You are on page 1of 25

DUÂ-İ ŞAH

MERÂN
(ŞAH MERÂN DUÂSI)
‫‪DUÂ-İ ŞAH-I MERÂN‬‬
‫نيَحَ ّرال*‬ ‫نَسَب للهاَ‬
‫رَالَ‬‫يوَح ّ‬

‫للها ال هلإ الإ وه يحلا مويقلا*‬

‫للها ال هإل الإ وَهَ َ َ َ نيَك*‬


‫عَلا يَل حلا‬

‫للها آل َ وَهَ سلا نيَلَعَال*‬


‫عيوََ‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬

‫*‬ ‫للها آل َ وَهَ يوَحَ‬


‫ّرال نيَحَ ّرال‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬
‫*‬ ‫ذَحوالَ‬ ‫للها آل َ‬
‫هَل الَإ وَهَ ذَحَلأ‬
‫اَ‬ ‫إَ‬
‫*‬ ‫للها آل َ وَهَ َ‬
‫صلا‬ ‫هَل الَإ دَ ّ‬
‫رَ ذوَ ّ‬
‫فلا‬ ‫إَ‬

‫نيَحَ ّرال*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬


‫رَالَ‬‫فَؤ ّ‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬

‫لاَ نيَك*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬


‫هَل الَإ زيزعَالََ‬
‫ح‬ ‫إَ‬

‫وَهَ ازال يطاَبال*‬ ‫هَلَإَ‬


‫ّرَ‬ ‫الَإ‬
‫*‬ ‫ذَحوالَ‬ ‫للها آل َ‬
‫الَإ وَهَ ذَحَلأ للها آل‬ ‫هَل‬
‫اَ‬ ‫إَ‬
‫صلاذ*‬
‫حَألا وَ ّ‬ ‫للها آل َ‬
‫هَل الَإ وَهَ ذَ‬
‫إَ‬
‫للها آل َ وَهَ فَ الَ نيَلعَ*‬
‫حاَ‬ ‫هَل الَإ الَ‬
‫إَ‬

‫الَ نيَلعَ*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬


‫ززعَالَ‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬

‫ال ىاَيذَ*‬ ‫للها آل َ وَهَ الَ لَ ا‬


‫ىاَ ّنوََ‬ ‫هَل الَإ ىاَ ّنحََ‬
‫إَ‬

‫ّرهاقَال*‬ ‫وَهَ‬ ‫هَلَإَ‬


‫رداَقَال‬ ‫الَإ‬
‫صلاذ*‬
‫حَألا وَ ّ‬ ‫للها آل َ‬
‫للها آل‬ ‫هَل الَإ وَهَ ذَ‬
‫إَ‬
‫للها آل َ اَ ّرال فعََ لا *‬
‫الَإ وَهَ نيَلَ‬ ‫هَل‬
‫ع‬ ‫إَ‬
‫نيظَعَال*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬
‫هَل الَإ ال ّبرََ شَ ّ‬
‫رَعَالَ‬
‫إَ‬

