You are on page 1of 44

#KAFKAOKUR

2
Yasam ve Efsane 4 İ�sanlar ve Şeytanları
Gökhon DEM, KAFKA 2 GUVEN TURAN, Deneme
4
2 5 SiMGE EKiCi,
Gözlem, Yolcu �adın, _Ç�lılıklardan
FRANZ KAFKA Şiir

6 Ne demiş Kafka? 6 Korkuluk


Gökhon DEM, KAFKA 2 ONUR TUNCAY, Öykü
Fikir Mektebi Veyahut Dergiler
8 SALİH SAMET GÜR, Deneme
Sırca Fanusta Bir Kelebek
28 ZEYNEP NUR ÇANDIR, Sylvia Plath
Bir Ali Lidar Röportajı
10 AYŞEGÜL ERÖZVÜREK, 3 K�pr�de.� Geçen Karanfil Kokulu Kadın
Röportaj
O EKiN GOKGOZ, Deneme
Gidis Dönüs
11 NERGiS SELi, 3 W�iskas sonrası Suikast.
1 DOGA DUYMAZ,
I • ı

Anlatı Oykıı

Savurgan Oğul'un Dönüşü


12 ESRA PULAK, Sonat
3 4 Kadın Olmak
HAVVA KURTifKIN, ııı noıııo

15 OZAN KIRICI,
Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Odası 3 Ters Açı
Kitap inceleme EMiN ÜNLÜ, Şiir

Bende kalın... Benimle...


17 İLAZKIZ, 36 Soledad
Anlatı CENGİZHAN GENÇ, Şiir

VAR �ı q�U.ŞÇULUK [VAROLUŞÇULUK ]


18 AYŞEGUL EROZVUREK, 3 Sıradı.�ılığın Şairi CEMAL SÜR YA
lnlıı·lr 7 YUNUS UNSAL, Cemal Süreyo
KAFKA, SARTRE, CAMUS, WİLDE
20 sözırR 39 Kücük Bir Kafka Sınavı
KARLA REİMERT, Şip��k Kofkn
Özgürlüğün Peşindeki Rehineler
22 KÜBRA M. BÜYÜKKIYICI, 4 Akbaba
Deneme 0 FRANZ KAFKA,
3 Kısa Bir Ölüm
Kômuran ipnl

2 KARDELEN AGIM, 4 içerik


�on Şeyler
3 Halüsinasyon
Anlatı
1 Adına
2 MERVE ÖZDOLAP, Şiir

Yazılarınızı, çizimlerinizi we çalışmalarınızı editor@kafkaokur.com lnd n bize ulaştırabilirsiniz.

- .-. ·.. ... ..;fh 1( � _J,_ _;��; '.ııcq.J( ı ıJr h •

1'ı � : 1 , _,, • ' ,, ,, , : "._!' (, • ' '• 1 1 ) 1 r ( t)f'l


1
KAFKA OKUR
Fikir Sanat ve Edebiyat Dergisi

Kafka · İki Aylık Edebiyat Dergisi Kafka Okur ilk sayısı ile giriyor dergi dünyasına, size merhaba demeden önce sözün önü
Sayı 1 • Eylül - Ekim 20 1 4 8 T L
• ile kulak verelim sevgili Cemil Meriç'e. Dergiler için diyor ki Meriç;

''
Şöhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu. Kimi yarı yolda kalacak, kimi yol değiştirecektir
İmtiyaz Sahibi
Gökhan Demir bu akıncıların. Belki hiçbiri varamayacaktır hedefe. Genç düşünce, dergilerde kanat çır­
par. Yasak bölge tanımayan bir tecessüs; tanımayan, daha doğrusu tanımak istemeyen.
Yayın Yönetmeni En çatık kaşltlarda bile insanı gülümseten bir "itimat-ı nefs", dünyanın kendisiyle başladı­
Ayşegül Erözyürek ğını vehmeden bir saffet var. Tomurcukların vaitkar gururu. Bir şehrin iç sokak/an gibi
Düzelti mahrem ve samimidirler. Devrin çehresini makyajsız olarak onlarda bulursunuz. Müzeden
Fatih Cerrahoğlu çok antikacı dükkanı, mühmel ve derbeder. Kitap, istikbale yollanan mektup. . . Smokin
Burcu Baraz giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete. . . biri zamanın dışındadır, öteki
Kapak Resmi
"an"ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter. Kitap
Sernur Işık fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve
sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir ze­
İllüstrasyonlar
Sernur Işık kalar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu me­
Ceren Demiral sajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
Hilal Kosovalı
''
İletişim
editor@kafkaokur.com Kafka Okur'un dergi olması fikri yüreğimize düştüğünden bu yana, ekip olarak amatör
bir ruh ama büyük inançla hummalı bir çalışma içerisine girdik. Konu edebiyat olunca,
Abonelik konu sanat olunca ruha dokunan düşünceler bizimle oldu hep . Okuyucu ile buluşmak
bilgi@kafkaokur.com istediğimiz satırlar, birlikte yol almak istediğimiz sadık dostlarla beraber, bir kelime ile bir
yüreğe nasıl dokunabiliriz, okuyucunun beklentisine nasıl cevap verebilirizin mücadelesi
Yayın Türü
Ye re l S ü re l i Yay ın
,
içinde olduk hep. Bir itiraf; evet yorulduk, tartıştık, ağladık ve bildik ki sorumluluğumuz
büyük, bildik ki biz sizlerle olmayı gerçekten istiyoruz. Edebiyatla nefes almayı, sanatla
©Her hakkı saklıdır nefes vermeyi .. .
Bu dergide yer alan yazı, makale,
fotoğraf ve illüstrasyonlar elektronik
Ve Kafka Okur ailesine dahil olmaya davet ediyoruz sizi . Yazmaya, çok yazmaya, oku­
ortamlar da dahil olmak üzere yazılı izin
olmaksızın kullanılamaz. maya, çokça okumaya . Yazalım, çizelim, okuyalım . .. Kabuğu çatlatıp içinde bulunduğu­
muz Fikir Sanat ve Edebiyat doğumunun gerçekleşmesine tanıklık edelim. Bu anlamda
yazılarınızı, çizimlerinizi, fikirlerinizi bekliyoruz.

Ve dahi Sosyal Medya ve Blog dünyasında karşılaşmış olma ihtimalimiz oldukça yük­
sek. Kafka Okur 201 3 Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog Birincisi" olmuştur.
Kafka Okur, Blogger olmanın önem arz ettiğinin farkındadır. Blogger hakkında birikim ve
deneyim sahibidir. Blog ve Blogger'lara önem veriyoruz ve bu anlamda Blogger'lara
dergimizde sık sık yer vereceğimizi belirtmek istiyoruz.

Sohbetimize dergimizin satırlarında devam edeceğiz bundan sonra.

Dergi dünyasına hoş geldik, hoş bulmanızı diliyoruz.

İyi okumalar...

Gökhan Demir

Kalka Okar
1 KAFKA
Yasam ve Efsane
,
Sayı 1

Gökhan DEM "Franz Kafka söylem üretmez, kişiler ve durumlar yaratır: .. " Michael Löwy

3 Temmuz 1883'te Prag'da dünyaya gelen Kafka'nın annesi ve -gerçek deneyimlerimize olmasa da kuruntularımıza, hatta
babası, Julie ve Hermann Kafka, süs eşyası, şemsiye, gibi şey­ kabuslarımıza, hatta kabuslarımıza benzettiğimiz için- bir
lerin satıldığı küçük bir dükkan işletiyordu. Altı kardeşin en dereceye kadar anlayacağımız şekilde yaşamış ya da hayal
büyüğü olan Kafka'nın küçük yaşta ölen iki erkek ve kendisinden etmiştir.
daha uzun yaşayan üç kız kardeşi vardı. Franz Kafka kimya,
Germanistik ve sanat tarihi eğitimi almış, sonra da hukukta karar Kafka'nın yazdıkları tekrar tekrar okunabilir, her okuyuşta yeni bir
kılarak bu alanda doktorasını tamamlamıştır. Kafka bir yıl avu­ şeyi açığa çıkarır, varoluşçuluktan yapısalcılığa ve sömürgecilik
katlık yaptıktan sonra, özel bir sigorta şirketine işe girmiş; bir yıl sonrası döneme kadar her eleştiri ekolü için malzeme oluşturur.
sonra da devlete ait bir sigorta kurumunda çalışmaya baş­ Kafka'nın yazılarının çok yönlülüğü bunlnrırı hOyilk lu(Jlinün de
lamıştır. Boş zamanlarında düzyazı ve öykü taslakları yazıyordu. ıspatıdır çünkü klasik bir eser tam olmrık t ı r açıdan y niden
Eserleri 1912'de ilk olarak Göz/em'le başlayan ve dergilerde kü­ keşfedilebilen eserdir. Knfkn'yı okııyııp ıi ıırlrıdı k.ılıı yormaktan
çük kitaplar halinde yayınlanan yazıları ile devam etti. Kafka'nın başka yolu yok .
hayatından aşk hiç eksik olmamıştır; en tutkulu ilişkisi bir ga­
Kafka k rıdı•;trıi ı.;ok f<.1Llu orgulayan, kimi zanıurı da kendisiyle
zeteci olan Milena Jesenska ile yaşadığı, en mutlu olanı ise Dora
ilgili sabit flktrlori olan bir yazardı. Yazdı(Jı qtlrılOk ve mektuplar
Diamant ile yaşadığıdır. Kafka üç kez nişanlanmıştır: iki kez me
ynş·mıı ve bu yaşamın nasıl yanlış gittigırıı yıım;ıtmaktadır. Kur­
mure Felice Bauer'le, bir kez de Praglı bir sekreter olan Juli
gusal yazıları deneyimlerini şekillendirmenin w kavramanın daha
Wohryzek'le. Yaşamının büyük bir kısmında vejeteryan b .si n
dolaylı bir yoluydu. Bizi Kafka'yla ilgi! nm y ıt n şey, onun yaz­
miştir.
dıklarının sınırsız bir şekilde yaşadıklarını nşrıın ıdır.
En yakın arkadaşı Max Brod'tur. Franz Kafka hayatı boyunca her
gün en az bir mektup yazmıştır. Kısa süren yaşamına kırk eser Kafka Okumak
sığdırmıştır. Tamamlanmamış üç romanı Amerika, Dava ve Şato'
Kafka okumak kafa karıştırıcı bir el rıı ylıncJır. Onun yapıtlarında
nun yanı sıra dokuz büyük öyküsü "Hüküm", "Ateşçi'', "Dönü­
imkansız olaylar sanki kaçınılmaınıı� qıbi g rçekleşir ve hiçbir
şüm", "Ceza Kolonisinde ", "Akademi İçin Bir Rapor", "İlk ıstı­
açıklama yapılmaz. Gregor Samsa lll cJ n ve nasıl olduğunu
rap", "Küçümen Bir Kadın" , "Bir Açlık Sanatçısı" ve "Şarkıcı
bilmeden böceğe dönüşür. Josaf K rı den tutuklandığını asla
Josefine ya da Fare Halkı" da bulunmaktadır.
öğrenemez. Diğer K. Şato'ya asla ulnşnrnnz ve kendisini oraya
Ağustos 191 ?'de Kafka'nın tüberkülozla ilgili olduğu anlaşılan bir kadastrocu olarak çağırmış y tkllıyl neden görüşmediğini
hastalığı ortaya çıktı. Ne kadar ömrünün kaldığı belli değildi ve anlamaz.
sayfiyeye çekilip iyileşmesi gerekiyordu. O zamandan sonra iş
Kafası karışan yalnızca kamkt rlı r değildir; okuyucuda aynı
hayatında yaptığı kısa süreli dönüşlerle sanatoryumda kalmaları
durumdadır. Kafka okuyan birırıın knfasının karışmasının sebebi
hep birbiri ardına geldi ve bu durum 1922'de erken emekliye
önemli bir noktayı kaçırması d (Jılclır. Onun metinleri gerçekten
ayrılmasıyla son buldu. Sağlığı Viyana'daki çeşitli klinik ve sana­
şaşırtıcıdır. Öyledir, çünkü Kafkn'nın yazılarındaki gerçekliğin
toryumları dolaşmasına takiben çok ani ve sert bir şekilde bozu­
temel özellikleri belirsizlik v kala karışıklığıdır. Kısa öykülerini
lan Kafka, 3 Haziran 1924'te öldü. Geride bıraktığı eserleri bugün
topladığı Gözlem'de, ilk paragrafı öyl olan "Yolcu" [kafkaokur
okuyabiliyor olmamızın tek sebebi, arkadaşı Max Brod'un Kafka'
dergi sf.4'e bakınız.] 'da har ket tıalındeki tramvayın sarsılan
nın kendisine bunları yakması yönün�e verdiği talimatı yerine
platformu, ya ailenin o anki ortamındaki ya da 'dünya' tarafından
getirmemiş olmasıdır.
temsil edilen en uzak utuktokı sr\t)it herhangi bir referans
Kafka demokratiktir. Yaşam öyküsünün sıradanlığı, onun bizden noktasının eksikliğin için kullanılmış metafordur. Kafka'nın
biri olduğunu kanıtlar: Kökleri sıradan bir yaşama dayanan metaforlarla dolu cümlelerini, anlatıl<ırını okumak yine kafa
Kafka, sıradan korkuyu, üzüntüyü ve düş kırıklığını hepimizin karışıklığı sebeblerindendir.

2 KAFKAOKUR "Kafka'nın o alacakarantık gölgeler ülkesi kişinin her zamanki günlük gerçeği olup çıkm ıştır ." Gustav Janouch
Dönüşüm ya da Değişim
Gregor Samsa'nın ailesinin, oğullannın ve erkek kardeşlerinin
imkansız ama yadsınamaz değişimine gösterdikleri tepkiler
dikkat çekecek derecede alelaledir. Onu odasına hapseder,
hizmetkarlara gizlilik yemini ettirir, ne yiyeceğini anlamaya çalışır
odasına ıvır zıvır depolamak için kullanırlar. Ve nihayet, tamamen
insanlara özgü bir mantıksızlıkla, böceğin Gregor olmadığına -en
azından artık olmadığına- karar verip ölümünü hazırlarlar.

"Bir sabah tedirgin düşlerden uyanan Gregor Samsa, devcileğin


bir böceğe dönüşmüş buldu kendini."*

Gregor'a böcek diyerek çevirmen ve ben hile yapmış oluyoruz.


Kafka 'nın Dönüşüm 'de kullandığı sözcük olan Ungeziefer
'haşarat' anlamına gelen çok daha üstü kapalı bir sözcüktür ve
gerçek bir yaratığı ifade etmekten çok zararlılığı ve iğrençliği
çağnştınr yani aile, arkadaş, patron ve toplum tarafından bir hiç
yerine konulma oluşumumuzun resmedilmesidir aslında.
Babasının sırtına acımasızca sapladığı o elma, o sırtında kalıp
çürüyüp giden elma... Dönüşmüştür Gregor, acizdir, çaresizdir,
gerçektir. .. Bizdir. . . Hepimiz Gregor Samsa'yız...

"İnsan diğer tüm hayvanlardan daha hastalıklı, daha


değişken, daha kararsız ve daha az tı:ınımlanmış olduğu için,
hiç şüphe yoktur ki, o hastalıklı olan hayvandır."
The Genea/ogy of Morals, ili 13, Nietzsche

Kafka okumak; Kafka'yı biraz olsun anlayabilmek için, kendini


sorguladığı en uzun yazısı olan ünlü "Babaya Mektup"u
kesinlikle okumalısınız.

Hakkında sayısız fikrin öne sürüldüğü yazarlarından biridir Franz


Kafkaesk;
Kafka. Y üz küsur yıldır eserleri hakkında sayısız makalenin,
kitabın kaleme alındığı bu yazarı elbette bir kaç cümle ve bir kaç Kafka, Tezer Özlü'nün hayatında önemli bir yer tutar. Der ki Özlü
dizeye sığdırmamız mümkün değil, bundan böyle Kafka "Kafka ile yaşamak, acınacak güncelliğimizin en büyük umudu"

Okur'da; Bedenler, Cinsiyet yüklü bedenler, Açlık, Aile, Kurumlar,


Oğuz Atay bir söyleşisinde "Sevdiğim yazarlann başında Kafka ve
Davalar, Özgürlük kısacası tüm o acınası güncelliğimizi o ızdırap
Dostoyevski'yi sayarsam "Tutunamayanlar"ı okuyanlar için şaşırtıcı
dolu yaşamımızı Kafka'nın ışığında çözümlemeye, anlamaya, olmaz herhalde. İnsanı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara
anlamlandırmaya çalışacağız. Yani Kafkaesk dünyaya beraber da tutunamazsak sonumuz ne olur?" der.
adım atmış olacağız...
Cemal Süreya, Göçebe şiirinde
"Ellerim gece yatısına çağrılmış
"Kafka, bu dünyaya karşı açtığı davaya yalnızca babasını Ve
katmakla kalmamış ... bütün otorite figürlerini de katmıştır. Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
Onun itaatsizliğinden, gizlilikten aldığı zevkten, her türlü Yüzüm giyotine abone"

otorite biçimini küçümsemesinden tuhaf bir prestij


doğuyordu: Büyük bir baştan çıkarma gücüne her zaman Kafka'nın "Giyotin gibi bir inanç. Onun kadar ağır, onun kadar hafif."

sahip olmuş uzlaşmazlığın prestiji." Max Pulver sözüne dair.

"Kafka, başka bir şekilde yazmanın da mümkün olduğunu gösterdi" Gabriel Garcia Marquez KAFKAOKUR 3
Franz KAFKA
Gözlem, Yolcu
Tramvayın birinde dikiliyorum; bu
dünyada, bu kentte ve ailem içindeki
yerim konusunda düpedüz bir kararsızhk
içindeyim. Herhangi bir konuda hakh
olarak ne gibi istekler öne sürebileceğimi
bile söyleyebilecek durumda değilim. Bu
tramvayda böylece dikilip kayışlardan
birine tutunmamı, kendimi bu tramvaya
taşıtmamı, insanlann tramvaylar önünden
kenara çekilmelerini ya da yolda sessiz
yürümelerini ya da vitrinler önünde
kımıldamadan durmalannı asla
savunamam. Zaten kimsenin böyle bir
şey istediği yok benden; hem isterse ne
değişir.
1 KAFKA
Ne Demis Kafka?
Sayı 1

'

Derleyen: GÖKHAN DEMİR

Dünyanın olumsuzluğu, onun duraklarından (moment) biridir. ben de mutlaka mağazada çalışanlardan yana oluyordum."5
Kafka da bu duraklardan biridir. "Çağımın bana pek yakın olan
olumsuzluğunu cesaretle taşıyorum ben. Bu olumsuzlukla İnsana yabancı ve onun dışındaki bu kanun, bu yabancılaşma,
savaşmaya değil, fakat bir dereceye kadar onu göstermeye yalnızca genelin tikele zıtlığını değil fakat iki toplumsal sınıfın
hakkım var. Zayıf bir olumluluğa da, olumluluk haline dönen aşırı çatışmasını ifade etmektedir. Kafka bunu biliyordu. Janouch'a,
olumsuzluğa da yatkın değilim ben. .. Bir son ya da bir insanlardan değil düzenin kendisinden doğan kapitalizme özgü
başlangıcım ben ..."l diyor. yabancılaşma mekanizmasını şöyle anlatıyor: "Kapitalizm, içer­
den dışarıya, dışarıdan içeriye, yukardan aşağıya, aşağıdan yu­
Cahiers'de Kafka ile okuyucusu arasında şu konuşma geçer: karıya giden bir bağımlılık sistemidir. Onda her şey basamak­
landırılmış, demire vurulmuştur. Kapitalizm, dünyanın ve insan
-Bu dünyanın en belirgin özelliği, köhneliğidir (Caducite), Bu ruhunun bir halidir."6
dünyayla savaşacaksam eğer onun bu belirgin özelliğine yani
köhneliğine saldırmam gerek. Bu hayat içinde yapabilir miyim İnsanların uykusu, ödevlerini unuttukları ölçüde deliksiz olur.
bunu? Gerçekten yapabilir miyim bunu? Hem de yalnız inancın
ve umudun silahları ile değil. "Kesin olarak ödevlerini kim biliyor? Hiç kimse. İşte bunun içindir
ki hepimizin vicdanı kötü; çabucak kendi kendimizi uyutarak
-Demek bu dünyayla savaşmak istiyorsun, hem de umutdan ve ondan k�çmaya çalışıyoruz. . . Belki de benim uykusuzluklarım
inançtan daha gerçek silahlarla? Böyle silahlar şüphesiz var, kendisine hayatımı borçlu olduğum bu ziyaretçinin korkusundan,
fakat ancak belli şartlarda tanınabilir ve kullanılabilirler. Önce bu başka bir şey değildir... Belki içimdeki büyük ölüm korkusu, bu
şartların sende olup olmadığını görmek isterim ... uykusuzlukların arkasında gizlemiyordur. Belki, uyuduğum
sürece beni terk eden ruhumun bir daha geriye dön­
-Yoksa bile elde etmeye çalışabilirim belki? memesinden korkuyorum. Belki uykusuzluk, kuwetli bir günah
bilincinden, aniden gelebilecek bir hüküm karşısında duyulan
-Şüphesiz. Ama bunda ben yardım edemem sana.
korkudan başka bir şey değildir. Belki uykusuzluğun kendisi bir
günahtır. Belki doğaya karşı bir başkaldırmadır ... Günah, her
-Mademki öyle, neden beni önce sınamak istiyordun?
türlü hastalığın tohumudur. Onun yüzünden ölümlüyüzdür. "7

-Çünkü sana yoksunu olduğun şeyi değil, bir şeyin yoksulluk ol­
"Yaşamak demek, hayatın içinde olmak, hayata, onu yarattığım
duğunu göstermek istiyorum.1
gözle bakmaktır. Dünyaya ancak yaratı ldığı yerden iyi

"Hep anlatılmaz bir şeyi anlatmağa, açıklanamaz bir şeyi açık­ bakılabilir."8

lamaya çalışıyorum ben . ."l


.

