You are on page 1of 16

Özgür

ALBEMUTH Basın

BİLİM KURGU - 11 / 02

İnsanlığın böyle gelişeceğini iddia edenler var.


Kimbilir belki de doğrudur!

HADİ DEĞİŞTİRELİM!
Geçmiş ve Bugünden Geleceğe Bakış
"BK geleceğin edebiyatıdır"

Philip K. Dick. Albemuth Özgür Radyosu

Çok değil, 25-30 yıl önce aydınlarımız, toplumumuzun geneli gibi, BK'yu (Bilimkurgu) neredeyse hiç
tanımıyordu. Bugün ise aydınlarımız, yine toplumumuz gibi, BK'yu tanıdığını düşünüyor. Oysa medyanın ve
popüler kültürün toplumun bütününe BK olarak sunduğu şeylerin, Albemuth' da anlatmaya çalıştığımız
gerçek BK sanatı ile bir bağını kurmak güç. Toplumu, oluşturulan bu yanlış bilinç.yüzünden eleştirme gibi bir
lüksümüz yok. Ama aydınlarımızın bahsedilen bu anlayışlardan öte yaklaşımlar geliştirmemesi, sadece
piyasa ve medyanın sundukları ile yetinmesi, tuhaf bir görüntü ortaya çıkarıyor.

BK'yu TV' de, sinemada, günlük gazetelerde, popüler dergilerde ve ev sinemalarında bizlere sıkça BK
olarak sunulan, ama BK'nun Uzay Operası olarak adlandırılmış bölümü ve UFO, ruhçuluk gibi BK ile ilgisi
olmayan tüketim ürünleriyle sınırlamanın, aydının araştırıcı, çözümleyici misyonuyla bir bağlantısı olabilir
mi?

Arada bu standart anlayışın biraz ötesine giden yaklaşımlar da söz konusu oluyor, Örneğin bazı aydın-
larımız BK'nun sadece gelecekte bizleri bekleyen felaketler konusunda uyarı ile yetindiğini, bugün yaşanılan
"yabancılaşma" ve "sefaleti" görmezden geldiğini düşünmektedir.

Oysa BK'nun bakış açısı, bu yaklaşım sahiplerinin düşündükleri kadar sığ değildir. BK sadece geleceği
değil, dünü ve bugünü de kendine dert edinir. Fakat, geçmiş ile ilgili yapabileceğimiz bir şey yok. Geçmişi
değiştirebilecek her hangi bir araca sahip değiliz. Bugünü ise, öncelikle ortak, ardından da bireysel çabalar-
la oluşturuyor ve insanlığın tarihini beraberce yazıyoruz. BK yazarları ve BK aktivist gruplarıda bugünü, daha
yaşanır kılmak için emek veriyorlar.

Dün, bugün ve gelecek üçlemesi içinde yönlendirme, değiştirme, geliştirme ve aşma olanağımızın en
güçlü olduğu yer ise gelecektir.

İşte bu nedenle, geleceğe yoğunlaşmak zorundayız. Çünkü değişen toplumlara paralel olarak, sanatsal
üretimler, gereksinimler değişmiştir. Yeni alt ve üst yapı kurumları eski tarzları, türleri ya da alt türleri yık-
mak, değiştirmek dönüştürmek ve yenilerin oluşturmak zorundadır.

Günümüzde yerli yerinde duruyor gibi gözüken edebi tarzları, gelecekteki konumlarına bakarak da gru-
plandırabiliriz. Acaba hangi edebi tarzlar geleceğe doğru evrilecek, hangileri sonlanacaktır ?

Bugünkü anamalcı sistemin aşılması ile gelecekte, tür, alt tür kapsamında ele alınan edebi tarzlar yok
olacak, ortada sadece geleneksel roman ve BK kalacaktır. Geleneksel romanın varlığını sürdürdüğü koşullar
da betimleyicilikle sınırlı kaldığından sıkıcı bulunup, okurunu bulmakta güçlük çekecektir. Korku türü ise, din-
sel, metafizik zorlamaların etkisinin bitmesi ile yok olma durumuyla karşı karşıyadır. Gelecekte bilinmeyen-
den korkmaya değil, onu, aydınlatmaya yönelen bir gerçek karşımızda olacaktır.

Bahsettiğimiz aydınlık gelecekte, fantazyaya kaçma ihtiyacı artık duyulmayacağından şu anki haliyle
fantazya yazını devamını sağlayamayacaktır.

Sevginin, aşkın her türlü yabancılaşmadan, önyargı ve yasaktan kurtulduğu dünyada pembe - beyaz dizi
tarzı popüler aşk edebiyatı da pornografi denilen sektör de yok olacaktır.

Geriye, sadece gelecek rehberi ve insanın bilinmeyenleri aydınlatma güdüsüne cevap verebilen BK
kalacaktır. Bugün BK sanatı dediğimiz merkez, var olan tüm kültürel, sanatsal araçları tıpkı bir kara delik gibi
içine katarak büyümekte, gelecekteki görevine hazırlanmaktadır.

Yukarıda çizdiğimiz tablo, olası bir aydınlık gelecek ihtimalinden yola çıkmıştır, gelecek için "olumluya,
aydınlığa, gelişmeye her zaman açıktır" diye kesin şart öne sürülemez.

-2-
Bir ütopya gerçekleşecekse, bu durağan olmayan, sürekli evrimsel ve devrimsel olarak gelişen bir içer-
iğe sahip olmalıdır. Ve bu ideal, aynı zamanda tutarlı, uygulanabilir ve sürdürülebilir olmak da zorundadır.
Bu saydıklarımızdan yoksun bir ütopya idealinin var olabilmesi ve kendini pratikte aşabilmesi mümkün
değildir.

İkinci şık ise, şu anki sitemde yaşamağa başladığımız ve böyle giderse türümüzün toptan imha riskini
de içinde taşıyan büyük bir tehlikedir. Yarının nasıl olacağını bugünden tam olarak kestiremiyoruz. Ama
nasıl olmaması için mücadele etmemiz şart. Dün, bugün ve gelecek adına.

-Kosmosun Kardeşliği Adına


Kosmosta bizden başka düşünen var mı
Var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer meselâ ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki çirkindir bizden
karıncaya benzer meselâ ama traktörden iri
belki de kapı gıcırtısına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzerler
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
Söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmaya geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Koko-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler adına
"yarin yanağından gayrı heryerde her şeyde
hep beraber"

diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına
1961
Nazım Hikmet RAN

Pratik Ütopyalar Tarihinden


Ak bir karanfil gibi çatlayıp da çekirdek Kazıcılar
Atom bahçelerine yürüyünce aydınlık,
1949' da Londra'nın St George' s tepesini işgal ederek,
Yalnız meraklıları değil, bütün insanlık ekip biçmeye başlayan köylülerin yönettiği hareketin
Şiirin aynasında kendini seyredecek ismidir. Bu hareketin fikirsel önderliğini "Yeni Dürüstlük
Yasası" bröşürünü ve "Özgürlük Yasası" kitabını yazan
Aralık 1959 Gerrard Winsteyley'di. Toprak ortak mülk kabul edilmesi
N. H. RAN üzerine şekillenen bu pratik ütopya hareketi, demokratik
seçim talebinin altını çizer. Kazıcılar hareketi de egemen-
lerce zorla bastırılmıştır.

-3-
Yayın Dünyasından BK'sal Haberler
90'lı yılların ortasında Türkiye'de çeviri kitap basımı açısından bir BK Rönesansı başladığını bildirmiştik.
Bu çıkış 50'li yıllardaki Çağlayan, 70'li yıllardaki Okat ve 80'li yıllardaki Baskan BK serilerini, eser sayısı ve
etki gücü açısından aşan bir içeriğe sahipti.

Bu atılımın başlatıcısı olarak Metis ve Kavram yayınevleri öne çıktı. Ardlarından gelen Sarmal,
Altıkırkbeş, İletişim, İthaki başta olmak üzere birçok yayınevi benzer bir yolu izlemişti. Bugün baktığımızda
Kavram yayınları artık kitap yayınlamıyor, Sarmal yayınları ise uzun süreli bir suskunluğa girdi.

İletişim yayınları son olarak Eylül 2002'de yayınladığı "Fiyasko" romanı ile S. Lem külliyatına devam
ederken, arada Sturgatski kardeşler ve Mehmet Açar'dan birer BK romanı yayınladı. Altıkırkbeş kendi ritmi-
ni bozmadan başta P.K Dick usta olmak üzere BK serisine devam etmekte. Ayrıntı yayınları ise bazen "BK"
bazense "edebiyat" ibaresi ile BK çevirilerine yer vermeye devam ediyor. Yayınevinin 2002'de başlattığı
"Yeraltı Edebiyatı" serisinde Çarpışma, Kozmik Haydutlar, Dövüş Kulübü gibi BK'sal eserlere yer verilmişti
Önümüzdeki günlerde, seriden "Dövüş Kulübü' nün yazarı C. Palahniuk'un "Invincible Monsters" ve "Gösteri
Peygamberi" romanları da çevrilecek.