‫سوَذقَال*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬


‫كلَوَال‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬

‫ييبَ وَال*‬ ‫للها آل َ وَهَ‬


‫ذوَحَالَ‬ ‫هَل الَإ‬
‫إَ‬

‫وَهَ ابَلَ ا سَراَولا*‬ ‫هَلَإَ‬


‫عََ‬ ‫ث‬ ‫الَإ ذوَحَالَ‬
‫اَ ّرال فعََ لا *‬ ‫للها آل َ‬
‫الَإ وَهَ نيَلَ للها آل‬ ‫هَل‬
‫ع‬ ‫إَ‬
‫ءاَوَسَألاَ ىنّسحَال*‬ ‫للها آل َ‬
‫الَإ وَهَ‬ ‫هَل‬
‫إَ‬
‫وَ الَ آل إَالَ * هوعداَف َ َ‬
‫و لَخ ي ّي‬
‫ص‬ ‫َ َ‬
‫هَ َ‬ ‫يحَ هَلَ‬
‫إ‬
‫ال يذَيَ حَ هَ العَالَ يو َ كَ‬
‫برََ َ حَ وَ‬ ‫ّ‬ ‫ل‬ ‫هَلَ لَ‬
‫ّر‬
‫ا نَحَرَأ رح َّالَ يويَ*‬
‫‪1.‬‬ ‫‪Şahmaran Duası Arapça Okunuşu‬‬
‫حيم‪ .‬أ َ ْل َح ْم ُد ِ هّٰللِ‬
‫الر ِ‬ ‫الرحْ مٰ ِن َّ‬ ‫جيم‪ِ .‬بس ِْم ه ِ‬
‫ّٰللا َّ‬ ‫الر ِ‬
‫ان َّ‬‫ط ِ‬ ‫ش ْي َ‬ ‫ديم ِمنَ ال َّ‬ ‫طانِ ِه ْال َق ِ‬
‫س ْل َ‬ ‫ظيم َو ِب َوجْ ِه ِه ْالك ِ‬
‫َريم َو ُ‬ ‫اّٰلل ْال َع ِ‬
‫أَعُوذُ ِب ه ِ‬
‫ان‬ ‫َ‬ ‫َّ‬
‫اّٰلل ِمنَ الش ْيط ِ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫صحْ بِه أجْ َمعينَ ‪ .‬أعُوذ بِ ه ِ‬ ‫ٰ‬
‫سيِ ِدنَا ُم َح َّم ٍد َوا ِله َو َ‬ ‫ٰ‬ ‫َ‬
‫صَل ة َوالسََّل ُم َعلى َ‬ ‫ُ‬ ‫َ‬ ‫َ‬
‫ب العَالمينَ ‪َ .‬و ال َّ‬ ‫ْ‬ ‫َر ِ‬
‫حيم‬
‫الر ِ‬ ‫الرحْ مٰ ِن َّ‬ ‫ّٰللا َّ‬‫جيم‪ ،‬بِس ِْم ه ِ‬
‫‪.‬الر ِ‬‫َّ‬
‫دعآء شاه مران‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْال َح ُّ‬
‫ي ْالقَيُّو ُم‬ ‫َه‬
‫ي ْال َح ِ‬
‫كيم‬ ‫ّٰللاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ْالعَ ِل ُّ‬
‫‪ َ،‬ه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو السَّمي ُع ْال َع ِ‬
‫ليم‬ ‫َه‬
‫حيم‬ ‫الرحْ مٰ نُ َّ‬
‫الر ِ‬ ‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو َّ‬
‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ْال َو ِ‬
‫اح ُد ْاْل َ َح ُد‬ ‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ْالفَ ْر ُد ال َّ‬
‫ص َم ُد‬ ‫َه‬
‫الرحي ُم‬
‫ف َّ‬ ‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو َّ‬
‫الرؤُ ُ‬ ‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْالعَ ُ‬
‫زيز ْال َحكي ُم‬ ‫َه‬
‫اطنُ‬ ‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ال َّ‬
‫ظاه ُِر ْال َب ِ‬ ‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْاْل َ َح ُد ال َّ‬
‫ص َم ُد‬ ‫َه‬
‫ّٰللاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْالفَتَّا ُح ْالعَ ِ‬
‫ليم‬ ‫‪ َ،‬ه‬
‫ليم‬ ‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ْال َع ُ‬
‫زيز ْال َع ِ‬ ‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْال َحنَّانُ ْال َمنَّانُ ال َّديَّانُ‬
‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْالقَاد ُِر ْالقَاه ُِر‬
‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو َّ‬
‫الرافِ ُع ْال َعلي ُم‬ ‫َه‬
‫الربُّ ْالعَ ْر ِش ْالعَظي ُم‬ ‫ّٰللاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو َّ‬
‫‪ َ،‬ه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْال َم ِلكُ ْالقُد ُ‬
‫ُّوس‬ ‫َه‬
‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل ِإ ٰلهَ ِإ َّٰل ه َُو ْال َح ْم ُد ْال ُمبينُ‬
‫َه‬
‫س‬ ‫ث ْال َو ِار ُ‬ ‫‪ّٰ،‬للاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ْال َح ْم ُد ْالبَآ ِع ُ‬
‫َه‬
‫ب‬
‫ّٰلل َر ِ‬ ‫ي ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو فَا ْدعُوهُ ُم ْخلِصينَ لَهُ الدي ُن‪َ .‬و ْال َح ْم ُد ِ ه ِ‬ ‫ّٰللاُ ٰٰل إِ ٰلهَ إِ َّٰل ه َُو ا ْْل َ ْس َمآ ُء ْال ُح ْسنَي‪ ،‬ه ََو ْال َح ُّ‬
‫َه‬
‫ظم‬ ‫ع‬ ‫ْ‬
‫ال‬ ‫ي‬
‫َّ ِ ِ ه َ ِ َ ِ‬ ‫ل‬
‫ِ‬ ‫ع‬ ‫ْ‬
‫ال‬ ‫ِ‬ ‫اّٰلل‬ ‫ب‬ ‫َّ‬
‫ٰل‬ ‫إ‬ ‫َ‬ ‫ة‬‫و‬‫ُ‬ ‫ق‬ ‫َ‬
‫ٰل‬ ‫و‬ ‫ل‬
‫َ‬ ‫و‬
‫َ َْ َ‬ ‫ح‬ ‫ٰل‬‫َ‬ ‫و‬ ‫‪.‬‬ ‫مينَ‬‫اح‬
‫ِ‬ ‫الر‬ ‫م‬ ‫ح‬ ‫ر‬‫َ‬ ‫أ‬ ‫ا‬
‫ِ َ َ َ ْ َ َ َّ‬‫ي‬ ‫ِكَ‬ ‫ت‬‫م‬ ‫حْ‬ ‫ر‬ ‫ب‬ ‫‪،‬‬ ‫مينَ‬‫َ‬ ‫ل‬ ‫ا‬ ‫ع‬
‫َ‬ ‫ْ‬
‫‪.‬ال‬

‫‪2.‬‬ ‫?‪Şahmeran Duası Nasıl Okunur‬‬


‫‪Şahmeran Duası okuyanlar öncelikle 2 rekat hacet namazı kılmaları‬‬
‫‪gerekecektir. Öncelikle niyetinizi edin ve sonrasında Şahmaran‬‬
‫‪Duasını okuyunuz. Diğer günlerde niyetinizi söylemeye gerek yoktur. Ara‬‬
vermeden okumanız gerekir. Şahmeran Duasına ara verdiğiniz andan
itibaren tekrardan baştan başlamanız gerekecektir. Duayı ikindi
namazından sonra okumaya başlanılmalı, akşam namazına kadar
okunmalıdır.
 Her türlü dilekleriniz için 41 defa okumalısınız,
 Muhabbet ve Sevgi için 3 gün süreyle 61 defa okumalısınız.
 Kısmet ve nasip için 21 gün boyunca, hergün 7 defa ikindi namazında sonra
okumalısınız.
 Gece rahat uyumak için 3 defa okunmalıdır.
 Nazara karşı korunmak isteyenler 7 defa okumalıdır.
 Satamadığınız bir malınız varsa, 11 gün boyunca, her gün 7 defa ikindi namazından
sonra okumalısınız.

3. Şahmeran Duası Faydaları ,Anlamı ve Arapçası


Şahmeran Duası her derde deva dua, olarak bilinir.
Çok etkili olan bu duayı inananlar, sevdiğine kavuşmak için,niyetlerinin kabulu için,
panik atak, depresifdurumlar da ve şeytan ,cinin şerrinden korunmak için ,okurlar.
Şahmeran duası ;
3 gün 7 kere dilek için .
3 gün 61 defa aşk için,okunur.
Dua-i Şahmeran okunmadan önce ,abdestli olmanız,okumaya hamdele,besmele ve salvele ile
başlamanız niyetinizin ,
daha çabuk gerçekleşmesine yardımcı olur.
Sevgi, muhabbet için 3 gün 61 defa okunur,
Her niyet için 41 defa okunur,
Rahat uyku için 3 defa okunur,
Cin ve şeytandan, kötülüklerden korunmak, gönül rahatlığı ve günahların affı için ,
her gün sabah ve akşam birer defa okunur.
Nazara karşı 7 defa okunur.
******* Bu duayı suyun içine okuyabilirsiniz. iersiniz evinize serpersiniz. gül suyu ile
Efsaneye göre şahmeranın görsel çizimi

Şahmaran duası hakkındaki Efsane söylemler.