Kendi içine çekilmişliğinden kendini suçlu hissetmektedir. "Niçin,


Bu çözülmeyen çelişme, Kafka'nın alın yazısının ve bildirisinin bizi karşı konulmaz şekilde halk topluluğundan söküp alan şeye
çelişmesidir: "Bu arayış, İnsanlık dışı bir yola çıkıyor... Bu ede­ doğru değil de, bizi birleştiren şeye dönük kalmamalı ...
biyat sınırlara saldırmaktan başka bir şey değil. .."4 Bugünlerde hep; gittikçe daha çok hayatımı düşünüyorum. Baş
hatayı arıyorum onda: bütün kötülüklerin kaynağını; ne olduğunu
Babasının işyerinde toplumsal sömürme ve baskı ilişkilerinin ilk bilmeksizin işlediğim hatayı."9
tecrübelerini geçirir: "Mağaza, beni ruh hastası etti ... Özellikle
İçlerindeki yıkılmış şeyle insanları birleştiren, gerçek insan
mağazada çalışanlara karşı tutum demek istiyorum ... Sen, me­
murlarına "ödenmiş düşman" derdin, öyleydiler de zaten, fakat birliğine, yalnızlık ve terkedilmişlik anından gidilir. "Y ıkılmazlık, bir
bana öyle gelirdi ki, onlar senin düşmanın olmadan önce sen bütündür; her bireyde vardır, aynı zamanda o herkeste ortaktır;
onların "ödeyen düşmanı" idin ... İşte bu, mağazayı dayanılmaz insanlar arasındaki bu çözülmez, eşsiz bağ buradan gelir" 18 .

yaptı benim gözümde; bana senin karşında kendi durumunu Ama, anlatılmaz bir boşluğun bunaltısında, oraya varacak yolun
hatırlatıyordu ... Bunun içindir ki, ucu bucağı yoktur; ıpıssızdır.

6 KAFKAOKUR
"Evinden dışarı
çıkmasan da olur.
Masanda kal ve dinle.
Hatta dinleme bile,
yalnız bekle. Hatta
bekleme bile, taş gibi
sessiz ve tek başına ol.
Dünya, maskesini
açasın diye, kendini
sana vermeye
gelecektir; başka türlü
yapamaz; sana hayran,
önünde iki büklüm
olacaktır."

Bu ıssızlık, peşine düşülen sözleri işittiği andan itibaren "Umutsuzluğa düşme, hatta
birlikten her an döndürecek varlık değişir. umudunu yitirmediğin şey­
gibidir bizi: "Hayat, bizi, ne­ lerden bile; sen, olanakla­
lerden vazgeçirdiğini anla­ "Bir hedef var fakat yol yok; rının sonunun geldiğini sa­
mamıza bile fırsat vermeyen bizim yol dediğimiz şey, nırken bakarsın yeni güçler
devamlı bir kaçış, bir ayrılış­ tereddüttür."13 belirir. Yaşamak denilen şey
tır."il de budur... Yağmura bırak
Kafka, bu iç dünyasının kendini; bırak yağmurun
Böylece Kafka'da her şey; kaypaklığından kurtuluşu, çelik okları vücudunu delip
birbirine karşıt kavramlarla sadece sanatçı yaratışta ve geçsin. .. Ve her şeye rağ­
yürür: kalabalık ve yalntzlık, mit yaratmada bulur. men orada kal; seni ansızın
inanç ve inkar. sonsuz ışığına boğacak
Edebiyat yaratışı, Kafka'ya,
olan güneşi dimdik bekle."15
Kafka, Max Brod'a yazdığı varoluş çatışmasını aşma
bir mektupta, insanın güç­ imkantm verecek olan ya­
süzlüğü üzerinde değil, bancılaşmadan kurtulma
onun ahlaki kaynaklan ve o­ tekniği midir? İnsani olan­
lumlu eylem imkan/an ü­ dan çıkan bir yol olacak
zerni de durur. Şöyle yaz­ mıdtr bu? Sanat, dini inan­
maktadtr: "Kendisine, özgü cın yerini alabilecek midir?
bir şeyler taşıyan ve "Dün­ Sanatçı, Peygamberce öde­
yayı olduğu gibi almak ge­ vini yerine getirebilecek
rekir" demeyip, "Dünya na­ midir? Kafka, ölüme .karşı
sıl isterse öyle olsun ben, bu bahse girişti. "Her şeye
insanların arzusuna uyarak rağmen, ne pahasına olursa
vazgeçemiyeceğim bir öz­ olsun yazacağım. Bu benim
gürlüğü sürdürürüm"l2 diyen hayatta kalma savaşımdır."14
N umaralandınlmış metinler için son
bir insan çıktığı ve dünya bu şeyler bölümüne bakınız.

KAFKAOKUR 7
1 Deneme
Fikir Mektebi Veyahut Dergiler sayı 1

SALİH SAMET GÜR

"Kitap, istikbale yollanan mektup... Smokin giyen heyecan,


mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... Biri zamanm dışındadır,
öteki "an "m kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür.
Gazete, okununca biter." Bu Ülke, Cemil Meriç

Bir terazi hayal edin önce bir kefesine da kaldı . Fakat "Bizde edebiyat dergileri­
dergileri koyalım, hür tefekkürün, düşün­ nin durumu pek iç açıcı değildi" dedik
celerimizin, hayallerimizin eritilmiş ve son­ çünkü bu yakın zamana kadar böyle idi.
ra kalıba dökülmüş maddeye dönüşmüş Şimdi olduğumuz yerde durarak içinde
hali olan dergileri. öteki kefesine kitap mı olduğumuz zamana bakacak olursak bir
koysak, gazete mi? Hiçbirisi denk değil­ şeylerin iyiye gittiğini söyleyebiliriz. Yüz­
dir. Neden peki, çünkü değerlendirme öl­ lerce dergi kendini gösterir ve dergi fuar­
çütlerimiz aynı değil . Kitapta ciddiyet lan düzenlenir oldu. Genç beyinler, genç
mevcut, çok defa tek insanın eseri, tek fikirler, usta kalemlerle bir arada bir mek­
düşüncenin yankısı, bu yüzden daha ağır. tep edasıyla o eski özlenen hali dergilerde
Kitap zamanın dışında, "an"dan buldu. Bu bizi gelecek zama­
yoksun. Gazete ise sorumsuz, na ve bugüne daha umutla
kitabın aksine zamanın tam bakmaya sevk ediyor.
içinde ve "an"ın peşinde. İş
böyle olunca okuyunca bitiyor, "Kitap fazla ciddi, Bizler her müellif, her kalem

gazete fazla sorumsuz.


okuyunca unutulup akıldan u- düşkünü, bu büyük işin altı­
çuyor. Dergi; kitap ve gazete- na elini koymaktan çekin-
meyen her düşünce sahibi
Dergi, hür tefekkürün kalesi."
nin aksine buiılann harman­
lanmış hali, heyecanla dolu, zat; güçlerimizi, fikir ve ha­
serseri fakat taze bir fikir deli­ yallerimizi bir çatı altında
kanlısıdır. Dergi; bir zekalar toplamanın gereklil iğine
topluluğu, ellerin taşın altına ko- varmış ve dergilerin gerekli­
bilenlerin bir taş altında yumruk olduğu ve
nulması gereken bir iftihar tablosu. Dergi liğini idrak etmiş haldeyiz. Bizler fikirlerin
o taşın altına el koyuşlannın ahitnamesi .
"an"ın içinde fakat aynı zamanda "an"dan ilerlemesi, düşüncenin gelişmesi, edebi­
Anadolu'nun bereketli topraklanndan a­
kopuk. Geriye dönüp bakabileceğin, yatın ve düşüncenin saptığı eğreti yollar­
şağı kalmayan gönül medreseleri. Sayısız
unuttuklarını hatırlama gayretindeyken da ana mecrasını tekrar bulması için
kalem ustasının yetiştiği fikir-zeka mek­
imkanına yetişen yitik bir cennet, kayıp bir elimizi taşın altına koymaktan çekinme-
tepleri.
hazine: mekteyi:z:.
Hangi kalem ustasına ışık tutacak olsak,
"Dergiler, 'Fikir Mektebi'dir'' diyoruz. Bu Dergiler bizim fikirlerimizin sesidir. Tek
hangi edebiyat müellifini inceleme gaye­
konu ile ilgili " Mecmua-i FünOn" (1863 - amacımız ise okuyucu ile bu sedamıza bir
sine düşsek mutlaka bir dergi ile dirsek
1 865) tam bir mektepti, diyor Ahmet aks-i seda bulmak gayesidir. Velhasıl-ı
temasında olduğunu görürüz. Bu işin do­
Hamdi Tanpınar. Servet-i FünOn olsun kelam bu yazının esas gayesi ve dahi
ğası gereğidir. Fakat bizde edebiyat
veyahut başka dergiler bizde veya başka parolası, muştusu şudur:
dergilerinin durumu pek iç açıcı değildi,
milletlerde olsun. Dergiler; fikir mektepleri, kimisi bir mevsim yaşadı, en talihlisi bir
"Dergiler, fikir mektepleridir."
zekalar topluluğu, düşünce atölyeleridir. nesle seslenme bahtiyarlığına erişti. Pek
Dergiler, fikir sancaklanmızın dalgalandığı çoğu çeşitli nedenlerle kapılanna kilit vur­
burçlar. Bir elin sesinin yetersiz olduğunu mak ve tozlu raflarda yerini almak zorun-

8 KAFKAOKUR "Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti." Cemil Meriç


Ceren Demiral
1 Röportaj
Bir Ali Lidar Röportaiı sayı 1

Röportaj: AYŞEGÜL ERÖZVÜREK

· DİKKAT T ESİRSİZ PARÇALAR İÇERİR -

kitap olarak basılacak . Tarih konusunda bir belirsizlik var


Karpuz Kabuğundaki Yazıları, şiirin Alengirlisini,
ama muhtemelen bir ay içinde netleşmiş olur.
Müziğin Ferdi Toyfurunu seven
[Tarihi belli oldu Sevgili okuyucu Ali LİDAR'ın ilk kitabı Tesirsiz
Çok okuyup, bol yazan, Eskişehirde bir felsefe Parçalar 12 Eylül'de çıkıyor]
öğretmeni,
Size Küçük Prensin, büyük dostu diyebiliriz. Muh­
Küçük Prens'in büyük dostu, teşem bir Küçük Prens koleksiyonunuz olduğunuzu

biliyoruz, bu dostluk nasıl başladı?


Gönüllerde dük, yalnızlıkla sevgili, Küçük Prens'le kurduğum dostluk çocukluk yıllarıma

Bir güzel insan Ali LİDAR... uzanacak kadar eski. Ama koleksiyonun hikayesi yeni.
Dedim ya tuhaf şeyler biriktirme merakım var
Ve çok daha fazlası... diye, dört beş yıldır farklı dillerde basılmış
Küçük Prens'leri ve Küçük Prens'e dair
objeleri biriktiriyoru m . Gittikçe büyüyen
P eki, kimdir Ali Lidar?
ve benim de gururla seyrettiğim bir
Ali Lidar okumaya ve yazmaya
koleksiyon oldu şimdiden.
sevdalı, tuhaf şeyler biriktirmeyi
seven bir ga- rip Felsefe öğretmeni..
Şiirden bahsedecek olursak sizin
ş airleriniz kimler, hangi ruh halinde
Size neden
hangi şairleri okursunuz?
Tepebaşı Dük'ü diyorlar?
Favori şairim Alper G encer. Cahit
20 yıldan fazla zamandır
Zarifoğlu, İlhan Berk, İsmet Özel, ve ye-
Tepebaşı'ndayım. M u htar kadar hakimim
nilerden Sinem Sal döne döne okuduğum
sanırım sokaklarına. Ama devlet memuruyum
şairlerin başında gelmekteler.
o yüzden Muhtar olamayınca kendimi dük ilan
ettim .
Peki ya Kafka desek, ne dersiniz?
ıstıraplı ruhların aynası derim.
Felsefe Öğretmenisiniz, mesleğinizle ve öğrencileri­

nizle aranız nasıl?


En Kafka cümleniz?
Öyle bayılarak yaptığımı söyleyemem mesleğimi, kırk tane
" U yudum, uyandım, uyudum, uyandım . Kepaze bir
eksiğim vardır illaki. Ama genel olarak sevdiğimi söyleye­
yaşam ...
bilirim
"

Başucu kitabı ve baş üstü kitabı hangisi acaba


'Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak' isimli bir bloğunuz
Ali Lidarın?
var ve şuan içerisinde üç yüze yakın Tesirsiz Parça
En sevdiğim kitap Oğuz Atay'ın Tutunamayan'ları . Başımın
var, nasıl başladı bu serüven ve yakın bir gelecekte
üstünde yeri olan kitapsa Küçük Prens elbette
kitap olmaya niyetleri var mı?
Dört yıl kadar önce başladı blog hikayesi . Tamamen sıkın­
Son olarak okurlarımıza söylemek istedikleriniz?
tıdan ve yapacak bir şey bulamamaktan kaynaklı bir meş­
Selamlar, sevgiler falan filan . ..
gale oldu . Sanıyorum o parçaların bir kısmı yakında

10 KAFKAOKUR
1 Anlatı
Gidis Dönüs
, ,
sayı 1

NERGİS SELİ
"Her şeye yüksek bir sadakat ve derin bir nefretle bağlıyım.
Her nerede değilsem, orada mutlu olacakmışım gibi gelir."
Baudelaire

Kulağımda Beethoven'ın Moonlight Sonat'ı, gişenin önüne umduğunuz her ne varsa, aradığınızın orada olmadığını gös­
uzayan insanlann arasında sıramın gelmesini beklemeye terecek anı uzatıp, kısaltıyordu.
başladım. Bir yerden bir yere gitmek için ayaklanmdan baş­
ka bir şey beni taşıyalı uzun zaman olmuştu. Öyle geliyordu Sonunda koltuğuma oturduğumda bir parça daha evime

ki insan, özellikle terk ettiği yere yürüyerek dönmeliydi, çün­ yaklaşmış hissettim kendimi. Korkuyordum, gözlerimi sıkıca

kü en ağır yük insanın kendi etiydi. Bir bedel ödenmeliydi ve yumdum. Evimle aramdaki her şeyi yok ettim. Tüm sesleri

ayaklar taşımalıydı bu yükü. susturdum. Bütün görüntüleri sildim. İneceğim durağı bekle­
dim ve indim. Mahalleye vardığımda, her şeyin nasıl aynı
Ama bunu yapamadım, hızla dönmek istiyordum terk ettiğim kaldığına hayret ettim. Bakkal Emin, üzerinde çekirdek çitle­
insanlara. Yalnızlığımı kalabalık perondaki yorgun i nsanlann diğimiz duvar, basıp basıp kaçtığımız komşu zilleri, gizlice
suratına sigaramı üfleyerek azaltmaya çalıştım, bir şekilde sigara içtiğimiz apartman boşluğu, üzerindeki boyalan atmış
dokunuyordum yüzlerine, gözlerine, ciğerlerine. ahşap sokak kapımız. Her şey aynıydı sanki. Kapının önün­
de öylece kaldım bir süre. Elim kalkmıyordu zili çalmak için,
Birden; "Hanımefendi nereye gidiyorsunuz?" diye sordu gi­ ağırdı; bir ton, bin ton ağırlığında. Varfığıma yüklediği onca
şedeki adam. "Evime." diyebildim. Bu sefer "Peki, eviniz ağırlığa rağmen kaldınp da kolumu zili çaldığımdaysa kapıyı
nerede?" dedi ağzındaki siyah taşları göstere göstere gü­ kimse açmadı. Pencereden içeri baktığımda herkes oraday­
lümseyerek. Gülünecek ne vardı bunda, insan evine gi­ dı oysa. Neden duymuyorlardı beni? Ölmüşler miydi?
demez miydi terk etmiş olsa da? Terk ettiğiniz yere geri dö­
nemezsiniz diye bir levha mı vardı; kim, nereye asmıştı? Her Herkes mi ölmüştü; çocukluğum, annem, babam, o çok sev­
şeyi cevaplamak mümkün değildi, insan yaşadığı kadannı diğim tütün bakışlı ağabeyim? Kedim, sessizliğime hüzün
bilebilirdi. Benim tecrübem "gitmek" fiiliyle sınırfıydı, şimdi katan mınltılanyla gitmişti demek. Mahalledeki önüm arkam
çizgili defterime "geri dönmek" yazıyordum ardı ardına, bin sağım solum sobe diyen arkadaşlanm bulunamamıştı sak­
defa. landıklan yerde. Nafile arayışlarla kırpıyordu gözlerini şehir
bir bir ve kimsenin aklına gelmiyordu belki de elma dersem
Uzun süredir kendimi tuttuğumu fark ettim, daha fazla çık demek. Kimse kimi kaybettiğinin farkında değildi, kim
dayanamadım. Üzerimdeki uzun kloş elbise bacaklanmdan kimi bulacaktı? Asıl ölüm, bir diğerinin içinde kaybolmak
kayıp giden ıslaklığı örtüyordu. Yüzüm kıpkırmızı oldu. mıydı?
Adam; "iyi misiniz?" diye sorunca, "İzmir'e bir bilet lütfen."
dedim çabucak. Biletimi alıp tuvalete koşturdum. Leş gibi Bana ne olmuştu? Belli ki büyük bir yanılsamanın içindey­
sidik kokusundan bayılacak gibi oldum. O koku sanki gele­ dim. Herkes, olduğu yerdeydi, giden yalnızca bendim. Ölüm
ceğine siniyordu oraya uğrayıp giden insanlann; yemyeşil gibi bir şeydi; kulağıma yemenili kadınlann ağıtlan doldu,
bozkırfara uzanıyorduk, sözgelimi bir kırlangıca dönüşüyor­ toprağa çocuk veren, eş veren kadınlann yakanlan, oyalan
duk ama kendimizi bir kırlangıç gibi değil de kırlangıcın ilmek ilmek işledikleri tığlar gözlerime batıyordu.
ağzındaki solucan gibi hissediyorduk. Uğrayıp geçilmiyordu
peronlardan, insanlardan, kokulardan; bir parçası hep sizinle Ağlıyordum, hiçbir şey bıraktığınız gibi kalmıyordu.

