You are on page 1of 9

KIZ İSTEME

KARAKTERLER

-Nebahat-Şükrü-Erkek Komşu-Bayan Komşu-Filiz-Maktum-Nuri-Gönül

(Nebahat anne, Şükrü baba, Filiz, Erkek Komşu ve Bayan Komşu sahnededir. Sol tarafta baba kız ve
komşu, sağ tarafta anne ve kadın komşu durmaktadır. İki taraf da birbirleriyle el sıkışırlar.)

Nebahat: Ah Suna’cığımm.Bayan Komşu Suna: Al kardeş, benden de bir mikser.Nebahat: Ay sağ


olasın. Nezahatlerden de 2 düdüklü tencere geldi ama mutfakta koyacak yer kalmadı.Bayan Komşu
Suna: Mutfakta yer kalmadıysa sen de tuvalete koy.Şükrü: Aaa tuvalette mikser olur mu? Ne
karıştıracaksınız orada?(İçeriden iki adam, 2 tekli koltuk getirir. Başka bir adam da sehpa getirir.)

Erkek Hamal: Hayırlı olsun efendim bunları Selma abla gönderdi. Takımın geri kalanıymış.Nebahat:
Ay sağ olun valla yoruldunuz. Çok teşekkürler.(Adamlar çıkar. Baba rahatlar.)

Şükrü: Oh be. Şu iş de bitti ya, artık rahat rahat yayılabilir…Nebahat: Aaaa oturma! Şükrü: Ne
oldu be?Nebahat: Altında yumurta pişirme makinesi var. (Koltuktan kucağa alır.)Şükrü: Yumurta
pişirme makinesinin kanepenin üstünde ne işi var?Nebahat: E bugün gelecekler ya!Şükrü: Yumurta
pişirmeye mi?Nebahat: Hııı. Şükrü: Kim geliyor? Bir şey söylemiyorsunuz ki! Nebahat: Soruyor
musun?Şükrü: Kim geliyor?Nebahat: Gel şöyle yanıma. (Fısıldar) Kızı istemeye gelecekler ya
bugün.(Sessizlik olur. Baba, kızına bir bakış atar.)

Filiz: Ehehehehe. (Şımarık bir kahkaha atarak sahneden çıkar.)Şükrü: (Taklidini yapar.)
Ehehehehehe. Siz kadın milleti böylesiniz he. Evlenince başınız göğe erecek. Nebahat: Ne var?
Harika bir kısmet. Oğlanın ailesi çok zenginmiş. Çocuk da çok iyi çok efendi bir çocukmuş. Daha ne
istiyorsun?Şükrü: İyi tamam anladık da yumurta pişirme makinesini mi almaya geliyorlar yoksa kızı
mı almaya geliyorlar.

Nebahat: Yahu dımdızlak eve mi gelsinler? Allahtan toparlandık. Komşular yardım etti. Her şeyimiz
var.Şükrü: Şuraya da iki tane yoğurt makinesi koyalım.Nebahat: Hadi hadi sen de.Filiz: Anne! Anne
üst kattakilerin gönderdiği çamaşır makinesi banyoya girmiyor. Nebahat: Girer kızım, it biraz.Filiz: O
zaman makine banyoya girer. Ama başka kimse giremez. Şükrü: Siz de misafirlere sulu şeyler ikram
etmezsiniz. Onlar da banyoya girme ihtiyacı hissetmezler.Nebahat: Bak ne güzel halletti baban. Al
şunu götür. Dikkat et, kırma. Şükrü, bak ne diyeceğim sana. Oğlanın ailesi için çok açık sözlü
insanlardır diyorlar. Gözünü seveyim bir pot falan kırma. Ağzından bir şey kaçırma.Şükrü: Yahu niye
kırayım? 20 senedir beni niye aptal yerine koyarsın ya?Nebahat: Her şeyi açık açık
konuşurlarmış.Şükrü: Konuşsunlar. Benim de ağzım var. Ben de konuşurum.Nebahat: Tamam.
Böyle kısmet bir daha ayağımıza gelmez.Şükrü: İyi, anladık. Ben de gidip tıraş olayım. Belki beni de
beğenirler.Nebahat: Amaan! 20 senedir bir kerecik bile lafımı dinlemedin ki be adam! (Sahnenin sol
ön kısmından çıkarlar. Ardından Diğer ailenin anne, baba ve oğlu sol arka kısımdan girer.)