"Tarsus ve çevresinde anlatılan söylencelerden en önemlisi ve en eskisi
sanırım Şahmeran Efsanesi'dir. Bu efsaneyi Tarsus'ta bilmeyen,
anlatmayan, duymayan yoktur. Değişik ağızlar, değişik değişik anlatıyor
Şahmeran Efsanesi'ni. Tarsus'un dışında bir türlü, Tarsus'ta daha başka
anlatılıyor. Bazı yazılı kaynaklarda ise hiç duymadığınız değerler karışıyor
efsanenin yapışma.
Ama doğnı olan bir şey var, bunun hepsini halk söylüyor, halk
anlatıyor.Şahmeran'ın Ceyhan ile Misis arasındaki yılan kale’de yaşadığı
söyleniyorsa da, efaserıeye göre Şahmeran bir yeraltı ülkesinde
yılanlanyla birlikte yaşamaktadır.
Şahmeran Efsanesi, Tarsus ve çevresinde yaşayan insanın, yaşadığı çağın
kültürel değerleriyle zaman zaman değişlirdiği, süslediği ve gelecek
kuşaklara aktardığı söylencelerin kuşkusuz en uzun ömürlü olanıdır. Bu
efsane iki bin yıl önce zamanımızda anlatıldığı gibi anlatılmıyordu. Ana
konu değişmemiş bile olsa, zamanımızda bazı isimler değiştirilerek
anlatılmaktadır. efasenede Şahmeran ile tanışan insanın kişiliği değişiktir.
Kişilikle birlikte isim de değişmektedir. Şahrneran'la tanışan ilk insanın
ismi bazı kaynaklarda Belkıya olarak geçerken, bazı kaynaklarda bu isim
Camsab olarak değişmektedir. Kimi kaynaklarda ise Şahmeran'la İlk
buluşan kişinin Lokman olduğu anlatılmaktadır.

Şahmeran Efsanesi'nin sonunda. Şahmeran'ın öldürülüş olayı, her değişik


söylencede ortak sondur. Bu ortak sonun, yani Şahmeran'ın
öldürülüşünün ana amacı insanın Sağlık ve şifa bulmasıdır. Hatta bazı
anlatımlarda Lokman Hekim'in Şahmeran ile karşılaşması uzun uzun
anlatılmakta, şifa veren otların neler olduğu Lokman Hekim'e Şahmeran
tarafından söylenmektedir.

Efsanenin çeşitli anlatımlarında Şahmeran’ın Eski Hamam'da öldürüldüğü


iddiası genel bir kanı olarak ortaya çıkmakta ise de, bu kanı yanlıştır.
Şahmeran yakın zamanda öldürülmemiştir. Eski Hamam Romalılardan
kalma bir hamamın temelleri üzerine yapılmıştır. 1873 yılında çeşitli
onarımlar görmüştür. Eski Hamamın yapılışı çok eskilere dayanmaktadır.
Şahmeran, olsa olsa Eski Hamam'ın çok yakınındaki, zamanımızda TOK
otobüslerinin garaj olarak kullandığı Koma Hamamı'nda öldürülmüş
olmalıdır.

Yılanların Kralı anlamına gelen "Şahmeran" sözcüğü Farsça bir sözcüktür.


"Maran" yılan anlamında olup, "Şah" sözcüğü ise zamanımızda İran'da
halen kral anlamında kullanılmaktadır.Tarsus ve çevresindeki halk
Şahmeran sözcüğünü biraz yumuşatarak Şahmeran olarak kullanmayı
benimsemiştir.
Yılanlar kralı olan bu yaratığın kökenini araştıracak olursak, mitolojik
söylencelerin birçoğu ile karşılaşın. Hititler zamanında anlatılmakta olan
İlluyanka Efsanesi'nde yılana benzeyen bir yaratık olan illuyanka'mn
Fırtına Tanrısı ile olan savaşı anlatılmaktadır. Bu savaşta İlluyanka Fırtına
Tanrısı'nı yenmiş ve bu tanrının kalbi ile gözlerini ele geçirmiştir. Fırtına
tanrısı kalbine ve gözlerini geri alabilmek için yoksul insanları aracı olarak
kullanmıştır. Sonuçta İlluyanka'nın ölümüne neden olan şey yine
insanların ihaneti olmuştur. Şahmeran Efsanesi'nin bazı anlatımlarında
Şahmeran aynı güvensizlik ve ihanet sonucunda öldürülmüştür ve gözleri
şifa verebilmek amacıyla alınmıştır.

Şahmeran Efsanesi'ne kaynak olabilecek bir diğer mitolojik konu da


"Medusa"dır.

Medusa fiziksel olarak aynı yılanlar kralı Şahmeran'a benzemektedir.


Mitolojide Gorgonlar'm üç çirkin kızından biri olan Medusa, yenilmeyen
müthiş bir mahluktur. Büyük gözleri yıldırımlar gibi Alev saçar. Yanık tenli
alnın üstünde saç yerine kıvrılmış zehirli yılanlar, başlarını kaldırır,
korkunç ıslıklar çalarlardı. Sesi vahşi hayvanların sesine benzerdi. Kızdığı
zaman etrafa korku ve dehşet saçardı. Onun gözlerine bakmak, bakışları
ile karşılaşmak bahtsızlığında bulunanlar hemen taş kesilirlerdi.
Mitolojide, Perseus tarafından başı kesilen Medusa'nın yere dökülen
kanlarından kanatlı bir atın doğduğu ve yıldırım gibi gürleye-rek göklere
doğru uçtuğu anlatılmaktadır. Bu at, sonradan Bellerophon'un bindiği
Pegasus'tur.

Perseus'un heybesine koyduğu Medusa'nm kesik başından sızan kanlar,


damlalar halinde sağa sola düşüyor; düşen her damla kandan, korkunç,
zehirli yılanlar doğuyordu. Böylece, bugün dünyanın her tarafında görülen
yılanlar. Medusa'nm yere damlayan kanından doğmuş oldu. Kesik
başından damlayan kanı ile yılanların yaratılmasına neden olan
Medusa'nm. zamanla yılanlar kralı Şahmeran olarak, Tarsus'ta yasayan
yerli halk tarafından ve onların sahip oduğu kültürel, sosyal ve dinî
değerlerin etkisiyle değişmiş olma olasılığı düşündürücüdür.

Yine mitolojik dönemlerde, Kilikya'da, bir mağarada yaşadığı söylenen,


yansı kadın yansı yılan biçiminde olan efsanevî bir yaratık vardır. Adı
Ekhidna'dır. Ekhidna'nın lyphon ile olan evliliğinden Kerberos,
Lerne Su yılanı, Khimaira, Nemea Arslanı ve Sphyngkli doğmuştur.
Şahmeran Efsanesi'nin yaradılış kaynağında sanırım bir parçacıkta olsa
Ekhidna'nın da parmağı vardır.

