin kusuru olsa af var aşk ocağında

Zira hârı pişirdi kalbi her demi Hüdâ

Vefâlılara vefâlıdır masduk-u sâdık

Hatakâr âdemlere tevbekâr kıl ilâcı

Göz yumulan sâfderûn davaya sâdık

Sarih, zımnî bir kuvvet-i zahrdır ilâcı

Vefâsıyla Rabbe muhatap olur âşık

Vaadinde huluf yok, azmi cehdi var

Dost dostunu terk etmez, olur âşık

43
Dert çok, derman yok, kavî ene var

Akif der: Ahde vefâ, hürmet meçhûl

Hıyânet sıradan yalan süslü her yerde

Merhamet, şefkât, aşk mahfî meçhûl

Hızır çeşmesi olsa gönle Hû her yerde

Rüyeti Şîr vefâlı mülteci, affına sığındı

Sıdk u emâneti ihlâsla örgüler belâgatı

Livâü’l Hamd sancağında aşkına sığındı

Nesimî, aşığı vefâlı bildi, ihsân belâgatı

Kitchener, Kanada

28 Aralık 2012

44
Aşk’ın nişânı

Halveti bilir Hakk’a celveti,


Şâkird hilletle bulur devleti
Halka sunmaz nefsi, izzeti,
Müteheyyiç ruhtur sür’ati

Rabbe rızaya teveccüh yolu,


Kalbinde aşk’ın nişânı vüs’ati
Ukbâ’ya dönüktür şevk yolu,
Fakr-i olur mihneti, müs’avati

Vech-î rahmete aşina anlar aşkı,


Cümleden nefhâ olur Anka kuşu
Zât-ı esmâya âşık anlar dil-i aşkı,
Cihânda ikilik birde ol Hüdâ kuşu

Hânümanı yıkık virânedir âşık


Gönlü hazine, niyazla kıl huşu
Serhoş olmadan sekrândır âşık
Meyli mestâne, duyar ol huşu

Yanan istemez hûr u gılmânı


Zühd ü takvâda hârı vefâkârı
Nice mâsivada sorar gılmânı
Eyleme Yâr’i cüdâ ol vefâkârı

Akıl mantık durdu, dil-i kalbi aşk


Ezelden ebede berduş cihângârı
Ar, namus, izzet, şöhrete yok aşk
Bağ bostâna bigâne ol cihângârı

Aşk ehlinin olmaz nâmı, nişânı


Kimi nâ-şâd nerrâd olur nâ-Hak
Zâlimin adı öfke, şehvet nişânı
Halk içinde dildâr olur ehl-i Hak

Kimi şâdân kimi irfân nişânı yok


Halk içinde Hakikat erbâbı cânlar
Hiçbir bahane bulmaz isyânı yok
Cümle ariz amik cevâhir ol cânlar

45
Tûl-î emel sönerse kasr-ı emel doğar
Sünnete tabi aşkı hayâta kıl Gülistân
Yerde gökte melekler zikrine doğar
Bülbülün Şeydâ’dır âlem ol Gülistân

Keşke kibir dili kesik ola keşke lâl


Zulmete teşne dili âh u vah nişânı
Aşkla bâkî hayâta aksa âb-ı hayâtı
Ölmeden evvel ölür ol aşkın nişânı

Kitchener, Kanada
12 Aralık 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Kartal ile Serçe’nin Aşkı


Özgür bir kartalım dağlar başında
Yırtarım bulutları kanatlanır uçarım
Durdurmayın beni, ah ruhum sıkılır
Boğarsınız kartalı, uzaklara uçarım

Keskin giz kuşbakışım tepeden görür


Sığmazım kurallara, çöle sele uçarım
Dağlar yuvam, bulut beyaz yorganım
Rüzgârlarla yarışır, yüksek uçarım

İkinci bahar ömrümde berk haykırırım


Parçalar pençelerim, karanlığı yırtarım
Haykırırım doğruları, ezerim yalanları
Uç kartallarla zirvede buluşur uçarım

Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar


Sol başı batıya bakar, zulümleri yırtarım
Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım
Gönül okum nefsi avlar, ruhumla uçarım

Lafı eğip uzatmam, asiyi acıtmam, kırmam


Medenileri iknâyla yumuşatır şefkat sinem

46
İstihzâ etmezsem kırık kalbleri onarırım
Ruhum sığmaz kabına, durmam uçarım

Sarmalar yıkık dökük kalbi, aşkın saki olur


Giy tevazu hırkasını, yıka kirini, günahlarını
Yenilenme cehdiyle içindeki baği said olur
Teyakkuz soluklanırsa şaki ölür said uçarım

Kartala serçe şefkati gerek, izzetli, düzgün


Duruşunla kuşat fakiri, serçe kalbim hıçkırır
Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur
Nefes alamaz da belki kartal’ın düşü kırılır

Hop hop serçe yüreğin bilirim kartalı sever


Yıkarsın firâvunu, erenlik yolumuz uca açılır
Enâniyeti itiraf eder, serçe kuşu tende bulurum
Hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir

Kitchener, Kanada
10 Aralık 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Şiire Okuyucu Eki

Kartalın tüyüne saklanan serçe


Kat kat göğü aşıp ufka erince
Narin ayakları olur şirpençe
Benzetir alemi dane pirince

Daneyi tutupda yemek istese


Kalbine boşalır gussa- vesvese;
Nümayandır büyüklüğün herkese
Ölçemez bunu cebir, ne de hendese

Kartal kırklara karışır bir gece,


Ayazın alnında titrerken serçe
Anlarki sadece üç tüy, iki hece
Bir kursak bir ümittir minik serçe

Tıflı Debistan Yavuz,

47
Âşık cânı neyledi
Âşık’ın cânı boğaza geldi

Arş-ı azam ihtizâza geldi

Sevdi inâyeti cân eyledi

Mâşuk cânını kor eyledi

Nice âdem aşkı demi buldu

Kalem kaş okladı âhı buldu

Kaynayan ateş râm eyledi

Nefesi nefse zebûn eyledi

Cânım içinde cânânı kıldı

Hakk’a mahbub âşık kıldı

Hak Ahmed'i kelâm eyledi

Aşkı âşıklara harâm eyledi

Firâkı sevdi göz yaş doldu

Derdi gam ile gönle doldu

Koca cân adayı dar eyledi

Bahr-i âşıkları didâr eyledi

48
Rengin sarardı damı yandı

Kendi etti köz buldu yandı

Âh ile vah ile cevlân eyledi

Hâs ihlâsı ol rahmet eyledi

Girdi sivâyı buldu kayboldu

Seyri billâh’ta aşk kayboldu

Hiçleşti mahv-u fenâ eyledi

Aşkını Hû fenâ fillâh eyledi

Geçti cândan ef’âlini bildi

Buldu kendi oldu naz bildi

Nuruyla müstağrak eyledi

Rabbini tevhid-i zât eyledi

Meyl-i aşk ile ruhu cânı ağladı

Kavline inanmadı kalbi ağladı

Vâhidi vahdette kâni eyledi

Rüyeti Şîr’i ol vefâsız eyledi

Kitchener, Kanada 15 Kasım 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır.

49
Gark oldum

Yaramı bildim Yâr’imden imiş

Aklı neylerim akıl divâne imiş

Derdimin dermanı Sultân imiş

Gark oldum, aşk imândan imiş

Lûtfunla insânı handân eyledin

Cümle sıfâtları insânda eyledin

Aciz kulun duâsını evlâ eyledin

Döndüm, ismine hayrân eyledin

Sırrı Yezdân’ın adı Vahdet olur

Arz u semâda Rahmân vird olur

Kâh cennet, kâh nâr Sübhân olur

Cemâli Hak, cümlede zâhir olur

Düştü aşkı odu birde kül etti beni

Yanmaz oldu külüm var etti beni

50
Enâniyet yanalı közü hiç etti beni

Hayretten hayrete ol şâd etti beni

Gönlüm ateşle tutuştu yanar oldu

Gözyaşı bulut oldu, yağmur oldu

Cümle mevcûdâtı anan zikir oldu

Yerde gökte kim varsa âşık oldu

Yıkıldı küfür kalem, imân cânım

Bildim vech-i Celâli anarım cânım

Ne ben vardı, ne de irfânım cânım

Gark olandır fenâyı Hak’da cânım

Kitchener, Kanada
09 Kasım 2012

51
Kimi Ne Eder, Kimi Ne!

Kimi acı sirkeyi tatlı bal eder

Kimi tatlı balı diliyle eder acı

Bülbüle kara çalar, nura söver

Bataklık gülünü bin pişman eder

Kimi İsâ nefesidir, ölüyü diriltir

Kimi Deccâl’e uyar, sağı öldürür

Süfyân balçıkla sıvar nurlu güneşi

Yâddır müsrif, yahşiyi yaman eder

Kimi çöplükte bile cenneti yeşertir

Kimi varlı saraylı cehenneme yolcu

Düşer kazdıkları kuyuya onca zâlim

Zaman bu, Deccâli, Süfyânı rezil eder

Kimi Azim’e kul olur, hiçlikte kutlu

Kimi kul nefse köle, şeytâna put olur

O verir kimine evlat, kimeyse servet

Kulu kulla sınar, altını kara pul eder

Kimi daim güler cihânda, zâhiri mutlu

52
Kimi dertleriyle pişer, gönül fâtihi olur

Dili kulak eder, kulağıda hem dili belâ

Ayaklar baş olur, kimi başı ayak eder

Kimi akıllıları Rabbim çok işte kılar âciz

Garip dervişe verir akıl, basireti bol olur

Tâlim eder esmâda tecelliyi, eşyâyı okur

Kalpsiz akıl kördür, akıllı kalp tenvir eder

Kitchener, Kanada

19 Ağustos 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

Derdime Çâre

Her nere varsam aşk ateşi yakar canımı

Çokluk içinde yalnızım, ah ne oldu bana

Kalbim yana yana kanar, ruh sıkar canımı

Zulmet içinde nâçârım, ah ne oldu bana

Aşkınla yanar ciğerim olmuşum pâre pâre

Garip doğdum cihâne, ne deliyim ne sâre

Dilimin kemiği yok, çağırırım cemâli yâre

53
Ne yerde ne gökte, yok mu derdime çâre

Sûreti insanın sîreti hayvan, siması nursuz

Derin umman dervişin duru kalbi kusursuz

Herkesin derdine dermânı derdinde gizlidir

Dermân yerine ihlâstır ilacın amelde gizlidir

O mâhiler ki deryâdır kendi kimdir bilmez

Sanma Dost’tan cüdâdır dert nedir bilmez

Hakîkat can kuşudur, Şerîatdır kanı bekası

İlhâd ehli ne bilsin rehberi Musa’nın asâsı

Dünyâya bağlanan istemez sanki hiç necâh

Marîfetini bulanın çâresi gece gündüz sâlâh

Felâh arayan olmaz nefs ü şeytândan emin

Rüyeti Şîr Fârûk’un zikri, dili tevhitten emin

Kitchener, Kanada

17 Ağustus 2012

Gece Yarısı 3. 30

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

54
Dervişe Ne Gerek, Ne Gerekmez!

Eğer sade derviş isen cümle âlem bilsin gerekmez

Yola girene mal u mülk, şöhret, âr, benlik ne gerek

Şudur budur diyene kırılma, arada ağyar gerekmez

Derviş sövene dilsiz, dövene elsiz, gönülsüz gerek

Sultanlar sultanını buldun ise kula kulluk gerekmez

Hiçlikten başka sermayesi olmayana kibir ne gerek

Bin yıl namaz kılan bir gönül kırsa dervişlik gerekmez

Kimse kimsenin rızkını yemez, dervişe hamd gerek

Dünyâyı seven onca yârenin derviş olması gerekmez

Küllî serveti, terki terketmiş erene lâ mekân ne gerek

Şeyhi şeytan yolcunun Hakk’a âşık olması gerekmez

Derdine sabretmeyen yolda kalır, kalpte Dost gerek

Aşk pazarında yanan özü bîzâr, cân u cihan gerekmez

Dost’un evinde gözyaşı pınar olur, didişmek ne gerek

Aşıkların işi âh u vah, zâr olur, bağ u bostân gerekmez

Nice ermiş dervişe kalbi, gönlü mekândır, Habib gerek

55
Kendi kusurunu gören dervişe kimsenin aybı gerekmez

Bir nesneye sevgi duyan gâfil kalır, aşka rüşvet ne gerek

Dört kapı kırk makamda kırk bin hâlde müftü gerekmez

Himmeti âli ruha hem Rab, hem Fahri Muhammed gerek

Kitchener, Kanada

11 Ağustos 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

A’raftayım
Rüyamda cennet ve cehennem arasında A’raftayım.

İki arada bir derede bikarar, eyvah ki kayıptayım.

Bir cennetde, bir cehennem kapısında, bir A’raftayım.

Şefaat ya Rabbi, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Sur üflendi, yıkıldı arzı mevcudat, ama işte A’raftayım.

Güneş bir mızrap boyu yakın, şaşkın şaşkın kayıptayım.

Kaynadı denizler, yürüdü dağlar, bir solukta A’raftayım.

Rahmansın ya Rahim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Dirildi çürümüş kemikler, emindim haşre, ama A’raftayım.

Korkudan dizlerimin bağı çözüldü, mahvoldum kayıptayım.

İskeletlere et giydirildi, yıldırım hızıyla bir koşu A’raftayım.

Halıksın ya Hayy u Kayyum, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

56
Gözler kan çanağı, fırladı yerinden, havf ile recayla A’raftayım.

Hitler’in cesedine bürünmesini seyreyleyen dellalim, kayıptayım.

Herkes çırılçıplak örtüsüz, halsiz bitap düşmüş halde A’raftayım.

Halıksın ya Malikü’l Melik, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Saf saf dizildi ümmetler, kitaplar sağdan soldan uçuşurken A’raftayım.

Kazanma kuşağında eğer kaybettiysem, hayıf yazık bana kayıptayım.

Adalet terazisi kılı kırk yararken, her hayrı şerri tartarken A’raftayım.

Latifsin ya Cemal ü Kerim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Sı’ratı, köprüyü görmeden füze gibi geçtim, biiznillah A’raftayım.

Birden cennete uçtum, bunca nimet içinde az ziyanda kayıptayım.

Kevser havuzuna koştum, Yağmur Gözlü’yü görsemde A’raftayım.

Azimsin ya Mutlak-ı Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Nadir’in Varol’un cennetde dizilmişler boy boy, bir ihbarla A’raftayım.

Zebaniler attılar cennetden tekme tokat, bir uyandım ki kayıptayım.

Azaptan derisi sürekli yanan pötlek gözlüler arasında, evet A’raftayım.

Gafursun ya Habir ve Halim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Özü ak Nedim’in korkma dedi, bende senin gibi burada A’raftayım.

57
Görevliymişiz A’rafta, bindim arabasına, sahiden şimdi kayıptayım.

Deprem görmüş viranelerde avare, sarhoş divane, çaresiz A’raftayım.

Adilsin ya Müzhiri Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Akrepler, yılanlar, zehirli haşaratlar soksada, yanmadan A’raftayım.

Cennet Zebanisi bekçi laf anlamıyor; insafsız kapıcıdan kayıptayım.

Korkutmuyor Zebaniler kovsalarda cennetden, sıfırlandım A’raftayım.

Kadirsin ya Samed ve Ehad, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Varsın geçit vermesinler cennete kapıcı Zebaniler, kapında A’raftayım.

Celal-i Vechinle, azim sultanlığınla Sana hamd olsun ki, kayıptayım.

İzle dedim Nedim’e, helakdır kayıplar; hoplayacağım, çünkü A’raftayım.

Selamsın ya Ferd ü Kuddüs, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Bir zıpladım, pir zıpladım, Zebani dahi şaştı kaldı, olmaz ki A’raftayım.

Buraktan hızlı asansörle çıktım cennete, yokken sormuşlar, kayıptayım.

Kutlu dosta göz selamı çaktım, süzdü ve göz kırptı; üzülme A’raftayım.

Tevvabsın ya Mü’min ve Vehhab, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.

Huzurla bembeyaz giyinmişti son devrin süvarileri, vazifeli A’raftayım.

Ne cehennem gördüler, nede bir lahza azap, şükür ki kazançlı kayıptayım.

Otuzüç yaşında, siyah gür sakallı, nurlu gençti Kevser’de, geçici A’raftayım.

Allahım Vedüdsün, fazlından, lütfundan, kereminden umutlu bir ayıplıyım.

58
26 Ocak 2012/ Toronto, Canada

NOT: Bu şiirim, 30.01.2012 tarihinde www.herkul.org adlı web sayfasında ve Şubat 2012′de
Çorum’da yayınlanan Kilim adlı Edebiyat ve Kültür dergisinde yayımlanmıştır. Şubat 2009′da
rüyamda net olarak görülen bu şiirden dolayı ismimi şair olmadığım halde nefsi kelamı
dökülürken Rüyeti Şîr Fârûk olarak değiştirdim. Peki Rüyet ve Rüya nedir, rüya ile amel edilir
mi, edilmezse rüya neden peygamberliğin altmış cüzünden biridir?

Bir ömür boyu, onun yarattığı şu kâinattan yine onun ihsan ettiği beden ile istifade eden ve her
biri ayrı bir ilâhî ihsan olan akıl, kalp ve hissiyatıyla nice hakikatlere muhatap olan insanoğlu,
kendisini bu kadar lütuflara gark eden rabbini görmeyi elbette aşk derecesinde arzu ediyor. İnsan
kalbine yerleştirilen bu arzunun cevabı, cennette verilecek ve insan, cennet lezzetlerini çok
gerilerde bırakan en ileri ihsana böylece ermiş olacaktır.Rüyet hakkında çok münakaşalar
cereyan etmiştir.Onların ayrıntısına girmeyeceğiz.Ana hatlarıyla, ehl-i sünnet alimleri rüyetin
haktır ve câiz olduğunda, mahiyetinin ise bilinemeyeceğinde ittifak etmişler. Dalâlet
fırkalarından olan Mutezile mezhebinde ise rüyet kabul edilmez.

Her şeyi akılla halletmeye çalışan insanoğlu bu büyük tecellinin nasıl olacağına da az kafa
yormuş değil. Gerçekte bu saha aklın değil kalbin, düşüncenin değil zevkin sahasıdır. Ama,akıl
uzaktan uzağa da olsa bir şeyler anlamak, bazı ipuçları yakalamak ve tatmin olmak istiyor. Allah
Resulünün (asm.) ifadesiyle, “Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbine
gelmemiş” bir âlem olan cenneti ve en büyük bir ilâhî rahmet olan rüyeti, bu dünyada nasıl
anlayabilir ve nasıl kavrayabiliriz! Ama insan aklı rahat durmuyor.Öte âlemde ihsan edilecek ve
ancak orada zevk edilebilecek bir hakikatin aklî izahını bu dünyada istiyor.

Nur Külliyatından Sözler’de “Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.”
buyrulmakla, ruhun başka âlemleri bu göze muhtaç olmadan da seyredebileceğine işaret
edilir.Bunun en güzel misâli rüya hadisesidir.Mesnevî-i Nuriye de ise “Ruhu cismaniyetine galib
olan evliyanın işleri, fiilleri, sürat-ı ruh mizânıyla cereyan eder.” buyrulur.Bilindiği gibi, cihet ve
yön ancak beden için söz konusu. Ruh için ön, arka, sağ sol gibi kelimeler kullanılmaz. O halde,
ruh bedene galip olunca yön ve cihet devreden çıkar ve ruh, her tarafı birlikte ve beraber
görebilir. Nitekim, Allah Resulü (asm.), arkadan gelenleri de aynen öndekiler gibi rahatlıkla
görürdü.Ehl-i cennetin ruhları bedenlerine galiptir. Bir anda birçok mekânda birlikte
bulanabilirler.Ve yine cennet ehlinin görmeleri de bu dünyadakinden çok ileri bir seviyededir.
Aralarında gölge ile asıl kadar fark vardır. Dünyada sadece maddi eşyayı görebilen insan gözü
kabirden itibaren artık melekleri göremeye başlayacaktır.

Buna bir de, rüyetteki ilâhî yakınlığın nuru eklendiğinde, o kâmil ruh, o anda bir feyze gark
olacak ve rabbini cihetten, mesafeden ve şekilden münezzeh bir keyfiyetle seyrederek kendinden
geçecek ve kalbi nice mânevî zevklerin cevelan ettiği bir ummana dönecek ve o bahtiyar kul,
cennetten edindiği zevkle kıyaslanmayacak kadar ileri bir hazzı, rabbinin rüyetiyle tadacak, mest
olacaktır.