Kabalcı yayınları Kim Stanley Robinson'un "Kızıl Mars" ı ile BK edebiyatına giriş yaptı. Sel yayıncılık
Velerie Solanas'ın feminist bir ütopya taslağı olan "Erkek Doğrama Manifestosu" nu yayınladı. Kaos yayın-
ları da pratik bir ütopya önerisi olan "Bolo, Bolo" yu okurla buluşturdu. Everest yayınları Amerikan toplumu-
nun aykırı entelektüeli Susan Sontag'ın "Amerika'da" romanını yayınladı. Roman 1876 yılında Amerika'ya
ütopik bir komün kurmak için gelen Polonyalı sanatçı Maryna Zalezowka'nın gerçek yaşam öyküsünden kur-
gulanmış. Everest yayınları ayrıca, Sadık Yemni'nin "Metros" romanı ile BK yayıncılığına adım atacak. S.
Yemni'yi daha önce Metis yayınlarından çıkan polisiye "Amsterdam'ın Gülü" fantastik-korku "Muska" ve "Öte
Yer" romanlarından tanıyoruz.

90'lı yıllardaki atılımın öncülerinden Bülent Somay editörlüğündeki Metis BK dizisi son birkaç yıldır
büyük bir durgunluk içinde. 2000 yılının başından beri diziden çıkan roman sayısı, sadece dört. Metis yayın-
larının basına duyurduğu sonbahar dönemi yayın programında da BK dizisine ait yeni bir romana yer ver-
ilmemiş.

Şu anki durumda 90'ların BK Rönesansını en hareketli şekilde sürdüren yayınevi olarak, İthaki yayınları
öne çıkıyor. Ekim ayı başında yayınlanan A.E. Van Vogt'un "Uzay Tazısı'nın Yolculuğu" romanı ile BK serisi
42. kitaba ulaştı. Van Vogt 40'lı ve 50'li yıların Amerikan BK'sunda etkili olmuş bir isim. Büyük usta P.K. Dick
BK yazmaya başladığı dönemlerde Van Vogt'tan etkilendiğini söyler, çok kısa bir zamanda kendine özgü
evrenini oluşturan P.K.D.'nin Van Vogt ustaya saygısı yaşamının sonuna kadar devam etmiştir.
Hatırlanacağı gibi, şimdiye kadar Çağlayan ve Baskan BK serilerinden birer Van Vogt romanı Türkiyeli
okurla buluşmutu. Çağlayan serisinin üçüncü kitabı olan “Feza Canavarları” adlı kitap bugünlerde yeni
basılmış olan “Uzay Tazısı’nın Yolculuğu” adlı kitabın oldukça eksik bir çevirisiydi. Ayrıca Jules Verne'nin
bütün eserleri dizisi de art arda yapılan aslına uygun çevirilerle büyüyor. İthaki yayınlarını bu kararlı
yayıncılığından dolayı kutlayarak, devam eden çalışmalarının yerli yazarlarımızın BK eserleriyle
çeşitleneceğini umuyoruz.

-4-
ATLAR GÜVERCİNLER VE O GÜZEL İNSANLAR

Asım Seyhan

-Şarabı versene
-Al ama fazla götürme, Para yok şarap da az. Gerçi,yakında ikisine de ihtiyacımız kalmayacak ya.
Güvercinler sağdan soldan yağıyordu sanki. Yoldaki at dışkılarına bir iniyor, bir kalkıyorlardı. Dışkılardan
sindirilmemiş arpa, tohum ve benzeri şeyleri ayıklıyorlardı. Gariptir, alkolikler gibi davranıyorlar ve hayatları
pahasına da olsa o dışkılardan vazgeçmiyorlardı.
-Şuna bak! Minibüs bir güvercini ezdi.
-(Kendi kendine) Midemin içine etti, ama çare yok bundan başka içilebilecek şarap kalmadı. (Diğerine
dönerek) Haaa onlar mı? Onlarınki intihar. Doğrusu benden daha onurlular.Bokun içinden karınlarını doyu-
ruyorlar ama, ölüm her zaman hoş geldi sefa geldi.
-Sen fazla içme istersen, incilerin dökülmeye başladı yerlere.
-Bak bir tane daha ezildi. En ufak bir çabada harcamadı kurtulmak için. At bokunun içinde, bir tek arpa
tanesi uğruna. Al bir yudum.
-(Yüzünde mide bulantısı ve dehşeti ifadesiyle.) Dayanamayacağım gidelim buradan. Bu kaçıncı?
-(Hırıltılı bir sesle kendine söylenir gibi.) Biz kaçıncıyız? Hesabımızı tutan oldu mu?
-Bunun şarap olduğuna emin misin? Tursunol kağıdı gibi oldum.
-Şarap aşk' ın içeceğidir, her ikisinin tadına doyulmazları da vardır, ekşiyip asitleşmişleri de. Her ikis de
sarhoş eder ama, biri güneşten dahi vazgeçebileceğin bir baş ağrısı bırakır geriye, diğeri, kendinden bile
kurtulmak isteyeceğin kalp ağrısı. Biliyor musun? Aşk ince derimizdir, sivrisinek de en ince yerden kan emer.
-Filozoflar için her zaman bir fazla yudum vardır. Çek! (Çaresizce) Bir tane daha ezildi!.
-Onların hepsi kahin. Sonumuzu müjdeliyorlar.
-Ne? Anlamadım.
Geçmişten bir şeyler anımsamaya çalışıyorlardı. Tatlı birkaç kırıntı yeterdi onlara ama…
şehir hatları vapurları, sahildeki eğlence yerleri, sinemalar, kitapçılar, üstü asmayla örtülü baharat koku-
lu çarşılar.
Sigaralarından birer nefes çekip, havaya boca ettiler dumanı. Küçücük bir sis oluştu gözlerinin önünde.
Geçmişin güzel yüzlü hayaletleri dolaşıyordu o puslu grilikte. Vapur düdükleri, fırsatçı martılar, sinema
çıkışlarının ağır yürüyüşleri, baharat kokulu, balık pullu çarşılar…
-Geeeel geeeel sardalye ye gel !...
ama, küçük bir esinti: sis dağılıverdi. Köhne, çelimsiz düşlerini dağıtıp gitti rüzgar. Ateş gibi belirgin ve
yakıcı bir gerçeklik kaldı geriye.
-Kim anladı ki? Neyse işte. Artık ne at boku didikleyecek güvercinler kalacak ne de, pisleyecek atlar.
Yakıtsız kalan minibüsler geri dönemeyecek son duraklarından. Yaşam, seçilmişlerin kolonisiyle birlikte uza-
ydaki yeni cennetlerine gitti. Oraları da parselleyip cehenneme çevirmezlerse tabii. Ölüm de buraya , bize
kaldı. Öncekiler yeterince bitirememişti dünyayı ama biz, sanat haline geterdik yıkıcılığı, asalaklığı, aç
gözlülüğü ve sonuç: "O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler."
Son fırtı sen çek!..
Pratik Ütopyalar Tarihinden

Etienne Cabet (1788 - 1856) ve Genç İkaria


Komünü.
Fransız düşünürü Cabet' in 1842 yılında yayınladığı
"İkaria'ya Yolculuk" ütopik romanı geniş kitleleri etk-
ilemişti. "İkaria'ya Yolculuk" mülkiyet ortaklığının, aklın ve
adaletin egemen olduğu bir düş ülkeyi anlatıyordu.
Dönemin karmaşık, adaletsiz toplumsal işleyişine karşı
Cabet her şeyin hesaplandığı ve kurallara bağlandığı bir
toplumun özlemini duymuştur. Cabet, 500 taraftarı ile
1847 yılında Yeni Dünya Amerika'da görüşlerini pratiğe
dökme şansına kavuşmuştu. "Genç İkaria" adlı bu ütopik
komün Cabet'in ölümünün ardından, komüncülerin tüm
özverili çabalarına rağmen kalıcı olamamıştır.

-5-
Bir BK Başyapıtı Olarak Brazil' in Çıkış Noktaları ve Özgünlüğü

Rafet ARSLAN

Terry Gilliam'ın Brazil filmine nedense G. Orwell'in 1984'ünün kara mizah yorumu olarak bakıla gelmiştir.
Brazil'in çekimlerinin 1984 yılında yapılmasının bu yorumlardaki etkisi ise meçhul. Brazil filmini sadece bir
romanla özdeşleştirmek, ufkunu daraltmak anlamına geliyor.

Çünkü Brazil 20. yüzyılın tüm modernist, öncü sanat anlayışlarına saygı gösterisi sunan ve aynı zaman-
da özgün ve yaratıcı bir sinema dili yaratmayı da başaran bir başyapıt. G. Orwell' in 1984 romanı da biraz-
dan ele alacağımız Brazil'in geniş gönderme listesinde mevcut. Unutmamak gerekir ki Orwell'in totaliterlik
eleştirisinin merkezinde sosyalist sistem vardır. Oysa, Brazil' in yarattığı dis-ütopik dünya, kapitalist bir
dünyadır. Ve filmin eleştiri oklarının baş hedefi faşizmdir.

