Professional Documents
Culture Documents
2
Yasam ve Efsane 4 İ�sanlar ve Şeytanları
Gökhon DEM, KAFKA 2 GUVEN TURAN, Deneme
4
2 5 SiMGE EKiCi,
Gözlem, Yolcu �adın, _Ç�lılıklardan
FRANZ KAFKA Şiir
Anlatı Oykıı
15 OZAN KIRICI,
Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Odası 3 Ters Açı
Kitap inceleme EMiN ÜNLÜ, Şiir
Kafka · İki Aylık Edebiyat Dergisi Kafka Okur ilk sayısı ile giriyor dergi dünyasına, size merhaba demeden önce sözün önü
Sayı 1 • Eylül - Ekim 20 1 4 8 T L
• ile kulak verelim sevgili Cemil Meriç'e. Dergiler için diyor ki Meriç;
''
Şöhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu. Kimi yarı yolda kalacak, kimi yol değiştirecektir
İmtiyaz Sahibi
Gökhan Demir bu akıncıların. Belki hiçbiri varamayacaktır hedefe. Genç düşünce, dergilerde kanat çır
par. Yasak bölge tanımayan bir tecessüs; tanımayan, daha doğrusu tanımak istemeyen.
Yayın Yönetmeni En çatık kaşltlarda bile insanı gülümseten bir "itimat-ı nefs", dünyanın kendisiyle başladı
Ayşegül Erözyürek ğını vehmeden bir saffet var. Tomurcukların vaitkar gururu. Bir şehrin iç sokak/an gibi
Düzelti mahrem ve samimidirler. Devrin çehresini makyajsız olarak onlarda bulursunuz. Müzeden
Fatih Cerrahoğlu çok antikacı dükkanı, mühmel ve derbeder. Kitap, istikbale yollanan mektup. . . Smokin
Burcu Baraz giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete. . . biri zamanın dışındadır, öteki
Kapak Resmi
"an"ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter. Kitap
Sernur Işık fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve
sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir ze
İllüstrasyonlar
Sernur Işık kalar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu me
Ceren Demiral sajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
Hilal Kosovalı
''
İletişim
editor@kafkaokur.com Kafka Okur'un dergi olması fikri yüreğimize düştüğünden bu yana, ekip olarak amatör
bir ruh ama büyük inançla hummalı bir çalışma içerisine girdik. Konu edebiyat olunca,
Abonelik konu sanat olunca ruha dokunan düşünceler bizimle oldu hep . Okuyucu ile buluşmak
bilgi@kafkaokur.com istediğimiz satırlar, birlikte yol almak istediğimiz sadık dostlarla beraber, bir kelime ile bir
yüreğe nasıl dokunabiliriz, okuyucunun beklentisine nasıl cevap verebilirizin mücadelesi
Yayın Türü
Ye re l S ü re l i Yay ın
,
içinde olduk hep. Bir itiraf; evet yorulduk, tartıştık, ağladık ve bildik ki sorumluluğumuz
büyük, bildik ki biz sizlerle olmayı gerçekten istiyoruz. Edebiyatla nefes almayı, sanatla
©Her hakkı saklıdır nefes vermeyi .. .
Bu dergide yer alan yazı, makale,
fotoğraf ve illüstrasyonlar elektronik
Ve Kafka Okur ailesine dahil olmaya davet ediyoruz sizi . Yazmaya, çok yazmaya, oku
ortamlar da dahil olmak üzere yazılı izin
olmaksızın kullanılamaz. maya, çokça okumaya . Yazalım, çizelim, okuyalım . .. Kabuğu çatlatıp içinde bulunduğu
muz Fikir Sanat ve Edebiyat doğumunun gerçekleşmesine tanıklık edelim. Bu anlamda
yazılarınızı, çizimlerinizi, fikirlerinizi bekliyoruz.
Ve dahi Sosyal Medya ve Blog dünyasında karşılaşmış olma ihtimalimiz oldukça yük
sek. Kafka Okur 201 3 Hürriyet Bumerang Ödüllerinde "En Tarz Blog Birincisi" olmuştur.
Kafka Okur, Blogger olmanın önem arz ettiğinin farkındadır. Blogger hakkında birikim ve
deneyim sahibidir. Blog ve Blogger'lara önem veriyoruz ve bu anlamda Blogger'lara
dergimizde sık sık yer vereceğimizi belirtmek istiyoruz.
İyi okumalar...
Gökhan Demir
Kalka Okar
1 KAFKA
Yasam ve Efsane
,
Sayı 1
Gökhan DEM "Franz Kafka söylem üretmez, kişiler ve durumlar yaratır: .. " Michael Löwy
3 Temmuz 1883'te Prag'da dünyaya gelen Kafka'nın annesi ve -gerçek deneyimlerimize olmasa da kuruntularımıza, hatta
babası, Julie ve Hermann Kafka, süs eşyası, şemsiye, gibi şey kabuslarımıza, hatta kabuslarımıza benzettiğimiz için- bir
lerin satıldığı küçük bir dükkan işletiyordu. Altı kardeşin en dereceye kadar anlayacağımız şekilde yaşamış ya da hayal
büyüğü olan Kafka'nın küçük yaşta ölen iki erkek ve kendisinden etmiştir.
daha uzun yaşayan üç kız kardeşi vardı. Franz Kafka kimya,
Germanistik ve sanat tarihi eğitimi almış, sonra da hukukta karar Kafka'nın yazdıkları tekrar tekrar okunabilir, her okuyuşta yeni bir
kılarak bu alanda doktorasını tamamlamıştır. Kafka bir yıl avu şeyi açığa çıkarır, varoluşçuluktan yapısalcılığa ve sömürgecilik
katlık yaptıktan sonra, özel bir sigorta şirketine işe girmiş; bir yıl sonrası döneme kadar her eleştiri ekolü için malzeme oluşturur.
sonra da devlete ait bir sigorta kurumunda çalışmaya baş Kafka'nın yazılarının çok yönlülüğü bunlnrırı hOyilk lu(Jlinün de
lamıştır. Boş zamanlarında düzyazı ve öykü taslakları yazıyordu. ıspatıdır çünkü klasik bir eser tam olmrık t ı r açıdan y niden
Eserleri 1912'de ilk olarak Göz/em'le başlayan ve dergilerde kü keşfedilebilen eserdir. Knfkn'yı okııyııp ıi ıırlrıdı k.ılıı yormaktan
çük kitaplar halinde yayınlanan yazıları ile devam etti. Kafka'nın başka yolu yok .
hayatından aşk hiç eksik olmamıştır; en tutkulu ilişkisi bir ga
Kafka k rıdı•;trıi ı.;ok f<.1Llu orgulayan, kimi zanıurı da kendisiyle
zeteci olan Milena Jesenska ile yaşadığı, en mutlu olanı ise Dora
ilgili sabit flktrlori olan bir yazardı. Yazdı(Jı qtlrılOk ve mektuplar
Diamant ile yaşadığıdır. Kafka üç kez nişanlanmıştır: iki kez me
ynş·mıı ve bu yaşamın nasıl yanlış gittigırıı yıım;ıtmaktadır. Kur
mure Felice Bauer'le, bir kez de Praglı bir sekreter olan Juli
gusal yazıları deneyimlerini şekillendirmenin w kavramanın daha
Wohryzek'le. Yaşamının büyük bir kısmında vejeteryan b .si n
dolaylı bir yoluydu. Bizi Kafka'yla ilgi! nm y ıt n şey, onun yaz
miştir.
dıklarının sınırsız bir şekilde yaşadıklarını nşrıın ıdır.
En yakın arkadaşı Max Brod'tur. Franz Kafka hayatı boyunca her
gün en az bir mektup yazmıştır. Kısa süren yaşamına kırk eser Kafka Okumak
sığdırmıştır. Tamamlanmamış üç romanı Amerika, Dava ve Şato'
Kafka okumak kafa karıştırıcı bir el rıı ylıncJır. Onun yapıtlarında
nun yanı sıra dokuz büyük öyküsü "Hüküm", "Ateşçi'', "Dönü
imkansız olaylar sanki kaçınılmaınıı� qıbi g rçekleşir ve hiçbir
şüm", "Ceza Kolonisinde ", "Akademi İçin Bir Rapor", "İlk ıstı
açıklama yapılmaz. Gregor Samsa lll cJ n ve nasıl olduğunu
rap", "Küçümen Bir Kadın" , "Bir Açlık Sanatçısı" ve "Şarkıcı
bilmeden böceğe dönüşür. Josaf K rı den tutuklandığını asla
Josefine ya da Fare Halkı" da bulunmaktadır.
öğrenemez. Diğer K. Şato'ya asla ulnşnrnnz ve kendisini oraya
Ağustos 191 ?'de Kafka'nın tüberkülozla ilgili olduğu anlaşılan bir kadastrocu olarak çağırmış y tkllıyl neden görüşmediğini
hastalığı ortaya çıktı. Ne kadar ömrünün kaldığı belli değildi ve anlamaz.
sayfiyeye çekilip iyileşmesi gerekiyordu. O zamandan sonra iş
Kafası karışan yalnızca kamkt rlı r değildir; okuyucuda aynı
hayatında yaptığı kısa süreli dönüşlerle sanatoryumda kalmaları
durumdadır. Kafka okuyan birırıın knfasının karışmasının sebebi
hep birbiri ardına geldi ve bu durum 1922'de erken emekliye
önemli bir noktayı kaçırması d (Jılclır. Onun metinleri gerçekten
ayrılmasıyla son buldu. Sağlığı Viyana'daki çeşitli klinik ve sana
şaşırtıcıdır. Öyledir, çünkü Kafkn'nın yazılarındaki gerçekliğin
toryumları dolaşmasına takiben çok ani ve sert bir şekilde bozu
temel özellikleri belirsizlik v kala karışıklığıdır. Kısa öykülerini
lan Kafka, 3 Haziran 1924'te öldü. Geride bıraktığı eserleri bugün
topladığı Gözlem'de, ilk paragrafı öyl olan "Yolcu" [kafkaokur
okuyabiliyor olmamızın tek sebebi, arkadaşı Max Brod'un Kafka'
dergi sf.4'e bakınız.] 'da har ket tıalındeki tramvayın sarsılan
nın kendisine bunları yakması yönün�e verdiği talimatı yerine
platformu, ya ailenin o anki ortamındaki ya da 'dünya' tarafından
getirmemiş olmasıdır.
temsil edilen en uzak utuktokı sr\t)it herhangi bir referans
Kafka demokratiktir. Yaşam öyküsünün sıradanlığı, onun bizden noktasının eksikliğin için kullanılmış metafordur. Kafka'nın
biri olduğunu kanıtlar: Kökleri sıradan bir yaşama dayanan metaforlarla dolu cümlelerini, anlatıl<ırını okumak yine kafa
Kafka, sıradan korkuyu, üzüntüyü ve düş kırıklığını hepimizin karışıklığı sebeblerindendir.
2 KAFKAOKUR "Kafka'nın o alacakarantık gölgeler ülkesi kişinin her zamanki günlük gerçeği olup çıkm ıştır ." Gustav Janouch
Dönüşüm ya da Değişim
Gregor Samsa'nın ailesinin, oğullannın ve erkek kardeşlerinin
imkansız ama yadsınamaz değişimine gösterdikleri tepkiler
dikkat çekecek derecede alelaledir. Onu odasına hapseder,
hizmetkarlara gizlilik yemini ettirir, ne yiyeceğini anlamaya çalışır
odasına ıvır zıvır depolamak için kullanırlar. Ve nihayet, tamamen
insanlara özgü bir mantıksızlıkla, böceğin Gregor olmadığına -en
azından artık olmadığına- karar verip ölümünü hazırlarlar.
"Kafka, başka bir şekilde yazmanın da mümkün olduğunu gösterdi" Gabriel Garcia Marquez KAFKAOKUR 3
Franz KAFKA
Gözlem, Yolcu
Tramvayın birinde dikiliyorum; bu
dünyada, bu kentte ve ailem içindeki
yerim konusunda düpedüz bir kararsızhk
içindeyim. Herhangi bir konuda hakh
olarak ne gibi istekler öne sürebileceğimi
bile söyleyebilecek durumda değilim. Bu
tramvayda böylece dikilip kayışlardan
birine tutunmamı, kendimi bu tramvaya
taşıtmamı, insanlann tramvaylar önünden
kenara çekilmelerini ya da yolda sessiz
yürümelerini ya da vitrinler önünde
kımıldamadan durmalannı asla
savunamam. Zaten kimsenin böyle bir
şey istediği yok benden; hem isterse ne
değişir.
1 KAFKA
Ne Demis Kafka?
Sayı 1
'
Dünyanın olumsuzluğu, onun duraklarından (moment) biridir. ben de mutlaka mağazada çalışanlardan yana oluyordum."5
Kafka da bu duraklardan biridir. "Çağımın bana pek yakın olan
olumsuzluğunu cesaretle taşıyorum ben. Bu olumsuzlukla İnsana yabancı ve onun dışındaki bu kanun, bu yabancılaşma,
savaşmaya değil, fakat bir dereceye kadar onu göstermeye yalnızca genelin tikele zıtlığını değil fakat iki toplumsal sınıfın
hakkım var. Zayıf bir olumluluğa da, olumluluk haline dönen aşırı çatışmasını ifade etmektedir. Kafka bunu biliyordu. Janouch'a,
olumsuzluğa da yatkın değilim ben. .. Bir son ya da bir insanlardan değil düzenin kendisinden doğan kapitalizme özgü
başlangıcım ben ..."l diyor. yabancılaşma mekanizmasını şöyle anlatıyor: "Kapitalizm, içer
den dışarıya, dışarıdan içeriye, yukardan aşağıya, aşağıdan yu
Cahiers'de Kafka ile okuyucusu arasında şu konuşma geçer: karıya giden bir bağımlılık sistemidir. Onda her şey basamak
landırılmış, demire vurulmuştur. Kapitalizm, dünyanın ve insan
-Bu dünyanın en belirgin özelliği, köhneliğidir (Caducite), Bu ruhunun bir halidir."6
dünyayla savaşacaksam eğer onun bu belirgin özelliğine yani
köhneliğine saldırmam gerek. Bu hayat içinde yapabilir miyim İnsanların uykusu, ödevlerini unuttukları ölçüde deliksiz olur.
bunu? Gerçekten yapabilir miyim bunu? Hem de yalnız inancın
ve umudun silahları ile değil. "Kesin olarak ödevlerini kim biliyor? Hiç kimse. İşte bunun içindir
ki hepimizin vicdanı kötü; çabucak kendi kendimizi uyutarak
-Demek bu dünyayla savaşmak istiyorsun, hem de umutdan ve ondan k�çmaya çalışıyoruz. . . Belki de benim uykusuzluklarım
inançtan daha gerçek silahlarla? Böyle silahlar şüphesiz var, kendisine hayatımı borçlu olduğum bu ziyaretçinin korkusundan,
fakat ancak belli şartlarda tanınabilir ve kullanılabilirler. Önce bu başka bir şey değildir... Belki içimdeki büyük ölüm korkusu, bu
şartların sende olup olmadığını görmek isterim ... uykusuzlukların arkasında gizlemiyordur. Belki, uyuduğum
sürece beni terk eden ruhumun bir daha geriye dön
-Yoksa bile elde etmeye çalışabilirim belki? memesinden korkuyorum. Belki uykusuzluk, kuwetli bir günah
bilincinden, aniden gelebilecek bir hüküm karşısında duyulan
-Şüphesiz. Ama bunda ben yardım edemem sana.
korkudan başka bir şey değildir. Belki uykusuzluğun kendisi bir
günahtır. Belki doğaya karşı bir başkaldırmadır ... Günah, her
-Mademki öyle, neden beni önce sınamak istiyordun?
türlü hastalığın tohumudur. Onun yüzünden ölümlüyüzdür. "7
-Çünkü sana yoksunu olduğun şeyi değil, bir şeyin yoksulluk ol
"Yaşamak demek, hayatın içinde olmak, hayata, onu yarattığım
duğunu göstermek istiyorum.1
gözle bakmaktır. Dünyaya ancak yaratı ldığı yerden iyi
"Hep anlatılmaz bir şeyi anlatmağa, açıklanamaz bir şeyi açık bakılabilir."8
yaptı benim gözümde; bana senin karşında kendi durumunu Ama, anlatılmaz bir boşluğun bunaltısında, oraya varacak yolun
hatırlatıyordu ... Bunun içindir ki, ucu bucağı yoktur; ıpıssızdır.