59
Üstad Bediüzzaman hazretleri, vahdetül-vücut meşrebi için, “Tevhitte istiğraktır.” buyurur. Bu
fâni âlemdeki görme, işitme, yeme, içme kısacası her şey, ebediyet yurdundakilere göre ancak
gölge derecesinde kaldığı gibi, bu dünyadaki istiğrak hâlinin aslı da tariflere sığmaz bir ulviyet
ile, rüyet hadisesinde kendini gösterecektir.Rüyeti müjdeleyen bir âyet-i kerime:”Nice yüzler o
gün ışıldar, parlar; rabbine nâzır (onun cemâline bakmaktadır).” (Kıyamet Suresi, 22)

Asrımızın büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur: “Ehl-i
sünnet, bu bakışı, rüyet mânâsıyla anlayarak ahirette müminlerin Cemâlullahı rüyetini ispat
etmişlerdir. ‘lenterani’ye (sen beni göremezsin ) ayetine sarılan Mutezile bu bakışı intizar
(bekleme) mânâsına haml eylemişlerdir. Halbuki gayeye ermeyen intizarın neticesi neşe değil,
inkısar-ı hayal ve elem(dir)” Lenterani, “sen beni göremezsin” mânâsına geliyor. Cenâb-ı
hakk’tan, rüyet talebinde bulunan musa aleyhisselâma bu ilâhî kelamla karşılık verilmiş.Füsus
şarihi, değerli bilim ve fikir adamı Ahmed Avni bey, Musa alehisselâmın rüyet talep etmesini
rüyete delil olduğunu beyan eder ve buyurur ki: Rüyet muhâl olsaydı, Musa (a.s.) böyle bir
talepte bulunmazdı.”

Ahmed Avni Bey, rüyet halinde kişinin kendinden geçeceğini, kendisinde varlık namına bir şey
kalmayacağını, ilâhî tecelliye ve yakınlığa gark olacağını ifade ederek cennetteki rüyet için
önemli işaretler verir.

Rü’yetle ilgili bir âyet-i kerime: “İyi davrananlar için daha güzel karşılık, bir de ziyade vardır.”
(yunus suresi, 26)Ayette geçen “ziyade” kelimesini, Allah resulü (a.s.m.), “rahmanın cemâline
nazar” şeklinde tefsir etmişlerdir.

60
AŞK

61
Aşkı Bilmeyen Gâfil
Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez

Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez

Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez

Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez

Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalp yola gelmez

Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez

Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez

Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez

Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz

Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz

Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez

Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalp bilmez

Gören deli sanır, hâs sohbetini dinleyen gitmez

Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez

Kerâmet göstersen ne ki, evliyalığı kimse bilmez

Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez

Kitchener, Kanada

11 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır.

62
Aşk Neye Benzer?

Aşkı olmayan sert, sarp taşa, aşk bir güneşe benzer

Taş kalplinin dilinde diken biter, sözü savaşa benzer

Aşkını bulamayan mâşuk, kırık, yaralı serçeye benzer

Kaynayan gönlü muma döner, erir, düşü yasa benzer

Ömür geçer, akar su misâli, tez geçen bahara benzer

Yaz ayında öten mevsimlik ağustos böceğine benzer

Hayalleri türlü türlüdür, tuli emeli biten kışa benzer

Hakta karar kılmayan nefis, serapa, susuz çöle benzer

Maksûdu didârına çıkan üç yol ebedte menzile benzer

Biri Cennet, biri Nâr, diğeri A’raf’a varır yol, biri benzer

Sultanı bilen erene ihsân yağar da yok olan vara benzer

Seferdeyiz geriye dönülmez, aşk kalbe inen nura benzer

Dünyaya gönül veren pişman olur, âhiri hüsrana benzer

Gıybet, yalan, iftira söyleyenin hâli didâr düşene benzer

Veli kulun dili aşkıyla şirinleşir, özü şeker şerbete benzer

Nice peygamberler, evliyalar, alperen aşk ile dosta benzer

63
Nefsine düşman olan yavuz yoldaşa, mert dervişe benzer

Hânûmanı terk eyleyen yâren, ancak Hakka dosta benzer

Aşk ışığı içi dışı kuşatır, aşksızlık ruhsuz kara taşa benzer

Kalbi kara âdem sesi kargaya, dervişin sesi bülbüle benzer

Kitchener, Kanada

11 Ağustos 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

64
Ruhumun Aynası Aşk

Çılgınım, delişmenim, dik, onurlu, mağrurum pek

Bir o kadar da serkeş, hoyrat, hırçın, asi gözüpek

Ağırbaşlı, sabırlı, alıngan, duygusalım tıpkı bir göl

Zıt kutuplarda her iklimi yaşarım, bir nehir, bir çöl

Arıyorum, ruhumun aynası izimi, bir ruh ikizimi

Canımın dengi gamdaş, sırdaş, iki iken O tekimi

Ruhdaşım, okyanus kadar ilim yüklü, engin derin

Kadife kadar yumuşak Halim, sıcak, serin mi serin

Arıyorum, safi aşkı, kalbim dinlemiyor özümü

Eksiklerim gani gani, sıfırım, dinledim közümü

Aklım değil, yüreğimindeki yangın bana kılavuz

Başkasının aynasında aramam boş, O tek kılavuz

Arıyorum, dürüst, samimi, candanda öte bir canan

Can kuşumu bulmak zor, bedel ister aşk, belki anan

65
Kapılar sürmeli, haset, kin, nefret kurmuşlar pusu

İyi niyetim olmuş saflık aptallık mesleği, aşka pusu

Arıyorum çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız, sevgi zamanı

Bir aşık olma zamanı vardır, birde yazılı ölüm zamanı

Ya merkezindeydim aşkın veya hasretle dışında divane

Doğmak için ölmeden ölmeliydim, aşksız gönül virane

Arıyorum, kasvetli tünelde hasretle aşkımdan yana yana

Ya çöllere, dağlara vuracaktım, ya kalacaktım yana yana.

Kaderin yol ayrımındayım aşkın, en dakik saat ustasıydı, O.

Haberi olmadan yaprak kımıldamaz ki, Evvel ve Batındır, O.

Aradımda buldurdu ruh ikizimi, aramayan bulmaz İlahi aşkını

Arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını

Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan.

Hepimiz birbirine bağlı tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan.

Rüyeti Şîr Fârûk 31 Mart 2011 Toronto, Kanada

NOT: 2 Nisan 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.

66
Aşk’ın Kanunu
Aşk kitabının her sayfasında vahdet birlik yazar

Aşksız ilim kör nâkıs kil u kal kuru sözler yazar

Aşk canımın hâsılı Celâl’iyle kanun Cemâl yazar

Aşka canını fedâ kılmayan ilmi suya boşa yazar

Aşk’ın kanunu, düşen çâresizi kaldırmaktır insanlık

Aşksız yaşayan kalp ölü, zombide ne gezer insanlık

Aşkla insan fâni, bir canı incitmezde dirilir insanlık

Aşk Hakk’a müteveccih, karıncayı incitmez insanlık

Aşk neyini dinleyen serhoşa dünyalık pek acuze gelir

Aşksızlık aklı kibirli kılar, gönle tabi kula garibe gelir

Aşk’ın ıstıraplı lezzeti fakirin kalbinde sahavete gelir

Aşkta mamur olanın mülkü virâne olsa ne ki, vız gelir

Aşk gönlü perişân eder, cismi yok olur divâne eyler

Aşksız belâ denizini bilmez balıkı alıkça beter eyler

Aşk gönlü hem abâd eder hem yıkar azı define eyler

Aşk’ın muhabbeti doğan kalbe imân küfrü dar eyler

67
Aşk dokuz felek arş u ferç aşkında hep devrân eder

Aşksız bile zevki Muhammedi’de aşkla salâvat eder

Aşkına lütfünde kahrında hoş visale ihlâsı gaye eder

Aşkın kanunu, dervişin kalbinde zikriyle tecelli eder

Kitchener, Kanada

17 Ocak 2013

68
ŞÂKİRD
AŞKI

69
Altın Nesil

Aşk u şevk ile neşv ü nema bulursa iman heyhat!


Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat!
Şu ezanlar, şehadetler ki, mücahedemiz İslam şiarıdır.
Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır.

Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler.


Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler.
Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser.
Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser…

Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri.


İnayet Allah’tan ihsan, yardım gelir gani gani.
İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi.
Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi…

Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe.


Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe.
İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç.
Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç…

Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan.


Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an.
Hizmettir ancak şiarım, kalmasa da damarlarımda bir damla kan.
Gayem rıza-yı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, ne de şan…

İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihri?


Önden giden atlılar felah buldu, verdiler canla diyeti, mihri…
Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri.
Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri…

Rüyeti Şîr Fârûk

NOT: 13 Şubat 2012′de www.herkul.org da Sizden Gelenler köşesinde yayımlanmıştır. Şiir


değişik tarihlerde, mekan ve ülkelerde parçalar halinde yazılmıştır, aslı aşağıdaki gibidir.

70
Altın Nesil

Aşk-ı şevk ile neşvü nema bulursa iman heyhat!

Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat!

Şu ezanlar, şehadetler ki, cihadımız İslam şiarıdır.

Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır.

1988, Alanya

* **

Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler.

Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler.

Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser.

Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser…

1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu

* **

Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri.

İnayet Allah’dan ihsan, yardım gelir gani gani.

İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi.

Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi…

71
28 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu

* **

Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe.

Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe.

İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç.

Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç…

22. Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan

* **

Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan.

Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an.

Hizmetdir ancak şiarım, kalmasada damarlarımda bir damla kan.

Gayem rızayı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, nede şan…

24 Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan

* **

İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihiri?

Önden giden atlılar felah buldu, verdiler kanlı diyeti, mihiri…

72
Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri.

Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri…

25 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu

NOT: Bu şiirimin ilk kıtası Sızıntı dergisinde 1988’de yayımlanmıştır. Şehit olan ilk akıncı
olmak arzusuyla yazılan son sıradaki dörtlük gerçek olmuş, ancak şehit olan ilk akıncı olmak
şerefine, beraber yola çıktığımız, Mart 1992 ortasında, Ramazan ayında Balaken ile Zakatala
arasında vaaza, canan sohbetine, tebliğe giderken trafik kazasında Mehmet Selim Tunç
ulaşmıştır.

73
Altın Kafes

Rüyamda sonsuz kevserin başındasın

Kana kana su içiyorsun, doyamıyorsun

Bembeyaz atlın gelir, saf pınar başındasın

Yana yana seviyorsun, hiç doyamıyorsun

Nur doğmuş etrafında, ebedi sevgin mayası

Fıtrilik, samimi sade ihlasdır davanın mayası

Aldatmazsın, şiarın doğrulukla o ilim mayası

Özün sözün bir ama yetmez, hani aşk mayası

Sevdiğini seni sevdiği kadar çokca seviyorsun

Biraz küsse aşka, saçma kaprisle darılıyorsun

Yılana, akrebe, domuza küsmeyen aşkımsın

Pozitif enerji, sevginle acılı acısız yakıyorsun

En katı kalpliler vicdanında bile o aşkı dinlersin

Bir tek kendini seven narsiste olsa, hissedersin

Aşk çeşmenle aşk sanatınla aşk u zehri içersin

Sırrın ifşa oldu diye aşıkı kırıp niye fizuli yıkarsın

74
Ölümsüz sevgi, aşk neydi peki, bir anlık mıydı?

Yıldırım gibi kalbine düşen tek bir şimşek miydi?

Ölmek istiyorsun, yoksa ölen itibar, izzet miydi?

Çok mu önemli rezil rüsvay olman, peki aşk neydi?

Yalnızlığa sığınıp kaçarsan şefkat tokadı yersin

Bahanelere takılıp kalırsan, zecr tokadı yersin

Ne mi yapmalısın, aşk u şevk ile Allah’ı yersin

Fanide bakilik bekalık arardın, şefkatle yersin

Hem beni yenmek istersin, hem inkar edersin

Samimi gönlünle çatışır, boşuna inkar edersin

Zafiyetin yok sanırdın, sökülürde inkar edersin

Davul bile dengi dengine der aşkı inkar edersin

Ruhun boğulur, sıkılır, aşksız koskoca bir hiçsin

Çok gururlu, onurlusun, kimseyle dertleşmezsin

Bir çıkış arıyorsun kırık kalpden, aşkı tariften belli

Yorgunluğun verdiği mahkum, altın kafeste esirsin

75
Akıllı mantıklı kalpli bir delisin ama mutlu musun

Yaşatmak için yaşarsın, başkasına avuç açmazsın

Çileni ötekine söylemez, deva merhem sormazsın

Ayrılık, gurbet, kurbet, tecridle kendini avutursun

Layık görmezsin kendine garibi dikenli al Gülüm

Solmak istemezsin, solmaz aşka sevdalı bülbülüm

Bülbülü şakıtan gülün kokusu, tertemizsin Gülüm

Sana kınama yok, altın kafeste gurura esir Gülüm

Kitchener, Kanada

04 Temmuz 2012

76
Edep ya Hû!

Cevâhir kadrini ancak cevher-fûruşân bilir

Edep ya Hû, buda geçer; hikmeti zîşân bilir

Hastalığı, şifayı afiyeti veren, def’ eden bilir

Edep ya Hû! Edebi, imânı derûn edipler bilir

Edepten mahrum olan lütfundan mahrum

Edep ya Hû! İnkârcı olur edepten mahrum

Kâmil insan, ahlâkın en yücesiyle serfirâzdır

Edep ya Hû! Akıl kalbe fısıldar edebin azdır

Görüyorsun, kalbi saran kibir, gurur dil-i belâ

Edep ya Hû! Hayâ imândan, edepsizliktir belâ

Süslü püslü sözler değil, kalbe hâlin tesir eder

Edep ya Hû! Sefahât fenâdır, insanı rezîl eder

Hayâsızın hayâtı zehir zemberek yılandan beter!

Edep ya Hû! Utan! Bilemedin Hakkı ömrün heder

Evvelâ anlat nefsine sonra halka vaaz ver, et hayâ

77
Edep ya Hû! Heybet, hayret, minnetle oluşur hayâ

İhlâsı ihlâl hayâsı vefâsız temkinle Hayiy bulur

Edep ya Hû! İlâhî ahlâk olsa fıtrat hayâyı bulur

Kendine Hakk’ın nazarıyla bakan Hayyı bulur

Edep ya Hû, buda geçer; hayâ, Kayyum’u bulur

Kitchener, Kanada

01 Ocak 2013

78
Füsunlu günler geceler

Füsunlu günler gecelerde her şey susar

Zaman büyü sihirle efsunlu gelip gider

Paragraf paragraf akar kalbe sünûhât

Harfsiz isimler latifeler dökülür bir bir

Fecrin sihirli esintisidir mûsiki banyosu

Sırılsıklam ıslanırsın ilhâm yağmuruyla

Sehl-i mümteni olur bilinmez kelimeler

Ne hutbeler, şiirler, ne aşklar irâd eder

İclâl hayâ ruha marifet kevseri içirir

Cennetden lâl u gühâr rayihâ damıtır

Büyülü atmosfer ince şarkılar mırıldar

Gönül ufku kabarır revh u reyhân olur

79
Ezan, sağırı gerer, oku camı delip geçer

İnsan olan insana Hak işittirir hak sözü

Yüz bin ayet olan dilek dil olur konuşur

Kırk bin levhâda yüz bin bürhânı okur

Hem vahdete hem kudrete şahitleriz biz

Yıldızları dinlesen hutbe-i şîr’i şiiriyiz biz

Bir Kadiri Zül Celâl’a mûti nurefşânız biz

Allah’a emânet bir davada sırlı esrarız biz

Kitchener, Kanada

31 Aralık 2012

80
Aşk Şarabı

Doldur aşkım, demli çay içelim

Elinden zehir olsa, yine içerim

Aşk şarabını bade der, içerim

Sırra kadem basar, aşk içerim

Deme alem ne der, içersen şarap

Dinin engel içmene, haram şarap

İman tarumar olmuş, kalp harap

Ölmüş ruhum, aşksız iman serap

Büzemezsin milletin ağzını aşkım

Ne dili korurlar ne iffeti tek aşkım

Müslüman çok, mümin yok aşkım

Canı cananı feda eden yok aşkım

Sorarsın, cennetin şarabını mı istersin

Bal mı süt mü, yoksa şarap mı istersin

Tuba çiçeğin şarabı su sanır, istersin

Yanan yüreğindeki zakkumu, istersin

81
Aşık Rüyeti Şîr Fârûk istemez hiç şarap

Ancak aşkını ister, safi aşkı, içmez şarap

Cennetdeki söndürür ateşimi, adı şarap

Erenler bilir, alem ne bilir, O aşktır şarap

Toronto, Kanada

11 Nisan 2012

Her Geceyi Kadir Bil, Herkesi de Hızır!

Ey şerefi, ihsânı bol dolu Kadir, aşk u murâdan gece!

Gecesi Kadir olan kulun gündüzü hep bayram olur!

Bize her gün gece Kadir, her insan Hızır ile İlyas olur!

Kadir Gecesi’ne eren âşıka seher doğsun gerekmez!

Ah kadrini bilmediğim günler, kalbe doğsun güneş!

Nur ile dolsun ufkuma, koklasam Gül-i Muhammedi!

Kadir ile dünya feyiz ve bereketlerine boğuldukça!

Gelişin âlemleri nura gark eder, yüce şerefin artsın!

Kadr ü kıymetini bilenler olur âşık, kadr ile ey Kadir!

Seksen yıl bin aydan hayırlısın, Haşre değin umutsun!

82
Hak âşığı kul gem vursa nefse, ne bela var, ne gam!

Vuralım başımızı taşlara, aksın göz yaşımız durmasın!

Kadiri kadir bilmeyen âşıklara ağlayıp gözyaşı akıtalım!

Tâ kıyâmete kadar döğünelim, nerede gizlisin ey Kadir!

Kadir kıymet bilmez oldu âdem, kıymet bilene gidelim!

Hayırsız komşudan yaman kardaştan kadirdân evlâdır!

Kadr-âşina olana canım kurbân olsun karınca kadrince!

Kadirşinas olan değer bilir âlî tutar kadr ü kıymetince!

Âsaf’ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan vicdanınca!

Bilmez insan kadrini, itibarını, âlemde insan olmayınca!

Kitchener, Kanada

14 Ağustos 2012

Gece Yarısı 3.30

83
Aşk u Kalp Kâbe’dir

Bizim dergâhımız kalpleri onarma meclisidir, yıkma yeri değil, her onarılan kalp bir Kâbe’dir

Harranlığım ateş gülüdür, kalpde başlar, kalpde biter, samimi gönülde hâlis niyetim Kâbe’dir

İnzivaya, tamamen terki terk ederek yalnızlığa çekilen yapayalnız takvâlı kulda, imân Kâbe’dir

Müslüman olmak susmak ve onaylamaktır, insanlık mertebesine ulaşan müminde kalp Kâbe’dir

Aşkı ve edebi kuru ekmek yiyen kadının oğlu efendiler efendisinden öğrendim

Hakk’a köle kul oldum, köleliği kimseye kaptırmayan efendiden aşk öğrendim

Kalbim Rabbimin evi, sevgi dolu kalbin kölesiyim, kırık kalpleri tamirle öğrendim

Sevginin, aşkın, bir kalbi kazanmanın ahmakçasına kölesiyim, aşkı geç öğrendim

Kitaptan âleme, esmâya, mahlukata, masnuâta tecelliler arayan bir devri garibim

Edepliye, edepsize her zaman okuma gözüyle bakan, sefere çıkan aşka yolcuyum

Fânileri kendime köle etmez Hakta köle olurum, kalpleri eşit kalp hizamda eceyim

Konuştuklarımızla geleceğimizi inşa ederim, ihlaslı istemenin esrârında pîri duâyım

Mütehârrik kartal gibi özgür bir ruhum, meyyiti mütehârrik gibi yaşamam çok acıtır

Varsa bir meziyetin bırak hafa toprağında gizli kalsın, ifşâ etmen inayeti, ilhamı keser

Tohum toprakta gizli kaldığı sürece inkişâfa meyil gösterir, gizlenmezsen nimet kesilir

Kabiliyetler de toprak üstünde olan tohum gibi neşvü nema bulamaz, rüzgârlar savurur

84
Aşk kalbinizde oldukça ulviyet kazanır ve çoğalır, ifşâ ettikçe elmaslar kara kömür olur

Sufli bilinme arzusu altına ucuz pazarlarda müşteri aramak gibidir, çöplükte sarraf az olur

Kerâmet, rüyâ boyutunu anlayan pek olmaz, gizli ve özel tutuldukça hediyeler ziyade olur

Harâbe kalpde hazineler gizlidir, dergâhına sadece garipler düşer, faydalı olurda insan olur

Kitchener, Kanada

06 Temmuz 2012

85
Aşk-ı Mârifete Ayna

Kalbimin ufkunda ışıksın aşkınla bir tanem

Hatalarıma rağmen vefâlısın, yıkıldı sanem

Varlığınla üveyklendi ruhum, sıfatda senem

Ölümsüzlükte buluşalım, sonsuzlukla birem

Cennete, dünyaya sığmadın, sığdın kalbime

Ârifim mârifetine, aşkın doldu acılı kalbime

Âcizimtecellini zikre, yazık üzgün kalbime

İnsanlık kulluğunda doğdu neşeyle kalbime

Kelebekler gibi özgürüm, ruhumdasın cennet

Emrine amâdeyim, dünyam, ukbâm ola cennet

Her dâkika, an ve boyutta buldum seni cennet

Yeni hikmetlere âşık ağlar, güler, kalbi cennet

Fakrla kalp gözünü açan aynalarda koca hiçim

Aç sonsuz, tükenmez hazineni, istemez tok hiçim

Kibirli, cimri zengin fâkir, zengin gönlüme hiçim

Adınla kredinle dolaşırım her yerde, Sen’de hiçim

86
Çağlayan olur gözyaşım, içte pek cezbeli sessizlik

Hırıltılı şelâleyim, ormanda esen rüzgâr sessizlik

Okyanusda Reng-i Hüdâ, sibganda boya sessizlik

Dokunsan yağmur olup yağan, deli dolu sessizlik

Yandım bir kere Od’una, karşı konulmaz aşkına

Kavuşana kadar yoksunum, o kutsal dâvâ aşkına

Sarhoşum içtikce susayan, sâfî pâk kevser aşkına

Bir işaretine kurbân, kirpikten kalbe şevk aşkına

Kuru dudaklarıma damlat iksirini, dilerim Pîrlik

Şartsız uyarım Sevgili’me, ayrılıkta sürgün Şîrlik

Gerçek evime dönene kadar yok hiç düzen dirlik

Canım, kalbim arzular Sübhân’ı, gâye tek birlik

Toronto, Kanada

10 Haziran 2012

NOT: 18 Haziran 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır.