1
Nuri: Vallahi 20 senedir bir kerecik olsun lafımı dinlemedin ki be kadın!Gönül: Ne oldu?Nuri: Ya bir
ev böyle mi bulunur? Bunun adresi yok mudur hatun, niye böyle yapıyorsun canım? Gönül: Var,
sinirlenme!Maktum: (Kekeler.) Üç.. üç.. üç….Nuri: Üç buçukta mı bulacağız? Maktum: Üçü.. üçuv
üçççuv..Nuri: Çukurcuma’da mı? Çukurbostan? Çubuklu? Çorlu? Çorum?Maktum: Çuhadar!Nuri:
Ha Çuhadar! Maktum: Os hos hos…Nuri: Çuhadar Sokak.Gönül: Haaa Çuhadar Sokak 10 bölü 1
yazıyor gazetede.Nuri: Yazıyorsa söylesene kadın. Çocuk ruhunu teslim ediyor burda “üçüv üçüvüv
üçüçüçüv “ diye yahu. Televizyon için ne diyor?Gönül: Satılık televizyon. Sahibinden az kullanılmış
televizyon satılıktır. Nuri: Anlamadım, sahibinden daha mı az kullanılmış bu televizyon?Gönül: Hayır
canım, yani sahibinden.Maktum: En.. enen..nen… nen… neden a-a-a-az kullanılmış tet-televizyon
alıyoruz?Nuri: Yenisi pahalı kafasız oğlum.Gönül: Aşk olsun. Yani aşk olsun bey. Senin gibi bir tüccar
pahalılıktan kaçar mı?Nuri: Kaçmazsa ona tüccar denilmez. Ben o parayı 4 defa döndürürüm. O
televizyonu bedavaya getiririm. Sen elinin hamuruyla tüccar işine karışma bakayım. Zaten ayaklarıma
kara sular indi, yoruldum. Ucuz, pahalı. Gidelim alalım televizyonumuzu. Götürelim koyalım evimize
böyle kütüphanemize, ansiklopedilerin arasına şöyle. Pijamalarımı çekeyim, kaşına kaşına, burnumla
oynaya oynaya güzel bir seyredeyim. Sen de güzel bir çoban kavurma yaparsın.Gönül: Oldu.Nuri: Bir
de çoban salata.Gönül: Oldu.Nuri: Bir duble de çoban rakı.Gönül: Oldu.Nuri: Ne “oldu” Çoban rakı
var mı len?Gönül: Ah, yani aşk olsun. Etler sende, değil mi? Nuri: E onu bari dil….Maktum: E-eve—
hev-hehevvpsi bende. Uku-ku-k-u-kuk-uuk-uku-kuşbaşı. (Baba tip tip bakmaktadır.)

Nuri: Edebiyat dersinde bizim oğlana Han Duvarları şiiri düşse, bu şiiri bitirene kadar hoca rahmetli
olur. Hem kekeme hem geveze. Nebahat: Senin taksitçiliğin yüzünden olmuştur. Taksit taksit
konuşuyor çocuk.(Baba tip tip anneye bakar. Sitemlidir.)