geliyordu. Gitmek, sizi değil sadece kütlenizin yerini değişti-


riyordu. İster tren yolculuğu yapsın insan, ister otobüs, ister
uçak, isterse yürüsün. Bu yalnızca, vardığınız yerde bulmayı

FKAO U 11
1 Sanat
Savurgan Oğul'un DOnüşü sayı 1

ESRA PULAK

Söz konusu kıymetli bir Tabloya ilk baktığımızda bir sandalyede oturan luna gösterdiği ve anlatmak istediği her şeyin
yaşlı bir adam ve onun önünde diz çökmüş bir bu üçlü ile ilgili olduğu aşikardır. İki elini birbi­
tablo ise sanatsever
erkek görürüz. Erkek başını yana çevirerek rine kavuşturmuş bir şekilde ayakta duran bü­
sadece resmin güzelliği yaşlı adamın göğsüne yaslamıştır ve yaşlı a- yük oğul, durumdan hiç hoşnut görünmemek­
üzerine konuşmakla damda iki elini diz çöken erkeğin sırtına koy- tedir. Babasının koşulsuz affediciliğini onayla­
yetinmez, resmin ne muştur. Sağ tarafta ayakta duran başka bir er- mamaktadır. Kendisi kurallara hiç karşı gelme­
anlatmak istediği kek ve arka planda da diğer üç figürden daha diği halde evden giden kardeşine hemen ku­
silik resmedilmiş, biri kadın biri erkek iki kişi cak açılmasını memnuniyetsizlikle karşılar; ba­
üzerine de akıl yormak
görünür. Peki, oğlu Tıtus'a adadığı bu tabloda basını eleştirir, kardeşini ise affetmeye hazır
ister. Rembrandt'ın ünlü Rembrant bize ne anlatmak istemektedir, ne- değildir. Babası ona şöyle der; "oğul sen hep
tablosu "Savurgan dir bu sanat eserinin öyküsü? benim yanımdaydın, kardeşin ise bir ölüydü
Oğul'un dönüşü" bu ve yeniden hayata döndü. O kayıptı, bulun­
Eserin hikayesi şöyle: Aristokrat bir babanın iki du."
anlamda çok özeldir.
oğlu vardır. Küçük olan oğul, evde 'ailesi ile ya-
Üzerine pek çok yorum
şadığı hayatttan sıkılır ve dış dünyayı merak Bu muhteşem tabloda affedicilik ve affedeme­
yapılmıştır ve hatta bu eder. Henüz babası hayattayken mirasından mek kavramları ne de güzel resmedilmiştir.
tablodan ilham alınarak kendi payına düşeni talep eder ve tüm para-
yazılmış kitaplar vardır. sını alarak evden ayrılır. Uzun yıllar dışarda ya- Bizler de büyük resme bakarak birkaç şeyi
şayıp, gezip gördükten ve tüm parasını bitir- sorgulayabiliriz. Bu iki yetenekten hangisinin
Bu tabloyu incelemek
dikten sonra eve dönmeye karar verir. Bu süre kendi içimizde var olduğuna bakabiliriz. Ya da
bir zevktir, üzerinde daha ileriye gidip, hayatımızda cesur adımlar
zarfında kendinden yaşça büyük abisi, ailesi
konuşmak ayrı bir ile kalmış ve babası ile birlikte çalısmış, didin- atıp kendi yönümüze gitmenin cesaretine mi,
keyiftir. miştir. Eve donüşünde babası tarafından red- yoksa daima doğruları yapmak ve onaylan­
dedileceğini düşünen küçük oğul büyük bir mak uğruna gerçek potansiyelimize ulaşama­
özlem ve sevgi ile karşılanır. Ünlü ressam dan, alıştığımız elllerde daha sığ bir hayat sür­
Rembrant, işte tam da bu anı resmetmiştir. E- menin ataletine mi sahip olup olmadığımızı
ve varır varmaz babasının önünde diz çöken sorabiliriz. İçimizde hangi oğul var?
oğul kurallara karşı gelip ailesini terk ettiği için
babasından af diler ve babası oğlunu şefkatle
kucaklayarak hemen oracıkta affeder. Oğlu-
nun sırtına koyduğu iki elinden biri daha ince-
dir. İnce olan elin anne şefkatini temsil ettiğini
görebiliriz. Daha kalın ve güçlü duran diğer el
maskülendir ve babayı temsil eder. Sağ tarafta
ayakta duran kişinin yaşlı adamın diğer oğlu
olduğu açıktır. Diğer oğul, eve dönen karde-
şinden yaşça büyüktür, baba figürü ile aynı
tarz giyinmiştir ve koyu renkte resmedilmiştir.
Arka planda kalan iki kişiden kadın olanın, o-
ğulların annesi olabileceği tahmin edilirken,
diğer kişinin evin hizmetlisi olduğu düşünüle-
bilir. Ressam tabloda bu iki figürü daha silik
resmettiğinden, esas ihtimamı baba ve iki oğ-

12 FKAOKU
1 Kitap inceleme
Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Odası sayı 1

OZAN KIRICI

Sadece 20. yüzyılın değil tüm zamanlann en büyük yazarlarından tiğini biliyordu. Ölümünden yıllar sonra etkisini göstermeye baş­
biri olan eleştirmen, romancı ve feminist Virginia Woolf'un küçük­ layacak olan pek çok feminist harekete -liberal, sosyalist, radikal
lüğünden beri kendine ait bir odası olmuştu. Babası Leslie Step­ vs.- bir noktaya kadar temel oluşturduğu söylenebilir.
hen, yayıncılıkla uğraşan entelektüel bir adamdı. Fakat Viktorya
Çağı'nın gereği olarak kızlar okula gönderilmediği için Woolf, Onun feminizmi, erkek karşıtlığına değil, kadın-erkek eşitliğine
kendisini babasının kütüphanesinde ve özel derslerle geliştirme­ dayanan bir temel hak savunumudur. 'Kendine Ait Bir Oda'da,
ye çalışmıştı. Kendine ait odası onun için bir kaçış noktası olmuş "Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki
ve onu özgür kılmıştı. katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü bir ayna göre­
vini yerine getirmişlerdir."6 diyerek günümüze kadar gelen eşit­
1929'da yayınlanan 'Kendine Ait Bir Oda' gelecekteki pek çok sizliğin temelinde sadece erkeklerin değil kadınların da payı ol­
feminist mücadeleyi ateşleyen bir başeserdir. Kitap, Woolf'un duğunu belirtir. Bu eşitsizlik, bir yanılsamadan ibarettir ve ancak
'kadınlar ve kurmaca' adlı iki makalesinden bir araya getirilerek kadınlarla erkekler birbirlerine eşit ayna görevi görürse düzel­
oluşturulmuştur. Kitapta Woolf, "Başyapıtlar, tek ve her şeyden tilebilir. "Çünkü kadınlar gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin ay­
ayn olarak doğmazlar; yılların ortak düşüncesinin ürünüdürler."! nadaki görüntüsü küçülmeye başlar, yaşam karşısındaki
diyerek farkında olmadan 'Kendine Ait Bir Oda'nın uyumsuzluğu yok olur. Aynadaki görüntü son dere- ce
başyapıt olduğunu doğrular, çünkü kitap önemlidir, çünkü canlılığı pekiştirir. Bunu elin- den
Woolf'un yıllar içindeki birikimleri sonucu aldığımızda erkek, kokaini elinden alınan bir
ortaya çıkmıştır. Kitabın başında Woolf, 11 uyuşturucu bağımlısı gibi ölüp gidebilir."7
Kltapllklannızı
kadın olduğu için bir kolejin kütüphane­ diyerek kadınların artık kendilerine karşı da
sine alınmaz ve bu noktadan başlaya- istediğiniz kadar dürüst olmaları, erkekleri gözlerinde bü­
rak pek çok alanda kadın-erkek eşit­ kapatıp kllltleyin; ama yütmemeleri gerektiğini telkin eder.
sizliğini eleştirmeye başlar. Kadınlar, o
benim aklımm özgürlüğüne
dönemde ancak özel bir izinle veya bir Yaratıcı büyük zekaların sadece erkek
fakülteli eşliğinde İngiltere'nin saygın
wrablleceğinlz hiçbir kllit, değil, aynı zamanda kadın beynine de
okullarının kütüphanelerine girebiliyor­ hiçbir kapı, hiçbir sürgü hük- meden dehalar olduğunu söyler
lardı.2 Bunun üzerine Woolf kitapta şunu yoktur
11
...
Woolf ve buna en iyi örnek olarak
söyler: "Kitaplıklarınızı istediğiniz kadar Shakespeare'i verir kitapta: " ...bedende iki
kapatıp kilitleyin; ama benim aklımın özgür- ayrı cinsiyet olduğuna göre acaba zihinlerde de,
lüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, bedenlerdekine denk gelen iki ayrı cinsiyet var mı
hiçbir sürgü yoktur..."3 Yaşadıklarını unutmayan ve acaba mutlak tatmine ve mutluluğa ulaşmak için
Woolf, iki büyük üniversiteden yıllar sonra gelen fahri doktora onların da birleşmesi gerekiyor mu? Amatörce ruhun bir
tekliflerini reddeder. şemasını çizmeye giriştim, her birimizin için- de iki güç
bulunacaktı, biri erkek biri kadın; erkeğin beyninde erkek kadına
Woolf'un kitaptaki feminizminin temeline bakarsak, babasının egemen olacaktı, kadının beyninde de kadın erke-ğe egemen
çocukluğunda onu göz ardı etmesinden veya ağabeyinin ona olacaktı . Bu ikisi uyum içinde bir arada yaşarlarsa, ruhsal işbirliği
cinsel tacizde bulunmasından bahsetmek ne kadar doğru olur yaparlarsa, normal ve rahat bir beden hali doğar. Bir kişi erkekse,
bilemeyeceğim, fakat Viktorya Çağının kadını her alanda ikinci beyninin kadın tarafı yine de etkilidir; bir kadın da içindeki
plana koyan yapısı bu temel için iyi bir dayanak oluşturur.4 erkekle ilişki içinde olmalıdır. Coleridge, büyük bir zih- nin çift
Kadınlara en ünlü tavsiyelerinden biri olan: "Para kazanın, zihniyetli olduğunu söylerken belki de bunu kastediyordu. Ancak
kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkek­ böyle bir birleşme olursa zihin eksiksiz döllenmiş olur ve bütün
ler ne der diye düşünmeden yazın! .."5 sözleri de bunu destekler yetilerini kullanır. Belki de katıksız erkek olan bir zihin yaratıcı
niteliktedir. Woolf, üst orta sınıf bir aileden geldiği için bir kadının olamaz, katıksız kadın olan bir zihin de, diye düşündüm."8
özgürleşmesinin ekonomik bağımsızlığa sahip olmasından geç-

"Hep geceyi uzatmak, onu hayallerle d<\ha doldurmak istedim." Virginia Woolf KAFKAOKUR 1 5
"insanlar zaten birbirinden bu deni! farklı iken, yeni yeni ayrılıklar
çıkarmak ne saçma şeydi. " Virginia Woolf, Deniz Feneri
sayı 1 1 Kitap inceleme

Shakespeare kadar yetenekli hayali bir kız kardeşten bahseder gin bir okyanus misaliydi. Akli rahatsızlığı, aynı zamanda
ve onun toplumsal yargılar sonucu kadın olarak yazı yazamayı­ yaratıcılığını körükleyen bir unsurdu; doktoru eğer iyileşirsen ha­
şını, ataerkil yapıda nasıl öğütülüp intihara sürüklendiğini anlatır.9 yal gücünden yoksun kalabilirsin bile demişti . Delilikle dahilik a­
Bu çarpıcıdır, çünkü kadınlardan neden bir Shakespeare çıkmı­ rasında yaşamla ölüm arasında gelip gittiği gibi sallanıyordu. Ha­
yor sorusuna tokat gibi bir cevaptır. " İmzasız birçok yapıtın ar­ yatını edebi kaygılan üzerine inşa etmişti ki bu onu intihara sü­
dında bir kadının gizlendiğini varsayacak kadar ileri gidebilirim."18 rükleyen en büyük sebeplerden biri olmuştu. Artık yazamıyorum
diyerek de kadınlann yeteneksiz olmadığını, ikinci planda kalma­ dediği noktada ceplerine taşlan doldurup Ouse nehrinin soğuk
larının toplumsal bir sürecin sonucu olduğunu ifade eder. kollarına sarılmıştı. Mezar taşında yazılı olan 'Dalgalar' kitabının
son sözleri onun bu ruhsal gelgitleri esnasında ölüme karşı tav­
Kitaptaki en önemli cümlelerden biri de şudur: "Bir kadın olarak rını özetler: "Kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve
benim ülkem yok. Bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. boyun eğmeden, ey ölüm!" Ölüme boyun eğmeden, ona kendini
Bir kadın olarak benim ülkem bu dünya."11 Bu cümle ile Woolf, teslim edişiydi beni ona hayran bırakan.
kadınlara paraya ve bir odaya sahip olduktan sonra gücün kölesi
olmamalannı; savaşları, düşmanlığı dünyaya dayatan ataerkil ya­ Woolf, bu sayfalara sığmayacak kadar derin bir yazar. Yazımının
pının aksine yersiz-yurtsuz ve bağlamsız bir özgürlükle hareket sım, melankolik büyüsünden kaynaklanır. Kendinizi onun buğulu
etmelerini öğütler. dünyasına bıraktığınızda karşı konulmaz bir huzur ve aynı anda
tekinsizlik içinde bulursunuz. Onun dilinin etkileyiciliği, dönüştü­
Woolf, sonradan kendi ismiyle anılacak 'bilinç akışı tekniği'nin rücü sessiz bir güç olmasından gelir. Okuduğunuzda, cümleler
müjdesini de 'Kendine Ait Bir Oda'da verir: "Yaşam, simetrik akar gider ve dimağınızda hoş ve kalıcı bir tat bırakır. 'Kendine
sıralanmış bir dizi fayton feneri değildir. Yaşam, parlak bir ışık Ait Bir Oda'da "Yazmak istediklerinizi yazdığınız sürece önemli
halkasıdır. Bizi, ilk bilinçlendiğimiz andan sonuna dek saran, yarı olan tek şey budur; bunun yüzyıllarca mı yoksa yalnızca saatler­
saydam bir örtüdür." 'Mrs. Dalloway' için bu tekniğin en iyi kulla­ ce mi önemli kalacağını kimse söyleyemez .. ." der Woolf. 90.
nıldığı kitaplardan biridir diyebiliriz. Kitap, Mrs. Dalloway'in bir yılına yaklaşırken önemini hiila koruyan 'Kendine Ait Bir Oda',
gününü sanp sarmalar ve bize sunar. Gözlerimiz kapalı, onunla Woolf'un daha yüzyıllarca etkisini sürdüreceğine işaret.
elimizde oynarken tam olarak neler olduğunu kavramaya çalışı­
rız, net sınırlar koymaz Wootf . Olaylan biraz da bizim bilincimizin Truman Capote'nin de belirttiği gibi: "Virginia Woolf, kulağa hoş
akışına bırakır. gelmeyecek hiçbir cümle söylememiştir." Yaşam denilen sahile
şimdiye kadar ne yazdıysanız her bir cümlesi, kıyıya vuran dalga­
'Kendine Ait Bir Oda', Woolf'a başlamak için güzel bir kitaptır lar gibi onları siler götürür, size geride temiz bir sayfa bırakır.
akıcı dili ve Woolf'un nükteli anlatısı onu kavramanız için yardım­ Woolf'un da dediği gibi ''Temiz kum üstünde temiz deniz suyu,
cı olur. O, her kitapta kendini aşan bir yazar olduğu için, onu an­ belki de dünyadaki en güzel şeydir." ve onun kitapları en temiz
lamaya bu kitap yeterli değildir. Cinsiyet kavramını müthiş bir kum, cümleleri de en temiz deniz suyudur.
kurgunun içinde altüst edip eriten ve aşkın bedenleri aşan gücü­
nü bize gösteren 'Orlando'yu, bilinç akışına kendinizi bırakıp
Kaynakça:
çiçekleri kendisinin alacağını söyleyen 'Mrs. Dalloway'i, daha Woolf, Virginia. (2012). Kendine Ait Bir Oda (ilknur Ôzdemir, Çev.) lsıonbul:
Kırmızı Kedi Yayınevi
şiirsel hala getirmek için ayakta sesli okuyarak düzelttiği eserin
Urgan, Mina. (2001 ) Virginia Woolf. lstonbul: YKY
ritmi için 'Dalgalar\ hayatın bir yanıp bir sönen ışığı altında ses­ Curtiı, Anthony. (2012). Virginia Woolf. 6loomsbury w Ötesi (Ôzge Çal)lar
Aksoy, Çev.) İstanbul: İleti�m
sizce düşüncelere dalmak için altında oturacağınız ' Deniz Fene­
ri'ni okuyarak onu daha iyi anlayabilirsiniz.

Woolf, 'Kendine ait oda'sında, aklının gelgitlerinde gelip giderken


ablasının ressam lığına özenerek şövale üzerinde yazdığı kitap­ Numa'alandınlmş rnetiıler içiı
son Ş0'i1eı' bölürrüıe bakınız.
larında içini dökerek rahatlıyordu. Bir sakin, bir fırtınalı Woolf, en-

16 KAFK.AOKUR "Gerçek benliğim, varsaydığım benliğimle ilişkisini kesiyor." Virginia Woolf


1 Anlatı
Bende kohn ... Benimle ... sayı 1

İLAZKIZ

.
!
Birlikte büyüm . . mi biz, şimt.r b u vazgeÇtş n iye. S� lın, sarmalayın, karışın . . . Dolaşın, yorun
ni . . . Renginiz eğiş$if.', güne,ş olsun, sahiller olsun, kumsallar . . . Kum rengi salla,, binip gidelim ...
Gezdireyim sizi, savu(ıt)'ım, �i leyi sohbetimi, ağrılarımda siz çekin beryi .

· ·, bu kırılmışlık niye ... Kanıyorsunµz bazen görüyorum bu


IJldı köklerinize, en uzun acınız kaç yaşında, khrıleri öldürdünüz,

lüyorum sizi • . • Gidenleriniz gibi. . . Ölsek şimdi önce beni ç .ür toprak, sizin aceleniz niye . . .
urun yapmayın! Bırakın şu intiharı . . . Kalın işte . . . Gitmeyin . . .
Siz bari ölmeyin . . .
Ah saçlarım . . .

KAFKAOKU 17
1 Felsefe
VAR m ı OLUŞÇU LU K [ VAROLUŞÇU LUK ] sayı 1

AYŞEGÜL ERÖZVÜREK

itibariyle kaynağında iki ana gelenek bu­


lunan varoluşçuluğun bir kanadını temsil
etmektedir aslında Kierkegaard ve yanın­
da göreceğimiz tanıdık bir isim Nietzsche.
Diğer tarafta ise karşıt bir isim Husserl ve
Husserlci fenomenoloji.

"Kişinin varoluşu için iki seçenek


vardır; insan ya kendi oluşunu
unutacak ya da tüm dikkatini kendi
var oluşuna yoğunlaştıracaktır. "

Kierkegaard

Tam da zıtlıklarla karşılaştığımız bu nok­


tada yazının gidişatını başka bir yöne
çekip, iki farklı pencereden, aralayarak
varoluşçuluğa bakalım. Öyle ki, varoluş­
çuluk farklı egzistansiyalist filozoflarda
kendini farklı şekillerde gösterecektir. A­
caba bu farklılıklar yeni bir keşfi sağlaya­
cak mıdır?

