You are on page 1of 30

TÜRKLERDE İSLAM ÖNCESİ

DİN VE İNANIŞLAR

Hazırlayan: Engin Uluç ALTAY

Dersi Veren: Ali Faik DEMİR

2014
2
GİRİŞ

Din, Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve


tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurumdur.2 Dinler coğrafi koşullar, toplum
özellikleri ve konuşulan dil ile sıkı bir ilişki içindedir. Bu da farklı bölgelerde
birbirinden çok farklı dinlerin ortaya çıkmasına, öte yandan da bazı dinlerin büyük
benzerlikler göstermesine yol açmıştır. Din kavramını oluşturan iki temel öge
kutsallık ve ritüellerdir. Bunlar zamanla dinsel özelliklerinin yanında kültürün birer
ögesi haline gelerek toplumla özdeşleşebilirler. Bu sebeple dini ögeler, insanlar
aracılığıyla taşınarak çeşitli coğrafyalarda, bambaşka dinlerde ve kültürlerde
görülebilir.

Türkler tarih boyunca çok kez göçmüş, bazen savaşlar, bazen ticaret, bazen
de komşuluk sebebiyle çeşitli halklarla ilişki kurmuştur. Orta Asya'nın coğrafi
koşulları da bunda etkili olmuştur. Ayrıca bu göçebe yaşam tarzının bir sonucu olarak
Türk kültürünün sözlü olduğunu ve bu durumun etkilenmeyi kolaylaştırdığını da
söyleyebiliriz. Ancak Türk dininin ve kültürünün de aynı şekilde çok geniş bir
coğrafyaya yayıldığını da söylemeliyiz. Amerika kıtasında, Sibirya'da ve Asya'nın
büyük bir çoğunluğunda Şamanist motiflere rastlanmıştır.3

Türk din ve inanışları denildiğinde aklımıza öncelikle Gök Tanrı dini ve


Şamanizm gelse de Türkler tarih boyunca farklı toplumların etkisi altında kalarak
başka dinleri de benimsemişlerdir. Bu yazıda, Türklerle özdeşleşmiş olan Gök Tanrı
ve Şamanizm ile birlikte Budizm, Maniheizm, Zerdüştlük, Musevilik ve Hristiyanlık
üzerinde duracağız.

A.TÜRKLERE ÖZGÜ DİN VE İNANIŞLAR

Türkler, Moğollar ve Tunguzlar - Mançular, Altay dil ailesine mensup ve


birbirleriyle sıkı ilişki halinde olan toplumlardır. Türk dini dediğimizde aslında bu üç
2 Www.tdk.gov.tr, Güncel Türkçe Sözlük, Hüseyin Cahit Yalçın
3 Ali Faik DEMİR, Nebahat AKGÜN ÇOMAK, Şaman ve Türk Dünyası, Bağlam
Yayınları, 2009, s. 51

1
toplumun da etkisiyle gelişmiş bir din kültüründen bahsediyoruz. 4 Özellikle
Şamanizm, daha önce de söylediğimiz gibi, dünyanın farklı bölgelerinde bazı
farklılıklarla karşımıza çıkmasına karşın orta ve kuzey Asya'da (tüm Altay
toplumlarında) aynıdır.5
Türk mitolojisi çoğunlukla Şamanizmle örtüşmesine karşın Gök Tanrı kültüne de
rastlarız. Hatta Yaşar Çoruhlu'ya göre Şamanizm ve Gök Tanrı Dini aynı toplumlarda
iç içe geçmiş bir şekilde varlığını sürdürmüştür.

1.Türk Mitolojisinin Genel Özellikleri ve Kavramları

Mit kelimesi, TDK tarafından Güncel Türkçe Sözlük'te "geleneksel olarak


yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı
olan halk hikâyesi" şeklinde tanımlanmıştır. Yine aynı sözlükte mitoloji kelimesi:
"bir ulusa, bir dine ait mitlerin, efsanelerin bütünü" şeklinde tanımlanmıştır.

Türkler, Şamanizm ve Gök Tanrı Dini öncesinde Totemist, Animist ve


Naturist devirlerden geçmişlerdir.6 Bunları kısaca açıklamak gerekirse totemizm,
genellikle cansız bir nesnenin esrarlı bir güce sahip olduğu ve bu gücün bir klan ya
da kabiledeki tüm bireylere ait olduğu inancıdır. Türklerin Kurt neslinden ve kayın
ağacından geldiği inancı buna bir örnek olarak verilebilir.7 Animizm (ruhçuluk) ise
kısaca, bedenleri ölen canlıların aslında ruhlarının ölmediği, bunların tüm doğada
dolaştığı ve böylece tüm doğanın canlı olduğu inancıdır. Bu ruhların yaşayanları
kıskanıp öç almak istememeleri için ölen kişinin cesedine saygı gösterilir. Bunun
yanında bu ruhlar insanlara şans ya da hastalık verir. 8 Türklerde bu inancın
yansımasını, bizzat Şaman ayinlerinde görebiliriz zira Şamanlar ruhlar ile iletişime
geçerek geleceği görür ya da hastalıkları iyileştirirlerdi. 9 Son olarak Natürizm, dini

4 Jean-Paul ROUX, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Kabalcı Yayınları, çev. Prof. Dr.
Aykut Kazancıgil, 2011 s.19
5 Jean-Paul ROUX, op.cit., 2011, s.63
6 Yusuf Ziya YÖRÜKAN, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri – Şamanizm, Yol Yayınları,
2005 s.14
7 Erman ARTUN, Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri – Öğretiler – Dinler, s.1
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/erman_artun_inanc_sistemleri.pdf
8 Erman ARTUN, op.cit., s.2
9 Ali Faik DEMiR, Nebahat Akgün ÇOMAK, op.cit., s.35

2
gerçeklere doğal süreçlerin incelenmesi yoluyla varılan, dinin insan ve doğa ilişkisi
üzerine kurulu olduğu ve bazı doğal güçlere kutsallık atfedilen bir inanıştır. 10
Şamanizmin ilk dönemlerinde şimşekler, gök gürültüleri, ay, yıldızlar ya da öldürücü
hayvanlar gibi doğa unsurları insanlar tarafından kutsal bir biçime
dönüştürülüyordu.11

Burada asıl olarak anlatılmaya çalışan, Türk mitolojisinin çok farklı inanç
sistemlerinin etkilerini taşıdığıdır. Türklerin inanışlarında görülen bu değişimler,
mitolojilerinde de gözlemlenebilmektedir. Yukarıdaki tanımda da geçtiği gibi, Türk
mitleri, yaşanmış olduğu düşünülen olayların nesilden nesle aktarılması sırasında
Türk tarihinde etkili olmuş çeşitli inanç sistemlerinin etkisiyle dönüşüp doğaüstü
haller almış halidir.

Türk mitolojisini incelemeye öncelikle tanrılardan, yaratılış ve türeyiş


hikayelerinden başlayalım. Ardından da kültleri ve diğer kutsal unsurların üzerinde
duralım.

1.1.Tanrılar, Yaratılış ve Türeyiş

Türk mitolojisinde bir çok tanrı (eski Türkçede tengri) vardır ve bunların
soyları ve nitelikleri ile ilgili bir çok rivayet ortaya çıkarılmıştır. Farklı kavimlerde
farklı şekillerde anlatılan tanrılar ve yaratılış hikayeleri, Bugün tek bir Türk dininden
bahsetmemizi olanaksız kılmaktadır zira bazı araştırmacılar Türklerde tek tanrı
inancı bulunduğunu dahi söylemektedir ki bu tezi kanıtlayacak ya da çürütecek
nitelikte bir belge yoktur.12 Bununla birlikte rivayetlerde sıklıkla bahsi geçen bazı
tanrıları ve onlarla bağlantılı olan yaratılış efsanelerini şöyle sıralayabiliriz:

Gök Tanrı: Eski Türk lehçelerinde geçen "tengri" sözcüğü hem göğü, hem de
Gök Tanrı'yı ifade etmektedir. Gök ile ilişkilendirilen tanrı, tanrıların en
büyüğü olarak görülmektedir. Orta Asya'da devlet kuran sülalelerin hepsinde