87
Aşk-u Canım

Hicran oldu nurun, figan eder canım

Ayrılık hüznü yakar, feryattır canım

Deli aşkın kaynar, ateşi yakar canım

Kalbin içi nar dışı zâr, inler âh canım

Zahirde pür neşeyim, kan ağlar canım

Gözyaşım içimde kanar, akmaz canım

Güler ağlar susarım, dinmez göz canım

Akibetim meçhul, aşkın kime yâr canım

Leyla vü Mecnun kim, feda can u canım

Her gün ve gecelerde oduna yanar canım

Uyumazım, açım, susuz dilim suya canım

Ayrılığına dayanmak fakire gümân canım

Mahremdir sırrım, yok vakıf içime canım

Ne dost ne düşman bilmedi derdimi canım

Yaşla başla değil yaşamakla, o aşk-u canım

Adanmış ruhum cânâna, senin olmaz canım

Su ver can suyuma, dikensiz gül yok canım

88
Huzur’u sende buldum, hatırda Can canım

Birimiz şarkta birimiz garbta gurbet canım

Maziden müstakbele aşkımız Sübhân canım

Dünyada ayrı, ukbâda beraberdir aşk canım

Hayır olsun, gece gündüzümüz kurban canım

Vuslata dek avunurum sözünle, sultan canım

Ölümsüz aşkla kaybolda yana yana kal canım

Toronto, Kanada

19 Haziran 2012

89
Aşk-u Şevk Arıyorum

Ölümsüzlükte buluşan sonsuz Bâkî aşk arıyorum

Ya şehitlik ya Hızırlıkta kavuşan Bâtın aşk arıyorum

Bıraksam aksiyonu ölürüm, mezarda Kâtîb arıyorum

Razılıkla ölen, yaşarsam hizmetde Vehhab aşk arıyorum

Rabbin bahsi, aşkıyla dolu kalbimde içli şevk arıyorum

Utangaç kalbin gözüyle gören ruhumda şevk arıyorum

Fiziki varlığımı yıkıp döken özümde aşk u şevk arıyorum

Arşta Ferçte, deli akan akarsuda coşkun şevk arıyorum

Yarı ölü, yarı canlı bedenimde Hakk’a aşık aşk arıyorum

Rahman’ın zevki Sevgili’de, Kuddüs’e talip aşk arıyorum

Samimi kalbe doğan, sınırsız Kürsü’de Azîm aşk arıyorum

Deli gibi Veli gibi âşık, devlerin aşkını, Hâkîm aşk arıyorum

Köpürdeyen suda, ağlayan gün gecede Settar şevk arıyorum

Cemalini okuyabilen cemîl gönülde kalbe Mâlik şevk arıyorum

Yaşamayan yaşatan Ezelî Dost cankuşumda aşk u şevk arıyorum

Cezbeden güzelliğe, mükemmelliğe sevdalı, Habîb şevk arıyorum

Söze değil kalbe bakar ruhum, ihlâsı tam Ferd-u âşık arıyorum

90
Rahim’in hediyesi kalbe nâkışlı, hep Ehad diyen âşık arıyorum

Ölüm güzelliğine vurgun, ölüme koşan Sevgili’ye âşık arıyorum

Her kere ölüp yeniden dirilten Hayy’a aşina kalbe âşık arıyorum

Toronto, Kanada

17 Haziran 2012

NOT: 25 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır

91
Aşka Ne Oldu?

Gamla dolu gönlüm yandı ne oldu?

Dermansız derdime kim oldu deva?

Aşık usandı, mâşuk yandı da ne oldu?

Perişan oldu dağıldı, yok nefis heva!

Pır pır çarpar yüreği kandı ne oldu?

Kıtmîr oldu, köle oldu yalvar yakar!

Ruhuna ruh kalbe kalp oldu ne oldu?

Sarmaladı şefkat oldu yalvar yakar!

Kendini Sevgili’de buldu da ne oldu?

Döne döne pervane gibi aklı şaşar!

Aşkına yandı gönlü od oldu ne oldu?

Sağlam dik durur gibi denge şaşar!

Terk eyledi teni, o canı da ne oldu?

Kül oldu, kul oldu, ah oldu ruhdaşı!

Dağlara, çağlara sel oldu ne oldu?

Nâr oldu, zâr oldu, olsa âh sırdaşı!

Ölüme güldü, gözyaşı aktı ne oldu?

92
Sen ben sözü biz oldu, yüzü ak şor!

Arş-ı muazzam titredi de ne oldu?

Nazı niyâzı yoğ oldu, sinede al kor!

Güldü ağladı inledi de âşık ne oldu?

Sızladı gönlü mâhv oldu, kâh zehir!

Tecelliler miktarı sevdi de ne oldu?

Rengine cümle âlem boyandı, zâhir!

Hoş buldu mâhbubunu da ne oldu?

Yana yana kaldı, yazık imkânsız aşk!

Kendi etti kendi buldu da ne oldu?

Yaktı yandı, elde senâ ölümsüz aşk!

Toronto, Kanada

21 Haziran 2012

93
Sevgiliye Mektup

Aşka Susamış Gönül

Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa

Gözüm hiçbir şey görmez, o zaman koşarım Sana

Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan

Ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim kölem olsa

Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya

Bir tek istediğim Sen’sin, bir de fânîde bâkî aşk

Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek

Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede

Aklımdasın, kalbimdesin, ruhumdasın Sultanım

Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde

En aydınlık ve karanlık anlarında günün, gecelerde

Tek Sen varsın gönlümde, her yerdesin, kaçamam

Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda

Seni görüyorum, kimi zaman yanımda, her rüyamda

Hayatımın tadı tuzusun, her gece, sabah kalktığımda

Senin var olduğunu, çok sevdiğini bilmekle yaşıyorum

94
Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim

Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya boş boş, anlamsız

Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi

Bil ki, bir yerlerde özlemişsindir beni, bende özledim seni

Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni

Senin üstüne gül koklamam, sen benim nadide gülümsün

Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım, engel tanımam

İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, tek ruhumsun

Kalbimin tek Sultan’ısın, sen benimsin, bende senin kulun

Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarısın

Duyduğum en derin aşka doğru bakmayı Sen’le öğreniyorum

Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhunda

Aşkım meğerse yakında, evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum

Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken, aşkın tek

Aşksız yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş

Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim aşkıma engel imiş

Ruhdaşım, Sırdaşım, Gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy

Kalbim boş, ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler

Kırmam, üzmem, bozmam Sen’i, benim aşk yurdumsunuz

Tutun sarmalayın, kucaklayın, şefkatli kollarınıza alın beni, garîbim

Hep teskin edin, hep umut verin, aşk verin, şevk verin yalnızlığıma

95
Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki!

Yetinirim, tüm olana kadar, vuslat bitene kadar gurbetde kurbet

Bırakma beni sevdiğim ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim

Kalbim durur, ruhum çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum

Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam, azla yetinemem, yaşayamam

Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, beni ne olur yalnız bırakma, gitme

Çılgındır benim sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doymam

Kalp kalbe karşıdır derler, doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım

Koy kalbimi kalbine, severken Allah’ı an, zikret, tecellileri, esmasını, sıfatlarını

Kalbinde bende kaybol ama Allah’ta bul kendini, yak beni kül et, Allah’a kul ol

Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım

Kendini yanlız hissettiğinde elini yüreğine, alnını secdeye, gözlerini ruhuma koy

İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım!

Yanmayı, yakmayı, çok sevmeyi biliyorsun, aşkın mâhv eder beni, zebûnum

Gönül bahçemde uçuşan bir kelebeksin, bal yapan bir arısın, orkide çiçeğim

Titriyor ellerim, görmüyor gözlerim, şaşkınım, aşkın beni perperişân eyledi

Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum

Yalnızlığıma son verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte

Biliyor musun, uğruna canımı verecek kadar seviyorum desem inanırmısın?

96
Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin, davam, ideallerim Sen’sin

Bizden Rabbimin razı olması ve ömrümüzde O’ndan razı olmamız Sana bağlı

Aşkın yüreğime bahar getiren sonsuz bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın

Yan, kül ol, kavrul, Allah’a kulluk yolu kül olup, eriyip hiç olmaktan geçer

Sen ne haldeysen, bende o haldeyim, birbirini seven ruh ikizlerinin kaderidir bu

Eğer Allah için seviyorsan, aynı gel gitleri yaşarız, sen ağladığında bende ağlarım

Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim

Güven ve inan, kalbindeki hakiki imana ne kadar inanıyorsan, o kadar güçlü inan

Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa, engellere göğüs ger, aşkı yaşat

Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat, samimiyet, O var

Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, letâif, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü var

Aşkımız Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ile Hz. Meryem’in cennetdeki sâfi aşkı gibi

İnşâllah bizde cennetde evleniriz, aşkımız onların aşkına denk olsun ölümsüzlükte…

Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, ağlarım

Allah’ın hazinesi sonsuz, kul ne kadar büyük görürse kapasitesine göre ister, diler

Ölümsüz aşk istiyoruz, Arşı Azâm’ı ihtizâza getirenden, himmetimiz âli, hep uçtayız

Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam duâyla bir ayağımız yerde, öteki arşı âlâda hiçiz

Yıldırım bir kez düşerde devler âşık olur, bu son şansımız, hadi ölümsüz sevelim

Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak, bende seni, sevmek yanmaktır

Öyle seviyorum ki, senle erir eritirim, fânide bâki sevgi istiyorum

97
Helalim olmadan kılına bile dokunamam, sen benim en değerli temiz çiçeğimsin

Kalbini verdin ya bana, kalbine doyumsuz sevgi mayamı, Tûbâ tohumumu ektim

Cennetde Tûbâ çiceğin açacak, helalim olacaksın, nadide çiceğimi koklayacağım

Aşkımızdan meyve alacağım, arzula beni, çok sev, isteki Allah bizi buluştursun

Sabırla, umutla, heyecanla haber bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile

Şunu biliyorum: Harama asla ikimizde girmeyeceğiz, aşkımız samimi, ihlâslı, pak

Haramla aramız yer ile gök arası kadar açık, uzun, şükürle de İnşâllah, Mâşâllah

Allah haramdan, insâni ve cinni şeytândan, fitneden uzak eylesin, helal buluştursun

Allah’n rızası, izniyle olacak izdivâcımız, çünkü bizim aşkımız dillere destân olacak

Kimse iftira, şer atamayacak, gıybet etmeyecek, tertemiz bir ölümsüz aşk olacak bu

Rabbim dilerse aradaki engelleri, sebepleri, perdeleri kaldırır, sâfiyetini koru gülüm

Everestiz, zirvede gezeriz, taşıyabilecek misin? Düşersek parça zerremiz kalmaz

Duâ ettim, aşkımız Yusuf ile Zelihâ, Leylâ ve Mecnun, Ferhâd ve Şirin’den yüksek

Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Hatice’nin aşklarına denk, sende duâ et aşkımıza

Zamanı gelince cihan duysun, Batı aşkı kirli, gerçek aşkı bizden öğrensin insanlık

Allah’ın davası yolunda hizmetle razı olur, razı olduğumuz makama çıkarır bizi

Arş-ı Azam’da, Sidret’ul Müntehada, Arşta Ferçte tüm sakinler imrensinler

Mülk, Şehâdet ve Lâhûtiyetde bize duâ etsinler, ayağımızı oralara sağlam basalım

Sonsuzlukta mânen yolculuk yapsın imanımız, kalbimiz, ruhumuz mutlu olsun

Aklımı başımdan aldın, kalbimi aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir

O ol dese akan sular durur, Hz. Meryem bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur

98
Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır, mucizeler, kerametler görülür

Ateş Hz. İbrahim’e gül, sinek Nemrud’a cellat olur, Hz. Davud kuşlarla konuşur

Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur

Allah ile imkânsızlar olur, duâmda ikimiz için bol istedim, duâ et aşkım aşkımıza

Hayatımda böyle duâ etmedim, söylediklerim nereye varacak, kestiremiyorum

Sen istedin bu aşkı, ben de istedim, pek samimi istedin, kimsesizlerin Rabbi duydu

Aynı samimiyetde kalbin karşılığını buldun, ummuyordun ruh ikizin kapını çalacak

Memnun musun, sende benim gibi hem huzurlu hemde yanmış, kül olmuş musun?

Pembe gülüm, üzerine hiç gül koklanmayacak, hiç solmayacak ölümsüz Tûbâmsın

Evlenince sevişiriz, terimiz bile muhabbetin bereketidir, tekrar muhabbete dönüşür

Uyuyun, uykunuzda sevişelim, rüyanızda beni görün seve seve, yana yana kalın

Toronto, Kanada

22 Haziran 2012

Gece Yarısı

99
Aşka Reçete
Kim ki Rabbi buldu kendi yok oldu, fâni yâr aşkı bitti
Biz kim Allah’a aşk kim, altın kafeste delice esirlik bitti
Habib-i edibiyle Allah aşkında kaybolunca fâni aşk bitti
Yüreğime sevgiyle Rasûlullâh doldu, sahte nura ilgi bitti

Kör âşık değilim, aşka ruhumda ince dokunur severim


Ne değişken günaha teşne kalbi, nede pir aklımı severim
Akıl ve kalp belki unutur, adaletin sahibi Hakkı severim
Ne duran ne unutanlara bel bağlarım, tek Rabbi severim

İnsanlar susanı korkak, gören körü basiretsiz bunak sanır


Görmezden gelmek affetmektir, işletir eğlenir aptal sanır
Af etmeyi bileni ahmak yerine koyar, çantada keklik sanır
Yanılır, dostu kaybeder, şeytanı melek, meleği şeytan sanır

Bir kaç sevdim sözüyle hemen şımarma be mahiyeti Nur


Hayalindeki cennetvâri yuvanı kur, beyninde saklama ur
Uyan uykudan iki cihâna lazım keskin zekan safinur Nur
Zâlim istemesede tamamlanır dünyada denge, ukbâda Nur

Cihânda âşkıma tek mecbur sanma kendini mekruh olur


Suizân, yalanla itham vakit kaybı, ikimize ölüm âsan olur
Fazla âşık usandırsanız biliniz sonunuz hüsran müflis olur
Neler çeker bu gönül, dildâr eyleme şikâyetim yaman olur

Bahtına ağlama güzelim, terket figânı, vardır sana devâ


Her derdin dermanı bulunur, sahibinden dile, umut devâ
Aşk ağlatır, dert söyletir insanı, sana ait olana saygı devâ
Sakla zıynetini, uzatma başka zıynete el, vardır aşka devâ

Verilene, nimete şükredersen, kimse mutluluğunu bozamaz


Bedeni, ruhi hazlarda huzur arama, o derdine devan olamaz
Nâmahremlerle sanal haram sevişen hasta ruh felâh bulamaz
Erdemin, samimi ihlas edep, hayadır; yiten iman dik duramaz

Eğer nâmahrem ruhta aşk ararsan, bilki dava yolunu tıkarsın


Açıktan iblise lânet eder, sonra gizliden gizliye ona itaat edersin
Ya olduğun gibi görün yada göründügün gibi ol, işte kutlu reçete
Başkası olma kendin ol, sen böyle daha güzelsin, aşka asli reçete

Kitchener, Kanada
13 Temmuz 2012

100
Aşkı Seviyorum
Hem Hilalı seviyorum hem Yıldızı

Hem nârı seviyorum hem rummânı

Ne vatansız yapabilirim ne bayraksız

Taşı yastığım toprağı yorganım ülkem

Hep tüter burnumda türkün, sevdâlıyım

İstanbul kalbimin ışığı, Anadolu güneşim

Gecenin yalnızlığında ilham perim gelir

Şafakın kızıllığına dek yüreğini boşaltır

Seherin ilk ışıkları horozun ilk ötüşünde

Bahçemin nazlı gülüdür, rayihâlar yayar

Hayatımın tek kahramanı davam tüllenir

Kafatasımı tıklatan sorulara fena patlarım

Üşüyen ruhum karanlıkta fener arar durur

Kelebeğin rüyasıdır düşlerim, ruhum sever

Nur’unu tamamlamayı vaat edeni kul sever

Sazı sözüde severim, gönül dili aşkım sever

Bülbülün güle aşkını ifadeye kelimeler yetmez

Ben susunca aşk konuşur, gül de susar sandım

101
Ne kadar yanılmışım, ikisinede verdiğim yetmez

Her aşık bülbülü özüne ister, Beyaz Gül’ü kıskanır

Gece çöktüğünde inim inim inlerim, ağlarım

Aşkımın ateşi sönmez, hicran kalbim, ağlarım

Uyku görmez gözlerim, dualarla hep ağlarım

Sevgili’den bir buse gelse, ak sevinçten ağlarım

Kimi seviyorum bellidir, kalbimin tek sahibini

Yağmurla baharın damlacıkları düşer kalbime

Delicesine sevdiğim tek yarim neyimi sever ki?

Kalbimi temizlersem Dost evine gelir, sever beni

Zorlamayın boşuna kalbimi kimseye veremem

Bülbül olup nadide gülü koklarsam Hak görünür

Buğulu gözler dermanım, aşka can verir, dirilirim

Demlenen duygularımla saf yüreğime inciler düşer

Severim tek Hakk’ın tecellilerini, cemaline doyamam

İnkarcılara uyup Bir Yaradan’a şerik, ortak koşamam

Tut elimden Efendim, duana muhtaç, A’rafta gedayım

Merhamet eder Rabbim, lütfuna, kereminine sezayım

Kitchener, Kanada 15 Temmuz 2012

102
İNSANLIK

103
İnsân
Aç gözünü, kaldır başını etme isyân

Ey gurbet diyârında esir kalan insân

Kafeste şeker verirler, sonun nisyân

Ey hârap dünyaya gönül veren insane

Mazlumu döven kibirli anadan üryân

Hatada ısrar eder, zindana girer insân

Yıkık hanümânı, gülü bülbülü pişmân

İncili kaftanı beyaz kefen giyen insân

Aslı ateş, Rabbe secde etmez şeytân

Özün toprak, kor gönlü unutan insân

Yalan mirasın faydasız, gülüyor Satân

Ölüm vaktinde Azrâil’le uyanan insân

Eşi dostu ölürken lâl, mala mal katan

Yolu şapa gider, başı taşa vuran insân

Derdine çâre mi yok, bigâne fırsattan

Gece gündüz güler, ağlamayan insân

104
Sever zâlimleri, âlime nice şerler atan

Ettiğini bulur süte su katan gâfil insân

Beğenir kendini, bolca caka hava atan

Nedâmet bilmez, şişer de çatlar insân

Kazık çakamaz cihâna, var âh okuyan

Boşa harcar cânı, evlâdı kayıpta insân

Öğrenmedi dînî, var mı Fâtihâ okuyan

Ölmezim derdi malı yağmalatan insane

Ey düşmanı dost, dostunu düşman sanan

Aklını, nefsi severde kalbi sevgisiz insân

İlmini deryâ bilen, özü ermiş âlim sanan

Evvelâ ver kendine öğüdü, aldanır insane

Dertsize diken görünür nağme okuyan

Nur Münevvire sağır, karga sesli insân

Öcü, akrep sanır, oysaki Hû’dur okuyan

Rüyeti Şîr Fârûk Hû der, dinlemez insane

105
Kitchener, Kanada

09 Kasım 2012

Ben Bende Değilim

Bir ben öldü bende, ben bende değilim

Bir ben doğdu bende, artık ben değilim

Kul oldum, şükür kula kul bende değilim

Tecellinle dirildi o aşkın, kör âşık değilim

Mâziye ait ne varsa silindi, bigâne değilim

Yeni bilinmezler göründü, görmez değilim

Görmezlikten gelirdim, görmeyen değilim

Kalbim, gönlüm, dilim açık, susmaz değilim

Bilinmezler Sen’inle bilindi, dilsiz lâl değilim

Kalbim Sen’i konuşur, Sen’siz bir ben değilim

Dobra dobra söyler yanarım, kemiksiz değilim

Hak yolun saf delisiyim, serseri divâne değilim

Hikmetle beyan ederim, vahye yabancı değilim

Rasûlû Edîb’inle dolu lügatım, söz sahibi değilim

Söz O’nun, sözcüyüm, sözüne söz katan değilim

Pişmiş aşa su katan, söze zehir, zâr atan değilim


106
Eski Arslan kocasada olmadı kedi, yüreksiz değilim

Âşık Rüyeti Şîr Fârûk dönmez geriye, eskisi değilim

Eski kurtdan olmadı çakal, Hakkı bilir, batıl değilim

İnsanlığa talip âciz kulunum, şâh pâdişah değilim

Toronto, Kanada

13 Mayıs 2012

Gece Yarısı 4.40 AM

Ârife târif mi lâzım?