Roma dönemi evlerin ve muhtelif salonların mozaik taban döşemelerinde


mitolojik olaylar mozaik tablolar halinde işlenmiştir. Mitolojide Medusa ve
Perseus hikâyesini anlatan mozaik tablonun Tarsus'taki Roma Hamamı'nın
mozaik döşeme tabanında bulunabileceği düşüncesinden yola çıkarak;
Şahmeran Efsanesi'nin yaradılış kaynağını belgeleyebilmek için Roma
Hamamı tabanındaki mozaiklerin ortaya çıkarılmasını beklemekten başka
çare yoktur inancındayım.
Tarsus ve çevresindeki halkın efsane ile ilgili inandıkları bir sonuç vardır:
'Şahmeran'm öldürüldüğünden yılanların hâlâ haberleri olmamış. Yılanlar,
insanoğlunun yanına giden krallarının dönüşünü bekliyorlarmış. Şayet
krallarının öldürüldüğünü duyarlarsa tüm yılanlar yeryüzüne, Tarsus'a
çıkıp, Tarsus'ta yaşayan tüm insanları sokup öldüreceklermiş." Bu inanç
halen Tarsus'ta, Şahmeran Efsanesi'nin sonucu olarak sürüp gitmektedir.

LOKMAN HEKİM VE ŞAHMERAN SÖYLENCESİ

Çukurova ve çevre illerde çok yaygın olan Lokman Hekim ve Şahmeran


söylencelerinin değişik bir biçimi de İçel de anlatılır.

Lokman Hekim'in babası da kendisi gibi hekimdir. Ölmeden karısına bir


defter verir ve 'Doğacak çocuğumuz eşsiz bir hekim olacak; bilgide
yeryüzünde ona yetişecek kimse çıkmayacak. Bu defteri zamanı gelince
ona ver," der. Bir süre sonra kadının bir oğlu olur. Adını Lokman koyar.
Çağına geldiğinde, tüm çabalara karşın okuma-yazma bile öğrenemez.
Evinin geçimini sağlamak için odunculuk yapmaya başlar.

Bir Gün yine odunlarını satmış, yorgun argın eve dönerken canı dolaşmak
ister, kır yoluna sapar. Bir inilti duyar. Dönüp baktığında insan başlı, ak,
yılan gövdeli bir yaratık görür. Çok korkar. Yılan: "Ey insanoğlu, benden
sakın korkma. Ben yılanların padişahı Şahmeran'ım. Yaralıyım. Bana
yardım edersen bir gün bunun karşılığını mutlaka öderim," der. Lokman
Şahmeran'ı kucağına alır, söylediği yoldan bir mağaranın önüne götürür.
Yılan birşeyler mırıldanır, mağaranın kapısı açılır. Burası eşsiz güzellikte
bir yerdir.

Mağarayı bekleyen karayılan Şahmeran'ı sarayına götürür. Şahmeran kısa


sürede iyileşir. Aradan kırk gün geçmiştir. Lokman artık eve dönmek
istediğini söyleyince, Şahmeran gördüklerini kimseye söylememesini
tembih eder ve: "ölümüm insan elinden olacak, bunu biliyorum.
Öldüğümü duyduğunda yapacağın şeyleri sana tek tek anlatacağım. Sakın
unutma, dediklerimi aynen yapacaksın," der. Neyin hangi hastalığa iyi
geldiğini, ilaçların nasıl hazırlanacağını bir bir anlatır.

Lokman eve döndüğünde bambaşka bir insan olmuştur. Tüm zamanını


okumaya, yazmaya, Öğrenmeye ayırmaktadır

Aradan uzun bir zaman geçer. Şahmeran sarayındaki billur suda evrenin
tüm güzelliklerini izlerken, birden gözü Tarsus Beyi'nin kızına takılır. Kıza
aşık olur. Yemeden içmeden kesilir. Günün birinde de kızın hamama
gittiğini görür. Kızın güzelliği karşısında çılgına döner. Hamama gider.
Islak mermerler üzerinden kayıp düşer. Hamamcı ve kızın hizmetkârları
Şahmeran'ı göbek taşının üstünde öldürürler.

Günümüzde Eski Hamam'ın göbek taşı bu yüzden kutsal sayılır. Taştaki


lekenin Şahmeran'm kanı olduğuna ve vücudunu buraya sürenlerin türn
dertlerinden kurtulacağına inanılır.

Şahmeran'm öldürüldüğünü duyan Lokman Tarsus'a gelir. Tarsus Beyi


amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Vezirin baktığı fala göre Şahmeran'm
gözlerini ve ciğerini yerse iyileşecektir. Vezir, Şahnıeran'da olağanüstü
güçler olduğunu bildiğinden ilacı kendisi hazırlamak ister. Amacı Tarsus
Beyi'ni öldürüp yerine geçmektir.

Lokman da ilacı hazırlamak isteyince Tarsus Beyi işi Lokman'a verir.


Lokman, Şahmeran'm kendisine anlattığı gibi cansız gövdeyi üçe böler ve
her paftayı ayrı ayn kaynatır. Parçalar kaynarken, her biri hangi hastalığa
iyi geleceğini söylemektedir. Bu sırada Lokman'ın yanına gelen vezir
hasta olduğunu söyleyerek, insanlara olağanüstü güçler veren parçanın
suyunu ister. Lokman vezirin kötü niyetini anlar. Kuyruk suyundan verir
ve vezir ölür. Gövdenin ikinci suyunu kendi içer. Tarsus Beyi'ne de gerekli
ilacı yapar. İlacı içen Bey iyileşir.

Lokman saraydan ayrılıp kırda yürürken birden tüm bitkiler dile gelir.
Hangi hastalığa şifa olduklarını söylemeye başlarlar. Okuma yazmayı
öğrenmiş olan Lokman bitkilerden duyduklarının tümünü yazmaya başlar.
Böylece ünlü Hikmet ül-Lokman kitabı ortaya çıkar