6 KAFKAOKUR
"Evinden dışarı
çıkmasan da olur.
Masanda kal ve dinle.
Hatta dinleme bile,
yalnız bekle. Hatta
bekleme bile, taş gibi
sessiz ve tek başına ol.
Dünya, maskesini
açasın diye, kendini
sana vermeye
gelecektir; başka türlü
yapamaz; sana hayran,
önünde iki büklüm
olacaktır."
Bu ıssızlık, peşine düşülen sözleri işittiği andan itibaren "Umutsuzluğa düşme, hatta
birlikten her an döndürecek varlık değişir. umudunu yitirmediğin şey
gibidir bizi: "Hayat, bizi, ne lerden bile; sen, olanakla
lerden vazgeçirdiğini anla "Bir hedef var fakat yol yok; rının sonunun geldiğini sa
mamıza bile fırsat vermeyen bizim yol dediğimiz şey, nırken bakarsın yeni güçler
devamlı bir kaçış, bir ayrılış tereddüttür."13 belirir. Yaşamak denilen şey
tır."il de budur... Yağmura bırak
Kafka, bu iç dünyasının kendini; bırak yağmurun
Böylece Kafka'da her şey; kaypaklığından kurtuluşu, çelik okları vücudunu delip
birbirine karşıt kavramlarla sadece sanatçı yaratışta ve geçsin. .. Ve her şeye rağ
yürür: kalabalık ve yalntzlık, mit yaratmada bulur. men orada kal; seni ansızın
inanç ve inkar. sonsuz ışığına boğacak
Edebiyat yaratışı, Kafka'ya,
olan güneşi dimdik bekle."15
Kafka, Max Brod'a yazdığı varoluş çatışmasını aşma
bir mektupta, insanın güç imkantm verecek olan ya
süzlüğü üzerinde değil, bancılaşmadan kurtulma
onun ahlaki kaynaklan ve o tekniği midir? İnsani olan
lumlu eylem imkan/an ü dan çıkan bir yol olacak
zerni de durur. Şöyle yaz mıdtr bu? Sanat, dini inan
maktadtr: "Kendisine, özgü cın yerini alabilecek midir?
bir şeyler taşıyan ve "Dün Sanatçı, Peygamberce öde
yayı olduğu gibi almak ge vini yerine getirebilecek
rekir" demeyip, "Dünya na midir? Kafka, ölüme .karşı
sıl isterse öyle olsun ben, bu bahse girişti. "Her şeye
insanların arzusuna uyarak rağmen, ne pahasına olursa
vazgeçemiyeceğim bir öz olsun yazacağım. Bu benim
gürlüğü sürdürürüm"l2 diyen hayatta kalma savaşımdır."14
N umaralandınlmış metinler için son
bir insan çıktığı ve dünya bu şeyler bölümüne bakınız.
KAFKAOKUR 7
1 Deneme
Fikir Mektebi Veyahut Dergiler sayı 1
Bir terazi hayal edin önce bir kefesine da kaldı . Fakat "Bizde edebiyat dergileri
dergileri koyalım, hür tefekkürün, düşün nin durumu pek iç açıcı değildi" dedik
celerimizin, hayallerimizin eritilmiş ve son çünkü bu yakın zamana kadar böyle idi.
ra kalıba dökülmüş maddeye dönüşmüş Şimdi olduğumuz yerde durarak içinde
hali olan dergileri. öteki kefesine kitap mı olduğumuz zamana bakacak olursak bir
koysak, gazete mi? Hiçbirisi denk değil şeylerin iyiye gittiğini söyleyebiliriz. Yüz
dir. Neden peki, çünkü değerlendirme öl lerce dergi kendini gösterir ve dergi fuar
çütlerimiz aynı değil . Kitapta ciddiyet lan düzenlenir oldu. Genç beyinler, genç
mevcut, çok defa tek insanın eseri, tek fikirler, usta kalemlerle bir arada bir mek
düşüncenin yankısı, bu yüzden daha ağır. tep edasıyla o eski özlenen hali dergilerde
Kitap zamanın dışında, "an"dan buldu. Bu bizi gelecek zama
yoksun. Gazete ise sorumsuz, na ve bugüne daha umutla
kitabın aksine zamanın tam bakmaya sevk ediyor.
içinde ve "an"ın peşinde. İş
böyle olunca okuyunca bitiyor, "Kitap fazla ciddi, Bizler her müellif, her kalem
Bir güzel insan Ali LİDAR... uzanacak kadar eski. Ama koleksiyonun hikayesi yeni.
Dedim ya tuhaf şeyler biriktirme merakım var
Ve çok daha fazlası... diye, dört beş yıldır farklı dillerde basılmış
Küçük Prens'leri ve Küçük Prens'e dair
objeleri biriktiriyoru m . Gittikçe büyüyen
P eki, kimdir Ali Lidar?
ve benim de gururla seyrettiğim bir
Ali Lidar okumaya ve yazmaya
koleksiyon oldu şimdiden.
sevdalı, tuhaf şeyler biriktirmeyi
seven bir ga- rip Felsefe öğretmeni..
Şiirden bahsedecek olursak sizin
ş airleriniz kimler, hangi ruh halinde
Size neden
hangi şairleri okursunuz?
Tepebaşı Dük'ü diyorlar?
Favori şairim Alper G encer. Cahit
20 yıldan fazla zamandır
Zarifoğlu, İlhan Berk, İsmet Özel, ve ye-
Tepebaşı'ndayım. M u htar kadar hakimim
nilerden Sinem Sal döne döne okuduğum
sanırım sokaklarına. Ama devlet memuruyum
şairlerin başında gelmekteler.
o yüzden Muhtar olamayınca kendimi dük ilan
ettim .
Peki ya Kafka desek, ne dersiniz?
ıstıraplı ruhların aynası derim.
Felsefe Öğretmenisiniz, mesleğinizle ve öğrencileri
10 KAFKAOKUR
1 Anlatı
Gidis Dönüs
, ,
sayı 1
NERGİS SELİ
"Her şeye yüksek bir sadakat ve derin bir nefretle bağlıyım.
Her nerede değilsem, orada mutlu olacakmışım gibi gelir."
Baudelaire
Kulağımda Beethoven'ın Moonlight Sonat'ı, gişenin önüne umduğunuz her ne varsa, aradığınızın orada olmadığını gös
uzayan insanlann arasında sıramın gelmesini beklemeye terecek anı uzatıp, kısaltıyordu.
başladım. Bir yerden bir yere gitmek için ayaklanmdan baş
ka bir şey beni taşıyalı uzun zaman olmuştu. Öyle geliyordu Sonunda koltuğuma oturduğumda bir parça daha evime
ki insan, özellikle terk ettiği yere yürüyerek dönmeliydi, çün yaklaşmış hissettim kendimi. Korkuyordum, gözlerimi sıkıca
kü en ağır yük insanın kendi etiydi. Bir bedel ödenmeliydi ve yumdum. Evimle aramdaki her şeyi yok ettim. Tüm sesleri
ayaklar taşımalıydı bu yükü. susturdum. Bütün görüntüleri sildim. İneceğim durağı bekle
dim ve indim. Mahalleye vardığımda, her şeyin nasıl aynı
Ama bunu yapamadım, hızla dönmek istiyordum terk ettiğim kaldığına hayret ettim. Bakkal Emin, üzerinde çekirdek çitle
insanlara. Yalnızlığımı kalabalık perondaki yorgun i nsanlann diğimiz duvar, basıp basıp kaçtığımız komşu zilleri, gizlice
suratına sigaramı üfleyerek azaltmaya çalıştım, bir şekilde sigara içtiğimiz apartman boşluğu, üzerindeki boyalan atmış
dokunuyordum yüzlerine, gözlerine, ciğerlerine. ahşap sokak kapımız. Her şey aynıydı sanki. Kapının önün
de öylece kaldım bir süre. Elim kalkmıyordu zili çalmak için,
Birden; "Hanımefendi nereye gidiyorsunuz?" diye sordu gi ağırdı; bir ton, bin ton ağırlığında. Varfığıma yüklediği onca
şedeki adam. "Evime." diyebildim. Bu sefer "Peki, eviniz ağırlığa rağmen kaldınp da kolumu zili çaldığımdaysa kapıyı
nerede?" dedi ağzındaki siyah taşları göstere göstere gü kimse açmadı. Pencereden içeri baktığımda herkes oraday
lümseyerek. Gülünecek ne vardı bunda, insan evine gi dı oysa. Neden duymuyorlardı beni? Ölmüşler miydi?
demez miydi terk etmiş olsa da? Terk ettiğiniz yere geri dö
nemezsiniz diye bir levha mı vardı; kim, nereye asmıştı? Her Herkes mi ölmüştü; çocukluğum, annem, babam, o çok sev
şeyi cevaplamak mümkün değildi, insan yaşadığı kadannı diğim tütün bakışlı ağabeyim? Kedim, sessizliğime hüzün
bilebilirdi. Benim tecrübem "gitmek" fiiliyle sınırfıydı, şimdi katan mınltılanyla gitmişti demek. Mahalledeki önüm arkam
çizgili defterime "geri dönmek" yazıyordum ardı ardına, bin sağım solum sobe diyen arkadaşlanm bulunamamıştı sak
defa. landıklan yerde. Nafile arayışlarla kırpıyordu gözlerini şehir
bir bir ve kimsenin aklına gelmiyordu belki de elma dersem
Uzun süredir kendimi tuttuğumu fark ettim, daha fazla çık demek. Kimse kimi kaybettiğinin farkında değildi, kim
dayanamadım. Üzerimdeki uzun kloş elbise bacaklanmdan kimi bulacaktı? Asıl ölüm, bir diğerinin içinde kaybolmak
kayıp giden ıslaklığı örtüyordu. Yüzüm kıpkırmızı oldu. mıydı?
Adam; "iyi misiniz?" diye sorunca, "İzmir'e bir bilet lütfen."
dedim çabucak. Biletimi alıp tuvalete koşturdum. Leş gibi Bana ne olmuştu? Belli ki büyük bir yanılsamanın içindey
sidik kokusundan bayılacak gibi oldum. O koku sanki gele dim. Herkes, olduğu yerdeydi, giden yalnızca bendim. Ölüm
ceğine siniyordu oraya uğrayıp giden insanlann; yemyeşil gibi bir şeydi; kulağıma yemenili kadınlann ağıtlan doldu,
bozkırfara uzanıyorduk, sözgelimi bir kırlangıca dönüşüyor toprağa çocuk veren, eş veren kadınlann yakanlan, oyalan
duk ama kendimizi bir kırlangıç gibi değil de kırlangıcın ilmek ilmek işledikleri tığlar gözlerime batıyordu.
ağzındaki solucan gibi hissediyorduk. Uğrayıp geçilmiyordu
peronlardan, insanlardan, kokulardan; bir parçası hep sizinle Ağlıyordum, hiçbir şey bıraktığınız gibi kalmıyordu.