Brazil'le ilgili diğer bir yanlış kanı ise "filmin düşleri bir kaçış yolu olarak gösterdiği" yönünde. Bu yak-
laşım filmin rüya sahnelerinin, bütün ile birlikte ele alınmamasından ortaya çıkmaktadır. Filmi Sam Lavrey'in
burjuva aile hayatı, bürokrasi vb. baskı yaratan mekanizmalar ile, içindeki isyancı ruhun hesaplaşması şek-
linde ele aldığımızda, bu yaklaşımın ne denli hatalı olduğu ortaya çıkar.

Brazil T. Gilliam'ın yönetmenlik dehasını iyice belirginleştiren ve onun ender sayıda, geniş kitlelere yöne-
lik sanat filmi yapabilen sinemacılardan biri olduğunu gösteren bir örnektir. Filmin neredeyse bütün planların-
da ışık, gölge, müzik, kamera açıları usta işi klasik bir beste gibi bütünlük taşır. Ve Gilliam'ın sinema dilinde
yakaladığı melodi, gelişkin bilgisayar teknolojisinin imkanlarına değil, bir nevi zanaatkar uğraşlarına dayanır.
Frederick Jameson' un 1984' te yayınladığı "Postmodernizim = Geç kapitalizmin kültürel mantığı"
makalesinde ele aldığı nostalji (retro) akımına bağlı filmlerin, gerçek tarihsel zamanın ötesine geçiyormuş"
izlenimini yaratmayı amaçladığının altını çizer. Brazil'de nostalji filmleri gibi alternatif bir zamanda geçer.
Fakat "20. yüzyıla bir yer" anonsuyla başlayan filmin, postmodern sinemadan farkı, geçmiş, bugün ve gele-
ceği tek bir tarihsel süreçte birleştirmesidir.

BK sinemasında birçok yönetmenin düştüğü, BK'nun zaten özündeki yadırgatıcı tavrın, klasik katarsis-
ci anlatımı bertaraf edeceği yönündeki yanılgıya, Gilliam düşmez. Brecht'in epik tiyatrosundaki gibi, sürekli
yabancılaştırma tekniklerine başvurarak, Brazil izleyiciyi arınmaya değil, düşünmeye davet eder. Slovak
düşünür Zizek işkence, ölüm, zorbalık gibi belaların mizah tarzıyla anlatılmasını yanlış bularak, Brazil için
"totaliter bir toplumu iğrenç denecek ölçüde komik betimleyen bir film" demişti. Fakat, burada Zizek' in
kaçırdığı nokta Brazil' in mizahının eğlendirici değil, acıtıcı ve düşündürücü bir kara mizah olduğu ve tama-
men yadırgatıcı bir tarzda ele alındığıdır.

-6-
Filmdeki mizah anlayışının önde gelen esin
kaynaklarından klasik iki örnek olarak Rene
Clair'in "Özgürlük Bizimdir" ve Chaplin'in
"Modern Zamanlar" filmlerini gösterebiliriz.
Clair'in filmindeki fabrikada haberleşme için kul-
lanılan bir çeşit borular vasıtasıyla faks sistemi
ve Chaplin'in filminde kaytaran çalışanları
ekrandan takip eden müdür sahneleri, Brazil'de
Gilliam'ın yorumuyla yeniden ele alınır. Bu iki
filmin makineleşmenin yabancılaştırıcı etkisi
üzerine eleştirisinde kullandığı dişliler, montaj
bandı gibi teknolojileri Gilliam bilgisayar
teknolojisi, kameralar, robot "Big Brother" göz-
leri ile belirginleşen yüksek teknolojik (high-
tech) dönemin ürünleri ile birleştirerek ele alır.
Brazil'in yadırgatıcı kara mizahının diğer önem-
li ayağı ise, filme damgasını vuran Kafkaesk
ruhtur. Kafka'nın cehennemi iktidarı, grotesk karakterleri, filmin tümüne sinmiş bürokrasi eleştirisi ve giriş
sekansında Buttle ile Tuttle'ın, bir insan hayatına mal olmuş isim karışıklığına sebep olan böcek gibi tema
ve unsurlar Gilliam'ın Kafka ile ruh kardeşliğini ortaya koyar. Gölgeler yardımıyla aktarılan enformasyon
bürosunun dev kapısı (iktidarın gücünü temsilen) ve kapıdan içeri giren Lavrey'in boyunun küçüklüğü, (çare-
siz kılınmış, yalnız bireyi), Orson Wells'in sinema tarihindeki en sağlam Kafka uyarlaması olan Dava filmin-
deki dev mahkeme kapısı ile karşı karşıya kalan Bay K.'nin umutsuzluğu ile çakışır.

BK'sal açıdan filmin merkezinde yaratılan karanlık ütopya ve bu durumdan aydınlık bir ütopyaya
yönelme çabalarının gerilimi vardır. Bu baskıcı sisteme, karşı çabalar olarak Jill'in sivil hak arama mücade-
lesi, H. Tuttle'ın bireysel radikalizmi ve ortada gözükmeyen ihtilalci grupların gerçekleştirdiği söylenen pat-
lamalar öne çıkar. Tuttle'ın bireysel girişiminin çıkışsızlığı ve ütopik dönüşüme özlem, filmdeki 7. ve en uzun
düş bölümünde belirginleşir. Tuttle'ın devrimci bir organizasyon ile Enformasyon bakanlığına yaptığı baskın
ve burada J. Eisenstein'ın Rusya'daki 1905 ihtilalini konu alan Potemkin Zırhlısı filmindeki Odessa merdi-
venleri sahnesinin Gilliam'ca yinelenmesi, bu çıkışsızlık karşısında en azından Lavrey' in düşünde yanan bir
umut ışığının altını çizer. Blade Runner filminin sonunda karşımıza mutlu son gibi çıkan, doğaya kaçışın,
Brazil'in bu düş sekansında ne kadar işlevsiz olduğu gözler önüne serilir. Lavrey' in kaçalım önerisine, Jill
"kaçacak bir yer yok" sözleri ile karşılık verir. Yinede filmin sonunda bir nevi bitkisel hayata giren Lavrey' in
mırıldandığı filmin fon müziği, belli belirsizde olsa izleyiciye "umut ilkesini" anımsatır.

Brazil dün, bugün ve geleceği aynı potada eriten, tamamen çılgınca düş gücüne dayalı alternatif bir
dünya oluşturur. Sinema, edebiyat ve diğer sanat dallarında 20. yüzyıla damgasını vuran bütün önemli akım
ve türleri (gerçeküstücülük, dışavurumculuk, filmnoir vb.) tek bir filmde birleştiren bir yapı kurar. Brazil'in,
postmodernizm istilasının, sanatın artık yeniyi üretmediği tartışmalarının, öncü sanatın ölüm döşeğinde
olduğu iddialarının ve kitle kültürünün belirleyiciliğinin damgasını vurduğu bir dönemde yaratıcılığını ortaya
koyması, filmin önemini arttırmıştır. Gilliam, postmodern anlatımı yapıbozuma uğratarak, modernist ve
devrimci yeni bir anlatı oluşturur. Neredeyse tüm anlatım biçimlerinin tüketildiği bir dönemde Brazil eski
malzemelerden, düş gücü, hümanist felsefe, politik radikalizm ve yadırgatıcı bir duruş ile yepyeni ve özgün
yapıtlar üretilebileceğinin ispatı olmuştur.

...işler, atom reaktörleri, işler işler, atom reaktörleri, işler


yapma aylar geçer güneş doğarken yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ben bir geceyi, ve güneş doğarken hiç umut yok mu?
bir uzun geceyi gene uykusuz Umut, umut, umut,
ağrılar içinde geçirmişimdir. Umut insanda…
Düşünmüştüm hasretliği, ölümü
Seni, memleketi düşünmüşümdür, 1958
Seni, memleketi ve dünyamızı. N. H. RAN

-7-
Bir Bilimkurgu Sözlüğü Denemesi Mustafa SUYOLCU
Giriş
Sanal Gerçeklik (Virtual Reality)