Terk eden kuru lâfı, ucb ile riyâyı atan ârif lâzım

Derviş olan hem sâdık, vefâlı, hem hiç âşık lazım

Yok olmayan var olamaz, varını yağmalatan lâzım

Hakkı zikirle mâkbûl olan, tevhîde boyanan lâzım

Bilmez ârif olmayan kıymetini ancak ârif olan bilir

Nefsini bilen erer tükenmez servete sâde âşık bilir

Cümleden evvel lâzım erene cümleyi bir vedâ bilir

Sıdk ile girdiği yola eylemez isyân, kizbe vedâ bilir

107
Ârif kişi dünyaya secde etmeyen debdebe bilmeyen

Bağrı yanık, cânı, ruhu, gözü açık şan, nam bilmeyen

Yüzünü yere tevâzuyla süren, harama yol bilmeyen

Cânından ümidi kesen, cefâya şerbetli, şer bilmeyen

Sûret gözetmez gelir içeri sîrete cânânda ruha bakar

İnanmaz eşrâf, gelir insânı okur, ihlâsla irfâna bakar

Lisan lâl olur hâl dili söyler vechi üzre Rahmân bakar

İsm-i azam zuhurdur, sanâtı lütuf üzre Rahmân bakar

İlmiyle mağrur olamaz, bergüzârın iddialı olur mu hiç

Çıkmaz asla mürşîdin izinden, aksini iddia eder mi hiç

Târ u mar eyler izzeti, lâzım değil gurur, didinmez hiç

Gözyaşından yapar âsâ, akıtır içe, nefsi beğenmez hiç

İrfân kelâmını duymaya ârifin zevk ile vicdan lâzım

Hasîs mâlik olmaz, dalmaz nehre, sâfi sazan lâzım

Gönlü halkla, kalbi Hakk’a bağlı ârife târif mi lâzım

Hak hücceti bürhân divâne aşka âşığa illâ ne lâzım

108
Nefis elinden kurtulan ârife cennet pek müştâk olur

İlmin nuru gönle işler, ruh cevheri altını mutlak olur

İsrâf eyleme riyâ ile ömr-ü nâzenini cânın dilhor olur

Bu dâvâya giren ârif namzetine varlık lâf-ı güzâf olur

Arıtır pâk eyler gönlünü, varsın sarrâflar duymasın

Kâmili, hâlisi, sâfı tanır sarrâf, âlem bilip duymasın

İktidârı yok gönül ehlinin, dâvânın merdî duymasın

Kararı yok, derindir sevdâlı, ayarı dar, Pîr duymasın

Hak yolu dil tahtının serveri ârifte kâmil nefesi zâr

Nefhi hayât eyler nefsine, ruhunda kâmil nefesi zâr

Diri tenleri zinde kılan âb-ı hayât, kâmil nefesi zâr

Feyz-i necât olur cânlara hakşinâs kâmil nefesi zâr

Kalpleri onarır arif, her onarılan kalpte bir Kâbe

Harranlığı ateş gülü, her samimi gönüle aşk Kâbe

İnzivaya çekilse bile takvâsıyla kalbin ibresi Kâbe

İnsanlık mertebesine ulaştıran arif, cennete Kâbe

109
Sırat üstünde ârife Hakk’a taşıyan bir Burak lâzım

Kuru söz, amel değil kalp evinde tek Matlub lâzım

Yolda bırakmayan Rehberi Ekrem’in şefaatı lâzım

Mâşûk, âşık, ser lâzım, evvelâ Rabbin rızâsı lâzım

Âdemde olan esrar nokta imiş bulan âdemdir ârif

Kim bulur ise görünmeyen gölge imiş sırrı bil ârif

Diyâr-ı gurbete düşen ârife târif ne gerekmez ârif

İhtiyârı, gülizârı yok, Rüyeti Şîr Fârûk olmaz ârif

Kitchener, Kanada

2 Kasım 2012

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

110
Dil ve Kalp

Yazık, dilin başka söyler kalp başka

Oysa, vücut dilin konuşur bambaşka

Lakin, ruhun direnir dile inat, O aşka

Belki, dilin paslı kalbin sözcüsü aşka

Gönül sözü bulunur, ne akılda ne yaşta

Doğruluktur özün, her barışta savaşta

Emniyet emanet soluk olur, nefes alışta

Kalp varken bakmazlar söze, öze varışta

Dil yarası derin, kalp bozuk, ruha işkence

Hak dururken, batıl dilde dolanır söylence

Ayırır o kalbin hakkı batıldan vakti gelince

Hakkın ruhu sadıktır, yürekten söyleyince

Her sözün doğrulur aşka, gönül gözün aç

Hikmet dökülür dilinden, kalp gözünü aç

İhlas, samimiyet, kardeşliktir, sana üç ilaç

Dilin kalbin tek konuşur, ruhun O aşka aç

111
Toronto, Kanada 3 Nisan 2012

Eve Dönüş

Kısır döngün kırılsa, velûd döngü doğsa

Yıkılsa fâsit daire, kirli kalpde aşk doğsa

Kilidin çözülürdü, demezdin varsa yoğsa

Kaç yıldı hizmet ömrün?Az var, ya yoksa

Kelepçeli kalbin hapis zindanda, yurdun yok

Esirsin zevkle bedeninde, hani kalp hani ruh

Kalabalıklara kandın, yalnızsın arkadaşın yok

Dönmek istersin evine, taşırsın ekâbir bir ruh

Evini temizlesen, hoş sefâ gelir Hak nurlu evine

Sildin, çizdin maziyi, sıfırlara ihsan, gelir evine

Varsa art niyetin, bekleme boşuna, gelmez evine

Olamazsan Sûfî derviş, dönemezsin o kalp evine

Niyetin bir zamanlar hâlisti, vardı rıza murâdın

Ya şimdi? Tarih anlatmak mıdır yoksa muradın

Herkesi kınar, sorgularsın nedir samimi muradın

İhlas, vicdan, insafla baksan, bozulmaz murâdın

112
Aşka müptelâ gedâsın, kalbim temiz der çizersin

Anlayanın anladığı kadar söz söyler, çok çizersin

Vicdan aynası kalbe sor, sanki hep doğru çizersin

Hem nalına hem mıhına, pek ağdalı yazar çizersin

Dolaşsan farklı boyutlarda tevâzûlu, sade bir kul

Sıyrılsan onca mâlâyâni işten, dönersin evine kul

Tecelliler açılsa ilim verilir, kalp evinde renkli kul

Unutursun benlik bizlik davasını, olsan Dosta kul

Toronto, Kanada

26 Haziran 2012

NOT: 2 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır.

113
Firavun ile Derviş

Yetmiş iki millete bir gözle eşit bakmayan

Hakikâtın kafiri, şerrin dik âlâsı evliyasıdır

Şeriatımız Kur’an’a kâinata düz bakmayan

Halka mârifet satar, yalancının evliyasıdır

Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan

Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık mıdır?

Aklı, fikrî, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan

Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık mıdır?

Adanmış ruh olan kişi, hubbu câh ne bilmeyen

İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır

Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen

Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır

Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen

Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç çalasım gelir

Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen

Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytan olasın gelir

114
Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçup yeryüzüne inmese

Gülen yüz kan ağlar, dünya Rüyeti Şîr Fârûk’a zindandır

Halk öğüt dinlemez, Mesih ile Mehdi bir olup pîr inmese

Her nefis Deccal ile Süfyan olur, nefis firavuna hayrandır

Kitchener, Kanada

06 Ağustos 2012

115
BÜYÜK
CİHAD

116
Fütüvvet

Zulfikar’dan itidir sözüm iki ucu keser

Dayanamam inkar yanlışa iki elim eser

Haydar Karrar misali, deli gönlüm eser

Hayır yok lügatımda, azcı kibirden eser

Kırküç yıldır doğruluk soluklar nefesim

Özüm sözüm bir, Hakkı söyler nefesim

Samimiyet üfler kalplere duru nefesim

Olduğum göründüğüm bir zikir nefesim

Doğruluk cennet bahçesinde sütden nehir

Ağzımdan bal akar, kaynağı öz sudan nehir

Yaşamı kuşatır, karanlığı boğar temiz nehir

Yardımcıdır doğrunun Rabbim, kutlu nehir

Dönerim Yaradana doğduğum gibi pir u pak

Sevemedim dünyayı, kasr-i emel ahiret hak

Ne tuli emel girdi tek rüyama, ne sureti hak

Yüksek dağlarda gezerim, elhak o ölüm hak

117
Sen’siz kalp ölü, ruh cansız, aşkınla yaşarım

Hicap, hacalet çeker, lutfuna sebepler ararım

Zulmettim çok nefsime, affıma yollar sorarım

Sadık, vefalı kölenim, tek rahmetine koşarım

Toronto, Kanada

31 Mayıs 2012

NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan iti keskin, azcı,
azıcık, hacalet utanma haya manasına gelir.

118
Garip
Bir garip geldi geçti buradan

Gözü kara, gönlü ak bir yiğit.

Bir sevgi seli yükseldi oradan

Gözlerin yaşlı, bağrın yanıktı yiğit!

Derbeder derdine derman var mı?

Izdırabıma çare, vicdanımdaki ar mı?

Kalmadı, kurudu sanki hizmet hasletin.

Doğrul, şahlandır atını bu son savletin.

Nerede hani?İhlasın, sabrın, samimiyetin.

Hani içindeki sönmeyen ateş, hani safvetin?

Musibetin olmuş husumetin, kin ve avdetin.

Derdine çare olamadı mı, o yıkılası izzetin?!

Koş yiğidim, kanatlan uç, ıssız deryalara

Yük ağır, yol uzun, engebeli, dertli sensin.

Cehd et hayallerde beklenen, o rüyalara

Anahtar sende, sırrı sevki bilen kaşif sensin.

8 Ekim 1995, Bakü, Azerbaycan

119
Gecelerde

Ruhum aç binbir korkuyla ağlar, çileli, ızdıraplı, kara gözlerde

Sen’den Sana sığınırım, aç kapını sonsuz esmanla tecellilerde

Hüzünlü kalbim kırık yaralı kuş, kimsesizim Sen’siz gecelerde

Ceyhundur gözyaşlarım, umutla pır pır çarpar merhametinde

Temizlendi veradan, kirden kalbim tevbeyle, gündüz ve gecelerde

Vicdanım susmaz, mükemmellik sevdası solur, duyu ve hecelerde

Fenerle insan arar ihlaslı samimi düz kelamım, derya ve derelerde

Gerçek doğru cilalı parıldayan kalbimde gizlidir, duygu ve nicelerde

Kutsi hediyenle muştuluyum, sağnak sağnak yağar rüya ve gecelerde

Açıldıkca kapılar vahdetinde birlik göründü, o makam ve derecelerde

Tırmanırım halden hale, şaşkın perişanım, her istasyon ve derekelerde

Has niyetimle fantaziler, ütopyalar mazi oldu, aşılmaz dağ ve tepelerde

Suyumun kaynağı saf, duru, pir ü pak, temiz, her mevsim ve senelerde

Zaman aktı, kimse çalamadı o kalbimi, korudum, her çukur ve çetelerde

Kalbimin zümrüt tepelerinde tek Sen vardın sığdın, her söz ve hecelerde

Kimse atamaz Sen’i kalbimden, evinde sadık köleni gündüz ve gecelerde

Tahtının aşk merkezidir kalbim, ne altında ne üstünde, gündüz ve gecelerde

120
Aramam başka hazine, ne cennet sevdası ne dünya isterim, Sen’li hecelerde

Kalbimin kendisidir sonsuz aşkın, kapında tasmalı kulunum, hiçim gecelerde

Kabe’den büyük kalbim, ruhum, aşkım, Sen olunca merkezinde tecellilerde

Toronto, Kanada

19 Mayıs 2012

NOT: 4 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.

121
Gülmez Padişah

Kara gözlü, gülmez insan!

Sen nesin? Anlamadım…

Senin olmadığın günler

İnan ancak yaşadım, gülmez padişah!

Gözlüklerinin rengi içine vurmuş

Öyle bir bakıyorsun ki, kar gibi donmuş.

Pek mağrursun; sanki hava, su senin

Simanda tebessüm niye yok? Gülmez padişah!

Kulakların delik, yaşın gelmiş yetmişe kara gözlüm!

Bir ayağın çukurda, kafanda kırk tilki dolaşır, şahin adam!

Bakma bize öyle, neşemize limon sıkıyorsun be adam!

Elindeki antik foto makinanla bizi niye çekiyorsun? Gülmez padişah!

Ellerin arkada, bir sağa, bir sola dehşet saçıyorsun.

İçin geçmiş halinle hala fitne fucur arıyorsun…

Yok sana ekmek burada, burada kimi ajan sanıyorsun?

Biz dostuz sana, açık gedik bulamıyorsun. Gülmez padişah!

Gözlerinin siyahi rengi kalbine, gönlüne vurmuş!

122
Baktığın her taraf kararmış, sanki buz gibi donmuş!

Tarlada ekilen ekinler, açan çiçekler hemen solmuş!

Benim kara gözlüm, gül artık biraz, gülmez padişah!

Rüyeti Şîr Fârûk

1 Temmuz 2000. Tori Hoteli, Tiflis, Gürcistan

NOT: Bu şiirim, Gürcü asıllı vatandaşımız Mehmet Ali beyle düet yapılarak Tori Hotelinin
lobisinde yazılmıştır. Şiire ilham olan şahıs bizi 10 günlük Gürcistan gezimiz sırasında takip
eden 70 yaşındaki, kara gözlüğünü hiç çıkarmayan, Zenit marka antika fotoğraf makinesini
elinden düşürmeyen KGB ajanıdır. Bu şiir, tarafımca Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Eduard
Şvardnadze’nin Başdanışmanı ve Tiflis Emniyet Müdürü Antony’nin de bulunduğu, Gürcü
elitinin katıldığı veda yemeğinde Gürcü Sarayında okunmuştur. Gürcü diline hemen orada
tercüman tarafından çevrilen şiir, konuklar ve Antony tarafından ayakta alkışlanmış ve ertesi gün
Gürcistan’ın devlet gazetesinde yayımlanarak tarihe geçmiştir.

123
Hak Dostu

Kalbin görünmez ışığı, Rahman ü Rahim


Kainatın, sevginin kaynağı, tek Hak Dostu
Ruhun Letaif-i Rabbanisi Rahman ü Rahim
Kalbin Allah’ın evi ışıldar, aşktır Hak Dostu

Hz. Ali Şahı Merdan’dadır o ilm-i Rahman


Kalbinde derinleşir sırra açılır, Hak Dostu
Kapının anahtarı tefekkür, hakikat Rahim
Batınlar batını peçesini sıyırır, Hak Dostu

Kalbinin arz noktası, sırr-ı Hafidir Rahman


Hususi daireye alınır da olursun Hak Dostu
Ahfa birlik yeridir, miftah Rahman ü Rahim
İlham yağar doğrudan o yolcuya Hak Dostu

Hz. Musa’nın anasına, arıya vahyetti Rahman


İndi Hatem’ül-Enbiya’ya safi ilham, Hak dostu
Vahdet’te Ehad, Ehad’da Vahdet, birdir Rahim
Kalbinin senle ve sensiz manasıdır, Hak Dostu

Dil, akıl, mantık, ruh susar, konuşur tek Rahman


Bir ses, işaret, konuşmayan o iltifattır, Hak Dostu
Şeytan fısıldasa da ruhuna işleyen nefestir Rahim
Konuşmayan kalbini doyuran mesajdır, Hak Dostu

Perdeden iç ve dış duyularına ulaşır doğar Rahman


Sadık rüyaları doğru bir yolun yolcusu, o Hak Dostu
Temizler, ahlaklandırır, rızıklandırır ve besler Rahim
Ruhanilerle ilişkili, meleklerden arı insan Hak dostu

İnanana inanmayana hep verir, hiç ayırmaz Rahman


Ruh kanatlanır uçar, insanlığa yükselir olur Hak dostu
Her yaşta ayrı olgunlaşır, filizlenir, sıcak rahmet Rahim
Yağmur olup gönüllere akar, o gerçek insan Hak dostu

Toronto, Kanada

25 Nisan 2012

NOT: Herkul.org’da 7 Mayıs 2012′de yayımlanmıştır.

124
Hakikâta Dost

Hakikât bir çiçek kadar zarif ama boyun eğmeyecek kadar güçlüdür!..

Hayat geçer, ömür biter, süre dolar, vade tamam olur, Allah güçlüdür…

Beklenen hep geç gelir; geldiği zaman da insan başka yerlerde olur…

Bizden geriye kalacak olan mazlum karşısında sevecen duruşun olur…

Ben başkasını düşünerek yazarım, sen üstüne alınarak okursun, nefis batırır…

Bir öpmede bir sapakta batma, bazen küçük bir delik, koca bir gemiyi batırır…

Ya tutulacak kadar yakın ol, ya da unutulacak kadar uzak, kalma hepten ırak!

Büyük acılar çekenler, imanın değerini bilirler, yanlış hesap Bağdat kadar Irak!

Kız evladı rahmet, erkek evladı nimettir der Hâtemül Enbiya İki Cihan Serveri…

Allah nimet için sorgu-sual eder, rahmet için ödüllendirir, olursun sen ukbâ eri…

Lodosun fırtınanın şiddeti ne olursa olsun; martı sevdiği denizden asla vazgeçmez!

İnsanlar, güller arasında hep diken arar, dikenli güllere şükretmez ama vazgeçmez!

Gerek yok her sözü laf ile beyana… Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayan isterim…

Sessizim, durgunum… Sadece dinlediğim şarkılarda, türkülerde kaybolmak isterim…

Siniyorum, oturuyorum bahçede masamın kenarına, kendi evimde evsiz mülteciyim!

Kimsem olmadığından değildir yalnızlığım; kimsesiz olduğumdan tenha mülteciyim!

125
Yalnız olduğumu hissettiğim anda en büyük dostum Rabbimdir, en iyi, gerçek dost!

Bilmek başka, bulmak başka, O’nunla dost olabilmek bambaşkadır, yeterli bir dost!

Kısmet etmiş ise Mevlâ; el getirir, yel getirir, sel getirir, binbir musibetten çıkar hayır…

Kısmet etmez ise Mevlâ; el götürür, yel götürür, sel götürür, yağ ile balda yok hayır…

Başkası olmam kendim olurum, çünkü hayat başkası olmak için çok kısa, sermaye az!

Aşkı bilmiyorum, tekamül eder has niyetim, gönlüm hakikâta dost, ilmim, irfânım az!

Rabbim affet, hidâyet lûtfet, gönlüme, kalbime, ruha kur tahtını, her halime hükmet!

Hamd ile sena ederim celal-i vechinle azim sultanlığına, nefse aşk u merhamet lûtfet!