FKAO U 11
1 Sanat
Savurgan Oğul'un DOnüşü sayı 1
ESRA PULAK
Söz konusu kıymetli bir Tabloya ilk baktığımızda bir sandalyede oturan luna gösterdiği ve anlatmak istediği her şeyin
yaşlı bir adam ve onun önünde diz çökmüş bir bu üçlü ile ilgili olduğu aşikardır. İki elini birbi
tablo ise sanatsever
erkek görürüz. Erkek başını yana çevirerek rine kavuşturmuş bir şekilde ayakta duran bü
sadece resmin güzelliği yaşlı adamın göğsüne yaslamıştır ve yaşlı a- yük oğul, durumdan hiç hoşnut görünmemek
üzerine konuşmakla damda iki elini diz çöken erkeğin sırtına koy- tedir. Babasının koşulsuz affediciliğini onayla
yetinmez, resmin ne muştur. Sağ tarafta ayakta duran başka bir er- mamaktadır. Kendisi kurallara hiç karşı gelme
anlatmak istediği kek ve arka planda da diğer üç figürden daha diği halde evden giden kardeşine hemen ku
silik resmedilmiş, biri kadın biri erkek iki kişi cak açılmasını memnuniyetsizlikle karşılar; ba
üzerine de akıl yormak
görünür. Peki, oğlu Tıtus'a adadığı bu tabloda basını eleştirir, kardeşini ise affetmeye hazır
ister. Rembrandt'ın ünlü Rembrant bize ne anlatmak istemektedir, ne- değildir. Babası ona şöyle der; "oğul sen hep
tablosu "Savurgan dir bu sanat eserinin öyküsü? benim yanımdaydın, kardeşin ise bir ölüydü
Oğul'un dönüşü" bu ve yeniden hayata döndü. O kayıptı, bulun
Eserin hikayesi şöyle: Aristokrat bir babanın iki du."
anlamda çok özeldir.
oğlu vardır. Küçük olan oğul, evde 'ailesi ile ya-
Üzerine pek çok yorum
şadığı hayatttan sıkılır ve dış dünyayı merak Bu muhteşem tabloda affedicilik ve affedeme
yapılmıştır ve hatta bu eder. Henüz babası hayattayken mirasından mek kavramları ne de güzel resmedilmiştir.
tablodan ilham alınarak kendi payına düşeni talep eder ve tüm para-
yazılmış kitaplar vardır. sını alarak evden ayrılır. Uzun yıllar dışarda ya- Bizler de büyük resme bakarak birkaç şeyi
şayıp, gezip gördükten ve tüm parasını bitir- sorgulayabiliriz. Bu iki yetenekten hangisinin
Bu tabloyu incelemek
dikten sonra eve dönmeye karar verir. Bu süre kendi içimizde var olduğuna bakabiliriz. Ya da
bir zevktir, üzerinde daha ileriye gidip, hayatımızda cesur adımlar
zarfında kendinden yaşça büyük abisi, ailesi
konuşmak ayrı bir ile kalmış ve babası ile birlikte çalısmış, didin- atıp kendi yönümüze gitmenin cesaretine mi,
keyiftir. miştir. Eve donüşünde babası tarafından red- yoksa daima doğruları yapmak ve onaylan
dedileceğini düşünen küçük oğul büyük bir mak uğruna gerçek potansiyelimize ulaşama
özlem ve sevgi ile karşılanır. Ünlü ressam dan, alıştığımız elllerde daha sığ bir hayat sür
Rembrant, işte tam da bu anı resmetmiştir. E- menin ataletine mi sahip olup olmadığımızı
ve varır varmaz babasının önünde diz çöken sorabiliriz. İçimizde hangi oğul var?
oğul kurallara karşı gelip ailesini terk ettiği için
babasından af diler ve babası oğlunu şefkatle
kucaklayarak hemen oracıkta affeder. Oğlu-
nun sırtına koyduğu iki elinden biri daha ince-
dir. İnce olan elin anne şefkatini temsil ettiğini
görebiliriz. Daha kalın ve güçlü duran diğer el
maskülendir ve babayı temsil eder. Sağ tarafta
ayakta duran kişinin yaşlı adamın diğer oğlu
olduğu açıktır. Diğer oğul, eve dönen karde-
şinden yaşça büyüktür, baba figürü ile aynı
tarz giyinmiştir ve koyu renkte resmedilmiştir.
Arka planda kalan iki kişiden kadın olanın, o-
ğulların annesi olabileceği tahmin edilirken,
diğer kişinin evin hizmetlisi olduğu düşünüle-
bilir. Ressam tabloda bu iki figürü daha silik
resmettiğinden, esas ihtimamı baba ve iki oğ-
12 FKAOKU
1 Kitap inceleme
Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Odası sayı 1
OZAN KIRICI
Sadece 20. yüzyılın değil tüm zamanlann en büyük yazarlarından tiğini biliyordu. Ölümünden yıllar sonra etkisini göstermeye baş
biri olan eleştirmen, romancı ve feminist Virginia Woolf'un küçük layacak olan pek çok feminist harekete -liberal, sosyalist, radikal
lüğünden beri kendine ait bir odası olmuştu. Babası Leslie Step vs.- bir noktaya kadar temel oluşturduğu söylenebilir.
hen, yayıncılıkla uğraşan entelektüel bir adamdı. Fakat Viktorya
Çağı'nın gereği olarak kızlar okula gönderilmediği için Woolf, Onun feminizmi, erkek karşıtlığına değil, kadın-erkek eşitliğine
kendisini babasının kütüphanesinde ve özel derslerle geliştirme dayanan bir temel hak savunumudur. 'Kendine Ait Bir Oda'da,
ye çalışmıştı. Kendine ait odası onun için bir kaçış noktası olmuş "Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki
ve onu özgür kılmıştı. katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü bir ayna göre
vini yerine getirmişlerdir."6 diyerek günümüze kadar gelen eşit
1929'da yayınlanan 'Kendine Ait Bir Oda' gelecekteki pek çok sizliğin temelinde sadece erkeklerin değil kadınların da payı ol
feminist mücadeleyi ateşleyen bir başeserdir. Kitap, Woolf'un duğunu belirtir. Bu eşitsizlik, bir yanılsamadan ibarettir ve ancak
'kadınlar ve kurmaca' adlı iki makalesinden bir araya getirilerek kadınlarla erkekler birbirlerine eşit ayna görevi görürse düzel
oluşturulmuştur. Kitapta Woolf, "Başyapıtlar, tek ve her şeyden tilebilir. "Çünkü kadınlar gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin ay
ayn olarak doğmazlar; yılların ortak düşüncesinin ürünüdürler."! nadaki görüntüsü küçülmeye başlar, yaşam karşısındaki
diyerek farkında olmadan 'Kendine Ait Bir Oda'nın uyumsuzluğu yok olur. Aynadaki görüntü son dere- ce
başyapıt olduğunu doğrular, çünkü kitap önemlidir, çünkü canlılığı pekiştirir. Bunu elin- den
Woolf'un yıllar içindeki birikimleri sonucu aldığımızda erkek, kokaini elinden alınan bir
ortaya çıkmıştır. Kitabın başında Woolf, 11 uyuşturucu bağımlısı gibi ölüp gidebilir."7
Kltapllklannızı
kadın olduğu için bir kolejin kütüphane diyerek kadınların artık kendilerine karşı da
sine alınmaz ve bu noktadan başlaya- istediğiniz kadar dürüst olmaları, erkekleri gözlerinde bü
rak pek çok alanda kadın-erkek eşit kapatıp kllltleyin; ama yütmemeleri gerektiğini telkin eder.
sizliğini eleştirmeye başlar. Kadınlar, o
benim aklımm özgürlüğüne
dönemde ancak özel bir izinle veya bir Yaratıcı büyük zekaların sadece erkek
fakülteli eşliğinde İngiltere'nin saygın
wrablleceğinlz hiçbir kllit, değil, aynı zamanda kadın beynine de
okullarının kütüphanelerine girebiliyor hiçbir kapı, hiçbir sürgü hük- meden dehalar olduğunu söyler
lardı.2 Bunun üzerine Woolf kitapta şunu yoktur
11
...
Woolf ve buna en iyi örnek olarak
söyler: "Kitaplıklarınızı istediğiniz kadar Shakespeare'i verir kitapta: " ...bedende iki
kapatıp kilitleyin; ama benim aklımın özgür- ayrı cinsiyet olduğuna göre acaba zihinlerde de,
lüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, bedenlerdekine denk gelen iki ayrı cinsiyet var mı
hiçbir sürgü yoktur..."3 Yaşadıklarını unutmayan ve acaba mutlak tatmine ve mutluluğa ulaşmak için
Woolf, iki büyük üniversiteden yıllar sonra gelen fahri doktora onların da birleşmesi gerekiyor mu? Amatörce ruhun bir
tekliflerini reddeder. şemasını çizmeye giriştim, her birimizin için- de iki güç
bulunacaktı, biri erkek biri kadın; erkeğin beyninde erkek kadına
Woolf'un kitaptaki feminizminin temeline bakarsak, babasının egemen olacaktı, kadının beyninde de kadın erke-ğe egemen
çocukluğunda onu göz ardı etmesinden veya ağabeyinin ona olacaktı . Bu ikisi uyum içinde bir arada yaşarlarsa, ruhsal işbirliği
cinsel tacizde bulunmasından bahsetmek ne kadar doğru olur yaparlarsa, normal ve rahat bir beden hali doğar. Bir kişi erkekse,
bilemeyeceğim, fakat Viktorya Çağının kadını her alanda ikinci beyninin kadın tarafı yine de etkilidir; bir kadın da içindeki
plana koyan yapısı bu temel için iyi bir dayanak oluşturur.4 erkekle ilişki içinde olmalıdır. Coleridge, büyük bir zih- nin çift
Kadınlara en ünlü tavsiyelerinden biri olan: "Para kazanın, zihniyetli olduğunu söylerken belki de bunu kastediyordu. Ancak
kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkek böyle bir birleşme olursa zihin eksiksiz döllenmiş olur ve bütün
ler ne der diye düşünmeden yazın! .."5 sözleri de bunu destekler yetilerini kullanır. Belki de katıksız erkek olan bir zihin yaratıcı
niteliktedir. Woolf, üst orta sınıf bir aileden geldiği için bir kadının olamaz, katıksız kadın olan bir zihin de, diye düşündüm."8
özgürleşmesinin ekonomik bağımsızlığa sahip olmasından geç-
"Hep geceyi uzatmak, onu hayallerle d<\ha doldurmak istedim." Virginia Woolf KAFKAOKUR 1 5
"insanlar zaten birbirinden bu deni! farklı iken, yeni yeni ayrılıklar
çıkarmak ne saçma şeydi. " Virginia Woolf, Deniz Feneri
sayı 1 1 Kitap inceleme
Shakespeare kadar yetenekli hayali bir kız kardeşten bahseder gin bir okyanus misaliydi. Akli rahatsızlığı, aynı zamanda
ve onun toplumsal yargılar sonucu kadın olarak yazı yazamayı yaratıcılığını körükleyen bir unsurdu; doktoru eğer iyileşirsen ha
şını, ataerkil yapıda nasıl öğütülüp intihara sürüklendiğini anlatır.9 yal gücünden yoksun kalabilirsin bile demişti . Delilikle dahilik a
Bu çarpıcıdır, çünkü kadınlardan neden bir Shakespeare çıkmı rasında yaşamla ölüm arasında gelip gittiği gibi sallanıyordu. Ha
yor sorusuna tokat gibi bir cevaptır. " İmzasız birçok yapıtın ar yatını edebi kaygılan üzerine inşa etmişti ki bu onu intihara sü
dında bir kadının gizlendiğini varsayacak kadar ileri gidebilirim."18 rükleyen en büyük sebeplerden biri olmuştu. Artık yazamıyorum
diyerek de kadınlann yeteneksiz olmadığını, ikinci planda kalma dediği noktada ceplerine taşlan doldurup Ouse nehrinin soğuk
larının toplumsal bir sürecin sonucu olduğunu ifade eder. kollarına sarılmıştı. Mezar taşında yazılı olan 'Dalgalar' kitabının
son sözleri onun bu ruhsal gelgitleri esnasında ölüme karşı tav
Kitaptaki en önemli cümlelerden biri de şudur: "Bir kadın olarak rını özetler: "Kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve
benim ülkem yok. Bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. boyun eğmeden, ey ölüm!" Ölüme boyun eğmeden, ona kendini
Bir kadın olarak benim ülkem bu dünya."11 Bu cümle ile Woolf, teslim edişiydi beni ona hayran bırakan.
kadınlara paraya ve bir odaya sahip olduktan sonra gücün kölesi
olmamalannı; savaşları, düşmanlığı dünyaya dayatan ataerkil ya Woolf, bu sayfalara sığmayacak kadar derin bir yazar. Yazımının
pının aksine yersiz-yurtsuz ve bağlamsız bir özgürlükle hareket sım, melankolik büyüsünden kaynaklanır. Kendinizi onun buğulu
etmelerini öğütler. dünyasına bıraktığınızda karşı konulmaz bir huzur ve aynı anda
tekinsizlik içinde bulursunuz. Onun dilinin etkileyiciliği, dönüştü
Woolf, sonradan kendi ismiyle anılacak 'bilinç akışı tekniği'nin rücü sessiz bir güç olmasından gelir. Okuduğunuzda, cümleler
müjdesini de 'Kendine Ait Bir Oda'da verir: "Yaşam, simetrik akar gider ve dimağınızda hoş ve kalıcı bir tat bırakır. 'Kendine
sıralanmış bir dizi fayton feneri değildir. Yaşam, parlak bir ışık Ait Bir Oda'da "Yazmak istediklerinizi yazdığınız sürece önemli
halkasıdır. Bizi, ilk bilinçlendiğimiz andan sonuna dek saran, yarı olan tek şey budur; bunun yüzyıllarca mı yoksa yalnızca saatler
saydam bir örtüdür." 'Mrs. Dalloway' için bu tekniğin en iyi kulla ce mi önemli kalacağını kimse söyleyemez .. ." der Woolf. 90.
nıldığı kitaplardan biridir diyebiliriz. Kitap, Mrs. Dalloway'in bir yılına yaklaşırken önemini hiila koruyan 'Kendine Ait Bir Oda',
gününü sanp sarmalar ve bize sunar. Gözlerimiz kapalı, onunla Woolf'un daha yüzyıllarca etkisini sürdüreceğine işaret.
elimizde oynarken tam olarak neler olduğunu kavramaya çalışı
rız, net sınırlar koymaz Wootf . Olaylan biraz da bizim bilincimizin Truman Capote'nin de belirttiği gibi: "Virginia Woolf, kulağa hoş
akışına bırakır. gelmeyecek hiçbir cümle söylememiştir." Yaşam denilen sahile
şimdiye kadar ne yazdıysanız her bir cümlesi, kıyıya vuran dalga
'Kendine Ait Bir Oda', Woolf'a başlamak için güzel bir kitaptır lar gibi onları siler götürür, size geride temiz bir sayfa bırakır.
akıcı dili ve Woolf'un nükteli anlatısı onu kavramanız için yardım Woolf'un da dediği gibi ''Temiz kum üstünde temiz deniz suyu,
cı olur. O, her kitapta kendini aşan bir yazar olduğu için, onu an belki de dünyadaki en güzel şeydir." ve onun kitapları en temiz
lamaya bu kitap yeterli değildir. Cinsiyet kavramını müthiş bir kum, cümleleri de en temiz deniz suyudur.
kurgunun içinde altüst edip eriten ve aşkın bedenleri aşan gücü
nü bize gösteren 'Orlando'yu, bilinç akışına kendinizi bırakıp
Kaynakça:
çiçekleri kendisinin alacağını söyleyen 'Mrs. Dalloway'i, daha Woolf, Virginia. (2012). Kendine Ait Bir Oda (ilknur Ôzdemir, Çev.) lsıonbul:
Kırmızı Kedi Yayınevi
şiirsel hala getirmek için ayakta sesli okuyarak düzelttiği eserin
Urgan, Mina. (2001 ) Virginia Woolf. lstonbul: YKY
ritmi için 'Dalgalar\ hayatın bir yanıp bir sönen ışığı altında ses Curtiı, Anthony. (2012). Virginia Woolf. 6loomsbury w Ötesi (Ôzge Çal)lar
Aksoy, Çev.) İstanbul: İleti�m
sizce düşüncelere dalmak için altında oturacağınız ' Deniz Fene
ri'ni okuyarak onu daha iyi anlayabilirsiniz.
İLAZKIZ
.
!