10 Yusuf Ziya YÖRÜKAN, op.cit., s.14


11 Ali Faik DEMiR, Nebahat Akgün ÇOMAK, op.cit., s.22
12 Yaşar ÇORUHLU, op.cit., s.17

3
Gök Tanrı inancı olduğu Çin kaynaklarından da anlaşılmaktadır. Jean-Paul
Roux gibi bazı araştırmacılar, diğer tüm tanrıların Gök Tanrı'ya bağlı
olduğunu söyler.13 Oğuz Kağan Destanı'nın bir bölümünde Oğuz Kağan'ın
gökten inen bir kızla evlendiği söylenmektedir.14 Bu da hükümdarın Gök
Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olduğu düşüncesini destekler. Göktürk
efsanelerinde yaratılışın kaynağı Gök Tanrı'dır. Çin kaynaklarından yapılan
incelemeler sonucu şöyle bir rivayete ortaya çıkmıştır; “her şeyin sahibi olan
tanrı önce mavi gökleri yarattı, sonra bunun içine dünyaları yerleştirdi. Sonra
bu dünyaya anlam kalması için kendinden de bir şeyler kattığı insanı yarattı
ve birbirlerini tanımaları ve karışmamaları için onları farklı ırklara, kabilelere
böldü. Bu ırklardan birine diğerlerine vermediği meziyetler verdi. Bu ırkın
önderinin adı Türk'tü (güç, kudret, erdem) ve o ölünce bu ırk onun adıyla
anılmaya başlandı. Yıllar geçti, bu ırkı kıskanan başkaları oldu ve türk
milletini tuzağa düşürdüler, geriye kalan tek çocuğu da kol ve bacaklarını
kesip dereye attılar. Gök Tanrı bu çocuğa bir dişi kurt gönderdi. Kurt çocuğu
besledi, onu bir mağaradan sokup geniş bir ovaya getirdi. Kurt burada
çocuktan hamile kaldı ve on erkek çocuk doğurdu. Çocuklar büyüyünce on
kızla evlendiler. Kısa zamanda yüz aile oldular. Bu ailelerden biri Aşina
soyadını alarak hakan oldu. Çevrelerini saran dağdaki demiri eriterek buradan
çıktılar. Daha sonraları buraya (Ergenekun=halkın çoğaldığı yer)her sene
aynı gün gelip kurbanlar kestiler ve buraya “Kutlu Atalar Mezarlığı”
dediler.”15

Ülgen ve Kayra Han: Altay yaratılış destanlarında (ki bugün anlatılan


onlarca farklı Altay yaratılış destanı vardır) yeryüzünü ve kişiyi yaratan tanrı
Bay Ülgen'dir. Saadettin Gömeç, Bay Ülgen'in aynı zamanda Kayra Han
olduğunu söylese de Mircea Eliade bu ikisinin farklı tanrılar olduğunu ve
insanoğlunu ve evreni yaratanın Kayra Han olduğunu kabul etmektedir. 16
Murat Uraz ise kozmik alem türemeden önce var olan tek tanrının Kara Han
olduğunu, bunun Ülgen, Erlik, Mergen adında üç oğlu olduğunu ve

13 ibid., s.21-27
14 Ibid., s.21
15 Ibid., s.123, Saadettin GÖMEÇ, op.cit., s.33-38
16 Saadettin GÖMEÇ, op.cit., s.25, Mircea ELIADE, Şamanizm, çev. İsmet Birkan. Ankara,
1999, s.231'den aktaran Yaşar ÇORUHLU, op.cit. s22

4
bunlarında birer büyük tanrı olduğunu söylemektedir.17 Altay
Türkleri'nde Bay Ülgen'in veye Kayra Han'ın gökleri yerleri ve
insanoğlunu yarattığını anlatan birbirinden farklı çok sayıda efsane
söylenmiştir. Bu efsaneler küçük farklılıklar barındırsa da hepsinde orak
olan özellik, her şeyden önce tanrı ve suların olmasıdır. Bunlardan birinde
Kayra Han ilk insanı suyun üzerinde yüzmekte olan bir çamurdan
yaratmıştır. Ardından da ondan suyun altından toprak getirmesini ister. Bu
insan hilecidir ve Kayra Han'dan gizli olarak bir parça toprağı ağzında saklar.
Sonra ağzında büyüyen toprağı tükürmek zorunda kalır ve dağlar oluşur.18
Çeşitli derlemelerde suya dalıp toprağı çıkaranın bir kuş veya gagalı bir balık
olduğu görülür.19

Elbette Türk mitolojisinde bunlar haricinde bir çok tanrı/ruh vardır. Bunların
bazıları büyük Tanrıların çocukları iken, bazıları natürist/animist dönemden kalan,
doğal unsurlara atfedilen tanrılardır. Bunlardan bazıları; Umay Ana (Güneş ile
ilişkilendirilir ve doğumları gerçekleştirdiğine inanılır), Yayık (insanları kötülükten
korur ve hayat verir, Bay Ülgen'in elçisidir), Suyla (su, ay ve güneşin parçalarından
yaratılmıştır, insanları korur ve onların arasında yaşar), Utkucı (törenler esnasında
Şaman'ı gökte karşılar ve kurbanı ondan alıp Bay Ülgen'e iletir), Yıldırım Tanrısı
(kötü ruhların saklandığı ağaçları izler ve onlara yıldırım gönderir).20

1.2.Başlıca Kültler

Gök Kültü: Daha önce de belirttiğimiz gibi “Tengri” kelimesi eski Türk
dilinde hem tanrı, hem gök anlamı taşımaktadır. Bu bile Türk inançlarında göğün ne
kadar önemli olduğunu kanıtlar niteliktedir. Gök, sonsuzluğuyla ve ulaşılamazlığıyla
her zaman merak edilmiş ve bu özellikleri sebebiyle tanrısallaştırılmıştır. Kendisinin
bir Tanrı olduğu inancının yanında, diğer Tanrıların da burada yaşadıkları
17 Murat URAZ, Türk Mitolojisi, İstanbul, Düşünen Adam Yayınları, 1994 s.40
18 Ibid., s.16. Bazı araştırmacılar aynı hikayeyi, insan yerine Erlik diyerek anlatırlar. Ayrıca
bunlarda yeri göğü yaratan Kayra Han değil, Bay Ülgen'dir. Erlik kötü ve kıskanç bir kişidir
ve Tanrıyla mücadeleye girer. Bunun üzerine Tanrı onu yerin altına gönderir ve yerden dokuz
dalında dokuz insan olan bir ağaç biter. (Saadettin GÖMEÇ, op.cit., s.26)
19 Yaşar ÇORUHLU, op.cit., s.116-117
20 Ibid., s.31-33/40-41

5
düşünülmüştür. Farklı kaynaklarda göğün yedi, dokuz ya da on yedi kat kabul
edildiğine rastlıyoruz. Farklı tanrılar farklı katlara yerleştirilmiştir. 21 Bugün hala dua
ederken ellerin kaldırılması ve göğe bakılması bu kültün yansımasıdır.

Atalar ve Ölüler Kültleri: Bu kültün oluşmasında, Türk dinsel tarihinde


yaşanan animist dönemin etkisi büyüktür. Zira ölen kişilerin bedenleri ölse bile,
ruhlarının ölmediği ve bu dünyada kaldığı inancından daha önce bahsetmiştik.
Türkler ölen atalarına saygılarını göstermek için “kurgan” adı verilen mezarlar inşa
ederler ve onları eşyalarıyla ve balbal adı verilen ve öldürdüğü adamları temsil eden
heykellerle beraber gömerler. Hatta eski dönemlerde karısı ve çocuklarının da ölen
ile gömüldüğü görülmüştür.22

Ağaç Kültü: Ağaç Türk kültüründe, evreni meydana getiren üç ana unsuru
(gök, yeryüzü ve yeraltı) birbirine bağlaması dolayısıyla en önemli kültlerden biridir.
Ölüler yer altına ağaçların oluşturduğu eksen sayesinde inerler. Şamanlar da
katmanlar arası yolculuğu aynı yolu kullanarak yaparlar.23 Bay Ülgen'in oturduğu
kata kadar yükselen bir çam ağacı olduğu ve bunun, ağaçların en büyüğü olduğu
inancı vardır. Buna “Yaşam Ağacı” ya da “At çakı” denir.24

Bunlara ek olarak Güneş - Ay kültü, dağ kültü, su kültü, ateş kültü, ev kültü
ve çeşitli bitkilerin oluşturduğu kültler sayılabilir.

1.3.Hayvanlar

Hayvanların insanlara kıyaslandığında kuşkusuz üstün oldukları özellikler


mevcuttur. Bunlara uçmak, yüzmek, koku almak, gece görebilmek yetileri örnek
verilebilir. Bu durum Türk mitolojisinde hayvanlara kutsallık atfedilmesini ve hatta

21 Murat URAZ, op.cit., s.87-88


22 Yaşar Çoruhlu, op.cit., s.143
23 J.P.ROUX, op.cit., s.290
24Salahattin BEKKİ, Merkez Simgeciliği ve At Çakı
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/salahaddin_bekki_merkez.pdf

6
tabiatın yaratılması ile ilgili rivayetlerde sıkça kullanılmasına sebebiyet vermiştir. 25
Türk mitolojisinde yer alan başlıca hayvan kültleri;

Kurt: Türeyiş ve Ergenekon Destanları'nda kurt hem Türklerin atası, hem de yol
gösterici olarak çok önemli rol oynar. Şaman'ların kıyafetlerinde motif olarak işlenir.
Bugün bile kurt dişinin kötülüklerden koruduğu inancı, Anadolu'nun bazı
bölgelerinde varlığını sürdürmektedir.26 Ayrıca günümüzde Türk milliyetçilerinin
kullandığı en önemli semboldür.