Kitchener, Kanada

21 Temmuz 2012

126
Hicretle Kurulan Dünyamız

Hep bilinmezliğe yelken açardı, çocukluğunda pür şendi


Hicretde keramet vardır derdi, ergenliğinde pek sevecendi
Kudsiler ordusunu erken buldu, nefer asker yazıldı, o erdi
Annesinin ‘orduda şehit ol emi’ sözü aklına geldi de ürperdi

Anadolu’dan İstanbul’a doğru yolcuydu, kimsesiz hicret garibi


Kaderin rüzgarına kendisini bıraktı, kalbi acılı tebessüm garibi
Gülümsedi, gözleri daldı, Kudretli Rabbine sığındı iltica garibi
Sonsuz tevekkülle teslimiyetden pişmanlık duymadı, aşk garibi

Hiç bir sebep hikmetsiz değildi, her işte bir hayır vardı, bilirdi
Zincirleme, reaksiyon gibi hayır hayırı takip ederdi, sırrı bilirdi
Her şerde dahi bir hayır vardı, şerleri Rabbinden hediye bilirdi
Yaratılan herşey ya doğrudan veya neticeleri itibariyle güzeldi

Önemli olan samimi niyet, dürüst bir kalp, civanmert pak ihlastı
İşlerini O’nun merhametine, rahmetine, lut sunardı, ismi mahlastı
Saflığını kaybetmediği sürece bol yağan ihsan, inayete mazhardı
Kısa ömründe pek çok defa keramete şahit olmuştu, ilmi izhardı

Tertemiz duygularla elinde bir valiz İstanbul’da yeniden doğdu


Tanıdığı tek arkadaşını buldu, öz yurdunda hicretle aşka doğdu
Şükrediyordu, kurbeti kendine hicretle oldu, ilme merak doğdu
Hakkı kaldırmak için yanıp tutuştu, samimi hicret niyeti doğdu

Allah rızası odaklı yaşamak hicretinin merkezindeydi, atlıydı


Hicrete kanatlanan adanmış ruhu coşmuş, önden giden atlıydı
Doğru zamanda doğru yerde bulundu, herdem şükreden atlıydı
Kınalı kuzuydu, nefsi gemileri, yükü yakan deli muhacir atlıydı

Başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı hicret yolu yoldaşları
Onlar, bilinmekten kaçan meçhullerdi, isimsiz kahramanlardı
Onlar, Türk Dünyası ve insanlığa hizmet sevdâlı arı gönüllerdi
Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi, öz Anadoluydu

Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesi, umudu, sevgi gülleriydi


Onlar, idealizmin türküsünü çalan son destandı, rüyası efsaneydi
Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, himmeti, el emeği alın teriydi
Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi vatan evlatları, saf yerlileriydi

127
Ecdatın şuuraltı kredisinden yâdigâr Selçukluydu, Osmanlıydılar
Onlar, ana kuzusu, mütevazi, cesur ihlaslı çocuklardı, şanlıydılar
Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan Hak aşıkları, halk dostuydular
Onlar, kolektif destanın yılmaz, sade neferleri, basit sıradandılar

Davalarını anlatmak için gemi yakan Tarık bin Ziyad gibi ilk muhacirlerdi
Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedisi, Kıtmirdiler, ahiret hedef olmalıydı
Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlısıydılar, insanlık payda olmalıydı
Yeni bir dünya kuruyorlardı, Allah ve Rasulu en gür seda, sevgi olmalıydı

Toronto, Kanada

09 Temmuz 2012

128
Hızır

Yeşil sarıklı, beyaz cüppeli Ulu dedi:


Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et
Sorma ben kimim, insana selam et
Bekleme Hz. Hızır’ı, hikmetli kelam et

Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et


Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et
Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et
Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et

Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et


İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et
Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et
Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et

Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkca tebliğ et


Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et
Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et
Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et

Toronto Kanada

5 Nisan 2012

NOT: 9 Nisan 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiire ilham olan rüya Şubat
2007’de görülmüştür, etkisinden kurtulmak mümkün olmadığı için nihayet bu rüyanın şiiri
beş sene sonra yazılmıştır.

129
İhsan

Levh-i Mahfûz’da kader-i İlâhî Kitab-ı Mübin

Âlem-i Gayb’ta Nakkaş-ı Ezelî İmâm-ı Mübin

Başlangıçtan ahire Ehad Melikül Hakkıl Mübîn

Bahşet hidayet ilmini kıl bize ol Feth-i Mübîn

İhsan kalpde yağmur yüklü dolu bulut, Rahîm

Yardım et başkasına, yeşersin Gafuru Rahîm

Rikkat-i kalbin şefkate der Rahman ve Rahîm

Rabıtayı mevtde kâvî kul, bulur Ebedî Rahîm

Samimi kalbe yağan ilmi sağanaka âcizim

İzahtan vâbeste hediyeni tarife lâl, âcizim

Kalbimi açan sihirli anahtara bigâne âcizim

Ruhuma işlenmiş öze dönüşe açım, âcizim

Kalp gözüm açılır, görülmeze seyirciyim

Perdeler yarılır, bilinmeze talip geceyim

Rasulün gönlüme karışır, hiçe heceyim

Basiretine firasetine muhtaç bir eceyim

130
Görünmez sayfalar okunur, destî kudretinle

Binlerce anlam çıkar birden, sevkî avdetinle

Gerçekler safî dökülür bir bir, iznî savletinle

Dehalar dahi şaşar velûd döngüde, izzetinle

Toronto, Kanada

03 Haziran 2012

131
İstikamet

Tevekkül, teslim, tefviz, tevfik üzre, tek istikametim

Güvenim tam kimsesizlerin Rabbine, düz istikametim

Açıktır dergahım, kalbim her insana, ibre istikametim

Gayretle tebliğe memurum, şaşmaz sıratı istikametim

Doğruya doğrudur, eğilmez bir sözüm, yok hiç tıraşı

Tüm sesleri Hakka vururum, yok başka mihenk taşı

Dik durur, diklenmez yürek tek atar, yok hiç yoldaşı

Bir ayağım sağlam basar, öteki gezer, yok hiç adaşı

Görsem ki bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne!

Güvenmem, belki istidraçda yüzer, ilgilenme bana ne!

Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, mucize mi ne!

Uçmaksa marifet sineklerde uçar, o gururlanmakta ne!

Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç

Tut elimden kimsesizim, cüzi ilmim desti kudretine muhtaç

Tüm kapılar kapansada kapında gedan, rahmetine muhtaç

Sebepler tükendi, aç gönlümü ilahi aşkım inayetine muhtaç

Kalabalıklar içinde uzlette yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindadanda

132
Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret ü püryanda

Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, varımsa hüsranda

İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden isyanda

Zayıf, naif kulunum, tevekküle yapıştım, huzurunda kul oldum

Lutfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum

Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum

Razıysan tevfik et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum

Toronto, Kanada

26 Mayıs 2012

133
Kadınım

Köpüren, dalgalı hırçın bir deniz

Gönlünde deli deli eser rüzgar

Kopmaya görsün öfkesi

Herc ü Merc olur inletir zar zar

Reşha reşha durulur öfkesi

Felaket, sessizliğinde gizli

Anlamak ne mümkün hava durumunu

Akdeniz gibi serin, Karadeniz gibi huysuz

Gözlerinden Muson yağmurları dökülür

Kimi zaman gamzesinde çiçekler açar

Ruhunda şimşekler dört mevsim çakar

Bilinmez ne zaman yaz, ne zaman güz

Bir esti mi lodos, süpürür onca emeği

Dinlemez meleği, beni şeytana benzetir

Sabun köpüğü gibi söner deli nefesi

Ne dalga, ne rüzgar, ne öfke kalır

Bataklıkta açan güldür, yüzü peçeli

134
Zıpkın gibi bakışları manalıdır, yakar

Dünya ahiret can yoldaşım, cananım

Hayatımın süsü tek yoldaşım, sırdaşım

Rüyeti Şîr Fârûk der: Oğuzlar doğurur altız

Gökte ulduz, Suda deniz, Toprakta yaldız

Aybaşın Hilal, sonun Dolunaydır Azeri kız

Seven doğurur aşkım, söyletmesene ay kız

Ankara, Türkiye

4 Ekim 2000

Bakü, Azerbaycan

30 Temmuz 1994

Toronto, Kanada

13 Nisan 2012

NOT: Eşim Sona Hasanova veya Türkçeleştirilmiş ismiyle Suna Arslan’a ithaf olunur. Üç ayrı
tarihte, üç ayrı şehir ve ülkede yazılıp tamamlanmıştır.

135
Kalmış, Kalmamış

Kalmış bir avuç Hak delisi, yolunu açan hâdîmler kalmamış

Kalmış önden, sonradan giden atlılar, duymayan kalmamış

Kalmış zulmeti dağıtan Şahs-ı Mânevî, bâtıla çare kalmamış

Kalmış beklenen kutsîler ordusu, bahaneye gerek kalmamış

Haksızlığa hiç mi hiç tahammül, Hz. Eyüp sabrı kalmamış

Adalet çatlamış, haram ve helal dengesi, terazi kalmamış

Mutlâk adalet kalmış ukbâya, vefâlı adîl hâkân kalmamış

Dalkavuklara kanan nâdânlarda, itibar, metelik kalmamış

Kalmış esmânı okuyan talihliler, mârifete vâkıf kalmamış

Kalmış duru kalplere inen sekîne, sulh adacığı kalmamış

Kalmış tecelline müştâk gönüller, zikirde ısrar kalmamış

Kalmış ilim için Çin Maçin koşanlar, kitap okuyan kalmamış

İmanlar tûrâb olmuş, hakiki tevhidi eken eren çiftçi kalmamış

Dünya sevgisi sarmış, ahirete hâyrân zâhid alperen kalmamış

Paraya tapanlar türemiş, makamı, şân şöhreti tepen kalmamış

Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği hoş gören, kimse kalmamış

Kalmış yaşatmak için yaşatanlar, sahabe îsâr kıvamı kalmamış

136
Kalmış razı olunan ve olanlar, duâda ızdırâr, gözyaşı kalmamış

Kalmış dünyada cennet kokulular, hamdle şükreden kalmamış

Kalmış A’raf’ta gözleyen dostlar, kurtarmaya mecâl kalmamış

Öbür tarafta zebanilere anlatacak yalan, masal kalmamış

Basireti, feraseti, gözü kapalıya çok söze hâcet kalmamış

Merkep yerine konan gönül sıkılmış, nâîf aptal kalmamış

Abdâl’da bile aldatan dosta düşmana verecek gül kalmamış

Kalmış ölümün yüzüne gülen atlılar, korku kalmamış

Kalmış adanmış ruhlar, sevdâlılarda endişe kalmamış

Kalmış dünyayı, mezarı cennet edenler, tasa kalmamış

Kalmış Allah’tan korkan yiğitler, korkakta îzân kalmamış

Asâleti, dirayeti kavrayan hakiki dost, yâren kalmamış

Mertlik havada dövülen su olmuş, ölçü mîzân kalmamış

Hakkı söyleyen deli âşıka meydan, divânda söz kalmamış

Samimi dostluk, kardeşlik ölmüş, dost cankuşu kalmamış

Kalmış özü sözü düz aynalar, safî Hak aşka tâlip kalmamış

Kalmış içi dışı bir nice Hak dostları, sevip sayan kalmamış

Kalmış sağlam duruş erleri, her doğruyu duyan kalmamış

Kalmış işimiz inayeti veren Dost’a, başka güven kalmamış

137
İnkarcıda edep, hâyâ yok, küfrânda insanlık, fûtur kalmamış

Arsıza açık gönül, dövene elsiz el, sövene dilsiz dil kalmamış

Namert de şeref, onur, alçaklıkta set, sınır, serhad kalmamış

Safî dervişe saygı yitmiş, susan Rüyeti Şîr Fârûk, âr kalmamış

Toronto, Kanada

02 Haziran 2012

NOT: 9 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiir yayınlanmak için değil Hak
dostlarını uyarmak için yazılmış ve kıymetli hocam Osman Şimşek’e gönderilmiştir.
Herkul.org’da yayınlanmasına ne kadar şaşırdım bilemezsiniz. Muhterem Fethullah Gülen
Hocaefendi’nin bilgisi olmadan yayınlandığını sanmıyorum, demek ki kalpten ihlaslı ve samimi
biçimde yazdığım dostane uyarılar hedefini buldu, derdime hocam ortak oldu.

138
Kartal’ın Düşü

Özgür bir kartalım dağlar başında, yırtarım bulutları kanatlarımla uçarım

Durdurmayın beni, ruhum sıkılır, boğarsınız kartalı, uzaklara gider uçarım

Keskin gözlerim kuşbakışı tepeden görür alemi, kurallara sığmam uçarım

Dağların bağrında yuvam, bulutlar beyaz yorganım, rüzgarla yarışır uçarım

İkinci bahar ömrümde haykırırım, parçalarım pençelerimle karanlığı yırtarım

Haykırırım doğruları, ezerim yalanları, uç kartallarla zirvede buluşur, yırtarım

Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar, sol başı batıya bakar, zulmü yırtarım

Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım, Melih Şah’ım, okumla avlar, yırtarım

Acıtmam, lafı eğip uzatmam, en asileri dahi kırmadan iknayla teslim alırım

Etmem kimseyle alay, geçmem dalga, sarmalarım kırıp kalbi aşkla saki olur

Giy tevazu hırkasını, günahlarını özünün kirini temizle, içinde baği said olur

Her dem teyakkuz soluklu kula bilinmeyenler sunulur, kim şaki kim said olur

Kartala serçe şefkati gerek, izzetli düzgün duruşunla kuşat, serçe kalbim hıçkırır

Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur, nefes alamaz da kartal’ın düşü kırılır

Hop hop serçe yüreğinle kartalı severde yıkarsın firavunu erenlik yolu uca açılır

Enaniyeti itiraf eder, serçe kuşumda hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir

Kitchener, Kanada

06 Temmuz 2012

139
Kimim

Ben kimim, neyim, hiç bilemedim

Çifte kimlikle özümü bulamadım

Azgın akan nehre set kuramadım

Durgun göle çığlık maya atamadım

Yakup olup Yusuf için berkce ağlasan

Musa olup Rabbini Turi Sina’da arasan

Bağrın yanık olup sabrı çilen dolmadan

Ne çıkar! Gözün yaşlı İlahi Aşk olmadan

Aşığım İstanbul’un tepesi Çamlıcasına

Rastladım orada ben şakirdin hasına

Bakmadan şu garibin kirine, pasına

Hocam, abim dediler, matem yasına

Gül biter aşk ile, toprak bihaber bir kul

Aşık coşar şevk ile, Allahu Ekber de, bul

Mecnunsuz dava hor, yetim, dava meçhul

Kardelen isterim kışa inat, hamd ile mesul

Yaren Yunus misali istersen aşkı himmet

140
Cimrilik başa bela müminde büyük zillet

Ecdad nasıldı, ben kimim, duyun ey millet

Candan canandan geç, şöhretin zehri illet

10 Nisan 2012

Toronto, Kanada

141
Neden kaçar, Neyi Severiz?

Ahirzaman ümmetiyim, fitnesi tükenmez, kurtuluş zor

Asrı saadeti, yıldızlarımızı bilmeyende davaya vefa zor

Kurmaca esaretleri yıksam, büyük puta şirk serenat zor

Fıtrata aykırı her kuralı yıksam, tabulara tabiyetim zor

Hem davamın hem onun rehberinin delisiyim kalbimde

Hak aşkımın sevgisi sarar, kuşatır insanı sever kalbimde

Sensiz geçen bir salisem yok, Hak nurun gözü kalbimde

Seven samimi aşkınla eritirim, kimse dayanamaz kalbimde

Yollar dik, sarp yamaçlı da olsa sevgi ışığınızı takip ederim

Herdem canan sohbeti isterim, ruhum zevk alır, aşk ederim

Sevgini yüceltip büyütür, buzdan egomu parçalar, budarım

Kutlu beyanın dili rikkatli kalbimi sarmalar, cennete çevirir

Sevgimin nârı o denli dayananılmaz ve kaçınılmaz ki, yanarım

Yalnızlığımı dağıtır, kalbim, dilim, ruhum aşk u meşk sayıklar

Tutunmaya çalıştığım köklerim asırlık çınar gibi toprağa yapışır

Güneşe fezâya ufkum açılır, aşkım şevkim kalbimi kuşatır, sever

142
Bembeyaz bir süt, katıksız bir yoğurt olur, imanım yükselir

Rabbimin bana sunduğu kutsal sofrada, zikrim ziyadeleşir

Aşk ateşi narın dört mevsim, gece gündüz ufku aydınlatır

Kalp ve ruhun mutmain olurda, namazlaşırsın, razılaşırsın

Kalp gözünüz açılır, hoş gelirsiniz aşka ledünnî dünyasında

Safî Rab sevginizle hayat anlamlıdır iki cihan Mülk âleminde

Çıplak kalmak korkunuz kalkar, edep örtü olur örtü âleminde

Salt sevginin huzur ve mutluluğudur ilâhî aşk, lâhûtî âleminde

Öyle sevdim varlık sahibi Rabbimizi eve geldi, kalbime sığdı

Allah bir defa oturdu mu kalbe muhabbet doğar, akla sığdı

Yön veremezsiniz sevgi akışına, değerliyse aşk Hak yola sığdı

İstekli sevgimin beklentisi, çıkarı yok, kâmilse Cemâle sığdı

Yanık bir türkü, sızılı bir şarkı, âşık deyişi gibi kalbe akmak isteriz

Kendi sevgi anlayışımızla birbirimizi yaralamak, kül etmek isteriz

Allah’ın şefkatinden fazla merhameti maraz görür, kaçmak isteriz

İstek ve coşkuyla kanamak, kanatmak aşkımızı yaşamak isteriz

143
Dudaklarımda Rabbime şükür şarkısı var, Alemlere Sultanı sever

Ayrım ayrımcılık yapmaz sevgim, eşit dağıtır, ölçülü, adaleti sever

Gün ve gecelerde Sevgili kalbinde virdi zebânim duayım, aşkı sever

Zıddı ile bilinmeyen Rahman u Rahim’i sevince tüm esmâsını sever

Kitchener, Kanada

15 Temmuz 2012

144
Nisan Yağmurları

Nisan yağmurları, Alperene akar ilham olur

Fıtrat değişmez, yılan ruhluya safi zehir olur

Ömer ruhluya ak rahmet, adalet, vicdan olur

Faruk kuluna hakkı batıldan ayıran dava olur

Osman’a merhamet, hilm, tevazu zirve olur

Fatih’in fethi derin, mangal gibi yürek olur

Burak yükselir arzdan göke, beyaz at olur

Hatice’ye herşey pirü pak, açık aydın olur

Suna’daki safi nefret bir gün safi aşk olur

Fatma’nın ömrü ahiri dua, tövbekar olur

Buşra’dan ailesine hep selam ü hayır olur

Meryemdir tek saf, temiz, ererde pir olur

Şekle bakarsan sen, benle ene, kibir olur

Gerçekte, ne sen ne ben varız, ayan olur

Tüm kainat tecellidir esmanın, zuhur olur

O, ol dedimi olur, hiçlik varlığa inkilap olur

145
Nisan yağmurları dindi, Mayısım yaz olur

Davamdan başka dava, aşklar haram olur

Tecelli ettin gönlüme Sen’sizlik yalan olur

Öze dönüşüm Sana’dır, Refik’in âlâ olur

Toronto, Kanada

24 Nisan 2012

NOT: 14 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.

146
Niyetime Kanıt

Niyetim halis, rızanda marziye muradı aşka kanıt

Samimiyetimden kuşku duyana söylemem kanıt

Bin başımı kessen bozulmaz özüm, daha ne kanıt

Aşkına müptela gedayım, aynadır kalbimde kanıt

Anlayanın anladığı kadar öz söyler, çok çizerim

Aşkın aynası kalbe sor, latifeli, ince düz yazarım

Korku ve ümit arasında iğneli ağdalıdır üslubum

Farklı boyutlarda dolaşır, şevkle ilhamlar sunarım

Sıyrıldım hayvanlıktan insanlığa Hakka kul oldum

İsimlerin bilindi, o aynanda sırra aşina kalp oldum

Renkler kayboldu, renksiz rüyamda pak kar oldum

Unuttum benlik bizlik davasını, aşka dilbeste oldum

Kelepçeli kalbim hapisti zindanda, pek içli ağladım

Ruhum esirdi bedende zifiri zindanda, hep sızladım

Yandı kavruldu ateşinde çok pişti kebabı püryanım

Acılar içinde kıvrandım, kurtuldum, anadan üryanım

Evini temizledimde doğdun, safi nur evine hoş geldin

147
Yalancı dostları sildim çizdimde, o sır evine pir geldin

Has niyetim sümbüllendi, çiçek açtın evine gül geldin

Güvendim, inandım, evin Firdevs Eden oldu, Sen geldin

Kısır döngü kırıldı, çifte kanatlandım, coştu kalp bir kere

Fasit daire bozuldu, umutla Seni andım, bilmem kaç kere

Dizginlemez feryadım boşaldı, Dost’a selam, binlerce kere

Değerler manzumem genişledi, ol hudutsuz, sınırsız kere

Toronto, Kanada

02 Haziran 2012

148
Nurdan, Nefsine 40 Nasihat

1. Allah en güzel vekildir. O’ndan başkasına dayanma.İnsan ölür veya aldatır, mal tükenir,
kariyer çizilir, şöhret zehirler, evlat ters dönebilir. Stres, depresyon takılma, güven Allah’a ve
sana şah damarından daha yakın olduğunu bil de davranışında ölçülü ol.