Birlikte büyüm . . mi biz, şimt.r b u vazgeÇtş n iye. S� lın, sarmalayın, karışın . . . Dolaşın, yorun
ni . . . Renginiz eğiş$if.', güne,ş olsun, sahiller olsun, kumsallar . . . Kum rengi salla,, binip gidelim ...
Gezdireyim sizi, savu(ıt)'ım, �i leyi sohbetimi, ağrılarımda siz çekin beryi .
lüyorum sizi • . • Gidenleriniz gibi. . . Ölsek şimdi önce beni ç .ür toprak, sizin aceleniz niye . . .
urun yapmayın! Bırakın şu intiharı . . . Kalın işte . . . Gitmeyin . . .
Siz bari ölmeyin . . .
Ah saçlarım . . .
KAFKAOKU 17
1 Felsefe
VAR m ı OLUŞÇU LU K [ VAROLUŞÇU LUK ] sayı 1
AYŞEGÜL ERÖZVÜREK
Kierkegaard
18 KAFKAOKUR
"Var oluş özden önce gelir." önennesi varoluşçuluğun merkezini oluşturur. Bu, bireysel anlayışın en anlamlı bütünü
olarak görülmüştür. Kişinin var oluşu dışında gelişen bireysel yapı "O" ile ifade edilmektedir. Bu durumda diğer1ik
ifade eden bu yapı; bağımsız edimler ve sorumluluk bilincini kapsayarak var oluş olarak tanımlanmaktadır.
Soren KIERKEGAARD ... Çağrışım; bulantı ... kanattan inip ortada, kanatlan birbirine
bağlayan ana noktada, durduğumuzu
İki büyük isim, iki büyük etki, farklı iki Sartre, Varlık ve Hiçlik adlı yapıtında varsayarsak tanrıtanımaz yahut katı bir
kanat ama varoluş arayışında varoluş olgusundan Hristiyanlık, Protestanlık ve dahi Müs
başka olgu yoktur diyecek ve olgu için lümanlıktan sıyrılarak orada sadece
"varoluşsal gerçekliği içinde, zihinsel sez varolan varlık olan biz, aslında ana
"Var olmaktan başka hiçbir şey yok."
giye açılan şeydir" diyecektir. Ve varo noktayı görebilmeli, mühim olanın "BEN"
luşsal varlık için "O hiçbir şeyden gelmez, in keşfi sırasında farklı farklı kapıları çala
Sartre
ne kendinden gelir, çünkü böyle bir apa bileceğimizi ve mutlu edecek BEN'i oluş
çıklık saçma olurdu, ne de yaratılma yo turma özgürlüğünde, özgürlüğü de keşfe
bir aradalıkları ile uçmayı sağladıklarından luyla Tanrıdan gelir, çünkü kendi dışında derek her yerden beslenebileceği farkın
habersiz, biri olmadan diğerinin yarımlığı. hiçbirşey yoktur"** açıklamasında bu dalığına sahip olma kaçınılmazlığına çıka
İnsanın kendini gerçekleştirmesini, biri lunacaktır. Sözkonusu varoluşsal varlık rız.
cikliğinin keşfini sağlamaya çalışan varo- insana bulantı duygusu vererek insan
1 uşçu luk, öncü olan Kierkegaard'da kendini "kendinde şey" olarak bulacaktır. Elbette ki, varoluşçuluğu sadece Sarte ve
Protestanlığın dışına çıkıp Hristiyan yaşa Burada Sartre'ın "Varoluş özden önce Kierkegaard açılarından ele almak yeter
mı içerisinde bireyin keşfi halini alacaktır. gelir" sözü yerini bulur. Tanrıtanımaz bir siz olacaktır. Varoluşçuluk yaşarken, keş
Daha önce de belirttiğim gibi, varoluş düşünür olan Sartre "kendinde şey" olan fedilecek bir felsefi akımdır en niha
çuluk girdiği bedene göre form alan bir varlığın Tanrı tarafınd�n belirlenmiş bir yetinde. Bu sebeple, Heiddeger, Jaspers,
yapıdadır. Kierkegaard varoluşunu bulma ö z Ü Nietzsche, Well, Harmelin, M ounier,
ya çalıştığı insanı Hristiyan akım içersinde Camus, Husserl gibi büyük isimlere se
ele alacak ve bu sorgulamayı "iyi bir lam edip varoluş arayışınızda kapılarını
hristiyan nasıl olur?" şeklinde yapacaktır. "insanoğ lu özgürlüğe yazgılıdır; çünkü çalmanızı temenni ederim.
İşte bu sorgulama bizi önemli felsefi bir kere dünyaya geldikten sonra
kavramlardan "SAÇMA" ya çıkarır. Öyle yaptığı her şeyden sorumludur."
Ve kendi varoluş serüveniniz sırasında
ki, akıl sahibi olan akılla kavranamayacak hoş sohbetleriyle sizlere yol arkadaşlığı
Sartre
olan gizlerle çevrilidir. Bu giz tanrısal yapacaklarına inandığım birkaç varoluşçu
gerçekliktir ve ancak "saçma" ya olan dostumla tanışmanızı istiyorum son
inanç ile bulunabilir. İnsan aklını aşan bu olamayacağını, yalnızca varolacağını,
olarak. Antoine Rougetin, Onu J . P.
durum gönülle, biricikliğimiz, öznelliğimiz kendinden önceki ya da sonraki hiçbir
Sartre'ın Bulantı kitabında bulabilirsiniz.
ile varılabilecek bir yerdir. Kierkegaard işte şeye benzetilemeyeceğini söyler.
Kirilov, Dostoyevski'nin Cinler' inde
bu noktada tam da insanı somut insan nasılsa öyle olacaktır, daha önce
yaşıyor. M eursault, Albert Camus'un
düşünmeye yani varoluşa yöneltmiştir. sinde bir belirlenim, tanımlanmışlık yoktur.
Yabancısında. Daha tanıdık birkaç isim
Kierkegaard'ın ele aldığı insan inanç Kendi için varlık olan insan, varolduğunun
ise Bay C. Ve Gregor Samsa ... Bay C.
sis-temi içerisinde umutsuzluk ve bunaltı bilincindedir. Varoluşu özünden önce ge
Yysuf Atılgan'ın Aylak Adamı olarak
duyan insandır. Bunaltı kavramı bizi diğer len insan, yalnızca özünü oluşturmaya
bekliyor olacak · . r Samsa'yı ise
tarafa yönlendirecek ve bir çağrışımla cak, kendi varoluşunun sorumluluğu
söylemeye
kendimizi yine Sartre'ın yanında bula nunda farkında olacaktır. Saçmalayarak,
cağız. bulantı duyarak ve seçimler yaparak. iki
KAFKAOKUR 1 9
" . . . beni kıskıvrak yakalayan şeyin , sana
dokunması bile gerekmez ya da tersi; senin için
masum iyet olan şey, benim için suç olabi l i r ya da
tersi; sende h içbir etki yaratmayan şey, benim
mezarım olabilir."
KÜBRA M. BÜYÜKKIYICI
lıııııı... Evet, her i nsan bir bekçi ; her bekçi, özgü rlüğü için
-.._ yaşayan, can ı n ı ortaya koyan bir savaşçıdır.
Özgürlüğün tanımını yapmak ne çok kolay, ne de çok zordur; sıradan bir görevdir. Çünkü sahibi geldiğinde işi biter ve
elbet bir tanımı vardır fakat herkes için farklı algılanır; kimisi için başarısının mutluluğunu yaşar. Peki, Mill'in bahsettiği üzere
istediği şekilde bir hayat sürmek, kural tanımadan gelişigüzel insanoğlu her daim kendisinin bekçisi ise, başarının getirdiği
yaşamak, kimisi için ise toplum baskısından ötürü var olduğuna mutluluğa nerede ve nasıl ulaşarak özgürlüğüne kavuşacak? İşte
inanmadığı hayali bir kavram. Ben ise özgürlüğün bir çeşit hayat o zaman devreye 'inanç' kavramı girmektedir. inanmadan
ötesi ödül olduğuna inananlardanım. Bu dünyada tamamen yapılan her iş insanı başarısızlığa götürür, inanmadan yaşamaksa
özgür olmadığımın farkındayım çünkü. Bir bekçi misali emaneti hüsrana. insanoğlu vadesini doldurduğunda yaptığı iyi işler
sahibime vereceğim günü bekliyorum. Dünyaca ünlü On Liberty kadar ödüllendirilip sonsuz özgürlüğüne kavuşacak. O zaman
yazarı John Stuart Mill'in de dediği gibi: insanoğlu aslında yaptığı işlerin bir rehinesidir; kim ki güzel işler
yapar ve borcunu öderse Yaratan tarafından ödüllendirilip,
"Özgürlük adını hak eden tek özgürlük, başkalarını saadet rehineliği son bulur yani sonsuz gerçek özgürlüğüne kavuşur.
lerinden mahrum etmeye veya onların saadet elde etme gayret Kim de kötü işler yapar ve sorumluluklarını unutursa özgürlüğ
lerine engel olmaya kalkışmadığımız müddetçe kendi iyiliğimizi ünü kendi iradesi ile sonlandırır. O zaman denilebilir ki, insanoğlu
kendi bildiğimiz yolda arama özgürlüğüdür. Her birey gerek sonsuz özgürlüğe kavuşmak için ya iyi işler peşinde koşup bek
bedensel, gerekse zihinsel ve ruhsal bakımdan kendi sağlığının çilik görevini yerine getirir ya da görevini kötüye kullanarak gaf
asıl ve yegane bekçisidir. Unutulmamalıdır ki, insanlık herkesin lete düşer.
kendi istediği gibi yaşamasına tahammül gösterdiği zaman,
kişileri başkalarına hoş gelecek şekilde yaşamaya zorladığından Mill'in de değindiği üzere daha büyük kazanç elde etmek için
daha büyük kazanç elde eder." • insanoğlu iradesini her zaman iyi yönde kullanmalı ki kay
bedenlerden olmasın . Bunun da başlıca kuralı bireyin bir bekçi
Faydacı felsefenin savunucularından biri olarak bilinen Mill'in olduğunu unutmamasıdır. Bekçi ifadesi sadece kendi bedeni,
eseri 1955 yılında Hürriyet ismi ile M . Osman Dostel tarafından ruhunu ve zihnini koruyan kişi anlamında değil, aynı zamanda
Türkçeye çevrilmiş olup raflarda yerini almıştır. Mill'in üslubu ağır çevresini koruyan ve her türlü önlemi alan anlamına da gelmek
ve karmaşıktır fakat derin anlamlara sahip bu eserinde tedir aslında. Bu da demek oluyor ki, kendimizden sonra çevre
özgürlüğün ne denli uzun bir yol olduğunu anlamak hiç de zor mizdeki insanlardan da belli bir derece sorumluyuz. Gerçek ve
değildir. Özellikle her bireyin kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal sonsuz özgürlük için savaşırken, çevremize yaptığımız her türlü
sağlığının bekçisi olduğunu düşünürsek, aslında ne kadar özgür zulüm bize yenilgiyi getirir. Bırakın herkes istediği gibi yaşasın,
olduğumuzu da anlamış oluruz. Bir bekçi ne kadar özgür olabi kendine zulmederek inkarı seçen bekçi ile tefekkür eden bekçi
lir? Ya da nereye kadar özgür olabilir? İşte bu soruların cevabını arasındaki farkı elbet bir gün herkes anlayacak. Bu yüzdendir ki
bulduğumuzda gerçek özgürlüğü anlamış, hatta yakalamış ilahi adalete güveniyor ve emanete zarar gelmemesi için çaba
olacağız . lıyoruz. Emaneti gerçek sahibine ilk günkü gibi sağlam ve terte
miz verebilmek ve gerçek özgürlüğe kavuşabilmek duası ile . ..
Evet, her insan bir bekçi; her bekçi, özgürlüğü için yaşayan,
canını ortaya koyan bir savaşçıdır. Bekçilik yapan gözler, *John Stuart Mili, Hürriyet Üstüne
emanetine zarar gelmemesi için her daim açıktır, güven telkin Uberte Yayınlan 2009, Çev. Mehmet Osman Dostel
22 KAFKAOKUR
Kısa Bir Ölüm Halüsinasyon
KARDELEN AGIM MERVE ÖZDOLAP
Ölümü hiç böyle düşünmemiştim; bu kadar basit, bu kadar Yine iki kelime arasından sarkarken bir satır aşağıya, uyumak
anlamsız ... değil sızmak huzursuzluğun sunduğu.
Kara ellerim, kara kalemim, kara bir girdaba sürükleyip
Her şeyin bittiği o kocaman evin karşısında dikiliyorum. Hem çekmek istiyor beni suyun altına .
de soğumuş bir vücuttan başka bir simgesi olmayan mezar Kapılan ellerim, ayaklarım, bedenim . ..
taşımın üzerinde durarak. Öldüğümde, yaşarken beni terk "Kaybolmak güzel mi?" dedi.
eden ruhum bana döndü. Ve ben, bu durumdan ne zaman Kaybolmak hep güzeldi.
kurtulacağım diye merak ediyorum . -Yağmurun sesi suda . . . -
KAFKAOKUR 23
1 Deneme
İnsanlar ve Şeytanları sayı 1
GÜVEN TURAN
Sabahattin Ali ile tanışmam bana göre geç bir dönemde, lise
yıllarımda Kuyucaklı Yusuf ile olmuştu. Beni fazlasıyla etkileyen
bu ilk tanışma kitabını, Raif Efendi gibi hala beni derin düşün
celere sevk eden bir başkahramana sahip olan Kürk Mantolu
Madonna izledi . Kendimden çokça şeyler bulduğum ve yer yer
kendi his ve düşüncelerimle karşılaştığım satırları hayretler içinde
okuduğum bir kitap olmasına rağmen yine de içinde bir şeyler
eksik gibiydi. 1940 yılında kaleme alınan İçimizdeki Şeytan ise,
baş karakter Ömer'i kendime fazlasıyla yakın bulmam bakı
mından diğer iki romandan daha çok beni içine alıp sarmalamayı İçimizdeki Şeytan'ın her satırının bu denli bana tesir etmesinde
başardı. Başından sonuna soluksuz okuduğum roman bittiğinde ve Sabahattin Ali'nin karakterlerinde, okuyan çoğu kişinin ken
ise üzerimde bıraktığı etkiden daha çok Sabahattin Ali gibi bir dinden bir şeyler bulabilmesindeki asıl nedenin Ali'nin karakter
ismin nasıl olup da katledilebileceğine üzüldüm. tahlillerini çok iyi yaparak onların iç dünyalarını ve hissettiklerini
ustalıkla yansıtma özelliği olduğu görüşündeyim . Zira Sabahattin
Yirmi altı yaşımda okuduğum bu romanın yirmi altı yaşında olan Ali iyi bir yazar olmasının yanı sıra başarılı bir insan tanıma ustası.
ana karakteri Ömer'de sıklıkla kendime dair izler bulmam, iç İçinde yaşadığı toplumun bireylerini ustalıkla gözlemlemiş ve
hesaplaşmam adına beni sevindirirken yer yer ômer'in yaptık gözlemlediği her karakteri abartıya kaçmadan romanlarına yan
larına sinirlenmem sonucu "Acaba ben de böyle biri miyim?" sıtmayı başarabilmiş bir kişilik. Bu yüzdendir ki, mükemmel
sorusunu sıklıkla kendime sorup durmama neden oldu. insan olamayacağı gibi Sabahattin Ali'nin karakterleri de mü
kemmellikten uzak ve bir o kadar gerçek. Gerçek, ancak, günü
Eskiden annemle olağan atışmalanmız sırasında ağzımdan müz toplumunda görmeye hiç de alışık olmadığımız haletiruhiye
çıkmaması gereken bir söz söylediğimde veya tasvip edilmeyen ve özelliklere de sahipler. Ômer'in Macide'ye olan aşkını ilan ediş
bir davranış sergilediğimde romanın varlığından bihaber olarak sahnesi bugünün açısından bakıldığında fazlasıyla gerçek dışı
" İçimde şeytan var benim." demeyi adet edinmiştim . Ben de gelen örneklerden yalnızca birisi .