EFSANE İLE İLGİLİ BİR BAŞKA ANLATI

Şahmeran Efsanesi'nin bir başka anlatımında ise Şahmeran ile karşılaşan


kişinin ismi Camsab'dır. Camsab yoksul bir ailenin oğlu olup. evinin
geçimini arkadaşları ile odun yaparak sağlamaktadır. Bir gün arkadaşları
île birlikte bir kuyu dolusu Bal bulan Camsab, arkadaşlarının aç gözlülüğü
yüzünden, kuyunun içindeki bal bitince kuyuya bırakılır. Kuyuda yalnız
başına feryat ederken bir akrebin toprağı delip kendisine doğru
yaklaştığını görür. Akrebi öldürür. Akrebin geldiği noktadan iğne gözü
kadar gün ışığının geldiğini fark eder. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği yeri
büyütmeye çalışır. Açılan geniş delikten geçer. Çiçeklerle dolu, ortasında
havuzu bulunan genişçe bir bahçeye girer. Havuzun çevresinde bir dizi
oturaklar ve bahçede bir yığın yılan bulunmaktadır. Havuzun baş
tarafında bulunan bir taht üzerinde oturmakta olan insan başlı, süt beyaz
vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap eder;
Hoş geldin insanoğlu ... Benim misafırimsin, benden ve çevrendeki
yılanlardan korkma. Benim adım Yemliha'dır. Benim halkım ve
insanoğullan beni Şahmeran diye tanırlar. Bu taht ve bu ülke Cenabı
Hakkın bir ihsanıdır. Burada benim h i may emdesin, diyen Şahmeran,
Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram eder.
Ey insanoğlu, benim ülkeme neden ve nasıl, hangi maksatla geldin? Bunu
bana anlatır mısın? diye soran Şahmeran'a Camsab başından geçenleri
anlatır.
Şahmeran Camsab'ın hikâyesinden sonra başını sallar:
İnsanoğlu nankördür, hilekârdır. Küçücük menfaatler karsısında
başkasının muazzam zararlarına razı olur. Geçmişte insanoğlu bana
çok zarar vermek istemiştir, diyen Şahmeran ile Camsab uzun uzun
dertleşirler.
Camsab mutlu ve memnun bir halde uzun yıllar Şahmeran'ın güvenini
kazanır. Biribirlerine uzun uzun hikâyeler anlatırlar. Uzun bir zaman sonra
Camsab Şahmeran'a;
Ey muhterem efendim! Ailemi çok özledim. Ne olur beni aileme
kavuşturun! Bu lütfü bana bağışlayın, diyerek yalvarır.
Bunun üzerine Şahmeran;
Camsab, ben sözümü tutup seni yurduna gönderirsem, sen de aynen
bana söz verebilir misin ki, bir daha ömrünün sonuna kadar hamama
girmeyeceksin? diye sordu.
Camsab cevaben;
Ölünceye kadar hamam yüzü görmeyeceğime ve senin yerini yurdunu
kimseye söylemiyeceğime yemin ederim, dedi ve yemin etti.
Şahmeran bu yemin üzerine, artık kanaat getirerek, Camsab'a biraz
yolluk ve bir hayli de dünyalık ziynet, cevahir ve hediyeler vererek, orada
duran yılanlara hitaben; Bunu o bal kuyusundan dışan çıkarın, emrini
verdi.
Yılanın Önüne katılarak bal kuyusundan çıkan Camsab, artık hür olmanın
saadeti, sevinci içerisinde evine koştu, ailesine, sevdiklerine kavuştu.
Ailesi büyük bir merak içerisinde Camsab'a beş yıldır nerelerde olduğunu
sordular. Şahmeran'a verdiği sözü düşünerek hata yapmaktan çekinen
Camsab:
Yeminliyim, söylemek istemem. Bunu benden sormayın, deyince, annesi;
Arkadaşların, senin dişi bir kaplan tarafından parçalandığını söylemişlerdi.
O zamandan beri tam beş sene oldu. Azap ve keder içinde bu günleri
geçirdiğimizi tahmin edersin herhalde. Buna rağmen sen bize bu ıstıraplı
günlerin bir hesabını bile vermekten çekiniyorsun, dedi.
Camsab sordu:

Benim o hain ve vicdansız arkadaşlarını simdi nerededirler, sağ mıdırlar?


Oğlum hepsi sağ. Ticaret yapıyorlar, çok zengin oldular. Bazen bize
yiyecek ve para yardımı yapıyorlar. Hâl ve hatırımızı soruyorlar, Allah'a
şükür, deyince Camsab dayanamadı:
Ana bunlardan birini çağınver. hadi var git, dedi. Anası:
Oğlum onlar bizim ayağımıza hiç gelirler mi? Onlar zengin, yüksek
insanlar. Yann sabah sen git, onları evlerinde ya da iş yerlerinde ziyaret
et, dedi.

Camsab yine;
İşin aslı öyle değil ana. Sen var git söyle onlara, "oğlum geldi, sizi istiyor"
de, onlar koşa koşa gelirler, dedi.
Gerçekten Camsab'ın annesi gidip bunlardan birisini bulunca adam telaş
ve endişeye kapıldı. Diğer arkadaşlarını bulup, onlarla konuşup tartıştı,
sonuçta hak ve adaletten korkarak, Camsab'tan af dilemeye, merhametini
istemeye ve mallarının yarısını Canısab'a vermeye karar verdiler.
Mallarının yarısını yanlarına alarak Camsab'ın evine geldiler. Camsab'ın
elini ayağını öperek:
Ey kardeşimiz Camsab. bizim cahillik ve kusurumuz büyüktür. Bizim
ettiğimizi sen etme. Bizi sen affet, malımızın yansını sana getirdik. Gel
barışalım, diye çok yalvardılar. Camsab bunlara yine acıdı ve
kabahatlerini bağışlıyarak yeniden dost oldular.
Aradan yedi yıl geçti. Bu zaman içerisinde Camsab verdiği söz gereği hiç
hamama gitmedi.
Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev bir gün fena bir
hastalığa tutulmuştu. Tüm vücudu kıpkırmızı yaralar içinde idi. Hekimler,
ilaçlar fayda etmedi. Hastalık gittikçe arttı, ağırlaştı. Hekimler bütün
ümitlerini kestiler. Çaresizliği kabul ettiler.
Keyhüsrev'in Şahmur isminde bir de veziri vardı. Sihir işlerinde Vezir
kitaplarını karıştırırken, tek devanın Şahmeran'ın etini yemek olduğunu
hükümdara söyledi. Keyhüsrev tellallar bağırtıp, Şahmeran'ın yerini bilene
büyük vaadlerde bulundu. Camsab verdiği söz üzerine ses çıkarmadı.
Vezir yeniden bir hüküm çıkardı. "Şahmeran'ı gören bir kimsenin belden
aşağısı balık gibi beyaz pullu olur." Bunun üzerine bütün hamamcılara,
halkın bedava yıkanmaları için emirîer verildi ve hamam masraflarının
devletçe ödeneceği bildirildi.
Memurlara talimatlar verilerek, bütün halkın hamamlara gitmesi sağlandı.
O sırada zorla da olsa Camsab'da hamama götürüldüğü için sır öğrenildi.
Belinden aşağısı beyaz pullu olan Camsab yaka paça doğru hükümdarın
huzuruna çıkarıldı. Keyhüsrev'in tedavisi için tek çarenin Camsab'ın elinde
bulunduğunu kendisine anlatılarak. Şahmeran'ın yerini göstermesi
emredildi.