Bilgisayar tarafından oluşturulan, gerçeğe uygun


Saltık Kurgubilim (Hard Science Fiction)
çevre. Günümüz gerçeğinde hemen her an
karşımıza çıkan ve günlük yaşamımıza giren bu
Bilimsel olasılık ve olabilirlik çerçevesi içinde
kavram bilimkurgunun en çok işlediği konular arasın-
kalmaya dikkat edilerek yazılan BK eselerine genel
dadır. Akla gelebilecek hemen her tür insan profilin-
olarak verilen isim. Bu eserlerde, yazar bilinçli bir
in, psikolojik yapının işlendiği bu tür yapıtlar
şekilde doğa bilimler ve teknolojiyi ön plana
günümüzde özellikle öne çıkmaktadır. Sinemadaki
çıkararak gerçekçi, gelişmiş, bilimsel ve teknolojik bir
en eski örnek olarak "Tron" filmi kabul edilir. Sanal
yapı ortaya çıkarmayı hedefler. Bazı örneklerinde
gerçeklikte sıkışıp kalan bir karakterin maceralarını
astronomik ve fiziksel olaylara oranla karakter
anlatan filmin neredeyse tamamı bilgisayar grafikleri
geliştiriminin ikincil düzeyde kaldığı gözlense de,
kullanarak yapılmıştır. Bu özelliği ile de "İlk" kabul
özellikle iyi yazarların oluşturduğu eserlerde insan
edilir. Matrix, Avalon, Exsistance (Varoluş), John
faktörü ön planda yer almaktadır. Her iki durumda da
Menemonic, Dark City (Karanlık Şehir) filmleri bu
esas olarak, Saltık Bilimkurgu teknolojiyi ele alıp
konuyu işleyen filmler olarak karşımıza çıkmıştır.
işleme eğilimindedir. Yazarlar eserlerini tutarlı bilim-
Yazın dünyasında da yerini alan Sanal Gerçeklik,
sel verilere dayandırarak oluşturmakta ve yayınla-
William Gibson'un ünlü eseri Neuromancer'de
maktadırlar. Hal Clement, Arthur C. Clark, Larry
doruğa ulaşmıştır. Bilimkurgu'nun büyük ustaların-
Niven gibi yazarların eserleri Saltık Bilimkurgu'ya
dan P.K. Dick de kitaplarında bu konuyu olağanüstü
örnek gösterilebilir.
bir biçimde işlemiştir. Özellikle Gökteki Göz ve Ubik
ustanın bu konuyu ele aldığı kitaplardır.
Hafif Kurgu Bilim (Soft Science Fiction)
Cyberpunk
Kişi veya toplumların doğal fenomenler veya
teknolojik gelişimin ortaya çıkardığı durumlar
Dijital toplumun yokoluşçu (nihilist) yönünü anlat-
karşısındaki aldığı tavrı konu alır. Psikolojik ve sosy-
mak için kullanılan terim. Cyperpunk ta olaylar
olojik analizler konusuna odaklanıp, teknolojinin,
gerçek zamanda ve siberuzayda geçer, gerçek ile
araç gerecin, fizik yasalarının ayrıntılarını arka plan-
sanal arasındaki çizgi belirsizdir. Tipik özelliği insan
da bırakır. Ray Bradbury, Ursula K. Le Guin, Nancy
beyni ile bilgisayar sisteminin birbirine bağlan-
Kress gibi yazarların eserleri Hafif Bilimkurgu' ya
masıdır. Cyperunk'ta tarif edilen dünyalar karanlık,
örnek gösterilebilir.
kötücül ve çoklukla yaşamın her yönünün bilgisayar
tarafından kontrol edildiği ortamlardır. Bu türün en
Yeni Dalga (New Wave)
ünlü yazarları Alfred Bester-(The Stars My
Destination [Tiger! Tiger] ) Kaplan! Kaplan!,
Yukarıda bahsettiğimiz iki ana başlığın hemen
P.K.Dick-Ubik, John Brunner-(The Schokwave
aynı zamanlarda ortaya çıktığı kabul edilmektedir.
Rider) Şokdalgası Süvarileri),Vernor Winge-(True
Günümüzde, Saltık Bilimkurgu tanımına uygun bir
Names) Gerçek İsimler, William Gibson-
biçimde ve daha gelişerek varlığını sürdürmektedir,
Neuromancer olarak sayılabilir.
buna karşın Hafif Bilimkurgu kavramındaki içerik ve
anlayışındaki değişiklik ve farklılıklar Yeni Dalga adı
verilen bir değişikliğe neden olmuştur. Yeni
Dalga'cılar (1960'lı yıllarda) Hafif Kurgubilimde kul-
lanılan geleneksel temaların ötesine geçerek, daha
deneysel eserler ortaya koymuşlardır. Daha önce hiç
ele alınmamış, hatta Bilimkurgu'nun dışında tutulmuş
uyuşturucu, nüfus kalabalıklığı, seks gibi konuları ele
alıp işlemişlerdir. Akımının başlatıcısı olarak,
İngiltere' de "New World's Science Fiction" dergisinin
editörlüğünü yapmış olan Michael Moorcock kabul
edilir. Bu akımın en ünlü yazarları Brian Aldiss, J.G.
Ballard, Thomas Disch, M. John Harrison ve Michael
Moorcock olarak sayılabilir. Bazı kaynaklarda Ray
Bradbury ve Alferd Bester bu akımın öncüsü olarak
da gösterilir.

-8-
Bilimkurguda Zaman (1)
Mustafa SUYOLCU

Bilimkurgu Sanatında en çok ele alınan konuların birinden bahsetmek istiyorum. Hemen herkesin, ister
bilimsel, sanatsal olarak, ister sıradan günlük yaşamımız sırasında çeşitli yön ve anlayışlarımızla zengin-
leştirdiğimiz bir kavram "ZAMAN".

Ata sözlerimize, deyimlerimize, gündelik yaşamımıza yerleşmiş, ondan bahsetmeden, bazen sevgi
bazense nefretle, bir günümüz yok. Çoklukla pek de önemsemeden, üzerinde çok durmadan bahsederiz
ondan. Nedense, mutlu, sevinçli olduğumuzda hızlı, dertli üzüntülü olduğumuzda yavaş aktığından dem
vururuz, yaşadığımız günleri tarif ederken, ne yazık ki mutlu ifadelerle ender andığımız, genel şikayetlerim-
iz arasında da" eski güzel günler" olarak geçirdiğimiz bir kavram "zaman" ve o kadar ayrılamaz bir bütün-
lüğe sahip ki yaşamdan, kaçınılmaz olarak sanatın, bilimin odak noktalarında, hatta en önemlilerinden, biri.

Zamanla ilgili, onu anlamaya, çözmeye yönelik bilimsel çabalar, çok uzun bir süredir varlar. Ve öyle
görülüyor ki daha uzun bir süre de var olmaya devam edecekler.

Biz burada zamanı sanatsal açıdan ele alıp inceleyen, işleyen, onu, dertlerini bizlere anlatmak için bir
araç olarak kullanan BK sanat ve sanatçılarını konu edineceğiz. Sizlere bu konuda eser vermiş kişileri biraz
da olsa tanıtmağa çalışacağız. Ancak bu konu çok uzun bir geçmişe sahip ve o kadar çok eser var ki tek bir
sayıda bunların hepsinden bahsetmemiz olanaksız. Yerimiz el verdiğince bu konudaki eserleri ve
yaratıcılarını sizlere tanıtacağız.

Ama, öncelikle bir sanat aracı olarak "Zaman" konusunu fantastik maceralar, doğaüstü yaklaşımlar
konusundan arındırmak gerek. Ne yazık ki BK'nun yazınsal ve sinemasal örnekleri incelenirken bu tür yak-
laşımlar, sanatçının anlatmaya çalıştığı atlanarak öne çıkarılabiliyor, hatta, bu bazen o kadar ileriye
götürülüyor ki BK'nun kendisini Fantastik bir öğe imiş gibi yansıtıyor. BK sanatında zaman'ın bir araç
olduğunu göz ardı etmemek gerek. Aksi takdirde sanatçının ele aldığı, iletmek istediği konu kolayca gözden
kaçabilir, hele sinemasal örneklerde görselliğin de etkisiyle konu tamamen ortadan kaybolup art arda gelişen
bir olaylar zinciri olarak algılanabilir.

Bu küçük uyarıdan sonra "zamandan" BK da ne şekillerde bahsedildiğine kısaca bakalım.

1-Zaman'da yolculuğu sağlayan çeşitli makineler.

Genellikle tek kişi bazen de küçük bir grubun çalışmasıyla ortaya çıkarılmış bilimsel temeli çok etraflıca
anlatılmamış aygıtlardır.

Zaman Makinesi sinemasal ve yazınsal örneklerin çoğunda yeni bir buluş olarak karşımıza çıkar.
Okuyucular ya da izleyiciler olarak olayın en başından izleme durumundayızdır.Yakın geçmişte sinemalar-
da gösterilen, büyük usta Wells'in aynı adlı romanından uyarlanan, ve pek de başarılı bulunmayan "Zaman
Makinesi" filmi bu tür bir yaklaşım sergilemekte. Yine eski bir dizi filmin yeni çekimi "Uzayda Kaybolanlar"
da bu türe güzel bir örnek.

Sevgili dost ve abimiz İzmirli mimar ve yazar Can Eryümlü'nün internet üzerinde yayıncılık yapmakta
olan, Alt Kitap'tan yayınlanan "Son Antlaşma" adlı kitabı da, bir grup çalışmasıyla oluşturulan zaman maki-
nesinin kullanımını anlatan sürükleyici ve heyecan verici bir kitap. İnternet'ten yararlanarak kolayca ve ücret-
siz olarak edinilebilecek bu kitabı öncelikle tüm BK ile ilgilenenlere ve okumayı seven herkese öneririm.
Kitabı www.altkitap.com adresinden ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

Daha az rastlanan bir başka "Zaman Makinesi" örneği de büyük gruplar tarafından kullanılan gelişkin
yapıların tarif edildiği türlerdir. Ünlü Bilim adamı ve BK yazarı Isaac Asimov'un "Sonsuzluğun sonu" adlı
romanı da bu tür bir zaman makinesi yaklaşımını anlatır.

Bu örnekleri çoğaltmak olası ancak zamanımızın darlığı nedeniyle ve daha sonra bu örneklerden bah-
setmek üzere diğer maddeye geçelim.