Ömer'in kitapta belirttiği gibi " ... müdafaasını üzerime almaktan
korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ..." idim . Ancak Bu bağlamda üç romanı da bütün olarak ele aldığımızda, insan
"İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak sarrafı olan Sabahattin Ali insanlara karşı her zaman mesafeli ve
yolu ..." kanısının ben de pek tabii farkındaydım. şüpheci biri olarak karşımıza çıkmakta . Kitapta geçen "Ben iki-
24 KAFKAOKUR
Kadın, Çalıhklardan
SİMGE EKİCİ Şiir
-
de birde böyle oluyorum, bazen bütün insanlan boyunlanna Her yerine dokunmana izin veren bir özgür kadındır İ�tanbul
sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü gör Kalbi hariç
mek istemiyorum." cümlesi bu davranışın bir yansıması adeta. Göğüs kafesine hapsetmemiştir kalbini
Ömer kadar ômer'i yaratan Sabahattin Ali'nin de aynı düşün Surlann ardında bir çalılıktır belki
celere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Kadınca dertleri
Kadındır İstanbul
Her sat"ırında farklı tatlar bırakan İçimizdeki Şeytan'da, Gözleri sürmeli,ince parmaklan ojeli
Sabahattin Ali'nin betimleme ustalığına da tanık olmaktayız. Bir gerdanlıktır serin sulannda pınl pırıl köprüleri
İstanbul'da geçen romanda "Bizim zamanımızda İstiklal'e takım Işıl ışıl meydanları mutluluğudur bu kadın şehrin
elbisesiz, şapkasız çıkılmazdı." havası hakim. Sandal sefasının Protestoları,gençleri,çevikleri
naifliği, Harbiye'deki bahçeli evlerden yayılan müzik özlediğimiz Ôfkeleridir fetih sonrası otuzlu yaşlarının gölgeleri
İstanbul'u bizlere hatırlatıp hoş bir seda gibi kulaklara dolsa da, Bir başka fatih bekler gibidir şenlikli sokaklarının köşeleri
Ali, günümüzde de aynı şekilde devam eden sorunlara da Her daim güzel kokular saçılır savurduğu saçlarından
göndermeler yapmayı ihmal etmez: Kokusunu süpürür Galata'nın arka sokaklarındaki çıngırak
sesleri
"İstanbul'dan aynlmak istemiyoruz, fakat senede kaç defa Umutlan gibi havalanır Yeni Cami önünde güvercinleri
kütüphaneye gideriz? üç beş cadde ile bir o kadar kahveden Mısır Çarşısı'nda bir sabun kalıbı yasemin
başka ne biliriz?" (s: 1 3 6) Beyazıt meydanında durmuş yüklenen tramvayıdır yaşama
sevinci
Sonradan öğrendiğime göre İçimizdeki Şeytan yazıldığı Kalbine dokundun sanırsın her bir köşesini öperken
dönemde oldukça eleştirilen ve pek de olumlu eleştiriler almayan Zevk kısrakları delice koşarken en kuytu kasıklarında
bir kitap olmuş. Zira kimilerine göre Sabahattin Ali'nin yarattığı Hülyalı gözleriyle baktı sanırsın sana kadehleri devirip ağır ağır
bazı karakterler üzerinden Necip Fazıl, Peyami Safa ve Nihal yürürken
Atsız yerilmekte ve Ali'nin onlara olan nefreti tüm çıplaklığıyla Karaköy'den bir vapur olur karşıya geçer o.sen onu senin
yansıtılmakta imiş. Ali, romanda Üsküdar'da bir kapı üzerinde sanarken
yazan, "Okumuş cahil kara cahilden daha zararlıdır." sözünü Fethi Paşa korusunda saklanıp
kanıtlar nitelikte toplumun aydın ve entelektüel geçinen kesimine Gece yansı bir masum kız çocuğu olur
yer yer üstü kapalı bir şekilde dokundurmayı ihmal etmez. Gün doğmasın diye ağlayıp
Annesine sığınırken
Ancak ben bu noktada Selim İleri'nin romana yazdığı "Belki de Günden önce yaşama sevincini sömürmek ister gibi
İktidardaki Şeytan" başlıklı ön sözünde belirttiği görüşlere katıl Asık yüzlü ölü bedenler doluşur tramvaylarına
maktayım. İçimizdeki Şeytan bu eleştirileri hak etmeyen ve ön Büyür çocuk
yargılardan uzak okunması gereken, iyi kurgulanmış bir eser. Boğazı geçer
Bir vapur sallantısında avutur düşlerini
Tüm Sabahattin Ali kitaplarının sonlarına yaklaştığımda yaşamış Savurur saçlannı,sürer yeni güne ojelerini
olduğum bitmese hissi bu kitapta da fazlasıyla kendini gösterdi . Kadehleri önüne dizer
İçimizdeki Şeytan, son sayfayı d a çevirdikten sonra tekrar başa Sen yine öpersin şehri
dönmeyi isteyeceğiniz ve uzun süre etkisinden çıkamayıp içimiz Kadınlığının en kuytu özlemlerini görmezden gelirsin
deki şeytanlarla yüzleştiren kitaplardan. Erkekçe bir uyanışla tüttürürsün sigaranı onun ciğerlerine doğru,
düşünmeden
"Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize Hem kadının olur hem çocuğun hem annen
zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsat Her yerine dokunmana
lara ne de istikbalin olmayacak hülyalanna kulak asmayarak bu Her haline alışmana
günümüze hapsolup yaşamalıyız. " (s: 73) Her yaşına refakat etmene izin verir gündüzden, geceden
Oynar durur seninle
İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali Kalbini hiç göstermeden
KAFKAOKUR 25
1 Öykü
Korkuluk Sayı 1
ONUR TUNCAY
Süvari, geniş omuzlanndan süzülen altın sırmaları dalgalandıra "Ağlama artık ona ihtiyacın olmayacak. "
rak adeleli kollarıyla atının dizginlerini asıldı. Şapkasının altından "Ben bu atın üstünde düşmanla savaştım. Bak! Göğsümdeki
görünen keskin gözlerini, kuytusunda durduğu uçsuz bucaksız cesaret madalyasını yoldan geçene vermiyorlar! Ben şimdi nasıl
ovanın üzerinde gezindirmeye başladı. Ova baştan aşağı buğday savaşa giderim ."
doluydu . İri, dolgun ve diri başaklar ikindi güneşinin altında altın
gibi parlıyor, imbatın himayesinde vakur bir edayla sallanıyorlardı. Tekrar gözyaşlarına boğuldu. Yakışıklı sayılabilecek bir adamdı
Gözüne ovaya serpiştirilmiş korkuluklar takıldı. Ritmik olmamak Süvari . Saçları yana taranmıştı. Sakal tıraşını henüz yeni olmuş
la birlikte sanki planlanmamış bir düzen içerisindeydiler. Birbirin tu. Üniforması tam üzerine göre dikilmişti. Kılıcının hakkını vere
den çirkin bir sürü korkuluk olduğunu görmek canını sıksa d a bilecek kadar güçlü görünüyordu ama yine de ölü atının ba
ovanın bereketi v e doygunluğu karşısında coşkuyla doldu içi. şında dövünerek hüngür hüngür ağlıyordu. Çinli koni şapkasının
Kazığa oturtulmuş bir cadı kadar doğruldu atının üstünde. Gurur altından tekrar konuşmaya başladı:
lanıp göğsünü kabarttı .
"Yanlış anlama ama sen geri dönmeyi mi düşünüyordun
Keskin gözlerini ovanın içinde gezindirirken başakların arasında burdan? "
gezinen bir genç kız gördü. Atını şaha kaldırınca siyah atının "Seni kız zannetmiştim, yoksa gelmezdim ama atım neden
beyaz ayakları havada asaletle çırpındı. Süvari, buğdayların öldü? "
arasına daldı. Çirkin korkulukların arasından başakları ezerek "Çok basit evlat, jiletler yüzünden . "
şimşek gibi ovanın ortasına doğru atını sürdü. Kıza yaklaştıkça "Ne jileti?"
dudaklarını arzuladığını fark etti . Kalbi daha hızlı çarpmaya baş "Bak, bu ova muhteşem bir buğday tarlası gibi görünmesine
ladı. Atının ritmince kalbi çarpıyordu . Arkası ona dönük güneşe rağmen lanetli bir tarladır. Dikkatli bakarsan görürsün ki her
baktığını fark etti. Kıza çok yaklaşmasına rağmen, kız ona doğru başağın yanında bir de jilet vardır."
dönmedi yüzünü . Yanına geldiğinde yavaşladı ve atının dizgin
lerini sertçe asıldı. Kız koni şapkasının altından ona baktığında Süvari dikkatlice başaklara doğru baktı. Gerçekten bu başakların
Süvari dehşetle irkildi. Genç bir kız zannettiği kişinin aslında diş her birinin yanında küçük birer jilet yetişmişti. Atına doğru bakın
leri dökülmüş, buruşuk suratlı, ihtiyar bir Çinli olduğunu gördü. ca atının üzerinde binlerce çizik olduğunu fark etti . Atını hızla sü
Süvari gözlerini ovuşturdu . Çinli ona sarı ve eksik dişli ağzının içi rerken atını öldürüyor olduğunu fark etmemişti bile. Kafasını
ni göstererek gülümsüyordu. Süvari atından indi, aldanmış göz kaldırıp Çinliye doğru baktı.
lerle ihtiyara baktı . Çinli çekik gözlerini daha da çekikleştirerek
sordu: "Nasıl çıkacağız burdan?"
"Çıkmayacağız. "
"Neden geldin buraya? " "Ben çıkmaya çalışacağım."
"Şey, ben sizi uzaktan görünce . . ." "Çıkmaya çalışırsan ölürsün."
"Beni uzaktan görünce?" "Çalışmazsak da ölürüz."
"Sizi uzaktan genç bir kıza benzetmiştim ." "Hayır, burda kalırsak en azından korkuluk oluruz."
"Ha ha ha! Beni genç bir kıza benzettin ha? Teşekkür ederim "Ne oluruz?"
delikanlı." "Korkuluk oluruz. Buranın üzerinde kuş bile uçmaz jiletli
"Neyse ben sizi rahatsız ettim . Özür dilerim ." olduğunu bildiklerinden. Buna rağmen burdaki şu korkuluk bol
luğu sana garip gelmedi mi? Buraya mancınıkla idam cezası a
Süvari utanarak arkasını döndü. Tam atının yularını tutacakken lanlar atılır. Ya da intihar etmek isteyenler buraya gelir. Bu tarlada
beyaz ayaklı siyah at bir anda yere yığıldı. Siyah atın kızıla bir süre kalanlar korkuluk olurlar."
boyanmış beyaz kıllı ayakları havada son kez savruldu ve kanlar "Nasıl yani? Ne, ne korkuluğu? Sen ne dediğinin fakında mısın?
içinde öldü. Süvari atının başına oturup ağlamaya başladı. Çinli Beninle dalga mı geçiyorsun sen?"
elini omzuna koydu: "Bak ayaklarım dönüşmeye başladı bile. "
26 KAFKAOKUR
Sayı 1 1 Öykü
Süvari, Çinlinin ayaklarına baktığında gözlerine inanamadı. Ger "Peki, o çiftçi neden armut ağacı olmuş?"
çekten de ayakları yere saplanmış iki sopaya dönüşmüştü ama "Yani ne bileyim? Cezalandırılmış işte. Ya nefret ettiğin şeye
dizlerinden yukarısı hala insandı. dönüşürsün zamanla ya da acılarına . Haksız mıyım?"
"Bir Çin atasözü böyle der ha?"
"Bu ne böyle? Bana da mı böyle olacak?" "Boş ver atasözlerini. Bir sigara yakıp ağzıma versene korkuluk
"Evet, senin lanetin de bu." olana kadar içerim ben onu."
"Kimin laneti bu?"
"Uzun zaman önce yaşamış bir çiftçinin laneti . Sınır komşusu Süvari iki sigara yakıp birini Çinlinin ağzına tutuşturdu. Çinli
olan çiftçi mahsullerine gölge yaptığını düşündüğü için sınırda keyifle sigarasını tüttürmeye başladı ama sigarasını bitiremeden
duran armudu kesmiş. Bizim çiftçi de onu öldürmek için bir gece tamamen korkuluk oldu. Kısa bir süre içerisinde ise yüzü iki kat
bu tarlaya gelip buğdaylann arasına jilet tohumları ekmeye baş çirkinleşti, tabi dudağında sigaravari bir buğday sapıyla.
lamış . Ama en sonunda yanlış yerden başladığı için her tarafa ji
let tohumu ekince ortada kalmış. Ve arda tek başına çıldırmış." Güneş batmadan hemen önce ise süvari sarı buğday sap
"O da korkuluk mu olmuş?" larından saçları olan, genç bir kıza dönüştü. Çirkin Çinli korkuluk
"Hayır. O, işte şu ortadaki armut ağacına dönüşmüş." ile güzel genç kız korkuluk, buğday tarlasını bir çekirge sürüsü
talan edene kadar, ovanın ortasında karşılıklı durdular.
Süvari armut ağacına dönüp uzunca bir süre izledi . Güneş ova
nın ucundaki sıra dağlara yaklaşmaya başlamıştı. Oldukça dar
bir açıyla yeryüzüne vuran güneş ışınları başaklardan sekip göz
lerinde patlıyordu. Artık ilk heyecanı üzerinden atmış, sesi nor
male dönmüştü.