Nuri: Nasıl baktığımı anlıyorsun, değil mi? Sokak ortasında beni çıldırtmak için niye böyle
konuşuyorsun? Eşek kadar olmuş çocuk. Her şeyin farkında. Bu çocuk konuşamıyorsa senin yüzünden
konuşamıyor. E tabi senin yüzünden, benim yüzümden mi konuşamıyor? Niye konuşturuyorsun beni
kadın? Sokak ortasında? Bağırma! Yavrum daha şuncağız, sübyan. Yeni tay tay duruyor, ana diyecek.
(Yeni yürüyen bebek taklidiyle) “Ana ana ana ana” diye geliyor, “Anan şöyle etti, anan böyle etti
dırdırdırdır vırvırvırvır mırmırmırmır” yavrum böööyle kalıyor. Baba diyecek “baba baba baba” diye
geliyor, “baban şöyleydi baban böyle etti beni kimler istedi vermedi şöyle oldu böyle oldu vırvır
dırdır” yavrum içine atıyor. İçine ata içine ata yavrucak, şimdi çıkaracak, tutututu tutukluyor. Senin
bu dırdırın beni de prostat yapacak. Ben biliyorum başıma geleceğini. Yavrumu psikolocik olarak
bunalıma ittin kadın.Gönül: Psikolojik, anam. Psikolojik.Nuri: Aman ha “jik” ha “cik”. İkisi de psiko.
Ortaokulu bitirdin diye başımıza psikolog olma. Bizde mektep medrese gördük. Biz de kitap okuduk.
Biz de mürekkep yaladık. Biz de gazete yedik. Aman o neydi işte. Maktum: BBbb-b-ababab-baba! On
numara!Nuri: Allahtan gözü görüyor. Gel. Gelin bakalım. Gelin bakalım. (Sahnenin sağ ön tarafından
çıkarlar. Kapı zili sesi.)

Nebahat: Ay geldiler. Geldiler! Şükrü beni yalnız bırakma, geldiler.Şükrü: Tamam, sakin ol. Seni
görünce kaçacaklar nasıl olsa. Nebahat: Amanın! Amanın efendim! Hoşgeldiniz!Nuri: Aman,
bekliyorlar!Nebahat: Hoş geldiniz, gözümüz yollarda kaldı!Nuri: Bak elalem malını kakalamak için
yol gözlüyor.Nebahat: Ahahah çok esprilisiniz. Buyurun geçin oturun. Gönül: Hemen görüp

2
gitseydik?Nuri: Ya, evet fazla şey etmeyelim, fazla rahatsız etmeyelim. Kapıdan görüp, kapıdan alıp
gidelim.

(Kızın anne ve babası şaşırır. Anneden sahte bir gülümseme gelir.)

Nebahat: Ay sizin için çok açık sözlü insanlardır demişlerdi ama konuya bu kadar çabuk gireceğinizi
tahmin etmemiştik.Nuri: Efendim evelallah her konuya çabucak gireriz. Hem açık sözlüyüzdür hem
açıkgözlüyüzdür. Maktum: E-ev-ve-v-e-ve-eeet gigigiggiir… (Babası bir bakış atar ve oğlan “tıss”
diye söner.)
Nuri: Bizim Maktum biraz geç girer.Şükrü: Aceleye gerek yok efendim. Bu işler yavaş yavaş olur.
Buyurun geçin. Nebahat: Tabii efendim buyurun. Hanımefendiciğim, bir kahvemi almadan bir yere
bırakmam sizi, buyurun. Nuri: Bir gayfe alalım, geç.

(Kızın ailesi ile oğlanın annesi kendi aralarında “Buyurun” gibi selamlaşmalar yaparken oğlanın
babası çaktırmadan fısıldar.)

Nuri: Sakın bir şey sormadan cevap verme, beni mahcup etme, öldürürüm, biliyorsun boşuna
gelmedik… (Kızın annesi ile göz göze gelip hemen düzelir)

(Aileler yerlerine oturur.)

Gönül: Ay ne zahmet ettiniz hanımefendiciğim. Alt tarafı alacağımız ne ki!Nuri: Niçin böyle
konuşuyorsun hatun yahu? Bu zamanda bir şey kolay mı alınıp veriliyor?Şükrü : Doğru, biz biraz zor
veririz.Maktum: Bab..ab.baba.Nuri: He gülüm?Maktum: Pa…pak..paketi nnnnereye koyim?Nuri:
Beyazıt Kulesi’ni biliyor musun oğlum? Maktum: Biliyorum.Nuri: 23. Basamağa bırak da gel.