At: Türk mitolojisinde at özel bir konuma sahiptir. “ruh taşıyıcı” olarak kabul edilen
at ölümü ve başka dünyalara geçişi de ifade etmektedir. Erkekliğe giriş törenlerinde
atlar kullanılır ve Şamanı öbür dünyaya götürecek olan sihirli hayvanı çağırmak için
at kılı yakılır.27

Bunlar kadar sık karşılaşmasak da Türk mitolojisinde birçok hayvanın sembol


niteliği taşıdığını biliyoruz. Örneğin bülbül ahengi, balık bolluk ve bereketi, arı
çalışkanlığı, geyik yeri, güvercin barışı, Anka/Cennet Kuşu mutluluğu ve saltanatı,
ejderha imparatorluğu simgeler, baykuş ölümü, akrep korkuyu simgeler.28

1.4.Sayılar ve Renkler29

1: Tekliği, özü ve başlangıcı ifade eder. Yaratıcı güç ve Tanrı tektir

2: Bir sayısının tersini, ikiliği, iki gerçekliği ifade eder. Ruh - madde, yaşam -
ölüm, gece - gündüz, siyah - beyaz gibi zıtlıkları temsil eder. Bölünmüşlük hissi
uyandırdığından ötürü Doğu kültürlerinde korkulur ve uğursuz kabul edilir. Ancak
Çin kültüründe tamamlayıcılığı temsil eder ve yin - yang'ın özünü oluşturur.

4: Dört, yönlerin (kuzey, güney, doğu, batı), Dünyayı meydana getiren


25 J.P. ROUX, op.cit., s.186-187
26 Ali Faik DEMİR, Nebahat Akgün ÇOMAK, op.cit., s.102-103
27 Ibid., s.85
28 Ibid., s.81-93
29 Bu başlık altında yazılanlar A. F. DEMİR, N. A ÇOMAK, op.cit., s.67-80

7
unsurların (ateş, su, demir, ağaç), Şamanın kullandığı renklerin (mavi, beyaz,
kırmızı, siyah) sayısıdır; yüceliği ve başarıyı simgeler.

7: Türk mitolojilerinde çoğunlukla gök 7 katlıdır. Tanrıların en büyüğü


(örneğin Altay Tatarları'na göre Bay Ülgen) göğün en tepesi olan 7. katta otururlar.
Ayrıca Yine Bay Ülgen'in 7 oğlu vardır. Şaman giysilerinde “Yedi Gök Kızı”nı temsil
eden 7 çıngırak bulunur. Ancak 7 rakamı Türk mitolojisinde çok kez tekrarlanmakla
beraber bu rakama bugün kullandığımız takvimde, jeolojide, teolojide, müzikte vs.'de
oldukça sık rastlamamız ilginçtir. (7 gün, 7 kıta, 7 kat yer, 7 kat gök, 7 renk, 7 nota,
kafamızda 7 delik, 7 günah ...)

9: Dokuz da yedi gibi çok yerde karşımıza çıkar. Eski Türk'lerin kutsal sayısı
9'dur. Yine bazı kaynaklara göre gök 9 katlıdır. Türk soyunun “9 ağaç” ya da “9 dallı
ağaç”tan türediği de rivayetlerde sıkça geçer.

40: Şamanlarda ölümün ve doğumun 40. günü önemlidir. Ayrıca 40


masallarda da kullanılır. (Ali Baba ve Kırk Haramiler, “kırk gün kırk gece” klişesi,
“kırk kaktır mı kırk satır mı” deyimi vs.)..

Beyaz: Beyaz gökteki tanrıları, dolayısıyla saflığı, iyiliği ve temizliği


simgeler. Bu nedenle otacılar (şifacılar) kötülüklere direnen renk olduğu için beyazı
kullanırlar. Ruhu ve doğumu da simgeleyen beyaz, törenlerde ruh değiştiren
Şamanlar tarafından önemsenmekte ve kullanılmaktaydı. Yönlerden ise batıyı temsil
eder.

Kırmızı: Yer - su tanrılarını temsil eder. Gücü, kudreti, tepkiyi, karşıtlığı ve


içgüdüselliği temsil etmesi nedeniyle Şamanlar üzerilerinde daima bu rengi taşırlardı.
Yönlerden güneyi temsil eder.

Mavi: Göğün rengi olduğundan göksel unsurları belirtmede kullanılır. Gök


mavisinden bahsedilmediğindeyse yas, hüzün gibi olumsuz anlamlar alır. Yönlerden
doğuyu temsil eder.30

30 Y. ÇORUHLU, op.cit., s213

8
Yeşil: Mavi gibi kökünü doğadan aldığı düşünülür. Gök ve yerin birbirini
bütünlemesi gibi mavi ve yeşilin de birbirini bütünlediğine inanılmakta ve hatta
bazen birbirleri yerine kullanılmaktadır. Bolluğun ve bereketin rengi olarak
kullanılmıştır.

Siyah: Kötü ruhların ve yeraltının rengidir. Şaman siyah rengi kullanır fakat
onun derinlik ve kapatıcılık gibi olumlu özelliklerini de dikkate alır. Kuzeyi temsil
eder.

1.5.Taşlar ve Madenler

Türk kültüründe birçok taş ve maden (hatta bazen kehribar, mercan gibi
organik fosiller) tılsımlı oldukları düşünülerek kültleştirilmiştir. Akik ve mercanın
nazara karşı etkili olduğu, kehribarın ise bereket getirdiğine inanılır. 31 Ancak
bunlardan çok daha önemli olduğunu düşündüğüm iki madde hakkında daha ayrıntılı
bilgi vereceğim:

Demir: Demir madeni ve demircilik Orta Asya'da çok önemsenen ve saygı


duyulan olgulardır. Eski Türkler demire kutsallık atfetmişlerdir, dolayısıyla demiri
işleyen demircinin de toplumda özel bir durumu vardı. Ocakların sönmemesi için
demir çubuklarla ocağı karıştırırlardı. Ayrıca Şamanlar ve demirciler arasında bir
benzerlik kurulmuştur; eski bir yakut atasözünde “demirciler ve şamanlar aynı
yuvadan çıkmadır” demektedir.32 Bunun sebebi J.P. Roux'a göre şamanların trans
halindeki davranışları ve tutumunun ateşe benzemesi ve bu nedenle Şamanları ateşe
duyarsız olmasıdır.33

Yada(Yağmur) Taşı: Yağmur taşı birçok araştırmacıya göre Şamanlara özgü


değildir ancak bugün Şaman dediğimizde akla ilk gelen unsurlardan biri yağmur
taşıdır. Şamanlar bu taşı doğa olaylarını kontrol etmede kullanıyorlardı. Bunun
yanında Şaman her taşın ayrı bir gücünü ve enerjisini kullanırdı.34
31 A.F. DEMİR, N.A. ÇOMAK, op.cit., s.131
32 J.P. ROUX, op.cit., s.82
33 Ibid.
34 A.F. DEMİR, N.A. ÇOMAK, op.cit., s.132

9
1.6.Bayramlar

Nevruz: Nevruz, “yeni”(nev) ve “gün”(ruz) kelimelerinin birleşmesiyle


oluşmuştur. Kutlandığı tarih olan 21-21 Mart'ın birbiriyle bağlantılı birkaç özelliği
vardır. 21 Mart ekinokstur, yani gece ve gündür bu günde eşittir. Bu günden sonra
gündüzler uzamaya, hava ısınmaya başlar; yani ilk baharın başlangıcıdır. Bu da,
tarım ve hayvancılıkla ilgilenen her toplum için olduğu gibi Türk milleti için de
oldukça önemlidir. Bir çok toplumda bu tarihe “yenilenme”, “tazelenme”,
“başlangıç” gibi anlamlar yüklenmiştir. En basitinden astrolojinin dönüm noktasıdır
(ilk burç olan koçun ilk günü), Selçuklu Sultanı Melihşah ve Cemşid'in hazırlattıkları
takvimlerde ve eski İran takviminde de yılın ilk günüdür. 35 Tabii ki Ergenekon
Destanı'nda Türklerin kurtuluş gününün Nevruz'a denk geldiği de unutulmamalıdır.

Hıdrellez: Hızır ile İlyas'ın bir araya geldiği rivayet edilen 6 Mayıs günü
kutlanan, balkanlardan Çin'e kadar çok büyük bir coğrafya halklarında rastlanan ve
kökeninin çok eskilere dayandığı düşünülen bir bayramdır. Gılgamış Destanı'nda,
İskender efsanesinde, Yahudi efsanesinde, Kuran-ı Kerim'de, Moğolların Gizli
Tarihi'nde, Çin kaynaklarında, eski Mezopotamya ve Anadolu ayinlerinde ve Orta
Asya Türklerinde Hızır ve İlyas'a rastlamak mümkündür. 36 Ancak bu kadar farklı
hikayede ve bölgede karşımıza çıkması, Hızır ve İlyas'ın aslında kim olduklarını ve
hatta iki farklı kişi mi yoksa tek bir kişi mi olduğunu tam olarak bilmemizi
zorlaştırmaktadır.