"Sorgu, arayış kaçış, bunaltı, saçma, onlar, seçim, yabancılaşma


umutsuzluk, olüm, sen, infaz, bufantı, içebakış, yargı, oluş, yalnızlık, Bir filozof, oyun yazan, eleştirmen, iyi bir
zannetmek . . .. " entelektüel, cehennemin başkalan oldu­
ğunu, varoluşçuluğun ise hümanizm
Her birinde keşfi tamamlanmamış ve tamamlanmayacak olan 'Ben' i bulma
telaşı. Biz bu yazıda Varolujc;uluk Felsefesinden bahsedecektik değil mi1 olduğunu söyleyen kör olduğu günlerde
kavramlarla alıp veremedigımiz de ne? 'SAÇMA' . . . (Doğru yoldasın sevgıli bile felsefesinin temellerini sağlamlaştır­
okuyucu) maya çalışmış, bir çoğumuzda varoluşçu­
Hadi başlayalım. luk deyince akla gelen ilk isim;
Jean Paul SARTRE . . .

" V a ro l u ş " ( e x i s t e n c e) i s m i n d e n , olumsuzluklardan kurtulmak için değil,


Mevcut felsefi geleneklerin çoğunda ol­
"varoluşsal" (existentiel) ve "varoluşla kendini bilme, kendi özgürlüğüne dönük
duğu gibi varoluşçuluk felsefesi de aslın­
ilgili"(existential) anlamına gelen kelime­ bir sorgulama, insan olma sorunu ve dahi
da ele aldığı filozofun hayatına göre form
lerden doğmuştur varoluşçuluk yani eg­ kendine yabancılaşması serüveninde
değiştirmiş ve form almıştır.
zistansiyalizm. içerisinde ilerlediği bir keşif yolu olduğunu
biliyoruz varoluşçuluğun.
Ailesi, hayat tarzı, yaşamı büyük ölçüde
Her ne kadar K .Jaspers, J .Wahl'a hitaben
düşüncelerine yansımış, sistematik bir
1 937 yılında yazdığı mektubunda "Var­ 1 9 .yüzyılın ortalannda baskın sistematik
filozof olma çabası gütmemiş, kuralcılık
oluşçuluk, var oluş felsefesinin ölümü­ felsefeye karşı tepki olarak doğan
ve karamsarlıkla kaplı Protestanlık içeri­
dür"* dese de, biz iki dünya savaşı geçir­ varoluşçuluk, k arşımıza ilk o l a r a k
sinde çelişkilere düşmekten çekinmeyen
miş olan bireyin yalnızca savaşın getirdiği Kierkegaard ismini çıkartacaktır. Esas
Danimarkalı düşünür;

18 KAFKAOKUR
"Var oluş özden önce gelir." önennesi varoluşçuluğun merkezini oluşturur. Bu, bireysel anlayışın en anlamlı bütünü
olarak görülmüştür. Kişinin var oluşu dışında gelişen bireysel yapı "O" ile ifade edilmektedir. Bu durumda diğer1ik
ifade eden bu yapı; bağımsız edimler ve sorumluluk bilincini kapsayarak var oluş olarak tanımlanmaktadır.

Soren KIERKEGAARD ... Çağrışım; bulantı ... kanattan inip ortada, kanatlan birbirine
bağlayan ana noktada, durduğumuzu
İki büyük isim, iki büyük etki, farklı iki Sartre, Varlık ve Hiçlik adlı yapıtında varsayarsak tanrıtanımaz yahut katı bir
kanat ama varoluş arayışında varoluş olgusundan Hristiyanlık, Protestanlık ve dahi Müs­
başka olgu yoktur diyecek ve olgu için lümanlıktan sıyrılarak orada sadece
"varoluşsal gerçekliği içinde, zihinsel sez­ varolan varlık olan biz, aslında ana
"Var olmaktan başka hiçbir şey yok."
giye açılan şeydir" diyecektir. Ve varo­ noktayı görebilmeli, mühim olanın "BEN"
luşsal varlık için "O hiçbir şeyden gelmez, in keşfi sırasında farklı farklı kapıları çala­
Sartre
ne kendinden gelir, çünkü böyle bir apa­ bileceğimizi ve mutlu edecek BEN'i oluş­
çıklık saçma olurdu, ne de yaratılma yo­ turma özgürlüğünde, özgürlüğü de keşfe­
bir aradalıkları ile uçmayı sağladıklarından luyla Tanrıdan gelir, çünkü kendi dışında derek her yerden beslenebileceği farkın­
habersiz, biri olmadan diğerinin yarımlığı. hiçbirşey yoktur"** açıklamasında bu­ dalığına sahip olma kaçınılmazlığına çıka­
İnsanın kendini gerçekleştirmesini, biri­ lunacaktır. Sözkonusu varoluşsal varlık rız.
cikliğinin keşfini sağlamaya çalışan varo- insana bulantı duygusu vererek insan
1 uşçu luk, öncü olan Kierkegaard'da kendini "kendinde şey" olarak bulacaktır. Elbette ki, varoluşçuluğu sadece Sarte ve
Protestanlığın dışına çıkıp Hristiyan yaşa­ Burada Sartre'ın "Varoluş özden önce Kierkegaard açılarından ele almak yeter­
mı içerisinde bireyin keşfi halini alacaktır. gelir" sözü yerini bulur. Tanrıtanımaz bir siz olacaktır. Varoluşçuluk yaşarken, keş­
Daha önce de belirttiğim gibi, varoluş­ düşünür olan Sartre "kendinde şey" olan fedilecek bir felsefi akımdır en niha­
çuluk girdiği bedene göre form alan bir varlığın Tanrı tarafınd�n belirlenmiş bir yetinde. Bu sebeple, Heiddeger, Jaspers,
yapıdadır. Kierkegaard varoluşunu bulma­ ö z Ü Nietzsche, Well, Harmelin, M ounier,
ya çalıştığı insanı Hristiyan akım içersinde Camus, Husserl gibi büyük isimlere se­
ele alacak ve bu sorgulamayı "iyi bir lam edip varoluş arayışınızda kapılarını
hristiyan nasıl olur?" şeklinde yapacaktır. "insanoğ lu özgürlüğe yazgılıdır; çünkü çalmanızı temenni ederim.
İşte bu sorgulama bizi önemli felsefi bir kere dünyaya geldikten sonra
kavramlardan "SAÇMA" ya çıkarır. Öyle yaptığı her şeyden sorumludur."
Ve kendi varoluş serüveniniz sırasında
ki, akıl sahibi olan akılla kavranamayacak hoş sohbetleriyle sizlere yol arkadaşlığı
Sartre
olan gizlerle çevrilidir. Bu giz tanrısal yapacaklarına inandığım birkaç varoluşçu
gerçekliktir ve ancak "saçma" ya olan dostumla tanışmanızı istiyorum son
inanç ile bulunabilir. İnsan aklını aşan bu olamayacağını, yalnızca varolacağını,
olarak. Antoine Rougetin, Onu J . P.
durum gönülle, biricikliğimiz, öznelliğimiz kendinden önceki ya da sonraki hiçbir
Sartre'ın Bulantı kitabında bulabilirsiniz.
ile varılabilecek bir yerdir. Kierkegaard işte şeye benzetilemeyeceğini söyler.
Kirilov, Dostoyevski'nin Cinler' inde
bu noktada tam da insanı somut insan nasılsa öyle olacaktır, daha önce­
yaşıyor. M eursault, Albert Camus'un
düşünmeye yani varoluşa yöneltmiştir. sinde bir belirlenim, tanımlanmışlık yoktur.
Yabancısında. Daha tanıdık birkaç isim
Kierkegaard'ın ele aldığı insan inanç Kendi için varlık olan insan, varolduğunun
ise Bay C. Ve Gregor Samsa ... Bay C.
sis-temi içerisinde umutsuzluk ve bunaltı bilincindedir. Varoluşu özünden önce ge­
Yysuf Atılgan'ın Aylak Adamı olarak
duyan insandır. Bunaltı kavramı bizi diğer len insan, yalnızca özünü oluşturmaya­
bekliyor olacak · . r Samsa'yı ise
tarafa yönlendirecek ve bir çağrışımla cak, kendi varoluşunun sorumluluğu­
söylemeye
kendimizi yine Sartre'ın yanında bula­ nunda farkında olacaktır. Saçmalayarak,
cağız. bulantı duyarak ve seçimler yaparak. iki

KAFKAOKUR 1 9
" . . . beni kıskıvrak yakalayan şeyin , sana
dokunması bile gerekmez ya da tersi; senin için
masum iyet olan şey, benim için suç olabi l i r ya da
tersi; sende h içbir etki yaratmayan şey, benim
mezarım olabilir."

" Bana ait sözcükler olsun isterdim. Ama


kullandı ğ ım bu sözcükl er, bilmiyorum kaç bilinçte
sürüklen d i . "

"Birdenbire anlar k i yarın da böyle olacaktır, öbür


gün de, bütün öteki g ün ler de. Bu çaresiz buluş
ezer o n u . İ şte böyle d üşünce öldürür insan ı .
Bun lara katlanamadı ğ ı ndan öldürür insan kendini
ya da, gençse, tümceler yapar bunlarl a . "

" Erken kalkarlar, çünkü yapacakları çok şey vardır


ve erken yatarlar düşünecekleri çok az şey
vard ır. "
1 Deneme
Özgürlüğün Peşindeki Rehineler sayı 1

KÜBRA M. BÜYÜKKIYICI

lıııııı... Evet, her i nsan bir bekçi ; her bekçi, özgü rlüğü için
-.._ yaşayan, can ı n ı ortaya koyan bir savaşçıdır.

Özgürlüğün tanımını yapmak ne çok kolay, ne de çok zordur; sıradan bir görevdir. Çünkü sahibi geldiğinde işi biter ve
elbet bir tanımı vardır fakat herkes için farklı algılanır; kimisi için başarısının mutluluğunu yaşar. Peki, Mill'in bahsettiği üzere
istediği şekilde bir hayat sürmek, kural tanımadan gelişigüzel insanoğlu her daim kendisinin bekçisi ise, başarının getirdiği
yaşamak, kimisi için ise toplum baskısından ötürü var olduğuna mutluluğa nerede ve nasıl ulaşarak özgürlüğüne kavuşacak? İşte
inanmadığı hayali bir kavram. Ben ise özgürlüğün bir çeşit hayat o zaman devreye 'inanç' kavramı girmektedir. inanmadan
ötesi ödül olduğuna inananlardanım. Bu dünyada tamamen yapılan her iş insanı başarısızlığa götürür, inanmadan yaşamaksa
özgür olmadığımın farkındayım çünkü. Bir bekçi misali emaneti hüsrana. insanoğlu vadesini doldurduğunda yaptığı iyi işler
sahibime vereceğim günü bekliyorum. Dünyaca ünlü On Liberty kadar ödüllendirilip sonsuz özgürlüğüne kavuşacak. O zaman
yazarı John Stuart Mill'in de dediği gibi: insanoğlu aslında yaptığı işlerin bir rehinesidir; kim ki güzel işler
yapar ve borcunu öderse Yaratan tarafından ödüllendirilip,
"Özgürlük adını hak eden tek özgürlük, başkalarını saadet­ rehineliği son bulur yani sonsuz gerçek özgürlüğüne kavuşur.
lerinden mahrum etmeye veya onların saadet elde etme gayret­ Kim de kötü işler yapar ve sorumluluklarını unutursa özgürlüğ­
lerine engel olmaya kalkışmadığımız müddetçe kendi iyiliğimizi ünü kendi iradesi ile sonlandırır. O zaman denilebilir ki, insanoğlu
kendi bildiğimiz yolda arama özgürlüğüdür. Her birey gerek sonsuz özgürlüğe kavuşmak için ya iyi işler peşinde koşup bek­
bedensel, gerekse zihinsel ve ruhsal bakımdan kendi sağlığının çilik görevini yerine getirir ya da görevini kötüye kullanarak gaf­
asıl ve yegane bekçisidir. Unutulmamalıdır ki, insanlık herkesin lete düşer.
kendi istediği gibi yaşamasına tahammül gösterdiği zaman,
kişileri başkalarına hoş gelecek şekilde yaşamaya zorladığından Mill'in de değindiği üzere daha büyük kazanç elde etmek için
daha büyük kazanç elde eder." • insanoğlu iradesini her zaman iyi yönde kullanmalı ki kay­
bedenlerden olmasın . Bunun da başlıca kuralı bireyin bir bekçi
Faydacı felsefenin savunucularından biri olarak bilinen Mill'in olduğunu unutmamasıdır. Bekçi ifadesi sadece kendi bedeni,
eseri 1955 yılında Hürriyet ismi ile M . Osman Dostel tarafından ruhunu ve zihnini koruyan kişi anlamında değil, aynı zamanda
Türkçeye çevrilmiş olup raflarda yerini almıştır. Mill'in üslubu ağır çevresini koruyan ve her türlü önlemi alan anlamına da gelmek­
ve karmaşıktır fakat derin anlamlara sahip bu eserinde tedir aslında. Bu da demek oluyor ki, kendimizden sonra çevre­
özgürlüğün ne denli uzun bir yol olduğunu anlamak hiç de zor mizdeki insanlardan da belli bir derece sorumluyuz. Gerçek ve
değildir. Özellikle her bireyin kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal sonsuz özgürlük için savaşırken, çevremize yaptığımız her türlü
sağlığının bekçisi olduğunu düşünürsek, aslında ne kadar özgür zulüm bize yenilgiyi getirir. Bırakın herkes istediği gibi yaşasın,
olduğumuzu da anlamış oluruz. Bir bekçi ne kadar özgür olabi­ kendine zulmederek inkarı seçen bekçi ile tefekkür eden bekçi
lir? Ya da nereye kadar özgür olabilir? İşte bu soruların cevabını arasındaki farkı elbet bir gün herkes anlayacak. Bu yüzdendir ki
bulduğumuzda gerçek özgürlüğü anlamış, hatta yakalamış ilahi adalete güveniyor ve emanete zarar gelmemesi için çaba­
olacağız . lıyoruz. Emaneti gerçek sahibine ilk günkü gibi sağlam ve terte­
miz verebilmek ve gerçek özgürlüğe kavuşabilmek duası ile . ..
Evet, her insan bir bekçi; her bekçi, özgürlüğü için yaşayan,
canını ortaya koyan bir savaşçıdır. Bekçilik yapan gözler, *John Stuart Mili, Hürriyet Üstüne

emanetine zarar gelmemesi için her daim açıktır, güven telkin Uberte Yayınlan 2009, Çev. Mehmet Osman Dostel

etmeyen her çeşit insandan korur emanetini. Bu emanet kimi


zaman bir can, kimi zaman bir mal, kimi zaman ise zihinsel,
bedensel ve ruhsal anlamda sağlıktır. Sahibi gelene kadar bir
canı veya bir malı korumak kolay iş olmasa da, bir bekçi için

22 KAFKAOKUR
Kısa Bir Ölüm Halüsinasyon
KARDELEN AGIM MERVE ÖZDOLAP

Ölümü hiç böyle düşünmemiştim; bu kadar basit, bu kadar Yine iki kelime arasından sarkarken bir satır aşağıya, uyumak
anlamsız ... değil sızmak huzursuzluğun sunduğu.
Kara ellerim, kara kalemim, kara bir girdaba sürükleyip
Her şeyin bittiği o kocaman evin karşısında dikiliyorum. Hem çekmek istiyor beni suyun altına .
de soğumuş bir vücuttan başka bir simgesi olmayan mezar Kapılan ellerim, ayaklarım, bedenim . ..
taşımın üzerinde durarak. Öldüğümde, yaşarken beni terk "Kaybolmak güzel mi?" dedi.
eden ruhum bana döndü. Ve ben, bu durumdan ne zaman Kaybolmak hep güzeldi.
kurtulacağım diye merak ediyorum . -Yağmurun sesi suda . . . -

Tanımadığından değil, her yer aynı olduğundan da


Elime bir taş alıp başlıyorum yontmaya mezar taşını "Yok
kaybolabiliyorsun ya .. .
oluyorum .. ." diye. Ölü çiçekler kaplamış toprağımın üstünü . "Ne diliyorsun? " dedi bana.
Saydam avucumla sıkıyorum o toprağı çiçekleri atmak için Ben bazı günler soruları sevmiyorum, bazı günler konuşmayı
üzerinden . Hissedemediğim bir ıslaklığı var. Vazgeçip ve bazı günler biçbirinizi sevmiyorum.
yürüyorum eve doğru. Etrafını kaplayan sarmaşıklardan evi "Tahammül ne çirkin bir kelime değil mi? " diyor...
ayırt etmek zor biraz, ama duvarlardan geçmeyi reddedip Sen gölgesi olmayan, hayali olmayan bir ses, hiç durmayan
buluyorum o ağ dolu işlemeli kapıyı. Dokunuyorum kapının ve hiç susmayan
cilası gitmiş koluna, dokunmak denirse buna tabi. İçeri doğru Kafamın içinde ağlayan ve sürekli dağlayan bir hiç,
ilerliyorum . Girişin ortasındaki büyük iki merdiven karşılıyor biliyormuşsun gibi sorma.
beni her zamanki gibi . Yaşamın ölümle birleştiği yer. Ben gerçekten en çok iki kelime arasında kayboluyorum.
Oturuyorum aralarına, ben gittiğimden beri ayrılmışlar Bir birine temas ettiklerinde oluşan dalgaların girdabında
besbelli . Başımı kaldırıp bakıyorum küf tutmuş tavana veda O zamanlarda biraz inanıyorum, neye olduğu önemli değil.
ederek içimden. Sonra bir sağa, bir sola ... Ölümün beni bu Biraz umut ederken buluyorum kendimi
merdivenlerde kucakladığını hatırlar gibiyim ama bunu daha Kafam düşmüş kağıdın üzerine, yüzüm gülerken nefes
fazla düşünmek istemiyorum. alabiliyorum .
Çünkü raflara dizemediğim pek çok kelime var, uçuşuyorlar
Gizemini hiç kaybetmemiş olan yerden çıkıyorum şimdi, bir
dudaklarımın etrafında
daha geri dönmemek üzere . Evin etrafını çevreleyen ağaçlar
Ben istediğimde onlarla seni yaralıyorum.
beni bekliyorlar. Gökyüzünün bu gece bu kadar yalnız ve
Seni yaraladığımda en çok kendimi acıtıyorum ve nefes
karanlık olmasının bir nedeni var. Tekrar yattığım yere
alamıyorum .
dönüyorum. Bedenim hala orada, çürümekte zamana karşı
Bu ikisi arasında koşarken zaman tutamıyorum .
koyamadan. Topraktan sıyrılıp ilerliyorum yanına. Gözlerim
Orada bir yere ait olamıyorum.
kapalı ve saçlarım duruyor. Boşluklar dolmaya başlamış
çoktan vücudumda . Kulağıma doğru eğilip bir şeyler
fısıldıyorum benliğime. Geri çekiliyorum sonra bir hareket
görmek için, kıpırdamıyor.

Doğruca gecenin ortasına yükseliyorum. Güneşin doğmasına


az kaldı . Güneş doğdukça beni benden ayıracak parçalar
eksilecek. Ağaçlara doğru haykırıyorum tutkuyla. Güneş
doğmaya başladı işte! Haykırmam kesiliyor birden . Sessiz ve
durgun bir biçimde alıyor beni yanına. Bir dahaki hayata dek
ayrılıyorum şimdi. lşığa bakıyorum kalan son yüzümle ve
birden var olan ruhumla birlikte yok oluyorum.

KAFKAOKUR 23
1 Deneme
İnsanlar ve Şeytanları sayı 1

GÜVEN TURAN

" Ku l la n a m a d ı kta n so n ra göğsüm üz ü d o l d u ran


h is l e r ve kafa m ızda kı m ı ldaya n d ü ş ü n celer
n ey e ya ra rd ı?" İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali

"Her mücrim ruhlu insan gibi ben de vehimlerimin oyuncağı ol­


maya başflyorum. " (s: 1 43)

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ı, vehimlerinin benliğini ele


geçirmeye başladığı, zeki olduğu kadar tembel olan ve içinde
bulunduğu toplumdan sıyrılıp kendini kurtarma yollan arayan
Ömer üzerinden içimizde saklı tuttuğumuz, bundan da ziyade­
siyle mutlu olduğumuz, ama bir o kadar da başımızdan defetme­
ye çalıştığımız şeytanlan anlatıyor.