KAFKAOKUR 27
1 Sylvia Plath
Sırca Fanusta Bir Kelebek
'
sayı 1
Sylvia Plath, başarıyla dolu bir başarısızlık öyküsü. Küçük yaşta başarmaksa doymuyordu. Onun için hep olunabilecek bir üst
fark edilen yeteneği ve yazdığı şiirler. Katıldığı her yarışmada onu nokta vardı. Buna çabalıyordu. Ama aynı anda her şeye yete
birinciliğe götüren o anlamlı dizeler ve kelimeler üzerinde kur mezdi. Yetemiyordu, olmak istediklerinin hepsini olamıyordu,
duğu inanılmaz hakimiyet. Fakat anlam verilemeyen bir bunalım. bundandı kendini sırça fanusunun içinde kısıtlanmış hissetmesi.
Otuz yaşına kadar her on yılda bir denediği intiharlar ve üçüncü Bu fanusun içinde yaşadığı ekşimiş olarak tanımladığı hayatında
sünde ulaştığı amacı. İşte tüm bunlar Amerikalı şairin hayatını ö eşini de başarılan kadar çok seviyordu. Ayrıldıklarında daha ağır
zetliyor. bunalımlar yaşayacak kadar çok. Ayrıldıktan sonra Plath her şe
yin farkındaydı. İçinde bulunduğu durum nefes almasını engel
Başan tutkunu birisi Plath. ' Başansızlık' kelimesi yer almamış liyor ve onu bambaşka düşüncelere sürüklüyordu. Yalnız kalma
onun aleminde. Hep en iyisini istemiş, nitekim en iyi şiirleri yazıp ması gerektiğini biliyordu. Yalnız kalmamak için arkadaşına gitti,
birincilikler edinmiş. Her dizesinde, her sözünde büyük beğeniler bir süre orada kalmak iyi gelecekti, buna inanıyordu. Çocuk
toplamış. Fakat başanya bağımlı her insan gibi o da hırsına ye lanyla da ilgilenebilecek bir durumda olmadığını düşünen Plath
nilmiş ve onlarca usta şairle yanşıyor olma düşüncesi onu buna için arkadaşı Jilian iyi bir seçenekti. Burada rahat ve sakindi.
lıma iten başlıca nedenlerden olmuş. Ama o inatla fazlasını iste Uzun zamandır aradığı sessizce düşünme vaktini de bu evde
miş, elde edemeyeceğini bile bile kendini türlü pozisyonlarda buldu. Fakat burada fazla kalamazdı, biliyordu. Sırça fanusa geri
düşlemiş. Örneğin bir kitabında şöyle der: dönme vakti gelmişti. Plath'in gitme karan arkadaşını memnun
etmese de bir şey söyleyemedi. Aslında söylenebilecek onlarca
" İstediğim bütün kitaplan okuyamam, olmak istediğim bütün söz vardı ve yıllarca bunun pişmanlığını yaşadı .
insanlar olamam ve istediğim hayatlan süremem . . . İstediğim bü
tün becerileri edinemem, öyleyse ne istiyorum? Yaşamak ve ha Plath iyi değildi. B i r yandan hırsı, b i r yandan eşi tarafından baş
yatta olabilecek bütün zihinsel ve fiziksel deneyimlerin bütün kası uğruna terk edilme duygusu, sorumluluklan, kurtulamadığı
renklerini, tonlarını yaşamak ve duyumsamak istiyorum ve ber bunalımı . . . Sırça fanusunun içinde boğuluyordu. Düşen incirlere,
bat bir şekilde kısıtlıyım." onu yıpratan hırs ve düşüncelere daha fazla dayanamayacağını
anladığı bir gece çocuklarının odasına süt ve bisküvi bırakıp
Bu sözlerde bahsettiği, kısıtlı kaldığı hayatını bir incir ağacına başını gaz fınnına sokarak intihar etti, anne Plath.
benzetip ayn anlamlar yüklemiş. "Her dalın ucunda tombul, mor
bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağınyor'' deyip incirlerden Plath'in öyküsü ölüm üzerine kurulu gibi gözükse de, geride
her birini hayatıyla eşleştirmiş. Eş, mutlu bir yuva, çocuklar, ünlü bıraktıklan, hayatı, şiirleri bize hep Plath'in ölüm isteğini anlatsa
bir ozan, parlak bir profesör, şaşırtıcı bir editör ve daha ne olduk da, güncesinde o bunu yalanlıyordu.
larını çıkaramadığı onlarca incir. Daha sonra kendini dallann altın
da otururken gördüğünü ve hangi inciri seçeceğine bir türlü ka "Bir öykü oku: Düşün. Yapabilirsin. Dahası, yapmalısın, uyku sı
rar veremediğini söyleyip incirlerin dökülüşünü ve her hayalin el rasında sürekli kaçmamalısın, aynntılan unutmamalısın, sorunları
lerinden kayıp düşüşünü izlemeye başlamış. umursamazlık etmemelisin, kendinle dünya arasında ve bütün
parlak zekalı neşeli kızlar arasında duvar çekmemelisin; lütfen
"Açlıktan ölüyordum. Hepsini ayn ayn istiyordu m incirlerin ama düşün, kurtul bundan. inan, sınırlı benliğinden daha yüce yararlı
birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben bir güce. Tanrım! Tanrım! Tanrım! Neredesin? Seni istiyorum ,
orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya ihtiyacım var: Sana v e sevgiye v e insanlığa inanmaya. Böyle
başlıyor ve birer birer toprağa ayaklanmın dibine düşüyorlardı." kaçmamalısın. Düşünmelisin . . . "
Bu sözlerle elde edemediklerinden ve yetinemediklerinden Diye yazmıştı Plath, verdiği mücadeleyi, yaşadığı ruhsal
duyduğu çaresizliği tanımlıyordu aslında. çöküntüyü çok iyi anlatıyordu. Bu bunalım halinden kurtulmak is
tediği çok belliydi. Ama yapamadı, incirlerin kuruyup dökül
Plath çaresizliği kadar kararsızdı. Bir yanda çok sevdiği eşi ve mesini kaldıramadı . Sylvia Plath ki, o incir ağacının üzerinde, sır
çocukları, bir yanda sahip olmak istediği başanlar. 'Hangisini ça fanusunun içinde ölü bir kelebekti...
seçmeliyim?'i düşünürken geçen zaman ve değişimler. Konu
28 KAFKAOKUR
1 Deneme
Köprüden Geçen Karanfll Kokulu Kadın sayı 1
EKİN GÖKGÖZ
Acıyla okuyorum, bitimsiz bir acıyla annesine sarıldı. Taze toprak kokusu bedenini sarmaladı,
Ağab.eyim benim, kalbim, Attila Jozsef'im sonbahara çalan seyrek saçları gözlerinin nemine değdi ve
Bir çocuğun annesini sevişi gibi soğuk kollarına avuçlarıyla bastırdı.
Seviyorum seni, kederle ve hüzünle " Üşüyor musun? "
" Sorun değil, oğlu m . "
Behçet Aysan - Attila Jozsef'i Okurken Ceketini çıkarıp annesinin omuzlarına geçirdi. Beşiktaş'ın
hararetli cangılı sızım sızım karada alevlenirken uzunca bir süre
Gafur, Kadıköy-Beşiktaş vapurunda annesiyle karşılaştığında karşılıklı sustular. Rüzgar, annesinin yanaklarını ufalıyor, deri
denizi izliyordu. Paslı örtüsünün dinginliğine dalıp giderken ne parçalarını Gafur' un ayak uçlarına savuruyordu. Yere eğilip teker
düşündüğü bilinmez. Neredeyse suya karışıp gidecek gibi teker toparladı ve cebine attı hepsini. Solup giden yüzüne
sarkıyordu küpeşteden. Bakışlarını hiçliğin ortasında bir yere baktığında annesinin olmayan dudaklarıyla ona gülümsediğini
sabitlemiş, uysal akıntının üzerinde görünmez bir yazıyı okumaya fark etti. Yalnız kirpikleri eskisi gibiydi. Gök kubbeye fırlatılmış
çalışır g ibiydi. Belki de mavi örtüyü delip geçmek, altındakini oklar gibi. . . Simsiyah ... Neredeyse nefes alıyorlardı. En azından
görmek istiyordu bakışları. Dedim ya, bilinmez. Annesinin kırçıllı bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu düşündü:
sesini duyduğunda irkildi ve korkuyla başını çevirdi. " Hala çok güzelsin anne. Sen niye öldün ki?"
" Neyin var kuzum öyle? Aşık mı oldun yoksa? " ' ' Başım ağrıyordu oğlum, biliyorsun . ' '
"Anne! Ne işin var senin burada?" "Senin başın hep ağrırdı be anam. Alışmıştım artık."
"İçeride oturuyordum. Az hava alayım dedim, seni gördüm." " Dedim de dinletemedim sana. "
" İyi de ... Daha dün gömdüm ya seni!" " Sürekli kaşlarını çatar da gezerdin. Nereden bilecektim?"
"Son bir kez vapura binmek istedim oğlum. Kötü mü ettim?" " Dedim de... Unut gitsin oğlum, mühim değil."
İki gün önce akşam yemeğinde, deniz havası almak istediğini "Üzgünüm . . . Çay içer misin benimle? Son kez."
söylemişti annesi. Huzursuz hissediyordu kendini. Hatırladı " Fazla vaktim kalmadı ki çocuğ u m . . . Geldik sayı lır artık.
Gafur; umursamamıştı o zaman. Kronik baş ağrıları çeken Beşiktaş'ta bekliyor beni."
annesinin bu durumuna alışmıştı, aynı zamanda bu minyon tipli " Kim bekliyor anne?"
ihtiyarı gezdirmek ona külfetti. "Daha sonra." d iye geçiştirmişti. "Azrail Beyefendi yavrum, dedim ya". "
Daha sonra . . . Ertesi gün. . . Kefe n i n i koyduğu ç u k u ru ' 'Anladım . . . ' '
dolduruyordu toprakla. Koyu mavi gözleri bez parçasının altında, Vapur yanaşırken son kez sarıldılar. Başını okşadığında bir
inatla parıldıyord u . Tü m ağırlığıyla omuzlarına çöktüğünü tutam tütün rengi saç, avuçlarına döküldü. Cebine koydu onları
hissetmişti bakışlarının. Sorgular gibiydiler. Nasıl da soluksuz da, yanak parçalarının yanına. Annesi alnında kuru bir öpücük
sallamıştı küreği, bir an önce kaçıp gitmek istemişti oradan. bırakarak arkasını döndü ve usulca süzüldü güverteden.
Teninden süzülen karanfil kokusu yitene dek bocalamıştı yer Ayaklarının çamuru, tahta döşemede silik izler bırakmıştı. Gafur,
altını, anasının üzerine. Küreğin sapı, parmaklarında eriyene bıkkın adımlarla izleri takip ederek indi vapurdan. Kıyıda, günah
dek... Şimdi, o koku, senelerdir alışık olduğu samimiyetiyle kadar karan lık cübbesinin altında yükselen Azrail, kemikli
dikiliyordu başında. parmaklarını uzatmış bekliyordu. Annesi yanına gelince, el ele
" Nasıl çıktın ana sen mezarından?" tutuşup insan kalabalığına doğru uzaklaşırlarken arkalarından
"Son dileğimi diledim oğlum. Biliyorsun, ne zamandır istiyordum seslendi:
denizi koklamak. Sağ olsun, pek bir saygılı, pek bir hürmetli "Anne!"
analara karşı." Annesi duraksayıp Azrail'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra
" Ki m o anne?" başını çevirip içli tebessümünü yerleştirdi yeniden, artık
"Azrail Beyefendi, yavrum . Meraklanma sen . . . "
tamamen yok olan d udaklarına:
Bunları söylerken çenesinin altında sallanan bir kurtçuğu " Hadi oğlum, evine dön sen. "
çekip denize fırlattı. Kül rengi suretinden kıvrılan minik bir yılan
bacaklarından kayıp Gafu r'a doğru ilerlerken başını ezip
30 KAFKAOKUR
Whiskas sonrası Suikast.
DOGA DUYMAZ Öykü
KAFKAOKUR 31
" Oğlum" diyor bana ama ben onu anne olarak görmüyorum. "Şişt" dedim "bir bakar mısın birader? " Baktı. Gözleri kıpkırmızı.
Sonuçta benim annemi mercedes marka simsiyah camları olan Saydam, garip bir mahluktu.
bir araba ezdi . Ezen insanı da göremedim. Bu yüzden tüm " Buyur" dedi " ne vardı?" Patimle L.a'cet hiç açılmamış tavşan etli
insanlardan nefret etmeyi seçmiştim. Fakat o kızı gördüğüm an konserveyi önüne doğru yuvarladım.
tek bir insana tahammül edebileceğimi fark ettim. Kızın " Bunun dışında" dedim " sana verebilecek bir şeyim yok"
bembeyaz teni var. Sanırsınız ölü. Böyle saçını uzatınca bazen " Niçin?" diye sordu.
koltuktayken o, yanına uzanıyorum. Saçları uzun kulaklarıma " Çocuğu çarpacaksın" dedim.
değiyor. Ben ölüyor gibi oluyorum o esnada. Çocuk mu?. " Tamam" dedi "zaten kıza aşığım ben. "
Çocuk aptalın teki gerçekten. Daktilosu var. Ara sıra başına İ l k duyduğumda girdiğim şok ile beş saniye sonra yitirdiğim akıl
geçip çatçat bir şeyler yazıyor. Sonra kıza gösteriyor kağıdı. Kız sağlığımı on dakika kadar sessiz kalarak geri kazandım.
gülümsüyor. Beraber odaya geçiyorlar. Tabi geçmeden ışığı Düşündüm ondan sonra. Hangisiyle uğraşmak daha kolay olur.
kapatıyorlar. Koskoca salonda tek başıma kalıyorum. Ağladığımı Ama kız sonuçta şuan çocuğu seviyordu.
bilmiyor kimse. Arada bir aklıma o beni sevmeyen kara kedi "Anlaştık" dedim. Odaya geçtik.
geliyor. Patimle tüylerim i çekiyorum. Uğursuzluk d iye. Çift kişilik yatakta, bu gerizekalı, üç harfli arkadaş, ben ve kızın
kokusu dışında başka hiçbir mahluk yoktu. " Nasıl yapacağız"
Çocuğu öldürmeye çalışıyorum. Olmuyor bir türlü. Geçen d iye sordum.
mesela balkondayken kapı aralığından sızıp üstüne atladım. "Gircem içine işte abi" dedi "sonra gözlerimi yumacağım, çocuk
Beraber düşelim, o da ölsün ben de öleyim, kız tek başına beş saniye sonra şuurunu yitirecek."
yaşayıp gitsin dedim içimden. Olmadı. Önce kucağına aldı. "tamam " dedim "güzel plan " .