2.Şamanizm
İnsanlığın ilkel ve totemci dönemlerinde ayin, tören ve kutsamaları yapan, iyi
ya da kötü ruhlarla bağlantı kuran, hastaları tedavi eden, büyü, sihir yapan ve
gelecekten haber veren kişiye şaman denir.37 Şaman kelimesi Türkçe kökenli değildir,
Mançu-Tunguz dillerinde kullanılmıştır. Türkler kam, bakşı ve oyun gibi sözcükler
kullanmışlardır. Bazen Şamanlara şifacı anlamında otacı da denmiştir.

35 Ensar ARSLAN, Nevruz Geleneği, http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/52.php

36 A.F. DEMİR, N.A. ÇOMAK, op.cit., s.163-168


37 Ibid. s.11

10
Şamanizm'in bir din olup olmadığı, bugün hala otoriteler tarafından tartışılan
bir konudur. Şamanizmde belli inançların ve ritüellerin tekrarlandığı doğrudur ancak
bunlar bir din oluşturmak için yeterli değildir. Şamanizm'i din olarak
nitelendirmememizin en önemli nedeni, varoluş amacının insanlara dünyayı
anlatmak olmamasıdır. Şamanizmin böyle bir misyonu yoktur. Dünya'nın neredeyse
her bölgesinde görülen birbirinden farklı Şaman kültürleri, tek bir inanç sisteminin
parçaları olmamakla birlikte, o coğrafyanın kendi inançları ile iç içe geçmiş bir halde
uygulanmıştır. Bu durumda Şamanizm bir din değil, bazı tanrısal ve ruhani eylemleri
yerine getirmek için kullanılan bir araçtır. Şamanik unsurlar taşıyan kültürler,
inandıkları din ne olursa olsun bu gelenekleri de yaşatmaya devam etmiştir.

2.1.Şaman'ın Görevleri ve Özellikleri38

Şaman, iyi ve kötü ruhlarla iletişime geçen, bu sayede onlara kurbanları ya da


ölmüşlerin ruhlarını götüren, onlardan haber getiren, iyi ruhlardan şifa ve bereket
isteyen, kötü ruhların bela göndermesini engelleyen kişidir; dini liderdir.. Bunun
yanında gelenek ve görenekleri en iyi bilen, bitki ve hayvanları çok iyi tanıyan bir
şifacıdır.

Törenlerde de Şamanın çok önemli bir rolü vardır. Ölenler için yapılan yuğ
törenlerini, avlardan önce bereket getirmesi için yapılan sığır törenlerini ve güzel
olayları kutlamak için yapılan şölenleri Şaman yönetirdi. Şaman kehanete bulunmak
için rüya yorumlardı ve çeşitli yöntemlerle fal bakardı. Aşık kemiği, kürek kemiği,
çubuklar ve oklar, bağırsak vs. kehanette bulunmak için kullanılırdı. Yöntemlerin ve
kullanılan araş gereçlerin ayrıntılı olarak anlatıldığı, Kök Türkçe dilinde yazılmış,
Irk Bitig adında bir de fal kitabı vardır.39

Şaman bu ruhani lider (Şamanizmin bir din olmadığı konusundaki


çıkarımımızdan ötürü dini lider yerine ruhani lider tanımını kullandım) ve şifacı
tanımlamalarına rağmen toplumda hiyerarşik olarak daha üstün bir konumda değildi.
Bununla birlikte birçok kez Beylerin ve Hanların yanında kendilerine özel Şamanları,

38 Bu konuda A.F. DEMİR, N.A. ÇOMAK, op.cit. s.47-50'de ayrıntılı bilgi verilmiştir.
39 J.P. ROUX, op.cit. s.71

11
onlar için kehanette bulunmuştur. Hatta Jean-Paul Roux, Cengiz Han'ın bir Şaman
kehaneti yüzünden neredeyse kardeşini öldüreceğini ve bu Şamanın soylu prensler
gibi, diğerlerinden yüksekte Cengiz Han'ın sağında oturduğunu yazmıştır.40

2.2.Nasıl Şaman Olunur?

"Şaman olmak" yerine "Şaman doğmak" tabirini kullanmak daha yerinde


olacaktır çünkü şamanlık sonradan kazanılan bir yetenek değildir. Şamanlık bir
kişiye aileden geçebilir ya da sonradan kişi ruhlar tarafından seçilebilir. Genetik yolla
Şaman olanlara küçük şaman, sonradan ruhların çağrısıyla olanlaraysa büyük şaman
denir. Bu kişiler sırra erme töreni denen bir tören ile Şaman olurlar. Bu tören kısaca
Şaman adayının bedeninin tamamen parçalanıp yeniden dirilmesinden ibarettir.
Bunun mecaz mi yoksa gerçek mi (eğer gerçek ise ne ölçüde gerçek) olduğu kesin
olarak bilinmemekle birlikte önemli olan tüm Şaman kültürlerinde yer etmiş bir
tanım olmasıdır.

Şamanın aslında kutup bölgesine has, kötü hava koşulları ve beslenme


yetersizliğine bağlı bir hastalığa sahip olduğunu düşünen araştırmacılar da vardır.41

2.3.Şaman Türleri

Şamanlar ile ilgili genel olarak iki ayrım vardır. Şaman oluş süreçlerine göre
büyük ve küçük şaman olarak ayrıldığından az önce bahsettik. Bunun yanı sıra
Şamanlar iyi ruhlarla ya da kötü ruhlarla iletişime geçmeleri bakımından da ikiye
ayrılır. İyi ruhlarla haberleşen, ayinlerde onların yanına giden Şaman ak şaman
olarak adlandırılır. Diğer yandan, kötü ruhlar (yeraltı ruhları) ile iletişime geçen
şamanlara kara şaman denir.42 Kara şaman mavi giyinir ve bir zırh görevi gören
cübbesi olmadan hiç bir ayine katılmaz. Ak Şamana göre çok daha fazla ayin
yaparlar çünkü kötü ruhlar ile arasında bir çatışma vardır. Halkın Kara Şamandan

40 Ibid. s.77
41 S. GÖMEÇ, op.cit. s.86
42 D. KARAKURT, op.cit. s.116

12
daha çok çekinmesinin sebebi de budur.43

Şamanlarda erkek kadın ayrımı olmamakla beraber, ilk zamanlarda daha çok
kadın Şamanlar var iken erkeklerin giderek onların yerini aldığı görülür. Ancak tabii
bu durum, Şamandan beklenenler ile doğru orantılı olarak değişim göstermiş olabilir.
Erkek şamanlar kıyafetleri ve tavırlarıyla daha çok kadını andırırlardı ve çoğunluğu
travestiydi. M. Eliade'a göre ise en makbul Şaman er-dişi olandı.44

2.4.Şaman Kıyafeti, Eşyaları ve Ayin

Şaman kıyafeti farklı yörelerde manyak, oyun tangası ya da kumu olarak


adlandırılır ve yaklaşık 70 parçadan oluşur. Her parçasının başka bir anlamı vardır
ancak genel olarak Şamanın hayvanlar ile olan yakın bağını sembolize ederdi. Jean-
Paul Roux, Şamanın kuşa benzemek için çeşitli tüyler taktığını, memeli bir hayvana
benzemek için çeşitli kemikler ve geyik boynuzu giydiğini ve bu sayede de tüm
hayvan dünyasına ait olduğunu göstermeyi amaçladığını söylemiştir.45

Şamanın her ayinde yanında bulunması gereken temel eşyası aynadır. Ayna
evreni yansıtarak, ruhlara ulaşması gereken Şamana yol gösterir. Bu yüzden hiç bir
Şaman ayini aynasız gerçekleşmez. Bunun yanında evrenin dansına eşlik etmek için
kullandığı davul da büyük önem taşır. Şaman davulu üzerinde gökkuşağı, hayat ağacı
vs. gibi çok sayıda işaret vardır. At, taşınmayı temsil ettiği için Şaman ayinlerinde
mutlaka bir at, at olmazsa at başlı bir değnek bulunur. Hiçbiri yoksa, taşıyıcı hayvanı
çağırmak için at kılı yakılır.46

Ayinler esnasında Şaman sembolik olarak, göğü ve yer altını bağlayan ağaca
tırmanır. Bay Ülgen'in yanına bu şekilde gidebileceğine inanılır. Bunun yanında
Şamanlar ayin boyunca koşarlar, dans ederler, şarkı söylerler; söyledikleri de
çevredekiler tarafından dikkatle dinleneek kaydedilir. Kaşgarlı Mahmut ve İbn-i
Sina'nın, katıldıkları Şaman ayinleri konusunda aktardıklarının ortak paydası budur.