Sabahattin Ali ile tanışmam bana göre geç bir dönemde, lise
yıllarımda Kuyucaklı Yusuf ile olmuştu. Beni fazlasıyla etkileyen
bu ilk tanışma kitabını, Raif Efendi gibi hala beni derin düşün­
celere sevk eden bir başkahramana sahip olan Kürk Mantolu
Madonna izledi . Kendimden çokça şeyler bulduğum ve yer yer
kendi his ve düşüncelerimle karşılaştığım satırları hayretler içinde
okuduğum bir kitap olmasına rağmen yine de içinde bir şeyler
eksik gibiydi. 1940 yılında kaleme alınan İçimizdeki Şeytan ise,
baş karakter Ömer'i kendime fazlasıyla yakın bulmam bakı­
mından diğer iki romandan daha çok beni içine alıp sarmalamayı İçimizdeki Şeytan'ın her satırının bu denli bana tesir etmesinde
başardı. Başından sonuna soluksuz okuduğum roman bittiğinde ve Sabahattin Ali'nin karakterlerinde, okuyan çoğu kişinin ken­
ise üzerimde bıraktığı etkiden daha çok Sabahattin Ali gibi bir dinden bir şeyler bulabilmesindeki asıl nedenin Ali'nin karakter
ismin nasıl olup da katledilebileceğine üzüldüm. tahlillerini çok iyi yaparak onların iç dünyalarını ve hissettiklerini
ustalıkla yansıtma özelliği olduğu görüşündeyim . Zira Sabahattin
Yirmi altı yaşımda okuduğum bu romanın yirmi altı yaşında olan Ali iyi bir yazar olmasının yanı sıra başarılı bir insan tanıma ustası.
ana karakteri Ömer'de sıklıkla kendime dair izler bulmam, iç İçinde yaşadığı toplumun bireylerini ustalıkla gözlemlemiş ve
hesaplaşmam adına beni sevindirirken yer yer ômer'in yaptık­ gözlemlediği her karakteri abartıya kaçmadan romanlarına yan­
larına sinirlenmem sonucu "Acaba ben de böyle biri miyim?" sıtmayı başarabilmiş bir kişilik. Bu yüzdendir ki, mükemmel
sorusunu sıklıkla kendime sorup durmama neden oldu. insan olamayacağı gibi Sabahattin Ali'nin karakterleri de mü­
kemmellikten uzak ve bir o kadar gerçek. Gerçek, ancak, günü­
Eskiden annemle olağan atışmalanmız sırasında ağzımdan müz toplumunda görmeye hiç de alışık olmadığımız haletiruhiye
çıkmaması gereken bir söz söylediğimde veya tasvip edilmeyen ve özelliklere de sahipler. Ômer'in Macide'ye olan aşkını ilan ediş
bir davranış sergilediğimde romanın varlığından bihaber olarak sahnesi bugünün açısından bakıldığında fazlasıyla gerçek dışı
" İçimde şeytan var benim." demeyi adet edinmiştim . Ben de gelen örneklerden yalnızca birisi .
Ömer'in kitapta belirttiği gibi " ... müdafaasını üzerime almaktan
korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ..." idim . Ancak Bu bağlamda üç romanı da bütün olarak ele aldığımızda, insan
"İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak sarrafı olan Sabahattin Ali insanlara karşı her zaman mesafeli ve
yolu ..." kanısının ben de pek tabii farkındaydım. şüpheci biri olarak karşımıza çıkmakta . Kitapta geçen "Ben iki-

24 KAFKAOKUR
Kadın, Çalıhklardan
SİMGE EKİCİ Şiir
-

de birde böyle oluyorum, bazen bütün insanlan boyunlanna Her yerine dokunmana izin veren bir özgür kadındır İ�tanbul
sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü gör­ Kalbi hariç
mek istemiyorum." cümlesi bu davranışın bir yansıması adeta. Göğüs kafesine hapsetmemiştir kalbini
Ömer kadar ômer'i yaratan Sabahattin Ali'nin de aynı düşün­ Surlann ardında bir çalılıktır belki
celere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Kadınca dertleri
Kadındır İstanbul
Her sat"ırında farklı tatlar bırakan İçimizdeki Şeytan'da, Gözleri sürmeli,ince parmaklan ojeli
Sabahattin Ali'nin betimleme ustalığına da tanık olmaktayız. Bir gerdanlıktır serin sulannda pınl pırıl köprüleri
İstanbul'da geçen romanda "Bizim zamanımızda İstiklal'e takım Işıl ışıl meydanları mutluluğudur bu kadın şehrin
elbisesiz, şapkasız çıkılmazdı." havası hakim. Sandal sefasının Protestoları,gençleri,çevikleri
naifliği, Harbiye'deki bahçeli evlerden yayılan müzik özlediğimiz Ôfkeleridir fetih sonrası otuzlu yaşlarının gölgeleri
İstanbul'u bizlere hatırlatıp hoş bir seda gibi kulaklara dolsa da, Bir başka fatih bekler gibidir şenlikli sokaklarının köşeleri
Ali, günümüzde de aynı şekilde devam eden sorunlara da Her daim güzel kokular saçılır savurduğu saçlarından
göndermeler yapmayı ihmal etmez: Kokusunu süpürür Galata'nın arka sokaklarındaki çıngırak
sesleri
"İstanbul'dan aynlmak istemiyoruz, fakat senede kaç defa Umutlan gibi havalanır Yeni Cami önünde güvercinleri
kütüphaneye gideriz? üç beş cadde ile bir o kadar kahveden Mısır Çarşısı'nda bir sabun kalıbı yasemin
başka ne biliriz?" (s: 1 3 6) Beyazıt meydanında durmuş yüklenen tramvayıdır yaşama
sevinci
Sonradan öğrendiğime göre İçimizdeki Şeytan yazıldığı Kalbine dokundun sanırsın her bir köşesini öperken
dönemde oldukça eleştirilen ve pek de olumlu eleştiriler almayan Zevk kısrakları delice koşarken en kuytu kasıklarında
bir kitap olmuş. Zira kimilerine göre Sabahattin Ali'nin yarattığı Hülyalı gözleriyle baktı sanırsın sana kadehleri devirip ağır ağır
bazı karakterler üzerinden Necip Fazıl, Peyami Safa ve Nihal yürürken
Atsız yerilmekte ve Ali'nin onlara olan nefreti tüm çıplaklığıyla Karaköy'den bir vapur olur karşıya geçer o.sen onu senin
yansıtılmakta imiş. Ali, romanda Üsküdar'da bir kapı üzerinde sanarken
yazan, "Okumuş cahil kara cahilden daha zararlıdır." sözünü Fethi Paşa korusunda saklanıp
kanıtlar nitelikte toplumun aydın ve entelektüel geçinen kesimine Gece yansı bir masum kız çocuğu olur
yer yer üstü kapalı bir şekilde dokundurmayı ihmal etmez. Gün doğmasın diye ağlayıp
Annesine sığınırken
Ancak ben bu noktada Selim İleri'nin romana yazdığı "Belki de Günden önce yaşama sevincini sömürmek ister gibi
İktidardaki Şeytan" başlıklı ön sözünde belirttiği görüşlere katıl­ Asık yüzlü ölü bedenler doluşur tramvaylarına
maktayım. İçimizdeki Şeytan bu eleştirileri hak etmeyen ve ön Büyür çocuk
yargılardan uzak okunması gereken, iyi kurgulanmış bir eser. Boğazı geçer
Bir vapur sallantısında avutur düşlerini
Tüm Sabahattin Ali kitaplarının sonlarına yaklaştığımda yaşamış Savurur saçlannı,sürer yeni güne ojelerini
olduğum bitmese hissi bu kitapta da fazlasıyla kendini gösterdi . Kadehleri önüne dizer
İçimizdeki Şeytan, son sayfayı d a çevirdikten sonra tekrar başa Sen yine öpersin şehri
dönmeyi isteyeceğiniz ve uzun süre etkisinden çıkamayıp içimiz­ Kadınlığının en kuytu özlemlerini görmezden gelirsin
deki şeytanlarla yüzleştiren kitaplardan. Erkekçe bir uyanışla tüttürürsün sigaranı onun ciğerlerine doğru,
düşünmeden
"Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize Hem kadının olur hem çocuğun hem annen
zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsat­ Her yerine dokunmana
lara ne de istikbalin olmayacak hülyalanna kulak asmayarak bu­ Her haline alışmana
günümüze hapsolup yaşamalıyız. " (s: 73) Her yaşına refakat etmene izin verir gündüzden, geceden
Oynar durur seninle
İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali Kalbini hiç göstermeden
KAFKAOKUR 25
1 Öykü
Korkuluk Sayı 1

ONUR TUNCAY

Süvari, geniş omuzlanndan süzülen altın sırmaları dalgalandıra­ "Ağlama artık ona ihtiyacın olmayacak. "
rak adeleli kollarıyla atının dizginlerini asıldı. Şapkasının altından "Ben bu atın üstünde düşmanla savaştım. Bak! Göğsümdeki
görünen keskin gözlerini, kuytusunda durduğu uçsuz bucaksız cesaret madalyasını yoldan geçene vermiyorlar! Ben şimdi nasıl
ovanın üzerinde gezindirmeye başladı. Ova baştan aşağı buğday savaşa giderim ."
doluydu . İri, dolgun ve diri başaklar ikindi güneşinin altında altın
gibi parlıyor, imbatın himayesinde vakur bir edayla sallanıyorlardı. Tekrar gözyaşlarına boğuldu. Yakışıklı sayılabilecek bir adamdı
Gözüne ovaya serpiştirilmiş korkuluklar takıldı. Ritmik olmamak­ Süvari . Saçları yana taranmıştı. Sakal tıraşını henüz yeni olmuş­
la birlikte sanki planlanmamış bir düzen içerisindeydiler. Birbirin­ tu. Üniforması tam üzerine göre dikilmişti. Kılıcının hakkını vere­
den çirkin bir sürü korkuluk olduğunu görmek canını sıksa d a bilecek kadar güçlü görünüyordu ama yine de ölü atının ba­
ovanın bereketi v e doygunluğu karşısında coşkuyla doldu içi. şında dövünerek hüngür hüngür ağlıyordu. Çinli koni şapkasının
Kazığa oturtulmuş bir cadı kadar doğruldu atının üstünde. Gurur­ altından tekrar konuşmaya başladı:
lanıp göğsünü kabarttı .
"Yanlış anlama ama sen geri dönmeyi mi düşünüyordun
Keskin gözlerini ovanın içinde gezindirirken başakların arasında burdan? "
gezinen bir genç kız gördü. Atını şaha kaldırınca siyah atının "Seni kız zannetmiştim, yoksa gelmezdim ama atım neden
beyaz ayakları havada asaletle çırpındı. Süvari, buğdayların öldü? "
arasına daldı. Çirkin korkulukların arasından başakları ezerek "Çok basit evlat, jiletler yüzünden . "
şimşek gibi ovanın ortasına doğru atını sürdü. Kıza yaklaştıkça "Ne jileti?"
dudaklarını arzuladığını fark etti . Kalbi daha hızlı çarpmaya baş­ "Bak, bu ova muhteşem bir buğday tarlası gibi görünmesine
ladı. Atının ritmince kalbi çarpıyordu . Arkası ona dönük güneşe rağmen lanetli bir tarladır. Dikkatli bakarsan görürsün ki her
baktığını fark etti. Kıza çok yaklaşmasına rağmen, kız ona doğru başağın yanında bir de jilet vardır."
dönmedi yüzünü . Yanına geldiğinde yavaşladı ve atının dizgin­
lerini sertçe asıldı. Kız koni şapkasının altından ona baktığında Süvari dikkatlice başaklara doğru baktı. Gerçekten bu başakların
Süvari dehşetle irkildi. Genç bir kız zannettiği kişinin aslında diş­ her birinin yanında küçük birer jilet yetişmişti. Atına doğru bakın­
leri dökülmüş, buruşuk suratlı, ihtiyar bir Çinli olduğunu gördü. ca atının üzerinde binlerce çizik olduğunu fark etti . Atını hızla sü­
Süvari gözlerini ovuşturdu . Çinli ona sarı ve eksik dişli ağzının içi­ rerken atını öldürüyor olduğunu fark etmemişti bile. Kafasını
ni göstererek gülümsüyordu. Süvari atından indi, aldanmış göz­ kaldırıp Çinliye doğru baktı.
lerle ihtiyara baktı . Çinli çekik gözlerini daha da çekikleştirerek
sordu: "Nasıl çıkacağız burdan?"
"Çıkmayacağız. "
"Neden geldin buraya? " "Ben çıkmaya çalışacağım."
"Şey, ben sizi uzaktan görünce . . ." "Çıkmaya çalışırsan ölürsün."
"Beni uzaktan görünce?" "Çalışmazsak da ölürüz."
"Sizi uzaktan genç bir kıza benzetmiştim ." "Hayır, burda kalırsak en azından korkuluk oluruz."
"Ha ha ha! Beni genç bir kıza benzettin ha? Teşekkür ederim "Ne oluruz?"
delikanlı." "Korkuluk oluruz. Buranın üzerinde kuş bile uçmaz jiletli
"Neyse ben sizi rahatsız ettim . Özür dilerim ." olduğunu bildiklerinden. Buna rağmen burdaki şu korkuluk bol­
luğu sana garip gelmedi mi? Buraya mancınıkla idam cezası a­
Süvari utanarak arkasını döndü. Tam atının yularını tutacakken lanlar atılır. Ya da intihar etmek isteyenler buraya gelir. Bu tarlada
beyaz ayaklı siyah at bir anda yere yığıldı. Siyah atın kızıla bir süre kalanlar korkuluk olurlar."
boyanmış beyaz kıllı ayakları havada son kez savruldu ve kanlar "Nasıl yani? Ne, ne korkuluğu? Sen ne dediğinin fakında mısın?
içinde öldü. Süvari atının başına oturup ağlamaya başladı. Çinli Beninle dalga mı geçiyorsun sen?"
elini omzuna koydu: "Bak ayaklarım dönüşmeye başladı bile. "

26 KAFKAOKUR
Sayı 1 1 Öykü

Süvari, Çinlinin ayaklarına baktığında gözlerine inanamadı. Ger­ "Peki, o çiftçi neden armut ağacı olmuş?"
çekten de ayakları yere saplanmış iki sopaya dönüşmüştü ama "Yani ne bileyim? Cezalandırılmış işte. Ya nefret ettiğin şeye
dizlerinden yukarısı hala insandı. dönüşürsün zamanla ya da acılarına . Haksız mıyım?"
"Bir Çin atasözü böyle der ha?"
"Bu ne böyle? Bana da mı böyle olacak?" "Boş ver atasözlerini. Bir sigara yakıp ağzıma versene korkuluk
"Evet, senin lanetin de bu." olana kadar içerim ben onu."
"Kimin laneti bu?"
"Uzun zaman önce yaşamış bir çiftçinin laneti . Sınır komşusu Süvari iki sigara yakıp birini Çinlinin ağzına tutuşturdu. Çinli
olan çiftçi mahsullerine gölge yaptığını düşündüğü için sınırda keyifle sigarasını tüttürmeye başladı ama sigarasını bitiremeden
duran armudu kesmiş. Bizim çiftçi de onu öldürmek için bir gece tamamen korkuluk oldu. Kısa bir süre içerisinde ise yüzü iki kat
bu tarlaya gelip buğdaylann arasına jilet tohumları ekmeye baş­ çirkinleşti, tabi dudağında sigaravari bir buğday sapıyla.
lamış . Ama en sonunda yanlış yerden başladığı için her tarafa ji­
let tohumu ekince ortada kalmış. Ve arda tek başına çıldırmış." Güneş batmadan hemen önce ise süvari sarı buğday sap­
"O da korkuluk mu olmuş?" larından saçları olan, genç bir kıza dönüştü. Çirkin Çinli korkuluk
"Hayır. O, işte şu ortadaki armut ağacına dönüşmüş." ile güzel genç kız korkuluk, buğday tarlasını bir çekirge sürüsü
talan edene kadar, ovanın ortasında karşılıklı durdular.
Süvari armut ağacına dönüp uzunca bir süre izledi . Güneş ova­
nın ucundaki sıra dağlara yaklaşmaya başlamıştı. Oldukça dar
bir açıyla yeryüzüne vuran güneş ışınları başaklardan sekip göz­
lerinde patlıyordu. Artık ilk heyecanı üzerinden atmış, sesi nor­
male dönmüştü.

"Ben ne zaman korkuluk olurum?"


"Bu oldukça hızlı oluyor, bak benim belimden aşağısı dönüştü
bile. Ben geldiğimde şu sağda gördüğün korkuluk insandı. Gü­
neş batmadan sen de korkuluk olmuş olursun ."
"Ben bu ülke için günlerce, aylarca, hatta yıllarca savaştım. So­
numun böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. Bir savaş mey­
danında mertçe ölmek istiyordum ben."
"Ben de şaman olmak istiyordum ama hırsız oldum. Ellerim
küçük olduğu için bunu, şamanlıktan daha kolay yapabile�eğimi
fark ettim. Yıllardır bir şeyler çalarak yaşıyorum. Hatta az önce
de el alışkanlığıyla senin madalyanı çaldım . Al bunu özür
dilerim."