2. Allah dost ise başka dosta ihtiyacın yok. Dost istersen Allah yeter.En iyi dostun bile ihanet
edebilir, dünya dostlukları Allah rızasına dayanmıyorsa imtihan ardı sıra gelir. Hakkın sana
sevgisi varsa halkın teveccühü lazım değil, zaten isterse sevdirir seni.

3. Her şeyde bir hayır vardır. Şerlerden hayrı yaratan Allah’tır, bela geldi mi sevin, Allah’ın
hediyesi olarak gör ve sabret, eğer sabredersen hayra inkılap ettiğini göreceksin.

4. Her zaman pozitif ol, olumsuz davrananlara gül, gülücükler dağıt. Unutma bir yağmur damlası
aynı noktaya düşerse granitten sert kayaları dahi deler, eritir, kırar; kalbler Allah’ın elinde,
isterse açar, telif eder, kararan kalbleri ise mühürler, gayyaya atar.

5. Mazlumun ahı yerde kalmaz. Zalimin kısa sürede ceza görmesini istiyorsan önce ıslah olması
için dua et ve aktif tevekkülle bekle. ‘Zalimler için yaşasın cennet’ de, nefret etme zavallılardan,
acı onlara, şahıslara değil yanlışın küfrün aslına düşman ol, nefret et, iğren. Peygamber sabrına
deli olacaklar, çıldıracaklar; göreceksin gayretullaha dokunacak zulümleri ve zalim cezasını
bulacak, zira Rabbin mühlet verir, ihmal etmez.

6. Hiç ender hiç bir sıfırsın. Acizsin, fakirsin, aciz ve fakir olanı istemezsin, oysa tüm mevcudatı
sınırsız istersin, Ruhunu Rahman’a teslim et, sonsuz merhamete talepkar ol ve gayri isteme
makber, sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem). Acz, fakr, şefkat,
şevk, şükür ve tefekkür yolu hakka’l-yakine çıkartacak en kısa yoldur.

7. Her gün 70 defa tevbe ve istiğfar et, ‘Estagfirullah ve netübü ileyh’ de ki kalbinde iğne topuğu
miktarında günah kalmasın, kalbinde zakkum çiçeği açmasın, temiz kalsın da tuba çiçeğin
sümbüllensin, sevgi doğsun ve şeytanı kovsun.

8. Allah’tan başka hiç bir sevgiye kalbinde yer verme. Muhabetullahtan başka tüm sevgiler,
aşklar yalandır, geçicidir, mecazidir. Allah gayûrdur, başkasına kalbini kaptırırsan razı olmaz,
razı olunan nefis olmak kadar razı olan nefis olmak da önemli mütmainlik sırrıdır.

9. Şirk sadece ‘birden fazla Allah var’ demek, değildir, Allah’tan başkasına bel bağlamak,
sevmek, dayanmak ve farkında olmadan dünya nimetlerini, kadını, malı, evladı, makamı,
kariyeri, şöhreti, putları Allah’tan üstün tutmaktır. Gizli şirk açık şirkten daha tehlikelidir,
bildirmeden kalbini, ruhunu kirletir. Tevhidin özünü kalbe koy lafzını değil.

10. Kendini Allah’a ulaşmak için sev, çünkü sen Allah’ın 99 esmasının cilvelerini, Letaif-i
Rabbani’yi üzerinde emanet olarak taşıyan Büyük Sanatkarın nadide eşrefi mahlukusun. Her

149
günah, hatada bir esmayı öldürdüğün için katilsin, bazı esmalar dirilmez, bazıları gizlenir,
bazıları sitem eder. Derini yüzsen esma fışkırır, bukalemonlarda ise maske.

11. Üzerinde hangi esmanın daha fazla öne çıktığını keşfet. Sen belki Habir’e mazharsın, ama
aynı zamanda bu asırda ihtiyacın olan Ferd, Hayy, Kayyum, Adl, Hakem ve Kuddüs isimlerinin
tecellilerini asla öldürme, geliştir. Sekine, ilham, feyiz inecek kalbine, bu ihsan da senden
değildir.

12. Mutlak adalet bu dünyada yok, zira Hakem, Hakim, Adil, Kahhar, Cebbar, Gafur, Rahim
olan Rabbin gerçek adaleti büyük mahkemede tescil ettirecek, istemez misin bu dünya Allah
düşmanlarının, ahiret senin olsun. O halde ne diye insanlardan adalet ister, isyan bayrağı açarsın?
Adalet, eşitlik, hürriyetin tek yolu Allah’a köle olmaktan geçer.

13. Yunus (aleyhisselam) misali hep balık karnında bir günahkarsın. Sana yardım edecek tek güç
tüm sebeplere müdahale etme kudreti olaan Müsebbibü’l-Esbab olan Allah’tır. O halde ‘La ilahe
illa ente sübhaneke inni küntü minazzalimin’ duasını günde 7 defa yap ki, sahil-i selamete
çıkasın. Cinni insi tüm şeytanlar kaçar, belki şeytanın bile teslim olur.

14. Rabbini hakkıyla tesbih ve hamd etmeden dilinle Sübhanallah demen gırtlaktan aşağıya
inmeyen boş bir lakırdıdır. La ilahe illa ente aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arşıl azim duasını
parola gibi günde 7 defa tekrar etmeden kalbin zümrüt tepelerine çıkamazsın.

15. İnsani ve cinni şeytanların şerrrinden emin olmak istiyorsan evden çıkarken, yatarken, her
araca bindiğinde havada, karada, suda her zaman ve her yerde Bismillahillazi la yadurru
ma’smihi şeyyün fil ardı vela fissemai ve hüvessemiül alim duasını 3 defa oku ve tevekkül et.
Haşrin son üç ayetini sabah ve akşam ihmal etme ki 70 bin melek muhafızın her daim insani,
cinni, özellikle nisa şeytanlarına karşı korusun seni.

16. Salim kalb ile ‘Allah’ım Yalnız Sana Kulluk Eder ve Yalnız Senden Yardım İsteriz’ duasını,
yani ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’i en az günde 40 defa sağlam yapıp duanı Sidretü’l-
Münteha ötesine ulaştırmadan ve salihlerin kabul olunan duasına katılmadan kul olamazsın,
şirket-i maneviyeden hisse alamazsın.

17. Her hayrın başı Bismillahı imzan haline getir. İçi dolu gerçek hamd ile Rabbini anmadan
şükretmiş olmazsın. Elhamdülillah yetmez, bu sadece Allah’ın sana önceden vermiş olduğu
nimetlerin borcunu kısmen takdir etmeni sağlar. Hamd ise karşılıksız yapılandır, Tefekkür et,
Rabbinin Sana Ezelde ve Ebedde verdiklerini hatırla. O halde her gün ‘Allah’ım Celali vechinle
azim sultanlığınla Sana hamd olsun’ de, tam hamd et.

18. Nimetlere karşı şükür etmek kolaydır, belalar ilk isabet ettiğinde ‘Elhamdülillahi ala külli
hal’ deki, gerçekten şükreden kullardan olasın. İflas eden kul öfkesine mağlup olandır.

19. Günahlara, ibadetlere karşı sabır sıradan müslüman işidir, gerçek mümin olmak istiyorsan
zamanın çıldırtıcılığına, en yakın dava arkadaşlarının samimiyetsizliğine, vefasızlığına kadir
kıymet bilmezliğine karşı sabredip canını, malını verip, derviş gibi elsiz, dilsiz ve gönül

150
koymayanlardan olmalısın. Dünyada ve uzayda tek bir inanmayan kalmayana kadar Hak dostu
olmalısın, nefsinde temsil kabiliyeti edinerek çevrene nur saçmalısın.

20. Sırr-ı ihlasa iştirak, sırr-ı uhuvvetle tesanüd ve sırr-ı ittihatla teşrik ü mesai etmek senin ana
mesleğindir. Bu üç lamba hayatını ışıklandırmıyorsa ‘Şahs-ı Maneviye’nin bir neferiyim diye
boş yere sevinme, emaneti taşıyamadığından dolayı kazananlar kuşağında kaybetmekten kork,
hatta korkman yetmez, titre kendine gel.

21. ‘Ene’n sana Allah’ı bilmen Marifetullah’a erişmen için verilmiş bir araçtır, yanlış kullanıp
kibirlenme, fahirlenme, gururlanma, padişah da olsan senden büyük Allah var. İkilik yoktur,
teklik vardır, ‘ene’n teki bulamıyorsa vay haline, zerre miktar kibirle cennete gidilmez; gurur,
kin, haset, kıskançlık dolu kalbde ihlas ne arar, aldatma kendini.

22. Taklidi imanı, tahkikiye çevirmen yetmez, kalbin ve ruhun derecelerinde mesafe katedip veli
olunmadan bu davada yürünmez. İlme’l-yakin iman işi avam işidir, ayne’l-yakin iman havas
işidir, hakka’l-yakin seviyede yol alıp havaslar havasıyla hemdem olmazsan tepetaklak taklid-i
iman seviyesine düşersin, düştüğün zirve gökdelendir, düştüğün yerde açtığın çukur ise
bataklık.Geçmişle övünmeye başladı isen tarih yapmıyorsun demektir.

23. Kalb ehli ol, zekasına aşık akıl ve mantık ehli olma. Akıllardan üstün akıl, mantıklardan
üstün mantık vardır ve bunu ancak fetanetinle, basiretinle, ferasetinle görebilirsin.Kalb gözün
açık olmadan ise burnunun ucunu bile göremezsin.

24. Burnun pek büyük, uzatma her işe. Enaniyetin granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet
sana üç ilaç. Gıybet, ümitsizlik ve tembellik üç bela her dem kaç.

25. Vedud ol, karşılıksız veren el ol, alan el olma. Vedud olurken şedit olup yaptığın hayır ve
hasenatı başa kakma, ücret isteme, kimsenin minnet ve şükranını kabul etme, vefa bekleme,
onları gerçek Vedud olana yönlendir ki, kalbleri ibreyi şaşırmasın.

26. Ruhunu başkasının aynasında araman boş, O Allah’tır tek kılavuz. Doğrudan Allah’a bağlı
ol, kula kul olma, sahte aynalara bakıp da aşık olma, tek aşkın olan Allah’ı kalbine koyarsan
ballar balını buldun demektir, başka ballar acı gelir, zehir tadı verir.

27. Can kuşun olan Allah’ı bulmak zordur, bedel ister. Belki anneni, babanı, eşini, evlatlarını
diyet olarak ister. Bazen makamın mansıbın, şöhretin, izzetin, şerefin, onurun bazen de sana
verilen diğer dünya nimetleri aşkına bedel olarak istenir. Allah seninle ticaret yapar, cömert ol,
cimri olma, cennet ucuz değil cehennem ise lüzumsuz değil.

28. Haset, kin, nefret, kıskançlık sana pusu kurmuşlar her köşe başında seni bekler. İyi
niyetliliğin saflık aptallık mesleğine dönüşebilir ve aşkına pusu kurabilir.Aldırma, imtihandasın,
aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun.Delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır, sen
sen ol kimseyi kınama, kalbleri yarıp bakamazsın ki.

151
29. Allah’ı çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız sev, dünyanın yaldızlı rüşvetlerine kanıp da aşkını
satma. Unutma bir Allah’a aşık olma zamanı vardır, bir de yazılı ölüm zamanı; gerisi zaman
israfıdır, insan ziyandadır, aldanmıştır. Zamana hapis bir kölesin o kadar.

30. Ya Allah aşkının merkezindesin veya hasretle dışında divanesin. Allah aşkınla kendini
yenilemek istiyorsan ‘La İlahe İllallah ve Muhammedün Rasulullah’ sözünü diline değil kalbine
günde bin defa söylet ki, doğmak için ölmeden ölesin, yoksa gönül viranedir.

31. Kaderin Levh-i Mahfuz’da yazılı, kaderin her yol ayrımında safi Allah aşkının vicdanındaki
sesini dinle. Zira Allah’ın izni olmadan yaprak kımıldamaz: Evvel ve Ahir, Batın ve Zahir’dir O.

32. Ararsan Allah buldurur ruh ikizin olan Rahman’ı ve seni hiçlikten varlığa yükseltir, zerre
iken ‘Ene’nin sahibiyle muhatap olursun ve namazında miraç edersin.Aramayan bulmaz İlahi
aşkını.Unutma, arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını.

33. Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan. Hepimiz birbirine bağlı
tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan.

34. Allah ve Rasulullah Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sana candan, canandan
öte candır. Samimi olarak anam babam Sana feda olsun ya Rasulallah (sallallahu aleyhi ve
sellem) demeden gerçekten iman etmiş mü’min olamazsın ve iman kalbine yerleşmez, sadece
müslüman kalırsın.

35. Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Allah ve Hatemü’l-Enbiya’dır, dillerde, gönüllerde
ışık, dertlere deva derman, rehberdir. Sevdan, hayalin, ufkunda tütendir.Kalbinin tahtında
soluduğun hava, nefestir, başka rehber arama.

36. Ölsün nefsin ve cismin, ama kalbde aşk ölmesin. Dirilsin vicdan ve ruhun, ama canın canı
ruhun ölmesin.İnlesin garip neyinin sesi vicdanın ama, yurdunu tanımasın.Girsin kabre bedenin,
ruhun ölümü ölüm bilmesin, yani kısaca ancak şehitlik seni kurtarır.

37. Aklın aklı ve mantığın mantığı fetanetin bile olsa şeytan sana seni aşırı sevdirebilir, deha
insanların nefislerini firavunlaştıran aşırı özgüvendir. İlahi aşkını ararken dolaştığın ledünni
ilmin derelerinde şeytan da dolaşabilir, gaybet gurbet sırrını sormazsan akıl ve mantık yanılır,
kendini şeyh sanırsın.Doğrudan sadece Hakk vardır, düz mantık ve akıl kifayetsizidir.Kuru aklın
ve mantığın kutlu vahiy olmadan yolunu şaşırır.

38. Felsefe ve sosyoloji dahil bilumum ilimler Allah’ındır ama Allah’ı anlamaya yetmez. Kalbini
akla gözcü etmeden okunan ilim, eşeğe kitap yüklemeye benzer, okuduklarını bizzat amele
dökmeden kitaplarda okuduklarını insanlarda görmeyi bekleme, hayal kırıklığına uğrama,
kalıbının adamı ol, kibrin riyasını, tevazusunu yapma, kalbindeki gibi görün takiyye
yapma.Karar ver, eşek misin yoksa insan mı, eşekler cennete gitmez.

39. Güllerin Efendisi olmadan Allah’ı idrakten aciz kulsun, O bile hakkıyla bilemediğini
söylüyor ise sen kimsin ki bileceksin, hiç bir şey bilmeyen, anlamayan bir hiçsin. Emanetinde

152
kabzetme gününe kadar emin olmak için yalvar, Rabbinden vakit geç olmadan ölmeden
öldürmesini dile, kabre ölmeden gir hesabını ver ki, ölüme severek koşabilesin.

40. Son kuralı Hızır’dan (aleyhisselam) bil de her dem oku:

Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et.

Sorma ben kimim, insana selam et.

Bekleme Hazreti Hızır’ı, hikmetli kelam et.

Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et.

Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et.

Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et.

Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et.

Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et.

İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et.

Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et.

Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et.

Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkça tebliğ et.

Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et.

Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et.

Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et.

İhlas-ı etemmeye ulaşmayan herkesi şeytan kandırdı, sende ayrıcaklı, azade değilsin. Aşık olma
Allah’tan başkasına, zira kalbinde başka aşka yer yok, yakma fanileri cismani sufli aşkla, zira
senin aşkında en büyük Allah var, gayrisine bir umut yok…

18 Nisan 2012

Toronto, Kanada

NOT: 23 Nisan 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır.

153
Ölümsüz Aşk

Sen Allah’lasın daim, O’na koşarsın, O’ndan gelenle yolculuk yaparsın

Ölümsüz aşka sefere çıkan özgürleşir, beden ve ruh tek öze, yol yaparsın

Doğar kalbine dosdoğru Hakk, zikreden bir nefesle aşka seyahat yaparsın

Şükre hamde doymazsın, Ben Sen kalmaz, Rabbin evi kalbe yol yaparsın

Her bir mevcûdun, uluhiyyet’ten aldığı hisse ve nasîb belli

Kısmeti ancak kendisinin Rabb-i hâssı olan bir isimden kelli

O mevcûdun Allah’a irtibâtı, o isim vâsıtasıyladır; eser belli

Eseri mevcûdun görünen sûreti, hakîkatı bâtın bundan kelli

Bilge bir insan olmak isterim, adil bir şekilde kazanan sade kul

Rabbin sunduğu nimetleri gösterişsiz şekilde tüketen şâkir kul

Neşeyle, cömertce dağıtan, civanmert, sağlam iradeli vedüd kul

Huzurla fazlasını arzulamayan, kalbi, ruhu müstâğni sıradan kul

Aşığım; ben, sen, biz, siz, onlar, o demene gerek kalmadı

Şükür şehidim ölümsüz aşk var, dünya güzelim kalmadı

Ölümüm yakın dedim, kimse inanmadı, vaktim kalmadı

Son nefesime dek elimdeki fideyi dikerim, vade kalmadı

Vasiyetimi yazdım bıraktım bir dosta, eşim, dost inanmadı

154
Dünyada dikili ağacım yok, mirasımı duyan âhî inanmadı

İsteyene dünyayı ver, bana seni gerek seni, âşık inanmadı

Oyun bitti, rakip şâh vezir girdi aynı kafese, nefis inanmadı

İnsanların niyeti neyse, neyin peşinden koşarsa sonuçta ulaşır

Hakka kavuşmayı aşkla dileyen, fânide fenalaşır, Bâkî’ye ulaşır

Rabbin şekerlemeleri Hâlleri kaybolunca hüsrana, korkuya ulaşır

Ya bulunduğu makama ait olamaz kaybolur ya üst makama ulaşır

Yükseklerde uçan uçurumun kenarında dolaşır, o Hâlden kurtulur

Önemli olan geçici Hâller değildir, kalıcı olan sonsuz ilimle kurtulur

İlim marifete kapı açar, marifet bilmek, ‘Kendini Bilmek’le kurtulur

Kimisi sabit beklentisini bulur, kimisi sonuna kadar gider, kurtulur

Unutma ey nefsim, içinde bulunduğun hâl ve makamın adamı değilsin

Çok daha küçük birisin, ilim dersen ilmin yok sıfırsın, takvâlı değilsin

Sırrı, rüyayı ifşâ edersin ilham perin küser, o giderse hiç bile değilsin

Derin yüzün yüzleşir, bilemedin bilinmezi, cüz’î aklınla bilen değilsin

Tek ses duyarım, Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var

Duyularım hassas, her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu nehârı var

Sesim kısılamaz, iniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca îş’ârı var

İkilik kalmadı, milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’ârıyla aşk güneşi var

155
Lazım değil dargınlık, dosta selam, düşmanı güllerle sevmeye, yola devam

Malını canını verip Hakka giden yola, aslı özü unutmadan yaşamaya devam

Elinde Kur’an, dilinde o kelam, Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam

Maksadın ölümsüz aşka hizmet, terki terke, Hak dostlarıyla, tek yola devam

Ecdâtını dosdoğru temsille, sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam

Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle, haramı helalı bilen, ince yola devam

Şimşek olup yağmur yağdırmaya, âleme kardeşlik muştusuna şevkle devam

Her gönüle kapı açıp, hiç kırmadan yapmaya, insanca ölümsüz aşkıma devam

Kitchener, Kanada

11 Temmuz 2012

156
Ölümsüz Aşka Güler Ölüm

Senli ve sensiz olamam

Senlilik haram olamaz

Belki sensizlik haram

Olmaz, bitmez ihtiyacım

Her soluğuna muhtacım

Yalvarırım anla anla anla


Senli de sensizde yapamam
Sensiz boğulur sevinç, neşem
Şimdi söyle neylim, nere gidim
Yalvarırım duy acı acı acı

Bilirsin, halimi anlatamam


Seni ben hiç aldatamam
Herşeyimi söylerim aptalım
Sevgilimsin cariyem, aşkım

İnan, güven, sev, doyma


Kendimi sevemem artık
Severim yalnız seni
Senin sevdiğin kadar

Sensizlik yalan sende yalan


Ruhum kalbim bedenim senin
Olmasın bedenin benim
Yalvarırım öldür ağla ağla ağla

Bilirsin, halimi anlatamam


Seni ben hiç aldatamam
Herşeyimi söylerim aptalım
Sevgilimsin cariyem, aşkım

Sensiz günüm gecem uykusuz


Aç, susuz, yorgunum
Şaşkın topal ördek kulun
Ölürüm acılarla ölürsen
Yalvarırım doğ ölme ölme ölme

157
Ölüm bile ayıramaz bizi

Ölüm ne ki Beyaz Gül’üm

Ölümsüz Aşka güler ölüm

Ölmez bizim aşkımız gülüm

Yalvarırım anla, ağla, acı, ölme sakın…

Toronto, Kanada

27 Haziran 2012

NOT: Bu şiir değil şarkı sözüdür. Bestekarını bulduğu zaman ölümsüz klasik bir eser
olacaktır.Vasiyetimdir bu sözleri besteleyen sanatkara bu şarkım aramağanım olsun.