(Oğlan pakedi alır ayağa fırlar.)

Nuri: Otur salak. Ne koşuyorsun hemen? Şurada şu sehpa dururken paketi nereye koyayım diye
sorulur mu? Kime çektin sen anlamıyorum ki!Nebahat: Hanım efendiciğim hoş geldiniz. Nasılsınız
iyisiniz?Gönül: Teşekkür ederim, sağ olun efendim. Sizi sormalı. Nebahat: Bey efendiciğim hoş
geldiniz. Siz de iyisinizdir inşallah?Nuri: Hoş gördük efendim. Sağ olun, sağlığınıza duacıyız. Allah razı
olsun. Siz de iyisiniz inşallah. Allah sıhhat afiyet versin. Yuvanız şen olsun. Sevdiklerinizle beraber
birlik güzellik içinde kazasız belasız uzun bir hayat sürmeyi Zülcelal hazretleri nasib-i müesser eylesin
inşallah. (Makineliye bağlar) Allah kazadan beladan esirgesin. Yavruları felaketten bizi helaktan
beladan korusun ya rabbim! Inna fettahna leke fethan Mübin. Allahümme salli ala seyyidina..
(Sessizce devam eder. Nefesi biter gibi yapar. Ve ardından üfler. Motora taktığını fark eder. Biraz
bozulmuştur.)
Şükrü: Beyefendi hoş geldiniz.Nuri: Hoş gördük efendim. Allah razı olsun, sağ olun.Şükrü:
Hanımefendi hoş geldiniz.Gönül: Hoş bulduk efendim. Şükrü: Afiyettesiniz inşallah?Gönül: Sağ olun
sizi sormalı. Nebahat: (Öne eğilir ve oğlana bakarak) Ay şöyle bi bakayım, (bebek sever gibi) aman
aman aman aman.

(Oğlan şımarır.)

Şükrü: Bakayım? Aman aman aman aman…

3
(Oğlanın babası da “Ne varmış ordan bakınca?” tavrıyla öne eğilir aynı açıdan bakar.)

Nebahat: Çok şirin ayol tam böyle sıkmalık. Şükrü: Çok tatlı, Japon balığı gibi. Nuri: Anası da
panda diye sever. Allah herkeşinkini bağışlasın. Kuzguna yavrusu güzel görünür.(Sessizlik. İlk tanışan
ailelerin arasında esen soğuk ve serin hava cereyan eder. Sahte öksürükler, iç çekmeler, herkesin eli
kolu bağlıdır. Sessizce konu açılsa da konuşsak diye beklerler.
Nebahat: (Sahte bir gülücük.) Hıhıhıhı…(Nuri Bey de karşılık verir. Sessizlik devam eder.)

Nebahat: (Sahte iç çekme)Ayy işte. (Sessizlik. Babadan bir sahte öksürük gelir.)