Camsab kaçamak bir yol arar gibi:


Babam büyük bir hekimdir, belki de bir çare bulur. Ben ise mektepte bir
şey öğrenemedim. Sanatta da çırak çıkamadım. Ben ne ilaç bilirim ki,
dedi ise de Vezir ona:
Biz senden ilaç istemiyoruz. Sen bize Şahmeran'ı bul yeter. Buna karşılık
hükümdar sana büyük ihsanlar verecek, dedi.
Camsab yine anlamamış gibi, kendini bir şeyden haberi yok
gösterircesine:
Şahıneran nasıl şeydir? Ben onu hiç görmedim, dedi.
Vezir:
Şahmeran'ı sen görmüş olmalısın. Zira belinden aşağısı pullu senin, dedi.
Camsab:

Benim vücudum doğma büyüme böyle pulludur, dedi ve sırrını vermedi.


Camsab'ı zorla söyletebilmek için bir hayli dövdükten sonra cellada teslim
ettiler. Camsab hayatını kurtarabilmek için, son bir çare olarak hiç
olmazsa Şahmeran'ın kuyusunu göstermeyi kabul etti. "Nasıl olsa onu
oradan çıkaramazlar, ben de ölümden kurtulurum" diye düşünüyordu.
Fakat hiç de öyle olmadı. Camsab kuyuyu gösterince, vezir kuyunun
başında sinirini kullandı. Okudu, üfledi ve nihayet Şahmeran bir yılanın
başında tuttuğu Altın bir tepsi içinde görüldü. Şahmeran etrafına bakıp
Camsab'ı
görünce:

İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmiyeceğini


biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım. Başa gelen kaderdir, dedi.
Camsab utancından yerin dibine geçiyordu. Ağzını açıp cevap veremedi.
Kendisinin bu aşağı ruhlululuğunu. İhanetini bir türlü af edemiyordu. Rezil
olmuştu.
Vezir Şahmur Şahmeran'ı tutmak için elini uzatırken, Şahmeran ona:
Ey melun! Sen bana el sürme, yoksa hançerimle seni delik deşik ederim.
Ey Camsab! Sen beni kucağına al götür, dedi.
Camsab, Şahmeran'ı kucağında götürürken ona:
Şahım, senden Keyhüsrev'in tedavisi için derman isteyecekler, dedi.

Şahmeran:
Bu derman benim elimdir. Allah'ın dediği olur, ne yapalım! Eninde
sonunda ölmeyecek miyim? Ey Camsab! Sana bir öğüdüm olsun. Sen
bana belki de isteyerek kötülük ettin, fakat ben sana etmem. Bu melun
beni sana belki de boğazlatacak. Sakın kabul etme. Sonra katil olursun.
Bırak beni Şahmur kessin. Beni Toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana
içirmek isteyecekler. Sakın içme. O suyu ona içir. Eğer dediklerimi aynen
yaparsan kazanırsın. Ben nasıl olsa Öleceğim. Sen benim dediklerimi
yaparsan, beni hayır dua ile anarsın, dedi.

Hükümdarın sarayına gelindiği zaman Camsab ağlamaya başladı. Şahmur


buna öfkelenmişti:
Sen deli misin? Bir yılan için ağlayacak ne var, diye bağırdı.
Vezir nihayet Şahıneran'ı tutup kesti. Üç parçaya bölerek, bir toprak
çömlek içinde kaynatmak üzere ateşin üstüne koyduğu sırada
hükümdarın bir yaveri gelerek onu saraya istedi. Vezir giderken Camsab'a
dönerek:

Al bu şişeyi, içine Şahmeran'ın ikinci suyunu doldur. Ben içeceğim.


Belimin Ağrısına şifadır. İlk suyunu da sen iç. Her türlü hastalıktan
korunur, kurtulursun, dedi.

Camsab Şahmeran'ın ilk suyunu şişeye koydu ve ikinci suyunu da kendi


içti. Birden çömlekteki parçalar dile geldiler:
Biz hükümdarın hastalığına dermanız. İlk uç gün başımı yedir.
Dördüncü gün hamama götür, şifa bulur, dediler.
Koşarak gelen Vezir Şahmur, telaşla ikinci suyu sordu. Camsab şişeşe
koyduğu ilk suyu Vezire uzattı. Şahmur'un karnı, aldanarak içtiği suyun
tesiriyle davul gibi şişti.

Kendisini yere can acısıyla atan Şahmur çırpına çırpına son nefesini verip
öldü.
Bu olay Kehsûrev'e iletilince, telaşa düşen hükümdar derhal Camsab'ı
huzuruna çağırdı:
Şimdi Şahmur öldü. İlacı nasıl kullanacağımızı biliyor musun? Nasıl
yapacağız? diye sorunca Camsab:
Efendimiz hîç merak buyurmayınız. Ben ilacın nasıl kullanılacağını iyice
biliyorum. Yaralarınızı iyi edeceğim, diyerek Şahmeran'ın baş tarafını
hükümdara yedirdi.

O anda Keyhüsrev'in vücudunda bir kaşınma başladı. İkinci ve üçüncü


parçalar da tesirini gösterdi. Dördüncü gün hamama götürülen hükümdar,
harnam dönüşü Camsab'ı sarayına kadar getirdi, kendisine başvezirlik
mührünü vererek, ona bir çok ihsanlar nail etti.
Şahmeran'ın ikinci suyunu içen Camsab, hikmet ve kimya ilminde büyük
başarılar elde etti, eserler verdi. Bu su ona akıl ve feraset, zekâ ve hafıza
bahsetmişti.
cmsab, bu suretleı kalan ömrü boyunca meşhur ve mesut yaşadı. Adı
dünyada elan bakidir,

ŞAHMERAN EFASENESİ İLE İLGİLİ BAŞKA ANLATI DA AŞAĞIDAKİ


GİBİ TARSUS HALKININ DİLİNDE DOLAŞMAKTADIR;
İran Hükümdarı Sardanapal'ın Tarsus'u işgalinden
sonra Arap ülkelerinden gelen kervanların Anadolu'ya geçmesi için ilk
büyük konak yeri Tarsus idi. İpek Yolu Tarsus'tan Antakya'ya, oradan da
İran ve Mısır'a uzanıyordu.
İran Hükümdarı Sardarıapal Tarsus'u serbest bölge ilan etmişti. Mısırlı
tüccarlar büyük kervanlarla Tarsus'a geliyorlardı. Bu tüccarların Tarsus'ta
kalabilecekleri çok sayıda konaklama yeri, hamamlar ve açıkhava plajları
bulunuyordu. Tarsus'tan akan Kydnos Nehrinin Toroslardan Kar sulan ile
birlikte kükürt getirdiği yine bilinen gerçeklerdendi. Tarsuslular ırmağın
kenarındaki plajlardan yararlanırlar ve bu suların mafsal ağrılarına iyi
geldiğini söylerlerdi. Kydnos Nehri'nde banyo yapanlar Sardanapal'ın
vergi memurlarına vergi ödemek zorunda idiler.