-9-
24 Akil Başyıldız
dışarıda gün ortası olduğunu anlatmaktaydı. Bir
Tüm çevreni ılık bir sıvı ile kaplıydı.Bunun farkın- yatakta idi. Odanın kapısı ardından gelmekte olan su
da değilse de kendisine dinginlik veren bir ritmi sesi az sonra kesildi. Kapıda bir genç kız belirdi.
hissedebiliyordu. Açlık yoktu. Sürekli bir haz ve Giyinik, çantası omzunda. Yüreği hızla atmaya
güvende olma duygusu içindeydi. Mutluluk. Uyku. başladı. Kız ona yaklaştı ve dudaklarına bir öpücük
Karanlık... kondurdu. Doğruldu, tekrar kapıya yöneldi. Bir an
Bulunduğu ortamdan itilme, dışlanma hissiyle dönüp ona baktı, kapının ardında kayboldu. Az
gerildi. Gözleri aralandı; ışık. Şaşırdı ve korktu. sonra uzaklardan bir kapı kapanma sesi daha duyul-
Dudaklarından bir feryat yükseldi. Güvenli sıvı orta- du. Bu ses yataktan fırlamasına neden oldu. Dağınık
ma dönme istenciyle kuvvetle yumdu gözlerini. elbiseleri gördü. Alelacele giyindi. Kapıdan çıktı.
Karanlık... Koridor. Nihayetine vardı. Karşılıklı iki kapı. Birini
İlk kez açlık hissetmekteydi. İstemsiz bağırdı. açtı, geniş bir salon, boş,kapattı tekrar. Yerde
Gözlerini aralarken alıştığı ılık ortamın çok yakınında ayakkabılar gördü, geçirdi ayaklarına. Diğer kapıya
olduğunu algıladı. Önündeki kocaman yuvarlağa yönelirken yan tarafında bir hareket hissetti, döndü.
atıldı. Kendiliğindenlikle emmeye koyuldu. Duvardaki parlak yüzeyden bir genç kendisine bak-
Doygunluk sevincini tattı. Başı yana kayarken dingin- maktaydı. Geriledi, karşısındaki de. Bir an kımıl-
lik veren ritmi tekrar hissetti. Güvenlikteydi yine. damadan baktı bu görüntüye ve kapıyı açtı.
Gözleri kapandı yavaşça. Uyku. Karanlık... Sahanlık. Aşağı ve yukarı merdivenler. Aşağıya
Gözlerini açtığında kucağında kocaman hafif bir yöneldi, indi merdivenleri. Koridor, kapı, dışarıdaydı.
yuvarlaklık vardı. Uzattığı eli dokununca kaçmıştı. Güneş gözünü aldı bir an. Kaldırım ve iki yana uza-
Uzunca bir kovalamacadan sonra yakalayıp abandı yan sokak yolu. İlerde bir köşeyi dönmekte olan
üzerine. Patlayan küre gözlerini korkuyla yummasına birkaç insan. O yöne koşturdu, köşeyi döndü ve bir
neden oldu. Karanlık... cadde ile karşılaştı. Araç ve insan seli. Gözlerini
Gözlerini açtı. Geniş bir bahçedeydi. Gün ortası- insanların üzerinde gezdirdi. Kaldırımda koşmaya
na ulaşmamış olsa da güneş, ılık ışıklarıyla tenini başladı. Bazıları kısa bir an dönüp bakıyordu ona. Bir
okşuyordu. Neşeli sesler doldu kulaklarına. Çeşitli süre sonra nefes nefese kalmıştı. Durdu. Biraz soluk-
yönlere koşturmakta olan çocuklara aitti bu sesler. landı. Ev! Evet. Eve dönmeliydi. O, tekrar gelebilirdi.
Öylece ayakta durup izledi onları. Güdüleri tetikte. Geri döndü. Çıktığı sokağı anımsamaya çalışarak
Hafiften bir panik kabarmaktaydı içinde. Koşarak hızla yürümeye başladı. Arada bir koşuyordu.
yaklaşan bir kız durdu önünde. Elini uzattı ona. Bir an Caddeye açılan sokaklar; hepsi birbirine benziyordu.
tereddütten sonra uzatılan eli tuttu. Kız onu da Bir sokağa daldı, ilerledi, ilk köşeyi döndü. Acaba?
sürükleyerek artan bir hızla koşmaya başladı. Yürümeye devam ederken az gerisinde birisinin
Koştukça kızdan çıkan kahkahalara kendisininkinin olduğunu sezdi. Adımlarını ağırlaştırdı. Gerisindeki
de eşlik ettiğini fark etti. Tedirginlikleri aktı üzerinden. de yavaşlamıştı. Omzunun üzerinden kaçamakça
Hafiflemiş, koşmak uçmakla koşut bir duyguya baktı. Dikkat çekici bir bıyığa sahip olan gençten
dönüşmüştü. Bu an hiç bitmesin istedi. Hep biriydi yakın mesafede yürüyen. Tekrar başını önüne
sürsündü. Hiç durmasındı. Bir an kızın eli çözüldü, çevirdi, karşı kıyısına geçti sokağın. Yol uzunlaması-
kaydı parmaklarından. Kalabalıkta yitirmişti onu. na devam etmesine rağmen az ilerde bir dirsek de
Artan bir telaş ve hızla onu bulmak için koşturmaya veriyordu. Köşeye varınca döndü yan sokağa. Az
başladı. Ayağı bir yere takıldı. İleri doğru savrulurken ilerde bir ev ile kesiliyordu yol. Kenardaki çöp bido-
henüz sahip olduğu bir şeyi yitirme duygusuna korku nunun çevresinde dolanan birkaç kedi haricinde
eklendi. İstemsiz yumdu gözlerini. Karanlık... ıssızdı çıkmaz sokak. Çıkmalıydı buradan. Geriye
Sonsuzcasına bir haz okyanusunda yüzmektey- döndü; Az önceki bıyıklı, yanında birkaç kişi daha
di. Dalgalar, aldığı hazlarla beslenerek onu erişilme- kendisine doğru yaklaşmaktaydı. Ellerinde, telaşın-
zlere ulaştırıyordu. Daha yükseğe, daha yükseğe. dan ne olduklarını fark edemediği bir şeyler vardı.
Daha ötesinin olamayacağını hissettiği zirvelere. Yüreği göğsünden dışarı çıkmaya koyulmuştu sanki.
Eriştiği bu haz noktasında zaman dondu sanki. Gerilemeye başladı. Hızlanarak yaklaşanlar artık
Ancak geriye dönüş başlamıştı bile, eklenenler bir bir dokunacak mesafedeydiler handiyse. Ayağı bir şeye
eksilerek. Yavaşça, yumuşakça indi dalgaları sönen takıldı. Sırt üstü düşerken gözlerinin kapanması
denize tekrar. Dinginlik sardı her yanını. Uyku ve kaçınılmaz oldu. Karanlık...
uyanıklık arası gelgitlerde yüzdü bir süre. Gittikçe Önceleri mırıltıyı andıran sesler giderek normal
artan bir tedirginlik bedenini ürpertmeye konuşma perdesine yükseldi. Başını kolundan
başlamıştı.Gözleri aralandı. Önce çevresindeki kaldırdı. Dirseğini dayamakta olduğu masayı ve
beyaz çarşafları sonra da pencerenin beyaz tül üzerindeki bilgisayarı gördü. Geniş olmayan, üstü
perdelerini gördü. Işığın yoğunluğu ve gölgesizlik, açık, kare şeklinde bir mekandaydı. Hararetli konuş-