Nuri: (İç çekerek) Hak Allah… (Kızın babasıyla göz göze gelir, güler. Ardından annesine döner,
güler.) Efendim şimdi böyle… bazı aileler… ilk karşılaştıklarında… bir soğuk hava eser. (Kız babası
sahte bir kahkaha atar.) Böyle sahte gülücükler atılır. (Kendi güler) Öksürükler desen “öhö öhö, öhö
öhö” Aynen. Biz de öyle olduk şindik. Nerde o bi program vardı şeyde… Aileler birbirini şeediyor…
birbiriylen şeediyor… Nebahat: Nerde?Nuri: TRT. Aileler Yarışıyor. Nebahat: Yarışıyor canım
amaaan.Nuri: Hay Allah razı olsun. Efendim şimdi orada da öyle giyiniyorlar kuşanıyorlar
bayramlıkları. Yapıyorlar yapıştırıyorlar, takıyorlar takıştırıyorlar, ip gibi diziliyorlar bööyle. Bi tane
adam var bıyıklı, o çıkıyor sesleniyor, “Sesimi duyuyor musunuz?” diyor, “Duyuyoruz!” diyorlar. Diyor
ki “Şimdi o” diyor “sigorta atarsa sigortaya tel bağlanır mı?” diyor. Şimdi adam, hanıma soruyor.
(Fısıldayarak ciddi bir konu tartışıyormuş edasıyla) Bizim sigortaya sigorta atarsa tel bağlanır mı…
(Fısıldayarak konuşmaya devam eder. Ardından seyirciye döner.) “Cevap veriyoruz, bağlanmaz”
diyor. Bak bak bak bak. Sanki her zaman karıya sorarmış gibi. (Yavaşça hiddetlenerek) Ulan bizde
karıya sorulur mu? Karıya böyle bi tane korsun. Karıya mı soracam ben bunu be! Evinin sigortasının
incecik telini karıya soran kekodan bu memlekete hayır mı gelir be! Biz kendi vatanımızın insanını
tanımıyor muyuz lan? Keko!... diye bi bağırdım.. dağıldılar onlar…Nebahat: Kim?Nuri: (Yine
farkına varır, toparlanır) Nerden… şettik biz bu konuya?Şükrü: Sigortadan.Nuri: (Yine atarlanır,
kaptırır) Hee, sigortadan emekli şerefsiz orda gelmiş bana şey yapıyor… (Karısının işaretiyle
toparlanır.) Bağkurdan… emeksiz… ha soğukluk soğukluktan… Soğukluk oldu ordan girdiydik…
Sıcaklık olsun diye bunu anlattım… Sinirlenince yandı. Öfke baldan tatlıdır. Efendim diyeceğim şu ki
kısaca sizi yormadan, ben esnaf olduğum için sizden biraz daha yırtıktırım. Fazla vaktinizi almadan
konuya gireyim diyorum balıklama. Malumatınız bu türlü işlerde görüntü çok önemli. Görüntü nasıl?
Şükrü: Haklısınız efendim. İnsan baktığında gözü gönlü açılmalı.Nuri: Hay Allah razı olsun.
Nebahat: Görüntü için endişelenmeyin. Valla bizimkisi gibi mahallede yok.Gönül: Ay pek merak
ettim, ses nasıl ses?Nebahat: Billur gibi. Yumuşacık. Nuri: (Karısına) Oldu bu iş lan. (Aileye döner)
Ne istiyorsunuz efendim buna?Şükrü: Efendim önce salon meselesi var tören için. (Aile şaşırır.
Birbirlerine bakar. Baba anlamaz.)

Nuri: Törenle mi veriyorsunuz?Şükrü: Tabii, neden şaşırdınız?Nuri: Biz ara kabloyu alır giderdik. Ne
lüzumu var?Şükrü: Neye efendim?Nuri: Ben onu kamyona alır götürürdüm. Törene ne lüzumu
var?Şükrü: Aaa kamyonla olur mu beyefendi.Nuri: Bravo. Bak, tüccar kafası var. Küçücük şey için
kamyonu bağlamıyor. Arabanın arkasına korum ben onu köpüğüyle böyle kendi ambalajıyla, süslerim
de onu gelin gibi, telli duvaklı bööyle götürürüm. Nebahat: Yok beyefendi valla kusura bakmayın.
Bunca sene gözümüz gibi baktık. Törensiz vermeyiz. Nuri: (Eşine) Buralarda adet böyle
galiba.Nebahat: Aa sonra tabii bir de koltuk takımı…Nuri: Bi de koltuk takımı mı istiyorsunuz? Niye,

4
nakit olarak istemiyor musunuz? Gönül: Gelmişken bir görseydik bari. Nerede şimdi?Nebahat:
Mutfakta. Nuri: Mutfakta mı? Niye, mutfaktan zor olmuyor mu?Şükrü: Ne zor olmuyor mu?Nuri:
Mutfaktan seyretmek.

(Kız girer.)

Filiz: Hoş geldiniz efendim. Nuri: Hoş gördük yavrum.