Sonra gülümseyip beni içeri yolladı. Nefret ettiğin şahsın Birden gözlerini kapattı ü ç harfli mahluk. Ben olayın dehşetini
gösterdiği babacan tavır dışında tiksinç gelen bir şey yok şu birebir yaşıyordum. Korkuyordum ama çaktırmıyordum.
koduğumun dünyasında bana. Sevgi ile sahiplenmek arasındaki Bir şey oldu birden. Çocuktan garip bir ses geldi. İçimden
o ince çizgi yüzünden matematik hakkında bile fikir sahibi olmuş sayıyordum saniyeleri
bulunuyorum. "bir. .iki .. üç"
Bir ses daha geldi sonra. Cin birden çıktı içinden.
"Aşk, japon yapıştırıcısının kırılması gibi bir şey olsa gerek." " Noldu lan" dedim
Kız yatakta sızdı mı hemen üstüne atlıyorum. Uyku sersemiyken " Dua okuyor abi" dedi " bu şartlar altında çarpamam bunu."
o, saçlarını kokluyorum . Uzun burnumu yüzüne sürüyorum. " Ne duası lan" dedim.
Gülümsüyor. " Felak, Nasr" dedi.
" Yok ya" dedim " bu dallama bilmiyordur onları. Yanlış
Bunlar yaşamımdan notlardı. Çocuğu öldürmek için plan duymuşundur. "
yapmaya karar verdim. Duvarda dekor olarak kullandıkları tüfeği " Ben kaçtım abi" dedi ve yavaşça kayboldu. Yine başarısız
düşürmek a planımdı. Yapamadım. Zıplayınca bile gıdım olmuştum.
erişemiyorum oraya. B planı olarak suyumu döktüm. Belki kayar,
kafası yarılır, ölür diye. Geldi, bir havlu aldı, sildi sonra bir şaplak "Aşk Hindistan 'da inek sütü içmek gibi bir şey. Zor ve imkansız."
attı popoma.
Geçen gün bir şey oldu. Bunlar kavga etti. O gece koltukta yattı
"- Bir daha yaparsan" dedi " atarım seni camdan." çocuk. Bütün bileklerini, ayaklarını, ayak ve el parmaklarını
" at" dedim lan " at beni camdan, sen de kurtul ben de." Bir ısırdım durdum. Uyutmadım ibneyi. Bu çocuğu normal şartlarda
daha döktüm sonra suyu. Yine temizledi . Gözlerimi yumup yere da tanısam sevmezdim. Niye bilmiyorum. Birini sevmeyince
uzandı m . Kucağına alıp camdan atmasını bekledim.Yapmadı. sevemiyorsun işte. Mevzu bu kadar basit. Bir insana sempati
Plan gerekiyordu bana. Değişik ve kusursuz bir plan.. beslemeyince empati de kuramıyorsun. Onun yerinde olsam
napardım diye hiç düşünmedim bu yüzden.
Kız cumaları erkenden okula gidiyor. Çocukla başbaşa kalıyoruz.
Kafamı Le'cat kutusuna sokmuş piğizlenirken bir şey geldi Bu puşt. Bu maloz. Beni her ay veterinere götürüyor. Tırnaklanm ı
a k l ı m a. . B iz doğamız gereği ü ç harfli lerle yakın i l işki ler kestiriyor. Aşı yaptırıyor. Sonra kandıracak ya, benim gön lümü
içerisindeydik. Onların evde ara sıra dolaşan bir üç harfli vardı. alıcak hani. Bir kuzu etli whiskas alıyor. Eve dönünce koyuyor
Ondan yardım istedim. burnumun dibine. Ben de malım ya. Kanıyorum her seferinde.
32 KAFKAOKUR
Asıl bomba şimdi geliyor. Sevdiğim kadın beni haftaya bugün çocuğun kucağında boş boş gökyüzündeki kuşlara bakıyordum
kısırlaştırmaya götürecekmiş. güya, kız çocuğa keskin keskin bakıyor
ve "dikkat et bak düşmesin" diyordu.
İlk bilmiyordum kısırlaştırmanın ne olduğunu. Biraz araştırma
yaptım. Çocuğum olmayacak yani. Mevzu bu değil ama. Mevzu Üçüncü katın balkonundan atlasam en fazla iki canım gider d iye
deliler gibi sevdiğim kızın benim soyuma, sopuma kastetmesi. düşünmüştüm. Bir anda hızlı bir hamleyle yere atladım, en son
Gogol gibi, "Tann 'nın emri ile şu tuhaf kahramanlarımla sürüp düşmeden ağaca tutunacak gibi olsam da her nesneyi ıskalayıp
giden koca hayatı, çim ile kaldırım arasında bir yere kapaklandım. Acaip korkmuş
herkesi n göreb i l ece ğ i a l ay ve k i m se n i n göremeyeceği gibi yapıp çöp kutusunun oraya saklandı m . Hem kavga
gözyaşlanyla daha ne kadar seyredeceğim?" diye soruyorum ediyorlar, birbirlerini kınyorlar hem de beni geri çağırmaya
kendime. Cevap bulamıyorum. çalışıyorlar. Kız "oğlum gel hadi bakayım " deyip whiskas kutusu
ile kaşığı birbirine vurunca istemsiz çıkmak zorunda kaldım.
"Suskunluk en büyük barikattır insanın kendine kurduğu ve Fakat ayağım kasten sekiyordu. Eve döndük. Kız çocuğu kovdu.
Bakunin'in de söylediği gibi Barikat kurmak bir sanat eseridir. "Git bir daha gelme" dedi. Bir hafta küs kaldılar. Akşam kızın
İçimde dağılan Sovyetler Birliği'nden dirilen yazarlar mı, yoksa gözlerinin içine bakıyorken masanın orada. Hıçkıra hıçkıra
yazarlık okuyan bu puşt mu daha dokunaklı cümleler biliyor ağlamaya başladı.
karar veremiyordum. Çünkü bana göre, "asıl yazıda salt mevzu
yöresel kalp iğnelemesidir." "Hamileyim " dedi." daha bir kediye sahip çıkamıyor gerizekalı?
" Yutkunup içime yirmi yıl birden yaşlandım. " " Nasıl lan
Yani, benim sanat anlayışım azcık küfürbazdır abiler. Ne gerizekalı, ben seni hayvanlar gibi sevdim. Onu öldürmek için üç
Bakunin, ne Gogol, ne de bu salak dallama hiçbir şey harflilerle bile arkadaş oldum. Aylarım, yıllarım suikast planı
yazmamıştı, kırık bir kalp ile ne kadar yaşanabileceğine dair. yaparak geçti. Tüm Rus yazarlar, tüm Orhan Gencebay şarkı
Oturup kapı girişlerine, iki patimle kendi çenemi destekliyordum. sözleri, tüm ikinci yeni kadrosunun şiirlerini, yani yara bandından
Aylardan Temmuz'du ve hava çok yarayı seven herkesin sevdiği her şeyi sevdim istemsizce. "
"cehennem buradan daha soğuktur herhal dedirten cinstendi." d iyemediğim için iki ü ç kere üst üste m iyavlamayı tercih ettim .
Düşündüm ki kız beni sevmese de olurdu. Çocuğu öldürmek Günlerce düşündüm. Kendimden nefret ettim sonra. İki, üç gün
yeterliydi benim için. Çocuk gerçekten manyağın teki. Bu kızı kadar ne yediğim ıslak mama, ıslak mamaydı ne de fare
haketmiyor. Geçen gün kızla kavga ettiler, küçük bir sürtüşme. oyuncaklarının peşinde koşturuşum heyecanlandırıyordu beni.
Çocuk dedi ki kıza • önce kendi kafama sıkanm, sonra senin." Üçümüz için de en iyi olan şey hiçbir şey yapmamaktı. Çocuk
geldi, kız hamile olduğunu söyledi . Barıştılar.
Bilimsel olarak böyle bir şey mümkün değil.Nasıl bir manyağı O gece sabaha kadar Natiorıal Geographic'te kedi belgeseli
öldürmeye çalıştığımı anlayın diye söyledim. izledim. Uyukluyordum. Kulağıma bir fısıltı halinde sızıyordu
O gece kendi duygu birikimimi toparlamaya verdim. televizyondan atalanmızın tarihi. .. " Eski Mısır'da kediler her şeyin
"Aşk bana göre gündüz öten bir ateşböceğiydi . Gerçek aynlık üç en iyisine layıktı. Öyle ki, bronzdan kedi heykelciklerinin
numara asker tıraşı değilse ben de insanlığa dair bir şey kulaklarına altın küpeler takılır, gözleri kristal taşla süslenirdi.
bilmiyordum. Bizde herkesin dedesi biraz Mısırlıdır abiter.. Yani Çünkü kedi tannçalar Güneş Tannsı Ra'nın gözleriydi . Ra onlar
piramitte kaybolmayışımızın yanında dinamit gibi yüreğimiz var." aracılığıyla iyiliği ve kötülüğü görürdü." d iyordu tok bir ses.
Aylar geçiyordu. Her şey hakkında bir fikrim vardı. Tek bir şey Bir an gözlerim i açıp kendime fısıldad ı m . " Ulan Beckett" dedim
dışında. Çocuğu nasıl öldürecektim. Acaba duygusal bir " nereden nereye. "
cinayet aslının yerini tutar mıydı?
Uyumaya devam ettim sonra. Kalbimi görünmez bir araba ezip
Denemek için çocuğun kıza " bak ne kadar da sevgi dolu bir geçmişti sanki.
insan ı m " gösterisinde bulunmak için beni kucağına alıp balkona
çıktığı sırada, bu korku dolu, öd sıçırtan fikrimi eyleme
geçirmeye karar verd i m . Üçümüz de balkondaydık. Ben
KAFKAOKUR 33
1 Deneme
Kadın Olmak sayı 1
HAVVA KURTIEKİN
Ters giden bir şeyler olduğu belliydi, Ay'ın yuvarlak çehresinin alanda yetenekleriyle büyük başarılar kazandı. Ve kadınların
hüzünlü bakışlarında. . . ahlakını bozduğu ileri sürülerek kendisine karşı konularak
Tann'nın onlar için çizdiği çizgiler bölük pörçük kelimelerle yerle çıkarılan yargılama kararını bertaraf ederkenki yürekliliğini hangi
bir edilmeye çalışılıyordu. tarih göz ardı edebilir ki? Cinsiyetini açıklamak zorunda kalan
Güçlü bir ezgiyle diriliyorum yine. llık bir çöl rüzgarı tadında esen Agnodice yargılama kararını bitirmesine rağmen, erkeklerin katı
" Holy Holy" şarkısı damlıyor dil ime inceden . . . Minik bir kız bede yasaları tarafından uzmanlık alanları kısıtlanmıştır maalesef. Ve
nine bürünüyorum, cinsiyetin zincirlere vurduğu geceyi hiç aldırış bu olayın tek nedeni ' kadın' olmasıydı . . . Ne kadar acı olsa da bu
Ve yine damlıyor sözcükler ağzımdan. "Holy Holy" . . . Ü n l ü Blacwell Adası kadın hapishanesine yolculuk ediyorum bir
Belki de h i ç anımsayamayacaktım diğer sözcüklerini şarkının an . . .
ahengini istila ederken. Bu istiladan her defasında kendimden 1 887!
yarım çıkarken 'Tanrının mor şeyleri biz görelim diye yarattığ ı ' İnsanlık dışı yaşam koşullarının var olduğu cehennem . . .
düşüncesi kişisel b i r burukluğun ö n plana çıkmasına Kadınların çığlıklarına turnusol kağıdını bandıran Nellie
yardımcı oluyordu yine . . . Siy. . .
Alice WALKER'i düşünüyorum aniden. lrkçılığa karşı Renk değişimini dünyanın görmesini istercesine
en büyük man ifesto o l a rak ka b u l ed i l e n 'Bu dünyada haykırıyordu! Hayatını antidemokratik adımları
' Renklerden Mor'un yaratıcısı.
kodm olmaktan daha kınamak ve protesto etmek için şekillendiren
ünlü yazar. . .
H ayata kapatırken bir ışığ ı n ı penceren i n ,
zor bir şey varsa, o do
Bu kez çığlıklara sözcükleriyle hayat vermiş
direnişini sırtlamayı görev edinen Walker doldu siyah bir kadın ve bu yasal olmayan işkenceye kapalı gözleri
ruyor odamın boşluklarını. ' Bu dünyada kadın ol olmakttrl' açmayı başarmıştır!
maktan daha zor bir şey varsa, o da siyah bir kad ın Rüzgar şaşırdı!
olmaktır! 'sözcüklerini halkın diline pelesenk etmeyi
Artık kapıları ardına kadar aralama zamanı geldi.
başaran Walker...
Yaşamsal eğrilerin acılarını göğüsleyen günahın kızları!
Erkek egemen bir dünyada, içinde yaşadıkları toplumların değer
Hiçbir şekilde sonuçlanamayan şehvet duygusunun salyaları
yargılarına öznel veya nesnel baskılarına boyun eğmeyen, eşit
minik bedenlere damlarken medya reklamları es geçmiyordu!
olmayan koşullara karşın öne çıkan koca yürekler. . .
Şaşıran ve konileşen d uygular görsel sonuçları yıldıracak bir
sistem çöküşüne ne zaman son verecek?
Kadınlarımız . . . Cellat ilmiğini boynuna geçireceği gün emekçilerin, en yüce
emektarların yaşlarıyla doldurduğu gözlerini kısarak bakacağı
Eşitsizliğin tarihinden bir ışık daha vuruyor gözlere Agnodice gün, çalınacak evrenin kapısı!
tarafından. MÖ 4.yy. da söz konusu eşitsizliğin en bariz ve en Ve Rengin Soysal'dan son sözcükleri yaşatmak istiyorum:
tarihsel örneği olan Agnodice . . . Onlar ne kadar kırılgan ve ne kadar kuwetli insanlar. . .