- 10 -
konuşmalar, telefon seslen, yürüyen insanların eşlik eden kımıl kımıl bir sevinç ve elinde tuttuğu
buzlu cam kaplı kapıdaki gölgeleri. Ayağa kalktı. kağıtla biraz daha uzaklaştı. Gökyüzü maviliğini
Bulunduğu yerin yüksekliği gözü hizasındaydı. yitirmekteydi. Işıklarını birer birer yakmaya başlayan
Çevresi benzer karelere bölünmüş bir labirent gibi mekanlar onu çekti. Bol ışıklı bir alışveriş merkezine
sonsuzcasına uzanmaktaydı. Aralarda dolaşan yaklaşırken önünden geçmekte olduğu dükkanın
insanlar bir şeylere geç kalmışçasına hareketlilik camında yürüyen yansımasını gördü. Orta yaşı çok-
Kapıya gitti, açtı. Yanından gelen geçenler. Bütün bu tan geride bırakmış adamı tanımakta zorlanmadıysa
bölmeleri saran yapının kendisine en yakın görünen da az önceki duygularından eser kalmamıştı.
duvarına doğru ilerledi. Bir kapıdan geçti. Geniş bir Yerlerini yeni ve kötü duyguların almasına fırsat
koridor, yürümeye devam etti. Etrafta birkaç insan. olmadı. Az ötesindeki marketten insanların birbirleri-
Bir kapı açıldı. Birisi dışarı çıkarken içerdeki parlak ni iterek, ezerek, bağırarak dışarı boşalmakta
beyazlığı fark etti. Durdu. Adam gitmiş, kapı kendil- olduğunu gördü. Birdenbire içerden dışarı camlan
iğinden kapanmıştı. Eliyle iterek içeriye girdi. Beyaz savuran büyük bir patlama duyuldu. Havanın sadme-
fayanslı duvarlar. Birkaç adım atmıştı ki, yan tarafın- siyle yere düşerken gözleri yumulmuştu çoktan.
da bir hareket sezdi. Döndü o yana. Tanıdık gelen Karanlık...
birisi kendisine bakmaktaydı. Belden aşağısı görün- Uyku uyanıklık arası bir rehavet içinde birtakım
meyen adamın bir yansıma olduğunu anlamıştı. Orta sesler duymaktaydı. Pek de niyeti olmadığı halde
yaşa yakın bu adam ve zihninin derinliklerinde bir gözlerini araladı. Önce karşı duvardaki oldukça
evin koridorundaki genç. Yabancısı olmayan panik büyük ekranı gördü. Sonra başını önüne eğdi ve
duygusu kıpırdanmaya başladı içinde. Geri döndü, rahat bir koltukta oturmakta olduğunu ama yalnız
çıktı kapıdan. Geldiği yönün aksine yürümeye devam olmadığını fark etti. Göz ucuyla baktı. Beyaz
etti. Geniş bir bölüme vardı. Karşısında camdan saçlarıyla yaşlı bir kadın az ötesinde oturuyor ekranı
kapılar. İnsanlar girip çıkmakta. Çıktı dışarıya. Bina izliyordu. Salonun kalın perdeleri örtük, akşamın geç
ile kaldırım arasındaki geniş merdivenlerin bir kenarı- bir vakti olduğunu gösteriyordu. Dingindi ama çok
na çökercesine oturdu. Kaldırımda yürüyen insanlar yorgun hissediyordu kendini. Yaşlı kadın ayaklan-
uzun gölgelerini sürüklemekteydiler peşlerinden. mıştı. Bir şeyler mırıldandı ve bir kapının ardında
Ağzının kurumasına neden olan korkuyu çıktığı yere kayboldu. Yalnız kalınca ayağa kalktı, daha
tıkıştırma savaşımı verirken insanları incelemektey- doğrusu buna çabaladı. Zorlukla doğrulabildi.
di. Epey ilerde yürümekte olan yüzünü yandan bakışlarını salonda gezdirdi. Duvarlarda bir çok
gördüğü bir kadın onu heyecanlandırdı. Acaba? fotoğraf olduğunu gördü. Ağır ağır bunlara yaklaştı.
Ayaklandı, merdivenleri üçer beşer atladı. Kaldırımı Gülen, neşeli insanlar ve çocuklar. Kendiliğinden bir
koşarak geçerken birkaç kişiyi sıyırdı. Kalabalıkta bir tebessüm yayıldı dudaklarına. Elini uzattı, dokundu
görünüp bir kaybolan kadınla arasında cadde çocukların fotoğraflarına. Bakışları eline kaydı,lekeli
olduğunu ve kadının karşı kaldırımda yürüdüğünü ve zayıftı. Hafif bir ürperti hissetti. Çok yorgundu.
anladığında caddenin yarısını aşmıştı. Üzerine hızla Yaşlı kadının çıktığı kapıya yürüdü, bir koridora girdi.
gelmekte olan arabayı gördü. Korunmak için kolunu En dipteki kapının buzlu camını, arkasından gelen
kaldırdığında gözlerini istemsiz yummuştu çoktan. hafif bir ışık aydınlatıyordu. Koridorda başka kapılar
Karanlık... da vardı. Birisini açtı, içerisi karanlıktı. Duvarın
Gözünü açtı. Karşısında bir kapı. Bir evin dış üstündeki düğmeye dokundu. Fayans kaplı duvarlar
kapısı. Bir şey düşünmeye fırsat bulamadan kapı aydınlandı. Lavabonun üstündeki aynaya yaklaştı,
açıldı. Orta yaşını az geçmiş bir kadın tebessümle baktı. Saf bir korku göğsüne yapıştı. Tanıdık gelen
karşısında durmaktaydı. Dudaklarına bir öpücük kon- yaşlı bir adam umutsuz bir ifadeyle kendisine bak-
durup eğilerek elindekini aldı. Elinde bir çanta maktaydı. Becerebildiğince çabuk çıktı banyodan.
taşıdığını o an fark etti. Çantayı bir eline alan kadın Dipteki ışıklı odaya yöneldi. Heyecanı daha da
diğer elindeki küçük bir kağıdı avucuna sıkıştırdı. bitkinleştirmişti onu. Kapıyı yavaşça araladı.
Nazlı bir eda ile onu omuzlarından tutup geriye çevir- Genişçe bir yatak odasına girdi sessizce. Çift kişilik
di. Sırtına vurduğu bir fiske ile onu hafifçe iterek yatağın bir tarafında yaşlı kadın sırt üstü yatmış
kapıyı kapattı. Önünde küçük bir bahçe ve kaldırıma uyuyordu. Diğer yana sürükledi kendisini ve oturdu.
kadar kısa yolu vardı. Biraz oyalandı, omzunun Dinlendi biraz. Solukları uyumakta olan kadınınki
üstünden kapıya baktı. Sonra yürüdü ve kaldırıma kadar değilse de, biraz düzeldiğinde ona dokun-
vardı. Eve bakarak kaldırımda yürümeye başladı. ma cesareti buldu. Parmaklarını kadının omzu-
Durdu. Geri dönüp eve ve çevresine baktı. Ev na dokundurdu. Tepkisi sırtını dönüp uykusuna
yerinde duruyordu. Biraz daha uzaklaştı. Tekrar devam etmek oldu yaşlı kadının. Kırıldı cesareti.
dönüp baktı. Ev hala oradaydı ve onu gözden yitirm- Dinlenmeye çok gereksinim duyuyordu. Uzandı
eye cesareti yoktu. Yine de evin çevresinde attığı kadının yanına. Kadının üstü örtüktü. O da örtünmek
turu genişletti. İçinde gelişmekte olan güven,ona istedi; korunmak ve sığınmak dürtüsüyle. Bir kısmı

- 11 -
istedi; korunmak ve sığınmak dürtüsüyle. Bir kısmı ayak-
larının ucunda kalan yorganın üzerini kaplamaya başlaması-
na şaşırdı. Ve onu gördü. Metal elleriyle üzerine yorganı çek-
mekte olan insan ebadındaki madeni oluşumu. Yuvarlak,
kocaman gözleriyle, kıpırtısız kendisine bakmakta. Bakıştılar
bir süre. Sonra, titreyen yorgun elini ona uzattı. Kısa bir an eli
havada kaldı. Metal bir el yavaşça yükseldi, hafifçe tuttu elini.
O an: zaman, bir sel gibi boşaldı beynine. Anılar tül katman-
larıyla yığıldılar üst üste. Bir pişmanlıklar silsilesi gibiydiler.
Acıları ve mutlulukları büyük bir hızla tadıyordu peş peşe.
Hafızasını doldurmaya devam eden bunca yıllar yaşanmış
mıydı gerçekten? Yoksa bir deneyin kurbanıydı da, yapay anı
mı yüklüyorlardı beynine? Yoksa ölüyordu da, yaşamı bir film
şeridi gibi gözlerinin önünden mi geçiyordu? Kendi isteğiyle
bir sanallığı mı yaşıyordu yoksa? Ya da normal genişlemekte
olan zaman, kendi bulunduğu noktada pırtlamış; her şeyi
herkesten önce yaşatmış ve pırtlayan baloncuğun esneyerek
geri dönüşünde normal akışındaki zamanla kesiştiği noktalar-
da kendisine bu oyunları mı oynamıştı? Tüm bu soruların
gerçekten bir yanıtı ve bu yanıtın da gerçekten bir önemi var
mıydı? Eğer yaşamının sonuna geldiyse neye yaramıştı bu
yaşam? İnsanın yaşam süresi uzun da olsa, yaşan-
mışlar hep geride kaldığından, her sabah yeniden başlayan
ve gecesinde biten bir tek günden ne farkı vardı? Eli yatağa düştü. Robot da indirdi elini. Robotun metal
omuzu üzerinden karşı duvardaki saati gördü : 23.59 Korku yoktu artık içinde. Yerini derin bir dinginliğe
bırakmıştı. Ancak yorgun göz kapaklarını yumarken, bir damla yaş süzüldü çorak yanaklarına. Karanlık...
00.00

İZMİR BİLİMKURGU ETKİNLİKLERİ


27-09-2002: Albemuth yayına başladı. İzmir, hçesinin 18. yüzyıldaki bölümünü, Cahit ORPAK
Denizli, Manisa, Aydın, Mersin, Adana, Ankara, Arthur C. Clarke biyografisini, Rafet ARSLAN
Eskişehir, Bursa ve İstanbul”daki BK ve edebiyat Ademden Önce BK romanı ve Mustafa SUYOLCU
severlerle buluştu. Başta Leon olmak üzere BK eserlerinde zaman fenomeninin işlenişi konu-
Albemuth’a katkı sağlayan herkese teşekkürler. larını dinleyicilere aktardı.