43 A.F. DEMİR, N.A. ÇOMAK, op.cit. s.26,53


44 J.P. ROUX., Orta Asya - Tarih ve Uygarlık, Kabalcı Yayınevi, çev:Lale Arslan, 1999, s.59
45 J.P. ROUX, op.cit.,2001, s.64
46 A.F.DEMİR, N.A.ÇOMAK. op.cit., s.85

13
3.Kök Tengri/Gök Tanrı Dini

3.1.Genel Özellikler

Kök Tengri, günümüze Gök Tanrı olarak gelmişse de asıl anlamı "mavi gök"
tür. Kök Tengri dini bugün Türklerin eski dini olarak kabul görmektedir. Bulunan
eski Türk Yazıtları da bunu desteklemektedir.47

Gök, ulaşılamazlığından ve büyüklüğünden ötürü duyulan saygı ve korku


sebebi ile tanrısallaştırılmıştır ancak Şamanizmde karşılaştığımız kültlerden ya da
Türk mitolojisindeki onlarca tanrıdan farklı olarak, Kök Tengri tektir ve her şeyin
yaratıcısıdır.48

3.2.Kut İnancı ve Atalar Kültü

Kök Tengi Dini'ne göre gökte tek Tanrı ve yerde tek Hakan olmalıdır. Eski
Türklerin siyasi yaşamına da yön veren "dünya hakimiyeti" ülküsünün de temelini
oluşturan bu inanca göre, egemenlik yetkisi Hakan'a Kök Tengri tarafından
verilmiştir.49 Hakan'ın kanında, egemenlik kudretini ona veren kut bulunur ve bu kan
yoluyla nesilden nesle aktarılır. Osmanlı'ya kadar uzanan, saltanattan olanların
kanlarının akıtılmaması geleneği da buna dayanır.

Kuta sahip olan Hakan, Kök Tengri'nin yeryüzündeki yansıması olarak


görüldüğünden ona saygısızlık edilemez, yoksa Tanrı'ya karşı yılmış bir saygısızlık
olarak görülür. Aynı şekilde Hakan da kendisine verilen kuta layık olmalıdır. Aksi
halde Hakan devrilir ve öldürülür.50

Eski Orta ve Kuzey Asya kavimlerinde yapılan incelemeler, bu bölgede ölen


ataların tanrı huzuruna çıkarılmadığını ve ruhlarının yaşamaya devam ettiği inancının

47 Bkz: Orhun Abideleri


48 S.GÖMEÇ, op.cit. s.103
49 J.P.ROUX, op.cit., 1999, s.61
50 S. GÖMEÇ, op.cit. s.101

14
olduğunu ortaya koymuştur. Bu sebeple ölen atalar için görkemli mezarlar yaptırıp
öleni bu mezarlara eşyalarıyla gömmüşlerdir. Atalara verilen bu değer, mezarlarına
yapılan saygısızlıkların da ciddi şekilde cezalandırılmasına sebep olmuştur. Örneğin
Attila'nın 442 Balkan seferi, Hun hükümdarlarına ait mezarların Hıristiyan rahipler
tarafından talan edilmesi üzerine gerçekleşmiştir.51

B.TÜRKLER'İN SONRADAN TANIŞTIĞI VE


KABUL ETTİĞİ DİN VE İNANIŞLAR

1.Maniheizm

1.1.Maniheizm'in Genel Özellikleri52

Maniheizm 3. yüzyılda Mani tarafından Güney İran'da kuruldu ve yüz yıl


içerisinde Mısır, Anadolu, Avrupa ve Asya içlerine kadar yayıldı. İslamiyetin
gelişiyle doğduğu topraklarda müntesibi kalmayan bu din ile ilgili bilgileri Maniheist
yazmalardan ve Maniheizm hakkında ikinci elden bilgi veren kaynaklardan
edinmekteyiz. Maalesef Mani'nin bizzat kaleme aldığı ve öğretilerini topladığı 7
kitaptan hiçbiri günümüze tam haliyle ulaşmamıştır.

Maniheizm birbirine zıt, başlangıçsız ve sonsuz iki prensibe dayalıdır: ışık ve


karanlık ya da iyilik ve kötülük. Işık dünyasına hakim olan Tanrı'dır. Işık alemi hava,
rüzgar, ateş, su ve ışıktan oluşur; akıl, düşünce, idrak, bilgi ve temkin olarak
sıralanan beş ilahi niteliğe sahiptir. Tanrı ile birlikte bu ışık alemi bir hayat ağacı
olarak tasvir edilir. Öte yandan karanlık alemi, Karanlık Tanrısı ve bunun etrafında
da beş kötülük alemi olan duman, ateş rüzgar, su ve karanlıktan oluşan bir ölüm
ağacı olarak tasfir edilir. Işık alemi doğu, kuzey ve batıyı kaplar, karanlık alemi
güneyde yer alır. Bu ikisi arasındaki mücadele üç zamanda yaşanır: geçmiş, gelecek
ve şimdiki zaman. Geçmişte ışık ve karanlık kendi mekanlarındadır. Şimdiki
zamanda karanlık ışığı işgal etmiş ve ışık da mekanını terk ederek karanlığı karşı
51 Ibid. s.91
52 Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit. s.493-505

15
koymaktadır. Gelecekte bu mücadele bitecek, ışık ve karanlık kendi mekanlarına geri
döneceklerdir.

Maniheizm'de ilk insanın yaratılış hikayesi kısaca Adem'in iyi, Havva'nın


kötü olduğu temeline dayanır.53 Ayrıca insan ruhunun kurtuluşa kadar bu dünyada
tekrar tekrar doğacağına, kurtuluş içinse bedeninin istek ve arzularından
soyutlanmalıdır. Kurtuluş için gerekli olan bir diğer husus da ibadettir. Mani
öğretilerine göre Maniheistler "Beş Emir" ve "Üç Mühür" kuralına uymakla
yükümlüdür. Bunlar arasında oruç, dua, sadakaya devam etmek, yalan söylememek,
canlı öldürmemek, et yememek, temiz olmak ve cinsel ilişkiye girmemek gibi
yasaklar ve zorunluluklar bulunur. Son olarak Maniheizm'de yılın belli günleri oruç
tutmak, günde yedi kere kuzeye yönelerek Işık Tanrı'sına dua etmek gibi İslamı
andıran uygulamalar bulunur.

1.2.Türklerin Maniheizm'le İlişkisi

762 yılında Lo-yang'da başlayan isyanı bastırmak için Çin İmparatorluğu'na


giden ve orada kalan Bögü Kağan, yanında dört Maniheist rahip ile, Mani dinini
kabul ederek geri döndü. Maniheizm'i devlet dini olarak kabul eden Uygurlar
yaklaşık 100 yıl içinde Uygurlar tarım ve ticaret yapan bir topluluk haline geldi. 54 8.
yüzyılın sonlarında başlayan ayaklanmalar ve iç karışıklıklar, 840 yılında Kırgız'ların
da destek verdiği bir isyan ile sonuçlandı ve Uygur devleti dağıldı. Toplam yirmi
sekiz Uygur boyunun on üçü yok oldu. Diğer on beş boy ikiye ayrılarak Tibet'e ve
Doğu Türkistan'a göçtü. Bunların izledikleri yolu izlemek zor olsa da, bu ikinci grup
bugün Sin-kiang'da (Şincan) yaşamaktadır.55

Maniheizm ve Şaman kültürü ilk bakışta çok farklı temeller üzerine kurulu
olsa da ortak bir paydada buluştukları ve hoşgörü içinde etkileştikleri söylenebilir.
Mani öğretileri Şamanist kültüre dualizmi getirmiştir ve bundsn sonraki Şaman
kültürü evrimine büyük etki yapmıştır. 10. yüzyılda yazılan fal kitabı Irk Bitig'de

53 Yaratılış öğretisi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.:Ibid. s.500


54 J.P. ROUX, Türklerin Tarihi-Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, Kabalcı Yayınları, çev:Aykut
Kazancıgil, Lale Arslan, 2004, s.163
55 Ibid. s.165

16
mani etkisi görülmektedir.56

"Maniheizm'in Genel Özellikleri" bölümünde belirtildiği üzere mani


öğretilerinde oruç tutma, günde 7 kez ibadet etme, zina yapmama vs gibi İslam
dinine benzer ögeler bulunmaktadır. Ayrıca Türklerin ilk yerleşik hayat deneyimi
olması özelliğiyle de Maniheizm Türk toplumunun dinsel ve kültürel evrimi
açısından çok büyük öneme sahiptir.

2.Budizm

2.1.Budizm'in Genel Özellikleri57

Budizim, m.ö. 6. yüzyılda Hindistan'da yaşadığı düşünülen Siddharta


Gautama Sakyamuni'nin öğretilerine dayalı bir inanç sistemidir. Orta ve Güney Doğu
Asya'ya yayılan Budizm, Hristiyanlık öncesinde Orta Doğu ve Mısır'ı da içine alan,
Helen'e kadar uzanan bir coğrafyayı etkilemiştir. Bu sırada da, etkileştiği farklı
kültürlerin etkisiyle bir çok okul ve mezhep oluşmuştur. Dini problemlerin çözümü
için manastırlar bir araya gelirler ve konuyu tartışırlardı. M.ö. 200 yılına kadar 3
büyük toplantı düzenlendi ve Budizm içinde derin bölünmeler yaşandı. Bundan sonra
çeşitli misyonerlik çalışmalarına ağırlık verildi ve Budizm yayılmaya başladı.