158
Sabır

İyi ve kötü ne dokunursa, çek bir ya Sabır

Belayı veren alırda, eğer seninleyse Sabır

Dosta düşmana, acıya tatlıya karşı de Sabır

Dinin yarısı şükür, geri kalanı ise bil Sabır

Sabreden kulu korur daim beş bin melek

Gökteki kuş, ormanda Şîr, denizde semek

Sabah akşam oku Haşri, yetmiş bin melek

Ne ins u cin dokunur dualı dile, nede felek

İnançsıza, masiyete, ibadete, densize Sabır

Zamanın çıldırtıcılığına, zamaneye et Sabır

Kadere, nefse, vefasızlara, nankörlere Sabır

Kahra, lütfe, aşka, kadre, ne verdiyse Sabır

İsabet eden her derde dermandır zikir Sabır

Hastalığa, kedere, onulmaz her illetede Sabır

Aldatan dosta, eşe, evlada, mala mülke Sabır

Zehirleyen şöhrete, makama, riyalı ucba Sabır

159
Seven kalpde tek Sevdiği’ne samimi aşkım Sabır

Çile çektirenlerin Rabbine şikayetsiz iltica Sabır

İddiacı olmamak için her halime her halde kıl Sabır

Hamdım, yandım, piştim, ocağına düştüm, ya Sabır

Toronto, Kanada

02 Haziran 2012

160
Sefer

Ok yaydan çıktı, gayri sebep kalmadı


Ay, gökyüzü, güneş, dünya kalmadı
Evren ahirette mekan, ben kalmadı
Cemalinden başka aşk, aşık kalmadı

Zaman durdu, çok söze hacet kalmadı


Ölümsüzlük yolcusuyum, yolcu kalmadı
Özgür uçan kuşum, dert deva kalmadı
Beden ve ruh tekleşti, derman kalmadı

Doğdun kalbime dosdoğru, yok kalmadı


Birlik zikreder nefes, kelam-ı nefs kalmadı
Şükre hamde doymadım, mecal kalmadı
Ben Sende Sen bendesin, ayrım kalmadı

Tek ses duyarım, işitecek başka ses kalmadı


Duyularım hissetmez oldu, kısık ses kalmadı
Bilemedim bilinmezi, cüz’i akılda yer kalmadı
Derin yüzüm Hakk’la yüzleşince, ikilik kalmadı

Uyanık kulağı, gören gözüyüm, enaniyet kalmadı


Kalbim O’nu sever tek, saza söze gerek kalmadı
Kölesiyim bir Rabbin, kula kulluğa gerek kalmadı
Emrolduğum gibi söylerim, kibre gerek kalmadı

Toronto, Kanada

22 Nisan 2012

NOT: Herkul.org’da Sizden Gelenler’de 30 Nisan 2012′de yayınlanmıştır.

161
Şehit Ölümü

Garip doğdu, yaşadı, hicreti ve ölümü tam sır işi.

Onsekizinde ölmüştü, ölü diriydi, ölmezdi bir daha.

Korkutmadı, sevdi ölümü, ‘şehadettir’ dedi ulu Kişi.

Film şeridi gibi geçti hayatı, dirildi nurlu ikinci bahara.

Hep ölü sandı kendini, yaşarken bir şehit gibi dipdiri.

Hayır ölmedi, öldü öldü dirildi duayla, havf ve recayla.

Ecel bir değişmez ki, pervasız Arslandı, hep diri ve iri.

Ol dedin, son nefesinde döndü, ölmüşken geri semaya.

Olmasın hiç mezar taşı, isimsiz bir garip, yetim gibi.

Ağlamadan oturun üstüne, oku Fatiha kimsesiz gibi.

Kabirde de yalnız, gurbet içinde kurbet, bir garip gibi.

Önderi yetim ve garip, ümmeti ağlar tıpkı gurbet gibi.

28 Mayıs 1996

Bakü Azerbaycan

Herkul.org’da yayınlanmıştır.

162
Sen Olmadan

Ölsün nefsim ve cismim, kalpte aşk ölmeden

Dirilsin vicdan ve ruhum, canın canı ölmeden

İnlesin garip neyimin sesi, yurdunu bilmeden

Girsin kabre bedenim, ölümü ölüm bilmeden

Aklın aklı ne bilir, O ledünni ilmini pek sormadan

Mantıkın mantıkı ne bilir, İlahi aşkı, sırrı sormadan

Doğrudan sadece Hakk var, düz mantık olmadan

Kuru aklın, mantığın ne bilir, kutlu vahiy olmadan

Mantıklar üstü fetanetindir ilim, sarfı nazar etmeden

Felsefe anlamaya yetmez, kalbi akla gözcü etmeden

His dünyan çeşit çeşit akar, tekce mantıka vurmadan

Feyzin coşar ilhamla cayır cayır, yekce akla vurmadan

Celali vechinle yanar kainat, perdeler hiç yanmadan

Azim sultanlığında alim cahildir, O aşkınla yanmadan

İdrakten aciz kulun ne bilir, kalplerde tek Sen olmadan

Ölmeden öldür bizi, sok kabre, vakit çok geç olmadan

Toronto, Kanada

08 Nisan 2012

163
Seven Kalp

Seven kalp incitmez

İnciten kalp sevemez

Seven aşık bilmez incitir

Bilerek yıkmaz seven kalp

Samimiyet aşkı kurtarır

Kurtaran aşık samimidir

Seven sevdiğini üzemez

Sezerek yıkmaz seven kalp

Sevmeyi seven kalp ısıtır

Isıtan kalp seveni yakamaz

Ne yapsa seven kalp doymaz

Doymazda yıkmaz seven kalp

Bir kuş olsa kalbin konabilir

Konamayan kalp aşka kanamaz

Samed olsan konsan o yaralı yüreğe

Dolardı yüreğim, yıkmaz seven kalp

164
Kalbin öper kalbimi sevişir

Sevişen kalp sevdiğine kıyamaz

Af eder, kızamaz, şefkatle sarılır

Kuşatan aşkı yaşatır, yıkmaz seven kalp

Toronto, Kanada

27 Haziran 2012

165
Siz Hiç…

Siz hiç, davanız uğrunda candan, canandan, yarenden, vatandan geçtiniz mi?
Siz hiç, davanız uğrunda şehit olmak için 7 yıl aralıksız ızdırarla dua ettiniz mi?
Siz hiç, “yerin altı da bir üstü de bir” deyip, iki dünya saadetinden de geçtiniz mi?
Siz hiç, tüm dünya nimetleri yüzünüze gülmüş iken, elinizin tersiyle ittiniz mi?

Siz hiç, davanız uğrunda çok sevdiğiniz okulunuzdan zorla kapı dışarı edildiniz mi?
Siz hiç, davanızdan ötürü deli divane olup, delilik ile velilik arasında gelip gittiniz mi?
Siz hiç, zalimin gözünün içine bakıp üç defa Yunus’un (AS) ism-i Azam’ını haykırdınız mı?
Siz hiç, davanız uğrunda işinizi kaybedip medet umduğunuz tüm kapılardan kovuldunuz mu?

Siz hiç, garip yetim gibi itilip kakılıp, en yakın dostlarınızca vebalı muamelesi gördünüz mü?
Siz hiç, davanız uğrunda aç kalıp, günlerce aylarca bir kuru ekmek suya talim ettiniz mi?
Siz hiç, davanızı anlatmak için kimsesizliği göze alıp, cebinizdeki son kuruşu harcadınız mı?
Siz hiç, bir insanın gönüle girmek için çaldığınız onlarca, yüzlerce kapıdan kovuldunuz mu?

Siz hiç, bir yıl boyu her gece namazında, Yasini Şerifi okuyup, göz yaşlarınızı boşalttınız mı?
Siz hiç, davanız uğrunda sizi seven annenizin hatırından dahi geçip sadece davam dediniz mi?

Siz hiç davanız uğrunda hayatından geçen annenizin nur ruhuyla yakazeten buluştunuz mu?

Siz hiç babanızı, kardeşlerinizi, memleketinizi davam deyip bir çırpıda hemen terkettiniz mi?

Siz hiç, davanız uğrunda gurbet içinde gurbet, hicret içinde hicretler hicranlar yaşadınız mı?
Siz hiç, davanızdan bir lahza olsun ayrılmayıp, helal haram çizginizi sürekli korudunuz mu?
Siz hiç, hak hukuk dairesinde yürürken aptal ve saf diyenlere aldırmayıp, gülüp geçtiniz mi?
Siz hiç, kul hakkına girmemek için kılı kırk yarıp, emanetin sözün namusunu korudunuz mu?

Siz hiç, davanız uğrunda ölümü göze alıp, meçhul diyarlara bir umut eri diye yollandınız mı?
Siz hiç, davanızdan dolayı sizi takip edenlere gocunmayıp, güller gülücükler dağıttınız mı?
Siz hiç, derviş misali gece gündüz gurbet diyarını arşınlarken, halinize için için ağladınız mı?
Siz hiç, hiç olduğunuzu anlayıp, hiçlikte bir Rabbinize şükredip hiçlerin hiçi olabildiniz mi?

Siz hiç, davanız uğrunda makam, itibar, şan, şöhret ve servetinizi bir kalemde sildiniz mi?
Siz hiç, davanızdan ötürü mahkemede aşağılanıp, iftira ve hakaretlere maruz kaldınız mı?
Siz hiç, gaybet, gurbet ve kurbiyet derelerinde iken Hızır ile görüşüp, el eman aldınız mı?
Siz hiç, hiçlik deryasında nefsinize şerri, her hayır ve şerri sadece Yaradana bağladınız mı?

166
Siz hiç, hiç olmazsa tek bir gece yüz rekat namaz kılıp, Ümmet-i İslam için yalvardınız mı?
Siz hiç, hiç olmazsa bir kere seccadenizi gece boyu sabaha kadar gözyaşlarınızla ıslattınız mı?
Siz hiç, hiç olmazsa bir defa, gerçekten de O’ndan hudu huşuyla duada yardım istediniz mi?
Siz hiç, hiç olmazsa yalnızca bir kerecik nefsinizi ayaklar altına alıp; sahi hiç oldunuz mu?

4 Mart 2011

Toronto, Kanada

7 Mart 2011′de www.herkul.org’da yayınlanmıştır.

167
Şükür

Kalben, ilmen, kavlen her dem Şükür

Her halukârda, hayırda, şerde Şükür

Hamd olsun Azîm sultanlığına Şükür

Celâl-i vechinle rahmetine aşk Şükür

Şükrünü edâ edemeğime sabr Şükür

Yeterince hamd yok, bari söyle Şükür

Küçük büyük verdiğine aldığına Şükür

Vermediklerini vermediğine bin Şükür

Ruhuma, kalbime inen inşirâha Şükür

İman dolu nefesimde nefestir, Şükür

Geceme gündüze, ele göze, aşa Şükür

Dalâlete atmadığına, hidâyete Şükür

Zikreden dile, mevhibeli kalbe Şükür

Ruhumun kumaşına, işleyene Şükür

Üzerimde parıldayan tecelline Şükür

Usandırmayan kulluğu yaşatan Şükür

168
Yakaran arı vicdanıma, hiçliğime Şükür

Bereketli geçen gençliğime, yaşa Şükür

Duâlı geçen ömürde dinin yarısı Şükür

İhlâs’a, samimi sarsılmaz imana, Şükür

Toronto, Kanada

02 Haziran 2012

169
Tevâzu

Merhamet, afv eden af edilir

Gerçek tabiatın tez fark edilir

Kaliteli insansa baş göz edilir

Karakter gizlenmez açık edilir

Güzel ruh, meyvesinden bilinir

İncitmez kimseyi seviyesi bilinir

Öfkesini yenen belada tiz bilinir

Gösterişli tevazu, sözden bilinir

Tevazu kibirle karışmaz seçilir

Altın kömürden bir bakış seçilir

Yaman ruh yahşiden berk seçilir

Cennet öper, alnında nur seçilir

Firavunda soğuk mühür okunur

Zalimde kibir edepsizlik okunur

Nefsi gemli pak yüzünden okunur

Hayalıda şefkat kalpde aşk okunur

Hilmiyle tek cehennemden korunur

170
Küçükler iki dünya da açık korunur

Hiçlikte kaybolan, varlıkta korunur

Hatasını bulan hatasından korunur

En Sevgili’yi seven sayılır, sevilir

Sevilen sevmez teveccühü, sevilir

Üstünlük taslamayan kulsa sevilir

İnsanlıkta sade gülse sevilir, sevilir

Toronto, Kanada

31 Mayıs 2012

NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan berk hızlı, süratli, tiz tez,
erken, yaman kötü ve yahşi güzel anlamlarına gelmektedir.

171
Tevbe

Yanıyorum ırak zemherilerde tevbe ateşine, nedir bu vecd u iştiyak

İçi sevgi, ilim, irfan, hasret, özlem dolu derin aşk, bu şevki iştiyak

Başkalarını hayret içinde bırakan hal dehşet, aşk u vecd ve iştiyak

Allah aşkına yanmak, cezbi bağlılık, tevbem kulluğa sevki iştiyak

Tevbem iki damla gözyaşımla süslenmeden isyankâr firardayım…

Yapayalnız tenhadayım, dostum yok, dertliyim yine tenhadayım…

Efendisinden kaçan bir köleyim, özü kül Yusuf gibi zindandayım…

Gecenin koyu karanlığında duayla çiçek açan vicdanıma ayineyim

Ben kimim, nerdeyim? Bu yabancılar da kim? Ruhânilere yoldaşım

Neden İbrahim(as)’i yakmadı da ateş beni aşkın pek hararetli yakar

Ateşin, aşktır yanarım ne kadar yüreğime zemzemden saf su serpsen,

Susuzluğumu sende fark ederim, suyu da senle aşk şarabı diye içerim

Vicdan, kalp, akıl, ruh dile gelir: Affeyle Allah’ım hakkıyla bilemedim!

Af et Allah’ım, sen öğrettin tevbeyi, nisyana müptela beşerim unuttum!

Avuçlarıma yanağıma damlayan acıtan gözyaşı yakıcı, günahı bilemedim

Kalbimi, vicdanımı, ruhumu yakıp kazanmıştı sıcaklığını, şaşarım unuttum

172
Tevbe için dökülen gözyaşı yakıcı bir kezzap, pişmanlık vadisinde nefis

Boydan boya geçmiş, tevbe kapısına gelip Rabb’ine el açmıştır kul nefis

Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”turda şeytandan meleğe sığındı nefis

Yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmeye geldi nefis

Efendimiz (sas) der: Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibi temiz

Tevbe, af kapısı sonuna kadar açık, günaha batırmaz, müjdeli mümin temiz

Ne büyük bir çıkış, haber bu, günaha dalan boğulmazda kurtulur, kalır temiz

Ne güzel bir din İslam, bir arınma vadisidir tevbe, Rabbin evi kalp hep temiz

Kitchener, Kanada

20 Temmuz 2012

173
Tevhid

Yaşam Sevgili’de devamlı Bir’e doğru

Çoğunluk dünyasında Bir O’na doğru

Yek’tir Bir kesin, aşık Tevhid’e doğru

Vahid’de Tek Ehad O Vahdet’e doğru

Kutsal gerçekte sonsuzluk, O tek doğru

Eşi benzeri yok, cümleden evladır doğru

Yer ve zamandan münezzeh, Rab doğru

Alemler tecellisiyle okunur, Allah doğru

Güneş birliktir, aynaları Vahdet’e doğru

Herkesin gözünde farklı Rahman, doğru

Kur’an tecellisiyle konuşur Rahim, doğru

İlk derece Hz. Ahmed Muhammed doğru

Tüm ilimlerin kaynağı sınırsız tecelli doğru

Sonsuz kimliktir bilinmez, aşkı zuhur doğru

Güzellikte mükemmel O gölgeler tek doğru

Perde sebep gizler, kapasiteye göre doğru

174
Yardımlaşma dayanışmayla bilinir, O doğru

Mizanda harmonide parlar, Azim’dir doğru

Arşı tahtı alemlerin tepesinde, Hakim doğru

Şehadetden lahutiye geçen bilir, gayb doğru

Mülk aleminde dolaşan anlar, söyler tek doğru

Ruhlar alemine ulaşmayan kul ne bilir, ne doğru

Çoklukta birlik, birlikte Vahdettir, doğruya doğru

Bilinmezler O’nunla bilinir, Vahdet ü Ehad doğru

Toronto, Kanada

27 Nisan 2012

175
Uyuyamıyorum

Kalbim yaralı, yıkık gönlümle metrûk bir harâbeyim

Araftakiler çarpar, duâ bekler, ben muhtaç vîrâneyim

İlacım olsa kel başıma sürerdim, kalbi yaralı hazîneyim

Dert babasıyım, dermansız derde dûçâr olana âyânîyim

Uyuyamıyorum, 14 gündür dik ayaktayım, şâhâneyim

Yemeden içmeden kesik, ismini sayıklayan âvâneyim

Çaresi bilinmez derde düştüm, yanar kebâbı püryanım

Medet Rabbim, kapında aşkını arayan deli dîvâneyim

Gecelerim boyu ağlarım, gece gündüz rüyamda pîrim

Sırılsıklam âşığım aşkına, önümde arkamdasın bilirim

Uyur uyumaz diri aşkınla fırlarım yerimden, aşka şîrim

Sözlerim lirikleşir seni anlatır, fışkırır dilimden şiirim

Sen ile ölümsüz aşka talibim, kudurdum doymam açım

Aşk bâdesini içtikce susan berduş sarhoşum, aşka açım

İnanmazdım aşka, küçümserdim, inan pişman çok açım

Güneşten böceğe hep seni sordum, Ölümsüz Dost’a açım

176
Samimi niyetim, kalbim kurtarıyor tevhidi, tek davayı

Vazifem tebliğ, ögüt, telkin, nurun sahibi korur davayı

Karışmam Mütevekkil’in işine Azîmdir, kaldırır davayı

Davamın delisiyim, uyuyamam, yemem anlatırım davayı

Toronto, Kanada

30 Haziran 2012

177
Vasiyetimdir: Ölümü öpün

Ölümsüz aşka gülerek öldürenlerle öz ölümü öpün

Tevekkül, teslim, tefvîz, tevfîk, Rab aşkına ölü öpün

Güveni tam, kimsesiz gönlü sev, Sevgilide ölü öpün

Açık dergâhım, kalbim her insana, aşkta ruhu öpün

Gayretle tebliğe memurum, davamı sevin, âşıkı öpün

Belki köpekten beter bir Kıtmîrim, nankör, vefasız ölü

Vakitsiz anıran eşeklere hep acı, kitap yüklü eşekler ölü

Ölümü ölmeden sevin, öpün, acıyın, bunak Ulu Şâir ölü.

Aşkımızı, sırrı deşifrede zehri içip öldün oysa ölüm ölü

Hakkını helal et, bari cennetde evlen, bu şehidin aşkı ölü

Doğruya doğru der eğilmez bir sözün, yok hiç tıraşı, telaşı

Tüm sesleri Hakka vurur, yok başka ölçü, ayar mihenk taşı

Dik duran diklenmez yürek tek atar, yalnız, yok hiç yoldaşı

Bir ayağım sağlam basar, öteki âlemi gezer, sensin tek adaşı

İhsân et, buyur et kapına kapında kölen, kulundur gözü kaşı

Görsem ki evliya bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne!

Güvenmem, belki istidraçda yüzer, denemez canım bana ne!

Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, tecelli mucize mi ne!

178
Uçmaksa marifet sineklerde uçar, bırak gururu, yoksa aşk ne!

Paylaş hayallerini, uçalım ankayla Kaf dağı ardına, gel bana ne!

Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç

Tut elimden, kimsesizim, cüzi ilmim, o desti kudretine muhtaç

Tüm kapılar kapansada kapında gedâ şefkatli Rahim’e muhtaç

Sebepler tükendi, aç gönlümü ilâhî aşkım inayetine pîr muhtaç

Kalabalıklar içinde yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindanda muhtaç

Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret eder, kızarım

Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, yoksa yolda azarım

İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden Sezar’ım

Zayıf, naîf kulunum, tevekküle yapıştım, aşkıma destan yazarım

İzin ver seveyim, duysun herkes aşkımızı, âleme, fezâya kazırım

Lütfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum

Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum

Razıysan tevfîk et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum

Yaradana doğduğumdan pîr u pâk dönen kasr-i emele kul oldum

Tek bir tûlî emel girmedi rüyama, Azîmden aşkına âşık kul oldum

Kitchener, Kanada

02 Temmuz 2012

179
Yakaza

Gözlerim uyur, rikkâtli kalp uyanık, şâkir uyumaz

Ruhum sevgiye vecdle açık, ruhum dolaşır uyumaz

Rahmetine susamış gönlüm, özde deli âşık uyumaz

Özlemiş, kanamış vicdanım, Sufi kalp gözü uyumaz

Gaflet uykusunda insanlar, nefis ancak ölümle uyanır

Uyanık fitne kavurur, yıkar, derdi zor konuşan kınanır

Cahil bilmez uçurumda dolanır, garipler rüyada sınanır

Tavan dinlemezse tabanı, o A’raftakiler A’raf’ta uyanır

Kimi kalp kırar, kimi kalp yapar, ikiside insanlıkta şahâne!

Yaşatmak için yaşayan ayakta kalır, gerisidir kayıp âvâne!

Davan varsa insansın, yıkık gönüller aşka yabancı virâne!

Candan maldan geçen satın alır nefsini, satmayan divâne!

Kalbindeki haşyet ruh zekandır, fıtratın tekce Hak yola uyar

Tuzaklar, tepeler O’nunla aşılır, bilmeyen naif, şeytana uyar

Bozulmamış tabiatın, kimliğin, huyun suyun, o cennete uyar

A’raf’ta simasından belli, kim cennete kim cehenneme uyar

180
Ruhun aydınlık ikliminde berrak, tertemiz tecelli solur, âr arar

Kalbinin saati hamde şükre ayarlı, tevekkülle atar, o aşkı arar

Zâkir olmuş dilin esmanla yanar, inletir garip bülbül gibi bizâr

Yakazaten ruh görüşür, huşuyla kalp dinler, vefalıdır tek Yâr

17 Mayıs 2012

Toronto, Kanada

NOT: 21 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler köşesinde yayınlanmıştır.

181
Yakîn

Ufkum, hülyam ukbâda, bir ayağım pergelse yerde

Dervişim, tecellini, işaretini okurum, şâhidim yerde

Kâinat kitabını, Furkân’ı zikreyler dilim, şâkir yerde

Vicdan hazinem Sen’i konuşur, nâmerde her merde

Sorgulamam sonsuz ilmini, esman ilmin bana yakîn

Taklit değil safî imanım, meydan okur tahkîke yakîn

Hak bir Ehad, İlme’lyakîn, Ayne’lyakîn, Hakk’el yakîn

Alem-i Gâyb’da Şehâdet’te inancım Rahman’a yakîn

Kim sual edebilir ilmi amelini var iken kudreti izzetin

Gölgeler gölgesidir kullar ilmi, âlimin yanında izzetin

Sîreti sûreti bilen Sen’sin, bilinmez Azîm olan izzetin

Hamd Celal-i vechinle yüce sultanlığına, büyük izzetin

Bilirim, ölümsüzlük şerbeti ki içimde gizlenen bir tohum

Dileklerim küçük, davan büyük, dilersen saçarım tohum

Mûridîm muradına, izninle atılır ukbâna dünyada tohum

Sen’den başka güç arayan nâdân küf eker, çürük tohum

Aç, genişlet göğsümü, dest-î kudretinden bol inşirâh ver

182
Sonum, başlangıcım, âh kalbim elinde, ne olur felâh ver

Yeminler olsun, Sen Rabbim ben aciz kulunum, salâh ver

Artır yakînimi, çaresiz aşkıma, dermansız derde bî ilâç ver

Sadık, vefâlı, garip yolcun yolda şaşmaz, kutlu davan emin

Niyetim, ihlâsım, kalbim kâvî, adım Rüyeti Şîr Fârûk’ul emin

Kulaklarım sadece Sen’i duyar, damarda dolaşan kan emin

Gözlerim görmez başkasını, tek aşkım Allah’a yakînim emin

Toronto, Kanada

03 Haziran 2012

NOT: 11 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.

183
Yeni bir dünya kuruyorlardı

Onlar, adanmış ruhlu önden giden atlılardı…


Onlar, başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı…
Onlar, bilinmekten kaçan meçhul kahramanlardı…
Onlar, “Türk Dünyası”na sevdâlı arı gönüllerdi…
Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi…
Onlar, Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesiydi…
Onlar, idealizmin türküsünü çalan son efsâneydi…
Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, emeği alın teriydi…
Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi, “yerli”leriydi…
Onlar, ecdatın şuuraltı kredisinden bize yâdigârdı…
Onlar, ana kuzusuydu ama “cesur ihlaslı çocuklar”dı…
Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan saf gönüllerdi…
Onlar, kolektif destanın yılmaz sıradan neferleriydi…
Onlar, Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlılarıydı…
Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedileri, Kıtmir’i idi…
Onlar, hicret ufkunda gemileri yakan ilk muhacirlerdi…
Onlar, yeni bir dünya kuruyorlardı…

Toronto, Kanada

08 Temmuz 2012

184
Yola Devam

Eller ne derse desin, sevmeye, yola devam

Lazım değil dargınlık, dosta selama devam

Ver malını canını, Hakka giden yola devam

Özünü aslını unutmadan yaşamaya devam

Elinde Kur’an, dilinde kelamı, o zikre devam

Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam

Maksadın Hakka hizmet, terki terke devam

El elesin Hak dostlarıyla, düzgün yola devam

Ecdatını dosdoğru temsille, o kutlu söze devam

Sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam

Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle devam

Haramı helalı bilip, kılı kırk yaran yolla devam

Şimşek olup yağmur gibi yağdırmaya devam

Yeryüzüne o kardeşliği yaymağa, aşka devam

Her gönüle kapı açıp, kalp kırmamaya devam

Cümle aleme dostuz, Hak davaya, yola devam

Toronto, Kanada

28 Nisan 2012

185
Yolcu

Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var


Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var
İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var
Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz

Yol uzun, yol bozuk, tepe engebeli, çetin has yolcu dertli
Manzara herc ü merc, bilmem ki insanlar niye boş niyetli
Para, söz, makam, şan, şöhret, ihtiraslar kopkoyu kasvetli
Güven tarumar olmuş, dini ahlak sükut, nazlı nazlı gideriz

Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal


Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal
Boş avuntu idi bizimki, ne eşitlik, adalet kaldı ne de mal
Ayağınızda pranga, öz vatanınız da parya, ağlar gideriz

Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz


Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz
Yürekler yahşi yek atsa, Fizandan duyulur gür naremiz
İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz

Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülkü de yalan dünyaya


Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya
Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya
Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz

12 Nisan 2012

Toronto, Kanada

NOT: Bu şiir www.herkul.org’da Sizden Gelenler’de 16 Nisan 2012′de

yayınlanmıştır. Şiirin ilk orjinali 1992’de Azerbaycan’ın Kürdemir kentinde yazılmıştır.

186
Şiirin 1992′de yazılan ilk hali aşağıdaki gibidir.

Arzuhal

Bakü’den yolcuyuz Kürdemir’e, sık sallanan.

Hoplaya zıplaya, çukurlarda eli kolu bağlanan.

Beşikteki bebe gibiyiz, çaresiz halimize ağlanan.

Aslında arzuhalimize dağlanan sinemizle gideriz.

Yol uzun, yol bozuk, engebeli, has yolcu dertli.

Manzara vahim, bilmem ki insanlar neye niyetli!

Para, söz, makam, herşey olmasa ki tam senetli.

Güven tarumar olmuş, ahlak sükut, nazlı gideriz.

Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal.

Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal.

Boş avuntu idi bizimki, güya herkes eşitti, müsavi mal.

Ayağınızda pranga, öz vatanınızda parya, ağlar gideriz.

Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz.

Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz.

Yürekler tek yahşi atsa, Fizandan duyulur gür naremiz.

187
İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz.

Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülküde yalan dünyaya.

Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya.

Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya.

Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz.

Güneş doğmuş, batmış ne çıkar, elbet nurun yarını var.

Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var.

İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var.

Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz.

3 ve 7 Nisan 1992

Bakü ile Kürdemir arası otobüs, Azerbaycan

188
Zikir

Zikrî lillâh kalpde aşkın özü, dile pelesenk

Görünmez tecellilere hâyrân ruha ne denk

Hayal edilmez zevkler yüzyıla bedel, denk

Alem konuşur lisânı hâliyle, kalpde o zenk

Zulmet dağıldı esmanla, kör nâdâna yazık

Aldanmışım cüzî ilmime, aşk ruhuma azık

Ne âciz ne zavallı hiçim, ölen esmaya yazık

Yalanmış aynalarda aksim, zikir kalbe azık

Şükür ki tez uyandım, bende nâkşın Rahim

Işıklandı ömrüm, ummandır aşk-u Rahman

Andıkca Sen’i irfanın göründü, affet âmân

Kürsün arşın ferşinde benden kuru saman

Huzurla barışan kalbimdesin Bâsîr, ya Şehît

Ölmeyen letâifini diriten Hayy’sın, ey Şâhît

Temizle lekeli kalbimi ey Kuddüs, yap ahît

Ahdî emanımızı yenile Akâbe’ye denk ahît

189
Tüm güzel isimlerini bildir, bilinmez Sultan

Gedâya gedâlık yaraşır, ey gönlüme Sultan

Göster tecellini izninle, doğ kalbime Sultan

Ayrılmaz, zikirle vururum kapını, ey Sultan

Toronto, Kanada

03 Haziran 2012

190
Niyaz

Yârabbi, sâlih kullarına karıştır, kıl niyaz ile kerem

Tecellin doğar, aşk aramızda dolaşır, eyle bol kerem

Ne mutludur Habibini gören, görmüş olan bahtiyâr

Ne mutlu âlemde aşkı gören, seyrini seven bahtiyâr

Kur’ân gelini peçesini kaldırmaz, kıskançtır

Gıybet eden havada uçsa Furkân kıskançtır

İmân ülkesini emniyette görürse peçe açar

Tûl'i emel kalbin değişirse iyiliğe kapı açar

Kimi namaz kılan vardır, zihinde kahvehânede

Kimi sarhoşun libâsı çirkin, fikri Hû âşıkhânede

Hırkası süslü, niyazsız biri cehenneme yaklaşır

Niyazı sağlam garip ayılamaz, cennete yaklaşır

Bilgine aklı perde, Rabbi tanımaz niyaz eylemez

Ne olur bilseydim, kim âlim, kim niyaz eylemez

Şüpheden kurtulsa nice putlara tapar, sakil içer

191
Mutmâinne evlâ, Levvâme'den kıymetli ant içer

Her aşk şarabı içen sarhoş olur, düğün gereksiz

Cümle bilse bilmese ne yazar ki şöhret gereksiz

Kibir fışkırsa davulcu zurnacı yeri göğü inletir

Hevâ ile heves ehliyle oturan şaşı âlemi inletir

Müflistir zâhir, kendini padişâh, Karun sanır

Benzi sapsarıdır, gönlü boş, sanki erdim sanır

Ne maldan mülkten razı, ne aşk-ı Hüda'yı sever

Başkası ne derse önemli, şeytanı Hak diye sever

Zengin nâdân, âr derdine razı, şifayı helak sanır

Gitmez tabibe dermânı derde zehir bühtân sanır

Asrın akılısı mayhoş gönlüne düşen sâf aşkı sever

Rezil rüsvâ olur, aşk nöbetini Hak’tan bilir sever

Kiralık ağlayıcı nevvâheler sarmış her yanı

Fazileti yok ki ağıt yaksınlar, harap her yanı

Rasûl ışığı pâk gönle düşerse, cevher nur saçar

192
Aşkla göze bir baktıysa başkalarına aşk saçar

Sevgilim benim içimdedir, özde aşkın zârı var

Hatib-i Edib'den aşk satın alan âşığın Yâri var

İkimiz bir beden içinde tek ruhuz, dil tercümân

Şânı yüce olanı ulular dil, aşkı zikre tercümân

Gönlün kadir kıymetini gönülsüz niyazsız ne bilir

Kalp ikrâr etmezse birliği, hâfızın zikrini kim bilir

Teşbih ile tesbihi karıştıran tevhîdi çekse boşuna

Rabbini anan dili cândan anar, gerisi hep boşuna

Kitchener, Kanada

1 Kasım 2012

193
Kurban Bayramınız Mübârek!

Bugün kurban bayramı, gurbette ilk kurbanım

Dün akşam başladı kar, tipi; tam arâfe gecesi

Fırtınayı unuttu bir milyon Kanadalı Müslüman

Erken koştular câmiye, sessizce şafak sökerken

Saflar sıktı, huşu hudu içinde kılındı namazlar

Gurbette bayram bir başkadır tatlı, acı ve buruk

Hem sevinç yaşanır bayramda, hem keder iç içe

Herkes vatan kokusu duyar, muhabbet soluklar

Onca zaman buluşmayanlar kucaklaşır, dertleşir

Hicrette kerâmet vardır dedi Nebi: Tastamam doğru

Bu benim üçüncü hicretim, kelime, mefhum yâd değil

İstanbul, Bakü gurbet değildi, Toronto, Kanada gurbet

Gurbet gurbet içinde, bilinir kurbet, bayram ayrı gurbet

Allah hayırlı etsin bayramınızı, garibe bir duâ lûtfedin

Kanada İslam’ı yaşıyor, üçü eksik: İmân, ihsân, tevhid

Adalet, kul hakkına, emanete riayet, doğru söz burada

Dil, renk, cins ayrımı gözetmeden münâsebet burada

Din, vicdan, teşebbüs hürriyeti, hayırda yarış burada

194
Müsâvat, eşit muamele, hukuka saygı insanlık burada

İman neşv ü nümâ ederse İslam Batı’dan doğar bu sefer

Resûl-i Edib’in öngördüğü gün belki kıyâmetden yakın

Gemileri yakmak kolay değil, atın buzdan eneyi denize

Anadolu’da onca medeniyetin yirmisi hicret eden güruh

Sıcak döşekte yatarken kurulan hayaliniz hüsnü kuruntu

Rehâvet, evlad ü ıyal, mal mülk, şan ayağınızda pranga

Hangi sahabe, çileli veli, er memleket yatağında ölmüş?

Ekonomik kriz, psikolojik bunalım; pek canınız sıkılmış!

Siz kesmezseniz göbeğinizi Rab keser rızkınızı, amelinizi

Bazen öylesine savrulurcasına aşk, maziyi silmek gerektir

Hiç umursamadan, takmadan, ince dokuyup sık elemeden

Belki de kelleyi koltuğa alıp yaşamak, hür dolaşmak gerek

En azından denemek, ruh kuşumuzu uçurmak gerek usulca

Gurbete alışmak, vatanın tozunu, toprağını özlemek gerek

Her neyse sevdiğini, lüksü şatâfatı, arzularımızı terk gerek

Sözü çok uzattım, dert büyük, bayram tebriği şiire bahane

Gurbetde bayram yaşanmadan gurbet şâirliği ne mümkün

İslam’ı yaşayarak tevhidi temsille alperen olmak mümkün

Toronto, Kanada
06 Mart 2001

195
Sakın O Zaman

Yalan söyleme sakın

Kalbin tel tel dökülür

Doğru konuş o zaman

Dile bal şerbet dökülür

Politika yapma sakın

Yüzün kapkara kesilir

Ruha işkence yalan

Benzin sapsarı kesilir

Yapmacık olma sakın

Neye yarar ruh çıplak

Rabbinden dile âmân

Firavunlaşandır çıplak

Uçan söz, yazıdan sakın

Kalem yazar, akıl unutur

Fitne varsa kaç heman

İhlâs kazanır, âsi unutur

196
İlmi ara, boşluktan sakın

Akıllıdan belki zâhid çıkar

İmânı var, kalbinde az izan

Kâmil insan dervişten çıkar

Şâkirt üçtür dörtten sakın

Medrese şâkirdi âlim olur

Askerse idarecidir o zaman

Tekke şâkirdi ise eren olur

Dostuna vefasızlıktan sakın

Sâdıklar şehitlerle bir dirilir

Simâsında yalan yok her an

Kalbi ruhu bir atar, aşk dirilir

Brantford, Kanada
24 Ocak 2013

197
"Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek
vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir
gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler.
(Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O,
fasıklardan başkasını saptırmaz." BAKARA:26

Sineknâme
Yunus yükledi sıkleti sineğin kanadına

Kırk kağnı çekemedi, çekti kahrı sinek

Kimyâger sinek pâkladı kadri kararınca

İmhâ eder mikrobu nâme hakkın sinek

Elsiz ayaksız minik arı yedirir tatlı balı

Hor görme, küçümseme küçücük sinek

Bilmezsin ki, sinek zehirden yapar balı

Zehri değişime uğratır itaatkâr ol sinek

Duyun ahâli, bırakın sinek düşmanlığını

Nice sâri hastalıkları önler şâhâne sinek

Yıkar zehri, sağlar tertemiz hava akımını

Şükür bol yarattı Yaradan, boldur sinek

Kimi yaldızlı, kimi altın desenli parıldar

198
Yıldız böceğine benzer ışığın nurlu sinek

Mızraklı eşkıya yaban arısına bir vızıldar

Eşek arısından kurtarır cihanı kara sinek

Kudret helvâsını yer pis böcekli ağaçtan

Çoğu zaman kirli bulaşıkları yıkar sinek

Zehri emer, şifalı şurubu çeker ağaçtan

Kimi zaman zâlim Nemrud’u yıkar sinek

Tebelleş olur erkek incirin kurtlu özüne

Ocaklara diker incir ağacını, yayar sinek

Nice çiçekler ağlar döllenmez özü özüne

Lisan-ı hâliyle Sübhânallâh dedirtir sinek

Elini yüzünü hep yıkar, abdest alır daima

Gurbette, yalnızlıkta dost, arkadaş sinek

Rûku ve secde eder kullukta örnek daima

Gelir namazda kafana konar, uyarır sinek

Bir kanadı zehirsiz, bir kanadı zehir onun

199
İkisini batırsan yemeğine panzehir sinek

Kuddûs’ün sıhhıye memuru nezâfet onun

Haksızlık etme emeğine beriyyedir sinek

Sinek risâlesinde Rabbin kahraman askeri

Baharda badem ve zerdaliye yapışır sinek

Sivrisinek, pireler gibi fıtrî hacâmat askeri

Mikroplu zehirden balı çıkartır cins sinek

Sineği kovan, öldüren insan dengeyi bozar

Mikrobu nakletmez, temizler kâinatı sinek

Hikmeti anlamayan insan azar, ezer, bozar

Ders alsan hocandır istihâle makinesi sinek

Kitchener, Kanada

25 Aralık 2012

Herkul.org’da 31 Aralık 20112’de yayınlanmıştır

200
SON ŞİİR: HİÇ ŞAİRE NASİHAT
Narsist Dervişe Nasihat!

Avamın semasını dolama diline ey derviş yoksa nefsi derdine düşersin

Havasım der kasılır, Hak yola ulaştım sanır, egona doğru sema edersin

Aheste revlik eyleme ey derviş yoksa Hak kervanından cüda düşersin

Şeytan vermesin sana teşviş bir keman kaşa kendini zebun edersin

Bilmez de yardan gizlersen halini o dem yârını kaybeder ağyar eylersin


Sakın unutma nefis denen zalimi yoksa sofrana şeytanı sağki eylersin

Rıza yoksa gönlünde zikrinde fikrinde dünyayı kendine maksut eylersin


Yetimin rızkını elinde tut her dem yoksa zalime varidatını taksit eylersin

Bir lokmayı kendine haram edip bir hırkaya sırtına giysen de giymesen de
Marifet ufku yoksa eğer sende kendini cahile cühelaya rüsva eylersin

Ağyarla düşüp kalksan her dem çağırsalar seni işrete gitsen de gitmesen de
İlim irfan ister dünya denen bu diyar yoksa işreti kulluğa tercih eylersin

Başında baykuş tünemiş Sarayı hamamı viranedir bunlar desen de demesen de


Ne viraneler var bağrında hazine saklar, sen de hazineye kalkar virane dersin

Sözüm sanadır ey derviş bu yol erkana riayet ister, sen uysan da uymasan da
Sövene dilsiz dövene elsiz gözsüz gönülsüz olmazsan sen Muradına eremezsin

16 Temmuz 2012

NOT: Bu şiirin sadece ilk beyiti bana aittir, kalanı Ahmet Mevlana adındaki meçhul bir
şair dostumundur. 16 Temmuz 2012’de herkul.org da yayınlandı. Avamın seması ile
havasın seması arasında arasında ne fark olduğunu soran Sufi derviş dostuma, en
başta kendini beğenmiş nefsime ve egosu yüksek hizmet erlerine okkalı nasihattır. Bu şiiri
defalarca okudum. Belki bana yazılmıştır veya ben öyle algıladım. Belki de size anlatıyor…

201

You might also like