28-09-2002: Batı Radyo’da Fahrenheit 451 27-10-2002: Aylık BK söyleşilerinin 22’incisi


Bilimkurgu programının dördüncüsü yayınlandı. gerçekleşti. Gündem “Bilimkurgu ve İdeoloji”,
Programda BK Tarihinin aktarımına devam edildi ve sunumu yapan Murat GÖÇ. Konunun genişliği
BK öyküleri seslendirildi. sebebiyle öncelikle Sinema ayağı ele alınarak işle-
nen gündem, çeşitli örnekler ve karşılıklı görüş
29-02-2002: Aylık BK söyleşilerinin bu ayki gün- alışverişiyle sürdürüldü. Aynı konunun Edebiyat
demi Hugo ve Nebula ödüllerini alan, Mülksüzler ve ayağı söyleşinin bir sonraki gündemini oluşturacak.
Bitmeyen Savaş adlı eserlerdi. Sunum, söyleşilerin
sürekli katılımcılarından Argun BAŞER tarafından
yapıldı.
Merih' e giden kosmos gemisinde turistler
Ekim ayının hoş bir sürprizi ise Fahrenheit 451 Yeryüzüyce yazılmış şiirler okuyacak.
ve Albemuth’un etkinliklerini destekleyen İsviçre Her sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak
yaşamlı Ünal BUDAK’ın İzmir’de bulunmasıydı. En sırlı çekirdeğe ulaşabilecekler.
20-10-2002: Beşinci BK radyo programı yayın- Aralık 1959
landı. Girişte Akil BAŞYILDIZ ilk çağlardan F-451’e N. H. RAN
kitap ve kitaplıkların yakılış trajedisini özetledi.
Programda Asım SEYHAN, Akil BAŞYILDIZ, Rafet
ARSLAN ve W. HILTON - YOUNG’ın birer BK
öyküsü seslendirildi. Ayrıca Akil BAŞYILDIZ BK tari-

- 12 -
Bekleme Odası Efe GÖKTOĞAN
için gelmiştim ya siz?" dedi.
Biyonik ortopedi bölümünün bekleme odasında Hüseyin bey ise "Benim sağ kolum bozuldu.
yalnızca iki hasta bekliyordu. İkisi de erkekti. Biri Halbuki ne de güzel gidiyorduk." dedi ve sanki bir
duvar monitörlerindeki eğitici görüntüleri izliyor, izle- şeyleri hatırlıyor gibi dalgın dalgın bakmaya başladı.
mekten sıkıldıkça odada dolaşmaya başlıyor odadan "Pardon, güzel giden neydi acaba?" diye sordu
iyice bunalınca dışarıya şöyle bir çıkmak istiyor, Hikmet bey.
lakin duvarlara gömülü hoparlörler aracılığıyla ana Daldığı yerden çıkması zaman alan Hüseyin bey
bilgisayarın ona gönderdiği "Sayın Hikmet Demir, "Bir yarışma. Eşimle katıldığımız bir yarışma." diye
bekleme salonunu terk etmeniz durumunda, odaya cevapladı.
dönene kadar bekleme sırasından çıkarılacaksınız!" "Bir bilgi yarışması mı?" diye sorularına devam
uyarısıyla itaatkar bir şekilde yerine oturuyordu. etti Hikmet bey.
Hikmet bey tüm bu sıkılma seansına iyiden iyiye "Hayır şu sıralar pek popüler olan seks yarış-
konsantre olmuşken beklemekte olan diğer hasta ne malarından birine katılmıştık. Eşler kategorisinde
odanın ortasındaki sehpanın üzerine bırakılmış elek- yarışıyorduk. Bizim katıldığımız yarışmada iki hafta
tronik dergilerle ne de duvarlarda oynamakta olan boyunca günde en azından dört saat seks yapıyor-
sağlık eğitimi görüntüleriyle ilgileniyordu. O sadece sunuz ve izleyicilerin puanlarıyla her gün bir çift
oturmuş mutsuz gözlerle hareketsiz duran sağ kolu- eleniyor son kalan iki çift ise eş zamanlı olarak canlı
na bakıyor, bakıyor, bakıyordu. Arada bir de bayağı yayında seks yapıyorlar ve birinci çifte büyük ödül
ağır bir küfrü homurtu formatında azad ediyordu. veriliyordu. Biz son dört çiftin arasındaydık, fakat
Tüm bu sıkıntılı dakikalar boyunca bekleme milyonlarca insanın önünde kolum bozuldu ve
odasına bir temizlik robotu girip yerleri temizleyip, elendik. Oysa ki kolum bozulduktan sonra tüm zor-
çöp kutularını boşaltmış, bir kaç pratisyen doktor da luğuna rağmen üç buçuk saat daha devam etmiştik
uzman doktorun yanına girmiş ve bir daha çık- sekse." diye cevapladı Hüseyin bey.
mamışlardı. "Sizin adınıza üzüldüm." diye belirtti Hikmet bey
Uzun ve boş dakikaların birinin tam ortasında Yine sessizlik içinde oturmaya başladılar. Ancak
genç doktor adaylarından biri uzman doktorun bu sefer sessizliği bozan pratisyen doktor değil
odasından çıktı ve elinde bir elektronik not defteriyle Hüseyin beyin cep telefonu oldu. Arayan karısıydı,
kucağında hareketsiz koluyla oturmakta olan (hatta üç boyutlu holografik görüntüsü heyecanlı ve
oturduğundan beri hiç kalkmamış olan) hasta doğru sabırsızdı.
yaklaştı ve "Hüseyin Şahin?" dedi. "Aşkım bizi beğenmişler, film teklif ettiler, konu
Hüseyin bey "Evet, benim." diye cevap verince, da sensin. Filmde kolu bozulduğu halde sevişmeye
pratisyen doktor elindeki not defterinde bir kaç yere devam eden kahraman bir adamı oynayacaksın."
dokundu. Hasta göremiyor olsa da not defterinin Hüseyin bey " Ya sen sevgilim?" diye sordu.
holografik ekranında bu dokunuşlarla menüler açılıp "Seni baştan çıkartan hizmetçiyi oynayacağım"
kapanıyor ve notlar alınıyordu. Genç, sivilceli ve tip- dedi.
siz semi-doktor tüm bu not alış prosesine bir anda "Güzeel..." derken keyiflendi Hüseyin bey.
son verip bir kelime etmeden bekleme odasını terk Görüşme bitince Hikmet bey "Yarışmadan bir
etti. ödül kazanmış sayılırsınız. Hem Devletin seks
Sırasının geldiği umuduna kapılıp o umudu yardımı kredilerinden de yararlanabileceksiniz.
aniden yitiren Hüseyin bey bu sefer ki küfrünü Tebrikler. " dedi.
pratisyen doktora güdümleyerek serbest bıraktı. "Çok teşekkürler." dedi Hüseyin bey.
Hikmet bey kendine bir soru dahi sorulmamış "Sizin gibi örnek vatandaşlarla tanışmak
olmasının verdiği "sıranın sonunda olma" komplek- herkese nasip olmuyor. Çocuklarımız için daha iyi
siyle sıkıntının sınırlarını iyice zorladı ve sıkıntıdan bir dünya istiyorsak sizin gibi pek çok örneğe ihtiy-
delirmemek için Hüseyin beye yaklaşarak "Merhaba acımız var. Hatırlıyorum da küçük oğlu bir türlü
ben Hikmet Demir." dedi. Ve tokalaşmak için sağ reklam izleme alışkanlığı kazanamamıştı. Bir
elini uzattı. seferinde "Bana neden bu reklamları izleyeyim ki
Karşılığında ise sadece soğuk bir bakış aldı. Eli benim zaten hepsinden var." demişti. Ne utançtı
öylece havada kaldı. Ancak bir süre sonra kendine ailemiz için. Daha sonra sağolsun öğretmenleri onu
geldi ve elini indirdi. Tam bu esnada " Ben de büyük sınıflara özendirmişlerdi de yola gelmişti bizim
Hüseyin Şahin. Tıpkı o salak doktor çömezinin de oğlan." dedi Hikmet bey.
belirttiği gibi." dedi Hüseyin bey.Ancak cesareti "Ya, ya, tabii ki çocuklar yapar böyle şeyler;
kırılmış olan Hikmet bey başıyla onaylamaktan ama hepsi bir gün akıllanır."
başka bir şey yapamadı.
Bir süre sessizlik hakim oldu odaya.
Daha sonra Hikmet bey "Ben standart kontroller
-13 -
Futurianlar
Futurianlar 1938-1945 yılları arasında New York merkezli BK
aktivistleri grubunun ismidir. Grubun içinde çeşitli tarihlerde
Donald Wollheim, Frederick Pohl, Cyril Kornbluth, David Kyle,
Isaac Asimov, Damon Knight, John Michel gibi BK yazarları bulun-
muştur. İngiltere' de de 1938-40 yılları arasında Micheal
Rosenblum editörlüğünde "The Futurian" adlı bir fanzin yayınlan-
mıştır. 1950' li yıllarda Amerika ve İngiltere' de pre-futurians, new
futurians gibi gruplarla bu gelenek devam etmiştir.