Budizmin ibadeti dua ve meditasyondur. Budistler istedikleri zaman


tapınaklara gider, çakra denen tekerlekler ve malas denen tesbihler ile uzun süre dua
ederler ve meditasyon yaparlar. Budizm inancının genel olarak üç ana unsuru vardır:

Sekiz Dilimli Yol: Budizm temelde insanın arzu ve hazlarından arınarak


acılarını sona erdirmesii öğütleyen bir disiplindir. Bu amaca ulaşmak için kişinin
doğru ve dürüstlüğü bırakmaması gerektiğini söyler. Sekiz dilimli yol, bu arınma ve
huzura erme sürecinde uygulanması gereken yöntemleri belirtir. Bunlar:

56 J.P. ROUX, op.cit., 2001 s. 33

57 Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit., s.308-355

17
1.Doğru Bilgi veya Kesin İman
2.Doğru Amaç/Düşünce
3.Doğru Konuşma
4.Doğru Davranış
5.Doğru Meslek
6.Doğru/Sürekli Caba
7.Doğru/Sürekli Gözetim
8.Doğru/Tam Konsantrasyon
şeklinde sıralanabilir ve ilk yedisi birbirlerini takip eden basamaklar olarak değil,
aynı anda sahip olunması gereken erdemler olarak görülür.

Karma Öğretisi: Ölümden sonra bu dünyaya başka bir suretle geri gelme
düşüncesine reenkarnasyon denir. Bu inancın devamı niteliğinde olan karma
öğretisine göre ise, bugünkü iradi eylemlerinin ahlaki sonuçları kişinin sonraki
yaşamını belirleyecektir. Bu, insanın kaderinin kendisi tarafından çizildiği anlamına
gelir ve bu süreç Nirvana'ya ulaşılıncaya kadar devam eder.

Nirvana: Önceki bölümde anlattığımız Mani öğretilerinde "kurtuluş" olarak


geçen olguya yakın olan Nirvana, "sönmek", "sakinleşmek" anlamına gelir. Karma
öğretisinde bahsi geçen döngünün bitişidir. Kişi Nirvana'ya ulaştığında eşyanın
gerçek mahiyetini kavrar ve tüm arzularından arınmış olur.

2.2.Türklerin Budizmle İlişkisi

Türklerin Budizm ile tanışması, 5. yüzyılın ortalarına dayanır. 422 yılında Çin
İmparatorluğu'nun başkenti Lo-yang'ı alan Tabgaçlar, 452 yılında başa geçen T'opa
Siun'un Budizm'e geçmesiyle Budizmin Çin'deki yayıcısı haline gelirler. 260
yılından beri Çin'in kuzeyinde yaşayan ve saldırganlığıyla bilinen Tabgaçlar,
Budizm'in devlet dini olmasıyla bu özelliklerini oldukça yitirmiş, yumuşamış ve
sakinleşen hayat görüşleri yüzünden kendi Çinlileşmelerine mani olamamışlardır.
534 yılında imparatorluğun ikiye bölünmesi, Tabgaçların Çin halkı arasında yok

18
olmasına sebep olmuştur.58 Halbuki T'opa Siun Budizm'i kabul ederken, kendilerini
Çinlilerden ayıracak bir din bulmayı ve bu sayede Çinlileşmenin önüne geçmeyi
planlıyordu.59

6. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Türk Devleti'nin başında olan Tapar


Kağan'ın yazdırdığı Bugut Yazıtı, içerik bakımından Budizm'e yakın durmaktadır.
Tapar Kağan'ın hakim olduğu topraklara Budist tapınak inşa ettirmesi ve
"Nirvanasutra" adında bir Budist eseri ilk kez Türkçeye çevirtmesi, onun budizme
yakın olduğunu kanıtlar niteliktedir. Ancak bu bilgilerin hiç biri, Tapar Kağan'ın
Budizm'i benimsediğinin kesin kanıtı değildir.60 Nitekim Bugut Yazıtı, daha çok
"Budizm'in kabulü olasılığı üzerine tanrıların bir sorgulamasını, büyük bir
Samgha'yı* yüceltme tarzını konu etmektedir"61

2. Doğu Türk Devleti'nin hükümdarı Bilge Kağan da Budizm'e ve şehir


kurma fikrine sıcak bakıyordu. Ancak Vezir Tonyuguk, Budizm öğretilerinin savaştı
bir topluma uygun olmadığı yönünde kendisini ikna ederek bu hayalinden
vazgeçirmiştir.62

3.Mecusilik/Zerdüştçülük

3.1.Mecusiliğin Genel Özellikleri63

Mecuzilik, m.ö. 6. yüzyılda yaşadığı düşünülen Zerdüşt'e indiği düşünülen


tek tanrılı bir dindir. Mecusilik ismi, eski İran geleneğinde yöneticiler ve rahiplerden
oluşan Mecuş sınıfından gelmektedir. Çeşitli bölgelerde yaşayan yerli halklar, bu dini
oluşturulan kolonilere yerleşen Mecuş mensuplarından öğrendiklerinden, onların

58 J. P. ROUX, op.cit., 2004, s.66


59 S. GÖMEÇ, op.cit., s.91
60 Turk Orta Asyasında Budizm, Hans J.KLIMKEIT,
http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s26/93-108.pdf
* Samgha ya da sangha, Sanskritçe'de topluluk, dernek anlamına gelir. Budist Keşişleri
belirtmek için kullanılır.
61 J.P. ROUX, op.cit., 2004, s.97
62 Ibid., s.106
63 Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit. s.507-522

19
temsil ettiği inanç sistemi Mecusilik olarak adlandırılmaya başlandı.

Mecusilik zaman içinde faklılıklar yaşayarak bugünü halini aldı. İlk


zamanlarda Mecusilik, Zerdüşt'ün Ahura Mazda'dan aldığı ilhamlar ile, tek tanrılı ve
evrensel bir din öğretisi temeline dayanmaktaydı. Sonraları Persler zamanında geniş
alanlara yayılmasıyla yer yer ayrışan ekoller görülmeye başlandı. Anadolu'da
bulunan Mecuşar astrolojiyle ilgilemeye başladılar ve yeni bir Mecusi kültür
oluşturdular. Perslerin gücünün azalmasıyla Mecuş'ların yaşadığı gölgeler yunan
egemenliğine girdi ve bu durum Mecusiliğin tek tanrıcı yapısından uzaklaşmasına
sebep oldu. Sasaniler döneminde iyi-kötü zıtlığına dayalı dualist bir sistem haline
gelden Mecusilik, 2.yüzyıl'da imparatorluk dini haline gelmesiyle Çine kadar
yayılmıştır. Ancak İran'ın İslam egemenliğine girmesiyle Mecusilik hızla gerilemeye
başlamış, İslam Devleti'nin siyasal, sosyal ve ekonomik baskı aracı olarak dini
kullanmaya başlamasıyla Mecusilerin büyük bölümü Müslümanlaşmıştır. Bugün
büyük oranda Hindistanda (Persiler), küçük bir gurup olan Gabarlar'ca İran'da, yer
yer ABD ve Kanada'da varlığını sürdürmektedir.

Zerdüşt, kimilerine göre Truva savaşından 6000 yıl önce, kimilerine göre
m.ö. 1500'lü yıllarda, kimilerine göre de m.ö. 6. yüzyılda yaşamış, Mecusilik dininin
tanrı tarafından kendisine vahiy yoluyla indiğine inanılan kişidir. Öğretilerine tabi
olduğu bilinen İran Kralı Viştaspa'nın da bu dönemde yaşadığı düşünüldüğünde,
Zerdüşt'un 6. yüzyılda yaşadığı söylenebilir. Otuz yaşındayken, nehir kenarında
Tanrının meleği Vohu Manah yanına gelmiş ve Mecusi Tanrısı Ahura Mazda'dan ilk
vahiyi getirmiştir. Zerdüşt'ün dini yayma faaliyetleri, toplumdaki çok tanrıcı kültür
sebebiyle başlarda çok başarılı olmasa da Kral Vişpasta'nın kendisine tabi olmasıyla
hız kazanmıştır. Kendisine atfedilen bir çok özellik ve yaşamı hakkında anlatılan
hikayeler, diğer semavi din peygamberleriyle büyük benzerlikler taşımaktadır.