Süvari herhangi bir şey söyleme gereği hissetmedi . Cevabı


saçma bulduğu yüzünden okunuyordu. Ama arkasını dönmeye
çalıştığında Süvari hareket edemediğini fark etti. Ayaklarına
baktığında ayaklarının yerinde kuru toprağa saplanmış iki çubuk
gördü. Kılıcını ve madalyasını çıkartıp fırlattı. Çinli de koni
şapkasını savurup başakların üzerinden uzaklara uçurdu . Süvari
kaderini kabullenmenin verdiği huzurla saçlarını taramaya başla­
dı . Çinlinin gövdesi de artık korkuluğa dönüşmüş, sadece kafası
insan olarak kalmıştı. Süvari, Çinlinin çekik gözlerine bakıp
sordu:

KAFKAOKUR 27
1 Sylvia Plath
Sırca Fanusta Bir Kelebek
'
sayı 1

ZEYNEP NUR ÇANDIR

Sylvia Plath, başarıyla dolu bir başarısızlık öyküsü. Küçük yaşta başarmaksa doymuyordu. Onun için hep olunabilecek bir üst
fark edilen yeteneği ve yazdığı şiirler. Katıldığı her yarışmada onu nokta vardı. Buna çabalıyordu. Ama aynı anda her şeye yete­
birinciliğe götüren o anlamlı dizeler ve kelimeler üzerinde kur­ mezdi. Yetemiyordu, olmak istediklerinin hepsini olamıyordu,
duğu inanılmaz hakimiyet. Fakat anlam verilemeyen bir bunalım. bundandı kendini sırça fanusunun içinde kısıtlanmış hissetmesi.
Otuz yaşına kadar her on yılda bir denediği intiharlar ve üçüncü­ Bu fanusun içinde yaşadığı ekşimiş olarak tanımladığı hayatında
sünde ulaştığı amacı. İşte tüm bunlar Amerikalı şairin hayatını ö­ eşini de başarılan kadar çok seviyordu. Ayrıldıklarında daha ağır
zetliyor. bunalımlar yaşayacak kadar çok. Ayrıldıktan sonra Plath her şe­
yin farkındaydı. İçinde bulunduğu durum nefes almasını engel­
Başan tutkunu birisi Plath. ' Başansızlık' kelimesi yer almamış liyor ve onu bambaşka düşüncelere sürüklüyordu. Yalnız kalma­
onun aleminde. Hep en iyisini istemiş, nitekim en iyi şiirleri yazıp ması gerektiğini biliyordu. Yalnız kalmamak için arkadaşına gitti,
birincilikler edinmiş. Her dizesinde, her sözünde büyük beğeniler bir süre orada kalmak iyi gelecekti, buna inanıyordu. Çocuk­
toplamış. Fakat başanya bağımlı her insan gibi o da hırsına ye­ lanyla da ilgilenebilecek bir durumda olmadığını düşünen Plath
nilmiş ve onlarca usta şairle yanşıyor olma düşüncesi onu buna­ için arkadaşı Jilian iyi bir seçenekti. Burada rahat ve sakindi.
lıma iten başlıca nedenlerden olmuş. Ama o inatla fazlasını iste­ Uzun zamandır aradığı sessizce düşünme vaktini de bu evde
miş, elde edemeyeceğini bile bile kendini türlü pozisyonlarda buldu. Fakat burada fazla kalamazdı, biliyordu. Sırça fanusa geri
düşlemiş. Örneğin bir kitabında şöyle der: dönme vakti gelmişti. Plath'in gitme karan arkadaşını memnun
etmese de bir şey söyleyemedi. Aslında söylenebilecek onlarca
" İstediğim bütün kitaplan okuyamam, olmak istediğim bütün söz vardı ve yıllarca bunun pişmanlığını yaşadı .
insanlar olamam ve istediğim hayatlan süremem . . . İstediğim bü­
tün becerileri edinemem, öyleyse ne istiyorum? Yaşamak ve ha­ Plath iyi değildi. B i r yandan hırsı, b i r yandan eşi tarafından baş­
yatta olabilecek bütün zihinsel ve fiziksel deneyimlerin bütün kası uğruna terk edilme duygusu, sorumluluklan, kurtulamadığı
renklerini, tonlarını yaşamak ve duyumsamak istiyorum ve ber­ bunalımı . . . Sırça fanusunun içinde boğuluyordu. Düşen incirlere,
bat bir şekilde kısıtlıyım." onu yıpratan hırs ve düşüncelere daha fazla dayanamayacağını
anladığı bir gece çocuklarının odasına süt ve bisküvi bırakıp
Bu sözlerde bahsettiği, kısıtlı kaldığı hayatını bir incir ağacına başını gaz fınnına sokarak intihar etti, anne Plath.
benzetip ayn anlamlar yüklemiş. "Her dalın ucunda tombul, mor
bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağınyor'' deyip incirlerden Plath'in öyküsü ölüm üzerine kurulu gibi gözükse de, geride
her birini hayatıyla eşleştirmiş. Eş, mutlu bir yuva, çocuklar, ünlü bıraktıklan, hayatı, şiirleri bize hep Plath'in ölüm isteğini anlatsa
bir ozan, parlak bir profesör, şaşırtıcı bir editör ve daha ne olduk­ da, güncesinde o bunu yalanlıyordu.
larını çıkaramadığı onlarca incir. Daha sonra kendini dallann altın­
da otururken gördüğünü ve hangi inciri seçeceğine bir türlü ka­ "Bir öykü oku: Düşün. Yapabilirsin. Dahası, yapmalısın, uyku sı­
rar veremediğini söyleyip incirlerin dökülüşünü ve her hayalin el­ rasında sürekli kaçmamalısın, aynntılan unutmamalısın, sorunları
lerinden kayıp düşüşünü izlemeye başlamış. umursamazlık etmemelisin, kendinle dünya arasında ve bütün
parlak zekalı neşeli kızlar arasında duvar çekmemelisin; lütfen
"Açlıktan ölüyordum. Hepsini ayn ayn istiyordu m incirlerin ama düşün, kurtul bundan. inan, sınırlı benliğinden daha yüce yararlı
birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben bir güce. Tanrım! Tanrım! Tanrım! Neredesin? Seni istiyorum ,
orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya ihtiyacım var: Sana v e sevgiye v e insanlığa inanmaya. Böyle
başlıyor ve birer birer toprağa ayaklanmın dibine düşüyorlardı." kaçmamalısın. Düşünmelisin . . . "

Bu sözlerle elde edemediklerinden ve yetinemediklerinden Diye yazmıştı Plath, verdiği mücadeleyi, yaşadığı ruhsal
duyduğu çaresizliği tanımlıyordu aslında. çöküntüyü çok iyi anlatıyordu. Bu bunalım halinden kurtulmak is­
tediği çok belliydi. Ama yapamadı, incirlerin kuruyup dökül­
Plath çaresizliği kadar kararsızdı. Bir yanda çok sevdiği eşi ve mesini kaldıramadı . Sylvia Plath ki, o incir ağacının üzerinde, sır­
çocukları, bir yanda sahip olmak istediği başanlar. 'Hangisini ça fanusunun içinde ölü bir kelebekti...
seçmeliyim?'i düşünürken geçen zaman ve değişimler. Konu

28 KAFKAOKUR
1 Deneme
Köprüden Geçen Karanfll Kokulu Kadın sayı 1

EKİN GÖKGÖZ

Acıyla okuyorum, bitimsiz bir acıyla annesine sarıldı. Taze toprak kokusu bedenini sarmaladı,
Ağab.eyim benim, kalbim, Attila Jozsef'im sonbahara çalan seyrek saçları gözlerinin nemine değdi ve
Bir çocuğun annesini sevişi gibi soğuk kollarına avuçlarıyla bastırdı.
Seviyorum seni, kederle ve hüzünle " Üşüyor musun? "
" Sorun değil, oğlu m . "
Behçet Aysan - Attila Jozsef'i Okurken Ceketini çıkarıp annesinin omuzlarına geçirdi. Beşiktaş'ın
hararetli cangılı sızım sızım karada alevlenirken uzunca bir süre
Gafur, Kadıköy-Beşiktaş vapurunda annesiyle karşılaştığında karşılıklı sustular. Rüzgar, annesinin yanaklarını ufalıyor, deri
denizi izliyordu. Paslı örtüsünün dinginliğine dalıp giderken ne parçalarını Gafur' un ayak uçlarına savuruyordu. Yere eğilip teker
düşündüğü bilinmez. Neredeyse suya karışıp gidecek gibi teker toparladı ve cebine attı hepsini. Solup giden yüzüne
sarkıyordu küpeşteden. Bakışlarını hiçliğin ortasında bir yere baktığında annesinin olmayan dudaklarıyla ona gülümsediğini
sabitlemiş, uysal akıntının üzerinde görünmez bir yazıyı okumaya fark etti. Yalnız kirpikleri eskisi gibiydi. Gök kubbeye fırlatılmış
çalışır g ibiydi. Belki de mavi örtüyü delip geçmek, altındakini oklar gibi. . . Simsiyah ... Neredeyse nefes alıyorlardı. En azından
görmek istiyordu bakışları. Dedim ya, bilinmez. Annesinin kırçıllı bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu düşündü:
sesini duyduğunda irkildi ve korkuyla başını çevirdi. " Hala çok güzelsin anne. Sen niye öldün ki?"
" Neyin var kuzum öyle? Aşık mı oldun yoksa? " ' ' Başım ağrıyordu oğlum, biliyorsun . ' '
"Anne! Ne işin var senin burada?" "Senin başın hep ağrırdı be anam. Alışmıştım artık."
"İçeride oturuyordum. Az hava alayım dedim, seni gördüm." " Dedim de dinletemedim sana. "
" İyi de ... Daha dün gömdüm ya seni!" " Sürekli kaşlarını çatar da gezerdin. Nereden bilecektim?"
"Son bir kez vapura binmek istedim oğlum. Kötü mü ettim?" " Dedim de... Unut gitsin oğlum, mühim değil."
İki gün önce akşam yemeğinde, deniz havası almak istediğini "Üzgünüm . . . Çay içer misin benimle? Son kez."
söylemişti annesi. Huzursuz hissediyordu kendini. Hatırladı " Fazla vaktim kalmadı ki çocuğ u m . . . Geldik sayı lır artık.
Gafur; umursamamıştı o zaman. Kronik baş ağrıları çeken Beşiktaş'ta bekliyor beni."
annesinin bu durumuna alışmıştı, aynı zamanda bu minyon tipli " Kim bekliyor anne?"
ihtiyarı gezdirmek ona külfetti. "Daha sonra." d iye geçiştirmişti. "Azrail Beyefendi yavrum, dedim ya". "
Daha sonra . . . Ertesi gün. . . Kefe n i n i koyduğu ç u k u ru ' 'Anladım . . . ' '

dolduruyordu toprakla. Koyu mavi gözleri bez parçasının altında, Vapur yanaşırken son kez sarıldılar. Başını okşadığında bir
inatla parıldıyord u . Tü m ağırlığıyla omuzlarına çöktüğünü tutam tütün rengi saç, avuçlarına döküldü. Cebine koydu onları
hissetmişti bakışlarının. Sorgular gibiydiler. Nasıl da soluksuz da, yanak parçalarının yanına. Annesi alnında kuru bir öpücük
sallamıştı küreği, bir an önce kaçıp gitmek istemişti oradan. bırakarak arkasını döndü ve usulca süzüldü güverteden.
Teninden süzülen karanfil kokusu yitene dek bocalamıştı yer Ayaklarının çamuru, tahta döşemede silik izler bırakmıştı. Gafur,
altını, anasının üzerine. Küreğin sapı, parmaklarında eriyene bıkkın adımlarla izleri takip ederek indi vapurdan. Kıyıda, günah
dek... Şimdi, o koku, senelerdir alışık olduğu samimiyetiyle kadar karan lık cübbesinin altında yükselen Azrail, kemikli
dikiliyordu başında. parmaklarını uzatmış bekliyordu. Annesi yanına gelince, el ele
" Nasıl çıktın ana sen mezarından?" tutuşup insan kalabalığına doğru uzaklaşırlarken arkalarından
"Son dileğimi diledim oğlum. Biliyorsun, ne zamandır istiyordum seslendi:
denizi koklamak. Sağ olsun, pek bir saygılı, pek bir hürmetli "Anne!"
analara karşı." Annesi duraksayıp Azrail'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra
" Ki m o anne?" başını çevirip içli tebessümünü yerleştirdi yeniden, artık
"Azrail Beyefendi, yavrum . Meraklanma sen . . . "
tamamen yok olan d udaklarına:
Bunları söylerken çenesinin altında sallanan bir kurtçuğu " Hadi oğlum, evine dön sen. "
çekip denize fırlattı. Kül rengi suretinden kıvrılan minik bir yılan
bacaklarından kayıp Gafu r'a doğru ilerlerken başını ezip

30 KAFKAOKUR
Whiskas sonrası Suikast.
DOGA DUYMAZ Öykü

Adım Beckett. Chinchilla ve Tekir kırmasıyım. Koyudan gümüş


"Sırat' ı geçerken temkinli at adımlannı olur mu?"
griye doğru açılan bir tüy yapısına sahibim. Uzun, yer yer
"Merak etme."
kabarık tüylerle dolu kulak yapısı ve ince uzun sağda ve solda
"Saçlannı tut ellerinle de dökülmesinler anam! "
olmak üzere dörder bıyığım var. Her şey bir yıl önce başladı .
"Düşünme sen bunlan."
Anlatmak istiyorum .
" Boğazın ışıklarını seyrettiğin oldu mu hiç? Senin odanın
camından gözüküyor. Sen gittikten sonra sabaha kadar çay
Annem trafik kazasında öldü. Ben çok küçüktüm. O dönem
içip izledim. Gün ağarırken denizkızına benzeyen bir bulut geçti
Şehit Soner sokakta oturuyorduk. İkinci çöpün yanında. Yoluk
üzeri nden. Kuyru ğ u , köprü n ü n tırabza n l a r ı n ı yalıyordu
isimli köpeğin az ilerisindeki kutularla dolu o çöp kutusunda tek
kıvrılırken; saçları yanakları boyunca uzayıp belini sarmalamıştı.
başıma kala kalmıştım. öteki mahalleden bir kara kediye
Sana benzediğine inandırdım kendimi. Sonra yükseldi. Biraz
aşıktım. Açılamıyordum bir türlü. Saadet apartmanının son
yağmur bıraktı, bir de kuyruğundan bir parça düştü denize.
katında oturan şişko teyze ara sıra su ve salam indiriyordu bize.
Ardından güneşle birlikte dağıldı gitti. Aynı senin gibi . . . "
Kokusunu duyunca o da geliyordu. Ben bazen çok aç olsam
" Benim bir yere gittiğim yok kuzum. Buralarda olacağım."
da şişko teyzeyi görünce sadece o siyah kediyi görcem diye
"Çok yalnızım anne."
seviniyordum. Yavaş yavaş geliyordu, birkaç parça alıyordu
" Ben senden vazgeçer miyim oğlum? Tekrar geleceğim, üzme
salamdan, suyu içiyordu sonra. Ben onu izliyordum sonra ben
kendini . "
de yiyordum tabi.
Son olarak, annesine e l sallayıp ardı sıra gidişini izlerken
" -Acaba" diyordum " o da bana aşık olur mu?" Olmuyordu
bitirmek isterdim elbette; ama öyle olmadı. Hikayenin yazan
ama işte. Kızda zerre duygu belirtisi yoktu. Sadece karnını
olarak böyle bitmeyeceğini biliyorum ne yazık ki. Aslında
doyurmaya bakıyordu. Günler bu şekilde geçiyordu ve ben her
anlatabilmek isterdi Gafur; çaresizliğini, yalnızlığını ... Annesine
geçen gün ona benzeyerek duygusuz bir tüy torbası haline
benzeyen bulutu bir de. Geride kalan saç telleri gibi kuyruğunu .
geliyordum. Bir gün, bir araba durdu önümde . içinden sarışın
nasıl denize düşürdüğünden bahsetmek isterdi bilhassa. Yine
bir çocuk ve açık kumral bir kız indi.
de annesi vapurdan indikten sonra bu konuşmalann hiçbiri
olmad ı aralarında. Dedim ya, bıkkın adımlarla gitmişti
Kız çocuğa, "-çok tatlı değil mi?" diye sordu. Çocukla
arkasından. Sonra aynı bıkkınlıkla ufukta bir nokta halini alana
birbirimize baktık sonra. Ve anında nefret ettik birbirimizden.
dek gözledi, Azrail ' le birlikte gidişini. Aynı bıkkınlığı yanında
Kedi olmaktan ve hayattan öğrendiğim bir şey varsa o da bazı
taşıyarak turladı sahilde biraz. En sonunda, her zaman yaptığı
aşklann nefretle doğmadığıdır, aksine nefret katlanınca cinayet
gibi birkaç bardak demli çay içip terk etti Beşiktaş ' ı , gerisin geri
doğuyor. Bir şeyler ölüyor aslında . . . Beni sahiplendiler. Ben o
Kadıköy'e doğru. .
kıza aşık oldum ondan sonra. Çok sevdim. Eve götürdüler. ilk
Deniz bu defa kabarmıştı. Vapur, göğsüne vuran dalgalarla
kaldığım ev küçüktü. Taşındık sonra. Daha geniş, daha büyük
bir beşik gibi yalpalarken, küpeşteden sarkıttığı kolları
bir ev.
ıslanıyordu. Mırıldanıyordu Gafur, midesinde yeşeren taze
pişmanlıkla... Annesinin bir zamanlar sevdiği bir türküyü . . .
İsmimi Beckett koydular, oyun yazarı Samuel Beckett 'in
Onun gibi titrek . . . Kesik kesik . . . Divanın köşesine sinmiş kazak
soyadı. Yazarlık okuyordu çocuk. Kız da tiyatro okuyordu.
ördüğü zamanlarda... Bulaşıkları yıkarken sıcak suyun buharı
Ortak noktaları şiirdi. Çocuk Ece Ayhan seviyordu, kız Kafka
yüzünü ıslattığında. . . Yorganı üzerine çekip uyuması için
okuyordu. Çocuk babasından nefret ediyordu bazen. Kız
başucunda beklediğinde . . . M ınldanıyordu annesi gibi, karanfil
çocuğa sarılınca babasını da sevmeye çalışıyordu çocuk. Oysa
kokulu bir türkü:
ben babamı hiç görmecJ im. Çocuğun gözlerine bakıp "salak"
diyordum bu anlarda. Onlar birbirini öptü mü illaki tv sehpasının
" Köprüden geçti gelin . . . Saç bağın düştü gelin . . . "
ardan bir kaç bibloyu yere fırlatıyorum. Kanıma dokunuyor. Kız
mı?. Kız afet abi.

KAFKAOKUR 31
" Oğlum" diyor bana ama ben onu anne olarak görmüyorum. "Şişt" dedim "bir bakar mısın birader? " Baktı. Gözleri kıpkırmızı.
Sonuçta benim annemi mercedes marka simsiyah camları olan Saydam, garip bir mahluktu.
bir araba ezdi . Ezen insanı da göremedim. Bu yüzden tüm " Buyur" dedi " ne vardı?" Patimle L.a'cet hiç açılmamış tavşan etli
insanlardan nefret etmeyi seçmiştim. Fakat o kızı gördüğüm an konserveyi önüne doğru yuvarladım.
tek bir insana tahammül edebileceğimi fark ettim. Kızın " Bunun dışında" dedim " sana verebilecek bir şeyim yok"
bembeyaz teni var. Sanırsınız ölü. Böyle saçını uzatınca bazen " Niçin?" diye sordu.
koltuktayken o, yanına uzanıyorum. Saçları uzun kulaklarıma " Çocuğu çarpacaksın" dedim.
değiyor. Ben ölüyor gibi oluyorum o esnada. Çocuk mu?. " Tamam" dedi "zaten kıza aşığım ben. "
Çocuk aptalın teki gerçekten. Daktilosu var. Ara sıra başına İ l k duyduğumda girdiğim şok ile beş saniye sonra yitirdiğim akıl
geçip çatçat bir şeyler yazıyor. Sonra kıza gösteriyor kağıdı. Kız sağlığımı on dakika kadar sessiz kalarak geri kazandım.
gülümsüyor. Beraber odaya geçiyorlar. Tabi geçmeden ışığı Düşündüm ondan sonra. Hangisiyle uğraşmak daha kolay olur.
kapatıyorlar. Koskoca salonda tek başıma kalıyorum. Ağladığımı Ama kız sonuçta şuan çocuğu seviyordu.
bilmiyor kimse. Arada bir aklıma o beni sevmeyen kara kedi "Anlaştık" dedim. Odaya geçtik.
geliyor. Patimle tüylerim i çekiyorum. Uğursuzluk d iye. Çift kişilik yatakta, bu gerizekalı, üç harfli arkadaş, ben ve kızın
kokusu dışında başka hiçbir mahluk yoktu. " Nasıl yapacağız"
Çocuğu öldürmeye çalışıyorum. Olmuyor bir türlü. Geçen d iye sordum.
mesela balkondayken kapı aralığından sızıp üstüne atladım. "Gircem içine işte abi" dedi "sonra gözlerimi yumacağım, çocuk
Beraber düşelim, o da ölsün ben de öleyim, kız tek başına beş saniye sonra şuurunu yitirecek."
yaşayıp gitsin dedim içimden. Olmadı. Önce kucağına aldı. "tamam " dedim "güzel plan " .
Sonra gülümseyip beni içeri yolladı. Nefret ettiğin şahsın Birden gözlerini kapattı ü ç harfli mahluk. Ben olayın dehşetini
gösterdiği babacan tavır dışında tiksinç gelen bir şey yok şu birebir yaşıyordum. Korkuyordum ama çaktırmıyordum.
koduğumun dünyasında bana. Sevgi ile sahiplenmek arasındaki Bir şey oldu birden. Çocuktan garip bir ses geldi. İçimden
o ince çizgi yüzünden matematik hakkında bile fikir sahibi olmuş sayıyordum saniyeleri
bulunuyorum. "bir. .iki .. üç"
Bir ses daha geldi sonra. Cin birden çıktı içinden.
"Aşk, japon yapıştırıcısının kırılması gibi bir şey olsa gerek." " Noldu lan" dedim
Kız yatakta sızdı mı hemen üstüne atlıyorum. Uyku sersemiyken " Dua okuyor abi" dedi " bu şartlar altında çarpamam bunu."
o, saçlarını kokluyorum . Uzun burnumu yüzüne sürüyorum. " Ne duası lan" dedim.
Gülümsüyor. " Felak, Nasr" dedi.
" Yok ya" dedim " bu dallama bilmiyordur onları. Yanlış
Bunlar yaşamımdan notlardı. Çocuğu öldürmek için plan duymuşundur. "
yapmaya karar verdim. Duvarda dekor olarak kullandıkları tüfeği " Ben kaçtım abi" dedi ve yavaşça kayboldu. Yine başarısız
düşürmek a planımdı. Yapamadım. Zıplayınca bile gıdım olmuştum.
erişemiyorum oraya. B planı olarak suyumu döktüm. Belki kayar,
kafası yarılır, ölür diye. Geldi, bir havlu aldı, sildi sonra bir şaplak "Aşk Hindistan 'da inek sütü içmek gibi bir şey. Zor ve imkansız."
attı popoma.
Geçen gün bir şey oldu. Bunlar kavga etti. O gece koltukta yattı
"- Bir daha yaparsan" dedi " atarım seni camdan." çocuk. Bütün bileklerini, ayaklarını, ayak ve el parmaklarını
" at" dedim lan " at beni camdan, sen de kurtul ben de." Bir ısırdım durdum. Uyutmadım ibneyi. Bu çocuğu normal şartlarda
daha döktüm sonra suyu. Yine temizledi . Gözlerimi yumup yere da tanısam sevmezdim. Niye bilmiyorum. Birini sevmeyince
uzandı m . Kucağına alıp camdan atmasını bekledim.Yapmadı. sevemiyorsun işte. Mevzu bu kadar basit. Bir insana sempati
Plan gerekiyordu bana. Değişik ve kusursuz bir plan.. beslemeyince empati de kuramıyorsun. Onun yerinde olsam
napardım diye hiç düşünmedim bu yüzden.
Kız cumaları erkenden okula gidiyor. Çocukla başbaşa kalıyoruz.
Kafamı Le'cat kutusuna sokmuş piğizlenirken bir şey geldi Bu puşt. Bu maloz. Beni her ay veterinere götürüyor. Tırnaklanm ı
a k l ı m a. . B iz doğamız gereği ü ç harfli lerle yakın i l işki ler kestiriyor. Aşı yaptırıyor. Sonra kandıracak ya, benim gön lümü
içerisindeydik. Onların evde ara sıra dolaşan bir üç harfli vardı. alıcak hani. Bir kuzu etli whiskas alıyor. Eve dönünce koyuyor
Ondan yardım istedim. burnumun dibine. Ben de malım ya. Kanıyorum her seferinde.