Din, politika, cinsellik gibi temalar, Gensbeck - Campbell


çizgisinin hakimiyetindeki Amerikan bilimkurgusunda uzun süre el
atılmayan konular olarak kaldılar. Oysa Nazizim vahşeti karşısın-
da, özellikle Yahudi kökenli genç entelektüeller politik eleştiriyi
merkeze koyan yeni bir BK anlayışı geliştiriyordu. Bu çalışmalar
Frederick Pohl'un "Super SF", D. Wolheim' in "Cosmic Stories" gibi
futurian dergilerinde kendilerine yer buldular. Futurianlarla, BK H.
G. Wells'in ütopya ya da disütopyaları felsefi, sosyo-politik sorgu-
lamalar için ele alan yaklaşımı yeniden canlandırmış oldu. Asimov
adının futurianlar arasında görülmesi birçok BK severe ilginç
gelebilir, fakat yazarlığının başlarındaki genç Asimov bir futuriandı.
Ama kısa bir süre sonra Gensbeck ekolüne transfer
olmuştu.Futurianlar kendi içlerinde dayanışmacı bir anlayış
geliştirmişlerdi. Yayınlanan öykülerden yazarlar para talep etmiyorlardı. Amerikanın ilk kadın BK yazarları
da bu grup içinden çıkmıştır.

J. Michel'in 1937' deki ABD'nin ilk ulusal BK. Kongresinde yaptığı "Mutasyon ya da Ölüm" adlı konuşma
genç futurianlar arasında destek buldu ve Michelism adlı, sosyalist görüşle BK' yu birleştiren bir akım gelişti.
Fakat Mc Cartney döneminin cadı avlarında futurian' lar izlenmeye alındılar, yer yer tutuklanmalar yaşadılar.

Pohl - Kornbluth ikilisinin ülkemizde Metis yayınlarından çıkan "Hukuk Gladyatörü" ve "Uzay Tacirleri"
romanları cesur siyasal eleştirileri, çılgınca düş gücü ve mizahla futurian yazınına iki iyi örnek oluşturmak-
tadır. Futurian' lar bir bakıma 60 ve 70'li yılların özgürlükçü New Wave BK yazınının öncüsü olmuşlardır.

Geleceğin Sesleri
(Notes of the Future)
"Dinleyin çocuklarım, duyacaksınız
Adımlarımızın sesini
Sesini yarınlarımızın…
Ne bilinmeyen var
Ne önemsenmeyen
Ne değersiz çabalar
Ne unutulmuş iyilikler.
Hepimizin var, tekrar tekrar anlatıcak hikayesi
Yanan bir iplik olacaklar insanlık kumaşında,
Yürüyecek çocuklar sokaklarda
Renkleri getirecekler yanlarında
Diyetlerini ödedikleri
Kalplerinin devrimci kanıyla"

Patti SMITH

- 14 -
Tanrıların Renkleri
J.E. Barber
Çev: Efe GÖKTOĞAN

"Evrenin, insan hırslarıyla mükemmel uyum Etrafı aydınlatamayacak kadar güçsüz, küçücük
içinde olmaya gereksinimi yoktur." bir ışık huzmesi sonsuz karanlığa sanki o bir hiçmiş
Carl Sagan gibi kafa tuttu. Mağara duvarındaki çatlaktan
süzülen ışık, ona bakan çocuklar ve onları izleyen
Lera'nın küçük ve çevik elleri mağara duvar- iki yetişkinden hatta onların tüm uygarlığından da
larını tarıyordu. Elleri onun soluk ve çıplak siluetine önce orada olduğu için, o Tanrılara ait bir şey
mağaranın tünel ve deliklerinde rehberlik ediyordu. olmalıydı.
Görmüyordu ve mağaraların sonsuz karanlığında Kalabalığa ani bir sessizlik çöktü. Toprakta
görmeye de gereksinimi yoktu. Tüneller boyunca ki hissedilen bir hareket. Derinden bir sallanma. İçin-
ilerlemesinin rehberi farkında olmadığı anılarıydı. den gelen bir duygu Lera'ya ışığa daha yakından
Annesinin, bir köşede büzüşüp durduğu, zifiri bakmasını söylüyordu. Çocukları ve yetişkinleri yol-
karanlık içindeki daha geniş mağaraya geçti. Lera, undan iteleyerek, ışığın geldiği yere yaklaştı ve
arka planda diğer anne ve çocukların konuşma ve ışığın geldiği yeri büyük bir dikkatle açtı. Kendinden
fısıltılarını duyuyordu. geçerken karanlık onu sardı.
Lera'nın annesi ayağa kalktı "Çocuk" Kaba eli Kendine gelirken, üstü başı kirlenmişti ve
ile Lera'nın pürüzsüz yüzünü okşayarak, "sana yanağından kan damlıyordu. Bir şeylerin yanlış
dokunmak her zaman çok güzel". olduğunu hissetti. Çevresinde yere serilmiş vücutlar
"Dans ediyorum, anne! Hissediyor musun?" vardı. Ayaklarının dibinde bir yetişkinin varlığını his-
Lera dans edip, zıplayarak annesinin etrafında setti.
dönüyordu. Küçük yarık artık daha parlaktı ve Lera onun
"Evet canım, yarattığın titreşimi hissediyorum. ışığından, gözlerini korumaya çalıştı. Bir içgüdüyle
Çok hoş." yarığın çevresini genişletmeye başladı. Onu yön-
"Dans et anne! Ve şarkı söyle!" lendiren meraktı. Arkasından titrek, kuru bir ses,
"Lera, ilgilenmek zorunda olduğum başka şeyler "Yapmamalısın! Orası Tanrıların boyamadığı
var." yer." dedi.
"Hala mı? Orada daha ne kadar oturacaksın?" "Ama bu cennete giden yol." diye karşı çıktı
"Anlayana kadar." Lera.
"Düşündüklerini hissedebiliyorum." "Hayır, değil. O boşluk, hiçlik. Ona gitmemelisin.
"Büyüyorsun Lera." Orası tanrıların dansetmemizi istemedikleri yer."
"Kafamda bir gong gibi. Gürültüsüne "Ama çok parlak. Orası gerçekten boyanmış,
dayanamıyorum." yoksa boşluk nasıl bu kadar güzel olabilir ki?"
Annesi kızının başını ovdu. "Bu geçici bir Kazmaya devam etti. Duvardan kayalar ve tozlar
durum" dedi. düşüyordu.
Lera sonsuz karanlıktaki büyük mağara içinde "Tanrılar böyle renkler kullanmaz! Bak bizim
dolaştı. Bu mağara birkaç ailenin yaşadığı yerdi. rengimizi nasıl da bozuyor! Böyle zıt renkler karışa-
Burası onların doğup, yiyip, uyuyup, düşünüp, maz. Hayır çocuk! Bu başka, kötücül bir tanrının
öldükleri yerdi. Yakınında küçük birinin varlığını his- mağarası! Hayır!"
setti. Hissedebiliyordu, çünkü etrafındaki hava "ger- Oradaki herkes korku ve dehşet içinde
ilmişti". Soluna döndü. kaçarken, Lera büyük bir hızla kazmaya devam
"Mari, benimle dans et." ediyordu. Bu yeni rengin parlaklığı ve yoğunlunun
Ona yaklaşan küçük kız, sadece sesi sayesinde verdiği acıyla bağırarak elleriyle gözlerini kapattı.
görülüyordu.
"Şimdi olmaz Lera, Tanrıların dünyayı kendi Koştu, koştu, koştu…
renkleriyle boyamadığı yere gidelim."
Lera ve Mari orada olduğunu hissettikleri
mağara duvarına doğru ilerlediler ve elleriyle büyük
mağarayı ve salonlarını taradılar.
Her zaman olduğu gibi küçük kovuk çok kala-
balıktı. Odacık içerdeki pek çok çocuğun soluğuyla
ılık ve nemliydi. Çevrelerinin vücutlar tarafından
sarıldığını hissedene kadar aralarına sokuldular ve
Tanrıların boyamayı durdurdukları yere baktılar.

- 15 -
Can BARSLAN

Sayfa 1 KAPAK - Argun BAŞER çizdi. Şiirler Nazım Hikmet


Ran, Karikatürler
Derya Sayın’dan
Sayfa 2-3 Geçmiş ve Bugünden Geleceğe Bakış
............. mıştır.

Sayfa 4 Yayın Dünyasından BK’sal Haberler. Not: Daha açık da


olmaz.
Sayfa 5 Öykü. Asım SEYHAN yazdı.

Sayfa 6-7 Sinema Kritik “Brazil”

Sayfa 8 Sözlük Denemesi. Ne sözlüğü mü?

Sayfa 9 Zaman

Sayfa 10-11-12 Öykü Akil BAŞYILDIZ yazdı ve etkinliklerden haberdar olun.

Sayfa 13 Yine Öykü, Efe GÖKTOĞAN yazdı

Sayfa 14 Futurianlar

Sayfa 15 Çeviri Öykü. Efe çevirdi. biz yardım ettik.

Sayfa 16 Hep olacağı gibi BAKTIĞINIZ YER

You might also like