(Kız, teker teker herkesin elini sıkar. Oğlanın elini sıkarken oğlan kekeler)

Maktum: Hohohoşhooş…. Nuri: Hoşgördük yavrum. (Oğlunu dizginler.) Otur, otur. Kız öbür
mahalleye gitti daha sen hohohoohohoho…

(Aile konuşmaya devam eder.)

Filiz: Anne, bu paketi onlar mı getirdi?Nebahat: Onlar getirdi kızım. Şeker herhalde. Al götür içeri.

(Kız paketi alır. Oğlan panikleyip bağırır.)

Nuri: Bağırma otur, otur otur otur. Bir paketi tutamadın şurada, et gitti.

(Kız içeriden bağırır)

Filiz: Anne! Şeker paketinin içinden et çıktı!

(Sessizlik. Oğlan babası bozulur, ardından acı acı gülmeye başlar.)

Nuri: Karbonhidrat şişmanlatıyor diye size protein getirdik. Yavrucak da eti görünce “ay anne et çıktı”
diyor. Kızım küçücük paketten sığır sürüsü çıkacak değil ya evladım. Zamane çocukları, heyecanlandı
yavrucak. Nebahat: E heyecanlanır tabii ki beyefendi, kolay da değil.Nuri: Yaa… evet. Allah açlıkla
terbiye etmesin. Allah düşürme yarabbim. Yatırıp da kapılara baktırma. Namerde muhtaç etme
yarabbim. Efendim esasında ben biraz patavatsızımdır. Yani içimde kötülük yoktur ama işte biraz
dangıl dungul konuşurum böyle. Ne de olsa taşralıyız. Lafı bilemedim, dangadak bi şey söyledim,
kusura bakmayın. Yani bizim de esasında öyle ahım şahım bir durumumuz yok. Biz de öyle idareten
orta hallinin biraz üstündeyiz işte öyle. Bizim karı çok şeetti. Bizim hanım bey. Amaan bizim hanım
efendi, çok ısrar etti “Aman bey gidelim alalım.” falan dedi. Ondan biz de kalktık geldiydik yani bizim
de öyle zengin olduğumuzdan değil. Gönül: Eee her eve lazım, değil mi kardeş? Hem akşamları
çocuğun canı sıkılıyor. Onunla oyalanır diye düşündük.Maktum: E-ee-eeevee-evet. Be-be-ben
onunla oynarım. Şükrü: Ben de seni oyarım.

(Nebahat çaktırmadan el kol hareketi yapar.)

Nuri: Maşallah beyefendi oymacı mı? Bütün bunları o mu yaptı? Siz zahmet buyurmayınız bey
amcası, onun oyuğu hazır. Ben kütüphanede oydum hazırladım. Yer açtım, lak, oyuğuna girecek.
Üniteyi delip kabloyu arkadan geçirdin miydi, fişi böyle taktın mı ohh…
Gönül: Bir kaset koysaydık da oynasaydı.
Nebahat: Oynar oynar.
Nuri: Oynarken bir göreydik.

5
Şükrü: Ne münasebet canım?
Nuri: Niye? Olmaz mıydı?
Şükrü: Niye oynasın? Çengi mi bu?
Nuri: E oynamayınca nesini anlayacağım ben onun? Kapalı bir kutu. Oynasın ki her bi şeyini göreyim
anam.
Şükrü: Her bir şeyi görülmez.
Nuri: Tabi duvar tarafını nerden şeetcen?
Gönül: Ay pek merak ettim, iyi oynar mı?
Nebahat: Ayol oynar oynar!
Gönül: Her şeyi açar mı?
Nebahat: Ayol her şeyi açar, börek açar. Dolma da sarar.
Nuri: Dolma da mı sarıyor? (Eşine) Dolma saranları çıkmış. İleri teknoloji ne boyutlara varıyor, değil
mi hanımefendi?
Gönül: Ya ayıptır sorması kaç yaşında?
Şükrü: 26.
Nuri: Yapma be. Hurdadır o be.
Nebahat: Aaa aaa beyefendi neden öyle söylüyorsunuz? Çok affedersiniz, ne olacaktı yani? 12
yaşında da olacak değil ya!
Nuri: Aman 12 de çok.
Nebahat: Ne?
Nuri: 12 de çok!
Şükrü: Siz kaç yaşında istiyorsunuz?
Nuri: 3-5.
Nebahat: Aaaa!
Şükrü: E yok artık!
Nuri: E yok artık bulunmuyor. 3lükler 5likler zulada, o 18likler 20likler piyasada. Fakat bizi uyardılar.
Bizim bir arkadaş var. Öyle şeylerden anlıyor. O dedi ki, abi, dedi, şimdi bunlar 3’ü 5’i geçince kafa
gidiyor dedi. Biliyor musun? E kafa gidince ne yapayım ben onu, at gitsin! Bir nevi beyin sulanıyor.
Alet (mayışır) şöyle oluyor.
Gönül: Ay bir şey daha soracağım. Dayanıklı mıdır?
Şükrü: Arabaya mı koşacaksınız?
Gönül: Ne gibi?
Şükrü: At gibi.