32 KAFKAOKUR
Asıl bomba şimdi geliyor. Sevdiğim kadın beni haftaya bugün çocuğun kucağında boş boş gökyüzündeki kuşlara bakıyordum
kısırlaştırmaya götürecekmiş. güya, kız çocuğa keskin keskin bakıyor
ve "dikkat et bak düşmesin" diyordu.
İlk bilmiyordum kısırlaştırmanın ne olduğunu. Biraz araştırma
yaptım. Çocuğum olmayacak yani. Mevzu bu değil ama. Mevzu Üçüncü katın balkonundan atlasam en fazla iki canım gider d iye
deliler gibi sevdiğim kızın benim soyuma, sopuma kastetmesi. düşünmüştüm. Bir anda hızlı bir hamleyle yere atladım, en son
Gogol gibi, "Tann 'nın emri ile şu tuhaf kahramanlarımla sürüp düşmeden ağaca tutunacak gibi olsam da her nesneyi ıskalayıp
giden koca hayatı, çim ile kaldırım arasında bir yere kapaklandım. Acaip korkmuş
herkesi n göreb i l ece ğ i a l ay ve k i m se n i n göremeyeceği gibi yapıp çöp kutusunun oraya saklandı m . Hem kavga
gözyaşlanyla daha ne kadar seyredeceğim?" diye soruyorum ediyorlar, birbirlerini kınyorlar hem de beni geri çağırmaya
kendime. Cevap bulamıyorum. çalışıyorlar. Kız "oğlum gel hadi bakayım " deyip whiskas kutusu
ile kaşığı birbirine vurunca istemsiz çıkmak zorunda kaldım.
"Suskunluk en büyük barikattır insanın kendine kurduğu ve Fakat ayağım kasten sekiyordu. Eve döndük. Kız çocuğu kovdu.
Bakunin'in de söylediği gibi Barikat kurmak bir sanat eseridir. "Git bir daha gelme" dedi. Bir hafta küs kaldılar. Akşam kızın
İçimde dağılan Sovyetler Birliği'nden dirilen yazarlar mı, yoksa gözlerinin içine bakıyorken masanın orada. Hıçkıra hıçkıra
yazarlık okuyan bu puşt mu daha dokunaklı cümleler biliyor ağlamaya başladı.
karar veremiyordum. Çünkü bana göre, "asıl yazıda salt mevzu
yöresel kalp iğnelemesidir." "Hamileyim " dedi." daha bir kediye sahip çıkamıyor gerizekalı?
" Yutkunup içime yirmi yıl birden yaşlandım. " " Nasıl lan
Yani, benim sanat anlayışım azcık küfürbazdır abiler. Ne gerizekalı, ben seni hayvanlar gibi sevdim. Onu öldürmek için üç
Bakunin, ne Gogol, ne de bu salak dallama hiçbir şey harflilerle bile arkadaş oldum. Aylarım, yıllarım suikast planı
yazmamıştı, kırık bir kalp ile ne kadar yaşanabileceğine dair. yaparak geçti. Tüm Rus yazarlar, tüm Orhan Gencebay şarkı
Oturup kapı girişlerine, iki patimle kendi çenemi destekliyordum. sözleri, tüm ikinci yeni kadrosunun şiirlerini, yani yara bandından
Aylardan Temmuz'du ve hava çok yarayı seven herkesin sevdiği her şeyi sevdim istemsizce. "
"cehennem buradan daha soğuktur herhal dedirten cinstendi." d iyemediğim için iki ü ç kere üst üste m iyavlamayı tercih ettim .

Düşündüm ki kız beni sevmese de olurdu. Çocuğu öldürmek Günlerce düşündüm. Kendimden nefret ettim sonra. İki, üç gün
yeterliydi benim için. Çocuk gerçekten manyağın teki. Bu kızı kadar ne yediğim ıslak mama, ıslak mamaydı ne de fare
haketmiyor. Geçen gün kızla kavga ettiler, küçük bir sürtüşme. oyuncaklarının peşinde koşturuşum heyecanlandırıyordu beni.
Çocuk dedi ki kıza • önce kendi kafama sıkanm, sonra senin." Üçümüz için de en iyi olan şey hiçbir şey yapmamaktı. Çocuk
geldi, kız hamile olduğunu söyledi . Barıştılar.
Bilimsel olarak böyle bir şey mümkün değil.Nasıl bir manyağı O gece sabaha kadar Natiorıal Geographic'te kedi belgeseli
öldürmeye çalıştığımı anlayın diye söyledim. izledim. Uyukluyordum. Kulağıma bir fısıltı halinde sızıyordu
O gece kendi duygu birikimimi toparlamaya verdim. televizyondan atalanmızın tarihi. .. " Eski Mısır'da kediler her şeyin
"Aşk bana göre gündüz öten bir ateşböceğiydi . Gerçek aynlık üç en iyisine layıktı. Öyle ki, bronzdan kedi heykelciklerinin
numara asker tıraşı değilse ben de insanlığa dair bir şey kulaklarına altın küpeler takılır, gözleri kristal taşla süslenirdi.
bilmiyordum. Bizde herkesin dedesi biraz Mısırlıdır abiter.. Yani Çünkü kedi tannçalar Güneş Tannsı Ra'nın gözleriydi . Ra onlar
piramitte kaybolmayışımızın yanında dinamit gibi yüreğimiz var." aracılığıyla iyiliği ve kötülüğü görürdü." d iyordu tok bir ses.

Aylar geçiyordu. Her şey hakkında bir fikrim vardı. Tek bir şey Bir an gözlerim i açıp kendime fısıldad ı m . " Ulan Beckett" dedim
dışında. Çocuğu nasıl öldürecektim. Acaba duygusal bir " nereden nereye. "
cinayet aslının yerini tutar mıydı?
Uyumaya devam ettim sonra. Kalbimi görünmez bir araba ezip
Denemek için çocuğun kıza " bak ne kadar da sevgi dolu bir geçmişti sanki.
insan ı m " gösterisinde bulunmak için beni kucağına alıp balkona
çıktığı sırada, bu korku dolu, öd sıçırtan fikrimi eyleme
geçirmeye karar verd i m . Üçümüz de balkondaydık. Ben

KAFKAOKUR 33
1 Deneme
Kadın Olmak sayı 1

HAVVA KURTIEKİN

Ters giden bir şeyler olduğu belliydi, Ay'ın yuvarlak çehresinin alanda yetenekleriyle büyük başarılar kazandı. Ve kadınların
hüzünlü bakışlarında. . . ahlakını bozduğu ileri sürülerek kendisine karşı konularak
Tann'nın onlar için çizdiği çizgiler bölük pörçük kelimelerle yerle çıkarılan yargılama kararını bertaraf ederkenki yürekliliğini hangi
bir edilmeye çalışılıyordu. tarih göz ardı edebilir ki? Cinsiyetini açıklamak zorunda kalan

Güçlü bir ezgiyle diriliyorum yine. llık bir çöl rüzgarı tadında esen Agnodice yargılama kararını bitirmesine rağmen, erkeklerin katı

" Holy Holy" şarkısı damlıyor dil ime inceden . . . Minik bir kız bede­ yasaları tarafından uzmanlık alanları kısıtlanmıştır maalesef. Ve

nine bürünüyorum, cinsiyetin zincirlere vurduğu geceyi hiç aldırış bu olayın tek nedeni ' kadın' olmasıydı . . . Ne kadar acı olsa da bu

etmeden. Zamanı düşlerime giydiremezken geçmiş ve geleceği bir gerçekti.!

amansızca izliyorum. Görsel bir izlenim yaşatmak isterken 'ben'


liğime, her şey şarkılarla değer buluyordu oysa . . . Ve tarihten bu kez karanlık damlıyordu . . .

Ve yine damlıyor sözcükler ağzımdan. "Holy Holy" . . . Ü n l ü Blacwell Adası kadın hapishanesine yolculuk ediyorum bir
Belki de h i ç anımsayamayacaktım diğer sözcüklerini şarkının an . . .
ahengini istila ederken. Bu istiladan her defasında kendimden 1 887!
yarım çıkarken 'Tanrının mor şeyleri biz görelim diye yarattığ ı ' İnsanlık dışı yaşam koşullarının var olduğu cehennem . . .
düşüncesi kişisel b i r burukluğun ö n plana çıkmasına Kadınların çığlıklarına turnusol kağıdını bandıran Nellie
yardımcı oluyordu yine . . . Siy. . .
Alice WALKER'i düşünüyorum aniden. lrkçılığa karşı Renk değişimini dünyanın görmesini istercesine
en büyük man ifesto o l a rak ka b u l ed i l e n 'Bu dünyada haykırıyordu! Hayatını antidemokratik adımları
' Renklerden Mor'un yaratıcısı.
kodm olmaktan daha kınamak ve protesto etmek için şekillendiren
ünlü yazar. . .
H ayata kapatırken bir ışığ ı n ı penceren i n ,
zor bir şey varsa, o do
Bu kez çığlıklara sözcükleriyle hayat vermiş
direnişini sırtlamayı görev edinen Walker doldu­ siyah bir kadın ve bu yasal olmayan işkenceye kapalı gözleri
ruyor odamın boşluklarını. ' Bu dünyada kadın ol­ olmakttrl' açmayı başarmıştır!
maktan daha zor bir şey varsa, o da siyah bir kad ın Rüzgar şaşırdı!
olmaktır! 'sözcüklerini halkın diline pelesenk etmeyi
Artık kapıları ardına kadar aralama zamanı geldi.
başaran Walker...
Yaşamsal eğrilerin acılarını göğüsleyen günahın kızları!
Erkek egemen bir dünyada, içinde yaşadıkları toplumların değer
Hiçbir şekilde sonuçlanamayan şehvet duygusunun salyaları
yargılarına öznel veya nesnel baskılarına boyun eğmeyen, eşit
minik bedenlere damlarken medya reklamları es geçmiyordu!
olmayan koşullara karşın öne çıkan koca yürekler. . .
Şaşıran ve konileşen d uygular görsel sonuçları yıldıracak bir
sistem çöküşüne ne zaman son verecek?
Kadınlarımız . . . Cellat ilmiğini boynuna geçireceği gün emekçilerin, en yüce
emektarların yaşlarıyla doldurduğu gözlerini kısarak bakacağı
Eşitsizliğin tarihinden bir ışık daha vuruyor gözlere Agnodice gün, çalınacak evrenin kapısı!
tarafından. MÖ 4.yy. da söz konusu eşitsizliğin en bariz ve en Ve Rengin Soysal'dan son sözcükleri yaşatmak istiyorum:
tarihsel örneği olan Agnodice . . . Onlar ne kadar kırılgan ve ne kadar kuwetli insanlar. . .

İdealistliği nden ödün vermeyen Agnodice, Heraphilus'un Kırılgan olduğu için kuwetli. . .
derslerine girebilmek için erkek kılığına girmeyi göze alan ve
bunu böyle sürdürerek jinekoloji alanında kendini uzmanlaştıran
Kuwetli olduğu için kırılgan! '
geçmişin silueti ! O, diğer hekimlerin de pek hoşlanmadığı bu

34 KAFKAOKUR
1 Şiir
Ters Acı
sayı 1

EMİN ÜNLÜ

Doymam Hangi büyük lafın arkasına sığın ıyorsak


Bu şii rlere bağlı Hangi medeniyetten bahsediyorsak ironi
Beni sevmen buna bağ l ı İ roniyi ütü markası sanan yazarları biliniz
H e r şey size bağ lı Sevilmek için gösterd iğim çabayı sevmiyorum
Bunları ben yazmıyorum Söylenen ve yapılmayan ne varsa
Aşkı getirdiğiniz şu hali sevmiyorum
Ellerine bir bank uzattığım ormanı biliyorsun Çünkü hayat çapaktan ve ağız kokusundan
Hani eriklerin hormona boğulduğu şu günlerde H ayat ıslak terl iğe rastlamanın korkusundan
Bazı sağlıklı erikleri ezdiğimiz zamandı H ayat yetersiz bakiyelerden
Durumu eşeleyen bir şeyler vardı tavrında İstemekten ve ihtiyaç d uymamaktan
Param var, harcayacak gücüm yoktu H ayat sınıf farkl ılığını gezegenlere ayırmaktan
Sana çiçek koparmayı reddetmiştim Yuvarlak kütleleri aynı adla tanımlamaktan
Özgürlüğün bayatlamış endüstriyel naylonlarından
Çünkü beni böyle sevmelisin Eşit l iğin fırsatçı ve insanın değer yanılgı larından
Gencebay'ın kötü bir müzisyen oluşuyla H ayat yaşamaktan ama ne yaşamaktan
Acımı in leterek, osuruğumla sevmelisin Hastalıklardan, yok olmaktan, çürümekten
Ben değişirim ama sana göre değil Bahsetmel idir
Yutkunarak sevmel isin, ödenmemiş faturalarımı
Gerçekleşmemiş hayallerimi sevmellsin Hatalarımızı kabul ed i p aşkı yeni bir sayfaya geçmeliyiz
lsmarlayamadığım kahveleri Sevişmekten korkarak yaşamak istem iyorum
Kimsem onun için sevmelisin İ nsan zekalarını terzilikle harcamayın
Beni sevmeyi reddetmişsin Bu nları yazarlıkla ve kurguyla harcamayın
Çocuk israfından bunal ıyorum
Öyleyse külotların çal ı nsın diyorum Sana aşığım
Bunu sam imiyetle söylüyorum Ve çoğalmak istiyorum
Sahteliği n i gerçekleştirmiş dünyalılar Sigaranı ormana söndürüyorsun
Etrafın soğuk ve içli barkodlarla çevril i Üzülüyorum
Sıkıntını çözmek b i r başkasının elinde Sevd iğim, sevdikleri m i sevmiyor
Tan ı m ak zor geliyor aynadaki adamı Üzgünüm
Yazd ıklarımı kabullenemiyorum Bi raz yalnız kalsam iyi olacak
Patron bir işe gir diyor
Açl ığ ı m
Doymam Bu şiirler yüzünden
Bu şiirlere bağlı Seni sevmek yüzünden
Beni sevmen buna bağlı Her şey senin yüzünden
Her şey size bağ lı Bun ları ben yazmıyorum
Bunları ben yazmıyorum

KAFKAOKUR 3 5
1 Şiir
Soledod
Sayı 1

CENGİZHAN GENÇ
Dilek ve Furkan için

Suya dedim Soledad Soledad tuz mu kokuyor gözlerin?


Suya dokunmak istiyorum gözlerinden öpüyorum
Suya dokunmak için " S " oledad
Saçlarındaki kuğu şapkasını çıkarıp O sole mio!
Suyun kalbine bırakıyorum İ spanya'dan, iç savaştan, büyük ve küçük savaştan kaçarak
basıyorsun uygar ayaklı geyiklerin geçtiği yalnız topraklara,
Suyla Soledad isminin, Soledad isminin yine soruyorum sana
Soledad boğuluyorsun
Soledad boğulma -Sana adını o topraklar mı verdi yoksa ad ını o topraklardan
Soledad isminin sen mi aldın Soledad?
Sıkıntılı anlamını kavrıyorum ve isminin
Sıkıntılı anlamını yıkıyorum O sole mio!

Suyun bin lerce rengine


Suyun kahve rengine
Suyun yeşil rengine
Suyun pembe rengine
Suyun bozkır rengine
Suyun saten rengine
Son olarak
Suyun beyaz rengine teşekkürlerimi sunuyorum

Uygar ayaklı geyiklerin bastığı, yalnızca ayakların ı n uygar


olduğu geyiklerin bastığı, geyiklerin uygar ayaklarıyla bastığı
yalnız topraklardan gelerek . . .

-Soledad adını sana o topraklar m ı verdi?

Suyla değ i l , ateşle değil, havayla toprakla değ i l , zincirler,


kelepçeler, urganlarla değil bağlaçlarla bağladılar bizi
birbirimize! Hangi cümleden kaçsam, hangi cüm leye varsam
hep sen çı kıyorsun karşıma.

Soledad, sayıklıyorum
sararıyorum
susuyorum

-Seninle susmak bile güzel-

. . . kaybed ilmiş topraklardan yorulmuş Kızılderil i yüreğin,


kırılmış tırnakların, savaşçı memelerin, mermer gözlerinle
gelerek dökülüyorsun kalbime.