Ahura Mazda, Mecusilik tanrısıdır ve İslamiyetteki Allah ile çok bezer bir
statüdedir. Şinasi Gündüz: "Ahura Mazda her şeyi bilen, mutlak iyi ve mükemmel
olan tanrıdır. [...]Zerdüşt bütün varlıkların Ahura Mazda'dan zuhur ettiğine
inanmaktaydı." sözleriyle özetlemiştir. 64 Ahura Mazda'nın yarattığı 7 ilahi varlık (iyi

64 Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2010, s.514

20
düşünce, iyi gerçek, iyi sadakat, cazip hükümranlık, bütünlük, ölümsüzlük ve Ahura
Mazdanın kendi kutsal ruhu) bir bakıma yüce tanrıyı çevreleyen melekler olarak
görülür. Zerdüşt'ün kurmaya çalıştığı tek tanrıcı inanç sistemi sonraları eski İran çok
tanrıcı geleneği ile bir harman yaratarak çok farklı şekiller almıştır. Öyle ki Zerdüşt'e
göre iyilik ve kötülük ilahi değil etik değerler ile açıklanmalıyken, sonraları kötülüğe
bir ilahi ruh (Angra Mainyu) atfedilerek Ahura Mazda ve Angra Mainyu'nun, zaman
tanrısı Zürvan tarafında yaratılan iki kardeş oldukları bile ileri sürüldü.

Ateş Kültü, ateşin Mecusilikteki ilahi varlıklardan Aşa Vahişta ile


özdeşleştirilmesi ile çok önemli bir hal alması anlamına gelir. Ancak Mecusilikte ateş
bir tanrı ya da tapınma nesnesi değil, tanrının saflığının ve temizliğinin ve iyiliğinin
bir sembolüdür. Bu bağlamda ateşin kutsal olduğu söylenebilir. Tapınaklarda önemli
bir yer tutar, ibadet esnasında kullanılır ve içine çöp vb. kirli şeyler atılarak
kirletilemez.

3.2.Mecusiliğin Türklerle İlişkisi65

Türk tarihinde resmi olarak Mecusiliğe geçen bir Hakan olmadığı gibi, halk
arasında da bu dinin kabul gördüğüne dair pek belge yoktur. Ancak 6. ve 7.
yüzyıllarda İran ile komşu olan Tu-kiulerin çok hoşgörülü bir yönetim anlayışı
olduğu bilinmekte. Bu durumdan Bugut yazıtlarında da söz edilmektedir. O yıllar
İran'da varlığını sürdüren Sasanilerin resmi dininin Mecusilik olduğunu söylemiştik.
Bunun yanında Bugut yazıtları incelendiğinde kullanılan sözcüklerin ve üslubun
Zerdüşt dilinde olduğu ortaya çıkmıştır. Bazı Müslüman kaynaklarda da Turfan'daki
ateş tapınaklarından bahsedilmiştir. Tüm bunlar ışığında Türklerin Mecusilikten
etkilendikleri kesin olmakla birlikte ne düzeyde kaldığını maalesef söyleyemiyoruz.

65 Bu konuda ayrınıtılı bilgi için bkz: J.P. ROUX, op.cit., 2004 s.96-110,

21
4.Musevilik

4.1.Museviliğin Genel Özellikleri66

Musevilik semavi dinlerin ilkidir. Adını kurucusu olan Musa'dan almaktadır.


Musevi, Yahudi, İsraili ya da İbrani terimleri, aralarında bazı faklılıklar olsa da bu
dinin mensuplarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Musevilik kutsal kitabı olan
Tevrat ve ilk vahiy olan On Emir temelinde inşa edilmiştir. Eski çok tanrılı ve tek
tanrılı dinlerden izler taşımaktadır.

4.2.Türklerin Musevilik İle İlişkisi

Hazarlar, 468 yılında kurulmuş bir Türk imparatorluğudur. Hazar Denizi ve


Karadeniz'in kuzeyinde yer alır. Hazar tarihinde göze ilk çarpan, diğer Türk
devletleri gibi askeri başarılarıyla değil, Bizans ile arasındaki ittifak ile barış ve din
politikaları ile güçlenmeleridir.67 Hazar toprakları tahmin edileceği gibi tarıma ve
hayvancılığa elverişli değildir. Buna karşın büyük bir zenginliğe ulaşmışlardır.
Bunun sebebi, önemli bir ticaret yolu üzerinde olmasıydı. Öte yandan hem Hıristiyan
Bizans ve Müslüman Sasani Devletleri arasında yer alması, hem de Bizans'ın
baskılarından kaçan Musevileri kabul etmesiyle dinsel hoşgörünün yüksek olduğu
söylenebilir.68
861 yılında Hazar Kralı Bulan'ın sarayında üç tek tanrılı din temsilcisi
arasında yarışma düzenlendi. Hem Müslümanların hem de Hıristiyanların, kendi
dinlerinden sonra üstün olan din olarak Museviliği göstermesi ve her iki dinin de
kaynağında Museviliğin olması sebebiyle Kral Bulan, yöneticiler, soylular ve halkın
bir kısmı Museviliğe geçti.69 Hazarların Museviliği kabul ediş şekilleri Karay
mezhebini doğurdu. 11. yüzyılın başlarında artan Rus saldırıları ile Hazar Devletinin
yıkılmasıyla Hazarlar önce küçük parçalar halinde yaşamaya çalışmış, ardından

66 Ayrıntılı bilgi için bkz: Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit., s.105-175


67 Kevin Alan BROOK, Hazar Türkleri Tarihine Giriş, çev: Erol Kağan, 2004,
http://www.khazaria.com/turkce/hazartarih.html
68 J.P: ROUX, op.cit., 2004, s.113
69 Kevin Alan BROOK, Hazar Yahudileri, çev.İsmail Tunçeli, Nokta Yayınları, 2005

22
batıya göçmüşlerdir.70 Ancak İstanbul'da yaşayan Karay'lar gösteriyor ki, bazı
Hazarlar ile sonradan Museviliğe geçen ve Karay mezhebine mensup Kıpçak ve
Kaliz Türkleri İstanbul'da, yoğun olarak adını bu mezhepten alan Karaköy (Karay
Köyü) civarına yerleşmişlerdir.71

5.Hıristiyanlık

5.1.Hıristiyanlığın Genel Özellikleri72

Hıristiyanlık 1. yüzyılda ortaya çıkan ikinci semavi dindir. İsa'nın yaşamı ve


öğretileri üzerinde şekillenmiş ve yayılmıştır. Kutsal kitabı olan "Kitab-ı Mukaddes",
Musevilerin kutsal yazıları olan Eski Ahit ve Hıristiyan yazıtları olan Yeni Ahit'ten
oluşmaktadır. Hıristiyan inancına göre bunlar birbirlerini tamamlayan yazıtlardır. 70
yılında Romalıların Kudüs'ü ele geçirerek mabedi yerle bir etmesiyle Musevilik
yeniden yapılanma sürecine girmiştir ve bu süreçte İsa'nın öğretileri etrafında
şekillenen yeni hareket, yeni bir din olarak ortaya çıkmıştır. Bugün Dünya çapında en
yaygın din konumundadır ve daha da çeşitlendirmek mümkün olmakla birlikte
temelde Katolik, Ortodoks ve Protestan mezheplerinden oluşur.

5.2.Türklerin Hıristiyanlıkla İlişkisi

Hıristiyan keşiş A-lo-pen, T'ang hanedanının yönetimindeki Çin'in başkentine


gelerek burada bir manastır kurmayı talep etmiş ve 638 yılında ilk Hıristiyan
kilisesini bu topraklarda kurmuştur.73 Bu keşiş Nasturi mezhebine tabidir. Nasturi
inanışı İsa'yı tanrı olarak görmez ve bu öğreti Efes Konsili'nde alınan kararla
"sapkın" olarak kabul edilerek yasaklanır. Roma İmparatorluğu elinin uzanabildiği
tüm Nasturileri yok etmeyi başarsa da, özellikle Orta Doğu'da yaşayan
Hıristiyanlarca kabul edilmeye devam eder ve Orta Asya'da oldukça geniş bir
coğrafyaya yayılır.74
70 J.P. ROUX, op.cit., 2004, s.112
71 Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit., s.274
72 Yaşayan Dünya Dinleri, op.cit., s.77-203
73 J.P. ROUX, op.cit., 2001, s.28
74 J.P. ROUX, op.cit., 1999. s.214

23
560 yılından sonra Hıristiyanlık Türkler arasında yayılmaya başlar. Örneğin
624'de Merv Piskoposu Elie, bir Türk kavminin Hıristiyanlığı kabul ettiğini duyurur.
Benzer bir olayın 781'de de yaşandığından söz edilir. Merv Piskopozunun 1009
yılında Ermeni Patriği'ne yazdığı mektupta, büyük bir Türk kavmi olan Kereyitlerin
Hıristiyanlığa geçtiği müjdelenmiştir.75

Avrupa içlerine kadar yayılmış Avrupa Hun İmparatorluğu hükümdarı


Attila'nın 453 yılında ölümünün ardından, bu bölgede üç topluluk ana rol
üstlenmiştir: Bulgarlar, Hazarlar ve Macarlar. Bunlardan Bulgarların bir kısmı ve
Macarlar Hıristiyanlığı seçmişlerdir. Ayrıca Orta Asya'dan göç ederek gelen Avarlar,
Peçenekler ve Gagavuzlar da Hıristiyanlığı seçmişlerdir.