(Kızın anne babası aralarında fısıltıyla konuşup işaretleşmeye başlarlar.)

Nuri: Allar ağzınızın tadını bozmasın. Nasıl da eğleniyorlar karı koca aralarında. Şükrü bey! Efendim
bunun markası ney?
Şükrü: Ne markası?
Nuri: Yani neyle anılıyor, nasıl çağrılıyor, adı ne canım, adı?
Nebahat: Filiz!
Nuri: Filiz de kim?

6
Nebahat: Ay beyefendi vallahi bir alemsiniz ayol. İnsan istemeye geldiği şeyin adını bilmez mi? Filiz!
Nuri: O mu oluyor o? Filiz bizim…

(Gülme krizine girer. Aileler şaşırır. Oğlan bir annesine bir babasına bakar. Nuri aralıksız uzun bir
süre gülmeye devam eder. Kızın ailesi şaşırır. Nuri gülmeye devam eder. )

Nuri: Sinirim… bozuldu.

(Tekrar güler. Aileler şaşkındır. Neden güldüğünü anlamazlar.)

Nuri: Takarım böyle şeylere.

(Tekrar güler, ardından ailesine yaklaşır.)

Nuri: Kadın Philips diyemiyor!

(Gülmeye devam eder. Bu sefer ailesi de olayı anlar ve onlar da gülmeye başlar.)

Nuri: Filiz diyor.

(Hala güler. Ailesi de onunla birlikte gülmeye devam eder.)

Nuri: Hay Allah razı olsun. Yani hiç gülesim yoktu. Siz bizi güldürdünüz, Allah da sizi güldürsün. Filiz
oluyor demek öyle o. Vestel olsa Vasfiye mi olacaktı?

(Erkek tarafı kahkahayı basar.)

Nuri: Neresi çıkartıyor sizin bu Filiz’i?


Şükrü: Nasıl neresi çıkartıyor?
Nuri: Yani seri imalatı nerden?
Nebahat: Ay beyefendi siz çok esprilisiniz ayol!
Şükrü: Ha siz şeyi soruyorsunuz, hastaneyi.
Nuri: Ne hastanesi?
Şükrü: Acıbadem Hastanesi. Filiz orda çıktı.
Nuri: Hastanede?
Şükrü: Tabi hastanede. Evde zor oluyor.
Nuri: (Güler.) Anam bunlar karı koca ikisi de bir alem. Bu da guldürükçü. Evde zor oluyor diyor. Evde
olur mu bu? Mütekamil fabrikalarda bile zor oluyor bu.
Nebahat: Yok artık, daha neler. Fabrikada da mı oluyor?
Nuri: Fabrikada bile zor oluyor. Kolay değil. Bu bizimki şey mi? Yerli imalat mı?
Şükrü: Niye sizin imalat oluyormuş? Bizim imalat.
Nuri: E ne fark eder? Ha sizin imalat, ha bizim imalat. Hepimizin imalatı.
Şükrü: Olur mu öyle şey? Sizin imalat sizin, bizim imalat bizim. Onu karımla ben yap… tövbe tövbe.
Gönül: Aaaa! Duydun mu, ne enteresan!
Şükrü: Niye şaşırdınız hanımefendi? İnsan niye evlenir?
Nuri: Siz imalat için mi evlendiniz? Mantık evliliği miydi?
Gönül: Yani karınızla beraber mi yaptınız?