36 KAFKAOKUR
1 Cemal Süreya
Sıradışılığın Şairi CEMAL SÜREYA sayı 1

YUNUS ÜNSAL

Kelimeleri dans ettiren şair 1 931 'de Erzincan'da açar dünyaya mayan bir uzantısıdır sanki. Bu göçerlik şiirini besleyen en önem­
gözlerini. Babası Hüseyin Bey nakliyecilikle uğraşmaktadır, bir li temalardan biridir doğal olarak.
gün Erzincan 'ın Karatuş Köyü'ne düşer yolu, görür görmez aşık
olur Gülbeyaz'a, Gülbeyaz'da ona. "Bir sabah ağabeyi Memo " . . . Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
'yla birlikte kaçmrfar kızı. Böylece Gülbeyaz, Karatuş Köyü'nden Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Erzincan 'daki büyük bir eve gelin gelir. "l İşte böyle bir aşkın ilk Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
çocuğu olarak dünyaya gelir Cemalettin Seber, bizim bildiğimiz Bu ağartı ancak yürekle karşı/aşabilir
ismiyle Cemal Süreya. "Ailem güzel bir aileydi. Amcam okurdu. Bütün iş arda işte, oradan usturuplu geçmesini bil
Babam okumayı sevmezdi, ama konuşmayı severdi. Konuşmayı Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
çok seven bir ailenin çocuğuyum. " diyerek bahseder ailesinden. Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
1 930' da başlayarak 1 938' e kadar devam eden Dersim Soylu büyük ve mavi bir demir sesi
olaylan sırasında Cemal Süreya'nın büyük amcası Memo için Ellerim gece yatısına çağnlmış
sürgün kararı çıkar. Ailesine büyük bağlılık duyan babası Hüse­ Ve
yin Seber, ağabeyini yalnız bırakmak istemez. Böylece geniş ai­ Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
le Erzincan'dan yola çıkarak Bilecik'e sürgün edilir. Cemal Süre­ Yüzüm giyotine abone"3
ya, ikinci eşi Zuhal Tekkanat'a yazdığı bir mektubunda bu sürgün
yolculuğundan şöyle bahseder: "Bizi bir kamyona doldurdular. Yers i z l i ğ i yer ed i n i r ş a i r. Kafka ' n ı n bir aforizmas ı n d a
Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erte yük vagonuna doldur­ belirttiği "benim demirleyeceğim yer burası değil" düşüncesini,
dular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi kö­ şiirin sonunda Kafka'ya gönderme yaparak adeta içselleştirir. Bu
pekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, açıdan Kafka ve Süreya, paydaştır denilebilir.
polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor
belki. Anam sürgünde öldü, babam sürgünde öldü"2 31 Temmuz 1 965 yılında memuriyetten istifa eden Cemal
Süreya Papirüs dergisini çıkartır. Memuriyetten istifasının Papi­
Annesini henüz 7 yaşında kaybeder Süreya. İlerde bir şiirinde rüs'ü çıkarmakla bir ilgisinin olmadığını söyler. Memuriyetten çok
sevdiği kadına "Annem çok küçükken öldü/ Beni öp sonra doğur sıkılmış ve bunalmıştır. istifa kararını böyle bir psikoloji içerisinde
beni. " diyerek seslenecektir. Annesinin ölümü üzerine babası, ai­ verdiğini, üzerinde çok düşünmediğini ve bunun kendisi için
lenin Bilecik'te zorunlu ikamet süresinin henüz bitmemesine rağ­ "çok ağır bir yenilgi" olduğunu yıllar sonra şöyle ifade eder:
men, Cemal'i ilkokulu okuması için İstanbul'a küçük amcasının
ve halasının yanına gönderir. Bir süre sonra bu durumun dikkat "Papirüs yıllarında kendime nasıl güveniyordum! Emekliliğe bile
çekmediğini fark eden babasının da, yerleşmek için İstanbul'a inanmıyordum. Küçük adamlann işiydi emeklilik. Beş param
gitmesiyle işler de{ıişir. Ailenin ızinsiz olarak Bilecik'ten aynlışı altı olmadığı halde, istesem çok kazanmm sanısındaydım. Beş yüz
ay içinde fark edilir. liraya gereksinimim varsa, beş yüz liralık çalışıyordum. O arada
Emekli Sandığı'ndaki on yıllık keseneklerimi de çekip yedim: 3656
Aile 1 942 yılında tekrar Bilecik'e yollanır. İlkokulu ve ortaoku­ lira. 1 9 71, benim için mali yönden de tam bir yıkım oldu. Yeniden
lu Bilecik'te tamamlayan Sür ya l iseyi okumak için 1 947 yılında memurluğa dönmek zorunda kaldım. Bu benim için çok ağır bir
yatılı olarak Haydarp n L is sı'ne girer. Liseyi öğrenimini tamam­ yenilgiydi. " 4
ladıktan sonra,1 950 yılımh Mülkiye'nin İktisat ve Maliye Bölü-
mü'ne kaydını yaptırır. Anknra'da geçirdiği üniversite dönemi Cemal Süreya için "şiir" neydi? Bu soruya cevap bulmak
sırasında, kültürel v d hı lıayatını zenginleştirir. 1 954 yılında istiyorsak, çıkardığı ilk şiir kitabının ismi olan "Üvercinka" kelime-
mezun olur. sinden yola çıkmak en doğrusu olacaktır. G üvercin kanadından
kısaltılarak elde edilmiş bu sözcük, Süreya'nın kelimeleri zor-
Maliye M üfettişi ol n ııı. ll Süreya' nın işinin gerektirdiği laması, yazının en başında belirttiğim gibi adeta kelimeleri dans
gezicilik hali, hayatı boyun ı ırt q len göçerl iğinin peşini bırak-

OK 37
ettirmeye çalışmasının bir sonucudur. Cemal Süreya, Mel i h ". . . Hayatını sarsan binbir andan
Cevdet Anday'ın söylediği gibi: adlannı ytllara
veren yargıç krallar. . .
"

"Şiiri bütün fazlalıklardan kurtarmak istiyor; usun özgürlüğünden Hiçbir şiiri kalmasa bile, bir eylemiyle tarihe geçeceğini söyler
ne güzellikler doğabileceğini gösteriyor." Cemal Süreya. Bu eylem, en yakın dostu Muzaffer Buyrukçu 'yla
beraber gerçekleştirdiği "Özal'a İntihar Çağnsı"dır:
"Kaybedersem soyadımdan bir 'y' harfini atanm."
"Ülkemizi sizden
Diyerek arkadaşıyla iddiaya girmiş ve Süreyya olan soyadını Sizi de kendi özel sıkıntılannızdan
Süreya olarak değiştirmiştir. Kelimelerle oynarken, soyadım da Kurtarmak için
elden geçirmeye tereddüt etmemiştir sıra dışılığın şairi. İşte bu Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla
sıra dışılık, onu ilerde ikinci yeni hareketinin en önemli isimlerin­ Bir önerimiz var: intihar etmelisiniz!
den biri yapacaktır. Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.
Henüz 23 yaşında Yeditepe Dergisi'nde yayımladığı "Gül" şiiriyle Gelin, halkın önünde,
dikkatleri çeker. Bu şiir, Türk şiirinde çok ciddi bir kopma olarak Üçümüz birlikte intihar edelim
gösterilir. Gülün tam ortasında ağlayan bir şair . . . Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü
Gününü ve saatini siz saptayın
"Gülün tam ortasında ağlıyorum Ülkemiz sizden kurtulsun
Her akşam sokak ortasında öldükçe Biz de bir işe yaramış olalım"
ônümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta Kültür Bakanlığı'nda kültür yayınları danışma kurulu üyeliği, Orta
Beni ayakta tutan gözlerinin Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyel iği ve 25 yılı aşkın Türk
Dil Kurumu Üyeliği'nin yanı sıra çeşitli yayınevlerinde danış­
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum manlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik yapar Cemal
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Süreya.
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz Papirüs'ün dışında, Pazar Postası, Yeditepe, Oluşum, Türkiye
Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım Yazılan, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000'
e doğru gibi yayın organlannda yayımladığı çok sayıda yazı ve
Gülü altyorum yüzüme sürüyorum şiiriyle geniş kitlelere ulaşma fırsatı bulan ve Türk Edebiyatı'nda
Her nasılsa sokağa düşmüş kendine doldurulması imkansız bir yer edinen şair, bir hastane
Kolumu kanadımı kınyorum odasında şu mısralarla açar sonsuzluğun kapısını:
Bir kan oluyor bir ktyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir Çingene"5 "Ölüyorum Tannm
Bu da oldu işte
Samimidir şair, samimiyetten beslenir. Karanlık zamanlar yaşa­ Her ölüm erken ölümdür
mıştır, bu yüzden ışığı açmayı görev, aydınlığı yol edinir. Aydın ve Biliyorum Tannm.
demokrat geçinenlerin ucuzlaştırdığı bir ortamda, el etek öpme­ Ama, aynca aldığın şu hayat
den, taviz vermeden dimdik durmayı seçer. 1 975 yılında Darp­ Fena değildir
hane müdürüyken, görevinden alınır. Yeni göreve gelen Milliyetçi Üstü kalsın. . . "7
Cephe hükümetinin Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon, siyasi
fikirleri nedeniyle Süreya'yı görevden almayı kafasına ko­
yar. Ergenekon bu niyeti için darphaneye bir teftiş düzenlese de
ne bir açık, ne de eksik bulamaz. Ama Süreya yine de görevden
alınır. Gerekçe ise, teftiş sırasında darphane binasının pis olması­
dır. Süreya ise görevden alınma yazısına, "Darphane binası, tarihi Numaralandınlmış metinler için
son şeyler bölümüne bakınız.
boyunca yalnızca 2 saat kirlenmiştir, o da bakan beyin ziyaretleri
nedeniyle"6 diye karşılık verir.

38 KAFKAOKUR
Fil istin seyahati yeniden gü ndeme Bu yanıt, bir önceki sorunun yan ıtını
Kücük bir Kafka smavı
,
gelmiştir. Hatta oraya yerleşmeyi geçe"r5iz kılmaz.
bile düşünmüştür. Kafka'nın
"Kafkaesk" nedir? - En iyisi şöyle yükselmekte olan Siyonizme de Kafka kahramanlarının en çok
demek: Hakkımızda veri lmiş olan, ilgisi vardır, ancak aidiyet nerede olmasını sever? - Yatakta.
ancak kimin verdiğini bilmediğimiz meselesinde kendisine yöneltilen
hükmü yargılama sürecinden önce soruya olumsuz bir yanıt verir: "Ben Eserlerinde neden bu kadar çok
kabullenmek. Sonrasında gelişen yalnızca kendime benzeri m . " hizmetçiye yer vermiştir? - Çünkü
anlaşılmaz dava sürecinde de cellat onlar yatakta yatmaktan da
olarak hükmün yerine getirilmesini hoşlanırlar.
sağlamak.
Kafka'da kaç çeşit karar vardır?
Ya da: Temelinde, detaylar - Her çeşit. Al ınmış kararlar,
hakkında son derece net bilgiler alınmamış kararlar, beraat kararları,
edinmemize rağmen, bütünün ertelenmiş beraat kararları vb.
anlamı n ı n esrarını koruması yatan, Aslına bakarsanız sadece bir tek
modernizmin tuhaflığı. karar vard ır: İdam kararı.

Ya da: Kurtarılma ihtiyacı içindeki Kafka insanları neden bu kadar


biz insanoğluna kurtuluşun hep bir etkiler? - Yazarken kendini
dakika geç kalması. Ya da hiç gözetmediği için. Okur, ondaki bu
gelmemesi. Bu sırada ortaya çıkan içten dürüstlüğü takdir etmektedir.
komedi de yaşamımız oluyor. Kafka'nın eserlerindeki karakterler,
Martin Walser' in de belirttiği gibi
Kesinlikle kafkaesk olmayan şey: "hakiki", "gerçek" , ·"insancıl" ,
anlaşıl ı r bürokratik otorite, konuşan "doğal" değildir. Ancak öykünün
hayvanlar, karanlık labirentler ve seyri için vazgeçilmezdirler. Ayrıca
durmaksızın çalışan saatler, neredeyse tümünün iyi bir mizah
"herhangi bir biçimde" grotesk kapasitesi vardır.
izlenimi uyandıran, ürkütücü şeyler.
İnsan Kafka'nın etkisinden neden
Kafka hangi yazarları severdi? -
Kafka ne yerdi? - Kafka müzmin kolay kolay kurtulamaz? Çünkü
Kleist, Dickens, Dostoyevski,
-

bir vejetaryendi . Akşam i nce böcek bacakları üstünüze


Flaubert, Grillparzer, Çehov. Kleist
yemeklerinde ağırlıkla lüks egzotik yapışıp kal ır.
da Kafka gibi aklından intihar fikri
meyveler tüketirdi. Bu
hiç çıkmayan, sadomazoşist bir
alışkanlığından dolayı onu Kafka bir
yazardır. Kadınlara evlenme teklif
küçümseyen babası Kafka'ya dahi
edeceği yerde ölüm teklif ederdi.
"fındıkkıran" ismini yakıştırmıştır.
Kafka, Dickens'ı taklit etmekten midir?
Büyük olasılıkla kokteyl lere
korkardı. Dostoyevski'de en çok -Evet.
katılacak tiplerd n ele değildi.
ilgisini çeken insandaki suçluluk
duygusuydu. Grillparzer' in bir süre
Kafka inançlı bir Yahudi miydi? -
sonra nişanlısına olan aşkı biter.
Uygulamaya geçırm se de,
Benzer bir durum karşısında Kafka
Yahudilerin yeni yıl bayramlarında
derinden sarsılmıştır. Onun gibi,
yakınlarına kart tma. a da evet, o
uzun yıl lar süren nişanlılık sürecini
bir Yah udiydi. Kendi ınl Batı 'ya
sonlandırarak bir skandala imza
uyum sağlamış bir Yahudi olarak
atan filozof Sören Kierkegaard ' ı n
tan ımlıyordu. G nçtık yıl larından beri
fikirlerinin Kafka'nınkilerle Karla Reimert, Şipşak Kafka
Doğu Yahudilerin • öı ilikle de
uyuştuğunu belirtmek gerekir. Doğan Kitap
Yiddiş tiyatrosun blıyiik ilgi
duyuyordu, bu il ı ini yaşamının lllustrasyon : Sernur Işık
Franz Kafka'nın sevgilisi olmak
sonuna kad r korumuştur.
ister miydiniz? ....: Hayır. Ama eğer
olacaksanız, yatağın köşesinde
oturup keyfinizi kaçıracağından hiç
şüpheniz olmasın.

Kafka'nın en iyi eseri hangisidir?


- Aşk mektupları.

KAFKAOKUR 39
1 Öykü
Akbaba Sayı 1

FRANZ KAFKA

Bir akbaba vardı, ayaklarım ı gagalıyordu. Çizme ve ço­


rapları mı didik didik etmiş, sıra ayaklarıma gelmişti. Durup
dinlenmeden gagalıyordu; arada bir havalanıp çevremde
tedirgin dolanıyor, sonra yine çalışmasını sürdürüyordu.
Derken bir Bay geçti karşıdan, bir vakit durumu izledi,
sonra niçin akbabaya ses çıkarmadığımı sordu.

" Ne yapabilirim ki! " dedim. " Geldi, haydi gagalamaya


başladı; kuşkusuz ilkin kovmak istedim, hatta boğacak
oldum kendisini; ancak böyle bir hayvanın gücüne diye­
cek yok.

Baktım hemen suratıma atlayacak, ben de ayaklarımı


gözden çıkarmayı uygun buldum; artık didik didik edilme­
lerine de bir şey kalmadı."

- "Vallahi bilmem ki neden bunca işkenceye katlanıyorsu­


nuz!" dedi Bay. " Bir kurşun akbabanın işini görür hemen . "

- "Ya?" diye sordum ben. " Peki bunu siz yapar mısınız?"

.: " Hayhay!" dedi Bay.

"Yalnız eve kadar gideyim de silahımı alıp geleyim . Bir


yarım saat daha bekleyebilir misiniz? "

- " Bi l mem , " diye yanıtladım ben ve bir süre acıdan


kaskatı kesildim, ardından ded i m ki:

"Ne olur, siz gene bir deneyin ! "

- "Peki, peki!" dedi Bay. " Bir koşu gider gelirim."

Biz konuşurken, akbaba gözlerini bir Bay'a, bir bana


çevirmiş, sessiz sakin bizi dinlemişti. Şimdi görüyordum
ki, bütün söylenenleri anlamıştı; ansızın havalandı, hız
almak için alabildiğine geriye kaykılıp usta bir m ızrak , Rik Wielheesen

atıcısı gibi gagasını ağzımdan içeri daldırdı, derinlere


gömdü.

Ben sırtüstü yıkılırken, onun tüm çukurları dolduran, tüm kıyılardan taşan kanımın içinde kurtuluşsuz boğulup gittiğini görerek
rahatladım.

Çeviri : Kamuran Şipal

40 KAFKAOKUR
Son Şeyler
Kafka Okur Fikir Sanat ve Edebiyat Dergisi

Yazı Gönder
2-Curtis, Anthony. (20 1 2). Virginia Woolf.
Bloomsbury ve ötesi (Özge Ça!;jlar Aksoy,
Soledad sf.36
illüstrasyon: AHacTacırısı KapAawoea
Çev.) İstanbul: İletişim, s.223
Yazılarınızı, çizimlerinizi, öneri ve
3-Woolf, Virginia. (20 1 2) . Kendine Ait Bir
görüşlerinizi editor@kafkaokur.com
adresinden bize ulaştırabilirsiniz. Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı Sıradışılığın Şairi CEMAL SÜREYA sf.37
Kedi Yayınevi
ı. Feya Perinçek- Nursel Duruel, Cemal
4-Urgan, Mina. (200 1 ) Virginia Woolf.
Süreya-"Şairin Hayatı Şiire Dahil", Kaynak
İstanbul: YKY s. 48
Gözlem, Yolcu sf.4 5-Woolf, Virginia . (201 2) . Kendine Ait Bir
Yay. İstanbul 1 995, s1 3
2. Cemal Süreya, On üç Günün Mektupları,
illüstrasyon: Nachan Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı
YKY, İstanbul, 1 998 s . 85
Kedi Yayınevi
3. Göcebe [Şiir]
6-lbid.
Ne demiş Kafka? sf.6 7-lbid .
4. Enver Ercan "Güvercin Curnatası-Cemal
Süreya İle Konuşmalar" s.94-95
ı. Journal intime, Gras t s.2Z1 8-lbid .
5. Necati Güngör "Güvercin Curnatası­
2. Preparatifs . . . . . 'de «L tıuit cahieris in 9-Urgan, Mina. (200 1 ) Virginia Wool f .
Cemal Süreya İle Konuşmalar" s . 1 69
octavo» s. 1 03 İstanbul: Y K Y s. 53
6 Cemal Süreya, Sevda Sözleri, 1 999
3. Milena'ya Mektuplar, s. 250 18-Woolf, Virginia. (20 1 2) . Kendine Ait Bir
İstanbul, YKY, s . 1 2
4. Journal intime, s.529 Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı 7 . Cemal Süreya, "Üstü Kalsın", "Sevda
5. Preparatifs .. . ' de " Lettr au p r , " s. Kedi Yayınevi Sözleri" s.302
1 78-9 11-lbid .
6. Journal intime, 1 0 Ekim 1 9 1 1 " Kurumun
hem lehinde, hem aleyhinde . . . bilgıççe bir
yazı yazdım . . . " s. 1 31
Bende Kalın Benimle sf.17
7. Aynı eser, s. 64 ve 1 37 Çizim: Hilal Kosovalı

8. Preparatifs . . . . . . 'te «Cahiers in-octavo" s,


1 02 VAR mı OLUŞÇULUK? sf.18
9. La Muraille de Chine'de ' Reeherches
• Colette, J . , Varoluşçuluk, syf. 1 O (çev. I .
d'un chien" s. 234 ve 249
Ergüden) Dost Kitabevi Yayınları,2006
ıe. Preparatifs . . . 'de " Meditations 'sur le
•• Timuçin, A. Varoluşçuluk, aymavisi.org .
peche . . . . . • ? s. 44-45 F.J. Thonnard, Precis d' Histoire de la
11. Journal ıntim , .Grasset, s. 290 Philosophia
12. JANOUCH, K. ika m'a dit, s. 59 Sartre. J . P. Varoluşçuluk (çev.A . Bezirci) Say
13. Preparatı!� •. 't (Meditations sur.le Yayınları,
peche .. s.39
14. Journal ınlıııu , 1 Temmuz. 1 9 1 4 s. 60 Cevizci, A . Felsefe Tarihi, Say Yayınları,2009
15. Carnets Colette, J . , Varoluşçuluk, (çev. I . Ergüden)
Dost Kitabevi Yayınlan,2006
Çizim: James Bonilla
Woolf'un Kendine Ait Bir Odası sf.15
1-Woolf, Vırqlrıl.ı ('>0 1 2) . Kendine Ait Bir
Oda (İlknur () ı lı ı ıılr, Çev.) İstanbul: Kırmızı
Sırça Fanusta Bir Kelebek sf.28
Kedi Yayıııı vı Çizim: Ceren Demiral

KAFKAOKUR 41

You might also like