İdealistliği nden ödün vermeyen Agnodice, Heraphilus'un Kırılgan olduğu için kuwetli. . .
derslerine girebilmek için erkek kılığına girmeyi göze alan ve
bunu böyle sürdürerek jinekoloji alanında kendini uzmanlaştıran
Kuwetli olduğu için kırılgan! '
geçmişin silueti ! O, diğer hekimlerin de pek hoşlanmadığı bu
34 KAFKAOKUR
1 Şiir
Ters Acı
sayı 1
EMİN ÜNLÜ
KAFKAOKUR 3 5
1 Şiir
Soledod
Sayı 1
CENGİZHAN GENÇ
Dilek ve Furkan için
Soledad, sayıklıyorum
sararıyorum
susuyorum
36 KAFKAOKUR
1 Cemal Süreya
Sıradışılığın Şairi CEMAL SÜREYA sayı 1
YUNUS ÜNSAL
Kelimeleri dans ettiren şair 1 931 'de Erzincan'da açar dünyaya mayan bir uzantısıdır sanki. Bu göçerlik şiirini besleyen en önem
gözlerini. Babası Hüseyin Bey nakliyecilikle uğraşmaktadır, bir li temalardan biridir doğal olarak.
gün Erzincan 'ın Karatuş Köyü'ne düşer yolu, görür görmez aşık
olur Gülbeyaz'a, Gülbeyaz'da ona. "Bir sabah ağabeyi Memo " . . . Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
'yla birlikte kaçmrfar kızı. Böylece Gülbeyaz, Karatuş Köyü'nden Şu son dönemecini de aşınca gecenin
Erzincan 'daki büyük bir eve gelin gelir. "l İşte böyle bir aşkın ilk Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
çocuğu olarak dünyaya gelir Cemalettin Seber, bizim bildiğimiz Bu ağartı ancak yürekle karşı/aşabilir
ismiyle Cemal Süreya. "Ailem güzel bir aileydi. Amcam okurdu. Bütün iş arda işte, oradan usturuplu geçmesini bil
Babam okumayı sevmezdi, ama konuşmayı severdi. Konuşmayı Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
çok seven bir ailenin çocuğuyum. " diyerek bahseder ailesinden. Ve balyozla vursalar mısralarına
Soylu bir demir sesi yükselir
1 930' da başlayarak 1 938' e kadar devam eden Dersim Soylu büyük ve mavi bir demir sesi
olaylan sırasında Cemal Süreya'nın büyük amcası Memo için Ellerim gece yatısına çağnlmış
sürgün kararı çıkar. Ailesine büyük bağlılık duyan babası Hüse Ve
yin Seber, ağabeyini yalnız bırakmak istemez. Böylece geniş ai Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi
le Erzincan'dan yola çıkarak Bilecik'e sürgün edilir. Cemal Süre Yüzüm giyotine abone"3
ya, ikinci eşi Zuhal Tekkanat'a yazdığı bir mektubunda bu sürgün
yolculuğundan şöyle bahseder: "Bizi bir kamyona doldurdular. Yers i z l i ğ i yer ed i n i r ş a i r. Kafka ' n ı n bir aforizmas ı n d a
Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erte yük vagonuna doldur belirttiği "benim demirleyeceğim yer burası değil" düşüncesini,
dular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi kö şiirin sonunda Kafka'ya gönderme yaparak adeta içselleştirir. Bu
pekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, açıdan Kafka ve Süreya, paydaştır denilebilir.
polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor
belki. Anam sürgünde öldü, babam sürgünde öldü"2 31 Temmuz 1 965 yılında memuriyetten istifa eden Cemal
Süreya Papirüs dergisini çıkartır. Memuriyetten istifasının Papi
Annesini henüz 7 yaşında kaybeder Süreya. İlerde bir şiirinde rüs'ü çıkarmakla bir ilgisinin olmadığını söyler. Memuriyetten çok
sevdiği kadına "Annem çok küçükken öldü/ Beni öp sonra doğur sıkılmış ve bunalmıştır. istifa kararını böyle bir psikoloji içerisinde
beni. " diyerek seslenecektir. Annesinin ölümü üzerine babası, ai verdiğini, üzerinde çok düşünmediğini ve bunun kendisi için
lenin Bilecik'te zorunlu ikamet süresinin henüz bitmemesine rağ "çok ağır bir yenilgi" olduğunu yıllar sonra şöyle ifade eder:
men, Cemal'i ilkokulu okuması için İstanbul'a küçük amcasının
ve halasının yanına gönderir. Bir süre sonra bu durumun dikkat "Papirüs yıllarında kendime nasıl güveniyordum! Emekliliğe bile
çekmediğini fark eden babasının da, yerleşmek için İstanbul'a inanmıyordum. Küçük adamlann işiydi emeklilik. Beş param
gitmesiyle işler de{ıişir. Ailenin ızinsiz olarak Bilecik'ten aynlışı altı olmadığı halde, istesem çok kazanmm sanısındaydım. Beş yüz
ay içinde fark edilir. liraya gereksinimim varsa, beş yüz liralık çalışıyordum. O arada
Emekli Sandığı'ndaki on yıllık keseneklerimi de çekip yedim: 3656
Aile 1 942 yılında tekrar Bilecik'e yollanır. İlkokulu ve ortaoku lira. 1 9 71, benim için mali yönden de tam bir yıkım oldu. Yeniden
lu Bilecik'te tamamlayan Sür ya l iseyi okumak için 1 947 yılında memurluğa dönmek zorunda kaldım. Bu benim için çok ağır bir
yatılı olarak Haydarp n L is sı'ne girer. Liseyi öğrenimini tamam yenilgiydi. " 4
ladıktan sonra,1 950 yılımh Mülkiye'nin İktisat ve Maliye Bölü-
mü'ne kaydını yaptırır. Anknra'da geçirdiği üniversite dönemi Cemal Süreya için "şiir" neydi? Bu soruya cevap bulmak
sırasında, kültürel v d hı lıayatını zenginleştirir. 1 954 yılında istiyorsak, çıkardığı ilk şiir kitabının ismi olan "Üvercinka" kelime-
mezun olur. sinden yola çıkmak en doğrusu olacaktır. G üvercin kanadından
kısaltılarak elde edilmiş bu sözcük, Süreya'nın kelimeleri zor-
Maliye M üfettişi ol n ııı. ll Süreya' nın işinin gerektirdiği laması, yazının en başında belirttiğim gibi adeta kelimeleri dans
gezicilik hali, hayatı boyun ı ırt q len göçerl iğinin peşini bırak-
OK 37
ettirmeye çalışmasının bir sonucudur. Cemal Süreya, Mel i h ". . . Hayatını sarsan binbir andan
Cevdet Anday'ın söylediği gibi: adlannı ytllara
veren yargıç krallar. . .
"
"Şiiri bütün fazlalıklardan kurtarmak istiyor; usun özgürlüğünden Hiçbir şiiri kalmasa bile, bir eylemiyle tarihe geçeceğini söyler
ne güzellikler doğabileceğini gösteriyor." Cemal Süreya. Bu eylem, en yakın dostu Muzaffer Buyrukçu 'yla
beraber gerçekleştirdiği "Özal'a İntihar Çağnsı"dır:
"Kaybedersem soyadımdan bir 'y' harfini atanm."
"Ülkemizi sizden
Diyerek arkadaşıyla iddiaya girmiş ve Süreyya olan soyadını Sizi de kendi özel sıkıntılannızdan
Süreya olarak değiştirmiştir. Kelimelerle oynarken, soyadım da Kurtarmak için
elden geçirmeye tereddüt etmemiştir sıra dışılığın şairi. İşte bu Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla
sıra dışılık, onu ilerde ikinci yeni hareketinin en önemli isimlerin Bir önerimiz var: intihar etmelisiniz!
den biri yapacaktır. Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.
Henüz 23 yaşında Yeditepe Dergisi'nde yayımladığı "Gül" şiiriyle Gelin, halkın önünde,
dikkatleri çeker. Bu şiir, Türk şiirinde çok ciddi bir kopma olarak Üçümüz birlikte intihar edelim
gösterilir. Gülün tam ortasında ağlayan bir şair . . . Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü
Gününü ve saatini siz saptayın
"Gülün tam ortasında ağlıyorum Ülkemiz sizden kurtulsun
Her akşam sokak ortasında öldükçe Biz de bir işe yaramış olalım"
ônümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta Kültür Bakanlığı'nda kültür yayınları danışma kurulu üyeliği, Orta
Beni ayakta tutan gözlerinin Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyel iği ve 25 yılı aşkın Türk
Dil Kurumu Üyeliği'nin yanı sıra çeşitli yayınevlerinde danış
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum manlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik yapar Cemal
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Süreya.
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz Papirüs'ün dışında, Pazar Postası, Yeditepe, Oluşum, Türkiye
Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım Yazılan, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000'
e doğru gibi yayın organlannda yayımladığı çok sayıda yazı ve
Gülü altyorum yüzüme sürüyorum şiiriyle geniş kitlelere ulaşma fırsatı bulan ve Türk Edebiyatı'nda
Her nasılsa sokağa düşmüş kendine doldurulması imkansız bir yer edinen şair, bir hastane
Kolumu kanadımı kınyorum odasında şu mısralarla açar sonsuzluğun kapısını:
Bir kan oluyor bir ktyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir Çingene"5 "Ölüyorum Tannm
Bu da oldu işte
Samimidir şair, samimiyetten beslenir. Karanlık zamanlar yaşa Her ölüm erken ölümdür
mıştır, bu yüzden ışığı açmayı görev, aydınlığı yol edinir. Aydın ve Biliyorum Tannm.
demokrat geçinenlerin ucuzlaştırdığı bir ortamda, el etek öpme Ama, aynca aldığın şu hayat
den, taviz vermeden dimdik durmayı seçer. 1 975 yılında Darp Fena değildir
hane müdürüyken, görevinden alınır. Yeni göreve gelen Milliyetçi Üstü kalsın. . . "7
Cephe hükümetinin Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon, siyasi
fikirleri nedeniyle Süreya'yı görevden almayı kafasına ko
yar. Ergenekon bu niyeti için darphaneye bir teftiş düzenlese de
ne bir açık, ne de eksik bulamaz. Ama Süreya yine de görevden
alınır. Gerekçe ise, teftiş sırasında darphane binasının pis olması
dır. Süreya ise görevden alınma yazısına, "Darphane binası, tarihi Numaralandınlmış metinler için
son şeyler bölümüne bakınız.
boyunca yalnızca 2 saat kirlenmiştir, o da bakan beyin ziyaretleri
nedeniyle"6 diye karşılık verir.
38 KAFKAOKUR
Fil istin seyahati yeniden gü ndeme Bu yanıt, bir önceki sorunun yan ıtını
Kücük bir Kafka smavı
,
gelmiştir. Hatta oraya yerleşmeyi geçe"r5iz kılmaz.
bile düşünmüştür. Kafka'nın
"Kafkaesk" nedir? - En iyisi şöyle yükselmekte olan Siyonizme de Kafka kahramanlarının en çok
demek: Hakkımızda veri lmiş olan, ilgisi vardır, ancak aidiyet nerede olmasını sever? - Yatakta.
ancak kimin verdiğini bilmediğimiz meselesinde kendisine yöneltilen
hükmü yargılama sürecinden önce soruya olumsuz bir yanıt verir: "Ben Eserlerinde neden bu kadar çok
kabullenmek. Sonrasında gelişen yalnızca kendime benzeri m . " hizmetçiye yer vermiştir? - Çünkü
anlaşılmaz dava sürecinde de cellat onlar yatakta yatmaktan da
olarak hükmün yerine getirilmesini hoşlanırlar.
sağlamak.
Kafka'da kaç çeşit karar vardır?
Ya da: Temelinde, detaylar - Her çeşit. Al ınmış kararlar,
hakkında son derece net bilgiler alınmamış kararlar, beraat kararları,
edinmemize rağmen, bütünün ertelenmiş beraat kararları vb.
anlamı n ı n esrarını koruması yatan, Aslına bakarsanız sadece bir tek
modernizmin tuhaflığı. karar vard ır: İdam kararı.
KAFKAOKUR 39
1 Öykü
Akbaba Sayı 1
FRANZ KAFKA
- "Ya?" diye sordum ben. " Peki bunu siz yapar mısınız?"
Ben sırtüstü yıkılırken, onun tüm çukurları dolduran, tüm kıyılardan taşan kanımın içinde kurtuluşsuz boğulup gittiğini görerek
rahatladım.
40 KAFKAOKUR
Son Şeyler
Kafka Okur Fikir Sanat ve Edebiyat Dergisi
Yazı Gönder
2-Curtis, Anthony. (20 1 2). Virginia Woolf.
Bloomsbury ve ötesi (Özge Ça!;jlar Aksoy,
Soledad sf.36
illüstrasyon: AHacTacırısı KapAawoea
Çev.) İstanbul: İletişim, s.223
Yazılarınızı, çizimlerinizi, öneri ve
3-Woolf, Virginia. (20 1 2) . Kendine Ait Bir
görüşlerinizi editor@kafkaokur.com
adresinden bize ulaştırabilirsiniz. Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı Sıradışılığın Şairi CEMAL SÜREYA sf.37
Kedi Yayınevi
ı. Feya Perinçek- Nursel Duruel, Cemal
4-Urgan, Mina. (200 1 ) Virginia Woolf.
Süreya-"Şairin Hayatı Şiire Dahil", Kaynak
İstanbul: YKY s. 48
Gözlem, Yolcu sf.4 5-Woolf, Virginia . (201 2) . Kendine Ait Bir
Yay. İstanbul 1 995, s1 3
2. Cemal Süreya, On üç Günün Mektupları,
illüstrasyon: Nachan Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı
YKY, İstanbul, 1 998 s . 85
Kedi Yayınevi
3. Göcebe [Şiir]
6-lbid.
Ne demiş Kafka? sf.6 7-lbid .
4. Enver Ercan "Güvercin Curnatası-Cemal
Süreya İle Konuşmalar" s.94-95
ı. Journal intime, Gras t s.2Z1 8-lbid .
5. Necati Güngör "Güvercin Curnatası
2. Preparatifs . . . . . 'de «L tıuit cahieris in 9-Urgan, Mina. (200 1 ) Virginia Wool f .
Cemal Süreya İle Konuşmalar" s . 1 69
octavo» s. 1 03 İstanbul: Y K Y s. 53
6 Cemal Süreya, Sevda Sözleri, 1 999
3. Milena'ya Mektuplar, s. 250 18-Woolf, Virginia. (20 1 2) . Kendine Ait Bir
İstanbul, YKY, s . 1 2
4. Journal intime, s.529 Oda (İlknur Özdemir, Çev.) İstanbul: Kırmızı 7 . Cemal Süreya, "Üstü Kalsın", "Sevda
5. Preparatifs .. . ' de " Lettr au p r , " s. Kedi Yayınevi Sözleri" s.302
1 78-9 11-lbid .
6. Journal intime, 1 0 Ekim 1 9 1 1 " Kurumun
hem lehinde, hem aleyhinde . . . bilgıççe bir
yazı yazdım . . . " s. 1 31
Bende Kalın Benimle sf.17
7. Aynı eser, s. 64 ve 1 37 Çizim: Hilal Kosovalı
KAFKAOKUR 41