Mısırlı tüccarlardan birisi olan ve çok zengin olduğu bilinen Melikiya isimli
bir kişi, her sene karlar erirken Mısır'dan yola çıkar, Bağdat, Antakya ve
Tarsus'a gelir, buradaki plajlarda yıkanırdı. O seneki baharda Mısırlı
Melikiya'yı Amanoslardan geçerken haramiler soydular. Melikiya'nın
kervanı dağıldı, kendilerini zorlukla Tarsus'a atabildiler.

Melikiya yiyecek alabilmesi için hizmetkârını şehre gönderdi. Kendisi de


rahatlamak için açıkhava plajına, ırmak kenarına gitti. Yıkandı. Plajdan
çıktı, elbiselerini giyinirken, bir subayla iki er gelerek Sardanapal'ın
yıkanma hakkını istediler. Melikiya telaşa düştü. "Param yok, soyuldum"
dediyse de kimseyi inandıramadı. O sırada yine imdadına hizmetkârı
yetişti; "gemilerinin Sayda açıklarında battığını, gelecek sefere
borcumuzu öderiz" dedi. Subay durumu Sardanapal'a anlatacağını
söyleyerek giderken Melikiya subayın arkasından seslendi. Sardanapal'a
dünyada bir eşi, benzeri bulunmayan güzel bir armağan getireceğini de
söylemesini subaydan istedi. Melikiya'yı iyi ve dürüst bir tüccar olarak
bilirlerdi. Çünkü her sene vergisini ilk Melikiya öderdi.

Melikiya Sardanapal'ın yardımı ile Mısır'a geri döndü. Yolda benzersiz


armağanı nasıl bulacağını düşündü durdu. Kendisine yapılan iyiliği asla
unutmuyordu.

Melikiya Mısır'a geldikten sonra akıl küpü hizmetkârı ile konuştu,


tanıdıkları ile görüştü. Ama değerli bir armağan bulamıyordu. Bir gün
Melikiya'mn hizmetkârı koşa koşa geldi, sevinç ve telaş içinde idi. Hemen
söze başladı:
Efendim, ben eşsiz armağanı buldum.
Hani nerede?
Nil vadisinde ...
Canlı mı?
Hem Canlı, hem de konuşuyor, yedi yılan başı var ve insan.
Sen deli misin? Öyle bir yaratık olur mu?
Olur efendim. İnsan gibi de konuşuyor.
İsmi de var mı?
Var efendim. Adı Şahmeran. Yılanların hükümdarıdır.
Yılanlar bizi öldürür...l
Efendim, biz onu kurtaracağız. Bir büyücünün elinde esir. O da bizimle
birlikte Tarsus'a gelecektir. Sardanapal'dan azat edilme sini ve
memleketine gen gönderilmesini isteriz.

Sardanapal kabul eder mi bu armağanı?

Elbette edecektir. Dünyada bir eşi olmayan bir armağanı nasıl red edebilir
ki?
Melikiya ile hizmetkârı anlaştılar. Hizmetkâr gitti. Üç gece sonra bir
devenin üzerine bindirilmiş büyük bir tahta sandıkla geri döndü. Sandık
evin bahçesine konuldu, kapılar iyice kapatıldı. Sandık hizmetkârlar
tarafından büyük bir dikkatle açıldı. Melikiya gördüğü manzara ve güzellik
karşısında şaşkına döndü. Gözlerine ina-naınıyordu. Karşısında yere
konulan ipek minderin üzerinde, dünya gözeli, san saçlı bir genç kız
duruyordu ve kızın vücudunun, kollarının altından ve omuz başlanndan
yedi yılan insana saldırıyordu.
Melikiya hizmetkarına sordu:
Şahmeran bu mudur?

Evet efendim.

Melikiya Şahmeran'a sordu:


Sen Şahmeran mısın?
Ben Şahmeran'ım. Beni bırakın yurduma gideyim. Yoksa bütün dünyadaki
yılanlar sizi rahat bırakmazlar.
Biz sizi kurtarmak için büyücüden kaçırdık. Ülken nerede? Benim ülken Nil
Vadisi'nde ve Afrika'da kimsenin bilmediği bir yerdedir. Beni bırakın sizi
ve yedi sülalenizi zengin edeyim.

Biz seni bırakacağız. Ancak yolculuğu beraber yapacağız ve bu yolculuk


sonunda seni azat edeceğiz.
Eğer beni azat etmezseniz, dünya durdukça yeryüzündeki bütün yılanlar
insanlara düşman olacaklardır. Size son defa söylüyorum, beni azat edin!
Melikiya Şahmeran'a söz verdi. Şahmeran yere serilmiş bulunan ipek
minderin üzerinde uyudu. Ertesi gün yol hazırlıklarına başlandı.

Şahmeran, ülkesine dönme vaadine inanmıştı. Yolculuk için içerisi özel


olarak döşenen sandığın içerisine girmişti. Kervan yola çıktı. Melikiya
sevincinden uçuyordu. Önden haberciler göndererek, Sardanapal'a eşsiz
bir armağan ile yola çıktığını bildirmek istedi. Bağdat'a geldiklerinde
Şabmeran'ı ülkesinden kaçıran büyücünün binlerce yılan tarafından
sokularak öldürüldüğünü duydular.

Şahmeran olayı duymuştu. Melikiya'ya seslendi:


Yalan söylerseniz sizin de sonunuz böyle olacaktır.
Kervan Birecik yakınlarında Sardanapal'ın askerleri tarafından karşılandı.
Kafile ve kervan kazasız belasız önce Antakya'ya, sonra da Tarsus'a vardı.
Kervanı Sardanapal'ın Valisi İmadetîîn karşıladı. Birlikte Bahçesaray
denilen, ortasından Kydnos'un aktığı saraya gelindi. Kervan sarayın
ortasında yıkıldı. Armağan sandığım büyük bir dikkatle taşıdılar.
Taşıyıcılar uzaklaştıktan sonra sandığın kapağı açıldı ve
Şahmeran'a seslenildi:
Sen de yıkanıp serinlemek ister misin? dedi Melikiya. Evet isterim, diyen
Şahmeran sandıktan çıktı, ipek gibi sarı saçlarını dalgalandırarak plaj
odasına gitti. Suya giren Şahmeran dinî inanışları başka olan insanlarla
yaşamayı hiç sevmiyordu. Fakat katlanmak zorunda olduğunu da
biliyordu.
Şahmeran odanın ortasındaki şifalı suya girmişti ki, içeriye önce askerler,
sonra da İri yan bir subay girdi. Bu Tarsus Valisi İmadettin idi. Cüssesine
rağmen korkak, cinlere, şeytanlara ve büyücülere inanırdı. Vali İmadettlıı
Şahmeran'ı görünce, önce güzelliğine ve saçlarına hayran kaldı. Sonra da
bu güzel gövdeden çıkarı korkunç yılan başlarını gördü.
Eyvah! Bu armağan değil büyüdür, dedi. Sonra da askerlere:

Öldürün! diye emir verdi.