Bulgarlar: Türkçede karışık anlamına gelen Bulgar ismi Attila'nın


ölümünden sonra dağılan kavimlerle, o sırada Güney Rusya da bulunan Onogur
Türkleri'nin karışarak ortaya çıkardıkları yeni bir Türk kavmini belirtir. 635 yılına
kadar Hazar Denizi ve Tuna Nehri arasında Avarların ve ardından Göktürklerin
hakimiyeti altında kalan Bulgarlar, Bizansın desteği ile kurtularak Karadeniz'in
kuzeyinde Büyük Bulgar Devleti'ni kurarlar. Ancak hükümdar Kobrat ölürken ülkeyi
5 oğlu arasında paylaştırır. Bu sırada Hazar Devleti'nin saldırılarına dayanamaz ve
ülke üçe bölünür. Bunlardan biri aynı yerde kalarak Hazarlar'ın hakimiyetine girer.
İkincisi Tuna Neyrini geçerek batıya doğru kaçar ve bugünkü Bulgaristan'a yerleşir.
Bu topluluk güney Slavlarıyla karışarak slavlaşır ve 864'de Hristiyanlığı kabul eder.
Üçüncü ve son topluluk ise kuzeye tırmanarak Volga Bulgaristan'ı kurar. Bu topluluk
200 yıl kadar sonra İslamiyete geçer.76
Macarlar: Fin-Ugor kavimlerinden olan Macarlar yüz yıl kadar Hazarlar
egemenliğinde yaşadılar. 9. yüzyılın sonlarında Bulgarlar gibi Onogur Türkleri ile
karışarak bugünkü Macaristan topraklarına yerleştiler. 1000 yılında Katolik
mezhebini benimseyerek Hıristiyanlaştılar. Ayrıca Macarlar savaşçı yapılarıyla
Almanların Balkanlara sarkmasını önleyerek Avrupa'da bir denge unsuru
olmuşlardır.77
75 Ibid. s.237
76 J.P. ROUX, op.cit.,2004, s.107-110
77İsmail DOĞAN, Macar Kimliğinin Oluşumunda Turk Etkisi, s.8, Ankara Universitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakultesi Dergisi 47, 2 (2007) 1-12,

24
Gagavuzlar: 11. yüzyılda Asya'dan göçen Gagavuzlar balkanlara göçerek
burada Hıristiyan inancını benimsemişlerdir. Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı
İmparatorluğu'nda yaşayan tüm Ortodoks Hıristiyanların başı olarak İstanbul
Patriği'ni tanımıştır. İstanbul'daki Ortodoks Hıristiyan Rum Kilisesi'ne bağlı olan
Gagavuzlar bu sebeple Yunan kültürü etkisinde kalmışlardır. Günümüzde
Gagavuzlar, Moldovya Cumhuriyetinde Gagouzeli Özerk Devletinde ve Bulgaristan,
Yunanistan ve Romanya'nın belli bölgelerinde yaşarlar.78

Peçenekler: Peçenekler de Bulgar ve Macarların karıştığı Onogur


Türklerindendir. Azak Denizi ile Karadeniz arasında 130 yıl kadar yaşamışlardır
ancak doğuda artan Oğuz baskısına daha fazla dayanamayıp 11. yüzyılda Balkanlara
inmeye başladılar. Bir kısım Peçenek Bizans askerlerine katılarak Hıristiyanlığa
geçti. Ancak bu durum, 1071'de Alp Arslan saflarına geçerek Bizans'ın yenilgisine
sebep olmalarını engellemedi. Bundan sonra Bizanslılarla şiddetli mücadelelere giren
Peçenekler, 1091'de Çaka Bey ile ittifak kurarak İstanbul'a saldırdılar. Ancak Burada
Bizanslılar ile ittifak kuran bir diğer Türk boyu Kumanlar, 40000 atlı ile Peçenekler'i
dağıttılar. Bundan sonra siyasi varlıkları devam etmeyen Peçenekler dağınık gruplar
halince yerli halk arasında kayboldular.79

SONUÇ

Tarih boyunca Türkler, çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Kimi zaman
birleşerek, kimi zaman birbirleriyle savaşarak; kimi zaman büyük imparatorluklar
kurarak, kimi zaman küçük beylikler ve kavimler şeklinde yaşamışlardır. Bu
farklılıklar, Türklerde çeşitli dinlerin çeşitli varyasyonlarının görülmesine ve hatta
farklı dinlere ait unsurların bir arada bulunmasına sebebiyet vermiştir.

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/920/11474.pdf

78 Turgat CİN, Milletlerarası İlişkilerde Yunanlılaştırma Faaliyetlerine (asimilasyona) İlişkin İki


Örnek: Kalaşlar ve Gagavuzlar, http://www.karam.org.tr/Makaleler/1570622597_cin.pdf
79 Akdes Nimet KURAT, Peçenek Tarihi. Devlet Basımevi, 1937.

25
Din değiştirme deneyimleri genellikle halkta, hükümdar ve çevresinde olduğu
kadar etkili olmamıştır. Halk eski dinine olan bağlılığını çoğu zaman sürdürmüş, din
değiştirse bile eski dinine ait unsurları da kaybetmemiştir. Şaman kültürüne ait
unsurların bugün hala yaşatılması bunun oldukça önemli bir göstergedir.

Şamanizm Türk tarihi boyunca her zaman yerini korumuştur. Türk halkları
hangi dine mensup olurlarsa olsunlar Şamanik değerleri korumuşlar ve devam
ettirmişlerdir. Bunun en önemli sebebi Şamanizmin bir din olmaktan çok "kutsal olgu
ve fiiller bütünü" olmasıdır. Bu sebepledir ki Şamanizm dünyanın farklı yerlerinde
benzer şekillerde görülmüştür. Aslında Şamanizm, tüm toplumlarda var olan bazı
reflekslerden doğmuştur. Bunlar, yaratılışa bir anlam yüklemek, korkulan nesnelere
kutsallık atfetmek, çaresizliğin üstesinden gelmek gibi insana özgü ihtiyaçlardır.
Paganizm ve Şamanizm arsında büyük benzerlikler olmasının altında da aynı sebep
yatmaktadır.

Günümüzde bilimin gelişmesi ve küreselleşmenin ciddi boyutlara ulaşması,


yeni dinlerin ortaya çıkmasını büyük ölçüde durdurmakla beraber, toplumların sahip
olduğu değerlere daha çok sahip çıkmasına da yol açmıştır. Bugün Türk ve
Müslüman özelliklerinin özdeşleşmesi ve -Türkler tarafından dahi- ayrılmaz bir
bütün olarak görülmesi bu yüzdendir. Halbuki Türk geleneği yeni dinlerle kaynaşıp
gelişmeye müsaittir.

26
KAYNAKÇA

• ARSLAN, Ensar, Nevruz Geleneği,


http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/52.php

• ARTUN, Erman, Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri – Öğretiler –


Dinler,
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/erman_artun_inanc_sistemleri.pdf

• BEKKİ Salahattin, Merkez Simgeciliği ve At Çakı


http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/salahaddin_bekki_merkez.pdf

• BROOK, Kevin Alan, Hazar Türkleri Tarihine Giriş, çev: Erol Kağan, 2004,
http://www.khazaria.com/turkce/hazartarih.html

• BROOK, Kevin Alan, Hazar Yahudileri, çev.İsmail Tunçeli, Nokta Yayınları,


2005

• CİN, Turgat, Milletlerarası İlişkilerde Yunanlılaştırma Faaliyetlerine


(Asimilasyona) İlişkin İki Örnek: Kalaşlar ve Gagavuzlar,
http://www.karam.org.tr/Makaleler/1570622597_cin.pdf

• DEMİR, Ali Faik ve AKGÜN ÇOMAK, Nebahat, Şaman ve Türk Dünyası,


Bağlam Yayınları, 2009

• DOĞAN, İsmail, Macar Kimliğinin Oluşumunda Turk Etkisi, s.8, Ankara


Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakultesi Dergisi 47, 2 (2007) 1-12,
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/920/11474.pdf

27
• ELIADE, Mircea, Şamanizm, çev. İsmet Birkan. Ankara, 1999

• KLIMKEIT, Hans-Joachim, Turk Orta Asyasında Budizm,


http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s26/93-108.pdf

• KURAT, Akdes Nimet, Peçenek Tarihi, Devlet Basımevi, 1937.

• ROUX Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Kabalcı Yayınları, çev.


Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, 2011

• ROUX, Jean-Paul, Türklerin Tarihi-Pasifikten Akdenize 2000 Yıl, Kabalcı


Yayınları, çev:Aykut Kazancıgil, Lale Arslan, 2004

• ROUX, J.ean-Paul, Orta Asya - Tarih ve Uygarlık, Kabalcı Yayınevi, çev:Lale


Arslan, 1999

• URAZ, Murat, Türk Mitolojisi, İstanbul, Düşünen Adam Yayınları, 1994

• YALÇIN, Hüseyin Cahit, Güncel Türkçe Sözlük, www.tdk.gov.tr

• Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2010

• YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri – Şamanizm,


Yol Yayınları, 2005

28

You might also like