7
Şükrü: Yok ben tek başıma yaptım.
Nuri: Hee… Bir de o tipleri vardır. Hendmeyd hendmeyd. Daha pahalı.
Şükrü: Yahu tabii karımla beraber yaptık.
Nuri: Vallahi bravo. Bizim bütün sülale bir araya gelsek yarısını yapamayız. Bravo. (Karısına) El
alemde ne karılar var, sen uyu.
Gönül: Ben nelerle uğraşıyorum sen biliyor musun?
Nuri: Her şeyi ben mi bileceğim, bunu da sen bil!
Gönül: Nereden çıktı şimdi?
Şükrü: Özel meselelerinizi başka zaman konuşursunuz.
Nuri: Yok anam babam bizim gizlimiz saklımız yok. Allah’ın bildiğini kuldan ne diye saklayacağız? Biz
yapamayız. Yeni bir şey değil, eskiden de yapamazdık biz bunu. Resmini yapamam ben onun daha.
Fişini takamam anam babam. Kolay iş mi o? Öyle bant sistem, seriyi çıkarmak. Siz kaç tane
çıkarttınız?
Şükrü: Sana ne!
Nuri: Olur mu sana ne? Bilmek zorundayım ben bunu. Piyasada kaç tane var anlayacağım. Sağlam
mı, dayanıklı mı, değil mi nereden bileceğim? Buradan bugün sağlam diye alıyorsunuz, eve
götürüyorsunuz, bozuk çıkıyor!
Gönül: Doğru söylüyor. Öyle kaç tane aldık, eve götürdük, bozuk çıktı, geri gönderdik.
Şükrü: Hepsi mi?
Nuri: 3 tane gitti.
Nebahat: Zaman kötü, vallahi ahlak diye bir şey kalmamış bey.
Nuri: Kalmamış efendim, kalmamış. Allah ıslah etsin, ahlak terbiye diye bir şey kalmamış. İnşallah
sizinki sağlamdır. Çünkü benim bu sakar oğlan daha bu akşam onu haşat eder haşat haşat! Ben
biliyorum malımı. Onun için bozuk çıkarsa parasını alırım.
Şükrü: Ne parası?
Nuri: Tamir parası!
Şükrü: (Ayaklanır.) Ne tamiri beyefendi ne söylüyorsun sen bir saattir?
Nuri: (Ayağa kalkar.) Aman efendim tamir deyip geçmeyin 100 kağıda sadece açıp bakıyorlar.
150’ye yapıyorlar, 250’ye kapatıyorlar.
Nebahat: Neler söylüyorsunuz siz?
Nuri: Ciddi söylüyorum servisine götürün. Sizinki hiç tamire gitmedi mi?
Şükrü: Ne münasebet canım, niye tamire gidecekmiş!?
Nuri: Niye, kullanılmadı mı?
Şükrü: Hayır!
Nuri: E kullanılmamış malı el aleme kakalamak için deminden beri karı koca niye dil döküyorsunuz o
zaman?
Şükrü: Biz kimseye bir şey kakalamaya uğraşmıyoruz.
Nuri: Yahu ben esnaf adamım kardeşim. Ben alacağım mala bakmalıyım, ellemeliyim, dokunmalıyım,
koklamalıyım, orasını burasını görmeliyim.
Nebahat: (Fenalaşarak) Aaayy. Aman aman aman! Vallahi şimdi düşüp bayılacağım. Hayatımda
böyle terbiyesizlik ne gördüm ne de duydum. Aaa! Böyle de kız alınır mı!?

8
Nuri: Aman! Siz… karı da mı satıyorsunuz? Ulan televizyoncu diye geldik bunlar ne çıktı yürüyün
kaçın!

You might also like