Şahmeran tehlikeyi sezmişti. Bir sıçrayışta havuzdan çıktı. Kendini


öldürmek isteyen askerlere doğru saldırdı. Bu sırada bîr mızrak göğsüne
saplandı. Acı ile inledi. Gürültüye Melikiya koştu. Fakat geç kalmıştı.
Yılanlar yakaladıkları askerleri hemen öldürüyorlardı. Korkunç bir savaş
başlamıştı. Şahmeran'ın yılan başları teker teker düşmeye başlamıştı- Son
bir sıçrama ile haykırdı ve Vali İmadettin'i yakaladı Şahmeran.
Sizin dîninizde bir armağana böyle mi yaparlar? dedi. Vali İmadettin onu
dinlemedi ve askerlere bağırdı:
Öldürün!

Askerler tekrar saldırdılar. Şahmeran'ın son yılan başı yeni bir hamle
yaparak Vali İnıadettin'in üzerine saldırdı. Onu yere çarptı. Askerler
perişan olarak kaçarlarken birisi baltasını Şahmeran'a savurdu.
Şahmeran'ın ağzından "Allah!" kelimesi çıktı. Melikaya Şahmeran'a doğru
koştu. Şahmeran'dan fışkıran kan hamamın duvarını kana boyadı.
Şahmeran ağlıyarak Melikaya'ya bağırdı:

Bana yapacağın bu mu idi? Allah cezanı versin! dedi.


Fakat o sırada inanılması güç bir olay meydana geldi. Yüzbinlerce irili
ufaklı yılan Tarsus'a saldırmaya başladı. Aynı zamanda da yer sarsılmaya,
evler, saraylar yıkılmaya başladı. Nehir köpürerek şehre saldırdı. Halk
dağlara kaçışıyordu. Yer yanlıyor, insanlar gömülüyordu. Melikiya düştüğü
yerden kalkarak "su su" diye inleyen Şahmeran'ın yanına koştu ve ona su
verdi. O anda yedi büyük yılan ortaya çıktı ve Şahmeran'ı alarak denire
doğru akıp gittiler.

Olaylar yatışıpta Sardanapal Tarsus'a girdiğinde, Tarsus'un yılanlar


tarafından istilaya uğramış olduğunu öğrendi. Melikiya'yı arattı,
bulduramadı. Anlatılanlara inanmak istemedi. Kendisini hamama
götürdüler. Şahmeran'm kanı hâlâ duvarda idi. Göz açıp kapayıncaya
kadar süre içerisinde olanlara Sardanapal halâ inanamıyordu.
Dudaklarından tarihe geçecek bir kaç sözcük döküldü:
Tarsus yılanlardan batmış!
ŞAHMERAN EFSANESİNİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ

Şahmeran tanınmış bir hikâyenin kahramanıdır. Türk Edebiyatında bu


konuyu ilk defa 15. yüzyılda 2. Murat devri şairlerinden Abdi Musa yazdığı
"Camasbname" adlı mesnevide işlemiştir. Şairi hakkında fazla bilgimizin
olmadığı bu eser. 1429 yılında tamamlanmıştır. Mesnevi adını hikâyenin
kahramanlarından biri olan Camasb'dan almıştır. Eserin bilinen on nüshası
vardır. Camasbname'deki biçimiyle hikâye, aslında birbirinin içine
yerleştirilmiş üç ayn hikâyeden meydana gelmiştir, a- Canıasb ve
Şahmeran Hikâyesi b- Bulukiya Hikâyesi c- Cihanşah Hikâyesi.
Mesnevideki biçimiyle hikaye Arap hikâye geleneğine has bir nitelik olarak
bilinen "çerçeveli hikâye" örneğidir. Abdi'nin bu mesnevisinden başka
1780 tarihinde istinsali edilmiş ünlü bir Camasbname daha vardır. Bu eser
daha sonra kısaltılarak Mümtazetü'l-emasil, Şahmeran Hikâyesi adıyla
yayınlanmıştır.

Camasbname, zamanla basitleştirilerek halk hikâyesi biçimine


getirilmiştir. Şahmeran hikâyesi adıyla yapılmış birçok modern baskılan
vardır. Son baskısı Hakiki Şahmeran Hikâyesi adı altında İstanbul'da
yapılmıştır (1973).
Bir epizodu da Dattalname'de bulunan Şahmeran hikâyesi zamanla sözlü
geleneğe geçerek bir halk masalına dönüşmüştür. Masalın Ankara, Niğde,
Gönen ve Kırşehir'den yedi varyantı tesbit edilmiştir.
Şahmeran Hikâyesi Türk sözlü geleneğinde halk efsanesi olarak da
yaşamaktadır. Daha 19. yüzyılda, Tarsus'a uğrayan Alman seyyahı Fürst
Püekler-Muakau duyduğu bir Şahmeran Efsanesf'ni seyahatnamesine
almıştır. Bu efsanenin günümüzde Ankara ve Mudurnu'dan da tesbit
edilmiş varyantları vardır.
Türk edebiyatında karşılaştığımız Şahmeran Hikâyesi'nin kaynağı
hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. E.,J.W. Oibb, hikâyenin
kaynağının Binbir Gece Masalları olduğunu, hatta bunun Bİnbir Gece
Masallarından biri olan "Hasib Kerlmeddin ve Şahmaran Hikâyesinin
manzum çevirisi olduğunu yazmıştır. [A History of Ottoman Peetry,
I^ondon 1904.1.432) buna karşılık İrene Melikof-Sayar. Tabarl tarihini
kaynak olarak göstermişlir. "Gibb'in belirttiği gibi Şahmeran hikâyesi
Binbir Gere Masallan'ndan biridir."

Enno Littmann, Bulukiya hikâyesinin Yahudi kökenli olduğunu, Hasib


Kerimeddin ve Şahmcran hikâyesinin de büyük bir ihtimalle Mısır kökenli
olduğunu İleri sürmüştür. Buna karşılık Jan rtypka, Şahmeran
Hikâyesi'nin kaynağının muhtemel olarak İran'da aranması gerektiğini
söylemektedir. Iranîsehe Literaturgeshchiclıte, I-eipzig 1959, 503) "

You might also like